14
Tasavvufi Bilginin Elde Edilmesi GÖZÜTOK Yrd. Doç. Dr., Yüzüncü ü. Fakültesi ilmi, ruhi cephesine talip ve Müslümanlan bu yö- yle gayret bu için çe- metot ve teknikler ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kendine has da kurumlan, öteden beri bilgilerin medreseden olarak faaliyet Bunlar tekke, zaviye, dergti.h gibi isimlerle yadedilen ve tasavvufi ve kendilerine mahsus sahip tekkenin, hic- ikinci onalannda Kufeli Ebu (ö. 160/776) dan' bu yana tasavvufi kurumlan faaliyetlerini devam ertilmeye Modern esas ile bilginin yeri konusunda önemli bir nokta Mo- dern sistemlerinde, verilen bilginin bir is- ise, gerçek bilgiye hedeflenmektedir. bir ifade ile, birinde bilgi bilgiyi tasavvufi bilgi ile modern ku- verilen bilginin da etmek gerekmektedir. Tasavvufta Konunun için öncelikle bilgi felsefesine bakmakta fay- 1 Reynold Nicholson, 11 e Tarih/h, Arapça'ya terc: Ebu'I-Ala Al"ifi, Ka h ire 1947, s. 3. 2 bilimlerine önemli olan Tyler, süreci" tarif etmektedir. Günümüzde en kabul gören bu ifade edil· Bkz: Nurettin Fidan, Okulda ue Ankara 1986, s. 3.

06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

Tasavvufi Eğitimde Bilginin Elde Edilmesi

Şakir GÖZÜTOK

Yrd. Doç. Dr., Yüzüncü Yıl ü. İlahiyar Fakültesi

Tasavvtıf ilmi, İslam'ın ruhi cephesine talip olmuş ve Müslümanlan bu yö­nüyle eğirmeye gayret etmiştir. Mutasavvıflar bu eğitimi gerçekleştirmek için çe­şitli metot ve teknikler geliştirmişlerdir. Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

Tasavvtıfi eğitimin uygulandığı eğitim kurumlan, öteden beri İslfunl bilgilerin öğretildiği medreseden ayrı olarak faaliyet göstermiştir. Bunlar tekke, zaviye, dergti.h gibi değişik isimlerle yadedilen ve tasavvufi öğretilerin aktanldığı ve kendilerine mahsus öğretim programıanna sahip kurumlardır. İlk tekkenin, hic­ıi ikinci asrın onalannda Kufeli Ebu Haşim (ö. 160/776) tarafından kunımasın­dan' bu yana tasavvufi eğitim kurumlan faaliyetlerini devam ertilmeye çalışınak­tadırlar.

Modern eğitim kurumlannın esas aldıklan eğitim ile tasavvtıfi eğitim anlayı­şının eğitimde bilginin yeri konusunda ayrıldıklan önemli bir nokta vardır. Mo­dern eğitim sistemlerinde, verilen bilginin bir takım davraruşları kazandırması is­tenirken;~ tasavvtıfi eğitimde ise, davranışlar vasıtasıyla gerçek bilgiye olaşmak hedeflenmektedir. Diğer bir ifade ile, birinde bilgi davranışı; diğerinde davraruş bilgiyi kazandırır. Ayrıca tasavvufi eğitimde kazanılan bilgi ile modern eğitim ku­nımlarında verilen bilginin farklılığına da işaret etmek gerekmektedir.

Tasavvufta İliın

Konunun anlaşılması için öncelikle tasavvtıfta bilgi felsefesine bakmakta fay-

1 Reynold Nicholson, Ff't-Tasawıifi'l-isliim 11e Tarih/h, Arapça 'ya terc: Ebu'I-Ala Al"ifi, Kahire 1947, s . 3.

2 Eğitim bilimlerine önemli latkıları olan Tyler, eğitimi "ferı\erin davranış biçinılerinl geliştirme

süreci" şeklinde tarif etmektedir. Günümüzde en yaygın kabul gören tanıının bu olduğu ifade edil·

ıııektedir. Bkz: Nurettin Fidan, Okulda Öğrenme ue Öğretme, Ankara 1986, s . 3.

Page 2: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

92 fCISf.IWl!(

da vardır. İslam düşünürleri genel olarak bilgiyi şu şekilde kategorize etmekte­

dirler: 1. Zaruri ve duyulara yapılan etkiyle doğan bilgi,

2. Duygu ve akli teklit1er neticesinde ulaşılan bitgi, 3. Okumak veya duymak suretiyle (nakil yoluyla) elde edilen bilgi, 4. Meleğin, görünerek veya. görünmeden vah.iy yoluyla verdiği; uyanık ya da

uykuda iken ilham yoluyla elde edilen bilgi.3

Mutasavvıflar akli ve nakl! bilgilerin yanında ilhama özel bir önem atfettikle­

rinden, bu bilgiyi ayrıca açıklama ve değerlendirme ihtiyacını daima duymuşlar­dır. Mutasavvıflar, ilham ile elde edilen bilgi ile vahiy arasındaki farka işa~et

ederken, peygamberlerin vahiy getiren meleği görebild.ikleri halde, ilharnı alan "veli" için böyle bir durumun mümkün olmadığını ifade ederler.• Vahiyden fark­

lı olarak delil, bürhan ve ı~wasa muhtaç olmaksızın kalbe bir anda intikal eden, yani kalbi tasfiye yoluyla inkişaf eden bilgiyi sufiler, ilm-i huzur! Cintuition) diye

isimlendirirler. Bu ilmin bir derece ötesi ise müka*efed.ir. 5

Yukarıda nakledilenlerden de açıkça anlaşılacağı gibi, mutasavvıflar çoğu za­man bilgi ile ilim kelimelerini eş anlamda kullanmaktadırlar. Zira onlara göre, e lde edilen bilgi, yaşanan bir tecrübenin somında elde edilen bir hakikattir ve bu

da ilmin kend.isidir. . Mutasavvıt1ar, ilim ve bilgi meselesinde farklı kaynaklara atıfta buluodukla­

rından, bu konuda kendilerine has tarifler yapar ve değişik izahlarda buluoGr!ar. Onlar, dini hiçbir zaman genelde anlaşıldığı ınanada bir ilim konusu olarak gör­

memişlerdir. Mutasavvıflara göre, dini n ancak yaşandığı zaman bir anlamı olabi­lir. Bu yüzden fıkıhçıların din yorumlan onları iki açıdan tedirgin etmiştir: Birin­

cisi; dini, objektif harici ka.ideler sistemi olarak almanın hakiki iman ile herhan­

gi bir ilgisini görmemişlerdir. İk.inci olarak da, fıkıhçıları fert olarak "başkalarına tavsiye ettiklerini şahsen yapmayan" insanlar olarak telakk.i etmişlerd.ir. Huku­kun şek.ikiliği ile mutasavvıfın hissi hayatı arasında göriilen tezat, daha soma

"zahir" ve "batın" ilmi diye bir ayınma yol açmıştır.6

Sütilere göre şeriat, zahir; tarikat ve hakikat ise biitın ilmidir. İmam Rabbant ,

"Şeriat, sCıret ve hakikatin mecmu'undan ibarettir" demektedir. Şeriatın zahiri sU­ret, batını ise hakikattir. Yani şeriat kabuk ve tarikat ise "öz"den meydana gel­

mektedir. Zahir uleması yani fıkıhçılar, sadece şeriatın kabuğu ile meşgul olur­larken, ''rasihun"lar ise, hem kabuk, hem de öz ile ıneşguldurlar. 7 İşte bunlar, ya-

3 Duncan Black Macdonald, The Rdigioııs Atritude and Lı/e in islam, M.A. , B.D., Chicago 19o6.

s. 254.

4 Şeyh İsmail Hakkı, Hılccetı1 '1-Baliğa, ( Reşahal Aynu '/-Hayat hanıişinde) İstanbul,. h . I 291, s . 7.

5 Muhammed Ali Ayni, Tasav~~t~fTarihi, İstanbul, lı.1 341, s. 191.

6 Erol Güngör, islam Tasavı.~!finırm Meseleleri, İstanbu l 1987, s . 68. 7 iınaın Rabbani, Mekmbaı, İstanbul ırs., c. 1, s . 229 (276. Mektup).

Page 3: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

t.asawıifı eğitimde bilsinin elde edilmesi 93

ni kabuk ile özü birleştirenler tarikat ehlidirler. Mutasavvıt1ar, hiçbir zaman şeri­at ile tarikatı ayrı düşünmezler ve böyle bir düşüneeye asla izin veımezler. On­lara göre, şeriat, tarikat ve hakikat ayrılmaz bir bütündürler.8 Hatta sufiler, şeriat

ile kayıtlı olmayan bir tarikat anlayışını kesinlikle redderler. Sehl b . Abdullah (ö. 282/ 896) bu konuda şunları söyler: "Kitap ve Sünnet'in şahitlik yapmadığı her türlü vecd. batıldır. "9 Serriyy-i Sakafı (ö . 253/867) , Cüneyd-i Bağdad1 (ö.

297 / 909) 'ye hi ta ben: ''Allah, seni önce hadiste (bir başka ifadede fıkı.hta) alim kılsın, sonra süfi yapsın. Önce süt!, sonra alim yapmasın" demektedir. '" Seriyy-i

Sakat!, bu sözle, şeriatı öğrenmeden süfi olan kimsenin gerçekleri bulamayaca­ğıru ifade etmek istemiştir. Ebu Süleyman ed-Daran1 (ö. 215/ 830) , "Nice zaman kalbime kırk gün boyunca bir hakikat gelir de, Kur'an ve Sünnet'in şahitliği ol­

mad\1\ça onun kalbime girmesine izin vermeın" demektedir.11 İmam Kı.ışeyrl (ö. 465/ 1072), bu konuda daha da hassas davranmaktadır: "Müridin iidabı , zahirde

çokça vird yapmak değildir. Bu topluluk, güzel arneller vasıtasıyla havatırları si­lemez, (kötü) ahHiklarını tedavi edemez ve kalplerinden gafle ti uzakl~tıramaz­lar. Onlara gerekli olan, farz ve sünnetleri tertipleri üzere ikame etmektir."12 Ger­

çek mutasavvıflann hayat hikayeleri ve eserlerine bakıldığında bu konudaki has­sasiyetleri hemen göze çarpmaktadır.

Şeriat, tarikat ve hakikati İmam Rabbani (ö. 1034/ 1624) şu ifadelerle nesnel­leştirmektedir: "Dil ile yalan söylememek şeriattır. Yalanı hacırdan ve gönülden

atmak ise tarikar ve hak.ikattir. Eğer yalanı silip atmak işi, bir zorlama ve bir arne­liye ile oluyorsa, tarikat; gayet kolay oluyorsa, bu hakikartir."'3

Bu arada mutasavvıflar, tasavvuf ilmini Kehf süresinde (65. ayet) geçen şekliy­

le "ilm-i ledGn" olarak da isiınlendirirler. Bütün peygamberlere verilen ilim, Allah

tarafından vahyin talimidir. Lakin ayette geçen "allemnahu" kaydiyle Hızır'a talim

edildiği bildirilen ilim, Musa (a.s .)'ınkinden bambaşka bir ilim, yani ilm-i ledGn­dan hususi bir ilim olduğunu aniatılmak istenmiştir. •• Mutasavvıflar, bunun Allah

8 Eblt Nasr es-Serrac, el-lumli, ıah: Abdu l lıalim Mahmud ve Abdulbaki Surur, Mısır 1960, s. 44; Ebu'I-Abbas Ahmed b. Ahmed ez-Zerruk, Kauaidu 't-Tasawı!(, Mısır trs., s. 3; Ali Osman Cullabl ei­Hucvir'i, Keş(11 'l-Mahwb (Hakikat Bilgisi). haz: Süleyman Uludağ, isıa'nbu l 1982, s. 92.

9 Serrac, a .g .e., s. 146; Şahabuddin Abdulkahir b . Abdiilah es-Sühreverdi, Avarl.fu'I--Mearif, Bey­rttı 1%6, s. )I ;' Ebu .Abdirralınıan Muhammed b. Ahmed es-Sülemi, Risaleler(Tasavvufun Ana ilke­leri), neşr: Süleyman Ateş, A. Ü. Bsnı .. Aı.ıkara 1981, s. 60; Ebu Said el-Harraz'ın benzer sözü için bakz: Sühreverdl, a.g.cı .. s. SO.

10 Ebu Haınid Muhammed el-Gazuili, ihyau Ulıııni'd-Din, terc: Ahmed Serdaroğlu, İstanbu l

1974, c. 1, s. 61; Zernık, a.g.e ., ss. 10. 11 Serrac, a.g .e., s. 146. 12 Ebu 'I-Kasını Abdttikerim ei-Kuşeyri, er-Risalew.'I-Kt~şeyıiyye, tah: Abdulhalinı Mahmud ve

Mahmud b. Şerif, Mısır 1966, c. 2, ss. 741-735; Ayrıca bkz: Abdulkadir Geylani, Kitabıı'I-Ganiyye If Ta/ibi Tan'ki 'I-Hakk, Mısır, 11.1322, c. 2, s. 181.

13 Rabbani, Mekct~baı, c. ı , s. 54. 14 Muhammed Haındi Yazır, Hak Diııf Kttr'an Dili, isı. trs., c. 5, s. 3262.

Page 4: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

94 ıasawı.ff

tarafından iyi kullarına verilen bir ilim olduğuna dair Kur'an ve Sünnetten çokça misaller ve deliller getirınektedirler. Bir örnek olması bakımından şu ayeti göste­rebiliriz: «Ey iman edenler! Allah'tan sakınırsaruz, O size iyiyi kötüden ayırdede­cek bir anlayış (furkan) verir, kötülüklerirıizi örter, sizi bağışlar."1s Bu ayette ge­çen "furkan" kelimesini Ebu Talib El-Mekkl (ö. 386/ 996), Allah'ın kalplerinize koyduğu ve onunla şüpheli şeyleri tefrik ettiğiniz bir "nür" olarak tevil eder ve şu delili ortaya koyar: "Allah, kendisine karşı gelrnekten sakınan kimseye kurtuluş

yolu (mahreç) sağlar."16 Mekkl'ye göre, bu ayette insanlara ağır ve zor gelen her işten bir çıkış yolu olarak ifade edilen "mahreç", yukandaki ''mlr"a işaret etmekte­dir. Keza ayetin devaınında: "Ona beklenmedik yerden nzık verir"'7 ifadesi, talim­siz bir ilme, yani Allah tarafından verilmiş bir tevfik ve illiama işaret etmektedir.'8

Sfıf'ılere göre Jedfın ilmi, iki mücahede arasında elde edilir. Birinci mücahe­de, ilmin husulünden önce talep suretiyle yapılan mücahededir. ikincisi ise, il­min husfılünden sonra onhnla amel etmek .sfıretiyle yapılan mücahededir. 19 Bu yüzden süfilerin ilmi, "ahval" yani bir takım haller ile elde edilen ilim olarak ta-· nırnlaıunıştır.211 Mutasavvıflar, ilmi kendi içerisinde değişik şekillerde derecelen­dirir ve kategorize ederler. Onlara göre, delil ve nazar yoluyla elde edilen ilim, "ilmu'l-yakln"dır. "Aymı'l-yakin",keşif ve ilahi ihsanlar yoluyla elde edilen mari­fettir. "Hakku'l-yakln" ise, insan tabiatının getirdiği kirlerden annmarun gerçek­leşmesi ile elde edilen hakikakttir. 21 Buna göre sGfilerin sahip olduklan ilim üç

derecelidir. Bunların ilki nefsin afetlerini bilip riyazet ve mücahede ile bu afet­Ierden kurtulup iyi ahlak edirunedir ki buna "hikmet ilmi" denir. Bundan sonra hatıralar ve sırların m urakabesi gelir ki, bu ilme de "marifet ilmi" denir. Üçüncü

olarak da, kalbe ait müşahedeler ve sırlara ait keşif gelir ki, buna da "işaret ilmi" denilir. Gerçek sOfilerin özellikle sahip olduklannı ifade ettikleri ilim, bu üçün­cü ilimdir. İşaret ilmi, sırlara ait olduğu için kelimelede ifade edilemez. Zira o, ancak vecde ait bir takım egzersizlerle elde edilebilir. Bu bilgiyi elde edebilen sfıfi, tezkiye ve tasfiye denilen tasavvufi eğitimi tamamlamış sayılır ve artık tek maksüd, tek matlub ve tek rnahbfıb olan Allah'a ulaşma ve kavuşmada O'na bir yakınlık (kurb) sağlamış olur. ız

Mutasavvıtların , seyr u süluk adını verdikleri nefsin ve kalbin tezkiye ve tas-

15 8 Enfal/29. 16 65 Talak/ 2. 17 65 Talak/3.

18 Ebu Talib ei-Mekki, Kı/111 'I-Kulı1h fi Mu.ameleti'l-Mahbub ve Vaifıı Tariki'I-Mürld i/d Maka-

nıf 't-Teoht'd, Mısır 1%1, c. 1, s. 164.

19 Rabbaııi, .Mekt(tbat, c. 1, s. 3S (13. Me:<rup).

20 Rabbani, aym J1?1; Cavit Sunar, TasawufTarlbi, Ankara 1975, s. 181. 21 Sühreverdl, Auaıiflt'I-Meal'if, s. 528. 22 Sunar, a.p,.e., s. 181.

Page 5: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

tasavvı4f eğitimde bilgin.in e/dR edilmesi 95

fıyesi sürecinde elde ettiği keşifler cihetiyle zaman zaman şeriatın zahirine ayin­n ifadelerde bulunduklarına rastlanmaktadır. Mutasavvıflar, bu aykırı durumu iki şekilde tevil ederler: Onlara göre bu aykınlık, ya sehiv (maneVı yarulma) veya sekir (manevi sarhoşluk) yolu ile olur. Aksi takdirde, tasavvuf ilmine sahip veya bu ilimden pay almış birinin şeriat ile çatışan b ur durumu söz konusu olamaz. ı~

Tasavvufi Bilgi

Yukarıda da kısmen değindiğimiz gibi, süfilerin sahip olduklan marifet ilmi,

aynı zamanda marifetin bilgisidir. Biz bunu genel bir ifade ile tasavvtifi bilgi ola­rak tanımlıyomz. Tasavvufi bilgi, daha önce de belirtildiği gibi amel ve ibadetle­re dayanır. Dinin emrettiği hususların uygulanması neticesinde ortaya çıkan tec­rübl bilgidir. Bu bilgi, psikolojide özel bir terim ile ifade edilen "yapı içi netice bilgisi" ile benzerlik göstermektedir.24 Tamamen aynı değil ancak elde ediliş açı­sından benzerlik bulunmaktadır. Tasavvufi bilgiler, kitap okumaya ve metin ez­berlemeye dayanmadığı gibi, akli kıyasçılığa ve mantık! kmalcılığa da istinad et­mez.2s Halbuki mantıki teklifiere dayalı bilgiler, "şöyle şöyle olduğu için, şöyle şöyle olması lazım gelir'' şeklinde ifade edilen bilgilerdir. Tasavvufi bilginin ise ifadeye dökülmesi imkansızdır, dolayısıyla tavsiyeler şeklinde kullanılamazlar.

Tasavvufi bilgi, önermeli olmadığı için ispat ve tahkik imka.ru da yolmır.u. Bu se­beple tasavvufi bilgilere "sırri" (mistik) bilgi denir. Şunu da belirtmek gerekir ki, tasavvufi bilgi gayr-i İslami mistik bilgilere göre çok daha az sırridir. ı·

Mutasavvıflar, bilgiyi Kur'an ve Sünnet'in batıni manasında aramakta ve dav­ranıştan ayrı düşünmemektedider. Onlara göre, bilginin en sağlam yolu irnan­dır.28 Arifler bu bilgiye, gözleri ile görmeksizin, malumat almaksızın, gözlemle­meksizin, tasvir etmeksizin ve perdesiz ulaşırlar:ı9 Zira tasavvufi bilginin mahiye­ti ve elde edilişi çok farklı şekillerde meydana gelmektedir. Mahiyeti ve bilginin ortaya çıkmasının farklı oluşu , onun diğer bilgilerden ayrı ve farklı bir konumda ele alınmasına, incelenmesine ve değerlendirilmesine sebep olmaktadır.

23 Rabbani, Mekt11bat, c. ı, ss. 20, 2ı (ı3. Mekrup).

24 Organanıanın kazandığı ınaharetlerle lıarekeılerin neticesi hakkındaki nıalunıaıın elıemmi­

yeti büyüktür. Buna, öğrenme psikolojisinde özel bir terim ile "netice bilgisi" denir. Yapılan işin ma­lıiyetinden doğnıdan doğruya ortaya çıkan ve fert tarafından kullanılan bilgiye ise "yapı içi netice bil­gisi" denir. Geniş bilgi için bkz: Yılmaz Özakpınar, Psikolojinin Temel Mefhumfan, Konya 1987, s. 39.

25 Süleyman Uludağ, İslam Dılşiincesintn Yapısı, İstanbul1985 , s. 130. 26 Güngör, İslam Tasaum~fimım Meselel.erl., ss. ı3a-ı39. 27 Uludağ, a.g.e., s. 130. 28 Güngör, a.g.e., s. 125. 29 M. M. Şerif, Nam Dı'i§ı'ince Taı-ihi, Türkçe bsk. edit: Mustafa Arınağan , lstanbu l l990, c. ı, s.

379; Abdulbari Nedv1, Tasamnifue Hayat, terc: Mustafa Ate~, İstanbul 1967 , ss. 215-216.

Page 6: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

96 tasa117ıı~(

Tasavvufi Egitimde Bilginin Ortaya Çıkışı

İslam inancına göre insanlar bir gaye için yaraulmışlardır. Bu da Allah'a layı­

kıyla kul olmaktır. Allahu Teala, insanlarla birlikte yarattığı her malıluka maslaha­

tı icabı onu doğru olana ilerecek bir "hidayet" vesilesi venniştir. Cansız varlıklar

için hi dayete götürücü "tabiat kanunları" yani Sünnetullah, hayvanlar için içgüdü,

melekler için ilham veımiştir. Bu varlıklardan farklı olarak Allah insanlara, bütün

bunlarla beraber düşünme ve fikir yürütmeyi bahşetmiştir. İnsanoğlu, bütün öm­

rü boyunca tabiat kanunları ile yaşar, küçükken süt emme ve şikayetleıini ağla­

yarak bildirme süreriyle içgüdüleriyle hareket eder, ilimleri aklıyla bilir ve fikir ile

de bilinenden bilinmeyene ulaşır.;W Mutasavvıflar, bu şekilde bilinmeyene ulaş­

maya "maıifet" adııu verirler. İslam uleması, Allah hakkındaki sıhhatli ilme mari­

fet adını verdikleri halde, süfiler, Allah hakkındaki sıhhatli hale bu ismi verirler.31

Mutasavvıflar, ma rifeti iki şekilde tarif ederler: Hakk'ı tanımak ve hakikati ta­

nımak . Hakk'ı tanımak, sıfatlarından anlaşıldığı gibi, Allahu Teala'nm birliğini

kabul etmektir. Hakikati tanımak ise, "Allahu Teaiii'nın birliğine ulaşmaıun yolu

yoktur" diye arifin inanınasıdır. Zira Samediyyet, bunu imkansız hale getirmiştir.

Bu sebeple Allabu Teala: ·'ilim yönünden O'nu ihata edemezler" buyurmakra­

dır.~ı Zaten Samed demek, sıfat ve vasıflarının mahiyeti idrak edilemeyen varlık

demektir..ı3

Süfilere göre marifet üç şekilde gerçekleşir: Dilin marifeti, ikrar; kalbin mirife­

ti, tasdik; nıhun mirifeti ise, yakindir.~ Marifeti, destekleyen pek çok şer'! ve keş­fe dayalı delil olmalıdır. İmam Hucviri, marifete yalıuzca ilhamı esas alanlan red­

dederek şunları söylemektedir: ''Maıifet, şeriattir, nübüvvettir, hidayettir, ilham

değildir. Ve marifet konusunda ilhamın hükmü her zaman batıldır. "~5 Milrifetin el­

de edilmesini sufiler, kısaca "mükaşefe" veya sadece "keşf' olarak tanımlarlar.

Bunları açıkladıktan sonra, tasavvufi eğitimde hedef olarak belirlenen mari­

fere müridin nasıl ulaşrığına göz atabiliriz. Mutasavvıflar, kişinin kendi kendini

marifete ulaştu·acak bütün yollan denemesi ve bunun için de nıh ·eğitimini ger­

çekleştirmesi gerektiğini; fakat milrifetin buna rağmen kişinin kendi kesbiyle de­

ğil, ancak Allah'ın Lutfuyla gerçekleşeceğini söylerler:16 Demek ki marifet, Al-

30 Ragıb lsfehanl, Taj.';ilu'rı-Neş'ereyn ııe Tabsiltt 's-Saadeteyn, Mısır tts., s. 47 .

.31 Hucviri, Keş.fu '/.,J'I1abcu.b, s . 398.

32 20 Taha/ 110

33 Ebu Bekir Muhanuned b. İshak Kelebazl, er-Taamıf/i Mezhebi Ehli 'r-Tasawıif, çev: Süley­man Uludağ, lstaııbul1979, s. 193.

34 Ebu Abdirrahınan Muhammed b. Ahmed es-Süleıııi, ei-Mukaddimefi'r-Tasawıif, tah: Yusuf

Zeydan, Kahire 1987, s . 35.

35 Hucvirl, a .g .e., s . 403; Konu ile ilgili daha geniş bilgi için bkz: Serrac, ei-Lıım!i, s . 146; Sühre­verdl, Auari}iı'/-Mearif, s. 50, 51; Süleıni, a.g.e_ s. 60.

36 G;ızzali, lhyaıı l!lıı.mi'd-Dtn, c. 3, s. 4.3.

Page 7: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

tasautJ'IIji eğitimde hilginiıı elde edilmesi 97

lah'ın kulunu bilgilendirmesidic Ancak bu durumda da ortada bir problem mev­cuttur. Çünkü normal bir insanın doğrudan doğruya Allah'tan bilgi alabilme ve Allah'a hitab edebilme kabiliyeri yoktur ve böyle bir vasıtaya da sahip değildir. Bu şekilde normal bir bilgi alış verişinin gerçekleşebilmesi için, iki taraf arasın­da ontolojik bir eşitlik bulunmalıdır. Oysa Allah ile kul arasında böyle bir duwm­dan bahsetmek imkansızdır. Söz konusu bilgi alış verişinin vuku bulması için or­tada bir tek yol görünmektedir. O da mevcut durumu bozacak bir halin meyda­na gelmesidir.<~' Kirmani (ö. 635/ 1238), bunun için iki durumun mümkün oldu­ğunu söylemektedir: Ya dinleyen, konuşanın galip ve baskın etkisiyle derin bir şahsiyet değişikliğine uğrayarak bir miktar insanı vasıflardan sıyrılmalı veya ko­nuşanın aşağı inip bir parça insani vasıflara bürünmelidir, demektedir. ıs Birinci bil, insanın bir kısım ruhi değişiklikler geçirerek meleklerin sahip olduğu bazı vasiliarı elde etmesidir. Nitekim Peygamber Efendimiz' e vahiy geldiği zamanlar­da böyle hallerin vuku bulduğu bilinmektedir. İkinci dumm ise, Allah'ın melek­leri vasıtasıyla emirlerini bildirmesi demektir.

Tasavvufi eğitimde de, ruhun, zahiri duyu ve duyguların etkisinden sıyrılarak güçlenmesi için, duyulann ruh üzerindeki his ve idraklnin zayıflarılmasına çalışı­lu·.~9 Bu süretle kişi, bir miktar insani vasıflardan sıyrılmış olur. Mutasavvıflar bunu ya vecd ve şuunı boşaltmak veya ''kalbi nurlandınnak" yoluyla gerçekleştirirler.

Vecd, dışa ait her şeyin unutulduğı.ı, çokluğı.ın şumun dışına atıldığı ve nef­sin bir tek fikir içine tam olarak yönelmesinin en yüksek halini teşkil eder.~0 Su­fi, vecd h<'Wni yakalamak için iç uyarıcıların yanında bazen dış uyarıcılar da

(Kur'an dinlemek, sema, şiir, iliibi vs.) kullanır." Bunun da semeresi, bir baldir. Bu hal de iki kısma ayrılır: O hal, ya mükaşefe ve müdbedelere raci olur, bı.ı da ilim ve tenbihler kabilindendir; yahut hallere ve değişmelere varır (havf, şevk, üns, heyber, h(!zün, sevinç, kabz, bast vs.). Bu ise ilimden değildir. Eğer bu hal zayıf olur, dışarıdan görülmez ise vecd adı verilmez, dışarıdan görünecek du­rumda olursa, o zaman vecd olarak kabul edilir . .u

Bugün modern psikoloji ilmi de, bazı bilgilerin heyecana dayalı görgülerden doğduğunu kabul etmektedir. Psikolojiye göre, problem durumlar gerginlik ve heyecanı arttınr ki, bu hal öğrenmeyi teşvik edebilir. Bu suretle yeni görüşler ve başanlar sağlanır. Eğitimciler, bazı icadarın ve sanat eserlerinin yüksek duygulan-

37 Toshihiko lzu tsu , Kur'an'da Allah tJe insan, çev: Süleyman Ateş, Ankara 1975, s. 182.

38 Muhammed b. Yusuf b. Ali b. Abd il kerim ei-Kirmanl, Sabi.hu Ebi Abdil/ab ei-Bııbarf bf Şer-

bt'I-Kirman~ Beyrut 1981, c. 1, s . 28.

39 İbn Haldun, Mıtkaddime, çev: Zakir Kadiri Ugan, isıanbuf 1986, c . 2, ss. 454-546.

40 Cavit Sunar, Mislisizmin Ana Hat/an, Ankara 1966, s . SO.

41 Kelabazl, ct-Taarrı~( lf Mezbehi Ehli't-Tasawuf s, 221.

42 Taşköprüiiizade Ahmed Efendi , Mcvzıwtıı. '1-İiim, $ad: Mü min Çevik, İstanbul 1975, c . 2, s

1182.

Page 8: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

rnalar esnasında meydana geldiğine dikkat çekınişlerdir.H Bu bulgulardan bare­ketle son yıllara eğitimciler, heyecan hayatının gelişmesi ve değişmesi üzerinde

zeka gelişmesinden daha önemli ve ciddi bir şekilde durmaya başlamışlardır."

Mutasavvıflar da, yıllar yılı bu heyecan ve gerginlik halini vecd olarak ifade etmişler ve kendi eğitim sahalannda başarıyla kullanmışlardır. SOfiler, vecde gel­

mek suretiyle şuuru boşaltmayı başarırlar. Zira vecde gelmek için kullanılan (Kur'an, şiir, ilahiler gibi) dış uyarıcılar, insanı heyecana ve hisse dayalı duygu­lanmalara sevk etmektedir. Bu haller, çoğu zaman bir an için de olsa şuuru ta­

mamen boşaltmaya yetmektedir.45 Şuurun boşalınası halinde, alt şuurdan fikirler birer flaj gibi patlarlar. o$6 Bu esnada fikirler çok ani ve birden bire gelir.47

SOfiler, vecd halini gerçekleştirm~k için pek çok metod, psikolojik temel, prensip ve teknikler kullanırlar. 48 Mesela halvet ile bütün duyu organlannın dış

uyarıcılar tarafından uyarılmasını engellemiş olurlar. 49 Zikir ve ibadet ile, zikrin

manasından ve kimin huzurunda bulunduğu düşüncesinden başka bilumum an­layış, seziş ve iradeler, zihnin ve bedenin dışına atılır. Süfi veya diğer bir tabirle

"salik", kendini boşluğa bırakır.51' Süfi bu esnada bütün düşüncelerden sı yrılarak

kalbinin cam ortasına yönelir (vukuf-i kalbi) ve dikkatini bir noktada toplar ki; bu yüzden süfilere "ibnü'l-vakt" denmiştir.5' Bu şekilde düşi:.incenin silindiği, ya­

ni "ben"in artık hissedilmediği bu zamanda, duyulan ve bilinen ne varsa, bunla­rın Allah'tan geldiğine inanılır.52 Bu durum da keşfin açılması halidir. Bu şekilde

gerçekleşen keşfi İmam Gazzall, havuzun kendi içinde fışkıran bir kaynak vası­

tasıyla dolmasını misal getirerek açıklar.5-' Gerçekten de gaybl olan bu türlü bil­giler, göz ile görülemez, kulak ile işitilemezler; bilakis zikir ve tefekkür vasıtasıy­

la yakinin hakikatleri ancak kalbe görünebilirler.''

43 Sindey L. Pressey ve Francis Robinson, Psikoloji ı >e Yeni Eğitim, çev: I-lasan Tan, İstanbul, c. 2, s. 56. .

44 Aynı eser, c. 1, s. 2.

45 Henri Bergson, Şuımm Doğrudan. Doğrıtya Verileri, ıerc: M. Şekip Tunç, isı.anbul1990, s. 44. 46 Güngör, Islam Tasawıifımım Meseleleri, s. 160. 47 Bilgiler, şuura ıedricl bir şekilde ioıikal ederse o zaman ilham olarak değerleiıdirilmez. Geniş

bilgi için bkz: john Hospers, An lnıroducıton. to Pbilosopbical Amıl~ys~ç, Prenıic.e-Hall, New Jersey

1961, s. 149 vd.

48 Geniş bilgi için bkz: Şaki r Gözüto.k, Tascıwufta Şahsiyet Eğitimi, İstanbu l 1996, s 99 vd.

. 49 Necnıuddin Kübra, Tasawıtfi Hayat, haz: Mustafa Kara, İstanbul1980, s. 76.

50 Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevi, Camiu '1-Usat (V eliler ve Tarikatlarda Usul), te.rc: Rahmi Se-rin, tsıanbul 1987, s. 104.

51 Kuşeyri, er-Risaletıt 'l-Kuşeyriyye, c. 1, s . 188.

52 Güngör, a .g.e., s. 150.

53 Gazzali, ibyaıt ınıtmi'd-Din, c. 3, s 44.

54 Ebu Abdilialı Haris el-Muhasib1, er-Riaye li Httkrtkill.ab, tah: Abdulkadir Ahmer Ata, BeyrtH

tes. ,~· 64.

Page 9: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

iasawufi eğitimde bilginin elde edilmesi 99

Mutasavvıfların "ıni.ikaşefe", "ilham", "mana alenünde görmek" sözleriyle an­latmak istediklerini, Kelaın ve Felsefe kitaplanınızda "ilham-ı Rabbani", "hida­yet'', "kalbe dolan nur" sözleriyle anlatılmak istenmiştir. Bütün bunlar, bu günkü psikoloji ilın!nde "şuursuz" hadiseler adı altında toplanrruştu.ss Günümüzde psi­koloji ilminin farkına vardığı bu gerçeği , İslam ınutasavvıfları çok önceden ince­den ineeye detaylandırınış ve açıklamışlardır. Dolayısıyla Müslümanlar, modern psikolojinin ortaya koyduğu bu fikirlere yabancı değillerdir.

Yukanda açıkladığımız şekliyle itharnı elde etmenin ve keşfe ulaşmanın ya­

nında , ınutasavvıflar, bir başka bilgi edinme yolundan da söz ederler. O da, kal­bin nCıdanması neticesinde marifetin elde edilmesidir. Mutasavvıflar bunun "mu­habbet makamında" iken salikin kalbinin nürla kaplanması sonucunda meyda­na geldiğini söylerler. ;ı;

Göz eşyayı görmeye istidatlı ve eşya da göıi.inmeye kabiliyetil yarattidıklan

halde, bu haliyle görme olayı meydana gelmez. Görmenin gerçekleşebilmesi için göz ile eşyanın arasına mutlaka ışığın girmesi gerekir. Tıpkı bunun gibi kalp, görmeye istidatlı ve melekut alemi de kalbe görünmeye kabiliyeıli yaratılmıştır. Fakat bu istidat ve kabiliyederin varlığı, meleküt aleminin göıi.ilebilmesi için ye­terli değildir. Burada da göıme olayının gerçekleşebilmesi için kalp ile melektır aleminin arasına "nur"un girmesi gerekmektedir. Bu da sufilerin "kalbin nürlan­ması" dedikleri olayın vuku bulması demektir.

Resuluilah (s.a. v.) 'in, bazı hadis-i şeriflerinden Allah'ın mü' minierin kalpleri­ni nGrlandırdığınıS7 ve bu nür vasıtasıyla onların hidayete erdiğini öğreniyoruz.ss Hz. Ali: "İmanı mü'minin kalbinde beyaz bir nokta olarak belirir, iman arttıkça bu nur da artar, iman kemale erince kalbin tamamı nGrla kaplamr. Nifak da kalpte siyah bir nokta olarak belirir ve nifak çoğaldıkça kalbin kararması da çoğalır" de­mektedir.59 Günahın kalpte siyah bir nokta meydana getirdiğine dair hadis-i şe­rifler de mevcuttur(•> Mutasavvıflar da, günahların kalbin i.'ızerinde perdeler mey­dana getirdiğini, yapılan ibadet, zikir ve güzel am eller ile bu perdenin kalkacağı­ru ve bir müddet bu hallerin devam etmesi halinde kalbin ramamen nı1rla kapla­nacağını ifade etmektedirler.~1 Onlara göre kalp nOrlandığında, levh-i mahfuzda­ki büt.ün bilgiler, olduğu gibi kalbe akseder. Diğer bir tabirle, "varlık sahiline gel­mek üzere cebenıt denizinden yola çıkan her şeyin aksi/yansıması, varlık sahili-

55 Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, İstanbul 1982, s. 115. 56 Sühreverdi, Auari.fu 'l-Mearif, s. 508; Azizuddin Nesefi, insan-ı Kamil (Tasavvufta insan Me-

selesi), terc: Mehmet Kanar, İstanbul 1990, s. 83. 57 Ahmed b. Hanbel, Mıisned, Beyrut 1978, c. 3, s. 17. 58 Tirmizi, İman , 18; Ahmed b. Hanbel, Mılsned, c. 2, ss. 176-197. 59 Serrac, ei-Ltıma, s. ıso.

60 İbn Mace, Zühd, 29; Alımed b. Hanbel, Mılsned, c. 2, s. 297. 61 Serrac, a.g.e., s. 376; Sühreverdi, a.g.e., s. 517.

Page 10: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

ıoo tasavı11ıf

ne gelmeden önce salikin gönlünde belirir.""ı Kalp böylece marifeti elder ve "ma­rifet, kalbin fiili ve mahsulüdür"6

·' hadis-i şerifmin manası zuhur etmiş olur.

Bilgi.nin Degeriendirilmesi

Mutasavvıflar, kalbe doğan her bilginin her zaman Hak'tan gelmeyeceğine ve değişik kaynaklardan gelebileceğine daima dikkat çekmişlerdir. SGfiler, bilginin bir ses halinde kendilerine gelmesine "hatıf sesi", uy;ınıkken gönüllerine bırakıl­masına "ilham" ve uykuda iken gelmesine "rüya" derler.<'" Mutasavvıflar, kendi­

lerine gelen bilgiler için dördü temel olmak üzere, toplam altı kaynak zikreder­ler. Dört temel kaynak şunlardır: Ruh, melek, nefs ve şeytan . Bunlara bağlı ola­rak akıl ve yak1n diye iki kaynaktan daha söz ederler.65 Akıl bazen ruh ile mele­ğin, bazen de nefs ile şeytanın emrertiklerini telkin eder. Yakin ise, daima Hakk'ın emirlerini ill\3. eder.66 Yukanda zikredilen kaynaklann iyi veya kötü yön­de, güçlü veya zayıf şekillerde bilgi aktarışları ise, kişinin takvası ve dünyaya meyline göre değişim göstermektedir.67

. Mutasavvıf1ar, şeytandan gelen telkine "vesvese", nefisten gelene "hevacis", Allah'tan gelene "varid" veya "havatır-ı Hakk", melekten gelene ise "ilham" adı­nı verirler. Bu son iki telkin çeşidine nıhun, sırrın, kalbin hitabı (vicdanın sesi) da derler.68 Hak'tan gelen havatır, kalbin üst tarafından, melekten gelen kalbin

sağ tarafından, şeytandan gelen kalbin sol tarafından ve nefsin hevacisi ise kal­bin alt tarafından kalbe intikal eder.(,<)

SGfi, zikir, ibadet ve diğer alıştırmalarla sürekli kalbini sa11aştırmaya ve kalbe gelen havatın tanımaya çalışmalıdır. Bunları tanıdıktan sonra, bu havatırın kay­nağından dolayı meydana gelebilecek tereddüdü azalır. Hak havatır ile Hak ol­

mayanları ayırdeden salik, tasawufi eğitimi artık tamamlanmış demektir. Böyle­ce öteden beri kendisinden ders aldığı şeyhe ihtiyacı kalmaz.7<' Çünkü mürid, bu aşamadan sonra taklit bağından kurnılmuştur. Bu hali ile onun şeyhini taklit et­meye devam etmesi hatadır.~'

62 Nesefi, Insan-ı Kamil, s. 83; Gazzilli, İhyart Ulunıi'd-Din, c. 3. s . 41.

63 Buhar!, lman, 13. 64 Nesefi, a.g.e., s. 108; T~köprülüzade , Meıızt~alıl 'i-llim, c. 2, s. 1183.

65 Mekki, Kıltıt 'I-Kutııb, c. 1, s. 234; Geylani. Kitabll'I-Gan~vye, c. 1, s 113; Sühreverdi. Al'at·i-.fit '1-Mearlj, s . 444; Muhasibi, er-Riave, ss. 92, 94.

66 Geylani, a .g.e., c. 1, s 113 67 Mekki, a.g.e. , c. ı, s. 251.

68 Kelabazi, et-Tatınıtf, s. 135.

69 Siihreverdi, a.g.e., s. 462. 70 Kübra, Tasawıtjf Hayat, ss. 103-104.

71 Rabbanı, Mektıthat, c. 1. s. 348 (292. Mektup).

Page 11: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

tasawujl eğiTimde bi~~inin elde edilmesi 101

Mutasavvıflar, her şeyi Allah'tan alınaya çalışmaktadırlar. Fakat şeytanın giz­

lice kişinin şuuruna girmesinin ve konuşmasının her zaman mümkün olduğunu

da göz ardı etmezler. Bazen öyle olur ki, sOfi, şeytandan kendisine gelen bu bil­

gilerin Allah'tan geldiğine inanabilecektir. Bunun için süfinin dikkatli davranına­

sı gerekmektedir. Psikologlar, bu tür olayları şöyle izah ederler: Şuur altından ilah! ilhamın gelmesi mümk'iin olduğu gibi, şuurdan gelen istekler, eğilimler ve

mistiklerin şeytani dedikleri sezgiler de gelebilir.'2 Bundan dolayı süfi, keşfini ve

ilhamını sürekli şeriatın koyduğu ölçülerle kıyaslamalı ve karşıl.aştırmalıdır . Şeri­

atın ahkamına ters bir durum ile karşılaştığında, mutlaka keşfinde hata aramalı­dır. Zira şeriat ile hükmeden ulemanın dayanak noktalan vahiy ve Peygamber

olduğundan, onlar hatadan korunmuşlardır. Buna rağmen onları haksız, kendi

keşfini haklı gördüğü takdirde, daHil et ve büsranda kalacaktır.-~ Şeriat dairesinde

kaldıktan sonra, keşfinele meydana gelebilecek ufak tefek hatalann hükmü, is­

tinbatla yola çıkıp hata eden müçtehidin hükmü gibidir.""

Bu açıklamalardan sonra anlaşılmıştır ki stıfi, keşfiyle elde ettiği bilgileri her zaman kullanma serbestliğine sahip değildir. Ancak şeriat ile bütünlük arzettiği

ve uytıştuğu takdirde, bu bilgilerle amel edebilecektir. Üstelik su[ınin keşfiyle el­

de ettiği bilgi, yalnızca kendisini ilgilendirir ve başkalarını bağlayıcı bir özelliği

de yoktur.

Sonuç

Tasavvufi eğitimde, ferdin bilgiye ulaşmasında önemli bir yeri olan müridin

iç gözlemlerine büyük bir önem ve değer atfedilmek.tedir. Kişinin iç tecrübeleri

ve müşahedeJeri , birer realite olarak ele alınır ve değerlendirilir. Bu değerlendir­

meler neticesinde, tecri'ıbl bilgiler kazanılmaya çalışıhr. sufiler, çoğu zaman bu bilgilerin akıl ile izahını gerekli ve mümkün görmezler.

Gerçek bir eğitim olayının veya psikologlann ifade ettikleri haliyle "öğren­

me"nin başlayabilmesi, eğitimin hedefi ile ilgili bazı ön şaıtlara bağlıdır. Bu şart­lar, yeni bir öğrenmenin başlamasını sağlayan "giriş davranışları '' dır. Zira eğitim­

de transfer olayı ile aniatılmak istenen şey, bu giriş davranışlandır. Belli ünitele­rio öğrenilmesi için gerekli olan ön şartlar niteliğindeki, daha önceki öğrenme­

Jerle elde edilmiş bilgi, beceri ve yetenekleri kapsayan "şuur! giriş davranışları"

ile; öğrencilerin öğrenme işinin başlangıcındaki görüşlerinin kompleks bir duru­mu olan "hissi giriş davranışları" da tasavvufi eğitimde göz Ününde bulundurul­

maktadır. Tasavvufi eğitimde , şuuti giriş davranışları olarak, tarikara ginneden

72 Hayrani Altıntaş, "Din Psikolojisi ve Tasavvuf', lçt.amf!limler Ensıitılsı/. !Nrgisl, c:. IV, s.l%. 73 Rabb;ıni, Mektı,1hat, c. 1, s. 313 (286. Mektup). 74 Aynı eset; c. 1, s. 312 (286. Mektup); ayrıca bkz: 292. Mektup.

Page 12: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

önce sGfınin şer'! veya mutasavvıfların ifadesiyle zahiri ilirolerin bilinmesini zik­redebiliriz. Dolayısıyla tasavvufi eğitimde, şeıiatın bilinmesi, bilgi transferinin gerçekleşmesi için zarurl olarak kabul edilmektedir.

islami anlayışın istediği ve arzuladığı teorik yapının uygulanması suretiyle bazı davranışlar elde edilebilir. Tasavvufi eğitimde, bu davranışların sürekli tek­ran ile bilgiye ulaşılır. Bu süretle elde edilen bilgi, süfiye has ve onun iç tecrübe­lerinin neticesinde elde ettiği marifetin bizzat kendisidir. Bu bilginin, süfinin günlük ve dini hayatında önemli bir yeri vardır.

BİBLİYOGRAFY A

ALTINTAŞ, Hayrani, "Din Psikolojisi ve Tasavvuf' , İslami himler Enstitüsü Dergisi, c.IV, s .196.

AYNİ, Muhammed Ali, Tasavvu.fTarihi, Vatan Matbaası, İstanbul, h .1341.

BERGSON, Henri, Şuu.ru.n Doğrudan Doğruya Verileri, terc: M. Şekip Tunç, M.E.B.

Yay., İstanbul 1990.

FİDAN, Nurettin, Okulda Öğrenme ve Öğretme, Ankara 1986.

el-GAZzALI, Ebu Hamid Muhammed, İbyau Ulumi'd-Din, terc: Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yay .. 3. bsk., İstanbul 1974.

GEYLANI, Abdulkadir, Kitabu'l-Gaııtyye If Ta/ibi Tarikt 'I-Hakk, Mısır, h.1322 .

.GÖZÜTO K. Şakir, Tasavvıift,a Şahsiyet Eğitimi, Seha Yay., İstanbul 1996.

GÜMÜŞHANEVİ, Atımed Ziyauddin, Camiu'l-Usul (Veli/er ve Tartkatlarda Usul),

terc: Rahmi Serin, Pamuk Yay., İstanbul 1987.

GÜNGÖR, Erol, Jslam TasavıJUfimun Meseleleri, Ötüken Yay., 2. bsk., İslanbul 1987.

HOSPERS, john, An Introduction to Pbilosophiccıl Analiysts, Prentice-Hall, New jer­

sey 1961.

el-HUCVİRI, Ali Osman Cullabl, Keşfu 'l-Mahcub (Hakikat Bilgisi), haz: Süleyman

Uludağ, Dergah Yay., İsranbul 1982.

IZUTSU, Toshihiko, Kur'an 'da Allah ve insan, çev: Süleyman Ateş, A. ü. Bsm., Anka-

ra 1975, s. 182.

İBN HALDUN, Mukaddtme, çev: Zakir Kadiri Ugan, M.E.B. Yay., İstanbul 1986.

İMAM RABBANİ, Mektubat, istanbul trs .

İSFEHANİ, Ragıb, Taf~ilu 'n-Neş 'eteyn tle Tahsilu's-Saadeteyn, Mısır trs.

KELABAZİ. Ebu Bekir Muhammed b. İshak, et-Taarruf If Mezhebi Ehli't-Tasawuf, çev: Süleyman Uludağ, Dergah Yay .. İstanbul 1979.

ei-K.İRMANi; Muhammed b. Yusuf b. Ali b. Abdi! kerim, Sahihu. Ebi Abdtl/ah el-Buba­rf bf Şerhi 'l-Kirnıanf, 2. bsk., Beyrut 1981.

ei-KUŞEYRl, Ebu'I-Kasım Abdulkerim, er-Risaletu '1-Kuşe)m}:'ye, tah: Abdulhalim Mah­

mud ve Mahmud b. Şerif, Daru'l-Kutubi'l-Hadis, 1. bsk., Mısır 1966.

K(TBRA. Necmuddin, TasavV1~fi Hayat, haz: Mustafa Kara, Dergah Yay., İstanbul 1980.

Page 13: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

tasavtmjf eğilimde bilginitz elde edi/nıesi 103

MACDONALD, Duncan Black, The Religı:ous Attitude and Life in lç/am, M.A., B.D.,

Chicago 1906. ei-MEKKİ, Ebu Talib, Ktltu't-Kulüb .ff Muamekti'l-Mabbub ve V~fu Tariki'I-Mürid

ila Makami't-Tevbid, Mısır 1961.

ei-MUHASİBI, Ebu Abdilialı Haris, er-Riaye tf 1-Iukukt//ab, tah: Abdulkadir Ahmet Ata,

Daru'l-Kutubi'l-İirniyye, 4 bsk., Beyrut trs. NEpVİ, Abdulbari, Tasavvu_( ve Hayat, terc: Mustafa Ateş, İstanbul 1967.

NESEFI, Azizuddin, İnsan-ı Karnı:! (Tasavvufta İnsan Meselesi), terc: Mehmet. Kanar,

Dergah Yay., İstanbul 1990.

NlCHOLSON, Reynold, Ff't-Tasawufi'l-İslam ue Taribib, Arapça'ya terc: Ebu'I-Ala

Afıfi:, Kahire 1947.

ÖZAKPINAR, Yılmaz, Psikolojinin Temel Mejhumlan, S.Ü. Yay., 2. bsk., Konya 1987.

PAZARLI, Osman, Din Psikolojisi, Reınzi Ktb., 3. bsk.,İstanbul1982 .

PRESSEY, Sindey L. ve ROBINSON, Francis, Psikoloji ve Yeni Eğitim, çev: Hasan Tan,

M.E.B. Yay., İstanbul.

es-SERRAC, Ebu Nasr, el-Lu ma, tah: AbduUıalim Mahmud ve Abdulbaki Surur, Daru'l-

Kutubi'I-Hadis, Mısır 1960.

SUNAR, Cavit, Mististzmin Ana Hatları, A.Ü. Bsm., Ankara 1966. ____ , TasawujTaribi, A.Ü.İ.F. Yay., Ankara 1975.

SÜHREVERDI, Şahabuddin Abdulkahir b. Abdillah, Avarifu 'l-Meanf, Daru'I-Kutubi'l­

Arabl, Beyrut 1966

SÜLEMJ, Ebu Abdirrahman Muhammed b. Ahmed, ei-Mukaddimefi't-Tasavvuf, tah:

Yusuf Zeydan, l. bsk., Kahire 1987. ____ , Ebu Abdirrahınan Muhammed b. Ahmed, Risclkler (Tasawujun Ana !l­

keleri), neşr: Süleyman Ateş, A.Ü. Bsm., Ankara 1981.

ŞEYH İSMAİL HAKKI, J-Iaccetü 'l-Baliğa, (Reşabat Aynu.'/-Hayaı hamişinde) istanbul,

h .1291.

ŞERiF, M.M., islam Düşünce Tarihi, Türkçe bsk. edit: Mustafa Armağan, İnsan Yay.,

İstanbul 1990.

TAŞKÖPRÜLÜzADE Ahmed Efendi, Mevzuatu 'l-İlirn, sad: Mümin Çevik, Üçdal Nşr., İstanbul 1975, c. 2, s. 1182.

ULUDAG, Süleyman, islam Düşüncesinin Yapısı, Dergah Yay., 2. bsk., İstanbul 1985. YAZIR, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Yay., trs., c.5, s. 3262.

ez-ZERRUK, Ebu'I-Abbas Alımed b. Ahmed, Kavaidu 't-Tasawuj, Mısır trs.

Page 14: 06 TASAVVUFÎ EĞİTİMDE BİLGİNİN ELDE EDİLMESİ · Tasavvtıf ilmi, nefis terbiyesi ve kalbin tasfiyesi suretiyle kişiyi eğitirken, kendine has eğitim kunımlan da geliştirmiştic

"Yörük değirmenler gibi dönerler El ele vermişler Hakk'a giderler GönıU kahesini tavaf ederler Muhammed'in kösü çalınır bunda

Gökteki melekler kanırı dönerler Önde bir kılavuz Hakk 'a uçarlar Mü 'min/er üstüne rahmet saçar/ar

Muhammed'in kösü çalınır bunda"

Yunus Emre