Türk i̇slam kültüründe şehi̇rler

Preview:

Citation preview

TÜRK-İSLAM

KÜLTÜRÜNDE

ŞEHİRLER

İnsanlık tarihinde yüksek kültürlerin kaynağı

tarım bölgelerinde ve şehirlerdeki sosyal

yaşayış olmuştur.

Orta Asya Türk topluluklarına bu açıdan

yaklaşıldığında, oradaki insanların çok

yüksek bir tarım, ticaret ve şehir hayatına

sahip oldukları görülmektedir.

Türkler, ilk önceleri genel olarak şehirlere ve

özellikle etrafı surlarla çevrilmiş şehirlere

“balık” diyorlardı.

“Beşbalık“, “Ordubalık“, “Baybalık” gibi

başşehirler, bu deyişe verilebilecek bazı

örneklerdir.

O zamanlar, köy ve kasaba mahiyetindeki

yerleşim yerlerine de “uluş” deniyordu.

Şehir karşılığında daha sonra -Soğdçadan

geçme- “kend” sözcüğü kullanılmaya

başlanmış; “Yarkend“, “Taşkend“, “Semizkend”

(Semerkant) örneklerinde olduğu gibi birçok

büyük şehirler bu adlarla adlandırılmaya

başlanmıştır.

“Şehir” kelimesi de “şahar” ve “şar”

şekillerinde Türkçede büyük yerleşim yeri

olarak kullanılmıştır; “Karaşar” şehri de buna

örnektir. Türk hakanının oturduğu şehre de

“ordu” deniyordu.

Tarımla, ticaretle, çeşitli el sanatlarıyla geçinen binlerce insanın

yaşadığı Orta Asya Türk şehirlerinden, yukarıda verilen örneklere ek olarak verilebilecek bazıları şunlardır:

Balasagun, Ötügen, Altındağ, Barköl, Kuça, Loul

İSLAMİYETTE ŞEHİR KÜLTÜRÜ

Allah Resulü (sas), ilk İslâm şehrinin kurucusudur.

İslâm medeniyetinin ilk şehri olan Medine, aynı

zamanda İslâm âleminin ilk model şehridir.

Medine’yi kısaca şu şekilde formülize edebiliriz

Ticaretin merkezi olan bir çarşı veya pazaryeri,

buraya yakın bir mescit (Kubâ Mescidi),

bu mescit içinde eğitim-öğretim faaliyetlerinin sürdürüldüğü bir medrese (Suffa),

devletin idare edildiği ve Allah Resulü’nün

(sas) ikamet ettiği Hâne-yi Saadet

ve onun müştemilâtı, büyük toplantılar için bir

meydan, bu yapılar etrafında örgülenmiş evler,

ölümü hatırlatan mezarlıklar ve şehri kuşatan

surlarla birlikte savunmayı kuvvetlendirmek maksadıyla kazılmış hendekler…

Daha sonra kurulan hemen her İslâm

şehrinde binalar, iklim şartları ve diğer

mahallî ihtiyaçlar dikkate alınarak biraz

daha geliştirilmiştir.

Zaman içerisinde pazaryerlerinin özellikleri

korunmakla birlikte, içinde birçok dükkânın

bulunduğu arastalar, bedestenlerin

kurulması ile kapalı çarşılar da yapılmıştır.

Ancak İslâm şehirlerinde, pazaryeri ve

çarşının Allah Resulü’nün (sas) Medine

modelindeki yeri değişmemiştir.

Şehrin en önemli

yapılarından birini

teşkil eden mescit ve

medrese, zamanla

İslâm şehirlerinde tam

mânâsıyla külliye

şeklinde bir yapıya

dönüşmüş, Efendimiz

(sas) zamanındaki

şehrin gözbebeği

olma hususiyetini

kaybetmemiştir.

Zamana ve şartlara göre, şehrin çarşısına

yakın bir yere büyük bir câmi kurulmuş;

mektep-medrese, imaret, aşevleri, hastane

gibi daha birçok kısım câmi külliyesine

eklenmiştir.

İslâm şehrinde câmi, toplum ile iç içeliğin bir

sembolü olmuştur.

Mektep-medresede eğitim faaliyetiyle meşgul

olan ilim adamları ile talebeler namaz kılmak için

geldikleri câmide halk ile buluşur, namaz sonrası

câmi avlusunda veya câmi civarında sohbetler

tertip edilir, böylelikle ilim, binaların dört duvarında

kapalı kalmaz, halka yayılırdı.

Recommended