16
Merhaba Akademik Sayfalar 257 | 10 HAZİRAN 2015 Sayfalar Hazırlayanlar: M. Ali UZ - Serdar CEYLAN [email protected][email protected] www.merhabahaber.com Cilt: 15 Sayı: 17 10 HAZİRAN 2015 ÇARŞAMBA gazetesinin her Çarşamba okurlarına armağanıdır. Merhaba 45. SANAT YILINDA HÜSEYİN ÖKSÜZ ÖZEL SAYISI - 2

45. SANAT YILINDA HÜSEYİN ÖKSÜZ - merhabahaber.com-sayi-17,-10-haziran-2015.pdfAli Ulvi Kurucu-lar, Abdullah Rızalar, Hulusi Bayballar, Tahir Büyükkörükçü-ler, Necdet Yaşarlar,

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

MerhabaAkademik Sayfalar

257 | 10 HAZİRAN 2015

SayfalarHazırlayanlar: M. Ali UZ - Serdar CEYLAN

[email protected][email protected]

www.merhabahaber.com Cilt: 15 • Sayı: 1710 HAZİRAN 2015 ÇARŞAMBA

gazetesinin her Çarşamba okurlarına armağanıdır.

Merhaba

4 5 . S A N A T Y I L I N D A

HÜSEYİN ÖKSÜZÖ Z E L S A Y I S I - 2

MerhabaAkademik Sayfalar

10 HAZİRAN 2015 | 258

Kuddûsi DOĞAN

HATTAT HÜSEYİN ÖKSÜZ HOCAMIZ

HAKKINDA BİR KAÇ SÖZ

Hat sanatına Konya İlâhiyat Fakültesi’nde okurken 1987 yı-lında seçmeli ders olarak başla-mış ve okul bitene kadar (1991) merhum Fevzi Günüç hocamız-dan Rik’a meşklerini tamamla-mıştım. Ben o yıllarda Fatih-Işıklar semtinde bulunan Geçit Camiinde müezzinlik de yapı-yordum. Okul bitince Hocaya gitmeye bir süre ara vermiş, daha doğrusu kendi kendime birşeyler yapabileceğimi zanne-derek meşk yazmayı bırakmış,

fakat eski üstadların yazılarını taklid etmeye çalışarak bir şey-ler vücuda getirmeye çalışmış-tım. Gözüm Sülüs ve Nesih yazı-daydı. Halbuki daha doğru dü-rüst kâğıt boyamayı ve âharla-mayı bile öğrenmemiştim. Ne kadar uğraşsam bir türlü olmu-yordu. İyi olan şuydu ki, yazdık-larımın güzel olmadığını fark ediyor, beğenmiyordum.

Mahallemizde oturan ve Hü-seyin Öksüz Beyin öğrencisi ol-duğunu öğrendiğim Tahir Güçlü Bey vasıtasıyla o gün bu gün de-vam eden bir bereketli ilişkinin içine girmiş, eczacı, neyzen ve hattat Hüseyin Öksüz Hocamız-la tanışmıştık. Hocanın cumar-tesi günleri ders verdiği Toptan-cılar Camii mahallemize olduk-ça yakındı. Fevzi Günüç Beyden Rik’a meşklerini tamamladığımı ve izni olursa kendisinden de Sülüs ve Nesih yazıları meşk et-mek istediğimi söyledim. Kabul etti ve ertesi hafta biz derse baş-ladık. Yanlış hatırlamıyorsam 1992 yılının güz aylarıydı.

1998 yılı eylül ayına kadar derslerimiz kesintisiz devam etti. Hocamız kış aylarında pa-zar günleri Bölge Yazma Eserler Kütüphanesinde de ders veri-yordu ve ben hem Toptancılar Camiindeki derslere hem de Kü-tüphanedeki derslere devam ediyordum. Bu arada ben gerek-li kursları bitirmiş, Erzurum’un Narman ilçesine müftü olarak

Hattat Hamit Aytaç

MerhabaAkademik Sayfalar

259 | 10 HAZİRAN 2015

atanmıştım. Derslerimiz birkaç yıl da mektupla devam etti. Ni-hayet 2003 yılında Hocamız bizi Sülüs-Nesih icazetnâmesiyle ödüllendirmiş oldu. Tabii ki on-dan sonra Konya’ya her gelişi-mizde ziyaretlerimiz, yazı üzeri-ne müzâkere ve mütâlaalarımız devam etti, inşallah ömrümü-zün sonuna kadar da devam edecek.

Çeyrek asırlık bir hoca-tale-be ilişkisinin ardından geriye dönüp baktığımda Hüseyin Hoca-mızla ilgili olarak şunların altını çizmem lazım:

Bir Hadis-i Şerifte: “Mü’min güzel koku satan kimseye benzer, onunla oturursan sana faydası do-kunur, beraber yürürsen sana fay-dası dokunur, ortak olup beraber iş yaparsan yine sana faydası do-kunur.” (Taberani,12/319) bu-yurulmuştur. Atalarımız da “Üzüm üzüme baka baka kara-rır” demişlerdir. El hak doğru-dur. Ben de insanın beraber otu-rup kalktığı, sıkça görüştüğü, sohbetinde bulunduğu kişiler-

den etkileneceğine, bunların hayat anlayışına tesir edeceğine inanıyorum. Meclisinde bulun-duğumuz güzel insanların biz-lere ne ufuklar açtığını, açacağı-nı hep yaşamışızdır. Bunları şu-nun için zikrettim: Prof. Emine Yeniterzi hanımefendinin ya-yınladığı Mevlânâ Âşığı Konyalı Bir Şair Veysel Öksüz adlı Hüse-yin Öksüz hocamızın babası merhum şair Veysel Öksüz’ün hayatı ve şiirlerini hâvi eserin arka sayfalarında bazı fotoğraf-lar var. Merhum Veysel Öksüz ve hocamız Hüseyin Beyin de içinde yer aldığı meclislere bir bakar mısınız? Ali Ulvi Kurucu-lar, Abdullah Rızalar, Hulusi Bayballar, Tahir Büyükkörükçü-ler, Necdet Yaşarlar, Bekir Sıtkı Sezginler, Uğur Dermanlar, Ke-mal Eraslanlar, Cinuçen Beyler, Sadreddin Özçimiler, Halil İbra-him Sayarlar, Durmuş Sert, Sela-haddin Hidayetoğlu ve Hasan Özönder hocalarımız… Yakın geçmişimizde ve günümüzde Konya’nın ve ülkemizin dini ve sanat hayatında iz bırakan, he-

Çiçek Derman, Uğur Derman ve Hüseyin Öksüz.

MerhabaAkademik Sayfalar

10 HAZİRAN 2015 | 260

pimizin gıpta ederek anıp gör-meyi arzu ettiğimiz ve bazıları rahmet-i Rahman’a kavuşmuş âlimler, sanatkârlar, vakıf adam-lar… Sanatkâr olmanın ötesinde her biri bir ahlâk ve edeb âbidesi büyükler… Bir çoğu burada ve eminim fotoğraflarda yer alma-yan daha nice dost meclisleri ve mümtaz insanlar… İşte Hüseyin hocamızın muhitinde bulundu-ğu simalar… İşte Hüseyin hoca-mızı besleyen münbit topraklar-da neşvünema bulan ulu çınar-lar… Hocamızın yetişmesinde, muvaffakiyetinde bütün bunla-rın payı olsa gerektir. Bunlara bir de Hâmid Aytaç gibi Osman-lılardan kalan dev bir hattatı hoca olarak bulduğunuzu düşü-nün… Efendim, bütün bunlar herkese nasip olmayan bir baht ve talihtir, Allah’ın bir lütfudur. Bir de, Ey güzeller güzeli feda olsun can sanaGüzellik nedir bilmez, olmayan hayran sanadiyen şair babanız varsa, bu gü-zellik elbette yüzünüze, hayatını-za, sanatınıza yansıyacaktır.

Hüseyin hocamızın temayüz etmiş bazı hasletlerini -benim görebildiğim ve tanıyabildiğim kadarıyla- zikredecek olursak, şunları söyleyebiliriz:

Bir kere Hocamız memur zihniyetiyle, “vazifemi yaparım keyfime bakarım” edasıyla çalı-şan ve âdet yerini bulsun diye ders veren bir hoca değildir. Gö-züne kestirdiği bir hizmeti so-nuna kadar uğraşıp netice alma-yı hedefleyen, azimli bir hocadır. İstidat ve sebat gördüğü her öğ-rencisiyle yakından ilgilenen, kâğıdın, mürekkebin, hattın her inceliğini bizzat gösteren, ge-rektiğinde öğrencilerin evine kadar gidip, öğrencilerini de evine seve seve kabul eden, iz-zet ü ikramda bulunan babacan bir hocadır. İlk yıllarda bize tek-nede çay, ıhlamur, cehri ve so-ğan kabuğu ile kâğıt boyamayı tarif etmiş, evinden getirdiği ni-şasta bulamacı ile âhar yapmayı göstermişti. Ben bunları evde büyükçe bir tepsinin içinde de-niyor, meşklerimi de bu kâğıtla-ra yazıp kendisine gösteriyor-dum. Bu kâğıtların rengi ve par-laklığı bir gün hocanın dikkatini çekti ve “Sana biraz kâğıt ver-sem bana da boyar mısın” dedi. Tabii şeref duyduk, mutlu olduk. Dersten sonra evine kadar gittik ve bana rulo halinde bir tomar kâğıt verdi. Fırsat buldukça bunları boyuyordum ve en gü-zellerini hocaya götürüyordum. Ders sırasında gelenlere bunları gösteriyor, âferin, maşallah diye-rek taltif ediyordu.

Tabii bizim evdeki tepsiler daha büyük ebattaki kâğıtları bo-yamaya yeterli gelmediği için, bir gün Hocamız 70x105 ebadında kocaman bir tekne yaptırmış, bi-

Ziya Kurucu ile Hüseyin Öksüz

MerhabaAkademik Sayfalar

261 | 10 HAZİRAN 2015

raz daha kâğıtla birlikte arabasıyla görev yaptığım camiye kadar ge-tirmiş, “bundan böyle bu teknede boya” demişti.

Bir gün de benim kâğıtları daha çok kuru soğan kabuğu ile boyadığımı bildiği için Hoca bir kamyonet kuru soğan getirdi. Gözlerime inanamadım. Belki 20-30 çuval soğan. Meğerse adamcağızın biri Toptancılara bitişik olan Sebze Haline bir kamyon soğan getirmiş, sata-mayınca bir kenara döküp git-miş. Hocamız da bunu görünce bir kamyonetin aldığı kadar yüklettirip getirmiş. Halbuki 2-3 çuval soğanın kabuğu ile dünyanın kâğıdı boyanır. Tabii ne yapalım, şaşırdık, gülüştük, sevindik, komşulara dağıttık ve tomar tomar kâğıt boyadık. O sene bol bol soğan yedik. Boya-yıp en güzellerini götürdüğüm bir gün Hocamız ruloları açıp bakın-ca çok memnun olmuş, yüzünde güller açmış ve bana hatırı sayılır bir bahşiş vermişti. Allah razı ol-sun, gözü gönlü bol bir insandır.

1997 yılında bir hat sergisi açmak için Osmaniye Belediyesi fakiri davet etmişti. Hem hoca-mın müsaadesini almak hem de sergiye koyacağım yazıları gör-mesi için hânemize davet etmiş-tim. Kararlaştırdığımız akşam Hocamız evimize teşrif etmiş, çorbamızı, çayımızı içmiş, ço-cuklarla ilgilenmiş, yazıları tek tek incelemiş ve bana bekleme-diğim bir cesaret vermişti.

İkinci olarak Hüseyin Hoca-mız, İslâm ahlâkının en temel kavramlarından olan “tevazu”un ete kemiğe bürünmüş halidir desek, sanıyorum mübalağa sa-yılmaz. Düşünün ki, bir sanat-kâr, dalının her türlü incelikleri-

ni bütün dünyanın kabul ettiği üstadlarından öğrenmiş, iğneyle kuyu kazarcasına icazetini/diplo-masını almış, şarktan garba en ünlü salonlarda sergiler açmış, eserleri seçkin koleksiyonlara gir-miş, sayısız ödüller almış, eli para görmüş; fakat kibirin gururun yanından yöresinden dahi geç-memiş, icabettiğinde çarşıda tek başına yürüyen, insanlarla se-lamlaşan, dostlarıyla oturup et-liekmek yiyen bir dost… İşte Hü-seyin Öksüz bu. Hiçbir başarısı olmadığı halde devlet dairele-rinde bir köşe kapanların, bir-iki kopya albümle piyasaya çıkıp kendisini gençlerin ilâhesi sa-nanların, biraz şöhrete erince küçük dağları ben yarattım ha-vasıyla yanlarında birkaç koru-mayla gezen tiplerin hâleti ner-de, bizim dünyaca ünlü Hocamı-zın duruşu nerde…

Hüseyin Öksüz’ün Kuddûsi Doğan’a icazet verdiği gün. Lâlezâr, Şubat-2003

MerhabaAkademik Sayfalar

10 HAZİRAN 2015 | 262

Bilindiği üzere Hocamız Sü-lüs-Nesih icazetini asrımızın en mümtaz hattatlarından Hâmid Beyden, Ta’lık icazetini yine bu sanatın duâyen ismi Uğur Der-man Beyden almış, uluslararası hat yarışmalarında birincilik al-mış, TBMM Üstün Hizmet Ödülü gibi erişilmesi güç ödüllerin sa-hibi olmuş, Mehmet Memiş, Fa-tih Özkafa, Abdurrahman ve Ah-met Depeler gibi seçkin hattat-ları yetiştirmiş, 80’li, 90’lı yıllar-dan sonra yapılmış sayısız cami-nin kubbe, kuşak ve diğer yazı-larını hazırlamış, Güzel Sanatlar Fakültesinin açılışında ve deva-mında birçok katkısı olmuş, hiz-metleri ve eserleri ortada olan velûd bir sanatkâr ve hocadır. Yani şöhretse şöhret, ödülse ödül, akademisyenlikse akade-misyenlik… Bunların hepsine nail olmuş bir insanda hiç kibir, gurur, kasılma, etrafındakilere bağırıp çağırma olmaz mı? Şah-sen ben hiç şahit olmadım. Bil-diğim kadarıyla Hocamız 1944 doğumlu ve bugün 70 yaşını geçmiş durumda. Fakat ders sı-rasında bazan öyle anlar yaşa-nır ki, hocamızın keyfi de yerin-deyse öyle bir muhabbet başlar

ki, hoca kim, öğrenci kim, karı-şır gider.

Bazı kimseler başarılarını “Ben yaptım” diyerek çenesinin altına değnek yapar ve bu gö-rünmez değnek yüzünden o ki-şiler burnu havada bir kibir âbi-desi oluverir. Hüseyin Hoca ise başarılarını Hz. Süleyman’ın de-diği gibi “Bu Rabbimin lütf u ke-remindendir” (Neml Suresi, 40) diyerek başının üzerine koy-muş, bu lütfun ağırlığı altında başı öne eğik bir üstad, tevazuun resmi ve timsali olmuştur.

Gözlemleyebildiğim kadarıy-la Hüseyin Öksüz Beyin bir di-ğer vasfı da dini değerlere ve mukaddesâta karşı son derece hürmetkâr oluşudur. Aslında Hat Sanatının özünde bu zaten olmazsa olmaz bir husustur. Mukaddesata saygısı yoksa za-ten o kimseden hattat olmaz. Hüseyin Hocamızda bu husus gözle görülür, elle tutulur şekil-de ayan beyandır. Kon Tv’nin ilk yıllarında ben de haftada bir saat “Divan” adıyla bir proğram hazırlıyordum. Altı ay kadar de-vam eden bu proğramın birine Hocamızı davet etmiştim. Proğ-

MerhabaAkademik Sayfalar

263 | 10 HAZİRAN 2015

ramın ilerleyen dakikalarında, bir Avustralya dönüşü uçakta Peygamber Efendimizi rüyasın-da gördüğünü ve hazırladığı ya-zıları elleriyle dokunup incele-diğini ve beğendiğini anlatmıştı. Nasıl duygulandığını, heyecan-landığını gözlerimizle görmüş, hepimiz hislenmiştik.

Diğer taraftan Hoca mesela Osmanlıları çok sever ve itibar eder. Dünyada genellikle sanat-çıların devlet adamlarıyla arala-rı iyi gitmemiştir. Osmanlılarda ise tersine, özellikle musiki, şiir, hat, tezhib, ebru, cilt, minyatür gibi sanatlar hep el üstünde tu-tulmuş, bizzat padişahlar fiilen bu sanatı icra edip kollamışlar-dır. Hüseyin Hocamız bunları zaman zaman anlatır ve “Bir ko-nuyu Osmanlılar icra etmişse ben bunu dikkate alırım” derdi. Mesela bir zaman ilahiyatçı bir profesör camilere Allah’ın adı-nın yanısıra Peygamberimizin ve halifelerinin adlarının da ya-zılmasını eleştirmiş, bunda şirk kokusu vardır mealinde bir şey-ler söylemişti. Bir ders sırasında bu mevzu gündeme gelince Ho-camız, “Onu boşverin siz Os-manlıya bakın Osmanlıya” de-mişti. Bunlar kuru bir hayranlı-ğın ifadesi değildi elbette.

Hat Sanatının geleneklerine elbette bağlı bir sanatkârdır ho-camız, ama yeniliklere de tü-müyle kapalı değildir. Bazı mal-zemelerin, yazıların klasik formlarının zaman zaman dışı-na çıkmaktan sakınmaz, konu-nun ana iskeletine dokunmadı-ğınız sürece bunlara müsama-hakâr bakar, yeni denemeler yapar, ufku geniş bir üstad…

Rabbimiz kendisine bundan sonra da hayırlı, sağlıklı, uzun

ömürler ihsan eder inşallah. Bu arada hocamızın mushafını bekleye bekleye öldük, sırası gelmişken belirtelim.

Burası yeri midir bilmiyo-rum ama Hocamızın sevgili kar-deşi, Zümrüt Apartmanının çökmesi sırasında vefat eden merhum müzehhip Sami Öksüz ağabeyle ilgili de bir cümle ilave etmek istiyorum. Ben Sami ağa-beyi gördükçe, konuştukça ken-di kendime derdim ki, “Demek ki sadece İstanbul Beyefendisi olmazmış, bir de Konya Beye-fendisi olurmuş” . Ne güzel bir insandı… Ne zarif bir beyefen-diydi… Mekanı cennet olsun. Âmin.

Hüseyin Öksüz’ün kardeşi müzehhip Sami Öksüz.(1954-2004)

MerhabaAkademik Sayfalar

10 HAZİRAN 2015 | 264

Selçuk HONDU HATTAT HÜSEYİN ÖKSÜZ

Muhterem dostum, Hü-seyin beyi Konya’ya ta-yin olduğum 1985 se-

nesinde tanıdım. Konya Ticaret Odası’nda açılan Hüsn’ü Hat ser-gisine davetliydim, orada eserleri incelerken sahibi ile tanıştım. İyi ki tanışmışım. Zira Zevklerimiz hatta görünüşümüz bile aynı imiş. 1985 senesinde bu tarafa birbirimizi gönülde taşıyoruz.

Hak dostu muhterem bir zat sohbetinde dünyadaki dostlu-ğun (gerçek, ivasız ve garazsız dostluk) ruhlar alemindeki ya-kınlıktan ileri geldiğini buyur-muştu. Öyle sanğyorum ki “Kulu belâ”da, “Ahd-i Atik”te herhalde ruhlarımız birbirine yakındı. O nedenle uzun yıllardır dostluğu-muz devam etti. İnşallah, takdir olunan vadenin sonuna kadar ve ondan sonra da Alem-i Beka’da devam eder.

Konya’da görev yaptığım aşa-ğı yukarı on senelik süre içinde herhalde en fazla iki gün birbiri-mizi görmemişizdir. Özellikle uzun yaz günlerinde mesai biti-minde günün ve mesleğin verdiği manevi yorgunluğunu gidermek için biraz sohbet, biraz musiki bi-raz edebiyat görüşmesi yaparak vakit geçirirdik. Bizim için bu za-manlar sığınılacak liman gibiydi.

Hüseyin Hocam aileden güzel sanatlar genleri ile yüklü olarak geldiği için onu çalışırken, yazı meşk ederken seyretmek dahi

insana huzur ve gönül zenginliği kazandırırdı. Abdi aciz bu fakir-de, karınca misali yazamasam da seyretmeye doyamadığım levha-lardan tezhiplerden gönül hane-sini zenginleştirmeye çalışırdım.

Kışın Pazartesi günleri yaptı-ğımız “oturma”larda adeta aka-demik çalışmalar yapar, Hüseyin hocamın “Tashihi Huruf’unu seyreder Konya’nın maddi ma-nevi büyüklerine ait menakıpla-rını dinler ayrıca musiki meşk ederek ilahiler, nat’ı şerifler söy-lerdik.

Hüseyin Hocamla bunca se-nelik beraberliğimde tebessüm eksikliğini hiç görmedim. Kızıp, bağırıp, çağırma, kırıp dökme, hele insanı incitme gibi konular onun defterinde yoktu.

Nar-ı ve nur-u, hilat ve kefeni birlemiş Makam-ı Rıza’ya ulaş-mış, insan-ı kamildi. Kendi yazı-ğı levhalardeki “İlahi ente mak-sudi ve rızaike matlubi” kelam-ı kibarının manasına ve sırrına vakıftı. Hüseyin Hocam hakkın-da söylenecek söz çok, fakat söy-lenenler, görün köy kılavuz iste-mez misali onu anlatmaya yeter-li. Kendisine sağlıklı uzun ömür-ler, nice nice eserler vermesini diliyorum. Mevcut eserleri, yetiş-tirdiği talebeleri ile ecdadı rah-metle andığı ve onların emaneti-ni gelecek nesillere aktardığına şüphe yoktur.

Sıhhat ve selamet nizayıla.

MerhabaAkademik Sayfalar

265 | 10 HAZİRAN 2015

Hasan YAŞARHÜSEYİN ÖKSÜZ HOCAM

Rahmetli Mehmet Eminoğ-lu Hoca’m vasıtasıyla ta-nışmıştık Hüseyin Öksüz

Hoca’mla. O yıllarda Öksüz Hoca Koyunoğlu Kütüphanesi’ne uğ-rar, Eminoğlu Hoca ile çok hoş sohbet ederler, ben de dinlerdim. Zaman zaman Eminoğlu Ho-ca’mdan öğrendiğimiz kadar Os-manlıca yazıları okuyorduk. “Di-vani yazıları” hızlıca okuduğu-muzu gördüğünde: “Biz yazıyo-ruz, Hasan Hoca da okuyor” diye iltifatına mazhar olmuştuk. İler-leyen zamanla birlikteliğimiz ar-tarak devam etti.

2007 yılında Koyunoğlu Mü-zesi’nde açtığımız Destegül Sa-natlar Mektebine ve açtığımız sergilere gelip giderdi. İnsanlara karşı saygılı ve nazik tavırlarıyla tam bir Konya çelebisi tavrıyla herkesi kendisine hayran bırakır-dı. Dünya çapında bir hattat ol-ması, yanı sıra dünya çapında hattatlar yetiştirmesine rağmen mütevazı ve vakur tavrı hiç değiş-medi. Son dönemlerde Karatay Üniversitesine başladıktan sonra daha sık görüşme bahtiyarlığına eriştim. Sadreddin Konevi Sem-pozyumu kitabının kapağında “Konevi” yazısını kullanmak iste-dim. Hüseyin Öksüz Hoca’mın imzası da “Konevi” olduğu için uygun olacağını düşündüm. Ken-disinden izin almak için telefon ettiğimde ertesi gün kendi hatt-ı destiyle istediğimiz büyüklükte yazıp getirmişti. Kitabın kapağı o

şekilde çıktı ve çok beğeni topla-dı.

Daha sonraları “bezm-i mu-habbet” toplantılarında da bera-ber olmaya başladık ve o, bu top-lantıların vazgeçilmezlerinden birisi oldu. Hem nüktedanlığı hem hafızasının sağlamlığı çok az bulunur cinsten olduğunu, do-layısıyla Konya’nın önemli hafı-zalarından birisi olduğunu söyle-yebilirim. Kendisinin hatıraları mutlaka dinlenmeli ve kaleme alınmalıdır. Son elli yılın, Kon-ya’nın sanat, musiki ve edebiyat ortamına dair bilgiler Hüseyin Öksüz Hoca’mın hafızasında bü-tün canlılığını korumaktadır zira. Öyle ki, Ali Kurucu’nun hatıra-tında bile Hüseyin Öksüz Ho-ca’mdan bahsedilmektedir. Bezm-i muhabbet toplantıları bi-zim fakiranede olduğu gün Hüse-yin Öksüz Hoca’mın ney üflediği-ni bildiğim için: “Hocam neyiniz varsa alın gelin” diye bir nükte de ben yapmıştım. Karşılığında da o akşam ondan güzel bir ney taksi-mi ve tasavvuf musikisinden ör-nekler dinlemiştik. Hüseyin Ök-süz Hoca’m iyi bir musikişinas olduğu kadar da de çok ciddi bir musiki arşivine sahiptir.

Uzun zamandır Koyunoğlu Müzesi’nde yürüttüğümüz İkindi Sohbetleri’nde Hüseyin Öksüz Hoca’mı konuşmacı olarak dinle-me fırsatı bulduk. Dünyanın dört bir yanındaki camilere yazmış ol-

MerhabaAkademik Sayfalar

10 HAZİRAN 2015 | 266

duğu eserlerden çok güzel örnek-ler sergiledi. O toplantıda bir ca-mii yazısını 6-7 metre uzunlu-ğundaki sahnede sergilenmesi muhteşemdi.

Karatay Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Geleneksel El Sanatları Bölüm Başkanlığını yü-rüten hocamın Osmanlıca bilgisi-nin çok iyi olduğunu biliyordum; fakat öğrencilerine öğretim ele-manı olarak istişare neticesinde fakiri seçmiş olması tevazuunun zirvesi olarak değerlendirilebilir. Karatay Üniversitesi’ne derse başladıktan sonra Hüseyin Ök-süz Hoca’mla teşrik-i mesaimiz daha da arttı elhamdülillah ve bu

sayede birçok malumatı da elde etme fırsatını yakaladım. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesin-de ilk hat eğitiminin nasıl başla-dığını ve heyecanını hocası Hat-tat Hamit Aytaç’ın ağzından ak-tarışı ve daha nice hatıralar fakir-de unutulmaz izler bırakmaya devam edecek inşaallah. Bu ara-da hat yarışmasında dünya birin-cisi, ikincisi ve üçüncüsü olan öğ-rencileri Mustafa Parıldar, Ab-durrahman Depeler, Doç. Dr. Fa-tih Özkafa, Seyit Ahmet Depe-ler’i ve zat-ı âlîlerini tebrik ediyor Allah’tan daha nice sağlıklı ömürler diliyor, dest-bûsî ediyo-rum.

Hüseyin Öksüz’ün Uluslararası Hat Yarışması’nda mansiyon kazanan Celi Divani Levhası.

Hüseyin Öksüz talebeleri ile birlikte.

MerhabaAkademik Sayfalar

267 | 10 HAZİRAN 2015

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÖKSÜZ

KENDİ KALEMİNDEN HÜSEYİN ÖKSÜZ

1944’te Konya’nın Şıhalaman Mahallesinde, Öksüz ailesi-nin ilk torunu olarak doğmu-

şum. İlkokula Köprübaşı İlkoku-lu’nda Ahmet Öğretmen’in (Ahmet Önay) sınıfında başladım. Eski İla-hiyat mezunu olan Ahmet Öğret-menin üzerimde hala tesiri vardır. Meşhurlardan Mehmet Keçeciler, Ahmet Öksüz, Mermerci İbrahim Kabakçı ile aynı sınıfta idik.

İlkokuldan sonra, 1956 yılında İmam Hatip Okulu’nun karşısında-ki hafızlık kursuna verildim. Bura-da üç yıl müddetle Konya’nın kurrâ hâfızlarından Kuli Hoca Hasan Hüseyin Efendi’den hafızlığa ça-lıştım. 12 sayfa okuduğum sıralar-da, 1959 yılında Konya İmam Ha-tip Okulu’na nakloldum. Burada da yine Konya’nın çok tanıdığı ve kur-râ hâfızlardan Hasan Hüseyin Varol Hoca Efendi Kur’an-ı Kerim hocamdı. Kur’an Kursunda iken Ramazanlarda mukabele okumak için seçildiğim gibi, İmam-Hatipte de İplikçi ve Sultan Selim Camile-rinde mukabelelerde son sahifeleri okudum. 70’li yıllarda Konya’dan naklen, televizyon ve radyo yayın-larında okunan mevlitlerde ilahi grubunda bulundum. İmam-Hatip-te okuduğum yıllarda zaman za-man iftihara geçen talebeler arasın-da yer alıyordum.

Bir gün babam beni sormak için okula gidip, öğretmenler odasında kendini tanıtınca, Sanat Tarihi ho-camız Murat Bey babamın yanına gelerek “Veysel Ağabey, Hüseyin çok zeki ve yetenekli bir çocuk; onu mutla-ka Güzel Sanatlarda okut” demiş.

Babam birkaç gün sonra bu olayı bana anlatırken bu tavsiyeyi pek ciddiye almadığı yüzünden anlaşı-yordu. Kaderin cilvesi ben sonunda güzel sanatlarla haşir-neşir olup Güzel Sanatlar Fakültelerinde hoca oldum. Bu yıllarda önce kaval sonra ney yapıp üflemeye aynı zamanda musikimizle de ilgilenmeye başla-dım. Bir-iki yıl sanat tarihi hocalığı-mızı yapan müzeler müdürü Meh-met Önder hocamıza, ders esna-sında sorduğum bir soru üzerine sınıfa hitaben “Çocuklar! Bu arkada-şınıza iyi bakın, bu ilerde büyük adam olacak” demişti. O yıllarda Hacıve-yiszade hocamıza rastladıkça elini öper, duasını alırdık. Bayramlarda ziyaretine gider, sabah namazların-da ve Cuma’larda Aziziye Camiinde arkasında namaz kılardım. Bütün Konya’lılar gibi ben de onun güler yüzünü görmek, duasını almak için adeta fırsat kollardım. O yıllarda Konya’da Saîd-i Nursî Hazretlerini de Mevlana Caddesinde bir araba-nın içinde görmüştüm. Kardeşi Ab-dülmecit Efendi bir yıl Arapça ho-calığımızı yapmıştı. Dr. M. Hulûsi Baybal, Arif Etik, Fatih Göktay, Ruhi ve Semiha Fığlalı gibi hocalar-da okuduk. 60’lı yıllarda babamın ailecek dostları olan Dr. Ali Kemal Belviranlı, Fevzi Özçimi, Diş Tabibi Seyit Birlik ve Nuri Yılmazgil, Mu-ammer Tolasa, Prof. Dr. Ruhi Fığla-lı, Tahir Büyükkörükçü Hoca efendi ve Abdurrahman Öksüz, Halil İbra-him Sayar (sonradan kayınpederim oldu) ile sık sık ev sıra toplantıları yapılır idi. Evimizde Mahmut Sami Ramazanoğlu Hazretleri, Necip Fa-

MerhabaAkademik Sayfalar

10 HAZİRAN 2015 | 268

zıl Kısakürek, Mehmet Şevket Eygi gibi zevat sohbet etmişlerdir.

O yıllarda da İmam-Hatip me-zunlarını üniversitelere almazlardı. Hafızlığa çalıştığım yıllarda müez-zin olacağımı düşünürdüm. İmam-Hatipte okurken de imam olacağı-mı hayal ediyordum. “Lise mezunu olursam üniversiteye gidebilirim ve doktor olabilirim” düşüncesine ka-pıldım. Babamın da desteği ile önce Ereğli Lisesi’ne, bir ay sonra da, önce kabul edilmediğim Konya Gazi Lisesi Fen Bölümü’ne, 5 Fen A Sınıfına nakloldum. İyi derece ile mezun olduktan sonra, 1966 yılın-da İstanbul’da Eczacılık Yüksek Okulu’nda tahsilime başladım. İs-tanbul’daki ilk yılımda Konya’da, Hz. Mevlana soyundan olan ve Edebiyat Fakültesinde okuyan Se-lahattin Hidayetoğlu ağabeyim ile aynı semtte Teşvikiye’de oturuyor-duk. İlk ney çalışmalarımı ondan aldım. O senenin yaz tatilinde Kon-ya’da Rik’a hattını da ondan çalış-tım. Kendisi Hattat Halim Efen-di’nin talebelerindendir. Benim hem musikide hem hatta ilk hocam odur.

İstanbul’a gelişimin ikinci yılın-da Hattat Hamit Hoca’ya talebe ol-dum. Konyalı talebe arkadaşlar za-

man zaman bazı evlerde toplanı-yorduk. Bu toplantıların birinde Hüseyin Kutlu ve arkadaşlarının kaldığı evde toplanmıştık, orada Hüseyin Kutlu’nun Hamit Ho-ca’dan hat dersleri aldığını öğren-dim. Beni de hocaya götürmesini istedim. İlk cumartesi dersine bera-ber gittik. Hamit hoca ilk Sülüs “Rabbi Yessir” meşkimi yazdı. Yaz-dığı meşkle beraber, yazdığı kamış kalemi de bana verdi. O kalemi hala aynen saklamaktayım. Bu arada şunu da söyleyeyim üstatlardan Halim Efendi, Necmettin Efendi, İsmail Hakkı Altunbezer ve Ûdî Câ-hit Gözkan beyin hediye ettiği ka-lemleri de muhafaza etmekteyim.

Hamit hocaya, eczacılığı bitirin-ceye kadar her cumartesi devam ettim. Çok defa hocayı yalnız bulur-dum. Geldiğimi görünce “Ooo… gel evlat gel” derken sevindiği her ha-linden belli olurdu. Ders bitince de kolay kolay bırakmazdı. Bazen mi-safiri olursa meşkimi ona göstere-rek “işte bu Hüseyin Efendi hem ecza-cılıkta okuyor, hem de hat çalışıyor, ne güzel yazmış değil mi?” diyerek beni heveslendirirdi. Böylece eczacılığı bitirinceye kadar her hafta devam ettim. Okulu bitirince vedalaşmak için gittiğimde gözlerini ayırarak “sakın evlat yazıyı bırakma” dedi.

Hasan Hüseyin Kulak Hasan Hüseyin Varol Selahattin Hidayetoğlu

MerhabaAkademik Sayfalar

269 | 10 HAZİRAN 2015

Ben “ama hocam ben Konya’da yaşı-yorum her şeyimiz orada ve evliyim” dedim. Hocam tekrar “sakın evla-dım yazıyı bırakma; sen meşkini yaz mektupla gönder ben sana gönderi-rim” dedi. Bu habere çok sevindim. Konya’ya döndükten sonra meşkle-rimi mektupla göndermeye başla-dım. Mektupların gelip gitmesi 20 günden önce olmuyordu. Bu arada zaman zaman Ahmet İyioldu Bey’e ve o zaman mimarlık talebesi olan Muharrem Hilmi Şenalp Bey, hoca-ya meşklerimi götürüp bana gön-deriyorlardı. Allah onlardan razı olsun, böylece bu çalışmalar Hicri 1401 (M. 1981) yılına kadar 13 yıl devam etti. Bir gün Hüseyin Kutlu Hoca ile Hamit Hoca’yı, Üsküdar Numune Hastanesi’ndeki odasında ziyarete gittik. Daha önceden yaz-mış olduğum bir ayet ve Fatiha su-resi yazılı kıt’a’yı elinde tutan Hüse-yin Efendi kıt’ayı hocaya uzattı. Hamit hoca kıt’a’yı incelerken Hü-seyin Efendi “Efendim bu kıt’a’ya bir icazet yazar mısınız” dedi. Hamit hoca yazıyı yeniden incelemeye başladı. Düzeltilmesi gereken bir-kaç harfi gösterdi ve “yazayım evla-dım” dedi. Bir ay kadar sonra ziya-retimde icazeti yazmıştı ve “Son za-manlarda yazdığım en güzel icazet oldu evladım” dedi. O günlerde za-man zaman basında yayınlanan rö-portajlarda icazet vermiş olduğu talebeleri arasında beni de sayardı. Bir gün talebelerimden öğretmen Erkan Aslan Bey “Bir gün sonra İs-tanbul’a gideceğini Hamit Hocayı da ziyaret edeceğini” söyledi. “Sela-mımı söyle fakat hoca (yazı gönder-medi mi) diye sorar. Bir yazı yazayım da götür” dedim. O gün evde “va’fü annâ, va’fir lenâ…” ayetini sülüsle yazdım. Erkan bey selamımı söyle-yince “Aleykümselaaaaam… yazı göndermedi mi?” diye sorar. O da yazıyı verir. Hoca o ayeti bağıra ba-ğıra defalarca okumaya başlar. Sesi koridorlarda yankılanır. Erkan bey

hocadan yazıyı isterse de vermez. Vefatından sonra Hattat Hasan Çe-lebi bana “Senin (va’fü annâ…) ya-zın hocanın metrukâtı arasında çıktı, ona ben el koydum. Bendedir. Haberin olsun” dedi. Hamit hoca ile hatıralar ayrı bir biyografi olur. Başka zamana bırakalım.

Bir gün yine Hüseyin Kutlu ho-cayla beraber iken (1969) bana “Hamit Hoca’ya (Hocam ben ta’lik de çalışmak istiyorum) dedim. Ho-cam (Sülüs’ü bitirelim) dedi. Ben de ondan habersiz Uğur Be’ye (Uğur Derman) gidiyorum” dedi. Ben de bir iki ay sonra Hamit hocaya aynı şeyi söyledim. Hoca da “Sülüs’ü bi-tirelim, Sülüs’ü bitirelim. Sülüs’ü yazan hepsini yazar” dedi. Bende Hüseyin Kutlu Efendi’ye beni de Uğur Bey’e götürmesini söyledim, beraber gittik. Uğur Bey’in Gümüş-suyu’ndaki Eczahanesi’ne gittik. Ta’lik dersi almak istediğimi Hüse-yin Hoca söyledi. Eczahanenin arka tarafına geçtik. Bana Necmettin Efendi’nin Ta’lik meşklerini verdi. Bazı tarifler yaptı. Hemen hemen tamamı mektuplarla devam eden Ta’lik çalışmalarım, birkaç defa in-kıta’a uğradıysa da 1988’den itiba-ren ara vermeden çalışmalarımı devam ettirdim. H.1425 (M.2004)’te icazet nasip oldu. Ta’lik icazetimin zamanı bir rekor olsa gerek (2004 -1969=34). Çünkü Ta’like başlamamla icazetimin ya-zılması 34 yılı bulmuştur. İstan-bul’da eczacılık ve hat çalışmaları-mın yanında musiki çalışmalarıma da devam ediyordum. İlk yıllarda Selahattin ağabeyimle ney çalışma-ları yaptık. İlk neyimi Cihangir Ca-mii İmamı Mustafa Efendi’den al-dık. Pek güzel bir “mansur ney” idi. Sonraki yıllarda Cağaloğlu’daki Mil-liyetçiler Derneği Korosu’nda mu-siki çalışmalarıma devam ettim. Üstat Nezih Uzel’in rehberliğinde çalışıyorduk. Nezih Bey dededen Mevlevî bir aileye mensuptu. Kla-

MerhabaAkademik Sayfalar

10 HAZİRAN 2015 | 270

sik musiki ile Mevlevî musikisine aşina, tavırları gayet güzel bilen bir üstattı. Uzun yıllar bir gazete de

(Milliyet) köşe yazarlığı yapmıştı. 1970-1980 yılları arasında Kon-ya’da ihtifallerde mutrıp’ta görev yaptı. Milliyetçiler Derneği Koro-su’nda Burhan Şahin, Mehmet Du-ransoy, Ender Ergün, Memduh Cumhur, Udi Dr. Oruç Güvenç gibi meşhur simalar da vardı. Her yıl bir defa konser veriyorduk. Konserle-rin öncesinde Sabahattin Zaim, Sa-miha Ayverdi gibi muhterem sima-ların sohbetleri oluyordu. Cumar-tesi akşamları Kubbealtı Konfe-ransları’na devam ediyorduk. İki haftada bir Şan Sinemasında Türk musikisi konserlerine devam edi-yorduk. Bu konserlerde Münir Nu-rettin Selçuk, Sadi Hoşses, Emin Ongan, Recep Birgit, Alaaddin Ya-vaşça gibi üstatların soloları yanın-da genç yetenekleri de büyük bir zevkle dinlerdik. Kandil Geceleri Mevlitlerini okuyacak hafızları ön-ceden tespit ederek mevlit dinle-meye o camiye vakitlice giderdik. Fırsat buldukça yolumuz Beyazıt tarafına düşerse ikindi namazlarını Beyazıt Camii’nde kılarak cami imamı Abdurrahman Efendi’nin latîf mihrabiyelerini dinlerdik.

1970 te eczacılığı bitirip Kon-ya’da eczane açtım. Bu yıllarda mu-siki çalışmalarımız her hafta biri-mizin evinde yıllarca devam etti. Bu gruplarda kanuni Memduh De-rin, Muammer Tolasa, Udî Necati

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den Kültür Sanat Büyük Ödülü takdimi.

MerhabaAkademik Sayfalar

271 | 10 HAZİRAN 2015

Çelik, Neyzen Arif Biçer ve Neyzen Sadrettin Özçimi, Fevzi Özçimi, Diş Hekimi Nuri Yılmazil, Hafız Hüseyin Arı gibi isimler vardı. O yıllarda Konya Tasavvuf Mûsıkisi Korosu olmadığı için İstanbul’dan gelen mutrıp heyetine biz de Arif Biçer başkanlığında Sadrettin Özçi-mi, ben ve Mehmet Kılınç neyzen olarak katılıyorduk. İhtifaller vesi-lesi ile Konya’ya gelen birçok ilim, fikir ve sanat adamlarını tanımış oluyorduk. Bunlar arasında Halil Can, Aka Gündüz Kutbay, Doğan Ergin, Kadri Şençalar, Ahmet Öz-han, Tahir Karagöz, Ahmet Hati-poğlu, Necdet Yaşar, Nezih Uzel, Kani Karaca, Sebahattin Volkan ve Andaç Arbaş’ı hatırlıyorum.

Hattat Hamit (Mayıs 1982’de) vefat ettikten sonra hat sanatına ilgi sanki birden bire arttı. İslam Konferansı Teşkilatı kuruldu. Teş-kilatın İstanbul’daki birimi olarak da İslam Sanat Tarih Kültür Araş-tırma Merkezi (İRCİCA) Yıldız Sa-rayında kuruldu. Başkanlığına Prof. Dr. Ekmelettin İhsanoğlu ge-tirildi. Ekmelettin Bey, Mısır Kahi-re’de doğmuş, büyümüştür. Ezher Üniversitesi müderrislerinden Yoz-gatlı İhsan Efendi’nin oğludur. Hat-tat Hamit’i Mısır’da iken bilen, hat sanatına aşina bir kişidir. Hattat Hamit, Muhsin Demironat ve Rik-kat Kunt’un belgesellerini yaptırdı. 1986’da Hat sanatı tarihinde ilk defa Hat Yarışması yaptırdı. Bu müsabaka “I. Uluslar Arası Hattat Hamit Hat Yarışması” adıyla yapıl-dı. Bu müsabakalar olimpiyat gibi her 3 yılda bir yapılmaktadır. Ge-çen yıl 9. su yapıldı. Bu müsabaka-ların 1986’da yapılan ilkinde Celi Divani’de I. lik Celi Ta’lik’te I. Man-siyon, Celi Sülüste II. Mansiyon ka-zandım. 3 yıl sonra II. Uluslararası müsabakada (1989) Celi Divani’de ve Nesih dalında Mansiyon kazan-dım. Ondan sonrakilere katılma-dım. Londra Britich Museum’da 3

Hattat Hüseyin Öksüz ve Denetiminde Yazıları Hazırlanan Camiler

Konya’da Bulunan Camiler:1- Kapu Camii2- Organize Sanayii Camii3- Hacıveyiszade Camii4- Medaş Camii5- Parsana Camii6- Hatip Camii7- Sayar Camii8- Tahir Hoca Efendi Camii9- Meram Ayanbey Camii10-Muammer Tolasa Camii Seydişehir11-Mehmet Hulusi Baybal Camii12- Hacı Ahmet Kolat Camii13- Hafız Ahmet Efendi Camii14- Meram 99 kubbeli CamiKonya Dışındaki Camiler:Kocatepe Camii Taçkapısı AnkaraSiteler Camii “Eryamanlar Camii (2 adet) “Hacı Bulut Camii AlanyaHalilur Rahman Camii kapıları Ş. UrfaDebbioğlu Camii HatayYurt Dışındaki Camiler:Sydney Auburn Camii AvustralyaRotherdam Mevlana Camii HollandaZaandam Camii “Denhaak Camii “Gladbeck Camii AlmanyaDusseldorf Camii “Troysdorf Camii “Volongog Camii AvustralyaAlmata’da 3 Cami Kazakistan10-Miçurın Camii Kırgızistan11-Latham Camii kapı yazıları A.B.D. Newyork Troy

Kapu

Cam

ii mer

kez k

ubbe

.Sy

dney

Aub

urn C

amii A

vustr

alya

MerhabaAkademik Sayfalar

10 HAZİRAN 2015 | 272

eserim sergilenmektedir.1987’de Kültür Bakanlığı’nın

Devlet Türk Süsleme Sanatları Ya-rışmalı sergisinde hat dalında 1.lik, 1988 Bağdat Dünya Hattatları fes-tivali vesilesi ile düzenlenen yarış-mada yazdığım bir Hilye-i Şerife ile başarı ödülü kazandım. Son yıllar-da bu başarıları talebelerim devam ettiriyor. Bunlar; Abrurrahman ve Ahmet Depeler Kardeşler, Fatih Özkafa, Mustafa Parıldar, Mehmet Memiş, Suriye’den Sami Naddah, Tunus’tan Ceylani Ğarbiy’i sayabi-lirim.

Konya’da hat sanatımızın yer-leşmesinde, birçok hattatın yetiş-mesinde Mevla bizi vesile kıldı. Hamdolsun. Ayrıca tezhip, ebru, çinicilik sanatlarımızın da ilk defa Konya’da başlamasına öncülük bize nasip oldu. 2000 yılından beri Sel-çuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fa-kültesi’nin açılışında Gelenekli Türk Sanatları Bölümü’nün kurul-masına da öncülük ettim. Oradan yaş haddi dolayısıyla emekli olduk-tan sonra şimdi de K.T.O. Karatay Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakül-tesi Geleneksel Türk Sanatları Bö-lüm Başkanlığını devam ettiriyo-rum.

Konya’da yurt içinde, yurt dışın-da ve dünyanın çeşitli ülkelerinde camilerin yazılarını yazdım. Tezyi-natına nezaret ettim.

Sayısı bini geçen muhtelif hat levhaları yazdım. Bu levhalar iki ayrı kitap olarak basıldı. İlki 2009’da Konya İl Kültür Müdürlü-ğü; İkincisi Necmettin Erbakan Üniversitesi tarafından 2014’te ba-sıldı. 2010 TBMM Başkanlığınca “Üstün Hizmet Ödülü”ne layık gö-rüldüm. 2013 T.C Kültür -Turizm Bakanlığı “Kültür Sanat Büyük Ödülü”ne layık bulundum. Ayrıca milletimizin kurumlarınca birçok ödüle ve takdir beratlarına layık gö-rüldüm.

İCAZET VERDİĞİTALEBELERİ

Mehmet MEMİŞ (istabul)İsmail ÖZTÜRK (İzmir)

Kuddûsi DOĞANFatih ÖZKAFA

Tahir GÜÇLÜEsat GÜÇLÜ

Geylânî El ĞARBÎ (Tunus)Abdurrahman DEPELER

Seyit Ahmet DEPELEREsma DEPELER

Seval KISAEsra PEKÇAĞLAR

Hatice Sevde BAŞPINARSaliha YEĞENLER

Mustafa PARILDAR(İstanbul)Sami NADDAH (Şam-Suriye)

İCAZETİ YAZILMAKTA OLANLAR

Hülya AKINCIErol ÇAĞLAYANMurat OKUMUŞNihat KAĞNICI

Kasım HocaEmine AYHAN