162
1 Okunmayınca dilsiz ve yazılmayınca da kimliksiz kalır ruhumuzun sesi “can nefesi” ŞİİR ! 1. Dil lügat-ı sohbet dinle, ( Sh.790 - 812: Selim Divane*, “Miftâh-ı müşkilât …???-))) Ayet delil öz “süveydâ (*)( Sh . / … 329, 527 ve 531, 631, 640- // Görsel Dost-tv. ideal medya*) Okumak güzel dilince (-Bkz. sh. 147: www.Şiirdefteri.com” / dostlar *) Öz şiir hep benlik nükte ! Gizil espri içten iç dil ledünniyat*dillendirse, sevilir renk-âhenk fikir ; Yazmak kitap değerince Dil eser-i ilham meşk-i tevâfukat tâbir-ince öz şiir-söz” gerçekleşir ! Söz “iç dil” derken ilk nokta ! Web Sitemiz: www.yasamakca.net ... bi-iznillâh ! 2. Niye “şiir deyince” hemen Nebat gibi ...sessiz , suskunnükteyim , (-Bkz. Kur’ân: Küçümsercesi dudak büken Meşk kalem-i aşk “giz-sorun , söyleyim! - 71 / 17. âyet! ) Alaycı önyargısıyla içten ************* İç dil(*) de ne-y’miş diyen , (Bkz. “iç dil” sh.455 -) Gizlice merak hissinden Sinsice kıskançlık bence ! Nitekim test-etmek gereği içten sezmek kolay; yakın-bak , gözlerine! 3. Sevgi-saygı edebinden Nice hâin-hasûd “düşman”- bakışlar , (-68* 51;104*1. Yoksunca gülümseyen Ne yılışık-kalleş “şok renk” kem-nazar ! -113 / 5. âyet! ) Nice echel her kim-se, ******************************** ************ Kendince ruh ikliminden Haydi “iç dil”-şiirince, (-Okuyucu dostum , bu muhteviyat toplam: 789 sayfa. -bak , Özlü sözcük dizeleyen Kur’an-ı Keriym Meâllerince (7*89. ve 78*9.) emr-i âyet diyor ki : Var mı mısra’ biçimince “… Rabbimiz bilgice her şeyi kuşatmıştır. Allah’a dayanıp güvendik Uyaklı söz dillendiren ? biz. Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. 4. Sen çözüm getirenlerin en hayırlısısın.”//Sizin uykunuzu bir dinlenme/ Sanat tam “şiir gibi” ince, bir rahatlama / bir tür ölüm yaptık.“-Ve cealnâ nevmeküm sübâtâ-) Doğal uyum güzelliğinden ! ……………………………………………………………………….. İçten “niyettemel düşünce Bkz. Daha sonraki ilâve-risâle* ve ehemmiyetli iktibaslar ile cem’an: Bilinç “espri” inanç “istek” sez ! (817) sayfa oluverdi işte en son nükte-i tevâfukat da apaçık Kur’an-ca! İşte “emr-i âyet” Kur’an-ca: Daha devamıyla (-825, 848860-) da aynen nükte-i mânidar ruhiyat! (10*100. “Allah’ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. ÖZGÜN NASİHAT Allah , bırakır “rics” pisliği de 1. aklını kullanmayanlar üzerine.”) Zaten nice echelkim-se , Şuur arınmazsa ruh hissedemez ! Sözün değeri-dilbilmez ! 5. Zevk-ince düşünsel simge , Gerçek düşünceden öte , Özgün değilse sevilmez ! Algılanamaz sonsuzluk ! 2. Rabbim “bilinç” ne demekse, Anlam “-mecaz” zor kelime , Ruh şu beden evreninde Meşk-gönlüm*mülhem mesaj-sez ! Nice “özgün -hâl” yolculuk ! Sohbet “ders-i irşad” din-le , Tek Kitap “öz mesaj” işte, Yaşamakça* -nasihat , tez ! Tam “misak” kök-sorumluluk ! Kim “mağfiret (14*41.)” dileğince, İçten “mârifet” mûcize; Öz gerçek: Kök-sebep bilinmez-se sonuç çözüm’lenemez.* Can nefesince derinden ! ( Prof. Maranki: Sebepler bilinmeden // Prof. Yeprem: Duygulandıran her neyse, -bilinmezlik* kaderimiz iken-// sonuçlara gidilmez.” / ) O hep başka şiir zaten ! Hüseyin KURT (Emekli Öğretmen*) Bornova İZMİR

( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

1

Okunmayınca dilsiz ve yazılmayınca da kimliksiz kalır ruhumuzun sesi “can nefesi” ŞİİR !

1.

Dil lügat-ı sohbet dinle, ( Sh.790 - 812: Selim Divane*, “Miftâh-ı müşkilât …” ???-)))

Ayet delil öz “süveydâ (*)” ( Sh . / … 329, 527 ve 531, 631, 640- // Görsel Dost-tv. ideal medya*)

Okumak güzel dilince (-Bkz. sh. 147: “www.Şiirdefteri.com” / dostlar *)

Öz şiir hep benlik nükte ! Gizil espri içten iç dil ledünniyat*dillendirse, sevilir renk-âhenk fikir ;

Yazmak kitap değerince Dil eser-i ilham meşk-i tevâfukat tâbir-ince “öz şiir-söz” gerçekleşir !

Söz “iç dil” derken ilk nokta ! Web Sitemiz: “ www.yasamakca.net ”... bi-iznillâh !

2.

Niye “şiir deyince” hemen Nebat gibi ...“sessiz , suskun” nükte’yim , (-Bkz. Kur’ân:

Küçümsercesi dudak büken Meşk kalem-i aşk “giz”-sorun , söyleyim! - 71 / 17. âyet! )

Alaycı önyargısıyla içten *************

İç dil(*) de ne-y’miş diyen , (Bkz. “iç dil” sh.455 -)

Gizlice merak hissinden

Sinsice kıskançlık bence ! Nitekim test-etmek gereği içten sezmek kolay; yakın-bak , gözlerine!

3.

Sevgi-saygı edebinden Nice hâin-hasûd “düşman”- bakışlar , (-68* 51;104*1.

Yoksunca gülümseyen Ne yılışık-kalleş “şok renk” kem-nazar ! -113 / 5. âyet! )

Nice echel her kim-se, ******************************** ************

Kendince ruh ikliminden

Haydi “iç dil”-şiirince, (-Okuyucu dostum , işbu muhteviyat toplam: 789 sayfa. Aç-bak ,

Özlü sözcük dizeleyen Kur’an-ı Keriym Meâllerince (7*89. ve 78*9.) emr-i âyet diyor ki :

Var mı mısra’ biçimince “… Rabbimiz bilgice her şeyi kuşatmıştır. Allah’a dayanıp güvendik

Uyaklı söz dillendiren ? biz. Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet.

4. Sen çözüm getirenlerin en hayırlısısın.”//Sizin uykunuzu bir dinlenme/

Sanat tam “şiir gibi” ince, bir rahatlama / bir tür ölüm yaptık.“-Ve cealnâ nevmeküm sübâtâ-” )

Doğal uyum güzelliğinden ! ………………………………………………………………………..

İçten “niyet” temel düşünce Bkz. Daha sonraki ilâve-risâle* ve ehemmiyetli iktibaslar ile cem’an:

Bilinç “espri” inanç “istek” sez ! (817) sayfa oluverdi işte en son nükte-i tevâfukat da apaçık Kur’an-ca!

İşte “emr-i âyet” Kur’an-ca: Daha devamıyla (-825, 848…860-) da aynen nükte-i mânidar ruhiyat!

(10*100. “Allah’ın izni olmadıkça

hiçbir benlik iman edemez. ÖZGÜN NASİHAT

Allah , bırakır “rics” pisliği de 1.

aklını kullanmayanlar üzerine.”) Zaten nice “echel” kim-se ,

Şuur arınmazsa ruh hissedemez ! Sözün değeri-“dil” bilmez !

5. Zevk-ince düşünsel simge ,

Gerçek düşünceden öte , Özgün değilse sevilmez !

Algılanamaz sonsuzluk ! 2.

Rabbim “bilinç” ne demekse, Anlam “-mecaz” zor kelime ,

Ruh şu beden evreninde Meşk-gönlüm*mülhem mesaj-sez !

Nice “özgün -hâl” yolculuk ! Sohbet “ders-i irşad” din-le ,

Tek Kitap “öz mesaj” işte, Yaşamakça* -nasihat , tez !

Tam “misak” kök-sorumluluk !

Kim “mağfiret (14*41.)” dileğince,

İçten “mârifet” mûcize; Öz gerçek: Kök-sebep bilinmez-se sonuç çözüm’lenemez.*

Can nefesince derinden ! ( Prof. Maranki: “… Sebepler bilinmeden // Prof. Yeprem:

Duygulandıran her neyse, -bilinmezlik* kaderimiz iken-// sonuçlara gidilmez.” / … )

O hep başka şiir zaten !

Hüseyin KURT (Emekli Öğretmen*) Bornova –İZMİR

Page 2: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

2

Uyanık bakış ruhum açık görüş şuurum :

YAŞAMAKÇA*

(-İç dil*den Şiirimsi Nefesler-)

***********************

ÖZET DİVAN

1.

Rabbim* “mekândan münezzeh*

Hâzır ve Nâzır (*) her yerde !”

Sırr-ı (“levlâ-ke …”)Muhammed*

Din* Kur’an-ca* düşünsen-e ! ŞUUR “ruh-u merak” KAVRAYIŞ !

2.

Ey nefsim mâdem varsın (-Dost okuyucum , merak; kavrayış motorunun kontak anahtarı

Nice hâlet yaşarsın , ve ilim yolunun ruh heyecanıdır. Bazı şiirlere derkenar yaptığım

Vallâhi uykudasın … gibi içten merak ve heyecan duyduğun anda aklından geçenleri

Ne diye sor kendince ?! işte o andaki ilk fırsatta derhal kaleme sarılıp beynin ve yüreğin

İçten niye duymazsın deşarjından farksız sözcükleri irtical lisanınca acele yazmalısın.

Ne bu gaflet aymazsın , Nitekim bu konuda şu uygun sayfaların yan boşluklarını gayet

Filhâl (6*60) tam farkındasın … rahat tereddütsüz kullanmalısın. Nazım Hikmet* düzbeyaz pan

Nevm-i mevt (39*42) âyetince ! tolon dizlerine bile (Bkz. Nazım Hikmet-Peyami Safa Kavgası ,

…………………….. Ergun Göze*) ne şiirler karalamış şuursuzca! Umarım güzel ve

Allah’ı bulsun vicdan özgün sözler yazarsın , gösterdiğim şu sayfa boşluklarına bazı

Ritmik kalbin nabzında ! özel şiir-ler / anılar alıntılar ya da güncel anekdotlar kayıtlarsın ,

(“Huluku-hû el’Kur’ân”) gözönünde tutmak ve unutmamak anlamında!/ İşte şu sayfalar:

Bildik vahyin nazmınca ! Artık kıyı-not (-derkenar ) yazılarla doldurdum bazı yan boşluk

3. ları bizzat. Anlamak için içten okumak ilk şart! //-19. 4. 2002*

O ilk kim , belli insan* -Bkz. [email protected] : “Borç dağına çözüm var! /…”)

Tarih tali’(h)-i beşer ! ***************************************************

Yol sergüzeşt-i zaman “İnsan bozulmadıkça âlemin nizâmı bozulmaz.” //

Takdir-i Rabbim mahşer ! “Mefâhir-i diniyye, mefâhir-i milliye ve sadâkat-i vataniyye,

4. bu üçü bir-arada oldukça , onulmayacak yara yoktur.” //

Kur’an-ca canlı âlem “Kur’an ölülere hitap etmiyor, dirilere hitap ediyor. Asrımız Kur’an asrı*-dır.” //

Mâdem tam yaşamakça ! “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” //

Vicdan irfânı şu dem “Kur’an ilâhi bir sofradır ama ondan mizâcı tam olanlar hakkıyla istifâde edebilir.”

Mülhem mantık anlamca ! (“Sâlihler anıldığı zaman (oraya / nur-) rahmet iner.”/ Hadis-i şerîf ) Feyizler’den*

5. ***********

Özgün ilk buyruk: (96*1.“İkra’ bismi-Rabbik…”) EVRENSEL LÜGAT !

Oku , “tarz-ı kadim” tam meşk-i kalem !

Sözüm “Özet Divan” mahlas “Güzelcik (*)” Kadim-muhallât dil (*) âyet evrensel;

Yaz, (5. “Alleme-l’insâne mâ lem-ya’lem !”) Cangıl-lisan* delil , lügat mükemmel !

******************************

YAZARKEN DİNCE ETİK KORKU İÇTEN İLK UYARI ! (Konuşurken fesahat yapmağa

zorlanarak kendini “edib” göstermek , hitab ederken lügat parçalamak mekruhtur. (*)

Peygamberimiz (s.a) buyuruyor ki: (İbn-i Mesûd –R.A. rivayet etmiştir) “Konuşmasını derinleştiren ,

sözünde fesâhat göstermeğe kalkışanlar helâk oldu.” Allah’ın Resûlü (*) bu sözü üç kez tekrarlamıştır.

(Abdullah b. Amr b. el-As –R.A. rivayet etmiştir) “Şüphesiz ki Allah , sığırın diliyle otları ağzında

evirip çevirmesi gibi , konuşurken fesâhat göstermek için kelimeleri ağzında geveleyerek söyleyen

erkeklere buğzeder.”

Page 3: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

3

(Câbir –R.A. rivayet etmiştir) “Bana en sevimliniz ve Kıyamet Günü’nde bana en yakın olanınız,

ahlâk bakımından güzel olanlarınızdır. Bana en sevimsiziniz ve Kıyamet Günü’nde benden en uzağınız,

(boş yere) çok konuşan , fesâhat taslayan ve lügat parçalayarak gururlanan kimselerdir.”

(*) Mürşit 4.0 “özel sürüm / Turan Yazılım” www.turan.com.tr -)

SÖZÜN ÖZÜNCE ÖZÜM TEK !

Sözün değeri’ni bil , lisan-ı lügat değil ; Rabbim meâl göklerce

İlle özüne göre*gerçekler göz önünde ! Özüm gönlümce derin !

Gönlün hevesini sil , doğaç sânihat şiir ; Derdim mecaz sözlerce

İşte nefs-i mülheme*demek her söz özünce! Tek düşündürmek için !

İLK ÖĞÜT: Duygusal düşünsek de tek pusula akl-ı selim’den nefsin hevesatına sapmayalım , ey yâren !

Ne demek istediğimi iyice anlamak isteyen kendince araştırsın “neden” kökeninde gerçek konuyu yorumla

mak gerektiğini işte bu ilk öğüt ekseninde düşünmeli. İçimizde derinleşmek “kök kaynak” kavrayışımıza

yol açıyorsa bunun namütenahi hicab-ı hakikat tarz-ı fıtrat “duygusal zekâ” âfâk-ı idrâk künhünce “enfüs”

sırrının nice cevelânıyla örtülü görünen nükte-i “gayb” perdelerini içten nasıl aralayıp da daha ötelere kanat

lanmak gaye-i ruh hikmet-i şuur Rabbimiz’e münkat duyarlılıkta aşk-ı sanattan mülhem meşk-i şiir heves-i

hissiyat tarz-ı edebiyata âşina akl-ı selim melekemize göre “enfüs endeksli” bir bakış ve anlayış paradigması

aramak yolundaki ilginç “iç çile” ve her dem “bilinçli kriz” zevk-i kalbin nazm-ı nabzını “iykan” tadınca al

gılamaya yatkınlık gayet doğal. Lâkin insan nefsinin insiyakınca akl-ı irade melekesi ille de “denetim / man

tık” görevini bilerek ve isteyerek yaparsa sanki insiyatif “fren” ve enteresan “flitre” gibi işlek kullanıma açık

fonksiyonlar gösterir. Şiir ruhsal lügat-ı deruni “iç dil” kaynağımız zaten nükte-i ilham “mantık” gereği işte

tek “el-Kitab” paradigmamız (Bkz.Kur’an-ı Hakîm ve açıklamalı Meali , Prof Dr. Suat Yıldırım , Feza Gaze

tecilik A.Ş. “Zaman G.’nin Okuyucularına Armağanı -” İst.1998 / 1419) bakımından ancak kitab-ı Hakk’ın

nice mûcize hitab-ı âyet tefekküründen ibaret “doğru düşünce” çerçevesi inanç esaslarına tam mümin-i İslâm

mizacına uygun hayat disiplini içinde sıdk-ı sebat şart ! ( Bkz. “Takdim / … Okuyucularımızla paylaşmayı

düşündüğümüz bütün eserler , temel itibariyle bir tek kaynağa , yani Kur’an-a dayanıyordu. Şimdi ise, yılla

rın birikimi ve muhterem hocamız Suat Yıldırım’ın kalemiyle o kaynağın bizzat kendisiyle müşerref olma

durumundayız. / Her bir varlık aslında anlaşılmak için yaratılmış müstakil birer kitaptır ve Kur’an da , bu

kitapları şuurlu varlıklara anlatan hakikatler mecmuasıdır. Bütün kitapların , bir kitabı anlamak için seferber

oldukları da gözönünde bulundurulacak olursa bir meâlle her şeyi halletme düşüncesine kapılmanın , acele

verilmiş bir karar olacağı da aşikârdır. Ancak , ( “Kitab’ın değeri kitaplardan öğrenilir.” - H.K.) etrafındaki

yorumların renkliliği yanında aslın varlığından haberdar olmak da ayrı bir önemi haizdir. Müellifin de ifade

ettiği gibi meal*, asıl metinle anlatılmak istenilen mana zenginliğini olduğu gibi yansıtmaktan aciz olsa da ,

onunla başlanılan bir yolculuğun sekteye uğramadan devamı halinde oluşacak birikim küllî bilginin kapıları

nı açacaktır. / Bu vesileyle eseri okuyucularımıza takdim ederek , azami istifadelerini ( bilhassa , sh.1-3: “Su

nuş” / 4: “… Kısa Hayat Hikayesi , ve de / 5-9: “Kur’an-la Sünnet ayrılmaz bir bütündür (*)” ön uyarılar

ışığında baştan sona âyetlerle ilgili “renkli basım” ara-notlar / açıklamalara da ayrıca dikkat gösterilmesini*

H.K*) temenni ile Kur’ân-ın huzur dolu dünyasıyla başbaşa bırakıyoruz.” / Zaman*)

CANLI ŞİİR ANLAM

Bak şu âlemlere ne güzel gerçek Ehl-i irfan üslûp beyan-ı mânâ ,

Gözlerdeki ibret gönlümce ayna ! Edeb-i kelâm tarz konuşmak hakkım !

Canlı şiir “iç dil” evrensel örnek AnlamYunusleyin şiir CAN amma ,

Sözler gibi özet tam yaşamakça ! ÖZ iç dil* anlamaz yoz molla Kasım !

(-Bkz. Arif Nihat Asya , Sakin Öner,Toker Yayınları-İst.1979 / sh . 157: “Dilimiz bir devam… / … ! ”)

(-Bkz. Kur’an: 57*20-23 / 22. “Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet …*)

Page 4: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

4

RENK-AHENK MESAJ “tarz-ı kadim” MİZANPAJ !

Benek benek kelebek gibi renk-âhenk kitap Tam özel canlı kalbim mükemmel ritmik mesaj ,

Belki içten sever ruh hepsi feyz-âver hitap ! Bak güzel “tarz-ı kadim” evrensel dil mizanpaj ;

Yaşamakça muhtevâ * baştan sona hep bu tarz !

HÜLÂSA ********* vvvvvvvvvvvvvvvvv ***********

Özüm yolum mâlum ölüm , sözüm yorum meçhûl çözüm ;

Hülâsa tam -“Yaşamakça(*)” açılsın net gözüm - gönlüm !

PROTOTİP “-prototype” BAKIŞ

1.

Ham-fıtrat hayvan nefsim , “mağara adamı”-tip ;

Tam medeniyet yolu “tekâmül” ruh hayatım !

Sânihat vicdan hissim , aklımca “prototip” ;

Tâlim-i edeb zor mu , sorumsu cevaplarım ?!

2.

Şuur-“ruh” orijinal , Allah (c.c) huzurundayız ;

Sanki “iç dil”-şiirim “mülhem mesaj” can-nabzım !

O-nur “vicdan” net sinyal , (“yevm-id’Din”) yolundayız ;

Bak ilginç-“giz” benliğim “mahrem argüman”-yazgım !

3.

Ruhsal hayat dünyamız , zaman sularındayız ;

Farkındasın nitekim “prototip”-bakışım !

Sosyal-mahşer rüyamız , sonsuz-yol ufkundayız ;

Kur’an-ca “akl-ı selim” model-tip*anlayışım !

BELLİ GERÇEK

Dil-yürek belli gerçek tek kalem yaz ! ÖZGÜN ANLAM

Diyelim ki dil-yürek “kara kutu” Gördüğüm manzara müthiş karmaşa ,

İyi de kim okur ancak salt sonsuz ! Yaşamakça gerçek gönlüm tek konu !

Din-yol belli gerçek Kur’an yorumu Ruhsal beden nitekim hep huzurda ,

Tek kalem yaz “levh-ı mahfûz” kusursuz ! Ömrüm özgün anlam mahşerin yolu !

………………………………………

EMR-İ “MÎSAK” Yaşamakça gerçek ömrüm tek konu ,

Gönlüm özgün anlam mahşer ruh yolu !

Mutlak Kudret tek O ki , vvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv

Rabbim Kur’an-ca Allah !

Hak kelâm “el-Kitâb” ki ,

Tek emr-i “mîsak” mesaj !

Bkz. “yeni bir anlayışın ışığında Kur’an Tefsiri” (Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı), Cilt-1 / sh. 474 - 476:

Mîsâk kavramı ,(2*63: “Hani sizden söz almış, …”) Şimdi bu kavramın Kur’an-da hangi manalarda kullanıl

dığını açıklayabiliriz: … / c. Mükellef tutmak: (“Hani sizden kesin bir söz almıştık.”) Bu anlamıyla mîsâk*

Allah’ın kullarını mükellef tutmasını ifade etmektedir. ( … )Demekki,antlaşmayı yapan taraflardan biri Allah

ise, sorumluluk yüklüyor demektir. Çünkü kul , Allah’a sorumluluk yükleyemez./ d. Söz: Peygamberlerinden

yapmaları gereken şeylerin sözünü alırken , Yüce Allah’ın , bu kavramı kullandığına şahit oluyoruz. “ …” /

e.Antlaşma: İki toplum arasında belli konular üzerinde yapılan antlaşmaya da mîsâk denir.“…” Sağlam olan,

Page 5: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

5

güvence veren , sorumluluk yükleyen , söz veren manalarını kendinde toplayan mîsâk kelimesi , sağlam ant

laşma manasına gelir. Bu antlaşma , Allah ile kul arasında olabileceği gibi , kul ile kul arasında da olabilir.

Bakara-63’te de, mükellef tutma anlamında , söz almak manasını ifade etmektedir. Böylece insanların kendi

aralarında yaptıkları antlaşmaların , bir bakıma , ilahî eylemin yeryüzüne inmesi olduğunu anlamış oluyoruz.

CANLI İLHAM

Olumlu her iş niye diye düşün kendince ,

Demek geçim derdiyle her meslek kutsal bizce !

Toplumsal hizmet işte hep bütün düzen-ince ,

Örnek herkes sevinçle el ele iş imece !

Sonuç cümle âlem-de tek gerçek gözönünde ,

……………………………………………

Evrensel düzen böyle dış dünya içimizde !

Korkunç yol tam mahşere ömrüm ibret gönlümce ,

Pek güzel hikmet nice canlı ilham düşünce !

ARÎZA* ( Bkz. Şiirler / Meçhûl Yaşamalar,Yaprak Kitabevi-İst.1963 /

sh. 55*// Hatıram mühim nitekim yıllar sonra aynı kitabevine

Nice eş-dost tanıdım sevdim-saydım yolum uğrayınca , gayet tozlu raflarında -bir parmak tozundan

Kim “unutulmuş adam” bil , hani-ya ? besbelli hiç açılmadan bir köşeye atılıp unutuluvermiş “şiir-

Unutmaz ki “istirhamnâme” yazdım kitap” paketine rastladığımda şoke oldum çok şaşırdım birden

İşbu yürekten selâm - dil , arîza ! görünce, içten teessüf-teessürümle sarsıldım. Maalesef bu gibi

……………………………….. ilginç ibret bazı sebep ve endişelerimden nâşi -“şiirimle ortaya

Ervâh-ı merhûme’ye el-Fâtiha ! çıkmak , kitaplaştırmak” konusunda -kararsızlaştım vesselâm! )

Takdim: Kim içten-“önsezi” hissedip bilecek de gelecek-(kader)gizemince şifre değerinde şiir*(bir yeni söz

-özgün nükte) dillendirecek ? Gönlüm tek Rabbim’den mülhem “iç ürperti” insiyak-ı hissiyatımca canlı ışık

ki ,“iç dil” sanki öz-benlik! Gerçek “kök-giz” egemen evrende.Tek “sonsuz güç” işte özet söz açık! Kur’an

âyetleriyle yüzleşmek gerektiğini içtenlik “lirik-didaktik” söz-üslûpta dillendirmek isterken , (Bkz. 40 / 13.

“… O’na yönelenden başkası öğüt alamaz.” / 14.“Kâfirler hoşlanmasa da siz , dini yalnız O’na özgüleyerek ,

Allah’a duâ edin.” / 15. “… Buluşma günü hakkında uyarmak için …”)gönlümün nice hâletini ille de şiirsel

duyarlılıkla hep yenibaştan yorumlamak konusunda uyarıcı yâren ve ruh hayatıma yön verici ilgi-yardımları

na minnetimle hiç unutmadığım Emirdağ’lı ağabeyim “Meçhul Yaşamalar* şairi Muammer Kocabaş” şah

sında her bir şiirsever can dostum okuyucuma en içten selâm-saygılarımla şiirimsi armağan olsun nefesler

sayısınca şu ruh hâlet-i şuur renk-âhenk görüntü-ler! ( 40*13. O; O’dur ki ,size âyetlerini gösteriyor ve sizin

için gökten bir rızık indiriyor.”) Rabbimiz zaten ne güzel her âyet tam berrak gözler önünde derinleştikçe

gökler her dem muhteşem ibret tıpkı “insiyâk-ı hissiyat” duygusal düşüncenin özüne uygun sözün değeri*

(içrek konumuz zaten net:“tema”-iliği)’ni ifâde-i meram muhtevasında algılayıp bunu üslûbunca açıklamak

isteyen noktacık “kök nükte” işte hep beden gibi “bilinç”-de hiç yadsınamaz bütünlükte somut gerçekken ni

ce sonsuz “soyut”-boyutsu evrenlerden özet tek Kitab-ı Kur’an-ca ( 16.“… Kimindir bugün mülk / saltanat ?

O Vâhid ve Kahhâr olan Allah’ın !” / 17. “… Allah , hesabı çabucak görür.” / 18. “… Onları , yaklaşan felâ

ket gününe karşı uyar. Yürekler gırtlaklara dayanmıştır; habire yutkunurlar. Zalimlerin ne bir dostu vardır ne

de sözü dinlenir bir şefaatçıları.”/ 19. “O bilir gözlerin hâin bakışını ve göğüslerin sakladığını.”/ 20. “Allah ,

hak ile hükmeder.O’nun dışında yakardıkları ise hiçbir şeyle hükmedemezler.Allah’tır mutlak Semî’, mutlak

Basîr …” / 21. “Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki , kendilerinden öncekilerin sonları nice olmuş görsün

ler ? Onlar, hem kuvvetçe hem de yeryüzündeki eserler bakımından bunlardan daha zorlu idiler. Ama Allah

onları günahları yüzünden yakaladı. Ve Allah’a karşı bir koruyanları da olmadı.” / 22. “Sebep şuydu: Resul

leri onlara açık-seçik mesajlar getirirdi de onlar inkâr ederlerdi. Sonunda Allah hepsini enseledi. O çok güç

lüdür , azâbı da şiddetlidir.”) işbu yol cancağızım “mülhem vicdan” nazm-ı nabzıma açık kanıt ve net tanık

Page 6: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

6

“gönlüm”-misâl lisan-ı derûni “iç dil” lügatından ibaret her şiir !

Şiir bahane. Esasen NİYETİM , mürekkep yalamayı yani iştiyak uyandırıp benliğimizi içten eğitmek

konusunda ancak Kur’an ve Hadis kaynağından feyizlenmeye yönelik kitaplar okuma*-yı öğütlemek !

KÖK NÜKTE

İlginç öz sözde şiir

Nice duygu düşünce !

Bilinç kök nükte iç dil

İlk nokta sonsuz hece !

………………….

Bir başka dost şair Nevzat Çalıkuşu , şu son otuz-kırk yıllar boyunca aynı inanç çilesiyle hep birlik kaos

stratejistleri’ne karşı “ille de öze dönüş” şuurunda “dâvâ adamı” yetiştirmek için ne çok kahırlara katlandık.

Gönlümü özgün şiiriyle özgür düşüncelere kanatlandıran bir “usta kalem” ki ,ikicik kelâm gibi bir tatlı selâm

muhabbetine hasret dostlar arasında acaba var mı sencileyin , nitekim (Bursa’da “Sanat Kitabevi” işte tek

“genç ozanlar piri” kim diye-) bilir de bencileyin; nasıl unutabilir ?! Unutulur mu bunca can-dost “Soluk (*)”

kahırların nice acımasız “soğuk şiir (*)” yılları ardınca daha sıcak kitapçıklarla renklenen üslûp pek yiğitçe

kalem’leşip bu kalbin nabzınca durulmaz yolları inanç sabrıyla adımlayan “İpek Dili”-yazılar’ın çile yolu*

unutulur mu ? Onca acılarla dolu yılların yol anıları’nı sağcı ya da solcu bakışla yazan kalem ustalarına

ve senaryo’laştıran üstadlara selam ! Ülkü* adına saygılarım kadim dost-“usta kalem” M. Armağan’a !

UNUTULUR MU ? (-Bkz. Zaman G. 23 Nisan 1996 / Çepeçevre,

1. Mustafa Armağan : ‘O’ şimdi sadece ‘yazar’ /…*

1950’den 80’ler sonrasına , Onu ilk olarak … hatırlıyorum. Yer, Bursa’nın

Kaos “sağ-sol” kamplaşma demokrasi adına ! … bir kitapçı dükkânı : … Yıl , 1979 yahut 1980

Sanki iç çatışmalar “soğuk savaş” kışkırtma , … Eski bir kitapçı olan öğretmen Hüseyin Kurt

Tarih tıpkı “otuz yıl savaşları” aslında ! Hoca ile içeriye giren … dik endamlı kişiyle dost

2. luğumuzun uzun sürecek çizgisine ilk mim o gün

1975-83 arasında , konulacakmış. / … O şimdi ‘serbest yazar.’ …*)

Ülkü Kitabevi unutulur mu Bursa’da ?

Adımız zaten belli ideolojik kavga* (Bkz.Yeni Arayışlar-1/ sh. 294: “… asıl ideolojik kavga , …”)

Kültür hizmeti yaptık anarşi ortamında !

(*) Bkz. Kur’an: 2 / 190-193*(“özünde değişmez sebeb-i cidâl !” – H.K.)

(Bkz. Edebiyat Ansiklopedisi , Milliyet-1991 / sh.180: “Koşma”- Karacaoğlan* (163: “Saz şairi. Hayatı

hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. XVII. nci asırda şiirlerinden , Güney Doğu Anadolu’da yaşadığı anla

şılıyor. / … aşk , gurbet , tabiat , yurt güzellikleri temalarını işledi. / … şiirleri üzerinde çok sayıda yayın

yapıldı.”-*) ne “yiğit-dil” ünlemiş, öğütlemiş; işte “- Örnek :

1.

Yiğidin eyisini bileyim heman

Yüzü güleç, kendi yaman olmalı !

Kasavet serine çöktüğü zaman

Gönlünün gammını alan olmalı !

2.

Benim sözüm yiğit olan yiğide

Yiğit olan muntazırdır öğüde

Ben yiğit isterim fırka dağıda

Yiğidin başında duman olmalı !

Page 7: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

7

3.

Yiğit olan yiğit kurt gibi bakar

Düşmanı görünce ayağa kalkar

Kapar mızrağını meydana çıkar

Yiğidin ardında duran olmalı !

4.

Sâfi güzel olan şol kötü bazı

Yiğidin densizi ey-olmaz zati

Gayet durgun ister silâhı , atı

Yiğit el çekmeyip vîran olmalı !

5.

Karac’oğlan der ki , çile çekilmez

Hozan tarlalara sümbül* ekilmez

Sak yabancı ile başa çıkılmaz

İçinden sıdk ile yanan olmalı !”)

Öz mesaj: ( 22*19.“İnananlarla inanmayanlar Rableri hakkında çekişen iki hasımdır. İnkâr edenler için …//

İşte şu iki hasım , Rableri hakkında çekişip durmuşlardır. Sonuçta küfre sapanlar için …” ) Nitekim baştan

sona dek Kur’an nazmınca âyetlerde her benliğe vahyen hitabıyla aklen düşündüren ve kalben hiss-i vicdan

namına özümsettiren net tek “Kudret-i Mutlaka: Allah” Hakk-ı hakikati idrâk ettiriyor Rabbimiz , “işte şu

iki hasım” mukayeseli ihtar-ı ihbar “vaîd-tenzir ve vaad-tebşir (*)” ruhlar arasındaki diyalektik diyalogları

da dünyadan âhirete tecelliyat-ı hayatın özeti intikallerine göre örnekler gösterip baş eğdiriyor ruhlarımıza !

CANLI HAYAL

Bak-gör ki iç anlam-mecaz zor yorum meselâ ,

İçten öz dıştan söz sanki “canlı hayâl” dünya !

1.

Durum belli hemen şimdi içimi döksem mi ,

Belirsiz ihtimal şu an “yol” rüya-mı güya ?

Duygum sanki düşünce-mi ifâdecik zevk mi ,

Ne dilsiz söz-misal “lisan” zor anlam mı dünya ?!

2.

Metodum içten empati hem dıştan sempati ,

Bilin ki “irtical”-lisan hep benlik iç tema ! (*)

Tam yorum şiir-ruh hiss-i dem “ilham” mecâzî ,

Bilinç ki “iç dil-hâl / vicdan” net subjektif ayna !

(*)Bkz.Dil-Man / Telaffuzlu Fransızca-Türkçe Cep Sözlüğü ,Öğretim Yayınevi-İst.1968 / “theme (tem): tema ,

konu.” / Ancak kavrayabildiğim kadarıyla asıl konu değil de belki “iç anlam” meâlinde esas sözün özü .* HK /

FIKRA ÜSLUBU “şiir-söz zaten nükte” UYARI: -Gözlerine bakarken kendimi görüyorum. /-Merak ettim ,

nasıl ? /-Aslında gözlük camların aynalı da! /-Anladım ama sana da anlatabilmek için içten şu tek süâl aynı

fıkra üslûbu “uyarı”-nüktesince cevap benzeri “şiir-söz” düşündüren derin bir felsefe esprisi değil mi acaba ?

(Bkz. Cumhuriyet “Bilim Teknoloji” 18 Ocak 2008 / sh. 8: Aylak Bilgi , Tahir M. Ceylan : “Ben” Nasıl olu

şuyor ? // Bir süredir kafam yorgun , “Ben (self-)” ile uğraşıyorum , kendim* dediğimiz şey nasıl oluşuyor ,

içi nasıl doluyor onu düşünüyorum. Biz daha çok dışarıdan başkasının sesini , görüntüsünü , dokunuşunu alı

yor , onları hissediyoruz ; karaciğerimizin şekeri parçalayan halini , böbreğimizin üreyi süzen biçimini , bey

nimizin oradan oraya akan elektriğini görmüyoruz. O halde nasıl kendimizin farkına varıyor , “Ben” dediği

Page 8: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

8

miz şeyin bilgisine nereden ulaşıyoruz ? // Cevap belki de Alman Fenomenolog E. Husserl’in , “Biz başkası

nın Ben’iyiz, Ben’imizin içinde başkasının Ben’i yaşar (?!)” diyen cümlesinde gizlidir. Winnicott* 1967’de,

“Uygun bakım verilmeyen bebekler annede kendini değil ,anneyi bulur (?!)” demişti.Uygun bakım için oysa ,

annenin aynalama yapması , bebek güldüğünde gülmesi , kendini silip taklitle, ona onu anlatması gerekir.

Böylece bebeğin canlı bir aynada kendini tanıması , annede gördüğü resmi içselleştirerek kendi “Ben”-ini

oluşturması mümkün hale gelir. / İngiliz psikanalist Fonagy*, kendi gerçeğiyle oyalanmadan bebeğine ayna

lama yapan annenin , “ belirlilik (markedness)” kazanıp, çocukta “Ben”-i (*) kolay geliştirdiğini söyler. Böy

ledir bu , kendini tümden verebilenler, yani layıkıyla (kul-) köle olanlar, sahibinin kişiliğini bile değiştirirler.

Şair Eşref (-Bkz. Edebiyat Ansiklopedisi , Milliyet -1991 / sh. 102-3: Şair, Gelenbe’de (1847) doğdu. Çeşitli

ilçelerde kaymakamlık yaptı. 1902’de siyasi suçlu olarak bir yıl hapse mahkûm edildi. Tahliye edildikten son

ra Mısır’a (1904) kaçtı. Oradan Avrupa’ya geçerek gazete (Curcuna , Zuhur) çıkardı. Meşrûtiyet’in ilânından

sonra İstanbul’a geldi. Adana Vâli muavini oldu. 1909’da azledildi. Kırkağaç’ta , Bahçıvan Pazarı’nda (22.V.

1912) öldü. / Eşref, sade hiciv şiirleri yazan bir şâirdir. Bu şiirlerde dîvan edebiyatı nazım şekillerinden kıt’a ,

gazel ve muhammes şekillerini , aruz veznini ve divan edebiyatı dilini kullanmıştır. Hicivlerinde halk tabirleri ,

küfürler , bâzen müstehcen sözler vardır. / Eserleri : Deccal (2 kitap: 1904 ve 1907), İstimdâd (1906), Şah ve

Padişah (1908), Hasbihâl Yahut Eşref ve Kemal (1908), İran’da Yangın Var / 1908*-)’in ruhundaki köleliğe

bakar mısınız : “Gelecek kim olduğumu bilseydi neslinden // almadan Hazret-i Havva’yı boşardı Adem !” (*)

Eşref’in kendine ve erbab-ı devlete hicvi , iktidar kadar halka da yön vermişti. / Eğer anne bebeğin duygusunu

yansıtmak yerine, kendi duygusunu (örneğin kocasına öfkesini) aktarırsa , gerçeği vaktinden evvel onun içine

(henüz bilinçsiz zihnin nüvesi iç benlik gelişimince evrensel gerçek kavrayışını zorlama-tarz) sokmuş olur ki ,

bu durum bebeğe kaldırması güç bir yük verir ve çocuk içindeki bu ürkütücü gerçek’le, hayalperest (subjektivi

te sonucu oluşan) bir kişilik geliştirerek ancak baş edebilir.O zaman onun için dünya , ya hayâlleri gibi durmalı

ya da yok olmalıdır. Bu , hayata uyum için sağlıklı biçimde kendini değil , hastalıklı olarak dünyayı değiştir

mek isteyen yapıyı , kişilik bozukluklarını ortaya çıkarır. Görülüyor ki “Ben”, genetik yapı ve anne bakımı’nın

etkileşiminden doğan ve de zamanla kavileşen bir bileşim’dir. / Bu bilgiyi temel alarak diyalektik mantıkla fel

sefi bir bakış geliştirelim. İnsan , embriyolojik dönemde muazzam bir dönüşüm geçirip (maddenin cenindeki

ontojenetik gücünü kullanıp) işlenmemiş bir potansiyel halinde yeryüzüne düşer , çevrenin filtresinden geçer ,

onun tarafından isimlendirilir , dünyaya uygun olarak şekil verilir. Böylece madde (*) üstün güçlü bir efendi (!)

olarak kendi amacına uygun köle yetiştirir ; beklemeyi , kendini ertelemeyi , içindeki değil , dışındaki sesleri

dinlemeyi öğretir insana ve fazlaca döl verdiği ölçüde yüceltir onu. (İşte bu materyalist “diyalektik mantık” mı ,

yoksa Allah’ın vahyettiği idrâk ışığına en uygun nazm-ı Kur’an beyyinatı mı ; İslâm’ca inanç derinliği bakış mı

kısacası sığ yorumsamacılık mı bilimsel düşünce ve anlayışta hangisi daha doğru algılamalarımızca ?! / HK*)

Ancak insan bugün o kadar türevin türevi (*?!*) hale gelmiştir ki (maddeyi köleleştirip maddeden uzaklaşma),

neredeyse madde değildir ya da maddenin zorunluluğundan özgürleşmiştir. Bugün maddenin oluşturduğu zorun

lu hakikatin üzerine, türevin türevi (eğitimli insan / yeteneği)’nin yarattığı zorunsuz, volenter , ihtiyarî hakikat

ler oturmuştur ; meselâ , yeryüzünde 9. senfoni’ye ait tek bir tını yokken , Beethoven* sağır haliyle beste yap

mak yolunda , piyanonun titreşimini hissetmek için dişlerine kıstırdığı çubuğu konsola dayayarak çalışıp, dünya

nın gördüğü en büyük sesi , 9. senfoni hakikatini yaratmıştı. Tezleri , felsefe tarihini gözden geçirtecek önemde

ki Fransız düşünür Deuleuz’ün “Hakikat yoktur , yaratılır (*)” ifadesi bunun karşılığıdır. / Fonagy* “Ben”-i ,

başka yaşamların genişleme alanı ; Freud* ise tersine, başkalarını , Ben’in yaşam sahası olarak görmüştü. Fre

ud* filozof değildi , konuyu varlık-bilimsel temele haklı olarak götürmemişti. O, sağlıkla ilgiliydi ; halbuki var

oluş’çu Jasper’a göre, “Felsefe yapmak , ölmeyi öğrenmekti !” (*)Varlıkbilim ve gelişimsel psikoloji’nin ortak

cephesinden bakarsak , sağlıklı (madde’nin beklentisine uyumlu-)“Ben”, disiplin geliştirmiş , duygu düzenleye

bilen (affect regulation), zihinselleştirme (-mentalization) yapabilen , düşündüğünü düşünebilen (reflective

capacity) bir yapıdır. / Bunların gelişmesi için anne, gerçekçi de olsa başlangıçta negatif duyguları bebeğe yan

sıtmamalıdır , çünkü bebek kendinde tümgüçlülük (omnipotens) bulamazsa yer yüzüne çıkmaz (immatürite).

Çıkarsa ama eğitim görür , dönüşür (türevin türevi olur) madde’yi köle, kendini Tanrı*yapar. (Not: Olumlu ya

da olumsuz yönlendirme etkisi bakımından “eğitim , canlı varlık yapısını bütünüyle dönüştürücüdür gerçekten.

Nitekim / Bkz. Mesnevî’nin Özü , M. Muhlis Koner , Yenikitap Basımevi-Konya 1961 (Tamamı / ilk 68 sayfa

“Mukaddime” ve devamı (959)tek cilt toplam: 1027 sayfadan ibaret bu kitap, bilhassa ilk “mukaddime” bölümü

Page 9: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

9

bu alıntı yazının doğru yorumlanması bakımından müstesna değerde ilk kaynak kanaatimce. Esasen bu eserin

etkisiyle yeniden şiir yazmak hevesim uyandı da daha sonra başka açılımlarla son çeyrek yüzyıllık ömrüme be

del işbu “Yaşamakça” çalışmalarım kimi an coştu-hızlandı , kimi zaman yorgun-durgun yavaşladı. Bunun açık

kanıtı da zaten elimdeki kitabın baştan sona sayfa aralarına ve boşluklarına müsvedde “derkenar / notlar ve de

neme şiirlerle çiçeklenmiş” şekildeki birçok karalama yazılar /ilâve nükte-tasrihat diyebilirim.Bir rasgele örnek:

(sh. 90. “Nefis diri oldukça gönül ölüdür // Gönül dirildiği vakit nefis ölür !” – İmdadullah*) Bir de, sh. 927:

en son sayfa “Altıncı cildin sonu” / Tam baştan “Bugünün ilmi , bugünün anlayışı ve bugünün açık diliyle -

Mesnevî’nin bütün bahislerinden seçmeler (*) sonuna dek / sh. 929-959 “İçindekiler (*) // “Kâhil kimdir ?

(9 beyit / Tercemesi) İzahı: Arifler her iki cihanda da her şeyden feragat etmişler , nefsin her türlü şehvetlerin

den geçerek Hakta fani olmuşlardır. Bunlar tenbel (Bkz. Yeni Lügat / “Kâhil : Saçına ak düşmüş adam , yaşlı -

ihtiyar. Tenbel.”) değil , deruni bir cehd-i tam içinde ancak dünya işlerine kayıtsızdırlar. Çünkü onların dünya

feyzi , dünya nimeti , dünya ziyneti ile hiçbir alâkaları yoktur. Bunun için çırpınıp durmazlar. Onlar hakikati ,

gören gözle gördüler ki , Hak onların her işlerini onarmaktadır. Ancak âhiret kaydıyle mukayyetdirler. Amma

avam-halk bunun farkında değildir. Bunun için akşam-sabah koşarlar. Çünkü onlar ahmaktırlar. Ahmak ise ke

hil (fariğ-) olmaz. / Şimdi Mevlâna kıssada bu üç oğlanın kâhil olup olmadığını anlamak için kadının birer hikâ

ye söylemelerini istemesi münasebetiyle sözün kıymet ve ehemmiyeti hakkında şu hakikati söylüyorlar : “Dil ,

bu küçük et parçası , gönlün bütün sırlarına perde’dir.O ne vakit harekete geçerse, bütün sırlar meydana çıkar.

O, ne kudrettir ki küçücük bir et parçası , güneş gibi parlayan hakikati örtüyor.” / Müteakiben Mevlâna , sözün ,

derunî sırları fâş-ettiğini şöyle bir teşbih ile anlatıyorlar : “Çemenlikten gelen güzel kokulu rüzgârla , külhanın

zehirli rüzgârı gibi; insanın sözlerinden gelen manevî koku da insanın ne olduğunu derhâl meydana kor. Bunu

tam basiret erbabı şöyle dursun , biraz zekâya sahip olan insan dahi anlar. Çünkü o söz esnasındaki pozlar , mi

mikler , onun doğru veya eğri olduğunu derhal meydana koyuverir. O sözler , misk ile sarımsak gibi nefesten

anlaşılır. / Nitekim dürüst-mert insanlarla , kötü kadın tabiatinde olan hünsaların sözleri biribirinden büsbütün

başkadır. Arslanla tilkinin sadâsı biribirine hiç benzer mi ?” İşte dürüst, mert insanlarla , kötü kadın tabiatında

olan hünsaların özleri de aynen böyledir. Eğer bunu fark edemiyorsak , aklımızca bunu ayıramamak ruhî meşâ

mın fesâdına delâlet eder.) Amaç maddenin kontrolüdür ve bu aslında Tanrı’nın görevi’dir , şimdi ama insanın

görevi olmuştur ! (Bkz. Kur’an : 2*26-39)*12 bin yıl önce (derken , nükte-i tefe’ül / letâif-i Kur’an: 26*12 ve

39*12. âyet!) insanoğlunun ilk ekini Siyez buğdayı* Anadolu’da nasıl hâlâ ekiliyorsa , insanın “tanrılaşma”(!)

süreci de binyıllardır (?) yeryüzünde hız kesmeden sürüyor. İnsanı mideden ve ruhtan besleyen şeyler , demek

hiç değişmiyor ! // sh.7: Prof. Dr. Burhanettin Güvenç / “Nanobilim nedir? Nanobilim en kısa ve özlü ifade şek

liyle doğayı taklit etmektir.Doğaya baktığımızda kendisinin temel yapı taşları olan atom ve molekülleri mükem

mel bir şekilde kullanarak bilgi dediğimiz her şeyi inşa etmektedir. Gözle görebildiğimiz ve göremediğimiz bü

tün bitki ve hayvan türlerinin doğada aşağıdan yukarıya doğru yani temel taşlarla inşa edildiğini gözlemliyoruz.

Bunu doğa 100 milyonlarca yıldır mükemmel bir şekilde yapmaktadır.”…) Kim; tabiat / doğa (!) -Tanrı mı?

FAZLA SÖZE GEREK YOK !

Kur’an Allah’tan hitap , başka görüşler pek çok ;

İşte (2*2. “Zâlik-el’Kitab…”) fazla söze gerek yok !

Şu an “nur-ruh” hakikat , dünya-dönüş gerçek yol ;

Din’le-bak , güzel misâl “lâhzacık kıyâmet”- gonk !

GÜN-DEM ŞU ÖRNEK HUTBE !

Gün bu Kurban Bayramı , dem bu Cuma Namazı (- 27 Kasım 2009 / 10 Zilhicce 1430; Cuma. Kurban

Şu örnek Hutbe güzel , gerçek değerde güncel ! Bayramı’nın ilk günü. Yine aynı Gündoğdu Camiinde

Konu “iman”-anlamlı , hem doğru-“salih amel” tekrar aynı hutbe metni okundu Cuma hutbesinde.)))

Şuur ruhun Hak aşkı , nur-u Kur’an irşâdı !

Dikkat ! Tarih: 21 Aralık 2007 Cuma / Kurban Bayramı’nın 2. günü. Gündoğdu Camii (İzmir- Karşıyaka

Page 10: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

10

Adalet Mah.)’nde okunan şu hutbe bile örnek değerde genel-güncel muhtevasıyla gayet doğru-uyarıcı üslûp

bir güzel metn-i hitabet (tamamını alıntılamak istediğim bu metnin altındaki isim : Aydın Şentürk , İzmir –

Konak Zeynel Abidin Camii İmam Hatibi) işte: “(30*44.) İman Salih-amel İlişkisi / Muhterem müminler !

Ruhumuzu ve bunun yanında aklımızı korumanın ilk yolu sağlam bir imandır. Zira , insanın ruhunu ve aklını

besleyen temel kaynak , imandır. İnancı sağlam olmayan bir insanın ruhen ve aklen olgunlaşması mümkün

değildir. Böyle insanlar sıhhatli düşünemezler , öğüt alamazlar. Allah’ın , bunca âyetlerini göremezler. Ruhla

rını ve akıllarını kötülüğü emreden nefsi emmareye ve şeytana teslim ederler. Şeytan ise insanın en büyük

düşmanıdır. Sağlam inanca sahip olmak , İslâm’ın bütün emir ve yasaklarına tereddütsüz inanmak demektir.

Aziz Kardeşlerim !

Yüce Allah , insanı boş-yere yaratmadığı gibi başı-boş da bırakmamıştır. Onu bir-takım ibadetlerle yükümlü

kılmıştır. Hayatı ve ölümü bir sınav olarak yaratmıştır. İnsanın bu sınavda başarılı olabilmesi , iman ile birlik

te salih-ameller ilişkisine bağlıdır.

Değerli Müminler !

Kur’an-ı Kerim’de (30*44.“her-kim inkâr ederse, inkâr kendi aleyhine döner. Ve her-kim de sâlih amel işler

se kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar. // Kim küfre saparsa inkârı kendi aleyhinedir. Barışa yönelik

bir iş yapanlarsa , kendi benlikleri için yer hazırlarlar. / 45. Çünkü Allah , iman edip hayra ve barışa yönelik

işler yapanları , öz lütfundan ödüllendirecektir. O, nankörleri sevmez.) Sevgili peygamberimiz , salih amelle

rin bizimle birlikte ölüm-ötesi’ne de gideceğini , kabirden içeri yalnız iman ile birlikte sâlih amellerimizin gi

receğini şöyle vurgulamaktadır: (Buhari / rikak 42 ,üç III ,193. “Ölen kimseyi kabre kadar üç şey takip eder ,

ailesi ve malı (-mülkü , servet-şöhret ve makam-mevkii gibi vesair sahiplendiği dünyalıkları , her türlü güçle

ri , imkânları ve yandaşları) geri döner ; geriye yalnızca onunla birlikte ameli / iktisab ve irtikab ettiği günah

-kötülük veya sevab bakımından küçük-büyük kazanç çeşitli iyilik ve işledikleri – kalır.”) buyurmaktadır.

Aziz Cemaatim !

İmanın korunması ve kalpte kökleşmesi için amel gereklidir. Çünkü düşünce alanından eylem ve hareket ala

nına çıkamamış olan iman , meyvesiz bir ağaca benzer. Kalpte mevcut olan iman ışığının hiç sönmeden par

laması , giderek gücünü artırması sâlih amellerle mümkün olur. Salih ameller , samîmi imânın bir göstergesi

dir. Salih ameller , imanımızın güçlenmesini ve ahlâken olgunlaşmasını sağlar. İbadetler ile beslenen iman

ağacının meyvesi güzel ahlaktır. İbadete devam eden kimsenin kalbinde iman nuru parlar , Allah korkusu ve

sorumluluk duygusu gelişir. / İbadetler , var-olan imanın korunmasını sağlar. Birtakım kimselerin “- önemli

olan kalp temizliğidir , ibadetler önemli değildir.” demeleri ,İslamî /yani dinimiz İslâm’a uygun bir yaklaşım

değildir. Müslüman bir kimse böyle bir düşünceye sahip olamaz. / Salih ameller : kalbimizdeki iman ve iyi

bir niyetle yapılırsa , Yüce Rabbimiz’in katına ulaşır ve ömrümüzün nihai hedefi olan hiçbir gözün görmedi

ği , hiçbir kulağın işitmediği , akla-hayâle gelmeyecek güzellikteki cennete girmemize ve oradaki dereceleri

mizin yükselmesine vesile olur. Bir gün gelecek bizlere emanet olarak bahşedilen ömür nimeti sona erecek.

Her nefis ölümü tadacak ve toprağın kara bağrına girecektir. Bedenlerimiz çürüyecektir , ancak imanımız ve

sâlih amellerimiz ebediyen baki kalacaktır.

Muhterem Cemaatim !

Hutbemi bir âyet meâliyle bitirmek istiyorum. (29*9. “İman eden ve salih ameller işleyen kimseleri elbette

salihler -niyet ve davranışları düzgün olanlar *- arasına dâhil edeceğiz.”)

…………………………………

SARP YOKUŞ “sağ – sol” YOL !

1.

Tam mûcize hem-mesaj yeter ibret-internet ,

Oku-anla , Allah’tan her sûre emr-i âyet ;

Önce bak-gör (89*14.) Rabb’in tam mirsâdına işâret !

Diyor ki : (90*4. “Le-gad halakne-l’insâne fiy-kebed”)

(5. “E-yahsebü en-len yakdira aleyhi ehad”)

Ey insan! (7. “E-yahsebü en-lem yerahû ehad”)

Düşün , (8. “iki göz” / 9. “bir dil , iki dudak”) ne hikmet ?!

(10. “Ve hedeynâ-hü’n-necdeyn”) çift tepe / sarp yokuş yol !

Page 11: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

11

(11. “Fe lâ-gtehame-l’akabe”) yol “sağ – sol” sarp gayet ,

(12. “Ve mâ-edrâke me-l’akabe”) ne bildiriyor ?

Ey “necdeyn” ne yâni işte (13 -17.) “akabe” beyan net !

2.

(18. İşte o –mutlu / sağcılar * “ashâb-ül’meymenet”)

(19. İnkârcı mutsuz / solcular * “ashâb’ül-meş’emet”)

Demek (20. “Aleyhim nâr-un mü’sadeh”) azap pek zor !

Dünya hayat “sağ – sol” âkıbet âhirete yol ;

Duydun ya , anlamazsan biraz daha tefsir et !

EVET, “Hedef kitle” HERKES !

Diye “ey – yani” niye hem-niyet “tefsiriyye”

Mesaj şiir diliyle besbelli hedef kitle !

Öz kim deyince herkes söz kimden bilir elbet ,

Demek idrâk gerekli ilmince “izah” hizmet !

Haydi ille “Al eline kalemi ,yaz zihinsel derdini!” de; ne yani izah edemem mi ? Manzum mizah hoş şiir !

NET “Dinamik gündem” MESAJ !

Şiir ruhum malûmat-“müktesebat”

Tam “duygusal düşüncem” mülhem mesaj !

Net dinamik sünûhat nükte-“sebat”

Doğaç şu hâl “öz gün-dem söz” günce yaz !

(Bkz. “kimse kızmasın , kendimi yazdım” hasan cemal / sh. 44 -6: Bir hayalin sonu ! Fakat o hayal bizim

için 1960’lı yıllarda canlıydı. – “Kuşağımdan birçok kişiyle birlikte, altmışlarda , kendimizi Türkiye için

hayli yeni sayılacak bir entelektüel ve siyasi ortamda bulduk. Çoğumuz yasalara göre‘ergenlik çağı’ olan

onsekizimize girerken , inisiyasyonun öteki kısmı olarak Marksizm’e de girdik. Dolaysıyla epey sert bir

çatışma ortamına da girdik. / O dönemde, var olan ideolojiler dünyasında Marksizm’in karşı konulmaz bir

üstünlüğü ve çekiciliği vardı. Bir kere, genç bir insana , dünyayı ve hayatı kavrayabileceği bir düşünce sis

tematiği veriyordu. / Şüphesiz dünyada türlü türlü insan var. Kimisi bir el kitabında , tarih boyunca toplum

ların üretim tarzları bakımından beş aşamadan geçtiklerini okuyup öğrenince, bu ona yetebiliyordu. Bir de

‘muhalif kimlik’ ihtiyacımız vardı ki , sanırım bu daha da ‘varoluşsal’ bir sorundu. Herkesin her an bir tara

fından şikâyet ettiği , herkesin bir biçimde ‘kurtarılması’ gerektiğine inandığı bir toplumda yaşıyorduk.

Gençtik. Gördüğümüz pislikle, kötülükle özdeşleşmek istemiyorduk. Muhalif ve mücadeleci bir kimlik

arıyorduk.” / Bu yıllarda umuda yolculuğun sloganları “devrimci” idi. ( … ) Çeyrek yüzyıl sonra sloganlar

da tersine döndü: ( … )Bütün bunlar da moda olmadı mı ? Sen de bu modaya kapılmadın mı ? / Moda olarak

görmedim bunları. Özellikle 1980’lerin başından itibaren siyasal düzende olduğu gibi ekonomik düzende de

serbest rekabete inanmaya başladım. Bu ikisinin iç içeliğini daha iyi kavradım. ( … ) 70 yıllık Sovyet rejimi

özellikle ekonomideki perişanlığın sonucu olarak tarihe karıştı.

Sh. 52: “… İnsanlık , tarihin belki de en büyük değişiminden geçerken , bizim sosyalistlerimiz hiçbir şey

olmamış gibi yirmi yıl önceki mevzilerinde kalmışlar , hayatın saldırgan değişimi karşısında başlarını siper

lerine gömmüşler , değişimle hesaplaşmayı göze alamamışlar. ( … ) Hayat boyu süren bir kavga(*)da umdu

ğunu bulamayanların yaşadıkları düş kırıklıkları ancak acı verir , hüzün verir. ( … )

Sh. 62-3: ( … )Tıpkı bu kitabı yazarken olduğu gibi. Hayatta umduğunu bulamayan kırık adamlardan biri

saymıyorum kendimi. / Yani yaptıklarından pişman değilsin. / Pişman olsan neye yarar ki ? Mazinden , ken

di kişisel tarihinden intikam mı alacaksın ? Olur mu öyle şey ? Önemli olan kendi kendini eleştiri süzgecin

den geçirebilmek. Klasik bir söz ama aynaya bakabilmek … Ve yaptığın işi hevesle yapmaya çalışmak … /

Page 12: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

12

Tıpkı Sisifos efsanesinde olduğu gibi … / “Sisifos… Tıpkı onun gibiyim. ( … ) Bir ömür boyu … Kaya bana

anlam katıyor. ( … ) … kayayı dağın tepesinde bırakırlarsa o başka. ( … ) Peki ama benim kayam (gayem /

ideal işim-tutkulu uğraşım*) ne? Sözcük üstüne sözcük yığma eziyeti mi ? Kitabı izleyen kitabı izleyecek

kitap mı ?” // Sen ne diye bu kitabı yazıyorsun ? Günter Grass’ın deyişiyle “kurtuluşu geçmişe sığınmakta”

mı buldun ? Bu arada meraktan soruyorum. Ne diye bu kadar çok alıntı yapıyorsun ? Başkalarının cümle

lerine sığınıyorsun kendini anlatırken ? (*) Belki de kendi sözcüklerimle kendi duygu ve düşüncelerimi iyi

ifade edemediğim için … Bu kitabı geçmişe sığınmak için değil ,geçmişi herkesle paylaşmak için yazıyorum.

( … ) Masal anlatmıyorum ki. Yalnız geçmişe gömülmüş de değilim. ( … ) Türkiye ve dünya olaylarını

muntazam takip ediyorum. ( … ) Elimden geldiğince tarihe tanık olmanın gayreti içindeyim.

Sh. 65: Bence doğru olan , insanın kendisini yanlışlarıyla birlikte yazabilmesidir. ( … )

Sh. 66: “… Toplum o kadar duyarsız , biz o kadar genç ve idealisttik ki ! Şimdi bizleri o toplumun genelin

den soyutlayıp 30 sene öncesine bakarak ahkâm keserek suçlamak en azından âdil değil. Herkesin kendi 68’i

var. Buna kimsenin itirazı olamaz. Ama işin sarpa sardığı bir nokta var. Sanki 1968 ve 69’da yalnızca bu ço

cukların borusu ötüyordu ve sanki her şeyi onlar ayarlıyorlardı gibi bir hava yaratıldı ki , işte buna dayanmak

mümkün değil.” / Bir zamanlar (… ) sen de tek taraflı görüyordun. ( … ) Sonra değiştin ! / Şimdi niçin değiş

tiğimi yazıyorum. Bir de otuzuncu yılında 68’in bir efsane haline getirilmesine karşıyım. Çünkü yaşananlara

eleştirel bakmayı , sorgulamayı engeller diye düşünüyorum.

Sh. 73: “… Yoksa siz bunları hiç yaşamadınız mı ? ( … ) 1968’li yıllarda , o başkaldıran gençliğin büyük

çoğunluğu , bugün bu ülkenin gündemini saptayan yazılı ve görsel basında önemli köşelerde ve yetkilerde. /

Dönüp hiç mi geriye bakmıyorsunuz ? ( … ) Niye susuyorsunuz ? ( … )”

Sh. 78-80:Yaşadığım bu sarsıntıyla birlikte kendi doğrularımı gitgide sorgulamaya başladım. Özellikle

1970’lerde bir özlemin kendi iç dünyamda tomurcuklandığını duyumsadım. Hoşgörü sahibi bireylerden

oluşan bir çevrede, bir toplumda yaşamanın özlemini daha çok hissettim. Tartışma adabı nedir bilen , dedi

ğim-dedik’çilik illetinden arınmış , kendi doğrularını sorgulayabilen … / Ya da kendi doğrularının sorgulan

masından rahatsızlık duymayan , yalnız kendi özgürlüğüne değil , kendisi gibi düşünmeyenlerin özgürlüğü

ne de sahip çıkmanın önemini kavrayabilen bireylerin oluşturduğu bir toplumda yaşamanın özlemini tadabi

lecek miydim ? / Başka sorular da vardı , farkına varmaya başladığın … // 1960’larda farklı bir zihniyet dün

yasında yaşıyordum. ( … ) Keşke 1960’larda bana örneğin Karl Popper’ı öğretenler çıksaydı ! Siyasal bilim

ler okudum. Ama bu filozofla ancak 1980’lerde tanıştım. “Açık Toplum ve Düşmanları” isimli kitabını ilk

kez o zamanlar okudum. / Bir yerinde şöyle der: “Akılcılığın , eleştirici düşüncelere kulak vermeye ve sına

malardan bir şeyler öğrenmeye hazır olmak tutumu* olduğunu söyleyebiliriz. Bu , temelde ‘Ben haksız

olabilirim ve sen haklı olabilirsin ve çaba göstererek belki doğruluğa daha yaklaşırız’ diyebilme tutumudur.”

( … ) “Bilim de yanılabilir , çünkü bilim bir insan ürünüdür.” diyerek şunu ekler: “Daha önemlisi , bize dü

şüncenin görevinin şiddet ve savaş yoluyla değil de, eleştirici tartışmalar yoluyla devrimler yapmak olduğu

nu; yüce Batılı akılcılık geleneğimizin , savaşlarımızı kılıçlarla değil , kalemlerle yapmamızı gerektirdiğini

gösterebilir.” / … anladım. 1971 sonrası , hayallerimize ne oldu diye kendime sormaya başladım.

Sh. 100: ( … ) Aynı bakış açısı Alparslan Türkeş’te de vardı. Radikal sağı savunurken “Komünistler

saldırdığı için ülkücü gençlik silaha sarılmak zorunda kaldı” derdi. (22 kasım 1987 …*)

Sh. 184 -5: ( … ) Fakat insan , bu düşük kiralı ev için kendi hayatında olağanüstü yüksek bir bedel öder.

Çünkü kendi aklından vazgeçer. Çünkü vicdanından ve sorumluluğundan vazgeçer. Çünkü bu ideolojinin

en önemli yanı , insanın kendi vicdanıyla aklını bir yüksek otoriteye teslim etmesidir. Burada ilke şudur:

İktidar merkezi aynı zamanda gerçeğin de tekelini elinde tutar. En yüksek laik otoriteyle en yüksek uhrevi

otorite aynı ellerdedir.” ( … ) Ne yaparsın ki hatıralar bazen insanı dipsiz bir kuyu gibi kendine çekmeye

başlıyor. ( … )

Sh. 185-6: ( … ) Keşke … çok önceleri okumuş olsaydım. Keşke, Türk aydınları onlarla çok önceleri tanış

mış olsalardı. Keşke, demokrasi düşüncesi Batı’da olduğu gibi benim memleketimin bilim yuvalarında da

bütün boyutlarıyla öğretilmiş olsaydı ! // … Bak ne demiş: “Düşün yetkinliğinin sırrı , eleştirme ruhudur ,

düşünsel bağımsızlıktır. Oysa bu durum , otoriterciliğin her çeşidi için aşılmazlığı ortaya çıkaracak güçlükler

yaratır. Otoriteci genellikle kendi etkisine uyanı , inananı , dinleyeni seçecektir. Böyle yapmakla da ikinci

sınıf tipleri seçmiş olur. Hiçbir otorite, düşünce cesareti olanların , yani kendi otoritesine omuz silkmeye

Page 13: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

13

cüret edenlerin en değerli tipler olabileceklerini kabullenemez.”

Sh. 187: Eğer demokrasiyi gerçekten bir hayat tarzı olarak yerleştirmek istiyorsak , “düşmanlık kültürü”

diye tanımlanabilecek bu anlayışı (!) etkisiz kılmamız gerekir. Sözcüklerin özgürce uçuşmasından rahatsız

olanlara karşı … / Bırak şimdi bunları. ( … ) Bak , seni gerçekten etkileyen kitaplardan biri daha. ( … )

(Ara-not: Dürüstçe itiraf etmek gerekirse bencileyin pek çok kimse kendi geçmişiyle hesaplaşmak isterken

nice benzeri ideolojik kitaplar etkisinde duygusal düşüncelerinden dolayı yıllar boyunca aklını ve benliğini

içten tutsaklayıcı birtakım yanılsamalar yüzünden neler kaybettiğini idrâk edebilirse elbette temel kavrayış

lara ve daha doğru bakış açılarına yönlendirici kimi kitapların farklı değerini de keşfedecek kendince !)

Yaralı bir kuş gibi çırpınırken yüreğim // Can nabz-ı dil hikmeti derinden düşüneyim !

SEKR-İ MERAK

1.

İllet kibir rağmına ibret kabir ,

Düşün nedir ruh hem mecâz-ı kalbin ?

Nisbet*değil lâfzınca “idrâk”-tâbir ,

Özünce bil , “mahrem mesaj” sır-hâlin !

2.

Millet bilir aklınca hikmet-şiir ,

Sözün “iç dil”-lisan*merâm-ı derdin !

Şiir’leşir sahvınca “sabr-ı cemil” (*)

Ömrün “mehil” şu an merak mı sekrin ?

(*) Bkz. Osmanlıca-Türkçe Yeni Lügat , Abdullah Yeğin , Hizmet Vakfı Yayınları –İst.1991 / sh. 595:

(… Cenab-ı Hak , Hakîm ismi muktezası olarak , vücûd-u eşyada bir merdivenin basamakları gibi bir

tertib vazetmiş. Sabırsız adam teennî ile hareket etmediği için , basamakları; ya atlar-düşer veya noksan

bırakır ; maksud dâmına çıkamaz. Onun için hırs* mahrumiyete sebebdir. Sabır* ise müşkilâtın anahtarı

dır… Cenab-ı Hakk’ın inâyet ve tevfîki , sabırlı adam(-adım)larla beraberdir. Çünki SABIR üç-tür. Biri :

Mâsiyetten kendini çekip sabretmektir , şu sabır takvâ’dır… İkincisi : Musîbetlere karşı sabırdır ki ,

tevekkül ve teslim’dir… Üçüncü sabır : İbadet üzerine sabırdır ki , şu sabır onu makam-ı mahbûbiyet’e

kadar çıkarıyor. En büyük makam olan ubûdiyet-i kâmile cânibine sevkediyor !.. / Mek.*)

…………………………………………………………………………………

Nitekim , meselâ:Bkz. Beşir Ayvazoğlu , Defterimde Kırk Suret “Portre” 1- 4. Basım: 1996-2002 ,Ötüken

Neşriyat / ve 5. Basım: Mart 2007; bu kitabın yayın hakları Kapı Yayınları’na aittir.(www.kapiyayinlari.com )

Tamamı:266 sayfa. Kitabın ilk başlangıç serlevhası: (“Hoşca bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen // Merdüm-i

dîde-i ekvân olan âdemsin sen” –Şeyh Gâlib*) ve arka-dış kapakta tanıtım alıntısı da şöyle: (“Eskiler insana

‘Küçük âlem’ derlermiş.Ne kadar doğru ! Her insan ayrı bir âleme açılan bir kapı ; o kapıdan içeri girdikten

sonra labirentlerinde kaybolmak işten bile değil. Sıradan zannettiğimiz insanların bile uçsuz bucaksız (ruhsal)

iç dünyaları varsa ; bilim, sanat ve hareket(-aksiyon) adamlarının dünyalarındaki büyüklüğü varın siz hesap

edin. Onları derinliğine anlamaya çalışmak , yıldızlar-arası yolculuğa çıkmak gibi bir şey olmalı. Ben mi ?

Ben sadece kapıları korka korka aralayıp ‘hoşca baktım’ , gözlerim kamaştı.”)

………………………………………………………………………………

Sh. 22-24: ( … ) Her kuşağın taşıdığı bir sorumluluk var. Ya da öyle olmalı ! Bu sorumluluktan kimse

kurtulamaz. Ancak kimi yazar , kimi yazmaz , kimi de yazamaz. Ben yıllar geçtikçe yazma cesaretini

kendimde buldum. // Geçmişi unutturmamak lazım. Geçmişi unutmak , unutturmak isteyenler , ya da

unutabileceğini , unutturabileceğini zannedenler , hem kendilerine hem yaşadıkları topluma fenalık ya

parlar. Çünkü geçmişi unutmak bir yerde onu tekrarlamaya mahkum olmak anlamına gelebilir. / Bunun

için hatırlamak zorundayız ! Yaşananları aydınlığa çıkarmaya çalışmak aynı zamanda tarihçilere dönük

bir borç. ( … ) Bir başka doğru da yaşananları olduğu gibi yazıp onlardan ders çıkarabilmenin ortamını

Page 14: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

14

hazırlamaktır. O yüzden hatırlamak zorundayız ! ( … ) Hayatta bayılırız yanılmazlığı oynamaya. Neden

se hep haklıyızdır. Oysa ahmaklıktır bu. / Hatta yalanla yaşamaktır ! “Kendi kendisiyle çelişkiye düşme

yen kişi bağnazdır , dogmatiktir. Her bağnaz da gericidir.” // “Gerçek şu ki artık yanılmazlığıma inanmı

yorum , o yüzden kayboldum !” / İnsan kendi kendini ele vermekten hoşlanmaz. Senin kişiliğin de öyle

değil mi ? Dışa vurmaktan kaçınırsın. / İç hesaplaşma ise mutlaka şart , kendi huzurunu yakalamak için.

Toplumların olgunlaşmak için nasıl ki kendi tarihleriyle barışık hale gelmeleri şartsa … / Yanılgılarını ,

yenilgilerini kendi kendinle konuşabilmek … Ahlaki bir hesaplaşma denebilir. Kafamda sorular hiç eksik

olmadı. Benim deyişle, çengelleri birbirine takılan soru işaretleri … Yıllar bu sorulara cevap aramakla

geçti. Bazen buldum cevapları , bazen öyle sandım. Ama sorular hiç bitmedi ! / İnsanın o kadar çok geç

mişi var ki. Birden çok geçmiş … “Geçmiş günlerden bahsetmek zor iş zaten. İnsanoğlu acaip bir nesne.

Yani ben hesapça kendimden bahsediyorum ama hangi kendimden ? Hesapça kendim denilen o sınırdan

söz ederken , sanki başka birini anlatıyormuşum gibi bir duygu geliyor.” / Ben de kendimden bahsedece

ğim ama o kadar çok kendim var ki ! / İçini dökmek hissi … / Bazı soruların yanıtlarını yazmak istiyorum.

Ama kendi başıma değil. Başkalarıyla paylaşarak. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Kitaplar biriktirilmiş ve ko

yulandırılmış zamanlardır *” sözüne uygun olarak … / Biraz erken değil mi ? ( … ) Niye erken olsun ki ?

Kendi yüreğimi açmak için beklemem gerekmiyor. Sonra ne derler kaygısından sıyrılalı çok oldu. Tam

tersine. Yüreğimi herkese açabildiğim kadar açayım ki başkaları da açsın. Çünkü gerçeğin bir değil bin

yüzü var. Hep birlikte sesli , daha önemlisi yazılı düşündükçe gerçekler ortaya daha iyi çıkar. / Halbuki

bir zamanlar … Oysa , dünyaya herkes farklı bakar. ( … ) İşte ben de kendi siyasi maceramı kağıda dök

mek istiyorum. Bu benim kendi tarihim. Kendimi yazdım ! ( … ) Zamanın derinliklerinden kopup gelen

anılar zaten insanın yakasını hiç bırakmıyor.

Sh. 13: ( … ) Onun için bu kitap bir başlangıç… // Doğan Kitapçılık AŞ “8. baskı” – İst. 1999)

NİYE ŞİİR ?

1.

Herkesin hayatı kendince roman

Diyelim-yazalım var mı okuyan ?

Üzmez insanları haddince beyan

Nitekim “anlatım tarzı” okutan !

2.

Cidden okunmaz mı aklınca yazsan

Niye şiir yazdım meram-ı candan ?

İçten duysun nazm-ı nabzınca vicdan

İşte “dil sanatım” merak-ı ruhtan !

Bkz. Yevtuşenko (Yevgeni Yevtuçenko) Yaşantım (Türkçesi: Tektaş Ağaoğlu) “Dünyaca ünlü Sovyet

şairinin kendi kaleminden özyaşam öyküsü” (1. Baskı “ant”) ve, 2. baskı “e yayınları” –İst. ? / Sh. 7:

“Bir şairin yaşantısı şiiridir. Ondan gayrısı olsa olsa dipnot olabilir. Şairin şair olabilmesi için okuyucu

onu –avucunun içinde tutuyormuşçasına- tüm duyguları , düşünceleri ve eylemleriyle bir arada görebilmeli. /

Eğer şair kendini ikiye bölmeye, yani adamlığını şairliğinden ayırmaya kalkışıyorsa , sanatçı kişiliğine kıyı

yor demektir.” / Sh. 129-143: Kitapta adı geçen şiirler: (Türkçesi: Ülkü Tamer) Zima Kavşağı’ndan ; Stalin’

in Mirasçıları ; (-Bu şiirin bize yansıyan çağrışımlarından: “… ölmedin , ölemezsin” diye söylenen bir şarkı

ve daha pek çok kitap ya da söylemlere benzer yerli-yabancı yayınlar arasında Arap diliyle “er-Racül’üs-sa

nem: Put Adam” bir kitap!) Babi Yar ; Konuşma “ … Şişirilmiş palavralara nasıl gülünür ,/ öyle gülüp geçti

ler sözlerime. / Yalnız yazdım , kimseyi suçlamadan , / aklıma gelen ne varsa sıraladım , / övdüm övülmesi

gerekenleri bir yandan , / bir yandan karaladım yeteneksiz yazarları ! / (nasıl olsa yapılacaktı bunlar bir gün).

/ Şimdi cesurum dememi istiyorlar. / Sonunda öcünü alırken bu kötülüklerin / hatırlayıp utanacak çocukları

mız bir zamanlar / cesaret sayıldığını doğruluk denen şeyin.”// (-Nitekim Sovyet Rusya’da rejim reformunun

ikiyüzlü uygulamalarına karşı halkını uyarıcı şiirleriyle yüreklendiren şairlerden en tipik bir örnek kişilik ve

üstelik kendi hayat hikayesini içyüzüyle eleştirel üslûpta yazmayı göze alıp bu kitabında a-ha bunu başardığı

Page 15: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

15

nı da basın namussuzlarına açıkça meydan okuyarak kanıtlamış şair bir cins “sözünün eri” komünist-devrim

ci !) Sh.75: “Yani , diyeceğim , kişilere tapma eğiliminden söz ederken , şu ya da bu yoldan kendini ona kap

tıran herkesi midecilikle suçlamakta acele etmeyelim. Tabii mideciler vardı işin içinde, yok değildi ama ,me

sela sanat dünyasında birçokları Stalin’e övgüler yazdılarsa , bu çok kere onların kötülüklerinden değil ,için

de oldukları açmazdandı. / Nasıl oldu da ,o kadar zeki ve yetenekli insanlar bile aldandılar ? / Bir kere Stalin

güçlü ve canlı bir kişiydi. İnsanları kendine bağlamasını çok iyi biliyordu. Gorki’nin de, Barbusse’ün de aklı

nı çelmiş , 1937’de, yani temizleme hareketinin o en korkunç yılında , Lion Fauchtwanger gibi sert, tecrübeli

ve romantizmden uzak bir kimseyi kendinden yana çekebilmişti. / Sonra , Sovyet halkı Stalin’in adını Lenin’

in adından ayrı düşünemiyordu. Stalin , Lenin’in ne kadar sevildiğini , başüstünde tutulduğunu bildiği için ,

Lenin’le ilişkisini gerçekte olduğundan çok daha yakın göstermek kaygusuyla tarihi yeni baştan yazdırdı.Ta

rih öylesine “yeniden” (yenibaştan) yazıldı ki , sonunda Stalin bile belki inandı kendi dediğine. / Çünkü , hiç

şüpheniz olmasın ,Stalin gerçekten seviyordu Lenin’i. Onun ölümü üzerine söylediği ,“Yoldaş Lenin ,bizden

ayrılırken , şu vasiyeti …” diye başlayan söylevi (cidden-)gerçekten nefis bir düzyazı örneğidir. Stalin yalnız

başkalarının gözünde değil , kendi gözünde de Lenin’in halefi* olmayı diliyordu. Kendini de, başkalarını da

aldatmasını başardı. ( … )” Dikkat! Tıpkı bizim Milli Şef döneminde Ebedi Şef denilen Atatürk’ün ilk halefi

İnönü’yü anımsatmıyor mu ?! Cumhuriyet Türkiyesi’nin Atatürk’ten sonraki “Millî Şef / İnönü” dönemi , ilk

1950’ye dek ve sonrası 1960 “27 Mayıs” İhtilâli’ne derken günümüze etkilerini yansıtması bakımından Türk

Demokrasi Tarihi’nin psiko-sosyal “politik kültür değişimi” kökten Anayasal düzenlemelerle toplum hayatı

içinde ferdiyet kaderimize de devlet ideolojisine göre hükmetmek isteyen zihniyet sultasına yol açtığından

ancak (Bkz. Gülünç Hakikatlar , Osman Yüksel Serdengeçti*) güncel olayları ya da pek çok kitapları “fıkra

üslûbu” özetleyip bir bakıma acılarımızı komik taraflarına bakış açısından vurgusu güçlü “güldürü”-tarz düşün

dürmek konusunda acaip mizah hepsi izah olunamaz sanki o“devr-i sâbık” işte (-Bkz.“Eğlenceli , Komik ,her

telden Fıkralar/ Fıkır Fıkır Fıkralar ,Yakamoz” / sh. 240: “Ben sizin kadar güzel anlatamıyorum / İki aile var

mış ve her iki ailenin de birer kız çocuğu varmış … / Bir gün misafirlikte sohbete başlamışlar : -Eee sizin kız

dan ne haber … / -Valla işte ne olsun … Biliyorsunuz , işe girdi geçen sene. Başını kaşıyacak vakti yok. İlk

başlarda geceleri fazla mesai yapıyordu. Sonra hafta sonları da çalışmaya başladı. Patronu çok sevmiş , her

işi ona veriyormuş … Derken Ankara seyahatleri başladı. Bizimki çanta sekreter gibi ,patron nereye o oraya.

Sonra Paris seyahatleri filan … En sonunda bu iş böyle olmayacak dediler , patronu ev tuttu. Deli gibi çalışı

yor evladım. Eee, peki sizinki ne alemde ?.. / -Valla bizimki fahişe oldu , inanın ben sizin kadar güzel anlata

mıyorum …” ) “Söz-misâl ruh yoksa şuur düşünmez / Zira özündeki nükteyi bilmez ! // Üslûpsuz kof fıkra*

izaha değmez / Zevksiz-ciddiyetsiz mizah güldürmez !” ( HK*)

Sh. 92: “(… / Gördüğüm , gerçekten , Stalin’di. // 93: O gün hayatımın , dolaysıyla şiirimin , bir dönüm nok

tası oldu. / Gördüm ki , artık bizim yerimize düşünecek birisi yoktu. (Daha önce de var mıydı , zaten ; bilmi

yorum ya!)Gördüm ki ,artık elimizi şakağımıza dayayıp adamakıllı bir düşünmemiz gerekti …Yalnız kendim

için değil ,yurdum için de bir sorumluluk duygusu geldi(-çöktü) üzerime ve onun olanca ezici yükünü omuz

larımda duydum. Stalin’in yaptıklarını bir anda tüm kapsamıyla anladım demek istemiyorum.Stalin’i bir ölçü

de hâlâ gözümde büyütüyordum.Yaptıklarının hepsi henüz bilinmiyordu.Ama bir şey apaçık ortadaydı benim

için: Rusya’da bazı meseleler patlak vermişti , onları çözmeye çalışmaktan kaçmak , o da , bir suçtu. Şiir hak

kında da böyle düşünüyordum. Hem kendi şiirim , hem genellikle Rus şiiri hakkında böyle düşünüyordum. /

Belki başka ülkelerin hepsinden çok Rusya’da şiir siyasal bir görev yüklenmiştir.Rus şairleri ötedenberi ülke

lerinin manevi yöneticileri olmuşlardır.(sh.94: )Akıl-almaz duygu inceliklerine inebilen Puşkin , yırtıcı pole

mik şiirleri de yazmıştı:

“Hâlâ özgürlükle ışıyorken içimiz ,

Yüreğimiz şeref için atıyorken ,

Gel vatana adayalım , dostum ,

Ruhun bu en soylu coşkusunu !”

( … ) Rusçada “şair” sözü “savaşçı” sözüyle bir tınlar. Rusya’nın şairleri , oldum olası , ülkelerinin geleceği

Page 16: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

16

ve hak yolunda savaş vermişlerdir. / … düşünmesine (…) despotlarıyla savaşına yardımcı olmuşlardır. /

Böylece, Stalin’in ölümünden sonra … (…)”

(Bkz. Akşam G. 27 Ekim 2007 “son sayfa” / Stalin’in 2.6 milyon muhalifini öldürdüğü belgelendi. Gerçek

rakamın 12.5 milyona kadar çıktığı sanılıyor. (Hatta bazı yazılı belgelerle görsel belgesellerde toplam 40

milyondan fazla olduğu da artık gizlenmeden söyleniyor. – H.K.) “… Arşivlere ancak Vladimir Putin’in

devlet başkanlığı döneminde ulaştık” diye konuştu. Stalin tarafından 1937’de yapılan kıyım(-katliâm*)da

12.5 milyondan fazla muhalifin öldürüldüğü sanılıyor. / Dış haberler servisi*)

Bkz. Cumhuriyet G. 22 Kasım 2007 –Perşembe* / Sh. 11: “Güçlü ülke , ahlaklı da olmalı ! ‘Kişiye Tapın

maya Hayır !’ / Stalin’in putlaştırılmasının kanlı sonuçlarından kendini zor kurtaran Sovyet halkı , miting

lerde böyle bağırıyordu. / Acaba ağzından çıkana gerçekten inanan kaç kişi vardı ? Bu slogan da , ötekiler

gibi “yukarıdan” gelmemiş miydi ? ( … ) Çarlık İmparatorluğu’nda , Sovyetler Birliği’nde ve bugünkü Rus

ya’da halkın çoğunluğunun istediği “demokrasi ve özgürlük” yerine, “güçlü ve adil otorite” değil mi ? ( … )

Evet , Rusya daha da güçlenecek. Bu tahmine ben de katılıyorum. Dahası bunun , Türkiye’nin de çıkarına

olacağını savunarak sözkonusu öngörünün gerçeğe dönüşmesini istiyorum. / Ama yalnızca petrolüyle, gazıy

la , karizmatik lideri ve füzeleriyle değil , kültürü ve ahlakıyla da./ En azından “güçlü Rusya” deyince benim

aklıma gelen bunlar …” // Ve bu konuda aynı sayfada ayrıca bir başka başlık: “Putin kürsüden esip gürledi /

Dış Haberler Servisi – ( … ) Muhalif politikacıları “yabancı büyükelçiliklerin fonlarını eşeleyen çakallara”

benzeten Putin , Batı’yı da Rusya’nın politikalarına karışmakla suçladı. / Geçen yüzyılın sonunda Rusya’yı

yoksul duruma getiren ve rüşveti popüler yapan kişilerle şimdiye kadar mücadele etmek zorunda kaldıklarını

savunan Putin , “Bu kişilerin birçoğu hâlâ siyasi alanda bulunuyor. Onların isimlerini siz bazı partilerin spon

sorları ve milletvekili adayları listesinde bulabilirsiniz” dedi. / … “Geçmiş sistemden nemalananlar bu rövan

şı alma peşinde. İktidarı tekrar ele geçirip oligarşik rejimlerini yeniden kurmayı planlıyorlar ” diye konuştu.

Putin , “Batı ülkelerinde eğitim alıp gelen bazı kişiler , komşu ülkelerden ders alarak bizde de sokaklara çık

mayı deneyecekler” şeklindeki sözlerine salonda bulunanların “izin vermeyiz” sloganıyla karşılık vermesi

üzerine, “doğrudur ” dedi. ( … )” // Yine aynı sayfada acaip bir haber Rusya’dan hâkeza : “Müritleri ikna

girişimi / Moskova (AA) – Rusya’da kıyamet gününü beklemeleri için müritlerini yeraltındaki bir mağaraya

gönderen tarikat lideri Pyotr Kuznetsov, müritlerini “çocuklarını serbest bırakmaya” ikna etmek için bölgeye

götürüldü. Kendini peygamber ilan eden Kuznetsov’un müridi olan 29 kişi , bu ay başında Moskova’nın gü

neydoğusunda Nikolskoy köyü yakınlarındaki bir mağaraya çocuklarıyla birlikte kapatmış ve zorla dışarı çı

karılmaları halinde kendilerini yakacakları tehdidinde bulunmuştu. Rusya’daki bir psikiyatri hastanesinde te

davi gören Kuznetsov geçen hafta gözaltına alınmış ve hakkında şiddete dayanan dini örgüt kurmak suçlama

sıyla dava açılmıştı.”// İşte bir başka aktüalite*de entelektüel beyinleri ve eğitim sistemini ilgilendiriyor doğ

rudan “5.yıl” ülkemizde: (Sh. 14) “Bu yıl da etkinlikler , kutlamalar olacak ; felsefenin insanlara ,toplumlara

neler kazandırdığı anlatılacak. / Bugün (niye-Perşembe; çünkü)‘felsefe’ günü … /Arslan Kaynardağ* ( … )”

RUHSAL YORUM

Şair Yevtuşenko* örnek bir can ki ,

Yaşantım / özyaşam tam “iç dil” ruhum !

Tarih-i hakikat (40*78) salt terceman ki ,

İslâm medeniyet (*82) tek kitap ufkum !

Çağdaş devrim millet için uyan ki ,

Türk’çe- ülkücüyüm açık üslûbum !

Mesaj özüm “türkü” sözüm ayan ki ,

İşte “özgün nükte” bütün sorunum !

Aklımca anlamak gibi (*67-8) irfan ki ,

İnanç iç derinlik gönlümce huyum !

Doğaç mizacımla anlatmaktan ki ,

Page 17: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

17

Fıtrat tarz-ı sanat doğal yol tuttum !

Tam onurlu söz zor -tıpkı isyan ki ,

Kör sağır nankör ruh duyarsız toplum !

Anlamaz yoz yobaz aymaz nâdan ki ,

İçten nazm-ı niyaz zevk-i şuûrum !

Ah herkes sorumlu şu an inan ki ,

İslâmca Allah Hak*Rabbim ben kulum !

Vicdan idrâkimce mülhem ferman ki ,

Acılar duyarak kalbten okudum !

Vah hem-dert şiir-aşk kök kaynaktan ki ,

İştiyak insiyak hissiyat duygum !

Dert dünyalık ancak gör ne derman ki ,

Şimdi dingin nice hâlet huşûum !

Zaman anlamınca hudutsuz sanki ,

Kendimce ilk hece son-soluk korkum !

Noktacık kafiye yeter ruh-can ki ,

İçimdeki şiir sonsuzca tutkum !

Benlik ne muammâ mûcizattan ki ,

Ancak “hudud-ullah” hayat düstûrum !

Şu beden mi insan canlı lisan ki ,

Diller konuşuyor hiç bilmiyorum ?!

Gerçek hep aramak emr-i Kur’an ki ,

Tek O’na benziyor her ruhsal yorum !

Öz belli söz demek kitap beyan ki ,

Vahy-i Hak ilk ışık şeksiz son durum !

Misak kültürümüz zor imtihan ki ,

Ortak aklımıza hitap sürûrum !

İşbu sebep böyle özet divan ki ,

Baştan sona yaşam-öyküsü yolum !

………………………………

Yine emsalsiz “sırdaş dostum” (merhum) Mustafa Durmuş’u unutmam mümkün değil. Lâkabı “İmam (*)

Mustafa” daha o zaman öğrencilik yıllarındaki İstanbul’da “milliyetçi gençlik” arasında. I969 sonbaharın

dan 2006 yaz ortasına kadar Bursa’da tam anlamıyla “dâvâ arkadaşım ve gönül dostum” olarak güven duy

dum her zaman ve her konuda daima örnek kişiliğinden destek nice “unutulamaz yardım” müstesna anlayı

şını hep hazır buldum yanıbaşımda. Asıl “vatan derdi ve millet davası” dışında başka hiçbir dert-şikâyet ko

nusu yoktu da gerçekten asil ruhların ortak gündemi işte sosyo-kültürel düşünce ve endişelerinden dem-vu

rup pek kaygılı konuşurdu dünya olayları ve ülke sorunları hakkında. Ah üstâdım , sen bırakıp gidince san

ki Bursa ruhsuz ve dünya huzursuzlaştı artık. Kıyamet dehşeti “şimdi” içimde hemen her şu dem mukadder

“ecel-i müsemmâ” hiç mi hiç değişmez zaten belli içten irkiltici bilinç gibi ilginç “iç dil” şiirimce en yakın

gerçek! Demek; “anlık -ölmek gibi bir şey- yaşamak!” ( Müh.Özer Ravanoğlu* sayesinde tanışmıştık ilkten!)

ÖNŞART !

Kur’an irşadınca (2*2.) “idrâk” içtenlik ,

Açık gerçek kendince tek anlamak !

Kavl-i Kitap (35*28.) “iç ürperti” bilgelik ,

Anlık görmek gibi bir şey yaşamak !

1.

Öz sezgi şiir tek suyunca akmak ,

İrticâl zor diye yazmaz son tercih !

Page 18: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

18

Söz belli iç dil net ruhunca bakmak ,

İhtimâl yol nice aymaz yoz benlik !

2.

Öz sevgi ömrünce zor değil ahmak ,

Vicdan irfanınca önşart tam bilinç !

Söz sezgi gönlünce yol şiir yazmak ,

Kur’an irşadınca “idrâk” içtenlik !

3.

Açık gerçek kendince tek anlamak ,

Kavl-i Kitap “iç ürperti” bilgelik !

Anlık görmek gibi bir şey yaşamak ,

Vahy-i hitap dil* özet diyalektik !

Evet, değer-bilir dostlar birbirini içten sever de yüreklerinden kan ve bedenlerinden can çekilmedikçe elle

riyle dilleriyle gönül seferberliği(*) içinde emr-i (âyet: 3 / 102. Ey iman edenler ! Allah’tan , kendisinden

korkmaya yaraşır biçimde korkun. Müslümanlar olmanın dışında bir hal üzere sakın can vermeyin. // 103.

Hep birlikte Allah’ın ipine yapışın , fırkalara bölünüp parçalanmayın ; Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırla

yın. Birbirinizin düşmanı idiniz , Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeş

ler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz ; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekil

de açıklıyor ki , doğruya ve güzele yol bulasınız. // 104. İçinizden hayra çağıran , doğruyu-güzeli emreden ,

kötü ve çirkinden alıkoyan bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere eren işte onlardır. // 105. Kendilerine açık-

seçik kanıtlar geldikten sonra , çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın. Böyle olanlar

için çok büyük bir azap vardır. // 106. Gün gelir bazı yüzler ağarır , bazı yüzler kararır. ( …) // 108. Bunlar

sana Allah’ın ayetleri. Hak olarak okuyoruz sana onları. Allah , âlemlere zulüm istemiyor. // 109. Göklerde

ne var , yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. İş ve oluşlar Allah’a döndürülür. // 110. Siz , insanlar için çıkarıl

mış en hayırlı ümmetsiniz: İyiyi-güzeli emredersiniz , kötü ve çirkinden alıkoyarsınız , Allah’a iman edersi

niz. / … ) şuuruyla yol düstûrunu unutmaz ve ölünceye dek görev aşkıyla sorumluluk konularını hiç savsak

lamaz , asla vefadan sapmaz ve aymazca unutamaz.

KADER RUH YOLUM !

Açık gerçek güzel canlı anlamlı

Rabbim mahşere dek Kur’an net yorum !

(*)

Kötüler dar etti berbat dünya-mı ,

İyiler her yerde hep içten dostum !

Kim böyle var etti “giz” imtihan mı ,

Rabbim mahşere dek kader ruh yolum !

………………………………………...

(Bkz. Yenigün G. 16 Haziran 2007 / İsmail Kızılbay , “Pinhan : Sipariş aşklar … / İzmir kökenli bir aileden

gelen , Fransız yazar Marc Levy, “Keşke Gerçek Olsa” isimli romanında , … bu derin sevgisi sonucunda ,

hastanede, uyanan sevgilisinden duyduğu ilk cümle şu olmuştur: “İyi ama , siz kimsiniz ? Neden her gün

buradasınız ?” Erkek , sevdiği kadını kurtarmış ama uyanan beden onu tanımıyor-dur ! Kitabı okumayı bi

tirdiğimde bildiğim , anlatılan aşkları düşündüm. En güzel örneklerine dahi baktığımda birçoğunun saflıktan

uzak , (tuzak !) hesap-kitaplarla bezenmiş olduğunu hissediyorum. / … Hikâyeyi düşündüğünüzde nerede

olduğunuzu bulabilirsiniz. Kimsenin görmediği ve bilmediği bir hayalete aşık olabilir misiniz ? / Gerçek aşk

böyle bir şey olsa gerek. Sevgi , aşk ya da tutku. Böylesi bir durum zaten mantık sınırlarını terk ettiğiniz (an

da!), sizi yeniden doğuran (yoğuran) duygular. Mantıkla örülmüş , planlanmış , hesaplanmış her türlü ilişki

sizi aşk’a çok uzak düşürür. Bana kızabilirsiniz. Fakat kızmadan önce bir düşünün. Eğer aşık olduysanız ve

bunun gerçek aşka yakın olduğunu düşünüyorsanız o zaman , “neden” sorusunun cevabını ancak şimdi

Page 19: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

19

cevaplandırabilirsiniz. Eğer yaşadığınız sadece bir “iyi niyet anlaşması” ise o zaman “neden” sorusu’nun

cevabı sizi o insana götürmüştür. Yıllar sonra bile “neden” sorusunun cevabına eklemelerde bulunuyorsanız

gerçek aşkı yakalamışsınızdır. / (İşte bu / *) “Neden” sorusuna yapacağınız her bir ekleme, sizin kendinizi

daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Ancak planlayarak yaşadığınız zaman sıkıntılar başlayacaktır. Bilinen

şu tartışmaya girmek istemem; “Mantık mı , yoksa duygular mı ?” (*) Duygularım yanılmaz. Çünkü hisset

mişimdir. Neresi yanlış olabilir ki ?! Mantığım ise, beni yanıltabilir. Mantık , başkalarının davranışlarını

ve olayları öngörmeyi gerektirir; ve (hep*) bu nedenle de kaynağı siz değilsinizdir. Duygularınız ise, sadece

sizi kullanır ve sizin içinizden filizlenir. / Her şey gönlünüzce olsun.”)

GERÇEK (31* 25-30) GÜZEL !

1.

Güzel düşüncelerin şiir bahçesine gel ,

Öz arınmak için gel gezelim güzel güzel !

Güncel gönlün ne çirkin iç dil şiirce özel ,

Söz tarzın ilginç cevher nitekim herkes sever ! (Öz-ne*ki ilginç cevher söz sanki bilinç-neşter !)

2.

Sever ruh hasta lâkin nefsine sor ne ister ,

Kendince ehven-i şer her yol mübah zanneder !

Bedensel dert her zevkin nice belâ-yâ echel , ÖZ-SÜVEYDÂ* DİL !

Hissetmek gerçek güzel “elhamdülillah” yeter !

Sanki irtical lisanımca can nefes-i şiir ,

STİL YÖNTEM / ŞİİR GÜNDEM Ruh-u beden nice özgün nükte-i sânihâtım !

Mülhem meşk-i aşk gönlüm muammâ öz “süveydâ”-dil ,

Sözde akıcılık güzel bir stil , Söz sanatıyla “mesaj’lı masaj (!)” şu yazdıklarım !

Selaset “kadim tarz” vasl’ım mı yöntem ?

Öz ve biçim açık “-hoş şiir ” iç dil , (-Toplam: “844 sayfa” şu yazdıklarım! “01. 07. 2010”

Ne hikmet “selis söz” yazdım mı gündem ! Nasıl da “anlamlı uyum” Bkz. 8*44. ve 84*4. meâl-i âyet!)

Bkz. Edebiyat Lügati , Tahir Olgun , Asar-ı İlmiye Kütüphanesi Neşriyatı – İst. 1355 / 1936* Sh. 158-9:

VASL: Bir kelimenin nihayetindeki harfi , sonraki lâfzın sesli harflerle başlayan ilk hecesine vurmak , yani

“liyezon” (ulama*) yapmaktır. / Ziya Paşa’nın : “Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz // Birkaç kuruşu

mürtekibin câyi kürektir !” – beytindeki (se-refraz) okunuşu gibi. Eski şâirler (a e i o ü) ile başlayan kelime

lerde vaslı caiz görürler , fakat (ayn ve he) harflerine yapılan vaslı(kelimeler arasında ses bağlantısı) kusur

sayarlardı. / Meselâ Bay Yahya Kemâl’in:“Mehtâb idi güller ve senin en güzel aşkın // Velhâsıl o ru’yâ duru

yor yerli yerinde !” -beytindeki terkibi vezin icabı (en güze-laşkın) gibi okumak lâzım geldiğinden böyle bir

vaslı hoş görmezlerdi.“Pek samimidir , yolunda olmasın bu aşk heder !” -mısra’ındaki … (aşkeder) okunma

sı da böyle sayılırdı. / Bunlardan; (1. vasl-ı hemze, 2. vasl-ı ayn , 3. vasl-ı hâ , denilirdi.)Fakat vasl-ı hâ / he*

yapmamaya dikkat etmelidir.

………………………………

Bkz. Edebî San’atler , Dr. Ali Nihat Tarlan , Yüksel Yayınevi – İst. 1947* / Sh. 20-1: Bu muhtasar mukad

demeden sonra edebî san’atleri tasnif edebiliriz. ( … )

Sh.86-7: “Malûmu devletleridir ki ,insan dünyayı iğfâle muvaffak olsa bile bir şahıs kalır ki onu aldatmasına

imkân olamaz; o da kendi nefsidir.” // “Doğru yoldaki kaplumbağa ,eğri yoldaki yarış atını geçer mi; geçer !”

(Mecburi bir izah: Hakikaten en temel tema /asl-ı üslûp bakımından nükte-i ifâde esasında ancak konu değil

de demekki insan anlayışının net derinliğince en dip bikr-i idrâk kader ruh-u şuuruna benzer her “sözün özü”

özgün nefs-i beşer öncelik “kendini bilmek / tanımak” aklın kaynak kökenini irdeleyip bununla Allah’a yol

aramaktan ibaret tarz-ı sanat tıpkı “iç dil” lügat-ı hayat “terceme-i hâl” misâli lisan-ı şiirim de hep bunu vur

gulamak için niçin yazmak istediğim-de (Bkz. Vatan G. 27 Ocak 2008 / son sayfa’dan alıntı şu yazı zihnimce

en temel soru ve konu olarak konuşuyor gibi içten sesleniyor ruhuma şöyle: “Edebiyat diye bir şey var mı ?”

Page 20: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

20

İşte böyle soruyor ve köşesinde cevaplandırıyor kalemiyle, Tuna Kiremitçi: Eskiden bir mektup arkadaşım

vardı. Anadolu’nun uzak bir kasabasından mektuplar gönderirdi. Dünya güzeliydi o mektuplar ; okurken kah

kaha atar, gözyaşı dökerdim. Gencecik bir insanın kendisini ifade edişindeki samimiyete hayran kalırdım. / …

ve tabii ki âşık olduğu …’dan bahsederdi. Kendisini başarısız bir … olarak gördüğünü söyler, kaderiyle tatlı

tatlı dalga geçerdi. (Not: Tam kendime uyarlamak bakımından ilk “kız” yerine şiir* ve devamında “âşık” keli

mesinin noktacıkları yerine de şâir* diye yazmak geldi içimden ve geçti-gitti birdenbire zihnimden , niye; bil

mem mi hiç ?! / HK*) Babasız olmanın acılarını bulurdum o mektuplarda , üç çocuğunu tek başına büyüten bir

annenin çilesini , güzel doğa tasvirlerini ve içedönük arayışları … / Yani iyi bir kitabın yaşatması gereken her

şey vardı. / Günün birinde dayanamadım , öykü ya da şiir yazıp yazmadığını sordum. O güzel mektupların sahi

binden çıkacak edebi ürünleri çok merak ediyordum. / “Olmaz olur mu , var tabii !” diye cevapladı: “Ekte iki

öykümü gönderiyorum …” / Ama gönderdiği öyküler beni çok şaşırttı: Mektuplardaki samimiyetten ve duruluk

tan onlarda eser yoktu çünkü.Özenti bir şairanelikle yazılmış karmakarışık şeylerdi. Süslü ifadeler,okura yuka

rıdan bakan kibirli aforizmalar, bitmek bilmeyen cümleler … / Arkadaşıma söylemedim ama hayal kırıklığına

uğramıştım. Sonra bir süre bunun niye böyle olduğunu düşündüm. Mektuplarıyla beni alıp götüren genç (gönlü

mü büyüleyen kalem / HK*) öykülerinde niye bu kadar saçmalamıştı ? // Cevabı buldum sonunda: Arkadaşım

“edebiyat” diye bir şey var sanıyordu. / Birileri edebiyatın böyle yapıldığına inandırmıştı onu: Süslü cümleler

ve derin olmaya özenen fikirlerle … Oysa arkadaşımın bilmediği bir şey vardı: Edebiyatın hasını mektuplarıyla

çoktan yapmıştı aslında. Yani kendisini özgün ve yaratıcı bir şekilde ifade etmişti. / Tıpkı Kafka’nın , Pavese’

nin , Camus’nün ya da Atay’ın gençliklerinde yaptığı gibi … Zaten bana sorarsanız hiçbiri edebiyatçı değildir

onların. Kafayı yememek için yazıya sığınmış huzursuz ruhlardır hepsi.(İşte “edebiyat” dilinin nüktecik künhü

özümüzde derinleşip benlik gizemini içten keşfederek kendini bilmeye ve eğitmeye muhtaç çocuğun neş’esi içi

ni açsın ve de “iç dil”-şiiri iyice canlansın diye, “haydi ver coşkuyu , ver coşkuyu …” yufka yüreklere hitap söz

lerle yüzünde acı-tatlı karışımı gülücükler ve gözlerinde gönlünün nüktesi ılık-ışık gözyaşı şebnemler renklenip

parıldasın , ne güzel özünce esprisine göre “esbab-ı mûcibe”-gerekçe değeri ! / HK*) “Edebiyat” yapanlarınsa

ne edebiyatta ne de hayatta yeri var. Onların görevi … köşelerine tüneyip başkalarına kin kusmak … / Bizim

görevimizse, okumak ve yazmak ; kitaplarımızın aslında hayata yazılmış mektuplar olduğunu bir an bile unut

madan.*) böylece belirtilmiş şu örnek “Gerçek Güzel” şiir mısra’larında daha açık gönlümce içten niyetim.

Nitekim mühim mevzû-u fıtrat tam manasıyla açıklanmazsa âyet dilince ve hadis sözünce esasen nükte-i idrâk

kitab-ı hitap da anlaşılmaz zaten nur-u hidayet tek Kur’an-ca ancak Allah’ın nice mûcize zevk-i iman lûtf-i ina

yetinden ibaret doğrusu şu hakikat: (Bkz. Kur’ân-ı Hakîm ve açıklamalı Meali , Prof. Suat Yıldırım , Feza /

Zaman G. – İst. 1998 // Sh. 4 -5: Bakara sûresi 2*28. (âyet meâli ve renkli içerik kavramların kısaca açıklaması)

“Ey kâfirler ! Allah’ı nasıl inkâr edebilirsiniz ki , siz ölü iken size hayatı veren O’dur. Şunu bilin ki tayin ettiği

vâde gelince sizi öldürecek , yine diriltecek ve sonunda O’nun huzuruna götürüleceksiniz. (52*35; 76*1; 40*11;

45*26)”Ayrıca ,“Kur’an-ı Kerîm Açıklamalı Meâli”,T.Diyanet Vakfı Y.“Heyet”/sh.XI-LV “İndeks”-dipnotlar!

29.“O’dur ki yeryüzünde bulunan her şeyi sizin için yarattı.Sonra iradesi yukarıya yönelip orayı da yedi gök

halinde sağlamca nizama koydu. O her şeyi hakkıyle bilir. (41*9-12)”

Yeryüzünde mevcut her şeyden insanlar için bir faydalanma yönü vardır. Bu faydalanma şekli bazısında müs

bet , bazısında menfi bir durumdadır. Hepsinin faydalı olması , her birinin , her şekilde ve herkes için faydalı

olması demek olmaz. Bir kısmında zararlı olma durumu da vardır. / Haram kılınan şeyler ile (ve bir de ayrıca

helâlinden emek karşılığı) kazanılmış şahsi mallar dışında dünyadaki herşey mübahtır. Buna Fıkıh ilminde

ibahe-i asliyye* denir ki dayandığı başlıca naslardan biri bu âyet-i kerimedir. “Canlar , ırz ve namusun dışın

da , varlıkta asl-olan , mübah olma’dır. Özel bir haram delili bulunmadıkça , mübah ile amel olunur (*)” şek

lindeki fıkıh kaidesi bu âyetten alınmıştır. Yalnız (sadece) akıllara kalsaydı (bırakılsaydı) kimi hep mübah

der , kimi hep haram der , kimi de şaşırır kalırdı. Nitekim vahiy (yani , din-i İslam’ca artık “kök kaynak” an

cak Kur’an tek “el-Kitâb” bilgilerinin) aydınlığından uzak yerlerde böyle olmuş ve olmaktadır. Burada şuna

dikkat etmek gerekir ki bu serbestlik , insanların tümüne eşit olarak yapılmış , insanlar insan (nefs-i beşeri

yet / dünya) için yaratılmamış ve birbirlerine mübah kılınmamıştır. Bunun için insanların canları , ırzları bir

birlerine mübah değildir. Hatta bir insan kendi canını , ırzını bile dilediği gibi kullanmaya izinli değildir. İn

sanlar kendileri için değil , Allah’a kulluk için yaratılmışlardır. // Yedi gök: Müfessirlerin çoğuna göre dün

yanın üstünde bütün yıldızların süslediği maddî âlemin hepsi bir gök olup, yedi semanın birincisidir. Ve bu

Page 21: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

21

nun ötesinde bundan başka altı sema daha vardır. “Biz dünya semasını yıldızlarla (donattık-) süsledik.”

(37*6.) âyeti de bu manada açıktır.)

ANLATIM 1.

İçten okurken belki

İçiniz sızlayacak !

Geçmiş şimdi yol belli

Gelecek kıskacında

Ömrüm sıfırlanacak ! (Bkz.-sözün özü: 31*27. “Ve lev enne-mâ … mâ-nefidet kelimât-ü’llâh…” )

2. Harf renk ses sayı: 0123456789 000… Somut şekil-madde nice soyut anlam!

Öz şiir “iç dil” lügat Tefekkür ruh-u lisanım melek kimi ifrit canım !

Tek gerçek konuşacak ! … “Herkesin maksûdu tek-bir amma rivâyet muhtelif (*)”

Söz “âyet” anlayınca … Söz tam doğru anlaşılsa ne ifrat kalır ne tefrit! // (-Tek doğru Bkz.

Gönlümün güzel sesi Feyizler-8 / Tuzaklar ve Uyarılar, Musa Özdağ , Kutlu Bilgi*Yayınları

İnanç ozanlaşacak ! -Kastamonu 2007 (Telf. 0366 212 06 12*)Sh. 32-33: “Tabii ki bu açık

3. lama ve yorum … daha yerinde ve daha isabetli olacaktır sanırım. / …

Şiirimsi nefesler Peki bütün bunların az ve öz, bir tek kelimecik ile ifadesi ve anlatımı

Ruh-canlı ışık gibi nasıl olurdu acaba sizce ? Herhalde “Mücâdele” derdiniz değil mi ? /

İşte şuur Rabbim hak İşte ben de aynen öyle söylüyorum : Mücâdele!” ) …………………..

Kur’an-ca anlam mutlak Edebiyat ya da felsefe yapmak yani felsefe edebiyatı ile popüler-üslûp benlik

Gözler renk-âhenk gökler taslamak ve bilgece çalım-satmak için yazmak değil derdim , malûm övgüledi

Sanki kitap baş sayfa ! ğim bazı yazar ve kitaplar arasına kendimi de katmak kaprisim değil maksat;

4. dertlere derman aramak. Gâye-i yegâne’m: -nedir ? İşte bunu şiir ve nesir tar

Daha ne varsa bak ki , zımca anlatmak istedim de gönlümü dillendirdim vesselâm. / Muhtelif tarz-ı

İçsel dış evren ancak ! üslûpta “örnek-kaynak” kimi alıntı-iktibas*sözler metinler seçkileyip bilim ve

Gece-gündüz arz döner , düşünce âleminin gökkuşağından gönlüme yansıyan ne renk-âhenk güzellik

Aşk Gül’ce bülbül öter ! ler dercetmeye heveslendim. Ancak “Kitab’ın değeri kitaplardan öğrenilir.”

Anlatım net Türkçesi , -diye elimin altındaki birkaç çeşit telifat-yazılar vesair referans fikriyat kullan

İşbu tarz Yaşamakça ! dım; mütebaki kitaplık karmaşasına dalıp bocalamak kaygısından arınmayı

5. bilhassa yeğledim yazarken. Nitekim muhterem Musa bey kardeşimiz’in şu

Anlam hakikat dili pek güzel feyz-âver, -Rabbimiz keremiyle- son olmayacak kitabını da daha

Şiir yaşamak gibi ! yeni okumaktayım. Müstesna* olarak kabul ve tavsiye ettiğimi belirttiğim

Canlı hayat benzeri Feyizler serisi’nin tüm muhtevâsına hele bu özgün anlatım tarz-ı teshiratınca

Yaşamak kadar hepsi ! böylesi irşad kitapları’na müştak garibim içten okurken anladım hayranım!

( Anlayınız ki , sizin kendi varlığınız gibi , konuşmanızın da başlangıcı yüce Allah’tadır.Siz mânâ ve maksa

dınızı başkalarına tebliğ ederken ve anlatırken Allah Teâlâ’yı bu kuvvetten yoksun zannetmeyiniz. Bundan

dolayı yüce Allah’ın indirdiği Kur’an-ı (*) bütün sosyal vicdanınızla dinleyip anlamaya ve tatbik etmeye

çalışınız. / Bkz. Bence Şiir’de “Elmalılı Tefsiri’nden alıntı” sh. 517*)

(Bkz. Hürriyet G. 10 Şubat 2007 / sh. 5: İnsan düşüncesini okumayı başardılar // Dünyanın önde gelen nöro

logları ,beyin aktivitelerini analiz ederek bilgisayar aracılığıyla geliştirdikleri bir teknikle “insanın düşünce

lerini okumayı” başardılar. İleride daha karmaşık düşüncelerin okunması için önemli bir adım oluşturan ve

Spielberg’in “Azınlık Raporu” adlı bilimkurgu filmini hatırlatan çalışma , kolay sonuçlanmayacak bir etik

tartışmayı da başlattı. // …

(Aynı sayfa) Emin Çölaşan : Çaresizlik ! ( … yaşanan olaylar gözümüzü açtı , bize gerçekleri gösterdi. Şim

di bir tek dileğim var: “Allah bu ülkede yaşayan , can ve mal güvenliği kalmamış, haksızlığa uğrayan ,ancak

sesini hiçbir makama duyuramayan ve sonunda sinir hastası olan milyonlarca acılı insanımıza sabır versin.”)

Page 22: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

22

Not: Türk-Türkiye medyasını ilk kez (17-18 Ekim 2007 / KanalTürk TV) sorgulayan “Kovulduk …”

kitabını yazıp bu programla da “masaya yatırmak” öncülüğüne cesaret gösterdiğinden nâşi içten kutlamak

istiyorum muhterem beyefendi “idol yazar / araştırmacı örnek gazeteci” Emin Çölaşan ve onun gibi mert

“tam yürekli” birkaç cesaret timsâli “ilerici gerçek aydın” saydığım usta kalemleri !

Derken , nitekim (Bkz. Sözcü G. 2 Kasım 2007 / Emin Çölaşan yazıyor) PKK ve Kuzey Irak konusunda

bazı meslekdaşlarını isimleriyle eleştiriyor sert-dobra üslupta , hele bilhassa Barzani’nin ayağına bizzat

giderek görüşüp de reklamsı röportajını gazetesinde yayınlamış olan Hasan Cemal’i ! // İşte en son not:

01 Ekim 2008 / sh. 5: “Duayen gazeteci E.Ç. bu kez

İLK NOKTA “son gelişmeleri” değil , kendini anlattı / … İşte

1. Çölaşan’la gazetecilik ve Ankara üzerine sohbet …” //

Yorum içten dertli şiirim şekvâ , 02 Ekim 2008: “… boynuma takılmış şeref madalyası …”

Tarzım yoz Türkçe’ye aykırı güya ! Medya alıntısı ilâve-derkenar yeter, “benden bu kadar !”

Yolum kökten belli değişim amma , deyip bitirmek ve sözü noktalamak gerek; güncel olaylar

Yazgım son tahlilde sancılı dünya ! sürüp giderken ne şu ortak konular ne de özel ve sosyal

2. dert-tasalar hiç mi hiç bitmiyorsa da !

Toplum mühendisi değilim sol-da , wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Aklım milletime bağlı bir rota !

Sustum da içimi dinledim yolda ,

Yazdım “iç dil” işte canlı ilk nokta !

ANLAMAK SANAL AYNA*

1.

Yârenim ilk bakışta A-“normal mantık” kafa , anlamazsın “nükte” giz ;

Oku biraz sabırla ! Yol “sanal” sandık amma “mârifet” tek güncemiz !

Haydi (“Allah adıyla …”) Şu zor hâl “anlık” güya , “hakikat” düşüncemiz ;

Anlamak kolay başla ! İhtimal tam muammâ ,“hayâl” deyip geçeriz !

2.

İDRÂK Sırr-ı vicdan* aradık , kalbimiz sanki ayna ;

Açık “ http://hk.yasamakca.net ” derûni sohbetimiz !

Öz şiir ruhsal sanat Hak Kur’an-ca anladık , gönlüm mecaz süveydâ (*)

Sözün değeri anlam ! İlginç bilinç “internet” (*) derin düşünmeliyiz !

Göz değil idrâk bizzat wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww.

Gönlünce hepsi ilham !

******************

ÖNCELİK ÖRNEK

İnsanoğlunun ruhiyat dünyası sanki niyet-i iştiyakınca doğrudan“iç sezgi” ve akl-ı irâde insiyakınca dolaylı

“dış gözlem” olarak kalbine mülhem “mükâşefe” nuru ya da asl-ı ruh “hakikat” tam anlamınca Allah’tan

anlık mevhibe “vicdan” şuuru bakımından nükte-i mukadderat tek kaynak “Kitâbullah(*)” Hakk-ı mutlak

Kur’an beyyinatına göre“mahşer eşiği” kabir hayatına kanıt-tanık “kelime-i şehâdet” tarz-ı “tesbîhat” tüm

mükevvenâtın özü ve bil-cümle “ibâdullah” her mahlûkatın nice “iç dil” lügatınca dıştan şiirsel lisan tadında

anlaşılan her sözü güya noktacık kavrayış şumûlünce derin gönlünden “sızıntı” incecik bir akış ve daracık

gözlerle her bakışta öyle net örnek ki , içsel anlamıyla maneviyatta yükseldikçe zevk-i cennet burcu ve alçal

dıkça azab-ı cehennem çukuru ! Bu üslûp (beyn-el’havfi ve-r’recâ) “ümit ve korku” duygusunun cansoluğun

dan ibaret değil mi , işte şu dünya-hayat rüyasının ancak vahy-i Kur’an-ca akl-ı selîme en uygun yorumu ?!

(Mufassal kaynak: Bkz.Hadis Ansiklopedisi “Kütüb-i Sitte”(18 cilt)Prof Dr.İbrahim Canan / Zaman“Akçağ”)

Yine “Akçağ yayınlarından Mesnevi ,Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu (Kırıkkale Ü.Ed. F.Bl.Bşk.) ile Araştır

Page 23: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

23

macı-Yazar Cemalnur Sargut’un TRT-2’den naklen tekrar bir sohbet dinledim ,Ödemiş (ÖRT)’de Ocak -2008

son haftası içinde; değerli proğram sunumcusu’nun konuya açılım katan açıklamalı sorularıyla gayet tatlı bir

derinlik kazandırdığı işbu sohbet tarzında özlü ve özgün “nükte-i beyan” anlamlı izahatlara hakikaten ne denli

ihtiyaç hissediyor ruhlarımız. Sanırım , Mesnevi-i Mevlana da öncelik örnek gösterilmesi gerekli bir eser; ru

ha hakikat diliyle sevginin inceliklerini içten hissettirici şiirsel selâset tadınca can neşvesi ve gönül şakrası aşı

layan ,ancak “Kitabullah” ahkâmına tam muvafık kaynak kitaplar arasında daha baş-sıra muteber tefsir-i Kur’

an değil de kimi idrâksizlere göre sanki “kurt-kuzu masalı (!)” öyküler anlatan bir beyhûde “destansı deyişler”

coşkusu mu ?!

ÖZ SEVGİ

1.

İçten şiir ruhumuzun coşkusu ,

Dünya-hayat bu rüyanın yorumu !

Hissen “iç dil” yolumuzun şuuru ,

Ruh hakikat tek Allah’ın buyruğu !

2.

Vicdan nüvesi iç cinnet kâbusu ,

Örttü düşüncemizi içten korku !

Şu an öz sevgi ilk âyet kaamusu ,

Söz-mü özümsenmeli ilmen doğru !

KANIMCA CANHAVLİM

Hep başka akış şimdi “iç dil” lisan hoş şiir ,

Yürek kanımca Rabbim ruhumu yoğuruyor !

Aklımca bakış şevkim mülhem vicdan boş değil ,

Benlik-mesaj “canhavlim” yolumu doğrultuyor !

…………………………………………………

Doğu (İslâm) ve Batı (Yahudi-Hıristiyan) medeniyetlerinin geleneksel kültür tarihini çağdaş (modern)

düşünce sistemleriyle harmanlayıp bu yoğun bilgi birikimi içinden “Kaosun Jeopolitiği ve Dinler Arası

Diyalog (*)” konularında “Anti-emperyalist bir Manifesto Denemesi (*)” gibi , işte (Bkz. adı da aynen

dikkate değer bir eser, bence ilkten okunması gereken “öncelik örnek” şu iki kitap: 1. “Batı Sömürgeciliği

ve İslam Dünyası , Yaşar Nuri Öztürk , Yeni Boyut-İst. 2003 / Öztürk şöyle düşünüyor : “İslam dünyasına

kansız ve İslam’la uyuşum içinde bir demokrasi götürmenin tek yolu , Mustafa Kemal Atatürk’ün laik Türk

modelini almaktır.” Öztürk’ün görüşüne göre, Batı ; Atatürk’ü İslam karşıtı göstermekle bir hata yapmıştır.

Bu hatanın sonucu olarak , İslam toplumları Atatürk modelinden ürkmektedir. Öztürk , İslam’ın modern bir

yorumunu savunmaktadır. Ona göre, Ortadoğu’nun gelenekleri üstüne oturan “Geleneksel İslam” Kur’an-da

yazılı olan ve Hz. Muhammed tarafından öğretilen özgün İslam değildir.”

Sh. 151-158: “Eski Fıkıh ile nereye kadar ? ( … ) 154: Neresinden bakarsanız bakın , … / 155: Peki , ne ya

pılabilir ? İş, şu üç zümrenin gerçek mümin sıfatı taşıyanlarına düşüyor : ( … ) Bunun kısa adı “Rönesans”

veya yeniden yapılanma’dır. / 156: … yapılacak iş bellidir: ( … ) 157: Müslüman dünyanın belini büken ek

siklik , niyet ve bilinç eksikliğidir. / 158: Temel göstergeleri … // Kurtuluş seferberliği için temel söylem ,

bizce kısa ve açık: Atalar dinini bırak , Kur’an-ı din yaparak yeniden dirilişe bak! Veya: Çöl fıkhı’nı bırak ,

Kur’an-dan hareketle uzay fıkhı(*)’nı oluşturmaya bak !”

Test Sorular: Ülkemiz sorunları , din ve dünya konuları hakkında aydınlarımızı test etmek için (Bkz. a.g.e.

Sh. 321-330 ve 331-345 “Röportajlar / Karen Fogg’un ve Star Gazetesi’nin sordukları”) gündem sorularının

aynen uygulanmasını ve cevaplarına göre epikriz sonuç değerlendirmesi (!)gereğini ısrarla tavsiye etmeliyiz.

Özellikle “elit tabaka: aydınlar (*)” artık Kur’an âyetleriyle yüzleşmek gerektiğini iyice derin düşünmeli ille

Page 24: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

24

de gerçekçilik “realizm”adına akılcılık “rasyonalizm” konusunda ancak vahy-i Hakk’ın nur-u iman mantığınca!

Bkz. Sure-i Furkan , 25*(1-77)Ayet-30. Resul de şöyle der : “Ey Rabbim , benim toplumum , bu Kur’ân-ı*

terk edilmiş/-dışlanmış halde tuttular.”(!) Dikkat tam manasıyla gayet derin nükte-i teessüf ve elem-i teessür !

……………………………………

2. “a.g.e.Lütfü Özşahin , Rağbet Yayınları-İst. 2005 / Hz.İsa’nın deyimi ile “badanalı mezarlara” benzeyen

dış görünüşü ile şaşaalı , modern ve parlak gözüken , hakikatte ise değerlerin izafiyeti problemine saplandığın

dan dolayı ahlak normlarını oturtacak bir zemin bulamayan , içeriden öldürücü bir yozlaşma , sapıklık ve çürü

menin içerisinde olan , monist , hegomonik , ırkçı bir karakter taşıyan Batı medeniyeti ; kuvveti üstün tutan ,

çatışmacı , bölücü , ayrıştırıcı , sömürücü , bunalım anlamsızlık ve hiçlik (nihilite) üreten yönüyle Kaosun Jeo

politiğini oluşturmaktadır. / … Bu anlayışa bir de ; Tevrat ve İncil’in gönderiliş gayelerinin aksine, ırkçı ve

Siyonist bir yorumunu yapan , Yahudi-Evangelist cephe(*)nin “Armegadon Savaşında” bütün kâfirleri (yani

Yahudi ve Hıristiyan olmayan tüm birey ve toplumlar ) yok edeceklerine inandıkları , Mesihçi yaklaşımlarını

eklediğimizde, bütün bir insanlığın ne kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğu ,apaçık bir şekilde göz

ler önüne serilecektir.”) bilimsel bakışla ayıklanmış gayet ince bir zeka ürünü olarak kabullendiğim ve bütü

nüyle onayladığım böyle eleştirici içerikte temel tezler ve özgün görüşler ortaya koyan kültürel çalışmaların

özünü süzüp çıkarmış ve milletimizin “yüzakı”olmaya hak kazanmış başarılarından dolayı , hem eserlerini

gönül rahatlığıyla okuduğum ve ruhumu uyarıcı kıvamda tefekkür ufkumu da açmakta öncü olan bu müstesna

kitaplarla mutluluk duyduğum için , her birinin yazarını saygıyla kutlamak ve hem de her Müslüman aydını

mıza mutlaka okuması , hatta başkalarına da tavsiye edip okunmasına , yani içerik konuların toplumsal bir

ortak bilinç oluşturmasına destek-katkı sağlanması gerektiği kanaatindeyim.

Not: İşbu “Yaşamakça” adıyla başlayıp bütünleştirmek istediğim hercai içerik / eklektik çalışma-ya “yayı

mından sonra” okuyucu da aynen devam ettirecek tarzda tercihine göre eklemeler yapsın ve eseri kendince

zenginleştirecek katkılarıyla özel notlar / alıntılar yazarak karalama “el defteri” gibi kullansın niyetim bakı

mından hatta tam sahiplenerek kendini geliştirmek için yararlandığı ve doğrudan kendi malı sayıp da hep yanı

başında taşıdığı ve elinden bırakmadığı bir kitap değeri kazandırsın diye düşündüğümden ben artık şu son nok

tayı işte en son alıntı olarak koymakla “temmet” diyorum: (Bkz. Posta G. 18 Ekim 2007 / Mehmet Ali Birand

yazıyor ( … ) ve de Kanal D “32. Gün” Türkiye’nin tarihi dönemeci* // bilhassa (sh.15) Güler Kazmacı

yazıyor : (İlk ve son bölümleri işte aynen alıntı:) ‘Alt yazılar’ / Herhangi bir olayda “alt yazıları” kaçırma

yın ve dibine bakın arkadaşlar , size söylenenlere değil. Hani “şeytan detayda gizlidir” dendiği gibi , detay

lar önemlidir. / Örneğin ABD’deki İkiz kulelere 11 Eylül terörü olduğunda “Kime yarar ?” diye sorduk.

Radikal İslamcılara yarar mı böyle bir olay ? Hayır. Çünkü bu arı kovanına çomak sokmaktır ve arıların

kendisini “sokacağını” iyi bilir insanlar. / O sırada Amerikan “tecavüzü” beklemekte olan Ortadoğu ülke

lerine yarar mı ? Yine hayır. Çünkü bunun bir Amerikan saldırısını “meşru” kılacağı da malumdur. /

Ve görünen , bu terörün İsrail ile ABD’nin “ikiz kardeşler” kampına yaradığıydı. / Zaten o gün New York’

taki 4 (dört) bin adet Amerikalı Yahudi’nin neden işine gitmeyip yok olduğunu kimse açıklamadı. / Sonra

da başta Mıchael Moore olmak üzere pek çok kişi 11 Eylül’ün bizzat CIA ve MOSSAD eliyle yapılan bir

“provokasyon” olduğunu , neredeyse kanıtlayarak ortaya koydu. Lakin ABD yönetimi bu konuda “tam si

per” kaybolup, yorum yapmadı. // Gelelim son günlerde en heyecanlı konumuz … / Geçenlerde bir yazımın

“dibinde” şunları söylemiştim: ( … ) Bu arada milletimiz “Yahu , PKK; şehit sayısının artmasıyla çok canı

mızın yanacağını ve fena celalleneceğimizi gayet iyi bilir. O zaman bunu yapmaları bizi üstüne çekmek

değil midir ?” demiyor. / Duygusal insanlarız ya , acı içinde hezeyana kapılıp “Gitmişken Kerkük’ü de ala

lım , Barzani’yi de vuralım” diye savaş çığlıkları atıyor. / Ama işte “eş , dost ve ahbaplara” duyurulur :

Benim “naçizane” yorumum ,Amerikalı bir strateji uzmanı olan Antony Cordesman tarafından doğrulandı. /

Açıkça “Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesi bölge için olumlu sonuçlar doğurur” diyor uzmanımız. / Bu lafın

“alt yazısı” ne ? / Bir Amerikalı herhangi bir olayı “bölge için” olumlu görüyorsa , aslında bunu “ülkesi için”

faydalı görüyor demektir. / “Bilgilerinize sunulur”… )* Referandum (21 Ekim 2007 Pazar) günü ülkemizin

netame PKK terörü yüzünden son kez sıcak olaylar acısıyla yas tuttuğu büyük üzüntümüz nasıl unutulur ?

Page 25: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

25

HİYANET-“TERÖR”

1.

Yeryüzünde(95*5)insan “halife” anla , (sh. 26’dan devam: “… ve etkin güçte devlet* tam belâ-dert

Sırr-ı hilkat bilsen (2*28) olmazsın nankör ! bu musibet terör nankörlüğünün nasıl üstesinden gelecekse

Bozgunculuk yapmaz hunhar olmazsa , tez sert-tâvizsiz irâde göstersin de tek gerçek kimlik*-kökten

Öz-mesaj*şart “içten (31-7)yol” yakın süflör ! belli iken ne şeytanca portatif-fitne “eledd-ül hısam” mâhut

2. düşman ve pek yaman şürekâsı emrinde enternasyonal tuzak-

(2*30: … Fi-l’arzı halîfe / … yesfikü-d’dimâ’) plan ki , işte tezgâh -hep böyle sinsi “iç fesat” tamamen niha

İlk süâl-tek cevap “emr-i âyet” gör ! yete ersin inşallah huzur-u vahdet tecelli-i inâyet duâlarımız

(“… İnnî a’lemü-mâ lâ-ta’lemûn”) yâ , sırrınca mücâdele sâyesinde bitsin-gitsin başımızdan netâme-

Rabbim “ehl-i fesat” hıyânet-terör ! hıyanet! / Dikkat tek konumuz “sosyal vicdan” nitekim …”)

Bkz.-Anadolu’da VAKİT G. 30 Ekim 2007 / Sh.13: Abdurrahman Dilipak , “Fitne zamanında ne yapmalı ?”

( … Kasdım medya aydını , cowboy Cia*-ajanı ; // Bukalemun yazar-mı , halk açık tanımalı ?! … / HK* )

İşte temel konu bu soruya cevap bakımından nasıl bir bakış ve anlayış paradigmasıyla yorumlanması sınırına

dayanan son noktada daha hangi izahlara açık kavrayış şümûlüne dek görüş ufkumuza aydınlık gerçek hedef

ışık kaynağına yol açmayı severek kitap değerince cesur yazıları da önyargısız “zevk-i idrâk”güncel yayınlar

dan okumalı ve erbab-ı kalem örnek kimi irşad edici dillerden nitekim imkânlarımıza göre yararlanmalıyız.*

(Bkz. Vatan G. 27 Ocak 2008 Pazar /sh.9: Pozitif, Dr. Ümit Yazman / Ne istediğinizi biliyor musunuz? İnsan

ların isteklerini dinliyorum. Onları dinlerken hep aynı yere takıldıklarını görüyorum. Pek çoğunun ne yapması

gerektiğini bildiğini ama ne yapmak istediğinden emin olmadığını gözlemliyorum. / Galiba yaşamınızda fark

yaratan en önemli sihirlerden birisi tam burada yatıyor. İnsanlar ne yapmaları gerektiği ile ilgili pek çok fikre

sahip. Yaşamın döngüsü (?!) her birinize bir yol çizmiş. O yollarda ilerliyorsunuz. Fakat kimi zaman çok önem

li bir detayı gözden kaçırıyorsunuz. Dileklerinizi görmezden geliyor veya düşünmekten kaçınıyorsunuz. Dileği

olmayan kişinin , kendine ait fikri olamaz. Kendine ait fikri olmayan insan ise başkalarının eğilimleri veya arzu

larına takılarak yaşamını sürdürür. / Dilekleriniz, duygularınıza dayanmalıdır. Dilekleriniz içinizden gelmelidir,

dışarıdan değil. Sadece mantıksal düşünceler ve zorunluluklara dayanan dilekler, dilek sayılamazlar. Onlar sade

ce yapılması zorunlu olan şeylerdir. Bu yolla gerçekleşen eylemlerde duygu gözardı edilmiştir. Dilekler çok seçi

ci ve kişiseldir. Gereksinimden doğmak zorunda değildir. / Pek çoğunuzun isteklerini gereksinimleriniz ve zorla

nımlı süreçler belirliyor. Mutlu olabilmek için olması gerektiğine inandığınız hedeflerin ardında gerçek dilekleri

nizi arka plana atıyor olabilirsiniz. Dilek olmadan gerçekleşen eylem , sadece olması gerektiğine inandığınız ge

reksinimlere hizmet eder. Ama bunun bedeli , yani vazgeçtiğiniz şeyin mutluluğunuz olduğunu , hayat eninde-

sonunda size gösterecektir. / Seçme özgürlüğünüzü unutmayın / Bir kadının hayatını kurtarmak adına girdiği

bir beraberliğin , seçicilikten uzak olduğunu görmesi o anda pek mümkün olmayabilir. Olması gerektiğine inan

dığı hedefe o kadar kilitlenmiştir ve çevresel faktörleri onu öylesine bu duruma itiyordur ki , her bedeli göze ala

bilir. Göremediği o bedelin büyüklüğü ve sınırlarıdır. Özgürlüğünden vazgeçtiğini ve güdülen kişi olacağını fark

etmez. / Bir erkeğin daha güçlü olmak adına girdiği bir iş ilişkisi , dilek ve duygulardan ziyade, tasarlanmış ve

zorlanmış bir süreçle oluşursa , kişinin kendi kendisi ile samimiyetsizliğini doğurur. Güce kavuşan ama kendisi

ni sevemeyen bireyler oluşur. Bilinç dışında kendini samimiyetsiz bulan ve kendini sevemeyen birey bu sevgi

sizliğini kimi zaman hırçınlıklarla ortaya koyacaktır. Kimi zaman ise sadece yükselen değerlere endekslenmiş

hayatının , kendisine neden anlamsız geldiğini bulamayacak , hırslarına daha da fazla sarılarak mutsuzluğunu

bastırmaya çalışacaktır. Sonuç değişmez, yalnızca kendi duygularından değil , başkalarının da duygularından

mahrum kalan çevresi kalabalık ama yalnız bir birey ortaya çıkar. / Terapilerimde, Sigmund Freud’un ustalık

dönemi eseri olan “Ego ve İd”-de altını çizdiği temel unsuru hiç kaybetmemeye çalışırım. Freud , “Terapist’in

asli görevinin , hastanın egosuna şu ya da bu yolla seçme özgürlüğü vermek” olduğunu belirtmiştir. Sizi siz ya

panın seçim özgürlüğünüz olduğunu , hem kendinize saygınızın , hem başkalarının size sevgisinin ancak bu yol

la mümkün olacağını unutmayın. Yaşamınızda yapmanız gerektiğini düşündüğünüz rutinlere takılıp dilekleriniz

den uzaklaşmayın. Sorumluluklarınızdan kaçmadan , dileyebileceğinizin farkına varın. Yaşamınızda bir değişik

lik istiyorsanız, eyleme geçebilmeniz için önce dileyebilmelisiniz. / Hepinize iyi haftalar.*)

Page 26: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

26

TAM BELA ! (Bkz. Zaman G. 15.08.2008 / sh.24: Kürt siyasetinin çıkmazı ve Ergenekon ,

Fidel Balta*-Sosyal Girişim Derneği Bşk. “… ve maalesef bu

Fitne katilden de dehşet tam belâ , kısım sancılı …” )

Büyük Türkiyemiz “tek millet” korkma ! *********

Temelden yıkıcı kısır tartışma ,

Köksüz söz anlamsız iş şuursuzca !

İnançsız kefere rezil (-eşkiyâ*)

Korkak kalleş hain kindar ruhuyla !

Bölücülük ; kökten karşıtlar “ka-ka” (-yani , hem telâffuz hem de anlam itibariyle-deyim olarak “kötü”(!);

Pis yandaş şerefsiz fasıklar “ ke-ke !” -yine, şive ve anlamca açık vurgusuyla belli: “keyfi yerinde” demek!)

Emperyalist dünya amansız zorba ,

Kundakçı siyaset terör rantiye ! (-Yeter artık kim*mertçe deşifre edecekse … // Bkz. devamı: sh. 25*

İşte içimizde “dert” hep hunharca , -Dikkat, tek konumuz “sosyal ruh -vicdan”…/ Bence Şiir -sh. 518*)

Canyakıcı “sancı (*)” yoz soysuzlaşma ! ……………………………………………………………………….

Dikkat! Tartışma ateşini üfleyip durmak gündemi sıcak tutmak için değilse fitneden başka anlam taşımaz.

Zira ocak ateşinde teenniyi yitiren tezcanlı sabırsız zıt-tutum yemeği pişirmek değil taşırmak / haşlamaktır.

Sabırlı olmak kararlı ısrarlı istikrarlı hem müdakkik hem daha müteyakkız davranmaktır. “Artık kemiğe dayan

dıysa bıçak …” gereken neyse yapılacaktır. T.C. Devleti’mizin güvenlik güçleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri işte

bu belâ “ayrımcılık fitnesi” içeriden bölücülük ve dışarıdan sömürücülük “kaos stratejileri” karşısında vatan ve

millet bütünlüğümüzü savunmak için netâme terörist saldırılara açıktan sıcak savaş başlatmıştır. Hassas sınır

bölgelerimizde devam ettirilen böylesi ciddi mücadeleye rağmen ne demek PKK’cı DTP’li “bağımsızlar (!)”-

gurubu’nun TBMM’de “demokratik haklar adına açıktan Kürtçülük / bölücülük” söylemleri işte eylemleşen

niyetlerine mutabık “kundaklama” örneği bir acaip belge geçmişten bugünlere dek gelişen ve yurdumuzun

bütün bölgelerinde alt-kimlik çatışmasından uzak aksine birbiriyle kaynaşarak kültür farklarını harmanlayan

halkımız içinde tedirginlik uyandıran medya gündemlerinden yansıyan son olaylar ? (Bkz. Ege Telgraf -“Gün

lük Siyasi Akşam Gazetesi”, 31 Aralık 2007 / sh. 8: Gündem “yazı Yorum , Deniz Kezer : Eylemler DTP’li

lerden / … kundaklama eylemine karışan (15) kişi yakalandı. PKK’nın biteceğini gören DTP’lilerin son bir çır

pınışı olduğu anlaşılan bu kundaklama eylemine (8) DTP’li de katılmış. / DTP’nin TBMM’ye girerek bize ne

kazanımlar sağladığı bir kere daha su yüzüne çıkmış oldu böylelikle. Halkın içinde bulunan terör acısını göm

düğü yerden çıkaran DTP’liler ,önce topluma Abdullah Öcalan’ı kazımak istedi. Son olarak sınıra kalkan olup

PKK’yı korumak isteyen DTP, bunlara bir de kundaklamaları ekledi. Görünen tablo o kadar acı ki , insan ister-

istemez “hainleri besliyoruz” demekten alamıyor kendini. Ülkesi adına bir şeyler yapabilmek için TBMM’ye

girenler , vatanı bölme gayreti içindeler. Eline benzin alıp sokak sokak kendine taraftar toplayıp sonra da o ca

hilleri araba yakmaya götüren bu ‘yaşam özürlüler’ hainden başka bir şey olamaz. Olamaz çünkü komşusunun

arabasını , kendi insanının malını (-canını*) kimse böyle yakmaz , böyle (hâince*) kundaklamaz. Kendilerinden

bekleneni yaptılar. Aslında söyleyecek o kadar çok şey var ki … / Ama Türk halkı bu hainliğe asla çanak tut

mayacaktır. Çanak tutanları da bir bir ezecektir. // 2007 böyle geçti : ( … ) Acısıyla tatlısıyla bitirdik bir yılı

daha. 2008 yılının tüm Türkiye’ye barış ve huzur getirmesi dileğiyle.” )

…………..

Bkz.Yevtuşenko / Yaşantım (age. / sh. 98: “… Gençliği inançsızlık çukuruna düşmekten kurtarmanın tek yolu

devrimci ülkülerimizi yenibaştan arınmış kılmaktı. Gençler silahsız bırakılmamalıydılar. Gelecek için savaşta

ellerine silah verilmeliydi. / … Yurdumuzda yer alan olaylar karşısında bu tür şiir çocuksu bir uğraşı olarak

görünüyordu herkese. ( Şu çocuksu uğraş “özet divan”-şiirler için nice senelerdir birçok kovan bal-arısının

peteklerini niçin yaptığına ve nasıl mûcize hüneriyle bu işi başardığına nazar-ı dikkatimce en güzel örnek çalış

ma yöntemi de böyle olmalı diye düşünerek kararlı sabır-sebat ve anlık fırsatları değerlendirmek konusunda

azimkâr ruh-hâlet sünûhatım tıpkı // sh. 112: “… Yeniden karşılaştığımızda ona “Yalnızlık” şiirimi okudum.

Birden ağlamaya başladı. “-Bunu benim için yazmışsınız… Hem de herkes için ,” dedi. Pasternak sık sık coş

kun duygulanmalara koyverir giderdi kendini. “Prolog”-u da ondan sevmişti. O zamanki duyuş havasına çok

uygun düşmüştü çünkü.”// fıtrat-seciyeme göre demekki içten mülhem işimi iyi yapmanın sorumluluğunu duyu

Page 27: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

27

ran sosyal akl-ı vicdan gibi gizemli “iç dil / iç bilinç” câzibe-i sanat tutkusuyla yoğrulmaktayım kendimce!*.)

Fülütten yana zengindik. Şimdi bir borazana ihtiyacımız vardı. / Martinov’un en sonunda yayınlanan kitabı

aslında fülüttü ama , gençler onda bir borazanın “ti”-sesini duydular. (Ola ki , kitaplaşırsa şayet bu benim şiir

ler de “ney”-sesi mi bilmem mümkün mü “fülüt veya borazan” zannımca “keman ya da davul” gibi mi algılana

cak acaba şimdiden ne diyebilirim zaten “Benek-benek kelebek gibi renk-âhenk kitap // Belki içten sever ruh

hepsi feyz-âver hitap!” bilemem gerçek günışığına çıkmamışken a-ha?!) Onu duymak istiyorlardı çünkü. Belki

de, mecazlarının ve abartılı ifadesinin karmaşıklığı yüzünden , onda olmayanı da var sandılar. Böylece, kendi

de şaştı-ya bu işe, lirik şair Martinov’un sesi , o dağdağalı günlerde siyasal bir şairin sesiymiş gibi yankılar sal

maya başladı.“Şaşılacak derecede güçlü bir yankı , bu !” diyordu Martinov kendisi. “Ne günlere kaldık !”/ Ger

çekten de, yarım-ağız mırıldanan bir doğrunun siyaset duvarlarında yankısı onu derhal bir kükremeye çeviriyor

du. / Slutski yayınlamaya başladı. Lakin en iyi şiirlerinin çoğu hâlâ elden ele dolaşıyordu. Belki de (sh. 99:)

o yüzden , herkes onun yayınlanan eserlerinde saklı siyasal anlamlar aramaktaydı. / Oysa daha açık , daha kesin

bir şeye ihtiyaç var gibi geliyordu bana. Retoriğe, tumturaklı söze düşme tehlikesi de yok değildi ama , bir gün

şair Sukonin’le Devrimin ilk yıllarında yazılmış devrimci şiirleri toplayan bir antolojiyi karıştırıyorduk , açıkca

tumturaklı bir üslupla yazılmış olmalarına rağmen ne denli güçlü olduklarını gördük de şaştık o şiirlerin. Reto

rikten retoriğe fark olduğunu o zaman anladım. ( … ) gibi sözler o şiirlerde ilk doğuşlarının olanca arınmışlığıy

la geçiyordu ve coşturuyordu insanı. Birçok kirli elin bayrağımıza sürtünüp onu kirlettiğini ,oysa bayrağın kendi

sinin tertemiz olduğunu o zaman anladım. (…)”// Şiir-sever ruhunla anla ki , işte şu an kalbime doğuveren söz:

ŞİİR-İ İRTİCAL ! 1.

Gemlik-Küçük Kumla’da şu an

Soğuk güz sonrasına işaret ,

Sonbahar kışa dönüşecek !

Bakıyorum da balkonumdan

Ne berrak gökyüzü bugün de

Deniz mavisi dağ yeşili

İşte şu salkım söğüt gibi

Nice yaprak kıpırtısından

İçimde grileşiyor renk ;

Demek kader hiç değişmez öz âyet ,

Gönlümce her dem mevsimleşmek

Canlı sözcük ruhumun sesi

Dilimde al-beyaz şiirce ;

Elimde bayrak Cumhuriyet !

2.

Vatan öz miras atalardan

Toprak kan can namus mayamız

Kültürel irsiyet Türk doğuştan

Ay-yıldız göklerce öz Türk’çe !

Sonsuza dek koruyacağız

İşte en güzel yurt Türkiye !

3.

Ne günlere kaldık “kıyamet” ( Bkz. Vatan G. 28 Ocak 2009 / “kıyamet” hk. sansasyonel haber. /

Net pek güncel artık gelecek ! Güncel “köşe yazılar ve sair haberler de çok ilginç” / Türkiye’nin

Tek güvence Yüce Rabbimiz , nüfus gelişimi hakkında aydınlatıcı bilgiler. // Bir önceki gün ailece

Evrensel mesaj anlamınca Bursa’ya gittik ve hemen ertesi gün yine İzmir’e döndük. Ve işte ,

Tam okuduk yazdık hepimiz bir başka gündem: www.gazetevatan.com “Ülkenin en iyi gazetesi”

Anladık inandık Kur’an-ca(54*1): 30 Ocak … / Davos’ta Gazze krizi “Barış panelinde gerilim / …” )

(“Saat yaklaştı , …”) emr-i âyet Ha , bir de “Ülke tv.” izleyerek gündemleri değerlendirmek gerek!*

Page 28: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

28

Demekki içten duymak gerek ! ( … Yaşam mecaz-ı rüya , yanımda anam-babam ;

4. Gayet genç dinç ve temiz , seziyorum doğrudan !

Kim mesaj-söz dillendirecek “- Döndük gerçek hayata , dünyada öldük tamam ;

Kültür “ruh-u millet” değil mi ? “-Akıbet birlikteyiz , sanki yokken var şu an !

Bizim Yûnus* öğütleyecek Bedensel sır “ruh” amma aklımca anlatamam ;

Kök kaynak “Kitâbullah” belli ! Muhakkak ölmekteyiz , zaten yorumsuz zaman !

5. …………………………………………………..

Gelecek güvencemiz gençler , Ne hikmet “kaderimiz” zaten “çözümsüz” zaman ;

Mertçe önderlerimiz yeni örnek Tek Kur’an rehberimiz , sonsuz yol mutlak beyan !

Sanmayın dünya cennet-misâl , ****************************************

Herkes Türk’çe sözden anlamaz ! HK * 01 Şubat 2009 ( Bornova ) Bayraklı – İZMİR )))

Pek yürekli yiğit şehitlere selâm

Tek kitap bayrak tek ayrılmaz ,

Sonsuz âyet tek gök renk-âhenk

Doğaç söz sanki şiir-i irticâl !

……………………….

Sh. 99 (devamı) : Bayrağımızı o lekelerden temizlemek , devrimci kavramlarımıza kendi içten anlamlarını

yenibaştan kazandırmak bizim görevimizdi. Bunun için de işte, devrimci bildirilerce sade ve güçlü şiirler

yazmak gerekiyordu. / Devrim ülkülerinin arınması üzerine yazdığım bir dizi siyasal şiirin ilki o sıralara

rastlar. / 100: Güçlü kişi zayıf yanını göstermekten çekinmez. / 101: Gençlerin desteğinden yüreklendim ,

(…) Gençlerin şiirlerime ihtiyaç duyduğunu gördüm. Toplumumuzda neyin yanlış olduğunu onlara anlat

makla onları kendi yaşama yolumuza bağlayan inancı yıkmadığımı , güçlendirdiğimi gördüm. / Basının ,

radyonun ve televizyonun , yurt hayatında yer alan hızlı gelişmelere ayak uyduramadıkları ortadaydı. Mil

let , kendisi hakkında gerçeği söylemelerini yazarlarından bekliyordu. / Edebiyat eleştirisi olayların çok

ardından nal topluyordu. / Roman ve hikaye yola koyulmuştu ama yavaş ilerliyordu. / Oysa şiir hızlı gidi

yordu. Bir kere, şiir romandan çabuk yazılabiliyordu. Sonra , daha basılıp yayınlanmadan halk önünde oku

nabiliyordu. Ben de onun için kürsüyü kendime savaş alanı yaptım. / 104: Sovyetler Birliğinde eski ve yeni

kuşak arasındaki çatışma Batı basınında çok abartılmıştır. (…) Genç olmanın , eninde sonunda , tek yolu

vardır : ruh yapısı genç olmak. İşte bu türden bir gençlik eski kuşakla benim kuşağımın en iyi kişilerini kav

gada ve işte birleştiriyor. (…) Aslında , gençlerin zevkleri çeşitlenmiş , ufukları genişlemiştir , o kadar. Dog

macılar işte bunu anlamak istemiyorlar. Bu ne yapılsa önü alınamıyacak eğilimi durdurma telâşı içinde, ulus

lararası ilişkilerde gerginlik yaratma pahasına da olsa , her çareye başvurmuşlardır. / 105: (…) 1957’de Genç

Muhafız dergisi , Ocak sayısının başında , kişilere tapma eğilimine karşı çıkan bir dizi şiirimi yayınladı. /

Sh.111: “(…) Bana kalsa ben bir şairi tıpkı bir ağaç gibi düşünürüm. Hareketsiz durur durduğu yerde, yap

raklarını kıpırdatır. Kimseyi bir yere götürmek onun harcı değildir.” / Gözünün ucuyla bize bir baktı ve sor

du: “Ee,” dedi , “ şairin yalnız kıpırtılı bir ağaç olduğu , kimseyi bir yere götürmek zorunda olmadığı doğru

mu , değil mi ?” / Daha sonra biraz şiir okudu bize. (…) Benden kendi şiirlerimi okumamı istedi. / 115: Sa

natta bütün izm’ler arasında bence realizm , gerçekçilik , sanata en yaraşır olanıdır. Ama benim anladığım

gerçekçilik , yüz ya da bin yüzlü bir şey. Temsilî olması da şart değil . Adam , ev ya da ağaç resmi olmasa

da , hayattan gelen ve insanı aklıyla , yüreğiyle duygulandıran herşey gerçekçidir benim gözümde. / Öte yan

dan bir resim ne kadar adam , ev, ağaç resmi olursa olsun , eğer onda hayat yoksa , eğer benimle bir ilişki

kurmuyorsa , o resim tam bir soyutlamadır ve başka bir şey olamaz. / Bana sorarsanız , gerçekçilik ve soyut

çuluk kavramlarını yeniden tanımlamalıyız derim . Ben şu anlattığım anlamda soyut sanata karşıyım. / 120:

Her ülkeden , her renkte binlerce genci bir araya getirip sokaklarda kaynaştıran Moskova Gençlik Şenliği

benim için çok önemli bir dönüm noktası oldu. Geleceğin bir taslağıydı , bir yerde. Eluard’ın “Bireyin uf

kundan , insanlığın ufkuna” sözü sık sık içimde yankılar buluyordu. Bana öyle geliyordu ki , kendi yurdu

muzdaki iyi insanları bir araya getirmeye savaşmakla yetinmemeliydik biz. Bütün yeryüzünün iyi insanla

rını bir araya getirmeye savaşmalıydık. Şiirimin amaçlarından biri oldu bu da. / Nasıl evvelce yurdum üze

rinde bir sorumluluk duygusu taşıyor idiysem , şimdi de bütün dünyaya karşı sorumlu görüyordum kendimi.

Gittiğim yerlerde aradığım şey, güzel manzaralar ya da tarihî kalıntılar değil , nerde olursa olsun yalana ,

Page 29: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

29

keyfî davranışa , insanın insanı sömürmesine karşı yürekten savaş vermeye hazır insanlar oldu. Nereye git

tiysem buldum böylelerini. / 127-8: Dogmacılar toplumumuzda demokratlaşma sürecini durdurmak için el

lerine geçen her bir fırsatı kullanmışlardır , hâlâ da kullanıyorlar , ve de kullanacaklardır. Bu apaçık ortada

olan bir gerçek. / Ben de apaçık görüyorum bu gerçeği. / Şunu da biliyorum ki , ( … ) Gözlerim açık bütün

bunlara da. / Yine de, Stalin’in ölümünden bu yana ülkemizde yer alan devâsâ değişiklikleri görmemek için

insanın gözü kör olmalı. 1953’ten bu yana olagelen şey bir manevi devrimdir ve bu devrim bizden büyük

bir sabır ve dikkat bekliyor. Geçmişimizden alıp geleceğe götüreceğimiz şeylerle, büsbütün geride bıraka

cağımız şeylerin neler olduğunu kendi kendimize kesinlikle söylemeliyiz. / Bazen geçmiş hakkında çok faz

la konuştuğumuzu söylüyorlar bize. Öyle de olsa , bizim için geçmiş hakkında konuşmak , gelecek hakkında

konuşmak demektir. ( … ) Halkımın gelecek uğrunda verdiği kahramanca savaşta yer aldığım , ona seyirci

kalmadığım için kıvanç duyuyorum. / Halkım için olduğu kadar kendim için de yolun açık olduğuna , çok

şeylerin ilerde gerçekleşeceğine inanmak dileğimdir.”)

ÖZGÜN PARADİGMA*

Temel-köklü kavrayış için öncü-özgün paradigma* arayışına yol açacak kitaplar arasından seçki*-önceliği ,

işte şu ikicik örnek (konu ve eser *) hakkında acaba sizin düşünceniz daha mı farklı yoksa buna uygun mu ?

1. (Bkz. Atatürk ve kayıp kıta Mu / “Atatürk’ün emriyle araştırılan kayıp medeniyet”, Sinan Meydan ,

Truva Yayınları / No. 67 – İst. 2006 // Sh. 218: “ … Atatürk , ömrünün son iki yılında kayıp kıta Mu’nun

izlerini aramıştı. / … sonunda aradığı sorunun yanıtını bulmuştu. / … araştırmaların sonuçları bugüne kadar

saklı kaldı , ama bugün tüm ayrıntılarıyla gün ışığına çıktı. / … keşfedilmeyi bekleyen Mu* kıtası da belki

bir gün günışığına çıkar , kimbilir !”)

2. (Bkz. Ferrari’sini Satan Bilge , Robin S. Sharma , (Türkçeye Çeviren: Osman Özkan) 2005 GOA Yayın

ları / Sh. 176: Yaşamın en üstün Amacı / Sh. 177: ( … ) “Bu harika bir başlangıç noktası olur. Ama ben bu

nu çok daha felsefi bir açıdan ele alıyorum. Sana bu dünyadaki rolüne ilişkin yeni bir paradigma’yı benimse

meni öneriyorum.” / “Yine kafamı karıştırdın , paradigma(*) terimini biraz açıklar mısın ? Bu bana biraz

yabancı.” / “Bir paradigma olaylara veya genelde yaşama bakış biçimi anlamına gelir basitçe. Kimi insanlar

yarısına kadar dolu bir bardağın boş kısmını görür. İyimserler ise yarısı dolu olarak. Onlar aynı koşulları fark

lı yorumlar-lar , çünkü farklı bir paradigma’yı benimsemişlerdir. Paradigma , yaşamındaki iç ve dış olaylara

içinden baktığın mercektir.” / “O halde amacıma ilişkin yeni bir paradigma benimsememi söylerken yaşama

bakışımı değiştirmem gerektiğini mi kastediyorsun ?” / “Bir bakıma. Yaşam kaliteni hissedilir biçimde iyileş

tirmek istiyorsan , neden burada , dünyada olduğuna yeni bir perspektifle bakmalısın. / …”)

İNSİYATİF PERSPEKTİF

1.

Gözüm gönlümce özüm öz sözümce

Işık-renk “kitap beden evren” tek can

Baktım niyetimce hep yenibaştan

Ne gözlemler yaptım yazdım kendimce ( Bkz. Zaman G. 05 Şubat 2009 / sh. 19: Açık Defter ,

Gördüm duydum duygusal düşündüm de Beşir Ayvazoğlu : “Bir aylaklık hikâyesi / … İstanbul ,

Nice endişelerle sarsıldım günboyu insanı tarih okumaya zorlayan şehirdir ; etrafınıza bilerek

Korkular üzüntüler sevinçler yaşadım bakarsanız üst üste zamanları yaşıyormuş gibi tuhaf bir

Şu anlık olaylar anaforundan farksız hisse kapılırsınız. Belki inanamayacaksınız, … / … ve

Zaman sularında akıp gidiyor ruhum ey İstanbullular siz siz olun , yaşadığınız şehrin kıymetini

Bak kaç kez sabah-akşam tam saat-i visâl bilin , lodosların yalancı yazları devam ederken çıkın şöy

Bak kaç yıllar tez geçivermiş şimdiki hâl le, hava alın biraz. Gerçek Türkiye’nin televizyon ekran

Kimi an hep herşey yalanımsı bir rüya larında ve gazetelerin birinci sayfalarında görünenden

Hayâller de gerçekler kadar acımasız çok farklı olduğunu göreceksiniz.” ))))))))))))))))))))))))

Page 30: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

30

Sandım ki kitaplar da hiç aldatmazmış-ya Sh. 50 ve 53: ( Bkz. Prof. Dr. Ahmet Çelikkol ,

Şuur aynasında dünya-mı (?!)yansıtan ışık Tarih Psikiyatri Divanında* / sh. 212 ve 217’nin

Benlik gölge misâli içimde evrensel “giz” sonuna şu iki soruyu derkenar kaydetmek ve de

Tek “sonsuz güç” kuşatmış şeksiz her yandan buna benzer daha değişik konularda bazı ilginç

Ancak Kur’an-ca “Allah” hakikat Rabbim , cevaplar açıklayıcı başka notlar da yazıvermek

Mûcizat gözönünde âyetlerle uyandım ! istedim bu kitabı okurken. Doğrudan yazarına

İnandım anladıkça aydınlandım tam içten sormak mı daha uygun acaba onaylar mı konuya

Gerçek gönlüme mülhem “şiir gibi” insiyak ! bakış açısına göre doğrular mı bu tarz anlayışımı ?

2. İşte “ek örnek” şu iki konuya ilişkin sorularım:

Aklımca kafam mikyasında “yorum” Sözkonusu / sh. 212: Papa ile Hawking arasında

Mürşit tek “el-Kitab” başka yol yok kaçamak ! konuşulup da açıklanmayan bilimsel gizem’in özü

Muhkemât “yorumsuz hakikat” yolum , hakkında diyorum ki , İslam ve Kur’an anlamınca

Okuduğum “meâl” lâfızlarla konuşmak ! en temel inanç olarak özgün varoluş yorumundan

Yaşamakça algılanmazsa anlamsız zaten ibaret “sırr-ı vahdet: tek-lik” kavramını çağrıştıran

Ne sonsuz mûcize “emr-i âyet” tam mesaj , bu “tekillik” (*) gizemi mi , ne dersiniz ?

Ayetler okunmazsa alem*-ler konuşmaz ! Sh. 217: Bavyera’nın lunatik kralı’nın bugün turist

Söz-hitap (2*2.“zâlik-el’Kitâbü lâ-raybe fîh”)* cezbeden şatoları hakkında değerlendirmenin sonu

Hak Kitap tek Rabbimiz’den vahy-i îcâz ! yazarına “paradoksal” sözler düşündürdüğüne göre,

O ancak “gizlice” hem de “enbiyâsı diliyle” herhalde kendi tarihimiz için de aynı düşüncelerle

Açık konuşmakta , konuşturmakla da besbelli; sormalı ve kendimizi de sorgulamalıyız bu konuda.

Demekki insan nâtıka sırrınca düşünmeli ! Evet; tam sorgulamak ve doğru kavramak gerekiyor

İrâde mutlak kader gizemince enteresan insiyatif kendi tarihimizi de detaylı inceleyip irdeleyerek :

Sanki gönlümce bakış şu zihinsel perspektif ! Baştan sona bütünüyle Türk tarihi ve özellikle de

……………………………………………... Osmanlı padişahları hakkında yanlış ve kavrayışsız

Fart-ı aşkımla yandım feryâdım duâlarım , sözlere karşın ne demeli , işte eserlerine tüm dünya

Hak emr-i âyetince (39*39) cevap belli nitekim ! hayranlıkla bakarken; bazı aydınlarımız maalesef

Ancak Kur’an-ca “Allah” hakikat yüce Rabbim , göremiyor tarih mirasımızın müstesna görkemini ?!

Mûciz Zat* takdîrince emânıyla uyandım ! Kitabın değeri bizce doğru düşünmeyi öğretmesi-*)

(Bkz. Sosyal Değişme ve Dinî Normlar , Yard. Doç. Dr. Ali Coşkun , Dem Yayınları “Ensar Neşriyat” –

İst.2005 / Sh. 14: “… uluslar-arası hukuk belgelerine imza koyan Türk Toplumu (Bence, Türkiye sevdalısı

halkımızın ulusal bütünlüğü anlamında“Türk Milleti”- H.K.) bir taraftan Laik Hukuk normları ,bir taraftan

demokrasi ve insan haklarını yaşamaya çalışması ,ve bir taraftan da dinî norm ve değerleri önceki norm ve

değerlerle bağdaştırarak uygulamaya çalışmasıyla model ve örnek bir toplum , laboratuar konumundadır.( … )

Bu araştırma geleneksel , modern ve post-modern sosyal değişme modelleri bağlamında İstanbul ana kitlesin

den oluşturulan örneklemden hareketle sözkonusu çağdaş İslami yorumların halk katındaki durumunu tespit

etmek amacındadır.

Sh. 18: … Genel bir kanı olarak geleneksel toplumlarda veya modernlik öncesi çağlarda din kurumunun ,

günümüzün modern toplumlarında ise daha çok ekonomi kurumunun merkezî bir konumda olduğunu söyle

mek mümkündür. Bu kanı toplumların çeşitli tarihî evrelerinde farklı kurumların eksen kurum olduğunu ya da

kurumlar arasında bir etkileşimin varolabileceğini gözardı etmez./Toplumda sosyal kontrolü sağlama ve birey

lere kalıplaşmış davranış modelleri sunma görevine sahip birtakım kurallar yahut normlar vardır : … / sosyal

… “örf ve âdetler*” / din … / ahlâk … / hukuk … / ve moda kuralları. Bunlar çoğunlukla birbiri içerisine

geçmiş vaziyettedir. Bir kimse günlük hayatta bu kuralları çoğunlukla birbirinden ayıramaz.Bunların bir kısmı

yazılıdır bir kısmı ise değil. Din kuralları genellikle kutsal kitaplarda yazılı olarak bildirilir ve değişmezlik

özelliği ağır basan kurallardır. İslam’da hukuk kuralları din kurallarıyla iç içedir. / İslam Hukuku’nun mahi

yeti ve özellikle sosyal değişme karşısındaki tavrı , bugün üzerinde çok durulan ve tartışılan bir konudur. Bu

hukukun bir taraftan kesin ve değişmez dinî hükümler içerdiği , bu yüzden de değişime kapalı olduğu iddia

edilirken , diğer taraftan sabit prensipler çerçevesinde dinamik bir yapıya sahip olduğu da ifade edilmektedir.

Sh. 19: (…) İslam Hukuku , esas olarak dinî kaygılarla hareket eden bir “hukukçular hukuku” olarak (tavsif)

Page 31: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

31

vasıf edildiğinden her ne kadar hukukçuların sosyal olguyu göz önüne aldıkları inkâr edilemese de,

başat(*) konum sosyolojik hukuk teorisinde olduğu gibi topluma değil , kanun koyucu(*)’ya aittir.

Sh. 23-4: İslamî hükümlerin sosyal değişmeye parelel olarak değişebileceğini konu edinen çalışmamızın

bu aşamasında İslamî hükümlerin kaynaklarının veya delillerinin hiyerarşisi büyük bir öneme sahiptir. ( … )

Bu arada şaşırtıcı bir nokta da bazı İslam hukukçularının kaynakların sıralaması veya hiyerarşisinin değiş

mesi gerektiği yönündeki kanaatleridir. Meselâ: Ali Bardakoğlu’na göre “fıkhın oluşumundaki fıkhî düşün

cenin , İslam toplumundaki hukuk tefekkürünün ve bunların ürünü olan bilgilerin oluşumunda Kur’an , Sün

net , İcma’ ve Kıyas hiyerarşisi aslında doğru değil , belki bunun tersi doğrudur. Yani oluşumda asıl belirle

yici faktör reydir. Bütün fıkıh külliyatının (re’y: görüş) rey üzerine, bireysel çaba ve bakış açısı üzerine ku

rulduğunu söylersek abartmış olmayız. ( … ) Sh. 211: Araştırmanın teorik çerçevesiyle ilgili bulguların ba

şında sosyal değişmeyle birlikte dinin ve dini normların bağımlı bir değişken olarak yer aldığı ve sosyal de

ğişmeden etkilendiği noktasıdır. Hatta bu durum o kadar ileri boyutlara varmaktadır ki , bazı İslam hukuk

çuları (*) moderleşmenin getirdiği akılcılık (*) süreciyle birlikte dinî hükümlerin kaynağı(kaynakları)nın

sıralamasının geleneksel biçimde değil , akıl merkezli ve tersine olması gerektiğini öne sürebilmektedir.

Yani , ( … ) şeklindeki sıralamayı tersine çevirmeyi önerebilmektedir. (Bkz.Yaşamakça*/ sh. 653-6: “…”)

Sh. 61: … ve değişme olgusunun birçok faktörlerin karşılıklı etkileşimi veya birleşiminin bir sonucu olduğu

anlaşılmaktadır. / Öte yandan , bütün bu faktörlerin enteraksiyonu içerisinde rol alan ve böylece sosyal tari

hi ve toplumun değişme seyrini ve kaderini belirleyenler de insanlar olmaktadırlar. Zaten böyle olduğu için

dir ki , Kur’an-ı Kerim’de de : “Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onun durumunu değişti

rici değildir.” (Ra’d: 11 ve Enfal: 53) buyurulmaktadır ve şu hâle göre sosyal değişmenin âmilleri insanlar

dır. ( … ) Her hâlükârda oldukça karmaşık bir süreç olan sosyal değişme olgusu toplumda birçok direnişleri

de beraberinde getirmektedir. Çünkü insanların alışılmış hayat düzenlerini değiştirmeleri hiç de sanıldığı ka

dar kolay bir iş değildir. Nitekim “gelenek” dediğimiz sosyal hadise, toplum hayatını belli bir dengede tut

maya yönelik tipik bir sosyal gerçekliktir. Keza aslında “değişme” dediğimiz olgu da toplum hayatını daha

ileri bir seviyede dengelemeyi hedeflemektedir. / Sh.62: … ve bu bakımdan da aslında birbirlerini tamamla

yan mekanizmalardan başka bir şey değildirler. / Bütün bu karmaşık süreçler içerisinde, …”)

Bkz. (8*53. Bu böyledir. Çünkü Allah bir topluma lütfettiği nimeti , o toplum öz benliklerindekini değiştir

medikçe, değiştirmemiştir. Ve Allah , iyice işiten , gereğince bilendir.)* (13*11. Her biri için onu önünden

ve arkasından izleyen gözcüler (*) vardır ki , kendisini Allah’ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler.

Gerçek şu ki Allah , bir toplumun maruz kaldığı şeyleri , onlar , iç dünyalarındakini değiştirmedikçe, değiş

tirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için

Allah dışında koruyucu bir dost da olamaz.)*

…………………………………………….

(Bkz. Vatan G. 26 Ocak 2008 / sh.19: Mustafa Kutlu / Uğur Mumcu’dan mektup var ! Tam 15 yıl 2 gün önce

kalleşçe öldürülen Uğur Mumcu , 25 Ağustos 1975’te “Sesleniş” isimli o meşhur yazısını yazmıştı. Cumhuriyet

devrimi yolunda ölenlerden söz ediyor ve (Zülfü Livaneli’nin o dönemde çok bilinen şarkısının sözlerinden yo

la çıkarak), onların ağzından “Unutma bizi” diyordu … / Dün Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Uğur Mumcu anı

sına Konya’da düzenlediği “Cumhuriyet Devrimleri ve Şehitler ” konulu konferansın konuşmacısıydım. Konya’

ya gitmeden önceki son gece, rüyamda Uğur Abi’yi gördüm … / Heyecanlanıp, “Abi… Oralardan Türkiye’nin

bugünkü hali nasıl görünüyor ? Eğer o yazıyı bugün yazsaydın , neler derdin” dedim … / Rüyanın gerisini hatır

lamıyorum ama ertesi sabah bilgisayarımı açtığımda “umumcu@ötedunya.com”(?!)’dan gelmiş bir mektubun

beni beklediğini gördüm. / Uğur Abi beni kırmamış ve bugünkü duygularını paylaşmıştı … / İşte o mektup : /

“Sesleniş (2)* Vurulmuştuk , asılmıştık öldürülmüştük … / Bizim de sevdalarımız, hırslarımız, zaaflarımız var

dı … / Biz de bilirdik , tuttuğumuz taşı altına çevirmeyi ! / Ama zor bir işe soyunduk ve bu dibi delik dünyayı*

adam edebileceğimizi düşündük ! / Bunun için de binlerce genç yürek , elele verdik … / Ölüp gidebilirdik; göze

almıştık bunu … / Tek korkumuz unutulmaktı; o yüzden ‘unutma bizi’ demiştik sana … / Ama sen küçük çıkar

ların peşine düşüp, bizi unuttun ey halkım , affetmem seni ! / … Senin pırıl pırıl bir dünyada yaşamanı sağlamak

için öldüğümüzü unuttun ey halkım … / Hain güçlerin oyuncağı ettin kendini … / Beyaz cam(tv)’dan , gazeteler

den , sinemalardan yaptıkları dolduruşa kandın … / Nereden geldiğini , kim olduğunu , neler yapabileceğini dü

Page 32: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

32

şünmedin uzun bir zamandır … / Sana söylenen her yalana inandın … / İşte biz asıl , senin bu hallere düştüğünü

görünce öldük ey halkım , affetmem seni … / Fidan gibi genç kızlar , bugün bir metrekare bez parçasıyla kafese

kapattı , (Bkz. aynı sayfa: İktidara yakın yazarlar istiyor / “Türban her yerde serbest olsun’ baskısı / Türban ser

bestisi için arayış içinde olan AKP İslamcı basın tarafından eleştiriliyor. Birçok yazar, kamu hizmeti verenlerin

de türban takabilmesini istiyor / AKP Konya Milletvekili “TBMM Anayasa Komisyonu üyesi” Hüsnü Tuna:

‘Hedefimiz kamu çalışanına da türbanı getirmek’ // Bugün G.- Ahmet Taşgetiren: ‘Bütün alanlarda takmak ister

ler’ … // Milli Gazete – Zeki Ceyhan: ‘Hanımların sıkıntısı sürecek’ // Vakit – Merve Kavakçı: ‘Kamu hizmeti

ayrımı tehlikeli’ … // Yeni Şafak – Hayrettin Karaman: ‘İslami kesimi tatmin etmez’ // ve, Sami Hocaoğlu:‘Üç

te biri kalkacak , üçte ikisi kalacak’ / Başörtüsüne karşı çıkanları bir istatistiğe tabi tutabilseydik , hepsinin aklını

alkolle örten (!) cinsinden olduğunu görürdük. Onlarınki dine karşı bitmek bilmez bir kan davası. Peki , bu ülke

de başörtüsüne karşı olanların aklını örtenler olması bir sürpriz mi ? Hayır. Zira bu ülkede başörtüsüne karşı sa

vaşın aslında İslam’a karşı verilen savaş olduğunu bilmeyen yok. İrtica , İslam’ın kod adı gibi kullanılıyordu

bu zümre tarafından. Başörtüsü de İslam’ın simgesi yapıldı. Hayır hayır, başörtülüler tarafından değil. Aksine

ona düşman olanlar tarafından. ( … ) Hükümet yüksekokullardaki yasağı kaldırmak için düğmeye bastı. İyi

de, bu gerçekleştiği takdirde yasağın sadece üçte biri kalkmış olacak. Üçte ikisi kalacak: Ortaöğretimdeki ve ka

mudaki yasak. / Okurlarım arasından , ‘Yahu , bu kadarcığı için bile malum güruh(*)’un çıkardığı toz-dumanı

görmüyor musun ?’ diyenler çıkacaktır.) geleceğimiz kadar parlak saçlarını … / Hayat, şakırdayan bir şelale gibi

değil; doldurulmaktan korkulan bir beyaz defter sayfası gibi duruyor önlerinde … / En az bizim kadar saf ve te

mizler … / Onlar da yirmi yaşında , … / Onlar da işkencecilerin acımasız ellerine terk edilmiş halde … / Ama

bizden tek farkları , bunun farkında bile olmamaları ! / Çünkü küçücük yürekleriyle direnebilmelerini asla öğret

medin onlara … / Bu yüzden yobazın , din tacirinin suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi , taptaze inançla fırlatıp

atamıyorlar duygularını. / Biz bu teslimiyet için mi can verdik ey halkım , affetmem seni ! // Bağımsızlık , Mus

tafa Kemal’den armağandı bize. (Not: Belli bir zümreye değil ,topyekün milletimize! / H.K.) Sırf sen eski karan

lık günlere dönme diye … / Sırf zincirlerini kır, insan gibi yaşa diye … / Ölmeyi bile göze alıp, ölmüştük sonun

da … / Hiçbir zaman; Kemalizm’i anayasadan çıkarmaya çalıştıklarında seyirci kaldığın o günkü kadar ölmemiş

tik ama! / ‘Özgürlük’ diyerek ,‘demokrasi’ diyerek kırmızı-beyaz bayrağı yeşil(*)’e boyamak isteyenlere kandın

ey halkım , affetmem seni ! // Egemenliğimiz; ABD Başkanı’nın iki dudağı arasında artık … / Ülkemizi savun

mak için bile izin almamız gerekiyor o şımarık işgalci(*)’den … / Kurtuluş savaşı’nda emperyalizme karşı dalga

landırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmek değil miydi senin görevin oysa ? / Sen bunu bile sineye çektin,

kabullendin , isyan etmedin … / Kurtuluş Savaşı kahramanlarına ihanet edenlere seyirci kaldın ey halkım; affet

mem seni ! // … Sen , bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifeni unuttun ey halkım; affetmem seni ! // İşte bu yüz

den , biz şimdi burada yastayız … / “Madem böyle olacaktı , biz neden öldük o zaman” diye hayıflanıyorsak ;

nâmerdiz ! / Sadece; “Ah … Biz hâlâ yaşıyor olmalıydık” diye isyan içindeyiz ey halkım , affetmem seni …/ *

Sh.20: “Gündem” / Can Ataklı: Şaşırdım “Meğer darbe olacakmış ( … )” / “Evlendikten sonra erkek ve kadın ,

yazı tura gibidir ; asla yüz yüze gelmezler, ancak hep beraberdirler.”- Hemant Joshi* / Çok güldüm: Bu da bir

şey mi ? / … İşte, çocuk karnesini almış. Ama öğretmeni karneyle birlikte bir not yollamış çocuğun babasına.

“Oğlunuz çok konuşuyor.” Notu okuyan baba , okullar açılınca öğretmenine vermesi için notun altına cevap

yazmış: “Bu da bir şey mi; siz, bir de annesini görün.” ) Espri ince düşüncenin beynimizdeki sinirleri gıdıklama

ustalığına hayranlık uyandırmazsa söylenen söz ve vurgulanan nükte neye yarar muhatabını da bulmamışsa ?!(*)

………………………………………………………………………

Yıllardan beri “öze dönüş” konusunda hem kendi adıma , hem de milletimiz yararına köklü bir felsefe (dünya

görüşü ve hayat anlayışı) oluşturmak , kendimce özgün idrâk ve yoğun şuur (ruh huzuruna erdirici bilinç) geliş

tirmek istediğim için , çok yönlü araştırmaya merakımla hakikaten her çeşit kitaplar okumaya ihtiyaç duymakta

ve gerçekten “netice-i kelâm” tam sonuç olarak kavrayışımı , sanki iç dünyamın dışında daha başka anlayışlarla

da karşılaştırıp test etmek bakımından temel inanç ve düşüncelerimi paylaşacak dost okuyucular bulabilmek

ya da topluma asıl kök kaynaktan bazı uyarıcı mesajlar aktarıp bari birkaç söz ulaştırabilmek gayesi / ideali taşı

yan bu tarz deneme “eleştirici fikirleri değerlendirici yorumsamalardan ibaret duygu ve düşüncelerim(: iç dil)’

in nefes sesi , işte şiirimsi özet !” yazmaktan da hoşlanmaktayım. Nitekim bu yüzden hep böyle özgün çalışma

ların ürünü söz sanatının güzel örneklerini seviyor ve edebiyatımıza katkı sağlayan her tip düşünce anlatımları

na “vicdan özgürlüğünün kozmik gerçekliği adına” saygıyla değer veriyor , ancak Kur’an (*) merkezli inançla

Page 33: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

33

içtenlik kökenini içselleştirici bilinç ve eylem dinamizmi İslâm(*) kavrayışına yol açan felsefe (emr-i âyet: aklı

işletme)’yi hep beğeniyorum da anlayışımca “öncelik örnek” (Bkz. adıgeçen iki-üç kitap misal !) gerçek tarih

perspektifi , işte hakikat düşüncesiyle çağımızı sorgulayan uyanık kafa / sağlam mantık kontrolünü özümseyip

bilinç yoğunlaşması gönlümde derinleşmeyi “subjektif ilham metodu / özgün kavrayışlara yol arayan duyarlı

lık şiirim” içgörü ve dış gözlem “meleke-i müdrike” (Bkz. Osmanlıca-Türkçe / İslamî-ilmî-edebî-felsefî / Yeni

Lûgat, Abdullah Yeğin , Hizmet Vakfı Yayınları-İst. 1991/ “Meleke: Yineleyerek yapılan bir iş ve deneyimden

sonra oluşan bilgi ve beceri.” İşte buna bağlı “Müdrike: İdrâk kuvveti , akıl. Anlama kabiliyeti.”) aklın gücü

ölçüsünde anlamak / anlamlandırmak yeteneğimle “Rabbim’e hamd” diye-biliyorum ve hep benimsiyorum ;

mutluluk*hiss-i şiir , Rabbim’in nimet-i hamd* Din-i Hak yoluna erdirici Kur’an Dili’nce: “elhamdülillah !”

MÜLHEM ŞUUR

İşte mevhibe ilham , şiir şuurdan nakış

Rabbim , şiirim merak içten mesaj uyarış !

1.

Nice mûcize zaman canlı fıtratta akış

Öz hak hitâb-ı kalbin nabzınca anlık irfan !

İşte her hece bir an ayn-ı insanca nakış

Söz tek Kitâb-ı vahy’in nazmınca akl-ı vicdan !

2.

Gerçek arayış şu an ancak Kur’an-ca bakış

Şu dem konuşturan kim müdrikât lügatından ?!

Demek kavrayış candan nabz-ı “iykan” uyanış

Mülhem şuur Rabbim’in takdîrat ihsânından !

Not: Dikkatli bir rikkat-i iştiyakla anlamak için , içten “niyet-i idrâk” köküne bağlı ve künhüne bağımlı

kafayı kalbin nabzını duyacak kadar hassas sabr-ı ruh huzurunca cankulağına ayarlı tutmak gerekiyor.

Rabbimiz sonsuz yaratıcılık gücüne en açık kanıt değerinde gerçekten eşsiz bir “nükte-i nefha” anlamlı ruh

duyarlılığıyla donanımlı “ideal dizayn” her noktacık zerrâtınca “canlı örnek” tam mükemmel heykel-i beden

sûret-i sîret yaratmış ve şuur aynasında yansıyan nice evrensel boyutsu varlıklar arasında Hz.Adem ve eşi

Havva’dan “zürriyet” türetmiş de işte yeryüzü ve gökyüzünden ibaret dünyamızı içten öznel müstakil ve dıştan

nesnel müşterek görüntüde algılanan kemiyet ve keyfiyetler içinde cennet ve cehennem-misâl “mahşer vitrini”

gibi ibret-i hikmet dünya “âyetler-uyarılar (*)” karşısında aklımızca üstün ve irâdemizce özgün fıtratta özgür

düşünceler ve eylemler üretmeye yetenekli insan yapmış bizi nitekim (Bkz. Zaman G. 02 Aralık 2007 Pazar*/

eki’ndeki ilk sayfa’da bazı yazılar : “Antarktika’da Ay provası … / Asyalılar , geç keşfettikleri gökyüzüne

yönelik planlar yapadursun , bu ‘alemin kralı Amerika’ Antarktika’da astronot yetiştiriyor. Nasa* 2018’de

Ay’a gitmeyi hedefliyor. ‘E zaten gitmemişler miydi yahu , bu da nereden çıktı ?’ demeyin. Bu kez günübir

lik değil , yatıya gidiyorlar !” // “Amerika’da ortaya çıkan freegan akımı , israfı protesto ediyor / Cepten de

ğil , çöpten yiyorlar ! ( … ) Freeganizm akımı ilk olarak Amerika’da ortaya çıktı. Etkisi Türkiye’ye ulaşır mı

bilinmez; ama geçtiğimiz yıldan beri büyük hızla başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerine yayılıyor.” //

“Burç fm’de ‘Diriliş’ burcu … / Sezai Karakoç, Türk edebiyatının yaşayan en önemli şair ve düşünce adam

larından biri. Beş kuşak onun eserleriyle büyüdü. Elliyi aşkın eserle bir medeniyetin teorisini inşa etti , şiirini

yazdı. Yazar Saadettin Acar , Burç fm’de kırk hafta boyunca kırk ayrı kişiyle Sezai Karakoç’u konuştu.” //

Bu konular arasında daha bir derinleştirici içerikte birkaç yazıdan kısaca alıntılarla artık gerçekten noktala

mak-tamamlamak istiyorum aktüel medya yayınlarına bağımlı çalışmalarımı bitiriyorum son kez sanki hep

sini de bütün-bütün benimsediğim halde ancak bir kısmını ilâve edip bununla yetinmeyi yeğliyorum , meselâ:

Sh. 4 ; Ahmet Turan Alkan : “Serbest çağrışımla nasıl dilekçe yazılır ?” // Sh. 5: “Türk sineması makyajını

tazeliyor / Rahime Sezgin ( … )” Makyaj, artık bir sanat dalı / Ahsen Gülkaya.“–Derya Ergün: Atatürk’ü

makyajsız oynayamazsınız ( …)” // Sh. 6: Mustafa Armağan , İşte Karabekir’in “yakılan hatıratı”ndaki Vah

dettin* … / Karabekir’in anlattıkları burada bitiyor. Şimdi yine soralım : Bizzat Karabekir ve Atatürk’ün

Page 34: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

34

ağzından “ümidimiz sizdedir ” ve “devleti kurtarabilirsiniz” diyen bir Vahdettin nasıl hain olabiliyor ? Yoksa

Jean Genet’nin dediği gibi “Tarih , bizi çarpık çurpuk insanlar haline getirmek için düzenlenmiş bir aldatma

ca”-dan mı ibarettir ? // Sh. 8: Çim yemeyi başardığımız zaman kapitalizm kaybedecek / “Bülent Akyürek

underground (*) bir yazar ve Ankara’da yaşıyor. Yılgın Türkler’in ardından … ‘Seviyorum .. / “Seviyordum

Söyleyemedim” kitabı yine “Yılgın Türkler”-in halleri üzerine ironik değiniler içeriyor. Kitabın ismi nereden

çıktı ? Sevdiğimizi söyleyebilseydik ne değişirdi ? ( … ) Neden “Çılgın Türk” olmak yerine “Yılgın …” olma

yı yeğliyorsun ? (…) Batı’ya karşı bu kadar güvensiz ve nefret içinde olma bilincinin çıkış noktası nedir ?

(…) Kitapların çok satarken birden ocakçılık yapmaya , pet şişe toplamaya başladın. Yazının gücüne dair

inancını zaman zaman kaybettiğin sonucunu mu çıkarmalıyım buradan ? “Yazının gücüne inansaydım baltayı

çıkarmazdım. Baltayla ağaç kesmeden kağıt yapamaz ve yazı yazamazsın.Yazar, yazıya inanan cahil adamdır.

Söz avamın cehalet dolu bilgeliğidir. (“Cennet, kılıçların gölgesi altındadır.”) diyor Efendimiz. Bir güzellik

korunacaksa elimizin altında balta olmalı. Bağımsız bir yazar olabilmek için büyük diyet ödedim. Açlık sınırın

da yaşadım. Bu dönemlerde yazı yazmayı hep bırakırım; çünkü ihtiyaçlardan dolayı dillerim dolaşabilir diye.

O yüzden erkek gibi çalışmaya başlarım. Kitaplarımın çok sattığı dönemlerde de şımarıp kendimi kaybetmemek

için garip işlerde çalışırım. Bütün vücudu protez , hastalıklı , 44 kilo bir adam olmasaydım kitap yazmazdım.

Biraz daha konuşursak Freud* haklı çıkacak !” / Onbin kitap okumuş biri olarak , yine onbin kitap okuduğunu

söyleyen Nihat Genç* ile polemik yaşadın. Çok okuyan iki insanın geldiği son noktanın burası olması tuhaf

değil mi ? “N. Genç’in şu sözünü eleştiriyorum: ( … ) Eğer beni susturmaya devam ederse kendisiyle ilgili bir

kitap yazacağım. Ben yapayalnız bir adamım , sadece Rabbim’e güvenerek yazıyorum.” / Kapitalizmle nasıl

baş ediyorsun peki ? “Nadir yemek yerim. Bir gün olsun canım bir şey istemedi. Giyim kuşam sevmem.

Teknolojiyi takip etmem. Çayım ve sigaram dışında lüksüm yok. Bir köpeğin giderinin yarısına yaşıyorum.

Üç yıl önce çim* yiyebilir miyim diye denemeler yaptım. Çok şükür zorda kalınca yeniliyormuş. Çim yemeyi

başaracağımıza inandığımız an kapitalizm kaybedecek !” (… / Bir turist’e dilini bilmediğimiz halde niçin

bağırarak anlatırız ? “Çok uzak ülkeden geldiği için bizi duymayabilir diye.” / Dünya Türklerin eline geçse

ne olur ? “İnsanlık , uzayda cirit atıyor. Bu gidişle dünya bize kalacak zaten.” ((Bkz. Fıkır Fıkır Fıkralar “Yaka

moz”/ sh. 169: “… Herkes bir gün uzaya çıkacak ve dünya Türklere kalacak.”)) -H. Salih Zengin // Sh. 9:

Elif Şafak , “99 kapılı bir kitap / … Sufi’nin Hayat Rehberi* adı altında. Yazarı Neil Douglas-Klotz.

Özenle Türkçeye çeviren kişi ise Züleyha Geels. Kitabın alt başlığı ise: 99 Derste Sufilik.* / Kitabı yazan

Douglas-Klotz dünyaca tanınmış bir akademisyen ve aynı zamanda Uluslar arası Sufizm Birliği’nin başkanı.

Bugün Batı’ya tasavvufu tanıtan ve sevdiren insanların başında geliyor. Daha evvel Annemarie Schimmel*

ya da İdris Şah gibi isimlerin yaptığı gibi o da Dinler ve kültürler-arası metinler kurmakla kalmıyor , aynı

zamanda “Doğu’nun dili”-ni Batı’ya , “Batı’nın söylemi”-ni Doğu’ya uyarlıyor. Böylelikle ortaya çok farklı

kesimlerden insanların okuyup zevk alabilecekleri , tasavvufu hissederek düşünebilecekleri , modern dünyanın

sürekli bir yerlere yetişen insanını asırların bilgi ve sezgi birikimiyle tanıştıran bir yapıt çıkıyor. / Peki niçin

99 ders ? Çünkü kitabın her bir bölümü Allah’ın güzel isimleri’nden bir tanesini anlatıyor. Burada yazarın sesi

adeta dört ana akıntıya bölünüyor. Bir yandan bilgi veriyor okurlarına. Anlatıyor isimlerin anlamlarını. Bir yan

dan yorum sunuyor. Zahiride açık ettiğini batınide ince ince açıyor. Hemen ardından açılan kutucuklarda

kelimelerin etimolojik kökeni üzerinden analiz yapılıyor. Üçüncü ses her bölümden sonra bir meditasyon

tekniği öğretiyor. Son olarak dördüncü ses de aralara sürekli tasavvuf tarihi’nin önemli isimlerinden hikâyeler

ve şiirler serpiştiriyor. ( … ) İstihareye yatar gibi okunabilecek bir kitap bu !

(Dur-oku! Konunun daha öz-anlamda tatlı ve farklı kitaplarla açılımına örnek işte bir özgün kaynak-kitap :

Bkz. Açıklamalı Büyük Duâ Kitabı , Prof. Dr. Cemal Sofuoğlu , Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları / 75 “Cep

Kitapları Serisi: 15” Ankara-2006 / Sh. 101:(Tamamı: 298) “Görüldüğü gibi Peygamber (s.a.s) namazlardan

sonra her zaman aynı duâyı yapmamış, değişik duâlar okumuştur. Bizim burada zikretmediğimiz bazı duâla

rı daha vardır. Onları da dikkate alarak ortaya şöyle bir metin koyabiliriz: (sh. 102- / 106: “Görüldüğü gibi

bu duâ Kur’ân-ı Kerim’deki duâ âyetlerinin bir araya getirilmesinden meydana gelmiştir.”) Sh. 106-134 :

“Namazlardan sonra okunacak özlü bir duâ: ( … ) 108: Sabah namazından sonra “Haşr (*)” sûresinin son

âyetlerini okumak çok efdaldir. // 109: Bu âyetler “aşir (*)” olarak akşam namazından sonra da okunabilir. /

Bazı zamanlar , Cuma sabahları veya vaktin müsait olduğu zamanlarda “Lev enzelnâ …(*)”-dan sonra “es

mâü’l-husnâ(*)”-yı okumak efdaldir. Bilindiği gibi bu isimler Allah’ın en güzel isimleridir ve Kur’ân-ı Ke

Page 35: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

35

rim’de ve Hadis-i şeriflerde geçen isimlerdir. / Kur’ân-ı Kerim’de (A’raf, 180): “En güzel isimler Allah’ın

dır , O’na mahsustur. Allah’a bu isimlerle duâ ediniz” buyurulmaktadır. / Tirmizî’nin rivayet ettiği bir hadis

te ise, Hz. Peygamber (s.a.s): “Allah’ın 99 ismi vardır. Bunları kim sayarsa Cennet’e girer.”(*) buyurmakta

dır. Burada saymaktan maksat: bu isimleri (içten “niyet-i hâlise” sevgi-istek hissiyat / duygusal algılamanın

nice rikkat-i idrâkine erdirici içtenlikte derinlikleriyle düşünerek kalb-i ruh huzur-u şuur* Rabbimiz’e gönül

den bağlanmak için “H.K.”) ezberlemek veya okumaktır. Duâ makamında okunduğu zaman yüce Yaratıcı’

dan istenecek şeyler bu isimler hürmetine istenecektir. / 111: Burada Allah’ın Güzel İsimleri’nin kısa bir

açıklamasını vermeyi faydalı buluyoruz. / 1. ALLAH* … 99 isminin ilkidir. Bu isim , yüce Allah’ın diğer

isimlerinden farklıdır. Çünkü diğer isimlerinin her birinin ifade etmiş olduğu manayı bu tek kelime ihtiva

etmektedir. Bu isim aynı zamanda “İsm-i A’zam”-dır. Allah’ın diğer isimleri ayrı ayrı bir mânâya delâlet

eder , fakat bütün ulûhiyyet sıfatlarını kendinde toplamaz. Cenâb-ı Allah’ın mesela “Alim” sıfatı O’nun yal

nız ilmine, “Rahîm” sıfatı merhametine delâlet eder. Fakat “Allah” ismi , 99 isminin ihtiva ettiği mânâların

hepsini kaplamakta (kapsamakta), içine almaktadır. / İnsanın , Allah’ın diğer isimlerinin manasıyla muttasıf

olması mümkündür ; ve (matlub olan-) istenen de budur. Kul; âlim olabilir , merhametli olabilir , sabırlı ola

bilir. Allah da âlimdir , merhametlidir , sabırlıdır. Fakat O’nun bu sıfatları taşıması ile kulun taşıması arasın

da fark vardır. Allah*kelimesinde öyle bir özellik vardır ki , Allah’tan başka birinin onda ortak olması , diğer

bir ifadeyle Allah’tan başka birine bu adın verilmesi imkânsızdır. İşte bundan dolayıdır ki , Kur’ân-ı Kerîm*

(1*1.“Bismillâh…”) O’nun adı ile* başlamaktadır. / Allah’ın varlığını bilip, birliğine (Bkz. Kur’ân-ı Hakîm

ve açıklamalı Meâli , Prof. Suat Yıldırım / sh. 604: “İhlâs Sûresi (112*1-4) Mekke’de nazil olmuş … / İlk

vahyedilen sûrelerden olan bu sûre, adını konusundan alır. Kur’ân-ın hülâsası ve hâlis tevhîdi ortaya koyma

sı ile ihlâs adı verilmiştir. Bu sûre, şirkin her çeşidini pek özlü bir şekilde reddetmektedir. / “Bismillâhirrah

manirrahim* 1. De ki: O, Allah’dır; Tek’dir. // 2. Allah , Samed’dir. // 3. Ne doğurdu , ne de doğuruldu. (6,

101; 19, 88-90; 21, 26-27) // 4. Ne de herhangi bir şey O’na denk oldu.”) inanan kimsenin yapması gereken

şey, O’nun eşinin (nazir*-benzeri) ve ortağının bulunmadığına inandıktan sonra ibadet edilecek Tek Mabûd’

un (illâ-Hû*) O*olduğunu bilmek , kalbini ve yüreğini O’nun sevgisi ile doldurmaktır. Bu sevgi , diğer sev

gilerden farklı bir sevgidir. Biraz haşyet ve korku ihtiva eder. / Müslüman yalnız O’na ibadet edecek ve yal

nız O’ndan yardım isteyecektir. Ve yalnız O’nun rızâsını (-hoşnutluğunu) kazanabilmek için uğraşacaktır.

Bu hâli ruhunda duyan ve ahlâk hâline getiren müslüman* şahsiyetli örnek bir insan mertebesine yükselmiş

olur. // 99. es’Sabûr : Allah, çok sabırlı’dır. Günahkârları , âsileri , zâlimleri cezalandırmakta bir acelesi yok

tur ; onlara mühlet verir. Bu zaman içinde tevbe ederlerse onları affeder , affetmeyi sever. Etmezlerse bir gün

cezalandırır. Biz insanlar O’nun hikmetlerini anlayamadığımız için “- Allah bunları niye cezalandırmıyor ...”

diye söylenir-dururuz. Halbuki O, her şeyi bilmekte, görmektedir. /… İmam-ı Azam’ın okuduğu duâ şu …”)

(…) 99 kapılı bir saray gibi bu kitap. İstediğiniz kapıdan giriyor , istediğiniz kadar kalıyorsunuz odalarda.

… kitap sürekli yeni sorularla yeni isimlerle açıla açıla ilerliyor. Su gibi akışkan. Yay gibi esnek ve okurunu

dinlemeye hazır bir eser bu. Okurken onunla sohbet ediyorsunuz. (…) Okudukça insanı cahil bırakan eserler

den biri Sufi’nin Hayat Rehberi. İnsanın kafasındaki bilgileri alıp rüzgâra , daha evvel okuduğu kitapları alıp

suya atmakta. Anlatılan her isimle beraber bir perde aralanıyor , ama geride 98 mum daha karanlıkta parla

makta. Kitabı bitirdiğinizde, tekrar okumanız gerektiği fikri yeşeriyor içinizde.Ne de olsa Şiraz’dan Sadi’nin

dediği gibi : “Kolay elde edilen şeyler uzun sürmez / Bağdat’ta bir fırından günde yüz kase çıkarken / Çin’de

tek bir seramik kase üretmek kırk yıl alır / Hangisi daha değerlidir ? (*)Yumurtasından yeni çıkmış bir civciv

kendi gıdasını bulup yerken / Bir bebek yıllar boyu bakıma muhtaç kalır / Birincisi bakışlarını asla yerden

ayırmazken/ İkincisi içeride yıldızlar ve galaksiler barındırabilir.”//Önemli bir konuya yakın bakış şu haber:

Freegan’lar “Modern toplumun çöpçü balıkları” – Önder Deligöz ( … / Ünlüler de akıma kapılıyor / Lüks

merakını bir kenara bırakan dünyaca ünlü birçok isim de freeganizm akımına …/… katılıyorlar. Tatminsizli

ğin , huzursuzluğun kaynağının israf olduğunu , gerçek huzuru sadelikte bulduklarını söylüyorlar.” / Prof.Dr.

Aziz Akgül (Türkiye İsrafı Önleme Vakfı Başkanı) “Milyonlar açlık sınırının altında / …” Prof. Dr. Mustafa

Koç (Ryerson Üniversitesi Gıda Güvenliği Çalışmaları Merkezi kurucusu) “Freeganizm , israfı önlemede bir

etkisi olmasa da tüketim toplumunun açmazını göstermesi açısından sembolik bir hareket. / …” Prof. Dr.

Hayri Kırbaşoğlu (Ankara Ü. İlahiyat Fak.) : İsraf edenler , Kur’an-ı Kerim’de … ifade ediliyor. “İsraf eden

ler şeytanın kardeşleri olurlar ” deniyor. /… İsrafla mücadele bugün bir dünya görüşü. (…) Sh 10: Zamanın

Page 36: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

36

kabukları –Leyla İpekçi: “Metinlerarası yolculuk / Hepimizin yanı-başında bir dumansız ateş: Her şeyi duyu

yoruz, duyuyoruz. Yine de bilmiyoruz hiçbir şey. Ateşten ekranların karşısında kalakaldık. Hep bazı şeyler

oluyor bir yerlerde. ( … ) Müdahale edemiyor , sadece izliyoruz. / Bildiğimizi sandığımız şeyler bildiğimiz

gibi değil. Bazen uyanıyor , sonra uyutuluyoruz yeniden coşkulu demeçlerle, hamaset büyüten söylemlerle,

düşünce taklitleriyle. Kılıç gibi kullanıyoruz kalemi , mermi gibi fırlattığımız sözcüklerle. / … Tekmelerle

açıyoruz en güzel kapıları. Suratına tükürüyoruz hep en iyi insanların , asfalta tükürür gibi geceleri. / … Hep

bize havlıyor köpekler. Uluyorlar. İstemeden işlediğimiz kusurların kefaretini birileri bize ödetiyor durma

dan. Saldırgan dilleri ve elleriyle. / “Kelimelerin Kâinatı” … Artık her şey bulanık. Dumansı , kurşuni. Ve

kunt. / Metinlerarası yolculuk: İşte bu beni kurtarıyor her zaman. Diriltiyor. Yaşadığımı , soluk aldığımı bana

en çok kelimeler arasında çıktığım yolculuk hissettiriyor. Metnin içinde metinler var. Anlam içinde anlamlar.

Katman katman. Ve başkalarının kurgusunun hakikat tarafından kuşatıldığı , emildiği an elimde mutlaka bir

kitap tuttuğum andır. / Bazen eşyanın anlamı bir türlü açılmaz bana. Anlamak , anlamlandırmak istediğimde,

onun künhüne doğru bir yakınlaşma çabası içine girdiğimde kendi sesimle formatlanan sözcükler yetişemez

düşünceme. Daha fazlasını hissederim ama ifade etmek istediklerimi yansıtacak bir biçim , bir yüzey bula

mam. Böyle zamanlarda elime ne geçerse okurum. ( … ) Yutarcasına. / … insanın yüreğinde hep daha fazla

sı var; her birimizde kavuşma arzusunun , özlemin , bize bıraktığı boşluğu doldurma mahareti var. Kendi söz

cükleriyle bu hakikatin görünmez alanlarına değmekte zorlandığı vakit, en dünyevi sözcükten en metafizik

olanına dek hepsinden feyz akmaya başlıyor insana. / Bazen kalbinle kâinatı kuşatabileceğini biliyorsun. Kal

bine sanki yazılmış gibi okuyorsun kelimeleri. Bir biçimde kendi içinden çıkarır gibi. Sende olan bir şeyi ,

kaynağına iade eder gibi. Kelimelerin ‘nedeni’ sanki bir sır olmaktan çıkıyor okudukça. Kabukları dökülü

yor , perdeleri kalkmaya başlıyor isimlerin. / Biliyorsun ki , söz her kimin kaleminden çıkmış olursa olsun ,

O’na ait. Bizim olan her şeyin bize emanet olduğunu daha iyi hissederiz böyle anlarda. O’ndan aldığımız

rızk’ın karşılığını verme gayreti bizi güzelliğe yaklaştırır , hakikate yakın tutar. Okumak salt okumak değil ,

anlamaya çalışmaktır aynı zamanda : Güzelleşmenin bir başka tezahürü. / Kelimenin ardındaki anlamın nere

den geldiğini görmeye başladıkça , isimlerin sırrının neden insana verildiğini bir an için görür gibi olursun.

Bir şimşek çakımı kadar. Sonra bir başka metin alır seni içine. Kendi ışığına doğru çeker. Okuduğun kitapla

rın yazarı olmaya başlarsın giderek. Okuduğunun gerisinde görünmeyen ama hissedilebilen bir âlem vardır.

Yazanın niyetini görürsün , gecikmiş bir hayal kurarsın , bazen de kaçtığın bir korkunla yüzleştirir seni bam

başka birinin kelimeleri. Yeni bir evren dirilir karşında , genleşir giderek. Bazen. / Bazen de salt kelimelerin

peşinde iz sürerek kalbin çekirdeğindeki bir şeye değersin. Bir yol açılır. Zorlukla birlikte gelen kolaylık :

Tahakkümün , sömürünün , hasedin , iktidar hırsının ötesine sıçratır seni kelimeler. Bir başka dil konuşmaya

başlarsın. Nietzsche’den İbni Arabi’ye yatay geçiş. Kendiliğinden. / “Tek Harf-”/ …’in kelimelerinden feyiz

leneceğiz giderek. Hepsi aynı yolculuğa çıkmışlardır ; kendi kelimelerinin mecazıyla. Onlara dilimiz döndü

ğünce eşlik edeceğiz. Yolumuzun üzerinde …’yle zaman ve mekândan bağımsız olarak kesişecek , her şeyi

anlamasak da , yüreğimizle okumaya başlayacağız giderek. / Çağlar öncesinden Tebrizi ile İbn-i Sina bugü

nün kelimelerinde birleşecek birbirinden bağımsız. Aynı ışığın altında … ‘ın kesişen ve ayrışan kâinatıyla

bütünleşecek , donduracağız o ânı belleğimizde. (…) Varlığın anlamını hepsiyle okuyacağız giderek. / Ayni

yet ve gayriyet. Vahdet ve kesret. Varlık ve yokluk. Sükûn ve hareket. Benzerlik ve zıtlık: Akıl ve his âlemi

nin ikilik ilkesinin değil , tevhid şuurunun ürünü olduğunu ‘oku’-duğumuzda , o âna dek sarf ettiğimiz bütün

kelimelerle tek harfi anlattığımızı fark edeceğiz. Hayret ve hayranlıkla.” // Sh. 11: Musa Güner “Kırk kapılı

sarayda kırk saat / … Biz de Saadettin Acar ile Burç FM’de yayınlanmış olan Diriliş Burcu programı çerçeve

sinde Sezai Karakoç’u konuştuk. ( … )” // Sh. 13: A. Ali Ural , “Zıtlıklar arasında salınan sarkaç / Mıhlandı

ğı sabit bir nokta olsa da zıtlar arasında gidip geliyor sarkaç.İklimler güneşlerini hediye ediyorlar ona.Fakat

tam güneşe sarılacakken güneşi arkasına alıp aya doğru koşuyor. Krallar saraylarının anahtarlarını veriyorlar

ona. Fakat tam anahtarı çevirecekken kendini zindanda buluyor. Sözlükler kelimelerini sunuyorlar ona.Fakat

tam kitabını eline alacakken alevler sayfalarını tutuşturuyor. Kimi zaman Fransa’yla İngiltere arasında gidip

geliyor sarkaç , kimi zaman İsviçre’yle Prusya arasında. Kâh hukukun terazisiyle tartıyor insanı kâh şiirin.

Akılla delilik , cesaretle korkaklık , samimiyetle yapmacıklık , cömertlikle cimrilik , güçlülükle zayıflık ara

sında salınıp duruyor. Hem alay ediyor krallarla hem yere göğe koyamıyor onları. Hem Avrupa’nın büyük

çıkarlarının peşinde, hem kendi küçük çıkarlarının. Karakteri mi böyle. Peki karakter ne ? / “Yunanca basım,

Page 37: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

37

basma sözcüğünden. Bu doğanın bize bastığı şeydir. Acaba onu silebilir miyiz ?” diye soruyor Voltaire Fel

sefe Sözlüğü’nün “Caractiere” maddesinde ve cevabını hayatıyla veriyor. İşte hayatı: ( … ) Sarkacı zıt yönle

re gidip gelse de hakikati göstermeye çalışıyor Voltaire’in saati. “ …” diyor sözlüğünde. İnsanın ufkunun ge

nişlemesini ise kâinattaki konumuna bağlıyor. “Karşılık beklemeksizin başkalarına yararlı olmak” işte yük

selişe götürecek erdem. O halde kan dökmek niye ! Kahramanı Zadig’in diliyle insanlığa , “Dostlarım kavga

nız anlamsızdır. Çünkü hepiniz aynı fikirdesiniz” diye sesleniyor. “Tabiat” kelimesine sığınıp evrendeki baş

döndürücü nizamı görmezlikten gelenleri ise Evhemere’nin diliyle sarsıyor : “Ya ben size tabiat diye bir şey

yoktur ; evrendeki her şey sanattır , sanat ise bir sanatçının bulunduğunu gösterir dersem …” Sonra Callicra

te’ye veriyor sözü tabiatçılar adına: “Ne demek istiyorsunuz ! Tabiat diye bir şey yok mu ? Her şey sanat mı?

Amma da boş bir fikir ha !” Ardından söz sırası tekrar Evhemere’ye geliyor: “Her şeyin bir sanatçı tarafın

dan yapıldığını anlamak için yalnız bir böceği , bir sümüklü böceği , bir sineği inceleyin yeter ; her böcekte,

hiçbir insan zekâsının taklit edemeyeceği sonsuz bir sanat eseri görürsünüz ; bunun için de son derece usta

bir sanatçı lâzım ; işte bilgeler bu sanatçıya , Tanrı* diyorlar.” / Kilisenin dinsizlikle suçladığı Voltaire, bağ

nazlıktan hakikate bir çıkış yolu arıyor hayatı boyunca. Kapıyı aralasa da bir an , eleştirdiği bağnazlığın kur

banı oluyor bir an sonra. Felsefe Sözlüğü’ndeki “Cahillik” maddesinde bakın nasıl resmediyor kendini: “Bir

papağandan farksızdım. Sonraları , bitip tükenmeyen kendi yolumda yürümek istediğimde, tek bir dar patika

dan başka bir yol bulamadım; bir de tam manasıyla anlayamadım hiçbir şeyi. Sonsuzluğu seyretmek için çık

tığım yerden , cahilliğimin uçurumuna yuvarlandım yeniden.” // Kitap: “Doğaya Müslüman’ca bakış” Dine

ve ekolojiye ilişkin bir çalışma olan kitap, ( … ) İslâm’ın bahşedilmiş emanete bakış açısını öğrenmek isteyen

ler için bir başvuru kitabı …”/ İslam ve Ekoloji*) bununla doğrudan vahy-i hitabına örnek kitab-ı Kur’an

âyetlerine muhatap “kulluk” şeref-i şuuruna çağrılamak “kök gerçek” adına bizi / hepimizi içten uyarış şu

“mesaj”-söz ve yazılar benzeri dıştan her olay da zaten net-doğru okur ruhta herkesi kendi “iç dil” gizemince

ilginç “alt-üst* bilinç” insiyak hissiyatı bakımından nasıl da zorlayıp baş-eğdiriyor (Bkz. 38 / 67. De ki:

“Büyük bir haberdir o.”) aslında !

HAK AŞK !

1.

Ruh hiç eskimez anla , İDRAK-İ İRFANIMIZ ZATEN ŞİİR-İ İLHAM !

Ne ki şiir yaz biraz ! -Yoldaş, şu “Yaşamakça / …” çalışmalar gayet doğal olarak gönlümüzün şiiri’ni

Bilinç fark etmez sanma , ifadeye medar “Hak aşk” konusu bakımından uyarıcı söz-mesajların ruhsal şuur

Yeni ses tarz eski saz ! kaynağını irdelemek isterken , hem öznel “şiir-i ilham” meşkince gönül âlemleri

2. içerikte derûniyet oluşturan duyarlılık*, hem de nesnel boyutlarıyla tarih-i edvar

Sözümce her bir mısra’ realitesi içinde kökleşen gelenek kültüründen ibaret “dünya-hayat” tarz-ı hâlimiz

Hak aklım mülhem mesaj ! gibi içten ve dıştan kuşatan ne varsa hakikat toplam çağdaş şümûlüyle uygarlık*

Gönlümce her ne varsa , hakkında daha doğru yorumsamacılık kavrayışımıza bağlı idrâk-i irfanımız için

Aşk yazgım mahrem niyaz ! nice kadim mâlûmattan hep yeni sonuçlar çıkartmak metodunu aramak değil mi ?

……………………………

(“Sanatta en büyük maharet eski sazdan yeni sesler çıkartmaktır.” - Sabahattin Eyuboğlu ,

Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler , Cilt 1 “Söz Sanatları” ( Sh. 79) Cem Yayınevi-1997*

Sh. 75: “Ne harabî , ne harabatî’yim // Kökü mazide olan âtî’yim !” – Yahya Kemal*

…………………………………………………………………………………………

(Lisan-ı kadîme ve cedîde “eski ve yeni dil-kültürümüzce” edebiyat tefekkürümüzü bütünüyle eleştirmek ko

nusunda , Bkz. Edebiyat Ansiklopedisi ,“Milliyet’in okurlarına armağanı”/ Tamamı: 448 sayfa* Milliyet Te

sisleri(-İst.)1991// Sh.399-404: “Yeni Lisan ,Ömer Seyfeddin ,Genç Kalemler,Nu.I / C.II “11 Nisan 1911”)

Ciddi mizah: “Hem okudum hem(-i) de yazdım // Yalan dünya senden bezdim” - hayat tıpkı !

Ciddi mizah hakikat hayatın tıpkı ,

Oku-yaz sanki işhâd (*) aklın ışığı ! (Bkz. Yeni Lügat / işhâd: delil-şâhid göstermek , şehadet ettirmek.)

Page 38: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

38

KIYAS SANKİ SAAT !

Kadim tâbir “rakkas” yeni dil “sarkaç”

Lügat Türkçe derken işte “Sözlük” aç !

Akıllıca “kıyas” sanki bir “satranç”

Saat durmaz içten ne demek usanç ?!

……………………………………..

Sh. 80-81: Yahya Kemal’i Frenklerin öz şiir “poésie pure” telâkkileriyle anlamak daha doğrudur. Fakat onun

özcülüğü yeni Frenk şiirinden çok ,eski Türk şiirine bağlıdır. Paul Valéry’nin aradığı ve Bremond’un tarif ettiği

öz şiiri biz asırlarca kana kana içmiş insanlarız. Manaların hendesesi ve nizamı içinde tekevvün etmekle beraber

manaları ve kelimeleri aşan , akıldan çok ruha hitap eden şiiri biz frenklerden öğrenecek değiliz. Yahya Kemal

frenklerden yalnız kendi içindeki şiirin şuuruna varmayı öğrenmiştir.

Yahya Kemal’in şiiri gibi lisanı da öz türkçedir. O şair olduğunu Türkçe’nin lezzetine vardığı an idrâk etmiştir.

Gazellerindeki lisanı Arap ve Aceme mal edenler türkçenin lezzetine varamamış olanlardır. Bu lisan Süleyma

niye camii kadar ve Süleymaniye camii gibi Türktür.

Türk edebiyatını Tanzimat hareketiyle başlatmak millî varlığımıza dar ve sun’î bir mâna vermektir. Divan

edebiyatımız , tıpkı halk edebiyatı gibi bizim eski varlığımız , tahteşşuurumuz , kaybolmuş cennetimizdir.

Tanzimatın gayesi ve her inkılâbın mânası eski varlığın yeni bir hayat bulması değil midir ? Divan edebiyatı

nı ruhundan silip süpürmüş olan bir Türk şairinin olgun eser vermesi imkânsızdır. Bugünün şairinden şüphesiz

divan bekliyemeyiz. Fakat …)

Dikkat ! Türkçemiz zengin kültür mirasımızı yansıtan ayna ve millet-devlet tarihimiz için de değeri hiç tartış

masız önem taşıyan gelenek kimliğimiz bakımından nitekim müsbet ya da ortak aklın ağzına aykırı bazı olum

suzluklara rağmen sürekli iç-dış değişim metamorfoz zihinsel oluşumlara bağımlı dönüşümler yaşatan psiko-

sosyal ruh hayatımızca anlamlı bir reel lisan ne güzel gerçek kaynak ki , işte “tepki dili” diye belirttiğim içerik

gerekçe nedeniyle eski üslûpta “tarz-ı kadim” muhassala-i irfanımdan ibaret terceme-i ömrüm’den nebzecik

“kalem denemelerim” misâl-i hikmet tek gönlümün diliyle “iç dil” sözcüklerim mikyasında yazarak konuşturan

Rabbim’e hamd / teşekkürümü dillendirmek “gül-beyaz zeminde şebnem gözyaşlarına benzer her mürekkep

damlası sanki içimde derinleşen bir sonsuz sızı !” şiirimsi ibret tadıyla hem her dem müstesna ve hep bir başka

algılanan canlı örnek gibi , işbu “Yaşamakça / Özet Divan” değil mi ?!

TARZ-I NAZAR*

1.

Yaşam-rüya paradigma*

Gözlerim açık algılar !

Anlam-dünya canlı ayna

Sözlerim anlık kanıtlar !

2.

Anlamak zor ruh duymazsa

Şiir içten tarz-ı nazar !

Anlatmak yol işbu tarzda

Şair herkes farklı yazar !

Bkz.(Sözlerin Soyağacı “Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü” , Sevan Nişanyan , Adam Yayınları – İst.

2002 / 2003- 4 / ve 2007 “Genişletilmiş , gözden geçirilmiş 3. basım”-ın önsözü (sh. 8): “Bilim , kişinin

kendi bildiklerinden şüphe ettiği yerde başlarmış. Sözlüğün son baskısından bu yana geçen üç yılda sorgu

lama çabasını aralıksız sürdürdüm. Bildiğim ve bildiğimi zannettiğim her şeyi tekrar ve tekrar ele aldım.

(…) Sh. 371: paradigma : örnek , model / Fr. Paradigme / Eski Yunanca : paradeigma / iki şeyi yanyana

Page 39: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

39

koyup kıyaslamak , örnek olarak göstermek , teşhir etmek (paré yan(ında) + deig göstermek / deik – (par

mağıyla) işaret etmek , göstermek , belirtmek / … paradigmatik*

Arka dış kapak (kitabın tanıtımı): 12 760 kelime , 120 dil , 3000 yıl … / … bu güne dek yapılmış en kap

samlı ve en sistematik çalışmadır. Günümüz Türkçesinde kullanılan 13 000’e yakın kelimenin kökeni

titizlikle araştırılmış ve tutarlı bir leksikolojik (sözlük gibi-) yaklaşımla okura sunulmuştur. Yabancı diller

den alınmış olan kelimelerin o dildeki kökenleri , çoğu örnekte, en eski yazılı kaynaklara dek izlenmiştir.

Yüzlerce kelimeye ilişkin yaygın yanlış inançlar düzeltilmiştir. / Türk sözlükçülüğünde yüz yıldan beri

kendini duyuran bir eksiğin giderilmesi yönünde bu eserin önemli bir adım olduğuna inanıyoruz.)

Bilhassa yabancı dillerden alınan nice kelimelerin kökenini irdeleyen ender değerde güzel bir eser !

TEK KORKU VİCDAN

1. 1.

Sırr-ı hayat cansoluğu , Herkesin aradığı ,

Ruh Hakk’ın nefha-i nuru ! Gerçek kendi içinde !

Tek Kitap Allah buyruğu , Aklınca anladığı ,

Yol ölüm mahşer zorunlu ! Ruh beden ikliminde !

2. 2.

Güzel yaşamak şuuru , Demek gönül lisanı ,

Bak hakikat idrâk yolu ! Can nefes hecesinde !

Rabbim mahşer hak sorunu , Zikir ruh heyecanı ,

Tam müsâvat toprak yok mu ? Öz “iç dil” nüktesinde !

3. 3.

İşte “Dünyanın Durumu” Tek kitap beyyinatı ,

Özet “Tüketim Toplumu !” Kur’an âyetlerinde !

İşbu rüyanın yorumu , Rabbim’in takdiratı ,

Eşit üleşim* çok zor mu ? Vicdan mülhem bilinçte !

4.

Mûcizat-ı Kur’an oku , (Bkz. Diyanet İşleri Başkanlığı , Aylık Dergi’nin ücretsiz eki-dir.

Hak vahy-i Kitap hukuku ! Kasım 2008 , Sayı : 215 “Kitap Medeniyeti” / sh. 12: “ … Okumak ,

Müteşabihat tek korku : bizi var-eden kudreti gündemimizde canlı tutma heyecanıdır. / …

Muhkemat Allah hududu ! Okumak neyi , niçin , nasıl okuyacağını bilmektir. Usulsüz vusul

5. olmayacağı (nın) şuurunda olmaktır. / …” Sh. 23: “ … İnsanı edepli

Şu dünya Kur’an okulu , kılan dindir. Hayat da sanat da ona bağlılığı ölçüsünde “edeb içre”

Herkes tek Allah’ın kulu ! olabilir. Medeniyetleri din kurar. Devletleri din yaşatır. Bu yüzden

Anlarsa vicdan nur-ruhu , dini sadece ferdî bir mesele olarak algılamak doğru olmaz. Fakat, …

Öz gerçek insan sorumlu ! Bir kez daha belirtelim ki , … / … bu şairlerimizi okurken onları sadece

kalbî meseleleriyle uğraşan , dünyaya ve hayata gözlerini kapatmış

ÖZ GERÇEK insanlar olarak görmek doğru olmayacaktır. Onlar, … gönül erleridir.”)

*********************

Türkçe evrensel lisan nokta tam şuur ruhu ,

Oku-yaz zaten nükte emr-i âyet tek Kur’an !

Nice içten vahy-i can (“Bismillâh..”) Hakk’ın yolu ,

Duygu bizzat düşünce belli öz gerçek şu an !

DİNLE SÖZÜMCE !

Netice yol Rabbim’e

Aşkım sözüm bahâne !

Page 40: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

40

1.

Daha baştan ne diye

Açtım gönlüm-de ki ne ?

O’ysa can-yol Rabbim’e

Aşkım sözüm netice !

2.

Söz Allah’tan hediye

Aklım mecaz kelime !

Meşk işte zor haddimce

Yazdım özüm şahâne !

3.

Hakikat can nefsimce

Baktım gördüm mevhibe ! (Bkz. “Altınoluk” dergi , Şubat 2009, sayı : 276 / sh. 16: Dua “…

Cevap beyan kalbimce Hikmetin bilgisini ver bize. / …” Sh. 51-53: İdris Arpat , “Zaman

Şaştım ömrüm zama(n-)ne ?! şuuruna ermek / … Neler gördük biz , şu kısacık ömrümüzde.”)

4.

Sanihat-“iç dil” nice

Anlam ölümsüz hece !

Hadisat - şiir * dinle ,

Kavram gönlüm sözümce !

(Bkz. Vatan G. 26 Ocak 2008 / sh.14: Haşmet Babaoğlu / İnsan , kendini özler mi ? Birkaç gündür nereye

gitsem yanımda taşıyorum bu … topu-topu 60 sayfalık kitabı. / … Bir şiir kitabı bu. / Hatta benim için nere

deyse tek bir şiir : “İnsan , kendini özler mi ? // özler ! bizler ilinekleriz” / İlinek … Yani öz , töz olmayan

ama ona bağlı olarak var olan özellik. / Elmanın kendisi değil yani elmanın rengi … / Varlığın kendisi değil

yani , onun “ben” hali … / Ey okur, şimdi anladın mı şairin derdini ; derinden hissedebildin mi bu dizenin

yarattığı metafizik –psikolojik- gündelik titreşimleri ? / Hisset isterdim ! / Hem biraz ötede şöyle de soruyor

şair : “İnsan , kendini özler mi ? / özler ! nerdesin ben ? / bulsam da bir mühür gibi / hayatımın eski defterinin /

soluk , lekeli , özürlü / çizgili ve saman / kağıdına geçirsem …” // Kitabın adı: “Kayboluş Şiirleri” (Yapı Kredi

Yayınları) Hilmi Yavuz’un son şiir kitabı. / Yukarıda sözünü ettiğim , kitabın 40. sayfasındaki şiirin adı ise,

“Kayboluş ve özlem”// Bir dönem bucak bucak kaçmıştım şiirden. Sonra ‘Yaşamdan Dakikalar’ programlarında

yüksek sesle ve çabuk gönül çalan şiirleri seslendirirken şiirle yeniden buluşmuş ama yine de gönül ilişkisi kur

makta zorlanmıştım. / İnsanın zorla gözüne girmeye çalışan şiirlerden kaçmıştım belki de … / Bir aydır yeniden

kapımı çalıyor şiir. / Sessiz, suskun ama ısrarlı biçimde sokuluyor dünyama. / Ne güzel ki , tam bu dönemime

rastladı Hilmi Hoca’nın yeni şiir kitabı. / “Akşam şiirleri”-nde ışıkları söndürmüştü. Anlamıştım. / Ağır ağır

hem kendi üzerine kapanıyordu Hilmi Yavuz* hem de hayat defterinin mukadder kapanışına hazırlık yapıyordu.

Sonra “Yolculuk şiirleri” geldi ; çok etkileyiciydi ama ben de “seferi”-ydim , durup yakından ilgilenecek halim

yoktu. “Hurufi şiirler ” de öyle, hem yakın hem uzak kaldılar bana. / Ama “Kayboluş şiirleri” bambaşka ! //

Bana “kelimelerin kalbi”-nin varlığını (İbn-i Arabi*)hatırlatıyor, bu kitap; yeryüzündeki sürgünlüğümü hisset

tiriyor. / Sonra en sevinçli zamanlarda bile elimi sımsıkı tutup kavrayan Doğu’lu “melâl” ve Batı’lı “can sıkıntı

sı”-(anguaz-ruh bunalımı*)’nı anlatıyor … / Şu hayat denilen harala-gürele*nin , şu değersiz ama önemli şeyler

kalabalığı (âlem-i kesret* tanımlaması)’nın içinden bir çırpıda çekip çıkarıyor beni … / Daha ne isterim! / Şaire

teşekkür eder ; saygıyla eğilirim önünde! / Bir de … Ah! Kendimi özlerim !)

ACZ-İ İDRÂK

Asl-ı derdim fâş-etmedim okumazsınız zira ,

Fasl-ı dersim arz-edeyim okur-anlarsınız illâ !

Aklım-fikrim baş-şiir kim anlayacak kalbim-yâ ,

Yazdım “iç dil” naz’m-ı meşkim acz-i idrâk ibtilâ !

Page 41: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

41

HAK GÖZET, BAK !

Ilımlı yöntem “menhec-i mûtedil” (*)

Türkçesi işte tam müsbet hareket !

Kapsamlı gözlem hem mahreç çetrefil ,

Niyet dilince hak gözet, bak ; sabr-et !

VAHY-İ HİTAP

Bismillâh* bir nükte-söz içten izah her âyet

Sonsuz zamir nokta-öz zaten Allah hep gâyet !

İlk kelâm künh-ü (“kün”) söz vahy-i hitap beşâret

Rabbim , tâbir yoksa öz aslen (“… fe-yekûn”) gerçek !

İÇTEN İDRÂK … KAVRAYIŞ şuur-u ruhun NUR-U KUR’AN-CA algılanması !

1. Zaten en son sayfa (-Bkz. 860*)’dan sonrası , (sh. 850-855*) derkenar

Bu üslûb-beyan ancak bazı ilavelerle sonuçlandırılıp bitirilmiş iken , ne diye yenibaştan tekrar

Külliyat-ı Nur * rahmet ! ara-sayfalara dönmekteyim? Bunun nedeni nihayet devamını da okuyunca

Bedîuzzaman*-“üstâd” daha açık anlaşılır umarım. Aslında tam baştan (-sh.2*) belirttiğim gibi ;

Oku-bak tek Kur’an net ! yine, “… işte şu sayfalar : (… şiirlerin yan boşluklarını da doldurmak ve

2. yani kendimce önemsediğim kimi ilginç kayıtları göz önünde tutmak için

Tefsir-i “dirâyet” hak , kullanıp yararlanmak isterim. / Mesela: ) 41, 64 -65, 70, 71, 73-74, 91-92,

Tam muâsır hitabet ! 99, 108, 111-112, 128-129, 153-154, 155, 157, 159, 166, (170) -171, 176,

Tecdîd-i “diyanet”-tarz , 178-180, 181-182, 185-186, (188*) -189, 190, 193-194, 196-199, 203-204,

İman asıl icâbet ! 205-( 206, 214*) -216, 221, 226-227, 228-229, 236-237, 239-242, 246-249,

3. 252-253, 254 -256, 267-269, 273, 274 -275, 285-286, 288, 291, 297, 303,

Bilinç çağdaş yaşamak 306, 308, 309-310, 313, 319-320, 322-323, 325-326, 332, 341-342, 344 -

Kur’an emr-i ibadet ! 345, 349-351, 353, 371-372, 386-387, 389-390, 396-397 (yaşamakça-1*)

İnanç mesaj’a uymak , (yaşamakça-2*) 408, 416-417, 420-421, 424, 425-426, 438-441, 462-463,

Vicdan zevk-i riâyet ! 464 -465, 467, 474 -475, (481-483 …), 486-488, 490-491, (498-499), 503-

4. 507, (535), 546-547, 599, 601, 602-607, 611, 614, 615, 632-633, 665, 671-

İçten duymak anlamak 674, 675-677, (680-681 …), 682-684, 694, 711-713, 719, 747-749, (752),

İdrâk gönlümce hâcet ! 758-759, 761 xxx ” Dur-bakalım henüz hiç belirlenmiş değil. Acaba hangi

Derken susmak kavramak irticalî sanihat tarzınca yazılar dolduracak kimbilir işte şu sayfaları da ?!

Kitap ders-söz kerâmet ! Nitekim “ www.yasamakca.net ” doğal akışıyla hayatımızın nükte-i ipham

muammâ-sınav* anlamını ve mukadderatımızca tam kavranamaz zamansal

KÜLLİYAT* serencam-ı ömrün nihaî idrâk sınırını içten düşündürmek için , nice özgün

1. ruhiyat-ı insiyak karmaşasına ayna tutmak konusunda daha neler anlatsın da

İslâmî fikrin tecdîdi , acaba nasıl açık kavratsın irşad-ı Kur’an* metodunu nur-u şuurdan başka ?!

Ondördüncü asr-ı hicrî ! İşte, Bkz. “www.taskintuna.org ” gayet tutarlıca açıklıyor bilimsel üslupta.

“Bediüzzaman* en-Nursî(*)” Fizik Yüksek Mühendisi Taşkın Tuna* nasıl açık anlatıyor kitaplarında ve

Üstâd “yeni Said” kim mi ? canlı sohbet (tv-net: 28-29 Ocak 2011 / saat: 02.30’a dek ) programında … /

2. “Bilimin serüveni , İnsanın yeryüzü serüveni …” gibi ilginç konularda tam

İşte “referans”-söz belli , muhtevasınca akademik kavram ve kuramlar ışığındaki izahlarını hayranlıkla

Eser : Risâle-i Nur * ki ! izlerken farkettim , “ [email protected] ” program sunucusu’nun “en dip ve

Nice “konferans” özeti , küçük mekân / maddenin en alt basamağı , Big-bang* / Zaman / Varoluş …”

Külliyat* Kur’an Tefsiri ! benzeri nice sorularını İslam tasavvufuna uygun cevaplandırması da harika!

Bkz. Bilinmeyen Taraflariyle Bediüzzaman Said Nursî , Necmeddin Şahiner ,Yeni Asya Yayınları-İst.1991/

Sh. 88-90:“Bediüzzaman’ın İstanbul’a gelişi / … 1907 yılı Kasım sonlarında İstanbul’a geldi. ( … ) Yine (İç

Page 42: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

42

tihat Kütüphanesi sahibi:) Ahmed Ramiz’in ifadesiyle: “Hazret-i Said : Ben memleketimde mektep-medrese

açtırmak üzere geldim , başka bir dileğim yoktur. Bunu isterim ,başka bir şey istemem ,diyordu.Tabir-i âher

le Bediüzzaman iki şey istiyordu:Vilâyat-ı şarkiyenin her tarafında mektepler açtırmak ve başka bir şey alma

mak istiyordu. / … (“Âşinâyız, bize bîgânedir endişe-i mevt; - Adl ü hak uğruna nezreylemişiz cânımızı !”)

Bugünkü söyleyişle: / “Şehzadebaşı’nda yaygara ile bir konferans verildiği gece,heybetli bir şekilde sahneye

çıkıp da ,îrad-ettiği o tarafsız ve güzel nutku Said’in ilminin genişliği kadar , hamâset ve fedakârlıkta da ileri

olduğunu gösterir. / “Gerek o gece, gerek uğursuz Otuz bir Mart (*)’ta cihandeğer nasihatlariyle ortaya atılan

bu bilgili ve yüksek hocaya , böyle tehlikeli anlarda , kıymetli vücudunu koruması , umumun faidesi için lü

zumlu olduğu kendisine bildirildiği zaman ,“En büyük ders, doğruluk yolunda ölümü hiçe saymaktır (*)”

derdi. ‘Yerinde ölmek için bu hayat lâzımdır (?!)’diyenlere ise: (“Ölüm endişesi bize yabancıdır. Çünkü biz

ona alışmışız. – Biz hak ve adâlet uğruna canını fedâya hazır olanlardanız !”) mısralarıyla cevap verirdi.” //

Bkz. Ondördüncü Hicrî Asırda İslâmî Fikirlerin Tecdîdinde İmam Bediüzzaman en-Nursî’nin

Cehdi-gayreti ve Rolü “Fas – Rabat ve Mısır / Sempozyum Hâtıraları , Mart-1999” Tamamı (44) sayfa

“sempozyum hülâsası” Broşür / Sh. 25-29: Sempozyumda İmâm Nursî’nin Edebiyât vechesini ele alan

Prof. Dr. Hasan el-Emrânî’nin mevzûu ise: “Mezâhir-it’Tecdîd-il’Edebî ınde-n’Nursî(*)” Prof. el-Emrânî ,

Vecde Üniversitesi’nde Edebiyât bölüm başkanı. / El Emrânî , evvelâ , İmam Nursî’nin müceddidiyetini

ta’rif ederken diyordu: “O; bütün sâhâlarda müceddidtir. Müceddid; sâdece bir sâhâda değil , belki ilm-i

îmânda olduğu gibi içtimâiyatta , siyâsette , hukukta dahi tecdîd yapandır. Müceddid o ki ; hayâtın bütün

cevânibinde müceddid ola …” / İmâm Nursî’nin edebiyât vechesine geçerken ; ( … ) Yani ; “Risâle-i Nur’a

ilk nazar eden , Bediüzzaman’ın bedî’ bir edîb* olduğunu hemen idrâk edecektir.” –diyordu. / İmam Nursî’

nin edebiyat kaidelerinin umûmunu isti’mâl ettiğini ve Nursî’nin ifâdelerinin edebî kaidelerle memlû (dolu)

olduğunu beyândan sonra Muhâkemat’tan aşağıdaki beyti okuyor : “ … Eğer istersen Harîrî gibi bir dâhi

ye-i edebin Makâmât’ına gir, gör! O dâhiye-i edeb, nasıl hubb-u lâfza mağlub olarak lafızperestlik hevesi(!)

o kıymetdâr edebini lekedâr ettiği gibi , lafızperestlere de bast-ı özür etmiştir ve nümûne-i imtisal olmuştur.

Onun için o koca Abdülkahir , bu hastalığı tedâvî etmek için Delâil-i İ’câz ve Esrâr-ül’Belâğat’ın bir sülüsü

nü onun ilâçlarından doldurmuştur. Evet; lafızperestlik bir hastalıktır , fakat bilinmez ki hastalıktır… / Ten

bih: Lafızperestlik nasıl bir hastalıktır .. öyle de; sûretperestlik ve üslûbperestlik ve teşbihperestlik ve hayâl

perestlik ve kafiye-perestlik şimdi filcümle, ileride ifrat ile tam bir hastalık ve mânâyı kendine fedâ edecek

derecede bir maraz olacaktır. Hatta bir nükte-i zerâfet için veya kafiyenin hatırı için , çok edib; edebde edeb

sizlik etmeye şimdiden başlamışlardır. Evet; lâfza zînet verilmeli , fakat tabîat-ı mânâ (anlam doğallığını) is

temek şartıyla .. ve sûret-i mânâya haşmet vermeli , fakat meâlin iznini almak şartıyla .. ve üslûba parlaklık

vermeli , fakat maksûdun isti’dâdı müsâid olmak şartıyla .. ve teşbîhe revnâk vermeli , fakat matlûbun münâ

sebetini göze almak ve rızâsını tahsil etmek şartıyla .. ve hayâle cevelân ve şa’şaa vermeli , fakat hakikatı in

citmemek ve ağır gelmemek ve hakikata misâl olmak ve hakikattan istimdâd etmek şartıyla gerektir…” /

Okuduktan sonra , Makamât-ı Harîriye’den , Delâil-i İ’câz ve Esrâr-ül’Belâgat’tan mevzû ile alâkalı bahis

leri okuyarak lafzın mânâya tercîhi hususunun , selefi ne derece meşgul ettiğini uzun bir îzâhtan sonra meâ

len dedi ki : “Cürcânî’nin dahi , iki kitabta hâlletmeğe çalıştığı mes’eleyi , İmam Nursî bir cümlelik bir pa

ragrafla halletmiştir.” / El’Emrânî ; İmâm Nursî’nin Avrupa medeniyeti ile Kur’an medeniyeti (Bkz. İman

dan doğan Medeniyet*, A.Vefik Kalkan / H.K.) arasındaki farkı göstermek için nasıl beliğ , latîf ve edebî bir

üslûb kullandığını izhâr için Arabî Mesnevî’den şu cümleleri okudu : “… Eğer istersen , hayâlinle Nurşîn

karyesindeki Seydâ’nın meclisine git, bak : Orada fukarâ kıyâfetinde melikler , pâdişahlar ve insan elbisesin

de melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git, ve en büyük localarına gir; göreceksin ki,

akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam suretini almışlar ilâ-âhir …” / ve diyordu : “Bu kadar uzak iki

mesâfe beyninde, yâni , kendi memleketi olan Van – Nurşin’den tâ Paris’e uzanan bir mîzânda iki medeniye

ti nasıl latîfane ve belîğâne kıyaslıyor.” // Sempozyumda süratli konuşmasıyla nazarları kısmen celb-eden ,

kısmen de uzaklaştıran , Prof. Dr. Muhammed Hurubât ise, bir felsefe profesörüydü ve mevzûu da Tabiat Ri

sâlesi idi. Kelimesi kelimesine tetkik ettiği Tabîat Risâlesi* onun için bir ummândı. Misâller , teşbih ve tes

bitler , muhterem Profesöre göre tamâmen orijinaldi. Ve Tabiat Risalesi penceresinden Nur Külliyâtı’na ve

İmam Nursî’ye nazar edip şöyle diyordu : “İşte şimdi diyebiliriz ki ; İmâm Nursî , mevsûî (çok çaplı / ilim

Page 43: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

43

vüs’ati pek geniş) bir dâiredir.” Bu mevsûî dâire* tâbirini yine kendisi îzâh ediyordu : “İmam Nursî ; ilmin

bir husûsiyetinden veyâ ilmin yolundan veya bir ilmin bir cüz’ünden bahseden bir âlim değildir. Tefsîr ilmi

nin eczâsından , ilm-i kelâmın husûsiyâtından veya akîde (akaid) ilminin cüz’iyâtından tekellüm eden âlim

lerden de değildir.Belki O, bütün ilimlerin emâmında ve önünde, bütün ilimlerden külliyetiyle tekellüm eden

bir âlimdir.” / İmam Nursî’nin Felsefî nazarı(-filozofik bakışı)’ndan bahsederken dinleyenlerin hayallerini ,

eserlerin te’lif edildiği zaman ve mekâna götürüyor ve diyor : “İmam Nursî ; koltuğuna kurulup ihtiyaç ve ar

zularının karşılanarak , fincanını yudumlayıp, beyaz sayfalar üzerinde akıcı ve seyyâl kalemlerle eser te’lif

eden müellifler nev’inden değildir. Belki O; mâlum olduğu vech ile, hayâtı boyunca hep hapislerde, menfâ

larda (sürgün), mahkemelerde, tehditler altında , murâkabe ve müzâyakalar içinde bu bâhir âsârı (deryâ gibi

eserleri) te’lif etmiştir.” / Genç Profesör ; İmâm Nursî’nin misâllerle mevzûu (konuyu) dağıtmadan îzâhını

şöyle ifâde ediyordu: “İmam Nursî’nin bir mevzûda getirdiği müteaddit emsâl ve kesretli şevâhidin umûmu ,

hep beraber o mevzûda maksûd olan gâyeye hizmet ediyor ve nazarları , bâhir bir şekilde .. câzip bir üslûb

ile .. ve metin efkâr (sağlam fikirler) ile .. ve rasîn (muhkem) bir tahlîl (analiz) ile aslî maksad olan mevzûda

ki i’câz-ı ilmî’ye tevcîh ediyor. Misâller ne kadar teaddüt etse de ve şevâhidin üslûbları ne kadar tenevvü’

etse de, bu hüküm asla değişmiyor. Okurken misâllerin teaddüdü (örneklerin çoğalması) ve şevâhidin tenev

vüü (tanık-kanıtların çeşitlenmesi), seni mevzûun haricine çıkarmak değil , bilakis mevzûun vahdet ve bütün

lüğünü daha çok hissettiriyor ve iknâ’(*) –gâyesi’ne doğru tamamlıyor. Ne vakit İmam Nursî ; merhaleyi ik

nâ’a (hedeftekini inandırmaya) ulaştırdığına dâir kani’ olduğunda , o muhatap maddeci-tabiatperest’e, onu

ihtizâza getirecek ve sarsacak suâller soruyor ve âhirinde de kâfi ve mukni’ cevap ile hâtime (son-) veriyor.”/

Sh. 32-3: Sempozyumun hitâmından evvel ; Prof. El’Arabî , tebliğinde İmam Nursî’nin te’lîfâtında medeni

yete dâir fikrî bazı esaslara temâsından sonra tebliğlerin takdîmi nihâyet buldu. / Hem âlimlerin , hem de ta

lebelerin arzu ve ricâları üzerine İhsan Kasım Ağabey’in tercümesi refâkatinde Sungur Ağabey bazı hâtıra

lar nakletti. Sungur Ağabey, hürmet ve ta’zimlerini arz ettikten sonra ; “bugün burada , bizzat şâhid olduğu

muz siz kıymetdâr profesörlerin ve yüksek Din âlimlerinin bu hârika tebliğlerini , beyan ve ifâdelerini , Üs

tâd Bediüzzaman Said Nursî Hz.’lerinin Risâle-i Nur’da yazdığı gibi ; “ O Risâleler , benim malım değil ,

Kur’ân-ındır. Siz , hangi kitaba baksanız benimle karşı-karşıya görüşmekten on defa ziyâde hem faydalanır ,

hem hakikî bir surette benimle görüşmüş olursunuz.” gibi , yüzler (pek çok) beyânını aynen tasdik edici te’

yidler hükmünde gördük. Sizler ; Üstâd Bediüzzaman’ı görmediğiniz , O’ndan ders almadığınız veya Talebe

leriyle görüşmediğiniz halde, bir kısım Risâleleri okuyarak , tahkikat ve tedkikat netîcesinde bu hükümlere,

bu kanâatlere varmışsınız. İnşâallah ; bu hizmetler , birer çekirdek olur da , İslâm âleminde ve insanlık dün

yâsında ulvî ,nûrânî binler sümbülleri netîce verir ümîdindeyiz.”-vs .. takdîmatta bulundu./ Ve son oturumun

başkanı Prof. Dr. Fâruk Hammâde; o nutk-u belîği ile, hem bir hâtime, hem bir duâ , hem bir münâcât bâbın

dan Onikinci Nota’yı okudu. Arabî Mesnevî’deki o ifâdeleri , meselâ ; “ …” gibi ifâdeleri o has üslubuyla

öyle okudu ki ; vaktin gecikmesi ve dinleyenlerin de yorgunluğuna rağmen , bir on dakikalığına herkesi bir

başka âleme götürerek tam bir (“hitâmühû misk ..”) mânâsında hayırla tamamladı. // Sempozyumdan sonra

İhsan Kasım Ağabey’den naklen dinlediğimiz ibretli bir vâkıa (gerçek olay) şöyle: / Son oturumda , dinleyen

ler arasında Abdurrahman Vâfi* isminde Arap âleminde ve Fas’ta divânlarıyla meşhur olmuş şâir * bir zât

bulunuyormuş. İhsan Kasım Ağabey’le evvelden tanışan , fakat ilk defa Nur Külliyâtı ve İmâm Nursî’ye âid

bir şey dinleyen bu zât; Sempozyumdan çıkarken İhsan Kasım Ağabey’in koluna giriyor ve diyor : “İhsân !

Ben o teblîğleri dinlerken , dinledim .. küçüldüm .. dayanamadım çıktım .. Şimdi kanaatim geldi ki ; mutlaka

bu zât’ın bu eserlerini , bu fikirlerini okumak bana farz oldu.” / Ertesi gün , Cum’a namazına Prof. Aşrâtî ,

İhsan Kasım , Ahmed Ebu Zeyd , beraber arabada giderlerken , Aşrâtî ; kendinden bahisle diyor ki : “ ben ,

bir sene evveline kadar , kendi kitabımdan başka bir kitaptan ne okur , ne anlatır , ne de misâl verirdim .. her

yerde kendi kitaplarımı nazara vererek konuşurdum. Başka kitapları öyle mâlumât olsun diye okur geçerdim.

Fakat ne olduysa oldu .. şu bir senedir , kendi kitabım dahil , ne bir kitabtan okuyorum , ne bir kitabtan anla

tıyorum , ne de bir kitabtan konuşuyorum ; illâ Risâle-i Nur … her yerde Risâle-i Nur’dan okuyor , Risâle-i

Nur’dan anlatıyor , Risâle-i Nur’dan konuşuyorum.” (*) Aşrâtî ; bunu , Risâle-i Nur’un önünde ne derece kü

çüldüğünün bir emâresi olarak ve “ – ne halde idim , ne hâle geldim …” diyerek söylüyordu. Ön koltuktan

bunu dinleyen Ahmed Ebu Zeyd , Aşrâtî’ye : “ – Sen , Nur’ları okuyarak küçülmüşsün , bak ! Adam (daha-)

dün dinleyerek küçüldüğünü ifâde etti.” – diyerek latîfede bulunuyordu …” // Bu broşür aslında sözkonusu

Page 44: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

44

sempozyum hülâsası bazı mühim mevzûlara kapı açan özet hâtıralardan ibaret görünse de değişik görüşlere

ve enteresan bakışlara ayna tutmasından dolayı gerçekten Üstâd’ı ve Nur Külliyâtı’nı akademik kariyer sahi

bi bilim otoritelerinin ilginç tebliğleri / irdeleyici değerlendirmeleri itibariyle pek güzel ve fevkalâde yararlı

bir hizmet değerinde bütünüyle zevk duyuracak , konularına göre severek okunursa akl-ı vicdanımızın bam

teline dokunacak / gönül uyandıracak “gezi ve gözlem notları” tarzına da örnek bir çalışma kanaatimce ! (*)

SON İKTİBAS

Özet alıntılarım “açık kaynak” neşriyat ,

Mesaj-söz son iktibas*sanmayın ki intihâl !

Niyet tarz-ı mizâcım “mantık” ancak keşfiyat ,

Şaşmaz zor yol ihtisas*susmaz sanki şiir-hâl !

(Bkz. Cumhuriyet G. 21 Aralık 2007 “Bilim Teknoloji / sh. 4 : Bilim Dünyasından Kısa Haberler:”

“Beyinde Filtre Sistemi önemlileri ayırıyor / İsveçli bilim insanları tarafından saptanan bir filtre sistemi*

beyindeki kısa vadeli belleğin kapasitesini yükseltmekte. Sistem , anılardaki önemli bilgileri depolarken ,

önemsiz ayrıntıları atıyor. Bu ön eleme ne kadar iyi olursa kısa vadeli belleğin bir parçası olan çalışma bel

leği de o kadar iyi işlemekte. / Anlaşıldığı üzere filtre sistemi dikkat yetisini en az asıl bellek boyutu kadar

biçimlendirmekte, diyor Karolinska Enstitüsü’nden Fiona McNab ve Torkel Klingberg Nature Neuroscience

dergisinde. Büyük bir çalışma belleği kapasitesinin , önemli bilgilerin seçilmesiyle biçimlendiğine dayanan

tez* aslında yeni değil. McNab ve Klingberg şimdi bu sistemin fizyolojik temellerini tanımlayabilmek için

ilginç bir taktik uygulamışlar. 25 katılımcıyla çeşitli testler yapılırken , testlerin başında önemli bilgilerin

akılda tutulmasını engelleyecek gereksiz bilgilerin de bulunup bulunmadığı sorulmuş. // Şu anda aklıma ge

len bir örnek : Bkz. Hemen üstte / bir önceki alıntı yazıda adı geçen “Sempozyum Hülâsası”- Broşür / Sh.

42-3: Prof. Dr. Aşrâtî Süleyman da Risâle-i Nur’da zaman mefhumu’nu anlattı ve Bediüzzaman’a göre ,

zaman’ın büyük bir müfessir (*) olduğunu belirtti. Risâle-i Nur’un Arapça mütercimi İhsan Kasım* ise ;

“bu güne kadar bir çok ilim adamı , uzmanı oldukları bilim dallarında Bediüzzaman’ın tecdid* yaptığını is

pat ettiler. Ayrı ayrı ilimlerde onun bir müceddid* olduğunu izah ettiler. Fakat bence Bediüzzaman , asıl tec

dîdi insanın bizzat kendinde yapıyor. Risâle-i Nur’u okuyanlar , önceki hâllerinden tamamen farklı birer in

san haline geliyorlar.”- şeklinde konuştu. / Evet; konuşmalar iki gün müddetince bu minval üzerine devam

etti. Sempozyumun sonuna geldiğimizde oturumun son konuşmasını Türkiye’den gelen misafirler namına

Sungur Ağabey’den istediler ve Üstâdımızı anlatmalarını taleb ettiler. Üstâdımızın , kendisine: “Risâle-i

Nur’un , İslâm’ın çeşitli merkezlerindeki ulemânın ellerine ulaşacağını ve onu anlamaya çalışacaklarını”-

anlattığını söyledi. Ve Van vâlisi Merhum Tâhir Paşa , konağında Hz. Üstâd için bir oda tahsis edip, Hz. Üs

tâd’ın orada , ezberinde olan 90 kitabı (Arabî metinler) her gece üç saat okuyarak üç ayda bir devr-ettiğini ,

ve “Cenâb-ı Hakk’a şükür ; kardeşlerim ! O mahfuzâtım (ezberlerim), o tekrarlarım , Kur’ân-ın hakâikına

çıkmağa bana basamak oldular. Sonra ben , Kur’ân-a çıktım , baktım ; her bir âyet-i Kur’ân kâinatı ihâta edi

yor-gördüm. Artık Kur’ân bana kâfi geldi , başka şeye ihtiyâcım kalmadı.”- dediğini nakletti. // Araştırmacı

lar daha sonra böyle bir tahminde bulunan ve bulunmayan katılımcıların beyin etkinliklerini karşılaştırmış

lar. Elde edilen sonuçlara göre bellekteki filtre sistemi’nden üç beyin bölgesi sorumlu: prefontal korteks ,

putamen ve pallidum. Süzülecek bilgileri yakalamadan önce etkinleşen bu beyin bölgelerinin bu yüzden

özellikle de filtre sürecinin hazırlanışı için önemli olduğu düşünülmekte.Diğer bellek testlerinden anlaşıldığı

gibi bu bölgelerin etkinlikleri ne kadar büyük ise dikkat yetisi de daha iyi işlemekte ve daha az gereksiz bilgi

depolanmakta. / Bilim insanlarının görüşüne göre prefrontal korteks , sistemin çalıştırılmasından ve denetlen

mesinden sorumlu. Bu bölge beyinde ana kontrol merkezi olarak bilinmektedir. Beyindeki filtre sisteminden

sorumlu beyin bölgeleri kişiden kişiye değiştiği için bellek yetisi de insandan insana farklılık göstermekte.”)

İşte bu yazdıklarım (Bkz. “son iktibas” aslında / adı geçen Bilim Teknoloji’den birkaç câlib-i dikkat düşünce

çeşnisi içerik konulara değinen enteresan sanat-ı tahrîrat değerinde gerçekten beğendiğim ve zevkle okuyabil

diğim makale ve haber yazılarının önemini belirtmek kendimce seçme örneksemeler bakımından ne güzel şu

Page 45: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

45

uyarıcı yazılar özündeki iç dilin anlam şiirselliği gibi zihinsel gelişim yöntemlerini irdelemek isteyen ve bey

nimizin “ana kontrol merkezi : prefrontal korteks” sistemine göre etkin bölgelerini filtre edip bellek birikimi

bir yığın gereksiz izlenim cinsi iç dünyamızı kirletici bilgilerden netice yoğun-dikkat yetisiyle sürekli içsel

arınmaya yol aramaktan ibaret “dil-din-inanç-ahlâk-kültür-sanat-edebiyat benzeri …” folklorik kavramları

seven her ruha hitap “başlık: konunun özeti” diye yeterli işaret-temalar vurgulayan ne hoş sözler ruh hayatı

mızın noktacık kader rumûzâtından nükte derin kavrayışlar veya eşyâ-yı âleme bakış şümûlünü özgün-tarz

zevk-i idrâkin ifâde-i üslûbunca anlamlandırıcı adlandırmalardan kısa-kısa alıntı : (nihayetten bidâyete doğru

zaman sayfalarını andıran gece-gündüz sanki ibret-misâl yorum mantığı ışıklar yansıtan bazı kıyaslama-oku

malar: // sh. 22*) Üniversitelerimiz nasıl verimli olabilir ? “ Bilim , evrenin öznel (sübjektif) algılanmasının

nesnel (objektif) yorumudur. Nesnel mantık sayesinde tüm akıl sahiplerinin üzerinde birleştiği kurallar otur

tulur. Basit bir deyişle, aklın yolu bir olur. Günümüzde üniversiteler , bilimin en fazla geliştirildiği ve anlatıl

dığı bilim tarlalarıdır. Peki ama bilim tarlalarımız yeterince verimli mi ? Verimli olan ve olmayan akademis

yen* nasıl ayrılmalı ?” Doç. Dr. Yelda Özsunar Dayanır (Adnan Menderes Ü. Tıp F. Radyoloji , Aydın*)

Sh. 20: Bilimsel makale nasıl yazılır ve yayımlanır ? / Bilimsel makale “özgün araştırma sonuçlarını tanımla

yan , yazılmış ve basılmış rapordur.” Büyük çabalar ve emekler sonucu gerçekleştirilen bir araştırmanın da

temel amacı , bu çalışmanın yayımlanmasıdır. Bilimsel bir deney veya araştırmanın sonuçları , ne kadar mü

kemmel olursa olsun , bu sonuçlar yayımlanıncaya kadar tamamlanmış sayılmaz. Günümüzde tek kural : “ya

yınla ya da yok ol ” sözleriyle özetlenebilir. / Prof. Dr. Rıfat Yalın (Marmara Ü. Tıp F. Genel Cerrahi , İst.*)

“Yayınsız bilim ölüdür.” (Gerard Piel) / Tarihte yazılan ilk kitap, “milat öncesi: 4000 yıllarında” büyük sel

baskını(34*16.)’nı chaldean-dili’nde anlatan yapıttır./…// Sh.19: Ooof Off Line / Tanol Türkoğlu; İnternet ve

Kamusal Alan / … Bu yorumda gerçeklik payı var mı ? Yoksa güzel bir kelime-kavram oyunu ile karşı karşı

ya mıyız ? / Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki , hukuki açıdan “internet …” ( … ) Hal böyle olunca olaya

hukuki açıdan bakanlar da akıl yürüterek , en mantıklı yorumu yapmaya çalışmak zorunda. Zaman zaman te

levizyonlardaki haber/tartışma programlarında hukuk kökenli katılımcılarla diğerleri arasında yaşanan tartış

manın özünde bu “hukuksal tanım” olgusu yatıyor. Ancak her iki taraf da empati göstermediğinden birbirini

anlamama inadını sürdürüyor. Şöyle ki … ( … ) // Hubble uzay teleskopuna rakip /Kaliforniya’daki Palomar

Gözlemevi’nde bulunan Hale teleskopu , Hubble Uzay Teleskopu’ndan elde edilen uzay görüntüleriyle yarı

şacak kalitede resimler çekiyor. / Pek çok teleskop gibi Hale* ayarlanabilir optiklerden yararlanıyor. Aynası

nın şeklini değiştirerek atmosferdeki akıntıların neden olduğu yıldız ışıklarının “göz kırpması”-nı engelleyen

teleskop, bu özelliğini yalnızca kızılötesi ışıklarda sergileyebiliyor. / Şimdi Palomar’ı çalıştıran Kaliforniya

Teknoloji Enstitüsü mühendisleri , Hale’nin görünür dalga boylarında da aynı şeyi yapmasını sağladı. Bunun

için teleskopun yakaladığı her foton için 1000 elektron üreten bir dijital dedektörden yararlanıyor. Daha son

ra bir yazılım , havanın en berrak olduğu dönemlerde çekilen görüntülerin % 10’unu seçiyor. Bilim insanları

bu şekilde çektikleri resimlerin Hubble ile yarışacak netlikte olduğunu ileri sürüyor.(Düzenleyen: R. Aksoy)

Sh. 17: Bilim Kültür ve Eğitim / “C-14 ile fosil yaşı nasıl belirleniyor ?”-Prof. Dr. Rennan Pekünlü (Ege Ü.)

Tamamını okumaktan kendinizi alamayacağınız şu “uzay araştırmaları”-konulu haber : “Discovery Uzay Me

kiği , Dünya’ya geri döndü / Araş. Gör. Ayşegül Teker (İst. Kültür Ü.) – F. Korhan Yelkenci (İst. Ü.) / …

Nasa* (Uluslararası Uzay İstasyonu:)UUİ’nin tamamlanması için Eylül-2010’a kadar 10 uçuş daha yapmayı

planlıyor. / Nasa , Discovery STS-120 görevinin fırlatılışını ve inişini internet üzerinden seyredebileceğiniz

Nasa-TV’den canlı olarak yayımladı. 50’li yılların sonunda başlayan ve 60’lardan 70’lere kadar büyük bir

hızla gelişen uzay araştırmalarını o zamanlarda radyolardan dinlerken , günümüzde koltuklarımızdan tek tuş

la canlı olarak seyredebilmek , teknolojinin ne kadar hızlı değiştiğini bize gösteriyor. (http://www.nasa.gov)

(http://www.nasa.gov/mission_pages/shuttle/shuttlemissions/sts 120/ )*

Sh. 16: Bilim-Sanat / Ressamın deneyimleriyle magnetik rezonans görüntülemesi : “Tıpla , teknolojiyle ilgili

yazılar hemen daima tarihçe ve kısa da olsa ayrıntılı teknik bilgi içerir. Pek azında sözkonusu hastalıkta kişi

nin hissettikleri , korkuları ya da beklentileri konu edilir. Oysa amaç “hastalık” değil , “o kişinin” sağlığının

sağlanması ve düzeyli bir şekilde yaşamasıdır. / Prof. Dr. Pınar Aydın (Göz Hastalıkları ve Nörolojisi Uzm.)

( … / Ve bu sırada da yaklaşık 45 dakika süren inceleme bitiyor. / İnsanın beyni sayesinde dünyayı görmesi

ne rağmen kendi beyninin içini görememesi ne kadar garip bir durumsa , beynini hayal etmesi de o kadar ür

pertici bir deneyim. Kişilerin kendi filmlerine bakmak istememesi de bu açıdan anlaşılabilir bir durum. Vü

Page 46: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

46

cut içi , kişinin de olsa kişiye yabancı. (!) Bir yabancının kendisine bile yabancı , ama kendisine ait olan vü

cudunun içine bakması , buna bakarak yaşantısına tedavileriyle dahil olması , kişinin özelini kaybetmesi (!)

demek. / Sanırım işte MRG* en çok bunun için hastalarımızda korku yaratıyor./ Kaynaklar: … ) // Teknoloji

Tarihi / Kimya Sanayinin Doğuşu (Hazırlayan: Osman Bahadır)* // Sh.15: “Ekonomik savaşta en güçlü silah

Bilişim” // Güncel Tıp , Mustafa Çetiner : Amerikan Ulusal Kanbilim Kongresi’nin Ardından / “Amerikan

Ulusal Kanbilim (Hematoloji) Kongresi her yılın aralık ayında gerçekleştirilir. Kanbilim alanındaki tüm yeni

likler ve gelişmeler bu kongrede tartışılır ve yeryüzündeki bu konuda çalışan tüm bilim insanları çalışma so

nuçlarını sunmak için bu kongreyi bekler.” // Sh.14: Bilim etiği sempozyumu / Türkiye Bilimler Akademisi

(TÜBA) Bilim Etiği Kurulu , 14 -15 Aralık günlerinde uluslararası katılımla “Bilim Etiği” sempozyumu dü

zenledi. (- Zeynep Altay) / 2006 yılında kurulan Bilim Etiği Kurulu’nun İTÜ Maçka kampusü Sosyal Tesis

leri’nde beş oturumda gerçekleştirdiği bu sempozyumun amacı , bilim etiği konusunun daha geniş bilimsel

felsefi bir platformda ele alınması , uluslararası bilim insanları ile karşılıklı tartışılması ve akademik ,toplum

sal kamuoyunun aydınlatılması. / Yurtiçi ve dışından yoğun ve nitelikli katılımın olduğu sempozyumda sıra

sıyla “Bilim ve Etik”, “Küresel Isınma ve Çevre Etiği”, “Biyo-etik”,“Araştırma Etiği ve Hukuksal Sorunlar”,

“Akademilerin Etik Konularda Sorumlulukları” … ana başlıkları ele alındı. Her oturum sonunda tartışmalara

geniş yer ve önem verildi. / Bilim Etiği Kurulu üyesi Ayşe Erzan’ın yönettiği açılış oturumunda TÜBA Baş

kanı Engin Bermek , katılımdan duyduğu memnuniyeti dile getirerek etiğin / ahlâkın çok küçük yaşlardan be

ri kazanılması , içselleştirilmesi gerektiği üzerinde durdu. Bu konuda dünya bilim akademileriyle işbirliği

içinde araştırma ve çalışmalara ağırlık verdiklerini belirtti.Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı İoanna Kuçuradi

de; “Dünyada Pratiği Etkileyen Farklı Etik Çevreler” başlıklı daha sonraki konuşmacıların atıfta bulunduğu

aydınlatıcı bir sunum yaptı. / “Etik ve Bilimciler : Araştırmada Kime Güvenmeli ?” başlıklı sunumu yapan

Imperial College’den Jean-Patrick Connerade* isyan edercesine; “Türkiye Avrupa coğrafyasındadır. Avrupa

AB değildir. 40 kadar Avrupa ülkesinin bilim insanlarıyla temas gerçekleştiren biri olarak Bilimi insanların

önüne çıkarmak için birlikte çalışmalıyız.” - dedi. / Kapanış oturumunda akademilerin etik sorumlulukları

üzerinde konuşan TÜBA şeref üyesi İlhan Tekeli , sempozyumu değerlendirirken; “Belki Türkiye’de ilk defa

bilim etiği üzerinde bu kapsamda , ana konularıyla ; genetikçilerden .. hukukçulara , çevrecilere kadar geniş

akademik katılımla duruldu. Etiğin ve Bilim etiğinin nasıl derinliğine tartışılabileceği , sistematiği gösterildi.

TÜBA’nın bunu yaygınlaştırması ve bilim adamının etiği / ahlâkı içselleştirmesi gerekiyor. Günümüzde aka

demik sistemin yol-açtığı sorunlar nedeniyle Bilim Etiği* Türkiye’nin gereksinimi olan ,hayatî önem taşıyan

bir tartışma konusudur. Bilim kamuoyu’nun yüksek katılım ve ilgisi de bunun kanıtıdır.” – dedi. // Sh.12-14:

Antropoloji / Türkiye’de ilk Homo-erectus* fosili / Denizli’de bulunan H. Erectus “İlkel Adam(*)” fosili ve

bunun hakkında yayınlanan makaleye (Kappelman vd. 2007) dayandırılan haberler , geçtiğimiz günlerde ba

sında genişçe yer aldı. Habere verilen tepkilerin ve yapılan yorumların çoğunluğu ise büyük bir hoşnutsuzlu

ğu dile getiriyor , evrim teorisi ve din ile bağlantı kuruyor , bazıları Denizli halkının zenci olduğu yorumunu

yapıyordu ! Özetle, Homo erectus* konusunda kamuoyunda eksik bilgi ve buna dayanan yanlış anlaşılma ol

du. Burada , fosilin bulunma hikayesi ile buluntunun önemi hakkında bilgi verilecek ve bazı gözlem sonuçla

rı aktarılacak. (Nizamettin Kazancı , Jeolojik Mirası Koruma Derneği “JEMİRKO”-Başkanı) Denizli-Kaklık

Kocabaş mevkiinde, işletilen traverten ocaklarından birinde / bulunan 500.000 yıllık H. Erectus* fosili , ho

minidlerin yeryüzüne dağılmasındaki “Afrika’dan göç” teorisini destekliyor. Bu teoriye göre H. Erectus ön

ce Afrika’da görüldü ve öteki kıtalara buradan yayıldı. Şimdiye kadar Gürcistan-Dmanisi hariç , Afrika’dan

Çin’e kadar olan geniş alanda fosil-kanıt* bulunamamıştı. İşte Denizli Kocabaş’ı böyle bir boşluğu doldur

makta ve “göç teorisi”-ne ciddi destek vermekte. / Basılı ve on-line yayınlardan kolayca öğrenileceği gibi ,

H. erctus ; soy-boy, ırklar ve bugünkü insan nesli ile doğrudan alakası olmayan bir hominid* türüdür. Fosil

buluntulara göre 1.8 – 0.2 milyon yıllar arasında yaşamış (!) ve nesli tükenmiştir. Beyin hacmi 900-110 cc

arasındadır. / Alet kullanabilen H. erectus bugünkü insanlara göre biraz daha iri yapılıdır. Halen kabul gören

teoriye göre, ilk kez Afrika’da ortaya çıktı , iklim değişmeleri ve beslenme nedeniyle olsa gerek tüm Afrika’

ya , güney Asya’ya ve Avrupa’ya yayıldı. (Şekil 1) Türün Avrupa’daki temsilcileri , bazı farklılıkları nede

niyle, H. Heidelbergensis olarak adlandırılır. Gürcistan Dmanisi’de bulunanlar ise H. erectus’un benzeri olan

H. ergaster örnekleridir. / Denizli’de bulunan fosil ise tipik H. erectus kalıntısıdır. Türün orijinal örneği olma

sı bakımından önemlidir. ( … ) Denizli-Kaklık’ta böyle bir kafatası bulundu ise, aynı yerde iskeletin diğer kı

Page 47: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

47

sımları , yakın civarda ve hatta tüm Türkiye’de aynı fosilin başka örneklerinin bulunma ihtimali var demek

tir. Bu ihtimalin olağan sonucu , Denizli ve Türkiye’nin yüzbinlerce H. erectus*dağılım haritasında yer alma

sı , ülkemizde bu yöndeki araştırmaların hızla artacak olmasıdır. ( … ) Sh. 11: Kitap / “Dünya Uygarlıkların

da Türk Dili ve Kenger Uygarlığı” Yazarı: Mehmet Ünal Mutlu / Yayınevi: Türk Dünyası Araştırmalar Vak

fı*/ “Yeni bir Kitap yayımlandı Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı tarafından. Bu son yıllarda çok çeşitli

kitaplar çıkıyor ortaya , insan şaşırıyor hangisi ile ilgileneceğini. Fakat bazılarının adı hemen “oku beni ve

ya bak bana” der gibi bir çağrışım yaptırıyor. İşte sözünü ettiğim kitap da tam böyle.”-Muazzez İlmiye Çığ //

Gönülden Bilime / Ahmet İnam : Üniversite Üzerine İki Soru / “Üniversite, kültürel anlayışların muhafazası

na veya dönüştürülmesine, ve sosyal tahayyüllerin ve siyasi bilincin geliştirilmesine nasıl bir katkı yapar ? ”

Sh. 10: Kent ve Kültür / Kentteki kültür açılımı çağdaş kenti yaratmaya yetmez / “Türkiye’nin başına belâ

olan politik kavganın arkasında gizlediği rahatsız edici gerçekler yaygın bir bilgisizlik , profesyonel yetersiz

lik ve entelektüel kalitesizliktir. Kentlileşememenin yarattığı bir kural-dışılık ortamında yaşamak da cabası.”

(-Doğan Kuban): “Apartmanda yaşamak isteyen insanlar toplumların %20’sinden daha az. İstanbul’un her

köşesi yüksek konutla dolu , ama bu halk istediği için değil. Bu spekülatörün isteğidir.” ( … ) Sh. 8 – 9 :

Aylak Bilgi / Tahir M. Ceylan: “Alt-Kültürün Hücreleşmesi / … Schopenhauer , “dünyanın kendisi , dünya

nın mahkemesidir.” –demişti , dünya fenalıktan kırılmak üzereyken , içine azıcık hayır (*) konularak can çe

kişmesi uzatılmış bir yer gibi duruyor. Alt olsun , üst olsun her kültürde örgütlenerek o, daha büyük kötülük

lere ulaşıyor , yine de son tahlilde ama , “Bütün kısmî kötülükler evrensel iyiliktir. / Gurura , yanıltan akla

karşın / Gerçek açık-seçiktir : Var olan her şey iyidir.” (18. yy. İngiliz şairi Pope’un felsefi şiirinden dizeler)

// Beyin Araştırmaları “Beyin çipleri , siber-insan mı yaratacak? / Psikolojik sorunlar yeni teknolojiler saye

sinde artık çip ve sondalarla doğrudan doğruya beyinde gideriliyor. Kimi uzmanlar , hastalar için geliştirilen

tedavilerin , sağlıklı insanlar üzerinde uygulanarak ‘mükemmel insan’ yaratılabileceği (!)’nden endişeliler.”/

Bellek hapları ve mikro-elektronik implantlar *yalnızca hastaların tedavi edilmesinde değil , sağlıklıların ruh

halini düzeltmek için de kullanılır hale gelecek. Mesela üzüntüleri ve aşk acısını dindirmek ya da bilişsel ye

tinin güçlendirilmesinde. / Benliğin Kapısı Kurcalanıyor (…) Hiçbiri Hayal Değil ( … Bazı ilaç şirketleri

şimdi demans*hastalıklarının tedavisi için geliştirilmiş ilaçların öğrenme ve bellek yetisi üzerindeki etkisini

araştırıyorlar. Ve Alman psikiyatr Manfred Spitzer , sağlıklı bir insanın belleğini Alzheimer ilacıyla güçlen

dirmiş bile.“Bilişsel güçlendirme” diyor psikiyatr, öyle veya böyle bu yöntem eninde sonunda uygulanacak.”

(Nilgün Özbaşaran Dede) // Türkiye’den “Beyin Çipi” patenti / Prof. Dr. Metin Tulgar’ın İstanbul-Kartal’da

kurulu Uluslararası Nöroteknoloji Merkezi , “beyin pilleri” alanında Türkiye’ye patent kazandırdı. ( … )” //

Sh. 3: Gündem / Havuç ve Sopa Politikası mı ? Orhan Bursalı –Yayın Yönetmeni. / “Manevi Mirasım Akıl

ve Bilimdir !” ( … / Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Ben

den sonra beni benimsemek isteyenler , bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse,

manevi mirasçılarım olurlar.” – Mustafa Kemal*) sözün hası ve düşünce hülasası yine de! Herkes sevmekten

yana “Atatürkçü” ama tam doğru anlatacak kadar araştırmak , gerçek Atatürk konusunu şu objektif ve ortak

bilinç perspektifi çerçevesinde bütün yönleriyle doğru değerlendirecek kavrayışta anlamak bakımından nasıl

araştıracağını da tam bilmiyor nitekim , (Bkz.Vatan G. 27 Ocak 2008 / sh. 8: Buket Aşçı , röportaj / Taha Ak

yol’un yeni kitabı: “Ama Hangi Atatürk” hakkında. Tamamını alıntılayıp aktarmak konuyu kavratacak kitabı

tanıtmak bu röportajın asıl amacına da uygun olacak sanırım. Ancak kitabın aslını okumak gerektiğini belirte

cek kadar birkaç cümlecik soru-cevap paragraflarıyla yetinmek istiyorum. / “Taha Akyol: Attila İlhan Atatürk’

ün iki yüzünü gördü , ben dördünü anlatıyorum” / Solcuların kalpaklı Atatürk’ü vardır , Attila İlhan’ın “Asyalı

Gazi’si …” Erbakan “Yaşasaydı Refah Partili olurdu” derken okullarda laik , Batılı Atatürk fotoğrafları asılıdır.

İşte gazeteci-yazar Taha Akyol , yeni kitabı: Ama Hangi Atatürk’te neden farklı fotoğrafları olduğunu analiz

ediyor ve diyor ki; “Kullandığı kelimeler de fotoğrafları da dönemine göre değişti , çünkü o pragmatizmi kulla

nan siyasi bir dehaydı.” / Kitabınızı Attila İlhan’a ithaf etmişsiniz. Sizi Atatürk gibi son derece hassas bir konu

da Attila İlhan’la buluşturan ne oldu ? ( … ) Peki Attila İlhan’la ayrıştığınız nokta ne ? ( … ) Bana Atatürk’ünü

söyle … / Kitabınızda da belirttiğiniz üzere farklı Atatürk portreleri bununla sınırlı değil. Mesela Erbakan’ın da

Atatürk’ü var. Atatürk’ü kimi zaman kalpaklı , kimi zaman vals yapan bir devlet adamı olarak farklı fotoğraflar

da görmemizin nedeni nedir ? ( … ) İkinci Atatürk fotoğrafı hangisi ? ( … ) Asyalı , kalpaklı Atatürk fotoğrafı

ne zaman ve neden değişir ? ( … ) Değişimini kelime sayarak gördüm / Bu dört Atatürk fotoğrafını onun kullan

Page 48: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

48

dığı kelimelerle çiziyorsunuz. “Atatürk’ün Bütün Eserleri”-nde geçen emperyalizm , proleter , Allah , İslam gibi

kelimeleri tek tek saymışsınız … Mesela Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması’na kadar söylemlerinde Bol

şevik terminolojisini kullanırken , bu tarihten sonra azalıyor… “Çünkü artık Sovyetler yerine Batı ile flört başla

mıştır ” diyorsunuz. ( … ) Bu nedenle diyorsunuz ki: “Politikada ideolojik şablonların değil , belli ilkeler çerçe

vesinde, pragmatizmin geçerli olduğunu” bilen siyasi bir liderdi. Peki Atatürk bu pragmatizmi ne için kullandı ,

hedefi neydi ? ( … ) Hangi fotoğraf daha büyük ? / Peki birbirinden farklı bu fotoğrafların hepsi eşit mi , baskın

olan yok mu ? (O fotoğraflardan hangisini çekseniz, tablo kırılır. Mesela 1930’lardaki sözlerini seçerek bir port

re çizerseniz, 1920’lerdeki Atatürk’ü göremezsiniz.) Şöyle sorayım; Turgut Özal dindardı , Kürt’tü. Ama uygu

ladığı ekonomik politikalar ile 1980 sonrasına adını verdi. Baskın olan liberal Özal’dı. Atatürk’ün baskın fotoğ

rafı yok mu ? ( Özal ,Atatürk gibi farklı ve çok zor, istisnai dört dönem yaşamadı. İmparatorluğun çöküşü ,Millî

Mücadele , Bolşevik Devrimi , Batı diplomasisi… Bunlar keskin virajlar. (*) Özal’ın hayatında ,Menderes’in

hayatında hatta 1959’dan sonra İsmet Paşa’nın hayatında böyle keskin virajlar yoktur. Bu yüzden onun portre

sinden bir taş almak bütününe ilişkin körlük yaratır.) Bu ülkede birileri “Gençliğe Hitabe”-yi okuyarak anti-em

peryalist oldu. Yanıldı mı ? (Evet.Onlara şu soruları sormak zorundayım: Atatürk’ün 1936’dan sonra … ) Söz

konusu bir devletin kurucusu ,lideri.Yani bu fotoğraflardan biri aynı zamanda bir ideoloji: “Kemalist Cumhuri

yet ideolojisi.” Fotoğraflara bu durumda nasıl bakmak gerek ? ( Her cumhuriyet ideolojisini üretir. Önemli olan

bunun donmuş bir dogma*haline gelmemesi. / … Atatürk de 1936’dan itibaren Batıyla ittifak için çok uğraşmış

tı. Attila İlhan’ın “Mustafa Kemal’in yüzü daima Doğu’ya dönük olmuştur ” sözü yanlıştır. Çetin Yetkin’in ,

kendisini akademik anlamda ciddiye almam , “10 Kasım 1938’de devrim bitti , İsmet Paşa İngilizlerle ittifak

yaparak emperyalizme kapıları açtı” tezi de zırvadır. Mustafa Kemal de bunun için uğraşmıştır. Ama ömrü yet

memiştir.) İslamın kılıcıydı / Sözkonusu parçalanmış bir imparatorluk ve yeni kurulan bir devlet. Atatürk bu

farklı kimlik ve söylemler ile her kesime hitap etmeye, bütünleştirici olmaya çalışmış olabilir mi ? (Milli Müca

dele’deki Atatürk böyle. ( … ) Atatürk’ü bu yüzden iyi okumak gerek. Bakın , Kurtuluş Savaşı sırasında inançlı

bir Doğu davası temsilcisi iken , Hindistan’da camilere “Yaşasın Mustafa Kemal” yazılırken , ondan “İkinci

Selahaddin Eyyubi” ya da “İslam’ın kılıcı” diye bahsedilirken zaferden sonra bunlara tavır alıp laik ,Batılılaşmış

bir Türkiye inşasına başlamış bir liderden bahsediyoruz. İşte bu büyük bir kudret gerektirir. Bu sadece düşünce

değil , elinde topladığı politik kudrettir. İşte tek adam(*)lık bunun içindi.) Tek adamlığın izahına kadar varan

bu tablonun görülmemesinin ya da sizin ifadenizle “körlüğün” nedeni ne ? (Medrese. Onun dogmasının yerine

Kemalizm* dogmasının konması. Ama bu durumda dogmatizmden kurtulmuyor sadece dogma değiştiriyoruz.)

Atatürk’ün bu pragmatist politikalarla amacı neydi ? (1930 iktisadi krizinde Türkiye’ye kaynak sağlamak. Özal’

ın , Menderes’in , İsmet Paşa’nın yaptığı gibi. Kemalistler “Atatürk dış borç almadan Türkiye’yi kalkındırdı”

der. Yanlış ! Şükrü Kaya’yı ABD’ye gönderdi. Ama bunu yazdığım için çok küfür işittim. Atatürk’ü emperya

lizm yanlısı gösteriyormuşum. Oysa Atatürk’ün kendisi dogmatik değil , pragmatik ve esnektir. Ford şirketinin

montaj sanayi yapması için çabaladı. Hangi İnkılap kitabı yazar bunu ? 1970’lerde sol-Kemalist kesim buna kar

şı çıkmadı mı ? Oysa Atatürk’ün kendisi istedi bunu. Atatürk’ü görmezden geliyorsun , ama Menderes yapınca

vatanı sattı oluyor , Özal yapınca “küresel ajan” diyorsun. Atatürk’ü öğrenilecek bir kitap gibi okumalıyız,

Amentü gibi değil. Milli Mücadeleyi anlamak için de Nutuk’u okumak yetmez, tıpkı İslam’ı anlamak için

Kur’an-ı okumanın yetmeyeceği gibi !)

ÖZGÜN SÖZ

Magazin türünde haberler bile ,

İşte gözönünde hep benim derdim !

Beşerin gönlünde dertler her neyse ,

Özgün söz özünce tek Rabbim sevgim !

……………………………………..

Demek gönlümce hak şiirsel sezgim

Mülhem meşkimce aşk en içten sevgim !

(Sh. 130-131: Bizim eski edebiyatımız idealist olduğu , yeryüzündeki hayatla münasebeti olmadığı için tiyat

Page 49: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

49

ro ve romanı inkişaf ettirememiştir.İnkişaf ettirememiştir diyorum ,çünkü bu iki nevi bizde nüve halinde mev

cuttu ve her edebiyatta mevcuttur.Tanzimattan sonra Avrupa ile temas eder etmez ilk işimiz roman ve tiyatro

yu edebiyatımızın birinci plânına getirmek oldu.Realist Avrupa bize realizmin en karakteristik nevîleriyle gir

di. Yine Tanzimattan sonra edebiyatımızda nesrin gittikçe büyüyen bir yer tuttuğunu görüyoruz. Bugünkü ede

biyatımızda şiirin zaafa uğramış olması hiç de fenaya alâmet sayılmamalıdır.Şiirin Avrupa’da olduğu gibi

bizde de nadir bir metâ haline gelmesi bizim de realist bir edebiyata doğru gidişimizden ileri gelmektedir.

Türk edebiyatında realite görüşünün ve gördüğünü anlatan nesrin inkişafını temenni etmeliyiz. Çünkü Avru

pa mektebi bizim için ancak bu sayede istifadeli olacaktır. Türk edebiyatı Türk realitesinin aynası olmak mec

buriyetindedir. Vaktiyle ne kadar idealist olduğumuzu görmek için bile bu realite görüşüne muhtacız.

Realizme doğru giderken şiire susarsak içimizde daima zengin kaynaklar bulabiliriz. Çünkü biz asırlarca yal

nız şiir ve öz şiir içinde yaşamış bir milletiz. Şair olmayı bize Avrupa öğretemez. Çünkü şiirde onun çıkama

dığı irtifâlara çıktık ve indik. O bize yalnız dünyadan ve insanlığın hâlinden bahsetmeyi öğretebilir ve biz de

zaten ondan bunu öğrenmekteyiz.)

S. Eyuboğlu’nun usta kaleminden ve üstad üslûbundan “Denemeler* ve Eleştiriler*” pek çok konuda aydınla

tıcı ve ayrıntılarıyla uyarıcı bilgilendirmeler yaparak kendi iç dünyamızı yeniden ve bütünüyle gözden geçir

mek ,sonuçta bazı kanaatlerimizi ıslah etmek ve ruh hayatımızı hep yenibaştan düzenlemek için nasıl bir “öz

-eleştiri” ve düşünce perspektifi gerektiğini de telkinleyip öğretiyor okurken. Sayfalar arasında rastgele bir

örnek: (Sh. 262-4 “Yenisi” Orhan Veli’nin şiirlerini yeniden okurken: … Baktım ,her şiirinde ayrı bir telâş ,

… her sabah yeniden başlayan yaşama telâşı. ( … ) Ölüm ötesi hayat dedikleri (!) bu anlam yenileşmesi olsa

gerek. / Ölümünden sonra beni ilk şaşırtan şiiri …

Gemliğe doğru

Denizi göreceksin

Sakın şaşırma !

Şair, dünya ile aramıza inen perdeleri kaldıran insandır. Düşüncemizi saran uyuşturucu alışkanlıkları

sıyırarak bize gökleri yeniden gösteren , yaşamanın tadına yeniden vardıran:

Gökyüzünü ben boyarım her sabah

Hepiniz uykudayken ;

Uyanır bakarsınız ki , mavi … ( Bkz. Vatan G. 22 Şubat 2009 / sh. 5: Zülfü Livaneli ,

……………………………… “Hayata dair ” www.livaneli.net // [email protected] :

Bak , dünya renkler içinde “Şiirsiz hayatlar / … Verlaine “Renklerle işimiz yok , nüansların

Bu güzel dünya için-de peşindeyiz” diyor. / … Ey ölü şairler; Gelin de acıyın halimize.

Sevin , sevinebilirsen Biz artık giderek hoyratlaşan … şiiriyeti kalmamış hayatlar … /

İnsanlığın hâli-ne karşı !) Nüans değil renk bile kalmadı siyah-beyaz’dan başka.” )))))))

ŞİİRCE ÖLÜM SÜRPRİZ ZİYARET 1.

Komşu evin çatısında Iyd-i Fıtr’ın son günü tam öğle ezanında ,

Topal bir leylek gördüm Gönlüme mülhem mesaj şu nükte-i hâtıra !

Melül mahzûn bana baktı , Kitap okurken birden bir kumru kuş yakın-yâ ,

Yıkık küskün ve harap Sürpriz ziyaret şu an can-dost bir ruh yanımda !

Baktım üzgün gözlerine

Ne diyorsa anladım , 02 Ekim 2008 Gemlik-K.Kumla*

Yakarış Tek Rabbim’e Son derkenar hoş şiir ruh balkon kıyısında !

Can nefes sayısınca ……………………………………………

Acısı içimi yaktı !

Page 50: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

50

2.

Ah ölüm ölüm ölüm , (-Bkz. Erkam Yayın / Takvimleri “ www.erkamalisveris.com ”

Dünyamı yakan ıstırap 31 Aralık 2009 / 15 Muharrem 1431: “Ey Allah’ın kulları ! Siz

Böylesi içten bakınca bu dünyadan göçüp gidenlerden farklı değilsiniz. Dünya hayatı

Seviyorum iki gözüm , sizi aldatmasın.”- Hz. Ali* // Bu sene için de işte bu takvim var

Makbere dek iki ayak elimde. Sanki kitap benzeri takvim sayfaları da hayatımızın nice

Kaç gün ne bileyim ömrüm ?! safhalarını düşündürecek güzel sözler ve önemli bilgiler veriyor.

3. İlk örnek , misal; 01 Ocak / 04 Muharrem 1430 : tarih hakikaten

Daha işliyorsa saat , önemli bilgi. Nitekim maziden ders almayan kim-se istikbali de

Şimdi şu şiirce gönlüm ! umursamayan nadan güruh havasında yaşayıp gider ruhundan bile

İstiyor ruh acı duymak habersiz. Öğrenmeyi ve düşünmeyi gerektiren güncel tarih aslında

Tadınca anlamlı hayat zamanın önemini algılayıp bu hayatın değerini içten kavramaktır.

Ölüm bile yaşamakça ! “630 Mekke’nin fethi” ve yine uyarıyor Hz. Ali*: “Yüksekliği iste

dim , onu alçak gönüllülükte buldum.” // 20 Şubat : “Bu dünya

“DUMDUMA” tuzaktır, yemi de arzulardır.”- Hz. Mevlana* // … )))))))))))))

Bak-gör , işte şu âlemin hâli-ne (?) En son yine enteresan bir kitap geçti elime. Onunla başbaşayım ,

Anla ki , “kim kime dumduma” sanki ! muhtevasına yoğunlaşarak. Gerçek bilimsel disiplin çerçevesinde

Sakın aldanma kör benlik vehmince , yorumlanan konular üzerinde yenibaştan düşünmek ve kendimce

Hayâl boş şuur hoş şiir âhenk mi ?! ruhsal hayat serüvenimi bilvesile tekrar gözden geçirmek kadar

canlı algılardan farksız söz zevki ve muhayyel kavrayış şiiriyeti

“KARA MİZAH” hissiyat girdabına gömüldüm okurken. Ayrıca akademik bakış ve

1. anlayışlara örnek gösterilecek tutarlı çalışmaların nesnel değerini ,

Gelenek kök*devlet ağa , işte şu öznel duygusallığın sarsak üslûbuyla karşılaştırınca daha

Zavallı halk tam maraba ! içten fark ettim. Bilim disiplini içinde “deneme” niteliğindeki bir

Bürokrasi dik-baş kâhya , çalışmanın dil ve üslûbuna da takdirimle saygı duymaktayım. Ne ki ,

Bak “yasal erk” sanki kobra ! hiç değilse “iki küçük katkı için” şu eleştirel anımsatmayı da acaba

2. konuya uygun ve tam yerinde “doğru uyarı” olarak kabul edecek mi ,

Bay “mevzuat hazretleri” nitekim daha başka konularda da ayrıntılı bilgiyi önemseyen yazar ?

Acımasız gaddar sulta ! (Bkz. Tarih Psikiyatri Divanında , Prof. Dr. Ahmet Çelikkol “e-mail:

Fırsatçı vatandaş hepsi , [email protected] ” / Psikolojik Tarih “Deneme” Stüdyo İmge

Hunhar kaos ortamında ! 1. ve 2. Basım: Şubat-2002 / İst. “e-mail: [email protected]

3. Sh. 115: “Eşcinsellik” konusunda / Bkz. Kur’an: 4 / 15-16. ve yine,

Çıldırttınız artık beni , Sh. 118: “Kitabı Mukaddes, Bap 19, sh.16 ” / konusu hakkında da ,

Yıktınız dünya evimi ! Kur’an: 11 / 77-83. // ve bir de, Sh. 95: “Ensest” konusunda; Bkz.

Şefkatsiz zulüm düzeni , Kur’an: 4 / 22-28. âyetler. Uyarıcı beyan; 23. “Size şu kadınlarla

Kökten sarstı güvenimi ! evlenmek haram kılınmıştır : …” gibi bilgilendirmelerin önemini

4. vurgulamak gereksiz mi ? Tarih adına Kur’an anlamlarından daha

Demokratik seçim mîzan , özgün kaynak bir başka gerçek kitap var mı inandırıcı doğrulukta ?

Kim memnun hem kim müştekî ? Ayetler ışığında nefsini içten sorgulamayan anlayamaz sırr-ı hayatı

Ak sonuç ilk “kara mîzah” ve kavramayınca nasıl aydınlatacak ruh hakkında merak duyanları ?

Haklı izahat tam belli ! wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

İşbu sonuç çok düşündürücü ! (Bkz. Sabah G. 25 Aralık 2007 / sh. 7: Emre Aköz - “Entelektüel kıvranış”)

HAK ADINA HİZMET !

1.

Gelenek değil “din” Allah’ın emri ,

İşte tek “el-Kitâb” belli son vahyi !

İslâm Rabbimiz’in tek “irşad” dini ,

Page 51: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

51

İnanç çağrısı hak Kur’an âyeti !

2.

Gerçek gözönünde herkes bilmeli , (… Bkz. Erkam Takvimi - 2009 / 25 Şubat: “Ne kadar bilirsen bil ,

Ayetler emrince tam düşünmeli ! söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.”- Hz. Mevlana*/

Okuyup bütünüyle öğrenmeli , 27 Şubat: “Günahtan sakınmak , tövbe ile uğraşmaktan daha iyidir.”

Baştan sona işte Kur’an meâli ! Hz. Ömer // 05 Mart: “ İnsana , aradığı şeye bakarak değer biçilir.”

3. Hz. Mevlana* // 06 Mart: İmam-Hatip Liselerinin Açılışı -1951 …)

Aydın imam milletinin önderi ,

Kimi idealsiz zengin dilenci !

Cemaat-tarikat “din eğitimi” … İşte bu konu*-da “pek güncel”- belli ;

Hak adına halka hizmet değil mi ? … Halk devlet diyanet*-kendince hepsi !

4.

Bil ki “Riyaset: Diyanet İşleri” (… 23 Şubat / 28 Safer 1430: Hz. Peygamber (s.a.)’in Mekke’de

Devlet tekelinde “hizmet”-görevi ! “Vedâ Hutbesi”-ni iradı (M. 632) // 29 Mart: “Ey oğul ! Nasihat et

Milletimize “din”-öğretim evi , mek kolaydır , mühim olan onu tutup gereğini yapmaktır.”- Gazali*)

Câmi-mekteb “birlik”-kültür işlevi ! vvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv

Bkz. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 666 / Broşürler: 38 (Ankara-2006) “Cami (*)”

Cami Tarihtir (…) Cami Medeniyettir (…) Cami Sanattır (…) Cami İbadettir (…) Cami Eşitliktir (…)

Cami Birliktir (…) Cami Sığınmaktır (…) Cami Sohbettir (…) Cami İlimdir (…) Cami Sevgidir (…)

Cami Tevekküldür (…) Cami Arınmaktır (…) Cami Anlamaktır (…) Cami O’nsuz olamamaktır (…)*

Tel: 0312 295 73 06 / Fax : 0312 284 72 88 ( E-mail : [email protected] )

MAĞFİRET

1.

Yürek gücünü bilenler ,

Herkesi kardeşçe sever !

Bu meydanda nice erler ,

Hasmını mertçe göğüsler !

2.

Anlamaz düşüncesizler , (Bkz. Zaman G. 14.08.2008 / Açık Defter –“ [email protected] :

İçten duymaz mı yürekler ? ‘Ey ruh , geldinse haber ver!’/ … Ruhlar vasıtasıyla ölüm ötesinden alınabi

Şu dünya içindekiler , lecek bilgiler, … herkesin iştahını kabartıyordu. Şarlatanlara gün doğmuş,

Açık kitap işte gökler ! ortalık medyum* kaynamaya başlamıştı. / Pozitivizm asrı olan 19. yüzyılın

3. aynı zamanda ispritizma’nın doğduğu ve akıl almaz bir hızla yayıldığı asır

Nice ibret şu âlemler , olması şaşırtıcıdır. Fransa’da … / Türkiye’de … / Kısacası , …”) -İlginç !

Oku , Kur’an-ca bak , yeter ! Tamamı dikkatle okunmalı ki , içerik gerçekten tam doğru anlaşılabilsin.*

İşte hikmet hak âyetler , vvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv

Ruh-ül’Beyan* mûciz sözler !

4.

Tekmil “yüzondört” sûreler ,

Nice sırlar beyan eder !

Bak , Kur’an “(14*4) misâli” diller ,

Rabbinden “mağfiret(14*41)” ister !

…………………………………

( Sh. 265-322 “Şiirin Yapısı” ; 294 “Orhan Veli … / 302 “Şiirin Garip Kişisi” / 304 “Gece İçinde …”/

306 “… Boğaziçi’nde*” / 309 “… Birdenbire” / 312 “O. Veli Kardeşe Selâm” / 314 “Orhan Veli İçin”

316 “Huzur” / 318 “Tanpınar’da Zaman” … / Hiç gerici olmadığı halde dil konusunda devrimcilerden ayrıl

mak zorunda kalıyordu. / Gönül istiyor ki ozanlar , sanatçılar … (321-2) Böylesine tutarsız bir dünyada oza

nın sadece şiirinde tutarlı ve kendine sadık kalabilmesi büyük başarı sayılır. Tanpınar bu … / Onun için şiir

Page 52: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

52

bir şeye ulaşmanın aracı değil , ulaşılacak şeyin tâ kendisiydi.) Nitekim kimi mütefekkir-muharrirlerin karak

teristik “sîret” husûsiyetlerini ilginç irdeleyen usta kalem B.Ayvazoğlu dostuma sorsam bunu doğrular mı ?

ŞİİR-CAN ANLAM !

Sorsaydınız Rabbim’i ,

İçten anlatacaktım ! MECAZ

1. 1.

Anlamadınız Ben’i , İçten duymayınca öz ne örtük görüş pek zor ,

Ben mi anlatamadım ? Rabbim mülhem meşkimce cevaz tek şiir tarzım !

Anlam mayamız şimdi , Hemen sus aklınca söz ömürlük dönüş tek yol ,

Belli kanımca yazgım ! Sezgim mâdem kendimce mecaz zevk-i dil yazgım !

2. 2.

Hiç duymadınız sanki , İçten duymayınca söz basit tâbirat demek ,

Şiir ruhsal anlatım ! Gerçek kök aklınca çöz tam muhayyel mecazım ,

İç dil* lügatsız can ki , Bilinç saflaşınca “öz” sabit sânihat tek renk ,

Benlik kolay cevabım ! Rabbim can sırrınca aşk kolay sandım zor yazdım !

3. …………………………………………………….

Öz kaynağımız Hak ki , Şiir “-mecaz” zor tarzım , “hakikat-” tek ; anladım !

Tek kitap okutayım ! …………………………………………………….

Söz bayrağımız haydi ,

Özet divan yazayım !

4.

Net yol tarzımız sahi , (Bkz. Türkiye’de YENİÇAĞ G. 16 Ekim 2008 “Bu memleket tarihte Türk’tü ,

Yaşamakça amacım ! bugün de Türk’tür ve ebediyen de Türk olarak yaşayacaktır.” / Türkiye Türk

Pek zor farklıyız yani , lerindir.* / Dünyayı Türkçe okuyun* // sh. 3: “ [email protected]

Anlam yoksa susayım ! Baybal: “Suskun ve sessiz adam psikolojisi ! / …” Öz susmaz söz zorlaşsa da!)

(Sh. 584: O ara bizde gördüğüm bazı piyeslerde , okuduğum bazı hikâyelerde Kafka’nın etkisini görür gibi

oldum. Bu etkiyi şöyle özetleyebilirim: Kopyacılığa varan bir gerçek(-çi)likten , tek insanın günümüze özgü

sıkıntı , bunaltı ve aykırı düşüncelerini de içine alan , daha derin , daha duygulu , daha içli-dışlı bir gerçekçi

liğe doğru … Aşırı nesnelciliğe karşı aşırı öznelcilik … Büyük kalabalıkların ezdiği tek insanın çevresine,

dünyasına kafa tutması , alışılmış düşünce ve sanat kalıplarını kırması … Çağımızın büyük çabası da zaten

insan çoğunluklarını(n) haklarıyla insan tekinin haklarını uzlaştırmak değil mi ? Sanat akımları hep bu çaba

nın sağında solunda , ilerisinde gerisinde yer alıyorlar , bir çoğunluktan bir tekten yana yalpa vuruyorlar.

Sait Faik’in zehir yeşili diye adlandırdığı bir acı duyuş , öfkeli bir tek insan bilinci var ki , dünyamızda , son

onbeş yıl (1960 / sh. 585) içinde bizim edebiyatımızda da belirtileri oldu bunun ve yanlış olarak , toplum so

runlarından bir kaçış diye kötülendi ya da pek ciddiye alınmadı.Oysa bu belirtiler edebiyatımızın daha ileri ,

daha insanca bir gerçekçiliğe doğru gelişmesini sağlayacaktır. Avrupa’da da olduğu gibi.)

ŞUUR !

Şu ruhum yol şuurum ! (… 07 Aralık: “Ceviz kabuğunu kırıp özüne inemeyen , cevizin hepsini

1. kabuk zanneder.”- İmam Gazali* // 23 Kasım: “İnsan kalbi bir sandıktır ;

Ne hep ne hiç ilk yorum dudaklar onun kilidi , dil ise anahtarıdır. İnsana o anahtarı iyi muhafaza

Şiir ilginç istidlâl ! etmek düşer.”- Ömer b. Abdülaziz* // 20 Ekim: “Dünyaya isyan etmeyen

Ne var ne yok son durum , ruh , Allah’a teslim olmamıştır.”- Nurettin Topçu*// 04 Ekim: “Ey oğul!

İç dil bilinç ihtimâl ! Dilinle yaptığın duâya kalbin de inansın ve iştirak etsin.”- A. Geylani*)))

……………………

Page 53: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

53

Akl-ı vicdan can yolum , (… 18 Eylül: “Mumsuz baldır şeriat // Tortusuz yağ tarikat

Şuur ruh , şiir niyaz ! Dost için balı yağa // Pes niçin katmayalar ” – Yunus Emre* )))))))))))))

2.

Ne çok kitap okudum … Sh. 50: En son okuduğum kitap … / Bkz.Tarih Psikiyatri Divanında*,

Hep tek gerçek öz süâl ! Prof. Dr. Ahmet Çelikkol (Tamamı: 279 sayfa*) Uyarı : “İzin almadan ,

Ne var ki cevap ruhum , kaynak göstermeden , yayıncı ve yazarın adı belirtilmeden kullanılamaz ,

Hiç yok demek söz misâl ! çoğaltılamaz.” / … hakkında birkaç cümlecik daha “alıntısız” söz etmek

………………………… ve tavsiye mahiyetinde takdir hissiyatımı daha açık belirtmek istiyorum.

Demek öz cevap ruhum , Şimdiye dek pek çok kitaplar okudum , merak duyduğum her tür konuda.

Soyut söz mülhem mesaj ! Ancak son iki gün içinde hiç elimden bırakmadan baştan sona okuduğum

3. bu kitap, benlik gizemi ve tarih perspektifiyle ilgili karmaşık bilgilerimi

Benlik ıstırap duygum yeniden gözden geçirmek ve kavramsal ayrıntılar bakımından sanki son

Şiir ruh hayâl mi hâl ? bir kez daha yenibaştan düşüncelerimi düzenlemek gereğini hissettirdiği

Rabbim muhatap buldum , için yazarına minnet ve saygı uyandırdı içimde. Diyebilirim ki , işte böyle

Şuur bu minvâl muhâl ! eserler , ruh hayatımızı ve şuur aynamızı içten aydınlatıcı bilim ışığından

………………………… yoksun kalmanın nasıl bir zulmet ve bedbahtlık olduğunu da kanıtlamakta.

Rabbim müstecap yorum , Bu kitap bütünüyle hem öznel hem de nesnel bakış açılarımıza göre yeni

Şuur mukadder cevaz ! kavrayışlara yol açıp bazı tartışmaları da çözümlemekte; aydınlara yararlı.*

(Sh. 601: Benim anlayışıma göre Shakespeare (Şekspir) bir saray şairi değil , bir halk şairidir ; kilise,üni

versite ve kibar çevrenin inadına halkın , hem zaman zaman en kaba halkın dilini benimser ve yüceltir.

Sonelerinde pek zorlayamadığı şairâne kalıpları tiyatrosunda kırar ; asıl şairliğine yalın , diri ve gerçek

söze kendi zengin kişiliğini katarak varır. Alfred de Vigny’nin Shakespeare’ce (*) dediği eşsiz dil , klasik

kültürle halk dilinin bereketli bir kaynaşmasıdır. Dante, Hayyam , Yunus Emre, Cervantes , Montaigne,

La Fontaine, Goethe, Gogol gibi şairler de az çok aynı kaynaşmanın insanlığa kazandırdığı değerlerdir.

Bütün bu değerlerin ve Shakespeare’in Avrupa’da ancak Fransız Devrimi’nden ve insan düşüncesinin

halka yönelişinden sonra baş-tâcı edilmesi bundan olsa gerektir.)

(Sh. 602: Benim Shakespeare’imse zamanına ve yerine göre, kraliçeyi belalı bir yosma gibi konuşturabilir.

Tiyatro adamı olarak Racine’den , Goethe’den üstün olması da bundan ötürüdür bence. Onun tiyatrosunda

büyükler küçülüp küçükler büyüyebilir ; her insanda insanlığın bütün halleri bulunabilir , Montaigne’in (de)

dediği gibi. / …) İnce ifadeyi iyi yorumlayacak kafa ancak kalbin nabzına ayarlanmış şuur ruhuna bağlı şiir

ve sanat dillerinden anlayacak kültürel birikim “bilim” melekesi “iç dil” ışığına duyarlı donanımla düşünme

ye yatkın kapasite erginliğince olgun aklın timsâli içten çok karmaşık kimya ve dıştan tek Allah’ın yaratıcı

gücüne tanık kavrayışta tam model bir hendese-i arz sanki iç dünyamızın dışında daha başka kanıtların nice

sonsuz boyutlarına açık gökyüzü “öz şiir gibi” (Bkz. Kur’an: 21 / 30-35. “… sakfen mahfuzâ: Korunan

tavan”) benzeri bir “akıllı tasarım” merkez-i idrâk ki , işte en özel (suje-)örnek ve en güzel (obje-)ibret!(*)

ŞİİR “ŞOK” SÖZ !

Ruh-u beden nüktesi , işte noktacık kavrayış

Şiir çıplak gözümüz , şuur aynamız tek bakış !

İç dil içten nefes ki , nice “şok” anlık kıvranış

Öz yaşamak gönlümüz söz mahşere dek katlanış !

(Bkz. 75*14. “Gerçek şu ki , insan öz benliği üzerine yönelmiş keskin ve derin bir bakıştır ;

15. Dökse de ortaya tüm mazeretlerini.

……………………………………….

36. İnsan , başıboş bırakılacağını mı sanıyor ?

37. O , dökülen meniden bir sperm değil miydi ?

Page 54: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

54

38. Sonra o, bir çiğnem et oldu da Allah onu yarattı , ardından düzgün bir şekle ulaştırdı.

39. Nihayet ondan iki çifti , erkeği ve dişiyi vücuda getirdi.

40. Peki bunu yapan , ölüyü diriltmeye güç yetiremez mi ?”)

ÖZÜM

Ömrüm şu cansoluğum

Gönlüm nur-u şuûrum !

Özüm Tek Hakk’a yolum

Ölümsüz ruh huzûrum !

(Bkz. 5*5. “… ve men-yekfur bi-l’îmani fe-gad habita amelühü ve hüve fi-l’âhirati min-el’hâsirîn” :

İmanı tanımayıp da nankörlük edenin ameli boşa gitmiştir. Ve o, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır.)

(43*43. Sen , sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Hiç kuşkusuz sen , dosdoğru bir yol üzerindesin.

44. Gerçek şu ki , bu Kur’an sana ve toplumuna bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.)

Söze uymak konusunda Allah Teâlâ açık Kur’an nazmınca canlı“öğüt”-uyarılarla Kitab’ın değerini bildiriyor ki

içeriğinden belli istisnasız “sorumluluk” gereği işin ciddiyetine emr-i ikaz söz uslûbuna da tam dikkat istiyor !

GERÇEK KAYNAK

İşte (2*2. Zâlik-el’Kitab…”)

İnsan irşâda muhtaç !

Allah’tan vahyen hitap ,

Tek Kur’an gerçek kaynak !

(Bkz. Kur’ân’da Allah’ın Varlığı , Doç. Dr. Mehmet Bulut / İsteme Adresi : D.E.Ü. İlâhiyat Fakültesi

İzmir ,Tel: (0.232) 285 29 32 / 224 // Genel Dağıtım : Anadolu Dağıtım Ltd. Şti. Tel: 425 59 83* Sh. 9-10:

“Önsöz: Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd ve senâ ,elçisi Hz. Muhammed’e salât ve selâm ederiz. // … Aile

(… ) çocuklarımıza “Allah inancı’nı” öğretmek , en önemli görevlerimiz arasındadır. Küçük yaşlarında iken

Allah inancı öğretilmemiş olan kişiler ise, ergenlik çağlarına geldikleri andan itibaren , bizzat kendileri ,

dînen bununla yükümlüdürler. /… kendi imkânlarıyla Yüce Yaratıcı’yı öğrenmeye yönelmek zorundadırlar.

Bugün yeryüzünde çok çeşitli inanca sahip insan vardır. Bunlardan her biri doğru inancın kendilerinin-ki

olduğunu ileri sürerler. Bizim düşüncemize göre doğru inanç, İslâm’ın bildirdiğidir. İslâm , Allah Teâlâ’

nın en son bildirdiği Hak Din’dir. Hz. Muhammed (*), “son peygamber (*)” ; Kur’an da son İlâhî Kitaptır.

Bu bakımdan , inançların doğruluğunun ölçüsü , Kur’ân-dır. Kur’ân-a uymayan inanç ve düşünceler , doğru

değildir. Kur’an , müslümanların inanç ve düşüncelerinin dayandığı İlâhî Kitap olduğu için , bir Müslüman

ın her konuda yegâne başvuru kitabıdır. En doğru bilgilerin kaynağı Kur’ân’dır. Yüce Yaratıcı’nın varlığı ,

birliği ve büyüklüğüne dair en doğru bilgileri de bize şüphesiz Kur’ân verir. Bunun için Kur’ân-ı düşünerek

okumak , doğru anlamak gerekir.

Sh. 15: Allah’ın varlığının isbâtı (İsbât-ı Vâcib) konusu , son derece önemli bir konudur. Bu konuda aklî

isbâtların yapılıp yapılamayacağı hususu , İslâm âlimleri arasında ihtilaflıdır. Bazı İslâm âlimlerine göre ,

Allah’ın varlığını bilme , insanda fıtraten var olduğu için Allah’ın varlığını isbâta lüzum yoktur. Allah’ın

varlığını , birliğini , büyüklüğünü bilmek için çok uzaklara bakmak gerekmez. İnsanın kendisini bilmesi ,

kendi yaratılışını , çevresindeki varlıkların yaratılışlarını ve işleyişlerini düşünmesi , yeterlidir. Ama bunun

için , ibret nazarıyla bakmak gerekir. Allah Teâlâ , Kur’ân’da bizi hep düşünmeye dâvet etmektedir. Kendi

varlığını bilen , kendi yaratılışını düşünen insan , Allah’ın varlığını kolayca bilebilir. Yeter ki , fıtratı bozul

mamış , ruhu inançsızlık hastalığına yakalanmamış olsun. Allah , yarattığı kuluna kendini bilebilecek , bula

bilecek bir kabiliyet vermiştir. Önemli olan bu kabiliyeti işletmektir.

Page 55: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

55

Bazı İslâm âlimlerine göre akıl , Allah’ın varlığını bilmede yeterli değildir. Çünkü insan her şeyi ile sınırlı

dır. Allah ise sınırsızdır, sonsuzdur. Sonlu ve sınırlı olan , sonsuz ve sınırsız olanı tam olarak idrâk edemez,

kavrayamaz. Kur’ân-da (sûre-i En’âm , 6 / 103.): “Gözler O’nu idrâk edemez (göremez), fakat O, gözleri id

râk eder (görür).” buyurulur. Duyu organlarımız , Allah’ı tanıyacak olan aklımıza malzeme temin eder. Bu

malzeme, bütün yaratıklardır , evrenin düzenidir. Bunlar Allah’ın varlığına delâlet eden alâmetlerdir. İnsan

aklı , bu alâmetlerden hareketle Yaratıcı’yı bulmaya çalışır.

Hiç kimse, pozitif ilimlerdeki isbât anlamında Allah’ın varlığını ve birliğini isbât edemez. / … bir takım de

liller ortaya koyar. Ama , (…) İnanma niyetinde olanlar , bu delillerden yararlanır ; inanma niyetinde olma

yanlar , yararlanamaz. O halde Allah’a inanma işinin bir başka boyutu vardır ki , o da hidâyet meselesidir.

Her konuda olduğu gibi , Allah’a imân konusunda da Allah’ın yardımı devreye giriyor. / … Kader konusun

da , şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki , insan ; akıl , irâde sahibi olduğu için , bütün ihtiyârî fiillerin

den sorumludur. Çünkü tercih eden insandır , ama yaratan Allah’dır. Sonuç olarak şunu tekrar hatırlatmakta

yarar vardır: gerek imân konusu , gerekse diğer konularda bir işe yönelen- niyet eden , karar veren ve girişen

insandır ; insanın girişimine göre , onu yaratan Allah’dır. Bu bakımdan … (Bkz. 18 / 29 ve 10 / 99-100) Bu

iki âyeti telîf -eden , inanma ve kader sırrını büyük ölçüde kavramış olur. / “ …” deyişimizin sebebi , kader

sırrının tam olarak asla bilinemeyeceğini hatırlatmak içindir.

Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller sayılamayacak kadar çoktur. Biz burada bunların en yaygın

olanlarından bazıları üzerinde duracağız.

Kur’ân-ı Kerîm , Allah’ın indirdiği yüce bir kitaptır. Dinle , … insanları ilgilendiren ne tür bilgiler varsa ,

hepsi en doğru bir şekilde Kur’ân-da mevcuttur. Bu cümleden olarak Yüce Yaratıcı’nın varlığı ve birliği ile

ilgili en doğru ve doyurucu bilgiler de yine özetle Kur’ân-da vardır.

Kur’ân-ı Kerîm , Allah’ın varlığını çok açık bir gerçek olarak bildirir: (Bkz. 35 / 3 ve 14 / 10) … insan için

bilinmesi zorunlu bir gerçek … / … selîm bir fıtratla yaratılan insan , normal olarak Yaratanını tanır.(30*30)

Buna ancak gaflet , kibir ve inat gibi ârızî bazı haller engel olabilir.

Kur’ân-ı Kerîm , insanın aklına hitap eder. İnsanın , çevresinde bulunan her türlü canlı ve cansız varlıklar

üzerinde düşünmek suretiyle Allah’ın varlığını , birliğini ve kudretinin yüceliğini kolayca kavrayabileceğini

bildirir. Her şeyden önce insanın yaratılışını sık sık hatırlatarak hangi safhalardan geçerek (ana rahmindeki

oluşum evreleri sonucunda) gören , düşünen , konuşan , yürüyen vb. bir canlı olduğunu anlatır. İnsanın kör

bir tesadüfle, rastgele, kendiliğinden bu hale gelmediğini , onu bu hale getirenin ilmi , irâdesi , gücü her şeyi

kuşatan Allah Teâlâ olduğunu … / İnsanın gözünü ğöğe çevirmesini ; … düşünmesini , gökyüzündeki düze

nin işleyişin mükemmel oluşunu insana bildirerek bunları yaratan Allah’ın varlığını hatırlatır. Göklerin ku

sursuz yaratılışı , göklerin ve yerin âhenkli çalışması , mevsimlerin oluşması , yerin insan için hayat taşıma

sını anlatır. İnsanın yine yeryüzüne bakmasını ister. (Sh. 19) … bahseden çok sayıda âyet vardır. ( … )”

Sh. 341 “Sonuç : … / 345: … Demek ki , bütün bunları bir yapıp eden Yüce Zât var ki O, kendi kendine

var olan , hiçbir şeye muhtaç olmayan Ulu Yaratıcı’dır. (Bkz.41*53. “O’nun hak olduğu meydana çıkınca

ya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyada ve hem de kendi içlerinde göstereceğiz.”)

Basit bir bina ve yapı mutlaka insana bir yapıcıyı , bir ustayı hatırlatır. Öyle iken bu muazzam kâinatın bir

yapıcı (yaratan ve yöneten) olmadan meydana geldiğini ve devam ettiğini söylemek insafla , vicdanla , akıl

la uyuşur mu ? Bu evrendeki düzen -intizam , uyum-âhenk Yaratıcısı’nın büyüklüğünü haykırmaz mı ? De

mek ki inanma niyetinde olanı , gördüğü her şey Yüce Yaratıcı’ya götürüyor. Ama inanma niyet ve düşün

cesinde olmayana ne desek faydasızdır. // Şaşılacak olan husus şudur: Allah’a inanan , bu âlemdeki nizam

intizam ve düzenin mükemmelliğine bakıyor da bunları , Allah’ın varlığına , büyüklüğüne delil sayıyor.

İnanmayan da aynı şeyleri görüyor da bunları , bir yaratıcının , tanrının olmadığına delil sayıyor. Şu halde

bu imân işi , ayrı bir iştir , bir hidâyet-i Rabbânîdir , bir tevfîk-i İlâhîdir. Tevfîk ve hidâyet , Allah’tan-dır.”)

Rabbimiz’in nice eşsiz mûcizat-ı fıtrat tam mükemmel letâif-i ruh hikmetleriyle donanımlı yarattığı şu müs

tesnâ örnek kıvam-ı cismaniye esrârengiz san’at-ı hilkat terekkübat-ı beden nüktesi insan varlığını idrâk-i

beşer ruhiyatınca anlamak konusunda âlem-i enfüs ve âfâkta hadsiz âyetlerine ibret nazarıyla bakarak kendi

irâde-i aklımızı ille de emr-i “iykan” nass-ı Kur’an anlamlarına uygun kavrayış şuurumuzca aydınlatmak

bakımından nasıl düşünmek gerektiğini ilimler ışığında açıklayan bu eser , gerçekten herkesin zevkle okuya

Page 56: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

56

bileceği bir vukûfiyet tarzınca farklı muhtevâların gayet başarılı kompozisyonlarını özetleyen çalışmalardan

tebrik ve tavsiye edilecek değerde güzel üslûp ürünü olan kitapların en başında tercihen okunmalıdır. (H.K.)

İŞİN ÖZÜ 1. Sh. 57’den devam : “… Dinsel sömürü de işte böyle başlamakta. /

Okumayan nasıl anlar sorgular , ( … ) Ve bazı rivayetlere göre erkeklerin kendinde buna hak görmesi

Açıkgöz sahte şeyh avanak mürid ! ise mizahî ve dramatik… / … Dinimize en çok da zarar veren bu

Yol arayan aklım medar şuur var , zihniyettir. Dinimiz, dış dünyaya sadece erkek egemen bir din gibi

Işık öz bilinçte tek Kur’an mürşid ! gösterilmekte, sanki erkeklerin hizmetinde bir kurum olarak algılan

2. maktadır. / … Kadını aşağılayan ve erkeğin sömürüsüne terk eden

Nice şeyh sürüsü gördüm kafa-dar , bu zihniyeti eleştirmek , değiştirmek için çabalamak tüm medeni

“Okumadan âlim yazmadan kâtip (!)” insanların ve özellikle cesur aydınların görevi olmalı. ( … ) … ‘din’

Açıkgöz saf kör mü gönlüm yol arar , sömürüye çok açık bir alandır. İnsanların inançlarıyla bu denli oyna

Bak şu avanak kim irşâda tâlip ?! namaz. Bu da ancak ve ancak “laiklik” ilkesinin tam olarak uygulan

3. masıyla ve “sosyal devlet” olgusuyla engellenebilir. / … bir yazar ,

İşte işin özü (31*33.)sözüm bu kadar , insanlık tarihini konuştururcasına şöyle der : “Biraz olsun tarihten

Anlamadan bile anlatmak*câzip ! haberi olan herkesin bildiği o’dur ki ; hiçbir sosyal değişiklik , kadın

Şeyh mürîdin gözü büyümsü nazar , mayası olmadan oluşamaz. Sosyal gelişmenin varlığı güzel cins (-i

Avlanmadan Din-le uyarmak*nasip ! lâtif *)’in (çirkinler de dahil olmak üzere) toplumdaki yerine //-216*

Ayrıca , “Kur’an Sırları’nın derinliğine …” kavrayış açılımlarını yorumlayıcı bir sesli sohbet dinlemek

ya da tasavvuf kavramlarının terminolojik güncelleme çözümlemeleri konusunda aynı yazarın kitaplarından

yararlanmak için , ( www.ahmethulusi.Com ) hemen “eliniz altında internet” -tıklayın !

…………………………………………………………………………………………

(Bkz. Kur’an-ı Kerîm / Sûre-i “Mülk” 67* 1. Mülk ve yönetim elinde bulunan o Allah ne yücedir !

O, herşeye Kadîr’dir.

2. Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı

yaratan O’dur. Azîz’dir O, Gafûr’dur.

3 – 5 ve 12. Görmedikleri halde Rablerinden ürperenlere gelince, onlar için bir bağışlanma

ve büyük bir ödül vardır.

13. Sözünüzü ister gizleyin ister onu açıklayın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir.

14. Yaratmış olan bilmez mi / Allah , yarattığı kimseyi bilmez mi ? Lâtîf’tir O, Habîr’dir.

15. O, yeri sizin için boyuneğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah’ın rızıklarından yiyin.

Dönüş O’nadır.

19. Üstlerinde, kanatlarını açıp kapayarak uçan kuşları hiç görmediler mi ? Onları Rahman’dan

başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir.

23. De ki : “Sizi oluşturan O’dur. O size, işitme gücü , gözler ve gönüller verdi. Ne kadar da

az şükrediyorsunuz !”

24. De ki : “Sizi yeryüzünde yaratıp yayan O’dur. O’nun huzurunda haşredileceksiniz.” / …* )

DİL MÛCİZE !

Bilmem ki , bunca söz ne işe yarar ; (… 12 Ağustos: “Hakikati insanların ölçüleriyle değil ,

Şiir “hikmet” oysa kime ne sağlar ? insanları hakikatin ölçüleriyle tanı.” – Hz. Ali* )))))))))

Ruh belli kim okur kendince anlar ,

Dil mûcize yoksa “öz” nice kavrar ?!

(Bkz. 8 / 27. Ey inananlar ! Allah’a ve resule hıyanet etmeyin. Bilip durduğunuz halde, öz emanetlerinize

hıyanet mi ediyorsunuz ? // 28. Bilin ki , mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihan aracıdır. Allah’a

gelince, büyük ödül O’nun katındadır. // 29. Ey iman sahipleri ! Eğer Allah’tan korkarsanız , Allah size hak

Page 57: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

57

la bâtılı / iyiyle kötüyü ayırma gücü verir , kötülüklerinizi örter. Allah , o büyük lütfun sahibidir. // 64. Ey

Peygamber ! Allah ve inananlardan seni izleyenler sana yeter / Allah; sana da , seni izleyen müminlere de

yeter. // 66. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti. Bilmiştir ki sizde bir zaaf var. İçinizden sabırlı yüz kişi olsa ,

ikiyüz kişiye galip gelir ; sizden bin kişi olsa , Allah’ın izniyle ikibin kişiye galebe çalar. Allah sabredenlerle

beraberdir. // 71. Sana hıyanet etmek isterlerse bilsinler ki , (…) Allah her şeyi bilir , her hikmete sahiptir. //

72. ( … ) Allah , yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir. // 75. ( … ) Allah her şeyi bilir.*)

NE PİS BELÂ !

“Anlıyorum tadınca ! ”

İzah hep böyle-bilmek , (… 16 Haziran: “Senin her günün yarınından bir haber-dir.” – M. İkbal*//

İdrâk keşf-edebilmek ! 06 Haziran: “Ey Aziz! Dil insanın terazisidir.Üç şey belâyı kendine çeker:

İlham meşk-edebilmek , Ciddi olmayan konuşma , şaka ve saçma söz.”- Erzurumlu İbrahim Hakkı*)

İnsaf fark-edebilmek !

1.

Aklım mağlûb-u şehvet Demek gizli belâ* işte içten empatik kıyasla ruhsal nefsaniyete mübtelâ

Nefsim zaten pis belâ ! arzulara dair itiraf ; yine tam “medyatik gündem”-misâl , H. Üzmez’ce:

Baktım mahkûm her cins fert, “En büyük düşmanım , nefsim! Meğer şeytan bizi de en olmadık yerimiz

Beşeriyet mübtelâ ! den yakalamış …” / Durum belliyken ne diyebilirim yani … gibi sözler !

2.

Acı itiraf zillet (Bkz. Cumhuriyetin Gözcüsü Sözcü G. 06 Kasım 2008 / sh. 8:

Tam tövbe terk-i zina ! Diyanet bile kızdı / … Üzmez* olayını değerlendirirken , … //

Açık “ilk günah” cinnet, Diyanet İşleri Başkanı (Prof.)Ali Bardakoğlu , kız çocuklarının

Türeme erki cimâ ! cinsel taciz ve istismara maruz bırakılmasının hiçbir zaman kabul edile

3. meyeceğini belirterek şöyle dedi: “Son dönemlerde toplum vicdanını

Örtüsüz kadın erkek yaralayan bazı ayıp ve çirkin davranışlara zaman zaman dini açıdan

Acı-yorum bakınca ! gerekçeler üretilmektedir. Kız çocuklarının cinsel taciz ve istismara

Libas süs değil iffet , maruz bırakılması hiçbir zaman kabul edilemez. Böyle çirkin ve utanç

Anlıyorum hakkınca ! verici bir davranışın , dinî kültüre referansla ve ondan argümanlar

4. üretilerek savunulmaya kalkışılması ise daha vahim bir durumdur.” )

İçten “en gizli” istek ………………………………………………………………………..

Korku* yakın bakınca ! (Bkz. EgeTelgraf G. 30 Nisan 2008 / sh. 9: [email protected] ;

Benlik “kör kuyu” gerçek “Sömürüye açık alan / Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre; “ … ” Cinsel

Yol “risk” sakın aklınca ! istismara maruz kalan çocukların yaşa göre dağılımları incelendiğinde; …

5. olguların %70’ini küçük yaş grubu oluşturmaktadır. ( … ) Küçük yaştaki

Nefsim ne pis “rics” demek kız çocuklarına yönelik cinsel istismarlarda artış olduğu duyarlı her insan

Kör şeytan aldatınca ! nın dikkatinden kaçmamıştır sanırım. Öyle ki bazı olaylar insanın kanını

Sezgim “iç bilinç” niyet , donduracak cinsten. Beni asıl düşündüren nokta da bu insanlar arasındaki

Öz “vicdan” anlamınca ! karanlık ilişkiler ağı ve bazı ailelerin de buna onay vermesi. Maalesef ülke

6. mizde istemedikleri adamlarla evlendirilen binlerce kız çocuğu var. Bu

İlle “eğitim” gerek kız çocukları tamamen savunmasız-dır. Onları anlayacak ve koruyacak

Kitap bilgim Kur’an-ca ! doğru dürüst toplumsal yapılanmamız bile yok. Kaderlerine terkedilmiş

İşte benliğim örnek , durumdalar. / Eminim ki ; Hüseyin Üzmez* vicdanen rahattır ve bir komp

Hicab hissim ruhumca ! loya kurban gittiğini düşünüyordur. Kendince mutlaka islami referansları

7. dahi vardır./ Unutmamalı ki ; bu ve benzeri ilişkiler maalesef çoktur. ( … )

Bilmek düşünebilmek Tanrı’nın insanoğluna bahşettiği cinselliğin bastırılması sonucu cinsel

Kalbim kafatasımda ! sapkınlıkların ortaya çıktığını gözlemledim. ( … ) Elbette böyle olaylar

İçrek “içgörü” gerçek , her yerde olabilir ama düşündürücü olan şey; bu kişilerin bunlara referans

Rabbim aklım başımda ! olarak dinî kuralları kullanmalarıydı. Dinsel sömürü de işte böyle …” ) *

Page 58: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

58

……………………

(“Gözlerimi kaparım – Vazifemi yaparım !” Ziya Gökalp) Böylesi-ne ilginç bir görev tanımlaması !

İşin esprisi bir yana aslında sağlıklı her ruh-u beden ne-dense “seks” (sırr-ı tenâsül) zaaf-ı ülfetine bağımlı !

1960-62 Emirdağ-Y. Piribeyli Köyü’nde Yd. Sb. Öğretmen iken sohbetinden feyizlendiğim meşhur Hüseyin

(Tanrıkulu) Hoca , başbaşa sohbet esnasında bazen lâtife yollu hayat yorumunu şu beyitle tekrarlardı : “Man

sab-ı dünya azline değmez / Lezzet-i cima’ gasline değmez !” Zaaf-ı beşerin içyüzünden özet tam mecaz söz!

Bkz. (Prof. Suat Yıldırım / “… açıklamalı meâli : 2* 223. Eşleriniz sizin nesil yetiştiren tarlanızdır.

Tarlanıza dilediğiniz şekilde varın. / Kendiniz için ilerisini düşünerek hazırlık yapın. / Allah’ın haram

kıldığı şeylerden korunun ve O’nun huzuruna varacağınızı iyi bilin. (- Ey Resulüm !) müminleri müjdele.”

Sadece şehvet gidermeyi değil , size hayru’l-halef olacak salih / iyi yetişmiş evlat sahibi olmayı hedefleyin.

Ayet ; soyu devam ettirmenin yanında , çocukları iyi yetiştirmek için birçok zorluklara katlanılacağını da

hatırlatmaktadır.)

Not: (Yeşeren Düşler-STV / “Nefsiyle hareket eden-de en az olan şey sabır-dır.”) Yaz , unutma ! / Bkz.

Kur’ân-ı Kerîm Açıklamalı Meâli , T.Diyanet Vakfı Y. / 86-F “Heyet” Sh.622: (Dipnot 1-2 “Açıklaması”

Asr : yüzyıl , ikindi vakti ve meyvenin suyunu “üsâre” çıkarmak gibi manalara gelir. Asr’a yemin (kanıt

göstermek) ile söze başladığı için bu adı almıştır. ( … ) Sûrede, kurtuluş’un imana , iyi işler yapmaya ,

hakkı ve sabrı tavsiye etmeye bağlı olduğu anlatılmıştır. / 2. Mehmet Âkif ’in sûreyle ilgili bir manzûmesi :

Hâlik’ın nâ-mütenahî adı var en başı “Hak”

Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak !

Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken

Mutlaka sûre-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden ?

Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh

Başta iman-ı hakikî geliyor sonra salâh !

Sonra hak , sonra sebat ; işte kuzum “insanlık”

Dördü birleşti-mi yoktur sana hüsrân artık !)

FÜCÛR VE TAKVÂ

Nefs-i münkir pis nifak vıcır vıcır kof fücûr ;

Kalb-i mümin iştiyak* pırıl pırıl takvâ*-nur !

(Bkz. Bayraklı Tefsiri , Cilt 1 / sh. 235 – 239 // Öztürk’ün Türkçe Meâli :

Şems sûresi 91* 7. Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene.

8. Ardından da ona bozukluğunu ve takvâsını ilham edene andolsun ki ,

9. Benliği temizleyip arındıran gerçekten kurtulmuştur.

10. Onu kirletip örtense kayba uğramıştır. )

FECR-İ KADR’İN ECRİNE ERDİR RABBİM !

Leyle-i Kadrimizi idrâke medar ruhumuz ,

Seksenüç yıllık ömre bedel bin ay’dan hayırlı !

Müştak kuluz emrince işte bu şuurumuz ,

Gerçek Kur’an fecrine erdir Rabbim aklımızı !

Page 59: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

59

ESPRİ*

İşte tek Kitap* belli Kur’an eşsiz söz hepsi ,

İslâm mûcize din ki , dil genel sevdirmeli !

Öz gerçek hitap şimdi vicdan “iç dil” örnek ki ,

İnsan düşün ne espri , din temellendirmeli !

TEK KUR’AN-CA YOL

Gerçek (2 / 28-29. “Keyfe tekfürûne billâhi …”)

Vahyen tarz-ı süâl lisanen cevap !

Bil , tek Kur’an-ca yol irşad dâveti ;

Aklen nur-u idrâk bahşeden Allah !

Bkz. “yeni bir anlayışın ışığında” Kur’an Tefsîri , Bayraklı / 1. Cilt: sh. 281-283 (*)

Bkz. Kur’an Bize Ne Diyor “Kur’an ile İlmihal” –Hikmet Taşkın , Madve Yayınları: 28 / İst. 1989*

( Sh. 5: “Takdim / Bu , her türlü fitne ve ifrattan arınmış görüşün ışığında , Kur’an-ı Azimüşşan’ın konuları

itibarı ile neleri ihtiva ettiğini gözler önüne serebilmek için hazırlanmış (sh. 6) olan bu eser , aynı zamanda

Türkiye’de neşredilmiş olan ilk (Bkz.“Kur’an-ı Kerim’in konularına göre ayrılmış Türkçe Anlamı , (Düzen

leyen:) Ahmet Okutan , Arif Bolat Kitabevi-İst.1967(Tamamı:729 sayfa)” /Anlamlarına göre belirlenen her

konu üstelik baştan sona sûre ve âyetlerin sırasına uygun düzenlenmiş olduğundan dolayı dikkate değer ilk

güzel analizé-meâl tertibi işte bu kitap bence. / H.K.) “Konularına göre Meâl”-dir. Eseri neşretmekteki ama

cımız, (sh. 566: “Diğer Eserlerimiz” / Dikkat (*) ; Medva yayınları olarak kitaplar arasında daha çok kim

meşhur biliyoruz “Sadrettin”(kadim lâkabıyla “küçük bediuzzaman”)-oğlu “Edip Yüksel” zaten câlib-i dikkat.

Ancak kimin ne menem meşreb-i iman ve edeb-i irfan şahsiyetine ilişkin acımasız suçlama / karalamacı tarz

“söz düellosu” sözümona “ilginç eleştiri”gibi kimi haksız sataşmalar / bazı insafsızca tartışmalı medyatik konu

larda “önyargılı dedikodu” üretmeye benzer şarlatanlıklara da karşıyım şahsen.*) müminlerin birinci kay

nağı olan Kur’an-ı Kerîm’in konuları itibarı ile tertibini yapıp, aranılan âyet ve konulara kolay ulaşılmasına

katkıda bulunmak ve bu kaynağımızdan istifadeyi azamî dereceye ulaştırmaktır. / Bu vesile ile buradan bir

kez daha hatırlatmak (*) isteriz ki , marazlı kalplerin ürettiklerini ,fitnelerini Allah’a havale ederiz. /

Çalışma bizden tevfik Allah’dandır. / Allah hepimizi lûtfuyla istifadelendirsin. Amin. / - Madve”

Sh. 7: “Önsöz / İnsanın en önemli özelliklerinden biri de; düşünen , muhakeme eden ve edindiği bilgilerden

bir takım sonuçlar çıkarmasını bilen(-beceren) üstün bir yaratık olmasıdır. / Bunun içindir ki , Allah Celle

Celalühü : Vahdaniyetine, Kudret ve Azametine, her şeyi hakkıyla Bilen , İşiten ve Gören , Esirgeyen ve

Bağışlayan , sayısız lûtuflar İhsan eden en yüce varlığın , Kendi Zatı olduğuna ve bu gerçeği idrâk etmeleri

için de insanları ; düşünmeye, ibret almaya ve böylece akıllarını “hakka iletici doğru yolu bulmak” için kul

lanmaya davet eder. / Şöyle ki ; ( … / sh. 545-565 “İçindekiler ” ) Hiç açıklamasız sırf âyet mealleri !

……………………………

(Bkz. Kur’an: 75 / 36 – 40.)

( 76 / 1 – 3 ve 29. “İşte bu , bir hatırlatıcı ve düşündürücüdür. Dileyen Rabbine doğru , bir yol edinir.”

30. “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Allah Alîm’dir , Hakîm’dir.”

31. “Dilediğini rahmetinin içine sokar. Zalimlere gelince, onlar için korkunç bir azap hazırlamıştır.” )

HUŞÛ !

1.

Zor ruhiyat net durum ,

Cevaba benzer sorum !

Maneviyat tek yorum ,

Allah’a gider yolum !

Page 60: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

60

2.

Zor aklımca son yorum , (… 04 Haziran: “İlahi hakikatler zekâdan kalbe değil , kalpten

“Likaullah(*)” umudum ! zekâya doğru giderler. Allah’ı hisseden kalptir.” – Pascal* //

Vicdanımca yol buldum , 23 Mayıs: “Büyük değeri olan şeyler ucuza malolmaz. Bulduğunuz

Ruh hakikat tek duygum ! şeyin değeri , ararken sarfettiğiniz emek kadardır.”-İmam Maverdi*//

3. 09 Mayıs: “İnsanlığın şerefi aklıyla ; asaleti diliyle; şahsiyeti ahlâkıy

Evvel yoktum var oldum , ladır.”-Hz. Ömer *// 02 Mayıs: “Muhabbet yürekte bir ateştir ; gönül

Ruhum nur-u şuûrum ! de mâsivâ bırakmaz, yakar.”- Erzurumlu İbrahim Hakkı*// 24 Nisan:

Can soluklar vücûdum , “Nasıl istiyorsa keyfince o çeşit yaşayan kişi , nasıl ölmek istiyorsa

Rabbim’e yol huşûum ! o çeşit ölemez.”-Tirmizi*) İyi akıbet dileyen ona göre yaşamalı.*)))

(“Hiç kendü hâlinden bilmez , hâlden hâle düşdi gönül.” // …

Bkz. Türkistan’dan Anadolu’ya İnsan ve Toplum Hayatı , Prof. Dr. Mehmet Şeker ,G.Ü.H.A.M.-Ank. 2005 /

sh. 99-100: Hayata Geliş ve Geçirilen Safhalar // Sh. 118: “Dünyadaki varlıklar arasında en üstünü kuşkusuz

insandır. İnsan , varlıkların ulusudur ve en şereflisidir. Bu ululuğunu ancak imânı ile koruyup yüceltebilir.

Ahmed Yesevî’den Hacı Bektaş’a ; Türkistan’dan Anadolu’ya uzanan inanç dünyasında , insanın imânla yü

celeceği devamlı olarak vurgulanmıştır. / … Türk medeniyet tarihinde düşünce adamlarımız ile yazarlarımız,

insan sevgisinde birleşmektedirler.” )

………………………………………

Not: Bazı yazılardan alıntı her cümlenin açılımı için yine aynı kaynağın içeriğine bakınız. (H.K.*) Ayrıca ,

alıntısız söz yok zira konuşmalar da ve en ustaca yazılar da aslında lügatlardan iktibas sözcüklerden ibaret!

Semerkand , Aylık Tasavvufî Dergi ,Yıl 9 / Sayı 101 (Mayıs 2007-İst.): “Semerkand Bir Uzun Cümle” / sh.

14 – 16: (Sırasıyla her sayının muhtevasını oluşturan “konular dosyası”)

…………………………

(Yeri geldi , söyleyeyim: Özellikle son yıllarda heterodoks “sapık” tarikatlara karşı üniversitelerde bir merak

oluştu; bu konuyla ilgili çalışmalarda artış gözleniyor. / Ancak … Bu çalışmayı yapanların çoğunluğu muha

fazakâr görüşte ve tasavvufî tarikatların Vahdet-i Vücud* anlayışını Sünnîleştirmek istemektedirler. (…)

… Sünnîleştiriliyor! ( Bkz.Yaşayan Dünya Dinleri / sh. 26: “Ortodoksi-heterodoksi ve heresi / heretik …” )

Ne yazık ki , bu çevrelerin akademik çalışmalarında şüphe yok , inanç var. Bunun adı ise belli: skolastik !

Bu kitabı yazarken yararlandığımız bazı akademisyenler , ne yazık ki – (…) Her yazdıklarını bir süzgeçten

geçirmek zorunda kalıyorsunuz. Çünkü aydınlatmaktan çok bulandırıyorlar ! / Oysa … Bilim adamının ken

disini beğendirme sorumluluğu ve zorunluluğu yoktur. // … İyi niyetli bazı akademisyenler ise nedense,tasav

vufu , fikir hareketi olmaktan ziyade, bir gönül ve ruh hali meselesi olarak göstermek istiyor. (Yorum özüm

ce cevapsız süâl gibi bilinç çelişkisi ilginç çözümsüz “subjektif fıtrat” doğruluğu objektif-tartışmasız söz ! )

(Sh. 170: Tanrı’ya olanaklar ölçüsünde yaklaşmanın yolu olarak görülen tasavvuf, bir fikir hareketi olmak

tan ziyade, bir gönül ve ruh hali meselesi olarak görülse de, pratikte durum hiç de öyle değildi. / Bu uzun

cümleyi biraz açayım: … (…) Sanıyorum , “ilim”den “bilim”e geçmenin zorluğu bunlar : … geçiş süreci

nin sancılarını yaşıyoruz. ( … ) Bugün “Vahdet-i Vücud”-un içrek bilgisi geri plana çekilip, popülerleştiri

lerek “astroloji”-ye dönüştürülmek istenmesine kimse sesini çıkarmamakta. // … Artık biliyoruz: ( … )

Ne demişti Bruno: “Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten

korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki , bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan

dolayı her yerde zorluklarla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmî akademisyenlerin yanı sıra , kalın

kafalı çoğunluğun öfkesine de hedef olarak yaşadım …” Bkz. Soner Yalçın , Efendi -2 / sh. 308 – 315 )

…………………………………………………………………………………………………………….

(Bkz. Sahte Kahramanlar , N. F. Kısakürek , Büyük Doğu (b.d.) Yayınları (Necip Fazıl* Bütün eserleri 10)

Şubat-1992 “6. Basım” / Sh. 83: “… Namık Kemal’in şiir tarafı …/ Hiçbir dâvada köke inemez. // Hakiki

şair telkincidir ; tebliğci değil … Tebliğcilere davulcu diyebiliriz. Biri kemancı ise öbürü davulcu …”

Page 61: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

61

“İnsan her zaman kahraman olamaz ama , her zaman insan olabilir.” – Francis Bacon*)

…………………………………………………………………………………………. .

Bkz. Kur’an: 2 / 212. “İnkâr edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar , îman edenlerden

-kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar , kıyamet günü onların üstündedir. Allah , dilediğine

hesapsız rızık verir. (*)”

(*) Alay denen Zulüm , www.harunyahya.org – www.harunyahya.net Bkz. (“Okuyucuya / … Bu eserlerde ,

diğer bazı eserlerde görülen , yazarın şahsi kanaatlerine , şüpheli kaynaklara dayalı izahlara , mukaddesata

karşı gereken adaba ve saygıya dikkat etmeyen üsluplara , burkuntu veren ümitsiz , şüpheci ve ye’se sürük

leyen anlatımlara rastlayamazsınız.”)

YOL ÖMRÜM “ZAMAN’da yolculuk” 10 Ocak 2009 / sh.13: [email protected]

1.

Aradım nice yıllar Yaşamakça mündericat ömr-ü hayatımdan özet duygusal düşüncenin insiyak

Yadırgadım ömrümce kadar ruhsal algılamalarla damıtılan nükte-i iştiyak gibi ilhamlar serüveni ki ,

Gökler pek açık gerçek insan anlık kavrayışta arayıp bulmak gözlerdeki ışığı anlamak ve gönlündeki

Bak şimdi bağrındayım ! yansımaları anlatmak istiyor da mûtad dünya şu arz ve semâvat arasında ölüm

2. muammâsını içten yadırgayıp büsbütün hayret duyarak aklınca sorgulamaktan

Anladım içten yollar ne hikmet daha alamıyor kendini işte herkes subjektif fıtratta duyarlı zaten.

Algıladım gönlümce Nitekim medyatik gündemler akışında hayatın normal doğallığından uzaklaşan

Gözler renk ışık âhenk ve bedensel ruh hakikatini idrâkten yoksunlaşan “nadan-nesnas” zavallı gürûha

Hak belli farkındayım ! bazı yazılar ve kitaplardan alıntılarla uyarıcı birkaç mesaj aktarmaya uğraşmak

3. sıradan bile olsa dost-okuyucunun normal anlayışına hitap buna itimad değil mi?

İşte dünya semâvat İşbu duygusallıkta bakıyorum ya da duyarlı idrâk-i vicdan nazarıyla yorumlamak

Tek hakikat özümce gönlümün özüne yaklaşım metodum. Meselâ akl-ı ruhun nuruyla şuuru uyanık

Sözler düşünce demek kimse sezgi ve sevgi dili “iç ürperti” şiirinden nasıl etkilenmez ? Zaten nükte-i

Konuşur ruh lisanım ! insiyak güzel sözlere göre düşünceler üretmek konusunda hâlet-i ruhiyatımızca

4. çok konuşmakta ve “tarz-ı kadim” meşk-i iştiyak kadar azıcık da yazmaktayız.

Mülhem mesaj sünûhat Sözümü tamamlayıp bitirmek isterken nihayet dün ve bugüne ait yine iki gazete

Gerçek ışık gönlümde bir de dergi iktibasıyla aktüel hadisata bakışta sosyal ruh hayatımıza nur-u şuur

Nefsim mûcize örnek can namus-u vicdan daim huzurda hassas samimiyet devamlı izlemekten asla

Öz tek nefes söz canım ! usanmayız. Zira zamana ve dolaysıyla olaylara aldırmazlık korkunç aymazlık

5. vesselâm. (-Bkz. Bilim ve Teknik / Tübitak* Aylık Popüler Bilim Dergisi , sayı

Okur ruh şuur anlar 494 , Ocak 2009 / Geçmişe yolculuk yapmak belki de hepimizin ortak düşü …

Ölüm var tam önümde Bu düşü kuranlar yalnızca bilimkurgu meraklıları değil , birçok bilim insanı

Yaşamakça anlam tek konuyu ciddiyetle ele alıyor ve bunun olabileceğini savunuyor. / Zamanda yol

Yer-gök arasındayım ! culuk “2009 Dünya Astronomi Yılı” / sh. 94 -96 T. Popüler Bilim Yayınları (*)

6. “Evrenin Zarafeti / Bir şey keşfetmenin insanın yeni bir şey görmesi değil de

Nice hadsiz şuûnat bakışını biçimlendirmesi demek olduğu söylenir. / … Brian Grene* akıllıca kul

Tam âyet dönüşümce landığı benzetmelerle, … ve bizi evrenin nasıl bir işleyişi olduğunu anlamaya

Yol ömrüm mahşere dek daha önce hiç olmadığı kadar yaklaştırıyor.”/ Ekleri de yine renkli içerik ilginç!

Kur’an aynasındayım ! “www.zaman.com.tr 10 Ocak / Hangi itibar ? ; 11... /www.gazetevatan.com”)

(Bkz.Kur’ân-ı Kerîm Açıklamalı Meâli , T.Diyanet Vakfı Yayınları / 86-F (Hazırlayanlar: Prof. Dr.H.Karaman ,

A.Özek ,İ.Kâfi Dönmez, M.Çağrıcı, S.Gümüş ve Doç. Dr. A.Turgut)Ank.-2005 “İndeks” ve dipnot/açıklamalar)

DÜŞÜNDÜREN KİTAPLAR

Yalçın yazar Soner’den (*) “Efendi- (bir ve iki)”

Tarih ufkumu açtı konular çok beğendim !

Page 62: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

62

Kur’an-ca düşündüren Bayraklı’nın “…Tefsîri (*)”

Açık âyetler tarzı “soru-cevap” nitekim !

(*) Yalçın , Soner : “Efendi / Beyaz Türklerin Büyük Sırrı”

“Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı / Efendi-2” www.dogankitap.com.tr / sh. 304: “… Gazioğlu’nun sponsoru

olduğu yirmi ciltlik (Yeni Bir Anlayış Işığında Kur’an Tefsiri) kitabı dağıtıldı. / Yani , kuşkusuz …” (Bu kitap

larda satırarası bazı ilişkilendirmelerin işkillendirici îmâları da dikkatle okunmalı , kişiler ve olaylar arasında

ki ilginç ilişkiler ağına nazaran sorgulamalar sıhhat derecesine göre doğru algılanarak yorumlanmalıdır. / H.K.)

Nitekim (Bkz.Vatan G. 27 Ocak 2008 / sh.7: Zeynep Bakır , [email protected] / “Dedelerimin sarayına

ancak turist olarak giriyorum” / Son Osmanlı Padişahı Vahdeddin’in beşinci kuşak torunu Neslişah Evliyazade,

“Tarihin Arka Odası” adlı programda ünlü tarihçi Murat Bardakçı ve İlber Ortaylı ile geçmişi masaya yatırıyor.

Aile üyelerinin tarih derslerinde sıkıntı çektiğini söyleyen Evliyazade, büyük dedesi Vahdeddin’e vurulan “Va

tan haini” damgasını silmek için bir de kitap yazıyor. Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı’nın önünden geçerken kar

maşık duygulara kapıldığını anlatan Evliyazade, dedelerinin yaşadığı saraylara ancak turist olarak girebildiğini

belirtiyor. / … 30 yaşındaki Evliyazade, Kanal-1 ekranlarında her Pazar yayınlanan “…” programında … ile,

geçmişe ışık tutuyor. Aile tarihini çok iyi bilse de genel tarih konusunda yeterli bilgisi olmadığını söyleyen Nes

lişah Evliyazade, program öncesinde sürekli kitap okuyarak bu açığı kapatmaya çalıştığını anlatıyor. / “Tarihin

Arka Odası” programına dahil olma fikri nasıl ortaya çıktı ? ( … ) Program için önce Aysun Kayacı’ya teklif

götürülmüş, sonra onun tarih bilgisi yeterli olmadığı için sizi tercih etmişler. Bu söylentiler doğru mu ? ( … )

“Kaç yaşına geldin , bu kitabı okumadın mı ?” diye azar işitiyorum / Sizin tarih bilginiz nasıl ? – Ah sormayın !

Kendi soyumla ilgili bilgilerim yeterince var ama geniş bir tarih bilgim yok. O yüzden çok tedirgindim. Sürekli

okuyorum , kitapçılara gidiyorum , kitap seçerken … Böylesine bilgili iki adamın yanında kendimi çok zorlu

yorum ve bundan memnunum. Çünkü bir ayda hiç öğrenme fırsatım olmayacak şeyler öğrendim. Murat Abi

benim tarih okumamı istiyor, sanırım bu konuda eğitim alacağım. / İkisi de zor ve tarih bilgisi olan insanlar ,

onlarla nasıl baş-edebiliyorsunuz ? ( … ) Programlara nasıl hazırlanıyorsunuz ? ( … ) Program esnasında sorun

yaşıyor musunuz ? ( … ) Sultan Vahdeddin’in torunu olmak sizde nasıl bir duygu yaratıyor ? – Dolmabahçe ve

Topkapı Sarayı’nın önünden geçerken garip bir his kaplıyor içimi. Düşünsen-e, dedelerim o saraylarda oturmuş

ama ben içeriye bir yabancı , bir turist gibi giriyorum. Sonra anneannemin doğduğu Yıldız Sarayı’na girdiğim

zaman da kendimi garip hissediyorum. / Sultan soyundan gelmek insanlarda “zengin” imajını uyandırıyor , siz

de durum nasıl ? – Maalesef öyle bir zenginlik durumumuz yok. Hanedandan gelen paramız vardı da onu da ye

dik bitirdik gibi bir durum sözkonusu değil. Hanedan mensupları hep iyi okutulmuşlardı. Erkekler de kadınlar

da sıkı bir eğitimden geçmişler. Üç yabancı dil bilmeleri zorunluymuş. Ancak o dönemde yurt-dışına sürgüne

gönderildiklerinde bütün mal varlıklarını bırakmak zorunda kalmışlar. Sultan Vahdeddin’in tabutuna haciz

konmuş, düşünün yani … Bugün şehzade olup tuvalet temizleyenler var … Bizim için çok zor değildi , çünkü

anneannem* arı gibi çalışmış, annem* de ona çekmiş, ben* de öyleyim. / Vahdeddin’in hain olma halini düşün

düğünde nasıl değerlendiriyorsunuz ? – Böyle bir şey yok. O dönemi düşünürsek ; Osmanlı çöküyor , padişah

lık sırası mecburen Sultan Vahdeddin’e geliyor , tahta oturmak zorunda. Etrafında bir tane iyi adam olmaz mı ;

herkes kuyusunu kazmaya başlıyor. Damat Ferit* bile her konuda onu yalnız bırakıyor … Çok şanssız bir padi

şah’mış … (vesselam ! HK*) “At sevgisi aileden geliyor ” / Ailedeki herkesin atlarla ilgisi olduğunu söyleyen

Neslişah Evliyazade, küçük yaşlarından beri ata bindiğini anlatıyor :“Atları ve at binmeyi çok severim.Bu zaten

bir aile geleneği dir. Babamın dedesi Nejat Evliyazade (Bkz. Efendi “Beyaz Türklerin Büyük Sırrı”, Soner Yal

çın , (6. baskı / nisan 2004 ) “ www.dogankitap.com.tr ” / Sh. 455 – 460 …) Türkiye Jokey Kulübü’nün kurucu

sudur. Hal böyle olunca ailedeki herkes atla tanışmış, sevenlerin özel ilgi alanı haline gelmiş. (Not: Demekki ,

işte Türk soyunun tarihten gelen “at sevgisi” ilk ve günümüze dek , Demokrat (-Doğruyol DP*) Parti’nin değiş

mez simgesi de esrarengiz sırlardan biri mi yoksa ?! / H.K.) Babam profesyonel olarak at binmiyor , daha çok

çiftlikte at binmeyi tercih eder. Beni ve kız-kardeşim* Mesude’yi atlara yöneltti. Ancak kardeşim atları seveme

di. Bendeki yerleri ise çok özel. Maslak’taki Atlı Spor Kulübü’nde sürekli ata biniyorum ve yarışmalara katılı

yorum. İki atım var ve onlarla ilgilenmek için gün-aşırı buraya geliyorum. // “Soner Yalçın’ın ‘Sabetaist’ tezini

çürüteceğim” / Vahdeddin’in torunu olmaktan mutluluk duyduğunu söyleyen Neslişah Evliyazade, ailenin üye

Page 63: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

63

lerinin tarih dersleri sırasında sıkıntı çektiğini anlatıyor : “Sultan Vahdeddin’i vatan haini olarak tanıtanları hiç

umursamıyoruz. Biz ailece bunun gerçek olmadığını zaten biliyoruz. Sadece okul zamanı ailenin tüm üyeleri

tarih derslerinde zor anlar yaşamıştır. Benim öğretmenim çok anlayışlı olduğundan bu konunun üzerinde hiç

durmamıştı. Ama annem o kadar şanslı olmamış. Sultan Vahdeddin’in Atatürk’ü çok sevdiği ve ona “Paşam”

dediği ailede bilinen bir gerçektir.” / Soner Yalçın’ın Evliyazadeler hakkında öne sürdüğü “Sabetaist” tezi’ni

çürütmek için kitap yazdığını söyleyen Evliyazade, yazar (*)’a biraz kırgın olduğunu da belirtmeden edemiyor :

“Soner Yalçın , Efendi (*) adlı kitabını yayımlamadan önce benimle bağlantıya geçerek ‘Evliyazadeler’in yaşa

mı hakkında kitap yazmak istiyorum’ dedi. Ben de babamla temasa geçerek ve yoğun mesai harcayarak kendisi

ne yardım ettim. Kitap bir çıktı ‘Evliyazadeler* aslında sabetay-dır’ diyor. Babam çok üzülmüştü , ama şimdi

ben bir kitap yazarak Soner Yalçın’ın tezini çürüteceğim. Kitabım çıktığında bunu göreceksiniz. Neyse iyi para

kazandı o kitaptan.” )

……………………………………………………………………………............

(*) Bayraklı , Prof. Dr. Bayraktar : “Yeni bir anlayışın ışığında / Kur’an Tefsiri”

Bayraklı Yayınları-İst. (tamamı : 20 cilt / faks: 0216 567 50 24)

SUSKUN BEYAN

1.

Anlarsın sırrını dersen küpe küp

Benliksi küp de der hem ses içte dip !

Saklarsın dışını içten görünüp

Bildik gülüp geçer herkes işte tip !

2.

Arınsın öz nefs-i vicdan düşünüp

Şiir ruh-u şuur Rabbim’e şükür !

Anlatsın söz hadd-i lisan süzülüp

İç dil duygu yolum nice tefekkür ! (Düşünürken sözkonusu takvimden seçme şu ikicik söz yeter!

3. Bkz. Erkam , 13 Nisan: “Milletler de ihtiyarladıkça gevezeleşir ;

Arayış hakkınca can düşündürür , hamlenin yerini belagat alır, hayatın yerini söz.”- Cemil Meriç*//

Bilgimiz akl-ı ruh her canlı ölür ! 06 Nisan: Hak ve hakikati idrâk edebilmek ancak kalpte tevhid

Kavrayış farkınca tam düzgün görür , nurunu parlatmakla mümkündür.”- Molla Cami*)

Sezgimiz tarz suskun beyan mı ömür ?! wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

İLHAM-I RUH’CA !

Rabbim , huzurundayız zî-şuur ruh her şu an

Nice okur da ayık kişi uyur mu yolda ?!

İç dil* şuurundayız söz billûr cevher vicdan

Öz ilham(*) uyarınca açık konuşur ruh’ca !

(*) Bkz. yeni bir anlayışın ışığında Kur’an Tefsîri , Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı , Cilt 1 / sh. 288 :

“… Rûhu’l-Kudüs (5 / 110) ve Rûhu’l-Emîn (26 / 193-4) aynı meleğin adıdır. Böylece meşhur adı

ile…/ Başka bir ifadeyle, ilahî alemden beşerî aleme mesaj taşıyan melek ,yani Cebrail , Peygamber

lere vahiy, bizlere de ilham taşımaktadır. İnsanların bilgiden yana attıkları her yeni adımın arkasında

Cebrail denen ilahî kanaldan gelen ilhamların olduğunu bilmekte yarar vardır.

Bir şeyi araştırıp yenilik yapmak isteyen bir insanın beyninden çıkan enerji dalgaları , Cebrail denen

ilahî mesaj kanalı ile irtibat kuruyor ve o insanın beyni yeni icadını doğurmuş oluyor. Demekki ,Pey

gamberlik , yani vahiy müessesesi sona erdi , ama Cebrail’in görevi hâlâ sona ermemiştir. Onun görevi ,

bütün ilim alemiyle devam etmekte ve durmadan ilham taşımaktadır.”

(K*/ “Yazmak , onu yaptığımda başka bir şey yapmam gerektiği hissini vermeyen tek şey.”-Gloria Steinem*)

Page 64: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

64

ÖNSÖZ (-sh. 483’den devam:) Zaten okullarda hiç bir ağırlığı olmayan

1. Din Dersleri , çok zaman program dışı bırakılmış, lüzumsuz sayıl

Dış şeytan içten düşman nefsim , dığı zamanlar da olmuştur. “Marxizm’le Din bir arada bulunmaz”

Öz ruh hem beden şu benlik kim ? sözü komünist düşünceye ait olduğuna göre, böyle bir düşüncenin

İç dil can kimden hitap bildim , dinî hayatı paylaşması asla mümkün değildir. Zira bir cemiyette

Kendimce evrensel şiirim ; dini yok etmeden , komünizmi yerleştirmek sözkonusu değildir. /

Söz düşündüren şuur , Rabbim ! Milletlerin içine sürüklendiği buhranlar, şekilde birbirine benzer

2. görünürse de manâda ve temelde birbirinden farklıdır. Bizim buhran

İş şimdi içten nefeslerim , larımızın en önemli sebebi Batı medeniyetine geçişimizde, Dini en

Gerçek gönlüm mülhem hep bilgim ! gel kabul edişimizdir. Türk aydını teknik ve yeniliklerin benimsen

İşte ben diyen bilinçteyim , mesini , asılda var olmayıp, tasavvurda var olan , dinî taassub’un

Hiç çelişkisiz de değilim ; yıkılmasına bağlamıştır. Aydınların bu görüşü yurdumuzda yıllarca

Ölmek ömrüm gözlem iç sezgim ! din aleyhinde bir uygulamanın devamını sağlamıştır. Halbuki tarih

3. boyunca yeniliklere ne dinin , ne de dindarın karşı çıktığı görülme

Nur Rabbim iç-dış can idrâkim , miştir. (-Bu tarz slogan üslupta genellemeci ifadeleri yadırgamakta

(“Eûzü-billâhi …”) nitekim ; haksız olamaz hiçbir aydınımız zihniyet bakımından farklı da olsa!

Benlik (“… min-eş’şeytani-r’racîm”) HK*) Zamanımızda insan hak ve hürriyetleri daha şümullü ele alın

Önsöz Kur’an emri ilk dersim : masına rağmen , komünistler tarafından din aleyhtarı bir eğitim ve

(“Bismillâhirrahmanirrahîm !”) probagandanın sürdürüldüğü gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu proba

ganda ile nesillerin istikbâle sahip çıkmaları önlenmiş, kutsal değer

ÖZ SÖZ lere olan bağlılığı sarsılmış, feragat ve fedakârlık duyguları eşine

1. ender rastlanacak derecede köreltilmiştir. Dîne saldırının şiddeti ,

Ne özel “iç dil” gerçek dinsizlik eğitim ve probagandası , belgeler incelendiğinde daha iyi

Konuşmak tam mûcize ! anlaşılacaktır. / Milletimizin tarihinde, toplum yapısında ve ruhun

İlk “öz söz” net emr-i (“Kün”) da girift ve derin bir tesiri olan İslamiyet hakkında , genel ve müs

Ne güzel nice örnek ! bet bir bilgiye sahip olmayan aydının , milletimize faydalı olması

Gündüz-gece şiirce düşünülemez. / Tarih boyunca insanlığın temel meselesi olarak var

Sözler ruhuma hitap ! olagelen din; milletlerin kültürünü , örf ve âdetlerini , ahlakî ve

Gözlerce açık gördün , manevî ideallerini şekillendirmede, sosyal bağların insanî ve ahlakî

İçten bak-gör “ruh” nice ?! ölçülere uygun olarak devamında , birinci derecede sebeptir. / Bu

2. nun için her Türk öğretmeni-nin , öğrencilerini dindar olmaya ve

Elfâz-ı şiir demek dinî hayata bağlamaya (-şevkle*-) sevkedecek derecede dindar ol

Mülhem mesaj “söz” işte ! ması gerekir. / Memleketimizde yıllardan beri devlet düşmanlığı

Son nefes şu dem düşün , yapıldığı , devlet otoritesinin zayıflatılıp, kargaşalığın doruğa çıka

Ne dehşet tehdit ölmek ! rılmaya çalışıldığı ve böylece zayıflayan devleti yıkıp, yerine

Öz ışıkken söz gölge komünist rejime dayalı bir devlet kurmanın hedef alındığı bilinen

Sonsuz sanat tek kitap ! bir gerçektir. 12 Eylül 1980 sonrası yargılanan komünist militan

Evrensel ibret gönlüm , ların ifadeleri bu hakikati inkâra yer vermeyecek şekilde ortaya

Din tek Kur’an dilince ! koymuştur. Memleketimizde komünistler devleti yıkmak için millî

manevî , tarihî ve kültürel değerlerimize topyekûn saldırmışlardır.

YOL KORKUNÇ ! Yöneticiler-in ciddiyet ve fikrî yapısına bağlı olarak , devletin bir

çok kuruluşuna yerleşmişlerdir. Zaman zaman devlet içinde karar

Yol mâlum encâm mechûl ! organı durumuna gelmişler, komünizmin yaygınlaşmasında devlet

1. kuruluşlarını araç olarak kullanmışlardır. Devlet kuruluşları-nın

İçten nefes son soluk işlemez hale getirilerek veya taraflı işler duruma getirilerek tahrip

Şiir ruh hep susuzluk edilmesi olayı ; Millî Eğitim’de kendini çok daha şiddetli hissettir

Canlı beden yorgunluk ! miştir. Kanunlarımızın tanıdığı kişi hürriyetini kötüye kullanıp, ilk

2. okul öğrencilerine kadar vatandaşın çeşitli kesimlerini sokağa dök

Dıştan nice yolculuk meyi başarmışlardır. Bu kalabalıkların çoğunu , komünizm lehine

Sanki iç dil suskunluk organize edilmiş işçi ve öğrenci grupları oluşturmuştur. “Bu düzen

Page 65: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

65

Birden heves sonsuzluk ! değişmeli , bu düzen yıkılmalı !” naraları kulaklarımızı sağır eder

3. cesine tekrarlanıp, ideolojik sabotajlar, soygun ve cinayetler *

Belli değil gök boşluk birbirini takip etmiş, hızla iç-savaş’ın eşiğine gelinmiştir. / Bu

Somut hem soyut boyut kargaşada millî eğitim* boş durmamış, ileride kurulacak komünist

Bak can işte gökboncuk ! devletin eğitimcilerini ve devamını sağlayacak elemanları ; komü

4. nizm’i ders konusu yaparak , öğrencilere yazılı sınav sorusu olarak

Ne boşluk var ne yokluk sormak suretiyle görevini yerine getirmiştir. Onlara göre; devlet*

Tek (“emr-i Rabbim’den ruh”) muhakkak yıkılmalıdır ve yıkılacaktır. Artık yıkılma noktasına gel

Sonsuz Nur (*) ruh-u şuur ! miştir. Bu yıkılışı hızlandırmak , komünist öğretmenin görevi-dir.

………………………….. Bunun için DEVLET’in Marxizm’e göre tanımını yapmak , bunu

Renk-âhenk kevn-i şuhûd öğrencinin zihnine iyice yerleştirmek gereklidir. Bir Marxist devlet

Düşünmek öz yoğunluk tarifiyle iş bitmemektedir. Devletin doğrudan şahsına hücûm kadar,

Gerçek söz sorumluluk ! ona hayatiyet kazandıran değerlere de saldırmak gerekir. Bunun

………………………. için DİN ve Ahlak “Burjuva kalıntısı” gösterilip, “afyon” olarak

Kader rahmetten umut takdim edilmelidir. / TARİH Marxist yoruma tabi tutulmalı-dır.

Damlacık yağmur bulut DİL ve EDEBİYAT tahrip edilip, milletin gönlünde sarsılmaz yeri

Teemmülâtım uçuk ! olan şahsiyetler kötülenmeli-dir. Buna karşılık onların yerine vatan

………………….. hainleri , vatan kahramanı olarak konulmalı-dır. “Fakir edebiyatı”

Kalbimce içten kulluk adıyla lügatımıza geçen zengin-fakir ayırımı alabildiğine körüklen

Zorlandıkça yoğrulduk ! meli , vatandaş alevi-sünni , ezen-ezilen , şu partili veya bu partili ,

Kafam dar boyunduruk burjuva-proleterya* gibi sınıflara ayrılmalı ve millet hayatında hızlı

Korkunç zor yorumculuk ! bir çözülme sağlanmalıdır. Bu arada “devrimci mücadele” devam

5. etmeli ve halk ihtilal yönünde “bilinçlendirilmeli”-dir. / Değerli

Daha dün bile yoktuk okuyucularımız; bu yazılanları , hayal mahsulü satırlar olarak görme

Bak bugün böyle olduk meli-dir. Yazdıklarımızın hepsi ayniyle yaşanmış, yazılı belgelere

Var emr-i “Kün” net sonuç ! dayanan olaylar-dır. “ …” gibi sözlerin yazılı imtihan kağıtlarına

6. cevap olarak geçtiği ve puanlamaya tabi tutulduğu bu dönemin Millî

Sonra günlerce korktuk Eğitiminde; en yüksek düzeyde bir görevli TRT’de : “… okullarda

Gör tek mahşere koştuk kardeşçe eğitim yapılıyor ” demişti. Millet çocuklarının ideolojik

Yol gündüz gece korkunç ! kamplara ayrıldığı , ( … devamı: - sh. 70 )

Dünyadan ahirete tez mahşere müncer her şu anlık kavrayışta odaklaşıp bütünleşen bir yolculuk yaşamak!

Ve şu sonsuzluk kavramınca soyut gökyüzü aynasında somut dünya-hayat’ın cansoluğu buğusundan farksız

zihinsel yansımalar ışığıyla gece-gündüz yanılsamasız sıcak duygular kadar içten “iç ürpertici” nice “efkâr-ı

muhayyelât” tıpkı fıtrat “tarz-ı tabiât” en acı soğuk “hava , su” ya da “ateş, toprak” gibi hem katı-sert doğal

gerçek , hem de “sevk-i insiyak” en tatlı bilinç-canlı “nükte-i âyet” tam yumuşacıkken sanki daha canayakın

daha sevimli daha bir güzel düşünce hayâllerini “iç dil” lügatı’ndan hecelemek değil mi ; - ya başka ne ki ,işte

telakkıyat tecelliyatınca hep başka tarz-ı tenevvü’at “tekellüm-mihver” ruh-u iştiyak şiir ?! (“Şiir, ruhun müziği

dir.” – Voltaire) Bencesi şiir ,tıpkı nefeslenmek gibi içten esinlenmek ve dıştan etkilenmek kıvamınca anlık ruh

huzuruyla Allah’a yönelmek kadar rahatlık duyuran tam sağlık anlamında doyurucu teneffüs sirkülasyonundan

nazm-ı beden nabz-ı şuur ruh hayatıma atmosfer rehabilitasyonu oluşturan şu canniyâz “zikr-i dem” mikdar

oksijen tazelemektir. Demekki ilham-ı sanat tarzıyla Allah’a niyaz “zevk-i şiir , ruhen nice nükte-i zikrullah”

hikmetince efkâr-ı hissiyattan kinâye “enfüsî insiyâk-ı iştiyâkım” hem musikî’leşen nağme-i ifâde “hoş sadâ(*)”

ve anlamıyla “cannefes” sözün özündeki iç dil lügatınca “canlı kanıt” tek gönlüme mülhem hem dem-i merâma

muvafık “zübde-i kelâm” hem de derûnî’leşen noktacık kavrayış şümûl-ü şuûrum mesaj !

ÖZ ŞİİR

1.

Kader ruhun nüktesi

İşte can nefes sesi !

Page 66: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

66

İçten nurun zübdesi

Söz vicdan felsefesi !

2.

Yol ömrümce sürekli

Zaman fikrin kilidi !

Öz gönlümce söz belli

Şiir ruhun iç dili !

ÖZ ANLAM Bkz.Taşlama (…) Sanat-15. / sh.703:

1.

Yaşadıkca anlarsın Çocuk sen neden pek safsın ,

Nice süâl cevapsız ! Bak ne acımasız dünya ?!

Aklınca cevaplarsın Bu işlere ermez aklın ,

Yorum muhâl kitapsız ! Birazcık kitap kurcala !

2. ………………………

Tam mantık şu an varsın

İşte hayâl ruh farksız !

Sus artık Kur’an nassın

Dinle hemhâl yoldaşız !

3.

Söz zaten öz anlamın

Tarz-ı meâl lâfzımız !

Vahy-i Hak kavramların

Ayet- timsâl aklımız !

ÖZ IŞIK

Ömrüm mühlet yol böyle beden ne güzel örnek

Şu gökkubbe altında âlem ayak üstünde !

Gönlüm öz ışık gölge benlik evrensel gerçek

Ruh şuur aynasında güneş görüntüsünde !

VİCDAN İDRÂKİM

Dıştan bakarken bile ne “yakîn” nice kim gör ,

Gözlerim açık işte tek kalbim nitekim kör !

Vicdan anlar kendince “öz bilinç” içten iç ruh ,

Söz zevk-i şiir ince idrâkim tek Rabbim , gör !

NUR DÜSTÛR

1.

Tek Kur’an ışığında açık gerçek tam şuur

Bilmek düşünmek yetmez güzel davranış düstûr !

İman amel-i Salih , hak-hakikat yoludur

Rabbim , mûciz söz* nice emr-i âyet vahyin nûr !

2.

Dünyadan âhirete yol Rabbim’in yoludur

Nasıl yaşarsan yaşa yol tek Hakk’a doğrudur !

Dinle vahy’in dilinden hakikat düstûrudur

Kul ister , Rabbim verir (*)işte hidâyet budur !

Page 67: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

67

3.

Dünyadan âhirete yol mahşerin yoludur

İnsan nasıl yaşarsa aynen karşılık bulur !

Şu hayatın anlamı işte Kur’an nur-düstûr

Bilmek düşünmek yetmez güzel davranış şuur !

YARATAN KİM ?

Sırr-ı nefsim muammâ

Hiç yoktan yaratan kim ?

Tam müdrikim şu anda

Tek Allah(c.c) gerçek Rabbim !

ANCAK ALLAH !

Sanal derken içinden ne gerçek bak yeryüzü

Hem belli gökyüzünden güneş doğacak sabah !

Doğal her enerjiden yararlanacak gücü ,

Kim verdi bir düşünsen anlar ruh ancak Allah !

(Bkz. İslâm Düşüncesinde İnkâr Problemi , İbrahim Coşkun “Tekin Kitabevi” / sh. 249 “Sonuç: … Kur’an ,

en başta iman ve küfür psikolojisini ortaya koyan bir kitaptır.” / sh. 251 “ Tarih boyunca olduğu gibi tüm

bireysel ve toplumsal huzursuzlukların temelinde inkârcılık ve inkârcılığın doğal sonucu olarak ortaya çıkan

ahlâksızlık , haksızlık ve adaletsizlik yatmaktadır. İnkârcıların sağlam ve tutarlı hiçbir delili olmadığına göre ,

Kur’an-ı Kerim’in şu çağrısı ne kadar büyük önem arz ediyor: “(İnsanları) Allah’a çağıran , iyi iş yapan ve

“Ben müslümanlardanım!” diyenden kimin sözü daha güzeldir ?”(Fussilet, 41/ 33). Bu çağrıyı perdeleyen

karanlıkların aydınlatılmasına katkımız olmuş ise kendimizi bahtiyar hissedeceğiz.”)

Beşer aklının ve kavrayış sınırlarının ötesi içerikte sonsuz derinlik göklerce engin anlamıyla açık görüntüsü

ne rağmen hiçbir nükte-i noktasını tam müdrik kuvve-i hayâl ve tasavvura asla sığdıramadığımız “kader /alın

yazısı” probleminden ibaret dünya hayatımıza ilişkin temel meselemiz, işte tek “kök konu” zorunlu sorumluluk

“iman” ve zıddıyla da “inkâr …” ruhiyatını , İslâm Düşüncesi’ne göre irdeleyen ve inceleyen şu çalışmasıyla

yazarı ve kitabını akademik kariyer / bilimsel disiplinin başarısını kanıtlayıcı bir örnek gördüğümden dolayı

bunun önemini vurgulayıp belirtmek istiyorum ki , İslâm’ın temel kaynak kitabı “Kur’an-ı Keriym” hakkında

adeta âyetlerdeki ince vurguları açıklayıcı “semantik terminoloji / Kavramlar Sözlüğü” değerinde güzel , derli-

toplu ve dipnotları bakımından ayrıca aydınlatıcı , kavratıcı üslûbuyla akl-ı ruhumuzu uyarıcı izahat … tam

beğendiğim ve gerçekten çok faydalandığım için hep kaynak gibi gözönünde bulundurmak ve daima yararlanıp

başkalarını da yararlandırmak gaye-i tercih ve şayan-ı tavsiyem olan (Not:Daha aydınlatıcı uyarıcı ve doyurucu

açıklamalar için , Bkz. “Kur’an Tefsîri / Bayraklı”) bu eser , hem bilhassa aydınlarımızca okunmalı … zira

hakikaten içten iştiyakla okunması ve ihtiyaç duyanların dikkat nazarına sunulması kanaatimce gerekli , hem de

ilim yoluyla “Hakka hizmet” tarz-ı tebliğ ve irşâd metoduna da uygundur. / H.K.

MÜLHEM MERAM

-Nice mahzun hitabım işte özgün kitabım !

(*)

Sözcükler yetmez sandım mahzun hitap başladım

Aklımca anlasam tam anlatamam meramım !

Ayetlerle inandım , özgün kitap / anlatım

Aslım can ruhsal kavram mülhem meram merakım !

Page 68: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

68

Nice mahzun hitabım işte özgün kitabım ,

Aklımca anlasam tam anlatamam meramım !

İÇERİK (muhteva) :

Emr-i Kur’an-ca yaşamak için inanıyorum ki , işbu şiirimsi içerik*, güzel söz sanatına heveslenmek konusun

da şu dünya-hayat yolculuğuna duyarlılık kazandıracak akl-ı ruh huşûu uyandıracak; kalbim mahşer eşiğinde

devinmekten müteheyyic can nabzının nice ritmik kan dolaşımı hissiyâtınca her vuruşuyla sarsılacak ve her

okuyucunun içten merak duyduğu “poetika / şiir sanatı” hakkında anlayışımı da açıklarken nurlu inanç coşku

sunu taddırıcı “şiir-i niyaz” zevkine kanatlandıracak gönlümüzü , ömrümüz süresince her dem tadarak korku

suyla yüzleştiğimiz sarsıcı gerçek ve en derin endîşemiz, zevk-i şiir yani “zikr-i fikir ve şükr-ü dâim” iştiyak

gibi yudumladıkça duyarlaştırıcı “Ölüm’ün pembe yüzü” (*) gülümseyecek kalbimize inşâ-Allah !

ANLIK RENK Konu net tam anlaşılmaz zaten bizzat tadmayınca!

Dünya arz-ı semâvat tıpkı şu oval kafa , (*) Hakikat tam böyle! Bu konuda bir kitap*-hediye

Rüya-misal hakikat ışık ruh hayal ayna ! verdiler, Gemlik Müftülüğü’nde. Ve hemen bir dost

Güya tarz-ı dem hayat sırr-ı şuur havsala , kapıverdi de elimden nitekim maalesef okuyamadım!

Yol bu minval hâdisat anlık renk tuval başka ! wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

KÖK MÂNÂ

1.

İlk güneş şu sabah son zevâl akşam

Yol ne dün ne yarın hep bugün anca !

Şek duymaz okurum şayet tam yazsam

Yok mahşere müncer rahat-dem aslâ !

2.

Şu uzay-âlem muazzam muntazam

Kozmik nizam hep biyo-fizik ihyâ !

Ölçü denge hesap plan program

Mahiyet tam psiko-şimik kimya !

3.

Akl-ı can hem mâdem şuur ruh aynam

Yeter öz renk göz zevk söz âhenk dünya !

Farkındayım hem-dem aynen anlatsam

Tek gerçek gönlüme mülhem muammâ !

4.

Ulûm-u Kur’ân-ca açık Hak kelâm

Ruh hakikat tek din İslâm kök mânâ !

Yorumsuz Sonsuz’ca mantık salt kavram

Bak kâinat tek dil sağlam muhtevâ !

HAŞR-İ HAYAT DUYGUSU :

CANLI TOPRAK KOKUSU !

1.

Ayağım kaydı birden “bre bre!” diye

Daha düşerken kalktım hemen ellerimle

Sarsıldım ve korktum hele velâkin

Çabukça eğildim tekrar denge için

Neymiş şaştım mevtime sebep işte

Page 69: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

69

Dünyalık korkunun ruhu hep ölüm !

Baktım anlamak için ne var diye yerde

Bedenimce yumuşacık toprak gördüm !

2.

Baktım da ayak izlerime canhavli

Bastığım yer bir büyük boşluk sanki

İrkildim de ters geriye kaykıldım

Kendi mezarıma indim sandım

İçim ürperdi âniden sarsıldım !

3.

Başım döndü gökyüzüne

Ve şaştım şu gökyüzü ne ?

Gök gürültüsünü duydum ve sustum !

4.

Ra’d-ı berk gönlümde nâr-ı sâika ,

Kork Allah’tan nazm-ı Kur’an emrince !

Dinle elfâz-ı hakikat tarzıyla ,

Akl-ı vicdan şu an şu can içinde !

5.

İçten niyâz “sânihat” hitab-ı Hak ,

Ne derin düş tüm düşünce heyecan !

Ayet susmaz sonsuz (“illâ-Hû”) ancak ,

Aşk kitabından okur ruhum şu nabz-ı can

Gönlüm hâmûş şimdi sekînet duy-sus !

Söz nice şiir gönlümce

Ne derin düş tüm düşünce !

6.

Birden yürek ürpertici bir durum

Dış görüntü ürkütücü uçurum

Duygularım iç çalkantı okyanus

Sessiz çığlık gökler ötesi şiir !

7.

Ben hiç desem O hep diyecek belli ,

Aldanış şuursuz benlik gizemi !

Dünya rüya ayna misâl yüzleştim ,

Bedende ruh gibi gizlisin Rabbim !

8.

Gönlüm toprak kokusuyla uyandı ,

Uyandım da bir avuç çamur aldım yerden

Tıpkı bir çocuk gibiydim sevinçten ,

-Benim işte o çocuk , yalnız ben !

Onunla oynadım oyalandım hep

Unutmak için dertlerimi içten

Bedenimi ruh hikmetiyle avuçladım !

Avuçlarım arasına aldım hemen

Başımdan ayak uçlarına dek gerçekten

Okşayıp sıvazladım mıncıkladım

Yuvarlayıp bütünlerken yoğruldum !

Page 70: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

70

Şiir sözüm haşr-i hayat duygusu

İç dil özüm canlı toprak kokusu !

9.

Demekki içimde derin bir dünya var bak ,

Sonuç mevt-i mukadder her mezar haşr-i hayat !

Görünüş tek evren-ruh* her beden canlı toprak ,

Ölüm mahşerin yolu “likaullah” hakikat !

SONSUZ GİZEM

1.

Ömr-ü beşer her şu dem (-sh. 65’den devam: ) milletini , vatanını , dinini ve tarihini sevdirecek

Hem ilk hem son nîm-nefes ! bütün değerlerin Marxist metodlarla silinip yok edildiği (işte) bu dönem

Kader özgün “problem” eğitimine; “kardeşçe eğitim” değil , “yoldaşça eğitim” denilmesi daha

Benlik korkunç “çözüm” tez ! yerinde olur kanaatindeyiz. ( … ) Sh. 150: SONUÇ / 1980 öncesinde

2. Türkiye; okullarında Komünizmin eğitimi yapıldığı bir dönem yaşamış

Salt varlık kök mes’elem tır. / Can emniyeti bulunmaması sebebiyle; geceleri sokakları ıssız ,

Hep bencileyin herkes ! şehirlerin ölü olduğu cinayetler dönemi yaşamıştır. / Kurtarılmış (bölge)

Mâdem anlık şu âlem , mahalle ve (belde-) şehirlerin konuşulduğu , terörün siyasi destek bul

Tek gerçek nükte-i “Bes !” duğu bir dönem yaşamıştır. / Komünist probaganda usulleriyle; birleş

3. tirici değer hükümlerimiz, öğretmenler vasıtasıyla tahrip edilmiş, ayrış

Nice duygu düşüncem tırıcı hale getirilmiştir. Böylece kardeşler birbirine düşman yapılmış,

Öz zevk-i şiir heves ! aileler çözülüp dağılma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. / Okul

Işık var ki var gölgem larımızın çocuklarımıza kazandırması gereken tarihi kişilik bir tarafa ,

Söz sezgi “iç dil” nefes ! sokaklarda devlet ve rejim aleyhine yapılan gösterilerdeki insan kayna

4. ğını okullar oluşturmuştur. / Milletimizi millet yapan değerlerimiz okul

Tam mahşere yol özlem larda tahrip ile komünizmin taraftar bulması sağlanmıştır. /

Mülhem mesaj söz bitmez ! 1980 darbesi’yle komünistler Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleş

Emr-i âyet düşün hem tirme şansını kaybettiler. Rusya’da komünizmin çöküşü (*) ile de ümit

Ölüm mübrem , çözüm tez ! lerini kaybettiler. Fakat kendileri açısından kazandıkları önemli şeyler

5. de oldu. Yıkıcı , bölücü , darbeci , halkı galeyana getirici , muhaliflerini

Belli “yol , dönüş” her dem sindirici , soğuk savaş* dönemi propaganda usullerini öğrendiler. Kaos

İçten nasıl ürpertmez ? ortamı oluşturmak için hangi konuları istismar edeceklerini öğrendiler.

Şimdi “dönüşüm , işlem” Taraftarlarını; üniversitelere, hukuk alanlarına , kamu kurumlarının

Güzel Rabbim irkiltmez ! önemli makamlarına yerleştirme ve onları oralarda tutma tecrübesi

6. kazandılar. Sokak olayları-nı ne zaman ve nereden başlatacakları tecrü

Dünya-hayat tam mâtem besini kazandılar. / Milletlerin hür olarak yaşama azmi , geçmişlerinde

Mahşere yol hep şu dem ! ve geleceğindeki başarıları , kültür ve medeniyet miraslarını devam et

Yol “likaullah” mâdem , tirmeleri , millî tarihlerinde nesillerine şan ve şeref bırakmaları , gele

Rabbim ölsem de görsem ! ceği gören köklü fikir sahibi öğretmenlerle mümkündür. Çocuklarımız

7. ın geleceğe sahip çıkmasında , devlet olmanın gururu-nu duymasında ,

Muhkemat* tam öz söylem tarihin şekillenmesinde öğretmen , en büyük hak ve sorumluluğa sahip

Müteşâbih (3*7) söz bitmez ! tir. Bunu bilen Atatürk , “Öğretmenler ! Yeni nesil sizin eseriniz olacak

Sonsuz gizem , salt görkem tır.”- demiştir. / İnanıyoruz ki , olaylardan ders çıkarmasını bilen öğret

(“Allah bilir , kul bilmez !”) menlerimiz; çocuklarımızı her türlü terör ve (anarşist*) yıkıcılığın …*

Bkz. Kur’an-ı Keriym , sûre-i A’raf , 7 / 185. âyet meâli (İslâm Düşüncesinde İnkâr Problemi / sh. 4):

(“ Peki , (Allah’ın) göklerdeki ve yerdeki mutlak egemenliğini , yarattığı bütün nesneleri hiç göz önüne

almıyorlar mı ? Ve (sormuyorlar mı kendilerine) ya vakit erişip ecelleri gelmişse ? Artık bundan sonra

başka hangi haber (hadis) söze inanacaklar ?”)

Page 71: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

71

SONSUZ ANLAM

1.

İrticâlen ne yazsam *… mensûbu olmaktan koruyacak , onlara tarihî kişilik kazandıracaktır.)

Çalakalem deneme ! wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

İçten hâl nice ilham BİZİM NESLİN DRAMI !

Yazabilsem gönlümce ! -Giriş ve Sonuç* bölümleriyle aynen alıntılayıp bu konudaki titiz çalışma

2. sını yeni nesillere duyurmak ve belgeler gösteren kitabını okumak isteyen

Şimdi hemen yazmazsam herkese tavsiyede bulunmak gerektiğini hissettiren ne dehşet olaylar yaşan

Başka gündem her günce ! mıştı bir zamanlar ya da ömrümüzün hazin serencamı ve neslimizin sosyal

Şiir ruhen niyâz tam hayat draması* olarak tarihleşen talihsiz nice hercümerc-yıllar ardınca asla

Aşk ifâdem özünde ! unutulmaz canlı hatıralar kalmıştı hafızalarımızda bu ülkenin yakın geçmişi

3. ne dair. Yaşanan zaman ve olaylardan ibret dersleri çıkarmayı başarabilen

Söz bilsem susmaz meram araştırmacı muharrir-romancılar gibi , ilginç intibalarına tercüman hâtırat*

Ne söylesem öz nükte ! türünde eserler yazıp da bu gözlem ve tesbitleriyle kendi tarih dönemlerine

Rabbim hem sonsuz anlam bizzat tanıklık yapabilmek ve hayat tecrübelerini yetişen nesillere faydalı

Hep böyle dem-düşünce ! bir biçimde aktarabilmek gerçekler adına geçmiş maziden gelecek istikbal

yolumuza ışık tutmak ve anılarını tarih arşivine kayıtlamak , hakikaten ne

HİSS-İ ŞUUR içten takdire şayan bir üstün gayret ve büyük hizmet telakki olunmalıdır.

1. İşte ömrümüzü heba eden nice geçmiş yıllar, olaylar ve zamanlar ardınca

Şiir ruh hikmet dili artık geçmişimizle hesaplaşmak bir yana , aslında ülkemizin çağdaş refahı

İdrâk künhün nüktesi ! ve halkımızın sağlam millet yapısı bakımından geleceğimizi planlamak ,

İlk kelam mûciz söz ki , gerçekten en önemli görev ve “millî misyon”-stratejimiz, siyaset rotamızın

İşte emr-i “Kün” belli ! da temel ilkesi-dir. Nitekim şu son günlerde televizyon programlarından

2. izleyip de beğenerek etkilendiğim bazı konular, daha farklı bakış açılarına

Mârifet* gerçek bilgi yol açtı düşünce ufkumda. Önce “Hayat” ve sonra devamı “Hüzün” adıyla

Öz sevgi dil özeti ! hayatının romanını yazmış, sayın Ayşe Külin. Henüz okumadım , merakım

Basiret* içten sezgi hayatı hakkında değil de esasında usta romancı* üslûbuna hayranlığımdan.

Göz zevk-i kalbin necmi ! 19 Şubat 2011 / HaberTürk-tv. Kanalında hemen her fırsatta yararlanarak

3. izlediğim “Öteki Gündem” konuğu sayın Aytunç Altındal , “hilafet” konu

İç doğuş şuur remzi sundan yola çıkarak geniş ufuklarda dolaştırdı , sohbetini izleyen ruhumu.

Dış şuûnat ötesi ! Türk milletinin dünya çapında misyonu ancak bu üslupta tutarlı bir kurgu

Sonsuz zaman gizemi boyutunda doğru perspektif vizyonumuza uygun vukufla anlatılmalı diye

Rabbim’in salt takdîri ! düşünmekteyim kendimce. Bu konuyu aydınlarımıza kavratmak gerekir.

4. Ayrıca daha başka hatırlatmak istediğim medyatik konu ve konuklardan

Şu şiir ruhiyâtım , beğendiklerim var, ama her birinden söz açıp bahsetmeye yetmiyor şu

Mülhem mesaj anlatım ! sayfalara münhasır imkân ve zamanım. Dün bir telefon görüşmesi yaptım

Şiir ruh hiss-i şuur , can kardeşim Vedat Kader’i arayıp hal-hatır sormak için. Sohbetimiz sıra

Öz “yakîn” nur-u aynım ! sında bana duyurduğu şu iki cümlecik söz sanki siyaset düşüncemizin en

5. temel dayanaklarını hatırlatıcı ve günümüz şartlarını doğru yorumlamak

Mahzâ âyet tefsîri konusunda gayet uyarıcı anlam muhtevasını haiz. Hatıralarını yazabilmek

Tam müdrik vicdan gibi ! ve hasseten -(merhum) Mehmet Feyzi Efendi’nin sohbetlerinden bizzat

Kitabullah* net der ki , dinleyip izniyle yazarak derlediği sözlerini kitap’laştırabilmek amacıyla

Vahy-i Kur’an son şerhi ! yoğun çalışmalara başladığından bahsetti. Ve şu sözleri nakletti: (-sh. 73 )

AÇIK SÖZ

1.

İş şu dem düşüncem “muhkem kaziye”

Şu şuûn-u âlem “âyet-i kübrâ !”

Oku emr-i (“kün!”) hem “muhkemât” işte ,

Nur-u şuur mâdem hayret-i dünya !

Page 72: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

72

2.

Kur’an ne diyorsa âyet diliyle

Gerçek söz son kitap bütün ilk nokta !

İnsan biliyorsa şayet kendince

Örnek öz hakikat özgün nizamda !

3.

Aklınca da “olmaz , olmaz !” hiç deme ,

Yorum “müteşâbih” hükm-ü Kur’an-ca !

Aslında şaşırtmaz doğru düşünce ,

Yolum gönlüm açık söz O-nur , anla !

YOLCU ŞU CAN !

1.

Kış gününde kar yağar görüntü tek renk kefen

İbret dört mevsim her gün ömrümce âhenk ölüm !

Gökyüzünde bulutlar yeryüzü hep beklerken

Hikmet tek Rabbim özgün gönlümce örnek gördüm !

2.

Gözönünde neler var evrensel ruh-u beden

Nice öz âyet tek söz nur-u Kur’an gündüzüm !

Söz özünde mânidar ne güzel duygu içten

İşte gör rahmet sonsuz yolcu şu can öz sözüm !

MAHŞER GERÇEK !

Şu ömrüm mahzâ rahmet

Tek Rabbim’den nur-nimet !

Yol ölüm mahşer gerçek

Hep (“İnnâ lillâh…”) hikmet !

TEK MISRA’CIK TARZ-I ŞİİR

1.

Ne nice sanat dilsiz ne edebiyat dinsiz !

2.

Gökyüzü ağlamazsa hiç gülmez şu yeryüzü !

3.

Gözlerim mavi gökler şu gönlüm kara toprak !

4.

Düşün yâren önceden ne sen varsın ne de ben !

5.

Geldik ve gidiyoruz zira yolumuz sonsuz !

6.

Şuur-u zaman soyut şu ruh-u Kur’an boyut !

7.

Çift hilkat eşya mâdem âhiret başka âlem !

8.

Okyanus sâhilinde ıslak kum zerresiyim !

9.

Hep birlik düşünelim biz kim düşündüren kim ?!

10.

Page 73: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

73

Var ruh asıl aklımız yoksa nasıl anlarız ?!

11.

Dünyalık korku-ya sebep hep ölüm !

NASİHAT (-sh. 71’den devam:) “Yanımda millet ve milliyetçilik aleyhinde

1. hiç kimseyi konuşturmam ve ordumuz aleyhine de söz söyletmem.

Mevsim ilkbahar ve yaz Çünkü onun ardından gelip bizi ve milletimizi koruyacak bir başka

Güzün tatlı bir hüzün ! müsellah kuvvet yok!” derdi , M.Feyzi Efendi / rahmetüllahi aleyh*

Kışın kefen kar-beyaz Hafızamda kalan noksan anlatımıyla hatırlatmayı bilhassa önemse

Gün mûtad haşir*gördün ! diğim bu sözler açısından bakınca , ülkemizin gündemlerini değer

2. lendirmek bakımından anlayış farklılıkları da açıklık kazanıyor

Diriliş başlar ilkyaz doğrudan. Nitekim , 12 Haziran 2011- Genel Seçimler’e dört aydan

Özgün canlı bir bütün ! daha az zaman sürecindeyiz. Büyük Ortadoğu – Arap dünyasında

Şiirim şu an niyâz Tunus’tan başlayıp hızla Mısır’ın da dikta yönetimlerini devirdikten

Söz zaman nedir düşün ?! sonra Irak ve Bahreyn’e yaygınlaşırken ,Yemen ve derhal Libya’yı

3. da sarsmakta , ayaklanan halk isyanları. İşte bu olayların yorumları

Gözler bakar anlamaz işgal etmekte televizyon kanallarını. Biz imtiyazlı milletiz, sormayın

Gönlün hayâl-i ömrün ! daha fazlasını ! / Bkz. (-sh. 11-14 ) Halen daha “68 kuşağı” olmakla

Sözler tam anlatamaz öğünç duyarak , komünizm’den liberal-kapitalizm’e transfer olanlar

Sırr-ı hayat ölümün ! başını kaldırıp bir baksın hele şu dünya-âlem ve ülkemiz son yıllar

4. nasıl hızlı değişim ve dönüşümler yaşamakta ?!

Zaman akar , hiç durmaz ; ZAMAN, ne “eli-çabuk” usta ! (-Bkz. Yeni Asır G. 14 Şubat 2011,

Hakikat “iç dil” özün ! sh. 13 : [email protected] / Türkiye neden seçimi

Kur’an hak , bilinç susmaz ; konuşmuyor ? / Farkında mısınız bilmem , genel seçime dört aydan

Nasihat , Rabbim , sözün ! daha az bir süre kalmış olmasına rağmen seçim konuşulmuyor. Halkın

içinde herhangi bir seçim heyecanı olmadığı gibi bir bakıma bu heye

NEFES-İ CAN canın ölçüsünü belirleyecek olan siyasi partilerin gündeminde de

1. seçim yok. Oysa benim tanık olduğum hemen hemen bütün seçimler

Sorsalar:“-ne anladın ?” de bir yıl öncesinden sosyal dinamikler hareketlenir, halk seçim solu

Derim ki: “-anlamadım ! maya başlar ve partiler de rekabeti kızıştıracak hamleler yaparlardı.

Hiç tadı yok dünyanın , Bunun da demokrasi-den kaynaklanan basit bir gerekçesi vardı: Bir

Sanki hiç yaşamadım !” süre sonra seçim olacak ve sandıktan bir yeni iktidar çıkacak. O yeni

2. iktidar kim olacak ? Bütün o devasa sosyal ve siyasal hareketlilik bu

Zor idrâk-i hayatın beklenti üzerinde şekillenir. Esasen demokrasilerde normal olan da

Şiir-i insiyâkım ! budur. / Ancak 12 Haziran seçimlerine giderken Türkiye bir seçim

Yol “likaullah” aşkın heyecanı yaşamıyor. Ana muhalefet seçim sonuçlarını etkilemeye

Şimdi iç iştiyâkım ! dönük güçlü hamleler yapmıyor. Parlak projeler, gönül çelici sosyal

3. ve ekonomik programlar koymuyor halkın önüne. Niye peki ? Şun

Tek Kur’an nazm-ı nabzın dan: Önümüzdeki seçimin sonucu belli ve bütün taraflar bu sonucu

Nefes-i can niyâzım ! şimdiden kabullenmiş görünüyor. / www

Okursan tam anlarsın , SONUÇ belli , Ak Parti seçimi açık-ara önde kazanacak. O nedenle

İçten vicdan irfânım ! seçimlerde izlenmesi gereken temel parametre, yani “seçimi kim kaza

nacak ?” süreci anlamını şimdiden yitirmiş durumda. Buna karşılık

KULUM; KUL ! önümüzdeki seçimin izlenmesi gereken üç parametresi

1. var ve bana göre siyasi partiler bütün çabalarını bunlar üzeri

Bulur kul vicdan-ı hakikat nuru ne gösteriyorlar. Birincisi , önümüzdeki seçimlerde Ak Parti

O-nur Rabbim akl-ı cezbem (“illâ-Hû!”) anayasayı değiştirecek meclis çoğunluğuna ulaşabilecek mi ,

Şuur yol lisan-ı Hak Kitap oku , ulaşamayacak mı ? İkincisi , CHP yüzde 30 bandını geçebile

Okur ruh nabz-ı nefes cansoluğu ! cek mi , geçemeyecek mi ? Üçüncüsü , MHP yüzde on (%10)

2. barajını aşabilecek mi , aşamayacak mı ? İşte önümüzdeki

Page 74: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

74

Anlamayan anlatamaz konuyu , seçimin parametreleri. Zaten bu yüzden partiler, tabii özellikle

Popüler kitaplar keçiboynuzu ! muhalefet partileri siyasi stratejilerini bu duruma göre belirle

Okumayan kavrayamaz sorunu , miş gözüküyorlar. / www.

Seküler bakışlar ye’sin yorumu ! Herkesin bildiği bir gerçek , bir siyasi partinin bütçeyi yönet

3. mek , yani iktidar olmak gibi bir hedefi yoksa siyaseti halk

Oku baştan sona yormaz üslûbu için yaptığı söylenemez. Şu anda Türkiye’deki muhalefet

Tek Kur’an cevaplar her zor soruyu ! partilerinin halk için siyaset yapmadıklarını rahatlıkla söyleye

Önce inanç sonra tâat düstûru , biliriz, zira herhangi bir iktidar iddiaları yok. Siyasi partilerin

Tam “müstakim sırat” hidâyet yolu ! iktidar hedefine dönük bu denli edilgen oluşları halkı da siya

4. setin dışında bırakıyor. Böyle bir siyasi ortamda halk , vatan

Ömrüm mühlet dünya ölüm korkusu daşlık görevini yapmak ve sistemi işletmek için sessizce 12

Yolum canpazarı mahşer* ruh şoku ! Haziran’ı bekliyor. / Yukarıda sıraladığım sebeplerden dolayı

Gördüm hayret rüya gönlüm nur ufku 12 Haziran seçimleri Türk demokrasi tarihi-ne, sonucu önce

Kulum; kul , Allah’ı özler yol boyu ! den belli olan , muhalefetin bu sonuca önceden boyun eğdiği ,

ondan dolayı da çarşıda pazarda siyasetin en alt düzeyde

TAM HADDİM ! teneffüs edildiği bir seçim olarak geçecektir.” ) -vesselam !

1. -Web sitemiz “ www.yaşamakça.net ” dört aydır açılmıyordu , meğer

Kenz-i mahfî* sırrınca “ihmalkârlık (!) nedeniyle çökmüş” olduğundan işte bu kez yenibaştan

Allah* dâim aklımda ! ( www.yaşamakça.com ) adıyla aynen açılmaya hazırlanmış durumu

Hiç kavranmaz zâtıyla hakkında haberdar olunduğum için mutluca minnettar ve müteşekkirim.

İdrâk hâlim sahvımda ! Rabbim’den niyazım , mündericatı bakımından hizmete yararlı olması

2. ve gerçek dost okuyucuların içten dualarıyla kabul sırrına kavuşmasın

O hep kaim aslında dan başka hiç bir maksad-ı mahsusa münhasır değilken ne diyebilirim

Yoksa kim vicdanımda ?! daha ve bunun dışında sözü çoğaltmak gereksiz zahmet mi , aslında ?!

Bellek hakikatında Fakat devam ettirmek niyetindeyim yine bundan sonrası sayfaları da

Nitekim can nabzımda ! ömrüm müddetince -yeniden güncellemeyi düşünerek- eklemeler yap

3. mak suretiyle tamamı (toplam: 860 sayfa)’nın iç boşluklarını (-sh.41)

Kafam kalbim çapında doldurup bi-iznillah “hamden lillah” hâl ve dermânım yeterse, zevk-i

Fikrim insiyakımca ! hikmet tadınca yazmak , hep yazmak isterim zamanım elverir de fırsat

Aşk tam haddim tarzında tükenmezse! “es-selâmü alâ men-ittebea’l-hüdâ …” Yüce Rabbimiz

Zikrim iştiyakımca ! Allah’ın (c.c)inâyetini dilemek ve de Sevgili Peygamberimiz (a.s)’in

şefaatini beklemek , tek meram-ı muradımız sonuçta !

ÖZ ZEVK wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww ( Şubat-2011 )

1.

Hayat hikâyem gerçek

Açık konuşmak gerek !

Sanat ilk gâyem öz zevk

Artık kavuşmak demek !

2.

Anlık kavuşmak görmek

Gerçek anlamak ölmek !

Can ilk künh-ü aşk öz tek

Demek anlatmak sözcek !

3.

Rabbim’den mülhem söz zevk

Şiir ruh hikmet sevmek !

Kalbim tek görsem her renk

İç dil müdrik net sezmek !

4.

Konuşmak hecelemek

Page 75: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

75

Ne güzel lisan bilmek !

Kavuşmak nice emek

Evrensel irfan , ermek !

GERÇEK RENK

Şiir Rabbim’den mülhem meşk-i nakkaş aşk sanat

Âhenk güzel yetenek zevkli uğraş şevk güncel !

İç dil kalbimden özlem emr-i Hak “mîsak” hayat

Gerçek (“sibğatullah”) renk belli şu baş evrensel !

GÜN-DEM YOL ! YOL TEK GÖNLÜMCE GERÇEK

1.

Tek düşün şiirce giz , Rabbim , içten yakarış // Şiir meşk nice ermek !

Soru çok hiç cevap yok ! Kalbim mecaz arayış // Gerçek zevk-ince sezmek !

Net bütün içindeyiz ,

Konu gece-gündüz yol ! 15 Şubat 2009 Bayraklı - İZMİR

2.

Hep bugün içindeyiz , Daha önce yazdıklarımın devamı gibi bir hissiyat içindeyim mûtaden

Yarın diye bir dem yok ! nitekim her gün ve de hep şimdi. İnsan ruhiyatınca zamanı algılamak

Net düşün izindeyiz , gerçekten böyle bir hiss-i dem muhayyel lâhzacık gibi izlenim değil mi ?

Varsın işte tek hem çok ! Medyatik güncel olaylardan daha çok kitaplar ve yorum-yazılar ruhumu

3. cezb-ediyor. Yaşamakça’nın son derkenar alıntılarında belirttiğim (Bkz.

Var mı bilen , biz kimiz ; Tercüme, 19 Mart 1946 / Cilt: 6, sayı: 34 - 36; M.Eğt.B.-MCMXLVI )

Soru yoksa cevap yok ?! bir derginin “Şiir Özel Sayısı” muhteva bakımından gayet özlü sözler ve

Farklı , içten sezgimiz ; eleştirel örnekler içerdiğinden bence ilginç ve önemli bir mehaz. Sözün

Oku , anla ; kitap bol ! şiirsel değerine yakın ilgi duyanlara bilhassa tavsiye ediyorum. Şahsen

4. 05 Şubat 2009’da ulaştım. Şayet daha önce okumuş olsaydım mutlaka şu

Net düşün bilinçte giz , Yaşamakça’nın şiirsel dili ve biçimsel içeriği de daha düzgün ve tutarlı

Varsın nice tek hem çok ! olabilirdi. Yeniden düzenlemek için herhalde savruk ve karmaşa üslup

Hep bugün içindeyiz , pek çok “sarsak kalem meşki” zevksiz saçmalıktan arındırıp beğenilecek

Yazgın işte gün-dem yol ! kısımlarını dikkatlice şeçkilemek gerektiğini biliyorum ve işte bu yüzden

sayfalara dalıp gittiğimde içten tedirginlik hissediyorum okurken. Hele şu

MÜJDE bölümler (sh. 279-80, 350-1, 376-85, 387-8, 392-3, 400-1, 405-6 ve 476-

480: “… Hayret, bilimde olduğu kadar sanatta da bütün keşiflerin

Yol her şimdi derken gelmiş şimdiye anahtarıdır.” / “Bir eserin içinde bir fikir, bir soyut düşünce bula

Şimdi de giderken geçmişim diye ! mayınca o eserden hemen ümidinizi kesmeyin. Ben Faust’da hangi

Kavuşmak güzelken geleceğime fikri ortaya koymak istediğimi biliyor muydum sanki ? – Goethe*)

Belli sezgim içten nefesim müjde ! benzeri ilginç ve düşündürücü sözler hakikaten ne hoş, ne güzel !

****************************************************

ŞİİRCE ( Bkz. Vatan G. 15 Şubat 2009 / Pazar, sh. 5: “ www.livaneli.net ” Zülfü

1. Livaneli , “Hayata dair ” / [email protected] : “Ben Türkiye’de

Şiir zevk hep bunu gördüm / … Bu yazıyı yazıyorum ama yine de kökleşmiş alış

Aşk-meşk kanlıkların değişeceğine dair hiçbir umut beslemiyorum. / Çünkü her şeyi

Sevgiden irdelemesi gereken zihinler, önyargı bagajlarıyla hantallaşmıştır. / Kutsal

Dize’ler ! düşünme eylemi , tepkiler üzerine kurulu-dur. / Ayrıca “ bizden-sizden ”

2. ayrımı çok sevilir.”) Ülkemizin iç barışı için bu perspektif çok önemli !

Bilinç ilginç **********************************************************

İç dil sevinç Benlik kim bilemezdim bildirmeseydi Rabbim ,

Uzun-kısa Öz sırr-ı can nefesim “mesaj” vicdan idrâkim !

Page 76: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

76

Birkaç mısra’ İçten en yakın sezgim “mârifetullah” haddim ,

Tarzıyla sevdik Söz zor beyan hâletim “mürşid” Kur’an-ı Hakîm !

Kelâm “öz” cevher ! ………………………………………………….

3. Yüce Rabbim’in inâyetine sığınarak Kur’an âyetlerine yoğunlaşıp baştan

Eski üslûp “kadîm” sona artık gönlümce tek kitap* üzerinde daha müdakkik çalışmalara ve

Yeni stil “modern” gerçek huzur yoluna yönelmeliyim. Her nefes Kur’an irşâdına muhtâcım!

Bilgi-sezgi hep bir*

Kitap kavlince bil , “Eûzübillâhimineşşeytanirracim” ( Bkz. Sûre-i Nahl*, 16*98. âyet )

Gerçek yolum mahşer ! 1.“Bismillâhirrahmanirrahim” ( 27*30.)

4. 2. “el-Hamdü lillâhi rabb-il’âlemiyn” … / Bilelim ki , ilk öz sûre-i Fatiha

Yüce Rabbim , tam ve bütün okunur, asla eksik okunmaz. Zira “seb’-u mesâni” anlamına

Vahy-i âyet göre bu hususa bilhassa dikkat gerekir. / Not: Ayetlerde geçen kelimelerin

Örnek Kur’an Kur’an nazm-ı celilindeki toplam sayıları hakkında bilgi edinmek isteyen

Belli gayet Yaşamakça mündericatta mezkûr : “el-Mu’cem ül-Müfehres …” benzeri

Tam okutan eserlerden araştırsın vesselâm! *********************************

İşte ilham ! (Bkz. Dinî Kavramlar Sözlüğü , Diyanet İş. Bşk. Yayınları / 589 “Kaynak Eserler / 31”

5. Ank. 2006 ( e-posta: [email protected] ) Sh. 310: “İlham / … bunlar genel

Öz anlam geçerliliği bulunan kesin bilgi kaynağı teşkil etmez ve dinî konularda delil olarak kullanı

Söz biçim lamaz. Zira ilhâma dayalı bilgiler kontrolü mümkün olmayan subjektif bir nitelik taşır.”)

İç ve dış vvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv

Kafiye ses

Uygun nefes

Nice hece

Güzel nakış !

6.

Tek akış

Tam bakış

İçten tarzım

Can nabzım

Yakarış !

7.

Şair-ruh şuur *

Renk-âhenk gönlüm !

Vicdan sonsuz nur *

Allah’tan ömrüm !

8.

Mesajım “barış”

Şiirce şimdi

İçten ürperti

Dış beden ölüm

İç ruh diriliş

Şöyle bir baktım

Mekânsız zaman

Ne varsa şu an (“… bir nokta! Bakınca her şey … hele şu gökler aman ne korkunç boşluk !

Anladım sandım Gördüğüm bu âlem ve sonsuzluğu düşünmek korkutuyor, çok korkuyorum

Dünya aldanış düşünürken …” / Sanatçı Yıldız Kenter *- TV’deki bir canlı sohbetten …)

Şuur ruh herşey wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Bedensel “lâ-şey”

Yeni de eski

Hangisi yeni ?

Page 77: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

77

Eskimiş hepsi

Hepsi yıpranmış !

9.

Şimdi hem herkes (Bkz. Vatan G. 23 Nisan 2009 / son sh. “Günlük / www.tunakiremitci.com” :

Sor ki , hep bilir; Türkiye halkı ve İstiklâl Marşı // Bugün 23 Nisan ya , penceremden görünen

İsterse şayet ilköğretim okulundaki tören provalarını dinledim bütün hafta. / Öğrenciler

Düşünebilir ! her sabah “İstiklâl Marşı” nın on kıtasını baştan sona , bir ağızdan okudular. /

10. Tonlamalar yerinde, telaffuzlar yaşlarına göre güzeldi. Afacanlar belli ki epey

İlk söz öz gayet çalışmış. / Çocuk sesleriyle hayat bulunca , Akif ’in dizeleri bambaşka bir karizma

Son kez zor şiir kazanıyor. İnsanın içini bir başka titretiyor. // İstiklâl Marşı’nı üçüncü sınıfta

Ruh-u can nefes ! baştan sona ezberlemiştim. Hem de üstüme vazife değilken. / Marşın okulda söyle

Aklımca şaştım diğimiz gibi iki değil , on kıta olduğunu fark edince hemen öbür kıtaları da oku

Müdhiş görüntüm ! muş ve şiirin gücüyle sarsılmıştım ; yarısından çoğunu anlamamış olsam da. /

Sanki vicdanım Duyduğum , sonradan Yahya Kemal’den , Nâzım Hikmet’ten , Attilâ İlhan’dan

Mübrem öngörüm duyacağım o ulvî sesti. / On kıtayı ezbere okumayı başardığımda annemin gözle

Var ki , inandım rini yaşartan da oğlunun titrek sesinden çok , Akif ’in sesiydi zaten. //

Şiirce haşyet ! Hâlâ müthiş bir şiir olduğunu düşünürüm “İstiklâl Marşı”-nın. / Güçlü imgeler ,

11. şahane bir ritim , her besteciyi coşturacak bir ahenk … / Ama müziğini bulama

İçten sarsıldım ; mış maalesef. Üngör kendi çapında hoş bir şey yapmasına rağmen , “doğru beste

Gör , nice ibret ! yi” yakalayamamış. İstiklâl Marşı , şiir bestelemenin ne yaman bir iş olduğunun

İşte son sözüm , kanıtıdır. / Sonra “resmi” ve de “milli” olması , bizim gibi sol cenahtan beslenen

Ölümü gördüm ! lerin onun edebi kalitesini zaman zaman ıskalamasına neden olmuş. / Ama her

büyük eser gibi , o da zamanla değişiyor, yeniden anlamlanıyor. Bence “millî

ÖZGÜN MÂRİFET marş” olmasaydı da , (yine) bileğinin hakkıyla ölümsüzleşirdi İstiklâl Marşı. /

1. Velhasıl , tören provası yapan öğrencilerin sesleri , bana şunu

Şiir edebiyat sanat sâniham düşündürdü : “Türkiye halkı” olarak bugünlerde çok aradığımız

Söz zevk-i irşâdım mûcize Kur’an ! ortak ruh , belki de Akif ’in on kıtasının içinde saklı. Onu arada

İç dilce tenbîhat Allah*Hakk-ı tam bir , taze gözlerle okumak lazım. ))))))))))))))))))))))))))))))))))))

Öz ders-i Kitâbım gönlüme mesaj !

2.

Aklım nur-u vicdan nükte-i îman

Mantık künh-ü hikmet tek konuşturan !

Rabbim ruh-u ilham zihinsel kavram

Tam özgün mârifet her oluş şu an !

HAK İŞTİYAK !

1.

Tek Rabbimiz’in vahyi gerçek bilinç cevheri

Kalbimizin iç dili işte duygu düşünce !

Bak her hücrenin ritmi içsel benlik şiiri

Gör nice can nefesi içten sonsuz söz nükte !

2.

Emr-i Kur’an âyeti Hak hakikat delîli

Allah’ın irâdesi şu kâinat düzeni !

Tek (“Kün fe-yekûn”) belli ruhum (“…min emr-i Rabbî*)

Cümle can endîşesi gönlüm nur-ruh özeti !

3.

İçten duy her ürperti hiss-i vicdan zevk şimdi

Zaman içinde hepsi “yakîn”- idrâk ölünce !

Oku-yaz hep sürekli keşf-i irfan şevk ilmi

Page 78: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

78

Kur’an-ca yüzleş haydi Hak iştiyak ömrünce !

( Bkz.Vatan G. 26 Ocak 2008 /sh.14: İclâl Aydın “Hayat Güzeldir ”/ Güzel bir şey / Kimi görsem bugünlerde,

“güzel bir şey yaz artık” diyorlar … (Not: Bana da bunu en çok söyleyen genç dostum Jeoloji Müh.ve Bankacı*

Levent bey kardeşim’in içten dileğine ne mikyasta cevap olacak şu “Yaşamakça” çalışmalar, yararlı bir sohbet

tadınca alıntılar arasına serpiştirilmiş şiirlerden ibaret “tarz-ı kadim” meşk-i divan üslupta okunacak da acaba

gönül coşkusu uyandıracak mı ?! H.K.) Güzel bir şey yaz. / Haklılar aslında … Uzun zaman oldu burada neşeli

bir şeyler yazamadım. Hastalıklar, aksilikler, kazalar, şehir yorgunluğu , kış depresyonu … / Eh , her şeyi bir

kenara bırakın , ülkenin hali de pek mutluluk verici değil hani. Kötümserliğin pozitif olan karşısındaki ezici gü

cü her şeyi silip süpürüyor … / Her kelimenin , her adımın hesabını yapar oluyor insan … / Kötümserliğin, arka

sokak niyetlerin esiri oluyor … // Mesela … programında izlediğimde etkilenmiş, son derece insanca bir güdüy

le ziyaret etmek , ona mektup yazmak istemiştim. / Bunu gazeteci , oyuncu ve finansçılardan oluşan kalabalık

bir ortamda dile getirdim. / O gece herkes bir ağızdan “aman yapma” dedi , “yanlış anlaşılırsın , sakın !” / Oysa

o gece ekranda “hata yapmış olabilirim ama hayatımın ve özgürlüğümün kıymetini anladım” diyerek ağlayan

bir genç kadın vardı … Suçu , suçsuzluğu şuyu-buyu* hiç önemli değildi benim için o anda. Sadece onu mutlu

edebilecek , ona moral verebilecek , destek olabilecek bir şey yapmak istemiştim … / “Ağlayan her genç kadına

akan şu merhametin yok mu senin” dediler. / “Herkes ve her şey için üzülünmez, merhametten maraz doğar ”

dediler. / … dediler. / “Reklam yaptığını düşünürler ” dediler. / “Bir bağlantın olduğuna inanırlar ” dediler. /

Beni bir güzel demoralize(*) ettiler. Saf ve zararsız bir deli olduğuma inanmak üzereydim ki , kendime gelip

ortamı terk-ettim … // Dün sabah gazetelerde … serbest bırakıldığını gördüğümde pek sevindim. / O gece nasıl

üzüldüysem aynı duygunun karşılığıydı. Ki … bilumum organize hadiselere son derece uzak bir insanım. Belki

magazin sevdalısı yeni dünya düzeni içinde günümüz insanlarından biri olarak toplumsal bir sürü tepkisi ver

dim bilinmez … / Güzel şeyler yazmak istiyorum. / İstemez miyim ? / Ama artık biliyorum ki , yazdığım her

güzel şeyin kalabalık bir sorgulayıcısı var. / Ama artık biliyorum ki , bir kelebeğin ömrü kadar kısadır güzel şey

lerin ömrü. / Biliyorum ki , kötüye güzelleme akıl işidir şimdi … / Belki aklımdan zorum var. Ancak Tuba Öz

ay’ın köprüde arabasını durdurup haykırmasını kimimiz çok artistik , çok şu çok bu bulmuş olabiliriz ama ben

“güzel” buldum … / Yitirmediğiniz hiçbir şeyin kıymetini bilmeyen laklakçılardansanız, beni de büyük ihtimal

le “iyimser bir salak” olarak görüyorsunuz … / Allah sizi inandırsın ben de sizi “öyle” buluyorum !)

AŞK MEŞK-İ HÛ !

Belli işte (“ruh , Rabbim’in emrinden”)

Akıbet toprak değil mi şu beden ?

Bil ki , içten mesaj can nefesinden

Tam ibret duy-bak “aşk meşk-i Hû” zaten !

ANLIK GERÇEK

1.

İnanç can bahasına

İslam mücadelesi !

İlm-i vicdan aslında

Din tam dünya düzeni !

2.

Hak Kur’an anlamınca

Ahiret tek yol belli !

Bak şu an can nabzında

Anlık gerçek görmeli !

…………………….

İnanç can bahasına / Ahiret “tek yol” belli ,

İlm-i vicdan aslında / Anlık gerçek görmeli !

Page 79: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

79

YOL HAKK’A !

Herkes ömrünce yolda

Düşünmez ahmak kafa !

Bilmez ölümden sonra

Yol “likaullah” Hakk’a !

GİZLİ ÖZET

Şu ömrümün en ideal şiiri

Birkaç sözcük gibi sevgi demeti !

Söz gönlümün içten hâl ifâdesi

Utanç büyük , gizli “iç dil” özeti !

HALVET HÂLETİM !

Hayatımın son demleri tenhâda

Yalnız kaldım tek Rabbim’le halvetim !

Dostlarımın sohbetleri hülâsa

Hatırâtım meşk kalbimde hâletim !

GÜNCEL ÖZ

1.

Bil ki , ideal şiir * işte şu cansoluğu

Ancak tek Allah bilir nice Kur’an yorumu !

Zikr-i “tehlîl” hâl “iç dil” (“lâ-ilâhe illâ-Hû”)

Susmak-konuşmak hep bir remz-i vicdan nur *ruh mu ?

2.

İçten duygu-düşünce evrensel gerçek korku

Nefes zikrim şiirce en güzel söz üslûbu !

Zaten yolum gönlümce can güncel öz tek konu

Mülhem meşkim iç dil’ce tam özel şuur ruhu !

İÇTEN MÂRİFET

1.

Kaç kez artık yetsin dedim yetmedi ,

Yolum mahşer ruhum yol izlenimi !

Gel-geç akl-ı nefs’sin ne mühlet belli ,

Sordum neler duydum ilginç her biri !

2.

Sence “mantık” kesinkes bilim dili ,

Böyle sözler “yorum” basit teselli !

Dinle artık her nefes zikr-i hafî*

İçten söyler ruhum mârifet zevkli !

DİN GÜNÜ*

Tek herkese denilecek mahşerde ,

Hayat bilançosu kitabın işte !

Net Din günü* belli gerçek , âyette ;

Page 80: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

80

Ancak Kur’an oku , anlarsın nice ?!

HESAP-KİTAP

1.

Gün hep yirmidört saat

Dakika aynı nefes ! (… Dakika “ondört”-nefes! // Sabit doğru ölçüm , meselâ: At, “dört”;

Yıl bunun nısfı vasat insan “ondört” ve fare de “yüzelli” … Velhâsıl hesab-ı nefes zaten belli!

Oniki milyon heves ! İşbu toplam: 14 x 60 olsa , ya da ortalama olası-hesabına göre ömrümüz

2. şaşmaz küsûrattan ibaret değil mi ? İşte tek gerçek emr-i âyet tam şu “ân-ı

İşte ortada hesap seyyâle” can-nefes sanki idrâk-i beyân: “… kader-an makdûrâ / …” sonuç!)

Birkaç milyon cannefes !

Nice yıl hesap-kitap

Bir asır milyar heves !

3.

Nefesin ne hükmü var ,

Hesab-ı hâl en net , tek !

Herkesin ömrü kadar ,

Kitabı zaten gerçek !

SERVET DERT !

1.

Al-ver ilişkisinden

Zenginin derdi bitmez !

Yoksul dertli içinden

Dıştan gizler belirtmez !

2.

Var-yok çelişkisinden

Zengin-yoksul bilinmez !

Aç-tok kendi cebinden

Az-çok , yer-içer herkes !

3.

Kimi belli keyfinden

Kimi de hiç renk vermez !

Mütref-in servetinden (Mütref: refah-ı servetten şımarmış … / Bkz. 43*23. siyak-ı âyet: 24 ve 25.)

Haramsız lokma yenmez !

(Bkz. Nesil Takvimi , 08 Kasım 2005 / Stanislaw Leszenski* demiş ki: “Cimriler , kendilerinin ölmesini

isteyen insanlara servet toplayan kişilerdir.” / Bence bu söz şöyle söylenmeli : “Cimriler , kendilerinin

hem çokça biriktirip hem de çabukça ölmesini isteyen ve tezelden böyle hazır-lop para yahut mal-mülk

bekleyen hâin mirasçılarına servet toplayan enâyiler-dir.” esasında !

Ayrıca hep diyorum ya , takvim yaprakları bile çok şey öğretiyor okuyanlara! Meselâ: Nesil ,07 Kasım 2005

- Mücâdele sûresi , âyet: 10. “Allah iman edenleri yüceltir , bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanları ise

kat kat yükseltir.”

Takvim yaprağının arka sayfasında: Şair Bâki (Büyük Divan Şairi ,1526-1600) “Sultan-üş’Şuarâ” / Şiir tek

niğindeki başarısı , A. Hamdi Tanpınar’ın deyişiyle : “parmaklarının arasında dili biçim vereceği bir madde

gibi görmesi” diye açıklanıyor.)

Şiir tekniğindeki başarı , sanki parmaklar arasında biçimlendirilen bir madde gibi dili işleyebilmek !

Page 81: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

81

OYUN-ŞİİR !

Gayet zor oyun “şiir ” düzensiz sözcük değil !

Satranç düzeni “iç dil” zihnin-de değiştikçe ,

Gayet zor oyun “-şiir” düzensiz sözcük değil !

Şah-mat tam usta kim“-bil” at-asker yenildikçe ,

Dikkat toy yandaş “vezir” güvensiz hödük rezil !

BÜYÜK GERÇEK

Sayılara sığmaz , tanımlanamaz ;

Büyük bir gerçeğin içinde insan !

Akıllar da almaz , farkına varmaz ;

Gördük ki , herkesin dilinde vicdan !

DEYİŞLER

Dilime kilit dişler , ağzım boş söz gevişler

Bak nasıl dizilmişler içten ne hoş şiirler !

Gönlümce ürperişler , cannefesim sezişler

Hak açık bilinç gizler hem “heme-z’ost” deyişler !

İÇTEN ŞİİR

1.

Haddini bilmez deli

Bilmez halt-ettiğini !

Kendini bilen veli

Gizler kerâmetini !

2.

Öz-ne’den cinnet dili

Bilmez söylediğini !

Söyleten hikmet belli

İçten söyle şiiri !

RABBİM’DEN HİTAP

1.

Ben nasıl lisan-ı Divanımca bak ,

Konuk geldim müddet-i ömrüm misâl !

Senden farksız sırr-ı hayatım ancak ,

Uçuk sezgim yol belli gönlüm minval !

2.

Nice cevapsız süâl aklımca hak ,

Gerçek bilgim tek kitap özüm iç hâl !

İşte izahsız meâl tarzım yazmak ,

Salt tek Rabbim’den hitap sözüm kural !

TEK HECE

1.

Ölmek gerek ki nedeni pek açık

Page 82: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

82

Bedenim yıprandı eskidi artık ! (Bkz. Milliyet G. 5 Aralık 2008 / sh. 1: Çok çalışmak Alzheimer’a

Söz tek teselli “öz”-ne gerçek varlık neden olur mu ? / Yaşlı insanlar arasında görülen en yaygın

Nefesim mikdarı tez gitti sağlık ! bunama türü Alzheimer , özellikle bellek kaybı ve davranış

2. değişiklikleri gibi yakınmalarla ortaya çıkar ; günlük yaşamı

Yıllar yorgun dertli günler yaşadık ciddi şekilde etkiler. Ancak çok yoğun çalışmak , Alzheimer

İşte güneş şimdi yine aldandık ! riskini artırmaz ; aksine beyin’e egzersiz yaptırıldığı için bu

Yıldızlar gizemli ay mehtap ışık hastalıkta koruyucu etki yapar. Siz yine de yaşlanmanın bir

Yol ne güzel hepsi âyet anladık ! sonucu olarak kabul edilip önemsenmeyecek bulguların doğru

3. değerlendirilmesi için doktorunuza başvurmayı unutmayın.*)

Demek hep belli yol gün-yıl pek anlık *************************************************

Gözlerim pencere gönlüm uyanık !

Gerçek ki hepsi tam farkına vardık

Şiirim tek hece* ömrüm kadarcık !

OKURUM !

1. Kim ?

2. Ruhum ,

3. Bedenim ;

4. Duygularım ,

5. Düşüncelerim !

6. Aklımca yolcuyum ,

7. Zaman tünelindeyim !

8. Farklı hayata bakışım ,

9. Hep “başka dünya” arayışım ;

10.İşte makber , sonra mahşerdeyim !

11.Demek “kaderim” bu böyle bir yorum ,

12.Şiir diliyle kolay mı bunu beyan ?!

13.İç dil lügatım tek hece*şu cansoluğum ,

14.Mûcize eşsiz söz sonsuz zaten vahy-i Kur’an !

15.Nice kitabım “muhkem , müteşâbihat” te’vîlim ;

16.Baştan sona “hakikat” tam okurum , okutan Rabbim !

NEDİR ÖZ ZANNIM ?

Aslında şiir değil şu birkaç âhenksiz söz

İçten “iç dil” ibtilâ aklımca ağzım misâl !

Tek Rabbim bilir nedir ruh hicâb tevilsiz öz

Zaten bilfiil zira tarzımca zannım minvâl !

Hayata bakışım ve hakikat anlayışım malûmat talimatından ibaret teorik kıssa-i tarih hikâyemsi ilm-i mâzi

kesitleriyle değil bilakis zaman sürekliliğine göre gerçek oluşum mahşere dönük kaygıların kaynağı istikbal

hâl-i minval yönünde ve kesin nur-u Kur’an perspektifinde. Kahhâr-ı mutlak sonsuz müteâl Allah’a dönüş

şuurunda “likaullah” hakikatınca anlamlaşan her şu an varlık bilincimizdeki her şimdi işte eşsiz yüce Rabbi

miz’in kabza-i kudret takdîrinde. O tek yaratıcı gücün ve hükm-ü mülkün mutlak sahibi “Mâlik-i yevm-id’

diyn” Rahman-Rahıym Mevlâmız’ın rahmet ve şefkat kucağında âyet-i can her bir insan ! Sanki içinde yaşa

Page 83: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

83

dığımız zaman akışına rağmen – ne hikmetse şu mûtad hâl-i gaflet! – tam farkında değil , çok kimse sebeb-i

cehaletten kinâye aymazlık uykusundan bu durum ruhsal vukuâta aldırmazmış gibi itidalli görünüyor dıştan.

Oysa herkesin iç âlemi nice endîşelerle dolu !

(Bkz.SİZ / Vücudunuzu ne kadar iyi tanıyorsunuz ? Kullanım Kılavuzunuz Daha Sağlıklı ve Daha Genç

Yaşamanız İçin bir Vücut Rehberi , Prof. Dr. Mehmet C. Öz – Prof. Dr. Michael F. Roizen , Koridor Yayın

cılık-İst. 2005 / sh. 22-23: “Siz Tıbbı yarı bilim , yarı sanat olarak düşünmelisiniz / … Sorunların nedenini

her zaman bilemeyiz; hatta ne anlama geldiklerini de. Vücudu daha iyi anlamak için … / Tıp , mitleri aşarak

somut bilimle desteklenen önerilere ulaşmamıza yardımcı olan ,kanıta dayalı karmaşık bir yöntemdir.Birçok

tedavi ve önlem yöntemi , bu kategoriye girer.Diğerlerine gelince; tıp araştırmanın sonuna ulaşmamıştır ama

ailemize ve dostlarımıza bir şeyler söylememizi mümkün kılacak kadar bilimsel kanıta sahibiz; bunları size

de anlatacağız.”

Sh. 23: “Yemek Yakıttır : … / Harici etkenler , içinizdeki faaliyetlerin akışını değiştirir. Vücudunuza soktuk

larınıza bağlı olarak –ne miktarda ve ne sıklıkta olduğuna da bağlıdır- yaşam tarzınız ve hissettikleriniz

değişir. / … yemeğin asıl nedeni , vücuda yakıt sağlamaktır ; sadece sizi enerjik , formda (tutmak) ve güçlü

kılmak için değil , aynı zamanda içsel yapınızı düzgün bir şekilde çalıştırmaya devam etmek için organları

nızın duyduğu beslenme ihtiyacını karşılamak için.Vücudun yiyecekleri nasıl bir işlemden geçirdiğini -vücu

dun içsel faaliyetleri de dahil olmak üzere- anlayamazsanız , yiyeceğin neden ve nasıl önemli olduğunu

da anlayamazsınız. ( … )”

Sh. 180: “ Mit mi , Gerçek mi ? Esniyorsunuz, çünkü yorgunsunuz! Aslında kısmen nedeni budur. Ama esneme

nizin teknik nedeni , vücudunuzun kandaki oksijen oranında yetersizlik görmesi , dolayısıyla daha fazla oksijen

alarak kana karıştırmak için esnemek istemesidir.Ama esnemenin neden bulaşıcı olduğunu biz de bilmiyoruz.”)

(Bkz. Sabah G. 24 Haziran 2007 / Yılmaz Özdil : “Mehmet Öz sendromu … ( … ) Geçen sene de yaşamış

tık , aynı krizi. Geldi Mehmet Öz. Bir elinde kitap , bir elinde fındık. Bunu oku , bunu ye ! İtiraf edeyim ,

okumadım … Ama yedim. / Hem de ne yemek … / Ayıptır söylemesi , ben … (!)” // Ayrıca ,Bkz. Zaman G.

06 Ocak 2008 “Pazar / Sh. 4” Ahmet Turan Alkan : “Yarı şaka , yarı tıbbî ! / … Tıbbiye’den ara-sıra hekim

çıktığının en bâriz misâllerinden birini teşkil eden (… Dr. Osman Çelikoğlu ,“Yarı Şaka ,Yarı Ciddi” isimli

kitabın yazarı. / Ahid Yayınları , Şahinbey-Gaziantep; 0342 231 52 23 / … bu kitap, yazarının ifâdesine göre

ilk baskısını ama üçüncü yazılışını idrak etmekte ! Kitabını , mizah türünde açılan bir yarışmaya gönderen

Dr. Çelikoğlu’na yarışma jürisi , “Hâtıra türünde çok güzel fakat mizah dalında yeterli değil” diyerek ilk ona

bile almamış. Bu bilgiyi bile kitabının önsözüne koymaktan çekinmeyecek derece özgüven sahibi olduğu an

laşılan doktorumuzun kitabını bir çırpıda okuyup bitirdikten sonra , kendisine “hariçten jüri üyesi” sıfatıyla

geçmiş olsun diyor ve –kusura bakmasınlar- o jürinin biraz haltettiğini düşünüyorum ! / Kitapta sağlık mese

lemizle ilgili gayet ironik ama maalesef doğruluğundan şüphe duyamayacağımız örnek-olaylar yer alıyor.

Bunlardan birini daha anlatırsam , okuyucularımız herhalde “kitabın tamamını okuduk; almaya , arayıp bul

maya gerek yoktur.” diye düşünmeyeceklerdir; koca kitap bu , 120 sayfa. Daha neler var neler… / Ayaz diye

bir köyden bahsediyor Dr. Çelikoğlu. ( … ) Osman Çelikoğlu’nu bu latif eseri kaleme aldığı için tebrik ede

rim. Kendisine nâçizâne tavsiyem ,bu defa hâtıralarını yazmaya başlamasıdır. Söz konusu jüri ,belki bu defa

yazdıkları (-nı) “mizah”-a meyyâl (*güldürüye yönelik / H.K.) bulabilecektir !” )

CAN DARDA !

Dünyada nice tür mahlûkat varsa ,

O kadar çok cins-mîzaç insanlar da ! HAYVAN-SEVER (!)

Açıkça görünür davranışlarda ,

Oysa “var-yok” ihtilâc-ı can darda ! Ey yoz , sözde merhamet simsarı hayvan-sever ;

Hep “büyük balık , küçükleri yutarken”-kurtar !

Can daralsa o an dar gelir dünya , Artık kent’te her yer serbest tam hür salma-itler ;

Korkarsın aynadan ürpertir rüya ! Sanki köyden de beter , ne rahat ne huzur var !

Page 84: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

84

RUHİYAT HÜLASA-İ HAYAT:

1. (-DERUNİYET’İM !

Tefehhüm hiss-i idrâk 1.

Tefekkür ruh hakikat ! Can “nefes-i niyaz” zamîr-i lisan ,

Düşünmek yorumsamak Öz nefha-i ruh hem hakikat dersim ;

Anlamak için hayat ! Söz zaten ilk âyet “elhamdülillah !”

2. 2.

Kitabullah vahy-i Hak Eşsiz “Samed” Yüce Rabbim ,

Açık kelâm-ı hitap ! Mühlet-i dem ömrüm misâl !

(“Zâlik-el’kitab…”) ancak Lahzacık kıyamet hem-an ,

(“lâ-raybe fîh”) hakikat ! Can “nefha” hem müdrik cihan ;

3. Nice cevher ruh heykelim !

Arz-ı semâvata bak , 3.

Gör renk-âhenk kâinat ! Öz vicdan nur-i inâyet ,

Tarz-ı mülâkat sorsak , Salt tecelli-i hidâyet !

Görmek gerçek keşfiyat ! Tek “Mutlak” Kudret-i Rahman*

4. Ancak Kur’an-ca (“…illâ-llah” )

Tam ruhuyla okumak Hakk* tam “Mâbûd-u Müteâl”

İşte Kur’an net cevap ! Lütf-u keremiyle Rahıym*

Can nuruyla konuşmak Muhammed (*) tarîk-ı penah ,

İçten lügat tâbîrat ! Nitekim Mürşîd-rehber’im !

5. 4.

Akl-ı vicdan insiyak Meşk-i feyz “zeban-i hâl” mahrem mizac ,

Nice mülhem hissiyat ! Tam Meâl* evrensel (“elhamdülillah !” )

Aşk-ı irfan iştiyak Hülâsa-i hayat ders-i istirşad ,

Rabbim öz hem söz bizzat ! Demekki “imtihan” nükte-i hâlet ;

6. Tefekkür ruh , hâmûş şuur şiirim !

Evrensel “mîsak” kitap 5.

Böyle meâl * ruhiyat ! Mecaz-i hakikat tek gönlümce net ,

Ne güzel “mesaj” idrâk “Dünya* mezraat-i âhiret” bilgim !

Gönlüm misâl sânihat ! Madem “ www.yasamakca.net ” ders-i ibret ,

Aşk-ı Mevlânâ’ca* derûniyet’im !

Düşünüyorum da acaba neden / Nükte-i idrâk kim mahrem ruhiyat ? // Bursa , 06.06.2010*)

Rabbim mülhem şiir şuurum içten / Namus-u vicdanım iç dil sânihat ! ******************

YOL , ALLAH’A !

1.

Şu anlık nefes-i can bedelini ,

Bilmem ki insan nasıl ödemeli ?!

İnsanlık bilse vicdan değerini ,

Mülhem dil irfan*-akıl söyletmeli ! … Sh. 86’dan devam: “( … ) Son olarak söylemek istediğim şudur :

2. Bazıları tarafından sahih denilen , diğer bazılarınca sahih olmadığı

Sözler aklın süzgecinden geçmeli , iddia edilen bir kısım hadisler bize kadar gelmiştir. Öyleki bu hadis

Niyet “duru düşünce” üretmeli ! ler Müslümanların yenibaştan toparlanmasının imkânsızlığını ortaya

Öz her nabzın nefesinden seçmeli , koymaktadır. Halbuki bizler uyanış uğruna çaba sarfediyoruz. Meselâ

Hikmet dolu gönlünce ücret belli ! “ … ” hadisini ele alalım. Buna göre … / Bu mâkul mü ? Yani … /

3. “ … ” hadisi de böyledir. / … ve hilâfet sona ermektedir. Daha sonra

Tek Kur’an düstur-u hayat modeli , Emevîler yönetime gelip krallığı (saltanat*) başlatmış, böylece İslâmcı

İllâ Hakk’a tam tevekkül* öz emri ! hareketin “sahâbe ve hilâfet dönemine dönüş” sloganını bugüne kadar

Hep şu cansoluğu* fırsat görmeli , kullanmasına neden olmuştur. Her sonraki dönemin değerinin azaldığı ,

Page 85: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

85

Yol , Allah’a ; gönül özümsemeli ! başka bir deyişle kendimizi aşağıda gördüğümüz bu tür bir tarih tasav

vuru ile kalkınmamız ve ilerlememiz mümkün müdür ? Halbuki yarı

GÜL TEBESSÜM* nın bugünden , bugünün de dünden daha faziletli olduğu sürekli bir

(“Bilir misin nasıl ölür Müslüman son ânında ,

Âniden bir gül-tebessüm* belirir dudağında !”-M. İkbal*)

TEZ ANLA ! ilerleme düşüncesine sahip olmalıyız ki kendimize güven duyabilelim.

1. Her ne ise, sözlerime son verirken derim ki , yeni kelâm (İslâm düşün

Bu ümmetin sancısı cesi*) âlimi eski kelâm ilmine, onun tarihte ortaya çıkış şartlarına ve

İctihad* ihtilâfı ! eski sorulara verilen farklı cevaplara bir daha göz atıp alternatifler ara

Müminlerin ahlâkı sında seçim yapmalıdır. Çünkü belki Eş’ariyye* geçmişe, Mu’tezile*

Hakikat inkıyâdı ! ise bugüne; Eş’arî’nin kesb teorisi* geçmişe, Mu’tezilîlerin halk-ul’

2. ef’âl görüşü* bugüne; imâmetin Kureyşliliği* geçmişe, imâmetin her

İrfan* Kur’an irşâdı kavme şâmil oluşu* bugüne daha çok uymaktadır. ( … ) Şimdi eğer

Tarih hayat aynası ! ben Hilâfetin Kureyşliliği hadisinin sıhhatini reddedersem Mu’tezilî

Vicdan* insan fıtratı ya da Hâricî mi olurum ? Çünkü Kureyş ve Emevîler hilâfetin ellerin

İç dil* Allah sanatı ! den çıkıp gideceğini görünce Hz. Peygamber’in , “imâmet Kureyş’ten

3. dir.” -dediğini iddiâ ettiler. Buna karşılık da İranlılar ilmin kendilerin

Kim düşünmez zamanı de olduğuna dair “ilim İran’da-dır.” ve (Bkz. Elmalılı Tefsiri *) “eğer

Anlayamaz hayatı ! ilim Süreyya yıldızında dahi olsa bir İranlı mutlaka ona ulaşır.” hadisi

Bu günün tez sonrası ni ortaya attılar. Mu’tezile güç kazanmaya başlayınca da onların aley

Anla , kalmaz dünyası ! hinde “Kaderî-ler bu ümmetin Mecûsileri-dir.” hadisini uydurdular. Şu

halde bu tür hadisleri , siyasi fırka ve rejimleri yüceltmek için kelâm

YORUM YOLUM BELLİ ! âlimlerinin bazen kullandığı bir silah olarak görebiliriz. / Ben derim ki ,

1. bu konuları araştırıp alternatifler arasında tercihler yapmamız, sonra da

Doğup batan güneşlerin altında toplumun bize yönelttiği yeni sorulara yeni cevaplar vermemiz gerekir.

Geçip gitti yeniden bir gün daha ! Eğer bunu yapmasak , şu günlerde … olaylar meydana gelecektir.

Korkunç zaman yüreklerin nabzında Bilindiği gibi eski kelâm ve fıkıh ilimlerinin tekrarlayageldiği bir

Fark ettin mi tam içten ömrün lâhza ?! selefî söylem halen de mevcuttur. (sh. 323: “… diyorum ki , insan ,

2. yeni sorulara eskilerin cevapları arasında , yeni cevaplar bulmak

Nice gece gündüzlerin ardında için eskinin alternatifleri arasında seçim yapabilir ve Mu’tezile ya

Dünya dönecek gelecek gün başka ! da daha başka görüşlere başvurabilir. Eğer bunu yapamıyorsa , da

İşte böyle görüş derin aklınca ha cür’etkâr olan*, asrın sunduğu bu yeni sorulara yeni çözümler

Rüya öz gerçek söz bellek tek anla ! üretebilir. / Zaman zaman siyasî maksatlar için “fırka-i Nâciye”

3. hadisi gibi bazı hadisler uydurulur: “Ümmetim yetmişüç fırkaya

Yorum “tarz-ı kadîm” bilinç aslında ayrılacak , ancak biri dışında hepsi cehenneme girecektir.” Akıl

Şimdi tarih hakikat Kur’an ayna ! bunu kabul eder mi ? Nitekim İbn Hazm* bu hadisin sıhhatinden

Yolum aşk şiirim “iç dil” nazmınca şüphe duyar ve İslâm’ın ruhuna uymadığını söyler. / … mâkul mü ?

Belli hâlim sânihat şu can mevtâ ! Kaldı ki , bir başka hadiste “ümmetim yanlış üzerinde ittifak etmez”

deniyor. ( … ) O halde diyorum ki , biz şu anda birliğe daha çok ih

İLK DOĞRU tiyaç içindeyiz. O yüzden “Ashâbım yıldızlar gibidir , hangisine

uyarsanız hidâyet bulursunuz.” hadisine uyarak ictihatları teşvik et

Ruh-u vahdet tam şuur-u uhuvvet meli , toplumu çoğulculuk ve ictihad ruhuna yeniden döndürmeye

Din-i İslâm “birlik” kardeşlik yolu ! çalışmalı ve bunun için farklı değerlere sahip ekoller, çeşitli kelâm

Huzur-bahş ortam şu nur ruh-u kuvvet mezhepleri ve değişik felsefi akımlar oluşturmalıyız ki , tekfir etme

Belli devlet “dirlik” gerçek ilk doğru ! den ve doğru yoldan saptıklarını öne sürmeden insanları tekrar icti

had* yapmaya sevkedelim. / …”) Meselâ “var olandan daha mükem

Din-i İslâm “birlik”-kardeşlik yolu , meli mümkün değildir ” ifadesi … / … Laik söyleme gelince ,

Belli devlet-“dirlik” gerçek ilk doğru ! … ve anayasal bir toplum oluşturmamız gerekir. / …” )

Page 86: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

86

İDRÂK-İ DİN

İdrâk , Kur’an nurunca irfan-ı din hakikat !

( … )

İman “Allah yolunda” cihad niçin tahşîdat , ( Bkz. Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm (4 Cilt):

Söz-sohbet olmayınca insan olur mu dil-şâd ?! “Dünyada ilk ve tek”… “Peygamberimizi sevmek O’nu ,

İrfan Kur’an nurunca idrâk-i din hakikat , yaşadığı dönemi ve getirdiği mesajı öğrenmekle başlar.”

Öz “Saadet Asrı’nda İslâm” şuur-u irşâd ! www.ensarnesriyat.com.tr // [email protected] )

BEYNİN EVRENİ

1.

Dil , Din’in belkemiği

Kültür ruhumun beyni !

Rabbim’in vahy-ettiği

Kütüb-suhuf* sözleri !

2.

Tek gerçek Kitab* belli

Muhammed(*)son elçisi !

Tam örnek Kur’an dili

Mûcize söz “tehaddî !”

3.

Beden nefsin menfezi

Can nefes âyet şimdi !

İçten beynin evreni ,

Tam serbest düşünmeli ! … (Bkz. İslâm Düşüncesinde / Yeni Arayışlar-1, Rağbet Yayınları:10

İst. 1998 / sh. 307-326 : Kelâm İlmi ve Bugünkü Konumu “konferans”,

İRŞAD-I KUR’AN Prof. Dr. Hasan Hanefi – “Çev. Dr. M. Sait Özervarlı” // Devamı: 84 *

********************************************************

Kafanın çapına bak , bir de şu kâinata ;

İdrâke nasıl sığar sonsuzluk hakikatta ?!

İrşâd-ı Kur’an ancak şuura yol açmakta ,

Vahy-i beyan açıklar ruh-u îman nuruyla !

Hayat tarzımız zaman-ı hâzıra ahvâline gelişigüzel intibak kabiliyet-i insiyakımızca elâlem mûtadına ve top

lumsal sürü ruhiyatına uymakla anlamlaşmaz zinhar! Rabbimiz Allah (c.c)’ın nice mûcizat takdirâtınca akl-ı

vicdan nâmus-u şuur ruhuyla anlaşılan ancak Kur’an nazm-ı vahyinde beyan olunan “nevahî ve evâmir” âyâ

tından ibaret din-i İslâm , meşîet-i fıtrat tabiatta câri kavânin “sünnetullah” realitesine ayak uydurmak yani

şu hakikat dünyamızı ille de meâl-i Kur’an nükte-i âyet tarz-ı nazarıyla okumak ! Kendi “iç dil” lügatını hele

dış lisan hakikatıyla anlatmak , gerçek “künh-ün’nefs” sorumluluk kavrayışınca Allah’a kulluk görevimiz dı

şında başkaca anlamda yorumsamak anlayışını yansıtıyorsa “saçma / abzürt” değil mi ? İşte herkesin “nef

s-i emmâre” hiss-i insiyak aklına göre değerlendirmesi de böyle abes / saçma düşünceler kadar ruhsuz ve za

ten şuursuzca ! Hem her nefes hoşlandığımız hâlde boş mu şu muammâ kâinat ve boşuna mı bu hayat-ı dün

yada yaşamak ?! Ancak Kur’an irşadından yoksun nadanların tarz-ı hayatından ibaret şuursuzluk hem hep

beyhûde hem de ne kadar anlamsızca onursuzca ve uğursuzca boşuna ! Yüce Rabbim , Kur’an irşadıyla

zevk-i irfan nur-u şuuruna erdirsin!

ZEVK-İ İRFAN

1.

Şuur ruh-u hakikat ,

Tam meâl-i Kur’an-ca !

Page 87: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

87

Şiir mülhem hissiyat ,

Tarz süâl-i cevapta !

2.

Boş mu şuûn-kâinat ,

Tek kim O ki vicdanda ?!

Yok mu şuur-sânihat ,

Şiir zevk-i irfanda ?!

Demekki şuur , ruh sünûhatınca zevk-i irfan anlamında. Şiir de “iç dil” lügatınca duygusal düşünce olarak

kitab-ı kâinat şuûnundan nur-u şuura yansıyan “noktacık nükte” mecazında. Ancak tek O ki ,(“… illâllah”)

Hakk-ı Bâki içten iç sırr-ı tevhîd derûniyetiyle nitekim idrâk-i vicdanda! Mülhem hissiyat tarz süâlin cevabı

işte şiirimsi ihsas-ı ruh hakikatıyla anlık kavrayış şuur-u hikmet tam meâl-i Kur’an-ca (“… ancak Allah!”)

Hakk-ı hakikat tek O! Ruh-u şuurca ancak tek O var ! O yüce Rabbimiz zaten nur-u vicdan nükte-i irfan ola

rak kalbîn-şiir*rikkatince nefes zikr-i(“Hû”) can nabzında açık kanıt tek Allah*hakikat tam mutlak! Aklımca

ararken nitekim müdrike-i beşere enerji veren ve zihinsel melekeyi işlettiren kim? Mülhem mefhûmat tarz-ı

tefekkür ruh-u vicdan “nur-u iman” nazm-ı Kur’an-ca can nabz-ı nefes sırr-ı niyaz zaten O ki , “iç dil” şiirin

de derinleşen nükte-i irfan “anlık kavrayış” şuurunda buldum ; meâni-i mefhûmatınca özünü düşündürüp

bulduran kim ?

SÖYLE , KİM ?

Arasıra içim uyandıkça anlıyorum :

(78*1-2. “Amme yetesâelûn*An-in’nebe-il’azıym”)

Gerçek Kur’an bilgim , tam aklımca canlı yorum ;

Söyle, nereye yolun ; kalbine hükmeden kim ?

Bkz. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi (Milliyet) Cilt 1 / sh. 401-2 : “ALLAH; Kur’an-da (2819)

kez geçen sözcük , yalnız Müslümanlarca kullanılır. ( Zümer sûresi , 39 / 3. âyet: “Gözünüzü açıp kendinize

gelin ! Arı-duru DİN yalnız ve yalnız Allah’ındır. / …”) Kur’an , putperest Araplara “müşrikler ” diye

çıkışırken , Hıristiyanları (“İsa , Allah’ın oğludur.” / “Allah , üç’ün üçüncüsüdür.” : 5 / 73 ; 9 / 30.) ;

Yahudileri de (“Üzeyir , Allah’ın oğludur.” : 9 / 30.) dedikleri için eleştirir.

Kur’an-da “Allah” kavramı , bilgi ve düşünce düzeyi ne olursa olsun , her insanın kavrayabileceği sadelikte

sunulmuştur. (Bkz. 112 / 1-4 ; 57 / 1-3 ; 6 / 103 ; 2 / 155 ; 41 / 54 ; 2 / 186 …) Kur’an-ın bu öğretilerine daya

nan Müslümanlar için “Allah” ; vardır , birdir. Zatı , sıfatları ve fiilleri ile ezelî ve ebedîdir. Yaratılmışların

hiçbirine benzemez. Kendiliğinden vardır. Herşey O’na muhtaçtır. Her şeyi kuşatmıştır. Duyar ve görür. Bi

zim bilmediğimiz bir içerikte konuşur. En güzel ad ve sıfatlar O’nundur.Kusur ve noksanlıktan münezzehtir.

Rahmeti ve şefkati her şeyi kuşatmıştır ; ancak ,azabı da çok çetindir.Zulm-etmez.O’nun Kur’an-da bildirdiği

bütün bilgiler haktır , doğrudur. Buyurdukları , iyi ve yararlı; yasakladıkları , kötü ve zararlıdır. O’nunla kul

ları arasına hiçbir varlık giremez. Allah hakkındaki bu inançlarıyla Müslümanlar ,bütün inkârcı düşünceleri /

dinsel-felsefî sistemleri reddederler. / …

Kelâm biliminde : (1. Selbî sıfatlar : Vucûd , Kıdem , Bakâ , Vahdaniyet , Muhalefetün lilhavâdis , Kıyâm

binefsihi ; 2. Zatî sıfatlar : Hayat , İlim , Semi’ , Basar , İrâde , Kudret , Kelâm ve Tekvîn ; 3. Fiilî sıfatlar :

Halk , Terzîk , İhyâ , İmâte , İnşâ , İbdâ , İfnâ , İnmâ , Tasvîr ( … ); 4. Haberî sıfatlar : Bazı müteşâbih kavram

lar. Maddî ve beşerî nitelikleri anımsatıcıdır. ) Bütün bu sıfatullah hakkında bazı açıklayıcı âyetler :

2 / 163 ; 4 / 164 ; 6 / 59 ; 25 / 58 ; 42 / 11; 55 / 26-7 ; 57 / 1-3 ; 62 / 1; 112 / 1-4 ; Bütünüyle Kur’an âyetleri

nin içerik konusu özünde zaten Allah vahyinin öğretisi değil mi ?

Eklektik (uzlaştırıcı) bir yöntem izleyen Ehl-i Sünnet (Selefiyyûn , Eş’arîler ve Maturidîler)’e göre ise,

Page 88: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

88

KUR’AN “kelâm-ı lâfzî (Mushaf , yazı , sözcük , harf … vb.)” olarak “mahlûk” yaratılmış ; “kelâm-ı nefsî

(mana ve içerik)” olarak “kadîm ve ezelî / gayr-i mahlûk” olduğuna dair hükm-ü itikad doğrudur. Bu tartış

malar … / “irâde-i külliye ve irâde-i cüz’iyye” ikileminde ciddî tartışmalara yol açmıştır. Ancak , kuramsal

tartışmalar ne yönde gelişirse gelişsin , tarih boyunca Müslümanların inancında , Allah; sınırsız bilgisi , gü

cü ve irâdesiyle bütün âlemin , bu arada insanın bütün eylemlerinin ortaksız yaratıcısıdır. (55 / 29 ve 85 / 16)

… / Selef* denilen ilk İslâm bilginlerince “yedullah , vechullah , rahmet , gazap , kabza , cenbullah …” gibi

bazı müteşâbih-ler * maddî manada anlaşılmamakla birlikte te’vil de edilmeyerek ; “bu sıfatlarla Allah ve

Peygamber ne kasdettilerse odur !” denilmiştir. Bu arada “Mücessime” ya da “Müşebbihe” denilen azınlık

taki bazı kelâmcılar , bu sıfatlardan hareketle “antropomorfist(insan biçimci)” bir Tanrı anlayışını savunmuş

lardır. Daha sonraki “müteahhirûn” kelâm bilginleri ise, Haberî sıfatlar’ın yorumu konusundaki suskunluğun

halk inancında Allah’ın –hâşâ- cisim (gibi) kabul edilmesi “tecsîm” ve yaratılmışlara benzemesi / benzetilme

si “teşbih” yanılgısına yol açabileceği kaygısıyla bu sıfatları , Arap dilinin kuralları çerçevesinde te’vîl etme

gereğini duymuşlardır.” / Meselâ : Allah’ın eli “yedullah” hakikatte “Kudretullah” ve “vechullah” ise ,

ezelden ebede bizâtihî eşsiz tek Allah’ın sonsuz varlık bekâsı demektir. (H.K.)

(Bkz. Tam İlmihâl / Seâdet-i Ebediyye “Altıncı Baskı” , Hazırlayan ve neşreden: Hüseyn Hilmi Işık*

1911- 2001 / Işık Kitabevi- İst. 1968 / Sh. 902-985: “… adı geçenlerin hâl-tercemeleri” yine, 986 “… adı

geçen kitâblar ” ve 991: “… Fihristi” / İçindekiler.) Her konuda başvurulacak kapsamda bir kaynak !

RUH* KİM ?

İnsanı düşündüren ne beden ne de evren

İçten dıştan gözeten (“Rabbim’in emrinden”) ruh !

Zamanı dönüştüren ölümden öte hemen

Bilsen vicdan öz zaten kalbim iç dil* derken sus !

Gönlüm şiirim zihnen nazm-ı nabzın zikrinden

Söyleyen kim , söyleten ; hatmimi dinlerken sus !

SONSUZ DOĞUŞ

1.

Sor “fıtrat ilmühâlim” mahzâ ,

Tek her benlik öznel yolcu ya !

Gönlüm ayna sırrınca rüya ,

Bak tek gerçek ilk öz ruhunda !

2.

Yol “sırat-ı müstakim” olsa ,

Hep iyilik güzel doğru-ya !

Ölüm sonrası başka dünya ,

Hak sonsuz doğuş şuurunda !

İNANÇ

1.

Rabbim , mülhem kavrayış

Şuur “iç dil” şiirim !

Vecdim şu dem yakarış

O-nur “bilinç” nitekim !

2.

İçsel lisan canlı dış

Şiir ruhiyat derdim !

Meâl-i Kur’an bakış

Page 89: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

89

Şuur hakikat sevgim !

3.

Tek nabz-ı can arayış

Şiir içten nefesim !

Net tarz “vicdan” anlayış

Söz dil inanç öz sezgim !

HİSS-İ HÂL

1.

Öyle bir söz olsun ki , içim özünü duysun ;

Açık Kur’an meâli , nice evrensel irfan !

Söyle gönlüm söz belli , içten özünü duydun ;

Artık sus, cannefesi işte tek güncel beyan !

2.

Şiir ruhumun dili “lisansız niyaz” suskun ;

Şimdi “öz” düşünce mi , irticâl insiyaktan ?

Şuur sonsuz ürperti “vicdan” hakikat duygun ;

Belli “söz” özgün sevgi , hiss-i hâl iştiyaktan !

Daha çocukken bir gün … Ne zaman , nerede ve nasıl ? Aslında pek hatırlamıyorum da. Fakat düşününce

hemen anımsıyorum sanki hiç unutmadım ya da unutamadım muhtemelen. İçimi ürperten o an ki ,“ilk kozmik

korku” unutulmaz bir anı. / Belki içimdeki bir sıkıntı nedeniyle gezmek ve ferahlamak için kırlara çıktım.

Mevsim bahar renklerinden her yer yemyeşil çayır-çimen ve biraz yaz sıcakları başlamış da toprak kokusu

sarmış her yanı. İşte yerlerin neminden buharlaşan ne güzel bir yaz serabı ve baharın sonunda tam kır havası!

Sırtüstü uzanıp çayırlara yattım. Gözlerim masmavi semâvat derinliklerine dalıp gidiverdi birden. Göklere

bakarken donuklaştı hayâl-havsalam! Aniden altüst oluverdi hakikat dünya aklım. İşte tam o an sanki idrâkime

sığmayan dünya sonsuzca anlamsız boşluk ve yokluk gibi irkiltti içimi!Yokluk gibi görünen boşluk kesinkes

sonsuzlaşıverdi ve sonsuz boyutlar karşısında aniden çıldıracaktım. Evet, tam çıldıracak gibi irkildim içimden!

(Bkz. 67*3-4. âyet) İşbu çocuksu korku mu yoksa akl-ı vicdan nur ruh-u can şuurumu kuşatan nükte-i haşyet ?

SERT ŞOK

Dünya hayat boş sanma ,

Bak ne yok ki içinde ?!

Hakk’a ortak yok asla ,

Aşk sert şok bilinçsizce !

Madem bu müthiş gerçek göz önünde ve hep gönlümde böylesi “iç ürpertici” bir realite iken …Ya neden

çıldırmıyor insan ?! Nitekim şimdiye dek koruyan kim , meselâ an be-an şu şuur ruh-u aklımı ? İnsan nasıl

unutur , Rabbimiz’in nice nimet-i inâyet tam müdrik kalbin nabzınca canlı aklımızın nur-u şuur ruh hakika

tini ?! İçten duymaz ve hiç düşünmez mi misâl-i aklın vicdan idrâkince gönül derûniyeti işte içsel ve dışsal

görkem şu canlı âlem muhteşem muammâ ?!

Ayetler ışığında aklını kullanmaz da evrensel gerçeklere aldırmazca yaşarsa şu insan nasıl hayret duyacak

bütünüyle hayat sahnesinde değişen haller ve keyfiyetler karşısında acaba bu minval zaman-mekân mûcizatına

bakarak korkunun duygusal kaynağını niçin içindeki ilhamıyla algılamaz ve doğru yorumlayamaz mı yoksa ?!

Madem “mâbud-u bi-l’hak” hakikat tek Kudret-i Mutlaka sonsuz Zat-ı Müteâl Allah … Ancak O’nun hükm-ü

mülkünden gayri kim var ki , işte doğru düşünce ve duygusal coşkuyu yönlendiren hâlet-i hayret ?! Dehşet

düşünce , haşyet duygumuzca !

Page 90: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

90

(Bkz. Vatan G. 26 Ocak 2008 / sh.13: Yapay canlı için dev adım / Felaket mi , umut mu ? / Dünyanın en ünlü

genetikçisi olan Craig Venter , bazı kesimler tarafından insanlığın kurtarıcısı , bazıları tarafından ise “Tanrı’yı

oynayan bir çılgın” olarak kabul ediliyor. Bu nedenle Venter’in yapay DNA dizilimi üretmesi de bilim dünya

sında büyük yankı buldu. Bazı bilim-adamlarına göre yapay canlılar insanlığın hayatını kolaylaştıracak. Yapay

bakterilerle hava kirliliği ortadan kalkacak hem de çağımızın belası küresel ısınmayla mücadele edilebilecek.

Daha çevre-dostu biyo-yakıtlar üretilecek. Ancak bazı kesimlere göre yapay canlılar , biyolojik silah olarak

kullanılabilir. Dünyada yeni hastalıklar üretilmesine neden olabilir. // Craig Venter’ın laboratuarda geliştirdiği

yapay bakteri’nin patentini almak için başvurması büyük tartışma yarattı. Etik dernekleri “Bu teknolojiyi bi

len tek kişi Craig Venter. Nükleer enerjiyle ilgili tüm sırların tek bir adamın elinde olduğunu düşünün. Bu riski

göze alır mıydınız ?” eleştirisini getiriyor.// Mycoplasma genitalium yaklaşık 580 gene sahip bakteri … İnsanın

DNA dizilimi’nde ise 36 bin gen var. / DNA: Canlının bütün özelliklerini taşıyan genlerden oluşan ve her hüc

rede bulunan molekül. Uzunluğu yaklaşık 2 metre. // GEN: Göz, saç rengi gibi kalıtsal özellikleri belirleyen

en küçük molekül. // Yapay yaşamın ilk adımı % yüzde 20’si yapay kromozomlar’dan oluşan bir hücre yarat

mak oldu. Böylece ilk kez “yarı yapay” bir hücre üretildi. ( Bkz. Yeni Lügat / “Hücre: Oda , odacık. Hüceyre*

En küçük canlı varlık. Canlı varlıkların en küçük yapısı. // Hüceyre: Hücrecik. Canlı varlıkların veya nebatların

vücudunu teşkil eden küçük küçük odacık halinde ve içi vücuda lüzumlu madde ile dolu hücrecik. En küçük

canlı parça* Küçük delik ve oyuk. // Hücerât-Hüceyrât: Hücreler, hüceyreler ; gözler, odacıklar. / hücrecikler ,

küçük odacıklar.” ) Bilim adamları dün de göz renginden hastalıklara ,yaşamın tüm sırlarını barındıran DNA’yı

laboratuvar ortamında oluşturdu. // Şimdi ise bu yapay DNA hücreye nakledilecek ve tamamen yapay bir hücre

oluşturulacak. Bu hücrenin , diğerleri gibi çoğalması bekleniyor. // Daha önce sadece beyazperdede ya da bilim

kurgu kitaplarında gördüğümüz bir şey daha gerçek oluyor. ABD’deki Venter Enstitüsü*bilim adamları ,sadece

kimyasal maddeler kullanarak yapay bir canlı yaratmak için dev bir adım attı. İnsanın genetik haritasını çıkaran

ilk bilim adamı olan Craig Venter liderliğindeki ekip, laboratuarda ilk kez bir bakterinin sentetik yani -sun’î- /

yapay DNA dizilimini oluşturmayı başardı. Aralarında Nobel ödüllü genetikçi Harold Smith’in de bulunduğu

ekip, geçen yıl yapay canlı için ilk adım olan yapay kromozom ürettiklerini açıklamıştı. Kromozom ,yaşamın

en küçük yapı-taşı olarak tanımlanıyor. Bu kez de bir bakterinin genetik kodu yeniden yazıldı. Basit bir gen

yapısına sahip Mycoplasma Genitalium adlı bakteri’nin DNA’sını inceleyen uzmanlar , daha sonra sadece kar

bon , hidrojen gibi kimyasal maddeleri kullanarak bu bakterinin 485 genden oluşan DNA dizilimini laboratuar

da üretti. Bilim-adamları daha önce yapay DNA üretmişti. Ancak Venter* bugüne kadarki en uzun dizilimi elde

etti. Bu buluş, tamamıyla yapay bir organizmanın yaratılması(!)’nın üç aşamasından ikincisi oldu. / “İşletim sis

temi gibi” Geriye sadece bu yapay DNA dizilimini bir hücreye nakletmek kaldı. Bu gerçekleştirildiğinde dizi

limin hücreyi ele geçirerek (?!) ortaya tamamen yapay DNA tarafından kontrol edilen “yapay bir canlı” çıkarma

sı bekleniyor. (*) Venter araştırma ile ilgili “Biz şu anda bir yaşamın işletim sistemini , yani yazılımını üretmiş

durumdayız. Geriye sadece bu yazılımı , yüklemek (*) kalıyor. Yani üçüncü aşamada bir hücreyi bilgisayar (*)

olarak görürseniz, işletim sistemi hazır.” diye konuştu. Bu buluşun , gelecekte, biyo-yakıt ve ilaç üretiminde

insanlığa büyük faydası olabileceği belirtiliyor.)

İŞTİYAK

1.

Duygusal düşünceler

Hâlet-i hayret dimağ !

Ruh görüntü günceler

Mahşer-kıyamet misâl !

2.

Yol hayâl görüntüler

Tek gerçek ölüm minvâl !

Sor ruhsal üzüntüler

Yeter meşk gönlüm meblağ !

3.

Yaşamak özgün değer

Page 91: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

91

Keşf-i idrâkim meâl !

İştiyak görsün gözler

Belli aşk hâlim visâl !

AŞKIN NÜKTE

1.

Özdeyiş şiir bilinç ,

İç dil anlam mündemiç !

Özleyiş hiss-i tehyic ,

İçkin kavram söz sevinç !

2.

Benliksiz “hiç ender-hiç”

Varken yok gibi ilginç !

Belirsiz içten de iç ,

Aşkın nükte diriliş !

SÖZ VE DİRİLİŞ

Kökleşerek , dallaşarak gelişir ;

Ağaç büyür , gövdesi irileşir !

Söz tek gerçek* konuşarak belirir ;

İnsan ölür , diriliş* gerçekleşir !

Rikkat-i kalbimce anlık ilham “marifetullah” hakikat ilm-i hâlim’den bir şeyler yazmak , gönlümü uyarmak

için. Nükte-i meşk gibi “iç dil” şiirinden nice duygusal düşünceler ruhunda aşk-ı aklın nur-u şuurunu keşf-i

zevk ettiren Rabbim’e hamden niyaz sâik-i insiyak gönlümün aynası iştiyâk-ı inşirah hep! Böyle huzur bulu

yor , rehabilite - telkinat tarzınca can solukluyor ruhum mütemadiyen yazmak ve hep okumakla anlamlaşıyor

da renk-âhenk güzelleşiyor anında ancak Rabbimiz’e “âyet-i avdet” tek Kitab-ı Kur’an emrince mahşere

dönüş yolumuz , zaman !

ÖZ SANİHAT

Zaman okyanusunda “lika-ullah” yolumuz

Hayat dünya turunda panik atak*korkumuz !

Kur’an okunduğunda öz sanihat*duygumuz

İrşad din şuurunda “söz , sanat” derûnumuz !

SÖZ ÇOK ! Kalbin nazm-ı nabzınca can-nefes sesini içten dinle de dillendir şiirini !

1.

Demin varken İşte her şu dem “mesaj-şuur ” ruhsal algılarımız zaman tünelinden farksız.

Şu dem mi yok ? Sanki içimizde derinleşen dış âlemler zihinsel boyut görüntülerinden ibaret.

Tünel darken Şimdi iki kitap daha hakikaten ne güzel ledünnî ilham meşk-ettiriyor ruhlara.

Geçen ne çok ! (-Bkz. / www.yasamakca.net / sh. 170: “Tam Marifet” derkenar-şiirimize

2. zevk-i meşk hissiyat tadınca canlı ilhamlarıyla yol açan nice ehemm-i emsal

Zaman erken lafzın tarzından anlam muhtevası da gayet derinlik gösteren müstesna kaynak!

Zemin mi yok ? Ancak kitaptaki içerik hakkında , “… Yayınevi’nden yazılı izin alınmadan

Şu an derken kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez,

Hemen ne çok ! çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.” -yasaklamasından dolayı , irdeleyici örnek

3. lemeler yapmak da mümkün değil. Çok beğendim ve cezbe zevkıyle okudum ,

Gün geçerken fevkalâde yararlandım , genç yazarını içtenlikle kutlamak ve bu konuya yakın

Page 92: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

92

Yarın mı yok ? ilgi duyan okuyucu dostlara hasseten okuyup bunu başka müştaklara da

Dün gerçekken okutmalarını tavsiyede bulunmak istiyorum. Aşk-ı Hakk’a müştak ruhlara

Yalan ne çok ! gönlümüzce her dem meserret-i sekinet dileğimiz “sırr-ı selâm” - vesselam! )

4. Tanıtımını hizmet saydığımız zihinsel liman ve ruhsal sığınak gerçek KİTAP

Hep ararken belli işte nitekim : (-Bkz. / www.yasamakca.net / sh. 56: Ahmed Hulusi hk.

O hiç mi yok ? Allah ilminden yansımalarla KUR’AN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ / Tam 748 sayfa ,

Tek kanalken www.ahmedhulusi.org / Bu kitap parayla satılmaz! “…” isimli eserin tamamı

Yol neden çok ?! tamamına dilediğinizde “…” adresinden erişebilirsiniz. Bu eser, eser sahibi

5. tarafından hiç kimseye satış izni verilmediği için , hiçbir şekilde parayla satılma

Göz görürken yacak ; arzu eden herkese sadece Kitsan* merkez ofisi’nde verilebilecek veya

Gönlüm mü yok ? kargo ücreti karşılığı hediye olarak gönderilecektir. İlgili başvuru adresleri :

Kör özünden www.ahmedhulusi.org veya KİTSAN’dır. / 0212 513 6769 www.kitsan.com )

Sözüm pek çok ! Gerçekten ne fevkalâde güzel bir gayretin eseri ve büyük bir hizmetin hediyesi.

6. Üstelik hem ücretsiz hem de gayet değerli bir eser. Baştan sona çok kolayca ve

Şimdi içten tam sırasıyla açık okunabilir tarz-ı tertib bakımından Ayetleri iç anlam özüyle

Nefes söz çok ! kavratıcı ve basım kalitesiyle de gayet titiz hazırlanmış, özgün özellikleriyle

Bil ki , ilmen tasavvuf ilminin derin yorumuna uygun çözümleme metodunu güncelleştiren

Görmez öz yok ! pek sevimli , yararlı ve derlitoplu bir Meâl-i Kur’an çalışması , velhasıl-kelâm!

( Bkz. Yeni bir bakış açısıyla İlim ve Din / sh. 116-17’den özet -tam anlaşılan O ki ,“Bilgi , Kant’tan sonra

alem-i eşyanın “mülk ve melekût” yönü bakımından iki kısma ayrıldı : 1. “Saf bilgi ( a priori)” ; 2. “Ampirik

bilgi ( a posteriori)” Duyularımız zaten sınırlı , bilgi de demekki tamamen nisbî ve izafî ! Kant’a göre, realite

sadece eşyanın görünen yüzünden ibaret değil. Aklın ve bilginin sınırlarını iyi tesbit etmek gerekir.

Duyularımız dışında daha başka ilim (bilgi) elde etme yolları (ilham , vahiy … gibi / rüya ve hatta hayal bile*)

hiçbir zaman gözardı edilmemeli.Gazali’ye göre, akıl ve akıl-üstü ya da akıl ötesi hakikatlere ulaşmanın yolu

ancak kalbin keşfiyatı yani “ilm-i mükâşefe” ve vahy-i İlahî’ye müstenid Din bilgisidir.) ; yoksa akl-ı hissiyat

“tarz-ı te’vilât” sünûhatından ibaret “din-dışı fikriyat / felsefe”-elbette- tek başına yeterli değil ve tam muknî

itmi’nan da sağlayamaz. Zira fıtrat-ı insan “akl-ı vicdan” kalbin hiss-i sekînet tatminine yani ilm-i vahy’in

nur-u Kur’an-ca aydınlatacak akl-ı irşâdına ve kesinkes tek Rabbimiz yüce Allah(c.c)’ın inâyetine muhtaç!

MÜLHEM MANTIK

1.

İç özüyle gizli dil ,

Dış sözüm açık şiir !

İçten söyle şimdi kim ,

Bak gönlüm tanık zamir !

2.

Gerçek içten iç gizil ,

Nükte noktacık hep bir !

Tek bilgim sezgim Rabbim ,

Hak mülhem mantık zahir !

TAM DURUM

1.

Dünya hayat tek şu an

Nice hayâl lahzacık !

Rüya iç gerçek*dıştan

İşte misâl kıssacık !

2.

Ömrüm mevt dem-mühlet can

Page 93: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

93

Böyle zor yolum anlık !

Sergüzeşt hem en net zan*

Söyle tam durum*mantık !

KUR’AN-CA MANTIK

1.

Hemen herkes bir başka tipik maraz tam hasta ,

Beden dili çok açık gizli ruh hakikati !

İçten nefes bir anda çekilip can kalmazsa ,

Evren şimdi yok artık belli yol âkıbeti !

2.

Ruh hikmet-i aklınca dünya sanki bir rüya ,

Sonsuz zaman ne anlık kıyâmetin saati !

Yol “meşîet” aslında yorumsuz şiir hülyâ ,

Şuur “Kur’an-ca mantık” hiç bilmezsin son vakti !

YOL MAHŞERE DÖNÜŞ ! 1.

Kur’an âyetlerince şüpheden arınmak şart,

Tam duygusal düşünce içten insiyak utanç!

Kitabullah kavlince “imtihan” dünya hayat,

Yol “likaullah” nice gönlüm irşâda muhtaç!

2.

Yüce Hakk’ın vahyince ömrümüz zaten sırat,

Şu anlık görüş “nükte” aç açabilirsen aç!

Tek Allah’ın emrince gönlümüz hırz-ı hayat,

Mahşere dönüş işte kaç kaçabilirsen kaç!

YOLUM KORKUM !

1.

Tek Kur’an aynasında

Hak hakikat tam beyan !

Net vicdan niyâzında

Öz mülâkat nabz-ı can !

2.

Beden kâinatında

Ruhum sırr-ı imtihan !

İçten niyaz ânında

Buldum mevhibe îman !

3.

Bak , Kur’an irşâdınca

Yolum mahşer her şu an !

Hak İslâm fıtratınca

Korkum mukadderattan !

Bugün … AB’nin Türkiye gündemli toplantısını dünden bugüne uzatarak karar çıkartmaya zorlandığı

son durum (!) merakı var medya güncelinde. Çok güzel yorumlar tartışılıyor TV kanallarında. Konu

aydınlık kazanıyor kamuoyunda. Bakalım ne olacak “karar”- sonuç ?

Page 94: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

94

Türkiye büyük devlet tam anlamıyla. Sonuç “çerçeve belgesi” içerik konular hakkında anlaşma / mutabakat

bakımından ya müzakere sürecini başlatmak ya da Avrupa’yı Türkiye’siz bırakmak ! Kendi başımıza AB’siz

devam etmek gerek yolumuza ! Aslında AB “Avrupa Birliği” irdelendiğinde bir “Batı / hristiyan kulübü” olarak

kuruldu. Bu karakteristik yapısını değiştiremez sonuçta. Oysa Türkiye “70 milyon” nufusa sahip bir Müslüman

ülke. Ömrümüz varsa göreceğiz zamanla daha neler olacak ! Ancak “karar” çıktı bugün …/ “müzakere” denen

karşılıklı görüşmelerin de yolu açıldı böylece.

AB adına konuşan bazı sözcüler: “- Biz , hristiyan-yahudi ittifak kulübü* değiliz. Müslüman Türkiye’yi de

aramıza alıp büyümek / genişleyip derinleşmek ve özellikle savunma-güvenlik konusunda güçlenmek istiyoruz.

Böylece medeniyetler ittifakı / dinler arası barış da gerçekleşecek …” dediler.

Haydi hayırlısı. Yolun açık olsun Türkiye ! Gelişmek için girdiğin yolda Türk-müslüman kimliğini ve bunun

tarihsel barış misyonunu da asla unutma! Yoksa bu yeni AB yolu (Bkz. Dinler-arası Diyalog İhaneti , Prof.

Dr. Yümni Sezen , Kelam Yayınları – İst. 2006) gelecek kuşaklar açısından hem yazık hem de kazık olur ruhu

muzu zayıflatırsa ! Oysa milletimizi ayakta tutan ruh , hakikat tam maneviyat dinamiklerimiz ve geleneksel

değerlerimiz aslında.

AKP iktidarı bu yolda ve bu konuda kararlı bir tutumda olacak mı , üstelik “gerçek gücümüz” millet irâdesinin

insiyatifini iyi kullanacak mı bakalım gelecek günlerin ve müzakere süreçlerinin nihayetine dek ? Güçlü devlet

geleneğimiz korunacak mı , yoksa bozulacak mı ?

Son not: “22 Temmuz 2007 -Genel Seçim” için son hafta. Ancak AKP’nin karne notu “sıfır: 0” olarak gösteril

diği gibi beş yıllık icraatının “ihanet(!)” boyutları da açıklanıyor medyada ve eleştiriliyor seçim meydanlarında.

Bakalım bir hafta sonra seçim sonuçları iktidarı nasıl şekillendirecek ?

Konuşmak gereksiz artık SONUÇ belli: AKP iktidar , CHP – MHP muhalefet ve Bağımsızlar (!)

LÂNET !

Türk kültürünü bozan her tür eyleme lânet !

1.

Ayet diliyle lânet , ifsadcı zihniyete ;

Din kültürünü bozan her tür eyleme lânet !

İlm-i âlime hürmet , İslâm’ı yücelttikçe ;

Ümran öncüsü irfan* mülhem mevhibe rahmet !

2.

Şayet hiç yoksa hürmet ne ilme ne âlime ,

Huzur bulamaz zaten ne fert ne de cemiyet !

Modern Tağut’a lânet işte Kur’an emrince ,

Sırat-ı Müstakim(*)’den nefret edene lânet !

(Bkz. 11 / 18. (…) Herkes duysun ki , Allah’ın lâneti zalimler üstünedir.

28. “… Siz ona tiksintiyle bakarken , biz sizi ona zorla mı ulaştıracağız ?” (Bkz. 23*70)

123. Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah’a aittir. Tüm iş ve oluş O’na döndürülür.

O halde O’na kulluk et. O’na dayanıp güven. Rabbin , yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.)

SON SÖZ

Garb’ın vaftiz çocuğu kör-münkir ahund dölü ,

Müsteşrik kafayla Şark’ın ruhu anlaşılmaz ! (Bkz. Zaman G. 16 Ekim 2008 / sh.15: Açık Defter /

Page 95: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

95

İşte şu cansoluğu öz mesajın son sözü , ( b.ayvazoğ[email protected] ) Bir sergi: ‘Doğu’nun

İblis sultasıyla Hakk’ın yolu kapatılmaz ! Cazibesi’ ve bir film: ‘Dinle Neyden’ / …” Anlatsın!)

(Bkz. Efendi -2 / sh. 124: Uzatmayalım; bakalım ABD’den bize daha ne “ … ihraç” edilecek … )

İSTİÂZE : ALLAH’A SIĞINMAK

1.

İşte tam “altı , haziran , ikibinaltı” (*)

Bugün güyâ “şeytan günü” diyor Batı’lı ! DİKKAT! Dünü ve bugünüyle Batı’nın şeytanca “emperyalist”

Şu “üç çift-vav” sembollü iletişim ağı , tuzaklarını ve bilhassa İslâm dünyasında tarihsel barış misyonu

Global plan “sömürü” şeytan tuzağı ! nun öncü gücü-örnek temsilcisi TÜRK kültür birliğine karşı hiç

2. değişmez haçlı saldırılarından ibaret düşmanca oyunlarını tam

Açık ibret “tarih” Haçlı saldırıları mahiyet teferruatıyla kavramak isteyenlere öncelik iki-üç

Tam “dokuz yüzyıl” hep Papalık kışkırtması ! kitap tavsiye etmek gerekirse ; 1. Şu Çılgın Türkler ,Tur

Şeytan Vatikan’dan yönetiyor dünyayı gut Özakman ; 2. Batı’da İslam İmajı , Vedat Sağlam ; ve

Barbar “Batı kültürü” probagandası ! 3. Dinlerarası Diyalog İhaneti / Dinî – Psikolojik - Sosyo

3. lojik Tahlil-i*, Prof. Dr.Yümni Sezen; önyargısız okuyun!

Yeryüzünün gerçek kültür haritasını **********************************************

Tek Kur’an ahkâmınca doğru okumalı ! Bkz. (Soru-Cevap’lı “Yediden Yetmişe” KUR’AN ve

Velhâsıl şu insanoğlunun hayatını İSLAM , İlyas Aydoğan / “İ-H.L. emekli öğrt.-Bursa”

Tam İslâm hakikatınca yorumlamalı ! Sanki “ilmihâl” metoduna uygun “tafsilât” tarz-ı tertip

4. bin sayfayı aşkın muhtevâsıyla harc-ı âlem mâlumat *

İnsan nasıl inkâr eder ruhiyâtını dercettiği son kitabının neşrini bizzat tamamlayıp pazar

Şu ölümlü beden ne ki ömrün zamanı ?! lama-dağıtımını da acaip başaracağını bildiğim meslek

Bak geçen her an nefesten ibaret canı , daşımızı işbu güzel hizmetinden dolayı içten kutlamak

Veren kim , alan kim ; iyi düşün , Allah’ı ?! ve eserini de herkese şayan-ı tavsiye duyurmak gerek. //

5. Genel İslâm kültürü hakkında ayrıca daha tamamlanma

Gerçek mümin daim Allah’a sığınmalı mış şu başvuru kaynağı da henüz 36. ciltte ve herhalde

Ayetler emrince beş şer (?)’den sakınmalı ! toplam: 40’dan fazla olacak. TC. Diyanet Vakfı / İslam

İçten nükte-i “Bes !” sırrıyla uyanmalı Ansiklopedisi , Güzel Sanatlar Matbaası-İst.1988 / cilt-2

Dost kim , düşman kim; tam Kur’an-ca anlamalı ! sh. 471-503: “Allah” hk. daha geniş bilgi için bakınız.*)

…………………………………………………………

(*) 06. 06. 2006 / Ödemiş - İZMİR

Bkz. Batı’da İslâm İmajı / sh. 48 : “… barbar ve geri Avrupa’nın , gelişmiş İslâm toplumu üzerindeki , medeni

yeti ve bilimi durdurma-yıkma saldırısı , Doğu’da ve Batı’da bir çok olumlu ve olumsuz sonuçlara yol açtı.

Batı’daki bugün var olan yerleşik İslâm imajı , Ortaçağ’da ruhban tarafından kasıtlı olarak üretilen İslâm imajın

dan pek değişik değildir.Yani o zamandan üretilen imaj, bu gün de geçerliliğini korumaktadır. Şaşılacak şey ise,

Batı’da kendisine bilim adamı denilen ama önyargısından kurtulamamış , kompleksli bazı Avrupa’lı yazarlar ,

birer bencillik örneği göstererek bilime ve medeniyete karşı olan Haçlı saldırılarını korumak ve ne yazıktır ki ,

savunmak gereğini hissetmektedirler. Eğer benim fikrim sorulursa , bu zamanda , bu vahşeti savunmak ; bilim

adamlığı(!) adına utanç verici olmakla beraber , bu savunma kompleksi onların / Avrupa’nın içyüzünü ve iki

yüzlülüğünü göstermesi açısından da ilginçtir. Örneyin … ” (*) Muhtevası bakımından konusunda Batı fikriya

tını röntgenleyen kitap bütünüyle “mehaz / dipnot” değerinde !

(Bkz. “Misyoner / İngiliz Misyoneri Nasıl Yetiştiriliyor ?”Ahmed Hamdi Paşa (1871-1935), Notlar ekleyerek

Sadeleştiren: Prof. Dr. M. Cemal Sofuoğlu ,Tibyan Yayıncılık – İzmir 2007 “2. Baskı” / Türkiye’yi ve İslâm

dünyasını uyandıracak bir kitap! / Bu kitabın yayın hakkı yazarına aittir ve … yazarın iznine bağlıdır. Kaynak

göstermek suretiyle alıntı yapılabilir. // DUYURU* Elinizdeki kitabın tanıtılması ve değerlendirilmesi konu

sunda bir yarışma düzenlenmiştir. Şartları … / 2. Katılım için son tarih , 31 Aralık 2007’dir. / 7. Jüri üyeleri

D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim üyeleri , … ‘dur.Yazılar şu adreslere gönderilebilir : [email protected] )

Page 96: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

96

AK PARTİ VE SONUÇ !

1.

Millete hizmet diye derdiyle coştuk yıllarca

Yazık harab oldu ülke nesiller tutsaklandı !

Hep ideolojiler peşinde koştuk hiç sorma ,

Gerçek inanç doğru iş iyi hizmet savsaklandı !

2. İKTİDAR “İNANANLAR” !

Bizim milliyetçiler (*) başarısız iktidarda ????????????????????????????

Hükûmet tam “ecmaîn” kadrolara pazarlandı (!) Hakkınca “bir-araya toplanmış” şu kadro-lar ,

İşler iyi gidiyor bak “Ak Parti” iş başında , Fırsat “takdîr-i Hudâ” daha “kırk yıl” iktidar !

Başka bütün partiler halkımızca azarlandı ! Adıyla belki başka (…) ancak Kur’an yol açar ,

3. Hizmet “Allah yolunda” tam müdrik inananlar !

Ey filan-falan fırka , şu iktidar hakkınızsa wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Haydi çıkın ortaya , hanginiz seçim kazandı ?!

Artık kalkın ayağa birazcık canlandınızsa

Nice yıllar bu millet partilerle parçalandı !

…………………………………………. (-Bkz. Zaman G. 13 Kasım 2008 / sh. 19: Hüseyin

İşte tam beş yıl sonra durumu anladınızsa Gülerce, “Davul meselesi ya da Ak Parti’yi anlama

Yorum mâlum(!) sonuçta halkımız yine aldandı ! ya çalışmak … / …” // Ahmet Selim , “Ak Parti ve

Sözde AB (*) yolunda AKP (*) iktidarında , bazı aydınlar / …” // Mümtaz’er Türköne, “Ak Parti’

Korkum millet ruhunda bağımsızlık kundaklandı (!) nin sağduyusu / …” )Bu konu yoruma açık*-görüş!

…………………………………………………….

SAĞLAM MESAJ

1. (-Bkz. Batı’da İslam İmajı , Vedat Sağlam , Birleşik

Halkın Yükselişi(*)’ne , Yayıncılık-İst. 1997 // Diyanet Yayınları arasında gördüm yeniden basımını

Söylesene katkın ne ? da ayrıca bakıp incelemedim. Ve bu kitabı bilhassa aydınlarımıza tavsiye

Yakın geleceğine , edip pek çok mucib-i merak konuların yorumlanması bakımından takdirim

Öngörü bakışın ne ? hakkında hissiyatımı da şöyle duyurmak istiyorum: Şayet ben de böyle bir

2. çalışma yaparak kitaplaştırabilseydim , muhtemelen aynı bakış ve anlayış

Düşün kendi kendine , çerçevesinde “öze dönüş” mesajından ibaret şiirimi / ideal inanç ve fikir

BOP* ne sinsi proje ! çilemi işte bu kitabın muhteviyat tarzında ve genç yazarının Kur’an-a bağlı

Ömrün belli yol işte , İslam mantığını temel alıp Batı’ya karşı cevabî savunma üslûbunda gerçekleştirmek ,

Sor ne ki , tam ehline ! kendimce ideal dünya sulh-u salâhına yönelik görüşümü de ancak böyle anlatabilmek

3. isterdim. // Bu çalışmanın mantık dokusunu gerçekten çok beğendim ve zevkle oku

Emr-i âyet tam böyle , yup bütünüyle benimseyecek kadar özümsedim-içselleştirdim.// Bence her müslüman

Vahy-i Kur’an dilince ! aydınımız, hiç değilse bu kitap çapında sağlam bir kavrayış şuuruna ermek için önce

Selâm riyâsız söze , zihinsel yapısını yenibaştan kuracak kitaplara rağbet duymalı ve Yüce Rabbimiz’in

Sağlam mesaj Öztürk’çe ! inâyetine sığınarak Kur’an emr-i âyetlerince tefekkür zevkiyle okumalı ! )))

*********************************************************

Bkz. Halkın Yükselişi Hareketi (Siyasette Temel Bakış Açıları) “4. Baskı” Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk

( HYP Genel Başkanı , İstanbul Milletvekili )Yeni Boyut – İst. 2005 / sh. 8 : Halkın Yükseliş Hareketi ,

21. yüzyılın gebe olduğu “Türkiye Mucizesi”-ni yaratacak iman ve yürüyüşün adıdır. / …(*) Ancak gel-gör

ki ,kimlere nasip bu hizmet tam yarım yüzyıl sonrasında çoğunluk “Kur’an nesli” (İmam-Hatip*kökenli) bir

siyasi kadro (AKP) yönetiyor ülkeyi. İşte “21. yüzyılın … Türkiye Mucizesi”-ideali (*)’ni inançla gerçekleş

tirmekte kararlı lider mi ,yoksa değil mi; nitekim kim “-Asla durmak yok ,yola devam!”diyen Başbakanımız ?

Son genel seçim sonuçlarını iyi okumak ve dürüst değerlendirmek konusunda çokçası halk kesimleri gibi bazı

halkçı aydınlar da şaşırıp bocalamakta acaip ! Bakınız sahiden nasıl yorumlamak ve hangi gerekçelere dayan

dırmak daha doğru , bunu çözümlemeye yetmiyor ruhsal durumları bozuk kafalar, bak; gülünç çaresizliklerini

itiraftan başka yol bulamadıklarından anlamsız sloganlar sayıklayıp durmakta bozuk plak*sosyal demokratlar.

Artık “karşı-devrim” diye suçlamalar boşuna , zira rahmetli üstad* demişti: “Bu tekerlek tümsekte durmaz!”

Page 97: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

97

SON SEÇİM

22 Temmuz’da artık “sandık” konuşacak ! ( 29 Mart 2009 Yerel Yönetim Seçimleri de

sonuç olarak gösterdi ki : Medya değerlen

Partiler “rejim” için nasıl düştüler yollara , dirmelerinin özeti gibi “İktidara karşı UYARI

Demokratik tek yöntem “meclis”-millet iktidarı ! mesajı” çıktı sandıktan. Ne ibret ders-i cevap!)

Sanki her “seçim” ilkin asıl görüşler ortada , wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Demek layık görmezsem “sandık”-ibret ilk cevabı !

Bkz. Sabah G. 25 Aralık 2007 / sh.7: Emre Aköz /Entelektüel kıvranış ( … Dün benim en çok hoşuma giden

röportaj ise Star gazetesinde Fadime Özkan’ın siyaset bilimci Prof. Toktamış Ateş ile yaptığı konuşmaydı. /

Buradaki yazıları takip edenler , açık sözlülüğü ile bol bol malzeme sunan Toktamış Hoca’ya takılmaktan

hoşlandığımı bilir. / Bakın ne demiş: “AKP’li değilim , oy da vermedim , seçim kazanmasından da mutlu

olmadım ama ülkeyi iyi yönettiklerini , hata yapmadıklarını düşünüyorum. Dış politikada akıllı basiretli ,

ekonomi politikada disiplinli davranıyorlar. Sağlık politikalarını beğeniyorum. Özellikle sigortalı hastaların

hayatlarını çok kolaylaştırdılar. Ulaşım politikaları da öyle, çift-yol projesi gayet başarılı. Bunlar hep olumlu

şeyler ama AKP’ye yine de oy vermem , ‘bizden’ değil çünkü…” / Ne kadar ilginç değil mi ? Bir partiye

niye oy verir insan ? İktidara gelirse ülkeyi iyi yönetsin diye… / Eh , AKP de iktidara gelmiş … 2002’den

2007’ye kadar Türkiye’yi yönetmiş … Toktamış Hocaya göre bu işi iyi becermiş … O zaman tekrar oy almayı

hak ediyor , değil mi ? / Hayır ! Hocam oyunu esirgiyor. “Onlar bizden değil” diyerek başkalarına veriyor

oyunu. / Çok tuhaf bir ruh hali ! … yan çiziyor adam. Ne düşünürsünüz bu durumda ? Garipsemez misiniz?

Toktamış Hoca ,“Ülkeyi iyi yönetiyorlar ama fırsatını bulduklarında şeriatı getirecekler ”- filan dese … Tamam ,

anlayacağım. Ama hayır ! Onu da demiyor. Sadece “Bizden değil” demekle yetiniyor. / Sanırım burada ciddi bir

‘sıkışmışlık’, ‘iki arada bir derede kalmışlık’ hali var… / Peki , bu ruh durumunun kaynağı ne olabilir ? Sanırım

belli bir siyasi duruş alıp … Bu duruşu yıllar boyu savunduktan sonra … Değişen Türkiye’ye uyum sağlamakta

zorlanıyor entelektüellerin çoğunluğu. En çok da “döndü” ya da “dönek oldu” diye eleştirilmekten çekiniyorlar.

Gururlarına yediremiyorlar. Üye sayısı zaten az olan entelektüel camiadan aforoz edilip iyice yalnızlaşacakları

nı düşünüyorlar. / Sokaktaki seçmen ise bu tip bir vicdani ,ahlaki baskıları hissetmiyor üstünde. Kimden umudu

varsa ya da kim iyi işler yapıyorsa gidip ona atıyor oyunu. / “Bir tane oyum var , bana hizmet edene vereceğim

onu” diyor sıradan seçmen.Yani basit ve net bir mantık yürütüyor./ Entelektüel ise kıvranıyor da kıvranıyor ”)

AYDIN MI ?

Adam mı başına fötr giyse maymun

Tam takım elbise de az mı komik ?

Aydın mı aklınca renk bukalemun

Anlattım kendimce tarzım sofistik ?!

FİKRİYAT

Nice envâ-i efkâr ruhen hafıza-i beşer ,

Muhtelif fikriyat var Rabbim gözönünde mahşer !

İşte herkes haberdar aklen çözümsüz zanneder ,

Hâl-i âlem bu minval “böyle gelmiş böyle gider !”

TÜRKİYE’NİN BAŞBELÂSI BATI’CI AYDIN (!)

Batı’dan devşirme “taklid”-sistemler’in çıkmaz sokağında artık kendi tarihinden miras geleneklerine bağlı

“iç dinamik” değerleriyle toplum ruhunu yoğuran çağdaş yorumlar ışığında “özüne dönüş” yolunu aramak

tan dolayı yeniden iç ve dış yapılanmanın sancılarıyla kıvranmakta ülkemiz Türkiye.

Page 98: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

98

Millet olarak uyanmakta ve Cumhuriyet Devleti’mizi kuruluşundaki temel ilkelerden hiç mi hiç sapmaksızın

yeniden yapılandırmakta kararlı adımlarla çağdaşlık yarışında Batı’nın gelişmiş toplumları arasına katılmak

yolunda atılımcı politikalar geliştirmek çabası işte toplumsal hayatımızın bütün katmanlarında heyecan uyan

dırmaya başladığını gözlemlemekten onurlanarak mutluluk duymakta ve Türk-İslâm ruhunun muasır anlayış

ta stratejik ortak akıl paydasına uygun diriliş sancılarıyla kıvranmaktayız artık . İnşa-Allah şu mübarek şehr-i

ramazan ve leyle-i kadir* de işte bu uğurda soylu mücadelemizin zafer ve başarılar sağlamasına vesile olsun!

Evet; yarın mübarek şehr-i ramazan ! Oruç “savm-ı ramazan” başlıyor , Rabbimiz’e sonsuz hamd ve senâlar

olsun ki ne güzel hikmet-i sıhhat var, ruh-u beden niyet-i ibadet zevk-ı mâneviyatı coşkun niyâza ulaştıran

oruçta! Açlık gün boyunca Allah emriyle kendimizi denetlemek “oto-kontrol” irâdeli İMSAK nefsi eğitmek !

1.

Oruç açlığıyla ruhu beslemek ,

Ramazan feyzinden bereketlenmek !

Tâat-ı imsâk savm’a niyetlenmek ,

Demek böyle nefsi terbiye gerek !

2.

İlle de ben diyen nefsi eğitmek ,

Gerçek anlamıyla benliksizleşmek !

İşte secde*-içten belli eğilmek ,

O tek kavram “illâ-Hû” eşsiz demek !

…………………………………….

Güzel ülkemiz Türkiye’nin başbelâsı “sığ tip” Batı’cı aydın(!) zihniyet tasallutundan kurtarılamayan köksüz

eğitim ve dolaysıyla yönetim düzeni , iç çatışmaların da asıl nedeni işte yozlaştırıcı ve yabancılaştırıcı sosyo-

ekonomik kültürel ortamların kaynağı ! Eğitim , metod olarak genç nesilleri ağzından doldurmak ve statüko

culukla zihinleri dondurmak değil , bilakis onlara kendi benliğini irdeleyip eğitmenin ve ruh dünyasını derin

leştirip beynini geliştirmenin irâde azmini aşılamaktır.

Her birey yaradılışıyla özgür bir varlık kıvamında “ruhsal bilinç” yeteneklerle donanımlı değil mi ? Devlet

eliyle düzenlenip yürütülen eğitim sistemi , kitlesel olarak uygulansa da bireyin gelişimini temel almalı ve

herkese kendi yeteneklerini ideal anlayışta özgürce geliştirme hakkını tanımalı öncelikle. Yoksa toplum

tepkisiz sürü hâline gelir ya da getirilir ! Ve sürü psikolojisiyle hem özgün değerini , hem yaratıcı gücünü

yitirir de günden güne mukallid maymunlara dönüşür mizâcen.Taklidci maymun sürülerinin uygarlık kurduğu

ve yenilikler ürettiği hiç görülmüş mü şimdiye dek yeryüzünde ?! Ne yazık ki , kitapsız(!) aydınlar inançsız

sürüden farksız. Batı taklidcisi silik kopya sistemler içinde yetiştirildiklerinden bu şartlanmaların dışına çıkamı

yor , köklü değişimlere yol açmak konusunda atılımcı ve yapıcı , ülkesini kalkındırıcı kıvamda kavrayışla

“analiz ve sentez” sonucu yeni bir “tez” yani bir başka görüş açısına sahip olamıyor da maalesef geleceğimize

güvence sağlayıcı anlamda yeni ufuklar kazandıracak geliştirici eleştiriler / değerlendirmeler de yapamıyor ,

zira akılcılık* adına akılsızca alışkanlıkla “dürbüne tersinden bakmak” ahmaklığından da utanacak yerde

gururlanıyor üstelik !

AKLIMIZ

1.

Akılsız kişi irâdesiz hayta

Bohem mîzac çıkıverdi ortaya !

Ham insan nefsi disiplinsiz yolda

Şu varlık kim , haydi açıklasana ?!

2.

Aklın nuru Kur’an-ca yorumlansa

Anlaşılır Rabbim sırr-ı Fatiha !

İçten oku , ruh-u şuur muammâ

Page 99: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

99

Oysa nabz-ı kalbim canlı hârika !

3.

Hiss-i vicdan nükte âşikâr nokta

İdrâk kalbin basîret irfanınca !

Şimdi “iykan” nice mânidar dünya

Merak sahvin mâhiyet iz’ânınca !

4.

Sor ruhuna zira cevab-ı ruhta

Kanınca anlamsız zan mı aklın da ?!

Zor şuur-u (illâ) hicab-ı (Hû) da ,

Aslında aklımız Allah* hakkında !

(Not: Asl-ı ıstılahınca aklımız*gerçek anlamıyla

- yani statik değil de dinamik kavrayış şuuruyla -

ancak “Kudret-i Mutlaka” Allah’a bağlanmak !)

GERÇEK ŞU EVREN ! NASIL OKUYALIM , MERAK-I RUH UYANMAZSA ?!

1. Nasıl uyanır ruh-u şuur, renk-âhenk kâinat tablosuna da duyarsızsa ?!

İman zevk-i ibadet Dünya yaşamakca yalansız bir ayna ve yorumsuz bir rüya hakikat-i hâl!

“Tadmayan bilmez” zaten ! Ne hikmet , derin nükte-i hayat ders-i ibret tam manasınca okumayan

İnsan belli nihayet anlayamaz zaten nedir ruh-u beden nazm-ı nabzınca CAN* sırr-ı idrâk ,

Aymaz düşünmez hemen ! kavrayış şiir-i şuurdan uzak aklınca aşktan yoksun-sa asla algılayamaz.

2. Ne muammâ hâlet-i ruhiyemiz zevk-i ibadet duyarlı düşünce hissiyat!

Zaman mevt-i can ibret Teâlâ Rabbim , meşk-i mülhem müdrik gönlüme zevk-i irfan neşve-i

“Gerçek değişmez” zihnen ! nasip bahş-ettin de şevk-i AŞK yoluna baş koyan nice cezbe-dil hâlet-i

Kur’an vahy-i Hak hikmet hissiyat ve iştiyâkınca TAM MARİFET tadına erdirdin Şems-i Mevlana

Din tek kim bilmez içten ?! misal ,“likaullah” hakikatini içten “ vahy-i Hak ” kavrayış şuuru verdin ,

3. nitekim müdrik kullarına âşina eyledin , elhamdülillah !

Dış davranış iç niyet

Tam âyet ruh-u beden ! HUŞÛ-U ( RUH:) “-HU ! ”

Net tarz bakış basîret

Ne dehşet yol şu evren ! Yeni kitaplar gördüm vitrinlerde,

Okuyucu bekleyen nice konu !

EVRENSEL ÖZET Muammâ mesaj gönlüm derinlerde, 1. Ruh huşûu cezbeden niyaz söz: “-Hû!”

Anlamak kadar güzel *********

Gönlüm mülhem mârifet ! (-Bkz. ZAMAN / Kitap Zamanı , 03 Ocak 2011 P.tesi : “ … Dünyada

Yaşamak “kader” güncel ve Türk edebiyatında yazar-ın para ile imtihanı’nı araştırdık.

Ömrüm gündem mâhiyet ! Sonuç mu ? Varlığı bir dert paranın , yokluğu bin …” // Sh. 2:

2. “… bu kez kendini yazdı … Dürbünümde Kırk Sene, 1941-1964 Hayat

Gerçek mesajım mücmel ve 1964-1983 Hüzün , Ayşe Külin* //

Özüm mükemmel âyet ! Sh. 3: “Bakın , yeni bir yıl ne güzel !.. / Aragon’un aşka dair o ünlü

Demek “mecaz-ı mürsel” dizesini değiştirip ‘ Mutlu yazar yok ki dünyada’ demek mümkündür

Sözüm muhtemel mühlet ! pekâla. Varsa mutluluk , o da ‘yazma’ süreci-dir. İyi dizeler, iyi metin

3. ler yazarını gülümsetir elbette. Yazı insanlarının mutsuzluğunun ‘görü

İçten nefes-i ecel nür’ bir sebebi de ‘para’ mı-dır ? Yokluğu bin , varlığı bir dert olan

Can nabzın ne idrâk et ?! para … Bu sayımızın kapak konusunu yazarın para ile ilişkisi oluşturu

Cümle diller evrensel yor. Balzac’tan Çehov’a , Dostoyevski’den Katherine Mansfield’e …

Söz niyetinden özet ! ve bizden Orhan Kemal , Peyami Safa , Asaf Halet Çelebi ve elbette

Tanpınar … / Geçim sıkıntısı yazarların eser verme sürecini nasıl

Page 100: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

100

YOL ŞİMDİ ! etkiledi , parasızlık eserlerine nasıl yansıdı , paraya kavuşanlar

ne yaptı , nasıl yaşadı ? Tanpınar, günlükleri’nde “ Ya Rabbim bana bir

Düşünüyorum da daha dün gibi 5000 lira lütfet. (…) Bir kere şu para işlerinden kurtulabilsem , son derece

Şu altmış küsür yıl gün gibi geçti ! zeki , dikkatli ve soğukkanlı olurum.” diye haykırıyordu. Neresinden bak

Görüntü yorum da olsa göz zevki sanız kışkırtıcı bir konu … / 2011 yılının bu ilk sayısı yeni bir yılın cıvıltı

Ne sanmış şuur yol söz belli şimdi ! sını yansıtıyor. Kitap Zamanı’nın seçtiği 2010’un en iyi 30 kitabı , bir

bakıma hafıza tazelemeyi , okuyamayanların yeniden onlara dönmesini

OLMAZSA OLMAZ ! sağlayacak. Söyleşi konuğumuz Leyla İpekçi , yeni romanı Ateş ve

Empati olmazsa olmaz sempati ! (-Sanatçı M.Akpınar,“empati kültürünü geliştirmek …” diyor, tiyatro’ya!)

BELLİ IŞIK ! Bahçe’ yi anlattı. Günümüzün iyi şairlerinden Hüseyin

1. Atlansoy, kült kitabı İntihar İlacı’nın hikâyesini yazdı. /

Bil-“kitâb” hiç zevâlsiz şems-i mârifet nuru , Emre Ayvaz, D..H. Lawrence’ın portresini kaleme aldı.

İnsan nasıl düşünmez , zaman mahşerin yolu ; James Wood’tan Rita Felski’ye, Alaattin Karaca’dan Fatih

Şimdi içten tek gerçek hep gelecek korkusu ! Andı’ya , Seyit Göktepe’den Gökhan Özcan’a pek çok

2. yazarın kitabının tanıtım ve eleştirisi , sizi okumaya davet

Din-i Hakk* çelişkisiz zevk-i mahviyet ruhu , ediyor. İyi okumalar …” /

Şu can-akıl görünmez , vicdan tam derin duygu ; http://kitapzamani.zaman.com.tr Her ayın ilk pazartesi

Belli “ışık” Rabbim tek gösterecek son ufku ! günü yayımlanır. / ZAMAN ) www. (-devamı: sh. 108 )

Tarihe süreklilik kazandıran zaman akışına ayak uydurmak bakımından nesiller , ruh-u hakikat tarihini

yenibaştan yazarak geçmişten geleceğe ufuk açmak göreviyle yükümlü olduğuna göre , çağlar arasında

köprü olmak , kültür mirâsını bugüne taşıyacak ve yarınlara aktaracak köprü yollar oluşturmak zorunda.

Bunu kavramayan ve başaramayan nesiller , geçmişini de geleceğini de kaybetmek gerçeğinin bedbahtlı

ğıyla acılar yaşatacak kahırlara boğularak yok olacaktır.

ÇOCUK VE KİTAP

Bence herkes sormalı (“işte kitap!”) benlik ne ?

………………………………………………..

Dünyanın tam merkezine oturmuş da bu çocuk ,

Keyf-i feryat şu âleme emr-i ferman ne diyor ?

Yolum sonsuz can yorumsuz sanki rüya yolculuk ,

İşte Kur’an son hak kitap belli beyan ediyor !

Ruh hâlet-i mizacımla şu yazdıklarıma bakarak kendimi iç çalkantılar bakımından tam böyle bir çocuk gibi

hissettim! Ve sorgulamak istedim nefsimi içten “ne ediyor , neler diyor ?” diye. Maskara çocuk , kim hemen

neden okuyacak; kime ne duyuracak bunca feryat ?! Tarz-ı ferman niye ve şu şiirimsi ifâde tutkusuyla lâfazan

ca üslûpta arz-ı endam mesaj da kime ? Acaba doğrudan nefsini ikâz zımn-ı nasihat tarzınla ruhunu uyarmak

ayıktırmak mı ya da moda-popüler anlamda seküler riyakârlıkla kendini kayırmak mı yoksa ? Aklınca can

nabzı nefes*sırrından dem vurmak keramet taslayan nadan müteşair edâsı sığ öğüt düpedüz densiz sohbet mi ?

HEMDEM

1.

Hep içimi dinledim

İçten duydum söyledim !

Bilinç belli nitekim

Birden sustum böyleyim !

2.

Page 101: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

101

İlginç benlik gizemim

İç-ben* duygum özlemim !

O kim hiç bilemedim

Hem-dem oldum öleyim !

TEK GÖRÜŞ

1.

Ömrümce gönlüm bilir ,

Ölüm de zulüm değil !

Sözümce özüm “iç dil”

Düşüm içgörüm delil !

2.

Allah hakikat Habîr*

Tek görüşüm “O bilir !”

O vallâhi Kahhâr* bil ,

Hep dönüşüm “salt takdîr !”

Öyle echel inkârcılar çıkıyor ki karşımıza , Allah’ın lûtfettiği “idrâk melekesi” zavallı aklıyla Allah’ı bile

nankörce yalanlamak gayretinde bile-bile ebleh , hâzâ ahmak , kör inat ! Tartışmak da boşuna ; ancak Kur’an

anlamlarıyla başbaşa kalsın nice açık âyetlerle bizzat yüzleşsin diye içten uyaracak Kitab’ı önüne koy, yeter !

( Bkz. İslâm Düşüncesinde İNKÂR Problemi “doktora tezi” , İbrahim Coşkun ,Tekin Kitabevi –Konya )

MUANNİD

Kor nâra otursa bir ,

Kıçı da yansa kâfir !

Tam muannid kör câhil ,

Nankör ruh hasta zahir !

YOL SOR !

1.

Sayısız nimet verir ,

Zevk-i idrâk ettirir !

Akla hikmet öğretir ,

Ruh beden işlettirir !

2.

İçten ışık gösterir ,

Rabbim iç-bilinç nedir ?

Düşüncem meleke-dil ,

Haddimce söz söyletir !

3.

Dünya hayat-ı kabir ,

Yol zaman ilâ-âhir !

Anla inatçı gâfil ,

Sor (“innâ-lillâh…”)-nedir ?

(Bkz. Hak Dini Kur’an Dili “Türkçe Tefsir*- Elmalılı Hamdi Yazır , Nebioğlu Basımevi – 1959” Cilt 1 / sh.

543 -553: (Sûre-i Bakara / âyet: 153 – 157.) Ey o bütün iman edenler, sabr-u salât ile yardım isteyin. Şüphe

yok ki , Allah sabredenlerle beraberdir.* ve Allah yolunda katlolunanlara ölüler* demeyin hayır diridirler ve

lâkin siz sezmezsiniz.* Çaresiz sizleri biraz korku , biraz açlık , biraz maldan candan ve hâsılattan eksiklik ile

Page 102: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

102

imtihan edeceğiz. Müjdele o sabırlıları* ki , başlarına bir musibet geldiği vakit “biz Allah’ın-ız ve nihayet

O’na döneceğiz : İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” derler.(*) İşte onlar, Rablarından salâvat-ü rahmet onlara.

Ve işte hidâyete erenler onlar.*

Sh. 248: “… ya Muhammed ! Sen sabredenleri ise müjdele (…) o sâbirleri ki (…) kendilerine bir musibet

isabet ettiği vakit , yani (“… : mü’mine ezâ verecek her şey ona bir musibettir.”) Hadis-i şerifi mûcebince eza

verecek her hangi bir zarara giriftar oldukları zaman (… “innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn”) derler. – Biz her

halde Allah’ın-ız ve behemehal O’na dönüp varacağız diye Allah’a arz-ı teslimiyet ile müteselli olarak … /

düşünerek …”)

Not: Bu âyetler hakkında ve hasseten 156. âyet siyakında “nefsin dereceleri ve insan ruhunun beka / Allah’a

rucûu meselesi”cidden cür’etkâr boyutta felsefî bir bakış ve ancak Kur’an beyyinatınca anlayışla ölüm sonrası

âhiret hayatı da gayet dirayetli derin vukuf ve daha rasyonel anlamda soyut şuur perspektifinden “beka-i ruh”

ya da “likaullah” konusunda çok enteresan yorumsamaların nihaî şuur noktasına yahut bunun netice-i hülâsa

kavrayış nüktesi “ihtimâliyat” tercih-i tefsiri idrâkimize sığmaz hakikatı şöyle anlamlandırılmakta açıkça:

(Bu rucûun bir mekân ve cihete intikal suretiyle olmadığı aşikârdır. Zira Allah tealâ cihet-ü mekândan münez

zehtir , binaenaleyh … / Bizce doğrusu bu … / Zira hepimizin fenâ-i zâtîsi ile beka billâhı ıkrardır. Biz vak

tiyle hariçte nasıl yok da ilm-i İlâhi’de var idisek yine onun gibi yok olacağız ve olduğumuz gibi yalnız ilm-i

İlâhî’de ve sırf hükm-ü İlâhî’de mevcud kalacağız ve bu bizim bizdeki vücudumuz olmıyacak, bizim indallah

vücudumuz olacaktır. Ancak dünyaya gelirken … / … giderken ise … iyilik veya kötülük namına neyimiz

varsa hepsini omuzumuza almış , mes’uliyeti yüklenmiş olarak gideceğiz. Hasılı …”)

RAĞBETİM

Sohbet tarz-ı aklımca

Can nefesim şiirim !

Rağbet var mı baktım da ,

Dinleyenim benliğim !

……………………

Hâcet var mı aslında

Haddimi bilmeliyim !

……………………

Hüccet var mı bak zira ,

Rabbim içten iç dilim !

…………………….

Rağbetim merâmımca

Derdim var dillendirdim !

GÖNLÜMÜN UMMÂNI

1.

Zihinsel kavramlar ruhuma ayna

Dıştan baktım gördüm içten anladım !

Evrensel oluşum sonsuz muhtevâ

Tek hep “beka-billâh” öz iştiyâkım !

2.

İşte başım güneş ayağım mağma*

Sanki “iki ateş arasında(*)’yım !”

Gökkubbe altında yaşam muammâ

Yol yörünge belli tam farkındayım !

Page 103: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

103

3.

Ruh hakikat ışık görüntü dünya

Cennet ve cehennem kıskacındayım !

Şu şuur-u âlem “mir’at-i mânâ(*)”

Aklımca gönlümün ummânındayım !

(Bkz. yeni bir anlayışın ışığında Kur’an Tefsîri* cilt 1/sh. 44: “… Kur’an-ın hakikatini anlamak için , iki

önemli bilgi dalına ihtiyaç vardır. Bunlar , insanın dışındaki âlemi inceleyen bütün doğa bilimlerinin ve insan

ın iç âlemini tanıtan manevî ilimlerin bulgularıdır. Bu bilgileri insana ilham edecek olan Allah’tır.” Prof. Dr.

Bayraktar Bayraklı-İst.2003 // Sh. 56-7: “… Fussilet/ 53. ayeti , Kur’an-ı anlamanın hangi öğretim programın

dan geçeceğini öğrettiği gibi ; onun öğretilerinin hak olduğunu bilmenin zorunluluğuna da işaret etmektedir.

Eğitimde insanın doğasını hareket noktası olarak almak ve eğitim kanunlarını ona uydurmak Kur’an-ın bir

emridir. Rum / 30.âyeti , insanın değişmeyen doğa kanunlarına dikkat edilmesini , Hz. Peygamber’den ve

dolayısıyla bizden istemektedir.İnsanın değişmeyen bu doğasını nasıl bilebileceğimizin yolunu da şu âyette

tesbit etmekteyiz: (Zâriyat / 21. “Kendi nefislerinizde dahi nice kanunlar var ; onları gözlemiyor musunuz ?”)

Bu ayeti , Kıyamet / 14. âyetiyle birleştirirsek, iç gözlem metodunun insanı tanıma konusundaki önemini ve

gerekliliğini anlarız. Ayet şöyledir: (“Doğrusu insan , nefsinin gözlemcisidir.”) İnsanın iç âlemindeki doğa

kanunlarının , iç gözlem metoduyla anlaşılabileceğine işaret eden bu ayetler, aynı zamanda psikoloji biliminin

zaruretine dikkat çekmektedirler.Kur’an-da Yüce Allah , insan psikolojisinin kanunlarını da anlatmaktadır.

Bunlardan bazılarını zikredebiliriz : İnsanda ebedîlik tutkusu vardır (Bakara/ 30); insan zayıf tabiatlıdır (Nisa/

28); insanda hâkimiyet duygusu vardır (Bakara/ 30); insan nankördür (Adiyat/6); insan hata yapar (Ahzâb/72);

insan aşırı tepki gösterir (Alak/ 7); insan kıskançtır (Nisa/ 128); insan cimridir (İsrâ / 100); insan acelecidir

(Enbiyâ/ 37); insan sever ve sevilir (Taha/ 39); insan mücadelecidir (Kehf /54); insan korkar , insan inanır vb.

pek çok özelliklere sahip olan insanın doğası , bir sırlar alemidir. Bir taraftan Kur’an , insanın doğasını bize

tanıtmakta , diğer taraftan da insanın doğasının bilgisine dayanarak ona ait eğitim kanunlarını çözmemizi

öngörmektedir.

Kur’an-ın pek çok suresinin neden “kitap” ile başladığını anlamak için ,bir eğitim felsefesi*formasyonu almak

gerekir. Bu şunu ifade etmektedir : Bütün eğitim felsefesi sistemlerini birbirinden ayıran temel özellik , siste

min merkezine aldığı temel değer’dir. Hristiyanlık teosantriktir. Komünizm emeği merkeze alır.Essentralizm,

öğretmeni ; Naturalizm, çocuğu merkeze almaktadır. Kur’an ise kitabı merkeze aldığı için , pek çok sureye

kitap’la başlamaktadır.Onun içindir ki , Kur’an-ı anlamak ve yorumlamak isteyen ilâhiyatçılar; felsefe , sosyo

loji , psikoloji , eğitim ve tabiat bilimlerini bilmelidirler.”)

Kitab-ı Kur’an bütünlüğünün söz ve anlam bağlamında uyumlu akışına tam dikkatle bakınız , meâl-i âyet

mesajını gerçekten doğru anlamak için. Nitekim öncesi ve sonrasıyla açık kavramak gerekir işte şu anlamlar

özünde: (Fussilet – 41/ 49. İnsan , hayır istemekten / hayır için dua etmekten bıkıp usanmaz. Kendisine bir şer

dokunmaya görsün; hemen ümidini keser , yıkılır. // 50. “… // 51. İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir , yan

yatar. Kendisine şer dokununca , hemen duaya koyulur. // 52. De ki: “Söyleyin bakalım , o Kur’an Allah katın

dan ise , siz de onun üstünü örttünüzse , o dönüşü olmayan kopukluğa düşenden daha sapık kim vardır ?” //

53. Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz.Ta ki ,onun hak olduğu kendilerine

ayan-beyan belli olsun. Kendisinin herşey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi ? // 54. Dikkat

edin ,onlar Rablerine kavuşma konusunda bir şüphe içindedirler.Gözünüzü açın! Allah Muhît’tir , herşeyi

çepeçevre kuşatmıştır.)*

YOL VE SÖZ

Rabbim tek sonsuz yüce

Sorulmaz ki nicesin ?!

Kalbim hep yol gönlümce

Söz susmaz “iç dil”-desin !

Page 104: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

104

CAN TEK YOL !

Düşünce sanki umman ,

İç dil-ince konuşur !

Gönlünce var ki şu can ,

Tek fikrince yol bulur !

Rabbimiz “Zat-ı Müteâl” ALLAH (celle celâlüh) Hak Kitâb-ı Kur’an nazm-ı beyanınca açık kelâm-ı hitabıyla

aynen nükte-i idrâk kariha-i isti’dâdımıza da açık kanıt tam muhatab beşer ruhunda anlam mûcizesi iltifât-ı

in’âm meâl-i âyet tecelliyata müştak gönlümüze mülhem mesaj şöyle bir misâl lütf-u ihsan nice emr-i âyet /

düşündürücü örnek gösteriyor rahmeti sonsuz sözlerin nüktesi işte: (Bkz. sûre-i En’âm “meâl-i âyet”) tek şu

“uyarı” bile yeterli ibret! Tam manasıyla anlamak ,gözlerin nuruna açık gönlümüzdeki “inşirah” hakikatince

edeb-i irfan namûs-u vicdan noktacık kavram muhteviyatı “Kaamûs-u Okyanus” sünûhat tarz zevk-i “işrak”

(Latin hurufatınca bu kelimenin imlâsında aslıyla kasdolunan manası bakımından“gaf ve kâf-ı Arabiyye” harf

lerine göre doğru anlamak için ibâreyi dikkatli okumak / anlamlandırmak şart!) keşfiyat-ı ledünniyat tadarak

okumak,kafamızı ve kalbimizi içten“nur-u iman” bakımından nazm-ı niyaz söz ve yazının da asl-ı ruh hazz-ı

iştiyakına masdar-ı mehaz “zikrullah” hikmet-i irfan nasib-i iz’ân nice ihsâsına ayık / açık tutmak konusunda

ancak Kur’an irşâdına sığınmak gerek ki , izahtan vâreste beyan ! ( Sûre 6 / âyet : 125. Allah ,iyiye ve güzele

götürmek istediğinin göğsünü İslâm’a açar.Saptırmak dilediğinin de göğsünü öylesine daraltıp tıkar ki, o “kim

-se / sanki” göğe yükseliyormuş gibi olur. Allah , iman etmeyenler üzerine “rics” pisliği işte böyle atıverir. //

126. Rabbinin yolu ,işte budur; dosdoğru ,kıvamında !.. Biz öğüt alan bir topluluğa âyetleri detaylı bir biçimde

açıkladık.*// -Ve siyakınca daha açık anlamak için , 130-134 …)

NÜKTE KAVRAM

Şu ruh-u beden nükte emr-i (“Kün fe-yekûn”) can ,

Nice “mûciz söz” beyan nazm-ı Kur’an-ca* anlam !

Mülhem şuur gönlümce “mâhiyyet” tek Allah’tan ,

Net tam müdrik öz vicdan aklım nur “ruh” hak kavram !

(Mucib-i merak “kavramlar hk.” kitaplar pek çok amma asıl kaynak / Bkz. Kur’ân-ı Kerîm Açıklamalı Meâli ,

T.Diyanet Vakfı Y. / 86-F (Hazırlayanlar: “İlahiyatçı Heyet”) Ank.-2005 / İndeks ve dipnot-açıklamalar*)

AŞK-I HAKİKAT

1.

Anlam okyanusunda fezâlarca kavramlar

Ecrâm-ı semaviye güneş ay ve yıldızlar !

Kafam şu yol boyunca ne anlarsa o kadar ,

Kavrayışım hep böyle her şey nice sır saklar !

2.

Manzara göz ufkunda renk-âhenk tam mânidar

Hadsiz boyutlar işte âşikâr cennet-misâl !

Muammâ söz*ruhunda seçenek kavram*miyar ,

Eşsiz soyut dil içten açıklar hikmet-i hâl !

3.

Kur’an nice harf hece elfâz-ı mûcizat tarz

Son nübüvvet diliyle kıyâmete dek mesaj !

Beyan Rabbim’den nükte tek aşk-ı hakikat var ,

Sor mârifet ehline, her âyet gerçek cevap !

Page 105: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

105

NUR-U HAKİKAT

İçten nefes sanki iç ürpertiler

Can nabzını dinler, anlamak ister !

1.

Gökler emiyor emiyor ruhumu

Yer toprak kuru-yaş şu gövdemi yer !

Zaman imbikleniyor şuurumda

Anlık korku sonsuz endîşe gizler !

2.

Şiir hecelerine döküyorum duygumu

İçten nefes sanki iç ürpertiler !

Düşünceler hayâller boyutunda

Can nabzını dinler , anlamak ister !

3.

Benlik gizeminde buldum yolumu

Gerçek ufkum daha öte âlemler !

Mahşer ruh-u şuurumun yorumu

Demek gönlüm nur-u hakikat*yeter !

BENLİK GİZEMİNİ İÇTEN İRDELEYEN ŞİİRİMSİ İÇ DİL’CE DENEME-ANLATIM !

Ne diye heveslendin

Mübalağa şiire ?

Madem istiğrakdesin

İfşâ-i hâlet etme !

……………………

İşte bu başlık altını doldurmak için en başta Kur’an-ı Keriym ve başka birkaç kitaptan daha alıntılarla hayli

yoğunlaşarak oluşturulan hem de bütün şiirlere açılım sağlayacak içerikte en az sekiz-on sayfa yazılarım /

yazdıklarım (müsveddesiz irticâl* tarzımca tam o an nice enfes sürpriz sünûhat / duygusal düşüncelerim!)

sırf bilgisayar kullanımında acemice yetersizlikten bir anda uçup gitti. Aramalar da sonuç vermeyince yeni

den böyle bir metin oluşturmak yerine şu birkaç cümlecik yahut dörtlük şiirimsi ifâdenin nüktesiyle yetin

mekte buldum olaydan duyduğum üzüntüye teselli ! İçten nice güzel düşünceler duydum bunu yorumsamak

çabasında. Açtım yenibaştan satır aralarıyla tekrar altını çizerek keza daha bir tadına vardıkça anlaşılan

“Hak Dini Kur’an Dili” Türkçe Tefsir, Cilt 1’den tefeyyüz sırrını içten zevk-i meşk ettiren Rabbim’e min

netimle (“elhamdülillâh…”) başladım okumaya! Tek bu eser* bile yeter ruhu anlamaya ve aklı aydınlatmaya !

Nitekim başlıbaşına âbide bir şaheser değerindeki bu muasır “Türkçe Tefsir” daha baştan tam tanıtım ve

dağıtım sağlanarak hakkıyla okunsaydı ve muhtevası idrâk olunsaydı ihtimal gerek fert ve gerekse millet kültü

rümüzün kimlik ve kişilik temelini oluşturan“dil ve din” bahsinde sürekli çekişmeci çağdaş aydınlarımızın

“cehl-i mürekkeb” başbelâsı ihanetleriyle eğitimli insanlarımızın şahsiyet dokusunu bozucu zihniyetlerce

yozlaştırılan bir toplum manzarasında olmazdık herhalde. Buna sebep şu meş’ûm “kavram kargaşası”

belâsından kurtulmak isteyen herkese şayanı tavsiye!

Yine bir başka mûteber eser (Bkz. Yeni bir anlayışın ışığında Kur’an Tefsîri , Cilt 1) hakkında aynen tekrar

lamak istediğim mümasil mülâhazata ayrıca şu kanaatimi de ekleyip bilhassa müellifini de bizzat vicahen

tanımak / tanışmaktan dolayı içtenlikle belirtmeliyim ki , nihayet 20 Cilt olarak tamamlandığını öğrendiğim

bu mükemmel tefsir çalışmasının ne denli ilginç özellikleri toplamınca güzel bir kaynak – bence , mevcut

Türkçe Tefsirler arasında mezkûr Tefsir üstadımız(*)dan sonra hakikaten en doyurucu üslûp ve muhtevâsıyla

cidden nadide bir terminolojik “Kur’an Kaamûsu” – kıymetinde olduğunu anlamak için tek ilk cildinin

incelenmesi bile elbette ehl-i irfan nazarınca anlayışlı Kur’an müdekkiklerine yeter !

Page 106: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

106

(Bkz. Cilt 1 /sh. 583-7 “Sure-i Bakara: 2*169. âyet” tefsiri! Ve ayrıca ,sh. 423-8; 561-77; 543-53 “2*153-7” ;

616-9; 659-68; 669-71: 2* 187. “… v-ebteğû mâ ketebe-llahü leküm” Allah’ın sizler için yazdığı şeyi /

ilm-i ezel levh-ı mahfûzunda mukayyed takdiratından nasibinizi yani zürriyet ve tenasül veya leyle-i Kadr’i /

isteyin-arayın !)

NET SÖYLE !

Herkes sorsun nefsi-ne (?)

Şu şuur “ruh” hep böyle !

İlk kez “son nefes” bil de ,

Doğru üslûp net söyle !

Üstâd Bediüzzaman diyor ki Muhâkemat’ta (Bkz. Sözler Yayınevi-İst. 1977 /sh. 13: “… Hem de; nasıl ke

lâmda bir kelime, istiâreye karîne-i mecazdır. Öyle de; kelime-i vâhid hükmünde olan Kelâmullah’ın bir

kısım âyâtı ,sair ihvânının hakikat ve cevherlerine karine ve rehnüma ve komşularının kalblerindeki sırlara

delil ve tercüman oluyorlar. /Elhasıl: Bu hakikati pîş-i nazara (göz önüne)getiremeyen ve âyetleri muvazene

ve doğru muhakeme edemeyen , meşhur Bektaşî (*) gibi ki; Namazın terkinde taallül yolunda demiş :

“Kur’an diyor ( “lâ-takrabü-s’salât…” ) ; daha ilersine de hafız değilim.” Nazar-ı hakikate karşı maskara

olacaktır.”) Bkz.“Taallül (illet’ten):Vesile ve bahane arama.Bir işten kaçınmak.Mâzeret.”/-delillendirme.(*)

Bu misâl lâtifeye kapı açınca aklıma geliverdi. Hoca Nasreddin oğlunu evlendirecek komşu kızıyla. Akşam

olunca ailecek komşu evine dünürlük için giderler. Biraz sohbetten sonra ailesi sinyali çakar ve Hoca’nın

kulağına fısıldar : “Haydi , iste artık kızı !” Bizim Hoca önce oturduğu yerde doğrulur , sonra yutkunup başlar

sözüne yekten “Bizim oğlan sizin kızı …” diye. Hemen söze karışır hanımı : “İlahi Hoca , Allah’ın emri …

Peygamber’in kavli … demek gerekmez mi ilkten , ne haltediyorsun sen ?!” Hoca da hiç bozuntuya vermez

sözünü tamamlar : “Ben lâfı dolaştırıp uzatmak istemedim. İş benim dediğime varacak zaten. Herkes saklasa

da açık konuştum ben doğru sözümden dönmem. İş belli ,illâ dediğim gibi olacak ve söz yerini bulacak !”

YASAL HAK (!)

1.

“Anası soğan , babası sarmısak”

Kızlara bak , gözde-“manken” mâşallah !

Arsız “bikr-i iffet” olmaz zor ancak ,

Korkmaz salak güncel “-flört” yasal hak !

2.

Açık giyim model “idol”-ce çıplak ,

Süzme melez “soloré-renk” tam siyah !

Hoş şık -“tipik” makyaj-bakım çok kıyak ,

Sözde yemez “diyet” et-ekmek yasak !

ŞAİRCE ÇİLE

Uyarıcı öğüt değilse niye ,

Herkes içten heveslenmiş şiire ?!

İşte birkaç sözcük şâirce çile ,

Söz iç dilden nefes ney’miş sus-dinle !

(Bkz. Fıkır Fıkır Fıkralar / sh.169: “Akıllı İnsan / Bir bilgeye sormuşlar : -Bir insanın zekâsını nereden anlar

sınız ? / -Konuşmasından , diye cevap vermiş. / -Ya hiç konuşmazsa ? demişler./ -O kadar akıllı insan yoktur

ki !..”)

Page 107: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

107

SUS !

Allah hâlık* , biz kuluz;

“Yaratmak* O’na mahsus!”

O mâlik* , biz mahlûkuz;

Hakk* konuşturmazsa sus!

SONSUZ MESAJ

1.

Her sorunun cevabı

Yine kendi içinde !

Her durumun izahı

İçten iç dil zihninde !

2.

Can ruhunun hicâbı

İşte hiss-i kalbinde !

Hak şuurun ilhâmı

Öz sezgi söz zevkinde !

3.

Ömrüm yolun anlamı

Âyet-i idrâkinde !

Gönlüm sonsuz mesajı

Hissetti aşk hâlinde !

(Bkz. Sahih-i Buhari / Tecrîd-i Sarîh Muhtasarı , mütercimi: Konyalı Mehmed Vehbî , Bâb-ı âli’de SABAH*

Neşriyatı –İst. 1966 , Cilt 1/ sh. 54 : “53. Hadis”- özü : Nasihattan sonra hemen sorulara cevap vaciptir !)

YÜCE CEVAP !

1.

Zaman ki gerçek olgu

Kalbin nuru yorumu !

Kur’an işte tek konu

Vahyin şokuyla oku !

2.

Şehr-i Ramazan nuru

Leyle-i Kadr’e muştu !

Belli tam Kur’an yolu

İşte idrâk net duygu !

3.

Vakt-i seherin ruhu

Vahy-i âyetten doğdu !

Kalb-i beşer ilk soru

Ruh hidâyet şuuru !

4.

Sûre-i Yâsin* oku ,

Alâk* ilk kelâm hep O !

Yüce Rabb’in buyruğu

Cevap tek cansoluğu !

Kalb-i beşer ilk soru / Cevap tek cansoluğu !

Page 108: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

108

HAKİKAT SONSUZ SANAT !

1.

Aleme ibretle bak gör nice mükevvenat

Tâbir-i rüya sanki “iç dil” lâhza-i hayâl !

Allâh-ü â’lem* ancak gözönünde hakikat

Tam meâl-i Kur’an ki (“…illâ-llah”) havl-i ahvâl !

2.

Tek Kudretullah el-Hakk* gönlümce eşsiz fıtrat

Tasvîr-i dünya hayat* tekmil serî-uz’zevâl !

Hep bu minvâl-i idrâk* göklerce sonsuz sanat

Te’vilsiz öz sünûhat* Rabbim belli söz-misâl !

İRFAN Sh. 100’den devam : ( … Kitap Zamanı / sh. 4: “… Genç Rilke,

1. bilgi ve görgüsünü artırmak , sanattan ne derece anladığını yakın bir

İşte tek mühlet dünya zaman önce tanımasına rağmen büyük bir aşkla bağlandığı Lou Andreas

Ömrüm şu an nabz-ı can ! Salome’ye kanıtlamak ister.Floransa yollarına düşen Rilke, her tecrübesini

Ne gerçek hikmet rüya sıcağı sıcağına kaydeder. Şairin bu gezi notları , Kâmuran Şipal’in incelikli

Gönlüm mahşer-i zaman ! çevirisiyle Floransa Günlüğü* adıyla yayımlandı. / … Ercan Yılmaz / …

2. Şair, gören insandır ( … ) Modern çağ mistiği ( … ) …” Not: Bu yazının

Belli herşey muammâ tamamını alıntılamak imkânım olsaydı , size de aynen okutmak isterdim.*

Özüm iç dilce ipham ! Sh. 5: “Heyy, burada bir romancı var! / Metin Savaş, edebiyat dünyasında

Benlik mahşer yolunda suskunluk suikastına maruz kalmış bir yazar. Kafka’nın Dönüşüm’ünü ,

Sözüm şiirsel ilham ! Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü , Umberto Eco’nun Gülün Adı’

3. nı , Peyami Safa’nın kimi romanlarını , Oğuz Atay’ın ironisini , Hasan Ali

Düşünmek kavramlarla Toptaş’ın romancılığını hatırlatan bir yazar olarak , edebiyatın merkezinde

Allah’tan nur ruh-u can ! dururken yazının taşrasına sürülmüş. / … Nihat Dağlı / … Büyük anlatının

Özgün mesaj tam ma’nâ içindeki omurgalar ( … ) Usta romancılarla akraba ( … ) …” Not: yine aynı!

Konuşan* konuşturan ! Sh. 6: ‘Merkez medya’ adında bir efsane / Zafer Özcan , Arz Ederim’de

4. ‘yandaş medya’ denilerek küçümsenen ve böylece gazeteciliğin yerli yerine

Nice mûcizatıyla oturması adına verilen çabalara hep yukarıdan bakan bir ‘merkez’in dönüşü

Vahy-i Hak Kur’an beyan ! münü anlatıyor. Kitap okura zengin bir malzeme ile 28 Şubat sürecini takip

-Nükte tehaddî (“…illâ…”) etme imkânı veriyor. / … A.Yavuz Altun / … Merkezin dönüşümü ( … )

Ayetler anlamıyla Tasfiye sezonu ( … ) …” Konuya merak duyanlara aynen şayan-ı tavsiye!

Anlamak lütf-u Rahman ! Sh. 8-10: (Yelda Eroğlu : -) Yazarın ezeli derdi / Edebiyat severler, yazar

5. ların parayla handan olmaktansa fakirlikten nalan olmasını tercih ederler.

Aklın açmazlarında Böylesi , dünyevi hazlara ve hırslara sırt çevirmiş yazar imgesine daha

Kalbin idrâk-i vicdan ! uygun düşer. Oysa yazarlar da modern dünyada yaşamayı becerebilen her

Aşkın* hakikatında insan gibi paranın kıymetini pekâla bilirler ya da acı acı öğrenirler. Türk ve

Vecd-i istiğrak* irfan ! dünya edebiyatında yazarın para ile olan ilişkisini inceledik. / … Müsriflik

(*) ya da pintilik … ( … ) Herkes para için yazar … ( … ) Bana zengin bir dul

Aşkın hakikatında bulun ! ( … ) Gelmiş geçmiş en hesapçı yazar olan Balzac terzisine olan

Kalbin idrâk-i vicdan ! borçlarını , romanlarında onu öve öve göklere çıkararak öder. Ünlü olmadan

Aklın açmazlarında önce sayısız takma isimle sayısız ucuz roman yazarak para kazanır. Yazdık

Ruh hissiyatım irfan ! larından kazandığı paraları inanılmaz ticari spekülasyonlarda yer. ( … )

Devamı : sh. 111-112 Bkz.

İNAT İFSAD ! wwwwwwwwwwwwwww

1.

İdrâk , Kur’an* sözünce içten mülhem mârifet;

Tek yol ölüm ötesi , “İslâm” salt teoloji !

Bilse , gerçek özünde bilinç*cehl-i mürekkeb;

Page 109: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

109

Net tarih hikâyesi , inkârcı mitoloji !

2.

İşte “Tevrat” tam sahte, “dört İncil” düzmece hep;

Pis papaz sermayesi , inadcı demagoji !

Sözde modern(!) düşünce, kör bencil süzme zillet;

Dünyacı tek gayesi , ifsadcı demokrasi !

(Bkz. Kur’an-ı Keriym ve Türkçe Meali , Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk , Yeni Boyut-İst. 1994 * Karma İndeks

“İsa” hk. sırasıyla üç işaret … ve birkaç âyet: 3*46 // 4*159 // 19*33 ve 4*157-8 Sûre-i Meryem 19*34. İşte

Meryem oğlu İsa budur! Hakkında kuşku ve çelişmeye düştükleri şeyin doğrusu bu sözdür. // 35. Bir oğul

edinmek Allah’a asla yaraşmaz. O’nun şanı yücedir. Bir iş ve oluşa karar verdi mi , ona sadece “Ol !” der ,

o hemen oluverir. // 36. Şüphesiz Allah , benim de Rabbimdir , sizin de Rabbinizdir.

O halde O‘na kulluk / ibadet edin. Dosdoğru yol budur. // 37. Kendi aralarından çıkan hizipler ihtilâfa düş

tüler. Büyük bir günün tanıklığından ötürü vay o inkârcıların hâline! // 38. Bize gelecekleri gün neler işite

cekler , neler görecekler. Fakat o zalimler bugün , açık bir sapıklık içindedirler. // 39. Sen onları , o hasret

günü ile ilgili olarak uyar. Çünkü onlar gaflet içindeyken , iman da etmemişken iş bitirilmiş olacaktır. //

40.Yeryüzüne ve üzerindekilere biz mirasçı olacağız , biz. Ve bize döndürülecekler. // …)

TAM MEAL

Benlik , gökboncuk* dizeler ;

Ruh hakikat , şiir hayâl !

Can ilk –son soluk* nefesler ;

Tek gönlüm tam iç dil meâl !

TEK GERÇEK

1. Türkçe Tefsir (*) oku-bak ,

2. “Hak Dini” İslâm ancak !

3. “Kur’an Dili” vahy-i Hak ,

4. (“lâ-raybe fîh”) hakikat !

(Bkz. Cilt 1 / sh. 200: “… biz ona inanırız ,

ta’mîkat-ı felsefesiyle uğraşmayı zait addederiz.”)

5. (Sh. 157-8: “Ey mütefekkir !” Ruh hicab ,

6. Tek “Kur’an Dili”-nce oku !

7. “Ne şek kalır ne ıstırap ,

8. Ne buhran kalır ne kuşku !”)

9. İrşad-ı Kur’an nur-u Hakk ,

10. Düşün nedir ruh-u lügat ?

11. İsbat-ı vicdan doğru bak ,

12. Gönlün “iç dil” yol bu sırat !

13. “elmâlûm*elmeçhûl” ancak ,

14. Ayn-ı hâl hayâl - hakikat !

15. “…kuvve-i hayat-ı idrâk”

16. Sonsuz yorumsuz sanihat !

Page 110: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

110

(Sh. 200-1: “Taaccüp bütün taaccüp ona ki ,

Allah’ın halkını görüp dururken …”)

17. Nasıl olmuş şu hayat ,

18. Ne hayret taaccübat ?!

19. Kalbim hâmûş şuûnat ,

20. Tabirat tefekkürat !

21. İşte öz “kitabullah”

22. Hikmet-i tekellümat !

23. Eşsiz söz “kelâmullah”

24. Hak belli güncel lügat !

25. Tam okumak kavramak kadar ,

(Kader idrâkimiz vehbiyat !

Tek vahy-i Hak Kur’an açıklar.)

26. Rabbim , mucize sanat fıtrat !

27. Anla da anlat ilk şart ,

28. Düşünerek konuşmak !

29. Emr-i (“Kün!”) künh-ü bizzat ,

30. Tek gerçek kudretullah !

31. İşte tek Kur’an-ca “mârifetullah”

32. Hakikat “din-i fıtrat” canlı mesaj;

33. Şuur ruh-u rüya , düşün tek Allah !

(Sh. 566-70: “AKIL … / hevaiyyat içinde iflâs …”

…………………………………………………...

“Vehm-ü hayâlin şi’rî edebiyatında

hiçbir hakikate intibakı olmıyan

ve bigayrihakkın ibda’ namı verilen

ve kuvvei vâhimenin gelip geçici

bir lâhzai kâzibesini okşıyarak

insanı bir ân için ve bir daha

tekerrür etmemek şartıyle çarpıb geçen

boş müeddâlarında bir zevk-ı teselli

aramağa alışmış olan ruhlar ,

Kur’an-ın bütün fıtrate mir’at olan

nazmı bediinde i’cazkâr bir yükseklik

*duyamazlarsa bunun sebebi(ni)

zevk-ı fıtrîlerinin ve akıllarının

hevaiyyat içinde iflâs etmiş

olmasında aramalıdırlar. Bu gibiler

*HAKK’ı hep acı diye telâkki etmiş

ve AKL’ı hakka vusûl için bir âlet*

tanıyacak yerde onu hakkı redd-ü ibtal ile

mağlûb edebilecek gaddar bir silâh gibi

kullanmak isteyen zalim müşriklerdir.

Filhakika: (“… / insanlardan kimi de …”)

Page 111: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

111

…………………

İşte benlik gizemi ,

Nice sinsi desise !

İçten sezinleyip de

Bil , iblis bile bilge ! (Sh. 364: Feyizler-8 / sh.18)

Şiirsel iç dil-ince

Edebiyat tuzak ki ,

İğfâl-i nefs söz düzme ! (Bkz. Feyizler-8 / sh.62-72)

Emr-i âyet düşün de

İflâs ifsâda düşme ! Sh. 108’den devam : ( … ) Hesap kitap adamı olarak yazar ( … )

İhlâs yoksa özünde Hisseler ve romanlar … ( … ) Roman daha çok para getirir ( … )

İflah etmez sözün de ! ‘Hiçbir zaman bu kadar sefil olmadım’ ( … ) Ey okur, haberin

var mı ? ( … ) Bütün bunlardan okurun haberi var mıdır peki ?

DÜŞÜN ! Ya da şöyle diyelim: Yazarın yoksulluğu , parasızlıkla imtihanı

Okurun ne kadar umurundadır ? Bizim zevk içinde, hülyalara dala

(“Re’s-ül’hikmeti mehafetüllah” (*) rak okuduğumuz harikulâde romanların kaçı acaba rahat ve huzur

Hikmetin başı Allah’tan korkmak !) lu bir yazarın elinden çıkmıştır ? Edebiyatla paranın ilişkisi aslında

sandığımızdan daha derin ve çetrefillidir. Parasızlık da para hırsı da

İnternet* ortamında sonuçta sadece niceliği değil , edebiyatın ‘kalite’sini etkileyebilmek

Açık kültür öz sohbet ! tedir. Bugün değişen bir şey var mıdır ? Eserleri çok satan ve iyi

Yaşamakça*çapında kazanan birkaç yazar dışında edebiyatçı milleti yine maişet motoru

Anlık düşün söz hikmet ! nu yürütebilmenin derdindedir. Balzac’ın zengin bir dul bulma rüya

sına kapılmayan kaç yazar sayabiliriz ? //

İŞTE YAŞAM ! Sh. 10: ( Şoreş Oruç: -) Kurmacanın kuytularında / Kurmaca

1. nasıl işler? adlı kitapta akademisyen ve deneme yazarı James Wood,

Önce yoktuk var-olduk Henry James’le başlayarak anlatı , dil , detay, karakter, diyalog ,

Yön aradık yol sorduk ! gelenek ve gerçekçilik gibi edebiyatın en önemli mefhumlarını yeni

2. den tanımlıyor. / … Romancı üç dille çalışır (…) Metin odaklı teori

Emr-i(“İkra’!”)okuduk ler ( … ) Not: tamamı yarım sayfa ve iki sütun bu yazıyı yine aynen

Kitabullah’ta bulduk ! derc-etmek gereğini hissettirici içerik gerçekten ilginç mi sizce de ?!

3. “… James Wood , Kurmaca nasıl işler ? (How Fiction Works?) adlı

Sustuk çok az konuştuk kitabında , “Birçok genç okurun ne kadar dikkatten yoksun olduğunu

İşte yaşam yolculuk ! görmeniz için edebiyat eğitimi vermeniz yeterlidir ” diyor ve dikkat

liliğin canlı emsali olduğunu da bizlere kanıtlıyor. Henry James’le

MAHŞER RUBAİSİ başlayarak kendi kanonu içinde yer alan yazarların edebiyatını

mercek altına alan Wood; anlatı , dil , detay, karakter, diyalog ,

Altımızda arz dünya sarsılıyor , gelenek ve gerçekçilik gibi edebiyatın en kallavi mefhumlarını

Üstümüzde gök sema kaynaşıyor ; yeniden tanımlıyor. Wood kendi yazma tecrübesini de peykesine

İşte büyük kıyamet korkunç gerçek , katıp Şikloski , Barthes ve Genette gibi formalist-yapısalcı teorisyen

Mahşer her son solukta yaklaşıyor ! lerden de ilham alıyor. Wood , teorik sorulara pratik cevaplar verme

ye; tekniği hayatla barıştırmaya çalışıyor. / Aktüel yazarlık tecrübesi

GİZEMLİ DİL* nin esinlediği , kurmacanın hem gerçek hem de yapma olabileceği

(*) teziyle karşı karşıyayız.Yazar, yapma olanın tekniğini teşrih ederken

İşte yol “hayat” tekmil edebiyatı edebiyat yapan detayları dolaşıma sokuyor. Detaylar bütünü

Ancak “kök” kalb-i selîm ! hakkındaki bir soruşturma , başka soruşturmalara da neden oluyor:

İçten duy “fıtrat” tek dil , Metnin bakış açısının izinin sürülmesine imkân tanıyan mecaz ve teş

Kaynak: Kur’an-ı Keriym ! bih kavramı; metinde kimin , nasıl konuştuğu hakkındaki karmaşası

1. bol anlatım teknikleri ( birinci şahıs, üçüncü şahıs, serbest dolaylı ve

Şiir-ruh*hakikat-dil bilinç akışlı anlatım ); metinde konuşanların metinle ilişkisini açığa

Söz zihinsel öz delil ! çıkaran anlatıcı şekilleri ( her şeyi gören ve bilen anlatıcı , güvenilir

Page 112: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

112

Nedir “levh-ı mahfuz” bil , anlatıcı , güvenilmez anlatıcı ); metnin gerçeğe en yakın öğesi olan

Gözler “gerçek” kör değil ! karakter tipolojisi ( düz karakter, karmaşık karakter ). / Romancı üç

2. dille çalışır / James Wood , bütün bu detaylar yekûnuyla dil üzerinden

Kalbim yürek gönlüm dil hesaplaşmaya çalışıyor. Wood’a göre, romancı her zaman üç dille

Hep “iç sızı” benliğim ! çalışmaktadır: Karakter-in dili , üslûbu ve tasavvuru; anlatıcı-nın ,

Yol ölüm ömrüm mehil , romancı-nın ve gündelik dil-in üslup ve tasavvuru ile kaynaşmaktadır.

Dış sızıntı şiirim ! Ortaya serilen detaylar toplamı , daima , “varlığın yuvası” olan dil-le

3. ilişki içindedir ve kurmaca-nın yapmalığı ya da gerçek (ci-)liği DİL

Şu benlik gizemli dil tarafından belirlenmektedir. Edebiyat ve hayat arasındaki manivela-yı

Işık evrensel şiir ! böylece tayin eden Wood , anlatıcı üzerine eğilmeye başlar. Kendi

Tek Rabbim mutlak “Kelîm” , mahremini ,‘sıfır derecesi’ni , kişiselliğini korumaya çalışan modernist

O Sonsuz Zat-en “Habîr !” üslupçuluğun babası olan Flaubert’le başlayan edebiyat sergüzeşti ,

4. kişisel bir Avrupa kanonunda , hiç kapanmayacakmışçasına dolanan

(“Bismillâh*…/ Rahman-Rahıym”) bir çember hüviyetine bürünür. / Flaubert’in ehemmiyeti , geniş zaman

(“el-Hamd*…/ Rabb-il’âlemiyn !”) ın hikâyesini kemaliyle kullanabilmesi ve tıpkı bir yazar gibi detaylara

Can “nabz-ı nefes” zikrim , meraklı olan avare kahraman tiplemesini yaratmasındandır. Avare

İç dil (“…li-llâh”) fıtrat-“Din !” kahraman , Wood’un teorik bagajının en önemli nesnesidir; ona göre,

5. avare karakter gerçek hakkında konuşmamızı sağlayan bir kurmaca

Ne güzel lâfz-ı fikrim paradoksu yaratır: Anlatıcının ya da yazarın casusu işlevini gören avare

Mûcize söz özgün dil ! kahraman , eşzamanlı olarak hem ‘gerçek’ -‘yaşayan’ bir yazar hem de

Evrensel lisan hissim , gerçekten bir yazar olmayan gibi görünür. / Wood , tıpkı , post-modern

Musikî “aşk” kök-stil ! duruş adı altında toplanabilecek ve başını Jameson’un çektiği “üst-

6. yorum” düşünürleri gibi; edebiyatın karşısına , muntazaman , konuşan

İçten hissiyat tekmil kişinin bilerek ya da bilmeyerek yanında getirdiği bir hayat tasavvurunu

Anlık insiyak bilgim ! dilini koyan teori geleneğini birçok bakımdan alt-eder. Ona göre, edebi

İşte giz “sanat” tek dil , yata böyle bakmak , aslında önceden belirlenmiş bir edebiyat tasavvuru

Mantık “Kelâm-ı Kadîm !” nu , metnin ve yazarın tasavvuruyla haksız yere çarpıştırmaktır. Wood;

7. anlatıcı şekilleri , karakter tipolojisi , gelenek tasavvurları , gerçekçilik

Hem (“Mâlik-i yevm-id’Diyn”) üslupları arasında yapılan ayrımın , daima , bir önbelirlenime ve seçime

Tam “Muhît” tek “Kahhar “-kim ? tabi olduğunu hatırlatır. / Metin odaklı teoriler / Derin olsa dahi bir şekil

Nur “Muhammed-ül’Emîn(*)” de gösterilebilecek yapıyı arayan yapısalcı tasavvur-un , metinde teknik

Örnek: Kur’an-ı Keriym ! ve formu kalkış noktası telakki eden formalist tasavvur-un (... sh. 128 )

(17*84. -De ki: “Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür.Yol-ca daha doğru giden’in kim olduğunu

Rabbiniz daha iyi bilir.”/ 85.Ve sana ruhtan sorarlar. -De ki:“Ruh ,Rabbimin emrindendir. Ve size, ilimden

sadece az birşey verilmiştir.”)

İŞ ŞİMDİ !

Anlamak zor mu zor “-şiir ” delice

Nefs-i can nefesi içten ne güzel !

Anlatmak kolay yol “iç dil” meşkince

Net beyan iş şimdi zaten evrensel !

1.

Hep bu aklımca aradım güzel dert

Öz yaşamakça can nabzım hem-dem meşk !

Tek şu kanımca anladım gündem mevt

Söz kavramakça anlatım net gerçek !

2.

Ne anladımsa anlattım kendimce

Page 113: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

113

Öz yaşamakça son nabzım tek dem mevt !

Yoğunlaştım da tam yazdım keyfimce

Söz zor ahmakça yol sandım meşk hem-dert !

3.

Anlamak kolay mı “iç dil” lügatçe

İçten can nefesi ilginç söz demek !

Anlatmak dolaylı “şiir” kök hece

Net beyan iş şimdi bilinç öz gerçek !

ŞOK-BİLİNÇ

Alınyazım yetmiş yılın izleri ,

Bilemedim nedir “ruh” iç çilesi ?!

Açık yazdım ney’miş şahsın nefesi ,

Yaşamakça şiir “şok-bilinç” sesi !

ARŞİVİM

Artık gündem değişti silik kaldı anılar ,

Tesellim tek geçmişim okunmayan yazılar !

Sanki yaşam belgesi ilginç kanıtlarım var ,

Arşivim dert birikim onulmayan acılar !

HAYAT VE SANAT

Şu dünya hayat

Düşün ne demek ?!

Gördün ya sanat

Gönlünce sevmek !

BİLGİ

Tafsîlat dünyalarca

Ulaşılmaz hepsi-ne ?!

Mâlûmat kitaplarda

Hiç doyulmaz bilgi-ye !

(Bkz. Kur’an-ı Keriym , Şems sûresi- 91*âyet: “ 7. Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene. // 8.

Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene andolsun ki , // 9. Benliği temizleyip arındıran

gerçekten kurtulmuştur. // 10. Onu kirletip örtense kayba uğramıştır.”)

(Bkz. İsrâ-17*70. “Andolsun biz, Adem-oğulları’nı onur ve üstünlükle donattık; onları karada ve denizde

binitlere yükledik. Onları , güzel ve temiz rızıklarla besledik.Ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün

kıldık./71.Gün olur,insan gruplarından herbirini kendi önderleriyle çağırırız.O gün kitabı kendisine sağdan

verilenler,kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaklar./ 72. Bu dünyada kör olan ,

âhirette de kördür. Yolca da adall -daha sapıktır o.” // 74. “Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık , and

olsun onlara birazcık meylediverecektin. / 75. İşte o zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli acılarını

tattırırdık.Ve bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın.” // 77. “Senden önce gönderdiğimiz resullerimize

uygulanan yasa da buydu. Sen bizim yol ve yasamızda değişme bulamazsın./ 78. Güneşin kaymasından /

Page 114: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

114

aşağı sarkmasından , gecenin kararmasına kadar namazı kıl. Sabah Kur’ân-ı(*)’nı da gözet. Çünkü sabah

okunan Kur’an tanıklarca izlenmektedir.” // 89. “Andolsun , biz bu Kur’an-da , insanlar için her örnekten

nicelerini sıraladık. Ama insanların çoğu inkârdan başka bir şeyde diretmediler.” // … ) Bkz. Müsbet İlim

Yönünden TEVRAT İNCİLLER ve KUR’AN ,Maurice Bucaille / Fransızcadan Çeviren: Doç. Dr.Mehmet

Ali Sönmez , Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları-239 (İlmî Eserler-34) Ankara-2001 / Tamamı 386 sayfa /

Ateistlere tavsiye!

İBLİS-İST’LER (!)

1.

İfrit dadaistler sürrealistler

Nihilistler ekzistansiyalistler !

Psiko-analiz* sözde bilimsel

İblis-“ist” sinsi isyan sinyal gizler !

2.

Süzme ateistler materyalistler

Vesveseler biliçsizce yol izler !

Belli korkak âciz-süje hâinler

Nice diller ilginç işte tam mahşer !

3.

Şer-şerir rahipler müsteşrik güçler (Bkz.Yaşayan Dünya Dinleri , Diyanet İş. Bşk.Yayınları: 680

Ahund Kabalistler masonik düşler ! “İlmî Eserler Serisi: 117” Ank. 2007 // Tamamı: 605 sayfa*)

Pis müfsid fikirler cümle şirk sözler

Tâğut satan-ist(*) kim Sabetayistler ?!

(*)Bkz. Efendi / Beyaz Türklerin Büyük Sırrı , Soner Yalçın , Doğan Kitapçılık AŞ. İst.-2004 “32. Baskı”

(“Onlar yüz yıl hep göz önünde oldular. Ama bir sırlarını hep saklı tuttular …”)

Not: Yakın tarihimizi iyi kavramak - doğru yorumlamak için olayların içyüzünü çözümlemek gerektiğini ,

işte bu kitabın içeriğindeki ilginç açıklamalar ışığında gerçekten şaşırtıcı boyutlarıyla anlayacak ve tam

gerçek roman üslûbundan zevk duyarak gayet kolay okuyacaksınız !

Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı / Efendi-2 : (“… bilmemek olur mu ? / Evet, dün olan bugün de devam

ediyor : Tasavvufun , aklın ve bilimin öğretisi olmadığı söyleminin kolaycılığına kaçarak ,kendi coğrafyamı

zın kültürünü tanımak istemiyoruz ! // Öyle ki , … / Acıdır , … // Türkiye aydını / akademisyeni ciddi olmak

ve artık olgunlaşmak zorundadır.”)

4.

Kör münkir cahiller tutsak görüşler

Filozof sefihler bohem kötümser !

Edepsiz şairler kaypak çözümler ,

Hepsi kof herifler gündem özümser !

5.

Popüler “idol”-ler oynak solistler

Nesebsiz hödükler medyatik tipler !

Kültürel şizofren aylak show-ist’ler

Gündemci büyükler (!) salma ipsizler !

6.

Ansiklopedistler manyak kerizler

Literatürel-dil* nice bilgiçler !

Belli senaristler kaynak bilgiler

İşte naturel bilinçte “izm”-ci’ler !

Page 115: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

115

7.

Sahte laikçiler susmaz ürerler ,

Hele bizimkiler hiç düşünmezler !

Ahmak kıblesizler elit güdükler ,

Tek Kâbe’yi bilmez Batı’ya döner !

HATTAT’CA HATA !

1.

“Tevekkel-ü Taalallah(!)”

Hatt-ı galât(*)meselâ !

(“Tevekkeltü alâ-llah”)

Tevekkülüm Allah’a !

2.

Modern yobaz anlamaz ,

Sözde hattat’ca(*)hatâ !

Kur’an-ca okuyamaz ,

Hat yazar halk ağzıyla !

DAHA ZOR !

Yeni harf yazarken sol ,

Okurken de daha zor !

Kur’an öğren kolay yol ,

Anlamsız söz olmaz, sor ! (Bkz. Sûre-i Hûd: 11*5. “Bilesiniz ki , … / … O kalblerin özünü bilendir.”

Dikkat!Tam doğru anlamak konusunda âyetleri sibak ve siyakınca okumak

HİKMET-İ İLHAM gerekir. Nitekim muhteviyatına nazaran işbu özgün nükte-i nükat değinme

1. mesaj şu düzensiz sözlerim meşk-i kalem muhtelif füyûzat-ı müdevvenat

Özümce bizzat meram tarz-ı sünûhatımca canlı ihsas-ı insiyak ve ifrat-ı iştiyak kitab-ı hâtıratım

(“Hamd* âlemler Rabbine!”) misâl-i mukadderatıma âyinedar ruh hayatıma mâkes “sözün değeri” iyi

Ezcümle “salât-selâm” den iyi içten bilinsin diyerek kalem-i kelâma azm-i sabrımla sarıldığım

İhtiram Muhammed(s.a)’e! müteheyyic can nabz-ı “iykan” ân-ı seyyâle serîuzzeval’e benzer ruhiyat

2. dem-i hissiyat tabirat-ı lisan noktacık karîha “hâl-i sahve” vecd-i irticalen

İlkten “kıymet-i kelâm” yazdığım şu YAŞAMAKÇA’nın özü ve özeti , işte (-Sadıkların Müşkilleri

Kur’an net tam mûcize ! nin Anahtarı , Müellifi: Selim Baba / Sadeleştiren: Ahmed Sadık Yivlik*)

İçten “hikmet-i ilhâm” İst.’da dolaylı nasip bir başkası eliyle aldım ve zevkle okuyunca anladım

Muhabbet Muhammed(s.a)’e! ki , hizmet diye elden dağıtılan bu fotokopi-broşür, ruh hâletime terceman

bir eser-i meşhûde’den nükte-i muhassala / 39 sayfacık kısaca özet-teksir !

MAHREM-İ ESRAR (*) Bir iktibas söz zaten nice enmûzec cümle-i ilham merâm-ı velâyet derûni

1. yet-i istirşad duygusal düşüncemizi icmâlen ne güzel lâtife-i ifade (Türkçe

Şu benlik korkunç gizem mizde denir-ya halk ağzı: “Ustam nerde, ben nerde!”) derinlik kavrayışına

Şok ürperti iç gözlem ! çağrılayan sırr-ı idrâk kök-gerçek* “künh-i nefs” SÖZ’e kıyasen nefes-i

İçten iç sonsuz sistem can anlamlı inşirah hemhâl lisan-ı mecaz zevk-i vicdan ne mahrem mesaj

Yol müphem bilinç görkem ! demekki! (Sh.19: “… bütün mevcudatın dış yüzü mahluktur, fakat içyüzü

2. Hak’tır, …”) Rabbimiz’den nefha-i ruh “huzûrullah” hakikatimiz zaman-ı

Ruh hakikat-i beden hâzıra anlık görüntünün gönül okyanusu sûreta dünya-hayat tam muammâ

Nice eczâ-i âlem ! mâhiyet-i ruhaniyet derûni ledünniyat tadınca “uhrevî endîşe” hâlet-i şuur

Hak beyyinat Rabbim’den da bunu anlamak cezbesi kimi irfan-ı tasavvuf “fıkh-ı vicdan” nur-i itikad

İşte (5*27-31)ebnâ-i Adem ! düstûr-u fıtrat din-i İslâm “muhkem mehaz” son nübüvvet’in eşsiz Kur’an

3. mûcizesi ki ,(“inne-diyne ınde-llâhi-l’İSLÂM”) muhabbet-i Muhammed(*)

İç-ten oyuk dürükken Aleyhisselâm mesajına candan müştak gönüllerin neşve-i mâneviyat diliyle

Page 116: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

116

Dış boyut hep bürüyen ! anlatmak isteğinden ibaret tarz-ı kadim* meşk-i şiir ruh-u şuurumca öznel

Fiziksel görünüşten lisan-ı tefekkür renk-âhenk “gölge-benlik” kavramlar kumkuması “iç dil”

Belli kimya-i beden ! tuvalinde titreşen nice mevecat teressüm-ü mülhemat denemesi ilcâatten

4. farksız sânihat! Demek isteriz ki , işbu özet risâle “Miftah-ı müşkilât-is’

Örnek hilkat-i beşer sâdikıyn ve Adâb-ü tariyk-il’vâsıliyn” niyet-i hizmet gereğince, en son

Hiç çözümsüz problem ! sayfa: 789’dan sonra , ayrıca aynen neşredilmek gayesine münasip ve de

Sonuçsuz teoriler muvafık görülmesi dileğiyle Yaşamakça’ya başlıbaşına eklemlenmiş ve

Zihinsel yorum mülhem ! bütünüyle şu “Özet Divan” nükte-i merâmımız da böylece özetlenmiş ya

5. da daha bir renklenmiş olsa , sanırım daha açık anlaşılır bu izahat ışığıyla

Bilgi bulgu görüşler vuzûh kazanır yazdıklarım. Ve yine sonradan okuduğum bazı kitaplar da

Hepsi insiyak gündem ! tutarlı düşünmeye yönlendirici içerikte değerince önemli: Bkz. (Eflatun ,

Tek kaynak kutsal sözler Apoloji / methiye ve Kriton / vazife; Mütercim: Semiha Cemal , 1. baskı

Ancak Kur’an tam muhkem ! -1932 ve 2. baskı: Yeni Zamanlar Yayınları-İst. 2005*)

6. 2.(Avram Ventura , kırk dilli kuş / denemeler, Gözlem Gazetecilik Basın

İlm-i mükâşefe’den ve Yayın A.Ş.-İst. 1995 / sh. 65: “Yol-yolculuk / Hiç farkında değiliz

Nefsen tezkiye öğren ! yolculuğun … / Peki , bu yolculuğun amacı nedir ? / … “Hakikat meyva

Mîrim , Ben’i bürüyen sı”-nı bulmak için …”) 3. (Türk Düşüncesi , İrfan Yayıncılık No. 137 /

Zulümat neyse öğret ! 1. Baskı: Mayıs-2007 ve 13. Baskı: Mayıs-2008 [email protected] /

7. Türk Düşünce Hareketi Merkez Heyeti tarafından hazırlanmıştır *Sh.7:

İlm-i ledün bilmezsen , Sözbaşı / … Sh.8: Tesbit edebildiğimiz en önemli gerçeklerden biri şu

Kendini eğitmezsen ; dur; maddî ve manevî bütün küreselci saldırıların hedefi , Türk Milleti’

Allah’tan istemezsen , nin geleceği demek olan gençlerimizdir.( … ) Sh. 9: Bu kitap öncelikle

Ne anlar ruh hikmet’ten ? Türk gençliği için hazırlanmıştır. Ayrıca nerede Türk varsa ona hitap et

8. mektedir. // 14 -15: Gerçek ve hakikat / İnsan gerçeği aramalı , hakikate

Herkes sezinler içten yönelmelidir. Gerçek ve hakikat farklı mıdır ? ( … ) // Not: Tamamı-160

Emmâre: bohem zaten ! sayfa. Aynen alıntı olanaksızsa söz asıl kaynaktan okunmalı. Nitekim; //

Levvâme: eleştiren “Bir esasa dayanmadan söz söyleyen , hiçbir şey söylememiş demektir.

Mutmainne: huzur-dem ! Kur’an-ı Keriym , tekrar-tekrar ve ısrarla bizden , kâinatın , tarihin , insa

9. nın ve toplumların araştırılmasını ister ve bizi bunları anlamaya yönlendi

Mülheme: ilham gelen rir.”) 4. (Seyit Kemal Karaalioğlu , Resimli Türk Edebiyatçılar Sözlüğü /

Râzıye: tevekkül-dem ! 2.basım* İnkılap ve Aka -İst.1982 / sh.113: Beyatlı ,Yahya Kemal (1884

Merdıyye: eşey hemdem -1958) Millî edebiyatımızın en büyük şairi. ( … ); modern Türk şiir dili

Sâliha: sâfi erdem ! nin yolunu açanların başında gelir. Şiirimize Batılı anlayışla ilk çeki-dü

10. zen veren odur. Günlük yaşantının dışına çıkar; tarihimizin kahramanlık

Son mertebe hasseten larına , duygunun sonsuzluklarına uzanır. Divan şiirimizle yeni şiir ara

Tek “Kâmil İnsan” nefsen ! sındaki köprüyü tek başına kurarken; ilk defa , şiirde bilinçli duygulan

O “Nur-u Muhammed(s.a)” hem; manın mimarlığını yapar; Paris’te okuduğu yıllarda , derslerini dikkatle

Hep bütün gizem mahrem ! izlediği ünlü Fransız tarihçisi Albert Sorel (1842-1906*)’in: “Dünyada

11. henüz keşfedilmemiş iki şey vardır : coğrafyada kutup ve tarihte Türk-

Mi’rac-la şereflenen lük!” sözü onun hayatını şiddetle etkiler. O günden sonra kendini Türk

Ancak Resûl-ü Ekrem ! uygarlık tarihi’ni incelemeye verir. ( … )” Not: Devamı da tamamıyla

Müstesna örnek zaten okunmalı vesselâm ! )

Mahrem-i esrâr (f-a’lem ! xxxxxxxxxxxxxxxx

(Bkz. Osmanlıca-Türkçe “İslamî-İlmî-Edebî-Felsefi” Yeni Lügat, Abdullah Yeğin , Hizmet Vakfı Yayın

ları-İst. 1991/ sh. 265: “İ’lem (İlim / Bilmek* masdarından emirdir.) Arapça / “Bil !” manasına.” // Ayrıca

tekrar hatırlatmak istiyorum ki , işte bu “Yeni Lügat” (ve bunun yanında ,T.D.K.Yayınları “sayı: 175” Türkçe

Sözlük* ile, bir de -Ferit Develioğlu ve başkaca Ansiklopedik Sözlük’ler bir yana) M. Nihat Özön ,“Büyük

Osmanlıca-Türkçe Sözlük”, İnkılap ve Aka Kitabevi-İst. 1952 -1965 “4. basım” muhtevâlı kaynaklar varsa

kitaplığında daima açıp bak , kelimelerin kök ve türevlerine göre değişen anlamlarına ilişkin nice enteresan

Page 117: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

117

kavramlar ve bunlara uygun bazı örnek metinlerle açıklamalar gayet tatlı ve çok güzel kavratıcı ,Türkçe’nin

etimolojik derinliğinden ve tarihsel zenginliğinden hoşlanmayı sevdirecek konular arasında ya da edebiyat /

toplumsal duygu muhassalası düşünce ve eylemlerin folklorik kültür dünyasında yaşamakça uygarlaşmak

gereği bireysel kişilik geliştirmenin epistomolojik kökeni “bilgilenme metodu” bakımından her bir sözcük -

kavram’ın nasıl bir değer “kıymet hükmü / özgün nükte” belirttiğini içten anlayacaksın. Nitekim kimi değin

melerimde özellikle önemini vurgulamak için sözkonusu kaynaklardan alıntılarla açıkladığım bazı örnek

kelimeleri yine anımsatmak istiyorum ; meselâ: “Akl*(Akıl) … Akl-ı bâliğ , Akl-ı evvel , Akl-ı küll , Akl-ı

meaş , Akl-ı mead , Akl-ı matbu’ , Akl-ı mesmu’ , Akl-ı selim / Hiss-i selîm , (…); İlm*(İlim) … İlmî , İlm-i

âdâb, İlm-i bedi’, İlm-i beyân , İlm-i cifir , İlm-i fiten , İlm-i hadis / İlm-i rivâyet, ahbâr, âsâr; İlm-i hâl , İlm-i

hey’et, İlm-i hurûf , İlm-i ictimaî , İlm-i kelâm / Usûl-üd’din; İlm-i kıraat, İlm-i ledün , İlm-i tabakât-ül’arz,

İlm-i nücûm / tencim ve ahkâm-ı nücûm; İlm-i tevhid,İlm-i usûl / Usûl-ü fıkıh veya Usûl-ü şeri’at ve Hikmet-i

teşriiye; İlmiye (…); Âlem … Alem-i asgar, Alem-i ekber,Alem-i berzah ,Alem-i ceberût, Alem-i emir,

Alem-i esbâb, Alem-i ervâh , Alem-i fâni , Alem-i gayb, Alem-i hâb / mânâ , misal , nevm; Alem-i mâna ,

Alem-i melekût , Alem-i misâl , Alem-i süfli , Alem-i şehâdet / Alem-şümûl , Alemeyn (…); Alim , Alîm (-

Allah), Alim-Allah: Allah bilir (-meâlinde yemin.); Muhammed (…); Din: Ceza , ivaz (karşılık , bedel). /

İslâm , şeri’at, millet. / Âdet , hâl , siyaset. / Hesab. / Kahr , galebe istilâ. / Mâlik olmak. Aziz olmak. İtaat

etme. / Verâ , takvâ. Mâsiyet ve ikrah , hizmet. / Hüküm , kazâ ve ihsân. / Bir şeyi âdet eylemek , de’b: (bir

işde devam ve iltizamla emek çekip çalışmak. Âdet, usûl , tarz , kaide. / Şân. Emir. Kâr. / Tardeylemek.); Sîret

ve tarikat(-yol); Tedbir ve tevhid. / Melik , mülk. / Birisini hoşlanmadığı şey’e sevketmek. / Istılah (-terim)

anlamı: Allah ile kul ve kullar arasındaki münasebetleri tanzim eden nizam. / İman ve amel mevzûu olarak

insanlara Cenab-ı Hak tarafından teklif olunan Hak ve Hakikat kanunları’nın hey’et-i mecmuâsıdır. / Cenab-ı

Hakk’ın dergâh-ı ulûhiyetine kulluk edâsına vesîle ve medâr olan ibâdet. / “yevm-id’din” // Diyânet:

Dindarlık. Dinin hükümlerine riâyet ve muktezâsınca amel etmek. Din emirlerinin hüsn-ü ihtiyâr ile tatbîki.

Din işleri.”// ve tam lügatınca anlamak için mutlaka doğru manada anlam kapsamıyla öğrenelim.

Öğren ve bil , işte; “Dil: Lisan , zeban. Ağızdaki tad alma duygusu ve konuşma uzvu./ İnsanların konuştukları

lehçelerin her birisi. Lügat. (…) // Dil: (Farsça) Gönül , kalb, niyet. / Cesâret , yürek.” // Bkz. Büyük Sözlük /

“Dil: (…) Dil-i pâk (temiz gönül); Dil-i şeb (yarı gece); Ehl-i dil (Tanrı adamı); (… / “Hemîşe fikr-i muhabbet

dilimdedir mezkûr.” – Fuzuli*) Ve daha pek çok örnek !

HAKİKAT

Daha nice günler hem nereye dek ,

Dost yolunda şu post sürüklenecek ?!

Tek Rabbim’den medet tam mahşere ruh ,

Hakikat “heme (z-)ost” düşündürecek !

(Bkz. Osmanlıca-Türkçe Yeni Lûgat / “Heme ust(ost): Hepsi O’dur.”

“Heme ez ost(ust): Hepsi de O’ndan-dır.”)

(Serâb: Şaşkın hâle gelme. Çorak yerlerde, çölde sıcak ve ışığın tesiriyle ilerde, yakında veya ufukta su ,

yeşillik var gibi görünme hadisesi./ “Ey serâb-ı gurûru şerâb-ı tahûr zanneden hod-furuş nefsim! Hikmet

hayr-ı kesir olduğunu işittin. Fakat yanlış yola gitmiştin. Şu kitab-ı kâinatın hikmetini meânîsinde aramadın.

Gittin nukûşunda taharri ettin.” M.N.) Bkz./ … eklenen kelimeler: “Heme Ust*-değil; Heme ez-Ust* ( … )”

(Mahrem-i esrâr: Gizli sırlara vakıf olan çok yakın kim-se / Gizli sır söyleyen kim-se ?!)

EMRAZ-I HALİM

1.

Serâb-ı hayatımca

Tek şu dem cannefesim !

Page 118: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

118

Zamanı yaşadım da

Diyemem bilemedim !

2.

Berbat rahatsızım da

Doktorlara göründüm !

Normal aklım başımda

Aslında çok üşüttüm !

3.

Zaten beden hep hasta

İşte emrâz-ı hâlim !

Dert derûniyet ruhta

Böyle düşüncelerim !

4.

Gerçek köken aklımca

Ruh özüm beden sözüm !

Demek içten aşkımca

Öz bilinç söz görüntüm !

(Bkz. Kur’an-ı Keriym : 84*6. “Ey insan ! Sen , Rabbine varmak için çok didinecek , sonunda O’na

kavuşacaksın.”)

(Bkz. Hadis Ansiklopedisi , 1. cilt / sh. 33 : “Ebu Hüreyre (r.a) hazretleri anlatıyor : Hz. Peygamber (s.a)

buyurdular ki: “Sizden biri içiyle dışıyla Müslüman olursa , yaptığı herbir hayır en az on mislinden yediyüz

misline kadar sevabıyla yazılır.İşlediği her bir günah da sâdece misliyle yazılır.Bu hâl ,Allah’a kavuşuncaya

dek böyle devam eder.”)

(Bkz.Kaside-i Bürde,Muhammed b. Said el-Bûsirî / Şârih Abidin Paşa’dan sadeleştiren: Ömer Faruk Harman,

Gençlik Basımevi -İst.1977/sh. 43-50: Beyit-34.“Şimdiye dek geçen beyitlerde anlatmaya çalıştığım o mânevi

yat güneşi , sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed’dir ki; iki cihanın ,insanlık ve cin âleminin ,arap ve arap olma

yan bütün milletlerin efendisidir. / 35. Kâinatın medâr-ı iftihârı olan Peygamberimiz; iyilikleri emredici , kötü

lükleri ise nehyedicidir. Hiç kimse, O’nun “Evet ve Hayır!” diye ifâde ettiği emir ve nehiylerinde, ondan daha

isâbetli olamaz. / 36.O, öyle bir peygamber ve Allah’ın sevgili kuludur ki; karşılaşılan her tür tehlike ve korku

lu hâllerde onun şefâatı umulur-istenir.” / Açıklaması: İnsanın aklı ve zekâsı ne kadar parlak , bunlarla ileride

kazanacağı mutluluk ne kadar büyük ise, dünyada ve muhtemelen âhiretteki tehlike ve zorluklar da o nisbette

çok , özellikle de gafiller için korkunçtur. Nefsin , şeytanın ve şeytan ruhlu insanların kötülük ve hileleri sebe

biyle, insanoğlunun attığı her adımında bir gizli tuzak olduğunu düşünmek yanlış olmaz.// İnsanın,dünyada en

parlak meş’alesi kabul edilen zekâsı; geleceğin esrarını çözmekten,içine düştüğü karmaşık meseleleri anlamak

tan âcizdir. Felâketlerin korkunç tuzağına düşmemek , her iki cihanda da kurtuluşa erebilmek için en büyük

çâre,ilâhî kanunları benimseyip tatbik etmek ve Peygamber’in şefaatını ummaktır. İz’an ve insaf sahibi bir

kimse, Kur’an-ı Keriym’in her hangi bir sayfasını açıp okusa ve okuduğu ile amel etse; behemehal , kederler

den arınıp huzura kavuşur.” / Kaside-i Bürde (toplam:161 beyit) tamamen okunmalı.Ancak daha başlarken şu

birkaç beyit bile onun nüktelerini ve edebî değerini incelikleriyle belirtici nitelikte: 10-12, 18 ve 21-22, 26-28,

33-34 ve de 45, 49-50 … // Örnek: “18. Nefis, süt emen çocuk gibidir.Eğer çocuğu sütten kesmez de öyle bıra

kırsan ,delikanlı da olsa süt emmek ister. Ama vakti gelince sütten kesersen o da artık bu alışkanlığı bırakır. /

21. Nefs-i emmâre, insana nice öldürücü lezzetleri güzel göstermiştir. Çünkü zehir, altın tas içinde sunulur.”)

ŞİİR VE YAŞAM

1.

Bence şiir hoş bir dil ,

İçten söz sezinlemek ;

Page 119: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

119

Kendi özünce(86*5)bilmek !

2.

Zaten yaşam boş değil ,

Azgın nefsi gem’lemek ;

Kör benliği(87*14)eğitmek !

YOL ARAYIŞ

İçten iç özümce derinleştikçe

Sanki okyanusta dalgıç gibiyim !

Öz benlik gönlümce ledünleştikçe

Rabbim sonsuz yol arayış şiirim !

(Bkz. Fâtiha-i Kur’an: 1*1. “Bis-mil-lâ-hir-rah-mâ-nir-ra-hıym* / Rahman-Rahıym Allah’ın adıyla …”)

Açılış ve Başlangıç anlamında sanki ilk-önsöz“sûre-i Fâtiha” ile söze giriş yaparak başlayan net “tek gerekçe”

özünü de hemen daha ilk harf-i hece “nükte-i nokta” anlamlı (ilk-B ve de hem ikinci hem de en son-S: “BeS”)

ses vurgusu bakımından açıklayan Kur’an-ı Keriym’in “infisâl-i suver” sırrınca (tek istisnâ: mânâ akışında

siyâk-ı Enfâl’e merbût Tevbe/ “Berâe”-ye devam !) her sûre başında ve her türlü tilâvet-kırâat temessükâtında

bu ilk âyet-i “Besmele” hem mûciz söz hem nur-mefhum mûcize. Bütün âyetlerin toplam meâlini içeren ve

özetleyen ne tatlı, ne güzel ve ne kolay bir lâfz-ı mücmel, lisan-ı niyaz, “sehl-i mümteni’(*)” ifâde-i ifhâm!

Medâr-ı ilticâ’ âyetler ruhunca açık konuşmaya alışık ve maalesef duyarsız mizâc çok bozuk kalb-i ruh hükm-

ü Dîn’en hasta (2*10. “Fî-gulûbihim meraz…”) zavallı şom ağızlar da* gayet yılışık(!) ki ,Kitâb-ullâh’a saygı

sızca “alelâde söz” zannıyla mâlûmatsız-züppelik güya avam-ı halk arasında “aydın-lık(!)” gururu “modern-

lik* kuruntusu şu “güncel dil”-lügatımız (Bkz. Türkçe Sözlük’te “Allah” yahut “Tanrı”/ ıstılah “terim, bilim

sözü”) kutsallara kayıtsız bazı lâkaydî-idrâk kusurlarına karşılık açık“kavram meâli” işte tek kaynak Kur’an*

nice nazm-ı beyyinât !

Bkz.Yeni Lügat: “lâfzullâh-Allah*lâfzı”(Bu kelime Kur’an-ı Kerîm’de 2806 defa zikredilmiştir. Bu lâfız

bütün“sıfât-ı kemâliye”-yi tazammun eden bir sadeftir./ Mek.) Hakikat tek Hakk’a tam tevekkülle teslimiyet!

Doğrulamak için bu sayısal bilgiyi bir de kendimce etüd ettim. Sonuç çok ilginç çıktı ortaya. Daha baştan

netice hakkında önsezi uyanmıştı içimde.Nitekim şu yöntem böyle esprili bir sonuç gösterince hayret duydum

ve mutmain oldum gerçekten. İşte enteresan nükte-i netice: (Bkz. el-Mu’cem-ül’Müfehres , M. Fuad Abdül

baki / “E-L-H” müştekatı / Cem’an: (2849) Ancak her “ilâh” kelimesi “Allah” hk. olmayabilir meâlen bazı

âyetler de. Bunu ayrıca araştırmak gerekiyor. // Bkz. Elmalılı Tefsiri , Hak Dini Kur’an Dili , cilt-1 / sh.16:

İzahatı dikkate alarak “Bismillâh…” hk. mezhep görüşleri dışında gerek Fatiha’nın ve gerekse sûrelerin başın

da müstakillen/ başlıbaşına âyet telakki edip de sayarsak ,gayet tabii ki Berâe hariç şu neticeye ulaşmaktayız:

(2849 + 1 + 112 “Fatiha ve diğer sûreler ilâve” = 2962* ki , bunun “nükte-i icmâl” rakamsal toplamı da: 19*//

Kur’an matematiğince “- sadece bir (1) ve kendinden başka hiçbir sayı ile bölünemeyen -” temel asal sayı !)

DİNLE , RUHUM !

Gece-gündüz sanki şu an

Şiir duygum öz nabz-ı can !

Dinle henüz vahy-i Kur’an

İç dil ruhum söz nazmından !

Hurûf-u “Besmele” lâfzıyla “dokuz ses” ve hattıyla “on nev’i harf-i hecâiyye” yahut toplam tâdâtıyla bazıla

rınca “ondokuz” asal sayı*(Kur’an matematiği) şifre*-elfâz “sayısal bütünlük” kelime hecelerinden ibarettir.

Şöyle ki: ilk şart tam saygıyla “anlamak için” cankulağı-iştiyak duygusu uyanık “kalb-i selîm” mesajına aklı

da açık kavrayışı da yatkın “inançlı içtenlik” kıvamınca âşina ruhiyatta “dinlemek” kesin “farz” ya da şuurlu

Page 120: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

120

arzuyla“okuma-yazma” öğrenmek gerçekten en temel emr-i âyet ve teşvîk-i “sünnet-i Nebevî(*)” iken , ilkin

Nazm-ı Celîl*lisan-ı Kur’an ancak “Arabca olsa da Rab’ca (*)” aslına uygun okunmalı! Nitekim meâlinden

nasiplenmek için nazmınca âhenk güzelliğinden meşk-i feyz zevkine ermek ve aynen ezberlemek gerekir.

Soralım şimdi içten duymak gibi ilham meşkimizce “her bir harf-i Kur’an zaten canlı” iken nice “eşsiz mûci

ze” esprisine göre düşünürsek gerçekten her lafz-ı harf veya âyetlere mütedair rakamların dili ve sayıların

te’vil-letâifi de bir şifre midir ?

(*) Bkz. Avrupa ve Kur’an “Avrupa’da Kur’an Araştırmaları ve Çevirileri üzerine bir İnceleme” – Dr.

Hüseyin Yaşar , Tibyan Yayıncılık-İzmir 2002 (Tamamı : 396 sayfa) Önsöz’ün ilk cümlesi bile eserin muh

teviyat değerini belirtmesi itibariyle enteresan ayrıntılarla çok çaplı bir konuya yaklaşım merakı uyandırıp

bunun hakkını ya da haklı cevabını vermeyi titiz araştırmalarıyla başarmış şümûlünce gerçekten farklı bir

çalışma mahiyetinde derinlik ve eleştirici-irdeleyici incelemelerin biyografik bibliyografya zenginliğini de

gösteren böylesi iddiasız-mütevazilik karakteri bakımından başlıbaşına bütünüyle sevdiğim-beğendiğim ve

zevkle okuyabildiğim müstesna başarısından dolayı içten takdir-tebrik kanaatimi işte tek cümle beyanım

yetersiz de olsa açıklamak istiyor ve bu konuya ilgi-merak duyanlara rahatça tavsiye ediyorum muhterem

müellifine sevgi-saygılarımla. –H.K.// Sh.9:“Avrupa ve Kur’an ,dünyanın iki büyük dininin onbeş yüzyıl

içersinde karşılıklı ilişkilerinin iki kelimelik adıdır. Ancak Avrupa ile Kur’ân-ın arasındaki tarihi ilişki hiç

bitmediği gibi daha da yoğunlaşarak artacağa benzemektedir. (… ) Sh. 10-11: Batı , Müslüman toplumları

nın medeniyet, heyecan ve hayat kaynağının Kur’an olduğunu Haçlı seferleri zamanında keşfetmiştir. Doğu

ya toptan savaş anlamına gelen mezkûr seferlerin sadece fiziki araçlarla kazanılamayacağını anlayan Katolik

Kilisesi , Kur’ân-ı Latince’ye çevirip Haçlı demagoglarına göndermiş, Müslümanlardan kurtulmanın yolu

onları Hıristiyanlaştırma olacağını düşünerek ilk defa misyonerlik kurumlarını oluşturmuştur. Bütün bunlara

rağmen İslâm’ın Batı’ya olan ilgisi önlenememiştir. İstanbul’un fethiyle Hıristiyanlığın İslâm’ı alt-etme umut

ları sönmüş, İslâm’la uzlaşma fikri ortaya atılmışsa da , başarılı olunamamıştır. / Onaltıncı yüzyıldaki Protes

tanlık hareketi Kur’ân-a farklı bir ilgi uyandırmasına rağmen , Batı , Türk egemenliğinin kaynağının Kur’an

olduğunu bildiğinden , özellikle hücûmunu Kur’ân-a yöneltmiştir. Bunun için kullandıkları en önemli kaynak

da ilk Latince Kur’an tercümesi* olmuştur. ( … )

Sh. 206-7: Annamarie Schimmel’in Hz. Peygamber’e ve Kur’ân-a bakışı ,diğer oryantalistlere göre önem

li ölçüde olumlu farklılıklar gösterdiğinden , girişte yazdığı görüşlerinden sıkça alıntılar yapmak istiyoruz.

Türkiye’de yaşadığı bir hatırası ile söze başlayan Schimmel*şunları söylemektedir :“1955 yılında Ankara

İlâhiyat Fakültesi’nde öğrencilerle Kur’an-ı Kerim hocaları arasında şöyle bir olay geçti. Öğrenciler kıraat

taki bazı değişiklerin (ilm-i vücûh*) Arapça gramerine uymadığını söyleyince, hoca kızarak bağırdı: “Ama

Kur’an Arapça değil ki ; O, Allah’ın sözü , siz onu nasıl Arapça grameriyle ölçmeyi düşünüyorsunuz ?” /

Bu tartışma sahnesini nakleden Schimmel devamla: “Bu küçük olay Kur’ân-ın aslının doğa-üstü olduğunu,

onun hatâsız olduğuna Müslümanların nasıl inandığını göstermektedir. Müslüman bu Kur’ân-ı okumak ,

anlamak , yazmak istiyor , ama böyle inanıyor.” diyerek Müslümanların Kur’an konusundaki inançlarını

belirledikten sonra konuya bir soru ile girmektedir : “Kur’an böyle bir etkiye nasıl ulaştı ?” Bu soruya cevap

olarak; Kur’an ,çeşitli ilkel şirklerin içinde büyüyen Mekkeli Muhammed’e Hira dağındaki mağarada içine

doğan bir ses olarak gelmişti. ( … )” Bkz. Schimmel* hk. hem devamına hem de / sh. 247 “dipnot: 596” (!)

HOŞ ŞİFRE-İŞARET Mİ İŞBU MİSAL* SAYISAL LETÂİF-İ KUR’AN ?!

Kur’an âyetlerinin toplam sayısı işte şu hesap bilgilere göre acaba sinn-i beşeriyete işaret mi ? Nitekim bilgi

sayar’da acemilikle belki hafıza kaydını bilemediğim ya da unutuverdiğim için kaybettiğimi belirttiğim bazı

sayfalarda bu konu da ayrıca daha etraflıca yorumlanmıştı bilâhare hatırladığım kadarıyla. (Bkz. Açıklamalı

İbadet Rehberi , Seyfettin Yazıcı , T. Diyanet Vakfı Yayınları / 80 , Ank. 1991, Sh. 22: “İlk peygamber Hz.

Adem , son peygamber bizim peygamberimiz Hz. Muhammed(a.s)’dir. Bu ikisinin arasında birçok peygamber

gelmiştir. Bunlardan yirmibeş tanesinin ismi Kur’an-ı Kerim’de geçmektedir. Ancak peygamberlerin sayısı

çok daha fazladır. Biz , müslüman olarak; Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen peygamberler ile birlikte sayılarını

Allah’ın bildiği diğer bütün peygamberlere hiçbir ayırım yapmadan inanırız. Ancak bizim peygamberimiz

Page 121: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

121

Hz. Muhammed(s.a)’in diğer peygamberler arasında üstün bir yeri ve özellikleri vardır. ( … )” / Bütünüyle

gözden geçiren herkes sırasıyla âyetlere bakar ve meâllerince anlarsa bu konuda (Bkz. Kur’ân-ı Kerîm

Açıklamalı Meâli , T.Diyanet Vakfı Y. “Heyet” Ank.-2005 / İndeks ve dipnot-açıklamalar gerçekten çok

güzel yararlı aydınlatıcı; ayrıca “cep kitabı” boyutta yanımızda taşımak için de pek uygun olması bakımından

şayan-ı tavsiye!) ancak Kur’an nuruyla aydınlanır ruh-u şuur, Rabbimiz’in inâyet-i hidâyetinden “nükte elfâz”

sözün değerince de özünde meknûz “zımn-i kelâm” mûcize-espri’yi idrâk etmiş olacak kendince esasında !

Bkz. sibâk-ı âyet (19*58.) siyâkınca daha açık kavrayışlara yol arayan herkes zevkle okusun da anlasın nite

kim mühim pek çok konularıyla tam meâl-ruhuna uygun nice güzel “tarz-ı kadim” Türkçemizi sevdirecek

üslûpta tarihimize ışık tutan nâdide-âbide bir eser-i nümûne belli işte: “Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ ,

Ahmed Cevdet Paşa , Bedir Yayınevi-İst. (1386)1966 , Cilt 1 / Sh. 17-51: “ … Âdem , çok ağladı ve Cenab-ı

Hakka yalvardı. Nihayet … tevbesini kabul buyurdu. Ve “ …” diye vahiy gönderdi.

1. Adem Aleyhisselâm dahi oraya gidip Havva Aleyhisselâm ile buluştu. Ondan sonra sâir nâs , onlardan

üredi ve nice kavimler ve sınıf sınıf insanlar türedi. / Şeytan’ın dahi zürriyeti çoğaldı ve Adem’in evlâd ve

ahfâdını azdırmak ile meşgul oldu. (Bkz. Kur’ân-ı Kerîm Açıklamalı Meâli / sh. 7: Bakara , 30-37: dipnot-1.

Halife, vekil ve temsilci demektir. Allah , yeryüzünde iradesini temsil etmek üzere insanı yaratmış, orada ilahi

hükümranlığı gerçekleştirme görevini de ona vermiştir. / 2. Bundan sonra Hz.Âdem ve nesli , aslı cinlerden

olup sonra şeytanların başı olan İblis ve nesline uyup uymamakta sınanacaklardır. / 3. Hz.Âdem’in Rabbinden

aldığı ilhamlar hakkında çeşitli yorumlar yapılmıştır.Bu ilhamlar, onu ikaz ve irşat mahiyetinde tavsiyelerdir.

İbn-i Mes’ûd-a göre, namazlara başlarken okuduğumuz“Sübhâneke” Hz.Âdem tarafından o zaman söylenmiş

bir tesbih ve duâdır.)

2. Hazret-i Adem’in vefatından sonra peygamberlik oğlu Şit aleyhisselâm’a geldi ve cânib-i Haktan (Hak

tarafından) ona elli suhuf nâzil oldu. Kâbe’yi iptida taştan bina eden odur. (Bkz. Kur’an-ı Kerim Açıklamalı

Meali , T. Diyanet Vakfı Y. / 86-F “heyet” / sh.20: “Bakara , 127. âyet hk. Dipnot-2 / Açıklaması: Kâbe’nin

yapılışı hakkındaki rivayetlere göre, Hz. Âdem ile Havva cennetten çıkarıldıkları vakit yeryüzünde Arafat’ta*

buluşurlar , beraberce batıya doğru yürürler. Kâbe’nin bulunduğu yere gelirler. Bu esnada Âdem , bu buluşma

ya şükür olmak üzere Rabbine ibadet etmek ister ve cennette iken , etrafında tavaf ederek ibadet ettiği nurdan

sütûnun tekrar kendisine verilmesini diler. İşte o nurdan sütun orada tecelli eder ve Hz. Âdem , onun etrafında

tavaf ederek Allah’a ibadet eder. Bu nurdan sütun Hz. Şit zamanında kaybolur , yerinde siyah bir taş kalır. Bu

nun üzerine Hz.Şit onun yerine taştan onun gibi dörtköşe bina yapar ve o siyah taşı binanın bir köşesine yerleş

tirir. İşte bugün Hacer-i Esved* diye bilinen siyah taş odur. Sonra Nuh tufanında bu bina kumlar altında uzun

ca bir süre gizli kalır. Hz. İbrahim , Allah’ın emriyle Kâbe’nin bulunduğu yere gider , oğlu İsmail’i annesiyle

birlikte orada iskân eder. Sonra İsmail ile beraber Kâbe’nin bulunduğu yeri kazar. Hz. Şit tarafından yapılan

binanın temellerini bulur ve o temellerin üzerine bugün mevcut olan Kâbe’yi inşa eder. Ayette “Beytullah’ın

temellerini yükseltiyor *-” cümlesi bunu ifade eder.) Not: Eserde Zülkifl’den bahis yok diye, yerine yazdım.*

3. Hazret-i Şit’ten sonra peygamberlik İdris aleyhisselâm’a geldi ve ona dahi otuz suhuf nâzil oldu. ( … )

4. (sh.18) Hazret-i İdris göğe çekildikten sonra , Adem oğulları doğru yoldan ayrıldılar ve putlara tapar ol

dular. Cenab-ı Hak , onlara Nûh aleyhisselâm’ı gönderdi. ( … ) Tûfan her tarafı kapladı. Su , dağları aştı.

Yer yüzündeki insanlar ve hayvanlar hep telef oldu. ( … ) Âlem , bir başka âlem oldu. / Ondan sonra nâs ,

Hazret-i Nûh’un üç oğlundan üredi. Onun için Nûh Aleyhisselâm’a ikinci Âdem* denildi. ( … )

5. (sh. 19) … Hûd aleyhisselâm’ı gönderdi. / … onları şiddetli rüzgâr ile helâk … / … iman edenler

bir yere çekilip kurtuldu.

6. Âd kavminden sonra … Semûd kavmi zuhur eyledi. ( … ) Cenab-ı Hak , onlara Sâlih Aleyhisselâm’ı

gönderdi. ( … ) Nihayet gökten bir sayha (kuvvetli ses) geldi , cümlesi helâk oldu.

Page 122: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

122

7. (sh. 20) Bâbil ahalisi beyninde (arasında) Sâbie dini zuhur etmişti ki , yıldızlara taparlardı. Cenab-ı

Hak , onlara İbrahim Aleyhisselâm’ı gönderdi ve ona yirmi suhuf indirdi. / Hazret-i İbrahim , kavmini

Tevhid’e dâvet etti. İnanmadıklarından başka , melik-i Bâbil olan Nemrûd , onu ateşe attı. / Allah sakladı ,

ateş yakmadı. ( … )

8. Hazret-i İbrahim’in karındaşı Harran oğlu olan Lût aleyhisselâm ki , onunla beraber Bâbil diyârından

Şam yakasına geçmişti. Sodom nahiyesine meb’ûs (Peygamber) oldu. ( … ) Cenab-ı Hak dahi onların

başına taş yağdırdı ve zelzele ile köylerinin altını üstüne getirdi.

9. (sh. 21) İsmail Aleyhisselâm , Yemen kabilelerine ve Amâlika’ya meb’ûs oldu ki , ( … )

10. Hazret-i İbrahim’in vefatında yerine İshak aleyhisselâm geçti ve ( … )

11. Hazret-i Yakub ise pederi İshak aleyhisselâm’ın vefatında onun yerine geçti , peygamber oldu ve (…)

Yakub aleyhisselâm’ın lâkabı İsrail* idi. Onun için oğullarına ve torunlarına Beni İsrail* denildi.

12. (sh. 21-6) Vakt-i hâcette kuldan meded istemek mezmum (kötü) değildir , fakat peygamberlerin şânına

yakışmaz bir keyfiyettir. / Yûsuf gibi bir nebiy-yi zîşâna göre her işini Allah’a tefviz (ısmarlamak) ve her

muradını Allah’tan istemek lâzım iken şerbetçiden şefaat istemesi ve melik’ten meded umması kendisinin

yedi sene zindanda kalmasına sebeb olmuştur. / Nihayet ( … ) Bu vechile Yakub aleyhisselâm ,Yûsuf’una

kavuştu ve muradına erdi. ( … ) İşte bu veçhile Beni İsrail , mümtaz ve muhterem bir sınıf olarak Mısır’da

yerleşip ve tenâsül edip çoğaldılar. ( … )

13. İshak aleyhisselâm’ın oğlu olan Ays’ın evlâdından Eyyûb aleyhisselâm zuhur etti. (…) Cenab-ı Hak ,

mihekk-i imtihana (tecrübe imtihanına) çekti. Cümle emvali (malları) ve emlâki (mülkleri) elinden gitti ,

o şükür etti. Marîz (hasta) oldu , sabretti. Bedeninde yaralar açıldı , yine sabretti. ( … ) O, yine sabreder ve

ibadetine devam eylerdi. / Sonra şifa buldu. Cismi evvelki gibi ter-ü tâze oldu ve cümle emval ve emlâki

yerine geldi. Dünya ve âhiret saadetine nâil oldu. / Bişr namında bir oğlu olup kendisinden sonra yerine

geçti ve peygamber oldu.

14. (sh. 27) Şuayb aleyhisselâm , Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı gün iman edip de onunla beraber diyar-ı

Şam’a hicret etmiş olan bir kabiledendir. Büyük vâlidesi Lût aleyhisselâm’ın kızıdır. / Medyen ve Eyke*

Ahâlisine meb’ûs oldu. Tatlı dilli ve sözü tesirli idi. Lâkin kavmine söz geçiremedi. / … Nihayet Cenab-ı

Hak , Eshab-ı Eyke (Eykeliler) üzerine bir şiddetli sıcak musallat eyledi. Bu sıcak , yedi gün sürdü. Bütün

ırmaklar kaynadı. Sonra üzerlerine bir bulut geldi. Sıcaktan kaçıp hepsi onun altına toplandı , buluttan âteş

yağdı , cümlesi yandı. Ehl-i Medyen* dahi bir sayha* ile telef oldu. / Hz. Şuayb, kendisine iman edenleri

alıp Mekke’ye gitti. ( … ) Medyen’de iken bir kızını Hz. Musa’ya vermişti. Nitekim ( … )

15. (sh. 27-33) Hz. Yusuf’tan sonra Mısır’da Beni İsrail*, pek ziyade üreyip çoğaldılar. Yakub ve Yusuf

aleyhimesselâm’ın şeriatları üzere kaldılar. / Firavunlar , … / Beni İsrail , Kıbt kavminin muamelelerinden

ve meliklerinin ağır tekliflerinden bezmiş, usanmış idiler. Dedelerinin kadim yurtları olan Ken’an diyarına

gitmek isterlerdi , lâkin bir türlü yakalarını Firavunun pençesinden kurtarıp da Mısır’dan çıkamazlardı. /

Zira Beni İsrail , oniki kabile idi ve her kabile, Hz. Yakub oğullarından birine mensup idi ve her kabilenin

bir şeyhi vardı. Bunlara , “esbat-ı Beni İsrail” denilir ki , Yakub torunları* demektir. / İşbu esbat-ı Beni İs

rail’in cümlesi bir yere gelse haylice kuvvet hâsıl olabilirdi , lâkin cümlesine bir baş gerek idi ki , hepsi bir

leşerek yekvücud olup da kendilerini esaretten kurtarabilsinler. ( … )Hz. Mûsa ,elinden böyle bir kaza çık

tığına teessüf etti , Firavun’dan korkup hemen Mısır’dan firar ile Medyen’e gitti ve Şuayb aleyhisselâm’ın

bir kızını aldı.Bu cihetle on sene Medyen’de kaldı./Bâdehü ehl-üıyâlini alıp Mısır’a giderkenTur dağına uğ

radı.Orada AllahüTeâlâ Hazretleriyle söyleşti ve oradan Mısır’a varıp büyük karındaşı Hârun ile görüştü. /

Page 123: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

123

16. (sh. 28) Musa ve Hârun Aleyhimesselâm , Firavun’u dâvete memur olduklarından Firavun’un yanına

gittiler ve onu din-i Hakka dâvet ettiler ve “ …” dediler. ( … ) Firavun , ondan ürktü ve mukaddema kâhinin

haber verdiği çocuk bu olmasın diye fikir ve endişeye düştü. (…) O gün hep Mısır ahalisi , orada toplandı.

Sihirbazlar dahi oraya celb olundu. Sihirbazlar , meydana çıkıp “ …” diyerek âlât ve edevat-ı sihir olan

iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve göz bağcılık ile bir takım yılanlar geziyor gibi gösterişler ettiler. /

Hemen Mûsa aleyhisselâm , âsâsını , bıraktı. Asâ , bir büyük ejder olup âlât ve edevâtı yuttu. / Sihirbazlar

gördüler ki , ne ip var , ne değnek var. Hâlbuki eğer Mûsa’nın işi dahi sihir olsa yalnız kendi gösterişleri

mahvolmalı ve lâkin ip ve değnek gibi âlât ve edevat mevcud kalmalı idi.“Bu mutlaka tavk-ı beşerin (insan

kudretinin) haricinde bir mûcizedir.” dediler ve Hz. Mûsa’ya îman ettiler. ( … ) Mûsa aleyhisselâm ,Tevrat-ı

şerif ile Tûr’dan geldi. Ne görsün ki , Beni İsrail buzağıya tapıyorlar. Pek ziyade gazaplandı. Samiri’ yi

lânetleme etti , buzağı sûretini yaktıktan sonra denize attı. ( … ) Bunun üzerine nice yıllar geçti ve … / Hz.

Mûsa ,Beni İsrail’i alıp Lût gölünün cenup tarafına getirdi ve … / Hatta Ürdün denilen Şerîa nehri yalısına

indi ve Erîha şehrinin karşısındaki dağa çıktı ve oradan Benî İsrail’e mev’ûd olan Ken’ân diyarını temâşa etti.

/ Mukaddema Harûn aleyhisselâm fevt olmuştu. Bu kere Mûsa aleyhisselâm dahi Yusuf aleyhisselâm’ın oğlu

Efrayim’in sıbtından Yûşa’(*) nâm zatı yerine halîfe tayin etti ve kendisi dar-ı ukbaya gitti (vefat etti). / Beni

İsrail’in Tih sahrasında müddet-i ikâmetleri , Hz. Mûsa’nın vefatından (?!) tamam kırk seneye bâliğ olmuştu

(varmıştı).// Sh.32: ( Esas soru ve konu “Firavun’dan kaçış ve Kızıldeniz’den geçiş” teferruâtı mı ? Kitaptan

aç-oku! Ancak kanaatimce ehemmiyeti haiz sorgulanması gerekli bir husus şu tarz-ı süâl ifâdesiyle işte bu:)

Dünya yaratılalı kaç yıldır ? Bunu Allah’tan başka kimse bilmez. / Hazret-i Âdem’in yeryüzüne indiği va

kitten Nûh tufanının zuhuruna kadar ve tûfandan Hz. Mûsa’nın vefatına kadar kaç yıl geçmiştir ?/ Bu dahi

müverrihler beyninde bir ihtilâflı meseledir. Doğrusunu ancak Allahü Teâlâ Hazretleri bilir. Zira o zaman

larda yazılmış bir tarih yoktur. O vakitlerin ahvali , yalnız Tevrat-ı şerifte mezkûrdur. Halbuki şimdi elde

bulunan Tevrat nüshaları birbirine uymaz. Hangisi doğrudur , ne bilelim ? / Fakat müverrihler beyninde

meşhur ve muteber olan rivayete göre (*) devr-i Âdem’den Tûfan’a kadar “iki bin iki yüz kırk iki (2242)”

ve Tûfan’dan Hz. Mûsa’nın vefatı’na kadar “bin altıyüz yirmialtı (1626)”-yıl (*) geçmiştir. Bu hesaba göre (*)

devr-i Âdem’den vefat-ı mûsa’ya kadar “üç bin sekiz yüz altmışsekiz (3868)”-yıl geçmiş* demek olur. //

Hz. Mûsa’nın şerîatı , Hz. İsâ’nın bi’setine (peygamberliğine) kadar bâki kaldı. İkisinin arasında gelip geçen

peygamberler , hep şerîat-ı Mûsa aleyhisselâm ile amel etmek üzere meb’ûs ve me’mûr oldu. / Mûsa Aleyhis

selâm’dan sonra … / İşte bunlara , “hükkâm-ı Benî İsrail (Beni İsrail’in hâkimleri)” denilir ki ,evvelkisi Yûşa’

ve en sonraki İşmoîl aleyhimesselâm’dır. İkisi dahi Beni İsrail peygamberlerindendir. // Sh. 33 ( … )

17. (sh. 34) İşmoil aleyhisselâm’ın vefatından sonra Davûd aleyhisselâm’a peygamberlik geldi ve (…)Elhasıl

esbat-ı Beni İsrail’in kâffesi onun hükmüne geçti. / Bu suretle Dâvud aleyhisselâm nübüvvetle saltanatı cem’-

eyledi ve bilâd-ı Ken’ândan henüz Beni İsrail’in yedine geçmemiş olan Kudüs taraflarını ve sâir yerleri zapt

ile Kudüs-ü şerif(*)’i Payitaht etti. ( … ) Ve Hz. Davûd’a Zebûr nâzil oldu. Lâkin Zebûr , hep nasayih ve

ilâhiyattan (nasihatler ve ilâhiler) ibarettir. Onda ahkâm-ı şer’iyye yoktur. Binaenaleyh Davûd aleyhisselâm

dahi sâir enbiya-yı Beni İsrail gibi şeriat-ı Mûsa ile âmil idi. / Kırk sene bu minval (gidiş) üzere hükûmet etti

ve Hz. Mûsa’nın vefatından “beş yüz otuzbeş”-sene geçtikte dar-ı ahirete gitti. /Oğlu Süleyman aleyhisselâm ,

oniki yaşında iken onun yerine geçti ve o dahi pederi gibi saltanat ile nübüvveti cem’-etti. ( … )

18. (sh. 35) Hz. Süleyman dahi kırk sene bu vechile hükûmet ettikten sonra vefat etti. Ve oğlu taht-ı hilâfete

geçti. Lâkin … / Bu suretle Beni İsrail , iki devlete münkasem oldu. Birisine Yahûda* devleti ve diğerine

İsrail* devleti denildi. Yahûda devleti’nin payitahtı Kudüs-ü şerif olup, melikleri dahi Hz. Süleyman’ın oğul

ları ve torunları idi ve bunlar sanki hulefâ-i İslâm makamında idiler. / Bu devlet eğerçi (her ne kadar) iki sıbt’

tan ibaret ise de … enzar-ı nasta (halkın gözünde) muteber olup hükûmetlerine meşru’ ve sahih nazarıyla bakı

lırdı. / İsrail devleti , on sıbt’tan ibaret olup meliklerine “mülûk-i esbât” denilir ve bunlar Hz. Süleyman’ın nes

linden olan devlet-i Yehûda Halifeleri’ne âsi ve bâğî sayılır idi.( … ) Beni İsrail’in on kabilesi ,işbu İsrail dev

leti’ne tâbi idi. Ancak içlerinde ahkâm-ı şer’iyye lâyıkıyla icrâ olunmazdı. Hattâ Kudüs-ü şerif ziyaretini dahi

terk etmişlerdi. Bir aralık bu İsrail devletinde putperestlik âyini dahi zuhur etti. Hatta Baal denilen puta tapar

oldular ve gide gide bütün bütün şeriat-ı Museviye’den ayrıldılar. / Eğerçi (her ne kadar) Yahûda devletinde

Page 124: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

124

dahi bir aralık bu misillû şirk ve maâsiye (isyanlara / günahlara) dâir bid’atlar zuhur ettiyse de onun hâli ,

İsrail devletine nisbetle daha ehven idi. Zira her vakit Kudüs-ü şerif’te pek çok ulemâ bulunur ve Mescid-i

Aksâ’da Tevrat-ı şerif okunur idi. / İşte o asırda İlyas ve Elyesâ’ aleyhimesselâm , Beni İsrail’e meb’ûs

olmuşlar idi.

19. İlyas aleyhisselâm ,meb’ûs oldukta kavmi Baal nâm puta tapmakta idiler.“Baal’dan vazgeçiniz ve cüm

lenin hâlikı olan Allahü Teâlâ Hazretleri’ne ibadet ediniz” diye nasihat etti. Dinlemediler.Allah’ın azabı ile

korkuttu , kulak asmayıp Hz. İlyas’ı beldelerinden tard ettiler (kovdular). / Cenab-ı Hak , onların beldelerin

den bereketi kaldırdı. Yağmur yağmaz oldu. (sh. 36) Açlıktan lâşeler (leşler) yediler ve nihayet Hz. İlyas’ı

arayıp buldular ve onun nasihatiyle âmil oldular. Allahü Teâlâ Hazretleri dahi onların üzerinden bu belâyı

ref’-eyledi (kaldırdı). / Sonra yine kâfir ve fâcir (günahkâr) oldular. İlyas aleyhisselâm dahi usandı ve Allah’a

niyaz edip izin aldı ve onların içinden çıkıp bir tarafa gitti ve onlardan ayrılıp uzlet etti. /

20. Ondan sonra yerine Elyesa’ aleyhisselâm geçti ve nâsa (halka) va’z-u nasihat ile meşgul oldu. (sh. 36)

Badehu kendisine nübüvvet (peygamberlik) geldi ve o dahi bir müddet Beni İsrail’in ahvâlini islâha çalıştı. /

Beni İsrail ise günden güne azıttılar ve Kitabullah’ı terk ettiler ve hemen melik ve memleket münazaalariyle

(kavga , çekişme) uğraşır oldular. Nihayet Cenab-ı Hak onların üzerine devlet-i Âsuriye’yi musallat eyledi.

21. (sh. 36) İşte o asırda Yunus aleyhisselâm dahi devlet-i Âsûriye’nin payitahtı olan Ninova* şehri ahâlisine

meb’us olmuştu. // … ve onları tevhide davet etti. Onlar putlarını terk eylemediler.“Allah tarafından azap gele

cek ve kırk güne kadar Ninova şehri yere batacak” diye korkuttu , yine kulak asmadılar. / Hz.Yunus dahi

onlara darıldı ve me’yus oldu ,gazab ve hiddet ile Dicle kenarına indi ve bir dolmuş gemiye bindi. / Halbuki

Allahü Teâlâ tarafından vahiy gelmedikçe peygamberlerin mahall-i memuriyetlerini bırakıp da bir tarafa gidi

vermeleri câiz değildi. Onun için gemi yürümedi.Gemi reisi “içimizde bir suçlu adam olmalı. Kur’a atalım ,

kime isabet ederse denize atalım” dedi. / Kur’a attılar ,Yunus’a isabet etti. O dahi “suçlu benim”, deyip kendi

sini suya attı , derhal onu bir büyük balık yuttu./ Hz. Yunus, ettiğine pişman oldu. Tevbe ve istiğfar eyledi.

Cenab-ı Hak dahi tevbesini kabul eyledi ve hemen balık onu çıkarıp bir kenara attı. / Balığın karnında Hz.

Yunus’un cismi palûze ( süzgeçten geçmiş)gibi olmuştu. Cenab-ı Hak , ona taze kuvvet ve sıhhat verdi ve onu

yine Ninova ahalisini davete gönderdi./ Meğer ki Hz.Yunus’un gemiye bindiği gün gökyüzü kararmış ve

Ninova şehrini bir kara duman kaplamış. Ahali , korkup Yunus’u aramışlar , bulamadıkları gibi sahihan onun

haber verdiği veçhile bir musibet geleceğini anlamışlar ve hemen hâric-i şehirde Tevbe tepesi* denilen

mahalle çıkmışlar ve feryad-ü figan ederek Allah’a yalvarmışlar. Allahü Teâlâ dahi onların tevbesini kabul

buyurmuş ve mev’ud olan azabı üzerlerinden kaldırmıştı. (sh. 37) Hz. Yunus, dönüp Ninova’ya gitti ve

ahalisine ahkâm-ı ilâhiyye’yi tebliğ etti. Onlar dahi onun nasihatiyle âmil oldular ve bir müddet azaptan

masun kaldılar. Sonraları şark ve garpta büyük büyük vak’alar zuhura geldi. Nice devlet ve milletlerin

râbıtaları bozuldu ve yeniden yeniye devletler ve cemaatler peyda oldu. ( … ) İşte bu sûretle İsrail devleti ,

Hz. Mûsa’nın vefatından “sekiz yüz otuzyedi”-sene mürûrunda battı. Zuhûru ise “beş yüz altmışaltı”-senesi

evâilinde (başlarında) idi.

Bu hesaba göre* mülûk-i esbât’ın müddet-i hükûmetleri “iki yüz altmışbir (271)” seneden ibarettir. /

Ondan sonra Beni İsrail hükümdarlığı , Hz. Süleyman’ın torunlarına münhasır oldu ve Yahuda devleti ,

İsrail devletinin izmihlâlinden sonra daha “yüzaltmışbir (161)”-sene bâki kaldı. ( … ) Hatta o vakit Kudüs-ü

şerif’te berhayat bulunan Hz. Eş’ıyâ aleyhisselâm* Âsûriler’e beddua etti./ Devlet-i Âsûriye ise İsrail dev

letini mahvettikten sonra Yahuda devletine göz dikti ve arası çok geçmeyip Kudüs-ü şerif üzerine bir ordu

gönderdi. (sh. 38) Lâkin Hz. Eş’iya aleyhisselâm , … / … ve bu suretle Yahuda devleti kurtuldu. / Lâkin ,

Beni İsrail , ondan sonra yolsuz hareketlere başladılar ve Hz. Eş’iya’nın nasihatlarını dinlemediler. Nihayet

o zat-ı şerif’i şehid eylediler. ( … ) Badehu Beni İsrail , yine azıttılar. Ahkâm-ı şer’iyye’yi bir tarafa attılar ve

Allah’ın emrini ve nehyini unuttular. / İşte o vakit Kudüs-ü şerif’te Hz. Ermiyâ aleyhis selâm , Beni İsrail’e

meb’us oldu (peygamber olarak gönderildi) ve Tevrat-ı şerif’i meydana koydu. Ahkâm-ı şer’iyye’yi icra

ettirmeğe başladı. ( … ) Bu suretle devlet-i Âsûriye* bütün bütün inkıraz buldu ve onun yerine iki devlet

Page 125: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

125

kaim oldu. / Biri Medya devletidir ki , şimdi İran dediğimiz yerler onda kaldı. Diğeri Keldâni devletidir ki ,

Asûriye devletinin garp tarafı onun hissesine düştü ve Bâbil şehri ona payitaht oldu. (sh.39 / … ) Hz. Danyal

aleyhisselâm’la Hz. Uzeyr dahi bu esirlerden olup ancak sonradan ( … ) … ve o esnada Hz. Ermiya aleyhis

selâm , Kudüs-ü şerif’te olup Buhtunnasır ile Sıdkıya’yı korkuturdu ve Beni İsrail’e dahi günahlarından tevbe

etmeleri için nasihat ederdi. / Beni İsrail ise Allah’a âsi oldukları gibi , günahları sebebiyle, Allah tarafından

üzerlerine musallat olan Buhtunnasır’a dahi isyan etmek isterlerdi. / Hz. Ermiyâ aleyhisselâm gördü ki , Beni

İsrail’e söz geçmez ve va’z-ü nasihat tesir etmez, hemen içlerinden çıkıp bir tarafa savuştu. ( … ) Kudüs’ü

yaktı ve Beyt’ül-Makdis’i yıktı. Beni İsrail’in kimisini öldürdü ve kimisini Sıdkıya ile beraber esir edip

Bâbil’e gönderdi.Beni İsrail’den ba’zıları Mısır’a ve ba’zıları Mekke-i Mükerreme’ye kaçıp kurtuldu. Kudüs-

ü şerif’te yalnız aceze ve fukara gürûhu kaldı. / Buhtunnasır , Bâbil’den ve sâir taraflardan bir çok halk

gönderip Kudüs-ü şerif tarafında bakiyye-i Beni İsrail ile karışık olarak iskân ettirdi. (sh. 40 / … ) Bu kere

Bâbil’den avdetlerinde iki bin’den ziyade ulemâları beraber bulunup hattâ birisi dahi Hz. Uzeyr idi. ( … )

Binaenaleyh Hz. Uzeyr bir çok ulemâ ve meşayih-i Beni İsrail ile bir yere geldi ve Tevrat-ı şerif’i ezber

okudu. Sâiri (öbürleri) dinleyip yazdılar ve şeriât-ı museviyye’nin ahkâmını yeniden meydana koydular. / Bu

veçhile Beni İsrail , Keldâniler’in elinden kurtuldular. Lâkin hükûmeti kendi ellerine geçiremeyip İranlılar’a

tâbi oldular. Ba’dehu (sonra) tarih-i Buhtunnasır’ın 435.nci senesinde meşhur Büyük İskender * İran

devletine galebe ve Bâbil’i feth ettiği sırada diyar-ı Kudüs’ü dahi zabt etmekle Beni İsrail , Yunanlıların

hükmü altına girdiler. / Sonra Romalılar çıkıp … Kudüs’ü dahi zabt etmeleriyle Beni İsrail , Romalıların

hükmü altında kaldılar. / İşte o vakitler Beni İsrail üzerine içlerinden bir reis nasp olunurdu. Lâkin bu reisler

kaymakam ve şeyhu’l-beled* makamında bulunurdu. // (Açıklama: Adları Kur’an-ı kerim’de zikrolunan

“Uzeyr , Lokman , Zülkarneyn” hakkında denilir ki , “Bunlar nebî mi yoksa velî mi ? İhtilâflı !” diye

bilindiğinden peygamberlerin sayısı (28) değil de (25) olarak kabul ve beyan olunmaktadır. //

Bkz. Marifetnâme, cilt-1 / sh.70: “ … / (Bkz.Büyük / İslâm İlmihali ,Ömer Nasuhi Bilmen ,

“Sadeleştiren: Ali Fikri Yavuz”, Bilmen Basım ve

Nebiler ismini bilmek* dediler bazılar vacip Yayınevi-İst. 1991 / sh. 513-573: “Peygamberlerin

Yirmi-sekiz’in bildirdi Kur’an-da bize Allah Siyeri / Mübarek isimleri Kur’an-ı Kerim’de anılan

Biri Âdem biri İdris u Nuh u Hud ile Salih peygamberler : 1. Adem Aleyhisselam*/ “Şit hk.”;

Hem İbrahim ve İshak ile İsmail Zebih-ullah* 2. İdris*; 3. Nuh*; 4. Hud*; 5. Salih*; 6. İbrahim*;

Dahi Yakup ile Yusuf, Şuayip ve Lût ile Yahya 7. Lut*; 8. İsmail*; 9. İshak*; 10. Yakup*; 11.Yû

Zekeriyya ile Harun ah-i Musa Kelîm-ullah* suf *; 12. Eyyub*; 13. Şuayb*; 14. Musa*; 15. Ha

Ve Davud ve Süleyman ve dahi İlyas ve Eyyûb’dur run*; 16. Davud*; 17. Süleyman*; 18. İlyas*; 19.

Birisi Elyesa’-dır dahi İsa’dır o ruh-ullah* Elyesa’*; 20. Zülkifl*/ “… Elyesa’ Hz.-lerine halife

Birinin ismi Zülkifl ve birisi Yunus nebi’dir hem olduktan sonra peygamberliğe kavuşmuştur. ( … )

Hitamı ol Habib-i Hak Muhammed’dir resûl-ullah* Bitlis şehri yakınında gömülü bulunduğu rivayet ..”

Üzeyr , Lokman ve Zülkarneyn* üçünde ihtilaf olmuş 21. Yunus*; 22. Zekeriyya*; 23.Yahya*; 24. İsa*;

Ki bazı enbiyâ’dır der ve bazı der veliyullah* 25. Hz. Muhammed Mustafa (sav) / sh. 533 …* //

Ayrıca , ilk başta “İtikad Kitabı” / sh. 9 -38: “Lâ-

Cemi enbiyânın evvelidir Hazreti Âdem ibâdete ke-t’tefekküri* / Düşünce gibi bir ibadet

Kamudan efdâl ve âhir Muhammed’dir habib-ullah* yoktur.”-Hadis*/ … İslâm dininde aklın ve düşün

İkisinin arasında kati çok enbiyâ gelmiş cenin büyük yeri vardır. İslam dini tamamen akla

Hisabın kimseler bilmez , bilir anı hemen Allah ve hikmete uygundur. Muhakeme ve eleştirme,

Bizim Peygamber’in ahkâm-ı şer’î öyle bakîdir onun hak ölçülerini değiştiremez. İslâmiyet düşü

Ki ehl-i mahşeri bu şer’î ile fasledecek Allah ! / …”) nen insanların dinidir. / … Haşr : 59*1-6 … 24. )

22. (sh. 40-1) Hazret-i Zekeriyya ,Süleyman aleyhisselâm’ın neslindendir. Beytü’l-Makdis’te Tevrat

yazan ve kurban kesen reis idi. Cenab-ı Hak ona nübüvvet verdi. / Zevcesi İsa’(*) çocuk doğurmazdı.

İsa’-ın kız karındaşı Hanne(*) ki , Beni İsrail’in büyüklerinden “İmran” nâm zatın zevcesi idi. Onun dahi

evlâdı olmazdı. / … Hâmile iken kocası İmran vefat etti.Kendisi dahi me’mûlünün hilâfı (arzusunun zıddı)

olarak kız doğurdu. Ona Meryem(*) diye ad koydu. ( … ) … ve Hz. Zekeriyya aleyhisselâm , onu alıp

Page 126: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

126

zevcesi yanına götürdü. / Bu suretle Hz. Meryem , teyzesi İsa’-ın yanında büyüdü. Sonra Hz. Zekeriyya , ona

Beytü’ l-Makdis’te mahsus (hususi) bir oda yaptırdı. Hz. Meryem ,odasına çekildi.Ve ibadet ile meşgul oldu.

Yanına Hz. Zekeriyya’dan başka kimse giremezdi. ( … ) Cenab-ı Hakk’ın lûtfu çok ve ihsan-ü inayetine

nihayet yok. Birgün Cibrîl aleyhisselâm , taraf-ı İlâhiden Hz. Zekeriyya’ya geldi. İsa’-dan Yahya namında

bir çocuk olacağını haber verdi ve Hz. İsa’nın dahi dünyaya geleceğini bildirdi./ Ba’dehu Cibrîl aleyhisselâm ,

Hz. Meryem’in yanına vardı ve yakasından üfürdü. Hz. Meryem filhal gebe kaldı. / Mukaddemce İsa’(*),

gebe kalıp Yahya’yı doğurdu. Altı ay sonra dahi Meryem’den İsa(*) doğdu. (…) Hemen Hz. İsa söze başladı:

“ Ben , Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber etti ve nerede olsam beni mübarek kıldı.

Doğduğum gün ve öldüğüm gün ve dirildiğim gün bana selâmet vere”, dedi. / Yahudiler , bunu işittikleri gibi

hayrette kaldılar ve Hz. Meryem’den el çektiler. / Lâkin “Babasız çocuk olur mu ?” diye Yahudiler beyninde

(aralarında) dedi-kodu çoğaldı. Hz. Zekeriyya hakkında sû-i zan ettiler ve nihayet onu şehid eylediler. O vakit

Zekeriyya aleyhisselâm yüz (100) yaşında idi. / Ne garip şeydir ki , Yahudiler , Hazret-i Âdem’in anasız ve

babasız olarak yaratıldığına inanırlarken Hz. İsa’nın yalnız babasız olarak yaratıldığına inanamadılar. ( … )

Ba’dehu Hz. Meryem , oğlu İsa ile beraber döndüler. Diyar-ı Kudüs’e geldiler ve Nâsıra karyesine indiler.

Hazret-i İsa , otuz yaşına girinceye dek orada sâkin oldular. //

23. (sh. 42) Hazret-i Yahya , küçük çocuk iken Tevrat-ı şerif’i eline aldı , Beni İsrail’e va’z ve nasihat etmeğe

başladı ve babası gibi Hz. Mûsa’nın şeriâti’yle amel etmek üzere Beni İsrail’e meb’us oldu. /

24. Ba’dehu Hazret-i İsa aleyhisselâm , otuz yaşına bâliğ oldukta , bir yeni şeriat ile meb’us oldu ve ona

İncil-i şerif nâzil oldu. Ve onun şeraitiyle şeriat-ı Mûsa , mensûh oldu ( hükümsüz bırakıldı). Hz. Yahya

Aleyhisselâm dahi onun şeriatına tâbi oldu. ( … ) Onun için Hz. Yahya dahi akd-i nikâhtan imtina etti. /

Kız ve anası gücenip Hz. Yahya’nın öldürülmesi için ısrar eylediler. Reis-i Kudüs bulunan kimse dahi

Hz. Yahya’yı getirtip onların huzurunda boğazlattı. (“Salome” vahşeti , ibret !) // Hz. İsa aleyhisselâm ,

Bir ölüyü diriltti , anadan doğma körlerin gözlerini açtı. Su üzerinde yürüdü ve daha bu yolda çok mu’cize

ler gösterdi. / Yalnız oniki (12) kişi iman etti ki , onlara “Havariyyun” denilir. ( … ) Sâir Yahudiler , imana

gelmek şöyle dursun Hz. Yahya gibi Hz. İsa’yı dahi öldürmeğe karar verdiler. Hz.İsa aleyhisselâm ,son def’a

olarak Havariyyun ile bir gece birleşip gizlice musahabet (sohbet) ediyordu. Yahudiler ise onu öldürmek için

sıkı sıkıya arıyordu. / Hz. İsa , Havariyyun’a dedi ki , “ Horoz ötmeden , yani sabah olmadan sizin biriniz

beni inkâr edecek ve pek az paraya satacaktır.” / Filvaki Havariyyundan Yuda Şem’un*sabah olmadan vardı ,

Yahudilerden bir miktar rüşvet alıp Hz. İsa’nın yerini haber verdi. / Yahudiler , hemen Hz. İsa’yı tutup da

öldürmek için seğirttiler ve oraya gittiler. Hırs ve telâş ile yanılıp o hâin Yuda’yı tuttular. Onu astılar ve

sahihan İsa’yı astık zannettiler. / Allahü Teâlâ Hazretleri ise Hz. İsa aleyhisselâm’ı , İdris aleyhisselâm gibi ,

göğe kaldırdı ve onu dünya gailesinden kurtardı. ( … )

(Sh. 43-4) Hz. İsa , göğe çekildikten kırk sene sonra Romalılar , Kudüs-ü şerif üzerine hücum ile yahudilerin

kimini öldürdüler ve kimini esir eylediler. Kudüs-ü şerif’i yağma ve harap ettiler. Yahudi kitaplarını kâmilen

yaktılar ve Beytü’l-Makdis’i yıktılar ve Kudüs şehrini Beni İsrail’den hâli(boş) bıraktılar./ Bu suretleYahudi

ler , târümâr oldu. Ondan sonra bir yerde toplanıp da bir cem’iyyet teşkil edemediler. Her yerde hor ve hakîr

oldular ve zillet ve meskenette kaldılar. // Hz. Mûsa’nın vefatından Hz. İsa’nın velâdetine (doğum) kadar

“bin yedi yüz onaltı (1716)”-sene geçmişti. (Dikkat ! Doğum-“Milâd” öncesi işte Tevrat kaynaklı tarih

hesaplamalarına göre: (sh. 32) “devr-i Adem’den vefat-ı Mûsa’ya kadar (3868)-seneye şimdi işbu (1716)-

yılı da zammedince, toplam (5584 ) olmakta. Artık bu sayıya Hz. İsa’nın yaşadığı (33) yıllık ömrü de dahil

olarak (Bkz. Sh.51)“Hâtem-ül’Enbiyâ(*)” Muhammed Aleyhisselâtü vesselâm Efendimiz’in velâdetine kadar

ki (569) –seneyi katarsak (6153) eder ve buna (63) yıllık ömrünü de ekleyince (6216) –yıl sayısına ulaşmakta

yız. Sonunda açıklanacak bu sayının nükte-şifresi sinn-i beşeriyete ve (Bkz. Elmalılı / Türkçe Tefsir , cilt 1:

İbn-i Abbas’a göre, Kur’an âyetlerinin toplam sayısı bu mu ?) gerçekten âyetlerin toplam sayısına uygun bir

işâret mi ? İşte enteresan nükte-i Kur’an-ca dünyadaki insanlık tarihi’nin yaşına âyetler sayısıyla bakış!

Ancak bu bir tez ve iddia değil , lâtif bir nükte eser-i mehaz münasebetiyle ! Geriye kalan hesab-ı tarih ise

belli (5584) ile milat sonrasını toplamaktan ibaret. // Hesapta zühûl-“Anakronizm” noksan bilgi hatası var !*)

Page 127: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

127

Hz. İsa aleyhisselâm , otuz yaşına eriştikte kendisine nübüvvet ve risalet geldi.Üç sene kavmini davet etti.

Nihayet oniki kişi imana gelip tarik-ı Hakta ona refik (yoldaş) oldular. Onların dahi birisi sonunda kendisine

hıyanet eyledi. Ondan sonra Havariyyun , İsa aleyhisselâm’ın vasıyyeti üzere etrafa dağıldılar ve din-i İsevi’yi

nâsa (insanlara) telkin ile meşgul oldular. / Sonradan İncil-i şerif diye meydana bir çok kitaplar yayıldı. Birazı

Havariyyundan bazılarına ve birazı onların şâkirdlerine (öğrenci) isnad edildi. / Bunlar ise siyer-i Hazret-i İsa

(Hz. İsa’nın hayatı) hakkında tarih yollu yazılmış kitaplar olup, bunlarda da İsa aleyhisselâm’ın bazı ahvâl ve

evsâfı (vasıflar) yazılmış ve ara yerde İncil-i şerif âyetleri dercedilmiş idi. Lâkin biribirine mutabık (uygun)

değildi. / Rüesâ-yı Nasâra (Hıristiyanların başkanları) gördüler ki , bunlar birbirine uymuyor , cümlesini

gözden geçirdiler ve içlerinden dört nüsha ayırdılar. Onları sâirine nisbetle sıhhate akreb (doğruya daha yakın)

gördüler. İşte İncil-i şerif diye Nasara beyninde tedavül eden (dolaşan) bu dört nüshadır ki , onlar dahi

tamamiyle birbirine uymaz. Asıl İncil-i şerif ele geçmemiştir./Havariyyun , dağılıp uzak mahallere giderek

şeriat-ı İseviyye’yi nâsa tâlim (öğretmek) etmişler ise de, o vakit dünya küfür ve şirk ile doluydu. Din-i İsevî

alenen icra olunamayıp üçyüz(300) seneden ziyade mektum (gizli) tutuldu. İseviler , yer altlarında ve mağara

ve mahzen gibi yerlerde gizlice ibadet ederlerdi. Duyulup tutulanlar , cevr-ü cefa görürler ve ba’zan işkenceye

dûçar olurlardı. / Nihayet Roma İmparatoru Kostantin , tarih-i milad-ı İsa’dan üçyüzon (310) sene sonra din-i

İsevî’nin alenen icrasına ruhsat verdi. / Ba’dehu , Kostantiniyye şehrini yaptı ve Roma devletinin eski

payitahtı olan Roma şehrini terk ile işbu Kostantiniyye şehrini payitaht etti ve kendisi dahi İsevî dinine girdi.

Ondan sonra Hz. İsa aleyhisselâm’a iman edenler çoğaldı ve din-i İsevî pek çok yerlere yayıldı ve İsevî

olanlara Nasara (Hıristiyan-lar) denildi. / Lâkin vaktiyle şeriat-ı İseviyye’nin usûl ve furûu güzelce zabt

olunamadığından , iş , piskoposların ellerine kaldı ve bir takım ağraz (garezler) ile ihtilâf çoğaldı ve Roma

devleti ikiye bölündü. Biri Şark İmparatorluğudur ki , payitahtı İstanbul idi ve diğeri Garp İmparatorluğudur

ki ,payitahtı Roma şehri idi. / Bu yeni ve eski payitahtlar birbirini kıskandı. Bu cihetle Roma devleti ikiye

münkasem olduğu gibi , mezhebce dahi Nasara ikiye bölündü. ( … )Bunlara Katolik …/ Bunlara Ortodoks

denildi. Sonraları birbirine mugayir bir çok mezhepler zuhur etti. Din-i Nasara bütün bütün vaz’-ı aslîsinden

çıkarıldı./ Hatta diyânetten maksad-ı aslî , şirkten sakınmak olup, bu cihetle Nasara müşriklere mahsus olan

putlardan begâyet ictinab (son derece çekinmek) ederlerken , sonraları Nasara mâbedlerine tasvirler asıldı ve

kiliseler, bayağı , müşriklerin mâbedlerine benzetildi. / Sâir milletler ise küfür ve şirk üzere idiler. Hayli vakit

peygamberler dahi gelmedi. Bir uzun zaman fetret oldu. Bütün dünya dalâlette (sapkınlık) kaldı. / Romalılar ,

… vardıkları yerlere medeniyet ile beraber pek fena âdetler bıraktılar. Bu cihetle ekser-i milel ve akvâmın

ahlâkı bozuldu. Bereket versin ki , Romalılar , Ceziratü’l-Arabı (Arap yarımadasını) ele geçiremediler ve

kendilerinin çirkin huyları ve fena âdetleri ile Arapları bulaştıramadılar. / Fakat kabâil-i Arap dahi bütün

bütün bedeviyet halinde bulunarak kendilerini cehalet kaplamıştı. ( … ) Elhasıl o asırlarda dünya pek karanlık

ve karışık bir hâle gelmiş ve islâhı bir peygamberin zuhuruna mevkuf … //

25. (sh. 45) Ahir zamanda diyar-ı Arapta evlâd-ı İsmail’den Hâtem-ül’enbiyâ (peygamberlerin sonuncusu)

geleceği Kütüb-ü Semaviyye’de (Semavî Kitaplar) münderiç idi. Enbiyâ-i salife’den bazıları dahi onu vasf

ve tarif etmişti. / Hâtemülenbiyâ(*) ki , fahr-i âlem ve efdâl-i Benî Âdemdir (insanoğlunun en üstünü) , o

vaktin hükmünce onun Araptan zuhur etmesi muktaza-i hikmet ve maslahat idi. / Zira Araplar , ( … ) Zaman-ı

câhiliyette Arapların fesahat ve belâğatca bu derece ilerlemeleri dikkat olunacak ve ibret alınacak bir keyfiyet

idi ve belki Arap lisanının o mertebe kemâle gelmesi , Allah tarafından bu lisan üzere bir kitap nâzil olacağına

işaret idi. / Ebü’l-Enbiyâ (Peygamberlerin babası) Hazret-i İbrahim aleyhisselâm , oğlu Hz. İsmail aleyhis

selâma dua edip Cenab-ı Hak dahi onun duasını kabul ederek evlâd-ı İsmail’den bir büyük millet zuhur

edeceğini tebşir eylemiş olduğu Tevrat-ı şerif’te mezkûrdur. / Hz. İbrahim’in diğer oğlu Hz. İshak aleyhis

selâm’ın evlâdından pek çok peygamberler gelip geçmiş ve onların devri bitip artık nesl-i İsmail’e nöbet

gelmiş idi.Nesl-i İshak’tan gelen bunca peygamberlere mukabil olmak üzere nesl-i İsmail’den dahi

Hatemülenbiya* gelecekti. ( … ) İşte Hatemülenbiya aleyhisselâm’ın ecdad-ı izam’ı bu zatlardır ki , … / …

soyu en şerefli ve hayırlı olan tarafta bulunur ve her asırda onun cedd-i â’lâsı kim ise yüzündeki ülkerinden

bilinir idi. / Çünkü Hz. İsmail’in alnında bir nur var idi , Ülker yıldızı gibi parlardı. Bu nurâniyet, ona

pederinden kalmış ve ba’dehu evlâddan evlâda intikal ederek … / Bu nûr ise Nur-ı Muhammedî (*) olup

Page 128: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

128

Hz. Âdem’den beri evlâttan evlâda intikal ede-gelmiş ve nihâyet asıl sahibi olan Hatemülenbiya hazretlerinde

karar kılmıştır. ( … / sh.47) İşbu Kâ’b İbn-i Lueyy *cum’a günleri kavmini cem’ ile, hutbe okurdu. Kendi

neslinden Hatemülenbiya* geleceğini söyler ve onun zamanına kim yetişirse ona iman etsin diye nasihat

eylerdi. ( … / sh. 48) Hatemülenbiya Hazretlerinin dünyaya gelmesi yaklaştıkça , kâhinler onun teşrîfini haber

vermeğe, acaib ve garib hâletler ve harikulâde alâmetler belirmeye başladı. /

Ezcümle Abdülmuttalib, bir gün Harem-i şerif’e yatıp uyurken bir rüya görüp korkuyla uyandı. Kâhinlere

varıp rüyasını takrir etti. Kâhinler dahi: “Senin neslinden bir çocuk doğacak , yer ve gök halkı iman getire

cek”, dediler. / … oğlu Abdullah dünyaya geldi ve Nur-ı Muhammedî onun alnında nümayan (görünür)

oldu. ( … / Sh.49) Abdülmuttalip oğulları içinde en ziyade Abdullah’ı severdi. Zira içlerinde en güzel ve

en ziyade sahib-i iffet o idi. Nur-ı nübüvvet onun yüzünde nümayan idi./ Benî Zühre şeyhi Vehb kızı Âmine,

haseb ve nesebce Kureyş kızlarının efdali olmakla Abdülmuttalip onu Abdullah’a aldı. / Âmine,Abdullah’tan

Hatemülenbiya’ya hâmile kaldı ve hemen Abdullah’ın alnındaki nûr-ı melâhat Amine’nin alnında nümayan

oldu. / O esnada Kureyş kavmi , kaht-ü galâya (kıtlık ve pahalılığa) mübtelâ olup, ziyade muzayaka (darlık)

çekmekte iken , Resûl-ü Ekrem* ana rahmine düştüğü gibi onun hürmetine, Hak Teâlâ Hazretleri , Kureyş’in

bağ ve bahçelerine o kadar feyiz ve bereket verdi ki , cümlesi zengin oldu. / O seneye Araplar , “Senetü’l-feth

ve’l-ibtihac” dediler ki , fütuhat ve meserret yılı demektir. Amine hâmile iken Abdullah Şam kafilesiyle

Medine’ye gitti. Orada hastalanıp yirmibeş yaşında olduğu halde dayıları yanında vefat etti. / Bu cihetle

Hatemülenbiya Hazretleri , dürr-i yetim gibi anası karnında iken tek ve yetim kaldı. / İşte o esnada harikulâde

vukuattan olarak meşhur Fil vak’ası* zuhur etti. (sh. 50-1 / … ) Bu seneye Araplar “Fil Yılı” diye ad-koydular

ki , Milâd-ı Hz. İsa’nın (569)beşyüz altmışdokuzuncu senesi idi. / (…) Fil yılında ve şuhur-ı Rûmiyyeden

(Rumî aylardan) Nisan içinde, Rebiu’l-evvel ayının onikinci pazartesi gecesi , sabaha doğru henüz tanyeri

ağardığı vakit , âlem bir başka âlem oldu. Yani Hâtemülenbiya Muhammed Mustafa Sallallahü aleyhi ve

sellem* hazretleri doğdu ve gün doğmadan âlem nûr ile doldu. /

( … / sh. 52) Enbiya-i Beni İsrail ,Hatem’ül-Enbiya Hazretlerini kâh Muhammed* ve kâh Ahmed*diye zikr

eylemiş ve alâmetlerini söylemiş olduklarını ve ulûm-ı gaybiyye(gizli ilimler) eshabı dahi birer suretle istihraç

(*) ettiklerinden o vakit Yahudi kâhinleri arasında Hatemülenbiya hazretlerine dair çok sözler söylenir ve

teşrifine intizar olunurdu. Binaenaleyh tarih-i velâdetini dahi bu vechile keşf ve tayin etmişlerdi. ( … / sh.64)

Elhasıl Fahr-i Alem Hazretleri , bir yeni Şeriat ile kâffe-i ins ve cinne meb’us oldu (cin ve insanlara peygam

ber olarak gönderildi). Onun şeriatiyle sâir şeriatlar mensûh oldu ve Hatem’ün-Nebiyyin (peygamberlerin

sonuncusu) olup ondan sonra peygamber gelmek ihtimâli kalmadı. / …”)

MUHKEM MESAJ ! ( Sh. 112’den devam: ) … pek ehemmiyetli olduğu unutulmamalı .

1. Unutulmaması gereken diğer bir nokta da , metin odaklı teorilerin çoğu

Şu âleme bak zaman , metnin kendisini mükemmel telakki etmesinden kaynaklanan bir

Kendiliğinden determinizmi haiz olduğu. Eğer bir cümlede geçen herhangi bir kelimenin

Nasıl olacak dahi , hem metnin yapısını oluşturup hem de metnin yapısı tarafından belir

Kıyasen düşün ! lendiğini düşünüyorsanız, -metnin yayımlanmış halinin bir ‘son’ olduğunu

2. baştan kabul ederek , - metnin bitmişliği üzerinden konuşmanız gerekecek

Nedir şu idrâk tir : Metnin ‘açıklığı’ nerede kalmıştır ? Wood’un yapmaya çalıştığı , bir

Gönlün gözünden paradoks’ta asılı durarak , metnin açıklığı mefhumunu , detaylarla düşünmek

Nur ruh-u mutlak tir. Yazarın , edebiyatın ve edebiyat teorisinin en büyük paradoksuna bir

Kozmik görüşün ! cevap aramak gibi bir endişesi olmadığını , sorunun kendisinin yanlış, edebi

3. yat ve hayatın zaten her zaman paradoksal bir karakteri olduğunu düşündü

Ne iş yaşamak ğünü görüyoruz. Kitabın başlıbaşına paradoksal duran son cümlesi, Kurmaca

Göklerce evren Nasıl İşler ? benzeri soruşturmaların henüz sonlanmadığını ve de hiç sonlan

Nabz-ı can ancak mayacağını gösteriyor: “Gerçek yazar, yaşamın özgür hizmetkârı ; sanki

Kavram kördüğüm ! yaşam , roman-ın bugüne dek ele geçirdiği her şeyin ötesinde bir kategori

4. imiş gibi , sanki yaşamın kendisi gelenek olmanın kıyısındaymış gibi davran

Mahiyet tuzak mak zorunda olandır. //

Gerçek görünen Sh. 11: Aşk yolunda adım adım / … Yürüdüler, sevdiler, yazdılar …

Page 129: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

129

Ne varsa tutsak Kariyerinin zirvesinde bir çift yürek. Bir gece o yüreklere inen bir ilham.

Kök gizem ölüm ! Ve başlayan yolculuk. / Mevlana’ya. / Aşk yolunda adım adım , 49 günde,

5. hiçbir vasıta kullanmadan , İstanbul’dan Mevlana’ya yürüyen iki küçük

Hep yolda olmak karıncanın , ve onlara ekmek ve su verenlerin hikayesi. / timas.com.tr -

Gün-dem değişken iyi ki kitaplar var … // -Sh. 12: Edebiyat devrim yapabilir mi ?

Can nefes saymak İngiliz edebiyatı ve karşılaştırmalı edebiyat profesörü Rita Felski’nin 2008’

Öz şiir sözüm ! de yayımlanan Uses of Literature (Edebiyatın Yararlılığı) isimli kitabı ,

6. ‘Edebiyat Ne İşe Yarar ?’ adıyla Türkçe’de. / Felski , çalışmasını tarihsel

Muğlak muallak perspektifi ıskalamayan bir okuma fenomenolojisi, edebiyat kuramını önemli

Görüntüsünden ölçüde tanımlamaya devam eden öncü duyarlığa karşı bir ‘gayri manifesto’

Arz-semavat hak olarak nitelendiriyor. / … Selim Salih: “… biraz daha yakından bakalım. /

Gece ve gündüz ! Edebiyat metinlerine mutlak kudret atfetmek ( … ) “Bu öykü sizi alıp götüre

7. cek” ( … ) … Hiçbir şekilde kendi tarihselliğinin farkında olmayan , kavram

Mahşer muhakkak sal düşünme yeteneğini kazandırmaktan uzak Yeni Türk Edebiyatı disiplin

Kader Rabbim’den lerinin , Osmanlıca paleografi bilgisine ve dogmatik bir bibliyografyanın ez

Sonsuz’a doğmak berlenmesine çakılmış başarı kıstasları , Mehmet Kaplan’ın Şiir Tahlilleri’n

Kıssa-i ömrüm ! deki “parlak” çözümlemeler gibi edebiyat incelemeleri-nin ne olduğunu

8. belirlemeye devam ediyor.” //

İçten okumak Sh. 13: Ooo… Müthişti / Hüseyin Atlansoy 1985’te yayımlanan İntihar İlacı

Keşf-i hâl kalben adlı kitabının hikâyesini yazdı: “ …” / … Kararımı verdim. 1984 yılında ilk

Ne güzel susmak romanımı yayınlayacaktım. / … Durmaksızın okuyordum. Bir roman çatısını

Künh-ü (“Kün”) gönlüm ! kurabilmek önemliydi. Ortaokul üçüncü sınıfta ilk denememi yaptım. İyi-kötü

9. ayrımı hakkında kurgulanmış bir denemeydi bu. Yaklaşık yirmibeş sayfa.

Mülhem konuşmak La yenfa. (*) … birçok “roman” örneğini dikkate almıştım. Ama erkenmiş.

Kolay yol zihnen Olmadı. Yırttım attım. Sonra dedim Hüseyin sonra. / Lise yılları geldi sonra.

Tam muhkem mesaj Hep bir kitap fikri , zihnimde dalgalanıyor … / Akıyordu şairliğim ( … )

Kur’an-ca hüküm ! Asl’olan sanatçı-ydı … Kimileri bunu nasılsa bilemiyorlardı. (…) Bkz. 153*

********

(Bkz. Sadeleştirilmiş Elmalılı Tefsiri , cilt-1 / sh. 280: “… yani yeryüzünde beşer cinsinin ortaya çıkışı … /

Hâlbuki biz yeryüzünde ilk yayılan insanlar değiliz. Bununla beraber … / Ve beşere özgü üremenin başlan

gıcı … / Demekki Cennetten yeryüzüne bilfiil ilk çıkanlar bunlardır. Ve bu çıkış da aniden-birdenbire olma

mıştır. / Ve insanlar aslında hakikaten kardeştirler. / … Sonrası bildiğimiz üreme kanunudur.”)

İşte emsâl konularda daha nice çetrefil sorular var ki , kimilerince “mesnetsiz” sanılmakta ve de “münasebet

siz” sayılmakta. Bu sebep bazı güncel-popüler gündemler oluşturan kitaplarda ve medyatik-görsel proğramlar

da uluorta tartışmalarla aslından saptırılmakta. Çabuk konuşarak kısaca açıklamaya yatkın nice üstad zevat-ı

muhtereme muhatap pek kurnaz zındık demagog(*) karşısında açık-seçik kanıt, tam hüküm “mebâdi-i İslâm”

mühim mevzû ve esâsat tamamen gözden kaçırılmakta. Ancak konular ruhundan uzaklaşıp başka açılardan ba

kışlara ya da anlamsızlıklara kaydırılarak dağıldıkça artık kökten değişik sorulara yahut temel sorunların aşın

masına , hatta daha başka detay yorumsamaların da sözümona aktüel gündem muhteviyatına taşınmasına yol

açmakta.Tarz-ı cedel liyâkatsiz sözlerin demagojik karmaşasıyla da akl-ı nefsaniyet hırslı iddiâlaşma-münaka

şalar arasında asla unutulmasın ki işte en güzel diyalektik diyaloglara örnek Kur’an-ca anlamak / kavramak

gerekir ruh-u nur Rabbim gözler gibi içten “-gör !” diyor gönlümüzce belli “ihsan” daha üstün bilinçte inanç !

İHSAN !

1.

İlle uçmaklara yol ara-sor semavattan ;

İhsan ne bilmesen de işte âyet(55*60)söylüyor !

Kul her nefes korkuyor elhak koruyor Rahman ;

Sen O’nu görmesen de(6*103)O seni hep gözlüyor !

Page 130: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

130

2.

Kalben duymak akla yol ruh-u vicdan nabz-ı can ,

Ekran net görmesen de belli ancak beyan zor !

İçten duy tam “anla-kork !” nur-u Kur’an salt irfan ,

Ey can , pek evmesen de emr-i Hak “gel-gör” diyor !

Medya aynasından kamuoyuna yansıyan netâme gündemlerin güdümünde oluşan nice sosyal çalkantılar,

ruhsal maneviyat hayatımızda onulmaz zillet tahribatı-na sebep olmakta. Bunun doğurduğu acımasız durum

veya sonuçlar bakımından giderek kötüleşen toplumsal sistem’in “tepkisel refleks” savunma içgüdüsü ve

direnç gücü de zayıflamakta. Açıkça bu toplumsal zaaf ve çöküntünün korkunç çaresizliğinde endişe-kuruntu

lar sarıyor , şüphe-tereddütler sarsıyor ruhiyatımızı. Şu umursamaz zavallı halkın nabzını tutacak , kalbine

iman mesajının inşirahını duyuracak kim var ( Rabbimiz “Gerçek Mürşid Hazret-i Allah’tır !” rikkat-i vicdan

nabz-ı can “niyaz” zevk-i ilhamıyla …) aşk-ı “hizmet” duyanlardan başka ?! Allah* ve Muhammed* aşkıyla

“mâ’şerî vicdan” namına “nâmûs-u vatan” uğrunda canla-başla kamuya hizmet (“din-ü devlet” ve “mülk-ü

millet” mefkûre-i “ebed-müddet” daima “i’lâ-yi kelimetüllah” gaye-i İslâm) için maddî-manevî bütün hayatını

olanca imkânlarını vakfederek çalışanlara , onlara yardım ve destek sağlayanlara , açık Kur’an âyetlerindeki

İlâhî vaad ve tebşîratı hatırlatarak gönülden selâm , muhabbet ve duâlarımızla katılmak istiyoruz müslümanca.

Ancak Kur’an baştan sona âyetler diliyle Yüce Rabbimiz’in nice emrince hep paylaşmayı , hatta candan-mal

dan dünyalık her varlığımızdan Allah yolunda fedâkârca harcamamızı istiyor , biz müminlerden açıkça. Sonuç

ta şu üç kategoriyle ayrışacak insanlar; (Bkz. 56*7-14: “Uğur ve mutluluk ya da şomluk ve bunalım yâranı*

ve de oluşta-yarışta önde gidenler. İşte onlardır yaklaştırılanlar. Nimetlerle dolu cennetlerde. Büyük kısmı

öncekilerden ve az bir kısmı da sonrakilerden.”)

Din ve inanç çağrısıyla halkımızın değişik kesimlerinde içten ilgi ve derin merak uyandırmakta başarılı olsa da

kimilerince gayet doğal karşılanan bu olay, yani İslâmî konularda medyatik tartışmalar , kimi bağnaz çevreler

den büyük tepki almakta ; hatta akademik kariyerinin açık kanıtlarını ortaya koymak isteyen entelektüel aydın-

yazarlarımıza karşı haksızca ve düşmanca “aleyhtar kampanya” oluşturmakta , onları tanımazken adından ve

hiç okumazken kitaplarından nefret duyacak kadar yobazca-saldırganlaşan bazı cemaat ya da yoz-sosyete (!)

ortamlarında adeta “nifak’cılık” kavgasına ve “bozguncu’luk” suçlamasına neden olmakta.Acaba yığın toplum

-millet olarak küre-i arzda yalnızca biz mi , bilimsel etik ve sosyo-kültürel birlik bilincini yani millî hislerini

güçlendirecek konularda bile giderek daha tartışma(cı-)lı ve uzlaşmaz ortamlara sürüklendik , kendini bilmez

ve geleceğini düşünmez sapkın-şaşkın bir halk kitlesi olduk çıktık sanki ?! İşte bütün dünyanın her yanında

“anarşik kamuoyu” bakımından genel durum böyle değil mi ? İnanç kültürlerinin şu yeryüzünü örtüp bürüyen

renk karmaşasından ibaret “dinler-ideolojik izm’ler” haritasına bakınız ibretle ; korkunç dehşet tablosu şu

“milenyum” modernizmiyle maskeli “iblis saltanatı”-çağdaşlık kumkumasının kulistik arkayüzünü savaşların

sıcak kanıyla ve emperyal yalanların kangren acılarıyla boyanmış göreceksiniz zamâne gündemler realitesince!

(Bkz. Batı Sömürgeciliği ve İslâm Dünyası , Y. Nuri Öztürk ,Yeni Boyut “2. baskı” İst.-2003)

TAŞ KAFA !

Özünle uylaşmazsın , sözünle uzlaşmazsın ;

Az-öz, yaz-oku “Anlayana sivrisinek saz !”

Duysan da aldırmazsın , taşkafasın aymazsın ;

Saz-söz caz(!) “Anlamayana davul-zurna az !”

Demekki insan mizâcından ve hırz-ı can / hars-ı îman tarz-ı hayatınca akl-ı ruh hakikatından kaynaklanan

bireysel farklılık ve toplumsal anlaşmazlık gitgide bütün dünya barışını da tehdit edecek kızılca-kıyamet*

boyutlara tırmanmakta. Oysa Allah(c.c) gerçek İslâm mesajı içerik Kur’an naslarıyla daima yüzyüze çağdaş

şu umum-beşeriyet âlemini , içten ille de “ferdiyet” ve dış-çerçevesiyle “cem’iyet” tarz-ı fıtrat traka-i kalbin

Page 131: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

131

nazm-ı nabzınca açık kanıt* tam meâl-i sırr-ı vicdan* namûs-u şuur (17*80-85. “Ruh , Rabbim’in emrin

den…”) nükte-i niyazımız Zat-ı Müteâl Allah’a hakkıyla lâfza-i ilticâ’// âyet-i Fâtiha anlamında akl-ı irâde

gereği (1*6. “ihdinâ-s’sırât-el’müstakıym”) birlik ve barış yoluna çağrılamakta. Anlamak için içten duyarak

okumalıyız.

SER-LEVHA AYETLER VE EMR-İ CEDEL !

1. (67*2: “Ellezî haleka-l’mevte ve-l’hayate …”)

2. (11*33-34: “Hüve Rabbü-küm ve ileyhi türceûn”)

3. (8*67: “Türîdûne araza-d’dünya ve-llâhü yürîdü-l’âhirate”)

4. (21*15-23: “Lâ-yüs’elü ammâ yef’alü ve hüm-yüs’elûn”)

1. (“Ölümü ve hayatı yaratan O’dur.”) bil ki ,

2. (“O’dur sizin Rabbiniz ve O’na döndürüleceksiniz.”)

3. (“Siz şu iğreti dünyanın nimetini istiyorsunuz; Allah ise âhireti …”)

4. (“O, yaptığından hesaba çekilmez; ama onlar, hesaba çekilir.”)

Ve ayrıca daha nice (14*4 ve 48)âyetlerden örnek , Bkz. (15*90-99)

Sûrelerin tamamı ya da aralardan birkaç âyet daha işte: (16*98 ve 111;

20*14 ve 49-52; 22*35, 52, 62; 24*42; 25*52; 29*18, 48-49, 64;

30*17-18; 69*40-43 / … ) Seçkilemek isteyince ne eşsiz bütünlük Kur’an !

1.

Kur’an Rabb’in kitâbı mûcize her hitâbı ,

Hak vahyin saf irşadı gönüller incizabı !

Derk-i (2*19-20. “berk”) mesel darb-ı (“ra’d”)’a benzer itâbı ,

Her tarz edebiyatı derc’eder beyyinatı !

2.

Her âyet serlevha-i hülâsa sözken gayet ,

(16*125. “Üd’u ilâ sebîl-i …”)nush – davetten ibaret !

(“Rabbi-ke bi-l’hikmeti …”) diye hemen icabet ,

(“Ve câdil-hüm bi-lletî hiye ahsen”)nihayet !

3.

İşte âyet en güzel lisan tavr-ı nezâket ,

İçten dâvet evrensel vicdan hazz-ı riâyet !

İlkten usûl bilimsel davet tarz-ı icâbet ,

Son vusûl emr-i “cedel” Allah’tan “farz” ibâdet !

O hâlde böyle ulvî bir gayenin emrinde ve hizmetinde çalışmaktan daha onurlu görev var mı ? Nitekim herkes

için net tek gaye bu “inançta birlik - vatanda dirlik” uğrunda “ancak Allah’a kulluk (1*5)” onuruyla yaşamak

ve hep (2*208. “…fi-s’Silmi kâaffe”) barış yani İslâm yolunda çabalamak gerçek kurtuluş ve ölümsüz mutlu

luktur. Rabbimiz’in insan vicdanıyla âhenk-dâr ruh hâlet-i ilticâ’ akl-ı iykan nabz-ı kalbin nazm-ı niyaz züb

de-i irfanınca doğrudan şu konuşulur-anlaşılır rumûzat-ı lisan nükât-ı lügat tam açık kelimât tarzıyla “anlayış”

şuur-u iz’ânına ancak kitâb-ı (vahy-i Nur* ruh-u) Kur’an-ca “anlam muhtevâsı” sırr-ı elfâz “sözlerin hıfz-ı

hâfızası ya ses kaydı , ya da yazı zabtı !” illâ vahy-i hitâb* bakımından noktalar harfler hareke(-t)li heceler

revnâk-kelimeler’den ibaret toplam meâl-i icmâl ki , (2*2. “İşte sana o kitap! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok

onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.”/ Bkz. 2*3-39.) gayet sarih hakikat-i beyan nazm-ı vahyin

nabz-ı can noktasında anlık idrâk kadar remz-i kader ruh-u beden nitekim mûcize nefha-i İlâhî ilk (“Kün fe-

yekûn”)nefes sayısınca ömür akvaryumunda hava kabarcıklarından farksız zaman* fenomeni: her şimdi-hep

hemen noktacık gerçek “gölgesiz ışık” gibi idrâke sığmaz “Sonsuz” Zât-en Tek (gücü sınırsız) salt (“-O!”)

İrâde-i Kudret (112*1. De ki: “O, Allah’tır ; Ahad’dır, tektir. // 2. Allah’tır ; Samed’dir / tüm ihtiyaçların,

Page 132: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

132

niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir. // 3. Ne doğurmuştur O, (ve ) ne doğurulmuştur. //

4. Hiç kimse onun dengi ve benzeri olmamıştır , olamaz.”) nice emsâlsiz sanat (hadsiz hikmet) fıtrat-ı şuûnat

tüm mükevvenat tamamen barışcıl-birlik kökten uyum ve hem-âhenk bütünlük görüntüler sergileyen “nizam-ı

âlem”meşher-i mahşer ruhiyat televvünatı “ışık cümbüşü”gözler önündeki ibretler-âyetlerle her dem bir başka

nesîm-i mevsim-bahar renkli “iç dil”-gönlümüzün iklîmi “inanç” şavkından nur-efşan“iç aydınlık” inşirahımız

olsun diye en ideal bilinç çerçevesinde “yakîn”-i mevt’e erdirileceğimiz güne dek “kadere rıza” sabr-ı sebat

dileyerek Rabbimiz Allah’a “hamd” ve Efendimiz /Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâm’a

candan muhabbet disiplini edeb-i itaatımızla nefsimizi bencillikten arındırmak ve insanlık onurumuza yaraşan

ruh yüceliklerine kanatlandırmak gönlümüze en uygun amacımız olmalı. Zira , (Kaside-i Bürde / sh. 122,

Beyit-117: “Cenab-ı Hak ,bizi ,kendisine itâate davet eden Hz.Muhammed(s.a)’e “Resûllerin en üstünü” deyin

ce, biz de ümmetlerin en üstünü olduk.”/Açıklaması: Bizdeki bu üstünlüğün ve şerefin , kendi feyzimiz sebe

biyle olduğu zannedilmesin. İslâm’ın şeref ve üstünlüğü Cenab-ı Hakk’a ve de onun sevgilisi Hz. Muhammed

(s.a)’e aittir.Binaenaleyh milletlerin en şereflisi olarak kalmak istersek; daima ,İlâhî emirleri ve Peygamber’in

bildirdiklerini tatbik etmemiz gerekir. Böylelikle kendimizi maddeten ve mânen ihyâ etmiş oluruz. // Bu beyit

ten şu manayı da çıkarabiliriz: Cenab-ı Hak, Fahr-i âlem’i -“mahrem-i mi’râc”- davet edince, O irfan menbaı ,

üstün ahlâk ve yaratılışıyla hemen resûllerin en üstünü; biz de ümmetlerin en efdali olduk.)

Evet; tek gayemiz, Rabbimiz’e “kul” ve Peygamber Efendimiz’e “ümmet” olmak şuuruyla ruhun bedensel

gizeminde yaşamın “kader” şifresinden ibaret temel felsefesini iyice düşünerek kavrayacak kıvamda aklın

irâdeye hükmeden fonksiyonlarını çözümlemek , etik ve empatik duygularda sempatik içtenlikle içselleşen

özgün düşüncelerin dışımıza yansıttığı ışıklı dünyamızı gözlemlemek.Gözlerden gönül aynasına yansıyan dış

görüntünün özünde içselleşen tecelliyatı içgörü’yle algılamak gerçekten ne kadar güzel ! Ne eşsiz mûcize şu

canlı, anlamlı ve heyecanlı hayatın süreçlerinde enfüs serâb-ı âfâktan yansıyan hayâle benzer rüya âlemler!

Bunu gözlemleyerek yaşamak, gerçekten ne canlı-anlamlı heyecan nitekim “mevt-i mukadder”-ölüm hiç unu

tulmadıkça ! Akl-ı vicdan gönlümüzce çözümlemek istediğimiz sayısız oluşlardan neler elde etmiş ve bunun

sonuçlarından ne türlü birikimler sağlamışsak “uygarlık adına”anlaşılan hepsi de kollektif fıtrat tarzından iba

ret düşüncelerin hem en temel merak konusu , hem de din veya felsefe kökenli bilim , sanat ve edebiyatın or

tak kulvarında ya da kavşak noktalarında buluşan yatkın mizaçta her çağdaş insanla daha çabuk kaynaşarak

kolayca anlaşmak karşı görüşlerle uzlaşmak ve de muhtelif farklılıklarla bağdaşmak isteyen niyet-i hâlisane

aydınlar öncülüğünde sürekli çabalar ve düzenli çalışmalarla geliştirilen hele evrensel değerde müşterek kül

tür renkleriyle bezendikçe çeşitlilik kazandırılan şu yeryüzünün nice “emek kültürü” üretim birikimlerini üleş

tirici rejim değişimlerini bile mezceden realite, en nihayet tam mahşer-i kıyamete müncer medeniyet yoludur.

İşte bu yüzden ben bir yazarın neler yazdığını değil de esasen neden yazdığını merak ederim.Okurken de önce

likle bunu anlamak , kıyamete müncer bakış açısıyla aslında aklıma / mantık karîhama uymayan her konuyu

kurcalayıp sorgulamak isterim.Histerik derecede anlamak*-merakıyla “okumak” kendince anlatmak meramıy

la da “yazmak” gerçekten ne güzel geliştiriyor ruh hayatımızı. Nitekim kimi Edebiyat Lügatlarında buna dair

(ruhsal ifşaat tahlilli itiraf / fantezi-ironi!) açıklamalar ve (Bkz. Edebiyat Terimleri Sözlüğü , Dr. L. Sami Ak

alın:“-Neden yazarlar? ”)sorusuna özel ve genel örneklemelere göre cevaplar var.Ayrıca misâl mi istersiniz ?

Daha ne çok kitaplar ve ne çeşit-değişik “kalem denemesi” iyice fazla detay yazılar! Roman , nitekim “net ör

nek” karizmatik-“güzel anlatım”/ merak uyandıran “uzun hikâye” ve yeni tarz “zevkli diyalog – güncel yaşam

– gerçeksi yalan” nefs-i emmâre’yi bohem-ce konuşturan “söz cümbüşü” üslûb-u kassâs! Sorgulanmayan nice

sapık kuramcılık kumkuması sanal yalanlar örtüyor ruh* hakikatının net dünyasındaki “iç doğuş” şuur-u sünû

hatımızı. Işık kadar gerçek karanlık geceler ! Ruh-u beden şuuruna örnek gündüze rağmen ne güzel elvan-ı te

havvülât tıpkı renk-âhenk güniçi değişim misâli işte her “şimdi” iklim-i mevsim mevecât-ı zaman ki “ibtidâ-i

intihâ” ancak günyarısı şu karanlık gecemiz bile mehtap şavkıyla açık görkem mesâfeler “mesâha-i semâvat”

tam meâl-i âyet tarzınca gülümsemekte. Elbette esas soru ya da sorunlardan ne yapsa da asla kaçamaz zihnen

ne âlim ne de câhil hiç kimse son nefes “Sonsuz’a doğuş” şuur-u “yakîn”(Bkz.15*99; 56*95; 69*51; 74*47;

102*5-7 ve (!)4*157-9)nice ruh-u hakikate erdirici (21*25-35) âyetler ışığında açık gerçek’le yüzleşinceye

dek. Kesin gerçeğin nur-u Kur’an -ca aslını kavratmak gerekirken niye sırf fantasma-fasıllar (!) okutmak isti

Page 133: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

133

yor roman ? Nitekim; (Bkz. Hürriyet G. 29 Ocak 2002 / sh. 7: Renkler, Serdar Turgut: “Orhan Pamuk’un

kitabı / …“Kar ” adlı son romanını … / Gördüğüm kadarıyla “roman gerçekliği” meselesini Türkiye’de daha

detaylı ve derinliğine tartışmamız gerekiyor.” ) Gerçek hayat tabiatınca yazılmış yani yaşanmış olaylar yansıt

mış olsa şayet temel gerekçe çerçevesindeki içsel ayrıntılar açıklanmasa da anlaşılır rahatça. Artık kurtulmak

için nice meram merakından yazan da rahatlar ruhen onu okuyan da. Ancak “kassas-ı zamane(!) ne idüğü belir

siz”süfehâ-echeller roman-senaryo filân “yazar (!)”rezalet türünden ne“emânî”-hezeyan ne cins “yalan-dolan”

ne boş şeyler ve de ne düzmece hayâl-yâveler çiziktirip beyaz sath-ı zemin nice temiz sayfalar karalar, ruhu

uyanık kavramış şuurda olan da olmayan da !

GÜZEL LİSAN !

1.

Beynim mücevherat çöplüğü sanki ,

İçinden ne çeşit döküldü bilmem !

Zihnim muhteviyat ölçüsüz zan ki ,

Bilinçten ibaret görüntü sistem !

2.

Hevesin nefesler iz’an mihengi ,

Mûsikî şiirden nefha-i gülfem !

Herkesin ne güzel lisanı var ki ,

Benimki iç dilden nağme-i mülhem !

3.

Zihnim “muhakemat”-örgüsü yani ,

Gerçek Kitâbım-ca “ahkâm” öğrensem !

Bildim öz hakikat tam söz Kur’an ki ,

Hikmet lügatınca konuşabilsem !

Daha açık konuşup belirtmek konusunda aklıma geliveren nice enteresan roman örneksemeleri içinde “ger

çekçi ya da gerçeksi stil” birçok kitaplar var ruh-u üslûp beğendiğimiz ki ,işte bunlardan biri diyebileceğimiz

zevkli hiss-i lezzet tadında okuyunca canlı insanlar arasından ancak kendi içindeki gizli ihsaslarını dışına

yansıtan anlamlı hayat ders-i ibret “tema”-muhtevâsı sırf fantasma(*)dan ibaret diğerlerinden tamamen farklı

“idol”-kahraman nitekim kim veya kimler olduğu da açıkça anlaşılan ne güzel misal: (Bkz. “Adı Aylin” ve

“Füreya” benzeri-içerik “gerçek” konulu olaylar romanlaştıran , ancak “Köprü (*)” senaryosunda daha açık

“gerçek kahraman” anlayışını medya boyutuna taşıdıktan sonra romancı kalem ustalığını halkımıza da tam

manasıyla kanıtlayan sayın Ayşe Külin* // ve de değişik konuda bir başkaca yaşanmış şahane örnek kahra

manlık destanı timsâl-i ilim ve edeb-i İslâm mücâdelesi hizmetine eserleriyle rehber-rehnüma* çığır açmış

şahs-ı manevi irşâd-ı Kur’an “Nur cemaati” ile “devr-i şeâmet” zulmetine “sırren tenevvüren / gizlice aydın

latarak” karşı-duruş* yolunun metodlarını ısrarlıca hayat düstûr-u ruh hakikatına bağlılıkla uygulamış hep

başlıbaşına ayrıcalık gösteren Nur Risâleleri’ne gönülden talebe “ehl-i hizmet” taraftar ruhlara da tam “Üstâd”

Bkz.“Bilinmeyen Taraflariyle Bediüzzaman Said Nursî (*)Kronolojik Hayatı”,Necmeddin Şahiner,Yeni Asya

Yayınları “Gayemiz vatan sathını bir mektep yapmaktır (*)”- İst. 1991 // Takdim : Kitaplar arasında biyografi

çeşidi bir hayli artmaya başladı. Çünkü bazı insanlar vardır ki , onların hayatları da eserleri kadar kıymetlidir.

Zaten eserler nazariyatta kalırken , müellifin hayatı , sanki nazariyatı tatbikat sahasına koymakta ve daha

kolay anlamamız için bize yardımcı olmaktadır. / Bir kısım müellifler kendi hayatlarını kendileri yazmış ki ,

bunlara “oto-biyografi” diyoruz. Tarihçe-i Hayat* isimli eser , Bediüzzaman Said Nursi’nin otobiyografisi

sayılabilir. Sayılabilir diyoruz çünkü , kendi sağlığında ve kendi kontrolü altında yazıldı.

Onun bütün gayesi , Müslümanların tahkikî imânı elde etmeleriydi. Bediüzzaman’a göre bu asrın hastalığı

iman zayıflığıydı. Müslümanların , İslâmiyete lâkayıt kalmalarının sebebi bu idi. Öyle ise, taklidî imandan

tahkikî’ye geçilmesi gerekiyordu. İşte o hayatının mühim kısmını buna verdi ve Risale-i Nur Külliyatı’nı

meydana getirdi. / Necmeddin Şahiner,Risale-i Nur Müellifinin hayatını kronolojik olarak ele aldı ve sizler

için yazdı. Böylece Tarihçe-i Hayat’ta bulunmayan bir kısım malûmatı bunda bulmak imkânı elde edilecek ki,

Page 134: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

134

bu bilgiler gerek Said Nursi’nin hayatını aydınlatma bakımından ve gerekse iftiraları önleme yönünden

mühim sayılacak güçtedir. / Meşhur kimseler hakkında yazılmış bir çok kitap bulunurken ,Said Nursî, bütün

meşhurluğuna rağmen , böyle bir imkândan mahrum bırakılmıştır. Bu imkânsızlık geleceğin tarihçisini zor

durumlara düşürebileceği gibi , bulanık suda balık avlamak isteyenleri de sevindirebilir. Biz hakikatı arayan

ları sevindirmek gayesi ile böyle bir eserin kitap haline gelmesine karar verip,okuyucularımıza hizmete devam

etmeyi vazife bildik. / Araştırmacı Necmeddin Şahiner için diyebiliriz ki ; o hayatını bu esere verdi. Aradı ,

taradı , sordu , dinledi. Sanki kendisini bu eser için eritti. Onun odasında ,ceplerinde ve konuşmalarında daima

Said Nursî’nin hayatından kısımlar vardır.Sayfa sayfa ,cümle cümle, hep o. Bununla beraber bu eser noksan

sız mıdır ? / Buna “evet” diyemeyeceğiz. Zaten Necmeddin Bey de evet demiyor , “Daha gencim” diyor. Yani

çalışmalarına durup dinlenmeden devam edeceğini ifade etmek istiyor. Bu babta okuyuculardan da yardım isti

yor. Elinde Said Nursî’ye ait vesika bulunan varsa göndermesini , hatıra sahiplerinin de hatıralarını yazmasını

rica ediyor. Bu ricaya biz de katılırken , … minnettar olduğumuzu belirtmek isteriz. / Saygılarımızla.

(Hekimoğlu İsmail*)

Sh. 27: Nur Rehberinin Aydınlık Ömrü / Bediüzzaman Said Nursî bahsi bir deryadır. Biz ise bu ummanın

sahillerinde dolaşan bir imân , Kur’an ve Nur sevdâlısıyız. / Elinizdeki eser mevzuyla alâkalı onbeş yıl ön

ceki bir çalışmamızdır. / Mevzu üzerinde her zaman yeni yeni bilgiler ,vesikalar ve resimler bulmanın ulvî

heyecan ve sevincini yaşamaktayız. / Çünkü , Bediüzzaman ve vesile olduğu Kur’an hakikatları yirminci

yüzyılın en büyük bir îmân hâdisesidir. Kalblere İlâhî irfanı yerleştirerek imanların kurtulmasına vesile ve

vasıta olmak … İşte insanlığın dünyalardan daha da ehemmiyetli bir meselesi budur. / Yıllardır , hayatımız

muazzez bir ömür ve hayatın derinliklerinde gezerken; mevzu üzerinde daha da ciddî bir takipçi olabilme

miz için Allah’a şükür , bıkmadan ve yılmadan çalışmaktayız. Risâle-i Nur hâdisesinin ve hakikatının id

râki içinde son nefes, son imkân ve son dakikaya kadar Kur’an nurlarının ölümsüz rehberinin muhteşem

hayatını anlatmaya ve yazmaya devam etmek ulvî bir emelimiz halinde yaşayacaktır. / Nur bahsindeki me

sâimiz şimdilik “Son Şahitler (*)” serisi ile devam etmektedir. Nur Üstad’ın elinizdeki biyografisi bugün

dünya ülkelerinde on küsûr dilde ana kaynaktır. Bu baskıda bazı eksiklerimizi tamamlamaya çalıştık. Bir

çok yeni vesikaların aydınlığında meselemiz daha da netleşmektedir. / Sizlere Nur Üstad Bediüzzaman’ın

pırıl pırıl ışıklı yolunu gösterebilmenin saâdetini yaşamaktayız. / Allah bizleri nurdan ayırmasın. (Necmed

din Şahiner / İst. 1990*) Sh. 29 – 32: “Önsöz / … İşte bunlar ve bunlara benzer sebeplere binaen; bir asra

ulaşan muhteşem bir ömrü kaleme aldık; sizlere takdim etmekle de sevinç duyuyoruz. Bu hususta yardımı

dokunanlara alenen teşekkür etmeyi bir insanlık borcu bilirim.” // Sh. 33: Yeni baskı hakkında / Fransız ta

rihçisi Fustel de Coulanges, talebelerinden biri karşısına gelip de en kuvvetli tahminleri serd-ederek Fran

sa’nın eski hadiselerinden birine dâir bir hüküm vermek temayülünü gösterince, hemen elleriyle kulakları

nı kaparmış: “Bir kağıt parçası var mı ? Başka söz dinleyemem” dermiş. / “Bir kağıt (kayıt) parçası var

mı ?” / Bugün Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatına ait bulunan her kâğıt parçası (resim , kupür , belge,

vesika ve canlı bir şahit vs.) meçhullere itilmek istenen bu şerefli ömrü (*) günışığında daha da aydınlata

caktır. Son izler silinmeden , son şahitler kaybolmadan , eksiklerimizi tamamlayıp, yanlışlarımızı düzelte

rek neticeye varmak istiyoruz. Bu yeni baskıda yaptığımız bazı ilâveler ve düzeltmeler bu niyetin , bu mak

sadın neticesidir. / Bediüzzaman Said Nursî’nin gayesi “iman kurtarmak ve kalblerde İlâhî irfanı yerleştir

mekti.” Eğer böyle olmasaydı iki buçuk senelik esaret hayatından , iki buçuk sayfa halinde bahsetmezdi. /

Eserlerinde hayatından izler ve hatıralar noktalar halindedir. Bu noktaları birleştirerek maksadımıza doğru

ilerlemeye çalıştık. / Biz kaderin sevkiyle, aczimizin idrâki içinde bu meseleye el attık. / İleriki baskılarda

daha da mükemmele gitmek arzu ve iştiyakımdır./ N.Ş.” Tamamı:507 sayfa. / Sh.442-4: “Son dakikalar /

( … ) Evet, Üstad Bediüzzaman dalmıştı. Hem de çok derinlere … Sonsuz âlemlere … Takvim yaprakları

23 Mart 1960 Çarşamba’yı gösteriyordu. Hicrî 1379 Ramazanının 25.inci günü idi. Saat 03.00’ü gösteri

yordu. / Sahur vakti Bediüzzaman’ın diğer talebeleri Zübeyir Gündüzalp, Hüsnü Bayram ve Abdullah Yeğin

de geldiler. / Artık sabah olmakta , yeni bir gün başlamaktaydı. Sabah namazı vakti Urfa minarelerinde

Ezan-ı Muhammedî okunuyordu. / Hizmetkârlar , Üstad’ın her zamanki gibi kalkmasını , “Sabah namazı

vakti girdi mi ?” diye sormasını bekliyorlardı. Fakat, Üstad kalkmıyor , namaz vaktini sormuyordu. /

Ve ebedî hayata yolculuk …”) Asla elinizden bırakamıyacaksınız zevk-i dikkatle okursanız sonuna dek !

Page 135: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

135

(Bkz.Yeni Lügat, A.Yeğin / “Dikkat: İncelik , dakik oluş, ehemmiyet ve kıymet verme.” // Büyük Sözlük ,

M. N. Özön / “Dikkat: İnce arama. Çok ince eleme. Zihin harcama. / Dikkat-i nazar : Bakış inceliği; bakış.

Fr. “Attention” karşılığı. XX. yy.”) Nazar-dikkate alalım mâdem mühim (“Muhâkeme / ç. Muhâkemat:

(hüküm kökeninden) Dava için iki tarafın mahkemeye başvurması. İki tarafı dinleyip hüküm vermek.

Düşünmek , zihinde inceleme yapmak. Karar vermek için iyice düşünmek.” // Yargılama. (Fel.) Uslam

lama , usa vurma. “İnsan bir parça sükûn , muhakematına bir parça mantık koymak icabeder.”-Uşaklıgil*)

İşte esas sebep pek net değil mi içten neden tek O ki ibret-i hikmet “dış bakış” şuûn-u hayâl havsalaya sığmaz

nice çok gizem yani hadsiz mesâfelerden öte “evrensel gerçek” gözlerden gönlümüze mülhem muhteşem

“muammâ-i âlem” mutlak kabza-i Kudretullah’a “açık kanıt” tam çözümsüz zaman* “nısf-ı nefes: şimdi / şu

an” ne demek ? Konuşmaktan farksız zihn-i dimağımız zaruret-i “meşîet” gereğince endîşe-i hâl ve evhâm-ı

istikbâle müteveccih hakikatıyla âkıbet ve âhiret düşüncesinden ibaret duygular anaforu şu coşkulu yazılar-da

aklımızca anlamak ve ağzımızca anlatmak gibi “iki (iç ve dış-) dil” lisanımız zaten enteresan net tek örnek

gerekçe! Elbette “tepki dili” diye “eski tarz” zevk-i lügatla gayet muğlak kullanmakta olduğum “geleneksel

lisan”günlük konuşmalara aykırı kelime ve terkipler gibi görünse bile evleviyet bakımından Güzel Türkçe’nin

hem“Sözlük” kapsamına uymakta hem de tarihsel zenginliğini iyice abartılı vurgulamakta. Daha sözün başın

da açıklanan gerekçe esasen en temel gerçek “kadere iman” bakımından “nizam-ı âlem” mâvera-i mutantan

ne esrarengiz zamanlar ve nice meçhûlat-boyutlar varsa anladığımız kadarıyla ancak “kalem-i Kudret” takdî

ratından ibaret tek künh-ü (36*82.“Kün!”)nazm-ı fıtrat tekmil lisan-ı “âyât-ül’beyyinat” emr-i şuûnatınca

Allah’tan yazgı değil de nedir ? Ruh-u beden “nükte-i idrâk” kader-i hayatımız “sözün özgün değeri” itibariy

le meâl-i Kur’an-ca ancak “künh-ü Nur” ruh-u vahy’in hakikatine müsteniden ilk baştan son nefese dek İlâhî

deneme-sınama “imtihan”(Bkz.11*7; 18*7; 67*2) nitekim. İç benlik ve dış evrensellik bakımından nireng-i

nokta acaip plan ! Nükte-i hikmetten kinâye enfes söz “zevk-i selîm” meheng-i dil lisan-ı kalbim. Madem

meşk-i zikrullah’a müştak gönlümce efkâr-ı hissiyatımla anlamak ve anlatmak konusunda açık gerçek

Kur’an âyetlerinden ibaret ki , işte (Bkz. 21*22,25,30,33…/ 11*1-11…/ 4*157-8,166 ve 14*22…) “temel

espri” içimizde! Emâre-i “nefs-i emmâre” zillet ve hasaret değil de biiznillâh hakikaten necabet-i “nefs-i

levvâme” emr-i ruh hâlet-i haslet ve asâletindense en içten niyetim “mesaj” cevaz-ı Kur’an-ca ancak kim okur

(Recaizade: “Bir kimse yüzümden almadı renk // Mâzur ola eyledimse nirenk”) gibi …diyerek kasd-ı mahsus

“san’at-ı edebiye” hevesine rağmen meâlen (“düzen-hile, büyü-afsun , resim-taslak”) kötü niyet taşımayan

namuskâr sözün özünü sevmek ve sevdirmek kolay değilken nitekim en mücmel sözcük “künh-ü nur : ruh”

hem-mahak (Bkz.Büyük Osmanlıca-Türkçe Sözlük ,M. Nihat Özön /sh.418: Gökcismi ay’ın karanlık son üç

gecesi.“Yevm-i ahadin vakt-i gurubunda henüz kamer şems’in tahtında mahakta idi. Rü’yet muhalât kabilin

dendir.”-Naima) “ay ” daima her gün nasıl ki ışık alıp parlak güneş “şems-i leyl ve nehâr ” oluyor Rabbim’in

nurundan nice remz-i ruh* hakikatınca sanki işte seciye-i beşere hem-(Mehenk: Ayar taşı.“İşret güher-i âdemi

temyîze mahaktır.”-Ziya Paşa*) tarz-ı tabiatınca akl-ı insan namus-u vicdanla anlamak ve kamus-u irfanla

anlatmak ister ruh-u şair ve muharrir “irticâl -lisan” neden yazar ?

Önce “Gönlümdeki Günceler” diye başlamak , sonra “Doğaç Poetika” diliyle yorumlamak ve sonuçta “Yorum

suz Rüya / Yaşamakça* İç dil’den Şiirimsi Nefesler” esprisiyle sözlerimi tamamlamak için , ( “Biliyorum ki

bu dil bugünkü Türkçe değil , // Lâkin nasıl anlatsam yadırganacak şiir !”) evet; tumturaklı tarz şu ağdalı dil

yerine halk arasında ve Anadolu ağzıyla konuşulan “yalın Türkçe-miz” yetersiz mi ? İşte böyle bir dil ve de

yöntemsizliğin eleştirisi hakkında ( Bkz. Bütün Yönleriyle Bektaşilik , İsmet Zeki Eyüboğlu , Der Yayınları:

64 / İst.-1993 ; Sh. 558-573 “Kaynaklar Üstüne” / esasen bütünüyle yalın dil ve bilimsel yöntem bakımından

dikkatle okunması gereken örnek değerde, üstelik konuları irdeleyici ve kaynakları eleştirici içerikte özgün

yorumlar üreterek köklü görüşler öneren bir eser *) referans Sözlük-ler’ce “cevab-ı nâ-sevab” bilinçsizliklere

“red-” tavrımız sert “rest-” değilse şayet tölerans itibariyle “-evet !”

Diyeceksiniz ki , kimi böylesi biyografik ve kimi de folklorik kitapların ne ilgisi var “roman” -konusuyla ?

Gayet tabii işte demek istediğimiz zaten nükte-i hayat değil mi ? Milletin derdini dile getirmeyen ne roman ,

ne masal , ne de edebiyat deyince en temel nesr-i tahrirat tarz-ı hikâyet’den maksad tam muhayyel konular

Page 136: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

136

olmayıp bize “ders-i hayat” değerinde gerçekçi izahat duyurması gerekmez mi ? Zira asıl dert ve davamız,

zihniyet dünyamıza çağdaş şuur kazandıracak ve gelecek zamanlara bakış ufku açacak konularda anlaşılmaz

zor hakikat dillendiren enteresan noktalara açıklık getirecek kitaplar yazmak ,gerçeklerin doğru okunmasına

katkı sağlamak olmalı kanaatimce. Cevap bekleyen nice süaller var ortada. Daha açık kavram-mesaj “canlı

olaylar hk.” (Bkz.Belgelerle Bediüzzaman’ın Kabir Olayı ,Necmeddin Şahiner ,Timaş Yayınları-İst.1998)

Okurken kendimce geçmişimi ilgilendiren notlar eklediğim bir-iki hususu şuracıkta arzetmek gereği hissedi

yorum. / Sh. 60: “Abdülmecid Ünlükul* hk.” 1962-66 yılları Konya Y.İslâm Enst. Öğrencisi iken , ilm-i

Kelam konulu bir kitabını sınıf arkadaşlarıma dağıtıp pazarlamak vesilesi , kendisiyle yakın tanışıp görüşü

yordum. Üstad hakkında bazı özel sorularımı cevaplarken nasıl derin acılar duyduğunu gözlerinden okumuş

tum vicahen. Şahsiyeti hakkında fazla bilgim yoktu.Yalnızca çok yararlandığım Mesnevi-i Nuriyye’yi Arapça

aslından Türkçe’ye çevirmiş diye seviyor ve gayet mütevazi samimiyetine saygı ,hatta hayranlık duyuyordum.

(Sh. 65 ve 93: Konuları okurken içim sızladı yeniden.) Bir de en son tanıtım sayfasında : “Davam , Rahmi

Erdem* hk.” Yıl 1965. Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi’nde müşterek bir “basın davası” konusunda daha

başka kardeşlerimizle birlikte yargılandık. Rahmetli gazeteci Mustafa Polat tam dostça ilgilendi. Zira dava

konusu orada doğrudan benimle ilgili suçlama: Erzurum “Hareket” gazetesinde tefrika olunan “Büyük Kafa

ların Gafleti !” başlıklı yazıda alenen-“Nurculuk probagandası” idi. Bilahare basın affı ile cezadan kurtulduk.

Anlatacak çok şeyler var, ancak detaylandırmadım şimdi bu konu-da. Davam kitabında sözkonusu edilmemiş

her nedense! O yıllar Van’da sağlık memuru olarak görevdeydi R.Erdem. Allah hizmetlerini mebrûr eylesin!

ISTIRAP NİYE ? (Bkz. Vatan G. 22 Ekim 2008 / sh. 12:

[email protected] ” / Ergenekon: Cui bono ?

Hep “esbâb-ı mûcibe: darbe-ihtilâl” devrim , ( … ) Dava başladığı an , hukuk terminolojisine iki

Rantçı siyaset bizce “cehâlet-zulüm” yeter ! bin yıl sonra bile kullanılacak formulü icat eder :

…………………………………………… “Cui bono ?” / “İşlenen suç kime yaradı ?” anlamı

Biz bu mazlum milletin net derdine şâhidiz , na gelen sorgulama üzerine kurduğu savunmasında ,

Sanki inkılap diye “yeni icat” darbeler ! … kanıtlar. / … “Sextus Davası” adlı bir hukuk bel

İşbu mağdur ümmetin hizmetine tâlibiz , geseline konu olmuştur. / … seyrederken , düşün

Hangi ıstırap niye eski ifrattan beter ?! düm: Roma hukukunun en ünlü davası , 2089 yıl

…………………………………………. önce … / Acaba bu kargaşada , … / … suç varsa ,

Yeni inkılap diye yeter zulûm-darbeler , kimin işine yarıyor ? Yoksa , yine kimin işine … /

Eski ıstırap işte echel hüküm mahveder ! Yanıt aynı ve … çok vahim.” // Muhteva vahim!)

(Bkz. “Sempozyum Hatıraları” / sh.12: “Mübalâğa ihtilâlcidir.” (…) “Evet bu iki kelimelik bir cümledir ,

fakat bu başlıbaşına bir hükümdür.” diye cümle cümle okuyup, İmam Nursî’nin nasıl … izah ediyordu .*)

(Bkz. Edebiyat Ansiklopedisi / sh. 197: “Mazmun” / … “Yem-i âteş-hurûş-ı dilde oldukça sükûn peyda //

Eder her dağ-ı hasret tende bir girdab-ı hûn peyda !” – Nâ’ilî / Gönlün ateşler coşturan denizi duruldukça

her hasret yarası vücutta bir kan girdabı meydana getirir.//Gönül denizinin coşması ıstıraptır. Istırap, Arap

ça “darabe” kökünden “vurmak , dövmek , dövünmek” demektir. Deniz dalgalı olunca girdap görünmez ,

ancak durulunca ortaya çıkar.Beyitte gönül çırpınmasının vücudu etkilemesi ,kan girdabına benzeyen derin

yaralar açması biçiminde anlatılarak aşırı mübalağa yapılıyor. Beyitte bir gülistan mazmunu verilmiştir.

Dağ-girdap-hûn* kelimeleri bir gülü anlatıyor. Dağ ,gülün ve gelinciğin ortasındaki siyah tohumlardır.Dağ

aynı zamanda yara anlamına gelir.Yara ,yuvarlaklığı ve kırmızılığı ile daima güle benzetilir. Girdap ve hûn

da gülün kırmızı kıvrıntılı ve yuvarlak şeklini verir. Gül , beyitin “yem-âteş-hurûş-sükûn” kelimeleri ile bir

leşince de gülistan mazmunu ortaya çıkar. Bitkiler ilkbaharda yerden coşkunluk (hurûş) içinde, ama sessiz

ce (sükûn) çıkarlar , buna hiçbir şey engel olmaz.Uçsuz bucaksız (yalın) bir kırmızılık (ateş)gül ve gelincik

lerle örtülü bir gülistandır.” // Sh.198: “Mecaz : Bir sözün kendi anlamından başka bir anlamda kullanılma

sına denir. Mecaz söze güzellik , kuvvet canlılık ve zarafet , kuvvet , genişlik , derinlik vermek için yapılır.

Türkçe, mecaz bakımından çok zengindir. /Örnek : “Kandilli yüzerken uykularda // Mehtâbı sürükledik su

larda !” – Yahya Kemal Beyatlı* / Kandilli’nin uykuda yüzmesi , mehtabın sularında sürüklenmesi; sözün

Page 137: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

137

asıl anlamının dışında kullanıldığını gösterir.”)

Sözcükler ruhumuzun potansiyel enerjisini tetikleyecek anlam bombardımanına benzer. İç benliğimiz statik

aklın dinamik irâde gücünü yaratacak kaynaklar arayıp bulmak ve bunlardan faydalanmak ister. Zihinsel me

kanizma aydınlık kavramlara muhtaç. Ancak kelimenin karanlık yüzünü aydınlatacak güçte her söz zihnimize

açıklık kazandırmak ve ruhumuzu berraklaştırmak bakımından duygu ve düşünce dünyamıza anlamsal boyut

lar katmış, şuurlu mantık sanatını şiirli lisan felsefesine ve hayâllerden daha öte hakikat âlemlerine kanatlan

dırmış olacaktır.Yaşamakça şiirsellik kanatlarıyla yüceltici duygu-düşünce ilhâmına yol açmak ,gönlümce

evrensel lisan nükte-i îcâzına âşina akl-ı ruh “hakikat-i hayat” tarz-ı sünûhatımla Allah ve Muhammed*muhab

betine kavuşmak için nazm-ı nabzımdaki “iç dil” lügat-ı insiyâkımca açık kelâm-ı vahy’in nice mûcize âyetle

rini idrâk iştiyâkımı irşâdıma vesîle yaparak kalb-i ruh hissiyat-ı helecânımla çırpınmaktan zevk ve heyecan

aramak , kalbimi ve beynimi içten uyandırmak kararıma yatkın niyet-i irâde azm-i ısrarım olmasa çoktan yor

gun düşecek ve usançla bırakıverecektim kendimi dışsal yaşam macerâsının normal sanılan (!) anormal başı

boşluğuna !

Oysa anlık kıvam-ı sânihat duyuran ve de gönlüme meşk-i insiyâk kelâm-ı ilhâm “maneviyat” tarzınca aklın

nurunu ruhuma dolduran kim ? Nitekim işte her lâhza akl-ı ruh “hayat-ı beden” nabz-ı can nefes-i ittirâdımı

bahşederek kabza-i Kudret traka-i kalbimce hiç şeksiz zihnimize ve gönlümüze hükmeden tek Kudret-i Mut

laka ancak Allah-ü Teâlâ*iken nasıl ve ne hikmet ki , idrâk-i beşer ruh-u beden nüktesini irdeleyip benlik gize

mini içten duyarlı incelikte yeterince düşünmez ?! Zira aklımca açık kavrayışım meşk-i sünûhat ve iştiyak-ı

insiyak ! Kur’an nazmınca can nabzındaki “irticâl” iç doğuşlar rikkat-i idrâkten “nur ” ruh-u beden nazm-ı

niyazıma alenen tanıkken elbette en yakın nur-u “yakîn” nükte-i idrâk “kavramlar” kadar açık , kesin-net ,

Tek Rabbim’den mülhem !

Zahir-en bâtın nice eşsiz sanat tabiat-ı âlem içinde “eşref-i mahlûkat” insan nesli işte şu umûr-u izâfiye net

dünya âfâkındaki ibret-i hikmet tecelliyâta şâhid ve ledünniyâta muhatap! Bak-gör ki , işbu göz önünde her

dem “mevsim-i iklim” mevecât-ı tecelliyat tam gönlümüzce cennet vitrini gibi; ÖZ HİKMET !

1.

Şu güzel hayatı veren Rabbimiz ,

Bundan daha güzelini vermez mi ?

Hiç yokken yarattı örnek âyetiz ,

Tekrar ruha beden giydiremez mi ?

2.

İşte nice âyet dünya bahçemiz ,

Baştan sona hadsiz ibret yetmez mi ?

Ömrümüz nihayet toprak mâyemiz ,

Arz nev-bahar ruh öz hikmet ölmez ki !

Meskûn mahâllimiz olan şu yeryüzündeki ihtiyaçlarımıza nazaran nasıl lâyık görmüşse Yüce Rabbimiz zaten

nazm-ı Kur’an-ca açıklamakta nitekim murad-ı İlâhî iktiza-i hikmetine muvafık gerçek “kader-i ruh: hakikat”

tam manasıyla alenen neyse aynen öyle görünmekte mâdem mekân-ı arz zaman-ı semâvatta! Ancak kitab-ı

vahy’in nuruyla okuyan anlamakta aklınca can nedir, ruh hakikaten ne demektir ? Ruh hakikat ve şuur ruhun

nuruna açık kanıt tam muhatab-ı Hak Kitap! Bedende meknûn veya meknûz zımnıyla anlaşılan O ki ,işte bunu

açıklayan“Nur” ruh-u hakikat tek Kur’an değil mi; idrâkimizce en berrak kaynak ? Başka bütün müdevvenat-ı

hikmet tamamen noksan ve muğlak görünen nice evhâm mülâhazat ve mütereddit zuûmattan kurtulamayan

dar görüşler ve bulanık düşünceler ! Ruh hakikatinden habersiz sapık filozofilere inat ya da “ateist”-tâğutçu

lara karşıt tasavvuf-i İslâm mesajı “ilm-i mükâşefe” ve mârifetullah hikmeti’ne yönelmek , Allah’a kulluk

yolunda aklın irşâdını ille de Kitâbullah ve sünnet-i Resûlullah* hakikatinin “nur-u irfân” anlamınca tam

teslimiyet sekînetine ermek yani İlâhiyat tariykıyla ruhumuzu bu sonsuz füyûzat-ı İlâhî hitab-ı vahy’in öz-

berrâk kaynağından beslemek gerek ! Gönlümüzün nice evhâm-ı havâtır hâlât-ı ruhiyesine rağmen en derin

Page 138: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

138

hissiyâtımızla anlamak ve aklımızın nurunu doğru okumak-kavramak zorundayız ki, işte ömrümüzün niha

yetine müteveccih her dem “mahşer” ruh-u beden nükte-i idrâk / kavrayış şuurunun özündeki “irâde-i cüz’î /

içgüdüsel hissiyat-ı niyet ve istek kesbiyatı” insiyaklarımız bakımından“sorumluluk” taşıyan bir varlık olarak

kendimizi tanımak ve de denetlemek öncelik görevimiz. Zaten kendini bilen herkes sırr-ı nefsin nükte-i idrâ

kince her dem mülhem hissiyatıyla anlamakta aslında anlamsız karamsarlık kalbin netâme emrâzından !

Nitekim (Bkz. Kalblerin Anahtarı / Tasavvuf’un aslı Hakikat ve Marifetullah İncileri , Ömer Öngüt , Hakikat

Yayıncılık-İst. 1421/ 2000; Tamamı: 640 sayfa!) meâl-i âyât-ül’beyyinat tam muhtevâ-i Kur’an “nükte-i

hikmet” derinliğince en ince düşünce bile nice “esfel-i sâfiliyn” inhitat derekâtına da açık korkunç uçurum

madem müdrike-i âdem mefhum-u adem muhtemel evhama aldanıp “boşluk” kavramına nasıl aldırmazlık

yapamazsa anlık kavrayış şuurunda akıl lâhza-i idrâk kadarcık “kuruntu” zuûmattan ibaret tasavvurat tama

men “yokluk” korkusuna da asla boğulup kalmaz zira zihnen ne yandan baksak görünen bir başka manzara

aynı minvâl “tarz-ı hayat” daima açlık korku ve muhtaçlık kıvranışlarıyla akıp geçen “gece-gündüz” zaman*

misâli işte “nefs-i emmâre” kumkuması (yaşam mâceramız) sanki talih-i tarih* hakikat tabiat’ın kucağında

ancak Kudret-i “sonsuz” Zat-ı Müteâl Allah (c.c) hıfz-u emânında , hükm-ü tasarrufunda ve sadece O’nun

yegâne kabza-i irâde hâkimiyet-i mutlaka takdîrâtında! Açıkça anlarsın nitekim mesafe-i mesahatıyla kâinat-ı

arz ve semâvâta bak! Evet, doğrudan kendi iç benlik gizemin nefs-i beden şu heykel-i heyûlâ ve ardınca âyât-

ül’beyyinat tek Kitab-ı Mübin nazm-ı Kur’an ne diyor ruh-u can “vicdan” kulağına aslen nasıl hitap ediyorsa

aynen nabz-ı kalbince içten duy da anlamak “gaye-i idrâk” gayet derûnî ilham “maye-i iştiyak” kıvam-ı karîha

sırr-ı hakikata açık gönülle bak-gör !

Hitab-ı “Rahman-Rahıym” Mevlâ-yi Müteâl Allah’ın insan anlayışına seslenen “el-Kitâb” beyânınca akl-ı

ruhumuz zaten nur ! Rabbimiz Allah* hükm-ü mülkündeyiz zira açık kanıt tam kavram mefhûm-u Hakk’a

yönelmek ve “yakîn” anlamda doğrudan ledünniyat sırrıyla ruhen huzura ve kalben sekînete ermek, kararlı

kalbin niyet-i istikrarına uygun yaşamak bakımından hakikat-i tevhid “tek gerçek” gizeminin ille de nass-ı

Kur’an esaslarıyla çözümlenen iç benlik ve dış evrensellik künhünü araştırmak,kendimi içten tanımak konu

sunda ömr-ü hayatım müddet-i mühletince şimdiye dek gönlümün sünûhatından yazamadıklarımı yazmak ve

evlatlarıma nasihat için vasiyet tarzında anlatamadıklarımı da anlatmak, hâsıl-ı kelâm meramın nihayetine

merak duyanlara “açık cevap” olarak şu bedensel ruhun nabzından can soluklarken nasılsa aynen öyle ya da

böyle her dem hem bütün yönleriyle pek özel mahiyette tek kendine münhasır ve hem de genel görüntüde hep

biribirine benzer ruhiyat tavr-ı tabiatından dolayı hemen herkesin yüreğini irkilten ve beynini zorlayan böylesi

içten bir tutkuya âşina aklımca sanki kendi iletişim metodumu andıran “şiire yatkın felsefe” dilince kimi

“spekülatif fikriyat” tıpkı-model sayılacak bir örnek ki , işte Gadamer*gibi ilginç çözümlemelere heveskâr

ruhta olsam da asla materyalist düşünenlerden değilim. Menhus zihniyetler rağmına ancak Kur’an net-tek

cevap! Böyle açıklamalar ışığında anlamlaşan dünyayı diyalogla yorumlamak (Bkz.Zaman G. 22 Şubat 2000 /

sh. 14 “Çepeçevre” Mustafa Armağan : “Asrın filozofu”) tarzınca (Zaman , 25 Şubat 2000 / sh. 14: “Kültür

Atlası” M. Armağan:“Diyalog filozofu Gadamer :Şiirsiz felsefe olmaz” / “…şiir sizin için daima önemli

olmuştur, hatta bir seferinde felsefe’nin daha çok şiir gibi yazılması gerektiğini ifâde etmiştiniz. Felsefe üzeri

ne yazmak size kolay geliyor mu ? Yazmak sizin için zevk verici bir eylem mi ?

(Hans-Georg) Gadamer : Hayır. Yazmak tam bir eziyet benim için. Bir işkence. Diyalog harika , hatta bir

röportaj şeklinde bile olsa! Fakat yazmak benim için her zaman müthiş bir işkencedir kendi kendime yap

tığım. / … Hocalıktaki enerjimden daha fazlasını sarf etmem gerekti kitap için. / Diyebilirim ki , felsefe

alanında gerçek bir eğitim daima bir diyalogdur. Ben her zaman “Giriş” mahiyetinde dersler verdim. Zira

bu dersleri vermek en güçlü görevlerden biridir. Mübtedîlerin , onları düşünmeye davet eden bir hocanın

açıklığı-na hakikaten ihtiyaçları vardır. Hocanın üstünlük gösterisi ,hiç şüpheniz olmasın düpedüz zehirleyici

bir etki yapar. Bir açıklama’nın ne olması gerektiğine dair bir tanım’ım vardır: (Bir “açıklama”, bir insanın

cevabını bilmediği bir soru-n’un , karşıdaki aday’a sorulmasında temellenmelidir.) Bundan sonra artık ben

başlayabilirim. / … ve daima bir diyaloğa (karşılıklı iletişim metodu / akıllıca konuşmak ve “kaabil-i hitap”

olmakla!) sokulması gerektiği ilkesiyle çalışırım.” ) diyerek kendi yöntemini vurgulayan şu birkaç cümle

çapında ve sözcük kapsamında tanıdığım (“hermenötik-yorumsama felsefesinin en önemli ismi olan”) bu

çağdaş filozofu şu yöntemiyle onaylamaktayım. Doğrusu onun metodunu andıran “şiirimsi nefes” saydığım

Page 139: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

139

bu “yorumsamalar” okundukça sanırım muhtemelen nice müphem muğlâk karmaşık ve ağdalı dil lügatınca

abartılı stil / yadırganacak üslûbuna rağmen sanki içimi açacak kelimelere “endişe-i mevt” dilince gönlümün

derdini dökmek kadar ilginç “çağrışımlar” ruhunda anlık kıyamet şoku uyandıran insancıl duyuşlardaki iç

dil’den mülhem bazı “şathiye” ifşaat ve mahrem itiraflardan farksız sözlerin nabz-ı nefes sayısınca akl-ı can

ve idrâk-i vicdan “nükte-i irfan” nimetlerine ezelden ebede tek Kudret-i Mutlaka Allah (c.c) hükmederken

nasıl da açık kanıt tam mahiyet-i beşer ki , insiyak-ı iştiyakımızca Yüce Rabbimiz’e münkad düşünceler

olarak anlaşılacak hepsi de!

Umarım makbûl olur Rabbim’in ındinde elbet tam manasıyla açıkken niyetim. Merak-ı mûcib bütün nükte-i

nükatımız zaten nefs-i emmâre’den arınmış şuur-“ruh” hakikat-i vicdan nazm-ı nabzınca güya ayık kafa ve

uyanık kalbin nice esrarengiz zulümâtından nur-u ”yakîn” sahv-ı “saliha” sâfiyete ermek ki “mükâşefat”

yolunda akıllıca ayıkmakla da aydınlanmak amacıyla ancak kendi benliğini içten keşfetmek gerçekten “bilgi-

inanç ve erdem” disiplini isteyen ve ille de eylem niyetimizi irâde-i akılla denetleyerek düzenlemek gerektiren

gayet ciddi bir iş.

Bedendeki can kadar reel aklın “iç dil” duyarlılığınca ruhsal gerilim mizâc-ı şâirane edebiyat tutkusuyla

kalbimizi içten sarsıcı ve tam o an nazm-ı nabzın nefesindeki ritmik şiiriyet duygusuyla gönlümüzün uyarıcı

çırpınışlarından ibaret söz “meşk-i kalem”denemesi işte “doğaç yorumsamacılık” kavramına eşey yoğunlaş

maların ürünü şu öz-günce çalışmalar , aslında aklın mantık kontrolüne aldırmazlık kusurundan dolayı uçuk-

kaçık zırvalayan sanatsal saçmalamaların her türlü riskini de göze almak suretiyle esasen nice çeşit türde ben

zer örnekler anımsatıcı “hicven mîzah” tarz (sözde “sanat” doğal hayatın çocukça algılanan “rüya” yorumsa

masına daha yakın hayâl hezeyanlarıyla karmaşık konuşan hakikatını ayırmaksa şayet) doğru tanım (mantık-ı

“târif , efrâdını câmi’ ve ağyârını mâni’ olmalı !”) anlayışınca haydi dikkatle biribirinden ayırt etmek için “iç

içe zıdlıklar-aykırılıklar” keşmekeş şeniyetler arasında (şaşırma, bocalama , mahsus da olsa saçmalama artık

“kuruntular ruh-en onulmaz suç ve şuursuz korku” karamsar ahmaklıktan ayıktırıcı kıstas söz ve kavramlarla

tanış da yanlışları ayıkla çabuk kendini toparla da akıllıca sus!) hemen her sözün ötesinde “erişilmez bilinç ve

hecesiz gerçek” künh-ü küllî özüyle en ideal şiiri arayış! Evet; düzyazı ya da anlatım “mensur şiir” tarzındaki

iç dil “lügat-ı ıstılah”hakikatından mülhem meşk-i kalem mâdem lügat-perdaz heveskârlık gibi “irticâl” hazz-ı

ifâdat tarz-ı nazmınca hasbeten-lillâh içten“nefes-i iştiyak” gönlümün gayr-i irâdî insiyâkına âşina akl-ı ruh

hikmet-i idrâk “kader”rumûzatına merak duygusuyla“anlamak” kıvamında “anlatmak” tutkusuna yatkın mizâc

cünûn-i ruhiyatıma nazaran (“lüknet-lüseyn Hüseyn’im!”) mısra’ınca “konuşma özürlü” sanmayın ve dilsiz

de değilim , densiz ve dengesiz de ! Kullandığım şu üslûb-u mübalâğa’ya bakıp da sakın yanılmayın ve sû-i

zanna kapılmayın hakkımda !

Ancak “konuşulan Türkçe’miz” artık gerçek kapsamıyla öyle yetersiz ki, işte açık güncel lisanımızda apaçık

kısırlaşmaya ve dolaysıyla toplumsal kültür hayatımızda yozlaşmaya acınmak ve hayıflanmaktan öte “tepki

dili” oluşturmanın bence esah-haklı ve esas tutarlı gerekçesinden kaynaklanmış şu yazılar , “arı-dil’ci kimi

idrâksiz-süfehâ aydın (!) ve entel-lügatsızlara reaksiyon” anlamında gerek “öz ve biçim” bakımından lirik-

didaktik içerik , gerekse “eski ve yeni” telâkkiyâta karşıt Türkçe Sözlük ve Osmanlıca Lügat terkîbatı “iç içe

ikiz dil lehçesi” ironik kurgu vurgularıyla da hatta Osmanlı Türkçesi’ni dışlayan zihniyet tarafından Batı

dillerinden devşirilen nice “emperyalizm virüsü” yabancı sözcüklere zübbece rağbet artışına ve kavram

kargaşasına rağmen ne müessif garâbet ki , illâ arasıra rahat tekellüm münasebetiyle en uygun kelime bile

ebleh “honi-montaj” şebeke-cephe solcu ucûbe*enteresan papağan ya da çağanoz sürüsü fotokopik kafalarca

acaip yadırganacak !

KİMLİĞİMİZ TÜRK’ÇE !

Atatürk Türkçesi* işte “ağır Osmanlıca”

Öz kültür dilimiz* zaten ne güzel halita !

Tarih hazinesi* “hizmet-i İslâm” aşkıyla

Page 140: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

140

Gerçek kimliğimiz* Türk’çe evrensel hârika !

Kendini bilmezlerden değilim ve zaten normal lisan anlayışımla konuşurken ne dil zevkim ne de tercîhim

böyle ağdalı bir tarz olmadığına göre , elbette şu üslûbun ne denli itici çelişkiler yüzünden benimsenmeyip

beğenilmeyerek belki de tepkisel eleştirilere yol açmasını istediğim ya da gelenek kültürümüzü günümüze

ve geleceğimize taşımak bakımından yetersiz kaldığını bildiğim güncel Güzel Türkçe-anadilimiz hakkındaki

bilimsel tartışmaların da farkındayım.

İç dilini dış lisan nazmınca açık konuşarak ve yazarak kullanmadan nasıl anlatacak kendi benliğini , içten duy

gu ve düşünceyi ifâde edebilmek konusunda daha başka anlatım metodları da arayacak aklınca can nabzına

âşina şu ruhsal “fıtrat-ı garîza” bünye-beden yapısı “mûcize sanat” total varlığıyla ancak Allah’ın kabza-i kud

retinde demekki insan ! Nitekim şu yeryüzünde konuşulan nice diller ruh-u insan anlayışına uygun mantık

kaideleri itibarınca açık kanıt tam mûcize enteresan nutk-u beşer her lisan âyet-i fıtrat! Tek “Kitâbullah”

hakikat “tehaddi-i Kur’an” ne eşsiz söz ve ne ekmel lisan ! O ki , vahy-i İlâhî irşâd-ı beyân nazmıyla da

anlamlarıyla da akl-ı vicdana hitap! Ruh-u can taşıyan şu heyûlâ beden nasıl da tamamen nimet-i “irfan”

nükte-i şuur renk-âhenk hayâl-i havsalaya açık künh-ü hakikat“duygusal düşünce” elektrik gücüne benzer

“ritmik duyarlılık” kıvam-ı idrâk “kemiyet-i keyfiyet” tasavvuratına müstaid donanımıyla “canlı bilgisayar ”

ayarınca hassas proğramlanmış da sanki “irâde-i cüz’î : istek ve yetenek insiyatifi ” kendi elimizde ve benlik

iktidarına ait sanılan nokta-i nazarımızda ancak kelâm-ı Hakk’a muhatab basîret-i vicdan nur-u “iykan” nef

ha-i hayat mûcizesi işte her nefes şu zevk-i şuurumuz zaten nice içten nimet-i inâyet hakikatına tam muhtac

cümle eczasıyla !

Sözümona filozofik kafaların gaflet-i zuûmunca (“Allah –hâşâ- külliyâtı bilir de cüz’iyâtı bilmez”) zanneden

nice echel lâf-ı güzâf fikriyat-ı nazariyatla aldatılmış şuursuzluk “kör mantık” kof görüşler ve boş düşünceler

karşısında ne mümkün şaşırmamak! Kendi “iç dil” lügat-ı insiyâkıyla bakarak kumkuma aklın nur-ruh hakika

tından anlamaz zavallı benlik ! Karanlık kalbin nefs-i emmâre “emrâz-ı gaflet”-ten perde-i hicabına rağmen

nasıl lisan-ı natıkasına aldırmaz ? Zekâ-i idrâk kabiliyet-i dimağınca Allah’a minnet duymaz zaten nankör

“ruhsuzca ahmak” kavrayışsız zillet-i sefahetin neticesi işte böyle saygısızlaşır , Rabbimiz’in nice yüce âyet

lerine ve sayısız nimetlerine ! Ne tuhaf fazla anlaşılmaz zannıyla bu kadar rumuzlu üslûb-u sanat tabiatınca

acaip yadırganacak. Kusurlarıyla mâlûl şu ucûbe “elsine-i insan” ne kadar rikkat-i vicdâna sahip oysa!

Anladığınca da olsa anlatmak kolay mı ? İştiyak yoksa asla anlamaz ve anlatamaz zaten nice çetrefil lügat-ı

ıstılah “hikmet-i meram” müphem merakına âşina aklınca anlamsız sorulara anlamlı cevaplar aramayan nadan

“gürûh-u nesnas” sürü-toplum arasında öyle bohem-mizac cins kafa(!)-ahmaklar var ki , kimi “ilgisiz ve bilgi

sizce yaşamaktan hoşnut” tek kelime merakıyla açıp bilmediklerini hemen sözlük kitaplarında arayıp kökenin

den öğrenmek bile istemez. Zor ya da kolay yöntem her nasıl anlatsanız da anlamaz onlar, okumaz-yazmaz ve

hiç sorgulamaz bungun*-lar. Bu üslûp konular elbette yadırganacak kendi benlik kimliğine bile yabancılaşmış

şaşkınlarca. Atalardan miras sözlü ve yazılı kültür dilini incelikleriyle araştırıp geliştirmek gereğini içten duy

mayanlarca. Anlayamadıklarını “anlamsız” zannedip bütünüyle özgün dil ve kültür felsefemizi suçlayanlarca!

Aslında “aydın”-geçinen “entelijansiya” arasında “taşkafa” yoz zihniyet ve “kaht-ı ricâl” anlamınca “adam

kıtlığında asâlet taslayan” nâdan kodamanlara , “çağdaş-şuûm” mâhut tâğutlara ve her türlü olumsuzluklara

tepki ve direniş içeren bu şiirimsi çalışmalardaki irdeleyici arayış, esasen genel tanımıyla sanat’ın gerçek

amacını da vurgulamak olacaktır. Ancak konumuz zaman akvaryumunda anlık hava kabarcıklarını andıran

nefes-i can nabz-ı kalbin nazm-ı niyaz şiirini içten hissettirici “iç ürpertiler” duyuracak kültür zevkine uyan

mak yolunda Kur’an anlamlarınca yaşamak. Gerçek mutluluk Kur’an-ca apaçık ve dosdoğru “sırât-ı müsta

kim” mihverinde emr-i âyet “tecelliyata dalmak” Gavs-ı Azam* metoduyla ; ÜSLUB-U MEŞK !

1.

Açtım Hakk’ın Kitâbından

Nice âyetler okudum !

Baktım vahyin kelâmından

Page 141: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

141

İşte âyet her soluğum !

2.

Şaştım kaldım hicâbından

Gece-gündüz hep yolcuyum !

Nazm-ı nabzın hesabından

Hece nefesler üslûbum !

3.

Yazdım aşkın lisanından

Böyle yol mahşer rumûzum !

Yazgım aklım vicdan-ı can

Söyle-var ruh hoş şuûrum !

4.

Daldım varlık deryâsından

Gör ne mücevher derûnum !

Şath’ım anlık tarz sahvından

Söz ne güç, yeter vukûfum !

5.

Canım mahrem ayna insan

Özne hem en beter korkum !

Aydım mâdem rüyasından

Gözde hayâl her kuruntum !

6.

Bıktım şiir kalıbından

Özümce tarz ruh huzûrum !

Çıktım şuur kapısından

Gönlümde (“illâ-Hû”)buldum !

7.

Şiir gibi “iç dil” şu an

Üslûb-u meşk gözlem duygum !

Nedir belli işte vicdan

Okuyun ne gizem ruhum !

Evet, herkes kendi iç âleminde ne gizemli hisler ve nasıl münzevî düşünceler iklimindeyse ben de kendimce

biliyorum sanat-ı sünûhat tabiat-ı insan nefs-i ruh hakikaten nefes-i candan daha öte derûniyet! Tarih-i zaman

akışında anlık kader-i ömrümüz zaten mechûlümüz. Sanki (-ilk Sözbaşı* işbu uzunca ara-parentez zaten önce

lik kendimce espri “İfâde-i Meram” özeti: Bilgi kaynağı ve hikmet dağarcığı kitapcıkların büyülü dünyasında

tutsak aklımca ömrümün yıllarına bedel nice yollar aştım da bugünlere dek geldim artık. Geçmiş şuûnda

kalmış şimdi-ler’in toplamına benzer her şu son nefes*zor-şok anların hepsinden özet.Tek kendi iç dünyamın

özündeki “iç dil” şiirimle yenibaştan “kırkıncı kapı” gizemi-ne (*) yol açtım sandım. Derken bir de baktım ki

inanç çizgisinde yalpalayan nefsim (*)“mahşer eşiğinde” debelendikçe zihinsel tereddütlerle sendelemekten

kurtaracak Kur’an âyetlerinden başka ve Yüce Rabbim Allah’ın vahyinden taşra “dünyacı felsefeler (*)”

etkisinde bohem-bencil bocalamalardan yakınarak yaşamakta. Oysa hayat yolunda olumlu-mutlulukla “doğru

bakış” şuurumuz her şeyden önce bedensel ruh huzuruna bağlı sağlığımızı bozacak olumsuz-mutsuzluk

kumkuması kahırlı yanlışlara“karşı duruş”gerektirir.Bu konuda aczimi itiraftan utanç duysam da “Allah’ın

adlinden afvına sığınarak” gönlümdeki iman ümidimle Yüce Rabbim’den istimdât* için doğrudan Kur’an

irşâdına muhtaç ve müştak ruhumun âyet meâllerinden tefeyyüz huzurunu aramaktayım. Satır aralarıyla

okurken nasıl da coşkulu duygular yaşadığımı içten algıladığımca ayrıntıda anlatamam.

Önce neymiş şu (Bkz.“Yetenekli Çocuğun Dramı”-Alice Miller, Das Drama des begabten Kindes / Çeviren:

Emine Avşar, Arion Yayınevi-İst. 2000 “Tamamı 144 sayfa”) merak duydum ve zevkle okudum. Bu “psiko-

Page 142: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

142

terapik” konular içinde kendimi “yaşam öyküsü” örneklenen “hasta” kişiler arasında buldum sanki. İşte böyle

duyguların dünyasında “içten bunalım ve metafizik gerilim” yaşamayan ve tek gerçek gönlüm misâl “Bülbülü

altın kafese koymuşlar: ille orman-vatan*demiş şakıdıkça yine” hep bu minvâl alıştığımız zemin-i zaman nice

değişik kahırlara katlanmaya zorlayıcı yaban ortamlarda geçmiş ömrünün kayıplarına hayıflanmayan var mı ?

Fakat bunun “yasını tutmak” ve gerçek anlamda tam içten arınıp ayıkmak yolunda çabalayan , an be-an “nefsin

tezkiyesi” için uğraşanlar da çok az sayıca. Ahmak gürûhun dümen suyunda çoğunluk insanlar.

Düpedüz “sahte benlik” maskeleriyle biribirini aldatmak / kötülükleri bile kalleşçe güzel gösteren nice şeytanlık

desâis-i mesâisiyle kandırmak (Dikkat! Tam anlamak istiyorsan nass-ı Kur’anca bak , küfür ve iman arasındaki

“ince çizgi” işte niyet-i kalbin nükte-i idrâkince “eylem ve davranış” şümûlünden ibaret “temyiz / tefrik” kabili

yet-i irâdeyi hayr-ı Hakk’a tevcih “hidâyet” ya da aksine şerr-i bâtıl tercih-i “dalâlet” ne demek ?) konusunda

sözümona “sosyal uyum” mazeret-i mazarrattan kinaye sözde “başarılı”-kazanç (!) sağlamaya yatkın davranış

lar sergilerken aslında doğrudan kendi aldanışlarının kim hakkınca farkında ?!

Toplumsal olaylar anaforunda onların ruhunu okumayı da gönülden seviyorum misyonum gereği kitaplar gibi.

Tıpkı kendimi görüyorum onların canlı ruh aynasında. Anlamak ve anlatmak istiyorum gördüğüm kadarıyla

açık konuşarak gizemli iç dil’in şiirimsi nefeslerinden mülhem. Hemen her kriz “sıkıntı / bunalım” anında dahi

irşâd-ı Kur’an*nefes-i vahyinden istimdat ihtiyacımla açıyorum ardından birkaç sayfa. Birden ne göreyim meâ

len “-hayret!” derken bir de baktım ki içimde nur -ışık “gönüllere yazılmış her sûre” -Yunus’ca! A-sahi ,hisset

tirir Rabbim müştak kuluna ancak kimine nasip bilemem amma umarım ki ,iç yatay ya da dış bükey biçimde çap

razlama uyakların simetrik gizemini sezinleyerek okuyan kim-se,hiç de yadırgamaz şu“tarz-ı kadim” şiir dilimi !

Açık anlatım “düzgün söz” gereği ifade-i meram madem nesrin özü ve “meşk-i tekellüm”gücü ise, kapalı çağrı

şım da şiirin ritmik büyüsü ve anlamca derinlik ölçüsü gibi.İç dil’in girdaplarında ya da kaderin labirent kavram

odacıklarında tutsak yaşamaktayız sanki. İşte evrensel meçhûller karşısında “aklımızca algılamak” kadarcık kör-

şaşkın bilinç! Çok zaman netâme“endişe” de hezeyan kumkuması“yanılsamalar” sayıklamaktan ibaret düpedüz.

Herkes “zavallı çocuk” rolünde gerçekten ne büyük (yük / yükümlülük) “sorumluluk” taşımakta acılarla yoğrul

muş şu bedeniyle daha ilk yaşlardan beri kimbilir ruh dünyasında“bilinç-dışı’na itilmiş duygular” yoğunluğunca

“aile ve sosyal çevre” kaynaklı yıldırıcı “baskılar” yüzünden “gerçek benlik” özerkliğini engelleyen nice “korku

lar” yaşamakta. Üstelik dıştan desteksiz ve tek başına “ayakta kalmak” çabasıyla yapayalnız. Acımasız zaman

sularının anlık duyarlılıkca algılanabilen nice başka aşkın / taşkın coşkunlukla akışında.Yok hiç çâre tek Kur’an

irşâdıyla ancak “Allah’a sığınmak” dışında. Akl-ı selim mutlaka anlayacak kuşkusuz salt “sözün özü” hakikat O

ki , ille de “eşsiz mûcize” işte tek “el-Kitâb”(*)Bkz. Baştan sona tamamı: 605 sayfa , 30 cüz , 114 sûre ve 6236

âyet! Kur’an-ı Kerim ve Sevgili peygamber Efendimiz Muhammed Aleyhisselâtü vesselâm’ın“sünnet-i seniyye”

irşâdından başka yol aramak gerçekten ne boş-boşuna sonuçsuz saptırıcı çaba. O halde emr-i âyet (2*2. “… hü

den li-l’müttekıyn” / Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.) demekki ille de “takvâ / sakınmak” şart !

Daha ilk başta (Bkz. Kur’an: 1*1.“Rahman-Rahıym Allah’ın adıyla …”) ve siyâkında (2*2. “Zâlik-el’kitâbü

lâ-raybe fiyh…”) hakikaten nükte-i âyet tefsirinden ibaret “hadis-i şerif / şerefli söz” ifade-i meramınca anlamlı

“güzel sözler /uyarıcı özdeyiş” öğütler hep sorumluluk gereği.İşte bunun önemini vurgulayan nice “uyarı”-içerik

öğütler ! Rabbim , şu “muammâ-i hayat” tek sözcük (Bkz. Sûre-i Meryem: 19 / 35. “İzâ kazâ emran fe-innemâ

yegûlü lehû kün fe-yekûn”) ki , işte emr-i âyet (19 / 9 ve 21. “hüve aleyye heyyin …”)* ne demek ; gerçekten

düşünmek gerek !

Mârifet-i mantık , “kün fe-yekûn” her şeyde emr-i âyet “tefekkür / ruh-u şuurca aklı işletmek yetisi” ibret-i

hikmetince “heme O’st !” ya da “heme z-O’st !” taarruf (fıkh-ı tasavvuf*)bakışıyla Rabbimiz Allah’ı “iykan-ı

idrâk” gönül aynasından görmek ve (“Ene ınde-hüsn-i zann-i abdî / Ben , kulumun güzel düşüncesine göre

hüsn-ü zannı ındinde’yim.”) fehvâsından mülhem merâk-ı hissiyat derûniyat-ı ruh hakikatinin beden muam

mâsından ifâde-i merâmını okuyup düşünmek kadar açık “kanıt / delil” değilse nedir ? Buna rağmen salakça

savruk üslûpta aklın önüne geçerek kalbin niyet-i istikamet dengesinden uzak kopukluk kabuklaşmalarıyla

“bu’d-u baîd” dalâlet derekesinde (Bkz. Sûre-i Asr: 103*2.“İnne-l’insâne le fî-husrin” / İnsan , gerçekten tam

bir hüsran içindedir.) gaflet-i hasâret tam muzdarip “bohem mizac” cibiliyetini bile benimseyip pekâlâ arsız

Page 143: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

143

zevklere düşkünlükten her rezâleti irtikâb ettiren nefsin nice desiselerini de hoşlanarak kabullenmekte ve sanki

içselleştirmekte. Demekki idrâk-i iman nurundan nasipsiz / iz’ândan mahrum , mârifet zevkinden yoksun ve bu

konuda duyarsız kullarına Allah’ın cezası içten nur-u şuur ruhunu can özüne uzak gösteren ya da yaban zannet

tiren nice “esbâb-ı ıstırap” belirsiz yanılsamalara , açıkça tutarsız sayıklamalara ve hiç yoktan anlık kuruntular

girdabı sıkıntılara sürükleyen insiyak , korkunç boyutlarda ahmak kör-nankör ruhta tam şeytanca “düz , sığ ve

kestirme mantık” kuramcı kurnazlıkla ahkâmcı aklın küstahlığından farksız sersem kibrinin temerrüd direnci

işte kendi irâde gücünü özümseyip başkaldırmakta ! Bu anlamda “şiir ” risk değil mi ?

İçgüdüsel benlikten arındırmak ve ibâhiyeci behimiyetten sakındırmak gayesinde değilse “ belâgat”-edebiyat*

“insan için” neye yarar ? Ruh eğitimi’ne kayıtsız ve bu konuda amaçsız “sanat” da yararsızca çabalar boşuna!

Oysa duygusal düşüncenin “iç dil” kümesinde tutsak yaşarken neden bedensel benlik kör ve şaşkın bilinç ayna

sından yansıyan gece ve gündüzün görüntüsünden korkuyor-korkuyor da sanki bunun dışında daha özgür ve

mutlu gönül âlemlerine kanatlanmak , aklınca aşkın sanat duygularının büyüsünden yararlanmak istiyor ?!

Rabbi’ne “sığınmak” ve O’na daha yakın “içtenlik” kazanmak amacıyla! Ancak bu yolda her türlü yanılsama

lardan koruyacak ve aklın ışığıyla atılım-adımlarını insiyak karanlıklarından kurtaracak “gerçek benlik” şuuru

na göre hemen herkes için sıradan “düz mantık” kontrolüne yalnızca normal standartta yaşam konforu “sosyo-

ekonomik” imkânlar yeterli değilse elbette temel değerleri geliştirici “ideolojik” ve birey-toplum ilişkilerini

düzenleyici “politik” kültürel destek sağlamak gerekmez mi ?

Demekki insan tabiatının fıtrî ve garîzi insiyakınca aklın sınırlarını aşmak , hatta hayâl boyutlarından daha

öte enfüs ve âfak maverâsı “hakikat”-idrâkinin nice sarmal katmanlarında ALLAH’ın “yakîn” gizemi-ne (*)

ve eser-i hikmet “irfan” nuruyla açık müşahede “zevk-i ibret” deryâsına ulaşmak “iştiyak-ı merak : garkolmak /

kaybolmak !” GERÇEK kalb-i hüşyâra mülhem kelâm-ı vahyin merâmınca içten anlamak ve dıştan anlatmak ,

kendi “iç dil” lügat-ı ruhuyla anlam-canlı diyalog*kelimeler ruh hikmeti (isimlendirici biçim / objeleri tanımla

yıcı sembol: harfler) öz ses ve can-nefesi söz lisan “-konuşmak (*)” cehdinden ibaret derûni “hâlet-i mükâşefe”

ille de subjektif sezgilerden çılgın nağmeler aramakta. İşte bunca coşkusuyla kanatlanarak kendince “poetik”

-estet dil “zevk-i ifâde” her tür ritmin melodisine erişen nitelikte hoş-şiir* rûhen mûsikî’leşir. Rabbim , şu nük

te-i ruhun noktacık şuur şiiri iç dil’den nefeslerle bütünleşen özgün bilinçte bedensel biçim ve teressüm mü ,

yoksa sanal aklımca hakikat aynasında içgüdüsel hayâl-görüntüm mü ?! Nice emr-i Rabbim’den nefs-i emmâ

re’ye mülhem “iç dil” şiir-i insiyaktan ibaret duygular rüzgârında sanki iğvâ-i şeyâtin! Ruh girdabında çalkantı

hissiyat dünyası işte eşya-i âlemin içinde-dışında her şey yalnızca Allah’a ait, tek güç ve eşsiz nur Rabbim’in !

Ateşîn düşünceler ilhâm-ı melekût. Renk-âhenk görüntüler nihayetsiz ceberût !

Demek öyle ya da böyle teemmül-ü beşer *ruh insiyâkına rağmen ille de “şuur disiplini” gerektiren bilimsel

gerçekler ışığında hayâl ile hakikat’in hadsiz-sayısız “veche-i mevecat” muhtelif fasetalarını keşfetmek ister

ken “nihaî idrâk” çerçevesinden bakınca , işte “el-Kitab” beşeriyet dünyasına hitab-ı vahyince tek kaynak

Kur’an-ı Kerim* mûcizesiyle Yüce Rabbimiz Allah’ın mutlak takdir-i inayetine sığınmak dışında yani tam

doğru ve tutarlı mantık yolundan başkaca muhkem-muteber hiçbir inanç kriteri ve daha sağlam muhakeme

istidlâli bulamayacağını da fark etmiş olacaktır. Ancak nefs-i beden bütünüyle erginleşip bohem benlikten

arınmadıkça tam olarak kavranamaz şu ruh ve ceset gibi dünya ve ahiret arasında ayrışmazlık. Kur’an-ca

tarz-ı tavzih “HİKMET” tek ve eşsiz söz, sonsuz mûcize işte emr-i “kün fe-yekûn” nükte ! Asl-ı NUR “ruh”

hakikatınca aşk-ı Hakk’ın nice “ledünnî ilham” tecelliyatına rağmen ne hikmetse Allah’a “içten yakınlık” ger

çek gönül dünyamızken yine bunun duygusal boyutlarına aklımız ermiyor ve bilgimiz yetmiyor. Rabbimiz :

Rahmân-Rahıym*Allah’ın inâyetine daim muhtaç kullarıyız şeksiz. Zaten insan / herkes önce kendini bilmek

ve eğitmek konusunda “irâde-i niyet” tecelliyatından ibaret gönlünce “eser-i ilham” mûcize-“espri” mizacına

göre içgüdüsel davranış biçimlerini izleyerek irdeleyip benlik gizemlerini çözümlemek ve renk-âhenk deği

şen nice “iklim-i ruh” hissiyatıyla şu “bedensel varlık” dünyasını içten keşfetmek ister. İşte bilimsel çağdaş

araştırmaların özünde ve her türlü açıklamaların da bunu bütünüyle yorumsamak için “hakikat” iddiasına

kaynak “akl-ı selim” gücünde hep bunun isbâtı var.

İşte açık kanıt tam mükemmel “lügat-ı mantık” ki , içten gönlümüze ve dıştan gözlerimize yansıyan anlık

Page 144: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

144

“gerçek” görüntülerden ibaret “ışık” gibi ilhâm-ı hissiyat tarz-ı insiyâkınca açılıp kapanarak “kavrayış” şuuru

muza rağmen ne hikmetse selim aklın nurunda Allah’ın âyetlerini idrâkten ve ibretlerini görmekten niçin gafil ,

nasıl aymaz şu ham-ervah insanlar ? Yüce Rabbin nice eşsiz sanat-ı fıtrat tecelliyatına âşina akl-ı ruhunca Allah

(c.c) hakkında daha açık kanıtlar ararken ne kadar da ahmak ! Üstelik Kur’ân-ı Hakîm’in vahy-i İlahî “hikmet-i

kelâm” mesajlarından ne çok gâfil , ne denli habersiz zavallı ! İnsan kendi iç duyarlılığından ve dışsal varlık do

nanımından nasıl gaflet eder de dem be-dem gönlümüzün niyetince erdiren ve hep bildiren kim O ki içten hiss-i

vicdan nabz-ı can*nefes sayılarıyla mukayyet türlü ülfet-i hâlet tezevvuk-u in’âmı-ndan nazm-ı kalbin niyâz-ı

“iykan” neşve-i ilhâm ikrâmıyla meşk-i derk’ettiren bir başka mutlak sonsuz yaratıcı irâde-i Kudret*var mı diye

(“lâ-ilâhe illâ-llah”) hakikat-i “tevhid” din-i Kur’an nükte-i İslâm meâlince niye düşünmez sanki işte en yakın

şu arz ve sınırsız görünen nice semâvat âlemlere bakarak doğrudan aklınca arayıp sorduğu toplam âyetler kün

hünde meknûz mefhûm-u “Hakk”-hakikat* tek O değil mi ? Nitekim (Bkz. Sûre-i Furkan: 25 / 59.“Gökleri ,

yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O’dur. Rahman’dır O. Haber

dar olana sor onu.” / Ayrıca , Risale-i Nur ışığında Cevşen Meâli , Ümit Şimşek , Zafer Yayınları- İst. 1992 /

Takdim: “Cevşen-ül’Kebir ,kendisini bu âleme gönderen Rabbini merak eden ve tatmin olmaz bir iştiyakla her

şeyden Hâlıkını soran insana , Ahirzaman Peygamberi’nin en büyük bir hediyesidir.” / İlk sayfada iki meâl ise

şöyle: “O Allah ki , gökleri ,yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra da Arş üzerinde hükmünü icrâ

etmiştir. Onu , herşeyden hakkıyla haberdar olan Rahmân’ın kendisinden sor; ezelî kelâmıyla ve Esmâ-i Hüsnâ’

sının kâinattaki tecellîleriyle Onu tanı.” // “İmânın en faziletlisi , nerede olursan ol , Allah’ın seninle beraber ol

duğunu bilmendir.” Hadis-i Şerif )

Demekki her akl-ı selîmin kendince aradığı salt gerçek / mutlak hakikat tek O “Hakk Teâlâ : yüce Allah

(c.c)” ki ,işte evren ve Kur’an âyetlerinden nice benlik-gönüller aynasına yansıyan toplam meâl ! İşte en reel

görüntüde gerçek dünya! Akl-ı hissiyatımızca canlı heyecan ve helecanlarımızla algıladığımız iç-dış şu âlem-i

mevcûdattan kinâye meşhûdumuz olan nice esrarengiz rumuzat-ı mûcizat dünya , yoksa gerçeksi hayâl ufuk

larına aldanmak mı ? Sanki gözlerin ışığından yansıyan anlık görüntü kadar berrak gönlümün aynasında açıkca

canlı rüya ! Acaba ayaklarım yerde iken neden başım göklerde ? İşte besbelli şu tek gerekçe de yeter aslında

“ruh-u can” nükte-i irfan noktacık idrâk-i vicdanımızla düşünmek için. Nitekim millet-toplum muhit-i haya

tımızın evrensel tarih-i müdevver “siyaset , diyanet ve ticaret” üçgeni içinde sürekli değişen nice enstrüman

tel-mantalite “kadim müktesebat” temellerine müsteniden gelişen geleneksel sonuç “çağdaş”-şartlar’ın da

farkındayım kendimce.

HAKİKAT İŞTE HAYAT !

Şu ruh aynasında şuûn-u âlem

Hayâlden çok öte hakikat mâdem

Şuur dünyasında sorumlu gayem

Baştan sona işte hayat hikâyem !

Böylece özetlemek gerekirse elbette “tek gerekçe” hep bu nükte! En son tarih hakikatte her şu an hemen

nokta-i intihâsıyla şu ruh-u vicdan gâyemi ve şuur-u hayat hikâyemi belirlemekte. Demek istiyorum ki :

(Özüm sözüm âyet / Açık gördüm âlem // Gözüm gönlüm gayet / Anlık ömrüm mahrem

Şeksiz yol artık / Meydan-ı mahşer ! // Veciz kıssacık / Mesajım yeter !)

YOL KISSACIK !

Özüm sözüm âyet şeksiz yol artık

Açık gördüm âlem meydan-ı mahşer !

Gözüm gönlüm gayet veciz kıssacık

Anlık ömrüm mahrem mesajım yeter !

Page 145: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

145

Şu an tarih hakikat takvim: (diyelim , 10 Ekim 2003) filan gün ve saat , bilmem kaç ; çok mu önemli ?

Geçen her vakt-i zaman ne demek kalbin nabzında traka-i saat diyor ki , bilelim önemini ! İşte herkes

kendi ömrünün nükte-i sadedince nice emellerine vâbeste teellümat-ı saadet günlerini gönlünün saat-i

sıhhatinden okumakta. Ancak kendi iç dünyasında öyle bir başka ve başlıbaşına ki insan , anlaşılmaz

ve anlatılamaz sanki içten ve dıştan sonsuz Rabb-il’Alemîn’in inâyetine endeksli bir muammâ-i heyûlâ !

Anlamak ve anlatmak istiyor Rabb’in kabza-i kudretinde tutsak akl-ı insiyâkınca acaip benlik gizeminden

ibaret duygusal düşüncelerini içerik görkem mûcizesini. İlle de okumak tutkusuyla aklın nurunda Allah haki

katini idrâk-i vicdan huzur-u sekînet zevk-i basiretince içten duyuracak kavrayış şuuru ruh-u rumûzat tefek

kür-ü mârifet tadına öyle müştak ki insan , nasıl mutmain olacak gönlümüz zikr-i vahyinden mülhem meşk-i

“Esmâ-i Hüsnâ” âyet-i işrak*ve cezbe-i istiğrak şu beyan-ı hâletime eşsiz tercüman ancak Kur’an “nazm-ı ni

yaz”-irşâdına muhtaç! Çâresiz sığınacak Kur’an nazmınca Allah’ın emr-i zikrine ve yüce Rabb’in inâyetine

tek güven melce’-i itikadıyla “kesin güvence” duyurup bulduran niyaz-ı vicdan nur-u aklınca şöyle: (13*28.

“Elâ bi-zikrillâhi tetmeinnü-l’gulûb”: Gözünüzü açın ! Gönüller yalnız Allah’ın zikriyle yatışır / tatmin bu

lur.) Nitekim (8*2. “İnanmış olanlar ancak o kişilerdir ki , Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara

Allah’ın âyetleri okunduğunda , bu onların imanlarını artırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar.”)

İşte bu nedenle hemen “Gönlümdeki Günceler” diye başladım yazmaya ve “Doğaç Poetika” diliyle baştan

sona hayatımı sorgulamaya ; - özellikle severek okuduğum bazı kitaplar etkisinde, meselâ daha dün güzel

bir kitap (Bkz.Tanrı-Ahlâk İlişkisi , Prof. Dr. Mehmet S. Aydın , T. Diyanet Vakfı Yayınları / 74) okumanın

zevkiyle en son şu şiir doğdu içime ve hiç müsveddesiz yazıverdim o an ne coşkuluydu gönlüm “mahrem

mîzac” çılgın sünûhatınca! Aklın kaydındayım yine.Ve işte (-değişik versiyon; sh. 177 // Öz Derûnum !

1.

Baştan sona şu hayat

Bence en özgün kitap !

Salt cansoluğu mûtad

Rabbim (“serîu-l’hisab”)

2.

Kur’an-ca oku ancak

Açık kanıt kâinat !

İşte şuûn-u ahlâk

İçten tanık kök fıtrat !

3.

Vicdan nur-u hakikat

Gönlüm ne güzel mir’at !

Öz şuûrum sânihat

Derûnum mahrem mîzac !) … derken “Yorumsuz Rüya” esprisiyle “Yaşamakça / İç dilden Şiirimsi Nefes

ler” diyerek kendi özümü sözlerime yansıtmak için tek gerçek gerekçe “Hakk’ın adına hakikat” arayışından

ibaret duyarlı sanatlar arasında mûsiki’ye kanatlanmış şiir zevkine ve nefes zikri’nin neşvesine ermek ,böyle

ce tevcîh-i tercihim “meşk-i derk” şevk-i idrâk kabiliyette merak-ı mülhem yoldan ancak Allah’a sığınmak

“Kur’an-ca istiâze” (Bkz. 14 / 4 ve 48 zaviyesinden 16 / 98 ve 111) bakımından niyet ve isteklerim doğrultu

sunda davranışlarımı irâde-i cüz’iyye eylemiyle bilinç cehdine dönüştürmenin önemini vurgulayıp doğrudan

gönlümün iç ikliminden nurlanan aklımca şu berbat dünyamı yorumlamaya.Öylesine başlayıverdim işte böy

lesine içten. Fakat dilimi yeterince güzel kullanamadım yahut daha güncel üslûba uyduramadım da aklımın

insiyâkından oluşan nice çelişik kavramlara merak duymak ve bütün ayrıntıları çözümleyerek kavramak konu

sunda dayanılmaz tutkusal saplantı ve mantık dışı takıntılarım yüzünden bir türlü başaramadım özgün düşün

celeri derli-toplu yazmak ve doğru anlaşılacak kadar açık konuşmaktan ibaret şu zor işin içinden yüzakıyla

çıkamadım sonuçta.Oysa akademik disiplin çerçevesinde çalışmak gerektiğini iyiden iyi gösteren sözkonusu

kitabında filozofinin eleştirici ve tartışmacı dil üslûbunu çok ayrıntılı terimleriyle gayet zengin ve bilimsel

terminolojiden yararlanarak ustaca kullanmayı başaran yazar , üstelik ilâhiyat (teoloji: din bilimleri) hocası da

olduğu halde, geleneksel dilden etkilenip biraz farklı ifade biçimlerine yönelecek yerde, hiçbir kadim misal

Page 146: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

146

“ağır / ağdalı” lisan-ı tedrisat tam “Osmanlı Türkçesi” eski tarz-ı terkibe yer vermediğine göre, demekki

günümüz Türkçesi’ni yeterli görmüş ve daha uygun bulmuş olmalı; işte bundan örnek almalı “dilimizi

iyi kullanmak” tartışmasında !

Ayrıca bu kitabın konusundan yola çıkarak göz önünde tutmak ve gönül dünyamız için iç dil’ce güncel anla

tım bakımından önemini vurgulamak istediğim felsefe, esasen aklın açmazlarını bilgi ışığıyla yoklamak ve

mantık (akıl yürütme) kavramlarının kuramsal yöntemlerince “hep daha öte” derinliklere tutkulu kavrayış

boyutlarının çıkmazlarını sezgi irfanıyla zorlamak , (“Kendini bilen Rabbini bilir.” Hadis-i şerif ) fehvâsının

idrâk zevkine ermek değilse ya nedir zihnen bocalamaktan başka anlamı da yok zannedilirse neye yarar ?

Rabbimiz Allah’ın sonsuz kudretini ,“inâyet”denetimini kanıtlayan şu “us”-aklın gücünü her yönden kurcala

yıp iyice keşfetmek ve onun “nur”-ruhumuz kadar açık , kesin kanıt değerinde Tanrı irâdesinden emr-i âyet ,

doğal ahlâk ilkelerinin ışığını yansıtan fonksiyonel özelliklerini irdelemek , kendimizi sorgulayıp daha yakın

dan tanımak gereksinimi ölçüsünde felsefe kültürüne de ihtiyaç var. Bunun önemini kavramayan ne anlar fel

sefenin özündeki “ilm-i hikmet” zevkinden ? Nitekim (Bkz. Adı geçen eser / sh.136: “Kant , mistisizme düş

mekten sürekli olarak korktuğu için …”) netice olarak (sh. 219: “Tanrıya faal bir rol verilmediğinden Kant

felsefesinde Tanrı-ahlâk ilişkisi tek yönlüdür. Ahlâktan Tanrıya gidiş vardır ; fakat Tanrıdan ahlâka geliş yolu

kapalıdır. Oysa eserlerinde ahlâk kanıtına yer veren İngiliz düşünürlerinde bu ilişki çift yönlüdür.”) Demek ki

nefes zikrini içselleştirmek ve tefekkür zevkini özümsemek anlamında tasavvuf felsefe temeline oturtmadıkça

ve alt-yapısı da oluşturulmazsa safsata duygusallığa yol açar. Akılla duygusal insiyak arasında bocalamak ,

aklın benliksel kökenini ve üstün değerini doğrudan kavramak için mistik ve metafizik kavramları içimizde,

yani “içimizde derinleşmek” anlamında irdeleyip yorumlamak değilse duygusal düşünceyi geliştirmek yerine

köreltmekten başka neye yarar ruhsal bunalımlarımız ? Sağlık , aklımızın insiyak hastalıklarından korunma

sında. Acaba aklımız bilgi ışığıyla yürek gücünün özündeki inanç ilkelerini ideal ahlâk kavramlarına göre

temellendirmek ve doğrulamak mı istiyor ? Ruhumuzda buna yeterli içsel yetenek ve dışsal beden donanım

larımız yok mu ? Bu konuda “ateist mantık” her bakımdan tutarsız saçmalıklar sayıklamaktan öte öyle yıkıcı

felsefe ve “nihilist” düşünceler üretmiş ki , insan nefsinin Tanrı elinde ve iblis güdümünde “Euthyphro tartış

ması / dilemi (dilemma: ikilem)” çözümsüz sorunu “iyi ve kötü” ya da “doğru ve yanlış” çıkmazından ibaret

sonuçta.

Biliyorum ki “iç dil” lisan-ı lügat değil ,

Lâkin nasıl anlatsam yadırganacak şiir !

……………………………………….

Evet; dil ve din konusunda toplumsal ruhumuz sancılı bir kaos ve kavram kargaşası yaşamakta. Bunca sorunlar

karşısında aydınlarımızdan kimi ilgisiz ve duyarsız , kimileri de çarpık ya da saplantılı kafada.Oysa aklıbaşında

aydınlarımız da anlıyor ki , işte bütün toplumsal sorunların kördüğüm yumaklaştığı ideal değerlerimize ilişkin

noktalarda aradığımız sağlıklı ve tutarlı çözüm ,mutlaka akl-ı selim ışığıyla geleneksel doğrularımıza yaslanarak kültür

küfrün zulümkâr emperyalizmine karşı çıkmak ,kendi millî varlığımızı savunmak amacına yönelik çağdaşlaşma

yı gerçekleştirecek kritik-kriter iç dinamiklerimizi canlandırmak ve yenibaştan “Devleti kuran İrade (Bkz.Emin

Işık)”gücümüzü kanıtlayacak “Kur’an yolu” durum muhakemesiyle gerçek doğrulukta kararlı inanç uygulaması

doğrultusunca çalışmaktır. Evet, işte “temel inanç” şuurumuz, en ideal “ahlâk irâdesi ve buna müstenid devlet

felsefesi” yolumuz (“sırat-ı müstakim”) oldukça , temelden özüyle Güzel Türkçemiz , tarihsel bütünlük içinde

gayet zengin ve yetkin edebiyatıyla tarz-ı kadim muhteviyatta açık kanıtlar gösteriyor bize. Elbette “dil ve din”

kültürümüz geleneksel devlet töremizi açıklayan ve ayakta tutan tarih hükmünce en açık “gerçek bütünlük”

görüşümüz.

İşte böyle bir bakışta “tarihsel gelenek” kökeninden kopartılması imkânsız “zengin derinlik” gücüyle Güzel

Türkçemiz , yenibaştan canlandırılıp bugünkü kültür ve sanat hayatımıza , hatta alelâde halk ağzıyla gayet sâde

güncel diyaloglarımıza da aktarılsa , sakıncasız her şive terkib-i izafet türlü kelimattan faydalanarak konuşulsa ,

aslında şimdikinden daha velûd ve daha mükemmel pek çok lehçe-i lisanımız zaten halk ağzında ve hem mevcut

“sözlük / kitab-ı lügat”-lar çapında açılım kazanarak güçlü diyalekt*leriyle eskimez zenginlik değerlerini ille de

ortaya koyacak. Ancak ne var ki ,idrâksiz zamâne entellerimiz, sanki kendi milletinin gelenek kültürünü geçmiş

Page 147: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

147

ten geleceğe taşıyan öz dilinin “söz dizini” imlâ-i lügat* tanzimince nice zengin kök ve türevlerinden ibaret

her boyut Türkçe Sözlük* kelimelerinden habersiz. Zavallı bazı aydınlarımız sevmiyor artık “kadim lügat”

Türkçesi işte şu tarz-ı terkibat ,tâbirat ve hatta başka lisandan devşirme kelimattan da hiç mi hiç hoşlanmıyor

lar “ağır Osmanlıca” diye.Üstelik kendi geçmişimizden gelecek günlerimize servet değerler devretmek gibi

hiç eskimez tarz şu “san’at-ı hars” kadim miras “sözlük” dilimizi dışlayıp da “Arapça ve Farsça’dan alıntı”

bazı tarihsel adeptasyonlara yaban bakarak kasd-ı mahsus “saçma bahâne” suçlamalara karşın bilhassa Batı

dillerinden “emperyalizm virüsü” sürüsüne bereket (!) tekrar arsız “züppe mirasyedi” kimi kimliksizlerce hep

ten “yabancı kelimeler / terimler” aparmak ya da kökten yeni sözcükler türetmenin “dilbaz-lık” oyunu (Bkz.

Peyami Safa’nın deyimi*) sözümona “arı dil”(!) diye “uydurmaca dil” yaratmak , gerçekte “evrensel medeniyet

dilimiz” güzelim Güzel Türkçe’nin yozlaşmasına ve giderek kısırlaşmasına yol açmıştır.

İşte bakınız (Aydınların İhaneti ,D. M. Doğan) ne gûna şu bizim “mostralık kafa / ahmak kelle(!)” enteljansiya

mız , “zalim-vahşi kapitalizm” müessis ve mümessili* bilcümle Batı’nın her türlü kültür emperyalizmine tepki

bilincinden yoksun ruh esâretinin iflâh etmez zilletinden utanç duyacak ve en azından gocunacak yerde tam aksi

ne edebsizce sükse ve kendi aralarında gösteriş fantezilerine aldanarak düpedüz sosyal popülasyon (!) sağlamak

kurnazlıklarıyla aman ne ucûbe edebiyat , ne uyduruk dil ve ne biçim yoz sanat terminolojisi kullanıyorlar arena

larında.Ben de bu aydın bozuntularına inat “tepki dili(*)” kullandım şiirimde. Esasında tam “mülhem mesaj”

şiirim de belki içerik “espri” birazcık “ironik” ya da hayli abartılı ve hatta fazla gergin nefretimle çelişik görün

se de hem hep böyle gönlümce sevgimin mesajı gayet açık “gelenek” kendimce (-Bkz. sh. 185 ) işte:

DİRENİŞ 1.

Özgün iç dilim

İlhâm-ı sanat ! (-Dostça bir “ilgi” ve bir de “eleştiri” için içten teşekkür! Bkz.“ www.şiirdefteri.com ” /

Ömrüm nefesim dostlar * arasında daha ilk başta tam muhteviyat: ( www.yasamakca.net ) web sitemize

Lisan-ı lügat ! de yer verdiği için sayın Uğur Duran / genç kardeşime içten muhabbetle müteşekkirim.

2. Nitekim kitap olarak yayımlansa da bundan daha fazla okuyucu dostlara ulaşmak şansı

Şiirsel tepkim olabileceği kanaatinde değilim zira. // Ayrıca daha açık anlaşılsın diye belirtmek ve de

Dil kısırlaşmaz ! samimi sitem ve değerlendirici eleştirilere teşekkür için şu hususu tam açıklayabilmek

Din içten sevgim isterim. Mesela gayet yakın bir dostum (*) güya tam okuyup da tamamına bakmış gibi

Ne yoz ne yobaz ! içtenlik edâsıyla vicahen şunu hissettirdi ki , ihtimâl her tarafına göz gezdirirken belki

3. okumaktan bıkmış da anlaşılan hele dil ve tarzını ilk bakışta yadırgayıp böyle şiirsel

Düşüncelerim muhteviyatın temel gerekçesini bile yeterince kavrayacak yoğun sabrın dikkatinden

Bilimsel çağdaş ! uzak kalmış olabilir. Hiç çekinmeden belirtmekteyim işte böyle dost tavrı tenkidlere

Öz değerlerim karşı cevabımı da. Onun bana dedikleri özetle şöyle: “- Hocam , biliyoruz sizin kültür

Tarihsel kaynak ! birikimine ve edebiyat zevkine sahip kişilik kapasitenizi. İşte buna nazaran hem daha

4. uygun ve hem de derli-toplu üslupta , ancak konu ve çerçevesi belli pek çok benzeri

Kültür temelim çalışmalar arasında gayet doğal olarak kabul görecek ve kendince elbette değeriyle

Geleneksel tarz ! mütenasip bir seviyede nasıl olsa yer tutacak bir çalışma yapsaydınız acaba daha güzel

Öz Türkçeciyim ve daha popüler olmaz mıydı ? ” // Evet, dostlar ; bu tenkidin ne kadar doğru olduğunu

Tam direniş şart ! biliyorum. Fakat esbab-ı mûcibe belirtilmiş iken nasıl kabulleneyim? Takdir size ait! )

Demekki iç dil’ce duygu ve düşünce dünyamızdan ibaret doğal lisan-ı fıtrat tarz-ı insiyâkında gönlümüzün tıpkı

“yaşamakça” özgün lügat muhtevâsını oluşturan nice sembolik kavramlara karşılık zihinsel şuur şiiri gibi değiş

ken benlik kimyasının bilinç aynasından“nur-u hakikat” TEK GERÇEK kelime-i tevhid: (“…illâ-llah”) şümûl-ü

şuûn görüntünün evrensel âyetlerde bütünleşen özünü görmek isteyenlere yansıtan sözcükler, ruhumuzun potan

siyel enerjisini tetikleyecek kavrayışlara yol açan anlam bombardımanına benzer. Zihinsel mekanizma “mantık”

kurallarınca canlı kanıt “tefekkür : ruh-u insiyâk” kabiliyetimiz daima açık ve daha berrak kavrayışa yol ararken

kendi iç benliğimiz statik aklın dinamik irade gücünü yaratacak kaynaklar arayıp bulmak ve bunlardan faydalan

mak ister. İşte bunu sağlayacak kitaplardan hoşlanıyor ve onların etkisinde derin duygusallıkla düşünerek kendi

Page 148: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

148

ruh hayatımı okumayı da gayet çok seviyorum daha yakın anlamak iştiyâkımla !

Pek çok konuda kafamızı kurcalayan nice esrarengiz soruları cevaplayacak anlamda daha aydınlık kavramlara

muhtaç şuur , Rabbimiz Allah’ın beyan-ı âyet ve irade-i kudret tecelli-i inâyetinden ibaret “ruh” hakikatine

işaret değil de nedir rikkat-i vicdan nükte-i insiyak “iştiyâk-ı aşk” hissiyâtımız ?! Ancak Kur’an nazm-ı beya

nınca Allah’tan Nebiyy-i Muhterem Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz’e “eşsiz mesaj” şu mûcize

Kelâm-ı kadim* muhteva-i meramımız zaten tek (“el-Kitâb”) belli “vahy-i metlûv” mefhumların nabz-ı can ve

niyaz-ı vicdan namus-u melekûtunu şuur ruhumuza duyuran nice semantik kelime ve sözlerin norm formuna

göre ses ve harf teressümü “lisan-ı lügat” tarz-ı tekellümünce “sayısal sembol” heceler* soluklayan (Bkz. 68 / 1.

“Nûn ve-l’kalemi ve mâ-yesturûn”) yazıdan müşekkel lehçe-i revnâkına rağmen nükte-i cemâdata benzer donuk

görüntüsünü ışıtacak , karanlık yüzünü özünün anlamınca ağartacak güçte “enfes söz” sanki ışık kelâm* işte

“içten nefes” zikrinin varidâtınca anlık ve aydınlık müdrike eser-i ilhâm meleke-i insiyâkından ibaret zihnimize

elbette açıklık kazandıracak. Ve hatta şu müphem , muğlak ve bulanık görünen şuur ruhumuzu berraklaştırmak

bakımından “duygusal düşünce” dünyamıza anlamsal boyutlar katmış, şuur sanatını şiir felsefesine ya da filozo

fik poetika , aslında “poetik filozofi” yöntemine ve işte evrensel elfâz-ı vahy-in’nur ruh hikmet-i hidâyet şuuru

bu duyarlılıkla mistik hayâllerden daha öte hakikat âlemlerine, gönlümüzün ledün cennetlerine, yüksek düşünce

lerin derin duygu iklimlerini besleyip yeşerten rahmet tecelliine, sayısız âyet-i nimet sergileyen Rabbimiz’in

mûcizelerine ve âkıbet ölüm ibretinin mahşer hikmetine müncer ruhun bedensel bütünlük gizemindeki inanç

sezgisi ve ibâdet sevgisi gibi içten mülhem mistik güzelliklerin metafizik hikmet realitesine İslâm’ca uymak ,

Kur’an mesajıyla uyanmak isteyen nice müştak gönülleri de evc-i bâlâ “mârifet” yüceliklerine kanatlandırmış

olacaktır biiznillâh !

Bilgi ışığıyla hayat yolumu aydınlatacak gönlümün prizmasında “şahsiyet” orijinimden ibaret deneyimlerden

inbiklenen iç dilin şiirsel birikimine göre şimdiye dek yazdıklarımın pek çoğundan vazgeçtim artık. Bütünüyle

betimlemek / kitaplaştırmayı düşünmek sanki hiç eksiksiz bir hayat hikâyesi yazabilmek kadar zor ve hatta

dangalakça saçmalamaktan korkusuz cür’et de etik değilse gereksiz zaten !

Mâdem herşey yazılıp söylenemiyor ve hepsi bir araya getirilemiyor da sanki zihinsel bağlantılarına rağmen

birbirinden çok ayrı ya da aklımızca ayrıştırılan konular çerçevesinde gösteriliyorsa sonuçta sözkonusu çalışma

ların içinden bazı önemli bilgilere göre öncelikli birikim içerikte bölümler seçkileyip yeniden düzenlemek de

yeterli olabilir. Zaten her konuda o kadar çok kitap / bol neşriyat var ki piyasada gerçekten araştırmayı seven

meraklı okuyucu için bu mebzûl müdevvenat karşısında şaşırmamak olası değil.O halde gönlümüzce edebiyat

dağarcığımıza göre “yazmak” ve pek çok konuyu topluca anlatmak için nice enteresan ayrıntılarına dek kurcala

mak tutkusuyla aklımı zorlamaktan ziyade kendi kapasitemde özümseyerek kavrayıp anlamaya ve sürekli bilgi

lenmek hevesimden dolayı daha çok çeşit konuda akademik disiplinle tutarlı mantık (düzenli düşünce) örneği

yazılmış şaheser seçme kitaplar okumaya istekliyim. İfâde-i meram olarak bunları yazarken işte bu temel arzu

mu vurgulamaktan başka maksadım da yok velhasıl. Şiirimsi denemelerdeki içerik düşüncelerimle doğrudan

kendi içimi uyandırmak ve ruhumu nur-u Kur’an irşâdıyla eğitmek için yazmaktayım yalnızca. Şahsıma mahsus

şu müsvedde ŞİİR DEFTERİM mahrem mizâcıma ayna. Bütünüyle özel hissiyat-tefekkür ruhumu yani duygu

sal düşünce esprimi yansıtmakta.Tamamen gizli tutmak ve sanki iç dünyamın mahrem ifşaatından ya da ruhu

mun hasbî itiraflarından korkarak saklı-yorum* gibi içime kapanıp kalmak da istemiyorum gerçekten ilgi ve

merak duyan ,hele şiir sanatı /poetika’nın kültürel sohbetinden hoşlanan yakın dostlarıma ,hatta onların kıskanç

ve alaycı bakışlarına karşın ne kendimi ne de şiirimi gizlemiyorum işte yılların birikimiyle hepsi de ap-açık göz

önünde ve tam ortada. Anlamayan yadırgayacak kuşkusuz sözün değerini ille de kendine göre yorumlayacak

aklınca , hatta âyet ve hadis de olsa kelâmın kıymetini bilmeyen ne anlar sonuçta akılla vahyin ve söz sanatıyla

hayat realitesinin ne kadar farkında acaba ? Aklın gönül gözüyle vahyin “mûcize mesaj” üstünlüğünü görmek

gerek! Demek her şimdi işte böyle (Bkz. ÖZ SIĞINAK / Aklın ayağı yerde / Öz sığınak ömrümce! Vahyin başı

göklerde / Söz tek kaynak gönlümce!) aklın özüne seslenen vahyin sözünden ibaret tek kaynak “Kitâbullah” (*)

KUR’AN mesajını tam okumak ve doğru anlamak.

Ancak söz zevkinden ibaret tarz-ı beyan “nükte-i hikmet” san’at-ı hitâbet ve şiir’den anlamak da öyle kolay

Page 149: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

149

ve basit değil. Nitekim dil ve üslûp bakımından hayli yadırganacak , akıldan kalbe mülhem mârifet basiretine

kaynak vahy-i Kur’an mesajıyla algılanacak “kavramsal yorumlar ” arasından seçilmiş şiir-ruhiyatınca gayet

zor kavranacak konular-içerikte görünen şu (Sh.141: Yetenekli Çocuğun Dramı / sh. 9-144 “tamamı”) ruhsal

terapinin savunma mekanizmasına benzer renk-âhenk kurgulanmış şiirlerden her okuyan kendince daha açık

anlatım arayacak ve belki bilmediği pek çok kelimeye takılacak , bunu biliyor ve seziyorum … Durum böyle!

Güzel Türkçemiz hakkında tam muhafazakâr yahut devrimci ideolojiler adına konuşan şuurlu aydınlarımızla

sözümona akademik kariyer de edinmiş nice entel “dil-baz”(!)arasında sürüp giden en güncel konumuzu oluş

turan çağdaş ve bilimsel “dil kavgası” tartışmalar , sanki bütünüyle ideolojik “sağ ve sol” kamplaşmaya gö

türen şartlanmalar düzeyinde inatlaşmalardan ibaret “dünya görüşü” özünde din ve inanç eksenine bağlı temel

gerekçeyi açıklayan nedenlerin başında , hatta bu tepkiyi dillendiren şiirlerdeki içerik konuların dışında görün

se de esasen sosyal sorunlarımız genel kültür ve tarihsel geleneklerimizden soyutlanamaz, sonuçta “kültürel

gelenek” atalardan miras “köklü değerler” büsbütün yadsınamaz. Zira geleneksel kültür değerlerini geleceğe

taşıyacak güçte sürekli gelişmesi istenen dilimizi özleştirmek* adına kısırlaştırmak , millet varlığının kökleri

ni zayıflatmak ve hayat damarlarını kesip kurutmak kadar korkunç ihanet ve düşmanca ahmaklık değil de ne

dir ? Buna rağmen en iyimser yorumuyla alternatif fikirlerin insan düşüncesine açılım kazandıran haklı yan

ları da yadsınamıyacağına göre, demekki doğru bakış açılarında birbirini tamamlayan karşıt düşünce ve tartış

maların müsbet sonuçlarından yararlanmak gerektiğini de bilmek , kültür dili’nin önemini iyi kavramak /

genç neslimize eğitim sistemi içinde kavratmak ve gerçekten bütün görüşler karşısında hem hoşgörülü hem

de duyarlı olmak zorundayız. İşte şiirimsi biçimde değinmelerle ele almak ve önemle vurgulamak istediğim

asıl konu ve sorun da bundan ibaret diye düşünürken , ayrıca okuyucunun duyarlı ruhuna seslenmek , kendi

hissiyatımla bu şuurun sorumluluk duygusunu paylaşanları da düşündürmek istiyorum. Bu yolda ortak “kol

lektif akıl” ve müşterek “toplumsal bilinç” zamanla daha açık kavrayışlara ulaştıracak çağdaş gelişmelerden

örnek kıyaslamalar ışığında “aydınlanma ve uyanış” süreçlerini tamamlayacaktır.

Doğru inanç aslında aklın yolunu kapatmaz , aksine daha çok açar. Rahat düşünmek ve açık konuşmak ,aklın

yolunu ve ufkunu açmak değil mi ? Nitekim öncül inanç kaynağım ve kültürel bilinç kökenim belli işte en te

mel ve kutsal mesaj şu tek gerçek kitap, benliğimizde yansıyan / yankılanan evrensel oluşların temel nedenle

rini insan ruhuna mülhem sezgilerle örtüşen nüktelerine göre en doğal dil elbette seçilmiş “elçi-insan” konuş

masının yazısına uygun lügat tarzınca “akla hitap” vahy’in üstünlüğünü açıklayan / kanıtlayan ancak “kelâ

mullah”-Kur’an! Ne ki işte bu mûcizeyi yani eşsiz söz zaten en son Kitabullah hakikat-i vahyin nükte-i tehad

dii’ni ille de inanç yoluyla kavramak gerek.

Kur’an yolunu “inanç , ibadet ve ahlâk” çerçevesinde kavramak , böylece insan gelişiminin “zincirleme kalı

tım” -soyaçekim gerçeğine ve eğitim gereksinimine temel oluşturan prensiplere rağmen çok yönlü olumsuz

luklar etkisinde “sahte ve parçalanmış benlik” kökten sebep*zihinsel çelişkinin her riskinden kurtaracak “ger

çek benlik” bütünlüğüne kavuşmak için içten “niyet”-duymak ve aklımızı doğru çalıştırmak , özellikle Pey

gamber Efendimiz (sav) hakkında bazı mûteber kaynaklardan bilgilenmek ve sonuçta “Nur-u Muhammedî”

irfanıyla şeksiz inanç coşkusuna kanatlanmak gönlümüzün şiir dünyası !

Ruh ve beden dengesine bağlı irâde-i vicdan “niyet” nabz-ı canımız tâkatince sorumlu nefsin dümen merkezi

işte şu ahmak kafa , sağlam “bilgi” temelinde derin ve düzenli düşünceler yolunda daha açık ve aydınlık kav

ramlar aramaya yatkın değilse,“sezgi” yeteneğinin “inanç ve ibâdet” duyarlılığında Allah’ın yakınlığını içten

duyacak ve doğrudan anlayacak kavrayış şuurundan ibaret “inâyet” tecelliyat-ı şuunatın ruhunu okuyacak ve

doğru yorumlayacak kadar ayık kafa ve uyanık kalbin “nur-u hidayet” ışığını bulamaz ve “nefs-i mutmainne”

olgunluğuna kavuşamaz. O hâlde kafamızla kalbimiz arasında duygusal düşüncenin yörüngesini içten denge

lemek ve dıştan davranış şeklini de her an yenibaştan düzenlemek gerekiyor.

İşte içten ve dıştan nükte-i irfanımıza kaynak kafamızı ve kalbimizi İlahî vahyin buyruklarına göre gayet

doğru ve güzel , iyi ve verimli , sağlam ve tutarlı çalıştırmak , velhâsıl sağlıklı mantık “gerçek bilinç” bil

Page 150: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

150

gisiyle içimizi uyandırmak , kendi benliğimizle yüzleşmek gibi içten iletişim sağlamak amacıyla başkalarına

da saygı , sevgi ve hoşgörü duygusuyla davranmak gerekiyorsa , anlaşılan (Bkz. Genel Kültür Ansiklopedisi ,

Milliyet-1991 / Sh. 269: “Mantık , kural koyucu (normatif) bir bilimdir , amacı da gerçeğe ulaşmaktır. Ancak

GERÇEK (hakikat) düşüncenin kendi kendisiyle uyumu ve yine DÜŞÜNCE’nin eşya (şey-ler) ile uyumu

olarak ele alınabilir. Şu hâlde her türlü somut belirlenişten bağımsız olan biçimsel (formel) bir mantık ve

gündelik bilginin üstüne yükselmeyi , bilimsel bilgiyi düzeltmeyi mümkün kılan ve tek tek bilimlere ilişkin

olan MANTIK , yani metodoloji de vardır. BİLİM’in kendisinin ,metodlarının ,ilkelerinin ve vardığı

sonuçların ne gibi bir “değer” taşıdığı sorulabilir. İşte bu ,“BİLGİ” kuramının konusudur ve metodolojiyle

birlikte genel mantığı* oluşturur. Ayrıca , bilgi’nin , sadece biçimini değil , içeriğini de göz önüne alan ve

biçimsel mantık’tan farklı olan bir de uygulamalı mantık* vardır.”) ancak aklın nurunca açık kanıt “tek

gerçek” gönlümüzün “ölümsüz-sonsuz” zevk-i idrâk ve “yakîn”-i mutlak “kök kavram” merkezinden

muhîtine bakarak kozmik boyutlarda aradığımız O ki , işte gelişigüzel birkaç âyet açıp bakınız: 18*60-82 ;

19*58-63 ve 65-76 ; 20*105-114 ; 22*1-78 ; 23*78-98 ve 115. “Sizi , boşyere yarattığımızı ve bize döndü

rülmeyeceğinizi mi sandınız ?” ( … ) Ezelden ebede “ara-parantez” serîuzzevâl zaman-ı dünya hayat gibi

bitti işte böyle!) ibtidâ-i intihâ hayat-ı beşer ruh hakikatınca âlem-i ervah’tan mahşere dek tek şu an anlamında

algılardan ibaret tam “değişim” mefhûm-u kalbin nazm-ı nabzı kadarcık gönlümüz. Sadece tek “Kelâm-ullah”

hitâb-ı vahyin nuruyla açıklamakta. Anlamsızca yaşamak karamsarlığından ancak Kur’an nur-u beyyinatıyla

aydınlatarak kurtuluş ve mutluluk yoluna çağrılayan âyetlerin mesajını içten ruhumuza duyuran ve şuurumuzu

uyandıran “Mürşid-i hakikî: illâ-Hû” Allah-Bâri Teâlâ! O Yüce Rabbimiz’in insan havsalasına sığmaz sonsuz

sanat-ı fıtrat tecelliyat-ı mehâbetinden hayret hâleti ( hani-ya “velâyet” yolunda “cünûn” coşkusuna mübtelâ

birileri çıkıp da akıllara zarar “cinnet” tefekkürüyle enfes saçmalayan metafizik gerilimden mülhem “mecazî

içerik” ürpertilerle düşündüren “şathiye espri” bir şeyler yazsa da biz de zevk duyarak okusak!) diyen (*) ve

böyle serâzat düşünenlere arîza-i nâçizanem olsun diye yetenek kapasitemi irticâlen irdeleyip benlik gizemini

iyice deşifre edecek biçimde doğaçlama YAZARKEN en büyük korkum O ki işte fevkalâde dikkat gerektiren

“noktacık nükte” yani ilk (“Kün!”) nükte-i İrâde*emrince eşsiz son nokta !

Noktacık kılcal damarlar yoluyla aklın merkezine dek kan pompalayıp beynimizin nice hücrelerini iç dil*

“lisan-ı tefekkür” ruh-u şuurumuza açık kanıt tanıklığınca Allah’tan nasip be-her rızk-ı inâyet tecelliine hem

hemen muhtaç çok-“anlık açlık” kimyasal lezzet-i nimetler taddırıp besleyen Rabbimiz’e emr-i (“Bismillah”)

hikmet tek hükm-ü lütfuna candan“şükran” ve tam muteber “riâyet”tarz-ı edeb bütünlüğüne yaraşır ruh hazz-ı

hâletinde (“elhamdülillah”) hep bu düstûrun nazm-ı nabzına muvafık kalb-i insan , ancak Kur’an irşadına göre

“eserden müessire intikal”-en normal “duygusal düşünce” yörüngesi içten mülhem müdrike*(idrâk gücü akıl

anlama yetisi) gereği işte gerçek kitap büsbütün “ben , evren ve eşsiz mûcize Kur’an” bilgisinin değerine bağlı

yaşamayı önemseyerek gönlümüz sırr-ı zamîrince özümsemek görevini dimağında damaktadı gibi içselleştirip

beyninde derinleştikçe cezbe’nin yüreğinde kökleştirdiği inanç bilinçlenmesine endeksli “duyarlılık kültürü”

özümüzle çerçeveli sözün nüktesini birlikte-“tevhid” din-i İslâm manzûmesine uygun noktalamaktan ibaret!

Tam manasıyla anlamak için nazm-ı âyet “ruh” hakkında açık-kesin “cevap-kavram” (Bkz. 17*85. “…min

emr-i Rabbî : …”) inâyet-i Hakk’a münkad Din-i İslâm mesajının özünü kavramak , Kur’an nûrunca capcanlı

mahşer yolunda daima Allah’ın rızâsını isteyerek gözetmek , gönlümüze mülhem meşk-i ledün niyazımızla

ancak kabza-i Kudret takdîrine içten teslimiyet duyarak aklımıza zaten sığmaz zaman-ı âlem muammâ sırr-ı

muhât tekmil-i mesahâta bakarak gökyüzünden yeryüzüne; ( 3* 8-9. “… ve heb-lenâ min ledün-ke rahmeh /

İnneke ente-l’Vehhâb* … : - Ey Rabbimiz! Bizi doğruya ve güzele yönelttikten sonra kalplerimizi bozup

eğriltme ve bize katından bir rahmet* bağışla. Sen , yalnız sen Vehhâb’sın , bol bol bağışta bulunansın. //

9. Ey Rabbimiz! Sen , Câmî’sin; insanları , varlığında kuşku bulunmayan bir günde mutlaka toplayacaksın.

Allah sözünü yerine getireceği yer ve zamanı asla şaşmaz.”) sonsuz rahmet-i in’âm ve hikmet-i irfan mülk-ü

hükmünde yaşarken nasıl aymaz-anlamaz “zihinsel mükâşefe”mir’at-ı mirsâd dil-derûn (3* 89.) gönlümüz ?!

Zira akl-ı ruha hakkınca Allah’tan hitâb-ı beyan nazm-ı Kur’an vahyine “mahrem-i muhtar”zat-en açık “kâmil

insan ve model örnek” kalb-i selîm*Muhammed Aleyhisselâtü-vesselâm Efendimiz izinde,evet “ehl-i sünnet

ve-l’cemaat” tam mütevekkil kul-olmak gereğini ifâdeye çalışırken lisan-ı vicdan nükte-i irşâda medar revnak

kelâm tenevvüâtına nazaran anlık kavrayış şuur-u ruhun hicâbına aydınlatıcı ışık oldukça akademik kriterlere

Page 151: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

151

göre âyet ve hadis kaynaklı inanç kültürümüzü göz önünde tutmak ve şu uyarı’yı da asla unutmamak gerekir.

(“Allah Resûlü (s.a) irşad ve nasihatı sadece “lâfazanlık” veya diyalektik (-cedel) olarak ele alanlar hakkında

(ayrıca, Bkz.Ömer Öngüt “Tasavvuf Külliyatı” Hakikat Yayıncılık- İst. 1419 / 1999 “Nûrun alâ-Nur :

Kalblerin Anahtarı” Gerçek Mürşid Hazret-i Allah’tır / sh. 534: “Gerçekten bir çoğu (!) irşad ettiğini sanır,

ifsad ettiğini bilmez. Niçin bilmez ? Hakikatı bilmediği için bilmez. Çünkü …” / Hakikat Yayıncılık – İst.

2000 “Kalblerin Anahtarı Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm” tamamı: 744 sayfa!) şu ürpertici ve

korkutucu (-uyarısıyla) beyanda bulunur : (“İnne ahvefe mâ-ehâfü alâ hâzihi-l’ümmeti küll-ü münâfikın

alîym-il’lisan”) Bu nurlu ve onurlu beyânı duyan bir kalb’in titrememesi düşünülemez.”)

İÇTEN BAKIŞ

1.

Hep sürpriz vukuatmış

Yolum mahşer beynimde !

Müthiş giz korku salmış

Şok ürperti içimde !

2.

Hep bir şeyler olacakmış

Şimdi bir his var içimde !

Daha neler yol çok sarpmış

İçimdeki ürperti ne ?!

3.

Nedir iç ruh beden dış

Belli-belirsiz işte !

Şiir içten iç bakış ( Bkz.Tercüme*, 19 Mart 1946 , sayı : 34 -36 / cilt: 6 “Şiir Özel Sayısı”

Şimdi can nefesimde ! Şiirler / Şiir hakkında yazılar / İncelemeler , sh. 405-6: “Güzelin Sırları /

4. Jean Cocteau (Tercüme eden: Orhan Veli Kanık ): “Şiir bir fikri sabittir. /

Nedir ruhiyatım iç-dış İhtilâlde her zaman bir şiir havası vardır. Çünkü şiir ihtilâldir. / v.s./ …”

Belli-belirsiz biçimde ! M.E.B – “MCMXLVI” / sh. 306-311: “Şiire dair , Robert Lynd ( Tercüme

Efkâr râhım sarpa sarmış edenler: B. Ecevit - T.Yalman ) … Uzun lâfın kısası , muhayyilesiz hayat

Şu can nısf-ı nefesimde ! yarımdır ; ve muhayyile kelime haline girdiği zaman , coştuğu zaman kendi

5. ni âhenk içinde ifâde etmek ister. / İşte şiirin var oluşunun , ölmez oluşunun

Zaman anlaşılmazmış hikmetlerinden biri budur. Öte yandan da insanlar kendilerine lâyık ahırlarda

His insiyak bilinçte ! yerleşerek rahat bir hayat sürmeğe niyet eder etmez bir iştiyak , bir huzursuz

Vicdan nur-u irfanmış luk bir itiraz ve şüphe onları rahatsız etmeye başlar. Bu huzursuzluğun neden

Tek hakikat içimde ! doğduğunu kestirmek güç olabilir, ama o içimizde büyüdükçe büyür, dışarı

6. ya taşmak ister ve en yüksek ifade vasıtasını da şiirde bulur. İştiyak ( … )

Dünya hayat imtihanmış çocukta olsun , büyük insanda olsun , şiirin başlangıç noktasını teşkil eder.

Bilgim Kitabullah işte ! Bu iştiyak , aşkı veya Tanrıyı bulmak isteği olabilir , yahut da her şeyin

Tek hakikat iç vicdanmış rüzgâr gibi geçip gittiği ve kar toprakta nasıl kaybolursa öylece kayboluver

Rabbim içten iç bilinçte ! diği bir dünyada ölmezliğe olan bir hasret … İşte bu … şiir de … olmazdı.” )

Doğrudan “içe bakış” metoduyla dış dünyamızı da algılamak ve bütünüyle hayatın özünü kavramak merakın

dan dolayı sanki “uykusuz rüya” yorumsamasından ibaret “duygusal zekâ”kavramının içeriğiyle ilgili pek çok

kitap-neşriyat ve her türlü “uygarlık kültürü” üretimine katkı sağlayan nice eser-i zekâ var ki , hepsi de evren

sel anlamda ruh hayatımıza ya da ruhiyatımıza terceman! Bunun içeriğini geliştirici “iç dil” (öznel duygu ve

düşünce) lügatınca “semantik” (kavram alanlarına ilişkin) kavrayışlarımızla sınırlı arayışlara yönelmekte ve

işte bu konudaki her çeşit “duyuş / görüş ve oluş / buluş” şu an nasıl da âşikâr ruh-hâlet “davranışlar” bakımın

dan nükte-i hayat tam misâl “ledünnî ilham” meşk-i iykanım! Daima “açık görüş” şuuruyla açık konuşmak

gerektiğini bilmekteyim. Farkındayım-anlamaktayım mâdem mevhibe-i İlâhî ikrâm-ı Rabbanî “iç doğuş: …”

şuur-u vicdan nur-u dimağımca can nabzında “duyuş / buluş” kerâmetine ermek gönlümün neş’esi inşirah-

Page 152: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

152

hâmûş şu şuûn-u fıtrat tabiat-ı hayat tarz-ı sâniham kadar “ruhanî hissiyat” tıpkı bencileyin öznel ve de

herkese göre bir başka ayniyet “dış plan” anlık görüntü’ye benzer renk-âhenk kemiyet-i keyfiyet “değişim”

mevsim-i iklim mevecâtından net tanık ve kök kanıt Tek kemâl-i Kudret’in sonsuz yüceliğine işaret! Dıştan

yüzeysel bakışlar göremez ve evrensel gerçeklik gizemini ille de “tasavvuf : içsel arınma” yol tecrübesi

idrâk-i vicdan “içgörü : irfan-ı basiret” derûniyeti yoksa anlayamaz zaten hiç çözümleyemez akıllar !

Artık gerçek kavrayış şuuruna yol ararken kendi içsel dünyamın “benlik gizemi” (-Bkz. sh. 184 ) işte !

TEK ÖZ-NE ?!

1.

Açık benlik gizemim

Mülhem duygu-düşünce !

O ki içten dileğim

Gün-dem sonsuz özünde !

2.

Ben bir şiir-sever’im

De: -Sever misin sen de ?

Öz-ne ki sezinler kim

Gönlüm-de mi tek öz-ne ?!

3.

Tek şu an can nefesim

Belli ilk gerçek günce !

Gönlümce hep bileyim

Ne ki Rabbim tek öz-ne ?!

TÜRAB-I ADEM

Cinnet söz nefes-i dem

Coşkularım öz zemzem !

Cennet türab-ı Adem

Korkularım cehennem !

Kur’an aynasında doğrudan nefsimle yüzleşmek ve hesaplaşmak gereğini hissettiğimden hemen içten niyaz

“zevk-i selîm” üslûb-u meşkimce düşündüren öznel ve nesnel anlamda gözümü ve gönlümü bürüyüp büyü

leyen “düşsü görüntü” öyle müthiş bir görkem mûcizesi ki , İlâhî vahyin ifâdesi dışında tam beyan ve total

izahat aramak boşuna ! O hâlde özlü seziş , öznel eriş ve özgün oluşları doğru yorumsamak bakımından bütün

âlem-i beşeriyet için ilk referans ve tek “temel kaynak” Kitâbullah-Kur’an! Bu inanç-anlayışıma göre, şu

şuûnat-ı âlem muhteşem san’at-ı fıtrat tamamen Kur’an-ca açıklanması gereken “nizam” yani evrensel plan

kapsamında tümce Türkçesi “iç doğuş: sünûhat” derin düşünce “duygusal içgüdü” özüne hayran heyecan

larımı irdelemekte, ancak Kur’an âyetlerine uygun nazar-ı dikkatle evrensel bilimsellik kriterlerince de

subjektif “iç dil” şiir-i sanat adına objektif gözlem-inceleme ve araştırmalarla doğrulanmış şuurlu çözümleme

ve yorumlamanın içten inanç zevkini beynimdeki sinirsel ürpertilerle hissettirici aklın kontrolünde tertemiz

yürek-niyet irâdesini yaşayarak ve bunun onurunu savunarak insan ruhunu uyarıcı her çabanın temel amacını

önemle benimsemekteyim.

Daha ne diyebilirim ki , işte ömrüme bedel son onyılların birkaç cümlecik sözel birikiminden özet “darb-ı

mesel” lisan-ı aşkım meşkim hep atalardan miras: “aşk olmadan meşk olmaz” zaten belli “iç dil” lügatım

mâdem “mevhibe-i mülheme” meâni-i can nefes-i sûziş şu yanık kalbin nazm-ı nabzından ibaret nice cezbe-i

derûniyet tam anlık gizem “müphem mühlet” şimdiki hâl-hâlet “tevekkül-i şehâdet” hissiyâtına benzer

az-buçuk ayık / uyanık gönlümce şiirler !

İLK DERS ! Sh. 129’dan devam: - Bugüne dek yayımlanmış en kapsamlı *

Page 153: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

153

1. Osmanlı Türkçesi Sözlüğü , Prof. Dr. Mehmet Kanar (4124 sayfa*)

İlk ders “okuma-yazma (!)” “Online satış: www.saykitap.com* E-mail: [email protected]

Anlatmaz okunmazsa ! “SaY yayınları / Yayıncılıkta 30 SAYgın yıl …” // Sh. 14 -15:

Bil emr-i Kur’an (96*1-5. “İkra’!”) ‘Kelimelerin miracı , en sarih niyetim bu’ / Bu kitabı yazmak üzere

Oku-yaz , doğru anla ! taşa , toprağa ve onun örttüklerine değen bir yazar Leyla İpekçi ;

2. ‘Ateş’ derken de, ‘Bahçe’ derken de, ‘öylesine’ söylemiyor.

Rabbim “empati” illâ , Hakikiliğe hâlen kıymet veren muhataplarına sesleniyor. Özenle ve

Gerçek “hizmet” şu anda ! ısrarla. En sarih niyeti ‘kelimelerin miracı’ olan Leyla İpekçi’nin

Her kim “sempati” duysa , yeni romanının adı Ateş ve Bahçe. Ateş sadece ateş, Bahçe sadece

Yol tek “cennet” Kur’an-ca ! bahçe değil burada. Leyla İpekçi ile romanını konuştuk ( …* )

3. -Sh. 16: Sevdiği ‘şey’-ler gibi yaşayan yazar / D.H.Lawrence,

Tek (39*23.“güzel söz”) tam O’ysa , hiçbir yerde uzun süre kalamaz, kalıcı hiçbir şeye inanç duyamaz,

Oku-yaz , doğru anla ! mülk edinmekten kaçar, çocuk sahibi olmayı hayal bile edemez.

Hep (2*207. “…merzât-illâh”) yolda , Akıl ürünü kusursuz sanat eserlerini değil ham bırakılmış kusurlu

Doğru tarz*- buyruğunca ! kitapları , taş değil ahşap binaları , acemice resimleri sever ; iki

4. âşığın birbirlerini en iyi kavga ederken tanıyabileceklerine inanır. /

Aklın nur-u ulûm*-ha , Gittikçe incelen yüz ( … ) İflah olmaz bir çekip gitme arzusu ( … )

Şâhid (3*18) kul ol da kutsa ! Sh. 18-19: 2010’un kitapları / 2010 yılı boyunca Kitap Zamanı’nda

Hakk’ın yolu duygunsa , tanıtılan kitaplardan bir seçme yaptık. 2008’den beri hazırladığımız

Tevhîd* (3*83.“dîn…”) şuûrunda ! “Kitap Zamanı’nın Seçtikleri” bölümünün devamı niteliğindeki

bu seçmenin amacı , okura yıl boyunca yayımlanan iyi kitaplardan

YOL ŞİİRİM ! bazılarını hatırlatmak. İşte Kitap Zamanı’nın 2010’dan seçtikleri …

Sh. 20: (…) “Bir edebiyat var, üstelik roman var.” (…) -Kürt romanı

Öz tek gönlümce var mı ki ? ( … ) Osman Mazlum: “… Oysa edebiyat kendine bir yol

Hep yol şiirim ! çizmekte daima mahirdir. Bazen edebiyata “çok fazla” hürmet etmeliyiz.

Söz zevk ömrümce Belki de her zaman.” // Sh.21: www.nesilyayinlari.com Ali Erkan Kavaklı ,

Net son nefesim ! Dünya edebiyatını inceleyerek kendine özgü bir üslup geliştirdi. Roman ve

hikâyeleri dışında , eğitim konusundaki özgün yaklaşımlarıyla tanındı.

İLK BAŞA YAZ ! Toplam tirajı 166 binin üzerinde. / Gizli Dehaları Harekete Geçirme

1. Kılavuzu / “Herkes potansiyel dahi-dir. Önemli olan potansiyelini harekete

İlk kadim tarz* başa yaz: geçirebilmektir.” / “Kötü öğretmen yoktur, motivasyonunu kaybetmiş öğret

Yoz “dil-baz” sol* lügatsız ! men vardır.” / “Yeteneksiz çocuk yoktur, yeteneği keşfedilmemiş çocuk var

Okumaz kafa (!) “aymaz” dır.” / “Çocuğunu sevmeyen anne-baba yoktur, doğru eğitim metodları-nı

Yobaz zat-en Kitap (*)’sız ! bilmeyen anne baba* vardır.” - diyen Kavaklı’nın kitapları yüzbinlere yol

2. gösterdi. // Derin çete cinayetlerini merak edenler, macera romanlarını seven

Sol aydın yoz, sağ yobaz; ler … Bu keşif yolculuğu-na siz de katılın! www.nesilyayinlari.com / …* //

İkiz kafa-dar * arsız ! Sh. 22: Beyazperdenin şairleri / … (Günseli Işık*)

Bol “kaht-ı ricâl” nesnâs* Sh. 23: Bozkırda deniz gören adam / … 2009 Kasım ayında kaybettiğimiz

Söz-nasihat yararsız ! ve “Hayatla sinemayı ayıramıyorum. Biri nerede bitiyor, diğeri nerede başlı

3. yor, bilmiyorum.” – diyen (Ahmet) Uluçay’ın sineması tüm duraklarıyla ele

Öz “kıymet-i kelâm”-mahz* alınıyor. / … (Tuba Deniz*)

Sırf okur-yazar* halkız (!) Sh. 24: Noktalama bilmiyorsanız yazışmayalım / Doktora öğrencisi Faysal

Söz “hikmet-i merâm”-tarz; Okan Atasoy’un sessiz sedasız kitap haline gelen “Türkçe’de Noktalama”

Dik durur , yan bakarız (!) başlıklı bir tezi , baştan ayağa noktalama işaretlerini anlatıyor. / … isimli tez

4. de noktaya kaç sayfa ayrılmış olabilir; içinizden bir tahmin yürüttükten sonra

Ağır şaka korkutmaz, sürprizi açıklıyorum: (58) sayfa. Peki virgül için ne tahmin edersiniz ? (66)

Zorba-hanzo bâ’zımız (!) sayfa. / Ahmet Turan Alkan: ( … ) “Metod” kitaplarında bile! ( … ) Noktalar

Açık konuşmaz kurnaz, yerli yerine: marş marş! ( … ) Yıldızlı pekiyi / … ve her okul kütüphanesi bu

Dobra-argo(*)ağzımız (!) kitaptan edinmeli bana göre. Türkçede Noktalama , bildiğim kadarıyla geçen

5. sene edebiyat ödülü veren jürilerin dikkatini çekmedi , halbuki hakkıydı.

Page 154: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

154

Kokmaz riyâ-ihtiras; Aynı şey sayılmaz ama bu esere yön veren … Hoca’ya ve iğneyle kuyu kazar

Kokarsa* sabunlarız (!) gibi çalışarak yazı hayatımıza biraz daha aydınlık getiren … Atasoy’a haddim

Korkmaz zira utanmaz; olmayarak yıldızlı pekiyi* takdim ediyorum. Azımı çoğa tutsunlar! //

Utansa* savunmayız (!) Sh. 25: Sorularınızla dolaşmak zorunda değilsiniz…

6. entellektüel

Şarlatan* alkışlanmaz; bakış açısında hayatın farklı üniteleri, hadiselerin ve insan ruhunun çizgi çizgi

Mizah-sanat* tutarsız ! izleri bu eserde

Mukaddesat taşlanmaz; Sh. 26: Yazmak üç defa / Seyit Göktepe,Yaşamak Üç Defa’da , ilk iki kitabın

Kahraman* savunmasız ! daki genel yapıya geri dönüyor. Olayı bütün bütüne öyküden öteleyerek , duru

7. ma odaklanan , kelimelerin söz yükünden ziyade sadece seslerine kapılarak

Ön-ayak ardda kalmaz; yeni bir atmosfer inşa etmeye çalışıyor. / Serdar Güven: ( … ) Kısa kısa cümle

Söz-uyak* mukaffamız ! ler / Çoğu zaman birkaç kelimeden oluşan kısa cümleler. Peş peşe gelen bu

Yaz, ancak sonra susmaz; kısa cümlelerin tümüne hareket kazandıran ortak bir yüklem. Kelimelerin

Oku-bak “yol” amansız ! anlamsal yüklerinden ziyade, biraz da başından beri şiirsel bir anlatım esas

alındığı için , kelimenin ses yükünü dikkate alan bir tercih. Olayı görünür

ÖZ NÜKTE “İLK SÖZ” kılmaktan ziyade, çağrışımların arasına gizleyen bir yazarlık tercihi. Öykü

1. lerin değişmesine rağmen durumun hep aynı kaldığı zannı yaratan bir anlatıcı

Yaşamak “iç dil”-ince … Seyit Göktepe’nin “Ben Ol da Gör ” kitabı dışında kalan üç kitabında

Öznel duygu düşünce ! esas aldığı yönelim aşağı yukarı böyle. Böyle olunca , okurunu büyülemek

O Var (bak-kim ?)zihninde yerine, bir tür sıkıntının içine çekiyor yazar. Zaten , son kitabında yer alan

Sözel vurgu gönlünce ! “İnziva” öyküsünde bu durumu çok da önemsemediğini anlatıcısının ağzın

2. dan aktarıyor yazar.Göktepe daha çok yazının kendisiyle ilgili çünkü.Alıcıyla

İnsiyak değil de –ne ; değil. Anlatmaktan ziyade yazmakla büyülenmiş durumda. / … okurunu pek

Özel lisan “hâl” böyle ! fazla önemsemeyen anlatıcı , kimi öykülerde hayalî bir okur’la konuşma

İştiyak “kök” bilinç’te ; ihtiyacı duyuyor. Örneğin , … Bu tercihe başka öykülerde de başvuruyor

Güzel beyan var-söyle ! yazar. Öykünün sözden çok sese yaslandığını , kimi öykülerin birbirinin

3. tekrarı olduğunu fark eder etmez anlatıcı unsurunu devreye sokarak okura

Şimdi “ilk söz” yerine kolay yoldan ulaşmayı hedefliyor ve niyetini anlatma ihtiyacı duyuyor. Bu

Şu “birkaç şiir” işte ! durum , kimi deneysel çabalara girişmiş yazar’ın bu çabasının sonuç vermedi

Bil ki ,“öz nükte” nice ğine yazarın kendi ağzından itirafı bir bakıma. / “Dinlemek bildiğim , yaz

Sus salt emr-i(“Kün”)dinle ! mak’mış meğer” / … Özellikle “İnziva” öyküsünün dili üzerinde dikkatle

4. durulmalı kanımca. / Yazarın bir önceki kitabında yer yer görülen ve bu

Dinle “nabz-ı kalb” hece öyküye daha olgunlaşmış bir şekilde taşınan etkileyici dil maalesef kitabın

Sor zor mu hâl son füc’e ! tümüne yayılmıyor. Onun yerine, birbirini tekrar eden cümle yapıları ve

Can nefes şok hep böyle başarılı olmayan kimi kurgusal durumlara başvuruyor yazar. Dahası ,

Yol bu minvâl Mahşer’e ! peş peşe gelen ve artık yazarla özdeşle(ş)miş kısa cümlelerin arkasından ,

zaman zaman şu türden uzun ve kusurlu cümleler okuyoruz: (-sh. 155)

RABBİM ! *******

Müştâkım Gül* Muhammed’e muhabbet sohbet-i aşk

Ölüm ömrüm mahşer gönlüm meşk içten nabz-ı kalbim !

Niyet tarz-ı amel tavrım muvâfıksa muvaffak

Tedbîrimi takdîrine tevfîk eyle , ey Rabbim !

İNŞADIM MESAJ !

1.

Şiirimsi tad

Sohbet-i irşâd !

Mâruf farz-mesaj* … Canlı belâgat // Tatlı nasihat*

Şiirsel inşâd ! “Buraya kadar geldikten sonra araya girmesinin hiç doğru olmayacağını

Page 155: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

155

2. hissettiği halde kendisini dışar(ı)dan izleyip her hareketini tuttuğu defter

İnşâdım mûtad benzeri defterlere hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan kaydeden birilerinin

Türkçe Sözlük bak ! varlığından duyduğu şüphenin artık önünde durulamaz bir hal aldığını da

Kitab’ım Mushaf* artık kabul etmek zorundaydı.” / … bunca eleştiriye rağmen , … ( … ) …

İlk görev(7*204)insât ! kitabın pek çok yerinde karşımıza çıkan ve şahane birer dize olarak okuna

3. bilecek şu cümleler üzerinde uzun uzun düşünülmeli: “…” / “Dinlemek

Kök anlamca fark bildiğim , yazmakmış meğer.” // Necip Tosun: İroni ve melankoli arasında /

Ön nûn harf-i sâd ! … / Gökhan Özcan , Hiçbişey’den yirmi yıl sonra yayınladığı ikinci kitabı

Susmak konuşmak Serçe Parmağı’nda , lirik şiirsel bir dille, modern insanın yaşadığı açmazlara

Mükemmel dikkat ! eğilir. İroni-den melankoli-ye, başkaldırı-dan tevekkül’e kadar pek çok kanal

4. da akan öykü dünyalarında dolaşır. Bazen masalların büyülü dünyasına eğilir,

Türkçesi susmak bazen resmin , görüntünün simgesel imkânlarına … Çarpıcı cümleler ve etki

İç dil* konuşmak ! leyici aforizmalarla özellikle çağrışım ve göndermelere yaslı bir dil tutumu

Gizem mâlûmat içer(i)sinde olur. / Anlatıcı , hayatın karmaşasında , telâşında , nasıl bir hayat

Zihinsel inşât ! yaşadıklarının farkında olmayan insanlara parmak kaldırıp, bir saniyelerini

5. rica eden bir uyarıcı gibi-dir. Onlara hayatta neler kaçırdıklarını , sonunda

Tek “el-Kitâb”salt ölüm olduğunu hatırlatmak için bu kaosta söz almaya çalışır. Yalan , ziyan

Dil zengin kaynak ! yaşamları bir bir ortaya döker. Böylece hayatın yanlış rutinlerini bozarak ,

Din “bilgi-inanç” “Herkesin mütemadiyen konuştuğu ve aslında kimsenin kimseyi dinlemediği

Kültürel lezzât ! bir yerde çaresiz” meramını anlatmaya uğraşır. Birbirlerini yiyen , birbirlerini

6. görmeyen , saçak altında iç çekenleri duymayan modern insan’a eleştiriler

Güzel dil önşart getirir. / Kendisiyle yüzleşen modern insan / … dili ustalıkla kullanırken , … /

Hayat Din-i Hakk* Etrafındaki her şeyi konuşturur, onlara mikrofon uzatır. Bazen bir …/ mektup,

Kadim tarz “sanat” bizzat yazarına yeni bir mektup yazar. / Kitabın son öyküleri tümüyle içsel bir

Evrensel lügat ! derinliği yansıtır. Delilik , yalnızlık sınırlarında gezinir öykü kişileri. Kendi

7. kendine konuşan Dostoyevski’nin kahramanları gibidir-ler. Bu bölümlerde

Teşehhüd ilk farz modern insanın dışlanmışlığı , yenilgileri iyice netleşir. Anlatıcı ; sevgisiz,

Salât tam mi’râc ! hoyrat, faniliği fark edemeyen ve hayatı yaşanmaz hâle getiren tüm kurguları

İnşâd’ım “mesaj” eleştirir. Bu öyküler, tümüyle ölüm merkezli , insanın ölüme kayıtsızlığını

Kök-İslâm*minhâc ! işleyen , … tahkiyeden çok deneme türüne yaklaşan metinlerdir. (…-sh. 157)

*******

(Bkz. Osmanlıca-Türkçe / İslâmî-İlmî-Edebî-Felsefî / Yeni Lügat , Abdullah Yeğin , Hizmet Vakfı Yayınları -

İst. 1991 “İrşâd : Doğru yolu göstermek. Aklî ve kalbî , muknî ve te’sirli eserler veya sözlerle gafletten uyan

dırıp hidâyet yolunu …”/ “İnşâd: Şiiri kaidesine uygun âhenk ile okumak. Arayıp soruşturmak. Gaib olan bir

şey’i haber vermek.” / “İnsât : Susup dinlemek , susmak. Gizlenerek gitmek.” / “İnşât : Ferahlandırmak.

Neş’elendirmek. Sürûr…”)

(Bkz.Kur’an: 7* 204 . “Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki , size rahmet edilsin.”)

TEK GÜZEL*

1.

Gel de can şevkiyle dinle

İçten sev, dirileceksin !

Sez “iç dil” zevkiyle söyle

Fikren derinleşeceksin !

2.

Gir şiirsel atmosfere

Gerçek “içsel” hiss-i kalbin !

Gör zihinsel “mükâşefe” *

O tek Güzel* bil ki Rabb’in !

Page 156: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

156

ÖZ GEREKÇE

İstersen en başa yaz önce şu tek nedeni

Nice entel lügatsız echel kitapsız belli !

Söz nitekim (“Men lem-yezuk...”/ bilmez yazık!)*espri

İşte çok yoz “ham yobaz” (*) sezmez öz gerekçemi !

İÇERİK ÖRNEKLER

Şiir fikrin incisi

Fikir zikrin goncası

Zikir aşk’ın cezbesi

Aşk Hakk’ın tecellisi !

Şiir gibi güzel konuşmaksa şart

Yaz gönül lügatından üslûbunca !

Yaşamakça güncel yazmaksa sanat

İşte gözönünde tam olduğunca !

Kendini anlatmak istiyor insan

Ruhta yoğunlaşan ilhamlar gibi !

Ey lâfazan ahmak ! Yetmiyor lisan

Şuurda yok zaman TEK O VAR belli !

Her dem hızla değişirken hep başka renkten renge

Dönen dünya kabuğunda hayatın cilvesi ne ?!..

Gerçek hayâl boyutunda aklımca içten denge

Güzel rüya yorumunda açık görkem mûcize !

Donuklaşan yüzlerde pörsüdükçe cild maskı

Her çizgide apaçık işte alınyazısı !

Her lisan konuşamaz ilhâmın şiiriyle

Ancak vahy’in yolunu anlayanlardan dinle !

Sözler de anlatamaz özünü tam gönlünce

Nice divan* dolusu üslûb-u beyan dilde !

Gözler de kavrayamaz okusa da ömrünce

Evrensel her boyutu okuttu Kur’an işte !

(Bkz. Kur’an: 3 / 83. “Onlar , Allah’ın dininden başka bir din mi araştırıyorlar ? Halbuki göklerde

ve yerde ne varsa , hepsi de ister-istemez O’na boyun eğdiler ; hepsi de O’na döneceklerdir.”)

ÖZET SÖZ

1.

Hayat düstûr-u rahmet

Ayet-i Kur’an özet !

Fıtrat “nûr-u Muhammed” (*) (-Sh. 155’den … ) Lirizme yaslanan bir anlatım / … Lirik , şiirsel metin

Page 157: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

157

Gaye-i vicdan gözet ! lerde; yaşama coşkusu , aşk , fanilik , yalnızlık duygusu dile getirilir.

2. Özellikle “… , … , …” öyküsü şiirin imkânlarından yararlanır. Zaten

Gönlünce düşün de sez modern insanın yalnızlığı dile getirilmek istendiğinde, öykücüler, lirizmin

Söz zaten içten hisset ! kapısını çalarlar. Çünkü içsel gerilim yansıtılmaya çalışılırken düzyazının

İlk gerçek gördün son kez mevcut olanakları yetersiz kalır. Metinde dışsal dünya ile bağları kopuk

Ruh hâletinden nisbet ! içsel bir derinlik hedeflenirken ritimle yoğunlaştırılmış bir anlatı* kurul

3. maya çalışılır. / Dramatik durum , çatışma , içe yöneliş dil’le gerilimi artır

Ömrünce düş şu dem tek mış, dışsal dünyanın figürleriyle ilişkiler bu bağlamda kurulmuştur. Artık

Yol “lika-ullah” hem-mevt ! dış dünyanın olayları anlatılmamakta , sadece yorumları yapılmakta , etkisi

Gönlünce yolcu herkes aktarılmaktadır. Anlatımın ağırlığı , tümüyle dilin gücüne yaslanmıştır.

Sor, hiç anlamaz; -ibret ! Duygunun , coşkunun temsili , iç ses’in tam olarak yansıtılabilmesi için

4. gerilim’in sürdürülmesi gerekir. Burada hikâye geri planda-dır, silik-tir,

Dil-dem mahrem mâhiyet duygular daha (ön-) planda’dır. Amaç, bilgi değil , duygu aktarmaktır.

Tevekkül istikamet ! Böylece okurun içten bir anlatımla aktarılan duyguyla özdeşleşmesi

Gizem mülhem mârifet arzulanmaktadır. Bu öykülerde Özcan dilin imkânlarını sergiler. Onun öykü

Tefekkür ruh-u hikmet ! lerinde hikâye / olay tümüyle geride, arka planda-dır ve öykü , daha çok

5. düşünce ve bilinç düzleminde ilerlerken , şiirsel düzyazı* diyebileceğimiz

Zevk-i idrâk keramet bir biçimle dışa vurulur. Konuşan somut biri değil , soyut bir iç ses’tir ve

Dünya düş değil , gerçek ! tümüyle bir iç döküş’tür. Bu şiirsel iç döküş, bir anlamda hayatla hesaplaş

Vehbî işrak * hidayet ma / yüzleşme manifestosu gibidir ve sonuçta hayat, düzen ve çağ üzerine

Özet söz “iç dil”- demek ! getirilmiş yoğun , derinlikli , çok katmanlı eleştirel bir yapıda-dır. / Onun

6. anlatım imkânlarından biri de ironi-dir. Gökhan Özcan , öykülerinde hayatı

Derûnî lisan niyet yorumlamada , gerçeği aktarmada ironik anlatım’ın ne denli etkili olduğunun

Hâletim mahremiyet ! çarpıcı örneklerini verir. İronik yaklaşımla , gerçeğe vurgu yapar ve böylece

Mecbûrî istikamet gözden kaçırılan , atlanan kimi gerçekleri , doğruları ironize ederek gündeme

Hâcetim mahz-ı iffet ! getirir. / Rafineleşme, seçmecilik , tekrar-dan kaçınma ; evet. Ama öyküye

7. yirmi yıl ara ; fazla uzun. // -Sh. 27: (Sadık Yalsızuçanlar :) Yaşayan bilgelik

Doğruluktan ibaret mirası / Tasavvuf alanındaki çalışmalarıyla tanınan William C. Chittick’in

Dîn-i İslâm mesaj net ! öncülü Seyyid Hüseyin Nasr’ın izini sürdüğü , ‘irfanî düşünme geleneği’-ni

Tek Allah’tan inayet işleyen “Kosmos’taki Tek Hakikat” Türkçe-de. Chittick , kitapta , İslam’ın

Tarz-ı merâm muhabbet ! bugün ancak kabuğuyla yaşandığını ortaya koyuyor. / … İrfan külliyatı-nın

zenginleşmesine yaptığı katkı , her türden takdirin ötesinde. / … * gibi kitap

ÖZ-NE ŞİİR ! lara imza atmış olan Chittick’in , dilimizde olmayan çalışmalarının da çevril

1. mesinde yarar var. Chittick ; İbn Arabi , Hz. Mevlânâ , tasavvuf ve İslam’ı

Ben varım da O mu yok ; Batı’ya tanıtan bir mütefekkir yazar. Arapça ve Farsçadan İngilizceye yap

Kendine sorsun herkes ! tığı çevirileriyle tanınıyor dünyada. New York Stony Brook Üniversitesi’nde

Rabbim çok büyüksün çok ; karşılaştırmalı edebiyat ve kültürel araştırmalar * profesörü. En derin konu

İdrâk-i beşer yetmez ! ları en sade ve anlaşılır bir şekilde dünya okuyucusuna sunmayı başarıyor. /

2. Aklın sınırları arasında / Chittick ; ‘hakikat’ kelimesiyle nitelenmeye sadece

Öz havsalaya sığmaz ; Allah’ın kendisinin layık olabileceği , O’ndan gayrısı-nın hepsinin konumları

Tam söz “Allah-ü Ekber !” nın muğlak olduğunu savunuyor. Kosmostaki Tek Hakikat’te, bugün İslam’ın

Tek Kur’an nazm-ı niyaz ; ancak kabuğuyla yaşandığını ortaya koyuyor. İrfanî Tasavvufi geleneği hayata

Zaten gönlü cezbeder ! geçirerek modernitenin putlarından kurtulup ‘öz’-e nasıl inilebileceğinin

3. ipuçlarını veriyor … Kitap; ilm-i kâinat , ilm-i nefs, İslam kozmolojisi ,

Aklımca ne yazsam az ; İslam’ın irfan geleneğinin modern dünyaya göre duruşu ve bugünün dünyasın

Öz-ne şiir hiç bitmez ! da uygulanabilirliği başlığı ile sunulmuş.Yedi bölüm-den oluşuyor. (…) İslam

Sözler de yansıtamaz ; irfan geleneği , yaşayan mirasımızdır. Gelenek tabirine ilişkin zihin karışıklığı

Gönlümce dil bilinmez ! nın giderilmesinde, Chittick gibi gelenekselci yazarların işlevinin (… sh. 159)

ZÜBDE-İ HAYAT

Page 158: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

158

1.

Ruhuma musallat tezad üslûbu

Has şiir Rabbim’e kulluk şuuru !

Öz zübde-i hayat tek “edeb yâ-Hû”

Ahlâk-ı Hamîde* tam Kur’an yolu !

2.

İnsanı aldatan nefsin gurûru

Düşün kim yarattı beden ve ruhu ?

Tam iman nurundan kalbin huzuru

(“Elâ bi-zikrillâh...”)hayat yorumu !

(13*28.“Alo, dikkat / Gözünüzü açın ! Gönüller yalnız Allah’ın Zikri’yle yatışır / tatmin bulur.”)

(Bkz. “54 Farz Şerhi / Her müslümanın öğrenip tatbik etmesi gerekli Temel Din Bilgileri” Ahmed

Kemâleddin Üstün , Bedir Yayınevi – İst. 1976 / sh. 19 : Külliyat-ı Ebi-l’Beka adlı kitapta denir ki :

“ZİKR’in iki manası vardır: Birisi , bir şeyi telâffuz edip dile almak , anmaktır. İkinci manası , diliyle andığı

şeyi kaybolmayacak hasiyette zihninde hazır etmektir ki , unutmamaktır.” Zikrin daha başka manaları da

vardır. Namaza ve Kur’an-a da zikir * denilir.)

(Bkz. Zikrullah’ın Faydaları , M. Zahid Kotku , Seha Neşriyat – İst. 1983 / sh . 6*)

(Alıntı “örnek hutbe” Bkz. / T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı (28 Ocak 2005) Dr. Ekrem Keleş , Din İşleri

Yüksek Kurulu Uzmanı) Ayet: Bakara , 2*186.“ …” DUA VE ZİKİR // -Muhterem Müslümanlar ! İnsan

hayatının en değerli ânı , Yüce Allah’a yönelip O’nunla başbaşa kaldığı zamandır. Allah ile başbaşa kalmanın

en güzel yolu , (duâ ve zikir) zira (“Duâ , ibadetin özüdür.” / Bkz. Tirmizî , Deavât , 1.)

Dua ve zikir, Allah ile kul arasında kuvvetli bir bağdır. Duadan ve zikirden uzak kalmak , kişinin Yaratıcı ile

irtibatının zayıflamasına , bunun sonucunda da dinî hayatında gevşekliğe sebep olur.Özellikle günümüzde

kalpleri katılaştıracak o kadar olumsuzluklar var ki , böyle bir ortamda , Müminin dua ve zikirle iç içe yaşa

ması daha bir önem taşımaktadır. Dua ve zikir ile yaşamak ,Allah’ı görüyormuş gibi yaşamaktır. Her ne kadar

biz O’nu görmesek de, O bizi görmektedir.

Dua ve zikir , kişiye Allah’la birliktelik bilinci kazandıran ve Müminin zamanını manen diri yaşamasını

sağlayan bir disiplindir. Zaman , kişiye verilmiş (ömürlük kredi*) büyük bir emanet ve nimettir. Dua ve

zikirle mümin , zamanı diri tutar. Dua ve zikirle iç içe yaşayanın her ânı ve her davranışı bilinç yüklüdür.

Allah’ın rahmeti böyle bir Mümini bir bahar serinliği gibi sarar. Artık o, günlük hayatının her aşamasında

Rabbini unutmaz. Hangi işle uğraşırsa uğraşsın , kalbi ve gönlü Rabbi ile beraberdir. Dünyevi işleri ile

meşguliyeti , onu Allah’ı hatırlamaktan alıkoymaz. Ne ticareti , ne alış-verişi onun Allah’ı anmasına engel

olabilir. (Nur : 24*37) Bir taraftan dünyevi kazançlarını elde ederken diğer taraftan gönlü kendisini seven ,

koruyan ve gözetenle beraberdir. Bu haliyle o, (Bakara: 2*152. “Beni anın ki , ben de sizi anayım …”)

âyetini hayatında fiili olarak uygulamış olur. / Allah’ı unutmamanın bir gereği olarak gerçek mümin , kolay

kolay kötülük işleyemez ve Allah’ın koyduğu “hududullah”-sınırları çiğneyemez. Çünkü şeytanın veya nefsi

nin dürtüklemesiyle ne zaman bir kötülüğe yönelse, hemen Rabbi’nin kendisini görmekte olduğunu , kalbin

den geçenleri bildiğini hatırlar. Onun kendisine verdiği değeri düşünür ve içinde yaşadığı bu güzelliği kaybet

mek istemez. Böyle bir şeyin , kendi huzurunu dinamitlemek anlamına geleceğini bilir.

Değerli Müminler ,/ Hiç kimsenin sesimizi duymayacağı yerde sesimizi duyan , hiç kimsenin bizi göreme

yeceği yerde bizi gören , hiç kimsenin bilemeyeceği niyetlerimizi ,düşüncelerimizi ve sırlarımızı bilen , hiç

kimsenin yardım edemeyeceği durumlarda bize yardım edebilecek olan , hiç kimsenin bizi umursamadığı

zamanlarda bizi dikkate alan (*)’ın rahmet ve sevgisine mahzar olmaktan daha öte bir mutluluk düşünülebi

Page 159: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

159

lir mi ? İşte dua ve zikir , bu sevgi ve rahmet kaynağına bağlanma başvurusudur. Bu bakımdan dua ve zikir

le yaşamak ,huzur içinde yaşamaktır. (Gafir / Mü’min: 40*60. “Bana duâ edin ,duânıza karşılık vereyim.”)

mesajını kavramış olarak yaşamaktır.

Allah kalıplara ve şekillere değil , kalplere bakar. Kalp kötülüklerle dolu ise, ona değer vermez. Bundan

dolayı Hz. Peygamber , (“Allah Teâlâ* gafil bir kalpten hiçbir duâyı kabul etmez.” / Tirmizî , Deavât , 64.)

buyurmuştur. / Dua ve zikir , ibadetin ruhu ve özüdür. Nitekim en kapsamlı ibadet olan Namazın her rek’a

tında Fatiha okunmaktadır. Namazlarını kılan müminler ,günlük ibadetimiz olan ve zikrin bütün çeşitlerini

kapsayan namazda Fatiha sûresi’ni her gün okumaktadırlar. Kur’an-ı Keriym’in anahtarı mesabesindeki

Fatiha sûresi’nde örnek olarak en güzel duâ ve zikir cümlelerine yer verilmiş olması Müslüman’ın daima

duâ ve zikir ile iç içe olması gerektiğinin bir kanıtıdır. / Sözlerimi bir Hadis-i şerif meâliyle noktalıyorum :

(Buhari , Deavât , 66. / “Rabbini zikredenle etmeyenin farkı , diriyle ölünün farkı gibidir.”)

ÖN-DEYİŞ’İM ! 1. (-Sh. 157’den: ) çok olduğunu söyleyebiliriz. Vedat Aydın’a katılıyorum:

Yol anlık öz değişim Chittick , bu zengin miras için ‘kaybolmakta olan bir miras’ tespitini yapar.

Hep böyle gider sanma! Zira günümüzde İslam’ın dört temel konusu olan: Allah , kâinat, insan nefsi

Tam mantık öndeyiş’im ve insanlar arası ilişkiler, aslî mecrasından çıkıp, yüzeysel , aklın sınırları

Tek günce mahşer sonra! içinde kalarak taklit ile sınırlandırılmıştır. Halbuki bu miras ancak Kur’an

2. ve Hadis gibi İslam’ın temel iki kaynağından beslenen bir bakış açısıyla ele

Örnek kasd-ı niyetim alınabilir ve taklitten tahkîke giden yol gösterici fonksiyon icra eder. Bu

“Likaullah” aslında ! manada şu hususun altını çizer: “Menkûl bilgiyle irfanî ilmin arasındaki farkı

Gerçek sonsuz dileğim anlamanın en iyi yolu belki de, aynı zamanda aralarındaki ilim tahsili yolu’

Hak Kur’an mesajında ! nun farklılığını da ortaya koyan , ‘konu hakkında selahiyet kazanmış gerçek

3. ehliyet sahiplerini takip etmek’ anlamındaki taklid ve ‘hakikatini bulup yaşa

Şimdi ilk kez öz sezgim ma’ anlamındaki tahkîk terimlerinin arasındaki farkı tefekkür etmektir.” /

Zikr-i nefes nabzında ! Kitap okuyarak ârif olunmaz / Chittick’in bu tespitlerinin haklılığını , günü

Bil ki son dem özlemim müzde bir konuda ‘uzmanlaşmış’ (!) kişilerin yüzeysel ve sığ çalışmalarında

Allah hakikatında ! görebiliyoruz. Bu zengin mirasın anlaşılabilmesi için Kur’an ve Hadis’ten

4. istinbat yoluyla bilgi elde etmek yerine, modern araçları kullanarak sınırlı

Özüm iç dil şiirim alana hapsetmeleri bu görüşümüzü destekler mahiyettedir. Yazarımızın da

Nabz-ı can anlamınca ! belirttiği gibi , ‘Müslüman mütefekkirlerin çoğunun tefekkür ameliyelerinde

Sözüm bilinç nitekim takip ettikleri adımlar, hakikaten de İslamî idrâk ve düsturlar tarafından

Sonuç ilk başlangıçta ! belirlenmemektedir. Bilakis bu adımlar, akıl ve düşünme pratiklerine dair

önce ilköğretim ve lisede şuursuzca tahsil edilen , sonra da üniversitede ve

MAKSAD-I MERAM profesyonel eğitim safhasında tasdik , teyit ve tahkîm edilen her türlü alış

1. kanlıkla şekillenip kalıplaşıyorlar. Böyle insanlar Müslümanlar gibi namaz

Göz sanki dar pek ufak kılıp oruç tutabilirler, fakat bir Müslüman gibi değil ; bir doktor, mühendis,

Nazar-ı mâkul lemham ! sosyolog ve siyaset bilimci gibi düşünürler.’ / Guenon’un da belirttiği üzere,

Söz manidar hem muğlak kitap okuyarak arif olunmaz. Chittick’in kitabı , bize bunu bir kez daha

Galat-ı meşhur kelam ! hatırlatıyor. Ama , okumadan da olmaz. İrfana açık ve hazır hale gelmenin

2. ön hazırlığı OKUMAK’tır …* //

Kâinat mahdut âfak Sh. 28: Şiirde mekân olarak taşra / Selim Temo’nun “Türk Şiirinde Taşra”

İşte hiç şaşmaz nizam ! kitabı , Türk şiirinin yeni bir poetik dili işaret ettiği önemli iki tarih aralığını

Allah mâbud-u mutlak inceleme nesnesi haline getiriyor. 1859 ile 1959 yıllarını kapsayan eser, bir

Nice giz lügâz-ı tam ! yandan bu yüzyıllık süre zarfında Türk şiirinin temel seyrini kanon dahilinde

3. ki şairler üzerinden anlamaya çalışırken , diğer yandan da sözü edilen bu şair

Gördün ya ölüm girdap lerin yapıtlarındaki taşra olgusunun mahiyetini göstermeye çalışıyor. / Kemal

Sırat tasvir-i encam ! Varol: ( … ) Türk şiirinin seyri ( … ) Türk edebiyatının görme biçimi ( … ) //

Şu dünya ömrüm tuzak Sh. 29: Poetikasıyla İkinci Yeni (*) / Alâattin Karaca , yeniden yayımlanan

Page 160: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

160

Hayat tanzim-i eyyam ! İkinci Yeni Poetikası’nda Türk şiirinin önemli kırılma noktalarından biri

4. olan İkinci Yeni * Şiir algısını ele alıyor. Karaca , yeteri kadar irdelenmemiş

Kaynak tek oku ve yaz bu dönemi ve şairlerini bir akademisyen tavrıyla görünür kılıyor. / Celal

Maksad tavzih-i ahkâm ! Fedai: ( … ) Poetikayı doğru anlamak ( … ) Türk şiirini kökten değiştirmek

Ahmak kör yolcu aymaz ( … / Şairin nesnelere, dolayısıyla dile bakışını değiştirmesinin şiiri kökten

Sabahtan belli akşam ! değiştireceği gerçeğiyle yüz yüze kalıyoruz. Önceleri uç bir noktadan başla

5. yan girişimler, doğru bir kürsüden doğdukları için kısa zamanda gelişiyor

Tam Kur’an nûr-u mehtap ve yaygınlaşıyor. Bunda da çalışmanın son bölümünde ele alınan; estetik

Açık maksad-ı meram ! algıya , iç ve dış dünyaya , öteki sanat alanlarına , şiir geleneğine yönelen

Has lügat ruh-u idrâk yaklaşım biçimleri belirleyiş(c)i oluyor. Yine de … / İkinci Yeni şiir algısı

Okurum mahz-ı selâm ! nın poetikası , kabaca tanıtmaya çalıştığım diğer bölümlerden ayrılamayacak

bir yapıya sahip çünkü. / Sanırım İkinci Yeni şiir algısının şairleri , sözleşip

ŞİİR GÜNCEL DİRİLİŞ bir araya gelseler bu denli sahih bir şiir sergüzeştini kendilerine mal edemez

1. lerdi. Alâattin Karaca’nın İkinci Yeni Poetikası*, bu

Gözlerim açıkken gönlüm uyanık sergüzeşti her bakımdan görünür kılıyor. Akademisyenler

İç dil büyüsüyle evrensel bilinç ! için başucu kitabı olduğunu biliyorum. Umuyorum ki ,

Sözlerim tanıkken ömrüm şu anlık şairler için de öyle olsun … //

Şiir ruh hüznüyle ne güzel sevinç ! Sh. 30: Şiire tutulan ayna / Güneşe Tutulan Ayna* adlı

2. kitabında Prof. Dr. M. Fatih Andı , son dönem Türk şiirine

Net bilinç cehlimden ölüm karanlık eğiliyor. Yahya Kemal’e, Necip Fazıl’a , Cahit Sıtkı’ya ,

Ruh ışık gücüyle bedensel iç giz ! Tanpınar’a , Necatigil’e, Sait Faik’e dair değerlendirmeler

Hep sevinç Rabbim’den her gün aydınlık ve incelemeler yapan Andı* imgelerin ve motiflerin peşinde. /

Gece gündüzüyle güncel diriliş ! (Alâattin Karaca: ) … Bu yapıt, yazarın genelde son dönem

Türk şiirine ilişkin değerlendirme ve incelemelerini içeren

ÖZNEL DİVANÇE’M ! çeşitli makaleler-den oluşmakta. Makaleler, “Aynaya Bakmak”

ve “Aynadan Bakmak” başlıkları altında iki bölüm-de toplan

Şu şiir defterim ömrümden özet(*) mış. / Ece Ayhan , çeşitli yazı ve söyleşilerinde kimi şiirlerin

İşte arz-ı hâlim öznel divançe’m ! ancak bir ayna’yla okunabileceğinden söz eder. Ters yazılmış,

Söz “iç dil” nefesim gönlümden örnek sıkı şiirler-dir bunlar. / … (-devamı: sh. 166*)

Bence “tarz-ı kadim” güncel öz Türkçe’m ! wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww.

(*)Tamamen Batı kaynaklı “kültür emperyalizmi”-ideolojik “izm-ler” tezgâhlanarak Türk-İslâm tarihimizden

miras “mukaddesat” değerlerimizi içinden çürütüp milletimizi ayakta tutan ne varsa şu “son yurt-köprü vatan”

Anadolu-Trakya topraklarının şühedâ ecdadımızın mübarek kanlarıyla yoğrulmuş “ruh mayası” birlik-dirlik

“devlet-töre” şuur-u tarih huzur-u nizam “geleneksel düzen” bütünlüğümüzü kökten bozmak kasd-ı ihânetine

yönelik kumkuma “soğuk savaş” şeâmet-dönemler boyunca “sol”-saldırılar* sanki Truva Atı’ndan farksız

“ajan-enteljansiya(!)” hatta bürokratik insiyatif temsilcisi(!) bazı “politik güç odakları” güdümünde eylemci-

baskı(n)larla amaçlarına uygun “ortam-lar” oluşturmak zorbalıklarınca saptırılmış şuursuzlukta , toplumsal

yaşamın her noktasına bağlı “varlık ve bağımsızlık”dengelerimizi içten içe sarsıcı stratejiler uygulayıp alt-üst

ettiği “ideolojik milâdıyla(!)1968*sonrası: anarşi !”-hengâmesi hengâmında hebâ olup-giden nice yıllar ardın

dan , evet; “ömrümden özet” tepkilerim’in birikimi , işte (…“tarz-ı kadim” güncel öz Türkçe’m!) şöyle bir

temel “gerekçe” savunmasından ibaret (“Türkçe Sözlük” T.D.K. Yayınları , Sayı: 175 /Yeni Matbaa – Ankara

1959) kapsamınca (Bkz. “Din …3. mec. İnanılıp çok bağlanılan fikir veya ülkü: Atatürkçülük Türkün dini

dir.*) anlaşılamaz mı misal-söz: “zırva te’vil götürmez!” zira ahmakça / ya da açık kaamûs-sözlük : kitaplar -

lügatlarla da açıklanamaz mı “tepki dili”-(m) ne diye din şiiri ?! Nitekim bir küçük kaynakça bile yeter işte:

(Bkz. Edebiyat Terimleri Sözlüğü , Dr. L. Sami Akalın , Varlık Yayınevi-İst. 1980 / 5. Baskı: “Arı (dil): Dil

bakımından çok duru ,içinde hiç yabancı söz olmayan yazı ve anlatım. / Dil’de arıtmacı-Arıcılık (Fr.Purisme):

Dilde arıcılık. Bizde Türkçeyi , elden geldiği kadar yabancı söz kullanmadan (-Nasıl olabilirse ?!) konuşup

yazmayı amaç edinen dil akımı./ Ayrıca, Bkz. “Konuşma Dili” ve aynı konuda , Fransız şairi Paul Valery’nin

Page 161: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

161

,“konuşma dilinden bir şiir dili çıkarmayı , şâirin görevi” saydığını belirten sözü. / Yine ayrıca , Bkz.

“Konuşmak” ve aynı konuda Montaigne’in sözü. / Şimdi bu anlayışa karşılık “klasik” ne demek ?

Öncelik terim*mânâ-yi müşterekesiyle,“Antik (Fr. Antique): Eski Avrupa için eski Yunan-Lâtin uygarlığı.

Genel anlamıyla …”/ Klasik (Fr. Classique): Eski Yunan ve Lâtin sanatı ve edebiyatı ile ilgili./Eski Yunan ve

Lâtin, ya da 17. yüzyıl sanatı örneğinde olan./ Klasizme uyan.”(-Hangi klasizm’e uyalım da uyanalım ; Türk-

İslâm klasizmi için referans-kaynak’lar yok mu ? Onlara da başvuralım ,yasak mı ?!) Bkz.“Kitâb (Kitap)” ve

aynı konuda ,“Sözden Söze” Nurullah Ataç’ın sözü. / Daha çok konular var araştırıp soruşturmaya yatkın

zihinlerde merak uyandıracak ve bilginin temel kaynaklarını oluşturan kitaplarla aramızdaki dil uçurumunu

aşmamızda , antik-klasik kültürümüzün derin köklerine ve zengin değerlerine ulaşmak , kadim irfanımızla

çağdaş-modern düşüncemizi irtibatlandırmak bakımından köprü olacak geçmişten bugüne !)

İÇERİK

Sanki biricik özüm

Birkaç cümlecik sözüm !

Gün hemencecik ölüm

Ömrüm içerik gönlüm !

BİRİKİM

Tek gönlümce özel şu defterimden … Nihayet şu özel defterim için internet sitemizden yararlanmak

Alıntısız çalıntıya iznim yok ! isteyenlere açık kaynak göstermek koşuluyla alıntılamaya da tam

Nice ince emek - birikim içten müsaade vermekteyim işte: “www.yaşamakca.net” tıklayın artık.

Saklanmış şiirin meraklısı çok ! Kısacık bir not daha ekleyip bitirelim de son nokta nüktemiz olsun

işbu iktibas söz! (Bkz. Zaman G. 11 Ocak 2009 / sh. 15: Kültür -

ŞİİR MERAKIM Sanat // Dergiler arasında / … Şiir nasıl okunmalı ? “Söz konusu

1. şiir olunca hep tartışılıp konuşulur , şair burada ne demek istiyor

Gözler dıştan bakacak acaba diye. Aylık edebiyat dergisi Sincan İstasyonu’nun ocak

Söz gönlüme akacak ! sayısında Nizamettin Uğur bir kez daha yöneltiyor bu soruyu :

Tam içten okuyacak Şiir nasıl okunmalı ? Şiirin bütününe gitmeden dizede kalarak

Özünce anlayacak ! anlam çözümlemeleri yapmanın mümkün olabileceğini söyleyen

2. Uğur , “Her ele alışta daha başka dünyalara açılabilme olanağı

Şiir merakım ancak yakaladığımız çağrışımsal anlamdadır şiirin esas gücü. Artık

Ömrümü açık yazmak ! sözcüklerin birebir gerçek ya da mecaz anlamlarını açıklamak ,

Tek meramım aşk-ı Hakk* şiiri anlayıp yorumlamada işe yaramamaktadır.” -diyor. Haydar

Gönlümü aydınlatmak ! Ergülen yazısında , Lale Müldür şiirlerine değiniyor. Şiirin hiç

3. edebiyatın içinde olmadığını söyleyen Ergülen , şiir alıp başını

Ne kafiye aramak edebiyattan gideli çok oldu diyor ve Lale Müldür’ün de şiirini

Ne sözcük sıralamak ! edebiyattan kurtaralı hayli zaman geçtiğini dile getiriyor.

Tek Rabbim’e yakarmak Hüseyin Ferhad , M. Mümtaz Tuzcu , Yavuz Türk ve Adnan

Ömürlük giz(-sır) yaşamak ! Algın gibi isimlerden şiirlerin yer aldığı bu sayıda ayrıca

4. ‘Eleştirmen Şairler’ soruşturması yer alıyor.( 0312 283 82 66 )”

Ne (31*6.“lehv-el’hadîs”) tuzak; wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Daha anlamlı susmak !

Okumak içten duymak ,

Hep mantıklı konuşmak !

5.

(1*6. “…s’Sırât-el’müstakıym”) Hak*

Beyyinât’tan “yol” -bulmak !

Sakınarak korunmak ;

Page 162: ( Sh . Dost-tv. (-Bkz. sh. 147: benlik Gizil espri sevilir ... · “Nefsin terbiyesi , Kur’ân-ın emrine uymakla; nehyinden kaçınmakla-dır.” // Vicdan irfânı şu dem “Kur’an

162

Açmazlardan kurtulmak !

MEFKURE-İ SİYASET

Yoluna başkoyduk yaşattık ,

Dindar Millet* mefkûremizi !

Artık hep gençlere bıraktık ,

Siyaset* mücâdelemizi !

Bkz. mezkûr ( … sempozyum hâtıraları , mart-1999 / sh.1: Dinî ilimlere ve Kur’anî hakikatlara âşina ,

ve kendi sâhalarında otorite olan selâhiyyetli-mümtâz zatların , Hz. Üstâd Bediüzzaman ve Nur Risâleleri

hakkında takdim ettikleri tebliğler , makaleler ve beyanları , yakın bir zamanda “Kur’ân-ı Hakîm’in bu asrın

fehmine bir dersi” olan Risâle-i Nur’a nazarların daha çok çevrileceğine kat’i bir kanâat vermektedir.

Nitekim , Hz. Üstâdımız hayatlarının son senelerinde, bir gün ikindi abdesti aldıktan sonra : “Şu câzibedâr

siyâset hâdiseleri biraz tevakkuf etse; birden beşeriyet nazarını Kur’ân-a çevirecek !” demişlerdi. / … )

SON YURT

1.

“Ya devlet başa ,

“Ya kuzgun leşe !

Değişmez yasa , 25 Ocak 2009 TRT-2 “Saat: 12.25-13.25” Sunucu Şeyda Açıkkol’un ,

Yok başka çâre ! Devlet Bakanı Prof. Dr. M.Sait Yazıcı ile mülakat programını hem özlü

2. hem de kapsamlı içerikte değişik konulara açıklık getirmesi bakımından

İlk örnek sayfa , çok yararlı ve dış politikamızla ilgili cevapları da gayet ümit verici olarak

Türk tarihinde ! gördüğümü belirtmek istiyorum. / HK.

Göç hep Batı’ya ,

Son yurt Türkiye !

TÜRKİYE ÜLKÜSÜ ( Bkz. Zaman G. 21 Ekim 2008 / sh. 24: “Ulus Devletler Çözülürken-1”

1. Medeniyet ve Milliyet , Hüseyin Dayı : “Başbakan Erdoğan , … millî

Türk kültürüm dil ve din , birliğimizi ifade etmek için şu açıklamayı yapıyordu : “… bu ülkede,

Dibi delik gemi*nin ! hiç kimsenin ama hiç kimsenin , diğerine karşı bir üstünlük iddiâsı söz

Hülâsa söz Millet’in , konusu değildir, olamaz. Eşitliğimiz, kardeşliğimiz sadece vatandaşlık

Bu vatan hepimizin ! hukukunun bir sonucu değildir. Aynı zamanda ortak bir tarih ve medeni

2. yetten doğan üründür. Bizi biz*-yapan bu topraklar üzerindeki insanları

Ortak görev yurt için , millet*-haline getiren bu tarih birliğidir… Bizim adımız gibi inandığımız

Haydi tam içten sevin ! tarih ve medeniyet anlayışı , ortak gelecek idealimizin temelidir. Millet

Gelecek Türkiye’nin , olmak , etnik âidiyeti aşan tarih ve ideal birlikteliği ile alâkalı bir vasıftır.

Ülküsünde birleşin ! Bu … tarihî tecrübe, burada yaşayan insanları milletleştirmiş, …” )

Nitekim “dibi delik gemi” istiâre-si ideolojik kültür hayatımız’ın “dil ve din” tahribâtını ifâdeye yeter mi ?

İşte tek çâre: “hülâsa … / bu vatan … / ortak görev … / gelecek Türkiye’nin ülküsünde …” hep-birlik ille!

MAHŞERE YOL

Daha dünce doğduk bugün de böyle

Sonra ne olacak bilmez hiç kimse !

Gönlümüzce bulduk düşün de söyle

Mahşere yol ancak ölmez bilinçte !

( 1.Bölüm: sh. 1-162 )