88

Ajanda Mart

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Ajanda, mart, dergi

Citation preview

Page 1: Ajanda Mart
Page 2: Ajanda Mart

2

AJANDA EKİBİ

ATA İSMET ÖZÇELİK [email protected] - hepsidetay.blogspot.com BANU HIDIRLAR [email protected] - birazsoylebirazboyle.blogspot.com DUYGU PHILLIPS [email protected] - duygusalpazarlama.com İMGE TAN [email protected] - imgeleme.com MÜGE KARAHAN [email protected] - yemekbahane.blogspot.com NESOBABY [email protected] - nesobaby.blogspot.com ÖZGE DUMLU GüNESEN [email protected] SEDA ASOLAR [email protected] - sedasolar.blogspot.com SİNEM ERGUN [email protected] - sanatnotlari.blogspot.com ŞULE COŞKUN BALMUMCU [email protected] - susuoykusu.blogspot.com

KONUK YAZAR BİR DOLAP KİTAP www.birdolapkitap.com JÜLİDE PINAR ERBİL MUHAMMED TİRYAKİ www.estarabi.blogspot.com MÜGE SANDIKÇIOĞLU www.icimdencaglayanlar.blogspot.com

DERGİ TASARIM SİNEM ERGUN [email protected]

KAPAK TASARIM ve ÇİZİMLER ŞULE COŞKUN BALMUMCU www. susuoykusu.blogspot.com

İLETİŞİM [email protected]

Şubat 2011 Sayı:9

Mart 2011 Sayı: 10

Page 3: Ajanda Mart

3

MÜJDE MART GELDİ “GÜNEŞLİ GÜNLER AZ SONRA” Hayatımızı en çok etkileyen unsurlardan biri hava durumu sanırım. Başka şehirlerde yaşayan dostlarımızla konuşurken ilk sorduğumuz şey “sizin orada hava nasıl” oluyor. Hatta İstanbul’da iki farklı yakada oturanlar arasında bile bu diyalog geçiyor. Mevsimlerin pik yaptığı dönemlerde havayı şikayet etmekten başka bir şey konuşmaz oluruz. Şu dönem soğuklardan yıldık mesela, hasretle baharı gözler olduk. Böyle havadan sudan bahsetmemin sebebi Mart ayının iki mevsimi içinde barındırmak gibi çok önemli bir misyonu olmasından. Kuzey yarımkürede yaşayan bizler için Mart ayının ikinci yarısı baharın başladığı zamandır. Hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan ihtiyaç duyduğumuz güneşe kavuşmaya çok az kaldığının habercisidir Mart ayı.

Hiçbir ay, Mart ayı kadar pek çok şeyi çağrıştırmaz insanda, mesela herkesin ilk aklına gelecek şey muhtemelen Mart kedileridir. Hele ki ülkemizde sokaklarda yaşayan kedi popülasyonu bu kadar çokken bunu unutmamız hiç mümkün olmaz. Mart ayı için kediler bu kadar büyük sembolken biz de sevgili çizerimiz Şule Coşkun Balmumcu’nun marifetli elleri sayesinde kapağımızda çok sevimli bir kediyle sizlere merhaba diyoruz. Mart’ın barındırdığı bir diğer önemli konu başlığı ise “Dünya Kadınlar Günü” diye düşünüyorum. Kadınlar üzerinde düşünmeye ve haklarını her yıl birkez daha ortaya koyup tartışmaya yönelten bu özel günün önemi çok büyük. Ajanda ekibi olarak, kadınlara yönelik soysal sorumluluk önerilerimizle ve üretim ve tüketim dünyasının büyük oyuncuları kadınların marka seçimlerini büyüteç altına alarak çok keyifli yazılar hazırladık. Mart ayı ayrıca içinde “Tiyatrolar Günü”nü barındırmasıyla ve bu gün çoğu tiyatronun ücretsiz gösterimiyle de kültür sanat alanında çok hoş bir rol oynamakta. Biz de bu günü şimdiden kutlamak amacıyla okuyucularımıza tiyatro bileti armağan etmek istiyoruz. Birbirinden değerli ve keyifli yazılar ve sürpriz hediyeler içeride sizleri bekliyor. Keyifli okumalar

Page 4: Ajanda Mart

4

İÇİNDEKİLER

6 Etkinlikler

10 Sinedetay “Zoraki Kral”

14 İstanbul’da Turist Olmak

“Çengelköy”

18 Hobi “Kitap Kulübü”

20 Markalaşma Sanatı

24 Tiyatro “Sondan Sonra”

30 İnceleme “Gölgesizler”

32 Oscar 2010

36 Gezi “Prag”

52 Çalışanın Çığlığı

“Mobbing”

Page 5: Ajanda Mart

5

54 Bir Kaşık Bilgi

“İtalyan Mutfağı”

60 Sosyal Sorumluluk Projeleri

62 Spor “Pilates”

66 Sağlık

“Çocuklarda Diş Bakımı”

70 İnceleme

“Kirpinin Zarafeti”

72 Okuyucu Köşesi

74 Bir Dolap Kitap

“Çocuk Kitapları Önerileri”

77 Raflarda

79 Vizyondakiler

82 Ayın Blogu “Nonim”

Page 6: Ajanda Mart

6

İmge Tan http://imgeleme.com

18 Mart’ta Borusan Müzik Evi’ndeyiz! Kerem Görsev Trio & Ayhan Sicimoğlu ile birlik Caz ve Latin buluşmasına hazır mısınız? Ülkemizde, caz standartlarını en dinamik şekilde sahneleyen piyanist Kerem Görsev ve Latin perküsyon üstadı Ayhan Sicimoğlu, 1950'lerden başlayarak günümüze kadar gelen klasikleşmiş Latin-Caz repertuarını beraberce sahneye taşıyorlar. Büyük buluşma için adresimiz: http://www.borusanmuzikevi.com/

ETKİNLİKLER

Kaybedenler Kulübü Bir rivayete göre 11 Mart’ta, bir başkasına göre ise 25 Mart’ta vizyona girecek bir Tolga Örnek filmi. Ahu Türkpençe, Nejat İşler, Yiğit Özşener, DOT oyuncularından Rıza Kocaoğlu ve Serra Yılmaz’dan oluşan güçlü oyuncu kadrosu ve tedirginlikle sundukları fragmanında radyoda DJ’lik yapan Yiğit Özşener’in ağzından duyduğumuz “İyi geceler sayın dinleyen, sizinle yatmış mıydık?” cümlesiyle şimdiden ilgimizi çekmeyi başaran bir yapım. Müzikleriyle de çok konuşulacak bu filmi kaçırmayın!

Page 7: Ajanda Mart

7

Shopping & F***ing / Alışveriş ve S***ş 4–27 Mart arası DOT Marsta’da

DOT'tan iliklerinize kadar işleyen, sarsıp savuran,

çevirip fırlatan, silkinip kendinize getiren, rahatınızı

bozan, tedirginlik veren, gözünüzü kırpmadan izleten

ve (bu kez diğer oyunlardan farklı olarak) pek çok

yerde güldüren cesur mu cesur bir oyun daha!

Bazılarına sert ve rahatsız edici gelebilecek ama benim

çok cesur ve etkili bir anlatım olarak gördüğüm "in yer

face" öğeleriyle (kusma, şiddet, çıplaklık, küfür, vs.)

dolu "Artık insanlık satılık!" temalı bu DOT oyununu kaçırmayın.

Oyunun biletleri Biletix ve Dot Gişesi’nden telefonda alınabiliyor.

DOT Gişe tel: 0 212 232 44 40 – 0 212 251 45 45

İş Sanat’ta “Turkeyland” Sergisi—Mevlut Akyıldız 4 Mart–16 Nisan

Modern hayatın kaotik ve çelişkilerle dolu akışına eğlenceli bir üslupla yaklaşıldığını

göreceğiz. Çalışmalarında ana malzeme olarak insanı konu alan sanatçı, günümüz

koşulları içindeki hüzün ve karamsarlığa rağmen yaşamdaki komik görünümlerden yola

çıkarak, "güleriz ağlanacak halimize’’

misali, özgün bir bakış sergiliyor. İçinde

yaşadığı toplumun bir türlü

çözülemeyen meselelerini tuval üzerine

ironik bir dille aktaran Akyıldız, 80’li

yıllardan bu yana eserlerinde arabesk

olgusuna, kitsch’e, popüler ve sokak

kültürüne yer veriyor.

Kibele Sanat Galerisi

İş Kuleleri

Page 8: Ajanda Mart

8

Page 9: Ajanda Mart

9

Nublu Jazz Festival 2011,

4–12 Mart Nokia Ovi Müzik kapsamında, Babylon ve Nublu'da

4 Mart 2011 BEST KEPT SECRET - NUW

4 Mart 2011 MABBAS

5 Mart 2011 LOVE TRIO ISTANBUL VERSION

6 Mart 2011 PLAK PAZARI - OZAN MUSLUOGLU's LOCO

7 Mart 2011 DRUM AND BASS MAG JAM

9 Mart 2011 EMEKCAN

10 Mart 2011 DEFORM-e - LOVE TRIO w/ARTO TUNÇ BOYACIYAN

11 Mart 2011 KOLEKTIF GOES JAZZ - STEREO LOVE - LOVE TRIO w/ARTO TUNÇ

BOYACIYAN

12 Mart 2011 DJ LOGIC - LOVE TRIO ISTANBUL VERSION

12 Mart 2011 Dj Style-ist

Detaylı bilgi için: [email protected] Adres: Jurnal Sokak No:4 Asmalımescit - Beyoğlu Tel: 0212 245 38 00

Page 10: Ajanda Mart

10

2 010 yılı sinemaseverler açısından

oldukça bereketli geçti diyebilirim.

2009 yılında en iyi film

kategorisindeki adaylık sayısı 10’a

yükseltilince 10 tane iyi film bulmak bile

zorlaşmıştı.

Oysa 2011 adaylarına baktığımızda

birbirinden güzel 10 film olduğunu ve

aralarında büyük bir çekişme olduğunu

söylemek gayet mümkün.

SİNE DETAY

The King’s Speech — Zoraki Kral Spektaküler kadrosuyla özellikle oyunculuk yönünden çok başarılı bir film olan The King’s Speech yönetmen Tom Hooper’ın da en ses getiren filmi oldu.

Ata İsmet Özçelik

www.hepsidetay.blogspot.com

Page 11: Ajanda Mart

11

Bu senenin hit filmi 12 dalda Oscar adayı

olan “The King’s Speech – Zoraki Kral”

oldu. 14 dalda aday olan Titanic ile All

About Eve’den sonra sadece 9 adet filmin

13 dalda aday olduğunu ve 12 dalda aday

olan 13 film olduğunu söylersek The

King’s Speech için beklentilerin çok yüksek

olduğunu söyleyebiliriz.

Spektaküler kadrosuyla özellikle

oyunculuk yönünden çok başarılı bir film

olan The King’s Speech yönetmen Tom

Hooper’ın da en ses getiren filmi oldu.

Film, İngiltere’nin 1. Dünya Savaşı’nın

bitiminden sonraki dönemini konu alıyor.

Bu dönemde İngiltere fazlasıyla güçlü ve

kolonileşmiş durumda ; Avustralya-

Hindistan-Afrika’nın bir bölümü ve daha

birçok yer İngilizlerin kolonisi

durumunda. Savaş henüz bitmiş ama

Avrupa’da sular durulmamış, Kral George

V’in yaşı hayli ilerlemiş tahtını devretmek

üzere.

Büyük oğul Edward (Guy Pearce) tahtın

varisi, ancak skandallardan kurtulamıyor.

Hala evli olan bir kadınla metres ilişkisi

yaşıyor ve kral olduktan sonra daha önce

boşanmış bir kadınla evlenmesi mümkün

değil.

Tahtın diğer varisi Albert’ın (Colin Firth)

ise büyük bir problemi var, kekeliyor.

Küçüklüğünden beri süre gelen

kekemeliği halka açık yerlerde

konuşamamasına ve yeteri saygınlığı

görmemesine sebep oluyor.

Filmin çarpıcı açılışında bu sorunun

ciddiyetini görebiliyoruz; babasının

yazdığı basit bir metni bile okuyamayan

bir zavallı olarak görünüyor gözümüze

Albert.

Bir sürü doktor deneniyor ama nafile,

derken oldukça güçlü bir kişilik olan eşi

Elizabeth (Helena Bonham Carter) bir gün

kocasını farklı yöntemleri olan, sıradan bir

hayat süren Avustralyalı Lionel Logue’a

(Geoffrey Rush) götürüyor. Logue oldukça

Page 12: Ajanda Mart

12

ilginç bir karakter, karşısındakinin kralın

oğlu olduğunu bilmesine rağmen

tedavisinden ödün vermiyor.

Hatta kendisini o kadar eşit hissediyor ki

Albert’a, sadece ailesinin seslendiği şekilde,

“Bertie” olarak hitap ediyor.

Zaman zaman karşılıklı şarkı söyleyerek,

ilginç vücut egzersizleri yaparak, zaman

zaman da tekerleme söyleyerek bu

problemi yenmeye çalışıyorlar.

Bu noktadan sonra Logue’un Albert ile

olan ilişkisinin hasta-terapist ilişkisini

geçip bir dostluğa doğru evrildiğini

görüyoruz, konuşma probleminin

temelinde Albert’in küçüklükten gelen katı

disiplin sonucu oluşan özgüven

eksikliğinin farkında olan Logue Albert’ı

bir doktor edasıyla tedavi etmek yerine

psikolojik açıdan da yaklaşıp bir nevi

mentörlük görevini üstleniyor.

Film dönem filmi olsa da o yıllara ait çok

fazla bir şey görmüyoruz, o yılların en

önemli figürlerinden Churchill’i Harry

Potter serisindeki Wormtail olarak

tanıdığımız Timothy Spall’un

canlandırması hoşuma gitti, bence bu role

çok iyi oturmuş. Hyde Park, büyük

katedral gibi bilindik yapıların ve malum

tarih bilgilerimiz dışında dönemi yansıtan

çok öğe bulunmuyor.

İngiltere’de şu anda çok da büyük bir etkisi

bulunmayan kraliyet ailesinin o yıllarda

daha önemli olduğunu ve ülkeyi yönetiyor

olmasa da güçlü bir Kral’ın varlığının halkı

savaş dönemlerinde daha kuvvetli

yaptığını ve Kral’ın konuşmasının büyük

bir önem taşıdığını anlayabiliyoruz, zaten

filmin en kuvvetli yanı da bunu film

boyunca hissettirebilmesi.

Daha önce bahsettiğim gibi oyunculuklar

gerçekten çok çok başarılı, Colin Firth

zaten şimdiden Altın Küre, BAFTA dahil

birçok ödülü toplamış durumda. Geçen yıl

performansını oldukça beğendiğim “A

Single Man” ile aday olduktan sonra bu yıl

Oscar’ı kazanmaması için hiçbir sebebi

yok, tek rakibi görünün Jesse Eisenberg’in

performansını beğensem de Akademi’nin

genelde bu tip oynaması zor rollere verdiği

ödüllere alışkın olduğumuz için Colin

Firth’in heykele daha yakın olduğunu

düşünüyorum. Film boyunca kekemeliği

tüm doğallığıyla canlandırması, o özgüven

eksikliğinin adeta suratından okunması ve

zaman zaman sinirlenip burnunun dikine

giden karakteri nefis yansıtması onun bu

heykeli fazlasıyla hak ettiğini gösteriyor.

Page 13: Ajanda Mart

13

En iyi yardımcı erkek oyuncuda Geoffrey

Rush, The Fighter’daki rolüyle Christian

Bale ile kapışacaktır, burada aynen

yukarıda bahsettiğim sebepten dolayı

Bale’in tercih edileceğini düşünüyorum

ama benim en sevdiğim aktörlerden biri

olan Rush da gerçekten harika bir

performans göstermiş.

En iyi yardımcı kadın oyuncuda Helena

Bonham Carter’in şansını ise fazla

görmüyorum, bu filmde kötü

oynadığından değil kesinlikle ama

Oscar’lık bir performans olmadığı kesin.

En iyi film ve en iyi yönetmen gibi esas

ödüllere gelince, burası sürprizlere açık

duruyor.

Favori olarak gösterilen en iyi filmleri

izledim, Akademi’nin bu ödülü bence

geçen senenin en iyi filmi olan Inception’a

vermeyeceği açık, birçok yerde ödülleri

The Social Network’un topladığı

düşünüldüğünde favori olarak bu film

gösterilebilir, ama “The King’s Speech”in

şansı da gerek film gerek yönetmende

hayli yüksek. Orijinal senaryoda da

kararsızım burada bence “Inception” ağır

basıyor. Sinematografi,

Müzik gibi ödülleri de “The King’s

Speech”in alacağını düşünüyorum.Bu

senenin benim için en iyi filmi değil ama

oyunculuklar açısından kesinlikle çok

başarılı, sadece Colin Firth’i izlemek için

bile izlemeye değer.

Page 14: Ajanda Mart

14

GEZİ—İSTANBUL’DA TURİST OLMAK

İstanbul’a Çengelköy’den Bakmak..

Müge Karahan www.yemekbahane.blogspot.com

Ç ok sık yaptığım bir şey bu…

İstanbul’a sıkça Çengelköy’den

bakarım. Çok uzağa gitmeden

başka bir yere gitmiş gibi olmak, evet

sanırım bu duyguyu hissetmek için sıkça

gidiyorum Çengelköy’e. Ama itiraf

ediyorum, beni çeken ne boğaz havası, ne

eski İstanbul’un ruhu, ne çocukluğumun

dizi setinden kareleri barındıran mahalle

yaşamı…

Cevap kısaca hiçbiri…

İstanbul’da turist olmak Mart ayında

kahvaltıya gidiyor, Çengelköy’e … B

uyurun bir Pazar sabahını en sıcak şekilde

başlatalım, Çengelköy’de, tarihi fırının

hemen önünde.

Çengelköy, Üsküdar ilçesine bağlı,

Boğaz’ın kenarında bulunan ve hala

Page 15: Ajanda Mart

15

geleneksel Boğaziçi yaşantısının izlerini

taşımaya devam eden çok eski bir semt.

1993-1997 yılları arasında yayınlanan

“Süper Baba” dizisiyle hemen hemen bir

çoğumuzun esnaf kültürüne,

dayanışmasına hayranlıkla

bakakaldığımız semtin sakinlerinin

özünde var aslında diziye yansıyan bu

birliktelik ruhu.

Semt, ismini Osmanlı zamanında

“Çengelçapa” denilen gemi çengellerinin

inşa edildiği liman olmasından alır.

Ayvası, inciri ve en başta da salatalığı ile

meşhur olan Çengelköy’ün benim için en

özel yanı ise tarihi “Çınaraltı

Kahvesi’dir.”

Özellikle Pazar sabahları Çınaraltı’nda

kahvaltı yapmak, İstanbul’da yaşadığını

hissettirir insana, bunu denemenizi

muhakkak tavsiye ediyorum.

Salaş ama karakteristik mekanlar sizin için

uygunsa, boğazın hemen kenarında

İstanbul’a başka bir köşeden bakmak

isterseniz Çınaraltı tam da uygun mekan

demektir.

Çınaraltı’nda kahvaltı yapmanın bazı

ritüelleri vardır, onlardan bahsedelim…

Çınaraltı Kahvesi’ne sadece dışarıdan

içecek getirmek yasaktır. O yüzden

istediğiniz yiyecekle buraya gitmenizde

hiçbir sakınca yok. Evinizde

hazırlayacağınız kahvaltılık çeşitlerinizle

burada boğaza nazır, enfes bir kahvaltı

sofrası kurabilirsiniz.

Evden ne getirirseniz getirin, uğramadan

kahveye gelmemeniz gereken iki nokta

var, sakın bunu atlamayın.

Birincisi tarihi Çengelköy Fırını…

Önünde kuyruk olmasından sakın

kaçınmayın, muhtemelen herkes taze

simidin çıkmasını bekliyordur. Şimdi siz

de bu sıraya girin ve sabırla odun fırınında

Page 16: Ajanda Mart

16

pişen, sokak simidine göre daha küçük

boyutta olan bu enfes simitlerden alın.

Kişi sayısından fazla alın, yoksa bitince

tekrar dönmeniz gerekir, bu da benden

söylemesi.

İkinci durak ise Çengelköy Börekçisi…

Burada da döne döne giden bir kuyruk

olacak, eee dedik ya ritüel diye, herkes

bunu yerine getirmeye geliyor elbette.

Çengelköy Börekçisi’nde neler yok ki…

Nefis kol böreği çeşitleri, su böreği, hele de

bir ıspanaklı börek var ki, sanki anneniz

pişirmiş…Böreğinizi de aldınız, tamamdır.

Şimdi o dar sokaktan içeriye doğru

yürüyün. Tarihi Çınaraltı Kahvesi sizi

karşılayacak.

Kendinize bir masa bulun ve büyük bir

çay isteyin.. İşte keyif .. Simit, börek, çay

ve boğaz havası… Gazetenizi okuyun

uzun uzun, üzerine de bir Türk kahvesi

içtiniz mi bütün haftanın yorgunluğundan

Çengelköy’de arındınız.

Artık yeni bir haftaya hazırsınız.

İstanbul’da turist olun, İstanbul’u misafir

gibi yaşayın, keyfini çıkarın.

Page 17: Ajanda Mart

17

Page 18: Ajanda Mart

18

F ight Club’ten hallice, Night Clup’ten

iyice.

Yeni hobimiz ‘KİTAP KULÜBÜ’

Küçüklüğümden beri sevdiğim bir iştir,

grupça toplanıp eğlenmek. Saklambaçtan,

Sessiz sinemadan tutun da, lunaparka

gitmeye kadar yolu var bu işin.

Uzayan boy ile orantılı olarak,

yapabileceğiniz aktivite de kısıtlanıyor

zamanla. Sokakta koca kazık olarak

koşturarak ebelemece

oynayamıyorsunuz artık, istop’un

‘stop’fiilinden devşirildiğini anladığınızda

ise ‘istop!’ diye bağırdınız anılardan

sıyrılmak istiyorsunuz. Sonra hayatınıza

sinema ve tiyatro salonları giriyor da bir

nebze rahatlıyorsunuz.

HOBİ

Seda Asolar www.sedasolar.blogspot.com

KİTAP KULÜBÜ Herkes kitap hakkındaki genel izlenimlerini paylaşıyor toplantıda, birbirimizin fikrine müdahale etmiyoruz, sadece dinliyoruz.

Page 19: Ajanda Mart

19

Son 6 aydır bir kitap kulübüne üyeyim.

Tek şart okuma yazma bilmeniz.

Anlayacağınız tam bana göre.

Benim içinde bulunduğum grubun adı

Thyke. Çok büyük bir kulüp ve içinde alt

küçük gruplar var ortalama 10’ar kişilik.

Yaşadığınız semte göre hangisine dahil

olacağınızı seçiyorsunuz ki toplanma

günü ulaşımınız kolay olsun.

Ayda bir toplanıyoruz, kitap hakkında

basında çıkan yazıları derleyen ve yazar

hakkında bize kısaca bilgi veren

moderatörümüz oluyor. Bu moderatör her

ay değişerek ekip içinden bir kişi oluyor.

Herkes kitap hakkındaki genel

izlenimlerini paylaşıyor toplantıda,

birbirimizin fikrine müdahale etmiyoruz,

sadece dinliyoruz. Zaten zevkli olan kısmı

da burası bence.

Dini ve siyasi içerikli kitaplar

okumuyoruz, daha doğrusu bir ideoloji

kaygısıyla ve siyaset için yazılmış kitapları

okumuyoruz, yoksa sadece çiklit (edebi

değeri olmayan) kitaplar okuduğumuzu

düşünebilirsiniz, ki böyle bir imaj

oluşturmak istemem.

Kitapları toplantı sırasında içimizden

birileri öneriyor ve çoğunluğun uygunluk

verdiği kitap okunuyor o ay içinde. Mesela

geçen ay ‘Ahmet Hamdi Tanpınar’ın

‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ kitabını

seçmiştik.

Size tavsiyem illa şu an var olan ve

olgunlaşmış bir kitap kulübüne girmeniz

değil (o da olabilir tabi de), siz de kendi

kulübünüzü kurabilirsiniz. İşyerinden

arkadaşlarınız , kuzenleriniz yada

komşularınız bu işe hevesle olur

diyeceklerdir.

Neden kitap kulübü? Kuruluşunun hiç bir maliyet

gerektirmemesi

Katılımının da ücretsiz olması

Kişilere kendi yorum ve düşüncelerini

ifade edebilecekleri alan oluşturması

Okunulan kitap hakkında farkındalık

sağlaması

Başkalarını dinleme fırsatı vermesi (Buna

ihtiyacımız yok oysa ki değil mi?! )

Farklı bakış açılarını yakalamak

Yeni kitaplar okumaya teşvik etmesi ve

okuma eylemini rutinleştirmesi

Sanal dünyadan farklı bir alanda

sosyalleşmek

Birkaç kitap kulübü örneği :

http://www.thyke.com/

http://www.dipnotkitap.net

http://www.richardandjudy.co.uk/home

Page 20: Ajanda Mart

20

MARKALAŞMA SANATI

K adınlar markaların gözde kitlelerindendir. Onlar alışverişi severler, kendileri

için, aileleri için, çocukları, eşleri, arkadaşları, anneleri için. Günlük, haftalık,

aylık, sezonluk, dönemsel, özel günler için alışveriş yaparlar. Modayı takip

etmek veya ihtiyaçtan. Gelir düzeyi ne olursa olsun kadınlar alışverişi severler

Bu yazımda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olması nedeniyle markaların değerli

varlıkları kadınları segmente ederek markalar ile incelemek istedim… Tamamen kendi

fikirlerim ve gözlemlerimdir. Kimse üzerine alınmasın.

İş kadını: Çalışan kadınları düşününce aklıma ilk gelen giyim markası “Network”.

Kendini çalışan kadın ve erkeklere göre konumlandırmış bir marka. Bütçesi

yetmeyenlere de daha uygun olan “Fabrika”. Network ismini başarılı buluyorum ama

Fabrika ismi daha düşük fiyatlı ürünlerle karşılaşmamız gerektiği hissini uyandırsa da

maalesef

gerçek bu şekilde değil. Yine de her iki markayı konumlandırmaları

bakımından başarılı buluyorum.

Nine West de buçuklu numaraları ve çeşitleriyle iş kadınlarının

hayatını kurtaran bir ayakkabı markasıdır. Çalışan kadının

mutfağında “Nesfit” bulunur mutlaka.

Hem formunu korur, hem hızlı bir kahvaltı eder.

Duygu Phillips www.duygusalpazarlamacom

Markaların Değerli Varlıkları

Kadınlar!

Page 21: Ajanda Mart

21

Genç / Bekar kadın: Mango, Zara, Stradivarius, Bershka,

H&M gibi mağazalar onlar için hem

eğlenceli, hem bol seçenekli, hem de

uygun fiyatlı mağazalardır.

Hazır yemekler, dondurulmuş gıdalar

mutlaka buzdolaplarında bulunur.

Gün içinde kahve, akşamları arkadaşları

ile şarap içmeyi tercih ederler,

dolayısıyla Nescafe günlük, Frontera

özel misafirler için vazgeçilmezdir.

Bağdat Caddesi’nde, Nişantaşı’da

alışverişe gidecekleri gibi, aynı

zamanda Outlet Center’ları da sık sık

ziyaret ederler.

Evli kadın:

Kadınlar evlenince kendilerine biraz çeki

düzen vermek isterler.

Eşlerinin beğeneceği şeyleri giymek, hem

seksi ama hem de gösterişli kıyafetler

giyerek güzel görünmek isterler. Roman,

İpekyol, Stefanel iyi seçenekler sunarlar.

Evlenmeden öncekine göre biraz daha

fazla harcamaya başlayabilirler. Yemek konusunda ise hazır yemekten daha karmaşık

yemeklere geçiş yaparak eşlerini etkilemeye çalışabilirler. Bu nedenle alışveriş listelerine

yemek yapmak için gerekli olan malzemeler girmeye başlar: Zeytinyağı, baharatlar,

unlar, patlıcanlar. Alışveriş merkezlerini tercih ederler.

Page 22: Ajanda Mart

22

Çocuklu kadın:

Bebekli kadınlar Mothercare, E-Bebek,

Joker, Toyz Shop, Marks&Spencer gibi

mağazalardan çıkmazlar. İhtiyaçlar hiçbir

zaman bitmez, bittiğinde bu sefer “Ay bu

çok şirin” dedirten bir şey görürsünüz.

Sonra oyuncak alıp çocuğunuzu mutlu

etmek ve oyalamak istersiniz.

Dışarıdayken Milupa yemekler hayat

kurtarır.

Çocuklu kadınlar bir süre kendi

alışverişlerine biraz da olsa ara verir,

ancak sonra “kendime de ilgi

göstermeliyim” duygusu ile alışverişe

kaldıkları yerden devam ederler. Hava

şartları nedeniyle çoğu zaman alışveriş

merkezlerini tercih ederler.

Hamile kadın:

Ebru Maternity, Gebe gibi hamile giyim

mağazaları çoğunlukla internet üzerinden

keşfedilir ve mağazalar bulunur. Çok

bayılmasalar da mecburen birkaç kıyafet

alınır. Mothercare’de de hamile kıyafetleri

bulunmakta, aynı zamanda Zara’da da bir

maternity bölümü yer almakta. Ancak

benim tavsiyem büyük ve bol seçenekler

olan Marks&Spencer gibi veya Mavi

Jeans’den büyük beden kot alıp bir süre

onlarla idare etmek.

Page 23: Ajanda Mart

23

Entelektüel kadın:

Entelektüel kadınlar Massimo Dutti’yi ve

Yargıcı’yı severler.

Alışverişe çıktıklarında mutlaka D&R’a

uğrarlar ve aldıkları kitabı “Starbucks”’ta

caramel machhiato eşliğinde okumaya

başlarlar.

Eğlenceli kadın:

Eğlenceli kadınlar Miss Sexy’den

giyinebilirler. Aslında onlara seçenek çok.

Genç kadınların tercih ettiği markalardan

olan Mango, Zara, Stradivarius, Bershka,

H&M de onları tatmin eder.

Eğlenceli kadınlar dondurma da sever,

cips de. Onların “Magnum” ve “Patos

Critos” sevdiğini tahmin ediyorum.

Tabi Efes veya Miller Light da favori

içecekleridir tahminen.

Page 24: Ajanda Mart

24

“Sondan Sonra” Duru Tiyatro

Page 25: Ajanda Mart

25

TİYATRO

"İyilik adına gücünü kullanmak toplumsal

ya da bireysel süreçte faşizmi yaratır"

İmge Tan www.imgeleme.com

Ö ncelikle uzun zamandır Internet

üzerinden takip ettiğim bu keyifli

ekibe katılmış olmaktan dolayı ne

kadar mutlu olduğumu belirtmek isterim.

Yazarlarından biri olarak Ajanda’ya farklı

ve hoş bir renk kazandırabilirsem ne

mutlu bana!

Kişisel blogum İmgeleme’yi takip edenler

zaten bilirler: yaşamına tat katmak için

pek çok şeyden ama en çok sanattan

yararlanan biriyim ben. Blogumda birçok

kültür-sanat etkinliğini, gezi notlarımı,

yeme-içme faaliyetlerimi (!) ve benzeri

şeyleri bulabilirsiniz. Ancak Ajanda’da

ağırlıklı olarak tiyatro yazılarıyla

karşınızda olacağım. İyi bir tiyatro

izleyicisi olarak sizlere çok beğendiğim ve

kaçırmanızı istemediğim oyunlardan

söz etmeyi düşünüyorum.

Ve işte onların ilki geliyor: Sondan Sonra.

Sondan Sonra, Duru Tiyatro’nun geçen

sene Nisan ayında sahnelemeye başladığı

ve bu sezon da devam eden oyunlarından

biri. Ben de oyunu geçen sene

izleyenlerdenim ama hâlâ düşündüğümde

içimi ürperten, çok etkileyici bir oyun

olduğu için ilk yazımı ona ayırmaya karar

verdim.

Bilenler bilir, ben izlemeden önce oyun ya

da filmler hakkında hiçbir şey okumam.

Yine de bilet alırken MyBilet'teki kısacık

açıklamada "sığınakta iki genç...patlama..."

gibi bir şeyler okumuştum ve bir şekilde

bir savaş senaryosu izleyeceğim aklıma

kazınmıştı. (Aramızda kalsın ama canım da

hiç savaş konulu bir oyun izlemeyi

istemiyordu.) Ama ortada savaş falan

yoktu. Bir terörist saldırısı olmuştu

ve Louise (Ahu Türkpençe ) gözlerini

Page 26: Ajanda Mart

26

açtığında kendisini arkadaş çevresinde

ezik ve asosyal olarak

bilinen Mark'ın (Emre Kınay) evinin

sığınağında, onun tarafından kurtarılmış

halde bulmuştu. Dışarıda her şeyin yanıp

kül olduğunu, etrafın cesetlerle dolu

olduğunu ve atılan bombanın zehrinden

dolayı kapıyı açmadan beklemeleri

gerektiğini söyleyen Mark, sandıklardan

çıkardığı konserve yiyecekleri raflara dizip

su vanasını takarak sığınağı bir yaşam

alanı haline getirmeye başlamıştı bile.

Ama nedense haber almalarını

sağlayabilecek radyonun yanına pek

uğramıyordu! Hmm, bu işte bir şey var

gibi, ne dersiniz?

Dennis Kelly tarafından yazılıp Füsun

Günersel tarafından Türkçeleştirilen

Sondan Sonra tüylerinizi diken diken

edecek bir oyun. Öyle böyle değil, kanınız

donarak izleyeceğiniz bölümleri olacağını

söyleyerek sizi uyarayım. Zaten şiddet ve

cinsellik öğeleri içerdiği için oyuna 16 yaş

sınırı konmuş. Bu sınırı da Emre Kınay

kendi kararıyla, herhangi bir baskı

olmadan getirmiş.

Bunun iki nedeni olduğunu söylüyor:

İlk olarak o yaşların daha eğlenmek

istenen ve tiyatrodan korkulmaması

gereken bir dönem olması; ikinci neden

olarak ise oyunda TV’deki kadar olmasa

da şiddet ve cinsel içerik olması. İnanılmaz

bir performans gerektiren bu muhteşem

oyun inanılmaz iki oyuncu tarafından

başarıyla kotarılmış. Bu oyunda hem

yönetmen hem oyunculuk yapan

Page 27: Ajanda Mart

27

Emre Kınay'a da Ahu Türkpençe'ye da

hayran kalmamak (hatta Ahu

Türkpençe'ye biraz daha fazla hayran

olmamak) mümkün değil.

Emre Kınay, kendisiyle yapılan bir

röportaj sırasında bu eseri seçmesindeki

en önemli etken sorulduğunda şöyle

demiş: “Biraz politik söylemi de olan,

insana, yaşama, korkulara dair oyunlar

arıyordum. Yabancı yazarları tercih

etmek zorunda kalıyorum çünkü yerli

yazarlar cesur değil.” Antidemokratik bir

toplum olduğumuz için yerli yazarların

yeterince özgür olamadıklarından dem

vuran Kınay, İrlanda asıllı bir İngiliz olan

Dennis Kelly’nin çok özgür bir oyun

yazarı olduğuna inandığı için bu metni

sahnelemeye karar vermiş.

İki kişiden yola çıkarak aslında genel

anlamda ötekileştirme ve birbirini dışlama

problemine değinen oyunda 11 Eylül

saldırısı sonrasında ortaya çıkan terör

paranoyası da nasibini alıyor. "İyilik adına

gücünü kullanmak toplumsal ya da

bireysel süreçte faşizmi yaratır" fikri ön

plana çıkıyor. Alçakça güç kullanımından

doğan şiddet, o şiddetin doğurduğu karşı

şiddet ve şiddetin ruhlarda yarattığı

travma ve uzun süreli (belki de sonsuza

dek sürecek) etkileri... Bence bu muhteşem

psikolojik gerilimi kaçırmamalısınız.

Başta Ahu Türkpençe ve Emre Kınay

olmak üzere kurulduğu 2005 yılından bu

yana “bu devirde tiyatro kuran deliler”

olarak bizlere güzellikler sunan tüm Duru

Tiyatro ekibinin ellerine sağlık diyorum.

İyi ki varsınız! Ve iyi ki bizi gerim gerim

gerdiniz! :)

Biliyor musunuz? Duru Tiyatro’nun bu ve diğer oyunları

için biletleri MyBilet’ten alabilirsiniz.

MyBilet ile “ya bir terslik çıkar da o etkinliğe

gidemezsem” diye düşünerek ileri tarihlere

bilet almaktan korkmanıza gerek yok.

Bu oyun için 2 çifte davetiyemiz var!

13 Mart Pazar 16:00 gösterisini 2 çift ücretsiz olarak izleyebilecek.

Eğer bu davetiyeye sahip olmak istiyorsanız

www.ajandadergi.blogspot.com adresimize “Tiyatro bileti istiyorum”

diye yorum bırakın. Yorum bırakan 5. ve 10.

okuyucumuz bu davetiyeleri kazanma hakkına sahip olacak.

Page 28: Ajanda Mart

28

SUÇ ORTAĞI (YENİ OYUN) Yazan:RUPERT HOLMES Yöneten:CEM YANILMAZ Oyuncular:İDİL FIRAT,SAVAŞ ÖZDEMİR,CEM YANILMAZ,IŞIK YÖNT Janet Taylor kocası Derek'i sevgilisi Jon'la birlikte öldürmeyi planlamaktadır. Jon aynı zamanda Derek'in iş ortağıdır ve Melinda'yla evlidir. Planladıkları cinayetin provasını yaparlarken ummadıkları bir sürprizle karşılaşırlar. Peki gerçekten bir cinayet işlemeyi mi planlamaktadırlar?Gerçekten suç ortaklığı mı yapmaktadırlar? Birbirlerine güvenmekte haklılar mı?Peki bu kişiler gerçek kişiler mi? 18 Mart 2011 / Saat:20:45 19 Mart 2011 / Saat:20:45 20 Mart 2011 / Saat:16:00

MASAL MASAL MATİTAS (M.Ç.O.)

YAZAN: Banu Çiçek – Günay Ertekin YÖNETEN: Banu Çiçek OYUNCULAR: Aliye Uslu, Ceyda Akel, Mert Aydın, Özge Aslan, Özelm Durmaz, Yeliz Şatıroğlu Yalnızlıktan sıkılan çocuk bir gece yatmadan önce pencereden gökyüzünü seyre dalar. Gökyüzünden çocuğun üzüntüsünü gören ay nine ve yıldızlar yeryüzüne iner ve çocuğu masallarla tanıştırır. Masal dünyasında, birlikte yolculuğa çıkarlar…. Çünkü masallar yüreğimizi güçlendirmenin en güzel yoludur. 06 Mart 2011 / Saat:13:00

Duru Tiyatro’nun Bu Sezonki Diğer Oyunları

Page 29: Ajanda Mart

29

AŞK HER YERDE Yöneten: Emre Kınay Oyuncular: Emre Kınay , Pelin Körmükçü , Sait Genay , Bahar Yanılmaz , Cem Yanılmaz Orta yaşlarını sürmekte olan Leonard Loftus (Emre Kınay); asi ve uçarı kızı Dee Dee (Bahar Yanılmaz) ve bir türlü yaşlılar evine gönderemediği babası Gus (Sait Genay) ile aynı evi paylaşan "sıkıcı" bir istatistikçidir. Leonard, karısı tarafından da terk edilmesiyle, hayatı ıskaladığını fark eder ancak Dee Dee ve Gus'ın kendisini baştan çıkarmak için harcadıkları tüm çabalara karşı koyarak, sayısal verilere dayalı rutin hayatını sürdürmekte diretir. Bu utangaç, sıkıcı ve hatta "düz" adamın çocukluğundan beri içinde yaşattığı bir tutkusu vardır: Yazmak! Sadece kadınların katılabildiği bir yarışmaya, Myrtle Banbury adı ile gönderdiği romanın derece kazanması ise, beklediği son şeydir. Hiç beklemediği bir anda, bir telefon ile hayatına giren Harriet Copland (Pelin Körmükçü), "Cennette Buluşalım" adlı aşk romanını yayınlamak için Leonard'a yüklü bir ücret teklif eder. Ortada küçücük bir problem vardır: Harriet'ı gördüğü ilk andan itibaren aşkın pençesine düşen Lenny, kitabının yayınlanabilmesi için, Harriet'ı kandırmak zorundadır. Aşkı ile çocukluk hayalinin gerçekleşmesi arasında bir tercih yapmak durumunda kalan Lenny'nin hikayesini, son derece eğlenceli bir şekilde anlatan

"AŞK HER YERDE"; Duru Tiyatro'da... Ya siz neredesiniz? 06 Mart 2011 / Saat:16:00 12 Mart 2011 / Saat:20:45

Duru Tiyatro Adres: Caferağa Mah. Dr. Esat Işık Cad.

No:84 Moda (Kadıköy Anadolu Lisesi

yanı)

Gişe Tel: 0216 338 56 36/46

Web: http://www.durutiyatro.com

Page 30: Ajanda Mart

30

Banu Hıdırlar

www.birazsoylebirazboyle.blogspot.com

H asan Ali Toptaş ( 1958 - ).

1987'de ilk

öykü kitabı “Bir Gülüşün

Kimliği,” 1990'da ikinci öykü kitabı

“Yoklar Fısıltısı” yayımlandı.

1994'te "Gölgesizler" adlı yayımlanmamış

romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü'nü

aldı. "Bin Hüzünlü Haz" adlı romanı ise

1999 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'ne

değer görüldü.

Toptaş, dili kullanmadaki ustalığıyla

tanınmakta, postmodern edebiyatın önemli

temsilcilerinden biri olarak kabul

edilmektedir.

Yazarın Gölgesizler isimli romanı Ümit

Ünal tarafından aynı isimle filme

uyarlandı.

İlk andan romanın sonuna kadar bir türlü

ısınamayacağınız hatta ürkeceğiniz bir

köyde olduğunuzu düşünün. Öyle bir yer

ki insanlar teker teker kaybolur bu köyde.

Önce berber Nuri, ardından Güvercin,

onları aramak için giden Muhtar, berberin

çırağı...

Nuri’nin kaybolmasından uzun süre sonra,

artık ümitlerin kesildiği anda Nuri geri

döner ancak bu kez köyün güzel kızı

Güvercin kaybolur. Sebepsiz

kayboluşlardan korkan ve bıkan Bekçi ile

Muhtar, bir suçlu arar ve Güvercin’in

kaybından Cennet’in oğlunu sorumlu

İNCELEME

GÖLGESİZLER "Her şeyin mutlaka bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey

olamazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde, sözcüklerin

dişte, bakışların gözde."

Page 31: Ajanda Mart

31

tutar. Kızı onun kaçırdığını düşünürler.

Bunu itiraf ettirmek için Cennet’in oğlunu

bir odaya kilitleyip, aç bırakır ve döverler.

Cennet’in oğlu delirir ve sürekli “kar

neden yağar” diye sormaya başlar. Artık o

da kaybolmuştur.

Muhtar, her ne kadar Nuri’nin kayıp

bildirimine çözüm olamasa da Güvercin’in

kaybolduğunu bildirmek için şehre gider

ve bir türlü dönmez. Muhtar da kayıptır.

Bu esnada ise Cennet’in oğlu Güvercin’i

bulur ve köye getirir. Ancak Güvercin

hamiledir ve kimseyle konuşmaz.

“ Gene susmuştu kız, babasına nasıl sustu,

anasına nasıl sustu, Hacer’e ve Rıza’ya

nasıl sustuysa öylece, derin derin

susmuştu.”

Köyde hayat içinden çıkılamaz bir hal alır.

Köylüler ne kaybolanlara ne de geri

dönüşlere bir anlam veremez. İnsanlar

tekrarlardan korkmaya başlar.

“ Bu güvercin resmini sen mi yaptın? ”

dedim berbere.

“Ben yaptım,” dedi soğuk bir sesle; “ama

sen bunu daha önce de sormuştun.”

“ Hiç anımsamıyorum,” dedim; “demek ki

unutmuşum.”

“ Yine unutacaksın kuşkusuz, belki bir kez

daha soracaksın”

“ Desene yaşam tekrarlardan oluşuyor...”

Yanıma oturmuş, gözlerindeki cellat

gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu.

“ Tekrarlardan değil,” dedi; “ tekrarların

tekrarından.”

Gölgesizler, gerçekle hayalin, sorularla

cevapların, çığlıklarla sessizliklerin, iyilerle

kötülerin, varlık ile yokluğun iç içe geçtiği,

neredeyse her cümlesinin altı çizilebilecek,

şiir tadında ancak satır aralarındaki

ipuçları nedeniyle dikkatle okunması,

mutlaka okunması gereken bir kitap.

Keyifli okumalar.

Page 32: Ajanda Mart

32

Muhammed Tiryaki

www.estarabi.blogspot.com

H ollywood sineması 2000’li

yıllara girerken büyük bir ivme

kazanmıştı.

90’ların sonunda kendine has bir sinema

dili yaratıp, hem teknik hem de içerik

bakımdan sinema dilini zenginleştirmiş bir

kuşak ortaya çıkmıştı. Bir yandan Martin

Scorsese, Steven Spielberg, Clint Eastwood

gibi ustalar bırakacakları mirasın

boyutlarını iyice genişletirken diğer

yandan Peter Jackson, David Fincher, Coen

ve Wachowski Kardeşler modern sinemayı

domine etmeye başladılar.

2000’lerin başlangıcında Christopher

Nolan özgünlüğünü her filminde

katlayarak bu öncü ekibe dahil oldu. Bu

zenginliktendir ki 2000’li yılların Oscar

törenleri eski heyecanı yeniden

alevlendirdi. Akademi işin ekonomik

boyutunu ve Oscar markasının prestijini

zenginleştirecek adımlar attı.

Törende yer alacak adayların

açıklanacağı programlar bile

televizyon kanallarının

uğruna yarıştığı programlar

haline geldi.

Akademi, Oscar’ı bir marka ve ürün

olarak satma işini milenyuma uygun bir

stratejiyle dağıtma konusunda sürekli

yükseliş gösterirken aynı oranda film

kalitelerinde de düşüş başladı.

2008’deki o yıla özel film kalitelerinin

yüksek oluşundan dolayı 5 adayın

yetmeyeceği anlaşılınca Akademi 1940’lı

yılların sistemine geri dönerek en iyi film

adaylarının sayısını 10’a çıkarttı.

Zaten ne olduysa ondan sonra oldu. Bir

defa, Oscar’ı hedefleyen yönetmenler için,

adaylık yeterli bir başarı haline geldi ve

fazla zorlanmadan çekilebilecek, herhangi

bir zeka ve duygu pırıltısının taşınmadığı

filmlerin dahi ödüle aday olabileceğini

OSCAR 2010

ZORAKİ OSCAR

Page 33: Ajanda Mart

33

anladılar. Üstelik Akademi’nin bu son 2

yılda hem yaşı gençleştirildi hem de

üyelerin sayısı arttırıldı. Buna rağmen,

halen teknik anlamda sinemaya büyük

katkı sunan Avatar ve Inception/Başlangıç

gibi filmler Oscar galibi olamadılar.

Bununla beraber bu yıl gençleşmeden

nasibini alacağı düşünülen Akademi, eski

usül bir İngiliz dramasına en iyi film ödülü

verdi.

Yıl içinde The Hurt Locker/Ölümcül

Tuzak filminin Oscar galibi olmasına

rağmen, adından hiç söz ettirememesi, elde

ettiği prestijli değerin üzerine koyamaması

Akademi üyelerince bir ders çıkarılması

gereken durum olarak görülmeliydi ama

öyle olmadı. Avatar tutkunlarının

fiyaskosu üzerinden aynı politika

sürdürülerek yılın tek başat filmi olan

Inception’a daha adaylıklar sunulduğunda

taviz verilmeyeceği gösterilmişti. Adaylar

açıklandığında herkesin dilinde

Christopher Nolan’ın yönetmen adaylığı

alamaması durumu vardı. En çok şaşkınlık

yaratan buydu. Salt bu liste bile

Inception’ın büyük ödülü alamayacağını

gösteriyordu.

10 adaylık sisteminin kazanan film için

listeyi domine edecek en az 5 filmi olması

gerekirken 2 yıldır bu sayının 2’de

kaldığını gördük. The Hurt Locker-Avatar

çekişmesi bu yıl yerini The Social

Network/Sosyal Ağ-The King’s Speech/

Zoraki Kral çekişmesine bıraktı.

Colin Firth’ün tüm filmi sırtlayan

performansı sayesinde Zoraki Kral, David

Fincher’ın kendisine uymayan filmi Sosyal

Ağ’ı devirerek ödülü aldı.

Sosyal Ağ yılın bu açıdan en ilginç

filmiydi. Se7en/Yedi, Fight Club/Dövüş

Kulübü ve The Game/Oyun gibi 3 modern

klasiği 2’şer yıl arayla kotaran David

Fincher için Facebook’u kuran adamın

hikayesini filme almak fazla sıradan

görünüyordu. Aslında film bu imajının

dışında meramını doğru sinematik dillerle

anlatmaya çalışıyordu. Finchervari

kadrajlamaların dışına çıkılıp sıradan bir iş

ortaya konsa da Sosyal Ağ, içine

yerleştirilmiş “milenyum toplumu”

eleştirileriyle eski Fincher filmlerine özgü

hava yakalamaya çalışılmıştı. Ama genç

oyuncuların sıradan bir teenager

filmindeymişçesine gösterdikleri tutuk

performansa filmi taşıyacak ve ciddiyeti ele

alacak bir aktör/aktristin olmaması da

eklenince Sosyal Ağ, Fincher’ın en kötü

filmlerinden biri oldu.

Page 34: Ajanda Mart

34

Bu yıl Akademi’nin en takdire şayan

kararlarından biri de zaten Fincher’la

ilgiliydi. Zaman zaman “artık sırası geldi”

kontenjanından ödül veren Akademi,

Fincher için aynı şeyi yapmayarak ödülü

hak ettiğini düşündüğü Tom Hooper’a

verdi.

Tom Hooper’ın aldığı ödül, Darren

Aronofsky gibi ısrarla Hollywood

standartlarının dışında duran ama Black

Swan/Siyah Kuğu’yla Hollywoodvari bir

gerilimi kendi anlayışına göre sergileyip

bir yönetmenlik başarısı gösteren önemli

bir ismi saf dışı bırakmasıyla yine yanlış

ellere gitmişti.

Oysa Zoraki Kral, zoraki kaleme alınmış

senaryosunda insanların başarıya aç

olduğu, zorlukların kat be kat arttığı bir

döneme denk gelmesiyle özdeşleşilen

hikayesi ve oyunculuk başarılarıyla süslü

bir filmdi. Tom Hooper’ın açıkçası filme

önemli bir katkısı olmamıştı. Ama yine

Akademi’nin en iyi film ve en iyi yönetmen

ödülleri aynı filme gitmeli mantığı

sayesinde Aronofsky ve tabii ki ta baştan

adaylığa alınmayan Chrsitopher Nolan’ın

hakkı yendi.

Zoraki Kral, kekemelik problemi olan bir

kralın bu zorluğu yenmeye çalıştığı bir film

olarak bana son derece sıradan geldi. Kötü

bir film değildi ama 10 aday filmin en iyisi

hatta ilk 3’ündeki film bile değildi.

Kanımca ödülü Inception hak etmişti ama

sadece Zoraki Kral ve Sosyal Ağ’ın

yarışacağı ikili bir yarışta bile Sosyal Ağ,

Zoraki Kral’dan daha iyi bir filmdi.

Daha da özeti; ödül bu iki filmden

hangisine giderse gitsin yine sıradanlığa

prim verilmiş olacaktı. Geçen yıl Irak’taki

Amerikan askerlerine adanmış en iyi film

ödülü ve “artık sırası geldi”

kontenjanından bir kadın yönetmene

(Kathryn Bigelow) verilen yönetmen

ödülünün yerini bu yıl Obama’nın da

Amerikan halkının üzerinde denediği

“zorlukları başarmak” teması almış oldu.

Bu da zorluğu zorakiliğe çeviriverdi.

Geçen yılın yardımcı oyuncular

kategorilerindeki büyük performanslar

(Christoph Waltz-Inglourious Basterds/

Soysuzlar Çetesi ve Mo’Nique-Precious/

Acı Bir Hayat Öyküsü) bu yıl da ana

oyuncu kategorilerinde oluştu ama ne

Natalie Portman ne de Colin Firth, Waltz

ve Mo’Nique kadar iyi olmasa da

ödüllerini sonuna kadar hak ettiler.

Yardımcı oyuncularda ise mükemmel

performanslar yoktu ama Christian Bale

tarafından hak edilmiş bir ödül vardı.

Page 35: Ajanda Mart

35

Yardımcı aktrist ödülü ise bu yılın

“acaba”lı kategorisi olsa da en büyük

favoriye, Melissa Leo’ya gitti. Her ne kadar

Amy Adams’ın daha fazla hak ettiğini

düşünsem de ortada büyük bir haksızlık

olduğunu düşünmüyorum.

Inception’a verilen “sus payı” 4 ödül,

sadece filmin, en iyi film ödülü kazanmış

Zoraki Kral’la aynı sayıda ödül almasını

sağladı o kadar. Ki tarihte büyük ödüle

ulaşan filmden daha fazla ödül almış

birçok örnek var. Örneğin Cabaret, 1972

yılında 8 ödül alırken, rakibi The

Godfather/Baba sadece 3 ödül kazanmıştı.

Ama en iyi film ödülü de Baba’ya gitmişti.

Bu yıl törenin en büyük haksızlığı Hans

Zimmer’e yapıldı. Hiçbir Akademi üyesi

Sosyal Ağ filminde başat bir melodinin

olduğunu dahi kanıtlayamayacakken en iyi

müzik ödülü Trent Reznor ve Atticus

Finch’e gitti. Oysa Zimmer’in Inception

için bestelediği çalışmalar sadece filmle

olan uyumu ve müzikal kalitesiyle değil

soundtrack tarihine geçecek büyüklüğüyle

de zihnimize kazındı. Kanımca sinema

tarihinin en iyi 10 müzik çalışmasından biri

olan Inception soundtrack ödülsüz kalarak

Akademi üyelerinin her kategoride bilinçli

davranamayacağını göstermiş oldu.

Teknik ödüllerde bu yıl sürpriz olmadı.

Efekt ödülleri, beklendiği gibi Inception’a

gitti. Alice in Wonderland/Alis Harikalar

Diyarında’yla eleştirmenler tarafından

beğenilmezken sanat dallarında ödüle

ulaşarak Tim Burton’ı utandırmadı.

Geneli itibariyle son derece sıkıcı geçen

tören gecesinin belki de en iyisi 95

yaşındaki Kirk Douglas’tı. Ne doğru

düzgün bir espri, ne de iyi miks çalışmaları

olmayan sunum, Billy Crystal’ın töreni

sunduğu yılları mumla arattı ki son

törende de sahneye çıktığında aldığı alkışın

bir sebebi de buydu zaten. James

Franco’nun benim burada ne işim var

bakışları ve Anne Hathaway’in başarısız

sunumu gecenin kalitesizliğini üst

seviyelere taşıdı.

Netice itibariyle 2010 filmlerinin yarıştığı

Oscar töreni yıl içinde çekilmiş iyi film

sayısının yalnızca 3 olmasından dolayı

“zoraki” ödüllerini dağıttı ve hızla

unutulmaya aday bir tören olarak geride

kaldı.

Son 4 yıldır ödülü kazanan hiçbir filmin o

ödülü hak etmediğini düşünürsek Oscar

ödüllerindeki büyük düşüşün iyice

hızlandığını söyleyebiliriz.

Page 36: Ajanda Mart

36

KAÇAMAK — ULUDAĞ

Nesobaby

www.nesobaby.blogspot.com

Fotoğraflar: Burak Arık www.burakarik.com

Kimilerine göre ‘Masalsı bir ortaçağ kenti’ kimilerine göre “Romantizm”, kimilerine göre “Hüznün Kenti”, kimilerine göre de “Kafka’nın Evi” Prag. Birçok ünlü sanatçıya ilham vermiş bir şehir.

Prag: Nam-ı Diğer Bohemya

Page 37: Ajanda Mart

37

B enim için anlamı ise Avrupa’da

gittiğim ilk durak olması. İlk defa

2006 yılında gittiğimde herkesin

ilk tepkisi “Ooo çok romantik bir şehir,

haydi yine iyisin Nesobaby” olmuştu.

Herkesin romantizm anlayışı farklı tabii

ki. Benim için romantizm sadece filmlerde

ve şarkılarda yaşanan sahneler. Belki de

artık Nesobaby’likten Nesonine’liğe geçiyorumdur, kim bilir? Gezilecek o

kadar çok yer var ki Prag’da, kısıtlı tatil

günlerinde bu şehre gittiğinde, her

anını iyi değerlendirip hiçbir köşesini

kaçırmamak istiyorsun. Bu durum da

sanırım insanı biraz strese sokuyor lakin

tatil günü kimse stres olmak istemez.

Bütün önemli yerlerini görmeliyim,

hepsinde de fotoğraf çektirmeliyim

telaşıyla bizim romantizm de yalan oluyor

tabii.

Bu sebepten tatilinizi planlarken rehber bir

kitap işinize çok yarayacaktır.

Page 38: Ajanda Mart

38

Bu rehber kitaplarda 4–5 günlük planlar

ve gezi rotaları sizi düşünerek yapılmış

oluyor. Size sadece söylenileni yaparak

tatilden keyif almak kalıyor.

Prag’ın yaz sıcaklığı bizdeki bahar

mevsimi gibi geçtiğinden tahmin edersiniz

ki genelde sıcaklığı düşük bir şehir. Benim

Prag’a ilk yolculuğum Ocak ayında

olmuştu. O kadar üşümüştüm ki ; “Bir

daha kışın Prag’a gelmem” demiştim.

Büyük konuşmamak gerekirmiş, Prag’a

ikinci seyahatim 2009–2010 yılbaşı

dönemine denk geldi. Hava bu kadar

soğuk, kıyafetler üst üste lahana gibi

etrafta gezinirken, sevgiliyle romantizm

de yalan oldu. Gözünüzde, 2 kat eldivenle

elele tutuşmaya çalışanları canlandırın, ne

demek istediğimi anlayacaksınız.

Prag Çek Cumhuriyetinin başkenti. Avrupa haritasına bakarsanız Prag konum

olarak neredeyse Avrupa’nın da tam

ortasında bir nokta gibi duruyor.

Avrupa’da birçok şehir birbirlerine

benziyor aslında. Mimari yapıları,

şehirlerin genelde bir nehir çevresinde

kurulmuş olması, tarihi binaları, kiliseleri ,

köprüleri.. Prag’a giderseniz tipik bir

Avrupa şehri göreceksiniz. Sonra gittiğiniz

ş eh i r le r k ül t ür e l ve i k l im s e l

değişikliklerini saymazsak birbirini

tekrarlayacaktır. Tabii bu sözlerim

Avrupa’nın ortasındaki şehirler için

geçerli. Bu sebepten hem yakın olması

hem de ucuz olması nedeniyle Avrupa’da

ilk gidilecek durak olarak Prag’ı tercih

ederseniz sizi sonuna kadar desteklerim.

Prag gezilecek çok köşesi olduğu kadar

gezmesi de kolay bir şehir. En azından bir

tramvaya atlayıp şehri bir ucundan bir

u c u n a r a h a t ç a v e o t u r a r a k

gezebiliyorsunuz. Şehirde sadece 3 adet

metro ağı var. Diğer Avrupa şehirlerine

nazaran bu sayı çok düşük. İnsanlar

genelde otobüs ve tramvay ile yolculuğu

tercih ediyorlar.

İstanbul’dan Prag’a yaklaşık 2,5 – 3

saatlik uçak yolculuğu ile varıyorsunuz.

Prag’ın tek uluslararası havaalanı Ruzyne

Havaalanı şehir merkezinin 15 Km

kuzeybatısında yer alır. Eğer Prag’a bir tur

şirketi ile gelmediyseniz şehir merkezine

inmeyi kafanıza hiç dert etmeyin. Biraz

otobüs yolculuğu ve sonrasında metro

aktarması ile ucuz yollu ve rahat şehir

merkezine varabilirsiniz. Her yerde

olabileceği gibi burada da kötü niyetli

taksi sürücüleri olacağından genelde

ulaşım için metroyu veya otobüs ve

tramvayları kullanmanızı tavsiye ederim.

Page 39: Ajanda Mart

39

Prag 5 Ayrı Bölgeden Oluşur Tatili kolaylaştırmak açısından şehri

bölgelere ayırıp gezebilirsiniz. Beş günden

az zamanınız var ise aynı güne birden

fazla bölgeyi sığdırabilirsiniz.

Vlatava nehri tarafından ikiye ayrılmış

şehrin en popüler bölgesi nehrin hemen

doğusunda kalan Stare Mesto – Eski

Şehir’dir. Şehrin kalbi Eski Şehir

mey d anın da yan i St ar om et ske

N a m e s t e ’d e a t m a k t a d ı r. H a va

karardığında ıssızlaşan Prag sokaklarına

inat, bu meydanda gece bile bir

hareketlilik vardır. Bu arada kış aylarında

günler o kadar kısadır ki sabah 8’de doğan

akşam 4’te batan güneşe hazırlıklı olun.

Barut Kapısı, Belediye Sarayı, görkemli

kuleleri ile meydanın havasını değiştiren

tarihi yapı Tyn Kilisesi, astronomi saati ile

ün salmış Eski Belediye Sarayı ve kulesi,

bugün ulusal kütüphane olarak kullanılan

ve klasik müzik konserlerini keyifle

d i n l e ye b i l e c e ğ i n i z t a r i h i y a p ı

Klementinum ve Kafka’nın Evi

Page 40: Ajanda Mart

40

görülmeden dönülmemesi gereken

yerlerdir.

Turistlerin en çok ilgi gösterdiği, saat başı

altında toplandığı, bilmeyenlerin “ne

oluyor? Film mi çekiliyor? Buradaki

kalabalığın sebebi nedir?” diye tepkiler

verdiği mekan ise Astronomi Saati’dir.

Neden mi? Çünkü her saat başı bu

hareketli saatin küçük gösterisi başlar.

Önce ölümü simgeleyen bir iskelet

heykeli, elinde tuttuğu ipi çeker. İskeletin

diğer elinde de bir kum saati vardır.

Hemen yanında yine hareketli figürlerden

başını sallayan bir Osmanlı figürü vardır.

Neden başını salladığını bilemiyorum,

muhtemelen birilerini ayıplıyor olsa gerek.

Saatin hemen üstündeki iki pencere açılır

ve pencereden peş peşe çıkan İsa’nın 11

havarisi dönerek geçişlerini tamamlarlar,

diğer pencereden de içeri girerler. Elinde

aynası ile kibir ve açgözlülüğü simgeleyen

Yahudi tefeci figürleri de diğer hareketli

objelerdendir. En son bir horoz öter ve çan

çalar.

Saati yapan usta Hanus’un bir rivayete

göre tekrar aynı saati yapamaması için

belediye meclis üyelerince kör edildiği

söylenmektedir. Saatin astronomi ismini

alması da amacının sadece saati göstermek

ve bizi kötü huylardan uzak tutmak

değildir, aynı zamanda ay ile güneşin

dünya etrafındaki dönüşlerini de

canlandırmaktır.

Meydanda birçok bahçeli turistik kafe

bulunur. Fakat bütçenizi seviyorsanız,

meydandaki kafelerdense ara sokaktaki

restoran ve kafeleri tercih etmeniz gerekir.

Meydanın etrafındaki dar sokaklardan

birine adım attığınızda değişik mekanları

da keşfedeceksiniz. Korkmayın, bu ufak

şehirde kolay kolay kaybolamazsınız.

Mutlaka tarihi bilindik bir binanın

karşısına çıkar, yolunuzu rahatça

bulabilirsiniz. Eğer siz de bizim gibi bir

kış tatilinizi burada geçirmeyi tercih

Page 41: Ajanda Mart

41

edenlerdenseniz, sokaklarda satılan ev

yapımı sıcak şarap keyfini kaçırmayın

derim. Ayrıca klasik müzik severler için de

burası çok güzel bir tercih.

Hemen hemen her gün bir klasik müzik

konserini yakalamak mümkündür. Çünkü

Prag’daki akustiği iyi olan birçok kilise

konser salonu olarak kullanılmaktadır. Bu

biletleri çok uygun fiyata alabilirsiniz.

Konser bileti alırken salonun ısıtmalı

olmasına dikkat edin. Fakat konser

salonlarının en iyisi ve ilgi göreni şehrin

bir diğer bölgesinde Yahudi Mahallesi’nde

yer alan Rudolfinum’dur.

Çek Filarmoni Orkestrası’na ev sahipliği

yapan salondan konser veya opera bileti

almak hem maliyeti yüksek hem de biraz

zordur.

Nesobaby Tavsiyesi: İyi bir gösteriyi

kaçırmak istemiyorsanız tatil öncesinde

internetten bilet almakta fayda var.

Opera ve Ulusal Tiyatro Gösterileri için

internetten rezervasyon siteleri :

www.opera.cz www.narodnidivadlo.cz )

Prag Bahar Müzik festivalindeki birçok

etkinlik de bu salonda gerçekleşmektedir.

Prag geleneksel kukla gösterilerini hala

Page 42: Ajanda Mart

42

Page 43: Ajanda Mart

43

hayatta tutan bir şehir ve kuklaları ile de

meşhur bir kenttir. Dolayısıyla büyük

küçük herkesin ilgisini çekecek bir kukla

gösterisi bulmanız mümkün.

Ayrıca pandomim ve kara ışık tiyatroları

da kaçırmamanız gereken görsel

şölenlerden.

Sanatçıların siyah kıyafetler ve renkli ışık

oyunları ile gerçekleştirdiği bu gösteriyi Jiri

Srnec’in Kara Tiyatrosunda ya da WOW ve Ta

Fantastika salonlarında izleyebilirsiniz.

Yahudi Mahallesi

Bu kadar müzik ve eğlenceden sonra

şehrin önemli bir bölgesi olan Yahudi

Mahallesinde gezmeye devam edelim. Bu bölge zenginlikleri ile bilinen Yahudilerin

çoğunlukla yaşadığı ve diğer bölgelerin

aksine yaşayanların zenginliğini gösteren

şık binaları ve mağazaları ile dikkat

çekmektedir. Fakat mağazaları bir yana

turist gözüyle bakarsak değişik görüntüsü

ile Yahudi

Mezarlığı görülmesi gereken ilginç bir

mezarlıktır. Bir zamanlar Yahudilere mezar

olarak sadece bu alan verildiğinden

Page 44: Ajanda Mart

44

insanların birbiri üzerine 12 kat

gömülmesi gerekmiştir. Yaklaşık yüz bin

kişinin buraya gömüldüğü sanılmaktadır.

Ayrıca Avrupa’nın en eski sinagogu da

burada yer almaktadır.

Nove Mesto- Yeni Şehir

Nehrin doğusunda kalan bir diğer bölge

ise Yeni Şehir bölgesidir. Burası vakti zamanında çeşitli pazarların yer aldığı bir

bölge iken bugün de mağazaların ve

işyerlerinin çoğunlukta olduğu bir

bölgedir.

Bizdeki büyük meydanların (Kızılay

Meydanı, İstiklal Meydanı gibi) Prag

versiyonu Vaclav Meydanı da burada yer

alır. Otel, restoran, mağazalar ve

kumarhanelerin yer aldığı bu meydan

İstanbul’daki Taksim bölgesini hatırlatır.

Geceleri kız başınıza bu meydanda fazla

dolaşmamanız önerilir. Eskiden at pazarı

olan meydanın başında görmeden

geçmemenizi tavsiye edeceğim Ulusal

Müze (Narodni Muzeum) ve önünde bronz altından Aziz Vaclav Anıtı yer almaktadır.

Meydan adını Çek Devlet inin

kuruluşunda önemli bir rol oynayan Prens

Vaclav’dan almıştır. Ulusal Müzenin

içerisinde içleri doldurulmuş çeşitli

hayvanlardan dinozor kalıntılarına, bilim

Page 45: Ajanda Mart

45

dünyasından teknolojik gelişmelere, resim

heykel sanat eserlerine kadar birçok

alanda ilgi çekici bölümler görmek

mümkün. Art nouveau tarzda inşa edilen

tarihi Evropa Oteli de bu meydanda

görülmesi gereken bir yapıdır. Bölgenin

bir diğer kaçırılmaması gereken mimari

yapısı Ulusal Tiyatro binasıdır.

1881’ de resmi açılışından birkaç gün önce

çıkan bir yangın sonucu küle dönen bina,

hayırseverlerin topladığı para sayesinde 6

hafta içerisinde yeniden inşa edilmiş,

bugünkü etkileyici halini almıştır. Avrupa

kültüründe sanata verilen bu önem

imrenilmeyecek gibi değil doğrusu.

Prag Kalesi

Vltava nehrine ve şehre tepeden bakan bir

konuma kurulu Prag Kalesi tarihte birçok

yangın ve yıkım yaşadıktan sonra

günümüzde Cumhuriyet’in ve başkanın

ikamet ettiği yer haline gelmiştir. Her saat

başı yapılan nöbet değişim törenleri

turistlerin ilgi odağı olmaktadır.

Kraliyet sarayının hemen yanında surlar

içerisinde yer alan devasal gotik yapı Aziz

Vitus Katedrali bölgenin ve kentin en

önemli yapılarındandır. Bohemya

bölgesinin ilk manastırı Aziz George

Manastırı’ da bu alan içerisinde yer alıp,

birçok sanat eserine ev sahipliği

yapmaktadır.

Page 46: Ajanda Mart

46

Küçük Mahalle – Mala Strana

Şehrin tarihi yapısının en az bozulduğu

bölgesidir. Şehrin simgesi Charles

Köprüsünden başlayıp kalenin altındaki

bölgeye kadar uzanır. Barok saraylara ve

büyükelçilikleri ev sahipliği yapmaktadır.

Tarihi sokakları ve evleri izlerken zamanın

nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

Ayrıca nehrin üzerinde Şeytan deresinin

oluşturduğu Kampa adası su kanalı sebebi

ile Venedik’i anımsatmaktadır. Nehir turu

yaparsanız bu bölgeyi bir de kanallardan

gezebileceksiniz.

Ayrıca yine bu bölgede bulunan Petrin

Parkını da gezmenizi şehre 380 metre

yukardan bakmanızı tavsiye ederim. 1891

yılında yıldönümü kutlaması sebebiyle

Paris’in Eiffel kulesi örnek alınarak bu

parkta bir kule inşa edilmiştir. Gözlem

Kulesi olarak anılan bu kule Eiffel

kulesinin dörtte biri yüksekliktedir (60 m)

ve güzel bir şehir manzarasına sahiptir.

Karluv Most ( Charles Bridge – Karl

Köprüsü )

Prag’ın simgesi haline gelen köprü Küçük

Mahalle ile Eski Şehir tarafını birbirine

bağlar. Köprünün iki ucunda kuleler

bulunur. Bu kulelerin en üstüne çıkarak

Page 47: Ajanda Mart

47

güzel manzara fotoğrafları çekebilirsiniz.

Eğer siz de fotoğraf düşkünü iseniz

özellikle tripod ile gidip gün batımında

köprünün ve köprüden kalenin gece

fotoğraflarını çekmelisiniz. Köprünün

temelleri 1357 yılında IV. Karl tarafından

atılmıştır. 520 metre uzunluğundaki

köprünün harcına yumurta karıştırılarak

güçlendirildiği bilinmektedir. Tarih

boyunca çeşitli sel ve su baskınları ile

yıpranmış olan köprünün dönem dönem

yenileme çalışmaları olmaktadır. Üzerinde

30’a yakın heykel bulunmaktadır.

Heykellerin çoğu önemli azizlere aittir ve

gerçeklerinin kopyasıdır. Köprü üzerinden

geçerken her bir heykelde fotoğraf

çektirmek isteyenlerin yarattığı yoğun bir

trafik yaşayacaksınız. (Tek köprü trafiği

bizde yokmuş demek ki)

Prag’da Gece Hayatı Prag’da tarih dışında bir şey bulamaz

mıyım diye üzülmeyin. Niyetim size kötü

örnek olmak değil ama bunlardan da

bahsetmeden geçersem çılgın Prag

gecelerine haksızlık etmiş olurum. Prag

kumarhaneleri, Avrupa’nın en iyisi striptiz

kulüpleri ve gece kulüpleri de tatilinizde

size çok hareketli bir gece eğlencesi

Page 48: Ajanda Mart

48

sağlıyor. Özellikle Charles köprüsünün

hemen yanında bulunan Karlovy Lazne bar

her katında farklı bir müzik zevkine hitap

eden 5 katlı yapısıyla kapıdaki kuyruğu

aşıp korumaların rızasını da alır içeri

girebilirseniz, çılgın eğlencenin ne demek

olduğunu sizlere fazlasıyla gösteriyor.

( A y r ı n t ı l ı b i l g i i ç i n

www.pragueexperience.com )

Ne Yemeliyim? Aç Kalır mıyım? Çoğunlukla av hayvanlarından oluşan bir

mutfağa hoş geldiniz. Merak etmeyin tabii

ki aç kalmazsanız. Ben o zavallı minik

tavşanları yiyemem derseniz İtalyan

restoranları imdadınıza yetişecektir. Eski

şehir meydanından ara sokaklara doğru

uzanırsanız, güzel, sıcak ve şirin mekanlar

bulmanız mümkün. Hatta bir de ev yapımı

sıcak şarap bulabilirseniz ne ala! Canlı

müzik varsa da oturun sıcak sıcak keyfini

çıkarın. Dileyen, yemeğim fazla pahalıya

kaçmasın ben buraya gezmeye geldim

vaktim kısıtlı derse Kentucky amca da

hemen imdadınıza yetişiyor. Biranın sudan

daha ucuz olduğu bir şehirdesiniz. Çek

biraları dünyaca ünlüdür, çeşit fazladır.

Burada çeşit çeşit birayı deneyebilir

hepsinin tadını çıkarabilirsiniz. Nesobaby

tavsiye etti diye de aşırı içip tatili

burnunuzdan getirmeyin tabii.

Page 49: Ajanda Mart

49

Dikkat etmeniz gereken başka bir nokta

Praglı servis elemanların bizdeki kadar

kibar olmadığı. Restorana girdiğinizde ruh

sağlığınızı düşünüyorsanız hiç kimseyle

aranızı bozmadan önce servis elemanının

gelip size masa göstermesini bekleyin. Aksi

halde beklenmedik kaba tepkilerle canınızı

sıkabilirler. Ünlü şarkıcımız Demet Akalın

bir şarkısında ne demiş? “Burada tecrübe

konuşuyor“. Benden söylemesi

Tur Şirketi ile Gitmem Şart mı? Bu soru sizin gezme alışkanlıklarınıza göre

değişecek bir cevaba sahip. Eğer kendi

başınıza özgürce gezmeyi sevenlerdenseniz

tur şirketleri ile Prag’a gitmeniz şart değil.

Prag gezmesi kolay bir şehirdir. Bir harita

ve rehber kitap ile şehri kolayca

keşfedebilirsiniz.

Ben rehber peşinde topluca gidilen

turlardan çok haz etmiyorum. Topluca

otobüsten inilir, zar zor rehberin dedikleri

duyulur. Aynı anıtın önünde bir tanecik

fotoğraf çektirmek için bin takla atılır.

“Sıranızı bekleyin lütfen” diye azar işitilir.

Sonra yine herkesin aynı otobüse binmesi

beklenir, bir de eğer siz hala istediğiniz

fotoğrafları çekemediyseniz otobüsü

kaçırmayayım endişesi ile hevesiniz

kursağınızda, çekemediğiniz kareler de

içinizde kalır.

Fakat yabancı diliniz yoksa ya da yeterli

değilse, gideceğiniz bölgenin tarihi

ayrıntılarını merak ediyor ve rehber

eşliğinde daha rahat gezeceğinizi

hissediyorsanız bir tur şirketi ile

gitmenizde fayda vardır.

Otel Ayarlamak Ciddi Bir İştir Tur şirketi ile gitmiyorsanız size birkaç

tavsiyem olacak. Prag’a ikinci gidişimde

başıma geldiği için internet üzerinden

yapacağınız otel rezervasyonunu mutlaka

konfirme ettiriniz.

Aksi takdirde bizim gibi gecenin bir yarısı

acınası bir halde elinizde valiz, iki ay önce

kapatılan otelinizin yerine yeni bir otel

arıyorken kendinizi bulabilirsiniz.

Prag ucuz tatilciler, öğrenciler için uygun

olan çok sayıda hostel bulabileceğiniz bir

şehir. Ama biraz daha konfor düşkünü

iseniz uygun fiyatlara oteller bulmanız da

mümkün.

Dikkat etmeniz gereken otelin yakınlarında

tramvay ya da metro durağı olması. Bir de

otelin merkezi bir yerde olması.

Merkeze yaklaştıkça fiyatlar artacaktır.

Küçük bir şehir olmasına karşın

merkezden çok uzakta bir otel gidiş-geliş

zamanınızı arttıracaktır.

Page 50: Ajanda Mart

50

Prag mahallerinin yanında bir de semtlere

bölünmüştür. Praha 1’den başlayıp Praha

20‘ nin üzerine kadar çıkmaktadır. Praha 1

en merkezi noktadır.

Seçeceğiniz otelin Praha 1’e yakın olmasını

tercih edebilirsiniz.

Nesobaby Tavsiye: Otel rezervasyonu için:

www.hrs.com

Otel tavsiyesi: Diplomat Otel 4*

www.diplomathotel.cz

Evdekiler Hediye Bekler

Evet, haklısınız her yurtdışına gidenin bir

siparişçisi olur. Eş-dost memlekette senden

bir küçücük hediye bekler.

El yapımı kuklalar biraz pahalıya kaçsa da

güzel değişik bir hatıra olacaktır. Satıcıdan

kuklayı müzik eşliğinde dans ettirmesini

isteyin. Satıcı bu işin ustası ise gerçekten

çok komik bir gösteri izleyeceksiniz.

Aynı zamanda benim her zamanki favori

hediyem magnetler, şehrin sembollerinden

Prag sokak levhaları şeklinde hediyelikler,

kışlık aksesuarlar (benim gibi kışın

gidenlere) kalpaklar, el yapımı tablolar,

çek biraları ve Bohemya’nın medarı iftarı

el yapımı cam ürünler hediye alternatifi

olabileceklerden.

Ayrıca el yapımı ahşap ürünler satan

birçok mağaza göreceksiniz.

Bu mağazaları da gezmenizi tavsiye

ederim.

Ekstra Gezi Önerileri Vlatava nehrinde sıcak şarap eşliğinde bir

tur ruhunuza iyi gelecektir.

Köprünün hemen yanında turlara bilet

satan bahriyelileri görebilirsiniz. Ayrıca

yıllar önce Atatürk’ün de kaldığı kaplıca

merkezi olan Prag’ın 140 km batısındaki

Karlovy Vary (Karlsbad) müstakil evleri,

doğası ve şık otelleri ile görülmeye değer

bir kasabadır.

Yine şehir dışında Kunta Hora, Karlstein

Şatosu ve Veltrusy Şatosu meraklıları için

görülmeye değer yerlerdir. Bu bölgelere

şehirlerarası otobüs ile ulaşım mümkün.

Prag’a kışın da gitseniz yazın da gitseniz,

tatilinizin sonunda güzel anıları geride

bırakıp sıcak evinize dönerken ne iyi

etmişiz de buralara kadar gelmişiz

diyeceksiniz.

Page 51: Ajanda Mart

51

AYIN SÜRPRİZ HEDİYESİ

Sevgili Çizerimiz Şule Coşkun Balmumcu sizlere hediye etmek için 5 ayrı çizim hazırladı. Ajanda Dergiden bir anı olarak saklayabileceğiniz bu harika çizimler şık çerçevelerle evinizi veya işyerinizde masanızı süsleyebilir. Bu sıcacık çizimlere sahip olmak istiyorsanız [email protected] adresine bir mail atmanız yeterli. Çekiliş sonuçlarını 10 Mart’da sayfamızdan duyuracağız. Bol şans diliyoruz...

Page 52: Ajanda Mart

52

Y azımıza “Amman kimsenin

başına gelmesin...” dileğiyle

başlıyoruz. Çünkü yaşayanlar

bilir; Mobbing insanı işinden gücünden

soğutur. Birgün bir bakarsınız ceketinizi

alıp çıkma noktasına gelmişsiniz. Peki

nedir bu mobbing dedikleri? Ve oldu da

bir gün karşılaştık, bu durumla nasıl başa

çıkabiliriz?

Mobbingin sözlük anlamı psikolojik terör

ve ruhsal taciz. Ya da daha basit bir

söylemle çalışanın işyerindeki çalışma

arkadaşları ve yöneticilerinden gördüğü

baskı. Peki her baskıyı mobbing olarak

nitelendirebilir miyiz? Aslında hayır...

Baskının mobbing sayılması için mutlaka

uzun süreye dayanması, kasıtlı olması ve

belli bir sistematik içinde ilerlemesi

gerekiyor. Şayet;

İş ortamında, toplantılarda sürekli olarak

sözünüz kesiliyorsa,

Bağırılıyor ve uluorta azarlanıyorsanız,

Yaptığınız iş sürekli eleştiriliyorsa,

Çevrenizdeki insanlar, iş arkadaşlarınız,

yöneticileriniz sizinle konuşmuyor ve

size görmezden geliyorsa,

Niteliklerinizin çok altında işler yapmaya

zorlanıyorsanız,

ÇALIŞANIN ÇIĞLIĞI

İşyerindeki kabus: Mobbing...

Özge Dumlu Günesen [email protected]

Mobbingin sözlük anlamı psikolojik terör ve ruhsal taciz.

Ya da daha basit bir söylemle çalışanın işyerindeki çalışma

arkadaşları ve yöneticilerinden gördüğü baskı.

Page 53: Ajanda Mart

53

Siz de bir mobbing mağdurusunuz!

Yapılan araştırmalara göre mobbing

genellikle hiyerarşinin fazla, iç kontrolün

zayıf olduğu örgütlerde daha sık

yaşanıyor. Buna göre gücü elinde

bulunduran bir grup, diğer kişilere veya

gruplara karşı psikolojik yollardan, uzun

süreli saldırı politikasını benimsiyor.

Bir diğer ilgi çekici bilgi ise mobbingin

kâr amacı gütmeyen kuruluşlarda,

okullarda ve sağlık sektöründe daha

yaygın olması.

Mobbing genellikle başarılı, yenilikçi ve

eğitimli kişilerin başına geliyor. Bu kişiler

şayet başına geleni paylaşamayacak ve

buna hayır diyemeyecek kişilerse, uyum

sağlamayı seçip suçu kendinde arama

yoluna gidebiliyor. Ve sonuçta mobbing

amacına ulaşıyor: Kendini sorgulama,

sürekli başarısızlık içinde kıvranma,

özgüven kaybı ve hatta panik atak…

Mobbingi önlemek büyük ölçüde

işverenin elinde. İşyerindeki belirsizliklerin

ortadan kaldırılması, yöneticilerin

sorumluluk alanlarının iyi belirlenmesi, işe

alınacak kişilerin karakterlerinin iyi tahlil

edilmesi, hangi davranışın mobbing

olduğuna dair tanımlamaların iyi

yapılması ve tabi gerektiğinde

cezalandırma politikası.

Avrupa ülkelerinde mobbing yasalarla

belirlenmiş bir suç:

İsveç’te mobbing, 1994’ten beri İş

Güvenliği ve İşçi Sağlığı yasası

kapsamında suç sayılıyor, Finlandiya’da

2000’ den beri psikolojik şiddet suçu

sayılıyor, Almanya’da mobbing’in

engellenememesi, işçilere yürürlükte olan

toplu sözleşmeyi iptal hakkı veriyor ve

Fransa’da mobbing uygulayan kişiye bir yıl

hapis ve 15 bin euro para cezası var.

Türkiye’de bu konu pek fazla

yasalaşmamış olsa da son dönemde dava

açan çalışanın lehine karar veren

mahkemeler bizim için bir umut kaynağı.

Ayrıca mobbingin iş yaşamındaki

örneklerinin sıkça yaşanması sebebiyle

TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği

Komisyonu altında bir Mobbing Alt

Komisyonu kurulmuş.

Mobbing ile başa çıkabilme yollarına

gelince ise, uzmanların bazı önerileri var:

Öncelikle bu durum iyice tanımlanmalı,

daha sonra ise bir kaçış planı (mümkünse

yeni bir iş arama ya da bölüm değiştirme)

yapılmalı ve şayet bulunulan ülkedeki

yasalar el veriyorsa yasal işleme baş

vurulmalı. Uzmanların bu konuyla ilgili

önemli bir tavsiyesi ise yapılan mobbingin

günü gününe not alınmasının özellikle

yasal işlemler sırasında önemli olacağı

yönünde.

Page 54: Ajanda Mart

54

BİR KAŞIK BİLGİ

Müge Karahan www.yemekbahane.blogspot.com

10 kişi seçelim... Hepsine İtalyan mutfağı

hakkında ne düşündüğünü, sevip

sevmeyeceği soralım... Sizce cevap ne

olur? Ya sizin cevabınız nedir?

Ben kendi cevabımı vereyim hatta daha da

ileri gideyim, bir genelleme yapayım...

Dünyanın hiç bir yerinde sanırım İtalyan

mutfağı oldukça aç kalmayabilirim.

İtalyan mutfağında her öğün en az 3-4 tabak yemekten oluşur. Yemekler sadece doymak için değil aile ve dostlarla vakit geçirmek amacıyla yenir.

Yeşil-Beyaz-Kırmızı bir kültür

“İtalyan Mutfağı”

Page 55: Ajanda Mart

55

Tabii bu bulunduğum yerde İtalyan

mutfağından birşeyler bulmamla doğru

orantılı olacaktır, yoksa yandım demeliyim.

Evet sevgili okurlarım, söze girişimden de

anlayacağınız üzere bu ay “Bir Kaşık

Bilgi’nin” konusu İtalyan mutfağı ve sofra gelenekleri...

Mamma Mia ... diyelim ve başlayalım

bakalım neler gelecek karşımıza...

İtalyan mutfağı, dünyanın en zengin

mutfaklarından biridir. Bu mutfağın

temelinde sebze ve hamur işinin ağırlıkta

oluşuna -ki sanırım bu benim tutkumu

yeterince açıklıyor, peynir ve şarap eşlik

ediyor.

Page 56: Ajanda Mart

56

İtalyan mutfağında her öğün en az 3-4

tabak yemekten oluşur. Yemekler sadece

doymak için değil aile ve dostlarla vakit

geçirmek amacıyla yenir.

O yüzden de yemekler İtalyan kültüründe

nispeten uzun sürer diyebiliriz. Günlük

yemekler birinci tabak (Primo), ikinci

tabak (Secondo) , yan yemek (Contorno)

ve kahveden oluşur.

Primo yani birinci tabakta, Türk

mutfağından ve diğer bir çok mutfaktan

farklı olarak makarna ve pilav gibi

doyurucu yemekler önden servis edilir.

Yani bir İtalyan sofrasında önünüze etten

önce makarna ya da risotto (pilav) gelirse

hiç şaşırmayın.

Secondo ise et veya balık gibi bir ana

yemeği içerir.

Contorno da salata ya da pişmiş

sebzelerden oluşan bir nevi garnitürdür.

Kahvesiz bir İtalyan sofrası düşünülemez

elbette, özellikle de İtalyanların meşhur

kahvesi Espresso olmadan…

İtalyan mutfağından bir çok ana unsur

dünya yemek kültürüne girmiştir.

“Özellikle spagetti, pizza, lazanya ve tatlı

çeşitlerinden tiramisu, İtalyan

mutfağının en önemli

Page 57: Ajanda Mart

57

temsilcilerindendir” desek sanırım hata

etmiş sayılmayız.

Bölgede, geçmişte varolan sınıf farklılıkları

nedeniyle çok seyahat edilememesi ve bu

nedenle ticaretin çok yoğun olmaması

özellikle güney ve kuzey İtalya arasında

kültürel farklılıklara neden olurken bu

ayrımı mutfak alışkanlıklarında da

görmek mümkün oluyor.

Örneğin zeytin ağaçlarının yetişmesi için

uygun bir iklimi bulunmayan ülkenin

kuzeyinde İtalyanların mutfağında

tereyağı kullanımı ağırlık kazanmışken,

güneye doğru indiğimizde İtalyan

mutfağının önemli bir sihir kaynağı olarak

görülen zeytinyağının yoğun olarak

kullanılması söz konusu oluyor.

Makarna tüketiminde de bu coğrafi fark

gözlemlenebiliyor. Ravioli ve Tortellini

gibi ekstra malzeme ile hazırlanan

makarna cinsleri kuzeyde , durum

buğdayından yapılan ve güneşte

Page 58: Ajanda Mart

58

kurutularak elde edilen spagettinin

güneyde pişirildiğini söyleyebiliriz.

İtalyan mutfağının en ünlü parçası “Pizza”

Napoli kökenlidir. Başlangıçta çok basit bir

şekilde yapılan pizza, ince bir hamurun

üzerine sadece domates ve çeşitli otlar

pişirilerek hazırlanırmış.

Daha sonra devreye meşhur Mozarella

peyniri girmiş ve gitgide malzemeler daha

da zenginleşmiştir.

Domates, Güney İtalya’da çok kullanılan

bir sebzedir. Kurutulmuş domates, İtalyan

mutfağında sıkça kullanılır. İtalyanlar,

makarna soslarına, salatalara ve iştah

açıcılara kurutulmuş domates ile ekstra

lezzet katarlar.

Makarna konusunda zenginliği tartışılmaz

İtalya mutfağında kaç çeşit makarna

olduğunu maalesef ben tam olarak

bulamadım.

Birbirinden farklı model ve isimleri ile her

biri, bu zengin kültür içerisinde ayrı bir

değere sahiptir. Bilinen en ünlü çeşitlere

bakarsak, Farfalle (kelebek), genellikle et

soslu şekilde pişirilir, Fusilli (burgu)

genellikle salatalarda kullanılır, Grano

(arpa şehriye) genellikle çorbalarda

kullanılır, Ravioli (mantı), sebze, yumuşak

peynir,et veya balık ile doldurulmuş

şekildedir

Page 59: Ajanda Mart

59

.Bunların dışında Spagetti, Tagliatelle,

Tortellini de en ünlü makarna

çeşitlerindendir.

İtalyanların kahveleri de dünyaya nam

salmaktan geri kalmamış. Espresso,

cappucino bilinen en meşhurları.

Kahvelerin çeşitlerine şöyle bir bakalım...

Espresso, tadı kuvvetli, İtalyanlar’ın en

klasik kahvesi;

Doppio, en basit ifade ile duble espresso;

Ristretto, daha az su ile pişirildiği için

klasik espressodan daha konsantre bir tadı

olan kahve çeşidi;

Caffe Americano, ristrettodan farklı

olarak daha bol su ile pişirilen kahve;

Macchiato, espressonun üzerine bir miktar

sütün ilave edildiği kahve;

Cappucino, eşit miktarda süt, espresso ve

kaymaklaşmış süt(krema) ile hazırlanan

kahve;

Caffe’ Latte, İtalya’da genellikle

kahvaltıda tüketilen ve cappucinoya

oranla daha çok süt ile ancak daha az

krema kullanılarak pişirilen kahve çeşidi.

Kahvesi, pizzası, makarnası, bruschettası,

tiramisu tatlısı ile bir fenomen olan İtalyan

mutfağını konu ettik bu ay ... Peki bu eşsiz

lezzetleri tadına vararak yemek için illaki

İtalya’ya mı gitmek lazım? İşte benden son

söz.. Bir kaç İtalyan mutfağı önerisi …

Trattoria da Rosario

www.rosarioistanbul.com

Giovanni Restaurant

www.giovanni.com.tr

Mezzaluna www.mezzaluna.com.tr

Meditrina www.ristorantemeditrina.com

Afiyetle,

Page 60: Ajanda Mart

60

Bu ay 8 Mart’ta Kadınlar gününü kutlayacağımız için bu bölümümüzde kadınlara

yönelik projelere yer vermek istedik. Toplumda kadının önemi, söz hakkı ve aktifliği her

geçen gün artıyor. Çalışan kadın sayısı geçmişe nazaran arttığı gibi, ev hanımlarının

sayısı da eskisi gibi toplumun geniş bir kısmını kapsıyor.

Teknolojinin gelişmesi ile kadın sadece ev işlerine ve çocuklarına bakan ev hanımı

rolünden sıyrılıp, el emeği ile para kazanan, ev ekonomisine katkıda bulunan kadın

niteliğini üstleniyor.

PASAJ İnternet ile fazla haşır neşir

olanlar bilirler.

Derya Baykal’ın ev

hanımlarının evde yaptıkları

el sanatlarını rahatça satabilmelerini desteklemek amaçlı kurduğu bu site tamamen

internet üzerinden e-ticaret imkanı sağlıyor. Ev hanımları çeşitli el emeklerini bu site

üzerinden satışa sunuyorlar.

Site açıldığından bu yana yapılan işler hem diğer ev hanımlarına örnek oluyor hem de

kadının bir işyerinde çalışmadan da ev ekonomisine katkısı olabileceğini gösteriyor.

Para kazanan kadının kendine güveni ve saygınlığı da artıyor. Ayrıca bu projeler

sayesinde el emeğine, Anadolu kültürüne ait el sanatlarına verilen değer de gün geçtikçe

artıyor. Site üzerinden kendi pasajınızı açıp ürünlerinizi satmak da çok kolay.

Ayrıntılı bilgi için: www.pasaj.com

AJANDA’DAN SOSYAL SORUMLULUK ÖNERİLERİ

Nesobaby www.nesobaby.blogspot.com

Page 61: Ajanda Mart

61

İPEK OYA

Geçmişten bugüne taşınan bir el sanatı; İğne

Oyası.

Meryem Bıçkıcı’nın öncülüğünde 10 yıldır

faaliyet gösteren Ardıç El Sanatları

Nallıhan Düşler Evi, ev hanımlarına

önce halk evi öğretmenliği eşliğinde iğne

oyası öğretilip daha sonra da yaptıkları el

işlerinden gelir elde etme imkanı veriyor.

Şu anda 168 ev hanımının gelir elde ettiği bu

sistem, hem Anadolu’nun eski bir el işi

sanatını canlı tutmayı sağlıyor, hem de

kadınların evlerinde el işleri ile aile gelirine

katkı sağlıyor. Bu kadınlar Ankara’nın

Nallıhan ilçesinde faaliyetlerini

sürdürüyorlar.

Moda tasarımcılarından ve turizmcilerden

destek bekleyen Nallıhanlı kadınların el

işleri çok şık olup tüm bayanların aksesuar

olarak kullanabilecekleri niteliktedir.

Ayrıntılı bilgi için: www.ipekoya.com

Page 62: Ajanda Mart

62

SPOR—Konuk Yazar

P ilates beden eğitimi yöntemi, 90

yıldan uzun bir süre önce Joseph

H.Pilates tarafından geliştirilen

ve esneme ile güçlenme egzersizlerinden

oluşan eşsiz bir sistemdir. Bu sistem

kaslarınızı güçlendirir, duruşunuzu

düzeltir, esneklik ve denge sağlar, bedeni

ve zihni birleştirir ve çok daha düzgün

form kazandırır. Pilates sağlıklı bir beden,

sağlıklı bir zihin ve sağlıklı bir yaşam

yaratmak için geliştirilmiştir ve insanlar

da artık bu yöntemin dengeyi amaçlayan

mesajına kulak vermeye hazırdır.

İnsanlar artık 1980’li yılların

egzersizlerinin ne kadar yetersiz olduğunu

anlamaya başlamaktadır. Kendimizi

GÜNÜMÜZÜN POPÜLER SPORU:

PİLATES

Jülide Pınar Erbil

Beden Eğitimi Öğretmeni - Pilates ve Dans Eğitmeni.

Page 63: Ajanda Mart

63

“emeksiz yemek olmaz” mantığına

inandırmış olabiliriz, ama bu inanç

sonunda çok değerli zamanımızın büyük

bir kısmını spor salonlarında heba

etmemize yol açmıştır.

Pilates ve özellikle de minder egzersizleri

sayesinde spor salonunda veya egzersiz

videosu önünde geçirdiğimiz zaman en

aza indirebilir ve yine de tam bir egzersiz

programı ile elde edilen sonuçlara

ulaşabiliriz. Minder egzersizleri bizleri

fiziksel zindelik sağlamak için gerekli tek

ve en başarılı aracın bedenimiz olduğunu

öğretmektedir.

Eski egzersiz rutinlerimizin başarısız

olmasının bir sebebi daha vardır.

Bu programlar kasları gruplara ayırmakta

ve bedeni bir bütün olarak ele almak

yerine, her bir bölgesini ayrı ayrı

çalıştırmaktadır.

Bugün pek çoğumuzun zayıf bir fiziksel

yapıya sahip olmamızın sebebi, bedenin

belli bölgelerine odaklanarak diğer

bölgeleri göz ardı eden karmaşık ve

verimsiz egzersizlerin yarattığı

dengesizliktir.

Pilates felsefesi, genel bir zindelik

sağlamak için zihin ve bedeni bir arada

çalıştırmaya odaklanmaktadır.

Pilates, kendi egzersiz sistemini 1900’lerin

başlarında Almanya’da geliştirilmiştir.

Page 64: Ajanda Mart

64

1.Dünya savaşı sırasında toplama kampına

alınan Pilates, buradaki arkadaşlarına

yöntemini öğretmiş ve onların 1918’deki

ölümcül grip salgını sırasında sağlıklarını

korumalarını sağlamıştır. Savaşın sonraki

dönemlerinde bir hastanede yatağa bağlı

hastalara hizmet vermiştir. Onlarla birlikte

çalışırken, yataklara hastaların sorunlu kol

ve bacaklarını destekleyecek yaylar monte

etmiştir. Bir süre sonra Pilates ve

doktorlar, bu hastaların daha hızlı bir

biçimde iyileştiklerini fark etmişlerdir.

Pilates, daha sonra minder egzersizleriyle

bir arada kullanılması için tasarladığı aletli

çalışmaların temelini oluşturmuştur. Bu

yüzden de Pilates ismi sık sık akıllara çağ

dışı görünümlü aletleri getirmektedir,

ancak minder egzersizleri, Joseph

Pilates’in orijinal hareket sisteminin

temelini oluşturmaktadır ve aletlerle

yapılan çalışmalar kadar etkilidir.

Ben uzun yıllardır spor yapıyorum ve

birçok spor merkezinde bütün aletleri

denedim. Yıllarca ağırlıklar ve spor

aletleriyle çalışarak bedenimi geliştirdim

ve mümkün olabildiğince güç

kazandığıma samimiyetle inandım.

Fakat yanılıyordum, tek yaptığım bir dizi

sert ve şişkin kas oluşturmaktı.

Sonra Pilates beden eğitimi yöntemini

keşfettim. Yalnızca birkaç hafta içinde hep

peşinde olduğum içsel gücü hissetmeye

başladım.

Artık çok daha kontrollü ve esnek bir

biçimde hareket edebiliyordum.

Daha dik duruyor ve enerjim her

zamankinden daha yüksekti. Hızla geçen

birkaç aydan sonra şişkin kaslarım

uzamaya başladı ve esnekliğim on kat arttı

artık spor yaparken ve dans ederken keyif

Joseph Pilates

Page 65: Ajanda Mart

65

alıyordum ve en önemlisi, edindiğim bu

yeni bilgeliğin beni güçlendirdiğini

hissediyordum.

Artık ilgiliydim, kontrollüydüm ve

Pilates’e bağımlı hale gelmiştim.

Bu yöntemi keşfettikten birkaç ay sonra

sertifika derslerine kaydoldum ve o

zamandan bu yana geçen süre içerisinde

Pilates dünyasında hem bir öğrenci hem

de bir öğretmen olarak yer aldım.

Pilates’in güzelliği bir kez felsefesinin

özünü kavradığınızda, hareketleri

istediğiniz biçimde gerçekleştirme

imkanınızın bulunmasıdır.

Her bir egzersiz kendi başına önem taşır

ve bedeninizi esnetmek gün boyunca

doğru bir biçimde hareket etmek için

kullanılabilir, ancak bu sınırları çizilmiş

bir egzersiz programı değildir. Pek çok

insan bu egzersizlerin temelindeki mantığı

kullanarak yeni hareketler

geliştirmektedir.

Örneğin sporcular, Pilates hareketlerini ve

felsefesini kendi alanlarına

uyarlamaktadırlar. Ancak ister sporcu

olun, ister genç ve çevik veya yaşlı ve

hantal Pilates yöntemi bedeninizle

kurduğunuz ilişkiyi ve onu hareket

ettirme biçiminizi değiştirebilir ve

değiştirecektir de.

Her birimizin sahip olduğu kendi

sağlığımızın kontrolünü ele geçirme

yeteneği gerçekten şaşırtıcıdır.

Bir zamanlar hepimiz canlı bir hayal

gücüne sahip birer çocuktuk ve bu güç

hala içimizde yaşamaktadır. Bazen

ihtiyacımız olan tek şey hatırlamaktır. İşte

Pilates de sizlere bunu hatırlatmak için

tasarlanmıştır. Gücünüzü boşa harcamak

yerine, onu kendiniz için kullanmayı ve

ondan faydalanmayı öğreneceksiniz.

Pilates sizlere zihin gücünüzü bedeninizin

hareketleri ile hem etkin hem de son

derece eğlenceli bir biçimde kaynaştırmayı

öğretecek. Tüm bu süreç içersinde nasıl bir

role sahip olduğunuzu kavramanız çok

önemlidir. Her şey size bağlıdır. Ne

ekerseniz, onu biçersiniz. Ne daha azını,

ne daha fazlasını.

Zihninizin gücü ile her şeyi aydınlığa

kavuşturabileceğinizi ve böylece

hedefinizi belirgin bir biçimde görerek ona

ulaşabileceğinizi unutmayın. Pilates

çıktığınız yolculukta size rehber olacaktır,

ancak sonunda her şeyi mümkün kılacak

olan en önemli unsurun kendi azminizin

olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Page 66: Ajanda Mart

66

B u ülkede sorun kapıyı

gümletmeden, doktora, ya da diş

hekimine gidilmez pek . Oysa

kim ister sorun olsun değil mi… Sorunu

çocuğunuzun adına gelmiş yaldızlı

davetiyeyle karşımızda görmemenin yolu

önlemler almak ise, işte ben de bunları

anlatmak ve/veya hatırlatmak için

buradayım. Emin ellerdesiniz, korkmayın.

Önlemler gözünüzü korkutmasın; çok da

zor değiller. Bir oyun çocuğunun, dağılmış

oyuncaklarını toplamak için harcadığınız

süreleri toplasanız, inanın daha fazla vakit

tutar.

Üstelik o arada ayağınıza bir lego batması,

öten bir plastik ördeği ezmeniz, oyuncak

bir arabaya basıp da kayıp düşme riskiniz,

hatta bir güzel de düşmeniz vs gibi

tehlikeleri de yok bu işin. Ayrıca bu

önlemleri alırken oyuncaklara yapılan

masraftan azı çıkar cebinizden. Haa ama

bunları es geçerseniz de, kapıyı sadece

masraflar değil, diş ağrılarıyla kıvranan

bir çocuk ve işinizden ayıracağınız vakit

de dan dan diye çalar durur.

Kapıları rahat bırakmanın ilk yolu,

yavrumuzun daha ilk süt dişlerinin ağızda

sürmesiyle başlayan diş temizliğine

başlamaktır.

SAĞLIK—DİŞ

Müge Sandıkçıoğlu - Ortodondist www.icimdencaglayanlar.blogspot.com

Çocuklarda İlk Diş Bakımları

Sorunu çocuğunuzun adına gelmiş yaldızlı davetiyeyle karşımızda görmemenin yolu önlemler almak!

Page 67: Ajanda Mart

67

İlk süt dişleri ortalama olarak 6. aydan

itibaren gün ışığına çıkmaya başlarlar.

Daha erken ya da geç çıktıkları da olur;

dert etmiyoruz.

Yirmi üç (hatta buçuğu da var) yıllık

meslek hayatımda, öğrenciyken ve

asistanken öğrendiğim ilk süt dişi sürme

zamanı gittikçe gecikir oldu. 6 aydan geç

diş çıkaran çocuk sayısı çok arttı. Buna en

baş etken, bebelerimizi, teknolojik ev

aletleriyle donanmış bir mutfaktan çıkan

besinlerle beslemeye başlamamızdır:

Blender marifetiyle biberonlardan

rahatlıkla içilebilir hale getirdiğimiz ve

aslında işimizi de epey kolaylaştıran

besinler…

Hayat tempolarımızın doludizgin koştuğu

çağlardayız ve bebeğimiz bir an önce

beslensin ve büyüsün istiyoruz. Hâlbuki

eskiden kaşık kaşık beslenen, ya da mesela

eline verilen bir bisküviyi, elmayı suyunu

eme eme kemiren bebekler vardı. Bu

sayede uyarılan diş etleri, dişlerin

zamanında sürmesine yardımcı oluyordu.

Ama dedim ya, dert edilecek bir şey değil.

Asıl dert ya da dert demeyelim, iş, sürme

sonrasında başlıyor. Hatta bence çocukları

5 yaşına kadar falan blenderla yaşatalım ki

dişler geç çıksın, başımıza da iş çıkmasın.

Neyse, ben blender teknolojisini bir kenara

bırakıp, profesyonelliğime geri döneyim.

Biberon çürükleri kapının ilk

müdavimleridir ve ciddi bir sorundur.

Bebekler süt, mama ya da meyve sularını

uzun süre biberondan içtiklerinde bu

çürükler peydahlanmaya başlar. O yüzden

içme işlemi bitince biberonu alıyoruz.

Ayrıca yatağa biberonla yatırmıyoruz.

Hatta mümkünse ardından biraz su

içirebiliriz ki ağız bir nebze çalkalanmış

olur.

Bebeğimizi besledikten sonra dişleri de,

diş etlerini de temiz bir bez ile silersek,

bakteri plağı dediğimiz yiyecek artıkları ve

mikroorganizmalardan oluşan beyazımsı

tabakanın oluşmasını önleyebiliriz. Buna

ilaveten günde iki kez su ve yumuşak kıllı

küçük bir diş fırçası ile fırçalamakta fayda

var.

Page 68: Ajanda Mart

68

Bu işlemleri iki yaşına kadar yaparsak,

hem diş sağlığını korumuş, hem de

çocuğumuzun yemek yemek gibi doğal bir

işleme en başından alışmasını sağlarız.

Daha sonraki yaşlarda kendi de yapabilir,

ama refakat de edilirse daha bir neşeli

olur. Biberon kullanımını da en geç 3

yaşında bıraktırmak gerekir. Yoksa çene

bozukluklarına “buyurun, bu taraftan”

demiş oluruz.

3 yaşından itibaren florürlü diş

macunlarına geçmekte zarar yok.

Şimdilerde artık zaten çocuklara özel diş

macunları da satılıyor. Büyüklerin

kullandıklarında mentol tadının fazla

olması, çocuğun rahatsız hissetmesine

neden olacaktır; dolayısıyla diş

fırçalamaktan kaçınacaktır. Bana en çok

sorulan sorulardan biri, macunun

yutulmasında zarar olup olmadığıdır.

Aslında yutulmasını istemeyiz, ama kendi

çocuklarım da dahil, bunu yapmayan çok

az çocuk gördüm. Ama sonuçta o

macunlar çocuklara özel yapıldığından ve

bu ihtimal göz önünde

bulundurulduğundan bunu da dert

etmeyelim. En güzeli ve en doğrusu,

fırçaya bir bezelye tanesinden de küçük bir

miktarda macun koymaktır. Hem yutacak

malzeme azalır, hem de bol macunun

ağızda oluşturacağı köpük nedeniyle

fırçalama işlemi tam olarak bitmeden ağız

yıkamaya geçilmeyecektir. Köpüklerden

kurtulmayla da, tekrardan dişini

fırçalamaya devam eden yetişkin bulmak

bile zor. Televizyon reklamlarında tüm

fırça yüzeyini kaplayan macun

döşenmesine inanamıyorum! Çünkü asıl

amaç diş sağlığına dikkat çekmek değil,

macun tükettirmek.

Macunun fazlası değildir, çürükten

Page 69: Ajanda Mart

69

koruyacak olan; fırçalama işleminin

yeterince yapılmasıdır.

Günde en fazla üç, en az iki kez hakkıyla

fırçalama neyimize yetmez ki…

Çocuklarımızı mümkünse 6 ay-1 yaş arası

dönemden itibaren diş hekimine

götürmekte fayda olduğunu da

söylemeliyim. Çocukların 12 yaşına kadar

olan diş sorunlarıyla ilgilenen bilim dalı

“Pedodonti”dir; uzmanına da

“Pedodontist” denir.

Bu uzmanların kontrolünde olursa daha

bir hoş olur derim.

Çocuklarımıza dediklerimizden çok,

yaptıklarımızla örnek olduğumuzu biliriz.

O yüzden diş fırçalama konusu da aynı

örneklemeyi hak ediyor.

Sadece “dişini fırçala”, “o kadar çeşit

çeşit fırça, macun aldım, hâlâ dişlerini

fırçalamıyorsun” diye dikte etmektense,

birlikte fırçalama seansları yapmak çok

mu zor?

Lavaboya kadar yarışarak gitmek, kim

daha uzun fırçaladı yarışması yapmak çok

mu külfetli? Ya da aynı anda

fırçalamanızın mümkün olmadığı

zamanlarda, siz fırçalarken çocuğunuzun

da görmesini sağlamak çok mu bayıcı?

Tek seçenek, tek cevap: HAYIR,

OLMAMALI.

Dişlerini çürüttü diye, fırçalamıyor diye

çocuğunu benim önümde küçük

düşürmekten çekinmeyen bir ebeveynin

önce çocuk büyütmekten bir gram bile

anlamadığına hüküm vermekle kalmayıp,

ayrıca kendi konuşurken bile görünen pis

dişlerinden dem vurmaktan geri

kalmıyorum.

Page 70: Ajanda Mart

70

Banu Hıdırlar birazsoylebirazboyle.blogspot.com

KİRPİNİN ZARAFETİ İNCELEME

R enee, müzik, felsefe, edebiyat ve

resim meraklısı, Japon sineması

hayranı ve Rus edebiyatını seven

bir kapıcıdır. Tolstoy’dan esinlenerek isim

verdiği kedisi Lev ile yaşamaktadır. Tek

dostu Portekizli temizlikçi Manuela’dır.

Kendisini şu şekilde tanıtır;

“Elli dört yaşındayım. Yirmi yedi yıldan

beri Grenelle Sokağı 7 numaranın

kapıcısıyım. İç avlusu ve bahçesi olan bir

konut bu. Son derece lüks sekiz daireye

bölünmüş, hepsinde oturuluyor, hepsi dev

gibi. Ben dul bir kadınım. Ufak tefek,

çirkin, tombul biriyim. Eğitim görmedim.

Kendimi bildim bileli yoksul, ölçülü ve

önemsiz biri oldum. Kedimle birlikte

yalnız yaşıyorum.

Tembel, kocaman bir erkek kedi.

Birbirimize benziyoruz; ikimiz de kendi

hemcinslerimizin arasına katılmak için

pek bir çaba sarf etmeyiz.

Daima nazik olsam da ender olarak

sevimlilik gösterdiğimden beni sevmezler,

ama yine de bana hoşgörü gösterirler;

çünkü ben toplumsal inancın apartman

kapıcılığına dair bir araya getirdiği

paradigmaya gayet iyi denk düşüyorum:

Ben, yaşamın kolayca çözülebilecek bir

anlamı olduğu şeklindeki büyük evrensel

yanılsamayı döndüren sayısız çarktan

biriyim.”

Apartman sakinlerinin gerçek kişiliğini

anlamaması için çabalayıp, sıradan bir

kapıcı gibi davranır. Hatta kitap okuduğu

zamanlarda bunun farkedilmemesi ve

televizyon izlediğinin düşünülmesi için

“ Yıldızların peşine düşenin sonu, kavanozdaki kırmızı balık olmaktır.”

Page 71: Ajanda Mart

71

apartman girişine yakın yerde televizyonu

açık bırakır. Onun farklı biri olduğunu

anlayan tek kişi ise Paloma’dır.

“Bayan Michel'de kirpinin zarafeti var;

dışarıdan dikenlerle zırhlı, tam bir kale,

ama bence içinde kirpiler kadar doğrudan

bir rafinelik var. Onlar haksız yere

duyarsız, uyuşuk görülen, şiddetle yalnız

ve korkunç bir şekilde zarif hayvanlar.”

Paloma, yetişkinlerin dünyasını çok erken

çözmüş ve hayata dair beklentisi

kalmamış, on üçüncü yaş gününde intihar

etmeye karar vermiş, hatta bunun için

plan yapmış, zeki bir kız çocuğudur.

Aynı apartmanda olmalarına ve benzer

şeylere ilgi duymalarına rağmen yolları

kesişmeyen ikilinin yollarını kesişmesini

sağlayan kişi ise apartmana yeni taşınan 60

yaşlarındaki Japon beyefendi Kakuro

Ozu’dur. Ozu, hem Renee hem de Paloma

ile arkadaş olur.

Kitabı iki bölüm olarak düşünmek

mümkün. Ozu ile tanışma öncesi bölümde

hem Paloma’nın hem de Renee’nin hayata,

insanlara, sanata ve felsefeye karşı

düşünceleri, bir günlük formatında

anlatılıyor. İkisinin düşünceleri arasındaki

geçişlerde yazı karakteri değişiyor. Bu

bölüm biraz daha sorgulayıcı ve düşünce

ağırlıklı. Bu nedenle daha fazla dikkat

gerektiriyor ve dolayısıyla yavaş ilerliyor.

Ozu ile tanışma sonrası ise daha çok

roman tadı veren bir bölüm ve daha

keyifli. Ancak finali beni az da olsa hayal

kırıklığına uğrattı. Bu kadar keyifli bir

kitabın böyle “ters köşe” bir finale ihtiyacı

yoktu bence.

Kirpinin Zarafeti, felsefe, sanat ve hayatın

anlamına kafa yoran herkesi içine çekecek

bir kitap. Ancak felsefeden uzak

duruyorsanız bu kitabı okumadan önce iki

kez düşünmeniz gerekir.Keyifli okumalar.

Page 72: Ajanda Mart

72

www.incikolye.com.tr

Merhaba,

Hediyem elime ulaştı. Çok ince çok zarif

bir hediye. Bir de hediye paketi yapılmış,o

kadar mutlu oldum ki anlatamam.

Açıkçası çekilişe katılırken ümitli

değildim, şanssızımdır. Benim gibi blogger

bir arkadaşım Zeynep haber verdi

kazandığımı. Hemen baktım ve katılım

ismimi görünce sonuçlarda yeni bir

oyuncak alınmış çocuk gibi sevindim:)

Sevgililer gününde mükemmel ve aldığım

tek hediye oldu. Henüz kullanmadım,

kıyamadım. Mart sonu doğum günüm, o

gün özel olduğu için özel olan bu kolyeyi

takacağım. Tekrar çok teşekkür ediyorum

emeği geçen ve kampanyanın olmasını

sağlayan herkese..

En içten Sevgilerimle

Nihan Keçeci Tali

http://cilgineltiler.blogspot.com/

Merhaba,

Hediyenizi geldiği gün kullanmaya

başladım çok şık. Bu tarz bir kolyemi

düşürmüştüm ama gümüş değildi çok

üzülmüştüm bu hediye çok güzel oldu ve

ayrıca paketi ve kutusu da çok şıktı.

Tekrardan teşekkürler

Arzu Dumanoğlu

OKUYUCU KÖŞESİ

Geçen Sayıda Yaptığımız Çekilişle “Swarovski Taşlı İnci Gümüş Kolye” Kazanan

Okuyucularımızdan Gelen Mesajlar

Page 73: Ajanda Mart

73

Merhaba,

Hediyeyi aldım ve çok çok çok sevindim:)

Dergiyi zaten sürekli takip ediyorum ve

çok beğeniyorum., üstelik de dolu dolu

buluyorum. Hediye çekilişini okuyunca

önce tereddüt ettim. Sonra yazınızda

"bana çıkmaz demeyin" şeklinde bir ibare

vardı ve de evet dedim. bu sefer

demeyeceğim:) Ama içten içe o kadar

inandırmıştım ki kendimi bana çıkmaz

diye çekilişin olduğu günü bile

unutmuştum açıkçası. Sizden maille

aklıma geldi ama önce açmadım. Sonra

akşamüstü açtım altta liste vardı. listeyi

okudum, maili kapattım tam yerimden

kalkacağım birden sanki kafamda bir

şimşek çaktı. Listenin en son isminde

"Tümay Öztürk" yazıyordu:) dedim başka

bir Tümay daha mı var:) O derece yani:)

neyse çok uzattım bu şekilde katıldım ve

kazandım. Çok mutlu oldum. Hediyemi

ben kullanacağım. Çok zarif ve şık

buldum açıkçası kolyeyi. Aslında daha

basit bir şey bekliyordum fakat görünce

çok beğendim. Paketi ile sunumu ile tam

da 14 şubatta elime geçen bu hediye için

tekrar sizlere tüm ekibinize çok teşekkür

ederim.

Yani aslında uzun lafın kısası insan hiçbir

zaman hiçbir konuda büyük ya da küçük,

önemli ya da önemsiz hiç bir konuda

umutsuz ve karamsar düşünmemeli.

Pozitif ve iyi düşünmek her zaman insanı

mutlu eder...

Tümay Öztürk

www.tumayinmutfagi.blogspot.com

Merhaba sevgili ajanda okuyucuları ben

geçen ay hediye çekilişinde kazanan 5

şanslı kişiden biri 'Hayat Kafe'

Nette gezinirken Ajanda Dergisi'nin

yapmış olduğu çekilişle karşılaştım.

Birkaç gün sonra siteye baktığımda

talihlilerin arasında ismimi gördüm. Ne

kadar şaşırdığımı ve sevindiğimi tahmin

edersiniz...Aileme kazandığımı haber

verince onlar da şaşırdılar. Hatta benimle

dalga geçtiler ve gülerek 'sana sahte inci

gönderirler' dediler.İki gün sonra bana

kargo geldiğini söylediler. Birde baktık ki

güzel bir hediye paketi içerisinde bir

istiridye ve gümüş çok kibar bir kolye

çıktı. Gerçekten çok mutlu oldum.

Bizimkiler istiridyeden inci çıkınca gerçek

olduğunu anladılar tabi :)

Ajanda Dergisi'ne bu dürüstlükleri için ve

gönderdikleri bu şık hediye için çok

teşekkür ediyorum. Bol okuyucuları

olması dileklerimle..

http://kafehayat.blogspot.com/

Page 74: Ajanda Mart

74

Konuk Yazar: BİR DOLAP KİTAP

www.birdolapkitap.com

Merhaba,

Sizinle bir sevincimizi paylaşmak

istiyoruz: Geçtiğimiz 14 Ocak’ta, Bir Dolap

Kitap birinci yaşını doldurdu. Bu bir yılda

bizim dolabın raflarında yüzlerce çocuk

kitabı yer buldu. Beş adet e-kitap

yayınladık. Kocaman bir kitap çekilişi

düzenledik ve okurlarımıza 258 kitap

armağan ettik. Birisi çekiliş günü

izlenimleri, ikisi kitap tanıtımı içeren üç

video sunduk. En büyük kazancımız ise

kurduğumuz dostluklar oldu.

Başından beridir Bir Dolap Kitap’a en çok

sorulan sorulardan biri e-kitaplar

hakkında: Acaba çocuğuma e-kitap

okutmalı mıyım? Acaba e-kitaplar

çocuklarımızın bilgisayar bağımlısı

olmasını kolaylaştırır mı? Doğrusu bunlar

“uzman” sorusu.

Bizim görüşümüze göre, eğer çocuklar

bilgisayar, iPad vs gibi araçların başında

zaman geçireceklerse, bu zamanı nitelikli

geçirmeleri için e-kitaplar biçilmiş

kaftandır.

Peki, e-kitaplar matbu kitapların yerini

alacak mı?

Matbu kitapla e-kitap birbirine elma ve

armut kadar benzer. Evet, ikisi de kitaptır

fakat farklı olanakları vardır. Ne matbu

kitap e-kitabın yerini tutabilir, ne de e-

kitap matbu kitabın. Öte yandan ikisi de

birbirini gayet güzel biçimde destekler ve

çocukların okuma alışkanlığı

kazanmasına, okumayı sevmesine katkıda

bulunur.

Aslında en iyisi örnekleri inceleyip kendi

kararınızı vermeniz. Matbu kitapları zaten

biliyorsunuz. En iyisi biz size çocuklar için

hazırlanmış iki elektronik kitaptan söz

edelim. Bunların ilki Banu Aksoy’un yazıp

çizdiği “Günaydın!” adlı e-kitap. Bir

öyküden çok, uzun ve serbest biçimli bir

çocuk şiiri diyebiliriz. Görmek için lütfen

bu linki tıklayın.

Diğeri üç kadın blog yazarının bir araya

gelerek ortaya çıkardığı “Bir Kar Masalı”

adlı e-kitap. “Bir Kar Masalı” aynı

zamanda çocuklar için hazırlanmış ilk

Türkçe kurgulu ve ücretsiz iPad

Çocuklara Kitap Önerileri

Page 75: Ajanda Mart

75

uygulaması. “Bir Kar Masalı” hakkında daha fazla bilgiyi bu

linkteki yazımızda bulabilirsiniz.

NEYSE Kİ, NE YAZIK Kİ Yazan ve Resimleyen: Michael Foreman; Çeviren: Aslı Motchane; Yaş grubu: 4+; Kır Çiçeği Yayınları; 2010; 26 sayfa; sert kapak; ISBN: 978-9944-701-21-1 “Neyse ki, Ne Yazık ki”, Milo’nun başına gelen bir olumlu, bir olumsuz olay örgüsüyle son derece hareketli bir kitap. Milo, evden anneannesine kadar giderken bir balinayla, korsanlarla, dinozorlarla, minicik ve kocaman uzaylılarla karşılaşıyor. Tam kitabın bittiğini zannettiğimizdeyse ne yazık ki… Okul öncesi miniklere olaylara başka açılardan da bakabileceğimizi gösteren eğlenceli bir kitap… Bir Dolap Kitap’taki yazı için lütfen tıklayın.

SİHİRLİ DİZİ Yazan: Fatih Erdoğan; Resimleyen:Huban Korman; Yaş grubu:7 +, Mavibulut Yayınları, 2010; 11 cilt; E-kitabı var Çocuk edebiyatımızın önde gelen ismi Fatih Erdoğan’ın kaleminden çıkma bu dizi, artık okuyup yazabilen minikler için çok uygun. Çocuğunuzun okuma hevesinin bilenmesini, kitap okumayı sevmesini istiyorsanız, Sihirli Dizi’nin kitaplarını gönül rahatlığıyla çocuğunuza verebilirsiniz. Üstelik Mavibulut Yayınları Sihirli Dizi’yi elektronik kitap olarak da sunuyor. Şu linke bir göz atmanızı öneririz.

TÜRKİYE’NİN AĞAÇLARI Yazan: Gülnar Onay; Resimleyen: Tim Davis; Yaş grubu: 8+; Mandolin Yayınları; 2010; 96 sayfa; karton kapak; ISBN: 978-975-10-2987-4 Çocuklarınızın doğayı sevmesini, ağaçları adlarıyla bilmesini istemez misiniz? Mandolin Yayınları tarafından yayımlanan “Türkiye’nin Ağaçları” keyifli anlatımı ve belgesel niteliğindeki enfes resimleri sayesinde, çocukların yakın çevrelerinde bulunan ağaçları tanımasını sağlıyor.

Page 76: Ajanda Mart

76

ÖNEMLİ GÜN VE HAFTALAR

Mart ayının ilk haftası Girişimcilik Haftası

1 - 7 Mart Deprem Haftası

Mart ayının ilk haftası Yeşilay Haftası

15 - 21 Mart Tüketiciyi Koruma Haftası

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

8 - 14 Mart Bilim ve Teknoloji Haftası

12 Mart İstiklâl Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY'u

Anma Günü

14 Mart Tıp Bayramı

16 Mart Öğretmen Okullarının Kuruluş Yıl Dönümü

18 Mart Çanakkale Zaferi

18 Mart Şehitler Günü

18 - 24 Mart Yaşlılara Saygı Haftası

21 Mart Nevruz gününü içine alan hafta

Türk Dünyası ve Toplulukları Haftası

21 Mart Uluslararası Irk Ayırımı İle Mücadele Günü

21 - 26 Mart Orman Haftası

22 Mart Dünya Su Günü

23 Mart Dünya Meteoroloji Günü

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü

Mart ayının son pazartesi günü Kütüphaneler Haftası

Son Hafta Vergi Haftası

Page 77: Ajanda Mart

77

Ayaklarının Altındaki Toprak

Salman Rushide

Salman Rushdie, bugüne kadar pek çok ödüle layık görülen, ülkesinin gerçeğinden beslenerek evrensele açılan çağdaş edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri. Hindistan'da bir çocukluk tutkusu olarak başlayan, New York'a uzanan, dünyanın birçok şehrinde süregelen bir aşk hikâyesi; müzik şölenleriyle renklenen masalsı yaşamların perde arkasındaki acılar, kinler, öfkeler ve öksüzlükler. Tıpkı yaşamlarına anlam katan Rock müziği gibi aşklarını da efsaneleştiren dünyalar güzeli bir kadın ile ona olan tutkusundan vazgeçmeyen olağanüstü bir erkeğin romanı... Ormus, büyük bir müzik yeteneğidir ve sevgisini Ayaklarının Altındaki Toprak (olmak istiyorum) şarkısıyla dile getirecek kadar âşıktır Vina'ya. Vina da dünyadaki bütün dinleyici kitlelerinin taptığı, olağanüstü güzel sesli bir şarkıcıdır. Rock dünyasının gözdesi olan bu çiftin büyük aşkını bize aktaran Rai adlı fotoğrafçı ise, aynı zamanda Vina'ya âşık olan ikinci erkek olarak romandaki sacayağını tamamlar.

RAFLARDA

Petersburg Hikayeleri

Nikolay Gogol

19. yüzyıl Rusya'sını anlatan bu öykülerde Petersburg'un ünlü

sokaklarını arşınlarken sıradan Rus memurların evlerine, soyluların akşam davetlerine konuk oluyor; bir ressamın ve bir delinin zihninin sınırlarına çarpıyor; kopmuş bir burnun peşinde gerçeküstücülüğün izinde bir yolculuğa çıkıyoruz. Gogol'ün ironisiyle, insanın kimlik arayışını bir hiçlik mertebesine yükselttiği en ünlü öykülerinden; "Nevski Bulvarı", "Burun", "Portre", "Palto", "Fayton" ve "Bir Delinin Hatıra Defteri"nin yer aldığı Petersburg Öyküleri, klasik olmanın hakkını veren, defalarca okunabilecek bir eser... Gogol'ün "Palto"su, yaşamın belirsiz örüntüsü içinde kara delikler açan, grotesk ve korkunç bir kâbustur. Yüzeysel okur bu hikâyede, maskaranın tekiyle ağır şekilde dalga geçildiğini düşünecektir; ağırbaşlı okurlarsa, Gogol'ün esas niyetinin, Rus bürokrasisinin dehşet vericiliğini ifşa etmek olduğuna kesin gözüyle bakacaklardır. Ama ne doyasıya gülmek isteyenler ne de "insanı düşünmeye zorlayan" kitaplara içi gidenler anlayacaktır, "Palto"nun mevzusunu. Yaratıcı okur beri gelsin; bu hikâye onun içindir.

Page 78: Ajanda Mart

78

Kapan Harlen Coben O kırmızı kapıyı açmanın hayatımı değiştireceğini biliyordum. On yedi yaşında, ailesinin

gurur kaynağı olan genç bir kız ortadan kaybolmuştur ve üzerinden aylar geçmesine rağmen bulunamamıştır. Yaptığı televizyon programlarıyla tacizcileri deşifre edip canlı yayında alenen teşhir eden bir muhabir, bu talihsiz kayıp olayının üzerine gitmek ister ve kızın başına gelenlerden, sorunlu gençlere arkadaşlık eden bir toplum görevlisinin sorumlu olduğunu düşünür. Ancak bu adamın hikâyesi kısa bir süre içerisinde hayal edilemeyecek kadar karmaşık bir hâl alır ve olaylar içinden çıkılamayacak boyutlara ulaşır.

Tanrı Nasıl İsterse Niccoro Ammaniti

Genç kuşak İtalyan edebiyatının en parlak kalemlerinden biri olan Ammaniti, bu kez

kaybedenlerin İtalyası'ndan, dışlanmış insanların karanlık dünyasından sesleniyor okura. Yazar, zaafları ve tutkularıyla sıradan bir yeniyetme olan Cristiano ile faşist eğilimleri ve alkole düşkünlüğüyle diğer babalara pek benzemeyen Rino Zena'nın, şiddet ve sevgiyle beslenen ilişkileri ekseninde, sefil insanların karanlık ve vahşi dünyasına eşine az rastlanır bir hümanizmle yaklaşıyor. Soluk soluğa okuyacağınız kitabın son sayfasına geldiğinizde, ahmakları ve düşkünleri artık daha çok sevdiğinizi fark edecek, edebiyatın gücüne inanacaksınız.

Kanlı Pazar Osman Aysu Londra'da bir pulcu dükkânı... Dükkân sahibinin yıllardır sakladığı bir paket... Dünyanın dört bir yanından gelerek pakete ulaşmak için birbirleriyle yarışa giren profesyonel tetikçiler... Şehirde staj yapmak için bulunan pul meraklısı Bora Akel, hayatının tehlikeye gireceğini bilseydi

o pulcu dükkânına asla gitmezdi. Hiç tanımadığı bir İngiliz'in son isteğini yerine getirmeyi kabul edince birdenbire kendini art arda işlenen cinayetlerin tam ortasında buldu. Başladığı işi bitirmek zorunda olan Bora, bu kanlı insan avından nasıl sağ çıkacaktı? Türk polisiyesinin usta kalemi Osman Aysu'dan nefes kesen bir cinayet romanı...

Page 79: Ajanda Mart

79

BU AY VİZYONDA

The Adjustment Bureau – Kader Ajanları Gösterim tarihi : 4 Mart 2011

Yönetmen: George Nolfi

Oyuncular: Matt Damon, Emily Blunt, Terence Stamp, Daniel Dae Kim

Politikacı ve balerin arasındaki aşk hikayesinde gizemli olaylar

gerçekleştir. İkisinin bir araya gelmesini istemeyen gizemli güçler

onları ayırmak için her şeyi yapacaklardır. Acaba başarılı olabilecekler

midir?

72. Koğuş Gösterim tarihi : 4 Mart 2011

Yönetmen: Murat Saraçoğlu

Oyuncular: Hülya Avşar, Yavuz Bingöl, Bülent Şakrak, Songül Öden

Orhan Kemal'in başyapıtı '72. Koğuş' insan haysiyetinin düşebileceği

en dipsiz kuyunun hikayesini anlatıyor. 1940'lı yıllarda, II. Dünya

Savaşı'nın etkisindeki Türkiye'nin kıtlık yıllarında cezaevinin 72

no’lu koğuşunda çeşitli suçlardan yatan insanların acılarını, insanlığa

özlemini, hayata dair düşlerini, onurunu, aşklarını ve kavgalarını

anlatan film, kaybedilen değerleri vurguluyor.

Hall Pass Gösterim tarihi : 18 Mart 2011

Yönetmen: Bobby Farrelly, Peter Farrelly

Oyuncular: Owen Wilson, Alexandra Daddario, Christina Applegate,

Alyssa Milano, Jenna Fischer

Evli bir adama eşi tarafından başka birisi ile ilişkiye girme fırsatı

verilir... Fakat her iki eş de evlilik dışı faaliyetlere başlayınca işler

karışır ve kontrolden çıkar...

Page 80: Ajanda Mart

80

Battle : Los Angeles Gösterim tarihi : 18 Mart 2011

Yapım : 2011, ABD

Yönetmen: Jonathan Liebesman

Oyuncular: Michelle Rodriguez, Aaron Eckhart, Lucas Till, Bridget

Moynahan, Micheal Pena

Bilimkurgu severlerin merakla bekledikleri filmde, Los Angeles’da

yaşanan bir uzaylı istilasına karşı duran deniz birliklerinin hikayesi anlatılıyor.

Bir Avuç Deniz Gösterim tarihi : 11 Mart 2011

Yapım : 2011, Türkiye

Yönetmen: Leyla Yılmaz

Oyuncular: Engin Altan Düzyatan, Berrak Tüzünataç, Ayda Aksel, Can

Gürzap, Tuğrul Tülek

Bir Avuç Deniz, Deniz isimli bir kızın; Deniz’e aşık Mert’in; Mert’e aşık

Deniz ve Dilek’in; belki de hepsinden önemlisi, oğlu Mert’e aşık Rana

Hanım’ın hikayesi.

Limitless Gösterim tarihi : 18 Mart 2011

Yapım : 2011, ABD , Meksika

Yönetmen: Neil Burger

Oyuncular: Robert De Niro, Bradley Cooper, Abbie Cornish, Anna

Friel

Filmin Konusu :

Ya bir hap sizi daha zengin ve daha güçlü kılabilseydi? Eddie (Bradley Cooper) perişan

halde yaşayan New York lu bir yazardır. Ancak günün birinde beyninin tüm kapasitesini

kullanabileceği bir ilaçla tanışır. Bu sayede paraya, akla, çekiciliğe sahip olur. Fakat Eddie

kısa bir süre sonra sonsuz güce bedelsiz sahip olunamayacağını anlar.

Page 81: Ajanda Mart

81

Just Go With It Gösterim tarihi : 25 Mart 2011

Yönetmen: Dennis Dugan

Oyuncular: Adam Sandler, Nicole Kidman, Jennifer Anniston, Jessica

Andres, Bailee Madison

Bir plastik cerrrahi uzmanı olan Danny McGabe, kadınları tavlamak

için sıradışı bir yöntem kullanmaktadır: Evlilik. Bekar olan Danny evli

ama mutsuz olduğu yalanı ile tek gecelik bir çok ilişki yaşamıştır. Evlilik onun emniyet

kemeridir. Ta ki hayatının aşkı Palmer ile karşılaşana dek...

Four Lions Gösterim tarihi : 25 Mart 2011

Yapım : 2010, İngiltere

Yönetmen: Christopher Morris

Oyuncular: Benedict Cumberbatch, Preeya Kalidas, Arsher Ali, Craig

Parkinson, Darren Boyd

Hepsi kendi çapında orjinal ve birbiriyle alakasız dört arkadaşın

İngiltere'de kalkıştıkları cihad mücadelesi sırasında gerçekleşen

trajikomik durumlarını anlatan film Christopher Morris'in ilk uzun

metrajlı film olmasıyla beraber Sundance Film Festivalinde Jüri Özel Ödülünü

kazanmıştır.

Drive Angry Gösterim tarihi : 25 Mart 2011

Yapım : 2011, ABD

Yönetmen: Patrick Lussier

Oyuncular: Nicolas Cage, Amber Heard, William Fichtner, Billy

Burke, David Morse

Kızı öldürülen babanın intikam hikayesini anlatan filmi, Nicolas Cage

hayranları merakla bekliyor.

Page 82: Ajanda Mart

82

Neobaby

www.nesobaby.blogspot.com

O çok yetenekli, yaratıcı, hem hayat dolu,

sıcakkanlı, hem sempatik hem de prensine

aşık, o çapkın kedi Miso’nun annesi, bir

hayvansever, Moskova’da yaşayan bir

Türk, blog dünyasının tatlı yüzü, ailesinin

Noni’si…

Bu ayın blogu benim de yakından keyifle

takip ettiğim Noni.

Kendisiyle tatlı tatlı röportaj yapıp merak

ettiklerimizi sorduk.

Buyrun siz de bize katılın.

AYIN BLOGU

Moskova’da yaşayan bir Türk, blog dünyasının tatlı

yüzü, ailesinin Noni’si… www.nonim.blogspot.com

Page 83: Ajanda Mart

83

Noni’ciğim merhaba!

Merhaba Nesobaby’ciğim, öncelikle ayın

blogu olarak beni seçtiğiniz için teşekkür

ediyorum.

Biz de sana çok teşekkür ederiz. Yoğun

temponda bize vakit ayırdın. Çok merak

ettiğim ama nedense şimdiye kadar

sormadığım bir soru soracağım sana:

Neden Noni? Noni ismi nereden geliyor?

Noni aslında küçükken ablamla kendi

aramızda uydurduğumuz “canım”,

“tatlım” yerine kullandığımız bir

kelimeydi. Ama zamanla Noni benim

lakabım oldu. Şimdi yeğenlerim bile bana

teyze yerine Noni’ciğim diyor.

Peki Noni blog dünyasına nasıl bulaştı?

Blog yazmaya Amerika’da yaşayan ablam

(decaf latte) için başladım diyebilirim.

Onun bir blogu vardı ve kendi blogumu

açmam için beni de teşvik etti. Böylelikle

2006 yılında Noni doğdu. Bu anlamda

blogun, aramızdaki hasreti dindiren

önemli bir iletişim aracı olduğunu

söyleyebilirim. Başlangıçta sadece ablam

için açtığım blogum zaman içinde benim

de büyük keyif aldığım bir hobiye dönüştü.

O zaman ablanın Amerika’ya gitmesi biz

Noni severlere yaramış desene.

Ben sebebini bilsem de senden de

duymak isterim, insanlar seni neden bu

kadar çok seviyorlar? Blog dünyasında

sevilen bir blogçu olmanın sırları neler?

Sevilen bir blogger olmak gerçekten gurur

verici ama bunun bir sırrı var mı inan ben

de bilmiyorum. Yaklaşık 5 yıldır blog

tutuyorum ve yaptığım tek şey kendim

olmak. Sanırım beni okuyan kişiler de bu

samimiyeti hissediyorlar.

Evet gerçekten de samimiyetle

yazıyorsun.

Özel hayatında da bu kadar tatlı mısın?

Tabii bu soruyu meşhur “prensine”

sormak lazım. Hayatta “Tatlı Noni”yi

“Cadı Noni” yapan şeyler neler?

Ben bu soruyu senin yerine prense sordum;

“Çok tatlı çoook”diyor. Aksi düşünülemez

zaten yoksa o tatlı şirine anında bir

Gargamele dönüşebilir. Her kadının içinde

bir cadının gizli olduğuna inanıyorum,

benim cadımı ortaya çıkartan şey ise

haksızlıklardır.

Takipçilerin daha iyi bilirler blogunun

yanında bir de el becerilerini gösterip

bizleri hamarat ev hanımlığına özendiren

kendimizi yeteneksiz hissettiren bir

blogun daha var.

Page 84: Ajanda Mart

84

“Noni ve Hobileri” Bir blogun nesi var

iki blogun sesi var mı dedin?

Blogum Noni; gittiğim bir müze,

beğendiğim bir café, aldığım bir ürün,

okuduğum bir kitap, izlediğim bir film,

gezdiğim yerler, kedim Miso gibi bağımsız

konulardan oluşuyor. Aslında hepsinin

birleştiği tek bir nokta var; o da benim

hayatıma dair olmaları… Yaptığım cam

yüzükler, fimo hamurlar ve diğer el

becerilerimi ise tek bir çatı altında

toplamak istedim. Böylelikle ikinci blogum

Noni & Hobileri ortaya çıktı.

Senin kadar sıcak kanlı bir insanın

Moskova gibi soğuk bir şehirde ne işi var

Noni?

Aslında Moskova’ya yabancı sayılmam.

Buraya çok eskiden babamın işi nedeniyle

gelmiştim, şimdi babamın yerini prens aldı.

Moskova aslında çok güzel bir şehir tabii

kışın eksi 20’lere varan soğuğunu, yazın

yarı çıplak gezinen yavruşkalarını

saymazsak.

Sabah kalkıyorsun ve günün geri kalanı

nasıl geçiyor? İstanbul’daki hayatından

sonra alışman kolay oldu mu?

İstanbul’da yoğun bir iş hayatım vardı ama

insanın değişen her koşula kendini adapte

etmesi gerekiyor, yaşam bunu gerektiyor.

Şimdi tüm enerjimi kendimi kişisel olarak

geliştirmeye ve yaşadığım şehri yakından

tanımaya harcıyorum. Hafta içi zamanımın

çoğunu özel Rusça derslerim, International

Women’s Club’ın düzenlediği etkinlikler,

Moskovalı Türk Kadınlar

Organizasyonu’nun gezileri alıyor.

Moskova’ya gittiğinden beri bloguna

daha çok vakit ayırabiliyorsun. Ev

hanımlığı sana yaradı diyebilir miyiz?

Yeni bir şehirde yaşamanın verdiği

heyecanla burada bloguma daha çok

zaman ayırır oldum çünkü Moskova

sadece Kızıl Meydan’dan ibaret olmayan

inanılmaz renkli ve bir o kadar keyifli bir

Page 85: Ajanda Mart

85

şehir. Özellikle sanata düşkün olanlar için

bir cennet. Ben de bu şehri blogumda

elimden geldiğince tanıtmaya ve

yaşadıklarımı paylaşmaya çalışıyorum.

Peki çalışma hayatını özledin mi?

İtiraf etmeliyim ki çalışma hayatını hiç

özlemedim çünkü oldukça stresli bir işim

vardı ve bu işin beni ne denli gerdiğini

ancak bu çemberin dışına çıktığım zaman

görebildim.

Page 86: Ajanda Mart

86

Ev işleri ile aran nasıl? En çok hangi

yemeğini beğenir prensin?

Ev işleri ile aram ne yazık ki yok, ev işlerini

sevdiğini iddia eden bir hanım varsa da

hayatta inanmam. Prensime şimdi en çok

hangi yemeğimi seviyorsun diye sordum,

“hmmm mmm” etti ama net bir cevap

veremedi, bunu iyi bir cevap olarak kabul

etmeli miyim bilemedim.

Cevap hakkında yorum yapamayacağım

ama bu cevaptan sonra prensin aç

kalacağı kesin.

Peki ya meşhur çapkın kedin Miso? O

memnun mu halinden?

İstanbul’da yaşadığım dönemde yoğun bir

çalışma tempom olduğu için Miso ve diğer

kedilerime yeterince vakit ayıramıyordum.

Ama şu anda Miso çok mutlu çünkü onu

evde her an şımartacak, istediği zaman top

atma oyununu oynayacak, sırtını kaşıyacak

birisi var.

Miso şanslı kedi desene.

Biraz da hobilerinden bahsedelim. Neler

yapıyorsun anlatabilir misin? Nasıl

başladın ve daha önemlisi Moskova’da

kendine uygun malzeme bulabiliyor

musun?

Büyük şehrin stresinden biraz olsun

arınmak için bir yıl boyunca seramik

dersleri aldım.

Daha sonra seramikler yerini oyun

hamurlarına bıraktı. Blogumu takip

edenler biliyordur, her ay düzenlediğim

süpriz hamur çekilişim oluyor.

Kendi yarattığım bir karakterim var, adı

Pissi. Oldukça haylaz, yaramaz bir pisicik.

Yaptığım sürpriz hamurlar genelde onun

maceralarından oluşuyor.

Bunun dışında cam yüzükler ve fimodan

takılar da yapıyorum.

Moskova hobi konusunda ne yazık ki

İstanbul kadar zengin değil, Afgan Pazarı

dışında malzeme satan yerler fazla

bulunmuyor, burada bulamadığım

malzemeleri Türkiye’den ve Amerika’dan

getirtiyorum.

Page 87: Ajanda Mart

87

Pissi çok tatlı bir karakter, bizim

buzdolabında da Pissi Wc’de oturuyor.

Bir de senin gibi Boğa burcu kadını

sevgili annenin de blogu var. Blog

hastalığına senden mi bulaştı?

Çok eğlenceli ve hayat dolu bir annem var,

onun kızı olduğum için gerçekten çok

şanslıyım. Onun yaydığı bu pozitif

enerjinin sadece çekirdek ailemizle sınırlı

kalmasını istemedik, bir blog açması

konusunda kendisine uzun süre baskı

yaptık, o da bu baskılara daha fazla

dayanamadı ve geçen sene “Çılgın

Mevdoş”u açtı. Şimdi ona nasılsın diye

sorduğumda bloguma yazdım okumadın

mı diyor.

Çok tatlısınız! Anneciğine buradan

sevgiler gönderelim.

Memlekete özlem çok. Dönüş ne zaman?

Bundan sonraki planların ve hayallerin

neler?

Ahhh özlem olmaz mı, memleketim gibisi

yok!

Dönüş iki buçuk sene sonra, tabii gelişen

şartlar ne gösterir bilinmez, hayat

sürprizlerle dolu! Kısa vadeli planım bir

bebek sahibi olmak!

Uzun vadeli planım ise Türkiye’ye

döndüğümüzde Moskova’da çektiğim

fotoğraflardan oluşan bir sergi açmak,

umarım her iki planımı da hayata

geçirebilirim.

Umarım hayallerin gerçek olur

Noni’ciğim biz de blogundan bu güzel

gelişmeleri takip ederiz. Bu keyifli sohbet

için Ajanda Ekibi olarak sana çok

teşekkür ederiz. Seni keyifle izlemeye

devam edeceğiz.

Nesobaby’ciğim, ben de bu keyifli röportaj

için sana ve dergine çok teşekkür ederim.

Page 88: Ajanda Mart

88

Ücretsiz Abonelik İçin www.ajandadergi.blogspot.com İletişim: [email protected]