ONU RAHMETLE ANIYORUZ

Preview:

DESCRIPTION

ONU RAHMETLE ANIYORUZ. EVLATLARI. Dünyanın en sevimli köyü olan Haçapit’te, nüfus kayıtlarına göre, 01.03.1925 tarihinde doğdu. - PowerPoint PPT Presentation

Citation preview

ONU RAHMETLE ANIYORUZ

EVLATLARI

Dünyanın en sevimli köyü olan

Haçapit’te, nüfus kayıtlarına göre, 01.03.1925 tarihinde doğdu.

Kendisinin tahminine göre, 1922’de annesinin baba evi ziyareti sırasında, Zuğa’da dünyaya geldi. Zuğalı Zeynep ve Haçapit’ten Hacıların Hamit’in en küçük çocuğudur.

Zuğalı Zeynep ile Hamit’in hayatta olan beş çocuğunun en küçüğüdür.

Ahmet, Haydar, Esma, Sülbiye ve Cemal.

Annesi Zeynep, kızı Sülbiye ile baba evine ziyarete gidiyor. Hem de hamile. Sülbiye hastalanıyor o

zamanki yorumla göz değiyor ve ölüyor. Baba evinden ayrılmadan

Zuğalı Zeynep doğum yapıyor. Cemal dünyaya geliyor dayı evinde.

Sarı saçlı, mavi gözlü, güzel bir çocuk. Annesi tarafından dört

sene emzirilen, üzerine titrenilen, hastalanınca dertlere düşülen,

çare bulunmaya çalışılan ve çare aranırken alınan

“Bu oğlun büyük adam olacak. “ övgüleri

Cemal’in çocukluğundan hatırladıklarıdır.

İlkokul dönemi (1929-1934) nin iki yılını Meliyat’ta,

bir yılını Pazar Soğuksu’da, son iki yılını da Pazar Merkez İlkokulunda

sürdürdü.Ömrü boyunca da, ilk okuma aşkını

kendisine aşılayan Emine Öğretmen’ini her fırsatta rahmetle

andı.

Adını rahmetle andığı hocaları

Emine Hanım,Takiye HanımCahit Bey Cahit Bey onu çok severdi ve

babasına oğlunun okuyabileceğini, onu desteklemesini söylemişti.

Yaşı küçük yazıldığı için mezuniyet diplomasını da

alamamıştı.

Ancak şartları ağırdı ve ailesinin de eğitimine ayıracak bir kaynağı da

yoktu.

Bilakis, onun ailesine destek olması gerekiyordu.

Annesi, okul dönüşü evde kendisine yapılan yardımlardan memnun oluyor ve Cemal’in eve gelmesini, gelininin

eve gelmesine benzetiyordu.

İlkokulu, Çok Başarılı Bir Şekilde Bitirmişti.

Dört yıl ara verdi ve Köyde çobanlık yaparak geçirdi

günlerini.Bildiklerini de unutmuştu

ama!

Kafasına Koyduğu Bir Şey Vardı.

Mutlaka okuyacaktı… Şartlar ne olursa olsun

okuyacaktı. Zaten babasının dileği de

buydu.

Pazar Ortaokulu, Kaymakam Ahmet Tahtakılınç’ın gayretleriyle nihayet eğitim-

öğretime başlamıştı. Okul Müdürü Hüsnü Şarman, dört yıl ara veren Cemal’i, biraz

tereddütle de olsa ortaokula kaydetti.Orta öğretim yılları 1938-41

Babasının hafta başlarında bir bakraç yoğurt ve bir peleki mısır ekmeği

getirerek desteklediği bir ortamda olabildiğince mutlu, kuvvetle

muhtemel onurlu ve başarılı bir şekilde ortaokuldan mezun oldu.

Ortaokul bitmişti ancak yine yoksulluk vardı; lise eğitimine gitmeye imkân yoktu. Askerî liseye niyet etti ancak

gerçekleştiremedi. Karar verdi. Çalışacak, para biriktirip öyle okumaya devam edecekti. Böylece Zonguldak’a, amca oğlu Adil Bey’in yanına gitmeye

karar verdi.Anafartalar Vapuru’ndaki yolculuğu sırasında sığındığı yaşlı bir kadından

bitlense de Zonguldak’a vardı.

Hedefine Doğru İlerlemeye, Geç Bile Olsa, Kararlıydı. Ortaokul eğitimi ardından bin bir meşakkatle bir yıl çalışarak eğitimine

kaynak olacak parayı, Zonguldak’ta EKİ muhasebesinde çalışarak biriktirdi ve bu parayla, ertesi yıl Trabzon Lisesine

başladı. Şartlar zordu, ancak bir yıl dayanabildi. Lise eğitimin diğer iki

yılını ağabeyi Ahmet Birben’in yanında, İstanbul Erkek Lisesinde okudu (1946).

Hedefi Doktor Olmaktı.

Ama tıp eğitimi için kaynak bulamayacağını

düşündüğünden, İstanbul Üniversitesi İktisat

Fakültesine gitmeye karar verdi.

Hem çalıştı hem okudu.

Yüksek öğrenim çabası, evlilikle eş zamanlı olarak

devam etti (1949).Ama torunlarına

böylesini hiç önermedi; çünkü

kendisi çok zahmet çekmişti .

Çalışma hayatına Gümrük Kontrolörü olarak başladı. Ancak mevcut desen, ona uygun gözükmüyordu. Bir

arkadaşının önerisi üzerine Sayıştaya geçmeyi denedi.

Sayıştay Müfettişliği ile Ankara Hayatı başladı.

Artık hedefi, evlatlarını iyi bir şekilde yetiştirmekti.

Bunda da çok başarılı oldu.

Bu ana hedefi, onu çevresine, eşine

dostuna, yakınlarına yardım ve destekten

hiçbir zaman geri bırakmadı.

O, hayatı boyunca insanlara yardım etmekten büyük mutluluk duydu.

Hoşlandığı bir şey daha vardı: köyüne hizmet

etmek, köyünün haklarını korumak, arazisine emek

vermek, köylüsünü geliştirmek…

Bunlar, göğsünde yanıp tutuşan arzulardı. Nihayet

emekliliğinde gerçekleştirdi bütün bunları.

O, yüreğinde taşıdığı eğitim aşkını, önce

kendisi, sonra çocukları, daha sonra

torunları ve diğer gençler için hep canlı tuttu ve sonuna kadar

yaşattı.

Torunlarının eğitim heyecanı onu zinde

tuttu, onlara tükenmez bir sevgi ve enerjiyle

hep destek verdi, kılavuz oldu.

Bu hedefler, hayatının her döneminde sevgi, hoşgörü, tevazu, kolay kolay tarif edilemeyen sımsıcak, şefkat dolu bir baba, eş, arkadaş ve dost canlısı olarak

yansıdı çevresine.

Onun sağladığı maddi ve manevi destekle sonsuz bir güç ve güven kazanan çocuklarının akıl hocası ve

sığındıkları kale;eşinin ise

bir gözünden öbür gözünü sakındığı hayat

arkadaşıydı…

Onun ömrü; ailesi, köyü, akrabaları, yakınları için yapabileceklerini düşünüp tasarlamakla geçti.

Bunların bir kısmını yapabildi, bir kısmının ise üstesinden gelmeye gücü yetmedi. Yapabildiklerinin kıymetinin bilinmesi en büyük dileğiydi.

Yapamadıkları için ise hiçbir zaman karamsarlığa kapılmadı, olumsuz düşünceye fırsat vermedi. Son nefesine kadar bu konuda mücadelesini sürdürdü.

Her zaman yardımcı, yol

gösteren, erdemli ve bilgeydi… Sadece

köyün değil, köylülerinin

şahsi davalarını da takip etti. En

hummalı itiraz dilekçelerini o yazdı, değme avukatlara taş

çıkartacak savunmaları

mahkemelerde o yaptı...

Ve ilk torunu Barış’ın mürüvvetini görebildiği ayda, Ülke için, demokrasi için umutla en son oyunu

kullandığı ayda, Yeni bir yaz sezonunda baba evine yapmayı

düşündüğü yenilikleri gerçekleştirme heyecanı içinde,

Ogün amcasının oğlu Baki Birben ile gerçekleştirdiği keyifli sohbet tadıyla,

Evlatları ile tatlı iletişimin doruğunda, Köyünde olmanın mutluluğuyla, Babası Hamit Birben gibi çok sevdiği evinin

balkonunda, 59 yıllık hayat arkadaşıyla akşam çayını içemeden

1 Ağustos 2007 Perşembe günü, ikindi namazını kıldıktan sonra huzurlu bir şekilde hayata gözlerini yumdu.

Nur içinde yatsın.Evlatları adına hazırlayan ;Şüheda GÜRAY

CANIM BABACIĞIM

Önce zaman durdu sandım, çok zordu sensizliğe alışmak!

Kimse bilemez; seninle sohbetin, birlikteliğin tadını, sesindeki sevginin gücünü, bakışlarındaki sıcaklığı ve evlatlarına yaşattığın daha nice güzellikleri,

Geçen günler, yaşam mücadeleni takdir etmek ve tarif edilemeyen sımsıcak, şefkat

dolu bir baba, eş ve dostluğunu anılarla birlikte düşünmek ve asla yerinin doldurulamayacağını hissetmekle geçti …………

Tabii geride bırakmaya hiç kıyamadığın annemi teselli etmek sensizliğe

alışmasına destek olmak yanında,

Özleminin dorukta olduğu günlerde “köyde, İstanbul’’da, Rize’de” diyerek teselli etmeye çalıştım kendimi. Her gün konuştum seninle, sana rahmet dilemeyi öğrendim, seni belki bulurum diye , birlikte gezdiğimiz yerleri ziyaret ederek teselli bulmaya çalıştım, resimlerinle süsledim hayatımı sıcaklığını yeniden hissedebilmek için, her yaşlıda seni bulmaya çalıştım ….,günün koşuşturmasında seni hatırlamadığım için suçladım kendimi, Dedeme okuduğun Cuma gecesi yasinlerini senin için okumaya başladım. Şimdi, daha ne yapabilirim, diye düşünüyorum……….

Senin gibi onurlu bir babanın evladı olmanın gururuyla, senin gibi evlatlarımı yetiştirme gayemle, teselli bulmaya çalışırken…

SENİ ÇOK ÖZLEDİM BABACIĞIM.

MEKANIN CENNET OLSUNKIZIN ŞÜHEDA

Hangisini yazayımUfacık mermer taşa

Devlet hizmeti yaptımVicdanımla başbaşa

Dört evlat yetiştirdimDeğer biçilmez haşa

Bütçeler kontrol ettimHaram katmadım aşa

Benimle anılacakNesillerim peşpeşeMeğer dünya fanidirEcel gelmişti başaBir Fatiha okuyun

Yaşa din kardes, yaşa!

Cemalettin BİRBEN(kendi

kaleminden )Sayıştay Uzman Murakıbı

(1922—2007)