Upload
others
View
6
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
13. ANLAM
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz
13.1. Temel Anlam
13.2. Yan Anlam
13.3. Mecaz Anlam
13.3.1. Deyim Aktarması
13.3.1.1. İnsandan Doğaya Aktarma
13.3.1.2. Doğadan İnsana Aktarma
13.3.1.3. Doğadaki Nesneler Arasında Aktarma
13.3.1.4. Somutlaştırma
13.3.1.5. Duyular Arasında Aktarma
13.3.2. Ad Aktarması
13.4. Çağrışımsal Anlam
13.5. Anlambilim
13.6. Bağlam
13.6.1. Sözel Bağlam
13.6.2. Toplumsal bağlam
13.7. Eş Seslilik
13.8. Çok Anlamlılık
13.9. Eş Anlamlılık
13.10. Zıt Anlamlılık
13.11. Anlam Olayları
13.11.1. Anlam Daralması
13.11.2. Anlam Genişlemesi
13.11.3. Genelleşme
13.11.4. Anlam İyileşmesi
13.11.5. Anlam Kötüleşmesi
13.11.6. Anlam Kayması
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1) Anlam ve bağlam kavramlarını kısaca açıklayınız.
2) Deyim aktarmasını örneklerle açıklayınız.
3) Anlam daralması nasıl olur? Kısaca açıklayınız.
4) Anlambilim hakkında kısaca bilgi veriniz.
5) Saussure’nin dil ve söz ayrımı hakkında bilgi veriniz.
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği
Anlamın Tanımı Anlamın ne olduğu
hakkında bilgi edinir.
Literatür bilgisi ve
örneklerle kavratılır.
Anlam Bilimin Tanımı Anlambilimi kavrar. Literatür bilgisi ve
örneklerle kavratılır.
Anlamın Türleri Anlam türlerini örneklerle
öğrenir.
Anlam türlerini
örneklendirme yoluyla
kavratılır.
Anlam Olayları Anlam olaylarını örnekleri
ile kavrar.
Anlam olaylarını
örneklendirme yoluyla
kavratılır.
Anahtar Kavramlar
� Anlam
� Anlambilim
� Anlam olayları
� Türkçenin anlamı
Giriş
En geniş tanımıyla anlam, dilde birer gösterge niteliğiyle yer alan, insanın dünya
bilgisine dayalı birtakım belirleyicileri bulunan sözcüklerin belli bir bağlam ve belli bir
konu içinde ilettikleri kavram olarak tanımlanmaktadır (Aksan, 2009: 48.). Sözcüğün
anlamı onun dil içindeki kullanımıdır. Bir başka deyişle anlam, sözcüklerin içinde
bulunduğu bağlama ve onun üretildiği art alana bağlı olarak oluşmaktadır.
Anlam, ek, sözcük, cümle gibi dil ögelerinin zihinde uyandırdığı izlenim ve
tasarım (Hengirmen, 1999: 26.), bir sözden, bir davranış veya olgudan anlaşılan şey,
bunların hatırlattığı düşünce veya nesne, manadır. Sözcüğün söz içindeki diğer ögelerle
bağlantılı olarak zihinde yarattığı kavramlardan her biridir (Korkmaz, 1992: 8.). Berke
Vardar (Vardar, 1998: 2.), Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü’nde, “anlamı dil içi
bağıntıların yanı sıra bağlam belirler” demektedir. Anlam, bir sözcüğün içinde bulunduğu
metindeki diğer ögelerle girdiği etkileşime göre şekillendiğinden, sözcüklerin içinde
bulundukları bağlam kadar anlamları vardır.
Bir sözcüğün anlamı, kullanıldığı kültüre, o sözcüğü kullanan bireylerin bilişsel
özgeçmişlerine, en önemlisi de içinde bulunduğu bağlama göre değişiklik gösterebilir.
Dili oluşturan sözcükler farklı kuruluşlar içinde bulunabildikleri gibi, değişik etkenlerle
değişik anlamlar kazanabilmektedir (Aksan, 1994: 119). Bir sözcüğü ya da cümleyi
bağlamdan ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Örneğin, “On dakika sonra orada
olacağım.” cümlesini okuyan birey bu cümledeki tüm kelimelerin anlamını bilmesine
rağmen, bu mesajı anlamlandıramaz. Çünkü “on dakika sonra” iletiyi yazanın yazdığı
andan sonraki on dakika mıdır yoksa alıcının okuduğu andan itibaren on dakika mıdır?
Orası ise belirsizdir. Yine aynı şekilde “Ona bunu soracağım.” cümlesi bağlamdan kopuk
düşünüldüğünde alıcı için bir şey ifade etmez. Bu cümle konu hakkında bilgisi olan birine
danışmak anlamında kullanılabileceği gibi, tehdit anlamı da taşımaktadır. Konuşma
esnasında bu anlamı çıkarmak bağlamı bilmekle mümkün olurken, yazılı anlatımda ise
cümlemin sonuna konulacak ünlem işareti bu cümlenin tehdit anlamı içerdiğini
gösterecektir.
Kelimelerin ve cümlelerin anlamı, içinde bulundukları bağlama göre değişiklik
göstermesine rağmen, metnin ise bir tek anlamı vardır. Anlam metnin içinde, metinle
oluşur. Nasıl yazar metni yazarken oluşturursa, okur da okuma sürecinde kendi çabasıyla
anlamı yaratır. Anlamın değişik yüzleri ve katmanları, çeşitli okuma yöntemleriyle
sergilenebilir (Kıran ve Kıran 2007: 15). Bu okuma yöntemlerinden biri de anlambilimsel
okumalardır.
13.1. Temel Anlam
Bir sözcük söylendiğinde zihnimizde canlanan ilk anlama temel anlam
denilmektedir. “Anlambilim açısından biz dünyadaki nesnelere, adlandırılan şeylere
gönderge (referent) diyoruz. Eğer belli bir bağlam ve konu içinde olmaksızın tek tek
sözcüklerden yola çıkarak örneğin bir kedi, bir çiçek, bir balık göstergelerini ele alacak
olursak bunlar söylendiğinde ya da yazılı olarak önümüze geldiğinde zihnimizde bir
tasarım, bir görüntü oluşturdukları görülür ki bu görüntüler köpek, ot ya da kuş
göstergelerinden bütün bütün farklıdır. İşte biz, örneğin kedi sözcüğü söylendiğinde
zihnimizde beliren bu tasarıma temel anlam adını veriyoruz.” (Aksan, 1997: 50.)
Literatürde ilk anlam, düz anlam, gerçek anlam gibi adlandırmalar da bu kavram için
kullanılmaktadır.
1. Çocuk elini incitti.
2. Masanın camı kırıldı.
3. Herkes evin kedisini beğendi.
1 numaralı örnekteki el kelimesi insan organlarından birinin adı; 2 numaralı
örnekteki cam ince bir nesnenin adı ve 3 numaralı örnekteki kedi ise evcil bir hayvanın
adıdır. Her üç örnekteki italik olarak yazılan kelimeler gerçek anlamında yani insan
zihninde canlanan ilk anlamında kullanılmıştır.
13.2. Yan Anlam
Dünya üzerindeki bütün dillerde kelimeler birden fazla anlama sahip olabilirler.
Bu duruma literatürde çok anlamlılık da denmektedir (Aksan, 1997: 58.). Dildeki
sözcükler temel anlamlarının yanında, temel anlamlarıyla ilgili olan fakat temel
anlamlarının dışında kalan yeni anlamlar kazanmışlarsa buna yan anlam denilmektedir.
Yan anlamın oluşması, “insanoğlunun kavramları kimi zaman daha etkili, daha
somut, daha kolay biçimde dile getirebilmek için, aralarında biçim, işlev, amaç ilişkisi ve
yakınlığı bulunan başka kavramlara dayanarak açıklamak istemesinden kaynaklanır;
zaman zaman benzetmeli, nükteli anlatım eğilimini de içerir.” (Aksan, 1997: 58.)
Örneğin ağız kelimesi insanın bir organına verilen addır. Aşağıdaki örnekte ise
buradan benzetme yoluyla yan anlamda kullanılmıştır.
Ahmet yol ağzında otobüs bekliyor.
13.3. Mecaz Anlam
Bir sözcüğün ilgi veya benzetme yoluyla gerçek ve yan anlamı dışında
kullanılmasına verilen addır. Mecaz anlam kazanan sözcük genellikle soyut bir anlama
taşır. Literatürde değişmece ve uzak anlam olarak da adlandırılmaktadır.
Mecaz anlamı deyim aktarması ve ad aktarması olarak iki başlık altında
incelemek gerekmektedir.
13.3.1. Deyim Aktarması
Dünya üzerindeki her dilde, aktarmaların en yaygın olan türüdür (Aksan, 1997:
62.). Deyim aktarması da beş başlık altında incelenmektedir:
13.3.1.1. İnsandan Doğaya Aktarma
İnsandaki organların veya vücut bölümlerinin adlarının doğadaki nesnelere
aktarılarak yeni anlamlar kazanması olayına verilen addır (Aksan, 1997: 64.).
Örneğin Türkçedeki baş sözcüğü dağ başı, köprü başı, çıban başı gibi yan
anlamlarda da kullanılır. Burada insan vücudundaki baş doğadaki nesneler içinde
kullanılarak anlamını genişletmiştir.
13.3.1.2. Doğadan İnsana Aktarma
Doğada bulunan nesne adlarının ve sıfatların insan için kullanılmasına verilen
addır (Aksan, 1997: 65.).
“Kiraz dudaklı” örneğinde doğada bulunan bir meyve olan kiraz insanın bir
organını tasvir etmek için kullanılmıştır.
13.3.1.3. Doğadaki Nesneler Arasında Aktarma
Tıpkı doğadaki nesne adlarının insanlara aktarılması gibi doğadaki varlıklar
arasında da yapılan aktarmalara verilen addır. Bazı bitkilere benzerliklerinden dolayı
verilen keçiboynuzu, kuşburnu, turnagagası gibi adlar ve kimi hayvanlara karatavuk,
kırlangıçbalığı denmesi bu türün örnekleridir (Aksan, 1997: 66.). Bitkilere veya
hayvanlara bu adların verilmesi adı verilen nesneye olan benzerliklerinden
kaynaklanmaktadır.
13.3.1.4. Somutlaştırma
Soyut kavramların çeşitli durum, davranış ve duyguların somut göstergelerle dile
getirilmesine verilen addır (Aksan, 1997: 66-67.). Mesela ezmek eyleminin Türkçe
sözlükte temel anlamı “Üstüne basarak veya bir şey arasında sıkıştırarak yassılaştırmak,
biçimini değiştirmek” şeklinde geçmektedir. “Çocuğu okulda çok eziyorlar” cümlesinde
ise ezmek anlamı “yenmek, sindirmek, sıkıntı vermek” anlamlarında kullanılmaktadır.
Burada kavram somutlaştırılarak anlatılmaktadır.
13.3.1.5. Duyular Arasında Aktarma
“Farklı duyu alanlarına ait kavramların bir araya getirilerek canlı bir anlatım
sağlamasına” verilen addır (Aksan, 1997: 68.). Dokunma duyusuyla ilgili olan sıcak
sıfatının duyma duyusuyla ilgili olan ses, görme duyusuyla ilgili olan bakış kelimeleriyle
birlikte kullanılması bu konuya örnek olarak gösterilebilir.
13.3.2. Ad Aktarması
Divan edebiyatında kullanılan mecaz-ı mürsel sanatına denk gelen anlatımı
kolaylaştıran ve ona güç katan aktarmalara verilen addır (Aksan, 1997: 69.). Bu söz
sanatında anlatılmak istenen kavram kullanılmadan o kavramın ifade edilmesi
amaçlanmaktadır. Mesela hamileler için yüklü, ağır ayak ya da iki canlı kavramlarının
kullanılması ad aktarmasına örnek olarak verilebilir.
Ad aktarması 1. Bütün Yerine Parçanın Anılması ve 1. Parça Yerine Bütünün
Anılması şeklinde iki ana başlıkta toplanmaktadır.
Birincisinde bütün anlatmak üzere nesnenin parçası kullanılır. Televizyon için
ekranın kullanılması gibi. İkincisinde ise nesnenin bütününün onun parçası olarak
kullanılır. Dün Galatarasay’ın maçını izledik yerine dün Galatasaray’ı izledik şeklinin
kullanılması gibi.
13.4. Çağrışımsal Anlam
Yazılı veya sözlü bir metinle karşılaştığımız zaman kelimelerin sadece sözlük
anlamları üzerinden gitmek bize onların “kavramsal anlamlarını” verecektir. Oysa
kişilerin kendilerine has deneyimleri sonucunda oluşan birikimleriyle her bir kelimenin
onlar için ifade ettiği anlam farklılaşacaktır. İşte burada “çağrışımsal anlam” ortaya
çıkmaktadır. “Kar” sözcüğü TDK sözlüğünde şu şekilde tanımlanmaktadır:
Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı.
Senenin çoğunluğunda yaşadığı yerde kar bulunan biriyle, devamlı kar görmeyen
bir kişinin kar nesnesine yükledikleri anlam tamamen farklı olacaktır. Adana’da yaşayan
biri için kar çok nadir gördüğü ve sadece aşağıya inip kartopu oynayacağı, eğleneceği bir
nesneyken; doğuda bir dağ köyünde yaşayan biri içinse, kapanan yollar, çaresizlik ve
evlerine tıkanma anlamlarına gelecektir. Bu verdiğimiz örnekte kar nesnesinin kişiler
üzerinde değişik anlamlar yüklenmesinin nedeni içinde bulundukları şartlardır. Onların
bu nesneye bakış açılarını bu şartlar belirler. İçinde bulunulan şartları dilbilimsel bir
terimle çağrışımsal anlamla karşılamak mümkündür.
Çağrışımsal anlamın sınırlarını bulmak, dil nasıl sınırlı sayıda sesle sınırsız sayıda
anlama ulaşabiliyorsa, çağrışımsal anlamın ölçümünü yapmak da bu kıstas doğrusunda
imkânsızdır. Kelimelerin çağrışımsal anlamları üzerine yapılacak bilimsel çalışmalar ise
sadece tahmini bir sonuçtan öteye gitmeyecektir.
Çağrışımsal anlamın oluşabilmesi toplumsal deneyimlerin, ortak paylaşımların ve
buna benzer dinamiklerin oluşması gerekmektedir.
Ünlü İsveçli dilbilimci Saussure dili “langue” ve “parole” şeklinde iki ana gruba
ayırmaktadır. “langue” dilin genel kurallar sistemiyken, “parole” da kişiye özel, o belirli
dilin kullanımı olarak tanımlanabilir. Saussure’un kullandığı “parole” kavramı daha çok
bireysel kullanımı temel aldığından burada bağlam ya da “çağrışımsal anlam” ön plana
çıkmaktadır. Bireyler kelimelerden başlayıp daha karmaşık cümle yapılarını kullanırken
onlara anlam yükleme işlevini, daha önce de değindiğimiz toplumsal ve bireysel
altyapılarıyla gerçekleştirirler. Her bir yazarın nasıl kendine has bir “parmak izi” (üslubu)
varsa, her bir bireyin de kendine has bir dili kullanma mekanizması mevcuttur. Bundan
dolayı toplum içinde edinilen tecrübeler ve kişilerin arka planları çağrışımsal anlamı
şekillendirir. Yine aynı şekilde karşıdaki kişiyi anlayabilmek için de ya da onun kelime
veya cümleye yüklediği anlamı çözebilmek için ortak bir paydanın olması gerekir.
Burada anlamı çözebilmekten kasıt, kavramsal anlamın dışında kelimelere yüklenen
anlamın bilinebilmesidir. Dolayısıyla kelimelerin anlamlarının çeşitlenebilmesi, eş
sesliliğin oluşabilmesi, kavramsal anlamına ek olarak dil kullanıcıları tarafından yeni
anlamlar yüklenmesi ve bu yüklenilen anlamın aynı dili kullanan diğer bireyler tarafından
kabul görmesiyle mümkün olmuştur.
13.5. Anlambilim
Terim olarak ilk defa 1883’te Fransız dilbilimcisi Michel Breal tarafından
kullanılan anlambilim, dilbilimin anlamı inceleyen koludur. Anlambilim, göstergenin
gösterilen bölümünü ya da içeriği eşsüremli ve artsüremli açılardan (Vardar, 1998:20.),
dilin anlam yönünü öne çıkararak inceleyen dilbilim dalıdır (Hengirmen, 1999: 27.).
Genellikle kavram, anlam, çok anlamlılık, eş anlamlılık, zıt anlamlılık, anlam daralması,
anlam genişlemesi, bağlam, anlam değişmeleri gibi konular üzerinde duran dilbilim
dalıdır. (Aksan, 1997: 12)
Bir dilde anlamla ilgili her şey, anlambiliminin alanına girer. Pierre Guiraud’e
göre anlambilim, gösteren ile gösterilen arasındaki ilişkileri, gösterilendeki değişim ve
oynamaları, dilsel yapıların anlamsal yönden ortaya koyduğu çeşitli olguları inceler
(Guiraud, 1999:7). Mecz’e göre ise, anlambilimin konusu, dillere özgü anlamlamaların ve
bunların kuramsal düzenleminin betimlenmesidir (Mecz, 1998: 6.).
Dilbilimin diğer alt dalları seslerden başlayarak kelime ve cümle oluşumlarını
belirli kurallar çerçevesinde inceler. Yani bir nevi dili oluşturan bütün bileşenlerin
gerçeklerini ararken anlambilim insanların kelimeleri kullanarak nasıl bir anlam
oluşturdukları meselesi üzerine yoğunlaşır (Silver, 2005: 156.). “Okula gitmiyor musun?”
cümlesi söz-eylem kuramına (Speech Act Theory) göre ilk bakışta karşımızdakine okula
gidip gitmeyeceği sorusunun sorulmasıdır. Ama bu sözü bir ebeveyn çocuğuna
söylediğinde “ne oturuyorsun haydi okula” şeklinde bir nevi azarlama söz konusudur.
Dolaylı söylem (Indirect Speech) dediğimiz olgu ise burada ortaya çıkmaktadır. Bu soru
cümlesinin dolaylı yoldan bu anlama gelip gelmediğini ise içinde bulunulan bağlamdan
çıkartmak mümkün olacaktır.
13.6. Bağlam
Bağlamın tam olarak ne olduğu üzerine kesin ve net bir tanım yapmak, bağlamın
kullanım alanı sınırsız olduğu için çok da mümkün değildir. Jonathan Culler’in de dediği
gibi anlam bağlam bağımlıdır, bağlam ise sınırsızdır (Culler, 1981: 124). Metinde
kelimelerin söz dizimsel olarak doğru bir şekilde dizilmesinin vereceği anlamın yanında;
sözü söyleyenin (konuşan) ve duyanın bu konuşma esnasında içinde bulundukları durum,
aldıkları eğitim, toplumsal statüleri, cinsiyetleri, bilgi birikimleri, konuşmanın öncesi,
konuşma esnasında kullanılan mimikler gibi birçok etken (Strazny, 1998: 237.) o
konuşmanın anlamını belirlemede önemli bir rol oynamaktadır.
En yalın tanımıyla bağlam, bir sözcükten, söz öbeğinden ya da bir sözce ya da bir
metinden önce ve sonraki durumdur. Bağlam, bir sözcüğün anlamının anlaşılmasına
yardımcı olur. Kimi durumlarda bağlam, içinde dilsel birimlerin kullanıldığı daha geniş
bir toplumsal durumdur. Kıran’a göre bağlam, bir dil göstergesini çevreleyen, ondan önce
ve sonra gelen birçok durumda söz konusu göstergeyi etkileyen, onun anlamını, değerini
belirleyen gösterge ya da göstergelerdir (Kıran ve Kıran, 2007: 385).
Kelimeler de tıpkı cümlelerde olduğu gibi içinde bulunulan bağlama göre
anlamlandırılabilmektedir. Özellikle edebî eserlerde yazarlar kendi yaratıcılıklarıyla
kelimelere de sözlük anlamlarından daha farklı anlamlar yükleyebilmektedirler.
Kelimelerin geldikleri anlamı çıkarmak sadece sesler ve şekillere bakarak değil,
kullanıldıkları durumlarla bağlantı kurularak yapılmalıdır (Silver, 2005: 156). Aksi
takdirde kelimelerin geçtikleri metinleri tam olarak anlamlandırmak pek de mümkün
olmayacaktır. Edimbilim (pragmatics) de kelimeleri ve cümleleri içinde bulunulan
bağlamla birlikte incelenmesi bilimidir.
13.6.1. Sözel Bağlam
Bir metne ya da bir anlatımın konuşmasına yani sözcük, cümle, söz-eyleme
gönderme yapar.
13.6.2. Toplumsal bağlam
Sınıf, cinsiyet gibi toplumsal değişkelere göre tanımlanır.
13.7. Eş Seslilik
Yazılışları ve söylenişleri aynı olmakla birlikte anlamları farklı olan sözcüklere
verilen addır. Literatürde eş adlılık olarak adlandırılmaktadır (Kıran ve Kıran, 2010: 249).
Yüz: 100 sayısı
Yüz: Surat
Yaz: Mevsim
Yaz: Yazma eylemi
Kara: Siyah renk
Kara: Toprak Pparçası
13.8. Çok Anlamlılık
Başlangıçta tek bir kavramın simgesi olan göstergenin yeni kavramları da
anlatması olayına verilen addır (Aksan, 1997: 70).
Çok anlamlılıkta gösterge temel anlamını yitirmeden yanına yeni anlamlar da
eklemektedir. Dil sözcüğü çok anlamlıdır:
1. Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli,
uzun, hareketli organ, tat alma organı;
2. Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli bölümleri;
3. Ayakkabı bağlarının ayağı rahatsız etmemesini sağlayan ve bağ altına
rastlayan saya parçası;
4. Makaraların ve bastikaların içine yerleştirilmiş olan, üzerinden geçirilen
halatı istenilen yöne çevirmeye yarayan, çevresi oluklu, küçük döner tekerlek;
5. Bazı üflemeli çalgılarda titreşerek ses çıkaran ince metal yaprak;
6. Anahtar. (TDK Türkçe Sözlük)
13.9. Eş Anlamlılık
İki ya da daha fazla sözcüğün tek bir anlama gönderme yapmasına verilen addır
(Kıran ve Kıran, 2010: 252.).
Siyah / Kara
Darılma / Küsmek / Gücenmek / Alınmak
Cemiyet / Toplum
Teklif / Öneri
13.10. Zıt Anlamlılık
İki kelimenin birbirinin karşıtı anlama sahip olmasına verilen addır (Aksan, 1997:
81-82.). Literatürde karşıt anlamlılık ve ters anlamlılık olarak da adlandırılmaktadır.
Yüsek/Alçak
İyi / Kötü
Açık / Kapalı
Sıcak / Soğuk
Başarılı / Başarısız
Sevimli / Sevimsiz
13.11. Anlam Olayları
13.11.1. Anlam Daralması
Genel bir anlamdan dar bir anlama geçme olayına verilen addır. Yani “bir
göstergenin önceden anlattığı nesne ya da devinimin ancak bir bölümünü, bir türünü
anlatır duruma” gelmesine verilen addır (Aksan, 1997: 90). Bir başka deyişle kelimenin
anlam alanının daralması, sınırlandırılması olarak da tanımlanabilir.
Örneğin oğul sözcüğü Eski Türkçede hem erkek hem de kız çocuklarını anlatmak
için kullanılırken günümüzde sadece erkek çocuk için kullanılmaktadır. Oğul sözcüğünün
anlam alanında yer alan kız çocuğu kısmı zamanla ortadan kalkıp sadece erkek çocuğu
anlatmak için kullanılmıştır.
13.11.2. Anlam Genişlemesi
“Anlam kapsamı dar olan bir kelimenin zamanla ilgili bulunduğu kavram alanı
içinde yayılarak daha geniş, daha genel bir anlam kazanmasına” verilen addır (Korkmaz,
1992: 20). Daha önce bahsettiğimiz Deyim Aktarmaları anlam genişlemesine yol açan en
önemli etkenlerdendir.
Örneğin alan sözcüğü “düz, açık ve geniş yer” anlamına gelirken şuanda “bir
çalışma çevresi anlamında da kullanılmaktadır:
“Ali spor muhabirliğinin her alanında çalışmış.”
13.11.3. Genelleşme
Birçok dilde görülen bu olay bir özel adın genelleşmesi sonucunda bir tür adına ya
da bir sıfata dönüşmesi hadisesidir (Aksan, 1997: 91). Mucit - icat, kaynak - ürün veya
bir marka adının o türün geneline yayılması olarak da adlandırılabilir.
Örneğin dizel kelimesi muciti Alman Diesel’den gelmektedir. Bugün kağıt mendil
için kullandığımız selpak kelimesi de bir markanın adından genelleşerek o türün adı
olmuştur. Aşağıdaki tabloda genelleşme türleri örnekleriyle açıklanmıştır:1
Zeplin Konyak Don Kişot Selpak
Giyotin Şampanya Don Juan Sana
Jilet Kaşmir Lolita Pimapen
Dizel Fayans
Özel isimler
nesnelerin adı
olmuştur.
Bölgelerin adı
nesnelerin adı
olmuştur.
Kurgusal
kahramanların
adları, bir sıfata
dönüşerek
insanların davranış
ve tutumlarını
Marka adı
nesnelerin adı
olmuştur.
1 Tablo Kıran ve Kıran (2010: 263.)’dan bir başlık eklenerek alınmıştır.
yansıtır.
13.11.4. Anlam İyileşmesi
Bir kelimenin önceden taşıdığı anlama göre daha iyi bir anlam taşır hâle gelmesi
hadisesidir (Aksan, 1997: 91).
Örneğin yavuz kelimesi önceden hırsız anlamına gelirken şuan güçlü, çetin gibi
olumlu yönde anlamlara sahiptir.
13.11.5. Anlam Kötüleşmesi
Anlam iyileşmesi olayının tam tersi bir durumdur. Yani önceleri iyi anlama gelen
kelimenin zamanla kötü anlama geçmesi olayına verilen addır.
Örneğin Eski Türkçede kadın “kraliçe, hükümdar hanımı” anlamlarına gelirken
günümüzde “dişi cinsten erişkin insan” anlamına gelmektedir.
13.11.6. Anlam Kayması
Yeni bir anlam oluşturmak için sözcüklerin gerçek anlamlarından kayarak
kalıplaşması olayına verilen addır (Kıran ve Kıran, 2010: 263.).
Örneğin sobayı yakmak dizimindeki soba sözcüğü anlam kayması yoluyla sobanın
içerisinde yanan nesneleri belirtir hâle gelmiştir.
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Anlam, dilde birer gösterge niteliğiyle yer alan, insanın dünya bilgisine dayalı
birtakım belirleyicileri bulunan sözcüklerin belli bir bağlam ve belli bir konu içinde
ilettikleri kavram olarak tanımlanmaktadır.
Anlambilim, göstergenin gösterilen bölümünü ya da içeriği eş süremli ve art
süremli açılardan, dilin anlam yönünü öne çıkararak inceleyen dilbilim dalıdır. Genellikle
kavram, anlam, çok anlamlılık, eş anlamlılık, zıt anlamlılık, anlam daralması, anlam
genişlemesi, bağlam, anlam değişmeleri gibi konular üzerinde duran dilbilim dalıdır.
Ayrıca bu bölümde anlam türlerini ve anlam olaylarını da örnekleriyle birlikte
öğrendik.
Kaynakça
Aksan, Doğan (1995) Anlambilim, İlgili Alanlar ve Türkçe1, TÖMER, s.16.
______ (2009) Anlambilim, Engin Yayın Evi, Ankara.
______ (1997) Anlambilim Anlambilimin Konuları ve Türk Anlambilimi,
Ankara, s.12.
Crisytal, David (2008) A Dictionary of Linguistics and Phonetics, Blackwell
Publishing, Oxford, 2008, s. 109; Hadumod Bussman, Routledge Dictionary of Language
and Linguistics, Routledge Publishing, New York.
Culler, Jonathan (1981), The Pursuit of Signs: Semiotics, Literature,
Decnstruction, Cornell University Press.
Guirud, Pierre (1999) Anlambilim, (Çeviren: Berke Vardar), İstanbul:
Multilingual.
Hengirmen, Mehmet (1999). Dil Bilgisi ve Dil Bilim Terimleri Sözlüğü, Engin
Yayınevi, Ankara.
KIRAN, Zeynel ve KIRAN, Ayşe (2007) Yazınsal Okuma Süreçleri, Seçkin
Yayınları, Ankara.
________ (2010) Dilbilime Giriş, Seçkin yayınları, Ankara.
Korkmaz, Zeynep (1992) Gramer Terimleri Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
Silver, Peter (2005) Working with Language.
Strazny, Philipp (2005) Encyclopedia of Linguistics,Taylor& Francis Group, New
York.
Tamba Mecz, Irene (1998) Anlambilim, (Çeviren: Necmettin Sevil), İstanbul:
İletişim Yayınları.
TDK, Güncel Türkçe Sözlük, 2011.
Vardar, Berke (1998) Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, ABC Kitabevi,
İstanbul.