Upload
ishak-arslantas
View
353
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
AHMET MUHİP DIRANAS’IN
ŞİİRİ
Oktay YİVLİ
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Eskişehir
Eylül, 2005
İÇİNDEKİLER
ÖZET i
ABSTRACT iii
ÖN SÖZ v
1. BÖLÜM: GİRİŞ
1.1. Hayatı, Kişiliği ve Eserleri 1
1.1.1. Hayatı 1
1.1.2. Kişiliği 5
1.1.3. Eserleri 6
1.1.3.1. Şiirleri 6
1.1.3.2. Oyunları 7
1.1.3.3. Yazıları 7
1.1.3.4. Çeviri, Uyarlama ve İncelemeleri 8
2. BÖLÜM: AHMET MUHİP DIRANAS’IN ŞİİRİ
2.1. Şiir Anlayışı 9
2.1.1. Üzerindeki etkiler 9
2.1.2. Onun etkisi 11
2.1.3. Şiirinin yapısı 11
2.1.4. Dildeki tutumu 12
2.1.5. Üslûp anlayışı
13
2.2. Şiirinin Dış Yapı Özellikleri 16
2.2.1. Nazım Birimi 16
2.2.2. Nazım Şekli 21
2.3. Şiirinin İç Yapı Özellikleri 24
2.3.1. Ahenk Ögeleri 24
2.3.1.1. Armoni 24
2.3.1.1.1. Aliterasyon (ünsüz uyum) 24
2.3.1.1.2. Asonans (ünlü uyum) 33
2.3.1.2. Ritm 35
2.3.1.2.1. Ölçü (vezin) 36
2.3.1.2.2. Uyak (kafiye) 41
2.3.1.2.2.1. Uyağı oluşturan sözcükler 119
2.3.1.2.2.2. Uyağı oluşturan sesler 127
2.3.1.2.3. Tekrarlar 130
2.3.1.3. Dize (mısra) 137
2.3.1.4. Sözcük Dağarcığı 142
2.3.2. İçerik Ögeleri 160
2.3.2.1. Temalar 160
2.3.2.1.1. Aşk 160
2.3.2.1.2. Doğa ve doğa sevgisi 164
2.3.2.1.3. Ölüm 168
2.3.2.1.4. Hüzün ve karamsarlık 170
2.3.2.1.5. Yaşlılık 171
2.3.2.1.6. Sonsuzluk 172
2.3.2.1.7. Yaşama sevinci 174
2.3.2.1.8. Yurt ve kahramanlık 175
2.3.2.1.9. Zaman 175
2.3.2.1.10. Umut 177
2.3.2.1.11. Yalnızlık 177
2.3.2.1.12. Düşler 178
2.3.2.1.13. Erotizm 178
2.3.2.1.14. Geçmişe özlem 179
2.3.2.1.15. İnsan sevgisi ve dostluk 179
2.3.2.1.16. Kadın 180
2.3.2.1.17. Tanrı 180
2.3.2.1.18. Bilinmezlik
182
2.3.2.1.19. Çocuk 182
2.3.2.1.20. Kaçış 182
2.3.2.1.21. Pişmanlık 182
2.3.2.1.22. Sokak 183
2.3.2.1.23. Unutuş 183
2.3.2.1.24. Tema tablosu 183
2.3.2.2. İmgeler (İmajlar) 185
2.3.2.2.1. Yaşam 186
2.3.2.2.2. “Mor gagalarında fecir” bulutlar 187
2.3.2.2.3. Sevgili
188
2.3.2.2.4. “Düşler gülü” 189
2.3.2.2.5. Yaşlılık 190
2.3.2.2.6. Gökyüzü “kocaman çiçek” 191
2.3.2.2.7. “Güneş! güneş!” 191
2.3.2.2.8. Hüzün 192
2.3.2.2.9. “Dağların şahı Ağrı” 193
2.3.2.2.10. Güzellik 194
2.3.2.2.11. İnsan 194
2.3.2.2.12. Ölüm 195
2.3.2.2.13. “Aşk imiş her ne var âlemde”
196
2.3.2.2.14. Gençlik 196
2.3.2.2.15. Zaman 197
2.3.2.2.16. “Bir yaprak yağmuru” gibi anılar 197
2.3.2.2.17. Bellek ve farkındalık 198
2.3.2.2.18. Gönül 199
2.3.2.2.19. Alfabetik imge listesi 199
3. BÖLÜM: SONUÇ 216
KAYNAKÇA 221
EKLER 226
1. A. Muhip Dıranas’ın Yabancı Dillere Çevrilmiş Şiirleri 227
1.1. İngilizceye Çevrilmiş Şiirleri 227
1.1. Fransızcaya Çevrilmiş Şiirleri 232
2. A. Muhip Dıranas’ın Yabancı Dillerden Çevirdiği Şiirler
237
3. A. Muhip Dıranas’ın Kitabına Girmemiş Şiirleri
239
4. A. Muhip Dıranas’ın Şiirlerinin Yayın Tarihleri
241
ÖZET
AHMET MUHİP DIRANAS’IN ŞİİRİ
YİVLİ, OKTAY
Yüksek Lisans - 2005
Türk Dili ve Edebiyatı
Danışman: Yard. Doç. Dr. Saadettin Yıldız
Tezimizin konusu, Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirinin dış ve iç ögeler yönünden
incelenmesidir. Tez üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde şairin hayatı,
kişiliği, eserleri; ikinci bölümde şiir anlayışı, şiirinin dış yapı özellikleri ve şiirinin
iç yapı özellikleri üstünde durulmuş; üçüncü bölümde ise sonuçlara yer verilmiştir.
Birinci bölümün amacı, Ahmet Muhip Dıranas’ın hayatı, kişiliği ve eserleri
hakkında bilgi vermek ve bu bilgiler ışığında şiirlerini aydınlatmak; ikinci bölümün
amacı, Dıranas’ın şiir anlayışını ve şiirinin özelliklerini ortaya koymaktır. Bu
bağlamda “şiir anlayışı” başlığı altında Ahmet Muhip hakkında yapılan yorum ve
değerlendirmelere yer verilmiştir.
“Şiirinin dış yapı özellikleri” başlığı altında Dıranas’ın şiirlerinin nazım birimi
ve nazım şekli irdelenmiştir. “Şiirinin iç yapı özellikleri” başlığı altında ise ölçü,
uyak, armoni, tekrarlar, dize, sözcük dağarcığı, tema, imge konuları üstünde
durulmuştur. Üçüncü bölümde araştırma ve incelemeden elde edilen sonuçlar
ortaya konmuştur.
Tezimizin özünü oluşturan Dıranas’ın şiirinin iç yapı özelliklerinde ölçü, uyak,
dize, sözcük dağarcığı, tema ve imge konuları ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu
bağlamda Ahmet Muhip’in ölçüsüz ve uyaksız şiir yazmadığı, ancak bu konuda
geleneksel kalıplara uymayıp yeni şekiller denediği saptanmıştır.
Dıranas şiirinin çevresinde toplandığı belli başlı temalar; doğa ve doğa sevgisi,
sonsuzluk, yaşlılık, aşk, erotizm, hüzün ve karamsarlık, umut, yalnızlık, ölüm,
zaman, yaşama sevinci, Tanrı, geçmişe özlem, insan sevgisi ve dostluk, yurt ve
kahramanlık, bilinmezlik, sokak, unutuş, kaçış, pişmanlık, kadın, düşler, çocuk’tur.
Dıranas şiirinde karşımıza çıkan ana imgeler ise Ağrı, anılar, aşk, bellek ve
farkındalık, bulutlar, düşler, gençlik, gökyüzü, gönül, güneş, güzellik, hüzün, insan,
ölüm, sevgili, yaşam, yaşlılık, zaman kavramları çevresinde öbeklenmektedir.
İncelememizin sonucunda, Ahmet Muhip Dıranas’ın; gelenekte pek
kullanılmayan kalıpları kullanarak ya da kalıplardaki durakları kaldırarak hece
şiirinde bir dönüşüm meydana getirdiğini; farklı uyak kullanımlarıyla, yeni dize
yapılarıyla şiirde özgün bir ses ve ritm yakaladığını; sevdiği temalar etrafında
kendine özgü bir imge dünyası kurarak Türk şiir tarihinde özel bir yer elde ettiğini
tespit ettik.
ABSTRACT
AHMET MUHİP DIRANAS’S POETRY
YIVLI, OKTAY
Master Thesis - 2005
Turkish Language and Literature
Advisor: Saadettin Yıldız, Assistant Professor
The subject of our thesis is an interior and exterior study of the poem by Ahmet
Muhip Dıranas. The thesis consists three parts.
In the first part, the poet’s life, his personality and works are emphasized. In the
second part, the poet’s view of poems, the characteristics of the interior and
exterior structures of his poem are pointed out and in the third part the results are
stated.
The aim of the first part is to give information about Ahmet Muhip Dıranas’
life, personality and works and int the light of this information to lighten his
poems. The aim of the second part is to put forth Dıranas’ view of poems and the
characteristics of his poem. Accordingly, under the title “The view of poems” some
comments and evaluations on Ahmet Muhip are stated.
Under the title “The exterior stucture characteristics of his poem” verse and the
style of verse are studied thoroughly. On the other hand, under the tittle “The
interior structure characteristics of his poem “the subjects -meausure, rhyme,
harmony, repetitions, the line of poetry, vocabulary, thema and image- are dwelled
on. In the third part, the results obtained from the study and the examination on the
poem are put forth.
In interior structure characteristics which froms the essence of our theis the
subjects of meausure, rhyme, the line of the poetry, vocabulary, thema and image
are examined detaily. Accordingly, it’s been identified that Ahmet Muhip didn’t
write his poems without meausure and rhyme but he didn’t apply traditional
patterns and tried new styles.
The most common themas seen in Dıranas’ poem are nature and the love of
nature, eternity, aging, love, erotism, grief and pessimism, hope, loneliness, death,
time, the joy of life, god, missing of the past, the love of people and friendsihp,
homeland and heroism, being unknown, streets, forgetting, escaping, regretting,
women, dreams and children.
The main images we’ve encountered in Dıranas’s poem are pain, memories,
love, storage and awareness, clouds, dreams, youth, sky, heart, the sun, beauty,
grief, people, lover, life, aging, and the terms of time.
In the last part of our study, we determined that Ahmet Muhip Dıranas used
inconventional patterns or produced a different style by omitting the caesuras in
patterns and that he caught a new rhytm and brought a unique voice to the poem by
using different rhymes and new line patterns and that he possessed a special place
in Turkish poetry history by forming a self-image style around the themas he loved.
ÖN SÖZ
Tezimizin konusu Ahmet Muhip Dıranas’ın şiiridir. Ahmet Muhip’in ilk kez
1974’te kendi sağlığında yayımladığı “Şiirler” kitabının Yapı Kredi Yayınları
arasında basılan 3. basımı, çalışmamız boyunca bize kaynaklık etmiştir. Tekrardan
kaçınmak için tez boyunca kaynak kitap için (Ş) kısaltmasını kullandık.
Öncelikle bir araştırma çalışması yapılmış olup 1930-2005 arasında yayımlanan
birçok önemli sanat ve edebiyat dergisi taranmış; ilgili anı ve inceleme kitapları
elden geçirilmiştir. Bu çalışmanın sonucunda Dıranas’ın dergilerde yayımlanan şiir
ve yazıları; şair hakkında yazılan eleştiri, yorum ve anılar tespit edilmiştir.
İncelememize çerçeve olması bakımından şairin hayatı, kişiliği, eserleri
üzerinde durulmuş ve çeşitli edebiyat ve sanat adamlarının Dıranas’ın şiiri
hakkında yaptıkları yorum ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Bu ön çalışmanın ardından Ahmet Muhip’in şiirleri yapısalcı bir yöntemle ele
alınmıştır. Sosyal şartlar, sanatçının psikolojik durumu, tarihsel durum gibi
etkenlerden çok eserin kendisi esas alınmıştır. “Söylenen söze anlamı veren dil
sistemi olduğuna göre eseri yorumlamak için sanatçıya değil, eserin anlamını
üreten, anlamlamayı sağlayan yapıya eğilmemiz gerekir.” (Moran, 2000, s. 214)
Bu çalışmada güdülen amaç, Ahmet Muhip Dıranas şiirinin Türk şiirine
getirdiklerini saptamak, şairin şiir anlayışını ortaya koymak ve Dıranas’ın Türk
şiirindeki yerini belirgin hâle getirmektir.
Çalışma sırasında ilgisini benden esirgemeyen, bilgisi ve deneyimiyle bana
rehberlik eden hocam Yard. Doç. Dr. Saadettin Yıldız’a teşekkürü bir borç bilirim.
Eskişehir, 2005 Oktay YİVLİ
1. BÖLÜM: GİRİŞ
1.1. HAYATI, KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ
1.1.1. Hayatı
Galip Efendi, Sinop’un Salı köyünden kalkıp İstanbul’a gelir. İstanbul itfaiye
teşkilatında çalışmaya başlar. Anne tarafından İstanbullu olan Seniha Hanımla
evlenir. Bu evliliğin ilk çocuğu olan Ahmet Muhip, 1908’de İstanbul’da dünyaya
gelir.
Galip Efendi, Ahmet Muhip iki yaşındayken Balkan Savaşlarına, ardından
Çanakkale Savaşına katılır. Savaş çıktığında (1915) kız kardeşi Fehime,
Çanakkale’de dünyaya gelir. Babası apar topar onları, bir vapurun ambarında
İstanbul’a gönderir. Dört yıl babadan ayrı olarak İstanbul’da yaşayan aile;
Çanakkale’den, Kafkaslardan, çöllerden gönderilen beş on mektupla avunur.
(Dıranas, 2000 B, s. 250)
Galip Efendi, savaşın bitiminde İstanbul yerine Sinop’un Salı köyüne döner.
Orada yeniden evlenir. (Kırcı, 1997, s. 12) İkinci evliliğinden bir oğlu daha olur:
Mustafa.
Eşinin eve dönmemesi üzerine Seniha Hanım, 1919 yılında Salı köyüne gider;
kocasını ikinci eşinden ayırarak Sinop’a yerleşir.
Dokuz yaşındayken Sinop’a gelen Ahmet Muhip, ilkokula burada başlar.
Yazları ise çok sevdiği Salı köyünde her köylü çocuğu gibi çobanlık yapar,
yalınayak gezip tozar. (Dıranas, 2000 B, s. 296) Çocukluk günleri yokluk ve
sıkıntılarla geçer. “Dıranas, Sinop’taki ilkokul günlerinde öğretmeni Numan Beyin
etkisinde kalır ve şiirle, dille ilgilenmeye daha o günlerde başlar.” (Kırcı, 1997, s.
14)
Kurtuluş Savaşı’nın başlamasıyla Galip Efendi yeniden askere alınır. Aile, 1922
yılının bahar aylarında İnebolu’dan hareket ederek Ilgaz üzerinden Ankara’ya
taşınır. (Dıranas, 2000 B, s. 557) Hamamönü’nde küçük bir eve yerleşirler.
Ahmet Muhip, Ankara Sultanisinin ilk kısmına verilir. En yakın sınıf arkadaşı
Fuat Bayramoğlu (1912-1996)’dur. (Ayvazoğlu, 1996, s. 43). Kurtuluş Savaşı’nın
ardından Galip Efendi, askerî fabrikaya usta olarak girer.
Ahmet Muhip, ortaokul ve lise öğrenimini, Taş Mektep diye anılan Ankara
Lisesinde tamamlar. Fuat Bayramoğlu’nun yanı sıra Samet Ağaoğlu (1909-1982)
da Ahmet Muhip’in okul arkadaşıdır. Samet Ağaoğlu dokuzuncu sınıftayken
Ahmet Muhip yedinci sınıftadır.
Ortaokuldayken Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973), lisedeyken Ahmet Hamdi
Tanpınar (1901-1962) onun öğretmeni olurlar. Dıranas, Tanpınar’la tanışmasını
şöyle anlatır: “Hamdi’yi ilk gördüğüm günü daima hatırlayacağım. Bundan otuz yıl
önceki belki daha eski Ankara’nın Taş Lisesinde, şimdiki Yenişehir’de, fakat o
zamanki deve dikenli tarlaya bakan bir sınıf odasında bize ilk dersini vermeye
geldiği gündür o gün. O ilk dersten şu anda tek hatırladığım kırk beş dakika
müddetle bize sadece Jokonda’nın ellerini anlatmasıdır. Benim sanat tutkunluğum
Jokonda’nın ellerine o gün duyduğum aşkla başlar. Hamdi, genç bir adamdı ve
elleri durmadan öpüşlere boğuluyormuş gibi anlatıyordu…
Onu ikinci defa lisenin tek binalarından birindeki bekâr odasında gördüm.
Yerler gelişigüzel atılmış kitaplarla bir kitap mezarlığı gibiydi: Bir yığın Garplı
yazar. Bunlardan bir tanesini elime tutuşturdu ve «Bunu mutlaka okuyup
anlamalısın.» dedi: Baudelaire (1821-1867)’in Kötülük Çiçekleri. O akşam yabancı
dil öğrenmeye başladım, kaldı ki Hamdi ile dostluğumuz da başlamıştı; asıl bunu
tercih ederim. Hamdi benim için büyük bir adamdı. O bana, tabiatın bana
verdiğinden biraz daha fazlasını vermiştir. Bana benden başkalarını vermiştir. Bana
tabiatüstü sevginin anahtarını vermiştir. O anahtarı ölünceye kadar kullanacağım.”
(Dıranas, 2000 B, s. 538)
Ankara Lisesi yıllarında Fuat Bayramoğlu ile “Bizim Gazete” adıyla çıkardıkları
sınıf gazetesinde “Derviş” takma adıyla şiirler yayımlar. (Ayvazoğlu, 1996, s. 43)
Dıranas bu yıllarda akşamları bir kitapçıda çalışır. Bir tesadüf sonucu Abdullah
Cevdet (1869-1932) ile tanışır. Abdullah Cevdet, Ahmet Muhip’le ilgilenir, yazdığı
bir şiiri “İçtihad” dergisinde yayımlar (Öz, 1980, s. 49).
Lise öğrenimini tamamladıktan sonra kısa bir süre için İstanbul’a gider. Halit
Fahri Ozansoy (1891-1971)’la tanışır. Ozansoy’un başında bulunduğu “Uyanış”
dergisine “Muhip Atalay” imzasıyla şiirler yazar (Öz, 1980, s. 50).
Bununla birlikte ilk ciddî şiirlerini “Görüş” dergisinde yayımlar. Bu dergiyle
ilgili izlenimlerini şöyle anlatır Dıranas: “Ankara’da Ahmet Hamdi, Ahmet
Kutsiler (1901-1967) falan, «Görüş» diye bir dergi yayımlamaya başladılar. Bu,
bizdeki Avrupaî dergilerden biridir. İlk, yani «benim şiirlerim» diyebileceğim
şiirlerim orda yayımlanmaya başlamıştır.” (Öz, 1980, s. 50)
Ahmet Muhip ve arkadaşları, 1929 yılında “Genç Türk Edebiyat Birliği” adıyla
iki yıl yaşayacak olan bir dernek kurarlar ve 1930 yılında da üç sayı sürecek olan
“Hep Gençlik” dergisini yayımlarlar. Dergiyi çıkaranlar şunlardır: Hamit Macit
Selekler (1909-1974), Behçet Kemal Çağlar (1908-1969), Samet Ağaoğlu, Sahir
Kurutluoğlu, İbrahim Saffet Omay, Hıfzı Oğuz Bekata (1911-1995), Sıtkı
Korkmaz, Attilâ Rüştü, Cevat Perin, Edip Alp ve Ahmet Muhip Dıranas. (Geçer,
1974, s. 15)
Ahmet Muhip liseyi bitirdikten sonra (1930) iki yıl Ankara Hukuk Fakültesine
devam eder, ancak öğrenimini yarıda bırakır. 1930-1935 yılları arasında Ankara’da
Hakimiyet-i Milliye’de gazetecilik yapar (Anabritannica, C. 10, İstanbul 1994, s.
109).
Ahmet Muhip, Tanpınar’ın ricasıyla Ahmet Kutsi Tecer ve Nureddin Sevin
(1900-1975)’in girişimleriyle 1935 yılında Güzel Sanatlar Akademisine kütüphane
müdürü olarak atanır (Kerman, 1992, s. 15).
Bu arada İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne yazılır. Reihenbah’ın
öğrencisi olur. 1937-1938 yıllarında Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesinde
müdür yardımcılığı yapar. Atatürk ile aynı çatı altında bir süre çalışır. Yine yüksek
öğrenimini yarıda bırakarak 1938’de Ankara’ya döner.
Bir kültür kenti olarak İstanbul, Dıranas’ın ruhunun çeşitlenmesine ve
zenginleşmesine ortam hazırlamıştır. “İstanbul’da yaşadığı on yıl Ahmet Muhip’in
edebî kişiliğinin iyiden iyiye belirginleştiği ve kimlik kazandığı dönemdir.” (Çetin,
1993 A, s. 18)
1938’den 1942’ye kadar Halkevleri kültür ve sanat yayınlarını yönetir. 1940
yılında 32 yaşındayken 17 yaşındaki Münire Hanımla evlenir. 1942-1945 yılları
arasında Ağrı’nın Sürbehan köyünde yedek subay olarak askerlik görevini yerine
getirir. Büyük Ağrı ile Küçük Ağrı arasında kalan bir yerde karakol subaylığı yapar.
1946 yılında babasını kaybeder.
1946-1949 yılları arasında Çocuk Esirgeme Kurumuna yayın müdürü olarak
atanır.
Ulus, Cumhuriyet ve Vatan gazetelerinde yazılar yazar. 1 Mayıs 1949 tarihinden
itibaren hem Zafer gazetesinde “Gün Geçerken” başlığı altında günlük yazılar
yazmaya başlamış, hem de politikanın içine girmiştir.
1950 ve 1958 seçimlerinde DP adına Sinop’tan milletvekili adayı olursa da
seçilemez.
1951’de Devlet Tiyatrosu edebî kurul üyesi olur. Uzun yıllar bu kurulda, Munis
Faik Ozansoy (1911-1975)’la birlikte çalışır. 1950’li yıllarda Ankara Radyosunda
şiir ve edebiyat üzerine konuşmalar yapar, şiirler okur.
1956 yılında, merkezi İsviçre’de bulunan Uluslar Arası Çocuk Koruma
Birliğinin icra komitesine altı yıl süreyle seçilir.
1957’de Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanlığına getirilir. 1960’a kadar sırasıyla
il genel meclisi üyeliği, belediye meclisi üyeliği, Anadolu Ajansı yönetim kurulu
başkanlığı, Devlet Tiyatrosu edebî heyet başkanlığı gibi görevlerde bulunur.
Dıranas, 1964 yılında Türkiye İş Bankası yönetim kurulu üyeliğine getirilir.
1972’de emekli olur.
1965 seçimlerinde yeniden Sinop’tan milletvekili adayı olur, yine seçilemez.
Ankara’da Yenişehir’de, Fevzi Çakmak Sokak’ta ve ölümünden biraz önce de
Çankaya’da oturur.
Uzun yıllar şiirlerini bir kitapta toplamayı reddeder. Sonunda yakın
arkadaşlarının ısrarıyla şiirlerini yayımlamaya razı olsa da kimi kararsızlıkları
vardır. Onu, bu konuda özendirenlerden birisi Rauf Mutluay (1925-1995)’dır:
“«Çok düşündüm,» diye cevap verdi, «Bir Dıranas seçmesi mi yapmalıyım sizce?»
«Hayır» dedim, «bütün yazdıklarınızı toplamalısınız. Çünkü hemen hemen elli
yıllık bir emeğiniz var ve zamanın sınavından geçmiş olduğunuzdan hiç kuşkum
yok.” (Mutluay, 1977, s. 153)
Kararı izleyen günlerde yayın aşamasının tatlı heyecanı başlar: “Sayın Ahmet
Muhip Dıranas’ın şiirlerini toplayacak kitabın hazırlık çalışmalarından birine
katıldım güzel bir rastlantıyla. Sanatına ve dostluğuna büyük önem veren Ümit
Yaşar Oğuzcan (1926-1984), Said Maden (1932ş) ve ben, Dıranas’ın mutluluğuna
katılmakla haz duyuyorduk. Birimiz düzelti yanlışlarını, birimiz sayfa düzenini,
birimiz harf ve punto hatalarını izliyorduk.” (Mutluay, 1977, s. 58)
Sonunda telâşlı günler sona erer. “Ve nihayet Dıranas’ın, Said’in, benim ve
matbaacı dostum Bahattin Batur’un özenli uğraşımız sonucunda şiirler çıktı. O
gece bir küçük davet verdim Boğaz’da büyük dostum şerefine. Rauf Mutluay, Said
Maden, Oktay Rifat (1914-1988), rahmetli Behçet Necatigil (1916-1979), Fazıl
Hüsnü Dağlarca (1914ş) hep birlikte olduk gecenin geç saatlerine kadar. Daha çok
Dıranas ve şiiri üzerine sohbet edildi. Eski İstanbul anılarından söz açıldı.
Dıranas’ın en mutlu gecelerinden biriydi o.” (Oğuzcan, 1980, s. 11)
Ahmet Muhip, 21 Haziran 1980 Cumartesi günü saat 13.00’te Ankara’da
ölmüştür (Tevfikoğlu, 1990, s. 37). “Münire, ben Sinop’a gömülmek istiyorum.
Ama sen de mezarını benim yanımda al, olur mu?” biçimindeki dramatik vasiyeti
gereğince Sinop’a gömülmüştür (Çetin, 1993 B, s. 18).
1.1.2. Kişiliği
Ahmet Muhip Dıranas; uzun boylu, uzun parmaklı, beyaz yüzlü, gür saçlı,
yakışıklı biridir. Dıranas, yakışıklılığı kadar şık giyimiyle de dikkatleri üzerine
çeker. Bu durum, arkadaşları tarafından beğenilen bir özelliğidir.
Tok sesli, ağır ağır konuşan, konuşmaktan çok dinlemeyi seven karizmatik bir
kişiliktir. Türkçeyi güzel konuşmasıyla dinleyenleri etkiler. Çevresi tarafından dost
canlısı, cömert, yiğit, kibar ve biraz da iddiacı bulunur.
Çekingen, alıngan, içe dönük ve hülyalı bir yapıya sahiptir. Realist değil
hayalcidir. Ahmet Muhip Dıranas, kendine özgü bir düş evreninde yaşar. Gerçek
dünyadan çok, kendi yarattığı dünya onun barınağıdır. Düş dünyasına çekilme onda
hüzün doğurur. Melankoli âdeta Dıranas’ın kişiliğinin bir parçası hâline gelir.
Gerek özel yaşamında gerekse şiirlerinde hüzün onun ayrılmaz bir parçası hâline
gelir.
Dıranas, dış görünüşü ile iç dünyası arasında farklılıklar taşıyan bir sanatçıdır.
Sakin bir dış görünüşünün aksine kaynayan, huzursuz, tatminsiz bir iç dünyası
vardır. Duygusal kişiliğinin bir gereği olarak dakikası dakikasına uymayan bir ruh
hâline sahiptir.
Nargile ve sigara Dıranas’ın tutkuyla sarıldığı, bir anlamda sanatçı yalnızlığını
paylaştığı iki yoldaştır. Yaşlılık döneminde akciğer rahatsızlığı yaşasa da sigarayı
bir türlü bırakamamıştır.
Edebiyatın dışındaki sanat dallarına da ilgisiz kalmamıştır. Müzik ve resme
karşı eğilimi vardır. Küçük yaşlarda resim yaparmış ve bir ressamdan desen
dersleri almış; genç yaşlarda ud çalmıştır. Opera konserleri ve resim sergileri onun
tarafından sık sık gidilen uğrak yerleridir.
Şiirinde de hemen görülebileceği gibi doğa sevgisi, kişiliğinin bir uzantısı olarak
karşımıza çıkar. Yaz aylarında zamanının büyük bölümünü geçirdiği Salı köyünde
küçük bir korusu ve bahçesi vardır. Bu bahçede çeşitli çiçekler yetiştirir, onlara ayrı
bir özen ve sevgi gösterir.
1.1.3. Eserleri
Ahmet Muhip’in melânkolik kişiliğinin gölgesi eserlerine, özellikle şiirlerine
yansımıştır. Eşinin deyimiyle ömür boyu peşini hiçbir yerde bırakmayan hüzün,
şiirlerine de eşlik etmiştir. Şiirlerinde mutluluktan çok endişe, sıkıntı, yalnızlık ve
keder vardır. Kişiliğinin iddiacı tarafı; az yazmak, yazdıkları üzerinde çok çalışmak
ve kitabını geciktirerek yayımlamak konusundaki davranışlarında görülebilir.
Ondaki doğa sevgisi ise şiirlerinin hemen hemen büyük bölümünde görülebilir.
Aşkı anlatırken bile doğayı betimlemekten geri kalmamıştır. Müzik ve resme
duyduğu ilgi ve sevgiyi yine onun dizelerinde bulmak mümkündür. Doğayı, çevreyi
anlattığı dizelerde âdeta izlenimci (empresyonist) bir ressamın bakışı, görüşü var
gibidir. Uyak, ölçü, tekrarlar; aliterasyon ve asonansla yarattığı ritm ve armoni ise
müzik duyarlılığının bir kanıtı gibidir.
Dıranas; şiirin yanı sıra köşe yazısı, deneme, oyun, çeviri, uyarlama ve inceleme
türlerinde de eser vermiş bir sanatçıdır. Ancak diğer türlerde verdiği eserler, onun
şairliği sayesinde ilgiye mazhar olabilecek türdendir.
1.1.3.1. Şiirleri
Ahmet Muhip Dıranas, şiire lise yıllarında başlar ve o sıralarda “Derviş” takma
adını kullanır. “Bir Kadına” şiiri “Muhip Atalay” imzasıyla ilk kez “Millî
Mecmua”da yayımlanır (15 Eylül 1926). “Ankara Lisesinden Muhip Atalay”
imzasıyla “Servet-i Fünûn”da şiirleri basılır (1928).
Ahmet Muhip, daha sonraları Dıranas (kimi zaman da Dranas) imzasıyla çeşitli
dergilerde şiirler yayımlar: Hep Gençlik (1930), Görüş (1930), Varlık (1933-1949),
Çığır (1934-1935), Ağaç (1936), Gündüz (1936-1937), Yücel (1936-1941), Oluş
(1939), Tercüme (1941, 1951, 1966), Ülkü (1944-1945), Sanat ve Edebiyat
Gazetesi (1947), Şadırvan (1949), Yeni İnsan (1964) ve Hisar (1964-1971).
Şiirleri, 1974 yılında İş Bankası Kültür Yayınları arasında “Şiirler” adıyla
yayımlanmıştır. Kitabın 2. basımı aynı yayın evince 1982’de yapılmıştır. “Şiirler”
kitabı, Yapı Kredi Yayınları tarafından 1999’da yeniden basılmış ve basılmaya
devam edilmektedir.
1.1.3.2. Oyunları
“Gölgeler” adlı ilk oyunu 1946’da İstanbul Belediye Şehir Tiyatrolarında
sahnelenir. 1947 yılında CHP Piyes Yarışmasında ikincilik ödülü kazanır ve aynı
yıl basılır.
“O Böyle İstemezdi” 1948’de sahnelenir. Oyun, yazarın kendisi tarafından 1977
yılında “Çıkmaz” adıyla biçim, bölüm ve öz değişikliğine uğratılarak yenileştirilir.
“Çıkmaz” adıyla aynı yıl sahnelenir.
Her iki oyunu “Gölgeler” ve “Çıkmaz”, “Oyunlar” adıyla 1977 yılında İş
Bankası Kültür Yayınları arasında yayımlanır.
1.1.3.3. Yazıları (köşe yazısı, deneme)
Ahmet Muhip Dıranas köşe yazısı ve deneme türünde yazılar yazmıştır.
Yazılarını 1949’dan 1962’ye kadar günlük bir gazetede yayımlamıştır. Ölümünden
hemen önce bu yazılardan bir seçme yaparak üzerinde çalışmaya başlamıştır.
Ancak bunları yayımlamak işi ölümünden sonra eşi Münire Dıranas tarafından
gerçekleştirilmiştir.
Sanat, edebiyat, tarih, politika gibi çeşitli konular hakkındaki 241 yazı,
“Yazılar” adıyla bir araya getirilmiş ve Adam Yayınları arasından 1994’te
basılmıştır.
1.1.3.4. Çeviri, Uyarlama ve İncelemeleri
• Fransa’da Müstakil Resim: Adolphe Basler-Charles Kunstler (2 cilt, Cahit
Sıtkı Tarancı ile, 1937)
• Abdal: Dostoyevski (oyun, 1940)
• Halkevleri Amatör Resim ve Fotoğraf Sergileri (1941)
• Yaşadığımız Devir: Karel Çapek (oyun, 1942)
• Sukızı (Ondine): Zean Giravdoux (oyun, basılmamıştır)
• Anna Bolton: Louis Bromfild (roman, 1945)
• Ecinniler: Dostoyevski (roman, 4 cilt, 1958)
• Üçüncü Adam: Graham Green (roman, 1959)
• Size Öyle Geliyorsa Öyledir: Luici Pirandello (oyun, basılmamıştır)
• Ecinniler: Dostoyevski-Albert Camus (oyun, basılmamıştır)
• Finten: Abdülhak Hâmit Tarhan (1959, uyarlama; 1950’de sahnelenir)
• Kırık Saz (1975, Tevfik Fikret’in “Rübab-ı Şikeste” ve “Halûk’un
Defteri”nden seçtiği şiirlerle “Han-ı Yağma” ve “Tarih-i Kadim” şiirlerinin
günümüz Türkçesine çevirisi).
2. BÖLÜM: AHMET MUHİP DIRANAS’IN ŞİİRİ
2.1. Şiir Anlayışı
2.1.1. Üzerindeki etkiler
Ahmet Muhip Dıranas, ilk şiir bilgisini Ahmet Hamdi Tanpınar’dan almış; onun
aracılığıyla Yahya Kemal Beyatlı’nın ve Ahmet Haşim’in poetik birikimlerine
ulaşmıştır. Tanpınar, hâlihazırdaki Türk şiir birikimini ona sunmakla kalmamış,
aynı zamanda “Elem Çiçekleri” ile Dıranas’a Fransız şiirinin kapılarını da
aralamıştır.
“Haşim tesirinin yanı sıra burada, Dıranas’a gene Tanpınar ve tabiî kendi
neslinden intikal eden Baudelaire, Mallarmé, Verlaine, Proust aktarımlarını da
unutmamak gerekir. Fakat bu etkilenişler çevreden dinleme, varsa tercüme
örneklerden okuma ile sınırlıdır. Çünkü Dıranas yabancı dili çok sonraları, şiiri
iyice olgunlaştıktan sonra öğrenme imkânı bulacaktır. Burada, Dıranas şiirinin
mısra, vezin ve her türlü yapısal özellikler açısından Haşim şiirinden ayrılmasında
ve daha yeni niteliklerle ortaya çıkmasında Tanpınar’ın rolü bir kere daha belirir
(Turinay, 1990, s. 24)
Türk şiirinin modernleşme sürecine denk gelen bu dönemde birçok batılı akım
sanatçılarımız tarafından öğrenilmiş ve benimsenmiştir. “Dıranas, devrinin bütün
felsefe ve sanat akımlarına aşinadır. Onun şiirinde romantizm ve sembolizmden
gelme unsurlar, egzistansiyalizmin kötümser tavrı ve sürrealizmi hatırlatan bir
ifade görülür.” (Ercilasun, 1990, s. 14)
Onun simgeci yanı özellikle biraz daha ağır basar. “Diyebiliriz ki Türk şiirinde,
her manada, sembolist görüşleri bütün renk ve havasile yaşatan, ona oldukça
derinlik ve yerlilik veren A. Muhip Dıranas oldu.” (Doğan, 1956 A, s. 4) Doğadan,
hayattan, insandan aldığı izlenimlere yeniden biçim verir; “… gerek dış dünyadan
aldığı unsurları, gerekse işlediği konuyu değiştirir, bütün bu malzemeyi büyülü,
müphem bir hâle koyar ve kendisine mahsus bir sembolizmle ifade eder.”
(Ercilasun, 1990 B, s. 31)
Ahmet Muhip, simgeciliğin bir gereği olarak “… yaşamı olduğu gibi
anlatmamış, yaşamın, olayların bizim üzerimizde bıraktığı etkileri, izlenimleri
yansıtmıştır. Bu nedenle şiirleri simgelerle doludur. Özel bir şiir dili yarattığı,
işlediği temaları bu dille yansıttığı için çoğu şiirleri kapalıdır.” (Köklügiller, 1980,
s.4)
Dıranas, şiire başladığı ilk yıllarda kimi şairlerin etkisinde kalmıştır. “O, sanat
hayatının ilk döneminde Ahmet Hamdi ve Necip Fazıl’ın mısra tekniğini, kelime
ve imaj servetini benimser görünür. Ancak tabiatı bütün boyutlarıyla nefsinde
yaşamaya hazır bu insanda, var olanı şiirin imkânlarıyla ifade arzusu, onu yeni
imajlara ve ayrı bir söyleyiş tarzına sevk eder.” (Aktaş, 2002, s. 123)
Çeşitli bilim adamları tarafından Dıranas üzerindeki Batı şiiri etkisinin altı
çizilmiştir. “Yahya Kemal’in öğrencileri olan Ahmet Hamdi Tanpınar ve Ahmet
Muhip Dıranas, Valéry’nin tesiri ve Ahmet Haşim’in uyandırdığı zevk ile şiiri
hayatlarının meselesi hâline getirirler.” (Enginün, 1992, s. 591)
Hocası Tanpınar’ın cümlelerinde Dıranas’ı doğru tespit edilmiş olarak görürüz.
“Ahmet Muhip Dıranas mısra zevkinin büyük bir yer tuttuğu sensuelle ve taze bir
lyrisme’le şiire başladı. Baudelaire’le Verlaine’in ışık tuttuğu bir yolda kendisine
asıl şahsiyetini bulduracak iklimler aradı. Ağrı dağı için yazdığı büyük manzumede
belki de asıl istediği şeye, geniş dile ve aydınlığa kavuştu. Türk şiirinde daima
tesirini göreceğimiz modern resim bu şaire ilhamında yardım eder.” (Tanpınar,
2002, s. 153)
Kimi eleştirmenler, Dıranas üstündeki Fransız şairlerinin etkisini özgün bir
açıdan bakarak yorumlarlar. “Şairin, öncelikle Baudelaire, sonraları ise kısmen
Paul Valéry ile Arthur Rimbaud gibi Fransız Simgecileri ve Romantiklerinin
etkisinde kalışı, genellikle tek bir yönü, biçem merakı ya da üslûp düşkünlüğü
açısından vurgulanır. Nedense, bunun modernlikle, daha açık söyleyeceksek Türk
modernleşmesiyle bağlantısı üzerinde durulmaz. Oysa Dıranas, bunun o kadar
farkındadır ki kendini Türkiye’nin bağımsızlık, hürriyet, çağdaşlık mücadelesine
bağlı bir idealist olarak görür…” (Yaşın, 2002, s. 40)
Fransız şairleri Baudelaire, Rimbaud, Verlaine’in yanı sıra Ahmet Muhip
Dıranas üzerindeki Apollinaire, Gérard de Nerval, Jean Pellerin ve Aragon
etkilerinden de söz edilir (Alkan, 1995, s. 465-474).
İşaret edilen bütün bu etkilere, yerli ve yabancı etkilenişlere rağmen Dıranas
zaman içinde kendi şiirini kurmuş; hiçbir toplulukla açıklanamayacak bir şiir
meydana getirmiş bir şairdir. Türk şiir birikiminden yararlanmakla birlikte kendine
özgü bir tarzı da ortaya koymasını bilmiştir. “Ahmet Muhip Dıranas, gerek
muhteva ve gerekse şekil bakımından şiirimize yeni teklifler getiren bir şairdir.
Onu ne beş hececilerle başlayan şiir an’anesi içinde, ne Nâzım Hikmet, ne de
Orhan Veli ve arkadaşları çevresinde ele almak mümkündür. Dıranas; Necip Fazıl-
Ahmet Hamdi Tanpınar ve Cahit Sıtkı Tarancı’yı zaman zaman hatırlatsa da o
şiirinin mimarîsini kendisi kuran bir şairdir. Ancak Ahmet Muhip, tema, söyleyiş
tarzı ve imaj bakımınlarından 1960 sonrası Türk şiirini hazırlayan şairlerden
biridir. O; Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi kendi şiir iklimi içinde ele alınıp
değerlendirilecek şairlerdendir.” (Aktaş, 2002, s. 125)
2.1.2. Onun etkisi
Ahmet Muhip Dıranas genel olarak az şiir yazmakla, 1949’dan sonra çok nadir
yazmakla birlikte bütün kuşaklar üzerinde etkili olmuş bir şairdir. En etkili
şiirlerini yazıp yayımladığı 1933-1949 yıllarını idrak eden şairler üzerinde -
Garipçiler hariç- doğal bir etkisi vardır. Birinci Yeni’nin etkin olduğu yıllarda
Dıranas unutulur gibi olsa da İkinci Yeni’yle birlikte tekrar hatırlanıp saygı görmüş
bir isimdir.
“Hececilerin son kuşağı denilebilecek şairler arasında Ahmet Muhip Dıranas
çağcıl Batı şiirine (Baudelaire, Verlaine) en yakın, kendinden bir iki kuşak sonrası
şairler üzerinde, az sayıda şiirle bile olsa, uzun süre etkili olan bir şairdir.” (M. H.
Doğan, 1998, s. 88)
“… Ahmet Muhip Dıranas, şiirimize kazandırdığı yeni betim, ses, tonlama ve
tema ögeleriyle, şiirsel biçimde ulaştığı sağlam dengeyle, hece şairlerinden farklı
ve üst bir düzeyin şairidir. Dıranas şiirinin etkileri de kendi döneminin ve bir
sonraki dönemin şiirinden günümüze kadar uzanır.” (Behramoğlu, 2001, s. 8)
2.1.3. Şiirinin yapısı
Dıranas bütün şiirlerinde hece ölçüsünü kullanır, ancak “yarım kafiye ve ses
benzerlikleri, parmak hesabına pek yüz vermeyen bir anlatımla; adamakıllı
görgülü, saydamlaştırılmış bir Türkçeyle hececilerden, özellikle ilk hececilerden
ayrılır.” (Cemal Süreya, 1992, s. 77) O, yalnız öncü hececilerden ayrılmakla
kalmaz, “1900-1950 yılları arasında hece ile yazan şairlerin en başarılısı” sayılır
(Fethi Naci, 1994, s. 17).
“A. Muhip Dıranas, şiirlerinde hece veznini kullanmakla beraber, durakları
kaldırmak ve anjambımana başvurmak suretiyle, yeni bir şiir cümlesi yaratmıştır.
Haşim gibi o da şiirlerinde ahenge, hayale ve müphemiyete önem verir.” (Kaplan,
1980, s. 3)
Onun şiirinde ses ve müzik neredeyse tema kadar önemlidir. “Dıranas’ta sesi
yaratan veznin başarılı kullanışlarıdır. İç zenginliğini ise kuvvetli imaj
sistemlerinde buluruz.” (Doğan, 1956 B, s. 5). Ölçü ve uyak onun için çok
önemlidir. “Kafiyeleri tam ve dolgundur. Bunlar onun şiirine kuvvetli bir ahenk
verirler.” (Kaplan, 1990, s. 84).
Hecenin ikinci kuşağı içinde yer alan Dıranas, Hecenin Beş Şairinden belirgin
olarak ayrılır. “Hece veznini kullanmakla birlikte, Beş Hececilerin sığ
manzumeciliğini aşarak saf şiire yönel”miştir. (Sazyek, 1999, s. 296).
Kimi eleştirmenlerce heceyi kullanan bağlantısız şairler öbeğine dahil edilir.
Bağlantısız şairlerin özellikleri şöyle sıralanır: “Onlar için ölçü, şiirde kurucu bir
unsur olarak görülmüş ve poetik düzlemde değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bunu
söylerken önerilen modele sahip çıkıldığını göz ardı etmek de mümkün değildir;
ama, her ne olursa olsun, hece, ilk temsilcilerinin yükledikleri anlamlardan ötesini
ifade etmektedir bu şairler için.” (M.C. Doğan, 2000, s. 81)
Biçimi kullanışı bakımından dönemi için özgül bir yere sahiptir. “Ahmet Muhip
Dıranas, gerek muhteva ve gerekse şekil bakımından şiirimize yeni teklifler getiren
bir şairdir. Onu ne beş hececilerle başlayan şiir an’anesi içinde, ne Nazım Hikmet,
ne de Orhan Veli ve arkadaşları çevresinde ele almak mümkündür. Dıranas; Necip
Fazıl-Ahmet Hamdi Tanpınar ve Cahit Sıtkı’yı zaman zaman hatırlatsa da o şiirinin
mimarisini kendisi kuran bir şairdir. Ancak Ahmet Muhip, tema, söyleyiş tarzı ve
imaj bakımından 1960 sonrası Türk şiirini hazırlayan şairlerden biridir.” (Aktaş,
2002, s. 125)
2.1.4. Dildeki tutumu
Ahmet Muhip, Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerin ve tamlamaların dilimizde
kullanılmasına karşıydı. “Beklenti”, “doğa”, “düş”, “doygun”, “günce”,
“gönendirmek”, “görkem”, “özge” gibi dönemi için yeni ya da taze sözcükleri
dizelerine almaktan çekinmemiştir.
Dil konusunda gösterdiği titizlik ve ustalıkla âdeta “bir dil düşkünü idi; ama
kullanılan sözcüklerle kullanılmayan sözler kurmaya değil, dil denilen konuşma
aracındaki tadı yaratmaya bakardı. Bu açıdan, Cahit Sıtkı Tarancı ondan ayrılır,
Cahit Sıtkı Tarancı’da duygular ağır basmıştır hep; oysa Ahmet Muhip Dıranas
yalnızca «deyiş»i aramıştır; neyi söylediğine değil, nasıl söylediğine bakmıştır…”
(Anday, 1980, s. 2)
Ahmet Muhip’in anlatımında bir düzen bir uyum bilinci sezilir hep. Şiirinde
“… iç çekiş var, ünlem var, edim gösteren sözcüklerde tutumlu olma var… Bir
özünün (şiirin) örgüsüne gerekli her öge var. Ha, sıfatlar var, ama sıfatlar furyası
yok. Her öge yeterince ve yerli yerince. Ozan bütün ögeleri ustalıkla kullanarak işte
o vazgeçilmez bileşime, bütün’e, kompozisyon’a erişiyor.” (Baranus, 1976, s. 190)
Dıranas’ın dile yaklaşımındaki tavrında bir yapmacıklık yoktur. “Hemen
ekleyelim, onun dil ustalığına, kurmaca bir şairane-dilden ya da şaşırtıcı söz
oyunculuğundan farklı olarak, bir söyleyiş şöleni denebilir. Bir çeşit törensel
arınma.
O, Türk dilini bütün söyleyiş zenginlikleriyle, ses ve anlam incelikleriyle
kullanır. Türkçeyi tazeleyerek sağlamlaştıran dizeler yazar.” (Yaşın, 2002, s. 34)
2.1.5 Üslûp anlayışı
Ahmet Muhip, döneminin diğer şairlerinden farklı bir üslûba sahiptir. Sözcük
seçimi, ifade özgünlüğü, ses ve anlam örtüşmesi onda dikkati çeken özelliklerdir.
“Dıranas’ın şiirleri muhteva bakımından zengin, söyleyiş bakımından tamamen
yeni ve orijinaldir. Onun şiirlerini okurken Yahya Kemal’in «şiir kelimelerle
yazılır» hükmünü hatırlamamak mümkün değildir.” (Ercilasun, 1990, s. 11)
Konu zenginliği, konuları kendine özgü ele alışı, imgeleştirme biçimi farklı bir
üslûp yaratmasını sağlayan ögelerdir. “İlham ufukları geniş bir şairimiz. Orijinal bir
teknikle her şairden ayrı bir özelliği var. Doyum olmaz şiirlerine. Bir bakıyorsun,
sımsıkı hayata ve tabiata bağlıdır, bir bakıyorsun, maveraya dalmıştır. Öyle
anlarında fanilik duygusu yakıyor içini.” (Ozansoy, 1970, s. 214)
Doğa, Dıranas şiirinde önemli bir kozayı oluşturur. Hemen hemen doğanın
bütün ögeleri onun şiirinde yer bulabilmiştir. “Şiirlerinde kuvvetli bir tabiat sevgisi
ve aşk duygusunu işleyerek bir boşluğu doldurmak ister.” (Enginün, 2001, s. 70).
Onun şiirinde panteist bir koku vardır. Hatta buna panteizm yerine, yerli bir
ifadeyle “vahdet-i vücut” dememiz belki daha doğru olur. “Dıranas şiirinin geneli
itibarıyla tabiattan yola çıkan veya tabiata sığınmaya, onunla neredeyse panteizmi
hatırlatan bir bütünleşmeye dayandığını belirtmek gerekir. Cenap ve Haşim şiirinin
en belirgin özelliği…” (Turinay, 1990, s. 25)
Hatta Dıranas, bu konuda daha da ileri giderek “… aşkı ve tabiat sevgisini âdeta
bir din hâline getirmiştir. Hayatın korkunç boşluk ve dramını sevgili ve güzellik
duygusu doldurur. Dıranas’ın şiirlerinde eski çağlardan kalma derin bir saadet ve
barış özlemi, çağdaş dünyanın boşluk ve hiçlik duygusu arasından gizlenmek
istenilen bir hiçkırık gibi kalbe dolar. Tabiatın ulvîlik ve ihtişamı ona,
insanoğlunun yaşadığı dramı daha derinden hissettirir.” (Kaplan, 1974, s. 6) Bu
bağlamda doğa, onun kişisel mitosunun en önemli ögesi olarak kabul edilebilir.
Resim, onun şiirinde önemli bir yer tutar. Dıranas şiirinde resim neredeyse
kurucu bir ögedir. “Şiirlerinde kelimelerle çizilmiş insan figürleri, tabiat
manzaraları, sokak ve ev resimleri vardır. Bir bakıma düşüncenin ve hayalin
resimleridir onlar.” (Turinay, 1990, s. 33)
Ahmet Muhip öykülemeden çok betimlemeyi yeğlemiştir. Çünkü “… şiirden
öyküyü, anlatıyı uzaklaştırmak, dizeyi gerçeğin anlatıcısı olmaktan çıkararak,
gerçeğin kendisi yapmaktır. Batıda on dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru oluşan
yeni şiir atılımlarının ilkesi de bu eksende toplanmaktadır.” (Aksal, 1975, s. 6)
Dıranas daha çok bireycidir. “…toplumcu bir şair değildir. Dış âleme açık
olduğu kadar da onda tarihî, masalımsı ve felsefî derinlikler arayan bir sanatçıdır.
Şiirine seçtiği ulu ve yüce dekorları, bazı timsallerle yorumlamak, aşkın, ölümün,
büyüklüğün sırrını vermek istemiştir.” (Kabaklı, 1966, s. 253)
Malzemesini yaşamdan, gündelik olaylardan çok yine şiirden alır. “Denebilirse
o, korkunç bir şiir gözlemcisidir. Objesi hayat değildir, şiirdir; bütün şairlerin
geçmişidir, şiirleridir.” (Uyar, 1983, s. 93)
Ahmet Muhip’in anlatımı sade ve inandırıcıdır. “Kendi şiir dünyasını
kurabilmesinde, sadelik ile sahicilik iç içedir. Yalınlıktan korkmaz, tersine
yalınlaşmayı amaçlar.” (Yaşın, 2002, s. 39) Biçim üzerine aşırı titizlendiği;
“mısralarında bol bol mecazlara, yepyeni kavramlara çokça yer verdiği hâlde,
üslûbunda yapmacıklık yoktur. Samimî, sıcak ve rahat bir söyleyişe sahiptir.”
(Geçer, 1981, s. 20).
2.2. ŞİİRİNİN DIŞ YAPI ÖZELLİKLERİ
2.1.1. Nazım Birimi
Ahmet Muhip Dıranas şiirlerinde, çeşitli dize sayılarına sahip bentler
kullanmış olmakla birlikte daha çok dörtlük, beyit, üçlük ve dize nazım birimlerini
yeğlemiştir. Biçimdeki yeni arayışlarına karşın nazım birimi bağlamında Dıranas’ın
şiirinde açıkça geleneğin kokusu duyulur.
Aşağıda Ahmet Muhip’in bütün şiirlerinin nazım birimleri ve ilgili nazım
birimlerinin o şiirde hangi sıklıkla kullanıldığı bir düzen içinde ve sıra hâlinde
verilmiştir.
Şiirin Adı: Nazım Birimi: Adedi:
Son Bulut Sıyrılınca Bent (3’lü) 4
Selâm Dörtlük 7
Her Günkü Şarkım Dörtlük 4
Çeşme Başında Bent (3’lü) 2
Portre Dörtlük 4
Serenad Dörtlük 5
Hatıra Dörtlük 5
Bahar Şarkısı Dörtlük 5
Ben ve O Karma: dörtlük+dize+3’lük+
3’lük+dize+beyit+beyit 7
Son Aşk Karma: dörtlük + dize 2
O Şarkı Dörtlük 3
Ülker’in Gözleri Bent (3’lük) 4
Esmer I Bent (3’lük) 3
Esmer II Bent (11’li) 1
Ayrılış Karma: dörtlük+Beşlik+dize 3
Balad Balad (4 x 6’lı bent + 1 dize) 5
Devri Dilârayı Cum. Dörtlük 4
Yaz Gecesi Bent (8’li) 1
Esenlik Size Dörtlük 8
Parkta Serenad Dörtlük 8
İhanet Bent (5’lik) 2
Olvido Bent (7’lik) 7
Serçeler Beyit 4
Köpük Bent (8’li) 1
Masal Bent (6’lı) 1
Her Şey Uzaktadır Karma: dörtlük+beyit 2
Gece Karma: dörtlükx4 + dizex4 8
Görünü Bent (22’lik) 1
Yağmur Dörtlük 2
Bir Geceydi Dörtlük 3
Güller Kan Ağlıyordu Bent (3’lük) 2
Geceye Küçük Ş. I- IV Bent (5’lik) 4
Ayışığı Karma: dörtlükx3 + dize 4
Yaz Göç Ediyor Dörtlük 3
Yeni Bir Yaz Umudu Dörtlük 3
Sonbahar Sone (4+4+3+3= 14) 4
Sonbahar II Terza-rima (3+3+3 +1 dize) 4
Kar bent (5’lik) 4
Bahar Gökleri Karma: 7’li+dize+10’lu 3
Çınar Dörtlük 1
Rüzgâr Karma: dörtlük+dize 2
Yağmur, Gül ve Eller Bent (3’lük) 4
Hiç Bent (5’lik) 1
Fahriye Abla Bent (7’lik) 4
Eviçi Karma (8’li+10’lu) 2
Büyük Olsun Bent (10’lu) 1
Kezban Dörtlük 3
Uyku Bent (3’lük) 4
Sen ve Gökyüzü Bent (7’li) 2
Tutsak Karma (5’lik+7’lik) 2
Bir Zamanda Bent (3’lük) 3
Geçen Günler Karma (3’lük+5’lik+8’lik+8’lik) 4
Atlıkarınca Bent (7’li) 1
Denizi Özleyen Çocuklar Karma: 6’lı+6’lı+beyit 3
Şehrin Üstünden G. B. Dörtlük 5
Ve Böyle Biteviye Dörtlük 3
Bulutlar Beyit 6
Ve Bulutlar Dörtlük 3
Yaşarken Dörtlük 3
Rüya Dörtlük 5
Heyhat Karma: bent (3’lük)x2 + beyitx4 6
Sabahın Ölümü Bent (3’lük) 4
Dağlara Dörtlük 6
Ağrı Bent (30’lu+52’li+42’li+45’li+9’lu) 5
Güven Dörtlük 1
Dağın Ardında Güneş Battı Bent (3’lük) 2
Elif Dörtlük 4
Osman Binbaşı Karma: dörtlükx2 + dizex2 4
Dağdan Aşağı Dörtlük 3
Her Şeyin Uzaklaştığı Saat Beyit 5
Bitmez Tükenmez Can S. Dörtlük 2
Bezginlik Karma: dörtlükx2 + dizex2 4
Aynalar Bent (8’li) 1
Bir Kavsin Altında Şehir Dörtlük 4
Bir Sokak Sone: 4+4+3+3= 14 4
Adamlar Dörtlük 2
Ayaklar Beyit 7
Melodi Dörtlük 5
Dünyaya ve İnsanlara Dair Bent (5’li) 2
Testi Karma: dörtlük+dörtlük+beyit 3
Sofra Karma: beyitx5 + dize 6
Gerçek Bent (3’lü) 6
Sokak Beyit 8
Saat, Zaman ve Kişi Bent (3’lü) 6
1939 Bent (3’lü) 3
Gökyüzü Bent (3’lü) 4
Yağmur Beyit 6
Maşar Dağı Dörtlük 5
Mektup Bent (3’lü) 6
Tatlı Zaman Beyit 5
Ağıt Dörtlük 5
Akar Çeşme Beyit 11
Yemin Karma: dörtlük+dörtlük+beyit 3
Atlılar Dörtlük 2
Bayrak Dörtlük 5
Yurt Sone: 4+4+3+3= 14 4
Step Karma: dörtlükx2 + dize 3
İki Yalnız Ağaç Dörtlük 3
Kadavra Bent: 6’lı+14’lü+15’li+10’lu 4
Kargalar Dörtlük 3
Bir Tren Yolculuğu Beyit 12
Darağacı Karma: 9’lu+8’li+18’li+beyit+
8’li+6’lı+dörtlük 7
Ben Bir Yıldızım Dörtlük 3
Evreni Sevmek ki Dörtlük 6
Söyle Bent (7’li) 3
Yağma Dörtlük 21
Biraz Daha Dörtlük 2
Kendimle Sone: 4(kısa dize ile)+4+3+3= 14 4
Çağrı Bent (8’li) 1
Parçalar I Bent: 10’lu+7’li 2
Parçalar II Bent: 15’li+14’lü 2
Parçalar III Bent: 63’lü+5’li 2
Parçalar IV Bent: 8’li+10’lu 2
Dıranas’ın şiirlerinde kullanılan nazım birimlerinin toplu değerlendirilmesi şu
şekildedir:
Nazım Birimi: Adedi: Oranı (%):
Dize 19 4.2
Beyit 80 17.9
Dörtlük 200 44.6
Bent: 3’lük 73 16.3
Bent: 5’lik 17 3.8
Bent: 6’lık 9 2.0
Bent: 7’lik 20 4.5
Bent: 8’lik 10 2.2
Bent: 9’luk 2 0.4
Bent: 10’lu 6 1.3
Bent: 11’lik 1 0.2
Bent: 14’lük 2 0.4
Bent: 15’lik 2 0.4
Bent: 18’lik 1 0.2
Bent: 22’lik 1 0.2
Bent: 30’luk 1 0.2
Bent: 42’lik 1 0.2
Bent: 45’lik 1 0.2
Bent: 52’lik 1 0.2
Bent: 63’lük 1 0.2
Bentlerin toplamı 149 33.3
Toplam nazım birimi sayısı 448 100
Toplam dize sayısı 1.976 -
2.2.2. Nazım Şekli
Ahmet Muhip Dıranas, bilinen sabit nazım şekillerinden çok, serbest ve
özgün biçimler kullanmıştır. Çeşitli nazım birimlerini bir araya getirerek özgün
şekiller oluşturmaya çalışmıştır. “Ahmet Muhip gelenekten gelen şekle şahsîlik
katmasını bilen biridir. Koşma ve mesnevi tarzı Ahmet Muhip için hareket noktası
durumundadır. Onda asıl olan, şekle ait özelliklerle uyuşan ritmdir.” (Aktaş, 2002,
s. 125)
Onda koşma, gazel, mesnevi, müsebba, muhammes gibi halk ve divan
şiirinin kimi nazım şekilleri görülür. Ancak anılan şekillerin bütün özellikleri bir
arada kullanılmamış; uyak örgüsü, ölçü, nazım birimi ya da konu gibi ögelerden
herhangi birisiyle yetinilmiştir.
Karma nazım biçimlerinin yanı sıra kimi şiirlerinde sistem oluşturan
denemelere girişmiştir. “Gece” (s. 46) şiirinde dörtlük ve dize birimleri 4 kez
dönüşümlü olarak yinelenmiştir. “Bir Geceydi”de (s. 49) yürüyen uyak örgüsü
diyebileceğimiz bir örgüyle üç bent birbirine bağlanmıştır (abcd, dcba, abcd).
“Heyhat” (s. 84) şiiri üçlükle başlayıp bitmekle birlikte gövdeyi 4 beyit
oluşturmuştur. “Yemin”i (s. 128) meydana getiren üç bent ise aşama aşama
azalmıştır (beşlik-dörtlük-üçlük).
Sone, terza-rima, balad gibi İtalyan ve Fransız edebiyatı kökenli nazım
şekilleri de Dıranas’ta görülmektedir. Terza-rima 1, balad 1 ve sone 4 şiirde
kullanılmıştır.
Bütün bu saptamalar gösteriyor ki Ahmet Muhip Türk ve Batı şiirinden
aynen ya da değiştirerek aldığı biçimlerle bir taraftan geleneğe yaslanırken; gerek
onları bozarak gerekse yeni arayışlara girerek yenilik hevesini de ortaya
koymaktadır. Şair, modern şiir arayışını sürdürürken gelenek dairesinden tamamen
çıkılmayacağını da anlamıştır.
Batılı nazım şekilleri ya da geleneksel Türk şiirinin nazım şekillerine
benzer yapıda oluşturulan şiirler şunlardır:
Terza-rima (Çoğunlukla İtalyan edebiyatında kullanılan bir nazım şeklidir.
Üçer dizelik bentlerden ve son üçlüğün orta dizesinin uyağıyla uyaklanan ayrı bir
dizeden oluşur. Uyaklanışı: aba, bcb, cdc, d biçimindedir.)
• “Sonbahar II”.
Balad (3 bent ve bir ağırlama dizesinden oluşan Fransız şiirinin bir nazım
şeklidir.)
• “Balad”.
Sone (Avrupa edebiyatında klasik bir nazım şeklidir. İki dörtlük ve
ardından iki üçlükten meydana gelir. Konusu yalnızca aşktır. Uyaklanışı: abba,
abba, ccd, ede’dir.)
• “Sonbahar”, “Bir Sokak”, “Yurt”, “Kendimle”.
Koşma (Halk şiirimizin bir nazım şekli olup 3-6 dörtlükten oluşur. 11’li
hece ölçüsüyle düzenlenir (4+4+3 ya da 6+5). Uyak örgüsü: Birinci dörtlük abcb ya
da abab, diğer dörtlükler cccb, dddb… Aşk, sevgi, doğa ve güzellik konularını
işler.)
• “Bahar Şarkısı”, “Yağmur” “Ve Bulutlar”, “Yaşarken”, “Melodi”, “Evreni
Sevmek ki”.
Mesnevi (İran edebiyatından divan edebiyatımıza geçmiş olup her beyiti
ayrı uyaklanır. Uyak örgüsü: aa, bb, cc, dd, ee, ff…)
• “Ayaklar”, “Sokak”, “Yağmur”, “Bir Tren Yolculuğu”.
Gazel (Arap edebiyatından divan edebiyatımıza geçmiş olan gazel, 5-15
beyitten oluşur. İlk beyit kendi içinde, diğer beyitlerin ikinci dizesi birinci beyitle
uyaklanır. Aşk ve güzellik konularında yazılır.)
• “Serçeler”, “Bulutlar”, “Tatlı Zaman”, “Akar Çeşme”.
Muhammes (Beş dizeli bentlerden oluşan divan edebiyatı nazım şeklidir.
Uyaklanışı şöyledir: aaaaa, bbbba, cccca.)
• “İhanet”, “Kar”, “Osman Binbaşı”, “Dünyaya ve İnsanlara Dair”.
Müsebba (Her bendi yedi dizeden meydana gelen divan edebiyatı şeklidir.)
• “Olvido”, “Fahriye Abla”, “Sen ve Gökyüzü”.
Nazım birimlerinin çeşitli biçimlerde öbekleşerek oluşturdukları sabit ve
sabit olmayan nazım şekilleri şöyledir:
Nazım şekilleri Adedi Oranı (%):
Beyitlerle kurulan şiirler 9 8
Üçlüklerden oluşan şiirler 15 13.3
Dörtlüklerden oluşan şiirler 39 34.5
Beşliklerden oluşan şiirler 4 3.5
Yediliklerden oluşan şiirler 4 3.5
Karma şiirler: 1 Dörtlük + 1 Beyit 1 0.9
Karma şiirler: 1 Dörtlük + 1 Dize 4 3.5
Karma şiirler: Altılıkx2 + 1 Beyit 1 0.9
Karma şiirler: Beyitx5 + 1 Dize 1 0.9
Karma şiirler: Dörtlükx2 + 1 Beyit 2 1.8
Karma şiirler: Dörtlükx2 + 1 Dize 1 0.9
Karma şiirler: Dörtlükx3 + 1 Dize 1 0.9
Karma şiirler: Dörtlükx4 + Dizex4 1 0.9
Karma şiirler: Üçlükx2 + Beyitx4 1 0.9
Çeşitli sayıdaki bentlerden oluş. 13 11.5
Tek parçadan oluşan şiirler 10 8.8
Sone 4 3.5
Terza-rima 1 0.9
Balad 1 0.9
Toplam şiir sayısı 113 100
• 113 şiirden 7’sinde, sola dayalı dize yazımından farklı olarak girintili dize
diyebileceğimiz, içeriden başlatılan dizelerin yazımına yer verilmiştir.
2.3. Şiirinin İç Yapı Özellikleri
2.3.1. Ahenk Ögeleri
Şiir, anlamdan önce ahenk üzerine kurulan bir sanattır. Bu yönüyle diğer edebiyat
türlerinden, özellikle düz yazıdan kesin sınırlarla ayrılır. Böyle söylemekle şiirin
anlam ve düşünceyle alışverişi olmadığını savunmuyoruz tabiî ki. Paul Valéry’nin
“fikir manzumede, bir meyvenin gıda hassası gibi gizli bulunmalıdır.” (Tanpınar,
2000, s. 473) sözünde belirtildiği üzere anlam ve düşünce, şiirin kalbine sinmiş
olup onda öncelikle dikkatimizi çeken kendine özgü müziğidir.
Şiir bu özgün müziği; birer ahenk ögesi olan aliterasyon, asonans, ölçü, uyak ve
tekrarlarla sağlar. Bunlardan ilk ikisi armoniyi; ölçü, uyak ve tekrarlar ise ritmi
oluşturur. Aliterasyon, asonans, uyak ve tekrarlar; ses, hece, sözcük ve sözcük
öbeklerinin yinelenmesine; ölçü de hecelerin belli esaslara göre düzenlenmesine
dayanır (Yıldız, 1997, s. 260).
2.3.1.1. Armoni
“Şiirde armoni bir veya birkaç mısradaki seslerin, aralarında uyuşması demektir.
Bu, ünsüzler arasında olursa alliterasyon, ünlüler arasında olunca asonans adını
alır.” (Hacıeminoğlu, Akt. Yıldız, 1997, s. 260)
Bunun yanı sıra “kendi aralarında uyumlu olarak tekrarlanan hecelerin de armoni”
içine alınabileceği değerlendirilmektedir (Yıldız, 1997, s. 261).
2.3.1.1.1. Aliterasyon (ünsüz uyum)
Ünsüzlerin yinelenmesiyle oluşturulan armoni uygulaması, Ahmet Muhip
Dıranas’ın şiirlerinde sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Ancak aliterasyonun her
ünsüzle yapılmamış olması, bu konuda belli ünsüzlerin yeğlenmesi dikkat
çekicidir. Armoniyi kuran 14 ünsüz ve dize sayıları şu şekildedir: r (65), n (36), z
(20), k (12), g (11), s (11), y (10), ş (9), l (8), b (5), d (4), m (4), ç (2) ve t (1).
Dize sıklıklarına baktığımız zaman en fazla r, n ve z ünsüzlerinin aliterasyon olarak
kullanıldığı görülmektedir. b, d ve g aliterasyonları ise Aprın Çor Tigin’in aşk
şiirlerinde, Uygur Budist metinlerinde ve Dede Korkut Öykülerinin manzum
parçalarında rastlanan ve Talat Tekin tarafından “baş uyak veya dörtlük
alliterasyonu” olarak adlandırılan ahenk uygulamasını çağrıştırmaktadır. Aprın Çor
Tigin’in “Yaruk tengriler / Yarlıkazunın / Yavaşım birle / Yakışıpan adrılmalım”
(Tekin, 1986, s. 14-15) dörtlüğünde dize başlarında yinelenen ünsüzler;
“Gözyaşımı Gözden Gizli Gizli silenim” (124) dizesinde görüldüğü gibi Ahmet
Muhip Dıranas tarafından sözcük başlarına taşınarak kullanılmıştır. Buna benzer
bir uygulama, “UzansaydıK yağaraK ipliK ipliK” (78) dizesinde bu kez k sesleri
sözcük sonuna getirilerek yapılmıştır. Ancak bu kullanım, özgül bir örnek olarak
yalnızca bu dizeyle sınırlı kalmıştır.
B
• “Verdi Bir Başka renk, Başka Biçim hasından” (Ş, 18)
• “Ellerim; Beyaz, Boş ve Bencil” (Ş, 61)
• “Birden Bir anda Bittik” (Ş, 72)
• “Ağrı Başına Boz Bulutlar inmede.” (Ş, 93)
• “İniyor Ağrı’nın Başına Boz Bulutlar” (Ş, 95)
Ç
• “Garip bir su kenarında iki ağaÇ;
GenÇ, dinÇ, anaÇ…” (Ş, 135)
D
• “Sızmaz Damla Damla DuDaklara” (Ş, 39)
• “OraDayım hep ben, oraDa, DerinDe” (Ş, 43)
• “AlDırma Doruğuna Düzüne” (Ş, 121)
• “Dost, Dost Diye Deli Derviş gezDiğim” (Ş, 124)
G
• “Gülmek Görevin ben Gülünce” (Ş, 16)
• “Geçsin Geceleri kışın, Günleri yazın” (Ş, 18)
• “Gözleri Geceler Gibi derindi” (Ş, 20)
• “Bir Gün Gelir Geçer bu Geceler” (Ş, 39)
• “Günler Geçiyor, Günler
Pişmanlığa sürGünler
Gibi Geçiyor Günler.” (Ş, 73)
• “Göğüslerini yelken Gibi Gere Gere” (Ş, 77)
• “Göz alan bir Güneş doğardı
GökçeGelin Gibi Ağrı’dan.” (Ş, 123)
• “Gözyaşımı Gözden Gizli Gizli silenim” (Ş, 124)
K
• “Meltem mi Ki bu esen, renK mi Ki, şarKı mı Ki?
Şu dağdan aşağı aK bir bulut salKımı Ki
İçime bir buruKsu sarhoşluK aKıtmada.
Düşler mi Ki şu burcu burcu KoKan havada,
RenK mi Ki üzerimden aKaduran bu nehir?
KorK! Bahar seni bir al güle döndürebilir
Bir daha göstermemeK üzere göKyüzünü.” (Ş, 58)
• “Hava KesKin bir Kömür KoKusuyla dolar” (Ş, 65)
• “UzansaydıK yağaraK ipliK ipliK” (Ş, 78)
• “Ve ben rıhtımında beKleyen teK yolcu…
Düşüncemizin en haKsız, en KorKuncu” (Ş, 90).
• “EKmeK, KaşıK ve Kâsesiyle bu aşK.” (Ş, 115)
L
• “AşkLar uçup gitmiş oLmaLı bir yazLa
HaLay çeken kızLar misaLi koL koLa.” (Ş, 37)
• “SoLmamış bir güL eLinde, iLk bahçeden aLınma, bir kırmızı güL” (Ş, 71)
• “BuLutlar binLerce ve dizi dizi
Batı uçLarında dikiLmiş putLar.” (Ş, 80)
• “ÖLüLer doLaşıyor böğürLerinde eLLeri” (Ş, 106)
• “ALçaLan tavana asıLmış saçLar…
KoLLarını saLLıyordu ağaçLar.” (Ş, 139)
M
• “UzatsaM eliMi, alnını tutsaM,
«Uyan, kardeşiM! deseM, bu uykudan»” (Ş, 141)
• “Bir okuM vardı attıM. Meleği vurMuşuM.
HeM AhMed’iM, heM MehMed’iM, heM de DurMuş’uM.” (Ş, 159)
N
• “Bir kuş sesi gelir dudaklarıNdaN;
GözleriN, göNlümde açaN Nergisler.
DüşeN öpüşlerdir dudaklarıNdaN
Mor akasyalarda ürpereN seher.” (Ş, 19)
• “İçiNe başımıN her aN düştüğü
Avuçları sudaN daha seriNdi.” (Ş, 20)
• “GeçerkeN düN yoldaN ruhumu saraN” (Ş, 20)
• “Mutlu, eseN ve hoşkeN ve gülerkeN gülerkeN
NerdeN gelir biliNmez üzgüNlüklerle birdeN
SolaN gözleriNize âşıkım, BayaN Ülker!” (Ş, 25)
• “Ebedî âşığıN döNüşüNü bekler
YalaN yemiNleriN taNığı çiçekler” (Ş, 38)
• “Ya seN! ey seN! eseN dallar arasıNdaN” (Ş, 38)
• SoNbahar teNha yoluN, boş dallarıN arasıNdaN
SeNiN güzelliğiNi gösterecek ayNasıNdaN.” (Ş, 55)
• “GöNül verdiN derlerdi o delikaNlıya,
EN soNuNda varmışsıN bir ErzincaNlıya.” (Ş, 65)
• “SeN ceNNetine değiN rüyalarımızıN” (Ş, 77)
• “Bakıp imreNiyorum akıNıNa
ŞehriN üstüNdeN geçeN bulutlarıN.
Belki gidiyorlardır yakıNıNa
Rüyamızı kuşataN hudutlarıN.” (Ş, 78)
• “DuruN, geçmesiN zamaN, duruN” (Ş, 84)
• “SoyuN, şehriN saNa giydirdiği gömlekteN” (Ş, 89)
• Ağrı şiirinin tamamında 443 adet N ünsüzü bulunmaktadır (Ş, 90-94). Bu rakam,
en yakın ünsüzlerden iki kat daha fazla bir orana denk gelmektedir.
• “Vardım eteğiNe, secdeye kapaNdım;
Koşup bir koluNa sımsıkı abaNdım.
Karlı başıN yüce dedikleyiN yüce,
SükûN içiNdeki heybetiN göNlümce.” (Ş, 90)
• “GüNle bahtıN çağrısıNa koşaN kişi.” (Ş, 91)
• “SeN ey, oyuNuNu eN güzel oyNayaN!” (Ş, 93)
• “BizdeN gideNleriN bir güN eN yakıNı” (Ş, 93)
• “NiNNidir tüteN bacalardaN” (Ş, 96)
• “SeN bu doyulmaz evreNdesiN;
Ama NerdesiN? HaNgi pıNar
BaşıNda, haNgi ormaNdasıN?
Nerde bahçeNdeN uçaN kuşlar?” (Ş, 123)
R
• “SeveRdi, ağlaRdı, güleR ve hatıRlarRdı” (Ş, 18)
• “BiR masalı hatıRlatıyoRsun.
BulutlaR tabaka tabaka duRsun,
Güneş ağaçlaRdan saRkaduRsun,
Geceden yıldızlaR bakaduRsun,
Bembeyaz gemileR kalkaduRsun,
İki göz iki çeşme akaduRsun…” (Ş, 44)
• “Meltem mi ki bu esen, Renk mi ki, şaRkı mı ki?
Şu dağdan aşağı ak biR bulut salkımı ki
İçime biR buRuksu saRhoşluk akıtmada.
DüşleR mi ki şu buRcu buRcu kokan havada,
Renk mi ki üzeRimden akaduRan bu nehiR?
KoRk! BahaR seni biR al güle döndüRebiliR
BiR daha gösteRmemek üzeRe gökyüzünü.” (Ş, 58)
• “ÜRpeRiR, canlanıR sanki ve güleR
ÇiçekleRi sulaRken akşamüstü” (Ş, 66)
• “Vakit daR olsa geRek,
-Hep içim üRpeReRek
DiyoRum-
Vakit daR olsa geRek.
BeliRsiz biR âlemde,
-EkseRi penceRemde
BekliyoRum-
BiR bahaR olsa geRek.” (Ş, 79)
• “ÜzeRimizde biR kanat sesidiR
Geceyi saRaRken feciR, bulutlaR;
Hangi biR diyaRa gideR, kimbiliR
Hangi iklimleRden geliR bulutlaR?
SüRüR saçlaRından onlaRı RüzgâR,
DökeRleR topRağa tohum ve bahaR;
Solgun yüzümüzü unutmayan yâR
Ve alnımızdaki eldiR bulutlaR.
Gökyüzü biR sonsuz Rüya denizi;
Besleyen onlaRdıR düşleRimizi.
HeR akşam peşinde götüRüR bizi,
AşaRken dağlaRı biR biR, bulutlaR.” (Ş, 81)
• “GeceleR biR nehiR gibi akıyoR.” (Ş, 82)
• “BiR Rüya varRdı masamdaki gülleRde;
TomurcuklanıyoRdu bahaR dallaRda” (Ş, 83)
• “KöRoğlu gibi hüR yaşaRım oRda ben.
Ne istekleRime vuRulmuş pıRanga
Ne de aşkın sonu vaRdıR o dağlaRda;
Sen vaR, ağaçlaR gibi heR yıl yemişlen!” (Ş, 89)
• “GözleRinde kalıR seRabı biR ömüR
HeR şey bu ışıltı aRdından göRünüR” (Ş, 94)
• “TüteRek MeRyem’in pişiRdiği çoRba…
Ah, omuzlaRıma uRba ağıR geliR.” (Ş, 105)
• “SeRp onlaRa ambaRdan biR avuç aRpa
KuşlaRım geliyoR kanat çaRpa çaRpa” (Ş, 105)
• “ÖlüleR dolaşıyoR böğüRleRinde elleRi” (Ş, 106)
• “SöndüRüp yüRüyoR biR biR aynalaRı kadın.” (Ş, 106)
• “DaR daR sokaklaRın penceReleRinde
BiReR kuş otuRmuş ihtiyaR kızlaRdan,
SabıRla, özenle Ruhun kedeRinde
ÖReRleR biR kaRa kefen yıldızlaRdan.” (Ş, 107)
• “BiR nehiR. Bu nehiR heR akşam akaR
DeRinden RuhlaRı çağıRan sese.” (Ş, 109)
• “NeRde meRcan teRlikleR” (Ş, 111)
• “GeçeR günleR, aylaR, yıllaR
Ve yüzyıllaR, ben duRuRum;
GeçeR günleR, aylaR, yıllaR…” (Ş, 117)
• “ORaya buRaya, heR yeRe yağıyoR” (Ş, 122)
• “KaRgalaR biR gaRip oRg çalmadalaR.” (Ş, 138)
• “Acı biR gün! kaRga ağlanıR duRuR,
Adam daRağacında sallanıR duRuR…” (Ş, 142)
S
• “Son bulut Sıyrılınca üStünden” (Ş, 11)
• “Ne açSınız artık ne SuSuz
SizSiniz ben de SuSuz kalırdım” (Ş, 32)
• “Sık, Siyah Saçlarının arkaSındaydı yüzü;
Dalgalı deniz gibi SarSılıyordu göğSü” (Ş, 36)
• “Sonra SayıSız tutSaklarım ve ordum” (Ş, 83)
• “Sönmüş Saçlarında Son damla ışık” (Ş, 109)
• “SuSayınca çağıldak Sular SeSi” (Ş, 124)
• “OdSuz ocakSız, akılSız, ayvazSız.” (Ş, 124)
• “Yaklaşmada SinSi, SeSSiz, SonSuz.
Biliyorum; her şeySiz, SenSiz, benSiz” (Ş, 152)
Ş
• “IŞıktan kuŞları akŞam seherinin” (Ş, 15)
• “BaŞı bir güneŞ gibi düŞen bahadır” (Ş, 83)
• “TeneŞir baŞında oynaŞan çirkinler” (Ş, 91)
• “Ardından ölüme düŞen baŞın
İki kardeŞ bakakalmıŞ ŞaŞkın” (Ş, 110)
• “BaŞım değilmiŞ düŞünen meğer” (Ş, 110)
• “Ey, ıŞığın boŞandığı gerçek düŞ!” (Ş, 115)
• “Ne ŞifalıymıŞ çeşme,
GelmiŞ geçmiŞi unuttum.” (Ş, 127)
T
• “BüTün Tasaları arıTan bir yağmur” (Ş, 122)
Y
• “Yağdı bahçeme bir Yaprak Yağmuru.” (Ş, 53)
• “BüYük su’Yu özleYen çocuklar, YalnaYak” (Ş, 77)
• “Binmişim bir gemiYe
-Ve böYle biteviYe
GidiYorum-
Bir diYar olsa gerek.”
• “AYnı şeYi araYan akraba haYalleri.” (Ş, 106)
• “Yalnız aYaklar kalmış YaşaYan” (Ş, 110)
• “OraYa buraYa, her Yere YağıYor” (Ş, 122)
• “Yet bu Yana! avaraYım, Yet, Yürü!” (Ş, 124)
Z
• “Alnında o yaman ölmeZliğin Zaferi;
UZak bir rüyada yüZer gibi göZleri” (Ş, 18)
• “UZaktadır her şey; gökyüZü, deniZ,
Her an peşimiZden koşan gölgemiZ,
ÖZlenen limanlar, yanan yıldıZlar.
UZaktadır her şey; anneler, kıZlar…
UZaktadır her şey, hep… yalnıZ ölüm,
Her yerde, her an yakınımıZ, ölüm.” (Ş, 45)
• “Ve deniZde bir temiZ, yıldıZlı gökyüzü” (Ş, 77)
• “Ve göZlerimiZe dolup da baZan
Döken içimiZe Zehir, bulutlar!” (Ş, 80)
• “GökyüZü bir sonsuZ rüya deniZi” (Ş, 81)
• “ÜstümüZde deniZ gibi bir gökyüZü” (Ş, 92)
• “Ne kadar güZelsin Elif, dağın kıZı!
Derin ıssıZlığın kokusuZ çiçeği!” (Ş, 97)
• “Bin dokuZ yüZ otuZ dokuZ” (Ş, 118)
• “OdsuZ ocaksıZ, akılsıZ, ayvaZsıZ.” (Ş, 124)
• “Yaklaşmada sinsi, sessiZ, sonsuZ.
Biliyorum; her şeysiZ, sensiZ, bensiZ” (Ş, 152)
• “OdsuZ ocaksıZ, yolsuZ yordamsıZ, dermansıZ” (Ş, 157)
2.3.1.1.2. Asonans (ünlü uyum)
Az ya da çok olmak üzere Türkçenin bütün ünlüleri Dıranas şiirinde asonans olarak
kullanılmıştır. e (11), ü (9), a (8), i (7), u (7), ı (2), o (1) ve ö (1) dizede armonik
öge olarak değerlendirilmiştir. Bu uygulamada kullanım sıklığı bakımından öne
çıkan ünlüler; e, ü, a, i ve u’dur.
Bu tablo incelendiği zaman ince ünlülerin açık üstünlüğünü göstermek
mümkündür. Bu da yumuşak ve ince bir sesi elde etmek isteyen bir şairin tercihi
olmalıdır. ı ünlüsünden iki örnekte, o ve ö ünlülerinden ise ancak birer örnekte
asonans olarak yararlanılmıştır.
A
• “Ayışığı ihtiyAr çınAr AğAçlArındAn” (Ş, 34)
• “SızmAz dAmlA dAmlA dudAklArA” (Ş, 39)
• “AynAlArA bAkmA, AynAlAr fenAlık” (Ş, 43)
• “HAydi yolA Artık tAvlAdA” (Ş, 84)
• “YAlnız AyAklAr kAlmış yAşAyAn” (Ş, 110)
• “AynAlAr dA uçup kAçAr hAlkA hAlkA.” (Ş, 137)
• “AlçAlAn tAvAnA Asılmış sAçlAr…” (Ş, 139)
• “İnsAn, hAyvAn… ne vArsA uzAktAn yAkındAn” (Ş, 161)
E
• “SEsin pErdE pErdE gEnişlEdikçE” (Ş, 21)
• “DE bana EsmEr, dE bana, n’EylEyim?” (Ş, 26)
• “BilEmEm. KEdEr dE yEl gibi EsEr” (Ş, 27)
• “SEvgilim gEl
GEcE bahçEyE,
Ah, gEl gEcEyE;
Daha güzEl
GEcEdE yüzün, saçların… tEl tEl.” (Ş, 51)
• “NE çEktik böylE gülüncEyEdEk
Eh, şEniz iştE hEp bu düğündE!” (Ş, 74)
• “BEni dE hEp kEndi kEndimin izindE” (Ş, 94)
I
• “Gör ki, gün batInca yIldIzlara karşI
SalInIşI” (Ş, 135)
İ
• “Şarkı da bİlİrsİn,
Söyleyebİlİrsİn,
Güzelsİn, belİsİn;
Doldur İçelİm!” (Ş, 30)
• “İyİ mİ ettİnİz yanİ” (Ş, 113)
• “Sevdİğİnİ yİtİrenİn hâlİ nİce olur bellİ.” (Ş, 126)
• “İnsanı İnsan dİye sevmİşİm, hep severİm” (Ş, 146)
O
• “Odsuz Ocaksız, yOlsuz yOrdamsız, dermansız” (Ş, 157)
Ö
• “Ölüm dÖşeğinde; Önledim.” (Ş, 33)
U
• “Ah, UmUtsUzlUkta bUlUştUğUmUz” (Ş, 31)
• “Gözlerinin daha UykU UcUnda;
En serin sU bUhar olUr avcUnda.” (Ş, 66)
• “UyUmUş; bU UykU, UykUsU ikiz” (Ş, 69)
• “BU kUtlU anlarında yaşamamın
SolUmayı bile UnUtUyorUm” (Ş, 70)
• “BUlUtlar ağan, dUrU, Uzak” (Ş, 121)
• “Ve o İstanbUllUlar… doygUn, UçUk” (Ş, 150)
Ü
• “GÜl gÜl ömrÜmÜn penceresi” (Ş, 24)
• “GökyÜzÜm gÜndÜzÜyle, gecesiyle” (Ş, 70)
• “Fışkırdı bir pınar gibi dÜnya yÜzÜne
Işıltılar… gÜzellik gÜzellik ÜstÜne…
BÜtÜn yaşamı saracak gibi gÜmrahtı.” (Ş, 85)
• “GökyÜzÜne doğru yÜrÜyen yeryÜzÜ” (Ş, 94)
• “ÖlmÜş o, ayrı dÜşmÜş sÜrÜden” (Ş, 110)
• “GÜnlÜk ekmeklerini bölÜşÜrler,
GÜlÜşÜrler…” (Ş, 114)
2.3.1.2. Ritm
“Şiirde musiki yaratabilmek için şairin en çok sahip olması gereken şeyler, ritm
anlayışı ve bu ritmik yapıyı şiirle kaynaştırabilme gücüdür.” diyen Eliot, “bir şiir
veya şiirin bir parçası önce ritmik bir yapı olarak gerçekleşir, sonra bu ritmik yapı,
kelimelerde ifade bulur ve fikir ve imajları da doğurur.” sözüyle şiirin ritmden
doğduğunun altını çizer (Eliot, 1983, s. 147). Çıkış noktası ritm olan şiir; sonra
sözcüklerle, düşüncelerle, imgelerle kendisini ifade eder. Ritmin üç ögesi ölçü,
uyak ve tekrarlardır.
2.3.1.2.1. Ölçü (vezin)
Ahmet Muhip, şiirlerinin tümünde heceyi kullanmıştır. Şiirlerini 7’liden 15’liye
kadar tamamıyla ve 20’li ölçüyle düzenlemiştir. Düzenli kalıpların yanı sıra kimi
şiirlerinde karma hece ölçüsünü de denemiştir. Bu uygulamayla aynı şiirde farklı
hece kalıplarını kullanabilmiştir.
Yine de 11’li, 12’li ve 9’lu kalıplar diğerlerine oranla daha sık kullanılmıştır.
Dıranas, bu kalıpları daha çok duraksız kullanmaya çalışmıştır. Bu tavrı ve kırk altı
kez ısrarla yapılan ölçü aksaklığı; şairin, hecenin alışılan sesine yeni olanaklar
ekleme gayreti olarak kaydedilmelidir.
Şiirin Adı: Hece Ölçüsü:
Son Bulut Sıyrılınca 10’lu
Selâm 13’lü
Her Günkü Şarkım 9’lu (aksak; ilk dize: 10’lu)
Çeşme Başında 12’li
Portre 13’lü
Serenad 11’li (6+5)
Hatıra 11’li (6+5)
Bahar Şarkısı 11’li (6+5)
Ben ve O 12’li (aksak; 8. dize: 9’lu + 9. dize: 3 = 12’li)
Son Aşk 10’lu (6+4)
O Şarkı 9’lu
Ülker’in Gözleri 14’lü (7+7)
Esmer I 11’li
Esmer II 11’li (aksak; son dize: 3’lü)
Ayrılış 8’li (aksak; 6. dize: 9’lu)
Balad Karma: (1: 8’li, 2: 4’lü, 3: 7’li, 4: 8’li, 5: 4’lü, 6: 7’li; 7: 8’li, 8: 4’lü, 9:
7’li, 10: 8’li, 11: 4’lü, 12: 7’li; 13: 8’li, 14: 4’lü, 15: 7’li, 16: 8’li, 17: 4’lü, 18: 7’li;
19: 8’li, 20: 4’lü, 21: 7’li, 22: 8’li, 23: 4’lü, 24: 7’li; 25: 8’li)
Devri Dilârayı Cumhuriyet Karma: (1: 5’li, 2: 6’lı, 3: 6’lı, 4: 5’li; 5: 6’lı, 6:
6’lı, 7: 6’lı, 8: 5’li; 9: 5’li, 10: 6’lı, 11: 6’lı, 12: 5’li); II: (1: 5’li, 2: 5’li, 3: 6’lı, 4:
6’lı)
Yaz Gecesi 11’li
Esenlik Size 9’lu (aksak; 5. dize: 10’lu)
Parkta Serenad 14’lü + 8’li (Dönüşümlü olarak kullanılmış.)
İhanet 14’lü (7+7)
Olvido 12’li
Serçeler 10’lu
Köpük 12’li (aksak; 5. dize: 13’lü)
Masal 10’lu (aksak; 2. ve 6. dize: 11’li)
Her Şey Uzaktadır 11’li
Gece 11’li
Görünü 8’li (aksak; 11. dize: 9’lu)
Yağmur 11’li (6+5)
Bir Geceydi 8’li (aksak; 6. dize: 9’lu)
Güller Kan Ağlıyordu 12’li
Geceye Küçük Şarkı I, II, III, IV Karma: I (1:4, 2: 5, 3: 5, 4: 4, 5: 10); II (1:4, 2:
5, 3: 5, 4: 4, 5: 10); III (1:4, 2: 5, 3: 5, 4: 4, 5: 10); IV (1:4, 2: 5, 3: 5, 4: 4, 5: 10)
Ayışığı 12’li
Yaz Göç Ediyor 11’li
Yeni Bir Yaz Umudu 13’lü (aksak; 10. dize: 14’lü)
Sonbahar 15’li (7+8)
Sonbahar II 15’li
Kar 11’li (aksak; 9. dize: 12’li, 20. dize: 10’lu)
Bahar Gökleri 14’lü (aksak; son dize: 15’li)
Çınar 14’lü (7+7)
Rüzgâr 15’li
Yağmur, Gül ve Eller 9’lu
Hiç 15’li (7+8)
Fahriye Abla 13’lü
Eviçi 11’li (aksak; 6. ve 15. dizeler: 12’li)
Büyük Olsun 14’lü (aksak; 5. dize: 15’li)
Kezban 9’lu
Uyku 11’li
Sen ve Gökyüzü 11’li
Tutsak 20’li
Bir Zamanda Karma: Uzun dizeler; 12’li, kısa dizeler; 7’li
Geçen Günler 7’li
Atlıkarınca 10’lu (aksak; 5. dize: 11’li)
Denizi Özleyen Çocuklar 13’lü (7+6) aksak; 8. dize: 12’li
Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar 11’li
Ve Böyle Biteviye 7’li (aksak; 3. dize: 3’lü, 7. ve 11. dizeler: 4’lü)
Bulutlar 11’li
Ve Bulutlar 11’li (6+5)
Yaşarken 11’li
Rüya 12’li
Heyhat 9’lu (aksak; ilk ve son dize: 4’lü, 10. dize: 10’lu)
Sabahın Ölümü 13’lü (aksak; 1. ve 10. dizeler: 14’lü)
Dağlara 12’li (aksak; 18. dize: 13’lü, 19. ve 20. dizeler: 11’li)
Ağrı 12’li (aksak; 165. dize: 13’lü)
Güven 13’lü (6+7)
Dağın Ardında Güneş Battı 9’lu (aksak; 3. dize: 10’lu)
Elif 12’li (aksak; 6. dize: 13’lü)
Osman Binbaşı 11’li (aksak; 2 kısa dize: 5’li)
Dağdan Aşağı 9’lu (aksak; 5. dize: 10’lu)
Her Şeyin Uzaklaştığı Saat 9’lu
Bitmez Tükenmez Can Sıkıntısı 10’lu (aksak; 6. ve 7. dizeler: 11’li)
Bezginlik 12’li (aksak; 1. dize: 13’lü)
Aynalar 14’lü (aksak; 2. ve 3. dizeler: 15’li)
Bir Kavsin Altında Şehir 12’li
Bir Sokak 14’lü (7+7)
Adamlar 11’li (6+5)
Ayaklar 10’lu
Melodi 7’li
Dünyaya ve İnsanlara Dair 12’li (aksak; 2 kısa dize: 3’lü)
Testi 8’li (aksak; 2. ve 6. dizeler: 9’lu)
Sofra 10’lu (aksak; 3. ve 10. dizeler: 11’li, 11. dize: 4’lü)
Gerçek 11’li
Sokak 9’lu (aksak; 10. dize: 10’lu)
Saat, Zaman ve Kişi 8’li (4+4)
1939 8’li
Gökyüzü 9’lu (aksak; 6. dize: 10’lu)
Yağmur 12’li
Maşar Dağı 9’lu (aksak; 12. ve 19. dizeler: 10’lu)
Mektup 11’li
Tatlı Zaman 12’li
Ağıt 15’li (aksak; 2. dize: 16’lı)
Akar Çeşme 8’li
Yemin 11’li (aksak; son dize: 12’li)
Atlılar 14’lü (7+7)
Bayrak 8’li (aksak; 14. ve son dizeler: 9’lu)
Yurt 12’li
Step 12’li
İki Yalnız Ağaç 12’li (aksak; 2, 6 ve 10. dizeler: 4’lü)
Kadavra 12’li (aksak; 2. dize: 13’lü)
Kargalar 11’li (6+5)
Bir Tren Yolculuğu 11’li
Darağacı 11’li (aksak; 6. dize: 10’lu, 29. ve son dizeler: 12’li)
Ben Bir Yıldızım 12’li
Evreni Sevmek ki 14’lü (7+7)
Söyle 11’li (aksak; 19. dize: 12’li)
Yağma 11’li (aksak; 20. ve 39. dizeler: 12’li)
Biraz Daha 11’li
Kendimle 11’li (2. dize: 2 hece + 3. dize: 9 hece = 11 hece)
Çağrı 11’li
Parçalar I 13’lü (aksak; 11. ve 15. dizeler: 12’li)
Parçalar II 13’lü (aksak; 16. dize: 12’li)
Parçalar III 13’lü (aksak; 12. ve 44. dizeler: 12’li, 15. ve 46. dizeler: 6’lı, 19, 41
ve 43. dizeler: 14’lü, 42. dize: 4’lü, 54. dize: 8’li, 55. dize: 7’li)
Parçalar IV 13’lü (aksak; 3. dize: 14’lü)
Ahmet Muhip Dıranas’ın kullandığı ölçülerin istatistiği şu şekildedir:
Hece Ölçüsünün Adı: Durağı: Adedi:
7’li - 3
8’li - 7
8’li 4+4 1
9’lu - 12
10’lu - 7
10’lu 6+4 1
11’li - 24
11’li 6+5 7
12’li - 20
13’lü - 9
13’lü 6+7 1
13’lü 7+6 1
14’lü - 3
14’lü 7+7 6
15’li - 3
15’li 7+8 2
20’li - 1
karma hece ölçüsü 5
ölçüde aksaklık 46
2.3.1.2.2. Uyak (kafiye)
Ahmet Muhip Dıranas; yarım, tam, zengin, tunç ve cinaslı uyak olmak üzere bütün
uyak çeşitlerini kullanmış; ancak daha çok tam uyağı tercih etmiştir. Tam uyağı 501
kez, yarım uyağı 187 kez, zengin uyağı 124 kez, tunç uyağı 18 kez ve cinaslı uyağı 3
kez kullanmıştır.
Dıranas’ta “dişi uyak” diye adlandırabileceğimiz bir uyak olgusu görülmüştür. “Dişi
uyak” uygulamasında orta dizedeki bir sözcük, alt ve üst dizelerle farklı ses ya da ses
öbekleriyle uyak kurmaktadır.
d –––––––––– dişlerin in
e –––––––––– pırıldar ki ıl dar ki
d –––––––––– görüneceksin in/n
e –––––––––– ışıldar ki ıl dar ki
dd –––––––––- arınacaksın n acaksın
“Balad” (Ş, 29) şiirinin 2. bendinde “görüneceksin” sözcüğü, üst dizedeki “dişlerin”
sözcüğüyle “in” sesleriyle; alt dizede bulunan “arınacaksın” sözcüğüyle “n” sesiyle
uyaklanmıştır. Bu kullanımı Ahmet Muhip’te sıkça görmekteyiz.
Dıranas; düz uyak (aaaa; aaab), çapraz uyak (abab) ve sarmal uyak (abba) örgülerinin
yanı sıra yeni bir deneme olan “dönüşümlü uyak örgüsü”nü de şiirinde kullanmıştır
(abcd, dcba, abcd …). Bu örgü, tekil bir örnek olsa da şiirimizde -belki de- ilk kez
kullanıldığı için altının çizilmesi gereklidir.
Türk şiirinde 19. yüzyılın sonunda ortaya çıkan kulak uyağı Dıranas tarafından 61 kez
kullanılmıştır. Bu çok kullanımın altında bilinçli bir yeğleme yatmaktadır. Kulak
uyağı olarak kullanılan ses eşleştirmeleri şunlardır: çi/çiy, çi/iy, nu/no, ce/çe, ol/ul,
it/id, el/er, la/le, am/em, ad/at/et, an/en, ce/çe, uz/us, rü/rı, iz/is, aç/ac, z/s, hçe/hça,
ce/çe, as/az, adı/atı, cü/ce, çe/ce, aş/as, s/z, iz/is, zü/si, z/s, c/ç, ah/ak, de/te, ci/ce,
çe/ce, siz/sis, ç/c, ca/cu, kin/kın, uyu/üyü, sü/zü, ba/pa, ut/ud, ce/ca, um/üm, c/ç, ru/rü,
a/e, ri/ru, ç/c, d/t, lı/lu, li/lı, ayna/aynı, üzü/üsü, ç/c, ce/ça, di/ti, endi/enti, as/az, sağ/sa,
dü/tü.
SON BULUT SIYRILINCA
uyak redif(uyakça)
a –––––––––– üstünden en
a –––––––––– sen en
b –––––––––– daha ah/daha a
c –––––––––– uykuya u ya
c –––––––––– suya u ya
b –––––––––– sabaha ah a
d –––––––––– kıpırdama ki ki
d –––––––––– belki ki
b –––––––––– Allah’a ah a
e –––––––––– güzelliğinle i nle
e –––––––––– sevginle i nle
b –––––––––– bir daha ah/daha a
SELÂM
a –––––––––– havasında a sında
b –––––––––– seherinin er inin
a –––––––––– noktasında a sında
b –––––––––– eteklerinin er inin
c –––––––––– gül rengi i
d –––––––––– devir ir
c –––––––––– güzelliği i
d –––––––––– şiir ir
e –––––––––– bahçesinden en
f –––––––––– evvele el e
e –––––––––– dökülen en
f –––––––––– güzele el e
g –––––––––– üzredir ir
h –––––––––– rüyalar ar
g –––––––––– emzir ir
h –––––––––– bahar ar
ı –––––––––– dolduracak mı ak mı
i –––––––––– çeşmeler e ler
ı –––––––––– uzak mı ak mı
i –––––––––– geceler e ler
j –––––––––– karasevdaları a (â) ları
k –––––––––– zamanlar an lar
j –––––––––– rüyaları a (â) ları
k –––––––––– anlar an lar
l –––––––––– dökülen en
m –––––––––– sevgiliye - ye
l –––––––––– bahçesinden en
m –––––––––– öteye - ye
HER GÜNKÜ ŞARKIM
a –––––––––– bölüşürsün üş ürsün
b –––––––––– sofrasında ra sında
a –––––––––– üşürsün üş ürsün
b –––––––––– arasında ra sında
c –––––––––– yaramı mı
d –––––––––– gülünce ül ünce
c –––––––––– ağlar mı mı
d –––––––––– dökülünce ül ünce
e –––––––––– ıstıraplı ap lı
f –––––––––– rüyam yâ m
e –––––––––– sevaplı ap lı
f –––––––––– dünyam yâ m
g –––––––––– dudağın ağ ın
h –––––––––– kokusu su
g –––––––––– topağın ağ ın
h –––––––––– su su
ÇEŞME BAŞINDA
a –––––––––– gelirdi el irdi
b –––––––––– dolu testilerinden u testilerinden
b –––––––––– su testilerinden u testilerinden
a –––––––––– delirdi el irdi
c –––––––––– koştum ayışıklarına ş tum ayışıklarına
c –––––––––– karıştım ayışıklarına ş tım ayışıklarına
PORTRE
a –––––––––– penceresinde e sinde
b –––––––––– arar ar
a –––––––––– sanatkâr ar
b –––––––––– gölgesinde e sinde
c –––––––––– hasından as ından
d –––––––––– yaşasın sın
c –––––––––– yazın zın
d –––––––––– aynasından as ından
e –––––––––– hatırlardı lar dı
f –––––––––– fırçasında s ında
e –––––––––– Rönesansında s ında
f –––––––––– anılardı lar dı
g –––––––––– yaşamaktadır a maktadır
h –––––––––– zaferi er i
g –––––––––– gözleri er i
h –––––––––– ağlamaktadır a maktadır
SERENAD
a –––––––––– bana na
b –––––––––– içi çi
a –––––––––– kapına na
b –––––––––– çiy çiy
c –––––––––– yaprak yaprak ak
d –––––––––– bahar getirdim sana ar getirdim sana
c –––––––––– uzak ak
d –––––––––– şarkılar getirdim sana ar getirdim sana
e –––––––––– ağır ır
f –––––––––– her sak ak
e –––––––––– ıtır ır
f –––––––––– zambak ak
g –––––––––– gelir dudaklarından ir dudaklarından
h –––––––––– nergisler er
g –––––––––– öpüşlerdir dudaklarından ir dudaklarından
h –––––––––– seher er
ı –––––––––– zaman an
i –––––––––– içi çi
ı –––––––––– kapından an
i –––––––––– çiy iy
HATIRA
a –––––––––– yanımdan an
b –––––––––– onu nu
a –––––––––– konan an
b –––––––––– düşen o no
c –––––––––– rüzgâr âr
d –––––––––– odama am a
c –––––––––– bahar âr
d –––––––––– cama am a
e –––––––––– iz iz
f –––––––––– gecelerdi er di
e –––––––––– sessiz iz
f –––––––––– giderdi er di
g –––––––––– yüzü ü
h –––––––––– derindi erin di
g –––––––––– düştüğü ü
h –––––––––– serindi erin di
ı –––––––––– saran an
i –––––––––– ağır ır
ı –––––––––– zamanlardan an
i –––––––––– hatıradır ır
BAHAR ŞARKISI
a –––––––––– sevincin in
b –––––––––– yapraklarında ak larında
a –––––––––– için in
b –––––––––– dudaklarında ak larında
c –––––––––– örgüler güler
cc –––––––––– güller ler
c –––––––––– güler güler/ler
b –––––––––– parmaklarında ak larında
d –––––––––– üzgün ün
d –––––––––– yüzün ün
d –––––––––– gün ün
b –––––––––– ayaklarında ak larında
e –––––––––– genişledikçe çe
e –––––––––– gece ce
e –––––––––– ince ce
b –––––––––– uzaklarında ak larında
f –––––––––– akşam am
f –––––––––– olsam am
f –––––––––– gam am
b –––––––––– yanaklarında ak larında
BEN VE O
a –––––––––– her yer er
b –––––––––– kadehimi mi
a –––––––––– gider er
b –––––––––– gemi mi
a –––––––––– düşler er
c –––––––––– söylemek ek
d –––––––––– çeşmelerden e lerden
x –––––––––– üstünde -
c –––––––––– demek ek
d –––––––––– gecelerden e lerden
c –––––––––– söndürecek ek
c –––––––––– gerek ek
e –––––––––– yıldızlarda ar da
e –––––––––– yukarda ar da
f –––––––––– dediğim de diğim
f –––––––––– istediğim te diğim
SON AŞK
a –––––––––– çile le
b –––––––––– artık ık
b –––––––––– aralık ık
a –––––––––– elbisenle le
c –––––––––– yaşamak k
O ŞARKI
a –––––––––– oynamışım şım
b –––––––––– uyuyor uyu yor
a –––––––––– başım şım
b –––––––––– duyuyor uyu yor
c –––––––––– üstünde de
d –––––––––– perdesi e si
c –––––––––– örülmede de
d –––––––––– penceresi e si
e –––––––––– durmadan an
f –––––––––– seste es te
e –––––––––– tekrarlanan an
f –––––––––– nefeste es te
ÜLKER’İN GÖZLERİ
a –––––––––– ıssız ız
a –––––––––– yıldız ız
b –––––––––– olan … Ülker ol an gözlerinize … Ülker
c –––––––––– gülerken en
c –––––––––– birden en
b –––––––––– solan … Ülker ol an gözlerinize … Ülker
d –––––––––– buğu uğu
d –––––––––– yorgunluğu uğu
b –––––––––– dolan … Ülker ol an gözlerinize … Ülker
e –––––––––– parıltıcıklarını rı nı
e –––––––––– sırrını rı nı
b –––––––––– bulan … Ülker ul an gözlerinize … Ülker
ESMER I
a –––––––––– bitiyor it iyor
a –––––––––– gidiyor id iyor
b –––––––––– yaprak yaprak ak
c –––––––––– duymaktayım ayım
c –––––––––– güneş sarayım ayım
b –––––––––– n’olacak ak
d –––––––––– n’eyleyim ey leyim
d –––––––––– eyleyim ey leyim
b –––––––––– takılarak ak
ESMER II
a –––––––––– ister niçin er niçin
b –––––––––– güzelsin el sin
b –––––––––– gülersin er sin
a –––––––––– keder niçin er niçin
c –––––––––– eser er
c –––––––––– gemiler er
a –––––––––– gider niçin er niçin
d –––––––––– seni en i
d –––––––––– beni en i
a –––––––––– eder niçin er niçin
x –––––––––– bilemem -
AYRILIŞ
a –––––––––– Gün batıyor, gün batıyor - (nakarat)
b –––––––––– hepinize niz e
b –––––––––– denize niz e
c –––––––––– bıraksam - sam
A –––––––––– Gün batıyor, gün batıyor - (nakarat)
d –––––––––– paramı a mı
e –––––––––– bir an an
e –––––––––– duman an
d –––––––––– hafızamı a mı
c –––––––––– koşsam - sam
BALAD
a –––––––––– dindiği zaman n diği zaman
b –––––––––– geleceksin l eceksin
c –––––––––– ki karanlık ölümdür - (nakarat)
a –––––––––– söndüğü zaman n düğü zaman
b –––––––––– güleceksin l eceksin
c –––––––––– ki karanlık ölümdür - (nakarat)
d –––––––––– dişlerin in
e –––––––––– pırıldar ki ıl dar ki
d –––––––––– görüneceksin in/n
e –––––––––– ışıldar ki ıl dar ki
dd –––––––––- arınacaksın n acaksın
f –––––––––– elbette ete
g –––––––––– gelişini n i
h –––––––––– yaşamak başka nedir k başka nedir
f –––––––––– kıyamete ete
g –––––––––– seni n i
h –––––––––– aşk başka nedir k başka nedir
ı –––––––––– onunla la
i –––––––––– geçti ç ti
j –––––––––– arası arası
ı –––––––––– öyle le
i –––––––––– uçtu ç tu
j –––––––––– yalvarası arası
ı –––––––––– kula la
DEVRİ DİLÂRÂYI CUMHURİYET
a –––––––––– bayram am
a –––––––––– mahrem em
a –––––––––– bîçarem em
b –––––––––– doldur içelim - (nakarat)
c –––––––––– bilirsin li rsin
c –––––––––– söyleyebilirsin li rsin
c –––––––––– belisin li sin
b –––––––––– doldur içelim - (nakarat)
d –––––––––– şad ad
d –––––––––– küşat at
d –––––––––– cumhuriyet et
b –––––––––– doldur içelim - (nakarat)
e –––––––––– donandı n dı
e –––––––––– dönendi n di
e –––––––––– yandı n dı
a –––––––––– âlem em
YAZ GECESİ
a –––––––––– gecesinde ce sinde
b –––––––––– havuz uz
b –––––––––– ruhumuz uz
a –––––––––– bahçesinde çe sinde
b –––––––––– buluştuğumuz uz
b –––––––––– mahsus us
a –––––––––– öncesinde ce sinde
b –––––––––– vücutsuz uz
ESENLİK SİZE
a –––––––––– özendim n dim
b –––––––––– deniz iz
b –––––––––– gökteyseniz iz
a –––––––––– indim n dim
c –––––––––– tattırdım ır dım
d –––––––––– sarhoşsunuz uz
d –––––––––– susuz uz
c –––––––––– kalırdım ır dım
e –––––––––– öğrettim et tim
f –––––––––– çoğaldınız ız
f –––––––––– yalnız ız
e –––––––––– ürettim et tim
g –––––––––– uykuyla ku yla
h –––––––––– ötürü rü
h –––––––––– ileri ri
g –––––––––– tutkuyla ku yla
ı –––––––––– çağırdım dım
i –––––––––– titriyerek ek
i –––––––––– tükeninceyedek ek
ı –––––––––– adım dım
j –––––––––– perçinledim n ledim
k –––––––––– sıcak ak
k –––––––––– çırılçıplak ak
j –––––––––– önledim n ledim
l –––––––––– sundum un dum
m –––––––––– güzelleştiniz iz
m –––––––––– pis is
l –––––––––– yundum un dum
n –––––––––– gibi i
o –––––––––– şey ey
o –––––––––– düzey ey
n –––––––––– belki i
PARKTA SERENAD
a –––––––––– saçlarından aç larından
b –––––––––– mordu or du
a –––––––––– ağaçlarından aç larından
b –––––––––– düşüyordu or du
c –––––––––– yaprakları ak ları
d –––––––––– kuytularda u larda
c –––––––––– dudakları ak ları
d –––––––––– sularda u larda
e –––––––––– doğru u
f –––––––––– kesin in
e –––––––––– bu u
f –––––––––– serserilerin in
g –––––––––– kokusu usu
h –––––––––– ah ah
g –––––––––– pusu usu
h –––––––––– kah kah kah ah
ı –––––––––– okşasın istiyorum şa sın istiyorum
i –––––––––– saçlarımı aç larımı
ı –––––––––– yaşasın istiyorum şa sın istiyorum
i –––––––––– açlarımı aç larımı
j –––––––––– atan an
k –––––––––– sevişmenin me nin
j –––––––––– dallardan an
k –––––––––– memenin me nin
l –––––––––– sarmaş dolaş ş
m –––––––––– sabah sabah ah
l –––––––––– tükenmiş ş
m –––––––––– kah kah kah ah
n –––––––––– kıvrak ak
o –––––––––– gözlerine erin e
n –––––––––– sıcak ak
o –––––––––– derine erin e
İHANET
a –––––––––– yüzü z ü
a –––––––––– göğsü s ü
b –––––––––– ağlarken ar ken
b –––––––––– varken ar ken
c –––––––––– çocuk uk
d –––––––––– gibi bi
d –––––––––– kalbi bi
e –––––––––– çaresiz iz
e –––––––––– biz iz
c –––––––––– dönüyorduk uk
OLVİDO
A –––––––––– daima â
a –––––––––– defa â
b –––––––––– her yeri er i
c –––––––––– bahçemizden hçe mizden
c –––––––––– bohçamızdan hça mızdan
b –––––––––– kederleri er i
A –––––––––– Hoyrattır … daima â (nakarat)
d –––––––––– pişmanlıklar lar
d –––––––––– zorlar lar
e –––––––––– delik deşik eşik
f –––––––––– birden en
f –––––––––– merdiven en
e –––––––––– beşik eşik
d –––––––––– mahzunlar lar (2. dizeyle)
g –––––––––– güzelliğiyledir ir
g –––––––––– şiir ir
h –––––––––– karşı şı
ı –––––––––– açtığını ç tığını
ı –––––––––– uçtuğunu ç tuğunu
h –––––––––– taşı şı
g –––––––––– güzelliğiyledir ir (2. dizeyle)
i –––––––––– yazla la/az
i –––––––––– kol kola la
j –––––––––– etekleri ek leri
k –––––––––– bahçelerden en
k –––––––––– giden en
j –––––––––– erkekleri ek leri
ii –––––––––– nazla az la
l –––––––––– bekler ekler
ll –––––––––– çiçekler ekler çiçekler
m –––––––––– baharlar içinde ar içinde
n –––––––––– aldanış ış
n –––––––––– kış ış
m –––––––––– kar içinde ar içinde
ll –––––––––– çiçekler çiçekler
o –––––––––– arasından an
o –––––––––– kaybolan an
ö –––––––––– saatinde t inde
p –––––––––– kadın ın
p –––––––––– aşkın ın
ö –––––––––– vaktinde t inde
o –––––––––– sen esen dallar arasından - sen esen dallar arasından
r –––––––––– pencereni en i
rr –––––––––– beni en i/beni
s –––––––––– dünya a
ş –––––––––– kederden er den
ş –––––––––– şeylerden er den
s –––––––––– yanıma a
rr –––––––––– beni en i
SERÇELER
a –––––––––– geceler ce ler
b –––––––––– yapraklara ak lara
b –––––––––– dudaklara ak lara
a –––––––––– heceler ce ler
a –––––––––– düşünceler ce ler
b –––––––––– zambaklara ak lara
b –––––––––– başaklara ak lara
a –––––––––– serçeler çe ler
KÖPÜK
a –––––––––– buldu l du
a –––––––––– oldu l du
b –––––––––– fenalık ık
b –––––––––– artık ık
c –––––––––– ancak ak
c –––––––––– çıplak ak
d –––––––––– derinde erin de
d –––––––––– köpüklerinde erin de
MASAL
a –––––––––– hatırlıyorsun r sun
a –––––––––– tabaka dursun r/ka sun/dursun
aa –––––––––– sarkadursun ka dursun
aa –––––––––– bakadursun ka dursun
aa –––––––––– kalkadursun ka dursun
aa –––––––––– akadursun ka dursun
HER ŞEY UZAKTADIR
a –––––––––– deniz eniz
a –––––––––– gölgemiz emiz
b –––––––––– yıldızlar ız lar
b –––––––––– kızlar ız lar
c –––––––––– yalnız ölüm ız ölüm
c –––––––––– yakınımız ölüm ız ölüm
GECE
a –––––––––– olan l an
b –––––––––– uyku u
b –––––––––– uyu u
a –––––––––– kalan l/an
aa –––––––––– liman an/man
b –––––––––– korku u
c –––––––––– kurmadan ur madan
c –––––––––– durmadan ur madan
b –––––––––– sonsuzluğu u
b –––––––––– kuyu u
aa –––––––––– zaman an/man
b –––––––––– dolu u
b –––––––––– su u
aa –––––––––– umman an/man
a –––––––––– volkan an
b –––––––––– koku u
a –––––––––– çoban an
aa –––––––––– yaman an/man
b –––––––––– bu u
b –––––––––– puhu u
GÖRÜNÜ
a –––––––––– adam am
a –––––––––– akşam am
b –––––––––– temizlenen en
b –––––––––– üstünden en
c –––––––––– bakmada ak mada
c –––––––––– akmada ak mada
d –––––––––– semadan madan
d –––––––––– bozmadan madan
e –––––––––– kuşlar ar
e –––––––––– kadar ar
f –––––––––– uzanan an
f –––––––––– ışığından an
g –––––––––– hâlinde de
g –––––––––– inmede de
h –––––––––– duaya ya
h –––––––––– güya ya
a –––––––––– adam am
a –––––––––– gam am
ı –––––––––– geniş iş
ı –––––––––– dikmiş iş
i –––––––––– ebediyete te
i –––––––––– içinde de
YAĞMUR
a –––––––––– gecelerinde er inde
B(b) –––––––– Sızarken … yağmur ur
a –––––––––– yerinde er inde
b –––––––––– doludur ur
c –––––––––– tasla as la
c –––––––––– nazla az la
c –––––––––– hazla az la
B(b) –––––––– Sızarken … yağmur - (nakarat)
BİR GECEYDİ
a –––––––––– belirsiz iz
b –––––––––– başladı - ladı (2. dörtlükle)
c –––––––––– şimdi i
d –––––––––– uykuların ın
d –––––––––– uyanırsın ın
c –––––––––– uykudan ki i
b –––––––––– araladı /adı ladı
a –––––––––– giz iz
a –––––––––– sis is
b –––––––––– katı atı (üst dörtlüğün 3. dizesiyle)
c –––––––––– belki i
d –––––––––– ansızın ın
GÜLLER KAN AĞLIYORDU
a –––––––––– tekmil il
a –––––––––– değil il
x –––––––––– öldürücü -
c –––––––––– kanatların at ların
c –––––––––– atların at ların
x –––––––––– gece -
GECEYE KÜÇÜK ŞARKI I
a –––––––––– güzden üz den
b –––––––––– döktü ök tü
b –––––––––– söktü ök tü
a –––––––––– gündüzden üz den
GECEYE KÜÇÜK ŞARKI II
a –––––––––– kanat at
b –––––––––– geliyor el iyor
b –––––––––– yükseliyor el iyor
a –––––––––– tat at
a –––––––––– hayat at
GECEYE KÜÇÜK ŞARKI III
a –––––––––– gel el
b –––––––––– bahçeye çe ye
b –––––––––– geceye ce ye
a –––––––––– güzel el
a –––––––––– tel tel el
GECEYE KÜÇÜK ŞARKI IV
a –––––––––– ayda kaldı ayd(a) kal dı
b –––––––––– söğüdün ün
b –––––––––– örtün ün
a –––––––––– kaydı kaldı kayd(ı) kal dı
aa –––––––––– aldı al dı
AYIŞIĞI
a –––––––––– mor or
a –––––––––– söylüyor or/lü yor
aa –––––––––– dökülüyor lü yor
b –––––––––– berraklığında - lığında
c –––––––––– saçlarını aç larını
c –––––––––– ağaçlarını aç larını
c –––––––––– yamaçlarını aç larını
b –––––––––– kırlığında - lığında
d –––––––––– çekti bir el el/i
d –––––––––– sel el
d –––––––––– güzel el
b –––––––––– ayışığında - ğında
dd –––––––––– gizli bir el i bir el
YAZ GÖÇ EDİYOR
a –––––––––– güz üz
b –––––––––– doğru ru
a –––––––––– henüz üz
b –––––––––– yağmuru ru
c –––––––––– kalbimde e
d –––––––––– böceksin ek sin
c –––––––––– ve e
d –––––––––– besleneceksin ek sin
e –––––––––– gibi i
f –––––––––– saçlarını da da
e –––––––––– perdelerini i
f –––––––––– odalarında da
YENİ BİR YAZ UMUDU
a –––––––––– gemisi is i
b –––––––––– ölümün lüm ün
a –––––––––– denizi iz i
b –––––––––– gülümün lüm ün
c –––––––––– kaldı l dı
d –––––––––– düşünmekten başka n mekten başka
d –––––––––– üşenmekten başka n mekten başka
c –––––––––– geldi l di
e –––––––––– sal al
f –––––––––– peşinde eş inde
e –––––––––– al al
f –––––––––– güneşinde eş inde
SONBAHAR
a –––––––––– gömülmekteyiz iz
b –––––––––– daha a
b –––––––––– uzaklara a
a –––––––––– deniz iz
a –––––––––– örtüleceğiz iz
b –––––––––– ruhumuza a
b –––––––––– damla a
a –––––––––– sessiz iz
c –––––––––– başını aş ını
d –––––––––– bakıp gideceksin ak ıp gideceksin
d –––––––––– akıp gideceksin ak ıp gideceksin
c –––––––––– tasını as ını
e –––––––––– arasından a sından
e –––––––––– aynasından a sından
SONBAHAR II
a –––––––––– rüzgâr ar
a –––––––––– asmalar ar
b –––––––––– muttasıl ıl
b –––––––––– kızıl ıl
c –––––––––– yaslıyor s lıyor
c –––––––––– özlüyor z lüyor
d –––––––––– giyerek iy erek
d –––––––––– sürükliyerek iy erek
e –––––––––– üstünde ü nde
e –––––––––– düğününde ü nde
KAR
a –––––––––– geceden ce den
a –––––––––– düşünceden ce den
b –––––––––– birlikte lik te
b –––––––––– mavilikte lik te
a –––––––––– inceden ce den
c –––––––––– sesin in
c –––––––––– için in
d –––––––––– yoldan ol dan
d –––––––––– Anadolu’dan ol(u) dan
c –––––––––– içindesin in
e –––––––––– akşam am
e –––––––––– uyanamam am
f –––––––––– sevdiklerimiz aşkına iz aşkına
f –––––––––– deniz aşkına iz aşkına
e –––––––––– buram buram am
g –––––––––– aynanın a nın
g –––––––––– rüyanın a nın
h –––––––––– kamış ış
h –––––––––– kış ış
g –––––––––– dünyanın a nın
BAHAR GÖKLERİ
a –––––––––– şarkı mı ki kımı ki
a –––––––––– salkımı ki kımı ki
b –––––––––– akıtmada ada
b –––––––––– havada ada
c –––––––––– nehir ir
c –––––––––– döndürebilir ir
d –––––––––– gökyüzünü nü
d –––––––––– hüznü nü
e –––––––––– zaman an
e –––––––––– uçan an
f –––––––––– ahları rı
f –––––––––– ayrı rı
g –––––––––– var ar
g –––––––––– kadar ar
h –––––––––– evreni ni
h –––––––––– gözlerini ni
ı –––––––––– mavi gökyüzünden i gökyüzünden
ı –––––––––– ebedî gökyüzünden i gökyüzünden
ÇINAR
a –––––––––– çınarın ar ın
a –––––––––– kuşların ar ın
b –––––––––– sende n de
b –––––––––– gölgesinde n de
RÜZGÂR
a –––––––––– yolumuzda l umuzda
b –––––––––– kırları ar ı
b –––––––––– rüzgârı ar ı
a –––––––––– gönlümüzde l ümüzde
a –––––––––– dilimizde l imizde
YAĞMUR, GÜL VE ELLER
a –––––––––– savurur ur
b –––––––––– örtülü lü
a –––––––––– yağmur ur
c –––––––––– uykusuzluk uk
b –––––––––– gülü lü
c –––––––––– soyunuk uk
d –––––––––– düşünce arasında ce arasında
e –––––––––– bencil il
d –––––––––– gece arasında ce arasında
f –––––––––– dallarımdan l larımdan
e –––––––––– değil il
f –––––––––– ellerimden l lerimden
HİÇ
a –––––––––– ovalar ar
b (bb) –––––– kuşlara ş/ara lara
b –––––––––– güneşlere ş lere
a –––––––––– var ar
bb–––––––––– avara ara
FAHRİYE ABLA
a –––––––––– dolar ar
a –––––––––– kapılar ar
b –––––––––– mahalleden en
b –––––––––– sen en
b –––––––––– gülen en
c –––––––––– gerdanınla la
C –––––––––– abla la
d –––––––––– küçücük bir evdi ük bir evdi
d –––––––––– örtük bir evdi ük bir evdi
e –––––––––– saatlerde - de
e –––––––––– derede ere de
e –––––––––– pencerede ere de
c –––––––––– baharla la
C –––––––––– abla la (nakarat)
f –––––––––– vardı ar dı
f –––––––––– kadardı ar dı
g –––––––––– erkeklerin ek lerin
g –––––––––– bileklerin ek lerin
g –––––––––– eteklerin ek lerin
c –––––––––– en fazla la
C –––––––––– abla la (nakarat)
h –––––––––– delikanlıya an lıya
h –––––––––– Erzincanlıya an lıya
ı –––––––––– kocanda mısın an da mısın
ı(ıı) ––––––––– Erzincan’da mısın an/ın da mısın
ıı –––––––––– hatırlasın ın
c –––––––––– zamanla la
C –––––––––– abla la (nakarat)
EVİÇİ
a –––––––––– erken en
a –––––––––– gülen en
b –––––––––– ucunda c unda
b –––––––––– avcunda c unda
a –––––––––– yürürken en
a –––––––––– yürekten en
c –––––––––– odamda a mda
c –––––––––– eşyamda a mda
d –––––––––– sesinden es inden
d –––––––––– gölgesinden es inden
e –––––––––– şeyler er
e –––––––––– güler er
f –––––––––– üstü tü
f –––––––––– örtü tü
g –––––––––– sürüyerekten en
g –––––––––– neden en
h –––––––––– mendilim ili m
h –––––––––– sevgilim ili m
BÜYÜK OLSUN
a –––––––––– -ları severim … olsun un ları severim büyük olsun
a(aa) –––––––– gibi … mahzun un/i her şey ve
b –––––––––– gönlümce ce
b –––––––––– ece ce
c –––––––––– beni n i
c –––––––––– günü n ü
a –––––––––– -ları severim … olsun un ları severim büyük olsun
a(aa) ––––––– hepsi … mahzun un/i her şey ve
d –––––––––– yanmalı an malı
d –––––––––– uyanmalı an malı
KEZBAN
a –––––––––– zaman an
b –––––––––– hasadın ın
a –––––––––– Kezban an
b –––––––––– darmadağın ın
c –––––––––– onu n u
d –––––––––– kalça a
c –––––––––– oyunu n u
d –––––––––– rüya a
e –––––––––– uyku u
f –––––––––– bakraçtan aç tan
e –––––––––– Köroğlu u
f –––––––––– ağaçtan aç tan
UYKU
a –––––––––– başı şı
a –––––––––– karşı şı
b –––––––––– gülmek uyumuş k uyumuş
c –––––––––– ikiz iz
c –––––––––– akis is
b –––––––––– terk uyumuş k uyumuş
d –––––––––– ülkesinde e sinde
d –––––––––– ötesinde e sinde
b –––––––––– kelebek uyumuş ek uyumuş
e –––––––––– masalın sal ın
e –––––––––– bir salın sal ın
b –––––––––– melek uyumuş ek uyumuş
SEN VE GÖKYÜZÜ
x –––––––––– gökyüzü -
x –––––––––– hepsi -
a –––––––––– gecesiyle e siyle
a –––––––––– neşesiyle e siyle
b –––––––––– ikiniz in iz
b –––––––––– bildirirsiniz in iz
c –––––––––– akşamın am ın
c –––––––––– yaşamamın am ın
d –––––––––– unutuyorum ut uyorum
d –––––––––– tutuyorum ut uyorum
e –––––––––– mavi i
e –––––––––– ebedî i
f –––––––––– gerçek ek
f –––––––––– çiçek ek
TUTSAK
a –––––––––– ötesinden (t)e sinden
a –––––––––– gözdesinden (d)e sinden
b –––––––––– elâ lâ
b –––––––––– hâlâ lâ
c –––––––––– gül l
c –––––––––– eskil l
d –––––––––– hisarın ar ın
d –––––––––– tutsakların ar ın
e –––––––––– araması a sı
e –––––––––– arabası a sı
f –––––––––– hep p
f –––––––––– öp p
BİR ZAMANDA
a –––––––––– yok ok
a –––––––––– çook ok
b –––––––––– gittik it tik
c –––––––––– sevgiler gi ler
c –––––––––– ezgiler gi ler
b –––––––––– bittik it/ik tik
d –––––––––– serüven en
d –––––––––– sen en
bb –––––––––– yitik ik
GEÇEN GÜNLER
a –––––––––– geçiyor günler gün ler
a –––––––––– sürgünler gün ler
aa –––––––––– geçiyor günler - geçiyor günler
B(b) –––––––- birbiri ardı sıra ra
b –––––––––– yollara ra/a
B(b) –––––––– birbiri ardı sıra - birbiri ardı sıra
bb –––––––––– pişmanlığa a
aa –––––––––– günler - günler
bb –––––––––– ruhumuza - a
c –––––––––– sevgilerini i
aa –––––––––– günler - günler
cc –––––––––– kardeşler gibi i/eş ler gibi
cc –––––––––– Batan güneşler gibi eş ler gibi
d –––––––––– orman an
dd –––––––––– ortasından an/a sından
dd –––––––––– Birbiri arkasından a sından
dd ––––––––– Birbiri arkasından an/ (nakarat)
cc ––––––––– Batan güneşler gibi bi/ (nakarat)
ccc ––––––––– akrebi bi
ddd ––––––––– durmadan an
x –––––––––– kampanalarla -
a –––––––––– günler gün ler/günler
a –––––––––– sürgünler gün ler
aa –––––––––– günler - günler
ATLIKARINCA
a –––––––––– gülünceyedek l ünceyedek
b –––––––––– düğünde n de
b –––––––––– evinde n de
b –––––––––– Van’da n da
b –––––––––– üstünde n de
b –––––––––– sırtında n da
a –––––––––– ölünceyedek l ünceyedek
DENİZİ ÖZLEYEN ÇOCUKLAR
a –––––––––– on on
a –––––––––– madalyon on
b –––––––––– gere gere ere
c –––––––––– açarak ak
c –––––––––– yalnayak ak
b –––––––––– yere ere
d –––––––––– güllerimizi iz i
e –––––––––– rüzgâr ar
e –––––––––– çocuklar ar
f –––––––––– dünyalarımızın â
f –––––––––– rüyalarımızın â
d –––––––––– denizi iz i
g –––––––––– gökyüzü yüz ü
g –––––––––– yüzü yüz ü
ŞEHRİN ÜSTÜNDEN GEÇEN BULUTLAR
A –––––––––– akınına akın ına
b –––––––––– geçen bulutların ut ların
A –––––––––– yakınına akın ına
b –––––––––– hudutların ut ların
c –––––––––– bu an an
d –––––––––– akıyoruz ak ıyoruz
c –––––––––– uyaraktan an
d –––––––––– bakıyoruz ak ıyoruz
e –––––––––– rüzgârdan an
f –––––––––– kervanında an ında
e –––––––––– koşan an
f –––––––––– yanında an ında
g –––––––––– ovalara a lara
h –––––––––– iplik iplik ik
g –––––––––– tarlalara a lara
h –––––––––– götürseydik ik
A –––––––––– Bakıp imreniyorum akınına akın ına/(nakarat)
b –––––––––– uçan bulutların ut ların
A –––––––––– yakınına akın ına
B –––––––––– Rüyamızı kuşatan hudutların ut ların/(nakarat)
BİTEVİYE
a –––––––––– Vakit dar olsa gerek ek/ar
a –––––––––– ürpererek ek
b –––––––––– diyorum - yorum
A –––––––––– Vakit dar olsa gerek - (nakarat)
c –––––––––– âlemde em de
c –––––––––– penceremde em de
b –––––––––– bekliyorum - yorum
aa –––––––––– bahar olsa gerek ar olsa gerek
d –––––––––– gemiye iye
d –––––––––– biteviye iye
b –––––––––– gidiyorum - yorum
aa –––––––––– diyar olsa gerek ar olsa gerek
BULUTLAR
a –––––––––– rengi i
b –––––––––– fecir bulutlar ir bulutlar
a –––––––––– gibi i
b –––––––––– gelir bulutlar ir/ut bulutlar
a –––––––––– dizi dizi i/izi
bb –––––––––– putlar ut lar
aa –––––––––– denizi izi
bb –––––––––– mabutlar ut lar
c –––––––––– dağlarından an
bb –––––––––– mamutlar ut lar
c –––––––––– bazan an
b –––––––––– zehir bulutlar ir/ut bulutlar
VE BULUTLAR
a –––––––––– sesidir ir
b –––––––––– fecir bulutlar ir bulutlar
a –––––––––– kim bilir ir
b –––––––––– gelir bulutlar ir bulutlar
c –––––––––– rüzgâr âr
c –––––––––– bahar âr
c –––––––––– yâr âr
b –––––––––– eldir bulutlar ir bulutlar
d –––––––––– denizi iz i
d –––––––––– düşlerimizi iz i
d –––––––––– bizi iz i
b –––––––––– bir bir bulutlar ir bulutlar
YAŞARKEN
a –––––––––– bahçelerde er de
b –––––––––– sarkıyor k ıyor
a –––––––––– yerde er de
b –––––––––– akıyor k ıyor
c –––––––––– yana na/an
c –––––––––– ayna na
cc –––––––––– limana an a
b –––––––––– kalkıyor k ıyor
d –––––––––– saat at
d –––––––––– kanat at
d –––––––––– at at
b –––––––––– yakıyor k ıyor
RÜYA
a –––––––––– güllerde l lerde
a –––––––––– dallarda l larda
a –––––––––– illerde l lerde
b –––––––––– gidiyordum ordum
c –––––––––– saray ay
c –––––––––– çay ay
c –––––––––– alay alay ay
b –––––––––– ordum ordum
d –––––––––– çadır ır
d –––––––––– satır ır
d –––––––––– bahadır ır
bb –––––––––– duyduğum - um
e –––––––––– tren ren/tiren
e –––––––––– götüren ren/t
ee –––––––––– getiren tiren/t iren
bb –––––––––– umudum - um
f –––––––––– dizinde z inde
f –––––––––– yüzünde z ünde
f –––––––––– esinde s inde
bb –––––––––– ediyordum - yordum
HEYHAT
A –––––––––– Neden sonra - neden sonra
x –––––––––– gelin -
b –––––––––– anlar n lar
x –––––––––– mezarlarınızdan -
b –––––––––– günler n ler
x –––––––––– durun -
c –––––––––– saatler t ler
x –––––––––– tavlada -
c –––––––––– atlar t lar
x –––––––––– açlığımı -
d –––––––––– memeler me ler
x –––––––––– ey -
d –––––––––– gemiler mi ler
A –––––––––– Neden sonra - (nakarat)
SABAHIN ÖLÜMÜ
a –––––––––– sabahtı ah tı
b –––––––––– sevincinden c inden
b –––––––––– içinden ç inden
c –––––––––– yüzüne ü ne
c –––––––––– üstüne ü ne
a –––––––––– gümrahtı ah tı
a –––––––––– bahtı ah tı
b –––––––––– güvercinden c inden
a –––––––––– akacaktı ak tı
b –––––––––– bilincinden c inden
d –––––––––– yerde er de
d –––––––––– yerlerde er de
DAĞLARA
a –––––––––– çıkalım lım
b –––––––––– eş eş
b –––––––––– güneş eş
a –––––––––– iklim lim
c –––––––––– ben en
d –––––––––– pranga a
d –––––––––– dağlarda a
c –––––––––– yemişlen en
e –––––––––– kollarım l larım
f –––––––––– öpüşümde de
f –––––––––– kente te
e –––––––––– oğullarım l larım
g –––––––––– çıkalım k alım
h –––––––––– akışını ak ışını
h –––––––––– bakışını ak ışını
g –––––––––– yakalım k alım
ı –––––––––– aklım lım
i –––––––––– gömlekten ek ten
i –––––––––– ölmekten ek ten
ı –––––––––– kaçalım lım
j –––––––––– ak ak
k –––––––––– tanrılar ar
k –––––––––– tekrar ar
j –––––––––– uçarak ak
AĞRI
a –––––––––– kapandım aban dım
a –––––––––– abandım aban dım
b –––––––––– yüce ce
b –––––––––– gönlümce ce
c –––––––––– duydum dum
c –––––––––– yudum dum
d –––––––––– çırpınışların ar ın
d –––––––––– rüzgârın ar ın
e –––––––––– sihirli ir li
e –––––––––– demirli ir li
f –––––––––– yolcu cu
f –––––––––– korkuncu cu
g –––––––––– delilikte lik te
g –––––––––– birlikte lik te
h –––––––––– yemişi ş i
h –––––––––– ateşi ş i
ı –––––––––– yanan an
ı –––––––––– balkonlarından an
i –––––––––– manzarayı aray ı
i –––––––––– sarayı aray
j –––––––––– hızıyle z ıyle
j –––––––––– avazıyle z ıyle
k –––––––––– onlar n lar
k –––––––––– dursunlar n lar
l –––––––––– rengi eng i
l –––––––––– hevengi eng i
m –––––––––– gecedir ce dir
m –––––––––– incedir ce dir
n –––––––––– kadar ar
n –––––––––– uykular ar
o –––––––––– tanrısal sal
o –––––––––– masal sal
ö –––––––––– yaya aya
ö –––––––––– bulmaya aya
p –––––––––– bencileyin ci leyin
p –––––––––– geceleyin ce leyin
r –––––––––– kişi işi
r –––––––––– işi işi
s –––––––––– bahçede çe de
s –––––––––– gecede ce de
ş –––––––––– bana na
ş –––––––––– ayna na
t –––––––––– geçmişi ç mişi
t –––––––––– içmişi ç mişi
u –––––––––– pınar ar
u –––––––––– rüzgârlar ar
ü –––––––––– ağrıyı ıyı
ü –––––––––– kıyı ıyı
v –––––––––– delik lik
v –––––––––– ahretlik lik
y –––––––––– habersiz siz
y –––––––––– sis sis
z –––––––––– görüyorum rum
z –––––––––– uçurum rum
a1 –––––––––– aralandığı ara landığı
a1 –––––––––– avaralandığı ara landığı
b1 –––––––––– kaderince ce
b1 –––––––––– ece ce
c1 –––––––––– benim en im
c1 –––––––––– gelenim en im
d1 –––––––––– beni n i
d1 –––––––––– ini n i
e1 –––––––––– gir ir
e1 –––––––––– kibir ir
f1 –––––––––– işkence ce
f1 –––––––––– gece ce
g1 –––––––––– çirkinler in ler
g1 –––––––––– gelinler in ler
h1 –––––––––– nöbet nöbet et
h1 –––––––––– iskelet et
ı1 –––––––––– baharda ar da
ı1 –––––––––– kucaklarda ar da
i1 –––––––––– biçimde içim de
i1 –––––––––– içimde içim de
j1 –––––––––– sabah ah
j1 –––––––––– gümrah ah
k1 –––––––––– varlığımı ığ ımı
k1 –––––––––– taptığımı ığ ımı
l1 –––––––––– içimde ç imde
l1 –––––––––– sevincimde c imde
m1 ––––––––– ufku ku
m1 ––––––––– korku ku
n1 –––––––––– güneşsiz iz
n1 –––––––––– yitirmişiz iz
o1 –––––––––– manzaradan ara dan
o1 –––––––––– aradan ara dan
ö1 –––––––––– yara ara
ö1 –––––––––– karanlıklara ara
p1 –––––––––– aşkı kı
p1 –––––––––– şarkı kı
r1 –––––––––– eski ki
r1 –––––––––– belki ki
s1 –––––––––– gökyüzü üzü
s1 –––––––––– gündüzü üzü
ş1 –––––––––– var ar
ş1 –––––––––– bulutlar ar
t1 –––––––––– gölgesini sini
t1 –––––––––– sini sini
u1 –––––––––– kamaşan şan
u1 –––––––––– şan şan
ü1 –––––––––– altında da
ü1 –––––––––– ada da
v1 –––––––––– kenarı ar ı
v1 –––––––––– meyvaları ar ı
y1 –––––––––– demek emek
y1 –––––––––– yemek emek
z1 –––––––––– yenmede n mede
z1 –––––––––– inmede n mede
a2 –––––––––– sonsuzluk suz luk
a2 –––––––––– susuzluk suz luk
b2 –––––––––– boyunca c(a)
b2 –––––––––– avcu c(u)
c2 –––––––––– sürümü üm ü
c2 –––––––––– düğümü üm ü
d2 –––––––––– kamış amış
d2 –––––––––– aramış amış
e2 –––––––––– şafakları ak ları
e2 –––––––––– ocakları ak ları
f2 –––––––––– uyandığımız yan dığımız
f2 –––––––––– yandığımız yan dığımız
g2 –––––––––– vakitler er
g2 –––––––––– eğer er
h2 –––––––––– giren ölüm ir en ölüm
h2 –––––––––– çeviren ölüm ir en ölüm
ı2 –––––––––– oynayan an
ı2 –––––––––– ruhundan an
i2 –––––––––– kutsal ateşi eşi
i2 –––––––––– hayatın kardeşi eşi
j2 –––––––––– tekrar ar
j2 –––––––––– kadar ar
k2 –––––––––– sürgünlerini gün lerini
k2 –––––––––– günlerini gün lerini
l2 –––––––––– kardeşlerin eş lerin
l2 –––––––––– ateşlerin eş lerin
m2 ––––––––– gülü ül ü
m2 ––––––––– tahayyülü ül ü
n2 –––––––––– şevkini kin i
n2 –––––––––– yakını kın ı
o2 –––––––––– neşeyi e yi
o2 –––––––––– sevmeyi e yi
ö2 –––––––––– ayışığı şığı
ö2 –––––––––– beşiği şiği
p2 –––––––––– dalları içinden l ları içinden
p2 –––––––––– yolları içinden l ları içinden
r2 –––––––––– kadın ın
r2 –––––––––– anılarının ın
s2 –––––––––– kalbi bi
s2 –––––––––– gibi bi
ş2 –––––––––– denizinde iz inde
ş2 –––––––––– izinde iz inde
t2 –––––––––– aydınlatarak rak
t2 –––––––––– bırak rak
u2 –––––––––– görevin ev in
u2 –––––––––– alevin ev in
ü2 –––––––––– zaman an
ü2 –––––––––– kitaptan an
v2 –––––––––– rüzgâr ar
v2 –––––––––– kamışlar ar
y2 –––––––––– boyunca nca
y2 –––––––––– uyanınca nca
z2 –––––––––– ömür ür
z2 –––––––––– görünür ür
a3 –––––––––– ölüm m
a3 –––––––––– elim m
b3 –––––––––– anda an da
b3 –––––––––– insanda an da
c3 –––––––––– kader er
c3 –––––––––– geceler er
d3 –––––––––– testisi i si
d3 –––––––––– gemisi i si
e3 –––––––––– engin in
e3 –––––––––– nihayetsizliğin in
f3 –––––––––– ucu c u
f3 –––––––––– korkuncu c u
g3 –––––––––– yeryüzü üzü
g3 –––––––––– gündüzü üzü
h3 –––––––––– gelen dağ el en dağ
h3 –––––––––– yükselen dağ el en dağ
GÜVEN
a –––––––––– bulutlar t lar
b –––––––––– içeri er i
a –––––––––– kurtlar t lar
b –––––––––– geceleri er i
DAĞIN ARDINDA GÜNEŞ BATTI
a –––––––––– battı tı
b –––––––––– eşiğinde eşiğ inde
a –––––––––– vaktı tı
c –––––––––– bacalardan an
b –––––––––– beşiğinde eşiğ inde
c –––––––––– kahraman an
ELİF
a –––––––––– yaşıyor aş ıyor
b –––––––––– ateşi eş i
b –––––––––– güneşi eş i
a –––––––––– taşıyor aş ıyor
c –––––––––– destanlardan an lardan
d –––––––––– uyumuş uyu muş
c –––––––––– zamanlardan an lardan
d –––––––––– büyümüş üyü müş
e –––––––––– kızı ız ı
f –––––––––– çiçeği eğ i
f –––––––––– geleceği eğ i
e –––––––––– kımızı ız ı
g –––––––––– kaderin er in
h –––––––––– alnında a
g –––––––––– cennetlerin er in
h –––––––––– tanrıça a
OSMAN BİNBAŞI
a –––––––––– başı şı
a –––––––––– binbaşı şı
a –––––––––– karşı şı
b –––––––––– aman aman man
c –––––––––– dinlesin in lesin
d –––––––––– hallı lı
d –––––––––– yaralı lı
d –––––––––– vebalı lı
b –––––––––– Osman Osman man
c –––––––––– inlesin in lesin
DAĞDAN AŞAĞI
a –––––––––– insansız bir dağ an sız bir dağ
b –––––––––– bulutlu t lu
a –––––––––– şeytansız bir dağ an sız bir dağ
b –––––––––– kısıtlı t lı
c –––––––––– baktığımda da
d –––––––––– cücesiniz ce siniz
c –––––––––– hurda da
d –––––––––– kaderincesiniz ce siniz
e –––––––––– salıncağında a
f –––––––––– deli deli eli
e –––––––––– ona a
f –––––––––– güzeli eli
HER ŞEYİN UZAKLAŞTIĞI SAAT
x –––––––––– evlerin -
a –––––––––– damlar am lar
x –––––––––– damlarda -
a –––––––––– Soluk, uzun yüzlü adamlar am lar
x –––––––––– yumuşaklığıyle -
a –––––––––– akşamlar am lar
x –––––––––– dalmış -
a –––––––––– camlar am lar
x –––––––––– arkasında -
A –––––––––– Soluk, uzun yüzlü, adamlar - (nakarat)
BİTMEZ TÜKENMEZ CAN SIKINTISI
a –––––––––– göğsünde sü nde
b –––––––––– boş oş
b –––––––––– koş oş
a –––––––––– gökyüzünde zü nde
x –––––––––– siyah -
c –––––––––– aynı - aynı
x –––––––––– şey -
c –––––––––– aynı - aynı
BEZGİNLİK
a –––––––––– kilitlidir ir
a –––––––––– şiir ir
a –––––––––– fecir ir
b –––––––––– çorba ba
a –––––––––– gelir ir
b –––––––––– arpa pa
b –––––––––– çarpa pa
b –––––––––– sapa pa
a –––––––––– Mezamir ir
b –––––––––– kapa pa
AYNALAR
a –––––––––– odalarda a larda
a –––––––––– aynalarda a larda
b –––––––––– elleri el leri
b –––––––––– hayalleri el leri
c –––––––––– arıyor ar ıyor
c –––––––––– yalvarıyor ar ıyor
d –––––––––– aynaların ın
d –––––––––– kadın ın
BİR KAVSİN ALTINDA ŞEHİR
a –––––––––– kentin in
b –––––––––– tüyler y ler
a –––––––––– mandolin in
b –––––––––– söyler y ler
c –––––––––– pencerelerinde er inde
d –––––––––– kızlardan ız lardan
c –––––––––– kederinde er inde
d –––––––––– yıldızlardan ız lardan
e –––––––––– mahrutunda ut unda
f –––––––––– havayı va yı
e –––––––––– hududunda ud unda
f –––––––––– meyvayı va yı
g –––––––––– kolu lu
h –––––––––– ederler erler
g –––––––––– korkulu lu
h –––––––––– ilerler erler
BİR SOKAK
a –––––––––– içinde e
b –––––––––– geçer er
a –––––––––– gölge e
b –––––––––– fener er
c –––––––––– yüzlerinde erin de
d –––––––––– eser er
c –––––––––– derinde erin de
d –––––––––– yer yer er
e –––––––––– diyordu - yordu
f –––––––––– karını ar ını
f –––––––––– akşamlarını ar ını
e –––––––––– gülüyordu - yordu
g –––––––––– güzelim! güzelim
g –––––––––– Zeliha’dan güzelim güzelim
ADAMLAR
a –––––––––– ışık ık
b –––––––––– akşam am
a –––––––––– dağınık ık
b –––––––––– adam am
c –––––––––– bakış kış
d –––––––––– dudaklarında ak larında
c –––––––––– kış kış
d –––––––––– sokaklarında ak larında
e –––––––––– onlar ar
f –––––––––– vesvese ese
e –––––––––– akar ar
f –––––––––– sese ese
AYAKLAR
a –––––––––– sürüden ü den
a –––––––––– örtüden ü den
b –––––––––– insan an
b –––––––––– yaşayan an
c –––––––––– başın ın
c –––––––––– şaşkın ın
d –––––––––– kamış mış
d –––––––––– bırakmış mış
e –––––––––– görenler er
e –––––––––– meğer er
f –––––––––– uz gide de
f –––––––––– peşinde de
g –––––––––– hür ür
g –––––––––– düşünür ür
MELODİ
a –––––––––– çocuk uk
b –––––––––– korku sesler u sesler
a –––––––––– boğuk uk
b –––––––––– bu sesler u sesler
c –––––––––– derinden in den
c –––––––––– içinden in den
c –––––––––– teninden in den
b –––––––––– dupduru sesler u sesler
d –––––––––– akseder gel er gel
dd–––––––––– aksederler gel er/el gel
dd–––––––––– el el
b –––––––––– vurgu sesler u sesler
e –––––––––– ter er
ee –––––––––– terlikler er/ik ler
ee –––––––––– kirpikler ik ler
b –––––––––– tutku sesler u sesler
f –––––––––– kederini - ini
ff –––––––––– kirpiklerini ni/ ini
ff –––––––––– seni ni
b –––––––––– kuru sesler u sesler
DÜNYAYA VE İNSANLARA DAİR
a –––––––––– rüzgârla la
a –––––––––– kafile kafile le
b –––––––––– gölgesini ge sini
b –––––––––– dalgasını ga sını
c –––––––––– bulutlar ut lar
d –––––––––– uzaktakiler i ler
d –––––––––– gemiler i ler
e –––––––––– denizden iz den
e –––––––––– kardeşlerinizden iz den
c –––––––––– umutlar ut lar
TESTİ
a(aa)–––––––– ben en
b –––––––––– beni ni
a –––––––––– derken en
b –––––––––– yani ni
c –––––––––– içimde mde
d –––––––––– iyilikler er
c –––––––––– hem de mde
d –––––––––– beter er
aa –––––––––– ben - ben
x –––––––––– bomboş -
SOFRA
a –––––––––– alnında ın da
a –––––––––– yangında ın da
b –––––––––– dayadı a dı
b –––––––––– uyanmadı a dı
c –––––––––– ezanı n ı
c –––––––––– kapısını n ı
d –––––––––– gibi i
d –––––––––– konuşmayıverdi i
e –––––––––– buluşurlar l uşurlar
e –––––––––– bölüşürler l üşürler
e –––––––––– gülüşürler l üşürler
GERÇEK
a –––––––––– yıldızlar ar
a –––––––––– var ar
b –––––––––– şafak ak/k
c –––––––––– açası ç ası
c –––––––––– uçası ç ası
b –––––––––– ağlamak ak/k
d –––––––––– zamanda an da
d –––––––––– ummanda an da
b –––––––––– bayrak ak/k
e –––––––––– zekâ a
e –––––––––– çorba a
bb–––––––––– aşk k
f –––––––––– bu olum um
f –––––––––– âdemoğluyum um
b –––––––––– hatırlayarak ak/k
g –––––––––– düş üş
g –––––––––– öpüş üş
b –––––––––– toprak ak/k
SOKAK
a –––––––––– gece ce
a –––––––––– karınca ca
b –––––––––– vehimlerim m lerim
b –––––––––– bayramlarım m larım
c –––––––––– sakatlar t lar
c –––––––––– tabutlar t lar
d –––––––––– gülünür l ünür
d –––––––––– ölünür l ünür
e –––––––––– sütü tü
e –––––––––– büyüttü tü
f –––––––––– gelin in
f –––––––––– haberlerinin in
g –––––––––– seslerini s lerini
g –––––––––– kavislerini s lerini
h –––––––––– koşarak ak
h –––––––––– sokak ak
SAAT, ZAMAN VE KİŞİ
A –––––––––– Saat çalar, zaman yürür -
b –––––––––– otururum ur urum
A –––––––––– Saat çalar, zaman yürür - (nakarat)
C –––––––––– Geçen günler, aylar, yıllar -
b –––––––––– dururum ur urum
C –––––––––– Geçen günler, aylar, yıllar - (nakarat)
D –––––––––– Zaman kesin; bağışlamaz -
bb–––––––––– ölürüm l ürüm
D –––––––––– Zaman kesin; bağışlamaz - (nakarat)
E –––––––––– Sarkaç gelir, sarkaç gider -
bb–––––––––– m’olurum l/um urum
E –––––––––– Sarkaç gelir, sarkaç gider - (nakarat)
f –––––––––– tutsak, tutsak - tutsak
bb–––––––––– ölüm üm
f –––––––––– her şey tutsak - tutsak
g –––––––––– gecelere er e
bb–––––––––– birömrüm üm
g –––––––––– yere er e
1939
a –––––––––– dokuz uz
x –––––––––– içinde -
a –––––––––– yaşıyoruz uz
b –––––––––– kurt t
x –––––––––– gökyüzünü -
b –––––––––– bulut t
c –––––––––– zaman an
x –––––––––– zincirlerini -
c –––––––––– duran an
GÖKYÜZÜ
a –––––––––– kişisi is i
a –––––––––– gidişi iş i
b –––––––––– güzüne üz üne
c –––––––––– yücedir ir
c –––––––––– çevir ir
b –––––––––– düzüne üz üne
d –––––––––– bak ak
d –––––––––– uzak ak
b –––––––––– gökyüzüne üz/ne üne
e –––––––––– susuzluğunu suz luğunu
e –––––––––– sonsuzluğunu suz luğunu
bb–––––––––– anne ne
YAĞMUR
a –––––––––– boşanırcasına br yağmur r
a –––––––––– başına yağıyor r
b –––––––––– Tanrı rı
b –––––––––– yağmurları rı
c –––––––––– denizden iz den
c –––––––––– sizden iz den
d –––––––––– olur ur
d –––––––––– huzur ur
a –––––––––– arıtan bir yağmur r
a –––––––––– her yere yağıyor r
e –––––––––– avucunda c unda
e –––––––––– içinde ç inde
MAŞAR DAĞI
a –––––––––– bahardı ar dı
b –––––––––– dere dere ere
a –––––––––– vardı ar dı
b –––––––––– düzlere ere
c –––––––––– doğardı ardı
d –––––––––– Ağrı’dan rı dan
c –––––––––– ardı ardı
d –––––––––– Tanrı’dan rı dan
e –––––––––– esersin in
f –––––––––– kuş ola l a
e –––––––––– için in
f –––––––––– aşağı sala l a
g –––––––––– evrendesin n desin
h –––––––––– pınar ar
g –––––––––– ormandasın n dasın
h –––––––––– kuşlar ar
ı –––––––––– arıyor rı yor
i –––––––––– yanda an da
ı –––––––––– bağırıyor rı yor
i –––––––––– insanda an da
MEKTUP
a –––––––––– gezdiğim z diğim
a –––––––––– güleyazdığım z dığım
a –––––––––– taşa kazıdığım z(ı) dığım
b –––––––––– nuru ru
b –––––––––– uğru ru
b –––––––––– ötürü rü
c(cc)–––––––– gölgesi e/es si/i
c –––––––––– mayası a sı
c(cc)–––––––– sesi es i
d –––––––––– canım n ım
d –––––––––– yenim n im
d –––––––––– silenim n im
e –––––––––– ıssız z
e –––––––––– ayvazsız z
e –––––––––– tez z
f –––––––––– beri ri
f –––––––––– yoru ru
f –––––––––– yürü rü
TATLI ZAMAN
a –––––––––– kaçmışsın ç mışsın
a –––––––––– içmişsin ç mişsin
x –––––––––– akşamla -
a –––––––––– geçmişsin ç mişsin
x –––––––––– gözlerime -
a –––––––––– seçmişsin ç mişsin
x –––––––––– kargaşasına -
a –––––––––– açmışsın ç mışsın
x –––––––––– bahçeden -
a –––––––––– uçmuşsun ç muşsun
AĞIT
a –––––––––– evrenden vazgeçti en den vazgeçti
b –––––––––– belli i
b –––––––––– n’etmeli i
a –––––––––– benden vazgeçti en den vazgeçti
c –––––––––– ereğim reğ im
d –––––––––– yerle er le
d –––––––––– bitkilerle er le
c –––––––––– direğim reğ im
e –––––––––– esen yeller l ler
f –––––––––– dert değil t değil
f –––––––––– elbet değil t değil
e –––––––––– bu iller l ler
g –––––––––– hâli midir al imidir
h –––––––––– uzandı an dı
h –––––––––– kıskandı an dı
g –––––––––– vebali midir al imidir
ı –––––––––– dul mahzun ul mahzun
i –––––––––– güzellerin hası s ı
i –––––––––– yavuklusu s u
ı –––––––––– melul mahzun ul mahzun
AKAR ÇEŞME
x –––––––––– vardım -
a –––––––––– yudum d um
x –––––––––– çeşme -
a –––––––––– unuttum t(t) um
x –––––––––– yüklü -
a –––––––––– çamaşırlarımı yudum d um
x –––––––––– idi -
a –––––––––– dururdum d um
x –––––––––– şen -
a –––––––––– bahtım t ım
x –––––––––– ıslığa -
a –––––––––– avurdum d um
x –––––––––– karıncadan -
a –––––––––– hududum d um
x –––––––––– yolda -
a –––––––––– budum d um
x –––––––––– beni -
a –––––––––– taptuğum t(uğ) um
x –––––––––– derim -
a –––––––––– bulutum t um
YEMİN
a –––––––––– ölüm lüm
a –––––––––– gülüm lüm
b –––––––––– ceylânım var ân ım var
b –––––––––– peymanım var ân ım var
b –––––––––– zamanım var ân ım var
c –––––––––– sultanım ân ım
b –––––––––– küheylanım var ân var
b –––––––––– zamanım var ân var
c –––––––––– peymanım ân ım
c –––––––––– küheylanım ân ım
d –––––––––– Ağrı’dır (a)rı dır
d –––––––––– sarıdır (a)rı dır
ATLILAR
a –––––––––– yer er
a –––––––––– biniciler er
a –––––––––– eğer er
b –––––––––– kılıçlarında ç larında
c –––––––––– uçar ar
c –––––––––– rüzgâr ar
c –––––––––– atlılar ar
b –––––––––– hınçlarında ç larında
BAYRAK
a –––––––––– şehirlere r e
b –––––––––– haber er
a –––––––––– fecre r e
b –––––––––– yer er
c –––––––––– step ep
d –––––––––– ayaklar altında ak lar altında
d –––––––––– bayraklar altında ak lar altında
c –––––––––– hep ep
e –––––––––– kurşun şun
f –––––––––– ikinci nci
f –––––––––– genci nci
e –––––––––– yokuşun şun
g –––––––––– bir defa a
h –––––––––– dalı lı
g –––––––––– olsa a
h –––––––––– vurulu lu
ı –––––––––– gömülmektedir l mektedir
i –––––––––– tenden en
i –––––––––– gülerekten en
ı –––––––––– ölmektedir l mektedir
YURT
a –––––––––– ozanların an ların
b –––––––––– şakırtısı ı sı
b –––––––––– şarkısı ı sı
a –––––––––– kahramanların an ların
a –––––––––– hanların an ların
b –––––––––– yalkısı ı sı
b –––––––––– parıltısı ı sı
a –––––––––– zamanların an ların
c –––––––––– zaman an
d –––––––––– yan yana na
d –––––––––– akına na
e –––––––––– yıldızda ız da
e –––––––––– kımızda ız da
c –––––––––– kahraman an
STEP
a –––––––––– memleket t
b –––––––––– sarp p
a –––––––––– serhat t
b –––––––––– kalp p
c –––––––––– örtüsü ü sü
c –––––––––– gökyüzü ü zü
c –––––––––– türküsü ü sü
b –––––––––– step ep
b –––––––––– hep ep
İKİ YALNIZ AĞAÇ
a –––––––––– ağaç aç
a –––––––––– anaç aç
b –––––––––– Diyecekleri … varsa da a
b –––––––––– sağ ağ
c –––––––––– karşı şı
c –––––––––– salınışı şı
b –––––––––– varsa a
b –––––––––– sağ ağ
d –––––––––– hâli li
d –––––––––– mıhlı lı
B –––––––––– Diyecekleri … varsa da a
b –––––––––– sağ ağ
KADAVRA
a –––––––––– maviliğinde liğ inde
a –––––––––– dirliğinde liğ inde
b –––––––––– bir gün gün
b –––––––––– üzgün gün
c –––––––––– eylül mü ül mü
c –––––––––– gül mü ül mü
d –––––––––– anlatamam am
d –––––––––– adam am
e –––––––––– kabirden irden
e –––––––––– birden irden
f –––––––––– ne barka ka
f –––––––––– baraka ka
f –––––––––– mutlaka ka
f –––––––––– şarka ka
f –––––––––– Anka ka
f –––––––––– arka ka
ff –––––––––– aka aka k a
ff –––––––––– korka korka k a
f –––––––––– baka ka
f –––––––––– ufka ka
g –––––––––– örten en
g –––––––––– ben en
h –––––––––– olumda lum da
h –––––––––– ölümde lüm de
f –––––––––– ben başka ka
f –––––––––– çarka ka
f –––––––––– benden başka ka
f –––––––––– şaka ka
f –––––––––– ettiğine bak a ka
f –––––––––– düşe kalka ka
f –––––––––– gök yuka ka
f –––––––––– hırka ka
f –––––––––– culka ka
f –––––––––– aşka ka
f –––––––––– halka ka
ı –––––––––– diri i
ı –––––––––– iyi i
i –––––––––– bir günü ün ü
i –––––––––– düğünü ün ü
j –––––––––– bütün ün
j –––––––––– o gün ün
k –––––––––– güneşler er
k –––––––––– gider er
l –––––––––– kadavrayı ı
l –––––––––– ayrı ı
KARGALAR
a –––––––––– Gözlerinde … yası as ı
a –––––––––– Okuyaraktan … duası as ı
b –––––––––– alçalmadalar çal madalar
b –––––––––– çalmadalar çal madalar
c –––––––––– koldadır ol dadır
c –––––––––– yoldadır ol dadır
d –––––––––– bulutlar ut lar
d –––––––––– putlar ut lar
A –––––––––– Okuyaraktan … duası as ı
A –––––––––– Gözlerinde … yası as ı
e –––––––––– alçalmadalar a lar
e –––––––––– kargalar a lar
BİR TREN YOLCULUĞU
a –––––––––– akşama am a
a –––––––––– cama am a
b –––––––––– kin in
b –––––––––– tedirgin in
c –––––––––– düşünce nce
c –––––––––– işkence nce
d –––––––––– saçlar aç lar
d –––––––––– ağaçlar aç lar
e –––––––––– anılarda a
e –––––––––– arta a
f –––––––––– şangırtı ı
f –––––––––– çatlamasıydı ı
g –––––––––– damla beynimde la beynimde
g –––––––––– sağa sola beynimde la beynimde
h –––––––––– yılan an
h –––––––––– ucundan an
ı –––––––––– gibi ibi
ı –––––––––– garibi ibi
i –––––––––– bir gün ün
i –––––––––– öpüştüğün ün
j –––––––––– muttasıl asıl
j –––––––––– nasıl asıl
k –––––––––– derken en
k –––––––––– tren en
DARAĞACI
a –––––––––– erken erken
a –––––––––– öterken erken
b –––––––––– darağacı cı
b –––––––––– yabancı cı
x –––––––––– alnından -
c –––––––––– gecede e de
c –––––––––– düşünmede e de
d –––––––––– kadar ar
d –––––––––– ayaklar ar
e –––––––––– adam am
e –––––––––– cam am
f –––––––––– garibi ibi
f –––––––––– gibi ibi
e –––––––––– adam am
e –––––––––– tutsam am
g –––––––––– uykudan ku dan
g –––––––––– korkudan ku dan
h –––––––––– doğru u
h –––––––––– ruhu u
ı –––––––––– doğmada a da
ı –––––––––– sehpada a da
i –––––––––– eller l ler
i –––––––––– yollar l lar
j –––––––––– bittiğini it tiğini
j –––––––––– yittiğini it tiğini
k –––––––––– bakıp p
k –––––––––– hep p
l –––––––––– ayak ak
l –––––––––– barınmak ak
m –––––––––– aynası mıyım ayn(a) sımıyım
m –––––––––– aynısı mıyım ayn(ı) sımıyım
n –––––––––– dağarcığı ı
n –––––––––– darağacı ı
o –––––––––– dal al
o –––––––––– hâl al
ö –––––––––– akşamdan am dan
ö –––––––––– idamdan am dan
p –––––––––– gece e
p –––––––––– seyirci de e
r –––––––––– gökyüzü üzü
r –––––––––– sürüsü üsü
s –––––––––– erkek ek
s –––––––––– dönerek ek
ş –––––––––– çağrışa ş a
ş –––––––––– nebbaşa ş a
t –––––––––– öldüren l düren
t –––––––––– bulduran l duran
u –––––––––– yalvaç ç
u –––––––––– yalancı c(ı)
ü –––––––––– hırsız rsız
ü –––––––––– arsız rsız
v –––––––––– kabarıyor ar ıyor
v –––––––––– ağarıyor ar ıyor
y –––––––––– ağlanır durur la nır durur
y –––––––––– sallanır durur la nır durur
BEN BİR YILDIZIM
a –––––––––– yıldızım yıldızlar ortasında ız ım yıldızlar ortasında
b –––––––––– eyvah ah
a –––––––––– yapayalnızım yıl… ortasında ız ım yıldızlar ortasında
b –––––––––– sabah ah
c –––––––––– al - al
d –––––––––– evreni en i
c –––––––––– al - al
d –––––––––– nedeni en i
e –––––––––– yıldızlıkta ız lıkta
f –––––––––– sana Tanrım ana Tanrım
e –––––––––– yalnızlıkta ız lıkta
f –––––––––– bana Tanrım ana Tanrım
EVRENİ SEVMEK Kİ
a –––––––––– bölüşelim elim
b –––––––––– doyuramam ki y uramam ki
a –––––––––– elim elim
b –––––––––– buyuramam ki y uramam ki
c –––––––––– severim v erim
c –––––––––– överim v/rim erim
cc –––––––––– terim rim
b –––––––––– ayıramam ki y ıramam ki
d –––––––––– gelişim bu ş im bu
d –––––––––– neşem bu ş em bu
d –––––––––– işim bu ş im bu
b –––––––––– kayıramam ki y ıramam ki
e –––––––––– almışın şın/al
e –––––––––– karşın şın
ee –––––––––– dalmışın al mışın
b –––––––––– uyaramam ki y aramam ki
f –––––––––– akşamda a
f –––––––––– ya da a
f –––––––––– ama a
b –––––––––– sıyıramam ki y ıramam ki
g –––––––––– dünyanın a nın
g –––––––––– aramanın a/ın nın
gg–––––––––– kalkın ın
b –––––––––– duyuramam ki y uramam ki
SÖYLE
a –––––––––– bahçeden e den
a –––––––––– pencereden e den
b –––––––––– görüyorum rum
b –––––––––– uçurum rum
c –––––––––– doluştuğu ş tuğu
c –––––––––– dolaştığı ş tığı
d –––––––––– sıkıntıları içinde ntı ları içinde
e –––––––––– aşağılarda ğ(ı) larda
e –––––––––– bağlarda ğ larda
b –––––––––– görüyorum rum
b –––––––––– uçurum rum
c –––––––––– buluştuğu ş tuğu
c –––––––––– dolaştığı ş tığı
d –––––––––– yıkıntıları içinde ntı ları içinde
f –––––––––– kez z
f –––––––––– yaz z
g –––––––––– bahçede çe de
g –––––––––– bohçada ça da
h –––––––––– insanın san ın
h –––––––––– nisanın san ın
d –––––––––– çalkantıları içinde ntı ları içinde
YAĞMA
a –––––––––– aydınlık ık
b –––––––––– yolu l u
a –––––––––– kaldık ık
b –––––––––– İstanbul’u l u
c –––––––––– gemilerle i lerle
d –––––––––– sokaklarla a
c –––––––––– gibilerle i lerle
d –––––––––– dünya a
e –––––––––– İstanbul’du bul du
f –––––––––– şimdi di
e –––––––––– buldu bul du
f –––––––––– kenti ti
g –––––––––– kendi endi
h –––––––––– kutlu lu
g –––––––––– kenti enti
h –––––––––– dolu lu
ı –––––––––– üstüne n e
i –––––––––– ejder er
ı –––––––––– yöne n e
i –––––––––– çöpler er
j –––––––––– sonra ra
f –––––––––– gibi i
j –––––––––– uzaklara ra
f –––––––––– belki i
i –––––––––– ürker er
k –––––––––– kork k
i –––––––––– günler er
k –––––––––– yok k
l –––––––––– ufak ak
m –––––––––– işte şte
l –––––––––– bak ak
m –––––––––– düşte şte
n –––––––––– gömülmek ek
o –––––––––– mezarlara ara
n –––––––––– Bebek ek
o –––––––––– farfara ara
ö –––––––––– ortasında a sında
p –––––––––– sakın kın
ö –––––––––– havasında a sında
p –––––––––– aşkın kın
r –––––––––– yağma a
s –––––––––– Itri ri
r –––––––––– çığlığa a
s –––––––––– ayaküzeri ri
ş –––––––––– hayat t
t –––––––––– ortada a
ş –––––––––– tut t
t –––––––––– taa a
u –––––––––– bile le
ü –––––––––– şehir ir
u –––––––––– hızla la
ü –––––––––– olabilir ir
v –––––––––– yalılar alı lar
y –––––––––– beyaz az
v –––––––––– sevdalılar alı lar
y –––––––––– yaz az
z –––––––––– uçuk uk
i –––––––––– haber er
z –––––––––– çocuk uk
i –––––––––– gitmişler er
a1 –––––––––– yıl l
b1–––––––––– el ele le
a1 –––––––––– hayal meyal l
b1–––––––––– bile le
c1 –––––––––– düşünsen en
d1–––––––––– yitirdik ik
c1 –––––––––– şölen en
d1–––––––––– yenik ik
f –––––––––– vakti ti
c1 –––––––––– verilen en
f –––––––––– şimdi di
c1 –––––––––– ben en
e1 –––––––––– güzelim el im
f –––––––––– neydi di
e1 –––––––––– elim el im
f –––––––––– cenneti ti
f1 –––––––––– yerde er de
g1–––––––––– umursamadan an
f1 –––––––––– pencerelerde er de
g1–––––––––– zaman an
h1–––––––––– tabu bu
ı1 –––––––––– bir giz iz
h1–––––––––– İstanbul bu bu
ı1 –––––––––– kalbimiz iz
BİRAZ DAHA
a –––––––––– gece e
b –––––––––– sonsuz n suz
b –––––––––– sensiz n siz
a –––––––––– içinde e
c –––––––––– haşır neşir ir
d –––––––––– bilişmemiz iz
c –––––––––– bir ir
d –––––––––– deniz iz
KENDİMLE
a –––––––––– Dıranas as
x –––––––––– otur -
b –––––––––– görüyor musun sun
a –––––––––– olmaz az
b –––––––––– sun sun
a –––––––––– saz az/z
c –––––––––– hüzün ün
aa –––––––––– şans s
c –––––––––– ün ün
d –––––––––– Dıranas’ın ın
a –––––––––– yas as
a –––––––––– biraz az/z
d –––––––––– çağlasın ın
d –––––––––– aldırmaksızın ın
aa –––––––––– son kez z
ÇAĞRI
a –––––––––– dalın ucunda al ın ucunda
a –––––––––– kavalın ucunda al ın ucunda
b –––––––––– usanmıyor or
b –––––––––– kor or
a –––––––––– hayalin ucunda al in ucunda
b –––––––––– mor or
a –––––––––– al’ın ucunda al ın ucunda
aa –––––––––– uyanmıyor or
PARÇALAR I
a –––––––––– Durmuş’um urmuşum
a –––––––––– oturmuşum urmuşum
b –––––––––– yapyalnız ız
b –––––––––– dermansız ız
c –––––––––– silik k
c –––––––––– ilk k
d –––––––––– denizlerden z lerden
d –––––––––– ağızlardan z lardan
e –––––––––– ölü lü
e –––––––––– örtülü lü
f –––––––––– yerde er de
f –––––––––– günlerde er de
g –––––––––– balıkçılar lar
g –––––––––– bu öyküyü avlar lar
h –––––––––– Ahmetler için hmet ler için
h –––––––––– Mehmetler için hmet ler için
PARÇALAR II
a –––––––––– durmuşum urmuşum
a –––––––––– Durmuş’um urmuşum
b –––––––––– kelimelerde me lerde
b –––––––––– ölmelerde me lerde
x –––––––––– garip -
c –––––––––– kaburga a
c –––––––––– doğa a
d –––––––––– aynalardan a lardan
d –––––––––– mağralardan a lardan
e –––––––––– çağıra çağıra ra
e –––––––––– aldatmalara ra
f –––––––––– benim en im
f –––––––––– kefenim en im
g –––––––––– zor or
g –––––––––– yürüyor or
h –––––––––– böcekler cek ler
h –––––––––– örümcekler cek ler
ı –––––––––– acıkan cık an
ı –––––––––– çıkan çık an
i –––––––––– acı cı
i –––––––––– usancı cı
j –––––––––– oyuncaklarız cak larız
j –––––––––– kırılacaklarız cak larız
k –––––––––– kafiyede ye de
k –––––––––– ilânihayede ye de
l –––––––––– Durmuş muş
l –––––––––– vurulmuş muş
m –––––––––– işkence nce
m –––––––––– günce nce
PARÇALAR III
a –––––––––– günlerden en
a –––––––––– ben en
b –––––––––– elenmedeydi le nmedeydi
b –––––––––– eğlenmedeydi le nmedeydi
c –––––––––– ordu ordu
c –––––––––– istiyordu ordu
d –––––––––– seyre r e
d –––––––––– ölmelere r e
e –––––––––– İstanbul ul
e –––––––––– pul pul ul
f –––––––––– yıkanmış k anmış
f –––––––––– okunmuş k unmuş
g –––––––––– avlanan la nan
g –––––––––– ulanan la nan
h –––––––––– uzatarak ak
h –––––––––– salak ak
ı –––––––––– ağladı ağ ladı
ı –––––––––– bağladı ağ lad
i –––––––––– vurmuşum urmuşum
i –––––––––– Durmuş’um urmuşum
j –––––––––– yerde e
j –––––––––– yürümekte e
k –––––––––– yüz z
k –––––––––– yaz z
l –––––––––– dönüştü üş tü
l –––––––––– düştü üş tü
x –––––––––– uçuyorum -
m –––––––––– yok ok
m –––––––––– ok ok
x –––––––––– ruhuma -
n –––––––––– hakan an
n –––––––––– dalgalanan an
o –––––––––– yüzlü üz lü
o –––––––––– gündüzlü üz lü
x –––––––––– savaşa -
x –––––––––– aşağı -
ö –––––––––– özgürlükler r lükler
ö –––––––––– körlükler r lükler
r –––––––––– akar ar
p –––––––––– yaptık ettik (e)t tık… tik
p –––––––––– kırdık attık (a)t dık… tık
rr –––––––––– çalıklar ar/lık lar
rr –––––––––– taşkınlıklar lık lar
x –––––––––– içindi -
………………………
s –––––––––– sen en
s –––––––––– yenen en
ş –––––––––– canları an ları
ş –––––––––– kanları an ları
t –––––––––– özgürlüğümüze z e
t –––––––––– bize z e
u –––––––––– dağlara ağ lara
u –––––––––– sehpalara â lara
x –––––––––– gibi -
……………………
x –––––––––– gökyüzünde -
x –––––––––– üzüntü -
ü –––––––––– sağ sağ
ü –––––––––– olsa sa
v –––––––––– gerek ek
v –––––––––– tek ek
y –––––––––– dolusu su
y –––––––––– su su
z –––––––––– Durmuşlar urmuş lar
z –––––––––– vurmuşlar urmuş lar
a1 –––––––––– aramak mak
a1 –––––––––– suvarmak mak
PARÇALAR IV
a –––––––––– Durmuş’um urmuşum
a –––––––––– oturmuşum urmuşum
b –––––––––– özgürüm ür üm
b –––––––––– yürürüm ür üm
c –––––––––– gündüz üz
c –––––––––– yüz üz
d –––––––––– ne kadar büyük ne kadar büyük
d –––––––––– bitene kadar büyük ne kadar büyük
e –––––––––– üstümüzde üz de
e –––––––––– güzde üz de
f –––––––––– orman an
f –––––––––– yakından an
g –––––––––– öldü dü
g –––––––––– akşamüstü tü
f –––––––––– dünyamdan an
f –––––––––– zaman an
h –––––––––– oluş uş
h –––––––––– Durmuş uş
2.3.1.2.2.1. Uyağı Oluşturan Sözcükler
Ahmet Muhip Dıranas, şiirlerinde uyak düzenini oluştururken toplam 1877
sözcükten yararlanmıştır. Uyaklarda birbirinden farklı 1340 çeşit sözcük
kullanılmıştır. Sayım sırasında ikilemeler tek sözcük olarak kabul edilmiştir. Uyağı
oluşturan sözcüklerin türleri, adetleri ve oranları şöyledir:
Türü Adedi Oranı (%)
Ad 964 51.4
Eylem 422 22.4
Sıfat 191 10.2
Zarf 211 11.2
Zamir 43 2.3
Edat 37 2
Bağlaç 9 0.5
Ünlem 5 0.3
Genel sözcük dağarcığında olduğu gibi sözcüklerin büyük çoğunluğunu
yine adlar oluşturuyor. Ancak genel tablonun aksine eylemler sıfatların iki katı,
zarfların oranı da çok yakın durumdadır. Zarfların sırası ve oranı ise değişiklik
göstermiyor. Tablodan çıkan sonuç, Dıranas’ın uyağı eylemlerden çok adlarla
kurduğu gerçeğidir. Demek ki Dıranas, şiirinde kurallı cümleden çok devrik
cümleyi yeğlemiştir.
a!
aba
abla (4)
acı
acıkmak
aç
açmak (4)
ada
adam (7)
âdemoğlu
adım
ağaç (5)
ağarmak
ağır (2)
ağız
ağlamak (5)
ağlanmak
ağrı
Ağrı (2)
ah (2)
Ahmet
ahretlik
ak
aka aka
akadurmak
akıl
akın (3)
akis
akış
akıtmak
akmak (6)
akrep
aksetmek (2)
akşam (10)
akşamüstü
al
alay alay
alçalmak (2)
aldanış
aldatma
aldırmamak
âlem (2)
alev
alın (2)
Allah
almak (3)
alt
ama
aman
an (5)
anaç
ancak
anı (3)
anka
anlatmamak
anne
ansızın
ara (5)
araba
aralamak
aralanmak
aralık
arama (2)
aramak (5)
ardı sıra
arınmak
arka (2)
arpa
arsız
art
artık (2)
artmak
asma(üzüm
a.)
aşağı
aşk (6)
at (3)
ateş (4)
atlı
atmak (2)
avara
avaralanmak
avaz
avlamak
avlanmak
avuç (3)
avurt
ayak (4)
ayaküzeri
aydınlatmak
aydınlık
ayırmamak
ay ışığı (2)
ayna (9)
aynı
ayrı (2)
ayvaz
baca
bağ (bahçe)
bağırmak
bağlamak
bahadır
bahar (9)
bahçe (10)
baht (2)
bakadurmak
bakış (2)
bakmak (9)
bakraç
balıkçı
balkon
bana (3)
baraka
barınmak
bark
baş (5)
başak
başka (2)
başlamak
batmak
bayrak (2)
bayram (2)
bazan
Bebek
beklemek
belî
belirsiz
belki (5)
belli
ben (17)
bencil
bencileyin
beri
berraklık
beslenmek
beşik (3)
beter
beyaz
bîçare
biçim
bildirmek
bile (2)
bilek
bilinç
bilişmek
bilmek
binbaşı
binici
bir
bir bir
bırakmak (2)
biraz
birden (3)
birlikte (2)
biteviye
bitki
bitmek (4)
biz (3)
boğuk
bohça (2)
boş
boyunca (2)
bozmamak
böcek (2)
bölüşmek (3)
bu (4)
buğu
buldurmak
bulmak (4)
buluşmak (3)
bulut (8)
bulutlu
buram buram
but
buyurmamak
(2)
bütün
büyümek
büyütmek
cam (4)
can (2)
cennet (2)
ceylân
culka
cumhuriyet
cüce
çadır
çağıra çağıra
çağırmak
çağlamak
çağrışmak
çalık
çalkantı
çalmak
çaresiz
çark
çarpmak
çatlama
çay
çekmek
çeşme (2)
çevirmek (2)
çiçek (3)
çığlık
çıkmak (3)
çile
çınar
çıplak
çırılçıplak
çirkin
çırpınış
çiy (2)
çoban
çocuk (4)
çoğalmak
çook
çorba (2)
çöp
da/de (5)
dağ (3)
dağarcık
dağınık
daha (3)
daima
dal (7)
dalga
dalgalanmak
dalmak
dam
damla (2)
dar
darağacı (2)
darmadağın
dayamak
defa (2)
değil (2)
dek
deli deli
delik
delik deşik
delikanlı
delilik
delirmek
demek (3)
demirli
deniz (1)4
dere
dere dere
(dererek)
derin (5)
derken (2)
dermansız
dert
destan
devir
dikmek
dil
dinlemek
dinmek
Dıranas (2)
direk
diri
dirlik
diş
diyar
diz
dizi dizi
doğa
doğmak (2)
doğru (3)
dokuz
dolaşmak (2)
doldurmak
dolmak (2
dolu (5)
doluşmak
donanmak
doyurmamak
dökmek
dökülmek
(4)
döndürmek
dönenmek
dönmek (2)
dönüşmek
dua (3)
dudak (5)
dul
duman
dupduru
durmak (6)
durmamak
(3)
Durmuş (7)
duymak (4)
duyurmamak
düğüm
düğün (3)
dünya (7)
düş (4)
düşe kalka
düşmek (4)
düşünce (4)
düşünmek
(4)
düz (2)
düzey
ebedî (2)
ebediyet
ece (3)
eğer (2)
eğlenmek
ejder
el ele
el (8)
elâ
elbet
elbette
elbise
elenmek
emzirmek
engin
erek
erkek (3)
erken (2)
Erzincan
Erzincanlı
eser
esin
eski
eskil
esmek
eş
eşik
eşya
etek (3)
etmek (4)
ev
evren (3)
evvel
eylemek (2)
eylül
eyvah
ezan
ezgi
farfara
fazla
fecir (4)
fenalık
fener
fırça
gam (2)
garip (2)
gece (21)
geceleyin
geçmek (3)
geçmiş
gelecek
gelin (2)
geliş (2)
gelmek (11)
gemi (8)
genç
geniş
genişlemek
gerçek
gerdan
gere gere
gerek (3)
getirmek
gezmek
gibi (11)
gidiş
girmek (2)
gitmek (9)
giymek
giz (2)
gizli
göğüs (2)
gök
gökyüzü (8)
gölge (8)
gömlek
gömülmek
(3)
gönül (3)
görev
görmek (5)
görünmek
(2)
götürmek (2)
göz (3)
gözde
gül (9)
güleyazmak
gülmek (12)
gülüşmek
gümrah (2)
gün (13)
günce
gündüz (4)
gündüzlü
güneş (6)
güneşsiz
güvercin
güya
güz (4)
güzel (8)
güzelleşmek
güzellik (4)
haber (3)
habersiz
hafıza
hakan
hâl (4)
hâlâ
halka
hallı
han
has (2)
hasat
haşır neşir
hatıra
hatırlamak
(4)
hava (4)
havuz
hayal meyal
hayal (2)
hayat (2)
haz
hece
hem
henüz
hep (4)
hepiniz
hepsi
heveng
hınç
hırka
hırsız
hisar
hız (2)
hudut (4)
hurda
huzur
hür
hüzün (2)
ıssız (2)
ıstıraplı
ışık (2)
ışıldamak
ıtır
Itri
iç (12)
içeri
için (3)
içmek (2)
idam
iki
ikinci
ikiz
iklim
ili (2)
ilânihaye
ileri
ilerlemek
ilk
in
ince (3)
inlemek
inmek (3)
insan (4)
insansız
iplik iplik
iskelet
İstanbul (3)
istemek (3)
iş (2)
işkence (3)
işte
iyi
iyilik
iz (2)
kabarmak
kabir
kaburga
kaçmak (2)
kadar (6)
kadavra
kadeh
kader (2)
kaderince (2)
kadın (3)
kafile kafile
kafiye
kah kah kah
(2)
kahraman (3)
kalça
kalkadurmak
kalkmak (2)
kalmak (5)
kalp (5)
kamaşmak
kamış (4)
kan
kanat (3)
kapamak
kapanmak
kapı (4)
kar
karanlık
karasevda
kardeş (4)
karga
karı
karınca
karışmak
karşı (4)
karşın
katı
kaval
kavis
kayakalmak
kaybolmak
kayırmamak
kazımak
keder (4)
kefen
kelebek
kelime
kenar
kendi
kent (4)
kervan
kesin
kez (2)
Kezban
ki (2)
kibir
kılıç
kilitli
kim bilir
kımız (2)
kin
kır
kırılmak
kırlık
kirpik (2)
kısıtlı
kıskanmak
kış (3)
kişi (2)
kitap
kıvrak
kıyamet
kıyı
kız (3)
kızıl
koca
koku (3)
kol kola
kol (3)
konmak
konuşmamak
kor
korka korka
korkmak
korku (4)
korkulu
korkunç (2)
koşmak (4)
köpük (2)
Köroğlu
kucak
kul
kurmamak
kurşun
kurt (2)
kuru
kuş (4)
kutlu
kuytu
kuyu
küçücük
küheylan (2)
küşat
liman (2)
mabut
madalyon
mağara
mahalle
mahrem
mahrut
mahsus
mahzun (3)
mamut
mandolin
manzara (2)
masal (2)
mavi (2)
mavilik (2)
maya
meğer
Mehmet
melek
melul
meme (2)
memleket
mendil
merdiven
meyva (2)
Mezamir
mezar
mı/mi (3)
mıhlı
mor (3)
mutlaka
muttasıl (2)
nasıl
naz (2)
ne (2)
nebbaş
neden (2)
nefes
nehir
nergis
neşe (3)
nihayetsizlik
nisan
nokta
nöbet nöbet
nur
o (7)
ocak
oda (4)
oğul
ok
okşamak
okunmak
olmak (13)
olmamak
olum (2)
oluş
on
ordu (2)
orman (3)
orta (3)
Osman
oturmak (3)
ova (2)
oynamak (2)
oyun
oyuncak
ozan
öğretmek
öldürmek
öldürücü
ölmek (8)
ölü
ölüm (5)
ömür (2)
önce
önlemek
öpmek
öpüş (3)
öpüşmek
örgü
örtmek (2)
örtü (3)
örtük
örtülmek
örtülü (2)
örülmek
örümcek
öte (3)
ötmek
ötürü (2)
övmek
öyle
özenmek
özgür
özgürlük (2)
özlemek
para
parıltı
parıltıcık
parmak
pencere (8)
perçinlemek
perde (2)
peş (2)
peyman (2)
pınar (2)
pırıldamak
pis
pişmanlık (2)
pranga
puhu
pul pul
pusu
put (2)
renk (3)
Rönesans
ruh (4)
rüya (6)
rüzgâr (11)
saat (4)
sabah sabah
sabah (4)
saç (5)
sağ (4)
sağa sola
sak
sakat
sakınmak
sal
salak
salıncak
salınış
salkım
sallanmak
salmak (2)
sana
sanatkâr
sapa
saray (3)
sarhoş
sarı
sarkadurmak
sarkmak
sarmak
sarmaş dolaş
sarp
satır
savurmak
saz
seçmek
seher (2)
sehpa (2)
sel
sema
sen (8)
sensiz
serçe
serhat
serin
sermek
serseri
serüven
ses (7)
sessiz (2)
sevaplı
sevdalı
sevgi (3)
sevgili (2)
sevinç (3)
sevişmek
sevmek (3)
seyir
sıcak (2)
sihirli
sıkıntı
silik
silmek
sini
sır
sırt
sis (2)
sıyırmak
siz
sofra
sokak (3)
solmak
sonra
sonsuz
sonsuzluk
(3)
soyunuk
söğüt
sökmek
söndürmek
sönmek
söylemek (4)
step (2)
su (6)
sultan
sunmak (2)
susuz
susuzluk (2)
suvarmak
sürgün (3)
sürü (2)
sürüklemek
sürüm
sürümek
süt
şad
şafak (2)
şaka
şakırtı
şan
şangırtı
şans
şark
şarkı (4)
şaşkın
şehir (2)
şevk
şey (3)
şeytansız
şiir (3)
şimdi (3)
şölen
taa
tabaka
tabu
tabut
tahayyül
takılmak
Tanrı (2)
tanrıça
tanrılar
tanrısal
tapmak
taptuk
tarla
tas (2)
taş
taşımak
taşkınlık
tat
tatmak
tedirgin
tek
tekmil
tekrar (2)
tekrarlanmak
tel tel
temizlenmek
ten (2)
ter (2)
terk
terlik
testi
tez
titremek
topak (2)
tren (2)
tutku (2)
tutmak (3)
tutsak
tükenmek
türkü
tüy
uç (3)
uçmak (7)
uçuk
uçurum (3)
ufak
ufuk (2)
uğru
ulanmak
umman (2)
umursamama
k
umut
unutmak (2)
usanç
usanmak
uyanmak (3)
uyanmamak
(3)
uyku (7)
uykusuzluk
uymak
uyumak (3)
uz gide
uzak (7)
uzanmak (2)
uzatmak
ülke
ün
üretmek
ürkmek
ürpermek
üst (9)
üşenmek
üşümek
üzgün (2)
üzre
vakit (4)
Van
var (9)
varlık
ve
vebal (2)
vehim
verilmek
vesvese
volkan
vurgu
vurmak (2)
vurulmak
vurulu
vücutsuz
ya da
yabancı
yağma
yağmak (2)
yağmur (6)
yakın (5)
yakmak (2)
yalancı
yalı
yalkı
yalnayak
yalnız (2)
yalnızlık
yalvaç
yalvarmak
(2)
yamaç
yaman
yan yana
yan (5)
yanak
yangın
yani
yanmak (3)
yapayalnız
yapyalnız
yaprak yaprak (2)
yaprak (3)
yâr
yara (2)
yaralı
yas (3)
yaslamak
yaşamak (9)
yavuklu
yaya
yaz (4)
yazın
yel
yemek
yemiş (2)
yen
yenik
yenmek (2)
yer yer
yer (14)
yeryüzü
yıkanmak
yıkıntı
yıl
yılan
yıldız (7)
yıldızlık
yitik
yitirmek (2)
yitmek
yok (3)
yokuş
yol (6)
yolcu
yorgunluk
yormak
yön
yudum (2)
yuka
yukarı
yu-mak
yunmak
yüce (2)
yükselmek
(2)
yürek
yürümek (5)
yüz (10)
zafer
zaman (17)
zambak (2)
zehir
zekâ
zor
zorlamak
2.3.1.2.2.2. Uyağı Oluşturan Sesler
Toplam uyak, 1.874+ 29 adet -iki taraftan uyaklı, dişi uyak, çifte uyak-.
Toplam 1976 dize içinde 55’i uyaksız redifli olmak üzere 103 dize uyaksızdır. 252
çeşit uyak kullanılmıştır.
Kimi ses ve ses öbekleri çok sık kullanılmıştır. an (89), a (74), ar (74), ak
(61), am (31), ka (24), la (20); er (73), en (56), e (33), ce (25), ek (25), el (21); ın
(24), ız (20); i (38), ir (37), iz (34), in (28); u (29); ç (20), k (22), l (45), n (45), ş
(17), t (26), z (23) ses ve ses öbekleri bu anlamda hemen dikkati çekmektedir.
Burada altını çizmemiz gereken nokta, bu seslerin uyağı oluşturan eleman değil;
bilhassa uyağı kuran ögeler olmasıdır. Bu açıdan baktığımız zaman bu nicelikler
daha fazla anlam kazanır.
Tabloya uyak kurucu ünlüler açısından baktığımız zaman 787 kez
kullanılan düz ünlülerin (a, e, ı, i) üstünlüğünü görürüz. Yuvarlak ünlüler yalnızca
29 kez yinelenen “u” ile temsil edilmektedir. Düz ünlüler içinde de geniş-düz (a, e)
ünlülerin egemenliği açıkça görülmektedir. Nicelik bakımından dikkati çeken
ünsüzler ise n (242), r (184), k (108), l (106) ve z (7)’dir. Çok yinelenen ünsüzlerin
ortak özelliği hepsinin yumuşak ünsüz olması ve akıcı niteliklere sahip olmasıdır.
a (75)
â (4)
aban (2)
aç (13)
ad/at (2)
ada (2)
ağ (8)
ah (15)
ak (61)
akın (4)
al (19)
alı (2)
am (31)
amış (2)
an (91)
ân (8)
ana (2)
ap (2)
ar (72)
âr (5)
ara (10)
arası (2)
aray (2)
ardı (2)
as (10)
asıl (2)
aş (3)
at (8)
atı/adı (2)
ay (3)
aya (2)
ayım (2)
ayn(a)/ayn(ı)
(2)
az (9)
bi (6)
bu (2)
bul (2)
c (12)
ca (2)
cak (2)
ce (27)
cek (2)
cı (4)
ci/ce (2)
cık/çık (2)
cu (3)
ç (18)
ça/çe (2)
çe (5)
çi/çiy (2)
çi/iy (2)
çmişi (2)
d (7)
da (6)
de (7)
di (3)
du(ordu ile
çifte)
dım (2)
dum (2)
dü/tü (2)
e (35)
eğ (2)
ek (25)
ekler (2)
el (21)
eli (2)
elim (2)
em (5)
emek (2)
en (57)
endi/enti (2)
eng (2)
ep (2)
er (73)
ere (6)
erin (8)
erken (2)
erler (2)
es (4)
ese (2)
eş (10)
eşi (2)
eşiğ (2)
eşik (2)
et (5)
ev (2)
ey (4)
ga/ge (2)
gi (2)
güler (2)
gün (8)
güzelim (2)
ğ (2)
hça/hçe (2)
hmet (2)
ı (10)
ığ (2)
ık (8)
ıl (4)
ın (24)
ır (9)
ış (4)
ıyı (2)
ız (20)
i (37)
ibi (4)
içim (2)
id/it (2)
ik (8)
il (6)
in (28)
ir (37)
irden (2)
is (5)
iş (3)
işi (2)
it (5)
iy (2)
iye (2)
iz (36)
izi (2)
k (22)
ka (24)
kı (2)
ki (4)
kımı (2)
kın (2)
kin/kın (2)
kış (2)
ku (6)
l (45)
la (20)
lâ (2)
lar (7)
le (9)
ler (2)
lı (5)
li (4)
liğ (2)
lık (2)
lik (3)
likte (2)
lım (2)
lim/lım (2)
lu (5)
lum/lüm (2)
lü (6)
lüm (4)
m (4)
madan (2)
mak (2)
man (2)
mde (2)
me (5)
mı (2)
mi (3)
mış (2)
muş (2)
n (42)
na (8)
nca (2)
nce (4)
nci (2)
ne (4)
ni (6)
niz (2)
no/nu (2)
ntı (3)
nü (2)
ok (4)
ol (5)
on (2)
or (10)
ordu (2)
ordum (2)
oş (2)
ök (2)
p (8)
pa/ba (2)
pa (3)
r (12)
ra (8)
rak (2)
reğ (2)
ren (2)
rı (12)
ri (4)
rim (2)
rsız (2)
ru (5)
rum (6)
rü (3)
s (10)
sa/sağ (2)
sal (2)
san (2)
si/zü (2)
sini (2)
sis/siz (2)
su (4)
sun (2)
suz (4)
sü/zü (2)
ş (17)
şa (2)
şan (2)
şı (9)
şığı/şiği (2)
şım (2)
şın (2)
şte (2)
şun (2)
t (26)
te (3)
tı (2)
ti (3)
tiren (2)
tü (4)
u (29)
ud/ut (2)
uğu (2)
uk (8)
ul (5)
um (3)
un (6)
ur (10)
urmuş (2)
urmuşum (8)
us/uz (2)
usu (2)
uş (2)
ut (15)
uy (2)
uyu/üyü (2)
uz (7)
ü (11)
ük (2)
ül (6)
üm (4)
ün (13)
ür (6)
üsü/üzü (2)
üş (6)
üz (13)
üzü (4)
v (2)
va (2
y (9)
ya (2)
yâ (2)
yan (2)
ye (2)
yüz (2)
z (23)
2.3.1.2.3. Tekrarlar
Ölçü ve uyağın yanı sıra tekrarlar da bir ritm ögesidir. Tekrarların içine
sözcük, sözcük öbeği ve cümle düzeyindeki birimler alınmış olup uyak ya da redif
olarak kullanılan sözcük ve sözcük öbeklerinden -ilgili bölümde ele alındığı için-
elden geldiğince uzak durulmuştur.
Dıranas’ın şiirlerinde 56 sözcük, 14 sözcük öbeği ve 4 cümle tekrara konu
olmuştur. Sözcükler 164 kez, sözcük öbekleri 32 kez, cümleler 9 kez tekrar edilmiş
olup toplam 207 tekrarla karşılaşıyoruz. Aynı birim -sözcük-, bir şiir boyunca 9 kez
yinelenebilmiştir. Bu tablodan anlaşıldığı üzere Ahmet Muhip Dıranas
tekrarlardan, diğer ritm ögeleri gibi bilinçle yararlanmış; bu araçla şiirinin müzikal
yapısını güçlendirmiştir.
Şair kimileyin ses ve anlamı, sözcük ve ruh hâlini o kadar etkili bir şekilde
kaynaştırmıştır ki şiirdeki her bir tekrar aynı zamanda temaya da hizmet eder hâle
gelmiştir. “Bitmez Tükenmez Can Sıkıntısı” şiirininin ikinci dörtlüğü buna iyi bir
örnektir:
“Aynı siyah güneş, aynı siyah,
Aynı susayış, aynı koşuş, aynı…
Of… hep aynı şey, aynı şey, aynı şey,
Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı…” (Ş, 104)
Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirinde saptadığımız tekrarlara konu olan sözcük
ve sözcük öbeklerinin altı çizilerek gözler önüne serilmiştir.
• “Dirilmek… bir, bir daha, bir daha… (Ş, 11)
• “Selâm, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden
Selâm, senelerce, senelerce evvele” (Ş, 15)
• “Verdi bir başka renk, başka biçim hasından” (Ş, 18)
• “Son aşkımdır bu -sen- ve son çile,
Günümün son fecri, sonu artık” (Ş, 23)
• “Her görüntüde ve her seste
Kendi kendine tekrarlanan
O şarkı… Ve de her nefeste.” (Ş, 24)
• “Gün batıyor, gün batıyor,
Veda etsem hepinize.” (Ş, 28)
• “Kaybetsem kara bir duman
Arkasında hafızamı,
Koşsam, koşsam, koşsam, koşsam…” (Ş, 28)
• “Yağmurlar dindiği zaman
Geleceksin
Ki karanlık ölümdür.
Işığım söndüğü zaman
Güleceksin
Ki karanlık ölümdür.” (Ş, 29)
• “Dışarda bayram;
Bayram bize mahrem.” (Ş, 30)
• “Çağırdım, çağırdım, çağırdım
Bir böcek gibi titriyerek.
Koştunuz tükeninceyedek
Ha bir adım, daha bir adım.” (Ş, 32)
• “– İçimi gıcıklıyor bu ıhlamur kokusu,
Bu ıhlamur kokusu, ah!
Ya görünmez güllerin kokuları!… – Hep pusu,
Hep pusu bana, kah kah kah…” (Ş, 34)
• “Yalnız ateşimle ısınacak ve
Yalnız vücudumla besleneceksin.” (Ş, 53)
• “Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan
Sesin nerde kaldı? Kar içindesin!” (Ş, 57)
• “Uğulda, uğulda, uğulda sonbahar rüzgârı,
Bir dal kırabilir misin bakalım, gönlümüzde?” (Ş, 60)
• “Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun,
Deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun.” (Ş, 67)
• “Ya o gökyüzü, öylesine mavi
Üstümüzde, öylesine ebedî
O gökyüzü ve öylesine gerçek;
Büyük, büyük, büyük, kocaman çiçek.” (Ş, 70)
• “Günler geçiyor, günler;
Pişmanlığa sürgünler
Gibi geçiyor günler.” (Ş, 73)
• “Birbiri ardı sıra
Dizilmişler yollara,
Birbiri ardı sıra” (Ş, 73)
• “Geçiyor bütün günler,
Pişmanlığa sürgünler
Gibi günler ve günler…” (Ş, 73)
• “– Bu bahar toplayınca son güllerimizi,
Coşalım, coşalım, coşalım! Ve rüzgâr” (Ş, 77)
• “BULUTLAR
Yeşil gözlerinde akşamın rengi
Mor gagalarında fecir, bulutlar.
Bitmez tükenmez kuş sürüsü gibi
Dağlar arkasından gelir bulutlar.
Bulutlar binlerce ve dizi dizi
Batı uçlarında dikilmiş putlar.
Bulutlar her akşam içip denizi
Gökkubbede şölen kuran mabutlar.
Bulutlar kuzeyin buz dağlarından
Sıcak vadilere inen mamutlar.
Ve gözlerimize dolup da bazan
Döken içimize zehir, bulutlar!” (Ş, 80)
• “Baksan bir uzaklık var hangi yana,
Hangi eşyaya dönsen boş bir ayna” (Ş, 82)
• “Durun, geçmesin zaman, durun
Elimle kurduğum saatler!” (Ş, 84)
• “Fışkırdı bir pınar gibi dünya yüzüne
Işıltılar… güzellik güzellik üstüne…” (Ş, 85)
• “Gel! Seninle yüce dağlara çıkalım;
Yalnız yüce dağlar benim aşkıma eş.
O dağlar, hani her gün doğar ya güneş,
Orada. Orada egemen o iklim.” (Ş, 89)
• “Yakın dostlarına bahs aç ölmekten
Ve gel benimle, kaçalım kaçalım…” (Ş, 89)
• “Karlı başın yüce dedikleyin yüce” (Ş, 90)
• “Bulutlar ne güzel bulutlardır onlar” (Ş, 90)
• “Yansın o yıldızlar, bitinceye kadar
En derin uykular, en tatlı uykular.” (Ş, 90)
• “Güneş! güneş! güneş! ey, ölümsüz ece!” (Ş, 91)
• “Ne ki bu cendere, ne ki bu sonsuzluk” (Ş, 93)
• “Aynı siyah güneş, aynı siyah,
Aynı susayış, aynı koşuş, aynı…
Of… hep aynı şey, aynı şey, aynı şey,
Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı…” (Ş, 104)
• “Yalnız taze bir kadın yaşlılığı arıyor;
Yaşlılığım! yaşlılığım! diye yalvarıyor.” (Ş, 106)
• “Soyarlar, soyarlar bir siyah meyvayı.” (Ş, 107)
• “Bir nehir. Bu nehir her akşam akar” (Ş, 109)
• “Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden,
Ayakları dışarda örtüden.
Ölmüş herkes gibi ölen insan,
Yalnız ayaklar kalmış yaşayan.
…
Ayaklarım, az gide uz gide,
Ayaklarım, ümitler peşinde!
Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür!
Yolcu ölmüş; ayaklar düşünür…” (Ş, 110)
• “Nabzını tutar bir el,
Nabzında vurgu sesler.” (Ş, 111)
• “Sevgiler vardı içimde
Ezgiler vardı, iyilikler…” (Ş, 113)
• “Sokakta gün, sokakta gece,
Ben sen o biz kuş ve karınca.
Sokaktan gelir vehimlerim,
Sokakta geçer bayramlarım.
Sokakta kibarlar, sakatlar,
Alaylar, düğünler, tabutlar.
Sokakta ağlanır, gülünür,
Hayal kurulur ve ölünür.
Memelerinde keder sütü,
Şairi sokak anne büyüttü.
Sokaktan işitti her gelin
Seferberlik haberlerinin
…
Ay, güneş, yıldızlar, koşarak,
Unutuş da sendedir, sokak!” (Ş, 116)
• “Zaman kesin; bağışlamaz!
Bulur beni; ben ölürüm.” (Ş, 117)
• “Tutsak, tutsak, tutsak, tutsak…
Her şey tutsak ve de ölüm;
Ve de ölüm, her şey tutsak.” (Ş, 117)
• “Burada salt gökyüzüne bak
Bulutlar ağan, duru, uzak
Gökyüzüne, dost gökyüzüne.” (Ş, 121)
• “Benim varımdı o, benim tadım, benim ereğim” (Ş, 126)
• “Gel sevdiğim, gel güzelim, gel gülüm, gel direğim!” (Ş, 126)
• “Sabır, sabır, sabır, al küheylanım!” (Ş, 128)
• “Yürü! bayraklar altında,
Yürü! davullar çalsın hep.” (Ş, 130)
• “Ölüm, ölüm, gülerekten
Bir bayrak altında ölmektir.” (Ş, 130)
• “Ah, sonsuz Anadolu’m, sen! Sen, sen, sen hep!” (Ş, 132)
• “– Eyvah, eyvah!– yerlerden, göklerden ayrı.” (Ş, 137)
• “Ya bu yüzler ne yüzler, maske gibi
Yüzler; güzeli, çirkini, garibi” (Ş, 139)
• “Tuh! bu ne mahşerdir, ne iğrenç!.. derken
Geldi geldi geldi, geçti bir tren.” (Ş, 140)
• “Ben miyim bu! ben mi, bu baş, bu eller
Bu ayaklar? ya hani nerde yollar?” (Ş, 141)
• “İşte Ölen, ama işte Öldüren,
İşte Bulan, ama işte Bulduran” (Ş, 142)
• “Söyle, tatlı aşkına güzel Nisan’ın
Söyle, haz çalkantıları içinde!” (Ş, 147)
• “Hani o masal dünyası yalılar,
Hani o kayıklar ki kızca beyaz,
Hani o kadınlar ki sevdalılar” (Ş, 150)
• “Biraz daha her şeyle haşır neşir,
Biraz daha kendimle bilişmemiz,
Biraz daha seninle baş başa, bir…
Biraz daha gök, biraz daha deniz.” (Ş, 152)
• “Yorulmuşum. Yorulmuşum, kelimelerde,
Sevmelerde, kanlarda, haksız ölmelerde
Yorulmuş. Bir yoksunlukta bitkin ve garip” (Ş, 158)
• “Dönecek, dönecek, dönecek bu işkence…
Son buluyor benim için yazılmış günce.” (Ş, 158)
• “Nedir bu belâ, yarabbi, bu sen ben, ben sen.” (Ş, 160)
2.3.1.3. Dize
Tabloya bir dizeden fazla hacim tutan cümleler alınmış olup cümlenin kaç
dize boyunca sürdüğü şiir adının karşısında belirtilmiştir. Tek dizede biten
cümleler ise tabloda gösterilmemiştir.
Divan şiiri ve halk şiirinde 1 dizelik cümlelerle şiir kurulurken Hecenin ilk
kuşağıyla birlikte iki dizelik cümlelerle karşılaşmaya başlarız. Ancak Dıranas,
geleneksel dize yapısını kırarak ahenkteki bu monotonluğun önüne geçmiş ve 2
dizeden 9 dizeye kadar uzanan cümleler kurmuştur. 2, 3 ve 4 dizelik cümleler
yoğunluk kazanmaktadır. İlk kez Servet-i Fünûn ile tanıştığımız -Fransız şiirinden
aktarılan- anjambman tekniği Dıranas şiirinde bol bir şekilde ve sere serpe
kullanılmıştır. Bu özellik de ona yeni bir ritm, yeni bir akışkanlık, yeni bir ses
kazandırmıştır.
Şiirin Adı: Cümlenin Uzunluğu (Bir cümlenin devam ettiği dize sayısı)
Son Bulut Sıyrılınca 6, 3, 2
Selâm 2(5 adet), 4(3 adet)
Her Günkü Şarkım 2(3), 4(2)
Çeşme Başında 2
Portre 4, 2(3)
Serenad 2(4)
Hatıra 2(4), 3
Bahar Şarkısı 2(3), 3, 4(2)
Ben ve O 2(2), 3(2)
Son Aşk 2
O Şarkı 2(2), 4
Ülker’in Gözleri 3(4)
Esmer I 2(3)
Esmer II 2, 3
Ayrılış 2(2), 4
Balad 3(5), 2(2), 4
Devri Dilârayı Cumhuriyet 2
Yaz Gecesi 2(3)
Esenlik Size 2 (9)
Parkta Serenad 2 (12), 4
İhanet 3, 2(2)
Olvido 5(2), 2(8), 4, 3(2)
Serçeler 2(3)
Köpük 2
Masal -
Her Şey Uzaktadır 3, 2
Gece 2(2), 3
Görünü 5, 2(4), 3(2)
Yağmur 3, 2(3)
Bir Geceydi 2(2), 4
Güller Kan Ağlıyordu 2(2)
Geceye Küçük Şarkı I, II, III, IV 2(6), 3(2)
Ayışığı 2(3)
Yaz Göç Ediyor 2(5)
Yeni Bir Yaz Umudu 2(4), 3
Sonbahar 2(3), 3
Sonbahar II 2(2), 4
Kar 4, 4, 3, 5
Bahar Gökleri 2(3), 3(2)
Çınar 2
Rüzgâr 2
Yağmur, Gül ve Eller 2(2), 4
Hiç 2
Fahriye Abla 2(3), 3
Eviçi 4, 2(4), 3
Büyük Olsun 2(3)
Kezban 2(5)
Uyku 2, 3
Sen ve Gökyüzü 5, 2, 4
Tutsak 2(2), 3
Bir Zamanda 2(3)
Geçen Günler 2(2), 3, 8(2)
Atlıkarınca -
Denizi Özleyen Çocuklar 6, 2(4)
Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar 2(8), 3
Ve Böyle Biteviye 4, 3, 2
Bulutlar 2(5)
Ve Bulutlar 2(2)
Yaşarken 2(3)
Rüya 2(6)
Heyhat 3(2), 2(4)
Sabahın Ölümü 2(2)
Dağlara 2(5)
Ağrı 2(30), 3(12), 4(4), 5, 6, 8, 9
Güven 2
Dağın Ardında Güneş Battı 2(2)
Elif 2(2), 4(2)
Osman Binbaşı 3
Dağdan Aşağı 2(3), 4
Her Şeyin Uzaklaştığı Saat 2(2), 4
Bitmez Tükenmez Can Sıkıntısı 2
Bezginlik 2
Aynalar 3
Bir Kavsin Altında Şehir 2(6), 4
Bir Sokak 4, 2(2), 3
Adamlar 3, 2(2)
Ayaklar 2(3)
Melodi 2(6)
Dünyaya ve İnsanlara Dair 5, 2, 3
Testi -
Sofra 2(2)
Gerçek 2(3), 3(3)
Sokak 2(3), 3(2)
Saat, Zaman ve Kişi 2
1939 2(2), 3
Gökyüzü 2(2), 3
Yağmur 2(5)
Maşar Dağı 2(7)
Mektup 6, 7, 3
Tatlı Zaman 2(4)
Ağıt -
Akar Çeşme 2(4)
Yemin -
Atlılar 2, 3
Bayrak 2(8)
Yurt 3, 2(3)
Step 9
İki Yalnız Ağaç 4(3)
Kadavra 2(7), 3(3)
Kargalar 3, 4
Bir Tren Yolculuğu 2(4), 4
Darağacı 3(4), 2(5), 4, 5
Ben Bir Yıldızım 2
Evreni Sevmek ki 2(4)
Söyle 3(2), 4(2), 2(2)
Yağma 3(2), 4(6), 2(10)
Biraz Daha -
Kendimle 4, 3
Çağrı 2
Parçalar I 2(4), 3
Parçalar II 2(5), 6, 7
Parçalar III 2(9), 3(5), 4(2)
Parçalar IV 5, 2
“Süreğen dize” diyebileceğimiz dize yapısının toplu sonucu şöyledir:
2 dizelik cümle 345 adet
3 dizelik cümle 85 adet
4 dizelik cümle 48 adet
5 dizelik cümle 9 adet
6 dizelik cümle 5 adet
7 dizelik cümle 2 adet
8 dizelik cümle 3 adet
9 dizelik cümle 2 adet
Toplam 499
1 dizelik cümle 757 adet
2.3.1.4. Sözcük Dağarcığı
Ahmet Muhip Dıranas’ın “Şiirler” kitabında yer alan 113 şiirde toplam 9.369
sözcük kullanılmıştır. Bunlardan 2.126’sı farklı sözcük olarak saptanmıştır. Aynı
sözcüğün iki kez yinelenmesinden oluşan ikilemeler ve bitişik yazılan birleşik
sözcükler, tek sözcük olarak kabul edilmiştir.
Dıranas’ı, saf şiir noktasında örtüştüğü Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi
Tanpınar ile karşılaştırırsak şöyle bir tablo ortaya çıkar. Ahmet Haşim, şiirlerinde
toplam 8.338 sözcük ve 1.878 farklı sözcük kullanmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar,
541 dizeden ibaret olan şiirlerinde toplam 2.358 sözcük ve 820 farklı sözcük
kullanmıştır.
Farklı sözcük çeşitlerinin bütün sözcükler içindeki oranlarına baktığımızda;
Dıranas’ta % 22.7, Haşim’de % 23, Tanpınar’da % 34.7 rakamlarını görürüz. Bu
oranlar, Dıranas ve Haşim’in şiirlerini belli sözcükler etrafında kurduklarını
gösterir.
“Dıranas’ın şiirine ahenk sağlamak için başvurduğu önemli bir özellik de
kelimeleri aynen, mısraları da bazen aynen, bazan küçük değişikliklerle
tekrarlamasıdır… böylece şiirinde, kimseninkine benzemeyen bir ses yakalamayı”
başarmıştır (Bakırcıoğlu, 1980, s. 7).
Dıranas’ın sözcük dağarcığı aşağıda alfabetik olarak verilmiş olup sözcüğün
hangi sıklıkta kullanıldığı da ayraç içinde belirtilmiştir.
1939
a (ünlem)
abajur
abanmak
abla (5)
acı (5)
acıkmak
acımak
aç (sıfat, 7)
açık (4)
açık saçık
açılmak (7)
açlık (3)
açmak (16)
ad (2)
ada
adak
adam (13)
âdemoğlu
adım (3)
afyon
ağ
ağaç (15)
ağaçlı
ağarmak
ağartı
ağır (6)
ağır ağır
ağıt (2)
ağız (2)
ağlamak (12)
ağlanıp durmak
ağlanmak
ağmak
ağrı
Ağrı (8)
ağulu
ağustos
ah (15)
Ahmet (9)
A. Muhip
Dıranas
ahretlik
ak (6)
ak pak
aka aka
akadurmak (2)
akasya (3)
akça
akçıl
akıl (2)
akılsız
akım
akın (3)
akıntı
akis (2)
akış
akıtmak (2)
akmak (20)
akraba
akrep
aksetmek (2)
akşam (28)
akşamüstü (6)
al (kırmızı, 4)
ala (renk)
alan (saha)
alay (topluluk)
alay alay
alçalmak (5)
aldanı
aldanış (3)
aldanmak (2)
aldatılmak
aldatma
aldırmak (2)
âlem (2)
alev (2)
alın (12)
alın teri
alınmak (2)
Allah (5)
Allahlı
Allahsız
almak (32)
alt (14)
altın (9)
altın rengi
altüst
ama (23)
aman (3)
amansız (2)
ambar
ampul
an (ad, 13)
ana (2)
anaç
Anadolu (2)
ancak
andırmak
anı (5)
Anka
anlamak
anlamsız
anlaşılmak
anlatmak (2)
anmak
anne (6)
ansızın (2)
apaçık
apartman
ara (14)
araba
aralamak
aralanmak
aralık
aramak (12)
ardı sıra (2)
arık
arınmak
arıtmak
ark
arka (8)
arpa
arsız (2)
art (6)
artık (25)
artmak
arz (yeryüzü)
asılmak (6)
asma (üzüm)
asmak
aşağı (6)
âşık (8)
aşk (40)
aşmak (2)
at (hayvan, 12)
ateş (13)
atılmak (2)
atlı (3)
atlıkarınca
atmak (7)
avara (2)
avaralanmak
avaz
avlamak
avlanmak (2)
avlu (2)
avuç (8)
avuntu
avunuş
avurt
ay (süre, 4)
ay (uydu, 10)
ay ışığı (11)
ay ışıklı
ayak (22)
ayaküstü
ayaküzeri
aydın
aydınlatmak
aydınlık (7)
ayırmak (2)
ayırt edilmek
ayna (19)
aynı (21)
ayrı (3)
ayrı ayrı
ayrılık
ayrılış
ayrılmak (2)
aysız
ayvazsız
az
azap
baba
baca
bacak
bağ (bahçe)
bağırmak
bağış
bağışlamak (3)
bağlamak (3)
bağrışmak
bahadır
bahar (20)
bahçe (19)
bahs
baht (5)
bahtiyarlık
bakadurmak (2)
bakakalmak (2)
bakıp bakıp
bakır
bakış (4)
bakmak (32)
bakraç
balad
balık
balıkçı (2)
balkon (3)
baraka
bardak (2)
barınmak
barış (3)
barışmak
barıştırmak
bark
baskın
basmak (2)
baş (35)
baş aşağı
baş başa (4)
baş ucu
başak (2)
başıboş (3)
başka (13)
başlamak (12)
baştan aşağı
baştan başa
başyastığı
batı (5)
batık
batmak (19)
bayan (4)
baygın
bayıltmak
bayrak (10)
bayram (5)
bazan (2)
bazı (2)
be (2)
Bebek
beklemek (6)
beklenti
bekletmek
bel
belâ
belî (evet)
belirmek (2)
belirsiz (2)
belki (14)
belli (2)
bembeyaz
ben (118)
bencil
bencileyin
bengi (2)
bengilik
beniz
benzemek (2)
benzemez (sıfat)
beri
berraklık
beslemek
beslenmek
besli
beste (2)
beş
beşik (4)
beter
beton
bey
beyaz (9)
beyin (4)
bezemek
bezginlik
bıçak
bîçare
biçilmek
biçim (4)
biçmek
bıkmak
bile (16)
bilek
bilezik
bilinç
bilinmek (2)
bilinmez (sıfat, 2)
bilişmek
bilmek (13)
bin (sayı, 7)
bin bir
binbaşı (3)
binde bir
Bindokuzyüzotuz
dokuz
binici
binlerce (4)
binmek (3)
bir (482)
bir (bir olmak, 5)
bir bir (3)
bırakılmak
bırakmak (9)
biraz (8)
birbiri (8)
birden (7)
birdenbire
birer (4)
biri (8)
birleşmek
birlikte (3)
birtakım (2)
bit
biteviye (4)
bitki (2)
bitkin
bitmek (15)
bitmez (sıfat, 2)
bitmezlik
biz (27)
Boğaz (2)
Boğaziçi
boğuk boğuk
bohça (2)
bol (3)
bolluk (2)
bomboş
boş (13)
boşalıvermek
boşalmak
boşaltıvermek
boşaltmak
boşanmak (2)
boşlamak
boşluk (4)
boşuna (2)
boy (4)
boyun (3)
boyunca (zarf, 4)
boyuncağız
boz (2)
bozkır (2)
bozkurt
bozmak
böcek (4)
böcekli
böğür (2)
bölüşmek (3)
böyle (10)
bu (160)
bugün
buğdaysı
buğu
buğulanmak
buhar
buldurmak
bulmak (13)
bulunmak
buluşmak (6)
bulut (47)
bulutlu
bunca (3)
bura (5)
buram buram
burcu burcu
burç
buruksu
buruşmak
but
buyurmak
buz (2)
bükmek
bükülmek
bükülüş
bülbül
bütün (22)
büyü
büyük (16)
Büyüksu (2)
büyülü
büyümek (4)
büyütmek
Cafo
cam (9)
can (11)
canlanmak
cehennem (2)
cendere
cennet (4)
cenup
cep
ceset (2)
ceylân (2)
coşkun
coşmak (3)
cömert (2)
culka
cumhuriyet (2)
cüce (2)
cümbüş
cümle
çabuk
çadır
çağıldak
çağıra çağıra
çağırmak (7)
çağlamak (2)
çağrı (3)
çağrış
çakal
çalık
çalkantı
çalmak (9)
çamaşır
çapkın
çaresiz (3)
çark (3)
çarmıh
çarpa çarpa
çatı (2)
çatlamak (3)
çay
çekilmek (3)
çekiştirmek
çekmek (9)
çelimsiz
çerçeve
çeşit
çeşme (10)
çetin
çevirmek (2)
çevre
çiçek (11)
çift
çiftleşmek
çığlık (3)
çığlık çığlığa
çığrış
çıkarmak (3)
çıkın (2)
çıkmak (6)
çıkmaz (2)
çile (5)
çimen
çınar (4)
çıngırak
çini
çıplak (3)
çıra
çırçıplak
çırılçıplak (3)
çirkin (5)
çırpınış
çırpınmak
çisenti
çisil çisil
çiy (2)
çizgi (2)
çizmek (2)
çoban (2)
çocuk (9)
çocukluk
çoğalmak
çok (5)
çoktan (3)
çoluk çocuk
çorba (2)
çökmek (3)
çömelmek
çöp
çözmek
da/de (24+44: 68)
dadı
dağ (43)
dağarcık
dağılmak (4)
dağınık
dağıtmak
daha (29)
daima (2)
dair
dal (19)
dalcık
dalga (2)
dalga dalga
dalgalanmak (3)
dalgalı (2)
dalgın
dalmak (3)
dam (4)
damar
damla (9)
damla damla (2)
damlamak (2)
dans etmek
dar (4)
dar dar
darağacı (5)
darmadağın (2)
davet (2)
davul (2)
dayamak (2)
dayanılmak
deccal
defa (2)
değil (16)
değin (2)
değişmek (3)
değmek
dek (7)
deli (2)
deli deli
delice
delik
delik deşik
delikanlı
delilik
delirmek
delmek
demek (37)
demirli
deniz (33)
denli
dere
dere dere
(dererek)
derin (12)
derinlik (2)
dermansız
dert (3)
dertli
derviş
destan
dev (2)
devir (3)
dikilmek (2)
dikmek
dil (3)
dilârâ
dilemek
dilsiz
dinç
dindirmek
dinlemek
dinmek
dip
dipsiz
Dıranas (2)
direk (2)
diri
dirilmek
diriltmek
dirlik
diş (2)
dışarı (3)
dişi (2)
diyar (2)
diz (2)
dizi dizi
dizilmek (3)
dizüstü
doğa (5)
doğmak (13)
doğru (16)
doğrucu
doğrulmak
doğu (2)
doğurmak
doku
dokunmak (3)
dolanmak (2)
dolaşmak (7)
doldurmak (8)
dolmak (8)
dolu (10)
doluşmak
domuz
donanma
donanmak
donuk
doru
doruk (2)
dost (6)
dostluk
doygun
doymak
doyulmak (2)
doyulmamış
(sıfat)
doyulmaz (sıfat,
2)
doyunmak
doyurmak (2)
dökmek (6)
dökülmek (7)
döndürmek
döndürücü
dönenmek (2)
döngü
dönmek (14)
dönüş (3)
dönüşmek
dört (3)
dört bir
dörtnal (3)
döşek (2)
dua (6)
dudak (13)
dul
dulda
duman (6)
duman duman (2)
dupduru
durak
durgun
durmak (28)
Durmuş (9)
duru (2)
duvar
duygu
duymak (4)
duyulmak (2)
duyurmak (2)
düğüm (2)
düğün (4)
dümdüz
dün (5)
dünya (13)
düş (17)
düşe kalka
düşmanlık
düşmek (17)
düşsel
düşünce (8)
düşünmek (10)
düşürmek (2)
düz (4)
düzelik
düzen
düzey
ebedî (5)
ebediyet
ebet
ece (2)
edalı
eğemen (2)
eğer (3)
eğilmek
eğirmek
eğlenmek (2)
eh (2)
ejder
ekmek (ad, 9)
ekmek (fiil)
ekseri (2)
eksik
eksilmek
el (37)
el ele (3)
elâ
elbet (6)
elbette
elbise
elenmek
Elif (6)
elli (rakam)
elma
emmek
emzirmek (4)
en (30)
engerek
engin (4)
erek
ergen
erimek (3)
erkek (4)
erken (2)
ermek (2)
Erzincan
Erzincanlı
esenlik (3)
eser (iz, işaret)
esgin
esin (ilham)
esintili
eski (13)
eskil
esmek (14)
esmer (4)
esrarlı
esrik
esrimek
eş (3)
eşik
eşinmek
eşkıya
eşya (4)
et
etek (9)
etmek (19)
ev (12)
evren (12)
evrensel (2)
evvel
ey (34)
eyi (iyi)
eyitmek
eylemek (2)
eylül
Eyüp
eyvah (4)
ezan
ezgi (4)
Fahriye (5)
fakat (2)
fakir
fare
farfara
fazla (2)
fecir (6)
fena
fenalık
fener (2)
ferah
fidan
filozof
fırça
fırlamak (2)
fırtına
fısıl fısıl
fısıltı
fışkırmak
fışkırtmak
gaga
gam (4)
gamlı
garip (15)
garipçe
garipsi
garp
gayrı (2)
gebe (3)
gece (82)
geceleyin
geceli gündüzlü
geçiş
geçmek (42)
geçmez (sıfat)
geçmiş (4)
gelecek (2)
gelin (6)
gelinlik
geliş (2)
gelmek (48)
gemi (16)
gemici
genç (3)
gençlik (3)
gene
geniş (3)
genişlemek
gerçek (6)
gerdan
gere gere
gerek (8)
geri (5)
getirmek (6)
geyikli
gezdirmek
gezinmek (2)
gezmek (2)
gibi (101)
gıcıklamak (2)
gıcırdamak
gidermek
gidiş (4)
girivermek
girmek (6)
gitar
gitmek (47)
giydirmek
giymek (2)
giysi
giz (3)
gizlemek
gizli (5)
gizli gizli
gizlice
göç (4)
göçebe
göçmek
göğüs (5)
gök (gökyüzü,
32)
gök (mavi)
gökçe
gökdelen
gökkubbe
gökkuşağı
gökperde
göksel (2)
gökyüzü (35)
gölcük
gölek
gölge (16)
gömlek
gömmek
gömük
gömülmek (3)
gönendirmek
gönlümce (2)
gönül (11)
görev (3)
görke
görkem
görkemli
görmek (20)
görmez (sıfat)
görü
görülmek
görünmek (5)
görünmez (sıfat)
görüntü
görünü
göstermek (5)
götürmek (6)
gövde (5)
göz (52)
gözde
gözyaşı (6)
gurbet
güç (kuvvet)
güç (zor)
güçlü
gül (29)
gül rengi
güldürmek
güleç
güleyazmak
gülmek (26)
gülümsemek (2)
gülümseyiş
gülünmek
gülüş (3)
gülüşmek
gümrah (2)
gümüş (3)
gün (84)
günah (7)
günahlı
günce
gündüz (5)
güneş (40)
güneşsiz
günlük
gür
gütmek
güven
güvenmek
güvercin (3)
güveysiz
güya
güz (9)
güzel (47)
güzelleşmek
güzellik (11)
ha (2)
haber (4)
haberci
habersiz
hafif
hafıza (3)
hakan (2)
hak
haklı
haksız (2)
hâl (9)
hâlâ (4)
halay (2)
hâlis
halk
halka halka
hallı
ham
han
hançer
hangi (15)
hani (5)
hanım
har vurmak
harcamak
has (2)
hasat
haset (2)
haşır neşir
hatıra (6)
hatırlamak (6)
hatırlatmak
hava (14)
havuz
hayal (10)
hayal meyal
hayalet
hayat (4)
haydi
haydut
hayır (ünlem, 3)
hayırlı
haykırmak
hayret (2)
hayvan (4)
haz (2)
hece
hem (12)
hemen (3)
hemşire
henüz
hep (28)
hepiniz
hepsi (7)
her (96)
herkes (3)
heveng
heves
hey (2)
heybet
heyhat
hiç (14)
hiçbir (3)
hıçkırmak
hıh
hınç (2)
hippi
hırka
hırsız
hisar
hız (5)
hoş (9)
hoşça
hoyrat (2)
hudut (4)
hurda
huzur
hücum
hülya (2)
hür (2)
hüzün (4)
hüzünlü
ıhlamur (2)
ırak
ırgat
ırmak
ısınmak
ısırmak
ıslak (2)
ıslık
ıssız (3)
ıssızlık (2)
ıstıraplı
ışık (22)
ışıklı
ışıksız
ışıldamak
ışıltı (2)
ıtır (2)
Itri
iç (51)
içeri (2)
için (14)
içki (3)
içkici
içmek (16)
idam
iğrenç
ihanet
ihtiyar (5)
iki (16)
ikinci
ikiz (2)
iklim (3)
il (2)
ilânihaye
ileniş
ilenmek
ileri (2)
ilerlemek
iletmek
ilham
ilk (12)
ilkbahar (2)
ilke
ilkin (3)
imdi
i-mek (4)
imrenmek (2)
in (mağara)
inanç
ince (5)
incecik
indirmek (2)
inek
inilti (2)
inlemek
inmek (12)
insan (24)
insanlık (2)
insanoğlu (3)
insansız
iplik iplik
irilmek
irin (2)
iskelet (2)
İstanbul (4)
İstanbullu
istek (2)
istemek (8)
ister (edat, 4)
iş (2)
işaret
işitmek (2)
işkence (3)
işlemek (4)
işlenmek
işte (23)
itmek
iyi (5)
iyilik
iz (3)
kaba
kabarmak
kabir
kaburga
kaç (sıfat, 2)
kaçmak (5)
kadar (22)
kadavra (4)
kadeh (5)
kader (2)
kaderince
kadın (10)
kafa
kafatası
kafes
kafile kafile
kafiye
kâğıt
kah kah kah (2)
kahraman (3)
kalça
kaldırım
kaldırmak
kalım
kalkadurmak
kalkmak (5)
kalmak (25)
kalp (30)
kamaşmak
kamış (4)
kampana
kan (15)
kan rengi (2)
kan ter
kanat (11)
kanatlı
kandırmak
kanlı (2)
kanmazlık
Kapalıçarşı
kapamak (5)
kapanmak (4)
kapatmak (2)
kapı (14)
kaplamak (2)
kapmak
kar (10)
kara (siyah, 5)
karabaht
karanfil
karanlık (11)
kararmak
karasevda (2)
karasız
(topraksız)
kardeş (9)
kardeş kardeşe
karga (7)
kargaşa
karı (3)
karın (3)
karınca (3)
karınca kaderince
karışmak (2)
karlı (3)
karşı (10)
karşın
kartal (2)
kâse
kasırga
kaşık (2)
katı
katık
katmak
kaval
kavis (2)
kavramak
kavuşmak (5)
kaybetmek (3)
kaybolmak (3)
kaygı
kayık
kayıp (2)
kayırmak
kaymak (2)
kaynak
kazazede (2)
kazımak
keçe
keder (9)
kedi
kefen (2)
kehle (bit)
kekre
kelebek (2)
kelime
kenar (3)
kendi (9)
kendi kendine
kent (5)
Kerem
kerpiç
kertenkele
kervan
Kervankıran
kesik (2)
kesin (3)
keskin
kesmek
kez (6)
Kezban (2)
ki (bağlaç, 60)
kibar
kibir
kılıç (2)
kilit
kilitli (2)
kim (zamir, 8)
kim bilir (5)
kimi
kımız (2)
kimse
kın
kin (5)
kıpırdamak
kıpırtısız
kır (3)
kırbaçlamak
kırılmak (4)
kirli
kırlık
kırmak (4)
kırmızı (3)
kirpik (2)
kıs kıs
kısa
kısaca
kısıtlı
kıskanç (2)
kıskanmak
kısmet
kış (6)
kış yaz
kişi (12)
kışın
kitap
kıvılcım
kıvrak
kıyamet
kıyı (12)
kıymak
kız (9)
kızıl (7)
kızoğlankız
koca
kocaman (3)
koklamak
kokmak (4)
koku (9)
kokusuz
kol (7)
kol kola
kolan
kolay
kollamak
komak
komşu (4)
konca (2)
konmak (3)
konuşmak
konuşmayıverme
k
koparmak
kopmak (5)
kor
korka korka
korkmak (3)
korku (8)
korkulu
korkunç (3)
koro
korumak
koşmak (23)
koşuşmak
koy (2)
koymak (5)
koyun
kömür
Köprü
köprü
köpük (2)
köpürmek (3)
kör (2)
körelmek
körlük
Köroğlu (2)
köşe
kötülük
köy (6)
kucak
kucaklamak (2)
kucaklaşmak
kul (2)
kule
kulluk
kum (2)
kuraklık
kurban
kurmak (4)
kurşun (3)
kurt (hayvan, 3)
kurt (lârva)
kurtarıcı
kurtarmak (2)
kurtlaşmak
kuru
kurulmak (2)
kurulu
kusursuzluk
kuş (21)
kuşatmak (2)
kuşku
kuşluk (2)
kutlu (5)
kutsal
kutu
kuytu (4)
kuyu
kuzey (2)
küçücük
küçük (5)
küheylân (3)
kül
kürsü
küşat
lâhit
lâle
lâmba (3)
lâvanta
Leyla
lezzet
lık lık lık
liman (3)
mabut
macera
madalyon
mağ(a)ra (4)
mağlûp
mahalle
mahpus
mahrem (2)
mahrut
mahsus
mahşer (2)
mahur
mahzun (7)
makas
makina
mamut
mandolin
manto
manzara (3)
masa (2)
masal (7)
masallık
maske (2)
masmavi
Maşar Dağı (2)
mavi (8)
mavilik (3)
maya
mayıs
mazi
meğer
Mehmet (9)
mektup
melek (2)
melodi
meltem
melul
meme (6)
memleket
mendil
menekşe rengi
mercan
merdiven
merhamet
Meryem
Mevlânâ
mevsim (6)
meydan
meyva (3)
Mezamir
mezar (4)
mezarlık
mı/mi (61)
mide
mıhlı
milyonlarca
minare (2)
misal (3)
miyop
mola
mor (6)
mucize (3)
musikî
muştulamak
mut
mutlaka
mutlu (6)
mutluluk (3)
muttasıl (2)
müjde
mümkün
müzik
nabız (2)
nağme
nal (3)
namütenahi
nâra
nasıl (18)
naz (2)
nazlı (4)
ne (103)
ne yazık
nebbaş
neden (5)
nefes
nefret
nehir (7)
nem
nerde (9)
nerden
nere
nereye (2)
nergis
nesne
neşe (4)
nice (5)
niçin (8)
nihayetsizlik
ninni (3)
nisan
niye
nokta
nöbet nöbet
nur
o (zamir, 106)
oba
ocak
ocaksız
oda (8)
odsuz ocaksız (2)
of
oğul
ok (4)
okşamak
okumak (3)
okunmak
olanak
olası
olay
olgun
olmak (70)
olmaz (ad)
olmaz (sıfat)
olum (2)
oluş
olvido (unutuş)
omuz
on
onmak
onur (2)
ora (15)
orak
ordu
ordu ordu
org
orman (5)
orta (6)
ortalık
Osman (4)
ot
otlamak
oturmak (6)
ova (8)
oynamak (5)
oynaşmak
oysa (3)
oyulmak
oyun (4)
oyuncak (2)
ozan
öbür
öğretmek
öğütmek
öldürmek (2)
öldürücü
ölme (2)
ölmek (24)
ölmezlik
ölü (8)
ölücük
ölüm (33)
ölümsüz (5)
ölümsüzlük (2)
ömür (15)
ön (4)
önce (5)
önlemek
öpmek (4)
öpüş (6)
örgü
örmek
örnek (6)
örtmek (3)
örtü (5)
örtük
örtülmek
örtülü (2)
örülmek (2)
örümcek
öte (9)
öteki
ötmek (3)
ötürü (2)
ötüş
övmek (2)
övüngen
öykü (2)
öyle (14)
öz (2)
özen
özenmek
özge
özgür (2)
özgürlük (7)
özlem (5)
özlemek (6)
özsu (2)
para
parça (2)
parıltı (3)
parıltıcık
park
parlak
parmak (2)
pay
pazar
pek
pembe
pencere (24)
perçinlemek
perde (2)
perde perde (2)
perdelemek
peri
perişan
peş (7)
pey
peyman (2)
peynir
pınar (3)
pır pır
pıranga
pire
pırıldamak
pis (2)
pişirmek
pişmanlık (6)
portre (2)
puhu
pul pul
puslu
pusu (2)
put (3)
Rabb
rahat (2)
rahatlık
rahmet
renk (10)
renk renk
rıhtım
Rönesans
ruh (25)
rüya (15)
rüzgâr (26)
saat (9)
sabah (16)
sabah sabah
sabır (6)
sabırsız
saç (17)
saçlı (2)
sadece (3)
saf (5)
sağ (diri, 5)
sağ (yön)
sağa sola
sağmak
sak
saka
sakat
sakınmak
saksı
sal
salak
saldırmak
salıncak
salınış
salınmak (2)
salkım
sallamak (5)
sallanıp durmak
sallanmak (4)
salmak
salt (3)
saltanat
saman
samur
sanat
sanatkâr
sanki (21)
sanmak (2)
sapa (2)
saplı
sararmak
sarartmak
saray (2)
sarhoş (2)
sarhoşluk
sarı (4)
sarkaç (4)
sarkadurmak
sarkmak (3)
sarmak (9)
sarmaş dolaş (3)
sarmaşık
sarp
sarsılmak
satır
satmak
savaştan savaşa
savurmak (2)
sayısız
sayrılık
saz (çalgı, 2)
saz (ince kamış)
secde
seçmek
seferberlik
seher (2)
sehpa (2)
sel (2)
selâm (7)
selvi
sema
sen (93)
senelerce (4)
sensizlik
serap
serçe (2)
serenad (2)
serhat
serin (8)
serpmek (2)
serseri
serüven (6)
ses (27)
seslenmek (3)
sessiz (4)
sessizlik
sevap
sevda
sevdalı (2)
sevgi (7)
sevgili (6)
sevi (2)
sevilmek
sevinç (8)
sevinçli
sevişmek (2)
sevmek (22)
seyir (2)
seyirci
seyretmek (2)
sezilmez (sıfat)
Sibirya
sıcak (3)
sığmak
sihirli
sık
sıkıntı (3)
silâh
silik (2)
silmek
simit
sımsıkı (3)
sine
sini
sınır (2)
Sinop
sinsi
sinsice
sır (aynanın
arkası)
sır (giz, 2)
sıra
sıra sıra
sıralanmak
Sirenler
sırf
sırt
sis (2)
siyah (6)
siyasa
sıyırmak
sıyrılmak (2)
siz (zamir, 13)
sızmak (4)
sofa
sofra (5)
sokak (16)
sokak sokak
sokulgan
sol
soldurmak
solgun (2)
solmak (4)
soluk (nefes)
soluk (solmuş, 2)
solumak
son (27)
sonbahar (5)
sonra (7)
sonrasız
sonsuz (10)
sonsuzlaşmak
sonsuzluk (11)
sonuç
sormak
soymak (3)
soyunmak
soyunuk
söğüt (2)
sökmek (3)
söndürmek (3)
sönmek (7)
söylemek (17)
söylenmek (3)
söz (5)
step (3)
su (41)
sulamak
sultan (3)
sunmak (4)
sunu
susamak (3)
susamışlık
susayış
susmak (6)
susuz (3)
susuzluk (3)
suvarmak
sükûn (2)
sümbül (2)
süre
sürgün
(sürülmüş, 4)
sürmek
sürü (5)
sürüklemek (2)
sürüklenmek (2)
sürüm
sürümek (5)
sürüsüz
süslü
süt (4)
süzgün (2)
süzülmek (5)
şad
şafak (5)
şah
şahlanmak (3)
şair
şairane
şaka
şakımak
şakırtı
şan
şangırtı
şans
şark
şarkı (27)
şaşkın (2)
şeffaf
şehir (12)
şemsiye
şen (3)
şenlik (3)
şevk
şey (39)
şeytanlı
şeytansız
şifa
şifalı
şiir (6)
şimdi (20)
şirin (2)
şölen (3)
şu (sıfat, 20)
şuracık
şüphe
ta (7)
taa (3)
tabaka tabaka
tabu
tabut (2)
taç
tahayyül
tahta
takılmak
takip
talih
tam (2)
tamamlanmak
tamtakır
tamusal
tane (2)
tanık
tanımak (2)
Tanrı (20)
tanrıça (3)
tanrılar (4)
tanrısal (3)
tapınak (3)
tapınmak
tapmak (2)
taraf
tarih
tarla
tartı
tas (4)
tasa
tasalı (2)
taslak
taş (9)
taşımak (4)
taşkınlık
taşmak (3)
tat (5)
tatlı (7)
tatsız
tattırmak
tavan
tavla (2)
tayf
taze (5)
tedirgin
tek (14)
tekerlek
tekmil
tekne (2)
tekrar (5)
tekrarlamak
tekrarlanmak
tel
tel tel
tellâl
tembel
temiz
temizlenmek
ten (4)
teneke
teneşir
tenha (3)
tepsi
ter
terk
terlik
testi (6)
tez (2)
tezgâh
tığ
tiksinti
tıpkı
tırmanmak (2)
tırtıl
titrek (3)
titremek (2)
tohum (2)
tomurcuklanmak
topal (4)
toplamak
toplum
toprak (11)
toprak rengi
toz (3)
tozlu
tren (3)
tufan (2)
tuğla
tuh
tunç
turist
tutamlık
tutku (2)
tutmak (14)
tutsak (12)
tutuşturmak
tuzsuz
tükenmek (2)
tükenmemek
tükenmez (sıfat)
tüm (4)
tümcek
türkü (5)
türkülemek
tütmek (3)
tüy (3)
uç (14)
uçkun
uçmak (18)
uçsuz bucaksız
uçuk
uçurmak
uçurum (4)
uçuşmak (3)
ufacık
ufak (2)
ufuk (10)
uğramaz (sıfat, 2)
uğru
uğrun uğrun (2)
uğuldamak (3)
uğultu
ulanmak
ulaştırmak
ulu (2)
ulus ulusa
umman (2)
umursamak
umut (8)
umutsuz
umutsuzluk
unutmak (6)
unutulmak (2)
unutulmaz (sıfat)
unutuş (4)
upuzun
urba
usanç (2)
usanmak
usulca
uyandırmak (2)
uyanık
uyanıvermek
uyanmak (11)
uyarmak
uygun (2)
uyku (21)
uykusuz
uykusuzluk (2)
uymak (2)
uysal
uyuklamak
uyumak (15)
uyumlu
uz
uzak (23)
uzaklaşmak
uzaklık
uzanık
uzanmak (10)
uzatmak (3)
uzay
uzun (6)
üç (2)
üç beş (3)
üçlü
üflemek (2)
ülke (3)
Ülker (5)
ülkü
ümit (4)
ümitsiz
ün
üretmek
ürkmek
ürpermek (3)
üst (37)
üşenmek
üşümek (2)
üşüşmek
üşütmek
üvey
üzere (3)
üzeri (5)
üzgün (2)
üzgünlük
üzre (4)
üzüntü
vadi (2)
vah
vakit (12)
vakitsiz
Van
var (54)
varlık
varmak (8)
vatan
vazgeçilmez
(sıfat)
vazgeçmek (2)
vazo
ve (190)
vebal (2)
veda
vefalı
vehim
velâkin
verilmek
vermek (11)
vesvese
virane
volkan
vurgu
vurgun
vurgunluk
vurmak (11)
vurulmak (4)
vurulu
vücut (2)
vücutsuz
ya (29)
ya da (11)
yaban
yabancı
yâd (anma)
yağmak (11)
yağmur (21)
yağmurlu (2)
yahut
yakamoz
yakın (8)
yaklaşmak (3)
yakmak (4)
yalan (6)
yalancı
yalı
yalın (3)
yalkı
yalnayak
yalnız (12)
yalnızlık (5)
yalvaç (2)
yalvarmak (3)
yamaç
yaman (3)
yan (17)
yan yana
yanak (2)
yangın (3)
yani (2)
yanılmak
yankı (2)
yankılanmak (2)
yanmak (11)
yansı
yansıtmak
yapayalnız (2)
yapı
yapılmak
yapım
yapışkan
yapma (2)
yapmak (2)
yaprak (14)
yaprak yaprak
yapyalnız
yâr (2)
yara (2)
Yarabbi (2)
yaralı (2)
yarasa
yaratık
yaratmak
yardımcı
yargı
yarı
yarım (2)
yarmak
yas (4)
yasemin
yasılmak
yaslamak (2)
yaslı
yastık (2)
yaş
yaşam (3)
yaşamak (24)
yaşantı (2)
yaşlanmak
yaşlılık (3)
yatmak (5)
yatsı
yavaşça
yavru
yavuklu
yaya
yayılmak (3)
yaylı
yayvan
yaz (12)
yaz kış
yazı
yazık
yazın (3)
yazmak (5)
yel (4)
yele
yelken (4)
yelkovan
yemek (ad)
yemek (fiil, 2)
Yemen
yemin (2)
yemiş (ad, 3)
yemişlenmek
yen
yeni (7)
yeniden (3)
yenik (mağlûp)
yenilgi
yenilmek
(mağlûp ol-)
yenmek (ye- f., 2)
yer (45)
yer yer
yerli
yeryüzü (8)
yeşil (8)
yetişmek (2)
yetmek (2)
yiğit
yiğitlik
yıkanmak (2)
yıkılmak
yıkıntı (2)
yıl (10)
yılan (3)
yıldız (26)
yıldız yıldız (2)
yıldızsal
yıllarca
yine (8)
yirmi
yırtıcı
yitik (4)
yitirmek (6)
yitmek (5)
yok (23)
yoksun (sıfat)
yoksunluk
yokuş
yol (28)
yolcu (5)
yolculuk (3)
yolsuz yordamsız
yorgan
yorgun (4)
yorgunluk (2)
yoru
yorulmak (3)
yosma
yön (2)
yudum (5)
yudumluk
yuka
yukarı (2)
yumuşak (2)
yumuşaklık
yumuşamak
yunmak
yurt (2)
Yusuf
yüce (12)
yüceltmek
yük
yüklü
yükselmek (4)
yün
yürek
yürümek (14)
yüz (çehre, 36)
yüzlerce (2)
yüzmek
yüzsüz
yüzyıl (3)
zafer (7)
zaman (43)
zaman zaman
zambak (3)
zavallı
zehir (3)
zehirli
zekâ
Zeliha
zengin (2)
zevk
zevkli
zeytin
zifiri
zina
zincir (3)
zırh
zor
zorlamak
Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirlerinde geçen sözcüklerin türlerine göre dağılımı şu
şekildedir:
Sözcük türü Adedi Oranı (%)
Ad 3.835 40.9
Sıfat 1.807 19.2
Eylem 1.756 18.7
Zarf 789 8.4
Zamir 420 5.0
Bağlaç 418 5.0
Edat 266 2.8
Ünlem 78 0.8
Genel tabloyu incelediğimiz zaman Ahmet Muhip’in ad türünden sözcüklere
ağırlık verdiğini görebiliyoruz. Aynı kaynaktan gelen sözcükleri
gruplaştırdığımızda bu durum daha açıklıkla ortaya çıkmaktadır. Ad, sıfat ve
zamirden oluşan adlar grubunun oranı % 65.1; eylem ve zarftan oluşan eylemler
grubunun oranı % 27.1; edat, bağlaç ve ünlemden oluşan edatlar grubunun oranı ise
% 8.6’dır. Buna göre toplam sözcüklerin üçte ikisi ad cinsinden gelmektedir.
Bu oranlar dünyaya bakış açısına dair ipuçları taşımaktadır. Şairin dünyayı
algılayışında hareketten çok nesneler önemli görülmektedir. Dıranas için varlığın
kendisi daha değerlidir. Onun gözü, eylemden çok varlığın ve varlığın ayrıntıları
üzerinde odaklanmaktadır.
2.3.2. İÇERİK ÖGELERİ
2.3.2.1. Temalar
Ahmet Muhip Dıranas çeşitli temalarda şiirler yazmıştır. Bu çeşitliliği belli
sınıflar altında birleştirmemiz mümkün olmuştur. Bu bağlamda aşk, doğa ve doğa
sevgisi, zaman, yaşlılık, ölüm, erotizm, hüzün ve karamsarlık, umut, yalnızlık,
yaşama sevinci, Tanrı, geçmişe özlem, insan sevgisi ve dostluk, bilinmezlik, sokak,
unutuş, kaçış, pişmanlık, kadın, düşler, çocuk, yurt ve kahramanlık gibi temalar
öne çıkmaktadır.
2.3.2.1.1. Aşk
Dıranas’ın kimi şiirlerinde düşsel bir sevgili vardır. Daha çok geceleri ayın
ortaya çıkmasıyla zihinde yaratılan bu sevgili, “Benzedin odamda bir sabaha.”
dizesinde de görüldüğü gibi kozmik ögelere dönüşme, onlarla bütünleşme eğilimi
gösterir. Evrenin bir parçası hâline gelen sevgilinin;
“Kusursuzluğunda başlar belki
Kalbi ulaştıran yol, Allah’a.” dizelerinde belirtildiği üzere, kusursuzluk Allah’a
ulaşmanın bir yoludur (Ş, 11).
“Sonsuzsun bu ak güzelliğinle!
Ölüp, ölüp de her an sevginle
Dirilmek… bir, bir daha, bir daha…” dizeleri sevgilinin güzelliğinin ölüp
yeniden dirilmeye ve bir anlamda ölümsüzlüğe neden olacaktır (Ş, 11).
Ahmet Muhip’in en tipik aşk şiirlerinden biri olan “Serenad”da aşk, doğa
ögeleriyle birlikte verilir. Doğa kimi zaman ona dekor olurken, kimi zaman da
temayla birlikte akar.
“Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.” dizelerinde âşığın bir mevsim gibi sevgilinin
karşısına çıkması; gözlerinde bulut, saçlarında çiğ taşıması buna güzel bir örnektir.
Ancak burada belirtilen sevgili soyut bir sevgilidir, düşseldir. Verilen özellikleri bir
araya getirdiğimizde kanlı canlı bir kadın ortaya çıkmaz. Sevgili yaprak yaprak
açılan bir güldür, dudaklarından bir kuş sesi gelir, gözleri gönülde açan
nergislerdir, seher dudaklarından öpüşler gibi düşer. Şiirde betimlenen sevgili, bu
nitelikleriyle yalnızca düşseldir (Ş, 19).
Serenad şiirinde âşık, azla yetinen bir gönüle sahiptir. Sevgili, penceresinden bir
gül atsa, bir gülücük verse onun için yeterli olacaktır. Aşkına yalnızca bir evetleme,
bir onay bekler. “Ben aşkımla bahar getirdim sana” dizesinden anladığımız
kadarıyla aşkı, “bahar” kadar zengindir. En güzel çiçekler sevgiliye adanmıştır (Ş,
19).
“Hatıra” şiirinde yine soyut bir sevgilinin nitelikleri vardır. Rüyalarda bir hayal
gibi ortaya çıkan ve şairin peşine bir korku gibi düşen bir sevgiliden söz edilir. Bu
kadın, âşığın yanında bir gölge gibi yaşar, onun yanına geceleri gelir, bir mezardan
kalkmış gibidir. Yüzü ışıktan, gözleri geceler gibi derin, avuçları sudan serindir.
“Geçerken dün yoldan, ruhumu saran
Bir gölge halinde ve ağır ağır;
Tanıdım; o, yâdı hoş zamanlardan
Seven ve yaşayan bir hatıradır.” dörtlüğünden anlıyoruz ki bütün şiir boyunca
sözü edilen sevgili, aslında bir anıdan ibarettir (Ş, 20).
Kimi şiirlerde sevgili, nedensiz bir üzüntü içindedir.
“Gözlerin kararan yollarda üzgün
Ve bir zambak kadar beyazdır yüzün;
Süzülüp akasya dallarında gün
Erir damla damla ayaklarında.” dörtlüğü, sevgilinin bir melankoli içinde
olduğunu gösterir. Bu karasevda hâli kâh şairde, kâh sevgilidedir. Bu motif “O
Belde” şairi Ahmet Haşim’i anımsatır. Sararmış bir yüz, kederli bir kalp, üzgün ve
solgun gözlerle gerçekten malihulya içinde bir güzel tarif edilir şiirde (Ş, 21).
Eğer bir aşk zamanı varsa, bu Dıranas için “İşte akşam oldu, bizim artık her yer”
dizesinde belirttiği gibi, daha çok akşam ya da gecedir. Burada, yaşamak ve ölmek
isteği kendisi için duyulan bir sevgili söz konusudur. Âşık için onsuz yaşamın ve
ölümün bir anlamı yoktur. Ancak onun için yaşanır ve onun için ölünür (Ş, 22).
“Onu sevmekle geç, ey yaşamak!” dizesi de yaşamın anlamını böyle açıklar.
Yaşam, ancak aşk için vardır ve yaşadım diyebilmek için sevmek gerekir (Ş, 23).
“Aşkındır elbet hiç durmadan
Her görüntüde ve her seste
Kendi kendine tekrarlanan
O şarkı… Ve de her nefeste.” dörtlüğü, aşka bütün hücrelerimizle, etimizle,
ruhumuzla bağlandığımız zaman her görüntüde, her seste sevgiliyi
görebileceğimizi, duyabileceğimizi bize müjdeler. Böylesi bir aşk, ömrümüz
boyunca söylenen, yinelenen bir şarkıya dönüşür (Ş, 24).
Dıranas’ta gözler önemlidir. Onlar iki titrek yıldızdır, bazen gülerken üzülüp
solar, bazen özlem yorgunudur, kalbin parıltısını ateş gibi gösterir. Gözler,
sevgilinin her şeyi demektir ve şair, türlü biçimlere, hâllere giren bu gözlere âşıktır
(Ş, 25).
Parlak şenlikler, çeşitli eğlenceler sürerken sevgiliyle birlikte toplumdan uzak
bir içe kapanışı yeğler. Sevgilinin kadehini doldurduğu, kendisine şarkı söylediği,
patırtı ve gürültüden uzak bir köşe, onun için yeterlidir. Güzel bir sevgili ve aşkı
onu mutlu etmeye yetecektir (Ş, 30).
“Dünyalar öncesinde” henüz hiçbir şey yaratılmamışken bile “uçkun” ve
“vücutsuz” var olan ruhlar için aşk vardır. Dıranas’ta soyut aşk motifi, burada daha
bir bedensizleşir. Geceleyin umutsuzlukta buluşan iki sevgili âdeta
yaratılmamışlardır. Ruhlar henüz kelebek gibi uçmaktadır (Ş, 31).
Hem göğe çıkabilen, hem yere inebilen bir sevgiliden söz edilir. “Ne açsınız
artık ne susuz” dizesinden onun bedenî ihtiyaçlardan muaf olduğu düşüncesi ortaya
çıkar.
“Size geceyi de öğrettim
Onda düşlerle çoğaldınız;
Yaşantıda yorgun ve yalnız
Değilsiniz; sizi ürettim.” dizelerinde sevgilinin şair tarafından gecelerde ve
düşlerde üretildiği, çoğaltıldığı düşüncesi vardır. Ancak bu aşkın olanaksızlığını,
kavuşmanın bir türlü olamayacağını, Fuzûlî’nin aşk görüşüne benzer plâtonik bir
aşkla karşılaştığımızı şu dörtlükten anlarız:
“Çağırdım, çağırdım, çağırdım
Bir böcek gibi titriyerek.
Koştunuz tükeninceyedek
Ha bir adım, daha bir adım.”
Bu şiirde sevgili öperek güzelleşir. Kendisine günah sunulur, önce çirkinken
ırmak olup âşığı temizler. Şair, burada aşktan hareket ederek var olmak ya da yok
olmak diyalektiğine ulaşır. Duygudan düşünceye, şiirden felsefeye kayar (Ş, 32).
“Şimdi olay, hep ya hiç gibi,
Vardan ve yoktan özge bir şey.
Sevgiden de öte bir düzey;
Olmak ya da olmamak belki.” (Ş, 33)
Aşkta aldatma teması da Dıranas tarafından işlenmiştir. “Aşk her şeyi affeder
mi?” bilinmez ama, burada kadın aldatmayı ağlayışla, hıçkırıkla, gözyaşıyla
atlatmaya çalışır. Çünkü bir yanda aşk, bir yanda aldatma vardır. Bu ikilem büyük
bir üzüntüyü beraberinde getirir (Ş, 36).
Doğanın içinde ayın ışıkları, sevgiliyi âdeta yeniden yaratır ya da düşsel bir
sevgiliyi ortaya çıkarır. Sevgilinin yüzü beyazdır.
“Her yanın avuçlarıma dökülüyor
Çeşmeden akan suyun berraklığında.” dizeleri, ilginç bir duruma işaret eder.
Kadın, ışıktan yaratılmış gibi âşığın üzerine dökülür. Sevgilinin saçlarında ayın
dudakları dolaşır. Gizli bir el, kadının üstünden bir örtüyü çekince âşık, onun
ruhunu seyre koyulur. Bu yeni durum yeni bir yaratıştır sanki (Ş, 52).
Zamanın geçişi ve yaşlılıkla birlikte sevgiliye sığınma vardır.
“Hiç kuşkum yok ki, sen şimdi kalbimde
Bir kış uykusuna yatan böceksin;
Yalnız ateşimle ısınacak ve
Yalnız vücudumla besleneceksin.” dizelerinde kadın ve erkeğin birbirine
bağlaşıklığı çarpıcı biçimde dile getiriliyor. Bu aidiyetin yanı sıra zamanın
acımasız geçişinden korunmak için sevgililer, kendi içlerine kapanıyorlar.
“Tutsaksın kalbimin odalarında.” dizesinde belirtildiği üzere bu durum, hoş bir
esarettir (Ş, 53).
“Fahriye Abla”da plâtonik bir aşkın ifadesi vardır. Şair, çocukluk döneminde
kendisinden epeyce büyük bir kadına âşık olur. Kavuşmanın olmadığı, daha çok
ruhsal olarak yaşanan bir aşktır bu. Burada romancı gibi Dıranas, her şeyi gerçekçi
biçimde ve titizlikle betimler. Diğer aşk şiirlerinin aksine burada kadın soyut değil;
kanıyla canıyla somut olarak ifade edilir. Yerli bir aşk temasıdır bu şiirde işlenen
(Ş, 65).
“Eviçi”nde yine varlığı yokluğu çok belli olmayan “Bir rüya gibi sessiz
yürüyen” bir düş gibi, bir hayalet gibi evin içinde dolaşan bir sevgili söz konusu
edilir. Sevgilinin elinin dokunduğu her şey ürperir, canlanır, güler sanki.
“Çiçekleri sularken akşamüstü,
Bol saçlı başında tembel bir örtü” dizelerinde sevgili soyuttan somuta geçiş
gösterir. Gür saçlarıyla, başında bir örtüyle ve çiçek sularken görünce onun
yaşadığını anlarız (Ş, 66).
Ahmet Muhip için sevmek, yüce bir duygudur. Aşkın, alabildiğine sevmek
olduğunu; kadını tanrıça, ece katına çıkarması gerektiğini vurgular şair. Aşkı gibi
özlemin de büyük olması gerektiği, aşk uykusunda ancak mahşer günü uyanmak
gerektiğini dile getirir (Ş, 67).
Dıranas, birçok şiirinde varla yok arası bir yerden, bir dünyadan söz eder. Böyle
bir ortamda yaşanmış mutluluk ve sevgilerden dem vurur. Yiten bu serüvenin
ardından bir acı duyarak onu anar (Ş, 72).
Yitirilen sevgili için üzüntü dile getirilir. Bu bağlamda sevgiliye doyamamazlık
vardır.
“Benim varımdı o, benim tadım, benim ereğim;
Direğimdi, kırıldı da çöktüm, bir oldum yerle.” dizeleri sevgilinin, âşık için bir
varlık yokluk meselesi olduğunu söyler. Bu ölüm, âşığı üzgün, kırgın ve solgun
bırakmıştır (Ş, 126).
Sevgili, bütün zamanlar boyunca yalnızlığı bölüşendir O, gönül yarasını bağlar;
şair güldüğü zaman o da güler. Hem günah, hem sevap ondan gelir. O, yenilen
ekmek, içilen su gibi gerekli ve zorunludur (Ş, 16).
2.3.2.1.2. Doğa ve doğa sevgisi
Doğa, Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirinde çeşitli görünümleriyle ve türlü
araçlarıyla zengin biçimde karşımıza çıkıyor. Dağ, orman, çiçek, deniz, su,
gökyüzü, ay, ay ışığı, akşam, gece, sabah, sonbahar hâlleriyle doğa hep vardır
Dıranas’ta.
“Ahmet Muhip’te insan ve tabiatın asıl tema olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Ancak taibat ve insan, ona has şiirde iki ayrı tema olmaktan ziyade, hayat
çevresinde kristalize edilmiş bir bütün hâlinde karşımıza çıkar. Tabiat ve insan
Ahmet Muhip’e has bir sevgiyle birleşir.” (Aktaş, 2002, s. 125)
Doğa sevgisi onda o kadar yoğundur ki yaz aylarını Sinop’un Sali köyünde
geçirir. Burada kendisine ait küçük bir ormanı, korusu bile vardır.
Ahmet Muhip’teki bir başka özellik “tabiatı dile getirirken de daima insanı
onunla birlikte ele al”masıdır. (Tevfikoğlu, 1989, s. 32)
“Çeşme Başında” (Ş, 17), şairlerin pek sevdiği bir motif olan ay ışığı işleniyor.
Şiirde ay ışığı; insanı kendinden geçiren, insanı deli eden bir büyülü su olarak
gösteriliyor. Evrenin bir parçası olmakla birlikte “Ahmet Muhip Dıranas’ın
şiirlerinde tabiat, fizik ötesi duyguları yansıtan sembol olarak karşımıza çıkar.”
(Akengin, 1990, s. 29)
Kozmik zamanın önemli ögeleri olan akşam, gece ve sabah ayrı ayrı temalar
olarak Dıranas’ın şiirinde yer bulur. Akşam, korku ve gamla birlikte çıkagelir.
Akşamın gelişiyle beraber sokaklarda, evlerde korku filmlerinin dekorlarını andıran
bir değişiklik olur. Evlerin kanı çekilir, damlar eriyip dökülür, soluk yüzlü adamlar
rüya görürler, camların tasalı bakışları eşliğinde içeride bir uzun bekleyiş başlar (Ş,
103).
Gece, akşamın aksine bir kurtarıcı olarak gözükür:
“Nasıl da açıldı birden kanatların!
Dörtnal geliyordu köpürmüş atların
Kurtarmaya bizi çileden, hey gece!” Bahçede güllerin kan ağladığı; pis,
yapışkan, kekre bir günün sonunda; şairin, büyülü bir zaman kesiti olarak anlattığı
sabah; bir pınardan fışkırır gibi ışıltılarla doğar. Olağanüstü bir güzelliktir ortaya
çıkan. Yazgısı gereği doğurduğu gün geceye yenilse de o yeniden, yeniden
başlayacaktır. Gece, şairi bu sıkıntılı durumdan kurtarır (Ş, 50).
Karanlığın bastırmasından sonra ay yükselir ve sevgili görünür. Gecenin
gelişiyle sevgili daha da güzelleşir. Ancak gece biterken kendisinden söz edilen
düşsel sevgiliyi de yedeğinde götürür (Ş, 53).
Sabah da güzelliği ve bitip her gün yeniden başlamasıyla Dıranas’ın dizelerin
yer bulan bir doğa olayı olayıdır (Ş, 85).
Dıranas’ın “Ne yazık, yine güz!” diye esef ederek karşıladığı “Sonbahar”, yoğun
hüzün duygusuyla sarar insanı. Karanlık, çıplak ağaçlar, solan kırlar, sessizlik,
gönül yalnızlığı güzün entrümanlarıdır (Ş, 55).
Ahmet Muhip’te görülen bir başka doğa ögesi gökyüzüdür. Kimileyin sevgiliyi
gökyüzüyle özdeşleştirir Dıranas. Sevgili de gökyüzü de el ele verip şairi mutlu
ederler. “Büyük, büyük, büyük, kocaman çiçek”e benzetilen gökyüzü, bitimsizliği
ve mavisiyle insana âdeta ölümsüzlüğü sunar (Ş, 70).
“Burada salt gökyüzüne bak
Bulutlar ağan, duru, uzak
Gökyüzüne, dost gökyüzüne.
O giderir susuzluğunu,
Gökyüzü; o, sonsuzluğunu
Sütü gibi emziren anne.” dizelerinde olduğu gibi kimileyin gök; dost özelliğinin
yanı sıra bakan, büyüten, gözeten müşfik bir anne olarak işlenmiştir. Aynı zamanda
gökyüzünün sonsuzluk niteliği yeniden karşımıza çıkar (Ş, 121).
Doğa çerçevesi içine alabileceğimiz ve Dıranas’ta sıkça karşımıza çıkan bir
tema da buluttur. Öncelikle kendilerine imrenilen nesneler olarak beliriyor bulutlar.
“Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden geçen bulutların.
Belki gidiyorlardır yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.” dizelerinden anlaşılacağı üzere bu imrenişin
nedeni, bulutların düşlerimizin sınırlarına doğru yol almasıdır. Bu özgürlüğünün
yanı sıra bulut; bahar, gölge ve yağmur demektir (Ş, 78). Ahmet Muhip, onların
hangi iklimden gelip hangi diyara gittiğini sorgular. Tohum ve bahar olarak görülen
bulutlar, aynı zamanda vefalı bir sevgilidir.
“Gökyüzü bir sonsuz rüya denizi;
Besleyen onlardır düşlerimizi.
Her akşam peşinde götürür bizi,
Aşarken dağları bir bir, bulutlar.” dizelerinde ise bulutların düşlerimizi besleyen
birer nesne olarak görülmesi ilginç bir yaklaşımdır (Ş, 81).
“Dağ” da Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirlerinde sıkça işlenmiştir. “Dağlara”,
“Ağrı”, “Güven”, “Dağın Ardında Güneş Battı”, “Dağdan Aşağı”, “Yemin”
şiirlerinde dağ teması kuvvetle işleniyor.
“Köroğlu gibi hür yaşarım orda ben.
Ne isteklerime vurulmuş pıranga
Ne de aşkın sonu vardır o dağlarda;
Sen var, ağaçlar gibi her yıl yemişlen!” dizelerinde de görülebileceği gibi şair,
dağda yaşamayı bir çeşit özgürlük olarak kabul ediyor. Dıranas’ın ileri sürdüğü
başka bir düşünce ise dağların aşkı ve doğurganlığı artıracağıdır. “Havada başıboş
tüy gibi uçarak” dizesi de dağın insana özgürlük getireceği inancının altını
çizmektedir (Ş, 89).
Dıranas, “Ağrı”da klâsik dağ tema’sını aşarak bu temanın içine birçok
düşünceyi sıkıştırabilmiştir. Ağrı dağı için yazılan bu şiir, bir anlamda Dıranas’ın
senfonisi gibidir. İlk dizelerde Ağrı’nın insanüstü yüceliği belirtilir. Bu yücelik, bu
dev görüntü ilginç biçimde şaire bir rahatlık verir. Ardından kuşku ve insanlık
sorgulanır. Aklın sınırlılığı üzerinde durulur. Ağrı’da doğanın güzelliği özellikle
belirtilir.
Pişmanlık, iç sıkıntısı, zevk, günah, kirli geçmiş, inançsızlık, Tanrı gibi
kavramlar imgelerin içine yedirilmiş biçimde şiirde yer bulur. Güneş, ilkel
toplumlarda olduğu gibi bir tanrıça gibi algılanıyor. Korku ve umutsuzluk ruh hâli
anlatılır. Güneşin yanı sıra ateşe ve aya sesleniş vardır.
Dünya macerası sorgulanır. Sonsuzluk, yine bu şiirde de bir dağ ile birlikte yan
yana söylenir. Ölüm, yaşam, yaşama sevinci, mutluluk, düş, barış, gam, sevmek,
aldanış, avunuş gibi kavramlara hafif vurgular yapılıyor. Ağrı’da dağ, gökyüzü ile
yeryüzünün birleştiği bir yer ve Tanrı’ya giden bir yol olarak belirtiliyor (Ş, 90).
Dağ tema’sını işleyen şiirlerde dikkatimizi çeken bir nokta da dağın hem
tanrısız, hem şeytansız oluşudur. Bu hâliyle dağ, tek başınadır (Ş, 99). Dağa kaçma,
orada yaşama özlemini dile getirir zaman zaman şair. Dıranas’a göre doğa, insanı
kirinden, günahından arındırır. Orada esen ve şen biçimde yaşayabilir insan.
Ahmet Muhip’te yağmur da, bulutlar gibi doğanın bir ögesi olarak yer alır.
“Yitik gönüllerin yardımcısı olur
Bulutumdan çisil çisil inen huzur.” dizelerinde görüldüğü gibi yağmur, yitik
gönüllere yardım ederken aynı zamanda onlara huzuru da getirir (Ş, 122).
Kuşlarla, rüzgârla, günle, geceyle, renklerle doğa o kadar güzeldir ki kendine
özgü sesleriyle, güzelliğiyle insanı bağrına çeker (Ş, 154).
“Şairin dağlara, gökyüzüne yönelişinin bir başka sebebini de şehrin sıkıcı ve
sınırlı yaşayışından, cüceleşmiş, hurdalaşmış insanlarından uzaklaşmak arzusu
yanında Tanrı’ya, sınırsızlığa, sonsuzluğa kavuşmak ihtiyacında aramak gerekir.”
(Çınarlı, 1980, s. 5)
2.3.2.1.3. Ölüm
Yaşlılığın bir uzantısı olarak ölüm üzerinde vurgu yapılır. Severken içinde bir
sızı, bir keder duyar şair. Çünkü her öten kuş, her akan su onu bilinmez bir
yolculuğa çağırır (Ş, 27).
Ahmet Muhip, karanlıkla ölümü, “Ki karanlık ölümdür.” diyerek eş değer iki
kavram olarak kabul eder. Ölümden sonra yine görülmenin, dirilmenin olacağını ve
insanın böylece arınacağını dile getirir. Sevgiliye, öbür dünyada buluşmak için
kıyamete dek bekleyeceği mesajını verir. Ölüm gerçeği olduğu için aslında ömür,
varla yok arası bir kavramdır (Ş, 29).
Gökyüzü, deniz, özlenen limanlar, yanan yıldızlar, anneler, kızlar; yani iyi ve
güzel olan her şey uzaktayken yalnızca ölüm hep yakınımızda olarak gösterilmiştir.
“Uzaktadır her şey, hep… yalnız ölüm,
Her yerde, her an yakınımız, ölüm.” (Ş, 45).
Ölüm duygusu karşısında âdeta uykuya bir sığınış vardır. “Ruhum gemiler
uğramaz bir liman” olduğuna göre uyku, yalnızlığı da unutturacaktır bir süre için.
Zamanın işleyişi yalnızca korku getirmektedir. Artık sonsuzluk görülmez olur. “Al
beni rüzgâr! Kül et beni volkan!” dizesinde her şeyiyle sevilen bu evrene karışmak
isteği vardır. Ölüm karşısında belki bu durum, sonsuzluğa erişmek olacaktır. Bu
yaman duygu ölüm karşısında, pişmanlık duygusu devreye girer (Ş, 46).
Bir ölünün ayaklarını gören şair, ayakların canlı olabileceği düşüncesine kapılır
bir an. İki ayak, ölüme yenilen başa şaşkın şaşkın bakmaktadır. Umut peşinde
yürüyen bu ayaklar, şimdi bir bakıma özgür kalmıştır. Bir anlamda ölüm özgürlük
getirmiştir (Ş, 110).
Korku, tedirginlik, keder duyguları ve çeşitli yerlerden gelen boğuk sesler kişiyi
bir bilinmezliğe çağırır. Ölümün bu karamsar duygular eşliğinde yakın olduğu
hissettirilir (Ş, 111).
Ölümün; günlük, olağan işleri yaparken ansızın, ancak doğallıkla geldiği;
ölülerin ise yaşayanların hafızalarında yaşamaya devam ettikleri düşüncesi
işlenmiştir (Ş, 114).
Yaşarken edindiğimiz birikimler, ifade etmek istediğimiz şeyler ölümle
anlamsız hâle gelecektir, düşüncesi savunulur (Ş, 135).
Gök mavi, yer bolluk içindeyken kendi ölümünü düşünür şair. Bedeninin yere
göğe sığamayacak kadar büyüdüğünü hayal eder. Canı, geçici bedenini bırakarak
bilinmeyen bir yerlere doğru gider. Ölümden sonra beden ve ruh, iki ayrı varlık gibi
birbirinden uzaklaşır. Bütün bunlara karşın geride kalanlar için yaşam bir şenlik
olmaya devam eder (Ş, 136).
Ölüm düşüncesi içindeki insan; baktığı her yerde, attığı her adımda ölüme dair
bir belirti, bir iz görebilir.
“Gün bir mezarlıktır sanki, bulutlar
Kızıl bir toprağa dikilmiş putlar.” dizelerinde günü mezarlığa benzeten böyle bir
düşüncedir. Bu düşünceler içinde içimizde sonsuz bir azap başlar (Ş, 138).
Ölüm düşüncesi bir karabasan gibidir. Bu düşüncenin eşliğinde insan; her şeyi
olumsuz, karamsar olarak görür. Korku, kin, kıskançlık duyguları boy verir. İnsan
için bir işkencedir her şey. Ömür, bir tren yolculuğu gibi bir gün bitince insan
rahata kavuşacaktır (Ş, 139).
Ahmet Muhip; “ölüm konusunu bir acıma, bir korkma duygusu ile değil,
yaşamanın düşündürücü bir olayı diye ele aldı. Ölümü değil, ölümle insanın aldığı
yepyeni bir görünüşü dile getir”di (Ağaoğlu, 1978, s. 75-76).
2.3.2.1.4. Hüzün ve karamsarlık
Evrenin bütün güzelliklerine karşın Dıranas’ta hüzün vardır. Sevgili, bulutlar,
güneş, yıldızlar, gemiler her şey hoşken iki gözün iki çeşme olmasını, o ünlü
nedensiz iç sıkıntısına bağlayabiliriz ancak. Ahmet Haşim’in “melâl” dediği,
Charles Baudelaire’in Fransızca herhangi bir sözcüğü yeterli bulmayıp İngilizce
“spleen” sözcüğünü yeğlediği işte bu duygudur. Edebiyatımızdaki bazı
incelemeciler, bu duygudan hareket ederek birçok şair gibi Dıranas’ı da sırf bu
gerekçeden Boudelaireyan ilân etmişlerdir (Ş, 44).
“Karım bana soruyor: «Sana ne oldu? Neyin var?»
«Hiç» diye susuyorum. Ama bir hoşum, avara.” dizelerinde görüldüğü gibi
Ahmet Muhip, bu duyguya “avara” adını takıyor. Bu duygu; nedensiz bir iç
sıkıntısını, hiçliği, başıboşluğu da beraberinde taşıyor (Ş, 62).
Ahmet Muhip’te acı, boşluk ve karamsarlık yoğun biçimde karşımıza çıkıyor.
Eşi Münire Dıranas’ın “Hüzün bir ömür boyu, her yerde, onun yakasını
bırakmamıştır.” (M. Dıranas, 1990, s. 44) sözü, Dıranas’ın şiirleri için daha bir
anlam kazanır.
“Aynı siyah güneş, aynı siyah,
Aynı susayış, aynı koşuş, aynı…
Of… hep aynı şey, aynı şey, aynı şey,
Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı…”
Öylesine yoğun ve bunaltıcı bir duygudur ki bu, güneşi bile kapkara gösterir. Ve
her şeyi tekdüzeleştirir. Yaşamın anlamını yok eder. Bu karamsarlık, her şeyi
olanaksız olarak gösterir insana, en küçük şey omuzlara yüktür (Ş, 104). Bu
duygudan kurtuluşun ilâcı, “Ey gece! kapını üstümüze kapa.” diye seslendiği
gecenin koynunda saklıdır (Ş, 109).
Hüzün, “biteviye” içimizde şarkısını söyler. “İhtiyar kızlar”, “kara kefen”,
“siyah meyva”, “korku” kavramları aynı duygunun bir uzantısı olarak ortaya
çıkarlar. Bu karamsarlık içindeyken Tanrı’ya sığınış vardır (Ş, 107).
Karamsarlığı yaratan kimi zaman yaşamın kendisi olabiliyor. Yaşam, insana bin
bir güzelliği sunarken aynı zamanda çeşitli zorlukları da karşısına dikiyor. Yaşam
yolunun engelleri, insanı öyle yerlere götürüyor ki ister istemez karamsarlık ve
hüzün onun yazgısı oluyor. Şu ya da bu nedenle genelevde çalışmak zorunda kalan
kadınlar;
“Onların iki yana dizili yüzlerinde
Kalmamış gibiydi bir damla ışıktan eser
Ve körler gibi, sanki elleriyle derinde
Yitmiş hayallerini arıyorlardı yer yer.” dizelerinde betimlendiği gibi yaşayan
ölülerdir sanki (Ş, 108).
Sokakta bedbaht olan yalnızca düşmüş kadınlar değildir. “Adamlar”da saçları
ışıksız ve yüzleri dağınık biçimde sokakta gözükürler.
“Umut gözlerinde ölü bir bakış,
Çığlık bir bükülüş dudaklarında;
Bulamadıkları nedir ki, yaz kış
Dolaşırlar şehrin sokaklarında?” dörtlüğü bize adamların gayesizliğini anlatır.
Belki bu amaçsızlık, bir umudun olmayışı karamsarlığı doğurmuştur (Ş, 109).
İnsan, yaşama başlarken elbette umutlar taşır; hayalleri, düşleri vardır. Dünyayı
tozpembe gördüğü yılları vardır. Ancak;
“Dolu bir testi idim ben,
Baş aşağı ettiniz beni;
Eh, boşalıverdim derken…
İyi mi ettiniz yani?” dörtlüğündeki gibi çeşitli dış etkenlerle kişinin içi boşaltılır
ve anlamsız, gayesiz bir boşluğa düşer (Ş, 113). Bu karanlık, bu ağır ortamda bile
şair;
“Her şey uyuduğu zaman
Kıracak zincirlerini
Gecede uyanık adam” dizeleriyle bir umut olmasa bile, bir beklentiyi dile getirir
(Ş, 118).
2.3.2.1.5. Yaşlılık
Dıranas, yazın geçip gitmekte olduğunu anlatırken gerçekte gençliğin bitmekte,
yaşlılığın başlamakta olduğunu vurgular. Yaşlılıkla birlikte umutlar, aşklar,
güzellikler de yok olacaktır. Ağır ağır gelmekte olan yaşlılık karşısında Ahmet
Muhip çaresizdir ve sıkıntılıdır (Ş, 26).
Yaşlılıkla birlikte kalbin eskisi gibi heyecanla çarpmayacağı, dudakların aşk
dolu, umut dolu sözleri söylemeyeceği; olumsuz düşüncelerin üstümüze üşüşeceği
ve gözyaşımızın döküleceği belirtilir (Ş, 26).
Yaşlılık düşüncesi güzle sökün edip gelir. Yaşanan günler bölük pörçük
hafızadadır, dört yan karamsarlık ve olumsuzluklarla donanmıştır. Kafada
uykusuzluğa benzeyen garip bir hâl, düşünceler hâkimdir. Bir gül dalından kopmuş
gibidir şair için (Ş, 61).
Yaşlılıkla birlikte umutlar sarsılsa; yalnızlık, terk edilmişlik duyguları kalbi
sarsa da şair;
“Gelmedi gün daha, çalmadı saat,
Daha uçurmuyor beni bu kanat;
Sabırsızlanma, ey kapımdaki at!
Güneş daha gözlerimi yakıyor.” dizelerinde hâlâ güneşi teninde, yaşama isteğini
yüreğinde duyabildiği için teselli bulmaktadır (Ş, 82).
Gençlik boşuna bir çaba olarak aynalarda aranır. Bu arayış gereksizdir, artık
yaşlılık gelmiştir. Yaşlılar, elleri böğürlerinde ölüler gibi dolaşmaktadırlar (Ş, 106).
“Yaşlandım; güneşim batıyor. Gece
Yaklaşmada sinsi, sessiz ve sonsuz.
Biliyorum; her şeysiz, sensiz, bensiz
Yiteceğim, karanlıklar içinde.” dizelerinde başlayan Ahmet Muhip Dıranas,
sonun sinsi ve sessiz biçimde yaklaştığını görerek biraz daha evrene karışmak,
biraz daha kendini tanımak, biraz daha sevgiliyle baş başa olmak ereğini duyar
içinde (Ş, 152).
2.3.2.1.6. Sonsuzluk
Sonsuzluk duygusu, Dıranas’ın bütün şiir evrenini âdeta sarıp sarmalamıştır.
“Ahmet Muhip’in şiirinin hemen tüm bölgelerinde bir «sonsuzluk özlemi»ni
duyumsamak mümkündür. Öyle ki bu özlem giderek onu şiirinin en hâkim
duyarlığı hâline gelecektir. Yer yer bir coşku ve gönül genişliği içinde kendi
sınırlarından taşıp bir sonsuzluk özlemiyle kanatlanmaktadır Dıranas.” (Ocaktan,
1990, s. 39)
Ahmet Muhip Dıranas, sonsuzluğu; geçmiş, şimdi, gelecek ekseni üstünde
geliştirir. Sonsuzluk, gerçek yaşamda olabileceği gibi anımsamak ve düşünmek
eylemleriyle bilincimizde de kurulabilir. Onun varlığı, kimi zaman karşıt ögelerle
verilmeye çalışılır.
“Aynalara bakma, aynalar fenalık;
Denizi, sonsuz olanı düşün artık.” dizelerinde Hilmi Yavuz’un da belirttiği gibi
aynalar sonlu, deniz sonsuzdur (Yavuz, 1999, s. 178). Burada seçilen iki simge
üstünden ve karşıtından da güç alınarak sonsuzluk yüceltilmiştir. “Oradayım hep
ben, orada, derinde” dizesi de sonlu olmayışı, hep var oluşu gösteren bir anlatım
içerir (Ş, 43).
Resim; ölümsüzlüğü ve sonsuzluğu elde etmenin bir yolu olarak gösterilir.
Çerçeveye alınan an, dondurulmuş biçimde de olsa geleceğe aktarılmış olur.
“Şimdi çerçevede mahpus yaşamaktadır,
Alnında o yaman ölmezliğin zaferi;
Uzak bir rüyada yüzer gibi gözleri,
Artık ne gülmekte ne ağlamaktadır.” dizeleri bu ölmezliği anlatır. Ancak bu
ölmezlik, ne gülmenin ne ağlamanın olduğu, canlılık içermeyen bir durumdur (Ş,
18).
Dıranas’ta, doğadan ve doğanın varlığından hareket ederek Tanrı’nın bir
sonsuzluk duygusu uyandırdığını saptıyoruz.
“Penceresindeki adam,
Yüzünde ne sevinç, ne gam,
Alabildiğine geniş
Gözlerini ufka dikmiş
Sanki bir ebediyete
Bakmada hayret içinde.”
Kendiliğinden oluşan ya da insanın dışında var olan bu sonsuzluk, insanda
hayrete yol açacaktır (Ş, 47).
Sonsuzluk, kimileyin aynı zamanda tarihsel bir anlam ve değer taşıyan “çınar”
simgesi ile birlikte verilir.
“Göklerle kucaklaşan dallarında çınarın
Yeşil bir sonsuzluk ve sevinçleri kuşların…
Nedir bu yaslı özlem, durup dururken, sende?
Gel, vatan tutalım bu çınarın gölgesinde.”
Çınarın göklerle kucaklaşması ve “yeşil bir sonsuzluk” kavramıyla doğanın
kendiliğinden sonsuzluğu anlattığı vurgusu yapılmıştır (Ş, 59).
Dıranas’a göre sevgilinin güzelliğinde bir çeşit sonsuzluk duygusu vardır. Bu
sonsuzluk, ölüp dirilmelerle gerçekleşen bir tür “tenasüh”tür. Bedenler değişse de
canlılık ve yaşam hep sürmektedir.
“Sonsuzsun bu ak güzelliğinle!
Ölüp, ölüp de her an sevginle
Dirilmek… bir, bir daha, bir daha…” (Ş, 11)
2.3.2.1.7. Yaşama sevinci
Doğasıyla, düşleriyle, sarhoşluğuyla yaşamak; olağanüstü bir olgudur. Ancak
bütün bu güzelliklerin tek hüzün kaynağı, bir daha onu görememek,
yaşayamamaktır. Yine de yaşadığımız sürece evrenden, doğadan, şarkılardan,
danstan gönlümüzce, doya doya yararlanmamız en iyisidir (Ş, 58).
Yeşiliyle, mavisiyle, sarısıyla; çiçeğiyle, denizi, kırıyla doğa; içimizde yaşama
sevgisi uyandırır. Yaşlılık, ölüm düşüncesi başımızın üstünde dönüp dursa da
içimizdeki yaşama isteğini yok edemez (Ş, 60).
Yaşamın bin bir sıkıntısı, zorluğu, engeli vardır. Ancak insan, bir yığın engeli
aşarak, aşamadıklarını kanıksayarak mutlu olmasını bilir. Böylece yaşama sevincini
elde eder (Ş, 74)
Kimi zaman şen biçimde, kimi zaman sıkıntılar çekerek, var oluşumuzu
sorgulayarak, ölümden korkarak yaşam geçer gider. Yine de “eken insan, veren
toprak” olduğu sürece insan, dünyada var olacak ve yaşama sevgisi bizi
kavrayacaktır (Ş, 115).
Hüznün yanı sıra “gül, söz ve saz” da vardır. Bu evren, bir yas evreni değildir.
Yaşama gözyaşı ve acı katmamalı; evreni bir şenlik alanına dönüştürmelidir.
Ölümü, kalımı düşünmeden mutlu olmayı bilmek gerekir (Ş, 153).
2.3.2.1.8. Yurt ve kahramanlık
Anadolu’da dağ başları, ıssız yerler pek tekin değildir. Düzene karşı çıkanlar,
haydutlar, eşkıyalar cirit atmaktadır orada. Ancak böylesi tehlikelerden bizi
koruyan, güvencemiz olan askerimiz vardır. Askerin varlığı hayduta, eşkıyaya
korku verir (Ş, 98).
Dıranas, asker motifinden sonra düşlere dalarak ordu geleneğimiz içinde önemli
bir yer tutan atlıları anımsar. Ellerinde kılıçları, hızlı atlarıyla zaferi yurda hediye
ederler (Ş, 129).
Eski zamanları düşlediği “Yurt” şiirinde “at üstünde ölen kahramanların” nal
seslerini işitiriz. Hanlıklar dönemi, kılıçlar, atlılar, bozkır, dişi kahramanlarla tam
bir uzak geçmiş hayali kurulur (Ş, 131).
Ele bayrak alındığında, bu gidiş, bu yürüyüş düğüne gider gibi yapılır. Savaşta
bayraktarlar öldükçe diğer askerler bunu üstlenirler. Bir gün mutlaka öleceğimize
göre bayrak eldeyken vurulup ölmek, ölümlerin en yücesidir (Ş, 130).
Atları, vadileri, bayrağı, sınırları ile Anadolu, onun dizelerinde belirir. Baştan
başa uzanan gökyüzü, yaylılar, savaş türküleri ile Anadolu dramı sezdirilir ve
Anadolu, sonsuz bir duyguyla kucaklanır (Ş, 132).
Ahmet Muhip’te yurt kavramı somut bir coğrafya ile değil, daha çok soyut
çizgilerle oluşturulmuş düşsel bir Anadolu ile ifade edilir. Bir masalı yaşar gibi, bir
rüyayı anlatır gibi Orta Asya’yı, Osmanlı Anadolusu’nu hatırlatan resimler çakıp
çakıp söner. Şair, eski Türk yurtlarını mazi sevgisiyle, tarih duygusuyla, özlemle
dile getirir. Cumhuriyet coğrafyasının çizgileri daha belirgin olmakla birlikte
simgesel belli yer adlarıyla yetinilir: Ağrı ve çevresi, İstanbul, Sinop gibi. Anadolu,
belli bir korku, uzaklık ve yalnızlık duygularıyla anılır. Her şeye karşı yurt ve
bayrak uğruna ölmek erdemli bir davranış olarak değerlendirilir.
2.3.2.1.9. Zaman
Dıranas’ta, Bergson’un “Yaşanan zaman, yani an, ancak anımsanan zamanla bir
köprü oluşturduğu için önemlidir; çaya batırılmış bir madelaine, eğer kişiyi
geçmişin gömülü esrarına taşıyabiliyorsa, yaşanılan an’ın gerçekliği kanıtlanmış
olur.” (Parla, 2001, s. 264-265) diye tanımladığı “duree/an”, önemli bir zaman
göstergesi olarak belirir (Ş, 15). An, özellikle “gündüzün geceyle buluşan
noktasında” en fazla kendini gösterir. Bu, âdeta Tanpınar’ın “Kaç defa uzun ve
başıboş bir gezintiden sonra otelime dönerken bilmediğim bir tarafta ince bir zarın,
sırçadan bir kubbenin birdenbire çatlayacağını ve bu altta birikmiş duran zamanın,
etrafımdaki manzaraya, zihnimdeki hatıralara ait zamanın , bugüne yabancı bin bir
özellikle, bendini yıkmış büyük sular gibi dört yanı kasıp kavuracağını sanarak
korktum.” (Tanpınar, 1994, s. 108) sözleriyle betimlediği; iki anın arasında kalan
boşluktan zaman ötesine geçmenin mümkün olabileceğinin düşünüldüğü bir
noktadır.
Âdeta her şey durur, zaman işlemez, orada evrenden bir çıkış, bir kara delik söz
konusudur. “Ömrün ve ölümün güzelliği”nin söylendiği “bir altın devir” başlar.
Özellikle “Selâm” şiirinde öyle sonsuz bir zamanla karşı karşıya kalırız ki
“senelerce, senelerce evvele” ve “senelerce, senelerce öteye” gidip gelmek olasıdır.
Ancak bu, bilinçte gerçekleşen zihinsel bir yolculuktur. Proust gibi geçmiş zaman
ve güzelliklerine doyulmamış zamanlar aranırken “kalbimizde doğmuş ve ölmüş
anlar” dahi önemsenir. Bu saptamadan anlarız ki Ahmet Muhip Dıranas, yitik
zamanın avcısıdır. Hiç gerçekleşmeden yitirilmiş, doğarken ölmüş, küçük bir an
için görünüp kaybolmuş zamanlar onun yolculuğunun nedenidir (Ş, 15).
Geçen zaman, pişmanlığı yedeğinde sürükler. Burada içi yeterince iyi
doldurulmamış; kalbin heves ettiği gibi yaşanmamış ve geri dönülmeyecek bir
noktada pişmanlıkla anılan günler söz konusudur (Ş, 73).
Zamanın, acımasız bir şekilde hızla akıp gidişi Ahmet Muhip’te belirtilen bir
başka durumdur. Zamanı gün, ay, yıl, yüzyıl olarak bölsek de o, aslında bir ırmak
gibi sonsuzca akar durur. Hiçbir ad, hiçbir tanımlama, hiçbir betimleme onu
durağan bir kalıba sokamaz. Çünkü onun karakterinde akıcılık, geçicilik vardır.
Acımasızlığını da bu karakterinden alır. Bu hâliyle zaman bağışlayıcılığı olmayan
yüzüyle belirir. Bu bağlamda sonsuz zamanın içinde ömür, ölüme kadar sürecek
olan bir tutsaklıktır (Ş, 117).
Zaman, yaşlılıkla birlikte tatlı anları da geride bırakmıştır. Bütün teselliler
ortadan kalkmış, bütün umutlar yıkılmıştır. Ve zaman, karamsar bir tablonun içine
hapseder şairi artık (Ş, 125).
2.3.2.1.10. Umut
Karamsarlığa, iç sıkıntısına, yalnızlığa ve ölüme karşın az da olsa Dıranas’ın
dizelerinde umuda yer vardır.
“Binmişim bir gemiye
-Ve böyle biteviye
Gidiyorum-
Bir diyar olsa gerek.” dizelerinde bu beklentinin bir bahardan çok daha büyük
olan bir dünya özlemi olduğu belirtilir. Şairde, her türlü olumsuzluğa karşın daha
iyi, daha mutlu, daha eğlenceli bir dünya umudu vardır (Ş, 79).
“Bilir misiniz, bizden uzaktakiler
Neler taşır size her gün şu gemiler?
Aşarak binbir dağdan, engin denizden,
Bilmedik yerdeki kardeşlerinizden
Umutlar.” (Ş. 112) dizelerinde açıkça görüldüğü gibi umut hep uzaktadır.
Hatta deniz aşırı ülkelerdeki bilmediğimiz kardeşlerimiz bizim için bu umudu
saklamaktadır.
Bu umut reel değil; daha çok bir düştür. Orada onun olup olmadığı belli
değildir; ancak var olduğu öngörülmektedir. Gerçi umudun doğasına da uygundur
bu durum. Umut, bir gerçeğe karşılık gelmesi ölçüsünde değil, hissedilen bir hedef
olmasıyla insan yaşamında vardır.
Üzüntünün, iç sıkıntısının ilâcı umuttur. Düşle birlikte gelen umut, hazla insanı
kucağına alır.
2.3.2.1.11. Yalnızlık
Yalnızlık Dıranas’ta iç sıkıntısı ve karamsarlığa yakın bir duygu olarak
kendisini gösterir. Sosyal bir varlık olan insanın tek katlanamadığı şey yalnızlıktır.
Bu duygu birçok şair tarafından bu evrensel yönü yüzünden işlenmiştir.
“Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.” dörtlüğünde ilginç bir simge karşımıza çıkar:
“Kamış”. Pascal kamışı insan olarak kabul eder. Dıranas’ın da Pascal’a
göndermede bulunarak kullandığı bir eğretilemedir bu. İnsan, iç dünyasına göre tek
ve yalnızdır. Burada yalnız insanın değil, dünyanın yalnızlığından söz edilmektedir.
Kamış, dünyanın yalnızlığını unutmak için göğe uzanır, yani insan yalnızlık
duygusundan kaçmak için Tanrı düşüncesine sığınır (Ş, 57).
“Mutluyum, bu güzel, bu tek yıldızlıkta;
Milyonlarca sunu, adak sana, Tanrım!
Ama kalbim çatlayacak yalnızlıkta,
Hiç olmazsa bir ayna ver bana, Tanrım!” dizelerinde yalnızlık, kalbi çatlatacak
denli yoğundur. Dıranas, burada insanın ötesinde bir nesnenin bile yalnızlık
duyabileceğini anlatır. Yalnızlık için en azından bir “ayna”nın istenmesi de
anlamlıdır (Ş, 145).
“Tanrı çekip gitmiş, koyup beni yapayalnız
Odsuz ocaksız, yolsuz yordamsız, dermansız” dizelerinde yarattıktan sonra
Tanrı’nın insanı dünyada yapayalnız bıraktığı sitemi vardır. Yalnızlık insanı evsiz,
güçsüz, yolsuz bırakmıştır (Ş, 157).
2.3.2.1.12. Düşler
“Artık bir pencerenin önünde, ne kaldı
Oturup geçen dünü düşünmekten başka
Ne kaldı yaşamaya üşenmekten başka?
Deme. O masalların geceleri geldi.” (Ş, 54)
Yaşlılıkla birlikte ölüm düşüncesi de çıkagelir. Ancak yaşlılık ve ölüm
karşısında mutsuz olmak değil, mutlu olmanın yolunu bulmak gerekir. Bunun da
tek yolu düşlerdir. Gençliği, geçmişi düşlemek yaşlılıkta en iyi sığınaktır.
“Kurulmuştu benim adıma bir saray,
Çevresini dolanmış gümüşten bir çay;
Ve açlar geçiyordu hep alay alay,
Sonra sayısız tutsaklarım ve ordum.” (Ş, 83)
Düş, insana öyle olanaklar sunar ki hayal ettiğimiz başka ülkelere kolaylıkla
gidebiliriz. Geçmiş bir zamanda sarayı, ordusu, iktidarı olan bir padişah olabiliriz.
Bozkırda kıl çadırlarda yaşayabiliriz. Bir trenle çok uzaklara gidebilir ya da
çocukluk günlerimize geri dönebiliriz. İnsanoğlunun en son umudu düşlerdir.
2.3.2.1.13. Erotizm
“Parkta Serenad” şiirinde şiddeti giderek artan bir erotizm vardır. Kadın ve
erkek içgüdülerine boyun eğerek istek ve aşkla birbirlerine doğru sürüklenirler.
Dudaklar ve yapraklar birbirine karışır. İki bedenden çıkan ateş, handiyse
Sibirya’yı ısıtacak denli yoğundur.
Parkta başlayan bu aşk sahnesini ıhlamur, gül gibi çiçek kokuları daha bir tahrik
eder. Okşamalarla ortaya çıkan bir açlık söz konusudur. Bu iki beden doğanın
içinde hazla öylesine bütünleşirler ki o anda ölüm bile gam değildir artık. Son
dörtlük erotizmin doruğunu işaret eder:
“Erkek susamış yılan gibi sokulgan, kıvrak
Uzanıyor gözlerine;
Bir şey boşalıyor lık lık lık, kadında sıcak
Bir kan gibi ta derine.” (Ş, 34)
Şiirin tamamı olmasa da “Fahriye Abla” şiirinde de kimi erotik ögeler vardır.
“Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla” dizesinde gerdan; “Tenin buğdaysı,
boyun bir başak kadardı.” dizesinde ten; “Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin / Açık
saçık şarkılar söylerdin en fazla” dizelerinde kısa etek ve açık saçık şarkılar erotik
ögeler olarak değerlendirilebilir (Ş, 65).
2.3.2.1.14. Geçmişe özlem
Geçmişe özlem, tamamıyla bir şiire egemen olmadığı durumlarda da kendini
gösteren bir temadır. Geçmişte yaşanmış güzel günler, mutlulukla geçen zamanlar,
yaşanmış aşklar düşünülüp özlemle anımsanır. Çünkü her şey değişmiştir, özlem
geçmişi yeniden kurmanın tek yoludur artık (Ş, 147).
“Mutluluklar şehri bir İstanbul’du,
Şiirler, buluşmalar, aşklar… şimdi
Akşam olan bir gün gibi son buldu;
Ne şiir kaldı, ne aşk, ne beklenti.” (Ş, 148)
Kimi dizelerde Dıranas’ın, çocukluğunun İstanbul’unu özlediği görülür. O
zamanlar İstanbul bir mutluluk şehridir. Şiir ve aşk vardır o şehirde. Eskinin
ölümsüzlük ve zafer şehri, şimdi yenilgiler ve yaslarla doludur. İstanbul’a bağlı
olarak gençlik günleri anımsanır. Boğaziçi, bir beton yığınına dönüşmüştür. Aşkın
yerini, ayaküstü yarı sevişmeler almıştır. Acımasız bir yaşam mücadelesi vardır
şimdilerde. Masal dünyasına benzeyen İstanbul değişmiş, yalılar yıkılmış, kayıklar
yok olmuştur. Artık eski İstanbul’u, eski güzellikleri hayal etmek bile zordur (Ş,
148-151).
2.3.2.1.15. İnsan sevgisi ve dostluk
Bir insanlık dramı olan açlık karşısında insan damarı kabarır şairin. Sonra
insanı, yalnızca insan olduğu için sevmek gerektiğine inanır. İnsan sevgisinden
hareket ederek tüm evreni sevmeye doğru gider.
İnsanlığı güzellikle yüceltmek gerektiğine inanır. Kulluk, düşüncesinin ortadan
kalkmasını ister. Çeşitli aldanışlar için insanlığı uyarır. Bilgisizliği, kini, savaşı
insan sevgisinin önünde duran engeller olarak görür (Ş, 146).
İnsan sevgisinin bir gereği olarak dostluk kavramı, Dıranas için önemlidir. O,
göz nurudur, elimizdir, ayağımızdır. Acımızı da sevincimizi de ancak dostla
paylaşabiliriz. Onsuz insan ıssız, yalnız ve akılsız kalır (Ş, 124).
2.3.2.1.16. Kadın
“Yalnız uyku örterdi onu:
Çırçıplak; meme, karın, kalça.
Kır perilerinin oyunu,
Başucuna alçalan rüya;” (Ş, 68)
Bir Anadolu kızı olan Kezban, Dıranas’ın ele aldığı kadın tiplerinden biridir.
Onu “meme, karın, kalça” ile birlikte verir. Darmadağınık saçlarıyla Kezban’ı bir
peri uykusunda anlatır. Kezban tarafından sere serpe yaşanan bu uyku âşığı
Köroğlu tarafından olduğu kadar bütün evren için de sonsuz bir şenliktir. Bu
dizelerde anlatılan bir Anadolu kızı olmakla birlikte kır perilerinin de işe
karışmasıyla bir masal kızına dönüşür.
“Elif kara taştan bir köyde yaşıyor,
Bir damın sazı, bir ocağın ateşi;
Her akşam kanlarla batan bir güneşi
Başında ağır bir taç gibi taşıyor.” (Ş, 97) dörtlüğünde şair, köy kızı Elif’i işler.
Saz bir damda, ocak başında taçsız bir kraliçe gibi yaşamakta olan Elif; destanlarla,
masallarla, ninnilerle büyümüştür. İmkânsızlıklar içinde yaşamakta olan bu kız;
aynı zamanda yarının, aydınlık bir geleceğin yapı taşı olacaktır.Ağrı’da, o derin
ıssızlıkta, bin yılın geleneğini ruhunda taşıyan ve sonsuza doğru akan bir tanrıçadır
Elif.
2.3.2.1.17. Tanrı
“Uyandığı zaman gökte yıldızlar
İnsan düşünür: belki de Allah var!
Tanrısal bir öpüştür söken şafak.” Bu üçlükte; gece, yıldızlar, şafak gibi kozmik
ögeler onda Tanrı düşüncesini uyandırır (Ş, 115).
“Tümcek, Doğa’nın elinde oyuncaklarız;
Tekrar yapılmak üzre kırılacaklarız.” dizelerinde doğa, Tanrı’nın bir kişiliği
olarak görülür. Bu sözcüğün gerek yazımından, gerekse üstlendiği “kader”i
yönlendiren rolünden bu durumu anlamak mümkündür (Ş, 158).
“İlk kum tanesinden son yıldıza ulanan
Ulu toprakta………………” dizeleri, doğa-Tanrı aynılaştırmasının bir uzantısı
olarak küçükten büyüğe bütün evreni bir tapınak olarak gören bir bakış getirir. Bu
anlayış, gücünü ve hızını “semavî” dinlerden değil; serbest bir doğa dininden alır
(Ş, 159).
“Hep Tanrı mı gerek, ey tapınağı dünyanın
Özgürlükler üstünde?.. Bir yüce aramanın” dizeleri Tanrı’nın gerekli olup
olmadığını sorgular. Bu sorgulama aslında, Tanrı’yı tüm dünya işlerine sokan;
böylece özgürlüğe de bir anlamda tehdit oluşturan bir dünya görüşüne karşı yapılır
(Ş, 146).
“Unutulmuş Tanrı’nın dolaştığı
Büyük can sıkıntıları içinde” dizeleri, son çağda insanların Tanrı’dan
uzaklaştığını, âdeta onu unuttuğunu anlatır.
Geçen yüzyılda sanatta, felsefede ortaya çıkan yeni anlayışlar; bilimde oluşan
gelişmeler “itilmiş Tanrı’yla atılmış insanın” varlığını tehdit eder. Tanrı, bir yana
konmuş; insan ise eski önemini yitirmiştir (Ş, 147).
Bütün bunlardan sonra insanı “Odsuz ocaksız, yolsuz yordamsız, dermansız”
biçimde ve kendi yazgısıyla baş başa bırakarak “Tanrı çekip gitmiş”tir. (Ş, 157).
Diğer şiirlerinin aksine “Maşar Dağı”nda tamamıyla Tanrı temasına yer
vermiştir Dıranas. Bu şiirde panteizme yer vermeden, onu sorgulamadan, kuşkudan
uzak; ancak “semavî” dinlere de bağlanmadan Tanrı sevgisini dile getirir.
Ağrı ve Maşar dağlarının büyüklüğü, “Ve iki yüce dağın ardı / Kızıl bir lâleydi
Tanrı’dan.” dizelerinin işaret ettiği görüntü, Tanrı sevgisini doğurur. Kişi; gerek iç
dünyasında, ruhunda; gerekse evrende onu arar. Evrenin bir yerinde onun olduğunu
bilir; ancak hangi pınar başında, hangi ormanda, hangi bahçede olduğunu bilemez.
Kişi, en çok boşlukta onu bulmak ister ve “Bir yaralı hayvan bağırıyor / Senden
ayrı düşen insanda.” görüşünü dillendirir (Ş, 123).
“Ağrı” şiirinde “Günah kapılarının aralandığı” ve “inancın kaydığı bir dipsiz
uçurum”da insanın yerleşik inancı sarsılır ve eski çağların pagan anlayışları bilince
yansır. Şair, “Sana tapınanlar kardeşimdi benim” diye seslendiği güneşe, ilkel
insanın içgüdüsüyle “Kucakla beni, tanrıça, sev, sar beni” diyerek içindeki derin
boşluğu doldurmaya çalışır. Bu arkaik tanrıça, sarı saçlarıyla şairi saracak ve kendi
taptığını içinde taşıyabilecektir. Oysa, “Ah ne yazık ki bütün insanlık güneşsiz / Ey
ateş, nasıl da seni yitirmişiz!” dizelerinin dile getirdiği gibi, insanlık bütünüyle
inancını yitirmiş ve büyük bir şüphe içindedir. Ki “şüphe, ruhlarda bir engerek gibi
çöreklen”di mi (Dıranas, 2000B, s. 195) onu ordan söküp atmak zordur.
“Mevlânâ’nın üflediği rüzgâr”dan esinlenerek şair yeniden şüphesinden kurtulup
Tanrı’ya ulaşır. Bir ucu Ağrı’da başlayan sonsuzluğun “Bir ucu Allah’ta” sözüyle
inancını somutlaştırır (Ş, 91-94).
“Ve sular Tanrı’ya varan yoldadır” dizesinde zamanı imgeleyen sular, önünde
sonunda insanı Tanrı’ya götürecek bir araç olarak görülür (Ş, 138).
2.3.2.1.18. Bilinmezlik
“Ortalık belli belirsiz;
Gün ağartısı başladı.
Açılacak üstü şimdi,
Nice nice uykuların.” (Ş, 49)
Uykuların üstü açılıp evren, o büyük giz kapısını aralarken bilinmezlik örtüsü
birdenbire ortaya çıkar. Gizin kendisini gösterir gibi yaptığı zamanlar geceleyin ve
uyku hâlindedir. Dıranas belki de bu noktada Tanpınar’ın çok fazla sevdiği
“rüya”nın kapısını aralamaktadır. Her şeye karşın insan ne kadar çabalasa, ne kadar
yakınlaşsa da bir türlü var oluşun gizini çözemez.
2.3.2.1.19. Çocuk
“Bahar sabahlarında bir, iki, üç, beş, on,
Altın rengi başları altın bir madalyon
Göğüslerini yelken gibi gere gere
Ve kollarını doğan güneşe açarak
Büyük su’yu özleyen çocuklar, yalnayak
Koşarlar dalgaların koşuştuğu yere.” (Ş, 77)
Çocuğu olmayan Ahmet Muhip; çocuk temasından, ondan söz etmekten bir
yarasının deşilmesinden sakınır gibi kaçmıştır. Bu temayı tekil olarak işlediği
“Denizi Özleyen Çocuklar”da çocuğu bir umut simgesi olarak görür. Yıldızlı bir
gökyüzü kadar güzel olan çocukların yüzü; özlem ve coşkuyu da beraberinde
gezdirir.
2.3.2.1.20. Kaçış
“Gün batıyor, gün batıyor
Evimi, eşyamı, paramı
Nem varsa yaksam ve bir an
Kaybetsem kara bir duman
Arkasında hafızamı,
Koşsam, koşsam, koşsam, koşsam…” (Ş, 28) dizelerinde kaçış duygusunu
belirgin biçimde görürüz. Günün batışını izleyen bir zamanda şair; ev, eşya, para
gibi insanı bir yere bağlayan bütün değerleri bir yana bırakarak, hatta onları
yakarak bilinmeyen bir yöne ve yere doğru koşmak, koşmak ister.
2.3.2.1.21. Pişmanlık
“Neden sonra
Gelin bana, yeniden gelin
Harvurup savurduğum anlar!
Doğrulun mezarlarınızdan
Boş yere harcadığım günler!
Durun, geçmesin zaman, durun
Elimle kurduğum saatler!” (Ş, 84)
Har vurup harman savrulan, boş yere harcanan zamanlar bizde pişmanlık
duygusunu uyandırır. Ne kadar geçen zamanın yeniden gelmesini, akan zamanın
durmasını, beklettiğimiz umutların gerçekleşmesini istesek de bu boşuna bir
çabadır. Geçmiş zaman ve gerçekleşmeyen beklentilerin karşılığı ancak
pişmanlıktır.
2.3.2.1.22. Sokak
“Sokakta gün, sokakta gece,
Ben sen o biz kuş ve karınca.
Sokaktan gelir vehimlerim,
Sokakta geçer bayramlarım.
Sokakta kibarlar, sakatlar,
Alaylar, düğünler, tabutlar.” (Ş, 116) dizelerinde sokak, bütün bir yaşam olarak
ortaya çıkar. Kuruntu ve şenlik gibi birbirinden farklı duygular uyandıran yine
odur. Kibarı da, sakatı da; yaşayan da ölen de oradadır. Gülmek ve ağlamak gibi
keder de sokaktan kaynaklanır. Ancak insana bir anne gibi kucak açan yine
sokaktır.
2.3.2.1.23. Unutuş
“Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.” (Ş, 38)
Yalnızlık, keder, hoyratlıklar, pişmanlıklar “unutuşun o tunç kapısını zorlar.”
Geçmiş, susmuş ninniler; ister istemez unutuşu çağırır. Gençlikte yaşanan aşklar
bitmiştir. Aldanış, yaşamın en güzel meyvesi olarak kabul edilir. Anılar, bize bir
daha yaşanmayacak günleri anımsatıp kederlendirir. Bu gamlardan kurtuluşun tek
yolu olvido (kurtuluş)dur.
2.3.2.1.24. Tema tablosu
Dıranas, şiirlerinde birbirinden farklı birçok temayı işlemekle birlikte belli
temalar çevresinde şiirini yoğunlaştırmıştır. Dıranas şiirinin bir özelliği de kimi
şiirlerde tek bir temanın değil; şairin bağlı bulunduğu saf şiir okulunun bir niteliği
olarak birkaç temanın aynı şiirde işlenmesi; temadan temaya geçişlerin olmasıdır.
Hatta aynı şiirde karşıt duyguların yer aldığı bile görülür. “Yeni Bir Yaz
Umudu”nda hem ölüm duygusu hem de umudun yan yana yer alması bunun en
tipik örneğidir (Ş, 54).
Sıklık bakımından temaları incelediğimizde belli temaların daha yoğun ele
aldığını görüyoruz:
Aşk 22 % 19.46
Doğa ve doğa sevgisi 21 % 18.58
Ölüm 12 % 10.61
Hüzün ve karamsarlık 9 % 7.96
Yaşlılık 6 % 5.30
Sonsuzluk 5 % 4.42
Yaşama sevinci 5 % 4.42
Yurt ve kahramanlık 5 % 4.42
Zaman 4 % 3.53
Umut 3 % 2.65
Yalnızlık 3 % 2.65
Düşler 2 % 1.76
Erotizm 2 % 1.76
Geçmişe özlem 2 % 1.76
İnsan sevgisi ve dostluk 2 % 1.76
Kadın 2 % 1.76
Tanrı 2 % 1.76
Bilinmezlik 1 % 0.88
Çocuk 1 % 0.88
Kaçış 1 % 0.88
Pişmanlık 1 % 0.88
Sokak 1 % 0.88
Unutuş 1 % 0.88
toplam 113 % 100
2.3.2.2. İmgeler (İmajlar)
Bu bölümün sonunda alfabetik bir listesini verdiğimiz gibi, Dıranas’ta onlarca
imge vardır. Ancak biz, daha çok belli düş odakları oluşturan imgeler üzerinde
duracağız. Çünkü onlarca imgenin yanında bunlar, organik bütün olarak ve kütleler
hâlinde karşımıza çıkmakta ve Dıranas şiirine hayat vermektedir.
Birer doku oluşturan imgeler ve kullanım sıklıkları şöyledir: Yaşam (17),
bulutlar (16), sevgili (14), düşler (13), yaşlılık (12), gökyüzü (10), güneş (10),
hüzün (9), Ağrı dağı (8), güzellik (8), insan (8), ölüm (8), aşk (7), gençlik (7),
zaman (7), anılar (6), bellek (6), gönül (6).
Dıranas imgelerini kurarken daha çok bir somutlaştırma ihtiyacından hareket
etmiştir. Böylece soyut, özgül durumlar elle tutulur hâle getirilmiştir. İmgelerde bir
kapalılık, simgesel bir boyut hep göze çarpar. Bu tutumda; iç dünyasını anlatmayı,
gizlerini paylaşmayı istemekle birlikte kendisini de ulu orta ele vermek istemeyen
bir adamın ikilemi yatar.
Dıranas şiirinde kimi kavramların imge kurucu öge olarak hatırı sayılır bir
ağırlığı vardır. Su (39), insan (23), çiçek (21), kuş (19), aydınlık (19) ve karanlık
(15) kez imge kuran öge olarak saptanmaktadır. Burada dikkatimizi çeken taraf, su
ve aydınlığı yan yana getirdiğimizde ortaya çıkan görülmeye değer ışık
cümbüşüdür. İstersek, bunların arasına 7 kez yinelenen aynayı da koyabiliriz.
Vurgulanması gereken bir başka nokta ise karanlık ve aydınlık kavramlarının
niceliğinin birbirini izlemesidir. Tabiî olarak tablo aydınlığın lehine
sonuçlanmıştır. Siyah zemin üzerine ışık, motiflerini düşürmüştür âdeta.
İmgelere yapı bakımından baktığımızda bunların kültür ögelerinden çok doğal
ögelerle kurulduğunu görüyoruz. Zincir, gemi, saray, salıncak, put gibi insan icadı
ögeler fazla bir oran oluşturmazken yemiş, serap, gece, deniz, ada, at, gül, başak,
selvi, kuş, ışık gibi doğal ögeler büyük bir nicelik oluşturmaktadır.
Ahmet Muhip; boyu selviye, fidana benzetmek gibi; gözyaşını yağmura
benzetmek gibi çok az sayıda yıpranmış ya da anonimleşmiş imgeyi şiirinde
kullanmıştır. İmgelerinin çok büyük bir bölümü; “gün bir mezarlıktır” gibi, “ölüm,
gece ucundaki çoban” gibi, “yılan ağzındaki elma” gibi orijinal ve kendisine
özgüdür.
Az sayıdaki imgede Batı mitolojisinin izlerini bulmak mümkündür.
“Gökperdelere şahlanan tanrısal at” (Ş, 94) imgesinde “Pegasos” (kanatlı at) motifi
açıkça seçilebilmektedir. “Sirenler durmadan şarkı söylüyor” (Ş, 158) dizesinde
kandırmacayı imgeleştiren Sirenler (Seiren) Yunan mitolojisinde “kadın gövdeli,
kuş kanatlı ve güzel sesli olarak tanımlanır. (Sonradan) kanatlı olmaktan çıkmış ve
yarı insan, yarı balık biçiminde denizkızları diye canlandırılmıştır.” (Erhat, 1997, s.
268) “Ya ala gözlü görke yüzünü kimler kıskandı / Üzerine eğildiği sular vebali
midir?” (Ş, 126) dizelerinde sular bir ayna gibi kendisini ona gösterir. Burada
nergis çiçeğine adını veren Narkissos efsanesi anlatılır. Bu öyküde Ekho’nun
aşkına karşılık vermeyen Narkissos, onun ilencine maruz kalarak ırmaktaki kendi
görüntüsüne âşık olur, orada eriyip yok olur. Alıntı yapılan dizelerde sevgilinin anî
ölüm nedeni, bu efsaneden esinlenerek sulara yorulmuştur.
2.3.2.2.1. Yaşam
Yaşam; zorluklarıyla, güçlükleriyle, sıkıntılarıyla “bir kan çeşmesi”nden bizi
içirip “sadece kanla yenen bir ekmek” sunsa da “Tanrısal bir çıra gibi yandığımız”
(Ş, 93) bu süreç, insan için yine de anlamlıdır. Dünya denen “o deliler evinde”, “bu
düğünde” insan her şeye karşın şendir. Yaşam, deliler evi ve düğün imgelerinde
başıboşluk, sınırsızlık yönleriyle anlatılmıştır.
Yaşamı en çok gökyüzünde bulur şair. Şöyle diyelim, Dıranas için yaşamın en
büyük kanıtı, üstümüzde mavi yüzüyle parıldayan gökyüzüdür. “Kork! Bahar seni
bir al güle döndürebilir / Bir daha göstermemek üzere gökyüzünü” (Ş, 58)
dizelerinde ölüm; en çok gökyüzünü bir daha görememek konusunda tehdit
oluşturuyor. Yahya Kemal Beyatlı’nın “Eylül Sonu” şiirinde “Ölmek kaderde var,
bize ürküntü vermiyor; / Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor.” (Beyatlı, 1974, s.
59-60) dizelerinde vatandan ayrılışın acısının öncelenmesi gibi, burada ölümün
korkunçluğundan çok gökyüzünden ayrılmanın hüznü anlatılıyor.
“Ben büyük şarkıları severim, büyük olsun” (Ş, 67) dizesinde yoğunlaşan ve
“Büyük Olsun” şiirinin tamamında kendisini hissettiren tavır, yaşamın idealize
edilişidir. Burada büyüklükle hedeflenen; 1930-1950 dönemi boyunca Türk şiirinde
sıkça işlenen yaşama isteği, yaşama sevincidir. Bu noktada bir arayış ve bir sığınma
da vardır. “İnsanın büyük değerlerine sığınma. Kahramanlık ya da aşk, bayak bir
tutku ve yücelik. Yaşadığı, tanığı olduğu çağın karmaşıklığı, onu büyük değerlere
itmiştir.” (Uyar, 1983, s. 96)
Ancak yaşlılıkla birlikte libido (yaşama gücünün bütünü) zayıflar. “Daha
uçurmuyor beni bu kanat” (Ş, 82) dizesindeki kanat imgesiyle belirtildiği gibi
insan, yaşama bağlanma isteğini kaybetmeye başlar. “Karıştı… söndü son parıltısı
gülümün” (Ş, 54) dizesi, yaşama sevincinin son kırıntılarına karşılık gelir sanki.
“Sabırsızlanma ey kapımdaki at / Güneş daha gözlerimi yakıyor.” (Ş, 82)
dizelerinde yaşam, güneş imgesiyle verilir ve güneş oldukça, gözlerimiz güneşi
gördükçe öyle ya da böyle yaşamın süreceği ifade edilir.
Bu noktadan geriye bakıldığı zaman, yaşam, şairi “Yarabbi, nasıl güzeldi o
serüven” (Ş, 72) dedirtecek kadar macera dolu, heyecan verici bir süreçtir. Yaşam,
bir bakıma oyundur. İnsan “her oyunu(u)u oyna”dıktan sonra anlar bunu (Ş, 14).
“Oyun bitti ve her şey yerini buldu.” (Ş, 43) dizesi oyun-yaşam imgesini parıltılı
biçimde dile getirir.
Yaşamla ilgili imgelerin özeti “Yaşamak… eken insan, veren toprak” (Ş, 115)
dizesine sıkıştırılmıştır sanki. Çalışan, çaba sarf eden, emek harcayan insana;
toprak, yeryüzü, evren güler yüzle karşılayacak, onu doyuracaktır. Bu ilişki
değişmeden, döngü biçiminde yaşam var olduğu sürece kuşaktan kuşağa devam
edecektir.
2.3.2.2.2. “Mor gagalarında fecir” bulutlar
Dıranas’ta bulutlar zengin bir imge odağı oluşturur. Duman, el, gemi, kadın,
kervan, kuş, mabut, put, sevgili, sürü, üzüm, yelkenli, şehir gibi çok çeşitli ve
birbirinden çok farklı imgeler bir bütün oluşturur.
“Solgun yüzümüzü unutmayan yâr / Ve alnımızdaki eldir bulutlar” (Ş, 81)
dizelerinde vefalı bir sevgili ve onun içimizi ısıtan yumuşak eli olarak karşımıza
çıkar. Uzun saçlı sevgiliyi, ansızın çıkan rüzgâr tutup “sürür saçlarından”.
Kimileyin bulutlar, “Kızıl bir toprağa dikilmiş putlar” olarak görülür (Ş, 138).
Muhtemelen bir akşam güneşi altında kızıl, pembe ve beyaz renklerle oluşmuş bir
kozmik resimdir bu. “Ve gözlerimize dolup da bazan / Döken içimize zehir” (Ş,
80) dizelerinde aynı bulutlar, hüzün taşıyıcısı olarak yeniden sunulur.
Bulutlar, yaşamımızda yer alan çeşitli araçlarla imgelere dönüştürülür.
Kimileyin bize bir şeyler taşıyan gemiye (Ş, 112), kimi zaman içinde yer almaya
can attığımız bir kervana benzetilir (Ş, 78).
Bulut-kuş imgesinde bir toplanma vardır. Uçuculuk, başıboşluk ve özgürlük
ilişkisi, iki kavramı daha fazla bir araya getirmiştir sanıyoruz. “Üzerimizde bir
kanat sesi”yle (Ş, 81), “Mor gagalarında fecir”le (Ş, 80) dağlar arkasından akın
akın gelen “Bitmez tükenmez bir kuş sürüsü gibi”dir bulutlar (Ş, 80) .
Bulut imge odağı içinde yer alan en ilginç iki imge; “sürü” ve “üzüm”
imgeleridir. “Sürü bulutlar gece yamaçlarını / Otlayıp yayılıyor gök kırlığında” (Ş,
52) dizelerinde bulutlar sürüye benzetilir. Ancak bu imge o kadar geniş bir alana
yayılmış ve o kadar görsel bir boyuta sahiptir ki iki dize âdeta bir film enstantenesi
ya da izlenimci bir ressamın elinden çıkan bir tablo gibi sözü çok çok aşan bir
genişliğe ulaşmıştır. İki dizede yer alan her sözcük kendi başına bir imgedir; ancak
her biri bütünün oluşumu için vardır yine de.
Dağdan aşağı süzülen “ak bir bulut salkımı” (Ş, 58) ile üzüm salkımına
benzetilen bulutlar, düşünüş açısından özgünlüğe sahiptir. Hem biçim, hem işlev
açısından olmak üzere bu benzetme iki sağlam ayak üzerine kurulmuştur.
2.3.2.2.3. Sevgili
Sevgili, daha çok bir gülle (Ş, 126); tüm güzelliklerini sergilemiş, albenisiyle
kendisine bakanları etkileyen, yaprak yaprak “açılan bir gül”le (Ş, 19)
imgeleştirilmiştir. Güzelliğin, baharın simgesiyle sevgilinin ifade edilmesi
anlamlıdır. Çünkü sevgili getirdiği güzellik ve taze bir aşkla âşığın yaşamını bahara
çevirir.
Sevgilinin sesi, arzu nesnesi olmasından ötürü “bir kuş sesi”ni andırır (Ş, 19).
“Bazı bir yaprak”, “bazı bir rüzgâr” (Ş, 20) olarak doğal ögelerle âşığın karşısına
çıkar. Kimileyin “bir kış uykusuna yatan böcek”e (Ş, 53), kimileyin “bir sabaha
benzer” (Ş, 11). Bir anlamda âşık baktığı her yerde, doğanın her bir parçasında
sevgiliyi görür. Bir kuş, bir çiçek, bir böcek, bir dal doğanın birer enstrümanı
olmaktan önce sevgiliyi çağrıştıran varlıklardır.
Sevgili, rüyalara “tayf hâlinde kona”rsa da; o, “seven ve yaşayan bir hatıradır”
(Ş, 20). Sevgili, güzelliğiyle âdeta putu andırır. Divan edebiyatında sıkça gündeme
getirilen put-sevgili ilişkisi hemen bu noktada hatırlanmalı ve şairin geleneğe
bağlanma isteği kaydedilmelidir.
Sevgili, âşığın gönlünün sultanıdır. İlgiyle takip edilen bir serüvendir ve sonu
hayırlı biten bir rüyadır. Ve en önemlisi “özlenen limanlar” (Ş, 45) gibi güvenli bir
sığınaktır. Sevgiliden uzaklaşmak demek, fırtınalı bir denizde savunmasız kalmak
demektir. Sevgilinin yöresi, sevgilinin yanı ancak tehlikesiz, fırtınasız bir
barınaktır.
2.3.2.2.4. “Düşler gülü”
“Al bir at üstünde dörtnal gidiyordum” (Ş, 83), “Sabırsızlanma, ey kapımdaki
at” (Ş, 82), “Ben bir hayal atının sırtında” (Ş, 74) ve “Kimi zaman, alır onu bir
güveysiz, göksel gelin arabası” (Ş, 71) dizelerinde düşler; at ve gelin arabası
kavramlarıyla imgeleştirilmiştir. At, insan düşünün en güzel ürünlerinden biri olan
masalların kahramanıdır. Geçmiş zaman insanları için at, hem günlük yaşamın
önemli bir oyuncusu hem de hayallerin vazgeçilmez bir ögesidir. Onun sayesinde
bilinen ya da bilinmeyen her coğrafyaya gitmek mümkündür.
“Düşlerinin durgun, mavi denizinde” (Ş, 94) dizesindeki “deniz”le, “O
masalların geceleri kaldı” (Ş, 54) dizesindeki “gece”yle, “göksel gemilerine binip
gitmişler” (Ş, 150) dizelerindeki “gemi”yle düşler imgeleştirilir. İnsanoğlu için her
daim sonsuzluğu çağrıştıran deniz, elbette düşleri de kışkırtır. Ona açılan, onda
yolculuk yapan her gemi; bir bakıma düşler ülkesine doğru yelken açmıştır.
“Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam” (Ş, 57) dizesinde belirtilen, bilinen hiçbir
şeye benzemeyen bir mavilik yine düşlerdir. Onun bünyesinde hem sabahın tazeliği
hem akşamın belirsizliği vardır. Zira mavilik daha çok umudu, iyimserliği içinde
barındırdığı için beraberinde düşleri de çağrıştırması doğaldır.
Gözlerimizde bir ömür kalan “serabı” (Ş, 94) ile “dalda sark”an (Ş, 82)
yemişleri ile “bir düşler gülü”dür o (Ş, 61). Doğal olarak bel bağladığımız, zaman
zaman kucağına sığındığımız düşlerin reel bir varlığı yoktur. Baştan çıkartıcı,
etkileyici bir görünüme sahip olsa bile o gerçekte bir seraptır. Rengiyle, albenisiyle
davet eden bir yemiş olsa bile o aslında bir “masal meyvesi”dir. Kokusuna,
rengine, diriliğine vurulduğumuz bu gül, aslında bir düşten ibarettir. Ancak gerçek
olmadığını bile bile ona kanmaya, onda teselli olmaya da mecburuz.
2.3.2.2.5. Yaşlılık
Ahmet Muhip Dıranas’ta yaşlılığı ifade eden imgeler; güz, yapraksız ağaç,
sonbahar rüzgârı, sonbahar denizi, akşam, akşam saati, akşamın kıyısı, gece,
kargaşa ve son fecirdir. Yaşlılığı anlatan imgelerin nicelik bakımından akşam ve
güz üzerinde toplanması anlamlıdır. Güz-yaşlılık ilişkisinin Türk şiir geleneğindeki
varlığı çok uzun bir geçmişe dayanır. Bu çiftin birlikteliğine, hem Divan şiirinde
hem de halk şiirinde tanık olmak mümkündür. Bu noktadan gelenek, Dıranas
şiirine sızmıştır.
“Yaz göç ediyor -Ne yazık, yine güz!” (Ş, 53) diyen şair; gençliğin, orta
yaşlılığın geçtiğini, yaşlılığın kaçınılmaz olarak geldiğini üzülerek ifade ediyor.
Güz, bir bakıma bir “göçebe düğünü” dür (Ş, 56). Bir dağınıklık, bir melânkoli
içinde bu süreç de tamamlanacaktır. İnsan ruhunda uğuldayan “sonbahar
rüzgârı”nın (Ş, 60) emeli, ondan bir dal olsun kırmaktır. Burada rüzgâr gücünü;
gençliğini yitirmiş, yaşlılığa teslim olmuş insandan alır.
“Çıplak kalan ağaçlar”ın (Ş, 55) bir karasevdayı söylemekten başka seçeneği
yok gibidir. Çünkü yeniden zamanı tersin tersin yürütmek imkânsızdır. İnsan, “kızıl
yaprak dalgalı sonbahar denizi”ne (Ş, 54) benzeyen anılarına sığınmak zorundadır
artık. Çünkü ruh “bir rüzgâr, ağaç ve su kargaşasına” (Ş, 125) bürünmüştür.
Kaosta, kargaşada yapılacak en iyi şey; sağlam bir dala, gemişimizin önemli bir
parçası olan anılara tutunmaktır.
“Ve üşüşür olgun başaklara / Akşamın dallarından serçeler” (Ş, 39) dizelerinde
yaşlı beyinlerin bir yığın düşünceyle didiştiği, uğraştığı gerçeği dile getirilmektedir.
“Ne istersin benden akşam saatinde?” (Ş, 38) diyen şair, akşam saatiyle mutlaka
insanın gücünü yitirdiği bu son çağa vurgu yapmak isteğindedir. Bu saatte, bu
çağda artık insanın elinden bir şey gelmemektedir. Artık bir akşamın kıyısına
gelinmiştir (Ş, 70).
Bir süre sonra bütün ağırlığıyla gece başlar ve gece tüm çetin ve zor yüzleriyle
beklemektedir. Çünkü “kardır yağan üstümüze geceden” (Ş, 57). Ömrün sonu
gelmiştir. Bu son an için “günü(ü)n son fecri, sonu artık” (Ş, 23) denebilir.
2.3.2.2.6. Gökyüzü “kocaman çiçek”
Gökyüzü, Ahmet Muhip Dıranas’ta önemli bir imge dokusu olarak yer alır.
Gökyüzü; anne, ayna, deniz, rüya denizi, mavi renk, çiçek, yayla, ırmak, dilsizlik,
dost gibi çeşitli imgelerle ifade edilmiştir.
Sütünü “emziren anne” ile gökyüzü; sütün bitmezliği, göğün sonsuzluğu
bağlamında özleştirilmiştir. Anneye benzetilmiştir; çünkü o “dost gökyüzü”dür (Ş,
121).
Billûrluğu, durgunluğu, saflığı ile gök “güzelliği gösterecek ayna”yla (Ş, 55)
imgeleştirilmiştir. “Üstümüzde deniz gibi bir gökyüzü” (Ş, 91) dizesindeki
gökyüzünün denizle açıklanmasının gerekçesini “Hızla dönen şu mavi var ya
üstümüzde” (Ş, 161) dizesi oluşturur. Gökyüzü, deniz ve mavi; çağrıştırdıkları
sonsuzluk duygusuyla yan yana gelmiştir. “Renk mi ki üzerimden akaduran bu
nehir?” (Ş, 58) dizesinde mavi ortaklığına ırmak da katılır.
O, üstümüzde dönenen sevimli yüzüyle “kocaman çiçek” (Ş, 70); daha da ötesi
“gökkırlığında” (Ş, 52) bulutların otladığı bir yayladır. Bu iki imge de içerdiği
naiflik bakımından çok hoştur. Gökyüzünü kocaman bir çiçeğe, kocaman bir
meraya benzetmek; ancak bir çocuk düşünün işi gibidir.
Bulutsuz, dingin, sonsuz yüzüyle görmeye alıştığımız gök; kimi zaman
sıkıntılanır, kararır. O zaman yer “dilsiz gökyüzüyle kısıtlı” kalır (Ş, 99). Mavi
rengiyle birçok duyguya karşılık gelen gök; kararıp yüzünü bizden çevirdiği zaman
hiçbir şey anlatmaz; âdeta dilsizleşir.
2.3.2.2.7. “Güneş! güneş!”
Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim’in şairliğininden söz ederken; özgünlüğü
ve tuhaf denebilecek hayranlığı bakımından şairin bakış açısını, primitif
insanınkine benzetir (Tanpınar, 2000, s. 297). Aynı ilkelin doğaya bakışını,
Dıranas’ın güneş imgelerinde bulmak mümkündür. Dıranas, ilkel insan gibi,
“ölümsüz ece” olarak nitelediği güneşi, “Kucakla beni, tanrıça, sev, sar beni”
diyerek tanrıça katına çıkartır (Ş, 91) .
Güneş; kimi zaman sarı saçlarıyla âşığın aklını başından alan bir sevgilidir (Ş,
91). Kimi zaman mitolojik bir atmosfer içinde “gökçegelin gibi Ağrı’dan” (Ş, 123)
doğar. Kimileyin “ağaçlardan sarkadur”an (Ş, 44) meyveyle, kimileyin “altın bir
manto” (Ş, 56) ile imgeleştirilir.
Güneşin ışıkları ise “bir ışık nehri” (Ş, 47) gibi, “kanatları altın kuşlar” (Ş, 47)
gibi ya da dağların arasında “kızıl bir lâleydi Tanrı’dan” (Ş, 123) dedirtecek denli
görünümler oluşturur. Bu noktada dikkati çeken şey, güneşin altın rengiyle ve lâle
rengiyle ifade edilmesidir.
2.3.2.2.8. Hüzün
Hüzün duygusu Dıranas’ta bıçak, buruşmuş çiçek, kar, kara sevgi, siyah güneş,
siyah meyva, yağmur, zehirli kaşık, bulut imgeleriyle verilmiştir. Bu imgelerin
içindeki kara rengin ağırlığı hüznün temel dokusuna uygundur. Zira “siyah, yasın
ya da melankolinin işaretidir” (Pastoureau, 2005, s. 108).
Karşılık bulup bulamayacağını bilemeden sevgilisine “gözleri(n)de bulut,
saçları(n)da çiy” (Ş, 19) ile giden âşık; içinde bulunduğu ruh durumundan ötürü
hüzünlüdür. Sevgili tarafından nasıl karşılanacağını bilememekte, sevgisinin
onaylanması konusunda tedirginlikler yaşamaktır. Bu endişeli ruh durumu; sıkıntı
ve giderek kedere dönüşmektedir.
Nedensiz bir bekleyiş içindeki güzelin parmaklarında “buruşmuş bir çiçek”e
dönüşür hüzün (Ş, 21). “Godoyu Beklerken”in kahramanları gibi burada bekleyen;
neyi ve niçin beklediğinin farkında değildir. Yaşlanan ve zamanın önünde yıpranan
insanın “dört yanı” yağmurla örtülü”r (Ş, 61). Hüznü ifade eden bulut imgesi
burada yağmur olarak karşımıza çıkar. “Kardır yağan üstümüze geceden” dizesinde
hüzün kar olarak yağar yüreğimizin başına (Ş, 57). Bulut, yağmur ve kar âdeta bir
imge odağı oluşturarak üzüntüyü, acıyı dile getirir.
Bilinmeyen, âdeta yazgımızı ören eller “soyarlar, soyarlar bir siyah meyvayı” (Ş,
107). Kabuklarından kurtuldukça ortaya çıkan meyve hüzündür. Kişi, bu noktada
şunu sorgular; “Soframıza konan bu doyulmaz yemek / Niçin bir zehirli kaşıkla
yenmede!” (Ş, 92). Önümüze konan yemek, insana sunulan yaşam güzeldir; ancak
zehirli kaşık, yani hüzün olmasa...
“Aynı siyah güneş gökyüzünde” (Ş, 104) sanki ruha “kara sevgilerini” (Ş, 73)
döker. Öyle kekremsi, öyle zehir bir duygudur ki hüzün, içine yerleştiği insanın
“bir bıçak saplı durur göğsünde” (Ş, 104). Ne yanına dönse karanlık ve kasvettir.
2.3.2.2.9. “Dağların şahı Ağrı”
Ağrı dağı, insanî boyutları aşan büyüklüğüyle, ezici yüceliğiyle Ahmet Muhip
Dıranas’ın zihninde birbirinden farklı, hatta birbirine karşıt diyebileceğimiz düşler
uyandırır. Orası “inancın kaydığı bir dipsiz uçurum”dur (Ş, 91). İnsan, onun
karşısında yerleşik inançlarını unutup ilkeller gibi onun yüceliğine tapınmayı
düşünür. “Vardım eteğine, secdeye kapandım” (Ş, 90) sözleri, böyle bir ruh
taşkınlığının sonucudur.
Ağrı, “sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli” bir gemi, “göklere şahlanan
tanrısal”dır. İnsandaki tapınma duygusunu uyandıran işte, bu doğaüstü
görünümdür. Bu gemi “sonsuzluk gemisi”dir. Onun sonsuzluğunu, Dıranas’ın en
güzel imgelerinden birini oluşturan “gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzü” (Ş, 94)
dizesi gerekçesiyle açıklar. Ulaştığı bu dorukta yeryüzü sona ermez, âdeta
gökyüzüne eklenip hayal edilemeyecek bir büyüklüğe erişir. Ağrı, yeryüzünün bir
parçası olmakla birlikte, sonsuz gökyüzüne doğru kanatlanır.
Ağrı’nın insanda yarattığı ikilem, “yılan ağzındaki elma” (Ş, 91) simgesiyle
ortaya çıkan şeytan ve “ölümden çok hayatın kardeşi” (Ş, 93) olan melek
görünümlerinin ikisini birden taşımasıdır. Ağrı’nın saat saat değişen görünümleri,
şairin ruhsal gel gitleriyle örtüşmektedir. Bir paradoks oluşturan bu çifte imgelem,
şairin iç çatışmasının bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.
“Burada Ağrı büyük bir dağ olmaktan çıkar, mukadderatın bir sembolü, bir
başka deyimle, kendini bulmak, kısmet neyse ona kavuşmak, didinmek, çırpınmak
olan insan kaderinin hesaplaşmak zorunda kaldığı yerdir.” (Engin, 1980, s. 25)
Dıranas’ın yaptığı tam da budur. Bütün karşıt imgeler, çatışmalar, gerginlikler; hep
bir büyük hesaplaşmayı yapan adamın icadıdır.
2.3.2.2.10. Güzellik
“Ben aşkımla bahar getirdim sana” (Ş, 19) diyen âşık, sevgiliye, bahar
kavramının altında yatan mutluluğu vadetmektedir. Baharla birlikte gelen; doğanın
yeniden uyanışı gibi, çiçekler, böcekler gibi, yeşillik, mavilik gibi; iyi olan her şey,
bu bağlamda güzellik olarak imgeleştirilir.
Dıranas’ta gece de bir güzellik anlatıcısıdır (Ş, 32). Hatta Behçet Necatigil’in
“Yıldızlara Bakmak” oyununda olduğu gibi, gece herkese kapılarını açmaz. Ona
bakmayı bilmek; bilinmiyorsa öğrenmek gerektir. Gece, öğrenilmesi gereken bir
güzelliktir (Ş, 32). O geceler ki “dudakları öpüşlerle dolu”dur (Ş, 15). Bir öpüşün
duyarlığıyla sarar insanı. Öpüş nasıl müşfik bir güzelliğe sahipse, öpüş nasıl bir
kabul ediş ve benimsemeyse gece de aynı duygularla insana kucağını açar.
Kimi zaman güzellik, uzak iklimden getirilen şarkılar (Ş, 19) kadar egzotiktir.
Bilinmedik, alışılmadık tadlar, sesler güzelliği oluşturur. Dıranas’ta güzellik gülle
(Ş, 77), özellikle kırmızı güllerle (Ş, 71) uç vermiştir. Sözü edilen gül o kadar taze,
o kadar el değmemiştir ki o “ilk bahçeden alınma, bir kırmızı gül”dür (Ş, 71).
Ahmet Muhip tarafından imgeleştirilen gül cennetten kaçırılmış kadar tarifi
imkânsız bir güzellik taşır. O, gecelerden “güzel yıldızları çalmak” gibi (Ş, 22) hoş
ve yoldan çıkartıcıdır.
2.3.2.2.11. İnsan
Dıranas “insan, düşünen bir kamıştır.” (Dıranas, 2000B, s. 209) diyen
Pascal’dan esinlenerek insanı daha çok kamış ile imgeleştirmiştir. Gerçi insan-
kamış ilişkisi 13. yüzyıla, Mevlânâ’ya kadar uzanır. Mesnevi’nin 2. beytinde ney,
kamışlıktan koparıldığı için şikâyetçidir ve bir kamış olan aslını arar
(Hacıtahiroğlu, 1972, s. 22). Bu mesnevide ney’in insanı simgelediği düşünülürse
insan-kamış benzetmesinin tarihçesi ortaya çıkar.
“Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış” (Ş, 57) dizesinde ellerini Tanrı’ya doğru
uzatmış bir insanın güçsüzlüğü ve yalnızlığı vardır. “Korkunç bir ezgide çatlayan
bu kamış” (Ş, 93) ise yaşam savaşında örselenen, hırpalanan insanı anlatır. Daha
ötesi, Dıranas ölümü de “kamışın susması” (Ş, 110) olarak kabul eder. Burada altı
çizilmesi gereken bir başka nokta; sesin, söylemenin, yani düşüncenin önemli bir
yaşamsal belirti olarak görülmesidir.
Tanrı’dan uzaklaşmış, ayrı düşmüş insan “bir yaralı hayvan”dır (Ş, 123). O denli
kederli, o denli ıstıraplı, o denli çaresizdir. İnsan, dünyaya yanlışlıkla düşmüş bir
kazazede, bir yolcudur. “Her kazazedenin müjdesi bir ada” (Ş, 92) olduğuna göre
dünya da insan için bir adadır. “Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür” (Ş, 110) dizesinin
işaret ettiği gibi ölünceye kadar insan o adaya mahkûmdur. Ancak insan ölünce
ayaklar özgür kalacaktır. Ölüme değişik bir pencere açması bakımından da bu imge
ilginçtir. Gerçi bu pencere kültürümüz için yeni değildir belki. Bu imgede de altı
çizildiği gibi Sûfiler için ölüm bir kurtuluştur.
2.3.2.2.12. Ölüm
Ölüm; kırmızı gül, çoban, gece, gemi, karanlık, uyku, yolculuk sözcükleriyle
imgeleştirilmiştir. Gece ve karanlık kavramları; ölüm imge dokusunda ağırlıkla
kendilerini hissettirir. Bu durum geleneksel anlayışa da uygundur.
“Yaşlandım, güneşim batıyor. Gece” (Ş, 152) dizesinde yaşlılıkla birlikte güneş
batar ve gece; ölüm insanı karşılar. Yaşlılığın gelişinin korkuyla karşılanması,
büyük sonu hızlandırdığı içindir mutlaka.
Bir yandan da “karanlık ölümdür” (Ş, 29). Ölüm de karanlık gibi bilinmez,
çözülmez bir bilmecedir. “Ve ölüm, gece ucundaki çoban” (Ş, 46) gibi insanı
koynuna almak için beklemektedir. Ondan kaçış yoktur. Yaşam ,geceyle birlikte
hep yinelediğimiz “biterdi belki bir uykuyla” (Ş, 32).
Gece, karanlık ve uyku ölümü çağrıştırır hep. Yaşlılık ve geceyle birlikte insanı
“bir yolculuğa davet eder” (Ş, 27). Bu noktada yolculuğa dönüşen ölüm; “bir gün
ya bu yol ya şu gemiler”le (Ş, 27) gelecektir. Artık insana “ölüm ötesinin mutlu
tahayyülü”nden (Ş, 93) başka bir şey kalmamıştır. Tek teselli, ölüm sonrasında
mutlu olabileceğimizi düşlemektir.
2.3.2.2.13. “Aşk imiş her ne var âlemde”
Aşk türlü hâlleriyle, güzel yüzleriyle karşımıza çıkar. Onun karşısında hep
aldanmamız ve sonunda acı çekmemiz bundandır. Aşkın temel karakteri avcı
oluşudur. O avcı, insan ebedî avdır. Aşk, erkeği oyuna getirmek için kadını
kullanır. Bu âdeta her iki tarafın bilerek oynadığı kanıksanmış, çok prova edilmiş
bir roldür (Ş, 68).
Kimi zaman aşk, “ayışığı dolu testilerinden” (Ş, 17) bir yudum olsun içirir.
Artık o testiden içilen su değil, bir ağudur. Onu için beden için geri dönüş yoktur.
Tek kurtuluş onunla bütünleşmek, kendi varlığını ona bağışlamaktır.
Kimileyin “içkiyi tattırır” (Ş, 32). Onu içki niyetine içen ne açlık ne susuzluk
hisseder artık. Bundan sonrası âşık için sonsuz bir sarhoşluktur. Ancak her iki taraf
da ömür boyu bu durumdan memnundur.
“Kadeh nara yan”ar (Ş, 30). Mevlânâ’nın Mesnevi’sinin 9. beytinde “Oldu âteş
sıyt-ı ney sanma hevâ” (Hacıtahiroğlu, 1972, s. 23) dizesinde, nasıl neyden çıkan
şeyin herhangi bir ses değil ateş olduğu söyleniyorsa; Dıranas tarafından sözü
edilen şey de yalnızca bir içki değildir; gönlü baştan başa saran, yakan bir ateştir.
Bütün tehlikelerine karşın “ekmek, kaşık ve kâsesiyle” (Ş, 115) ona nimet gibi
ihtiyacımız vardır. Aşk hem ağulu bir çiçek, hem de ab-ı hayattır âşık için.
2.3.2.2.14. Gençlik
Gençlik, çoğunlukla bahar ve yaz mevsimleriyle imgeleştirilmiştir. Özellikle
ilkbahar mevsimi doğanın yeniden uyanışa geçtiği, âdeta yeniden doğduğu bir
dönemdir. Masal ve pembe akşamlar da yine o büyülü çağın imgeleri olarak
kullanılmıştır. Zira gençlik, baş döndürücü havasıyla içinde bir masal edası taşır.
Pembe akşamları gençliğin iyimser, umutlu doğası yaratır.
“Düşler, ilkbaharlar vardı, saf ezgiler…” (Ş, 72) dizesinde görebildiğimiz gibi
ilkbaharın taşıdığı bütün olumlu iletiler; tatlı düşler, sarhoş eden ezgi gençliğin
nitelikleridir. Gençlik “neşe mevsimi”dir (Ş, 26). Baharın sunduğu tüm güzellikler
içinde yaşayıp onlardan yararlanıp insanın sevince boğulmaması işten değildir.
Yazın göçüp gitmesiyle birlikte (Ş, 53) insan, ahı içeren şu sözü fısıldayacaktır:
“Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla.” (Ş, 37). Gençlikten, yani “o masalların
geceleri”nden (Ş, 54) ve “pembe akşamların karasevdaları”ndan (Ş, 15) geriye
kalan yalnızca silik bir izdüşümdür. Gençlik, hovardaca harcanıp bitirilen düşsel
bir süreç olarak geride kalmıştır.
2.3.2.2.15. Zaman
Zaman daha çok; akıcı kozmik ögelerle ve hareket hâlindeki ögelerle verilmeye
çalışılmıştır. Bu bağlamda; etek, gemi, güneş, meme, su, yel, yol kavramları
zamanı imgeleştirilmek için kullanılmıştır.
“Yaklaşıyor musikisi eteklerinin” (Ş, 15) dizesinde hareket hâlindeki bir kadının
etekleri hoş ve zevkli geçecek bir anı işaret etmektedir. “Binmişim bir gemiye” (Ş,
79) dizesi de yine mutlu bir zamanı imgeleştirmiştir. Bu deniz yolculuğu, bu
ötelere gidiş, bu mavi içindeki hareket umut ve mutluluk kavramlarıyla
özetlenebilir.
Bizim dışımızda akıp giden zaman “batan güneş” (Ş, 47) imgesiyle vurgulanır.
Beraberinde nedensiz bir iç sıkıntısı getirir. Ve “zaman köprüler altından su gibi
akar” (Ş, 160). Bakarsınız ki ömrün sonuna gelinmiş. Bu noktada “vakitsiz
sağıl(mış) memeler” (Ş, 84) aranır. Ancak zaman geçmiş; erken kullanılan
olanaklar çok geride kalmıştır. Bunu anlayan şair; “Yel yapraklarımı savurur / Dört
yanım yağmurla örtülü” (Ş, 61) dizelerini söyler. Ömrün sonbaharı gelip çatmış,
etrafta yalnızca rüzgârın önünde dört bir yana uçuşan anılar vardır. “Ve bir gün ya
bu yol ya şu gemiler” (Ş, 27) ömrünü tamamlayan insanı alıp götürecektir. İnsan
ancak, şu uzayıp giden zaman sonsuzunda bir noktalık süreç olarak kalacaktır.
2.3.2.2.16. “Bir yaprak yağmuru” gibi anılar
Dıranas’ta anılar “yaprak” ve “ok” imgeleriyle yer bulur. “Ve ruh, atılan oklarla
delik deşik” (Ş, 37) dizesinde açıkça görebildiğimiz gibi, geçmişte yaşanılanlar iç
dünyamızı sarsar. Burada insanı üzen geçmiş değil, bir daha o günlerin geri
gelmeyecek olmasıdır. Zira anılar gücünü bu gerçekten alır.
“Yaprak”ın simgelediği anılar, “ok” denli acıtıcı değildir. Gençlik uçup gitmiş,
yaşlılık sanki “kızıl yapraklı sonbahar denizi”dir (Ş, 54). Sonbaharı anlamlı kılan,
kızıl yapraklar; yani güzel anılardır.
“Yel yapraklarımı savurur / Dört yanım yağmurla örtülü” (Ş, 61) dizeleri;
zamanın geriye yalnız anıları bıraktığı gerçeğini dile getirir. Artık elimizde kalan,
teselli olmak ve üzülmek arasında gidip geleceğimiz kekremsi bir duygudur.
2.3.2.2.17. Bellek ve farkındalık
Şiir, bir çeşit bilinçdışının meyvesi olsa da Dıranas “bellek”le simgelenebilecek
bir tür farkındalık içindedir. Bellek, değişik imgelerle Dıranas’ın şiirinde derin ve
gizli yüzünü gösterir.
“Gençliğimizi kaybettim birtakım odalarda / Kaybolan gençliğimi aradığım
aynalarda” (Ş, 106) dizelerinde bellek; “oda” ve “ayna” olarak boy gösterir. Bu iki
kavram da anlamlıdır. Oda gizliliği, örtünmeyi, içe kapanmayı simgelerken ayna;
açılmayı, çoğaltmayı, göstermeyi, göz önünde bulunmayı ifade eder. Bu iki imge
sanki bilinci ve bilinç dışını temsil etmektedir.
Belleği imgeleyen bir başka kavram “bohça”dır (Ş, 37, 147). Bohça, gerekli
gereksiz her tür pılı pırtının saklandığı bir yerdir. Orada bulunan önemli önemsiz
her şey, nasıl ki bizim yaşantımıza rast gelen bir şeyleri içeriyorsa bellekteki her
türlü ayrıntı da yan yana gelince bizim yaşamımızı oluşturur.
“Yağdı bahçeme bir yaprak yağmuru” (Ş, 53) dizesinde görebildiğimiz gibi,
bellek içinde barındırdıklarıyla bir tür bahçedir. Bahçenin cömert niteliği onda da
bulunur.
Kimi zaman o, dibine kadar inmek istediğimiz bir kuyudur (Ş, 46). Bu noktada
şair yalnızca kendisine, anılarına sığınmıyor; aynı zamanda anneyi arama, ona geri
dönme isteği de duyuyor. Anne karnı ya da anne kucağı; henüz dünyanın ve
yaşamın kötü ve çirkin yüzüyle karşılaşmadığımız; saf mutluluğu tattığımız bir
çağdır. İmgelerin simgesel karşılıkları üzerinde çalışan Gaston Bachelard’ın
“kuyu”nun ve “oda”nın anneyi sembolleştirdiğini belirtmesi bu düşüncemizi
destekler niteliktedir.
2.3.2.2.18. Gönül
Gönül; “bir bahara açık duran” (Ş, 18) bir pencereyken, bir anlamda yaşamın
kendisiyken; sonbaharla, yani yaşlılıkla birlikte “virane olacak güneş sarayı”na
dönüşür (Ş, 26). Aynı gönül; gençlikte ve yaşlılıkta başka başka görüntülerle
karşımıza çıkmaktadır. Aslında değişen gönül değil, zamandır.
“Doldur kutlu ellerinle kadehimi” (Ş, 22) ve “kadeh nara yandı” (Ş, 30) diyen
şair, bu kez gönlü kadehle imgeleştirir. Kadehi ve gönlü bağdaştıran, paralel kılan
taraf; ikisinin de bir sunuş içermesidir.
Kadeh; “uzattığımız bu tası dolduracak mı” (Ş, 15) dizesinde “tas”a; “içirdi bir
yudum su testilerinden” (Ş, 17) dizesinde “testi”ye dönüşür. Kadeh gibi tas ve testi
de bir sunuş aracıdır. Doğal olarak burada gönlün, kadeh gibi sevgi ve dostluk için
insanlığa sunuluşu vurgulanmaktadır.
2.3.2.2.19. Alfabetik imge listesi
Adamlar: Dua, vesvese, nehir "Sanki yalvaran bir duadır onlar, / Belki tanrılara
açık vesvese / Bir nehir. Bu nehir her akşam akar" 109
Adımlar: Yumuşak zincir "Yumuşak zincirini sürüyerekten" 66
Ağaç: Saç "Alçalan tavana asılmış saçlar… / Kollarını sallıyordu ağaçlar" 139
Ağrı dağı: Dipsiz uçurum "İnancın kaydığı bir dipsiz uçurum" 91
Ağrı dağı: Gemi "Sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli / Bir gemi gibisin göklerde
demirli" 90
Ağrı dağı: Gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzü "Gökyüzüne doğru yürüyen
yeryüzü" 94
Ağrı dağı: Hayatın kardeşi "Ey sen! ölümden çok hayatın kardeşi" 93
Ağrı dağı: Kanatlı at "Ey, gökperdelere şahlanan tanrısal!" 94
Ağrı dağı: Sonsuzluk gemisi "Rüzgârlar başladı. Sonsuzluk gemisi / Önünde
köpürüp şahlanmada engin" 94
Ağrı dağı: Tanrı "Vardım eteğine, secdeye kapandım" 90
Ağrı dağı: Volkan "Yılan ağzındaki elma… Ey, ateşi / En derin yerinde gizli
gizli yanan" 91 (Ağrı dağı, eski bir volkandır; gizli gizil yananla kastedilen budur.)
Akıl: Saray "Ve aklın o uçsuz bucaksız sarayı" 90
Akşam: Bakır gök "Yanıp sönüyor bakır gökler kılıçlarında." 129
Akşam: Kuş "Bir kanat yumuşaklığıyle / Göklerden indi mi akşamlar" 103
Aldanış: Dal "Aldanış diye ne varsa bir insanda / O daldan tutuyor… Böyledir
bu. Kader." 94
Aldanış: Salıncak "Kolan vurup salıncağında / Bir aldanışın, deli deli" 99
Anı (olumsuz anı): Ok "Ve ruh, atılan oklarla delik deşik" 37
Anı: Yaprak "Artık solan kırlarda yaprakla örtüleceğiz" 55
Anı: Yaprak "Yel yapraklarımı savurur, / Dört yanım yağmurla örtülü" 61
Anılar: Kızıl yaprak "Kızıl yaprak dalgalı sonbahar denizi" 54
Anılar: Yaprak nehri "Eteklerinde bir yaprak nehri sürükleyerek" 56
Anılar: Yaprak yağmuru "Yağdı bahçeme bir yaprak yağmuru" 53
Asmalar: Kesik damar "Boşaltıyor toprağa son özsuyunu asmalar / Kesik bir
damardan kan damlıyor gibi, muttasıl." 56
Âşık: Ay "Ay güler avluda bakraçtan" 68
Aşk: Avcı "Aşkın avlandığı bir zaman" 68
Aşk: Ay ışığı "Ayışığı dolu testilerinden" 17
Aşk: Bir yudum su "İçirdi bir yudum su testilerinden" 17
Aşk: Ebedî âşık "Ebedî âşığın dönüşünü bekler" 38
Aşk: İçki "İlkin size içkiyi tattırdım" 32
Aşk: Nar "Kadeh nara yandı" 30
Aşk: yemek "Ekmek, kaşık ve kâsesiyle bu aşk" 115
Avuç: Serin "Avuçları sudan daha serindi" 20
Avuç: Sıcak "En serin su buhar olur avucunda." 66
Ay: Kuş "Bir çift kanat / Sesi geliyor." 51
Ayaklar: İki kardeş "İki kardeş bakakalmış şaşkın." 110
Ayışığı: Dadı "Ey boş gecelerin dadı ayışığı" 93
Ayışığı: Dudak "Dolaşan bir dudak mı var saçlarını" 52
Ayışığı: Süt "İçsem şu damlayan ayışığını dallardan / Ak südü sanki memenin."
34
Ayna: Sular “Ya ala gözlü görke yüzünü kimler kıskandı / Üzerine eğidiği sular
vebali midir?” 126
Ayrılık: Gemi "Bembeyaz gemiler kalkadursun" 44
Baca: Adam "Şimdi rüya görür damlarda / Soluk, uzun yüzlü adamlar." 103
Bahar: Neşe mevsimi "Neşe mevsimi… Gönlüm! Yaz gidiyor" 26
Bakış: Güvercin "Fidan boylum, güvercin bakışlım, şimdi n’etmeli?" 126
Bal peteği: Gün "Süzülüp akasya dallarında gün / Erir damla damla
ayaklarında." 21
Barış: Kutsal ateş "Bir gün söndürdüğümüz kutsal ateşi" 93
Baş (yaşlı baş): Olgun başak "Ve üşüşür olgun başaklara / Akşamın dallarından
serçeler" 39
Baş: Güneş "Başı bir güneş gibi düşen bahadır" 83
Baş: Madalyon "Altın rengi başları altın bir madalyon" 77
Bebek: Hippi kız, deccal "Bir hippi kız, bir deccal, şimdi Bebek" 149
Beden: Işık "Her yanın avuçlarıma dökülüyor" 52
Bellek: Ayna "Gençliğimi kaybettim birtakım odalarda / Kaybolan gençliğimi
aradığım aynalarda" 106
Bellek: Bahçe "Yağdı bahçeme bir yaprak yağmuru" 53
Bellek: Bohça "Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan" 37
Bellek: Bohça "Var mıydı anıları bir bohçada" 147
Bellek: Kuyu "Beni dibine çeker misin kuyu!" 46
Bellek: Oda "Gençliğimi kaybettim birtakım odalarda / Kaybolan gençliğimi
aradığım aynalarda" 106
Ben: Esrik gemi "Senden esen rüzgârla bu esrik gemi" 22
Bilinç: Ayna "Aynalarda namütenahi bir akis" 69
Boğaziçi: Beton mezar "Boğaziçi, daha sağken gömülmek / İçin dönüşmüş
beton mezarlara" 149
Boy: Başak "Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı." 65
Boy: Fidan "Fidan boylum, güvercin bakışlım, şimdi n’etmeli?" 126
Boy: Selvi "Yerleredek bir giyside, selvi boylu, samur saçlı, gözler elâ" 71
Bulut: Duman "Duman duman olmuş Ağrı’nın başı" 98
Bulut: El "Solgun yüzümüzü unutmayan yâr / Ve alnımızdaki eldir bulutlar." 81
Bulut: Gemi "Neler taşır size her gün şu gemiler?" 112
Bulut: Kadın "Sürür saçlarından onları rüzgâr" 81
Bulut: Kervan "Yer alsaydık şu bulut kervanında" 78
Bulut: Kuş "Mor gagalarında fecir, bulutlar." 80
Bulut: Kuş "Üzerimizde bir kanat sesidir" 81
Bulut: Kuş sürüsü "Bitmez tükenmez kuş sürüsü gibi / Dağlar arkasında gelir
bulutlar." 80
Bulut: Mabut "Bulutlar her akşam içip denizi / Gökkubbede şölen kuran
mabutlar" 80
Bulut: Put "Batı uçlarında dikilmiş putlar" 80
Bulut: Put "Gün bir mezarlıktır sanki, bulutlar / Kızıl bir toprağa dikilmiş
putlar." 138
Bulut: Sevgili "Solgun yüzümüzü unutmayan yâr / Ve alnımızdaki eldir
bulutlar." 81
Bulut: Sürü "Sürü bulutlar gece yamaçlarını / Otlayıp yayılıyor gök kırlığında"
52
Bulut: Üzüm "Şu dağdan aşağı ak bir bulut salkımı ki" 58
Bulut: Yelkenli "Bizimdir, yelken açmış giden bulutlar" 92
Bulut: Zehir "Ve gözlerimize dolup da bazan / Döken içimize zehir, bulutlar!"
80
Cam: Göz "Tasalı gözler olur camlar" 103
Cennet: Gül "Kalbimin o kadar sevdiği o gülü / Ölüm ötesinin mutlu tahayyülü"
93
Coşku: Rüzgâr "Gönlümüzden esen bir uygun rüzgârla" 112
Çığlık: Bükülüş "Çığlık bir bükülüş dudaklarında" 109
Çizgi: Yazı "Bir yazılar vardı annemin yüzünde" 83
Deniz: At "Şahlanan bir at gibi sürelim denizi" 77
Deniz: Büyük su "Büyük su’yu özleyen çocuklar, yalnayak" 77
Doğa: Ordu "Doğa; gelip gelip üstüme ordu ordu." 159
Doğa: Tanrı "Tümcek, Doğa’nın elinde oyuncaklarız" 158
Dost: Maya, su sesi "Kara ekmeğimin akça mayası, / Susayınca çağıldak sular
sesi" 124
Dudak: Yaprak "Fısıl fısıl binlerce dudaktı yaprakları" 34
Duman: Ninni "Ninnidir tüten bacalardan" 96
Duygu: Kalp parıltıcıkları "Kalbinizin sezilmez parıltıcıklarını" 25
Dünya nimeti: Doyulmaz yemek "Soframıza konulmuş bu doyulmaz yemek /
Niçin bir zehirli kaşıkla yenmede?" 92
Dünya nimeti: Taze meyve "Koparırken elin taze meyvaları" 94
Dünya: Ada "Her kazazedenin müjdesi bir ada" 92
Dünya: Beşik "Salla, salla hüzün uyuyan beşiği" 93
Dünya: Gölek kenarı "Her gülüşe ayna bir gölek kenarı" 92
Dünya: Sini "Bizimdir bu koku, bu renk dolu sini" 91
Düş: At "Al bir at üstünde dörtnal gidiyordum." 83
Düş: At "Sabırsızlanma, ey kapımdaki at! / Güneş daha gözlerimi yakıyor." 82
Düş: Deniz "Düşlerinin durgun, mavi denizinde" 94
Düş: Gece "O masalların geceleri kaldı." 54
Düş: Gemi "Koyda uyuklayan gemiler" 84
Düş: Gemi "Varmak istediğim uzak limana / Gemiler beni almadan kalkıyor."
82
Düş: Göksel gemi "Göksel gemilere binip gitmişler" 150
Düş: Gül "Ve masamda bir düşler gülü" 61
Düş: Serap "Gözlerinde kalır serabı bir ömür" 94
Düş: Yemiş "Ağaçların daha bu bahçelerde / Bütün yemişleri dalda sarkıyor" 82
Düşler: Gelin arabası "Kimi zaman, alır onu bir güveysiz, göksel gelin arabası"
71
Düşler: Hayat atı "Ben bir hayal atının sırtında" 74
Düşler: Mavilik "Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!" 57
Düşünceler: Serçeler "Ve üşüşür olgun başaklara / Akşamın dallarından
serçeler" 39
Elif (kadın): Çiçek "Derin ıssızlığın kokusuz çiçeği!" 97
Elif (kadın): İçki "Ey, sevincinde bir büyük geleceği / Muştulayan içki, bin yılın
kımızı!" 97
Elif (kadın): Kımız "Ey, sevincinde bir büyük geleceği / Muştulayan içki, bin
yılın kımızı!" 97
Elif (kadın): Mutlu kıyılar "Mutlu kıyıları kayıp cennetlerin" 97
Elif (kadın): Saz, ateş "Bir damın sazı, bir ocağın ateşi" 97
Elif (kadın): Tanrıça "Elif! sonsuza gebe kız, tek tanrıça!" 97
Engel: Pranga "Ne isteklerime vurulmuş bir pıranga" 89
Engin: At "Rüzgârlar başladı. Sonsuzluk gemisi / Önünde köpürüp şahlanmada
engin" 94
Eser: Şarkı "– Hayır! Unutulmaz bir şarkı söylemek" 22
Eşya: Ayna "Hangi eşyaya dönsen boş bir ayna" 82
Ev: İnsan "Kanı çekiliyor evlerin" 103
Ev: Kutu "Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi" 65
Evren: Tapınak "Ulu tapınakta …………………" 159
Gece: At "Nasıl da açıldı birden kanatların! / Dörtnal geliyordu köpürmüş
atların / Kurtarmaya bizi çileden, hey gece!" 50
Gece: Kuş "Nasıl da açıldı birden kanatların! / Dörtnal geliyordu köpürmüş
atların / Kurtarmaya bizi çileden, hey gece!" 50
Gece: Sel "Gece ayaklarından akıp giden sel" 52
Gemi: Kuş "Akan suda kuş gibi gemilerle" 148
Genç kız: Çiçek "Yalan yeminlerin tanığı çiçekler" 38
Gençlik: Bahar "Bu bahar toplayınca son güllerimizi" 77
Gençlik: İlkbahar "Düşler, ilkbaharlar vardı, saf ezgiler…" 72
Gençlik: Masal "O masalların geceleri kaldı." 54
Gençlik: Pembe akşamlar "Ey, pembe akşamların karasevdaları!" 15
Gençlik: Yaz "Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla" 37
Gençlik-Olgunluk: Yaz "Neşe mevsimi… Gönlüm! Yaz gidiyor" 26
Gençlik-Olgunluk: Yaz "Yaz göç ediyor -Ne yazık, yine güz!-" 53
Genelev: Sokak "Bir sokağa düştün ki her köşede bir gölge" 108
Gökyüzü: Anne "Gökyüzü; o, sonsuzluğunu / Sütü gibi emziren anne." 121
Gökyüzü: Ayna "Senin güzelliğini gösterecek aynasında" 55
Gökyüzü: Deniz "Üstümüzde deniz gibi bir gökyüzü" 91
Gökyüzü: Dilsiz "Dilsiz gökyüzüyle kısıtlı." 99
Gökyüzü: Dost "Gökyüzüne, dost gökyüzüne" 121
Gökyüzü: Kocaman çiçek "O gökyüzü ve öylesine gerçek; / Büyük, büyük,
büyük, kocaman çiçek." 70
Gökyüzü: Mavi "Hızla dönen şu mavi var ya üstümüzde" 161
Gökyüzü: Mera "Sürü bulutlar gece yamaçlarını / Otlayıp yayılıyor gök
kırlığında" 52
Gökyüzü: Nehir "Renk mi ki üzerimden akaduran bu nehir?" 58
Gökyüzü: Rüya denizi "Gökyüzü bir sonsuz rüya denizi" 81
Gölge: Eşkıya "Gölgeler uzanmış eşkıya hallı" 98
Gönül kırıklıkları: Göz yarası "Bağlayansın her göz yaramı" 16
Gönül: Güneş sarayı "Virane olacak güneş sarayım" 26
Gönül: Kadeh "Doldur kutlu ellerinle kadehimi" 22
Gönül: Kadeh "Kadeh nara yandı" 30
Gönül: Pencere "Bir bahara açık duran penceresinde" 18
Gönül: Tas "Uzattığımız bu tası dolduracak mı" 15
Gönül: Testi "İçirdi bir yudum su testilerinden" 17
Göz: Derin "Gözleri geceler gibi derindi" 20
Göz: Nergis "Gözlerin gönlümde açan nergisler" 19
Göz: Ömrün penceresi "Gül gül ömrümün penceresi" 24
Göz: Yıldız "Gökte diz çökmüş iki titrek ışıklı yıldız / Olan gözlerinize âşıkım,
Bayan Ülker!" 25
Gözyaşı: Yağmur "Bulutlarla yağmur olup ağlamak" 115
Gülüş: Gül "Bir çini vazodan dökülen güller / Gibi hayalinde şafaklar güler" 21
Gülüş: Gül "Yeşil pencerenden bir gül at bana" 19
Gün (geçen gün): Ölü "Doğrulun mezarlarınızdan / Boş yere harcadığım
günler!" 84
Gün: Mezarlık "Gün bir mezarlıktır sanki, bulutlar / Kızıl bir toprağa dikilmiş
putlar." 138
Gün: Padişah "Gün saltanatıyla gitti mi bir defa" 37
Gün: Sürgün "Pişmanlığa sürgünler / Gibi geçiyor günler" 73
Gündüz: Şemsiye "Bir şemsiye gibi açtı mı gündüzü" 92
Güneş ışığı: Kızıl lâle "Ve iki yüce dağın ardı / Kızıl bir lâleydi Tanrı’dan." 123
Güneş ışığı: Sarı saç "Sarı saçlarınla benim varlığımı" 91 (Güneş, sarışın bir
sevgiliye benzetiliyor.)
Güneş ışıkları: Kuşlar "Kanatları altın kuşlar" 47
Güneş: Ece "Güneş! güneş! güneş! ey, ölümsüz ece!" 91
Güneş: Gökçegelin "Göz alan bir güneş doğardı / Gökçegelin gibi Ağrı’dan."
123
Güneş: İnsan "Gözlerinde ölen güneşin yası" 138
Güneş: Işık nehri "Bir ışık nehri akmada" 47
Güneş: Manto "Ve sen, güneşi altın bir manto gibi giyerek" 56
Güneş: Meyve "Güneş ağaçlardan sarkadursun" 44
Güneş: Tanrıça "Kucakla beni, tanrıça, sev, sar beni" 91
Gün-Zaman: Meyve "Her ısırdığım meyvayla bitiyor" 26
Güzellik: Bahar "Ben aşkımla bahar getirdim sana" 19
Güzellik: Bahar "Bir bahara açık duran penceresinde" 18
Güzellik: Gece "Size geceyi de öğrettim" 32
Güzellik: Kırmızı gül "Solmamış bir gül elinde, ilk bahçeden alınma, bir kırmızı
gül" 71
Güzellik: Yıldız "Güzel yıldızları çalmak gecelerden" 22
Güzellik-Mutluluk: Gül "Bu bahar toplayınca son güllerimizi" 77
Güzellik-Mutluluk: Şarkı "İklimden şarkılar getirdim sana" 19
Güzellik-Tutku: Gece "Yoksa, hiç bulunmayacak kadar uzak mı / Dudakları
öpüşlerle dolu geceler?" 15
Haber: Kuş "Uçtu, kuş gibi, bir haber" 130
Hayal: Sal "İşte beyaz yelkeni düşten dokunmuş sal" 54
Hayalet: Uyanık duran "Kıracak zincirlerini / Gecede uyanık duran." 118
Hayat kadını: Gölge "Bir sokağa düştün ki her köşede bir gölge" 108
Hiçlik: Karanlık "Yiteceğim karanlıklar içinde." 152
Hüzün: Bıçak "Bir bıçak saplı durur göğsünde" 104
Hüzün: Çiçek "Buruşmuş bir çiçek, parmaklarında" 21
Hüzün: Kar "Kardır yağan üstünüze geceden" 57
Hüzün: Kara sevgi "Dökerek ruhumuza / Kara sevgilerini" 73
Hüzün: Siyah güneş "Aynı siyah güneş gökyüzünde." 104
Hüzün: Siyah meyve "Soyarlar, soyarlar bir siyah meyvayı!" 107
Hüzün: Yağmur "Yel yapraklarımı savurur, / Dört yanım yağmurla örtülü" 61
Hüzün: Zehirli kaşık "Soframıza konulmuş bu doyulmaz yemek / Niçin bir
zehirli kaşıkla yenmede?" 92
Hüzün-Kaygı: Bulut "Gözlerimde bulut, saçlarımda çiy" 19
İhtiyar kız: Kuş "Birer kuş oturmuş ihtiyar kızlardan" 107
İnanç: Ateş "Ey ateş, nasıl da seni yitirmişiz!" 91
İnsan (inançsız insan): Yaralı hayvan "Bir yaralı hayvan bağırıyor / Senden ayrı
düşen insanda." 123
İnsan: Anka "Sanki masallık bir kuş; bir yeşil Anka" 136
İnsan: Kamış "Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış" 57
İnsan: Kamış "Korkunç bir ezgide çatlayan bu kamış" 93
İnsan: Kazazede "Her kazazedenin müjdesi bir ada" 92
İnsan: Yolcu "Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür!" 110
İnsan-Baş-Can: Kamış "Burada ansızın susup kamış" 110
İnsanlar: Sürü "Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden" 110
İstanbul (eski İstanbul): Cennet "Bulur muyuz yeniden o cenneti?" 150
İstanbul (eski İstanbul): Şölen "Dağılmış bir sofra bu, bitti şölen." 150
İstanbul (yeni İstanbul): Dağılmış sofra "Dağılmış bir sofra bu, bitti şölen." 150
İstanbul: Tanrı ve tarih güzeli, tabu, mucize, giz "Bir Tanrı ve tarih güzeli, tabu;
/ Güneş ve sular mucizesi, bir giz…" 151
İstek: Ateş "Bir ateş yanıyordu Sibiryalarında bu" 34
İstek: Rüzgâr "Al beni rüzgâr! Kül et beni volkan!" 46
Kadın: Etek "Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri" 37
Kadın: Kuş "Beyaz bir kanat üstünde saf başı" 69
Kalp: Gemi "Bir makina sesiyle işleyen kalbi / Alıp gezdirsin onu bir gemi gibi"
94
Kanat: Rüzgâr ""Gül gibi bir gülüşle dudaklarında, rüzgâr / Kanatlarıyle bize
doğru gelen atlılar” 129
Kandırmaca: Sirenler “Ama, Sirenler durmadan şarkı söylüyor.” 158
Karanlık: Örtü "Üzerinden örtüyü mu çekti bir el?" 52
Karışıklık: Puslu hava "Puslu havayı sever kurt" 118
Keder: Ateş-Yangın "Bir duman yükselir gibidir kederden" 38
Kin: Hançer "Kini bir hançer gibi kından sıyıramam ki" 146
Korku: Puhu "O derin gözlerin ne güzel, puhu!" 46
Kötü insan: Kurt "Puslu havayı sever kurt" 118
Kötülük: Kan "O nasıl ekmek ki sadece kanla yenen?" 160
Kuş: Atlılar “Kanatlarıyle bize doğru gelen atlılar" 129
Kuş sesi: Ateş "Ateş parçası ses, al’ın ucunda" 154
Kuş sesi: Düşen bir kor "Bir ötüş değil sanki düşen bir kor" 154
Kuş sesi: Kaval sesi "Bir hava, pır pır, kavalın ucunda" 154
Kuş: Batı "Batılar susuz kalan boyunlarını ve kızıl / Kanatlarını arık ovaya
doğru yaslıyor" 56
Mahalle: Afyon ruhu "Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden" 65
Masallar: Altın beşik "Masalların altın beşiğinde uyumuş" 97
Melek: Kuş "Nerde bahçenden uçan kuşlar?" 123
Minare: Kol "Minarelerse bu şehrin kolu gibi" 107
Minare: Tığ "Tığ gibi minareleriyle, kendi" 148
Mutluluk: Düğün "Evrende o binde bir olan düğünü" 137
Mutluluk: Gülüş "Her gülüşe ayna bir gölek kenarı" 92
Neşe: Saf ezgiler "Düşler, ilkbaharlar vardı, saf ezgiler…" 72
Neşe-Mutluluk: Kadeh "Sanki bütün kadehlerimi içmişsin." 125
Nimet: Gümüş tas "Bazan ellerinde gümüş bir tasla" 48
Oda: avuç içi "Avuç içi kadar ufak odamda." 66
Oğul: Bozkurt "Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım" 89
Olgunluk çağı: Yaz gemisi "Bütün yükünü alıp kalkan yaz gemisi" 54
Öbür dünya: Mutlu tahayyül "Kalbimin o kadar sevdiği o gülü / Ölüm ötesinin
mutlu tahayyülü" 93
Ölüm: Al gül "Kork! Bahar seni bir al güle döndürebilir / Bir daha göstermemek
üzere gökyüzünü" 58
Ölüm: Çoban "Ve ölüm, gece ucundaki çoban." 46
Ölüm: Gece "Yaşlandım; güneşim batıyor. Gece" 152
Ölüm: Gemi "Ve bir gün ya bu yol ya şu gemiler" 27
Ölüm: Karanlık "Ki karanlık ölümdür." 29
Ölüm: Uyku "Biterdi belki bir uykuyla" 32
Ölüm: Yolculuk "Bir yolculuğa davet eder, niçin" 27
Ömür: Gün "Günümün son fecri, sonu artık" 23
Ömür: Günce "Son buluyor benim için yazılmış günce." 158
Ömür: Işık "Işığım söndüğü zaman" 29
Ömür: Tren "Koşuyordu sonsuz düzlere bir tren" 83
Ömür: Güneş "Yaşlandım; güneşim batıyor. Gece" 152
Öpüş: Seher "Düşen öpüşlerdir dudaklarından / Mor akasyalarda ürperen seher"
19
Örtü: Su "Çıkmaz artık sular altından o dünya" 38
Özgürlük: Tüy "Havada başıboş tüy gibi uçmak" 89
Özlenen yer: Uzak liman "Varmak istediğim uzak limana / Gemiler beni
almadan kalkıyor." 82
Ruh: İn "En yırtıcı, en aç hayvanların ini" 91
Ruh: Kelebek "Ruhu uçun bir kelebek… uyumuş" 69
Ruh: Liman "Ruhum gemiler uğramaz bir liman" 46 (Yahya Kemal’in “Gemiler
geçmeyen bir ummanda” dizesini çağrıştırıyor.)
Ruh: Mağara "Yankılanır derinden / Boş mağralar içinden" 111
Rutinler: Oyuncaklar "Ah, bu her günkü oyuncaklar, bu düşler!" 22
Sabah: Güvercin "Uçan tüy gibi bir vurulmuş güvercinden / Darmadağın, hemen
geceye akacaktı." 85
Sabah: Su "İki damlası olsun vardır, bir yerlerde." 85
Saç: Samur "Yerleredek bir giyside, selvi boylu, samur saçlı, gözler elâ" 71
Seven, duygulu insan: Dolu testi "Dolu bir testi idim ben" 113
Sevgi: Gül "Haykırmaksa, gür… varım, bir güldür açan, ama" 146
Sevgili: Açılan bir gül "Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak" 19
Sevgili: Böcek "Bir kuş uykusuna yatan böceksin" 53
Sevgili: Direk "Gel sevdiğim, gel güzelim, gel gülüm, gel direğim!" 126
Sevgili: Gül "Gel sevdiğim, gel güzelim, gel gülüm, gel direğim!" 126
Sevgili: Hatıra "Seven ve yaşayan bir hatıradır" 20
Sevgili: Hayırlı rüya "Her düşüncemin ıstıraplı / Serüveni, hayırlı rüyam." 16
Sevgili: Liman "Özlenen limanlar, yanan yıldızlar" 45
Sevgili: Put "Sen bile yoksun yanımda, ey put, güzel yüz!" 161 (Divan şiiri
geleneğinden alınan bir imge ile karşı karşıyayız.)
Sevgili: Sabah "Benzedin odamda bir sabaha" s. 11
Sevgili: Serüven "Her düşüncemin ıstıraplı / Serüveni, hayırlı rüyam." 16
Sevgili: Sultan, Bîçare "Sultanım, bîçarem" 30
Sevgili: Tayf "Rüyalarıma tayf hâlinde konan" 20
Sevgili: Yaprak, Rüzgâr "Bazı bir yapraktı, bazı bir rüzgâr." 20
Sevgilinin sesi: Kuş sesi "Bir kuş sesi gelir dudaklarından" 19
Sevinç: Damla "Titrek bir damladır aksi sevincin" 20
Soğuk beden: Sibirya "Bir ateş yanıyordu Sibiryalarında bu" 34
Sokak: Anne "Şairi sokak anne büyüttü" 116 (Necip Fazıl’ın “Ben sokakların
emzirdiği çocuğum” dizesini andırıyor.)
Sonsuzluk: Ayna "Aynalara bakma, aynalar fenalık" 43
Sonsuzluk: Deniz "Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni" 38
Sonsuzluk: Deniz "Karasevdalarını türkülüyor uzaklarda / Çıplak kalan ağaçlar,
sürüsüz çoban ve deniz" 55
Sonsuzluk: Umman "Nağmesine vurgun olduğum umman." 46
Şafak: Öpüş "Tanrısal bir öpüştür söken şafak." 115
Şehvet: Açlar "Doyur bütün açlarımı" 34
Şeytan: Çirkinler "Teneşir başında oynaşan çirkinler" 91
Şeytan: Gelinler "Engerek düğümü doğuran gelinler" 91
Şeytan: İskelet "Cehennem halayı çeken bir iskelet" 91
Şeytan: Topal "Bir topal geldi ellerini uzatarak" 159
Şüphe: Ağulu çiçek "Açan ağulu çiçek delilikte" 90
Şüphe: Çilenin yemişi "Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi" 90
Şüphe: Sır "Giren sır mezara cesetle birlikte" 91
Şüphe: Yılan ağzındaki elma "Yılan ağzındaki elma… Ey, ateşi" 90
Tabut: Tahta tezgâh "Babam tahta tezgâhının üstünde" 74
Tanrı: Bahar "Kork! Bahar seni bir al güle döndürebilir / Bir daha göstermemek
üzere gökyüzünü" 58
Tanrı: Güneş "Ah, yazık ki bütün insanlık güneşsiz" 91
Tazelik-Gençlik: Çiy "Gözlerimde bulut, saçlarımda çiy" 19
Ten: Yaprak "Yüzünün sararmış yaprakları" 21
Toplumsal kurallar: Gömlek "Soyun, şehrin sana giydirdiği gömlekten" 89
Tutku: Büyük rüzgâr "Ben büyük rüzgârları severim; büyük olsun" 67
Tutku: Volkan "Al beni rüzgâr! Kül et beni volkan!" 46
Ufuk: Deniz "Ufuk kanlı bir denize" 28
Umut: At "Çoktandır beklettiğim atlar!" 84
Umut: Dal "Uğulda, uğulda, uğulda sonbahar rüzgârı, / Bir dal kırabilir misin
bakalım, gönlümüzde?" 60
Umut: Düşler "Düşler, ilkbaharlar vardı, saf ezgiler…" 72
Umut: Ölü bir bakış "Umut gözlerinde ölü bir bakış" 109
Umut-Güzellik: Şafak "Bir çini vazodan dökülen güller / Gibi hayalinde şafaklar
güler" 21
Unutuş: Duman "Kaybetsem kara bir duman / Arkasında hafızamı" 28
Uyku: Örtü, tül "Yalnız uyku örterdi onu:" 68
Uyku: Ülke "Uykunun bilinmeyen ülkesinde" 69
Uzak: Deniz "Denizler yolculuğa çağırır durur da beni" 67
Yağmur: Gözyaşı tufanı "Gözyaşı tufanıyla taşıp gidiyor ovalar." 62
Yağmur: Heveng "Asılı kalsın hep bu yağmur hevengi" 90
Yağmur: Huzur "Bulutumdan çisil çisil inen huzur" 122
Yalnız ruh: Sürüsüz çoban "Karasevdalarını türkülüyor uzaklarda / Çıplak kalan
ağaçlar, sürüsüz çoban ve deniz" 55
Yalnızlık: Sofra "Her gün ekmeğimi bölüşürsün / Yalnızlığımın sofrasında" 16
Yanak-Yüz: Zambak "Gözyaşları düşer zambaklara" 39
Yaratılan: Oyuncak "Tümcek, Doğa’nın elinde oyuncaklarız" 158
Yaşam (mutlu geçen yaşam): Tanrısal çıra "Tanrısal bir çıra gibi yandığımız" 93
Yaşam mücadelesi: Ekmek "O nasıl ekmek ki sadece kanla yenen?" 160
Yaşam zorlukları: Kan çeşmesi "Bir kan çeşmesine açık durup avcu" 93
Yaşam: Deliler evi "Karım şen bir deliler evinde" 74
Yaşam: Düğün "Eh, şeniz işte hep bu düğünde!" 74
Yaşam: Dünya "Çıkmaz artık sular altından o dünya" 38
Yaşam: Gökyüzü "Kork! Bahar seni bir al güle döndürebilir / Bir daha
göstermemek üzere gökyüzünü" 58
Yaşam: Güneş "Sabırsızlanma, ey kapımdaki at! / Güneş daha gözlerimi
yakıyor." 82
Yaşam: Oyun "Oyun bitti ve her şey yerini buldu." 43
Yaşam: Gül "Açarken güller duman duman son kez." 153
Yaşama gücü: Kanat "Daha uçurmuyor beni bu kanat" 82
Yaşama sevinci: Büyük şarkılar "Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun" 67
Yaşama sevinci: Gül "Karıştı… söndü son parıltısı gülümün." 54
Yaşamak: Gerçek düş, öpüş, eken insan-veren toprak "Ey, ışığın boşandığı
gerçek düş! / Bütün zamanı kucaklayan öpüş; / Yaşamak… eken insan, veren
toprak" 115
Yaşamak: Serüven "Yarabbi, nasıl güzeldi o serüven!" 72
Yaşam-Zaman: Çeşme "Yine bol sularla akarak o çeşmeler" 15
Yaşantı: Oyun "Her oyunumu oynamışım" 24
Yaşlı beden: Çıplak kalan ağaç "Karasevdalarını türkülüyor uzaklarda / Çıplak
kalan ağaçlar, sürüsüz çoban ve deniz" 55
Yaşlılık çağı: Sonbahar rüzgârı "Uğulda, uğulda, uğulda sonbahar rüzgârı, / Bir
dal kırabilir misin bakalım, gönlümüzde?" 60
Yaşlılık: Akşam "Akşamla ebedî kızlar anne oldu." 43
Yaşlılık: Akşam "Ve üşüşür olgun başaklara / Akşamın dallarından serçeler" 39
Yaşlılık: Akşam saati "Ne istersin benden akşam saatinde?" 38
Yaşlılık: Akşamın kıyısı "Ömrümü, kıyısında bir akşamın." 70
Yaşlılık: Gece "Kardır yağan üstünüze geceden" 57
Yaşlılık: Güz "Yaz göç ediyor -Ne yazık, yine güz!-" 53
Yaşlılık: Kargaşa "Bir rüzgâr, ağaç ve su kargaşasına" 125
Yaşlılık: Son fecir "Günümün son fecri, sonu artık" 23
Yaşlılık: Sonbahar denizi "Kızıl yaprak dalgalı sonbahar denizi" 54
Yaşlılık-Güz: Göçebe düğünü "Oynar gelin gibisin bu göçebe düğününde…" 56
Yıldız: Kuş "Uçuşuyor, duran bir ânın havasında / Işıktan kuşları akşam
seherinin" 15
Yolculuk: Gemi "Gemilerin ihtiyar köpüklerinde" 43
Yüz (beyaz ve geniş yüz): Tepsi "Bir gümüş ve yayvan tepside gülen /
Gözlerinin daha uyku ucunda;" 66
Yüz (sevgilinin yüzü): Ay "Ayda kaldı, / Yüzün, söğüdün" 51
Yüz: Ayna "Buğulandıkça yüzü her aynanın" 57
Yüz: Can "Uykusuz yüzleri donuk birer cam" 141
Yüz: Duman "-Ve yüzleri duman kadar dağınık-" 109
Yüz: Gökyüzü "Ve denizde bir temiz, yıldızlı gökyüzü, / Büyük su’yu özleyen
çocukların yüzü." 77
Yüz: Işık "Bir avuç ışıktı incecik yüzü" 20
Yüz: Zambak "Ve bir zambak kadar beyazdır yüzün" 21
Zaman: Etek "Yaklaşıyor musikisi eteklerinin" 15
Zaman: Gemi "Binmişim bir gemiye" 79
Zaman: Güneş "Batan güneşe bakmada" 47
Zaman: Meme "Vakitsiz sağdığım memeler" 84
Zaman: Su "Zaman köprüler altından su gibi akar" 160
Zaman: Yel "Yel yapraklarımı savurur, / Dört yanım yağmurla örtülü" 61
Zaman: Yol "Ve bir gün ya bu yol ya şu gemiler" 27
Zevk: Ay "Bir çaresiz ay’dır sallanan aradan" 91
Zevk: Ayna "Yüzümü maskesiz gösteren ilk ayna" 91
Zevk: Büyülü kadehin zehri "Büyülü kadehin zehrinden içmişi" 91
Zevk: Günah "Size yani günahı sundum" 32
Zevk: Yosma kadın "Zevk, o yosma kadın eski bir bahçede" 91
3. BÖLÜM
SONUÇ
Ahmet Muhip Dıranas, ilk gençlik yıllarından itibaren şiirle ilgilenmeye, şiir
yazmaya başlamıştır. Lise öğrenimi sırasında hocası Ahmet Hamdi Tanpınar’ın
yönlendirmesiyle şiire doğru bir yerden adım atmıştır. Tanpınar üzerinden Ahmet
Haşim’i, Yahya Kemal Beyatlı’yı ve modernist Fransız şairlerini tanımıştır.
Liseyi bitirdikten sonra Ankara’da ve İstanbul’da bulunduğu çevrelerde Necip
Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık, Behçet Necatigil, Fazıl
Hüsnü Dağlarca gibi dönemin önemli şairleriyle tanışmış, dostluk kurmuş,
etkileşim içine girmiştir.
Baudelaire, Verlaine, Rimbaud, Valéry gibi Fransız şairlerinin şiirlerini önce
çevirilerinden, Fransızcasını ilerlettikten sonra orijinallerinden okumuş ve
anlamıştır.
İnceltilmiş, fazlalıklarından arınmış geleneği ustalarından, Fransız şiirini
simgecilerden, yenilik isteğini kendi kuşağından alan Ahmet Muhip Dıranas; halk
şiiri, klasik şiir ve Fransız şiirinden oluşan rafine bir şiire ulaşmıştır.
Şiirde bulduğu özel bir dille hem kendi kuşağını, hem de kendisinden sonraki
kuşaklara mensup birçok sanatçıyı etkilemiştir. Bir bakıma “her kuşağın şairi”
olmuştur.
Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’dan edindiği mükemmellik
tavrını o da sürdürmüş; şiir kitabı yayımlamamak konusunda uzun süre direnmiş;
ancak 1974’te yayımlanmasına razı olmuştur.
Üzerindeki etkileri de göz önüne aldığımızda onun şiirinde simgeciliğin önemli
bir yeri vardır. Dış dünyadan aldığı izlenimleri değiştirir, dönüştürür ve büyülü bir
şekilde şiirine yansıtır. Ses ve müzik Dıranas şiirinde tema kadar önemli, birincil
bir ögedir. Dil konusunda büyük titizlik gösterir; yıpranmış, eskimiş sözcüklerden
çok, yaşayan bir sözcük dağarcığını benimsemiştir.
Şekilde halk şiiri ve divan şiirinden yararlanmakla birlikte eski nazım
biçimlerinin alışılmış düzenlerini değiştirerek kullanmış; onları bir anlamda
bozarak yeni biçim denemelerine girişmiştir. Bu bağlamda koşma, mesnevi, gazel,
muhammes ve müsebba nazım biçimlerinden yararlanmış; batılı biçimler olan
sone, terza-rima ve balad ile şiirler yazmıştır. Ancak şiirlerinin büyük çoğunluğu
kendine özgü biçimlerle düzenlenmiştir.
Nazım birimi olarak daha çok dörtlük, beyit ve üçlük nazım birimlerini
yeğlemiştir. Bu üç birimle kurduğu biçimlerin yanı sıra bunları sentezleyerek
oluşturduğu yeni biçimler de vardır. Bunlardan dörtlük halk şiirinden, beyit divan
şiirinden, üçlük Fransız şiirinden Dıranas’a sızan etkilerdir.
Şiirinin armonisini kurarken aliterasyon (ünsüz uyum) ve asonans (ünlü
uyum)tan büyük ölçüde yararlanmıştır. Aliterasyon ve asonans konusunda belli
sesler üzerinde tercihini kullanmıştır. Eski Türk şiirinde “baş uyak” ya da “dörtlük
aliterasyonu” diye geçen uygulama, aliterasyonlar sözcük başlarına alınarak bir
anlamda Dıranas tarafınan yinelenmiştir. Aliterasyon için kullanılan sesler (sıklık
sırasına göre); r, n, z, k, g, s, y, ş, l, b, d, m, ç ve t’dir. Her ünlü sesle asonans
yapılmış olmakla birlikte sıklık bakımından e, ü, a, i ve u sesleri öne çıkmaktadır.
Parnasçılardaki ve Yahya Kemal Beyatlı’daki biçim titizliğinin yansımasını
Ahmet Muhip’in ölçüdeki tavrında bulabiliriz. Tüm şiirlerini hece ölçüsüyle
yazmasının nedenini burada arayabiliriz. Ancak hece şiirinde değişimle birlikte
dönüşüm sayılabilecek uygulamalar yapmıştır. 7’li ölçüden 15’li ölçüye kadar her
ölçüyü ve 20’li ölçüyü kullanmasının yanı sıra çoğu şiirinde ölçüdeki durakları
kaldırmıştır. “Karma hece ölçüsü” diyebileceğimiz bir uygulamayla aynı şiirde
farklı hece ölçüleri kullanmıştır. Biçimi esnetmedeki bir başka tavrı ise bilinçli
olarak yaptığı ölçü aksaklıklarıdır. Dıranas’ın şiir bilgisi ve bu aksaklığın sıklığı,
bizi böyle düşünmeye sevk etmektedir.
Tam uyağı (501), yarım uyağı (187), zengin uyağı (124), tunç uyağı (18) ve
cinaslı uyağı (3) kez olmak üzere tüm uyak çeşitlerini kullanmıştır. Bununla
birlikte uyak uygulamalarının yarıdan fazlasında tam uyağı yeğlemiştir. Başka türlü
söylersek uyaklarının % 80’ine yakın bir kısmı yarım değil, dolgun uyaktır.
19. yüzyılın sonundan itibaren büyük tartışmalardan sonra şiirimizde varlığı
kabul edilen “kulak uyağı” Ahmet Muhip’te sıkça kullanılmıştır. Dıranas, tam
uyaklarla dolgun ve gümbür gümbür bir ses elde ederken zaman zaman bu alışılmış
tonu, kulak uyaklarıyla kesintiye uğratıp yabanıl, aksak bir sesi araya sokmuştur.
Ahmet Muhip Dıranas’ta “dişi uyak” diye adlandırabileceğimiz bir uyak olgusu
daha görülmüştür. Sözü edilen bu uyak türünde orta dizedeki bir sözcük, alt ve üst
dizelerle farklı ses ya da ses öbekleriyle uyak kurmaktadır (Balad şiirinde geçen
“görüneceksin” sözcüğü, üst dizedeki “dişlerin” sözcüğüyle “in” sesleriyle; alt
dizede bulunan “arınacaksın” sözcüğüyle “n” sesiyle uyaklanmıştır. Bakınız s. 35).
Dönemi için yeni bir kullanım olan bu durum, Ahmet Muhip’in şiirini
zenginleştiren bir ritm olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dıranas; düz uyak (aaaa; aaab), çapraz uyak (abab) ve sarmal uyak (abba)
örgülerinin yanı sıra yeni bir deneme olan “dönüşümlü uyak örgüsü”nü de şiirinde
kullanmıştır (abcd, dcba, abcd …). Bu örgü, tekil bir örnek olsa da ilk defa Ahmet
Muhip tarafından kullanıldığı için altı çizilmesi gereken bir örnektir.
Uyağı oluştururken toplam 1877 sözcükten yararlanmış olan şairimiz,
uyaklarının kuruluşunda eylemlerden çok adlardan yararlanmıştır. Bu durum ise
kurallı cümle yapısından çok devrik cümleyi kullanmasını gerektirmiş; böylelikle
cümle yapılarıyla da farklı ritmler elde etmiştir.
252 uyak çeşidinden kimilerini yineleyerek toplam 1903 uyak kullanmıştır.
1976 dizeden 103’ü uyaksızdır. Ancak bunların yarısından çoğunda redif
kullanmayı ihmal etmemiştir. Uyak kurucu ses ve ses öbeklerine baktığımız zaman
ünlüler içinde düz ünlülerin (a, e, ı, i); ünsüzler içinde yumuşak ve akıcı ünsüzlerin
(k, l, n, z) açık bir üstünlüğünü görürüz.
Ahmet Muhip, şiirinin ritmini oluştururken yalnızca uyak ve ölçüden değil;
tekrarlardan da ustaca yararlanmış; böylece şiirinin müzikal yönünü
güçlendirmesini bilmiştir.
Dıranas, “süreğen dize”lerle kurduğu anjambmanlarla uyak ve ölçüdeki
geleneğin ritmini değiştirmiştir. Divan şiirinde ve halk şiirinde dizeler birer
cümlelik iken şairimiz; iki dizeden dokuz dizeye kadar her uzunluktaki şiir
cümlesini kullanarak farklı bir ritm, değişik bir ses yakalamıştır. Anjambman
tekniğinin şiirimizde belki de ilk olarak, şairin kimi şiirlerinin dil içi çevirisini
yaptığı Tevfik Fikret tarafından kullanıldığını belirtmeliyiz.
Ahmet Muhip, “Şiirler”de yer alan yüz on üç şiirinde toplam 9.369 sözcük
kullanmıştır. Bu toplam, 2.126 sözcüğün değişik sayılarda yinelenmesinden
oluşmaktadır. Dıranas’ın sözcük sayısı, toplam sözcük sayısının % 22.7’sidir. Bu
oran Ahmet Haşim’de % 23, Tanpınar’da % 34.7’dir. Bu veriler, Ahmet Haşim’in
ve Dıranas’ın şiirlerini oluştururken belli sözcükler üzerinde yoğunlaştıklarını ifade
etmektedir. Zira Ahmet Muhip, her sözcüğün şiire giremeyeceğine, kimi
sözcüklerin şiire daha yatkın olduğuna inanan bir şairdir.
Şiirlerde kullanılan sözcük türlerine baktığımızda % 65.1’lik bir oranla ad grubu
sözcüklerin başı çektiği görülmektedir. Ad grubunu, % 27.1’lik oranla eylem grubu
ve % 8.6’lık oranla edat grubu izlemektedir. Sözcük türlerinin bu dağılımı,
Dıranas’ın hareketten çok nesneleri, varlıkları ve onların niteliklerini önemsediği
gerçeğini anlatır.
Şiirlerinde birbirinden farklı birçok temayı işlemekle birlikte aşk ve doğa
temalarının; -hatta kimi zaman bir arada- diğer temalara oranla çok fazla ele
alındığı saptanmıştır. Dıranas şiiri aşk ve doğa üzerine kurulmuştur dense yeridir.
Çünkü bu iki temanın, bütüne göre toplam oranı % 38’dir. Bu iki temadan daha az
olmak üzere sıklık gösteren kimi temalar; ölüm, hüzün, yaşlılık, sonsuzluk, yaşama
sevinci, zaman, yurt ve kahramanlıktır.
Dıranas’ta daha çok idealize edilmiş bir aşk ve sevgili vardır. Birkaç şiirindeki
sevgili ve kadın figürü hariç, onun şiirine; varlığını sezdiğimiz, ancak bedenini
zihnimizde canlandıramadığımız soyut bir sevgili egemendir. Buna bağlı olarak
aşk, daha çok romantik boyutuyla anlatılır.
Ahmet Muhip’in şiirinde doğa bütün ögeleriyle vardır. Doğanın her bir ögesi
şairin ayrı bir sevgisiyle ödüllendirilmiştir. Onun doğayı ele alışındaki yenilik,
doğaya bir çeşit panteist tavırla yaklaşmasında yatar.
Dağ, özellikle Ağrı; üzerinde çok fazla durulan, düşünülen bir temadır. Hatta
dağ, onun şiirinde bir problematik olarak ele alınmıştır. Hayat, ömür, ölüm ve
Tanrı hakkında ileri sürülen fikirlerin çoğu dağ motifinin çevresinde
yoğunlaşmaktadır.
Hüzün, yaşadığı sürece nasıl şairi adım adım takip etmişse şiirinde de gerek tek
başına bir tema olarak gerekse aşkın, doğanın ya da başka temaların içine süzülerek
varlığını hep sürdürmüştür. Zira Dıranas şiirinin bir özelliği, aynı şiir içinde farklı
temaların yan yana ele alınmasıdır.
Ahmet Muhip Dıranas’ı döneminin şairlerinden ayıran bir husus da onun imge
kullanımıdır. İmgeleri öylesine kişisel, öylesine gizemlidir ki onun imge ve
simgelerini çözmek ayrı bir uğraş gerektirir. İç dünyasını ortaya koyarkan belirsiz
imgeleri yeğler. Su, insan, çiçek, kuş, aydınlık ve karanlık kavramlarının imge
kurucu öge olarak büyük ağırlıkları vardır. Çokça yinelenen su ve aydınlık
kavramlarıyla Dıranas şiiri âdeta ışıktan ibaret hâle gelmiştir. İmgeler yapı
bakımından, gemi, put, salıncak, saray gibi kültür ögelerinden çok; ada, deniz, gül,
kuş, ışık gibi doğal ögelerle kurulmuştur.
İmgelerinin bir kısmında “Pegasos” (kanatlı at), “Seirenler” (denizkızları),
“Narkissos” (nergis) gibi Yunan mitolojisine göndermeler vardır. Bu ve buna
benzer izdüşümler elbette Dıranas şiirini zenginleştirmektedir.
Dağ, Dıranas’ta çok sık kullanılan bir imge olarak özgürlüğü, sonsuzluğu ifade
eder. Oda, ayna, bohça bellek olarak imgeleştirilir. Bulutlar, uzaklara özlemi,
özgürlüğü, başıboşluğu temsil eder. Yaşlılıkla Dıranas’ta zaman, ölümü de yaşamı
da içine alması bakımından altı çizilecek bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dıranas; ısrarla hece ölçüsünü kullanmakla birlikte gelenekte pek itibar
edilmeyen hece kalıplarını kullanarak, geleneğin çok fazla kullandığı durakları bir
kenara bırakarak; alışılmış uyak çeşitlerinin yanı sıra “kulak uyağı” gibi, “dişi
uyak” gibi, “yürüyen uyak örgüsü” gibi şiirimizde ya çok kullanılmayan ya da ilk
defa kullanılan uygulamalara yer vererek; anjambman tekniği ile uzun şiir
cümlelerini kırarak kendine özgü bir ses ve ritm yakalamıştır. Onun Türk şiirinde
estirdiği değişim havası, aynı zamanda hece şiiri için bir “dönüşüm”dür de.
Sözcük seçimindeki titizlik ve özen, sözcük dağarcığı, şiirini etrafında
yoğunlaştırdığı belli temalar, yeğlediği imgeler ve onları kurma biçimleri Ahmet
Muhip’e özgü bir üslûbun ve estetiğin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Biçim ve içerikle ilgili anılan bu özellikler, özel bir şiiri doğurmakla kalmamış;
aynı zamanda saf şiir anlayışının birkaç şairinden biri olarak Ahmet Muhip
Dıranas’a hem Cumhuriyet dönemi Türk şiiri içinde hem de Türk şiirinin genel
tarihi içinde saygın ve özel bir yer sağlamıştır.
KAYNAKÇA
Ağaoğlu, Samet (1978). İlk Köşe, Ankara: (?)
Akengin, Yahya (1990). Ahmet Muhip Dıranas’ın Şiirinde Tabiat, Millî Kültür
dergisi, Sayı: 73, s. 28-29.
Aksal, Sabahattin Kudret (1975). Dıranas İçin, Varlık, Sayı: 808, s. 6.
Aktaş, Şerif (2002). Yenileşme Dönemi Türk Şiiri ve Antolojisi 2 1920-1940,
Ankara: Akçağ Basım Yayım.
Akyüz, Kenan (1958). Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, Ankara: Doğuş Matbaası.
Alkan, Erdoğan (1995). Şiir Sanatı, İstanbul: Yön.
Anabritannica (1994). Dıranas, Ahmet Muhip, Cilt: 10, s. 109.
Anday, Melih Cevdet (1980). Bir Ozan Öldü, Cumhuriyet gazetesi, 27 Haziran, s. 2.
Ayvazoğlu, Beşir (1996). Defterimde 40 Suret, İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Bakırcıoğlu, Ziya (1980). Sonsuzluğa, Hisar dergisi, Sayı: 274, s. 6-8.
Baranus, Osman Numan (1976). Dıranas’ın Özünleri, Türk Dili, Sayı: 294, s. 189-
195.
Baudelaire, Charles (1941). Şen Ölü (Le Mort Joyeux), Çev. A. Muhip Dıranas,
Tercüme dergisi, Cilt: 2, Sayı: 8, s. 54-55.
–––––––––––––––––– (1941). Düşman (L’ennemi), Çev. A. Muhip Dıranas, Tercüme
dergisi, Cilt: 2, Sayı: 8, s. 54-55.
Bayrav, Süheylâ (1998). Yapısal Dilbilim, İstanbul: Multilingual.
Behramoğlu, Ataol (2001). Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi, C. I, 6. basım,
İstanbul: Sosyal Yayınlar.
Beyatlı, Yahya Kemal (1974). Kendi Gök Kubbemiz, 5. basım, İstanbul: İstanbul
Fetih Cemiyeti
Cemal Süreya (1992). Aydınlık Yazıları / Paçal, İstanbul: Kaynak Yayınları.
Çetin, Özden (1993 A). Büyük Bir Şairle Elli Yıl -Eşi Münire Dıranas, Ahmet Muhip
Dıranas’ı Anlatıyor-, Sabah gazetesi, 3 Nisan, s. 18.
–––––––––––––––––– (1993 B). Büyük Bir Şairle Elli Yıl -Eşi Münire Dıranas,
Ahmet Muhip Dıranas’ı Anlatıyor-, Sabah gazetesi, 8 Nisan, s. 18.
Çınarlı, Mehmet (1980). Ahmet Muhip Dıranas, Hisar dergisi, Sayı: 273, s. 5-10.
Dıranas, Ahmet Muhip (1951). Rêve (Rüya), Çev. Nimet Borovalı, Tercüme dergisi,
Cilt: 9, Sayı: 52, s. 228-229.
–––––––––––––––––– (1966). Serenade (Serenad), Çev. Tahsin Saraç, Tercüme
dergisi, Cilt: 18, Sayı: 86, s. 84-85.
–––––––––––––––––– (1966). Angoisse Interminable (Bitmez Tükenmez İç Sıkıntısı),
Çev. Tahsin Saraç, Tercüme dergisi, Cilt: 18, Sayı: 86, s. 84-85.
–––––––––––––––––– (1966). Salut (Selâm), Çev. Tahsin Saraç, Tercüme dergisi,
Cilt: 18, Sayı: 86, s. 86-87.
–––––––––––––––––– (1971). Have And Have Not (Var-Yok), Çev. Talât Sait
Halman, Hisar dergisi, S. 87, Mart 1971, s. 20.
–––––––––––––––––– (1974). Şiirler, Çev. Talât Sait Halman, İstanbul: İş Bankası
Kültür Yayınları.
–––––––––––––––––– (1974). Oblivion (Olvido), Çev. Talât Sait Halman, Tercüme
dergisi, C. 17, S. 83, Temmuz-Eylül 1965, s. 84-87.
–––––––––––––––––– (1975). Sailing On And On (Ve Böyle Biteviye), Çev. Talât
Sait Halman, Hisar dergisi, S. 141, Eylül 1975, s. 22.
–––––––––––––––––– (1980). Foam (Köpük), Çev. Talât Sait Halman, Tercüme
dergisi, C. 17, S. 83, Temmuz-Eylül 1965, s. 88-89.
–––––––––––––––––– (1980). Afyon, Milliyet Sanat, Yeni Dizi: 7, s. 53.
–––––––––––––––––– (1982). Her Şairin Sonu, Türk Kültürü, Sayı: 227.
–––––––––––––––––– (1995). Oyunlar (Gölgeler-Çıkmaz-Finten), İstanbul: Adam
Yayınları.
–––––––––––––––––– (2000 A). Şiirler, 3. basım, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
–––––––––––––––––– (2000 B). Yazılar -Toplu Yazıları-, İstanbul: Yapı Kredi Y.
Dıranas, Münire (1990). “Sanatçının Kaderi”, 1. Ahmet Muhip Dıranas Sempozyumu
(21 Haziran 1989), Sinop: Sinop Valiliği Yayını.
Doğan, Ayhan (1956 A). Ahmet Muhip Dıranas I, Türk Sanatı, Sayı: 48, s. 4-5.
–––––––––––––––––– (1956 B). Ahmet Muhip Dıranas III, Türk Sanatı, Sayı: 51, s.
4-5.
Doğan, Mehmet H. (1998). Şiirde Yeni Açılımlar (Hececiler, Öz Şiirciler,
Serbestçiler), Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı Sempozyumu, Ankara:
Edebiyatçılar Derneği.
Eliot, Thomas Stearns (1983). Edebiyat Üzerine Düşünceler, Ankara: Kültür ve
Turizm Bakanlığı Yayınları.
Engin, Sabahattin (1980). Ahmet Muhip Dıranas ve “Ağrı”, Hisar dergisi, Sayı: 275,
s. 25-27.
Enginün, İnci (1992). “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri”, Türk Şiiri Özel Sayısı IV
(Çağdaş Türk Şiiri), Türk Dili, Sayı: 481-482, s. 565-615.
–––––––––––––––––– (2001). Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, İstanbul: Dergâh
Yayınları.
Ercilasun, Bilge (1990 A). “Muhteva Bakımından Ahmet Muhip Dıranas’ın Şiirleri”,
I. Ahmet Muhip Dıranas Sempozyumu (21 Haziran 1989), Sinop: Sinop Valiliği
Yayını.
–––––––––––––––––– (1990 B). Muhteva Bakımından Ahmet Muhip Dıranas’ın
Şiirleri, Millî Kültür, Sayı: 73, s. 30-32.
Erhat, Azra (1997). Mitoloji Sözlüğü, 7. basım, İstanbul: Remzi Kitap Evi.
Fethi Naci (1994). Ahmet Muhip Dıranas’ın Yazıları, Adam Sanat, Sayı: 107, s. 13-
19.
Geçer, İlhan (1974). Hamit Macit Üzerine Ahmet Muhip’le Bir Konuşma, Hisar
dergisi, S. 124, Nisan 1974, s. 14-15.
–––––––––––––––––– (1981). Şiirimizin Ustalarından Ahmet Muhip Dıranas, Millî
Kültür, Sayı: 9, s. 20-22.
Gözler, H. Fethi (1981). Yunus’tan Bugüne Türk Şiiri, İstanbul: İnkılâp ve Aka Kitap
Evleri.
Hacıtahiroğlu, Abdullah Öztemiz (1972). Mesnevî (ve) Mevlânâ, İstanbul: Ötüken
Yayın Evi.
Kabaklı, Ahmet (1966). Türk Edebiyatı, C. 3, İstanbul: Türkiye Yayın Evi.
Kaplan, Mehmet (1974). Dıranas’ın Şiirleri, Hisar dergisi, Sayı: 130, s. 5-6.
–––––––––––––––––– (1980). Ayrılış, Hisar dergisi, Sayı: 273, s. 3-4.
–––––––––––––––––– (1990). Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Ankara: Kültür
Bakanlığı.
Karaalioğlu, Seyit Kemal (1986). Resimli Motifli Türk Edebiyatı Tarihi 5 (Çağdaş
Edebiyat), İstanbul: İnkılâp Kitap Evi.
Kerman, Zeynep (1992). Tanpınar’ın Mektupları, 2. basım, İstanbul: Dergâh
Yayınları.
Kırcı, Mustafa (1997). Ahmet Muhip Dıranas Hayatı, Fikirleri, His Dünyası, Ankara:
Akçağ Yayınları.
Köklügiller, Ahmet (1980). Ahmet Muhip Dıranas, Varlık, Sayı: 875, s. 4.
Külebi, Cahit (1999). İçi Sevda Yolculuk, 2. basım, İstanbul: Adam Yayınları.
Kurdakul, Şükran (1992). Çağdaş Türk Edebiyatı 3, Cumhuriyet Dönemi / 1 -Şiir-,
Ankara: Bilgi Yayın Evi.
Moran, Berna (2000). Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, 3. basım, İstanbul: İletişim
Yayınları.
Mutluay, Rauf (1977). Bende Yaşayanlar, İstanbul: İş Bankası Yayınları.
Necatigil, Behçet (1980). Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, İstanbul: Varlık Yayınları.
Ocaktan, Mehmet (1990). Dıranas’ı Nerede Aramalı, Yönelişler, Sayı: 49, s. 39-40.
Oktay, Ahmet (1993). Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950, Ankara: Kültür
Bakanlığı.
Ozansoy, Halit Fahri (1970). Edebiyatçılar Çevremde, Ankara: Sümerbank Kültür
Yayınları.
Öz, Erdal (1980). Dıranas’la 1962 Yılında, Milliyet Sanat, Yeni Dizi: 7, s. 47-55.
Özcan, Hidayet (2001). 1901-1935 Yılları Arasında Gelişen Türk Şiiri, Hece dergisi,
Türk Şiiri Özel Sayısı, Sayı: 53-55, s. 65-73.
Özdemir, Emin (1980). Türk ve Dünya Edebiyatı, Ankara: A.Ü. Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayınları.
Öztop, Şener (1986). Ahmet Muhip Dıranas Üzerine Sohbet, Türk Edebiyatı, Sayı:
157, s. 63-67.
–––––––––––––––––– (1988). Ahmet Muhip Dıranas’ı Anmak, Türk Edebiyatı, Sayı:
178, s. 51-54.
Parla, Jale (2001). Don Kişot’tan Bugüne Roman, 3. basım, İstanbul.
Pastoureau, Michel (2005). Mavi, Bir Rengin Tarihi, Çev. İnci Malak Uysal, Ankara:
İmge.
Sazyek, Hakan (1999). Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Garip Hareketi, 2. basım,
Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Sinop Valiliği (1990). 1. Ahmet Muhip Dıranas Sempozyumu (21 Haziran 1989), -
kitapçık- , Sinop: Sinop Valiliği Yayını.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (1994). Beşşehir, İstanbul: MEB Yayınları.
–––––––––––––––––– (2000). Edebiyat Üzerine Makaleler, hzl. Zeynep Kerman, 6.
basım, İstanbul: Dergâh Yayınları.
–––––––––––––––––– (2002). Türk Edebiyatında Cereyanlar, Türkler, C. 18, Ankara:
Yeni Türkiye Yayınları.
Tekin, Talât (1986). İslâm Öncesi Türk Şiiri, Türk Dili, Sayı: 409, s. 3-42.
Tevfikoğlu, Muhtar (1990). “Ahmet Muhip Dıranas Üzerine”, 1. Ahmet Muhip
Dıranas Sempozyumu (21 Haziran 1989), Sinop: Sinop Valiliği Yayını.
Tuncer, Hüseyin (1996). Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı I, İzmir: Kanyılmaz Mat.
Turinay, Necmettin (1990). “Haşim «Sosyal Şiir» ve Dıranas”, I. Ahmet Muhip
Dıranas Sempozyumu (21 Haziran 1989), Sinop: Sinop Valiliği Yayını.
Uyar, Turgut (1983). Bir Şiirden, İstanbul: Ada Yayınları.
Ünlü, Mahir; Özcan, Ömer (1988). 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı 2 (1923-1940), İstanbul:
İnkılâp Kitap Evi.
Yaşın, Mehmet (2002). Kozmopoetika, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Yıldız, Saadettin (1997). Arif Nihat Asya’nın Şiir Dünyası, İstanbul: MEB Yayınları.
EKLER
1. A. Muhip Dıranas’ın Yabancı Dillere Çevrilmiş Şiirleri
1.1. İngilizceye Çevrilmiş Şiirleri
1.2. Fransızcaya Çevrilmiş Şiirleri
2. A. Muhip Dıranas’ın Yabancı Dillerden Çevirdiği Şiirler
3. A. Muhip Dıranas’ın Kitabına Girmemiş Şiirleri
4. A. Muhip Dıranas’ın Şiirlerinin Yayın Tarihleri
1. A. MUHİP DIRANAS’IN YABANCI DİLLERE ÇEVRİLMİŞ ŞİİRLERİ
1.1. İngilizceye Çevrilmiş Şiirleri
HAVE AND HAVE NOT (VAR-YOK*)
Two trees by an odd creek that flows alone
Stand young strong full-grown;
They have something to say, they do, and yet,
Dead or alive, they always keep quiet.
After sunset, under the stars, see the way
The trees sway,
Whatever they have to hold back or declare,
Dead or alive, it is all laid bare.
By the creek two desolate trees stand
Pegged on to the ground;
They have something to say, they do, and yet,
Dead or alive, they have said it or not.
Çeviren: Talât Sait Halman
(Hisar, S. 87, Mart 1971, s. 20)
* Şiirler kitabında “İki Yalnız Ağaç” adıyla yayımlanmıştır (s. 201-202).
SAILING ON AND ON (VE BÖYLE BİTEVİYE)
Time must be running short,
-With a shudder in my heart
I say:-
Time must be running short.
In an uncertain climate
-At my window I often sit
Vaiting for the day-
Spring might break out.
I have boarded a galleon
-And sailing on and on
I go away-
Somewhere there must be a port.
Çeviren: Talât Sait Halman
(Hisar, S. 141, Eylül 1975, s. 22)
OBLIVION (OLVİDO)
Twilight hours are always gruff and gory;
When the day departs beyond its glory,
Loneliness attacks and souls surrender
As colors and shriek in the garden;
Then a hand unloads our heavy burden
Of dark despair that smells of lavender.
Twilight hours are always gruff and gory.
Remorse assaults like waves that beat the shore
To force and fell oblivion’s brass door;
An arrow-riddled soul, without hope, dies.
Your’e home where you first saw the light of day
Whose lamps and stairs now watch and ward your stay
As cradles creak with muffled lullabies:
Loved ones are lost or dead and hearts are sore.
So lovely is mute love in his true heart
That the poet cuts his flaming lines short;
With shutters now swung open on the breeze,
The smell of rain along the rising sun,
The cloud at rest, the bird in gliht or gone,
The rock you pick to eat your bread and cheese
All come alive, for love invades your heart.
At summer’s end young lovers drift away
Like girls in clusters in a dance of joy;
Dragged along with the fugitive moonlight
From lonely gardens of dead foliage,
The merry skirts of some mad bygone age
Condemn the weary ben to dreary night,
Then again they flutters, woo and play coy.
Deceived by false promises, the flower
Waits in vain for her eternal lover
Where spring will never dote upon the steppes.
Now delusion sings life’s loveliest song.
Give in! Forget that winter has come along
Or that snow covers the lonely footsteps.
Flowers dropped by lovers are gone forever.
Through twigs that sway or stir or twitter
You appear and vanish like a glitter.
What is it you want of me at twilight?
O woman dark and grim, without a smile,
Looms deadthless in love’s mirror all the while.
Fierce memories prey on my mind tonight
As you stalk the trees that cringe and flutter.
Come oblivion, come shut your window.
The oceon drags me into its depths now;
Drowning my world in its dark destiny.
Where old loves and wild adventures languish
Hearts are sore again, aflame with anguish.
Oblivion, unfurl your mihgt on me,
Redeem me from all this pain and sorrow
Çeviren: Talât Sait Halman
(Tercüme dergisi, C. 17, S. 83, Temmuz-Eylül 1965, s. 84-87;
Hisar, S. 127, Temmuz 1974, s. 25)
FOAM (KÖPÜK)
Our revels now are ended, and joy fades away;
Eternal girls become mothers at the end of day.
Don’t look in the mirrors: they breed cruelty,
Plunge your mind into the everlasting sea;
And if some day you recall my face and my hove,
Then I could strip you naked like a dove.
Now in the ship’s wake and its age-old foam
Towards the sea’s fathomless tepths I roam.
Çeviren: Talât Sait Halman
(Tercüme dergisi, C. 17, S. 83, Temmuz-Eylül 1965, s. 88-89; Hisar, S. 273,
Ağustos 1980, s. 12)
1.2. Fransızcaya Çevrilmiş Şiirleri
RÊVE (RÜYA)
Les roses de ma table m’omnt inspiré ce rêve…
Les remeaux bourgeonnaient, on était au printemps,
On était au printemps, dans un pays étrange,
Et sur un cheval brun, je galopais au vent.
Un palais m’attendait, c’était un grand palais,
Avec une rivière d’argent tout autour.
Ensuite, des légions d’affamés défilèrent,
Et puis mes esclaves, et enfin mes armées.
Puis je vis une tente, faite de laine drue:
Une hache sanglante y projeta som ombre,
La tête du héros roula comme un soleil,
Et ce que j’éprouvais n’était pas de la peur.
Un train courait, courait vers les plaines immenses,
M’emportant, je ne sais en quels lieux inconnus.
Mon dernier espoir était en une colombe,
Qui fût venue vers moi des rives de la mort.
Puis je me vis enfant, tout auprès de ma mère:
Des lignes apparurent, soudain sur son visage.
Puis, au bord des flots, me trouvais à genoux
Le visage effleuré par la brise marine.
Çeviren: Nimet Borovalı
(Tercüme, Cilt: 9, Sayı: 52, Mayıs 1951, s. 229)
SERENADE (SERENAD)
Jette-moi une rose de ta fenétre verte
Que mon coeur se remplisse de clarté
Comine une saison me voilà devant ta porte
Des nuages dans mes yeux, sur mes cheveux des roséses.
Tu es une rose éclose en mille pétales
De mon amour je t’apporte le printemps vert
Je t’apporte des chansons des climats lointains
Dont j’ai traversé les routes en poussiéres.
La tige se courbe sous le bouton lourd
Qui frissonne la voilà en cristallines gouttelettes
Pour toi l’éther s’infiltrant des branches
Pour toi lle lis, le jasmin, la violette.
C’est un gazouillement qui sort de tes lévres
Tes yeux, des narcisses ouverts dans les miens;
L’aube, frémissant sur des acacias violets,
D’un baiser de tes lévres ne différe en rien.
Quand tu me jettera sune rose de ta fenêtre
Mon coeur se remplira de clarté
Comme une saison me voilà qui passe devant ta porte
Des nuages dans mes yeux, sur mes cheveux des rosées.
Çeviren: Tahsin Saraç
(Tercüme, Cilt: 18, Sayı: 86, Nisan-Haziran 1966, s. 85)
ANGOISSE INTERMİNABLE (BİTMEZ TÜKENMEZ İÇ SIKINTISI)
Dans le cocur un poignard planté éternellement
Vides, toutes les coupes où se tendent les mains
Courir aux fenêtres; à quoi bon, en vain
Toujours le même soleil noir au firmament.
Le même soleil noir, le même noir
Toujours la même soif, la même course, la même
C’est toujours la même histoire, le même refrain, la même chose
Toujours la même, la même, la même!..
Çeviren: Tahsin Saraç
(Tercüme, Cilt: 18, Sayı: 86, Nisan-Haziran 1966, s. 85)
SALUT (SELÂM)
Les oiseaux de lumière d’un crépucscule du soir
Volent dans l’air d’un immmobile instant
Au point où la nuit se fusionne avec le jour
Se fait alors entendre la musique de tes pans.
On dirait qu’un âge d’or déploie ses ailes roses
Sur mon horizon, tout mais tout largement
C’est la beauté de la vie et de la mort qui commence
Et le poème va chanter ses victories maintenant.
Salut, du jardin lumineux de l’infini
Salut, au delà des années et des années
Au plus aimé, au meilleur, au plus beau
Dont le souvenir remplit le coueur en mille clartés.
J’ai le coeur près de retrouver un temps passé
Ne tarderont pas à s’achever les rêves à l’abandon
O mémoire, allaite-moi à ton sein fertile
O printemps, verse tes couleurs riches à mon horizon.
Coulant encore une fois à grande eau, ces fontaines
Vont-elles remplir par hasard cette coupe que l’on tend?
Et les nuits aux lèvres débordant de baisers
S’approchent, en dévoilant mon rêve graduellement,
Et ces chimères-là des soirs de pourpres
Les temps dont les beautés laissent insatisfait
Les rêves de braise à l’oreiller d’un adolescent
Les instants morts un jour dans notre coeur à jamais.
Au plus beau, au meilleur, au plus aimé
Dont le souvenir remplit le coeur en mille clartés
Salut, du jardin lumineux de l’infini
Salut, au delà des années et des années.
Çeviren: Tahsin Saraç
(Tercüme, Cilt: 18, Sayı: 86, Nisan-Haziran 1966, s. 87)
2. A. MUHİP DIRANAS’IN YABANCI DİLLERDEN ÇEVİRDİĞİ ŞİİRLER
ŞEN ÖLÜ (LE MORT JOYEUX)
Kendim bir çukur kazmak istiyorum bir yanda,
Sümüklüböcek dolu cıvık bir toprakta ki,
Yayıp rahatça kocamış kemiklerimi
Uyuyayım, denizde balık gibi, nisyanda.
Vesiyetten de nefret ederim, mezardan da;
Âlemden gözyaşı dilenmekten daha iyi,
Kargaları çağırıp emdirmek iliklerimi
İğrenç gövdemin her ucundan, yaşarken daha.
Bakın, önünüzde hür ve memnun bir ölü var;
Ey kurtlar! kulaksız ve gözsüz kara yoldaşlar,
Filozof hovardalar, çürüntüler âlemi,
Haydi, keder etmeden gezin şu harabemi,
Ve deyin bana, var mı daha başka işkence
Bu kart ve ölüler içinde ölü cesede!
Charles Baudelaire
(Tercüme, Cilt: 2, Sayı: 8, Temmuz 1941, s. 121)
DÜŞMAN (L’ENNEMİ)
Gençliğim bir karanlık fırtına oldu,
Birkaç yerinde parlak güneşler açan;
Öyle harap çıktım ki bu fırtınadan,
Bahçemde kızarmış tek tük meyve kaldı.
İşte fikirlerin güzüne ulaştım,
Suyun mezarlar gibi çukur açtığı.
Sel basmış toprakları durmayıp gayrı,
Kürekler, tırmıklarla onarmam lâzım.
Boy atacak mı, sırrî gıdayı bulup,
Hayal ettiğim yeni çiçekler acap
Bu kumsal gibi yıkanmış topraklardan?
– Ey acı! ey acı! Zaman ömrü yiyor
Ve kalmizi kemiren sinsi düşman
Kaybettiğimiz kanla şişip büyüyor!
Charles Baudelaire
(Tercüme, Cilt: 2, Sayı: 8, Temmuz 1941, s. 127)
3. A. MUHİP DIRANAS’IN KİTABINA GİRMEMİŞ ŞİİRLERİ
AFYON
Keder beni ne zaman bir deniz gibi sarsa
Ne zaman zehir aksa içimde her damardan
İçerim bir teviye, boğulmaktansa yasa
Sararak cigaramı cebimdeki esrardan.
Korkarımdır sedirinde gömülerek atlasa
Çubuk çeken bir Çinli gibi pıtırtılarla
Her nefeste bir parça daha uçarken tasa
Büyük şatolarımı yükseltirim buhardan.
Ruhum bir kartal gibi esîr üstünde yüzer
İri kanatlarımı akik renkli güneşler
Elmas uçurumların üzerinde sürürüm
Görürüm tüllerinden sıyrılan bir kadını
Aşkı bilmeyen hoyrat sevgilimin görürüm
O zaman kollarımda bana tapındığını.
(Milliyet Sanat, Yeni Dizi: 7, Ağustos 1980, s. 53)
Her Şairin Sonu*
Her şairin sonu bu: Filozofluk,
Ölüm üstüne uslu deyişler
Gerçek odur ki yol bitti. Eğer
Dinlenmek istiyorsan: İşte koltuk.
(Türk Kültürü, Mart 1982, Sayı: 227)
* Son şiiri olup 20 Kasım 1978’de yazılmış ve Türk Kültürü dergisinin 227. sayısında
Mart 1982’de yayımlanmıştır.
4. A. MUHİP DIRANAS’IN ŞİİRLERİNİN YAYIN TARİHLERİ
Bir Kadına, Millî Mecmua, 15 Eylül 1926.
Köpek Ulumaları I, Benim Arkamdan, Serveti Fünûn, C. 64, 4 Teşrini Evvel 1928, s.
203.
Köpek Ulumaları II, Cenaze Bekleyen, Serveti Fünûn, C. 64, 4 Teşrini Evvel 1928, s.
203.
Hatıra, Varlık, Sayı: 1, 15 Temmuz 1933, s. 9.
Bulutlar, Varlık, Sayı: 2, 1 Ağustos 1933, s. 21.
Denizi Özleyen Çocuklar, Varlık, Sayı: 3, 15 Ağustos 1933, s. 43.
Portre, Varlık, Sayı: 6, 1 Ekim 1933, s. 86.
Kargalar, Varlık, Sayı: 7, 15 Ekim 1933, s. 103.
Ve Böyle Biteviye, Varlık, Sayı: 9, 15 Kasım 1933, s. 133
Serenat, Varlık, Sayı: 18, 1 Nisan 1934, s. 12.
Ayışığı, Varlık, Sayı: 20, 1 Mayıs 1934, s. 312.
Ayrılış, Varlık, Sayı: 27, 15 Ağustos 1934, s. 39.
Aydınlıklar, Varlık, Sayı: 28, 1 Eylül 1934, s. 55.
Tamamlanmamış Portreler I, Varlık, Sayı: 29, 15 Eylül 1934, s. 67.
Peyzaj, Varlık, Sayı: 30, 1 Ekim 1934, s. 83.
Selâm, Varlık, Sayı: 31, 15 Ekim 1934, s. 101.
Serçeler, Varlık, Sayı: 38, 1 Şubat 1935, s. 210.
Fahriye Abla, Varlık, Sayı: 39, 15 Şubat 1935, s. 229.
Rüya, Varlık, Sayı: 51, 15 Ağustos 1935, s. 35.
Adamlar, Varlık, Sayı: 53, 15 Eylül 1935, s. 71.
Sesler, Varlık, Sayı: 54, 1 Ekim 1935, s. 81.
Gece, Ağaç, Sayı: 13, 27 Haziran 1936, s. 6.
Köpük, Varlık, Sayı: 200, 1 Kasım 1941, s. 177.
Dağdan Aşağı, Varlık, Sayı: 317, Aralık 1946, s. 3.
Her Günkü Şarkı, Varlık, Sayı: 319, 1 Şubat 1947, s. 4.
Bitmez Tükenmez Can Sıkıntısı, Varlık, Sayı: 330, 1 Ocak 1948, s. 3.
Devri Dilârayı Cumhuriyet I-II, Varlık, Sayı: 343, 1 Şubat 1949, s. 3.
Rêve (Rüya), Çev. Nimet Borovalı, Tercüme dergisi, Cilt: 9, Sayı: 52, Mayıs 1951,
s.229.
Testi, Hisar, Sayı: 6, Haziran 1964, s. 5.
Yağmur, Gül ve Eller, Hisar, Sayı: 9, Eylül 1964, s. 5.
Oblivion (Olvido), Çev. T.S. Halman, Tercüme dergisi, C. 17, S. 83, Temmuz-Eylül
1965, s. 84-87.
Sailing On and On (Ve Böyle Biteviye), Çev. T.S. Halman, Hisar, S. 141, Eylül 1975,
s. 22.
Foam (Köpük), Çev. T.S. Halman, Tercüme dergisi, C. 17, S. 83, Temmuz-Eylül
1965, s. 88-89.
Bir Zamandı, Hisar, Sayı: 26, Şubat 1966, s. 5.
Gün Ucunda, Parçalar, Hisar, Sayı: 28, Nisan 1966, s. 5.
Serenade (Serenad), Çev. Tahsin Saraç, Tercüme dergisi, Cilt: 18, Sayı: 86, Nisan-
Haziran 1966, s. 85.
Angoisse Interminable (Bitmez Tükenmez İç Sıkıntısı), Çev. Tahsin Saraç, Tercüme
dergisi, Cilt: 18, Sayı: 86, Nisan-Haziran 1966, s. 85.
Salut (Selâm), Çev. Tahsin Saraç, Tercüme dergisi, Cilt: 18, Sayı: 86, Nisan-Haziran
1966, s. 87.
Have and Have Not (Var-Yok), Çev. T. S. Halman, Hisar, S. 87, Mart 1971, s. 20.
Afyon, Milliyet Sanat, Yeni Dizi: 7, Ağustos 1980, s. 53.
Her Şairin Sonu, Türk Kültürü, Mart 1982, Sayı: 227.