View
218
Download
0
Category
Preview:
Citation preview
i
T.C.
ERCĠYES ÜNĠVERSĠTESĠ
ECZACILIK FAKÜLTESĠ
BAZI ÇÖREK OTU VE ÜZÜM ÇEKĠRDEĞĠ
YAĞLARININ KALĠTELERĠNĠN ARAġTIRILMASI
Hazırlayan
Hatice Nur DEMĠR
DanıĢman
Prof. Dr. Müberra KOġAR
Bitirme Ödevi
Haziran 2014
KAYSERĠ
i
BĠLĠMSEL ETĠĞE UYGUNLUK
Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kural ve davranışların gerektirdiği gibi, bu
çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve
referans gösterdiğimi belirtirim.
Hatice Nur DEMĠR
ii
“Bazı Çörek Otu Ve Üzüm Çekirdeği Yağlarının Kalitelerinin AraĢtırılması” adlı
Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi‟ne
uygun olarak hazırlanmış ve Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalında
Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir.
Tezi Hazırlayan DanıĢman
Hatice Nur DEMİR Prof. Dr. Müberra KOŞAR
Farmakognozi Anabilim Dalı BaĢkanı
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
ONAY:
Bu tezin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı‟nın ………....… tarih ve …………..……
sayılı kararı ile onaylanmıştır.
………. /……../ ………
Prof. Dr. Müberra KOġAR
Dekan
iii
TEġEKKÜR
Çalışmalarım süresince bilgi ve tecrübelerinden faydalandığım danışman hocam Prof.
Dr. Müberra KOŞAR‟a
Literatür araştırmalarımda yol gösteren hocam Yrd. Doç. Dr. Ayşe BALDEMİR‟e
Laboratuar çalışmalarımda yardımlarını esirgemeyen hocalarım Yrd. Doç. Dr. Perihan
GÜRBÜZ‟e, Arş. Gör. Gökçe Şeker KARATOPRAK‟a, Öğr. Gör. Leyla
PAŞAYEVA‟ya
Laboratuar çalışmalarım boyunca yanımda olan arkadaşım Ebru YILDIRIM‟a
Maddi manevi gelişimimde en büyük pay sahibi olan aileme ve tüm dostlarıma
Sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Hatice Nur DEMĠR
Haziran 2014, KAYSERĠ
iv
BAZI ÇÖREK OTU VE ÜZÜM ÇEKĠRDEĞĠ YAĞLARININ KALĠTELERĠNĠN
ARAġTIRILMASI
Hatice Nur DEMĠR
Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Farmakognozi Anabilim Dalı Lisans Tezi, Haziran 2014
DanıĢman: Prof. Dr. Müberra KOġAR
ÖZET
Eski dönemlerden beri insanların hastalıklardan korunmak ve hastalıkları tedavi etmek
amacıyla kullanageldikleri bitkilere rağbet, insanların bitkileri ilaçlara göre daha az yan
etkili ve daha etkili; dolayısıyla daha güvenli olarak görmelerinden dolayı, her geçen
gün artmaktadır. Bu artışa bağlı olarak piyasadaki ürün sayısı da çoğalmaktadır. Fakat
ürünlerin kalitesi ve kalitelerinin değerlendirilmeleri konusunda şüpheler devam
etmektedir. Ürünlerin etkinliği, güvenilirliği ve kalitesi halk sağlığını doğrudan
etkileyen en önemli etmenlerdir. Özellikle endikasyonlarının çokluğu nedeni ile çörek
otu ve üzüm çekirdeği drogları ve preparatlarının kullanımına sıklıkla rastlanmaktadır.
Bu nedenle bu çalışmada eczanelerde en çok satılan bitkisel yağ markalarının çörek otu
yağı ve üzüm çekirdeği yağı preparatları üzerinde farmakopede belirtilen kalite kontrol
testleri uygulanarak kalite tayinleri yapıldı. Çörek otu ve üzüm çekirdeğinin piyasadan
temin edilen ve standart olarak laboratuarda drogdan elde edilen yağlar üzerinde yapılan
kalite analizlerinde sonuçlarındaki farklılıklar ve İTK kromotogamlarındaki farklı
lekeler yağların yağ asidi miktarlarının farklı olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Üzüm Çekirdeği, Çörek Otu, İTK, kalite, ekstraksiyon
v
DETERMINATION OF QUALITY ON SOME BLACK CUMIN SEED OILS
AND GRAPE SEED OILS
Hatice Nur DEMĠR
Erciyes University, Pharmacy Faculty
Departmant of Pharmacognosy Final Project
Supervisor: Prof.Dr. Müberra KOġAR
ABSTRACT
For many years, the plants us efor protective and terapeutic purposes from diseases and
the usage are increased for lesser side effects and more safe of plants. These kind of
products are increased depends on these interests. But the quality and investigation of
quality of products are uncertain. The efficacy, stability and quality of these products
are affected to the public health. In particular, the black cumin seed oil and grape seed
oil widely used for their many therapeutic effects. Therefore, in this study, the
pharmacopoeial quality analyses were done with the some commercial products of these
two oils. According to the results of assays, many products were not aggreeable with
pharmacopoeia and their quality were found to be less.
Key Words: Black Cumin Seed, Grape Seed, İTK, Quality, extraction
vi
ĠÇĠNDEKĠLER
BĠLĠMSEL ETĠĞE UYGUNLUK .................................................................................. i
KABUL ONAY ................................................................................................................ ii
TEġEKKÜR ................................................................................................................... iii
ÖZET ............................................................................................................................... iv
ABSTRACT ..................................................................................................................... v
ĠÇĠNDEKĠLER .............................................................................................................. vi
KISALTMALAR ........................................................................................................... ix
TABLO VE ġEKĠL LĠSTESĠ ........................................................................................ x
FOTOĞRAFLAR LĠSTESĠ .......................................................................................... xi
1. GĠRĠġ ........................................................................................................................... 1
2. ĠNCELENEN BĠTKĠLERLE ĠLGĠLĠ GENEL BĠLGĠLER ................................... 4
2.1. BOTANİK ÖZELLİKLER .................................................................................... 4
2.1.1. Ranunculaceae Familyası Botanik Özellikleri ................................................ 4
2.1.1.1. Nigella sativa L. Botanik Özellikleri ....................................................... 5
2.1.2. Vitaceae (Ampelidaceae) Familyası Botanik Özellikleri ................................ 7
2.2. KİMYASAL ÖZELLİKLER ............................................................................... 10
2.2.1. Nigella sativa Kimyasal Özellikleri .............................................................. 10
2.2.2. Vitis vinifera L. Kimyasal Özellikleri ........................................................... 12
2.3. BİYOLOJİK ETKİLERİ ...................................................................................... 16
2.3.1. Nigella sativa L. Biyolojik Etkileri ............................................................... 16
2.3.1.1. Antioksidant Aktivitesi .......................................................................... 16
2.3.1.2. Analjezik, Antienflamatuvar, Antipiretik Aktivitesi .............................. 18
2.3.1.3. Antidiabetik Aktivitesi ........................................................................... 19
2.3.1.4. Antikonvülsan Aktivitesi ....................................................................... 20
2.3.1.5. Antimikrobiyal Aktivitesi ...................................................................... 20
2.3.1.6. DNA Hasarına Etkileri ........................................................................... 22
vii
2.3.1.7. Sindirim Sistemine Etkileri .................................................................... 23
2.3.1.8. Antitümoral Antikarsinojenik Etkisi ...................................................... 24
2.3.1.9. İmmün Sistem Üzerine Etkileri .............................................................. 25
2.3.2. Vitis vinifera Biyolojik Etkileri ..................................................................... 25
2.3.2.1. Antioksidant Aktivitesi .......................................................................... 25
2.3.2.2. Kardiyovasküler Sistem Üzerine Etkileri .............................................. 30
2.3.2.3. Antihiperlipidemik Etkisi ....................................................................... 30
2.3.2.4. Antimikrobiyal Aktivitesi ...................................................................... 31
2.3.2.5. Hepatoprotektif Etkisi ............................................................................ 32
2.3.2.6. Dermotolojik Etkisi ................................................................................ 33
3. SABĠT YAĞLAR ...................................................................................................... 34
3.1. Sabit Yağların Genel Özellikleri .......................................................................... 34
3.2. Sabit Yağlara Uygulanan Testler ......................................................................... 35
3.3. Sabit Yağların Elde Edilme Yöntemleri .............................................................. 36
4. MATERYAL VE METOT ....................................................................................... 37
4.1. Kullanılan Yağlar ................................................................................................. 37
4.2. Kimyasal Maddeler .............................................................................................. 38
4.3. Kullanılan Aletler ................................................................................................. 38
4.4. Soxhlet Ekstraksiyonu İle Sabit Yağ Eldesi ........................................................ 38
4.5. Çözünürlük Testleri .............................................................................................. 39
4.6. Asitlik İndisi Tayini ............................................................................................. 39
4.7. Sabunlaşma İndisi Tayini ..................................................................................... 40
4.8. Ester İndisi Tayini ................................................................................................ 40
4.9. İnce Tabaka Kromotografisi (İTK) ...................................................................... 40
5. BULGULAR .............................................................................................................. 41
5.1. Soxhlet Ekstraksiyonu İle Sabit Yağ Eldesi ........................................................ 41
5.2. Yağların Fiziksel Özellikleri ................................................................................ 41
5.3. Çözünürlük Testleri .............................................................................................. 42
viii
5.4. Asitlik İndisi Tayini ............................................................................................. 44
5.5. Sabunlaşma İndisi Tayini ..................................................................................... 46
5.6. Ester İndisi Tayini ................................................................................................ 47
5.7. İnce Tabaka Kromotografisi (İTK) ...................................................................... 48
6. TARTIġMA VE SONUÇ .......................................................................................... 50
KAYNAKLAR .............................................................................................................. 54
ÖZGEÇMĠġ ................................................................................................................... 59
ix
KISALTMALAR
ALT : Alanin Aminotransferaz
AST : Aspartat Aminotransferaz
DMSO : Dimetil sülfoksit
DOX : Doksorubisin
DPPH : Difenilpikril Hidrazil
DTQ : Ditimokinon
GC : Gaz Kromotografisi
GC-MS : Gaz Kromotografisi Kütle Spektrometrisi
GGT : Gamma Glutamil Transpeptidaz
GSH : Glutatyon
GSH PX : Glutatyon Peroksid
GST : Glutatyon S Transferaz
HPLC : Yüksek Performans Sıvı Kromotografisi
LDH : Laktat Dehidrogenaz
LO : Lipooksijenaz
MDA : Malondialdehid
MPO : Miyeloperoksidaz
NIDDM : İnsülin Bağımlı Olmayan Diabetus Mellitus
NO : Nitrik oksit
SDS PAGE : Sodyum Dodesil Sülfat Poliakrilamid Jel Elektroforez
SOD : Süperoksit dismutaz
THQ : Timohidrokinon
THY : Timol
TQ : Timokinon
WHO : Dünya Sağlık Örgütü
x
TABLO VE ġEKĠL LĠSTESĠ
Şekil 2.1. Timokinon molekülü ...................................................................................... 11
Tablo 4.1. Kullanılan çörekotu yağlarının kodları ......................................................... 38
Tablo 4.2. Kullanılan üzüm çekirdeği yağlarının kodları .............................................. 38
Tablo 5.1. Çözünürlük testi sonuçları ............................................................................ 44
Tablo 5.2. Asitlik indisleri ............................................................................................. 45
Tablo 5.3. Sabunlaşma İndisleri ..................................................................................... 47
Tablo 5.4. Ester İndisleri ................................................................................................ 48
xi
FOTOĞRAFLAR LĠSTESĠ
Fotoğraf 2.1. Nigella sativa ............................................................................................... 5
Fotoğraf 2.2. Vitis vinifera ................................................................................................ 8
Fotoğraf 4.1. Kullanılan çörek otu yağları ..................................................................... 37
Fotoğraf 4.2. Kullanılan üzüm çekirdeği yağları ........................................................... 37
Fotoğraf 4.3. Soxhlet Ekstraktörü .................................................................................. 39
Fotoğraf 4.4. Rotavapör ................................................................................................. 39
Fotoğraf 5.1. Çörek otu yağları görünüşleri ................................................................... 41
Fotoğraf 5.2. Üzüm çekirdeği yağları görünüşleri ......................................................... 42
Fotoğraf 5.3. Bromlu su ile muamele sonrası çörekotu yağları ..................................... 43
Fotoğraf 5.4. Bromlu su ile muamele sonrası üzüm çekirdeği yağları .......................... 43
Fotoğraf 5.5. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) Ç5 ...................................................... 45
Fotoğraf 5.6. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) Ü3 ..................................................... 46
Fotoğraf 5.7. İyot buharı ile doyurulmuş tankta İTK plakları ....................................... 48
Fotoğraf 5.8. Üzüm çekirdeği yağları İTK plağı ............................................................ 49
Fotoğraf 5.9. Çörekotu yağları İTK plağı ...................................................................... 49
1
1. GĠRĠġ
Bitkilerin tedavide kullanılmaya başlanması insanlık tarihi kadar eskidir. Binlerce yıl
önce insan, bitkilerin tedavi edici gücünü tanımış ve sağlıklı yaşayabilmek için ondan
yararlanmıştır. İlk çağlardan kalan arkeolojik bulgulara göre insanlar, besin elde etmek
ve sağlık sorunlarını gidermek için öncelikle bitkilerden faydalanmışlardır. Kuzey
Irak‟ta Şanidar Mağarası‟nda 1957-1961 yılları arasında yapılan kazılarda bulunan
Neandertal insan kalıntıları yanında mezarda bulunan bitki kalıntıları, bitki-insan
ilişkisinin başlangıcına ait ilk veri olarak kabul edilir. İnsanlık tarihi boyunca birçok
hastalık bitkiler kullanılarak tedavi edilmeye çalışılmış ve çalışılmaktadır. Dünya Sağlık
Örgütü (WHO), dünyada yaklaşık 4 milyar insanın sağlık sorunlarını ilk etapta bitkisel
droglarla gidermeye çalıştıklarını bildirmektedir (dünya nüfusunun % 80‟i). Ayrıca,
gelişmiş ülkelerde reçeteli ilaçların yaklaşık % 25‟ini bitkisel kökenli etken maddeler
(vimbilastin, rezerpin, kinin, aspirin vb.) oluşturmaktadır. Yine Dünya Sağlık Örgütü
(WHO) araştırmalarına göre tedavi amaçlı kullanılan tıbbi bitkilerin sayısı 20.000
civarındadır.
Türkiye coğrafi konumu, iklim ve bitki çeşitliliği, tarımsal potansiyeli, geniş yüzölçümü
sayesinde tıbbi ve aromatik bitkiler ticaretinde önde gelen ülkelerden biridir. Ülkemizde
bitkisel zenginlik; üç fitocoğrafik bölgenin kesiştiği bölgede bulunması, Güney Avrupa
ile Güneybatı Asya floraları arasında köprü olması, pek çok cins ve seksiyonun orijin ve
farklılaşım merkezi olmasından kaynaklanmaktadır. Tıbbi ve aromatik bitkiler ağırlıklı
olarak Ege, Marmara, Akdeniz, Doğu Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden
toplanmaktadır.
Türkiye‟de yetiştirilen önemli bitkilerden biri de çörek otu adıyla bilinen Nigella
sativa‟dır. N.sativa günümüzde olduğu kadar geçmişte de ilgi görmüş bir bitkidir.
Tutankhamen‟ in mezar buluntuları arasında ortaya çıkarılan çörek otuna ait örnek,
onun eski çağlardan beri kullanıldığına dair fikir vermektedir. İyileştirici ve
2
güzelleştirici etkilerden dolayı Cleopatra tarafından kullanıldığına dair de ipuçları
bulunmaktadır. Dioskorides tarafından ağrı kesici ve antihelmentik özellikleriyle,
Hipokrat tarafından da karaciğer hastalıklarında ve sindirim sistemi şikayetlerini
gidermek amacıyla kullanılmıştır. İbn-i Sina‟nın El Kanun fit-Tıp adlı eserinde de çörek
otunun metabolizma uyarıcı, halsizlik-uyuşukluk giderici etkisi vurgulanmaktadır. Dini
söylemlerde de bahsi geçen çörek otunu içeren en eski kaynak Eski Ahit‟tir. Nigella
sativa‟nın eski Mısır ve Yunan hekimleri tarafından baş ağrısı, burun tıkanıklığı, diş
ağrısı ve bağırsak kurtlarını tedavi etmek için ve ayrıca, menstrüasyonu düzenleyici ve
süt artırıcı olarak reçetelendiği kaydedilmiştir.
2000 yıldan fazla bir süredir Orta Doğu ve Uzak Doğu‟da doğal bir ilaç olarak
kullanılan çörek otunun müslümanlar için asıl önemi Hz. Muhammed (sas) tarafından
söylenen kutsal ifadelerden ileri gelmektedir. Tohumun ölüm dışında bütün hastalıklara
deva olduğu inanışı benimsenmiştir. Basra Körfezi bölgesindeki özellikle Suudi
Arabistan‟daki insanlar bu bitkiye karşı güçlü inanışlara sahiptirler ve bitkiyi çok fazla
miktarda tüketmektedirler.
Tedavi amacıyla geçmişten beri kullanılan bitkisel ürünlerden biri de üzüm çekirdeğidir.
Üzüm çekirdeği, asma denilen Vitis vinifera bitkisinin meyve tohumlarıdır. Vitis
vinifera dünya üzerinde kültürü yapılan en eski meyve türlerindendir.
V. vinifera’ nın fosilleşmiş yaprakları ve tohumları ile ilgili arkeolojik bulgular, bu
bitkinin antik çağlardan beri kullanıldığını ortaya koymaktadır. Örneğin, Mısır
hiyeroglifleri M.Ö. 2400 yılında üzüm ve şarap üretiminden söz etmektedir.
Yunanistan‟ da M.Ö. 18- 16. yüzyıllar arasında, İtalya‟ da M.Ö. 9- 7. yüzyıllarda,
Fransa‟ da M.Ö. 6. yüzyılda kültürünün yapıldığı bilinmektedir. Asma kültürü, 16 - 17.
yüzyıllarda Avrupa ülkelerinde geniş ölçüde yayılmıştır. Doğuda ise Türkiye ve İran‟
dan İpek Yolu ile Pakistan, Hindistan ve Çin‟ e geçmiştir. Asma, 16. yüzyıl başlarında
Amerika‟ da da tanınmıştır. Önce Amerika‟ nın doğusunda başlanan kültür çalışmaları
sonraki senelerde batıya (Kaliforniya) kaymıştır.
V. vinifera’ nın tıbbi amaçlı kullanımı antik çağlara kadar uzanmaktadır. Hippocrates
(M.Ö. 5.-4. yüzyıl), Theofrastus (M.Ö. 4. yüzyıl), Dioscorides, Plinius (M.S. 1. yüzyıl),
Galenus (M.S. 2. yüzyıl) ve Mısırlılar, bitkinin genç dallarından akan özsuyunu cilt
3
hastalıklarında, ham üzüm suyunu boğaz enfeksiyonlarının tedavisinde, yapraklarını
diyare, varis ve hemoroid tedavisinde kullanmışlardır. Tarihin çeşitli dönemlerinde halk
tarafından V. vinifera meyvesinden, kolera, diyare, ses kısıklığı, çiçek, skorbüt, göz, cilt,
böbrek ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde faydalanılmıştır. Üzüm çekirdeği yağı
ise laksatif, antiasit ve safra söktürücü olarak kullanılmış, yanık ve yavaş iyileşen
ülserlerin tedavisinde de değerlendirilmiştir. V. vinifera çekirdek yağı zengin içeriği
nedeniyle özellikle besin destekleyicisi olarak, kozmesötik preparatlarda yer almakta ve
aromaterapide taşıyıcı yağ olarak kullanılmaktadır. Bu yağ aynı zamanda çeşitli
biyolojik etkilere de sahiptir.
Üzüm çekirdeğinin yararlı etkileri 1947 yılında Jack Masquelier tarafından
keşfedilmiştir. 1950'de üzüm çekirdeği “Resivit” olarak bilinen ve Fransa'da satılan ilk
damar koruyucu ilaç olmuş.
Üzüm çekirdekleri, şarap yapım sanayi ve meyve suyunun bir yan ürünüdür. Toplam
üzüm miktarının çoğu şarap yapımında kullanılmaktadır. Hasat kampanyasının birkaç
haftalık döneminde dünyada yaklaşık 10 milyon ton üzüm posası ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizde yakın zamana kadar ekonomik olarak değerlendirilmeyen şarap, üzüm suyu
ve pekmez fabrikalarının yan ürünü olan cibrelerin, özellikle cibredeki çekirdeklerin
değerlendirilerek, yağ asitleri ve fenolik madde içeriklerinden dolayı, insan
beslenmesinde yeni bir gıda kaynağı olması ve aynı zamanda fabrika ürün
maliyetlerinin düşürülmesine de katkı sağlaması amaçlanmaktadır.
Türkiye, iklimi üzüm yetiştiriciliği için çok uygun olan 36-42° kuzey enlemleri arasında
bulunması nedeniyle, toplam tarım içinde bağcılığın oranı yüksektir. Türkiye‟nin bağ
alanı 479.024 bin ha, üzüm üretimi ise 4.265 milyon ton‟dur. Ülkemizde üretilen
üzümün %40‟ ı sofralık olarak tüketilmekte, %35‟ i kurutulmakta, %23‟ ü pekmez,
pestil, şıra gibi çeşitli ürünlerin yapımında kullanılmakta, %2‟ si şaraba işlenmektedir.
Dünya üzüm üretiminin yaklaşık %71‟ i şaraplık, %27‟ si sofralık ve %2‟ si ise
kurutmalık olarak değerlendirilmektedir.
4
2. ĠNCELENEN BĠTKĠLERLE ĠLGĠLĠ GENEL BĠLGĠLER
2.1. BOTANĠK ÖZELLĠKLER
2.1.1. Ranunculaceae Familyası Botanik Özellikleri
Nadiren odunsu, çoğu otsu tırmanıcı bitkilerdir. Yapraklar çoğunlukla alternat ve
stipulasızdır, nadiren oppozit veya stipulalıdır, bazen hepsi tabandadır. Çiçekler
hermafrodit, alt durumlu, aktinomorf veya zigomorftur. Periant bir sıralı veya iki sıralı,
segmentler genelde serbesttir, iç halkadakilerin çoğu genellikle nektaryumludur.
Stamenler genelde çok sayıda, spiral şeklinde düzenlenmiş, merkezcil, anterler dışa
yöneliktir. Ginekeum apokarp, nadiren sinkarp ya da bir karpelli, meyve akenin bir bazı
ya da folikül, nadiren bir folikül ya da üzümsüdür. (1)
Yeryüzünde 35, Anadolu' da 17 cinsi yetişen, zehirli bitkilerin bulunduğu çok zengin ve
önemli bir familyadır. Bitkileri nemli yerleri sever. Bu familyada değişik meyve
tiplerine rastlanır: folikül (Helloborus), nuks (Anemone), kapsül (Nigella), bakka
(Actea). Bitkilerin bir kısmı alkaloit içerir, bazısı heterozit taşır, bazılarında da uçucu
laktonlar vardır. Bitkileri Kuzey Yarıkürenin ılıman ve soğuk yörelerinde yetişen
familyanın Türkçe adı Düğünçiçeğigillerdir. (2)
5
2.1.1.1. Nigella sativa L. Botanik Özellikleri
Fotoğraf 2.1. Nigella sativa
N. sativa’ nın sistematikteki yeri (3)
Bölüm: Spermatophyta
Altbölüm: Angiospermae
Sınıf: Dicotyledonnae
Altsınıf: Dialypetalae
Takım: Ranales
Familya: Ranunculaceae
Cins: Nigella
Tür: Nigella sativa L.
Nigella cinsi bitkileri yapraklı, tek yıllık üstteki yapraklar bazen derin, üç parçalı ya da
düzdür. Çiçekler, yaprakların involukrumu tarafından taşınır ya da çıplaktır. Periant iki
sıralı, sepaller 5‟ li ve genellikle petale benzeyen, meyve de düşürücü, petaller 5-10‟ lu,
saplı, nektarlı, iki dudaklı laminalı, daha aşağıdaki dudak iki loblu ya da ikiye
ayrılmıştır. Foliküller kısmen ya da tamamen bir kapsülü oluşturacak şekilde birleşik;
stilus kalıcı, uzun ya da kısadır. (1)
6
Türkiye Florası‟ nın birinci ciltinde Nigella cinsine ait 12 tür kaydedilmiş, 13. tür olarak
kaydedilen N. assyriaca‟nın ise aslında Suriye çöllerinde bulunduğu fakat Türkiye‟deki
varlığının kesin olarak tespiti için yeni araştırmalara ihtiyaç olduğu belirtilmiştir. (1)
Son durumda Türkiye‟de 13 Nigella türünün olduğu tespit edilmiştir. Bunlar; N. sativa,
N. damascena, N. elata, N. orientalis, N. oxypetala, N. latisecta, N. segetalis, N.
arvensis, N. stellaris, N. nigellastrum, N. unguicularis, N. lancifolia ve N. turcica’dır.
(4)
Bu cinsin anavatanı Doğu Akdeniz ülkeleri, Doğu ve Güney Avrupa‟dır. Buradan
dünyanın diğer ülkelerine yayılmıştır. İkinci vatanının Kuzey Afrika, Hindistan ve
Türkiye olduğu söylenmektedir. Günümüzde Nigella Güney Avrupa, Rusya, Sudan,
Etiyopya, Türkiye, Suriye, İran, Afganistan ve Hindistan‟da büyük ölçüde üretilmekte
ve tüketilmektedir. (5)
Nigella cinsinin Türkiye‟ de ve dünyada yaygın olarak bilinen üç türü vardır. Konumuz
olan N. sativa‟ nın kültür olarak yetiştirilmesinin yanında, ülkemizde doğal olarak en
çok N. damascena‟ ya ve bunun yanında da N. arvensis‟ e rastlanmaktadır. (6)
Nigella sativa bitkisi az çok tüylü veya kısa yapışkan az yumuşak tüylü, 15 -30 cm. ve
dallanmıştır. Yaprak dar parçalı, oblang-lanseolat ve oldukça kısadır. Çiçekler
involukrum bulundurmaz, açık mavi renkli ve aktinomorftur. Sepaller beyazımsı, ovat
ve kısa tırnaklı, petaller alt dudağı ovat, loblu, kısa saplı ve akuminattır. Karpeller
tepede birleşmiş, yumrucuk şeklinde, stilus kadar uzun, sert kapsüllüdür. Meyva, 5
folikülün kısmen birleşmesiyle meydana gelen bir kapsüldür. Tohumlar siyah renkte ve
üç yüzeyli olup 2-3 mm. büyüklüğündedir, parmaklar arasında ovalandığında rezene ve
anasonu andıran bir koku verir.
Tek yıllık, bölgesel yayılışlıdır, ekilmemiş tarlalarda tohumlanır.
Mısır ve Girit‟ de tespit edilmiştir. İstanbul Rumelikavağı, Kocaeli Tuzla, Amasya, Kars
Tuzluca, İçel Mersin, Gaziantep, Maraş, Siirt, Sakız Adası‟ nda yayılış gösterir. Güney
Batı Asya‟ da muhtemelen doğal olarak yetişir ve kültürü yapılır, Kuzey Afrika ve
Avrupa‟ da da doğal olarak yetişir ve kültürü yapılır. Aromatik çekirdekleri için
7
Türkiye‟ de yetiştirilir, tat lezzet vermek için ekmekte kullanılır. Muhtemelen güneyde
az da olsa doğal olarak yetişir. Türkiye‟ de üretimi yapılan en önemli türdür. (1, 2, 7)
Çörek otu sıcak, besin maddelerince zengin, çok killi ve çok kumlu olmayan toprakları
sever. Özellikle kumlu tınlı topraklarda çok iyi yetişir. Çörek otu tohumları ovalandığı
zaman keskin kokulu olup bin dane ağırlığı 1.9- 2.6 g arasında değişmektedir. Tohum
ekildikten bir hafta sonra çimlenir, iki hafta sonra da çıkar. Ortalama çörek otu tohum
verimi dekara 170-240 kg kadardır. (8)
Türkiye‟de çörek otuna verilen isimler şunlardır; Çörek otu, ekilen çörek otu, kara çörek
otu, cöcce, cöccem, cüccam, cüccem, cüccum, cütcan (Konya), çöreotu, karaca, karaca
occanı (Ermenek-Konya), karaca otu, kara çörek, otçam, siyah kimyon. (9, 10)
Black cumin, black-caraway seeds (İngilizce), Cheveux de Venus, nigell, poivrette
(Fransızca), Habba-tu sawda (Arapça), Kalonji (Urdu ve Hindi), Neguilla (İspanyolca)
Scharzkummel (Almanca) çörek otunun farklı dillerde ki adlandırmalarıdır. (6)
Bitki, ismini tohumlarının siyah renginden almıştır. „Nigella‟ kelimesi Latince siyahımsı
anlamına gelen „nigellus‟ dan türetilmiştir. (10) Bazı ülkelerde tıbbi amaçla kullanılan
çekirdekler küçük (1-5 mg ağırlığında, 1.5-2 mm uzunlukta) koyu gri veya siyah
renklidir, yenilebilir, testalar gevrek yapıda olup hafif acımsı biberimsi lezzetli ve özel
kokuludur, koku tohum ezilince kolayca hissedilir. Tohum elde etmek için
memleketimizde Afyon, Burdur, Isparta‟ da çörek otu ekilmektedir. Yakın Doğuda,
ekmek ve çörekler üzerine konularak, kullanılan bir baharattır. Nazara karşı kullanılışı
çok yaygındır. (10, 11) N. sativa tohumu gıda amaçlı olarak ve farmasötik alanda çeşitli
kullanımlara sahiptir. Tohum çay, kahve veya ekmeklere eklendiği gibi konserve
üretiminde de kullanılmaktadır. Öğütülmüş tohum bal ile karıştırılabilmekte veya
salatalara serpilmektedir. Bu kullanımlara ilave olarak tohumları doğal bir ilaç olarak
kullanıldığı gibi baharat, karminatif, çeşni ve aromatik amaçlı olarak geniş kullanıma
sahiptir. (5)
2.1.2. Vitaceae (Ampelidaceae) Familyası Botanik Özellikleri
Odunsu, tırmanıcı ya da sürünücü, genellikle sülüklerle tırmanıcıdır. Yapraklar alternat
ve stipulalıdır. Çiçekler hermafrodit veya tek şeyli, aktinomorf, küçük; yapraklarda
8
simoz ya da panikula karşısındaki yapraklardadır. Sepaller 4-5, küçük veya eksik, petal
4-5 valvat serbest veya birleşmiştir. Stamenler 4-5 petal önünde, tabla dairesel veya
lobludur. Over üst durumlu, genellikle 2 gözlü, her gözde ikişer ovullü, eksensel dizilşli,
meyve üzümsüdür. (12)
2.1.2.1. Vitis vinifera L. Botanik Özellikleri
Fotoğraf 2.2. Vitis vinifera
V. vinifera’ nın sistematikteki yeri (3)
Bölüm: Spermatophyta
Altbölüm: Angiospermae
Sınıf: Dicotyledones
Altsınıf: Dialypetalae
Takım: Rhamnales
Familya: Vitaceae
Cins: Vitis L.
Tür: Vitis vinifera L.
9
Vitis L. cinsi; sülüklerle tırmanıcı çalılardır. Yapraklar basit, çiçeklenme panikülat,
yaprakçı, opozittir. Çiçekler tek eşeyli veya 2 eşeyli, 5 parçalı, petaller yukarı tarafta
birleşmiş ve çiçeklenme zamanında bir başlık şeklinde düşer. Tabla nektaryum taşıyan 5
guddeli hipoginozdur.
Türkiye‟ de üç Vitis türü olduğu tespit edilmiştir; V. labrusca (kokulu üzüm), V.
sylvestris (deli asma), V. vinifera (asma). (4, 12)
V. vinifera L. vatanı Anadolu ve Hazar Denizi çevresi olan, çok yıllık odunsu, sülüklerle
tırmanan bir bitkidir. Gövde uzunluğu 35 m‟ ye kadar çıkmakla birlikte, kültürü
yapıldığı için yıllık olarak budanmakta ve bu uzunluk 1-3 m‟ de kalmaktadır. Bitkinin
gövde kabuğu genellikle soyulur, fazla kalın olmayan dalları kahverengimsi kırmızı-
kahverengimsi sarı renkli, üzeri çizgilidir. Yapraklar alternan dizilişli, ince, palmat
loblu, tabanda kordat, 5- 23 cm çapında, kenarı dentat, ucu akut, laminanın üst yüzü
tüysüz, alt yüzü tomentos, gri renklidir. Çiçekler salkım şeklinde, kaliks 4- 5 loblu ve
petaller soluk yeşil renklidir. Meyve yumuşak bakka, yuvarlak - oval, 6- 22 mm
uzunluğunda, yeşil- sarı veya kırmızı- koyu menekşe renkte, tohum 2- 4 adet veya
yoktur. Tohumun şekli daha çok uzun bir gagaya benzer, piriform veya ovoiddir. (14)
V. vinifera, V. sylvestris ‟den farklı olarak, daha büyük hermafrodit çiçekli (6-22 mm),
yeşil, sarı, kırmızı, siyahımsı mor ve daha az sayıda, daha uzun tohumlu, bazen
tohumsuz, daha uzun gagalıdır.
Asmanın özellikle İzmir ve Manisa gibi Anadolu‟ nun Akdeniz vilayetlerinde büyük
ölçüde kültürü yapılmaktadır. Tekirdağ ve Mezopotamya‟ nın ve bilhassa Nevşehir‟ in
volkanik toprakları gibi Anadolunun bazı bölgelerinde yetiştirilir. Orjini tam belli
olmayan çeşitli kültürler tarafından temsil edilir, Phylloxera‟ ya dirençli Amerika
stoklarında aşılanmıştır. Hakkari‟ nin terk edilmiş üzüm bağları gibi bazı bölgelerde
doğal yayılış gösterir ve doğal V. sylvestris‟ den ayrılan yönü vejetatif formudur.
Meyveleri; şarap, rakı ve tatlı yapımında ve yaprakları dolma sarmada kullanılır. (12)
Asma (Vitis vinifera L.), ılıman kuşak bitkisi olup dünya üzerinde 30°-40° kuzey ve
güney enlemleri arasında yetişir. Milyonlarca yıl önceye kadar inen köklü bir geçmişe
ve büyük bir form zenginliğine sahiptir. Bitkinin dünyanın birçok yöresinde aynı
10
dönemde bulunduğu kanıtlanmıştır. Bulunan en eski örnekler; yaklaşık 140 milyon
yaşındaki herba ve yaprak fosilleri ile çok iyi korunmuş durumdaki tohumlardır. Tarih
öncesi ilk insan yaşamının başladığı kabul edilen dönemden kalma çekirdekler,
insanoğlunun bitkiyi çabuk tanıdığını göstermektedir. İsveç Gölü yakınlarında ve Mısır
piramitlerinde bulunan üzüm çekirdekleri günümüzde kültüre alınmış türlerin
çekirdekleri ile büyük benzerlik göstermektedir.
Yabani olan bitkinin; meyvelerinin taze veya kuru olarak tüketilmesi, şarap yapımında
kullanılması nedeniyle M.Ö. 6000' den sonra kültüre alındığı tahmin edilmektedir.
Yapılan araştırmalar çekirdek kalıntılarının, alkollü içki yapımı sonucu sıkma artığı
olarak toplu halde bulunduğunu kanıtlamaktadır. Radyokarbon tekniği ile yaşları
belirlenen toplu haldeki çekirdekler; şarabın günümüzden 10.000 yıl önce bilindiği ve
imal edildiğini göstermektedir. (15)
Bitkinin ismi Vitis: Üzüm, vinifera: -vini: şarap, -fer- :taşıma, şarap taşıyan
anlamındadır.
Üzüm, asma (Türkçe) , Grape, grapes, grapevine, wine-bearing vine (İngilizce) ,
Weinrebe, weinstock, edelrebe, wimmer, weinlese (Almanca), Vigne, vegne, veign,
vaine, vendange (Fransızca) , Vite comune (İtalyanca), Vid (İspanyolca) Vitis vinifera
L. nın farklı dillerdeki adlandırmalarıdır. (14)
2.2. KĠMYASAL ÖZELLĠKLER
2.2.1. Nigella sativa Kimyasal Özellikleri
Nigella sativa tohumlarının kimyasal içerikleri bitkisinin yetiştiği coğrafi bölgeye ve
iklime bağlı olarak küçük değişiklikler göstermekle birlikte tohumlar sabit yağ, uçucu
yağ, proteinler, aminoasitler, indirgenmiş şeker, müsilaj, alkoloitler, organik asitler,
tanenler, reçine, metarbin, acı maddeler, glikozidal saponinler, ham lifler, vitaminler,
mineraller ve uçucu yağ içerir. (11)
Nigella sativa‟ nın uçucu yağı Yüksek Performans Sıvı Kromatografisi (HPLC) ile
analizlenmiş ve temel bileşenlerinin timokinon (TQ), ditimokinon(DTQ),
timohidrokinon (THQ) ve timol (THY) olduğu saptanmıştır. (16)
11
A.Piras ve arkadaşları süperkritik karbondioksit ekstraksiyonu ile Türkiye‟ den ve
Mısır‟ dan alınan N.sativa çekirdeklerinden % 0.1 ile % 0.33 oranlarında uçucu yağ
elde etmişlerdir. Uçucu yağ fraksiyonlarının hepsini GC ve GC-MS‟ de farklı
polaritelerde analiz ederek toplam uçucu yağın% 93.1- 97‟ sinin 11 komponentten
oluştuğunu göstermişlerdir. Uçucu yağ komponentleri şunlardır; 4 monoterpen
hidrokarbon (% 5.4- 11.7), 5 oksijenlenmiş monoterpen (%79.5- 89.6) ve 2 seskiterpen
(%1.9- 2.6) hidrokarbondur. Oksijenlenmiş monoterpenlerin büyük kısmını (%77.2-
86.2) timokinon oluşturmaktadır. Monoterpen hidrokarbonlardan da o-cymene (% 5.4-
11) , α-thujene, limonen ve γ-terpinen düşük miktarlarda izole edilmiştir. Bu veriler
gösteriyor ki Türkiye ve Mısır‟ dan alınan N.sativa çekirdekleri kemotip olarak
timokinon içermektedir. (11)
Fenol halkası taşıyan ve kinon yapısı barındıran timokinonun çörek otunun gösterdiği
biyolojik aktivitelerde önemli bir rolü olduğu düşünülmekte bu sebeple Gulf
Standartlarında da çörek otu yağlarındaki timokinon içeriğinin %18‟ in altında
olmaması gerektiği vurgulanmaktadır. (6)
ġekil 2.1. Timokinon molekülü
12
Soxhlet ekstraktörü ve soğuk pres yöntemi ile elde ettikleri sabit yağınınsa % 16‟ sının
başlıca palmitik asit(%12- 13) ve stearik asit(%2- 3) olmak üzere doymuş satüre yağ
asitleri, % 23‟ ü başlıca oleik asit(%22) ve cis-vaccenik asit (% 0.5) olmak üzere tekli
doymamış yağ asitleri ve %58‟ i çoklu doymamış yağ asitleri olan linoleik asit(%54-55)
ve eikosadienoik asittir(%2). (11)
Nigella sativa tohumun SDS PAGE ile fraksiyonlanması sonucunda molekül kütleleri
94 – 10 kDa aralığında değişen bir dizi protein bandı elde edilmiştir. Yapılan bir
çalışmada çörek otu içerisindeki aminoasit oranları belirlenmiştir. Buna göre Nigella
ekstresindeki aminoasit oranları; glutamik asit %22.40, aspartik asit %10.05, arjinin
%9.18, lösin %6.92, glisin %6.86, pirolin %6.07, valin %5.10, alanin %4.21, fenilalanin
%4.00, isolösin %3.98, treonin %3.95, lizin %3.91, serin %3.80, tirozin %3.35, histidin
%2.83, metionin %1.45, sistin %1.17 ve triptofan %0.77 olarak bulunmuştur. Bu
sonuçlara göre glutamik asit, aspartik asit, lösin, glisin ve arjinin oranlarının yüksek
olduğu görülmektedir. Doymamış ve esansiyel yağ asitleri bakımından zengin Nigella
sativa tohumlarının, glukoz, ramnoz, ksiloz ve arabinoz formlarında monosakkarit
içerdikleri bulunmuştur.
Tohumlar, karaciğerde A vitaminine dönüştürülen karoten içerirler.
Nigella sativa tohumları, dikkate değer miktarda mineral elementler içermektedir.
Nigella sativa tohumları Kalsiyum, Potasyum ve Demir kaynağıdır. Çörek otu
tohumunda en bol bulunan element Potasyum‟dur ve onu Fosfor ile Kalsiyum takip
eder. Miktarlarındaki azalmaya göre, tohumda bulunan diğer elementler Mg, Na, Fe,
Zn, Mn ve Cu‟ dır.
Çörek otunda indazol alkaloitlerinin nadir örneklerinden olan bileşikler de
bulunmaktadır. Bu bileşikler; nigellisin, nigellimin, nigellimin N-oksit ve nigellidindir.
(6)
2.2.2. Vitis vinifera L. Kimyasal Özellikleri
V. vinifera bitkisinin değişik kısımlarında farklı kimyasal bileşikler mevcuttur. Bu
anlamda bitkinin kimyasal yapısı, yaprak, meyve ve diğer bölümlerinde farklıdır ve
değişik etken madde grupları içermektedir.
13
Yapısında fenolik bileşikler mevcuttur. Pigment ve tanenler, V. vinifera L.‟ nin baslıca
fenolik gruplarını oluştururken renk, tat belirlenmesinde önemli role sahiptirler ve
meyve kabuğu hücrelerinde bulunurlar. Ham meyvenin yeşil rengi klorofilden ileri
gelir. Olgunlaşma ile klorofil tamamen kaybolur. V. vinifera‟ nın beyaz çeşidinde yarı
saydam, saman sarısı renginin kaynağı, özellikle kersetin olmak üzere flavon
bileşikleridir. Meyveye kırmızı ve siyah rengini veren, antosiyanidin grubu
bileşiklerden delfinidin, petunidin, malvidin, siyanidin ve peonidin bulunmaktadır.
Kırmızı varyetelerin yaprakları, antosiyanidinden dolayı renklidir ve tanen yönünden
zengindir.
Yapılan kromatografik analizlerde V. vinifera‟ nın meyve ve yapraklarında kateşin,
epikateşin, gallokateşin ve epikateşin 3-O-gallat gibi kondanse tanenler ile kersetin,
rutin, luteolin gibi flavonların da bulunduğu tespit edilmiştir. Kırmızı meyve kabuğunda
kersetin 3-monoglukozit, kemferol ve mirsetin varlığı saptanmıştır. Meyve kabuğunda
ve bol miktarda da çekirdekte dimerik, trimerik ve tetramerik prosiyanidin grupları
(oligomerikprosiyanidin ) mevcuttur.
Yoo ve arkadaşları yaptıkları araştırmada, V. vinifera meyve kabuğu ve çekirdeğinde
bulunan prosiyanidin gruplarından başka önemli miktarda da resveratrol varlığına işaret
etmiştir.
Ülkemizde V. vinifera‟ nın beyaz ( Emir ) ve kırmızı ( Boğazkere ) kültürlerinin
meyveleri üzerinde yapılan bir çalışmada, kırmızı üzüm kabuklarının ve çekirdeklerinin
resveratrol taşıdığı, beyaz üzümün ise resveratrol ihtiva etmediği saptanmıştır.
Yunanistan‟ da yapılan bir çalışmada V. vinifera‟ nın 12 beyaz ve 25 kırmızı varyetesine
ait fenolik bilesik içerikleri çalışılmış; kateşin, epikateşin, epikateşin gallat,
epigallokateşin gallat, prosiyanidin B1- B2 oranları belirlenmiştir. Sonuçlar kırmızı
varyetelerin beyaz varyetelere göre fenolik bileşik açısından daha zengin olduğunu, bu
bileşikler içinde de kateşinin % 50.5 oranıyla en fazla miktarda bulunduğunu
göstermiştir.
V. vinifera meyveleri fazla miktarda tartarik asit ve malik asit içerir ve toplam asit
miktarının % 90‟ ı bu iki bileşikten meydana gelir. Az miktarda sitrik, gallik, vanilik,
14
hidroksi benzoik asit gibi asitlere de rastlanmıştır. V. vinifera yapraklarında da tartarik
asit, malik asit, oksalik asit ve az miktarda gliserik asit mevcuttur.
V. vinifera L.‟ nin meyvesinde B grubu vitaminlerinden tiamin, riboflavin, niasin,
piridoksin, pantotenik asit, biotin, folik asit ve inositol mevcuttur. Bitkinin meyve ve
yapraklarında bulunan B vitamini bileşiklerinin miktarı bitkinin gelişim evrelerine ve
yetiştiği bölgedeki çevresel faktörlere bağlı olarak değişmektedir. Taze üzümde düşük
miktarda C vitamini bulunmaktadır. V. vinifera yapraklarındaki C vitamini oranı ise
meyvedekinden fazladır. V. vinifera’ nın yaprakları karotenoitler açısından zengindir.
Karotenoit miktarı özellikle bitkinin çiçek açtığı dönemde en yüksek miktara
ulaşmaktadır. V.vinifera çekirdek yağında önemli miktarda E vitamini bulunmaktadır.
Dünyanın en büyük kuru üzüm üreticisi olan ülkemizde yapılan bir araştırmada kuru
üzümün C, A, B1 ( tiamin ), B2 ( riboflavin ) ve B6 ( niasin ) vitaminleri ile demir,
fosfor, kalsiyum ve diğer mineralleri içerdiği, bu sebeple de dünyada gittikçe artan
oranlarda talep edildiği belirtilmektedir. Şarap atıklarının içeriği ile ilgili bir çalışmada
üzüm posasının fosfor, kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, bakır, nikel, kurşun ve
kadmiyum elementleri de içerdiği tespit edilmiştir.
V. vinifera L.‟ nin olgunlaşmamış meyvelerinde bol miktarda invertaz bulunur. Bitkinin
değişik kısımlarında ise katalaz, askorbik asit oksidaz, peroksidaz, polifenol oksidaz,
pektin metil esteraz ve pektin esteraz mevcuttur. V. vinifera L. taze meyve ağırlığının %
9,7- 18,9‟ unu ozlar oluşturur. Ozlar içinde glukoz ve fruktoz başlıca bileşiklerdir.
Ayrıca galaktoz, mannoz, arabinoz, ramnoz ve galakturonik asit de üzüm suyundan
izole edilmiştir.
V. vinifera meyvelerinde, bitkinin yetiştirildiği toprağın yapısına ve kültür şekline bağlı
olarak değişen miktarlarda azot ve aminoasitler bulunmaktadır. Serbest aminoasit
miktarı meyvenin olgunlaşma aşamalarında 2 ila 5 kat artış göstermektedir. Üzüm
suyunda bulunan azotlu bileşiklerin % 60- 90‟ ını aminoasitler oluşturur. Alanin, γ-
aminobutirik asit, arjinin, aspartik asit, glutamik asit, pirolin, serin ve treonin üzüm
suyunda farklı miktarlarda bulunurken, bunların içinde arjinin ve pirolin oranı
diğerlerine göre daha fazladır.
15
Üzüm çekirdeği % 7-10 civarında protein içerir. Proteinler ise arjinin, sistin, lösin,
fenilalanin ve valin aminoasitlerini içermektedirler. Bu aminoasitler içinde % 11,4
oranıyla lösin en fazla bulunandır.
V. vinifera L.’ nın kök ve yapraklarında 16 b- hidroksioleanolik asit ve türevleri, a ve b-
amirenol, tarakserol, taraksasterol, sikloartenol, 24-metilsikloartenol, oleanolik asit ve
ursolik asit gibi triterpenik bileşikler eser miktarda bulunmaktadır.
V. vinifera meyvesine tat ve kokuyu monoterpenik bileşikler sağlamaktadır. Bu
bileşikler geraniol, linalol, a- terpineol, nerol, sitronellol ve linaloloksittir. V.vinifera
meyvesinde bulunan monoterpenik bileşiklerin miktarı varyetelere göre değişmektedir.
V. vinifera’ nın meyvesinin kabuğunu kaplayan mumlu tabakanın temel içeriği % 50-70
oranında oleanolik asittir. Diğer bileşenler ise alkol, serbest yağ asidi, mum esterleri ve
aldehitleri ile hidrokarbonlardır.
V. vinifera L.‟ nin kimyasal bileşiminde üzüm suyunda 0,25- 4,43 g/ l. oranında serbest
pektik asit, esterleşmiş pektik asit ve reçine, yaprakta da % 6,9 nispetinde kalsiyum
pektat bulunmaktadır. V. vinifera meyvelerinin yumuşaklığı ile pektin içeriği arasındaki
bağlantının incelendiği bir araştırma yapılmıştır. Araştırmada meyvenin hücre
duvarında pektin bulunduğu, pektinin meyvenin olgunlaşmasıyla beraber hücre
duvarındaki oranının azalıp, suda çözünen pektin oranının artması ile üzümün
yumuşaklığına etki ettiği gözlemlenmiştir.
Yapılan araştırmalarda bazı V. vinifera türlerinin yaprak ve filizlerinde uçucu yağa
rastlanmıştır.
V. vinifera L.‟ nin çekirdeğinde yetişme sürecine ve bitki özelliklerine bağlı olarak %
11- 27 arasında değişen miktarda sabit yağ bulunmaktadır. Üzüm çekirdeğinde bulunan
sabit yağ, yağ asitleri ( linoleik asit, oleik asit, linolenik asit, palmitik asit, stearik asit ),
steroller ve tokoferol içermektedir. (14)
Bütün çesitler arasında toplam doymuş yağ miktarı, %11.86- 14.31 arasındadır. Tekli
doymuş yağ ve çoklu doymuş yağ asitleri toplamı %84.88- 87.16 arasında
değişmektedir. Doymuş yağ asidi miktarları, tekli ve çoklu doymamış yağ asitleri
16
miktarından daha düşüktür. Yağ asitleri içinde en yüksek yağ asidi linoleik asit (C18:2)
olarak bulunmuş, bunu oleik asit (C18:1), palmitik asit (C16:0) ve stearik asit (C18:0)
takip etmiştir. Diğer yağ asitleri arasında, miristik asit (C14:0), margarik asit (C17:0),
araşidik asit (C20:0), behenik asit (C22:0), lignoserik asit (C24:0), palmitoleik asit
(C16:1), margaroleik asit (C17:1), eikosanoik asit (C20:1) ve linolenik asit (C18:3) yer
almaktadır ve bu yağ asitlerinin miktarları oldukça düşük bulunmuştur. (17)
2.3. BĠYOLOJĠK ETKĠLERĠ
2.3.1. Nigella sativa L. Biyolojik Etkileri
2.3.1.1. Antioksidant Aktivitesi
Serbest radikallerin neden olduğu oksidatif stres ateroskleroz, diabetus mellitus,
hipertansiyon, kanser, AIDS gibi birçok hastalığın patogenezinde rol oynar. Nigella
çekirdeklerinin inflamatuar hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlanmasından beri
yağın radikal temizleyici etkisinin olabilirliği üzerinde araştırmalar yapılıyor. Temel
yağın iki ana bileşeni olan sabit yağın ve timokinonun lipozomlardaki lipid
peroksidasyonunu önleyici etkisinin olduğu gösterilmiştir.
Burits ve Bucar Avusturya çörek otundan soxhlet ekstraksiyonu ile elde ettikleri yağda
DPPH tayini ve hidroksil temizleyici özelliği analizi, non enzimatik lipid peroksidasyon
tayini ve deoksiriboz testi ile seri in vitro testlerde temel yağın antoksidan aktivitesi
olduğunu gösterdiler. Araştırmalarının sonunda ana bileşenin timokinon olduğunu ve
non enzimatik lipid peroksidasyonunu N.sativa’ nın temel yağ bileşenleri timokinon,
karvakarol, 4-terpineol, t-anetol ve kuersetinin inhibe ettiğini gösterdiler. DPPH tayini
testi ile de yağın ve saf komponentlerin sabit DPPH radikalini azalttıkları gösterildi.
Ayrıca çalışmada serbest şeker radikallerinin degredasyonunun da temel yağ ve
timokinon, 4-terpineol, t-anetol, karvakrol, kuersetin bileşenleri tarafından inhibe
edilebildiği, en iyi inhibitör etkinin de karvakrol ile gözlendiği gösterildi. (18)
N.sativa ratların peritoneal lökositlerinde eikosonoidlerin oluşumunu engeller ve beyin
zar lipidlerinin peroksidasyonunu önler, N.sativa’ nın ana aktif komponenti olan
timokinon farelerde sisplatinin indüklediği nefrotoksisite ve ratlarda ifosfamid ile
indüklenen Fanconi Sendromunun neden olduğu hasarların ortaya çıkardığı renal
17
toksisiteyi hafifletmiştir. Benzer şekilde timokinon farelerde karbontetraklorürle
indüklenen hepatotoksisiteye ve DOX ile indüklenen kardiyotoksisiteye karşı da
koruyucudur. N.sativa yağının serbest radikallerin neden olduğu hasara karşı koruyucu
etkisinin olduğu in vivo deneylerle de gösterilmiştir. Bu nedenle N.sativa yağı serbest
radikallerin neden olduğu beyin ve kalp anoksi ve iskemisi, arterioskleroz, romatizma
ve kanser gibi hastalıklarda kullanılabilir. (19)
Yumurtalık dönmesi olarak bilinen over torsiyonu over dokusunda hipoksiye ve
sonrasında da iskemiye neden olur. İskemiden sonra sirkülasyon ve perfüzyon
sürdürülürken reperfüzyon hasarı olarak adlandırılan yeni bir durum ortaya çıkar. Bu
süreçte çeşitli derecelerde doku hasarları ile karşılaşılır. İskemi reperfüzyon hasarı
sonucunda aşırı reaktif oksijen türevleri ve sitokinler beyin, böbrek, kalp, kas ve over
gibi dokularda birikir. Reaktif oksijen türevleri hücre membran hasarını, lipid
peroksidasyonunu, endotel hücre hasarını, sitokin üretimini, antioksidan enzimlerin
inaktivasyonunu ve aktiflenmiş nötrofil kümelenmesini indükler ve bunlar doku
hasarına katkıda bulunur. Over torsiyonu oluşturulan ratlar N.sativa yağı verilerek ve
verilmeden kontrol grubuna karşı incelenerek N.sativa’ nın antioksidant etkisinin
araştırıldığı bir çalışmada ratların over dokusunda SOD ve MPO enzimlerinin
aktiviteleri ve MDA ve GSH seviyeleri incelendi. N.sativa yağı verilmeyen grupda
verilen gruba göre SOD aktivitesi ve GSH seviyeleri daha alçak ve MPO aktivitesi ve
MDA seviyeleri daha yüksekti. Deneysel çalışmalarda timokinonun barsak, böbrek,
karaciğer, testiküler ve over torsiyonunda I/R hasarını onarıcı etkisi gösterilmiştir. (20)
İyonize radyasyona maruz bırakılan sıçanlarda nitrikoksitsentaz enzim aktivitesi ve NO,
peroksinitrit düzeyleri gibi nitrozatif stres parametrelerinin daha yüksek bulunması,
çörek otu yağı ve timokinon verildiğinde ise bu oranların anlamlı düzeyde düşük tespit
edilmesi beyin dokusunda, oksidasyon durumunda çörek otu yağı ve timokinon
maddelerinin antioksidan etki gösterdiğini desteklemektedir. (21)
Sıçanlarda yapılan çalışmada koroner, serebral ve periferal damar hastalıklarında risk
oluşturan hiperhomosisteinemiye karşı timokinonun koruma sağladığı aynı zamanda
timokinonun çörek otu tohumundaki diğer bileşenlerden daha yüksek antioksidan
aktivite gösterdiği bildirilmektedir. (22)
18
Nigella sativa tohumları geleneksel tıpta anti-oksidan özelliklerine bağlı olarak
kullanılagelmiştir. Nigella sativa yağının ve aktif bileşenlerinin, rastlantısal olarak
çevresel veya enfeksiyona bağlı faktörlerce veya anti-kanser ilaçlarca tetiklenen
oksidatif stresin aracılık ettiği toksisiteyi azalttığı görülmektedir. Örneğin, kemoterapi,
siklofosfamid ve diğer anti-kanser ilaçlar, anti-kanser terapi olarak veya kanser
immünterapi ile kombinasyon halinde preklinik ve klinik çalışmalarda
kullanılmaktadırlar. Timokinonun kemoterapinin tetiklediği nitrik okside karşı oluşan
immün cevabı baskılayıcı etkileri vardır. (16)
2.3.1.2. Analjezik, Antienflamatuvar, Antipiretik Aktivitesi
Nigella sativa‟ nın antienflamatuvar aktiviteleri hücresel NO oluşturma kapasitesinin
inhibisyonu yolu ile belirlenmiştir. Pekçok dokuda nitrik oksit sentaz (NOS) aracılığıyla
L-argininden sentezlenen NO pekçok inflamatuvar hastalıkla ilişkilendirilir.
Birçok in vitro çalışmada Nigella sativa yağının ve yağın aktif bileşenlerinin,
inflamatuvar mediyatörlerin üretilmesindeki inhibe edici etkileri gösterilmiştir.
Timokinon ve Nigella sativa‟ nın ham yağının, araşidonik asit metabolizmasındaki
COX ve 5-LO yolaklarını inhibe ettiği ve timokinonun etkisinin daha fazla olduğu
gösterilmiştir. (16)
N. sativa’ nın antienflamatuvar etkilerinden TQ, TQ‟ un non-toksik karbonil polimeri
olan nigellon ve timohidrokinonun sorumlu olduğu ifade edilmektedir. Fareler üzerinde
yapılan bir çalışmada sabit yağdaki TQ‟ un potansiyel bir antienflamatuvar madde
olarak eikosanoit yapımını ve membran lipit peroksidasyonunu inhibe ettiği tespit
edilmiştir. Ham sabit yağ, farelerin peritonal lökositlerinde kalsiyum iyonofor ile
stimule olan araşidonik asit metabolizmasında siklooksijenaz ve 5-lipooksijenaz
yolağının potansiyel antienflamatuvar maddesi olarak davranmaktadır, fakat bu etkinin
yağın içerisindeki TQ‟ un oluşturduğu etkiden daha yüksek olması beklenmektedir. Bu
sonuçlar sabit yağın antienflamatuvar aktivitesinin tam olarak TQ‟ dan dolayı değil
buna karşın tohumun yağında zaten hazır olarak varlığı bilinen C20:2 yağ asitinin
sayesinde de olabileceğini göstermektedir. Yapılan başka bir çalışmada
antienflamatuvar etki karragenanın etkisiyle pençelerinde ve hint yağı etkisiyle de
kulaklarında ödem oluşturulmuş sıçanlarda değerlendirilmiştir. Bu testlerde çörek
19
otunun önemli ölçüde analjezik etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Çünkü opioit bir
analjezik olan naloksan çörek otunun formalin testinde gösterdiği analjezik etkiyi geri
alamamış, yeterli bir antagonizma gösterememiştir. Bu durum bize çörek otu yağının
analjezik etkisinden opioit reseptörler dışındaki mekanizmaların ilgili olduğunu
göstermektedir. (24)
Başka bir çalışmada karragenan sodyum tuzu ile inflamasyon oluşturulan ratlarda üç
ayrı kontrol grubu, aspirin ve N.sativa ile tedavi edilen gruplar karşılaştırıldı.
N.sativa‟nın analjezik etkisi aspirinle karşılaştırılabilirken, antipiretik etkisi böyle
değildi. Bazı inflamatuar mediyatörleri timokinon ve N.sativa’ nın diğer komponentleri
inhibe ederek antienflamatuvar etki gösterir. N.sativa’ nın bileşimindeki nigellon mast
hücrelerinden histamin salımını inhibe eder. Ayrıca N.sativa çekirdeğinin sabit yağının
ve saf timokinonun ratların peritoneal lökositlerinde araşidonat metabolizmasında
siklooksijenaz ve 5-lipooksijenaz yolağını inhibe ettiği gösterilmiştir. Bu etki
tromboksan B2 ve lökotrien B4‟ ün doza bağımlı inhibisyonu ile olmaktadır. Bu da
N.sativa’ nın romatizma ve inflamatuvar hastalıklarda kullanılabileceğini düşündürür.
(25)
2.3.1.3. Antidiabetik Aktivitesi
N.sativa yağının halk arasında da kullanımının görüldüğü hipoglisemik etkisini
ispatlayan birçok çalışma yapılmıştır.
Nikotinamid ve streptozosin ile diabetus mellitus oluşturulmuş ratlarda N.sativa’ nın
olası insülinotropik etkisi incelenmiştir. İntraperitoneal nikotinamid ve intravenöz
streptozosin enjekte edilen ratlara oral N.sativa yağı verilmiş ve serum insülin seviyeleri
ölçülmüştür. Streptozosin ve nikotinamid verilerek NIDDM oluşturulan ratlarda
N.sativa ile tedavinin 1, 2, 3, 4. hafta sonlarında açlık plazma glukoz seviyelerinde
anlamlı düşüşler gözlenmiştir. Çalışmadan elde edilen sonuçlar N.sativa yağının
hipoglisemik etkisini göstermiştir. N.sativa yağının NIDDM benzeri modelde
insülinotropik etki oluşturduğu söylenebilir. (26)
N.sativa’ nın hipoglisemik etki mekanizmasını açıklamayı hedefleyen bir çalışmada
streptozosin ile diabet indüklenen ratlara diabet indüklendikten sonra gastrik gavage ile
20
400 mg/kg vücut ağırlığı N.sativa yağı verilmiştir. N.sativa yağı tedavisi ile kan glukoz
seviyelerinde 1, 2, 3, 4. hafta sonlarında anlamlı düşüşler kaydedilmiştir. Tedavi edilen
ratlarda glukoneogenik prekürsörler olan alanin, glycerol ve laktattan hepatik glukoz
üretimi önemli ölçüde azalmıştır. N.sativa ile tedavi edilmeyen ratlarla
karşılaştırıldığında N.sativa ile tedavi edilen ratlarda periferal kan lenfosit ve peritoneal
makrofaj sayımı ve fagositik aktivitesi önemli ölçüde artmıştır. Çalışmada elde edilen
veriler gösterir ki N.sativa yağının hipoglisemik etkisi az miktarda da olsa hepatik
glukoneogenezin azalması ve N.sativa yağının makrofaj fagositik aktivitesini uyarıp
veya doğrudan lenfositleri aktive etmek suretiyle immünopotentiating etkiyledir.
Sonuçlar N.sativa yağı ile tedavinin glikolize hemoglobini de azalttığını göstermiştir.
Total glikolize hemoglobin uzun dönem kan şekeri kontrolünde önemli bir
parametredir. Total glikolize hemoglobinin bu düşüşü uzun dönem kan glukoz
seviyesinin normal tutulabildiğini gösterir. (27)
2.3.1.4. Antikonvülsan Aktivitesi
Yapılan çalışmalarda N.sativa yağının antikonvülsan etkisinin de olduğu gösterilmiştir.
İyi bir antiepileptik ilaç olan valproatla N.sativa yağının antiepileptik etkileri klinik
olarak karşılaştırılmıştır. Pentilentetrazolle ateşlenen farelerde ateşlenme gelişimine
karşı N.sativa yağının antikonvülsan etki potansiyeli vardır ve antikonvülsan etkisi
valproattan fazla bulunmuştur. Antikonvülsan etkisinin klinikte ilaç olarak kullanılan
valproattan fazla bulunması ileride tıbbi tedavide N.sativa yağının kullanılabileceği
umudunu uyandırmıştır. (19)
2.3.1.5. Antimikrobiyal Aktivitesi
Nigella sativa yağının ve aktif bileşenlerinin anti-bakteriyel, antifungal, antihelminitik
ve antiviral olmak üzere antimikrobiyal özellikleri olduğu bilinmektedir.
Araştırmacılar farklı çalışmalarla N.sativa yağının antimikrobiyal aktivitesini
araştırmışlardır. Bu çalışmalardan birinde gr(-) lerden E. coli, P. aeroginosa,
Acinetobacter baumannii; gr(+) lerden Staphylococcus aureus, Enterococcus faecalis, B.
subtilis antibakteriyel aktivite testi için kullanıldı. Antifungal aktivite için Candida
albicans, C. tropicalis ve C. krusei; antimikobakteriyel aktivite için de M. tuberculosis
21
ve M. avium ile çalışılmıştır. Bu mikroorganizmalardan inokulum preparatları
hazırlanarak N.sativa yağının antimikrobiyal aktivitesi denenmiştir. Antibakteriyel
aktivitesine bu gr(+) ve gr(-) bakterilerde mikrodilisyon yöntemi ile bakılmıştır. In vitro
antifungal aktivitesine de bu türlerde ketokanazol ve flukonazol kontrol ajanlarına karşı
bakılmıştır. Bu çalışmanın sonunda Mısır ve Türkiye‟ den alınan dört farklı çörek otu
numunelerinde de antimikrobiyal aktivite gözlenmiştir. En iyi antimikrobiyal aktivite de
Mısır çörek otunda gözlenmiştir. (11)
Mevcut antibiyotiklere karşı gelişen direnç ciddi bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Bu
nedenle son yıllarda araştırmacılar dirençli izolatlar üzerinde etkili alternatif
antimikrobiyal ajanlar aramaya başlamışlardır. Antibakteriyal, antifungal, antiviral ve
antihelmintik özellikleri nedeni ile çeşitli bitkiler dünyada ve ülkemizde
kullanılmaktadır. Nigella sativa L. tohumları da bu özellikleri nedeniyle pek çok
araştırmaya konu olmuştur. Yapılan çalışmalardan birinde, Nigella sativa L.
tohumlarından soxhlet yöntemi ile metanol, aseton, etil asetat, kloroform ve hekzan
ekstraktları hazırlanmış. Ekstraktların metisiline dirençli Staphylococcus aureus
(MRSA), vankomisine dirençli Enterococcus faecium (VRE), çoğul dirençli
Acinetobacter baumannii ve Pseudomonas aeruginosa, genişlemiş spektrumlu
betalaktamaz (GSBL) pozitif Klebsiella pneumoniae, trimetoprim/sulfametoksazole
(SXT) dirençli Stenotrophomonas maltophilia, Sphingomonas paucimobilis, Serratia
marcescens, Candida albicans, Candida parapsilosis ve Candida glabrata klinik
izolatlarına karşı antimikrobiyal aktivitesi disk difüzyon yöntemi ve sıvı mikrodilüsyon
yöntemi ile belirlenmiştir. En az bir ekstraktın disk difüzyon yöntemi ile metisilin
dirençli S. aureus (MRSA) izolatlarının onuna (%100), S. paucimobilis‟in yedisine
(%100), S. maltophilia‟nın onuna (%100), C. albicans‟ ın dördüne (%100), C.
parapsilosis‟ in dördüne (%100), C. glabrata‟ nın ikisine (%100), A. baumannii‟ nin
üçüne (%25), P.aeruginosa‟ nın üçüne (%30) ve genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz
(GSBL) pozitif K. pneumoniae izolatlarının birine (%10) karşı aktivite gösterdiği
belirlenmiştir. Bu izolatların minimal inhibisyon konsantrasyon (MİK) değerleri sıvı
mikrodilüsyon yöntemi ile belirlenmiştir. MİK en düşük 0.1 mg/mL değer ile S.
paucimobilis‟ e ve en yüksek 100 mg/mL ile S. maltophilia ve A. baumannii‟ de tespit
edilmiştir. Vankomisine dirençli E. faecium (VRE), S. marcencens izolatlarının tamamı,
A. baumannii, P. aeruginosa ve genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL) pozitif K.
22
pneumoniae izolatlarının büyük bir kısmına karşı ekstraktların hiçbirinin aktivite
göstermediği belirlenmiştir. (28)
2.3.1.6. DNA Hasarına Etkileri
Genom, DNA hasarına neden olan birçok farklı etkene maruz kalır. Canlılar genetik
materyallerini, bu etkenlerin oluşturduğu hasarlara karşı korumak amacıyla DNA tamir
mekanizması içerirler. DNA hasarı ile DNA tamir kapasitesi denge halindedir. Bu
dengenin bozulması durumunda, DNA'da meydana gelen hasar; genetik kararsızlığa,
kontrollü hücre ölümüne veya kansere giden hastalıklara neden olmaktadır. Haploit
Saccharomyces cerevisiae suşunda hidrojen peroksitin indüklediği oksidatif DNA
hasarına karşı çörek otu sulu ekstresinin ve çörek otunun etken maddelerinden
timokinonun koruyucu ve tamir indüksiyon etkilerinin alkali tek hücre jel elektroforezi
(comet assay) kullanılarak test edildiği bir çalışmada çörek otu sulu ekstresinin
1\10,1\20,1\40 ve 1\80 dilüsyonları ile muamelesinin S. cerevisiae hücrelerinde DNA
hasarını azalttığı gözlenmiştir. Böylece hidrojen peroksit tarafından oluşturulan DNA
hasarına karşı çörek otunun hücresel koruma gösterdiği gösterilmiş; ancak tamir
indüksiyon etkisinin yeterli olmadığı ifade edilmiştir. Buna ek olarak, 100 µg/ml ve 50
µg/ml konsantrasyonlarındaki timokinonun DNA hasarına karşı koruyucu ve tamir
indüksiyon etkisi olduğu bulunmuştur. (29)
N.sativa ile yapılan çalışmalardan birinde mononükleer lökositlerde oksidatif DNA
hasarına karşı çörekotu sulu ekstresinin potansiyel koruyuculuğu değerlendirilmiştir.
Hücreler 37°C'de 30 ve 60 dakika süresince sulu ekstrenin farklı konsantrasyonları
(100, 50, 25, 12,5, 6,25, 3,125 µg/mL) ile muamele edilmiş, oksidatif stresin
indüklenmesi için 5 dakika süre 10 ve 50 mM hidrojen peroksite maruz bırakılmıştır.
Oksidatif hasar değerlendirilmesi DNA fragmentasyonu için alkali tek hücre jel
elektroforezi (comet assay) kullanılarak yapılmıştır. Çörek otu sulu ekstresinin 100-25
µg/mL konsantrasyonları ile muamelenin DNA hasarını azalttığı gözlenmiştir. Hidrojen
peroksit tarafından oluşturulan endojen DNA hasarına karşı hücresel koruma gösterdiği
ifade edilir. (30)
23
2.3.1.7. Sindirim Sistemine Etkileri
Çörek otunun farklı şartlarda antioksidant, antienflamatuvar ve antiülser aktiviteye sahip
olduğu gösterilmiştir. İzole edilmiş sıçan midesinde çörek otu sulu ekstraktının gastrik
asit sekresyonu üzerine etkilerini araştırmak için yapılan çalışmada gastrik asit
sekresyonu izole edilmiş sıçan mide preparatında in vitro şartlarda yapılan deneylerden
elde edilen sonuçlar çörek otu sulu ekstraktının 2 mg/100 ml DMSO ve 5 mg/100 ml
DMSO dozlarının histamin ile uyarılan ve 5 mg/100 ml DMSO dozunun bethanechol ile
uyarılan gastrik asit sekresyonunu azalttığı, ancak deneyde kullanılan hiçbir dozun
pentagastrin ile uyarılan asit sekresyonunu etkilemediğini göstermiştir. Sunulan
çalışma, çörek otunun gastrik asit sekresyonunu azalttığından dolayı gastroprotektif bir
etkiye sahip olduğunu desteklemiştir. (31)
Erkek Wistar albino ratlarda akut alkolün neden olduğu gastrik mukozal lezyonlara
karşı timokinonun ve N.sativa yağının gastroprotektif etkisi olduğu ve bu etkinin
kısmen onların radikal süpürücü etkilerinden kaynaklanabileceği bildirilmiştir. Benzer
şekilde çörek otu uçucu yağının ve timokinonun mide mukozasındaki redoks
durumunun korunmasıyla ilişkili olarak gastroprotektif etkiye sahip olduğu
gösterilmiştir. (22)
Gastrik mukozal hasarda bazı faktörler rol almakla beraber serbest radikaller
reperfüzyon hasarının patogenezinde önemli rol alır. Ratlarda koliak artere geçici klamp
takılarak kan akımı azaltılıp serbest radikaller ve reaktif oksijen türevleri ile
iskemi/reperfüzyon hasarı oluşturularak gastrik mukozal lezyon indüklenip N.sativa
yağının bu lezyon üzerinde etkisi incelenmiştir. Gastrik lezyonlar lipid peroksidaz ve
laktat dehidrogenazın mukozal seviyelerinde artma ve süperoksiddismutaz ve glutatyon
seviyelerinde azalma ile seyreder. Serbest radikallerin hasarına karşı doğal hücre
koruma sistemi olarak koruyucu enzim olan süperoksiddismutaz ve antioksidan molekül
olan glutatyon ortaya çıkar. Bu çalışmada N.sativa yağı glutatyon ve
süperoksiddismutaz seviyelerini artırıp lipid peroksidaz ve laktat dehidrogenaz
seviyelerini azltarak I/R indüklenmiş gastrik mukozal lezyonlara karşı koruyucu etki
oluşturmuştur. Bununla birlikte N.sativa yağının çoklu doymamış yağ asidi içeriğinin
fazla oluşu sitoprotektif prostaglandinlerin sentezlenmesiyle sonuçlanacak araşidonik
asit kullanımını artırarak gastrik mukozayı koruyabilir. Ayrıca N.sativa yağının
24
mukozal doku hasarı ve hipoksemiye neden olan lökotrienlerin salımını inhibe ederek
bu etkiyi gösterdiği de rapor edilmiştir. Zira prostaglandin ve lökotrien dengesi gastrik
mukoza hücre korunmasında önemlidir. N.sativa yağının mast hücrelerinden histamin
salımını engellemesi de gastroprotektif etkisini açıklayan bir başka mekanizmadır. (32)
2.3.1.8. Antitümoral Antikarsinojenik Etkisi
Hücrelerinin sürekli ve kontrolsüz olarak çoğalması olarak tanımlanan kanser,
hücrelerin çoğalmasını, farklılaşmasını ve hücre döngüsünü kontrol eden genlerde
meydana gelen değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Pek çok in vivo ve in vitro
araştırmalar ile N.sativa tohumlarının ve aktif bileşenlerinin antitümöral etkileri
gösterilmiştir. Araştırmalar timokinonun göğüs ve yumurtalık adenokarsinomu,
kolorektal kanser, neoplastik keratinositler, insan osteosarkomu, fibrosarkoma, akciğer
karsinomu, prostat kanseri gibi pek çok kanser çeşidinde hücrelerin proliferasyonu
üzerine inhibitör etki gösterdiğini ortaya koymaktadır. Timokinon ve ditimokinon,
sitotoksik etkisini, hücre G1 fazında iken apopitozisi tetikleyerek durdurmaktadır.
Hücre büyümesinin durdurulması ise p53‟ün gen ekspresyonu ile protein
ekspresyonunun arttırılması ve anti-apoptotik Bcl-2 proteininin inhibe edilmesi ile
sağlanmaktadır.
Farelerde benzopirenin indüklediği ön mide karsinomuna ve kemik iliği hücrelerindeki
kromozamal bozukluklarda timokinonun hasarlı hücreleri ve kromozom bozukluklarının
frekansını belirgin olarak azalttığı bildirilmiştir. Timokinonun antiproliferatif ve
proapoptik etkilerinin insan osteosarkoma hücrelerinde araştırıldığı çalışmada
timokinon, normal osteoblastlara karşı oldukça az toksisite göstermesi nedeniyle umut
verici bir bileşik olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca timokinonun hepatoselüler
karsinoma hücrelerini konsantrasyona bağlı olarak önemli ölçüde yavaşlattığı ve
hepatosellüler karsinom tedavisi için umut verici bir antikanser bileşiği olduğu
gösterilmiştir. Araştırmacılar timokinonun insan umbilikal veni endotel hücre göçünü,
invazyonunu, proliferasyonunu ve tüp şekillenmesini inhibe ettiğini tespit etmişlerdir.
Bu sonuçlar timokinonun tümör anjiyogenezisini ve tümör büyümesini inhibe ettiğini ve
kanser tedavisi için potansiyel bir ilaç olarak kullanılabileceğini ortaya koymuştur.
Timokinonun nükleer faktör-B‟ ye bağımlı antiapoptotik genleri azaltarak
kemoterapatik bileşikler tarafından indüklenen pankreas hücrelerinin ölümünde etkili
25
olduğu ve antitümoral ilaçlarla TQ‟ nun birlikte kullanılmasının ise büyüme
inhibisyonunu artırdığı gösterilmektedir. (22)
2.3.1.9. Ġmmün Sistem Üzerine Etkileri
Doğal bağışıklık, makrofajlar, doğal katil hücreler, granülositler gibi hücreleri
kapsarken, kazanılmış bağışıklık ise spesifik antikor salgılayan B hücreleri aracılı
bağışıklığı ve CD4+ ve CD8+ T hücreleri aracılı hücresel bağışıklığı kapsamaktadır.
Nigella sativa yağının ve timokinonun T hücrelerine ve immün yanıta aracılık eden
öldürücü hücrelerin artışını sağladığı ve önemli immünomodülatör etki gösterdiği ifade
edilmektedir. İnflamasyonlu ve otoimmun hastalıklarının iyileştirilmesinde timokinoun
makrofajlarda nitrik oksit (NO) üretimini azaltarak yararlı olabileceğini ortaya
koymuştur. Timokinon, lipopolisakkarit (LPS) tarafından uyarılan makrofajların
supernatantlarında nitrit üretimini azaltmış, periton makrofajlarındaki indüklenebilir
nitrik oksit sentaz (iNOS) protein düzeyini de konsantrasyona bağlı olarak düşürmüştür.
(22)
Gönüllü insanlar üzerinde N.sativa’ nın immün sistem üzerine etkilerinin araştırıldığı
bir çalışmada N.sativa çekirdeklerinin T hepler ve T süpresör hücreleri % 55 oranında
artırdığı, Naturel killer hücre aktivitesini de ortalama % 30 artırdığı gösterilmiştir. (23)
2.3.2. Vitis vinifera Biyolojik Etkileri
2.3.2.1. Antioksidant Aktivitesi
Son zamanların en çok rağbet gören bitkisel ürünlerinden olan üzüm çekirdeği
ekstresinin bileşiminde monomerik flavanoller (kateşin ve epigallokateşin), polifenolik
prosiyanidinler ile gallik ve elajik asit gibi bazı fenolik asitler bulunmaktadır. Kırmızı
şarapta da bol miktarda bulunan üzüm polifenolleri, çekirdeğin yanısıra üzüm
kabuğunda da mevcuttur.
Güçlü antioksidan etkisi pek çok çalışmada kanıtlanan üzüm polifenollerinin etkisini
süperoksit, peroksil ile hidroksil radikallerini süpürme ve lipit peroksidasyonunu
önleme yoluyla gösterdiği bulunmuştur. Son zamanlarda sıçanlar üzerinde yapılan bir
26
çalışmada ise, proantosiyanince zengin üzüm çekirdeği ekstresinin oksidatif DNA
hasarı üzerinde koruyucu etkisi olduğu ortya çıkarılmıştır. (33)
Antioksidan aktivitesi açısından üzüm çekirdeğinin değerlendirildiği bir çalışmada etil
alkolün karaciğer harabiyet ve oksidatif stres etkilerinin göstergesi ve etil alkolün
oluşturacağı olumsuz etkilerine karşı üzüm çekirdeğinin karaciğer koruyucu etkisi ve
antioksidan rolü olarak değerlendirilebilecek biyobelirteçlerden: serum aspartate
aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT), gamma glutamil transpeptidaz
(GGT) ve laktat dehidrogenaz (LDH) enzim seviyeleri, çeşitli dokularda antioksidan
enzimlerden süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz, glutatyon-S-transferaz,
glutatyon redüktaz aktiviteleri ve glutatyon düzeyleri ile lipid peroksidasyonu
(Malondialdehit) içeriklerine bakılmıştır. Etil alkolün, üzüm çekirdeğinin muameleleri
sonrası; serum enzim seviyeleri ile beyin, böbrek, dalak, eritrösit, kalp ve karaciğer
dokusunun GSH düzeylerinde, MDA içerikleri ile GST, GR, SOD, GSH-Px gibi önemli
antioksidan enzim aktivitelerinde önemli değişimler ortaya çıkmıştır.
Üzüm çekirdeğinin beyin, böbrek, dalak, eritrosit, kalp ve karaciğer dokularındaki
redükte glutatyon (GSH) enzim aktivite sonuçları üzüm çekirdeğinin etil alkole karşı
antioksidan özelliğinin çeşitli dokularda faklı etkilere neden olduklarını göstermiştir.
Glutatyon, serbest radikal artışına ve lipid peroksidasyon oluşmasına bağlı olarak
meydana gelen ürünlerle kolayca reaksiyona girerek metabolizma için zararlı olan bu
ürünlerin ortamdan uzaklaştırılması için görev alan güçlü bir antioksidandır. Glutatyon,
hücrelerin serbest radikallerden ileri gelen oksidatif hasardan korunması yanı sıra
yabancı toksik bileşiklerin ortadan kaldırılmasında görev alan reaksiyonlarda da yer
almaktadır.
Üzüm çekirdeğinin beyin, böbrek, dalak, eritrosit, kalp ve karaciğer dokularındaki lipid
peroksidasyon (Malondialdehit-MDA) sonuçları üzüm çekirdeğinin etil alkole karşı
lipid peroksidasyon özelliğinin çeşitli dokularda faklı etkilere neden olduklarını
göstermiştir.
Çeşitli faktörlerin etkisi (radyasyon, ilaç toksikasyonları, kimyasal maddeler) veya
çeşitli hastalıkların oluşumu ile birlikte serbest radikal üretiminde artış ve buna bağlı
27
olarak hücresel bileşiklerde çeşitli hasarlar oluşmaktadır. Lipid peroksidasyonu
membran fosfolipidlerindeki doymamış yağ asitlerinin oksijen ile reaksiyona girerek,
lipid hidroperoksitlerini oluşturmalarındaki olaylar dizisidir. Bir dizi reaksiyon sonucu
MDA, bazı aldehitler, konjuge dienler, uçucu hidrokarbonlar gibi ürünler ortaya
çıkmaktadır. Membranların yapısında yer alan doymamış fosfolipidler ve kolesterol,
serbest radikallerle kolayca reaksiyona girerek lipid peroksidasyonunu meydana getirir.
Buna bağlı olarak MDA düzeyi artar. Glutatyon, lipid peroksidasyon ürünleriyle
reaksiyona girerek MDA düzeyi azalmasına neden olabilir. Glutatyon düzeyi düşükse
ya da MDA antioksidan savunma sistemini aşacak şekilde çoğalmışsa, MDA düzeyi
artabilir.
Üzüm çekirdeğinin beyin, böbrek, dalak, eritrosit, kalp ve karaciğer dokularındaki
glutatyon peroksidaz (GSH-Px) enzim aktivite sonuçları üzüm çekirdeğinin etil alkole
karşı antioksidan özelliğinin çeşitli dokularda faklı etkileri ortaya çıkardığını
göstermiştir.
Beyin dokusunda üzüm çekirdeği + alkol grubu GSH-Px seviyesi etil alkol grubuna
göre artma önemli bulunurken, diğer muamele grupların kıyaslanması ise anlamlı
bulunmamıştır.
Böbrek dokusunda üzüm çekirdeği + alkol grubu GSH-Px seviyesi etil alkol grubuna
göre azalma önemli bulunmuştur. Diğer muamele grupların kıyaslanması ise anlamlı
bulunmamıştır.
Dalak dokusunda üzüm çekirdeği + alkol grubu GSH-Px seviyesi kontrol grubu ve etil
alkol grubuna göre azalma önemli bulunurken, diğer muamele grupların kıyaslanması
önemli bulunmamıştır.
Eritrosit dokusunda üzüm çekirdeği + su grubu GSH-Px seviyesi kontrol grubuna göre,
üzüm çekirdeği + alkol grubu GSH-Px seviyesi ise hem kontrol grubuna göre hem de
etil alkol grubuna göre azalma önemli bulunurken, diğer muamele grupların
kıyaslanması önemli bulunmamıştır.
28
Karaciğer dokusunda etil alkol grubu ile üzüm çekirdeği + alkol grubu GSH-Px seviyesi
kontrol grubuna göre artma önemli bulunurken, diğer muamele grupların kıyaslanması
önemli bulunmamıştır.
GSH-Px hidrojen peroksidi glutatyon varlığında suya katalizler. Bu arada redükte
glutatyon ise okside forma geçer. GSH-Px enzimi etki için redükte glutatyona
gereksinim duyar. Okside glutatyonun (GSSG), redükte glutatyona (GSH) dönüşümünü
glutatyon redüktaz katalizler. GSH-Px, hidrojen peroksit ve lipid peroksidlerin
indirgenmesini katalizlemektedir. Lipid peroksidasyonu karşısında randımanlı koruma
sağlayan enzim olarak kabul edilir. Lipid peroksidasyonu ve serbest radikallerin belli
bir süre artışına bağlı olarak enzim aktivitesi artmış olabilir. Serbest radikal oluşumunun
ve lipid peroksidasyonunun uzun süreli artışına bağlı olarak hücresel antioksidan
savunma sisteminin aşılması halinde ise antioksidan enzim aktivitelerinde azalma
olabileceği bildirilmektedir.
Üzüm çekirdeğinin beyin, böbrek, dalak, eritrosit, kalp ve karaciğer dokularındaki
glutatyon-S-transferaz (GST) enzim aktivite sonuçları üzüm çekirdeğinin etil alkole
karşı çeşitli dokularda faklı etkilere neden olduklarını göstermiştir.
GST detoksifikasyon yapan, hücre içi bağlayıcı ve taşıyıcı rolü olan bir enzimdir.
Katalitik olarak yabancı maddeleri glutatyondaki (GSH) sisteine ait –SH grubu ile
bağlayarak onların elektrofilik bölgelerini nötralize eder ve ürünün daha fazla suda
çözünür hale gelmesini sağlar. Oluşan bu GSH konjugatları organizmadan atılabilir
veya daha ileri metabolize olurlar. GST aktivitesindeki artışı oksidatif stres durumuna
karşı koyma mekanizmasında izlenen adaptasyon olarak düşünülebilir. Organizmada
serbest radikallerin artması oksidatif stres oluşturur. Bu stresi ortadan kaldırmak için
antioksidan enzimlerin aktivitesi artar.
Üzüm çekirdeğinin beyin, böbrek, dalak, eritrosit, kalp ve karaciğer dokularındaki
süperoksit dismutaz (SOD) enzim aktivite sonuçları üzüm çekirdeğinin etil alkole karşı
antioksidan özelliğinin çeşitli dokularda faklı etkilere neden olduklarını göstermiştir.
Enzimin fizyolojik fonksiyonu; oksijeni metabolize eden hücreleri süperoksit serbest
radikallerinin zararlı etkilerine karşı korumaktır. Böylece lipid peroksidasyonunu inhibe
29
eder. SOD aktivitesi yüksek oksijen kullanımı olan dokularda fazladır. Süperoksit
radikallerinin artışına bağlı olarak SOD enziminin aktivitesi artmış olabilir. SOD
aktivitesinde, toksikasyonun ilk aşamasında bu zararlı etkileri ortadan kaldırmak
amacıyla artış gerçekleşmektedir. Ayrıca, stresörlerin dozlarına ve bundan dolayı
oksidatif streslerin büyüklüğüne bağlı olarak gelişen adaptasyonla birlikte hücredeki
SOD aktivitesi artmaktadır. Bu çalışmada antioksidan savunma enzimlerinden SOD
aktivitesinde meydan gelen azalış, indüklenmiş süperoksit radikal oluşumunun dolaylı
bir işareti sayılabilir. Çünkü antioksidan kapasite üzerinden radikal akışı enzimlerin
sistein amino asiti üzerinden bağlanan radikaller enzim aktivitesini yitirmesine neden
olabilir. Karaciğer dokusunda SOD aktivitesindeki artış ise süperoksit radikalinin aşırı
üretiminden dolayı bu enzimin sentezini tetiklemiş olabilir.
Bu biyokimyasal verilerin doğrultusunda etil alkolün rat karaciğerlerinde meydana
getirmiş olduğu tahribata bağlı olarak karaciğer harabiyet göstergesi olan serum
enzimlerinin seviyelerinin artışına neden olmuştur. Yine etil alkolün sebep olduğu
oksidatif stres sonucu serbest radikal üretiminin göstergesi olarak lipid peroksidasyonun
son ürünü olan malondialdehit tüm dokularda artarken, birçok dokuda antioksidan
savunma sistemi biyobelirteçlerinde dalgalanmalara sebep olmuştur. Diğer yandan,
üzüm çekirdeğinin karaciğer harabiyet göstergesi olan serum enzimlerini kontrollere
yakın değere çekerken, bu etkinin çekirdek içerikli yemlerle beslenenlerde
görülmemiştir. Yine, etil alkolün neden olduğu oksidatif stres sonucu olarak tüm
dokularda artan malondialdehit üzüm çekirdeği kontrol değerlerine çektiği ve yine
çeşitli dokularda savunma sistemleri ve lipid peroksidasyon seviyelerinde görülen farklı
düzeyde etkiler olmasının nedeni ise; dokuların hücresel fizyolojik adaptasyonun
dokulara göre farklı nitelikte olmasından kaynaklanabilir. (34)
Tüm vücut ışınlaması yapılması veya karaciğere radyoterapi verilmesi gereken
hastalarda, önerilen etkin dozlarda karaciğerin toleransı oldukça düşüktür. Sıçan
karaciğerinde radyasyonun (RTx) neden olduğu toksisite üzerine üzüm çekirdeği
ekstresinin oluşturabileceği muhtemel koruyucu etkiyi değerlendirmek amacıyla yapılan
bir çalışmada her biri sağlıklı, erkek, on iki Wistar sıçandan oluşan dört grup
oluşturuldu. RTx-üzüm çekirdeği ekstresi grubu; yedi gün oral üzüm çekirdeği ekstresi
(100 mg/kg) ardından 8 gün tüm vücut ışınlaması yapıldı ve üzüm çekirdeği ekstresi
tedavisine 4 gün daha devam edildi. RTx grubu; aynı işlemler uygulandı, ancak üzüm
30
çekirdeği ekstresi yerine oral distile su verildi. Üzüm çekirdeği ekstresi grubu; sadece
üzüm çekirdeği ekstresi solüsyonu aynı tarzda 11 gün boyunca verildi. Kontrol grubu;
sadece distile su aynı şekilde verildi. Lipit peroksidasyonu son ürünü malondialdehid
düzeyi ve iki önemli endojen antioksidan olan süperoksid dismutaz ve katalaz aktivitesi
karaciğer doku homojenatları nda çalışıldı. Üzüm çekirdeği ekstresi hücre membranında
protein ve lipit peroksidasyonunu engelledi ve takiben oksidatif hasarı geçirdi. RTx
grubunda malondialdehid seviyesi; RTx-üzüm çekirdeği ekstresi grubundan belirgin
şekilde daha yüksekti. Üzüm çekirdeği ekstresi ilavesiyle malondialdehid seviyesinde
orta derecede azalma gözlendi. RTx uygulaması karaciğer homojenatlarında süperoksid
dismutaz ve katalaz aktivitesini azaltırken, üzüm çekirdeği ekstresi tedavisi ile bu
değişiklikler belirgin derecede düzeldi. Antioksidan aktivite açısından RTx-üzüm
çekirdeği ekstresi grubu ile üzüm çekirdeği ekstresi ve kontrol grubu arasında herhangi
bir fark gözlenmedi. Radyasyonun neden olduğu karaciğer toksisitesinde, antioksidan
parametrelerin seviyeleri üzüm çekirdeği ekstresi uygulaması ile kontrol değerlere
ulaştı. Üzüm çekirdeği ekstresi radyoterapinin sıçan karaciğerinde yol açtığı oksidatif
stresi azaltmada bir tedavi ümidi olabilir. (35)
2.3.2.2. Kardiyovasküler Sistem Üzerine Etkileri
Yapılan çalışmalar üzüm flavanollerinin, özellikle de resveretrolün güçlü bir kalp
koruyucusu olduğunu ortaya koymuştur. Üzümde bulunan viniferin ve kateşinin
sitokrom oksidaz enzimini inhibe ederek aspirin ve naproksen benzeri etkiler meydana
getirdiği, çekirdeğinde bulunan resveretrolün trombosit agregasyonunu inhibe ederek
pıhtılaşmayı engellediği, LDL oksidasyonunu azalttığı, ön yangısal cevabı baskıladığı
da ileri sürülmektedir. Yapılan çalışmalarda üzüm suyunun trombosit kümeleşmesinde
azalmaya, vazodilatasyona, okside LDL‟ de ve plazma kolesterolünde azalmaya,
taşikardi ve fibrilasyonda azalmaya, apolipoproteinde azalmaya, sistolik ve diastolik
kan basıncında azalmaya neden olduğu bildirilmiştir. (36)
2.3.2.3. Antihiperlipidemik Etkisi
V. vinifera tohumlarından elde edilen yağ, bünyesinde barındırdığı farklı yapıdaki etken
maddeler nedeniyle değişik biyolojik etkilere sahiptir. Bu yağın doymamış yağ asidi
oranının yüksek olmasından dolayı, antihiperlipidemik aktivite, E vitamininden dolayı
31
antiaterosklerotik aktivitesi tespit edilmiştir. Yapılan bir çalışmayla üzüm çekirdeği
yağının kızartma yağı olarak uygulanması incelenmiş, bu yağın düşük doymuş yağ
içeriği ihtivası nedeniyle serum kolesterol seviyesini düşürebileceği gösterilmiştir.
Rusya‟ da üzüm çekirdeği yağının biyolojik ve kimyasal yapısının incelendiği bir
çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada sıçanların yemine % 25 oranında üzüm çekirdeği yağı
eklenmiş, uygulama 11 hafta boyunca sürdürülmüştür. Sonuçlar üzüm çekirdeği yağının
ayçiçek yağına benzer özellikler taşıdığını ve yemeklik yağ olarak kullanılabileceğini
göstermiştir.
Bazı yağların etkileri üzerine Çin‟de yapılan bir araştırmada, hayvansal ve bitkisel
kaynaklı yenilebilir yağlar gözden geçirilmiş, soya yağı, çay tohumu yağı, kauçuk yağı,
susam yagı, kolza yağı, üzüm çekirdeği yağıyla karşılaştırılmıştır. Üzüm çekirdeği
yağının total kolesterolü düşürüp, HDL değerini yükselttiği sonucuna varılmıştır.
Diğer bir araştırmada üzüm çekirdeği yağının kolesterol düşürücü özelliğinden dolayı
özellikle aterosklerotik hastalarda kullanılabileceği sonucuna varılmıştır.
Diğer bitkisel yağlarla üzüm çekirdeği yağının karşılaştırıldığı bir araştırmada, yağların
antioksidan özellikleri incelenmiştir. Üzüm çekirdeği yağının ayçiçek yağı ve zeytin
yağına oranla daha yüksek oranda linoleik asit içerdiğini belirten araştırmacılar, bu
yağın damar genişletici, otonomik sinir düzenleyici, kolesterol düşürücü,
kardiyovasküler risklere karşı koruyucu, düşük yoğunluklu lipoproteinlerin
oksidasyonunu engelleyici özelliklerine vurgu yapmışlar ve tüm dünyada üzüm
çekirdeği yağı tüketiminin arttığını, bebek ve yaşlılar için ideal bir yağ olduğunu
belirtmişlerdir.
Kore‟de yapılan bir çalısmada Kang ve arkadaşları, yumurtalıkları alınmış dişi farelerin
kan lipit profilleri ve kemik dayanıklılığı üzerinde izoflavonla beraber üzüm çekirdeği
yağının etkisini araştırmışlar, yağın gelecekte bu alanda kullanabilmek için potansiyel
teşkil ettiğini belirtmişlerdir. (14)
2.3.2.4. Antimikrobiyal Aktivitesi
Üzüm çekirdeği ekstraktı içerdiği fenolik bileşikler nedeniyle geniş bir yelpazede gram
pozitif ve gram negatif bakterilere karşı antibakteriyel etkinlik göstermektedir. Bu
32
antimikrobiyal etkinlikten sorumlu asıl bileşenin galik asit (galat) olduğu bildirilmiştir.
Fenolik bileşikler antimikrobiyal etkinliklerini bakteri hücresinde sitoplazmik memb-
ranın yapısını bozarak, protonların (H+) hücre dışına çıkışını baskılayarak, aktif
transport sürecinde iyon hareketlerini engelleyerek ve hücre içeriğini pıhtılaştırarak
gerçekleştirmektedirler. (37)
İnsektisit ve fungusit aktiviteleri de tespit edilmistir. Bulgaristan‟ da yapılan bir
çalısmada, rafine edilmemis üzüm çekirdeği yağı ile fungusit etkiye sahip bir preparatın
kombinasyonunun; Fusarium culmorum (buğday), F. oxysporum (domates) F. solani
(salatalık), Botrytis cinerea (şarap) ve Venturia inaequelis (elma) mantarlarına karşı
etkisi araştırılmıştır. Bu mantarların üzerine % 0,02, % 0,05 ve % 0,1
konsantrasyonunda uygulanan kombine preparatın % 0,5‟ lik dozunun güçlü fungusit
aktivite gösterdiği saptanmıştır.
Tayvanlı bir grup bilim adamı, domates yapraklarında meydana gelen ve Oidium
neolycopersici‟nin neden olduğu tozlu küf hastalığında yenilebilir yağların etkilerini
araştırmışlardır. Sonuç olarak domates yapraklarına % 0,1 oranında emülsifiye üzüm
çekirdeği yağı sıkıldığında, tozlu küf yoğunluğunun büyük ölçüde azaldığını tespit
etmişlerdir. (14)
2.3.2.5. Hepatoprotektif Etkisi
Hindistan‟ da yapılan bir çalışmada, üzüm çekirdeği yağının karbon tetraklorürün
(CCl4) karaciğer hücrelerine yaptığı harabiyete karşı koruyucu nitelik taşıdığı, bu
özelliğinin antioksidan aktiviteden kaynaklandığı, bu aktiviteye yağın içeriğinde yüksek
oranda bulunan E vitamininin neden olduğu saptanmıştır.
Rana ridibunda kurbağasında üzüm çekirdeği yağının 7,12-dimetilbenz ( a ) antrasen nin
( DMBA ) neden olduğu karaciğer toksisitesini engelleyip engellemediğini anlamak için
bir dizi deney yapılmıştır. Deney hayvanlarının besinlerine 2 hafta boyunca DMBA ve
üzüm çekirdeği yağı katılmış, bu süre sonunda karaciğer enzimlerinin ( laktat
dehidrogenaz, aspartat aminotransferaz, selanin aminotransferaz ve alkalin fosfataz )
aktiviteleri, karaciğer fonksiyonlarını ölçmek için incelenmiştir. Bu çalışmayla üzüm
çekirdeği yağının karaciğer tahribatına karşı koruyucu olabileceği belirtilmiştir.
33
Güney Kore‟ de fareler üzerinde yapılan bir araştırmada üzüm çekirdegi yağı, perilla
yağı veya mısır yağı ile yapılan diyetin sıçanların lipit yapılarına ve karaciğer
dokusundaki yağ asidi bileşimine etkisi incelenmiş, elde edilen bulgular; üzüm
çekirdeği yağının karaciğer yağ asidi bileşimi üzerinde açık bir diyet etkisi olduğunu
göstermiştir. (14)
2.3.2.6. Dermotolojik Etkisi
Kozmesötik bileşikler üzerinde yapılan bir araştırmada, tahriş olan cildin onarımı için,
derideki su kaybının, ağrı ve sızının engellenmesi gerektiği belirtilerek, mineral yağlar
ve üzüm çekirdeği yağı içeren ürünlerle tedavinin sağlanabileceği belirtilmiştir.
Üzüm çekirdeği yağının tedavide cilt problemleriyle ilgili önemli uygulama alanları
bulunmaktadır. Yüz nemlendiricisi ve tedavisi için kullanılan ürünler, el-yüz temizleyici
krem ve losyonlar, vücut yağı, gençleştirici ürünler, göz çevresi bakım kremleri, traş
sonrası bakım kremleri, banyo yağları, vücut temizleyicileri, bebe yağları, varis tedavisi
için hazırlanan ürünler, şampuanlar, dudak koruyucuları, ayak bakım ürünleri, saç
bakım ürünleri, güneş koruyucu ürünler, akne için kullanılan preparatlar ve vücut
sıkılaştırıcı losyonların içeriklerinde üzüm çekirdeği yağı kullanılmaktadır.
Ayrıca Alopesi areata (saç kıran) hastalığında aromaterapinin rolü araştırılırken
tedavide aromaterapi yağlarının kullanımının önemli sonuçlar verdiği, düzenli kullanım
ile lezyonlarda tekrar saç çıkmasının başladığı belirtilmiştir.
V. vinifera çekirdek yağı, zengin linoleik asit içeriğinden dolayı, dış etkenlere maruz
kalıp tahribata uğrayan derinin nemlenmesine ve hücre yenilenmesine yardımcı olur ve
bu özelliğinden dolayı banyo ve masaj yağlarının içine eklenmek suretiyle
aromaterapide aranan bir yağdır. (14)
34
3. SABĠT YAĞLAR
3.1. Sabit Yağların Genel Özellikleri
Lipitleri ihtiva eden droglardan, Farmakognozi yönünden en önemli olanları sabit
yağlardır. Sabit yağlar bir karışımdır. Bu karışımda başlıca gliseritlerden başka, serbest
yağ asitleri ile sabunlaşmayan kısımlar da bulunur. Sabunlaşmayan kısımlar, steroller
ile A,D,E vitaminleri gibi yağda eriyen vitaminlerden başka az miktarda uçucu yağlar,
reçineler, hidrokarbürler ve acı maddeler de ihtiva eder. Sabit yağlardaki gliseritler
genellikle trigliseritlerdir. Yani gliserol'ün 3 –OH grubu da yağ asitleriyle esterleşmiş
olarak bulunur. Bu yağ asitlerinin üçü de aynı olabildiği gibi (homojen gliseritler) farklı
da olabilir (heterojen gliseritler). Aynı asitlerle esterleşmiş olan trigliseritlere tabiatta
ender rastlanır. Sabit yağlar hem meyvalarda hem de bitkilerde bulunmaktadır.
Balıkyağı, domuzyağı hayvanlardan; zeytinyağı, susamyağı bitkilerden elde edilen
yağlara örnektir. Eczacılıkta kullanılan hayvansal yağlar, yağ ihtiva eden dokuları
parçaladıktan sonra bekletmek, sıkmak veya suyla kaynatmak suretiyle elde edilir.
Tatbik edilen usuller her drog için az veya çok değişik olduğundan, hayvansal yağların
elde ediliş yöntemlerinden, droglar anlatılırken, ilerde bahsedilecektir.
Bitkisel yağları elde etmek için kullanılan usul ise ufak farklarla, bütün droglar için
aynıdır. Bitkilerin hemen her organında yağ bulunmakla baraber genellikle tohumlar,
sabit yağ bakımından zengindir. Tohumun, bazan yalnız endosperması (Semen Ricini),
bazan yalnız kotiledonu (Semen Amygdali), bazan da hem endosperması hem
kotiledonu (Semen Lini) yağ içerir. Eczacılıkta kullanılan bitkisel yağların, bazıları da
meyvadan elde edilmektedir (Ol. Olivae).
Doymuş yağ asitleri katı, doymamışlar sıvıdır. Bir yağın sıvı veya katı oluşu,
molekülündeki doymuş ve doymamış yağ asitlerinin miktarına bağlıdır. Doğal yağların
hemen hepsi sıvı ve katı gliseritlerin karışımıdır. Katı gliseritler sıvı gliseritler içinde
erimiş olarak bulunur. Normal ısıda katı olan gliseritler sıcaklık biraz yükselince
sıvılaştığı gibi, sıvı gliseritler de biraz düşük temperatürde katıdırlar. Bitkisel yağlarla
35
balık yağları sıvıdır. Tropikal bitkilerin yağları daha çok doymuş asit ihtiva
ettiklerinden, ılıman bölgelerde katı fakat tropikal bölgelerde sıvıdır. Yağlar organik
solvanlarda (etil eter, kloroform, petrol eteri vs.) erir. Hidroksi yağ asitlerinin gliseritleri
petrol eterinde az çözünür veya hiç çözünmez, fakat belirli bir oran dahilinde etanolde
erir. Polihidroksi yağ asitleri suda da kısmen erir. Doymamış yağ asitleri ve bunların
gliseritleri bir katalizör karşısında (Ni), çifte bağlarına hidrojen alabilir. Bu özellikten
istifade edilerek ticarette bitkisel yağlardan ve balık yağlarından margarin elde edilir.
Hidrojenlemeden sonra yağın doymamışlık derecesi düşer ve acılaşma eğilimi de azalır.
Birçok ülkede katı yağ kullanılması sıvı yağ kullanılmasından daha uygun görülmüştür.
Fakat sıvı yağ kullanmayan topluluklarda bilhassa linolenik asit eksikliği
yaygınlaşmaktadır (F avitaminozu). Bu avitaminoz derinin kabuklanması, akne ve
saçların dökülmesi ile kendini gösterir. Linoleik, linolenik veya araşidonik asit
verilmesiyle bu belirtiler ortadan kalkar. Bu asitlere, bu sebepten, temel yağ faktörleri
denir ve F vitamini olarak isimlendirlir. Ayrıca bu asitler vücutta kolesterol taşıyıcı
olarak rol oynamaktadır. Doymamış yağ asitlerinin kolesterol ile yaptığı esterler,
doymuş yağ asitlerininkinden daha hareketlidir. Böylece doymamış yağ asitleri
kolesterolün arter çeperinde birikmesine engel olur. Bu sebeple, doymamış yağlarca
zengin olan mısır yağı ve ayçiçeği yağı arterioskleroza karşı tavsiye edilmektedir.
Sabit yağlar, dahilen alındıklarında laksatif etki gösterirler. Hidroksi yağ asitleri ihtiva
eden yağlar ise purgatiftir. Doymamış yağ asitleri bakımından zengin olan yağlar
arteriosklerozda diyet olarak kullanılır. Bazı yağlarda içerdikleri vitaminlerden(A,D,E)
dolayı ilaç olarak kullanılmaktadır. Deri üzerine sürüldüğü zaman, yağlar deriyi
yumuşatır ve esnek bir hale getirir (emoliyan). Bilhassa tatlı badem yağı bu maksatla
kullanılır. F vitamini aktivitesi gösteren yağlar ekzema tedavisinde kullanılır. Yağlar
eczacılık tekniğinde eritici (yağlı ampuller) ve eksipiyan (süppozituarlarda kakao yağı)
olarak kullanılır. (38)
3.2. Sabit Yağlara Uygulanan Testler
Sabit yağlara kırılma indisi, optikçe aktiflik, viskozite ve yağın çeşitli çözücülerdeki
çözünürlük derecesinin tayini gibi fiziksel testler ve asitlik derecesi, asitlik indisi,
sabunlaşma indisi, esterleşme indisi, sabunlaşmayan maddeler, iyot indisi, hekzabromür
indisi, peroksit sayısı gibi kimyasal testler uygulanır. (39)
36
3.3. Sabit Yağların Elde Edilme Yöntemleri
Sabit yağlar bitkilerden sıkma ve çözücülerle ekstraksiyon yöntemleri ile elde edilirler.
Genellikle sıkma yöntemi sabit yağ eldesinde kullanılır. Sıkma soğukta veya sıcakta
yapılabilir, elde edilen yağ daha sonra filtre edilerek ayrılır. Bu metod ile elde edilen
yağlar herhengi bir çözücü atığı içermemesi nedeniyle tercih edilirler.
Sabit yağlar bitkilerden apolar organik çözücüler yardımı ile ekstre edilebilirler. Bu
yöntemde materyal çözücü ile ya masere edilir ya da devamlı ekstraksiyona tabi tutulur.
Daha sonra çözücüsü uzaklaştırılan yağ ayrılır. Bu şekilde elde edilen yağlar az da olsa
çözücü içermeleri nedeniyle gıda endüstrisinde pek tercih edilmezler. (39)
37
4. MATERYAL VE METOT
4.1. Kullanılan Yağlar
Çalışmada kullanılan çörekotu standart yağı tüm drogdan soxhlet apareyi ile laboratuar
ortamında elde edilmiştir, üzüm çekirdeği standart yağı ise öğütülmüş drogdan
laboratuar ortamında soxhlet apareyi ile elde edilmiştir.
Ticari yağlar ise şu markalardan temin edilmişitir.
Fotoğraf 4.1. Kullanılan çörek otu yağları
Fotoğraf 4.2. Kullanılan üzüm çekirdeği yağları
38
Tablo 4.1. Kullanılan çörekotu yağlarının kodları
Standart S1
Botalife Ç1
Doğacı Ç2
Olimpos Ç3
Tabia Ç4
Talya Ç5
Zadevital Ç6
Tablo 4.2. Kullanılan üzüm çekirdeği yağlarının kodları
Standart S2
Botalife Ü1
Doğacı Ü2
Olimpos Ü3
Talya Ü4
Zadevital Ü5
4.2. Kimyasal Maddeler
Deneylerde kullanılan tüm kimyasal maddeler analitik kalitede olup kullanılan su distile
sudur. İnce tabaka kromotografisinde kullanılan çözücü ve diğer kimyasallar ise
standart saflıktadır.
4.3. Kullanılan Aletler
Soxhlet apareyi, Rotavapör, Geri çeviren soğutucu, UV lamba, Etüv
4.4. Soxhlet Ekstraksiyonu Ġle Sabit Yağ Eldesi
Çörekotu tam droğu(A) tartılarak tunç havanda öğütüldü ve susuz sodyum sülfat ile toz
edildi. Öğütülmüş üzüm çekirdeği(A) de tartılarak susuz sodyum sülfat ile toz edildi. Bu
39
karışımlar ayrı ayrı eczacı paketlerine alındı ve Soxhlet apareyine yerleştirildi. Soxhlet
apareyinin balonunun darası alındı (b). Balon yarısına kadar hekzan ile dolduruldu ve
ekstraksiyona başlandı. 3-4 saat süren ekstraksiyondan sonra hekzan rotavapörde
uçuruldu. Balon sabit vezne gelinceye kadar tartıldı (a). Tartılan droğun sabit yağ
miktarı hesaplandı.
% yağ miktarı = (a-b) / A × 100
Fotoğraf 4.3. Soxhlet Ekstraktörü Fotoğraf 4.4. Rotavapor
4.5. Çözünürlük Testleri
Birer damla sabit yağ numuneleri ayrı ayrı tüplerde su, % 90‟ lık alkol, eter, kloroform,
karbontetraklorür ile muamele edilip çözünüp çözünmediğine bakıldı.
Karbontetraklorürle muamele edilen yağların üzerine damla damla bromlu su ilave
edilip netice kaydedildi.
4.6. Asitlik Ġndisi Tayini
Her bir sabit yağdan 10.00 gram tartıldı(A) eşit hacim eter ve %96‟ lık alkol karışımının
50 ml‟ sinde çözüldü. 0.5 ml fenolftalein reaktifi indikatör olarak ilave edildikten sonra
40
0.1 N potasyum hidroksit çözeltisi ile devamlı çalkalayarak pembe renk oluşup bu renk
15 sn. sabit kalıncaya kadar mikrobüret yardımıyla titre edildi (a).
Asitlik indisi (mg) = (a.0,00561)/A .1000
4.7. SabunlaĢma Ġndisi Tayini
Sabit yağ numunelerinden ayrı ayrı 2 ml. şilifli balona tartıldı (A). 25 ml 0.5 N alkollü
potas çözeltisi ilave edildi ve geri çeviren soğutucu altında 30 dk. kaynatıldı. Karışıma
sıcakken 1 ml. fenolftalein reaktifi ilave edildi ve 0.5 N hidroklorik asit çözeltisiyle
renksiz veya hafif sarı renk oluncaya kadar titre edildi. Harcanan hidroklorik asit
miktarı kaydedildi (a). Aynı işlem numune konulmaksızın tekrarlandı ve sarfiyat
kaydedildi (b).
Sabunlaşma indisi (mg)= (b-a)ml . 0,02805 / A .1000
4.8. Ester Ġndisi Tayini
Ester İndisi=Sabunlaşma İndisi- Asitlik İndisi
4.9. Ġnce Tabaka Kromotografisi (ĠTK)
Deneyde RP plak kullanıldı ve çözücü sistemi olarak hekzan:etilasetat (4:1) kullanıldı.
Numuneler ayrı ayrı tüplerde bu solvan sisteminde çözüldü. Tank bu çözücü ile
doyuruldu. Plak tanka yerleştirilip çözücünün lekeleri sürüklemesi beklendi. Bu
işlemden sonra plağa UV ışık altında bakıldı lekelerin yerleri tespit edildi. Daha sonra
tank iyotla doyurulup plaklar bu tankda 30 dk. bekletildi ve % 1‟ lik nişasta çözeltisi
püskürtülüp lekelere bakıldı.
41
5. BULGULAR
5.1. Soxhlet Ekstraksiyonu Ġle Sabit Yağ Eldesi
Soxhlet ekstraksiyonu sonucu elde edilen çörekotu yağı verimi % 7,17, üzüm çekirdeği
yağı verimi de % 23,62 olarak hesaplanmıştır.
5.2. Yağların Fiziksel Özellikleri
S1 Ç6 Ç4 Ç1 Ç2 Ç3 Ç5
Fotoğraf 5.1. Çörek otu yağlrı görünüşleri
42
S2 Ü5 Ü1 Ü2 Ü3 Ü4
Fotoğraf 5.2. Üzüm çekirdeği yağları görünüşleri
Çörek otu yağlarından Ç1 ve Ç6 kodlu yağlar sarı, Ç4 kodlu yağ çok açık sarı, Ç2 ve Ç5
kodlu yağlar kızıl S1 ve Ç3 kodlu yağlar ise koyu sarı renklidir.
Üzüm çekirdeği yağlarından Ü1 ve Ü4 kodlu yağlar beyaz; Ü2, Ü3, Ü5 kodlu yağlar
sarı; S2 kodlu yağ ise siyaha yakın koyu renklidir.
Yağların hepsi parlaktır, hiçbiri bulanık değildir.
5.3. Çözünürlük Testleri
Yağların hiçbiri suda çözünmemiştir. S1 ve Ç4 kodlu yağlar hariç yağların hiçbiri % 90‟
lık alkolde de çözünmemiştir. Tüm yağlar eter, kloroform ve karbontetraklorürde iyi
derecede çözünmüştür.
Yağların hepsi bromlu suyun rengini giderirken, Ç3 ve Ç5 gidermemiştir.
43
Fotoğraf 5.3. Bromlu su ile muamele sonrası çörekotu yağları
Fotoğraf 5.4. Bromlu su ile muamele sonrası üzüm çekirdeği yağları
44
Tablo 5.1. Çözünürlük testi sonuçları
Çözünürlük Su Alkol Eter Kloroform Karbontetraklorür
S1
Ç1
Ç2
Ç3
Ç4
Ç5
Ç6
S2
Ü1
Ü2
Ü3
Ü4
Ü5
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
+
-
-
-
+
-
-
-
-
-
-
-
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
5.4. Asitlik Ġndisi Tayini
Çörekotu yağları içinde Ç1, Ç3, Ç5, Ç6 kodlu yağların asitlik indisleri standartınkinden
düşük, Ç2 ve Ç4 kodlu yağların asitlik indisleri standartınkinden yüksek hesaplanmıştır.
Tüm üzüm çekirdeği yağı numunelerinin asitlik indisi değerleri standartınkinden düşük
hesaplanmıştır.
45
Fotoğraf 5.5. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) Ç5
Tablo 5.2. Asitlik indisleri
Yağın Kodu Asitlik indisi
S1
Ç1
Ç2
Ç3
Ç4
Ç5
Ç6
S2
Ü1
Ü2
Ü3
Ü4
Ü5
44,88
19,63
54,41
24,68
63,95
19,63
8,97
6,17
0,56
5,78
6,00
0,84
4,20
A B
46
5.5. SabunlaĢma Ġndisi Tayini
Tüm çörekotu yağı numunelerinin sabunlaşma indisi değerleri stndartınkinden düşük
hesplanmıştır.
Ü1 ve Ü3 kodlu üzüm çekirdeği yağı numunelerinin sabunlaşma indisi değerleri
standartınkinden yüksek hesaplanırken, Ü2, Ü4, Ü5 kodlu üzüm çekirdeği yağı
numunelerinin sabunlaşma indisi değerleri standartınkinden düşük hesaplanmıştır.
Fotoğraf 5.6. Titrasyondan önce (a) ve sonra (b) Ü3
A B
47
Tablo 5.3. Sabunlaşma İndisleri
Yağın Kodu SabunlaĢma Ġndisi
S1
Ç1
Ç2
Ç3
Ç4
Ç5
Ç6
S2
Ü1
Ü2
Ü3
Ü4
Ü5
288,75
212,45
225,40
251,21
267,68
237,71
225,88
187,58
201,42
125,88
248,20
161,31
148,92
5.6. Ester Ġndisi Tayini
Tüm çörekotu yağı numunelerinin ester indisi değerleri standartınkinden düşük
hesaplanmıştır.
Ü1 ve Ü3 kodlu üzüm çekirdeği yağı numunelerinin ester indisi değerleri
standartınkinden yüksek, Ü2, Ü4, Ü5 kodlu üzüm çekirdeği yağı numunelerinin ester
indisi değerleri standartınkinden düşük hesaplanmıştır.
48
Tablo 5.4. Ester İndisleri
Yağın Kodu Ester İndisi
S1
Ç1
Ç2
Ç3
Ç4
Ç5
Ç6
S2
Ü1
Ü2
Ü3
Ü4
Ü5
243,87
192,82
170,99
226,53
203,73
218,08
216,91
181,41
200,86
120,10
242,20
160,47
144,72
5.7. Ġnce Tabaka Kromotografisi (ĠTK)
Fotoğraf 5.7. İyot buharı ile doyurulmuş tankta İTK plakları
49
S2 Ü1 Ü2 Ü3 Ü4 Ü5
Fotoğraf 5.8. Üzüm çekirdeği yağları İTK plağı
S1 Ç1 Ç2 Ç3 Ç4 Ç5 Ç6
Fotoğraf 5.9. Çörekotu yağları İTK plağı
50
6. TARTIġMA VE SONUÇ
Nigella sativa bitkisi az çok tüylü veya kısa yapışkan az yumuşak tüylü, 15 -30 cm. ve
dallanmıştır. Yaprak dar parçalı, oblang-lanseolat ve oldukça kısadır. Çiçekler
involukrum bulundurmaz, açık mavi renkli ve aktinomorftur. Sepaller beyazımsı, ovat
ve kısa tırnaklı, petaller alt dudağı ovat, loblu, kısa saplı ve akuminattır. Karpeller
tepede birleşmiş, yumrucuk şeklinde, stilus kadar uzun, sert kapsüllüdür. Meyva, 5
folikülün kısmen birleşmesiyle meydana gelen bir kapsüldür. Tohumlar siyah renkte ve
üç yüzeyli olup 2-3 mm. büyüklüğündedir, parmaklar arasında ovalandığında rezene ve
anasonu andıran bir koku verir.
Tek yıllık, bölgesel yayılışlıdır, ekilmemiş tarlalarda tohumlanır. (1, 2, 7)
Eski çağlardan beri şifa bulmak amacıyla kullanılan Nigella sativa tohumlarının
kimyasal içerikleri bitkisinin yetiştiği coğrafi bölgeye ve iklime bağlı olarak küçük
değişiklikler göstermekle birlikte tohumlar sabit yağ, uçucu yağ, proteinler,
aminoasitler, indirgenmiş şeker, müsilaj, alkoloidler, organik asitler, tanenler, reçine,
toksik glukozid, metarbin, acı maddeler, glikozidal saponinler, ham lifler, vitaminler,
mineraller ve uçucu yağ içerir. (11, 40)
V. vinifera L. vatanı Anadolu ve Hazar Denizi çevresi olan, çok yıllık odunsu, sülüklerle
tırmanan bir bitkidir. Gövde uzunluğu 35 m.‟ ye kadar çıkmakla birlikte, kültürü
yapıldığı için yıllık olarak budanmakta ve bu uzunluk 1-3 m‟ de kalmaktadır. Bitkinin
gövde kabuğu genellikle soyulur, fazla kalın olmayan dalları kahverengimsi kırmızı-
kahverengimsi sarı renkli, üzeri çizgilidir. Yapraklar alternan dizilişli, ince, palmat
loblu, tabanda kordat, 5- 23 cm çapında, kenarı dentat, ucu akut, laminanın üst yüzü
tüysüz, alt yüzü tomentos, gri renklidir. Çiçekler salkım seklinde, kaliks 4- 5 loblu ve
petaller soluk yeşil renklidir.
51
Meyve yumuşak bakka, yuvarlak - oval, 6- 22 mm uzunluğunda, yeşil- sarı veya
kırmızı- koyu menekşe renkte, tohum 2- 4 adet veya yoktur. Tohumun şekli daha çok
uzun bir gagaya benzer, piriform veya ovoiddir. (14)
Sabit yağlar bitkilerden apolar organik çözücüler yardımı ile ekstre edilebilirler. Bu
yöntemde materyal çözücü ile ya masere edilir ya da devamlı ekstraksiyona tabi tutulur.
Daha sonra çözücüsü uzaklaştırılan yağ ayrılır.(39)
Çalışmamızda aktardan alınan çörekotu ve üzüm çekirdeklerinden hekzan ile soxhlet
ekstraksiyonu sonucunda % 7,17 verimle çörek otu yağı, % 23,62 verimle üzüm
çekirdeği yağı elde edilmiştir ve elde edilen sabit yağlar piyasadan temin edilen ticari
çörek otu ve üzüm çekirdeği yağları ile karşılaştırılmıştır.
Yağları fiziksel görünüş açısından karşılatırdığımızda çörek otu yağları içinden
standarta en çok benzeyen Ç3 kodlu yağdır, üzüm çekirdeği yağlarından ise standarta
renk olarak çok benzeyen bir yağ yoktur, Ü5 kodlu yağ renk olarak standarta en yakın
yağdır.
Yağlar eter, kloroform gibi organik solvanlarda erir. Hidroksi yağ asitlerinin gliseritleri
petrol eterinde az çözünür veya hiç çözünmez, fakat belirli bir oran dahilinde etanolde
erir. Polihidroksi yağ asitleri suda da kısmen erir. (38)
Çalışmada yağların tümü eter, kloroform ve karbontetraklorürde çözünmüştür,
yağlardan hiçbiri suda çözünmemiştir. Üzüm çekirdeği yağlarından hiçbiri alkolde
çözünmezken, çörek otu yağlarından S1 ve Ç4 kodlu yağlar alkolde çözünmüş, diğer
çörek otu yağları çözünmemiştir. Doymamış yağ asitleri içeren yağların
karbontetraklorürde çözündükten sonra bromlu suyla muamele edilince bromlu suyun
rengini gidermesi doymamış yağ asitlerine brom katılmasından kaynaklanmaktadır. (41)
Karbontetraklorürde çözündükten sonra bromlu su ileve edilen yağlardan Ç3 ve Ç5
kodlu yağlar bromlu suyun rengini gidermemiş, diğer tüm yağlar ise bromlu suyun
rengini gidermiştir. Bu durum Ç3 ve Ç5 kodlu yağların doymamış yağ asitleri
içermediğini diğer yağların ise doymamış yağ asitleri içerdiğini düşündürmüştür. S1,
Ç3, Ç4 ve Ç5 kodlu yağların çözünürlük testlerinde farklı sonuçlar vermesi bu yağların
yağ asitleri kompozisyonlarının ve miktarlarının farklı olduğunu düşündürmüştür.
52
Asitik indisi 1 g yağda bulunan serbest asitleri nötralleştirmek için sarfedilmesi
gereken KOH in mg cinsinden miktarıdır. (38) Çalışmamızda çörek otu yağ
numunelerinden Ç2 ve Ç4 kodlu yağların asitlik indislerinin standartınkinden yüksek,
diğer yağların asitlik indisleri ise standartınkinden düşük hesaplanmıştır. Ç2 ve Ç4
kodlu yağların uygun nem ve sıcaklıkta saklanmamasından dolayı acılaşmış olup, asitlik
indislerinin yüksek hesaplanmış olabileceği düşünülmüştür. Asitlik indisi standartınkine
en yakın olan çörek otu yağı ise Ç3 kodlu yağdır. Üzüm çekirdeği yağlarının asitlik
indisleri standartınkinden düşük hesaplanmıştır. Standarta en yakın asitlik indisi Ü3
kodlu yağda elde edilmiştir.
Sabunlaşma indisi, 1 g yağda bulunan serbest asitlerle gliseritleri sabunlaştırmak
için sarfedilmesi gereken KOH in mg cinsinden miktarıdır. (38) Çalışmamızda çörek
otu yağ numunelerinin tümünün sabunlaşma indisleri standartınkinden düşük
hesaplanmıştır, standartın sabunlaşma indisine en yakın olan yağ ise, Ç4 kodlu yağdır.
Üzüm çekirdeği yağlarından Ü1 ve Ü3 kodlu yağların sabunlaşma indisleri
standartınkinden yüksek, diğerleri ise düşük hesaplanmıştır, standartın sabunlaşma
indisine en yakın olan yağ ise,Ü4 kodlu yağdır.
Ester indisi, 1 g yağda bulunan gliseritleri sabunlaştırmak için sarfedilmesi
gerekli KOH in mg cinsinden miktarıdır. (38) Çörek otu yağlarının tümünün ester
indisleri standartınkinden düşüktür, standartınkine en yakın Ç3 kodlu yağın ester
indisidir. Üzüm çekirdeği yağlarından Ü1 ve Ü3 kodlu yağların ester indisleri
standartınkinden fazla diğerleri standartınkinden düşük hesaplanmıştır, Ü4 kodlu yağın
ester indisi standartınkine en yakındır.
Elde edilen ve piyasadan toplanan çörek otu ve üzüm çekirdeği sabit yağlarının İTK
kromatogramları karşılaştırıldığında iyot buharında bekletilerek iyot katımı
gerçekleştirilen doymamış yağ asitleri üzerine revelatör olarak nişasta püskürtüldüğünde
renklerini korumuş ve mora boyanmamış oldukları görülmüştür. Elde edilen yağdaki
lekelerle aynı/yakın Rf‟ lerde görülen sarı renkli lekeler piyasadan toplanan örneklerde
de aynı yağ asitlerinin olduğunu fakat lekelerin büyüklüklerindeki farklılıklar da bu yağ
53
asitlerinin miktarlarındaki farklılıkları ortaya koymuştur. Bu farklı sonuçlar
gerçekleştirilen titrasyon sonucunda da desteklenmiştir.
Sonuçlardaki bu farklılıkların; bitkilerin toplanma zamanı, toplanma yöntemi, kurutma,
yağ üretimi aşamasında yapılan hatalardan, yağların uygun olmayan nem ve sıcaklıkta
beklemiş ve kalitelerinin değişmiş olabileceğinden, ticari yağlara katıştırma yapılmış
olabileceğinden kaynaklandığı düşünülmüştür.
54
KAYNAKLAR
1. Davıs PH 1965 Flora of Turkey and the East Aegean Islands, Vol: 1, University
Pres, Edinburgh
2. Tanker N, Koyuncu M, Coşkun M. Farmasötik Botanik. Ankara Üniversitesi
Yayınları 2004; 88: 199
3. Tanker N, Koyuncu M, Coşkun M. Farmasötik Botanik. Ankara Üniversitesi
Yayınları 2007;129: 269
4. Güner A, Gökyiğit N, Türkiye Bitkileri Listesi Damarlı Bitkiler Botanik Bahçesi
Yayınları Flora Dizisi 1. 2012
5. Uras Ş.Selman. Nigella sativa L. (Ranunculaceae) Bitkisi Üzerinde
Farmakognozik Araştırmalar. Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Farmakognozi Anabilim Dalı, Mersin 2009
6. Ayhan B. Nigella sativa L. Bitkisi Üzerine Fitoterapötik Çalışmalar. Gazi
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Farmakognozi Anabilim Dalı Fitoterapi
Programı, Ankara 2012
7. Dadandi MY, Kökdil G, Ġlçim A, Özbilgin B, et al. Seed macro and micro
morphology of the selected Nigella (Ranunculaceae) taxa from Turkey and their
systematic significance. Biologia 2009; 64/2: 261-70.
8. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN. Çörek Otu Tarımı. S.Ü. Ziraat Fakültesi, Toprak
Bölümü 7 Ocak 2014. http://www.tarimkutuphanesi.com/Çörek otu yetiştiriciliği
9. Çörek otunun sistematikteki yeri, Çörek otuna verilen isimler, Çörek otunun
dağılımı 5 Ocak 2014. http://turkherb.ibu.edu.tr/index.php
10. Baytop T. Türkiye‟de bitkiler ile tedavi. 2. Baskı, Nobel Tıp Kitapevi İstanbul
1999: s.189
11. A.Piras ve ark. Chemical Composition and in vitro Bioactivity of the Volatile and
Fixed Oils of Nigella sativa L. Extracted by Supercritical Carbondioxide Elsevier
Vol.46 April 2013 Pages:317-323
12. DAVIS PH 1967 Flora of Turkey and the East Aegean Islands, Vol: 2, University
Pres, Edinburgh
55
13. Tanker N, Koyuncu M, Coşkun M. Farmasötik Botanik.Ankara Üniversitesi
Yayınları 2007; 129: 269
14. Demiryürek İ. Vitis vinifera L. Çekirdek Yağının Fitoterapide Değerlendirilmesi
Farmakognozi Anabilim Dalı; Ankara 2006
15. Deliorman Orhan D., Orhan N., Ergun E., Ergun F. Vitis vinifera L. Yapraklarının
Karbontetraklorür Nedenli Karaciğer Hasarı Üzerinde Akut Hepatoprotektif
Etkisi, 16. Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı Erzurum
16. Yanaroğlu S. Çörek otunun (Nigella sativa L.) Biyolojik Etkileri Üzerine Bir
Araştırma. Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Lefkoşe
17. Aydın Akın, Ahmet Altındişli. Emir, Gök Üzüm ve Kara Dimrit Üzüm
Çesitlerinin Çekirdek Yağlarının Yağ Asidi Kompozisyonu ve Fenolik Madde
İçeriklerinin Belirlenmesi Akademik Gıda 8(6) (2010) 19-23
18. M. Burits and F. Bucar Antioxidant Activity of Nigella sativa Essential Oil
Phytoterapi Research Ağustos 2000;323-328
19. Atilla İlhan, Ahmet Gurel, Ferah Armutcu, Suat Kamilsi, Mustafa Iraz.
Antiepileptogenic and Antioxidant Effects of Nigella sativa oil againts
pentylenetetrazol-induced kindling in mice Neuropharmacology 49 (2005); 456-
464
20. Bayir Y. Karagoz Y. Karakus E. Albayrak A. Sengul O. Can I. Yayla N.
Kuskun U. Keles M.S. Nigella Sativa Reduces Tissue Damage in Rat Ovaries
Subjected to Torsion and Detorsion: Oxidative Stress, Proinflammatory
Response and Histopathological Evaluation. Gynecol Obstet Invest 2012(74):
41–49
21. Adem Ahlatcı. Investigation of the effect of nigella sativa on nitrosative stres in
the brain tissue of rats exposed to ionising radiation Gaziantep Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü Biyofizik Anabilim Dalı Gaziantep
22. Elif Bacak Güllü, Gülcan Avcı Timokinon: Nigella Sativa‟nın biyoaktif
komponenti Kocatepe Vet J (2013) 6(1): 51-61
56
23. Haq A, Abdullatif M, Lobo PI, Khabar KSA, Sheth KV, Al-Sedairy ST, et al.
Nigella sativa effect on human lymphocytes and polymorphonuclear leukocyte
phagocytic activity lmmunopharmacol 1995 (30): 147-55
24. Ecz. Beyza Ayhan Nigella sativa L. Bitkisi Üzerine Fitoterapötik Çalışmalar,
Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Farmakognozi Anabilim Dalı
Fitoterapi Programı, Ankara
25. M.S. Al-Ghamdi. The anti-inflammatory, analgesic and antipyretic activity of
Nigella sativa Journal of Ethnopharmacology 76 (2001): 45–48
26. K. M. Fararh, Y. Atoji, Y. Shimizu, T. Takewaki. Isulinotropic properties of
Nigella sativa oil in Streptozotocin plus Nicotinamide diabetic hamster. Research
in Veterinary Science 2002 (73): 279–282
27. K.M. Fararh, Y. Atoji, Y. Shimizu, T. Shiina, H. Nikami, T. Takewaki.
Mechanisms of the hypoglycaemic and immunopotentiating effects of Nigella
sativa L. oil in streptozotocin-induced diabetic hamsters. Research in Veterinary
Science 77 (2004): 123–129
28. İnci Durkan. Investigation of the antimicrobial effects of Nigella sativa L. seeds
on the multiple resistant clinical isolates. Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü Tıbbi Mikrobiyoloji
29. Melike Saraç Prevention of DNA damage and evaluation of DNA repair induction
by aqueous extract of Nigella sativa. Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Biyoloji Anabilim Dalı
30. Şöhret Yüksek Effects of Nigella sativa aqueous extract on oxidative DNA
damage. Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Anabilim
Dalı
31. Ahmet Topal, Fikret Çelebi Effects of Nigella sativa Aqueous Extracts on Gastric
Acid Secretion in Isolated Rat Stomach Kafkas Univ Vet Fak Derg17 (4): 531-
536, 2011
57
32. H.S. El-Abhar, D.M. Abdallah, S. Saleh Gastroprotective activity of Nigella
sativa oil and its constituent thymoquinone, against gastric mucosal injury
induced by ischaemia/reperfusion in rats. Journal of Ethnopharmacology February
2003, Vol.84(2):251-258
33. Dr. İlkay Orhan Phenolic Phytopharmaceuticals and Antiaging Türkiye Klinikleri
J Med Sci 2008; 28(6 Suppl 1): S 155-9
34. Abdulahad Doğan Etil Alkol İle Deneysel Oksidatif Stres Oluşturulan Sıçanlarda
Üzüm (Vitis vinifera L.) Çekirdeğinin Karaciğer Koruyucu Ve Antioksidan
Rolünün Belirlenmesi Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji
Anabilim Dalı
35. Çetin A., Kaynar L., Koçyiğit İ., Hacıoğlu S., Saraymen R., Öztürk A, Orhan O.,
Sağdıç O. Sıçan karaciğerinde radyasyonun yol açtığı oksidatif strese üzüm
çekirdeği ekstresinin etkisi, The Turkish Journal of Gastroenterology 2008;vol 19;
no 2: 92-98
36. İsmet Yılmaz Antioksidan İçeren Bazı Gıdalar ve Oksidatif Stres, İnönü
Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010 17 (2): 143-153
37. Öztürk H, Demirtaş A, Salgırlı Y, Meral Ö, Pişkin İ, Emre B, Fidancı U.R Üzüm
çekirdeği ekstraktının rumen mikroorganizmalarının fermantasyon aktivitesi
üzerine in vitro etkileri, Etlik Vet Mikrobiyol Derg, 2011 (22): 1-6
38. Prof. Dr. Mekin Tanker, Prof. Dr. Nevin Tanker Farmakognozi Cilt 1 Ankara
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları Ankara, 1991 286-290
39. Prof.Dr. Müberra Koşar Farmakognozi 3 ders notları Erciyes Üniversitesi
Eczacılık Fakültesi Kayseri, 2010
40. Mukadder Gün Holly Seed: Nigella Sativa (Çörek Otu). Some Knowledge
Corresponding to Nigella Sativa‟s Therapy Ailment Lokman Hekim Journal of
History of Medicine and Folk Medicine 2012 Vol 2, No1
41. Prof. Dr. Müberra Koşar, Yrd. Doç. Dr. Perihan Gürbüz Farmakognozi 3
Uygulamaları El Kitabı Bitkisel Drogların Kimyasal İncelenmesi Erciyes
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Kayseri, 2012
42. www.corek-otuyagı.com 29.05.2013 21.13
58
43. www.cicekcicek.net 29.05.2013 21.20
44. 44. www.bitkiblog.com 29.05.2013 21.25
45. 45. www.saglikweb.net 29.05.2013 21.41
59
ÖZGEÇMĠġ
Hatice Nur Demir 13 Ocak 1991‟ de Kayseri‟ de doğdu. İlkokulu Mustafa Yazar
İlköğretim Okulu‟ nda, orta öğrenimini de Besime Özderici İlköğretim Okulu‟ nda
tamamladı. Sami Yangın Anadolu Lisesi‟ nden mezun olduktan sonra 2009 yılında
girdiği Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi‟ nden 2014 yılında mezun oldu.
İletişim Bilgileri
E- mail: hnurdemir@gmail.com
Recommended