Ruanda katliyamı

Preview:

Citation preview

HAZIRLAYAN:ETEM ÇİMEN

RUANDA…

I. Dünya Savaşı'nın ardından Ruanda yönetimi Belçika'ya verildi.

Afrika siyasetinde yönetici ve yöneten unsurların birbirinden ayrılması prensibini uygulayan Belçikalılar bu politikayı Ruandaiçin kontrolün elde tutulmasının garantisi olarak gördüler ve bölgede bulunan azınlıktaki Tutsileri, Hutulara karşı desteklemek amacıyla ırka dayalı bazı ayrıcalıklar verdiler.

herkese ırkını gösteren kimlikler dağıtıldı.

Tutsi ve Hutuların aslında ortak olan dil-gelenek-etik geçmişleri ve kültürleri yok sayılarak, bir tür yapay ırksal ayrımcılığa başlandı.

Belçikalı yöneticiler ayrımcılığı körüklemek amacıyla, işe alımlardan hastane kabullerine kadar bütün kararları ırksal farklılıklara göre almaya başladılar.

Uzun boy, güzel görünüm gibi fiziki özellikleri olanlar Tutsi sayılmıştır.

Zengin olanlar, örneğin, 10 inekten daha fazlasına sahip olanlar da Tutsi olarak kaydedilmiştir.

Daha sonra üniversiteler, eğitim ve sosyal olanaklar Hutulara neredeyse tamamen kapanmıştır.

Yapılan ayrımlar sonucunda %90'ı Hutu, %9'u Tutsi, %1'i ise Pigme olarak kayıt altına alınmış ve bunlar kimliklerine yazılmıştır.

1950'lere kadar Tutsileri Hutulardan üstün tutma siyaseti güden Belçika, bu tarihten sonra sayıca üstünlüklerinden ötürü Hutuları desteklemeye yönelmiştir.

I. Dünya Savaşı'nın bitmesiyle, bağımsızlığa hazırlamak amacıyla Ruanda yönetimi Birleşmiş Milletlere verildi.

Beklenen şekilde yapılan seçimlerde Hutu milliyetçisi PARMEHUTU Hareketi (Hutu Özgürlük Hareketi) iktidara geldi.

1964 ve daha sonra 1974'teki pogrom adı verilen olaylarda birçok Tutsi öldürüldü ya da sürüldü.

Parlamento başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlardaki eğitimli Tutsiler işten çıkarıldı ve sürgüne zorlandı.

1980 yılına kadar komşu ülkelerdeki Tutsi nüfusu 500 binlere kadar ulaştı. Eğitimli ve kalifiye kişiler olmaları sebebiyle gittikleri ülkelerdeki önemli kadroları ele geçirerek ülkelerine dönüş için organize olmaya çalıştılar.

Uganda'daki kamplarından çıkıp Ruanda'dahükümetle silahlı mücadeleye başladıkları 1 Ocak 1990'dan 1992'ye kadar bir iç savaş yaşandı ancak Ağustos'ta imzalanan ateşkesle geçici olarak savaş durduruldu.

Bu sürede soruna "kalıcı çözüm" bulmak isteyen aşırı uçtan Hutular aldıkları kararları hayata geçirmeye kadar verdiler.

En ücra köylere kadar her yerde Interahamwe adı verilen yerel yarı-askeri örgütler kurularak Tutsiler ve ılımlı Hutular fişlendi.

Ülkenin ekonomisi silah alımına uygun olmadığı için Çin'e yüzbinlerce satır siparişi verildi.

Satır verilemeyenlere ise, sivri uçlu sopalar verilerek bunları yakında başlayacak olan "böcek" avında kullanmaları söylendi.

6 Nisan 1994'te tarihin gördüğü en kanlı katliamlardan birisi radyoda yapılan anonslarla başladı. O gün, bir Hutu olan devlet başkanının uçağı düşürüldü. Ülkede yaşanan kaostan faydalanan Interahamwe üyeleri ellerindeki listelere bakarak, eğitimli Tutsi ve ılımlı Hutular başta olmak üzere kıyıma başladılar.

Somali başarısızlığının etkisiyle bölgeden uzak durmak isteyen ABD, baskı yaparak ve bölgede öldürülen 10 BM askerini sebep göstererek, BM Barış Gücü askerlerinin çekilmesini sağladı.

Bunun üzerine katliam daha da şiddetlendi.

Parası olan Tutsiler kurşun parası vererek, acısız ölümü satın alıyorlardı, olmayanlar ise en acımasız şekilde öldürülüyordu.

Öldürmekten yorulan Hutular, Tutsilerin kaçmasını önlemek maksadıyla aşiltendonlarını kesiyor, dinlendikten sonra katliamlarına devam ediyorlardı. Kilisede rahipler, hastanede doktorlar, ellerindeki Tutsileri cellatlarına teslim ediyorlardı.

Ceset saklanabilecek her yer cesetlerle dolmuş, cesetlere saldıran köpeklere sinirlenen Hutular, o dönemde neredeyse ülkedeki tüm köpekleri öldürerek yok etmişlerdir.

Dünyadaki soykırımlara seyirci kalmayacağını söyleyen Fransa ve ABD gibi ülkeler, bölgeye müdahale etmemek için BM'de soykırım sözcüğünü içeren tüm önergelerde değişiklik isteyerek, belgelerden çıkartılmasını istemişlerdir.

Katliam haberlerini alan RYB üyeleri ülkenin doğusundan girip katliamcılarla savaşarak başkente kadar ülkeyi ele geçirdiler.

O ana kadar bölgeye müdahaleden uzak durmaya çalışan Fransa, ani bir kararla, katliamı destekleyen ve o anda legal olarak tanınan Hutu hükümetine askeri yardıma başladı.

Bölgede hızla ilerleyen Fransız askerleri, Kigali'ninbatısından Kongo'ya kadar olan bölgenin yönetimini ele geçirdi ve oraya RYB askerlerinin girmesini engelleyip, bölgedeki katliama müdahale etmedi.

O ana kadar 600 bin insan öldürülmüşken, kendi sorumlulukları altındaki bölgede 200 bin kişinin daha öldürülmesine seyirci kaldılar.

100 gün içinde bölgede 800.000'e yakın insan öldürülmüş, 2.000.000 Hutu, Tutsilerin ve RYB askerlerinin öç almasından çekindiği için komşu ülkelere mülteci olarak sığınmıştır. Tüm devlet kurumları çökmüş, ekili alan kalmamıştır.

SONUÇLARI… Yaşanan katliamın ardından, sorumluların tespit

edilmesi ve yargılanması için çalışmalar yapılmıştır. Ancak sorumluların sayısının fazlalığı ve yaşanan olayların yıkıcılığı yüzünden, yargılamada bazı sorunlar yaşanmıştır.

Katliam sırasında neredeyse tümüyle yok olan devlet kurumlarının olmaması sebebiyle, katliam sanıklarının büyük kısmı kendi köylerinde yaşamaya devam etmiştir.

Katliamın acısının halk üzerinde yarattığı etkinin dindirilmesi amacıyla, halkın kendi kuracağı mahkemelerde alacağı kararların adli olarak tanınacağının bildirilmesi üzerine "halk mahkemeleri" (gacaca ) 3'ten fazla insan öldürenleri yargılamış ve halk kendi cezasını kendisi vermiştir.

Daha büyük suçlular için Birleşmiş Milletler gözetiminde Arusha Tanzanya'da bir uluslararası suç mahkemesi kurularak yargılamalar sürdürülmüştür.

KONU İLE İLGİLİ YAPILMIŞ FİLMLER Hotel Ruanda, Ruanda soykırımını konu alan en iyi

sinema filmi

Shooting Dogs

Shake hands with the devil

Sometimes in April

Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer, ama kötü insanlar yüzünden değil, bununla ilgili hiçbir şey yapmayan insanlar yüzünden.

ALBERT EİNSTEİN

TEŞEKKÜRLER