Yağmurdan Sonra… · Baba kokusuna hasret Yanmış yüreklerimiz Vardı Bundan gerisi Teferruat...

Preview:

Citation preview

© 2016 ALPER GÜLÜMSE. Tüm hakları saklıdır. Bu ekitap, ALPER GÜLÜMSE (yazar) tarafından publitory.com’dayaratılmış ve yazarın kendisi tarafından Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivs CC BY-NC-ND lisansıyla(http://creativecommons.org/licenses/by-nc-nd/4.0/legalcode)yayınlanmıştır. Bu ekitap dosyası, yazara atıfta bulunmak, içeriği herhangibir değişikliğe uğratmamak ve ticari amaçla kullanmamak kaydıylapaylaşılabilir. Bu kitabın UUIDsi b956039e-dc80-11e5-94ea-5e8afd2bab09

Yağmurdan Sonra

Rahmetli ablam

Hilal Sezer’in anısına

İLK SÖZLER

Kendisini, Sözünü ve Kutsallarını

Bana ilham vererek ruhumdan kalbime oradan da satırlara döktürmeye

Layık bulduğu için Rabbime şükranlarımı sunuyorum.

ANNEM

Annem

Bana hamile kaldığı öğrenince

Çok sevinmiş

Temmuz da dünyaya gelecekmişim

Ellerim anneminki gibi üşümeyecek

Dudaklarım

Onunki gibi

Soğuktan

Tir tir titremeyecekmiş

Kış çocuğuymuş annem

Şubatın buzunda

Eskişehir’in ayazında doğmuş

Ondan sonra

Her mevsim kış olmuş

Annem için

Ne yüreğini bir ısıtan

Ne de ellerini avuçlarının içine koyup ta

Sımsıkı tutanı olmuş.

Annem

Doğduğu günden beri

Temmuzları sevmiş

Ağustoslarda hayal etmiş kendini

Haziranlar gelmeden

Yaz Güneşini

Mutfak penceresinin önüne

Getirip

Hemen yanındaki

Tek pencereli

Küçücük odamızı

Onunla ısıtmak istermiş

Ekim Yağmurlarını da

Çok severmiş annem

Kucağında benimle

Babamın eve gelmediği

Günlerde

Cama düşen

Yağmur damlalarından

Bir ev çizer

İçinde

Üçümüzün de olduğu

Mutlu bir aile

Hayal edermiş

Yağmur dindiğinde

Ben yeni uyumuşum

Gece yarısıymış

Günler sonra

Babam eve gelmiş

Yastığımın altında

Annem ile biriktirdiğimiz

Bir avuç

Yağmur damlasını da

Yanına alıp

Bir daha geri gelmemek üzere

Kokusunu bile bırakmadan

Çekip gitmiş

O günden sonra

Annem

Ne zaman

Bizim için

Bir ev çizmek istese

Yağmur damlaları yerine

Gözyaşlarıyla çizer

Bekli

Bir gün

Babam

Geri döner diye

Evin kapısını

Aralık bırakır

Kapatmazmış.

Çoçuk Öylece Dursam karşında Çocuk, utanmış Pabuçlarım yırtık Ama ben olsam sadece Üzerime yapışmış Kalbime kazınmış Ruhuma saplanmış Eski Hiçbir şey olmadan Karşında Öylece kala kalsam Sonra Bir delilik yapsam İçimde senin için büyüttüğüm her yeni günü Avuçlarına bıraksam Aklımı yerinden kaçırıp Bir taşın altında saklasam Bildiğim her şeyi Geçtiğimiz haftanın İlk pazartesi gününde unutup Senden önce duyduğum Her kelimeyi Kelimesi kelimesine Kulaklarımdan silip Heyecandan

Sağ sola çarpmaktan Yorulmuş kalbimi Komodinin En alt çekmecesine koysam En sonunda Son kalan nefesimle Sana Rabbim İsa'm desem Elini başıma koysan Başımı göğsüne dayasam Bir daha hiç gitmemek üzere Öylece Sende son bulsam Çocuk, utanmış kıpkırmızı Sadece Ben

Baba Kokusu

Adı yok Soyadı kayıp İçi boşluk Dışı yokluk Bir an ötesi Bir adım gerisi Bir sonraki hayat belirtisi Gözlerimizi O'na açtığımız Evlerin Enkazlarının altında kalmış Mor bir ülkenin Mavi gözlü Umut bakışlı Yağmur ağızlı Deniz kokulu Çocuklarıydık biz Kırmızı bağcıklı çıt çıtlı ayakkabılarımız Dikine çizgili dizleri yamalı pantolonlarımız Yeşil renkli gocuklarımız Evde bekleyen annelerimiz Arkamızdan seslenen kardeşlerimiz Hiç olmadı bizlerin Ne arkamızda bıraktığımız bir sokak Ne ışığında kitap okuduğumuz bir köşe lambası Ne dibinde dikilip durduğumuz bir kaldırım kenarı Nede camlarını kırıp kaçtığımız

Komşu pencereleri Olmadı bizlerin Bizim Tırnak diplerine kadar Kirlenmiş ellerimiz Kenarları çatlamış dudaklarımız Önünü arkasına giydiğimiz Tersini düzüne Bir türlü çeviremediğimiz Sevdalarımız Birde Ateşi hiç sönmeyen Baba kokusuna hasret Yanmış yüreklerimiz Vardı Bundan gerisi Teferruat kaldı

Dar Kapı

Kapının önündeyim Aç Lütfen Biliyorum Biraz geç kaldım Biraz oyalandım Belki yolumu şaşırdım Belki yanlış kapıları çaldım Aslında Ben Sana gelmekten kaçtım Ama bak İşte buradayım Kocam gözleri Üşümüş elleri Ağlamaktan kurumuş gözleri ile Babasının elini bırakıp kaybolmuş Ama sonra Ağlaya ağlaya Evinin yolunu bulmuş bir çocuk gibi Kapının önündeyim Aç Lütfen

Bir Sonbahar Masalı

Bu gece bana bir sonbahar masalı anlatsana Baba!

İçerisinde

Sarılı ve morlu hüzünlerin olmadığı

Kırmızılı

Ama daha çok

Koyu maviye çalan ayrılıkların yaşanmadığı

Ön kapağı yeşilimtırak

Ama kendisi renksiz sayfalarının, solmadığı

Kurşundan

Ama uçları yazmayan kalemlerin

Üzerleri zaten silinir diye

Kırılıp atılmadığı

Bir sonraki sayfanın

Virgülüne bakmayıp

Soru işaretine hiç aldırmayıp

Bir önceki sayfadan

Cümleyi kesen Nokta Adamın

Diğer bölümün

Renkli sayfalarına yetişmeye çalışırken

Kendi devrik cümlelerine takılıp, düşüp

Önemsiz diye

Dipnotlarında altına atılmadığı

Kimsenin

Oralı bile olmadığı yalanların

Bizzat buralı olan

Ağız dolusu riyaların

Yerlere, duvarlara akıp bulaşmadığı

Başı Babam ile başlayıp

Ortası Oğlu ile devam eden

Sonu Babam ve Oğlu ile sona eren

Bir masal

Daha ilk kelimesinde uyumaz mıydım?

Sarıl Ona

Masanın, karanlık yüzünde

Ortasından ,biraz daha iç tarafından

İkiye yırtılmış

Soğumuş

Eskimiş

Beyaz

Boş bir sayfa

Ellerimde

Traşlanmaktan

Artık ucu kalmamış

Sırt kabukları soyulmuş

İsmi karışmış

Yazmayan

Kara,kapkara bir kalem

Ruhumda

Her tarafından

Sırt sırta bağlanmış

İstesede

Yüz yüze bakamayan

Biri kordan

Diğeri gözyaşlarından

İki başka

Bambaşka adam

Ağzımda

Geveleyen

Sana

Ne söyleyeceğini bilemeyen

Önce hangisinden başlayacağını hatırlamayan

Salondaki perdenin arkasına saklanmış

Biri ,diğerinin üstüne bastığı

Çıplak ayaklarını

Saklayamamış

Korkmuş

Doğduğundan

Bu yana

Üvey

Ama

Sen sarılırsan

Öz olacak

Öz oğul olacak

Bir çoçuk

Lütfen

Sarıl ona…

Son İsteklerim

Biran bile düşünmeden Yazılara dökebilmek seni Satır aralarında kaybolmadan Sayfalarca sana dokunabilmek Noktasına virgülüne bakmadan Ünlemini parantez içlerini hesap etmeden Girişi hep sen Sonu gene sen ile biten Cümleler kurabilmek Seni Daha önce Kimsenin ağzından çıkmayan kelimelerle Yüceltebilmek Ve Daha önce Hiç kimse için Akmamış gözyaşları ile Kanayan yaralarını temizleyebilmek Geldiğinde Göğsüne İlk ben yaslıyı cam diye Başımı yastığa bir kez bile koymadan Uyuyabilmek Geldiğinde Sana İlk ben koşucam diye Ellerimde ayakkabılarım Gözlerim kapının aralığında Seni beklemeyi Dinleyebilmek Ardından

Her yeni gün İsmini ağzıma her koyduğumda Adını ilk kez söylüyormuş gibi Harflerinin tadını damağımda hissedebilmek Ve Sonunda Geriye kalan Son nefesi mide Ellerine Sessizce Bırakabilmek İşte Benim Son isteklerim

Ya Rab

Biliyor musun Ya Rab! Bir tek satır bile yazmadan da anlatabilirdim seni Kitaba deftere bakmadan da okuyabilirdim Hakkında yazılmış her şeyi Kaleme kâğıda dokunmadan Mürekkebi Ellerime bulaştırmadan da çizebilirdim İçimde durmadan batıp çıkan Tam boğulurken ellerin ile kurtulan Kıt imanlı Âdemin oğlu beni Bir kere bile dudaklarımı kıpırdatmadan konuşabilirdim Senin ile ilgili tüm olanları Sana bakmadan da görebilirdim Yüzündeki O âşık olduğum Yağmur kokan Gece alası bakışlarını Ağzından çıkacak tek bir söz ile Hiç acıkmadan doyabilirdim Ne ekmek Nede su dilemeden Belki bana doğru bakarsın Adımı çağırsın diye Hiç kımıldamadan O ağacın tepesinde Sonsuzlar boyu oturabilirdim Sen Önümden geçerken

Aksayan kalbimle Arkandan koşup Yanındakileri Tek tek atlatıp Elbisenin püsküllerine yapışıp Hiçbir şey dilemeden Oracıkta ölebilirdim Biliyorsun değil mi Ya Rab Hala

Senin olabilirim

Deniz Adam

Bugün, Bir adam gördüm Denizin ortasında durmuş Hüzne dalmış gözleri ile Acıyarak bizlere bakan Ettiği bir söz ile Yolun Ne tarafına düşeceği belli olmayan Tohumlarından doğan bizlerin Bir sıkımlık canı kalan imanlarımızı Tek bir esintisi ile sarsan Rüzgârları Susturan Parmağının bir hareketi ile Yerin dibine batmış, sıkışmış duran Kalplerimizi Her defasında Oradan çıkaran Bir bakışıyla Yıldızlara asılmış Bizleri bekleyen Oğulluklarımızı Bizlere geri veren bir adam Utandım Hiçbir şey konuşmadan

Geri dönmek istedim Ardımdan geldi Ellerini başımın üzerine koydu Nereye gidiyorsun dedi? Ben senin için geldim Bitkin Kısık bir ses ile Sen kimsin dedim? Ben dedi Ben deniz adamım.

Mecburum

Sana, söyleyemediklerim vardı Hece hece Harf harf Döküldüler kirpiklerimin uçlarından Bir türlü Öznesini yüklemini fiilini Bir araya getirip te Anlatamadıklarımda oldu Ardı ardına Birbirlerinden habersizce Kayıp gittiler Avuçlarımdan Seni geride Henüz horoz bir kez bile ötmeden Bıraktıklarımda oldu Utancımdan Günlerce başımı kaldıramadım da Sorduklarında Adımı bile söyleyemedim Ama sonra kalktım Birbirlerini bir daha bizim gibi Kaybetmesinler diye Kış ile yazı birbirlerine tutsak edip Kendimi sana teslim eder gibi İlkbaharı son bahara teslim ettim Aklımı dağlara

Kendimi taşlara Ruhumu rüzgârlara bırakıp Ardından koşarak Sana yetiştim Çünkü Ben sana mecburdum

Kış Bitmeden

Kış gelmeden gitmeliyim anne

Henüz

İlk kar tanesi düşmeden

Mis gibi çocuk kokan

Ellerinin üzerine

Yüzünden

Yalancı bahara kanıp

Erkenden açmış papatyalar

Tek tek

Dökmeden yapraklarını

Yanık

Toprak bakışlı gözlerin

Daha fazla

Yakıp kül etmeden

Yüreğimin yarısından yırtılmış

Soğuk sarı sayfalarını

Sen söylediğinin için değil

Ama

Gerçekten

Nereye gideceğimi bilemediğim için

Artık gitmeliyim

Ama

Belki bir gün anne

Son kar tanesi de

Saçlarının arasından süzülüp

Kirpiklerine inmeden

Mis gibi çocuk kokan ellerin

Göğsünün üzerinde birleşmeden

Bir ilkbahar sabahı

Bu kez zamanında açan papatyalar

Yapraklarını dökmeden

Çıkar gelirim

Kış bitmeden

Gelirim anne.

Saklambaç

Ne zaman, bilmeden İçinde adının geçtiği bir cümle kursam Kulaklarımı parmaklarım ile tıkayıp Defalarca Büyük harfler ile Bağıra bağıra Sadece kendi adımı tekrarlardım Aklımı senin ile her bozduğumda Oradan inip kalbime düşer Yağmur sularının Duvarların arasından sızdığı gibi Ruhuma sızar Ben ise ruhumu bedenimden çıkarıp Dipsiz çukurlara atmak istesem de Her defasında Ellerim ayaklarıma dolanır Öylece kalakalırdım Utanırdım Kaç kere kapıları arkadan üzerime kilitlemek Ve günler bitene dek Orada kalmak istedim Kaç kere Annemin beni her çağırışında Odada yokum demek Etrafa saçılmış

Kırık cam askerlerimi alıp Pencereden kaçmak istedim Ama olmadı Başaramadım Gözlerimi Duvara yumdum İçimden 5 kadar saydım Önüm Arkam Sağım Solum Sen Saklanamayan ise Gene Bendim...

Gittiğinde

Rabbim Sen bulutların üzerinde Meleklerin ile Babana doğru giderken Samanyolundaki Güneşlerin Göklerde birbiri ardına söndüğünü gördüm Mars Elleri kucağında Dizleri üzerine çöküverdi birden Satürn Her şeyi anladığında Yüz üstü yere kapaklandı Uranüs Gökkubenin direklerinin dibine Yığıldı kaldı Ay Aydınlık yüzünü Sonsuza dek karanlığa çevirirken Venüs Samanyolunun kıyısından Sessizce Kendini derinliklere bıraktı Gece Akşamdan elini çekti Akşam Gün batmadan yerini yeni güne terk etti Gün Henüz doğmadan

Ufukta kaybolup giderken Yeryüzü suları Dünyanın sonundan Usulca akıp bitti Sen gittiğinde Efendim Geride Kalanlar Hiç yaratılmamış olayı diledi

Anne

Sana

Bir kucak dolusu

Toprağa yeni düşmüş

Yağmur damlası bırakıyorum anne

Şayet

Bir gün

Ardımdan ağlamaktan

Kurursa göz bebeklerin

Onları

Benim yerime

Sürersin gözlerine

Bu sefer

Sana elveda demiyorum anne

Ellerinin üzerine

Tez geliyorum diye yazıp

Üzerine bir öpücük kondurup

Seni

Şimdilik

Dünyanın ellerine bırakıyorum

Anne

Ama

O gün

Bulutlar üzerinde

Tekrar geldiğimde

Bu sefer

Senide

Yanımda götüreceğim

Anne

Yağmurdan Sonra

Bana Bir Nisan Yağmuru Sonrası Toprağın kokusunu çizebilir misin? Yâda Şubat soğunun Kartopu oynayan bir çocuğun yüzündeki O Sıcacık gülümsemesini Peki O çocuğun Sıcacık gülümsemesini Kollarının arasına alabilir misin? Sonrada O gülümsemeleri Gökkuşağını altında oturan Meleklerin gerdanlarına asabilir misin? Yaz gelmeden Gökyüzüne Mavi bir gülümseme verebilir misin? Ya o gülümsemeyi Annesin kollarında Solmuş bir nefes ile Bir daha uyanmamak üzere uyuyan Bir çocuğun dudaklarına kondurabilir misin? Söylesene Kıştan önce Saçlarına karları kondurabilir misin? O karları erimeden Tekrar bulutlara Geri koyabilir misin? Omuzlarına kadar dökülen

Saçlarının arasında Kimse görmeden Beni sonsuza dek saklıya bilir misin? Sonsuzluk günü geldiğinde Beni saçlarının arasından çıkartıp Tanrının kucağına bırakabilir misin? Hadi Söylesene Yağmurdan sonra Gene gelir misin?

Geleceksin

Biliyorum

Bir gün gelecek

Gene yağmur yağacak bu şehre

Mis gibi

Üzerine yeni yağmur yağmış

Taze toprak kokusunu dolduracağız

Ceplerimize

Ardından

Çiçekler açacak çocuk çocuk

Yüzlerce çiçek toplayacağız kucaklarımıza

Yüzlerce çocuk

Çiçek çiçek gülümseyecek gözlerimizin içine

Binlerce olup

Sarılacağız

Birbirimizin yüreklerine

Binlercemiz bir olup

Sende

Tek bir beden olacağız

Asla

Ayrılmamak üzere

Biliyorum

Bir gün

Gene yağmur yağacak bu şehre

Evlerimizin

Üstleri buğu tutmuş pencerelerinin üzerlerine

Önce senin adını yazıp

Sonra altına kendi isimlerimizden

Karalayıp

Etrafına

Kocaman bir yürek çizip

Her birimizin ismini

Yüreklerimizin içine alıp

Senin ile

Bir tek yürek olacağız

Biliyorum

Bir gün

Nasıl

Gittiysen bulutların üzerinde

Gittiğin gibi

Geri

Döneceksin bu şehre.

Bir Meryem Hikayesi

Kısa bir merhabanın ardından

Uzun bir elveda demek sana

Arkana

Dönüp kere bile bakmadan

Giderken

Omuzlarından süzülen

Siyah saçlarının tellerinde

Her bakışta

Yeniden kaybolmak

Sen

Kalabalıkta

Kaybolurken

Arkandan

Avazım çıktığı kadar

Bağırmamak için

Adının her harfini

Boğazıma

Çığlıklar arasında

Tıkayıp susturmak

Sen

Sokağın sonundan

Dönüp

Bittiğinde

Köşede bekleyen

Başka bir

Siyah saçlı kadının buklelerinden

Bambaşka bir

Meryem hikâyesi

Yazmak

Ama

Bu sefer

Sonu mutlu bitsin diye

Kahramanlarının ismini

Sonsuza dek

Yaşayacakların yazıldığı

Hayat kitabından seçmek

Ve

Kahramanlarının

Her birine

Sonsuza dek

Yaşasınlar diye

Yaşayan Rabbin İsmi ile

Seslenmek

Hikâye

Bittiğinde

Meryem

Mutlu olmaz mıydı?

Düşteki Adam

Düşümde

Çölde

Bir adam gördüm

Siyah

Gece yarısı siyahı

Kirpiklerinin arkasına

Bulutlar dolusu

Yağmurları saklamış

Omuzlarına kadar inen

Deniz kokulu

Dalga dalga

Saçlarının arasına

Yarınlarda

Sadece bizler için

Doğacak güneşi

Gizlemiş

Elleri ile

Üzerini örttüğü

Yüreğinin içinden

Binlercesine

Milyonlarcasına

Milyarlarcasına

Ezelden buyana

Ebedi olan

Rabbi sevdirmiş

Bir çocuğun

Ağzından çıkan

İlk sözcükler gibi

Duru

Bir Annenin

Kucağına

Bebeğini ilk aldığındaki gibi

Sevgi dolu

Bir babanın

Günler sonra

Evine döndüğünde

Çocuklarına sarıldığındaki gibi

Ruhu Baba ile dopdolu

Bir adam

Hiç uyanmasaydım

Olmaz mıydı?

.

İsa’m

Senin yerine kimi koyabilirim

Nasıl doldurabilirim

Sen buralardan gittikten sonra

Ruhumun en derin odalarında açılan

Üzerini her kapatmaya çalıştığımda

Daha da yırtılan

Ayrılan

Kanayan

Acıyan

Sızlayan

Kocaman sensiz Bizliği

Senden sonra Kime Rabbim derim

Kime sığınır kime güvenirim

Kimi umut ile bekler

Kime ellerimi açar

Kimden ne ister

Ölümümü ve yaşamım

Kimin ellerine tekerde

Kimden

Beni bağışlanmasını dilerim

Söylese Mesih’im

Sen

Benden

Gene gidersen

Ben kime

İsa’m Derim.

Görülmemiş Ülke

Bana

Ellerini ver

Seni

Kapının ardındaki

Görülmemiş

Ülkeye götüreyim

Utanmadan

Hiç

Kaçırmadan

Bak gözlerime

Sana

Bende

Ben olan

Benden önce

Göklerde oturanı

Göstereyim

Sadece

Bir parça

Yüreğini aç bana

Akşam oldu mu?

Bağdaş kurup

Babamın sofrasında

Senin ile birlikte

Kurtuluşuna

Ekmeğimi bandırayım

Kalbine

Bir tek

Beni koy

Yeni yeryüzünü yaratırken

Güneşi

Yerine

Senin ile birlikte

Koyayım

En çok

Beni sev

Senin için

Gene

Kendimden

Vazgeçip

Bende can olana

Kurban olayım.

Hoşça kal

Bilmiyorum

Belki

Yarından sonra

Bir daha

Seni göremem

Sular

Tekrar

Yükselmeden

Nehrin karşısından

Geri gelemem

Bu yüzden,

Yanaklarına

Şimdiden

Birer

Portakal çiçeği

Gülümsemesi

Konduruyorum

Beni

Son gördüğün halimle

Hatırla diye

Başucuna

Geçtiğimiz eylül

Senin ile birlikte

Bulutların ardında

Güneşi kucaklarken

Çekindiğimiz

Son resmi

Koyuyorum

Ben

Yanında yokken

Tek başına

Karanlıktan

Korkma diye

Yüreğine dolmuş

Bütün korkularını

Üzerime alıp

Yüreğimdeki

Tüm ışığı

Yüreğine katıyorum

Veda etmeyi

Sevmediğini

Biliyorum

Vedaları

Bende sevmiyorum

Onun için

Ellerinin üzerine

Marttan kalma

Soğuk bir elveda

Yerine

Ilık bir

Hoşça kal sonrası

Nisan Yağmurunda

Islanmış

Bir mülteci çocuğun

Kırgın kalbini

Çizip

Gözlerinin üstüne

Umudun

İlk nakaratını

İnsanoğlunun

Son

Sözlerini

Yazıyorum

Uyanık kal!

İşte

Tez geliyorum.

Elif Yüreklim

Günaydın

Elif Yüreklim

Masalım

Öyküm

Tadım

Tuzum

Sevilmiş liğim

Terk edilmişliğim

Ve

Gökyüzüm

Günaydın

Sen

Şimdi

Hangi rüyanın

Kaçıncı uykusunda

Gökkuşağının

Hangi renginde

Saklısın

Yağmurun

Hangi damlasında

Kar tanesinin

Hangi dokunuşunda

Gizlisin

Bilmiyorum

Ben

Şimdi

Başucuna oturmuş

Seni seyrediyor

Uyandığında

Korkma diye

Yastığının altında

Yüreğimi

Ve

Seni

Korusunlar diye

Ceplerim de

Büyüttüğüm

Kurşun askerlerimi

Bırakıyorum

Eğer

Ben yanında yokken

Korkarsan

Söyle kurşun askerlere

Yüreğimi açsınlar

İçine baktığında

Sadece

Seni

Beni

Ve

İsa’yı

Göreceksin

Söz veriyorum.

Kadının adı olsa!

Kadının

Bir adı olsaydı

Söylemez miydi bana!

Kapıyı

Arkasından

Üzerime kitlerken

Dönüp

Bir kere bile bakmaz mıydı suratıma!

Her yeri

Lime lime

Yara bere içinde

Kalmışken

Ellerinin içi

Dizlerinin üzeri

Yüzünün çizgileri

Yüreğinin odaları

Kan kan olmuşken

Şehrin birinde

Buram buram

Hüzün kokan

Bir gecede

Terk edilmiş

Bir caddede

Kalabalığın

İçine

Ama

Kalabalıktan

Habersizce

Bırakılmışken

Başını koyacak bir yastığı

Sırtını yaslayacak bir duvarı

Omzunda ağlayacak

Bir nefesi

Üşüdüğünde içine girecek

Bir sıcak yüreği

Yokken

Bir kez olsun

Adını

Diyemez miydi bana

Kadının bir adı olsaydı

Söyler miydi?

Bana!

TEZ GELEN

Ne zaman

Bu şehre yağmur yağsa

Ben susarım

Evler susar

Gökyüzü kızıla döner

Toprak kararır

Ansızın bir bomba düşer

Yatağından

Bir çocuk

Korku ile sıçrar

Annesini çağırır

Ama Annesi yoktur artık

Ne zaman

Bu şehre yağmur yağsa

Ben susarım

Sokağın Lambaları söner

Kaldırım taşlarından seken

Mermi taneleri

Koynunda

Isıttığı

Bebeği

Bir daha

Hiç

Hareket etmeyecek olan

Zeynep’in

Bin yıl dan beri

İçinde sustuğu

Çığlığıyla

Dünyanın bittiği yerden

Bile duyulur

Ne zaman

Bu şehre yağmur yağsa

Ben susarım

Çocukluğum konuşur

Ablamı hatırlarım

Birlikte oynadığımız oyunları

Mızıkçılık yapıp oyunları bozuşumu

Anneme beni şikâyet edişini

Benim yerine dayak yiyişini

Ve

O gün

Evden çekip

Bir daha geri gelmeyişini

Hatırlarım

Son kez

Bu şehre yağmur yağdığında

Ben sustum

Her kez sustu

Bulutların üzerinde

Elinde asası

Kucağında

Yargısı ile

Tez gelen bir adam gördüm

O gün

Tüm ağlayanlar güldü

Acıkanlar doydu

Susamışlar suya kandı

Üşüyenler ısındı

Ablam geri dondu

Sonra

Adam

Kendisine ayıt olanları ayırdı

Onlar ile

Birlikte

Adına

Yeni yeryüzü denilen yere doğru yürürken

Biz geride kalanlar

Taşkın suları ile birlikte

Eski şehrin ortasından

Yeni şehrin kapılarına

Ulaşamadan

Derin çukurlara düşüp

Dış gıcırtısı ve ağlayış içerisinde

Sonsuza dek

Yok olduk

ATEŞ ADAM

Baba

Dışarısı çok soğuk

Eve dön

Üşüyorum

Bana

Ben dönene kadar

Kapıyı kimseye açma

Dediğin günden beri

Odamın kapısını bile

İki kere kilitledim

Seni bekliyorum

Hani

Sen

Eve son geldiğinde

Ben uyurken

Yastığımın altına koyduğun

Saçları Anneme benziyor diye

Adını Elif koyduğumuz

Bebeğim varya

İşte O

Bomba seslerinden

Çok korkuyor diye

Elifle

Abimin

Yatağının altına girdik

Üzerimize de

Abimin yorganı çektik

Ama

İnan

Ben

Korkmuyorum Baba!

Sadece

Biraz acıktım

Aslında

Elif acıktı

Yalan söylüyorum

İkimizde çok acıktık

Dışarıda silah sesleri var

Dışarıdan

Ağlayan bir çocuğun sesi geliyor

Annesine sesleniyor

Annesi neredeki?

Ateş Adamların seslerini duyuyorum

Ateş Adamlar geliyor Baba

Onlar

Bizi

Bulmadan

Ne olur

Sen bizi bul

Ateş Adamlar canımızı yakmadan

Çabuk gel

Korkuyorum Baba…

SON SÖZLER

Hissettiklerimi

Hissettirebilmişsem

İşte benim

Ödülüm.

Bu Kitabın bütün gelirleri

Merhamet Lütuf Hizmetlerine bağışlanmıştır.

ALPER

Recommended