246
A. J. CRONIN _ Yeşil Yıllar Cilt2 www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar Aşağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmıştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkadaşlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir Şeyide Düşünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Paylaştıkça Çoğalır Yaşar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Başkanlığı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve Aşağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Yaşar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] Yeşil Yıllar 2 Yeşil Yıllardan Sonra CROHI M Çeviren : EMEL HABUNOÖLftT Cad. : No. : 29 12 04 48 BAŞKENT YAYINEVİ ANK-.RA ANKARA : Mithatpaşa Tel : 12 99 87 - 12 04 48 I ÇJtkaran : Başkent Yayınevi — ANKARA Yazan : A. C. CKONİN Çeviren : Emel HARUNOÖLU Baskı : AY MATBAASI _ Mithatpaşa Cad. No. 29 ANKARA Dağıtım : Başkent Yayınevi — ANKARA Bu kitap 1972 senesinde basılmıgtır. BİRİNCİ KISIM l ...'.. Olmamıg Shannon.. Olmamış ve olmuyor.... Duvarları, masaları, bütün eşyası bembeyaz odama

A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

A. J. CRONIN _ Ye şil Yıllar Cilt2 www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yükledi ğim e-kitaplar A şağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmı ştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapl arı Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek De ğildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayaca ğından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkada şlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Oldu ğunda Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Ki tapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bi r Şeyide Dü şünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Payla ştıkça Ço ğalır Yaşar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çe şitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenile şmiş veya yayımlanmı ş yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmi ş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir ki şi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren e ğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kurulu şlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda ço ğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekle ştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dı şında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sa hipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve ço ğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmi ştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlı ğı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Ba şkanlı ğı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan za mana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve A şağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Ya şar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta [email protected] yasarmutlu@yasarmutlu. com [email protected] [email protected] Yeşil Yıllar 2 Yeşil Yıllardan Sonra CROHI M Çeviren : EMEL HABUNOÖLftT Cad. : No. : 29 12 04 48 BAŞKENT YAYINEV İ ANK-.RA ANKARA : Mithatpa şa Tel : 12 99 87 - 12 04 48 I ÇJtkaran : Ba şkent Yayınevi — ANKARA Yazan : A. C. CKON İN Çeviren : Emel HARUNOÖLU Baskı : AY MATBAASI _ Mithatpa şa Cad. No. 29 ANKARA Dağıtım : Ba şkent Yayınevi — ANKARA Bu kitap 1972 senesinde basılmıgtır. BİRİNCİ KISIM l ...'.. — Olmamıg Shannon.. Olmamı ş ve olmuyor.... Duvarları, masaları, bütün e şyası bembeyaz odama

Page 2: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

içinde akisler yapan bu ses, genç adamın kulakların a bir u ğultu seli halinde doldu. Sert, kırıcı bir sesti bu.. Ya şlı adam, bu kırıcılı ğı mümkün mertebe gizlemeye çalı şıyordu. Fakat tavır ve adasındaki ha şin hava pek öyle ufak tefek gayretlerle gizlenebilecek gibi görünmüyordu. Ya şlı adam, son kelimeyi sarfettikten sonra mü-tebessim bir çehre takınma ğa da lüzum görmü ştü. Bununla da, kırgınlı ğının pek önemli olmadı ğını göstermeye çalı şıyor gibi bir hali vardı. Fakat Shannon adamakıllı çarpılmı ştı. Bir anda neye u ğradı ğını anlamamı ştı. Müthi ş bedbinli ğe kapılmı ştı. Istıraptan kalbi burkuluyor, baygınlık geçirir gibi içinin bir tuhaf oldu ğunu hissediyordu. Ne yapaca ğımı ne cevap verece ğini şaşırmı ştı. Laboratuarın ortasında öylece kalakalmı ştı. Çehresi pancar gibi kıpkırmızı olmu ştu. Gayri ihtiyari bir şeyler kekeledi : — Şey.. Efendim.. Fakat.. Notlarıma bir göz a tmak lûtfunda bulundunuzsa bilmemki ?... Fakat kar şısındaki yine sert bir tavırla sözünü kesti. Kararl ı oldu ğu a şikâr bir tavırla devam etti : — Ezbere mi konu şuyorum sanıyorsunuz, genç arkada şım? idedi. Elbette okudum notlarınızı.. Hem de ba şından sonuna kadar büyük bir dikkatle.. Olmamış i şte, yine olmamı ş... Ve cebinden çıkardı ğı bir kaç kâ ğıdı masanın üzerine koydu. — i şte, dedi, bunlar de ğil miydi ? Shannon'un daktiloda tape ederek o sabah profesöre vermi ş oldu ğu kâ ğıtlardı bunlar. Bir rapordu bu ve genç doktor, bunda, kendi sinin daha önemli bir i şle meşgul olması için müsade istiyordu. Shannon, gidece ği yere ula şmamış, elden ele dola şa dola şa fersude- 5 I i I ü., ü le şmiş bir a şk mektubu gibi önünde duran kâ ğıtlara acı ile baktı. Gö ğüs geçirdi. Bir şey söylemek ister gibi durakladı. Fakat Profesör yi ne ondan evvel davranmı ştı : — Sana kesin olarak söyleyeyim ki, teklifini kabul etmeme imkan yok. Zira sana verdi ğim, yani üzerinde çalı şmakta oldu ğun i ş çok önemli.. Senin bu i şi bırakıp ba şka şeylerle u ğra şmana asla müsaade edemem. Mesaim buna teksif etmen ve ba şka hiç bir şeyle me şgul olmaman şart.. Anlatabildim mi ? Genç adama bu sözler yeni ve keskin bir darbe olmu ştu, iste ğinin reddedilmi ş olması izzet—i nevsini müthi ş yaralamı ştı. Üstelik, biliyordu ki, Profesör bir i şi yapma ğı kafasına koydu mu, onu, ondan vazgeçirmenin imkân ı yoktur. Kafasını kesseniz ba şka i şe müsaade etmezdi. O halde? O halde elinden ne geli rdi ki Shan-tnon'un?.. Başını önüne e ğdi. Kafasının içinde binbir dü şünce çarpı şıyordu. Tatmin edilmemi ş, emeline varan yollar tıkanmı ş bir genç adamın ıstırabını kalbinin en derin yerlerinden acı ile hissediyordu. Gözleri tec rübe masasının asitten yer yer leke olmu ş tahtası üzerinde yı ğılı duran lâm'lara dikilmi şti. Fakat Shannon onları de ğil, kafasının içindeki çapra şık fikirleri görüyor, onları birbirleriyle çarpı ştırıyordu. — Peki, son hesaplar ne oldu Shannon ? Genç adam, a ğır a ğır ba şını kaldırdı. Fakat Profesörün gözlerine bakamadı. Hafif bir sesle : — Henüz bitilmedim, dedi. Profesörün bu konudaki talimatı da keski oldu : — Biliyorsun, dedi, uzun bir müddet, belki de haft alarca buradan uzakta olaca ğımı. Tezimizin, ilkbaharda yapılacak olan konger eye kadar tamamlanmı ş olmasını da bilhassa istiyorum. Ben de burada bulun mayacağıma göre bu i şi tek başına hazırlaman gerekecek. Ona göre çok sıkı bir çal ı şma devresine gireceksin, anlatabildim mi? 6 Shannon hiç sesini çıkarmadı. Susuyor ve dü şünüyordu. Ne müspet, ne menfi bir cevap vermedi. Profesör gözlerini dikmi ş, ona bakıyordu. Ya şlı adamın alnındaki kırı şıklık biraz daha derinle şti. Kuvvetli bir öksürükle gırtla ğını temizledi.

Page 3: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, onun bu halinin manasını her zaman iyi bil irdi. «Eyvah..» diye geçirdi içinden. Profesör yine muhakkak tıbbı ara ştırmaları hakkında uzun bir nutuk çekecekti. Bilhassa çok sevdi ği Opsonin teorisi hakkında konu şmağa ba şladı mı bitmek bilmezdi sözleri. Fakat Shannon bu defa yanı lmı ştı. Profesör nutuk çekmedi. Siyah şapkasının kenarlarını parmaklarıyla bu- süre yoklad ıktan, düşünce ifade eden hareketlerle oyalandıktan sonra haf ifçe geriye döndü. Şapkasını yukarı kaldırıp kafasına geçirdi. Kendine has bir tarzda bir revarans yaptıktan sonra da yürüdü : — Şimdilik Allahaısmarladık, Shannon-Shannon, o ldu ğu yerde dimdik, öylece kalmı ştı. Çile dolu çocukluk yıllarından sonra da kaderi peşim bırakmıyordu. Genç doktor yine hayatın elinde bir o yuncaktı. Her tarafından sarılıyor, sarılıyor, yikılma-ma ğa çalı şıyordu. Yağmurlu bir kı ş ak şamıydı. So ğuk bir aralık ak şamı.. Profesörün ona kesin talimatı vermesinden kısa bir süre evvel.. Ya ğmur içlere kasvet veriyordu .«Bu ay da ak şamlar hep böyle ya ğmurlu geçti..» diye geçirdi kafasından. O sırada Üniversitenin kulesindeki saat vurma ğa ba şladı. Saydı. Altı defa vurmu ştu. Shannon, o günü hayatındaki mühim bir devrenin ba şlangıcı olarak daima hatırlayaca ğını o ana kadar aklına bile geçirmi ş de ğildi. Eldon ırma ğının üzeri kesif bir sis tabakası ile kaplıydı. Ve o sis Fener tepesinin eteklerine yayılmı ş bulunan Tıp Fakültesi Deneme lâboratuvarlan-nm bul unduğu binaları sarma ğa, çok geçmeden de içini hafif bir formalin kokusu sarmı ş olan, sadece yeşil abajurlu lambaların aydınlattı ğı, her tarafı beyaz, uzun laboratuvara dolma ğa başlamı ştı. Enstitü direktörü Profesör Usher'di. Henüz içerde, odasındaydı. Çalı şıyordu. Shannon, bir taraftan masa ba şında çalı şıyor, bir taraftan da kula ğını Profesörün, sa ğ taraftaki odasının kapısına vermi ş, konu şulanları duyma ğa çalı şıyordu. Telefonda konu şulanları tanıa-miyle i şitmeye muvafak olmu ştu nihayet. Kar şı tarafta çalı şmakta olan iki asistan arkada şına manalı bir şekilde baktı. Shannon'îa o ikisi Profesörün üç yardımcısı olarak burada çalı şıyorlardı. Specnce tam kar şısında idi. Aya ğa kalkmı ş, tüpleri yerlerine yerle ştiriyordu. Halinde bariz bir sabırsızlık vardı. Bir an evvel i şini bitirmeyi dü şünüyordu. Karısını bekliyordu zira. Karısı her cuma ak şamı laboratuara gelir, Spence'i alırdı. Beraber çıkarlar, dı şarda bir lokantada ak şam yemeği yerler, sonra da tiyatroya giderlerdi. Bunu adet haline getirmi şlerdi. Shaanon'un gözleri bir an duvara takıldı. Biraz evvel yanmı ş olan ı şık Spence'nin gölgesini duvara aksettirmi şti. Bu faz la çizgili ve insafsızca yapılmı ş bir karikatür gibiydi. Spence'i adamakıllı çirkinle ştirmi ş, komikle ştirmi şti. Shannon'un asistan arkada şlarından ikincisi Lomax'-ia. Lomax, labortuvarın öt eki ucunda oturuyordu, i şini bitirmi şti anla şılan. Eline bir sigara almı ş, ucunu başparmağının tırna ğını vuruyordu. Hafifçe dı şarı çıkmı ş tütünleri içine yerle ştiriyordu. Lomax i şini bitirip gitmek üzere oldu ğu zaman hep böyle yapardı. Fakat giderken de i şi mümkün oldu ğu kadar a ğırdan almak, çok yava ş hareketlerle hazırlamak adetiydi. Bir süre sonra ye rinden do ğruldu. Artık canı sıkılmı ş gibi bir hali vardı. Kibritle yaktı ğı sigarasından derin bir kaç nefes çekti. A ğzından fı şkırır gibi etrafa yayılan sigara dumanlarının ortas ından sıyrılarak aya ğa kalktı. Lavaboya do ğru yürüdü. Kendi parası ile çar şıdan alıp lavabonun üzerine 8 koydu ğu aynanın kar şısına geçti. Hafif kıvırcık saçlarını taramaya ba şladı. Birden aklına çok parlak bir fikir gelmi ş gibi çehresi yayıldı, tatlı bir gülü şle arkada şına baktı : — Ne dü şünüyorsun böyle, arpacı kumrusu gibi, Shannon? dedi. Hadi bu gece bir yere gidelim beraber. Önce bir yemek yeriz, son rada bir sinemaya, ha?. Shannon'un ho şuna gitmeyecek bir teklif de ğildi bu ama, bo ş bulunup kabul etmedi. Aklına gelmi şti. Bu ak şam bir yere gidemezdi. — Kusura bakma, dedi. Bende i ş yok bu ak şam.. Ba şının çaresine kendin, bak, olmaz mı, Lomax? Lomax, bu defa da Spence'e döndü : — Sen gelsene Spance.. Ha?.. Genç asistan da gidebilecek durumda de ğildi :

Page 4: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Bilmiyormusun dedi, bugün cuma.. Mauriel gele cek birazdan.. Onunla çıkaca ğız bu ak şam. Lomax, i şi alaya vurmak istedi : — Amma da yabani insanlar arasında kaldık, yahu.. Hiç mi e ğlenceden anlamazsınız siz? Neil Spence, biraz mahcup olmu ş gibiydi. Lomax'a özür diler gibi bir bakı şla baktı. Sa ğ elinin içi ile çenesini hafifçe sıvazladı. Bir şey dü şündüğü zamanlar, yani ekseriya sık sık yaptı ğı bir hareketi bu onun. Adeta bir tik haline gelmi şti bu hareketi. Nefsine kar şı itimadı artıyormu ş gibi oluyordu bu hareketi yapınca. Fakat Shannon, oınu bu haliyle, m erhamete lâyık bir insan olarak görüyor, o.na kar şı duydu ğu derin sevgi ve şefkat dahada derinle şiyor, onu daha fazla sevdi ğini hissediyordu. Spence, nihayet dü şündüğünü karar haline getirdi : — Sen bizimle gelsene, Lomax... Lomax bir a,n duraklar gibi oldu. Teklifi kabul edi p etmemekte tereddüt gösteriyormu şcasına konu ştu : — Bilmem ki, dedi, e ğlenmenize mâni olmak iste- 9 mem de,. Siz karı koca, ba şbaşa olmak istersiniz her halde ... Spence, hemen sözünü kesti : — Ne münasebet, dedi. Bilâkis, seninle daha çok e ğleniriz.. Geleceksin, de ğil mi? O sırada sokaktan bir klakson sesi duyuldu. Çok geç meden de beyaz önlüklü bir adam içeri girdi. Laboratu-varın Smith adındaki had emesi idi bu. Spence'e do ğru yakla ştı : — Hanım efendi geldi, Mr. Spence, dedi. Sizi dı şar- da bekliyor. Spence hemen harekete geçti: — Hadi Lomax, dedi, Maurü'i bekletmeyelim. Çabuk tamamla şu mübarek tuvaletide gidelim. Spence alalacele paltosunu giydikten sonra kapıya d oğru yürüdü. Bir an durup geriye döndü ve dostça bir tavırla Lomax'a seslendi : — Hadi, oyalanma, dedi piyesi çok seveceksin, emin im, îsmi de çok güzel.. «Dağların Kızı ..»Kız lafı geçti mi bitersin sen zaten hemen.. Hadi, hadi. Sonra da Shannom'a döndü : — Hoşça kal Robert.. İyi ak şamlar... Robert Shannon ne ş'eli olmaya çalı şan bir tavırla cevap verdi : — Güle güle Spence.. iyi e ğlenceler... îki arkada ş kolkola çıktılar. Onlar gittikten sonra Robert der in bir gö ğüs geçirdi. Genç doktor, bu çok sevdi ği alemde, bu laboratuvar atmosferi içinde (namütenahi mutlu oldu ğunu bir an tekrar hissetti. Laboratuarın o esrareng iz, o kapalı dünyası onu daima kendine çekiyordu. Gözleri ni bir süre etrafta dola ştırdı. Bir anda mutlulu ğunu gölgeleyen bir noktaya takıldı kaldı. Gözleri korku ile bir şeyler bekler gibi Profesör Usher'in kapısına dikildi. Tam o anda kapı birden açıhverdi. Robert korktu ğuna u ğra şmıştı. Kısa bir bocalama anı geçirdi. Profe- 10 sor Hugo Usher azemetli bir tavırla dı şan çıktı. Zaten amin gidi ş geli şlerinde, bütün hareketlerinde göze çarpan o teatral eda Shar nnoın'a daima bir çekingenlik telkin ediyordu. Fakat bu eda, profesörün azametli görünü şüne, a ğarmı ş saçlarına, küçük sakalına eni konu yakı şıyordu. Fakat, Shannon, profesörünü bu halleriyle me şhur ve kudretli bir ilim adamından çok sahnede rol yapan fevkalade kaabiliyetli bir aktöre benzetiyordu. Profesör, gay et ciddi bir tavır ve asık suratla Shannon'un masasına do ğru yürümü ş ve büyük deney fanusunun önünde durarak Shannon'a kesin -talimatım bildirmi şti. Gerçi profesör pek belli etmemeye çalı şmıştı hiddetini ama, alnın kırı şmasından , çehresinin gerilmesinden Shannon onu anlamı ştı. Korktu ğuda ba şına gelmi şti. Sonra Profesör Usher, genç asistanın hemen hemen hi ç bir şeyini be ğenmiyordu. Giymekten bir türlü kendisini men edemedi ği, eski püskü bahriyeli elbisesine

Page 5: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

benzer kıyafetten, normal mesaisine kadar Shannon-u n hiç bir şeyini sevmiyordu adam ve bunu her fır-, satta izah etmekten geri kal mıyordu. Profesör de farkında idi ki, Shannon, ba şka i şlerin, kendi istedi ği i şlerin adamıydı. Profesörün zorla ba şlatmı ş oldu ğu i şlerin hiç birini yapmamı ştı. Onlardan hiç hazzetmemi ş-ti. Ve bu nereye kadar giderdi ? Profesörle kısa konu şmasından sonra Shannon bunu dü şünmeye ba şlamı ştı. Oldu ğu yerde, öyle kalakal mı ş, kafasının içinde binbir dü şünce, bir şeye karar vermesi gerekti ği neticesine varmı ştı. Profesör gittikten sonra Shannon, o vaziyette ne ka dar süre kaldı ğını hatırlamıyordu. Sadece bir ses onu ayıltmı ştı : — Laboratuarı kapataca ğız artık, efendim. Musa? adenizle ... Bu Smith'tL Kadidi çıkmı ş, çiroz gibi vücuduyla 11 kar şısında durmu ş, ona burayı terkedip gitmesini söylüyordu. Hademen in gözleri başka bir noktaya dikiliydi ama, gözümün ucu ile de na hoş bir bakı şla Robert'i süzüyordu. Genç doktor onun şahsında eski bir hatırayı yeniden ya şamak bahtsızlı ğa u ğramı ştı. Altı sene evvel Zooloji lâboratuvarından içeri ilk adımını attı ğı gün kapkara görü şleriyle ilk gençlik heyacanlarml yok eden, Tıp aşksnı baltalayan Harbert Smith i şte kar şısındaydı. Smith, şimdi, Sarı Hastalıklar Dairesine Ba şhademe olmu ştu. Fakat bu mevkie kadar çıkmı ş olması onda hiç bir de ği şiklik husule getirmi ş de ğildi. Robert, onu hiç sevememi şti. Adamın kendisine kargı daima garip bir şüphe hissiyle dolu oldu ğunu far-kediyordu. Bu şüphe hiç bir zaman azalmamı ş, tersine her geçen gün biraz daha artmı ştı. Hattâ, Robert Shannon'un kazandı ğı bazı önemlice ba şarılara ra ğmen.. Meselâ kazandı ğı iki Madalya, Fahri Doktorluk ve Lister madalyaları bile Smith'in oma kar şı takındı ğı şüpheci tavrı yok edememişti. Genç doktor , Smith'e tek kelime ile dahi kar şılık vermedi. Yava ş hareketlerle mikroskopunu kapadı, masanın üzerindeki lamları top ladı, yerine koydu. Sonra da port—maııto'dan şapkasını ve pardüsüsünü alıp giydi laboratuvardan ç ıktı. Kafasının içi yine bir yı ğın dü şünce ile dopdoluydu. Fenner Tepesinin çamurlu yolunu takiben a şağı do ğru inmeye ba şladı. Her taraf karanlıktı Bastı ğı yeri görmüyor, çamurlara bata çıka yürüyordu. Nihayet a şağı ula ştı. Pardyke yolunun kalabalı ğına karı ştı. Etraf sokak lambalarının sisli ı şı ğı altında hayal meyal seçiliyordu. Ya ğmurdan ıslanmı ş kaldırımlar kaygan birer satıh haline gelmi şlerdi. Burada da sokak vıcık vıcıktı. İnsanların ayakkabıları, pantaionlarmın paçalan çamu r ve rutubed içindeydi. Gecenin sessizli ğini acı gıcırtılarla parçalayan tramvaylar yalpa vura vura, hoplaya zıplaya insanları ta şıyorlardı. 12 Shannon biraz daha yürüdükten sonra daha karanlık b ir yola saptı. Burası Kırkhead adı verilen bir mahalle idi. izbe, sefahat alemlerine dü şkün insanların yeri idi Kırkhead.. Etrafta çok sayıda meyhaneler, pasta-haneler vardı. Bunlar güzel, bakımlı binalardı. Civardaki atölye ve fabri kalarda çalı şan i şçilere kiralanmı ş küçük, modern binaların yanında, eski evler asalet lerini muhafaza için büyük gayret sarfediyorla gibiydi. Bunlar sade ce eski de ğil, bir hayli de harap olmu ş binalardı. Sütunları yıkılmı ş, harap olmu ş, korni şleri kırılmı ş, parça parça dökülmü ş bu hüzün dolu çehreyi andıran evlerde, eski şaşaalı, parlak günlerini hatırlayarak ıstırap çeken, a ğlayan insanların hâli vardı. Robert de bu evler gibi hüzünlü idi. Bir süre daha yürüdü ve nihayet kapısının üzerinde 52 numara bulunan bir evin önünde durdu. E vin kapısında «Roth-say» yazılı idi. Bir küçük lambanın aydınlattı ğı bu ismin altında da «Her saat misafir kabul edilir» ibaresini havi bir küçük plak a göze çarpıyordu. Genç doktor, kapının önünde kısa bir duraklamadan s onra içeri girdi. Tahta basamaklı merdivenlerden yukarı çıktı, ve bekar oda sından içeri adımını attı. II Burası oda oda kiraya verilen ve arzu edene yemek d e çıkarılan bir pansiyondu. Shannon'un odası pansiyonun en üst katında idi. Çat ı arası gibi bir yerdi ve çok da küçüktü. Odada, hastahane karyolaları gibi küçük bir demir karyola ile beyaza boyanmı ş tahta bir musluk vardı. Bir de siyah bir çerçeve i çinde iplikle

Page 6: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

yazılmı ş bir yazı... Shannon'un odasının yegane güzel taraf ı küçük bir limonlu ğu bulunmasaydı. Odasına bir kapı ile açılan bu küçük limonluk ye şil boyalı, sevimli, güzel bir yerdi. Binanın o eski, debdebeli devirlerinden kalma oldu ğu anla şılan bu güzel limonluk içinde alçak bir iki tabure ve saksılar vardı. Gerçi limonluk, kı şın fok so ğuk, yazında bo ğucu sıcak oluyordu ama, genç 13 '** asistana güzel bir çalı şma odası vazifesi de görüyordu. Shannon pansiyonundan memnundu. Ne pansiyon sahiple rinden, ne de pansiyon komşularından belirli bir şikâyeti yoktu. Pansiyonun sahipleri olan iki kız-karde ş Deaire'lere haftada 34 şilin ödüyordu. Bu mütevazı bir ücret sayılırdı. Pahalı de ğildi. Bu paraya günde iki ö ğün yemekte dahildi. Böylece mühim bir konu da kendili ğinden ve azbir ücret mukabilinde halledilmi ş oluyordu. Esasen Shannon'un mütevazı bütçesi yemek ve yatmak için bu ndan daha fazla bir mebla ğı ayırabilmesine imkân verecek çapta de ğildi, ihtiyar Dandie'nin, «tahsilini tamamlaması için» Shannon'a bıraktı ğı para, ona ancak tahsilini tamamlamak imkanını vermi şti. Tahsili bittikten sonra elde avuçta bir şey kalmamı ştı. Şimdi Robert, bir asistanlık maa şı ve bir de üçüncü sınıf talebesine verdi ği Bakteriyoloji dersine kar şılık aldı ğı fazla ücretten ibareti. Bu da senede 100 altın kadar bir şey tutuyordu. Genç dahileri şımartmamak için îskoçya'da bu usûl kullanılıyor, as istanlara az para veriliyordu. Fakat ücreti altın olarak tediye etmeleri de esaslı bir gösteri şten, bir göz boyayıcılıktan ba şka bir şey deyildi. Shannon, hafta sonlarında, Cumartesi günleri, pansi yon sahiplerine kirayı ve yiyecek bedelini ödedikten sonra elinde topu topu 5 siline bir para kaldı ğını görüyordu. Sabah kahvaltıları ile ak şam yemekleri bu paraya dahil oldu ğu esasen i şi de eve gelmesine müsait olmadı ğı için Shannon ö ğle yemeklerini Lokal'de yiyordu. Böylece ö ğle yemeklerinin parası da, elbise, ayakkabı, kitap ve sigara masrafı ile di ğer masraf da bu 5 şiline dahil ediliyordu. Bunun adî mütevazı hayattı ama, Shannon, aslmda son derece yokluk ve f akirlik içinde ya şamakta oldu ğunu biliyordu. Profesör Usher'in asabını bozan o ba hriyeli bozması elbiseyi de Shannon zaruretten giyiyordu. Sevdi ği için de ğil.. Ba şka elbise yaptıracak imkânı yoktu ki.... 14 Bütün bunlara ra ğmen Shannon hayatından şikâyetçi de ğildi. Fakirli ğin azaplarına çok katlanmı ş bir insandı o.. Çocuklu ğunda bu mahrumiyetlerinin envanı görmü ş, hepsine boyun e ğmiş, «gık» dememi şti. Leven-ford'da geçen çocukluk senelerini kolay kolay unutamazdı Shannon. . Peltele şmiş çorbalar mı, garip bir mavi renkteki su katılmı ş sütleri mi içmemi şti? Eski elbiselerin uzatılıp uzatılıp sırtına geçirdi ği az mı olmu ştu? Uzun müddet dayanması için altma pırıl pırıl kabaralar çakılmı ş ayakkabı az mı giymi şti? Fakir hayatının icaplarına çoktan alı şmıştı Shannon. Bugünkü fakirli ğinin, eskiye nazaran, daha iyi sayılması gerekti ğini onun için iyi biliyordu. Geçmişi de bir intikal devresi olarak hatırlıyordu Shan non.. O fakirlik günlerinin de, bugünküler gibi parlak bir istibale giderken ya şanması zaruri geçici bir devre oldu ğunu dü şünüyordu. Shannon, henüz geçit yerindeydi. Kendisini birden büyük bir ba şarıya ula ştı racak olan hamlelere, te şebbüslere kendisini o derece i ştiyakla vermi şti ki, böyle günlük meseleleri, ufak tefek i şleri dü şünecek vakti bile mevcut de ğildi. Çalı şıyor sadece çalı şıyordu. Kendisini parlak ve yüksek hedefine ula ştıracak kaleyi fethetmek için çalı şıyordu. Shannon pansiyonun en üst katındaki odasınd an içeri girdikten sonra bir an durdu. Eliyle kafasını ka şıdı. Pardüsüsünü, şapkasını çıkardı. Elini cebine attı. Sabahleyin Profesör Usher'e verdi ği, biraz evvel de onun kendisine iade etti ği kâ ğıtları çıkardı. Şuursuz bir hareketle incelemeye ba şladı. Aslmda düşünüyor, ne yapaca ğını, profesörünün son sözleri üzerine nası l bir hareket hattı takip edece ğini tesbite çalı şıyordu. Birden arkasında bir hı şırtı oldu. Dönerken de sesini duydu : — Yemeğe geç kalmıyor musunuz, Mr. Shannon?. Shannon, tam «Kim bu münabesebetsiz insan?..» demeye hazılanırken kızı kar şısında buluvermi şti. O idi.

Page 7: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

15 Yine o idi. Miss Jean Law.. Biti şik oda kom şusu.. Genç kız Shannon'a meydan okur gibi kapının e şi ğine dikilmi ş, öylece bakıyordu. Biraz ciddi, biraz da müstehzi bir bakı şla genç doktoru süzüyordu. Rothesay'de yani Robert'in pansiyonunda Tıp talebes i olarak 5 genç vardı. Miss Jean Law da onlardan biriydi. Tesadüf, Robert'le ge nç kızı bu fakir pansiyonun birbirine biti şik iki odasına getirip atmı ş, arkada ş yapmı ştı. Miss Jean Law, Shannon'un bakteriyoloji derslerini de takip ediyor du. Bu çalı şma devresinin ilk günlerinden bu yana da Robert'e kar şı, ö ğretmenli ğinin dı şında, bir kom şu, bir arkada ş yakınlı ğı göstermekten uzak duramamıstı. Genç kız, Kuzey aksanını hatırlatan diliyle ve Shan non'un hayret dolu bakı şları altında konu ştu : — Yemek zili çalalı be ş dakikadan fazla oldu Mr. Shannon.. Duymadınız mıydı yoksa? Shannon'un çehresindeki kızgın ifâdeyi görünce de k ıpkırmızı kesildi. Bir pot kırdı ğını, münasebetsiz bir zamanda Robert'i rahats ız etmi ş oldu ğunu dü şündü. Maviye yakın, koyu ela gözlerini. Shannon'dan ayırma- . dan bakmağa devam ediyordu. Sadece beyaz cildini hafifçe kapl ayan bir utanç perdesiydi görünen.. Ayni tavırla devam etti : — Kusura bakmayın, Mr. Shannon, dedi. Kapınızı da vurmu ştum ama onu da duymadınız her halde.. Shannon'%, bu sözler daha çok hiddetlendir mişti. Kızgınlıktan elindeki kâğıtları avcu ile sıktı, sıktı: — Size kaç kere söylemi ştim Miss Law, dedi. Odamda me şgulken beni rahatsız etmeyin diye.. Kaç kere söylemi ştim, de ğil mi? Genç kız tam bir şaşkına dönmü ştü. Ne söyleyece ğini bilemedi. Mahcubiyetinden «r» harflerini her zamankinden daha fazla a ğzında yuvarlayarak konu şmaya çalı ştı : — Öyle, Mr- Shanon.. Evet... Öyle.. Ama, çayını z da so ğuyordu da.. Fakat Shanon bu manzaraya dayanamamı ştı nihayet. Genç kızı mavi yün etekli ği, sade bir şekilde dikilmi ş beyaz bluzu, aya ğında siyah çorapları ve bir hayli kaba görünü şlü ayakkabılariyle kar şısında şaşkın şaşkın duru şunu, sanki Shannon çayını içemezse dünya yıkılacakmı ş, kıyametler kopacakmı ş gibi a şağıya götürmek isteyen halini farkedince dayanamadı, güldü. Sonra da genç kızın aksanını taklid ederek, a ğzını yaya yaya: — Ba şüstüne, Küçük Hanım, dedi. Hemen geliyorum. Robert, kendisine biraz çeki düzen verdikten sonra kıza: — Haydi bakalım, gidelim., dedi. Yemek salonuna birlikte indiler. Berbat, pis bir ye rdi bu salon. Pencerelerinde lime lime olmu ş, güne şten renkleri atmı ş kırmızı perdeler asılıydı. Yerler muşamba kaplıydı. Fakat şurasından burasından yırtılmı ş, patlamı ş olan bu muşambadan yayılan ek şi bir lahana kokusu burunları tıkardı. Şöminenin üzerinde ucu püsküllü, ye şil renkte bir kadife örtü vardı. Örtünün üzerinde d e bir yere Dearie Hem şirelerin gözbebekleri gibi sevdikleri, bir türlü el den çıkarmadıkları eski bir bozuk saat dururdu. Pansiyon sahiplerinin medâr-ı iftiharları olan bu bozuk saati, iki kız karde ş merhum pederlerinin itibar ve de ğerine, kendilerinin de asaletlerine bir delil sayıyorlardı. Fakat bu ço k de ğer verilen saat çok çirkin, feci bir şeydi. Saat, ye şil bir mermer kaide üzerinde duran mi ğferleri yaldızlı iki küçük heykelin elleri üzerinde duruyor du. Üzerinde şu yazılar okunuyordu. «Winton itfaiye birli ğinde emekliye şevki münasebetiyle Yüzba şı Hamish Dearie'ye takdim kılınmı ştır.» iskoçların «kuvvetli» kahvaltılarının zayıf ve cılı z bir bölgesinden ba şka bir şey sayılmayacak derecede 17 hafif olan ak şam yemeği ba şlayalı bir hayli olmu ştu. Masanın üzerine yamalı bir örtü serilmi şti. Fakat örtü bembeyaz ve tertemizdi. Mahun masada ba şkanlık mevkiine Miss Beth Dearie oturmu ştu. Sofranın orta yerinde bir kaç tabak vardı,

Page 8: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

içlerine birer miktar kurabiye, kek, çörek ve ekmek konulmu ştu. Adam ba şına bir parça hesabiyle de kâfi miktarda yayın balı ğı göze çarpıyordu. Tam orta yerde de madeni bir çaydanlık vardı. El örgüsü ye şil bir kılıfa sanlıydı. Masanın riyaset mevkiindeki Miss Beth 45 ya şında bir kadındı. Uzun boylu idi. Kemikli ve daima dimdik duran bir vücudu vardı. Bir ihtiyar kız idi Miss Beth. Hiç evlenmemi şti. Bunun sebebini pek bilen yoktu ama, gençli ğinde güzel bir kadın oldu ğu da anla şılıyordu. Zira 45 yıllık ömrüne ra ğmen mihrap hâlâ yerinde idi; cami yıkılmı ştı ama... Saçlarına geni ş örgülü bir file bere geçirmi şti. Üzerinde de boynuna kadar kapalı bir dantel elbise vardı. Bütün bunlar Miss B eth'in görmü ş geçirmi ş bir kadın oldu ğunu ilk bakı şta ortaya koyuyordu- Belliydi ki, Deaire'ler sonrad an düşmüş bir aile idiler. Miss Beth, pansiyonerlerin çaylarını koyarken hepsi ne o mahzun, o hep şikâyet ediyormu ş gibi acı bir bur-kulus yüklü tebessümüyle gülümsed i. Miss Beth'in, .Shan-non'un mevkiine, mesle ğine a şırı bir saygısı vardı. Bunu her fırsatta belli ederdi. Miss Law da kiracıları arasında en fa zla sevdiklerinden biriydi. Fakat onun şikâyetçi davranı şının sırrını ve sebebini Shannon çok iyi biliyordu. Onun için hemen elini cebine daldırdı. Bozuk parala r arasından bir peni buldu, aldı ve onu masanın ortasında duran üzerinde «Körle r için» yazılı bo ş bisküvi kutusunun yanındaki küçük tahta çekmeceye attı. Mis s Beth'in şikâyetçi tebessümü lâhzada yok oluvermi şti. Deaire'lerin büyü ğü olan Miss Beth'in en önemli özelliklerinden biri nezaketiydi. Fakat onun kadar önemli 18 11, onun kadar riayet etti ği bir özelli ği daha vardı. Hiç bir i şte dakika gecikmemek. Onun vaz etti ği bir kaide mucibince sofraya mutlaka hep birlikte oturulurdu. Yemeğe ba şlama duası hep birlikte okunur ve yeme ğe hep birlikte ba şlanırdı. Bu i şte dakik olamayanlar, duadan sonra sofraya gelecek olanlar Tanrı huzurunda i şledikleri bu kabahati af-fettirebilmek için mutlaka bu kutuya para atmaya mecburdurlar. Bu paraların «mahalline masruf» olup olmadı ğı hususunda kimsenin bir şey bildi ği yoktu. Onu bilse en iyi Allah bilirdi. Shannon, ba şlıca görevini yerine getirdikten sonra masanın orta sındaki tabaktan bir dilim ekmek aldı. Taba ğına e ğilip sessiz sedasız balı ğım yemeye ba şladı. Fakat daha ilk lokmada midesi dönmü ştü. Bir kere balık çok tuzluydu ve besbelli ki bozuk bir ya ğda pi şirilmi şti-Bu da, iki kibar kadının ekonomi yapmak gayretlerinin bir neticesiydi muhakkak. Deaire hem şireler masrafı kısmak için büyük çabalar sarf ediyo r! ardı. Pansiyonun idarecisi durumunda olan Mis Beth idi. D i ğer kız karde ş Miss Ailie, tali derecedeki i şlerle me şgul oluyordu. Ortalı ğı toparlamak, temizlik, yemek i şleri ona aitti. Miss Beth, mü şterilerinin obur olmamalarına, daha do ğrusu kendi yemeklerini yerken «oburluk suçu»nu ika etmemelerini hususi bir itina ve dikkat gösterirdi. Bu yüzden de az yemek verirdi. Fakat pansiyonu, büt ün bunlara ra ğmen Üniversiteliler muhitinde iyi bir şöhret rahibiydi. Odaları hemen hemen hiç bo ş kalmazdı. Bir talebe gitti ği zaman yerine gelecek bir ba şkası hemen bulunurdu. Pansiyonda kalan 6 talebeden ikisi o ak şam sofra ba şında yoktu. Bunlar Tıp Fakültesinin dördüncü sınıfında okuyan Golbraith'le , Harrington idi. ikisi de hafta sonunu geçirmek üzere ailelerinin yanına gitm i şlerdi. Di ğer iki Tıp talebesi Babu Lal Çaterci ile Harold 19 Muss, Shannon'un kar şısındaki yerlerinde yemeklerini yiyorlardı. Muss, kara ya ğız, kavruk bir delikanlıydı. 18 ya şında idi. Suratı hep ergenliklerle dolu bulunurdu. Bu bir şey de ğildi ama, di şlekli ği onu çok çirkin yapıyordu. Robert, bu Muss kadar di şleri ileri fırlamı ş bir insanı hayatında görmedi ği ve hattâ göremiyeci ğini dü şünür, bir insanın bu derece di şlek olmasına hayret ederdi. Muss, liseyi yeni bitirmi ş ve o sene Tıbbiyeye ba şlamı ştı. Birinci sınıftaydı- Gençli ğini, ya şının icabını bilir, sofrada büyüklere azâmi saygıyı gösterir, hemen hemen hiç lâfa karı şmazdı. Sadece arada bir, gülünecek bir şeyler söylendi ği zaman o di şlek a ğzı meydana çıkar, kahkahayı basardı. Lal Çaterci adındaki Tıp talebesi Kalkütalı idi. 32 —33 yaşında gösteriyordu ve bir hayli şi şmandı. Sarı cildi gergin bir görünü şe sahipti. Ba şında pembe bir

Page 9: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

sarık ta şıyordu. Bu sarık, onun daima gülen çehresine daha s af, daha bönce bir hal veriyordu. Şalvar giyiyordu. Arka kısmı bo ş bir çuval gibi sarkan bu kıyafet onu bir hayli gülünç hale sokuyordu. Çaterci, elind e bir büyük şemsiye, aya ğında şalvar, 15 senedenberi Winton Üniversitesinin bir Fa kültesinden öteki Fakültesine, bir sınıfından öteki sınıfına dola şıp durmu ş, bir türlü diploma almaya muvaffak olmamı ştı. Konu şkan, ho ş sohbet, ne ş'eli bir insandı. Konu şurken konudan konuya atlar, espriler, kahkahalar arasında her telden çalardı. Üniversitedeki talebeler ona «Babu» lakabını takmı şlardı. Tuhaflı ğı, muzipli ği ile arkada şları arasında şöhret yapmı ştı. Shannon'la Miss Law, o ak şam yemek salonuna girdikleri zaman, elini kula ğa atmı ş müezzinin ezan okuması gibi tiz perdeden, makamlı b ir sesle konu şmaya ba şlamı ştı : — O... Merhaba Doktor Robert Shannon, demi şti, merhaba Miss Jean Law. Eh hani bir parça daha geç 20 gelseydiniz, korkarım yiyecek bir şey bulamayacaktınız burada. Siz yok musunuz, siz? Bu geç kalmalar yüzünden, gıdasız, vitaminsiz kala kala eriyip mahvolacaksınız vallahi.-. Hem vallahi, hem billahi .. Hah, kah, hah... Şey.. Şu hardalı bana uzatır mısınız lütfen Mr. Harold Muss. Evet, te şekkür ederim. Yalnız, müsaadenizle doktor arkada şımıza bir şey soraca ğım.. Yaterci, biraz durakladıktan sonra devam etti: — Hardal, tükrük guddelerini tahrik eder de ğil mi doktor Robert Shannon ? Yanlı ş hatırlamıyorsam vücûdumuza bu guddelerden iki t ane vardır. Biri dil altı guddesidir. Di ğeri de.. Di ğeri de.. Öf, hatırlayamadım bir türlü, neyse adı defterimde yazılı, şimdi hatırlayamadım i şte. Çok affedersiniz doktor bey, ötekinin adı neydi sahi? Shannon, alay olsun diye cevap verdi: — Pankreas... Babu, heyecanla güldü: —Hah.. Tamam-.. Evet, pankreas, dedi. Ben de söyleyecektim, dilimin uçundaydı ama... Fakat Muss çayını yudumlarken kendini tutamadı: — Pankreas mı? diye haykırmaktan kendini men ede medi. A ğzından çay yüzünden de az daha bo ğuluyordu, öksürmeye ba şladı. Bir taraftan da kahkahalarım zaptedemiyordu. — Ne diyorsunuz siz Mr. Çaterci? Benim bildi ğime göre pankreas'ın midede olması lâzım. Fakat Lal Çaterci hiç de bozulmamı ştı. Hâlâ bo ğu-lacakmı ş gibi öksürmekte olan arkada şına sert bir bakı ş fırlattı ve devam etti: — Hey zavallı genç arkada şım, biçare Mr. Harold Muss, dedi. Bilmemek ayı p değil, ö ğrenmemek ayıptır. Hiç de ğilse içinde bulundu ğunuz cehaleti açı ğa vurmayınız. Unutmamanız gerekir ki, sîze nazaran be nim çok uzun bir Tıp talebeli ği hayatım var. Ben Kalküta Üniversitesinde diploma imtihanını kaybetti ğim zaman belki 21 siz daha dünyaya bile gelmemi ştiniz. Ya, dostum! Çaterci, cehalet ve ilim üzerindeki nutkuna bu minv al üzere devam etti. Bir tarafta da Miss Law bir konuya sokmak istiyordu. Mi ss Beth'le ba şladı ğı sohbete dahil olmasını arzu etti ğini ifâde eden bakı şları üzerinden ayrılmıyordu. Dini konularla ilgili kimselere has o heyecanlı, fakat h er şeye ra ğmen ciddi, ağırba şlı tavırlarla bir tartı şmaya giri şmişlerdi. Yakında St- Andrew's Hailde verilecek olan «Mesih» konserini ele almı şlar, üzerinde konu şuyorlardı. Winton adlı bu sakin kasabada her yıl verilmesi mûtad olan bu konser, kı ş ortasında mevsimin en büyük olayını te şkil ederdi. Konu aslında enteresandı. Shannon'un pek ilgi duymayaca ğı cinsten de de ğildi. Fakat genç doktor, bazı özel sebeplerden dolayı dini meselelere kar şı içinde bir so ğukluk hissetmekte oldu ğundan sohbete karı şmak istememi ş, gözlerini taba ğından kaldırıp iki çift lâf etmekten çekinmi şti Fakat onu daldı ğı atmosferden uyandırmak isteyen ses en sonunda duramadı: — Ben, yalnız besteden ibaret musikiye bayılırım M r. Shannon, ya siz? Siz de sever misiniz?

Page 10: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Genç doktorun cevabı kısa ve kesindi: — Maalesef.. Ben sevmiyorum. Bu sırada Miss Ailie Deaire içeri girmi şti. Aya ğında çuha terlikler oldu ğundan pek sessiz sedasız olmu ştu bu giri ş. Mutfaktan geliyordu. Elinde porselen bir kâse vardı. Pek feci bir yemek olan balı ğı yedikleri geceler, daha do ğrusu, pansiyonerlerin tabiriyle «balı ğa yattıkları» geceler, porselen bir kâse içinde gelen kaskatı erik kompostosu ile bu feci ziyafeti tamamlamak, ölümden kaçmak cinsinden zaruri, kaçınılmaz bir akibetti. Dearie'lerin küçü ğü olan ve evin içindeki fonksiyonu bir ortalık hizm etçisinden pek de farklı bulunmayan Miss Ailie, ablasına, Miss Beth'e hemen hemen hiç benzemezdi. Kendi halinde, gününü ya şamaktan, daha do ğrusu gününü bir an evvel geçirmekten ba şka bir mese-22 le şi olmayan halim selim bir insandı. Biraz da harabat i / bir görünü şe sahipti. Tıknaz vücûdunu sarsa sarsa, a ğır adımlarla sofraya do ğru yürüdü. Elleri i şten, çalı şmaktan nasır ba ğlamı ştı. Parmakları bo ğum bo ğumdu. Bu zavallı kadının bir tek e ğlencesi vardı. Ak şamlan, i ş -güç tamam olduktan sonra evin tenha bir köşesine çekilir- Şehir Kütüphanesinden aldı ğı romantik kitapları okurdu. Günün bütün yorucu çalı şmalanndan sonra bu kitaplar onun için vaz geçilmez birer can yolda şı oluyordu. O kitaplarda, belki de, ba şka dünyaların insanı oluyor, ba şka hayatlar ya şıyor, onlarla teselli buluyordu. Onun bu yegâne e ğlencesine de mânalar verilmeden yapamamı şlardı ama. Miss Ailie'nin gençli ğinde hüsranla neticelenen bir a şk macerası ya şamış oldu ğuna dair rivayetler çıkarılmı ştı. Kimbilir, belki aslı vardı bu rivayetlerin, belki d e sadece bu kitap iptilasmdan dolayı uydurulmu ş şeylerdi. Sofraya yakla ştı ğı zaman Shannon, onu yakından tekrar gördü, Ate ş dolu mangal kar şısında kıpkırmızı kesilmi ş yüzünde mahzun ve keder dolu bir ifade okunuyordu. Her zamanki mütevekkil, kadere boyun e ğen hali yine üzerindeydi. Ablası, onu ço ğu zaman zehir gibi kelimelerle ha şlar, azarlardı. O bunlara da sabırla, tevekkülle boyun e ğerdi. Hiç sesini çıkarmazdı. Saçlarının ön tarafından ince bir tutam daima alnına do ğru dü şerdi. O da her seferinde, dudağını sarkıtıp ba şını arkaya do ğru kaldırarak, iki duda ğı arasından o saçı geriye do ğru üflerdi. Ama, o tutam, biraz sonra yine alna dü şer ve Miss Ailie'nin onu yerine gönderme muamelesi bu minval ü zere devam edip giderdi. Miss Ailie'nin Shannon'a özel bir ilgi gösterdi ği genç doktorun dikkatinden kaçmamıştı. Kimbilir, belki de, genç doktorun hayatındaki m üşküller, zorluklar, zavallı kadını ona do ğru itiyordu. Shannon'un dertleriyle yakından ilgile nmek onun yeni bir me şgalesi olmu ştu. 23 6 ak şam da yava şça Shannon'ım kula ğına e ğilmi ş, gözlerinin içinden fı şkıran şefkat dolu bir tavırla genç adama sormu ştu: — Nasıl, bugün i şler iyi gitti mi Robert? Çok yorulmadın, bir şeye üzülmedin ya..- Robert, kendini zorladı. Kadına bir şey belli etmemeliydi. Zoraki bir gülü şle güldü. Miss Ailie, aldı ğı cevaptan memnun olmu ştu. Rahat ve huzur dolu bir tavırla ba şını tasdik makamında, be ğenme makamında salladı ve bermûtad öne düşmüş saçını arkaya atarak yürüdü. Salondan çıktı. Miss Ailie'nin kalbi çok mü şfik, yumu şaktı ama, erikleri, tersine.. O kadar serttiler ki.. Fakat zavallı Miss Ailie'nin bunda n e günahı vardı? Kendisi salondan çıkıp gittikten sonra bir onbe ş dakika, salonu, bir maddenin güçlükle çi ğnenmesinden do ğan bir ses istilâ etti. Hele Muss'ün, bu sert erikl er üzerinde ön di şlerinin çıkardı ğı gıcırtı dayanılır gibi de ğildi. Nihayet yemek bitmi şti. Sofrada yiyecek bir şey kalmamı ştı. Pansiyon sahibesi, misafirlerine mükellef bir ziyafet çekmi ş ev sahibelerinin azametli tavırlarıyla yerinden kıpırdadı, kalktı. Pansiyon mü şterilerine de teker teker odalarına dağılmak dü şmüştü artık. Di şlek tıp talebesi Harold Muss, adamakıllı dalmı ş, etrafını kaale almadan, parma ğını a ğzına sokmu ş, habire balık kılçı ğı temizliyordu. Lal Çaterci'nin hâli de Muss'unkin-de n pek farklı sayılmazdı. 33 yaşındaki Hintli talebe, Şarkvâri bir heybetle kalktı ğı masadan odasına gitmek -üzere yürürken ge ğirip duruyordu- Robert de di ğerleri ile birlikte salondan çıkmı ştı. Tam o sırada yine o sesi duydu:

Page 11: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Mr. Shannon... Miss Law, arkasından ko şmuş hafif bir sesle onu ça ğırıyordu. Genç kız, Robert'e hep «Doktor» diye hitap ederdi. Fakat Shannon, onu ikaz ede ede bu tabirden vaz geçir- 24 misti. Shannon'a göre, doktor kelimesi, meslek bakı mından vasat bir kıymet ta şıyordu. Genç doktor, bu de ğeri nedense pek küçümsüyordu. Onda bir de ğer, bir mevkii ifadesi bulunmuyordu. Miss Law, genç doktorun yanına geldikten sonr a konu şmaya ba şladı: — Bugün derste bize sordu ğumuz bir soru vardı ya, Mr. Shannon, Hani, Trypanos oma grambiense hakkında.... Bu sorunuzla ilgili bir şeyler hazırladım Fakat yazdıklarım beni pek tatmin etmedi. Bu soru beni bi lhassa çok ilgilendirmi şti. Onun için rica etsem. Yani kaabilse.-. Şöyle bir baksanız yazdıklarıma.. Shannon, hiç de böyle şeylere o anda me şgul olabilecek halet—i ruhiyeye sahip değildi. Dima ğı o kadar yorgun dü şmüştü ki. Zihnen de çok doluydu. De vamlı düşünce ve bir karara varma arzusu içindeydi. Fakat, b ütün bunlara ra ğmen genç kızı reddetmek, geri çevirmek kudretini kendinde bu lamadı. Nedense, Miss Law'un körpe varlı ğı, pırıl pırıl parlayan genç yüzünü kar-f^nda bulun ca niyetlendi ği en sert cevaplar bile hançe-resinde dü ğümleniyor, yarıda kalıyordu. Ağzının içinde geveleyerek konu ştu: — Olur, dedi, bir bakayım. Getirin de... Bir kaç dakika sonra Robert, limonluktaki koltu ğun kırık yayları üzerinde Miss Law'un yazısını tetkik etmeye ba şlamı ştı. Genç kız da kar şısında idi. Muşambaları yer yer çatlamı ş, eski bir sandalyenin ucuna ili şmiş, eteklerini sıkı sıkıya toplayarak kollarını bacaklarının üstün den kenetlemi şti. Heyecan ve endi şe dolu bakı şları Shannon'un üzerinden bir lâhza bile ayrılmıyor du. Bir süre sonra Robert, genç kızın yazılarını bitirm i şti. Kafasını daha kaldırırken gençkız suali yapı ştırmı ştı: — Nasıl? Be ğendiniz mi? iyi mi acaba? Genç kızın, bir çok güzel ve sa ğlam gözlemlere dayanarak hazırladı ğı, çok iyi tertipledi ği bir ödevdi bu , t, 25 Miss Law, yazı ile de yetinmemi ş, bu parazitin geli şmesi hakkında bazı resimler de çizmi şti ki, bu gözlemler ve tesbitler tamamen do ğruydu. Shannon, ba şını kaldırıp genç kıza baktı ğı zaman yeni bir ke şifte bulunmu ş oldu ğunu farketti. Miss Law, Üniversiteye, sözde Tıp oku maya gelen binlerce genç kızdan çok farklı, çok ba şka bir insandı. Shannon, bunu kendi kendine itiraf etmek zorunda oldu ğunu hissetti-Gerçekten de, kız talebinin Tıp tahsil ine ilgi göstermesi, çok defa, bazı hayat meseleleri ile yak ından münasebet halinde idi. Kız talebinin bir kısmı Tıbbiyeye bir i'antazi, bir e ğlence olarak telakki ediyorlardı. Gezmek, e ğlenmek, arada bir derse girmek çıkmak, talebelerle flört etmek vs. Bir kısım kız talebe de orta halli veya , fakirce olan ailelerinin yüksek emellerle beslenen hülyalarının zoru ile Tıp tahsilini tercih ediyorlardı. Bir kısmı da, bir şehrin tenha bir kö şesinde de olsa, bir muayenehane açabilecek, hayatı ve geçimi iyicene bi r doktorla izdivaç yapabilmek için ayni yolu seçiyorlardı. Meslek a şkı veya kaabiliyetinin baskısı ile, muvaffak olmak için Tıp Fakültesine gelen bir tek k ız görmemi şti şimdiye kadar Shannon. Genç kız, Robert'in kafasındakileri sanki o kumuş gibi konu ştu : — Muvaffak olmayı, Tıp diplomasına kavu şmayı o kadar candan arzu ediyorum ki, Mr. Shannon, bilemezsiniz....dedi. Shannon, genç kızın yazdıklarını gerçekt en be ğenmi şti : — Sınıf geçmek, diploma almak için bu kadarına hiç de lüzum yok Miss Law. Gerçekten çok güzel hazırlamı şsınız. Tebrik ederim sizi. Parlak yanaklarından hafif bir mahcubiyet ate şi dola ştı : — Sahi mi Doktor? 26 HemenNîendini toparladı. «Doktor» demiyecek ti ona.. — Şey.. Mr. Shannon, sahi mi söylüyorsunuz? Ah, çok te şekkür ederim size. inanın, bunu bir ba şkası söyleseydi bu kadar sevinmezdim.. Sonra da kendini tutamayarak, co şkunlukla ilâve etti :

Page 12: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Bilmezsiniz Mr- Shannon, dedi. Sizin kanaatle rinize, fikirlerinize o kadar kıymet veriyoruz ki biz talebeler.... Sonra sizin.. Sizin.. Yoo, kızmayacaksınız ba- a, söyleyece ğim.. Sizin kaabiliyetinize o kadar güveniyor, itima d ediyoruz ki.. Tabii, harp senelerinde neler çekmi ş oldu ğunuzu da biliyorum Mr. Shannon-Shannon, aya ğındaki terli ği çıkardı. Patlamı ş olan " urnuna baktı. Bu güzel, garip tabiatlı kom şusunu niye yaralamadı ğını, onu görünce terslik etmekten hemen vazgeçmek zorunda kaldı ğım biliyordu. Bununla beraber, garip bir arzuya da kaptırmı ştı kendini Robert. Tâ çocukluk yıllarından bu yana namütenahi olan hislerini tatmi n etmek için büyük bir ihtiyaç duyuyordu içinde. Yaradılı şı ve çekti ği sıkıntılar cnu içine kapanık, çekingen bir insan olarak hayatının bu anına kadar getirmi şti. Aslında, yalan söylemeyi, yalanlarla ba şkalarım avutma ğı sevmezdi ama, kendisine güvenle bakan o parlak genç kız bakı şları kar şısında, bir süredir içinde garip arzular uyanma ğa ba şlamı ştı. yalan söyleme, kar şısındakini kandırma arzusu.. Ömrü billah o islâh olmamı ş ihtiyar Dandie'den mi geçmi şti acaba ona bu huy? Bilmiyordu- Belki öyleydi, belki de de ğil.. Fakat, Shannon, bu uysal maskenin altında, bu huyu n kıpırdandı ğını hissetmi ş, kötü oyunlar, yalan oyunları oynama ğa ba şlamı ştı. Artık ok yaydan çıkmı ştı. Robert, Miss Law ile sık sık bulu şuyor, konu şuyordu. Birbirlerine ailelerinden, mazilerinden, çocukluk hatıralarından bahsediyorlar dı, i şte, bu sohbetlerin bir 27 gününde Shannon, yalanlara ba şlamı ştı. Levenford'lu zengin, asilzade bir aileye mensup oldu ğunu söylemi şti genç kıza. Fakat küçük ya şta öksüz, kimsesiz kalmı ştı. Elinde yeti şti ği, büyüdü ğü kimseler ona bir ba şka mesle ği münasip görmüşlerdi. Fakat Robert, onların isteklerine boyun e ğmemiş, Tıp tahsilini seçmi şti. Bu aile de o yüzden Shannon'u mirastan mahrup e tmi şler, baba oca ğı ile ilgisini kesivermi şlerdi. î şin şaşılacak tarafı, Robert, bu yalanları ne kadar rahat söylüyorsa, genç kız da ona o kadar rahatlıkla inanıyordu. Miss Law'da m üşahede etti ği masum inanma hâli Robert'i kamçılıyor, yalanlarının sayısını ve dozunu artırma ğa sevkediyordu. 1919 senesindeydiler. Birinci Büyük Harb bir yıl ev vel bitmi şti. Harbin devam etti ği dört sene, Robert, olaysız, monoton bir hayat ya şamıştı. Robert, o sıralarda Kuzey Denizlerindeki d enizal-tılara ba ğlı bir kruvazörün doktorlu ğunu üzerine almı ştı. Haftada bir defa, dü şmanın mayın tarlaları arasından geçi şleri belki bir hayli tehlikeli bir şey addedile-lirdi. Fakat bunlar da o kadar hadisesîz cereyan et mişti ki.... Limanda kaldıkları zaman ise hâdise bittabii hiç yoktu. Sad ece bol bol cin içiyorlar, yılanbalı ğı tutuyorlardı- Famız bir defasında, gemi komutan ını kamara-smda yarı çıplak bir vaziyette, bir kadınla yakalamı şlardı. Komutan, kadınla her hangi bir ilgisi oldu ğunu ta-biatiyle kabule yana şmamıştı. Kadına yüzme dersi vermekte oldu ğunu ileri sürmü ştü. O sırada gemide bundan ba şka hiç bir hadise cereyan etmedi. Ta Jutland Muharebesine kadar.. Fa kat, onu takibende olaylar o kadar ço ğaldı ve o kadar sür'atle geli şmeye ba şladı ki, Shannon'un hafızasında, top, tüfek seslerinden, karmakarı şık gürültülerden, şimşek sür'atiyle yanıp sönen ı şıklardan ba şka hiç bir şey kalmadı. Robert, o günleri tekrar ya şarken, kendisini güverteden güverteye kan ter içinde .ko şarken görüyor. Ba şka hiç bir şey yok.. Ya-28 ralılara bakarken, tedavi ederken parmaklarının, el lerinin tir tir titredi ğini, hie bir şey yapmadı ğını o kadar net şekilde hatırlıyor ki.. Denizle becelle ştikleri bir gün de öyle çok su yutmu ştu ki.... On gün mide a ğrısından kurtulamamı ştı. Robert, genç kıza harbe ait bir şeyler anlatabilmek için çırpınmı ştı. Fakat hatırında hiç bir şey yoktu. Olanlar da genç kızın ho şuna gidecek cinsten şeyler değildi. Böyle bir gün, genç kız a ğzını hayran hayran açmı ş onu dinlerken Robert'in aklına esmi ş ve ona enteresan bir macera uydurmu ştu. Shannon'un vazifeli bulundu ğu gemi törpülenmi şti. Büyük Okyanus'un tam ortasında idiler. Kimse imdad-larına gelmemi şti. Kendilerine güç belâ tedarik edebildikleri bir salla okyanus ortasında günlerce çalkanmı ş, durmu şlardı.

Page 13: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Aç, susuz kalmı şlardı. Bu yüzden salda-kilerin arasında feci sah neler cereyan etmi ş, köpek ba-lıklariyle mücadelelere sürüklenmi şlerdi. Buna benzer daha bir çok korkunç hadiselerden sonra bi r gün gözünü açtı ğı zaman kendisim Güney Amerika şehirlerinden birinin hastahanesinde bulmu ştu. Yüzü sapsarı, vücûdu bitkindi. Fakat muzaffer bir kah ramandı o artık.... Buna benzer bir takım şeyler anlatmı ştı da anlatmı ştı. Ama o gün tekrar yalanlar kıvıracak hâli yoktu. Genç kızım sorusunu onun için cevapsız bıraktı. Bu hal Miss Law'in sinirine dokunmu ştu her halde. Gözlerini kırpı ştırma ğa ba şladı. Suratı asıldı, içi adamakıllı sıkılmı ştı anla şılan.. Nihayet konu şmaya ba şladı : — Şey.. Mr. Shannon.. Ne dü şündüm, biliyor musunuz? Dü şündüm ki, ben sizin hakkınızda pek çok şey biliyorum ama, siz bana dair en ufak bir bilgiye dahi mâlik de ğilsiniz. Pek do ğru bulmuyorum bunu. Yani.... Genç kız bir an tereddüt etti- Sonra çehresinin pan car gibi kızarmasına ra ğmen cesaretle devam etti : — Sizden rica edecektim Mr. Shannon. Acaba bir 29 hafta sonu bizim eve, Blairhill'e gelmek tenezzülünde bulunur muydunuz? Shannon bu ani davet kar şısında şaşırmı ş gibiydi : — Şey.. Bilmem ki vallahi., dedi. Bu sene çalı şma programımı? çok yüklü.. Bu kı ğ bo ş vaktim olaca ğını hiç zannetmiyorum. Fakat genç kız azimli görünüyordu : — Bunu tahmin etmek güç de ğil, Mr. Shannon.. Size hak veriyorum. Gerçekten çok dolusunuz, biliyorum. Fakat bana kar şı o kadar iyi kalple, o kadar mü şfik bir ilgi ile davrandınız ki, sizi annem ve babam la tanı ştırma ğı çok istiyorum. Kısa bir duraklamadan sonra da ilâve etti : —• Tahm in edebilece ğiniz gibi, biz çok basit seviyede bir aileyiz Mr. Shannon.. Si sin gibi de ğiliz. Mese- lâ-.Babam.... Yutkundu. Bir bocalama devresi geçirdi. Biraz dü şündü. Nihayet mühim bir şeye karar vermi ş insanların tavn ile konu ştu : — Babam önemli bir şahsiyet de ğil Mr. Shannon. Fırıncı.... Derin bir sessizlik oldu. Ne Robert, ne de Jean uzu nca bir süre hiç bir şey söylemediler. Robert, ne söyleyece ğini, ne yapaca ğını bilemez bir hale geldi ği için hareketsiz kalmı ştı. Bu şaşkınlıkla kızarıp bozarma ğa ba şlamı ştı ki genç kız birdenbire tebessüm etti. Kendisinde yalnız bir melek safiyeti de ğil, bir espri kaabiliyeti bulundu ğunu da bu suretle ortaya koymu ştu. — Evet, Mr. Shannon, diye devam etti. Babam basit bir fırıncı. Ekmek yapıp satıyor, geçimimizi sa ğlıyor. Fırında karde şimle aylıklı bir adam kendisine yardım ederler. Bu ekmekleri sonra ara bayla civar köylere de gönderip sattınr. Basit bir meslek tabii. Ama ai le ötedenberi bu i şle yoğurulmu ş. Siz de takdir edersiniz, bizi hor görmezsiniz sanırım- Shannon, kızgın, hiddetli bir tavırla genç kızın yü züne baktı : — Siz beni nasıl bir insan zannediyorsunuz, k uzum? Gene kız, Shannon'un bu iki mânâda kullandı ğı sözü anlamamı ştı. — Demek geliyorsunuz Mr. Shannon, geleceksiniz bize de ğil mi? Memnun bir tavırla yerinden kalktı. Robert'in, kolt uğun kenarına bırakmı ş oldu ğu kâğıtları toparladı. Bir lâhza ayakta durdu ve gözleri ni genç adama dikerek devam etti : — Bugünkü ilginize de ayrıca te şekkür etmek istiyorum. Şu trypanosoma'lar mevzuundaki ilginize.. Tropik al memleketlere ait hastalıklar beni kendisine o kadar cezbediyor ki , anlatamam, Mr. Shannon. Gene doktorun «neden» der gibi bir hava ta şıyan bakı şı üzerine de son bir itirafta bulunmaktan kendini men edemedi : — Biz ailecek Blairhill'deki Rahiplere mensu buz da.... Ben diplomamı —in şallah— alır almaz bizim merkeze gidece ğim. Batı Afrika'da, Kumasi'ye gidece ğim.

Page 14: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon'un a ğzı hayretten iki parmak açılmı ştı. Bu kız onu mütemadiyen şaşırtmak, daima hayrete dü şürmek için mi yaratılmı ştı, neydi? Robert, bir an kahkahalarla gülmemek için kendim zor zaptetti. Gen ç kızın gözlerine bakmı ş ve bakı şlarını görünce kendini tutmu ştu. Genç kız kutsal bir hayalete bakar gibiydi. Bakı şlarında öyle esrarengiz, hülyalı bir hava belirmi şti. I şıl .ı şıl parlıyordu o gözler. Genç kızın samimi olmak gibi ö nemli bir meziyetin de sahibi bulundu ğunu Robert kendi kendine itiraf ve kabul mecburiyet inde kaldı ğını hissetti. Fakat sormaktan da kendini alıkoyamadı : — Siz ne zamandanberi bu garip fikrin sahibisiniz, Miss Law? 31 r ı Genç kız, istedi ğini ve aradı ğını bilenlerin emin ha let—i ruhiyesi ve kararlılı ğı içinde konu ştu : __ Tıp tahsiline ba şladı ğımdanberi.... Bu mesle ği seçmememin sebebi de bu ya zaten.... Shannon, gayri ihtiyarî te şhisindeki isabeti dü şündü. Miss Law, Üniversiteye, hususiyle Tıp Fakültesine, di ğerleri gibi vakit öldürmek, gönül e ğlemek veya istikbali sa ğlam bir koca bulmak için gelmemi şti. Fakat genç doktor hâlâ bu te şhisinde tam isabet olup olmadı ğında müteredditti- Ağır bir tonla konu ştu : — Gerçekten çok ulvi, çok asil bir gaye.. Alicenap lık ve kutsallık dolu. Bu muhakkak.. Fakat, bu gerçek, kâ ğıt üzerinde bulunuyor şimdi. İlerde nasıl bir gerçekle, daha do ğrusu ne kuvvetli gerçeklerle burun buruna gelece ğinizi biliyor musunuz, tahmin edebiliyor musunuz? Genç kız sakin bir tavırla tebessüm etti : — Bilmem lâzım. Bildi ğimi zannediyorum.. Sonra açıkladı : — Ablam orada hastabakıcıdır. Hem be ş seneden-beri.... Shannon, buna verecek bir cevap bulamadı. Sustu. Missi Law, bir kaç adım attı. Kapının önüne gelmi şti. Bir lâhza durdu. Gülümseyerek Shannon'a baktı ve bir gölge gibi e şikten dı şarı süzülüp gitti. Shannon, bir süre, oturdu ğu yerde öylece hareketsiz kala kaldı. Gözleri kar şıdaki bo şlu ğa, kulakları biti şik odanın duvarına dikilmi şti. Genç kız yatmak için yava ş yava ş soyunuyordu. Robert bir süre bu hareketleri, sessi zlik içindeki bu hafif sesleri dinledi. Biraz da asabı hâle sürük lenmi şti bu esnada- Fakat, çok geçmeden kendini toparladı. Omuzlarını kaldırdı . Dudaklarını gerdi. Kendi durumunun önemini hatırına getirdi. Pek muhterem Profesör Usher'in emirlerine itaat mi edecekti, yoksa namütenahi tehlikeler ve engellerle 32 dolu kendi yolunu tercih edip kaderin cilvelerine b oyun mu e ğecekti? —m— O gecenin sabahı idi. Cumartesiydi. Shannon'un tati l günü.. Sabah saat 6 da kalktı. Ev halkının hepsi derin bir uykudaydı. Robe rt, giyindi. Kimseyi uyandırmama ğa dikkat ederek merdivenleri indi. Soka ğa çıktı. Dreem köyüne gidiyordu. Winton sokakları henüz karanlıktı. Ak şamki ya ğmurun ıslaklı ğı yerlerden kalkmı ştı. Etrafta ne bir ses, ne de bir canlı görülüyordu . Çıt yoktu. Biraz sonra sabahın sessizli ğini bir ayak sesi hafifçe perdeledi. Bu, i şine erkenden giden bir i şçinin yürürken çıkardı ğı sesti. Shannon, yürüdü. Bir süre sonra şehrin dı ş mahallelerinin son evlerini de geride bırakmı ştı- Şafak sökmek üzereydi. Genç adam, sabahın taze havasını ci ğerlerine doldurdu, îçinde büyük bir ferahlık hissediyordu. Çok geçmeden kendini tamamiyle kırlarda buldu. Clyde nehrinin denize döküldü ğü geni ş vadi, kar şısında, göz alabildi ğine uzayan bir sonsuzluk ortasında uzanıyordu. Robert, gözlerinin aşina oldu ğu bu parlak manzaranın kalbine daima heyecan a şıladı ğım, içini ferahlıkla doldurdu ğunu dü şündü. Shannon hep yürüdü. Ö ğleye do ğru karnının bir hayli acıkmı ş oldu ğunu hissetti. Hemen aklına geldi. Ak şam, sofradan kalktı ğı sırada Miss Ailie yanına yakla şmış, ablasından esaslı bir azar i şitme pahasına Ro-hert'in

Page 15: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

cebine kocaman bir elma soku şturmu ştu. Robert elini iç cebine atıp çıkardı elmayı. Büyük bir i ştiha ile yedi. Sonra Levenford'un sekiz—on kilometre kadar yukarısında bulunan Ers kine köprüsünden geçti. Artık Firtk nehrinin kıyılarım süsleyen çift lik mıntıkasına, gelmi şti. Çok mümbit bir arazisi vardı bu bölgenin. Mer'al an da çok güzeldi. Mer'alan, sahipleri kül rengi ta ş duvarlarla birbirlerinden ayırmı şlar, hayvanlarım salıvermi şlerdi. Diz boyuna varan gümrah ye- ; 33 sil otlar arasında koyunlar, inekler, öküzler birbi rleriyle iti şe—kakı şa otluyorlardı. Bu yolculu ğunun hedefi çok temiz, çok sade idi. Fakat gidece ği yere yakla ştıkça, genç adam, konunun, kafasını daha fazla me şgul etmeye ba şladı ğını farket- mişti. Aşağı yukarı bir yıldanberi, yâni, 1918 de terhis olup .da Üniversite Meclisi tarafından Eldon'da asistanlı ğa tâyin edildi ğinden bu yana, Profesör Usher'in verdi ği bir görev üzerinde çalı şıyordu- Bu, Opsonin teorisine dair ilmî bir ara ştırmadan ibaretti. Profesör Usher nedense pek üzeri ne dü şmüştü bu ara ştırmanın.. Pek fazla merak sarmı ştı bu i şe. Halbuki Robert, hiç de önem vermiyordu bu konuya. Esasen, Opsonin teorisinin ta mamı, bu alanda ilerlemi ş, büyük hamleler "yapmı ş ilim adamlannm nazarında eski de ğerini çoktan kaybetmi ş bulunmaktaydı. Genç Shannon, Profesör Usher'i de oldum olası seve- memişti. Bunun sebeplerini uzun boylu tahlile, ara ştırma ğa lüzum görmemi şti. Fakat bunda, laboratuarın eski Direktörü olan Profesör Chailis'e kar şı besledi ği derin ve büyük saygı hissinin her halde geni ş ölçüde etkisi vardı. Üniversitede kendisini okutmu ş, derslerinde kıymetli bilgilerle birlikte sonsuz bir ilim askı v e ilhamı da vermi ş olan Profesör Challis'in, Shannon'un kalbinde müstesna b ir yeri vardı. Genç doktor onu çok seviyordu. Ya şlı profesör 70 ya şım idrâk edince emekliye ayrılmı ş, hususi hayatının sessiz, mütevazı ve gözlerden uzak karanlı ğına gömülmü ştü. Onun yerine tayin edilmi ş olan Profesör Usher'e kar şı Shannon'un ne sevgi ve nede güven duymasına imkân dü şünülmezdi. Profesör Usher, abus çehreli, pek az gülümseyen bir adamdı. Tab'an so ğuk jraradılı ştaydı. Mevki ve un-•van -dü şkünü zengin bir kadınla evliydi. Karısının emirleriyle hareket ederdi, ilim a şkından, yaratıcı kuvveti büyük ölçüde destekleyen şevkten, ate şlilikten tam mâ- 34 nâsiyle yoksundu, îlmî ara ştırmaların istedi ği fedâkârlıkların en küçü ğüne bile katlanacak yaradılı şta de ğildi. Bir müsbet ilim hamlesine giri şecek, onun çe şitli safhalarındaki durumuna göre ıstırap veya s evincin şahikalarına samimiyetle yükselebilecek bir karakter sahibi de ğildi. Hayatı boyunca tesadüflerden istifade etme sini maharetle bilmi ş bir insandı. Bu mevkie jde kaabiliyeti ve çalı şkanlı ğı sayesinde eri şmemişti. Kısmen istatistik yapmaktaki mahareti, daha ziyade de iltimas sayesinde gelebilmi şti. Vakti geçmeden yapılan reklâm ve ba şkalarının fikirlerini, bulu şlarını çalmada gösterdi ği maharet ve ustalık ona bu mevkii kazandırmı ştı- idaresinde bulunan servise istidatlı ve çajı ş-kan gençleri toplamı ş, onların yaptı ğı ara ştırmalar sonunda şöhret kazanmı ştı. Meselâ, Shannon, bir süre evvel ba şka bir konunun incelenmesini ba şarmı ştı. «Balgamın vücûddaki görevi» belki pek fazla önemi o lan bir şey de ğildi. Fakat Shannon, onu tamamlayıncaya kadar çok şeyler çekmi şti. Uykusuz geceler, dikkatli bir mesai ve gecelerin gündüzlere katıldı ğı aylar.. Bunların hepsinin meşakkatini tek ba şına Shannon omuzlarına yüklemi şti. Fakat Shannon'un bu incelemesi Prof. Hugo Usher'le Dr. Robert Sha,nnon' un mü şterek çalı şması olarak neşredildi ve de ğerlendirildi. , Shannon, Prof. Usher'in emrinde tam bir esare t hayatı ya şıyordu. Hiç bir fikrî serbestisi, hiç bir çalı şma ba ğjmsızh ğı yoktu. Ama o üzerindeki bütün baskıya ra ğmen, gerçekten önemli olabilecek, neticesi dünya ça -omda akisler uyandıracak bir inceleme konusu almak^ tan da. geri durrruyordu. Bu konuda hislerini frenleye-raiyor, müthi ş bir heyecan kasırgası içinde yuvarlanıyordu. Dü şündükleri tamamen ideal şeylerdi. Bunun, son derece

Page 16: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

şümullü ye yepyeni bir tez olmasını, dünya ufukların da fırtınalar koparmasını i şitiyordu, Bulaca ğı -35 şey bütün tıp ilmine tesir etmeli, tıp dünyasına yep yeni, bamba şka bir istikamet vermeliydi. Verecekti..- Büyük, çok büyük, çok gayret ve emek isteyen bir pr oblemdi bu tabiî. Ama Dr. Robert Shannon da, bunu aklına, kafasına koymu ş olan adam da henüz gençti Üstelik böyle bir konu için hattâ çok gençti. 24 ya şındaydı Robert. Kendisim tamamiyle mesle ğine vermi şti. Çekingen, sessiz tabiatının tabii bir neticesi olarak acı ihtiraslar içinde yanıyor, kıvranıyor, y aşadı ğı fakir ve karanlık hayatın içinde dünyayı şaşırtacak, kâinata, be şeriyete parmak ısırtacak bir eser yaratmak istiyordu. O yaratıcı dehâsiyle herkesi ke ndisine hayran bırakmalıydı. Shannon, büyük bir sevk içinde aylarca bunu aradı. Eline geçen en küçük bir fırsatı bu gayeye varacak vasıta zannetti. Fakat he r tercübede de çok geçmeden ayılıyor, ele aldı ğı konunun hiç de öyle mühimsenecek bir şey olmadı ğını anlayarak tam bir sukut—u hayal içinde yan yoldan d önüyordu. Böylece aylar birbirini kovaladı. Nihayet kendisini tam bir ümits izli ğe terke-dece ği sırada kar şısına önemli bir fırsat çıktı. Yaz bitmi ş, a ğaçların yapraklan önce sararma ğa, sonra da dökülme ğe başlamı ştı. Mevsim sonbahardı. Civar köylerin hayvanlar ında garip bir salgın hastalı ğının görüldü ğüne dair haberler kula ğına -çalınmı ştı. Çok geçmeden bu salgının, hayvanlan kasıp kavurmakt a oldu ğunun haberleri gelmeye başlamı ştı. Hastalı ğın mahiyeti hakkında sa ğlam bir bilgi, netice olarak da hastalı ğı önleyebilecek imkânlar elde edilememi şti. Tam bir te şhis yapılamamı ştı- Fakat hastalı ğa münasip bir isim bulunuvermi şti. Nezle... Nezle diyip geçîvermi şîer-di. Fakat gerçekten garip bir nezleydi bu. Y akaladı ğı hayvanı alıp götürüyordu, ölüm miktan çok faz laydı. Üstelik salgın sadece o muhite münhasır kalmamı ştı. Çok geçmeden gazeteler halkı telâ şa verecek haberler yayınlama ğa ba şlamı şlardı. Shannon, durumu tıp der- 36 gilerinden de takip ediyordu. Amerika'da Belçika ve Fe-lemenkte de, daha bazı uzak memleketlerde de ayni hastalı ğa benzer vak'alann tesbit edildi ğini görüyordu. Hastalı ğın arazı aynı idi. Önce hafif bir titreme ile ba şlıyor, ate ş yapıyor, arkasından da şiddetli bir ba ş a ğrısı ve kırıklık geliyordu. Hiç de ehemmiyet verilmeyecek cinsten bir şey gibi görünmüyordu. Vak'aların büyük ekseriyetinde de durum şiddetli bir zatürreye tahavvül ediyor, arkasından d a ölümü intaç ediyordu. Pek ender ahvalde hastalı ğı atlatanlar bulunuyordu, fakat onlarda da uzun süre şiddetli bir dermansızlık göze çarpıyordu. Durum ger çekten mühimdi ve üzerinde ısrarla durulma ğa de ğer bir mahiyetteydi. Shannon, bu hastalı ğa nezle deyip geçenlerle aynı fikir de ğildi. Durumu inceledikçe yeni ve bamba şka bir hastalık kar şısında bulunuldu ğunu anlıyordu. Ondaki bu kanaat her geçen gün biraz daha kuvvetlen di ve bütün varlı ğını kuvvetli bir heyecan dalgası halinde istilâ etti- S hannon, artık bu heyecanı iliklerinde bile hissediyordu, ilgisini artıran, on u heyecana sevkeden önemli bir unsur daha mevcuttu. Bu yeni salgın hastalı ğın ba şlıca merkezlerinden biri Dreem bölgesiydi. Yani konu, elinin altında sayılab ilecek kadar ona yakındı. Ne yapıp yapıp bu mühim problemi çözmeliydi. Yolculu ğu bir hayli uzun sürmü ştü Shannon'un. Nihayet, ö ğleden sonra saat 3 raddelerinde köye vâsıl olmu ştu. Gayet sakin, kendi hayatını ya şayan bir köydü bu Dreem. Hafif hafif akan bir derenin kenarından g eni ş bir yamaca do ğru sıralanmı ş ufak tefek, kül rengi evlerden ibaret bir köydü. Şimdi, bu feci salgın yüzünden çok daha sessiz, tenha olmu ştu. Shannon, geçti ği yerleri dikkatle inceliyor, daha köye girer girmez kendisin e yarayacak bazı bilgiler elde etmenin mümkün olup olmayaca ğım ara ştırıyordu. Müthi ş heyecanlıydı, içi içine sı ğmıyordu. Hemen mevzua el atmak, hemen bir şeyler elde etmek, bir şey- 37 1er yapmak istiyordu. Bu heyecan her şeye galebe salmı ştı. Ö kadar yol yürümü ş olması kısa da olsa bir istirahatı gerektiriyordu a ma, Shannon bunu dü şünecek halde de ğildi. Yol boyunca bir kaç hana tesadüf etmi ş, oralarda biraz dinlenerek ufak tefek bir iki şey yemi şti. Dreem'e geldi ği zaman da yorgunlu ğunun

Page 17: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

arttı ğını, karnının da yine bir hayli acıkmı ş oldu ğunu hissetmi şti ama, heyecanı ona bunları hemen unutturuvermi ştk Dosdo ğru, Alex Duthie'nin evine gitti. Adam evdeydi- Mütevazı evinin yemek odasında, insan a gizlilik ve huzur hissi aşılayan tatlı bir sessizlik içinde idi. Bir kö şeye çekilmi ş, piposunu tütürüyordu; 5—6 ya şlarında, şip şirin bir o ğlan çocu ğu Alex'in aya ğının dibindeki halının üzerinde kendi kendine oynuyordu. Bu Alex'in o ğlu Simon'du. Odanın bir kö şesindeki bir masada da a ğırba şlı, azimli ve mütehakkim görür nü şlü bir kadın yufka açıyordu. Bu da Alex'in karısı Alice'di. Shannon'un bu mütevazı köy evine girdi ği zaman gördü ğü manzara bu idi. Evin temizli ği de hemen dikkatini çekti. E şya öyle zengin bir insan evinde bulunulmadı ğını gösteriyordu ama, her köylüde görülmeyen temizl ik ve tertip dikkati hemen çekiyordu. Alex, genç sayılabilecek bir ça ğdaydı. 35 ya şında idi. Kısa boylu idi. Her hareketinde tam bir ciddiyet ve a ğırba şlılık hâkimdi. Üstü ba şı tertemizdi. Tertemiz bir kadife pantolun giymi şti. Aya ğında kalın yünden yapılmı ş, siyah bir çorap, sırtmda da çizgili bir gömlek vardı. Dr. Shannon, dostça bir ifâdeyle Alex'i selâmladı. Alex, kafasını hafifçe öne eğerek ve yüz hatlan belli belirsiz bir tebessümle aç ılarak Shannon'un selâmına mukabele etti. Hemen hemen bir göz kırpmadan farksı z olan bu mukabil selâm Shannon'da naho ş bir etM yapmadı- Zira Alex'in a ğırba şlı karakterine uygun olan bu hâlin, aslında uzun bir nutuktan çok daha kuvvet li ve\ samimi bir «ho ş geldin» mânâsı ta şıdı ğını Shannon çok iyi biliyordu. Alex, Shannon'u tepeden tırna ğa şöyle bir süzdü. Genç 'doktorun yorgun hali, üstünün ba şının toz toprak içinde bulunu şunun dikkatinden kaçmadı ğını alaylı bir şekilde çle almaktan geri durmadı: — Oooo, ma şallah beyim, dedi, Otobüsü mü kaçırdın yoksa? Bu ne hal böyle yahu? Shanon, heyecanlı havası içinde hemen cevabını verd i: — Yoo, dedi. Otobüsü falan kaçırmı ş de ğilim. Canım hava almak istiyordu. Bilhassa yaya geldim. Hemen arkasından da kendini tutamayarak devam etti: — §ey> g6?, kalmadım in şallah, de ğil mi? Sen ne yaptın? Üzerinde durabildin mi i şin? Kimseyle konu ştun mu? Alex, önce bu hitabı duymazlıktan geldi. Bir süre s ustu. Sonra da yava ş yava ş ve mütebessim bir eda ile piposunu a ğzından çıkararak konu şmağa ba şladı: — Be birader, dedi, sen de buldun da, Cumarte-s i'yi buldun yani? Bütün bir hafta çalı ştı millet. Cumartesi, pazar biraz dinlenecek.. Hakl an da de ğil mi yani? Hele bunca gürültü patırtıdan sonra... Alex sustu. Genç doktor bu sükûttan bir hayli endi şelenmekten kendini alıkoymadı. Sükût uzadıkça Shannon, daha fazla endi şeleniyor, bir pürüz çıkmı ş olmasından korkuyordu. Bu i şi kökünden halletmeyi o kadar şiddetle istiyordu ki-. Nihayet Alex sessizli ği bozdu: — Mamafih, bir çoklanyla konu ştum. Durumu, seni anlattım. Razı oldular. Haydi, şimdi hemen kulübe gidelim. Oradadırlar. Shannon, müthi ş sevinmi şti. Gayri ihtiyari bir sevinç çı ğlı ğı bastı. Bir taraftan da Alex, yava ş yava ş yerinden kalktı. Fotinlerini aya ğına geçirdi, Şöminenin 39 önündeki demire dayayarak ba ğlarını ba ğlama ğa ba ğladı. / Alex'in karısı da Shannon'un hatırını sormak/için ancak fırsat bulabilmi şti: / —Size bir fincan çay ikram edeyim. Dokto/ Bey, dedi . Uzun bir yoldan geldiniz. Yorgunsunuz. B#yle zamanlarda sıcak bir çay vücuda rahatlık verir. Jîa? Hemen getireyim. Shannon, hemen mâni oldu : — Hayır, hayır Mrs. Duthie, dedi. Çok te şekkür ederim, istemem. Hemen i şe el atmamız gerekiyor. Ba şka zaman içerim. Bu sırada Alex lâfa karı ştı : — Bana bak, dedi. itiraz mitiraz istemem sonra. Bu ak şam yemeği beraber yiyece ğiz. Geceyi de burada, benim evimde geçireceksin, an ladın mı? Shannon gülerek ba şını salladı.

Page 18: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Bu sırada Alex'in küçük o ğlu elindeki bir sopa ile Shannon'un yanına geldi. Doktoru dürtüklüyor, elinde-kini ona göstermeye çal ı şıyordu. Alex: — Bak, doktor, dedi. Sim yeni oltasını gösteriyo r sana.. Ben. yapmı ştım bu oltayı ona.. Shannon, e ğilip çocu ğu yanaklarından ok şadı. Sonra da olta için iltifat etti. Alex, üstü külaha benzeyen kasketini aldıktan sonra çıktılar. Babası gibi ciddi tavırlı, a ğır ve sessiz bir çocuk olan Sim kapıya kadar arkala nndan geldi. Ya-yaş yava ş yürüme ğe ba şladılar. Yoku ştan inerlerken Shannon, hafif bir sesle Alex'e hitap etti: : — Kusura bakma, Alex, dedi. Seni rahatsız etti- , ğimin, farkındayım- Fakat ne yapayım? Benim çok ehemmiyet verdi ğim bir konu bu. Gerçekten çok ehemmiyetli.. — Eeee, dedi, do ğru söylüyorsun Robie... Rahatsız etmesine ediyors un, ama, ne yapalım ki, biz de seni seviyoruz. Bunu da kabul etmek lâzım do ğrusu.. 40 v Shanon'un Alex Duthie'yle ve onun köyü olan Dre-em' le yakınlı ğı tâ altı sene öncesinden ba şlıyordu. Gerek Alex ve ailesi efradiyle ve gerekse Dreem'in di ğer sakinleriyle bir hayli iyi münasebetleri olmu ştu. Köyün halkı da Shannon'u severdi, Shanon da onları.. Bu yakınlık harpten de önceki senelerden ba şlıyordu. Shanon, Üniversitede okurken, derslerden bunaldı ğı zamanlar kitaplarını bırakır, avcılık hevesine kapılarak bu köye gelirdi. Dreem'in sakin ve temiz sularına, baharda, denizden gümüş gibi pırıl pırıl alabalıklar hücum ederlerdi. Yine bir bahar ak şamı idi. Koskocaman bir alabalık yakalamı ştı Shannon. Onu karaya çıkarmakta eni konu zorluk çekmi şti. Fakat bu i şi Alex'in yardımı ile başarmı ştı. Ahbaplıkları böyle ba şlamı ş, devamlı ve sıkı bir dostluk havası içinde bugüne kadar geli şmişti-Bu iyi kalpli adam Dreem Çiftlikleri kumpanyasında Çoban kâhyalı ğı görevinde çalı şıyordu. Basit bir i şti bu, fakat Alex, köyde ya şayan herkesin çok sevdi ği ve saydı ğı bir insandı. Senelerdenberi muhtarlı ğa hep onu seçiyorlardı. Arada bir garip hareketleri görülüyordu. Nadiren konu şan bu adam, konu ştu ğu zamanlar dilini bir hayli de sert kullanıyordu. Fakat bir tek defa olsun bir münasebe tsizlik yaptı ğı veya fena bir harekette bulundu ğu görülmü ş de ğildi. Shannon'un Alex'ten istedi ği yardım, ancak heyecanlı, ate şli, bir şeyler yapmak için çırpınan delikanlı bir tıp â şıkından ancak beklenilebilecek bir şeydi. Aslında, normal bir görü şle, bu saçma bir i şti de. Fakat bunu bilmesine ra ğmen, Alex, bu eski dostunu kıramamı ş, ona yardım etmek için ilgisini esirgememi şti. Bu genç tıp â şıklısı delikanlıda her halde o da bir şeyler bulmu ş, onun bir şeyler ba şarabilmek için çırpınan bir insan oldu ğunu anlamı ştı. Shannon'la Alex bir süre yürüdükten sonra kulübe ge ldiler. Şirket tarafından geçenlerde in şa ettirilmi ş 41 I tu ğla, bir yapıydı bu., içinde geni şçe bir iki salonu ve küçük sayılabilecek bir kaç oda vardı. Geni şçe salonlar dan biri kitaplık olarak kullanılıyordu . içeri girdikten sonra Alex, Shannon'un önüne dü ştü. Koridorun iki tarafındaki odalardan birine girdiler, içeride 25—30 ki şi kadar vardı. Toplanmı şlar, kimi kitap okuyor, kimi de sohbet ediyordu. Ortaklıkt a fazla konu şulmaktan mütevellid bir u ğultu vardı. Fakat hepsi de bir hususi maksatla bura ya toplanmı şlar havası içindeydiler- Bir şey bekliyor gibiydiler. Alex'in onlan, Shannon için buraya davet etmi ş oldu ğu anla şılıyordu. Shannon'la muhtar içeri girince hepsi birden kapıya do ğru döndüler. Kısa bir sessizlik oldu. Ağızlarından «Buyrun.., Ho ş geldiniz» gibi sesler çıktı, iskemleler yerlerinden oynadı. Aya ğa kalkarak gelenleri selâmladılar. Önce Alex konu ştu: — Merhaba Beyler.. İşte, Shannon'umuz geldi. Sizinle görü şece ği önemli bir konu var. Zaten hepinize a şağı yukarı bunun ne oldu ğundan evvelce bahsetmi ştim. Doktoru ço ğunuz mahir bir balıkçı olarak zaten bilirsiniz, tanırsınız. Fakat hepsi bundan ibaret de ğil. Bizim usta balıkçımız şimdi Üniversitede profesör falan gibi bir görevde.. Kon uşaca ğı i ş bizimle ilgili.

Page 19: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Hem bize yardım etmek istiyor, hem de kendi ilmî ar aştırmalarına yeni bir bulu ş katmak arzusunda. Hepimizi peri şan eden, hayvanlarımızı, insanlarımızı kınp geçiren, şu Allah'ın belâsı hastalı ğı incelemek istiyor. Buraya geli şinin yegâne sebebi bu-. Sizden bazı ricaları olacakmı ş.. Alex'in bu hitabesi Shannon'un bekledi ği etkiyi yaratmı ştı. Pek ço ğu bizzat bu menhus hastalı ğa yakalanmı ş, betleri benizleri sapsarı olan bu insanlar kendil erine uzanan dost şefkat elinden memnunluk duymu şlar, . sevinmi şlerdi. Yüzleri mutlu bir tebessümle aydınlandı. Sonra Shannon köylülere hita p etti: Kulübe kadar gelmek ve kendisini beklemek zah- 42 metine katlandıklarından dolayı onlara şükranlarını bildirdi. Gayesinin ne oldu ğunu, ne yapmak istedi ğini kısaca, ana hatlarıyla anlattı, i şini çabuk görece ğim, kendilerini fazla alakoymayaca ğını da sözlerine ekledi. Konuşmasını bitirince de, sırtına heybe gibi asmı ş oldu ğu çantayı indirdi. Gereken malzeme ile üzeri numaralı çok sayıda tüple ri çıkardı. Çalı şmağa başladı. Odada bulunanların hepsi Dreem köyü halkından-di. T am mânasiyle birer toprak adamı idiler. Büyük bir kısmı tarlalarda çalı şıyorlar veya hayvanlariyle uğra şıyorlardı. Mahut hastalı ğa yakalanmamı ş bir tek kimse yoktu içlerinde, Bir kısmını Shannon şahsen de tanıyordu. Bazıları ile mü şterek hatıraları bile vardı; tabii balıkçılıkla ilgili idi bu hatıralar. İşte Sam Louder.. Bu iri yarı köylü onun pek sevdi ği insanlardan biriydi. Balık avlarlarken Shannon'un oltasına yemleri o takardı. Ya şu kar şıda oturan, ciddi ve keskin bakı şlı adam? Onu da tanıyordu Shannon. Harry Vence idi o.. Mütevazı, efendi, cana yakın bi r köy adamı.. Ötekileride, hemen tamamına yakın kısmını hatırlıyo rdu Shannon. Gün batımı saatlerinde, onları, dizlerine kadar suya girip uzu n kamı ş oltalarını ilerilere atarken görmü ş, onlarla konu şmuş, balıkçılı ğın zevklerini onlarla birlikte tatmı ştı. Shannon, onlardan teker teker birer miktar kan alac aktı. Öyle fazla da de ğil, şöyle bir deney yapacak, bir tahlile kifayet edecek kadar.. Her şeyi kabul eden, Shannon'un isteklerine pe şinen evet diyen dost tavırları bs i şin hiç de güç olmayaca ğını gösteriyordu. Fakat Shannon tahmininde yanıldı ğını çok geçmeden anlamı ştı. Gerçi köylüler kendisine hiç güçlük çıkarmamı şlar, ellerinden gelen bütün kolaylı ğı göstermi şlerdi ama, Shannon'un içindeki büyük heyecan rahat çalı şmasına mani oluyordu. Bu yüzden i ş bir hayli uzun sürdü. Hadisenin kendisi için ta şıdı ğı büyük öne- 43 rni bir an dahi aklından çıkarmayan Shannon, bu yüz den heyecanlanıyor, elleri titriyor, parmaklan i şini kolaylıkla görmesine engel olacak derecede titr iyordu. Uzun ve kendisini kan ter içinde bırakan bir çalı şmadan sonra nihayet i şini bitirebilmi şti. Kan aldı ğı son hasta sıvanmı ş kolunu eski haline getirdikten ve Shannon'un elini sıkarak vedala ştıktan sonra genç doktor rahat bir nefes aldı. Alnındaki terleri sildi. Ba şını not defterinden kaldırdı ğı zaman kar şısında Alex'i gördü. Bu efendi insan kar şıdaki taburelerden birini oturmu ş «Bu ne biçim bir insan acaba?» diyen bakı şlarla Robert'i süzüyordu. Gözlerindeki keskin ve tuhaf bakı şta, sadece basit bir tahlil endi şesinin de ğil, şuurlu, bilmek, anlamak isteyen bir ilgi de farketti Robert. Birdenbire göz göze geldiler- Alexin bakı şlarındaki o mânayı Robert tam ânında yakalamı ştı. Alex bunu farketti ve gözlerini önüne dikti. Bir süre, uzayan bir sessizlik oldu. Sonra Alex yer inden a ğır hareketlerle kalktı. Shannon'un yanına geldi. Koluna sımsıkı yap ı ştı: — Bravo Robie, dedi. Çok akıllı bir gençsin sen. Çok be ğeniyorum seni. Emin ol, basan kazanmanı da candan arzu ediyorum. Onu n için, hangi mevzuda olursa olsun, sana yardımım olabilecek bir şey istersen, mutlaka bana haber ver. Sana yardım etmek için elimden geleni yapaca ğıma emin ol... Alex, gözlerinin içi ile bile gülüyordu: — Buradaki i şimiz tamam artık. Pilini, pırtını topla da eve gide lim şimdi Alice, bize etli nefis börekler yaptı. Bekliyor.

Page 20: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Ke şke zahmet etmeseydi.. Biz peynir, ekmek de yeriz, d ostum.. Yalnız rica edece ğim senden, beni bekleme-. Şu notlanmı tamamlayınca ben de gelirim. Robert de hayatından memnundu. O da gülüyordu. Alex , giderken sarılıp onu iki yana ğından öptü. 44 — Ben gidiyorum, dedi. Sen de çabuk tetir i şini. Sakın geç kalma.. Alex gittikten sonra Robert yarım saat kadar daha ç alı ştı. Köylülerden aldı ğı kan numunelerini birer birer kaydetti. Sonra da tek rar çantasını sırtlayıp kulüpten çıktı. Geldikleri dar yoldan Duthie'lerin evine do ğru yürümeye ba şladı. Akşam olmak üzereydi. Alacakaranlık köyün yollarım bas tırmı ştı. Yanında bir küçük yıldızla birlikte gökyüzünden salına salına d ola şan ince mehtap genç doktora tebessüm ediyor gibiydi. Hava sakin, fakat kuru so ğuktu. Shannon, günün yorgunlu ğunu bir lâhzada üzerinden silkip atmı ştı. Çalı şması boyunca duydu ğu heyecan artık normal mecrama yerle şmişti. Onu korkutmuyor, ellerini titretmiyor, sadece içine bir açıklık, bir ferahlık veriyordu. Henüz haritası bile yapılmamı ş denizlere do ğru, her türlü tehlikeleri ve me şakkatleri göze alarak friri şmiş oldu ğu bu ke şif gezisi aklına geldikçe içindeki heyecan daha devle şiyor, onu her tarafından sımsıkı sanyordu. Nihayet evin kapısına gelmi şti. Bir an öylece orada durdu- Köyün cılız ı şıklan göz kırpı şıp duruyorlar, ilerilere nehre kadar üzüyorlardı. O rada, nihayet nehrin a ğzı esrarlı gölgelere bo ğuluyor, kaybolup gidiyordu. Robert, ba şını bir an semaya kaldırdı. Göklerin sonsuz derinli ğine do ğru ayın gidi şine daldı. Akşamın, şimdi daha da kesifle şen karanlı ğı içinde, günün son fısıltıların eriyip yok olu şunu dinlerken donmu ş bir sessizlik içinde kaskatı kesildi ğini hissetti. Sanki ebedi bir yalnızlık onu çepçevre, k alın bir pelerin gibi sımsıkı sarmı ştı. Bu his onu derin bir bo şlu ğa itivermi şti. O zaman frerçe ği görebilmek, yakalayabilmek istemi şti. Ne oldu ğunu, ne olarak kalaca ğını o zaman anlamı ştı: Yeryüzünde yapayalnızdı. Yapayalnız.. Tek ba şına... Koskoca kâinata kar şı tek... 45 Ani bir ürperme bütün vücûdunu dola ştı. Sonra anlık gerçe ğe intikal edebildi. Karnı adamakıllı acıkmı ştı. Elini kapmm tokma ğına uzattı- îçerde sıcak bir aile yuvası, sıcak bir yemek, sıca k bir sevgi ve küçük Sim'in sıcak kahkahalarını bulacaktı. Biraz sonra açılan kapıdan içeri giriyordu. iv Shannon'un uzun bir zamandanberi bekledi ği ve üzerinde esaslı bir çalı şma plânı hazırlamı ş oldu ğu hadise nihayet ertesi hafta cereyan etti. Ertesi haftanın Cuma günü.. Genç doktor, Dreem köyünden döner dönmez çalı şmalarına ba şlamı ştı. Hafta başından itibaren Üniversite* deki labrotuvarına kapan mış, harıl harıl Profesör Us-her'in onu icbar etti ği i şe mesaisini teksif etmi şti. Bir makine intizam ve sür'atiyle yaptı ğı bu çalı şma sırasında Robert'in dikkatini çeken bir durum oldu. Profesör Usher, kendisine de, di ğer iki asistan arkada şına da hiç mûtadı olmayan bir güler yüz gösteriyordu. Ortalık ta dola şı şları, laboratuara ve kendi odasına giri ş, çıkı şları yine eni, konu tafralı, azametliydi ama, dudaklarından tebessümü de nedense hiç eksik etmiyo rdu. Robert, onun asıl karakterini bildi ği için bu sun'i tebessümünü gördükçe tüylerinin diken diken oldu ğunu hissediyordu. Cuma günü olmu ştu. Ö ğlenden sonraydı. Robert de, arkada şları da hızla mesayilerine devam ediiyorlar, bir ta raftan da Usher'in bu sahte tebessümünün altından henüz bir şey çıkmamı ş olmasının sebebleri üzerinde duruyorlardıı Profesörün, onlarla ayni hava içinde çalı şıyor görünmeye çalı şan çabaları da son haddini bulmu ştu. Bir aralık, odasında çıkmı ş, labartuvan çepçevre bir dola şmıştı, labartuvarm ortasında durup onlara bakmakta old uğunu asistanlar f arkettiler. Profesör Usher, önce kuvvetli bir öksürükle gırtla ğını temizledi, sonra da asistanlara döndü. Halinde. 46

Page 21: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

önemli bir sır tevdi etmeye kararlı insanların edas ı ve tavrı vardı. O sun'i tebessümü ile mesai arkada şlarını şöyle bir süzdükten sonra nutuk verir gibi konu şmaya başladı : — Arkada şlar.. Durum şüphesiz sizlerin de malumunuzdur. Önümüzdeki büyü k bir Tıp Kongresi toplanıyor. Beni bu Kongrenin i sti şare Ba şkanlı ğını deruhde etmek üzere davet etmi ş bulunuyorlar. Bu şerefli göreve icabet edece ğim tabidir. Ama şu anda önemli olan bu de ğil. Bu şerefli görev dolayısiyle, muhterem ve güzide meslekda şım Profesör Harrington'la birlikte uzunca bir geziye çıkmak mevkiinde bulunuyorum. Sayın arkada şımla birlikte, çe şitli üniversiteleri ziyaret edece ğiz ve Kongre için iyi bir mesai programı hazırlayaca ğız. Profesör, kendisine verilen « şerefli görev» in mahiyeti hakkında muhataplarını tatmin edip etmedi ğim kontrol edermi ş gibi genç asistanları tek tek bir daha süzdü. Bu kısa duraklamayı takiben de azametli tavr ıyla devam etti: — Bu sebepten ben ve refikam bu ak şam saat 18 de trenle buradan ayrılıyoruz. Londra'ya gidiyoruz. Seyahatim a şağı yukarı iki ay sürecek. Bu kadar süre burada bulunamayaca ğım demektir bu.. Servisimizin mesaisi bu zaman zarfında da aksamadan devam edecektir. Bu çalı şmayı muntazaman ve tıbbı inceleme alanındaki geleneklere göre yürüteceksiniz. Buna in anıyorum. Şimdi bana sormak istedi ğiniz bir şey var mı? Asistanlar put gibi onu dinliyorlardı. Hiç kini şe a ğ-?m\ açıo bir kelime söylemedi. Profesör ba şını manâlı manâlı iki yana salladı. Bu hareketiyle, asistanlarının, kendi aralarında gizli bir anla şma yapmı ş olduklarını bildi ğini ima eden bir eda vardı- Sonra saatine baktı ve hepsini teker teker s elâmlayarak labratuardan çıktı. Arkasından da hademe Smith.. Bavulların nakl ine yardım etmek üzere birlikte gitti. Kapı kapanır kapanmaz, Shannon, sevincinden ne yapa cağını bilemez olmu ştu. Heyecanını zor zaptediyor-du. Profesörün bir süre i çin gözden ırak kalaca ğım duymuştu ama, bunun bu kadar uzun olaca ğını hatırına getirmemi şti. Demek iki ay. îki ay onun şerrinden, onun kontrolünden azade ya şayabilecek, istedi ği gibi çalı şabilecekti. Profesörünün gidi şini gözleriyle gören Robert, sevinçten deliye dönmüştü. Bu iki ay zarfında, neler, neler, yapardı o... Asistan Lomax da ferahlamı ş bir halle yerinden kalktı. Bir taraftan cebinden çıkardı ğı sigarasını yakıyor, bir taraftan da mütebessim bi r çehre ve alaylı bir ifade ile konu şuyordu: —Yaa.. Ne demezsin ki Robie.. Görüyorsun ya, bak, o yokken de mütemadiyen çalı şmamız şart. Hem de ilmî incelemelere mahsus geleneklere uy arak.. Ama onun yoklu ğuna nasıl tahammül edece ğimi bilemiyorum. O kadar seviyorum ki onu-.. Ve bir kahkaha attı. Adrien Lomax, Shannon'dan bir kaç ya ş büyüktü. 28 ya şında kadardı. Saz benizli, sarı saçları dalgalı, bir gençti. Hayatla, insanlarla her şeyle istihza eden, her şeyi küçük gören bir hali vardı. Bakı şları daima şikâyetçi gibi idi. Fakat çok çekici ve sevimli bir insandı. Hani herke si daha ilk görü şte kendine çeken bahtiyar, şanslı insanlar vardır ya, bu Lomax da onlardandı i şte. Şeytan tüyü vardı sanki... Zengin bir ailenin tek çocu ğuydu. Babası bir kaç sene evvel ölmü ştü. Annesi Londra'da ya şıyordu. Lomax, tahsilini Winchester ve Oxford'da yapmı ş, buralarda terbiyeli, nazik ve çalı şkan bir talebe olarak şöhret sahibi olmu ştu. Mezuniyet imtihanını basan ile verdikten sonra yabancı memleketlere giderek tahsilini sa ğlamla ştırmak istemi ş, fakat Birinci Cihan Harbinin patlak vermesi yüzünden buna imkân bulamamı ştı. Profesör Usher'le ailevî bir ba ğı vardı. Uzak bir 48 bağdı bu. Fakat bu sebepten harp bitince bir sene kada r bazı incelemelerde bulunmak üzere Winton'a gelmi şti. Nevî şahsına münhasır bir tipli Lomax.. Zevk bakamından b aşkalarına benzememeye, herkesten farklı görünmeye çok itina ederdi. Bundan ,kendisine bir üstün: lük payı çıkarmak istedi ği anla şılıyordu. Sonra, hiç buseyi de be ğenmezdi. Her şeyde,

Page 22: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

herkeste tenkid edilecek, kötülenecek taraf bulurdu muhakkak. Etrafındakiler! de, şu veya bu şahsiyeti de küçük görmek adetindeydi. ilmen açıklan amayacak, izahı yapılmayacak şeyleri konu şmayı zül addederdi. En ola ğanüstü olayları bile lakayt kar şılamayı severdi. Bu haline bakıp da çok bilgili, ço k malûmatlı bir insan oldu ğu havasını etrafında uyandırmaya çalı şırdı. Önemli pek çok meselelere omuz silker, azametli bir tavırla güler, istihfaf e derdi. Meseleleri metafizik yollardan izaha çalı şırdı. Böylece de Shannon'un aslında pek de sa ğlam olmayan dinî inançlarını sarsıyor, hırpalıyordu. Kimse ile fazla samimi oldu ğu görülmü ş değildi. Kimseye açılmaz, kimseye bir derdini söylemez di. Kimbilir, belki de hiç bir derdi, meselesi yoktu, O kadar zengindi ki... Her zaman sun'i tavırlarla hareket eden bu genç ada mm Shanon'la Spence'e bilhassa so ğuk, yukardan bakarak davranması da kendini be ğenmi şli ğinden, şımarıklı ğından ileri geliyordu. Fakat, i şin do ğrusu, mesle ğine, tıbba kar şı da a şın bir dü şkünlü ğü vardı. Seviyeli, bilgili bir doktor olmayı kafasına koymu ştu adamakıllı. Fakat, fazla çalı şmayı, asm gayret göstermeyi herkesin yaptı ğı âdi i şlerden Fayd'gı için, daha ziyade yalnız kaldı ğı zamanlar, gizli gizli çalı şıyordu. - Lomax'i en fazla üzen şey Londra'dan uzakta ya şamak mecburiyetinde kalmı ş olması idi. Bütün meselesi bu mahrumiyetin acısını çıkarma k, bu mahrumiyeti ba şka yollardan telâfi etmekti, Güzel bir evde ş oturuyordu. Cebinden büyük paralar harcıyarak dayayıp, dö şedi ği mükellef odalarda, annesinin devamlı surette gönder di ği bol parayı en iyi şekilde yiyebilmek için büyük bir çaba gösteriyor, h er şeyin en iyisini alıyor, en iyisini yiyor, en iyisini giyiyordu. Sigarasından bir kaç nefes çektikten sonra, Lomax, masasının yanı ba şında bulunan dolabını karı ştırma ğa ba şladı. Dolaptan çıkardı ğı şarap dolu bir şi şeyi elinde sallaya sallaya yürüdü. — Az ama, idare eder bizi şimdilik. Haydi çocuklar, gelin yanıma. Bir bayram yapalım Usher'in şerefine... Şi şenin a ğzındaki mantarı çıkardı. Raftan üç temiz bardak alarak doldurdu. Altın sarısı renginde ki bu beyaz şarap, bilhassa, şerefine içilece ği hâdise bakımın-kil eden Spence, pek öyle içkiy le ba şı ho ş olan adamlar-TJsher'in asistan kadrosundaki üçüncü elemanı te şkil eden Spence, pek öyle içkiyle ba şı bo ş olan adamlardan de ğildi. Onun bütün e ğlencesi, haftada bir ak şam karısı ile yaptı ğı gezintilerdi. Kabu ğuna çekilmi ş bir hayatı vardı. Fakat o gün onun da yumu şaklı ğı tuttu. Profesörün şerefine, şarap içmeyi kabul etti. Shannon da onlara katıldı. Profesörün iki aylık ga- yubetinden bilistifade, Üniversite laboratuarını, arzu etti ği bir şahsi ilmî ara ştırmada kullanmak kararını daha profesör bu ak şam hareket edece ğini söyledi ği zaman vermi şti. Bu önemli karan almak onda sonsuz bir hürriyet duyg usu ve heyecan uyandırmı ştı. Heyecanı, zaman zamaıi co şkunluk derecelerini buluyor, rahatça çalı şabilece ği, ve parlak sonuçlar elde edebilece ği dü şüncesiyle içinde bayram yapmak, hoplamak, zıplamak, çocuklar gibi ne ş'elenmek arzusu duyuyordu. Üç arkada ş kadehleri ellerine aldılar. Lomax'm sesi gürledi: — Bütün arkada şların şerefine, dedi. Burada bulunmayan arkada şların da şerefine.. Herr Profesör Hugo Usher de dahil olmak ü zere hepsi için.. ' 50 Kadehi a ğzına götürüp bir kaç yudum aldıktan sonra da ilâve etti: — Be ğendiniz mi, çocuklar? Ho şunuza gitmi ştir in şallah.. Güzide ve de ğerli meslekda şlarıma bundan daha iyisini ikram edemezdim, do ğrusu. Spence bile be ğenmi şti şarabı. O sakin ve a ğırba şlı haliyle takdirlerini bildirmekten geri durmadı: — Fevkalâde, dedi. Hakikaten çok nefis bir şeymi ş.. Lomax da o müstehzi havası içinde izahını yaptı: — Elbette nefis olacak, dedi. Ke şi şlerin yaptı ğı şarap bu da, ondan.. Alaylı bakı şlarını Shannon'a çevirerek de ilâve etti :

Page 23: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Bu senin daha çok ho şuna gitmi ştir, her halde Robert. Katoliksin sen çünkü, de ğil mi, ha?... — Tabii öyle.. Elbette... Shanon, bu cevabı sert bir tavırla, kar şısındakinin cesaretini kıracak bir tarzda vermi şti. Fakat Lomax oralı bile de ğildi. Bardakları tekrar doldururken yine o alaylı tebessümü ile Shannon'a baktı : —- îyi, güzel ama, ben seni bir ilim adamı zanneder dim, Robert, dedi. Çok garip bir şey bu.. Meselâ anlayamadı ğım, anlamama da imkân olmayan bir nokta.. İncil'deki «Adem'in yaradılı şı» faslı ile cinslerin tahav-vülünü açıklayan ilmi görü şü nasıl ba ğdaştlrabiliyprsun sen? . . .'-.'.'..'.. ; , , —.Ba ğdaştırma ğa çalı ştı ğım falan yok ki... Shannon, bunu söyledikten sonra, şarabından bir yudum aldı ve devam, etti: — Birisi, yalm bir gerçek,. Öteki de romantik bir efsane., O kadar... ,.,'.''.'.. .. ; Lomax bir «hınk» yaptıktan sonra: ".,.-..,. ' ,,,.....— Eee, Papa ile aran nasıl öyleyse? ...' ••— Fevkalâde iyi... -, — Çok seviyorsun onu her halde., ' '/ . -V — Elbette... '..,. ..'.".; '. ... \'j';.'.O.: ,'< .'.'.(''1. 51 Shannon, gülmeyi bırakmı ştı artık, Ciddile şiver-mi şti birden. Lomax'm bu konuda, böyle şaka ile ba ğlayan takılmaları o güne kadar hep Shannon'un canın ı sıkan bir şekilde sonuçlanmı ştı. Bu defa da öyle olmayaca ğını kim temin edebilirdi? — Her tarafı ile olgun ve tam bir mümin olmadı ğımı biliyorum. Bunu gönül rahatlı ğı ile itiraf edebilirim. Hattâ, zaman zamanda tam tersine düşüncelere saplandı ğım olmaz de ğil. Yâni bir septik haldeyim. Fakat, öyle de bir şey var ki kafamda, kurtulamıyorum ondan bir türlü. Hattâ, bunun, mantı ğım, aklı selimim hilâfına böyle oldu ğunu söyleyebilirim. Bununla beraber, konunun bana bir üzüntü falan verdi ği de yok. Sen de böyle bir duruma dü şmenin normal oldu ğunu söylemezsin her halde, de ğil mi Lomax?... Lomax, rahat bir bakı şla ve rahatlık dolu bir hava içinde Shannon'a bakar ak cevap verdi: — Elbette, azizim, dedi. Elbette... Üçüncü asistan Nail Spence saatine bakıyordu. O gün cuma idi ve karısı ile çıkacaklardı. — O, dedi, vakit bir hayli ilerlemi ş, Saat 6 ya geliyor. Nerdeyse Muril çıkar, gelir. Spence, gizlemeye çalı şarak cebinden mendilini çıkardı. Dudaklarının kenar ındaki tükürük habbeciklerini sezdirmeden silmeye ba şladı. Zavallı bir insandı. Spence... Gerçekten zavallı i di. Harp senelerinin bir karanlık gecesi onu bedbaht et mişti. O andan bu yana eski mutluluklarla dolu Spence gitmi ş, yerine hep dü şünen, mütevekkil, kaderine boyun eğmiş bir genç adam gelmi şti. Karanlık bir gecede Marne civarında olmu ştu olanlar. Çamurlu siperlerden birinde idi Spence. Hep aynı tarafa uzanmaktan yorulmu ş, vaziyetini de ği ştirmeye kalkmı ştı. Öbür tarafına uzanmak için hafifçe do ğrulması gerekiyordu tabii, î şte tam bu hafifçe do ğrulma sırasında gelen bir Alman şarapneli genç adamın çenesini 52 alıp gitmi şti. Her şeyin o gece mahvoldu ğumı sonraları acı acı dü şünmüştü Spence.. Hastahanede çok ihtimamla tedavi etmi şlerdi ama, ne fayda? Bütün yapabildikleri kaburgalarından birini almaları ve o nunla çenesini doldurmaları olmu ştu. Fakat sonuç olarak pek feci bir insan yüzü orta ya çıkmı ştı. Spence'in yeni çenesinin üzerinde insana adetâ gaza pla bakan bir yara izi mevcuttu. Tam o izin üzerinde, iki tarafa gerilmi ş vaziyette duran dudaklar çehreye daha korkunç bir görünü ş veriyordu. Geni ş alnının altında çenenin bu hazin duru şu çirkin ve acı bir tezat te şkil ediyordu. Bakı şlarında daima bir korkunun izleri belirli şekilde görülüyordu. Gözleri, korkudan daima geri ge ri çekilen bir insanın gözleri idi. Bu hareketi Spence , adetâ bir içgüdü ile, farkında bile olmadan yapıyordu.

Page 24: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

î şin daha hazin tarafı, Spence, bu kazadan evvel, ada makıllı güzel, yakı şıklı bir delikanlıydı. Winton'un, halleri, vakitleri mük emmel ve ciddi ailelerinin tertip ettikleri toplantılarda, danslarda, piknikle rde, tenis maçlarında güzel asilzade kızlar pe şinden ko şarlardı. Fakat, bir tesadüf, bir kötü kader onun suratını bu fecî hâle sokmu ştu i şte., Lomax, terbiyeli ve kibar bir eda ile Spence'e: — G erçekten güzel bir karın var, dedi. Geçen hafta beni de tiyatroya götürdü ğünüz gece o kadar güzel vakit geçirdim ki, anlatamam. Size çok te şekkür ederim do ğrusu.. Sonra konuyu de ği ştirdi: — Bizim muhterem Herr Hugo profesörümüz şerefine birer tane daha çekelim mi? Ne dersiniz? Spence, hemen ve kesin bir tavırla reddetti: — Yoo, dedi, yeter.. Kâfi miktarda içtik zannediyo rum. Malum ya, azı karar, çoğu zarar, demi şler. Hepsi birden bu söze kahkahalarla güldüler. Güldü ğü zaman, çehresi çok daha korkunç bir hal aldı ğı için, çok ender kahkaha atan Spance bile kendi sö zlerine, S3 >enduû tutarttayarak gülmü ştü. Kahkahaların ardı he-fnüz kesuniemi şti ki birden arkalarında bir ses duydular. Mrs, Spence'di bu. Kimseye haber vermeden yuka-nya çıkmı ş; laboratuara kadar gelmi şti. Buraya giri ş için gerekli kaidelere riayet etmeyen ve yaptı ğını kendi de bi-Jen bir insanın herkese meydan okuy an hali vardı üzerinde. Şapkasının üzerinden boynuna kadar dökülen iri benek li tülün arkasındaki güzel gözlerinden dökülen canlı b ir bakı şla kecasını ve arkada şlannı süzüyordu. Gülüyordu, ne ş'eli bir hâli vardı. Yüzünü hafifçe gizleyen tül, hafif bir gamze ile süslü yanaklarına ayrı bir güzellik getirmi şti. — Kapıda Smith'i aradım, aradım, bir türlü bulamadı m. Baktım olacak gibi de ğil, kendim çıktım geldim. Nuriel Spanee, 27 ya şında, hareketli, canlı bir kadındı. Orta boylu idi. Bir hayli zayıf, ince, zarifti. Ell i, aya ğı düzgün dedikleri cinsten, ©ni konu güzel bir şeydi. Saçları açık kumral renkteydi. înce, uzun bir yüzü vardı. Biraz da renksiz görünüyordu. Güzel, ka hverengi gözlerini ço ğu zaman kocaman kocaman açar, buna ra ğmen çocuk gibi saf bir bakı şla bakardı. Kader, bahtsız Span-ce'e, bir taraftan en kahredici darbey i indirirken, bir taraftan da böyle güzel bir kadını ona nasip etmek suretiyle mü kafatlandırılmı ştı sanki. Spance'le Muriel harpten evvel sevi şmişler, ni şanlanmı şlardı. Genç adam harpten o feci suratla dönünce, Muriel'le evlenmemek için ç ok direnmi şti. Genç kızın ebeveyni de bu evlili ğe şiddetle muhalefet etmi şlerdi. Fakat ne Spance'in ne de annesiyle babasının ısrarları genç kızı bu evlilikt en döndürmemi şti. Muriel, bu hareketiyle, belki de, kendine kahramanca bir pay a yırma ğa kalkmı ştı. Genç kızm evlenmek hu şunda gösterdi ği bu ısrarın dedikoduları muhitte haftalarca çalkalanmı ş durmu ştu. Nihayet çok büyük bir kalabalı ğın hazır bulundu ğu bir terenle evlenmi şlerdi. ; r Muriel de genç kızlı ğındaki körpe güzelli ği şimdi aramak elbetteki imkânsızdı. Hal ve tavırlarına bazı sun'ilikler de ilâve etmi şti. Bütün bunlara ra ğmen yine de cazip, erkekleri pe şinden bir kaç defa döndürüp baktıran güzel bir kadı ndı. Hele, üzerindeki koyu renk tayyörü, omuzlarındaki k ahverengi nefis kürküyle lo ş laboratuara öyle bir aydınlık, öyle bir hava getirm i şti ki.... Spence, Shannon'un çok samimi arkada şıydı. Bu yüzden, ayni samimi, ayni karde şçe hisleri Shannon, Mu-riel'e kar şı da duymak istemi şti. Bunun için de kendini bir hayli zorlamı ştı. Fakat olmamı ştı, bir türlü kanı ısın-mamı ştı o kadına. Yaradılı ş bakımından fazla mü şkülpesent ve kararsız olu şunu bunda rol oynadı ğını tahmin ediyordu Shannon. Bir türlü hazzedemedi ği bu kadında kendisini istemeyen, uzakla ştırma ğa çalı şan bir şeyler buluyordu. Genç kadın yüzündeki tülü biraz kaldırıp kocasını y anağından öptü. Sonra da biraz sertçe, ihtar ifâde eden bir sesle: — Haydi yavrum, dedi, sallanmasana.. Geç kalaca ğız. Niye ben gelmeden evvel hazırlanmadın. Lomax, bir ka şını hafifçe yukarı kaldırarak genç kadına hitap ett i : — Eh, bir defa girdiniz ya bu rezalet laboratuardan içeri.. Kolay kolay kurtulabilece ğinizi hiç zannetmeyin Mrs. Spence..

Page 25: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Muriel, bütün güzelli ği ve zarafeti ile orta yerde duruyordu. Güzel ba şını hafifçe yana e ğerek tahrik edici, delici bir bakı şla Shannon'a baktı. Yüzü, yan müstehzi bir ifâde ile aydınlanmı ştı : r— Ne kıymeti varki? dedi. Yanımda Mr. Shannon bulu nduktan sonra kendimi tam bir emniyette kabul ederim. Bu söz üzerine, Muriel de, Lomax da birbirlerine ba kıp •gülümsediler. Siyah gözlerini, büyük bir hayranlık ve a şkla kansı- 55 xun üzerinden ayırmayan Spence de bu arada paltosun u giymi şti. Karısı, eldivenli eliyle kocasının koluna girdi. Genç kadın, tam çıka caklarken: — Şey, dedi. Mr. Lomax, sizin o taraftan geçecektik. A rzu ederseniz, buyurun, sizi de evinize bırakalım geçerken.. Bu sesteki davet eden ton bir hayli enterasandı. Lo max, hafif bir tereddüt geçirmi ş gibi göründükten sonra bu daveti memnuniyetle kabu l etmi şti : , — Pek lütuf kârsınız., ilginize çok te şekkür ederim. "Hep birlikte çıktılar. Shannon da dı ş kapıya kadar onlarla birlikte yürüdü. Muriel'in bekletti ği otomobilin yanına gelince üçü bindiler. Shannon ayrıldı. Onlar şehre do ğru hareket ettiler. Shannon da pansiyonuna gitmek üzere yürümeye ba şladı. Dreem köylülerin tahlil için aldı ğı kanlarını laboratuara nakletmek ve incelemelerine h emen ba şlamak istiyordu. Yolun sa ğ tarafından bulunan Eldon Parkının vıcık vıcık kala balı ğı dikkatini çekti. Parkın içindeki süs havuzu dolup, dolup bo şalıyordu. Sulan buz tutmu ş olan havuzda patenlerle kayılıyordu. Pek de büyük s ayılamayacak olan havuzun üstünde genç kızlar, delikanlılar, çocuklar, orta y aşlılar vızır vızır kayıp duruyorlardı. Gerçekten büyük bir kalabalık vardı. Hava da çok durgundu. O kadar ki, çelik patenlerin buz üzerinde çıkardı ğı vızıltdı sesler tâ sokaktan geçen Shannon'un kulak -îarlna kadar doluyordu. Genç doktor tam bir huzur içindeydi. Bir taraftan şarabın verdi ği çakır keyiflik, bir taraftan Prof. Us-her'in yoklu ğu dolayısiyle rahatça giri şebilece ği inceleme onu kanatlanıp uçan bir ruh haline getir mişti sanki. Her şey 'birdenbire güzelle şmiş, dünya, üzerinde zevkle ya şanır bir hale gelivermi şti. Ba şındaki tatlı dön-*ne onu kanatlanıp uçan bir ruh ha line getirmi şti sanki. Dünya bir ucundan, di ğer ucuna o kadar güzeldi ki.. Bu hâlet-i ruhiye içinde pansiyonunun bulundu ğu 56 soka ğa gelmi şti. Eve yakla ştı ğı sırada kapı açıldı. Kar şısında Miss Law ile Harold Muss vardı. Onlar da Eldon Parkmdaki havuza gidiyorlardı. Buzda kayacakları patenleri iplerinden bileklerine dolamı şlardı. Sallaya sallaya kapıdan çıkıyorlardı. Shannon, bu manzarayı görünce gülmekten katıldı. Anla şılan şarap, manastırdan gelme oldu ğunu unutmu ş, kudretli saltanatını Shannon'un tahmininden çok daha kuvvetle göstermi şti. Sebebini izah edemeyecekti ama, Miss Law'u, sırtında kardan beyaz bir sveter, ba şında kırmızı püskülü sarkan bir yün bere oldu ğu halde, Muss'la beraber, her hangi bir kimseye yar dımda falan de ğil de, sırf kendi sıhhati ve spor zevki için kaya ğa gidiyor görünce makaraları koyuver-mi şti. Genç kız, Shannon'un bu halinden şaşkına dönmü ştü. Neye u ğradı ğını anlayamamı ştı. Hayretten a ğza bir karı ş açılmı ş, geri giderek: — Neyiniz var Shannon? Ne oldu size böyle.. Shanno n, gülerek iki eliyle birden tutundu ğu parmaklıkları bıraktı. — Hiiiç, dedi, hiç bir şeyim yok. Çok iyiyim. Hem kafaca, hem de vücûtça. Okadar zinde ve kuvvetli hissediyorum ki kendimi , hiç bîr zaman böyle olmamı ş-^m şimdiye kadar. Kâinatı aya ğa kaldıracak bir i şe giri şmek üzereyim. Anlatabildim mi? i şte öyle muazzam bir i ş üzerindeyim şimdi. Genç tıp talebesi Muss, Shannon'un bu sözlerinde bi r deli saçması havası bulmu ştu. Gülmemek için dudaklarını ısırryordu. Bu sözler in, olsa olsa, «keçileri kaçırmı ş» bir adamdan çıkabilece ğini dü şünmüştü. Miss Law ise sakin tavrı içinde durumu ke şfetmeye çalı şıyordu. Daha ziyade Shannon'a bir hal olmasından korkan bir merhametle doluydu. Derin bir ilgi ile Shannon'u tetkik ediyordu. Genç kız onu da davet etti. — Bizimle beraber gelseniz siz de Mr. Shanno n.

Page 26: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

57 Serin havanın size yarayaca ğım tahmin ediyorum.. Hem biraz da spor yapmı ş olursunuz, fena mı? Shannon, hiç de böyle bir gezintiye niyetli de ğildi. — Maalesef gelemeyece ğim. Sizi yalnız bırakaca ğım için de kusuruma bakmazsınız her halde, diye kestirip attı. Fakat Mi ss Law'un sual soran bakı şlarına göz-teri takılınca bir gerekçe bulmak lüzumu nu hissetti. — Patenlerim yok ki benim. Neyle kayaca ğım? Muss, sıkılgan bir hava içinde müdahale etti: — Ben vereyim patenlerimi ama, bilmem ki Mr. Shannon kayabilir mi? Dü şüp bir yerini kırar diye korkarım. Zira buz çok kayıyo r. Shannon, ciddile ştirmeye çalı ştı ğı sert bir sesle di şlek delikanlıyı payladı. — Sen sus bakayım, Muss, dedi. Ben, kendimi mah-v e dercesine kimin için çalı şıyorum zannediyorsun. Kendim için mi yani? Elbette hayır.. Senin.. Senin ve insanlı ğın iyili ği, hayn için çalı şıyorum. Miss Jean Law, o kadar şaşırmı ştı ki, Shannon'un bu sözlerini ciddiye aldı. — Yaaa, dedi, gerçekten de öyle Mr. Shannon.. Neyse .. Ama BlairhilTe gelece ğimizi vaad etmi ştiniz bana. Unutmayın sakın e mi? Ben eve bu gece gidiyorum. Siz de yarın çalı şmayın, gelin olmaz mı? Mutlaka bekliyorum. Shannon, genç kızın gözlerine bakınca yine yaratıcı dehâsını kaybetmi şti, îcat kaabiliyeti derhal sıfıra dü şmüş, kafasını zorlamasına ra ğmen kızı atlatacak bir bahane bulamamı ştı. Bu haline bir süre güldü. Nihayet kabul etme k zorunda kaldı ğım anla şmıştı. — Olur , olur dedi. Gelirim yarın. Shannon, ert esi gün 13.30 treniyle Blairhille hareket etti. Fakat, müba rek, ka ğnı gibi gidiyordu. Vagonlar da felâket derecesine pisti. Kirden muşambala şmış örtülerinden trenin her sarsılı şında, havaya bir toz bu- 58 lütu yükseliyordu. E ğlenceli bir hafta sonu yolculu ğu de ğil azap yolculu ğu idi sanki bu.. Bir süre sonra tren Lowlands'daki sanayi bölgesinde n geçiyordu. Fabrika bacalarından, yükselen ve toprak sathına yayılan du manlardan dı şarısını bir nebze dahi görmek imkânı olmuyordu. Duman püskür en bacalar gökyüzünü kaplamı ştı. Tren bermûtad a ğır aksak bir şekilde gidiyordu. Üstelik en ufak istasyonlarda bile bir kaç dakika duruyor, yolculu ğun daha büyük bir i şkence halini almasına sebep oluyordu.Yol bitip tükenmek b ilmedikçe Shannon da kendi kendine öfkelenmeye ba şlamı ştı. Ne demeye tutmu ş da lâf olsun diye kıza söz vermi şti. Hadi, onu yapmı ştı. Ya sonra? Bu seyahatin mutlaka yapılması gerekti ğine dair kendi kendine uydurdu ğu bahane? Yok efendim, bir gün tatil yapar, şöyle bir güzel dinlenirse, ertesi gün daha zinde, d aha salim bir kafayla çalı şırım da, çok iyi olurmu ş., î ş miydi bunlar yâni? Elbette i ş de ğildi ama, aklı ba şına şimdi gelmi şti her halde.. Kara toprakların en berbatlannı da geride bıraktıkt an sonra nihayet BlairhüTe ula şabilmi şti tren.. Burada ya şamak mecburiyetinde kalanlar trenden inmek saadetinden yoksun kalmasınlar diye, demiryolunun s ağ tarafındaki sırtın üzerine, iki çam a ğacının ara şma beyaz ça-kılta şları ile kocanın bir «istasyon» kelimesi yazmı şlardı. Berbat bir yere benziyordu burası, «Ama, dur bakalım. Sabır..» diye içinden geçirdi Shannon. Tren istasyo n da durdu ğu zaman Miss Law'un da orada, kendini beklemekte oldu ğunu gördü Shannon. Ayaklarının ucunda yükselerek trenin içini görmeye, Shannon' u bulma ğa çalı şıyordu. Tren, istasyona nazaran bir kavis çizerek duruyordu. Miss Law da ı şıl ı şıl parlayan güzel gözleriyle Shannon'u arıyordu. Genç doktor, vagonun dar koridorunda kendisine yol açabilmek için ,onu bunu ite, kaka yürüdü. Nihayet, önünden inmekte olanlar taraf ından açılmı ş 59 olan kapıdan a şağıya indi. Miss Law'a do ğru yürümeye ba şladı. Genç kızın sırtında mahut beyaz yünden sve-teri ve bol bir man to vardı. Her zamankine nazaran daha fazla göze çarpmakta olan kumral kâkül lerinin üzerinde de o püsküllü beresi göze çarpıyordu. Her zaman üzerinde görülmeyen bu kıyafeti, genç kız, belki de Shannon gelece ği için tercih etmi şti. Ya da, genç doktorun hüsnü kuruntusu idi bu.. Tatil günü oldu ğundan bu kıyafeti giymi şti belki de..

Page 27: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Genç kız, kalabalık arasından nihayet Shannon'u far kedebilmi şti. Gülümseyerek ona do ğru yürüdü. Hararetli ve memnun bir tavırla pansiyon arkada şının elini sıktı. Shannon'un gelmi ş olmasından duydu ğu büyük sevinç gözlerinde, hareketlerinde, her halinde okunuyordu. Büyük bir h eyecan içinde konu ştu: — Bilseniz, ne iyi ettiniz de geldiniz, Mr. Shanno n, dedi. Her şeye ra ğmen öyle endi şeliydim ki. Adetâ korkuyordum. Genç kız bir an durakladı. Gerisini söyleyip söylem emekten mütereddit gibiydi. Cümlesini Shannon tamamladı : — Gelmeyece ğim diye, de ğil mi? Sizi atlataca ğım, söz verdi ğim halde atlataca ğım diye, de ğil mi, Miss Law? Miss Law'un buna benzer durumlarda kızarmasını Shan non artık ahval-i âdiyeden saymağa ba şlamı ştı. Nitekim yine öyle oldu. Genç kız yine pancar gi bi kıpkırmızı kesilmi şti utançtan.. Sonra tebessüm etmeye çalı şarak: — Hakikaten çok me şgulsünüz bunu biliyorum Mr. Shannon. Çok çalı şıyorsunuz. Bu seyahat için ayıracak vaktiniz yok. O nun için gelemeyece ğinizden korkuyordum. Ama geldiniz ya, mesele kalmad ı artık. Hem, şansımıza bugün hava da fevkalâde güzel.. Size göste rmek 60 istedi ğim çok şeyler de var burada. Hem heps\ de güzel, dikkatiniz i, ilginizi çekecek cinsten şeyler. Gerçi bu methiyeyi yapmak bana dü şmezdi ama, söyleyiverdim i şte Kusura bakmayın.. Yanyana, yürüye yürüye istasyondan çıktılar. Kasaba nın fazla geni ş olmayan ana caddesinden gitmeye ba şladılar. Bir taraftan da konu şuyorlardı. Yol hafif yoku ştu. Fakat Shannon'un dikkatini çekti. Blairhill, öy le tahmin etti ği gibi fena bir yer de ğildi, Blairhill dükkanla-nnm arazisi dahilinde, nis beten geni ş bir sahaya yayılmı ştı. Daha ziyade bir eski zaman kasabasını andırıyor du. Yol kenarında el aletleriyle budanmı ş, küçük çardak tipi evler vardı. Ana yola, küçük bir çok tâli yollar ba ğlıydı. Bunların sık sık virajlı olması Shannon'un hayretini mucip olmu ştu. İçinden «Bu kasaba halkı hiç mi düz yol yürümesini sevmezmi ş, acaba?» diye geçirdi. Sonra geni şçe, meydan gibi bir yere geldiler. Burasının pazar yeri oldu ğunu söyledi Mis Law.. Orası da eski devirlerden kalma bir yerdi. Miss Law, do ğup büyüdü ğü bu kasabayı, muhtelif dikkate şayan yerlerini arkada şına tanıtırken büyük bir gurur ve iftihar hissi içi nde konu şuyordu. Burada tarihe, tarihi de ğerlere büyük bir önem veriliyordu. — Blairhill dükü, Blairhill Tarih Kurumu ile ayni kanaat ve görünü ş çerçevesinde bulunuyor. Dük, Kuruma büyük yardımlar da bulunarak eski eserlerin korunmasını istedi. Halk da bu hareketi büyük takdi rde kar şıladı. Genç kız, büyük bir heyecan ve ciddiyetle de ekledi : — Ailemle sizi tanı ştırdıktan, takdim merasimini tamamladıktan son ra bu tarihi yerlerin hepsini gezece ğiz, Görece ğimiz eserlerin size zevk verece ğine eminim. Bir süre daha yürüdükten sonra yoku şun ba şına gelmi şlerdi. Genç kız, yol kenarındaki küçük, alçak tavanlı bir binanın önünde birdenbire durdu. Yüzü yine 61 hafifçe pembele şmiş kirpiklerini kırpı ştırma ğa Ba şlamı ştı. Shannon, kızın verecek bir haberi oldu ğunu ve bu yüzden heyecanlandı ğını hemen anlamı ştı. Nitekim Miss Law, utana, sıkıla konu ştu: — Bizim fırın burası Mr. Shannon., içeri girelim, sizi babamla tanı ştırmak istiyorum. Genç kız öne dü ştü. Alçak kemerli bir kapıdan geçr tiler. Önlerine küçük çakıl ta şlariyle dö şenmi ş bir avlu çıkmı ştı. Geni şçe bir avlu idi. Kenarda her tarafı cilâlı küçük bir at arabası duruyordu. Arabanın, at ın girece ği okları havaya dikilmi ş vaziyetteydi. Sonra, iki tarafına un çuvalları sır alanmı ş dar bir geçitten geçtiler. Bir kaç basamaklı, küçük bir mer diveni indiler, yarı karanlık bir odaya girdiler, içerisi buram buram nefis taze ekmek kokuyordu. Zemini toprak bir yerdi burası. Ekmek pi şirilen yerdi, iki oca ğın a ğzından çıkan kuv^ vetli kırmızı ı şıklar etrafı hafifçe aydınlatıyordu. Shannon, gözlerini lo ş odanın içinde dola ştırdı. Hafif karanlı ğa gözlerini alı ştırdıktan sonra içerde iki insanın bulundu ğunu gördü. Bunlar güçlü kuvvetli

Page 28: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

insanlardı. Kollarını dirseklerinin üst kısmına kadar sıvamı şlardı. Adaleli kolları ilk bakı şta dikkati çekiyordu. Her ikisi de ellerinde, uz un saplı birer fırıncı küre ği, tutuyorlardı. Tahta kürekler yüzlerce insanın günlük ihtiyacı için vızır vızır i şliyordu. Adamlardan biri ocaklardan birinin önünde idi. ikisi de kan, ter içinde i ş görüyorlardı. Tahta tablalar üzerinde tezgâhtan fırına ta şımakta oldukları ekmeklerden sürülen hamur b eyaz önlükleri üzerinde kuruyarak kaskatı hâle gelmi şti. Shannon'a Miss Law bîr duvara sırtlarını vererek bu manzarayı bir süre seyrettiler. Hiç konu şmuyorlar, sadece ipnotize edilmi ş gibi iki adama ve hareketlerine bakıyorlardı, ikinci fırına bir tabla dolusu hamur ekmek atıp demir kapı gürültülü bir tarzda kapandıktan sonra i ki adamdan biri Shannon'la Law'a do ğru döndü. Onların yanına geldii Hamurlu ellerini ön lü ğü ile temiz- 62 ledikten sonra tebessümle açılan cehresinde * dudak ları arasından : ':— Ho ş geldiniz, efendim, dedi. Elini Shannon'a uzattı, muhabbetle sıktı. Tırnaklar ının uçları yer yer hamurluydu. Daniel Law'du bu adam. Tıp talebesi Jean'ı babası y ani. Elli be ş ya şında vardı. Orta boylu, tıknazca idi. Yüzünün rengi sarıydı. Fi nn i şçilerinin hepsinde oldu ğu gibi.... Fakat sıhhatli, sa ğlam bir hâli vardı. Sa ğlam yapılı bir insan oldu ğu ilk bakı şta anla şılıyordu. Dolgun omuzları dikkati çekecek bir görünü şteydi. Gözlerinde, beyaz, çelik çerçeveli bir gözlü k vardı. Yüz hatları, siyah sık sakalları yüzünden kısmen görebiliyordu. Bu kapanıklı ğa ra ğmen, çehresinin samimi ve dost ifâdesi kendisini belli e diyordu. Efendi tavırlı fırıncının alnında ter taneleri biri kmi şti. Alnı çizgili ve oldukça geni şti. Daha ziyade ciddi ve her şeye kolay kolay gülmeyen bir adam oldu ğunu tahmin ediyordu Shannon. El sıkı ştılar. Parmaklan henüz fırının sıcaklı ğını ta şıyordu. Hafif bir tebessümle misafiri süzdü. Hafifç e aralanan dudaklarının gerisinde, Shannon, sa ğlam ve sıhhatli di şlerini farketmi şti. Adamın her tarafı gibi, di şlerinde de beyaz, beyaz un tanecikleri vardı. Sadec e renkleri biraz bozulmu ştu di şlerinin. Fırıncı, bir saniyede cehresinden silinen tebessümü nü tekrar takınarak genç adama hitap etti : — Teşrifine çok sevindim, efendim. Kızım sizden u?;un uz un ve pek çok bahsetmi şti. Fakülte kendisine ziyadesiyle yardımınız dokunu yormu ş. Bu ilginize, babası sıfatiyle, ben de çok te şekkür ederim. Kızımın yakınlık duydu ğu, ona ilgi gösteren her insanın ba şımın üstünde yeri vardır. Eksik olmayın..... Tok sesi derinlerden bir yerden geliyor gibiydi. Ba bacan, tatlı bir konu şma terzi vardı. «Kızım» dedi ği sı- 63 rada, gözlerinde beliren büyük sevgi parıltısını Sh annon, bariz bir şekilde görmüştü. Jean'ı çok sevdi ğini, onu büyük ümitlerle bir sevgi ve şefkat hâlesi içinde ya şattı ğım anlamak için kâhin olmaya lüzum yoktu. Baba Law, bakı şlarına kâh önüne, kâh genç adamın çehresine dikerek konu şmasına devam etti : —- Bugün çok i şimiz var. Şu anda o kadar fazla me şguliyetimiz var ki.. Kusura bakmamanızı bilhassa rica edece ğim. Bakı şlarında, samimi bir şekilde özür dileyen, halden anlamasını istirham ede n bir ifâde belirmi şti. — Bugün hafta sonu, cumartesi.. Cumartesi günleri bütün i ş, benimle o ğlumun omuzlarına yükleniyor, îki ki şinin de bu kadar yükün altından sür'atle kalkabilme-si için çok çalı şmak, nefes almadan çalı şmak gerekiyor. Sonra hatırlamı ş gibi arkaya döndü. Mü şfik bir sesle ba ğırdı : — Luke.... Luke.... Bir misafirimiz var. Bir dak ika gelsene buraya.. Henüz 17—18 ya şlarında sempatik bir delikanlıydı Luke.. Şirin çehresini tatlı bir tebessümle yaya yaya, elleriyle de üzerindeki b eyaz önlü ğün eteklerini çeki ştire çeki ştire yanlarına geldi. Ablası ile arasında müthi ş bir benzerlik vardı. Teninin rengi, gözleri ile tıpkı Jean.. Hare ketli, sıcak bir

Page 29: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

delikanlıydı. Shannon'un kam Lu-ke'e hemen kaynamı ştı. Onu görür görmez sevmi şti. Fakat yanlarında fazla kalamadı. Shannon's bir «Ho ş geldiniz, a ğabey..» dedikten sonra ayrıldı. Atı arabaya ko şacak ve ekmek da ğıtımına çıkacaktı. Giderken de gülüyordu. Shannon, orada daha fazla kalmalarının n ezaketsizlik olaca ğım anlamı ştı. Jean'a i şaret etti. — Çalı şmanıza mâni olmak istemem, efendim. Müsaade edersen iz gidelim biz.. Adam ba şım salladı: — Malûm ya, ekmek i şi bu. Mü şterileri fazla bekletmeye gelmez. Hem yann da pazar. Çalı şmayız biz. Onun 64 için halkın iki günlük ekme ğini bugün yeti ştirmek mecburiyetindeyiz. Tekrar özür diledi : — Artık sizinle ak şama evde görü şürüz. Be şe do ğru isimiz biter zannediyorum. O zamana kadar da Jean sizinle me şgul olur, de ğil mi efendim? Vedâla ştılar. Shannon, biraz sonra Jean'la birlikte kendis ini yine o dar, yoku ş yolun üzerinde buldu. Şehrin dı ş mahallelerine do ğru yanyana yürümeye devam ettiler. Etrafta, küçük küçük bahçeler vardı. Bu ci vardaki evler, ilk gördüklerine nazaran daha yeni, daha güzel görünü şlü idi. Pek konu şmuyorlardı. Shannon ötrafı seyrediyor, genç kız da zaman zaman ona geçtikleri yerler hakkında kısa izahlarda bulunuyordu. Genç kızda yine endi şeli, çekingen bir hal belirmi şti. Arada bir sabırsız, kaçamak bakı şlarla Shannon'u süzüyordu. Shannon da farkındaydı b unun. Jean, misafirinin intibalarını sezgisi ile anlama ğa çalı şıyordu. Acaba babasını, küçük karde şini be ğenmi ş miydi? Ailesi efradından ikisinin onun üzerinde bı raktı ğı ilk tesir müs-bet miydi? Genç kız, kıymetli misafirinin onları be ğenmesini istiyordu. Fakat genç adam, nedense, intibaları hak kında hiç bir şey söylememi şti. Acaba? Yeni yapı, muntazam evlerin sonlarına gelmi şlerdi. Tenha bir yola saptılar. Bu yol, iki taraflı kestane a ğaç-lariyle süslü idi. Yere do ğru kanat germi ş gibi duran dalların altından yürüdüler. Kar şıda küçük, ta ş bir bina vardı. Shannon, kafasından, «Law'larm evi olacak her halde bu..» di ye geçirdi. Şirin ve mütevazı görünü şlü evin önü muntazam bir çitle çevrilmi şti. Temiz., beyaz tül perdeler görülüyordu pencerelerde. Evin k apısı demirdi ve bir hayli büyüktü. Kapının yan tarafında pirinç bir levha üze rinde, binanın ismi yazılıydı: Sloam. Kapıya yakla ştılar. Genç kız hemen öne geçti. Kapının tokma ğını îki 60 defa tıkırdattı. Kendini tutamamı ştı. Kesik kesik, heyecanlı bir sesle konu şmağa başladı : — Babamın da, karde şimin de gözlerinden anladım. Çok be ğendiler sizi. Eminim, o da be ğenecek. Jean bunları söyledi ği sırada büyük demir kapı hafifçe aralandı. Bir kad ın ba şı uzandı. Kızını gören anne kapıyı hemen ardına kadar açtı. — Oooo, siz misiniz, Jean? Buyurun, buyurun! Minyon yapılı, şipri şin bir kadınca ğızdı bu. Bembeyaz, gümü ş gibi, kar gibi bembeyaz saçları vardı. Şeffaf teni pırıl, pırıl ı şık saçıyor gibiydi. Güzeldi de.. Omu-zunda siyah renkli bir şal vardı. Elinde toz alma ğa yarayan irice bir tüy tutuyordu. Temizlik yaparken gelmi şlerdi anla şılan. Kızı şöyle bir okşayan bakı ş fırlattıktan sonra, sakin gözleriyle ve nefsinden emin bir tavırla Shannon'u kritik etmeye ba şladı. Pek de belli etmemeye çalı şarak genç adamı tepeden tırna ğa bir süzdü. Sonra da genç adamın durumundan tam gü ven duymuş halle konu şmağa ba şladı : — Hoş geldiniz, evlâdım, dedi. Tam da i ş üzerinde bastırdınız beni. Üstümü başımı de ği ştirmeye bile vakit bulamadım. Gerçi ortalı ğı toparlamı ştım ama, ufak tefek tozlan alıyordum. O sırada kapı çalındı. Kusu ra bakmazsınız, de ğil mi Mr. Shannon? Malum, ev hâli.. Onun cevap vermesine vakit bırakmadan devam etti: — içeri gelin, dedi. Biraz oturur, dinlenirsiniz. Bir yorgunluk kahvesi yapayım size.... Buna genç kız ce vap verdi:

Page 30: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Müsaade edersen oturmayalım anneci ğim, dedi. Böyle güzel bir günde eve kapanmak olur mu? Hem, Mr. Shannon'un fazla vakti d e yok. Winton'a dönecek. Onun için bir an evvel gidelim de, kendisine gösterece ğim yerleri gezdirebileyim. Değil mi, benim şeker anneci ğim? Mrs. Law, gün görmü ş, halden anlar, şefkatli bir ba- 66 kı şla kızına baktı. Gençlik heyecanlarını bilen ve anl ayı şla kar şılayan mükemmel bir anne idi o bu bakı şta. Baba Law gibi annesinin de Jean'ı ne kadar yüre kten sevdi ğini, Shannon, hemen anlamı ştı. Mrs. Law, kızının bu sözlerine ra ğmen, misafirperverli ğini belli eden nazik bir şekilde ısrar etti. — Gün o kadar çabuk bitmez ki, kızım, dedi. Ak şama kadar çok vaktiniz var daha., istedi ğiniz kadar dola şabilirsiniz. — Benim yaptı ğım gezi programı bir hayli vakit alır. — Şey.. Malcolm da sizinle beraber geliyor mu? Annesin in bu suali genç kızı bir parça sinirlendirdi. Yüzü hafiften kızardı. — Hayır, dedi. Yok o.. Bu gün ö ğleden sonra yok o, bilmiyor musun? Shannon, bir an dü şündü. Kimdi acaba bu Malcolm? Akrabadan biri olması ihtimalini dü şündü. Sonra da kendi kendine «Acaba evin köpe ği falan mı?» diye dü-R İmdü. Ama, köpe ğe ne lüzum vardı ki? Genç kız, ilâve etti : — Hem lüzum var mı ki ona anne? dedi. Kadın, fazla önem vermiyormu ş görünerek, her şeyi sükûnet içinde halleden sakin bir tavırla cevap verdi : —Yoo, dedi. Lüzumu oldu ğu içiu de ğil de, öyle sordum i şte.. Peki. O halde gidin, haydi. Ama yeme ğe mutlaka gelin ve sakın gecikmeyin. Bütün aile bir arada olaca ğız yemekte. Ben tam saat 6 da sofrayı hazır ederim. Şimdilik güle güle, Mr. Shannon.. Sizden de rica edeyim, gecikmeyin, ol maz mı? Mrs. Law gülümsedi. Dönüp yürüdü. Genç kız, mü şkülât arzeden bir ba şlangıcı başarı ile geçirmi ş -ihsanların rahatlı ğı ve memnuniyeti içinde derin bir nefes aldı. Shannon, tamamiyle ona kalmı ştı artık. Yine heyecanlı bir ruh hâline sürüklenmi şti. Hâkim bir tavırla Shannon'a döndü : 67 — Artık gidebiliriz, dedi. Gezmemize bizim evir bahçesinden başlayalım. Be ğenece ğinizi umuyorum. Buyrun'... Shannon'un önüne geçti. Yürüdüler. Evi sa ğ tarafından dolanıp arka bahçeye geçtiler. Bahçe bir hayli geni şti. Yarım dönümden daha fazla bir yeri kaplamı ştı. Çakıl ta şlan dö şenmi ş yolda biraz güçlükle, sa ğa, sola yalpa vura vura ilerleyebildiler. Bahçenin içinde yer yer küçü k tarhlar, ravent göbekleri görülüyordu. Küçük bir çama şırlı ğın yanından geçtiler. Bahçe, gerçekten güzel ve bakımlı idi. Her tarafında da büyük bir intizam göze çarpıyordu. Shannon, bunu Miss Law'a söyleyince genç kız çok sevinmi şti. — Elbette, dedi. Bütün ev halkı bu bahçeye gözümüz gibi bakarız. Büyük şehirlerin sayfiyelerindeki evlerin bahçelerinden hi ç farkı ve eksi ği yok bence. Fakat sizin evin bahçesi gibi olamaz, her halde.. Genç kızın tonunda bir sual edası vardı. Onu konu şturmak, asilzade hayatından, kendi evlerinden, bahçesinden, zenginliklerinden bahsettirmek istiyordu. Fakat Shannon, o esk i yalanlarını tekrarlayacak hâlet-i ru-hiyede de ğildi o anda. Jean'in ifâdesindeki sual havasım anlamazlıktan geldi, ilerde, kar şıda bir sundurma gördü. Duvar dibine yapılmı ş, bir köpek kulübesinden biraz daha büyücek olan bu yapıyı i şaret etti. Shannon. Maksadı, suali atlatmak, konuyu de ği ştirmekti. Sundurmanın içinde bazı âletler göze çarpıyordu. Önünde de, kırmızı b ir motosiklet bulunuyordu. Genç kız, Shannon'un i şaret etti ği yere baktı : — Ha.. O mu? dedi. Orası Luke'e aittir. Makine ile ilgili i şleri çok sever. Motosiklet te onun. Küçüktenberi meraklıydı böyle şeylere. Böyle şeylerden de anlıyor iyice artık. Fakat babam istemiyor Luke'ün makine ile u ğra şmasını. Her halde biraz eski kafalı. Motorla «vızt» diye bir yere ula şıvermenin zevki Luke'ü cezbediyor 68

Page 31: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

ama, babam hiç oralı de ğil. O at arabasının a ğır, aksak gördü ğü i şe razı.. Daha fazlasını istemiyor, Shannon, Luke'ü görür görmez be ğenmi ş, sevmi şti ama, şimdi daha fazla beğendi ğini, çocu ğun daha fazla gözüne girmi ş oldu ğunu görüyordu, içinden bir «aferin» çekti çocu ğa. Shannon da vaktiyle, çocuklu ğunda bir motosiklet sahibi olmayı çok istemi şti. Ama, bu, gökyüzündeki mehtabın kendisinin olmas ını, onu eline alıp oynamak istemesi kabilinden muhal bir ar zu idi. Oldum olası, motosiklete kar şı bir zaafı vardı Shannon'un. Çok be ğeniyordu. Bu makine, bir ok gibi yerinden fırlıyor, havayı delip geçiyor, üzeri ndeki insanı saatte en az 100 kilometre hızla istedi ği yere ula ştırıyordu. Böyle bir makine sevilmez miydi? Shannon, motosikleti yakından görmek, incelemek ist erdi ama, Miss Law acele ediyordu. Kalamadılar. Bahçeyi dola şıp geri döndüler. Tekrar evin yanından geçtiler ve dı ş kapıya geldiler. Jean, püsküllü beresini kâküllerinin üzerine daha s ıkı bastırdı. Ciddî bir tavırla saatine baktı. — Ucu ucuna tam üç saatlik bir vaktimiz var, dedi. Yemeğe biraz gecikmek şartiyle tabii.. Bütün görülmeye de ğer şeyleri bu süre içinde görmeye gayret edece ğiz. Biraz sür'atli olacak incelemelerimiz am a, ziyanı yok. Ne yapalım? Shannon'un gözleri, verandanın altında, kuytu bir k öşede duran iki sandalyeye takıldı. Bir evvelki gecenin yarısını, Dreem köyünd en getirdi ği kanlan nasıl tahlil edece ğini dü şünmekle geçirmi şti. Müthi ş yorgun ve Mtkin hissediyordu kendini. Sandalyeleri i şaret etmekten kendini alamadı : — Şurada oturup bir kaç dakika dinlensek nasıl o lur, acaba, Miss Law? Halinden anlaması için de kızın gözlerine yorgun bi r tavırla bakma ğı ihmal etmedi. Fakat genç kız hiç oralı de ğildi. Şuh bir kahkaha attı 69 ve Shannon çok garip bir şey söylemi ş gibi, alaylı bir tavırla cevap verdi. — Aşkolsun Mr. Shannon. Çok tuhafsınız vallahi. Hele du run bakalım, gezmemize henüz ba şlamı ş bile de ğiliz. Daha ilk merhalemizde böyle söylerseniz hâlim iz harap.. Shannon, itiraz etmekle genç kızı ikna edemeyece ğini anlamı ştı. Nâçâr ona uydu. Yola çıkıp hızlı hızlı yürümeye ba şladılar. Dola ştılar, dola ştılar.. Shannon'un posası çıkana kadar dola ştılar. Bu ufacık memlekette ne kadar da görülecek yer varmı ş meğerse. Genç doktor, ömründe, Blairhill'li bu fırıncı kızı kadar mükemmel bir turist rehberi görmedi ğini ve göremeyece ğini itiraf etti kendi kendine. Bunu yeminle de temin edebilirdi. Genç kız o derece yorulmak bilmez bir insandı ki, şaşmış kalmı ştı Shannon.. Sonra, öyle de dikkatli, öyle de titiz di ki.... Akşama kadar bıkmak, usanmak nedir, bilmeden ..Shannon'u dola ştırdı durdu. Bu tarihî şehrin her tarafım gezdirdi. Romalılar devrinden ka lma surların iki üç tane büyük kayadan ibaret harabeler i, Dukaların türbesini, eski dokumacıların oturdukları evleri, Hükümet kona ğını, Mason dergâhını, Şehir Kitaplı ğını, kiliseleri, hepsini, hepsini teker teker dola ştırdı. Hepsine ait en ge-,ni ş bilgileri nakletti. Lamb soka ğında, rahiplerin toplantı yaptıkları bir binaya geldikleri zaman, genç kız , saygılı bir tavır takınmı ştı. Claverhouse'm gizli bir toplantıyı zor kullanar ak da ğıtmasından sonra Tanrı tarafından atından al a şağı edildi ği yeri göstermeyi ve hikâyesini bütün teferruatı ile anlatma ğı da unutmadı. Shannon, genç kıza belli etmeden, rahat bir nefes a lmı ş ve içinden «Çok şükür.. Bitirdik artık..» diye geçirmi şti ama, tahmininde maalesef yanılmı ş oldu ğunu hemen görmü ştü. Jean, şöyle bir duraklamı ş, fakat arkasından da aklına güztl bir şey gelen insanların hâli •70 içinde bir sevinç çı ğlı ğı koparmı ştı. Sofranın en güzel yeme ğim ziyafetin en sonuna saklamı ş bir ev sahibi gibi ellerini çırpmı ş, gözleri ı şıl ı şıl parlarken : — Oooo, demi şti. Beyaz inekleri görmeden, imkânı yok, olmaz.

Page 32: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

i Shannon'un zavallı sevinci de kursa ğında kalmı ştı böylece. Genç kız, bir turist rehberi kitabından okuyormu ş gibi de ilâve etmi şti : — Yeryüzünde e şi, menendi yoktur bu beyaz ineklerin. Bayılacaksın ız görünce. Jean'ın verdi ği izahata göre, bu inekler Fransa'da Kraliyet Şatosunda yeti ştirilmi ş. Dük'ün büyük babasının zamanında bir kaç tane get irilmi ş ve burada üretilmi ş. Çok nadide, çok güzel hayvanlarmı ş.. Bu muhterem inekleri görmek mecburiyeti, Shan-non'u genç kızla birlikte üç kilometrelik bir yolu daha gerisin geriye dönüp kat etmek mecburiyetinde bıraktı. Toz toprak içinde, yorgun argın kırlık bir yere geldiler nihayet. Ta ş sütunları oymalı bir kapıdan geçtiler. Burası şehirlilerin adına «Yukarı koru» adını verdikleri yerdi. Geni ş bir arazi idi. Bu araziyi müteveffa Dük, kendi malikânesinin hudutları dı şına çıkarmayı göze almı ş, lütfedip şehre teberru etmi şti. Gerçekten de çok güzel bir yerdi burası. Nefis bir çayırlık ve a ğaçlık idi. Etrafı ıssızdı. Kimsecikleri görünmüyordu. Bu haliyle de, eski zamanlardaki gibi, özel bir malikâne havasım muhafaza etmekteydi . Hepsi iyiydi, güzeldi ama, inekler ortalarda görünm üyorlardı. Genç kız bütün çabalamalarına, oraya buraya kan ter içinde ko şuşmalarına ra ğmen inekleri bir türlü bulamadı. Durumu şahsı için adetâ bir izzet-i nefs, bir onör meselesi haline getirmi şti. Bütün gayretleriyle inekleri arıyor, Shannon'u da kendisiyle birlikte oradan oraya sürüklüyordu. Hopladılar, zıp ladılar, indiler, çıktılar, birbirlerine geçmi ş dallarla örtülü çardak- 71 ların, baymaların altlarından geçtiler, tahta parma klıkların, çitlerin üzerlerinden a ştılar. Fakat o koca koca inekler sanki bir fare olm uşlar, gizli deliklere saklanmı şlardı. Genç kızın mütemadiyen etrafı ara ştıran gözleri, aradı ğını bir türlü bulamayınca, hiddetten kıpkırmızı kes iliyor, yüzünü bir korku havası istilâ ediyordu. Bir hayli süren ara ştırmalardan sonra, son bir ümitle bir tepeye çıkmı şlardı. Genç kız, ineklerin burat da da olmadı ğım âdeta deh şetle görünce kendisini otların üzerine bir külçe gibi bırakıverd i. Bir süre yere dik- j ti ği bakı şlarını nihayet Shannon'a çevirdi ve utana sı- '-, kıla, kızara bozara ma ğlûbiyeti kabule mecbur kaldı ğı- '. m itiraf etti. / — Offff, dedi, maalesef Mr. Shannon, maalesef.. Bu - '( lamayaca ğız onları.... Kısa bir süre durduktan sonra ba şım iki yana salladı, hiddetini yenemeyerek adetâ ba ğırdı. — Hayret do ğrusu, hayret.... O kadar anla şılmaz bir şey ki.... Genç kız üzüntüden kahrolacak raddelere gelmi şti. R) r taraftan, saygı duydu ğu bir misafirini bu kadar yormu ş oldu ğundan dolayı kendini affedemiyor, bir taraftan da yalancı mevkiine dü şmüş bulunmak vehmi içinde kıvranıyordu. Ne yapaca ğını, ne söyleyece ğini şaşırmı ş gibiydi. Hani mümkün olsa, oracıkta bir kaç tane inek yaratıverecek, kendisini, dü ştü ğü mevkiinden kurtaracaktı. Nereye gitmi ş olabilirlerdi bu hayvanlar? Her zaman burada idile r. Kaç defa gelmi şti Jean, onları görmek için.. Hepsinde de görmü ştü. Ama, ya şimdi? Şimdi, yani tam lâzım oldukları bir zamanda nasıl ortadan yok oluve rmi şlerdi, nereye gitmi şlerdi bu hayvanlar? Shannon, genç kızı ne şelendirmek için bir espri yaptı : — Allah, Allah, dedi. Sakın a ğaçlann tepelerine çık- 72 mış olmasın bu hayvanlar.. Hani, biz kendilerini yakal a-yamayalım diye.. Ne dersiniz Miss Law? Fakat genç kızın hiç de alaya, şakaya gelir bir hâli yoktu o anda. Zaten kendi kendini yiyip bitiriyordu üzüntüden.. Kafasını hafi fçe salladı. Suale cevap vermedi. Sadece, kendi kendine konu şuyormu şcasına : — Öyle de güzel hayvancıklardır ki.. Kar gibi bemb eyaz vücûtları, harikulade bir ahenk içindeki, büklüm büklüm boynuzları.... Sonra Shannon'a döndü :

Page 33: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Kıs geliyor, so ğuklar bastıracak diye, bir kö şeye sindiler her halde.. Kusura bakmayın, sizi de yordum, Mr. Shanno n. İnşallah bir ba şka sefere gösterebilirim onları size.. Shannon, nezaketle mukabele etti : — Rica ederim, Miss Law, dedi. Ne beis var? Kusura bakmak da ne demekmi ş?. Hiç düşünmeyin bunu siz. Şimdi o inekleri kafanızdan uzakla ştırın da, şurada beraberce biraz oturup, dinlenelim. Kı ş ortasında bahar ya şanıyordu sanki. Öyle bir gündü. Bu mevsimde rastlanmayacak derecede ılık ve ok şayıcı idi. ince bulut kümelerinin zaman zaman arkasına giren güne ş etrafa bal rengi bir ı şık ça ğlayanı bo şaltıyordu. Bu tatlı çağlayanın ortasında kâinat, o güne kadar kastedilmemi ş bir sükûnet ve inziva atmosferi y ora try ordu. Ayaklarının dibinde uzana n ye şillikler ye bodur ağaçlarla dolu koru, benekli bir dantelâ gibi ruha sü r a şılıyordu. A ğaçların arasından bir su şırıltısı geliyordu. Görünmüyordu ama, bu küçük bir dere idi. Et-rsfm, kulaklar dolusu uzayıp giden sessizli ği içinde bir ince musiki idi bu şırıltı. Mecra boyunca küçük göle benzer su birikint ileri hâsıl ediyor, böylece bir gölden ötekine seker gibi akıp gidiyordu. Bu ma nzara, bu sükûnet ve şiir dolu hava onları dilsizler gibi derin bir sessizli ğe sürüklemi şti. Sadece düşünüyorlar, sadece nefes alıp veriyorlar, yâni sadec e ya şıyorlardı. 73 Shannon'la Miss Law, yanyana, çimenlerin üzerine ot urmuşlardı. Genç kız, a ğzına küçük bir ot parçası almı ş, di şleri ve dudaklariyle oynuyordu. Her şeye ra ğmen mağlûbiyetini hâlâ unutamadı ğı, hazmedemedi ği besbelliydi. Shannon, bir ara, oturmaktan yorulmu ş gibi, ayaklarını ileri verdi, uzandı. Yan yatmı ştı. Dirse ğiyle çimenlere dayanmı ştı. Bir müddet bakı şları uzaklarda korulukta dola ştı. Sonra, gayri ihtiyarî, genç kızı süzmeye ba şladı. Kayıtsız görünmeye ve tarafsız olma ğa çalı şan bir tavırla Jean'ın şahsiyetini tesbite, tahlile çalı şıyordu. Shannon'd a genç kızla ilgili belirli bir kanaat vardı. Saflı ğı.. Evet, BlairhiU'li bu fırıncı kızının en bariz k a-rekteristi ği saflı ğı idi. Gerçekten çok temiz, içinde hiç bir kötülü ğü olmayan, bütün münasebetlerinde arkada şlık hudutlarının ötesinde hiç bir şey bilmeyen, bulmayan ve aramayan bir insandı. Shannon, kız hakk ındaki bu kanaatini deği ştirecek en küçük bir mü şahedeye, hattâ sezgiye bile o güne kadar kendinde rastlamamı ştı. Şimdiye kadar tanıdı ğı bütün kadınlar ve genç kızlar içinde onun kadar mükemmel bir şekilde tabiili ğini boz-mayanım görmemi şti. Bunu kendi kendine ve rahatça itiraf edebilirdi. Şu andaki oturu şunda da, muhayyeleye büyük ve kuvvetli heyecanlar a şılayan bir körpelik, tazelik, gençlik ve sıhhat havası vardı. Bir ku ğu boynu gibi ince ve zarif olan boynu, teninin, göz lerinin ve saçlarının rengi, nefis bir münhani halinde kı vrılan çenesi, tabiatın o andaki muhte şem dekoru ile mükemmel bir ahenk te şkil ediyordu. Otla oynarken arada bir açılan a ğamdan bembeyaz bir inci dizisi halinde kusursuz di şleri görünüyordu. Shannon, genç kızın yüzüne biraz daha dikkatlice ba ktı. Kız oturur vaziyette oldu ğu için o güzel çehreyi a şağıdan yukarıya do ğru görebiliyordu. Dudaklarına dikkat etti. Üst duda ğının tatlı kıvrımının içinde sıcak, 74 ate şli bir kadın deveran etmekte oldu ğunu görüyormu ş gibi oldu. Miss Law'in en fazla dikkatini çeken taraflarından birinin de temizli ği, pırıl pırıl temizli ği oldu ğunu dü şündü Shannon. Genç kızla birbirlerine çok yakındılar. Harikulade temiz, tertemiz bir kokunun burnundan bütün vücûduna yayıldı ğını hissediyordu genç doktor. Je-an'ı dalgın dalgın , hülyalı bakı şlarla seyrederken Shan-on. dü şündü. Kâinatta Tanrı'dan sonra gelen en ulvî şey, muhakkak ki, temizlik olmalı, diye geçirdi içinden.. Bu kız, bu derece temiz oldu ğuna, göre, mutlaka günde bir kaç defa Windsor sabunu ile yıkanıyor olmalı, dedi kend i kendine. Zira, gençkızm gözle görünen her yeri tertemizdi, s aftı, pırıl pırıldı. Fakat Shannon, görünmeyen taraflarının da aynı temizlikte oldu ğunda hiç şüphe etmiyordu. Genç doktor, onu böyle yakından, inceden inceye ve tüyük bir dikkatle incelerken Jean birdenbire ona baktı. Göz göze geliverdiler. G enç kız, bunu hiç beklemiyor-muş gibi birden bocaladı, şaşırdı. Fakat o her şeye ra ğmen korkmadan, çekinmeden

Page 34: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

bakmasını bilen bir insandı. Onun için kirpiklerini bile kırpmadan bir süre de o Shannon'a baktı. Sonra da o güzel, tatlı bakı şları önüne e ğildi. Shannon, bu esnada, ne genç. kızdan bakı şlarını kaçırmı ş, ne de tek bir kelime söylemi şti. Hiç kıpırdamadan öyle, kıza bakmı ştı. Bu bir kaç saniyelik bakı şma azap veren bir bekleyi ş halinde geçmi şti. Nihayet genç kız, kendini toparlamak lüzumunu hisse tti. Pani ğe kapılmamak, için telâ şla kolundaki yuvarlak gümü ş saate baktı. Akabinde hemen aya ğa fırladı. Bir taraftan da söyleniyordu : — Ooo, dedi. Geç kalıyoruz. Gidelim artık, Mr Shann on. Maddî hayatın zarureti ihtiyaçlarının neler oldu ğunu 75 ve bunların kıymetini bildi ğini göstermek isteyen bir eda ile de devam etti : — Karnınızda kimbilir ne kadar acıkmı ştır, de ğil mi? Yolda pek az konu ştular. Eve geldikleri zaman ev halkını arka tarafta ki oturma odasında topluca buldular. Onları bekliyorlardı. Ev in içi de, bu oda da tertemizdi. Law'larm, temizli ğe önem veren titiz bir aile ol-aukları anla şılıyordu. Jean'ın annesi, Mrs. Law gibi ipekli entarisini giy mişti. Mr Law ile Luke de bayramlıklarını sırtlarına geçirmi şler kolalı yaka takmı şlardı. Bütün aile efradının Shannon'a özel bir de ğer ve önem vermekte oldukları açıkça görülmekteydi. Fakat o ak şam Law'larm bir misafiri daha vardı. Bu durum Shann on'u bir parça şaşırmı ştı. Genç bir adamdı. Shannon'a onu «Mr Hodden» diye tanı ştırdılar. Sonradan, sohbet ba şladı ğı zaman evdekilerin hepsinin ona «Malcolm» diye hit ap ettiklerini gördü. Sorulanlara hep tebessümle cevap veriyordu. Law'larm hepsiyle teklifsiz konu şuyordu. Jean'la da hemen senli benli konu şmağa ba şlaması Shannon'un dikkatini çekmi şti. 25 ya şında gösteriyordu. Kendi halinde, dürüst bir genç adam hali vardı. Çehre hatları biraz gergi nceydi ve bu ona ciddî bir tavır veriyordu. Dudakları da gergin ve inceydi. Bo ynu kalındı. Kendisini ağırba şlı gösteren kahverengi bir elbise giymi şti. Kıyafeti temizdi. Dik, devrik yakalı, kolalı gömle ği de Shannon'un dikkatini çekmi şti. Shannon, bu ikinci misafirin varlı ğına pek akıl er-dirememi şti ama delikanlının kendi üzerinde bazı etkiler yaptı ğını da kabul ediyordu. Garip bir huyu vardı Shannon'un.. Kendinde buldu ğu ve zayıflı ğı telâkki etti ği özelliklerinin zıddını başka bir insanda görünce gıpta ve hasetle karı şık hisler duyardı. Bugün de öyle olmu ştu. Bu gencin kar şısında kendisini âciz ve zayıf 76 ~ bir nıah'ûlc telâkki etmeye ba şlamı ştı. Shannon, mal-colm'da vakur ve sa ğlam bir insan hali görmü ş, sakin ve olgun tavırlarına kendini kaptırmı ştı. Üstelik bünyece de gayret sıhhatli ve kudretli bir görünü şü vardı onun. Sanki «Ben böyle bir adamım i şte. Heybetli, kuvvetli, kudretli ve vakur.. Kar şındaki de elindeyse öyle olsun..» der gibi idi. Erkekli ği, mertli ği bakı şlarında bile kendini belli ediyordu. Yele ğinin sa ğ üst cebinde uçları itina ile sivriltilmi ş bir kaç kur şun kalem ile bir diyapazon görünüyordu. Shannon, bunların, mesle ği ile ilgili lüzumlu şeyler oldu ğunu tahmin etmi şti. Gerçek de buydu. Shannon, biraz sonra, onun ilk okul öğretmeni oldu ğunu ö ğrenecekti. ilk kar şıla ştıkları anda Malcolm Hodden elini Shannon'a dost bi r tavırla uzatmı ştı. Jean'ın annesi de bu tanı şmağı peki ştirmek için gayret sarfetmi şti : — Malcolm da bizim aileden biri sayılır, Mr. Shanno n, demi şti kadın, ikimizin çok iyi anla şaca ğınızı tahmin ediyorum. Zira pek mü şterek taraflarınız var. Blairhill İlkokulunun ö ğretmenidir Mr. Hodden. Pazar günleri de okuma yazma bümiyene büyüklere ders veriyor. Muhitinde çok sevi len bir kimsedir. Mesaisinin herkes öve öve bitirmez. Do ğrusunu söylemek gerekirse, hakikaten çok çalı şkan bir insandır. Malcolm, methedilmi ş olmasından dolayı tevazuunu gösterecek bazı kelime ler sarfetmek istemi şti ama, bunda muvaffak olamamı ştı. Mrs. Law, yeme ği tam söyledi ği satte hazırlamı ştı. ünün için hemen hep birlikte yemek odasına geçtiler, sofraya oturdular. Ev sahib i Dandiel Law, an'anelere sıkı sıkıya ba ğlı bir adamdı. Sofrasında duasız yeme ğe ba şlatmazdı. Bizzat

Page 35: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

kendisi gayet ciddi bir eda ile a ğır bir dua okudu. « Şimdi uzak diyarlarda, yâd ellerde hiz-rnet eden» kızı Ages'i de duasının sıhh at ve afiyet temennisinden mahrum bırakmadı. Kızın, şöminenin üze- 77 rinde duran hastabakıcı elbisesiyle çekilmi ş foto ğrafına da gizli bir bakı ş atmı ştı. Duadan sonra yemek ba şladı. Mrs. Law, büyük tabakta bulunan ha şlama yayın balı ğından parçalar keserek, sofradakilere bol tarafında n da ğıtma ğa ba şladı. Shannon, bu evdeki bütün hareketlerinin ölçülü olma sına, herhangi bir şeye kar şı fazla istekli görünmemeye bilhassa dikkat ediyordu. Çok temkinli davranıyordu. Fakat bu nefis balık kar şısında kendini tutamadı. Saldırır gibi yeme ğe ba şladı. Kendi kendine de «Hiç kimse kusura bakmasın. Miss D earie'nin pansiyonerlerinden bundan ba şka türlü bir hareket beklenemez.» diye dü şündü. Büyük bir i ştahlı balı ğı en küçük bir kırıntı bırakmadan temizledi. Üstelik yemek bu balıktan ibaret de ğildi. Daha bir yı ğın yiyecek vardı. İlik gibi. ha şlanmı ş patatesler, so ğuk sucuk ve dil sö ğüş, kı ş sebzeleri, çe şitli tur şular, evde yapılmı ş bir kaç çe şit reçel v.s. Shannon, hepsinden de yedi. Hiç birinin hatırını kırmadı. Zira bu güzel yiyecekler, a ğzının tadını Shannon'dan çok daha fazla bilen kimseleri bile tatmin edecek b ollukta ve nefasetteydi. Ev sahipleri Shannon'un şerefine sünger gibi kabarmı ş, çok güzel bir de pasta yapmı şlardı. Üzeri vi şne ve daha bir çok şeyle de süslenmi şti. Shannon onu da büyük bir i ştahla yemi şti. Fakat en fazla ho şuna giden Mr. Law'm fırınında pi şirilmi ş olan ekmekti. Puf böre ği gibi kabarık, içi gayet pi şkin, kabu ğu da gevrek gibi lezzetli olan bu ekmeğin çok da nefis bir kokusu vardı. Yendi ği zaman da lokum gibi insanın ağzında eriyip da ğılıyordu. Shannon, bu güzel ekmekten dolayı Mr. Law'u tebrik etmekten kendini alakoyamadı. Ev sahibi bu iltifata memnun olmu ştu ama, yine de ciddiyetini bozmadı, vakur bir tavır takındı. Sonra taba ğa uzanıp bir dilim ekmek aldı. Eliyle biraz yokladı , burnuna yakla ştırıp kokladı. Kutsal bir harekette bulunuyormu ş gibi bir eda 78 ile de iKi eliyle iki tarafından tutarak dilimi iki ye böldü. Mesai arkada şı olan o ğlu masanın öbür ucunda oturuyordu. Ona baktı. Sonra da bir meslekda ş havası içinde şöyle dedi : — Fırının ate şi bugün bir parça hafif gelmi ş ama, ziyanı yok. Yine de fena olmamı ş ekmek. Arkasından Shannon'a döndü. Çok basit bir i şten bahsedermi ş gibi konu şmağa başladı : — Bizim yegâne meziyetimiz - şayet buna bu sıfatı vermek kaabüse- i şimize çok önem vermemizdir. Mesle ğimizi çok severiz. Hele bu bölgede fakir köylümüzü n en birinci gıdası ekmektir. Maden i şçileri de, çiftçiler de, rençberler de ekmekten başka bir şey yiyemezler. Gelirleri çok azdır. Kıt kanaat geç inebilecek durumdadırlar da ondan tabii. Haftada 35 şiline çalı şan ve aile efradı az kalabalık olmayan kimselerdir bunlar. Biz de bu nu bildi ğimiz için onlara mümkün mertebe lezzetli ekmek yedirebilmek için elimizden gelen gayreti gösteririz. Onun için ekme ği en iyi undan yaparız. En güzel, en leziz maya ile mayalarız ve elimizle yo ğururuz. ilkokul ö ğretmeni Malcolm, Jean'ın yanında oturu-' yordu. Sof radakilere yardım olsun diye tabak alıp vermede ev sahiplerine yardım ediyordu. Bundan gizli ve sessiz bir haz duydu ğu, kendisini bu evin bir ferdi gibi hareket ediyor göstermekten gurur hissetti ği belli oluyordu. Bu ekmek mevzuuna o da karı ştı. Shannon'a baktı, kafasını sallayarak : — Size bir tek cümle ile durumu ifade edeyim, dedi . Mr Law'm fırınında memleketimizin en güzel ekme ği çıkar. Mr. Law mütebessim ve kendinden emin, vakur bir tav ırla bu mütalaayı tasdik eden mahiyette konu ştu. — Yaa, dedi. Ekme ği bizden almak için iki saatlik mesafeden gelenleri n bulundu ğunu biliyorum ben. Sonra, ekme ğin, bilirsiniz, kitapta da yeri vardır. Pey- 79 gamber Efendimizin kalabılı ğı doyurmak için somunları nasıl parçalamı ş oldu ğunu hatırlarsınız her halde.. Sofrada da havarilerine e kmeği da ğıtmı ş.

Page 36: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, dinî konuların o kadar derininde hiç bir zaman olmamı ştı. Onun için tasdik mahiyetinde bir şeyler gevelemekle iktifa etti. Bereket versin tam o sırada Luke imdada yeti şti. Sol gözünü hafifçe kırparak Shannon'a bakıyor, elindeki küçük tabakla çilek reçeli ikram ediyordu. Bu yakınlıktan istifade etmeyi dü şündü Shan-non.Luke'e, motosikletinin iyi tarafları ndan bahsetmesine fırsat verecek bir kaç kelime fısıldad ı. Fakat konu şamadılar ki.. Daniel Law'm söylediklerini kulak arkası ile dinlem esi olmazdı. Her şeyden evvel ev sahibine hürmetsizlik ve dolayısiyle de ayıp olu rdu böyle bir hareket. Üstelik adam, Rahipler içtimanında da vaaz veriyord u. Sözlerini dinletmeye, o konu şurken kimsenin konu şmamasına, sadece kendisini dinlemelerine alı şmıştı. BlairhiH'li fırıncı, mütehakkim bir tavırla gö zlerini Shannon'a dikmi şti. Kendisini zorla dinletmeye hazırlanıyordu . Shannon'un yapabilece ği hiç bir şey yoktu bu durumda. Dinleyecekti. Adamın insafına kalmı ştı bu i ş. îaterse saatlerce dinletebilirdi kendisini. Shannon, bütün dikkatiyle kendisini ona, sözlerine vermi ş gibi bir tavır takındı. Adam nutkuna ba şlamı ştı : — Şüphesiz yalnız kendi mesle ğimi övecek, onun yeryüzünde her i şten önce gelen bir i ş oldu ğunu söyleyecek de ğilim. Meselâ, biliyorum ki, doktorluk da, yani sizin mesle ğiniz de asil bir gayeye hizmet etmektedir, insanlar ın sa ğlı ğı da şüphesiz çok önemli bir konudur. Bir hastayı iyi etm ek, tam sıhhate kavu şturmak, bir sakatlı ğı ortadan kaldırmak, topal bir adamı yürütmek, kolu kırılmı ş bir adamın kırık kolunu i ş görür hâle getirmek.... Bunlar kadar güzel bir şey az bulunur bu dünyada.. Do ğrusunu isterseniz, kızımın bu muhterem ve asil mesl eğe yönelmesi beni çok mutlu kıldı. Bunu hayatı- 80 mm en bahtiyarlık dolu hâdiselerinden biri, belki de birincisi olarak kar şıladım. Shannon, hiç cevap vermedi. Sadece adamı can kula ğı ile dinliyormu ş pozunu devam ettirdi. Ashnda konu şmağa kalksa, söyleyece ği şey hiç de adamın ho şuna gidecek cinsten olmayacaktı. Zira «Benim doktorluk etmeye h iç niyetim yok, muhterem beyefendi.. Ben kendimi tıp alanındaki ilmî ara ştırmalara vakfedece ğim.» demesi gerekiyordu, içinden gelen buydu. Hedefi, gayesi de buydu. Aksine bir dü şünce ta şıdı ğını söyleyemezdi ki.. Fakat cevap vermeyi şi onun konu şma heves ve arzusunu kırmadı. Kendine has, gururla tevazuu müke mmel mezcetmesini bilen konu şma tarzı ile, tıptan ve insanların sıhhatlerinden g irdi ği konuyu evirip çevirip yine o ilk noktaya, dini meseleleri tahlile kalkı ştı ğı noktaya geldi, insanların karde şli ğinden, insanların birbirlerine yardımcı olmalarının dinin ve Allah'ın emirleri meyamnda oldu ğundan uzun uzun misaller ve tarihî hâdiseler zikrederek bahsetti. En sonunda da Shannon'a buz gi bi bir du ş tesiri yapan, ona azap dolu dakikalar geçirten bir noktaya geldi. Fır ıncı Law, oturdu ğu yerde şöyle bir kasılarak do ğrudan do ğruya Shannon'a hitap etti : — Çok affedersiniz, hangi mezhebe mensup bulundu ğunu sorabilir miyim, efendim? Genç doktor hiç beklemedi ği bu sual kar şısında birdenbire çarpılmı ştı. Bir an bocaladı. Nasıl bir cevap vermesinin daha do ğru olaca ğım bir anda kestirememi şti. Vakit, kazanabilmek, bir parça dü şünebilmek için, gayet soğukkanlı imi ş gibi bir tavır takındı ve önündeki çay barda ğına uzandı. Onu dudaklarına götürdü ve uzun bir yudum aldı. Odadakilerin hepsi de büyük bir tecessüsle bakı şlarını Shannon'a dikmi şlerdi. Bütün gözlerin kendi üzerinde oldu ğunu Shannon da bakmadan biliyor ve o bakı şların altında ezilmemek için ne yapması lâzım geldi ğini 81 tesbite çalı şıyordu. Onun dudaklarından çıkacak cevabı bekleyenl er, bu cevabın, birlikte kuracakları muhte şem bir binanın temel ta şıymı ş gibi tek istikâmete müteveccih birer ruh hâli içindeydiler. Jean da öyl e... Birbiri arkasına içti ği sıcak, koyu çaydan yanakları pembele şmiş, dudakları hafif aralanmı ş, gözleri ı şıl ı şıl parlaya parlaya Shannon'a bakıyordu. Bir tek Mal colm hariç.. Onun bakı şları sadece tetikteydi. Şimdi ne cevap vermeliydi Shannon? Ta şralıların, küçük şehir halkının mezhep aynlıklarına ne derece önem verdiklerini çok iyi bilirdi. Gerçe ği söyledi ği, yani katolik oldu ğunu itiraf etti ği takdirde büyük bir telâ ş ve heyecana sebep olaca ğı muhakkaktı. Nasıl olur da: «Beni ne şekilde

Page 37: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

kar şılayaca ğınızı biliyorum ama, do ğruyu söylemek mecburiyetindeyim. Ben katoli ğim. Arada bir şüphenin karanlık dehlizlerinde dola ştı ğım, yahut daha az karanlık yollara saptı ğım olmadı de ğil ama, hâlâ kalbimde o eski itikadımın, katolikli ğin hâkimiyeti hükmünü yürütüyor..» diyebilirdi? Evet, ba şka çare yoktu. Bir zamanlar Miss Jean Law'a yaptı ğı gibi burada da bir yalan kıvırsa ne olurdu? Bu aileyi, bütün hayatı bo yunca bir kere daha görecek değildi ki.. Sofranın, odanın, nihayet mutena bir misa fir olarak davet edili şinin o âna kadar süregelen tatlı ahengini bozmaması çok daha iyi olmaz mıydı? Üstelik, kelimeleri ve tâbirleri dikkatle se çer ve kullanırsa, bu tehlikeli konuyu pek âlâ yalan söylemeden de geçi ştirebil-mek imkânını bulabilirdi. Bu sual, Shannon'u, çok kötümser, çok naho ş bir ruhî duruma sürüklemi şti. Ev halkını iyi insanlar olarak tanıyor ve biliyordu. B u yargıya varırken Jean'ın tutum ve hareketlerinden ilham almı ş, biraz da ötekileri tanımı ştı. Onun için de, bu iyi insanlar ahlâkî cephesinin bütün kötü no ktalarını biliyorlarmı ş da onu kü-çümsüyorlarmı ş gibi geliyordu, Shannon'a. Nihayet kendini topladı : 82 ii — Şimdi izah edeyim size durumu efendim... Bu kadar rahat olmasına, bu kadar rahat konu şmağa ba şlayabilmesine kendisi de bir bakıma şaşmıştı. Ama, gerçek buydu; becerebilmi şti. Şimdi, bu girizgâhı, falsosuz devam ettirmek, usturuplu bir şekilde konu şarak pot kırmadan durumu idareyi ba şarabilmek gerekiyordu. Shannon, bir iki kesik öksürükten sonra konu şmasına devam etti : — Her şeyden evvel bir gerçe ği burada, bu samimi toplulukta belirtmek mecburiyetindeyim. Biliyorsunuz her halde? Wint on'da, Üniversitede bir görevim var. Bu görev hakikaten çok yüklü. Geceli g ündüzlü çalı şmayı icap ettiriyor. Bu sebepten, şimdiye kadar bu meslekî çalı şmalarımdan fırsat bularak kiliseye devamlı gidebilmi ş de ğilim. Bilhassa son zamanlarda.... Fakat hemen de ilâve edeyim ki, çocuklu ğum Levenford'da dindarlı ğı son derece kuvvetli olan bir ailenin yanında geçti. Hattâ, o k adar ki.... Genç doktor, sözlerinin burasında biraz durdu. Sonr a, yalana sapmadan, çocuklu ğunda ya şadı ğı bir hâdiseyi anlattı. Hepsi, a ğızlarını açmı ş, hayran hayran onu dinliyorlardı. Hatırayı naklettikten son ra, haminnesinin övünerek anlattı ğı, fakat kendisinin hiç bir zaman inanmamı ş oldu ğu bir hususu da ilâve etti : — Annemin dayılarından biri. Marston Moor'da şeni d edilen o Yeminli'lerdenmi ş, Shannon'un bu sözleri üzerine odada bir an derin bi r sessizlik oldu. Önce intikal edememi şlerdi. Fakat çok geçmeden bunun mânasını anladılar. Genç doktor, onların üzerinde sadece olumlu bir intiba de ğil, büyük bir heyecan ve hayranlık yaratmı ş oldu ğunu da mü şahede etti. Daniel Law, yerinde ve candan bir ilgi ile kafasını ileri uzatmı ştı. Birden kendini tutamadı: — Ne diyorsunuz siz, azizim Mr. Shannon? Mars- 83 ton Moor vak'ası ha!.. Çok iyi bilirim onu. Mübarek din adamlarının kurban gittikleri bir hâdisedir o.. Böyle bir ceddin ahfad ından olmakla ne kadar iftihar etseniz azdır. Jean'ın babası, bu sözlerinden sonra, biraz müstehz i bir eda ile şunları söyledi : — Sizin de, ilerde, onlara lâyık bir torun oldu ğunuzu isbat etmenizi candan temenni ederim. Çok şükür, Shannon, tehlikeli bölgeden basan ile sıyrılm asını bilmi şti. Konuşmalar bundan sonra dereden tepeden, ahbapça bir hav a içinde devam etti. Bir süre sonra Malcolm müsaade istedi. Uzun özürler - dileyerek gitmeye davrandı. Blairhill Intitute'de de gece dersleri varmı ş. Bu ak şam da derse gitmek mecbu-riyetindeymi ş. Jean'ın annesi Malcolm gittikten sonra Shann on'a izah etti. Ö ğretmenin bir annesi varmı ş. Kocası, yani Malcolm'un babası ölmüsmü ş. öğretmenlikten aldı ğı maa ş yeti şmedi ği için böyle gece dersleri falan da vermek suretiyle ancak geçimini temin edebiliyormu ş. Malcolm'un veda sahnesini takiben oturma salonuna

Page 38: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

geçtiler. Bir hayli ısrarlardan sonra Jean piyano ç almaya razı olabildi. O da ancak bir defa.. Grieg'ten bir parça çaldıktan sonr a kalktı piyanonun ba şından. Bilâhare lâf «yâd ellerde hizmet eden» Agnes'ten, Jean'ın ablasından açıldı. Gönderdi ği mektuplardan sonuncusunu bizzat baba Law yüksek sesle okudu. Mektup okunurken bütün aile fertlerinin bariz bi r iftihar hissi içinde bulunduklarını Shannon yakından gördü. Kız, mektubunda hayatından çok memnun oldu ğunu, yegâne üzüntüsünün annesi, babası ve karde şleri oldu ğunu belirtiyordu. Müteakiben, kızın göndermi ş oldu ğu sararmı ş, silik foto ğraflar elden ele dola şmağa ba şladı. Bilhassa anne ve baba Law'lar, bu resimleri k im bilir kaçıncı defa ve büyük bir şefkat hâlet-i ruhiyesi içinde bir kere de o akşam incelediler. Shannon da re-84 simlerden bazılarına dikkatle baktı. Agnes, eti bud u yerinde bir genç hatun ki şi idi. Resimler hep resmi kıyafetiyle, hastabakıcı ün iforması ile ve daima hemşirelik yaptı ğı hastahanede çekilmi şti. Resimlerin hemen hepsinde, Agnes, bir kalabalık ortasında duruyor, etra-fmda beyaz önlük, şakak kemikleri fırlak, iri gözlü, garip görünü şlü insanlar, yerli çocukları bulunuyordu. Tipler, h emen tamamen insana merhamet telkin eden kimselerdi. Fot oğrafların fonunda da, daima bir orman, daha önde çam veya çam tipinde a ğaçlar, etrafı çıplak tahta barakalar, göz kama ştırıcı bir güne ş ve simsiyah gölgeler göze çarpıyordu. Bu minval üzere de Agnes hakkında bir hayli konu şuldu. Onun çocuklu ğuna ait hatıralar tazelendi, .hasret duygularını belirten k elime ve tâbirler kullanıldı ve Agnes'e hemen ertesi gün bir mektup daha yazılma sı kararla ştırıldı. Saat sekiz olmu ştu. Tren vaktine fazla bir şey kalmamı ştı. Shannon, ancak yeti şebilecekti. Kalktı. Özür dileyerek müsaade istedi. O geceyi misafir olarak geçirmesi için yapılan ısrarlara ra ğmen dönmek mecburiyetini belirtti. Ev halkı ile çok hararetli ve samiıni bir hava içinde el sık ı ştı. Jean'la karde şi Luke, istasyona kadar gelmek hususunda çok ısrar ettiler. Shannon, bunu kabul etmek mecburiyetinde kaldı. Evden onlarla birlikte çıktı. Ayrılırlarken anne ve baba Law'lar Shannon'u si-tâyi şkâr sözler ve tekrar beklediklerini bildiren temennilerle u ğurladılar. Mr. Law, samimi ve dost bir hava içinde: — Bizi çok duygulandırdınız.. Evimize şeref verdiniz, Mr. Shannon, diyordu. Tekrar bekleriz sizi in şallah ikincine! geli şinizde gece de kalırsınız... Gözlerinde, Shannon'un hiç tahmin etmedi ği sıcak bir ilgi, kucaklayan bir dost bakı şı vardı. Mrs. Law da, sevimli ve tatlı bir tavırla : — îyi yolculuklar temenni ederiz size.. Ya kında 85 tekrar bekleriz... demi ş ve Shannon'un eline sıkı ştırdı ğı küçük bir paket için ilâve etmi şti. — Mühim bir şey de ğil.. Elimle yaptı ğım iskoç çöre ği.. Miss Deaire'nin yemeklerinden doymadı ğınız zaman lâzım olur. Ortalık iyice kararmı ştı. Luke'le ablası da Shannon'-a refakat ediyorlard ı. Delikanlı da genç doktoru hemen sevmi şti. Bu sevgiyi bir yakınlık belirtisi ile ispat etmek istedi. — Siz de motosiklet seviyorsunuz galiba a ğabey, dedi. Çok rica ediyorum, istedi ğiniz her zaman motosikletimi alıp kullanabilirsiniz . istasyona geldikleri zaman trenin kalkmasına bir ik i dakika vardı. Kalabalık arasında kendilerine yol aça, aça vagonların yanma geldiler. Shannon hemen atladı ve tren de hareket etti. Jean, pencerenin önünde, tren hızlanıncaya kadar yürüdü. — Kusurumuza bakmayın Mr. Shannon, diyordu. Sizi me mnun edebildik mi acaba? Biz çok sevindik bu ziyaretinizden.. Yine bekleriz... Shannon, genç kız istasyonda bir nokta haline gelin ceye kadar onun el ile uğurlamasına mukabele etti. Sonra da, tur şu gibi, yorgunluktan bitmi ş bir vaziyette kompartmanın kanapesine yı ğıldı. Bir gece evvelin uykusuzlu ğu, günün maddi ve mânevi yorgunlu ğu Shannon'u bitkin düşürmüştü. Kom-partmanda kendisinden ba şka kimse yoktu. Pencere önündeki kö şeye çekildi. Günün hâdiselerini tahlile, kendisini dinl emeye çalı ştı.

Page 39: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

ilk hüküm kesindi. Kendisinden nefret ediyordu. Eve t, Shannon, bizzat kendisinden nefret ediyordu. Bu basit ve çalı şkan aileyle yanm günlük teması kendine kar şı ötedenberi duyagelmekte oldu ğu nefreti büsbütün kuvvetlendirmi ş, büsbütün artırmı ştı. Kendisini baya ğı, adi, a şağılık bir mahlûk olarak görüyordu. Bu neden 86 böyle idi, tam mânâsiyle bilemiyordu ama, ken disini hep iki yüzlü, mürai bir insan saymı ştı Shannon. Halbuki ne kadar da iyi insanlardı. Samimi, candan ve dost... Ya o? Ya o? Onların gösterdi ği sıcak ve samimi yakınlıkla hiç ilgisi var mıydı hareketlerinin? «Ben iflah olmaz, ıslah olmaz bir g arip insanım...» diye geçirdi içinden.. Sonra birdenbire Jean Law'i hatırladı. Güzel genç k ızı.. Yukarı koru'yu hatırladı. Yanyana oturu şlarını.. Gözlerini yere, çimenlere dikmi ş, nasıl da masum masum, saf saf bakıyordu kız?... Geçmi şinde kadın konusunda pek fazla tecrübe sahibi olmamı ştı. Pek kendini be ğenmi ş bir insan da de ğildi ama, nedense böyle olmu ştu i şte.. Fakat o anda bir dü şünce, kafasına bir ok gibi saplanmı ştı. Yoksa?.. Yoksa?... Müthi ş bir utanma duygusu içinde birden yerinden fırladı. Ayakta, dimdik, öyle kalakaldı. Kendi kendine ve yüksek sesle : — Hayır.. Hayır., imkânsız.. Olamaz böyle bir şey.. Yok böyle bir şey... Mantıksız, saçma diyordu. VI Şiddetli so ğuklar dozunu gitgide arttırıyordu. Artık ılık güzel günler hiç yaşanmamış sanki rüyada görülen şeylermi ş gibi, uzaklarda, çok uzaklarda kalmı ştı. Mart, müthi ş bir kuru so ğuk, korkunç bir ayazla kapılara yüklenmi şti. Zaman zaman hava açıyor, güne ş kendini gösteriyordu ama, bir kıvılcım cürmü kadar bile sıcaklık yaratamıyordu. So ğuk, etrafı kasıp kavuruyordu, insanın kanını, cildini, neresini bulursa kamçılıyor, kamçı lıyordu. Shannon, bir aydan fazla bir zamandanberidir ki, he r şeyi bir tarafa bırakmı ş, kendisini, tamamen i şine vermi şti, istedi ği gibi, istedi ği konu üzerinde çalı şmak ona zevk veriyor, ya şama gücünü de, ya şama sevincini de artırıyordu. Hayat çok güzeldi. Hayatta olmak daha da güzeldi. 87 Mesaisini bazı gözlerden ırak tutmak mecburiyetine, nâçâr, riayet ediyordu. Laboratuar arkada şları Lo-max'la Spence, onun ne ile me şgul oldu ğunu biliyorlardı ama, hademe Smith'in, neyle me şgul oldu ğunu anlamasına ihtimal vermiyordu. Bu ba ş belâsı adam, arada bir, pos bıyıklarını bura bura Shannon'un kar şısına geçip çalı şmasını seyrediyor ve her halde de ne yaptı ğını, ne i şle meşgul oldu ğunu ke şfetmeye çalı şıyordu. Al-lahtan ki, Profesör Usher bulunmadı ğı için o da mümkün mertebe laboratuarın i şlerinden kaçıyor, zamanın önemlice bir kısmını gidip Üniversitenin kantininde, lokantasınd a geçiriyor, böylece Shannon da rahat ediyordu. Shannon'un el attı ğı, öyle hemen ba şarılabilir cinsinden bir i ş olmaktan uzaktı. Hattâ, hattâ çok uzun saman alan çalı şmalar sonunda bile ba şarılması şüpheli bir şeydi, îlmi çalı şmalar, öyle şairane kendinden geçi şler esnasında olup bitiverecek, hazır lop yumurtalar gibi rahatça gövd eye indirilebilecek nesneler değildi. O i ş üzerinde çalı şan adam, bitip tükenmek bilmeyecekmi ş gibi gelen karanlık labirentlerde dola ştıkça dola şıyor, dola ştıkça dola şıyordu. Yahut da Sisütüs gibi hep yoku ş a şağı ta şlar yuvarlıyor da ancak ondan sonra gün doğuyordu. O da her saman olmuyordu tabii. Shannon da bu karanlık labirentler me şherine dalmı ştı. Maamafih, bir çok vasıtayı denedikten sonra, nihayet, kendine faydalı olaca ğı bulmu ş, Dreem'den getirdi ği kan numunelerini Pepton karı şımında üretmeyi ba şarabilmi şti. Salgın hastalı ğı yaratan unsurun bu karı şımda oldu ğuna inanıyordu. Sarı yakut rengindeki bu berrak sıvıda, safran sarısı iplikler ve ince halkalar peyda oluyor, sonra da bunlar büyüyerek birbirleriyle bir le şiyordu. Shannon, bunları safrana benzetiyordu ima, aslında, manzara, dünyanı n en güzel çiçe ğinden daha güzel görünüyordu genç doktora. Onu seyrederken kal bi heyecandan sür'atle çarpma ğa ba şlıyordu. Gözlerinin 88 .

Page 40: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

önünde meçhul bir olay cereyan ediyordu. Garip ve y eni bir şey olması muhtemel bulunan ve genç doktorun içindeki alevi titrek ümid i kuvvetlendiren bir olay... Profesör Usher'in gelece ği gün yakla ştıkça, yani zamanı azaldıkça mesaisini daha hızlandırma ğa ba şlamı ştı. Onun için çok de ğerli olan bu varlı ğın, daha saf ve daha kuvvetli bir numunesini meydana getirmek için gayretlerini fazlala ştırıyordu. Shannon'da, binanın arka kapısını açan bir anahtar vardı, tiniversiteden el ayak çekildikten sonra gizlice oradan içeri giriyor, lab oratuara geçerek çalı şmağa devam ediyordu. Ak şam yemeklerinden sonra da ayni şekilde hareket ediyordu. Saatin geceyarısını vuran sesini duyuncaya kadar, d erin denizlere gömülmü ş bir dalgıç gibi, dı ş âleme sadece şuurun incecik bir teliyle ba ğlı olarak kalıyor, kendini tamamen i şine veriyordu. En fazla semere elde etti ği saatler bu gece saatleriydi. Bir hafta sonraki Cumartesi gününe, yani Şubat'-ın l ine kadar, Shannon, i şinin en esaslı safhasını bitirmek mecburiyetinde ve kara rındaydı. O gece, bütün çalı şma araçlarını toplarlayabilece ğine, i şine ait izleri ta-mamiyle yok edebilece ğine inanıyordu. Hesap tamamdı. Profesör Usher, 3 Şubat Pazartesi günü dönmüş olaca ğına göre (bunu mektupla kendisi bildirmi şti), geldi ği zaman, Shannon'u, masanın ba şında bizzat tevdi etmi ş oldu ğu görevle me şgul bulacaktı. Shannon, son haftanın çar şamba gecesi saat 21 sıralarında çok önemli bir an yaşamıştı. Karı şımın artık muayene edilebilecek bir hâle geldi ğine kanaat getirmi ş ve platin telle küçük bir miktar alıp lâm'a sürmü ştü. Hayatî denilebilecek andı bu.. Nefes almaktan korka korka lamı mikroskopa yerle ştirdi. I şıkta, bazı siyah şekillerin kıpırdanmakta oldu ğunu görünce gayri ihtiyari bir çj ğlık kopardı. Bir süre çivilenmi ş gibi oldu ğu yerde kaldı. Manzaraya gözlerini dikmi ş, nefes almaktan çekinerek bakı- 89 yordu. Müthi ş heyecanlıydı. Kafasında tatlı bir ba ş dönmesi vardı. Nihayet, iradesine hâkim olabilirdi ve durumuna bakarak şimdilik kaydiyle «C» basili adını verdi ği şeyin tam ilmî tarifini defterine kaydetmek üzere kaleme sarıldı. Genç doktor bir süre hareretli bir yazı faaliyetine koyuldu. Tesbitlerinin en küçük noktasını dahi ihmal etmemeye, unutmama ğa çalı şarak yazıyordu Bu çalı şmasına ba şlayalı a şağı yukarı 15 dakika olmu ştu ki koridora açılan camlı kapının gerisinde birden kuvvetli bir ı şık patladı ğını gördü. Biri elektri ği yakmı ştı anla şılan. I şı ğın parlaması ile birlikte hızlı yürüyen ayak sesler i duyuldu ve birden laborutarın kapısı ardına kadar a çıldı. Shannon'un «Bu saatte gelen kim acaba?» demesine ve kendisini bu baskında n kurtarmasına vakit kalmadan içeri Profesör Usher girdi. Genç doktorun her taraf ından bir anda so ğuk terler boşanmıştı. Laboratuarda nasıl bir manzara ile kar şıla şaca ğını evvelden bilen bir insan hâli vardı üzerinde. Gri bir kostüm üzerine siyah bir pe lerin giymi şti. Abus ve renksiz çehresi henüz döndü ğü yolculu ğun tesiriyle adamakıllı abusla şmış, kapkara bir hal almı ştı. Shannon, bir türlü gözlerine inanamıyordu. Hayretle r içindeydi. Tâ, pazartesi günü gelecek olan adam 5-6 gün evvelden çıkagelsin; olacak i ş miydi bu? Rüya mı görüyordu yoksa? Hayır, ne rüya görüyordu, ne de ba şka gerçek dı şı bir şey.. İşte, o, bu çalı şmalarına kanuni yetkisine dayanarak izin vermeyen, merhametsiz, insafsız adam kar şısında dikilmi ş duruyordu. Bütün hesaplar, bütün i şler alt üst olmu ştu şimdi. Ne yapacak, nasıl hesap verecekti? Profesör, önce hiç bir şeyin farkında de ğilmi ş gibi davrandı: — Oooo, merhaba Mr. Shannon, dedi. (A ğır ve temkinli adamlarla genç doktora do ğru yürüdü) Bu ne çalı şkanlık böyle? Daha gitmedin mi eve? 90 Shannon, önünde dizi dizi duran tüplerin arasından «evet» der gibilerden bir göz i şareti yapabildi ancak. Profesör de gözlerini tüpler e dikmi ş, bakıp duruyordu. — Hayli hararetli bir mesai içindesin anla şılan. Nedir, bu üzerinde bu kadar u ğra ştı ğın?

Page 41: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, resmen suçüstü yakalanmı ştı. Buna müt-In ş canı sıkılmı ştı. Bu herif de ne demeye böyle normal zamanından evvel çıka gelmi şti? Genç doktorun gözleri birdenbire farketti. Smith de nilen u ğursuz herif de Profesörün arkasındaydı. Upuzun, zürafa boynu ve çu kura kaçmı ş habis gözleriyle bakıp duruyordu. Beyaz önlü ğü yoktu sırtında. Hantal görünü şlü, her tarafından dökülen, vücûduna bol gelen yabanlık elbisesini giy mişti. Shannon, bu u ğursuz laneti kar şısında görünce, gerçe ği itiraf mecburiyetinde bulundu ğunu anlamı ştı. Zira muhbir o idi. Nihayet Shannon, durumu profesöre izaha ba şladı. Tane tane, eserini kıskanan bir yaratıcının kıskançlı ğından ileri gelen bir ihtiyatla konu şuyordu. O anlattıkça da profesörün çehresi daha sertle şiyor, daha asılıyor, daha abus bir hal alıyordu. Shannon'un sözleri bitince çehresinde müt hi ş bir fırtına dola ştı sanki. Adam alt üst olmu ştu. Aklı, havsalası almıyordu bunu.. — - Benim sana verdi ğim görevi bilhassa yapmadın demek ha... Demek, kend i i şin için benim verdi ğimi ihmal ettin. Bravo, bravo... — Önümüzdeki hafta ba şında hesaplara ba şlıyaca- ğım, efendim... — Ben gittikten bu yana ne kadar yaptınız? Shannon hafif bir tereddüt ve bocalama anı geçirdi. Doğruyu söylemekle söylememek arasında bir tereddüt.. Nihayet do ğruyu söyledi: — Hiç yapmadım... Profesörün suratı hiddetten kıpkırmızı kesiliverdi birden: —Ne? Hiç mi yapmadın? Pes, do ğrusu.. Bu kada- 91 rma, pes... Terkibimizin ben seyahatten dönünceye k adar hazır olaca ğım sıkı sıkı tenbih etmemi ş miydim size? Hangi kafaya hizmet ediyorsunuz, anla mıyorum ki.. Profesör, hiddetten cümleleri, kelimeleri kopuk kop uk söyleyebiliyordu. — Size... Ben.. Bunu... Beni çok seven... Bana büyük. Bir misafirperverlik.. Gösteren aziz dostum ve mesle kta şım.. Profesör Harrington, için., hazırlamakta oldu ğumuzu belirtmemi ş miydim? Halbuki siz. Ben henüz arkamı döner dönmez... Kekelemesi son haddine varmı ştı. Birdenbire durdu: — Neden? Neden böyle? diye haykırdı. Shannon, gözlerini profesörün pelerinin astarına di kmi şti. Ye şille kahverengi karı şımı acayip bir renktey-di. Tüpleri i şaret ederek: — Şunların üzerinde çalı şıyordum., dedi. Müstehzi bir tavırla cevap verdi Profesör: — Ya?... Öyle, demek?... Burun deliklerine varıncaya kadar her tarafı sapsar ı kesilmi şti. — O halde, haber veriyorum size, dedi. Bu incele melerinizden şu andan itibaren vaz geçiyorsunuz.. Anla şıldı mı? Shannon, ka şları çatılmı ş, sinirleri gerilmi şti. Kendini tutma ğa çalı şarak konu ştu. —Ben burada asistan olarak bulunuyorum, efendim. Ya ni resmî bir sıfatım var. Bu durumda da her hangi bir inceleme için hakkım olmas ı gerek — Ben de Profesör oldu ğuma göre, son söz benimdir, anlatabildim mi, efendi m? Shannon, öyle her şeye çabucak kızan adamlardan de ğildi. Tersine, yaradılı şı itibariyle de, hayatının mah-rumiyetiler ve sıkıntı lar içinde geçmi ş olması dolayısiy-le de, sessizlik, çekingenlik, hattâ kork aklık, onda ta-92 I biat haline gelmi şti. Her şeyi ho ş görür, insanları hareketlerinde serbest bırakmayı severdi. Fakat, o da çileden çıkmı ştı şimdi. Gözlerinin önünü kıpkırmızı bir sis bulutu kaplamı ştı sanki. Derhal itiraz etti. — Maalesef bu incelemelerimden vaz geçeme m, efendim, dedi. Sizin, bana görev olarak verdi ğiniz incelemelerden, benim incelemelerimin dah a kıymetli oldu ğuna inanıyorum. Onun için devam edece ğim. Siz müsaade etseniz de, etmeseniz de kararım budur. Açıkça söylüyorum i şte... Profesörün gerisinde durup Shannon'u seyretmekte ol an Smith bile bu cevap kar şısında afallamı ştı. Birdenbire yutkundu. Lokma yutmu ş gibi hançeresi şöyle bir inip kalktı. Profesör de dimdik olmu ştu. Bir çizgi halinde gerilen dudaklarının arasından konu ştu.

Page 42: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Meğer, çok kaba bir insanmı şsın, sen, Shannon, dedi. Bana kar şı davranı şın, hareketlerin ve şu son sözlerin bunu açıkça ortaya koyuyor. Cidden teessüf ederim sana. Bu camiaya, mevkiine lâyık bir insan de ğil-mi şsin. Çok üzüldüm. Bu saygısızlı ğı, bu küstahlı ğı senden hiç mi hiç beklemezdim. Büyük ölçüde sukut-u hayale u ğrattın beni. Ben kibar, nazik, terbiyeli insanlarla çalı şmağa alı şmış bir adamım. Şimdiye kadar seninle ilgilendimse, bu yol gösterildi ği takdirde ilerliyebilecek, tekâmül edebilecek bir insan oldu ğuna dair ümitlerim bulundu ğundandı. Fakat sen böyle kaba hareket edebildi ğine göre, biz de sana kar şı nasıl muamele edilece ğini elbet biliriz. Sana son defa ihtarda bulunuyorum. Affedilmesine hemen hemen hiç imkân ol mayan bir hareket yapmı ş bulunuyorsun. Fakat ben yine vicdanî hareket etmeyi , her şeyi şu anda, şuracıkta kestirip atmayı uygun görmüyorum. Sana son bir şans veriyorum. Ya Pazartesi gününe kadar bana tarziye vereceksin yahut da bu ça tının altından çıkar, gidersin. Anla şıldı mı? Laboratuar bir ölüm sessizli ğine gömülmü ştü. Shannon da üzgündü. 93 Bir kaç saniye sonra Profesör mendilini çıkarıp dud aklarım sildi. Genç doktorun cevap vermedi ğini görünce de, onu dü şündüğü için de ğil, yine kendi i şini, kendi durumunu ve menfaatini dü şündüğü için konu şmağa ba şladı : — Bak, Shannon, dedi. Seni dü şünerek konu ştu ğuma emin ol.. İyili ğin için söylüyorum. Daha çok gençsin. Aklını ba şına dev şir. Böyle fevrî hareketlerden vaz geç. Büyüklerine, amirlerine itaat etmesini bil .. Her şeye ra ğmen, şu biraz evvelki sözlerine ra ğmen bile seninle yapabildi ğimiz mesai arkada şlı ğına son vermek istemem. Sonra da acelesi varmı ş gibi hareketlendi. — Haydi, allahaısmarladık, dedi. Ben gidiyor um. Trenden biraz evvel indim. Daha eve bile gitmedim. Bir matador edasiyle pelerini arkasına savurdu, oda dan çıktı, gitti. O gitti ama, Smith kalmı ştı. Profesör odadan çıkarken ona yol vermek için bi r atlet gibi yerinden zıplayarak kenara çekilen ve ye rlere kadar e ğilen u ğursuz Smith... Bütün i şlerin onun ba şmın altından çıktı ğı besbelliydi. Smith, kapıyı profesörün ardından kapadı, sonra da o pis bıyıklarının altından hafif hafif ıslık çalma ğa ba şladı. Shannon'a hiç bakmıyor, onun varlı ğının kendisi için hiç önemi yokmu ş gibi serbestçe hareket ediyordu. Yava ş yava ş yürüdü, Spence'in masasının yanındaki lavaboyu güya temizlemeye koyuldu. Kurnazdı. Shannon'un nasıl olsa konu şmak lüzumunu hissedece- ğmi biliyordu. Kendisi hiç bir şey söylemiyordu. Shannon da bunun farkındaydı ama, yine de bo ş bulundu. Smith'in bu çocukça tuza ğına dü ştü, acı bir sesle mırıldandı: — Eeee, bakıyorum keyfin yerinde.. Emeline nail oldun nihayet, de ğil mi? 94 Fakat Smith, memnuniyetten eteklerinin zil çaldı ğını hiç belli etmiyordu. Gayet sakindi. Hiç istifini bozmadan cevap verdi: — Profesörün söylediklerini duydunuz, de ğil mi efendim? Takdir edersiniz, ben de emir kuluyum. Ekmek kapım burası.. Profesörün emirl erini harfiyyen yerine getirmek mecburiyetindeyim. Benim de sorumlulu ğum var. Hademe hazretlerinin yalan söyledi ğini, bütün bu i şleri sırf Shannon'a kininden yaptı ğım Allah da biliyordu, kul da.. Hele Shannon'un bun u bilmemesine imkân yoktu. Otedenberi Smith'te, Shannon'a kar şı hastalık derecesine varan bir kıskançlık vardı. Bunun sebebi ise inanılmasına imk ân olamayacak derecede saçma, abes, mantıkla hiç ilgisi olmayan bir şeydi. Smith de gençli ğinde, tıpkı Shannon gibi, tıbba çok heveslenmi ş, bu ilmin en yüksek noktalarına ula şabilmek emelini ta şımı ştı. Fakat seneler ona bu imkânı vermemi ş, Smith ba şarısızlı ğa u ğramı ştı. Kendisinin muvaffak olmadı ğı bu alanda, Shannon'un ba şarı kazandı ğını gördü ğü için de hasetten, kıskançlıktan içi içini yiyordu. Genç doktorun sözleri onu biraz hiddetlendirmi şe benziyordu. Bir yandan lavaboyu temizliyor, bir yandan da söyleniyordu. — Hiç bende kabahat aramayın, efendim. Sadece g örevimi yerine getirdim ben. Başka türlü hareket edemezdim. Shannon'a, bu açık itiraf kar şısında söyleyecek söz kalmıyordu, «Allah belânı versin senin, emi herif..» der gibi bir:

Page 43: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Aferin... çektikten sonra masa üzerine yayılmı ş bulunan tüplerini topladı, kaldırdı, fanusun sıcaklı ğını muayyen dereceye dü şürdü. Shannon bunları yaparken, Smith de, yan gözle tuhaf tuhaf onu süzüyordu . 95 Genç doktor, şapkasını ve paltosunu sırtına geçirdi ği gibi lâboratuvardan fırladı, öfkeden a ğlayacak haldeydi. Karanlıkta aya ğına takılan ta şlardan sendeleye sen-deleye Fenner tepesinden .a şağı do ğru yürümeye ba şladı. Pardyke yolunun Kirkhead Meydanına ula ştı ğı noktada, kö şede, şoförler kahvehanesi vardır. Shannon, ne yapaca ğını bilemez bir halde yürüye yürüye oraya kadar geldikten sonra bir an durakladı. Kendisini t oparlamak, aklını ba şına alabilmek için bir kahve içmek istedi. Şoförler kahvehanesine girdi. Bir kahve söyledikten sonra Amerikan Bar'ın yüksek iskemleler inden birine oturdu. Dirseklerini de bar'a dayadı. Biraz sonra barmen ka hvesini getirmi şti. Siyah sıvıyı, küçük küçük tanecikleri a ğzına gele gele, yudum yudum içmeye ba şladı. Burası şehrin fakir mahallelerinden biriydi. Üstleri, ba şları pek de parlak olmayan bir yı ğın insan girip çıkıyordu kahvehaneye. Şoförler, arabacılar, esnaf, i şsiz, güçsüzler... Bu fakir insanların gece hayatı S han-non'un etrafında bir anafor gibi kaynıyordu. Fakat onun dünyayı görd üğü yoktu ki.. O kendi dünyasında, kendi hayatını ya şıyor, daha do ğrusu ya şamak istedi ği hayatı yaşatmak istemeyenlerle mücadele ediyordu. Balık kızar tması ile iki tek atılan koltuk meyhanelerine, içki içecek parası olmayanlar ın nefislerini körlet-mek için mecburen gittikleri küçük lokantalara, kahveha nelere her zamanki müşterileri dolmu ştu. Seyyar satıcılar, üzerlerinde karpit lâmbası ya karak aydınlattıkları arabalarının ba şında ba ğırıyorlar, satı ş yapma ğa çalı şıyorlardı. Kadınlar, caddede a ğır adımlarla dola şıyorlardı. Gazete müvezzi çocuklar, halkı tahrik edecek heyecanlı haberlerin ba şlıklarını halkı velveleye verecek bir tarzda ba ğırarak gazetelerini satıyorlardı. Shannon, ba şı tezgâha dayandı ğı dirseklerinin arasında, öylece dü şünüp duruyordu. Birden, birinin omu-zuna şemsiye ile dokundu ğunu farketti. Döndü baktı. 96 Babu idi bu.. Kalkütah, 33 ya şındaki tıp talebesi Ça-terli... Her zamanki gibi suratı geni ş bir tebessümle apaydınlıktı. O ne ş'eli ve ahbapça tavrıyla Shannon'u selâmladı. Shannon'un böyle ne ş'eli bir adamla sohbet edecek havası hiç mi hiç yok tu bu gün. Ka şlarım çattı. Adamın geçip gitmesi çok iyi olacaktı. Ama Babu oralı bile değildi. Yüksek iskemlelerden birini eliyle tarttı, ay arladı ve a ğır vücûdunu güçlükle kaldırarak üzerine oturdu. — Ne de güzel bir kar şıla şma oldu bu.. Alhambra'-dan geliyorum. Şöyle bir uğrayıp sıcak bir şey içeyim, dedim, îyi ki girmi şim. Size rastlayacakmı şım meğer.. A İhambra'nın varyeteleri de fevkalâde idi do ğrusu... Şemsiyesini salladı. Garson bu hareketi görmü ştü, geldi. — Bir kahve rica edece ğim, arkada ş, dedi Babu.. Yalnız çok şekerli olsun. Hani talebe i şi, anlarsın ya.. Sonra.. Yanına da meyvalı, büyükç e bir pasta istiyorum. O da iyi tarafından olsun. Lütfen... Shannon, ona ayak uydurmayaca ğını dü şünerek arkasını döndü.. Fakat Çaterci bir yandan kahvesini höpürdete höpürdete içiyor, bir ya ndan da kahkahalar atarak tiyatroda seyretti ği numaralan, oyunlan anlatıyordu. Iskoçya'nın ünlü komiklerinden olan Sir Harry La-oder'in o gece Alha mra'da temsili varmı ş. Ondan da bahsediyordu Babu. — Hah, ha, ha... O harika nükteleriyle beni o dere ce güldürdü ki, bir defasında az daha balkondan a şağıya, seyircilerin üzerine yuvarlanacaktım. Sonra , size bir şey söyleyeyim mi, aziz doktorum, şu iskoç müzi ğine müthi ş hayranım ben. Kararımı da verdim. Gayda çalmasını ö ğrenece ğim. Sizden rica etsem, bana bir gayda hocası tavsiye edebilir misiniz? Shannon'un derdi ba şından a şkındı. Kızdı. 97 — Allahını seversen rahat bırak beni, yahu.. Babu, yine kendi âlemindeydi. — Fakat, hele bir tasavvur ediniz, beyefendi.. Meselâ, diplomamı almı ş, memleketime dönmü ştüm. Kal-küta'daki arkada şlarım, benim kar şılarında

Page 44: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

eteklik giymi ş, gayda çalarken gördükleri zaman kim bilir ne kada r şaşıracaklardır, de ğil mi ya? iri ve tombul parmaklarını sallayarak horoz gibi zıplamaya da ba şlamaz mı? Resmen ve yüksek sesle kahvehanenin ortasında şarkı söylüyordu Babu: «Ay - ay - ay La - la - la Clyd'ın sahilinde Kızanların içinde Tam gün battı ğı zaman — Ne şairane bir an -Asılırım küre ğe Ve sandalımın burnu Karanlıklara do ğru...» Shannon kulaklarım tıkamamak için kendisin güç zapt etmi şti. Bütün kahvehane halkı da onlara dönmü şler, Babu'yu, bu siyahi yabancı adamı seyrediyorlar dı. Fakat Babu, şarkı bittikten sonra da durmadı ki.. Shan- non'a: — Çok affedersiniz, aziz doktorum, diyordu. Acaba b urada «Karanlıklara do ğru» derken neyi kastediyor, acaba? Efendim? Meselâ, bir koruyu mu, ormanlık bir yer mi, yahut ta... Yahut ta, hani sevi şmeye müsait gizli bir yeri mi? Ha?... Ne dersiniz? iyi yakaladım bu noktayı, de ğil mi? Shannon, daha fazla tahammül edemeyece ğini anlamı ştı. Kafasını dinlemek, bir kaç dakika kendi kendisiyle ba şbaşa kalabilmek için geldi ği şu kahvehanede bile ona rahat vermemi şlerdi. Hemen yerinden fırladı. Elini cebine soktu. Bir mik - 98 tar bozuk para çıkararak tezgâhın üzerine attı. Fak at Babu, onu tutma ğa çalı şıyordu: — Durun.. Durun Mr. Shannon.. Size bir havadisim d e vardı. Söyleyenıedim. Bırakmadınız ki, rahat rahat biraz sohbet edelim.. Şemsiyesi ile Shanno'u durdurma ğa, gitmesine mâni olmaya çalı şıyordu: — Bu gün tiyatroda kimleri gördüm, biliyor musunuz ? Balkonun en ön sırasında oturuyordum ben. A şağıda, parterde, ilk sırada Dr. Spence'in hanımı il e Dr. Adman Lomax oturuyorlardı. Yanyana idiler. Spe nce'i ara dun etrafta ama, yoktu. Ne dersiniz bu i şe? Shannon, laflan bile yarım yamalak duymu ştu. Hızlı hızlı kahvehaneden çıkıyordu. Babu ise hâlâ arkasından ba ğırıyordu: — Durun, efendim. Bir dakika bekleyin. Ben de sizi nle gelmek istiyorum. Fakat Shannon çoktan dı şarı fırlamı ş, yola dü şmüştü. Tam o sırada içine ba şka bir korku girmi şti. Korkusu incelemeleri ile ilgiliydi. «Eyvah..» d iye bir korku nidası çıktı a ğzından. Hemen geri döndü. Üniversitenin yolunu tutt u. Koşa ko şa gidiyordu. Hep aklına Smith'in hâli, tavrı vardı. Kulaklarında Smith'in vazife şinaslıktan bahseden kelimeleri u ğulduyordu. Bu da endi şesini korku haline getirmeye yetiyordu da artıyordu bile. Koskoca bina derin bir karanlık ve ıssızlık içinde idi. Bir tek ı şık dahi yanmıyordu. Hemen cebinden anahtarını çıkardı. Yan kapıya ko ştu. Açtı. Yukanya, laboratuara fırladı. Daha içeri adımını atar atmaz durumu anlamı ştı. Fanusun sesi kula ğına gelmemi şti, içi acı ve isyanla burkularak elini elektrik düğmesine uzattı. Çevirdi. Fanusun ba şına ko ştu ğu zaman dünya ba şın yıkıldı zannetmi şti. Korktu ğuna uğramı ştı. içinde mikrop üretti ği karı şımı Smith son damlası- 99 'i'1.' l İ'J na kadar dökmü ştü. Fanus ve tüpleri masanın üzerinde boyunları bük ük gibi, bomboş duruyorlardı. Tam bir aylık emekler heba olup gitm i şti. vn Shannon geçirdi ği bu fecî gecenin sabahında i şinin ba şına gitmedi. Hafif bir kahvaltı yaptıktan sonra yola çıktı. Perkside Meyda nına do ğru yürüyordu. Profesör Challis orada, Kelvingrowe bahçeleri'ne ba kan mütevazı, sakin bir evde oturuyordu. Emekliye ayrıldıktan sonra çekildi ği bu mütevazı kö şesinden hiç ayrılmıyor, hayatını tam bir yalnızlık ve sükûn içi nde ya şıyordu. Shannon'a vaktiyle çok yardımları dokunmu ş, onu çok te şvik etmi ş olan bu ihtiyar ilim adamına kar şı, genç doktorun bir itimat ve saygısı vardı. Hayat ının çok müşkül bir devreye girdi ği bugün de, Shannon, bu iyi kalpli, mü şfik ihtiyarın ir şadına, yardım ve ilgisine muhtaçtı.

Page 45: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Evi biliyordu. Daha evvel de bir kaç defa gelmi şti. Kapıyı çaldı. Kar şısına Beatrice çıkmı ştı. Beatrice Profesörün yeti şkin kızı idi. Evliydi. Hep güler yüzlü, ne ş'-eli, ho ş sohbet kadındı. Üzerinde basma sabahlık vardı, iki küçük kızı eteklerine yapı şmışlar, çeki ştiriyorlardı. Arada bir de, ba şlarını kaldırıp ı şıl ı şıl yanan sevimli gözleriyle Shannon'a bakıyorlardı. Genç doktor özür dileyerek söze ba şladı. — Sizi böyle erken erken rahatsız etti ğim için çok özür dilerim Hanımefendi, dedi. Muhterem profesörle görü şebilir miyim? Shannon, her haliyle endi şeli idi. Bu durumu Beat-rice'in de gözünden kaçmamıştı. Shannon'un çekingenli ği kar şısında gülümsemekten kendini alamadı ve o cana yakın haliyle cevap verdi: — Haberin yok muydu Robert? dedi. Profesör burada y ok.. Bu haber Shannon'a o anda vurulabilecek darbelerin en büyü ğüydü. En fazla yalnızlık ve çaresizlik içinde 100 bunaldı ğı böyle bir günde, yegâne teselli bulabilece ği kimsenin yoklu ğu onu can evinden vurmu ştu. U ğradı ğı sjkut-u hayal gerçekten müthi şti. Beatrice de genç doktorun çehresinin birdenbire de ği şmesinden bunu anlamı ş ve bir açıklama yapmak lüzumunu hissetmi şti. — Son zamanlarda babamın romatizmaları fazlala şmıştı. Çok ıstırap çekiyordu. Tabiî iklim meselesi.. Buralar hep rutubetli ve so ğuk. Arkada şları, baktılar olacak gibi de ğil; alıp Mısır'a götürdüler onu. Kı şı orada geçirecek. Yaza do ğru dönecek. Kadın bunları söyledikten sonra mü şfik ve efendi bir tavırla Shannon'u oturmaya davet etti. — Bir kaç dakika içerde oturmaz mısın, Robert? dedi. Çocuklarla birlikte kakao içiyorduk. Bisküvi de var. Bir kakao da sen içersin. Fakat Shannon, kimseyle oturup iki satır konu şacak halde bile de ğildi. — Oh, çok te şekkür ederim, efendim, dedi. Mazur görün lütfen.. Allahaısmarladık.. Genç adam tebessüm etmeye çalı şarak kadının elini sıktı. Ayrıldı. Sanki Shannon'un hâlet-i ruhiyesine uymak istemi ş gibi hava da o gün adamakıllı bulutlanmı ştı. Kapkara bulutlar gökyüzünden dola şıyor, kuru so ğuk bütün salta natı ile hükümfermâ bulunuyordu. Shannon, bütün gününü aylak aylak dola şmakla geçirdi. Neye karar verece ğini, ne yapaca ğını, nasıl hareket edece ğini bir türlü kestirememi şti. Sabahleyin Sinclair ve Manfield caddelerini boydan boya geçti. Dükkânların, mağazaların önlerinde duruyor, bo ş gözlerle vitrinleri seyrediyor, arada bir de gelip geçen insanları süzüyordu. Ama ne mümkün? Öğleden sonra da gezintisini uzattı. Tâ havuzlara kad ar yürüdü. Sahil boyunu soğuk ve kesif bir sis kaplamı ştı. Yirmi otuz metreden ilerisini seçebilmek mesele oluyordu Siyahlı, beyazlı istimbotlar, nehir de yan- 101 yana kıyıya çekilmi ş vaziyette duruyorlar, kı şı geçirmek üzere yattıkları uykuyu devam ettiriyorlardı. Bu âvâre gezinti Shannon'a bir şey kazandırmı ş de ğildi. Sadece hava almı ş fakat hiç bir şey yapmamı ştı. Her hangi bir karara da varmamı ştı. Sonra, her zamanki, alı şılmı ş hareketlerinden birini yaptı. A ğır a ğır eve döndü. Doğru yemek odasına girdi. Kafası önündeydi. Kimseye a şinalık gösterecek, kimseyle ahbaplık edecek hâli yoktu. Bir an evvel yeme ğini yiyip odasına çıkmak istiyordu. Tabağı ile me şgulken, bir ara, göz ucu ile Miss Jean Law'i gördü. Nereye gitti ğin bilmiyordu ama, genç "KIZ 3-4 gündür ortalarda y oktu. Gelmi şti demek. Genç kız, her zamanki yerinde oturmakta idi. Fakat üzerinde bir acayiplik vardı. Hattâ hastaya bile benziyordu. Çehresi solmu ş, sapsarı olmu ş, burnu, gözleri şi şmişti. En azından şiddetli bir ba ş a ğrısı veya nezle geçirmi ş gibiydi. Shannon, durumu bu kadarcıkla tesbit etti ama, ötes ine gitmedi. Kendi derdi, kendine yetiyordu. Bir de onunla me şgul olacak halde de ğildi. Zaten kız da yemeğini bitirir bitirmez kalkmı ştı.

Page 46: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

On dakika kadar sonra da Shannon kalkıp yukarıya, o dasına çıktı. Fakat hayret... Genç kız sırtını Shannon'un kapı şma dayanmı ş, dimdik duruyordu. Her halde genç adamı bekliyor olacaktı. Nitekim Shânnon'u görünce bir toparlandı ve hiç de tabiî olmayan bir sesle genç adama hitap etti : — Sizinle bir parça konu şmak istiyorum, Mr. Shannon, dedi. Fakat Shannon, atktmak istedi : — Şimdi, hemen mi? dedi. Emin olun çok yorgunum Miss L aw..'Hem, odam da o kadar darmada ğınık ki..: •':'-•*•:••• — O halde siz benim odama gelirsiniz.. Muhakkak ko nuşmafıyim sîzinle... 102 Shannon, böyle bir konu şma için ne gibi bir fevkaladelik olması gerekti ğini düşünmeye vakit kalmadan kendisini genç kızın odasında buldu. Zira genç kız, dudaklarını azimkar bir tavırla geren sözlerini söy ledikten sonra hemen odasının kapısını açmı ş ve Shannon, kendisini kolundan tutup çeken kıza it aat ederek içeri girmi şti. Shannon, bu odayı ilk defa görüyordu. Hemen, şuursuz olarak, kendi odası ile kızın odası arasında küçük bir mukayese yapıverdi. Genç kızın odası, Shan-non'unkinin tam tersine bir intizam ve temizlik örn eğiydi. Jean'ın yattı ğı küçük karyola gayet tertipli bir şekilde düzeltilmi ş, üzerine de temiz bir pike serilmi şti. Yerde el dokuması küçük bir halı vardı. Küçük b ir masanın üzerinde de, tara ğı ile fırçası ve annesiyle babasının gümü ş bir çerçeve içindeki foto ğrafları duruyordu. Shannon bunlara göz gezdirirken hatırlamı ştı. Her gün Jean, Mrs. Aileie'ye yardım olması, i şini hafifletmesi için odasını kendisi topluyordu. Genç kız, ayni gayri tabii sesiyle hitap etti: — Lütfen oturunuz, Mr. Shannon, dedi. Shannon, p encerenin kenarına ili şmek istedi. Fakat genç kız müstehzi bir tavırla bu hareketi önledi: — Hayır... Hayır... Oraya olmaz... Şöyle iskemleye oturunuz lütfen... Pencere pervazı size layık bir yer olamaz hiç bir zaman... Konuşmadaki alaylı hava Shannon'un hemen dikkatini çekmi şti. Kıza döndü, yüzüne baktı. Çehresi bir parça daha solgunla şmış, alnındaki morluklar, gözlerindeki şi şler daha belirli bir şekil almı ştı. Üstelik sık sık soluma ğa da ba şlamı ştı kız. Elleri de titriyordu. Bütün bunlara ra ğmen gözlerini bile kırpmadan Shannon'a bakıyordu. Nihayet büzülen dudaklarından bir kaç kelime dökülebildi. — Gerçekten size pek çok şey borçluyum, Mr. Shannon, dedi. Sizin gibi asil bir aileye mensup, yük- 103 sek mevki sahibi bir insanın, benim gibi fakir bir fırıncı kızı parçasına yaptı ğı iyilikler hakikaten küçümsenmeyecek şeylerdir. Shannon, gayri ihtiyarî mahzunla şmıştı. Dikkatini tamamen genç kıza vermi şti. Dinliyordu. — Farkında olmu şsunuzdur sanıyorum, diye devam etti kız, bir kaç gündür burada yoktum ben.. Belki nereye gitti ğimi merak etmi şsinizdir. Genç doktorun cevabı kesin oldu : — Hiç merak etmedim. Etmiyorum da... — Siz merak etmiyorsunuz ama, ben yine de söyleyey im. Güzel bir yere gitmi ştim de ondan. Gözleri ı şıldama ğa ba şlamı ştı. Devam etti. — Sizin taraflara gitmi ştim Mr. Shannon... Babam, biliyorsunuz, her dene Panayır açılan yerlere vaazlar vermeye gider. Size belki bir hayli komik gelir ama, bu gezilerinde ben de babamla ber aber bulunurum. Bu sene de çadır Levenford'da kuruldu. Orada idik. Bu girizgâh biraz uzun sürmü ştf ama, arkasından ne çıkaca ğını Shannon artık anlar gibi olmu ştu. Bir gün evvelki hâdiseden duydu ğu acı o zaman daha arttı. Fakat kendini toparladı ve sert, alaylı bir sesle. — Çadır ba şınıza yıkılmamı ştır in şallah... dedi. Fakat genç kız da heyecan ve hiddet içindeydi. Derhal cevabını verdi. - Sizin hesabınıza konu şayım. Maalesef yıkılmadı. Fakat yıkılsa idi, her ha lde çok sevinirdiniz, de ğil rni, Mr. Shannon?

Page 47: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, kızın yüzüne bakarak. —Ne münasebet, dedikten sonra ilâve etti: — Panayır ları çok severim ben... Ne yaptınız siz orada? Kâ ğıt çemberlerin ortalarından atlayıp cambazlık gösterilerine mi kalkı ştınız yoVsa; ha?... Kızın mahzunlu ğu gitgide artıyordu: 104 — Hayır, Mr. Shannon, hayır.... Cambazlık yapmadık. Silâhı genç adamın tam kalbine çevirdi. Seyahatimiz fevkalâde ve semereli oldu Mr. Shan-ono . Levenford'da iyi insanlar da var yâni. Babamın ilk vaazından sonraydı. Bir so hbet sırasında onlardan biriyle tanı şmıştım, ihtiyar, fakat çok iyi bir kadın.... Namluyu tam Shannon'un kalbinin kar şısına getirmi ş gibi idi. Teti ğe dokundu : — Mrs. Lackie.... Kendisini konu şmanın ba şından beri hazırlamakta olmasına ra ğmen Shannon, Haminnesinin ismini duyunca beyninden vurulmu şa dönmü ştü. Metin durma ğa çok hazırlanmı ş olmasına ra ğmen, ani bir irkili şle sarsıldı. iki seneye yakın bir zamandanberidir ki, Haminnesin i görmemi şti ama, o yaman kadın bütün hayatiyeti, hareketlili ği, canlılı ğı ile şimdi kar şısına gelip dikilmi şti sanki. Çocuklu ğunda, Shannon'un felâketini hasırlamı ş olan bu kadın, zaman zaman ona destek vazifesi de görmü ştü. Aya ğına mes giyen, birbirine üstüne r.îtı tane etekli ği birden beline geçirerek gezen bu numunelik ihtiya r kadın, Shannon'un haminnesiydi şüphesiz. Küçük ya şlarda iken onunla ya şadı ğı günleri hatırladı. Hattâ bir ara aynı yatakta yatmı ştı Shannon onunla. Hemen hesabını yaptı. Haminne şimdi tam tamına 84 ya şındaydı. Eski toprak.... Miss Law, kar şısında alev saçan gözlerle bakıyordu Shannon'a.... Genç doktoru en can alıcı bir tarafından yakalamı ş oldu ğunu anlamı ştı. Tepeden tırna ğa, zelzeleye u ğramı ş gibi zangır zangır titriyordu. — Sizin de Levenford'lu oldu ğunuzu bildi ğimiz için Mrs. Lackie'ye sizden de bahsettik bu arada. Hattâ, babam, sizin oradaki zen gin akrabanızın, bizim dâvamıza yardım edip etmeyece ğini de ö ğrenmek istedi. Fakat, bizi hayrete düşüren bir şey oldu bu sırada.... Mrs. Lackie yüzümüze bakmı ş ve kahkalarla gülme- 105 ye ba ğlamı ştı. Evet, Mr. Shannon, bize kahkahayla gülmü ştü. Kıpkırmızı kesilmek sırası şimdi Shannon'a gelmi şti. Haminnesinin, o bumburu şuk, beyaz yüzünün güldü ğü zamanlarda aldı ğı hal, genç doktorun gözlerinin önüne gelmi şti. Fakat Mrs. Law, hıncını almaya ahdetmi ş gibiydi. Bunun için de Shannon'a azaplann en büyü ğünü vermeliydi. Verecekti de.... Hançer gibi saplanan acı sözlerine devam etti. — Sizin gerek şahsî, gerek ailevî durumunuzla ilgili her şeyi Mrs. Lackie bize açık açık atlattı. Evvelâ hayretler içinde kaldık. İnanamıyorduk bir türlü. «Hayır, demi ştik, bu delikanlı gayet yüksek bir aileye mensup... . Bir yanlı şlık olmasın....» Fakat sonra hakiki yanlı şlı ğın nerede oldu ğunu çok iyi öğrendik, itirazlarımız üzerine Mrs. Lackie, bizi yanma aldı, çayırın öbür tarafına götürdü. Shannon öfkeden adetâ deliye dönmü ştü. Birden haykırdı. — Yeter, dedi, yeter artık.... İhtiyar kadın ne demi şse demi ş, bana ne? Hiç alâkadar etmiyor beni.... Fakat Miss Law, gayet sakin devam etti. — Size ait olan yerleri gösterdi bize.... O hani a nlata anlata bitirememi ş oldu ğunuz yerleri.... Genç kız, bunları anlatırken daha beter sararmı ş, dudakları daha fazla titremeye başlamı ştı. Kelimeler a ğzından güçlükle çıkıyordu. — Meğer ne imi ş? Ba ştan a şağı yabani otlarla kaplı, küçük zavallı bir arazi parçası.... Orayı gösterdikten sonra da bize o al çakça yalanlarınızın içyüzünü birer birer açıkladı kadınca ğız. Me ğerse o kahramanlık hikâyeleriniz, o harpte sal üstünde okyanuslarda çırpınma maceralarınız da baştan a şağı uydurma imi ş. Mrs. Lackie, sizin için ne dedi bize biliyor musunuz? Dandi-e'ye çekmi ş, yazık, dedi. Bu Dandie, senin anneannenin babasıymı ş. Müthi ş de palavracı bir ihtiyarmı ş, ha, 106 öyle mi? Sonra, ihtiyar kadın bir şey daha söyledi bize.... Mezhebinizi....

Page 48: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Miss Law'm sesinde apaçık bir nefret okunuyordu. — Evet, mezhebinizi de ö ğrendik. Maalesef onu da ö ğrendik.... O vakte kadar, mümkün mertebe kendini tutma ğa çalı şan Shannon, artık dayanamadı. Birdenbire aya ğa fırladı. Bunca üzüntülerden, kederlerden sonra bi r de bu.... Yoo, artık, bu derecesine tahammül edemezdi; isyan bayra ğım çekti. — Bana kızma ğa hiç bir zaman hakkınız yok.... Zaten onları şaka söylemi ştim ben size.... — Ne? Şaka mı? Daha ayıp ya.... Shannon, bu defa kükrer gi bi haykırdı. — Susun.... Susun.... dedi. Yeti şir artık.... Beni yalan söylemeye zaten mecbur eden sizsiniz. Mütemadiyen pe şimden ko ştunuz. Elinizde ödevlerle, nereye gittiysem kar şıma çıktınız. Bir de sözde inekleri göstermeye götürdünüz beni.... Sebep hep sizsini z, hep siz.. Genç kız dudaklarını ısırmaya ba şladı. — Yazık.... Yazık bana.... Demek böyle ha? Küçü k beyimiz, demek öyle ha? Gözyaşlarını tutamadı. Bo şanmıştı. — Vay gidi asilzade, kibar, kahraman adam, vay.... Gerçe ği biliyoruz artık. Yalancının, sahtekârın biriy-mi şsin me ğerse.. Allah'ın gazabına uğrarsan da müs-tahaksın, anladın mı? Miss Law'm yüzü mosmor kesilmi şti. Sonra tekrar sapsarı oldu. Nihayet göz yaşları hıçkırık halini aldı. Hüngür hüngür a ğlama ğa ba şlamı ştı. — Def olun kar şımdan. Bir daha sizi görmek istemiyorum. Anladını z mı, bir daha hiç, ama hiç görmek istemiyorum yüzünüzü.... Ö mrümün sonuna kadar.... Shannon da birden sertle şiverdi. — Aman ne iyi, ne iyi.... Ben zaten hiç bir zaman sizi görmek istememi ştim ki ....Bundan sonra da nere- 107 ye gidecekseniz gidin, hiç umurumda de ğil. İsterseniz Blairhül'e gidin, isterseniz Tumbuktu'ya, Afrika'ya.... Cehenneme kad ar yolunuz var. Benden bu kadar.... Allahaısmarladık, asalet dü şkünü küçük hanım.... Allaha ısmarladık.... Kapıya do ğru yürüdü. Hızla çarpıp dı şarı çıktı. Shannon, uykusuz, peri şan bir gece geçirdi. Adamakıllı karanlı ğa yönelen istikbâlini dü şündü durdu. Ne yapacak, nasıl bir hareket hattı tak ip edecekti; bir türlü kestiremiyordu. Bekâr odası buz gibiydi. Üstelik, daima da penceresi açık yatmak âdetindeydi. Sokaktan odanın içine dola n tramvay sesleri beyninin içinde sabahlara kadar raksetti. Suların yükselmesinden bilistifade havuzundan nehre indirilip yüzdürülen bir geminin tiz perdeden çalan düdük sesini duydu. Zaman zaman üniversitedeki durumunu, zaman zaman da Miss Law'in kendisine söylediklerini dü şündü. Bir taraftan üzülüyor, bir taraftan da, kızın kendisini devamlı surette taciz etmekte oldu ğunu hatırlayarak «Adaaam sende.... iyi de oldu, kurtuldum bu belâ kızdan» diyordu. Kafası çok uzaklardaydı ama, arada bir de biti şik odaya kulak kabartıyordu. Fakat, hayret, hiç ses sedâ yoktu. Genç kız hemencecik uykuya mı dalmı ştı acaba? Bunca üzüldü ğüne delâlet eden sözlerden sonra kızın bu kadar çabuk uyuyabilmi ş olmasına hayret ediyordu. Bir süre odanın içinde gitti, geldi. Sonra iskemley e oturup dü şünmeye, olayları tahlil etmeye, de ğerlendirmeye çalı ştı. Doluya koysa almıyor, bo şa koysa dolmuyor. Nihayet kalkıp soyundu. Yata ğına girdi. Buz gibi örtüler onu önce üşüttü ama, çok geçmeden kendi sıcaklı ğı ile ba şbaşa kaldı. Fakat sanki yata ğın içinde" kocaman bîr diken vardı. Ona hep batıyor, r ahatsız ediyordu. Bir süre de öyle kaldıktan sonra, ellerini ba şının altında kenetledi, sırtüstü yattı. Kafasından binbir 108 düşünce gelip geçiyordu. Bu dü şüncelerinin ba ş kö şesinde o muhterem profesör Usher'in bulundu ğuna şüphe yoktu. Onu anlamıyordu. Usher. Bu gidi şle anlamayacaktı da.... Anlama ğa niyeti yoktu zira. En küçük bir iyi niyete sahip olsaydı durum s ür'atle de ği şir, mükemmel ve ahenkli bir çalı şma temposu içinde birbirlerini hiç kırmadan, incitmeden ya şayıp giderlerdi. Shannon'un içinde, tâ der inlerinde duydu ğu heyecanı bu adam neden hissedemiyordu. Genç adamın anlamadı ğı buydu. Halbuki o da bi rilim adamı idi. îlim onun i çin de her şeyden önce gelmeli de ğil miydi? Ruhunu kasıp kavuran ate ş Shannon'u ilmî ara ştırmalara sürüklüyor, bir şeyler yapabilmek, yeni bir şeyler bulabilmek a şkiyle onu

Page 49: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

sarıyordu, incelemelerinden vaz geçmesinin il me ihanet olaca ğını düşünüyor, buna bütün varlı ğiyle inanıyordu. Ortada çok sayıda canlıyı telef eden bir salgın vardı. Bunun sebebini ke şfetmek, onun önüne geçmek kadar tabiî nasıl bir arzu olabilirdi? Önlenemez, ö nüne geçilemez bir arzu idi bu.... Shannon, imkânı yok, bundan vaz geçeme zdi. Shannon, ertesi gün canlı, hareketli, dipdiri bir d ünyaya gözlerini açtı. Her şey tam bir heyecan, tam bir ya şama a şkı içindeydi. Hava fevkalâde güzeldi. Pırıl pırıl bir güne ş, yeryüzü adı verilen cennetin yaratıklarını tatlı sıcaklı ğı ile sarmı ştı. Bütün canlılar en tatlı, en güzel günlerini ya şıyorlar gibiydi, insanlar hızh hızlı bir yerlere gidiyorlar , bir yerlerden geliyorlardı. Shannon onlara gıpta ile baktı. Ba şlarına e şarplarını örtmü ş bir kaç genç kız güle oynaya yanından geçti Shonnon'un. Gilmore'daki çama şırhaneye çalı şmağa gidiyorlardı. Üniversite talebesi bir genç kız, dar ete ğinin altından kafasını hafifçe kıvırarak geçti. Kö şe basında dükkânının camını silmekte olan bir bakka l çıra ğı, arkasından bir ıslık çaldı. 109 Genç doktor da Üniversiteye gidiyordu. Bir süre kız ın arkasından yürüdü. Sonra onu gözden kaybetti, öfkesi hâlâ burnunda tütüyordu . Üniversiteye yakla ştıkça da bu öfke artıyor, gitgide fazlala şıyordu. Yolda kar şıla ştı ğı insanların bazısı ona dikkatli dikkatli bakıyorlardı. Shannon, bir ik i keresinde kılı ğını kıyafetini gözleriyle kritik etti. Bir acayiplik ol madığını far-kedince durumu anladı. Öfkeli hâli dikkati çekiyor olmalıydı. Sini rli zamanlarında çehresinin her şeyi ortaya vurdu ğunu hatırladı. Hislerini saklama ğa bir türlü o güne kadar muvaffak olamamı ştı. Shannon, bir kaç dakika sonra, uzun emeklerini gömd üğü laboratuarın kapısından içeri giriyordu. Kapıyı arkasından kapadı ğı zaman, Profesör Usher dahil bütün kadronun orada bulundu ğunu gördü. Benzinin sapsarı kesildi ğini hissetti. Lomax da, Spence de, Usher de gözlerini ona dikmi şler, bakıyorlardı. Shannon, geçirdi ği hafif bir tereddütten sonra, onlara hiç önem verm iyormu ş gibi bir tavırla, yürüdü. Masasının ba şına geçti. Çekmeceleri teker teker açarak kitaplarını, lüzumlu, şahsî evrakını bo şaltma ğa ba şladı, Genç doktorun hareketini kendine göre mânâlan -dırdı ğı anla şılan Profesör Usher, ne ş'eli bir tavırla yanına geldi. Gülerek ve sırtını s ıvazlıyarak : — Temizlik mi yapıyorsun, Shannon? Evet, temizlik yap ıyordu Shannon, ama son temizlikti bu. Kararını vermi şti zira. Profesör Usher ise, ba şka türlü, tam tersine dü şünüyordu^ — Temizli ğini bitirince odama gel de yeni ba şlıyaca- ğımız i şi konu şalım seninle, diye devam etti. Fakat Shannon geri dönmeyecekti. Kafasını «hayır» m ânâsında iki tarafa sallayarak gözlerini profesörün gözlerine dikti. Ha şin ve nefret ifâde eden bir sesle konu şmak gayreti içinde bulunuyordu : — O i ş üzerinde çalı şamayacağım için bugün ve şu anda görevimden istifa ediyorum. 110 Profesör Usher de, di ğerleri de ani bir şaşkınlı ğa u ğramı şlardı. Bu cevap üzerine odada çıt bile çıkmamı ştı. Hepsi cin çarpmı ş gibi, oldukları yerde öylece kalakalmı şlardı. Shannon'un bu cevabının hepsinde müthi ş bir tesir bıraktı ğı meydandaydı. Fakat, o, daha fazla bir şeyler yapmak istiyordu. Tatmin olmu ş de ğildi. Profesör Usher, hiddet ve hayretle ka şlarını çatmı ştı. Genç doktorun kendisine boyun e ğece ğim ummuş, böyle bir cevap alaca ğını aklına getirmemi şti. — Bu hareketinin mânâsını, ne neticeler verece ğini hiç dü şündün mü? diye hiddetle söylendi. Üniversitede bir görevi bu şekilde terketmenin ne demek oldu ğunu biliyor musun? Shannon'un cevabı daha sert, daha kesin oldu. — Ben çocuk de ğilim. Yaptı ğım i şin ne oldu ğunu nereye varaca ğını inceden inceye dü şünmeden, hesaplamadan hareket edecek adam olmadı ğımı sizin de şimdiye kadar ö ğrenmi ş olmanız lâzımdır, ilim adına benim kafamın dü şündüğü ve arzu etti ği şeyi yapabilmek, haysiyetimi korumak benim için her şeyden daha önemlidir, daha önce gelir. Hiç tasalanmayın, be n her şeyi dü şündüm; hareketimin bütün neticeleri, müsbet de olsa, menfi de olsa, makbulümdür. Profesör Usher bir hamle daha yaptı.

Page 50: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Son defa hatırlatmak isterim sana. Bu hareketin üzerine, Üniversite Meclisi seni kara listeye alacak ve bir daha da sana bu çatı altında hiç bir görev vermeyecektir. Bu neticeye de razı mısın? — Elbette razıyım. Kader öyle istedi ise öyle olsu n.. Yolumdan dönmeyece ğim. Shannon, böyle konu şurken kendini de kontrol altına almak istiyordu. Ni ye bu şekilde, aksi davranı şlarla hareket ediyordu? Tersine, çok so ğukkanlı, çok sakin hareket etmesi gerekmez miydi? Temkin ve itidal her şeyi en iyi neticeye ula ştıran nitelikler de ğil miydi? Zira, Profesör Usher'in çehresindeki o ha yret dolu ifâ- 111 de de kaybolmu ştu artık. Genç doktora, şimdi, çok vâ-zıb bir nefretle bakıyor. Bakı şlarında kuvvetli bir istihkar havası da vardı. Bell i ki, onu küçük ve zelil görüyordu. Onun hiç bir iyi ilgiyi lâyık olmadı ğım da dü şünüyordu her halde.. Nihayet sert bir tavırla kestirip attı. — Sana söyl eyecek hiç bir şeyim yok artık, Shannon, dedi. Mademki, öyle arzu ediyorsun, sana zorla engel olamam ben. Yalnız bir kerre daha, büyük, ama çok büyük bir apt allık etmekte oldu ğunu söyleyebilirim. Kabahat benden gitti. Hareketinin günahı da, sevabı da tamamen senin boynundadır. Sonra beni itham et meye kalkma.... Hızla arkasını döndü, Shannon'un yanından uzakla ştı. Genç doktorun kafası önündeki kitaplar, kâ ğıtlar kadar karmakarıktı. Düzenli dü şünemedi ğinin kendisi de farkındaydı. Profesör odasına girene kadar arkasından baktı. Sonra, e şyasını çabuk çabuk istif ederek hepsini birden kucakladı. Ellerinin küçük hareketle riyle onları, dü şmeyecek şekilde yerle ştirmeye çalı şırken de gözleri arkada şlarına takıldı. Üçü de onunla me şgul de ğilmi ş gibiydiler. Zengin çocu ğu Lomax her zamanki gibi hafifçe gülümseyerek tırnaklarına bakıyordu . Biraz evvel laboratuara girmi ş ve profesörün sözlerinin son kısmını duym uş olan Smith de arkasını Shannon'a çevirmi ş, kafeslerle me şgul görünüyordu. Ne olanlardan, ne Shannon'un çıkıp gitmekte olu şundan haberi vardı sanki.... Shannon, sadece Spence'in hâdiseden son derece üzülmü ş oldu ğunu farketmi şti. Belli ki canı çok sıkılıyordu. Filhakika, Shannon, kuca ğında e şyası ile yanından geçerken, hafif bir sesle : — Benim elimden gelebilecek bir i ş varsa, söyle, yaparım daima demi şti ona. O da durumun çaresizliklerle dolu oldu ğunun farkındaydı. Bir şey yapabilece ği yok-112 tu. Fakat bu suretle, hiç de ğilse, durumun kendisini ilgilendirmekte oldu ğunu söylemi ş bulunuyordu. Shannon, ona sadece ba şı ile bir selâm vermekle iktifa etti ve alnı havada , sert ve vakur adımlarla kapıya do ğru yürüdü. Elleri dolu oldu ğu için kapıyı bir dirsek darbesiyle açabildi. Fakat tam çıktı ğı sırada bir aksilik oldu, kuca ğındakilerin hepsi yere saçıldı. Shannon, çaresizlik içinde yere diz çöktü, onları teker, teker topladı. Nihayet kendisim dı şarı atabilmi şti. Serin havayla temas onu bir parça kendine getirmi ş, beyninde kıvılcımlar saçan kızgınlı ğı bir parça gidermi şti. Fakat aynı anda kendini büyük bir bo şlu ğa yuvarlanmı ş hissetmi şti. Kalbini birdenbire derin bir hüzün sarmı ştı. Bu, i şsizli ğin, istikbal endi şesinin birbirine karı şmasından meydana gelmi ş bir his kaosu idi. Sabahın böyle bir saatinde eve dönmek de ona çok ga rip geliyordu. Fakat gidebilece ği ba şka bir yer yoktu. Kitaplarını, kıymetli e şyasını götürüp bekâr odasına bırakma ğa mecburdu. Mümkün oldu ğu kadar hızlı yürüyordu. Kuca ğındaki kitaplar, kâ ğıtlar onu tedirgin ediyordu. Bir an evvel götürüp eve bırakma lıydı onları. Onlardan kurtuldu ğu takdirde günün bütün üzüntüsünü üzerinden ata-cak mış, ıstıraplarından kurtulacakmı ş gibi bir ruh hâli içindeydi. Nihayet eve ula ştı. Kapıyı itip içeri girdi. Fakat aksilik burada da pe şini bırakmamı ştı. Karanlık holde üçüncü adımını atarken içi sabunl u su dolu bir kovaya çarpıp devirdi. Kayganla şan yerde dü şmemek için sırtı ile duvara yaslandı. Neyse ki, bu defa kuca ğın-dakileri dü şürmemi şti. Ama, dü şürece ğinden korkup adamakıllı da heyecanlanmı ştı. Nedense, evin içinde garip bir hava vardı. Burnuna da acayip bir koku geliyordu. Gayri ihtiyar î bir tiksinti hissetti. •

Page 51: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, merdivenleri çok temkinli' adımlarla tı rmandı. Arada bir duruyor, kuca ğındaki e şyanın hafif- ce bozulan dengesini düzeltiyor, ondan sonra devam ediyordu. Nihayet en üst kata çıkmı ştı. Kuca ğındakileri yata ğının üzerine fırlattıktan sonra üstündekileri çıkardı. Hemen muslu ğa gidip ellerini yıkadı. Sonra da masanın ba şına geçti, iskemlede geriye do ğru kaykıla-rak oturdu. Gözleriyle etrafı süzmeye ba şladı. Duvardaki solmu ş, pis kâ ğıtlara gözü ili şti bir ara. Gözleri oradaydı ama, kafası çok ba şka şeylerle me şguldü. Gayri ihtiyarî gözleri doldu. Bir anda yalnızlı ğını, kimsesizli ğini çok derinlerden gelen bir acıyla duydu. Ne yapacaktı şimdi? ne yapabilirdi? Fakat daha dü şünme hâlinin ilk saniyelerinde birdenbire bir ses i şitti. Bu oda kapısının açılmasından mütevellid bir sesti. Missi Ailie'ydi gelen. Sırtında, eski, çiçekleri iyice solmu ş bir sabahlık vardı. Saçı da bir hayli tertipsizdi. Sabah temizli ği için odaları dola şıyor olmalıydı. Bir elinde büyükçe bir fara ş, öteki elinde de bir süpürge tutuyordu. Fakat kadın, Shannon'u, bu saatte odasında görünce adamakıllı şaşırmı ştı. Genç ada* mm çok daha erken evden çıkarak isinin ba şına gitti ğini biliyordu. Bunda bir fevkalâdelik olması lâzımdı. — Aaaa, Rob, diye bir hayret nidası koyuvermekten kendini alamadı, ne o, hasta mısın, yoksa sen? Bu sözlerle birlikte de genç adama do ğru ko şar adımla yürüdü. Belli ki, bir şeyi varsa ona yardım edecekti. Fakat Shannon «de ğilim» gibilerden ba şım sallayınca, Miss Ailie, endi şeli, fakat şefkat dolu bir bakı şla onu süzdü. Sonra da sualini sordu. — Bir derdin mi var yoksa Rob? Niye Üniversiteye g itmedin o halde? Shannon, do ğruyu söylemekle, söylememek arasında kısa bir tered düt geçirdi. Kendi üzüntüsüne bu iyi kadım da ortak etmenin mânâ sı yoktu. Biliyorduki, o da üzülecek, kederlenecekti. Fakat ani bir kararla bu fikrinden caydı. Gerçe ği söylemeye karar verdi. 114 — Üniversiteden ayrıldım, Miss Ailie, dedi. î şinv-den çıktım bugün. Miss Ailie'nin gözleri bir anda dalıp gitmi şti. Belli ki gerçekten ve çok üzülmü ştü kadın. Fakat «Nasıl oldu? Neden oldu?» falan gib i lüzumsuz ve üzüntüsünü artırmaktan ba şka bir şeye yaramayacak suallerle genç adamı yormadı. Hattâ hiç teferruat sormadı, tafsilât istemedi. Sad ece, uzun uzun, mü şfik, seven, tatlı bir bakı şla Shannon'a baktı. Bu bakı şta gerçekten çok tatlı, çok güzel mânâlar vardı. Genç adamı teselli etmek isted i. — Üzülme Rob, dedi. Derdini veren Tanrı devasını d a verir nasıl olsa.. Nerde olsa i ş bulursun kendine. Tasalanma hiç.. Feri zayıflamı ş, çini mavisi gözlerinin üzerine dü şen kâhkülleri ba şının sertçe bir hareketiyle iten Miss Ailie : — Böyle şeyler hiç üzülmeye gelmez; sakın ha? dedi. Shannon'u ne ş'elendirmek istiyormu ş gibi güldü. Gönüllü, içten gelen bir gülü ş değildi bu.. Onun için de bir iki saniye sonra gülü şü dudaklarında dondu, kaldı. Kısa bir sessizlik oldu. Fakat Miss Ailie, durumu t oparlamak, delikanlıyı avutmak görevinin kendisine dü ştü ğü kanaatindeydi. Teselli edici bazı sözler daha söyledi ama, çok geçmeden de havayı yine kendi si tersine döndürdü. — Ama, felâket de gelince üst üste gelirmi ş derler ya, Do ğru galiba.. Bu sabah Miss Lax da gitti. Öy-ie beklenmedik, umulmad ık bir gidi ş oldu ki bu da Shannon. Öyle de iyi bir kızdı ki.. Çok seviyordum onu ben.... — imtihanlara evinde hazırlanacakmı ş.. öylesi daha iyi oluyormu ş.. Genç doktor, tek bir kelime dahi söylemedi. Bu ha-t ıer onu ne şaşırtmı ştı, ne de tabiî bulmu ştu. Fakat Miss 'nf-!- ^'| İŞfe&;>. W ;$te Ailie'nin masum bakı şları kar şısında yüzünün kızardı ğını hissetmi şti. Bu, genç kızın gidi şinin kendi yüzünden oldu ğunu bilmesinden ileri gelmi şti şüphesiz. Fakat bir şey de söylemesi gerekti ğini dü şünmüştü. Gayri ihtiyarî, a ğzından :

Page 52: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Ya., öyle mi? Vah vah.. Yazık, gibi kesik kesik bir kaç kelimeden ba şka ba şka bir şey de çıkamamı ştı. Miss Ailie de bu kanaate katılmı ştı. — Yazık ya!., iyi bir insan gitti aramızdan.... Sonra da yava şça dı şarı çıktı. Çok geçmeden tekrar Shannon'un yanma dön düğü zaman bir elinde bir bardak süt, öteki elinde de bi r dilim kek bulunuyordu. Onlan Shanncn'a getirmi şti. Dearie'lerm büyü ğü, yâni Miss Ailie'nin ablasının nezdinde çok ehemmiyetli, çok kıymetli olan bu g ıda maddelerini, kadınca ğız, mutlaka ablası görmeden mutfaktan alıp getirmi şti. Bunu na-. sil yapabilmi ş, daha do ğrusu buna nasıl cesaret edebilmi şti Miss Ailie? Shannon buna şaşmaktan kendim men edemedi. Miss Ailie'nin ölçülerine göre, yemek, pek çok derd e deva te şkil ederdi. Can boğazdan gelir, sözüne tam bir itimatla ba ğlıydı kadın. Onun için de dertlerin bir numaralı tedavi unsuru olarak yeme ği görürdü. Ho ş, ablası gibi bir kadın tarafından yemek rejimi idare edilen bir evde böyle dü şünceler de anormal sayılmamak iktiza ederdi. Shannon, gırtlak dü şünecek durumda hiç de ğildi. Fakat, zavallı kadının kendisi için göze aldı ğı bu fedâkârlı ğı kar şılıksız bırakmak, gerçekten do ğru olmayacaktı. Yemedi ği takdirde kadımn incinece ğini, üzülece-du keki yedi, sütü içti. Shannon, onları yerken Miss ğini biliyordu. Bu yüzden, hatırı kırılmasın diye otur-Ailie de kar şısına oturmu ş, memnun ve mes'ut bir halde onu seyrediyordu. Genç adam bitirdikten sonra da kadı nca ğız, o büyük memnuniyetini ortaya koyan bir ahenkle : 1 16 .«— Şimdi tamaaaarn.... diye ba ğırmaktan kendim alamadı. Miss Ailie'nin bu bir tek kelimesinde çok mânâlar gizliydi. Her şeyden evvel gerçek bir sevgiyi ifâde ediyordu. Sanki kendi yabancı bir kadın de ğildi de, Shannon'un öz annesiydi kadın.. Onun yedi ği iki lokma ve içti ği bir bardak süt, sanki muhte şem bir gıda maddesi olmu ş ve kadının kendi gırtla ğından geçmi şti. O anda duydu ğu sevinç, böyle bir halde duyabilece ği sevinçten çok daha üstündü, çok daha kuvvetliydi. Onun bu hareketi kar şısında, Shannon, kalbinin bu kadına kar şı tepeden tırna ğa samimi bir sevgi ile dolup ta ştı ğını hissetti. Ne insan kadındı şu Missi Ailie.... Şu bir kaç dakikalık alâka Shannon'a bütün yalnızlı ğını, kimsesizli ğim, çaresizli ğini unutturuvermi şti. Artık, istikbalini karanlıklar içinde görmüyordu. Sanki bir güne şti Shannon.. Kesif bulutlar arasında kalmı ş bir güneşti. Bu kesif bulutlar birdenbire da ğılıvermi ş, Shannon, bütün gücü, enerjisi ve kuvveti ile varlı ğını, şahsiyetini benli ğinde bulmu ştu. Artık kararım vermi şti. Hiç bir kuvvet onu yıkamıyacak, ezemeyecekti. G önül verdi ği, bütün ümitlerini ba ğladı ğı incelemelerine tek ba şıma devam edecekti. Bunu nasıl ve nerede yapacaktı? Henüz hiç bir şey bilmiyor ve dü şünmüyordu. Fakat muhakkak olan, bunu mutlaka yapaca ğı, ba şaraca ğı idi. Bu ara ştırmaları, mutlaka, basan ile, hem de çok parlak bir ba şarı ile sona erecekti. Niçin olmayacaktı? Olmaması için ne sebep vardı? Pek çok kimseler hayatlarında, yenilmesi imkânsız güçlüklerle kar şıla şmışlar, fakat bunlara ra ğmen muvaffak olmu şlardı. Onun önündeki engeller ise, hiç de yenilmesi imkânsız ci nsten görünmüyordu. Mutlaka kazanacaktı.. Zafer onundu. Yarın onun olacaktı. On a, en mükemmel gayelerin küçük vasıtalarım bile çok görenlerin de ğil. Shannon, artık kanatlanmı ş uçuyordu sanki.. Bir anda her şeyi halletmi ş, bütün engelleri ortadan kaldır- 117 mış ve ba şarıya ula şmış gibi hissetti kendi«fc. Yumruklarını sıktı. Masaya vurdu : — Yapacağım.... Evet, yapaca ğım.... Kararını vermi şti. Nerede olursa olsun, bir i ş bulacak ve derhal çalı şmalarına ba şlayacaktı. IX Shannon evden çıktı ğı zaman artık o bir kaç saat önceki Shannon de ğildi. Ümitleri yıkılmı ş, karamsar, kendini korkunç bir yalnızlı ğın girdaplarında hisseden genç doktor gitmi ş, yerine bir ba şkası gelmi şti sanki. Şimdi o nefsine kar şı namütenahi güven duyan, her şeyi halledece ğine kaani bulunan, iradeli, cesur, kuvvetli bir insandı. Karannı ve rmi şti. Yapacaktı.

Page 53: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Başaracaktı. Elinden gelen bir şeyi kullanacak, ba şarıya ula şacaktı. Evden çıktıktan sonra Kuzey Hastahanesine do ğru yürüdü. Hastahane uzakta de ğildi. Eldon ırma ğının öbür yakasmdaydı. Hastahaneden bakılınca Ünive rsitenin kulesi görünüyordu. Şöyle bir kaç dakikada oraya varabilecekti. Yürürken kararım da kafasında tahlil ediyordu. Hast ahanelerin ev viziteleri yapan doktorları vardı. Shannon, bir büyük ha stahanenin bu i şine girecek, bu. suretle de ilmî incelemelerine devam edebilmek için imkânları çok geni ş olmasa da, garantili bir imkân bulmu ş olacaktı. Gerçi böyle bir i ş Shannon için meslekî bir gerileme mânâsına rahatça alınabilirdi. Aslında öyle idi de:. Fakat, o hâli hazırda çalı şaca ğı i şin mahiyetini ve seviyesini de ğil, başaraca ğı büyük i şin önemini, uyandıraca ğı dünya çapındaki akisleri ön plânda tutuyordu. Bu hastahanede veya ba şka bir hastahanede bu kabil bir görev almak, onun için, gaye de ğil, sadece bir vasıta idi. Yapaca ğı i ş bir nevî de hastabakıcılık gibi bir şeydi. Fakat olsundu. Çalı şabilmek, Önem verdi ği büyük i şi ba şarabilmek için her şeyi rahatça göze alabilirdi. .-:••;-. , - ,:--; Gitmekte oldu ğu Kuzey Hastahanesi iyi bir şöhre-138 te mâlikti. Sonra Shannon'un pansiyonuna da bir hay li yakındı. Fakat o sadece bu gerçeklerle orayı tercih etmi ş de ğildi. Hastahanenin müdürü olan George Cox'u da yakından tanıyordu. Bu tanı şıklık onun hastahanede görev almasını kolayla ştırabilirdi. Hastahaneye giri ş sıkı kontrol altına alınmı ştı. Öyle her önüne geleni içeri bırakmazlardı. Fakat Shan-nun'u burada tanıyorlardı . Kapıcılar ve hademeler, hastabakıcılar ve hem şireler olsun, hepsi onu selâmhya-rak yol verdiler. Shannon, bitip tükenmek bilmeyen bir Çok uzun, ta ş koridorları geçtikten sonra nihayet Cox'-un odasının önüne geldi. «Müdür» tabel âsı bulunan kapıyı iterek içeri girdi. Hiç tereddütsüz Cox'un masasının yanın daki iskemleye oturdu. Cox, bir hayli me şguldü. Bu yüzden Shannon, onu, bir süre seyretmek d urumunda kaldı. Cox, önünde yı ğın yı ğın duran kâ ğıtlardan bir kısmını imzaladıktan sonra kafasını kaldırdı, Shan-non'u gördü. Birdenbire aya ğa fırlamı ştı. Bir kaç ho ş, beşten sonra, Shannon, sözü konuya getirdi. — Sizin hastahanede görev almak istiyorum, Cox dedi. Cox, samimi, fakat «alay ediyorsun..» gibilerden bi r gülü şle Shannon'a baktı. Sonra masanın üzerinde duran pakete uzandı. Bir sig ara yaktı. 30-32 ya şlarında kadar gösteren bir adamdı Cox.. Tıknaz ve a daleli bir vücudu, ablak, geni ş bir suratı vardı. Klâsik mânâda çirkin bir tipti. Fakat kalbinin iyili ği çehresine aksetmi şti. Burun gölgesi kesilmi ş, san bir bıyı ğı vardı. Hani, varlı ğı ile yoklu ğu pek ayırdedil-meyen bir bıyık.. Çok sıhhatli, sa ğlam görünü şlüydü. Her tarafından hayat fı şkırıyordu sanki.. Öylesine, etli, kanlı bir insan... içkiye, sigaraya şöyle böyle de ğil, adamakıllı müptelâ idi. Sigaranın birini söndürmeden, birini yakardı. Her a kşam da kafayı çekmeden yapamazdı. E ğlence yerlerinde, sokaklarda sabahladı ğı çok görülen hallerdendi. Fakat sa ğlam bünyesi, bütün bu ^' 119 mış v larını laca) öne keı ge Si yj b anormallikleri tahammülle sineye çekiyor, sı hhatinde eti küçük bir bozulma emaresi görülmüyordu. Bunca anormallik lerin yanı sıra spora düşkünlü ğü de sıhhatinin sa ğlamlı ğında rol oynuyordu tabiî. Hele talebelik hayatı boyunca müthi ş bir sporcu idi. Sporun her dahnda Üniversiteyi ba şarı ile temsil etmi ş, bir gök müsabakalarda birinci gelmi şti. Futbol, atletizm, yüzme, v.s., hepsinde parlak dereceleri va rdı. Spor yüzünden yara bere almadı ğı gün yoktu. Nihayet, vücudundaki bütün kemikler i teker teker kırdıktan veya çatlattıktan sonra spora veda etmi şti. Hani, biraz da bıkmı ştı artık. Sonra da, hiç akla gelmeyen bir şey olmu ş, bu hastahane-de îdâre Müdürlü ğü görevini almı ştı.

Page 54: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon'u iyi tanırdı Cox. Onun Üniversitede asista n oldu ğunu da bilirdi. Bu yüzden hastahanede görev almak istedi ğini söyledi ği zaman alay ediyor sanmı ştı. Nihayet, espriye espri ile mukabele eden bir tavırla Shannon'a cevap verdi. — Bizim Ba şhekim henüz istifa etmi ş de ğil. Böyle bir kararı da henüz ortada yok. Niyetlendi ği zaman ben sana haber veririm. Ba şhekimli ğe tâyinini yaparız. Fakat Shannon hemen atıldı : — Sana şaka geliyor galiba, Cox, dedi. Çok ciddî konu şuyorum. Bu hastahanede çalı şmak istiyorum. Hani, evlere viziteye gönderilen dok torlar kadrosu var ya, öyle bir görev i şte... Cöx, o derece şaşırmı ştı ki, tebessüm etmeye imkân bulamadı. — Allah, Allah, dedi Cox.. Nerden çıktı bu şimdi? Peki senin asistanlı ğın ne oldu? Shannon, hiç de üzgün olmayan bir tavırla cevap verdi : — Ne olacak? dedi, maziye karı ştı.. Asistanlık falan hepsi bitti. Bu sabahtan itibaren Üniversiteden ayrılmı ş bulunuyorum. Cox, nihayet durumu kavramı ştı. Sandalyesinde ha-:120 fifçe do ğruldu. Dalgın bir tavırla sigarasının külünü yere silkti. Kısa bir düşünce anı geçirdi ği anla şılıyordu. Tane tane konu ştu. v—. Çok üzüldüm buna Shannon.. Gerçekten can sıkıcı bir durum.. Sen çok de ğerli bir insansın. Seni bizim hastahanemizde, hem de ist edi ğin basit görevde de ğil, çok daha önemli mevkilerde görmeyi candan isterdik. Bunu rahatça tahmin edebilirsin sen de.. Fakat, teessürle ifâde edeyim ki, maalesef bir tek bo ş kadromuz dahi yok. Yapılan bütün müracaatları altı ay sonraya atıyoruz. Doktorlarımızdan her hangi birinin hastalanıp ayrıl aca ğı veya istifa edece ği de şimdilik yok. Sonra, bir şeyler yapmanın gerekti ğine kaani bulundu ğunu ihsas etmek isteyen bir tavırla da ilâve etti. — Bilmem ki, nasıl etsek? İkisi de bir süre sustular. Cox'un Shannon'a yard ım etmek istedi ği, fakat elinden bir şey gelmedi ği besbelli idi. Sessizlik ortasında, yan taraft aki bir bölmenin gerisinden duyulan bir daktilo makines inin monoton tıkırtıları, Shannon'u kafasında bir noktaya damlaya-yân su damlacıkları gibi tesir ediyordu. Shannon gibi, gerçekten kıymetli genç bi r ilim adamının küçük, mütevazı bir göreve, üstelik de acele olarak ihtiya ç duymu ş olması, iyi kalpli, insan Cox'u samimi bir huzursuzlu ğa ve tedirginli ğe sürüklemi şti. Eni konu keyfi kaçmı ştı adamın. Bunu Shannon da açık bir şekilde görüyor ve arkada şını böyle sıkıntılı bir atmosfere soktu ğu için kendi kendinden utanıyordu. Shannon'un sözlerinin kat'-iyyen yalan olmadı ğını çok iyi biliyordu. Shannon, nihayet sükûtu bozmak, konu şmak lüzumunu hissetti. — Ne yapalım? dedi, madem öyle, ben bir de Alex- andra'ya ba şvururum. Cox, hemen atıldı : — Ya.. Ya.. Çok iyi olur Shannon. Bir de oraya mür acaat et.. Ben de şimdi bir telefon edeyim istersen? Her 121 118 anorr halde eû ferdir... ..... ;,^-,f ,< aı&a mâni oldu. jo, dedi, hiç zahmet etme sen.. Ben giderim ör ay s osuna telefon etmeye kalkma... ilgine çok te- şekk . ederim. Shannon oradan çıktıktan sonra do ğru Alexandra Hastahanesine gitti Gitmedi ği ne orası, ne de di ğer has-tahaneler kaldı. Sıra ile Kral George Hastah anesini, Büyük Do ğu Hastahanesini, Serbest Devlet Hastahanesini, heps ini, hepsini teker teker dola ştı. Fakat sıfıra sıfır, elde var sıfırdı. Hiç birin den müsbet bir netice elde edemedi. Dola şmaktan ayaklarının altı şi şmişti, i şsizli ğini bertaraf etmek, bir yere kapılanmak imkânını bulamayınca da kederi, üzüntüsü adamakıllı arttı. Böyle basit bir i şi olsun elde edememek hiç hayalinde yoktu Shan-nön' un. Fakat gerçe ğin yüzü o kadar acı olarak kar şısına çıkmı ştı ki... O zaman durumu farketmi şti. Bu da harp yıllarının feci sonuçlarından biriyd i. O senelerde Tıp tahsili yapmı ş kimselere çok ihtiyaç duyulmu ştu. Bu yüzden Tıp tahsili kısaltılmı ş, kadın erkek yüzlerce insan basit imtihanlardan ge çirilerek

Page 55: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Tıp diploması sahibi edilmi şti. Bol keseden ve sür'atle verilen bu diplomalar yüzünden Shannon'un mesle ği şimdi adam almıyordu. Her tarafta ellerindeki Tıp diplomalariyle kapı kapı i ş arayan gençlerle doluydu. Shannon da bu kafileye katılmı ş, onlardan biri olmu ştu. Müteakip günler, bu gerçe ği Shannon'a çok daha kuvvetle anlattı. Çok sıkıntıl ı, maddeten ve manen çok kötü günlere do ğru gidiyordu. Tekrar, Üniversiteden ayrıldı ğı ilk gündeki hâlet-i ruhiyesine dü şmüştü. Ne tarafa baksa, kar şısında bir çıkmaz görüyordu. Nihayet sadaka isteyen bir kimse gibi, kalktı, Win- ton Tabipler Derne ğine başvurdu. Fakat oradan verilen cevap da di ğerlerinden farklı de ğildi. Hiç bir hastalı anenin kadrosunda bo ş yer yok, demi şlerdi. Sadece, 122 «üç bin sterlin» gibi küçük bir mebla ğ kar şılı ğında serbest doktorluk ruhsatnamesi alabilece ğini müjdelediler. Shannon, gayri ihtiyarî, üç bin sterlinin nasıl olup da «küçük bir meblâ ğ» telâkki edilmekte oldu ğunu kendi kendine sormak mecburiyetinde kaldı. Bittabii, ceva bım veremedi. Tam oradan ayrılaca ğı sırada, henüz hatırlarına gelmi ş gibi, ona geçici bir i ş teklifinde bulundular. Skye adasında, 15 gün devam edecek bir görev vardı. Oraya gidip gitmeyece ğini sordular. Shannon, adanın uzaklı ğını ve i şin geçicili ğini düşünedursun, arkadan fırlayan uçuk benizli, gözlüklü bir genç atılarak bu i şi kaptı. Böylece Shannon da, burnunun dibine kadar ge lmi ş bir i şi göz göre göre kaçırdı. Para sıkıntısı ba şlamı ştı. Hani pansiyondaki yemekler olmasa aç kalması i şten bile de ğildi. Fakat nihayet hafta sonu da gelmi ş çatmı ştı. Pansiyon sahibi kadına verecek parası yoktu. O gün, Shannon, ezile büzüle, kızara bozara a şağıya indi. Pansiyon sahibesi Miss Dearie'-nin idâri i şler bürosu merdiven altındaki bir oda idi. Kapıyı tıkırdatıp içeri girdi. Kadına : — Pek çok affınızı rica edece ğim, Miss Meth, dedi. Bir süredenberi i şsizim. Bu hafta pansiyon borcumu ödeyemeyecek durumdayım. Zir a meteli ğini yok. Her hangi bir kimseden borç alabilecek durumda da de ğilim.... Yarı karanlık odada, Shannon, pansiyon sahibesi kad ının, benzeri sapsarı bir yılan sihirbazı gibi geri geri çekildi ğini farketti. Hem kendi tutumundan, hem de kar şısındaki insandan illahlah demi ş şikâyetçi bir bakı şla genç adamı tepeden tırna ğa süzdü. O her zamanki, mimikli konu şması ile Shannon'a, dua okur gibi hitap etti : — Böyle bir durumla ilk defa kar şıla şmıyorum doktor, bunu tahmin edebilirsiniz. Tecrübem bir hayli çok-;tür.j Böyle vak'alar zuhuru nda prensiplerimizden feda- 123 karlık yapmayaca ğımız tabiîdir. O kimsenin pansiyonla hemen ili şi ğini kesmek mutadımızdır. Fakat sizin için istisnai bir muamele tatbikine kendimi mecbur hissediyorum. Bu pansiyonun, tediyesini en muntazam yapan ve çok eskidenberi burada kalan insanlarından, birisiniz. Onun için ka ideyi size tatbik etmiyeee ğim. Kalmakta devam edebilirsiniz. Shannon bu ilgiye son derece memnun olmu ştu. Gayet hesabı bir insan olan pansiyoncu kadının, hiç ummadı ğı bu müsamahası onu cidden müte şekkir bırakmı ştı. Fakat çok geçmeden bir gerçe ği anladı. Miss Dearie'nin yaradılı şı, bu kabil lütuf karlıkları uzun süre devam ettirecek karekter de de ğildi. Bir kaç gün sonra, kadının Shannon'a kar şı bakı şları iyice de ği şmeye ba şlamı ştı. Günler geçip de Shannon'un i ş hususundaki ara ştırmaları bo şa gidince, Deari de, sofrada genç doktora bakarken gözlerinin aklarını devire de vire onu istihkara ba şlamı ş, keder ve ıstırap ifâde eden iniltiye benzer sesler çıkarır olmu ştu. Arada bir, genç doktora lâflar da çakı ştırıyordu. Et, yiyecek fiyatlarının her gün yükselmekte oldu ğunu imâli bakı şlarla onu süzerek daha sık sar-feder olmu ştu kadın. Bakı şlarında Shannon'a kar şı bariz bir hainlik vardı. Onu korkunç bir düşmanını süzer gibi kritik ediyordu. Hain hain bakıyo rdu hep. Kar şıla şmalar daima yemeklerde oluyordu. Onun dı şında, kadınla bir araya gelmemeye Shannon elinden geldi ği kadar çalı şıyordu. Fakat, yemeklerde, kar şı kar şıya gelmemeleri imkânsızdı. Bunun bir tek çaresi va rdı; yemeklere gelmemesi... Bu da imkânsızdı. Herkese gayet ölçülü yemek koyar, kimsenin hakkını, hele kendi hakkını, kimseye geçirmemeye âzami dikkat ve itina gösterirdi. Son g ünlerde Shannon'un taba ğına

Page 56: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

konan yemekler de azalma ğa ba şlamı ştı. Parçalar, âdeta matematik bir intizamla eksiliyordu. Shannon, durum bu tempo ile gitti ği takdirde, pek yakında taba ğına hiç bir şey konmayaca ğından şüphelenmeye ba şlamı ştı. 124 Lokmaları a ğzına koyarken gırtla ğının nin acı ile burkuldu ğunu hissediyordu. Nihayet Shannon, bu duruma dayanamayaca ğını anladı. Sı ğıntı gibi bir vaziyette devam etmektense ak şam yemeklerine u ğramamaya ba şladı. Dı şarda bir şeyler yiyecek parası da yoktu. Fakat, Allah razı olsun, M iss Ailie, gizli gizli, ona mutfaktan peynir ekmek, mümkün oldu ğu takdirde de ba şka bir şeyler getiriyordu. Shannon, aç kalmaktan ancak bu suretle kurtulabiliy ordu. Genç doktor, pek yakında i ş bulaca ğını, borçlarını .toptan ödeyece ğini Miss Dearie'ye söylemi ş, epey dil dökmü ştü ama, kadının buna ne kadar zaman dayanaca ğını kestiremiyordu. Ama, son günlerde artık adamakı llı hissetmeye başlamı ştı. Kıyametin kopması uzak de ğildi. Bir ak şam vakti, kendisini Rothsay'ın kapısı önünde, kaldırımlara terkedilmi ş olarak yıldızları sayarken bulaca ğına muhakkak nazarı ile bakıyordu. î ş aramaktan bezginle şti ği zamanlar pansiyona dönüp odasına kapanıyordu. Kâh düşünüyordu, kâh okuyor, çalı şıyordu. Hiç kimse onu rahatsız etmiyordu. Miss Law Dael'an ortalıkta yoktu. Shannon, genç kızı zaman z aman hatırlıyor, fakat hemen de kafasından onu uzakla ştırıyordu. Miss Aüie'nin mü şfik ve sıcak ziyaretleri de olmasa, genç doktor yalnızlıktan, dü şünmekten çıldırabilirdi. Bereket versin, iyi kadın onu ara sıra teselli ediyor, ümitlerini k uvvetlendirecek telkinlerde bulunuyordu. Shannon, odasına kapandı ğı yalnızlık günlerinden birinde idi. Hiç unutmuyor, bir cumartesiydi. Birden kapısı vuruldu. Kar şısında Miss Aüie'yi gördü. Kadınca ğız bu defa mûtad ziyaretlerinden biri için gelmemi şti. Telefonda Mr. Shannon'u arıyorlardı. Onu haber vermek için gelmi şti. Genç doktor bu ola ğanüstü olaydan şaşırmı ştı. Onu hemen hemen hiç telefonla arayan olmazdı. H emen a şağı indi. Spence'di telefondaki. Önce ona i ş bulup bulamamı ş oldu ğunu sordu. Shannon, bu- 125 lamadı ğım itiraf etmekten utanç içinde kıvranıp dururken S pence, onun cevabım beklemedi, — Bulamadmsa, haber vereyim sana. Dalnair Hot-tage Hastahanesinde bir doktorluk boşalmı ş. Şimdi, hemen be ş dakika evvel duydum. Sâri Hastalıklar servisind e imi ş münhal.. Küçük bir görevmi ş ama, ziyanı yoktur her halde... Bu görevi yürütmekte olan Doktor Ha-ines, birdenbire istifa e tmi ş. Hatırlarsın, de ğil mi, Ha-ines'i ? Hani, hep uykuda imi ş gibi bir hali vardı. Üniversiteden hatırlarsın.. O i şte.. Görevi bıraktı ğını bana kendisi söyledi. Hem i şi de öyle ağır, yüklü de ğilmi ş. Senin anlayaca ğın, bir hayli de bo ş zamanın kalacak, di ğer çalı şmaların için... Tam sana uygun bir i ş bu Shannon... Hastahane de Levenford yolu üzerinde, bilirsin. Leven-ford senin memleketin. Böylece memleketinde çalı şmış olursun, daha iyi. de ğilmi? Genç doktor, arkada şının bu ilgisinden fevkalâde mütehassis olmu ştu. Verdi ği bilgiden dolayı ona te şek-" kür ediyordu ki, telefon kapandı. Shannon, ken di kendine: — Bu kadarını ummazdım, diye söylendi. Ne insan ar kada şmış şu Spence.. Bravo doğrusu... Üstelik te şekkür etmemi bile beklemedi. Ya Lomax? O şımarık çocuk. Bir tek arayıp sormu ş muydu Shannon'u? Vaz geçti, arayıp sormasından... Acaba bir tek defa, «Bu çocuk ne yaptı? Bir i ş bulabildi mi? Bir sıkıntısı var mı?» diye dü şünmüş müydü acep? Spence'in verdi ği haber çok güzeldi. Shannon, ne yapıp yapmalı, bu göreve kendisini tayin ettirmeliydi. Dalnair'in Levenford' a yakınlı ğı, Spence'in zannetti ği gibi, pek de parlak bir i ş de ğildi. Bu durum, tersine, onu düşündürüyordu. Fakat gurur meselelerini önplâna alaca k durumda de ğildi. Onun için de hemen kararını vermi şti. Karekterinin ma ğrur cephesine ait son belirtile- 126 ri de tamamiyle ortadan kaldıracak, bu i şi elde edecekti. içinde son derece büyük bir heyecan duyarak merdive nleri iki şer üçer atlayarak odasına çıktı. Hemen masasının ba şına geçti. Kâ ğıt, kalem alarak itimat etti ği yegâne adama bir mektup yazdı. Sonra da Miss Ailie' -yi, ablasına sezdirmeden

Page 57: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

buldu. Mektubu postaya verecek kadar dahi parası yo ktu. Kadından, ödünç pul aldı. Mektubu, koridordaki posta kutusuna attı. Ümi tliydi. Sonra tekrar odasına kapanıp ak şamın olmasını bekledi. Hava hafifçe karardıktan sonra, kendisi için çok fazla de ğer ta şıyan mikroskopunu ye şil çuha kılıfına geçirdi. Koltu ğunun altına soktu. Evden, kimseye görünmeden çıktı. Do ğru Hillier'nin dükkânına gitti. Hillier, e şya kar şılı ğı faizle borç para verirdi. Dükkânı Üniversitenin a rka tarafındaydı. Parasız ve müsrif talebelerin çok iyi bildikleri bu dükkâna Shannon, hayatında ilk defa gidecekti. Hiç istemiyo r ama, çaresizlik içindeydi. Adam, mikroskobu eline aldıktan sonra küçümseyen bi r tavırla âleti süzdü. Bu i şle u ğra şan insanların, en de ğerli e şya kar şısında bile ayni küçümser tavırları takınma ğı meslek icabı saydıklarını Shannon bilemezdi. Hele pazarlık yapmasını hiç.. Rehinci, rahat rahat 20 sterlin verebilece ği bu mikroskop için 5 sterlinden kapı açtı. Sonra da büyük bir lutûfta bu lunuyormu ş pozlariyle genç doktora 7 sterlin 35 şilin uzattı. Tezgâhtar, abus suratlı, ha şin tavırlı bir adamdı. Kapısından içeri girenlerin ihtiyaç içinde kıvranan insanlar olduklarım bilir, onların bu hallerini istismar ederdi. Kula ğının arkasına sıkı ştırdı ğı ucu sivriltilmi ş kur şun kalem çehresine daha bir mânâ veriyordu. Mikrosk obun meziyetlerini sıra ile noksanla ştırmak ve yok etmek suretiyle istedi ği parayı genç adama kabul ettirece ğini gayet iyi biliyordu. Nitekim kabul ettirmi şti de Shannon, hiç itiraz etmeden parayı alıp, alelacele, çalınmı ş bir para imi ş gibi cebine soktu. Abus suratlı 127 tezgâhtar, i şini 06 ya ba ğladıktan sonra, havadan, sudan bahsaçarak Shannon'l a güya ahbaplık etmek istiyordu. Bu suretle, aldattı ğı mü şterileri teselli etmeyi, onlara aldatıldıklarını unutturma ğı prensip edinmi ş olmalıydı, insanların birbirlerini hep istimsar edegeldikleri bu yeryüzün de, o da, kendi çapında, kendi imkân ve kabiliyetini kullanarak kendi mü şterilerini istismar ediyordu. Fakat genç doktor, asık suratının yerine mütebes-si m bir maske takmı ş gibi çan-çan eden adamın sözlerini dinlemiyordu bile.. Allah ısmarladık dahi demeden yava ş yava ş yürüdü. Dükkândan çıktı. Cadde ı şıklar içindeydi. Karanlık adamakıllı çökmüştü, insanlar gidip geliyorlardı. Bunların ço ğu, Shannon gibi olmayan, başlarını sokacakları, kendilerini bekliyenlerin bulun duğu birer yuva sahibi insanlardı. Onlara gıpta etti Shannon.. Bütün ömrü yalnızlıklar, ıstıraplar, mahrumiyetler içinde geçmi ş bir insanın gıptasıydı bu.. Hemen elini cebine soktu. Paraların teması VÜCÛT du na tatlı bir sıcaklık yaydı. Bir kö şeye çekilerek onları çıkardı. Bir daha saydı. Yedi sterlini ayırdı, iç cebine koydu. Eve gidince, bu yedi sterlini bir zar fa koyacak ve Miss Dearie'ye verecekti. Pansiyonun dört haftalık kirası idi bu p ara. Mütebaki paradan bir be ş şilin daha ayırdı. Bu da Hastahane i şi için Levenford'a gidip gelme bilet parasıydı. Onun da yele ğinin üst cebine itina ile yerle ştirdi. Şimdi ona otuz şilin kalmı ştı. Ba şka zaruri masrafı olup olmayaca ğını kafasında şöyle bir hesapladı. Hayır, yoktu. O halde?.. O halde, şimdi i ş mideye geliyordu. Günler var ki, kursa ğından a şağı şöyle güzel, temiz bir sıcak yemek inmemi şti. Kalan parayla kendisine nefis bir ziyafet çekmek, yapaca ğı en iyi i ş olmalıydı. Bir aylık mahrumiyetinin bütün ıstırapları bir anda kaf asına üsü şmüştü. Miss De-arie'nin iki lokma ancak olabilen yemeklerinden, ge velemek mecburiyetinde kaldı ğı sert ekmek kabuklarından, ta şla şmış, kireçle şmiş peynirlerden sonra, cebin-128 deki para ile şimdi güzel bir yemek onun hakkı de ğil miydi ? Güzel yemekler burnunda tütüvermi şti. iyi bir yerde yemeliydi bu yeme ği.. Hemen aklına Roy Lokantası geldi. Üniversite talebelerinin ra ğbetini çekmi ş olan bu lokanta - meyhanede cidden güzel yemekler yapıyorlardı, istedi ği kadar yer, bir iki duble de bira içerdi. Kararını vermi şti Roy Lokantası istikametinde yürümeye ba şladı. Ana caddeden saptı, bir arka soka ğa girdi. Fazla geni ş olmayan yoldan a ğır a ğır ilerleme ğe ba şladı. Yoku ş yukarı çıkıyordu. Yol, iki taraflı a ğaçların arasından kıvnla kıvrıla gider, Üniversitenin, üzerinde bulun duğu tepeye kadar ula ştı. Şairane bir havası da vardı bu yolun.. Fakat Shannon o anda şairanelik dü şünecek halde de ğildi. Fakat, ileriye bakan gözleri, onun birden irk ilmesine sebep oldu. Yukarıda, sokak lâmbalarından birinin altından â şinâ bir insanın tramvay

Page 58: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

dura ğına do ğru yürümekte oldu ğunu görmü ştü. Fakat, bu görü ş pek kısa olmu ş, vücûd karanlı ğa giriverince, gördü ğü insanın tahmin etti ği olup olmadı ğını net olarak tesbit edememi şti. Dikkatini teksif etti. ikinci lâmbanın ı şı ğında onu tanıdı. Miss Jea,n Law'di bu.. Koltu ğunun altında fazla sayılabilecek miktarda kitap ta şıyordu. Genç kız, yükünün a ğırlı ğından bir yana do ğru fazlaca e ğilmi ş olarak yürüyordu. Mahzun bir hâli vardı. Çok da dalgın gidiyor, etrafına hiç bak mıyordu. Ba şı önünde idi. Gözlerini yere dikmi şti. Shannon, genç kızı farkeder etmez, acayip bir korku nun yüre ğine saplandı ğını hissetmi şti. Kaçmak, yolunu de ği ştirmek istedi. Fakat yapamadı. Kaçacak, saklanacak bir durum yoktu. En küçük bir anormal ha reketinde kızın kendisini hemen görmesi mümkündü. En iyisi, normal yürüyü şü ile yürümeye devam etmesi idi. Belki bu sayede kız kendisini farketmez, geçip gide rdi. 129 Kız, onu gerçekten bir süre görmemi şti ama, aradaki mesafe 15-20 adıma inince Shannon korktu ğuna u ğradı. Genç kız, canım sıkacak bir durumu sanki bir önsezi ile hissetmi ş gibi birdenbire kafasını kaldırdı. Bir bulutla kap lanmı ş bulunan dalgın gözleri, o anda, Shamıon'un bakı şlariyle kar şıla ştı. Genç kız, Shannon'u görür görmez çarpılmı ştı sanki.. Birden «zınk» diye oldu ğu yerde çakıldı, irkili şi o kadar bariz olmu ştu ki, yanlarından geçmekte olan bir genç bile farkına varmı ş, dönüp ikisini şöyle bir süzmü ştü. Fakat Miss Law, derhal kendini toparladı. Renk vermemeye çalı şarak yürümesine devam etti. Shannon, genç kızın küçük ve gerilmi ş gibi durdu ğunu zannetti ği çehresinin, babasının fırınındaki unlar gibi, bir anda bembeyaz kesildi ğini gayet net bir şekilde görmü ştü. Miss Law, bakı şlarını Shannon'dan kaçırmak istiyordu ama, yapamadı. Gözleri, o anda, irade kuvvetiyle, ço k arzu etmesine ra ğmen, genç doktorun gözlerinden ayrılamamı ştı. Korkan, çekinen, genç adamdan ürken bir hal vardı bu gözlerde. Günah i şlemi ş insanlarda oldu ğu gibi.. Shannon'un gözlerinde kuvvetli bir sihir varmı ş ve o sihirden kendisini kurtaramıyor-mu ş gibi, ona baka baka geliyordu. Bir kaç saniye sonra da burun buruna gelmi şlerdi. O kadar burun buruna idiler ki, Shannon, genç kız ın temizlikte kullandı ğı Windsor sabununun kokusunu bile duymu ştu. Fakat? Bir anda tatlı bir ba ş dönmesi ile sarsılmı ştı genç adam. Neden böyle olmu ştu? Niçin sarsılmı ş, niçin kendini kaybeder gibi bir havaya girivermi şti? Ne oluyordu Shannon'a? Göğsünde bir şeyin önce dü ğümlendi ğim, sonra da parçalanıp bütün vücuduna yayıldı ğını hissetmi şti. Damarlarındaki kanın dola şımı sür'atlen-mi ş, kalbi hızlı hızlı çarpma ğa ba şlamı ştı. Bu hal, onun â şinâsı bulundu ğu heyecanlardan mıydı? Yoksa, bamba şka, yepyeni bir şey miydi bu? Shannon, o anda, bunu tahlil edebilecek, fark edebilecek durumda de ğildi. lâQ Bu heyecan ânında, genç kız, ayni sakin adımlarla y anından geçip gitmi şti. Shannon, karnının açlı ğım, hayal etti ği nefis yemekleri bir anda unutmu ştu artık. Fakat kız geçip gittikten sonra da dönüp bir süre arkasına bakamadı. Korkuya, heyecana, telâ şa, velhasıl pek çok şeye benzer hisler onu kıskıvrak, her tarafından sarmı ştı. Genç kızın soluk çehresinin bu kadarcık görünme si dahi onu altüst etmeye, peri şan bir halde sokak ortasında bırakma ğa kâfi gelmi şti. Şimdi de kendi kendine kızıyordu. Neden kızla durup konu şmamıştı ? Cebinde para da vardı üstelik.. Kızı yeme ğe davet edip, aralarındaki gergin ve so ğuk havayı ortadan kaldırabilirdi. Yaptı ğı da olur budalalık de ğildi yani.. Bundan âlâ fırsat hiç geçer miydi ele? Allah kahretsindi, onun akılsız, dü şüncesiz kafasını.. Hemen tamir etmeliydi bu hatâyı.. Kızla konu şup davet etmeliydi onu. Bu niyetle geriye döndü. Fakat kimseler yoktu ortal ıkta. Duydu ğu pi şmanlık çok daha büyümü ştü şimdi içinde.. Kız çoktan gitmi şti. A ğaçların arkasında daha da kesifle şen karanlı ğın içinde gözden kaybolmu ştu. Ne yapacaktı şimdi? Yine aptallı ğı yüzünden kızı kaçırmı ştı. Kendine kızıyordu. A ğır bir küfürle kendisini itham etti. A ğzından çıkan çok fena bir kelimeydi gerçekten. Faka t o, bu kelimeyi bile yaptı ğı gafın derecesine kıyasen hafif buluyordu. Öylesin e hiddetlenmi ş, kendisini öylesine bir töhmet altına almı ştı. Bundan sonraki dakikalar, onun, nasıl, ne gibi bir düşünceyle yaptı ğını asla bilmedi ği, bilemeyece ği ve izah edemeyece ği bir hâdiseye sahne oldu. Onu yapar

Page 59: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

yapmaz da büyük bir nedamete kapılmı ş, kendi kendine yine lanet etmi şti ama, i ş i şten bir daha geçmi şti tabii., Hareketinin savunulabilecek hiç bir tara fı yoktu. Onun için de savunma ğa kalkmıyordu. Çok zamanlar sonra bile ancak kendi kendine itiraf edebildi ği bu acayip tutum, bu cidden garip hareket şu idi. 131 Shannon, genç kızı kaçırdıktan sonra kendini itham ederek yürümesine devam etti. Üniversitenin arka tarafında bulunan o dar , eski sokaktan gidiyordu. Gecenin hiç bir güzelli ği yoktu onun için.. Halbuki ne kadar da güzel olabilecekti. Bir ara kendisini kilisenin yanında b uldu. Tıbbiyede okudu ğu zamanlar, talebeli ğinin ilk günlerinde bu kiliseye pek çok defalar gel mişti. Hemen her gün, hattâ... Hayatının gayri muntazam ka rakterine, ruhunda esen altüst edici fırtınalara ra ğmen şimdi bile pazar âyinlerine katılıyordu Shannon. Kendinden uzakla ştırılmasına imkân olmayan duygular hayata gözlerim açtı ğı andan itibaren ruhuna öylesine i şlemi ş, onu öylesini tesiri altına almı ştı ki, arada sırada, tatlı ve ulvî bir heyeca nla buraya gldi ği, bir hatasını tamir ve küfran borcunu ödemek i çin kilisenin kuytu köşelerinde içini döktü ğü oluyordu. Böyle günlerinde Shannon, kilisede n ayrılırken, kalbinin ferahlamı ş, içinin aydınlanmı ş ve huzura kavu şmuş oldu ğunu hissediyordu, îtikad tarafı, aslında, tam bir m ükemmellikte de ğildi. Çocukluk hayatında etrafını saran fırtınalar, ba şlangıçtaki imanlı havayı sür'atle da ğıtmı ş, onu kararsız, şüpheci bir insan haline getirmi şti. Uzun süre, kiliseden, dinî atmosferden uzak kalı şının sebebi, o çocukluk günlerinin Levenford'unda ya şıyordu. Buna, ba şından geçen bunca i şlere ra ğmen, kendini zaman zaman kilisenin çatısı altına sü rükleyen bir kuvveti içinde hissediyordu. O gün de, önüne geçilmesi imkânsız bir hisse kapıla rak, daha açıkçası, bir mengeneye sıkı ştırılmı ş gibi olarak sürüklenmeye ba şlamı ştı. Ayaklarının onu kilisenin bulundu ğu yere götürmesi de bu sürükleyi ş neticesinde mi olmu ştu, kesin bir şey bilmiyordu. Sadece irade dı şı bir ruh hâli ya şayarak, adetâ kendili ğinden kilisenin kapısından içeri daldı ğını hatırlıyordu. O çok iyi tanıdı ğı buhur, mum ve rutubet karı şımı koku genzine hemen doluvermisti. Shannon, kendini hemen o 3J2 vecd-ü isti ğraka yol açan uhrevî havanın içinde hissetmi şti. Bu hislerin tesiri altında da, kapıdan girer girmez, adetâ, şuursuzca elini cebine atmı ştı. Büyük bir kabahat i şliyormu ş gibi bir hâli vardı. Eline gıcır gıcır onar şilinden ibaret üç kâ ğıt parçası geçmi şti. Onları avcunda sımsıkı tuttu, çıkardı ve üzerinde «Saint Vincent de Paul» yazılı bir kutunun önünde durdu. Sonra da elini uzatıp paraları içine attı. O kadar ani, o kadar şuur dı şı bir hareket olmu ştu ki bu, kendisi bile şaşkına dönmüştü. Fakat artık olanlar olmu ştu. Hayal etti ği nefis yemekler bir anlık garip hâlet-i ruhiyenin saikiyle artık hayalinde bi le mevcut de ğildi. Birden geri döndü. Mihraba bile bakmadan ko şa ko şa kapıya gitti, kendini dı şarı attı. Kendisini görmü ş olan azizlerin ruhu için dua etti ama, tatmin olma mıştı, içinde bir eziklik vardı. Budalalı ğını, kısa dakikalardan ibaret olan bir fasıla ile böylece teselli etmi ş olmasını neye hamledece ğini bilemiyordu. Tatmin edilmemi ş bir kafa ve doyurulmamı ş bir mide ile yollarda ko şar adım yürürken kendi kendine lanetler savuruyordu yine.. — Kafasız herif.. Şimdi o parayı bul da, kendine rıefis bir ziyafet çe k bakalım; kolaysa.. Shannon, bo ş midesinin ıstırabım duya duya geçirdi ği bir geceden sonra ertesi gün saat ikide kendisini Levenford'da buldu. Kafası nın içi karmakarı şıktı. Cıvd Nehrinin kıyısındaki bu kasabayı yıllar var ki görm emi şti. Hani, bir bakıma da hasret kalmı ştı oraya. Çocuklu ğu, pek çok hâtıraları ile bu kasabanın sokaklarında, tozlu yollarında, kırlarında, da ğlarında jtepele-lerinde gömülü idi. Nice yılları burada geçmi şti, îrili, ufaklı yabani otlarla kaplı kül rengi okul binası, demir parmaklıklarla çevrili küçük Ban do kö şkü, gemi havuzlarının yükselen büyük şekilleri, onların arasında kocaman bir fil gibi yük selen Şato Kayası ve nihayet tâ 133 kar şıdaki Ben Lomond da ğı.. Buralar, Shannon'un çocukluk senelerinin hâtıra ları ile dopdoluydu. Winton'da-daki talebelik yıllarında ondan sonraki zamanlarda

Page 60: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

olsun, Shannon, zaman zaman Levenford'u hatırlamı ş, oraya gitmeyi, çocukluk hâtıraları ile ba şbaşa bir kaç gün ya şamağı çok istemi şti. Fakat bir türlü bu fırsatı elde edememi şti. Kasabanın sokaklarında kendisini buldu ğu bugün de, aradan geçen senelerin, bu kasaba ile arasında mevcut ba ğların büyük bir kısmını kopardı ğını farketmi ş-ti. Bu çok â şinâsı olan muhitte bile kendisini daima bir yabancı lık, bir yadırgama havası kolluyordu. Trenden indikten sonra, tâ senelerce evvel an ne annesi ile bu kasabaya ilk geldi ği gün oldu ğu gibi, ana caddeden yürümeye ba şladı. Etrafa, en az o günkü kadar hayretle, yabancılık çekerek bakıyordu. K asabada bir hayli de ği şiklik olmu ştu. Bereket versin, ana caddenin şekli ve istikameti de ği şmemişti. Yoksa kendisini eni konu şaşırmamasma imkân yoktu. Yukarı do ğru yürümeye ba şladı. Duncan Me. Kellar'ın bürosuna do ğru gidiyordu. Hastahanedeki isi bulması için kendisine mektup yazdı ğı adam Mc. Kellardı. Yürürken, onunla nasıl konu şaca ğını, neler söyleyece ğini kafasında kurup duruyordu. Bu hâlet-i ruhiye içinde etrafı hiç de cazip ve güzel görünmüyordu, içinin kasveti ona her şeyi kara, karanlık ve naho ş gösteriyordu. Her şey ona kuru, mânâsız ve çıplak görünüyordu. O çocukluk hâtıralarının tesiri altında çok şairane ve güzel bir yer olarak dü şündüğü Levenford bu muydu? Ne küçük bir yermi ş meğer burası.. Sonra da pek de pi şmiş do ğrusu.. Her tarafta bir kirlilik, bir çirkinlik gör üyordu Shannon. Kasaba halkı da kılık kıyafetleri ve hareketleri bakımından çok kaba görünü şlü idiler. Shannon, gayri ihtiyari «Ben yıllarca bu kaba heriflerin içinde mi ya şamışım?» diye söylendi. Bir kaç dakika sonra Mc. Kellar'ın bürosuna varmı ştı. Avu-134 katın, yıllarca önce, onda çok muhte şem intibaı bırakan bürosu da, pek zavallı bir şekilde küçülmü ş gibi duran Hükümet Kona ğının kar şısına büzülmü ş gibi duruyordu. Sıvalan, boyaları dökülmü ş, kel bir kafa gibi sırıtıp duruyordu. Fakat Mc. Kellar'ın kendisinde Öyle mühim bir de ği şiklik olmamı ştı. Burnunun etrafında görünen mor damarlar belki biraz daha faz lala şmıştı o kadar.. Saçları da yine eskisi gibi ustura ile dibinden kesilmi şti. Kafası pırıl pırıl parlıyordu. Kırçıl ka şlarının altından bakan gözleri fıldır fıldır dönüyo rdu. Bakı şları yine donuk, kuru bir ifâde ta şıyordu. Hareketleri de eskisi kadar temkinli, a ğır ve gösteri şli bir heybetle doluydu. Shannon'u pek fazla bekletmeden yanma almı ştı. Genç adamı, geni ş maun masasının kar şısındaki koltuklardan birine oturttu. Sonra da dü şünceli bir tavırla alt dudağı ile oynama ğa, bir taraftan da «Bu çocu ğun hâli ne olacak?» gibilerden onu süzmeye ba şladı. Koltu ğunun gerisinde, duvarda, Japon minyatürleri gibi desenlerle i şlenmi ş bir dosya dolabı vardı. Dolabın, desenlerden görül ebilen kısmı da pırıl pırıl cilâlıydı. Bu fasıl sona erdikten sonra, ne sert, ne de fazla müşfik olmayan bir tavırla Shannon'a hitap etti: — Eeeee, anlat bakalım şu derdini.. Ne istersin yine? Aslında gayet normal, tabii bir soru idi bu belki a ma, Shannon, Me. Kellar'm sesinde çok bariz bir ho şnutsuzluk mevcut oldu ğunu farketmi şti. Bunu hissedince de birdaha moral bozuklu ğuna u ğramı ş ve normal bir içgüdü ile kendisini savunma vaziyetine geçmesi gerekti ğini dü şünmüş, ona göre hazırlıklı bulunma ğa karar vermi şti. Böyle garip bir ruh hâli içinde Mc. Kellarm sur atına bakmaya ba şladı, söyleyeceklerini dinlemeye hazırlandı. Bu esnada Shannon, kafasının gayri ihtiyari yıllar 135 öncesine kadar gitti ğini hissetti. O Mc. Kellar'm, bir gün sokak ortasın da eline bir konser bileti sıkı ştırmı ş olmasından bu yana, Shannon, bu Adamda kendisine kar şı daimi bir sevgi ve ilginin mevcut oldu ğunu görmü ştü. Bunu bir çok vesilelerle de izhar etmi şti Mc. Keller.. Her hâdisede onun tarafım tutmu ş, onu haklı çıkarmı ştı. İhtiyar Dandie'nin, tahsili için bırakmı ş oldu ğu parayı büyük bir dürüstlükle o idare etmi ş, talebelik yılları boyunca da bir baba yakınlı ğı ile ona hami olmu ş, büyük bir samimiyetle onu ir şad etmi ş, ö ğütler vermi ş, çalı şması için gereken şevki sa ğlamı ştı. Fakat şimdi? Şimdi çok şey de ği şmiş görünüyordu. Mc. Kellar'ın fizik ve fizyolojik de ği şmezli ğinin tam zıddı,

Page 61: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon'a kar şı tavrı de ği şmişti. Onda, Shannon yüzünden sukut-u hayele u ğramı ş gibi bir hal vardı. Kafasını bunu imâ eder bir tarz da sallıyor, genç adam susmakta oldu ğunu görünce de, sabırsızlıkla, sinirlenmi ş gibi söyleniyordu: — Eee, hadi anlatsana, evlâd.. Ne istiyorsun, an layalım... Shannon, adamın havasını anlamı ştı. Bu durumda ona açılmanın, sır olarak saklanabilecek bazı şeylerini ona anlatmanın bir fayda sa ğlamayaca ğına kanaat getirmi şti. Bo ş yere ne kendisini, ne de adamı yormama?-?ı daha iy iydi. — Bir1 derdim yok, dedi. Bunu so ğuk, küskün bir tavırla söylemi şti. Mc. Kellar da bunu az çok kavramı ş gibiydi. — Nasıl bir derdin yokmu ş?.. Bu ne biçim cevap öyle.. Derdin yoktu da niye o mektubu yazdın.. Galiba bir i ş istiyordun sen ama, teferruatını yazmamı ştın mektupta. Hadi, nazlanma ğı bırak da anlat derdini... Shannon, sinirlenmi şti. — Bana yardımda bulunma ğı arzu etmedi ğinize göre, anlatmam için niye ısrar ediyorsunuz? 136 — Kirn demi ş yardım etmeyi istemedi ğimi.. Elbette isterim, ama... Biraz durakladıktan sonra, yumu şak olmasına ça-lıgtı ğı bir tavırla ilâve etti. — Çocuklu ğu bırak.. Haydi söyle bakalım... Shannon, kalbindek i acıyı unutma ğa gayret ederek iste ğini dilinin döndü ğü kadar anlatma ğa çalı ştı, î şsiz kalmasına sebep olan hâdiseyi, ilmî çalı şmalarını, Mc. Kellar'ı ikna edecek bir itina ile na kletti. Sonunda da: — i şte, durum bu, diye ilâve etti. Anlatabildim zannediyorum. Ne kadar önemli oldu ğunu siz de gördünüz. Bu ara ştırmalarımı yürütebilmem için mutlaka bir hastahanede görev almam lâzım. Ba şka türlü ba şarıya ula şabilmem adetâ imkânsız. Adetâ imkânsız derken, kendi şahsî durumumla gerekli malzemeyi temin edemeyecek bir halde olmamı ka sdetmek istiyorum. Hastahanelerin imkânlan çok müsait tabii.. Ben b üyük, debdebeli bir şehir ve hastahane de istiyor de ğilim. Dalnair Hastahanesi benim aradı ğım, mütevazı, küçük bir yer., ilmî ara ştırmalarımla u ğra şacak vaktim olacak orada.. Bunu bana siz sa ğlayabilirsiniz.. Mc. Kellar hemen itiraz cümlesini yapı ştırdı. Gülerek: — Sen galiba beni Ba şbakan, hiç de ğilse Sa ğlık Bakam filân zannettin galiba evlâd, dedi. istedi ğim adamı, istedi ğim göreve tâyin ettirebilece ğimi kim söyledi sana? Shannon bir an durakladıktan sonra cevabını verdi: — Ne Ba şbakan, ne de Sa ğlık Bakam olmadı ğınızı biliyorum, Mr, Kellar.... Yalnız bildi ğim bir şey daha var. Büyük bir hastahanenin ba şhekimli ğine talip olmadım. Benim istedi ğidm mütevazi ücretli bir münhal, sıradan kadroya almmamdır. Siz bu bölgenin sa ğlık kurulu üyesisiniz. Hattâ ba şkanlık divanında ^görevlisiniz. Böyle küçük bir i ş için sözünüz geçer. Beni bu i şe rahatça yerle ştirebilirsiniz siz... 137 Mc. Kellar, açmaza girmi şti. Bu durumda kendini bu i şi yapma ğa mecbur hissetmi şti. Fakat eline fırsat geçmi şken, bir süredenberi kızmakta oldu ğu bu delikanlıya adamakıllı bir ders vermeliydi. Ka şlarını sert bir tavırla çattı, Shannon'u şöyle bir süzdü. Sonra da hiddetini daha fazla tutam amış gibi bir halle patladı. A ğzına ne gelirse söylüyordu. — Sende hiç utanma, sıkılma denen şey yok mu? Memleketin en muteber bir mesle ğinin adamısın. Bir de şu haline bak.. Şu sırtındaki eski elbiseye, şu ayak-îarındaki topu ğu a şınmı ş, yamru, yumru bir hal almı ş papuçlara bak... Saçların uzamı ş da uzamı ş.. Üstelik do ğru dürüst bir tarak yüzü bile görmemi ş. Ceketinin dü ğmeleri kopuk, gömle ğinin yakası yırtık... Pabucunun dibi de delinmi ş... Bu defa gerçekten hiddetlenmi şti Mc. Kellar. O hızla devam etti: — Bana bak, efendi, bana bak.. Haberin ola.. Sen, benim için de, kendin için de korkunç bir yüz karasından ba şka bir şey de ğilsin.. Sana doktor demek için yüz değil, bin de ğil, onbin şahit ister vallahi... Senin için harcanan

Page 62: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

emeklere yazıklar olsun. Kim demi ş doktor diye? Bir serseriden kıl payı kadar farkın varsa e şekler gibi anırırım ben... Shannon, donmu ş kalmı ştı. Bu beyni bâlâsına inen taarruz kar şısında kaçacak bir delik bulamamı ştı. Hiç sesini çıkarmadı. Kızardı, bozardı. Renkten renge girdi, ama, hepsi o kadar i şte... Kendini tutmak için dudaklarını kemirip durdu bir de.. Cevap bile veremiyordu ama. Verseydi, her hald e o da patlayacak ve bittabiî her şey berbâd olacaktı. Mc. Kellar'ın hiddeti fazlala ştıkça dili de çetrefille- şiyor, asıl men şei olan iskoç şivesine adamakıllı kaçıyordu. — î şin kötüsü, senin bu hâle dü şmende bir tek Allah kulunun bile suçu, kabahati yok. Sen kendi kafanla 138 bu hâle dü ştün. Kendi sersemli ğinden, şaşkınlı ğından.. Vallahi dü şünüyorum da, hayretten küçük dilimi yutmama ramak kalıyor yani. Sen tut, böyle güzel, fevkalâde ya şamağa ve kazanma ğa müsait bir meslek seç.. Üniversiteden parlak bir şekilde diploma .al. Sonra da, daha meslek hayatının ilk adımlarında, diplomadan daha, parlak takdirnameler, unvanlar, madalyalar ka zan, iyi mevkilere geç. Sonra da.... Sonra da. Herkesin sana ba ğladı ğı büyük ümitlerin hepsini birden yık, mahvet. Birdenbire tam bir serseri olup çıkıver ort aya.. Akıl ala çak şey mi bu yani? Shannon; tahammül hudutlarını a şan bu a ğır sözler kar şısında terbiyesini muhafaza edebilmek için gerçekten insan üstü bir ga yret sarf etmek zorunda kalmı ştı. Fakat sonunda tahammül edemedi, Mc Kellar'a a ğır bir mukabelede bulunmamak, ya şlı adamı her şeye ra ğmen kırmamak için birdenbire yerinden kalktı. — Anla şıldı. Mr McKellar, anla şıldı, dedi. Te şekkür ederim ilginize. Müsaadenizle gidiyorum ben. Allahaısmarladık.... Fakat Mc Kellar birdenbire fırladı yerinden. — Otur.. Otur diyorum sa,na. Bir yere gidemezsin.. .. Shannon, korku ile karı şık bir hisse kapılarak hemen bu emre itaat etti. So nra uzun bir sessizlik oldu. İkisi de bir süre konu şmadılar. McKellar, hiddetine engel olabilmek için büyük bir gayret içindeydi. Ke ndisini güçlükle zaptedebildi ği belli oluyordu. Nihayet, kısık bir sesle, kendisi ni zorlayarak konu şabildi : —- Bir parça ileri gittim belki ama, biraz evvel, h akkındaki fikirlerimi açık açık söyledim. Bu intibalarla dolu bir insanın soru mlulu ğunu tek ba şıma üzerime alamayaca ğımı, almak istemeyece ğimi her halde tahmin edersin. Onun için, fikirlerinden istifade etmek üzere buraya birisini davet etmi ş bulunuyorum. O da esasen seninle yakından ilgilenen biri.. Görünce ço k iyi tanıyacaksın. Onun görü şlerine, akl-ı selimine çok iti- 139 mad eder, de ğer veririm. Biraz dur.. Onunla da komı-galım, durum u aydınlı ğa çıkaraca ğız. MeKellar, bu sözlerini bitirdikten sonra masanın üz erindeki zile uzandı. Üç defa uzun uzun çaldı onu. Birkaç saniye sonra kapı açıld ı. McKellar'ın emektar ve vefakâr odacısı Miss Glennie içeri girdi. Hiç bir şey sormadı da, söylemedi de. Sadece içeri girer girmez açtı ğı kapıya do ğru döndü ve saygılı bir tavırla eğilerek odaya birisini buyur etti. Shannon, McKellar'ın kimden bahsetti ğim bir parça tahmin eder gibi olmu ştu. Kapıdan gireni görünce bu tahmininde yanılmamı ş oldu ğunu bir kerre daha gördü. Kader gibi de ği şmez, akıbet gibi şaşmaz bir insandı kar şısındaki.. Haminnesi; Mrs. Lackie.,.. Üzeri siyah boncuklarla benek benek o tarihî atkısı omuzlarınday-dı. Ayaklarında yine lastikli mesleri, elinde de süslü, krep eldivenleri vardı. Shannon bir anda dü şündü. Bütün akraba darmada ğındı. Hepsi uzaklara ve her biri ba şka ba şka yerlere dağılmı şlardı. Levenford'-da bir tek Mrs. Lackie kalmı ştı. O ğlu, yani Shannon'-ur. annesinin babası, sa ğlık müdürlü ğündeki memuriyetinden emekliye sevkedildikten kısa bir süre sonra vefat etmi şti. Fakat Mrs. Lackie, ne Levenford'u, ne de eski evini terketmemi şti. Şimdi tam 84 ya şındaydı kadın. Fakat hâlâ, bedenen son derece dinçti. Bütün aklî m elekeleri yerindeydi. Bu

Page 63: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

gerçekten sa ğlam ve hiç yıküma-yacakmı ş gibi duran haliyle, enkaz haline gelmi ş olan bir ailenen en kuvvetli ve yegâne temel dire ği olarak dimdik duruyordu. İhtiyar kadın içeri girince MeKellar hafifçe yerinde n kalkmı ştı. Mrs. Lackie, onu ba şı ile selâmladıktan sonra Shannon'un yan tarafında bulunan iskemlelerden birine oturdu. Aralarında 2-3 metrelik bir mesafe v ardı. Oturu şu dimdikti. Gayet ciddi ve vakur bir hali vardı. Bir kaç saniye sonra ba şını hafifçe Shannon'a doğ-140 ru çevirdi. Bu bo ş bir bakı ştı. Shannon'a hiç a şinalık vermedi. Kırı şıkları derin, sarı çehresinde, genç doktor, kadının kendin i tanıdı ğına dair bir alâmet farkedemedi. Mrs. Lackie, yıllarca önce oldu ğu gibi, içinde parasını ta şıdı ğı keseyi yine elinde sımsıkı tutuyordu. Hemen hemen hiç. bir şeyi de ği şmemişti. Saçlarını bile eskiden oldu ğu gibi tam ortadan ayırmı ştı. Biraz seyrekle ş-mi ş, dökülmü ştü ama, 84 ya şma ra ğmen bir tek beyaz tel görülmüyordu. Duda ğının üstündeki ben'in kıvrık tüyleri bile a ğarmı ştı. Kadının, di şlerini gıcırdatarak ses çıkarma âdeti de geçmemi şti. Kadının çehresindeki sual soran ifâdeyi görünce MeK ellar hemen, konuya girmek mecburiyetinde kaldı. Gözlerini bir süre, önce Shan non'a dikti, sonra da Mrs. Lackie'ye çevirdi ve : — Efendim, bakınız, durum şu.... Konuya resmen el attı. Bu mukaddemeyi duyan Haminne, kilisedeymi ş de, a ğır, fakat güzel bir vaiz dinlemeye hazırlanıyormu ş gibi bir tavır takındı. Ba şını önüne e ğdi ve çantasından nâneh' bir lokum çıkararak a ğzına attı. MeKellar devam etti : — î şte bizim Robert'imiz bu.. Kar şımızda.. Fakat ke şke bu şekilde olmasaydı kar şımızda.. Siz daha iyi biliyorsunuz, o kadar yardım ve ilgi gören ve önünde o kadar müsait, iyi istikbal imkânları bulundu ğu halde, o şimdi kar şımızda boynu bükük ve meteliksiz bir insan olarak oturuyor . Shannon, gayri ihtiyarî «Yalan de ğil..» diye geçirdi içinden. Gerçekten durum bu idi. Cebinde metelik yoktu. Dönü ş bileti, para sayılmamak şartiyle. Onu da çok zaruri bir durumla kar şıla şmak ihtimalini dü şünerek garantiye almı ştı genç doktor. Yoksa, o dönü ş biletinin parasının da şu anda kilisenin teberru kutusunda uyuklamasına veya, daha do ğrusu, bir papazın cebine aktarılmı ş olmasına hiç bir kuvvet engel olamazdı. 141 Bu sözler Shannon'dan ziyade ihtiyar kadın üzerinde etki yapmı ştı. Haminnesi durumun vahametini bir anda kavramı ş ve üzgün bir tavırla kafasını önüne eğmişti. Avukat McKellar aynı ciddî tavırla sözlerine de vam etti : — Üniversitede gül gibi bir i şi vardı. Asistanlık yapıyordu. Ne olmu şsa olmu ş, ayrılmı ş bu görevinden.. Ben biliyorum, çok iyi tanıyor um onu.. Dikkafalı bir insan. Halbuki biraz yumu şak, itaatli, hatır dinleyen bir kimse olabilse, ona yardım edecekler pek çok.... Fakat yapmıyor. Şüphesiz ki kafasız, budala bir çocuk de ğil. Gayet prezantabl bir genç de ayni zamanda. K endisini tanıyanlar üzerinde çok müsbet intibalar bırakıyor. Çalı şkanlı ğına çalı şkan da.... Demek ki, arzu etse, pek âlâ muvaffak olacak . Biraz durakladı. Sonra da eseflenir gibi bir tavır takınarak şöyle konu ştu : — Kendisine elli bin defa söyledik. Burası se nin memleketin sayılır. Gel, burada otur. Bir muayenehane aç. Senelik kazancı su içinde bin sterlini geçer. Günü gelince de hanımcık bir kızla evlendiri riz onu. Ev-bark sahibi olur, çoluk-ço ğuca karı şır. Kendisini sevenlerin çok arzu ettikleri gibi şehrin ileri gelenleri safında mümtaz bir mevkie de yüksel ir. Fakat sanki biz bunları onun iyili ği için istemiyormu şuz, onu sevdi ğimizden söylemiyormu şuz gibi tavırlar takınıyor bize. Bizim bu cazip, güzel t ekliflerimizi bir kalemde silkip atıyor da, gidiyor, ham hayaller pe şinde ko şup duruyor. Sittin sene, bu i şten eline bir şey geçmeyece ğini, bundan hiç bir kazancı olmayaca ğını düşünemiyor nedense. Şu hâline bakın. Bütün bunları yapabilecek ve ba şarabilecek adam, şimdi bana gelmi ş, küçük, hücrâ bir hastahanede küçük bir görev için iltimas dileniyor. Eline geçecek para da ne? Ta ş çatlasa senede 120-130 sterlini geçmeyecek bir meblâ ğ. Bunu ayda kazanabilecek adam, senede bu parayı el de etmek için uğra şıyor. Dü-142 günün hâlini. Üstelik de orada körlenecek, hay atı küflenip gidecek..

Page 64: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, konu şmanın burasında itiraz etmekten kendini alamadı : — Bir noktada yanılmakta oldu ğunuzu size hatırlatmak mecburiyetinde kaldı ğım için özür dilerim efendim, dedi. Ben o hücrâ hastah anede, yapmak istedi ğim çok önemli bir i şi ba şaraca ğım. O i ş beni körletmeyecek, küflendirmeyecek bilâkis bana çok şeyler, hem de büyük şeyler kazandıracak. Siz hep maddî ölçüler, içinde dü şündüğünüze göre, ben de bu defalık ayni ölçüyü kullanmal ıyım. Levenford'da kalmak suretiyle sahibi olaca ğım şöhretin çok daha fazlasını, çok daha büyük şan ve şerefleri bu çalı şmam bana getirecek, emin olun.... Avukat hiddet içinde omuzlarım silkerek cevap verdi : — Maşallah.. Ma şallah, delikanlımız hâlâ o ham hayallerin pe şinde yuvarlanıp gidiyor. Yegâne ve en büyük kusurun da bu senin Sha nnon.. Öyle hayalperest bir insansın ki, akıl-sır ermez. Senin gibisini görm edim ben do ğrusu.... Shannon, birdenbire hiç ummadı ğı bir müdahale ile kar şıla ştı : — Pek o fikirde de ğilim ben.... ihtiyar kadın ilk defa olarak a ğzını açmı ştı. Bakı şlarını hiç Shannon'a çevirmemi şti. Hep avukata bakıyordu ve onunla konu şuyordu. Devam etti : — Robert henüz çok genç sayılır. Belki gençli ğinden, belki de hakikaten kendine güvendi ğinden talihini büyük meselelerde denemek istiyor ol abilir. Bunda anormal bir cihet de yok bence. Bizim, onu basit bir doktor olmaya zorlamamız hiç de doğru de ğil. Sonra ömrünün sonuna kadar bizi affetmez. Shannon gözlerine de, kulaklarına da inanamıyordu. Hayretler içindeydi. Haminnesi, Mrs. Lackie'ydi bunları 143 söyleyen ha?. Yâni Shannon'un en fazla anl ayı şsızlık umabilece ği insan ha! Ama şaşkınlık sade Shannon'da de ğildi. Avukat McKellar da, Mrs. Lackie'den böyle bir çıkı ş ummamıştı. Ya şlı kadının kendinden tarafa çıkaca ğına o kadar emindi ki, bu sözler ani bir şok tesiri yapmı ştı üzerinde. Fakat Mrs. Lackie bu durumlara alı şkın bir eda ile konu şmasına devam etti. McKellar da, aval aval, ağzı hayretten bir karı ş açık vaziyette onu dinliyordu. — Hâdiselerin üzerine e ğilirken, onları de ğerlendirirken, bâzı eski şeyler üzerinde de durmak gerekir. Hiç bir şey birdenbire olmu ş de ğildir. Her şeyin bir geçmi şi, ve o geçmi şe dayanan sebepleri vardır. Bu durumda da böyle dü şünmek mecburiyetindeyiz. Unutmamamız gerekir ki, Robert'i n çocuklu ğu, çok taraflı etkiler altında geçmi ştir. Onun, bu etkilerden kurtulması her şeyden önce zamana mütevakkıftır. Bence biz de ona bu zamanı tanımalıy ız. Bir süre beklemeliyiz. O etkilerden zamanla sıyrılabilirse ne âlâ.. Kurtulam adı ğı takdirde de.... Ya şlı kadın yutkundu. Biraz durdu. Shannon, kafasını önün e e ğmişti. Haminnesinin sözünü nasıl ba ğlayaca ğını biliyordu. Nitekim bir iki saniye sonra kadının ağzından şu sözler çıktı : — ....O vakit hiç bir şeye itiraz edemeyecek duruma gelir. Bizim şartlarımızı kabul etmekten ba şka çıkar yol bulamaz.... Avukat McKellar, henüz şaşkınlıktan kurtulabilmi ş de ğildi. Mrs. Lacki'ye tuhaf tuhaf bakıyordu. Dudakları a şağı do ğru sarkmı ştı. Masanın üzerindeki büyük cetveli eline almı ş, yava ş yava ş onunla oynuyordu. Arada bir de gözlerim ya şlı kadına çeviriyordu. Fakat o da durumu kavramı ş gibi idi. içinden Mrs. Laekie'ye hak vermi şti. Gerçekten Shannon'a bir imkân daha gerekiyordu. 144 Genç doktor bu kısa sükûttan faydalanarak atıldı . — Haminnemin bu mütalâası gerçekten çok yerinde. S izden rica ediyorum. Bana Dalnaire'deki bu görevi temin edin. E ğer muvaffak olmaz da tekrar size gelmek durumunda kalırsam, söz veriyorum, teklifi nizi kabul edece ğim. Ne isterseniz yapaca ğım o zaman.. Şeref sözü bu.... Mc. Kellar yumu şamıştı. Ka şlarının altından saygı ifâde eder bir şekilde ya şlı kadına baktı. Bir hınk nidası çıkmı ştı a ğzından. Ama mânâsı pek sarih bir ses değildi bu.. Mrs. Laekie'ye kesin fikrini ö ğrenmek istiyormu ş gibi şöyle bir daha baktı. Bunu gören kadın da tatlı ve munis bir tavırla fikrini söyledi : — Bana kalırsa, Robert'in teklifi, öyle pek yabana atılacak cinsten de ğil. Hiç de fena bir şey olmaz her halde.. Shannon, sevincinden nerdeyse etekleri zil çalacak raddelere gelmi şti, ihtiyar kadındaki bu olgun ve anlayı şlı hava onu tâ kalbinden sarmı ştı. Ona ne kadar

Page 65: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

te şekkür etse azdı. Ya şlı kadının çehre hatlarında huzura kavu şmuş insanların manâlı ve tatlı rahatlı ğı belirmi şti. Avukat Mc. Kellar, gayri ihtiyarî tekrar hafif bir öksürükle genzini temizledi. Arkasından da, kararsız görünmeye çalı şarak : —- Vallahi, dedi, bilmem ki? Bana kalırsa.. Şey.. Eri sonunda fikrini de ği ştirmi ş gibi kesin bir tavır takındı ve şöyle devam etti : — Madem ki, öyle istediniz, öyle olsun.. Pek âlâ.. Sonra da Robert'e hitaben dedi ki : —Bana bak, Robert.. Sana bu görevi mutlaka temin ed erim şeklinde bir şey söyleyebilecek durumda de ğilim. Bu sözümü kesin bir vaad telâkki etme. Fakat elimden geleni yapaca ğıma da emin ol.. Hastahanenin idare Meclisi Ba şkanı Mr. Matser'i yakından tanıyorum, Çok iyi ahbabımdır. Ke ndisiyle konu şaca ğım. Tabii, seni de methedece ğim, in şallah hallederiz. Halledebildi- 145 .. y. harfi harfine tut- «." " '-" -'»„.-. .- «•— •"* """ ama, bu kadının Kar şıamvAo, ö____ leri ortadan sürtüyordu. Seneler sanki hiç geçmemi ş gibi oluyor ve Robert, yine o küçük çocuk olup çıkıveri-yordu. Bu kadının yanın da kendini adamakıllı küçülmü ş hissediyor, eziliyor, sıkılıyor, utanıyordu. Bir g arip şeydi bu. ihtiyar kadın rahat bir tavırla torununun koluna gi rdi. Shannon derhal anlamı ştı. Bütün gününü artık bu kadınla geçirmeye mecburd u. Kolunu öyle bir tavırla tutmu ş ve öyle bir tavırla girmi şti ki, Shannon, bunun böyle olaca ğını hemen kavramı ştı. Evet.. Bütün günü onunla geçirecekti, ihtiyar kadın , o yarım asrı geçmi ş hayatının verdi ği tecrübelerle dilini öyle ustalıkla kullanacaktı k i bu bütün gün zarfında, Shannon'un ne etti ğini, hayatının bütün teferruatını ö ğrenecekti. Yanyana, kolkola yürümeye ba şladılar. Azametli bir tavırla gidiyorlardı. Şimdilik hiç bir şey de konu şmuyorlardı. Fakat ihtiyar Mrs. Lackie'nin hareketleri yava ş yava ş Shannon'u hâkimiyeti altına alma ğa yetiyordu. Kilise caddesine sapacakları sırada, ya şlı kadın torununun kula ğına e ğildi. Bu hareket, ba şındariberi irâdesini kullanarak haminnesine teslim olma ğa niyetli Shannon'un son mukavemet barajını da yıkmı ştı. Mrs. Lackie, derhal bir haminne oluvermi ş ve Shannon'u, onun fikrini alma ğa bile lüzum görmeden, hâkimiyeti altına almı ştı. — ilk i şimiz sana bir düzen vermek olacak.. Bir kere şu, üzerindeki partal elbiseyi ataca ğız. Kooperatif ma ğazasından sırtına adamakıllı bir elbise alırız. Şu her tarafı a şınmı ş, delinmi ş olan pabuçları da yenileriz. Gömle ğin, kravatın keza.... Göreceksin, yavrum, seni bir iki saatin içinde insan kılı ğına sokaca ğım ben. Anladın mı? Böylece, ulu orta tarizlere hed ef olmaktan kurtulursun. Hakiki bir doktor hüviyeti ta şırsın. 147 146 Shannon, haminnesine söyleyecek tek kelime bulamamı ştı. Aslına bakılırsa, onun haliyle alay eden McKel-lar da, şimdi üstünü ba şını düzeltmesini isteyen haminnesi de yerden gö ğe haklıydı. Hiç de bir doktor hâli yoktu Shannon'da . Hiç bir şeyine dikkat ve itina göstermiyordu. Bu denli hırpa nîlik de gerçekten bir doktora hiç yakı şmıyordu. Haminnesinin sözleri bittikten sonra kendi kendine şöyle bir dü şündü. Kendisini ma ğazada, tezgâhtar kızlar tarafından elbisesinin ve ayakkabısının ölçüsü alınırken tahayyül etti. Ha minnesinin de kar şısında oldu ğunu tasarladı. Şimdiden so ğuk so ğuk terler dökmeye ba şlamı ştı. Bu sırada ihtiyar kadın tekrar torununun kula ğına e ğildi. A ğzının nane kokulu sıcak nefesi Shannon'un burnuna geldi. — Eeee, Robert, dedi. Şimdi de biraz sohbet edelim. Ha, ne dersin? Önce ba na şu Law dedikleri kızdan bahset bakayım..

Page 66: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

IKÎNCÎ BÖLÜM —I— Tren düdü ğünü üç defa kesik kesik öttürdükten sonra istim bır aktı. Yava ş homurtularla istasyona girdi. Burası Dalnaire'di. S hannon'un yeni görevinin bulundu ğu yer. Mc Kellar'ın yardımı etkisini yapmı ş ve genç doktor ilmî çalı şmalarına uygun bir yer olarak istedi ği has-tahânedeki göreve kavu şmuştu. Vagon'un penceresinden istasyondaki üç, be ş ki şiden ibaret kalabalı ğı gözleriyle taradı. Pek öyle kendisini kar şılama ğa gelmi ş bir adama benzer birini bulamadı. Bavulunu aldıktan sonra trenden indi. istasyon bina sına yakla ştı ğı sırada kar şıda bir adamın ona alıcı gözle bakmakta oldu ğunu gördü. Yürüyü şünü o yöne Devirdi. Adam onun kim oldu ğunu anlamı ştı. — îsmim, Pim, efendim, Peter Pim, dedi. Dâlnaire Ha stahanesine yeni tâyin edilen doktor sizsiniz galiba.. 148 Shannon rahatlamı ştı. Gerçi Hastahaneyi bulması pek de güç olmazdı am a, bunun bir sürü teferruatı vardı ki, i şte ondan kurtulmu ştu. Ciddî, biraz da yumu şak olma ğa çalı şan bir eda ile cevap verdi : — Evet.. Ben doktor Robert Shannon-Adam, biraz da isteksiz bir davranı şla Shannon'un elinden bavulu aldı. — Şöyle buyrun, efendim, dedi. Bu taraftan.... Pim, hastahanenin sıhhî imdat arabasının şoförüydü. Ayni zamanda hademelik görevini de yapıyordu. Ufak, tefek ayak i şlerinde istihdam ediliyordu. Yürüdüler. Sıhhi imdat otomobili istasyonun önünde bekliyordu. Kapıları pirinç tutamaklı, beyaz boyalı bir arabaydı. Eski model bi r Argyll'di. Fakat beyaz boyaları yer yer ve bir hayli dökülmü ş, bu yüzden otomobil yanık bir surata dönmüştü. Daha ziyade bir cenaze arabası görünü şünde idi. Bir tek, camlan pırıl pırıl parlıyordu. Adam bavulu otomobile yerle ştirdikten sonra Shan-non'a şoför mahallini i şaret etti. Genç adam kapıyı kendisi açarak oturdu. Pim, şoför mahallinin ayak konan kısmından aldı ğı kolu motora takıp bir kaç defa çevirince makine i şlemeye başladı. Sonra yerine geçti. Otomobil ani ve sert bir silkini şle ileri atıldı. Etraf eski, köhne evler, küçük, pis bir kaç dükkân, bir kaç kireç oca ğı ve terkedilmi ş bir tu ğla harmanından ibaretti. Sanki, çamurlu mecramı tem izlemek için mütemadiyen çırpmıyormu ş gibi akan bir dereyi arkalarında bıraktılar; yarı köye, yarı kasabaya benzeyen bir yere geldiler. Her taraf çamur deryası halindeydi. Fakat göz alabildi ğine çimenler, baharın ilk günlerinin ne ş'eli havasını ta şıyordu. Genç doktor, otomobilin şoför mahallindeki sert kanapenin üzerinde orası, bu rası acıya acıya, sarsıla, sarsı şa giderlerken, arada bir, şoföre yan gözle bakmak- 149 tan kendini alamıyordu. Adam hiç konu şmuyordu ve bu Shannon'un merakım tahrik ediyordu. Pim'in çehresinde uyu şuk, miskinlik dolu bir ifâde vardı. Ne çehre hatları, ne bakı şları veya hareketleri bir mânâ ta şıyordu. Sadece, bir Buda heykeli gibi dimdik duran, sadece elleri ve ay aklarıyla otomobilin kumandasını yürüten bir şofördü. Bu hal, Shannon'u, bir şey sorarak sessizli ği bozmaktan korkutuyordu. Bir süre bu ruh hâli içinde kaldı Shannon. Fakat sonunda niyeti bozdu. Bozarken de, adamın gururunu ok şayarak i şe giri şmenin daha münasip olaca ğım dü şündü. — Maşallah, dedi, otomobil biraz eskice galiba ama, çok da sa ğlam, dayanıklı bir şeye benziyor. Adamın direksiyondaki hareketleri, otomobilini ne k adar çok sevmekte oldu ğunu ortaya koyuyordu, öyle bir çalımlı ve edalı araba k ullanı şı vardı ki, Shannon, bu hükmünde yanılmadı ğını anladı. Pim, önce sessizli ği muhafaza etti. Cevap vermedi. Sonra gözlerini yol a dikti. Uzun uzun dü şünerek konu şuyormu ş gibi bir tavır takındı. — Evet, dedi, çok sa ğlam bir arabadır. Hastahane-nin emektarıdır. Sonra ben de iyi bakarım ona. Makine, motor gibi şeyleri çok severim de.... Shannon içinden «Söylediklerine bakılırsa, bu adam benim i şime bir hayli yarayacak..» diye geçirdi. Dost edinmek, yeni geldi ği bu yabancı yerde, görevi

Page 67: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

ve seviyesi ne olursa olsun, bazı kimselere kendini sevdirmek mecburiyetindeydi. Onun için de mütevazı bir tavırla konu ştu. — Her halde iyi ahbap olaca ğız sizinle., dedi. îs- ter miydiniz böyle bir dostlu ğu? Pim, hiç bir hareket yapmadan tekrar uzun, uzun dü şünür gibi bir tavır takındı. Bir süre sonra da fısıldar gibi konu ştu. — Mümkün, tabiî. Anla şabilece ğimizi sanıyorum, efendim. Hem, aslında insanların birbirleriyle anla şma- 150 maları için pek sebep de yok ya.. Sonra benim, bu a nla şmayı kolayla ştırmak için elimden geleni yapaca ğımdan da emin olabilirsiniz.... Her zaman öyle olmu ştur zira.... Bir viraja gelmi şlerdi. Şoför frene basarak arabayı biraz yava şlattı. Bu durumda kısa bir sessizlik olmu ştu. "Virajı aldıktan sonra, Pim, sözlerine devam et ti. — Sizden evvelki doktorla, Mr. Haines'le aramız çok , ama çok iyiydi. Gerçekten, çok ho ş, çok iyi bir insandı şu Dr. Haines.... Onun için de buradan ayrılı şı beni çok müteessir etti. Pim'in, kendinden evvelki doktoru methetmesi, bu ko nudaki sözlerinin biraz da dokunaklı olması Shannon'u sükûta mecbur etmi şti. Bir süre de öyle kaldılar. Hiç konu şmuyorlardı. Bu sırada dar dik bir yolu çıkma ğa ba şladılar. Emektar motor, yoku şu homurdana homurdana güçlükle çıkabiliyordu. Yoku ş bitince de çakıl dö şeli geni şçe bir düzlü ğe vâsıl oldular. Kar şıda, iki yüz metre kadar ilerde temiz görünü şlü, şirin bir kaç tu ğla bina göze çarpıyordu. Hastahanenin binaları idi bunlar. Pim, arabayı binalardan en büyü ğüne do ğru sürdü, kapısına gelince de hafif bir fren yaparak durdu. Şoför mahallinin iki kapısından iki adam indi. Pim, arka tarafa geçerek Shannon'un bavulunu indird i. Genç doktor, kapıda kendisini kar şılayan kısa boylu bir kadına do ğru yürüdü. Çehresi güne şten adamakıllı yanmı ş bir kadındı bu.. Üzerindeki resmî elbiseden hem şire faslından biri oldu ğu anla şılıyordu. Merdivenlerin en üst basama ğında durmu ştu. Ba şındaki beyaz boneyi, rüzgârdan uçmasın diye bir eliyle tut uyor, bir taraftan da tebessüm ederek Shannon'a bakıyordu. Genç doktor, b asamakları a ğır a ğır çıktıktan sonra kadının kar şısında durdu. Hastahanenin Ba şhemşiresiydi kadın. Müte-bessim bir çehre ile elini uzattı. 151 — Dr. Shannon'la şerefyâb oluyorum, zannederim, dedi. Ben Miss Trudge on.. Dalnaire'in Ba şhemşiresiyim. Hastahanemize ho ş geldiniz, efendim. Bu merasim sırasında Pim, suratını ek şiterek yanlarından geçmi ş, elindeki bavulla içeri girmi şti. Ba şhemşire ne ş'eli bir hava içinde içeri buyur etti. Genç doktor, daha etrafına göz atmak fırsatım bulam adan Ba şhemşirenin pe şinden sürüklendi. Kadın, Shannon'u ikametine ayrılan dair eye götürdü. Ana binanın doğusuna dü şen daha küçük bir binadaydı bu daire. Bir yatak oda sı ile, bir çalı şma odasından mürekkepti. Küçük bir de banyosu vardı . Shannon, yerini gerçekten be ğenmi şti. Burada rahat edebilece ğini anlamı ştı. Başhemşire bir hayli heyecanlı, hareketli bir kadındı. Sha nnon'u bir kaç dakika istirahat etmeye bile bırakmadan pe şinden dola ştırdı durdu. Bütün hastahane-yi, ek binalarım, çama şırhanesine varıncaya kadar her tarafı bir solukta g enç adama gezdirdi. Hastahane pek büyük bir yer de ğildi. İdare binasının etrafına, bir dikdörtgenin birer kö şelerini te şkil edecek şekilde serpi ştirilmi ş gibi duran 4 tâli bina daha vardı. Bunlardan biri, genel olara k, çe şitli, sâri olmayan hastalıkların tedavi edildi ği yerdi. Di ğer üçü de kızıl, kızamık ve difteri hastalıklarına tahsis edilmi şti. Hastahanenin taksimat durumu bir hayli iptidaiydi, öyle modern bir zihniyetle hare ket edilmemi ş oldu ğu besbelliydi ama, binaların hepsinde de göze çarpan aşın temizlik bakım i şinin ehil ellerde oldu ğunu gösteriyordu. Hasta ko ğuşlarının hemen hepsi de eski tarz ve şekilde idi. Fakat dö şeme tahtaları fevkalâde güzel cilâ-lanmı ştı. Duvarlar ve tavanlar da bakımlı, tertemizdi. Yat aklar, çar şaflar, örtüleri de gıcır gıcırdı.

Page 68: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Hastahanede pek fazla hasta bulunmuyordu. Ekserisin i de çocuk ya şta sayılabilecek kimseler te şkil ediyordu. Hepsi de bir örnek, kırmızı gecelikle r giymi şlerdi. Yatak! arında do ğrulmu ş va.ziyette oturuyorlar, 152 birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Shannon'la Ba şhemşire yanlarından geçerken selâmladılar, onlara tebessüm ettiler. Hastahane binasının pencereleri uzundu. Büyük camla rdan içeri bol bir güne ş ı şı ğı dökülüyordu. Genç doktor, gayri ihtiyari, bu hast ahanede ya şayaca ğı günlerin çok iyi geçece ğine dair içinde hisler uyandı ğını far-ketmi şti. Hemşirelerin de mâkul, sakin ve cana yakın kimseler old uğunu görmü ştü. Bu yüzden içinde uyanan emniyet hissi daha da kuvvetlendi, îç ine ferahlık doldu. Shannon, rüzgârlı, yüksek bir tepede bulunan ve vadideki köy lere ku şbakı şı bakan bu hastahanenin, çok faydalı bir müessese oldu ğu intibaını edinmi şti. Mütevazı imkânlarına, küçüklü ğüne ra ğmen, hastahanenin bölgede gerçek bir ihtiyaca cevap verdi ğini, muhitte çok iyi bir tesir bırakmı ş oldu ğunu genç doktor zaten biliyordu. Büyük, ana binanın önüne çıktıkları zaman, Shannon, daha dikkatle seyretti ği manzara kar şısında samimi bir hayranlık duymu ştu. Kendi kendine «Ne güzel yermi ş burası..» diye söylendi. Fakat a şağılarda bir garip bina gördü. Hastahanenin i şgal etti ği arazi içindeki bu binanın ne oldu ğunu rnerak etmi şti Shannon. Bina, hastahanesinin pavyonlarını te şkil eden 4 binadan bir hayli a şağılarda idi. Demir kapısı, pencerelerinin demir parmaklıkları paslanmı ş, yer yer çürüyüp dökülmü ş bir bina idi bu.. Terkedilmi ş görünüyordu. Etrafını hemen hemen tamamiyle bodur ağaçlar, yabani otlar sarmı ştı. Miss Trudgeon, o küçük gözlerinde kıvılcımları okunan keskin zekâsı ile Shannon'un tecessüsünü hemen kavramı ş ve onun sormasına lüzum bırakmadan izahatını vermi şti. — O gördü ğünüz bina bizim çiçek hastalı ğına yakalanmı ş kimseleri tedavi etti ğimiz yerdi. Yâni çiçek hastalan ko ğuşu.. Fakat şimdi orayı hiç kullanmıyoruz. Zira be ş seneden beri bölgemizde bir tek çiçek vak'asına 153 bile tesadüf edilmedi. Şimdi içerisi bombo ş.. Onun ıçm de size orasını gezdirmeye lüzum görmedim. Zaten etrafını kaplayan defne a ğaçlarından bina doğru, dürüst görülemiyor bile........ Miss Trodgeon, bilhassa çiçek hastalıklarının be ş senedenberi bölgede görülmemi ş oldu ğunu söylerken bariz bir şekilde gurur duymakta oldu ğunu ortaya koymu ştu. Sonra Shannon'u tekrar içeri soktu. — Haaa, dedi, size gösterece ğim bir iki yer daha vardı.. Unuttum onları.... Onu kolundan çekerek sürükledi. Bu defa da hastabak ıcıların istirahat salonu ile mutfa ğı ve misafir kabul salonunu genç doktora gösterdi. Oralar da, di ğerleri gibi pırıl pırıl, tertemizdi. Her tarafta, aynı iti nalı ilgi, ayni lekesiz temizlik kendisini derhal belli ediyordu. Shannon, gördüklerinden dolayı bir hayli memnundu. Fakat biraz sonra bu memnuniyeti, y erini, daha büyük sevince terkedecekti. Nihayet, di ğerlerine nazaran daha geni ş ve daha <dıp kokan» bir odaya geldiler. Burada, odanın tam ortasında, boydan boya tahta bir uzun masa, çe şitli âlât ve edevat, porselen kaplı iki lavabo, duvara dayalı bi r kaç cilâlı masa ile iki tane de sıra vardı. Shannon, bu odanın ne oldu ğunu derhal anlamı ştı. Onun için de alıcı bir gözle etrafı süzmeye ba şlamı ştı. Ba şhemşire sakin bir tavırla oda.yı tanıttı. — Burası da deney laboratuarımız Mr. Shannon, dedi. Fena de ğil, de ğil mi efendim? Fena de ğil de ne kelime.. Shannon, bu odaya, görür görmez v urulmu ştu. Onun dâvası, gayesi, hedefi her şeyi bir oda idi; böyle bir laboratuar.... Hiç tereddütsüz hükmünü verdi. — Çok.. Hem de çok güzel, dedi. Fazla bir şey söylemesi, be ğendi ğini daha kuvvetli kelimelerle ifâdeye kalkması zaten do ğru olmazdı. Ama 154

Page 69: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

içinden «î şte, benim aradı ğım ideal yer.. Tam çalı şmalarımı yapabilece ğim bir laboratuar.. Daha ne isterim?» diye geçirmekten ken dini alamadı. Kısa bir süre sonra geri döndü ğü sırada da, laboratuarda kendine ayıraca ğı yeri, alaca ğı tertibatı tasarlamakla me şguldü. Orayı, kendine o kadar uygun bir yer haline getirecekti ki« Orada idealini yaratacaktı. Sonra Miss Trudgeon, onu odasına davet etti. Shanno n, kabul etmek istemedi ama, Başhemşirenin ısrarları kar şısında dayanamadı, bir çay içmeyi göze aldı. Ovaya bakan, geni ş, aydınlık bir odaydı burası.. Ferahtı, insanın içi ne kasvet de ğil, rahatlık ve huzur a şılayan bir atmosferi vardı. Bir kö şede geni şçe bir divan, bir kaç koltuk ve sandalya vardı. Üzerleri dallı ba smalarla kaplanmı ştı. Kapıdan girince sa ğa isabet eden duvarın önünde bir piyano vardı. Üzer indeki cini bir vazoya konca halinde bir kaç çiçek konmu ştu. Sümbüller de o kadar güzeldiler ki.. Hastahanenin di ğer odalarından çok daha güzel, temiz ve bakımlı idi burası.. Shannon, divana oturdu. Miss Trodgeon, kar şısındaki koltuklardan birine.. Başhemşire bir iki dakika sonra duvardaki bir zile dokundu . Çok geçmeden, bonesi ve önlü ğü kolalı ve beyaz bir kız girdi içeri.. Yanakları a l, al'dı kızın. Bir köylü kızı oldu ğu anla şılıyordu. Miss Trudgeon, kızı, Shannon'a tanıttı. — Bu Katie'dır, dedi. Mü şterek hizmetçimizdir. Ayak i şlerimizi o görecektir. Sonra genç kıza döndü. — Hastahanemizin yeni doktoru Mr. Shannon... . dedi. O da hastahanede ikamet edecek. Haberin olsuji;. Şimdi sen bize çay getir bakalım kızım.... Aradan be ş dakika geçmemi şti ki, genç kız, elinde bir çay takımı oldu ğu halde içeri girmi şti. Hemen ora-cîkta küçük bir masa donattı. Miss Trodgeon da, bir yandan Shannon'la konu şuyor ,bir yandan da misafirperver bir ev sahibesi tavriy- 155 le Shannon'a ikramda bulunuyordu. Genç doktora, fır ından henüz çıktı ğı belli, nefis bir kek ikram etti. Sonra da : — Çin çayını mı tercih edersiniz doktor Bey, yoksa Hindistan çayı mı? diye sordu. Shannon'un cevabı normaldi. — Çay üzerinde ihtisasım yoktur, Miss Trogeon .. Onun için hangisi olursa olsun, benim için fark etmez.... Miss Trodgeon, hareketli bir kadına benziyordu. Ell i ya şında rahat gösteriyordu. Shannon'a hayat hikâyesinin bâzı taraflarını ayak ü stü, oracıkta anlatmı ştı. Söyledi ğine göre, Dalnaire hastahanesine gelmeden önce 10 s ene kadar Bengal'de askerî bir hastahanede hastabakıcı olarak çalı şmıştı. Shannon, ya şlı fakat hareketli kadının çehresindeki mütehakkim görünü şün, kalın hatların ve tunçla şmış derisinin o yılların hâtırası oldu ğunu tahmin etmi şti. Genç doktor, sesinde ve hareketlerinde bir askerî üst'ün hal ve tavrım bulmu ştu ki, bu havayı da o yılların tesirine ba ğlamı ştı. Ba şhemşire önde, kendisi arkada, koğuşları dola şırken kadının iri memeleri, omuzlarının kıpır kıpır kıpırdanı şı, yuvarlak ve hatırı sayılır geni şlikte olan kalçaları dikkati çekmi şti. Bu, kadının, kadınca taraflannı hatırlatmı ştı Shannon'a.. Fakat şimdi, bu hareketleri bamba şka bir açıdan görmesi gerekti ğine kanaat getirmi şti. Kadının samimi hareketlerinin, gürültülü kahk ahalarının, ani ve kesin ifadeli hareketlerinin bir hastahane personeli kadına de ğil, daha çok kı şla adamı bir insana ya,kı şaca ğım dü şünüyordu. Bu görü şünde haklı idi de.... Kadında, kendisini Dalnaire'nin sahibi gi bi telâkki eden bir hal vardı. Bu, bütün konu şmalarında kendisim belli ediyordu. Bunda kendi sine ait bir şeyle iftihar etti ğini belirten hareketleri bilhassa rol oynuyordu. On un için de Shannon'a bilhassa bîr sual tevcih etti. — Hemen her tarafını gezdiniz hastahanemizin.. Acab a eksik bir şeyler gözünüze ili şti mi, Mr. Shannon? 156 Shannon, hem kadının hâlet-i ruhiyesini anladı ğından, hem de gerçek hislerini belirtmek durumunda oldu ğundan rahatça konu ştu. — Hangi eksikten bahsediyorsunuz, Miss Trodgeon.. Ç ok güzel, fevkalâde bir hastahane burası.. Böyle iyi bakımlı, tertemiz, her şeyi tamam bir yerde çalı şaca ğım için kendimi bahtiyar addediyorum.

Page 70: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Başhemşire, kendinden emin bir ifâde ile sordu ğu suale, böyle bir cevap alaca ğını esasen bildi ğini imâ eden bir hava içinde, yarı müstehzi bir tar zda tekrar konu ştu : —- Bu küçük, mütevazı hastahanemizi be ğendi ğinizden son derece memnun ve mütehassis kaldım, Mr. Shannon, dedi. Tabiî, di ğer modern hastahanelere pek benzemiyor ama, bir iki kurnazlık numarası ve manev ra ile i şleri yoluna koyma ğa çalı ştım. Hastahaneyi bugünkü durumuna getirinceye kadar az da u ğra şmadım hani.... Bu i ş için her şeyimi ortaya koydu ğumu, bütün gayretimi sarfetti ğimi rahatça söyleyebilirim. Çok yoruldum, çok mücadele ettim ama, ba şardım da.... Bizim imkânlarımızla bu hastahanenin bu hâle gelebi lmesini aslında mucize nazarı ile bakmak lâzım.. Başhemşirenin bu sözlerine Shannon, bir iki mırıltı halind eki tasvip hecesi ile ancak cevap verebildi. Ondan sonra da tuhaf bir ses sizlik ortalı ğı kapladı, îkisi de, söyleyecek söz bulamaz bir halde ba şları önlerine e ğik dü şünürlerken, onları bu mü şkül durumdan kurtaran bir şey oldu. Çok geçmeden kapı hafifçe vuruldu. Hemen toparlanan Miss Trudgeon, rahatlamı ş bir tavırla seslendi. — Buyrun... Shannon da gözlerini kapıya dikmi şti. Dı şardaki el, kapının tokma ğını gürültü ile döndürdü. Kızıl saçlı, uzun boylu bir genç hem şire girdi içeri. Genç kızın mütebessim çehresi Shannon'u görünce bir den donukla ştı. Biraz da utanmı ş, sıkılmı ş gibi bîr 157 hâl gelmi şti üzerine.. İlk defa gördü ğü Shannon'un bu hastahaneye, hususiyle Miss Trudgeon'un odasına ne maksatla gelmi ş olabilece ğim dü şünüyor gibiydi. Genç adamın bir gönül macerası ile ilgili olarak Be şhemşire-yi ziyaret etmesi ihtimalini de dü şünmüştü. Fakat ânında da bu ihtimalin vârid olamayaca ğım hissetmi şti. Saman rengi kirpiklerin çerçeveledi ği açık ye şil renkteki gözlerini, dü ştü ğü müşkül durumdan kendisini kurtarması için Miss Trodgeo n'a dikti. Utançtan kıpkırmızı olmu ş çehresinde ı şıl ı şıl yanan gözleri Ba şhemşireye yalvarır gibi bakıyordu. Miss Trodgeon'un güne şten yanmı ş çehresinde ok şayan şefkat dolu bir tebessüm belirdi. Genç kızın mahcup halini bertaraf etmek is ter gibi bir tavırla. — Kaçma, yavrum... Gel... Sen de otur.. Mr. Shan non yabancı de ğil, Bizim yeni doktorumuz.. Sonra Shannon'a dönerek devam etti. — Mrs. Effie Peek bizim gece hem şiremizdir. Genç ya şına ve meslekteki kısa geçmi şine ra ğmen gayet kıymetli bir arkada şımızdır. Geceleri görev ba şında oldu ğu için gündüzleri istirahat eder. Be ş çaylarını da benimle içer. Böylece hem kendisiyle sohbet eder, hem de hastahanen in gece i şleri ve bâzı hastaların durumları hakkında görü şürüz. Başhemşire genç kıza nâzik bir lisanla oturmasını söyledi. Effie kenarda duran taburelerden birine ili şti. Miss Trodgeon memnun bir tavırla Shannon'a tekrar h itap etti: • — Bu tesadüf gerçekten çok iyi oldu. Sizin birbir i-nizle tanı şmanızı çok isterdim. Hastahanemizin en faal, en çalı şkan elemanlarından biri ve belki de birincisi olan Peek hem şirenin gayretli ve dürüst mesaisini, sizin de yakın dan görerek, pek kısa bir zamanda takdir edece ğinizden eminim. Genç hem şirenin odaya girdi ği sırada pembele ş-mi ş olan çehresi bu sözler üzerine biraz daha kızardı. 158 Mahcubiyetten ba şını önüne e ğdi ği sırada amma dökülmü ş olan kızıl saçlarını hafif bir ba ş hareketleriyle geriye attıktan ve parmaklarıyle de düzelttikten sonra, Shannon'a döndü. Dedi ki: — Muhterem ba şhemşiremiz bizi çok severler, her zaman iltifat ederler de size onun için böyle söylüyorlar. Aslında di ğer arkada şlanm da, ben de görevlerimizi ancak normal ölçülere göre yapma ğa çalı şan insanlarız, yalnız ba şhemşiremizin bize gösterdi ği itimat ve ilgiye lâyık olabilmek için dikkatle ça lı şıyoruz. Kendisinin her söyledi ği bizim için gerçekten büyük bir de ğer ta şır. Hepimiz, her i şde onun a ğzının içine bakarız. Sonra kendisi hastahanenin en eski elemanıdır. O kadar uzun zamandan beri bu hastahane de çalı şıyor ki biz onun fikrini, direktifini almadan hiç bir i ş yapamayız. Ve biliriz ki doktorlar gelir

Page 71: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

giderler, sık sık de ği şirler, fakat ba ş hemşiremiz daima bizim ba şımızda kalır. Zira 6 Dalnaire'in her şeyi, temel dire ğidir. Shannon, genç kızı dikkatle süzüyor, sözlerini ilgi yle le takibediyordu. Hem şire Peek ba şhemşire hakkındaki sözlerinden sonra, ona kar şı duydu ğu kuvvetli saygıyı açıkça ifade eden bir sükûta gömüldü. Bu arada sonu na yakla şmış oldu ğu çayını iki dakika içinde alelacele içti. Doktorla ba şhemşirenin kıymetli vakitlerinin daha fazla almaktan korkuyormu ş gibi bir tavırla yerinden kalktı. Her ikisinden de nâzik bir tavırla müsaade istedi. Ba şhemşireye bakı şında yavru bir ceylânın annesine kar şı besledi ği hislerin ifadesi vardı. Saatine baktı. Biraz sonr a o gecenin mesaisi ba şlayacaktı. Genç kız, çıkıp gittikten kısa bir süre sonra da Sh annon ba şhemşireden müsaade talep etti. Gösterdi ği samimi ilgi ve iyi kabulden dolayı te şekkürlerini bildirdi. Gerçekten de kadının yakınlı ğında samimi ve insanî bir taraf oldu ğunu Shannon görmü ştü. Genç doktor yeni geldi ğini, e şyasını yerle ştirmesi gerekti ğini söyleyerek kalktı. Ba şhemşirö: 159 — Peki, doktor, dedi. Daha bu ilk günümüz, hattâ ilk saatlerimiz, ikimiz de burada oldu ğumuza göre daha pek çok görü şece ğiz. Peek hem şirenin de ifâde etti ği gibi, ben bu müessesede çok eskiyim. Size bir hay li faydalı olurum, sanıyorum. Ablak çehresi ne ş'e ta şıyordu. Hep gülüyordu. Aya ğa kalktı. Shannon'u bir daha dikkatle ve ilgi ile süzdü. Sonra da ne ş'eli ve nefsinden emin bir sesle devam etti: — Buradaki çalı şmalarımı yaparken ihtiyat etti ğim hareketlerim size aykırı görünmesin. Benim ne kadar haklı oldu ğumu siz de en sonunda anlayacaksınız, azizim doktor. Shannon, ba şhemşirenin odasından çıktı ğı zaman garip hislerin tesiri altındaydı. Kafasının içi karmakarı şıktı. Bu kadının hasta.hanede kuvvetli bir mevki sahibi bulundu ğunu anlamı ştı. Fakat bu kuvvetinin nereden geldi ğini, nereye dayandı ğım şimdiden kestirebilecek, tahmin edebilecek durumda değildi. Bir kaç koridor geçtikten sonra kendi dairesi ni buldu. Hastahaneye ilk ge-15 sinin üzerinde yarattı ğı bir bakıma memnunluk verici intibalarım tahlile çalı ştı. Durumun onu şikâyete sev-kedecek hiç bir tarafı olmamı ştı o âna kadar... Odasında bir a şağı, bir yukarı gezinmeye ba şladı. Odadaki e şyayı teker teker süzdü. Alı şaca ğı, bir arada ya şayaca ğı bu e şyaya ısınması lâzımdı. Koltuklar, kanapeler ona şimdilik hiç bir şey söylemiyordu. Eski hatıralarından, evvelce beraber ya şadıkları insanlardan hiç bir ses getirmiyordu. So nra tekrar Miss Trodgeon'u dü şündü. Onu, biraz kaba, hattâ biraz da küstahça bir tip olarak tes-bit etmi şti Shannon, ama, «Her şeye ra ğmen ne ş'eli ve samimi bîr insan görünüyor.» diye içinden geçirdi. Fakat, bu kadının ne ş'eli ve samimi görünen cephesi ran gerisinde bazı tuhaflıkların mevcudiyetini de hissediyordu Shannon . Kadının hareketlerinde ve sözlerinde ifâdesini bulan sert ve ha şin hava, insanda tedirgin-160 lige benzer bazı intibalar uyandırabilecek mahiyett eydi. Shannon da, kendisini iyice tartıp ölçtü ğü zaman bu in-tibadan uzak kalamadı ğını farkediyordu. Garip bir hava idi bu.. Garip ve mütenakız... n Shannon, her şeye, bu silik, müphem ve ne oldu ğunu tam tahlil edemedi ği hislere ra ğmen ne ş'eliydi. Sevincini, memnuniyetini hiç bir şey bozamayacak gibi geliyordu. Üniversiteden ayrıldıktan sonra, gerçekt en fecî günler geçirmi şti. Bu devre onun için bir kâbus gibiydi adetâ... Meçhul b ir istikbal, sıkıntılar ve üzüntülerle dolu günler... Kolay atlatmamı ştı bu devreyi. Ama artık bitmi şti hepsi.. O çok önem verdi ği deneylerine yeniden ba şlayabilecekti. Sevincinin, memnuniyetinin enginli ğini yaratan da bu dü şünceydi zaten... Ve hiç bir şey bu sevincini baltalayamıyor, onu, istikbâle güvenle ba kmaktan men edemiyordu. Hastahanede me şgul olaca ğı resmî i ş. hem azdı, hem de ona cazip gelen cinsten şeylerdi. Onu yoracak, üzecek bir tarafı yoktu. Zate n, alabilece ği hasta sayısı mahduttu. Ta ş çatlasa 50 hastadan fazlasına yer yoktu. O sıralar da, civarda önemli bu* hastalık, bir salgın falan da mevcut olm adı ğı için bütün hastaların sayısı 10'u, 12'yi geçmiyordu. Bunların hepsi de ço cuktu. Ço ğu da kızamıktan

Page 72: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

yatıyordu. Üstelik, hastalı ğın önemli devresini atlatmı şlar, nekahat devresine girmi şlerdi. Shannon'un görevi onları her sabah bir tetki kten geçirmek, durumlarındaki iyile şmeyi tesbitten ibaretti. 10-12 hastanın vizitesi de çok çok bir, iki saat vakit alıyordu. Bunun için Shannon, i şi mümkün mertebe a ğırdan alıyor, vizitesini uzatma ğa çalı şıyor, fakat ne kadar uzatırsa uzatsın, nihayet öğleye kadar bütün i ş, hem de en iyi şekilde bitmi ş oluyor, ondan sonra da Shannon tamamiyle bo ş kalıyordu. Shannon, göreve ba şlar ba şlamaz deney laboratuarına el attı. Ideal çalı şmalarım burada yapacaktı. Labo- 161 ratuar gerçekten fevkalâde idi. Tahminlerinden daha fevkalâde.. Bir gün ö ğleden sonra oraya gitti, bütün dolapları, çekmeceleri, he r tarafı karı ştırdı, i şine yarayacak o kadar bol âlet ve malzeme bulmu ştu ki.. Bunların ço ğu uzun süre kullanılmamı ş, i şe yaramaz şeyler diye birer kö şeye terkedilmi şti. Halbuki Shannon, onları onarmalara tâbi tutarak pekâlâ i şe yarayacak e şya haline getirebilirdi. Böyle şeylerin hastahanelerde çok sayıda birikti ğim Shannon çok iyi biliyordu. Bir heyecan ânında onlara ihtiyaç hi ssedilir, hemen alınır, fakat sonra, o heyecan geçtikten sonra bir kenara atıhr, unutulur, giderdi. Bunlar da öyle alınmı şlardı her halde... Genç doktor, bir taraftan laboratuar çalı şmaları için teknik malzeme hazırlı ğını yürütürken, bir taraftan da, salgın hastalık ların görüldü ğü civar kasaba ve ^köylerin doktorlarına birer mektup yazm ı ştı. Hastaha-nenin resmî antetli kâ ğıtlarına yazdı ğı bu mektuplarda, Shannon, doktorlardan, bu salgın hastalıklara yakalanmı ş kimselerin kanlarından göndermelerini rica etmi şti, îlk maaşını pe şin çekerek Winton'a gitti, Hiller'ye rehin bıraktı ğı mikroskopunu da kurtardı. Böylece, kısa bir zaman içinde Shannon, l aboratuar çalı şmalarına başlayacak bütün malzeme ve teçhizatı tamamlam ı ş oluyordu. O günlerde, doktorların gönderdikleri kan numuneleri de gelmeye ba şlamı ştı. Shannon, onlan, Dreem köyündeki hastalardan ald ı ğı ve kendisinde bir miktarı kalmı ş bulunan kan gruplariyle birle ştirdi. C basilini ço ğaltma deneylerine ba şladı. Emeline giden yolu tekrar ele geçirebilmi ş olmasından dolayı son derece memnun ve sevinçliydi. Fakat kaçamak çalı şmaktan burada da kurtulmu ş de ğildi. Bütün hazırlıklarını da gizli yapmı ştı, çalı şmalarım da gizli yürütüyordu. Hastahane ilgili resm î görevini harfi harfine ba şarmağa, en küçük bir aksaklı ğa meydan vermeme ğe azâmi dikkat ve itina gösteriyordu. Ba şhemşireyi de ciddi bir şekilde kolluyordu, Yaşlı ka-162 dına son derece hürmetkar davranıyor, onu incitmeme sinin, onun dü şmanlı ğım kazanmamasının kendisi için çok önemli oldu ğunu şuur altı bir idrâkle düşünüyordu. Miss Trodgeon'un hareketlerini tam bir ko ntrol altına almı ştı. Bu kadın gerçekten önemli idi. Zira o ilk günlerde, Sh annon'a kar şı izhar etti ği aşırı samimiyetin, mütebessim çehrenin gerisinde genç doktor bir gerçe ği farketmi şti. Ya şlı ba şhemşire de, çarpı şaca ğı rakibin zayıf taraflarını ke şfe çalı şan, rakibini gizli gizli inceleyen bir boksör hâli sezmi şti. Çok dikkatli olmalı, daima tetikte bulunmalıydı. Miss Trodgeon'un, bir dakikası, bir dakikasına uyma z garip bir kadın oldu ğunu farketmi şti Shannon. Onun hakkındaki bilginin ço ğunu da Pim'den almı ştı genç doktor. Hastahanenin hem şoförü, hem de hademesi olan adamın anlattı ğına göre, Miss Trudgeon buraya ilk geldi ği sıralarda hastahane korkunç bir ihmal ve ilgisizli ğin kuca ğında bulunuyormu ş. Kadın, hastaha-nenin her i şine tam bir ciddiyetle el atmı ş, bütün düzeni de ği ştirmi şti. Bu çalı şkanlı ğı ve gayreti sayesinde de idare meclisinin l numaralı sevgilisi hâline gelmi şti. Pim, ba şhemşireden evvelki devreden bahsederken, gö ğüs geçiriyor, o günleri hasretle yâd ediyordu. Ba şhemşireden çok şikâyetçi oldu ğu belliydi. Esasen, o daima hâlinden şikâyet eden, her şeye kızan, söylenen bir adamdı. Shannon, anlamı ştı bunu.. Fakat buna ra ğmen, uzun senelerini verdi ği hastahaneden ayrılamı-yordu. Kızgınlı ğına ra ğmen ba şhemşirenin çalı şkanlı ğım belirtmesi Shannon'un dikkatini çekmi şti. Demek ki, adam hislerinin tesirinde kalıp yalan söylemeye tevessül etmiyordu.

Page 73: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Koskoca hastahane, şimdi, tamamiyle Miss Trudgeon'un elinde, demi şti Shannon'a, Müthi ş bir sabır ve sebatla çalı şıyor. Hastahanenin parasını, eşyasını kendi malından daha büyük bir titizlikle göz etiyor. 163 Bir tek şilinin ölçüsüz sarf edilmesine imkân vermiyor. Hast ahanenin yegâne söz sahibi insanı o... Bir gün de hastahanenin önündeki bahçede, o eski sı hhi imdat arabasını temizliyordu Pim.. Shannon'u görünce ahbablı ğa ba şlamı ştı, îçi su dolu eski kovayı ters çevirerek üzerine oturdu. Shannon'a da otomobilin basama ğı dü şmüştü oturacak yer olarak.. O gün adamakıllı efkârlı görü nüyordu. — Allanın belâsı bir karı bu, demi şti. Geldi geleli her Allah'ın gününü bana zehir etti namussuz.. Bir tek dakika rahat olmadım. Çekmedi ğim kalmadı onun elinden... Vallahi, yalan söylemiyorum, inanın bana , hamamda kullandı ğım sabunun, otomobili temizlemek için aldı ğım eski bezlerin bile hesabını soruyor bana.. Bıktım, usandım bu musibetten... Pim, a ğzına ne geldiyse söylemi şti o gün kadın için. Fakat Shannon, bu mütalaaların hiç birine cevap vermemi şti. Adamla dedikodu yapar vaziyete dü şmek istemiyor, sarf edece ği her hangi bir sözün, günün birinde aleyhinde koz olarak kullanılması ihtimalini hesaba katarak susuyordu. rında tek ba şına idi. Fakat Dalnaire'in âdetleri gere ğince, ö ğle yemeklerinde behemahal ba şhemşire ile birlikte sofraya oturuyordu. Shannon, bunda n sıkılıyordu, hiç istemiyordu ama, hastahanenin âdet lerine uymak mecburiyeti onu bu i şkenceye katlanma ğa zorlu-Genç doktor ak şam yemekleriyle sabah kahvaltıla- yordu. öğle vakitleri, saat tam 13 de Miss Trudgeon, Shannon 'un odasının kapısından içeri girer, selâm verdikten sonra hemen sofraya ot ururdu. Masanın üzerindeki peçetesini alır, boynuna sıkı ştırırdı. Ondan sonra da hemen ka şı ğa, çatala davranır, kendi tabiriyle, gırtlak harbine giri şirdi. Yemek babında da pek gayretliydi Miss Trudge-on.. P is bo ğaz denecek derecede midesine dü şkündü. 164 Bilhassa şark tipi, biberli, baharatlı yemekleri çok sever, h emen her sofrada bu tip yemekler bulundurmasını a şçıdan isterdi, i ştah açıcı olarak da hintkiran tur şusuna ve rendelenmi ş hindistancevizine bayılırdı. «Yemekler, bunlarla p ek nefis oluyor..» derdi. Taba ğını daima tepeleme doldururdu. Bu tepeleme dolduru şlar bile, ziyadesiyle sevdi ği bazı yemekler için kâfi gelmez, ayni yemekten ikinci bir tabak doldurarak atı ştırırdı. dernek arasında sık sık da limonatalı soda içerdi, hazmı kolayla ştırmak, fazla yiyebilmek için.. Sanki yedikleri azmı§ gibi... Aç kurtlar gibi yeme ğ» saldırırdı. Ka şı ğı veya çatalı bir makine sür'atiyle tabakla a ğzı arasında mekik dokurdu. Biraz doyma ğa ba şladı mı, yeme ğin sonuna yakla ştı mıydı da, çenesi açılırdı. Ba şlardı Bengal hâtıralarından... Oranın yemeklerini anlata, anlata bitiremezdi. Oranın yeme klerini yaptırdıkları zaman da ordudaki hâtıralarını tam bir co şkunluk içinde nakle ba şlardı. En çok anlattı ğı da Bengal sa ğlık kurulunda Albay Sütler ile birlikte 1902 yılınd a Bogra'da yaptıkları kolera sava şıydı, öyle ufak, tefek bir mücadele olmamı ştı bu. Geceli gündüzlü, uyku bilmeden çalı şmıg-lar, didinmi şler, muvaffak olmu şlardı. Yalnız Shannon'un dikkatini çekmi şti. Ba şhemşire hep ayni hikâyeleri anlatmasına ra ğmen insanı usandırmazdı. Hikâyelerinde daima insanı güldürecek taraflar bulunuyordu. Ara yerlere espriler sıkı ştırıyor, tekrar anlattı ğı hatıralar bile bu yüzden can sıkmıyor, ho şa gidebiliyordu. Shannon, kadının yüsek sesle kahkahalar atmasından rahatsızlık duyuyor, bu halini fazla yapmacık buluyordu ama, yine de ondan, tatlı dilinden ho şlanıyordu. Bundan, kadının bu espritüel karakterinin de rol oy nadı ğını biliyordu. Tavırlarında yapmacı ğa çok ka* çan taraflar vardı. Buna ra ğmen, bazan belki kendisi de farkında olmadan ve istemeden hareketler ine, gülüs- 165 lerine bir samimiyet geliyordu. Bu da etrafın dakiler! kendisine ısındırma ğa kâfi geliyordu. Başhemşire i ş arkada şlarına, bilhassa kendinden a şağı mevkide olanlara kar şı haşin tavırlar takınır, onlar üzerindeki otoritesini b u yoldan yürütürdü. Fakat

Page 74: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

bazan bunun istisnaları da görülürdü. Arada bir şefkatli olaca ğı tutardı. Ama bu hâli daha çok kendisi ile zıt gitmeyen, sözünü ve d irektiflerini tutan, çalı şkan, vazife şinas insanlara müteveccih olurdu. Onlara tatlı sözl er söyler, hareketermde, ikazlarında yumu şak davranırdı. Esasen hem şire ve hastabakıcılar ona samimi bir hürmet ve ba ğlılık hissi duyarlardı, i şin aslına bakılırsa, Miss Trudgeon, onlar için cidd en büyük gayretler sarfetmi şti. Senelerce devam eden bir mücadele sonunda onlar ın çalı şma şartlarını ıslah etmi ş, ücretlerinin eskiye nazaran biraz daha yüksek tutulmasını sa ğlamı ştı. Bu, tahmin edilebilece ği gibi, hiç de kolay olmamı ştı, îdare meclisi ba şkan ve üyelerini razı edene kadar akla karayı seçmi şti. Sonunda da ba şarmı ştı. Görev ba şında gayet ciddi idi. Hiç müsamaha göstermez, herke sin görevini en iyi şekilde yapması gerekti ği hususunu bir an gözden ırak tutmazdı. Her hangi b ir kimsenin bula şıcı bir hastalı ğa yakalanmasının her an mümkün oldu ğu bu hastahanede, hem şireler de zaman zaman yata ğa dü şerlerdi. Hastalanan hem şire, bir kaç gün ewe Miss Trudgeon'u çok fazla kızdırmı ş bir kimse olsa dahi, başhemşire ona kar şı en büyük ilgiyi gösterir, bir anne gibi ba şucunda sabahlara kadar kalır, istirahatım, rahatını huzurunu onun iç in feda ederdi. Bu hal, hemşire adamakıllı iyile şinceye, aya ğa kal-kıncava karlar devam ederdi. Miss Trudsreon, bo ş vakitlerinde dama oynamasını pek severdi. Dama'ya hemen hemen iptilâ derecesinde bir dü şkünlü ğü vardı. Bazı günler, ak şam yemeklerinden evvel Shannon'u da dama oynamak üzere odasına 166 davet etmek lutfunda bulunurdu. Shannon, damayı çoc uklu ğunda ihtiyar Dandie'den öğrenmi şti, ihtiyar, ona bu oyunun bütün inceliklerini, büt ün hilelerini teker teker ve en ince ayrıntılarına varıncaya kadar ö ğretmi şti. Genç doktor, çocuklu ğunda o ihtiyarla pek çok defalar bunu oynamı ştı. Rakipleri ma ğlup etmeye yarayan ani ve kesin darbeli bazı hamleleri ondan k apmıştı. Shannon, ba şhemşireyle ilk dama oynadı ğı gün kadının oyundaki seviyesini hemen tesbit etmi şti. Ya şlı kadının, hiç bir zaman kendisiyle ba ş edemeyecek bir dama oyuncusu oldu ğunu iki dakika içinde anlayıver-mi şti Shannon. Fakat genç doktor ya şlı kadının oyuna olan iptilâ-smı bildi ği için politik davranma ğı tercih etmi ş, ilk günden itibaren kadına daima yenilmi şti. Başhemşirenin, yenildi ği takdirde kızaca ğına, bu kızgınlı ğının da ba şka istikametlerde neticeler verece ğine ihtimal veriyordu. Bundan da yanılmıyordu. Tabii ba şhemşire bu yenilmelerin bilhassa oldu ğunun farkında de ğildi. Gerçekten, oyundaki üstünlü ğü sayesinde genç doktoru yendi ğini zannediyor ve bundan son derece büyük bir haz duyuyordu. Galip geldi ği her oyundan sonra koltu ğunda şöyle kasıla kasıla bir geriniyor: — Siz, beni hiç bir zaman yenemeyeceksiniz, azizim doktor diye gururla söyleniyordu. Ondan sonra da çenesini ya ğlıyor, hep galebe ile sona ermi ş dama oyunlarından bahsediyor, hele 1902 de, o me şhur kolera mücadelesi sırasında Bogra'da Albay Sutler'le oynadı ğı damaların hikâyelerini anlata, anlata bitiremivordu.. Bu uzun bir süre, haftalarca böyle devam etti. Her defasında Miss Trudgeon, genç doktorla alay edivor, onu küçük ve hakir dü şürücü kelimelerle hırpalıyordu. Bu haller, aslında, hiç de tahammül edilebilecek gibi değildi. Fakat Shannon, gayesini hatırlayarak sesini 167 çıkarmıyor, bir Eyüp peygamber sabn ile ya şlı kadının bu alay eden sözlerine boyun e ğiyordu. Fakat bunun da bir haddi, hududu olmak gerekti. Yan i, ya şlı kadının artık susması, hiç de ğilse, alaylarının dozunu hafifletmesi gerekirdi. Ge nç doktorun da izzet-i nefis sahibi bir insan oldu ğunu dü şünerek böyle yapmalıydı ama, kadın hiç oralı olmuyordu. Nihayet bir ak şam Shannon'un sabn tükendi. Kadın i şi daha da ilerilere götürmü ş, Shannon'u resmen ve alenen tahkir edici bir davranı şa sürüklemi şti. Genç adam artık dayanamamı ş, kadına haddini bildirmi şti. Sonra da pi şman olmu ştu ama, i ş i şten geçmi ş, ok yaydan fırlamı ştı bir kere.. Q ak şam da Shannon mûtadı veçhile yenilmi şti. Bunu fırsat bilen kadın da yine ağzını açmı ştı. Ama bu defa eskilerine nazaran daha a ğır şeylerdi söyledikleri..

Page 75: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Ooooh, diyordu, zavallı aziz dostum doktor Rober t Shannon... Kuzum aklınız nerede sizin, Allahmızı severseniz? Ne biçim oyun oynuyorsunuz? Hiç mi kafanız çalı şmıyor? Vallahi, sizin bu kafa ile nasıl doktor çıktı ğınıza şaşmağa ba şladım ben... Oturup da size esaslı bir ders vereyim bari, ne dersiniz? Hem ba şka çıkar yol da yok gibi görünüyor... iyi bir derse ihtiyacınız var gerçekten sizin... Ve o mahut hikâyelerinden birini daha anlatma ğa kalkı şmıştı. •— Bilmem, size anlatmı ş mıydım? Bir gün.. Şey.. Öyle bir oyun oynamı ştım ki.. Şeyde... Fakat Shannon'un tepesi adamakıllı atmı ştı. Hemen kadının lâfını kesti. Sert bir müdahale olmu ştu bu.. — Anlatmı ştınız.. Anlatmı ştınız, dedi. Hem o kadar çok anlattınız ki, ezberledim bile o oyunu.. Hikâyeyi bırakın lütfen d e dizin ta şlarınızı.. Buyrun... Miss Trudgeon, ba şına geleceklerin farkında bile de ğildi. Sadece, Shannon'u en sonunda kızdırabilmi ş 168 oldu ğu için memnun bir tavır takındı ve kahkahalarla sar sıla sarsıla gülmeye başladı. Ta şlarını dizdi. — Pek celâllenmi şe benziyorsunuz, Mr. Shannon, dedi. Haydi öyl eyse, başlayın bakalım... Başladılar.... Shannon, kararlıydı. Kadını gık demeden halledecekti. Hemen hamleye geçti. Be ş ta şını i şeri sürdü ve Miss Trudgeon daha kendisini toparlama ğa vakit bulamadan onun bütün ta şlarını topladı. Başhemşire gözlerine inanamıyor gibiydi. Gayri ihtiyarî: — Oooo, dedi, bu ne şans beyefendi.. Bir el daha yapalım... Shannon'un cevabı çok rahattı. — Hay hay Hanımefendi.. Derhal... Bir el daha yapt ılar. Miss Trudgeon, bu defa daha temkinli, daha dikkatli oynadı. Fakat gayretleri boşuna idi. Shannon, onu adamakıllı pes dedirtmeye azm etmi şti, îki elde üçer ta ştan altı ta şını aldı. 5 dakika sonra ba şhemşire yine yenilmi şıi. Kadın adamakıllı şaşkına dönmü ştü. Çehresi hid detten mosmor kesilmi şti. Önce bir şey söyleyemedi. Fakat arada hâsıl olan a ğır ve gergin sessizli ği yine Miss Trudgeon bozdu. Bu ikinci yenilgisinin de bir tesad üf neticesi oldu ğuna kaani idi. Bir, iki dakika içinde bir kaç şekle giren suratının ortasındaki dudaklarından zoraki bir kaç kelime döküldü. — Elimden kurtulaca ğınızı sanıyorsanız, aldanıyorsunuz Mr. Shannon.. Kolay kolay yakanızı bırakmıya-ca ğım bu ak şam sizin. Bir el daha yapaca ğız.. Shannon, artık inadından dönmesi gerekti ğini bir an dü şündü. Zira i ş sarpa sarıyordu. Kadın, artık durumu farkedecek ve belki de, belki de ğil mutlaka bunu bir izzet-i nefs meselesi yapacaktı. Fakat Shannon, hâlâ kadının o zehir, zemberek sözlerinin etkisi altındaydı. Bir türlü ha zmedemiyor, mutlaka o sözlerin altından 169 lj kalkması gerekti ğini dü şünüyordu. Shannon, bu hâlin sonunda bu rnüz'iç dama partilerinden de kurtulaca ğı m tahmin ediyordu. Zira, kadın onu damada kolay yutulur bir lokma olarak gördü ğü için mütemadiyen oyun oynama ğa davet ediyor, bu yüzden de genç doktorun vaktinin önemli bir kısmı u çup gidiyor, i şi geri kalıyordu. Bu duruma da bir son vermek istiyordu ar tık.. Zira, kelimenin tam mânâsiyle «illallah» demi şti. Miss Trudgeon'la biraz da alay etmeliydi. Onu önce sevindirmeli, tam kazanaca ğı zannetti ği anda da tepeden inerek yenmeliydi. Bu usûlü de ih tiyar Dandie'-den öğrenmi şti. Öyle yaptı. Önce arka arkaya dört ta şım kadına kaptırdı. Kadının çehresinde tam bir zafer tebessümü belirdi ği anda da manevrasını yaptı. Miss Trudgeon'un bütün ta şlarını birbiri ardınca sildi süpürdü. Yaşlı kadının, o zafer sarho şlu ğuna yönelen müte-bessim çehresi birdenbire sertle şti, alnındaki ve boynundaki damarlar yol yol kabard ı. Sakin görünmeye çalı şarak dama tahtasını toparladı, ta şları kutusuna koydu. Durumu anlamı ştı. Bu genç doktor, tâ buraya geldi ği ilk günlerdenberi kendisiyle alay etmi şti demek.. Ona hep hatır için yenilmi ş ve üstelik hatır için yenildi ğini de hiç belli etmemi şti. Buz gibi bir sesle:

Page 76: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Bugünlük bu kadar yeter, doktor, dedi.. Size te şekkür ederim.. Shannon, i şi bu hâle getirdi ğine pi şman olmu ştu. Şimdi kadını mümkün mertebe teselli etmesi, gönlünü alması lâzımdı. Bu galibiye te hiç önem vermiyormu ş gibi bir tavır takınarak bir kahkaha attı. — Amma da tuhaf, de ğil mi, Miss Trudgeon? Şanslarımız birdenbire yer deği ştirdiler galiba.. Nasıl da üst üste kazandım? Kadın, o donuk ve üzgün cehresi ile tasdik eder gib i ba şını salladı. Shannon, hâlâ durumu tashih yolları arıyordu. 170 — Böyle ola ğanüstü bir şans bana her zaman gelmez. Bu ak şam, nasıl olduysa oluverdi i şte.. Gelecek sefer, eskiden oldu ğu gibi, yine sizin kazanaca ğınızdan eminim. Fakat kadının sabır ta şı çatlamı ştı artık. Birdenbire aya ğa fırladı. — Bana bakın, doktor dedi. Siz ne zannediyorsunuz beni? Tahmin etti ğiniz kadar budala bir kadın olmadı ğımı derhal söylemeliyim size... Bu sert çıkı ş Shannon'u bozguna u ğratmı ştı. — Aman hem şire hanım, ne biçim lâf o öyle? Esta ğfurullah... Neden budala bir kadın olacakmı şsınız ki.... Miss Trudgeon, nefsine hâkim olma ğa çalı şıyordu, hamlesini yaptı. — O halde çok rica ediyorum. Lütfen odamı hemen terkedin... Lütfen ve hemen... Shannon derhal oradan ayrılmadı ğı takdirde kadının çok a ğır sözler sarfedebilece ğini, kendisinin de bunlara cevap vermekten geri kal amayacağını düşünerek hemen kapıya do ğru yürüdü. «Allahısmarladık» dahi diyemeden çıktı. Odasına döndükten sonra kafası karmakarı şık hislerle doluydu .Miss Trudgeon'un gururunu rencide edecek şekilde hareket etmekle ne kadar büyük bir yanlı şlık, bir hatâ yapmı ş oldu ğunu çok daha iyi anlamı ştı. Ellerini ceplerine soktu. Pencereye do ğru gjtti. Dı şarıyı seyre ba şladı. Gerçekten üzülmü ştü. Kadını kırmakla kimseye de ğil, kendisine kötülük yapmı ş oldu ğunu çok iyi biliyordu. Şimdi de biliyordu bunu, yapma ğa karar verdi ği sırada da.. O halde neden bu yola tevessül etmi şti? Neden böyle yapmı ştı? Kadına değil, kendisine kızıyordu ve kendisine kızmakta yerde n gö ğe haklı oldu ğunu düşünüyordu. Fakat Shannon, dü şüncesinin tam ortasında ortalı ğı çınlatan bir makine gürültüsü ile sarsıldı. Pence- 171 reye uzanıp baktı. Kırmızı bir motosikletin kö şeyi dö-nüvermesi ile gürültü daha da ço ğaldı. Motosiklet geldi, geldi ve tam Shannon'un pen ceresinin altında durdu. Motosikleti kullanan adamın gözlerinde kenar ı kapalı iri camlı gözlükler vardı. Ba şı açıktı. Koskoca motosikleti iki eliyle abanarak k aldırdı, dayanak demirlerinin üzerine oturttu. Shannon, motosikletli yi seyrediyordu. Gençten bir adamdı bu ama, tanıyamamı ştı Shannon.. «Her halde hastahanede hastası bulunan biridir.» diye geçirdi içinden. Fakat genç adam göz lüklerini çıkarıp, yabancı, yabancı etrafına bakınırken Shannon onu tanımı ş ve hayretten şaşkına dönmü ştü. Miss Jean Law'm erkek karde şi Luke'dü bu. Hemen camı açtı Shannon: — Hoş geldin Luke.. Merhaba... dedi. Genç adam da onu kolayca bulmu ş olmanın sevinci içindeydi. — Ooooo, merhaba Mr. Shannon, diye gözleri ı şıl ısıl parlayarak cevap verdi. Sizi bu kadar çabuk bulmam ne ho ş... Luke'un ne ş'e içinde gülümsemekte olması, Shannon'un içine do ğan şüpheleri bir anda alıp götürmü ştü. Genç adam fena bir haber getirmemi şti demek ki... Fena bir haber getirmemi şti ama, neden gelmi şti acaba? Hemen içeri ça ğırdı onu.. — Gel, Luke, dedi. Gel içeri.. Genç adam, etrafta kapı falan arama ğa lüzum görmeden pencereden içeri dalıverdi. iri, me şin eldivenlerini lakayd bir tavırla ellerinden sıyı rdıktan sonra koltuklardan birinin üzerine fırlattı. Shannon'un e lini sıktıktan sonra kendini koltu ğa attı. — Size motosikletimi getirdim, Mr, Shannon, dedi. Shannon şaşırmı ştı. Nerden esmi şti akhna delikanlının bu? Luke, onun anlamamı ş gibi bir tavır takındı ğını görünce açıklamak, hatırlatmak lüzumunu hissett i. 172

Page 77: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Unuttunuz mu? dedi. Hani bize geldi ğiniz gün, onu arada sırada size verebilece ğimi vaad etmi ştim ya.. Getirdim i şte... Shannon hatırlamı ştı. Fakat bunun bugün nasıl gerekti ğini anlayamamı ştı. — Sana lâzım olmayacak mı o? Sen ne yapacaksın motosikletsiz? Genç Luke kafasını «hayır» makamında salladı. — Bana lüzumu yok, şimdilik.. Yani bir kaç hafta için... Ben N-ewcastl e'a Tyn fırınlarına staja gidiyorum bir süre için. Babam, f abrikanın müdürlerini tanıyormu ş. Lâf arasında benden ve bazı ekmeklerin pi şirilme usullerinden bahis geçmi ş. Babam ta ş de ğirmende ö ğütülmü ş undan mamul ekmeklerin nasıl pi şirildi ği hakkında bilgi sahibi olmak istemi ş. Müdür de «Sizin çocu ğu bir kaç haftalı ğına bize, fabrikaya gönderin. Görsün, ö ğrensin..» demi ş, î şte böyle. Ben de gidiyorum. Shannon, itiraz etmek istedi. Bilhassa bu i şe babasının, annesinin ve hatta Jean'ın rıza gösteremeyece ğini, bu hareketten jho şlanmayacaklarını (dü şünüyordu. Fakat Luke hiç oralı de ğildi. Kendi malım bir arkada şına emanet eden bir insanın rahatlı ğı vardı onda. Ne annesi ile babasından, ne de Jean' ın bu konudaki tutumundan hiç bahis bile etmemi şti. Motosikleti Shannon'a getirmi şti, o kadar. "* Genç doktor, Luke'un bu kadar iyi kalpli olabilece ğini, hele çok kısa bir görü şmeden ba şka hiç bir yakınlıkları cereyan etmemi ş olan kendisini bu kadar düşünebilece ği hiç aklından geçmemi şti. Bu yüzden de normal bir mahcubiyet havasının kendis ini sardı ğını görüyor, motosikleti kabul etmek istemiyordu. Fakat genç Luk e o kadar rahat, sade tavırlarla onun itirazlarını geri çeviriyordu ki.. — Ne var bunda Mr. Shannon? dedi. Size mühim bir şey ba ğı şlamıyorum ki.. Sadece motosikletimi ema- 173 neten, bir kaç hafta için bırakıyorum. Bunda gayri tabii bir taraf yok, hiç yok.., Sonra aya ğa kalktı. Masanın üzerindeki paketten bir sigara al ıp yaktı. Tekrar koltu ğa oturarak müte-bessim bir çehre ile konu şmağa ba şladı. — Aslında sigara kullanmama izin yok ama, ne yaparsınız, kaçamak şeylerin cazibesi de daha fazla oluyor. Ya şım küçükmü ş. Öyle diyorlar... Onun için içmem do ğru sayılmazmı ş. Ama, elimde de ğil ki, o kadar ho şuma gidiyor ki şu mübarek nesne.. Kokusunu hissetmeyeceklerine emin oldu ğum zamanlar kaçamak bir tane içîveriyorum. Şimdi, şu anda bir şey de ğil.. Tehlike yok. Fakat ba şka zamanlar öyle mi ya? Fırında, yahut evde.. Yakal anmak korkusu kadar kötü bir şey yok. Müthi ş azap veriyor bana bu.. «Artık ben büyüdüm. Çocuk muamelesi yapamazsınız bana..» diye kafa da tutamıyorum. Ailevi durumumuz, aldı ğım terbiye buna imkân ve fırsat vermiyor.. Luke, derin bir gö ğüs geçirerek: — Ah, ben de herkes gibi olabilseydim ke şke... dedikten sonra, hayata insanlara, her şeye isyan eden fakat bu halinde bile alaycı tavrını muhafaza eden bir eda ile devam etti. — Bu fırın i şinden de bıktım yani.. Şöyle gönlüm-ce, ho şlanabilece ğim, zevkle yapabilece ğim bir i şte ça-h şabilseydim ne olurdu yani? Hamur yu ğurmak, o hamurlara şekil vermek, onları fırında pi şirmek., inanın, hiç sevmiyorum bu i şi ben.. Hele o ta ş de ğirmende bu ğday ö ğütülmesi yok mu? Çileden çıkarıyor beni.... Herkes dev adımlariyle ilerliyor , yeni yeni aletler icâd edip i şlerini onlara gördürüyor, biz ise bugünden en az yi rmi sene gerilerde dola şıyoruz. Makine, otomobil, motosikletle u ğra şmağa bayılıyorum. Küçük bir fabrikam, hiç de ğilse atölyem olsun istiyorum. Ondan da vaz geçtim. Şu bizim fırını bir modernle ştirebilsem. Bir hamur yapma makinesi, bir elektrikli fırın aldırta-'174 o şekilde de makine sevgimi anlıyordu : bilsem babama... Belki tatmin edebilirdim. Shannon çocu ğun şevkini, içindekileri — O da olur, dedi, zamanla o da olur... Sigarasınd an çekti ği derin nefesi burun deliklerinden fı şkırırken Luke gö ğüse geçirdi: — Eh... in şallah, dedi. Kimbilir?...

Page 78: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Besbelli ki, ya şının küçük olmasının yarattı ğı kompleskler içinde bulunan bir delikanlıydı Luke kendisinde, o ya ştaki bütün gençlerde görüldü ğü gibi, büyüklükler vehmediyor, babasının koydu ğu kayıtlamalara kar şı isyan etmek, o hududları parçalamak istiyor, kendi ba şına buyruk ya şamanın büyük bazlarla dolu olaca ğını umuyordu. Çok iyi huyları yanında, ba şında esen kavak yelleri onu hayatın katı gerçekleriyle yüzyüze gelmeye zorluyor du. Tabii, o gerçeklerin katılı ğını, zalimli ğini bilmeden... Luke bir süre sustu. Shannon'a şöyle, mânâsının hemen tahlili güç bir bakı ş fırlattı. Bu bakı şta şikâyet yoktu. Sadece «Neden olmasın?» gibilerden, arzularının tahakkukunu isteyen b İF insanın ifadesi vardı. Sonra da, evden haber vermeye mecburmu ş gibi bir hava içinde konu ştu: —Bizim evin de tadı, tuzu bir hayli kaçtı Mr. Shann on, dedi. Tabii Jean'ın yüzünden oldu bu... Kelimelerinde yarı afeylı bir hava vardı. Kadın den en mahlûkun zayıf ve mânâsız taraflarım bilen ve onu ho ş görmek gerekti ğini bilen bir hava... Fakat i şin içinde bir dert yanı ş edası da kokuyordu. Shanon, renk vermemeye çalı ştı... Sakin görünme gayreti içinde bir sigara alara k yaktı. — Nesi var, dedi? Hasta falan mı, yoksa? Aslında Jean'ın adını duyar duymaz heyecanlanmı ştı Shannon.. Zaten Luke'e bile, ablasma çok benzedi ği için rahat bir şekilde bakamıyor, mütemadiyen gözlerini ondan kaçınyordu. Gerçekten de delikanlı, 175 ablasına müthi ş benziyordu. Samimi ve temiz çehre hatları, dalgalı saçları, bal rengi, gözleri, cildinin esmer ve körpe hali ablası nı çok andırıyordu. Shannon'un suali Luke'ü bıyık altından gül-dürmü ştü. — Hasta ya.. Hem nasıl hasta... Yalnız sizin bildi ğiniz hastalardan de ğil... Durakladı. Shannon'a her şeyi bildi ğini imâ eden bir bakı şla baktıktan sonra da devam etti. — Bu öteki hastalıktan Mr. Shannon, dedi. Ha stalık bir garip şekilde başladı. Üzüntüsü kendine göre çok büyüktü. Önce leri yeryüzünün bütün yalancılarına, hilebazlarına atıp tutarak ba şladı. Delikanlı, kendim tutamamı ş, anlattı ğı şeyin ciddiyetini bir tarafa bırakarak kıs kıs gülmeye ba şlamı ştı. — Bu yalancılar, hilebazlar kimlerdi, tahmin edebilir misiniz? Sizdiniz tabii. Ama çok sürmedi bu saldırı şları.. Yava ş yava ş üzerine bir a ğırlık, bir karanlık bastı. Hüzünlendi. Son bir iki haftada d a hep a ğlıyor zavallı.. Etraftan gizlemeye çalı şıyor tabii ama, kim yutar, ben bile farkındayım hep ağladı ğının... Shannon, durumu pek de anlamak istemezmi ş gibi görünüyordu. — Nerden çıkarıyorsun bunları, Luke? Belki de imtihanlarına üzülüyordur kızca ğız. Bu yaz mezuniyet imtihanlarına girecek, de ğil mi? Fakat Luke, üzerine üzerine gidiyordu. — Amaaan, siz de Mr. Shannon.. Hiç bir imtiha- ' nın Jean'ı bu derece üzemeyece ğini benim kadar de ğilse bile, siz de biliyorsunuz sanfcrım. Sonra da tereddütsüz ve teklifsiz bir tavırla, Shan -non'u açık konu şmağa davet eder bir tavır takındı. — Durumun iç yüzünün ne oldu ğunu pek âlâ biliyorsunuz Mr. Shannon, dedi. Anlamazlıktan gelmeyin beni.. Hem, bakın, bunu d a size yolladı. 176 îki elini birden ceketinin dı ş ceplerine attı Luke.. Aradı ğını da hemen buldu. Jean'ın Shannon'a gönderdi ği dörde katlanmı ş kâ ğıdı çıkardı. Shannon'a uzattı. Genç doktor, adamakıllı heyecanlanmı ştı. O mahut kar şıla şmadan sonra genç kızı bir daha görmemi ş, ondan daha uzun bir süredenberi de konu şmamıştı. Kalbinin çarpıntısı arttı. Nihayet elini uzatacak kuvveti bu larak mektubu aldı. Açtı ve okumağa ba şladı. Mektup «Sayın Bay Shannon...» diye ba şlıyordu. Fazla uzun de ğildi. Genç kız şöyle diyordu: «Karde şim Luke, münhasıran kendisiyle ilgili bir i ş için size gelecekmi ş. Bunu tesadüfen ö ğrendim. Ve bu vesile ile size şu bir kaç satın yazma ğa karar verdim.

Page 79: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Söylemek istedi ğimi kısaca söyleyece ğim, cür'etimi lütfen mazur görün Sizinle konu şmak istedi ğim bir mesele var. Tamamen gayri şahsî ve aslında hiç de önemli olmayan bir şey. Bu önemsizli ğine ra ğmen onu sizinle konu şmak mecburiyetinde hissediyorum kendimi. Önümüzdeki Çar şamba günü Winton'da oldu ğunuz takdirde, saat 17 ye do ğru benimle bir çay içmeye gelir miydiniz? Motanic Yolundaki Bü yük Pastahanede olaca ğım o saatte ben. Ama, kimbilir, belki daha önemli bir i şiniz vardır. Hattâ belki beni unutmu şsunuzdur bile.. Şayet bu tahminim do ğru ise, mesele yok tabii.. Size bunları yazmak cür'etinde bulunu şumu affediniz, o takdirde.... Her zaman dostunuz Jean Law Fakat mektup burada bitmiyordu. Jean, o Shan-non'u peşinden ko şturdu ğu meşhur inekler hakkında da bir şeyler yazmı ştı. Mektubun altına «Not» demi ş ve şunları yazmı ştı: «Pazar günü Yukarı Koru'da yalnız ba şıma dola ştım bir hayli. Beyaz inekleri neden göremedi ğimizi de 177 öğrendim o gün. Me ğer hastalık çıkmı ş, bir kaç tanesi ölmü ş. Ne kadar yazık değil mi?» Fakat bu notla da mektubunu bitirememi şti kızca ğız. O hep kafasını burgu gibi delen «Shannon'un yalanlan» m yine hatırlamadan ve hatırlatmadan edememi şti, ineklerden bahseden not'unun altına «Tekrar Not» de miş ve şunları kaydetmi şti:, «Pek çok noksanlarım, kusurlarım oldu ğunu biliyorum. Yalnız, hiç de ğil hep do ğru söylerim.» Mektubu son kelimesine kadar okuduktan sonr a Shannon'un gözleri biraz dalmı ştı. Bir süre bakı şlarım mektuptan ayıramadı. Sonra kafasını kaldırdı, Luke'e baktı. Delikanlı a ğzından çıkacak en küçük heceyi dahi kaçırmamak ister gibi gözlerini Shannon'a dik miş, bekliyordu. Luke'ü her şeyinde oldu ğu gibi, bakı şlarında da engin bir samimiyet ve candan bir hal vardı. Fakat, genç doktor, bu samimiyetin câlî olmasından bir an için şüphelenmi şti. Acaba, diye dü şündü, bunlar hep genç kızın tertipledi ği bir mizansen olmasın? Olmayacak şey de ğildi ya? Belki de, karde şini Shannon'a gönderen bizzat Jean'di. Hattâ, motosikleti g enç doktora bırakmasını bile o söylemi ş olabilirdi. Daha do ğrusu, bu mektubu Shannon'a ula ştıracak başka bir mâkul bahane bulamayınca bu yolu seçmi ş olabilirdi. Durum bu ise, o takdirde, Shannon'u çaya davet etmesinde de mutlaka bir maksat aramak gerekti. Kimbijir nasıl bir plân kurmu ştu kız. Yoksa yine Shannon'u kar şısına alıp onunla alay mı edecek, onu tezyife mi ka lkı şacaktı? Bu düşünceler, Shannon'un kafasından bir yıldırım s ür'atiyle geçmi şti. Biraz önce, kızdan bahsedilirken ve mektubu alır ken duydu ğu heyecan da silinmi ş, so ğukkanlı, sakin bir hal almı ştı. Genç doktor, gerilen adalelerinin gev şemeye ba şladı ğını, vücûduna tatlı bir rahatlı ğın yayılmakta oldu ğunu hissediyordu. Shannon, tekrar kafasını önüne e ğdi. Luke hemen suali yapı ştırdı. 178 — Ne dü şünüyorsunuz Mr. Shannon? Gidecek misiniz? Genç doktor, kalbinin sür'atli vuru şlarına ra ğmen sesine ciddi ve sakin bir eda vermeye çalı şarak konu ştu. — Zannederim, dedi. Giderim her halde... Luke, bu cevaptan çok memnun olmu şa benziyordu. Kendisini Shannon'a bir kat daha yakınla şmış hissediyordu. Birdenbire tekrar eski ne ş'esini bulmu ştu. Alaylı bir tavırla: — Ah, şu kadın milleti, de ğil mi, Mr. Shannon? dedi. Ne tatlı belâ mahlûklar onlar.. Shannon da birden ne ş'elenmi şti. Artık, Jean'ın kendisine bir tertip hazırlayıp hazırlamadı ğım dü şünmüyordu. Böyle bir şeyi, hattâ, nasıl olup da aklına getirebilmi ş oldu ğuna şaşıyordu. Artık keyfi tam ma-nâsiyle yerine gelmi şti. Luke'ü iltifatlara bo ğdu. Ak şam yemeğini beraber yemeleri için ona ısrar etti. Luke, önce pek kabul etmek istemedi ama, sonunda ra zı oldu. Beraberce ne ş'eli ve güzel bir yemek yediler. Arkasından bol köpüklü kah velerini, sigaralarının mavi dumanlarını halka halka havaya da ğıtarak içtiler.

Page 80: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

ikisi de genç insanlardı. Ama ikisinin de mü şterek tarafları vardı. Kendilerinde büyük, olgunla şmış insanların havasını vehmediyorlardı. Onun için gö ğüslerini, bağlarını açarak sereserpe oturuyorlar, ciddi, gayri c iddi bir çok konulardan bahsediyorlardı. Bilhassa motor, makine, motosiklet , uçak gibi konulan her tarafından didik didik ediyorlardı. Sonra, daha be şeri konulara geçtiler, insanların birbirleriyle karde ş oldukları hususunda hemfikir bulunduklarını tesbit ettiler, ideolojileri, rejimleri tartı ştılar. Daha sonra günlük yaşayı şlarından, i şlerinden, görevlerinden bahs açtılar. En nihayet ka dınlar konusuna geçtiler. Onların ne mene akıl, sır ermez, garip yaratıklar oldu ğu üzerinde çe şitli misaller, hâdiseler anlattılar. 179 Birbirlerine pek çabuk kaynamı şlardı. Gece ilerledikçe konulan derinle şmişti. Saatlerin nasıl geçti ğini farketmemi şlerdi bile.. Bu ziyaret Shannon'u, çe şitli bakımlardan memnun etmi şti. En ba şta, Miss Trudge-on'a oynadı ğı oyunu, yaptı ğı azizli ği unutmu ştu. Hele, hele, o azizli ğin muhtemel kötü neticelerini dü şünmek fırsatını bulamamı ş olması ne de güzel olmu ştu.. Gecesini zehir olmaktan kurtaran Luke'e ne kadar te şekkür etse azdı. Geç vakit onu evine u ğurlarken Shannon çok mutluydu. Çar şambayı zor etti Shannon.. Hem merak ve bir parça da korku içindeydi, hem de sabırsızlanıyordu. Bu havası, büyük Pastah aneden içeri adımını attı ğı zaman da vardı. Genç kızın yanına oturdu ğu zaman da... Winton, o kasvetli, kesif bulutlarla kaplı gök altındaki sık ıntılı günlerinden birini daha ya şıyordu. Win-ton, zaten bir hayli sıkıntılı bir şehirdir, îngilterenin pek çok şehirlerine oldu ğu gibi Winton'a da çok ve çok ya ğmur yağardı. Bacalarının sıvaları daima dökük kül rengi yapıların üzerinde de daima kesif bir sis tabakası bulunurdu. Binaları n dev yapılan ve şehrin mutena yerlerine dikilmi ş bir kaç korkunç heykel, şehrin bu kasvetli görünü şünü daha büyük bir karanlı ğa tahvil ederdi. Umumiyetle can sıkıcı olan bu şehrin yegane iç açan tarafını ana caddeler üzer ine serpi ştirilmi ş pastahaneler te şkil ederdi. Winton'a güzel bir şiiri-yet sa ğlardı bu pastahaneler.. Sayısı da pek çoktu. Hemen, h emen hiç biri bo ş kalmazdı. Bu gerçekten ruha sükûn veren istiraha te ve sıkılmadan vakit geçirmeye yarayan yerler, hüzün yüklü şehrin hüzün yüklü caddelerini, çöl ortasındaki vahalar gibi şenlendirirdi. Bütün Winton halkı günün her saatinde bu pastahane-lere dolu şurdu. Güzel daktilolar, körpe tezgâhtar kızlar, memurlar, Üniversite talebeleri, hattâ, ço ğu zaman büyük i ş adamları, kalantorlar bile bu pashanelerde 180 vakit geçirirler, kız ve kadın avcılı ğı yaparlar, birbirlerini seyrederler, yahut - çift iseler - birbirlerinin a ğızlarına girmi ş vaziyette saatlerce konu şurlardı. Masaların tertemiz örtülerinin üzerinde bi nbir çe şit pastalar, kekler, bisküviler, çörekler her dakika arz-ı endam ederlerdi. İçilen çaylar, kahveler bahane idi. Maksat, güzelliklerle ha şır, ne şir olmak, a şkı ya şamaktı. Veyahut ta hiç de ğilse a şkı tahayyül etmek.. Kendilerine çok büyükmü ş, altından asla kalkılamazmı ş gibi gelen hüzünleri, kederleri unutmak için, etra fın mutlulu ğunu görerek ya şama sevincine kendilerini kaptırmak için bu pastaha nelere gelip oturan, ceplerindeki üç be ş kuru şu dahi feda etme pahasına oralarda bir iki saat geçiren insanlar da vardı. Shannon, genç kızın kendisini çaya davet etti ği Büyük Pastahaneyi çok iyi biliyordu. Talebelik yıllann-da da, üniversitedeki asistanlık çalı şmalan sırasında buraya sık sık geldi ği olmu ştu. O yüzlerce pastahane içinde üniversitelilerin en fazla ra ğbet ettikleri, nedense, bu pastahane idi. Şambaba tatlısı pek me şhurdu buranın. Hele üzerinde bir miktar kaymakla bu tatlının yenilmesine doyum olmuyordu. Ayrıca, di ğer bazılarından farklı olarak Büyük Pastahane'de çok samimi, çok intim bir hava da vard ı. Genç üniversiteliler belki de bu intim karakter yüzünden buraya fazla ra ğbet ediyorlar, sevgilileriyle gelerek saatlerce oturuyorlardı. Pastahanenin duvarları koyu renkte me şe tahtası ile kaplanmı ştı, iskoç Akademesi üyeleri, bazı kıymetli ressamların orjinal tablolar ı da üzerlerine asılmı ştı. Sonra, çapraz vaziyette kılıçlar, hançerler... Duva rlar ba ştanba şa süsJü idi. Hem de artistik bir zevkle...

Page 81: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, Çar şamba günü ö ğleden sonra çalı şmamağı daha evvelden kararla ştırmı ştı. Ama bunu genç kızın randevusuna gidece ği için yapmamı ştı. Kendi kendine öyle diyordu. Aslmda çalı şmalan ile ilgili olarak Win-ton'da yapması gereken bir i şi vardı. Onu halledecekti. 181 Jean'a gitmek için i şini asmakta olmasmı bir türlü kendi kendine itiraf edemiyordu. Fakat pastahaneden içeri girerken saatin henüz 17 y e gelmemi ş oldu ğunun bile farkında de ğildi. Duvardaki koca saati görünce aklı ba şına geldi. Randevuya daha 15 dakika vardı. «Eyvah, erken gelmi şim..,» diye geçirdi içinden. Kızın gelip onu bekler bulmasının nasıl tefsir edilece ğini dü şündü. Neden böyle acele etmi şti? Çok mu istemi şti kızla bulu şmayı sanki? Şimdi rezil olacaktı; kız gelip onu orada, kendisini bekler bulunca... Fakat gözler ini saatten ayırıp etrafı kolaçan edince Jean'ı gördü. Birden içini belli, be lirsiz bir sevinç dalgası kapladı. Ka şık, çatal gürültüleri, insan homurtuları ile dolu p astahanenin içine daldı. Kar şıdan çekingen bir tavırla kendisine i şaret eden o küçük ele do ğru yürümeye ba şladı. Kalabalık arasından kolayca geçemiyordu. Ona, buna çarpıyordu ikide bir.. Bir defasında bo ş bir iskemleyi de devirdi. Acelesinden utanmı ş gibi kıpkırmızı kesildi. Hemen e ğilip kaldırdıktan sonra yürümeye devam etti. Duvarlardaki kılıç ve hançerlerden en fazlasının al tına isabet eden masaya oturmu ştu Jean.. Shannon'a i şaret ederken hafifçe yerinden kalkıyor, bir eliyle de talepler ve tazyikler kar şısında güçlükle muhafaza edebildi ği anla şılan iskemleyi tutuyordu. Shannon, nihayet kızın yanına ula şabildi. Bir meydan muharebesi vermi ş gibiydi. Kan ter içinde kızın yanındaki iskemleye çöker gibi oturdu. Kız hiç bir şey söylemedi. Cebinden mendilini çıkarıp yüzündeki ter leri kuruladı. Yan gözle de Jean'ı kritik ediyordu. Kıyafeti çok ciddi ve a ğır ba şlıydı. Gri - füme bir tayyör giymi ş, ba şına da gayet şık bir siyah şapka geçirmi şti. Bu haliyle bir Tıp talebesinden çok yeni evli bir geline benziyord u. Bir kaç dakika böyle tam bir sessizlik içinde geçti . Genç kız, i şaret parma ğım havaya kaldırmı ş, mütema-182 diyen o masadan ötekine ko şup duran garsonu ça ğırma ğa çalı şıyordu. Arada bir de: — Garson.. Garson diye ba ğırıyordu ama, bir türlü sesini de duyuramıyordu. Nihayet o i şi halletti. Garson . ba şlarına dikildi ği zaman da Shannon'a sordu. — Nasıl içersiniz çayı Mr. Shannon; limonlu mu? Genç kız, bu suali Shannon'un yüzüne bakmadan, büyük bir mahcubiyet içinde sormu ştu, îlk sözleri de bunlar olmu ştu. Ama, öyle hafiften, öyle korka korka irni ş gibi çıkmı ştı ki a ğzından bu küçük cümle. Garson genç kız, sabırsızlandı ğını ima eden hareketlerle yerinde kıpır kıpır kıpırdanıyordu. Bir an evvel sipari şi alıp gitmek istiyordu. Nihayet Shannon konu ştu: — Limonlu içece ğim, dedi. Jean Law, hemen devam etti: — Bir şambaba da yersiniz, de ğil mi? dedi. Kaymaklı.... . ' .'if *"*»Ü İj Shannon hemen: — Elbette yerim, dedi. Yalnız bir şartla. Hesap pusulasını ben ödeyece ğim. Genç kız, tekrar mehçubiyetten kıpkırmızı kesildi. Dudakları titremeye ba şladı. Hemen nazik bir tavırla Shannon'u tersledi: — Ne münasebet! dedi. Çok rica ederim Mr. Shannon, sizi buraya benim davet etmi ş bulundu ğumu lütfen unutmayınız. Shannon cevap vermedi. Bir süre daha sustular. Niha yet, garson Shannon'un çayı ile kaymaklı şambabasını getirdi. Genç doktor, bir taraftan çayın ı yudumlar, bir taraftan da tatlısını yerken nasıl söze ba şlaması gerekti ğini dü şünüyordu. Nihayet kendisini topladı ve bir cesaret gösterdi. — Ne kadar kalabalık oluyor burası de ğil mi Miss Law? Sanki ba şka pastahane yokmuş gibi bütün millet de buraya doluyor. 183 Sözlerinin bir gerekçeye dayandı ğını isbat etmek ister gibi de etrafı eliyle i şaret ediyordu. Genç kız tasdik etti. — öyle, dedi. Gerçekten çok kalabalık oluyor bura sı...

Page 82: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Genç kız, bir süre sustu. Sonra konu şma konusu kalmayacak korkusu ile devam etti. — Tabii, bu ra ğbet sebepsiz de ğil... — Elbette, diye cevap verdi Shannon.. Meselâ şu tatlı... Ne kadar nefis şey bu böyle... — Be ğendiniz demek.. Çok memnun oldum.... Shanon, genç k ıza ikramda bulunmak istedi. — Siz de yesenize Miss Law.. Hemen önledi genç kız : — Yooo, hayır, dedi. Hiç canım istemiyor, em in olun. Yoksa ben çok severim bu tatlıyı.... Lâf bitmi ş gibi idi. Shanon, konuyu de ği ştirmek suretiyle sohbetin devam ettirilmesi gerekti ğini dü şündü. — O beyaz ineklerin akıbetine ne kadar üzüldüm, bilir misiniz Miss Law? Genç kız hemen teyid etti. — Yaaa, dedi. Zavallıcıklara o kadar acıdım ki ben... Çok yazık oldu hayvanca ğızlara.... Fakat, konular hep kopuveriyordu. Bir şeyi tutturup da bir süre üzerinde lâf etmesini bir türlü becere-miyorlardı. Yine bir sess izlik oldu. înek faslı da uzun sürmemi şti. Shannon bir ba şka konu bulmalıydı şimdi. Hemen havalar aklına geldi : — Bu sene de ya ğmurlardan bir türlü göz açamadık de ğil mi? Ne kadar da çok yağdı ya... Genç kız yine tasdik etti. — öyle oldu ya.... Bakalım, şimdiden sonra nasıl olacak? Biraz açsa da güne ş yüzü görsek, de ğil mi? Havalardan bahseden iki cümlenin sonundaki sükût, e vvelki sükûtlardan da uzun sürdü, îki genç de 184 mütemadiyen kafalarını çalı ştırıyorlar, sa ğlam bir tarafından lâfa girmek istiyorlar, fakat bir türlü ba şlamıyorlardı. Ba şladıkları da böyle kırık dökük yan yolda kalıveriyordu. Genç kız bir çay daha içmek istedi. Garson kız geti rdi. Bir kaç yudum alarak heyecanını bastırma ğa çalı ştı. Fakat fincanı taba ğına koyarken elinde tutarken de elleri titriyordu. Genç kaz da farkındaydı bunun . Fakat sinirlerine bir türlü hâkim olamıyordu. Nihayet, Jean, buzlara ra ğmen asıl konuya cesaretle el atması gerekti ğini düşündü ve gayet ciddi bir tavırla ve bir nefeste konu ştu. — Acaba, diye dü şünüyordu Mr. Shannon, dedi, bunca olanlardan sonra tekrar eskisi gibi iyi iki arkada ş olmamız mümkün mü acaba? Shannon, bu ani çıkı ş kar şısında şaşırmı ştı. Afallamı ş bir vaziyette genç kızın yüzüne bakıp duruyordu. Genç kız, çıkı şını yapmı ştı, sonunu getirmeye de azimli görünüyordu ama Shannon, yüzüne bakınca da önce kıp kırmızı kesilmi ş, sonra da sararmı ştı. Shannon, cevap verebilecek halde de ğildi. Fakat genç kız da konuyu bırakaca ğa hiç benzemiyordu. Sakin olma ğa ve mantık hududlan içinde kalma ğa çok dikkat etti ği için sesi ikide bir kısıla kısıla konu şuyordu. — Arkada şlıktan bahsederken zihninize yanlı ş bir dü şünce gelmesini hemen önlemek isterim. Ben sadece arkada şlı ğı kastediyorum. Ne biraz fazlasını, ne de sun'i olanını. Tıpkı, o olaylardan önceki gib i bir arkada şlı ğı kasdediyorum. Sonra da i şi hissî bir .maceraya sürüklemekten kendini alakoyamadı. — Ben gerçek arkada şlı ğı çok seven bir insanım, inanın, hudutları a şılmayan bir arkada şlık kadar güzel hiç bir şey olamaz dünyamızda.... Hele iki ayrı cins arasında.. Ama, onun şuuruna varmak, onu sahih ve olgun bir yakınlı kla doldurabilmek şart tabii.... Zamanı- 185 mızda gerçek arkada şlı ğa tesadüf etmek o kadar zor ki.... Bir an durakladı . Hatırlamı ştı. Yakın geçmi şi, Shannon'la arkada şlıklarını hatırlamı ştı. Shannon'un kendisine kar şı besledi ği veya besledi ğini zannetti ğini lâ-kaydıyi hatırlamı ştı. — Hakiki arkada şlı ğı, candan arkada şlı ğı kasdedi-diyorum ben tabii ama, kimbilir, belki de siz benimle arkada ş olmayı arzu etmeyebilirsiniz. Ne değerim, ne meziyetim var ki? Neyim ben? Zaten itira f etmek mev-kündeyim.

Page 83: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Meseleyi çok büyüttüm ben. Hele bunu sizinle kavga etmeye kadar vardırmakla i şledi ğim hatânın a ğırlı ğını bugün anlamı ş bulunuyorum. Ama i ş i şten de geçti. Sizi kırdım, incittim. A ğır sözler söyledim. Fakat şimdi inanıyorum ki, sizin bütün o söyledikleriniz, bütün o yalanlarınız birer şakadan ba şka bir şey değildi. Fakat ben onları gerçek niyetiyle söylüyorsun uz sanmı ştım. Büyük bir çocukluk etti ğimin farkındayım. Gerçekten çok çocukça davra ndım. Düşünemedim ki, artık siz de, ben de az çok ya şım ba şını almı ş, büyük insanlar sayılırız. Hayat adamı olmamız gerekti ğini bilmeliyiz. Mezheplerimizin ayrı olması ne ifâde eder? Bunu hiç de ehemmiyetli bir n okta olarak kabul etmememiz lâzım. Bugün dinleri ayrı olan insanlar bile birbir leriyle anla şabiliyorlar ve ba ğdaşabiliyorlar, de ğil mi? Hele bizim gibi müsbet ilim, Tıp tahsil etmi ş kimseler için bu öteki dünya meseleleri ne kadar ç ocukça... Gerçi zamanımla, muhitlerimiz bilhassa benim muh itim bu mezhep ayrıldı ğını önemli bir unsur telâkki ediyor ama, ne olursa olsu n, bizim hiç de ğilse arada bir bulu şmamıza, kar şılıklı birer çay içmemize de mani olamaz ya, bu mez hep ayrılı ğı.... Shannon, hiç ses çıkarmadan Jean'ı dinliyordu. Sözl erinin burasında kızın gözleri daldı. Tatlı bir hatırayı kirletmemek, inci tmemek istiyormu ş gibi bir hâ-let-i ruhiye içindeydi. — Yazık ederiz, diye devam etti. E ğer bir hiç yü-186 zünden bu arkada şlı ğı bozarsak, hakikaten yazık ederiz. Öyle.... Gemile r gibi.. Hani geceleri sabilere u ğramadan gelip geçen gemiler gibi.... Birbirimizi bırakırsak.... Ter-kedersek.... Yani hiç aramazsak. ... Halbuki.... Mantı ğımızı kullanırsak, aklımızın gösterdi ği yolda yürüyebilirsek pek âlâ sık sık.... Yani, şey demek istedim.... Arada bir birbirimizi görebili riz. Görü şebiliriz, iki karde ş gibi.... De ğil mi? Böyle olmasını çok arzu ediyorum ben.. Samim iyetle arzu ediyorum.... Mütevekkil bir tavırla sustu. Fincanının kenarındak i küçük ka şıkla oynuyordu. Kafasının çok ba şka yerlerde oldu ğu belliydi. Yanaklarına pırıl pırıl yanan bir kızıllık hücum, etmi şti. Shannon'un verece ği cevabı biraz da korku ve endi şe ile bekliyor gibi bir hali vardı. Fakat buna ra ğmen azimkar görünüyordu. Genç doktor tereddütler içinde idi. Bu arkada şlı ğın aslında onun için fazla bir önemi yoktu. Onun i şi, gücü, varı, yo ğu o mahut ara ştırmalarıydı. Onun dı şında bir şeyler dü şünmeye şimdiye kadar hiç vakit bulamamı ştı. Gayri ihtiyari: — Vallahi, ne söyleyeyim, bilmem ki, dedi.... Arka daşlık hakkındaki düşünceleriniz pek güzel ama, bunun, benimle olan irt ibatındaki uygulama güçlü ğünü dü şünmekten kendimi alakoyamıyorum. Biliyorsunuz her halde, benim i şlerim çok yüklü.. Sizin de önümüzde (çok önem li imtihanlarınız olacak. Nasıl yapabiliriz? Zor de ğil mi? Genç kız yolundan dönmemeye azimli idi. — Tabii biliyorum, i şlerinizin ne kadar çok oldu ğundan habersiz de ğilim. Bunu aslında hiç hatırdan çıkarmamak da gerek. Bir an dü şündü. Bir çıkar yol aradı ğı belli idi. Vaktiyle çok ate şli ve heyecanlı bir talebe olan Jean'ın üzerinde o anda t uhaf bir halsizlik, bir kudretsizlik hissetti Shannon. Genç kız, meseleye t amamen bir ilim a şkı veçhesi vermek isteme gayreti içinde idi. 187 ;!E; .:&ff/ •tflSiiiV. — Bunlar malum, dedi. Çalı şmamız şart. ikimiz de çalı şıyoruz. Hem çok çalı şıyoruz. Fakat, bu kadar çalı şan insanların arada bir dinlenmeye ihtiyaçları bulundu ğunu dü şünmeliyiz. Hiç durmadan devamlı olarak çalı şmak zaten insan gücünün üzerindedir, de ğil mi? Bir süre daha sustular. Genç kız zorlu bir mücadele den çıkmı ş gibi idi. Daha doğrusu o mücadelenin içinde oldu ğu her halinden belli oluyordu. Kendisi de yüzünün kızarmı ş oldu ğunu farketmi ş gibi, hafif geriye kaykılmı ş, bakı şlarını da önüne dikmi şti. Konu şması sırasındaki heyecanlı hâli etraftaki bir kaç k i şinin dikkatini çekti ğinden onlara bakıyorlardı. Jean Law, bu bakı şların altında da ezilmi ş gibiydi. Hele onlarla göz göze gelmemek için her şeyini o anda feda edebilirdi.

Page 84: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, bir ara gözlerini genç kıza dikti. Ba şım önüne e ğmiş olmasından bilistifade bir iki dakika rahatça tetkik etti onu. Kaçamak bakı şlarla kızı seyrederken kendi kendine bir kere daha kızdı. Jean, ona resmen arkada şlık teklif ediyor, fakat o büyük bir pervasızlık iç inde bu arkada şlı ğı reddetmek yollarını arıyordu. Nasıl da yapabiliyo rdu bunu? Nasıl da, bir genç kızı, hele Jean gibi çok hassas birini , bu şekilde, kibarca dahi olsa hakaretamiz hitaplarına lâyık görebiliyordu. K endi kendisine hayret ediyordu. Fakat Shannon, o anda genç kızın cidden nefis bir g üzelli ğe sahip oldu ğunu da farketti. Al al olmu ş yanakları, gözlerinin üzerine hafif gölgeler serpi ştiren uzun, kıvrık kirpikleri, Jean'ı, melekler kadar saf ve temiz bir insan gibi gösteriyordu. Hassasiyeti, çehresinin bütün hatları nda ve bütün hareketlerinde kendim gösteriyordu. Ne siyah deri eldivenleri, ne o şıklı ğına ra ğmen tuhaf bir biçimde olan şapkası, ne de kolundaki eski zaman i şi biçimsiz, yuvarlak saat, onun saf ve derin güzelli ğini ortadan kaldıramıyordu. Biçimli dudakları, za- 188 rif ve küçük burnu ona bamba şka bir güzellik veriyordu. Shannon, bu bir, iki dakikalık inceleme sırasında i çindeki bazı hislerin alt üst oldu ğunu, varlı ğının müstesna bir havaya sürüklenmi ş bulundu ğunu hissetti. Bu his sıcak ve kuvvetliydi. Shannon bile bu ani de ği şikli ğe hayret etmi şti. Esasen mukaddemesinde bir açık kapı bırakan kelimel er kullanmı ştı. Bunu bilhassa yapmamıştı. Genç kızı atlatmak, onunla konu şmamak istiyordu. Fakat şimdi durum deği şiyordu Onunla beraber olabilmek, onunla kar şı kar şıya oturup konu şabilmek Shannon için daima zevk ve haz veren bir şey olacaktı. Hafifçe genç kıza do ğru e ğildi. Bu hareketi gören Jean, gayri iradî olarak kafasını kaldırdı. Gözgöze geldiler. Genç kız bir d aha tepeden tırna ğa pancar kesildi. Fakat Shannon, onu rahata kavu şturacak cevabı vermeyi çoktan kararla ştırmı ştı. jUzun boylu dü şünüp ta şınmı ş da, sonra bir karar vermi ş insanların tavriy-le ve şuur altı tesirler altında cevabını verdi. — Mamafih haklı oldu ğunuzu sanıyorum Miss Law, dedi. Elbette arada bir bulu şmamıza, görü şmemize kimse mâni olamaz. Tabii, arkada ş olabiliriz. Eski gibi iki iyi arkada ş.... Genç kızın yüzü sevinçten bir anda pırıltılara gark olmu ş gibiydi. Besbelli ki mühim ve büyük korku atlatmı ştı. Shannon'un kendisini, arkada şlı ğını reddetmesi korkusu.... Jean, bu cevap üzerine heyecanlı ve mut lu bir tebessümle güldü. Shannon'a hayranlık duymakta oldu ğu her hâlinden belliydi. Bunu bir kere daha izhar etmekten kendini alamadı. — Çok sevindim, Mr. Shannon, dedi. öyle sevindim k i bu cevabınıza, tasavvur edemezsiniz. Çok korkuyorum.... Ağzından kaçırmak istemedi ği bu korku lâfını hemen te'vil etmeye çalı ştı. 189 — Şey, yani, dedi, çok mantıkî hareket eden bir insan oldu ğunuzu söylemek istemi ştim. Asıl söylemek istedi ğim buydu... Genç doktor, kafasını sallamak suretiyle bu iltifat -kâr sözü tasvip etti ğim belirtti. Fakat içinde Jean'a kar şı birdenbire yepyeni hislerin uyanmı ş oldu ğunu farket-ti. Belki bu hisler aslında vardı da bugün o rtaya çıkıyor, kendisini belli ediyordu. Shannon bunun farkında de ğildi. Genç doktor bu hislerle pırıl pırıl yanan gözlerini kızın gözlerine dikti. Birden bire kıza daha fazla yakın olmak arzusu için de uyanmı ştı. — Meseleyi hallettik, tamam, de ğil mi? dedi. O halde bu ak şam ne yapıyoruz aziz arkada şım? Kız birdenbire şaşırmı ştı. Böyle bir suali hiç beklemiyor olmalıydı. Çehre sinin hatları gerildi, yanakları bermutad al, al oldu ve kekelemeye ba şladı. — Efendim? Şeyyyy. Bizim pansiyoncu kadına, Miss Deaire'lere u ğrayaca ğım, söz vermi ştim onlara. Bana çok iyi davranmı şlardı, bilirsiniz her halde.. Sonra da 18.30 treniyle Dlairhille'e dönmek mecburiyetindeyim. Onun için.... Genç kız «Beraber olmamıza imkân yok..» diyecekti a ma fırsat bulamadı ki.. Shannon hemen atılmı ş lâfını a ğzına tıkamı ştı.

Page 85: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Yoo, olmaz.. Kat'iyyen olmaz. O pinti Miss De-ar i'ye ba şka zaman da u ğra şanız bir şey kaybetmi ş olmazsınız.. Ama, ya arkada şlı ğımız.... Shannon, genç kızla beraber oldu ğu şu kısa zaman zarfında kendinde adamakıllı büyük bir de ği şiklik oldu ğunu farketmi şti. Genç kızın yakınlı ğından heyecanlanmı ştı. Fakat hislerini dizginlemeye muvaffak oldu. Üze rine dü şmüyormuş gibi, çok normal bir davette bulunuyormu ş gibi sakin bir tavırla devam etti. — Beraber tiyatroya gideriz bu ak şam. Arkada şlı ğımızın devamını güzel bir piyes seyrederek kutlarız. Çok güzel olur.... ;190 Genç kız tiyatro lâfını duyar duymaz yerinden sıçra mıştı. Yine o garip korku, hâlet-i ruhiyesine sürüklendi ği anla şılıyordu. Fakat Shannon hiç oralı olmadı. Kafasına koydu ğunu yapma ğa azmetmi ş bir hâli vardı. — Bir arkada şça u ğrayaca ğım, şimdi. A şağı yukarı bir saat kadar i şim var. Ondan sonra tamamen serbestim. Sizinle saat 19 da Kraliye t Tiyatrosu'nun önünde bulu şuruz. Nefis bir piyes oynuyor: «Tek çıkar yol».... Başrolünde Martin Harvey var. Çok be ğenece ğine eminim. Jean Law, korkudan, deh şetten nerdeyse titreyecek hallere gelmi şti. Gözlerindeki korku büyüyor, sanki onu tiyatroya de ğil de, meselâ cehenneme davet etseydi genç kız bu kadar korkmaz, alt, üst olmazdı her halde... . Bu davette dünyanın en büyük tehlikesi varmı ş ve genç kız sanki bu müthi ş tehlikeye bile bile kendini atıyormu ş gibi idi. Hayretten dili tutulmu ş bir halde şaşkın şaşkın yüzüne bakıyordu. Ne söyleyece ğini bilmiyordu. Nihayet yutkuna yutkuna bir kaç kel ime sarfedebildi. — Ben hayatımda tiyatronun kapısından içeri adımım ı atmı ş insan de ğilim ki, Mr. Shannon, dedi. Anlamıyorsunuz beni.. Nasıl tiyatroy a gidebilirim ben? Genç doktor, kızın bu sözlerine hayret etmemi şti. Gerçekten de öyleydi. Bu kız hayatında bir tek defa bile tiyatroya gitmi ş de ğildi. Shannon bunu gayet iyi biliyordu. Fakat o anda, bunu, kulakları ile duydu ğu halde bile kulaklarına inanamıyordu. Böyle münevver bir genç kızın böylesi ne açmazlarda ya şayabilmesine elbette hayret etmek gerekti. — Peki, niye gitmediniz şimdiye kadar? Ne olur tiyatroya gitmekle? Genç kız utanarak cevap verdi. — Bilmiyormu ş gibi konu şmayın Mr. Shannon, rica ederim. Bizim evdeki dinî taassubun seviyesinden, karakterinden hiç mi ha beriniz yok sanki? Gözlerini önüne e ğdi. Sa ğ elinin i şaret parma ğı ile masanın örtüsüne bir takım şekiller çizme ğe ba şladı. 191 Sonra da gayet hafif bir sesle, adetâ söylemekten k or-karmı ş gibi devam etti. — Bizdeki dinî ölçüler bu zamanın pek çok şeyleri ile ba ğdaşamıyor. Meselâ bizim din adamlarımız rahipler, darısı, oyun oynama ğı, sinema ve tiyatro gibi yerlere gitmeyi günah sayarlar. Bunlar hakkında mutlak bir yasak tatbik edilir. Gerçi babam, bizi men etmi ş de ğil ama, aslında onun da bu şeylere yasak gözü ile baktı ğını, bizim de bunları yapmamızı ho ş görmeyece ğini bildi ğimizden biz de öyle hareket ettik şimdiye kadar. Belki de hiç aklımıza getirmeden böyl e oldu bu.... Shannon, hayretler içinde genç kızın yüzüne bakıyor , bu sözleri onun nasıl söyleyebilmi ş oldu ğunu anlama ğa çalı şıyordu. Kız bitirdikten sonra, şöyle kendine azametli bir poz veren genç doktor, bilgiç bir tavırla konu ştu. — Ne demekmi ş tiyatroya gitmemek.. Olur mu öyle şey Bundan sonra pekâlâ gidersin. Dünyanın en le şey. Bundan sonra pekâlâ gidersin. Dünyanın en Çıkar Yol» adındaki piyes de nefis bir eserdir. Kuvvetli ve güzel bir piyes.. Hele tiyatroya ilk defa gidecek bir insan için bund an daha ho ş, seyre de ğecek bir eser bulunamaz sanırım. Genç kız, son derece kararsızdı. Bir türlü, gidip g itmemek arasında tefrik yapamıyor, Shannon'a müs-bet cevap vermekte müthi ş güçlük çekiyordu. Ne yapaca ğını, nasıl hareket edece ğini bilemedi ği için de parma ğı ile masanın üstüne şekiller çizmekte devam ediyordu. Bir süre böyle oya landı. Kafasmdan da hep verece ği cevabı dü şünüyordu. Fakat en sonunda mümin tarafı baskın çıkt ı. Kafasını kaldırdı. Shannon'a cevabını verdi. — Maalesef Mr. Shannon, dedi.... imkân yok buna. T iyatroya gidemem. Gitmeyece ğim.

Page 86: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Genç doktor bu kesin cevap kar şısında beyninden vurulmu ş gibi olmu ştu. Havsalası bir türlü almıyordu. 192 Tıp Fakültesinin son sınıfına gelmi ş, senelerce müsbet ilimlerle u ğra şmış, bir 20 inci asır genç kızı, dinî etkilerin altında tiya troya girmekten korksun. Akıl alacak şey de ğildi bu. Dudaklarından gayri ihtiyarî bir: — Allah-Allah.. Ne biçim kafa bu.... lâfları çık tı. Genç kız, bu defa tam bir sukuta gömülmü ştü. Bakı şları gam ve hüzünle dopdolu olmu ştu. Acı çeken, ıstırap çeken, kederli bir insan oluvermi şti bir kaç dakika içinde. Her şeye, kafasındaki bütün müsbet bilgilere ra ğmen o, ma ğlup bir insandı. Çok hareketli, canlı ve ate şli bir yaradılı ş sahibiydi ama, i şte, bir an geliyor, bunların hiç biri bir mânâ ifâde etmeyebiliyordu. Ç ocuklu ğunda aldı ğı uyu şukluk, hareketsizlik, kapanıklık telkin eden o dinî terbiy enin tesiri altında dünyevi şeylerle ilgisi hemen hemen tamamen kesilmi ş gibi idi. Bâtıl ve kör taassup kokan itikatları onu böyle kıskıvrak ba ğlamı ş, bütün hareket kaabiliyetini elinden, varlı ğından alıp uzaklara, o anda eri şilemeyecek kadar uzaklara götürmü ştü. Shannon'un adamakıllı asabı bozulmu ştu. Sıkıntılı bir tavırla konu şmağa başladı. — Ne yapaca ğımı şaşırdım ben, vallahi.. Bilmiyorum, nasıl hareket ed eyim? Bir taraftan arkada ş olmamız, eski arkada şlı ğımızı devam ettirmemiz için bana ricalarda bulunuyor, bunun için saatlerini cümertce harcıyorsun. Elinden gelen bütün ikna kaabiliyetini beni bu arkada şlı ğa razı etmek için kullanıyorsun. Ondan da beni razı ediyorsun. Fakat ben sana «Haydi , madem arkada şız, bu ak şam tiyatroya gidelim.» dedi ğim zaman gitmemek için binbir dereden su getiriyors un. Üstelik de Charles Dikens gibi dünya çapındaki büyü k şöhretin, en güzel eserlerinden birinin piyesini seyretmekten kaçınıyo rsun. Olır mu böyle şey? Dünyanın neresinde böyle bir durum görülmü ştür, bilmiyorum?.... Bana kalırsa, sen dinî itikatları falan bahane ediyorsun . Maksadın be- 193 nimle tiyatroya gelmemek.. Sonra da arkada şlıktan bahsediyorsun bir de.. Teessüf ederim sana.... Bu sözler genç kızı esaslı bir yerinden vurmu ştu. Bahane filan etti ği yoktu aslında ve bunu Shannon da biliyordu ama, kızı yara lamak, onu bu yoldan tiyatroya gelmeye ikna edebilmek için böyle bir tak tik kullanmı ştı. Genç kızın endi şesi de esasen bir hayli yok olmu ş gibiydi. Hele Dikens'in adını duyunca.... Hafif bir sesle : — Aaaa, Dikens'in eseri mi? dedi. Biliyorum Di- kens'i.. Hakikaten çok kuvvetli bir yazardır o. Her halde onun romanından alınmı ş olan bir piyes de kuvvetlidir. Shanon cevap vermedi: — Tabii kuvvetli piyes ya.... Ciddi, a ğır ba şlı bir klâsik eser.... Miss Jean Law, Shannon'u üzdü ğü, canını sıktı ğım anlamı ştı. Genç doktor, kızgınlıktan küplere binecek raddelere gelmi şti. Acele ile ceketinin önünü iliklerken etrafta da garsonu arıyordu. Hiddetten s uratı kıpkırmızı kesilmi şti. Hesabı görüp hemen kalkaca ğı besbelliydi. Jean da durumu anlamı ştı. Shannon'un böyle kızgın bir halde kalkıp gitmes i, arkada şlı ğa yine paydos denilmesi olacaktı. Buna tahammül ede bilecek kudreti kendinde bulamıyordu. Gö ğsü bir demirci körü ğü gibi inip kalkıyordu. Nefesi adamakıllı sıkla şmıştı. Şaşkın haldeydi. Fakat nihayet kararını verdi. Teslim olacaktı. Ba şka çare yoktu. Titrek bir sesle ve boynunu çaresizl ikten bükerek: — Şey., dedi, Mr, Shannon.. Kabul ediyorum. Gelece ğim tiyatroya.... Gözlerini af diler gibi Shannon'un gözlerine dikmi şti. Yalvaran, kızmamasını rica eden bir hali vardı. Fakat Shanon gözlerini mü temadiyen ondan kaçırıyor-du. Kızın durumunun farkına varmı ştı ama, yine de kızgınlı ğı tamamiyle gitmemi şti. Nihayet gelebilen gar-pona hesabı ödedi. Gen; kız d a «Ben verece ğim..» falan 194 yollu itiraz ve ısrarlarda bulunacak ne hal, ne de cesaret kalmamı ştı artık. Kalktılar. Shanon, kibarlı ğı yine elden bırakamadı. Kızın iskemlesini çekti, y ol açtı. Çıktılar. Kapının önünde kısa bir vedala şma sahnesi cereyan etti. Shannon kıza «Allahısmarladık....» derken ahbapça ve sıcak bir t avır takınmı ştı. Kızgınlı ğını tamamiyle unutmu ş gibi idi.

Page 87: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Sakın geç kalma, ha, dedi. Saat tam 19 da tiyatr onun önünde... Tamam mı? Genç kız tam manasiyle itaatkâr bir hal almı ştı. Sıkılgan bir tavırla selam verirken: — Tamam, diye cevap verdi. Saat tam 19 da.. Geç ka lmam.... Ve yürüdü. Shannon, kız kö şeyi dönüp gözden kay-boluncaya kadar arkasından baktı, içinde ılgıt ılgıt bir şeyler hissetmi şti. Bir süre daha orada, ayak üstü, ne yapaca ğını bilmezmi ş gibi kaldı. Sonra tam aksi istikamette yürümeye ba şladı. Shannon, Üniversiteye gidiyordu. O, bir profesörün kaprisi yüzünden ayrılmak zorunda kaldı ğı, eski çalı şma yerine.... Spence'le, kendisine bu gün çalı şmakta oldu ğu i şi haber veren, vefalı, insan arkada şı ile görü şecekti. Mektup yazarak bu gün gelece ğim haber vermi şti. Bekleyecekti onu. Jean'la randevusuna geç kalmamak için adımlarını sı kla ştırdı. Saat tam altıyı çeyrek geçe Üniversiteden içeri giriyordu. Spence'i ziyareti böyle biraz geç bir saate raslatması sebepsiz de ğildi. Profesör Usher veya Smîth'le kar şıla şmayı istemiyordu. Etrafı adamakıllı kolaçan etti. Labora tuara öyle girdi. Neyse, istedi ği olmu ştu. Ne Usher, ne de o bakı şları bile meymenetsiz Smith ortalarda yoktu. Sevgili arkada şı Spence yalnızdı. Masasının üzerine e ğilmi ş, çalı şıyordu. Öyle ufak tefek gürültüleri duyamayacak kadar da i şine dalmı ştı. Shannon, kapıyı yava şça açtı ve hiç ses çıkarmadan içeri girdi. Ayakları nın ucuna basa basa yürüdü. 195 Spence hiç bir şeyin farkında de ğildi. Tâ Shannon yanma gelinceye kadar da farkında olmadı. Shannon, arkasına gelince hafifçe yana e ğildi ve Spence'in meşgul oldu ğu şeye baktı. Fakat hayret.... Spence her hangi bir i şle me şgul değildi. Kitap da okumuyordu. Dalgın dalgın önünde dur an bir foto ğrafa bakıyordu. Shannon'un farkına vannca da hiç telâ ş eseri göstermedi. Yava ş yava ş ba şını önünden kaldırdı. Arkada şına baktı. — Oooo, ho ş geldin, dedi. Nasılsın bakalım, Robert? Se ni öyle görece ğim geldi ki; inan bana.... i şlerin nasıl Dahıaire'de? Memnun musun? Shannon, arkada şını görünce ne ş'elenmi şti. — Çok iyi, dedi. Ba şhemşireyle ba şımız biraz dertte ama, idare ettik vaziyeti. Benim basilleri tekrar üretebildim. Bir hayli sıkmt ı çektim ama, becerdim nihayet.. Spence ciddi bir tavırla arkada şını te şci etti: — Değer, dedi, her türlü zahmete, sıkıntıya de ğer bu i ş.... Peki, mikrobu tam tesbit edebildin mi bari? — Henüz de ğil. Ama onu da tesbit edece ğim yakında. Şimdi onun üzerinde çalı şıyorum. Spence kafasını salladı. Arkada şının durumuna memnun olmu ştu ama, kendi içini kemiren sıkıntılar da vardı. — Ah, dedi. Şu musibet yerden bir de ben kurtula-bilsem, ne olur ? Şöyle küçük bir yer ve küçük bir okulda hocalık istiyorum Ro bert.. St. Andrews'de, yahut ta meselâ Aherdeen'da falan.. Öyle istiyorum ki, buralardan uzak olma ğı, tasavvur edemezsin.... Shannon da ona cesaret verdi. — O kadar önemli bir şey de ğil canım, dedi. Nasıl olsa bulursun öyle bir yer.. Shannon'un sözlerindeki tonu taklid eder gibi cevap verdi Spence: — Evet, bulaca ğım, mutlaka bulaca ğım, dedi. Dört 196 senedir burada ya şağıdım da hayat mı sanki? Hep Mu-riel'in hatırı için katlanıyordum bunlara.. Ama, yeter artık. Daha f azla takatim ve tahammülüm kalmadı. Hem St. Andrews de Muriel'in ho şuna gider sanıyorum. Robert, birdenbire sordu : — Lomax ne alemde? Muriel'in ismi geçince bir nevi tedai etmi ş gibi, gayri ihtiyarî a ğzından çıkmı ştı bu soru.. Spence'in çehresi tekrar donukla şmış, o ifadesiz hâli almı ştı. Cam gibi, basit bakan gözleriyle Robert'i biraz süzdü. Kısa bir ses sizlik oldu.

Page 88: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Bildi ğin gibi, dedi, Lomax'ta fazla bir de ği şiklik yok.. Eskisi gibi ne şeli, hareketli.. Tabiî hayatından çok memnun.. Hayat ından ve tabii kendinden de.... Derdi, meselesi olmayan bir insan. Ondan rah atı olabilir mi? — Çoktandır görmedim onu.. Buradan ayrıldım ayrılalı.... — Yalnız son zamanlarda me şgaleleri biraz fazlala şmış gibi.. Spence hemen lâfı de ği ştirdi. — Demek öyle ha, dedi. Senin i şlerinin yolunda olmasına sevindim hakikaten. Mektubunu da aldım. Ne kadar istiyorsan o kadar gli serin verebilirim sana. Hiç merak etme.... Shannon arkada şının bu sözlerinden çok memnun kalmı ştı. — Samimi olarak te şekkür ederim Spence.. Zaten güveniyordum sana. B eni bo ş çevirmeyece ğinden emindim. Eksik olma.... Spence, bu te şekküre lâyık olmadı ğını imâ eden bir hareket yaptı. Sonra bir süre sessiz kaldılar. Shannon'un gözü masanın üzerindeki o foto ğrafa ili şti. Spence de nereye baktı ğını anlamı ştı. Foto ğrafı aldı, Robert'e uzattı. — Tanıyabilecek misin, bakalım? Daha yakından 197 Bu bir portre foto ğraftı. Temiz çehreli, yakı şıklı bir delikanlıya aitti. Çehre hatları da gayet muntazamdı. — Çok ho ş, yakı şıklı bir delikanlı bu dedi Shannon. Kimin foto ğrafı? Tuhaf bir kahkaha döküldü Spence'in dudaklarından.. Shannon, onun kahkaha ile güldü ğünü o güne kadar görmemi şti. Arada bir a ğzı, burnu e ğrile, bü ğrüle sık sık ve çok hafif sesle gülerdi ama, böyle kahkaha atmas ına ilk defa raslamı ştı. — îyi bak, iyi bak, dedi. Tanıyacaksın her halde.. Fakat Robert böyle bir insanı hiç hatırlamıyordu. — Vallahi tanıyamadım, birader, dedi. Söyles ene kim bu? Meraktan çatlatmasana beni.... Spence o acayip kahkahasını bir daha koyuverdi. — Ben'im o yahu, dedi, ben'im.. Tâmyamadm, de ğil mi? Tabii tanıyamazsın.. Shannon bir şeyler söylemek istedi. Beceremedi. Bir iki hece kır ıntısı yuvarladı ağzının içinde. Gerçekten de şaşkına dönmü ştü. Söyleyecek hiç bir şey bulamamı ştı. Arkada şının yüzüne baktı. Resimdeki insanla, şu kar şısındakinin zerre kadar münasebetim ke şfedebilecek adama rahatça milyonlar vaad edilebilirdi. Spence bu mü şahedeyi anlamı ş gibi kafasını önüne e ğdi. O sakin ve tatlı hâli tamamen yok olmu ştu. Konu şmak onu her halde ferahlatmayacaktı ama, kim bilir, yine de konu şmaktan kendim men edemedi. — Ya, i şte böyle, azizim, dedi. Ben'im o i şte. Ben.. Ama 18 ya şındaki ben. O zaman böyleydim i şte. O menhus darbeyi yemeden evvel böyle yakı şıklı, güzel, aslan gibi bir delikanlıydım. Sesine a ğlamaklı bir ifâde gelmi şti. Kendini güçlükle zaptetti ği, çehresinin feci haîinden son derece muazzep oldu ğu belliydi. — insanda yüz denen çehre denen şu vitrinin ne büyük önemi oldu ğunu hiç düşündün mü Robert? dedi. 198 Sfanlıg anlama.. UUzel bir yüzden oansetmıyorum. öa -clece bir yüz'den bahsediyorum. Güzel olsun, çirkin olsun; sadece bir yüz.. Hani bazı romanlarda yazar. Çehresinde insanı çeken, cezbeden bir çirkin lik mevcuttu, der. Gerçekten çirkin bir suratta da cazip çirkinlikler olur. Yani onda dahi bir güzellik, bir şirinlik bulmak daima mümkündür. Fakat ya yarım bir yüz'de?.. Yarım bir yüzü şiiriyete mal etmenin imkânı yoktur. Meselâ, colosse um'u alalım ele. Ne güzel manzarası vardır, de ğil mi? Ama ne zaman? Yalnız geceleri ve yalnız güm- nh bir mehtapta.. Üstelik bu şüriyot bilemedin yarım saat devam eder ve kaybolur. Eh, harebe yı ğınından ibaret bir şeye kim öyle uzun boylu bakabilir ki. zaten? Sinirleri mahvolur uzun zaman bakmaya kalksa de ğil mi? insan yüzü için de bu böyle bence. Yalnız bence de ğil tabii. Aslında herkes için bu böyle.. Senin için de tabii.... Shannon, put kesilmi ş, öylece arkada şını dinliyordu. Spence'i o güne kadar hiç bu derece bitkin ve yıkılmı ş bir vaziyette görmemi şti. Bugün kar şısında bamba şka bir Spence vardı. Tam bir mariz ruh hâli içindeydi. Kendi kendisine lanet etmekte oldu ğunu, o güzel, delikanlı yüzünü bugünkü haline getir enleri asla affedemeyen bir dü şüncenin içinde bulundu ğunu, bilivordu. Spence'i ilk defa

Page 89: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

böyle bir durumda sonsuz bir dikkat ve gayret sarfe den Spence de ğildi bu adam sanki. Kendisini tamamen kapıp koyvermi ş, her şeyi oluruna bırakmı ştı. Shannon, kalbine acı bir gevin şartlandı ğını hissetmi şti. Tuhaf hislerle dopdolu idi. Ne sövlevece ğini, nasıl hareket edece ğini şaşırmı ş bir haldeydi. Bir şey söyleyip söylememek arasında da kararsızdı, öyle şaşırmı ştı ki, hâlâ kendine gelememi şti. Spence, nihayet son ve kuvvetli bir irade tonarla-m ası ile kendine şahit) olabildi. Hemen aya ğa kalktı. Bu kalkı şta, üzerindeki ters hâlet-i ruhiyeyi silkip at- 199 man. isıeyeıı uır cenuın ızıerı açiKça oeııı olmu ştu, tiız-lı adımlarla rafların önüne kadar gitti. Ve dönüp Shan-non'a seslendi: — Gel, Robert, dedi, gliserin şi şelerini ambalajlayalım da kolay olsun götürmen.... Shannon a ğır a ğır yürüyerek Spence'in yanma gitti. Küçük şi şeler içindeki yarım şar litrelik gliserinlerden on iki tanesini alıp bir hasır çantaya doldurdular. Çantanın a ğzını da sazla sımsıkı ba ğladılar. Bu süre içinde hiç konu şmamışlar, sadece i ş görmü şlerdi. Shannon, nihayet arkada şına te şekkür edip ayrıldı. Fakat Spence'in elini sıkarken memnun o)mu ştu. Biraz evvelki karamsar, üzgün insan gitmi ş, eski Spence çabucak geri gelmi şti. Buna ra ğmen, Üniversiteden çıktı ğı zaman kafasının içi, arkada şının biraz evvel sarfetmi ş oldu ğu sözlerle dopdolu idi. Yeryüzünde herkesin derdi bir türlüydü. IV Elindeki çantaya ra ğmen yoku ş a şağı sür'atle indi. Tepenin ete ğindeki caddeye gelince de ilk gelen ye şil tramvaya atladı. Do ğru istasyona gitti. Çantasını bir emanetçiye teslim ettikten sonra istasyon lokantası na girdi. Masaya oturmadı. Fazla vakti yoktu. Ayak üstü bir şeyler atı ştırmalıydı. Bir bardak bira ve sosis ısmarladı. Onlan alelacele yedi. Saat henüz 7'ye çeyrek vardı. 15 dakikada tiyatroya yeti şebilirdi. Aklı fikri genç kızdaydı. Bugün kendisinde çok mühim bir de ği şikli ğin oldu ğunu farkediyordu. Kızla bulu şaca ğı aklına geldikçe heyecanı daha da artıyordu. Yalnız bir tek endi şesi vardı. Genç kızın a şın hassasiyetinin bu gecenin zevkli geçmesine mâni olup olmayaca ğım dü şünüyordu. Bunda da şüphesiz haklıydı. Kızın acayip tabiatı, acayip inanı şları bu güzel gecenin de zehir olmasına sebebiyet verebilirdi. 200 Hesabı ödedikten sonra hemen fırladı. Tiyatronun ön üne geldi ği zaman saat henüz 7 olmamı ştı bile.. Fakat Miss Jean Law ondan da evvel gelmi şti. Genç kızın tamamen sakinle şmiş, rahatlamı ş oldu ğunu gördü. Demek endi şeleri gerçekle şmemişti. Memnun oldu.. Çok cana yakın, sevimli bir hali vardı. Buna ra ğmen biraz heyecanlı oldu ğu da görülüyordu. Fakat bu tiyatroya ilk defa ve bi r erkekle gelmekte olmasından ileri geliyordu. Gözler inin içi ı şıl ı şıl gülüyordu. Shannon hemen iki bilet aldı. Girerlerken genç kız Shannon'u daha da rahatlatmak için fikrini açıkladı. — İlânlara ve sahnelerden çekilmi ş foto ğrafları seyrettim siz gelinceye kadar. Hiç de fena bir taraf göremedim. H er halde güzel bir oyun seyredece ğiz. Shannon, acele acele: — Elbette, diye cevap verdi. Tiyatroda fena ne ola bilirdi ki? Korkmanız çok manasızdı.... Nihayet anladınız bunu de ğil mi? Programcı genç kızın refakatinde yerlerini buldular . Koltukları lüks kısımda değildi. Ortalardaydı. Oturdular. Shannon, programcı k ıza bah şi şini verdi. Etrafı gözden geçirmeye henüz ba şlamamı şlardı ki bir gong vurdu. Genç kıza programı uzattı Shannon. Jean, sıcak ve sevgi dolu bir bakı şla arkada şına baktı. Shannon, kızın bu hallerinden son derece mutluydu. Jean, programı tetkik ederken birden aklına gelmi ş gibi Shan-non'a döndü. Bir taraftan da kolundaki s aati çıkarıyordu. — Şunu lütfen alır mısınız, Mr. Shannon, de di. Cebinizde dursun. Gevşemi ş. Dü şecek, kaybolacak diye ak şama kadar ecel terleri döktüm. Sonra alırım sizden..

Page 90: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon saati aldı. Cebine koydu. Biraz sonra da ı şıklar karardı. Perde ağır a ğır açıldı. Geni ş sahne birden bol bir ı şıkla aydınlanmı ştı. 201 Kar şılarında şahane bir manzara vardı. Onsekizinci yüzyıl Paris'inden bir manzara.... Perdenin açılmasiyle birlikte, artJstler konu şmağa, hareket etmeye başladılar. Fransız ihtilâline ait müthi ş bir facianın hikayesiydi piyes.... Büyük fedakârlıklar ve ümitsiz a şklar.... Romantizm dolu sevi şme sahneleri.... Konu, yava ş yava ş akma ğa ve seyircilerle birlikte Jean'-m da kalbine dolma ğa ba şlamı ştı. Hiç bir zaman de ğerinden kaybetmeyen, fevkalâde bir piyesti bu.... Mükemmel bir aktör olan ve milfonların sevgili hâline gelmi ş bulunan Martin Harvey, ba şrolü müthi ş bir ustalıkla oynuyordu. 15 senedenberi sık sık sahneye konulan bu piyesteki ro lüyle Harvey, bütün bölge halkını teshir etmi şti. Her gece ve Cumartesi - Pazar günleri de matin elerde oynuyor, fakat temsilde, bir öncekinden daha büyük bir ba şarı kazanıyor, her gece koca tiyatro salonu alkı şlardan inliyordu. Miss Jean Law, ba şlangıçta gayet sakin görünüyordu. Kendini zorlayara k bu sükûneti sa ğladı ğı anla şılıyordu. Fakat bu davranı şını uzun sürdürmedi. Biraz sonra yerinden hafifçe do ğruldu, büyük bir dikkat ve ilgi ile sahneye bakma ğa başladı. Pırıltılı gözlerindeki haz ve memnuniyet gitg ide büyüyor, gitgide daha belirli bir hâl alıyordu. Bir ara dayanamadı, gözle rini sahneden ayırmadan, hafifçe Shannon'a do ğru e ğilerek mırıldandı : — Ne şahane bir şey.... Çok geçmeden de kendini tamamen oyunun heyecanına t erketmi şti. San'atkârların güzellikleri, cazibeleri onu kıskıvrak avcuna almı ştı. Genç kız rolünü yapan kadının büyüleyici güzelli ği onu da teshir etmi şti. Nihayet birinci perde bitti. I şıklar yanınca, genç kız, mutlu ve haz dolu bir rehavetle koltu ğa yerle şti. Elindeki programı, önce heyecandan al al olmu ş yanaklarım yelpazelemek için kullandı. Sonra da açı p tanı- 202 madi ği artisleri isimleriyle tesbit etmeye ba şladı. Bir ara da Shannon'a döndü. — Hiç böyle bir şeyle kar şıla şaca ğımı ummamı ştım, Mr. Shannon, dedi. Cidden fevkalâde bir şey., îyi ki ısrar ettiniz de geldim, insanın böyle güzel şeyleri, elinde imkân oldu ğu halde, görmekten kaçınması gerçekten mânâsız.... Jean'ın gözleri Shannon'a kar şı te şekkürle doluydu. Samimi bir memnuniyet içinde oldu ğu belliydi. Shannon, genç kızın gelmekte direnmesi konusunu yen iden tazelemeyi istemedi. O da memnun olmu ştu. Hele Jean'la birlikte bu piyesi seyretmesi onu büyük bir hazla doldurmu ştu. Genç kıza bir ikramda bulunmak istedi. — Çikolata ister misiniz? Genç kız hemen itiraz et ti: — Çikolata mı? Hiç canım istemiyor vallah i.... Hem seyretti ğimiz şu güzel şeylerden sonra çikolata yemek, bence, günah i şlemek gibi bir şey olur. Onun zevki hiç bir şeyde yok ki.... — Güzel bir piyes oldu ğu muhakkak. Ama birinci sınıf bir eser de de ğil.... Genç kız, öyle be ğenmi şti ki, bu mütalaaya katılamadı. — Ne münasebet, Mr. Shanon, dedi. Şayet bu birinci sınıf bir piyes de ğilse, hangisi birinci sınıftır? Bilâkis, bence birinci sı nıfın da üstünde bir eser bu. Cidden fevkalâde.... Zavallı Sydney.. Öyle acıdı m ki ona.. Zavallı adamcağız.... Halbuki Lucie'yi ne kadar da büyük bir a şkla seviyor.. Ne olacak acaba sonu?. Sonra derin bir gö ğüs geçirdi. Gayri ihtiyarî mırıldandı. — Ne fecî şey.. Sevip de sevilmemek.. Gerçekten fecidir, de ğil mi? Mr. Shannon, sevilmeden sevmek?.. Shannon a ğır ba şlı bir tavırla cevap verdi. — Elbette dedi, elbette fecî bir şeydir. Ama ikisi 203 birbirleriyle çok samimi çok yakın iki arkada ş.... Arkada şlık da en az onun kadar harikulade bir şey olsa gerek. Genç kızın çehresi yine al al olmu ştu.

Page 91: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Utanmı ştı. Yüzünün halini Shannon'a göstermemek için ba şına programın içine soktu. Tetkik ediyormu ş gibi yaptı. Sonradan da kafasını kaldırmadan devam etti. — Erkek de çok iyi, kız da., ikisini de çok be ğendim.... Lucie rolünü oynayan kız da fevkalâde bir şey. Çok güzel, çok şeker bir kız.. Ne de nefis, upuzun san saçları var.... Adı Silva imi ş.. Shannon izah etti. — Martin Harvey'in kansı o.... Jean şaşırmı ştı. Birden yüksek sesle ba ğırdı: — Ne?.... Yok canım.. Nasıl karısı imi ş, anlamadım. Shannon'a dikmi şti gözlerini. Gözleri bir şey ke şfetmek ister gibi bakıyordu. — Allah, Allah, dedi. Ne garip şey!.. Shannon, izahatına devam etti: — Daha da garibini söyleyeyim mi size Miss Law? de di. O kadın, en az 44-45 yaşında.. Üstelik o gördü ğün uzun, sarı saçlar da takma.. Peruka var ba şında.... Miss Jean Law adamakıllı şaşkına dönmü ştü. Hayallerinin yıkılmakta oldu ğu hissi içindeydi ve bu yıkılı şı önlemek istiyordu. Ayıplar gibi bir tavırla Shann on'a itiraz etti. — Çok rica ediyorum, Mr. Shannon, dedi. Yapmayın b unu.... Alay etmeyin.. Hem nasıl yapabiliyorsunuz bunu, şaşıyorum size do ğrusu.. Her anı, her dakikası benim için büyük bir zevk ve haz kayna ğı olan bu piyesi, bırakın da, rahat ve kendi kafamdaki dünyaya uygun bir ruh hâli içinde seyredeyim. — Çok rica ederim susun.. Perde açılıyor.... Tekra r kendini sahneye verdi. îkinci perde, birincisinden daha romantik, daha şairane idi. Hüzünlü, sırılsıklam a şk ve melankoli kokan bir perde idi bu.. Shannon, bi r taraftan oyunu seyredi-204 yor, bir taraftan da genç kızı kritik ediyordu. Jea n'ın çehresindeki hatlar, oyun devam ettikçe, gitgide daha hassasla ştı ğım gösteriyor, içindeki heyecan daha kuvvetle dı şa aksediyordu. Piyesin onu, son derece etkisi altına aldı ğı besbelliydi. Gözlerim dikmi ş, kendinden tamamen geçmi ş bir halde seyrediyordu. Nihayet ikinci perde de bi tti. Fakat genç kız o kadar kendi dünyasına dalmı ş, kendi dünyasını sahnedeki dünya ile o kadar birbirine mezcetmi şti ki, perde arasında bile, kendini o havadan sıyıramadı. Hiç bir şey konu şmadı. Sadece genç kız ve erke ğin ümitsiz a şklarını yaşadı ğı dünyada dola şıyordu o... Son perde de çok hârikaydı. Genç kız kendini artık tamamen piyese vermi şti. O kadar vermi şti ki, bir an Shannon, kendisini dünyanın en büyük hayretine sürükleyen hâdiseye şahit oldu. Jean, kendinden geçmi ş bir vaziyette o küçücük, hafif nemli elini Shannon'un eline kenetlemi şti. Genç adam bunun nasıl oldu ğunu anlayamamı ştı bile.... Bir anda ve sanki kendili ğinden oluvermi şti bu.. Genç kız, Shannon'un elini büyük bir hazla sı kıyordu. Genç adam da kendini tamamen bu havaya kaptırmı ştı. Genç kızm, avcunda duydu ğu sıcaklı ğı onu heyecanın en yüksek noktasına çıkarmı ştı. Kanının daha bir sür'atle ve daha büyük bir hazlar kayna ğı halinde vücûdunda dola şmakta oldu ğunu hissetmi şti. Bu havanın hiç da ğılmamasını, hep devam etmesini istiyordu genç adam da.... O da kızın elini kenetledi. Birbirlerine s on derece ba ğlı iki ayrı cins yaratı ğın yüksek tansiyonlu hâlet-i ruhiyesî içinde öylece birbirlerinin ellerini kenetlemi ş vaziyette kaldılar. Son perdeyi böyle seyrettiler. Zavallı, kar şılıksız a şkın sahibi Carton'un yürekler paralayan akıbetini, onun harikulade feragatle dolu asil ve büyük jestini gördüler. Bu s ahnede, genç kızın, vücûduna yapı şık gibi duran vücûdunu zelzeleye u ğramı ş gibi ba ştan ba şa sarsan ürpertiyi Shannon da his- 205 setti. Sahne gerçekten fevkalâde idi. Carton, bu ge rçekten asil bir kalbe mâlik olan adam, gözlerini bile kırpmadan, insan üstü bir cesaretle kendisini öbür dünyaya bir lâhzada aktaracak olan giyotinin alt ına gidiyordu. Elleri arkadan kelepçelenmi şti. Güzel yüzü bir sonbahar yapra ğı gibi solgun, renksizdi. Giyotine yakla ştıktan sonra, asla merhamet dilenmeyen bakı şlarla ve metin bir vakarla etrafına ve aya ğının dibindeki çukura öyle bir bakı şı vardı ki, en kati yürekleri bile kan a ğla-tırdı. i şte o sahne, genç kızı da müthi ş etkisi altına almı ştı. Shannon, bir anda, kızın elini tutan elinin üst üne sıcak göz yaşlarının tane tane damladı ğını hissetmi şti. Damlalar bir sonbahar yağmuru gibi birbiri ardınca dü şmüştü. Jean a ğlıyordu.

Page 92: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Perde, Carton'un ölüsü üzerine a ğır a ğır kapanırken salondan müthi ş bir alkı ş tufanı yükseldi. «Ya şa....», «Bravo..» sesleri etrafı çınlatıyordu. Bu b üyük tezahürat üzerine perde tekrar açıldı. Lucie rolünü oynayan Miss Silva ile Martin Harvey ortaya gelip alkı şlara selâmla mukabele ettiler. Biraz evvel rol icabı ölmü ş olan Harvey, inanılmaz bir mucize ile dirilmi ş gibi idi. Mutlu bir tebessümle halkı selâmlıyordu. Pınl pml parlayan ip ek gömle ği ve pırıl pırıl parlayan cilâlı getirleri ile cidden yakı şıklı bir erkekti. Tezahürat bir süre devam etti ği için perdenin bir kaç defa yeniden açılması ve sa n'atkârların halkı selâmlaması icab etti. Miss Jean, Law, müthi ş bir heyecan içindeydi. Bu yüzden de alkı şlayan seyircilere katılacak, artistlere tezahürat yapacak hâli kalmamı ştı, içinde yüzdü ğü hisleri kelimelerle anlatmaya gerçekten imkân yok tu. Bu hislerin ağırlı ğı altında ezilmi ş, peri şan olmu ş gibiydi. Hiç bir şey söylemeden kalktı. Shannon da onu takip etti. Hâlâ alkı ş tutan, tezahüratta bulunan seyircilerin arasından dı şarı çıktılar. Nihayet soka ğa çıkmı şlardı. Hafifçe Shannon'a sokulan genç kız, put kesilmi ş bir heyecan atmosferi içinde : 206 Robert.... Robert.... diye inler gibi konu ştu. Ne hârika piyesmi ş bu.. Bayıldım, bittim vallahi. Sesi titriyor, gözleri ı şıl ı şıl yanıyordu. Shannon'un dikkatini çekti : Ona ilk defa küçük adı ile hitap etmi şti. Yanyana, mutlu bir hava içinde a ğır a ğır yürüdüler. Bir kaç dakika sonra istasyona gelmi şlerdi. Genç kızın trenine henüz 15 dakika vardı. Bü yük saatin bulundu ğu kolonun dibinde durup beklemeye ba şladılar. Hiç konu şmuyorlardı, ikisi de kendi kafalarında bir şeyler ya şıyorlardı. Dü şüncelerinin istikameti birbirine müteveccihti ama, onlar bunun farkında bi le de ğillerdi. Fakat genç kız birdenbire yerinden sıçradı: — Aaaaa, dedi, saatimi az kaldı unutacaktım. Genç kız, saatini hatırlayınca rüyadan uyanır gibi olmu ştu. Shannon onun bu hâline güldü. — Ya, dedi, az daha ben de unutuyordum. Genç doktor, hemen elini cebine attı. Yoktu. Öteki cebine baktı. Yine yok. Hayret, nereye gitmi şti koskoca saat. Sa ğ cebine koydu ğunu gayet iyi hatırlıyordu ama, ne olmu ştu buna? iç cepleri yelek cepleri, hepsini tek tek aradı Fakat yine de yoktu. Ku ş olup uçnıamı ştı ya bu saat? Cebine koydu ğuna göre orada olması lâzımdı. Birisine çarptırmı ş falan da olamazdı. O halde? Shannon, renkten renge girmeye ba şlamı ştı. Adamakıllı mahcup olmu ştu. Mahcubiyetten ve şaşkınlıktan da garip garip hareketler yapıyor, cepler ini bir daha, bir daha alt üst ediyordu. Ama yoktu; yoktu i şte. — Hay Allah cezasını versin, nereye cehennem oldu bu saat? Genç kız buna sert ve kızgın bir eda ile cevap verd i: — Ben bir şey anlamadım bu i şten, dedi. Nasıl olur da kaybolur? Size vermemi ş miydim onu ben? — Biliyorum, bana vermi ştiniz ama.. Allah Allah.... Yine aklım ba şımda de ğil benim galiba. Her şeyi dü şü- 207 rüyorum, kaybediyorum. Bu ne dalgınlık bendeki; hay ret.... Shannon, gerçekten pek mahcup, pek zavallı bir duru ma dü şmüştü. Bir taraftan da habire arama ğa devam ediyordu. Bu sefer sıra pantalon ceplerine gelmi şti. Onları da alt üst etti. Bir daha, bir daha aradı.. Yok; yok; yok.... Bir ara gözleri genç kızın gözleriyle kar şıla ştı. Miss Jean Law ona sabit ne nefret dolu bir bakı şla bakıyordu. Shannon'un ahlâksız, bir saat çalma ğa tenezzül edecek kadar alçalmı ş bir insan oldu ğuna inanan bir bakı ştı bu.... Genç adam, bu saf, bu temiz kızı aldatmı ş kandırmı ştı sanki.. Miss Jean Law'm halinde bu inanç okunuyordu. Fakat bu te şhisinden son derece ıstırap ve i şkence içinde bulundu ğu da belliydi. Büyük bir su-kut-u hayale u ğramı ştı kız. Artık Shannon'dan ümidini kesmesi lâzım geldi ğine inanmı ştı. O yalancı, ahlâksız, sefil bir insandı. Ve bu gerçek asla de ği şmeyecekti. Bir şey söylemek istiyor, fakat söyleyemiyor gibiydi. Shannon bu halini görün ce, dayanamadı:

Page 93: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Ben de şaştım bu i şe, dedi. Niye öyle bakıyorsun bana? Her halde ti yatroda düşürdük. Gider ararım. Altını üstüne getiririm o tiya tronun yine bulurum. Merak etme.. Genç kız a ğlamaklı bir haldeydi: — Nasıl merak etmeyeyim? dedi. Benim de ğildi ki saat.... Yüzü ve dudakları, bir ölününki gibi sapsarı kesilm i şti. Sesi bile bo ğuk çıkıyordu. Titreye titreye gözlerindeki kin ve nefr et azalmadan devam etti. — Annemin saatiydi, dedi. Babamın hediyesi imi ş. Bugün heveslenece ğim tuttu i şte. Seninle bulu şacaktım. Daha sık olayım diye almı ş, takmı ştım onu. Ben ne yapaca ğım şimdi? Anneme ne söyleyece ğim? Felâket Felâket.... Bu defa adamakıllı hıçkırma ğa ba şlamı ştı. Etraftan 208 görenler acayip acayip onlara bakıyorlardı. Üzün tüsünün tesiriyle de bir itirafta bulundu. — Ah, ne talihsiz insanım ben.. Bu kadar güzel bir gece geçirdikten sonra böyle mi olmalıydı sonumuz? Halbuki tam da sana güv enmeye ba şlamı ştım. Eskileri unutmu ş, seni tekrar be ğenmeye ba şlamı ştım. Nasıl da yaptn bunu bana?.... Shannon vaziyeti anlamı ş, bu yüzden de kan beynine sıçramı ştı. Birdenbire haykırdı. Biraz kabala şmış-t3 da: — Ne diyorsun sen? dedi. Bana bak kız.. Yoksa o pi s saati benim çaldı ğımı mı zannediyorsun? Utanmaza bak.... Fakat kız hiç bir şey söylemiyordu. Sadece hıçkıra hıçkıra a ğlamasına devam ediyordu. Sırılsıklam olmu ş elleriyle mendilini almak için çantasını açtı ğı sırada birden gözlerine madenî bir e şyanın pırıltısı geldi, istasyon kemerlerinin altında, karanlıkta parlayan bu cisim Jean'ın kaybolan saatinden başka bir şey de ğildi. Genç kız saatini orada görünce ani bir şoka u ğramı ş gibi yerinde sıçradı. Shannon, o .anda hatırlayabil-mi şti. Jean kendinden geçmi ş bir halde piyesi seyrederken, Shanon, mütemadiyen kafasına takılan saatten kurtulmak istemi ş, onun daha emin bir yerde olaca ğını dü şünerek kıza haber vermeden saati yava şça çantaya koyuvermi şti. Kendi dalgınlı ğından haklı olarak korkmu ştu. Cebinden bir şey çıkarırken onu dü şürmesi, kaybetmesi ihtimali her an mevcuttu. Bu yüzden böyle hareket e tmi ş, fakat sonra da, dalgınlı ğının derecesini tescil eder gibi, gerçekten unutmu ştu. Shannon, genç kızın kendisini itham etmeye kalkan h âli kar şısında deh şete kapılmı ştı. Bu kızın kendisini neden bu kadar güvensiz bir insan telâkki etti ğini anla-yamıyordu. Genç kız da, yaptı ğı büyük gaftan ötürü ta ş 209 kesilmi ş gibiydi. Bunu nasıl tamir edecekti. Kendim tutamadı: — Yarabbim.... Yarabbim.. diye haykırdı. Kafasını kaldırıp Shannon'a baktı. Dili tutulmu ş gibi kekelemeye ba şladı. Büyük güçlük çekerek bir kaç kelimeyi, bir ar aya getirebildi: — Şey.. Bilmem.... Sizden nasıl özür dilesem.. Şüphe etti ğim için.. Sizden.... Beni affetmeniz için.. Ne yapsam?. Bilmem ki? Shannon, kafasını çevirdi. Tek kelime söylemedi. Jean, öylece durmu ş gözleri ya ş içinde Shannon'a bakıyordu. Birden tiz bir düdük sesi duyuldu, irkilerek döndüler. İstasyon hareket memuruydu ve trenin kalkmakta oldu ğunu haber veriyordu. Arkasından tren acı çı ğlıklarla istasyonu sarstı. Genç kız şaşırmı ş bir haldeydi. Ne yaptı ğını bilmez bir halde Shannon'a hitap etti: — Ah.. Robert.. Bilmiyorum, ne yapsam, ne söylesem .. Ne olur affet beni.. Yüzüne dik dik baktı. Trenin düdü ğü bir daha ncı acı öttü, Shannon, gayet sakin görünmeye çalı şan bir tavırla genç kıza hitap etti: — Laflan bırak da, Winton'un sokaklarında sabahlamayı istemiyorsan hemen trene atla.... Miss Law, şaşkınlı ğını üzerinden atamamı ştı. Delirmi ş gibi gözlerini trenden tarafa çevirdi. Nihayet lokomotif oflaya, puflaya i stim vermeye ba şlamı ştı. Büyük tekerlekler yerinden hafifçe kıpırdandı ve ra ylar üzerinde çok a ğır

Page 94: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

hareketlerle dönmeye ba şladı. Genç kız kısa bir tereddüt ânı geçirdikten so nra birden fırladı, trene do ğru ko şmaya ba şladı ve bir çı ğlık attıktan sonra hareket halindeki trenin basama ğına ula şü. Kapıyı açıp içeri girdi. Kapadı. Genç kızın bu hareketleri istasyondaki halk tarafından korku v e ilgi ile takip edilmi şti Neyse, sa ğ salim binebilmi şti. Shannon yava ş adımlarla istasyon binasının içine 210 girdi. Emanetçiden gliserin dolu çantayı aldı. Be ş dakika sonra da kendi treni gelmi şti. Bindi. Genç doktor, Balnaire yolunda hâdiseleri dü şündü. Kendisinden hiç de şikâyetçi değildi. Gerçi, genç kıza kızdı ğı zaman biraz rol kesmi şti ama, bu sayede bir iki saat evvel sahnede seyrettikleri Sydney Carton gibi, çehresi artistik bir karaktere bürünmü ştü. Hayatından memnundu. Genç kızın kendisinden hır sız gibi şüphelenmi ş olması da o kadar mühim de ğildi. Onu tanıyor ve acayip yaradılı şlı bir kız oldu ğunu biliyordu. Hisleriyle ba şbaşa ve mutlu bir ruh hâli içinde ba şını kompartmanın arkasına dayadı. Lokomotif homurdanıyor, raylara de ğen tekerlekler ıslık çalıyor ve Shannon, yeryüzünde ya şayan iki milyar insandan biri, kendi hayatına do ğru gidiyordu. Vakit geceyansına yakla şıyordu. Shannon trenden biraz evvel inmi ş, yürüye yürüye hastahaneye gehm=?ti. Dalnaire'in sokakları muhte şem bir yalnızlık içinde yüzüyordu. Her taraf zifirî karanlıktı. Havada için i ok şayan bir şiiriyet bulunmasına ra ğmen Shannon hastahaneye yakla şınca rahatladı. Fakat hayret; Ba şhemşire Miss Trudgeon'ım penceresinde ı şık vardı. Bu vakit kadının yatmamı ş olması pek de hayra alâmet olmamalıydı. Acaba, yen i bir hasta mı geldi, diye dü şündü. Gidip holdeki listeye baktı. Hayır.. Yeni bir hasta gelmi ş de ğildi. O halde? Shannon fazla dü şünmedi. Odasına geçti. Kapısını kapadı. Elbisesini çıkarmak üzere idi ki, kendine mahsus, tatlı, ince sesi duyu ldu. — Mr. Doktor.... Mr. Shannon. . Genç doktor, ceketini tekrar giydi. Kapıyı açtı. He mşire bir an doktora^ baygın ve ho ş bir tebessümle baktıktan sonra ba şını önüne e ğdi. — Çok affedersiniz, Mr. Shannon, dedi. Ba şhemşire sizi görmek istiyor. Shannon, şaşırmı ş göründü. 211 — Ne dediniz? Ba şhemşire beni mi görmek istiyormu ş?.. Bu saatte mi? Hemşire Peek, sıkılmı ş gibiydi. Ba şhemşire bekliyormu ş.. Bu ne biçim i şti? Küstahlı ğın da bir derecesi olması gerekirdi? Gecenin yarısında bir ba şhemşire kalkıyor, bir doktoru kendi aya ğına getirtmeye yelteniyor-du. Üstelik de bunu bir ba şkası vasıtasiyle ve emreder gibi yapıyordu. Genç adam, bu küstahça davete adamakıllı kızmı ştı. Buna ra ğmen kendini tutru. Hattâ önce, mesele olmasın, a ğzının tadı kaçmasın diye gitmeyi bile dü şündü. Fakat derhal bu niyetinden vaz geçti. Ne deme k oluyordu? Bir doktor bu derece hakarete tahammül edemezdi, etmeme liydi. Her şeyden önce, bu küstah ba şhemşirenin protokolü bilmesi icab ederdi. Bir doktoru a yağına çağıramaz, olsa olsa kendisi onun aya ğına gider ve ne söyleyecekse, ne isteyecekle, hürmetkar bir tavırla söyler, isterdi. Bunun aksi olamazdı. Shannon, kararını vermi şti ve tatbik edecekti. Gitmeyecekti. Kızgınlı ğını belli etmemeye çalı şarak müstehzi bir çehreyle Hem şire Peek'e şöyle cevap verdi : — Muhterem Ba şhemşireniz Hanımefendiye lütfen selâmlarımı söyleyin. B u hastahanede beai arayacak herkes nerede bulundu ğumu bilir ve kendisi gelir. Başhemşireniz şayet bunu bilmiyorsa, söyleyin, ö ğrensin ve ona göre hareket etsin.... Genç hem şire, birden şaşırmı ştı. Deh şetten gözlerinin akı kocaman olmu ştu. Aklı almıyordu. Bu doktor Shannon her halde delirmi şti. Ba şhemşire Trudgeon'un emirlerine riayet etmeyecek, o emirlere hemen icabe t etmeyecek bir adam bu hastahanede bulunabilsin, buna imkân yoktu. Fakat Peek'in etekleri de bir bakımdan zil çalıyord u. Şimdi dosdo ğru Miss Trudgeon'a gidecek, doktorun söylediklerini oldu ğu gibi anlatacak, ondan sonra pan-

Page 95: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

212 domim kopacaktı. O «elçiye zeval olmaz..» prensibi ile hareket edecek, söylenenleri oldu ğu gibi kadına nakledecekti. Gerçekten de öyle oldu. Mrs. Peek gittikten hemen ü ç dakika sonra ba şhemşire göründü. Telâ şlı ve asabî bir hali vardı. Sırtında resmî kıyafeti vardı ama, kepi, yakalık ve kolluklarını takmamı ştı. Odasından pek heyecanlı ve kızgın çıktı ğı, kıyafetine aldırmadan doktorun odasına ko ştu ğu belliydi. Kepi ve onu güzelle ştirdi- ğı anla şılan beyaz keten di ğer süsler olmayınca suratı bir acayiple şmiş, eskisinden daha san, daha solgun bir hal almı ştı. Hiddetten kelimeleri birbirine kan ştıra kan ştıra konu şmağa ba şladı. — Bana bakın, doktor, dedi. Aylık tefti şimi bugün yapıyordum. Deney Laboratuanna da girdim bu arada.. O tertemiz, canım laboratuan müthi ş pis, kirli ve kar-nıakan şık buldum. Süprüntüler, lüzumsuz bir çok e şya, pamuk ve kirli bez parçalan laubali bir şekilde rasgele atılmı ştı. Shannon, gayet ciddi ve umursamaz bir eda ile cevap verdi : — Eeee, ne olmu ş yani? — Bunları siz mi yaptınız, doktor? — Elbette ben yaptım — Laboratuarı bu hale sokma ğa hiç hakkınız yok, anlatabildim mi? Hiç yok. Hem orada bir i ş yapaca ğınız zaman bana soracak, benden izin alacaktınız. Shannon alaylı tavrını daha da artırdı : — Yaaa, vah vah.... Hiç bilmiyordum bunu Demek ö yle hanımefendi ha, sizden izin alacakmı şım ha?.... Sonra birden ciddile şti ve sertle şti : — Neden sizden izin alacakmı şım bakalım? Ba şhemşire mütehakkim edasını devam ettiriyordu. — Laboratuar benim idâremdedir, sorumlulu ğu bana aittir. 213 Kızgınlı ğı fazlala şan Shannon : — Allah Allah, dedi. Zaten size sorarsanız bütü n hastahane sizin idarenizde. Sizden ba şka kimse yok burada hastahaneye bakacak, onu idare edecek. Genç doktor şimdi daha çok hiddetlenmi&ti. Sükûnetini kaybetmeye ba şlıyordu. Birden kükredi : — Farkında de ğilim zannetmeyin takti ğinizin.... Bütün hastahaneyi avcunuza almak istiyorsunuz. Sade hastahaneyi de ğil, hastahanede vazifeli olanları da.. Herkesin sizin önünüzde secdeye kapanır gibi elpenç e divan durmasını istiyorsunuz. Aksi takdirde içiniz rahat etmiyor. Tedirgin oluyorsunuz, kendi kendinizi yiyorsunuz. Koca hastahaneyi babanızı n çiftli ği gibi kullanma ğa kalkıyorsunuz. Burayı kendi malınız gibi telâkki et meğe hakkınız yok. Dalnaire hastahanesinin sizin malınız olmadı ğını bilmeniz lâzım. Burada siz ancak bir başhemşirenin sahip olabilece ği yetkiler ölçüsünde yetki sahibisiniz. Bu hastahanenin doktoru sıfatiyle benim de ve herhalde sizinkinden çok daha fazla haklarım ve yetkilerim var. Hele çalı şma konusunda kendimi hiç bir zaman sizin arzularınızla ba ğlı görmemekteyim. Bu dü şünce iledir ki hâlen çok önemli bir ilmî ara ştırma yapmaktayım. Laboratuarı da bu ara ştırmalar için kullanmaktayım. — Fakat artık kullanamayacaksınız. Başhemşirenin i şi bu noktaya getirebilece ğini Shannon ötedenberi tahmin ediyordu. Kadının bu gece kendisini bu silâhla vurm ağa kalkaca ğım da biraz evvel düşünmüştü. — Ne demek istedi ğinizi anlayamadım. Yâni bu benim için son derece ha yatî bir önem ta şıyan ilmî ara ştırma ğı bırakmamı mı söylemek istiyorsunuz? Miss Trudegon kayıtsız görünmeye çalı şan bir eda ile cevap verdi : — Vallahi asıl görevinizi ihmal etmemeniz beiıi m için önem ta şır. Onun dı şında ne yaparsanız yapın. 214 Hiç biri beni ilgilendirmez. Sadece ben şu anda bu odayı, size teslim edildi ği zamanda oldu ğu gibi, temiz ve tertipli bir şekilde bana geri vermenizi istemek rnevkiin-deyim. Talebim sadece ve sadece bundan iba rettir. Shannon, bekledi ği darbeyi nasıl savu ştvrabilece- ğini bir anda toparhyamadı. Derhal itiraz etti :

Page 96: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Sebebi ne bunun? Bu kadar zamandır buradayım. Bu laboratuarın ba şka bir i ş için kuli anıldı ğını görmedim. Miss Trudgeon zafere yakla şmış bir insanın rahatlı ğı içinde şakrak bir kahkaha attı. — Maalesef yanılıyorsunuz doktor. Sizin ilimdi laboratuar olarak çalı ştı ğınız yeri biz senenin muayyen zamanlarında muayyen i şlere tahsis ederiz. Meselâ her sene bu vakitler orayı bir sınıf haline getiririz. Hastabakıcılarımıza meslekî dersler vererek bilgile rini arttırırız. Bugün oraya u ğrasaydınız, hazırlanmı ş olan sıraları görürdünüz. Derslere önümüzdeki pazartesi günü ba şlayaca ğız. Onun için laboratuarın derhal tahliyps1 lâzım.... Shannon vaziyetin gitgide sarpa sardı ğını görüyordu. Deneylerine nasıl devam edece ğinin tasası şimdiden ba şlamı ştı. Dizlerinin ba ğının çözülür gibi oldu ğunu hissetti. — Bu hareketinizi kasıtlı buluyorum. Hem şirelerin dersleri pek âlâ ba şka bir odada yapüabilir. Başhemşire itiraz falan kabul edecek durumda olmadı ğını kesin bir tavırla ifâde etti. Konu şurken ba şını da «olmaz» gibilerden sallıyordu. — Maalesef, bu i ş için müsait ba şka bir odamız mevcut de ğil. Bir tek karantina odamız var ama, orası da küflü, rutubetli , pis bir yer. Yâni, şu andaki hâli ile tamamen gayri sıhhi.... Hastabak ıcıları pek dü şündüğüm yok, fakat sizin rahatsız olmanızı kat'iyyen int e- 215 »Shannon, bu sözün mânâsını ara ştırma ğa niyetlenirken, ba şhemşire acı bir alay havası içinde genç doktora kesin darbesini indirdi : , — .... Zira, hastabakıcılara siz ö ğretmenlik yapacaksınız.... î şte bu hepsine tuz, biber ekmi şti. Ve bir gerçek, bütün ha şmetiyle ortada dikilmi ş duruyordu. Ba şhemşire zaferi kazanmı ştı. — Ona göre de, diye ilâve etti, kendinizi hazırlar sınız. Genç doktor, peri şan ve zavallı bir halde oldu ğunu hissediyordu. Tamamen müdafaasız, eli, aya ğı ba ğlı bir durumda idi. Hiç bir şey söyleyemez olmu ştu. Öylece, kalakamı ştı. Kadının gözlerinde alaylı ve keyifli bir tebessüm b elirmi şti. Aradaki hesabı görmüş ve Shannon a had3mi bildirmi ş olmaktan son derece memnun görünüyordu. Her halinde «Bana kafa tutacak adam henüz bu hasta-hane nin e şi ğinden içeri adımını atamadı.» diyen bir eda vardı. Shannon'u çileden çıkaran bu cakalı tavriyle geri d öndü ve tek kelime söylemeden odadan çıktı, gitti. Genç doktorun kafası adamakıllı çorbaya dönmü ştü. Belâ burada da gelmi ş, bulmu ştu onu. Ne yapsa, ne etse kurtulamıyordu. Bir türlü , rahat çalı şabilece ği, kendini büyük ara ştırmasına verebilece ği bir imkânı elde edemiyordu. Üniversitede Profesör Usher, burada da Ba şhemşire Trudgeon kar şısına çıkmı ştı. Rahat çalı şabilece ğini zannetti ği bu hastahanede de hüzün1, kaçmı ştı. Kar şıla ştı ğı bu yeni güçlü ğü nasıl bertaraf edebilece ğini dü şüne, dü şüne soyundu. Yata ğına girdi. Kafası karmakarı şıktı. Başhemşire ile kolay kolay ba ş edemiyece ğini biliyordu. Kadında her şeye ra ğmen kuvvetli, sars.lmaz, yerinden kıpırdatılmaz bir tar af vardı. O öyle mücadelelere alı şkındı. Gürültülü, parıltılı bir hayat içinde yu- 216 varlanıp gidiyordu. Kapıdaki satıcılardan, hastahan ede-ki hem şirelere, hizmetçilere varıncaya kadar herkesle kavga ede ede i ş görmeyi, sonunda da hepsinin hakkından gelmesini bilen bir kadındı o.. Kadın de ğil, bir felâketti aslında. Hastahanede doktorlarla mücadelesinde de d aima arkasında kanlı izler bırakarak muzaffer kumandanlar edâsiyle yürüyüp git meye muvaffak olmu ştu şimdiye kadar. Son zaferi de bugece Shannon'a kar şı elde etmi şti. Onunla ba şa çıkamayaca ğını bilen Shannon için, acı ve hazin de olsa, şu anda askerce bir ric'-at. hareketinden ba şka gidilecek yol yoktu. Genç doktor sabahı zor etti. Gözlerini açtı ğı zaman gecenin hatırası kafasına birdenbire hücum etti. Durumu bir kerre daha enine, boyuna dü şündü. Doluya koydu olmadı, bo şa koydu dolmadı. Ba şhemşireye rest çekecek halde olmadı ğını üzülerek tekrar dü şündü. Yeni bir i şsizlik macerasına atılacak takati yoktu.

Page 97: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Buna ra ğmen ö ğleye kadar kararını tam vermi ş bir hali yoktu. Fakat nihayet geceki dü şüncesini gerçekle ştirmek gerekti ğine kanaat getirdi ve bunu ö ğle yemeğinde Ba şhemşireye resmen bildirdi. Sofrada kar şılıklı oturmu şlardı. Bir süre hiç konu şmadılar. Nihayet Ba şhemşire konuyu açmak lüzumunu hissetti. Yine o müstehzi, mu zaffer edası üzerindeydi. — Evet, doktor, dedi Talebimiz üzerinde ..lü şündü-ııüz mü? — Düşündüm — Peki, netice? — Netice malûm.... Laboratuarı tahliye edece ğim Ba şhemşirenin çehresi geni ş bir gülü şle aydınlandı. Shannon'un teslim bayra ğım çekmesine kar şılık, mükâfat olarak bu tebessümüne zâlim bir ifâde de eklemi şti. —Karar verirken mâkul ve mantıkî davranaca ğınıza emindim zaten doktor.. 217 Sonra da Shannon'dan hardalı istedi ve bir hatıra h ikâyesine daha ba şladı. — Çok iyi hatırlıyorum.. Ben Bogra'da bulundu ğum sırada.... Shannon hardalı ona vermek de ğil, kaldırıp kafasına, atmak ve parçalamak isterdi ama, kendini tuttu. Tutma ğa mecburdu. Ba şka şekilde hareket edemezdi. Her şeye ra ğmen vaziyeti idare etmeye, «köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demeye» gayret etmeliydi. Acı bir tebessümle kadına bakarak hardal ı uzattı. Yemek bu hava içinde ve pek az konu şularak 8feç-ti Yemekten sonra Shannon güya hava almak bahanesiyle bahçeye çıktı. Çiçek hastala nılın karantina yeri olarak kullanılan metruk binaya yürümeye ba şladı. Hareketlerinin hastahane binasından gözetlenmesi ihtimali kar şısında yürüyü şe veya gezintiye çıkmı ş gibi davranıyordu. Hedefi ba şkaydı. Bu karantina olarak kullanılmı ş olan yerden laboratuar çalı şmaları için istifade etmeyi dü şünüyordu. Orayı bir dola şmak, gözden geçirmek istiyordu. Binanın civarına gelince hemen oradaki a ğaçlıkların arasına dahverdi. içeriye girerken görülmemesi lâzı mdı. Gerçi, Miss Trudgeon biraz evvel çama şırhanede idi ve bu me şguliyetinden hemen bir kaç dakika içinde kurtularak Shannon'u gözetlemesine imkân yoktu; fak at genç doktor her ihtimâle kar şı tedbirini almalıydı. Bu binayla hattâ ilgilendi ği bile farkedil-memeliydi. Orayı bir yola koymalı, çalı şmalarım orada devam ettirmeliydi. Demir kapı yer, yer çürümü ş, dökülmü ş, parça parça olmu ştu. Genç doktor içeri girebilmek için bu hurda kapıyı biraz daha hurda ha le getirmek mecburiyetinde kaldı. Binanın içi de, dı şı da tam mânasiyle bir harabe idi. Geni şçe bir odadan ibaret bu yeri anlatmak için ba şka kelime bulmak imkânsızdı. Pencerelerin kepenkleri sımsıkı kapalıydı, içeri ı şı ğın zerresi sızmıyordu. Sanki bir buz dolabına veya mezara girmi ş gibi cldu 218 Shannon.. So ğuk ve kasvetli bir yerdi. Her taraf toz, toprak içi ndeydi. Örümcek ağları etrafı sarmı ştı. Yıllarda nberi kullanılmadı ğı, terkedilmi ş bir halde bırakıldı - ğı anla şılıyordu. Shannon bu karanlıkta i ğ göremeyece ğini anlayınca cebine davrandı. Kibrit kutusunu buldu, içinden bir kibrit çıkarıp yaktı. H afif alevin ı şı ğında etrafa şöyle bir göz gezdirdi, ilk anda duydu ğu his sukut-u hayalden ba şka bir şey değildi. Burasını çalı şılabilir bir hâle getirmek imkânsızdı. Ama, çalı şılabilir hâle getirmeye de mecburdu. Duvarda bir delik gözün e ili şti. Soba boru-sv deli ği idi bu. Yerde pas, toprak içinde sarı renkt* çinko bir tas duruyordu. Paslanma ğa başlamı ş olan musluktan da su akmıyordu. Çok canı sıkılmı ştı Shannon'un.... Üzgün ve müteessir bir halde çıkt ı oradan. Gezme pozuna devanı ederek yava ş yava ş hastaneye döndü. Garaja giderek Pim'i buldu. Kararım söyledi: — Eski çiçek karantinasına ta şıyaca ğım laboratuarı.... İhtiyar şoför bir kahkaha attı: — Orada çalı şamazsınız ki. Hem neden ta şınıyorsunuz? Pim, Ba şhemşire ile olan münaka şayı bilmiyordu. Shannon, kısaca anlattı durumu ona. ihtiyar adam dinledi, dinledi, sonra da: — Ama hiç i şe yaramaz ki orası, dedi. — Yaratırız, dedi Shannon, temizlenir, toparla nırsa adam olur.... Fakat Pim ısrar ediyordu:

Page 98: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Olmaz, vallahi olmaz.. Ben bilmez miyim orası nı? Kaç senedir bakılmıyan bir yer orası. Kimbilir ne haldedir şimdi? Üstelik de öyle rutubetlidir ki., Pim, buranın ıslâhının imkânsız oldu ğunda ısrar edip durdu ama, sonunda, Shannon, eline on şilin sıkı ş- 219 4$ tırınca, suratını ek şiterek de olsa, doktorun fikrini tasvip etti. Prensipte anla ştıktan sonra teferruatı halletmekte güçlük çıkmayac ağı tabii idi. Plânlarını yaptılar. Bu gece her şey halledilecekti. Akşam karanlık bastıktan sonra Shannon'la Pim harekete geçtiler. Laboratuardaki bütün araç ve gereçleri ta şıdılar. Shannon bir taraftan onları yerle ştirmeye çalı şırken Pim de temizlik i şine giri şti. Bu daha ziyade şöyle bir derleme, toparlama oldu. Eski muslu ğu söküp yenisini taktı. Kesilmi ş olan elektrik tellerini birbirine ekledi. Odadaki tahtalardan sök ülmü ş ve kopmu ş olanları çiviledi. Sonra eline bir toz bezi alarak etrafı mü mkün mertebe sildi. Kan ter içinde kalmalarına ra ğmen gecenin saat 10'una kadar çalı ştılar. Müthi ş yorulmu şlardı. Ortalık da adamakıllı düzenine girmi ş de ğildi. Daha çalı şacaklardı Fakat Pim araba ile istasyona gidecekti. Bir kaç dakika sonra gelecek trende hastahane hem şirelerinden bazıları bulunacaktı. Emektar şoför onları alarak hastahaneye getirecekti. Bu yüzden ça lı şmayı kestiler. Shannon o geceyi üzgünlü ğüne ilâveten yorgun bir şekilde geçirdi. Fakat yorgunlu ğu da i şe yaramı ştı. Yatar yatmaz uyudu. Miss Trudgeon'un kaprisleri ne ve ona oynadı ğı oyunu dü şünerek kendisini daha fazla üzmedi. Ayni tempo ile Shannon üç gece daha çalı ştı. Bu de-faki çalı şmalar her hangi bir mecburiyetle kar şı kar şıya bulunmadıkları için geceyanlarına kadar devam e tti. Tabii Pim de onunla beraberdi. Hava karardıktan son ra gizlice hastahaneden çıkıp yeni laboratuara geliyorlar, paneurlardan dı şarıya bir tek ı şık dahi sızmıyacak şekilde tertiplerini alarak faaliyete geçiyorlardı. Üçüncü çalı şma gecesinin sonunda da yeni laboratuar pek parlak bir duruma getirilmi ş sayılamazdı ama, Shannon hayatından memnundu. «Yav aş yava ş eksiklerini tamamlarını. Kötü de olsa benim yerim y a burası..» 220 diyordu. En güzeli, buranın bütün gözlerden uzak ol ması, kimsenin farkına varamayaca ğı bir yerde bulunması idi. Shannon, Ba şhemşirenin 40 yıl kalsa burayı keş-fedemeyece ğini, farzı-ı muhal ke şfetse bile a ğzını açıp tek kelime söylemeye yetkili olamayaca ğını dü şünüyordu. Yeni laboratuar çalı şmaya müsait hâle gelince de Shannon hemen i şe dört elle sarıldı. Gerçi içerisi so ğuktu, soba yakmak, yahut da ısıtıcı her hangi bir cihazla ısınmak imkânı yoktu. Üstelik de gecenin ay azı ve so ğuk rüzgârlar delik, deşik tahtaların aralarından içeriyi kasıp, kavuruyord u. Odanın bütün konforu sağlam, i şe yarar bir masadan, su ve elektrik ile dört duvar ve bir çatıdan ibaretti. Hastaların eski, kırmızı pazen entarileri nden bozularak yapılmı ş dört tane perdeyi —bunları kızıl hastalar ko ğuşu hem şiresi Miss Cameron dikmi şti doktora- pancurların üzerine boydan boya germi şti. Böylece dı şarıya ı şık sızması ihtimalleri yüzde yüz bertaraf edilmi ş oluyordu. Shannon kapının kilidini de de ği ştirmi ş, yeni bir kilit takmı ştı. Kilidin tek anahtarı da Shannon'daydı. Böylece içeriye yabancı bir tek kimsenin girmesi dahi imkânsız hâle getirilmi şti. Pim, Shannon'un odasındaki zile gizli bir telle bir ibre ba ğlamak suretiyle bir ba şka pozisyonu da halletmi şti. Doktoru birisi aradı ğı zaman bu ibre sayesinde haberdar oluyor ve labora tuardan çıkarak çağrıldı ğı yere gidiyordu. Genç doktor gizli bir laboratuar sahibi olmaktan so n derece bahtiyardı. Oraya «Benim kalem....» ve «inceleme tersanesi» adlarım v ermi şti. Kendisini oradan kimsenin çıkarma ğa muktedir olmayaca ğım dü şünüyordu. Laboratuara, i şinin ba şına, geceleri, bütün ko ğuşları dola şıp hastaları son bir kontroldan geçirdikten sonra gidiyordu. Fakat hasta haneden çıkarken, daima, hava almak, bahçede gezinmek pozunu takmıyordu. Böylece, a ğaçlar arasında dola şırken, karanlıktan ve defne 221 dallarının kesafetinden faydanarak gözden kayboluyo r ve «tersane» sine kapa ğı atıyordu. Saat 9 sıralarında kendisini her şeyden tamamen tecrid etmi ş, i şine

Page 99: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

vermi ş oluyordu. Ve böylece, geç saatlere kadar süren hum malı bir çalı şma başlıyordu. Bazan, birden i şinin ba şında kendinden geçmek üzere oldu ğunu hissediyor, gündüzün yorgunlu ğunun ve uykunun a ğır kanatlarını göz kapaklarına doğru indi ğini farkediyordu. i şinin normal bir yerinde ise o geceki çalı şmasını o kadarla yeter buluyor, hararetli bir yerinde ise kendi kendine kısa bir istirahat vererek kahve pi şiriyor, içiyordu. Bu kahve pi şirmek i şi bazan gecede bir kaç defa tekrarlanıyordu. Ekseriya geceyarısmdan sonra saat ikiye kadar çalı şıyordu. Bu onun her günkü asgarî mesaisiydi. Bazan da, kendini unutup şafak sökünceye kadar «tersane» den ayrılmadı ğı oluyordu. Sabahladı ğı zamanlar artık yata ğa girip uyumuyordu. Sadece açılmak için so ğuk su ile bir du ş alıyor, yüzüne, gözüne, üstüne, ba şına çeki düzen veriyor, do ğrudan do ğruya kahvaltıya inerek o günkü hastahane çalı şmasına başlayıveri y ordu. Genç doktor çalı şmalarının her gün bir parça daha ilerledi ğini ve olumlu geli şmeler elde etti ğini görüyordu. Fakat bu sürekli çalı şmanın asabı üzerinde çok tahripkâr bir tesir icra etti ğinin de farkındaydı. Bunun böyle devam etmemesi lâzımdı. Şüphesiz çok önem verdi ği çalı şmalarını ne hafifletebilir, ne de ara verebilirdi. Binaenaleyh, yapaca ğı en iyi i ş, gündüz mesailerinden fırsat buldukça faydalanması hiç i ş dü şünmeden kafasını din-lendirebilmesi idi. Bunu kafasına koydu ğu zaman da Lu-ke'ün motosikletinden istifade etmeyi dü şündü. Hiç değilse günde yarım saat yahut bir saat kadar motosikl etle gezebilir, böylece hem hava almı ş, hem de kafasını dinlendirmi ş olurdu. 222 Bunun için en müsait saatler ö ğleden sonraları idi. Kararını verdikten sonra, her gün olmazsa bile, gün i şı-rı, Luke'ün motosikletine atlayarak civarda gezintiler yapma ğa ba şladı. Tenha kır yollarında, bir motosiklet üzerinde , sert rüzgârı yüzünde ve iliklerinde hissederek uçarcasın a gitmek çok zevkli oluyordu. Bu gezintiler onu bekledi ği ve istedi ği sükûnete ula ştırıyor, sinirleri normal haline dönüyordu. Fakat içgüdüleri onu hep bir isti kamete sürüklüyordu. O bu içgüdüyü motosiklete atfetmek istiyordu ama, motosi kletin canlı bir yaratık olmadı ğını aklına bile getirmiyordu. Motosikletin sürüklen di ği istikamet Sloam tarafıydı. Homurtular ve gürültüler arasında Shanno n kendisinin daima oralarda buluyor, böyle olunca da hep Jean Law'i hatırlıyord u. Daha do ğrusu Jean'ın varlı ğı onu o taraflara sürüklüyoT---du. Nihayet, bir gün dayanamadı. Her gün sür'atle geçti ği o yere gelince ani bir kararla gazı kesti. Motosikletin yolunu de ği ştirdi. Ana yolu bırakıp arka soka ğa saptı. Bahçe duvarının dibine gelince durdu. Motoru bir a ğaca dayadıktan sonra duvarm dibine sokuldu. Fazla yüksek de ğildi. Bir sıçrayı şta üzerine çıktı. Miss Jean Law, biraz ilerideki kafesli kameriyede o turmaktaydı. Aradaki mesafe yakındı ama, Jean, kafeslerden ve dalgınlı ğından Shannon'u görmemi şti. Kısa bir ceket giymi şti Jean, önünde küçük bir masa vardı. Masaya abanmı ş, çenesini eline dayamı ştı. Önünde bir kitap, kitabın yanında bir kesekâ ğıdı mürdüm eri ği vardı. Bir taraftan ders çalı şıyor, bir taraftan da erik yiyor olmalıydı. Fakat ç ok da düşünceli ve üzgün görünüyordu. Çok dalgın oldu ğu belliydi. Gözleri bo şlu ğa bakıyor, bakı şlarında sonsuz bir uzaklık hissediliyordu. Eli, eri k dolu kesekâ ğıdına sık sık girip çıkıyordu. Kızın elindeki kitab ın Osler'in «Tıp Uygulaması» adındaki eseri oldu ğunu anlamı ştı Shannon. Kalınlı ğından ve cildinin renginden farketmi şti bunu. Fakat görünen, kızın kitapla icâb etti ği derecede ilgilenmedi ğiydi. Filhakika Shannon, hemen hemen 5-6 dakikadanberi duvarın üzerinde oldu ğu ve kızı seyretti ği halde onun bir tek sayfa dahi çevirmemi ş, hattâ kitaba do ğru dürüst bakmamı ş oldu ğunu görmüştü. Bu arada, kız üçüncü eri ği a ğzına atmak fırsatını bulabilmi şti. Şimdi de dördüncüyü almı ş, hafif gö ğüs geçirerek, bembeyaz di şlerini eri ğin yumu şak gövdesine geçirmi şti. Çenesinden a şağı iki çizgi halinde mürdüm eri ğinin suları akmaktaydı. Tam bu esnada bakı şları birdenbire Shannon'un bulundu ğu tarafa kaydı. Shannon'u, öylece, duvarm üzerinde kendisini seyrederken görmü ştü. Görür görmez de korku ve hayretten gözleri falta şı gibi açılarak yerinden sıçradı. Ağzındaki eri ğin çekirde ğini yutmasına ramak kalmı ştı. Genç doktor, hemen onu teskine giri şti: — Ne o küçük hanım? Korktunuz mu yoksa? Yooo, yooo . Hiç korkmayın. Hırsızlık yapmağa gelmedim.

Page 100: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, son cümlesi ile tiyatro dönü şü, istasyonda aralarında geçen müessif sahneyi imâ etmi şti. Genç kız, dilinin ve di şlerinin bütün maharetini ortaya koyarak çekirde ğin üzerindeki meyvanın son parçalarını da halletmekle meşguldü. Genç doktorun gelirine çok sevinmi ş, imâ etti ği şeyi de rahatlıkla anlamı ştı. Hemen aya ğa fırladı. — Ne iyi ettiniz de geldiniz Mr. Shannon, dedi. Ne kadar memnun oldu ğumu imkânı yok tasavvur edemezsiniz. Biraz evvel de sizi dü şünüyordum zaten.. Sizi; o gece istasyondaki hâdiseyi.... Nasıl o büyük gafı telâfi edebilirim, sizi nasıl tekrar kazanabilirim diye dü şünüp duruyordum. Sizden tekrar tkrar özür dilerim Mr. Shannon.. Shannon o konuyu bir daha de şmek istemedi. Kızın söylediklerini duymamı ş gibi yaparak ba şka bir taraftan söz açtı: 224 — Ders çalı şıyorsunuz, imtihanlara hazırlanıyorsunuz galiba.. Y ahut da ben mi öyle zannettim, yoksa? Suçüstü yakalanmı şların mahcubiyeti ile suratı yine al al oldu. Bu yü zden de kendine hâkim olamayıp kekelemeye ba şladı: — Şey.... Evet.... Yahut bir bakıma.... Öyls.... Ş>.ua-da pek bir şey de kalmadı imtihanlara.. Üç hafta kadar var.. Onun içi n*.. Biraz durakladı. Şikâyetçi bir tavır takındı: : —- Ama, galiba pusula yı §aşırdım. Kafam almıyor artık vallahi. Do ğru dürüst çalı şamaz oldum son günlerde. Ne yapaca ğım, bilmem.. Shannon, halden anlar bir tavırla konu ştu. — Zaten ben de onu dü şünmüştüm, dedi. Biraz gezmeye, temiz havaya ihtiyacın oldu ğunu dü şünerek geldim. Luke'ün motosikletiyle dola şıyordum, îstersen, haydi, kalk.. Beraber biraz hava alalım. Açılırsın belki.... Genç kızın gözleri sevinçle parladı. Shannon'dan ge len böyle bir teklifi reddetmek ne kelime, seve seve kabul ederdi. — Ya, tabii Mr. Shannon, dedi. ilginize çok te şekkür ederim. Gidelim.... Hemen Shannon'a do ğru yürüdü. Genç doktor, kız yanına gelince iki elin i ona uzattı. Kız, ku ş gibi hafif ve çok atikti, yardım edilmeden de böyl e bir duvarı bir hamlede a şabilirdi ama, Shannon, biraz nezaket sa-ikiyle, bir az da kıza yakın olmak kaygusiyle onu tuttu. Kız da kendini şöyle bir yukarıya do ğru çekti. Önce kız, sonra Shannon öbür tarafa atladılar. A ğaca dayadı ğı motosikleti Shannon yola çıkardıktan sonra kız port-bagaj'a bin di. Shannon da, öne, kendi yerine geçip gidonu kavradı. Sa ğ aya ğını manivelaya bir kaç defa kuvvetle basarak motoru çalı ştırdı. Motosiklet iki saniye sonra ok gibi fırlamı ştı. Güneşli bir gündü. Kı ş içinde bahar ya şanıyordu. Shannon'un içinde de, kızın kalbinde de tam bir mut- 225 luluk havası vardı. Genç kız bir eliyle, oturdu ğu yerin önündeki demire tutunmu ş, bir eliye de Shannon'un beline yandan sarmı ştı. Fakat arada bir mesafe bırakmı ş, vücudlarınım birbirine de ğmemesine itina etmi şti. Bir kaç dakika sonra BlairhilTin dar ve .aoîambaçh yollarını bitirip ana yola çıktılar. Güne ş, vücûdunu tatlı bir sıcaklıkla kavrıyor, ona cesaret a şılıyordu. Gitgide gaza daha fazla yükleniyor, motosikletin hızı mütemadiye n artıyordu. Bu atmosfer, içinde yepyeni duygular uyandırıyordu. Kendisini uf ukları fethe çıkan bir eski zaman kumandanı kadar cesur, engelleri yıkıcı bir h üviyette görüyordu. Birden içinde garip bir hasret hissinin uyandı ğını farketti. Lomond gölünün güney kesimindeki Markinç köyünün şahane manzarası muhayye-lesinde canlandı ve bütün benli ğini istilâ etti. Rotayı bu köye do ğru çevirdi. Geçtikleri yerlerde tabiat fevkalâdeydi. Yolun iki tarafı boy atmı ş bu ğday tarlaları ile kaplıydı. Ba şakla-•m arasındaki kırmızı kırmızı gelincikler küçü k birer alev halinde yanıp yanıp sönüyor, gibiydi. Bi lhassa Da-roch da ğının etekleri bir zümrüt cennete benziyordu. Cowrie'nin münbit yamaçları da meyve ağaçlarından geçilmiyordu. Armut, erik ve elma a ğaçlarının dallan yerleri süpürüyordu. Meyveleri salkım salkım ta şıyordu. İnsanlar vardı. A ğaçların üzerindeydiler ve meyve ;opluyorlar, sırtlarına ba ğladıkları sepetlere dolduru-yorlardı. Tozu dumana katarak giden motosikletteki Shannon'la Jean'a el sallıyorlardı. Genç doktorla arkada şı da onlara mukabele ediyorlardı.

Page 101: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, hızlı giden motosiklette rüzgârın sesini b astıramaması için ba ğırarak Jean a. — Ne nefis manzaralar, de ğil mi Miss Law?., dedi. Fakat tam lâfını bitirmi şti ki motosiklet bir kaç defa hatın sayılır şekilde sarsıldı. Tekerlekler arka arkaya kasislere rastlam ı ştı. Bir çukurda sarsıntı o kadar şiddetli oldu ki az daha yol kenarında duran bir ara ha- 226 ya çarpıyorlardı. Gayri ihtiyari bir daha ba ğırdı Shannon: — Aman, sıkı tutunun Miss Law.. Yolun durumu hiç d e parlak görünmüyor. Bir kaza çıkarmayalım. Genç kız da yüksek sesle cevap verdi: — Hiç merak etmeyin, Mr. Shannon.. Ben sa ğlamdayım. Shannon, güldü: — Haaa, öyle ya.. Luke'le her halde arada bir de o lsa gezintiye çıkardın her halde, de ğil mi? — Bir hayli.... Shannon, bu «bir hayli» lâfında, genç kızın bundan evvel yapmı ş oldu ğu bütün gezintileri de ğersiz buldu ğunu imâ eden bir hava sezdi. Genç kız, öyle bir ton la konu şmuştu ki, genç doktor. Luke'ün kızın sadece bir karde şi oldu ğunu, onunla yaptı ğı gezintilere kıyasen Shannon'la yaptı ğı bu gezintiyi mukayese kabul etmez bir kıymetle dü şündüğünü anlamı ştı. Jean artık port-bagajın önündeki demiri tutan tek e lini de Shanon'un beline getirmi ş, böylece genç doktora sarılmı ştı. Genç kız rüzgâra kar şı korunma ğa çalı şırken Shannon, kendisini saran kolların sıcaklı ğını, hafifçe sırtına dokunan gö ğüslerini, yana ğının kaburgalarına yaslanı şım daha tesirli olarak hissetmeye ba şlamı ştı. Bu durum ondaki mutlulu ğa bedeni bir şeyler de ilâve ediyordu. Motorun hızı, kızın sıcak yakınlı ğı Shan-non'u büyük bir haz içinde yaşatıyordu. Markinch sırtlarına geldikleri zaman saat 17'ye yak la şıyordu. Motosikletten indiler. Koca göl ayaklarının dibinde uzanıyordu. B ulutsuz ve masmavi gökyüzünün harikulade derinli ği berrak sulara aksetmi şti. Gölün sathı kırı şıksız, mavi bir atlas gibi idi. Serin sular, minik dalgacıklarda sa hile yakla şıyor, uzakla şıyordu. Gölün hemen kıyısından ba şlayan a ğaçlar, gerilere, tepeye do ğru kesif bir ormanlık halinde uzanıyordu. Sırtın ar- 227 Kasınaa ormanlık üa ğlar, sivri tepeler hafif bir mavi sis altında göze şiir dolu bir ahenkle doluyordu. Gölün üzerinde küçük küçük, bir sıra ye şil adacıklar vardı, Shannon, onları zümrüt bir gerdanlı ğın ta şlarına benzetirdi. O kadar güzel, zarif duruyorlard ı ki.. Genç doktor gözleriyle etrafı taradı. Sa ğ tarafta, ilerde, küçük bir köy vardı. Gözleri daldı. Çocukluk hatıraları kafasına birden hücum etmi şti. Güller vs hanımeli'ler arasındaki bembeyaz badanalı minik evleri ile köy de o kadar şirin ve şairane bir görünü şe sahipti ki,... Çocukluk yıllarının en sevdi ği yerlerinden biriydi Markinch. Bazı günler tek başına, bazı günler de, Ye şil Yıllar'm o unutulmaz tipi Gavin'le buraya gelird i Shannon. Hem de sık sık gelirlerdi. Üzüntülü, yaral ı kalbini burada tedavi edermi ş gibi olurdu hep. Ama şimdi o günlerde de ğildi. İçi, ruhu bamba şka hislerle doluydu. Pek vazıh olarak tahlil edemedi ği bu hisler onu bamba şka bir âlemde ya şatıyordu. Yanında bir genç kız vardı, Gavin de ğil. Gerçi Gavin gibi bu kız da, Jean da onun sadece arkada şı idi. Fakat Shannon bu arkada şlıkta bamba şka bir taraf buluyordu. Bir süre hiç konu şmadan gölün kıyısında oturdular. Gözler hep kar şıda idi. Nihayet Shannon yava ş yava ş yerinden kalktı. — Köye u ğrayalım mı, Miss Law? dedi. Genç kız hiç ses çıkarmadan onu takip etti. Motosik lete bindiler. Yol, köye varmak için sarp bir yamaçtan kıvrıla kıv rıla a şağı iniyordu. Shannon motosikleti ile o yoldan geçerken Gavin'le birlikte buralarda geçirdi ği güzel saatleri gayri ihtiyari bir kerre daha yeniden ya şıyordu. Motosiklet her virajı aldıkça Shannon içinden bir şeylerin eriyip gitti ğini hisseder gibi oluyordu. Gerçekten burası ona daima müstesna heyecanlar vere n bir yer olarak hatırasında yaşayacaktı. Mevsimin derin sükûtuna gömülmü ş, hanımeli ve gül kokulan

Page 102: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

228 içinde insan ruhunda büyük hazlar yaratan bu yer Sh annon'da daima gizli ve mutlu heyecanlar uyandırırdı. Bütün kötümserli ğinden burada kurtulur, ya şama sevinci, ile dopdolu bir insan haline gelirdi. Her şeye ruhu bu havayı telkin ederdi. Balıkların sı ğ sulardaki çırpını şlarından ve arıların ahenkli vızıltılarından başka hiç bir ses duyulmazdı. Etrafta daima tek ba şına dola şan bir çoban köpe ği ile sıcak kumsala yatıp uyuyan, bir bekçiden ba şka da bir tek canlı varlık görülmezdi. Haftada bir kırmızı bacalı bir minyatür vapur gelirdi. Kumsalın yanı başındaki küçük iskeleye yana şır ve giderdi. Nihayet köye girdiler. Ana caddenin sonuna geldikle ri zaman Shannon motosikleti stop ettirdi. Ekzos borusundan hâlâ dumanlar fı şkırıyor ve etrafa kızgın, kesif bir benzin kokusu yayılıyordu. Hiddetten kupüre bin miş gibi sımsıcak olan motosikletin bu uzun yolculu ğa nasıl tahammül edebilmi ş oldu ğu cidden şâyân-ı hayretti. Önce genç kız, arkasından da Shannon indiler. Yol b oyunca birbirlerine çok yakından temas etmi ş bulundukları için olacak, genç doktor kızla gözgöz e gelmekten korkuyor gibiydi. Ba şı kâh önüne e ğik, kâh etrafı tetkik eder bir tavır takınarak konu şuyordu: — Nasıl?.... Güzel bir gezinti olmadı de ğil hani, diyordu. Bilmeni, ben pek ho şlandım ama.... Sonra aklına bir şey gelmi ş gibi hemen durdu: — Şey.... dedi. Gezinti güzel oldu ama, ben i ştiha-mın biraz açılmı ş oldu ğunu hissediyorum. Ne dersin? Bir kahvaltı yapalım şurada istersen.... Genç kız, Shannon'un bu teklifinin çok yarinde oldu ğunu belirten bir ifâde ile ona baktı. Sonra da bakı şlarını etrafta dola ştırdı. Besbelli ki, kahvaltıyı yapabilecek yiyece ğin bulunaca ğı bir yer, bir dükkân arıyordu. Fakat etrafta öyle bakkala, dükkâna benzer bir şey 229 de görünmüyordu. Bunun üzerine Shannon'a d öndü. Samimi, teklifsiz bir arkada ş tavriyle gülümsedi : — Yaaa, gerçekten çok iyi olur ama, burada yiye çe k bir şey bulabilece ğimizi de hiç zannetmiyorum do ğrusu.. Baksanıza, bir tek dükkân bile görünmüyor or ta lıkta.... Fakat Shannon, kendinden emin insanların tavriyle g enç kızı şöyle bir süzdü : — Eh, dedi, dedi ğin do ğru galiba, dükkân, mümkân görünmüyor ama, ben de se ni aç bırakacak hal görülüyor mu, dersin? Kızı kolundan tutarak yürüttü. Sonra kendisi adımla rını sıkla ştırarak öne geçti. Evlerin önünden yürümeye ba şladı. En sondaki küçük, beyaz evin önüne gelince durdu. B u küpe çiçekleriyle etrafı sarılmı ştı. Çiçeklerin arasında küçük bir tabela vardı. Yaz m güne şten, kı şın yağmur, kar ve rüzgârdan rengi silikle şmiş, hemen hemen okunamaz hâle gelmi ş bir kelime yazılıydı üzerinde : «Me şrubat». Shannon kapıyı yava şça çaldı. Daha do ğrusu orta parma ğının dirse ği ile vurdu. Çok geçmeden kapı açıldı. Shannon'un kar şısında kareli koyu renk bir elbise giymi ş, ufak yapılı, iki büklüm olmu ş ya şlıca bir kadın peyda oldu. Genç doktor ahbapça bir tavırla kadına hitap etti: — Merhaba, efendim. Tann misafiriyiz. Bize bir kaç lokmalık bir kahvaltı temin edebilir miydiniz acaba? Kadın aksi bir eda ile kafasını salladı. — Bende kahvaltı, falan yok. Sadece me şrubat satarım ben. Ayran, limonata gibi.. Haaa, bir de Reid limonatası ile bira var. i sterseniz?.... Kadın bunu onları ümitsizli ğe sürükleyecek bir tavırla söylemi şti. Genç kız bunun üzerine Shannon'a dönmü ş ve «Ben sana demedim miydi, buralarda bulamayız, diye....» der gibilerden bakmı ştı. 230 Fakat genç doktor ne kadının sözlerine, ne de Je-an 'ın o bakı şına aldırmamı ştı. Gayet sakin, kendinden emin bir tavırla ısrara ba şladı: — Amma da yaptın ha Janet teyze.. Oldu mu şimdi bu?.. Sen bize vaktiyle ne güzel, ne nefis kahvaltılar çıkarırdın, unuttun mu? Kadın şaşırmı ştı : — Size mi? Ne zaman? Hiç böyle bir şey hatırlamıyorum. Shannon bir kahkaha attı :

Page 103: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Pes vallahi Janet Teyze.. O kadar ihtiyarladın m' sen? Şöyle alıcı gözle bir baksana bana. Kadın gözlerini dikti. Hafızası ile müthi ş bir mücadele halinde oldu ğu belliydi. Shannon'u bir türlü tanıyamamı ştı. Genç doktorun gülmesi de onu kızdırmı ştı. Birden sertle şti : — Hadi ordan, dedi. Siz benimle alay ediyorsunuz g aliba. .Ben kimseye kahvaltı falan vermedim burada. Shannon hababam gülüyordu. Bir kahkaha daha attı: — A şkolsun Teyze, dedi. Ne çabuk unuttun? Hani biz balı k tutmaya gelirdik buraya Gavin'le ya.. Sana da koca koca som balı ğı tutardık. Hatırlayacaksın mutlaka. Ben, küçük Robert'im.. Robert Shannon..,. Jean da şaşırmı ştı. Kadının hâline bakıyor ve gülmemek için kendisi ni güç zaptediyordu. Shannon'un bu kadını iyice tanıdı ğını anlamı ştı. Fakat ya şlı kadın bir türlü hafızasını toparlayamamı ştı. Shannon'a iyice yakla ştı. Tâ burnunun dibine kadar geldi. Gözlerini iyice dikerek bakma ğa ba şladı. Fakat asık suratı çok geçmeden gev şemeye, yayılmaya başladı. Shannon'u tanımı ştı. Tanır tanımaz da sevgi ve şefkat dolu bir çı ğlık atmaktan kendini men edemedi. Shannon da biliyordu. Da ğ insanları böyle olurlardı hep. Yabancılarla kayna şmakta çok zorluk çekerler, kolay kolay yakınla şamazlardı. Fakat dostlarına, sev- 231 diklerine kar şı da sevgilerin, muhabbetlerin en büyü ğü ilo ba ğlanırlardı. Onlarla kar şıla şınca da kalpten gelen bir heyecanla sevgi tezahürle rinin binbir çeşidini göstermekten kendilerim alıkoyamazlardı. Jane t Teyze de çı ğlı ğından sonra ba ğıra ba ğıra konu şmağa ba şlamı ştı Shannon'u tanıyınca.. — Hay Allah kahretmesin seni e mi? Demek sendin ha Robert.. Koskocaman adam olmu şsun ama, Allah şahit, gözlüklerim olsaydı şıp diye tanırdım seni.... ikisi de kahkahalarla gülüyorlardı. Jean da mutlu b îr tebessümle onları seyrediyordu. Nihayet Robert, Jean'a döndü. Kibar b ir jestle : — Bakın, Miss Law, dedi, bizim me şhur Janet Teyzemiz bu.. Çocuklu ğumda çok kahrımı çekmi ştir benim... Sonra da kadına hitap etti : — Sana da Miss Jean Law'i takdim edeyim, Janet Tey ze, dedi. Ama bir şartla.. Bizi kapıdan çevirecek olursan bir daha ömrünün son una kadar yüzümüzü göremezsin. Ona göre Janet Teyze. Ne dersin? Kadının etekleri sevinçten zil çalmaya ba şlamı ştı. Shannon'u gördü ğü için. Hiç de onları kapıdan çevirece ğe benzemezdi. Birden parladı : — Neeee, dedi, sizi kapıdan çevirmek mi? Teessüf e derim sana Robert. On dakika içinde size eskilerinden daha nefis bir kahvaltı so frası ile Markinch'in en nefis çayını hazırlayayım da gör sen.... Hadi, giri n içeri bakayım.... Robert memnundu. Bu eski yılların kokusunu getiren hava onu mestetmi şti. Genç kıza : — Ne dersin, diye sordu, girelim mi? Fakat onun cevabım beklemeden Janet'e döndü : — Şey, Janet Teyze, dedi. İçeri girmesek de şuracıkta, bahçede içsek çayımızı.. Hava güzel de.... — Elbette, dedi. Bahçe daha iyi hem.... Sonra bir an gözleri Shannon'un yüzüne daldı. Yıl- 232 lar öncesini ya şıyor gibi idi. Şöyle bir gö ğüs geçirdi — Hey gidi dünya, hey.... dedi. O minicik adam. O küçük Robert Shannon büyümü ş de koca ad? m o'mu ş ha?.... Hem de doktor olmu ş üstelik.... Shannon bir cevap verecek oldu. Kıpırdandı. Fakat k adın onun doktor olmadı ğını söylece ğinmi zannetmi şti. Hemen atıldı : — Yooo, dedi. Öyle inkâra falan kalkmaya bakma.. B iliyorum doktor oldu ğunu. «Lennox Herald» gazetesinde okumu ştum. Tebrik ederim seni. Zaten senin büyük bir adam olaca ğım biliyordum ben. Ama ne de yaramazdın, biliyor mu sun? Kadınca ğız müthi ş bir heyecan içindeydi. Robert, onun için sanki yıl larca önce kaybedip bugün buldu ğu o ğlu idi. O kadar mutlu, o kadar ne ş'eli, co şkun bir hâli vardı. Mevzuun birini bırakıyor, ötekini alıyordu. Neş'eli ne ş'eli şeyler

Page 104: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

buluyor, eski günlere ait güzel hatıraları dile get iriyordu. Konu şa konu şa yürüyüp arka bahçeye geçtiler. Onları oturttu. Bir kaç dakika için müsaade isteyip evin yarı karanlık, küçük mutfa ğına girdi. Shannon'la genç kız, kadını pencereden görüyorlardı. Eline kocaman bir tava alm ı ştı, îki büklüm vücûdu ile araçla bir belini tutarak mutfa ğın içine girip geliyor, bir şeyler hazırlıyordu. Janet Teyze bir süre, hararetli hararetli çalı ştıktan sonra elinde sini büyüklü ğünde kocaman bir tepsi üe bahçeye çıktı. Onlara sıc ak bazlama yapmı ştı. Ayrıca yumurta da ba şlamı ştı, Büyükçe bir tabakta taze bal ve evde yapılmı ş nefis tereya ğı ile Markinch'in en güzel çayı da bardaklara doldu rulmu ş olarak tepsinin içinde ı şıl ı şıl insana gülüyordu. Janet Teyze sözünü yerine geti rmi ş, onlara hakikaten güzel bir kahvaltı hazırlamı ştı. Shannon, ya şlı kadının gözlerinde beliren, onlara hizmetten ileri gelen se vinci kendi içinde hissetti. Bu güzel yiyecekleri senelerce evvel burada yedi ği günleri gözlerinin önüne geldi. 233 Sonra gözleri Jean'a takıldı. Genç kız. o dindar ha vası içinde gözlerini kapamı ş, yemek duasını okuma ğa ba ğlamı ştı. Bitirdikten sonra da memnun bir çehre ile bu güzel yiyeceklerden yemeye, henüz dumanları tüten taze, sıcak çayını yudumlamaya ba şladı. Bir hayli acıkmı ş i ştahı açılmı ş, görünüyordu. Yaşlı kadın Shannon'la kızın etrafında pervane gibi dö nüp duruyordu. Genç doktorun hususi hayatına ait bazı şeyleri ö ğrenmek istedi ği belliydi. Bu aslında, Shannon'u tanımasından ileri gelen normal bir tecessüsten ba şka bir şey değildi. Fakat genç doktor, kızın durumunun açıklanmas ına fırsat verecek sorulardan pek ho şlanmamı ştı. Jean da öyle.... Köylülere has keskin zekâsı ve cin gibi bakı şları ile sık sık ikisini süzüyor, kaçamak bakı şlarla durumlarının ne oldu ğunu ö ğrenmeye çalı şıyordu. Fakat sonunda Robert'! de. kızı da bu haliy le biraz sıktı ğını anlamı ştı. Bunun üzerine çaydanlı ğı bir daha doldurup yanlarına bıraktıktan sonra çekildi, eve girdi. Shannon, kadı nın hallerini de kasteden bir bakı şla genç kıza sordu : — Sıkıldın galiba? Pi şman mısın geldi ğine? Jean, hafifçe kızarak cevap verdi : — Hiç de ğil, dedi, ya siz? Şia pi şman mısınız Mr. Shannon? Genç kız «hiç de de ğil» derken pek samimi sayılmazdı ama, Shannon ona « hayır» mânâsına ba ş sallaması ile cevap verirken gerçe ği ifade etmi şti. Genç doktor bu geziden memnundu. Her şeye ra ğmen kızın ya-njnda bulu şunu, o dahi farkına varmadan, onu mutlu kılıyordu. Shannon, gözlerini genç kızın gözlerine dikmi şti. Bir kaç saniye öyle bakı ştılar. Fakat Jean sonunda ma ğlûp oldu. Bakı şlarını ondan kaçırdı. Önüne bakmağa ba şladı. Yanakları da al al olmu ştu. Demek yine utanmı ştı Jean.. Shannon, o anda bir ba şka adam oluvermi şti. Tıpkı o, mikroskopunu rehine bıraktıktan sonra 234 Fenner tepesine do ğru yürürken genç kı/a rastladı ğı hüzünlü ak şam üzeri kalbini dolduran se/giye benzer bir sevgiyle sarılmı ştı. Kalbi hızlı hızlı vurmaya başlamı ştı. Jean ne kadar da güzel bir kızdı. Hele şu çardak altında, şu köy atmosferi içinde cidden müstesna bir hâli vardı. Pı rıl pırıl bir temizlik ve safiyet her taraf m dan akıyordu .Çok da şirin, çok da zarifti. Bir peri kızıydı sanki.. Kumral saçlarını ba şının arkasında toplamı ş, bir kurdelâ ile sarmı ştı. Güzel ve canlı gözleri de kahverengi idi. Yanakları nda da küçük benler vardı. Onlar da kahverengiydi. Shannon'un bakı şlarındaki mânâyı hissetmi şti gfnç kız. Kızarması da ondandı, elindeki çay ka şı ğı ile fa^kı-na varmadan yava ş yava ş oynaması da... Bunun için de mevzuu normal bir mecraya aktarmak, rahat konu şabilecekleri şeylerden bahsetmek istedi. Geli şi güzel bir şeyler söyledi. — Ne güzel, şu hanımellerin kokusu, de ğil mi Mr. -Shannon? Her halde bu bahçede var.. Acaba ne tarafta? Shannon, dili tutulmu ş gibi, öylece genç kızı seyrediyordu. Tek kelime il e dahi cevap vermedi. Kızın konu ve hava de ği ştirmek gayreti içinde söyledi ği sözler ona şuur altından tesir etmi şti. Gerçekten de bir hanımeli kokusu veya bir ba şka güzel çiçek kokusu onu da sarmı ştı. Aslında o hanımeli veya bir ba şka çiçek, fakat gerçekten çok nefis bir kokunun bütün varlı ğım istilâ etmekte oldu ğunu farketmi şti. Bütün varlı ğı bu koku ile, bu ba şdönmesi ile dopdoluydu. Bütün

Page 105: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

varlı ğı yepyeni bir heyecanın kasırgasına tutulmu ş gibiydi. Dü şüncelerini aklın ve mantı ğın emrine sokabilmeye çalı şıyordu. O öyle insan vücûdundan, kadın vücûdundan zevk duyacak bir insan de ğildi ki ....Bir taraftan kıza bakıyor, onun vücûduna, gözlerine, dudaklarına, saçla-rma, gö ğüslerine dalıyor, bir taraftan da kafasında tıbbî çalı şmalarını, fakültenin morgunda kılı bile kıpırdamada n yaptı ğı otopsileri aklına getiriyordu. tnsan 235 vücudundaki estetik görünü şler onu ilgilendirmezdi, yine de ilgilendirmenıeliydi. Onun gibi bir tıp adamının in san vücûdunda güzellik bulabilmesi olacak i ş miydi? Evet, olacak i ş de ğildi; de ğildi ama, hem de hiç umulmadık bir zamanda oluvermi şmişti i şte. Shannon,, uzun zamanlar beraber bulundu ğu, hattâ çok zamanlar kendisinden kaçtı ğı pe şini bırakmasını gönülden istedi ği bir genç kızın şahsında bu hiç umulmadık akıbete sürüklenmi şti. Genç kızı müthi ş bir arzu ile istedi ğini görüyordu, Ona hemencecik orada sarılmak, öpmek, onu koklamak, onunla yek vücut olm ak istiyordu. Bu, önüne geçilmesi çok güç bir arzu ate şi halinde damarlarındaki kam alev lendirmi şti. Âşık mı olmu ştu Shannon? Bunu kendi kendine itirafa cesaret edem iyordu. Daha doğrusu kabullenmek istemiyordu. Fakat maalesef veya m aalmemnuniye gerçek buydu. Shannon, bamba şka bir ate şin bütün benli ğinin sardı ğını hissetmi şti. Ba şka bir şey olamazdı bu.. O idi; o,. A şk. Ve a şkın en kuvvetli belirtisi. Sevgiliye sahip olmak ar zusu.... Bu, onu vazgeçilmez bir kuvvetle kendine çekiyordu. Fakat.. .. Fakat olur muydu bu? Olmalı mıydı Birdenbire amipler geldi hatırına.. Hü creli yaratıkların en basiti olan bu amipler, mikroskobun camı üzerinde ve hemen cecik, kendiliklerinden çiftle şiverirlerdi. tç-güdüleri o kadar sade ve rahatlıkla neticeye giderdi ki.. Fakat Shannon bir amip miydi ki? Tek hücreli basit bir yaratık mıydı ki? Hemen içgüdüsüne ma ğlûp olması gerekir miydi? Aslında onun böyle bir i şgüdünün akıntısına kar şı duracak aklı, mantı ğı, iradesi ve muhakemesi olmak gerekmez miydi? Genç doktor hep o iggüdünün etkisi altındaydı. Bütü n vücûdu bir ate ş çemberi ile sarılmı ştı sanki. Ve o kıvranıyor, kıvranıyordu. İhtirası yüzünü al al yapmı ştı, Bu kuvvetli içgüdünün bütün benli ğine hâkim oldu ğunu farketmemi şti 236 bile ama, artık konu şan insan Shannon, aklı, mantı ğı, muhakemesi olan Shannon değil, o içgüdü idi. — Şöyle bir tur atsak civarda.. Vakit de erken sayılır henüz. Pek de uzakla şmayız buradan. Ne dersin9 Genç kız Shannon'a baktı. Gözlerindeki ve çehresin- eeki ihtiras parıltılarını farketmi şti. O yüzden tereddüt etti. Bu gezintinin sonunun n ereye varaca ğının kestire-medi ği anla şılıyordu. Gerçi o pek gök defalar Shannon'-la tek b aşına bir dört duvar arasında kalmı ş, saatlerce bile yanyana olmu ştu ama, genç doktorun bugünkü hali hiç bir zaman mevcut bulunmamı ştı. Gitmemesi, bu teklifi reddetmesi daha münasip olacaktı her halde. Fakat kendisini tu tamadı. Bıraktı. Hâdiselerin seyrine uymayı istedi. Zaten üzerlerine tatlı bir r ahavet, bir uyu şukluk da çökmüştü. Kendisini ve arkada şını kontrollü kullanabilirse bu gezinti gayet hafif D İT gezinti olmaktan öteye geçmeyebilirdi pek âlâ.... Shannon bakı şlarındaki ısrarla iktifa t3demedi : — Ne dü şünüyorsun, canım? dedi. Daha vakit erken. Şöyle bir dola şaca ğız, o kadar.... Genç kız bakı şlarını ondan kaçırarak hafif bir sesle mırıldandı : — Yalnız bir şartla.... Çok uzakla şmayacağız buradan ve çabuk dönece ğiz.... Janet Teyze'ye biraz sonra döneceklerini ve motosik leti alacaklarını söyleyerek çıktılar. Kıvrıla, kıvrıla göl kıyısına ula şan dar yola saptılar. Güne ş batmı ştı. Etraf hafif bir alaca karanlı ğa bürünmü ştü. Do ğu'da. gökyüzünün derinliklerinde yarım simit şeklinde bir ay vardı. Ancak belli oluyordu. Bulutların göle vurmu ş akisleri suyu daha da karanlıkla ştırıyordu. Yava ş yava ş daha da meydana çıkan ay'ın aksi de bir süre sonra gölün dalgacıkları üzerine düşmüştü, Bir ok şayı ş gibi ince ve hafifti hava. Mutlu bir hava içinde yanyana yürüyorlar, şairane bir atmosfere giriyorlardı. Ne el ele, ne de kol kola idi- 237

Page 106: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

ler. Sadece yürürken zaman zaman kolları birbirleri ne de ğiyor, iki vücud da elektrikleniyordu. Uzaktan uza ğa bir balıkçıl ku şu öttü. Çok geçmeden bir balıkçıl ötü şü daha. Shannon « Bu da di şisi.. Cevap veriyor ona her halde..» diye dü şündü. Çok geçmeden gölün mavi yüzü de karanlık ve şiir dolu gecenin bir parçası halinde geceye karı şıverdi. Artık her şey geceyle yekvücûd haldeydi. Sular, tabiat, ku şlar, her şey susmuştu. Onlar da bu sükût içindeki suların kıyısından y ürüyerek gezintilerine devam ettiler. Birdenbire kar şılarında küçük, önü kumluk bir ma ğara belirdi. Durdular. Gayri ihtiyari birbirlerine döndüler. Bir an, mühim bir an geçti. Bir şey bekler gibi idi ikisi de.... Genç kızın kupkuru, bir da-nla a şka hasret dudakları, harikuladeli ği vermeye amade nefis bir meyva gibi Shannon'un dudaklarının yakınında duruyordu. Hafifçe aralanmı ştı bu dudaklar, öpühneyi, i ştiyakla, ihtirasla öpülmeyi bekliyordu, îlk öpü şün o sonsuz, o fevkalâde hazzına istekle, hasretle hazır duruyordu. Bu hazır lı ğın saf ve kesin kokusu Shannon'un burun kanatlarını oynatıyor, onu bütün z errelerine kadar ürpertiyordu, titretiyordu. Ayın tatlı ı şı ğında bu nefis dudakları görüyordu. Shannon. Ba şka hiç bir şeyi değil. Tek kelime söyleyemiyordu ikisi de.. Nefes alma ktan bile korkar gibiydiler. Ama kendilerini tutamıyorlardı. Heyecan dan gö ğüsleri birer körük gibi inip kalkıyordu. Genç doktorun kalbi müthi ş bir hızla atıyordu. Ölecekmi ş gibi hissediyordu kendisini. Bir ba şka ölüm istemiyordu ama; vuslatın hazzı dolu ölüme o anda öylesine razı, öylesine gönüllüydü ki. ... Hava şiir dolu idi. Ve Shannon, bu ânın şiiriyetini bozmaktan korkuyordu. Benimi hislerine ram olmaktan korkuyordu. Fakat korktu ğuna u ğramadı. Elleri, a şağıdan yava ş yava ş birbirlerini buldu ve hareketlendiler vücutları bi r anda yapı ştı ve bir çift dudak 238 birle şti. Ölüm kadar sonsuz, ölüm kadar haz dolu bir andı bu ve safiyet, berraklık dolu idi. Genç kızın masum tavırları her şeye galip gelmi şti. Her şey bu bir tek mükemmel öpü şün hudutlan içinde kaldı. Sonra, yine hiç konu şmadan dönü ş yoluna dü ştüler. Şimdi el ele idiler. Buzlar çözülmü ş ve bir hedef fethedilmi şti. Gölü seyrede ede yürüyorlardı. Hafif bir beyaz sis, suların sathına yayılıyordu. Sanki bir g enç kızın gençlik ve tazelik kokan nefesi bir aynayı buluyordu. Hafif bir buhar tülü kıyıları da istilâ ediyordu. Vadiler buzlu bir hayal perdesiyle sarılı yordu. Mehtap Shannon'un gözünde daha bir parlakla şmış, daha bir dirile şmişti ama, genç kız titriyordu. Sevgilisine biraz daha sokuldu. — Beni ısıt, Robert, dedi. Ona ilk defa küçük adı ile hitap ediyordu. VI Shannon dudaklarında mutlu bir gülü şle ba şım kaldırdı. Elindeki kalemi yava şça kenara koydu Sonra önündeki deftere uzandı. Biraz e vvel doldurmu ş oldu ğu sayfayı yeniden okuma ğa ba şladı. «Nihayet oldu. Dün gece, sabaha kar şı saat iki sıralarında C basilini buldum» diye ba şlıyordu. Genç doktora bir ilâç firmasının hediye et ti ği takvimli bir defterdi bu. Onu devamlı surette laboratuarında bul uudu-rurdu. Hayatındaki önemli olayları, bazı tıbbi incelemelerinin sonuçla rını bu deftere günü gününe kaydederdi. O gece de saat ikiye kadar çalı şmış, neticeyi elde etmi ş ve bu keşfinin verdi ği memnunluk ve sevinç içinde rahat bir uyku çekmi şti. Aylarca sürmü ş bir yorguDlu- ğun sonunda bu rahat uyku ö ğleden sonraya kadar sürmü ştü. Zaten o gün pazardı. Hasta ziyareti falan yoktu. Pa zar günleri ba şhemşire ile hemşireler hastalara şöyle 239 bakıyorlar, pek önemli, acele bir durum oldu ğu takdirde doktora ba ş vuruyorlardı. Shannon, uyandıktan sonra tuvaletini tamamlamı ş yeme ğini yedikten sonra masanın basma ge-'ip mü şahedelerini kaydetmeye ba şlamı ştı. Yazısı şöyle devam ediyordu : «Bu basil Brücella Melitensis'den ba şka bir şey de ğil. Bunu ilk defa 1886 senesinde Malta'da, hastalıklı keçilerde görülen bi r humma salgınında David Bmce bulmu ş ve dünyaya ilân etmi şti. Sadece Akdeniz kıyı memleketlerine müshasır oldu ğu sanılan ve Tıp kitaplarda göre yalnız keçiler tar afından nakledildi ği

Page 107: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

biılinen bu basil, şimdiye kadar sadece tarihî bir önem ta şıması yüzünden dikkate alınıyordu. Bu yüzden de genel tıp sahasınd a bu basile çok küçük bir kıymet verilmi şti. Halbuki bu kanaat ve görü ş tamamiyle yanlı ştır. Durum aslında tersindedir. Zira, Brücella Melitensis civar köyler de kısa bir süre evvel tesbit edilen hastalı ğın da sebebidir. Son bir kaç ay içinde Avrupa'da ve Amerika'da görülen bu mahiyetteki salgın hastalıkları da bu ba silin meydana getirmi ş olması çok kuvvetle muhtemeldi':. Temin edebildi ğim malzeme ile yaptı ğım dikkatli çalı şmalarım neticesinde vardı ğım kanaati şöyle hülâsa °debilirim. Bu basilin sadece keçi sütünden di ğer hayvanlara ve insanlara bula ştı ğım iddia etmeye artık imkân yoktur. Ben hastalı ğı yapan şeyin inek sütü oldu ğu ihtimalim de kuvvetle göz önünde tutuyor ve buna inanıyorum. Gerçek bu is e, o takdirde bu bulu şa ola ğanüstü de ğer vermek çok yerinde olacaktır. Bu ke şif çok önemli bir merhale te şkil edecektir kanaatindeyim.» Shannon yazdıklarını tekrar okuduktan sonra ya-ya ş yava ş yerinden kalktı. O sırada saate bakmak aklına geldi. Fakat bakar bakma z da hemen telâ şlandı. Birden şapkasını kaptı ğı gibi hastahaneden fırladı. Trene yeti şebilmek için olanca gücü ile Dalnaire istasyonuna do ğru ko şmağa ba şladı. Saat 15.30'da Winton'da Jean'- 240 la randevusu vardı. Bu treni kaçınrsa imkânı yok ye ti şemezdi. Genç kıza müjdeli haberi verebilmek için acele ediyordu. Müthi ş heyecanlıydı. Bir taraftan koşuyor, bir taraftan da ona, bunu bildirdi ği zaman yüzünün alaca ğı hâli düşünüyordu. Sabırsızlanıyordu. Nihayet istasyona geld i. Gi şeden hemen bilet alıp ko ştu. Tren kalkmı ştı. Fakat henüz yava ş tampoda idi. Sondan ikinci vagona atladı Shannon. Biraz sonra da bombo ş bir kom-partmana tek ba şına oturmu ştu. Bahan ve yazı büyük hazlarla dolu olarak geçirmi ş ti Shannon. Rüyalar kadar güzel, cennet bahçeleri kadar muhte şem günlerdi. Aklın ve mantı ğın hudutlarını parçalayan, tam bir his co şkunlu ğu içinde gürler ne kadar da güzel, ne kadar da şiir doluydu. Güne ş ve ılık gündüzler onlan birbirlerine çok daha deri nden, çok daha köklü şekilde ba ğlamı ştı. Birbirlerine çok daha büyük arzularla yakınla şmışlar, birbirlerini çok daha şiddetle sevmeye ba şlamı şlardı. İpek böce ğinin kozasını örmesi gibi sessiz ve derin bir a şk yava ş yava ş do ğmuş, ikisini varlıklarının bütün cepheleriyle kıskıvrak yakalamı ştı. Shannon kendisini göz göre göre, sonu olmayan bir a şkın kurbanı haline getiriyordu. Bunu isteye isteye, hiç fütur getirmed en, tam bir kayıtsızlık ve hoşgörürlük içinde yapıyordu. Fakat ya Jean? O durumu daha iyi takdir edebilecek, daha sa ğlam ölçülerle hareket edebilecek haldeydi. Çocuklu ğunda1..! beri baskısı altında ya şadı ğı sıkı terbiye sistemi, aile ve muhit görenekleri v e nihayet yaradılı şı bakımından buna bu sa ğlam a şka çok daha müsait durumdaydı. Markinch'-de o ak şam kuvvetli ve etkili bir şekilde do ğan bu büyük a şk için aslında pek büyük engel mevcuttu. Shan-non'un katol ikli ği.... Jean Law'm aile bağlarının ördü ğü sıkı a ğ içindeki çaresizli ği ve bizzat kendisinin inançlarının dar hudutları içine gömülmü ş durumu hu mezhep farkını korkunç bir kâbus olarak ortaya çıkan- 241 yordu. Bunu Shannon da biliyordu ve bilhassa genç k ız da biliyordu. Bulu ştukları zamanlarda konu şmalarının sıklet merkezini daima bu konu te şkil etmi şti, ikisi de kıvranıyorlardı. Bu a şkın müsbet bir soauca vardırıl-masının asla mümkün olamayaca ğını dü şünürlerdi. Genç kız, kaç defa ona, birle şmelerine, mutlu bir yuva kurmalarına imkân olmadı ğını göz ya şlan arasında söylemi şti. Bu atmosfer içinde bütün randevuları zehir olurdu. Hep hüzün ve elem dolu bir hava içinde birbirlerinden ayrılırlardı. Fakat bu randevu sonra larında Shannon, hastahanesine döndü ğü zaman, çok geçmeden odasındaki telefonun çaldı ğını duyar ve ahizeyi kula ğına götürünce de, genç kızın titrek fakat a şk dolu seslem: — Hayır Robert, hayır.. Birbirimizden kat'iyyen ayr ılamayız, diye kendisine hitap etti ğini duyardı. Adına a şk denilen o müthi ş heyecanın mucizevî akıntısı için-de.sulara kapılmı ş gibi sürüklenir giderler, kendilerini kayadan kaya fırlatan şelâlerin altında peri şan ve bezgin, fakat çılgınlık derecesinde bir aşkın dalgalan arasında yuvarlanırlardı. Shannon'un gözleri kompartmanın penceresinden dı şarılara daldı. Etrafta ağaçların kimi ye şil, kimi sararmı ş yapraklarına zaman zaman gözleri takılıyor, rüya dolu âleminden onu gerçe ğin katı çehresi ile kar şı kar şıya getiriyordu

Page 108: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Birden kafası o a şkı bir tarafa bırakıp büyük ilim a şkına takıldı. C basilini bulmu ştu. Bu, onun için çok şey demekti. Nihayet Winton'a geldi. Trenden indi ği sırada hafif bir ya ğmur ba şlamı ştı. Güneşli gök, parça parça bulutlarla kapanmı ş ve bu bulutlardan kocaman bir tanesi tam Winton'un üzerine gelip durmu ştu. Bir süredir, istasyon civarında ke şfettikleri tenha, küçük bir pastahanede bulu şur olmu şlardı, istasyondan çıkınca pardösünün yakalarını ka ldırdı, hızlı hızlı o pas-tahaneye do ğru yürümeye ba şladı. 242 Kapıdan girer girmez genç kızı gördü. Shannon'dan e vvel gelmi ş ve çok tenha olan küçük salonun sa ğ kö şesindeki masaya oturmu ştu. Shannon'u görünce yüzü mutlu bir tebessümle aydınlandı, Yerinden hafifçe kıpırdadı. Sevgilisini ba şı ile hafifçe selâmladı. Shannon onu görünce ko şar adım yürüdü. Genç kı-zm yanma gelir gelmez de el lerine sarılarak büyük bir heyecan içinde: — Buldum, Jean, dedi. Nihayet buldum. Genç kızın oturdu ğu duvar dibindeki divana, yanına yerle şti. Hemen elde etti ği başarıyı anlatma ğa koyuldu. Konu şurken sesi heyecandan titriyor, büyük bir gevk içinde kelimeleri çabuk çabuk söylüyordu: — Dünya çapında bir olay bu, Jean.. Ne kadar önemli bir ke şif oldu ğunu takdir edebiliyorsun, dü şünebiliyorsun bunu, de ğil mi? Fevkalâde bir netice elde etti ğime inanıyorum, sevgilim. Sen de sevin.. Tasavvur e t ki, yalnız Malta adasında ya şayan keçilerin sütleri de ğil, dünyanın her hangi bir yerinde yaşayan ineklerin sütleri de bu hastalı ğın basilini ta şıyor. Sütleri ve bit-tabii sütten mamul her türlü gıda maddesi.... Peyni r, tereya ğı, yo ğurt vesaire.... Sütten mamul her şey yani.... Yeryüzünde en çok istihsal edilen, kullanılan yiyecek maddeleri de bunlar oldu ğuna göre durumu tasavvur et.... Hepsi bu mikrobu ta şıyor ve her türlü yaratı ğa nakledebiliyor. Genç doktor bir an duraladı. Islak pardösüsü aklına gelmi şti. Yerinden hafifçe kıpırdanarak onu çıkardı, divanın üzerine ikiye kat layarak koydu. Sonra da ayni heyecanla anlatma ğa devam etti: — Hepsi bu kadar de ğil, dahası da var Jean.... Bu sabah telefonda Ale x Duthie ile görü ştüm. Bu salgın köyde çıkmadan kısa bir süre önce ineklerde ve koyunlarda hastalık görülmü ş. Zavallı hayvancıkların bir ço ğu bu hastalıktan kırılmı ş. Bunun basit bir tesadüf olmasına imkân göremiyo rum. Birbirleriyle sıkı sıkıya 243 bağlı iki olay bu.. Bu münasebeti görememek için kör o lmak lâzım.. Alex'in söyledi ğine göre, bu, yalnız köye münhasır kalmamı ş. Civardaki köy ve kasabalarda bulunan sı ğır sürüleri de bu hastalı ğa yakalanmı ş. Hemen hemen yüzde 40 nisbetinde.. Büyük zayiat vermi ş sürüler.... Kendisine sıkı sıkıya tenbih ettim. Köyde tekrar bir hayvan hastalanırsa bana on un sütünden temin edip hemen gönderecek. Pe şini bırakmayaca ğım bu i şin. Sonuna kadar gidece ğim. Zaferin mutlaka benim olaca ğı muhakkak. Deliller, belirtiler o kadar kesin ki.. .. Heyecanın son haddine gelmi ş gibiydi Shannon. Birden durdu. Nefesi kesilmi ş gibiydi. Genç kız, sakin fakat ciddi ve samimi bir ilgiyle onu dinlemi şti. Shan-nun'un durması üzerine cevap verdi: — Tebrik ederim seni Robert, dedi. Çok sevindim. K endisini tam mânâsiyle bu sevince veremedi ği de belliydi. Müterreddid, çekingen bir hâli vardı. Dudak-larındaki hafif gülümseme çok geçmeden donukla şıver-di. Boynu bükük, mahzur bir hal eldi: — Ke şke yarın imtihanda bana bunu sorsalar, ded i. Genç kızın problemi de gerçekten önemliydi. Bu sözl er Shannon'un kendi heyecanım bir süre için de olsa bir kenara bırakması gerekti ğini hatırlatıyordu. Bir kaç saniye sustular, hiç bir şey söylemediler. Genç doktor, bu önemli noktayı nasılsa unutmu ştu. Yarın Jean'-m mezuniyet sınavları ba şlıyordu. Bu sınavlar kız için şüphesiz hayatî derecede bir önem ta şıyordu. Shannon, kendi konuları ile o kadar doluydu ki, bunu hatırlama-mı ştı bile.. Jean'ın bu sınav i şkencesi tam be ş fün sürecekti. Kolay de ğildi. Shannon'un da başından geçmi şti. Biliyordu. Tatmı ştı tadını. Çekece ği bu i şkencenin korkuları

Page 109: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

insanı elbette ba şlamadan peri şan ederdi. Shannon, bunu dü şününce de içinin sızladı ğını, kalbinin ayrı bir vicda azabı ile burkuldu ğunu hissetti. 244 Ne yapmı§tı genç kıza şimdiye kadar, ne yardanı dokunmu ştu ona? Sadece kendi i şLıe e ğilmi ş, onun dı şında hiç bir şey dü şünmemişti. Geceleri, laboratuarına kapanmı ş, müthi ş bir azim ve irade ile çalı şmış, ara ştırmalarını mükemmel surette yürütmü ş, en büyük uçurumları bile mucizevî hamlelerle a şmıştı. Ama hepsi bu kadardı i şte. Genç kız için, Jean için, o âna kadar kılını bi le kıpırdatmamı ştı. Halbuki kızın istikbal endi şeleri içinde çok zamanlar kıvrandı ğını yakından biliyordu. Bu endi şelerinden bahsederken kızın uçuk bir vaziyette ve o kararsızlık içinde ya şadı ğını çok yakından görmtgtü. Böyle zamanlarda anlayı şlı olmasını bilmi ş, kendi meselelerini ve çalı şmalarını bir tarafa bırakarak genç kızın da bir takım şahsî görevleri, dersleri, kitapları oldu ğunu kabul edebilmi şti. Sonra, genç kızın çalı şmalarına faydalı olabilecek bazı, ufak tefek de olsa, önemli sayılabilecek noktalar hakkında onu aydınlatmı ş, bilgi vermi şti. Bu gerçekti. Fakat o kadar kifayetsiz, o kadar azdı ki bu yaptıkları.... Ama, çok zamanlar da beraber chnu şlar, ba şbaşa verip saatlerce konu şmuşlar, birbirlerinin kulaklarına güzel, tatlı sözler fısıl damışlardı. Shannon, genç kızı daha ziyade e ğlendirmek, ona tatlı fakat bo ş bir şekilde vakit geçirmek için yardımcı olmu ştu. Bunu yapacak yerde, pek âlâ, kızın sınavlara da ha dikkatli, daha itinalı bir şekilde hazırlanmasına yardımcı olabilir, oruı hem bilgi, hem de moral yönünden takviye edebilirdi Bunları bir anda kafasından geçirdi Shannon ama, yi ne de kızın durumu ile ilgili kayıtsızlı ğını üzerin 1an atamadı. Ba ştan savma bir cevapla i şi geçi ştirdi. Sadece bu cevapta, sathî bir cesaret verme edası va rdı. — Korkma hiç, dedi. Hepsinde basan gösterirsin sen. Zira çok iyi hazırlandın.... Genç kızın çehresi yine sararmı ştı. Kendine pek fazla güvenemedi ği anla şılıyordu. 245 — Ben de öyle dü şünüyorum. Çok iyi çalı ştım, geçerim gibime geliyor ama, yine de tam bir güvenim yok. Hele Prof. Kennerly ço k dü şündürüyor beni Sınavlara mümeyyiz olarak o gelecekmi ş. Öyle aksi bir edam ki. Bilhassa ondan korkuyorum. Kalbinde acı bir burkulma hissetti Shannon.. Gerçek ve samimî bir üzüntü duymuşta kızın halinden. Trypanosoma'laın esrarını aydınl ı ğa kavu şturmak kararı ile bir gün odasına gelen, insano ğlunun dertlerine deva olmak heyecanı içinde ve kutsal bir görev a şkı ile çırpman o hareketli, ne ş'eli, azimli genç kız bu mu idi? O günden bugüne ne geçmi şti, neler olmu ştu ki Jeaıı bu hâle gelmi şti? Genç doktor kafasını esefle salladı ve hafif bir se sle mırıldandı: — Kusura bakma Jean.. Ve beni affet.... Bugün anlı yorum sana kar şı ne kader egoist davrandı ğımı.. Ne kadar dü şüncesizce hareket etti ğimi.... Affet beni.. Jean'm üzgün durumuna deva olabilecek bir lâf de ğildi bu ama, yine de bir gerçe ği ifade ediyordu. Genç kızın alt duda ğı hafifçe sarkmı ştı. Kayıtsız bir eda ile Shannon'a baktı. «Hayır» gibilerden kafasın ı salladı ve: — Hayır Shannon, dedi. Tamamiyle öyle de ğil.. Yalnız senin de ğil kabahat. Ben de en az senin kadar kabahatliyim. Birbirini seven iki insanın, birbirinin suçunu üzer ine almak, birbirini daha az kabahatli bulmak gayreti içindeydiler. Bu gayrette Jean daha a ğır basıyordu. Zira, gerçekte, Shannon tamamen kendi dünyası ile m eşgul, onun dı şında, nasılsa genç kızın kendisine kar şı tutumunu, dü şüncelerini farkedebilmi ş bir durumdaydı. Başka hiç bir şeyi de ğil... Genç kızı anlıyordu. Her şeye ra ğmen kendisini beğenmek, onu mükemmel bir erkek olarak görmek arzusu Jean'm bütün tavır ve hareketlerine, bütün dünyasına hâkimdi. 246. Shannon, hafifçe elini uzattı. Genç kızın elini tut tu. Avcunun içine alarak muhabbetle, sevgiyle sıktı. Jean, bo şta kalan elini Shannon'un elinin üstüne koyarak bu, harekete ayni sıcaklıkla mukabele etti. Ve bir fısıltı halinde konu ştu: — Hiç bir şey önemli de ğil, dedi. ikimiz beraberiz.. Bu yeter bize....

Page 110: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Biraz sonra pastahaneden çıktılar. Genç doktor bir suçlu psikolojisi içindeydi. Genç kızın yarın girece ği sınavı dü şünüyor, kendisini bir türlü affederoiyordu. istasyona do ğru yürümeye ba şladılar. Wool pazarına sapan kö şe ba şında bir antikacı dükkânı vardı. Shannon, kar şıdan orayı görünce birdenbire kafasında bir şimşek çaktı. Pastahaneden çıktıklarından beri genç kızı ne ş'elendirmek, onu kasvetli havasından çıkarabilmek i çin bir şeyler yapmak istiyordu. Bunda, kendi vicdan azabını yok edebilmek, hiç de ğilse hafifletebilmek gayesi de vardı ve belki de daha hâ kimdi. Antikacıyı görünce kararını hemen vermi şti Buradan sık sık geçti ği için vitrinde güzel bir ko'ye-ye kafası ötedenberi takılmı ştı Shannon'un. Bu takılma, kolyeyi her hangi bir kimseye hediye etmek mak-sadiyle ve dü şüncesiyle olmamı ştı ama, onu Jean'a hediye olarak vermenin çok münasip olaca ğım o anda kararla ştırmı ştı. Yeşil bir cam parçası ile ince bir kordondan ibaretti bu kolye.. Aslında basit bir e şya idi. Fakat çok gü-v zel ve zevkli bir şekilde i şlenmi şti. Antika olu şu ona ayrı bir özellik de ilâve ediyordu. Shannon, antikacının önüne gelince durdu. Genç kızı n, onun ne yapaca ğını anlamasına fırsat bırakmadan: — Bir dakika, dedi. Beni bir dakika bekler misin burada? Hemen içeri girdi. Kolyeyi alelacele satın aldı ve çıktı. 245 Bir kaç dakika sonra istasyona gelmi şlerdi. Hiç konu şmamışlardı. Her zaman ayrıldıkları yere, saatin altına geldiler. Shannon, cebinden kolyeyi çıkararak kıza gösterdi. — Şu mütevazı kolyeyi kabul etmeni senden rica ediyoru m, dedi. U ğur getirir sana.. Ben, ye şilin daima u ğur getirdi ğini tecrübelerimle bilirim. Genç kız şaşırmı ştı. Çehresi mahcubiyetten yine kıpkırmızı kesilmi şti. Mahzun hâlinin birdenbire yok oldu ğunu, bir an sonra da yüzünün memnunluk ve hazla aydınlandı ğını gördü. Umdu ğu olmu ş, kızın ne ş'esi yerine gelmi şti. Shannon, genç kıza o güne kadar bir tek toplu i ğne bile hediye etmi ş de ğildi. Bu ilk hediyesi oluyordu Jean, samimi bir sevinçle ı şıldayan gözlerini Shan-non'a dikti ve hafif bir sesle mırıldandı. — Fevkalâde, Robert, dedi. Cidden çok güzel. Te şekkür ederim. Shannon, mütevazı bir tavırla cevap verdi: — Mübala ğa ediyorsun, Jean. Aslında pek kıymetli bir şey de ğil ama, çam sakızı çoban arma ğanı kabilinden kabul etmeni istedim. Bir an durduktan sonra kıza do ğru e ğildi: •— Müsaade edersen, onu elimle boynuna takmak istiyorum. Genç kız gülerek: — Hay hay, Robert, dedi. Nasıl istersen.... Shanno n, kolyeyi kızın boynuna taktı. Sonra da, ilk defa duydu ğu, bir sevgiliye hediye vermi ş olmanın haz dolu havası içinde, istasyonda bulunduklarını, umami bir yerde, kalabal ık arasında bulunduklarını aklına bile getirmeyerek kıza sarıldı, öptü. Tam o esnada tren gelmi şti. Genç kız hemen fırladı. — Allahaısmarladık, Robert, diyerek ko şmağa ba şladı. Vagonun kapısından sallannan ele iki dakika kadar mukabele ettikten so nra tren kayboldu. 248 Shannon, istasyondan çıkmak üzere ana kapıya do ğru döndü ğü sırada birdenbire beyninden vurulmu şa döndü. Orada, bir kaç metre ilerisinde uzunca boy lu bir kadın ona do ğru dönmü ş, bakıyordu. Kadının gözlerinde, gördüklerine inanamayan, hayret ve hattâ deh şet dolu bir ifâde vardı. Çok korkunç, aklın almayaca ğı bir manzara görmü ş gibi idi. Oldu ğu yerde kalakalmı ştı kadın.. Sanki ta ş kesilmi şti. Fakat Shannon onu görür görmez de baygınlık geçirerek gibi olmu ştu. Nasıl da dikkatsizlik etmi ş etrafı umursamadan hareket etmi şti. Jean'm boynuna kolyeyi takısını da, kıza sarılı p öpüşünü görmü ştü kadın. Hem de ne kadın? Miss Beth Dearie'ydi o.. Hani o me şhur pansiyon sahibesi, o cimri, dedikoducu kadın....

Page 111: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, vaziyeti bir kaç kelime ile kurtarabilirim ümidiyle ve gayri iradî bir yöneli şle kadına do ğru bir iki adım attı. Fakat kadın, hemen gözlerini Shannon'dan kaçırdı ve kafasını öne e ğerek aksi istikamete döndü, yürümeye başladı. Son derece hu şunet ifâde eden, sert ve so ğuk bir red hareketi idi bu. Hani «Sizin gibi ahlâksızlarla konu şmam ben,...» der gibi bir tavrı vardı. Shannon, kadının arkasından da bakakalmı ştı. Kafasının içi alt üst olmu ş, pansiyonda yapılacak dedikoduları, alayları dü şünmeden edememi şti. Genç doktor dü şüncelerle dolu bir kaç gün geçirdi. Konu ştukları üzere hafta sonuna kadar Jean'ı hiç aramadı, sormadı. Hastahane de de esaslı ve devamlı bir çalı şma olmu ştu. Ba şını ka şıyacak vakit dahi bulamamı ştı Shannon. Buna ra ğmen aklı, fikri hep kızdaydı. Her an onu dü şünmüş, i şinin en hararetli dakikalarında dahi en küçük bir vesilenin kendisine genç kızı hat ırlatmasına engel olmamı ştı. Onu dü şünmesinin ba şlıca sebeplerinden biri de genç kızın sınavlarını b aşarı ile verip veremeyece ği hususu idi. Hem endi şeli, hem de dü şünceliydi bu konuda. Kız başarısızlı ğa u ğradı ğı takdirde bunun vebalini kendisinde bulacak, kabah ati ken- 249 di üzerine alacak ve üzüntüsü katmerli olacaktı. Günleri böyle karmakarı şık düşünceler içinde geçti. Nihayet Pazartesi oldu. Shannon, sabah, daha erken kalktı. Elbisesini giymeden, pijamasının üzerine alelacele paltosunu geçirerek a şağı indi. Günlük şt-hir gazetesini ba şhemşirenin/ oda ğına gönderilmeden; önce ele geçirip gözden geçirmek istiyordu. O günkü gazetede Tıp Fakültesin in mezuniyet sınavlarında kazananların isimleri yayınlanacaktı. Jean'ın durum unu bir an evvel ö ğrenebilmek için can atıyordu. Gazeteyi eline alır almaz son sayfayı çevirdi. Tıbb î konulardaki haberler bu sayfanın daima ilk iki sütununda yer alırdı. Baktı. Listeyi gördü. Ayak üstü hemen listeyi okuma ğa ba şladı. Büyük bir dikkatle, ba şından sonuna kadar okudu. Listenin sonuna yakla ştıkça endi şesi daha da artıyordu. Nihayet son ismi de okudu. Hayret.. Genç kızın ismi kazananların listes inde yoktu. Beyninden vurulmu şa dönmü ştü Shannon. Gözlerine inanamıyordu. Olamazdı, imkân ı yok olamazdı. Jean'ın sınavı kazanamaması olacak i ş de ğildi. Mutlaka bir yanlı şlık olmu ştu. Liste ne şredilirken satır atlanmı ş falan olmalıydı. Bir şeyler yapmalı, gerçek durumu ö ğrenmeliydi. Fakat nasıl? Hemen telefon geldi aklına.. Ba şhemşire dı şarı ile telefon görü şmesini yasak etmi şti. Fakat Shannon o kadar büyük bir üzüntü içinde idi ki, yasaklara f alan boyun e ğecek hâli yoktu. Hemen ko ştu telefona. Peek hem şire de Shannon'un yasak bir hareket yapmakta oldu ğunu görmü ş, o civardan aynlmaz olmu ştu. Fakat Shannon ona da aldırı ş etmedi. Telefonu eline aldı Numarayı çevirdi. Asabını bozan düdük sesi bir türlü bitmiyordu. Ona asırlar kadar uzun gelen bir kaç saniyeden sonra telefon nihayet açıldı. Bir kad ın sesi idi kar şıdaki. Shannon önce ümitlendi. Fakat derhal farketti ki ko nuşan Jean de ğildir. Annesi olacaktı. 250 — Çok affedersiniz, dedi. Miss Jean Law'la görü şmek istiyordum. Kendisini rica edebilir ireyim acaba? Kar şıdaki ses, sert bir tonla sordu: ', — Kimsiniz siz ? Shannon yutkundu. Do ğru cevap vermekle vermemek arasında kısa bir teredd üt ânı yaşadı. Nihayet hüviyetini gizlemenin uygun olaca ğı neticesine vardı. Aile nezdindeki durumu bunu gerektiriyordu.. — Şey.. Efendim.. Bir arkada şıyım efendim.... Kar şıdan bir süre ses gelmedi. Kadının da tereddüt geçirmekte oldu ğu anla şılıyordu. Nihayet kestirip attı: — Maalesef yoklar., dedi. Miss Jean Law yoklar burada... Shannon, hiç de ğilse bu kadından durumu ö ğrenmek veya genç kızın kendisine telefon etmesini söylemek istiyordu. Bu maksatla: — Şey.. Müsaade buyurursanız. Yari., demesine kalmadan kulak zarım patlatacak derecede kuvvetli bir ses duydu. Kar şı taraf onu ricasını beklemeden telefonu küt diye suratına kapatıvermi şti. Shannon, kadere, insanlı ğa, her şeye içinden lanetler savurarak ahizeyi yerine ko ydu. Kafası hep genç kızla doluydu. Gerçek durumu ö ğrenebilmek için ne yapması lâzım geldi ğini bütün gün dü şündü durdu. Bunun en kestirmesi ve en sa ğlamı Winton'a

Page 112: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

gitmek, Üniversiteye u ğrayarak kapıya asılmı ş olması gereken listeleri iyice tetkik etmekti ama, hastahaneden ayrılmasına imkân yoktu ki.... Akşama kadar kazan gibi bir kafa ile i şlerine e ğildi. Güya çalı ştı ama, ne yaptı ğını kenc'üh! de pek bilmeden çalı ştı. Nihayet ak şam yemeğim yedi. Odasına çıkarak laboratuardaki gece mesais ine hazırlanma ğa ba ş]? di. Saat 7-yi biraz evvel çalmı ştı. O sırada kapısı vuruldu. Gelen hizmetçi Katie idi. 251 — Bir ziyaretçiniz gelmi ş, doktor Bey, dedi, sizi görmek istiyor. Shanon merak etmi şti: — Kimmi ş? — Söylemedi efendim. — Bir hasta filân olmasın? — Hayır, efendim. Hasta de ğil. — Genç doktor biraz da endi şelentnigti. Kendi kendine konu şur gibi: — Allah, Allah, dedi, bu saatte kim beni ziyare te gelir. Akrabadan biri falan olmasın? Hizmetçi buna da cevap verdi: — Bilemiyorum efendim. Ama zannetmiyorum da.. Pek öyle akrabaya benzer bir hâli yok gelenin.... Shannon, hayret dolu bakı şlarla hizmetçiye bakıyordu. Kim olabilirdi bu meçhu l ziyaretçi acaba? Nihayet: — Pekâlâ, pekâlâ, dedi, alın içeri bakalım da anla yalım neyin nesi oldu ğunu.... Kafası, aklı da pek yerinde dn ğildı o ak şam her halde Shannon'un.. Ziyaretçisini kar şısında görünce ani bir şaşkınlı ğa, âdeta pani ğe kapıldı. Hayatında bu kadar büyük bir şaşkınlı ğa hiç bir zaman u ğramamı ş oldu ğunu dü şünmüştü bir anda. Zira kar şısındaki Daniel Law'-di. Yani Jean'ın babası.... Fırıncı kapıdan içeri adımını atar atmaz Shannon'a sert bir bakı ş fırlatmı ş, sonra da hafifçe geriye dönüp ciddi bir tavırla kap ıyı kapamı ştı. Gözleriyle Shannon'u bir daha ve uzun uzun süzdükten stnra kon uştu. — İnşallah münasebetsiz bir zamanda gelmemi- şimdir doktor, dedi. Rahatsız etmediysem sizinle önemli bir konu konu şaca ğım.. Vaktiniz müsait mi acaba? Shannon, u ğradı ğı büyük şaşkınlıktan henüz sıyrılamamı ştı. Bir robot gibi kelimeler a ğzından döküldü. — Elbette, efendim. Hay hay.. Nasıl arzu ed erseniz.... Mr. Law, hafifçe öne do ğru e ğilip sırtındaki kaim, siyah paltoyu çıkardı, îtina ile katlayarak kanapenin üzerine koydu. Sonra da ba şındaki şapkayı alıp paltonun üzerine, tam orta yere yerle ştirdi. Nefesi kesilmi ş gibi yerinde do ğrulup bir kaç saniye öyle kaldıktan sonra da odadaki tahta is kemlelerden birine oturdu. Shannon ona koltu ğu i şaret etti. — Şöyle »uyursanız ya.... — Farketmez, dedi. Maksat oturmak de ğil mi? Ha koltuk, ha iskemle.. Oturdu ğu sandalyeyi Shannon'u a yanma getirdi. Üzerine otu rdu. Mr. Daniel Law resmi giyinmi şti. Sırtında yabanlık elbisesi, yakası ve kolları kolalı gömle ği vardı. Kravatı da iyi cinstendi ve koyu renkteydi . Ellerini dizlerinin üzerine. uslu fakat azimli bir okul talebesi ciddiyetiyle koyduktan sonra, en küçük bir tereddüt dahi bulunma yan bakı şlarım Shannon'a dikti. Tane tane konu şmağa ba şladı. Sakindi. — Buraya, size kadar gelmek, tahmin edersiniz ki, benim için pek de öyle kolay bir i ş olmadı doktor.... Hafifçe bir gö ğüs geçirdi. Bunun kendisi için gerçekten güç oldu ğu belli idi. Devam etti: — Bu ziyareti yapabilmek için kendi kendimle usun süre mücadele ettim. Fakat sonunda size gelmenin benim için bir mecburiyet hal inde ortada bulundu ğuna kanaat getirdim. Bu benim için her şeyden önce bir vazife idi. Bir genç kız babası olarak vazife idi tabii.. Şimdi bu vazifeyi yerine getirirken hem biraz tedirgin, hem de biraz rahatım. Tekrar durdu. Konu şmanın giri ş faslı bitmi ş esasa gelmi ş gibiydi. Hemen direk hücuma geçti. — Kızımla, son zamanlarda bir hayli sık bulu ştunuz, gezip, tozdunuz, de ğil mi?

Page 113: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, konu şmanın bu istikamette geli şece ğini 252 253 adamı görür görmez anlamı ştı ama, do ğruyu söyleyip söylememek konusunda yine de müteredditti. Adam bunu farketmi şti. Hemen müdahale etti. — Şunu hemen belirteyim ki doktor, gerçekleri sa klamakla elinize bir şey geçmiyecektir. Ben vakıaları, olayları gayet iyi bi liyorum. Fakat dürüst olursak neticeye daha kolay varırız. Lütfen siz de do ğru ve aç'k olunuz. Genç doktor bu sözler üzerine kıpkırmızı oldu. Maam afıh adamın söyledikleri yerindeydi. Saklamanın hiç bir mânâsı yoktu, itiraf etti: — Evet, dedi. Sık sık bulu ştuk kızınızla .... Daniel Law, Shannon'un bu konu şmasından ho şisn- mıştı. Fakat ciddiyetini bozmadı: — Ha, söyle, dedi. çık olalım. Fakat sorabilir miy im, neden bulu şuyordunuz? Shannon, do ğru konu şmağa devam ediyordu: — Öyle istediniz, öyle yapıyorum. Do ğru konu şuyorum yani.. Ben kızınızı gerçek bir a şkla seviyorum. Bütün hikâye bu.. Daniel Law'm a ğzından sadece hafif bir: —• Ya.... Sözü çıktı. Tek heceden ibaret bu hayret kelimesind e ne bir itham kokusu vardı, :->e de istihza.... Jeaa'ın babası sadece keder ve hüzün do]u normal bir hiddetle böyle demi şti. Hiç bir kuvvetli kızgınlık belirtisi bir nümayi ş, bir bağırıp, çı ğırma edası yoktu bunda.. Keder ve hüzün dolu sesiyl e devam etti: — Jean'ı biz de seviyoruz doktor. .. Evlâdımız o .. Her şeyimiz o.. Bir çoban için sürüsüne ra ğmen bir kuzu ne kadar aziz, ne kadar sevgili ise, J ean da, dünyaya gözlerini açtı ğı andan itibaren bizim için odur. Biz, yıllar boyu onun sevinçleriyıe sevindik, kederle-riy le kederlendik. Onun içindir ki bugün bir üzüntü içindeyiz. Sebebini her halde biliyorsunuz. Sınavları kazanamadı. Fakülteden mezun olama dı. Bunun bizi 254 ne kadar üzdü ğünü tahmin edebilirsiniz sanırım. Kısa bir duraklamadan so.nru Daniel Law, Shan-non'u dolaylı bir tarzda itham etti. — Onun sınavlarda ba şarı göstermemesinin sebebini de biliyoruz. Dersleri ne çalı şacak yerde, son zamanlarda gezintilere fazla ölçüde gitmesi, vaktini, geli şi güzel geçirmi ş olması bu neticeye sebebiyet verdi, fcu d uruma elbet o da üzüldü. Fakat maalesef olanlar da oldu. Shannon sustu. Verecek tek kelimelik bir cevabı yok tu. Gerçekten buna o sebep olmu ştu ve demek korktu ğu da ba şına gelmi şti. Şimdi kızın yüzüne nasıl bakacaktı? Daniel Law, genç doktorun cevap vermedi ğini görünce dalgın bir tavırla devam etti: — Kızıma tam mâna siyle güvenmekte oldu ğumu söylememe bilmem lüzum var mı? Onu biz tam bir itimatla kabul ediyor, beni msiyoruz. Bununla beraber olayların insanların ba şlarına neler getirece ği bilinmez, Bu yüzden de mukadderata boyun e ğmek, her şeyi Allah'ın bir iste ği olarak kabullenip sineye çekmek 'â-zım. Bu sınav ba şarısızlı ğı için de biz tevekkülle qyni düşünceyi savunuyoruz. Bugün oturduk. Karımla bir olup onu kar şımıza aldık. Uzun uzun nasihatlerde bulunduk. Bize s öz verdi. Hiç ba şka bir şeyle ilgilenmeden önümüzdeki sınav devresine kadar gecel i, gündüzlü çalı şacak. Derslerini adamakıllı hazırlayacak ve in şallah bu sefer muvaffak olacak. Yalnız... Daniel Law yine durakladı. Yine önemli bir özel nok taya geldi ği anla şılıyordu. Shannon'u bir kaç saniye süzdükten sonra ba şını önüne e ğdi ve biraz da durumdan hicap duyuyormu ş, bu hâle dü şen kendi kızı oldu ğu için utanıyormu ş gibi bir ruh hâli içinde konr ş-masına devam etti: — .... Yalnız bir nokta var doktor.. Bizi asıl dü şündüren, annesi ile beni de asıl üzerinde durduran husus 255

Page 114: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

bu.. Kızımızla arkada şlı ğınızın derecesi nedir? Bu yakınlık hangi noktaya ka dar gelmi ştir? Bunu, çok ısrar etmeme ra ğmen Jean'dan tam olarak ö ğrenmek bir türlü kabil olamadı. Bildi ğim kadarının kayna ğını da size açıklamamda bir sakınca görmüyorum. Miss Deaire anlattı bana. Ve onun anlat tı ğı oıaya göre, bu arkada şlı ğı bir hayli ilerlemi ş kabul etmek durumunda bulunuyoruz. Bunu her halde siz de inkâr edemezsiniz, de ğil mi doktor? Halbuki.... Fakat Shannon'un sabrı tükenmi şti. Birden atıldı: — Anlayamıyorum, Mr. Law, dedi. Kızınızla görü şmemde neden mahzur buluyorsunuz? Onunla görü şmemi, arkada şlık etmemi neden istemiyorsunuz? O da genç, ben de. . Üstelik bu arkada şlı ğın, tamamen arkada şlık hududları içinde geçmi ş kuvvetli ve uzun sayılabilecek bir mazisi de var. Birbirimizi t anıyor, anlıyoruz. O halde, siz niçin bu yakınlı ğa kar şı durmak istiyorsunuz? Mr. Law, Shannon sustuktan sonra bir süre onun yüzü ne baktı. Hemen cevap verdi, îki elini a ğır a ğır birbirine yakla ştırıp kenetledi. Parmaklarının uçları ile birbirine dokundu. Dü şünüyordu. Fakat bu dü şünme, bir kararsızlık hâli ifâde etmiyordu. Nitekim, bîr kaç saniye süren bu sükûtu takiben birdenbire ve ûzim dolu, inandı ğını gerçekle ştirmeye azimli bir sesle konu ştu: — Bana bakın, bana kulak verin, doktor, dedi Kızım gençtir. Elbette bir gün evlenecek, mutlu bir yuva kuracaktır. Fakat kendisi yle ayni mezhepten olan biriyle evlenmedi ği takdirde bu mutlulu ğa kavu şamayacaktı*1. Buna inanıyorum ben, anlıyor musunuz? Shannon'un çatı şmağa sebep olaca ğını bildi ği an gelip kar şısına dikilmi şti i şte. Tehlikeli bölgeye girmi şlerdi artık. Ok yaydan fırlamahydı. Shannon, adamı hırpalayaca ğını bile bile daha ilerilere gitmeyi göze aldı. 256 — Ne münasebet? dedi. Sizimle kafiyen ayni fikirde değilim. Bilâkis sizin çok yanlı ş, çok sakat bir görü şe sahip oldu ğunuza inanıyorum. Dinler ve mezhepler insanların şahsi tutumları ile ilgili unsurlardır. Tesadüfler i nsanları din ve mezhep sahibi yapmı ş.tır. Elinde imkân olsa, muhitin baskısından kurtul abilse bugün dinini veya mezhebini de ği ştirmeye, hattâ dinsizli ği tercih etmeye kalkı şacak pek çok insan vardır yer yüzünde. Bir insan ha ngi mezhebin mensubu olarak do ğuyorsa öyle kalıyor. Bunda ne iradenin, ne arzunun rolü var. Benim kanaatimce, taassup derekelerine dü şmemek daima iyidir, iki insan da, mezhepleri birbirinden ayrı olmasına ra ğmen, pek âlâ anla şılabilir, pek âlâ birbirine müsamaha ile baka.c/:'lir ve pek âlâ ayni çatı altı nda ya şayabilir. Dar görü şlerle hareket edip hayatı zehretmenin mânâsı var mı ? Allah insanlara karde şli ği, birli ği telkin etmiyor mu? Mr. Daniel Law, so ğuk bir tavırla ba şını salladı. Bu sallayı şta, çok bilen ve her şeyi iyi bildi ğim imâ eden, Shannon'u küçümseyen, onun fikirlerini cahilli ğine ba ğı şlar görünen bir hava vardı. Sanki Tanrı'nın istekle rini, arzularını bir tek kendi biliyormu ş gibiydi. Bu tavriyle de, kar şısındakini, kendi fikirleri dı şında hiç bir fikrin müdafaasını yapamayacak bir dur uma düşürmek istiyor gibiydi. Nitekim bunu sözleriyle de a çıklamaktan kendini alıkoyamadı. — Gençsiziniz, toysunuz. Bütün ckumuslu ğunuza ra ğmen bu konularda cahil oldu ğunuzu takdir ediyorum. Onun için de bu yanlı ş dü şüujH İurimzi gençli ğinize, tecrübesizli ğinize veriyor, sizi ba ğı şLyorum. Fakat şunu çok iyi bilmenizi de isterim. Yeryüzünde bir tek hak dini vardır. O da P eygamber Efendimizin, Ulu Tan-n'dan aldı ğı emirlerle esaslarını insanlar arasında yazdı ğı dindir. Benim kızım da bu din ve ba dinin tek müs-bet yolu olan m ezhebin insanı olarak yeti şmiştir. Ba ş- 257 ka dinden, ba şka mezhepten insanlarla cnun en ufak bir ili şi ği, en ufak bir i şi olamaz. Shannon bir an, Jean'dan bahsedildi ği bir an kendisini bamba şka bir âlemin içinde buldu. Kafası artık bu ya şlı ve mutaassıp adamın sözlerinde de ğildi. Orada, Markint gölünün kıyısında ve Jea.u'la berabe rdi şimdi. Gol kıyısında el ele dola şıyorlardı. Ve o öpü şme sahnesi.. O şefkat ve ok şayı ş dolu, âlicenap gökyüzünün altında dudaklan Jean'ın dudaklariyle bi r kerre daha birle şiyor gibiydi.

Page 115: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Çok geçmeden tekrar gerçe ğe döndü Shannon.,. Gerçe ğe dönünce de çehresinde acı ve isyan dolu bir ifâde belirdi. Fırıncı da bunu f arketmıgti. Sert, ihtar edici bir sesle konu şmağa ba şladı. — Bana bak delikanlı, dedi. Kimsenin kötülü ğünü isteyen bir insan değilim ben. Senin de iyili ğini isterim. Bir gün senin de Hak dinme delineni gönülden temenni ederim. Fakat şunu kafana iyice sokmalısın ki, kızmadan sana hiç bir zaman hayır gelmeyecektir, gelemeyecektir. Fırıncı, kısa bir duraklamadan; sonra clevam etti: — Hem o ni şanlı gibi bir şey şimdi... Hem de bir katolikle de ğil, bizim asil mezhebimizden olan biriyle... Malcolm Hodden'den ba hsediyorum, Or.u hatırlayaca ğını tahmin ederim. Bizim evde bir defa görmü ştün. Çok iyi bir çocuk.. Biz ailece çok be ğeniyoruz onu. Kızımızın tam lâyı ğı bir genç.. Şimdiki halde ö ğretmenlik yapıyor. Fakat çok yakında rahip olacak. Hak yolunun, Tanrı yolunun me ş'alesini eline alıp karanlık ruhları aydınlat acak o... Hodden, akıl bakımından da, mânevi hasletleri bakım ından da kızımın elinden tutabilecek bir insan oldu ğunu isbat etti. Ona son derece güveniyor, itimad ediyoruz. Daha açı ğım söyleyeyim, kızımızın onunla evlenmesini istiyoruz. Onun için bo şuna kendinizi yormamanızı, üzmemenizi tavsiy e ederim. Hattâ, sizden bu kanunun üzerine enik dü şmeme- 258 nizi kızımla arkada şlı ğınızın izdivaçla neticelenmesi hususundaki gayretle rinizi artık soaa erdirmenizi rica edece ğim. Kısa bir süre ikisi de sustular. Ama, Shannon'un ko nuşmasını bekler gibiydi. Fakat Shannon hiç cevap vermedi. Ama bu cevap verme yi ş bir nevi teklifi kabul mânâsını ta şıyordu. Zira itiraz etmemi ş. <? jean'la evlenmekten vaz geçemem.» diyememi şti. Mr. Daniel Law da bu sükutu bu mânâda tefsir et mişti. Bir i ş yapmı ş kimselerin, müsbet neticeyi elde etmi şlerin memnuniyeti çehresine yayılmı ştı. Memnun bir tavırla : — Demek anla ştık. Sizden de, sizin gibi genç bir münevverden de bunu beklerdim zaten, dedi. Yavaş yava ş yerinden do ğruldu, aya ğa kalktı. Şapkasını ba şına, paltosunu sırtına geçildi. Teker teker dü ğmelerini ilikledi. Şefkat dolu, memnun bir bakı şla Shannon'a bir daha baktı. Nasihat veren ve verdi ği na-sihatla kar şısındakinin iyili ğini sa ğlayuıı tir baba edâ-siyle konu ştu : — Bu ziyaretimin böyle, olumlu bir sonucu ula şmasına memnunum. Bunu size açıkça Lffde etmek isterim, Doktor Tann'nm sözü, ir adesi Jnor şeyhi üzerindedir. Onun emirlerine itaat etmesini, ora boyun e ğmesini bilmeliyiz. Ben bu kaideya son derece riayet eden bir insanım. Y eryüzünde rahat ve huzur içinde bir hayat ya şamakta olu şumu buna borçluyum. Sizi de Allah'a emanet ediyorum. Ho şça kalıyız. Geriye dönerken şapkasını basma biraz daha sıkıca yerle ştirdi. Sonra da a ğır adımlarla kapıya do ğru yürüdü. Çıktı, gitti. Shannon, bir süre yerinden hiç kıpırdamadı. Sonra y ava ş yava ş koltu ğuna gömüldü. Düşürmeye ba şladı. Şu kısa sayılabilecek genç hayatında kaç bin çe şit olayla kar şıla şmıştı. Ama bu defaki, di ğerlerinden çok farklı, çok bamba şkaydı. Bu onun hayatındaki mânevi bir 259 büyük deste ğin yok edilmesi ile ilgiliydi. O bakımdan çok büyük bir önem ta şıyordu. Şu zavallı Daniel Law ne kadar da dar kafalı, geri d üşünceli bir adamdı. Bir din, bir mezheptir tutturmu ş gidiyordu. Mezhebi tesadüfen ba şka olmu ş bir insan dü şmandan aaha dü şman telâki edecek kadar kör bir taassupla malûldü ama, kendi ölçüleri içinde de şüphesiz haklı idi. Shannon adamın kendisini aforoz eden dü şünce sistemine ra ğmen onu haklı buluyordu. «Elbette haklı, diyordu. Zira onun görü ş zaviyesi, onun hayat ve din telâkkisi ba şka türlü olmaya imkân vermiyor ki. O da bu yüzden kend i dü şüncesinin, dünyanın en sahih, en gerçek, en isabetli görü şü oldu ğunu zannediyor, buna inanıyor. O halde onu kınamaya imkân var mı?» Gerçek buydu. Gerçek bu olunca da Shannon için takip edilecek ba şka bir hareket hattı mevcut olamazdı. Elinden bir şey gelmezdi çünkü... Üstelik, adamın bütün söylediklerini Kitab -ı Mukaddes laflan gibi kabul ederek tesiri altında kalmı ş, her kelime bir Peygamber sözü gibi onda derin izler bırakmı ştı.

Page 116: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Ya o Hodden meselesi., î şte o Shannon'un kafasını allak bullak etmi ş, fena halde asabını bozmu ştu. Jean'-ın onunla ni şanlı gibi olması tahammül edebilece ği cinsten bir haber de ğildi. Büyük bir a şkla ba ğlı bulundu ğu sevgilisini böyle bir adamın karısı dm umunda görmek onu her halde çıldır tabilirdi. Ümitsiz ve o nisbette de şiddetli bir s şk hummasına yakalanmı ş gibi oldu. Onu sevgilisini dü şündü. Kinle, hırsla, di şlerini gıcırdattı. Onun a şiuna, vuslatına mâni olmak isteyenleri lanetle andı. «Tyı ki Jean'ı hiç görmeyece ğime dair benden söz almadı tabası.» diye dü şündü. Sevindi. Bu sevinç bile onu tesejli etmi şti. Huzuru ve rahatı adamakıllı Icaçmı ştı. Eni, konu sinirlenmi şti. Buna ra ğmen vazife vawfeydi ve insanın ne huzur içinde olmasına , ne rahatlı ğına veya ne de şuna, buna ba ğlıydı. 260 Bir kaç dakika odasında a şağı, yakan gezindi. Bu sıkıntıyı üzerinden atma ğa çalı ştı. Fakat olmadı. Yerinde duramıyordu. Sa ğa sola çatmak, bir şeyler kırıp parçalamak istiyordu. Nihayet kendini dı şarı attı. Bahçede bir süre dola ştı. Sonra döndü i şeri.. Yine ayni durumdaydı. Ko ğuşlan gezdi. Hasta .arm durumlarını yokladı. Sonra da Peek hem şireye gerekli talimatı verdikten sonra gizli laboratuarının yolunu tuttu. Masasının basma geçti. Çah şmağa ba şladı. Fakat yapamıyordu, kendisini i şine bir türlü veremiyordu. Her şeyiyle ba ğlı bulundu ğu ve büyük ümitlerle sarıldı ğı bu ilmî ara ştırmalar, çah şrıken günlük meselelerle bütün ilgilerin koparümüsı m emrediyordu. Ta-mamiyle kendini i şine vermesi ba şka hiç bir şeye kafasında yer vermemesi gerekiyordu. Halbuki, şu anda, Shannon ne kadar böyle bir havadan uzaktı. Muhte şem bir mâbed gibi hu şu içinde çalı ştı ğı bu laboratuara kar şı hiç bir zaman bu kadar so ğuk oldu ğunu hatırlamıyordu. Çah şmalarına kar şı en .küçük bjr ilgi bile hissetmiyordu, bugün. Gözlerinin takıldı ğı en gerçek e şyada dahi Jean:ı görüyor, onu ya şıyordu. Genç kız, ince ve zarif vücûdu, pırıl pırıl teni, derinliklerinde gençlik ate şinin bu ğularının buram buram tüttü ğü güzel, ela gözleriyle kar şısındaydı i şte.. Ona davetkâr bakı şlarla bakıyor, onu ça ğırıyor, «Beni bırakma,. Ben seninim Robert..» diyordu sanki.... Genç adam, elindeki âleti hırsla masanın üzerine bı raktı. Çalı şmasına imkân \oktu. Yapamayacaktı. Genç kızı seviyor ve özlüyord u. Onu mutlaka görmeliydi. Gitmeli, bulmalıydı onu.. Ama gec'.-nin bu saatinde ? îmkânsızd^ tabii. Çarnaçar sabahı bekleyecek ve bir yo-lumı bularak Jean'a gid ecekti. Bunu nasıl yapabilecekti. O anda bilemiyordu. Fakat yarın dü şünür, plânlar, .-cab ediyorsa konulacak engelleri bib a şandı. Üzerindeki laboratuar gömle ğini çıkardı. Laboratuardan çıktı. Yata ğına ko ştu. Bir an evvel uyumak, bu 261. kahredici geceyi bir an evvel sona erJirmek istiy ordu. Ertes. gün ö ğleyi zor etti. Bu arada iki defa Silo-am'a telefon etmi ş, genç kızla görü şmek istemi şti. Fakat ikisinde de telefona genç kızın annesi çı kmı ştı. Bu yüzden sesini bile kar şı tarafa ula şiyımamı ş, eli sıcak bir demiry de ğmiş gibi tek bir kelime söylemeden telefonun ahizesini hemen yerine bırakıvermi şti. Böylece gitmekten genç kızı evinde yakalamaktan ba şka çare kalmadı ğım anlamı ştı. Ama bunu da, nasıl yapacaktı? Kızın annesine veya b abasına görünmeden onunla nasıl konu şabilecekti? Öğle yeme ğinde bir kaç lokma ve alelacele yedikten sonra heit en garaja ko ştu. Hava kapalı idi. Hafif bir ya ğmur çiseliyordu. Ya ğmurlu havalarda motosiklete binmenin tehlikeli oldu ğunu biliyordu. Yerlerin kayganlı ğı yüzünden her an bir kaza o.'»bilirdi. Fakat aldırmadı. Motosiklete atla dı ğı gibi BlairhilPe do ğru son sür'atle gitmeye ba şladı. Bir süre sonra oraya varmı ştı. Evin arka tarafında motosikletten indi. Bir a ğaca dayadı onu ve yürüdü. Kalbi müthi ş bir heyecanla güm güm ediyordu. Kama-riyeye doğru gitti önce.. Genç kızın iskemlesi bo ştu. Kimse yoktu. Eve giremiyordu. Bahçede, genç kızın çıkmasını beklemekten ba şka çıkar yola olup olmadı ğını düşünmeye- ba şladı. Alçak duvarın üzerine, kameriyenin tam kar şısına oturdu. Ne yapaca ğına bir türlü karar veremiyordu. Kameriyenin ye şil boyalı kafeslerinden süzülen ya ğmur sulan seyretmeye ba şladı. Kendisi de ıslanmı ştı ama umurunda değildi. Bir kaç dakika öylece kaldı. Bahçede hiç bir hareket yokcu. Ne gelen

Page 117: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

vardı, ne giden. Nihayet yerinden kalktı. Bahçenin içinden etrafı sessiz adımlarla dola şarak evin önüne geldi. Gözlerini dantel perdeler ge rilmi ş pencerelere dikti. Bir kıpırdanı ş. bir gölge bekledi. Fakat hayır, hiç bir hareket yoktu Ortancaların ve minik boylu a ğaçların arkasında bir saate yakın gizlenerek öylece bekledi. Nihayet 262 Mrs. Law'i gördü. Kadın bir kaç defa, büyük odanın lo ş karanlı ğı içinde gitti, geldi. Fakat Shannon ona görü-nemezdi, görünmemesi lâzımdı. «Ah, Jean bir görünse..» diye dualar ediyordu içinden. Fakat kız ortalarda yoktu. Kadının sıkla şan geli ş, gidi şleri sırasında gayri ihtiyarî bulundu ğu yerde biraz daha gizleniyordu Shannon.. Adamakıllı ıslanmı ştı. Bu yüzden ü şümeye de ba şlamı ştı. Evdekilere görünmeden evi gözetleyebilece ği bir saçak altı arandı etrafta, yoktu. Tam bu sırada bir ayak sesi duydu. Hemen oldu ğu yerde çömeldi. Görünmeden, dallar -arasından geleni görmeye çalı ştı. Ses, sokak kapısı tarafından geliyordu. Daniel Law zannetti. Fakat bir ara gelen i farketti. Luke'dü bu. Jean'ın karde şi.. Hemen aya ğa kalktı. Delikanlının duyabilece ği kadar yüksek sesle : — Luke.. Luke... diye ça ğırdı. Ağaç] arm arasından çıkmama ğa dikkat ederek ona do ğru bir kaç adım attı Luko de çağırıldı ğını duyunca o tarafa bakmı ş ve Shannon'u görmü ştü. Genç doktor sevinçle hitap etti : — Geldin demek ha. Haberim yoktu. Ne zaman geldin Luke? — iki gün oldu geleli.... Shannon, tarizde bulundu . — Niçin geldi ğini haber vermedin bana?, öyle bunalmı ş vaziyetteydim ki.... Bana yardım edebilecek bir tek sen vardın.... — Ne yardımı? — Ne yardımı da ne demek? iki gün evvel geldi ğine göre olanları da biliyorsun.. Senden ba şka bana yardım edecek kimse bulunabilir mi ki? Kelirr.eleri çabuk çabuk ve güçlükle söyleyebili-yo rdu. — Bîrak da, lüzumsuz laflan, beni dinle Luke... . 263 Jean'la görü şmem lâzım benim, Hem de şimdi, hemen görü şmen, lâzım, anlıyor musun? Sonra üstünü ba şını gösterip ilâ y3 etti : — iki saattir burada, bahçede dola şıp duruyorum. SırılsıMaın oldum ya ğmurdan.. Jean'ı göremeden gidersem kahrolurum.... Luke, genç adamın heyecanını anlayı şla kar şılamı ştı. Fakat kızla görü şmek istemesi.. Bu çok zordu... Shannon'u şöyle bir süzdü. Sonra ba şını çevirip eve do ğru baktı. Endi şeli bir tavırla cevap verdi : — Doğru de ğil, dedi. Yapma bunu.... Sonra da Shannon'a yardım etmeye o anda karar vermi ş gibi bir tavırla ilâve etti : — Görebilirler bizi.. Burada konu şmamız do ğru olmaz. Gel, şöyln gidelim seninle... Bahçenin a ğaçlan arasında daldılar. Sonra duvardan atlayarak s oka ğa çıktılar. Çar şıya do ğru yürümeye ba şladılar. Luke babasının veya bir tanıdı ğın kendisini Shan-non'la gömmesinden çekiniyordu. Nihayet, bayramlarda geçit resmi ve di ğer merasimlerin vapıldı ğı ana meydana geldiler. Biraz sonra da meyhanelerin bulundu ğu bir soka ğa saparak, kapısında «Blairhill Gençlik Birahanesi» yazılı bir kapıdan i çeri girdiler Daha ziyade delikanlılık ça ğındaki gençlerin devam ettikleri bir meyhane idi bu rası.. Salonun dip tarafında, loca gibi, küçük küçük bölme ler vardı. Bunlardan birine girerek kar şılıklı oturdular. Gelen garsona iki bira ısmarladılar. Garson gittikt en sonra Luke, Shannon'un yüzüne uzun uzun baktı. Bu bakı ş esef ve üzüntü doluydu. Sonra ba şım önüne eğerek mırıldanır gibi konu ştu : — Bana kalırsa bu i ş bitti artık, dedi. Düzelmesine imkân olmadı ğı kanaatindeyim. Shannon, beyninden vurulmu şa dönmü ştü.

Page 118: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

264 — Ne demek o Luke, dedi. Ned<-n bitermi ş, nasıl bitermi ş? Ne olmu ş ki, bu kadar kesin hüküm verebiliyorsun? Luke bildiklerinin bu i şin sona erdi ğini isbata yeter oldu ğunu imâ eden bir tavırla izah etti : — Duydu ğuma göre, çok şeyler o)mu ş. Miss Dearie anlatmı ş anneme.. O istasyondaki sahneyi anlatmı ş yani.. Zannederim bu da her şeyin apâ şikâr şekilde ortaya çıkmasına kâfi sebep.... Bunun üzerin e annem, Jean'ı çekmi ş sigaya.... Her şeyi ö ğretinıi ş.. Sonra üzgün, kederli bir tavırla bir şeyler söyledi Jean'a.... Ablamın hüngür hüngür a ğladı ğını ben kar şıdan gözlerimle gördüm. Sonra ak şam olunca babam geldi eve. Annemle bir odaya kapanı p uzun uzun konu ştulav. Bilâhare annem gidip Maicolm'u bulmu ş. Onunla da konu şmuş. Her halde Jean'ın onunla evlenmesi mevzuunda.... Babam da bu sırada yukarıya, Jean'ın odasına çıkmı ştı. Orada bir saat kadar oturup dua etti. Babamın dualarını fısıltı halinde duyuyordum ama , Jean hıçkırıklarının dua seslerini saman zaman bastırdı ğını da i şitiyordum. Zavallı ablam, kalbi parçalanacakmı ş gibi hüngür hüngür a ğlıyordu. Bir süre sonra babamla birlikte aşağı indiler. Jean'ıu yüzü kireç gibi bembeyazdı ama, çok da sakin görünüyordu. Anladı ğım kadarı, sizin i şin tamamen kestirilip atıldı ğı idi. — Nssü yani? Ne demek bu, Lake? — GsJiba, seninle bir daha kat'iyyen görü şmemesi için yemin ettirdiler Jean'a.. Demek istedi ğim bu, maalesef.... — Galiba mı, öyle mi? — Galibayı lâfın geli şi söyledin- Besbelliydi zîra durumun böyle oldu ğu.... Shannon cin çarpmı ş gibi olmu ştu. Durumu tam mânâaiyle kavrayabilmek için bir iki dakika geçmesi gerekti. Sonra da gerçek, tâ yür eğine i şledi. Bir demir balyozla kafasına indirilmi ş gibi i şledi. 265 Bütün mesele Daniel Law'm kafasından çıkıyordu. Onu n, o dar görü şlü, o geri kafasından.... Bu devirde pek çok kimseye gar.},, hattâ inanılmaz gelebilirdi ama, Law ailesinde, aile reisi Daniel Law'm etkisi yüzünden, Tevrat zamanından intikal etme bir otoriter hava vardı. O devrin sürülerinin peşine Allah'a büyük bir imânla ba ğlı olarak ya şayan kabilelerinin efradı gibi, Law ailesinde de büyüklerin direktiflerine harfiyen riayet etme, onl arın emirlerini âyet gibi kabullenme gelene ği vardı. Daniel Law, bu ailede, sözü, emir telâkki edilen ve harfiyen riayeti gereken bir kimse idi. Kendisinir. de, çoluk çocu ğunun da etrafı din kitapları, dinî kaide ve prensipler, kıs as-ı enbiyalarla çevrili idi. Onlar bu geleneksel hava içinde büyütmü ş, onları bu havadan çıkmalarını önleyecek telkinlerle beslemi şti. Makine devrinin u ğultuları, caz müzi ğinin ba ş döndüren melodileri, sinemanın gözler kama ştıran pırıltıları bu evin dört duvarı içinde ya şayan insanlarını etkisi altına bu yüzden alamamı ştı. Fakat aile bu duruma gelirken Daniel Law, hiç bir z aman bir müstebit, bir diktatör olmamı ştı. Onları korkutarak, tehdidler altında bu gelene ğo sürüklemi ş değildi. Her şey kendili ğinden oluvermi şti Daniel'in yaradılı şında müsbetit bir davranı şa müssit hiç bir taraf yoktu. Günlük hayatında, iti dalini kavbetmeyen bir irâde politikası tatbik ederek bu neticeye ula şmıştı. Hiç sarsılmayan inançlarını her vesile ile ve her yerde göstererek ailenin di ğer ferdlerine örnek olmu ş, böylece on-lan istedi ği, arzu etti ği kalıba sokmu ştu. Muhte şem gövdeli, yapraklı .kocaman, sıhhatli bir çınar a ğacı ile cılız bir ot arasında ne kadar fark varsa, Daniel Law ile köge b aşlarında vaazlar veren papazlar arasmda da en az o kadar fark vat di. Ne h asta ruhlu, mariz bir softaydı, ne de farfaracı, yaygaracı bir yobaz. Bu torz bir din adamı olmak ondan çok, çok uzaklardaydı. Kendi telâkkilerine gö re kötülük yılanı ola- 266 rak kabul etti ği kimseleri ayaklarınm altında ezmeden önce, onları bakı şlarındaki ı şıkla korkutan, sindiren, susturan bir hâli vardı. K endi dar çerçeveli hayatı içinde, kendi hayatını ya şayan, kendi kafalının dı şındaki düşüncelere itibar etmeyen mert ve adalet ölçülerine s adık bir insandı Bunu böylece bilmek ve anlamak gerekti. Fakat bu, onun b u ölçüler içindeki

Page 119: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

kusurlarının yoklu ğuna delâlet edemiyordu. Kendi ölçülerine göre meziy et sayıl? bilecek bu unsurlar içinde kusurları, noksanları el bette göze çarpıyordu. Düşüncelerinin tek istikamette tutmak, onla n asla de ği ştirmemek bu kusurların başında geliyordu. Her şeye yalnız bir tek adeseden, din adesinden bakıyord u. Onun için sadece önünü görebiliyor, sa ğdan, soldan o görü şü tamamlayacak unsurlara itibar etmesine bu hâli imkân bırakmıyord u. Olaylar hakkındaki müşahadesi bir tek esasa dayanıyordu, ikisinin ortası diye bir mefhumu hiç bir şeyde tanımıyordu. Bir şey ya siyahtı, ya beyaz onun için.. Ruhunda ve kafasında daima o dine, dini görü şlerine dayanan tesbitlerin ı şı ğı vardı. Nuh dedi ğine Peygamber demiyordu. Bu görü şün dı şında kalan her şey onun için sonsuz bir karanlıktan ibaretti. Ya da, şeytanın uçsuz, bucaksız, izbe ormanlarda, derin a ğaç kökleri gibi birbirine sararak hazırladı ğı tuzaklardan, i ğfal araçlarından mürekkepti. Tolerans diye bir şey de kabul etmiyordu. Bunu büyük bir zaaf, günaha kadar varan bir zaaf telâkki ediyordu. Tolerans kelimesin e hayatında ver veren, hattâ bu kelimenin mânâsının ne oldu ğunu bilen bir insan onun nazarında, Allah'ın hı şmına u ğramı ş bir kimseydi ve bu hı şımdan ömrünün sonuna kadar kurtulamayacaktı. Bu dü şüncelerle idi ki, Daniel Lıw, kızını da yıllar boyu ayni yoldan yürütmeyi başarmı ştı. Sinema, tiyatro, dans, caz ve emsali kötülükler den onu uzak tutmu ş., kitap olarak da «Tanrı Sözleri» ve «Hacı'lar nasıl tekâmül eder?» den ba şka bir şey okumasına müsaade etme- 267 misti. Tolerans, müsamahayı, o, kendi hayatından ta mamen silmi ş, atmı ştı. Kızımn kötü bir yola girmek üzere oldu ğunu görünce de, ezelî, müsamahasızlık karakterini ortaya koymu ş, dualar ederek, ısrarlarda bulunarak, Jean'ın, şu fâni dünyada^ sevgilisinden mutlak ve kesin bir şekilde uzakla şaca ğına, ondan vazgeçece ğine dair söz almı ştı. Hisler, kalbin ıstırapları, onun için bir kalemde yok edilebilecek cinsten şeyler olarak yine geri plâna itilmi şti. Shannon, yedi ği darbenin şiddetiyle ne yapaca ğını bilemez bir halde yerinde kınanırken, bunları da kafasından bir yıldırım sür' atiyle geçirmi şti. Ne yapsın ki gerçek buydu ve onun kudreti bu gerçe ği, yani Daniel Law'in kafasını yenmeye muktedir de ğildi. Bu âdi, iyi ısıtılma mı ş birahanede, önüne konan bira barda ğına elini uzatü ğı anda vücûdunda bir ürperti hissetti ve biraz kend iıe gelir gibi oldu. Çok sert, kaya kadar sert bir duvara, saatte 130 ki lometre sür'at yapan bir otomobilin ön camından fırlayarak çarpmı ştı sanki.. Kabahati sadece kızın babasında buluycr, fakat Jean'a kar şı da iyinde kine yakla şan hisler duymasını önleyemiyordu. Böyle batıl, böyle köksüz ve utanç \ 'erici dü şüncelerin, telkinlerin etkisi altında kalarak kendisini terket miş olmasını affedemiyordu. Fakat buna ra ğmen de onu kafasından çıkarıp atamıyor, her şeye ra ğmen onunla bizzat görü şmesi gerekti ğini, bu konu şma sırasında durumu halledece ğini düşünüyordu. Çaresizlik içinde Luke'e do ğru uzandı. Ellerini uzatarak onun ellerini yakaladı : — Nt1 olur, Luke, dedi. Beni reddetme. Bana mutlak a yardım etmelisin sen. Ba şka çarem yok. Delikanlı isteksiz bir tavırla cev;tp verdi : — Durumu size açıkça anlattım.. Daha ne yardım ede bilirim ki size bu durumda?.... 268 Shannon, üzgün ve pe şiran bir zavallılık içinde konu ştu : — Görmüyor musun, hâlimden anlamıyor musun Luke? dedi. Onunla mutlaka konu şmamız lâzım. Böyle bir şeye imkân yok tahammül edemem. Onunla konu şmalı, kendisini ikna etmeliyim. Beni anlamalısın, bana yardım etmelisin.... Luke üzgün bir bakı şla Shannon'a baktı ama, cevap vermedi. Kolunun unlu yerine dudaklarını sildi. Sonra da tebessüm etti. Acı, üzü ntü dclu bir gülü ştü bu.. Shannon, onu ikna etmeye çalı şıyordu : — Ne olur? dedi, o kadar basit ki bu.. Kırma beni Luke, bu iyili ği yap baııa. Ben burada oturur, beklerim. Sen çabucak eve gider, Jean'a benini geldi ğimi

Page 120: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

söylersin. O da çıkıp gelir. Çar şıda bulu şuruz. Kimsenin görmeyece ği bir yerde onunla konu şurum, ikna ederim. Luke, çaresiz ve merhamet dolu bir bakı şla genç doktoru süzdükten sonra nihayet cevap verdi. — Jean burada yok ki.... — Neeee?.. Shannon'un dudaklarından bu kelime bir feryat gibi ve gayr, ihtiyarî çıkmı ştı. Teâl ş ve heyecanla ilâve etti: — Nerede?... Luke, a ğır a ğır kafasını salladı. Söyleyece ği kelimeleri iyi duyamayacakmı ş gibi ağzının içine dü şecek kadar kendisine yakla şmış bulunan Shannon'a mahzun bir bakı şla : — Babamı tanımadı ğınız nasıl da belli, dedi. Böyle bir durum olur da o ablamı burada bırakır mı hiç? dedi. Ve kısa bir duraklamadan sonra devam etti : — Onu Bethnal Green'e dün ak şam yolladı. Elizabeth teyzemiz var orada. Jean, onun yanında 5 ay kalacak, derslerine çalı şacak. Sonra da dönüp mezuniyet imtihanlarına girecek. Böylece hem senin onunla tem a- 269 sini kesmi ş oldu, hem de onun derslerine iyi hazırlanmasını sa ğladı ğını dü şündü. Genç doktor şaşırmı ştı. Aklına hiç gelmeyen bir şeydi bu. — Peki.. Ben.. Ben ne yapaca ğım şimdi?... Âdeta kekeler gibi mırıldandı Shannon. Luke'ün verd i ği cevap onun ne olaca ğını da gösteriyordu. — Vallahi, durumu pek parlak görmüyorum. Zîrâ baba m, teyzeme sıkı sıkı da tenbihatta bulundu. Jean'ın kimseyle görü şmesine müsaade etmeyecek, ona gelen mektupları da açacak ve kendisine vermeyecek. Teyzesi istedi ği kadar engel olmaya kalksın, Shannon oraya gittikt en sonra kızı görebilir, konu şabilirdi sma, bu oa imkânsızdı. Zira Bethnal Green buraya çok uzaktı. Londra civarında, Wintom'a yüzlerce kilomet re uzak bir yerdi Shannon gibi, parasız, fakir bir gencin craya gidip gelmesi ne maddeten imkân yoktu. Bu imkânı elde etse bile, bu gidi ş için en az uir kaç gün isterdi ki, hastahaneden bu kadar zaman ayrılması kaabil de ğildi. Teyzeye yapılan sıkı tenbihata göre kıza mektup ula ştırmak da mümkün olamayacaktı. O halde? Shannon, kötü kötü dü şünmeye ba şladı. Kafası önüne düşmüştü. Ş L- Daniel Law akıllı, sa ğlam i ğ gören bir adamdı do ğrusu. Dili tutulmu ş gibiydi. Hiç bir şey konu şamıyordu. Luke'ün, kendisine merhamet dolu bakı şlarla baktı ğını hissediyordu. Nihayet delikanlı : — Biranız, dedi, daha oldu ğu gibi duruyor, Iç-senize.... Genç doktor yava ş yava ş ba şını kaldırdı. Önce önündeki bira barda ğına takıldı bakı şı.. Evet içmemi şti. Aslında sade şu birayı de ğil, en sertinden fıçılar dolusu içki içmeli ve ölmeliydi. Öylesine kahrolmu ş, öylesine peri- şanla şmıştı. Elini barda ğa uzattı. Tuttu ve duda ğına 270 yakla ştırdı. Bir iki yudum çekti. A ğzındaki kurulu ğu gidermek için yapmı ştı bunu.. Sonra Luke'e baktı : — Te şekkür ederim, dedi. içemeyece ğim. Hiç çanım istemiyor Konuşacak bir şey kalmamı ştı artık. Kalmamalıydı. Ayrılmalıydı Luke'den. Ne onun, ne de kendisinin yapabilece ği bir şey kalmı ştı artık. Birden hatırladı : — Senin motosikletini de teslim edeyim artık Luke, dedi. Az daha unutuyordum. Luke, nezâket icabı oldu ğu belli, hafif bir sesle itiraz etti : — Acelesi yok, dedi. Daha kalabilirdi sizde.... Sh annon ısrarla : — Ye, yo, dedi. Vereyim artık size.. Cebinden anah tarım çıkararak ilâve etti : — Sizin evin arkasındaki sokakta duruyor. Dikkatli kullandı ğını için her hangi bir yerine bir şey olmadı. Sapasa ğlam teslim ediyorum size. Luke, tereddüt göstermeden anahtarı aldı. Birarî sonra da kalktılar. Hesabı Luke ödemi şti. Shannon'un bütün ısrarlarına ra ğmen ona para verdirt-medi. Dı şarı çıkınca Luke yolun bir alt ba şına baktı, bir üst ba şına. Kendilerini tanıdık birinin görmedi ğine kanaat getirince de Shannon'a d'5ndü. üzüntüsün e i ştirak eden bir tavırla elini sıktı. Ayrıldılar...

Page 121: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, sokak ortasında yalnız kalınca bir an du-r aladı. Sonra istasyona do ğru yürümeye ba şladı. Yağmur, adamakıllı şiddetlenmi şti. Etraf, karanlık ve peri şan bir renge bürünmü ştü. Yolların kenarından küçük dereler halinde kirli sular akıyor, köşebaşlarında çamur birikintileri hâsıl oluyordu. insanî ar çabuk çabuk yürüyorlardı. Fakat Shannon'a , üzerine dünya yıkılsa vız gelecekti. A ğır adımlarla yürümeye ba şladı. 271 Fakac şiddetli ya ğmur onun içinde bamba şka hisler uyandırmı ştı. Kendi kendine konu şuyordu : «Bu kasvet, dolu, sessiz, hareketsiz şehirde ne i şim var benim? Burada niçin duruyorum. Bu karmakarı şık durumlardan, bu tereddütler ve imkânsızlıklar ya ratan olaylardan, bu sonu hiç gelmeyecekıri^ gibi devam e dip giden mücadeleden kurtulup gün ı şı ğına, pırıl pırıl bir aydınlı ğa niçin kendimi atmıyorum ben? Dünyada ne cennet yerler var.... Nü sularında süzül en bir kayı ğın içinde mehtapl' bir gece ya şamak, yahut masmavi Ti-rebyeb denizine nazır o günl ük, güneşlik Sorrento tepelerinde olrnak kimbilir ne kadar g üzeldir, ne büyük haz-larla doludur. Ya şamak, alabildi ğine, sevgi ile, a şkla, zenginlikler, servetlerle dolu ya şamak....» Sonra bir an kafası de ği şti. Jean'ı hatırladı yine. Bethnal Green'in sisü ve kapanık gö ğü altında, onunla beraber elmayı istedi. Sonra ona da isyan etti. Hep ı şık, hep aydınlık ve hep zenginlik istedi. O da bir an sürdü. Sonra bütün bunların, kendisi iç in eri şilmesi imkânsız şeyler oldu ğunu hatırladı, imkânsız mr.tluluklar bunlar, diye d üşündü. vm Evet, bunlar onun için imkânsız mutluluklardı ama; sade buniar mı? Küçükleri, ya küçükleri? Onlar da imkânsızdı lalb'iki.... O günden sonra olaylar o kadar üst üste geli şmiş ve Shanncn'u o kadar kıvrandırmı ştı ki.... Mevsim kasvetli hâlini muhafazaya devam ediyordu. S hannon'un içinde bulundu ğu ruh hâli de mevsimin kasvetlili ğinden farklı de ğildi, îçi de, dı şı da kapkaranlıktı genç doktorun. Hava her Allah'ın günü kapanıktı Devamlı surette ya ğmut ya ğıyordu. A ğaçların henüz ölmemi ş yapraklan, kuramamı ş dallarını sert ve has'n rüzgârlar koparıp atıyov, sürükleyip götürüyordu. Hastahanenin giri ş 272 yerindeki küçük meydanlık a ğaçlarından kopmu ş, ıslak yapraklarla kamilen örtülmü ştü. Civarda hastalıklar birdenbire ço ğalmı ştı. Mevsimin so ğuğu da bunda rol oynuyordu tabiî.. Yakın bir /amana kadar yekûnu 10- 15 arasında de ği şen hastaların sayılan birdenbire artmı ş, yatakhansJer adamakıllı ka-labalıkmı^tı. i ş ço ğalmı ştı. Hastalıklar muhtelifti ama, bilhassa difteri ço ktu. Winton ilinin batı bölgelerinde büyük sayılabilecek bir salgın ha lindeydi. Shannon, bu hastalı ğın en büy'4.k darbesini yemi ş bir insandı. Çocuklu ğunda, Winton kolejinin imtihanlarına gi* erken son gün ya kalandı ğı bu hastalık, bir dersten imtihana girmemesine ve netice olarak da ka zanamamasına sebebiyet vermi şti. Bu yünden Shannon, difteriye yakalanmı ş hastalarına kar şı aaha büyük bir yakınlık duyuyor gibiydi. Listesi tertemizdi şükür. Şimdiye kadar difteriden bir tek ölü dahi vermemi şlerdi. Bundan hepsi gurur duyuyor, bu netice ile iftihar ediyorlardı. Fakat en büyük gururu duyan, b ernvûtad Ba şhemşire Miss Tru (geon'du. Bu güzel netice sırf kendi gayretinin, ça lı şmalarının eseriymi ş gibi, ortalıkla kasıla kasıla dola şıyordu. Galiba, kadın bir parça da haklıydı. Shannon, Ba şhemşirenin hastahane içindeki olumlu etkilerini yava ş yava ş daha iyi anlamaya ba şlıyordu. Bu yüzden de, bu dürüst, kudretli, becerikli, yaman kadına kar şı, içinde, gayrî ihtiyarî bir hayranlık uyanmaya ba şlamı ştı, itiraf etmek gerekirse, kadın, gerçekten pek ço k meziyetleri olan tir insandı. Bu meziyetleri gizli tutmasını da biliyor, hepsini yeri ve zamanı geldikçe ortaya çıkarıyordu. Göze ço k çabuk çarpan, ho şa gitmeyen, etrafın an-tipatisini yaratan huylan bu m eziyetleri sayesinde kayboluyor, unutuluyordu.

Page 122: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Fakat Shannon, mü şahedelerini kadına açıklamaya bilhassa dikkat ve it ina gösteriyordu. Zâten o günlerde, 273 öyle sıkıntılı ruh halleri içinde bulunuyordu somur tuk ve sert duruyordu. Nihayet o me ş'um gün gelmi ş çatmı ştı. Kasım'ın 3 ü idi. Bu u ğursuz tarih genç doktorun kafasına silinmez bir şekilde yer etmi şti. O günü ömrü boyunca, zaman zaman hatırlamadan edemeyecekti. Gece idi. Normal mesaisinden sonra laboratuarda da çalı şmış ve bitkin bir halde odasına kendisini dar atmı ştı. Yorgunluktan kafası öne dü şmüş, ayaklarını sürüye sürüye gelebildi ği odasında hemen bir koltu ğa çökmü ş ve halsizlikten kurtulmaya, kendini toparlamaya çalı şmıştı. O vaziyette on dakika kadar kalmı ştı. Birden kula ğına ısrarla çalan bir zil sesi gelmeye ba şladı. Bu, yata ğının ba ş ucunda duran telefonun ziliydi. Zilin sesi çok hafifti. Shannon, sabahleyin odadan çıkarken se s dü ğmesini açmayı unutmu ştu.. Önden böyle hafif çalıyordu. isteksiz bir tavırla yerinden kalktı. Biti şikteki yatak odasına geçti. Ba şına bir i ş çıkaca ğını tahmin etmesine ra ğmen telefonu açtı. Bütün bitkinli ğine, yorgunlu ğuna ra ğmen vazife vazifeydi. Ahizeyi kula ğına götürür götürmez konu ştu : — Buyrun efendim, dedi, ben Shannon.... Kar şıdaki, mutlu bir tonla cevap verdi : — Çok şükür sizi buldum, doktorcu ğum.. Adam; rahat bir nefes almı ştı. Fakat Shannon, sesin sahibini tanıyamamı ştı. Sordu : •— Kimsiniz siz efendim? — Beu Duthie.. Alex Duthy'yim ben Mr. Shannon.. Ha ni Dreem köyünden. Tanıdınız mı?? Elbette tanımı ştı Shannon. Hemen cevap verdi : — Nasıl tanımam sizi, dedi. Emredin.... Yalnız bu saatte?. Hayırlı bir i ştir in şallah.... Adamın sesi birden de ği şti : 274 — Bana bir iyilikte bulunacaksın doktor.. Sana çok ihtiyacım var. Sorma hâlimi, çok peri şanım.... Shannon fırsat bırakmadan Alex devam etti : — Benim Sim çok hasta.... Bir haftadır yatıyor çocukca ğız difteri.... Sana, hastahaneye getirmek istiyorum. Alex'in hastası il hudutları dı şında bulundu ğu için hastahanenin ona bakmak mecburiyeti yoktu ama, Shannon, onu geri çevirmeyi aklına bile getirmezdi. Bir saniye bile tereddüt etmedi : — Elbette.. Hay hay Duthie.. dedi Sen, yalnız ora nın doktorundan bir kâ ğıt al. Ben de yarın sabah ilk i ş olarak hastahanenin arabasını sana yollayım. Fakat Alex hemen itiraz etti : — Yo, doktor. Olmaz öyle, dedi. Çocuk çok a ğır durumda. Kapıda araba bekliyor. Çocu ğu da sardık, sarmaladık. Hazır. Hemen şimdi getirece ğim. Başka çare yok. Aksi takdirde çocuk gidebilir.. Mahvol urum ben... Bu hastayı kabul etmek, üstelik rızam dı şı bir hareket olacaktı. Hem, evvelden hastahaneye haber verilmesi de gerekiyordu. Fakat S hannon, bekleyecek durumda değildi, Kafasında bir anda geçen bu dü şünceleri hemen kovdu. Zira Alex'i gerçekten çok severdi. Bütün tehlikeleri göze almak tan ba şka yapacak bir şeyi esasen olmazdı. Hemen cevap verdi : — Hay, hay, Alex, dedi. Ben hep buradayım. Bir saat zarfında buraya gelebilece ğinizi tahmin ediyorum. Yalnız, dikkat et, sakın çocu ğu yolda üşütme.... Kar şı taraftan son derece sevine dolu bir ses geldi : — Sa ğ ol, evlâd, dedi. Sana güveniyordum zaten.. Çok te şekkür ederim. En kısa zamanda orada olaca ğız. Merak etme, çocu ğu da ü şütmeyece ğim.... Shannon, telefonu kapatır kapatmaz Ba şhemşirenin odasına ko ştu. Ona durumu söyleyecek, bir oda ha- 275 zırlatacaktı. Fakat Miss Trodgeon'un odasını zifirî karanlık buldu. Kadın uyumu ş olmalıydı. Onun üzerine nöbetçi zilini çaldı. Biraz sonra çıkan gelen Peek

Page 123: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

hemşireye talimatını verdi. Yatakhanenin yanındaki küçü k odaya bir karyola konmasını ve yata ğının hemen hazırlanmasını söyledi. Bu oda rahat bir yerdi. Ayrı yatmak isteyen hastalar için zaman zaman kulla ndırdı. Zaten her taraf adamakıllı dolmu ştu. Kala kala bir tek bu oda bo ş kalmı ştı. Hazırlıklar yapılırken Shannon da oturup beklemeye başladı. Çok geçmedi Geceyansma do ğru kapının Önünde bu araba durdu. Shannon, kapıya b izzat kendisi çıktı. Şiddetli rüzgâr ve ya ğmur altında Alex'i kar şısında buldu. Çocuk da, kalınca bir yorgana sarılı olarak kuca ğında idi. Hemen içeriye, kabul salonuna aldı onları. Alex'in çehresi üzüntüden bembeyaz kes ilmi ş hatları adamakıllı gerginle şmişti. Büyük bir korku ve heyecan içüıde oldu ğu belliydi. Bu korku ve heyecan, kendisi için çok önemli bir hazine olan ço cuğunu kaybetme ihtimalinden ileri geliyordu. Shannon divanı i şaret etti, Alex çocu ğu üzerine yatırdı. Peek hem şire de ko şup gelmi ş, muayene için gereken hazırlı ğa hemen giri şmişti. Alex, çocu ğu yatırdıktan sonra bir kenara çekildi. Hiç bir şey söylemiyordu. Ayakta duracak kuvveti bile kendisinde güçlükle bulabildi ği belli oluyordu. Sadece elinin tersiyle ikide bir alnının terlerini siliyor, sık s ık da şaşkın şaşkın Shan-non'a bakıyordu. Genç doktor Alex'i teselli etmek lüzumunu hissetti : — Hiç tasalanma Duthie, dedi. Merak edilecek bir şey yok. Sonra bir iki soru sordu ona : — Sim ne zaman hastalanmı ştı? — Geçen haftanın ba şlarında idi. — Doktora gösterdiniz tabiî.. 276 — Evet. — Ne dedi? i ğne falan yaptı mı? — Yaptı.. Hem de iki defa Ama pek faydası nı görmedik bu i ğnelerin.... Sonra kendili ğinden, çabuk çabuk konu şmaya ba şladı : — Bo ğazı çok fena.. Yutkunamıyor, bir şey yiyemiyor ve mütemadiyen inliyor yavrucak.. Baktım ki, gün geçtikçe daha da fenala şıyor. Sana getireyim bari, dedim. Bütün ümidim sende Rob.. Allah a şkına iyice bir bak şu çocu ğa Ne olursun Rob.... Shannon, adamı teskin etti : — Peki.. Peki.. Sen hiç telâ şlanma.... Bana bırak i şi.... Aslında durum adamakıllı kritikti. Shannon, babası merak etmesin, endi şelenmesin diye çehresine sakin bir hâl vermeye çalı şmış ve bunda da muvaffak olmu ştu. Fakat divanda yatan çocu ğa do ğru döner dönmez, gayrî ihtiyarî, yüzündeki o sakin ifâde kayboldu. Çocu ğu, onun o mosmor suratını görüp de telâ şlanmamaya, korkmamaya gerçekten imkân yoktu. Çocu ğun ıstıraptan gözleri kapanmı ş, gözleri yumulmuştu. Her nefes için ayrı ve büyük bir mücadele yaptı ğı belli idi. Shannon'-un içi acı ile burkuldu. Çocu ğun duydu ğu ıstırapları, genç doktor, kendi benli ğinde hissediyor gibiydi. Fakat konu şmadı. Bir şey söylemedi. Babanın yüre ğine indirmeye, adamı mahvetmeye niyeti yoktu. Yavaş yava ş divana yakla ştı, ilerleyip çocu ğu yakından gördü. Muayeneye ba şladı. Koltuk altına koydu ğu dereceyi çıkardı ğı zaman cıvanın 38 rakamı üzerinde bulundu ğunu gördü. Nabız da çok hafifti. Hemen hemen hiç be lli olmayacak bir şekilde atıyordu. Nefesini saymaya kalkmadı bile. Be lliydi, ki, yok güçlükle ve çok az nefes alabiliyordu. Gırtla ğın arka kısmını kalın, san bir zar tabakası istilâ etmi şti. Bu sarıcık, hançereye do ğru yürümekteydi. Zavallı çocu ğun hastalı ğın son 277 devresinde oldu ğu açıkça görülüyordu. Onu şu anda, ölüme çok yakın saymak dahi mümkündü. Shannon, durumu babaya belli etmemek için büyük gay ret sarf ediyordu. Yava şça başını çevirip Duthie'-ye baktı. Adam, şimdi gözlerim daha büyük bir endi şe ile doktora dikmi ş, yüzünden bir şeyler anlamaya, hastanın gerçek durumunu ö ğrenmeye çalı şıyordu. Shannon, adamın, haline acıyordu ,ama, böyl e hastayı son dakikada getirip kendisini mü şkül duruma dü şürdü ğü için de kızıyordu. Bu kızgınlı ğın saikiyle biraz adama çatmaktan kendini alamadı : — Durumu ciddi.. Soka ğa çıkarmasan çok daha iyi etmi ş olurdun Duthie....

Page 124: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Peri şan baba kuru kuru yutkundu : — Hsstalı ğı o mu? Difteri mi? Shannon, üzüntülü bir sesle cev ap verdi : — Maalesef evet; hançere difterisi.. Bir zar te şekkül etmi ş orada; nefes borusunu tıkıyor. Nefes almasına mâni oluyor. Tehli keli bir vaziyet... Alex Duthie yalvaran gözlerle doktora baktı : — Çaresi, doktorcu ğum? Çaresi yok mu bunun? — Elbette var.. Ameliyat yapılması lâzım. Hem de d erhal yapılması lâzım. Fakat burada imkânsız.... — Neden? — Neden olacak? Maddî imkânsızlıklardan.. Böyle bir ameliyatı yapabilecek ne yerimi?, var, ne de gerekli âletlerimiz.. Zaten, bu zamana kadar beklemeniz de büyük hatâ olmu ş. Şimdiyedek çocu ğun büyük bir has-tahaneye yatırılmı ş ve bu ameliyatın yapılmı ş olması lâzımdı. Genç doktor bunları söyledikten sonra telefona do ğru yürüdü : — Aleksandra Hastahanesi ile görü şece ğim. Çocu ğu hemen oraya nakledip ameliyatını yaptıralım. Daha fazla gecikemeyiz. 278 Ahizeyi eline aldı. Fakat ilk numarayı çevirirken h asta çocuk a ğlamaya ba şladı. İnce SOE İ, hasta gırtla ğından feci bir çı ğlık halinde ve kesik kesik yükseliyor, odanın içinde çın çın ötüyordu. Alex'm yüre ği kabarmı ştı. Çocu ğun feryatlarına dayanamamı ştı. Hemen telefonun başına do ğru ko ştu. Shannon'un koluna yapı ştı : — Yapma, Rob, dedi. Ba şka hastahaneye götüremeyiz onu. Yolda ölür gider, ç ocuk. Allah biliyor ya, buraya getirmemiz bile do ğru de ğildi ashuda. Ba şkalarından bir şey beklemiyorum ben. Ne gerekiyorsa sen yap burada. Ben her şeye razıyım. Shannon, adamı iknaya çalı şıyordu : — Sade yer ve cihaz yoklu ğu de ğil sebep. Bu ameliyatı ancak hastalı ğın uzmanı olanlar yapabilir. Ben yapamam.... Adam, geri dönecek durumda de ğildi : — Uzmanı falan bırak Rob.. Ne olursun sen yap.. Ha di, itiraz etme, ne olur? Shannon aptalla şmıştı. Şaşkın şaşkın ve zavallı bir halde Alex'in suratına bakıyordu. Donmu ş kalmı ştı oldu ğu yerde... Pratik hekimlik sahasında pek tecrübe sahibi de ğildi Shannon.. Hayatında ciddi bir ameliyata bir defa dahi te şebbüs etmi ş de ğildi. O tıbbın ilmî ara ştırmalar sahasına merak salmı ş, di ğer konulara hep yüksekten bakmı ştı. Ne kadar önemli ve hayati olursa olsun, ameliyatlar yapan, bir çırpıda insan vücutlarını kesip biçen doktorları daima hakir görmü ştü. O kendisine «ilim adamı» sıfatını yakı ştırıyor, bunun dı şındaki hiç bir şey onu ilgileiidirmiyordu. Faka*: şu anda ilim adamlı ğını falan dü şünecek durumda olmadı ğını farkediyordu. Derhal harekete geçmesinin V'ir zaruret halinde bul unduğunu görüyordu. Gerçekten de durum dakika meselesi idi. Çocu ğu Aleksandra Fastahanesine göndermek istemesinin, aslında, 279 sorumlulu ğu kendi üzerinden atmak maksadına matuf bulundu ğunu kendisi de biliyordu. Fakat, gerçekten böyle biı şeyi yapamazdı. Zira çocuk Aleksandra Hastar hanesine gitmeden yolda ölebilirdi. Gene doktor, hayatında hiç bu derece nâzik bir duru mla kar şıla ştı ğım hatırlamıyordu. Durum hem nâzikti, hem de Shannon'u zavallı bir hâle düşürüyordu. Shannon, bu yüzden de kendi kendine kızıp duruyordu. Biraz da, vumuşaklı ğı yüzünden bu vaziyete kendi kendisini dü şülmü ş de ğil miydi? Fakat derhal dikindi. Kendini toparladı. Önemli bir durumla kar şı kar şıya idi şimdi. Bir hayat kendi iradesini, bilgi ve maharetin i bekliyordu. Artık ilmî ara ştırmalar yapan bir doktor olmanın, onu hekimlik vaz ifesinden alakf.yamayaca ğının şuurunu idrâk etmeliydi. En önemlisi, mesele artık a n meselesiydi. iki adım gerisinde hareketlerini takip eden Peek Hem şireye döndü ve kesin talimatım verdi : — Mıss Trudgeon'u uyandırınız, lütfen. Hazırlansın. Amelî.yat var. Çocu ğu da hemen l»uçuk odaya nakle-diverin. Beş dakikı sonra her şey hazırlanmı ştı. Ba şhemşire, Hem şire Peek ve Shannon odadaki basit bir masanın ba şında toplanmı şlardı. Temiz bir i.astahane gömle ği giydirilmi ş olan hasta çocuk da bu masajım üzerindeydi. Çocuk, tamamiyle kendini

Page 125: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

kaybetmi ş bir haldeydi «adece sık sık aldı ğı titrek nefesi duyuluyordu. Bu sesten ba şka odaaa çıt duyulmuyordu. Shannon, kollarını sıvayarak ellerini karbolik karı şımına soktu, adamakıllı yıkadı. Artık ameliyata hazır demekti. Fakat: moral man çok fecî bir durumda bulunuyordu. Gözlerine inanamıyormu ş gibiydi. Bu i şin üstesinden nasıl gelece ğim bilemiyordu. Cesaret bulabilmek için gayr', ihtiyar î sık sık ba şhemşireye bakıyordu. Genç doktor bu kadına kar şı meslekî yönden ta şıdı ğı hayranlı ğını o an bir kere daha duydu. Ne kadar da 280 ciddi, sakin ve duruma, olaylara hâkim bir tavrı va rdı bu kadınm. Uykudan uyandırılmı ş ve üç dakika içinde elbiselerini giymi ş insanların derbeder hali hiç yoktu üzerinde. Kıyafeti yine de toplu idi. Hat tâ kolalı kepini bile o kadar kısa bir zaman içinde, o kadar muntazam şekilde ba şına geçirmi şti ki, saçının bir tek teli dahi kenarlarından dı şan ta şmış de ğildi. Shannon, malûm olaydan dolayı bu kadını hiç sevmiyor, fakat ona kar şı zaman z?mıan hayranlık ve hattâ gıpta hisleri duymadan edemiyordu. Muhakkak ki, M İSÜ Tru-lgeon mesle ğini bütün ayrmtılariyle ve meseleleriyle en ince noktalarına kadar biliyor ve ola ğanüstü bir cesaret sahibi bulunuyordu. Hafif bir sesle doktora sordu : — Narkoz vermeyecek miyiz, efendim ? Gdnç doktor: — Hayır., dedi ve ba şını sallayarak da buna lüzum olmadı ğını i şaret etti Gerçekten de çocu ğun nefes alma vaziyeti buna müsait görünmüyordu. Zo r ve hafif nefes alabiliyordu. Kendinden geçmi ş, yarı ölü hâle gelmi ş bir durumdaydı. Miss Trudgeon, vazife ba şında tam bir mü şfik hem şire tavriyle cevap verdi : — O halde ben ba şı ile kollarını tutarım çocu ğun, Peek hem şire de bacaklarını.... De ğil iri doktor? Kadın, bunları söylerken, yan tarafta duran le ğenin içinden, b^yaz gaz bezinin üzerinde duran ameliyat bıça ğını alarak Shannon'a uzattı. Shannon, bıça ğı aldı ve hem şirelerin vaziyetlerini almalarım bekledi. Ba şhemşire çocu ğun ba ş ucuna geçti. Kollarından sa ğlam bir şekilde yakaladı çocu ğu, Peek hem şire de ayaklarını tuttu. Shannon, müthi ş bir heyecan içindeydi. Ba şhemşirenin kendisine bıça ğı uzatmasiyle ikisinin, çocu ğun kol ye ayaklarından tutmaları bir iki saniye içinde olup bitivermi şti ama, Shannon, o durumda saatlerce kalmı ş gibi hissediyordu kendini. Bıçak, titrek parmakları ara- 281 sında öylece duruyor Shannon, ara sıra göz ucu ile ona bakıyordu. Nihayet Ba şhemşirenin sesini duydu : — Hazım, doktor. Tamam.... Miss Trcdgeon, bu sözleri doktora cesaret veren, ya paca ğı i şte muvaffak olaca ğından emin bulunmasını telkin eden bL- tavırla söyl emi şti. Shannon, konu şmanın tarzından cesaretlenmi ş, heyecanı, titremesi hafiflemi şti. Genç doktor derir bir nefes aldıktan sonra çocu ğun üzerine e ğildi. Di şlerini sıktı. Bıça ğı yava ş yava ş a ğzına soktu ve gırtla ğa getirerek dokundu. Kesilen yerden hemen siyah ve koyu bir kan çıktj. Kesilen y eri kapadı. Shannon, hemen kanlan temizledikten sonra ayni yeri biraz daha der in kesti. Kan, yarayı tekrar kapamı ştı. Bir daha temizleyip kesti. Küçük hasta, Sim, kendinden tamamen geçmi şti. Hiç bir acı duymadı ğına emindi Shannon. Sadece, bıçak dokunu şları sırasında zavallı yavru oldu ğu yerde kıvranıyor, ihtilâçları geçiriyordu. Arada bir de, insanı korkutan derin ve a ğır bir şekilde nefes alıyor, o zaman bütün vücûdu, sudan ye ni çıkmı ş bir balık gibi çırpınıp duruyordu. Hem şireler büyük bir ciddiyet ve a ğırba şlılıkla ameliyat1 takip ediyorlardı. Shannon hiç ummadı ğı bir serinkanlılıkla ameliyatı yürütüyordu. Kendi kendine, bu durumun çok iyi oldu ğunu, ba&an elde edece ğim telkine çalı şıyordu. Fakat çocu ğun, gayri iradi bir şekilde, farkında olmadan yaptı ğı ani hareketler, kıpırdanı şlar çok zor olan bu ameliyatı bir kat daha zorla ştırıyordu. Şimdi nefes borusunun etrafını sarmı ş olan yarayı de şmesi, oradaki cerahati akıtması lâzımdı. Bunu da ba şka bir âletle yapması geı-ekiyorûu. {Ba şhemşireye

Page 126: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

i şaret etti. Çocu ğu daha sıkı tutmalarını istedi. Ondan sonra küçük â leti soktu. Fakat dü ştü. Masanın üzerinden gürültü ile yere yuvarlandı. 282 Bir iki saniye sonra da gırtlaktan daha koyu, kesif bir kan bo şanıverdi. Laalettayin bir damardan bo şalan berrak bir kan de ğildi bu. öyle olsaydı, hemen müdahalesini yapabilir, bu kanı durdurabilirdi. Koy u kan, a ğır a ğır akıyor ve her tarafı kaplıyordu. Bu kan yüzünden bıça ğı kullanamaz hâle gelmi şti Shannon. Boyun damarlarının çok yakınında idi ve en küçük bi r hatâ şah damaıının kesilmesine sebebiyet verebilirdi. Shannon, parma ğını kanın içine soktu. Kesti ği yeri bularak nefes borusunu aramaya ba şladı. Bunu hemen bulamadı ğı takdirde küçük Sim son nefesini derhal verecekti. Çocu ğun yüzü mosmor kesilmi şti. Nefes almak için yavru ca ğın öyle bir çırpını şı vardı ki, en katı yürek bile bu manzaraya dayanamazdı. Bütün kaburga kemikleri çeki liyor, o küçük, bembeyaz göğsü çukurla şıyordu. Fakat i şin kötüsü bu gayrete dayanan hareketleri de gitgide zayıflıyor, seyrekle şiyordu. Zavallı yavrunu uzun bir süre hiç nefes alamadı ğı da oluyordu. Minik vücûdu daha şimdiden so ğumuş, ıslak, pırıl pırıl bir hal almı ş bulunuyordu. Genç doktor adamakıllı sıkıntılı, nâzik bir duruma düştü ğünü görüyordu Alnında iri iri damlalar halinde terler belirmi şti. Eni konu fenala şımş gibiydi. Bayılacak gibi oldu ğunu hissediyordu. Bütün gayretlerine ra ğmen nefes borusunu bir türlü bulamıyordu. Çocuk ölmek üzere idi. «Aman Allahım .» diye mırıldandı. «Ne olursun, sen bana yardım et.. Şu çocu ğu kurtarayım.. Yüzümün akı ile çıkayım şu i şin içinden...» Bu sıkı şıl-:, kahredici hâlet-i ruhiye içindeyken bir ses d uydu: — Vaziyet kötü. Nabız durdu, Doktor... Peek hem şireydi konu şan. Ameliyatın devamı boyunca ikide o) r çocu ğun nabzını yokluyordu. Peek hem şirenin, bu sözü, hatâsını hatırlatmak isteyen bir tonla söyledi ğini zannetmi şti Shannon. Başhemşire susuyordu. Hiç konu şmuyordu. 283 Peek hem şirenin bu sözü Shaımon'da kamçılayıcı bir etki yapn vştı. Birdenbire ve muhtemelen ümitsizli ğin verdi ği bir cesaretle bıça ğı sallayıp derinden kesti. Artık şah damarını falan dü şünecek halde de ğildi. Öyle de gidiyordu çocuk, böyle de... Fakat o ne? Sanki bir mucize olmu ştu. Yaranın içinden, birdenbire gümü ş bir ince yol halinde, parlak, beyaz bir şey çıktı, ortaya. Sevinçten deli olacaktı Shannon., Şaşkın ve çılgın bir ümitsizlik içinde aramakta oldu ğu şey buydu i şte. Ba şarmı ştı. Göğsü heyecandan körük gibi inip, inip kalkıyordu Shan non'un. Alnında biriken terler ka şlarının arasından süzülerek gözlerine kadar gelmi şti. Elinin tersiyle onları sildi. Nefes borusu meydana çıkmı ştı artık. Küçük bir ne şterle boruyu çizdi, içeriye ıslık çalarak hava girmi şti. Bo ğulmak üzere bulunan ci ğerleri doldurmu ş, çocu ğa hayat vermi şti, ölüme bir milimetre mesafeye kadar gelmi ş olan küçük Sim'in gö ğsü, arka arkaya bir kaç derin nefes aldı tatlı bir baygınlık geçirir gibi ci ğerlerim son haddine kadar temiz hava ile doldurdu. Önce yava ş ya-ya ş, sonra da gitgide artan bir kuvvetle çocuk muntaza m nefeslere ba şladı. Teninde o mosmorluk da ğüdı, dudakları kırmızı rengini aldı, kıvranması son a erdi. Çok şükür, kurtulmu ştu. Parmakları, bu defa sevinçten titreye titreye Shann on nefes borusunu yerine soktu. Yarayı itina ile fakat çabucak dikti. Küçük mâdeni boru dı şarda kalacak şekilde onu sardı. Genç doktor heyecan ve sevinçten dizlerinin ba ğının çözülmekte oldu ğunu hissediyordu. Kalbi hızlı hızlı, kaburgalarını parçalayacak gibi atmaktaydı. Hani yalnsz ba şına olsa binb:r tezahüratla bu sevincini ortaya dökebilir ve bunu memnuniyetle yapardı. Fa-Jtat şimdi durum hiç de müsait değildi. Bilakis, kendisini tutmak, a ğır ba şlı olmak, sevincini içinde saklamak meeburiyetindeydi. Elleri kan içindeydi. Yüzı. terden sırılsı klamdı. 2.84 Saçları darmada ğın olmu ştu. Bitkin, harap bir haldeydi. Yava ş yava ş hastanın başından ayrıldı. Ellerini yükünü yıkadı. Bu sırada Ba şhemşire de, bu mevzularda tecrübeli oldu ğunu belirten tavır ve hareketlerle çocu ğu ameliyat masasından, inciltmeden kuca ğına aldı, yata ğına yatırdı. Yavrunu n dünyadan haber, yoktu. Miss Tî-o dgeon, çocu ğun ba şını yastı ğa

Page 127: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

güzelcj yerle ştirdikten sonra etrafına sıcak sularla dolu şi şelen dizdi. Sonunda: — Bv i ş tamam, artık, dedi Çocuk iyile şecek. BU lâfları ortaya söylemi şti. Sonra Peek hem şireye döndü : : — Bu çocukla siz bizzat me şgul olun Hem şire.. Sabaha kadar ba şından kat'iyyen ayrılmayacaksınız. Çok dikkatli bakılması p-erekiyo r. Sonra kapıya do ğru yürüdü. Çıkıp giderker. Shan-non'a şöyle bir baktı. Bu bakı şta ne bir tenkid havası vardı, ne de tebrik.... Sad ece «Bir tecrübe yapmaya kalkı ştın ama, i şin içinden lâyık oldu ğundan daha büyük bir basan ile sıyrılmasını becerdin.» demek istiyen bir bakı ştı bu., ilk defadır ki Shannon'la Miss Trodgeon birbirlerini anlamı ş bulunuyorlardı. Baghemşü-e çıktı, gitti. Fakat Shannon hâlâ kendinde bir d ermansızlık, bir bitkinlik hissediyordu. Dı şarı çıkacak takati dahi kendisinde bulamıyordu. Peek Hemşire çocu ğun ba ş ucuna oturmu ş, vazifesine ba şlamı ştı bile. Bir tepsi içine ıslak bir bez koymu ş, borunun a ğzına toplanan tükürük gibi akıntıları arada bir silmeye giri şmişti. Shannon, hem şirenin arkasından çocu ğu seyrediyordu. Orîda, şaheserini seyreden bir tiyatro yazannm hâli vardı. Çocuk artık adamakıllı normale dönmü ştü. Nefes alı şları munts zamdı. Yanaklarına güzel bir renk dolmu ştu. Tam bir rahatlık içinde bulunuyordu. Gerek hast a- 285 lık seyri ve gerekse ameliyat onu bitap dü şürdü ğü için mı şıl mı şıl uyuyordu yavrucak.. Shannon, mutluluk içinde onu seyrederken çocuk bird enbire gözlerini açmı ştı. Tesadüf, o anda Shannon da onun gözlerine bakıyordu . Bakı şları kar şıla ştı. Doktoru gördü ğü anda da güsel ve körpe çehresinde belli belirsiz, fakat çok tatlı bir tebessüm dola ştı. Bu çok kısa bir an sürdü. Sonra gözleri tekrar kapandı. O sıcak, o rahatlıklarla dolu uykusuna tek rar daldı. Bu kısa, titrek tebessümün kendisine verdi ği heyecanı Shannon hiç unutmayacaktı. Öylesine mütehassis olmu ş, öylesine sevinmi şti. Kendisi için bundan daha büyük, daha kıymetli bir mükâfat düijünemiyordu Shannon... . Dünyaya yeniden kazandırdı ğı bu küçük varlık onun için tam bir mutluluk kayna ğı olmu ştu. Peek Hemşireye döndü : — Ben gidiyorum Hem şire Hanım, dedi. Ne yapı-laca ğiîiî biliyorsunuz — Hiç merak etmeyin. Biliyorum doktor.... Shannon, ancak kapıdan çıkarken çocu ğun babasını hatırladı. Kabul salonunda onu hâlâ bekliyor olmalıydı. Kim bilir, adamca ğız, ne helecanlar çekmi ş ve hâlâ da çekiyordu. Onu daha fazla merakta bırakmaması lâzım dı. Hızlı hızlı kabul salonuna do ğru yürümeye ba şladı. Salona girer girmez adamı gördü. Orada, kar şıda idi. Sönük piposu elinde, yüzü kapıya do ğru dönük, iskemlesinde, bir diken üstünde oturur gi bi, oturuyordu. Bıraktı ğı andalnberi hiç kıpırdamamı ş gibi idi. Genç doktoru görünce vücûdu hernen dikle şiverdi. Birdenbire aya ğa fırladı. Ümitsizlik ve ümitin çarpı ştı ğı çehresi ilk sözü kar şısındakinden bekliyordu. Hiç bir §ey söylemeden Shannon'un yüzüne baktı. Dud aklarının sormaya her şeye ra ğmen cesaret edemedi ği soru gözlerinde alev alev yanıyordu. 286 Shannon, onu daha fazla i şkence içinde bırakmazdı. Kısa konu ştu : — Kurtuldu, dedi. Merak etme. Zavallı ve peri şan babanın çehre adaleleri o kadar sertle şmişti ki, bu büyük müjdeye ra ğmen hemen gev şe-yemedi. Derisinin altındaki çene adalelerinin sertle şmiş halini Shannon açıkça farkedebiliyordu. Adamın nut ku tutulmu ş gibiydi. Bir kaç saniye öyle kaldı. Nihayet kendini toparladı. A ğzı birdenbire açıldı. Dudaklarının arasından bir kaç kelime dökül dü: — Sen.... Sen yaptın bunu de ğil rni Rob?. Derin bir gö ğüs geçirdi ve ilâve etti: — Oh... üiu Tanrım.. Şükürler olsun sana.... G^nç doktor ba şı ile tasdik etti: — Evet, dedi, ba şka çare yoktu. Ben yaptım. Artık rahat nefes alab iliyor. Ameliyattan sonra da hemen uykuya daldı. Sonra hastalı ğın durumu hakkında kısaca izahat verdi:

Page 128: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Gırtla ğı açabilmek için bir boru taktım. Difteriyi atlatın ca, yani, şöyle böyle, on, oniki gün sonra boruyu ^karaca ğım. Yara adamakıllı kapanır, îzi bile kalmaz.... Zavallı Duthie, birdenbire Shannon'un ellerine sarı ldı, öyle büyük bir hararetle ve minnettarlık duygusu içinde onu sikti ki Shannon gayri ihtiyari bir adım gerilemek lüzumunu hissetti. Baba, tam bir şükran duygusu içinde ns yapaca ğını bilemez hâle gelmi şti. — Ah, sen Rob, sen bir tanesin.. Bu gece bize yapt ı ğın iyili ği dünyada unutamam. Anlıyor musun, dünyada unutamam. Demi ştim ben bizim sana itimadımız var, sen bu i şin içinden yüz akiyle çıkarsın diye.. Bak, nasıl de di ğim çıkiı? Biliyordum ben çocu ğumuzu hayata yenin kavu şturabilece ğini. Katim da inanıyordu buna. 287 Nihayet Shanuon'un elini bıraktı. Kendisi gibi şiddetli bir merak içinde yüzen birisinin daha mevcut oldu ğunu hatırlayıvttmi şti. — Müsaade eder misin? dedi, annesine de haber vere yim. Zavallı kadınca ğız Çiftlik Müdürünün evinde, telefon ba şında dokuz do ğurmuştur şimdiye kadar.. Bir telefon edivereyim ona. Ha.. Ne dersin?.. — Tabii.. Tabii.... Dı şarı çıktılar. Koridordaki telefondan karısına müjde yi veriyordu. Nefes bile almadı,, bir çırpıda an-latıverdi olup bitenleri.. Konuşmaları sona erince Shannon yanına gitti. Onu alıp k apıya, arabanın yanına kadar götürdü. O zaman garip bir şey farketti Shannon. Arabacı kapıda unutulmu ştu. Onu da içeri almak hiç birinin aklına gelmemi şti. Adamcağız, so ğuktan kasketini kulaklarına kadar indirmi ş, hastahanenin önünde aşağı yukarı volta atıp duruyordu. Alex Duthie, arabacıya ba ğıra ba ğıra müjdeli haberi verdi : . . — Hey Joe, dedi, Sim kurtuldu. Bu delikanlı kurtar dı onu.. Bak.. Şükran ve heyecan dolu bir tavırla Shannon'a : — Sa ğ ol, evlâd, dedi. Yann tekrar gelirim ben. Bizim kini de getiridm. Sana bir daha, bir daha te şekkür ederim. Hem de bütün kalbimle... Araba yava ş ^ava ş hareket etti. Shannon, bir süre onların gidi şini gözleriyle takip etti. So ğuk ve keskin bir rüzgâr esen karanlıkta bir kaç dak ika öylece kaldı. Bir ara koridordaki saatin çalı şım i şitti. Bir defa vurmu ştu saat. — Yarım mı, bir mi acaba? Kendi kendice söylendi ve içeri girdi. Odasına geçt i. Kafası yerinde de ğildi. O kadar çapra şık, karmakarı şık hisler içindeydi ki, hiç bir şey dü şünmek istemiyordu. Sadece bir gerçe ği o anda tesbit etti: îçine dü ştü ğü bütün mü şkül durumlara, u ğradı ğı hayal kırıklarına ra ğmen içinde tuhaf bir huzur duygusu vardı. Her şeye ra ğmen bir mutluluk dalgası etrafını sarmı ştı. Yata ğa girer girmez daldı. Kendisini uykunu sıcak, rahav et dolu kuca ğına bıraktı. Bütün kötü dü şünceleri tütün can sıkan olayları silkip atmı ştı kafasından. Gözlerinin önünde, sadece Sim'in tatlı tebessümü vardı. IX Uykusunu arasında birdenbire gözlerini açtı. Birisi kolunu dürtüyordu. Şaşırmı ştı. Peek Hem şireyi ba ş ucunda farketti. Yüzünden korku akıyordu. Üç, dört saat kadar uyumu ş oldu ğunu tahmin ediyordu. Shannon. Hem şire, onun gözlerine açtı ğını görünce nefes nefese konu şmaya ba şlamı ştı : — Ne olur, gelin, doktor. Çabuk gelin. Adetâ ba ğırıyordu. Hemen doktorun ellerine sarıldı. Onu yata ğından sürükler gibi çıkardı. Doktor, ne oldu ğunu sormaya bile vakit bulamamı ştı. Alelacele sırtına paltosunu, aya ğına terliklerini geçirdi. O zaman biraz kendini toparlar gibi oldu. Shannon. Uyku sersemi olmasına ra ğmen Peek hem şirenin bu geli şinde mutlaka bir fevkalâdelik oldu ğunu anlamı ştı. Eu çekingen mahlûk böyle bir saatte Shannon'un odasına girebildi ğine göre mutlaka felâket denilebilecek bir olay cereyan etmi ş olmalıydı. Gerçekten de hemm şire deli gibi idi. — Ko şun doktor, ko şun, çocu ğa....

Page 129: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, ko şar adım yatakhaneye do ğru gitmeye ba şladı. Bir kaç adjm sonra daha da hızlandı ve ko şmaya ba şladı. Bir tara f tan soruyordu. — Ne oldu? Ne var Hem şire.. Söylesene.... Peek hem şire de onun arkasından ko şuyordu. Bir taraftan da, papa ğanın ezberledi ği bir sözü tekrar etmesi gibi, mütemadiyen ayni şeyi söylüyordu : 289 — Vallahi be ı yapmadım... Billahi ben yapmadım.... Shannon, küçü ğün yatmakta oldu ğu odaya gülle gibi dü ştü. Gece .'âmbası ile yarı aydınlanmı ş olan o sıcacık, küçük odada Sim, doktorun bir kaç s aat evvel bıraktı ğı gibi sırt üstü uzanmı ş, yatıyordu. Son derece büyük bir mutluluk ve huzur içinde, tam bir rahatlıkla uyuyor gibiydi. Çocukta da, etrafta da t am bir sükûn havası vardı. Fakat çocu ğun havasmdaki sükûn pek de tabiî görünmüyordu. Shan non, bunu farkeder etmez ir-kilmi ş, kendi kendine «Bu pek hayra alâmet de ğil..» diye mırıldanmı ştı. Hemen tavandaki büyük ampulün dü ğmesini çevirdi. Bol ı şıkta çocu ğa yakından bakınca birdenbire yerinden sıçradı. Çocuğun nefes almasını sa ğlayan, sargılar brasmdaki o parlak boru yoktu. B u yüzden nefes menfezi tamamiyle kapanmı ştı. A ğızdan çıkan ifrazat bu boru vasıtasiyle dı şarı çıktı ğı zaman alınırken, boru dü şünce a ğza yayılmı ş, böylece de menfezi tıkaır.? ştı. Shannon, hemen âletler arasından cımbızı aldı. Yara nın üzerindeki pıhtıları temizledi. Bundan sonra da zavallı çocu ğun zayıF kollarına yapı şarak sun'î teneffüs yaptırmaya ba şladı. Kolları yukarı, a şağı indirip kaldırıyor, gö ğüs üzerinde çapraz vaziyete getirerek çocu ğu nefes aldırmaya çalı şıyordu. Fakat, heyhat!. Hiç bir canlılık emaresi görülmüyordu. Genç doktor, müthi ş bir telâ ş ve azimle i ş görüyordu. Tam bir saat, bir çılgın gibi bu sun'i teneffüs hareket ine devam etti. Fakat çok geç kalmı şlardı. Shannon gelmeden bir hayli zaman evvel küçük Sim hayata veda etmi şti. Gerçek buydu. Ne kadar acı, ne kadar müthi ş olursa olsun buydu gerçek.. Nihayet üzüntv ve deh şet içinde çocu ğun yata ğından geri çfkildi. O'anlar olmu ştu maalesef.. Hiç bir kuvvet, bu minik yavruyu hayata avdet ettiremezdi artık. Ne yapaca ğını bilmez bir halde bir kaç saniye öylece kaldı. S onra tekrar yata ğa eğildi Sim'in o bumburu şuk 290 olmu ş geceli ğinin dü ğmelerini ilikledi. Korkunç ve mü-cadeleli biı1 ıstı raba tahammül edebilmi ş olan bu çöp gibi cılız zayıf vücûdun kollarını, ay aklarını bir araya getirdi. Ba şını yastı ğın üzerine bıraktı yava şça.. Onu incitmemek, hırpalamamak istiyor gibiydi. Sonra yata ğı düzeltmeye ba şladı. Yorgam kaldırırken örtülerin kıvrımları arasında eline sert bir cisim çarptı. Çekip aldı. O , dü şen nefes borusu idi bu., îçine pıhtı dolmu ş, tamamiyle tıkanmı ş vaziyetteydi. Bir süre aptal aptal boruya baktı genç adam.. Sonra Peek Hem şireye döndü. Hem şire, Shannon edaya girdi ğinden beri orada, kapın ÎT İ yanında dikilmi ş kalmı ş, hiç kıpırdamadan öylece durmu ştu. — Boru tıkarmı ş, dedi. Bunun üzerine de çocuk öksürerek onu fırlat mış, atmı ş olacak.. Ba şka türlü olamaz.... Shannon, olan bitenlerin hepsini anlamı ştı. Hem şire durumdan tamamiyle sorumlu idi. Suçlu idi. Çocu ğu ihmal etmi ş, ba ş ucundan ayrılmı ş, onun ölümüne sebep olmu ştu. Kızı açıkça itham etmeye niyetlendi ği anda, yüzüne baktı ğı zaman, şüphesinde tamamiyle haklı oldu ğunu farketti. Kıpkırmızı kesilmi şti Hem şire.. O zaman aklına geldi Shannon'un. Yava ş yava ş yürüyerek kızın yanından geçti, yatakhanenin biti şi ğindeki yemekhaneye geçti. Aradı ğı delili orada bulacı ğını tahmin ediyordu. Nitekim yanılmamı ştı. Orada, bir kaç saat önce zavallı Sim'i ameliyat ett ikleri masanın üzerinde bir çaydanlık, içi sardalyalı bir kaç sandviç, yarım fi ncan da so ğumuş çay vardı. Küçük yavrunun hayatı için mücadele ettikleri masan ın bu hali her şeyi apaçık ortaya koyuyordu. Hem şire, çocu ğu bırakarak buraya geçmi ş, kendisine bir kahvaltı sofrası hazırlamı ştı. Gerçekten de manzara, insanın i ştihasını kabartacak bir kahvaltı masasının düzenlenmi ş oldu ğunu gösteriyordu. 291 Arkasından gelmi ş olan Peek Hem şire, kendisini temize çıkarmak için yalanları kıvırmaya ba şlamı ştı. Ellerini o ğuştura konu şuyordu :

Page 130: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Vallahi Doktor.. Nerden bilebilirdim böyle olaca ğım?. Emin olun hiç aklıma gelmedi. Öyle de rahat uyuyordu ki.. Zaten bir daki ka yalnız bıraktım onu. Sadece bir dakika.... Göz göre göre yalan söylemek de buna denirdi ancak. . Bir kere o ameliyat masasının temizlenmesi, en az yarım saatlik bir i şti. Sonra çayın hazırlanması, sandviçlerin yapılması.. Hem şire kızın, fasılalı da olsa çocu ğu en az bir saate yakın bir zaman yalnız bıraktı ğı ve bu neticeye sebebiyet verdi ği anla şılıyordu. Fakat elden ne gelirdi? Olanlar olmu ş, bir gırtlak sefası u ğruna, tomurcuk halindeki bir hayat sönmü ş, gitmi şti. îçine kasıp kavuran ıstıraba Shannon güçlükle taham mül edebiliyordu. Kalbi yerinden fırlayacakmı ş gibiydi. Kıza verilecek hiç bir cevabı yoktu, olam azdı. Koskoca bir hayat mahvolup gittikten sonra söylenen ler ne ifâde edecekti?. Ağır ve bezgin adımlarla yürüdü. Dı şarı çıktı. Açık havaya ihtiyacı vardı. Hırsından a ğlamamak için kendini güç tutuyordu. Gökyüzünde bir kaç tane yıldız vardı. Onlar da yava ş yava ş sönüyordu. Tan yerinin ilk, zayıf pırıltıları do ğudaki karanlı ğı a ğartmaya ba şlamı ştı bile.. Soğuk vardı. Çok kalamadı dı şarda. Zaten açılmı ş, olayın deh şetim daha büyük bir şiddetle hissetmeye ba şlamı ştı. Hırsından iki yumru ğu ile alnım, kafasını dövmeye ba şladı. Vura vura içeri girdi. Kendisini bir külçe gibi iskemlelerden biri üzerine toraktı. Kollarını kavu şturarak masaya abandı. Hıçkı-ra hıçkıra a ğlamaya ba şladı. Onu kahreden, öldüren, küçük ba şarısının keder olu şu de ğildi. Onun kıymeti tâli plânlardaydı. O asıl, 292 kıymetli bir zaferin bir hiç yüzünden ma ğlûbiyet şeklini almasına üzülüyordu. Evet bir hiç yüzünden.. Onu kıv-randıran, kahreden, içini yakan bütün varlı ğını zehirleyen bu ve bir insanın egoistçe hareketi yüzü nden bir ömrün mahvolma ğıydı. O mahvolan ömürle, bir ana baba da mahvolmu ş demekti. Kimin, hangi insanın böyle bir neticeye sebep olmaya hakkı bulunabilirdi? Genç doktor ıstırap ve şaşkınlıktan ne yapabilece ğini kestiremez hâle gelmi şti. Bütün ümitleri yıkılmı ş bir vaziyette, kendini kadere terketmekten ba şka hiç bir şey yapamayaca ğını biliyordu. Tam bir teslimiyetle kendini bıraktı . Shannon, oracıkta uzun süre öylece kalmı ş olacaktı. Zira saat 9 olup da Katie, kahvaltıyı hazırlamak üzere odadan içeri girdi ği zaman Shannon hâlâ, sırtındaki pijaması ve paltosu ile idi. Bu hâli hizmetçi kadın ı mü-tesir etmi şti. Kendisini toparlaması, temizlenip giyinmesini rica eden bir b akı şla ondan isteyince, Shannon, dayanamadı, kalktı. Hemen banyo dairesine geçti. El alı şkanlı ğı ile tra şını oldu, giyindi. Tekrar geldi ği zaman kahvaltısı hazırlanmı ş, onu bekliyordu. Genç doktorun dikkatini çekti. Bu, her zamankinden farklı, mükell ef bir kahvaltı idi. Kahve, kızarmı ş ekmek, tereya ğı, peynir, yumurta, reçel ve nefis bir domuz pastır ması.. Gıdaya çok ihtiyacı vardı Shan-non'un ama, bir şey yiyebilecek halde de ğildi. Kahveden her aldı ğı yudumda midesi isyan ediyor, bir şey kabul etmek istemiyordu. Doğru dürüst bir şey yiyemeyece ğini anlayınca sofra ba şında oturmaktan vaz geçti. Kalkıp pencerenin önüne gitti .Sisli, so ğuk bir sabahtı. Zavallı çocu ğun feci akıbetini dü şünmeye ba şlamı ştı ki kapının vuruldu ğunu duydu. Dönüp baktı : Gelen Ba şhemşire Miss Trud-geon'du. Kadın içeri girdi. Yava şça kapıyı kapadı. Her zamanki gibiydi. Sakin, a ğır ba şlı ve ciddî.... Fakat huzursuzlu ğunu gizleyememi şti. Her şeyiyle gizlenmi şti 293 ama, gözleri bunu açıkça ortaya koyuyordu. Elbette. . Normal olan da buydu. En katı yürekli bir insanın bile böyle bir olay kar şısında huzursuz olmamasına, tedir-ginle şmemesine imkân yoktu. Miss Trudgeon ahbabca bir tavırla gülümsüyordu. Yav aş yava ş yürüdü. Şömineye doğru gitti. Şöminede bir kaç ıslak dal fısıltılar çıkara çıkara yanıyor, isli bir duman bacaya do ğru yükseliyordu. Başhemşire şöminenin önüne durarak konu şmaya ba şladı : — Durumu ö ğrendim. Peek hem şire bana geldi anlattı. Cidden müessif bir olay.... Sesi ciddî ve temkinli idi. îlâve etti : — Kızca ğız da çok müteessir. Üzüntüsünden harap olmu ş zavallı....

Page 131: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon sert bir sesle cevap verdi : — Ne kadar büyük bir teessür duysa azdır kanaatind eyim. Yaşlı kadın a ğırba şlı, vakur tavrını gölgelemeden, konu şmasına devam ediyormu ş gibi ekledi : — Sizi anlıyorum, doktor. Şu anda nasıl bir ruh hâli ya şadı ğınızı bilmen için kâhin olmaya hiç de lüzum yok. O kadar gayre t sarf ettikten, o kadar emek verdikten sonra.. Bu netice hakikaten, acı, hakikat en hazin. Biraz durdu. Shannon'u ok şayıcı bir tebessümle süzdü. Onu teskin etmek, keder ine ortak olmak istiyor gibi bir hâli vardı. Devam etti : — Şahsen, benim de duydu ğum teessür son derece büyük.. Hem vicdanen müteessi rim, hem de bu hasta-hanenin bir sorumlusu olarak.... Zî ra, emin olmalısınız ki, bu hastahanenin menfaatlerini hiç kimse benim kadar iç ten, yürekten dü şünemez, koruyamaz. Bu hâdise, tam te şkilâtlı, mükemmel personel çalı ştıran hastaha-nelerde bile göriilegelen cinsten bir mahiyet ta şımaktadır. Böyle kazalar umumiyetle olmaktadır. Senelerce süren uzun tecrübe ler sonunda ö ğrenmi ş bulunuyorum 294 ki, bu tip olaylar kar şısında takip edilecek hareket hattı bir tektir. Kadın bir daha durakladı. Önemli bir şey söyleyece ği belliydi. Fakat Shannon, mukaddeme şeklindeki sözlerinden bu mütealalarmın pek de ho ş bir şey olmayaca ğını tahmin etmi şti. — Nedir, bu hareket hattı? Kadın, ciddî ve azimli bir ifade ile cevabını verdi : — Olayı unutmak.... Genç doktor, haykırmamak için kendini güç zaptetti. Fakat sesi yine de bir hayli yüksek çıkmı ştı : — Ne diyorsunuz siz Miss Trudgeon?. Olayı unutmak ,yâni bu olayı ört bas etmek, hiç olmamı ş farzet-mek .Öyle mi? — Evet.... En iyi çare budur bu kabil olaylarda... . — Bu bir kaza de ğil ki, sizin dedi ğiniz gibi hareket edelim.. Bariz bir ihmalcilik, vazifeden kaçma var i şin içinde. Üstelik bu vazifeden kaçı ş bir insanın da ölümünü intaç etmi ş. Hattâ bir cinayet bu.. Buna sebep olan insanın cezasını görmesinden daha tabiî ne olabilir ? O da cezası neyse görmelidir. Ba şka türlü olamaz. Kadın, sakin ve ciddî tavriyle Shannon'un heyecanın ı yatı ştırmaya çalı şıyordu. — Farzedelim ki haklısınız siz. Ve dedi ğinizi yaptık. Ne olacak? Neticeyi ben söyleyeyim. Size.. Peek Hem şire i şinden atılacak. Olay yüzünden bir yı ğın dedikodu çıkacak. Hastahanenin adı lekelenecek. Yân i olaydan zarar görecekler sadece bizler olaca ğız. Peek ve biz, hastahane olarak.... Shannon inatçı bir tavırla ısrar etti : — Bu kızın mutlaka i şine son vermek ve hakkında kanunî takibata tevessül etmek lâzım. Olay küçümse-nebilecek cinsten de ğildir. Kafiyen de ğildir. Zîra fena bir hastabakıcı o.. Çocu ğun ölümüne sebep oldu. Başhemşire, henüz ümidini kesmi ş de ğildi. Dokto- 295 ru ikna edebilece ğini dü şünüyordu. Onu teskine çalı şıyordu. — Sizi anlamamaya imkân yok doktor. Elbett e haklısınız, hak veriyorum size. Her şeyi kabul ediyorum. Fakat bilmeniz lâzım ki, bu has tahanede.... Daha düşünece ğimiz çok şeyler var bu hastahanede.... — Ben sizin görü şünüze katılamam Ba şhemşire.. Bu kızın mutlaka vazifesinden uzakla ştırıhnası gerekiyor. Kalırsa ayni hatâyı tekrarlar. Bunu nasıl müsamaha ile kar şılayabiliriz? Miss Trudgeon hemen atıldı : — Tekrarlamaz doktor. Buna eminim, ayni hatâyı bir daha yapmaz. Onun için hayatı boyunca unutamayaca ğı bir ders olmu ştur. Bu hem emin olun ki, Doktor, Peek hem şire pek çok meziyetleri, iyi ve bilgili taraf lan o lan bir insan, bir meslekda şımızdır. Bir tek olay yüzünden kızca ğızın istikbalim mahvetmek yerinde bir hareket te şkil etmez. Bunu yaparken haklı olsak dahi.... Shannon, kadının ısrarları kar şısında şaşırmı ştı. Yüzüne uzun uzun baktı. Bir insan ölümüne sebebiyet vermi ş olan bir hastabakıcı kızı, kadının, bu derece ısrarla korumak istemesindeki mânâyı kolay kolay an layamayacaktı. Ba şhemşire,

Page 132: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

resmen ve alenen yetkilerinin hududu dı şına çıkıyor, bu hastabakıcı kızı, suçlu oldu ğunu bile bile çıkıyor, himaye ediyordu. Ona kar şı, kadının, özel bir sempati beslemekte olması mümkündü. Fakat, bu, böyl e bir sevgi yüzünden ört bas edilebilecek, kapatılabilecek bir hâdise de ğildi ki.... Shannon, bu defa daha sert bir şekilde cevap vermeye hazırlanıyordu ki, kapı hafifçe vuruldu. Gelen Katie idi : — Doktor hey, dedi, iki misafir var, sizi görmek i stiyorlar. — Kimmi ş? Shannon'un aklına bile gelmemi şti. Fakat hizmetçi söyleyince beyninden vurulmu şa döndü : 296 — Mr. Duthie ile hanımı.. Sizi görmek istediklerin i söylediler. Kabul salonuna aldım kendilerini. Tepeden tırna ğa buz kesmi şti Shannon. Elleri, ayakları titremeye ba şlamı ştı. Duthie'lerin adını duyunca Ba şhemşireye söyleyece ği şeyler de dudaklarında donup kalmı ştı. Ba şını önüne e ğdi. Yer yarılsaydı da dibine girseydi, yok olsaydı keşke şimdi. Ne diyecekti adama, karısına? Dün gece Alex a rabaya binerken ne kadar da ne ş'eli, ne kadar da mutlu idi. Halbuki şimdi? Bir kaç saatin içinde, bir hem şirenin egoizmi yüzünden i şler ne de feci karı şmış, alt üst olmu ştu. Bir an onların kar şısına çıkmamayı dü şündü. Hemen bundan vaz geçti. Çıkmasa ne olacaktı sanki? Gerçek de ği şecek, çocuk dirilecek miydi? Her şeye razıydı artık. Yüzüne de tükürseler, hakaret de etseler, hepsine r azı olacaktı. Ağır a ğır yerinden kalktı. Kendini zorlayarak kapıya ao ğru yürüdü. Tam dı şan çıkmak üzere iken Ba şhemşire yanına yakla ştı. Çok samimi bir tavırla Shannon'un kula ğına e ğildi. — Konuşurken dikkatli olun, Doktor, dedi. Hem sizin menfaa tiniz için, hem benim menfaatim.. Hiç telâ şlanmayın.... Shannon dı şarı çıktı. Kadına hiç cevap vermemi şti. Gözleri kararıyor, etrafdaki eşyayı, silik birer şekil halinde görüyordu. Yürüdü ğü koridoru sis kaplamı ş gibiydi. Kabul salonuna sendeleye sendeleye girdi. Kafasını kaldırıp baktı. Duthie ile karısı mütebessim bir çehre ile ona bakı yorlardı. Karı, koca, çocuklarının kurtulmu ş olmasından duydukları derin, mü şterek mutluluklarını saklıyamıyorlarmı ş gibi bir ruh hâli içindeydiler. Halbuki, sonra ald ı ğı şekli buseydiler, hiç şu anda böyle olabilirler miydi? Shannon'un içi bir kere daha burkuldu. Zavallıların biraz sonra olayı ö ğrenince içine dü şecekleri durumu tasavvur etmeye çalı şıyor, cinnet getirecek raddele- 297 re geliyordu. Yarabbi! Olur i ş miydi bu? Nasıl böyle bir şey olabiliyordu? Alex'le karısı, onu görür görmez yerlerinden fırlam ı şlardı. Alex hemen ko şmuş, Shannon'un ellerine yapı şmıştı. Şen, şatır konu şuyordu : — Pek erken gelmedik ya, evlâd, dedi. ne yapalım? Elde de ğil ki.. Çocu ğumuzu görelim diye sabahı dar ettik zaten. Sevincimizde n, memnuniyetimizden ikimiz de yerimizde duramıyoruz. Buraya gelirken de yol da kanatlanmı ş, uçuyorduk sanki.... Alice Duthie de, senelerin yorgunluk ve me şakatin-den yıpranmı ş çehresi ile kocasının yanında durmu ş, gözleri ı şıl ı şıl parlayarak Shannon'a bakıyordu. Alex, karısına bir göz attıktan sonra doktora hitab etti : — Bunu senin kaabiliyetine, de ğerli varlı ğına borçluyuz doktor.. Shannon'un ayakta duracak hâü yoktu. Masaya dayanmı ş, ba şı öne e ğik, adamı dinliyor gibiydi. Kafası çok ba şka yerlerdeydi halbuki.. Elini masadan çekiver-se dizlerinin ba ğı çözülüp yere yuvarlanıverecekti sanki.... Ba şı, sıkı sıkı pamukla doldurulmu ş gibiydi, î şin en fecisi, her saniye biraz daha fenala şryordu. Kara haberi onlara nasıl söyleyebilece ğini dü şünüyordu. Ner-deyse kendini tutamayacak, bo şanacak, hıçkıra hıçkıra a ğlayacaktı. Alex, nihayet onun bu karanlık durumunu farket-mi şti. Farketmi şti ama, yorumu tamamen ters istikamette olmu ştu. Adamın nerden aklına gelebilirdi ki?.... — Bitmi şsin sen o ğul, vah vah dedi.. Hakkın da var hani ya.. Biz im yüzümüzden bütün gece uykusuz kaldın. Seni daha faz la tutmayalım da gidip Sim'i görelim bari.... Shannon, birdenbire onlara mâni oldu : — Durun.... dedi.

Page 133: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Sesi korkulu ve biraz da sert çıkmı ştı. 298 Alex de, karısı da bu söz üzerine birer adım gerile diler. Şaşırmı şlardı. Hayret etmi şlerdi. Bu hayretleri çok geçmeden hiddette, arkasın dan da acı bir endi şeye dönmüştü. Korku ile doktorun yüzüne baktılar, î şin içinde bir ba şka i ş oldu ğunu içgüdüleriyle sezmi şlerdi. Duthie'nin de ği şik sesi bu korkularını teyid ediyordu. Sordu : — Ne oldu evlâd? dedi. Bir şey mi var yoksa? Shannon hemen cevap verme. Adam biraz bekledi. Sonra da sanki kelimeler a ğzından kerpetenle çıkarılı-I yormu ş gibi, zorla, kem küm ederek bir kaç kelime fısıldadı. — Ne oldu Rob? dedi, Allah a şkına söylesene.... Yine fenala ştı mı yoksa çocuk? Genç doktor kafasını iki yana salladı. Bu harekette esef, üzüntü, keder, hepsi, hepsi vardı. Alex Duthie telâ ş-lanmı ştı. — Daha fena bir şey mi yoksa Rob? Ulu Tanrı a şkına öyle durma. Bir şey söyle.. Ne oldu? Neyi var çocu ğun? Kadın da öylece, birdenbire keder bulutlan kaplayan suratım dikmi ş, Shannon'a bakıyordu. Doktor, bakı şlarını ondan kaçırdı. Alex'e baktı. Adamca ğızın o neş'eli, o şakrak hâli tamamen kaybolmu ştu şimdi. Suratı kapkara olmu ş, fecî bir hal almı ştı. Shannon, bu hâli görünce yüre ği parçalanmı ştı. Konu şamıyor, o tek kelime bir türlü hançeresinden çıkamıyordu. Nihayet zavallı baba her şeyi anlamı ştı. Birden bir sayha kopardı : — Yarabbim.... Yoksa?.. Yoksa?.. Shannon ba şını tekrar önüne e ğmişti. Artık her şeyi anlamı şlardı. Maalesef olanlar olmu ştu. Sevgili Sim ba şka dünyalara göç etmi şti. Uzun bir sessizlik oldu. Hiç kimsede tek kelime söy leyecek hal kalmamı ştı. Hepsi bitkin, hepsi peri şan- 299 di. Bu sükûtun ne kadar sürdü ğünü hatırlamıyordu Shannon.. Zaman mefhumu artık kaybolmu ş, her şey silinmi şti.Kâinat sonsuz bir sis bulutunun ortasında bulundu ğu bo şlu ğa yuvarlanmı ş gibiydi. Gözleri kararmı ştı. Dü şmemek için masanın kenarına daha sıkı tutundu. O anda hafifçe sendeled i. Kar şısında Duthie'leri daha net,daha vazıh gördü o zaman.. Alice Duthie hü ngür hüngür a ğlıyordu. Kocası da kolunu, karısının boynuna atmı ş, ba şını gö ğsüne do ğru çekmi ş, onu ba ğnna basmı ş gibi bir tavır takınmı ştı. Alex Duthie, ne a ğlamı ş, ne de bir şey söylemi şti. Bir süre öyle kaldılar. Nihayet Alex konu ştu. — Gidip görebilir miyiz onu son defa? Soğuk ve sert sesinde bariz bir kin, nefret seziliyord u. Shannon, kelimeleri a ğzının içinde yuvarlaya yu-varlaya fısıltı halinde b ir sesle cevap verdi : — Görebilirsiniz, dedi. Hattâ isterseniz ben de sizinle geleyim.. Duthie, ters bir bakı şla baktıktan sonra cevap verdi : — Hayır, dedi, istemez.. Biz kendimiz gideriz.. So nra, bunun hastahane nizamları bakımından mümkün olmaması ihtimalini dü şünerek ilâve etti : — Yani, şey demek istedim. Tabiî, bir mahzur yoksa.... Genç doktor, ıstıraplarını anlıyordu. Yalnız olmak, çocuklarının kaatili ile beraber bulunmamak istiyorlardı. Tabiî, gerçe ği bilmedikleri için.... Kapıya do ğru yürüdüler. Shannon'un yerinde kaldı ğını gören Duthie, ona dü şmanca bir bakı ş attı : — Dün gece bana çocu ğu kurtardı ğını söylemi ştin. Ameliyattan sonra her hangi bir tehlikenin mevcudiyetinden bahsetmemi ştin. Şayet bana bu şekilde söylesey-din, şimdi tahammülü kolay olurdu. Ama, artık senden 300 nefret ediyorum Rob.. Bir daha yüzünü dahi görmek i stemem senin. Biraz sonra Shannon da kabul salonunu terketti. Aya klarını sürüye sürüye odasına döndü. Dinlenmek için koltuklardan birine oturdu. F akat bir iki dakika kalabildi. Yerinde duramıyordu. Kalktı. Odanın için de dola şmaya ba şladı. Sinirden ne yapaca ğını bilemiyordu. Odadaki e şya ile oynamaya ba şlamı ştı. Bir

Page 134: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

şeyi alıyor, bir tarafa koyuyor, sonra ba şka bir şeyin yerini de ği ştiriyordu. Çok geçmeden de onları eski yerlerine veya bir ba şka yere naklediyordu. Bir süre sonra da pencerenin önüne geçmi ş, dı şarıyı seyretmeye ba şlamı ştı. Tam o sırada Alex'le karısını gördü. Hastahaneden çıkıp k öşeyi dönmü şler, ana yola doğru yava ş yava ş yürüyorlardı. Zavallı adamın vücûdu çökmü ş, iki büklüm olmu ş gibiydi. Kolunu yine karısının omzuna atmı ştı. Kadını sıkı sıkı tutuyor. Yürümesine yardım ediyordu. Kadının hâlâ a ğlamakta oldu ğu anla şılıyordu. Zavallı, gözya şlarından önünü göremeyecek haldeydi. Shannon, bu manzara kar şısında daha büyük bir hiddete kapıldı, içinden kopa n isyan hissini bastırama-dı. Bastırmak da istemedi z aten. Hiddetle pencereden çekildi. Hızlı hızlı yürüyerek a şağıya indi, hastabakıcıların odasına hı şımla daldı. O menhus kadını orada tek ba şına kıstırmak ve adamakıllı ha şlamak istiyordu. Tahmininde yanılmamı ştı. Peek hem şire gerçekten hem şireler odasındaydı ve tek başınaydı. Şöminede nar gibi, mükemmel bir ate ş yanıyordu. Rahat bir koltu ğa gömülmüş, keyif çatıyordu. Gözleri kıpkırmızıydı ama, uzun bir süre evvel ağlamı ş oldu ğu belliydi. Şimdi gayet rahattı. Bu, çehresinden okunuyordu. Kimbilir, belki, Ba şhemşire ona, bu büyük hatâsına ra ğmen hasta-hy neden onu kimsenin kovamayaca ğım, kendisinin böyle bir şeye mâni olaca ğını söylemi şti. O da böylece, a ğladıktan sonra vazifesini tamamlamı ş, günahlarını af- 301 fettirmi ş havasındaydı. Gece nöbetinden çıktıktan sonra, sab ahleyin yatmadan evvel yeme ğini henüz yemi şti anla şılan. Tabakta, büyük bir maharet ve i ştahla yiyerek etlerini temizledi ği pırıl pırıl iki pirzola kemi ği sırıtır gibi Shannon'a bakıyordu. Sanki bütün meseleyi halletmi şti Peek hem şire.. Bütün meseleyi halletmi ş, sıra nefis bir pirzola ziyafetine ve mükemmel bir ate ş kar şısında sabah keyfi yapmaya kalmı ştı. Öfkeden çılgına dönmü ştü Shannon.. Hiç fütur getirmeden, neticesinin ne olabilece ğini zerre kadar dü şünmeden açtı a ğzım, yumdu gözünü.. — Bak hele, şu adî mahlûka bak.. Senin gibi âdi, i şe yaramaz, hissiz ruhsuz şırfıntı seni.... Zavallı bir masum yavruyu öbür dün yaya yolladıktan sonra, zavallı çocu ğun daha cesedi bile so ğumadan, hayasızca, bu odaya gelebiliyor, afiyetle pirzolalar yiyebiliyor, ate ş kar şısında keyif yapıyorsun ha?.. Yeryüzünde bir insanın bu kadar gaddar, bu kadar vi cdansız olabilece ğini tahmin etmezdim vallahi.. O zavallı yavruca ğın, senin bu gırtlak egozmin yüzünden ölüp gitti ğinden hiç haberin yok galiba.. Şunu iyice bil ki, şu dakikada orada cansız yatan masum yavrucak senin pis bir hatân yüzünden ö ldü. Ve sen.... Utanmaz, sıkılmaz, arlanmaz kaltak.. Sen.... Genç doktorun çehresi korkunç bu- hal almı ştı. Hem şire Peek gık demeden bütün hakaretleri sineye çekmi ş, tek kelime ile dahi kar şılık vermek cesaretini kendisinde bulamamı ştı. Genç doktorun çehresinin hali kızı adamakıllı korku tmuştu. Yava şça koltuktan kalktı, odanın öbür ucuna gitti. Saklanacak, ko şacak, bir delik arıyor gibiydi. Fakat Shannon da pek onun pe şini bırakaca ğa benzemiyordu. Arkasından gitti, onu omuzlarından yakalıya-rak sarsmaya ba şladı.. Kızın ödü patlamı ştı. Elinden kurtulmaya çalı şıyor fakat muvaffak olamıyordu. Ger- 302 çekten de Shannon kızı panter gibi kıskıvrak yakala mıştı. Kızı di şleri birbirine çarpıncaya kadar sarstıktan sonra şöyle dedi : — Allah senin bin türlü belânı versin emi? Allah s eni kahretsin.... Bir de hastabakıcıyım diye geçiniyorsun ha! Utan! Utan! Se n kim, hastabakıcılık kim? Sana hastabakıcı diyenin aklına turp sıkarım.. Genç doktor bir an durdu. Kızın gözlerinin içine ki n dolu bir bakı şla baktı. Sonra omuzlarını tutan elleriyle duvara do ğru itti. Kız gık bile diyememi şti. Shannon devam etti : — Bana iyi bak sen.. Bu hastahaneden defolup git-m ezsen bu yaptı ğını çok pahalı ödersin. Burnundan alimallah fitil, fitil getiririm senin. Sen asılma ğa lâyık insansın. Bıraksalar sehpada ipini ben çek erdim. Sen kaatilsin. Ölüm yata ğındaki bir hastayı kendi haline bırakıp çay içm eye giden bir hemşirenin bu hareketi ba şka bir mânâ ta şıyamaz. Hele ölüm olunca....

Page 135: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Hemşire duvarın dibine büzülmü ş, korkudan titriyordu. I şıl ı şıl yanan ye şil gözleriyle de Shannon'un hareketlerini takip ediyor du. Bunca söze ra ğmen bir tek kelime ile dahi cevap vermedi. Cevap verdi ği takdirde konunun uzayaca ğım, olayların geni şleyece ğini tahmin ediyor olmalıydı. Nihayet Shannon, son bir nefret dolu bakı ştan sonra geriye döndü. Çıktı gitti. Zavallı çocu ğun ölümüne sebebiyet veren bu fena ruhlu kıza söyle diklerinden dolayı hiç pi şmanlık duymuyordu. Onu, bundan daha a ğır hakaretlere de müstahak buluyordu. Bununla beraber, böyle hiddet ve öfke do lu bir sesle ba ğırmasının makul bir hareket olmadı ğının da farkındaydı genç adam. Hele münevver bir insanın böyle kendinden geçmesi, suçu ne olursa ols un bir genç kıza bu şekilde hitap etmesi, muhakkak ki, do ğru de ğildi. Ama kendini tutamamı ş, kızı adamakıllı 303 hırpalamı ştı. üareKetmm ne derece manasız oıauguııu neden son ra idrâk edebilmi şti. Aradan bir aya yakın bir zaman geçmi şti. Bir ö ğle vaktiydi. Yemekten kalkmı şlar, kahvelerini içiyorlardı. Ba şhemşire Miss Trudgeon, dostça bir tavırla Shannon'a bir mektup uzattı. Aralarındaki geçimsizlik ve anla şmazlık, küçük Sim Duthie'nin ameliyat gecesinden bu yana ortadan kalkmı ştı. Bunda, bittabi, hem şire Peek hakkında takibat açılması hususundaki niyetinden Sh annon'un vaz geçmi ş olması önemli rol oynamı ştı. O gün bugündür şeker, kaymak idiler. Ba şhemşire artık Shannon'un damarına basmaktan uzak kalıyordu. Shann on da onu, artık dürüst ve itimad edilir bir kadın olarak be ğeniyor, takdir ediyordu. Hattâ kadın da istemeye istemeye genç doktordan ho şlanmaya ba şlamı ştı. Başhemşire, mektubu uzatırken, muhteviyatımın özetini de a çıklamı ştı. — Hastahanemizin idare Meclisi Üyeleri yıllık mû-t ad tefti ş için geliyorlar, bugün. Shannon, daktiloda yazılmı ş olan kısa mektubu okuduktan sonra Ba şhemşireye döndü : — Ooo, çok enteresan, dedi. O halde ben de hemen g idip gömlek de ği şeyim. Yakaları biraz kirlenmi ş.. Ayıp olmasın adamlara.... Miss Trudgeon'un gözleri ı şıl ısıldı : — Fena olmaz, doktor, dedi. Kaç ki şi geliyor? — Üç ki şi.. Mr. Masters, Mr. Gloag ve Mr. Hone.. Fakat çok titiz, mü şkülpesent kimselerdir. Gerçi şimdi tefti ş zamanı de ğil ama, bu sene nedense biraa erken geliyorlar. — Âdetiniz nedir, Miss Trudgeon? Nasıl kar şılardınız onları daha evvel? — Malûm ya, can bo ğazdan gelir derler, î şe iyi bîr gırtlak yolu tutarak girersek tefti şin yüzde 50 kısmı basan ile atlatılmı ş demektir. Onları evvelâ mü- 304 kellef bir sofraya oturturuz. Böylece bu cepheyi pe şiıf sa ğlama ba şlamı ş oluruz. Sonra da hastahaneyi gezdi' ririz. Miss Trudgeon, sonra, kurnaz bir bakı şla Shany non'a baktı : — Hiç merak etmeyin doktor dedi, her zaman olj dü ğü gibi vaziyeti idare ederim ben.Eh kısmette papa/ ra yemek varsa, o da zaten ba na dü şer. Tasalanmayı^ siz... Başhemşirenin bu sözleri de Shannon'a gelecek olan kimsele re fazla önem vermemesi gerekti ğini telkih etmi şti. Zaten genç doktorun dü şündüğü, üzerinde kafa' patlattı ğı pek çok mesele el'an mevcuttu. Alex Duthiev mn ölen çocu ğunun ıstırabını ve etkisini hâlâ üzerinden' atabilmi ş de ğildi. Sonra, o mahut ilmî ara ştırmaları.. Bu konudaki çalı şmalarının ikinci ve en önemli safhasına yeniden ba şlayalı ancak bir kaç gün olmu ştu. Bu tetkiklerinde de sür'atle ilerlemek mecburiyeti ve ihtiyacındaydı . Winton'un külüstür bir meyhane pinde yedi ği darbeyi de unutmamı ştı. Luke'ün orada verdi ği o me ş'um haberden sonra Jean'dan hiç bir habdr alamamı ştı. Teyzenin talimat üzerine koydu ğu ambargoya ra ğmen, o ambargoyu acaba yıkabilir miyim ümidiyle giri şti ği te-gfbbüsler de akim kalmı ştı. Jean'ın adına gönderdi ği iki mektup da üzerlerinde yabancı birer el yazısı o ldu ğu halde iade edilmi şti. Kısacası, genç adam, maddî ve manevî bir takım sars ıntıların tesirinden her şeye ra ğmen kurtulabilmi ş de ğildi. Hâlâ mücadele devam ediyordu ve bu gidi şle edecekti de....

Page 136: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, gömle ğini de ği ştirip hastahane içinde dola şmaya ba şladıktan sonra etrafta hararetli bir faaliyet gördü. Koridorlar, o dalar, duvarlarına, dolaplarına varıncaya kadar silinip süpürülüyor, te rtemiz hâle getiri- 305 iiyor, esasen temiz olmasına ra ğmen yerler pırıl pırıl cDâlanıyordu. Doktorun odasına da, şi şe şi şe içkiler getirip dolabın, etajelerin üzerine dizdi ler. Masasını çiçeklerle süslediler. Yanına ba şka masalar ilâve ederek büyüttüler. Bu Miss Trudgeon'un mükellef sofrası oldu. Üzerine evn aı çe şit yemekler, salatalar, içkiler sı-ı al andı. Saat 16 ya kadar bütün hazırlıklar tamamlanmı ş, hastahane her bakımdan tertemiz, pırıl pırıl bir yer ol-nm ştu. Nihayet saat 16.30 sularında hastahanenin kapıs ı önünde kapalı bir araba göründü, idare Meclisi Üyel eri cakalı pozlarla indiler. Tantana ile kar şılandılar. Hastahane kapısının önünde bir iki dakik a ayak üstü kar şılıklı gülü şme ve sohbetten sonra Ba şhemşire Miss Trudgeon en güzel, en temiz formasını giymi ş olarak göründü. Misafirleri pürtebessüm içeri buyu r etti. Sonra da hey'et mensuplarını Shannon'la tanı ştırdı : — Doktorumuz Mr. Shannon.... Mr. Ben Marsters, Mr. Gloag, Mr. Hone.... Shannon'un ismini söylerken Ba şhemşirenin gözlerinde beliren garip ı şıltıyı Shannon da farketmi ş ve hayret içinde kalmı ştı. Kadının yüzü, eni konu genç doktora sevgi besleyen, mütevazı bir hal almı ştı. Sanki çok eski zamandanberi birbirlerini tanıyorlarmı ş ve kadın, onunla hep dost olmu ş, iyi geçinmi ş gibi bir tavırdı bu.. Tanı şma merasimi bittikten sonra Ba şhemşire hemen ko ştu. Büyük bardaklar içinde getirdi ği viskileri misafirlere ikram etti. Adamlar, ikram edilen her şevi, bunlar, kendilerinin tabiî haklan imi ş gibi gayet "7ametli tavır ve pozlarla alıyorlardı. trtâre Meclisinin Ba şkanı olan Mr. Ben Master 50 vftsında gösteriyordu. Biraz kaba görünü şlü olmakl? beraber ba.baean bir insan hali vardı. U zunca boylu idi Bir hayli esmer çehresindeki hatları sert bir ifâde ta şı-yordu. Gözleri çukura kaçmı ş gibiydi. Büyük meydan-306 iarda kumanda vermeye alı şmış bir subay gibi hep yüksek sesle, ba ğıra ba ğıra konu şuyordu. Bu seste de sertlik ve hu şunet vardı. Genç doktor, bu adamı ilk bakı şta bîr haydut çetesi reisine benzetmi şti. Adam, Prenton şehrinde müteahhitlik ve komisyonculuk yapıyordu. Ba şhemşire Miss Trudgeon iyi bir ev sahibesi oldu ğunu göstermeye çalı şıyordu. Mütemadiyen konu şuyor, bir şeyler anlatıp adanılan oyalıyor, e ğlendiriyor, güldürüyordu. Fakat Mr. Masters hiç sesini çıkarmadan onu dinliyor, bir yandan da viski sin yudumTuyordu. Shannon, bir ara adama bakmı ş ve barda ğının kenarından kendisini kritik etmekte oldu ğunu görmü ştü. Genç doktor da heyetin ikinci üyesi Mr. Hone'un tra şına yakalanmı ştı. Adam bir türlü yakasını bırakmıyor, habire anlatıyordu. Şi şman, espritüel, sempatik bir insandı Mr. Hone.. Bıyıklan ko^matikliydi. Sırtında , vücûdunu sımsıkı kavrayan lâcivert bir kostüm vardı. Aya ğına da tozluk geçirmi şti. Geveze ve farfaracı bir adama benziyordu ama, sempatikti de.. Önemli bir sırrını açıyormu ş gib:. Shannon'a anla-t>yordu : — Bilir misiniz, genç arkada şım? diyordu, bir hastahanenin idare Meclisine girerek memlekete, insanlı ğa bizmet etmek kadar zevkli hiç bir şey tasavvur edemiyorum bu dünyada.... Gerçi bu i ş çok vakit alıyor ama, ziyanı yok. insanın kendi kendini tatmin etmesine vesile te şkil ediyor ya, o yetiyor da artıyor bile.. Aslında zamanın çok kıymetli oldu ğu muhakkak. Hele benim gibi, bir insanın, kendi ba şına müstakil bir i şi olursa.... Meselâ, benim bir dö şemecilik firmam var. Kuma ş ve mobilya üzerine çalı şırım, i şimden memnun oldu ğum rouhakkak. Fakat bu i şin zevki de cidden fevkalâde ve bamba şka bir şey.... Bu sırada Ba şhemşire Mr. Hone'a bir viski ikram etti. Adam, o ne ş'eli tavriyle gülerek kadehe uzandı : — Madem teklif eden sizsiniz, kıramam sizi Ba ş- 307 hemşire Hanım, îçmena diyemem do ğrusu.. Reddedilecek bir şey de ğil. O kadar güzel bir viski ki.... Bize kaça mal oluyor, kim bilir ama, olsun.. Sonra, emin olun, genç doktor arkada şım, faydası var bunun. Sonra da konuyu tıbba getirdi :

Page 137: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Bilmezsiniz doktor, tıbba dair neler ö ğrendim ben bu vesile ile. Kaabil de ğil tahmin edemezsiniz. Me-sf-lâ geçen gün bizim çoc ukta bir çıban çıkmı ştı. Karını gösterdi bana. Çocu ğum da çok sevimli, çok şirin şeydir vallahi. Kendi çocu ğum oldu ğu için söyledi ğimi de zannetmeyin ha.. Hakikaten güzel, cana yakın çocuktur. Baktım çıban. Küçük, önemsiz bir şey. Derhal anladım kan çıbanı oldu ğunu. Karıma söyledim. «Hiç merak etme, dedim, bir şey de ğil bu..» Karım, bu ke şfime şaşıp kalmı ştı. Kendini tutamadı. «A.aa, bravo Albert, dedi, kocanı oldu ğun için tuhaf gelmesin, seni samimiyetle tebrik ederim. Bütün hastalıklardan anlıyorsun sen.. Bu gidi şle bir gün esaslı bir doktor olup çıkarsan biç hayret etmeyece ğim.» î şte böyle.. Gerçekten çok şey ö ğrendim ben.... Bir an durdu : — Epey konu ştuk ama, size kartımı vermeyi unuttum, doktor, dedi . Hani insanız, günün birinde birbirimize lâzım oluruz. Beni arayab ilirsiniz her zaman.. Yele ğinin üst cebine elini attı. Ma ğazasının ismi ve sclresi yazılı bir kartvizit çıkardı : — Gördü ğünüz gibi, ben Cenaze Levazımatı i şleriyle de u ğra şırım. Allah geçinden versin ama, şayet şifâ bulmayan hastalarınızın zavallı ailelerinden be nim yardımıma ihtiyaç duyacaklar olursa bana haber vere bilir veya onlara benim adresimi bildirebilirsiniz. Malum ya, burası hastah ane.. Ölüm de Allah'ın emri.. Hem biz bu konularda da her şeyi en iyi, en mükemmel şekilde yaparız. Pahahcı da değiliz. Fiyatlarımız çok ehvendir, Üçüncü ve son ziyaretçi Mr. Gloag'dı. O zamana kadar a ğzını açıp da bir tek kelime dahi söylemi ş de ğildi. 308 Kısa boylu, keskin bakı şlı, orta ya şlı bir adamdı bu. Yalnız fazla mütecessisti. Konuşulanları kaçırmamaya azâmi itina ve dikkat sarfediy ordu. Ba şını Shannon'la Hone konu şurken onlara do ğru uzatıyor, arada bir de arkada şlariyle ayni fikirde oldu ğunu belirtmek maksa-diyle a ğzının içinde bir iki tasvip kelimesi yuvarlıyordu. Aperitifler alındıktan sonra Mi*s Tru dgeon aya ğa kalktı : — Eh, muhterem Beyler, dedi. in şallah i ştihanız yeter miktarda açılmı ştır. Sofraya buyursanız artık.... Misafirler bu davete icabet etmek için hiç tereddüt göstermediler. Hemen sofranın ba şına çöreklendiler. Esasen, bu| yıllık mûtad ziyafet i kaçırmamak niyetiyle buraya geldikleri anla şılıyordu. Yemek ba şından sonuna kadar, bilhassa misafirler yönünden, p ek zevkli geçti. Sadece yenildi ve içildi. Hemen hemen hiç konu şulmadan sadece çatallar, ka şıklar ve çeneler i şledi. Mr. Mathers, sofranın ba ş kö şesine, şeref mevkiine kurulmu ştu. Sadece o, arada bir, o da yemeklerle ilgili olm ak kaydiyle, kaba bir espri savuruyor, ba şta kendisi olmak üzere herkes buna kahkahalarla kar şılık veriyordu. Mrss Trudgeon, hakiki bir ev sahibesi rolündeydi. M isafirlere boyuna ikramda bulunuyordu. Tabakları gayet sıkı bir kontrol altın da tutuyor, bo şalır bo şalmaz hemen doldurulması için emirler ya ğdırıyordu. Fakat bu iltifatlar nihayet tavsayabildi. Adamlar doymu şlardı. Kahveler de içildikten sonra Mr. Masters, iskemle-s ırde şöyle geriye do ğru bir kaykıldı. Rahat ve derin bir nefes aldıktan sonra s andalyesini çekerek kalktı. Önündeki ekmek kırıntılarını elleriyle silkeledi. M iss Trud-geon'a dönerek : — Allah ziyade etsin, dedi. Yemekler de pek nefist i do ğrusu.... 309 Hemen arkasından da tam bir i ş adamı pozunda : — Şimdi, diye ilâve etti, hastahaneyi şöyle bir hep beraber dola şalım isterseniz.. Doktor Bey ve sizle beraber.. Olmaz mı ? Hep beraber kalktılar. Dola şmaya ba şladılar. Tef-l? ş ba şladı ğı zaman, Mr .Masters'in üzerindeki ciddiyet ve resmilik umumî h avaya hemen hâkim oldu. Adam, gayet ciddi bir tavırla sorular soruyor, çe şitli şeyler hakkında bilgi alıyordu. Kısa bir süre sonra Shannon bir şeyin farkına vardı : Başhemşirenin çehresi gerilmi ş, yanakları al al olmaya ba şlamı ştı. Demek ki, Shamıon'a açıkladı ğından daha önemli, daha ciddî bir imtihan geçiriyor du Miss Trudgeon.

Page 138: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Önce İdare kısmının bulundu ğu bina tefti şten geçti. İdare Meclisinin üç elemanı çamaşırhane ve mutfak kadar, büro olarak kullanılan odal arı da dikkatle tefti ş ettiler. Mutfaktaki tefti şte ba ş rolü Mr. Gloag oynamı ştı. Dolapları karı ştırmı ş, karanlık kö şelere varıncaya kadar bütün e şyayı gözden geçirmi ş, tencerelerin, sahanların kapaklarım kaldırıp içleri ne bakmak suretiyle kalaylarının iyi olup olmasına kadar tetkiklerini v ardırmı ştı. Memurlar için pi şmekte olan ak şam yemeğinden de tatmı ş, konu ile ilgili bütün maharet ve bilgisini ortaya dökmü ştü. Bu i ş tamamlandıktan sonra yatakhane kısmına geçtiler. H astalar yataklarında yatıyorlardı. Her taraf gıcır gıcırdı. İdare Meclisi üyeleri hastalarla kar şı kargıya gelince asıl gayelerini hatırlayarak daha ç alımlı ve kurumlu hâle gelmi şlerdi. Koridorlarda yürürlerken de, hastaların yanı na girip çıkarlarken de kendilerine pozlar veriyorlar, krallar gibi salma s alma hareket ediyorlardı. Mr. Gloag, hiç bir şey kaçırmamaya azmetmi ş bir tavırla her tarafı didik didik ediyor gibiydi. Kö şe, bu- 310 çak, her tarafı tam bir incelemeden geçiriyor, bir damla toz bulabilmek için yatakların altlarına bile e ğilip bakıyordu. B yatakhanesini gezerlerken bir sra gözden kaybolmu ştu. Tam da banyo dairesinin önünde idiler. Bir kaç dakika sonra ortaya çıktı ğı zaman yine hastahane perso-reli galipti. Gloag, bütün dikkatine ra ğmen pürüzlü tir i şe, kirli veya tozlu bir tarafa rastlayamamı ştı. Her şeyi yerli yerinde idi. Hastahanenin hiç bir tarafında bir tek noksan, bir tek kusur mevcut de ğildi. İdare Meclisinin Ba şkam olan M-ısters de tefti şinde Mr. Gloag'dan a şağı kalmıyordu. O da her şeyi dikkatle tetkik ediyor, bir eksiklik, bir kirli lik bulabilmek için büyük gayret sarfediyordu. Mr. Masters, hastaları da sorguya çekiyordu. Yanlar ına yakla şarak güya kimseye duyurmuyormu ş gibi pozlar takınıp sualler soruyordu. Sualler, ge nellikle, şikâyetleri olup olmadı ğına dairdi. Tabiî hiç bir hasta şikâyeti oldu ğunu söylemiyordu ama, Mr. Masters'in sordu ğu suali herkes zaten duyuyordu. Hone'un da daha ziyade hastahane personeli ile bilh assa genç hastabakıcılarla meşgul oldu ğu görülüyordu. Bu görevi de o üzerine almı ştı anla şılan. Ailevî durumlarından, sıhhatlerine, âdetlerine, karekterle rine ve huylarına kadar her şey hakkında bilgi alıyordu. Bu arada, dozunu kaçırı p, nâzik ve mahrem özelliklerine kadar burnunu soktu ğu da oluyordu. Ama, tıptan anladı ğını isbat etmek gayretleri de bu meydanda kendisini hissettiriyordu. Bir defasında, kızamık oldu ğu pek bariz bir hasta çocu ğu Shannon'a göstererek : — Ku şpalazı bu, de ğil mi? demi şti. Tıptan çok iyi anlar bir tavırla sordu ğu bu suale, Shannon'un, otomatikman ve gayet tabiî olarak : — Hayır.. O çocuk kızamık.... demesi gerekirdi ama , genç doktor yapmamı ştı bu çi ğli ği.. Doktor, sesini çı- 311 karmamı ş, Mr. Hone da bunu tasdik mânâsına alarak, gö ğsünü gere gere, gururla ilâve etmi şti : — Besbelli ki ku şpalazı.. Bir günlük yolda olsa tapirim zira onu.... Shannon, tefti ş boyunca, hiç kendini ön plâna at-inaya çalı şmamış, mümkün oldu ğu kadar geride kalmı ş, tevazudan ayrılmamr ştı. Bunu bilhassa yapmı ştı. Zîra bu tel listen do ğrudan do ğruya sorumlu bulunan Ba şhemşire Trodgeon'du. Shannon, onunla iyi geçinmesi gerekti ğini biliyordu. O halde, adamları veya Miss Trudgeon 'u Kızdırmanın, fincancı katırlarını ürkütmenin ne fay dacı olabilirdi. Kendisini tutması, hiç bir şeye karı şma-cıası daha hayırlıydı şüphesiz. Fakat, Shannon'un gözü, adamları pek tutmamı ştı. Belki yanılmaktaydı. Belki de adamlar gerçekten büyük bir iyi niyetle tefti şlerini yapmaktaydılar. Fakat genç doktora öyle geliyordu ki, bunların üçü de cahil, e hliyetsiz ve liyakatsiz kimselerdir. Onlarla kar şıla ştı ğından hu yana geçen olaylar onda bu kanaati hâsıl etmi şti. Tipik ta şra politikacıları idi bunlar. Hepsi de kendilerine şahsî bir üstünlük sa ğlayabilmek için milletin, halkın hizmetinde görünme ye çalı şıyor, bu hedefe varmak için de ellerine bir yetki geçirdi kleri zaman ondan en iyi

Page 139: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

şekilde istifadeye bakıyorlardı. Maksat, aslında şahsî menfaat, ikbal ve mevki idi. Yatakhaneden çıktıkları zaman sert bir kasım rüzgâr ı ile kar şıla ştılar. Tefti ş bitmi şti artık. Shannon da, di ğerleri de, bu davetsiz misafirlerin artık çekilip gideceklerini dü şünerek rahat bir nefes almaya hazırlanmı şlardı. Fakat asıl olacaklar şimdi ba şlıyordu Shannon için. Filhakika Mr. Masters, özel bir maksadı varmı ş gibi bir tonla : — Buraya kadar iyi.. Güzel.. Bir de şu E yatakhanesine bakalım şimdi.... Shannon birdenbire şaşırmı ştı. Hem, yalnız o de ğil, 312 ötekiler de adamakıllı şaşkına dönmü ş gibiydiler. Zîra orayı hiç kimse aklına bile getirmemi şti. Tabu Shannon'un orayı laboratuar olarak kullanm akta oldu ğunu kimse bilmiyordu bile.... Başhemşire de afallamı ştı. Hiç akla getirmedikleri için orayı temizletmedi ğine şimdi hayıflanıyordu. Önlemek istedi. — Eski çiçek yatakhanesini mi diyorsunuz Mr. Maste rs? Orası seneler var ki kullanılmıyor. Geçen tefti şte de arzetmi ştim size.... — Biliyorum, ama olsun.. Orası da bu hastahane-n m bir binası de ğil mi? Orayı da görmek istiyorum bu defa. Belki tamir ederiz de başka bir i şe kullanırız, Öyle de ğil mi? Mr. Masters ka şlarını çatarak, sertçe bir tavırla söylemi şti bunları. Başhemşire de beyninden vurulmu şa dönmü ştü. Kekelemeye ba şladı : — Fakat, orası bir harabe halinde, Beyefendi.. Ben sonra baktırırım oraya. Size bilgi veririm. Shannon da hemen atılmı ştı : — Evet, efendim, pek harap orası.... . Fakat Masters lâf dinleyece ğe benzemiyordu : — Hayır, efendim, orayı da görece ğim ben. ister harabe olsun, ister bilmem ne.. Hüküm vermek size de ğil, bize ait.... Bir iki saniye nefes aldıktan sonra ilâve etti : — Haydi.. Oraya gidelim şimdi de.... Hep beraber yürümeye ba şladılar Shannon da kendini zorlaya zorlaya onlarla yürümeye mecbur oldu. Bir yandan da kendi kendine s öyleniyordu;. «Eyvah, diyordu, yakalandık. Bu menhus belâ da »erden çıktı ba şıma? Tuh, Allah kahretsin..» Fakat çaresizdi. Bu skandali önleyebil ecek durumda ve kuvvette değildi. Bir an Ba şhemşireden şüphelendi. Fakat kadın o kadar hayret içindeydi ve canı o kadar sıkılmı ştı ki, 313 Shannon, derhal anladı. Bu kadının bu i şte parma ğı yoktu, olamazdı. O halde? O halde, tamame nbir tesadüften mi ibaretti bu durum? Öyle de olsa feciydi. Fakat? Mutlaka bir parmak vardı bu i şte. Ba şka türlü dü- şünemiyordu Shannon. Ve galiba bunda haklıydı da.... Laboratuara yakla ştıkça Shannon'un kalbi de daha hızlı atmaya ba şlıyordu. Nihayet geldiler. Mr. Masters, kapının önündeydi ve i şi kimseye bıırakmamı ş, topuzu bzzat zorlamaya ba şlamı ştı. Yapamadı. Bu defa omuzu ile abandı. Bir daha abandı. Fakat, hayır, bir türlü aça-mıyordu. î şin uzamakta oldu ğunu gören Shannon, kendini tutamadı : — Belki de çivili falandır. Giremeyece ğiz zannediyorum, dedi. Genç doktor büyük bir hatâ yapmı ştı. Farkına vardı, ama, i ş i şten geçmi şti. Tuhaf bir sessizlik oldu. Bir iki saniye sonra Mr. Hone'un sesi i şitildi. Hani, Shan-lîon'a ticaretinin methiyesini yapan, Cenaze L evazımat-çısının.. Gözleri Shannon'a dikti ve hafif bir sesle mırıldandı : — Ne o Doktor? Yoksa içeri girmemizi istemiyor mus unuz siz? Shannon, kıpkırmızı kesildi. Bir tek kelime söyleye medi. Bu sırada da Mr. Marsters bir kibrit yakarak e ğilmi ş, anahtar deli ği kontrol etmeye ba şlamı ştı. Birdenbire yeni bir ke şifte bulunmu ş gibi haykırdı : — O, ba şka bir kilit takılmı ş buraya. Yeni bir kilit... Do ğruldu. Hayret ve kızgınlık ta şıyan bir bakı şla eirafındakileri süzdükten sonra Ba şhemşeriye döndü : — Neler oluyor burada böyle Miss Trudgeon? Anlamak güç do ğrusu.... Sonra da a ğzından tükrükler saça saça arkada şına hitap etti :

Page 140: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Hadi Gloag, git de şuradan Pim'i ça ğır.. Büyükçe bir demir parçası getirsin. Kapıyı açalım. Artık i ş son kertesine gelmi şti. Adamlar kararlıy- 314 düar ve muhtemeldirki binanın durumunu biliyorlardı . Shannon'un ba şına gelecek felâkete gö ğüs germekten ba şka yapacak bir i şi kalmamı ştı. Pim'in de bu i§e ka-ngtırılmasına gönlü razı de ğildi. Zavallı Ba şhemşire de pek peri şan görünüyirdu. Ne yapaca ğını, ne söyleyece ğini şaşırmı ştı. Bunun üzerine Shannon, elini cebine attı, anahta-rm ı çıkardı : — Pim'e falan lüzum yok, dedi. Açayım da girin.. B uyrun.... Ve açtı. Önce kendisi girip elekti'i ği yaktı. Yana çekildi. Arkasından hepsi içeri daldı. Gözleri hayret doluydu. idare Meclisi üyelerinin polis hafiyeli ği damarları kabarmı ş gibiydi. Üçü birden ileri atıldılar. Shannon'un etrafta duran âlât ve e devatına tehevvürle bakmaya başladılar. O ana kadar en ufak bir kusur bulmaya muva ffak olamadıkları tefti şlerinin hıncım çıkarmaya azimli gibi görünüyorlardı . Bu onlar için çift kaymaklı kadayıf olmu ştu. Sevinçlerinden, bir terslik yakaladıklarından a ğızları kulaklarındaydı. îlk önce Mr. Masters'in kükreyen sesi i şitildi : — Allah. Allah. dedi. Ne bu böyle? Shannon a şağıdan alarak güldü : — Bunda anla şılmayacak hiç bir şey yok beyler.... Ben burada bazı deneyler yapıyorum. Bu yatakhanenin bo ş oldu ğunu görünce faydalı bir i şe tahsis etmek istedim. Aklıma burayı laboratuar olarak kullanmak geldi. Ve öyle yaptım. Mr. Masters, sinirli bir tavırla tekrar gürledi : — Kimden izin aldınız bunu yaparken? Shannon, a şağıdan almaya niyetliydi ama, Masters'in sesindeki as abî hava onu kamçılamaya kâfi gelmi şti. Ayni sert tonla cevap vermekten kendini alıkoya madı : — Kimden izin alacakmı şım?. Ne lüzum var izin aîmaya? 315 Mr. Masters'in ka şları a şağı do ğru kasıldı. Gözlerini Shannon'un yüzüne dikerek otoriter bir tavır takındı : — Elbette izin almanız lâzımdı. Her konuda îdâre M eclisine kar şı sorumlu durumda bulundu ğunuzu bilmiyor musunuz siz? Bu hastahanenin bünyesi içinde usulsüz bir harekette bulunmaya hiç bir zama n hakkınız yok doktor.... — Benim yaptı ğımda hiç de usulsüz bir taraf mevcut de ğil, ilmî ara ştırmalar yapmanın usulsüz bir hareket sayıldı ğını ilk defa sizden duymaktayım. Böyle bir şeyi nasıl dü şünebiliyorsunuz, anlamamakta mazurum. — Hiç de mazur de ğilsiniz doktor. Sizi bu hastaha-reye hekim olarak t âyin ettik. Pis bir deneyci olarak de ğil. Anlayabildi ğiz mi? Mr. Hone da, Masters gibi kararlı idi anla şılan. Elini a ğzına götürerek kibarla ştırmaya çalı ştı ğı bir sesle hafifçe öksürdükten sonra, o da cephede n taarruza geçti. — Bu ilmî ara ştırma adını verdi ğiniz i şleri yaparken kimin zamanını harcamakta idiniz, sorabilir miyim size? isterseniz cevabını ben vereyim. Yatakhanelerde hastalarımıza tahsis edece ğiniz zamanı çalıyordunuz, öyle mi, de ğil mi? Shannon, hiddetlenmi şti : — Ben kimseden bir şey çalacak adam de ğilim Mr. Fîone. Burada sadece geceleri çalı ştım. Yâni resmî görevim sana erdikten sonra.. Kendi istirahatinıden feda ederek.... Bu sefer tekrar Masters atıldı. Sert bir tavırla Sh annon'un sözünü kesti : — Bir doktorun vazifesi hiç bir zaman sona ermez, insanın bütün zamanına ihtiyaç gösteren bir vazifedir doktorluk zira. Biz size maa ş veriyorsak, günün 24 saatinde hastalarla me şgul olasınız, onların sıhhi durumları ile ilgilenesiniz diye veriyoruz. Bilhassa, burada size yatak ve oda tahsis etmi ş olmamızın yegâne mânâsı 316 budur. Hastaları, aslî vazifenizi bırakıp buraya ka çası-mz, o pis mikroplarla uğra şasınız diye para vermedik tiz size.... Ne halt karı ştırıyordunuz siz bunlarla bakayım ?

Page 141: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Başhemşire ona iyi bir hayat dersi ö ğretmi şti ama, unutuvermi şti o anda. Kendini beğenmi ş, ma ğrur bir resmî şahsiyetle ba şa çıkabilmek için onu pohpohlamak, gururunu ok şamak gerekti ğini söylemi şti. Fakat genç doktor, yine heyecanına, hislerine ma ğlup olmu ştu. Yapamadı bunu. Büyük bir hiddetle cevap verdi: — Ne halt edecekmi şim onlara? Koynuma alıp yatmıyordum ya.... Bu sefer de Mr. Hone kızmı ştı. Kükredi: — Küstahlık yapmayın doktor, dedi. Bu, sizin gibi münevver bir insana hiç yakı şmıyor. Kötü bir i ğ, hem de çok kötü bir i ş yaptı ğınız muhakkak.... Burada, sade hasredeci ğiniz saatleri kullanmı ş de ğilsiniz ki. Burada çalı şırken yaktı ğınız elektri ğin, havagazının parasını kim ödüyor sanıyorsunuz? Biz, idare Meclisindeki vazifemiz dolayısiyle vilây et halkını, vergi mükelleflerini temsil etmekteyiz. Onların menfa atlerini korumakla vazifeliyiz. Halkın parasını ve zamanım şahsî i şlerinize harcamanıza, müsaade ve müsamaha edemeyiz. Lâfın gerisim Mr. Masters getirdi: — Durumu bir raporla, oldu ğu gibi idare Meclisine getirece ğim. Şahsen bizzat ben de bu mesele üzerinde önemle duraca ğım. O ana kadar hiç konu şmayan Gloag da nihayet konu ştu : — Evet.. Evet.. Öyle yapalım... dedi. Genç doktor, çaresiz, âciz bir vaziyette kalakalmı ştı. Du'daklarım kemirip duruyordu. Mr. Hone'un sözlerini kafasında tartıyordu. Gerçe ğe uygun bir taraf da maalesef vardı hu sözlerde. Bu da oı;a acı gelmi şti. Vaktiyle böyle bir şeye lüzum oldu ğunu hatırına getirebilseydi ne iyi olurdu. Fakat hi ç dü- 317 şünememişti i şte. Alt tarafı yapaca ğı basit bir müracaattan ibaretti. Laboratuarı kurmadan evvel onlardan izin isteseydi akıllıca bir harekette bulunmu ş olurdu. Hem i/ini de verirlerdi mutlaka. Ba şına da böyle i şler gelmezdi. Miss Trudgeon da ona öyle acır gibi, merhamet dolu bakı şlarla bakıyordu. Bu da pek dokundu Shannon'a. Hiç bir zaman acınacak bir a dam halinde gelmeyi istemiyordu ama, aksine, hep o duruma dü şüyordu. Adamakıllı peri şan olmu ştu genç adam. Başka bir şey söylemediler ona. Teker teker çıkıp gittiler. Sh annon bir süre bulundu ğu yerden kıpırdanamadı. Di şleriyle dudaklarını kemiriyor, şaşkın şaşkın içine dü ştü ğü fecî durumdan nasıl kurtulabilece ğini dü-günüyordu. Fakat ok yaydan çıkmı ştı bir kere ve hattâ hedefini de bulmu ştu. Hiç bir şey yapamazdı. Onlardan biraz sonra o da çıktı. laboratuarının kap ısını çekti. Yürüye yürüye asıl binaya geldi. Adamlar orada idiler. Dı şardaki so ğuğa kar şı mukavemetlerini biraz daha artırablmek için birer kadeh içki daha a ldılar ve paltolarına, atkılarına sarınarak yola koyuldular. Başhemşire Miss Trudgeon'dan pek samimi bir şekilde ayrıldılar ama, genç doktora kuru bir «Allahaısmarladık» tan ba şka bir şey demediler. Gözlerinde dünyanın en soğuk, en kinci bakı şları vardı. Shannon'u bu bakı şlar ve bu kuru veda sahnesi bir kere daha yıktı. Abus bir çehre ile odasına döndü. Şanssızlık dedi ğin de bu kadar olurdu do ğrusu. Nerden haber almı ş-lardr bu laboratuarı? Hayret, hangi aksi, lanet ol ası tesadüf onları oraya sürüklemi şti? Bir türlü anlayamı-yordu. Bu üç müstebit adam o nu yemden sefil bir duruma mı dü şürecekti yoksa? Fakat, Shannon, hâlâ iyimserdi. Kendisine bir kö-ti iiük yapabileceklerini zannetmiyordu. Adam öldür- 318 memişti ya? Alt tarafı bir laboratuar kurmu ş ve bir ilim adamına yakı şır tarzda bu laboratuarda ilmî ara ştırmalar yapmı ştı. Bunun suçu, günahı olabilir miydi? Meseleyi sakin ve makul ölçüler içinde dü şünebildikleri takdirde Shannon'un hareketinde bir kötü taraf bulamayacaklarına inanıy ordu. Fakat bu nasıl olabilirdi? Kendisinden büyük bir tehevvürle ayrılm ı ş olan bu üç adam, genç doktorun kendilerine kar şı takındı ğı ha şin tavrın etkisi altında da kalacaklardı şüphesiz. O zaman, elbette onun aleyhinde bir karara varacaklardı. Hiç bir şeyi tesadüflere bırakmamalı, bu anlayı şı, onlardan, kendili ğinden beklememeliydi. Hemen oturdu. İdare Meclisine hitaben, uzuîı bir mektup kaleme ald ı. Onlara, bu

Page 142: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

laboratuar çalı şmaları ile güttü ğü asil gayeyi izaha ça-h ştı. Kendisini haklı göreceklerinden emin bulundu ğunu ilâveyi de ihmal etmedi. Sonra gidip mektubu posta kutusuna attı. Bir hayli ferahlamı ş, rahatlamı ştı, içine daha bir güven geldi. Odasında biraz daha istirahat etmesini takiben yata khaneleri dola şmaya çıktı. Hastaların durumlarını kontrol etti. Dönerken korid orda Peek Hem şire ile kar şıla ştı. Gece nöbetine henüz ba şlamamı ştı. Vakit biraz erkendi. Rapor defteri koltu ğunun altında idi ve bir duvara dayanmı ş, birini bekliyor gibiydi. Buj bekledi ği herhalde Shannon'du ve bunu biraz sonra genç adam da anlayacaktı. istihfaf dolu bir tebessümle Shannon'a sırıttıktan f-onra konu ştu : — Nasılsınız Dr. Shannon? dedi. in şallah iyi bir vakit geçirmi şsinizdir bugün... Shannon şaşırmı ştı. Onunla çoktandır böyle sohbet havası içinde hiç konu şmamışlardı. O mahut ölüm hâdisesinden bu yana, bütün tem asları vazife ile ilgili kuru bir kaç kelimeden öteye hiç bir zaman g eçmemişti. Kızdı : — Ne demek istiyorsunuz six? 319 Peek, çehresindeki istihza dolu tebessümün dozunu d aha da artırarak cevap verdi: — Hiç.. Yani bugünkü tefti şten bahsetmek istemi ştim de., îyi geçmi ştir in şallah diye dü şünmüştüm de.... Garip bir cırlaklık vardı kızın sesinde. Shannon, o nunu konu şma tarzından önce, kar şısına böyle birdenbire çıkarak kendisine hitap edi şine şaşmıştı. Hepsinden çok dikkatini bu çekmi şti. Zira Peek Hem şire bir süredenberi Shannon'a hiç görünmemeye çalı şıyordu. Bazan çok bariz bir şekilde kar şı kar şıya geldikleri zaman da hemen kafasını önüne eğiyor, selâm bile vermeye cesaret edemeden geçip gid iyordu. Shannon, koridorun lo şlu ğunda kıza dikkat etti. Korkmu ş bir hali vardı. Duvara adamakıllı yapı şmış, büzülmü ştü. Dü şmanına atılmak isteyon, fakat bunu yapacakken bile korkan bir hal.... Genç kız devam e tti: — Memnun oldu ğunuzu tahmin ettim de, onul sor-cium, dedi. Müfe tti şlerin tecridhaneye girerek sizin o güzelim laboratuarı nızı ke şfetmeleri pek ziyade hoşunuza gitmi ş olmalı, de ğil mi? Nasıl, çok sevindiniz mi? Shannon, hayret dolu bakı şlarını genç kızın yüzün-dtn ayıramıyordu. Onun, kendisine bu derece dü şman kesilmi ş olmasını havsalası alamıyordu. Her şeyi anlamı ştı şimdi. Peek hem şire küstah bir tavırla sözlerine devam ediyordu: — Bana bakın, doktor, bana bakın siz.. Kendinizi ne zannediyorsunuz öyle? Buradan kovulacak bir kimse varsa o ben de ğilim her halde.. Bir genç kıza hakaret etmenin ne demek oldu ğunu da bu suretle ö ğrenirsiniz belki.. Kar şınızdaki insanı tanımadan, anlamadan, dinlemeden b ir daha muamele etmemeyi de ö ğrenirsiniz artık sanıyorum. Benim kim oldu ğumu biliyor musunuz siz? Her halde bilmiyorsunuz., o halde kula ğınızı açın da dinleyin beni.... 320 Hem korku ile, hem de muzaffer bir tavırla Şöyle bir durdu ve gülerek devam etti: — Heyetin Ba şkanı Mr. Masters benim eni ştemdir, anladınız mı Beyefendi? Shannon daha a ğzını açmadan, onun kendisine bir şey yapaca ğından korkmu ş gibi duvara sürtüne sürtüne iki üç adım attı ve birden k oşarak kaçmaya ba şladı. Genç doktor, beyninden vurulmu şa dönmü ştü. Oracıkta, öyle donup kalmı ş, a ğzını bile açamadan kızın arkasından bakmı ştı. Belâlar ve belâlı insanlar da hep gelip gelip onu b uluyordu anla şılan.... Artık karanlıkta kalmı ş bir tek nokta yoktu. Durum tamamiyle anla şılmı ş, tertip meydana çıkmı ştı. Hep bunlar Peek hem şirenin marifetleriydi demek.. Shamnon, bir zamanlar Ba şhemşirenin bu laboratuar j sini rapor edece ğinden korkmu ştu ama, bu kız, bu menhus Peek hem şire hiç mi, hiç aklına gelmemi şti. Böylece de aklına gelmeyen basma gelmi şti. Demek ki Peek, geceleri nöbetçi oldu ğu için, Shan-non'un laboratuara girip çıktı ğını bir kaç defa görmü ş, sonra da onun gözetleyerek laboratuar hakkında tam bir bilgi sahibi olmu ştu. Sonra da hıncını almak için durumu eni ştesine yeti ştirmi şti. Gerçekten de güzel bir intikam almı ştı kız do ğrusu....

Page 143: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Cılgmca bir öfkeye kapılmı ştı Shannon. Etrafındaki her şeyi kırıp dökmek, Peek hemşireyi ayaklarının altına alarak çi ğnemek, ezmek istiyordu. Fakat neye yarardı ki? Elinden gelse de bunları yapsa, kazancı ne olabilirdi ki? Hiç.. Evet koskocaman bir hiç.... Ağır ve bitkin adımlarla odasına kadar yürüyebildi. K endisini bir koltu ğa attı. Üzerine zavallı bir hal gelmi şti. Peek Hemşire ile mücadele edebilecek durumda olmadı ğını da görüyordu. Her şey onun elinde uçup gitmi şti. Kız, Shannon'un, o gün kendisine yaptı ğı haka- 32X retleri asla affedememi ş, hislerini içine gömmesini ve fırsat kollamasını bilmi şti. Şimdi Shannon'dan öç alması sadece bir intikam ve dü şmanlık hissinden mi ileri gelmi şti, yoksa ani bir sinir buhranına kapılarak, irades ine hâkim olmayınca mı bu i şi plânlamı ştı? Ama, bunun bir skıir buhranı neticesi olması ihtimali de çok zayıftı, i şe, akhn ve mantı ğın sert parmaklan mutla-ka dokunmu ş olmalı idi. __ Shannon'un artık en küçük bir ümidi bile kalmamı ştı, idare Meclisine yazdı ğı mektup da bo şuna idi. Peek'in eni ştesi, i şin içinde oldu ğuna göre, kızın intikamı rahatça alınmı ş olacaktı. Nitekim ayuı son günü idare Meclisinin antetli zarf ı içinde resmî bir mektup geldi, imza yerinde Ben Masters adı okunuyordu. Dal naire Hastahanesinin doktor-lug\mdaa istifa etmesi kendisinden istenmekteydi. M ektubu okurken, zavallı Shannon'un bütün vücûdu kaskatı kesilmi ş, elleri titremeye ba şlamı ştı. Ona bu yeryüzünde rahat ve huzur yoktu anla şılan.... Hastahanede, Shannon'un ayrılmasından üzülmeyen kim se yoktu hemen hemen. Tabii Peek müsnesna.... Miss Trudgeon'la di ğer personel el ele verip, o ay maa ş alamayan Shannon'a yardım olmak üzere aralarunda pa ra topladılar. Küçük de bir merasim tertipleyerek te şci edici sözler sarfettiler. Güzel bir de şemsiye hediye ettiler. Sonra Pim, mahzun ve üzgün bir halde ona refakat et ti. Eski otomobile onu bindirerek bir kaç ay önce geçirdi ği yollardan geri götürdü, Dalnaire istasyonuna bıraktı. Yine tek ba şına kalmı ştı Shannon.. Dostsuz, arka-da şsız, sevgilisiz! Küçük bir destekten, himayeden dahi mahrum idi yine. Basma bu nca i şleri getiren o ilmî tecrübelerine devam edebilmek için hayatını nasıl k azanaca ğını ve çalı şmalarını nasıl yürütebilece ğini dü şüne dü şüne trene bindi. 322 Koca lokomotif biraz sonra düdü ğünü öttürerek Witon'a do ğru hareket etti. Pin, istasyonda ona eüni sallıyordu. ÜÇÜNCÜ KISIM Shannon yeni bir hayata ba şlıyor ve bu sıfırdan ba şlamak oluyordu. Kendisini toparlayabümesi için yine bir mücadele devresi geçi recek, yine bir süre i ş peşinde ko şacak, ondan sonra da kimbilir nelerle kar şıla şacaktı? Winton'da trenden iner inmez ilk i ş olarak ucuz bir otel buldu. Otelin yeri merkeziydi. Her tarafa aynı .uzaklıkta idi. Trongat e meydanında, şehrin ayni zamanda bu en fazla gürültülü ve hareketli olan sem tinde, fakat kuytu bir sokaktaydı. Odasına çıktı ğı zaman ne derece fakir ve yoksulluk kokan bir otel e gelmi ş oldu ğunu bir kere daha far-ketti. Odanın zemininde, halı , kûma veya mu şamba cia-sinden hiç bir şey yoktu; çıplaktı. Duvarları kaplayan kâ ğıtlar kimbilir kaç sene evvel oraya raptiyelenmi şlerdi; öylesine soluk, renksizdiler. Pencereler uzun süre, kapalı kaldı ğı için olacak, odada kesif bir küf kokusu insanın burnuna doluyordu. Odaya, el yüz yıkama için tahtad an, derme çatma lavabomsu bir şey de koymu şlardı. Fakat deli ği sigara izmaritleriyle tıkanmı ştı. Şimdiye kadar yüzlerce, belki de binlerce insamn bir gece, iki gece kalmak suretiyle kirlettikleri, bu hâle getirdikleri bu ba kımsız odayı hiç sevmemig, maddî ve mânâvî cephelerden pek so ğuk bulmu ştu ama, çaresizdi, burayı kullanacaktı. Zira fiyatı ucuzdu. Bu paraya, hele b u bölgede ba şka bir otel bulabilmesi imkânsızdı. ilk gecesinin sabahında, a şağıya inince, o kir içindeki sözüm ona istirahat salonunda oturup yalnız bir çay içti. Sonra da yola revan oldu.

Page 144: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

i şinden atılır atılmaz aklına yine profesör Chal-lis gelmi şti. O ancak kendisini anlayabilir, ona yardım 323 edebilirdi. Kendi kendine «Haydi bakalım, Shannon.. istikamet Parkside Meyda.ni! Mar ş, mar ş!..» dedi. Profesörün evi oradaydı. Fakat Parkside Meydanı da Wintom'un öbür uçundaydı. Nihayet eve vardı. Kapıyı çaldı. Bu def a açan hizm etçi idi ve çok şükür, profesör evdeydi. Shânnon'u hemen içeri buyur etti kadın, onu profesö rün içleri kitaplarla dolu, raflarla çevrilmi ş çalı şma odasına aldı. Burası tam bir çalı şma odası hüviyetinde idi. Kalın, kahverengi perdeler odayı l oş havaya büründürmü ştü. Prof. Challis çok geçmeden göründü, ihtiyarlıktan y ava ş ve temkinli adımlarla yürüyordu. Bastı ğı yerden emin olmak istermi ş gibi bir hâli vardı daima. Shan-non'u görünce hafifçe tebessüm etti. Mor damarları belirli, titreyen zayıf elini ona do ğru uzattı, sıktı. Senelerin tesiriyle çukurlarına k açmı ş, fakat parlaklı ğını ve berraklı ğını kaybetmemi ş gibi gözlerinde, genç doktora, ciddi ve ağır ba şlı bir tavırla «Ho ş geldin, evlâd..» .diyen babacan bir bakı ş mevcuttu. Genç adamın yanındaki koltu ğa yava şça oturdu: — Hangi rüzgârlar attı seni buraya Shannon? dedi. Hiç beklemiyordum ama, seni tekrar gördü ğüme çok sevindim do ğrusu.. Biraz durduktan sonra devam etti: — Ben Mısır'dayken de gelmi şsin. Görü şemedi ğimi-ze üzülmü ştüm do ğrusu.... Genç doktor, ihtiyar profesöre ilgisinden dolayı te şekkür etti. Onu gerçekten çok sevdi ğini, ona gerçek ve samimi saygı hisleriyle ba ğlı oldu ğunu dü şündü. Profesör Challis 75 ya şına yakla şmış, eski, kuvvetli bir ilim adamı idi. ihtiyarlıktan kamburla şmış, avamî tabiriyle, tiridi çıkmı ş bir adamdı. Üzerine eski moda bir frak ceketi ve bacaklarını sımsıkı sa ran siyah bir paMalon giymi şti. Ayaklarında da, kendisine bir eski devir adamı hâli veren önden düğmeli bir çift fotin var- 324 di. Profesörün bu kıyafeti bir bakıma gülünçtü ama, insanın kalbinde merhametle karı şık derin bir sevgi de uyandırıyordu. Başarılı bir çalı şma hayatı ya şamıştı Profesör.. Çalı şkanlı ğı, âlim ve faziletli karakteri ile Üniversitede kendisini herkese sevdir miş, saydırmı ştı. Ya şlılı ğına aldırmadan gece dememi ş, gündüz dememi ş çalı şmıştı. Fakat son zamanlarda sıhhati bir hayli bozuldu ğu için Üniversiteden çekilmi ş, yerine de Profesör Usher getirilmi şti. Prof. Challis, ingiltere'nin dı şında, daha ziyade Fransa ve isviçre'de, o da muayyen muhitlerde çok tanınmı ş bir şahsiyetti. Eserlerinin pek ço ğunu da bu memleketlerde vermi şti. Bunların dı şında kalan memleketlerde pek şöhret sahibi değildi. Fakat, gerçek bir ilim adamıydı o.... Ruhunda ki asaleti, ideallerine bağlılıktaki samimiyeti muhitinde daima takdirle kar şılanmı ştı. Hiç bir maddî kar şılık beklemeden daima be şeriyete ı şık vermeye, faydalı olmaya çalı şmıştı. Shannon'un talebelik yıllarındaki en büyük ideali ö nemli bir ilim adamı olabilmekti. Örnek olarak da kafasında daima Prof. Challis'i ya şamıştı. Onun gibi kıymetli, bilgili, fazilet sahibi bir insan ol mak emeliyle ya şamıştı. Bu yüzden Prof. Challis'e daima yakın olmaya dikkat et miş, Profesör de ona kar şı bir çok konularda teveccüh ve ilgi göstermi ş, ona yardım etmekten daima zevk almı ştı. Yaşlı adamın, geni ş alınlı, kırı şıklarla dolu çehresinde sükûnet dolu, müstesna bir ifâde vardı. Sevimli ve sıcak bakı şlan, yüzüne, insanî bir hal, kar şısındakine bir huzur havası veriyordu. Koltu ğa oturduktan biraz sonra içeri giren kahverengi tüylü, ihtiyar köpe ği Gulliver de hemen yanına gelip ayaklarının dibine kıvrıldı. ihtiyar profesör gözlerini Shannon'a dikti: ' — Eeee, anlat bakalım evlâd, dedi. Ne var, ne yok? Derdin, meselen ne? 325 Shannon, hafifçe öksürerek yerinden kıpırdandı ve a nlatmaya ba ğladı. Profesör onu dikkatle dinliyordu. Dinledikçe de genç doktora kar şı duydu ğu yakınlık f az-lala şıyor, daha içten, daha samimi bir hal alıyordu. Sha nnon, anlattı, anlattı,

Page 145: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

bütün teferruatına kadar çalı şmalarını, ilmî ara ştırmalarını, ekmek kavgası ile alâkalı konuları, hepsini anlattı. Sonra kısa bir sessizlik oldu. Arkasından profesör, Shannon'un deneyleriyle ilgili hususlar hakkında bir kaç sual sordu. Uzun p armaklarını beyaz saçlarının arasına sokarak dü şündü, dü şündü, sonra da memnun bir tavırla ilâve etti: — önemli, dedi, gerçekten çok önemli bir konuya el atmı şsın Shannon. Beni hiç bir zaman sukut-u hayale u ğratmayaca ğını biliyordum zaten.. Profesörün a ğzından bu sözler çıkar çıkmaz Shannon hemen atıldı: — Bir yerden bir tahsisat alabilsem, ne iyi olacak , efendim, dedi. Bu kadar önemli bir konuyu neticeye ba ğlamak dururken kendimi takrar ekmek parası peşine dü şürüp vaktimi heder etmek istemiyorum. Bu durumda be nim hakkım de ğil mi bu? Parasızlık yüzünden bu çalı şmalarıma ne kadar set çekildi ğini biraz evvel bütün ayrrntılariyle anlattım size.. Haklı de ğil miyim muhterem hocam?.. ihtiyar ilim adamının gözlerinin içi gülüyordu: — Ama yavrucu ğum, dedi, sana bütün ömrümce edindi ğim acı bir tecrübeyi açıklayaca ğım şimdi., ilmî ara ştırmaların en zor tarafı i şte bu maddî imkân, bu para meselesidir. Bu i şler için para bulabilmek o kadar güç ki.... Shannon, hemen yaraya parmak bastı: — Peki, ama, efendim, bu ilmî Ara ştırmalar Dairesi neden kurulmu ş o halde? Vazifesi bu de ğil mi bu te şkilâtın? Benim bütün ihtiyacım küçük bir laboratuarla 326 100 sterlinden ibaret.... Bu ilmî Ara ştırmalar Dairesi nezdirade bir te şebbüste bulunmanızı rica edecektim hocam benim için. itibar ınız ve nüfuzunuz var sizin.. Netice alabilece ğinizi kuvvetle tahmin ediyorum. Hüzün dolu, biraz da acı bu- tebessümle ba şını salladı: — Hiç de tahmin etti ğin gibi de ğil Shannon, dedi. Ben şimdi pabucu dama atılmı ş, i şe yaramaz telâkki edilen, köhne bir adamım. Üsteli k senin istedi ğin, esasen çok güç gerçekle ştirilebilir cinsten bir şey.. Bununla beraber bir kere tecrübe edece ğime inan. Yalnız bu tahsisatı koparabilmek için de ğil, sana her hususta elimden gelen yardımı yapaca ğıma emin olmalısın. Yaşlı adam kısa bir duraklamadan sonra devam etti: — Avrupanm her hangi bir ba şka memleketi, bu konularda bizim memleketimizden çok daha iyi.. Sana İngiltere dı şında bir yerde bir i ş bulabilmeyi çok isterdim Shannon.. Meselâ Paris'te.. Meselâ Stokholm'de .... Öyle bir yerde çah şabilsen çok daha serbest ve rahat hareket kaabil iyetin olurdu.. Biz burada maalesef, hâlâ, dar görü şlü kapanık çerçeveli bir zihniyet içindeyiz. Shannon, eski hocasının, bu kıymetli ilim adamının kendisi hakkında göstermi ş oldu ğu bu teveccühten son derece memnun olmu ştu. Fakat adam onun te şekkür etmesine bile fırsat vermeden konuyu de ği ştirdi, onun ilmî ara ştırmalarına getirdi. Çalı şmaları hakkında bilgi istedi. Shannon, tekrar fakat bu defa daha geni ş olarak çalı şmalarının geli şme seyri hakkında hocasına bilgi vermeye başladı. Genç doktor anlatırken, Gulliver, sahibinin elini y alıyor, profesör de onu tatlı okşayı şlarla seviyordu. Şöminedeki ate ş çıtırtılarla yanmakta devam ediyordu. Yukarıdan, htiyar profesörün torunlarının ne şe'eli çı ğlıkları derinden derine aksediyordu. Gösteri şi, alâyi şi sevmedi ği, hep kendi kö şesinde 327 yaşadı ğı için. genç görünebilen bu ihtiyar ilim adamına ka rgı duydu ğu takdir hislerinin daha da artmakta oldu ğunu hissediyordu genç adam. Onu, her dakika kendisine biraz daha yakuı buluyor, onu daha çok se vdi ğini, ona daha çok saygı ve hayranlıkla ba ğlanmakta oldu ğunu anlıyordu. Bir saate yakın devam eden bu doyulmaz sohbetten ay rıldı ğı zaman Sharaıon'un kalbi ümitlerle doluydu. Profesör, onun adresini di kkatle not etmi ş, kanu ile çok yakından me şgul olaca ğını, mutlaka müsbet bir sonuç elde etmeye çalı şaca ğını ve kendisine mektup yazarak durumu bildirece ğini söylemi şti. Shannon, soka ğa çıktı ğı zaman, bir gün evvel kıskıvrak, dört bir tarafınd an sarmı ş olan ümitsizlikten artık eser kalmamı ştı. Ne ş'esi de, cesareti de yerine

Page 146: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

gelmi şti. Hayata meydan okuyabilirdi artık. Kendini o der ece kuvvetli hissediyordu. Hava açıktı. Güne şli bir hava idi. Yükseklerde, çok yükseklerde bembe yaz, pamuk öbekleri gibi bulutlar vardı. Yürümeye ba şladı. Manfield Meydanına gelmi şti. Wintonun en hareketli çar şı ve pazar yeri olan bu meydan kalabalıktan geçilemez bir haldeydi. Sokakla r, kaldırımlar adam almıyordu. Havanın güzel oldu ğunu gören herkes sokaklara fırlamı ş, tenzilâtlı mevsim satı şlarından faydalanmak için de kaldırımları, ma ğazaları, dükkânları doldurmu ştu. Shannon, kalabalıkta itile, kakıla yürüyerek Me rkez Postahanesinin önüne kadar gelmi şti. Ba şıbo şlu ğu, avareli ği onu soldaki caddeye do ğru itti. O tarafa saptı. Fakat birdenbire oldu ğu yerde kalakaldı. Zınk diye durmu ştu Shannon. Tam kar şısında Jean'ı görmü ştü. Dalgınlı ğı, avareli ği, kızı görür görmez yok oluvermi şti. Genç kız annesiyle beraberdi. Ellerinde bir yı ğın paket vardı. Belli ki onlar da alıg, veri ş için Winton'a 328 gelmi şlerdi. Bir büyük ma ğazanın vitrini önünde durmu şlar, seyrediyorlardı. Shannon bu ani kar şıla şmadan şaşkına dönmü ştü. Genç kızın, gitti ği o uzak yerden imtihanlar için Blairhille'e dönece ğini ve Winton'a gelece ğini biliyordu ariia, daha imtihanlara iki hafta vardı. Onu, böyle, hiç u mmadığı bir zamanda kar şısında görünce bo ğazı tıkanır gibi olmu ş, nefes alamaz olmu ştu. Kalbi küt, küt atıyordu. Heyecanına ve yanında annesi olmasına ra ğmen onunla konu şmak ihtiyacını hissetti. Bulundukları yere do ğru bir kaç adım attı. Bir an dü şündü ve vaz geçti. Kendini tuttu. Kar şısındakilerin şaşkınlı ğı yeni bir olaya sebebiyet verebilir ve i ş tekrar bir kötü çıkmaza sürüklenebilirdi. Şimdilik, onları kar şıdan seyretmek daha iyi olacaktı. Bu kararı verdikten sonra kenara çekildi ve kalabal ı ğı, gelip geçenleri siper alarak ana, kızı gözetlemeye ba şladı. Genç adam müthi ş heyecanlıydı. Damarlarının atı şını duyuyor, kulakları zonkluyordu. Gözleri, yuvala rından fırlamı ş gibi geliyordu. Bütün vücudu a şk ıspazmozuna tutulmu ş gibi titriyordu. Genç kız, o görmeyeli, daha büyümü ş, serpilmi ş, daha olgunla şmış gibiydi. Çehresinde keder ve durgunlu ğun ifâdesi bir hareketsizlik, bir dü şünce hâli vardı. Bunu Shannon kar şıdan bile farketmi şti. Durdukları vitrinde tam kar şılarına koyu renk bir manto isabet etmi şti. Ona bakıyor olmalıydılar. Genç kız, annesinin bu manto hakkında oldu ğu tahmin edilebilecek . sözlerini dikkatli bir şekilde dinliyor gibiydi. Fakat Jean'm kafasının sadece annesinin sözlerinde .ve mantoda olmadı ğı da belliydi. Zira genç kız, dikkatini zaman zaman da ğıtıyor, bakı şları etrafa gidiyor, geçen kalabalı ğı kaçamak nazarlarla arada bir süzüyordu. Bu bakı şlarda bile dü şünce ve merak dolu bir eda vardı. Genç kız, böyle h er etrafına baktıkça Shannon'un 329 da içi heyecanla doluyor, kız kendisini görürse ne olur endi şesi içinde kıvranmaya ba şlıyordu. Hem görülmeyi istiyor, hem istemiyordu. Bir kaç dakika sonra vitrinin önünden ayrıldılar. A nnesi, akıllıca bir i§ yapıyormu ş tavrı takınarak kızını kolundan çekmi ş ve ba şını sallayarak ma ğazanın önünden uzakla şmıştı. Mantoyu almaktan da vaz geçmi şlerdi. Böylece alı ş veri şlerinin son dü ğümünü zararsız kapamı ş olmaktan do ğan bir memnuniyetle yürümeye ba şladılar. Her halde kâfi miktarda öte, beri aldıklar ını dü şünmüş olacaklardı. istasyona do ğru yürümeye ba şlamı şlardı. Shannon, içinden «Tamam diye dü şündü BlairhüTe dönecekler artık» Ve anlara görünmemek iç in iri yan bir adamı siper aldı. Bir kaç saniye sonra ana, kız Shannon'u göreb ilecekleri tehlikeli bölgeden çıkmı şlardı. Bunun üzerine genç adam da pe şlerine katıldı. Cesaretinin dozu fazla olmadı ğı için onlan 25 - 30 metre geriden takip edebiliyor du. Bütün mesele ikisini gözden kaçırmamaktan ibaretti o anda onun i çin.... Arada bir, yanlarına yana şmak, konu şmak için, içinde kuvvetli bir istek uyanıyordu ama, bunu hemen

Page 147: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

bertaraf ediyordu. Kendisini gördükleri zaman ne ka dar şaşıracaklarının düşünerek korkuyordu. Ana, kız a ğır a ğır yürüyorlardı. Arada bir birbirlerine do ğru dönüp bir şeyler konu şuyorlar, fakat hiç durmuyorlardı. Bir muhallebicinin önüne gelmi şlerdi. Mrs. Law, kızım kolundan çekerek durakladı. Kolundaki saatine baktı. Tren saatine ye ti şebileceklerini hesaplamı ş olacak ki, dükkâna girdiler. Mermer masalardan biri nin ba şına geçip oturdular. Qnlar içeriye girince Shannon, hemen kar şı kaldırıma geçmi ş, içeriye bir göz atarak durumu görmü ştü. Birer bardak sıcak süt getirtip içmeye koyuldul ar. Shannon, durumu tesbit ettikten sonra muhallebicide n 330 be§ on metre geride, kar şı kaldırımda bir ma ğazanın küçük antresine girerek kapıyı göz hapsine aldı. Bir taraftan da içeri girip girmemek için kendisiyl e mücadele ediyordu. Onlara yakla şmak arzusu, bir taraftan konu ştu ğu takdirde neticenin ne olaca ğını bilememesinden do ğan korku, onu kıskıvrak ba ğlıyor, tam bir hareketsizli ğe mahkûm ediyordu. Bu kararsızlı ğına ra ğmen bir iki defa yerinden ayrıldı, îçerdekilere gör ünmemeye çalı şarak muhallebicinin önünden geçti. Her ihtimâle kar şı, kendine göre, tertibatını alıyordu. Dükkânın te şkilâtını bilmiyordu. Ba şka bir kapısı var da oradan çıkıp giderlerse diye endi şe ediyordu. ikinci turunda Shannon, gözetleme yerine geldi ği zaman ana, kızın mahallebiciden çıktıklarını gördü. Hemen arkalarına dü ştü. «Hiç olmazsa Jean baksa da beni görse..» diye dü şünüyordu. Fakat, ne kız, ne de anası, bir tek defa olsun geriye doğru bile bakmamı şlardı. Bakı şları hep ileride, yürüyorlardı. istasyona geldiler. Binanın içi de, peron kısmı da müthi ş kalabalıktı. Bir defasında müthi ş bir cesaret gösterip adamakıllı yanlarına kadar ya kla ştı. Tam gi şenin önünde, Jean'la her zaman ayrıldıkları yerdeyd iler. Yava ş yava ş yanlarına kadar sokuldu. Elini uzatsa kıza dokunabi lecekti, o kadar yakla şmıştı. Fakat kız yine bakmadı. Shannon'un adamakıllı asabı bozulmu ştu. Niçin bir kerecik olsun dönüp bakmıyor, onu görmüyordu? Genç adam hep içinden dua ediyordu. Bir dönse, bir an göz göze gelseler, dünyalar onun olacaktı sanki.. Fakat hayı r.. Olmadı.. Ne duaları kabul olundu, ne bir şey.... Nihayet ana, kız kolkola girdiler, demir parmaklıkl ar» geçtiler ve trene bindiler.. Shannon, tren daha kalkmadan onlan gözde n kaybetmi şti. Fakat tren kalkıncaya kadar Shannon gözleriyle anla n aradı. Sanki bulsa bir şey olabilecekmi ş, bir şey 331 yapabilecekmi ş gibi.. Dev lokomotif, soluya soluya yola çıkıp se vgilisini götürdükten sonra kendi kendine küfürler savurmaya, .bu fırsatı kaçırdı ğından dolayı kendine lanetler savurmaya ba şladı. Hızlı hızlı yürüyerek oteline döndü. Küçücük, küf k okulu odasına kapandı. Bir süre adanın içinde a şağı yukarı dola ştı, durdu. Sinirden mahvolmu ştu. Nihayet kararını verdi. Bir kâ ğıt aldı. Gıcırdayan karyolasına oturarak yazmaya ba şladı. Aylardan beri baskı altında tutmu ş oldu ğu hislerini, rahatça, çekinmeden kelimeler ve cümleler halinde sevgilisine ula ştırmak istiyordu ama, mektubun başkalarının eline geçmesi ihtimali onu frenliyordu. N ihayet, çok kısa, kuru bir şey yazmaya karar verdi. Hislerini, onunla kar şı kar şıya gelece ği zamana bırakması daha iyi olacaktı. Şu satırları karaladı: «Sevgili Jean, Bugün Winton çar şısında seni gördüm. Yanında annen de vardı. Onun iç i kou şamadım. îki hafta sonra tekrar imtihanlara girece ğini biliyorum. Bu yüzden seni imtihanlarının sonuna kadar rahatsız etmek ist emiyorum. Fakat imtihanların biter bitmez mutlaka seni görmeliyim. Aylarca süren hasretimden ve ni şlerimden bu mektupta uzun uzun söz açmak istemiyorum. Yalnız , bilmeni isterim ki, seni müthi ş görece ğim geldi. Sana anlatacak o kadar çok şeylerim var ki.... Cevabını bekliyorum, ihmal etme.. imtihanlarında .ba şarılar dilerim.... Sevgilerimle....»

Page 148: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Mektubun zarfını Luke'ün adına yazdı. Zarfın ar-kas ffla da otelin adresini kaydetti. Hemen a şağı inip posta kutusuna attı. Sonraki günler, hep otelin mektup rafını kontrol etmekle geçmeye ba şladı. Hem Prof. Challis'den, hem de Jean'dan haber bek liyordu. .;.,; • Aradan bir kaç gün geçmi ş, fakat bir ses çıkmamı ştı. Jean'a kar şı besledi ği a şk tekrardan ve eskisinden 332 de daha şiddetli bir şekilde canlanmı ştı, içinde yepyeni bir uyanı ş vuku bulmu ştu. Kızın kendisine mutlaka bir cevap vermesi gerek ti ğini dü şünüyordu. Onunla az da olsa teselli bulacaktı. Hele bazan kız ın, kalkıp, kendisini görmeye gelmi ş oldu ğunu tahayyül ediyordu ki, o zaman gözleri ya şarıyordu. Nerdeydi o günler? Ah, bir gelseydi kız.. Onu nasıl yepyeni bi r hayata sürükleyecekti.. Kızla bir arada olabilmek için o kadar şiddetli bir istekle yanıyordu ki.... Bir gün oturup uzun, uzun dü şündü. Yeni bir maceraya atılmakta-nsa profesörden gelecek cevaba kadar hiç harekete geçmemeye karar v erdi. Bunun üzerine de parasını daha hesaplı harcamaya, gırtla ğından kesmeye ba şladı. Sabahlan zaten kahvaltı etmiyordu. O günden sonra öğlenleri de tek bir sosisle ekmek yemeye ba şladı. Bir kaç gün sonra da, gırtlak konusunu sadece ö ğle yemeklerine inhisar ettirme durumunda kaldı. Ak şam yemeklerini tamamen kaldırmı ştı. Durum vahamet arzetmeye ba şlayınca da kendi kendisine kızıyordu. Ke şke profesöre durumunu daha dokunaklı, daha açındıracak bir şekilde anlatsaydı. Belki de profesör onun maddî sıkıntısından tamamen habersizd i de ondan i şi gev şek tutmu ştu. Yakaa.. Yoksa unutmu ş muydu profesör onu? O görü şmeden sonra zayıf hafızasından silinip gitmi ş miydi Shannon? Bekleyi şe devam kararına ra ğmen, ne olur ne olmaz dü şüncesiyle, kalkıp Etıbba Odası i ş temsilcili ğine gitti, i ş arayan doktorlar üstesine ismini kaydettirdi. Fakat kayıt yapılırken küçük bir meseleden dolayı m emurla takı ştılar. Şiddetlice bir münaka şaya tutu ştular. Bu sırada ikisi de birbirlerine hitaben a ğır kelimeleı kullandılar. Shannon, bu olay yüzünden il erisi için pek de ümitvar olamıyordu. Do ğru dürüst bir i ş çıksa dahi, bu kayıt memuru her halde Shannon'u tercih etmeyecekti. O halde, buradan da pek bîr şey beklememesi lâzım ge- 333 liyordu. Genç doktor yine üzüntülü, âsâb bozucu bir devreye girmi şti. Jean'ın mektup yazmamakta ısrar edi şi, Prof. Chal-lis'den cevap alamaması başlıca üzüntülerinin kayna ğı-ni te şkil ediyordu. Bunlardan ba şka ya şamakta oldu ğu peri şan hayat ve hepsinin üzerinde de çalı şmalarının yarım kah şı ona tahammül edilmez bir ıstırap vermeye ba şlamı ştı. Onu asü kahreden, üzen de ilmî ara ştırmalarına devam edemeyi şiydi. Ümitsizlik içinde çırpmıyordu. Ara ştırmalarının şimdiye kadar bir hayli ilerlemi ş olması gerekirdi. Fa-k-at nerde o imkân? Hayatını bile bir düzene sokamamı ş-tı daha.... Bütün âletlerini yere, yata ğının altına koymu ştu. Hepsi oradan çıkıp, bir masanın ve rafların üzerine yerle ştirilecekleri mutlu günü bekliyorlardı. Shannon, arada bir yata ğın altına e ğilip onlara bakıyor, baktıkça da daha fena oluyordu. Bir gün, can sıkıntısından ne yapaca ğını şaşırmı ş bir vaziyette otururken akhna geldi. O âletler arasından bir şi şeyi alarak cildine sürdü. Bir deney yapmak istedi. Kolunu tırna ğı ile biraz sertçe ka şıyarak deriyi zedeliyor ve o zedelenen yere şi şe içindeki mahlûle karı ştırılmı ş basilleri tatbik ediyordu. Karı şımı sürdü ğü yerde bir süre sonra yaralar çıkmaya ba şlamı ştı. Genç doktor buna sevindi. Demek ki, basillerin insan cildi üzer indeki etkilerini inceleyebilecekti. Bunları büyük bir dikkatle gözde n geçiriyordu. Zaten yapılacak ba şka hiç bir i şi de yoktu. Yaraların inki şaf seyrini defterine not ediyor, resimlerini çiziyordu. Can sıkıntısını bu çalı şmalarla da gidermeye muvaffak olmadı ğı zamanlar otelden çıkıyor, sokaklarda geziyordu. Ekseriye da istasyon civarına gidiyordu. O bölgeyi bilhassa seçiyordu tabu. Genç kızın Blairhi ll treni 334

Page 149: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

ile gelebilece ğini dü şündüğü için ona rastlamak ümidiyle böyle yapıyordu. Kaç kere kalabalık arasında kaç kızı Jean'a benzetmi ş ve ona do ğru ko şmuştu. Kalbi yerinden fırlayacakmı ş gibi olmu ştu bu yüzden.. Fakat her seferinde yanana yakla ştı ğı kızın bir yabancı oldu ğunu üzüntü ve kederle görmü ş, heyecandan atan kalbinin ıstırapları ile tekrar ha şhaşa kalmaktan ba şka elinden bir şey gelmemi şti. Yağmurlu bir ak şamdı. O günü di ğer günlerden farksız, yani tam bir ıstırap ve üzüntü içinde geçmi şti. Yine istasyon civarında durmu ş, bu defa kalkmak üzere olan Blairhill trenine Jean gelir mi acaba diye bek lemeye ba şlamı ştı. Tabii bu da beyhude bekleyi şlerinden biri olacaktı sonunda.. Fakat bir ara yine .bir genç kızı görmü ş ve ümitlenmi şti Shannon. Jean'a benzetmi şti kar şıdan onu. Ko şmuş, gi şenin önünden kıza yeti şebilmi şti. Fakat bir kere daha üzüntü ile görmü ştü ki kız Jean de ğildi. Sonra tekrar yerine gelmi ş, beklemesine devam etmi şti. Ümidinin kesildi ği ve oradan ayrılmak üzere oldu ğu bir sırada bir erkek sesinin kendisine ça ğırdı ğını duymuştu. Omuzuna bir el dokunmu ş ve ona: — Merhaba Robert!, demi şti. Shannon birdenbire geriye dönmü ş ve muhatabının Spence oldu ğunu görmü ştü. Genç adam sırtına giydi ği ya ğmurlu ğu bo ğazından iliklemi şti. Koltu ğunun altında bir akşam gazetesi görünüyordu. Shannon'un ba şı önüne dü ştü. Sıkılmı ştı. Spence'i gördü ğünden dolayı memnundu ama, kendisinin .böyle, münas ebetsiz sayılabilecek bir yerde dikilmi ş dururken yakalanması canını sıkmı ştı. . Fakat Spence bunun farkında bile de ğildi. Arkada şını gördü ğüne sevinmi şti: ; — Nasılsın bakalım, dedi. Ne âlemdesi n Robert? Shannon,, sıkıntısını gizlemeye çalı şan bir tavırla cevap verdi: 335 — iyiyim, Spenee? Sende ne var, ne yok? — Yuvarlanıp gidiyoruz, i şte.... Bir süre sükûtla geçti. Shannon gayri ihtiyarî «Bu Spenee de hep böyledir zaten. Bir türlü konu şacak bir lâf bulamaz..» diye geçirdi içinden. Fakat , biraz sonra o damdan dü şer gibi konu şma tarzıyla hitap etti Shan- non'a: — Winton'da ne arıyorsun sen? diye sordu. Yoksa izinli misin? Arkada şının yüzünde kendisine kar şı bir merhamet ifâdesi görmekten korkarak bakı şlarını ba şka tarafa çevirdi ve: — Evet., dedi. Biraz evvel geldim Dalnaire'den.. A rkada şı kızmı ş görünüyordu: — A şkolsun yani Robert, dedi. Winton'a izinli geliyorsu n da bana haber vermiyorsun. Teessüf ederim sana.. Shannon, özür dilemek lüzumunu hissetti: — Kusura bakma, dedi. Zaten biraz evvel geldim, de dim ya.... Spenee, arkada şına yan yan baktı ve omuzunu sıvazlayarak: — Hadi öyleyse.. Bize gidelim. Bu ak şam yeme ği bizde ye.... Shannon, bir tereddüt ânı geçirdi anla, aslında ter eddüt etmemesi gerekirdi. Zira hiç bir i şi yoktu. Bir yere gidecek de ğildi. O gece de saatlerini otelde can "sıkıntıları içinde oflaya, puflaya geçirecekti . Otelin daima kurander yapan o sözüm ona istirahat salonunda ta şralı tüccar ve esnafın can sıkıcı konu şmalaruıı dinlemekten veya odasına çıkarak tek ba şına dü şünüp bunalmaktan başka yapacak hiç bir şeyi yoktu. Üstelik bütün günü de sokaklarda geçti ği için ıslanmı ştı, adamakıllı ü şüyordu, î şin en fenası karnı müthi ş açtı. Ba şı dönüyor, beyni, kafası, kollan her tarafı zonkluyordu. Bir h aftadanberi zaten do ğru dürüst bir yemek yeme- 336 ini şti. Son yirmidört saat içinde de a ğzına lokma koymamı ştı. Kendisini son derece halsiz ve hasta hissediyordu. Hiç de geri çe vrilecek, kabul edilmeyecek bir teklif de ğildi bu.... Shannon bunları dü şünürken, Spenee hemen müdahale etmi şti: — Tamam, dedi. Haydi, geliyorsun.... Spenee'in evi Mount Pleasant'daydı. Evlendi ği zaman orada ah şap bir ev tutmu ştu ve hâlen de orada oturuyordu. Otobüse bindiler. Yol da hiç konu şmamışlar-dı.

Page 150: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Spenee gazetesini okumak bahanesiyle Shannon'u kend i haline bırakmı ştı, ama, arada bir yan gözle arkada şını süzmü ştü. Shannon da farketmi şti bu bakı şları. Belki de Spenee arkada şının söylediklerine inanmamı ş, onun ba şının yine dertte oldu ğunu hissetmi şti. Nihayet gelmi şlerdi. Otobüsten indiler. Küçük bir yol üzerinde sı ra sıra dizilmi ş bir ev gurubuna do ğru yürümeye ba şladılar. Spenee'in evi, sa ğdan onikinci bina idi. Spenee, arkada şını ferahlandırmak ister gibi bir tek cümle söylemekle yetinmi şti: — Ne iyi ettin de geldin, Robert. Muriel de seni görünce sevinecek. Pek büyük de ğildi evin içi ama, aydınlık ve sıcaktı. Bütün gün d ı şarda so ğukta kalmı ş olan Robert, bu sıcacık evin içime girince ba şı döner gibi olmu ştu. Kendini zor tuttu. Dü şmemek için duvara tutunmak mecburiyetinde kaldı. Ga yri ihtiyari kendisinin şimdiye kadar böyle bir yuvaya sahip olmamı ş bulundu ğunu düşündü, îçi acı ile burkuldu. Spenee, onu koridordan yürüterek çalı şma odasına götürdü. Şöminenin kar şısına oturttu. Zorla bir bardak şarap ve bir kaç bisküvi verdi.'Daha soyunmaraı ştı bile. Temiz ifadeli çehresinde Shannon'un durumunda n endi şe etmekte oldu ğunu belirten bir hal vardı. Bunu Shannon da farketmi ş ve rahatsız olmu ştu. Durumunun bilinmesini asla istemiyordu. 337 Spence nihayet .dayanamayıp sordu: __ Bir şeyin mi var Robert? Hasta mısın yoksa? Genç doktor zoraki bir kahkaha savurdu: __ Ama da yaptın ha Spence.. Niçin hasta olacakmı- şım?. Turp gibiyim ma şallah.. Bir iki dakika, Shannon'a bakmıyormu ş gibi yaparak odanın içinde dola ştı. Sonra ona döndü ve: — Allahını seversen hiç tedirgin olma, Robert, dedi . Kendi evindeymi şsin gibi rahatına bak.. Muriel de nerdeyse iner şimdi.... Spence soyunmak üzere gitti. Shannon, arkasına .dayanarak gözlerini yumdu. Bütün irade kuvvetini sarfetmesine ra ğmen kendisini zayıf hissediyordu. Spence'in gösterd i ği bu ilgi ve iyilik kar şısında yumu şamamak için kendi kendisiyle müthi ş bir mücadele hâli ya şıyordu. Şarabını bir diki şte yarıladı. Çok geçmeden bütün vücûdu gev şemi ş, bir rahavet çökmüştü üzerine.... Oturdu ğu koltuk da o kadar rahattı ki, biraz daha gömül-se uyuyabilirdi. Shannon bu vaziyette o,n dakika kadar kalmı ştı. Kafasının içinde binbir dü şünce çarpı şıyor, sevinçleri ve dertleri dü şünceleri halinde zihnine hücum ederek onu kıvrandırıyordu. Daha iyi olmak, daha mutlu olmak, daha kuvvetli olmak istiyordu. Bir ara, duydu ğu bir tıkırtı üzerine kafasını kaldırdı ğı zaman Mrs. Muriel Spence'i kar şısında gördü. Genç kadın kapının önünde durmu ş, ona bakıyordu. Shannon yerinden kıpırdanacak oldu, fakat kadın, el iyle i şaret ederek bunu önledi: — Çok rica ederim, kalmayın Mr. Shannon, dedi. Y ava ş yava ş odanın: içinde yürüdü. Fakat suratı hiç de Shannan,u görünce memnu n olmu ş gibi de ğildi. Halbuki Spence, Muriel'in onu görünce sevindi ğini söylemi şti Durum hiç de öyle göstermiyordu. Suratına nâzik bir tebessüm il i ştirmi şti sonra- 333 dan, ama, bunun da sahteli ği a şikârdı. Açıkçası, Shan-non'un geldi ğine hiç de memnun olmamı ştı kadın. Shannon, çehresinin bu haline ra ğmen dikkat etti. Genç kadın yine çok güzel, yine çok cazipti. Eskisi kadar, hattâ eskisinden da ha fazla.. Yakası çok açık ve vücûdunu sımsık saran, dapdaracık bir elbise giymi şti. Elbisenin gö ğüs kısmı pullarla i şlenmi şti. Pembe renkteki bu elbisenin içinde oldu ğundan çok daha genç gösteriyordu. Saçlarını yeni yapmı ş oldu ğu belliydi. Fakat Shannon en çok, bu saçların arasında kırmızı kırmızı kıpırda şatı, ı şık gibi bir şeylerin varlı ğına şaşmıştı. Bunlar neydi acaba? Suratına bir hayli allık ve pudra sürmü ş oldu ğu da görülüyordu. Dudaklarını kalın bir ruj tabakası ile süslemi şti. Böylece dudaklar, daha hararetli, daha şehvanî bir manzaraya bürünmü ştü.

Page 151: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Gerçekten güzel, güzel ne kelime harikulade bir kad ındı Muriel. Gitti ği her yende bütün bakı şları üzerine çeken, herkesin fısıltı halinde dediko dusunu yaptıkları-bir kadındı. Zavallı Spence'in talihsizl i ği de böyle bir güzel kadınla evli olmasmdaydı. Zira, onu yanında gören h erkes, Spence'in suratının <o korkunç manzara-siyle, kadının bu müthi ş güzelli ği arasında hiç bir irtibat kuramıyorlar ~ve kadına, böyle çirkin bir kocaya dö ştü ğü için acır gibi yapıyorlardı. Bir çokları içlerinden bu kadının koc asını mutlaka aldatmakta oldu ğunu geçiliyorlardı. Shannon şaşalamı ş, garip bir duruma dü şmüştü. Bir yanda onu davet eden evsahibi, öbür taraftan genç adamın geli şinden hiç de memnun kalmadı ğı anla şılan ev sahibesi.. Tedirgin olmu ştu Shannon. Mümkün olsa kalkıp gidecekti. Di şlerinin arasından fısıltı gibi çıkan bir sesle mırıldandı: — Sizi rahatsız ettim galiba.. Çok özür dilerim. K adın, uzanarak masa üzerinden aldı ğı bir sigarayı yapmacık tavırlarla yakarken cevap v erdi: — Yoo, dedi. Biraz sonra Mr. Lomax da gelecek.. 339 Eskiden oldu ğu gibi üçünüz yine bir arada olacaksınız.... Shannon, bu söze cevap vermedi. Kadın da sustu ve b u sessizlik bir süre devam etti. Tuhaf, gergin bir vaziyet hâsıl olmu ştu. Muriel'in mutlak memnuniyetsizli ği her halinde kendini gösteriyordu. O .da bunu sakl amaya hiç lüzum görmüyor, böylece de Shannon'un içine dü ştü ğü müşkül durum gitgide daha müşkülle şiyor-du. Neyse ki çok geçmeden Spence geldi de, bu havayı Sh annon unuttu. Genç adam elini yüzünü yıkamı ş, üstünü de ği şmişti. Fakat Shannon'un en ziyade hayretine giden şey Spence'in elbisesiydi. Evde oldu ğu halde genç adam smokin giymi şti. Arkada şının hayret dolu bakı şlarını görünce durumu izah mecburiyetinde kaldı. — Bu şekilde giyinmeme her halde pek lüzum yok Shannon, biliyorum ama, kusura bakma. Sonra gözlerini karısına do ğru çevirerek hafifçe güldü ve: —• Muriel böyle istiyor da ondan.. Genç adam bu lüzumsuz kibarlık taslamının aleyhinde ydi ve karısının bu iste ğini alayla kar şılıyordu ama, onu kırmamak için de yerine getiriyor du. Bu belliydi. Fakat kadın hemen ters eda ile kocasının sözünü tam amladı: — Hayatımız zaten yeknesak. Pek az e ğlenebiliyoruz. Hiç de ğilse kendi evimizde kibarlar gibi bir hayatımız olsun... Dilinde zehir gibi yaralayan bir şey vardı. Spence hem yaralanmı ş, hem mahcup olmu ştu. Yüzü kızarmı ştı. Fakat aldırmazlıktan geldi. Sürahi ile sofradak i bardaklara su koymaya ba şladı. Bu i şle me şgulmü ş gibi görünerek karısının sözlerini duymamı ş göründü. Genç kadının gözü sık sık saate kayıyordu. Canı sı- kıhsıı ş bir tavırla ka şlarını hafifçe kaldırmı ştı. Shannon, onun Lonrax'ui gecikmesinden şikâyetçi oldu ğunu 340 tahmin etmi şti. Kadın kendini oyalamak için şöminenin üzerindeki sehpa gibi yerde duran biblo filleri düzeltmeye ba şlamı ştı. Bu da can sıkıntısının alâmetleri olarak görünüyordu. Spence, karısının gö zlerinin içine, bakıyordu. — Sana yardım edeyim mi, Hayatım? dedi. Bu mübarek filler de bir türlü ayakta duramazlar. Fakat kadın ho şlanmamı ş bir pozla cevap verdi: — Bunlar da süs mü yani? dedi. Şöyle adamakıllı güzel bir tek biblomuz bile yok.... Sonra of çekti. Huzursuzlu ğu, canının sıkıntısı her halinden belli oluyordu. Spence hiç cevap vermedi. Karısına kızdı ğı, fakat ona kar şı gelemedi ği, onun, boyunduru ğu altına girdi ği belli idi. Fakat Spence'in bu derece a şağıdan alması, ka-rısmın ho şuna gitmek için bu derece çırpını şlar içinde bulunması Shannon's dokunmuştu. Genç adam pek peri şandı. Shannon buna üzülerek, arkada şına acıyarak baktı. Fakat onun elinden bir şey gelmezdi ki.... Spence, canın sıkıldı ğını belli etmemeye çalı şıyordu ama, tedirginli ği üzerinden akıyordu. Önündeki viski kadehini -ki yarıya kadar içmi şti- bir diki şte içti ve ikinci bir kadeh doldurdu. Zavallı genç adam müthi ş bir huzursuzluk içinde yüzüyordu.

Page 152: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Nihayet saat 20 sıralarında bir otomobilin kuvvetli fren sesi duyuldu ve bir iki dakika sonra da Lomax kapıdan içeri girdi. Gecikti ğinden dolayı özürler diliyordu. Shannonu tekrar gördü ğü için çok memnun oldu ğunu söyledi. Üzerinde rahat, sakin bir hal vardı. Kıyafeti de, hareketler i de kusursuzdu, mükemmeldi. Hemen sofraya oturdular. Masaya uçları dantelli, be yaz bir örtü yayılmı ştı. Büzgülü kâ ğıt abajurlu ve ye şil mumlu büyük şamdanlar yakılmı ştı. Shannon, gayri ihtiyari bu eve eskiden geldi ği günleri hatırladı. O zamanlar sofrada basit bir kaç yemek bulurdu. Fakat şimdi çok de ği şiklik vardı. Masanın, üzeri donatılmı ş gibiy- 341 di. Ufak tefek, çerez ve emsali yiyeceklerle dolu s ofra pek göz alıyordu. Fakat pek yenecek şeyler de ğildi bunlar Shannon'a göre. Halbuki onun için hiçbi r şey farket-mezdi. Bir saat kadar önce karnı müthi ş aç oldu ğu halde şimdi bütün i ştahı kapanmı ş, yeme ğe kar şı içinde bir tiksinti uyanmı ştı. Onlar sofraya geçer geçmez bir hizmetçi kız kapının yanına dikilmi ş, el pençe divan durarak beklemeye ba şlamı ştı. Hizmetçinin halinden kibarlann hayatları, yaşayı şları hakkında hanımefendisinden bir hayli ders almı ş oldu ğu anla şılıyordu. A ğzını bir kan ş açarak onları seyredi şi hakikaten görülecek manzaraydı. Arkada şlar sofrası olmasına ra ğmen yemek boyunca hiç de ortalıkta sıcak ve samimi bir hava esmedi. Spence, aldı ğı alkolün de tesiriyle bir hayli dü şünceli olmu ştu. Lâflara pek az karı şıyor, a ğır a ğır yeme ğini yiyordu. Shannon, zaten kendi havasındaydı. Üzüntüleri, kederleri onu her t araftan sarmı ştı. Bir de arkada şının hâli üzüntülerinin tuzu biberi olmu ştu. Sofranın yegâne konu şkan in şam Muriel'di. Spen-ce'in karısı ne ş'e ve heyecan dolu bir sesle mütemadiyen bir şeyler anlatıyordu. Fakat muhatabı hemen hemen sadece Lomax'ti. Galiba da Lomax'i görünce kadının neş'esi yerine gelmi şti. Ba ş konusu salon dedikoduları idi. Bütün olayları ve iç yüzlerini bilen bir insan tavriy-le kibarlar muhitinin dedikodusunu yapıyordu . Bunları, içlerinde yaşayarak ö ğrenmedi ği belliydi. Dedikodularının kaynaklarını gayet yakı ndan takip etti ği salon ve moda mecmuaları oldu ğu belli oluyordu. Kadın, her hâli ve tavrıyla kibar sınıfa mensup bir kadın görünmeye çalı şıyordu. Önlerindeki yeme ği bitirip ikinci yemek gelinceye kadarki zaman zarf ında, fasılayı kibar bir ev sahibesi gayretiyle kapamaya çalı şırken korkunç derecede sun'i kibar oluyor, bu da Shan-non'un son derece zı ddına gidiyordu. Velhasıl, tatsız, tuzsuz, acayip bir yemek olmu ştu bu.... 342 Nihayet Shannon'un çekti ği i şkence sona ermi ş, yemek bitmi şti. Mutfaktan gelen kaşık, çatal sesleri kesilmi ş, hizmetçi kız ortadan kaybolmu ştu. Mrs. Spence, o zaman ne ş'eli bir tavırla onlara döndü: — Şimdi üçünüz de çalı şma odasına geçin lütfen. Pipolarınızı orada içersiniz. Yarım saat sonra salona gelirsiniz. Ben haber veririm size.... Üçü de çıkmak üzere kapıya do ğru yürüdüler. Fakat Mrs. Spance, şuh. bir kahkaha atarak Lomax'i kapıda çevirdi: — Sen gitmeden önce şu şamdanları söndür bana bakayım.... Lomax geride kaldı. Shannon'la Spence çalı şma odasına geçtiler. Ev sahibi hiç konu şmuyor, sadece hareket ediyordu. Ayni sükût içinde şömineyi karı ştırdı, odunları düzeltti. Sonra şöminenin üzerinden iki bardak alarak viski ile doldurdu. Kadehlerim ellerine alarak oturdular. Spe nce, hatırlamı ş gibi tekrar yerinden kalktı. Şöminenin üzerindeki paketten bir tane sigara aldı. Arkada şına ikram etti, kendisi de piposunu dudaklan-mn arasına yerle ştirdi. Elini cebine attı. Kibrit arıyordu. Bulamadı. Shannon'a sordu: — Kibritin üzerinde mi Robert?.. Shannon da arandı. Her halde paltosunun cebinde kalmı ştı. — Bir dakika, dedi. Getireyim..... Paltosu salonda asılıydı. Kibriti onun cebindeydi. Dı şarı çıktı. Salona do ğru yürürken yemek odasının kapısının önüne geldi ği zaman içerde Lomax'la Muriel'i gördü. Birden şaşaladı. Zira kadın, Lomax'in kolları arasındaydı. Ay akta ve tam

Page 153: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

kucak kuca ğa idiler, iki kolunu adamın boynuna dolamı ştı ve hayran gözlerinin içine bakıyordu. Shannon'u şaşırtan, hayretten donup bırakan yalnız bu vaziyet değildi. Shannon, kadının yüzünde derin ve kuvvetli bi r tutkunluk ifâdesi de görmüştü. Genç adam bir an orada, öyle durdu. Bir kaç 343 auura, Kaaıma erKegm audalUarimn ihtirasla birle ştiklerini görünce .daha fazla duramadı, yürüdü, geçti. Paltosunun cebinden kibrit i aldıktan sonra da çalı şma odasına, Spence'in yanına döndü. Dönü şünde yemek odasının kapısından bir daha bakmamıştı. Spence odada dü şünceli bir tavırla oturuyordu. Sandalyelerden birin e oturmu ştu. Öne do ğru abanmı ş, şöminedeki odunların çıtırdayarak yanmalarını seyred iyordu. Shannon kibritle kendi sigarasını yaktı. önce. Sonr a da Spence'e piposunu yakması için uzattı. Spence, a ğır a ğır piposunu yaktı. Bir kaç nefes çekti. Ağzına duman geldikten sonra ba şını kaldırmadan mırıldanır gibi konu ştu. — Böyle ak şamlarda Muriel ne ş'eleniyor. Lomax'm faydası oluyor her halde.... Shannon, sesindeki acılı ğı belli etmeden cevap "'erdi: — Öyle her halde.... dedi. Spence, kendi kendisinden şikâyetçiydi. Arkada şına dert yanıyordu: — Çok içine kapanık bir insanım ben, çok durgun ve sessizim. Böyle olmasa ne iyi olurdu, halbuki.. Karıma da bu hâlimle yük oluy orum. Onu da kendim gibi karanlık, içine dönük bir insan yapıyorum. Ne ş'eli davranmaya, şen olmaya çok gayret ediyorum ama, elimde de ğil, yapamıyorum bir türlü. Ya hep susuyorum, ya da a ğzımı açınca saçma sapan şeyler konu şuyorum. Shannon, onun moralini takviye etmek istedi: — Hiç kendini üzme Neil, dedi. Her şey olaca ğına varır. Zorlamayla da insan karakteri de ği şmez. Bu hâlin için de Allah'a şükretmelisin.... — Allah'a şükretmek mi? Bunu hiç yapamıyorum i şte.. Şu halime bak. Şu yüzümün haline bak. Ke şke ölüp gitseydim de bu günleri görmeseydim Shannon . O kadar bedbahtım, o kadar bedbahtım ki.... Tam bu sırada Lomax girdi içeri. « İçerdeki i şleri 344 bitti her halde..» diye içinden geçirdi Shannon. O içeri girer girmez Spence sustu. Belli ki, Shannon'la ayni ölçüde, ayni yakın lıkta bir arkada ş olarak düşünmüyordu Liomax'i. O buna hiç aldırmadı. Zaten Adr ien Lomax neye aldırırdı ki dünyada? Ne ona tesir edebilirdi ki? Gamsız, kas avetsiz, vurdum duymaz bir gençti o.... Lomax, gayret rahat, pervasız bir tavırla şöminenin önündeki bir koltu ğa oturdu. Tabakasından çıkardı ğı sigarayı dudaklarına götürerek yaktı ve dumanını savurdu. Hemen de zevzekli ğe ba şladı. Eve gelirken bindi ği taksinin şoförü ile ahbaplık yaptı ğını söyledi, onun anlattıklarını .nakletmeye ba şladı. Sözlerinin arasına küçük küçük espriler soku şturuyor, tatlı bir sohbet havası içinde anlatıyordu . Hikâye anlatırken zarif ve sempatik tâbirler kullan ıyor, ho şa gidiyordu. Spence dahi ba şlangıçta dü şünceli bakıglar ve dalgın bir tavırla dinlerken, so nraları anlattıklarının havasına girmi ş, gülümseyerek dinlemeye ba şlamı ştı. Aslında hakikaten gülünecek şeylerdi anlattı ğı. Fakat Shannon gülemiyordu. Kafası me şguldü ve bu yüzden de çehresi asıktı. Canını sıkan, kafasını i şgal eden Lomax'la Muriel'in durumu idi. Shannon , asabî mizaçlı bir insan de ğildi. Sonra Lomax'la Muriel arasındaki konuyu da bilmiyor sayılmazdı, bunu her an bekliyordu. Bunlara ra ğmen Lomax'a da, Muriel'e de kar şı içinde büyük ölçüde bir kızgınlık uyanmı ştı. Bütün mesele, Muriel'in, Spance'in karısı olmasından d oğuyordu. Lomax, şüphesiz bu münasebeti her hangi bir evli kadınla kursa idi, ne Shannon, ne de ba şka her hangi bir arkada şının buna bir diyece ği olamazdı. Fakat Muriel, Spence'in karısıydı. Yani Shannon'un bir arkada şının karısı, hem de sevdi ği bir arkada şının karısı idi. Bir kere i şin en kötü tarafı kadının seviyesizli ğinde, ahlâksızh ğmdaydı. Tutup da kocasının bir i ş arkada şı ile böyle bir münasebet kurması olur i ş de ğildi. 345 Sonra, erke ğin de, yani Lomax'm. da, bir arkada şının karısına göz koyması rezilce bir hareketti. Shannon' bu bakımdan ne kadı nı, ne de Lomax'i affedemiyordu.

Page 154: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Lomax'm suratına baktıkça kan beynine sıçrıyordu. A rada bir gözü, zavallı, her şeyden habersiz Spen-ce'e takılıyor, o zaman daha fe na oluyor, yerinden kalkıp Lomax'm gırtla ğına sarılmamak için kendini güç zaptediyordu. En so nunda .dayanamadı. Lomax'm hiç bir şey yokmu ş gibi böyle rahat rahat oturup, hikâyeler anlatması tahammül edebilece ği bir şey de ğildi. Yerinden kalktı. Lomax hâlâ anlatmasına devam ediyordu. A ğzının içinde bir iki mazeret kelimesi mırıldanarak odadan çıktı, salona geçti. Muriel Spence, bir aya ğını şöminenin demirine dayamı ş, dalgın dalgın gülümseyerek aynada kendini seyrediyordu. Sevinçli, memnun bir hali vardı, içi içine sı ğmıyor gibiydi. Ama, her şeye ra ğmen bir huzursuzluk havasını üzerinden atamamakta oldu ğu da belli oluyordu. Vicdanî bir baskı altında olma lıydı. Shannon içeri girince kapıyı arkasından kapamı ştı. Kadın, kapının sesine döndü. Shannon'u görünce şaşırdı: — Siz miydiniz? Ötekiler nerdeler? Gelmiyorlar mı? Shannon asık bir suratla cevap verdi: — Çalı şma odasındalar.. Konu şuyorlar. Lomax anlatıyor, Spence dinliyor. Sohbetleri pek tatlı.... Shannon'da bir şeyler oldu ğunu sesinin tonundan farketmi ş ve biraz bozulmu ştu. Genç adam koltuklardan birine oturduktan sonra ka şlarını yukarı do ğru kaldırdı, gözlerini genç kadının gözlerine dikti ve gayet cid di, titremeyen bir sesle şöyle dedi: — Mrs. Spence, dedi, sizinle Lomax'i biraz önce gördüm ben.. Kadının rengi derhal uçtu. Dudakları titremeye ba şladı. Hiddetten ve utançtan kıpkırmızı kesilmi şti. Shannon'a çamur atmaya kalktı hemen: — Bizi gözetliyordunuz demek.... 346 Shannon, sesini adamakıllı sertle ştirerek cevap verdi: — Bazı olaylar, hareketler vardır ki, insanların se ciyelerini ve seviyelerim meydana koyar. Ben ba şkalarının hareketleri hakkında bir şey söyleyecek de ğilim. Fakat adam gözetlemek, benim anladı ğım insanî seviyenin çok dûnunda bir harekettir. Kendimi böyle bir şeyden şiddetle ve derhal tenzih ederim. Ve hemen de ilâve edeyim ki, sizi görü şüm tamamen tesadüfidir. Bu sözler kadının hiddetini ve yanaklarının kırmızı lı ğını daha da artırmı ştı. Kadının dili tutulmu ş gibiydi. Suçlu insanların suçüstü yakalanmalarında n sonraki tabii hali MurieFde bütün teferruatı ile me vcuttu. Kojıu şamıyordu ama, bu konu şmak istemedi ğinden de ğildi. Bilakis, konu şabilmek için kendim zorluyor, fakat bir türlü a ğzından konu ile ilgili, istedi ği gibi bir şey çıkamıyordu. Bunu gören Shannon, ami azarlar gibi devam etti: — Hiç kimsenin ahlâk telâkkilerine müdahaleye kendi mi yetkili görmüyorum. Bu konu da bunun istisnası de ğildir benim için. Fakat size sadece şu kadarını hatırlatmak isterim. Kocanız benim en iyi arkada şımdır. Onun böyle bir duruma düşmüş olmasını hiç bir zaman arzu etmem. Zira, o dünyanı n en iyi insanıdır kanaatindeyim. Sizi, re'sen şu veya bu şekilde harekete icbar edecek bir durum ve mevkide de de ğilim. Bu bakımdan sizden sadece ricada bulunuyorum. Lûften onun hislerini, muhitini, mevkiim ve bütün bunların üzer inde de size olan ba ğlılı ğını düşününüz. Shannon'un sert tavrını hafifletmesi, biraz yumu şaması kadının cesaretini arttırmı ştı, îstihfafkâr bir tavırla cevap verdi: — Düşünmek öyle mi? Onu, yani kocamı dü şünmek., îyi, güzel dü şüneyim. Ama beni kim dü şünecek?.. Birdenbire derin bir nefret duyuyormu ş da bu yüzden tıkanıyormu ş gibi bir ruh hâli içine sürüklenerek 347 devam etti: — Be ş yıl oldu evleneli. O günden bu yana benim neler çe kti ğimi biliyor musunuz siz? Neler çekti ğimi? Shannon, sertçe bir tavırla, konu ştu: — Lomax'tan evvel mutluydunuz ama, de ğil mi? Hayatınızda böyle gölgelenmeler olmuyordu....

Page 155: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Siz öyle dü şünmekte haklı olabilirsiniz ama, gerçek bu de ğil. Daima çok bedbahtım ben,. Shannon sert bir sesle sordu: — O halde Muriel'le niçin evlendiniz? So rabilir miyim ? Genç kadın ba şını iki yana salladı. Esef ve teessür dolu bir sesl e cevap verdi: — Neden evlenmi şim ha? Neden olacak, aptallı ğımdan., Hislerimle hareket ettim. Bütün varlı ğımla bir merhamet âbidesi kesilmi ştim sanki. Ona müthi ş acıyordum. O duruma dü ştü ğü için ni şanlımı terketmez-sem, herkes beni ne kadar takdir eder, «Ne mükemmel kızmı ş Muriel..» der .diye dü şünmüştüm. Yani bir gösteri ş, bir jest u ğruna feda etmi şim kendimi. Benim gibi çok güzel bir kızın böyle bir harekette bulunması etrafa hayr anlık uyandıracak diye ummuştum. Gerçekten de öyle oldu.... Öyle oldu ama... . Shannon, genç kadının, yeryüzünde ya şayan milyon larca kadından hiç de farklı bir insan olmadı ğını görüyordu. Çok basit dü şünüyordu. Muriel.. Onun bu basit ölçüleri kar şısında Shannon hayretten dona kalmı ş bir şekilde durakladı. Fakat üstünlü ğü hiçbir şekilde elden bırakmaya niyetli de ğildi. Yüklendi: — Niçin böyle dü şünüyorsunuz Mrs. Spence? dedi. Dünyada fena kapli i nsanlar her halde bir hayli çok. Ama olsun. Her zaman soka ğa çıkmaya, bir umumi yere gitmeye mecbur de ğilsiniz ya.... Bakıyorum, çok şirin, çok güzel bir eviniz var. Pek âlâ evinizde oturabilir, mutlulu ğu birbirinizin varlı ğında bıkabilirsiniz. O kadar güç bir şey de ğil ki bu.... 348 Genç kadın, Shannon'un telkine çalı ştı ğı romantik ve santimantal havaya girece ğe hiç benzemiyordu. Kafasının do ğrusuna gidiyordu. Genellikle kadınların dü ştü ğü bu hatâda o da ısrar ediyor görünüyordu. Alaylı hal ini tekrar takınarak devam etti: — Şirin, güzel bir ev.... Şehrin kenarında kulübe gibi bir ev bu Mr. Shannon. Ben de gencim, ben de güzelim. Benim de iç imde her gün dünyalar kuruluyor, dünyalar yıkılıyor. Dünyaya bir daha gel meyeceğiz ki.. Hayattan bekledi ğim bu mu benim? Bu dar, bu sıkıcı çerçeve mi? Bıktı m usandım ve hayattan.. Evet, kelimenin tam manasiyle duru mum bu.. Bıktım usandım. Her gece şu dört duvar arasında oturmaktan neredeyse patlayac ağım. Ni şanlandı ğımız sırada parlak ümitleri vardı. Mütehassıs bi r doktor olmayı düşünüyordu. Fakat sonra.. Artık onun doktorluk yap abilece ğini sanıyor musunuz siz? Bir keresinde, şu soka ğın alt ba şındaki bir evde, küçük bir kız çocu ğu hastalanmı ştı da, ça ğırmı şlardı onu.. Yata ğın üzerine e ğilir e ğilmez hasta çocuk az kalsın korkudan ölüyormu ş. Onun için hiç bir istikbal ümidi yok artık. Laboratuarlarda ırgat gibi çalı şmaktan gayri hiç bir i ş yapamaz o artık. Maalesef realite bu.. Shannon, bu mütalaaya kar şı geldi: — îyi ya, dedi, asıl siz de bunun için ona iyi mua mele etmelisiniz onu ho ş tutmaya çalı şmalısınız ya.... Birden kükredi kadın: — Aman.. Susun., dedi. Susun rica ederim. Siz toy idealistler hep böylesinizdir zaten. Ba şınız hep bulutlarda dola şırsınız. Bir takım ham hayaller pe şinde ko şarsınız, etrafınızdakileri de o konuda yanınızda tu tmak istersiniz. Olmaz böyle şey. Ben onun u ğruna ne yapa-bilirsem hepsini de yapmı ş durumdayım. Tâbiri caizse saçımı süpürge ettim. Bir dedi ğini iki etmedim. Her şeyine katlandım. Fakat, artık yeter!.. Reçel pi şirmek-teaı, çorba ısıtmaktan, onun yata ğında arzularına iste- 349 meye istemeye ram olmaktan, usandım, yoruldum artık .... Be ş senem böyle güme gitti. Hayatımın en güzel ça ğını bu şekilde heba edemem. Etmeyece ğim.... — Sizi seviyor ama, hem de nasıl seviyor, her hald e biliyorsunuz.. Bir aile yuvası için çok mühim bir şey bu.. Sizin de bu nimeti tepmeye kalkı şmayacağınızı tahmin etmek istiyorum. Kadının tepesi atmı ştı. Shannon'un suratına tokat atar gibi bir tavır t akınarak gözlerini öfkeden dönmü ş bir halde gözlerine dikti. Shannon korkmu ştu. Kadında ha, ba ğırdı, ha ba ğı- ğıraeak bir hal vardı. Bir feryat koparır sonra da Shan-non'un kendisine saldı rmaya kalktı ğını

Page 156: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

söyleyebilirdi. Baya ğı endi şelenmi şti genç doktor. Fakat, hayret hay-kırmamı ştı kadın. Bilâkis tamamen sükûnet bulmu ş gibi bir tavır takınarak ba şını şömineye doğru çevirmi ş, ate şi seyretmeye ba şlamı ştı. Salonda büyük bir sessizlik hüküm sürüyordu. Bu iki üç dakika kadar böyle devam etti. Şöminedeki ate şin cızırtısından ve a ğır a ğır i şleyen duvar saatinin, kurulma bir oyuncak bebe ğin kalp atı şlarını hatırlatan tik-tak'larından ba şka hiç bir ses duyulamadı. Nihayet, yava ş yava ş tekrar Shannon'a döndü. Yüzün de samimi, sakin ve yalvaran bir ifâde peyda olmu ştu. Muti ve yumu şak bir sesle konu şmaya ba şladı. Shannon'a hitabında da o güne kadar hiç görül memiş bir şekilde sami-mile şmişti. Diyordu ki: — Bana bak Robert, dinle beni..,. Bu senin yaptı ğına bir bardak suda fırtına çıkarmak derler. Hiç yoktan mesele yaratıyorsun. Ad rian Lomax'la aramda önem-Si bir ba ğlılık yok. Durumumuz küçük ve basit bir gönül e ğlencesinden ba şka bir şey değil. Onu hiç bir zaman sevmi ş de ğilim. Tahmin ederim ki, o da beni sevmiyor. Sadece birbirimize kar şı, pek çok gençlerde görülebilen cinsten, bir flört havamız var. Emin ol, bundan kimseye zarar gelmez. Hattâ yemin dahi edebilirim .350 böyle n coşmaya ihtiyaç hisdW %T "* gin ho şuna gitmek, b?Sek^mf ***** ki, bir «an : olmak her kadmm g^^±f fttdajl »**»»• in' kendısini be ğendi ği^ hft^T R T" "' b İr ****** as» gibi bir şeyi. BenS ln ^ bak^ ^a bert. Tamamen bu.. durumum da aynen bu RO- — Öyle mi dersin? inan ki, tamamen övi« ^ a rica ediyorum ^ İÇİn' Send™ bir parça gözlerinden bunu kadın kolun, tut ^lümseyerek devti hakti. Bu sözlerde dahi sö tutmak için ' gerçekten e«k iyi Neil'e bir tek ke- da, orada olarak birden ayaf a etme" mânâsi2lltma kaani Allahaısmarla- İ2i,n istedi: gibi bir 35] — Saat 10 da tren var. Kaçırmayayım onu. Sonra çok geç kalırım. Spence'e de, Lomax'a da veda etti. Ellerini sıkarak odadan çıktı. Fakat Spence peşim bırakmamı ştı. Holde paltosunu giymesine yardım ettikten ba şka kapıya kadar da geldi. Bu ani gidi şten şaşırmı ştı da.. Kapıda kolunu Shannon'un omuzuna attı: — Çok erken kalktın Robert, dedi. Biraz daha otura bilirdin hiç de ğilse.... Biraz durdu. Söyleyip söylememek arasında tereddüt etti ği bir şey vardı.. Fakat söylemeye karar verdi: — Hattâ bizde bir kaç gün misafir kalmam isteyecek tim senden, dedi. Bir sıkıntın, meselen olmasını ihtimalini dü şündüm.- Shannon hayret etmi şti: — Ne sıkıntısı Spence? Ne meselesinden bahsediy orsun? Arkada şı kafasını öne e ğdi. Bilmemesi lâzım gelen bir şeyi ö ğrenmi ş de bunun mahcubiyeti içinde imi ş gibiydi: — i şinden ayrıldı ğım biliyorum Robert.. Geçen hafta Dalnaire'e telefon etmi ştim. Söylediler. Muhakkak ki çok âlicenap bir kalbi vardı Spence'in. iyilikle, dostlukla, arkada şlıkla çarpıyordu bu kalp. Bu hava içinde, kelimeler a ğzından güçlükle çıkıyordu: — Sana yardımım dokunmasını isterim. B iliyorum, ne burada, ne de yeryüzünün di ğer her hangi bir kö şesinde bir yakının yok. Kimin kapısını

Page 157: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

çalabilirsin? Hem ben buradayım i şte., iyi, kötü bir düzenim var, devam edip gidiyor. Bizde kalabilirsin, i şlerini yoluna koyduktan sonra da ona göre hareket edersin. Shannon, şaşırmı ştı. Hem durumunun duyulması, hem de arkada şının bu insanca jesti ummadı ğı bir şey almamakla beraber onu şaşırmı ştı. Ne söyleyece ğini bilemiyordu. Nihayet güçlükle: — Sağ ol, çok te şekkür ederim ilgine Spence.. Çok 352 te şekkür ederim, diyebildi, içine dü ştü ğü ruh hâli daha farria konu şmasına imkân vermemi şti. Çabucak arkada* . fjımn el'ni sıktı. Merdiv enlerden a şağı ko şa koşa inei'ek soka ğa, gecenin ıslak karanlı ğına karı ştı. Bütün yol boyunca kendini toparlamaya çalı ştı. İçinde büyük ıstıraplar duyuyor, kıvranıyordu. Hayatın, msaalarm ne .derece zalim ol duğunu dü şündükçe her şeye lanetler savurmaktan kendini alakoyamıyordu. Üzerin e yeniden bir bezginlik çökmüştü. Gecec'a ses-siali ği, kendi yalnızlı ğı ve kimsesizli ği her an daha fazla koyuyordu. Bu mücadelenin nasıl so,na erece ğini bilemedi ği, tahmin edemedi ği için de kederi endi şeleri onu bo ğacak raddelere geliyordu. Otelin kapısından içeri girdi ği vakit saat geceyarı-sma yakla şıyordu. Ortalarda kimse görünmüyordu. O, yatoızh ğmı her gece daha fecî şekilde hissetti ği odasına çıkmak üzere iken gözü mektup rafına t akıldı. Oraya bakması artık alı şılmı ş bir hareket haline gelmi şti de gözü onun için takılmı ştı. Yoksa mektuplardan adamakıllı ümidini keseli bir hayli olmu ştu. Fakat o ne? Kendisine ait gözde bir mektup duruyord u. Yine inanmadı. «Her halde başka birinindir de, yanlı şlıkla benim gözüme koymu şlardır.» diye dü şündü. Fakat mektubu eline aldı ğı zaman yanıldı ğını anladı. Mektup kendineydi ve Prof. Challis'ten geliyordu. Hemen orada zarfı yırttı. Bir kaç satırdan ibaret mektubu bir çırpıda okudu. Profesör şöyle diyordu: «Azizim Shannon,» Maalesef olmadı. Çok u ğra ştım, çok ısrar ettim .ama, Ara ştırma Dairesinden, deneylerin için tahsisat koparmaya muvaffak olamadı m. Zannedersem, bu konuda, ilerisi için de bir ümit mevcut de ğil.. Bununla beraber senin meselenin, meselenle ilgili ihtiyaçlarının daima hatırımda old uğunu bilmeni isterim. Bu arada, sadece küçük bir şeyi halledebildim. Deneyler sırasında kullanmakta oldu ğun âlât ve edevatı koyabilece ğin 353 bir yer buldum. St. Andrews soka ğındaki Eczacılar Derne ğinde sana bir oda verecekler. Cesaretini kaybetme Shannon. Ben daima meselelerini n üzerindeyim. Geli şme elde edebildi ğim zamanlar sana bilgi verece ğim.» Mektubu okuyunca çaresizlikten, ümitsizlikten a ğlayacak gibi olmu ştu Shannon. Gözyaşlarını zaptedebil-mek için di şlerim sıktı ve ko şar adımlarla odasına koştu. n Nakavt olmu ş bir boksör gibiydi Shannon sabah uyanınca.. Bir ar a kendine gelir gibi olup da yerden kalkmak isteyen nakavt olmu ş boksörler gibi.. Güçlükle yata ğından çıkabildi. Zoraki bir gayretle giyinebildi. Oradan da pek ümitli de ğildi ama, yine de Eczacılar Derne ğine gitti. Wellgate civarında idi dernek.. Eczacılık Okulunun mü ştemilâtından eski ve harap bir binaydı burası.. Eczacılık konusunda ehliyetname al acak olan ö ğrenciler burada ders görürlerdi. Üniversite seviyesinden a şağı bir yerdi burası.. Kapıdaki müracaat memurunun gelece ğinden haberi varmı ş. Shannon ismini söyleyince onu içeri aldı. Birinci katta bir odaya götürdü. Tavanı alçak, bir hayli karanlık, dar fakat boyu uz unca bir odaydı. Bir masa, meşin kaplı büyükçe bir divan ve bir cam mahfaza içind eki hassas bir terazi odayı süslüyordu. Bir rafın üzerinde de sıra sıra d eney tüpleri duruyordu. İki raf dolusu da basit kimyevî maddeler vardı. Hülâsa, tam korktu ğu gibi bir yerdi burası.. Tam bir kimya ö ğrencisine mahsus bir oda.... Genç doktor, ara ştıran bakı şlarla etrafı incelerken, bir taraftan da, tetkikler i için gerekecek teçhizatın bir kısmını da üuıvd^u L^ mia etmenin mümkün olup olamayaca ğına anlamaya çalı şıyordu. Burası, onun için sade âletlerinin

Page 158: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

konulaca ğı bir oda olmaktan ileri geçebilirdi. Geceli gündüz lü devam edecek hummalı bir çalı şma ile burada bir şeyler yapmak pek âlâ kaabil 3C4 olabilecekti her halde. Fakat tek basma idi. Yardım cısı yoktu ve daha mühimi parasızdı. Bu şartlar altında da i şin umdu ğu sür'atle ilerleyemeyece ğinden, pek yava ş gidece ğinden şüphesi olmamak gerekti. Sağı solu iyice gözden geçirdikten sonra dı şarı çıktı. Müracaat memuru vasıtasiyle buldu ğu bir kapıcıya bir şilin verdi, otele gönderdi. Adamın eline bir de pu-supla sıkı ştırmı ştı oteldekiler e şyaları versinler diye. Onları bir arabaya koyarak buraya getirecekti adam. Otelde daha ne kadar zaman kalabilece ğini bilmiyordu. îlmî ara ştırma ve deneylerine burada devam edebilmek için im kânları yoklamasının doğru olup olmayaca ğı hususunda henüz bir karar vermemi şti. Bunu dü şünecek ve elbette bir neticeye varacaktı. Ama vakit henüz erk endi. Bir kere e şyalar gelsin, yerle şsin, ondan sonra onu dü şünürdü. Shannon, böylece, Prof. Challis'in sayesinde, hiç d eğilse e şyaları saklayabilece ği bir çatı altı temin etmi ş oluyordu. Bu da yine bir şeydi. Kapıcıyı yolladıktan sonra kendisi de dernek binası ndan çıktı. Sarma şıklarla örtülü kapının altından geçerken, Prof. Challis'e k ar şı biraz kırgın oldu ğunu hissetti, içinde acı bir şeyler vardı. Adamca ğızın, i şi ile tam ilgilenmemi ş olabilece ğini tahmin ediyordu. Fakat sonra dü şündü. Prof. Challis'in isteyerek onun bir i şini halletmesine imkân olamayaca ğı sonucuna vardı. Böyle bir insanın, onun ba şarısızlı ğını arzu edebilece ğine inanmak sadece safdillik olurdu, îlk düşüncesinden dolayı Prof. Challis hesabına kendi kend ine üzüldü, utandı. Onu çok seven, ana çok emek vermi ş olan hocası hakkında böyle dü şünmesi yakı şık almıyordu. Yolda kafası hep bu dü şüncelerle doluydu. Nihayet neticeye varınca rahatla dı. Zihnen de olsa hocası hakkında dü şündüğü kötü şeyleri yine zihnen bertaraf edince rahatladı. Trongate meydanına gelmi şti. Şehrin fakir bir sem- 355 tiydi burası. Çok i şlek sayılabilecek üç. küçük caddenin açıldı ğı kalabalık bir meydandı. Etrafta irili ufaklı çok sayıda dükkân ve mağaza, yüksek i ş hanları ve apartmanlar vardı. Rıhtım tarafından dolu gelen büt ün kamyonlar devamlı bir sel halinde, askerî konvoylar gibi birbiri ardından bur adan geçerlerdi. Esld yukarı yoldan gelen tramvaylar ve otobüsler de bu meydanı istilâ ederler, böylece müthi ş bir trafik yükü devamlı surette bu meydanın sırtın da olurdu. Shannon, tam meydana çıkmak üzereydi. Kö şeyi dönerken birden irkildi. Son derece dalgın olmasına ra ğmen birdenbire durdu. Felâketleri insano ğluna öoı-cede ilham eden o malum içgüdü, o müthi ş önsezi idi onu birdenbire oldu ğu yere çakılmı ş gibi mıhlayan. Her şey bir iki dakika içinde ve ba şından sonuna kadar Shatınon'un gözleri önünde cereyan ediverdi. 13-14 ya şında bir kızca ğızdı. Üzerindeki önlükten-koltu ğunun altındaki çantadan bir mektepli kız oldu ğu belliydi. Kar şı kaldırımda duruyordu. Yanında bir arkada şı vardı. Arada bir onunla bir iki kelime konu şuyor ve ba şkalariyle de kar şıya geçmek için vasıta selinin arasından müsait bir ânı yakalamaya çalı şıyordu. Bir aralık yolun açıldı ğına, müsaitle şti ğine kanaat getirmi ş olacaktı, arkada şına veda makamında elini salladı ve caddeye indi. Ç ocu ğun bir iki adım atmasiyle birlikte de eski Yukarı Yol'dan müthi ş hızla giden bir kamyon belirdi. Çok dikkatli davranan çocuk kamyonu tam va ktinde görmü ştü. Tertibatını alabilir, geri gelmek suretiyle kendisini ayarlayab ilecek mevkideydi. Nitekim ayarladı da. Kamyonun tehlike bölgesinden sıyrılmı ştı Fakat tam bu sırada, yine çok sür'atle seyreden bir ba şka kamyon aksi istikametten sökün etti. îki kamyon arasındaki mesafe göz açıp kapayıncaya kadar ki dar bir zaman aralı ğında kapanıvermi şti. Shannon'la birlikte bir kaç ki şi daha durumu görmü şler, bağırmaya ba şlamı şlardı. Talebe kızca ğız da kapana sıkı ştı ğım 356 kurtulu ş olmadı ğını anlamı ştı. Bu defa, gözünde büyüyen ön tarafındaki kamyond u. Son bir ümitle ondan kurtulmak istedi. Arkadakini a rtık hesap dı şına çıkarmı ştı. Bir adam geri attı. Gözünün gördü ğünden sıyrılmı ştı. Fakat arkadakinden sıyrılmasına zaten imkân yoktu. Kurtulu ş için bir anda dört be ş metre birden

Page 159: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

havaya sıçrayabilmekten ba şka çaresi kalmamı ştı. Ve bu imkânsızdı. Fakat tam o sırada da aya ğı kaydı, ıslak asfaltın üzerine boylu boyunca seril di. Koltu ğunun altından fırlayan çantası açılmı ş, kitapları, defterleri, kalemleri etrafa saçılmı ştı. Birden sert bir fren duyulmu ş, fakat kamyon hızını almcaya kadar olanlar olmu ştu. Küçük kızın zayıf hançeresinden korku dolu tiz bir çı ğlık yükselmi ş, hurda demir yüklü kamyonun bir tekerle ği gıcırtılar çıkararak üzerinden geçmi şti. Etraftan büyük bir kalabalık feryatlar, haykırı şlar arasında kızın bulundu ğu yere do ğru ko şmaya ba şlamı ştı. Kazazadenin etrafım hemen sardılar. Shannon da kendisini tutamamı ştı. Doktor oldu ğunu, her fırsatta cakalı tavırlarla etrafa duyurmaktan ho şlanan bir insan de ğildi ama, bu defa vazife ânı gelip çatmı ştı. Seri hareketlerle kalabalı ğı yara yara ilerledi. Kızın ba ş ucuna çömeldi. Zavallı çocu ğun yüzü gözü çamur içindeydi ama, benzinin ölü gibi sapsarı kesildi ği yine de farke-diliyordu. Vücûdu tamamen hareketsi zdi.^ Hiç kıpırdamadan yatıyor, hafif hafif inliyordu. Bir po lis kızın ba şını hafifçe kaldırarak kolunu yastık gibi altına koymu ştu. Afallamı ş bakı şlarla ne yapaca ğını şaşırmı ş bir haMe bir kızın yüzaine, bir kalabalı ğa bakıyordu. Hepsi de iyi niyetlerle söylenen tavsiyeler içinden bir ç ıkar-yol bulmaya çalı şıyordu. Tabii her kafadan bir ses çıkıyordu. Bunlar arasınd a bir ses polisin çehresindeki tedirgin ve telâ şlı ifâdeyi bir anda yok edivermi şti. Bu Shannon'un sesiydi: — Sedye gibi bir şey uydurup kızı kenarda re kaldıralım. Ben doktorum .... 357 Polisin öfkeden, şaşkınlıktan kıpkırmızı kesilmi ş yüzü birdenbire sakinle şmişti. Halk arasında da hemen, bu- kayna şma oldu. Yardım arzusu içinde bir şeyler yapmak isteyen bu insanlardan bir kaçının elleri ka zayı yapan kamyonun üzerine uzandı ve büyük bir tahtayı kızın yanına getirdi. O nu bir sedye gibi kullanarak, yava ş yava ş hareketlerle kızı onun üzerine yatırdılar. Kaldırı m üzerindeki dükkânlar arasında bulunan küçük bir muayenehaneye götürdüler. Kanapelerden birinin üzerine kızı boylu boyunca bıraktılar. Arkalarından da büyük bir meraklı toplulu ğu küçük muayenehanenin içini doldurmu ştu. Bu sırada polis hemen telefona ko şarak bir sıhhi imdat otomobili istemi şti. Fakat o gelene kadar bir şeyler yapmak da gerekiyordu. Bir kaç dakika sonra polis nefes nefese ko şarak Shannon'un yanına geldi. — Çağırdım otomobili. Gönderiyorlar ama, bu hengâmede 10 -15 dakikadan evvel buraya ula şabilece ğini hiç zannetmiyorum. Shannon, hemen vaziyete el koydu: — Çok rica ediyorum, dedi, şu kalabalık lütfen ve fakat hemen da ğılsın buradan. Polis kalabalı ğı da ğıtmaya sava şırken Shannon da e ğilip, çocu ğun yırtılmı ş ve kan içinde kalmı ş buluzu-luın ö,nünü açtı. Kızın içindeki kombinezon da yırtılmı ştı. O da bir tarafa kaydı. Kızın zayıf, dümdüz gö ğsü meydana çıkmı ştı. Durumu hiç de parlak görünmüyordu. Sol kolu omuz ba şından kırılmı ştı. Bir et parçası gibi sarkıyordu. Fakat i şin kötüsü koltuk altında büyük bir mor leke peyda olmu ştu ve leke gitgide büyüyor, i şliyordu. Shannon, parmaklan ile kızın nabzını tuttu. Endi şe ile yüzüne baktı. Çocukca ğızın benzi şimdi ta-mamiyle bembeyaz olmu ş, kireç rengi almı ştı. Yuvala-nndan fırlamı ş olan gözleri de yukarıda, sabit bir noktaya bakıyordu. Kazazedenin durumu bir hayli ciddi, idi. 358 Polis kalabalı ğı da ğıtmı ş, teKrar öuaanıuu «^ j____ gelmi şti. Muayeıneha,nenin, sırtına kısa, beyaz bir ceket geçirmi ş olan kâtibi de şândi yanlarındaydı. Shannon: — Kimin bu muayenehane? diye sordu. — Doktor Mathers'in efendim. Ama kendisi maalesef burada yok.... Gözlerini bir iki dakika kızın üzerinde gezdiren po lis de mütalaasını, söyledi. — Kızca ğızla durumu pek parlak görünmüyor, dedi. j < ShaiMion, heijnen kızın üzerine e ğildi. Kolundaki o, nabız gibi atan şi şli ğe gözünü dikmi şti. Zihninden hemen neticeye varmı ştı. Muhakkak kızın boyun daman kopmu ştu. Çok itan geliyordu. Hemen bir müdahale olmazsa sıhhi imdat otomobili onu gidece ği yere götüran-ceye kadar i ş i şten çoktan geçmi ş olabilirdi. Bu kan kaybına kim olsaldayanamaz, ölü rdü.

Page 160: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Genç doktor/ vakit kaybetmenin sırası olmadı ğını dü şündü. TereddiMe kafiyen mahal yoktu. Derhal gereken yapılmalıydı, l Odadakü ere biç bir şey söylemeden kızın üzerinde yattı ğı kanapeyi pencerenin önüne çekti. Etrafına bir göz attı. Görmüştü. Hemen küçük ecza ve âlet dolabına gitti. Kapa ğını açarak içinden bir neşter iki kıskaç, bir mıstar da diki ş kiri şi aldı. Sonra eteri aradı. Şi şeyi alt gözde buldu. Küçük bir parça gazlı beze şi şeden iki damla eter damlattı. Kızın burnuna koydu. Yavrucuk, bi» iki çırpındıktan sonra tamamen hareketsiz kaldı, bayılmı ştı. Shannon hemen operasyona giri şebilirdi. '.' Uyuşturma Ameliyesi için vakit yoktu. Zaten kız baygınd ı. Bir şfy hissetmesine imkâa yoktu. O açılıncaya kadar di Shannon ameliyat ı tamamlamı ş olurdu. Ellerine henjen bir miktar îyodin döktü. Poüsle, doktorun kâ tibi rözlerini ona dikmi şler, hayret dolu bakı şlarla süzüyorlardı. E şikte de meraklı toplulu ğundan 359 arta kalan bir kaç ki şi durmu ş, öyle bakıyordu. Hiç kimse konu şmuyordu. Herkes birdenbire susmu ş, pür dikkat doktoru seyre ba şlamı ştı. Genç doktor, hiç. kimsenin farkında de ğilmi ş gibi ne şteri eline aldı. Mor şi şli ği deldi. Birdenbire delikten bol kan fı şkır,dı. Shannon, yaraya dikkatle baktı. Patlayan damarın a ğzını gördü. Hemen kıskacı eline aldı, daman a ğzının biraz gerisinden tuttu ve so ğukkanlı bir tavırla damarın a ğzını dikmeye ba şladı. Operasyon çok rahat olmu ş, 4-5/dakika içinde de bitmi şti. Shannon, -diki şi bitirdikten sostaa kızın burnundaki eterli bez parç asını aldı. Damarı/kıskaçtan kurtararak ameliyat yerini ilaçladı ve sardı. ' Hemen kızm nabzına el attı. Oh L Rahatlamı ştı, Kızın nabzı şimdiden adamakıllı kuvvbtle atmaya ba şlamı ş, .nefesi de düzelmi şti. Kanepenin ayak ucunda gri renkli! kaba bir battaniy e vardı. Onu alarak kızın üstüne örttü. Hastahanede çocu ğa belki kan verirler, damara tuziu su zerkederler-di ama, asıl derhal yerine getirilmesi gereken âcil tedbir alınmı ş, kızın hayatı kurtarılmı ştı. Genç doktor, kendi kendine konu şur gibi mırıldandı: t — îyi olacak, dedi. Tehlikeyi atlattı. Yanında bulunan polis memnun we müte şekkir bir tavırla derin, rahat bir nefes aldı. Kapının önünde bekle şenler arasında da takdir dolu fısıltılar dola ştı. Shannon bunlara aldırmadı bile. Vazifesini! yapmı ş, kızın hayatını kurtarmı ştı ya, bu ona yeter Ae artardı.. Tam o sırada kapıda bir hafif gürültü oldu. Shannon arkasına döndü, baktı. Kıvırcık kaçlı, kısa boylu, tıknaz bir adam vardı k ar şısında. Adamın yüzü kızgınlıktan pancar gibi olmu ş, öfkeli öfkeli Shannon'a bakıyordu. Sanki dü şmanı idi genç adam <lnun. Shannon'un sinirine gitmi şti adam. Hemen tersledi: — Burada hiç kimse kalmayacak jlememi ş miydim ben? Ne dikilmi ş duruyorsunuz öyle karamda? 360 Adam da sert bir tavırla cevap verdi: — Peki öyleyse çıkın dı şarı.. Shannon da ayni kızgınlıkla cevap verdi: — Siz çıkın dı şarı.. — Niye çıkacakmı şım? Da ğdan gelip ba ğdakini mi kovuyorsunuz? Burası benim muayenehanem.... Genç doktor o zaman anlamı ştı. Kar şısındaki Doktor Mathers'in tastamam kendisi idi. Aralarında bir çıngar çıkmak üzereydi ki, sıhh i imdat arabasının geli şi bunu önledi. Ortalık birdenbire karı şmıştı. Küçük hastayı dikkatle alıp otomobile naklettiler. Sonra polis zabıt tuttu ğu ve notlar aldı ğı defteri dikkatle kapadı, Shannon'un önünde hürmetkar bir ta vırla e ğilerek elini sıktı, çıktı. Doktorun kâtibi de biraz sonra gidince ikisi yaîmz kaldılar. Odadaki kalabalıkla, sokaktaki kalabalık da da ğılmı ş, hayat normale avdet etmirti. Dr. Mathers kızgın bir tavırla Sha,n,non'a baktı: — Cüretkârlı ğınızın bu derecesini anlayamıyorum, dedi . Hem benim muayenehaneme geleceksiniz, her tarafı kan revam içinde bırakacaksınız, ondan sonra da bana hakarete kalkacaksınız. Hem de bu i şte be ş kuru şluk menfaatim olmadı ğı halde.... Shannon, gömle ğinin kıvrık kollarını indirdikten sonra ceketini gi yerken adama sert bir bakı ş daha attı ve şöyle dedi: — Merak etmeyin, dedi, param olunca size 10 altın gönderirim.

Page 161: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Dr. Mathers bu lâfa pek fena kızmı ştı ama, bir cevap da veremedi. Sadece sa ğ elini a ğzına götürerek ba şparmağının tırna ğını yemeye ba şladı. Shannoa'un hakaretini hazmetmeye çalı şıyor gibiydi. Genç doktor dikkat etti. Adamın bütün tırnaklan kırpıktı. Hepsini yiyordu demek. Birden k onuyu de ği ştirdi: — isminiz ne sizin? Umursamaz bir tavırla cevap ve rdi: — Shannon.... Robert Shannon.... 361 Aflamın arkasındaki duvarda çerçeve içinde bir dipl oma asılıydı. Bu bir diploma değil, daha do ğrusu bir hey'et tarafından verilmi ş bir tabiplik ruhsatnamesi idi. Shannon gözünü duvara dikip ona baktı. İstihfafla dudak büktü. Bu, doktorluk için verilebilen ruhsatların en dü şük dereceli olanıydı. Shannon Mr. Mathers'e bunu imâ ederek: — Evet, dedi, doktorum.. Siz de mi doktorsunuz? Ad am bu cevaptan biraz bozuldu, hafifçe kusardı. Hemen mukabil taarruza geçmeye kalktı. Shaanan'un y alan söyledi ğini, onun doktor olmadı ğını isbat gayretine dü ştü. Hemen geriye dönerek masa üzerinde duran «Tıp Almana ğı» m aldı. Bütün hareketlerinde görülen o hiddet ve şiddet havasından kurtulamadan telâ şlı bir tavırla sayfalarım çevirmeye ba şladı. Bir taraftan da söyleniyordu: — Shannon, ha? Robert Shannon'mu ş.. Bakalım şimdi anlarız.... Nihayet buldu. Parma ğı ile üzerini bastırdı. Fakat bir kaç saniye sonra suratı tamamen de ği şti. Shannon'un isminin yanında aldı ğı unvanları ve mükâfatları görünce bir ba şka çe şit kızardı. Almana ğı kapayıp yerine koyduktan sonra döner sandalyasına oturdu. Geldi geleli ba şlından çıkmamı ş olan melon yapkasını geriye doğru itti ve Sharxnon'a bakmaya ba şladı, iki üç dakika evvelki bakı şı ile bu bakı şı arasında da ğlar kadar fark vardı. — Üniversitede misiniz? diye sordu. Shannon'un cev abı kısa oldu: — Hayır.... — Hiç bir yerde.... Adam duraladı. Shannon'un do ğru ve kesin konu^ şan bir genç oldu ğunu anlamı ştı. Biraz da onunla ahr baphk istiyordu. — Beni tanıyorsunuz tabii, de ğil mi? — Hayır.... Tanımıyorum. Dr. Mathers bir daha bozulmu ştu. Kızgın bir tavırla 362 ısrar etti: — ismimi bilmiyor musunuz? — ömrümde duymadım. Adam «Allah Allah» der gibilerden kafasını bir sall adıktan sonra: — Duymuş olacaksınız, dedi. James Mathers ismim. Winton'un en büyük doktoru benim. Aylık kazancım üç bin sterlindir. Doktorları n' kazanç rekoru bendedir. Biraz durduktan sonra di şlerim biler gibi a ğzını gerdi: — Şehirdeki di ğer doktorlar onun için hep di ş bilerler bana. Halk beni çok sevdi ği, çok tuttu ğu için. Tabu hazakat ve itimat meselesi, de ğil mi efendim? Shannon, kahve dö ğücünün hınk deyicisi de ğildi. Bu pana canlısı adamı tasdik etmeye de herhalde mecbur de ğildi. Hiç sesini çıkarmadı. Adam gözlerini Shannon'dan ayırmadan cebinden bir t abaka çıkardı, içinden bir tutam tütünle sigara kâ ğıdı aldı, gayet usta bir davranı şla bir sigara sardı. Onu azametli bir tavırla dudakları arasına yerle ştirerek yaktı. Kendine öyle pozlar veriyor, öyle tavırlar takmıyordu ki, şaşmamak, böyle münevver bir insanın böyle hallere dü şmesine hayret etmemek mümkün olmuyordu. Üstü ba şı temizdi ama, kıyafetinde anormal bir titizlik göz e çarpıyordu. Resmî bir toplantıya gidiyormu ş gibi giyinmi şti adam. Aya ğında reye bir pantolon, sırtm-da kısa bir siyah ceket, boynunda devrik, kol ası çok sert ve parlak bir yaka, siyah bir kravat vardı. Kravatına elmas bir i ğne takmı ştı. Halinin bir tek kusurlu tarafı vardı. Sakal tra şı olmamı ştı. Bu yüzden çenesi simsiyahtı! Durdu, durdu ve damdan .dü şer gibi birdenbire sordu: — Demek issizsiniz? Bir an durduktan sonra ilâve etti: — Sebep ne? içki mi? Kadın mı? Shannon sert bir ta vırla cevap verdi:

Page 162: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

363 — ikisi de, dedi. Ayrıca morfinmanım da.... Adam cevaba kızmı ştı ama, sesini çıkarmadı. Birkaç saniye öylece durd u. Sonra sert bir hareketle yerinde do ğruldu: — Benimle çah şır mısm? dedi. İş, haftada üç gece. Daha ziyade cerrahî konular ve gece nöbetlerinden ibaret. Ben çok yoruldum. Bir az dinlenmeye ihtiyacım var. Çok çalı ştım. Bu meslek beni öldürecek. Biraz durdu ve: — Bir yardımcı çok lâzım bana. Teklifimi kab ul eder misin? Shannon şaşırmı ştı: — Ne vereceksiniz? diye sordu. — Haftada üç altın.... Genç doktor bir an dü şündü. Hiç de fena bir teklif de ğildi bu.. Bilâkis gayet iyiydi de.. Ne kadar zamandır issizdi de.. Kimya gi bi gelecekti bu i ş ona. Zira açlıktan, sefaletten nerdeyse mahvolacaktı. Birkaç güne kadar otelin durumu da tehlikeye dü şebilecek, tamamen aç ve açıkta kalacaktı, iyisi mi bunu kabul etmeliydi. Hem o Etıbba Odasına tekrar müracate mec bur kalmayacak, o suratsız kayıt memurunu bir daha görmek eziyetine katlanmaya caktı. Eczacılar Derne ğindeki i şleri de yola koyarsa ilmî incelemelerine orada deva m imkânını bulacak, böylece hayatı yine düzene girecekti. Kararını vermi şti. — Kabul ediyorum, dedi. Dr. Mathers baya ğı sevinmi şti: — Mükemmel, diye cevap verdi. Bugün hemen vazifeye ha şlıyorsunuz. Ak şam üzeri saat tam 6 da burada olun. Yalnız, size pe şin pe şin haber vereyim. Bundan evvel de birkaç yardımcı denedim. Hiç biri beni memnun ed emedi. Tez elden def olup gittiler. Sizin de aynı akıbete duçar olmanızı iste mem. — ikazlarınıza te şekkür ederim. Fakat hiç merak etmemeniz gerekti ğini de belirtmek isterim. 364 Shannon kapıya do ğru yürüdü. Çıkıp gitmek üzereydi. Adam sırıtarak ar kasından seslendi: — Bir dakika, dedi. Bir miktar avansa ihtiyacınız v ar zannederim. Elini pantolununun arka cebin attı. Adamakıllı şi şkin bir me şin cüzdan çıkardı, içindeki paralar arasm-dan birer banknotluk 5 sterl in ve üç silin aldı, Shannan'a uzattı. Genç ya şına ra ğmen hayatta epey dersler almı ştı. Hiç sesini çıkamadan paraları aldı. Alırken de onun kadar dikkatle, teker teker s aydı. Cebine koydu. m Shannon, o ak şam saat 6 da vazifesi ba şına geldi. Ondan sonra haftanın üç gecesi Trongate Meydanındaki bu küçük muayenehanede çalı şmalarına devam etti. Saat 6 .da muayenehaneye geldi ği zaman, her zaman, bekleme odasını kapıya kadar tıklım tıklım dolu buluyordu. Fakir oldukları anla şılan kadınlar, yırtık elbiseli-çocuklar, doklarda çalı şan i şçilerden mürekkep kalabalık bir hasta grubu her ak şam onu bekliyordu. Shannon, sırtına beyaz gömle ği hemen geçiriyor, ondan sonra da gecenin 23 üne kadar süren yorucu bi r çalı şma ba şlıyordu. Hepsi bu kadarla bitmiyordu. Geceyansına do ğru kâtip Thompson muayenehaneyi kapatırken Shamon'un eline, evlerine acele gidilmesi gereken b ir iki hasta adresi daha veriyordu. Böylece de mesai ço ğu ak şam gece-yarısını geçiyordu. Aslında a ğır ve güç bir i şti bu.. Mr. Mathers, i şinin çok oldu ğunu söylerken mübalâ ğa etmemi şti demek. O civardaki fakir halk arasında ola ğanüstü bir şöhreti vardı Mathers'in. Sert ifadeli çehreye sahip bir in san olması an,a büyük bir .nüfuz ve itibar sa ğlamı ştı. Tedavi usulleri de, çehresi gibi, sert ve zorlayıcı, can acıtıcıydı. Hastalıkları te şhiste son derece büyük bir kaabiliyeti vardı. Hastalanna te şhisini ve neticeyi açıkça söylemekten de hiç bir zaman çekinmiyordu. Konu şurken, dilinde göze 365 çarpan o yayvan, yerli şivesi de halkın ana ilgi göstermesinde bir hayli ro l oynuyordu. i şine, hastalanma son derece dü şkündü, i şten yılmaz, yorulmaz, çatımı di şine takarak hep çalı şır, çalı şırdı. Hastaları ile konu şmak, sohbet havası içinde onlarla gevezelik etmekten ho şlanırdı. Bundan hastalar da çok zevk alırlardı.

Page 163: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Reçeteleri de korkunçtu. Her hastalık için ilâçları n daima azâmi dozunu kullanırdı. Bu sayede hastalıklarını en kısa zamand a silkip atan hastalar, i şin sırrım anlamı şlar gibi kafalarını sallarlar, bilgiç bilgiç «Bu bi zim doktorun ilâçlarında mutlaka bir keramet var..» derler memnu niyetlerini ifâde ederlerdi. Boy fıkarası olu şuna çok üzülüyordu Mathers. Buna bütün kısa boylula rda oldu ğu gibi müthi ş bir kendini be ğenme hastalı ğı vardı. Halk arasındaki şöhret ve itibarından, bu sebeple, son derece haz duyardı. Mu hitindeki doktorların beceremedikleri i şleri ba şarmaktan aldı ğı zevk sonsuz olurdu. Sonra da bunu gider, her tarafta bö-Mirlene böbürlene anlatır, on ları aasü bir kere daha mat etti ğini belirterek kıs kıs güler, kabiliyetleriyle alay ederdi. Shannon'a, hastaları nasıl kendisine ba ğladı ğını, onlar tarafından aranan ve sevilen bir insan haline nasıl geldi ğini bir defasında uzun uzun anlatmı ştı. — i ş çok basit, demi şti. Bir kere onlardan para almadım mıydı, artık dün ya yıkılsa senden iyisi yoktur. Bu fakir insanlar çok çabuk ba ğlanır, çok çabuk severler. Bîr kere de sevdiler mi, ondan sonra i şin i ştir.... Dr. Mathers'in masasının bir gözünde sunî deriden b ir çanta vardı. Evvelce ameliyat aletlerinin konuldu ğu bu çantaya, şimdi hastaların ödedikleri vizite ücretleri konuluyordu. Muayene ve tedavi saatlerini n sonlarına do ğru, bu çanta, her ak şam adamakıllı şi şkinle şirdi. Shannon'un vazifeye ilk ba şladı ğı geceydi. Muayene saatinin sonunda birdenbire Dr. Mathers içeri girmi şti. Para çantasını eline almı ş, ah şkan bir tavırla şöyle bir 366 tartmı ştı elinde. Sonra genç adamın yüzüne bakmı ş, fakat hiç bir şey söylememi şti. Belli etmemek istemi şti ama, Shannon anlamı ştı Dr. Mathers bu ilk mesaiden çok memnun kalmı ştı. ikinci haftanın ba şında idi. Pazartesi günü Dr. Mathers muayenehaneye geldi ği zaman Shannon elini cebine atarak bir sterlin çıkar mış ve doktora uzatmı ştı. — Alın, Dr. Mathers, bu sizin.... Doktorun sert sert suratına baktı ğım görünce de ilâve etmi şti: — Hani kamyon kazasında yaralanan çocuk var ya, on un babası geldi bugün.. Çok müteşekkir kalmı ş. Çocuk da sür'atle iyile şiyormu ş. Giderken de zorla bu parayı verdi. Çok ısrar ettim almamak için ama, bıraktı gi tti. Dr. Mathers şaşırmı ştı. Yüzünde garip bri ifâde belirmi şti. Cebinden tabakasını çıkarıp bir sigara sararken cevap verdi: — Senin olsun, Shannon.... Genç doktor kızgın bir tavırla reddetti bunu: — Ne münasebet? dedi. Siz benim ücretimi veri yorsunuz. Bu muayenehanenin i şi ile ilgili olarak gelen bir tek santim dahi size aittir. Ona el bile süremem. Adam sigarasını sarmı ş, ucundan sarkan tütünleri duda ğiyle kopararak yere üflemi şti. Bir süre sustular. Mathers a ğır adımlarla pencereye kadar gitti geldi. Sigarasını hâlâ yakmamı ştı. Belki de kafasında bir şeyler vardı. Onu düşünürken unutulmu ştu, ikinci defa pencereye do ğru gitti ve tam pencerenin önünde durarak, Shannon'a, kelimeleri tane tane söy leyerek şöyle dedi: — Sana bir gerçe ği itiraf etmeye mecburum Shannon. Bu güne kadar ber aber çah ştı ğ.ım yardımcılarım arasında senin kadar dürüstüne, s enin kadar efendi olanına hiç rastlamamı ştım. Hani, nerdeyse, şu zavallı kızın a ğır şekilde yaralanmasına sebep olan hâdiseye şükretmek durumuna dü şece ğim. Tabii, senin gibi bir ar- 367 kada şı bana kazandırdı ğı için.... Su bir sterline gelince.... Biraz dü şünür gibi durdu. Sonra da bulmu ş gibi devam etti: — Gel, biz de bir centilmenlik yapalım Shannon. Bu para ile küçük kıza biraz meyva ile bir çiçek yollayalım; ,ne dersin? Dr. Mathers'in tuhaf gelen tarafı bu idi i şte.... Paraya kar şı a şırı derecelerde düşkünlü ğü vardı ama, hiç de cimri bir insan de ğildi. Kendisi için de, ba şkaları için de bol bol para harcamasmı çok severdi. Hiç es irgemezdi, O günden sonra Dr. Mathers ile Shannon arasında dah a bariz bir yakınlık doğmuştu. Mathers'n Shiaıîinon'a kar şı olan tutumu, davranı şları çok de ği şmişti. Daha samimile şmiş, hattâ kısa bir zaman sonra da tamamen teklifsiz o lmugtu.

Page 164: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Onunla senli benli konu şuyor, şakala şıyor, espriler yapıyor, tamamen bir arkada ş gibi konu şuyordu. Bir gün ona karısının ve kızının foto ğraflarını bile gösterdi. Kızı güzel ve zarifti. 17 ya şında idi. Grantley'de ücreti çok yüksek olan Mukaddes Kalp Ma-nastırı'nda tahsilini yapıyordu. M athers, muazzam kö şkünün bir foto ğrafını da göstermi şti ana. Yakın bir gelecekte Shannon'u kö şküne davet edece ğini de imâ yolu ile söyledi. Resimde, kö şkün kapısında kocaman, lüks bir otomobil de durmaktaydı. Ahbaplıkları ilerledikçe samimiyetleri de artıyor, birbirlerinin hususiyetlerine ka-dar girebiliyorlardı. Shannon'a kar şı adamın sempati besledi ği, onunla yafandan ilgilendi ği belli idi. Arada bir, kar şılıklı oturmak fırsatını buldukları zamanlar, Mathers, ona, bir doktorun şöhret yoluna nasıl girebilece ğini ve kısa zamanda nasıl çok tanınmı ş, aranan bir kimse olabilece ğini ö ğretmeye çah şır, nasihatlerde bulunurdu. Azametli tavırlar takınarak yıllık kazanacmın kabarık bilançosunu ona açıklar, bunu nasıl sağladı ğını, bugüne nasıl eri şmiş ol- 368 duğunu, hayatınım geçmi şindeki bazı olayları anlatarak belirtmeye çalı şırdı. Adamın bütün merakı Shannon'un, muayenehane saatler i dı şarıdaki hayatı idi. Sohbet anlarında lâfi döndürüp dola ştırıp o koauya getirir, Shannon'u dolambaçlı yollarda sıkı ştırır, »ne yaptı ğımı, nelerle me şgul oldu ğunu ö ğreamek isterdi Fakat Shannon tam bir ketumiyet içinde konuyu ba şka sahalara aktarır, Mathers'in öğrenmek istedi ği hususlarda hiç bir açıklama yapmazdı. Pek gizlene cek bir şey olarak kabul etmiyordu bunu Shannon ama, kapris yap ıyor, adamın tecessüsüne mağlup olmamak için söylememekte inad ediyordu. Günleri çalı şmakla geçiyordu. Prof. Challis'ten yeni bir haber ç ıkmamı ştı. Jean'dan da hiç mektup almamı ştı. Arada bir onları dü şünüyor, fakat vefasızlıkları ve ilgisizlikleri hatırıma gelince k ızıyor, o zaman da kafasından onları uzakla ştırıyordu. Bir ak şam üzeri, kendisi için sürpriz te şkil eden, san derece bahtiyar edici iki olayla birbiri ardına kargı la ştı. Bir per şembe günü idi. Ak şam üzeri otele dönüyor du. Üstüne ba şına çeki düzen verdikten sonra muayenehaneye dönecekti. Saat 17 sı ralarmdaydı. Otele yakla ştı ğı sırada, basmakta olan karanlıklar arasından, cadd enin kar şı tarafında gözüne â şinâ biri ili şir gibi oldu. Dikkatlice baktı. Uzunca bir süredenberi sabırla be kliyormu ş gibi bir hâli vardı. Shannon'u görünce yerinden kıpırdadı ve ona doğru yürümeye ba şladı. Shannon .da onu hemen tanımı ştı. Alex Duthie idi bu. Dreem köyünden Alex.. Dalnaire'de, hem şire Peek'in ihmali yüzünden ölea zavallı Sim'in bab ası.. Adam, Shaamon'a do ğru yakla şıyordu. Genç doktorun yüre ği a ğzına gelmi şti. Korkmuştu. Korkmakta da haklıyâı. t&rajbir aaMÎa, adamla h aagi şartlar altında ay-rifdık İarta hatırlamı şta. Aâmı», flwan gocu ğunun bir Be- vi kaatili telâkki ediyordu. O hadise kafasında gel i şmiş olabilir ve Shan,non'a bir kötülük yapmak için buraya kadar gelmi ş bulunabilirdi. Nihayet kar şı kar şıya geldiler. Shannon da durdu. Bir süre hiç konu şmadan durdular. Fakat genç adam hayretler içindeydi. Alex ideki tereddüt ve heyecanın kendisininkinden hiç de az olmadı ğını görmü ştü. Tam otelin önündeydiler. Alex, nihayet sessizli ği bozdu. Hafif bir sesle: — Robert, dedi, seninle biraz konu şmam lâzım, îçeri girebilir miyiz? Shannon hiç cevap vermeden adamın önüne dü ştü. Otelin kapasmdan içeri girdiler. Shannon, onu yukarıya, kendi odasına çıkardı. Adamı ilk gördü ğü andaki korkusu, endi şeleri yok olmu ştu. Odaya girdikleri zaman Alex, koltu ğunun altındaki bir kutuyu hafifçe kapının arkasına, yere bıraktı. Sonra da sandalyelerden bir ine şöyle, çekinir gibi bir tavırla, ili şir gibi oturdu. Adamın gözlerinde endi şeli ve saf bir şeyler vardı. Bakı şlariyle bir şeyler arıyor gibiydi. Yuvarlak, sert kasketini elin e almı ş, söze nasıl ba şlayaca ğını kestiremeyen bir tavırla çeviriyordu. Bir süre yutkundu, a ğzı bir kaç kere açıldı, kapandı. Nihayet konu şmaya ba şladı: — Ne kadar müteessir bulundu ğumu tahmin edemezsin Rob. Bu 2 İy,aretimi,n bir tek sebebi var. Senden af dilemek.. Evet, evlâd, senden af dilemek için geldim bugün buraya..

Page 165: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Bu sözleri büyük bir cehd sarfederek söyleyebilmi şti Duthie.. Bu giri şi yaptıktan sonra şöyle bir derin, rahat nefes aldı. Satıra da devam e tti: — Geçen hafta içinde hastaneye, Dalnaire'e gitmi ştik. Zavallı Sim'ia bütün oyuncaklarını tavan arasındaki yerinden indirmi ştik. Bizim Hanım «Bunları götürüp hastaha-nedeki çocuklara verelim..» demi şti. Aldık, gö- 370 turdüK. iîu ziyaret sırasında Ba şhemşire île uzun ustun görü şmek fırsatını bulduk. Bize bütün olan-biteni aynen anlattı kadınc ağız. Bizi affet sen, Robert.. Senin gü-aıahını almı ştık. Halbuki hiç mi hiç kabahatin yokmu ş,. Ama ne bilirdim ki ben, de ğil mi? O gün ke şke dilim tu-tulaydı da sana o kötü sözleri söylemesiydim. Beni affedeceksin, de ğil mi Robert.. Bak, ben bu ya şa gelmig bir adamını. Senden af dilemek için ne kadar yoldan kal kıp buraya geldim. Sırf bunun için.. Anlıyor musun, sırf senin beni affetmeni, ku surumu ba ğı şlamanı sa ğlamak için.... Shannon, adama ne cevap verece ğini şaşırmı ştı. Duthie, Sim'in ölümündeki gerçe ği öğrenmi ş olması onu ashnda memnun etmi şti. Zira, Ba şhemşirenin bu hareketi olmasaydı, Shannon, ömrünün sonuna kadar Alex Duthi e ile karı şım nazarında bir suçlu, bir kaatil kalacaktı. Hâdisede Shannon'un hi ç bir kabahati olmadı ğını öğrenmi ş olmaları gerçekten memnuniyet vericiydi. Fa-; kat Duthie'nin sözleri genç doktoru mü şkül durumda bırakmı ştı. O, zaten, ne şekilde olursa olsun, birinin ken-di şine kar şı minnettarlık duyması kar şısında son derece mü şkül duruma dü ştü ğünü hissederdi. Sadece elini uzattı adama. Duthie, onu kuvvetlice s ıktı. Kırmızı çehresinde hafif bir tebessüm belirdi. Bu tebessüm gitgide yay ılarak bütün çehresini ve varlı ğını kapladı: — Barı ştık, evlâd, de ğil mi? — Elbette barı ştık Alex. dedi. Zaten ben sana biç bir zaman darü mamıştım ki.... Gerçekten, Shannon bu sözlerinde samimiydi. Do ğru söylemi şti O Alex'e hiç danlmamı ştı. Fakat, bir yanlı ş anlama yüzünden Alex'le dostlu ğunun bozulmu ş olması onu çok üzmü ştü. Aradaki anla şmazlı ğın böylece ortadan kalkmı ş olması onun için çok büyük bir sevinç vesilesi te şkil etmi şti. 371 Alex âa Shannon'un samimi davranı şından fek BBÜ- — Bundan sonra yine benimle balı ğa geleceksin de ğil mi, evlâd, dedi. Shannon hemen eevap verdi: — Nedem gelmeyeyim, Alex? Sen istedikten soars.... — Tabiî isteyece ğim Shannon.. Şimdi pek arsulu de ğilim, malum hâdiseden dolayı. Fakat aamanla insaa nelere alı şmıyor ki; de ğil mi evlâd? Sonra kısa bir süre sustular. Konu bitmi ş, aradaki buzlar çözülmü ştü. Bir iki dakika geçti. Alex ellerim u ğuşturarak Shannon'u süzdükten sonra konu şmaya başladı. Konu şurken, gözleri, kapının yanına, yere bıraktı ğı kutuya takıldı. Şöyle dedi: — Sen o ilmî ara ştırmalarına yine devam ediyorsun, de ğil mi Rob? — Evet, diye cevap verdi Shannon. Alex'in gözleri parlamı ştı: — Çok iyi öyleyse, dedi. Hani sen benden süt .numu nesi istemi ştin ya, hasta hayvanlardan.. Sana getirdim bugün. Bir yandan da kapının yanındaki kutuyu i şaret ediyordu. Fakat Shannon bu sözü duyar duymaz elektriklenmi ş gibi yerinden fırladı. Büyük bir heyecan ve telâ ş içinde sordu: — Yoksa yine aalgın ba şladı mı Alex? Adam, tasdik makamından ba şını salladı: — Maalesef öyle.... — Çok mu yaygın? Şiddetli mi? — Hem de nasıl? Vaziyet çok kötü. Bildi ğin gibi de ğil vallahi. Benim ineklerden besi de buza ğılarını dü şürdü. Çok u ğra ştık önlemek için ama, kâr etmedi. Hepsi öldüler. Bir tekini bile kurtaramadık. — Bana onlardan süt numunesi aldın demek.. — Hem de hepsinden.. Teker teker... Üstelik Mikrop suz kagltunft aldın*. 3T2 Kapıdaki kutuyu i§âret etti.

Page 166: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Nah, orda i şte, dedi. îçi çinko kaplı o kutunun. Shannon'un göz îeri minnettarlıkla dolu olmugtu. Geng ya şına ra ğmen fele ğin acı sillelerini o kadar çok yemigti ki, taUhia kendisine bu kadar iyi bir şekilde gülebilece ğini imkânı yok tahmin edemezdi. Memnuniyetinden göklere uçabilirdi Shannon o anda.. Böyle bir imkân kırk yıl uğragsa aya ğına gelmezdi. Nasıl olmu şsa olmu ş, diye dü şündü. Alex'e şükran borçluydu. Ba şka bir şey de ğü Heyecandan bo ğulacakmı ş gibi ba ğıra ba ğıra konu şmaya ba şladı: — Benim için ne derece önemli, ne derece hayatî bi r şey bu, tasavvur edemezsin Alex.... Tam istedi ğim şey benim bu.. Sa ğ olasın, var olasın Alex.... Duthie, sakin bir tavırla cevap verdi: — Kendi bakımından her halde haklısın. Bu i şe ne kadar önem verdi ğini bilmiyor değilim Rob. Fakat bu sadece senin meselen de ğil. Sana açıkça söyleyeyim, bizim köydekiler de bu mevzu ile yakından igili. Herkesi korkutuyor bu hastalık. Hem de müthi ş korkutuyor. Davarlarımızın en iyileri bu hastalı ğa yakalandı. Bir çiftlik müdürü var ya bizim orada; ben bahsetmi ştim senden ona da, bana ne dedi biliyor musun? Onun bize yardımı dokunursa, b iz de onu bo ş bırakmayız diyor senin için. Genç doktor, gitgide daha fazla heyecanlanıyordu. B irden fırladı yerinden Alex'i omuzlarından tuttu, sarstı. — Son gayretimle çalı şaca ğını, Alex, dedi. Sana söz söz veriyorum, namusum, şerefim, her şeyim üzerine söz veriyorum. Elimden geldi ği kadar çah şaca ğun. Güçlükle söz söyleyebiliyordu. -:- Bilmezsin, diye devam etü, beni o kadar sevindi rdin ki.... Bana milyonlar verseydin, ina», bu kadar memnun edezneaJkı.... 37S — Beni mahcup ediyorsun, Rob.. Senin memnuni-niy etin, benim de memnuniyetim demektir, in şallah hayırlı olur.... Biraz sora, saatine baktı ve yerinden, kalktı. — Ooo, vakit gelmi ş, dedi, gideyim artık. Shannon itiraz etti: — Acelen ne canım.. Biraz daha kal. Sonra, birden hatırlamı ş gibi: — Bir şey de içmedin Alex, diye devam etti. Dur, bir şey ikram edeyim sana.. Değil bir şey içirmek, neyi varsa hepsini ba ğı şlamaya hazırdı genç adam. Fakat Alex oturmadı. — Alaca ğım olsun, dedi. Ba şka zaman çift içerim. Fakat şimdi mutlaka gitmeliyim.. 17.45 de bir otobüs var, ana yeti şmem lâzım. Biliyorum, az 01du ama.... Güldü. Şikâyetçi olmadı ğı apâ şikâr bir tavıra izah etti: — Sen otele gelinceye kadar tam bir buçuk saat dı şarda bekledim, biliyor musun? Shannon, anlamı ştı. Fazla ısrar etmedi. Tanı o anda da aklına geldi . Kendisi de saat on da muayenehanede olacaktı. Yarım saat vakti kalmı ştı. Alex Duthie ile otelin kapısına kadar indi. Onu en samimi ve kalbi te şekkürlerini tekrar tekrar bildirerek u ğurladı. Adamın heybetli, iri yan vücûdu karanlıklar içinde adamakıllı kayboluncaya k adar arkasından baktı. Heyecanlı ve mutlu bir ruh hâli içinde döndü. Alex'in getirdi ği numune sütleri kutusundan çıkarmak için odasına y öneldi. Tanı merdivenleri çıkarken, gözü holdeki mektup rafına t akıldı. Gözlerine inanamamı ştı. Bir mektup vardı ona. Hemen ko ştu. Zarfı eline aldı. Üzerindeki yazıyı görür görmez kimden oldu-j£mu anlamı ştı. Jean'dandı. Kalbi, bu- kug kanadı gibi çarpmaya ba şladı. Zarfı alelacele yırtmaya çalı şırken merdivenleri de iki şer» üçer basamak atlayarak yukarıya çıktı. Odasına girip kapıyı kapadı. Mektubu zarfm 374 içinden çıkardı. Dörde katlanmı ş olan kâ ğıdı açarak okumaya ba şladı. Mektup «Sevgili Robert» diye ba şlıyordu. Aynen şunları yazmı ştı genç kız: «Elimde olmayan sebeplerden mektubunun cevabı gecik ti. Luke, üç haftadır Tynecastle'daydı. Onun için mektubunu ancak bugün ö ğleden sonra alabildim ve hemen sana cevap vermeye kalktım. Sana .nasıl hitap edebilece ğimi, neler yazabilece ğimi şu dakikada pek bilemiyorum. Fakat do ğrusunu söylemek gerekirse, aylar sonra da olsa send en

Page 167: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

haber alı şım beni ziyadesiyle memnun etti. Çok sevindim. Bunu inkâr edemem. Zira seni gerçekten ve samimiyetle arıyordum. Hem de çok arıyordum. Bunu sana açıkça itiraf etmem belki de do ğru de ğil. Hattâ hattâ, mektubuna cevap bile vermemem icabederdi belki aslında ama. Sana verilecek iyi bi r havadisim var. Bu havadisin mevcudiyeti sana yazmam için bir nevî mazeret te şkil ediyor. Havadisim şu: Bir kaç gündenberi girmekte oldu ğum imtihanlar nihayet bitti. Bir iki hatâm oldu ama, pek de fena gitmemi şti. Bu arada çok garip bir şey oldu. O müthi ş korktu ğum Profesör Kennerly var ya, bu defa çok iyi davran dı bana imtihanlarda. Hayret ettim. Evvelki gün de san şifahî imtihandan çıktı ğım zaman arkamdan geldi, beni bir kenara çekerek bütün dersl erden iyi not aldı ğımı söyledi. Biraz da tra şladı. Ama içim öyle rahatladı ki sorma.... Sınıfı i yi dereceyle geçmi şim.... Fakat diplomamı ancak devre sonunda, 31 Tem-muz'da alabilece ğim. O zamana kadar da vaktimi bo ş geçirmemek niyetindeyim. Sıcak Memleketler Hastalı kları Kursu'ıiıa devam edece ğim. Gittim, kaydımı da yaptırdım. Kurs, gelecek haf ta başmda Sanderson Te-rfsi'nde ba şlıyor. Günde bir saatmi ş. Sabahlan saat 9 dan 10 a kadar.. 375 Başka yazacak bir şey yok. Sea nasılsın? Hayatından memnun musun? Selâm ve sevgiler....» Shannon, sevincinden nerdeyse uçacaktı. Bu gün çift katlı ekmek kadayıfı olmu ştu i şler. Bir yanda Alex'-in getirdi ği numune sütler, bir yanda Jean'dan gelen mektup.. Çok mutlu idi genç adam. Jean'm sınıfını geçti ğini, nihayet mezun oldu ğuna müthi ş memnun olmu ştu. Bundan evvelki imtihanlarda onun yüzünden ba şarısızlı ğa, u ğramı ş olması kar şısında, hiç değilse şimdi durum düzelmi ş, hakkında dedikoduların alıp yürümesi kendili ğinden bertaraf edilmi şti. Shannon'u aramakta oldu ğunu bildiren satırlar da genç adamı fevkalâde mütehassis etmi şti. Demek her şey bitmi ş de ğildi. Hattâ biç bir şey bitmi ş de ğildi. Gözleri mektuptaki bu kelimeleri bir daha, bi r daha, okudu. Mahzun ve üzüntülü havalar içinde geçen aylardan so nra sevgilisinin kendisine hitap ederken kullandı ğı bu güzel kelimeler kalbine ilâhî bir iksir gibi damlamı ş, ona bir rüyalar âlemine sürüklemi şti. Peri şan ve sefil otel odasının havası bile birdenbire de ği şmişti. Burası şimdi Shannon'a dünyanın en lüks, en güzel yeri gibi geliyordu. Taklalar atmak, zıplamak , kahkahalar atmak, şarkılar, türküler söylemek geliyordu içinden. Jean'm kaleminden çıktı ğı için emsalsiz ve büyük güzellikler ta şıdı ğına inandı ğı mektubu, bir daha, bir daha okudu Shannon. Her okuy uşta satırlar gözlerinin önüne genç kızı getiriyor, onun nefis güzelli ğim yudum yudum tadıyordu. Satırlarda gizli bir hasret ifâdesi de vardı. Genç kız, kendisini: tutmasına, fazla açılmaktan çekinmesine ra ğmen, gayri iradî olarak içinin' bazı taraflarının kelimeler ve cümleler arasından uzalda ştıra-mamı ştı. Bunu dü şününce içi daha büyük bazlarla doldu. Mutluydu. Hemen kafasında bir plân tasarladı. Kız, gelmekten, bulu şmaktan hiç bahsetmiyordu. Belli ki o kadarı- 376 ma gururu müsaade etnaiyordu. Fakat mektubunun sonl arında bahsetti ği kura.... Genç doktor, i ğinden «Tamam....» dedi. Ainlamı ştı. Plânını tatbik edecekti. Plân çok ho şun» gitmi şti. Mektubu bu defa dudaklarıma götürdü; öptü. Bu mektup, onun kısa bir zaman önce elinde tuttu ğu bir ka ğıt parçası idi. Kokusu sinmi şti buna. Öptü ve kokladı. Jean'm kursların yapılaca ğından bahsetti ği Sanderson Tesisi nehrin kar şı kıyısında, şehrin kenarına düsen, ıssız tenha bir yerdeydi. Eme kliler Yurdu ile Sent Enoch Kilisesinin arasında, fakat ikisine de b ir hayli uzak bir yere düşüyordu. Burada tabiata ait hafif kıpır-dam şlardan ba şka bir gürültü duyulmazdı. Tam çalı şılacak veya kimsemin rahatsız etmesine meydan kalma dan istirahat edilebilecek bir yerdi. St. Enoch Kilises inin bulundu ğu bölgedeki geni şlikte kurulmu ş olan parklar, buraya tam bir kır manzarası ve hava sı veriyordu.

Page 168: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Genç doktorun plânı, Jean'ı burada habersizce yakal amaktı. Öyle de yaptı. Jean'm, kursların ha şlayaca ğını bildirdi ği günde iki gün sonra plânını tatbike giri şti. Bir gece evvel hafif bir ya ğmur Winton'u ıslatmı ştı. Shannon, Old George caddesinden yürüye yürüye giderken zor sarfetmek zo runda kalıyordu. Taze ot kokuları ve bahara yönelen bitkilerin usarelerinin kokularıyla dopdoluydu. Genç, doktor bu nefis kokuları ci ğerlerine doldura doldura gidiyordu. Hayatından son derece memnundu. Bir i şi vardı, ilmî çalı şmalarına devam edebiliyordu ve bütün bunlarla birlikte ona taze bir enerji ve kuvvet a şılayan sevgilisi ile de artık bulu ş--augtuu Nehir tarafından esen ılık rüzgâr, üzerlerinde serç elerin ötü ştükleri karaa ğaçların, dallarım hafif hafif sallıyordu. Kı şıa, so ğuk, kasv«tM pençesi insanlar ve 377 tabiat üzerindeki sert ve so ğuk pençesini gev şetmi şti. Güne ş altında gerinen, uykudan uyanmı şhğın mahmurlu ğu içinde esneyen topraktan ba ş döndürücü bir canlılık ve dirilik etrafa yayılıyordu. Buram buram bahar kokuyordu toprak. Bahar ve hayat kokuyordu. Mutluluk ta şıyordu. A şk ta şıyordu. A ğaçların dallarına yürüyen sular gençlik ve co şkunlukla, doluydu. Nefis kokular içini sonsuz i ştiyaklarla doldurmu ştu genç adamın. Özleyi şler hasretler diniyor, ıstıraplar sona eriyordu artık. Emekliler Yurdu'nun önünden geçerken, kapı önünde ç içek satan ihtiyar bir kadın gördü, içinden gelen ani bir hisle durdu. Sepetin k enarından bahar sarkan leylâklardan bir demet aldı. Çiçekçiye altı peni ve rdi. Ama, ah şmamıştı böyle şeylere Shannon. Utanmı ştı. Çiçekleri açıkta götürmekten utanmı ştı. Bir kaç adım uzakla ştıktan sonra cebinden bir mendil çıkardı. Çiçek ler i ona sararak, yapraklan zedelenmeyecek bu- şekilde dı şa gelecek vaziyette cebine koydu. Ceketinin önünü de açtı. Eiyle ceketi zaman zaman u cundan kaldırıyor, çiçeklerin göğsüne de ğerek örselenmesine mâni oluyordu. _ Nihayet Sanderson Tesisine gelmi şti. Avludan içeri hızla girdi Konferans salonunun kapısının tam kar şı-sıda beklemeye .ba şladı. Bir iki dakika ya geçmi ş, yâ geçmemi şti ki, derinden St. Enoch Kilisesinin saatinin sesi duyuldu. Saydı. Tam 10 defa çalmı ştı. Çan sesi, havadaki tatlı kokularla mestolmu ş, ne ş'eli bir ses halinde Shannon'un kulaklarına dolmu ştu. Aylardanberi! bekledi ği mutlu a.n nihayet gelmi şti i şte.... Bir kaç sa,niye sonra konferans salonunun- kapısı a çıldı, ö ğrenciler birer iki şer çıkmaya ba şladılar. Kurstan topu topu altı talebenin çıktı ğını hayretle görmüştü Sha,nnon. Sonuncu ve yedinci talebe Jean'dı. Tek ba şına ve ba şı önüne eğik, dalgın bir tavırla yürüyordu. Shannon, onu görünce kalbi küt küt atmaya ba şla- 378 mıştı. Genç kızın bütün güzelli ği, cazibesi üzerindeydi bugün. Gri bir elbise giymi şti. Bu renk kıyafetlerin ona pek yakı ştı ğını dü şündü bir an Shannon. Bu elbiseyi de hatırlamı ştı. Genç kızla bulu ştukları zamanlar bir kaç defa bu elbise ile gelmi şti. Hafif rüzgârda, bu elbise vücûduna dolandıkça n ârın ve .diri hatları daha fazla ortaya çıkar, genç .adamın nefesini kesecek gibi olurdu. Dudakları hafif aralanmı ştı genç kızın. Parmaklarından biri yırtık bir çift eldiven vardı elinde. Ayni elinde bir defter d e tutuyordu. Her halde kurstaki dersleri yazdı ğı not defteri olmalıydı. Koyu ela rengi gözlerini b er-mûtad yere dikmi şti. 'Bir an ba şını kaldırınca gözgöze kaldılar. Bu müthi ş bir an olmu ştu. Genç doktor hemen ona do ğru atılmı ş, iki elini birden yakalayarak aveunun içinde sıkmaya ba şlamı ştı. Dudaklarından bir çı ğlık halinde bir iki kelime dökülmü ştü: — Jean!.. Jean!.. Nihayet ha!.. Genç kız da afalla mış ve haykırmı ştı: — Robert!... Ve heyecanla ilâve etmi şti: — Sen misin, Robert? Sen misin? Genç kızın sesinde, vicdan azabına kar şı müthi ş bir mücadele açmı ş insanların havası ve tonu vardı. Fakat hemen arkasından çehres i aydınlanmı ş, o durgun, keder dolu hâli kaybolmu ş, yanaklarına sıcak bir parlaklık doluvermi şti. Belli ki, son derece mutluydu bu kar şıla şmadan.

Page 169: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Ya Shannon? Genç adam kızı kollarına alıp sarılmama k, kemiklerini kırarcasma ona yakın olmaktan kendini güçlükle men edebiliyordu. A ğzından kelimeler adetâ kendi kendine, şuursuzca dökülüyor gibiydi. — Hayatımın en mutlu ânı bu Jean.. Seni tekrar görebildi ğim, sana tekrar kavu şabildi ğim için ne kadar bahtiyar oldu ğumu sana anlatamam, sevgilim.... Müt- his Mr şey bu.. Mütfaig bir şey.... ve.. Ve inanılmaz feir şey.... Bir ism durdu. Kelimeler hanceresuıdejı gü çlükle çıkabüiyordu. — Rihnezsiaa Jean, diye devanı etti, o kadar ümits izdim ki.. Seni tamamiyle kaybetti ğime o kadar inanmı ştım ki.. Mektubuma cevap alamayınca.. Ama hep» yalanmı ş.. Hepsi bu anmı ş meğer.... Taüı ve umulmaz bir sarho şluk içindeydi ikisi de.... Gözlerini birbirlerinin gözlerine dikmi şler, öylece kala-kahmglardl. Avludaki karaa ğaçlarda serçeler şakır şakır ötü şüyor, nehrin a şağısından, tâ uzaklardan bir köpek havlıyordu. Gün bu gündü. An bu andı. Dünya, tabiat, her şey sanki onların bu mutlu kar şıla şmalarını tes'it ediyordu. Shannon, kızın imtihanını hatırladı hemen. Nefes ne fes konu ştu. — Tebrik ederim Jean, dedi. Sınıfını da geçmi şsin. Hem de iyi dereceyle. Artık mezun oldun Fakülteden.. Ne güzel.... Genç kız gülümsedi: — Te şekkür ederim Robert, ama, dedi, o kadar önemli de ğil. Shannon hemen önledi: — Nasıl önemli de ğil Jean? Bilâkis, fevkalâde, çok güzel bir şey bu.. Hatırlarsan, ben sebep olmu ştum geçen defaki imtihanı ba şaramamana.. Sen daha o zamam halledecektin bu i şi ama.. Neyse, geç oldu ama, temiz oldu. Ona bakalı m bia, de ğil mi? Jean, mahcup bir tavırla gülümsedi. Shannon da güld ü. Elleri hâlâ genç kızın ellerini tutyordu. Onu bir defa yakalamı ş da, kaçmasından korkuyormu ş gibi bir hâli vardı. Kıa sordu: — Dalnaire'den ayrılmı şsın öyle nü? Ne ş'eli bir tavırla, cevap verdi: — Ha.. Evet, dedi. Ayrıldım. AyrıMun da nesi ? 3SO kovdular. SfiB de anla ae geçili şiz fek- adam ol-du ğumu. Hig bîr yssde diki ş tntttirsBnyorum de ğil mi? — Peki, gimdi? — Trongate Meydanında fakirlere bakan bir doktorun muayenehanesi var. Orada fah şıyonım. Doktor fömezli ği yapıyorum açıkçası.... Genç kız ©abuk §abuk konu şarak: — Peki, ya incelemelerin ne oldu? diye sordu. Shan non, can damarına basılmı ş gibi oldu ğu yerde sıçradı: — Tamam, dedi. Ben de sana ondan bahsedecektim Jean.. Kızı kolundan tutarak yolun kar şı tarafındaki parka götürdü. Budaklı, kocaman bir a ğaç gövdesine dayatılmı ş bulunan ye şil boyalı bir sıraya oturdular. Etraflarında benekli, şip şirin güvercinler dola şıyordu. Kah uçuyorlar, kâh önlerine, biraz ilerilerine gelip konuyorlar, birbi rleriyle şakala şıyorlardı. Etraf tenhaydı. Sadece kar şıdan, yukarıdan a şağı do ğru topallaya topallaya inen bir ihtiyar gördüler. Siyah bir kasket vardı ba şında ve mor bir kuma ştan ceket giymi şti. Baharın şen atmosferi içinde, hızla yürümeye çalı şıyordu. Shannon hatırladı. Cebindeki çiçekleri çıkarıp Je-a n'a uzattı. Genç kız çok mütehassis olmu ştu anla şılan. Birden yerinden zıpladı. Sevinç dolu bir sesl e: — Oooooo, diye ba ğırdı. Fakat arkasından da hemen duraladı. Çiçekleri alırk en, bu sevincinin a şın kaçmasından korkmu ş gibi idi. — Çok te şekkür ederim Robert.. Genç adam hafif bir sesle mın ldandı: — Be ğendin mi? dedi. Şuracıkta ihtiyar bir kadın «atryordn. Bir an dundu ve ilâve etti: — Göğsün» taksana jj&an., — Sir mom mır mı Robert?

Page 170: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

^ Genç adam elini yakasına attı. Buldu ğu bir toplu i ğneyi çıkarmaya çalı şırken birden aklına gelmi ş gibi sordu. — Bir şey soraca ğım sana Jean. Ama, çekinmeden cevap ver bana, g ünaha girmezsin, korkma. Benimle bir daha görü şmeyeceğine dair yemin ettirdiler mi sana? i ğne, Shannon'un elinde kalmı ştı. Birdenbire derin bir sessizlik oldu. Sonra yava ş yava ş konu ştu genç kız: — Hayır, dedi. Yemin etmi ş olsaydım burada bulunmazdım şimdi. i ğneyi aldı. Elindeki çiçeklere bir an baktı. Onları mahzun bir tavırla burnuna götürüp kısa bir süre kok-ladıktan sonra, kâfuru re ngindeki yumu şak, kürkten yakasının altına gelecek şekilde gö ğsüne i ğneledi. Bu sarı, yaprakları beyaz ve kokulu çiçekler ona öyle ya-kı şmıştı ki. Güzelli ğine bir kat daha güzellik ilâve etmi ş gibiydi. Yanıba şında, öylece onun hareketlerini takip ederken arada bir gözleri kızın dudaklarına, saçlarına, hafifçe bakarak, diri ve ge nç gö ğüslerine takılıyordu. Vücudundan kuvvetli bir elektrik cereyanı geçer gib i oluyordu. Yanakları al al oluyor, her tarafına, bilhassa ellerine ve ayakları na bir titreme arız oluyordu. Fakat birdenbire havasını de ği ştirmek lüzumunu hissetti. Jean'dan isteyece ği önemli bir şey vardı. Gün-lerdenberi kafasında onu kurmu ştu. Bu konuyu hemen açmayacak, böylece konuyu de ği ştirmeyecek olursa, içine sürüklendi ği heyecan onu bambaşka istikametlere götürebilecekti. Bir ta şkınlık yapmasına ancak böyle engel olabilirdi. Sakin olmaya çalı şan bir tavırla konuyu açtı: — Bundan sonra günlerin artık bo ş.. Tabu kursun müstesna. Yani sabahları saat 10 dan itibaren ak şamlara kadar serbestsin demektir, öyle de ğil mi? Genç kız, bu girizgâhın arkasından ne çıkaca ğını merak etmi şti. 382 — Evet, dedi. Genç adamın devam etmesini istiyordu. Fakat Shannon yutkunuyor, gerisini söylemiyordu. Kız, baktı olacak gibi de ğil, sormak zorunda kaldı. — Niye sormu ştun Robert? — Senin yardımına çok ihtiyacım var da onun için, diyebildi. Kuvvetle ve samimiyetle söylemi şti bunu. Gözlerini kızın yüzünden ayırmadan devam etti. Sesinde istedi ğini koparma ğa azimli bir ı şık parlamı ştı. — Evet, Jean, diye devam etti. Senin yardımına çok ihtiyacım var. ilmî ara ştırmalarımın en önemli noktasına gelmi ş bulunuyorum. Bundan sonra ataca ğım adımlar, eskilerine nazaran, çok daha hayatî bir ehemmiyet ta şıyor ve bu yüzden heyecandan çıldıracak raddelere geliyo rum. Kendimi bir türlü zaptedemiyo-rum. Biliyorsun, bu çalı şmaları bu mertebeye getirebilmek için ne güçlükler çektim, nelere katlandım? Tek ba şıma yaptım mücadelesini. Fakat artık takatim kalmadı. Yo.. Sakın şikâyet etti ğimi zannetme.. Bilâkis çok şevkliyim. Fakat mevcut takatimin bu i şin üstesinden tek ba şıma gelmeye yetebilece ğini sanmıyorum. Onun için yardımına ihtiyacım var. Sonra, bazı yeni deneylere de giri şmem gerekiyor ki, bunları tek ba şıma imkânı yok başaramam. Mutlaka bu i şleri bilen birinin benimle beraber çalı şması lâzım.... Profesör Challis bana bir yer de temin etti. Rica e tsem, acaba benimle beraber çalı şır miydin Jean? Genç kız mahcubiyetten yine kıpkırmızı olmu ştu. Shannon sözlerini bitirince bir an yüzüne baktı. Heyecanlı ve telâ şlı idi. Sonra bakı şlarını a ğır a ğır önüne çevirdi. Kısa bir sükût oldu. Nihayet kız konu şabildi. Kekeliyor, dü şüncelerini nasıl ifâde edece ğini şaşırmı ş bir halde bir şeyler söylemeye çalı şıyordu: — Keşke sana yardım edebilsem, ke şke çalı şabü-sem seninle Robert, diyordu. Fakat o kadar kaabil de ğil 333 ki bu.. Sea. de ö ğremdia artık, tanıdın loalats. Annemle babamı, diyo rum yaasi.. Tabii benim anııem, babam oa-lar. O kadar fok şey feorflmyum ki onlara. Bütüa ümitleri benim. Çok seriyorlar beni Çok şeyler bekliyorlar benden ve istiyorlar. Tabii beç de onlan çok seviyorum. Hele annem? Busen , dfayanın en iyi, esn müstesna kadınıdır o.. Babam da öyle., ikisi de çok şey....

Page 171: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Kesik kesik konu şuyordu. Kelimeler bo ğazında dü ğümleniyordu. Biraz durdu. Nefes aldı ve güçlükle devam edebildi: — İnan Robert, şok zorlamadılar beni, ola ğanüstü bir baskılarına muhatap olmadım ama, seninle görü şmemi istemiyorlar hiç. Hattâ.. Hattâ şu andaki durumumla bile onlara itaatsizlik etmig olmaktayım. Darbeyi hafifletmek için çırpınmaları .nihayet bu . neticeyi vermi şti. Gerçe ği, en hafif olarak, .ancak bu kelimelerle ifâde edebil miş, açıklayabilmi şti. Fakat Shaımon'a darbenin bu hafifi bile kâfi gelmi şti. Dudaklarım ısırıyor, heyecanını teskine çalı şıyordu genç adam. Genç kız çok yumu şak, muti yaradılı şta bir insandı ama, bu haliyle çok tezat te şkil eden bir tarafı da vardı. Ailesine olan sonsuz sadakati ve dürüstlü ğü.. Shannon da böyle bir vasıf hiç bir zaman bulunmamı ştı. Genç kız bu sadakati bir vazife, bir vecibe hal inde mütalâa ediyordu. Onu âdeta ikinci bir tabiat haline getirm i şti kendisinde. Bu yüzden de, bir anda havası her şey de ği şebiliyor, ailesinin direktifleri, arzulan i şin içine giriverince, son sür'atle bir cepheden ötekin e, bir dü şünceden ba şkasına intikal edebiliyordu; Shannon, fena halde üzülmü ştü. Güçlükle cevap verebildi: — Kimbüir bana ne kadar dü şmandırlar, dedi. Geng kız hemen itiraz etti: — Yanılıyorsun Robert, big de dü şman de ğiller "sana. Sadee», bun batıl iükadlarmm tesirinde ya şıyorlar ve bu yüaden de bMna, iktmiaai yolkranua» aynîması 3*4 gerekti ğini zannediyorlar. Bu yolların ayrılmasını isti yorlar. Genç adam sertçe bir tavırla cevap verdi: — Ama şahsî bir münasebet de ğil ki bu, dedi. Bir ilim konusu bu.. Sen de doktorsun artık, tüm için çalı şman kadar normal ne olabilir? Benimle çalı şmanı senden bilhassa rica edece ğim Jean.. Jean, büyük bir huzursuzluk içinde kıvranıyordu. — Mümkün de ğil Robert, dedi. TOmi,™ ol ki, ara ştırmalarım ben de çok merak ediyorum. Böyle bir i şte seninle beraber çalı şmayı çok arzu ediyorum. Fakat inan ki mümkün de ğil. Shannon İsrar ediyordu. — Neden mümkün- olmasın? Pekâlâ mümkün .. Onlar şimdi senden bir şey beklemiyorlar ki. Para ka-zanaca ğm bir i şte çalı şmanı istemiyorlar ki.. Böyle bir mecburiyetin yok yani.. Onlar seni pek âlâ sıca k memleketler hastalıkları üzerinde çalı şıyorsun zannederler. Olur, biter. Gemç kız sözünü kesti: — Korkum çalı şmakla ilgili de ğil. Her hangi bir i şte de çalı şabilirim, böyle bir i şte de. Asıl mesele seninle beraber olmada; anlamıyo r musun? Sonra ilâve etti: — Seninle beraber çalı şmaktan korkuyorum Robert. Hep beraber olaca ğız, birbirimize daha fazla alı şaca ğız da omdan korkuyorum. — Beraber olunca ben seni yiyecek miyim ki? Berabe r olmamız bu kadar korkulacak bir şey mi ki? Uzun, koyu kirpiklerini hafifçe yukarı k aldırıp mahzun bir bakı şla Shannan'u süzdü: — Biliyorum, bütün kabahat bende, kimsede de ğil, dîye devam etti. Ama tahmin edememiş ba şlangıçta far-kedememi ştim. Birbirimize kar şı ta şıdı ğımız hislerin bu kadar derin ve kuvvetli oldu ğunu anlayamamı ştım. Yolum neresinden dönülse kârlı çıkarız Robert. Biliyo- 385 rum. Arkada şlı ğa devam edersek bu hisler daha da kuvvetlenecek, da ha da derinle şecek. Sonra koparama-yaea ğız. ikimiz için de fena olacak sonunda. Çok fena . Genç kus gerçe ğe aç* bir ne şter vurmu ştu. Durum buydu. Ve bu apaçık konu şma Shannon'un kalbini tekrar ate şler içinde krfrandırmı ştı. Fakat, her ne pahasına olursa ofeun oa<a ikna edecekti Etmeh'ydi. Azimliy- di IWUMU — Beni dinle, iyi ditole hem Jean, diye cevap verdi . Sesin küM» teüe dokunmayaca ğıma, sana a şkın, sevginin lâfını bile etmiyaoe ğimıe söz verir, yemin

Page 172: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

edersem, benimle ç&k şaıayı kabul eder miski? inan bana! Yardıma, senan g ibi bir arkada şa o kadar ihtiyacım var ki. Anlatamam sana. Bunu ya pmazsan mahvolaca ğım, hiç bir i ş yapamayaca ğım, bütün ideallerim yıkılıp, gidecek.. Anla^beni N e olur anla.. Genç adam ümitle kıza bakıyordu. Onun bir tek «evet » kelimesi ile ihya olaca ğını, hayata yeniden gel-mig gibi olaca ğını dü şünüyordu. _ Araya derin bir sessizlik girdi Kız, ba şını önüne e ğmiş, öylece dü şünüyordu. Kararsızlık içinde bunalmakta oldu ğu besbelliydi. Renkten renge giriyordu çehresi. Gözlerini zaman zaman Shannon'uıı gözlerin e dikiyor, şüpheli bakıyordu. Gerçekten Shannon söylediklerinde samimi miydi acab a? Dediklerine harfiyen riayet edebilecek miydi? Yapabilir miydi bunu? Fakat genç adam kızın kafasını müsbete giden yolu s oktu ğumu anlamı ştı. Jean evet diyecekti. Bunu anlıyordu. Hemen sözlerini takviyey e giri şti: — Çok büyük bir ba şarının arefesindeyim Jean, ciedt. Müthi ş bir şans bu. Müthi ş bir fırsat.. Bir daha da elime geçiremem böyleskıi. . Gel de kendi gözünle gör. Baydî, tereddüt etme. Kalk, beraber gidelim, ^ös-te rayira sana. Bana o zaman inanacaksın ..... Shannon gerinden heyecanla fırladı. Elini uztat ı. 386 Kıa hafif bir tereddütte sonra geng sudanım eîJnî t utt» ve kalktı. Eczacılar Derne ği pek uzak de ğildi. Yürüye yürüy* 10 dakika sonra oraya gelmi şlerdi. Hemen içeri girdiler. Genç kızı sürükler gib i odasına götürdü. Duthie'nia son getirdi ği .numunelerle üretti ği miropların bulua-du ğu tüplerden birini aldı, heyecanla kıza uzattı. — î şte, bak, dedi Buldum artık. Şimdi daha çabuk ço ğalıyor. Gördün gözlerinle gördün igte bak. De ğil mi? Genç kuzda uyanan, bârie ilgiyi görmü ştü Shannoa. îri, siyah gözbebaklerinde bir ı şıltı yandı, söndü. Ba şım tasdik makamında salladı. Yanaklarına bir heyeca n dalgası yayılmı ştı. Ösrrak bakı şlarında içten içe bir endi şe yok de ğildi. Fakat o da kısa zamanda yok olacakla. Shannon buna emindi Tüpü tekrar sıcak suyun içine koydu Shannon, îb-rey e baktıktan sonra çinko kapa ğını tekrar kapadt. Sonra da kafasmdakileri ve tasrl adıklannı gayet basit bir şekilde faza izah etti. Genç kız gözlerini odanın iç inde bir süre gezdirdikten sonra tekrar ona dönmü ştt. Hâlâ konu şmuyor, sadece bakmıyor ve düşünüyordu. Genç adamın kalbi hızlı hızlı çarpmaya ba ğlamı ştı. Karar ânının yakla şmakta oldu ğunu görüyor ve öyle görünüyordu ki, karar müsbet ol acaktı. Heyecanını belli etmeye çalı şarak yava ş yava ş pencereye kadar yürüdü. Uzanarak camı, perdeleri açmı ştı, içeriye bol güne ş ı şı ğı doldu. Gökyüzünde, yükseklerde, maviliklerin uçsuz bucaksız derinliklerinde öbek öb ek beyaz bulut kümeleri vardı. Geriye döndü. Sırtını cama dayayarak gözleri ni kıza dikti. Jean, nihayet a ğzını açtı ve adetâ mırıldanır gibi bir sesle konu ştu: — Robert, dedi üzerinde gah ştı ğın konunun ne kadar önemli oldu ğunu biliyordum zaten. Şimdi gözle> rimle gördüm. Seninle çalı şmayı kabul ediyorum. Fakat bir şartla, demin parkta söylediklerini en küçük te- 387 ferruatına kadar yerine getirece ğine yemin edebilir misin? Shannon sevinçten uçacaktı nerdeyse. Hemen atıldı. — Elbette, dedi. Elbette ediyorum. Genç kız yemini duyunca derin bir nefes almı ştı. Gö ğsü körük gibi bir inip bir kalkmı ş, ferah alâmeti bir ifâde çehresine gelmi şti. Genç adam gözlerim kızan üzerinden ayıramıyordu. Kız hemen, harekete geçti. Elindeki defteri masanın üzerine koydu. Şapkasını da çıkardıktan sonra elindeki eldivenleri sıyırdı. — Haydi öyleyse, dedi. Ne duruyorsun orada öyle? Gel buraya. Ba şlayalım.... Ve ba şladılar.... Laboratuar çalı şmaları Jean'ın da ütihakiyle çok hararetlenmi ş, daha verimli ve daha sür'atli bir tempoya kavu şmuştu. Genç kız, sabahlan, kurs biter bitmez, saat 10 u be ş, bilemedin on dakika geçe gelirdi Shannon çoktan i şe ba şlamı ş bulunurdu. Kapıdan içeri adımını atar atmaz da, çiv ide asüı önlü ğünü alır, sırtına geçirdi ği gibi, masanın öbür ucuna, Shannon'un kar şısına geçer,

Page 173: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

çalı şmaya ba şlardı. Bir iki kelimeden fazla hiç konu şmazlardı. Hattâ ço ğu zaman selâm niyetine kar şılıklı birer tebessümle yetinirlerdi. Bazan, Shan non, hesaplarına .dalmı ş olurdu. O zaman, genç kızın geldi ğinin farkına varmamı ş gibi davranırdı. Onun bu ilgisizli ğinin genç kıza cesaret ve emniyet vermekte oldu ğunu hissederdi. Bir süre sonra yava ş yava ş ba şını kaldırıp bakar, genç kızın, yı ğın yı ğın şi şelerin tüplerin arkasında, dikkatli ve gayet ciddi bir tavırla, elindeki numuneleri birer birer oku yup tasnif etti ğim, siyah kaplı deftere notlar aldı ğını görürdü. Çok dikatli ve titiz çalı şırdı. Bu dikkatli ve titiz çalı şma Shannon'a soa derece faydalı oluyordu. Bilhassa muayene için lüzumlu olan yüzlerce levhayı hazırlam akta.. Zira bu çok müz'iç bir i şti. Çok tehlikeliydi, de.. Çok fazla sayıda üretile n bu 388 mikropların tesiri çok şiddetli idi. Fakat genç kız, dikkati sayesinde bu tehlikeyi tamamen bertaraf etmi şti Bütün dikkatini i şine verir, ba şka hiç bir tarafa bakmadan, o canlı parmaklariyle sessiz çalı şır, en küçük bir hatâ yapmadan i şini yürütürdü. Arada bir Shannon dayanamaz ona baka rdı. Jean bunu hissedince, elindeki i şi bırakır, hiç bir şey konu şmadan, fakat gözleriyle çok şeyler ifâde ederek bu bakı şa kar şılık verirdi. Bu bakı ş, onları birbirlerine daha fazla ba ğlardı. Üzerinde bütün gayretleriyle çalı ştıkları mü şterek konudan çok daha fazla ba ğlardı hem. Dı şarda hava güzel oldu ğu zamanlar pencereyi ardına kadar açarlardı. O küçü k karanlık odaya bahana ne ş'esi ve cıvıltıları bir ça ğlayan gibi dolar, onlara bambaşka bir âjenıden sesler getirirdi. Uzaktan uza ğa arabaların, otomobillerim, gürültüleri duyulurdu. Bazan bir istimbotun pat-pat 'lan, bazan bir laternanın yeknesak sesi, v.s..... Genç kızın bu odada bulunması Shanmon'un ruhî ve ma ddî varlı ğı üzerinde son derece müessir oluyordu. Kendisini daima daha sakin ve iyi bir disiplin altında hissediyor dı şarda kalmıyordu. Gerçi bu yakınlı ğın, dı ş görünü şünde a şkla ilgili hiç bir taraf mevcut de ğildi. Fakat genç adam, o varlı ğın kendisini oraya daha kuvvetle ba ğladı ğını görüyor, lüzumsuz endi şelere ve meselelere kafasını kaptırmıyor, tam bir sükûnet ve rahatlık içinde çal ı şıyordu. Bu hal, ona, o güne kadar tatmadı ğı, tanımadı ğı ölçüde büyük hazlar veriyordu. Ça-h şmalan tam bir huzur içinde geçiyordu. Saat tam 13 de yemek için ara verirlerdi. Civarda t emiz bir iki lokanta yok değildi ama, onlar yemeklerini laboratuarda yeme ği tercih ediyorlardı. Bu, hem daha kolay ve .ucuz oluyor, hem de daha zevkli kaçı yordu. Daima bir gün evvelden yan yarıya paralan veriyorlardı. Jean, sabahlan tre nden indikten sonra nasıl olsa 389 pazar yerinden geçiyordu, ö ğle yeme ği için bir şeyler alıyor, kursa öyle gidiyordu. Çalı şmaları hep mikroplarla oldu ğu için ö ğle yeme ğine oturmadan evvel tam beg .dakika ellerini sublime içinde tutuyorlar, yıkıyor lardı. Bu tedbirlerde, bilhassa Shannon, büyük bir azim, ve ısrarla devam ediyor, ne elur, ne olmaz, diye dü şünüyordu. Tehlikenin zerresi Ortada kalmayincaya ka dar davranmanın hiç bir zararı olmazdı ki.... Sonra, pencerenin içine k ar şılıkla oturuyorlar, kucaklarına birer tabak alıyorlar ve i ğine koydukları so ğuk yiyecekleri zevkle atı ştırıyorlardı. Bazan hava kapalı ve so ğuk oluyor, o zasaan da Bunsen oca ğında £orba pi şiriyorlardı. Fakat, yemekleri umumiyetle taze fıran cala üe so ğuk sucuk ve Duniop peynirinden mürekkepti. Meyve olarak da ya b irer tane elma veyahut da bir kesekâ ğıdı dolusu kiraz.... Derne ğin avlusunda dola şan bir kara tavuk da, hiç sektirmez, her gün onlar yemeklerini yiyecekleri va kit gelir, nasibini alırdı. Hele kirazı çok severdi. Kiraz yediklerim görünce s ıçrayıp Jean'ın koluna tüner, sevincinden çı ğlıklar atardı. î şe ha şladıklarının yedinci günü idi. Ö ğleden sonra, yemeklerini bitirmi şler, harıl harıl çalı şmaya ba ğlamı şlardı. Birden arkasında bir ayak sesi duydu. Dönüp baktı. Profesör Challis'ti gelen. E şikte durmu ş, çaları seyrediyordu. Sırtında boğazıeıa kadar dü ğmeli, rengi hafifçe solmu ş o kuyruklu ceketi vardı. Eli ile kır bıyıklarını ok şuyordu.

Page 174: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, onu görür görmez hemen fırlamı ştı. — Hoş geldiniz, muhterem Hocam.. Nasılsınız efendim ? ihtiyar profesör, memnun bir tebessümle Shan-aan'a bakmı ş ve: — Aferin Robert, diye cevap vermi şti. Bakıyorum çalı şıyorsun. Tebrik ederim sani. Ben de i şlerin nasıl gidiyor diye sana şöyle bir u ğrayayım demi ştim. 390 Shannon, hemen genç kızı hocasına takdim etti. ihti yar adam, kızın varlı ğını görünce bir hayli şaşırmı ştı. Bunu anlamı ştı Shannon. Onun için de bilhassa kızı takdime lüzum görmü ştü. Fakat adam şaşkınlı ğını pek belli etmek istemiyordu. Tabii, nezaketinden, kibarlı ğından böyle davranıyordu. Bakı şındaki hayretten ziyade, şüphe havası Shaanon'u tahrik etmi şti. Fakat tanı ştıktan sonra Profesör, L<aw'ı sevmi ş, ondan ho şlan-mı ştı. Bu, daha ziyade kızın doktor oldu ğunu anlamasından ileri gelmi ş olmalıydı, îçfeıe güven dolmu ş gibi bir rahatlık içinde konu ştu. — ilmî bir ara ştırmada, insan kendisine iyi bir yardımcı bul du mu, mücadelenin yarısı pe şin kazanılmı ş demektir. Robert. Güzel bir espri yapmı ş gibi kendi kendine hafifçe güldü. Sonra da laborat uarın içinde dola şmaya, etrafı tetkik etmeye ba şladı. Tüpleri eline alıp baktı. Levhaları gözden geçirdi, deftere kaydedilmi ş olan notlardan bazılarını okudu. Hiç bir şey söylemiyordu ama, her hangi bir takdirkâr sözden çok daha fazla heyecan ta şıyan bir sessizlik içinde, çalı şmalarında.» çok memnun Ical-d>; ğım ifâde ediyordu. Tetkikleri bitince de Shannon'la geinç kıza döndü. Heyecanlanmı ş, çok mütehassıs olmu ş bir ruh hâli içinde: — Çok güzel, çok gürel, dedi. Ben size daha în.sla numuneler temin edece ğim. Başka yerlerden, hattâ Av-rupadan getirtece ğim. Henüz hatırım sayılıyor oralarda.. Sonra ayni heyecanlı hava içinde onlara veda etti. „ — Bo ş verin şuan bunu. Siz devam edin çalı şmalarınıza. Çok iyi gidiyor, ma şallah.. Ben gidiyorum. Devam edin siz. Ba ş.an,nı?n ilk ve en çok ben alkı şlayaca ğım.. Ho şça kaim.. ihtiyar profösör bunları söylerken gözlerine öyle c anlı, kuvvetli bir mutluluk ı şı ğı dolmu ştu ki, her şeyi gözlerinden okumak kaabüdi. Söyledi ği te şvik edici 391 sözleri bu ifadenin yasımda hiç mesabesinde kalıyor du. Onu, hürmette kusur etmeyerek u ğurladılar. Prof. Challis ondan sonra da sık sık laboratuara ge ldi. Bundan sonraki geli şlerini ekseriya ö ğle zamanına rastlatıyordu. Onlara sadece vaad etti ği yeni süt numunelerini de ğil, yemeklerinin kalitesini artıracak yiyecek şeyler de getiriyordu. Shaımon'la Jean, bir kutu Strasburg et konservesini veya .bir parça kıymalı böre ği payla şıp yerlerken, o iskemlesine oturuyor, bastonunu diz lerinin arasından geçirip üzerine abanarak hafifçe öne e ğiliyor, biraz titreyerek kalın kaşlarının altındaki berrak, ı şıltılı gözleriyle onları haz içinde seyrediyordu. Profesörün, Jean'a kar şı ilk günden ba şlayan sempati ve yakınlı ğı gitgide artıyordu. Kıza yaptı ğı muamele cidden görülecek cinstendi. Bir üse taleb esi idi sanki. Hem o genç ca ğlarının özentisi içinde kibar bir erkek tavrı takın ıyor, hem de zaman zaman onu bir baba veya büyükbaba edâs iyle i ğneliyor, tarizlerde bulunuyordu. Yiyecek şeyler getirmesine ra ğmen, bir tek defa bile onlarla oturup yemi ş değildi. Sade seyrediyor, bundan da büyük bir zevk duy uyordu. Sadece Jean kahve pi şirdi ği zamanlar, o da bir fincan kahve içiyordu. Arada b ir de, o küçük mektepli delikanlı tavriyle Jean'-dan müsaade talep ederek bir tane yaprak sigarası tuttururdu. Ya şlılı ğına ra ğmen, seyrek olmak şartiyle, sigara içmesine doktorlar da izin vermi şlerdi. Sonra da onlara talebelik hatıralarından küç ük olaylar naklederdi. Sigarasının dumanını helezonlar halinde üflerken anlattı ğı hatıraları meyanında, bilhassa, Paris'te Sor-bon Ün iversitesinde me şhur Duclaux'nun yanında çalı şırken yaptı ğı ilk tecrübeler önemli bir yer i şgal ediyordu. Bir gün de Barbizon'da geçirdi ği bir hafta sonu 392, tatilini anlatmı ştı. Hikâyesini bitirdikten sonra kıs kıs gülmü ş ve:

Page 175: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— O zamanlar paranı yoktu, demi şti. Adamakıllı zü ğürttüm. Gerçi şimdi de param yok ama.. Biraz durduktan sonra mutlu bir tebessümle ilâve et mişti: — Parasızdım ama, çalı ştı ğım için daima mutlu bir hayat ya şamışımdır ben. inanın çocuklar, dünyada çalı şmak kadar güzel hiç bir şey mevcut de ğil. O gün profesör kalkıp gittikten sonra Jean derim de rin içini çekmi ş, gözleri ı şü ı şıl parlıyarak: — Ne şeker, ne tonton adam, de ğil mi Robert? demi şti. Çok iyi ve çok büyük insan.... Öyle seviyorum ki onu.... Shannon, alaylı alaylı gülerek espriyi yapı ştırmı ştı. — Bana kalırsa o da seni seviyor ama.. Bilmem ki, annenle baban razı olurlar mı? • Genç kız bakı şlarının Shannon'dan hemen kaçırmı ştı. O konuya hiç temas edilmemesini istiyordu. Mırıldandı. — Hadi gel Robert, i şimize devam edelim biz.... Üzerinde u ğra ştıkları i ş son derece güçtü. Deneyler müthi ş karı şıktı. Ba şlangıçta bunları de ğerlendirmek de çok zor oluyordu. Fakat yava ş yava ş hava de ği şti. Olumlu sonuçlar birbirini takip etmeye ba şlayında, ilk önce teoriler üzerine kurdukları şeyleri daha sa ğlam esaslara istinad ettirmek mümkün olabiliyordu. Fakat, gerçekten tereddüde dü ştükleri anlar da yok de ğildi. Böyle bir duruma dü ştükleri zaman bakı şları hemen kar şıla şıyor, şüphe ve tereddütle birbirlerini süzüyorlardı. Bazan Shannon, hafif sesle mırıldanıyordu. — Olamaz, diyordu, imkânı yok olamaz bu.... Fakat Jean, mâkul bir tavırla onun bu kanaatinin kar şısına dikiliyordu. 393 — Neden olamayacakmı ş ? Neden imkânsızmı ş ? î şte mal meydanda. Pekâlâ olmu ş bile.... Bir gün genç kızdaki bu sakin hal onu sinirlendirmi şti. Bir gece evvel Dr. Mathers, Shannon'*! çok geç vakitlere kadar muayene hanede alıkoymu ştu. Adam da artık Shannon'a adamakıllı yüklenmeye ba şlamı ştı. Bir tarafta muayenehane, bir tarafta bu sürekli laboratuar çalı şması genç adamı yormaya, pestilini çıkarmaya başlamı ştı. Genç kız, önemli bir .noktayı yakaladıklarını iddia ediyordu. Shannon, bermûtad kar şı fikirdeydi. Kızın ısrarları üzerine kızdı, iki el i ile ba ğını sıkarak söylendi. — Çok rica ediyorum, dedi, dereyi g örmeden paçaları sıvamayalım. Daha aylarca sürecek i ş var. Ancak ondan sonra antigen deneyini yapabi lecek duruma gelece ğiz. Allaha şkına hemen Kendini her şey olmuı bitmi ş havasına kaptırma Jean.... Neyse ki, münaka şa uzamamı ş, kızın anlayı şlı davranı şı sayesinde geçi ştirilm şiti. Bununla beraber deneyler ilerledikçe, olumlu, netic eler birbiri üzerine geliyor, memnuniyet verici mki şaf-lar birbirini kovalıyordu. Üç ay de ğil ama, iki a*' 'r."ar sonra bu son tecrübe devresine yakla ştıkların görmü şlerdi. O zaman, ikisi de gitgide artan kuvvetli bi_ voye-canla sarsılmaya ba şladılar. Hele kimyevî muamc1? es--nasmda bir kaç saat beklemelerini icab ett:rcrn c" ;m-lar oldukça sabırsızlıktan, yerlerinde dur.am.aa M'c geliyorlar dı. Tahammüll etmesi çok güç bir durumdu bu. Böyle zamanlarda neticeyi beklemekt en ba şka bir 'rO.eri olmuyor, laboratuarda bulunmaları da bir süre 'ç?,n gerekmiy ordu, öyle zamanlarda Jean'la birlikte kaçamaklar yapıyorlardı. Winton'un civarın daki kırlara açılıyorlar, bir iki saat dola şıp temiz hava alıyorlardı. Eski motosiklet safaları maziye karı şmıştı tabu. Bunun en belli ba şlı sebebi de Jean'la beraber çalı ştıklarından Luke'ün dahi haberi olmaması idi. Zaten Shannon, de li- 394 kanlıyı o mahut meyhane sohbetinden sonra, bir dah* görmemi şti. Jean da tabktiyle, bir süredir devam ©den mü şterek çalı şmalarından ana hiç bahsetmemi şti. Bunu beraberce kararla ştırmı şlardı. Zira, .ne olur, ne olmazdı. Luke, ne kadar olsa çocuk sayılırdı. Annesinin veya babasının yanında bir ağzından kaçıracak olsa i şlerin altı üstüne rahatça gelebilirdi. Ama motosikl et

Page 176: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

yoksa, tramvay ne güne duruyordu. Pek âlâ gezintile rinde tramvayın büyük faydası oluyordu. Longcrag Tepesi denilen bir yer vardı. Kır gezintil eri için orayı peylemi şlerdi. Çok güzel, manzaralı, havadar bir yerdi. Tramvaya a tladılar mı, en geç 10-20 dakika içinde oraya varıyorlardı. Tepe, kıvnm kıvrı m uzayıp giden nehre kar şıydı. A ğaçlıklar arasındaydı. üzerinde henüz bir tek bina d ahi yoktu. Tramvaydan indikten sonra el ele tutu şuyorlar, dar yollardan, patikalardan tırmana tırmana tepeye çıkıyorlardı. Orada yosunlu bir kayanın üzerine oturarak, nehrin geni ş sularında gidip gelen istimbotları, çatanaları, ya ddan çarklı küçük vapurları seyrediyorlardı. Binaları gümü ş sisler içinde yer yer kaybolan şehir, ayaklarının altında uzanıp gidiyor, ancak parıldaya n bir kubbe veya sivri bir kulesiyle kendisini gösterebiliyordu. Hava daima a şk dolu idi ama, onlar ekseriya üzerinde çalı ştıkları konuyu, meselelerini konu şurlardı. Muvaffakiyet ihtimalleri ile ilgili tartı şmalara giri ş'rler, deneylerin neticeleri hakkında fikir teatisi nde bulunurlardı. Bazan yorgunluktan, bazan da o ânm verdi ği kazdan, Shannon sırt üstü yeşilliklerin üzerine yatar, hayallere dalardı. Kapadı ğı gözlerinin içinde tagr.alı ruhunun bütün hasretleri, hayaller halinde resmi .geçit yapardı. Challis'ten çok canlı bir şekilde dinledi ği Sor-bon'u, hiç bir engelle kar şıla şmadan kendisini tamamiy-le ilmî incelemelere verece ği bir hayatı hayalinde ya şatırdı. Bunlardan zaman zaman Jean'a da bahsederdi. 395 Shannon a şk bahsine hiç yanasamazdı. Bu, ona çok zor geliyor, zaman zaman içinden isyan hislerinin kabardı ğını hissediyordu ama, o kadar! Verdi ği sözü tutuyor, yeminine tam bir sadakat gösteriyordu. Jea n'ın ahlâk balonundan titiz ölçülere sahip oldu ğunu çok yakından biliyordu. Biliyordu ki, genç kız, sırf ona yardım edebilmek, onun bir mü şkülüme deva olabilmek için teklifini kabul etmi ş, onunla beraber çalı şmaya yana şmıştır. Yoksa, iki dünya bir araya gelse, Jean, omun teklifini kabul etmezdi. Shannon'un şimdi bir tek hedefi vardı. Kendisinden şüphe etmi ş olan kızı mahcup etmek ana, yanıldı ğını isbat etmek.. Bu yolda yürüyordu ve sonuna kadar yürüyecekti. Genç kıza, k endi nefsine kar şı da ancak bu şekilde temize çıkabilece ğine inanıyordu. Nihayet son deney gününe eri şebilmi şlerdi. Tüpleri içi su dolu kazana koyarak laboratuardan çıktılar. Haziran ayının son günü ve per şembeydi. Hava da, her zamankinden çok daha güzeldi. Geciktikleri takdirde ba şlarına gelece ğin hiç de parlak olmadı ğını bildikleri için yine tepeye gitmeyi kararla ştırmı şlardı. Daha uza ğa gitmeleri do ğru olmayacaktı. Tramvaya bindiler. Gittiler. Tepeye çıktıkları sama n bu müstesna günün gerçekten fevkalâde oldu ğunu daha derinden hissettiler. Yosunlu kayamın üzerine oturdular yine. Ayaklarının ucunda, a şağıda, bir küçük vapur iskelede duruyordu. Nehrin a ğzındaki adalara do ğru yapaca ğı ak şam seferine hazırlanıyordu. Arka güvertede bir caz toplulu ğu vardı ve Johann Strauss'um Tuna Dalgaları valsini çalıyordu. Çok geçmeden vapur kal ktı. Bayraklarını dalga-landıra dalgalandıra, çarklariyle sulan köpürterek en a şağılara do ğru süzüldü. Gözden kayboldu. Fakat arkasında bıraktı ğı, sulan yararken çıkardı ğı seslerin akisleri hâlâ kulaklarındaydı. Bu fısıltı tath bir okşayı ş gibi 396 sanki tâ onlara kadar ula şıyordu. Harikulade, unutulmaz bir ândı bu. Genç adamın içi karmakarı şık hislerle çalkalanıyordu. Yanındaki genç kızı düşünüyordu. Ba şını çevirip ona bakmıyordu, bakamıyordu ama, artık her şey belli olmu ştu. Haberleri büe olmadan aradaki münasebeti kuvvet lendirmi ş ve sağlamla ştırmı ş olan mü şterek çalı şma günlerinim heyecanını tâ derinlerden hissetti Shannon ve gözleri kama şır gibi oldu. Jean'm, kendisi için artık vaz geçilmez bir varlık haline gelmi ş oldu ğunu tamamiyle anlamı ştı. Bu yolum dönüsü yoktu. Onsuz olamıyordu Shannon, olamayacaktı. Bunlan içinden geçirdi genç adam. Kıza bir tek keli me bile söylemedi. Sonra beraberce kalktılar. Yola dü ştüler. O gece muayenehanede çalı şmayacaktı Shannon, î şin önemini hesaba kattıkları için Jean da ak şam saat 20 ye kadar Winton'da kalmayı sa ğlamı ştı.

Page 177: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Saat 17 sularında laboratuara geldiler. Bu sefer ar tık sondu. Butum, hazırlıklar, deneyler, çalı şmalar, hepsi bugün semeresini veriyordu. Ya muvaffa k olacaklardı, ya da muvaffak olamayacakları hususund a kesin kanaate vereceklardı. Shannon, yava ş adımlarla, sanki birisini ürkütmekten çekiniyormu ş gibi, a ğır ağır kazanın ba şına gitti. Kapa ğım açü. Jean'ı yanma ça ğırdı ve içindeki tüpleri çıkarmasını söyledi. Bunu yaparken çok heyecanlıydı , bu yüzden de hareketleri bir hayli kesin hatlıydı. Tüpler bir tepsinin içindeydi. Hepsi 24 adet idi. İçleri' bir sıvı ile doluydu. Bir kaç saat evvel, laboratuardan çıktıkları zaman pırıl pırıl berrak olan bu sıvının dibinde tortula şma1 olmu şsa deneyler ba şarı ile sonuçlanmı ş olacaktı. Jean'ın asabî bir tavırla tepsiyi çekip çıkarı şını nefes almaktan bile korkarak bakıyordu. Nihayet tüpler ortaya çıktı ve genç adam bir çı ğlık kopardı. 39T Tüplerin diplerinde beyaz bir tortu vardı. Shannon gaşırmı ş, sevincinden ne yapaca ğını bilemez hâle gelmi şti. Dili tutulmu ştu. Birdenbire dizlerinin ba ğı çözüldü. Sedirin üzerine çöküverdi. Jean, hâlâ teps i elinde, öylece duruyordu. O da sevincinden ne söyleyece ğini, ne-yapaca ğını bilemez bir hâldeydi. Demek do ğruydu. Bütüfo tahminleri do ğru çıkmı ştı. Yirmi yüdAnberi birbirleriyle hiç. bir ilgisi bulunmadı ğı zannedilen, birbirinden tamamen ayrı iki unsur sayılan bu iki mikrop, aslında tek bir mikroptu. Bu nu isbat etmek, çöcuklu ğundanberi gerçek bir ilim a şkiyle yanıp tutu şmuş olan bu genç adama, Dr. Robert Shannon'a nasip olmu ştu. Bu bir kesifti. Dünya çapında önemli bir hâdiseydi. Shannon, sekil, üreme ve deneylerdeki sonuçların he psinin birbirinin ayni oldu ğunu görmü ştü. Sı ğırlar arasında pek yaygın bulunan bu hastalık, insa nlara, sadece do ğruda do ğruya temas yolu ile de ğil, süt, tereya ğı, peynir gibi gıdalarla da geçiyordu. Hayvanlarda görülen Bang ha stalı ğı da, insanlarda görülen Malta Humması ve salgın nezlelerin sebebi h ep ayniydi. Shaaa-non'tm laboratuarda üretti ği ayni basil..... C.pv'neinr'p.n sarho ş, fi^ivc'^ genç adam. Göllerini kapadı. Mutlu bir g öğüs geçirdi. Yeni bir hastalık ke şfetmi ş ve bunu yaratan mikrobu bulmu ştu. Üstelik bu hastalı ğın önemi bfr tek bölgeye münhasır de ğildi. Nis-beten hafif olan şekilleriyle de, müzmin ve şiddetli şe-kileriyle de büyük salgınlara, devamlı rahatsızlıklara sebebiyet veren ve dünyanın her tar afından yüzbinlerce kurban verebilecek bir hastalıktı bu. Böylece, Shannon, mi lyonların mukadderatı, daha doğrusu hayatı ile ilgili mühim bir ke şfin sahibi oluyordu. Daoiu bunlun ü'i;}ünJi.il:çe heyecandan bo ğamı kuruyordu. Da ğların doru ğuna çıkıp dünyayı seyreden Cortez gibi, o da, ke şfinin ne büyük kitleleri, ne geni ş 398 alanları ihata etti ğini tam bir vuzuhla görebiliyordu. Nihayet Jean sessizli ği bozdu. Defterdeki notlan göstererek: — Artık, dedi, hepsini ne şredebilirsin Robert. Mükemmel, fevkalâde bir şey oldu bu.... Shannon, tasdik makamında, memnun, bir tavırla ba şını salladı. Kar şısında, parlak bir ı şık içkide, harikulade bir manzara görünüyordu. Gitg ide dozu art»» heyecanını frenlemeye, gerçek bir ilim «damı gibi v akar ve tevazu içinde cevap vermeye gayret ederak konu ş-maj» çalı ştı. — Evet Jean, dedi, hastalı ğı ke şfettik. Bu hastalı ğı yaratan mikrobu da bulmaya muvaffak olduk. Şimdi bir tek i ş kaldı, ki o da, en az ötekiler kadar önemli.. Bu hastalı ğa mâni olacak .a şıyı bulmak. Onu da yaptık mı, giri şti ğimiz i ş tam ve kâmil bir şekilde neticeye ula şmış bulunacak, Genç kız, bunu ba ş döndürücü, göz kama ştırıcı bir fikir olarak görmü ştü. Gözleri ı şıldadı: — Haydi Robert, dedi, Profesör ChalhVe telefon edelim. Müjdeyi verelim. Genç doktorun içinde tuhaf bir kıskançlık duygusu u yanmı ştı. Zaferin yalnız kendilerine ait olmasını istiyordu. Jean da bunu an lamı ştı cevap vermeyi şinden. Kız gülümsedi. Shannon, onun gûlümsedi ğini görünce vücûdunu ba ştanba şa bir heyecan dalgası kaplamı ştı. Üzerindeki o yapmacık vakur ve sakin tavır kaybolmu ştu : Genç adam yüksek sesle konu ştu:

Page 178: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Azizim Dr. Law, dedi. Tarihlere geçecek bir gün idrâk ediyoruz şu anda. Bunu mutlaka kutlamamız lazım. Bu ak şam yemeği benimle birlikte yemek lûtfunda bulunur muydunuz, rica etsem? Genç kız tereddüt etmi şti yine. Yanakları hâlâ heyecandan kıpkırmızı bir vaziyette saatine baktı: 399 — Çok isterdim ama, dedi, evden beklerler, geç kal mamalıyım. Shannon ısrar etti:, — Daha erken canım... Haydi gel.... Trene daha çok var.... Genç kız «Ne olur beni zorlama. Gitmeyelim.» der gi bi bakı şlarla bakıyordu Shannon'a. Gözlerini dikmi ş, bir kurtulu ş çaresi arıyormu ş gibi duruyordu. Fakat Shannon hiç oralarda de ğildi. Hemen aya ğa kalktı, içi ne ş'e üe doluydu. Nefsine kar şı itimadı son derece yükselmi şti. Kmn mantosunu tuttu. Giymesine yardım ederken de güldü: — Ne kadar zamandır çalı şıyoruz. Hem az bir çalı şma da de ğildi bu, biliyorsun. Şimdi biraz e ğlenmeye hak kazandık zannederim. Kapıdan çıkarlarken ne ş'e ile kızın koluna girdi. Yürüdüler. Yakında «Continental» adında bir lokanta vardı. Bir Fransız lokantasıydı burası ve Old George caddesin-deydi. Eskiden Spence'le ara sıra oraya giderler, ba şba-şa yemek yerler, dertle şirlerdi. O ak şamki kutlama e ğlencesi için buradan daha münasip bir yer olamazdı. Samimi, temiz, küçük bir yerdi. Madame Brossard adımda Alsash bir kadındı sahibi. V aktiyle, biraz ilerdeki mektepte lisan ö ğretmenli ği yapan kocası öldükten sonra lokantanın idaresi bu kadına kalmı ştı. Mütevazı bir yerdi ama, yemekleri çok güzeldi v e bu Kuzey havası içinde dahi Fransızlı ğımı, yani özelli ğini kaybetmemi şti. Zemini kumdu lokantanın. Kareli, kaim bir îskoç kuma şından yapılmı ş olan peçeteleri, hep, yelpaze biçimimde katlanmı ş olarak şarap kadehlerinin içinde dururdu. Masalar ufaktı. t İzerlerin-de kırmızı abajurlu birer lâmba yanardı. B u kırmızı ı şıklar, kemik saplı bıçaklarla çatallar üzerine şairane bir tarzda dökülürdü. Madame Brcssard, Shannon'u tanırdı. Onlar içe ri 400 girince kasanın arkasındaki yerinden hafif bir selâ m verdi. Hemen bir garsan dikildi kar şılarına. Üzerinde sırtından kaçacakmı ş gibi bol bir elbise bulunan genç garson, onları kar şı kö şedeki bir masaya götürdü. Yemek için vakit biraz erkendi. Salonun ortasındaki uzun masada yemek yiye n bir kaç daimî mü şteriden başka kimseler yoktu. Masaya oturduktan sonra listeyi eline aldı Shannon. El yazısı ile ve mor mürekkeple yazılmı ş bir listeydi bu. Listenin mor mürekkeple yazılı ol masını espri konusu yaparak aralarında gülü ştüler. Tabldota yöneldiler. Alakart, keseye biraz da olsa a ğır gelecekti. So ğanlı çorba, dana rosto, portakallı börek ve kahveyi seçtiler. Garsona söylediler. Genç kızın yüzüne bir canlılık, bir parlaklık gelmi şti.^ Etrafa bir göz attı. Lokantamın halinden memnun kaldı ğı, be ğendi ği anla şılıyordu. Bu romantik dekor genç kızlar için be ğenilmeyecek cinsten de ğildi. Dayanamadı, içimdekilerimi dile getirdi. — Çok güzel, dedi. Ne ho ş bir yermi ş burası Robert.. Hani Paris'te sandım bir an kendimi.... Sonra bir yanlı şlık yapmı ş gibi hafifçe kızardı, hatâsını tamu- etti. — Paris'te sandım, lâfı da sözün geli şi hani. Yoksa Paris'i gördü ğümden filân değil.. Shannon alabildi ğine co şmuştu. Ne ş'e içinde kızın lâfını a ğzından aldı. — Ne varmı ş sanki? dedi. Farzedelim Paris'teyiz. Sorbon'dan gelmi şiz. Muhterem dostumuz Prof. Challis'-in anlattı ğı hikayelerdeki gibi.. Çok me şhur, çok tanınmı ş birer âlimiz ikimiz de.... Bak, sakalıma bak. İyi bak ama. Tam bir âlim hâli yok mu bende? Gerisine bo ş ver Jean.. Bize sonsuz bir şan ve şöhret getirecek, bize büyük ve şerefli bir mevki sa ğlayacak, dünyayı yerinden oynatacak bir ke şfin adamlarıyız, biz.. Gerçe ğin ta kendisi bu.... 401 Bir an durdu. Genç kızın yüzüne dikkatli dikkatli b aktı. — Niye durgunla ştın öyle Jean? Yalan mı yani?..

Page 179: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Genç kız, kafası bir ,an ba şka yerlere, ba şka konulara gitti ği için durgunla şmıştı. Robert'le aralarındaki meseleyi dü şünmüştü. Çehresinin aldı ğı ifâde bu yüzdendi. Fakat Shannon'un sözleri üzerine hemen kendine geldi. Telâ şlı telâ şlı cevap verdi. — Yalan da ne kelime? Bundan daha sahih, bundan daha gerçek olan bir şey tasavvur edemiyorum şu anda.... Shannon, hafif bir kahkaha atmaktan kendku n^n edem edi. Tam bir zafer sarho şlu ğu içinde ve cümle nezaket kaidelerinden tamamen uzak bulundu ğu için, her zamandaki sıkılgan ve mahcup hâli tamamen kaybolmu ş, üzerine büyük bir ne ş'e ve rahatlık gelmi şti. Biraz sonra garson geldi. Çorbalarını ve uzun, gevr ek bir francala getirdi. Genç doktor ona Fransızca hitap etti. Fakat garson anlam amıştı. Anlamadı ğını ba şını sallayarak beürtti. Shannon'a îskoç diliyle cevap v erdi. Jean, bu manzara kar şısında dayanamamı ş, kahkaha ile gülmeye ba şlamı ştı. Garson gittikten sonra Jean, Shannon'a sordu: — Çocu ğa ne söyledin? Shannon, manâlı bir göz kırparak cevap verdi. — Genç oldu ğu içim henüz anlayamayaca ğı bir şey.. Bir an durduktan sonra ilâve etti: — Sen anlarsın ama, şimdi de ğil. Sana sonra söylerim ne oldu ğunu.... Kaşıkları ellerine alıp çorbalarını içmeye ba şladılar. İçine ince so ğanlar doğranmı ş, dibine rendelenmi ş peynir konulmu ş, gerçekten fevkalâde, nefis bir çorbaydı bu.. Onlar, yeme ğin lezeti bir yandan, içinde bulundukları co şkun hâlet-i ruhiye bir yandan, tam bir ne şe içindeydiler. Garson, bu arada servisi tamamlamı ş, salata ve çe- 402 rez gibi şeyler de getirmi şti. Bu gidi ş, geli şler sırasında ahbap bile olmu şlardı. Garson, en sonunda, onlara bir sürahi .dolus u siyah şarap da getirmi şti. Bunu da tabldo-dı ğı belliydi. Üzeri adamakıllı köpük tabakası ile kaplıydı. Shannon, heyecan içinde ve kalbi saadette n sarho ş bir halde; bu nefis bağbozumu şarabından kadehlerine doldurdu. Kızın barda ğını eliyle ona vererek: — Ba şarımızın şerefine.... dedi. __ Genç k ızın bakı şlarında hafif bir dalgalanma oldu. Fakat bu, ancak bir an sürmü ş, tereddüt eder gibi olmu ştu. Sonra, sanki bu fırsat bir daha ele geçmez havası içinde barda ğı kapar gibi aldı, önce bir yudum alarak yokladı, arkasından da bir hamlede hepsini d ikti. Shannon, kızın bu hareketini be ğendi ğini ifâde eden bir ba ş sallamasından sonra kendi kadehini dudaklarına götürdü. Son damlasına k adar bir hamlede içti. — Baya ğı güzelmi ş, dedi. Hem madem ki Pariste-yiz. Parisliler gibi h areket etmemiz lâzım de ğil mi? Unutma sakın. Sen, Winton Üniversitesinden yeni mezun olmu ş bir doktor de ğilsin. Malum ya, Sorbon'dan geliyoruz ve Paris'teyiz, ikimiz de âlimiz. Sen şimdi gençlik cazibesi tam mânâsiyle kaybolmamı ş, orta ya şlı, tıknaz vücutlu, sempatik, fakat bir âlime yakı şan ciddiyet ve vakara sahip bir kadınsın. Bugün ak şama kadar Sorbon'da çalı ştın. Bir takım kimyevî maddeler, tüpler, sıvılarla u ğra ştın durdun. Saint Paul'un söylediklerini harfiyen tatbik et melisin. Midenin istikbali için şaraba ihtiyacın var. içiyorsun, içeceksin. Genç kız, darılmı ş gibi baktı Shannon'a. Sonra çehresi birdenbire de ği şti, gülmeye ba şladı. Arkasından bir kaç kahkaha attı. îçki de hafi fçe tesirini göstermi ş, onu tam bir ne ş'e insanı yapmı ştı. Kahkahasının şakraklı ğında bu neş'e vardı. Gülmekten gözleri ya şarmı ştı. Fakat Jean, bu kahkahada birdenbire ve bir kadeh do lusu içti ği içkinin etkisi oldu ğunu anlamı ştı. Gözlerin- 403 deki ya şlan sildi ve Shannon'a tariz edermi ş gibi konu ştu : — Yapmamalıydın bunu Robert, dedi. Birdenbi re bunu içirmemeliydin bana. Bazan çok çocukça hareket ediyoruz gibi geliyor.. Hami ikimiz de a ğır ba şlı, ciddi birer ilim adamıydık, Paris'teydik. Ha?.... Madam Brossard, kasanın arkasındaki iskemlesinde bi r heykel gibi kurulmu ş Shannon'la Jean'ı mü şfik ve ok şayıcı bir bakı şla seyrediyordu. Onları sevdi ği,

Page 180: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

hallerinden ho şluk duydu ğu ve onların şahsında kendi geçmi şini esefle, mutlulukla hatırladı ğı anla şılıyordu. Salçasına kızarmı ş ekmek serpi ştirilmi ş dana rostoları gelince, Shannon bir daha şarap sürahisine davrandı, genç kızın: — Yapma, Robert, hızlandın sen, dedi ğine pek aldırmadı. Tekrar kadehleri toku şturup içtiler. Çok geçmeden kendilerine tamamen içkinin tesirine b ırakmı şlardı. Sözü yiine ke şiflerinden açtılar. So,n aylar zarfındaki çalı şmalarından, kar şıla ştıkları güçlüklerden bahsettiler. O günlere ait, o zaman bir de ğer ifâde etmedi ği halde, şimdi hatırlanınca bir mânâsı olan hâdiseleri birbir lerine eğlenerek anlattılar. Kar şıla ştıkları zorlukları hatırladıkça da gülüyorlar, başarılarının tadına daha fazla eriyorlardı. Genç kız bir ara: — Hatırlar mısın Robert? dedi. Bir gün fena halde sinirleami ştin bana.... Shannon gülerek ve bir poz takınarak cevap verdi. — Sinirlenmek mi? Benim lügatimde böyle bir kelime hiç bir zaman bulunmamı ştır, hanımefendi, biliyor musunuz? Bu iddiayı k ülliyen reddederim. Jean de gülmeye ba şlamı ştı. — Maşallah beyefendi hazretleri.. Ne de çabuk me ğer... Hani kavanozlardan birini dü şürüp kırmı ştım da 404 küplere binmi ştiniz. Nerdeyse, bir çocuk gibi kula ğımı çekecektiniz benim. Shannon kahkahasını attı. — Ke şke çekseymi şim. Ne iyi edermi şim.... Sonra ikisi birden katıla katıla güldüler. Jean, içkinin de tesiriyle müthi ş neş'elennıi ş ve canlanmı ştı. Yanakları al al olmu ş, gözlerine alaycı, espri dolu bir ı şıltı dolmu ştu. Genç adam, arada bir e ğilip, kıza dikkatli bakıyordu. Jeaa'm gahsiyetindeki iki ayrı cepheyi gayet mükemmel bir şekilde görüyordu. Kendisini, bütün hayatını Kalvin' in mezhebine vakfetmi ş olan o dindar, mümin kız sanki lokantanın kapısında kalmı ş, yerine bamba şka, yepyeni bir Jean gelmi şti. Dinî terbiye vasıtasiyle yapılan baskının altından, gerçek insanî hüviyet, sıcak ve hareketli bir yaratık halinde meydana çıkmı ştı. Jean, son derece pervasız, rahat dünyaya mete lik vermeyen bir genç kızdı şimdi. Hiç bir şey onun için mesele de ğildi. Ba şından şapkasını alıp iskemlelerden birinin üzerine geli şi güzel fırlatıp atmı ş dirseklerini laubali bir tavırla masaya dayayarak k endisi de ahanmı ştı. Genç kız, tam bir kadınlık içgüdüleri ile hareket ediyor du artık. Etraf, muhit, insanların, hakkında ne dü şünebilece ği gibi, normal zamanla-ra ait endi şeleri tamamen yok olmu ştu. Shannon da andan farklı de ğildi, îçki, onu da gev şetmi ş, bütün dü şüncelerden uzak bir insan haline getirmi şti. Geç adam, içindeki a şk ate şinin birden dı şa vurdu ğunu hissetmi şti. Genç kıza kar şı duydu ğu derin ve kuvvetli a şk, bütün geçmi şi ile gözlerinin önünde canlanınca, şimdiye kadar hep ıstırap, hep acı çekmi ş oldu ğunu gördü. Bu hayata artık tahammül edemeyecekti. O nu şiddetle ve kuvvetle seviyor, onsuz hiç bir şey yapamayaca ğını, ondan uzak ya şayamayaca ğını düşünüyordu. Laboratuar çalı şmalarının devamı boyunca söz verdi ği acayip, a şksız ya şama sözünde nasıl olup da dura- 405 bildi ğine şimdi hayret ediyordu. Yanında böyle bir kıymetli ha zine varken, omun güzelli ği ve şiiri hep öyle kar şısında dururken nasıl olmu ş da böyle bir ayrılı ğa dayanabilmi ş, nasıl da hududları parçalayıp kırmamı ştı? Laboratuarda onun mevcudiyetinden do ğan ve bütün benli ğini kaplayan derin ve fakat acı hazlar, farkına varamadan, kendisini için için kemirmi ş, tahrip etmi şti. Bunda, i şinin ehemmiyeti de şüphesiz rol oynamı ş, kızı ço ğu zaman, gerçek bir arkada ş, bir yardımcıdan ba şka bir şey olarak görememi şti. Ama artık o günler sona ermi şti, i şinden, ilmî çalı şmalarından ibaret olan sabit fikir artık yok olmu ştu. Kalbimin, tabu hisleri onu tesiri altına daha k uvvetle almaya başlamı ştı ve o artık bir yakınla şmayı, bir beraber olmayı, her bakımdan kayna şmayı istemeye ba şlamı ştı.

Page 181: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Birdenbire, bu dü şüncelerim seline kendine kaptırmı ştı. Bir an, gırtla ğına büyük bir yumru gelip oturmu ş gibi oldu. Bu yumruyu ancak o giderebilirmi ş gibi kahvesindeki son yudumu a ğzına bo şalttı. — Jean, diye konu ştu, 3-4 aydanberi her gün beraberiz. Bana çok yardı mın dokundu. Bunu .niçin yaptın, sorabilir miyim? Genç kız, tatlı bir sıcaklıkla gülümsedi. — Vazife duygusuydu bu.... — Bama yardımcı olarak .benimle çalı şmayı hiç bir zaman angarya telâkki etmedin yani, öyle mi? Genç kız, yüksek sesle cevap verdi: — Elbette, angarya telâkki etmedim, dedi. Bilâkis seve seve çalı ştım seninle.... Sonra dalgın bir tavırla devam etti: — Afrika'ya doktor olarak gitti ğim zaman bu deneyler benim çok i şime yarayacak. Benim için az kazanç mı bu? Genç kızın dü şünmeden söyledi ği bu sözler, Shan-mon'a ayrılı ğın, o mukadder ve kötü ayrılı ğın bir gün gelip çataca ğını hatırlatmı ş, canını sıkmı ştı. Bu sözler 406 kalbine bir hançer gibi saplanmı ştı genç adamın. Birden kükredi. — Allaha şkma bırak bu lafları.. Hele böyle bir gecede.. Böyl e mutlu ve ıne ş'eli geçmesini; istedi ğim bir gecede.... Bahsetme bundan, çok rica ederim. Genç kız, sür'atli bir bakı şla Shannon'un :yüzüne bakmı ş ve arkasından gözlerini ondan kaçırmı ştı. — Kusura bakma Robert, dedi. A ğzımdan birden çıktı. Uzun bir sükût oldu. Jean, pi şman olmu ş bir vaziyette gözlerini önüne dikmi ş, öyle, dü şünüyordu. Fakat genç kızın damarları alevlenmi şti bu gece. Sanki o damarlarda dola şan kan değil, ate şti. Sımsıcak-tı, yakacak derecede sıcaktı. Hareketl i, canlı yata ğını bulmak isteyen bir ırmak gibiydi o şimdi. Genç adam da farkındaydı bunun ve bunu farkedince de nefesi tıkanır gibi olmu ştu. Heyecanı devam ediyordu. Müthi ş bir aşkın pençesine dü şmüştü Shannon. Sanki bir a şk denizine gark olmu ştu. Dalgalar gitgide yükseliyor, fakat o, beyhude bir direnme il e suların gırtla ğını aşmamasını sa ğlamaya çalı şıyordu. Fakat olmuyordu ki.. Her şey bu çılgın anın bazlarla dolu atmosferinde teslim bayra ğını çekiyor, onun ate şi ve şiddeti kar şısında ram olmaktan ba şka bir şey yapamıyordu. Shannon, bu duyguların tam ortasında ve tam bir kar ı şıklık içinde bulunuyordu. Gerçek bir azap ve i şkence içinde idi. Genç kızın bu kadar yakınında bul unması, bu a şkı, ruhî ve manevî unsurlarından sıyırarak bamba şka maceralara yönetmeye, zaman zaman dah?, da şiddetlenen cismânî bir atmosfere sokmaya yetiyordu. O elinin altında idi ve o, ona uzanam ıyordu. Ona sahip olamıyordu. Birden kararını verdi, ister a şkımı* şiddeti, ister ba şka bir şey olsun ve genç kız ne derse desin, artık bu mesafeyi kapatmalı, bir hamle yapmalıydı, iradî bir hareketle genç kızın elimi tuttu, avcunun içine aldı, sıktı, sıktı.. Küçük, narin el, Shannon'un iri, 407 erkek avcunda eziliyor, eziliyordu. Genç adam o zam aın bir nebze ferahladı ğını, rahatladı ğını hissetti. Genç kız, elini tam teslimiyetle ona bırakmı ştı. Shannon'un avcunun içine hapsolan parmaklarını kurtarmak için en küçük bir h arekette dahi bulunmadı. Fakat sakin kalabilmek, kendini, genç adamın içine düştü ğü akıntıya kaptırmamak için büyük bir dikkat ve gayret sarfediyordu. Bu ha va, oracıkta, onları daha ta şkın, daha a şın ve daha tehlikeli kötü duruma sokuyordu. Birden yerinden kalktı. — Haydi, gideüm artık Robert, dedi. Hasretten örülmü ş dakikalar, zamanın akı şı içinde nasıl da eriyip gidivermi şlerdi. Eriyip gidivermi şlerdi ama, bu iki genç kalbi birbirlerine daha kuvvetle ba ğlamı şlar, bu iki vücûdu, birbirinin hasretiyle daha fazl a ürpertmi şlerdi. Zaman diye bir mefhumun emaresi dahi kalmamı ştı ortada. Hele kendisi.. Hiç.... Jean, her şeye ra ğmen mukadderatına boyun e ğen bir ruh hâli içindeydi. Yava ş yava ş şapkasını hasına geçirdi. Üstüne düzen verdi. Saçlar ım düzeltti. Shannon

Page 182: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

da garsonu ça ğırarak hesabı ödedi. Birden gözü kasanın üzerinde, Madam Brossard'ın arkasında, duvardaki saate ili şti. Birden beyninden vurulmu şa döndü. Kaybettikleri zaman mefhumu genç kıza treni kaçırtm ı ştı. Zira saat 8'i be ş dakika geçiyordu. Shannon, kendini bir anda suçlu gibi hissetmi şti. Ba şını önüne e ğerek hafif bir sesle mırıldandı: — Sen treni kaçırdın galiba, Jean, dedi. Hayret!. . Vaktin bu kadar geçmi ş olabilece ğini bir an dahi hatırıma getirmemi ştim. Kız ona nazaran daha sâkinceydi. Ba şım yava şça kaldırıp bir de o saate baktı. Evet, maalesef olanlar olmu ş, tren kaçmı ştı. Sonra tekrar Shatınon'a baktı. Yanaklarının altı biraz daha koyula şmıştı. Gözlerinin içi parlıyordu. O da «kabat benim» diye dü şünüyordu ve 408 düşünce yüzünden genç adamı temize çıkarmak gayretine düşerek: — Zinanı yok Robert, me yapalım? diyordu. Shannon, kızın annesiyle babasının karakterlerini bildikleri için bu gecikmeye samimî olarak üzülmü ştü. Kıza bir laf gelmesini istemiyordu. Üzüntülü bir sesle mırıldandı: — Bundan sonraki tren saat kaçta Jean? Jean güldü: — Tâ, ona çeyrek kala.... Bir süre daha sessizlik oldu. Genç kız, belli etmem eye çalı ştı ğı asabiyetinin etkisi altında, eline geçirdi ği bir francala kenarını parmaklarıyla ufalayıp duruyordu. Parmaklarının sinirli hareketleri, önüne 'dikilmi ş bakı şları, boynundaki damarın hızlı hızlı atı şı Shan-nan'un kalbini yerinden oynatmaya yetiyordu. Söyleyecek lâf bulamamı ştı. Nihayet: — Çıkalım, bari buradan dedi. Çıktılar, ikisinde üzgün bir hal vardı. Cadde adama kıllı tenhala şmıştı. Gökyüzü pırıl pırıl, yıldız doluydu. Hava açıktı. Bir şeyler söylemesi, bu gergin havayı da ğıtması lazımdı Shannan'un. Lâf olsun diye konu ştu. — Ne yapsak acaba? diye mırıldandı. Parka gidip biraz dola şalım, hava almı ş, hem de açılmı ş oluruz ha, ne dersin? Genç kız ciddiyetle cevap verdi: — Park saat sekizde kapanır, bilmiyor musun? Shann on güldü. Bu gülü şte, genç kızın havasını da ğıtmak, onu ne ş'elendirmek gayesi de vardı: -r- Aaa, unuttum.... Sahi. Sekizde kapanıyordu. Öyl e ya.... Karanlıklara çepçevre sanhnı şlar. Yava ş yava ş yürüyüp kö şedeki lâmbanın altında durdular. Etrafta tek kimse dahi görünmüyordu. Her taraf ıssızdı. Gecenin tatlı serinli ği içinde ve i şte ba şbaşa idiler. Yanındaydı 409 o, yani sevdi ği genç kız. Her şeyi ile ba ğlandı ğı, taparcasına bir a şkla yanıp tutu ştu ğu genç kız yanındaydı. Birdenbire içini bir sabırsı zlık kapladı. Vücûdunda tatlı ve serin ürperi şler duyuyordu. Elimi uzatsa onu tutabilir, ona satılabilir, omu öpebilirdi. Çılgınca arzulardan ör ülmü ş bir dalga bütün benli ğini istilâ etmi şti. Sevgilisinden uzak durmak hususundaki bütün azm i, bütün kararları bir anda yok olmu ştu kafasından, silinip gitmi şti. Kalbi hızlı hızlı vuruyordu. O, artık bu kalbe, bu ten arzuları na hükmedemeyece ğini anlıyordu. Büyük bir güçlükle, âdeta nefes nefese k onuşabildi: — Başka nereye gidebiliriz ki? En iyisi, haydi gel Jean, yine laboratuarımıza gidip biraz oturalım orada. Genç kız hiç cevap vermemi şti, içkinin verdi ği sarho şluk, sevdi ği gencin yanında olmasına eklenince onda bamba şka bir hava yaratmı ş gibiydi. Hisleri alabildi ğine aşka do ğru uzanıyor, o da bir yerlerini yakan ate şin mevcudiyetini görüyordu. Neden sevmi şti bu adamı? Neden, yol yakınken andan uzakla şmamış, kaçmamı ştı? imkânsız bir a şktı bu..... Aralarımda derin bir uçurum vardı. Hiç bir zaman kapanamazdı bu uçurum. Kapa-na mayınca da ya yollarım ayırmaları, aksi istikametlerde yürüyüp gitmeleri l âzımdı ya da ikisi birlikte bu uçuruma yuvarlayacaklardı. Bu iki şıkkın dı şında bir ihtimal ne düşünülebilir, ne de hayal edilebilirdi. Şartlar, durum bumu gösteriyordu. Yavaş yava ş yürümeye ba şladılar. Bir kaç adını attıktan sonra Shannon, dayanamadı, yava ştan genç kimi koluna girdi. Eliyle de kızım elini t uttu.

Page 183: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Okşamaya ba şladı. Jean'ın eline eli de ğer de ğmez tatlı ve arzu dolu bir ürperi şin bütün vücûduna doldu ğunu hissetmi şti. Her tarafında karıncalanmalar, kıpırdanmalar oluyor, genç kıza sahip olmak, onu ko lları arasına almak istiyordu. Bütün hücreleri ayaklanmı ş gibiydi. Jean, hiç bir şeyin farkında de ğilmi ş gibi onum bütün hareketlerim tam bir teslimiyetle sineye çekiyordu. 410 ı Aslında biliyordu. Shannonun içimde hangi fırtınala rın hüküm sürdü ğünü, hangi kasırgalarım esti ğini, kadınlık içgüdüsü ile biliyor, hattâ görüyordu . Fakat akıntıya bırakmı ştı kendini. Ayni arzularım yava ş yava ş kendi benli ğimi de sarmakta oldu ğunu farkediyordu. Tehlikeli, ama çok tehlikeli bir virajdı bu gece. Bu sür'at virajı almalarına imkân verecek yok sa o yuvarlanacak mıydı? Kader hükmünü icra edecekti. Yol boyunca dilleri bir tek kelime bile konu şmadı. Sadece elleri ve vücûdlarının birbirine temas eden yerleri konu şuyordu. Konu şmamak ne kelime, haykırıyordu. Nihayet Eczacılar Derne ği binasına geldiler. Genç adam a ğır hareketlerle cebinden anahtarı çıkarıp çalı şma odasının kapısını açtı. içerisi adamakıllı karanlıktı ama, avluda eski bir havagazı lâmbası va rdı. Lâmbadan süzülen hafif ı şık önlerini görebilecek kadar etrafına ı şık veriyordu. Genç adam bir an dönüp yamindaki kıza baktı. Hafif ı şık altında, Jean'ın güzel çehresinin ilâhî ve muhte şem bir görünü şü vardı. Yan şeffaf gözbebekleri bütün sonuçlara rıza gösteren bir tevekkül içinde hafifçe kapanmı ştı. Yalnızlıklarından ve gecenin karanlı ğından cesaret alan Shannon, genç kıza biraz daha yakla şmıştı. Kızın omuzunu kolu ile sarmı ş, onu kendisine biraz daha çekmi şti. Bacakları bacaklarına de ğiyor ve vücudundaki ür-perme tam bir titreyi ş halini alıyordu. Bir ara yana ğını kızın yana ğına dayadı, îlk arada kızın kendisine hafifçe dönük a ğzından çıkan nefesler onu sihirli bir bu ğu gibi sarmı ştı. Biraz evvel içtikleri ba ğbozumu şarabıdan daha nefis bir sarho şukla sarsıldı genç adam. O koku.. Bamba şka bir koku idi o. Genç kızın kokusu idi. A şk ve ihtiras vardı bu kokuda. Bu kokuda Shannon'u mah veden, peri şan eden bir davet vardı. Ömrünün sonuna kadar bu koku ile mest olmak için neler feda etmezdi ki? 411 Genç kızın da vücûdu ba ştan a şağı titriyordu. Hududu geçmi şlerdi artık. Hiç bir kuvvet, hattâ Azrailin muhte şem kudreti bile onları birbirlerinden ayıramazdı o anda. Olsa olsa ölüme gidebilirlerdi artık. O da be raber olurdu. Ayrılmadan, birbirlerinden çözülmeden.. Bir saniye sonra olanlar oldu. îki genç vücut kendilerini, birbirlerinin kolları a rasında divanın üzerinde buldular. Ne zaman, ne mekân, ne ilim, ne şu, ne bu. Hiç bir şey yoktu o anda. Her şey silinmi ş, her şey kendini o müstesna ve muhte şem ânın sarho şlu ğuna terketmi şti. Bir sihir do ğmuştu ortada, ikisinin de üzerlerine tatlı, bayıltıcı bir rehavet çökmüştü. Bu bir mutluluk ve bahtiyarlık sarho şlu ğu idi. Mazi tamamen unutulmu ş, istikbal gözlerinin ve tasavvurlarının önünden sili nmi şti. Her şey sadece o andı, o andan ibaretti. Genç kız sırt üstü uzanmı ştı divana. Ba şı arkaya do ğru kaymı ş burun kanatları derin soluklarla açılıp kapanmaya ba şlamı ş, hafifçe kabarık gö ğüsleri ihtilâç içinde inip kalkmaya ba şlamı ştı. Gerdanının tatlı çukuru, Shannon'a büyük hazlar veren bir görünü şle meydana çıkmı ştı. Avludaki küçük havagazı lâmbasının ı şı ğı onu rahatsız ediyormu ş gibi gözlerini kapamı ştı. Güzel ve uzun kirpikleri bu lo şluk içinde şairane bir portreden fırlamı ş, genç adamın kar şısına gelmi ş gibiydi. Ahu, heyecandan derin kırı şıklıklara gömülmü ştü. Hazzın ve ıstırabın imtizacı bu alında ve ona d oğru hafifçe dökülen saçlarda bütün canlılı ğı ve ihtirası ile ya şıyordu, îpek bluzunun dü ğmeleri tamamen açılmı ştı. Kalbinin hızla çarpmakta oldu ğu açıkça görülüyordu. Shannon, birden kendim bütün kâinatın en zirve nokt asında hissetti. Sanki o ve sevgilisi birle şmişler, ebediyetlere do ğru kanat çırpan bir çift ku ş

Page 184: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

oluvermi şlerdi. Ba şdöndürücü, müthi ş bir uçu ştu bu. Ne dünyevî, ne uhrevî hiç bir kuvvet onu durduramıyacaktı. 412 Durduramadı. VII Bir kaç gün sonraydı. Bir Pazartesi günü, ö ğleden sonra Prof. Challis laboratuara gelmi şti. Shannon, cuma günü ona bir mektup göndererek çalı şmalarının basan ile sonuçlandı ğını bildirmi ş ve kendisini ziyaret etmesinin mümkün olup olmadı ğını sormu ştu. Profesör, bu ziyaretinde gecikmi şti. Fakat sebebi vardı. İhtiyar adam, artık kendim topallatmaya ba şlamı ş bulunan mafsal romatizmasını tedavi için hafta sonlarım Bute kaplı calarında geçiriyordu. O hafta sonu da kaplıcaya gitti ği için evine cumartesi günü gelen mektubu, ancak kaplıcadan döndükten sonra, pazartesi günü almı ş, ö ğleden sonra da aya ğının tozu ile hemen Shannon'a ko şmuştu. Bunu zevkle yapmı ştı. Shannon'un çalı şmalarının olumlu sonuçlar verece ğine dair inancı bugünkü du-. rumu bizzat kendisinin tesbit etme arzusunu kamçılamı ştı. Kapıdan girer girmez: — Bravo Shannon, demi şti. E ğer durum yazdı ğın gibi ise fevkalâde bir şey bu. Seni şimdiden tebrik edebilirim. — Sa ğolun Hocam.... İhtiyar profesör, Shannon'un elini sıktıktan sonra h emen şapkasını çıkarmı ştı Bir şey arar gibi de gözlerim odada gezdirmeye ba şlamı ştı. Nihayet sordu: — Yalınız mısın? dedi. Bizim öteki arkada ş nerede? Genç adam bu suali bekliyordu ama, yine de canı sıkılmı ştı. Kızardı, bozardı. Kızarıp bozarması canını daha da fazla sıkmı ştı. Üzerinde durmuyormu ş, önemli bir durum yokmu ş gibi bir tavır takınarak cevap verdi: — Bugün yok. Hemen konuyu de ği ştirmek için de ilâve etti: — Siz ae âlemdesiniz. Hocam, iyisiniz ya? İhtiyar adam, laboratuardaki masanın yanma do ğ- 413 ru yürürken: — Bizim iyili ğimiz ne olacak? dedi. iyiyiz diyoruz ama, öylesine i şte. ihtiyarlık zor şey Shannon. Dikkat et de benim gibi ihtiyarlama. Sonra da gözlerini ona dikerek sordu: — Demek sonuç alındı ve müsbet, öyle mi? Genç adam heyecanla cevap verdi: — Evet, hocam, müsbet.... Shannon, hocasına do ğru yürüdü. Neticeleri ona bizzat kendisi göstermek, izahını yapmak istiyordu. Fakat Prof. Challis ona mâni oldu : — Dur, dedi, otur orada sen. Zira şimdi, ke şfinin depresyonları içindesin, çok da yorgunsun. Sen keyfine bak. Ben kendim anlar ım vaziyeti. Bir şey icap ederse sorarım o zaman.... Önce tüplerin bulundu ğu yere bir bakı ş fırlattı. Onlara do ğru yürüdü. Sonra geriye döndü. Vaz geçmi şti anla şılan. Tekrar masamın o tarafına geldi. Raporu eline aldı. Bir süre baktıktan sonra bir iskemle çe kerek oturdu. Raporu incelemeye ba şladı. Bu çok ciddi ve sıkı bir inceleme oldu. Tam b ir saat sürdü, ihtiyar adam, arada bir duruyor, biraz dü şünüyor, sonra tekrar tetkikine devam ediyordu. Arada bir de sayfaların kenarlarındaki bo ş yerlere kur şun kalemle bir şeyler yazıyordu. Bunların bazı rakamlar oldu ğunu, kendi hesaplarının doğrulu ğunu tesbit için yapılmı ş (bulundu ğunu Shannon sonradan, defteri gözden geçirirken görmü ştü. Profesör, bu uzun incelemesini bitirdikten sonra te krar yerinden kalktı. Tüpleri başına gitti, içlerindeki, mikrop üretti ği karı şımları da büyük bir dikkat ve titizlikle muayene etti. Uzunca bir süre de mikrosk obun üzerine kapandı. Bu i şlerin tamamı bir buçuk saat kadar sürmü ştü. Sonunda profesör, oturmakta oldu ğu iskemlenin üzerinde lıısla geriye döndü. Porsumu ş, çökmü ş yanakları, 414 sanki biraz daha çukura kaçmı ş ve bir hüzün dalgasiyle kaplanmı ş gibi geldi. Shannon'a.

Page 185: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Adamın kendisini, gayri ihtiyarî büyük bir heyecana kaptırmı ş oldu ğu anla şılıyordu. Ke şfin gerçek oldu ğunu o da tesbit etmi ş ve bunun büyük bir basan oldu ğunu gözleriyle görmü ştü. Şefkat dolu gözlerle eski talebesine baktı: — Aferin Shannon, dedi. Benim ümitlerimin bo ş olmadı ğını da böylece göstermi ş oldun. Seni tebrik ederim. Ba şarıya ula ştı ğını gözlerimle görmü ş oldu ğunu için çok mutluyum. Benim bir aya ğım çukurda. Bundan sonraki başarılarını görüp göremeyece ğimi Allah bilir, iyi çalı ştın ve muvaffak da oldun. Ama.... Gözlerini pencereye dikti. Genç adam, onun bu sözle rini biraz da gururla ve can kula ğıyle dinliyordu. Fakat adamın «ama» sından sonra o da bir durakladı. Acaba bu girizgâhın altından ne çıkacaktı? Merak ediyordu . Profesör Challis, bir iki dakika, öylece gözleri pe ncerede, dü şünerek kaldıktan sonra gözlerini yava ş yava ş Shannon'a çevirdi. Tane tane konu şmaya ba şladı: — Sana, hocan iken verdi ğim derslerden çok daha mühimini şu bir kaç dakika içinde verece ğim. Onun için beni ca.n kula ğı ile dinle Robert. Dersim şu: Asla mağrur olma. Kendini gururun bo ş kuyusuna dü şürme. Kafiyen.. Kendini be ğenmek, başarı ile sarho ş olmak bir ilim adamına asla yakı şmaz. Hiç bir zaman egoist olmamayı da ö ğrenmelisin. Zira ilim daima bütün insanlı ğın emrindedir. Sen, çalı şırken, kendine şöhret sa ğlayaca ğını, mevki ve itibar sahibi olaca ğını düşünerek de ğil, insanlı ğa hizmet edece ğini, insanları bir kötülükten kurtaraca ğını veya onlara iyi bir şey arma ğan edece ğini dü şüneceksin. Hem meslek hayatının henüz ba şlangıcında-sın. Emekleme devresinden sayılır. Bu devrede böyle bir ba şarının sahibi olmak seni kafiyen şımartmasın. Çünkü şımaranların, kendisini dev aynasında görenlerin b aşarıları hiç bir zaman devamlı olamamı ştır. Bu ba şa- 415 rmın şaşasma kendini kaptırıp da, kendini mükemmel, olgun b ir ilim adamı telâkki etmemen lâzım. Daha ö ğrenece ğin şeyler pek çok. Fakat, şu kadarını bir daha tekrar edeyim. Ba şarım beni son derece memnun etti, sevindirdi, in şallah gerisi gelir. İhtiyar adam durdu. Bu kadar çok konu şmaktan yorulmu ş gibiydi. Shannon hiç bir şey söylemedi. Hocasının sözlerinin bitmemi ş oldu ğusun farkındaydı. Bekledi. Çok geçmedi. Be ş on saniyelik bir duraklama ona kâfi gelmi şti. Devam etti Profesör: — Ke şfini derhal ilân edebilece ğin muhakkak.. Elbette ki geni ş akisler uyandıracaktır bu basan. Fakat bir nokta daha va r. Bana kalırsa biraz bekle. Şunun için bekle. Bu hastalı ğa kar şı kullanılacak a şıyı da bulup keşfini ilân edersen durum çok daha farklı olur. Y ani basanın en az birkaç misli de ğer kazanır. Bekleyece ğin zaman da öyle fazla bir şey de ğil. Nihayet iki, üç ay içinde bu a şıyı da bulaca ğını tahmin ederim. A şıyı bulursan ke şfini daha ilmî bir seviyeye yükseltmi ş olursun. Ne dersin? Sen bilirsin ama.... Genç adam tam bir mutluluk içinde cevap verdi: — ilginize de, nasihatlarmıza da çok te şekkür ederim Hocam. Sa ğ olun. A şı meselesine gelince.. Bunu ben de aynen sizin gibi d üşünmüştüm. Hattâ siz bahsetme-seydiniz, ben bunu size danı şacaktım. — Bravo Robert, aferim. Öyle hareket et. A şıyı da bulduktan sonra ilân et keşfini,... ihtiyar adam, yerinde şöyle bir do ğruldu. Etrafını dikkatli dikkatli süzdü. Nihayet konu ştu: — Fakat bu i şi burada yürütemezsin Shannon.... Shannon şaşırmı ştı. Bu kadar i şi burada yaptıktan sonra a şısını neden burada bulamasındı? Gerçi buradaki şartların müsait olmadı ğını, tam randımanlı çalı şmaya müsait bulunmadı ğını o da, biliyordu ama, ne çıkardı? Devam edebilirdi. Fakat ihtiyar profesö r böyle dü şünmüyordu. 416 — Bundan sonraki çalı şmaların daha fennî, daha ilmî bir mahiyet ta şıyacak. Onun için, bu derme, çatma odada, bu kifayetsiz malzeme ve teçhizat ile çalı şman imkânsız. Senden kusura bakmamanı, da rica edece ğim Robert ... O zaman sana bundan daha iyi bir yer temin edememi ştim. Elimde de ğildi. Fakat şimdi mutlaka daha iyi bir çalı şma zemini hazırlamam lâzun sana. Senin, en modern â let ve malzemeye mâlik iyi bir laboratuarda çalı şman icap ediyor. Ara ştırmalarının bu

Page 186: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

eo ciddi ve en önemli safhasıdır. Bu modern laborat uar imkânım elde edebilmek için de üç yol mevcut bönün bildi ğim. Shannon, hocasını dikkatle dinliyordu. Gerçekten de , aslında, böyle rahat ve sıkıntısız çalı şabilece ği bir laboratuara ihtiyacı vardı. Fakat bunu o tek basma imkânı yok bulamazdı. Prof. Challis'iın yardımı şarttı, ihtiyar adam konu şmasına devam ederek bu imkânı elde etme yollarını sıraladı : — Birinci yol şu: Büyük bir ecza, imalâthanesi ile anla şmak. Meselâ, Wilson veya Harlett.... Çalı şmalarının neticelerini onlara açıklar, anlatırsın. Elde edece ğin a şının de ğerli bir şey olaca ğına akıllan yatarsa yardım ederler, hattâ aşıyı hazırladıktan sonra satı ş hakkını onlara vermen için sama iyi bir maa ş da bağlarlar. Senin için de iyi olur bu, onlar için de., iki taraf da kazançlı çıkar sonumda. Profesör biraz durdu, bekledi. Shanmon'un hiç sesin i çıkarmadan yüzüne bakmakta oldu ğunu görünce de bunun, genç adam tarafından pek kabu l edilebilecek bir şey olmadı ğını anladı. Bunun üzerine ikinci ihtimâle geçti Profesör: — Biz im Profesör Usher'e gidersin., diye söze giri şti. Shannon, profesör Usher'in ismimi duyunca gayri iht iyari yerinden şöyle bir doğruldu. Fakat genç adamın bir şey söylemesine imkân kalmadan, ihtiyar adam, o 417 zarif, esmer elimi uzatarak konu şmasına aevam euu; — Dur Robert, dedi. Ne diyece ğini, hemen itiraz edece ğini biliyorum. Ama durum hiç de öyle de ğil. Profesör hazretlerinin, seni elinden kaçırdı ğı için üzülmeye ba şlamı ş oldu ğundan benim gayet iyi haberim var. Profesör Challis, bunu söyledikten sonra keyifli bi r kahkaha atmaktan kendini alakoyamadı. — Arada bir, onunla bulu ştu ğumda kendisine senden bahsediyordum. Hele çalı şmalarının müsbet istikamette geli şti ğini söyledi ğim zamanlar baya ğı meraklanıyor ve seni kaybetti ği için çok hayıflanıyordu adamca ğız. Sana kar şı san derece büyük bir ilgisi var şimdi. Bana inan. Fakat Shannon itiraz etti: — Olmaz Hocam., imkânı yok olamaz bu.... Usher'e k ar şı ötedenberi duyagelmekte oldu ğu huıç ve onun yaptıklarından dolayı içinde duyagelmekte o ldu ğu huzursuzlu ğu Shannon, bu bir tek cümle ile dile getirmi ş oluyordu. Fakat Profesör Challis, bu i şin olmayaca ğı kanaatinde de ğildi. •— Hiç de olmayacak bir şey de ğil, dedi. Bir git ona •da gör. Seni fakülteye hoplaya hoplaya kabul edece ğine seninle bahse bile girebilirim. Shannon, kızgınlıkla, di şlerinin arasından mırıldandı. — O beni fakülteden resmen kovdu hocam.. Bun u unutmam ben. Hiç unutmam. Onun için de beni o ça ğırsa bile ben gitmem. Biraz durakladıktan sonra ilâve etti: — Çok rica ediyorum hocam. Bu konuda lütfen ısrar etmeyin. O adamn beni ihya edece ğini bilsem yine de yardımımı kabul edemem. Bu kesin itiraz üzerine Challis rotayı de ği ştirdi: — O halde, dedi, bir tek Eastershaws kalıyor ger i-ye.. 418 l Bütün endi şeleri ve üzüntüleri bir anda unutuve-ren Shannon ha yret içinde hocasının yüzüne bakakal-mı ştı. Easterhaws kim, Shannon kimdi? Orayı hayalinde bile göremezdi genç adam. Bir an, gayri ihtiyari, h ocasının ya kendisiyle alay etti ğine, ya da delirdi ğine hükmedece ği gelmi şti. Bu o kadar imkânsız bir ihtimaldi ki.... Prof. Challis safiyetle sordu: — Biliyorsun de ğil mi Easterhaws'm neresi oldu ğunu? — Elbette biliyorum hocam ama, nasıl olur? Hafif, soluk tebessümiyle güldü Challis. — Oooo, dedi, şaka mı etti ğimi sanıyorsun sen? Öyle ise, kafiyen yanlı ş düşündüğünü hemen söylemeliyim sana.. Geçenlerde oranın d oktor kadrosunda bir münhal oldu ğunu duymu ştum. Müdürü Dr. GoodalPın bana hürmeti vardır. Se ni tavsiye etmi ştim. O da bir kaç ay için bu kadroya almak için ban a söz verdi.

Page 187: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Sonra, Easterhaws'm durumu hakkında Shannon'-a bilg i verdi: — Biliyorsun, eski bir müessesedir burası ama, yak ınlarda, en modern teçhizata mâlik yeni bir laboratuar ilâve ettiler. Çalı şmalarını tamamlamak hususunda sa--na yararlı olabilecek her şeyi orada bulabilece ğine eminim. Bu teçhizatın mükemmelli ği sayesinde ara ştırmalarının daha çabuk neticeye varaca ğını da tahmin edebilirim. Nasıl, iyi mi? Bir süre ikisi de sustular. Nihayet Shannon, zoraki bir şekilde: — îyi, tabii.... îyi. ama.... Konuşan içi de ğil, sadece diliydi. Bunu söylemeden evvel, Shannon, etrafına şöyle bir göz gezdirmi ş ve ük günlerde hakir gördü ğü bu deney odasına, bu derme, çatma laboratuara her bakımdan, pek çok ba ğlanmı ş oldu ğunu fark etmi şti, içinde de «Yine mi ta şınma? Şu yer yüzünde bir nebze olsun kendi halime, kendi b aşı- 419 ma buyruk olarak kalamayacak mıyım ben?» demi şti. Düşünceleri kendisinin çok tatlı hatıralarla ba ğlı bulundu ğu bu yeri bırakmaması merkezindeydi. — Ama, diye ilâve etti, ben oraya gitmemeyi tercife ederim aslında sayın profesörüm. Buraya da o kadar alı şmıştım ki...., Hami baza insanlar vardır, atalarında» kalma, kendilerimin de yıllar yılı otur dukları evlerinden çıkmaya mecbur edildikleri zaman içleri cız eder, besi de a yni durumda hissediyorum kendimi, te şbih yerinde ise.... Fakat ihtiyar profesör izah ediyordu: — Haklısın, do ğrusu Robert ama, bunda zaruret var. Kaçamazsın k i bu zaruretten. Senin yerine, şu laboratuara Pastör'ü bile getirip koysalar, bu teçhizatla, bu imkânlarla o da bir şey yapamaz, hele bir a şı meyda-aa getiremezdi. Zaten ben bir süredir senm için iyi bi r yer ara ştırıp duruyordum. Genç adamın hâlâ tereddüt etmekte oldu ğunu görünce de munis bir tavırla sormaktan kendini alamadı. — Yoksa senin ba şka bir dü şüncen mi var, Robert? dedi. Hani meselâ, Easterhaws da ya şamaktan ho şlanmıyor musun, yoksa? Shannon, bir dakika durakladıktan sonra, kafasını d eği ştirmeye karar vermi şti. Böyle bir imkânı ba şkaları olsa ellerine geçirebilmek için neler feda e tmezlerdi ki.. Shannon da aya ğma gelmi ş olan kısmeti tepiyordu.. Olacak i ş miydi bu? Boyun e ğmiş gibi bir tavırla: — Hayır, diye cevap verdi. Easterhws'ta ya şamaktan ho şlanmamam falan gibi bir şey bahis de ğil. Fakat hana müsaade edin lütfen. Biraz dü şüneyim. — iyi dü şün o halde, dedi Prof. Challis. iyi dü şüa ve bana yarın ak şama kadar mutlaka cevabını bildir. Fakat şunu kafandan çıkarma ki, hele senin durumunda bir insan için aranıp da bulunamayacak bi r laboratuar dır orası.. 420 Yerinden yava ş yava ş kalktı. Shannon'un yanın* ge-lerek omuzunu sıvazla dı. Şapkasını ba şına geçirdi. — Haydi Allahısmarladık Robert, dedi. Ben gidiyorum tekrar, tekrar tebrik ederim. Ho şça kal.. Cevabt-«t da unutma, bekliyorum. Kapıya do ğru yürürken de ba şım çevirdi ve: —• Dr. Law'a da selâmlarımı söyle, dedi. Shannon «Hay hay.. Olur..» gibilerden a ğzında bir şeyler geveledi ama, bunu ihtiyar profesör duyamamı şla bile. Zira, Jean'ı, o a şk gecesinden bu yana hiç görmemi ş oldu ğunu, sadece cebinde müthi ş nedametlerle dola bir mektubunun bulundu ğunu nasıl söyleyebilirdi hocasına? Gerçekten de genç kızın, göz ya şlariyle ıslanmı ş, feryâdlar ve pi şmanlıklar dolu mektubu Shannon'u adamakıllı peri şan etmi şti. Genç adam da o gün bugündür müthi ş üzüntülerin pençesinde kıvranmı ş, durmu ştu. Aman Yarabbi.... O harikulade, o bulunmaz gecenin şiiriyeti içinde nasıl da kontrolünü kaybetmi ş, nasıl da kendinden geçmi ş ve o büyük hatayı i şlemi şti. Böyle bir delâlete dü şmenin, Jean'ın o masum ve lekesiz, saf kalbinde nas ıl derin ya- *&. t * falar açabilece ğini dü şünmemişti.

Page 188: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Bir yanda ke şiflerinin verdi ği sevinç, bir yanda içtikleri o nefis şarap, her şeyin bir kaç dakika içinde alt ast obuasına yetmi ş de artmı ştı bile. Bütün kabahat Shannon'daydı. Kimsede de ğil. O hem kızdan ya şça bir isayli büyüktü ve hem de bir genç kızın böyle hissî anlarda ne kadar zayıf olabilece ğini düşünebilecek durumdaydı. Demek ki vazifesini yapmamı ş, insanî davranmayı bilememi ş, böylece de bu me ş'um neticeye sebebiyet ve imkân vermi şti, î şin kötüsü, bu tamiri tamamen im-Jtansız bir hatâ idi. Dönüşü yoktu. Birden kafası o geceye gitti. Genç kızın, kollarından sıyrılı şını, laboratuarda» gidisini yeniden görür gibi oldu. 421 O güzel, tertemiz yüzü kireç gibi beyaz, bembeyaz o lmu ştu kızca ğızın. Dudakları kederden, üzüntüden titriyordu. Gözlerinde de yaral ı bir ku şun ümitsiz, kederi ve hüzün dolu bakı şı vardı. Manzara kar şısında kalbi parçalanmı ştı sanM Shannon'un. O çok sevdi ği, canından bile çok sevdi ği kızın bu hâli onu da peri şan etmi şti. Fakat yapabilece ği hiç bir şey yoktu ki.. Sadece kuru teselliden ibaret bir kaç sözle geçi ştirilebilecek bir durum da de ğildi bu. Onum için hiç bir şey söyleyememi şti kıza. Bir tek kelime bile söyleyememi şti. Fazilet, insanın hiç bir zaman aklına getirmedi ği, kendili ğinden yürüyüp giden bir şeydi. Onunla alay edenler bile bulunabilirdi. Fakat bu genç kız, Jean Law, bütün varlı ğı fazilet olan, faziletten ba şka hiç bir şey olmayan bir insandı. Shannon hatırlıyordu. Küçükken, çok küçükken bir va zo kırmı ştı evde. İnce, billur bir vazoydu bu. Yerlere saçılan küçük küçük parçalar ona, onum küçük ruhuna ne büyük acılar vermi şti. Tesellisiz bir acı, bu- ıstıraptı bu.. Üstelik o sadece bir vazoydu. Ne canlıydı, ne de insandı. S adece bir e şya, bir vazoydu i şte.. Fakat onun parçalan bile ona sonsuz bir acı ve rirken, böyle büyük bir aşkla ba ğlı bulundu ğu bir kızı bu hâle dü şürmesi olacak şey miydi? Buna benzer bir maceradan sonra, biç bir şeye aldırmayıp, hiç bir şey olmamı ş gibi yine eskisi gibi hayat ianm devam ettiren insa nlar vardı; Shannon bunu biliyordu. Fakat hemen her cihetten ba şka yaradılı şta oldukları halde, mü şterek olan bir tek tarafları vardı ki, öyle bir kalemde silkelenip atılabilecek cinsten de ğüdi. Hiç bir hâdisenin üzerine kayıtsızlık damgası vurup geçememeleri.. ötedenberi en küçük bir hâdise dahi omlarda derm ak isler buluyordu. Her şeyi küçük teferruatına ka- dar ince eleyip, sık dokumak onların tabiatmde v ardı ve bunun dı şına çıkamıyorlardı. Hele böyle mühim bir hâdise.... Jea n'm mektubundaki bir iki satır genç adamiin zihninde mütemadiyen dola şıp duruyordu: «Hatâmız şu oldu, diyordu genç kız. Birle şebiliriz, birbirimizin olabiliriz zannettik. Halbuki olamazdık, olamayacaktık. Cemiye t, insanlar, buna mâni idi. Bu hataya bir daha dü şmemeliyiz. Bunun için de bir tek yol var. Birbirimi zden uzak durmak. Bunun aksi, bu hatânın mutlaka tekrarl anaca ğına delâlet eder. Onun içim, seni bu- daha göremeyece ğim. Görmemem lâzım da, ondan görmeyece ğim. Shannon, mektubu ve bu cümleleri hatırlayınca daha fena oldu. Paha biçilmez değerde bir pırlantayı kendi eliyle bir çöplü ğe atmı ş ve onun kaybolmasına sebebiyet vermi ş hissediyordu kendini ve onu bir daha bulamayaca ğım dü şünüyordu. Ama son pi şmanlık fayda vermiyordu ki.. Kederden içi içine sı ğmıyor, kahrolacak, ölecek dereceye geldi ğini hissediyordu. Kalbinde acı bir yalnızlık çöreklenmi şti. Ondan kurtulamıyor, uzakla şamıyor-du. Kendini son derece yorgun buluyor, her tarafı yanıy or gibi kıvranıyor, kendi kendine lanetler savuruyordu. O görünmez, hududu nasıl olmu ş ta a şmışlardı? Beraber bulunu şları mı buna sebep olmu ştu, yoksa onları birbirlerinden uzakla ştırmaya çalı şan kuvvetlerin mevcudiyeti mi ters tesir icra etmi ş ve bu netice do ğmuştu? Shannon tam bir kesinlikle bunlardan birini veya ötekini tesbit ede memişti. Edemiyordu da.... En önemlisi, şimdi ne olaca ğıydı? Ne yapacaktı şimdi? O büyük a şk, o şiir ve füsun dolu a şk sona mı erecekti? Kalbini, ruhunu, ölüme mi mahkû m edecekti? Kızın yazdı ğı gerçekleri aynen kabullenecek miydi? Ondaa uzak ya şamak imkânsızdı. O halde.. O halde 423

Page 189: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

bütün kudretiyle bozulan sihri eanlaımiırmaga çalı şacaktı. Kızın, içinde yuvarlandı ğı ruhî peri şanlık, belki bir süre kendisini toparlamasına imkân vermezdi. Ama ya o? Shannon? O erkekti. Yapılan hat âyı kabul ediyordu ama, bunun gerçekten düzeltilebilece ği inancını ta şı-yamaması olur muydu? Genç kızı bir daha görmemek onun için imkansız bir şey olurdu. Onu görecekti, görmeliydi. Hem onu, şimdi, eskisinden çok daha kuvvetli bir arzuyla iste di ğini farkediyordu. Onu bütün benli ği istiyor, ruhu «Jean! Jean!. Sensiz olamam.» diye feryad edecek hallere geliyordu. Birdenbire silkinmek lüzumuna kanaat getirdi. Bu ha vayı, bu melankolik hâli üzerinden atmalıydı. Zira mektubu aldı ğı dakikadan bu yana ba şka bir şey dü şünmez olmu ştu. Her tarafından bu mektubu ve o hâdisenin ba ğlariyle sarılmı ş, kıpırdayamaz hâle gelmi şti. Mümkün oldu ğu kadar realist davranabilme!!, hiç de ğilse hâdiseleri zamanmda ve yerinde yaratmasını yahut mütalâa etmes ini bilmeliydi. Akıllı entellektüel bir insan böyle hareket etmeliydi. Ken di kendine meseleyi kafasında düşünerek neticeler çıkarmaya çalı şmakla etine bir şey geçmeyece ği muhakkaktı. Büyük bir gayret sarfiyle de olsa, bunu, genç kızuı yazdıklarını ve hâdiseyi kafasından uzakla ştırdı. Şimdi önemli olan Prof. Challis'in teklifiydi. Onun üzerinde kafa yorması, onu kabul edip, etmemek husu sundaki kararını tesbit etmesi gerekiyordu. Kafası bu teklife pek de yatmı ş de ğildi ama, profesörün, ortadaki imkânlar hakında söylediklerini yabana atm amak lâzımdı. Adam, do ğru söylüyordu. Bunu kabul etmek lâzımdı. Uzun uzun dü şündü teklifi. Sinirli bir ruh hâli içkide tam bir s aat odanın içinde dola ştı durdu. Nihayet kararanı vermi şti. Kabul edecekti. Gidecekti Easterha-ws'a.. Ke şfinin selâmeti ve be şeriyetin iyili ği içki busıu yapması lâzımdı. Aksi takdirde bu derme çatma labora- 424 fuarda çalı şarak bir netice elde etmesi imkânsızdı. Saatine baktı. 18 e geliyordu. Muayanehanedeki va-s fesini hatırladı. Hemen yola çıkarsa ancak vaktinde Varabilirdi. Alelacele hazır landı. Kapıyı kilitleyerek çıktı Trongate Meydanına yollandı. Muayenehaneden içeri girdi ği zaman yine bekleme odasının dolu oldu ğunu gördü. Fakir zavallı hastalar yi-me ondan bekledikleri bir ümidin pe şinde içeri dolu ş-muşlardı. Keskin bir koku ve sıcak bir hava her tarafa i şlemi şti. Buranın en kötü taraflarından biri de bu keskin kokulardı. Sha nnon, her şeyine razı olmu ştu ama, bu kokuya bir türlü alı şamamıştı. Hastalar ve yakınları birbirleriyle fısılda şıyorlar, öksürüyorlar, tıksınyorlar, hızlı hızlı ne fes alıyorlardı. Zeminin çıplak tahtaları üzerinde sürtünen ayak ses leri duyuluyordu. Badanasız-hktan, kirden kahverengiye yönelmi ş duvarlardan a şağı rutubet sızıyordu. Shannon, hastaların arasından geçerek odasına girdi . Masasına henüz geçmi ş ve yerine oturmu ştu ki, Dr. Mathers, elinde bir beyaz kâ ğıdı savura savura yanına geldi. — Hoş geldin Shannon, dedi. Muayenehane bu ak şam hıncahınç dolu. i şin çok ama, rica ediyorum, bitirdikten sonra da şu adreslere gidiver. Zahmet olacak sa-m ama.... Genç adam, doktorun uzattı ğı kâ ğıdı eline aldı. Be ş hastanın adresiydi bunlar. Adamın insafsızlı ğına da pes diyordu Shannon. Yava ş yava ş, hissettirmemeye çalı şarak ona o kadar i ş yüklemi şti ki, bu kadar olurdu yani. Evvelce konu şulanlar nerde kalmı ştı, şimdiki yüklü çalı şması nerde? Gerçekten de Shannon, ço ğu ak şamlar i şten bunalacak raddelere geliyor, muayenehaneden çık tı ğı zaman tutar tana-kalmadı ğını görüyordu. Genç adam yine itiraz etmedi: ~— Hay hay Dr. Mathers, dedi. Giderim. 42i Biraz durduktan sonra da ilâve etti: __ Yalnız size bu ak şam söylemek istedi ğim bir şey var Mr. Mathers.. Doktor yumu şak bir tavırla cevap verdi: — Söyle bakalım delikanlım.... Shannon, damdan dü şer gibi söyleyiverdi: — Ben, muayenehanemizden ayrılaca ğım, dedi.

Page 190: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Doktor, o gün ö ğleden sonraki vizitelerden kazandı ğı paralan me şhur güderi çantasına aktarma etmekle me şguldü. Shannon'un bu sözü üzerine birdenbire durdu, yüzüne baktı, sonra da bir kahkaha attı. — Tamam, dedi. Ben de bunu bekliyordum zaten.. Ayl ı ğını artırmam için bana ,ne zaman ba şvuraca ğım dü şünüp duruyordum bir süredir. Me ğer kısmet bugümey-mi ş ha?.. Biraz durduktan sonra ilâve etti: — Peki söyle baka lım, ne kadar zaman istiyorsun? Shannon, gayet sert bir tavırla cevap v erdi: — Zam falan istemiyorum ben.. Doktor, genç adamın bunu mahcubiyetten veya te-vazu dan söyledi ğini zannetmi şti. — Bana bak Shannon, dedi. Sen iyi bir çocuksun. Eh, doktorlu ğun da fena değil. Haftada aldı ğın üç altını dörde çıkarıyorum; oldu mu? Shannon, kafasını ba şka tarafa çevirerek tersledi. — Hayır.... Dr. Masthers, ısrar ediyordu. — Peki be ş altın yapayım, dedi. Ayda 20 altın yapar. Hiç de fena para değildir yani.... Shannon kafasını hayır mânâsına iki tarafa sallayın ca Mathers'in yüzü de ciddile şti. Çehresindeki ifâde adamakıllı de ği şmişti. Muayene odasının kapısını aya ğınım ucu ile itti, kapadı. Hastalar böylece konu ştuklarını duymayacaklardı. Sonra masanın kenarına oturdu, gözlerini Shannon'un yüzüne dikerek konu şmaya başladı: 426 — Amma yaptın şimdi ha Shannon.... Tam hazırlanmı ş, ak şam gezmesine gitmek üzere iken adama da bu yapılır mı yani? Bizim hanımla Ada'yi, Hangler Cambazhanesine götürece ğim bu ak şam. Bekliyorlar beni. Hem, seni bilmezsin ne kadar be ğenmi şler onlar da.... Hani geçen gün buraya gelmi şlerdi de, seni görmü şlerdi ya, o zaman i şte. Neyse, bırakalım bunları.... Söyle bakalım şimdi.... istedi ğin ücret ne? Çok yüksek bir şey söyleme de kabul edeyim ben de.... Hadi söyle.... Shannon, hiddetlenmemek için kendisini güçlükle zap tediyordu. Mathers'in her şeyi para ile ölçmesi, parası sayesinde her şeyi, hattâ insanları bile satın alabilece ğini zannetmesi olur i ş de ğildi. Bu, Shannon'u küplere bindiriyordu. Hele o anda adamın bu tavrı genç doktor için son de rece asap bozucu oluyordu. Düşündüklerini en kısa şekilde bir kere daha tekrar etti Mathers'e.... — Niçin anlamak istemiyorsunuz beni? dedi. Bunu n parayla kafiyen ilgisi yok.... Adam inanmıyordu, inanamıyordu. Para onun içirt dün yanın en muteber, en de ğerli, en üstün nesnesiydi. Bir insan nasıl olabilirdi de paraya de ğer vermezdi? Bunu anlayamıyordu. Daha do ğrusu buna ihtimal veremiyordu. Dr. Mathers bir an daldı. Zihninden bir şeyler hesaplamakta oldu ğu anla şılıyordu. Dü şündü, dü şümdü. Gözlerini Shannon'dan bir türlü ayıramıyor, zihnî me şgalesi ile birlikte onum çehresinde bir şeyler okumaya, gerçek maksadını anlamaya çalı şıyordu. Sinirden ba ş parma ğının tırna ğını yemeye başlamı ştı. Nihayet, kafasımdakileri açıklamak lüzumuna ina narak konu şmaya başladı. — Bana bak Shannon, dedi. Sana çok alı ştım ben. Çok da sevdim ve be ğendim; açıkça söylüyorum bunu. Henüz tam bir doktor oldu ğunu söyleyemem, ama, burada kaldı ğın takdirde meslekî tecrübe ve yeti şme ba- 427 tanından çok şeyler elde edersin. Sana, az veya çok bir şeyler ö ğretebilirim burada, istikbâlin, parlak olur, çok para kazanan b ir doktor hüviyetini kısa zamanda ikti-sab edebilirsin. Meselenin en can alıc ı noktası, itimad edilebilir, güvenilir bir kısan olmanda. Dürüstlü ğün fevkalâde.... Kazandı ğımız paranın yarı şma cebe atmak huyun yok. Hastalara kar şı da çok iyi muamele ediyorsun. Şimdiye kadar bir tek hastanın dahi semden şikâyet etti ğini görmedim, duymadım. Yani hastalarımız ek-silece ğine, günden güne artıyor. Demek ki, buradan gök memnunlar.... Dr. Mathers bir kaç saniye durdu. Gözlerini daha bü yük bir dikkatle Shanaıan'un gözlerine dikti. Onu ikna etmek, onu kaçırmamak ist edi ği anla şılıyordu. Heyecanlı bir sesle devam etti:

Page 191: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Bak, sana bir teklifim var. Zaten ne zamandan-ber i sana bu teklifi yapmayı düşünüyordum, iyi dinle gimdi beni.... Benim burada as lî yardımcım olarak çalı ş. Ama. öyle, ak şamlan ve haftada üç gün de ğil. Her gün çalı ş. Fakat yalnız gündüzleri. Sabahtan ak şama kadar. Sana yılda ikiyüzelli, hattâ üçyüz sterl in veririm. Fakat bu da muvakkat, iyi çah ştı ğm, çalı şman gitgide daha verimle şti ği takdirde, an geç bir sene içinde seni ortak alırım. Kazançtan hisse veririm. Ne dersin buna? Daha bir itirazın olamaz ya artık.... Doktorluk tükenmez bir altın madenidir Shannon, i şlet i şletebildi ğin kadar; Biz de seninle el ele, ba şbaşa verir, bu madeni en iyi, en müekemmel şekilde i şletmeye bakarız. Büyük para-îar kazanırız. Hattâ ilerde baktım ki, kızımla anla şıyorsunuz, bu i ş ortaklı ğmı bir nikâhla da perçinler, böylece daha sa ğlam bir yola girmi ş oluruz. Vakti gelince de benim yerime geçer, bütün i şi sen yürütürsün. Shannon daha fazla tahammül edemeyerek haykırdı. — Ne biçim adamsın sen be? Bütün dâvan para, para, para.... istemiyorum, hiç bir şey istemiyorum. Ne senin yerine geçmekte gözüm var, n* kızında, ae p*- > ramda.... Anladın mı? Ayrılaca ğım ben; o kadar iste.... Birdenbire şaşırmı ştı adam. Shannon'un sert ko-»u şması onu tam bir bozguna u ğratmı ştı. Birden o da afertleçtı. — Sen ne zannediyorsun kendini? dedi. Şuna da bak.... Sana bu kadar iyi imkânlar sağlayan bir adama kar şı bu şekilde konu şmak en hafifinden ayıptır bir kere.... i şsiz, meteliksiz bir zamanmda sana i ş verdi ği-HI İ nasıl unutursun? Shannon, yüksek sesle ve ba ş kaldıran bir hava. i ğinde hemen cevap verdi: — Umutmuş de ğilim Mr. Masters. Bilâkis her zaman hatırlıyor um ve bunun için de size müte şekkirim. 4 aya yakın bu- zamandanberi sizin muaye nehanenizde şahşıyorum. Geceler boyunca, kanter içinde, nefes almadan çalı şmaya da bu yüzden katlandım. Gık demedim. Fakat artık ta hammülüm kalmadı. Bir göz oda-cıktan ibaret fakir evlerde sefalet içinde ya şayan zavallı insanlardan yarı şma altın toplayıp senin o güderi fantana doldurm aktan bıktım, usandım artık. Çalı şamayacağım. Senin altın madenin senin olsun. Ben hürriye timi ve huzurumu istiyorum. Mr Mathers hayretler içinde Shaonon'un yüaüne bakıyordu. — Sen delisin, sen.... Hayatımda böyle garip şey görmedim. Sana dünyanın en parlak teklifini yapıyorum. Herkesin arayıp da bula madığı teklifi yapıyorum. Sen bunu silkeleyip atıyorsun. Böyle bir lütuf insanın eline hayatta her zaman geçmez Shannon. Ama kabahat bende de ğil. Son pi şmanlı ğın fayda vermedi ğini »en de göreceksin ama, i ş i şten geçmi ş olacak.... Gerçekten de delisin sem.... Genç adam sakin bir tavırla cevap verdi. — Olabilir , dedi. Telâkki meselesi.... Fakat şimdi münaka şayı bırakalım da i şimize bakalım lütfen.... 429 Masanın üzerindeki zile bastı. Sıradaki ilk hast a topallaya topallaya içeri girdi, ihtiyar bir adamdı bu.... Shannon adamı muay ene ederken, Dr. Mathers, şapkasını ba şında geriye do ğru itmi ş, hayretler içinde ona. bakıyor, akıl-sır erdiremedi ği bu i şte, genç adamın ne akla hizmet etti ğini anlamaya çalı şıyordu. En sonunda, basa çıkamayaca ğım anlayınca da para çantasını kasaya yerle ştirerek kilitledi ve bir tek kelime söylemeden çıktı, g itti. Adamın son derece üzgün oldu ğu muhakkaktı. Fakat Mathers gider gitmez Shannon da bu kadar sert konu ştu ğuna üzülmü ş, pi şman olmu ştu. Adam, aslında hiç de fena bir insan de ğildi. Bir tek kusuru vardı. Fazla para dü şkünü idi. Onun dı şında Shannon'a kar şı çok iyi muamele etmi şti doğrusu. Hiç kötü kalpli bir insan de ğildi. Bölgedeki fakir halka gerçekten ve samimiyetle hizmet etmi şti. Fakat onun para hastalı ğı Shannon'un sinirine dokunuyor, kafasını bozuyordu. Shannon, her zamanki ciddiyet ve gayreti içinde o g ünde hastalarını muayene etti. Tedavilerini yaptı reçetelerini yazdı. i şini bitirdi ği zaman saat gecenin on buçu ğu olmu ştu. Dr. Masters'in eline tutu şturdu ğu adreslere de u ğradıktan sonra otelin yolunu tuttu. Yine son derece yorulmu ştu. O gece sabaha kadar rahat bir uyku çekebilirdi bu yorgunluk üzerine ama, yapamayacaktı, uyuyamayacakt ı, biliyordu. Kendini verdi ği için bütün günlük ve hissi üzüntülerini unuttu ğu i şi bitince böyle olurdu hep.

Page 192: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

içindeki a şk ıstırabı yeniden ayaklanmı ş, di şleri sivri ve keskin bir vah şi hayvan gibi kalbini oymaya ba şlamı ştı. Kendisini alay edilecek bir durumda buluyor, hattâ kendi kendisiyle alay ediyordu. Dünyanın en basit gönül macerası içinde b öyle bir duruma sürüklenmek olur muydu? Nerdeydi o dünyanın becerikü, ne ş'eli, en büyük a şkları bile espri dolu bir hava içinde ya şayan 430 çapkınları, nerdeydi Shannon? Elbette bir Lothario, bir Casanova de ğildi ve olamazdı genç doktor ama, bu kadar şi şirmek de olmazdı do ğrusu.... Kendi kendisini ayıplıyor, kınıyordu. Odasından içeri girer girmez elbisesini alelacele y ıkardı. Soyunup yata ğa yattı. Karanlıkta nefesim tutmu ş, gözlerini sıkı sıkı yumarak uyumaya çalı şıyordu. Fakat bir türlü muvaffak olamıyordu. Jean'm mektubu ndaki kelimeler beynine devamlı surette çakılan bir çivi gibi onu tedirgin ediyor, kıvrandırıyordu: «Bir daha seni görmeyece ğim.... Asla.... Asla....» Ama do ğruyu söylemiyor olmalıydı Jean. Birbirlerini görmeleri lâzımdı. Onlar birbirlerinden uzak yaşayamazlardı ki.... DÖRDÜNCÜ KISIM Bir hafta sonra her şey halledilmi şti. Shannon, Dr. Mathers'le ilgisini kesmi ş, Eczacılar Derne ğindeki Laboratuarı Eastershouse'a nakledilece ğini Prof. Chalis'e bildirildikten sonra yeni hayatına ba şlamaya hazırlanmı ştı.... Bir ak şam, saat 21 sıralarında, elinde bavulu oldu ğu halde dü ştü ğü tenha yolda arayan bakı şlarla etrafına baka baka yürüyordu. Gözlerini sisli karanlı ğa dikmi ş, gecenin derinliklerinde bir süredenberi bir türlü bulamadı ğı Easterhaws'u arıyordu. Aksili ğe kendi ihmali sebebiyet vermi şti. Winton'da istasyona bir iki dakika geç gitmi ş, treni kaçırmı ştı. Bu yüzden Shaws stasyonuna geldi ği zaman kendisini bekleyecek olan vasıtayı bulamamı ştı tabii.... Shaws köyü Lothion'un o ıssız, bodur a ğaçlar ve mer'alarla kaplı araziside, şehirden 50 mil mesafedeydi, istasyonda yolu sorup ö ğrenmi şti ama, yolun iki tarafındaki yüksek ve uçları sivri demir parmaklıkl ı duvar olmasa mutlaka yolu şaşırır ve kimbilir nerelere giderdi. Duvarın dibini tutturmu ş, gidiyordu. On dakika ka- 431 dar sonra bir virajla kar şıla ştı. Onu döner dönmez d« hastahanenin kocaman demir kapısı ile burun buruna geldi. Üzeri kuleli bekçi k ulübesinin penceresinde bir fenar a şılıydı. Kulübeye do ğru yürüdü. ^Bavulunu yere bırakarak kapısını yumrukla çalmaya ba şladı. Biraz sonra uzanan bir el penceredeki feneri aldı. Fener adamm elinde sallandı ğı için yüzünü göremiyordu. Sert bir sesle: — Kim o? diye sordu. Shannon, adamın çıkı şır gibi konu şmasına aldırmadan ismini söyledi. — Beni bekliyorsunuz, her halde, diye de ilâve ett i. Fakat adam oralı bile de ğildi. — Niye bekleyecekmi şim sizi?. Haberim bile yok benim, dedi. izin kâ ğıdın nerede senin? — Ben bugüne kadar buraya gelmemi ştim, dedi Shannon, izin kâ ğıdı ile filân ilgim yok. Ben buraya yeni geliyorum vazif eli olarak. Size söylemi ş olmaları lâzımdı. Adam bir daha tersledi. — Kimse bir şey söylemedi. Kapıcı Shannon'u içeri almaya hiç de niyetli görünm üyordu. O karanlıkta, kapıda bırakacaktı anla şılan onu. Fakat tam o sırada bir ı şık daha peyda oldu. Bu da bir fenerdi ve omu bir kadın elinde tutuyordu, irla nda şivesi ile konu şan, fakat düzgün ve kibar konu şmak için lüzumundan fazla itina gösteren bir .kadın dı bu. Tiz bir sesle: — Kimmi ş gelen? dedi. Kapıcı o sert sesiyle cevap verdi. — Ne bileyim ben?. Adı Shannon mu, neymi ş. Kadın hemen müdahale etti.

Page 193: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— O ne biçim konu şma öyle Gün? dedi. Doktor Shannon o. Hemen içer iye buyur et.... Koca demir kapı, bu söz üzerine açıldı ama, kapıcı homurdanmasını kesmedi. Shannon, e ğilip yerden ba- 432 vulunu aldı ve içeri girdi. Kadın: — Ooo, dedi, mükemmel, E şyanızı da beraber getirmi şsiniz demek. Güzel.... Hemen arkasından da ilâve etti: — Benimle gelin, lütfen.... Kadın önde Shannon arkada yürümeye ba şladılar. Cılız fener ı şı ğında farkedilebildi ğine göre, kadın, 40 ya şlarında gösteriyordu. Ba şı açıktı. Sırtında kalın çuhadan bir hastahane pelerini almı ştı. Gözünde de gözlük vardı. Onlar uzun ve karanlık bir yolda ilerlerken kapının arkalarından gürültü ile kapandı ğını duydular. O zaman kadın konu ştu. — Önce kendimi tanıtayım size Mr. Shannon, dedi. Ad ım Maitland. Doktorum. Hastahanenin kadınlar kısmına ben .nezaret ederim. Shannon, karanlıkta etrafını pek farkedemedi ği için tam bu sırada yol kenarındaki bir çalı yı ğınına bastı. Az kalsın dü şecekti. Hafif sendeledikten sonra kadını yeniden takibe ba şladı. Dr. Maitland konu şmasına devam ediyordu: — Sizi Dr. Palrey kar şılayacaktı. Erkekler kısmının doktorudur o.... Fakat bugün ö ğleden sonra izinli idi. Onun için gelmedi. Winton'a gitti. Biraz daha yürüdükten sonra kadın, kar şıda, sisler içinde hayal meyal seçilebilen bir binayı i şaret etti. — Şu kar şıdaki bizim esas binamız, dedi. Shannon, kafasını h afifçe yukarı kaldırıp kadının gösterdi ği istikamete baktı. Bina biraz ilerilerindeydi. Haf if meyilli bir yamacın üzerinde idi. Dı ş hatlariyle şatoyu andırıyor, bir ş,ato kadar da esrarengizlik içinde görünüyordu. Binanın bazı penc erelerinden bal pete ği gibi nokta nokta hafif ı şıklar, rutubetli ve sisli karanlıkta belirsiz bir şekilde görülebiliyordu. Hava daki sisin, ı şıkları zayıf gösterdi ği anla şılıyordu. San- 433 ki, bu ı şık de ğildi de, kaygan bir parıltıydı. Öylesine hafifti. Shannon gözlerini binaya dikmi ş, yürüyordu. Bu sırada ı şıklardan bir kaçı söndü. Bir ba şka tarafta ba şka ı şıklar yandı. Böylece bir yıldız kümesi kayna şıp duruyordu sanki.... Binanın yüksek cephesiyle kar şıla ştıkları zaman Shannon yolun bitti ğini anladı. Üzerindeki demir bir kafes içinde bir fenerin yandı ğı bir kapıya do ğru Mait-land önde, o arkada ilerlediler. Ta ş kemerli bir kapı idi bu. Önünde de bir kaç basamak merdiven vardı. A şınmı ş merdivenleri çıkıp tam kapının önüne geldikleri zaman, pelelerinin cebinden çıkardı ğı anahtar elinde Shannon'a izahat verdi. — Erkekler kısmurtn Güney bölümü burası. Sizin adresiniz de burada.... Kadın anahtarı kilide sokup çevirdi. Önlerinde siya h mermerle dö şenmi ş büyükçe bir koridor vardı. Koridorun en sonunda da alçıdan bir heykel duruyordu. Shannon, o anda bu heykelin kime ait oldu ğunu farke-demedi. Her halde ya bir tıp âliminin, ya da hastaha-nenin kurucusunun falan hey keliydi bu.... Duvarlarda da yaldız çerçeveli kocaman tablolar asılıydı. Biraz i leride hol şeklinde geni şleyen kısımda ise altın yaldızlı ve oymalı büyükçe bir masa vardı. Masanın iki tarafına süslü sandalyeler konulmu ştu. Masa ile iskemleler bir hayli itina ile süslenmi ş olan bu kısmın güzelli ğini tamamlıyordu. Dr. Maitland ciddi bir çehreyle: — Nasıl buldunuz, be ğendiniz mi? dedi. Hiç tebessüm etmiyor, buna da bilhassa itina göster iyordu. Durdu ve ilâve etti: — Hani îskendinav esatirine göre, harplerde öle n kahramanların bulundukları bir Vallahla vardır. Tıpkı oray a benzetirim bu antreyi.... Cevap beklemeden yürümeye ba şladı. Dipteki halı 434 serili merdivenlerden çıkmaya ba şladı. Bir kat, bir kat daha çıktılar. Nihayet üçüncü kata gelmi şlerdi. Shannon, elindeki bavulla bir hayli solumu ştu bu merdivenleri çıkarken. Dr. Maitland, elindeki anaht arı kapının kilidine soktu. Bu dı ş kapıyı açarken kullandı ğı anahtardı.

Page 194: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Burası müstakil, geni şçe bir daireydi. Doktor hanım odaları Shannon'a tek er teker gösterdi: — İşte bu yatak odanız. Bu oturma odası, bu da banyo... . Her şeyi tamamdır dairenizin. Kraliçe Victoria devri... Gotik stilde. ... Kadın, aklı sıra alay ediyordu ama, odalar fevka lâde rahat ve güzeldi. Sade ve mefru şatı biraz eski zaman i şiydi, modern de ğildi. Oturma odasındaki ipek kadife perdeler ardına kadar aç ıktı. Şöminede yanmakta olan kömür, pirinç parmaklıkların ve yerdeki kırmızı kadife halımın üzerinde parlak akisler yapıyordu. Oturma oda sındaki aynı zamanda çalı şma odası gibi bir divan, iki koltuk, rafları me şin ciltli kitaplarla dolu bir kitaplık, kitaplı ğın yanı ba şında bir etajerin üzerinde de abajurlu bir lâmba vardı. Bu salondan bir kapı ile geçilen y atak odasında da maun bir karyola vardı. Banyo da kenarları yuvarlakla ştırılmı ş porselendendi. Birden içme acı bir duygu çöreklendi. Bu kadına içi ndekileri söylemek için sonsuz bir arzu duyuyordu. O feci otelde çektikleri ni, mahrumiyetlerini hatırladı ve burasının, o otel odası yanında saray denilmeye lâyık bir yer oldu ğunu dü şündü. Fakat kendini tuttu. Kadın kapının e şi ğinde duruyordu. Fazla lâubalilik ohnasın diye bu şekilde davrandı ğı anla şılıyordu, — Eşyanızı hemen yerle ştirecek misiniz Mr. Shannon yoksa, ondan evvel bir şeyler yemek ister miydiniz? Genç adam karnının zil çalmakta oldu ğunu birden farketmi şti. Hemen: 435 — Ya.... Çok iyi olurdu, dedi. Biraz bir şeyler yemem lâzım.... Shannon, bavulunu yava şça divanın arkasına koydu. Maitland, şöminenin yanı ba şındaki zile dokundu. Bu, yemek istendi ği zaman çalınan zildi. Genç doktor, kadına farkettirmeden b akıyordu. Dı ş görünü şü itibariyle çok sade, tabii bir kadındı bu. Yer ye r hafif çiller kaplı parlak, kırmızı bir tene sahipti. Bir hayli kırla şmış saçlarını karmakarı şık bir şekilde toplamı ş, ba şının arkasında bir topuz meyda-,na getirmi şt.i Gözlerimin bir hayli zayıf olması gerekiyordu. Zira gözlüklerinin camı açık menek şe renginde ... oldu ğu halde göz kapaklarının kırmızılı ğı hemen dikkati çekiyor, belirli bu- şekilde görülebiliyordu.! Esasen güzel bir kadın de ğildi. Bu .noksanını bilhassa, isteyerek bir kat daha arttırmak istiyormu ş gibi kılık kıyafeti çok derbeder, çok geli şi güzeldi. Sırtındaki kaputun içinde pembe çizgili jarse bir b luz, altında çuval gibi kaba bir kuma ştan eteklik vardı. Aradan be ş dakika geçmemi şti ki, siyah gö ğüslü ğünün üzerine kolalı, beyaz bir küçük önlük takmı ş hizmetçi bir kız elinde tepsiyle içeri girdi. Çok kısa boyluydu. Cüce denebilecek kadar kısa idi. Şi şmanca idi de.... Siyah çorap giydi ği bacakları adaleli, çehresi esmer ve ifadesizdi. Dr. Maitland kız kapıdan girer girmez: — Eksik olma Sarah, dedi. Sa ğ olasın.... Güzel şeyler getirmi şsin.... Bak, sana doktor Sharunon'u tanıtayım . Kendisine iyi bakarsın, biliyorum. Hizmetçi kız put gibi duruyordu. Uyu şuk, tuhaf bir hâli vardı. Gözleri hep halının üzerime dikilmi ş, öyle kalakalmı ştı. Sonra da birdenbire kurulmu ş bir robot gibi sür'atle e ğildi, selâm verdi ve tek kelime söylemeden geriye d önüp, çıktı, gitti. Shannon, arkasından öyle bakmı ş ve o anda kafa- 436 sında bir şimşek çakmı ştı. Sual soran gözlerini Dr. Maitland'a dikti. Bu b akı şta «Bu da onlardan mı?» diye soran bir ifâde vardı. Ka dın suali anlamı ş ve kayıtsız bir tavırla ba şını sallayarak: — Evet, demi şti.. Ama zararsız, tabii.... iyile şinceye kadar kendisi hastahanenin ortalık i şlerinde kullanılıyordu. Kimsesiz oldu ğu için hastahane idârecüeri bu kararı almı şlar ve kızın, böylece, üç be ş kuru ş kazanmasını da sa ğlamı şlardı. Shannon, kızın buraya neden dü ştü ğünü bilmiyordu tabu. Kadına da fazla bir şey sormadı. Genç doktor fincanına kahve koyarak içmeye ba şladı. Tepsinin içindeki güzel sandviçlerden birini de öteki eline almı ş, yiyordu.

Page 195: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Dr. Maitland, o hafif müstehzi tebessümü ile gözler ini Shannon'a dikmi ş, bakıyordu. — Nasıl, be ğendiniz mi sandviçi, dedi. Cevabını beklemeden de i lâve etti: — Burada çok güzel sandviç yapıyorlar Mr. Shan-nan . Müessesenin idâri i şlerine bakan bir hanını var; Miss Indre.. Çok temiz, çok t itiz bir kadın.. Onun becerikli elleri ve kafası sayesinde çok güzel yeme kler yiye-biliyoruz burada. Ha.. Sonra, sırası gelmi şken söyleyeyim. Sizi öyle oda oda dola ştırıp herkesle tanı ştırmayaca ğım. Size en fazla lâzım olan, en fazla temas edece ğiniz zat Dr. Palfrey'dir. Sabahlan, erkekler kısmının do ğu bölgesinde onunla birlikte kahvaltı edeceksiniz. Sonra.. Bir de Dr . Goodall var. Bizim müdürümüzdür. Yol üstünde, sol kolda bir ev vardır. Ama gece oldu ğu için göremediniz onu. Kırmızı pancurlu bir ev.. Orada ot urur kendisi.... Shannon, tepsiden ba şını kaldırarak sordu: — Simdi kendisini ziyaret etmemiz gerekir miyd i acaba? Hani, geldi ğimi haber vermek için.... Dr. Maitland: 437 — Yoo, dedi, sizin gitmenize lüzum yok. Ben kendim gider haber veririm. — Hastahanedeki vazifem ne olacak benim? — Günde iki kere ko ğuşları dola şarak hastaları ziyaret edeceksiniz. Bir defa sabah, bir defa da ak şam yapacaksınız bu ziyaretleri.. Sonra da ben ve Palfrey izinli oldu ğumuz zamanlar bize vekâlet edeceksiniz. Ara da sırada hastaları tedavi edeceksiniz de tabu. Vazife ler a şağı yukarı bunlar. Bunların dı şında, bir de, bizim bu küçük ve nevi şahsına münhasır dünyamızda yaşayan o zavallı, o iyi kalpli hastalarımızın ho şlarına gitmeye çalı şmak., i şte hepsi bu kadar..... Duydu ğuma göre, siz bazı ilmî incelemelerle de me şgulmü şsünüz. Bo ş zamanlarınız bir hayli olaca ğı için buna da imkân bulabilirsiniz burada. Sonra elini kaputunun cebine attı. Kendisindeki ana htarın bir e şini çıkararak Shannon'a uzattı. Ucuna uzun ve güzel bir çelik zin cir ba ğlıydı anahtarın.. — Alın, dedi. Bu anahtar da sizin. Bunu daima yanın ızda ta şımanız gerekecek. Haberiniz olsun. Bunsuz Easterhaws'da hiç bir yere gidemezsiniz. Sakın kaybetmeyin anu. Çok iyi muhafaza edin. Kadın anahtarı Shannon'un eline tutu şturdu ğu zaman gayet ciddiydi. Shannon anahtara şöyle bir baktı. Bu, eski zaman i şi, kullanıla kullanıla pürüzleri kaybolmu ş, gümü ş gibi parıl parıl parlamı ş bir anahtardı. Kadın: — Şimdilik size söyleyecek ba şka bir şey de kalmadı galiba, dedi Ben artık gideyim. Bizim me şhur bir Dü şes'imiz var burada. Onun yanına gitmem lâzım şimdi. Bu ak şam pek de sinirli Dü şes'imiz. Ona biraz kitap okumam, biraz da eroin vermem lâzım. Ba şka türlü olmuyor.... Düşes dedi ği hastalardan biriydi. Shannon, böyle tipler le burada bol bol kar şıla şaca ğını bildi ği için Dr. 438 Maitland'ın anlattıklarına pek kulak vermemi şti. Kadın allahısmarladık diyerek çıktı, gitti. Shannon yeme ğini bitirdi. Dikkat etmi şti. Di ğer hastahanelerdeki yeme ğe hiç benzemiyordu yedikleri. Gerçekten fevkalâdeydi. Bur ada kar şıla ştı ğı her şey gibi. Salonlar, odalar, yataklar ve e şyalar gibi yemekler de mükemmeldi. Yemekten sonra Shannon, şöyle bir rahatça gerindi. Oh.. Dünya vardı. Hayat güzeldi. Rahatlık kadar da hiç bir şey insanı memnun ve mutlu yapmıyordu. Etrafına memnun bir ruh hali içinde bakındı. Elinde ki anahtara gözü takıldı. Acaba hastahanenin içinde şöyle bir tur atsam mı, diye dü şündü. Küçük bir tefti ş herhalde pek de fena olmazdı. Hem de etrafı tanımı ş, ö ğrenmi ş olurdu. Dr. Maitland'la birlikte yukarı çıkarlarken her kat ın ba şında maundan bir kapı gözüne ili şmişti. Hepsinin de üzerlerine silik harflerle bir şeyler yazılmı ştı. Kapının üzerinde içeriyi, bir bulut arkasında imi ş gibi gösteren kalın bir cam vardı. Camın gösterebildi ği kadar görünen sadece uzun bir koridordu. Hafifçe aydınlanmı ş'olan bu koridorun sonunda bir kapının daha mevcudi yeti belli belirsiz farediliyordu. Her halde oradan da ba şka koridora geçiliyordu. Bu

Page 196: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

kapılar Shannon'un merakını tahrik etmi ş, bir an evvel buraları görmek arzusunun içinde uyanmasına sebep olmu ştu. Prof. dîıallis. Eastershaw'm, emsal müesseseler ara sında en iyisi oldu ğunu söylemi şti. Fakat Shannon, bu sözleri çoktan unutmu ştu ve şimdi içinde müphem bir endi şe, belirli bir huzursuzlu ğum hakimiyetini hissetmeye ba şlamı ştı. Doktorlar arasında tımarhane doktorlu ğunu hakir görmek, asıl gayeden bamba şka bir saha olarak telâkki etmek temayülü vardı. Elbet te bu sahada pek çok de ğerü ilim adamı yeti şmişti. Fakat 439 son derce garip tabiatli insanlara da rastgelinnu ştir. i şin enteresan tarafı, bu garip tabiatli insanlar, zamanla daha da gariple şmişler, acayiple şmişlerdi. Böyle bir hastahanede çalı şmak gerçekten rahattı. Onun için de, tıp mesle ğinde tutunamamı ş kimselerin kapa ğı böyle hastahanelere attıkları iddia edilirdi. Zaten, böyle bir yere insan bir kere girdi mi, çıkm ası gerçekten güç olurdu. Mübala ğa sayılmamalıydı. Bu akıl hastalıkları denen hastal ıklar, tıpkı bula şıcı hastalıklar gibiydi ve bir insandan di ğerine sıçrardı. Shannon, bunu aklına getirice gayri ihtiyarî şöyle bir irkildi. «Acaba?....» diye dü şünmekten kendini alamadı. Fakat sonra çok komik bir şeyle kar şıla şmış gibi gülmeye ba şladı. Bununla beraber gerçekleri oldu ğu gibi kabullenmekten ba şka çare olmadı ğını da biliyordu. Bütün bu tehlikeleri göze almak mecburiy etindeydi tabii.... Birdenbire yerinden kalktı. Yata ğı yeni düzeltilmi ş, o güne kadar görmedi ği temizlikte, bembeyaz çar şaflar, örtüler yayılmı ştı. A ğır adımlarla yürüyerek divanın arkasına gitti, bavulunu aldı. Masanın üzer ine koyarak açtı. Kitaplarını, bazı kâ ğıtları çıkardı. Bir iki e şyasını daha aldı ve bunları odanın muhtelif yerlerine, süs te şkil edebilecek şekillerde olmasına dikkat ederek koydu. Shannon'dan evvel bu odayı i şgal eden zat giderken bütün e şyasını toparlayıp götürmek zahmetline katlanmamı ştı. Yanm kutu sigara, kırmızı çizgili eski bir bornoz, çok sayıda roman ve daha bazı ufak tefek bı rakmı ştı. Bunların hepsi bırakılmı ştı. Shannon, atılar-dan bazılarının toparlayarak od ayı düzenli bir hâle getirdi. Shanrian'un odaya koyabilece ği en de ğerli süsü bir foto ğraftan ba şka bir şey değildi. Ucuz bir çerçeve içindeydi bu resim.. Güne şli bir günde, Ye şil Yıllar'inin birinde çekilmi şti. Bir çayırlıkta idi genç kız. Saçları rüzgârda uçu şuyor, koyu renkteki gözleri ne şe' ile gülü- 440 yordu. Hafif çıkık çenesi ileriye do ğru uzanmı ştı. Tuhaf ve dipdiri bir mutluluk içinde gülümsüyordu genç kız.. Jean'ın resmiydi bu. Onun en büyük, en de ğerli süsüydü. Ne kadar da şirin munis ve güzel bir yüzdü bu, körpe çocuk yüzü. ... Gayri ihtiyarî irkildi. Bu gözler, bu ne ş'eli yüz yine gülüyor, yine öyle mutluluk içinde yüzüyor muydu acaba? Hiç tahmin etm iyordu. Foto ğrafı, şöminenin üzerindeki mermer zemine koydu. Kendisi bile bu tat lı tebessüme ayni rahatlıkla cevap veremiyordu. Istırap duyuyordu o da.... Çerçeveyi koyduktan sonra yava ş yava ş, masanın yanına gitti. Bavulu kaldırdı. Masanın üzerinde duran takvimin önüne gitti. «31 Te mmuz» tarihinin yanına küçük bir i şaret koydu. Birden kapının vurulması ile yerinden do ğruldu. Biraz da sert vuruldu ğu için oldu ğu yerde hafifçe sıç-rayıvermi şti. Dönüp baktı. Kapının e şi ğinde, uzun boylu, iri kemikli, cüsseli bir adam duruyordu. Hem en anlamı ştı. Hastahanenin Müdürü Dr. Goodall'dı bu adam, sempatik bir tebessü mle Shannon'u selâmladı. — Merhaba Dr. Shannon, dedi. Eastershaws'a ho ş geldiniz.... Dr. Goodall'm iri cüsseli vücûdu, yakalı ğının üzerlerine kadar inen, kesilmeye ve taranmaya ihtiyaç gösteren uzun saçları ona derb eder, kalender bir insan hali veriyordu. Suratı baya ğı uzundu. Büyükçe bir bumu ve ileri hafifçe çıkmı ş bir çenesi vardı. Göz kapaklan biraz sarkıktı ve renginden biraz sanl ık var gibi görünüyordu. Bakı şları azametliydi ama, son derece iyi kalpli, anlayı şlı bir insan oldu ğu ilk bakı şta anla şılıyordu. Esasen, konu şma tarzı, Shannon'a hitabı da bunu göstermi şti. Odada bir kaç adım attıktan sonra Shannon'un yanına geldi. Elini de sıktı. Sonra da:

Page 197: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

441 — Benimle biraz gelir misiniz? dedi. Beraberce a şağıya indiler. Üzerlerindeki kubbelere sonradan elekt rik lâmbaları takılmı ş olan tu ğla zeminli bir yer altı yolundan bir süre yürüdüler . Burası ana binanın tam altına rastlıyordu. Nihayet meyili bir yoldan yukarı do ğru çıkarak küçük bir avluya geldiler. Üstleri açıktı, yıldızla r görünüyordu. Fakat etraf çok yüksek dört duvarla çevriliydi. Nihayet müdür bir kapının önünde anahtarını tekrar çıkararak kilide soktu. Kapıdan çıktıktan sonra o önde, Shannon arkada içer i girdiler. Müdür elektri ği yaktı. Genç doktor hayretten donakalmı ştı gördü ğü manzara kar şısında. Müdür, büyük bir tevazu ile odayı takdim etti. — Laboratuarınız burasıdır Mr. Shannon. Be ğenece ğinizi ümid ederim. Beğenmek ne kelime.... Shannon odayı görür görmez vurulmu ştu. Dili tutulmu ş gibiydi. Şaşkın şaşkın etrafa bakınıp duruyordu. Eskiden tecrüb esi oldu ğu için yeni çalı şma yeri hakkında fazla bir hayal kurmamı ştı. Yani öyle fevkalâde bir laboratuar ummamı ştı. Bu muhakkak. Fakat şimdi kar şısında duran laboratuar onun en a şırı ümitlerinin bile fevkinde idi. Hiç bir zaman, n e kadar düşünürse dü şünsün, ne kadar tahayyül ©derse etsin böyle bir laboratuara kavusaca ğmı imkânı yok aklına getiremezdi. Ömründe bu der ece mükemmel bir laboratuar görmemi şti genç adam. Fakültenin Kimyahanesi dahi bunun ya nında sönük kalırdı. Neler yoktu ki, bu laboratuarda.. Bi r kere bütün rafı çerçeve kaplayan raflarda envai çe şit kimyevi maddeler, kutular ve kavanozlar içinde sıralanmı ştı. Kar şıda bir Exton iskopometresi, elektrikle çalı şan bir havan vardı. En büyük fanuslardan, en küçük kılcal borulara kadar her şey tamamdı. Duvarları harareti lâyıkı veçhile muhafaza et sin 442: diye tu ğla ile örülmü ştü, sonra da güzelce hadanalan-mı ştı. Alet ve teçhizat namına akla gelebilecek, ihtiyaç hissedilebilecek h er şey vardı. Shannon, nihayet müdüre cevap verebilecek takati ke ndisinde bulabildi. ' — Gerçekten çok güzel bir laboratuar bu beyefendi. ... Size açıkçasını söylemem icab ederse bu kadar mükemmel bir labor atuarla kar şıla şaca ğımı hiç ummamıştım ben. Dr. Goodall, özür diler gibi bir tavırla tekrar kon uştu : — Burasını maalesef pek kullanamadık biz, ded i. Onun için bazı âletlerin ufak tamire ihtiyacı olabilir. Onları da yaparız , merak etmeyin. Shannon hemen itiraz etti: — Hayır, hayır, dedi. Hiç bir eksi ği yok buranın. Her şey tamam.... Bunları söylerken sesinin hâli heyecanını pek bariz şekilde ortaya koyuyordu. Müdür hafifçe gülümseyerek izahat vermek lüzumunu h issetti: — Hastahanemize böyle bir laboratuar kazandı rmayı ötedenberi düşünüyorduk. Ancak son zamanlarda yapabildik bunu. . Bütün fennî âlât ve edevatı da temin ettik. Artık bir i şe yarayaca ğı için çok memnunum. Dr. Goodall bir an durdu. Sonra o hareketsiz, fakat tatlı ve sevimli haliyle devanı etti: — Sizden çok şeyler bekliyoruz Mr. Shannon, dedi. Ben kimsesiz, bekâr ya şayan bir insanım. Onun için Easterhaws benim için bir ev lâd mesabesindedir. Her şeyimi buraya vermi ş bulunuyorum ben. Muhterem hocamız Profesö r Challis, sizden, çalı şmalarınızdan uzun uzun bahsetti bana. Onun için çok şey bekliyoruz sizden, dedim. Çalı şmalarınızla müessesemize şeref ve itibar getirece ğinize inanıyorum. Siz, neticeye ula ştı ğınız gün dünyanın en bahtiyar insanı ben olaca ğım. 443' Laboratuarda biraz daha kaldıktan sonra çıktılar. G eldikleri yollardan geçerek geri döndüler. Shannon'un dairesine çıkan merdiveni n alt basma geldikleri zaman Dr. Goodall durdu. A ğır göz kapaklarının altından bakan gözlerini yine gözlerinde hissetti Shannon. Goodall, sakin bir ses le sordu:

Page 198: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Easterhaws'da,n memnun kalaca ğınızı umuyorum. ilk intibalannızın da müsbet oldu ğunu tahmin ederim Dr. Shannon. Daireniz nasıl, be ğendiniz mi? Genç adam samimiyetle cevap verdi: — Fevkalâde do ğrusu.... Kısa bir sessizlik oldu. Sonra Dr. Goodall elini uz atarak Shazmon'un, elini sıktı: — Allah rahatlık versin, Doktor.... — Te şekkür ederim, efendim.... Size de.... Shannon me rdivenleri a ğır a ğır çıkarak odasına geldi. Yava ş yava ş soyundu. Banyoya girip bir du ş aldıktan sonra yata ğına girdi. Bu garip ve fazla hatır sayan müdürün konu şmalarından ba şı adamakıllı dönmüş bulunuyordu. Du şu aldıktan ve hele yata ğa girdik-. ten sonra baya ğı rahatlamı ş, büyük bir yükü üzerinden atmı ştı. Fakat tam uyumak üzere gözlerini kapamı ştı ki, etraftaki sessizlik içinden kula ğına birdenbire acı bir çı ğlık doldu. Bir bayku ş sesinden daha korkunç, daha şiddetli bir haykırı ştı bu. Fakat önem vermedi. Onunla u ğra şacak hali yoktu genç adamın. Gerçi bu tımarhanedeki hastalardan birinin sesiydi mutlaka ama, Shannon, artık korkuyla falan u ğra şacak halde de ğildi. Çı ğlık bir daha, bir daha duyuldu ve gecenin karanlıkl arı içinde yava ş yava ş eridi, yok oldu. Genç adam kendini uykunun rahat salınca ğına ter- hetti. Genç adam rahat, deliksiz bir uyku uyumu ştu. Ne şu ne bu tarafa kafasını vermemi ş, do ğrudan do ğruya uykuyu hedef almı ş, ilk gecesini geçirdi ği dairenin ve 444 yata ğın rahatlı ğı da onu hemen uykunun koynuna çekip götürmü ştü. Sabah olup ta yata ğından çıktı ğı zaman Shannon dünyanın en hafif adamı halindeydi. Hemen tuvaletini tamamladıktan sonra gi yinip dairesinin önündeki balkona çıktı. Easterhaws'm heybetli çevresini seyr etme-ve ba şladı.. Granitten yapılmı ş olan kül rengi bina, sabahın sisleri içinde muhte şem bir hayalet gibi görünüyordu. Mimarisine bakılırsa, bar onlar devrinden kalma bir malikâne idi bu. Esas kısmın kö şelerinin her birinde birer kule yükseliyordu. Binanın önünde, boydan boya, demir parmaklıklı geni ş bir teras vardı. Terasın tam orta yerinde de kocaman bir havuz.... Havuzun e trafını oymalarla süslenmi ş kütükler sıralanmı ştı. Terasın a şağı kısımlarında etrafı gül tarlalariyle çevrili geni ş bir çayır uzanıyordu. Bu çimenli ğin daha a şağı tarafları geni ş bir golf sahası olarak ayrılmı ştı. Bunun da bir tarafına Tirol mimarisi tarzında küçük bir kö şk in şa edilmi şti. Ye şil çimenler arasında kıvrılarak uzayan biçimli geni ş yollar vardı. Binanın etrafını çeviren yüksek duva rlarla, bütün bu unsurlar, burasını imtiyazlı bir asilzade malikânes i gibi göstermeye yetiyordu. Shannon burayı sevmi şti. Bilhassa tabiat bakımından harikulade bir yerdi . Onun emrinde mükemmel bir Laboratuarın bulunması da bu m emnuniyetini bir kat daha artıyordu. Saat 8 i çalarken a şağıya indi. Hanım doktorun söyledi ği üzere, Dr. Palfrey'le birlikte kahvaltı yapması gerekiyordu. Erkekler do ğu kısmının bölgesindeki oturma odasına girdi. Kahvaltı masasının kısa boylu , şi şmanca saçları bir hayli dökülmü ş, pembe yanaklı bir adam oturuyordu. 50 ya şında gösteriyordu. Bir elinde tuttu ğu gazeteyi masanın yan kısmına koyarak okuyor, bir taraftan da büyük bir i ştiha ile kahvaltısını 445 yapıyordu. Kapıdan birinin girdi ğini hissetmi şti. Göz göze gelince, çehresi ne şe'e ile açıldı ve tatlı bir sesle. — Ooo, ho ş geldiniz aziz meslekda şım. Buyuran bakalım, dedi. Bir yandan yemesine devam ederken, bir eliyle de Sh annon'a oturması için yer gösteriyordu. Gazeteyi bir kenara bıraktı. Sonra bü yük bir dilim ekmek alarak üzerine bolca tereya ğı sürdü. A ğzına götürecek iri bir parçayı kopardı ve yeme ği başladı:

Page 199: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Siz Dr. Shannon'sunuz.. Muhakkak. Ben de Palfrey. . Edinburgh'luyum. 99 mezunuyum. Bakın her şey var sofrada.. Pastırma, yumurta, tereya ğı, peysıir v.s. Surda da kahve var. Nefis, fevkalâde güzel bir saba h bu.. Gökyüzü masmavi, pırıl pırıl.. Bu havaya biz «Tam Easterhaw havası» deriz. Palfrey heyecanlı ve deli şmen bir tipti. Fakat tamamen de zararsız bir insand ı. Pürüzsüz, tombul yanak larının pelte pelte olmu ş etleri, her hareketinde sevimli sevimli sallanıyordu. Kılık kıy afeti düzgün, temiz bir adamdı. Tırnakları gayet güzel ve muntazam kesilmi ş, gömle ğinin kolları, yakası gıcır gıcır kolalanmı ştı. Gözlerinde altın çerçeveli bir monokl vardı. Kafasının üstü tamamen saçsızdı. Kulaklarının ar kasından ahmp tepesine kadar uzatılmı ş olan iki şer tel saçın altında da ba şının kırmızılı ğı belli oluyordu. Hafif renksizlemi ş dudaklarım ve kır bıyıklarını ikide bir peçete ile sili- yordu. — Sizinle dün gece görü şecektik ama, olmadı, dedi Dr. Palfrey. Burada yoktu m ben. izinliydim. Bizim buranın tabiriyle, yoklar ar asından, varlar arasına intikal etmi ştim. Operadaydım dün, gece.. Şahane bir temsil seyrettim. Karmen'i seyrettim. Aman ne harikuladeydi. Hey, zavallı Bizz et!.. Karmen'in Opera Gomique'-deki ilk temsil gecesi, eserinin be ğenilmedi ğini gördü ğü için kederinden öldü ğünü dü şünüyorum da.... Hey gidi devran hey! O gece ıslıkla nan, yuhalanan bu ese- 446 rin, sonradan kazanaca ğı büyük şöhret kimin aklma gelirdi ki?.. Ben, Karmen'in 31 nci temsilindeydim dün gece.. Bundan evvel tam 3 0 defa seyretmi ştim bu eseri yani.. Bressler Granoli'den. Destinn'den, Lehmann'd an, dinlemi ştim. De Reske'yi Don Jose rolünde, Maeto'yu da Escamillo rolünde gör müştüm. Do ğrusu ya şansımız varmı ş bizim.. Her sene Winton'da bir Carl Roce mevsimi o luyor da kulaklarımızın pası siliniyor. 50 lik doktor bir an duraladı. Önünde duran. «Heral d» gazetesinin üzerinde parmaklariyle tempo tutarak «Torreadorlar Valsi» ni mırıldanmıya ba şladı. Sonra da konu şmasına devam etti: — Bir kritik var bu gazetede. Scotti'nkı iy i bir sese mâlik oldu ğundan bahsediyor. Do ğru bu, gerçek-Micaela'am, haydutlarla dopdolu o ko rkunç boğaza giri şi ne harika bir sahneydi ya.... Ne müzik ve .ne har ikulade bir ses.. Siz müzikten ho şlanır mısınız Mr. Shannon?... Shannon a ğzının içinden bir kaç kelime yuvarladı. •Aslında sö yleyecek bir sözü yoktu bu konuda da, ondan es geçmi şti. Dr. Palfrey konu şmasını şimdi daha da haz duydu ğu bir konuya intikal etmi şti: — Müzik, benim için her şeydir. Hayatımda hiçbir şeyden onun kadar zevk almam. Bir ak şam sizinle a şağıya inelim de piyanoda bir şeyler çalayım. Ekseri ak şamlar canım sıkılınca kendi ba şıma inerim oraya, bir şeyler tıngırdatırım. Müzik aşkım gerçekten büyüktür ama, hayatımda tarih gi bi hatırladı ğım üç müstesna olay vardır. Biri Patti'den «Sicilya Ge celeri»,ni dinledi ğim akşamdı. Öteki Brezilya tncisi'nde «Güzel Ku ş» şarkısını Galli-Curci'yi dinledi ğim gündür. Sonuncusunda da Massenefnin «Sevilla ,na» sıda Belba'nın söyledi ği şarkı.. Müthi ş şeylerdi bunlar benim için.... Palfrey, bu minval üzere anlatıp duruyordu. Shannon kahvaltısını bitirinceye kadar konu ştu durdu. Son- 447 ra da, nazikle şmeye, incelemeye çalı şan bir tavırla kolundaki saate baktı. __ Kahvaltınızı bitirdiniz galiba de ğil mi? f imdi hastahaneyi gezdirece ğim ben size.. Müdür Bey söylemi şti. Buyrun, kalkalım isterseniz.... Shannon'un önüne dü ştü adam. Kısa bacaklarından beklenmeyecek bir çevik lik ve sür'atle bir yer altı yolundan.' geçti. Tabii Shann on da arkasmdaydı. Sc.nra birdenbire sola döndü. Hafif yoku ş bir yola saptılar. Shannon, hiç ummadı ğı bir anda kendisini, dairesinin tam altındaki koridorda buluverdi. Orada, budala görünü şlü, çok şi şman, 50-55 ya şla-rmda bir adam gördüler. Adam kendini kasa kasa, azametli bir tavırla bir a şağı bir yukarı gidip geliyordu. Üzerinde gri bir elbise vardı. Elbisesi ya ğ lekeleri içindeydi. Bu elbisenin hastahanenin resmi üniforması oldu ğunu genç adam bilâhare ö ğrenecekti. Yerlerde

Page 200: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

gürültü çıkarmasın diye de lastik topuklu ayakkabıl ar giyiyordu. Dr. Palfrey'i görünce, adam, karnını ileri do ğru çıkararak vaziyetini aldı ve sunturlu bir selâm sarkıttı. Dr. Palfrey, adamı selâmlıyarak Sha nnon'la ta-tanı ştırdı: — Merhaba Scammon, dedi. Bak, bu bey bizim yeni dok torumuz, Mr. Shannon.. (Shannon'a dönerek) Bu da bizim Ba şhadememiz Samuel Scammcm'dur. Ayni zamanda Easterhaws bandosunun da kıymetli şefidir. Onu çok severiz biz. Vazifesine de san derece ba ğlı bir insandır. Bir kaç saniye sonra Scammon'un yardımcısı ile tanı ştı Shannon. Çini mavisi gözlü, eli, yüzü düzgün, yakı şıklıca bir delikanlıydı bu. Adı Brogan'dı Başhademe ile yardımcısının da iltihakı ile sayılan dö rde varan grup birinci koğuşa do ğru ilerledi. Biraz sonra kapının önüne gelmi şlerdi. Üzerinde, hafif silik harflerle «Balaclava» yazılı idi. Scammon, bi r sihirbaz edâsiyle anahtarını kilidin içinde oynatarak kapıyı açtı. Gi rdi. 448 Yüksek tavanlı, aydınlık, ferah ve upuzun bir salon du burası. Bir tarafı sıra sıra pencerelerle kaplıydı. Bu pencereler bir hayli büyüktü. Güne ş ı şı ğı pencerelerden içeri bolca doluyor, salonu gayet güz el aydınlatıyordu. Pencerelerin kar şısına isabet eden duvar boyunca da birbirlerine yak ın bir sıra kapı vardı. Bu kapıların her birinin gerisinde bire r ki şilik yataklar bulunmaktaydı. Buradaki möbleler de, alt kat salonu ndaki gibi oymalı ve yaldızlıydı. Halılar ve perdeler biraz renklerini a tmı şlardı ama, pek pahalı, lüks şeylerdi. Ayrıca salonda, pek çok sayıda koltuk, üze rleri kitap ve mecmua-ile dolu raflar, bir kö şede kocaman bir mücessem küre vardı. Bu salon gayet rahat, tam bir istirahat salonuydu. Sadece biraz es ki zaman havası verilmi şti, insanın burnuna çe şitli kokular doluyordu. Küf, me şin, sabun ve cila kokulan, duyuluyordu. Bu ko ğuşta 20 kadar hasta vardı. Hepsi de sessiz, sedasız g ünlük çilelerini dolduruyorlar, buranın gerçekten güzel olan .nimetl erinden faydalanıyorlardı. Bir kö şede iki ki şi kar şılıklı geçmi şler, satranç oynuyorlardı. Bir ba şka hasta, köşedeki kürenin yanına gitmi ş, bir çocuk hâlet-i ruhiyesi içinde onu ekseni etrafında parmaklariyle döndürüp duruyordu. Bir ço ğu da ellerine gazeteler almı şlar okuyorlardı. 6-7 ki şi de hiç bir şey yapmadan, kuruldukları sandalyelerinde dimdik oturuyorlardı. Scammon, Dr. Palfrey'e günlük raporu uzattı. Sempat ik doktor kâ ğıdı aldı ve iki üç dakika kadar onu tetkik eti. Rapor hastaların gü nlük hayatlarında anormal hiç bir olayın son 24 saat zarfında vuku bulmadı ğını ifâde ediyordu. Palfrey, raporu Scammon'a iade ettikten sonra hastalarla me şgul olmaya ba şladı. ilk olarak satranç oynayanların yanlarına gitti. Bi rinin, sırtın eliyle ahbapça vurarak tebessüm etti: — Ne haber beyler?. Nasıl talih kimin yüzüne gülüyo r? Hanginiz kazanıyorsunuz? Dı şarıda da hava 449 çok güzel bugün.. Bugünkü bahçe sefası, gezintiniz pek güzel olacak.. Çok zevk duyacaksınız. Ben yanınızda fazla kalacak de ğilim. Biraz sonra hemen çıkacaksınız dı şarı.... Sonra ileriye do ğru yürüdü. Di ğer hastalarla konu şmaya, ahbaplık etmeye ba şladı. Her birine bir şeyler söylüyor, gönüllerini alıyor, hallerini, hatı rlarını soruyordu. Söyledikleri, konu şmaları biraz basmakalıp cin-sinde,îi şeylerdi ama, daima ve herkese söyleyecek bir şeyler buluyor, onların ho şuna gidecek bir muamele tarzı yürütebiliyordu. Hastahanede uzun zam an hizmet etmi ş olmasının: ona bu ünsiyeti kazandırdı ğı anla şılıyordu. Bazan da hastalar şikâyetlerde bulunuyorlardı. Bunlar umumiyetle basit şikâyetlerdi ama, Palfrey hepsini sabır ve sükûnetle dinliyor, dikkatli ve müsamahakâr davranıyor, hepsine de bir takım cevapl ar vererek kendilerini teskin ediyordu. Bu tefti şin uzun sürece ğini, bütün ko ğuşları gezmek icab etti ğini bildi ği için de bir saniyesini bile bo şa harcamamaya bilhassa itina gösteriyordu. Sonra da di ğer iki ko ğuşu gezdiler: «Alma» yi ve «Inkerman».... Bütün ko ğuşlar 6 taneydi. Bu uzun ve biraz da yorucu bir dola şma olmu ştu. Bütün hastalarla hemen hemen teker teker ilgilenilmi ş, dertleri, meseleleri, şikâyetleri dinlenilmi ş, kendilerine gereken cevaplar verilmi şti.

Page 201: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Bu gezintiyi, daha do ğrusu viziteyi bitirip zemin katında hole çıktıkları zaman vakit ö ğle olmu ş, saat bire yakla şmıştı. Palfrey Shannon'u hemen açık havaya çıkardı. Derin bir nefes alarak ci ğerlerindeki pis havayı dı şarıya verdiler. Sonra terastan, batı bölümüne geçtiler. Dr. Palfrey , ciddi bir tavırla konu şmağa başladı: — Ha, Mr. Shannon, dedi. Hatırıma gelmi şken söyleyeyim size.. Bu hastahanede Dr. Maitland'la Miss înd- 450 re'in araları çok iyidir. Birbirlerini son derece k ollarlar, gözetirler. Çok can ci ğerdirler. Ham' aralarından su sızmaz derler ya, öyl e iki insandır bu Maitland'la îndre.... Beni de pek sevmezler. Doktor, iki kadının bu tutumunu umursamıyormu ş gibi bir tavır takındı: — Onların bu halleri bana vız gelir tabu.. Kim olu- yorlamı ş ki?. Sana söylemek istedi ğim asıl önemli şey de bu i şte.. Bizim birbirimizi çok iyi tutmamız, birbirimize çok yakın olmamız lâzım. Bizim birbirim izi desteklememiz için bu iki kadının durumları ayrıca ve kuvvetli bir gerekçe ol malı. Onlara kar şı hiç açık vermemeliyiz. . Nihayet kadınlar kısmının batı bölümüne ula ştılar. Geni ş holden girilen küçük bir oda yemek odası haline getirilmi şti. Salan gibi, bu oda da zevkle tefri ş edilmi şti. Dr. Maitland'la Miss îndre sofraya oturmu şlar, onları bekliyorlrdı. Masanın üzerine güzel bir örtü serilmi şti. Dört ki şilik yemek takımı hazırlanmı ştı. Müessesenin vekilharcı mevkiinde bulunan Miss îndre , Shannon'u hafif bir be ş eğerek selâmladı. Elli ya şında gösteriyordu kadın. Spluk yüzlü, kibar tavırlı , zayıf, ince bir görünü şü vardı. Üzerinde mavi ketenden bir elbise bulunuyo rdu. Elbisenin yakası ve kol a ğızlan beyaz biye'li idi. Dr. Palfrey'le- Shannon yerlerine oturdukları va kit iki kadın manâlı bir şekilde birbirleriyle bakı ştılar. Arkasından da i şaretler ba şladı. Shannon bunları farket-mi şti ama, ne demek istediklerini anlayamamı ştı tabii. Biraz sonra yeme ğe ba şladılar. Pek sıkıcı, tatsız bir yemek oldu bu.. Hemen hemen hiç konu şulmadı. Ö,nce birer çorba içtiler, arka sından büyük bir parça et geldi. Palfrey'in önüne koydu lar yeme ği. Adamca ğız anlamamı ştı bunun mânâsını. Mahcup ve şaşkın bir tavırla eti kesti, homurdasa homurdana dilim dilim yaptı ve tabaklara taksim ett i. 451 Bir aralık Dr. Maitland, Shannon'la konu ştu. Er-kekvâri bir tavırla ana döndü, öğleden sonra nöbetçi hem şireye lüzumlu ilaçlan verecekti. Bunun için Shan-non'un kendisine yardım etmesi iyi olurdu, ö ğleden sonra şayet kendi dairesine gelir de bu yardımı yaparsa memnun kalacaktı. Bir iki defa Palfrey, ortadaki so ğuklu ğu giderebilmek için lâf açmak istedi. Fakat o anlatırken Maitland'-la îndre birbirlerine bakarak ve güya belli etmemeye çalı şarak alaylı alaylı gülüyorlardı. Shannon, karmakarı şık hislerle doluydu. Bir yanda, sabahki vizite sıra sında gördü ğü akıl hastalarının durumu, bir yanda bu garip arka daşlıklar.... Bu acayip muhite nasıl intibak edebilece ğini dü şünmeden edemedi. Pek kolay olmayacaktı galiba bu i ş.. Kafası hep bunlarla me şgul oldu ğu için yemek boyunca a ğzını açıp .da bir şey söylememi şti genç adam. Sadece onların ufak tefek lâflarına k ulak kabartmakla yetinmi şti. Nihayet yemek bitti. Dr. Palfrey, a ğzının içinde bir kaç kelime geveleyerek sofradan kalktı. Shannon da< onu takip etti. Berabe r terasa çıktılar. Yalnız kalır kalmaz Palfrey kendini tutamamı ş, adetâ patlamı ştı. — Ah şu iki kadın, demi şti. Böyle mahlûklar görmedim ben doktor.. Daha evve l de bahsetmi ştim sana ya, korkunç bunlar.. Tahammül edemiyorum b en. Zaten bütün kadınlardan hayatı boyunca nefret etmi ş bir insanım. Allaha şükürler olsun, kadınlarla hiç i şim olmadı şimdiye kadar. Ben bundan son derece memnunum. Hele bu kadınlar.... Belâ vallahi belâ.... Biraz sonra ayrıldılar. Palfrey, yemekhanenin durum una bakmak üzere gitti. Shannon da eczahaneye do ğru.... Yürürken, yine kafası kendi durumunu dü şünmeye ba şladı, iyi mi etmi şti buraya gelmekle, yoksa fena mı? Bu karmakarı şık hastahanede o da karmakarı şık 452

Page 202: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

bir hâle gelmezse iyiydi do ğrusu.. Hele o zavallı hastaların hâli., insan onlarla her Allahın günü görü şe görü şe onlara benzemezse nimetti yani.... Eczahaneye geldi ği zaman adam canının sıkılmı ş oldu ğunu farketti. Shadd Hem şire ile bir hastabakıcı onu bekliyorlardı. Hallerinde g ayet resmî bir tavır vardı. Shadd da orta ya şh, 45 lik falan bir kadındı. Geni ş gö ğüslü, iri yapılı idi. Bakı şları, iyi kalpli bir insanın bakı şlarına benziyordu. Shannon içeri girdi ği sırada elbisesinin gö ğsüne i ğnelenmi ş saatine bakmaktaydı. Doktoru görür görmez: — Merhaba efendim, dedi. Nasılsınız? Sevdiniz m i hastahanemizi ?. Shamnon savsaklayıcı bir cevap verdi: — Güzel.... Shadd hem şire yanındaki kızı tanıttı hemen: — Bizim hastabakıcı kızlarımızdan Stanway bu... . Çalı şkan, vazife şinas bir kızdır. Sonra hemen konuya girdi. — istedi ğimiz ilaçlan hemen, alabilir miyiz doktor bey? Shadd hem şire içi bo ş sepetini yerden alıp tezgâhın üzerine koydu. Hasta bakıcı kız yan yan Shannon'u süzüyordu. Ablak çehresinde h afif bir gülümseyi ş belirmi şti kızı. Shannon'u be ğenmi ş, gözüne kestirmi ş miydi ne? Yirmidört, yirmibe ş ya şında kadar vardı kız. Siyah, güzel saçlan vardı. Be nzi hafif uçuktu. Hareketleri çok serbest ve kayıtsızdı. Sa ğ elinde ni şan yüzü ğü vardı. Hemşire Shadd konu ştu: — Müsade ederseniz doktor bey, dedi, size ilâç ların yerlerini göstereyim ben. Yardım etmesini severim. Shannon sonradan ö ğrenmi şti. Shadd hem şire ata sözlerine pek dü şkündü ve bunlan sık sık kullanmaktan çok ho şlanıyordu. Kendine pozlar vere vere bunlan lâflarının arasına bir sıkı ştırı şı vardı ki.... 453 Meselâ, «ak akça kara gün içindir», «Kaza gelirken göz kör olur....», «Ha Ali Hoca, ha Hoca Ali....», «Ne ekersen onu biçersin... .», «Da ğ da ğa kavu şmaz insan insana kavu şur....» gibi.... Bunlar onun pek fazla kullandı ğı atasözlerindendî. Hemşirenin aldı ğı ilâçların ekserisi uyutucu veya uyu şturucu mahiyetteyi. Bunları Shannon, raflardan alıp onun se'petine koym asına yardım ediyordu, î şini tamamladıktan sonra gö ğsüne i ğneledi ği saatine baktı. — Eh, foana müsaade doktor bey.... Shannon, hastabakıcı kızla yalnız kalmı ştı şimdi. Evvelâ uzunca bir sükût oldu. Hiç bir şey konu şmadılar. Fakat Shadd hem şirenin gitmesiyle ortadaki resmî hava biraz hafiflemi şti. O da bir takım ilâçlar alacaktı. Sepetini Shann on'a uzatırken: — Bugün biraz yorgunum doktor bey, dedi, müsaade ederseniz şöyle şuracı ğa biraz oturmak istiyorum. Shannon, bunda bir mahzur görmemi şti. — Buyrun, hem şire hanım, oturun, dedi. Kıza bilhassa «hem şire hanım» diye hitap etmi şti. Böylece onun gururunu ok şamış, ona ufak da olsa bir paye vermi ş oluyordu, içinden de «Her halde benimle konu şmak istiyor....» diye dü şündü. Kimbilir, bir derdi falan mı vardı kızca ğızın? Ama Shannon'la öyle hemen dertle şmeye geçebilecek kadar bir yakınlıkları olmamı ştı da.... Shannom'un hastabakıcılara filan hiç yüz vermemek â deti .vardı ama, bu kızın biraz yakınla şmak arzusu onun da ho şuna gitmi şti. Bir an için bu âdetinden vaz geçse ne olurdu sanki? Zira onun da sinirleri bozul muştu burada.. Biraz ahbaplık ederse belki iyi gelir diye dü şünmekten kendini men edemedi. Kız, tezgâhın üzerine yava şça oturdu. Shannon'un yüzüne gözlerim dikerek bir k aç saniye baktı. Bakı şlarında ve çehresinde pek sarih bir mânâ okunmuyord u. Sadece hafif bir müstehzi hal bulundu ğu Shannon'un 454 dikkatini çekti. Güzel bir kız da de ğildi. Rengi bir kere fazla uçuktu. Dudaklan dolgun ve güzeldi ama, onlar da çehresi gibi solgun bir renge bürünmü ştü. Elmacık kemikleri hafifçe fırlaktı. Basık, yassıca bir burnu vardı. Bütün bu noksanlıklara ra ğmen cazibeli sayılması gereken kızlardan oldu ğu muhakkaktı. Cildi göz kapaklarının altında bu- hayli morarmı ş, gerginle şmişti. Dümdüz bir

Page 203: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

perçem halinde akımın üzerine dökülen siyah saçları mda mavimtrak bir parıltı göze çarpıyor ve bu kıza hayli cazip bir hal veriyo rdu. So ğuk bir tavırla: — Eee, doktor bey, dedi. Neden buraya geldin iz siz? Shannon ayni so ğuklukla mukabele etti. — Kafamı dinlemeye geldim.... Kız, kayıtsız bir tavırla tasdik etti. — Çok iyi öyleyse, dedi. Adamakıllı dinlersiniz ka fanızı burada. Mezar gibi sessiz, gürültüsüz bir yerdir zira burası.... — Bazı tarafları ile pek eski devirlerden ka lma bir yer intibaını uyandırıyor insanda, de ğil mi, küçük hanım ? Kız: — Öyledir, diye konu ştu. Yapılı şı yüz seneden de fazla olmu ş. O zamandanberi de hemen hemen hiç bir de ği şiklik yapmamı şlar.... — Devrimizin modern metodlarım hiç tatbik et mezler mi burada? — Niye etmesinler, ederler tabii. Maya eski oldukt an sonra.... Yalnız, bu metodları Doktor Palfrey tatbik etmez nedense.. O zavallı sadece yesin, içsin, uyusun göbek şi şirsin.... Bütün marifeti bundan ibaret.... Ama, kad ın doktorumuz Maitland, çok çalı şkan, çok bilgili insandır do ğrusu.... Ter içinde kalıncaya kadar çalı şır hep. Kendisini helak eder.. Elektrik tedavisi, su tedavisi, ruh tahlilleri falan.. Hepsini yapar.. Çok tez canlı 455 kadındır. Somra çok da hüsnüniyet sahibi.... Tam mâ nâ-siyle dürüst ve çalı şkan bir kadın.. Bu durumdaki bir insandan istenebilecek şeylerin, aranabilecek meziyetlerin hepsi mevcut omda.... Müdürümüz Goodal l da çok anlayı şlı bir insan.. Hiç bir şeye karı şmıyor. Her şeyi Maitlalnd yürütüyor. Goodall sadece hastalara iyi muamele edilmesine itina gösteriyor. Onları çok iyi teselli ediyor. Hemen hepsine «Sen hasta filan de ğilsin.. Hiç bir şeyin yok, turp gibisin ma şallah. Burada hasta oldu ğun için tutmuyoruz, iyi bakılmalısın diye bırakmıyoruz.» diyor. Tabii bu da hastalar için çok büyük bir moral takviyesi oluyor. Shannon, gayri ihtiyari müdahale etti. — Evet, dedi. Mr. Goodall hakkındaki görü şlerinize ben de katılıyorum. Dün akşam tamdım onu. Çok sevdim ben de.... Gerçekten i yi ve olgun insan.... Genç kız hemen tasdik etti: — Elbette iyi adamdır. Yalnız o da kafadan kont ak biraz.... Bunu söylerken alaylı alaylı Shannon'un yüzüne bakt ı. Sonra ayni alaylı tavırla devam etti: — Zaten burada bulunanların, hepimizin bir t ahtası noksan ya.... Genç kızın alaca ğı ilâçlar da bir hayli kabarıktı. Elindeki listede gazbezi, lif gibi şeylerden valeryanlara, bronıit karı şımlarına ve hidratlara varıncaya kadar pek çok şey vardı. «Pareldehyde» diye bir ilâç vardı ki, Sha nnon o zamana kadar ondan hiç görmemi şti. Koklamak için şi şenin tıpasını çıkardı. Burnuna yakla ştırdı. Şiddetli eter kokusu genzini yakmı ştı. — Oooo, dedi, çok kuvvetli bir şey bu.... Shannon'un şaşkınlı ğı ve hayreti kızın ho şuna gitmi şti. — İnsanın yüzüne do ğru nasıl .da tepiyor, de ğil mi Doktor Bey?.... Korkutmak için iyi i şe yarar.... Shannon şi şeyi uzattı. Kız onu da alıp sepetine 456 koydu. Sepeti koluna geçirdikten sonra da kapıya do ğru yürüyordu. Sonra o yan bakı şiyle Shannon'u süzerek1 bir kaç lâf etti: — Burası fena bir yer de ğildir doktor bey, dedi. Ama her şey gibi, burada rahat ve huzur içinde ya şamanın da bir yolu var.. Bu yolu iyi bilenlerden bi ri de benim. Benim gibi olanlarla çok iyi vakit geçiriyor uz biz.. Çanınız sıkıldı ğı zamanlar, hiç çekinmeden, bizim oturma salonumuza b uyrun. Çok e ğlenir, iyi vakit geçirirsiniz.... Biraz durdu. Bir şeyler daha söyleyecekti galiba. Fakat vaz geç ti. Genç kız gittikten sonra Shannon yine eski haline d öndü. Sıkıntılı hali yine başlamı ş, yüzü asılmı ş, ka şları çatılmı ştı. Kızın hali onu hayret ve şaşkınlı ğa sürüklemi ş de ğildi. Gerçi, oldukça gençti ve fazla tecrübeli olma ması

Page 204: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

gerekiyordu ama, tersine çok tecrübe gör-rnü ş bir hâli oldu ğu, onunla konu şulunca anla şılabili-yordu. Hele o gözlerinin altındaki gergin m orartılar, insana pervasızca bakan o gözler, hâdiselerle dolu bir geçmi şin ifâdesinden başka bir şey anlatmıyordu. Eczahanedeki i şini bitirdi ği zaman saatine baktı. Saat daha üçtü. i şini bitirdi ğine göre, laboratuarına kapanabilir, kendi i şine ba şlayabilirdi. Derin bir nefes aldıktan sonra dı şan çıktı. Yürürken gözleri kar şıya takılmı ştı. Birden şaşırdı. Taraçanın a şağısındaki çimenlikte kar şıla ştı ğı manzara onun birdenbire duraklamasına sebep olmu ştu. Başhademe Scammon etrafına bir sürü adanı toplamı ş, top oynuyordu. Adamlar mütemadiyen ba ğrı şıyorlardı. -Her halde oyundan büyük bir heyecan duy dukları anla şılıyordu. Tirol stili kö şkün gerisindeki tenis sahasında Palfreyle biri maç yapıyordu. Kö şkten de Sousa'mn bir mar şının, zaman zaman hafifleyen, zaman zaman yükselen na ğmeleri tâ Shannon'a kadar geliyordu. Şefi top oynuyordu ama, bandonun di ğer perso- 45T neli de prova yapıyordu anla şılan. Bir kısım kadın hastalar da ba şlarında Shadd hem şire oldu ğu halde meyva bahçesinin etrafında dola şıyorlardı. Bunlar şık kıyafetli, rengârenk şemsiyeli idiler ve bu halleriyle manzaraya bir revnak, bir s ayfiye havası katıyorlardı. Fakat faaliyet sadece oyun ve emsali e ğlencelerden ibaret de ğildi. Çalı şma .da vardı. Kar şıdaki büyük sebze bahçesinde elleri çapalı, kazmalı erkekler vardı. Birbirlerinden kısa fakat muntazam mesafelerle ayrı lmı ş olarak harıl harıl çalı şıyorlar, yeni dikilmi ş fidanların diplerini çapalıyorlardı. Shannon hiç ummadı ğı bu manzara kar şısında dili tutulmu ş gibi kalakalmı ştı. Cidden ho şuna gitmi şti. Uzun bir süre öyle, ayakta bu manzarayı seyrett i. Fakat biraz sonra üzerine yava ş yava ş tuhaf ve ürpertici hislerin hücum etti ğini gördü. Eastershaws'a ayak bastı ğı andan itibaren duymakta oldu ğu endi şenin daha da kuvvetlenmi ş bir şekliydi bu.... Gerçekten ho ş tarafları, güzel tarafları vardı ama, acaba tahammül edebilecek miydi buraya? Bir an, buranın tahammül edebilece ğinin fevkinde bir yer oldu ğunu dü şündü. Belki sinirleri bozulmu ştu da böyle dü şünüyordu ama, hangi .noktadan hareket etmi ş olursa olsun, içinde bu hislerin mevcudiyetini ink âr edemezdi. Easters-haws'dan Easterhaws'm o muhte şem ve nefis dö şenmi ş salonlarından, odalarından, içinde ya şayan akıllı veya hasta insanlardan, hattâ Palfrey'd eın, Maitlnd'dan, zincire ba ğlı anahtarından, tokmaksız kapılardan, ilâç, kokula rından, her şeyden, her şeyden bıkmı ş, usanmı ş-tı. Hem de bu kadar kısa bir zaman içinde.... Birdenbire yürüdü. Ko şa ko şa laboratuarının önüne geldi. Kapıyı açıp hızla içe ri girdi. Kapısını sanki pe şinden gelen bir tehlike varmı ş gibi çabucak kilitledi içerden. Top oynayanların uzaktan uza ğa glemekte olan haykırı şlarını duymamak için de pencereyi kapar- ken, korkunç bir yalnızlık duygusunun, elem ve kade r havasınım üzerine çöktü ğünü hissetti. Istıraptan eli aya ğı tutmaz hâle gelmi şti. Her şey, mazideki, yakın mazideki güzel günler, kafasına bir sel gibi hücum etti. Bu dü şüncelerin ortasında rengârenk bir buket güzelli ği ortasında Jean aklına geldi. Ansızın içinde genç kıza kar şı derin bir hasret ve arzu duydu. Bu Allah'ın belâsı yerde ne anyordu Shannon? Ondan neden uzakla şmıştı, ondan uzakta ya şayamazdı ki o.. Mutlaka onunla beraber olmalıydı. B urada böyle, yalnızlıklar içinde, hele Jean'dajn uzak ya şamaya tahammül edemezdi o.... Kendini koltu ğun üzerine attı. Bir süre öylece kaldı. Dü şünceler, dü şünceler.. Hep onlardı kafasını alt üst eden.. Ve Jean'dı. Nihayet kendisini biraz topladı ğına kaani olunca kalktı. Masanın ba şına geçti. Tetkiklerinin son safhası üzerindeki çalı şmalarına ba şladı. m Eastershaw'a ilk geldi ği gece, odasındaki takvimin üzerine i şaret etti ği 31 Temmuz günü .nihayet gelmi şti; O günü ine zamandır iple çekiyordu Shannon. Zir a, o gün üniversitede diploma töreni vardı ve Shannon, orada hazır bulunacaktı. Hazır bulunmak isteyi şinin bir tek hedefi vardı. Jean'ı görecekti.

Page 205: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Evet, Jean da o gün diplomasimi almak üzere bu mera simde hazır bulunacak, ve Shannon onu bu vesile ile bir kere 'daha görebilece kti. Uzun sayılabilecek bir ayrılıktan sonra tabii.... Hem ne ayrılık!.... Shannon sabah erkenden uyandı. Alelacele, fakat iti na ile tuvaletini tamamladı. En temiz elbiselerini giydi. Bir gün evvel Dr. Good alTa giderek mühim bir i şi oldu ğunu söylemi ş, izin almı ştı. l 459 Shannon, ilk geldi ği gündenberi hastahanedan hiç çıkmamı ştı. Dr. Palfrey, onu o sevgili Operalarına götürebilmek için kandırmaya ço k çalı şmış, Maitland da soka ğa arada sırada çıkmasının, burada ya şayan insanlar için lâzım oldu ğunu pek çok defalar öne sürerek gezmesini söylemi ş, fakat bunların hiç birine kulak asmadan hastahanede oturmu ş, o büyük demir kapıdan dı şarı bir tek adım dahi atmamı ştı. Tamamiyle Eastershaws'da yer lemis gibiydi. Oranın ayrılamaz bir parçası haline gelmi şti sanki. Bu günler zarfında gerek Prof. Challis'le ve gerekse Jean'la ilgili hiç bir haber de alamamı ştı. Kendisini bir tramvaya attı ğı zaman rüya gördü ğünü zannetmi şti, insanlar, sokaklar, nakil vasıtaları, her şey ana o kadar yabancı, o kadar uzak geliyordu ki.. Gözleriyle görebildi ği bütün e şya onun için çok eskilerden kalmı ş birer hayal, ya da kendisi hafızasını kaybettikten sonra yeniden dünyaya kazandırılmı ş bir insandı. Saat ona do ğru Shannon, Fener tepesine gelmi şti. Üniversiteden içeri girdi. Diploma merasiminin yapılaca ğı Moray Hall tepeleme talebe velileri, anneleri, babalan ve di ğer yakınlariyle tıklım tıklım dolmu ştu. Herkese büyük bir telâ ş büyük bir heyecan havası hâkimdi. Bilhassa diplomal arını alacak olanlar çok heyecanlı idiler. Küçük sınıfların talebeleri okul şarkıları söylüyorlar, birbirleriyle şakala şıyorlar, çe şitli oyunlar oynuyorlardı. Hele kovalamaç oynamaları görülecek şeydi. Bu hava da, talebelerin ve mezunların bu hall eri de Shannon'a çocukça şeylermi ş gibi geliyordu. Halbuki vaktiyle ve çok de ğil, bir kaç sene evvel kendisi de ayni durumu ya şamıştı. Fakat zaman onun kafasındaki pek çok şeyleri de ği ştirmi ş, genç doktoru bamba şka bir insan haline getirmi şti. Shannon, içeri girmedi. Kalabalı ğın arasına sıkı şarak kapının önünde durdu. Belki Spence'e veya Lo- 466. maxa rastlarım diye dü şünmüştü. Bir taraftan asabı ve telâ şlı bir halde gözleri salonda, balkonlarda Jean'ı aramaya ba şlamı ştı. Asıl hedefi de bu de ğil miydi? Buraya geli şinin yegâne sebebi onu görmek de ğil miydi zaten? Fakat genç kız hiç görünürlerde yokt u. Bakı şları mütemadiyen etrafı tarıyordu. Nihayet, yüzlerce çehreden müteşekkil o muazzam insan seli içinde kızla ilgili 4 insanı gördü. Bunlar Jea n'ın annesi, babası ve Luke ile me şhur Mal-com idi. Sol taraftaki balkonun ikinci s ırasında oturuyorlardı. Hepsi de en yeni, en temiz elbisel erini giymi şlerdi. Müthi ş bir heyecan, haz, iftihar duygusu içinde olduklarını Shannon tâ bulundu ğu yerden bile farke-debiliyordu. Tam bir bekleyi ş içinde öne do ğru aban-mışlardı. Shannon, birden içinde onlara kar şı büyük bir dü şmanlık duygusunun uyandı ğını hissetti. Evet, bunlar, hattâ o küçük delikanlı Luke bile düşmanıydı onun. Onun mutlulu ğunu kösteklemeye çalı şan ve şimdiye kadar bunda bir hayli de basan göstermi ş bulunan kimse'lerdi bunlar. Shannon'la genç kızın, birbirlerini gerçek bir a şkla seven bu iki insanın birle şmesine marj olmak için ellerinden gelen gayreti sar f ediyorlardı. Shannon onları bir iki dakika kar şıdan süzdükten sonra hemen yanında bulunan büyük sütunun arkasına geçti. Onlar tarafından görü lmek istemiyordu. Fakat tam bu sırada, pek ho şlamadı ğı bir ba şkasına yakalanmaktan kendini kurtaramadı. Shanaon'u kar şıdan görmü ştü adam. Şi şman vücudu ve elindeki kocaman şemsiye ile kalabalı ğı ustaca yara yara gelen bu adamı, bir kaç adım yan ına geldi ği zaman farke-debilmi şti Shannon. Yanına yakla şınca da zafer ifâde eden bir haykırı şla: — Merhaba.. Merhaba aziz doktorum, Robert Shannon., dedi. Kar şısındaki o ezelî ve ebedi ne ş'e, iyi niyet, sem-

Page 206: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

461 pati ve gevezelik kayna ğı Babu Çaterci idi. Hemen de lâfları birbiri ard ınca sıralanmaya ba şladı. — Sizinle böyle tekrar kar şıla şmak ne büyük mutluluk a efendim, diyordu. Rotsay'de sizi o kadar görece ğimiz geldi ki anlatamam.. Fakat, tıbbi, meslekî sahadaki terâkkinizi büyük bir ilgi ile takip ediyo ruz.... Sonra eliyle kalabalı ğa i şaret etti. — Ne muazzam bir kalabalık var bugün de ğil mi Mr. Shannon?. Shannon sakin bir sesle cevap verdi: — Evet muazzam.. Fakat Çaterci bu lâfta hafif bir istihza sezmi ş gibi mırıldandı: — Yooo, Mr. Shannon, benim sevgili ilim yuvama hiç söz yok do ğrusu.. Bu kalabalı ğa da, daha büyüklerine de lâyık o.... Yıllanmı ş tıp talebesi Çaterci, bunları söylerken, kendisini itip kakan kalabalı ğın kamına indirdi ği dirsek darbelerinden sık sık sarsılıyor, ikide bi r sesi kesiliyordu. Fırsat buldukça da sa ğa sola yalpa yapa yapa konu şuyordu: — Benim diploma senem de ğil bu sene vakıa ama, ziyanı yok, ben de' yakında alaca ğım. Buna ra ğmen şu muhte şem merasim bana büyük bir haz veriyor. On se-nedenberi bu fakültede talebeyim, bir tek defa olsun bu merasimleri kaçırdı ğımı bilmem. Muntazam devam ederim. Her sene de b u merasim bir evvelkime nazaran çok daha parlak olur. Parlaklı ğı gitgide arttı ğı için ben geciktiriyorum ya mezuniyetimi zaten. Benim dipl oma aldı ğım sene Vinton bu merasimlerin en şahanesini yapacak, göreceksiniz, in şallah.... Yine itilip kakılmaktan duraladı. Shannoin'u kolundan tutmaya çalı ştı: — Gelin, azizim doktor Shannon, şöyle ilerleyelim biz de ön sıralara bakalım, îki yer bulup oturalım be raber. Buradan b ir şey görünmez ki,. 462 Fakat Shannon itiraz etti. Kolundan tutmaya çalı şanı c.',i hafif bir iti şle bertaraf ederek: — Dur, dedi. Ben burada kalaca ğım. Asistan arkada şların var, Spence'le Lomax; onları bekliyorum. Siz g:iebilirsiniz Babu.. Benim onları görmem lâzım.... Salcn u ğultudan, gürültüden inliyordu. Her kafa-d?,n ı ir s es çıkıyor, iti şip kakı şmalar gırla gidiyordu. Tam bu sırada yukarıdan bir org sesi duyuldu. Bunun üzerine salondaki u ğultu hafifledi. Herkes merasimin ba şlamak üzere oldu ğunu zannetmi şti. Bu anda dı şardan da bir kalabalık dalgası koptu, kapıda, kenar a kaçınmak fırsatını bulamayanları da beraberinde sür ükledi. nhîMVion'Uiîi yeri emindi ama, kar şısında duran Babu krnclini toparlayamadan kalabalı ğın akı şma kapıldı. Sha.nnan'a allahısmarladık dahi diyemeden sürükle"-erek tâ ortalara kadar gitti. Genç adam bir süre daha yerinde durdu. Kalabalık gi gide artıyor, fakat ne o Jean'ı görebiliyor, ne de merasim ta şlayabiliyordu. Sıkılmaya ba şlamı ştı. Spen-ce'i veya Lomax'i da görememi şti. Sonra, genç kız her halde sahnenin gerisinde, diploma merasimin ba şlama^ smı bekliyor, diye dü şündü. E,n kuvvetli ihtimalde buydu. O halde şimdi yapılacak i ş, gözlerini sahneye dikerek merasimin başlamasını beklemekten ibaretti. Neyse ki biraz sonra merasim ba şlamı ştı. Rektörün kürsüye r;elmesiyle salonda herkes susmu ştu. Rektör a ğır a ğır, iane tane kelimelerle merasimin açı ş konu şmasına ba şladı. On dakika kadar sürdü bu nutuk. Sonra diploma larm dağıtımına ba şlandı. Mezunlar teker teker rektörün önünden geçiyo rlar ve onun elinden diplomalarını alıyorlardı. Profesör Usher d e sahnede, rektörün yanında idi. Diplomaları elinde tutuyordu. Rektör hangi tal ebenin diplomasını verecekse onu Usher'-vı cidden alıyor ve sahibine ula ştırıyordu. Shannon, kalabalıktan pek de bir şey görenliyordu. ikide bir ayak parmaklarının uçlarında boyunu yük- 463 seltip bir şeyler görmeye çalı şıyor, fakat buna tam mâ-nâsiyle muvaffak olamıyordu. Hemen hemen hiç bir şey göremiyordu. Zaten bütün merasimi seyretmek

Page 207: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

diye bir iste ği de yoktu. Bakı şları mütemadiyen balkona, Law'lara ve Malcolm Hodden'e takılıyordu. Merasimi onların hareketlerine göre takip etmeye ka rar verdi. Nitekim biraz sonra Law'lar ve Hodden gülümsemeye ve hareretli bi r şekilde alkı şlamaya başlayınca Shannon durumu anladı. Hemen ayak parmaklar ının üzerinde yükselerek sahneye baktı. Evet, tamam di, o idi. Jean diplomas ını almı ştı. Üzerinde diploma merasimlerinde giyilen üniforma vardı. O, bu kıyafe t içinde de çok güzeldi. Fakat genç kızı ve genç kızın ailesi efradı ile Hod -den'i böyle birbirlerine kenetlenmi ş bir atmosfer içinde mü şahede edince kan beynine sıçramı ştı. Derhal burayı terketmeliydi. Onları görmemeliydi. Hemen ka rarını verdi. Kalabalı ğı yara yara dı şarı çıkmaya ba şladı. Merasimin en hararetli ânmda, bir kimsenin bö yle ters istikamette yürümesi, etrafı rahatsız etmesi o rada bulunanların homurdanmalarına yol açtı. Kızgın kızgın söyleniyor lardı. — Acelen ne be birader? — Amma da sabırsız adammı ş ha? — Yoksa sevgilinle randevun yeni mi aklına geldi? Burada i şin neydi ki? Fakat Shannon, bu itirazlara kulak asacak halde de ğildi. Etraftan itilip kakılmasına ra ğmen yoluna devam etti. Bütün meselesi dertle şecek, içini dökecek bir arkada ş bulmaktı. Hole çıkınca kö şedeki umumî telefon kulübesini gördü. Bu hissin etkisi altında hemen içeri daldı. Acele acel e numaraları çevirdi. Spence'i arıyordu. Fakat onu fakültede bulamadı. So nra evinin telefonunu çevirdi. Oradan da bir cevap alamadı. Telefon çalmı ş, çalmı ş, fakat kimse açmamıştı. Her halde evde yoktular. 464 do çıktı. Ne yapaca ğını bilemiyordu. Oradan, Jean'dan da, ailesinden de kaçmak istiyordu ama, buna muvaffak olamayaca ğım anlamı ştı. Yava ş yava ş yürüdü. Zamanın tesiriyle ve kullanıla kullanıla a şınmı ş ta ş merdivenleri tırmanmaya ba şladı. Koridora çıktıktan sonra gardroba. do ğru yürümeye ba şladı. Talebelerin mezuniyet diplomalarını alırlarken, giydikleri üniformalar, Ü niversitelilerin (gardrop» adını verdikleri bu ortada muhafaza edilir ve diplo ma tevzii günlerinde kira ile talebeye verilirdi. Bu merasim için özel surette el bise yaptıran talebe hemen hemen hiç yok denecek kadar azdı. Ancak pek zengin ve kibirli aileler bu be ş dakikalık merasim için çocuklarına yeni bir üniform a yaptırmak külfetine katlanıyorlardı. Jean'ın da merasimde giydi ği üniformayı ve kepi buradan kiraladı ğına Shannon muhakkak nazariyele bakıyordu. Omın içi n genç kız, merasimi takiben buraya gelecek ve üniformayı teslim edecekt i. Kızı yalnız olarak ancak burada yakalayabilir, bir kaç kelime dahi olsa konu şabilirdi. Genç adam, ona kar şı hissetti ği gerçek ve büyük a şkın etkisinden kurtulamamı ştı. Onsuz yapamıyor, onu mutlaka yanında, hiç de ğilse kendinden yana istiyordu. Shannon, uzun, tahta tezgâkın ucuna, kö şeye oturdu. Beklemeye başladı. A şağıdan salondan, her yarım dakikada bir kulaklarına k adar gelen zoraki alkı ş seslerini duydukça üze-rine daha kuvvetli ve sıkın tılı bir hava, bir hüzün çökü-yordu. Bir kaç dakika sonra alkı şlar bitmi ş ve talebeler kalabalık bir grup halinde gardroba hücum etmi şlerdi. Shannon, ba şını kaldırarak baktı. Gelen talebeler arasında o da, Jea,n da vardı. Merasim elbisesinin altında yeni ,bir kahverengi .kostüm, ayaklarında da yeni çoraplar ve yeri ayakk abılar yardi. Bu haliyle de gene kız çek cazip, çok sempatik olmu ştu. Hızlı'.hızlı tezgâha 465 doğru geliyordu. Diploma merasimi sırasında son derece büyük bir heyecana kapılmı ş oldu ğu çehresinin al al olmu ş halinde bariz şekilde belli oluyordu. Yanında da bir kız vardı. Arkada şı olacaktı. Heyecanlı heyecanlı ana bir şeyler anlatıyordu. Uzun bir ayrılıktan sonra genç kızı bu halde görmes i Shannon'u gayri ihtiyari üzmüştü. Halbuki o şu anda bamba şka bir Jean'la kar şıla şmayı ummuştu. Yaz-di ğı mektııba, o gecenin, o son gecenin havasına ve ha-t -rasına uygun tavrı bu olmamalıydı genç kızın. Meselâ, gayet romantik, göz yaşlarına gark olmu ş bir vaziyette görmeliydi onu. Zira onu seviyordu Shanno n. Sevdi ği için de böyle doğru olaca ğını dü şünüyordu. Halbuki neler ümit etmi şti genç adam. Onu, öyle olaca ğını tahmin etti ği şekilde, gözya şları ve nedametler içinde bulacak, onu teselli edecek, onu güzel avutacaktı.

Page 208: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Jean, onu görmemi ş, tezgâha yana şmıştı. Shannon da yava şça kalktı. Kızın yanına sokuldu. Onunla dirsek dirse ğe idi ama, kız hâlâ görmemi şti. Haberi bile yoktu Shannon'un yanında oldu ğundan. Shannon da hiç sesini çıkarmadı. Onun kendis imi görmesini bekleyecekti. Bir kaç saniye böyle geçti. Genç kız elbisesini iad e etmek için bir kaç ki şiyi beklemek zorundaydı. Sıradaydı. Gözleri elbiseleri teslim alan adamda, bekliyordu. Fakat birdenbire durdu. Shannon'u görmü ş olması imkânsızdı ama, bu duraklamada genç doktoru bir önsezi ile hissetmi ş gibi bir hal vardı. Yüzünden, boyun damarlarından bütün kanı çekilmi ş, teni bembeyaz, kireç gibi bembeyaz kesilmi şti. Jean, bir süre genç adama bakmaya cesaret edeme di. Uzunca bir zaman, tamamen hareketsiz, yerime çivilenmi ş gibi öyle kalakaldı. Nihayet çok büyük, âdeta insan üstü bir gayret sarfederek ba şını genç adama do ğru çevirdi. Bakı şları deh şet içinde Snaönon'un bakı şlariyle kar şıla şmıştı. Chfr.ncn, güzlerinin tâ içine bakıyordu kızın. O da 4G6 ta ş kesilmi ş gibi duruyordu. Kızın bakı şlarındaki «Burada ne i şin var senin?.» şeklindeki mânâyı sezdi. Ciddiyet ve sükûnetle konu ştu: — Davet edilmemi ştim ama, yine de geldim.... Genç kız kafasını hemen öbür tarafa çevirmi şti. Her halinden bir ters hava içinde bulundu ğu anla şılıyordu. Uzun bir sessizlik oldu. Uçuk dudakları kıpır-kıpır ediyordu. Shannon' s hazırladı ğı ve vermek istedi ği bir cevap vardı; belliydi. Fakat bir türlü söyley emiyordu. Söyleyemedi de. Nihayet Shannon tekrar devam etti: — Bir iki dakikanı bana verebilir miydin acab a? Seninle biraz yalnız konu şmak istiyorum. Kızın asık suratı biraz daha asıldı: — Yalnızım ya, i şte.. Ne söyleyeceksen söyle.... Genç kızın sert çık ı şı Shannon'un canını biraz daha sıkmı ştı ama, yine de a şağıdan aldı. — Evet ama, burada olmaz ki.... Birisi geliver ir, lâkırdımız yarıda kalır. Biraz çıkalım seninle. Şöyle sakin bir yere gidip ba şbaşa oturalım biraz.... Kısa bir duraklamadan sonra ilâve etti: — Eskiden giderdik zannederim, dedi. Yanlı ş hatırlamıyorsam tabii.... Jean, imâyı ve hatırlatılmak istenen havayı anlamaz lıktan geldi: — Hiç bir yere gidemem, dedi. Maddeten imkân yok buna. Bizimkiler hepsi aşağıdalar. Beni bekliyorlar.... Hemen yanlarına gi tmem lâzım.... îçi eziliyordu Shannon'un. Kızın bu abus, bu aksi h ali müthi ş canını sıkmı ştı. Buna ra ğmen yine a şağıdan: aldı. Acı bir sesle mırıldandı: — A şağı yukarı iki ay oluyor. Bir tek defa görmedim seni. Bir tek defa görmeye bile kalkmadım. Hiç rahatsız etmedim. B unca zaman sonra seninle iki dakika ba şbaşa konu şmaya hak kazanamadımsa, pes derim do ğrusu.... 467 Ku sıraoa autu»! gv-^A-^v— ----- Sonra da Shannon' a döndü. Kuruyan renksiz dudaklar ını -diliyle ıslattı ve: — Konuşaca ğız da ne olacak? dedi. Neye yarayacak yani? Kızın bu aksilenmesi kar şısında Shannon da aksi-lenmek ihtiyacını duyuyordu artık. Sert sert yüzüne baktı kızın. Onu görmek, on unla beraber olmak için ne zamandanberi büyük bir ihtiyaç duymu ştu içinde.. Fakat şimdi kar şı kar şıyaydılar ve o kız kendisini mütemadiyen hırpalamak istiyordu . O halde Shannon da, zehire panzehirle mukabele etmeliydi. O da onu yaralamalıy dı. Hem de böyle de ğil.. En acı, en şiddetli, vurucu kelime ve tâbirleri bulman, onlarla yaralanmalıydı Jean'ı.... — Pek bir şey olaca ğı yok tabii konu ştu ğumuz zaman. Sadece birbirimize kar şı son vazifelerimizi yapmı ş oluruz diye dü şünmüştüm. Hiç de ğilse birbirimize «Allahaısmarladık» deriz demi ştim. Artık diplomanı aldın, doktorlu ğunu, iyi bir meslek sahibi oldu ğunu resmen de tescil ettirdin ya, dünya sana vız ge lir, de ğil mi? Bu suretle bani ba şından çabucak def edebilirsin tabii, istikbalin par lak.. Senin gibi birisiyle evlenmek istemiyecek erkek tas avvur mu edilebilir? Herhalde benden çok daha iyileri, çok daha mükemmelleri. Öyl e de ğil mi? Belki haberin

Page 209: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

vardır. Ben Eastershws'dayım şimdi. Yani bir tımarhanede çalı şıyorum. Tabu yeryüzündeki, insanlar arasındaki mevküm ondan da a şağı.... Shannon konu şmasına bu mihval üzere devam etti. Kızı zaman zaman i ğneliyor, sert ve acı konu şuyor, kelimelerini bilhassa kırıcılarından seçmeye itina gösteriyordu. Genç kızın gözlerindeki ıstırap dolu bakı ş gitgide daha kararıyor, daha mustarip, daha üzüntü ve elem dolu bir hal alı yordu. Fakat genç adam konu şmasını birdenbire kesmek zorunda kaldı. Koridordaki kalabalık arasında iri yarı 468 \ birinin osnlara do ğru geldi ğini farketmi şti. Gelen Malcolm idi ve Jean'ı aramaya çıkmı ştı. Shannon, adamın gelmesiyle konu şmalarının yarıda kalaca ğını beldi ği için hemen konuyu de ği ştirdi: — Jean, dedi, mazideki güzel günlerimizin ha tırı için bir defacık bana Easterhaws'e gelmeni rica edece ğim. Söz vereceksin. Geleceksin, de ğil mi? Genç kızın alnı derin bir ıstırapla kırı şmıştı. Belli ki içinden bir mücadele geçiriyordu. Çok azap çekti ği muhakkaktı. Fakat kar şıdan adamın gelmekte oldu ğu -ve be ş altı adım sonra yanlarında olaca ğı da muhakkaktı. Genç adam sualini bir daha sormak üzere idi ki, genç kızın fısıltı halind eki sesini duydu. — O halde Per şembeye.. Gelmeye çalı şırım. Bu kadarı kâfiydi- Shannon'a. İsterse gökyüzü alt üst olabilir, dünya yıkılabilirdi artık. Ondan almak istedi ği vaadi koparmı ştı'ya, mesele yoktu. Jean'm cümlesini bitirmesiyle birlikte Malcolm da y anlarında bitivermi şti. Merdivenleri hızlı çıktı ğı için olacak çabuk çabuk nefes alıyor, etraftaki i ten kakan kalabalı ğa kar şı muhafaza ediyormu ş gibi bir tavırla kolunu Jean'm omzuna attı ve Shannon'a o durgun, mavi gözleriyle şöyle bir baktı. Kendisini tanıdı ğını anlatan bir mânâdan fazlası yoktu bu bakı şta.... — Haydi Jean yavrum, gel benimle.... dedi Mal colm. Onu azarlayan, paylayan bir eda yoktu bu sözlerde. Adam, mümkün oldu ğu kadar sesini şefkatle doldurmu ştu, ilâve etti: — Neden bu kadar geciktin diye merak ettik de.... Jean, sinirli bir sesle: — Niye, diye sordu, çok mu geciktim ki? Malcolm bir taraftan ,onu merdivene do ğru sürüklüyor, bir taraftan da teskin etmek ister gibi konu şuyordu. — Yok canım. Geç kalmı ş de ğiliz.. Masayı saat bir- 469 de gelece ğiz diye ayırttım zaten. Daha vaktimiz var. Yalnız. Profesör Kennerly aşağıda babanla konu şuyor. Seni soruyordu da, baban da aramamı söylemi şti bana.... Jean, sinirli halini üzerinden atamamı ştı: — Ne yapayım? dedi, gardrop o kadar kalabalıktı ki .. Bir hayli sıra beklemek zorunda kaldım.. Shannon da onlarla birlikte merdiven ba şına kadar gelmi şti. Fakat orada kaldı. Jean, Malcolm'la birlikte a şağı indi. Genç kız merdivenin alt basamağına gelince, dönüp bir kaçamak bakı şla bile Shannon'a bakmadan annesi ile babasının yanına ko ştu. O zaman Malcolm, geri döndü. Shannon'u a şağıya ça ğırdı. Mr. ve Mrs. Law, merdivenden 15-20 metre kadar iler ide idiler. Genç doktor indi ği takdirde onlar tarafından görülmeyecekti. Shannon , hiç acele etmeden a ğır adımlarla merdivenleri indi. Malcolm'un yanına geld i.' Adamın gözlerinde ciddi, fakat hiç de dü şmanca olmayan bir bakı ş vardı. Bilâkis Shannon'un bakı şları ate ş saçıyor gibiydi kızgınlıktan. Malcolm bunun farkın a varmı ştı. — Lütfen bana öyle bakmayın Mr. Shannon, dedi. Dü şman de ğiliz biz. Ne siz, ne de ben, bir insana kar şı dü şmanlık besleyecek yaradılı şta insanlar olmaktan çok uza ğız. Gerçek cephemiz bu.. Mademki hiç de ğilse bir kaç dakikalık bir merhahala şmışlı ğımız, görü şmüşlü ğü-müz var, gelin, sizinle bir kaç dakika oturup meseleyi mâkul ölçüler içinde görü şelim.... Shannon hiç itiraz etmemi şti. Malcolm önde, o arkada biraz yürüdüler. Malcolm onu kemerli ta ş kapının altından geçirdi. Üniversite binasının ön cephesindeki avluya çıktılar. Binadan otuz-kırk metre kadar iler de, bayrak dire ğinin dikili

Page 210: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

bulundu ğu küçük bir tümsek vardı. Oradaki demir bankın üzer ine oturdu Malcolm. Shannon'a da yanına oturmasını eliyle igâret etti. Oa- 470 daki sakin ve ciddi davranı şlara genç doktor samimi Mr hayranlık duyuyordu. Malcolm'u şüphesiz sevmiyordu. Jean konusunda birbirlerini n rakibi olduklarını şüphesiz Shannon da biliyordu ve bu yüzden onu se vmesi imkânsızdı. Fakat Law'larm evinde görü ştükleri gün-denberi Malcolm'a kar şı içinde gıpta hislerinin varlı ğını görmü ştü. Gerçekten ,de Shannon, kendisinde bulunmasını arzu etti ği ne varsa Malcolm'da bunların oldu ğunu biliyordu. Bir kere fizik yapı bakımından Malcolm, Shannon'dan kat kat üstündü. Güzel, mevzun bir vücûdu vardı. Uzun boylu, parlak bakı şlı, kuvvetli bir genç adamdı Malcolm. Son derece dürüst oldu ğu da belliydi. Kendisini sakin bir adam haline getirmek için bir hayli irade kuvveti sar fetmi ş oldu ğu anla şılıyordu. Fakat bunda muvaffak olması en güze l idi. Hisleri onu hiç -bir zaman telâ şa kaptırmıyor, daima o hislerine hâkim olmasını, h islerini iradesinin istedi ği istikamete şevket- . me şini biliyordu. Ruhunda karanlık noktalar, gizlilikler, şüphe ile yu ğruîmu ş unsurlar barınamıyordu. Daima kendisinden kusurlar vehmeden, endi şelerle dopdolu olan .kalbi Shannosı'u üzüyor, Malcolm'a kar şı gıpta hisleri duymasına sebep oluyordu. Shannon, kızm kendisine yâr olup olmayaca ğını dü şünüyordu. Bu noktada 'en mukim engelin kızın annesi ile babası tarafından geldi ği ortaydı ama, Shannon bunu bertaraf etmek için herhangi bir çalı şma sarf edebilmi ş de de ğildi. Malcolm, onun. kafasmdakileri, kızı ne kadar sevdi ğini, kızın kendisine yâr olmasını candan arzuladı ğını çok iyi biliyordu. Bunları dü şünerek söze giri şti. — Hiç olmazsa, mü şterek bir tarafımız var Mr. Shannon, dedi. ikimiz d e Jeaın'ın mes'ut olmasını istiyoruz. Onun bulutsuz, parlak bi r mutlulu ğa eri şmesini arzu ediyoruz, de ğil mi? Shannon dudaklarını büzerek hafif bir sesle cevap v erdi: 471 — Öyle.... Malcolm, o ciddi ve vakar dolu tavrım kaybetmeden: — O halde, dedi, çok iyi dü şünmek mecburiyetindeyiz. Sizin birle şmeniz Jean'ın asla mutlulu ğa kavu şmaması demek olacaktır. Bu birle şmenin gerçekle şmesi bu bakımdan imkânsızdır. O kadar ayrı unsurl ar halindesiniz ki.. Hiç bir .noktada birbirinize uymamaktasınız. İntibak etmemize imkâ,n düşünülemeyecek bir hayat nasıl ya şayabileceksiniz? Shannon inatçı, fikrinden dönmemeye kararlı b ir tavırla cevap verdi: — Fakat ben osu seviyorum, dedi. O da beni seviyor , îki gönül bir olunca samanlık seyran olur, derler. Buna ra ğmen biz her şeyi mantık ve akıl hudutları içinde mütalâa etmekteyiz, Onu,n, için de izdiva cımızın bizi iyi bir hayata kavu şturaca ğına inanıyoruz. Malcolm hemen önlemeye kalktı: — A şk ba şka şey, evlilik ba şka şeydir Mr. Shannon, dedi. Bu ikisini çok iyi bilmek, birbiıinden çok iyi ayırmak lâzımdır. Evl ilik çok müstesna, a şktan, sevi şmekten çek ayrı bir şeydir. Dünyanın en ciddi taahhüdüdür. Böyle bir kon uda çok iyi dü şülünüp ta şınılmadan karar vermek do ğru de ğildir. Sonra ikiniz de bedbaht olursunuz. Bu bedbahtlık ikinizi mahvedebil ir. — İyi falcılık yapıyorsunuz, diye derhal itiraz etti Shannon. Ne biliyorsunuz, nerden biliyorsunuz bunları? Bir kere denemekte ne mahzur var, sizin falcılı ğınıza itibar etsek bile,. Evlenme, kaçınılması mümk ün olmayan bir şeydir. Belki de felâket gibi kaçınılmaz bir şey.. Felâketlerde, insanlar nasıl, başa geldi, çekece ğiz, derlerse, evlilikte de böyle olur pekâlâ.. Ba şa gelen çekilir. Evvelden plânı, haritası çîzilemez ki b unun.... Ne olaca ğını istikbalin neler getirece ğini kimse bilemez bu konuda. Her halde siz de duymuşsunuzdur, öyle izdivaçlar görülmü ştür ki co şkun saadetlerden ba şka bir .netice verebilece ği akla bile getirilemezken felâketler do ğurmuş, ak- 472 sine felâketler ya ğdıraca ğı sanılan nice izdivaçlar tam bir mutlulukla devam etmi ştir. Bu konularda büyük lâf edilmesinin, pe şin hükümler verilmesinin ötedenberi aleyhindeyim ben....

Page 211: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon bir hayli iddialı konu şmuştu. Aslında haksız da de ğildi. Gerçekten izdivaçların nasıl sonuçlanaca ğı hakkında kesin ve pe şin şeyler söylemek iyi değildi ve pek çok hatalara sebebiyet verebiliyordu. F akat Malcolm, Shanaon'un bu sözlerine daha büyük bir şevkle itiraz etti. Görü şleri birbirininkiiere uymuyordu ve her halde de pek uyamayacaktı. Malcolm : — Yanılıyorsun Shannon, dedi. Hayır, bin kere ha-yı r derim bu mütalâalara. Evlenmenin ne oldu ğunu iyice dü şünebiliyor musunuz? Evlilik bir hayatı kuvvetlen-dirmeli, güçlendirmeli, birbirine bağlanan iki insanın da, etrafındakilerin de hayatını renklendirmen, ne ş'elen-dirmelidir. Siz, Jean'm hayatına karı şmadan evvel her şey .o kadar mükemmeldi ki.... Çalı şmaları mükemmeldi, hayatı mükemmeldi, ailesi efradı ile mü nasebetleri mükemmeldi. Fakat siz onun hayatına girince her şey tersine, her şey alt üst oldu. Hepsinin huzuru, rahatı kaçtı. Sizin yüzünüzden devamlı bir tedirginlik içinde yaşıyorlar. Birbirlerine bakı şları bile de ği şti. Eskiden tam bir itimat ve gönül ferahlı ğı içinde yürüyen hayatları bulutlandı. Kız onlardan çekiniyor şimdi, onlar kızdan ürküyor, hareketlerinden ters mâ nalar çıkarmaya çalı şıyorlar. Buna sebep elan sizsiniz. Üstelik, kıza, b u yolda devam etmesini, ailesiyle arasını taraarriyle açmasını telkin eden bir haliniz var. Onun ailesiyle olan asil ba ğlarım bir hamlede koparıp atmasını tavsiye ediyorsunuz.. Böyle bir şey söylemiyorsunuz şüphesiz. Fakat Jean'la hayatınızı birle ştirmek istemekte ısrar edi şinizin bir tek mânası olabilir. O da budur. Shannon, zoraki .bir kar şı koymaya geçti: — Böyle bir iste ğim yok benim.. Kafiyen yanlı ş dü şünüyorsunuz. Benim istedi ğim bir tek şey var. Bu i şin 473 gömül rızası ile olması. Yani annesiyle babasınla d a bu .durumu kabul etmesi.. — E'akat bu imkânsız bir şey.. Bunu siz de biliyorsunuz.. Lav/'larm dinî inançlarına ne derece sadık insanlar oldu ğunu biliyorsunuz. Kızlarının bir katolikle evlenmelerine rıza göstereceklerini aklın ı/ alıyor mu hiç? Malcolm biraz durdu: — Bir şey soraca ğım size Mr. Shannon, dedi. Yalnız tam bir samimiyet içinde cevabınızı vermenizi rica edece ğim. Kabul mü? Shannon bir an durakladı ama, sonunda: — Kabul, dedi. Do ğru cevaplandıraca ğıma söz veriyorum size.... Malcolm gözlerini Shannon'un gözlerine dikerek sord u: — Jean'la aynı kiliseye gider misiniz? Genç adamın cevabı kesindi ve gerçekti: — Gitmem. Malcolm acımaklı bir tavırla Shanııon'a baktı: — Bir süre için dedi ğiniz olabilir, ddi. Ama sadece bir süre için.. Ya ü ç, be ş sene sonra ne olacak? Uzaktan kulaklara ve gönüller e dolan bir ilâhı, tesadüfen kar şıla şılan bir dinî merasim ve bu yoldan çocukluk hâtıral arının canlanması, ona senin u ğruna neler feda etmi ş oldu ğunu anlatabilir. O zaman da size baktıkça kar şısında korkunç bir dü şman görmü ş gibi olur. Ho şunuza gider mi bu? Shannon adamakıllı peri şan olmu ştu. Ne tarafından alsa bir çıkmaz soka ğa düşüyordu. Malcolm'un kelimeleri kulaklarında bir ölüm çanı gibi çınlamaya, onu kederden kedere, ümitsizlikten ümitsizli ğe sürükler gibi olmu ştu. Bir türlü kendisine gelemiyordu. Bir süre sustular, ikisi de içlerini dinliyor, bu i şin sonunun nereye varaca ğını kestirmeye çalı şıyorlardı. Shannon, Malcolm'un Jean'la olan ilgisi hakkında hiç 474 bir sarih gey söylememi ş oldu ğuna dikkat etmi şti. Fakat dü şündüğü zaman buldu. Bütün söyledikleri Jean'ı kendisine bırakması gerek ti ği tezi üzerinde toplanmıyor muydu ? Hava güzeldi. Hafif bir rüzgâr vardı. Fakat tam bir sessizlik hüküm sürüyordu. Sadece binanın içinden do ğru ve hafiflemi ş olarak gelen seslerle, tepelerindeki bayra ğın rüzgârda hı şırdayı şı duyuluyordu. Bir ara rüzgâr hızlandı. Tepelerindeki -direk vınlamaya ba şladı. Sonra yeniden konu şan Malcolm oldu. — Bana inanmanızı isterdim Mr. Shannon, dedi. S iz okumu ş, münevver bir gençsiniz. Bir doktorsunuz. Bu gerçekleri en az benim kadar biliyorsunuz. Benim söylediklerim sadece sizin bildiklerinizi siz e hatırlatmaktan

Page 212: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

ibaret.... Bunları söylerken bir tek hedef im var. Jean'ın mes'ut olması.. Sırf onun iyili ği için konu şuyorum. Bugün, bilmezsiniz, .ne kadar sevinçli, memnun ve mes'uttu. Fakat sizinle kar şıla ştıktan sonra her şey bir kere daha alt üst oldu. Suratının halini gördünüz, değil mi? Siz onu hep böyle kederlendirecek, mahzunla ştıra-cak mısınız? Yazık de ğil mi ona? Hayır, Mr. Shannon, hayır. Sizi ben de bir parça tanıyorum, iyi tarafınızın, insan tarafınızın, sevdi ğiniz bir insanı mutlu görmenin en büyük egoistçe dü şünceleri bile Bilebilece ğine inanan meziyetlerinizin bir gün bu meseleyi, be nim bu bahsetti ğim esaslara göre bir neticeye ba ğlayaca ğına inanıyorum. Malcolm, istedi ği gibi bir noktayı ele geçirdi ği dü şüncesi içindeydi. — Bakınız, dedi. Gördünüz mü? Bu durumda da tabii Jean'ın sizinle aynı kiliseye gitmesini isteyeceksiniz.... Shannon bir kahkaha attı: — İşte burada yanılıyorsunuz dostum, dedi. Ben on unla aynı kiliseye gitmeyece ğim ama, onun da benim kiliseme gitmesini hiç bir za man istemeyece ğim. Onu 475 asla bu mevzuda zorlamayaca ğım, ikimiz de inanç ve itikat konusunda ba ğımsız olaca ğız. Hareketlerimizi tam bir serbesti içinde yürütec eğiz. Fakat Malcolm ikna olmamı ştı. Ba şını salladı: — Gerçekte böyle bir şey olamaz, olmamı ştır. Sizin söyledi ğinizi) > güzel ve ideal bir teoriden ba şka bir şey de ğildir. Fakat tatbik edemezsiniz, insan hayatında öyle hâdiseler olur ki, bu kabil ayrılıkl ar veya aykırılıklar kendini bir anda ortaya çıkarıverir ve etkisini bütün kuvve tiyle hissettirir. Ya çocuklarınız? Evlendi ğinizi ve çocuklarınız oldu ğunu farzedelim. Onlar ne olacak? Hangi mezhebin insanları olacak bu çocuklar ? Bu yüzden birbirinize girmeyece ğinizi, hattâ yuvanızın yıkılmasına varacak kadar ileri gitmeyece ğinizi kim temin edebilir? Hattâ, bunun aksini ki m söyleyebilir? isterseniz, gidin, kendi kilisenizin papazına sorun bunu. E ğer benim söylediklerimin aynını size söylemezse bilekleri mi keserim ben. Sizin mezhebiniz de akideleri ayrı olan kimselerin evl enmelerine cevaz vermez. Sh?anon, bütün bu açmazları kaale almak istemiyordu . Tam bir mantık şuuru içinde düşündüğü takdirde bunlarda gerçek payı olmadı ğını iddia edemezdi ama, inatla ve ısrarla aksi tezi savunuyordu şimdi.. — Hayır, dedi. Bunlara ra ğmen bizim mutlu olabilece ğimize inanıyorum ben. Bizim gibi oldukları halde mutlulu ğa eri şmiş aileler vardır ve biz de onlardan biri olabiliriz. Pekâlâ olaca ğız da.... Malcolm, birden sustu. Elini cebine attı. Ba ğ bir muhafaza içindeki saatini çıkardı. Dikkatle baktı. Sonra da ne ş'eli bir tavırla devam etti. — Jean'ın diplomasını alması şerefine kendi aramızda küçük bir yemek tertipledik. Evvelden masa ayırt-mı ştırn Winston Otelinde.. Ba şka şartlar altında bulunmamızı ve böylece sizi de aramızda gör memizi çok isterdim Mr. Shannon. Biraz durdu. 476 ^___0___, ^j^^a un gey Kaıaı mı Mr. Shannon? dedi. Shannon, durgun ve üzgün bir tavırla: — Hayır.... Hayır.... diye cevap verdi. Malcolm aya ğa kalktı. Shannon da onu u ğurlamak üzere kıpırdandı. Fakat Malcolm hemen ona do ğru e ğildi. Eliyle kolundan bastırarak kalkmasına mâni ol du. — Hiç rahatsız olmayın Mr. Shannon, dedi. Allahaıs marladık.... Genç doktorun a ğzından çok zayıf bir: — Güle, güle, lâfı çıkabildi. Genç doktor, Malcolm'un arkasından hakakaldı. Yerin den hiç kıpırdanmadan bir süre orada oturdu. Tepesindeki bayra ğın hı şırdayı şını ve arada bir hafifçe çıkan ıslık gibi sesi dinledi. Aslında kendi içini dinliy ordu. Dinliyor, fakat bir türlü de müsbet bir cevap alamıyordu. Sadece hırçın lık içinde â şık oldu ğunu, kızı çok sevdi ğini, ondan asla vaz geçemeyece ğini dü şünüyordu. Ama, bütün bunlarda bir tek kabahatli vardı. Kendisi....

Page 213: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Onun için Malcolm'u asla kabahatli bulmamaya çalı şıyordu. Ne yapıyorsa kendi yapıyor, dertleri, meseleleri kendisi kendi ba şının tacı haline getiriyordu. Kendini gittikçe daha bir inziva adamı, daha bir to plum dı şı insan olarak görüyordu. Başım kaldırdı. Bir kaç metre yakınında düzgün kıyafet li bir kaç ki şi geçiyordu. Onun üzgün ve peri şan halini farketmi şlerdi. Baktılar. Sonra nezaket icabı başlarını öbür tarafa çevirip yürüdüler. Shannon hâlâ orada idi.... IV Uzun bir süredir düzgün giden, güne şli havalar birdenbire bozmu ştu o gün.. O gün yani per şembe günü.. Jean Law'in Eastershaws'a gelerek Shaan on'u ziyaret edece ği gün.. Shannon, sabahleyin gözlerini açınca ya ğmurlu ve 477 sisli bir günün ba şlamakta oldu ğunu hayretle gördü. «Ne şans!..» diye dü şündü. Öğleye kadar hep ümitle, hava açar diye bekledi, durd u. Fakat bekledi ği gerçekle şmedi. Ö ğle vakti bile güne ş, hâlâ bulutların saltanatını yıkabilmi ş değildi. Ya ğmur hep ya ğıyordu. Fazla şiddetli de ğildi gerçi ama, çimenler sırılsıklam olmu ştu. A ğaçların dallarından da şapır şapır sular damlıyordu. Kapkara bulutlar gökyüzünde dola şıp durmakta devam ediyordu. Öğle yeme ğini çok alelacele yedi Shannon. Zaten havanın bozuk lu ğu kafasını bozmuştu. Gelmeye niyeti olsa bile bu havada kız tâ Easte rshaws'a kadar zor gelirdi. Eh, ya ğmurda ve Jean'ınki gibi bir durumda olan insan, anc ak büyük bir arzu duydu ğu takdirde bu kadar yolu göze alabilirdi. Kendi ken dine itiraf etmekten bile çekindi ği bir ümitsizlik vardı içinde. Buna ra ğmen de «in şallah gelir..» diyordu. Onunla bulu şmaya, konu şmaya o kadar ihtiyacı vardı ki.... Shannon, yeme ğini bitirir bitirmez misafir salonuna ko ştu. Kapıdan girer girmez de rahatladı. Genç kız orada idi. Onbe ş dakika kadar evvel gelmi şti. Bir kö şeye çekilmi ş, tek ba şına oturuyordu. Salon bir hayli kalabalıktı. O gün ziyaret günü oldu ğu için hastaların akraba ve yakınları dolmu ş, gürültü ve sigara dumanı her tarafı kaplamı ştı. Genç doktor hemen kıza do ğru atıldı. Ellerine sarılmak niyetindeydi. Fakat kı z onu görünce aya ğa kalkmı ş, pozisyon da yok olmu ştu. Shannon, bu durumda kıza, sadece: — Hoş geldin Jean.... dedi ve ilâve etti. — Mademki biraz evvel geldin, niçin kapıcıya söyle yip bana telefon ettirmedin? Genç kız, titrek ve kayıtsız bir tebessümle güldü: — Ne bileyim ben? dedi. Aklıma bile gelmedi. Hem, erken geli şimin kabahati de benim.. Evde vaziyet biraz karı şıktı. Yapacak i şim de yoktu. Onun için fırsatını bulur bulmaz çıktım. Atladım trene geldim. 478 Shannon, üzgün bir tavırla cevap verdi. — Erken gelece ğini bilseydim, geldi ğin zaman bana bildirmeleri için dı ş kapıya ben haber barakırdım. Seni bekletti ğime canım sıkıldı do ğrusu.... Jean güldü: — Ne zararı var canım? Seni rahatsız etmek istemed im ben. Bütün mesele bu.. Vizitede olabilirdin, lâbo-ratuvarda olabilirdin.. Ne bileyim iste, herhangi bir i şin olabilirdi. Onun için lüzum görmedim hemen haber vermeye. Yalnız, beni hemen buraya tıkmaları iyi olmadı. Hiç olmazsa bıra ksalardı, bahçede dola şsaydım. Yasakmı ş, Öyle dediler.... Shannon özür diler gibi bir tavır alarak durumu iza ha çalı ştı: — Bu hareketleri için onların namına ben senden özü r dilerim Jean.. Fakat takdir edersin ki bazı tedbirler almak zarureti var burada .... Her taraf, her kısım aynı.. Bir bölümden bir bölüme, âdeta bir memlekett en ötekine gidilir gibi geçilir. Burası ba şlıba şma bir âlem.. Sanki bütün dünyadan tecrid edilmi ş gibi, kendimiz bir ba şka dünyadaymı şız gibi ya şıyoruz burada.. Fakat kapıcı Gunn'a doktor oldu ğunu söyleseydin, derhal bırakırdı seni.... Rahat ra hat dola şabilirdin bahçede.... Genç kız, Shannon'la tam bir rahatlık içinde kostıu - şamıyordu. Üzerinde belirli bir durgunluk vardı. Shannon ne şelendirmeye çalı şıyordu ama, kız çekingen ve sessiz durmakta devam ediyordu. Ya ğmurlu ğuna sarınmı ş, oturdu ğu yere büzülür

Page 214: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

gibi oturmu ştu. Bu haliyle pek ufalmı ştı. Pek de mahzun görünüyordu. Ba şında yumuşak, üzerinde gri bir kanat resmi bulunan bir şapka vardı. Şapka inci tanesi gibi ya ğmur damlalarından benek benek olmu ştu. Genç adam, kıza kar şı içinde hâlâ bir hasret ate şinin yandı ğını görüyor, bundan da büyük bir ıstırap duyuyordu. Fakat bunu kıza bel li etmemek için elinden gelen gayreti sarfediyor, yüzünün hatlarının bilhassa ger - 479 . taya vurmamaya çalı şıyordu. Shannon, kızın bulanık havasını de ği ştirmek, yeni konulardan bahsetmek maksadiyle mırıldandı. — Neyse, bunlara bo ğ ver, aldırma Jean.. Buradasın, beraberiz ya şimdi, ana bak.... Genç kız hafif bir sesle cevap verdi: — Doğru Robert, dedi. Ama hava da öyle kasvetli ki bugün . Ne pis ya ğmur, de ğil mi? — Haydi, çıkalım. Genç gayri ihtiyari sordu: — Nereye gidiyoruz? Hani «burada konu şsak daha iyi olmaz mı?» gibilerden bir mâna vardı b u sözde. Shannon da anlamı ştı kızın kaSaını.. — Çok kalabalık burası, dedi. Lâflarımızı bile do ğru dürüst duyamayız ki burada.. — Ama ya ğmur var dı şarda. — Pek fazla ya ğmıyor.. Biraz durduktan sonra ilâve etti: — Bizbize konu şabilece ğimiz bir yer buluruz., istersen lâboratuvarıma gideriz. Hem öyle be ğeneceksin ki orayı.. Bir bakarsın, Eczacılar Derne ğindeki lâbora-tuvarla bunun mukayesesini yaparsın.. Genç kız, isteksiz bir tavır takınmakla beraber: — Peki öyleyse.. Kalkalım.... dedi ve yürüdü. Dı şarı çıktılar. Geni ş yola saptıktan sonra küçük kö şkün önünü takiben bir süre gittiler. Her taraf ya ğmurdan adamakıllı ıslanmı ştı. Islak yolun üzerinde, ya ğmurdan korkup sinmi ş gibi duran ve dallarından hâlâ sular damlayan a ğaçların altından geçtiler. Hava sırılsıklamdı ve buram buram hüzün t ütüyordu. Bu, dünyadan: bütün ili şi ğini kesmi ş gibi metruk ve sessiz ya şayan Eastershaws, iliklerine kadar bu hüzüne gömülmü ştü. Jean, yol boyunca hep susmu ştu. Shaanon bu yüz- 480 den tedirgindi. Sevdi ği, ama çok sevdi ği genç kızın böyle mutlak bir sükût içinde kalmaya kararlıymı ş gibi davranı şı onu çok üzüyordu. Acaba kız hiç mi konu şmayacaktı? Hele, asıl konu üzerine hiç mi yönelmeye cekti? Öyle havadan sudan bazı şeyler konu ştuktan sonra çekip gidecek miydi? Kısa bir süre sonra esas binaya yakla şmışlardı. Genç kız bir ara hafifçe ba şını kaldırdı ve ani bir çı ğlık kopardı. Kar şılarında, sisler arasında bir insan kalabalı ğı onlara do ğru geliyordu. Genç kız bu kafileyi görünce kendini tutamamı ş, çı ğlı ğı basmı ştı. Bir önsezi ile bunların hastahanede tedavi gören akıl hastalan old uğunu anlamı ştı. Hastalar Scammon'la yardımcısı Brogan'uı nezaretinde iki şer kol halinde yürüyorlardı. Yürüyü şe çıkmı şlardı. Bu bir nevi gezinti idi. Fakat, onlar bu gez intilerde de uygun adım yürümeyi itiyad haline getirmi şlerdi. Onun için, adımlan, ıslak kumlar üzerinde muntazam sesler çıkarıyordu. Kalaba lık olu şları yüzünden de bu muntazam ayak sesi bir hayli yüksek bir ses te şkil ediyordu. Genç kız attı ğı çı ğlıkla birlikte Shannon'un koluna yapı şmış ve gözlerini sımsıkı yummu ştu. Birdenbire korkmu ştu. Bu korku, adamlar yanlarından geçip gidinceye kadar devam etmi ş ve genç kız bu süre içinde gözlerini açamamı ştı. Ancak seslerin geriye do ğru uzakla ştı ğını gördü ğü zaman şöyle bir silkindi ve gözlerini açtı. Genç kız peri şan bir ruh hali içinde kolunu bırakırken Shannon'a:

Page 215: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Çok affedersin Robert, dedi. Bazan ne yaptı ğımı bilemiyorum. Meselâ şu korkum ne kadar mânâsız, ne kadar yersiz, farkındayım. Fak at buna ra ğmen korkuyorum. Korkmaktan kendimi men edemiyorum. Asabım çok fecî de ondan bu tabii.... Kusura bakma Robert, e mi? Shannon kızın havasını düzeltmeye çalı şırken aksi- 481 likler üst üste geliyordu. Bu deliler kafilesinin b irdenbire kar şılarına çıkı şı da kızı bir daha allak bullak etmi şti. Genç adam içinden bu aksiliklere basıyordu küfürü, Tam o sırada pis ya ğmur da birdenbire şiddetini artırmasın mı? Mübarek, sanki bardaktan bo şa.nırcası,na ya ğıyordu. Hemen bir saçak altı bulup sı ğındılar. Ana bina da tam kar şılarmdaydı. Şöyle yirmi, otuz metre kadar ilerde. Shannon kıza: — Biraz ıslanmamız ihtimali var ama, istersen bir koşu geçelim şu kar şı tarafa.. Eh, orada, öylece durup ne zaman hafifleyece ği meçhul ya ğmuru beklemektense biraz ıslanmayı göze alıp ko şmak daha evlâ idi. — Peki, dedi. ikisi birden fırlayıp ko şmaya ba şladılar. Bu biraz da kızı ne ş'elendirmi şti. Kar şıya ula ştıkları zaman üst-lerinm ıslanmı ş haline bakıp güldüler. Genç adam, bu duruma bir bakıma memnun da olmu ştu : — Aldırma, dedi. Şeker de ğiliz ya. Erimedik i şte-Hadi gel, sana lâboratuvanmı göstereyim şimdi. Yürüdüler. Lâboratuvann önüne geldikleri zaman Shan non cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Dı şardaki sert ve ya ğı şlı havadan sonra buranın havası öyle yumu şak, öyle rahavet verici gelmi şti ki onlara.. Genç kız eldivenlerini ve şapkasını çıkarıp iskemlelerden birinin üzerine koydu. Fakat nedense yağmurlu ğunu çıkarmamı ştı. Hattâ yakasını bile gev şetmemi şti. Pek kalıcı görünmüyordu. Bu halini Shannon, hemen gitmek istiyormu ş şeklinde yorumlamı ştı. Masanın önünde yanyana duruyorlardı. Genç kız biraz etrafı inceledikten sonra masanın üzerindeki tüpleri teker teker eline aldı, baktı. Geri gelmesine asla imkân olmayan bir şeyleri hatırlamı ş gibi bir hali vardı. Tekrar dalgınla şmıştı. Bu sırada bir şi şeye el attı. Genç kız tıpaya dokunur 482 dokunmaz Shannon durumu farketmi ş ve hemen müdahale etmi şti: — Çek elini Jean.... Onun çekmesini beklemeden de kendisi elini uzatarak kızı geri almı ştı. Sert müdahalesinden ters bir mâna çıkarmaması için de he men kıza izah etti: __ Ne yapıyorsun? dedi. En kuvvetli mikropların bul unduğu şi şe o.. Sakın öyle çıplak elle bir daha dokuna yım deme ana. Çok rica ederim. Genç kız ba şını çevirip Shannon'a baktı. Şaşkınlı ğı kısa sürmü ştü. Büyümü ş göz bebeklerinde tatlı, ok şayıcı bir hava belirmi şti. Fakat hiç bir şey söylemedi. Lâboratuvarda ikisinden ba şka kimse yoktu. Beraberdiler. Birbirlerine çok yakındılar. Fakat «yalnız» de ğildiler. Aralarında bir üçüncü şahıs var gibiydi. Genç kız bu havayı de ği ştirmek lüzumunu hissetti. — Nasıl, dedi, a şıyı bulabildin mi? Shannon, memnun bir tavırla gülerek cevap verdi: — Evet, dedi. Bir a şı imâl ettim. Fakat sonra aklıma daha parlak bir fi kir geldi. Protein nüvesini çıkarıp teksif ederek kul lanaca ğım a şıda. Bunu Prof. Challis'e de anlatmı ştım. O da be ğendi. A şı, bu şekliyle daha müessir, daha kuvvetli olacak. — Ne zaman görmü ştün kendisini? Yeni mi? — Hayır. Epey oluyor. Bir kaç gün evvel yine hasta landı, yata ğa dü ştü. Onun için san günlerde görü şemedik. Genç kız, nezaketen mi, samimî mi oldu ğu pek anla şılamayan bir tavırla: — in şallah hayırlısı olur., dedi. Genç adam odanın havasının serinledi ğini farket-mi şti. •— Üşüdün galiba, dedi. Gidelim istersen.... Kız cevap vermedi. Çıktılar. Anabinamn oturma odası na götürdü Shannon kızı. Sarah, şömünede gayet güzel bir ate ş yakmı ştı. Çayı hazırlamasını evvelden tembih etmi şti Shannon. Genç

Page 216: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

483 adam zili çalınca kız hemen elinde bir tepsiyle içe ri girdi. Çayı getirmi şti. Geni ş bir koltu ğu şöminenin kar şısına çekti Shannon. Jean'ı oturttu. Kendisi de oturdu. Kız bir taraftan şöminede ellerini ısıttı, bir taraftan da memnun bir tavırla çayını yudumladı. Shannon, geç gelecek diye Grant Pastahanesinden pasta ve bisküviler de aldırtmı ştı. Kıza onlardan da ikram etti. Fakat her şeye ra ğmen kızın üzerinde bir bezginlik, bir mahzunluk var dı. Hal ve tavrının esasını bu te şkil ediyordu. Sanki hayat, onun için artık a ğır bir yüktü ve o bunu ta şıyamayaca ğından korkuyor, endi şe duyuyor gibiydi. Genç adamın bütün gayretlerine ra ğmen aradaki gergin hava bir türlü izale edilememi ş, buzlar çözülememi şti. Yalnız kızın yanaklarına hafif hafif bir pembelik gelmeye ba şlayınca Shannon da ümitlenmeye ba şlamı ştı, içinden «Durum düzeliyor galiba....» diyordu. Genç kız o kadar küç ük, zayıf görünüyordu ki, Shannon gayri ihtiyari ona kar şı merhamete benzer bir hisle doluyordu. Genç kız sıca ğın ve çayın tesiriyle normale dönünce Shannon adama kıllı memnun ohnuştu. Fakat kızın hallerinden memnuniyet duydu ğunu belli etmemek istiyordu. Sadece: — Nasıl, dedi. Şimdi daha iyicesin, de ğil mi? Genç kız hafif bir sesle cevap verdi: — lyiceyim Robert.. Te şekkür ederim. Shannon ona hak verir bir tavır takın dı. — Burası garip bir yer.. Onun için insan kolay kol ay intibak edemiyor, alı şamıyor. O bakımdan yerden gö ğe kadar haklısın.... — Kusura bakma, dı şarıda, o hastaları gördü ğüm zaman gerçekten saçma bir harekette bulundum. Tekrar özür dilerim senden. S enin de canını sıktım. Ama ne bileyim, bana hep, birisi gözünü dikmi ş de bizim hareketlerimizi kontrol ediyormu ş gibi geliyor. Huzursuzluk 484 duyorum. Shannon: — Üzerinde durma, dedi. Geçti, bitti o.. Kendini to pla.. Canını sıkmaya de ğecek hiç bir şey yok burada.... Sonra tekrar bir sessizlik oldu. Oda hafiften karar maya ba şlamı ştı. Bu koyu sessizlik içinde saatin tik-tak-lan kaderin seyrini takip ediyormu ş gibi geldi genç adama. Genç kızın çehresi bir hayli karanlıkta kalmı ştı. Şömineden akseden alevler olmasa kızın yüzünü .adamakıllı farkedemeye cekti bile. Fakat bu titrek ı şık altında genç kız uyur gibi sessiz, dalgın bir ha l içinde bulundu ğunu hissediyordu. Shannon, nihayet bu tedirgin sessizli ği sert bir çıkı şla bertaraf etmek lüzumunu duydu. — Geldi ğindenberi hemen hemen hiç konu şmadın Jean, dedi. Beni bir türlü affedemiyorsun galiba.... O geceden, o hâdiseden do layı.... Yutkundu.. Genç kız yine önüne bakıyordu. Ne dü şündüğü belli bile olmuyordu. Shannon devam etti: — Sana kar şı çok mahcubum Jean, dedi. Fakat o1 ak şam öyle bir havaya girmi şti ki..... Ba şka türlü hareket etmeme gerçekten imkân yoktu. Beni anlayabiliyor musun, sevgilim? Genç kız, nihayet yava ş yava ş ba şını kaldırdı. Bir an genç adama baktı ve mırıldandı: — Çok fena, bu çok fena, dedi. insanın sevmemeyi istedi ği halde sevmesi kadar fecî bir şey tasavvur edemiyorum ve bu yüzden de, seninle old uğum zaman artık ben olmaktan çıkıyorum, bamba şka bir insan oluyorum sanki.... Genç kızın bu itirafı Shannon'un içinin bol bir ı şık huzmesi gibi bir ümitle aydınlanmasına sebep oldu. Bu ümit, büyüâü, büyüdü ve gerçek bir kuvvet halini aldı. Genç adam karanlıkta gözlerini ona dikmi ş, bakıyordu. — Sana bir teklifte bulunaca ğım.... — Neymi ş o? 485 Genç kız müthi ş bir şok geçirmi ş gibiydi. Hemen kaçacaktı sanki.. Ba şını öbür tarafa çevirmi ş, sessiz ve ürkek bir vaziyette kalmı ştı. Söylediklerini duymamı ş da hissetmi ş gibiydi genç kız. Onu bu zavallı, peri şan halde görünce Shannon içinde bir alev parlacrg £ İta

Page 217: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

oldu. — Niçin evlenmeyelim? diye tatlı olmaya çalı şan bir sesle devam etti. Niçin evlenmeyeüm? Kim bize mâni olabilir? Senin de ya şın müsait.. Kendi basma karar verebilirsin. Haydi, cevap ver bana. Söyle.. Kabul ediyorsun, de ğil mi? Haydi kalk, gidelim, -do ğru belediyeye gidelim. Evlenelim. Genç adam nefes almaktan korkuyor gibi, kıza bakıyo r, a ğzından çıkacak cevabı bekliyordu Genç kızın hali daha da feciydi. Sanki içinde ya şadı ğı dünya batmı ş, kendini o hengâme içinde kaybetmi ş gibiydi. Gözlerini kapamı ş, çehresi baygın, dalgın bir hal almı ştı. Shannon ısrar ediyordu. — Ne duruyorsun? Evet, desene.. Haydi, evet de bana.... Ölüm dö şeğindeki bir hastanın son kelimesini söyleyi şi gibi dudaklarından bir kelime döküldü. — Diyemem ki.... Genç adam yükleniyordu: — Pekâlâ da dersin. Haydi söyle.... Genç kız birdenbire çok kötü bir şey olmu ş gibi çılgın bir tavırla haykırdı: — imkânsız., imkânsız bu.. Kafiyen olmaz.. Shannon dona kalmı ştı. Kızın böyle isyankâr bir tavırla teklifini reddedi şi ona büyük bir darbe olmu ştu. Genç kıza kar şı içinden ani bir dü şmanlık hissinin yükseldi ğini farketmi şti. Bu his, bilhassa kızın annesiyle, babasına kar şıydı. Genç adam kendine hâkim olmaya çalı şarak: — Nasıl da bu kadar zâlim olabiliyorsun Jean? 486 Genç kız so ğukkanlı bir tavırla cevap verdi: — Olmam lâzım Robert de ondan.. Biliyorum, çok ıst ırap çektin. Ama ben de çektim. Ba şkalarına da çektirdik.. Hele annem? Zavallı kadınca ğız evde tek kelime bile konu şmuyor benimle.... Sadece yüzüme bakıp duruyor kadın cağız. Üstelik hasta da oldu. Her halde, her halde de ğil mutlaka benim kahrımdan.... Biraz durdu. Sonra da önemli kararını açıkladı: — Artık kesin kararımı verdim Robert.. Ben gidiyor um. Temelli gidiyorum hem. Bir daha dönmemek üzere.... Sesinde çok kesin bir ifade vardı. Shannon, bu kesi nli ği hissetmi ş ve deh şetten dona kalmı ştı. Genç kız devam ediyordu: — Bütün hazırlıklarınıı tamamladım. Bizlerden Batı Afrika'ya giden bir grup var. Ben de onlara dahil olaca ğım. Clan Şirketinin yeni bir yolcu gemisi var. Adı Algoa.. Algoa'mn ilk seferinde ben de bir Afrik a yolcusu olarak içinde bulunaca ğım. — Ne diyorsun, Jean, ciddi mi bu? Ne zaman gidiyor sun? — Uç ay sonra.... — Uç ay sonra mı? Bu biraz rahatlatmı ştı Shannon'u. Hemen gitmiyor-da ya, mesele pek yokt u. Nasıl olsa arada bir onunla bulu şur, o zamana kadar da kafasını çelerdi. Fakat genç kız onun bu dü şüncesini anlamı ştı. — Bo şuna ümitlere kapılma Robert, Kararımın kesin oldu ğunu söylemi ştim. Beni hiç bir zaman vaz geçiremezsin. Hem vapurun kalka cağı güne kadar bütün günlerim dolu olacak. Muvakkat bir vazife buldum kendime. Orada çalı şaca ğım. Genç adam gayri ihtiyari sordu: — Nerede bu vazife? Genç kız hafifçe kızardı ama, bakı şlarında aynı ciddiyet vardı. 487 __ Senin eski hastahanende Robert.. Dalnaire'de. ... Shannon, kendi üzüntüsünü unutur gibi olmu ştu bunu duyunca. __ Nasıl olur? dedi. O da ğ ba şı hastahanesinde nasıl çalı şabilirsin sen? — Niçin çalı şamayacak mı şım? Hiç kadın yok mu orada? Bir münhal varmı ş. Deği şiklik olsun"diye bu defa da bir hanım doktor istihd am etmek istiyorlarmı ş.

Page 218: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Başhemşire ile konu ştum. Beni idare Meclisine o tavsiye etti. Kar ar da çıktı. Genç kızın Afrika'ya gidece ği haberi onu yıkmı ş, ezmi şti. Fakat yine de onun uzak bir zamana ait olu şu kendisini bir nebze teselli edebiliyordu. Şimdi, sevgilisini kendisinin kısa bir zaman öncesine kada r vazife gördü ğü hastahanede tahayyül ediyordu. Vaktiyle kendisinin oturdu ğu dairede, aynı koridorlarda ve yatakhanelerde görüyor, içinde bir eziklik duyuyord u. Demek, Shannon'un yerine onun sevgilisini alıyorlardı. Genç adam kendini bu dü şüncelerden sıyırıp nihayet konu şabildi. — Demek Ba şhemşireyle iyi anla ştın.. Bravo, dedi. Sesinde bir acılık, bir hüzün vardı. Biraz durduktan sonra devam etti: — Sen zaten benden ba şka herkesle çok iyi anla şıyorsun Jean.... Genç kız derin bir gö ğüs geçirdi: — Ke şke birbirimizi hiç tanımasaydık Robert, dedi. Ke şke kar şıla şmasaydık. Her şey ıstırap mevzuu oluyor bizim için. Offffff.... Bu sözde çok mânalar gizliydi. Genç kız, maruz kald ı ğı darbeler yüzünden içine yuvarlandı ğı esef bata ğında son çırpını şlarım idrak ediyor gibiydi. Shannon, kızın sözlerindeki havayı kavrayamayacak kadar çocu k de ğildi. Elbette durumun farkındaydı. Gözleri yanıyor, kalbi ve bütün benli ği infilâk etmesine ramak kalmı ş bir barut fıçısını andırıyordu. Buna ra ğmen son bir 488 ümitle silkindi ve âdeta feryat eder gibi inledi. — Bırakamam.. Seni asla bırakamam Jean.. Genç kız so ğukkanlılı ğı, sakin hali Shannon'u şaşırtıyordu. Tanıdı ğı Jean, bildi ği Jean, kendisine kar şı hissiyatını son derece iyi bildi ği Jean böyle vahini bir durum kar şısında imkânı yok bu kadar so ğukkanlı olamazdı. Nitekim genç kız, bu a ğırba şlı haline ra ğmen gözya şlarını zaptetmeye muvaffak olamadı.. Boşandı. Buna ra ğmen o me ş'um gerçe ği açıklamaktan da kendini alıkoyamadı. — Ben Malcolm'le evleniyorum Robert.... dedi. Shan non bir daha beyninden vurulmu şa dönmü ştü. Yarabbi, neydi bu onun ba şına gelenler? Böyle bir şey olabilir miydi? Nasıl olabilirdi? A ğzıdan bir kaç kelime dökülüverdi. — Ama nasıl olur bu Jean? diyordu. Sen onu sevmiyo rsun ki.... Genç kız yüzü göz ya şlan içinde olmasına ra ğmen rahat bir tavırla Shannon'a cevap verdi. — Belki do ğru.. Bu konuda bir diyece ğim yok. Fakat onun be ğenilmeyecek bir insan olmadı ğı da muhakkak.... Be ğeniyorum onu.... Bunları söylerken zoraki bir hali vardı. Her haliyl e yalan söyledi ği, içindeki gerçe ği dile getirmedi ği muhakkaktı. Zavallı ve peri şan bir darmada ğmıklık içinde, dudakları titreye titreye devam etti. — Onu hürmete lâyık, kıymetli bir genç buluyorum. Beraber büyüdük, beraber okuduk onunla. Pazar günleri kiliseye beraber gider dik. Üstelik mezhebimiz de ayrı de ğil. Gayelerimiz, hedeflerimiz aynı yani.. Her hus usta bana uygun. Birbirimize uygunuz. Afrika'ya beraber gitmeye kara r verdik. Ben doktor olarak, o ö ğretmen.. Genç kız bu laflan söylemi ş, sapsarı kesilmi şti. Ya Shannon? Genç adam kendini mahvolmu ş hissediyordu. Sanki bo ğazına koskocaman bir yumruk gelmi ş oturmu ştu da onu çıkarmaya çakı şıyordu genç adam hayata 489 dönebilmek için.. — Olamaz, dedi. Bu bir hayalden ibaret.. Fakat heyecanından sesi o kadar kısık çıkmı ştı ki, genç kız ancak duyabilmisti bunu. Hemen Shannon'u önledi. — Asıl, biz, ikimiz bir hayalden ibaretiz Robert.. O kadar hayalden ibaretiz ki derhal gerçe ğe dönmedi ğimiz takdirde mahvolaca ğız. Gerçekten, çok zavallı, çok peri şan bir haldeydi Shannon, îki elini yumruk yapıp alnına dayadı ve ovu şturmaya ba şladı. Sinirinden ne yapaca ğını bilemez du-' rumdaydı. Bu manzarayı gören Jean da kendini tutama mış, hıçkıra hıçkıra a ğlamaya başlamı ştı. Genç adam, bu ıstıraba daha fazla tahammül edem emi ş, aya ğa fırlamı ştı. Jean da, bir kaçma arzusuyla harekete geçmi ş gibi aynı anda aya ğa

Page 219: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

fırlamı ştı. Birden nasıl oldu ğunu bilemediler, kendilerini birbirlerinin kollan arasında buldular. Genç kız, ba şını Shannon'un gö ğsüne dayamı ş, sarsıla sarsıla ağlıyordu şimdi. Kalbi yerinden oynaya-cakmı ş gibi oluyordu genç kızın.. Shannon'un içini vah şi bir haz kaplamı ş, sarho ş gibi olmu ştu. Shannon, kızı her saniye daha fazla kollarının aras ında sıkıyordu. Fakat onu sıktıkça, o daha fazla, kendine geliyor, irade kuvv etini daha fazla kazanıyor gibiydi. Sonra birdenbire, çılgın gibi haykırdı: — Hayır Robert, hayır.... Shannon'dan kaçmaya çalı şan ince ve zarif vücûdunun zerrelerinde de, çehresi nde de öyle bir endi şe mevcuttu ki, Shannon oldu ğu yere çivilenip kalmı ştı. Gayri ihtiyarî: — Jean.... diye inledi. Genç kız da: — Olmaz.. Hayır.. Hayır.. Bir daha olmaz , imkânsız.... Diyordu. Genç kız hıçkırıklarını zaptedemiyordu. Onun böyle sarsıla sarsıla a ğlamasını gördükçe Shannon'un da kalbi eziliyor, burkuluyor, bir şeyler oluyordu. Mütemadiyen 490 kızı gö ğsüne bastırıyor, teskin etmeye çalı şıyordu. Ama, kız normal haline gelinceye kadar epey de vakit geçti. Nihayet a ğlaması kesildi. Fakat ıslak gözlerindeki mustarip v e mahzun bakı ş Shannon'un içindeki ümidin son zerrelerini de silip götürmü ştü. Fakat bir nokta genç a-damm dikkatini çekmi şti. Kız, mustarip ve mahzun haline ra ğmen, çok iradeli, çok azimli görünüyordu. Shan-raon'un bütün ümitlerimin sönmesine daha ziyade kızın bu azimkar bakı şları sebep olmu ştu. Bunu görünce hazırladı ğı bütün aşk kelimeleri dudaklarında sönüp kaldı. Kollan iki y anına dü ştü. Ba şı adamakıllı sersemle-mi şti. Derinden bir zonklama ba şlamı ştı. Genç adam müthi ş bir sinir buhranı geçiriyordu. Nihayet genç kız kendine geldi. Elinin tersiyle göz ya şlarını sildi. Shannon her tarafının buz kesildi ğini hissediyordu. Jean orada fazla kalamayaca ğını anlamı ştı. — Ben gideyim artık Robert, dedi. — Seni kapıya kadar geçireyim.... Kızrn eldivenler ini, şapkasını aldı, uzattı. Odadan çıktılar. Hiç konu şmadan yürüdüler. Dı şarıda hava yine kapalı idi. Yağmurlar yüzünden biriken sular yolun iki tarafından küçücük dereler halinde akıyordu. Hı şır hı şır bir ses yayılıyordu etrafa. Fakat yol daki ıslak kumlar ayaklar altında artık çıtırdamıyordu. Nihayet dı ş kapının önüne geldiler. Göz ya şlarından ve ya ğmurdan ıslanmı ş parmaklarını tuttu kızın. Fakat o hemen buna mâni o ldu. Çekti ellerini. Kuru, romantizme meydan vermeyen bir veda sahnesiyle ayrı lmak istiyordu: — Allahaısmarladık Robert.... Genç adam, ona son bakı şı imi ş gibi uzun uzun kızın yüzüne baktı. Dı şardan hızla geçen bir otomobilin homurtusu duyuldu. Genç adamın dudaklarından dört hece döküldü: — Güle güle.... 491 Genç kız, her şeye ra ğmen biraz duralamadan kendini men edemedi. Fakat he men arkasından kendini toparladı. Tekrar ya şaran gözlerini yukarı kaldırdı, hafifçe kırpı ştırdı. Birden hızlı hızlı yürümeye ba şladı. Bir kaç saniye sonra hastahanenin demir kapısı genç kızın arkasından gür ültü ile kapandı. Jean, bir daha dönüp arkasına bakmadı. Genç adamın kanadı kırılmı ştı sanki.. Genç kız gözden kaybolduktan sonra geriy e döndü. A ğır adımlarla asıl binanın yolunu tuttu. Ya ğmur nihayet .dinmi ş ve hava adamakıllı kararmak üzereydi. Gün batımında ufuk kı pkırmızı idi. Sanki güne ş bulutlar arasında bir cinayet i şlemi ş, ortalı ğı kan içinde bırakmı ştı. Öylesine kıpkırmızı, fakat^ylesine şairane.... Tam o sırada ana bina tarafından tiz bir boru sesi duyuldu ve tepede, bir dire ğin üstünde duran bayrak yava ş yava ş inmeye başladı. Bayra ğı indirten adamın selâm vaziyetinde dimdik duran vü cudu, gerideki gökyüzünün üzerinde ve tepenin kıyısında bir gölge gibi tek ba şına duruyordu. Bu manzara da tam bir şairane dekor yaratıyordu. Genç adam odasına döndü ğü zaman şöminedeki ate şin sönmek üzere oldu ğunu gördü. Küllere bir süre baktı, kaldı. O küllerde kendisini bulmu ştu.

Page 220: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

V Kilisenin çanı Easterhaws'taki bütün sessizli ği par-calaya parçalaya etrafa yayıldı. Pazardı. Sanki Shannon'-un içindeki kasvet i daha tahammülsüz bir hale getirmek ister gibi o sabah hava tekrar açılmı ş, ılık bir güne ş yava ş yava ş yükselmeye ba şlamı ştı. Bahçedeki a ğaçların dallan meyvalarla a ğırla şmış, yerlere sarkıyordu. Parmaklıklı terastaki sardunya çiçekler iyle, begonyalar, parlak renkleriyle manzaraya bir göz alıcılık, bir şiiriyet katıyorlardı. Genç adam yan uykulu bir vaziyette dı şanyı seyrederek giyiniyordu. Hastahane halkı üçer be şer ki şilik gruplar halinde kiliseye gidiyordu. Tüksek karaa ğaçların 492 arkasında bulunan Mlise gotik stilde yapılmı ş tu ğla bir b-:,na idi ve sarma şıklarla sarılmı ştı. Ayın üçüncü pazanydı. O pazar bütün gün nöbetçiydi Shannon. Yani ak şam saat 18'e kadar. Fakat önce lâ-boratuvara gitmeyi dü şündü. Giyinir giyinmez do ğnı oraya gitti. Analiz zarı olarak kullanmakta oldu ğu plâstik torbayı muayene etti. Be ş, altı saat kadar evvel lâboratuvardan çıkıp yatmaya gitti ği zaman torbayı ayarlamı ştı. Torba vazifesini mükemmelen yapmaktaydı. Lâboratuvar çalı şmalan her bakımdan gayet iyi gidiyordu. Parafinli tüplerden yirmi tane alarak yan yana dizd i Shannon. Hepsinin içlerine tahlil edilmi ş sıvıdan birer santimetreküp koydu. A ğızlarım da mantarla kapadı. Üzerlerine numara koydu ve teker teker itina ile ka zanın içine yerle ştirdi. Rahatlamı ştı. Sonra dü şünceli ve tembel bir halde bir an durdu. Ba şının arka tarafından çok çalı şmaktan ileri gelen bir a ğrı vardı. Zihni bir a.n bu a ğrıya takıldı. Acaba tehlikeli bir şey elmasındı? Sonra kendi kendine «adaaaam sende..» dedi. Acı patlıcanı kıra ğı çalar mıydı hiç? Birdenbire canı kahve istedi. Fakat kendisini topar layıp da asıl binanın kahve içebilece ği bir yerine kadar gidebilecek takati kendinde bula madı. Artık tereddüdün zerresine yer yoktu. Yoku şun ba şına gelmi şti. Son safha idi bu. Şimdi protein nüvesinin deneyine geçiyordu. Bu suret le birincisinden çok daha esaslı, çok daha etkili bir a şı meydana getirmi ş olacaktı. Hiç şüphesi yoktu bunda. Bu deneyin sonunda eser tamamlanmı ş olacak, hiç bir noksanı kalmayacaktı. Shannon, kendisini tam sonuca ula şmış dü şündükçe içini müthi ş bir heyecan sarıyordu. Fakat olaylar onu o kadar yıpratmı ş, tahrip etmi şti ki büyük çapta, gerçek bir heyecan hissediyordu. Duydu ğu, sadece hüzün ve burukluk dolu bir memnunluktan ibaretti. 493 Genç adam lâboratuvardan çıktıktan sonra erkekler k ısmının kuzey bölümündeki kahvaltı odasına gitti. Üç fincan kahve üe bir dili m tereya ğı sürülmü ş ekmek yedi. Yalnız olmak ne güzel şeydi. Yani yalnız çalo şabü- mek.. Ne karı şanı, ne görü şeni olmamak.... i şinde kendi ba şına buyruk olabilmek.. Gerçekten güzel şeydi. Gerçi Dr. Palfrey'den pek öyle şikâyetçi değildi. Kimseye zararı dokunmayan sempatik, şirin bir insandı o.... Hastabakıcı Stairway onun için gayet güzel bir kıt'a söylemi şti. Hatırladı onu Shannon. Kıt'a şöyleydi: Pallrey'i çok severim, Hilç Mmseyi kızdırm az Siz de kızdırmazsanız Kılınıza dokunmaz Shannon, kahvaltısını tamamladıktan sonra bir sigar a çıkarıp yaktı. İçindeki sonsuz acıyı bastıracakmı ş gibi derin derin bir kaç nefes çekti. Jean'la olan münasebetinin müsbet bir yola girece ğine dair en küçük bir ümidi dahi kalmamı ştı ama, yine de elinde de ğildi. Ba-zan öyle bir an ya şıyordu ki genç kızı yanında görüyor gibi oluyordu. Fakat hemen de kendini topar lıyor, onu iki eliyle birden itiyor, uzakla ştırıyordu kendinden. Önce kendisine çok acımıstı Shannon. Çok üzülmü ş, çok ıstırap çekmi şti. Hâlâ da çekiyordu ama, eski ıstırabına şimdi acı bir kin de karı şmıştı. Aradan geçen bir kaç gün Shannon'un haline su vermi ş, onu çelikle ştir-mi şti sanki. Sadece içine kapanmı ş, sadece üzülen, hü-zünlenen bir insan de ğildi şimdi Shannon.. Hayata, insanlara, Jean-'a. annesine, babasına, kar şı sonsuz bir kızgınlık ve intikam arzusuyla dolu oldu ğunu hissediyordu. Kendisini gerçekten seven bir gen ç kızın,

Page 221: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

hususiyle Jean'ın böyle onu yüz üstü bırakıp gitmes ini aklı almıyor, almadı ğı için de müthi ş bir hiddetin zaman zaman kafasına doldu ğunu görüyordu. Düşüne dü şüne daha fenalasaca ğını anladı. Kalkıp -••<-. 494 eczahaneye gitti. Hiç olmazsa kendisine bir me şgale icad-eder, onunla oyalanırdı. Hastalar için kloral ve bormit karı şımı ilâçlar hazırlamaya ba şladı. Duvarları kahverengi maunla kaplanmı ş olan ecza-hanen'n lo şlu ğu ruhuna biraz sükûnet vermi şti. Etrafa pinmi ş olan tahta, balmumu ve muhtelif ecza kokuları içindeki endi şeyi biraz giderebilmi ş, daha do ğrusu kafa-smdakileri unutturabilmi şti. Hastahaneye ilk geldi ği günlerdeki yadırgama havası da üzerinden gitmi ş, alı şmıştı buraya. Her zaman elinde gezdirmek mecburiyetind e oldu ğu anahtara da, içleri eski zaman e şyalariyle süslü odalara ve salonlara da, velhasıl d ünyadan tamamen ayrı bir parça imi ş gibi ya şayan bu küçük sosyal düzene kendini alı ştırabilmi şti. Shs,tı,ncn, elindeki i şe adamakıllı dalmı ştı. Birden «dı şarıdan bir ayak sesinin yakla ştı ğını ve arkasından da kapının açıldı ğını duydu. Kafasını çevirince Stanway hem şireyi gördü kapıda. Birden hatırladı Shannon. Masanın üzerine bırakılmı ş olan sipari ş listeleri arasında Stanway hem şirenin de bir listesi vardı. Nitekim genç hem şirede onu sormaya gelmi şti. — Benim liste de hazır oldu mu acaba doktor bey? S hannon, unutmu ştu, daha doğrusu o listeye sıra gelmemi şti ama, hem şireye: — Bir dakika, lütfen, dedi, şimdi takdim ederim. Genç doktor, hemen listeyi buldu ve Stanway'in ilâç larını hazırladı. Hem şire hep onu seyretmi şti. Listedeki son ilâcın da tamam oldu ğunu görünce bir sohbet zemini aradı. — Kiliseye gitmediniz mi bugün siz? Shannon kayıts ız bir tavırla omuz silkti. — Yoo, dedi, ya siz? Hemşire de o kafadandı anla şılan. — Amma yaptınız doktor bey, dedi. Böyle günde in şası kiliseye mi gider hiç? Benim pek de âdetim de ğildir ya zaten.... Genç adam gözlerini onun suratına dikti. Ama hiç bi r şey yoktu o yüzde. Hiç bir mâna bulamamı ştı. Genç kadın da, çehresinde hiç bir de ği şiklik olmadan gezlerini ona dikmi şti. Bir süre öyle durdular. Karmakarı şık saçlarının üzerinde beyaz başlı ğı itinalı bir şekilde giyilmi şti. Bu kepin altında yuvarlak yüzü daha çok meydana çıkıyordu. Genç hem şirenin hikâyesini biliyordu artık Shannon. Harb yıl larında bir havacı subayla evlenmi şti. Sonra ,ne olmu ş, ne bitmi şse bo şanmışlardı. Fakat o yalnızlı ğından, bo şanmış bir kadın olu şundan hiç de şikâyetçi görünmüyordu. Zaten, Stanway'in bir olay kar şısındaki hakiki hislerini çehrsinden anlamak hiç bir za-.raan mümkün olamazdı. Zira çehresi h ep aynı idi. Akim, havsalanın alamayaca ğı bir kayıtsızlık bu çehrede hâkimdi ve daimî id i. Ondaki bu lâkayd hali dünyada hiç bir insan, hiç bir olay b ozamazdı, bozamamı ştı. Hayat bile onun için geli şi güzel harcanabüir bozukluk be ş kuru ş, hattâ hiç değeri olmayan bir şeydi. Genç adamı bir süre alıcı sayılabilecek biz gözle s eyretmi ş olacak ki: — Bizim oturma odamızı hiç ziyaret etmediniz siz do ktor bey, dedi. Shadd hem şire size bu yüzden kırgın doğrusu.... Bu sözleri özel bir maksatla ve hafif bir istihza k isvesi altında tane tane söylemi şti genç kadın. Fakat Shannon, böyle özel maksatlı lâflardan oldum olası ho şlanmayan bir insandı. Ciddi bir tavırla cevap verdi. — Vaktim olmadı hiç.... Fakat genç hem şire bu defa daveti aleniyete vurdu. — O halde bu gece gelin doktor bey.. Belki de ho şunuza gider. Kim bilir?

Page 222: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Fakat Shannon bu davette hınzırca bir eda sezdi . Sanki onu kızdırmak, hoşlanmadı ğı bir i şi zorla yaptır- 496 mak istiyor gibiydi. Bu, zaten bozuk olan sinirleri ni daha beter bozmu ştu. Hani nerdeyse kadını kovacaktı kızgınlı ğından. Sert sert suratına baktı. Gözlerinde hâlâ alaycı bir bakı ş vardı ama, bu defa nasıl olmu şsa munis bir mâna gelmi ş oturmu ştu bakı şlarına. Bu gözlerdeki yeni ı şık genç doktoru gayri ihtiyari cezbetmi şti. Birden fikrini de ği ştirdi. — Peki gelec ğim bu ak şam hemşire, dedi. Genç kadın hafifçe tebessüm etti. Shannoa'un gelece ğini bildirmesinden memnun olmu ştu. Gözlerini genç adamın gözlerine dikti. O bakı şlardan bir şeyler almak, kendine mal etmek istiyor gibiydi, ilâçları alırken de gözlerini aynı vaziyet te tutmu ştu. Hiç bir şey söylemeden yürüdü, gitti. Genç adam gayri ihtiyari arkasından baktı. Yürüyü şünde bir ahenk, tatlı bir yaylanı ş, şehevî bir hava vardı genç kadının.... Hemşire hanım gittikten sonra Shannon kendisini yine i şine verdi. Fakat kafası tam mânâsiyle kendi istedi ği istikamette çah şamıyordu. Huzursuzluk vardı yine içinde.... Bu huzursuz hâli tâ ak şama kadar devam etti. Ö ğle yeme ğinden sonra oturup erkekler kısmının rapor defterini yazmı ştı. Saat 15'e kadar sürdü bu i ş. Sonra da defteri alıp Dr. GoadalTa, evine götürdü. ihtiyarca bir orta hizmetçisi açmı ştı kapıyı. Shan-non'u bir iki dakika kapıda bekletti. Sonra geldi ği zaman: — Müdür bey istirahatteler ama, dedi, ar zu ediyorsanız buyurun. Sizinle görü şebilecekler.. Sonra da o önde, Shannon arkada müdürün çalı şma odasına gittiler. Dr. GoodalTuı çak şma odası büyükçe bir odaydı ama, düzeni yoktu. Her taraf karmakarı şıktı. Duvarları kahverengi bir tahta ile kaplanmı ştı. Gotik stilde yapılmı ştı pencereleri; kocaman kocamandı. Üzerlerinde de r enkli birer arma çizilmi şti. Pencerelerden bol ı şık giriyordu odaya. Goodal, şöminenin yanında bulunan diva- 497 na uzanmı ştı. Üzerinde ekose desenli bir battaniye vardı. Sha nnon'u görünce elindeki gazeteyi bıraktı. — Kusuruma bakmayın doktor, dedi. Sizi böyle kabul etmek zorunda kaldı ğım için affmızı rica ederim. Kiliseden çıktıktan sonra kend imde bir gayri tabiilik hissettim. Pek iyi de ğildim. Çokcana morfin alıp yattım. O söylemese de Shannon, halinden adamın durumur nü anlayacaktı. Sararmı ş ve kırı şıklıklarla dolu çehresinde gözleri şi ş duruyordu. Adam, kısa bir duraklamadan sonra devam etti: — Kimdi o? dedi. Montaingn'di galiba.. Hani safra kesesi sancısı cehennem azabı gibi bir şeydir diyen, de ğil mi? Ben de o cehennem azabını çekiyorum i şte doktorcu ğum.... Shannon, samimi ve dostça bir tavırla: — Geçmi ş olsun, efendim, dedi. in şallah çabuk atlatırsınız.... Koltu ğunun altında tuttu ğu defteri müdüre uzattı. Adam, defteri ba şucıina koydu, buru şuk, hafif kapalı göz kapaklarının altından Shannon' u süzmeye ba şladı. — Çok memnunum doktor Shannon. Buraya alı ştı ğınızı görüyorum. Ne iyi.... Ben kadromda de ği şiklik yapmasını hiç sevmeyen bir adamım. Önün iç in böyle ikide bir doktorların de ği şmesinden de ho şlanmam. Sizi de burada devamlı kalacak gördü ğüm için çok memnunum. Hem buradaki imkânlar gerçekten pek çok hastahaneye nazaran daha mükemmel. Bizi m bu küçük dünyamızda imkânlarımız pek çok ve ileri sayılır. Dalgın ve dü şünceli duraladı Goodall. Bir şeyleri hatırlamak istiyormu ş gibiydi. Devam etti: — Her halde siz de farkına varmı şsımzdır Mr. Shannon, dedi. Biz burada ayrı bir dünyanın mahlûkları gibiyiz. Kendimize has kanunlar ımız, nizamlarımız, âdetlerimiz, meziyet ve kusurlarımız, toplum ve fik ir zümrelerimiz, hayatın kendimize has güçlüklerim kendimize has metodlarla kar şılamalarımız var. Öteki dün- 498 yanın, yani kısa bir süre önce bizim geldi ğimiz dünyanın insanları bizi anlamıyorlar, bize gülüyorlar, hattâ bizden çekmiyo rlar, korkuyorlar.. Bizim

Page 223: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

korkulacak, tehlikeli insanlar oldu ğumuz vehmi içinde ya şıyorlar. Fakat ,ne olursa olsun, kim ne derse desin, biz de onlar gibi bu kâinatın insanlarıyız. Tabiat kuvvetlerine, mukadderatın emirlerine kar şı insano ğlunun mukavemetini, direnmesini, yani be şeriyetin kudretini temsil ediyoruz. Bunun dı şındaki mütalâalar tamamen yanlı ş, tamamen sakat.... Gözlerinin içinden fı şkıran renkli ı şık yine parlamı ştı. Shannon'a do ğru eğilince, genç adam bu gözlerdeki ifâdeden adetâ kork muştu. Goodall, uyandırdı ğı hissin hiç farkında bile de ğildi. Devam etti: — Şu artık yan yoldan ço ğunu katetti ğim hayatta bir tek gayem, emelim var benim Mr. Shannon.... Günümüzün tamamen bozulmu ş olan düzenini yıkıp tamamen yepyeni bir düzen, yepyeni bir toplum yaratmak.... insanlı ğın kurtulu şu ancak bu sayede mümkün olabilir kanaatindeyim. Bunun çok zor, hattâ hemen hemen imkânsız bir i ş oldu ğunu bilmiyor de ğilim.. Evet, burası muhakkak.. Çok zor.... Fakat tamamen de imkânsız de ğil.... Sonra, bizim elimizde tıp personeli olarak ne kuvvetler var, bir bilseler.... Şimdi üzerinde çalı ştı ğınız tetkikleri bitirdikten sonra, size ben aklınızın al mayacağı geni şlikte bir ilmî inceleme alanı gösterece ğim. Kanaatimce, asrımızda insanları pençelerin de inim inim inleten hastalıkları anlamanıza yardım eden tıp ilminin daha alfabesindeyiz biz.. Meselâ, beyin denen nesney i alalım Mr. Shannon.. Şu insan beynini.... incecik zan içinde parlayan, b ir üzüm tanesi gibi şeffaf, o esrarengiz, o muhte şem beyin.... Gerçekten ne muhte şem, ne muazzam bir varlıktır o küçücük varlı ğı içinde.. Ne derin bir inceleme mevzuudur o.... Ne cazip, ne çekici bir meçhul dünyadır.... Ona e ğilmek lâzım. Onun esrarını çözmek lâzım Mr. Shannon.... 499 Dr. Goodall heyecandan co şmuştu. Gitgide daha da co şuyordu. Shannon, bir an onun daha da co şaca ğım, «Mia da ba şı göklere ula şmış hâle gelece ğini tahmin ex. ti ama, neyse ki kendini toparladı Goodall. Bunu büyük bir gayret sarfiyle yapabilmi şti. Yüzüne baktı Shannon'-un; bir süre konu şmadı. Sonra o karanlık, fakat yumu şak ve munis tebessümü çehresini aydınlattı. Shannon 's bir ö ğüt vardi: — Kendinizi fazla da sıkmayın doktor, dedi. Çalı şmak iyi, güzel ama, her şeyin de bir haddi olmak gerek, insan ara sıra mantı ğının sesini dinlemeli. Shannon, müdürün evinde ayrıldı ğı zaman kafasının içi daha beter karı şmış, hisleri adamakıllı alt üst olmu ştu, içinde bir heyecan duyuyordu. Fakat onun yanı sıra endi şeler ve huzursuzluklar da vardı. Zaten ekseri ak şamlar bu havaya girerdi Shannon. Fakat bu ak şamki havası büsbütün şiddetli idi. Kim bilir, her halde doktor Goodall'm konu şması onu bu hâle getirmi şti. Hastahaneye döndü. Fakat bir yerlerde duramıyor-du. Sanki damarlarına normal kanının bir kaç misli kan dalgası hücum etmi şti. Bu hengâme içinde doktor Goodall'm bir cümlesin e zihni takılmı ştı. Kendi kendine hep onu tekrarlıyordu. «insan ara sıra mantı ğının sesini dinlemeli....» Evet, insan ara sıra man tı ğının sesini dinlemeliydi elbet. Her zaman hislerin sesin i, iste ğine göre hareket ettirmek olmazdı. Olmazdı ama, mantı ğın sesini dinleyecek zamanı tesbit etmek de mühim bir mesele de ğil miydi? Zaman zaman hem şire Stanway'e verdi ği söz, kafasını kurcalıyordu. Gelece ğini söylemi şti ama gitmeyi de pek canı istemiyordu. Bir kaç def a kendi kendine gitmemek kararını aldı ama, ak şam olup da saat 20 ye yakla şınca ani bir kararla verdi ği sözü tutmaya yöneldi. Çok geçmedende hem şireler odasının kapısı önünde buldu kendini.. Zihnini kemiren, azap verici dü şünceler- 500 den belki bu suretle kurtulabilecekti. Kapıyı iki defa tıklattıktan sonra içeri girdi. Uzunca bir masanın ba şında üç ki şi oturuyordu. Bütün hem şireler yoktu. Her halde ötekiler yemeklerini yiyip gittiler, diye dü şündü genç adam. Hemşire Shadd beyaz resmî kıyafeti ileydi. Stan-way, lâ civert bir eteklik, üzerine de beyaz bir bluz giymi şti. Bu onun izin kıyafetiydi. Dı şarıya çıkaca ğı zamanlar bu kıyafeti giyerdi. Bir de Miss Patan var dı. Ba şba- şa vermi şler, hafif bir sesle bir şeyler konu şuyorlardı.

Page 224: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Bir güvercin gibi, boynunu dimdik kaldırmı ş duran Shadd önce Shannon'u gödü.... Hemen yerinden fırladı. O atasözü kullanma hastalı ğı hemen nüksetmi şti yine — Maşallah, ma şallah doktor bey, dedi. Hangi da ğda kurt öldü böyle?.. Ötekiler de Shannojı'u görünce kalktılar. «Ho ş geldiniz» dediler. Shadd hem şire hemen ilâve etti: — Bizim için ne büyük şeref bu.... Üçüncü hem şire, Miss Paton orta ya şlı, kırmızı yüzlü bir kadındı. Ba şını hafifçe öne do ğru e ğerek selâm-lamı ştı Shannon'u.. Stanway'in çehresinde ise sakin ve kayıtsız o ifâde vardı; o her zamanki ifâde, daha d oğrusu ifâdesizlik.... Onu sokak kıyafetiyle ilk defa görüyordu genç adam. Saç larından bir tutam, alnına doğru dökülmü ştü. Beyaz bluzunun parlak kuma şı hafifçe kabarık duran gö ğsünün üzerinden bolla şarak a şağı iniyordu. Shannon, biraz mahcup bir tavırla: — Vakitsiz geldim galiba, dedi. Yeme ğinizi yememi ş gibi bir hâliniz var.... Hemşire Shadd, genç doktorun gözlerindeki müte-cessis b akı şı yüksek perdeden bir kahkaha ile tamamladı. — Aslını sorarsanız yeme ği yemedik, dedi. Ama yalnız biz yemedik. Siz d e bizden sayılırsınız, onun için açıklamakta bir beis görmem. Yemekler hep ayni oldu- 501 ğu için bazan bıkkınlık getiyoruz. ötekilerin yanınd a şikâyet etmenin do ğru olmayaca ğını bildi ğimiz için de sofrada sesimizi çıkarmıyoruz. Bekliyo ruz. Sonra da biz üçümüz kalkıp mutfa ğa iniyoruz, istedi ğimiz şeyleri orada atı ştırıyoruz. Shannon da güldü: — Yaa, öyle mi? Fakat bunu öyle bir tavırla söylemi şti ki, hem şire Shadd'ın çehresi hafifçe kızardı. Aya ğa kalkarak: — Ama, sakın ha, doktor bey, dedi. Bundan kimseye bir tek kelime dahi bahsederseniz bir daha konu şmam sizinle vallahi.... Stanway hem şire hemen lâfa karı ştı: — Buna mâni olmanın bir tek yolu var, dedi. O da M r. Shannon'u suç orta ğı haline getirmemiz.. Onu da beraber götürelim mutfa ğa.... Hemşire Shadd hemen tasdik etti. — Fevkalâde bir fikir, dedi. Gerçi ben doktor beyi n böyle bir gevezelik etmeyece ğinden eminim ama, olsun. Shannon hiç itiraz etmedi. Hep birlikte kalkıp mutf ağa yollandılar. Mutfak birinci zemin kattaydı ve bir yer altı yolun dan oraya gidiliyordu. Tavanı yüksek bir yerdi burası ve yuvarlak lâmbalarla g üzelce aydınlatılmı ştı. Duvar lar tu ğla kaplıydı ve beyaza boyanmı ştı. Duvarlardan birine eski zaman i şi raflı bir dolap konulmu ştu. Bir duvarda da, çivilere tencereler, bakır sahanlar asılmı ştı. Di ğer iki duvar gömme dolaplıydı. Bu dolaplara içinde yiyecek maddeleri muhafaza ediliyordu. Odan ın bir ucunda küçük boyda üç tane hamur teknesi, bir ekmek ve bir de sucuk kesme makinesi vardı. Ortadaki geni şçe bir masanın üzerinde büyükçe bir kabın içinde su ve nlaf unu vardı. Ertesi sabahki çorba için bu yulaf ıslatılmı ştı her halde. Her taraf pırıl pırıl tam ve lekesiz bir temizlik içindeydi. Havayı devam lı surette de ği ştiren ve içerdeki yiyeceklerin kokmamasını, bozulmaması nı 502 sağlayan bir vantilatörün devamlı vınlamasından ba şka bir ses duyulmuyordu. Burası Miss Paton'un saltanat yuvasıydı. Mutfak ' şlerine o- bakıyordu. Miss Paton, kendi saltanat yuvasına gelince hemen hâkim bir tavır takınmı ştı. Dolaplardan birine yana ştı. Nikel topu ğun çevirerek kapa ğını yava ş yava ş açtı. Dolapta so ğuk etler, dil, sucuk ve cam kavanozlar içinde reçel ler, konserve meyveler ve sardal-ya vardı. Shadd hem şire, kendini tutamamı ş, dilini şapırdatmaya ba şlamı ştı: — Öfff, dedi, karnım da öyle fecî acıkmı ş ki.... Hepsi ellerine birer tabak, birer çatal aldılar. Kı r yeme ği yer gibi bütün yiyeceklerden birer iki şer parça alarak tabaklarına koydular. Genç doktor gözünün ucu ile Stanway hem şireyi süzüyordu. Genç kadın masanın üzerine kayıtsız ve kendinden emin bir tavırla otur muştu. Onun bu halleri Shamnoa'u kızdırıyordu. Genç ve mevzun vücutlu kadı n, bacak bacak üstüne

Page 225: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

atmı ştı. Masa biraz yüksekçe oldu ğu, kadın da hafif geriye kaykılarak oturdu ğu için muntazam ve dolgun bacakları şehevî bir ate ş saçarak Shan-oa'un gözlerine bakıyordu. Güzel ve hafif dolgun gö ğüsleri, kalçalarının yuvarlak inhinası bu ate şi tamamlıyordu. Manzara kar şısında Shannon tıkanır gibi olmu ştu, içinden geldi ği gibi hareket etmesine mâni bir çok şeylerin mevcudiyetini dü şünüyordu. Kendini tutan ba ğları kopararak onu itaate mecbur etmeyi, ona kar şısında boyun e ğdirmeyi çok arzu ediyordu. Bu arzu, ona sahip olmak, daha do ğrusu onu kendi kar şısında ma ğlup görmek arzusu içini yakıyordu. Fakat, kadın* baldır larına takılan gözlerini hemen kaçırdı. Hiç görmemi ş gibi davrandı. Shadd hem şirenin yanından hiç ayrılmıyor, taba ğı bo şaldıkça dolduruyor, .onun saçma sapan lâkırdılarını dinliyordu. Stanway'le, hiç ilgilenmiyormu ş gibi 503 davranıyordu. Yalnız arada bir, kadına farkettirmed en bacaklarına kaçamak bir bakı ş fırlatıyordu. Stanway, ıdünya umurunda de ğilmi ş, kar şısında genç bir erkek yokmuş gibi bir tavırla bacaklarını sallıyor, elinde taba ğı, gözlerinde sinsi bir istihza, öylece, yeme ğine dalmı ş gibi oturuyordu. Hemşire Shadd meyvasmı da yedikten sonra esef eden bir ruh hâli içinde konu ştu. — î şte hepsi bu kadar, dedi. Her güzel şeyin böyle bir sonu oluyor maalesef, Şimdi bu güzel dakikalardan sonra gidip de o pis çama şırhanede uğra şılır mı? N'olur Patom'cu ğum, bu ak şam bana biraz yardım etsene.... Sen olursan çabucak bitiririm i şleri. Yanm saati geçmez vallahi.... Miss Paton teklifi reddetmedi: — Hay hay şekerim, dedi. Zaten bir i şim yok. Gelirim seninle.... Stanway, masanın üzerinden bir genç kız çevikli ği ile atladı. Birbirinin üstündeki bacaklarını indıirken kasden baldırlarını biraz daha açmı ştı. Shannon bu ânı kaçırmadı. Sonra hep beraber çıktılar. Yer altı yolundan dönüy orlardı. Hemşire Shadd ile Miss Paton, batı bölmesindeki çama şırhaneye çıkan meyilli yola saptılar. Stanway hem şireyle de Shannon kuzey bölmesinin antresine do ğru yürümelerine devam ettiler. Antreye geldikleri zama n ikisi birden durdular. Shannon: — Şimdi ne yapıyoruz? diye sordu. Stainway o kayıtsız tavriyle cevap verdi: — Biraz hava almak, dola şmak niyetindeyim ben, dedi. Shannon, tatlı bir ba şdönmesi içindeydi. Bir robot gibi: — Ben de geliyorum, dedi. Genç kadın, sanki umursamîyörmu ş, oî$öa gelmesi 504 ile gelmemesi arasında kendisi için hiç bir fark gö rmü-yormu ş gibi hafif bir omuz silkti. Bu his şüphesiz do ğru de ğildi. Zâlim, kayıtsız görünmek için böyle davrandı ğı belliydi. Fakat Shannon'un kendisiyle ilgileni şi ok şanan bir kedi gibi onu memnun etmi ş, gururunu ok şamıştı. Bir kaç saniye sonra dı şarda, gökkubbenin altında idiler. Hava adamakıllı karanlıktı. Tek tuk bir kaç yıldız gökyüzünde uzakt an uza ğa parlıyordu. Binadan biraz uzakla ştıktan sonra Stanway durdu. Cebinden bir sigara çık ararak yaktı. Yanan kibriti avcunun içine almı ştı. Alev çehresini kısa bir an aydınlattı. Hafif çıkık elmacık kemiklerini, ucu yukarı kalkık burnunu ve memnun bir ifâde ta şıyan çehresini gördü Shannon. Kendi kendine mırılda ndı genç adam: «Neden bu i şe girdim ben?» Evet, neden bu kadının mahremiyetine burnunu sokmaya kalkmı ştı?. Belli ki, gelip geçici maceralardan ho şlanan, uçan bir tipti bu kadın. Onu hemen hemen hiç tanımıyordu Shannon. Zat en tanımayı da arzu etmiyordu. Kendisini çukura sürükledikten sonra kaç ıp gidebilirdi bu kadın.. Tamamen yok olabilirdi. Shannon böyle dü şününce daha ha şin bir hal geldi üzerine. Sesine hâkim olmaya çalı şarak: — Nereye gidiyoruz böyle? dedi. Ne tarafa gidiyoru z?

Page 226: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Genç kadın tane tane cevap verdi: — Şu çiftli ğin hududuna kadar bir gider, döneriz, dedi. Shannon, onun çehresinde aydınlık ve di şi bir tebessüm dola ştı ğını hissetti. — Peki, dedi, sen nasıl arzu ediyorsan.... Genç adam adımlarını kadınınkilere uydurdu. Araları nda bir mesafe kalmasına bilhassa dikkat ediyor ve dosdo ğru önüne bakıyordu. Gecenin dekoruna, ba ştan çıkarıcı atmosferine ra ğmen kadından mümkün oldu ğu kadar uzak durmaya çalı şıyordu. Shannon'un bütün dikkatine ra ğmen, kadın arada bir hafif bir dalga 505 gibi oma yakla şıyor, sonra uzakla şıyordu. Zaman zaman birbirlerine sürtünüyorlardı. Hele genç kadının dolgun kalçası, kalçasına dokundu ğu zamanlar kafasındaki huzursuzluk daha da artıyor, vücûdunda bir ate ş yumrusunun bütün damarlarını dola şıverdi ğini hissediyordu. Anla şılan genç kadın bunu bilhassa yapıyordu. Slıannon'u ba ştan çıkarmak, onun varlı ğını elektriklendirmek istiyordu. Kadınlı ğını deniyordu Stanway.. Ho ş öyle bir tecrübeye ihtiyaç da yoktu aslında.. Herhangi b ir erke ği rahat rahat ba ştan çıkarabilecek güzellik ve di şiklikteydi o.... Bir aralık şuh bir kahkaha attı. — Niçin susuyorsunuz Mr. Shannon, dedi? Neden ko nuşmuyorsunuz hiç? Genç adamı tahrik ediyordu. Gerçekten kediye benzer bir hali vardı kadının. Karanlık da bu durumu daha kuvvetlendiriyor, onu da ha çok di şile ştiriyordu. Shannon hiç de konu şacak halde de ğildi. Nefesi tutulmu ş gibi idi. Nihayet zorla iki kelimeyi kekeliye kekeliye mırıldanabildi: — Ne konu şayım? Genç kadın di şili ğinin kokusunu daha fazla yayan bir eda ile: — Ne konu şursanız, dedi. Bence konu şaca ğınızın mahiyeti mânâ ta şıyamayacak. Sadece bir şeyler konu şun da ne olursa olsun.... Kısa bir an durdu: — Meselâ, dedi. Şu kar şıda bir yıldız var. Ne yıldızı o? — Kutup yıldızı.... — Parlak bir yıldız.... — Evet, parlaktır.. Ormanda yolinu kaybederse n onu bulmaya bak. Yolunu onunla bulursun.... — Yolumuzu kaybedecek miyiz yoksa? Genç kadın bunu imâli bir tonla söylemi şti. Fakat 506 üzerinde durmaz gözüktü. Hemen mevzuu de ği ştirdi. — Zühre yıldızı nerelerde acaba? Görebiliyor musun uz? — Hayır.. Görmüyorum. Genç kadın tekrar o şuh kahkahalarından birini attı. — Eeeee, ümit kesilmez. Zühre'nizi de bulursunuz in şallah.... Shannon cevapsız bıraktı bu imâyı., içindeki hisler limdi biraz daha katıla şmış, genç kadına kar şı duydu-rçu ilgi biraz daha hafiflemi ş gibiydi. Hem kadını ayıplıyordu, hem kendini.... Aslında nefsine itimat duygusundan mahrum bulunan b u güya şuh kahkaha kadının bütün mahiyetini ortaya çıkarmı ş, ba şlangıçta Shannon'a kar şı gösterdi ği ilgisizli ğin tamamen sahte, yapmacık ve gizli bir davet mânâs ı ta şıdı ğını açıkça belirtmi şti. Önlerindeki yol bir dönemeçten sonra çiftli ğin karaa ğaçlarına do ğru sapıyordu. Burada yüksek bir kerpiç duvar ve büyük bir demir k apı vardı. Kapının önüne gelince durdular. Shannon: — Buraya kadar gelmek istiyordun sen, de ğil mi? diye sordu. Genç kadın, sigarasından bir nefes daha çekmi ş ve sonra izmariti karanlıklara doğru hı şımla fırlatmı ştı. — Evet, dedi. Shannon birden omuzlarından yakaladı kadını. — Sen bir iblissin, dedi. Boynunu koparmak isti yorum senin.... Kadın bunun tahrik edilmi ş bir erke ğin hırslı sözü oldu ğunu anlamayacak kadar bu i şlerin cahili de ğildi. — Bir tecrübe etsene.... Hafif bir kahkaha attı.

Page 227: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Genç kadının sırtı duvarda dayanmı ştı. Çehresi bembeyaz, gözlerinin altındaki gerginlik daha morarmı ştı. Burun delikleri hızlı hızlı nefes alıp vermeye başlamı ştı. 507 Yüzünde acı bir istihza, sabit bir tebessüm de beli rmi şti. Fakat hâkim unsur di şilikti, kadınlıktı, şehvetti. Shannon, vücûdumu ba ştan a şağı bir tiksintinin sardı ğım hissetmi şti. Fakat genç kadına o kadar yaklamı ş, o kadar havasına girmi şti ki geriye dönemezdi artık. Mukavemet etmesi imkânsızdı. Genç kadımın şehvetle çıkmı ş dudakları kuruydu ve biraz evvel içti ği sigaradan dolayı da biraz acıydı. Dilinin üzerinde bir tütün parçası kalmı ş oldu ğunu farketti Shannon. Kadın, daha sür'atle soluyordu. Bir an onu gözlerinin önünde kaybeder gibi oldu Sha nnon. Bir kaç dakika sonra karaa ğaçlarım altında bir yı ğın sukut-u hayalden ve nedametten ba şka bir şey kalmamı ştı. VI Ağustos yakıcı ve bo ğucu sıcak günler içinde geçmi şti. Yollan sulayan, arazöz etrafı her sabah dola şıyor, vazifesini yapıyordu ama, Easterhaws'in yolla rı her zaman toz topraktan geçilmiyordu yine.. A ğaçlarda ölü yapraklar sallanıyor, sonra dü şüyorlardı. Üzerinde sineklerin vızıldadı ğı camlardan içeri dolan güne ş, yan karanlık salanları, koridorları baygım bir hava ya sokuyordu. Böyle günlerden birinin ak şamıydı. Güne ş çekilmi şti. Hava o kadar bo ğucu bir sıcaklıkla yüklüydü ki, Shannon, çalı şmakta oldu ğu laboratuvann kapısını açmak zorunda kalmı ştı. Kolları sıvalı, gö ğsü açık, Du-hosq kalorimetresinin üzerine abanmı ş, çalı şıyordu. Saçlarından bo ğazına do ğru sıcak terler akıyordu. — Merhaba Dr. Shannon-,- kolay gelsin.... Shannon kıpırdandı. Geriye döndü. Kapıda Dr. Ma- itland vardı. Kadın: — Yooo, dedi, çok rica ederim rahatsız olmayın.... Shannon şaşırmı ştı. Dr. Maitland'ı ilk defa kendi laboratuvanmda, kendisini ziyarete gelmi ş görüyordu. 508 Şaşırmasın da ne yapsındı? İçi yün dolu örgü çantası da koltu ğunun altımda idi. Her halde Miss îndre'in yanından geliyor olmalıydı. ikisinin sık sık bulu şarak bir taraftan örgü ördüklerini, bir taraftan da hast ahane-de olup bitenlerin dedikodusunu yaptıklarını bilirdi Shannon. Kadın bi r iskemle çekerek geldi, Shannon'un yanına oturdu. — Nasıl i şler Mr. Shannon? dedi. Shannon, hafifçe yanan gözlerini o ğuşturdu. Sol gözünün üzerindeki damar atıyordu. — Çoğu gitti azı kaldı.. Bir iki saat sonra biter.... Kı sa cevabı biraz da sertçe olmu ştu. Dr. Maitland: — O, çok memnun oldum doktor, dedi. Bern de a rtık sonuna yakla şmıştır diyordum kendi kendime. Shannon'un sözlerindeki sert tondan alınmamı ştı kadın.. Genç doktorun Maitland'a kar şı bir kızgınlı ğı bir alıp veremedi ği yoktu. Fakat böyle tam çalı şma ânında gelmesi ve yanına çöreklenivermesi canını sıkmı ştı. Fakat kadına dikkatli bakınca i şte bir fevkalâdelik bulundu ğunu anladı. Kadının suratında ciddi bir hal vardı. Koyu renk camlı gözl üklerinin arkasından Shan-non'u uzum uzun tetkik ediyor, süzüyordu. Dilinin a ltında bir şeyler oldu ğu belliydi. Konu şabilmek için kendisini zorluyor olmalıydı. Nihayet konu şmaya başlayabildi. — Herkesin i şine karı şmak prensibim de ğildir Mr. Shannon, dedi. Dı ş görünü şüm biraz ha şin ve sertçedir ama, gerçekten merhametli ve yumu şak karaterli bir im-sanımdır ben.. Belki de bu yüzden sana bazı tavsiye lerde bulunmayı istedi ğim halde bunu yapamıyorum. Shannon, bu mukaddemeden bir şey anlamamı ştı. Ne demek istiyordu kadın? Hayret ve biraz da hiddetle ona baktı. Kadın o resmî ve ci ddi tavriyle devam etti: — Hayat çok cepheli, gök karı şıktır., insanın bu hayatta tam mevkiini, lâyık oldu ğu yeri elde edebilmesi 509

Page 228: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

gerçekten önemlidir. Meselâ benim hayatımı ele alal ım simdi.. Gerçi pek parlak bir hayat de ğil bu ya, neyse orasını bırakalım. Belki biliyorsun uzdur, aslen Irlan-da'lıyım ben.. Fakat ailem Britanyalı.... Wex ford'da CromwelTin verdi ği bir mâükâneye yerle şmişler zamanında. Üç yüz seneden fazla bir zamandanber i orada hayatlarını devam ettirmi şler. Fakat be ş ne^il zarfında iki kere büyük darbelere mâruz kalmı şlar, his ve kan bakımından tamamen ayrı olan insanl arın arasında tek ba şlarına, bir yabancı gibi ömür geçirmi şler. Denizleri kaplayan sisler gibi yumu şak, fakat insafsız, sinsi bir yürüyü ş onların ruhlarını kemirmi ş.... Kısa bir süre sustu. Shannon, gayri ihtiyari ne çık acak diye dinliyordu onu. Dayanamadı: — Her halde bu bedbaht talihten kaçtınız siz öyle mi? — Evet öyle.. Fakat evimden de kaçmak suretiyle.,. . Rakısında öyle bir mâna vardı ki Shannon yerinde duramıyordu. — Ne demek istedi ğinizi anlayamıyorum do ğrusu, dedi. Kadın inatla, ısrarla ayni tempoyu muhafaza ediyord u. — Freud'un ruh hastalı ğının nasıl tarif etti ğini hatırlamıyor musunuz doktor? Hayattan kaçıp, hastalık dünyasına sı ğınmak.... — Peki, benimle ilgisi ne bunun? — Anlamıyorum. Hayır, anlamıyorum.... Fakat Shannon birdenbire ta şmıştı. Yüksek sesle ba ğırdı: — Demindenberi ne geveleyip duruyorsunuz a ğzınızda? Maksadınızı açık söyleyin de anlayalım.... Kadın gayet so ğukkanlıydı.. Gözlüklerini çıkardı. Mendili ile a ğır a ğır camlarını sildi. Sonra kayıtsız bir tavırla kuca ğına bıraktı onu. O zayıf, kirpiksiz, çipil gözleriyle genç adama baktı ve tan e tane konu şarak: — Sen buradan ayrılmasın Shannon, dedi. 510 Shannon daha beter şaşalamı ştı. — Ne? dedi. Buradan ayrılmak mı? — Evet dedi kadın.. Buradan ayrılmalı, gitmelis iniz.. Hem de i şinizi bitirir bitirmez.... Genç doktor hiddetten kıpkırmızı kesilmi şti. Kızgınlık içinde, inanamıyormu ş gibi şaşkın şaşkın kadının yüzüne baktı. — Doğrusu güzel şaka.. Önce ciddi söylüyorsunuz sanmı ştım.... Kadın a ğır a ğır cevap verdi: — Şaka falan etti ğim yok Shannon.. Gayet ciddi söylüyorum. Tav siye ediyorum size.. Buradan gitmeniz lâzım.... Shannon, birdenbire barut kesildi. — Öyleyse müsaade edin de gidece ğim zamanı kendim tayin edeyim. Size hemen şunu da söyleyeyim ki şimdilik böyle bir niyetim yok.... Sizin kadar b en de sevmeye ba şladım burasını.. Sonra arkada şlar da edindim.... Müstehzi bir tebessümle gerildi kadının dudakla rı: — Meselâ Stanway de ğil mi? Vaktiyle ba şkalariy-le de arkada ştı o.... Meselâ hademe Brogan'la.. Meselâ; sizden evvelki doktorla. ... Shannon derhal kestirip attı. —• Siz böyle şeylere burnunuzu sokamazsınız.. Ben dı şarda insanlardan çok fena muamele gördüm. Sizin kafanıza takıldı diye rahat v e güzel bir i şi, ilmî çalı şmalarımı kolayca yapabilece ğim mükemmel bir bir laboratuarı tepip gidemem.... Shannon bu kesin sözleri üzerine Dr. Maitland susma ya mecbur oldu. Bir süre hiç sesini çıkarmadan oldu ğu yerde kaldı. Sonra kalktı. Giderken: — Pek âlâ doktor, dedi. O halde bu bahsi sizinl e hiç konu şmadık, îyi geceler.... Hızla çıktı gitti. Shannon, öfke içinde tekrar i şinin ba şına döndü. 511 Ara ştırmalarının bu son safhasında kendisini ne kadar h arap etti ğinin farkındaydı. Geceli gündüzlü çalı şma, onu adamakıllı zayıflatmı ştı. Avurdu

Page 229: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

avurduna geçmi şti. Aynaya baktı ğı zaman neredeyse kendisini tanıya-mayacaktı. Eskiden günde üç dört saat de olsa uyuyabiliyordu. Fakat şimdi uykuyu tamamen terketmi şti. Tam bir uykusuzluk hastalı ğına yakalanmı ş gibiydi. Sabahlara kadar süren bu sürekli çalı şmalar yüzünden çok sık sigara içmeye de ba şlamı ştı. Dili damağı kupkuru idi. Her geçen gün, onda yeni asabî haller uyanıyordu. B ir takım garip adetler, vehimler edinmi şti bu yüzden.. Masadan her ayrılı şında bir kaç defa geri dönüp muslu ğu kapatıp kapatmadı ğını kontrol ediyordu meselâ.... Notlarını okurken b ir gözünü kapıyor, rakamların yerlerini şaşırıyor, takdim tehir yapıyordu. Her gün i şe ba şlarken duvarda, kazanın arkasına isabet eden kısımd aki tu ğlaları sayıyordu. Bir de «tılsım» kelimesine tutulmu ştu san günlerde. Farkında olmadan bu kelimeyi kendi kendine sık sık kullanıyordu. Baz an bir şeyi hatırlayabilmek, bazan kendisine kuvvet a şılamak için, bazan da deneylerinde yeni bir mühim merhale idrâk etti ği zaman kendi kendini tebrik için bu kelimeyi kulla nıyordu. Fakat ç;alı şmaları bir makine intizamı ve sür'atiyle devam ediy ordu. Denemeleri, notları, tasnifleri ilerliyordu. Bu tempoyu dü şürmemesi lâzımdı. O kadar ilerlemi ş, o kadar son safhaya gelmi şti ki, imkânı yok mesaiyi hafifletemezdi. Ya hep, ya hiçti. Saat sekizde a şıyı filtreye koydu. Bir saat beklemesi lâzımdı. Kal ktı, laboratuarın elektriklerini söndürdü, çıktı. Odasın a gidip biraz dinlenmek istiyordu. Dı şardan bandonun akort sesleri geliyordu. Shannon hat ırladı. Her ay sonunda böyle bir gece tertip edilirdi .Palfrey'in idaresin de yapılan bu e ğlencede danslar edilir, şarkılar söylenir, e ğlenilirdi. Güya hastalar için I tertip edilirdi bu gece ama, aslında gaye orkestra şefi Palfrey'in şarkı söylemesine imkân vermekti. Palfrey bu konserlerde elini kalbinin üzerine bastırır, Gounod'nun: En iyi yi ğit kalb bile bazan kabarır. Dalgalar gibi co şar, karı şır.... Diye ba şlayan şarkısını söylerdi. Bir hayli eğlenceli olurdu bu geceler.. Shannon zaten pek ender giderdi. Hele bu gece gitmesine hiç imkân yoktu. Onun kafası, i şinde ve biraz sonra uzanmak için can attı ğı divandaydı. Fakat odasına girer girmez şaşırdı. Kar şıda pencerenin önünde bir adam.. Spence'ti bu, Neil Spence.... Shannon ana do ğru ko ştu: — Vay Spence'ci ğim.. Sen misin? Ho ş geldin canım; ho ş geldin.... Kocaman açılmı ş gözlerinde sabit bir bakı ş vardı. Hafifçe, daha do ğrusu zoraki bir şekilde güldü. Aya ğa kalktı. Arkada şı elini sıktıktan sonra ayni üzgün tavırla yerine oturdu. Shannon, arkada şının oturu şudaki çöker gibi halini farketti. Spence'in suratı perdenin hafif gölgelend irdi ği bir kısımda kalıyordu. — Çok kalmayaca ğım Robert, dedi. Seni görmek için şöyle bir u ğradım. Çoktandır görü şmüyorduk da.... Rahatsız etmedim ya.... Shannon hemen lâfını a ğzına tıkadı arkada şının: — Rahatsız etmek de ne demek.. Ba şımın üstünde yerin var. Ho ş geldin. Gerçekten de Shannon, Spence'i telefonla görü şmeleri sırasında bir kaç defa hastahaneye davet etmi şti ama, şimdi de niçin geldi diye dü şünüyordu. Geli ş sebebini merak etmi şti. Acaba önemli bir şeyler mi olmu ştu? — Bir kadeh bir şey almaz mısın Spence? Spence arkada şının yüzüne dalgın baktı. Siyah göz- bebeklerinde titrek ve karanlık bir tebessüm vardı. Acı bir tebessümdü bu.... — Zahmet olmazsa.... O zaman Shannon hisset ti. Buraya gelmeden önce bir hayli içmi şti Spence anla şı- 512 513 lan.. Fakat (ne ziyanı vardı ki? Elbette içecekti. Genç adam de ğil miydi? Kim bilir, belki de bir şeye efkârlan-mı ştı.. Hem Shannon'un canı da içki istiyordu. Odasm-daki dolapta insanı bir kaç dakika içinde tam keyif haline getirebilecek nefasette bir şi şe viski vardı. Son günlerde Shannon da bu dolaba sı k sık i şi düşer hâle gelmi şti. Hemen hemen hiç bir şey yemiyor, sadece bol bol sigara, kahve ve viski içiyordu.

Page 230: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Yerinden kalktı. Büfeden iki kadeh aldıktan sonra d olaba gitti. Kadehleri sek viski ile a ğzına kadar doldurdu. Uzattı arkada şına.... Spence: — Şerefine, Robert.. Sıhhatine, dedi.. Robert de: — Afiyet olsun, Spence, diye cevap verdi.... Birer miktar içtiler. Spence kadehi avuçlamı ş, odayı gözden geçiriyordu. Çok tuhaf bir durgunluk vardı üzerinde. Shannon, şüphelenmeye ba şlamı ştı. Sordu: — Muriel nasıl, Spence? Cevabı biraz garipti. - iyi.... Kısa bir duraklamadan sonra da: — Zannederim.... Diye ilâve etmi şti. Fakat Shannon, bu nüansın farkına varmamı ştı. Spence'in karısının iyi oldu ğuu söyledikten sonra «zannederim» diye ilâve etmesinin, bu zarureti hissetmesinin önemli bir sebebi olabilece ği hiç aklına gelmemi şti. Fakat bir kaç dakika sonra durumu ö ğrenecekti. — Ke şke onu da getirseydin ya! Hem bir gezinti yapmı ş olurdunuz.... Spence, korkunç bir hareketsizlik içinde hiç kıpırd anmadan, öylece oturuyordu. Nihayet müthi ş gerçe ği açıkladı. — Muriel beni terketti Robert, dedi. Geçen haft a-danberi yalnızım. Yapayakıızım. Şimdi Lomax'la bera- 514 ber.. Londra'dalar.... Bunu çok tabii, çok normal bir hâdiseden bahseder g ibi öyle rahatlıkla söyleyivermi şti ki, Shannon nefesinin tıkanır gibi oldu ğunu hissetti. Vaziyetin bu hâle gelebilece ğini hiç mi hiç tahmin etmemi şti Shannon.... Gayri ihtiyari, dudaklarından: — Ne diyorsun? Sahi mi Spence? Kelimeleri dökül dü. Spence o buz gibi, donuk çehresiyle cevap verdi. — Evet, Robert. Sahi.... dedi. Bir sessizlik oldu. Shannon, kendi kendine konu şur gibi mırıldandı. — Ne çirkin şey!.. Ne çirkin!.. Yarabbi!.. Spence o şaşılacak derecedeki so ğukkanlı, sakin haliyle ve mâkul olmaya gayret etti ğini belli eden bir hava içinde izaha çalı ştı. — Vallahi, bilmem Robert, dedi. Lomax genç ve güze l, yakı şıklı bir erkek, bu muhakkak.... Muriel de henüz cazibeli, havası olan bir kadın.... Eh, bana gelince, pek de beraber ya şanılabilecek bir insan olmadı ğımın farkındayım. Shannon, arkada şını şöyle bir süzdü. O, hep o sakin tavriyle ve âdeta no rmal bir insan haliyle devam etti. — Doğrusu istenirse, dayanabilece ği kadar 'dayandı kadınca ğız.... Ondan sonra da Lomax'a tutuldu her halde.... Ben böyle izah ede biliyorum hâdiseyi.... Shannon, bir şeyler söylemesi gerekti ğinin farkındaydı. — O da az ahlâksız herif de ğilmi ş hani... . Pes do ğrusu.... » Fakat Spence bu kanaatte de ğildi. «Hayır» der gibilerden ba şını salladı. O kadar içkili olmasına ra ğmen aklının ba şında oldu ğu, hâdiselere normal de ğerini verebildi ği anla şılıyordu. — O da bir insan.. Onun bizden daha kötü tarafları 515 olan bir insan oldu ğunu .nasıl söyleyebiliriz ki?.. Göğüs geçirir gibi hafif ve uzun bir soluk yayıldı a ğzından.. Sonra da esefler ve nedamet içinde devam etti: — Kabahatin büyü ğü bende.. Ba şlangıçta her şeyi hesaplamalıydım. Onunla evlenmekle en büyük hatayı o zaman isledim. Ama ne yapabilirdim, elimden ne gelebilirdi ki? Onu o kada r müthi ş, o kadar çılgın bir aşkla seviyordum ki.. Ama, Allah da biliyor, kul da, evlendikten sonra elimden geldi ği kadar ana hizmet etmeye, onu e ğlendirmeye, üzmemeye çalı ştım. Her hafta bir gün, mutlaka onu gezmeye götürürdüm. Sen de bil iyorsun ya Robert bunu.. Cuma günleri.. Hiç bir hafta sektirmeden yaptım bunu.... Böyle derken içinde bir rahatlık duyuyormu ş gibi idi. Üzerine basa basa tekrar etti.

Page 231: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

-— Allahın her cuma'sı.... Daha fazla ne yapabilird im? Shannon, arkada şmı hiç değilse biraz teselli etmeye çalı şması gerekti ğini dü şündü. — Üzülme Spence, dedi. Yakında döner gelir sa.na t ekrar... Yine beraber olursunuz. Yepyeni bir hayata ba şlarsınız. Belki daha da mutlu olursunuz.... ' Fakat Spence gerçe ği iyi biliyordu. Dik dik Shan-.non'un gözlerine bak tı. Gözlerinde ıstırap dolu, acı bir tebessüm belirmi şti. — Bırak bu bo ş lâfları Robert, dedi. Saçma dü şünceler bunlar. Hey şey bitti artık. Bir an durduktan sonra açıklamasının geri kalanını tamamladı. — Bo şanma dâvasını açtı bile Muriel.. Benden tamamen ayr ılmak istiyor.... Ben de onu daha fazla üzmemek için talebini kabul edece ğim. Spence tekrar durdu. Önemli bir noktaya, gelmi ş gibi duda ğını di şlerinin arasına alarak ısırdı. — Tuhaf bir şey söyleyece ğim sana Robert, dedi. Bu hâdiseden sonra o;nun n e kadar de ğersiz, basit bir in- 516 san oldu ğunu anladım. Fakat buna ra ğmen yine de nefret edemiyorum ondam.... Shannon, kadehlere tekrar viski doldurdu. Şaşırmı ştı. Arkada şına yedi ği bu a ğır darbeden dolayı ne söyleyebilece ğini dü şünüyor, fakat bir türlü de bulamıyordu. Bunun üzerine de zihnini ba şka taraflara çekmek istedi. — Fakülte ,ne âlemde Spence? dedi. Vazifene devanı ©diyorsun de ğil mi? Fakat Shannon'un gayreti bo şuna idi. Spence, öyle bir ruh hali ya şıyordu ki, en ilgisiz mevzudan dahi dönüp dola şıp Muriel'e gelecekti. Nitekim bunda da öyle oldu. — Evet, dedi, devam ediyorum. Fakat hâdiseyi henüz kimse bilmiyor. Lomax bir kaç gündenberi izinli.... Muriel'i de kızkarde şine gitti biliyorlar. Fakat neye ya rar ki?.. Benim bütün hevesim, çalı şma gücüm, her şeyim kayboldu artık. Senin gibi de de ğilim ki Robert, kendimi ilmî ara ştırmalara verip her şeyi unutayım.... Durdu. Bir süre dü şündü. Kadehinden bir kaç yudum daha aldı. Hatırlamı ştı. Anlatmak, bo şaltmak ihti-yacrndaydı. Tekrar konu ştu. — Aramız iyiydi, dedi. Hiç bir hâdise olmamı ştı. Durumu ben farkettim. Bir gün açtım,'söyledim kendi-oine.... O zaman bütün ki nini, hıncını bo şalttı üzerime.. «Def ol git, yıkıl kar şımdan..» dedi bana.. «O pis suratını görmeye tahammül edemiyorum artık..» diye haykırdı. Anla a rtık, benim ne hallere girdi ğimi.... Yıkıldım, mahvoldum Robert.... Bu defa evvelkilerden daha uzun bir sessizlik oldu. Bir aralık, gecenin sessizli ği içinde, e ğlence yapılan taraftan gelen tatlı bir dans müzi ği açık pencereden odaya doldu. Spence, Shannon'un yüzüne b aktı. Bunun ne demek oldu ğunu sorar gibi bir hali vardı. Shannon izah etti: — Her ay burada bir e ğlence tertip edilir. Bu aym-ki de bu gece.. Hastala r da dahil buna.... 517 I Bir an dü şündü Spence.. Kafası yine karı şıma gitmi şti. — Muriel burada olsaydı ne kadar ho şlanırdı bundan kim bilir? Cuma ak şamları gezmeye çıktı ğımızda bazan bir gece kulübüne u ğrar, dans da ederdik onunla.... Şimdi Lomax gezdiriyor, e ğlendiriyordur onu her'halde.,.. Dans müzi ği bitinceye kadar ba şka bir şey söylemedi. Dalgın dalgım dinledi. Spence ba şka dünyalarda dola şıyor gibiydi. Öylesine kendinden geçmi şti. Müzik bitince kadehinin dibindeki içkiyi de bir diki şte bitirdi. Bo şalan kadehini masanın üzerine koydu ve kalktı. — Artık gideyim Robert.... Shannon, onu bu alkollü durumda pek de blırakmak is temiyordu. Biraz bahçede dola ştırıp hava aldırmak istiyordu. — Acelen ne Spence? dedi. Biraz daha otururuz. Hem bahçede de dola şırız biraz.... Spence, kabul etmiyordu. — Hayır dedi. Gitmem lâzım. Birisine sözüm var. Do kuz trenini kaçırmamalıyım.

Page 232: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Onu durdurmak istiyordu Robert.... Kabul ettireme-y ince ba şka taktik kullanmak istedi. — Peki, bir kadeh daha atalım öyleyse, dedi.. Faka t Spence, kapıya do ğru yönelmi şti bile: — Yo, yo, dedi. Te şekkür ederim. Geç kalırım sonra.... Boşanma dâvası için avukatı ile konu şmaya gidecekti. Spence.. Shannon da bunu anlamı ştı. Bu yüzden de canı sıkılmı ştı ama, ısrar edemezdi daha fazla.... Saat dokuza yirmi vardı. Beraber çıktılar. Shannon, arkada şını dı ş kapıya kadar götürdü. Kapıcı Gunn da dansetmeye gitmi şti anla şılan. Kimseler yoktu kapıda. Kapıyı kendisi açtı. — Bir i şim yok, dedi. istasyona kadar refakat edeyim sana.. .. Başını salladı. 518 — Hayır, dedi. Benim bildi ğim, sen şu anda lâbora-tuvarına ko şmaktan ba şka hiç bir şey dü şünmüyorsun. Bo şuna benimle gelip vakit kaybetmenin mânası yok. Ben yava ş yava ş yürürüm bu radan. Sen de tıpı ş tıpı ş lâboratuvanna dönersin. , Zayıf yanaklarına hafif bir pembelik yayılmı ştı. O güzel, siyah gözlerindeki bakı ş Shannon'u korkutmu ştu. Gayri ihtiyari sordu. — Fenala ştın mı yoksa Spence? Hasta falan de ğilsin ya?.... Hemen cevap verdi Spence: ' — Yooo, hiç bir şeyim yok. Ne hastası? ..<•-. Sesinde korkunç bir kahkaha havası vardı. Bir süre konu şmadan durdular. Sonra elini uzattı Spence.. Shannon arkada şına tecessüs ve şüphe ile bakmaktan kendini alıkoyamadı. Bu sefer çe hresi düzelmi ş, eski, normal tebessümü yerine gelmi şti. —- Hoşcakal Robert, dedi. Allahaısmarladık.... Ba şarılar dilerim sana.... ve gitti. Biraz evvel Spence'le geçtikleri yoldan o da geriye do ğru yürümeye ba şladı. Arkada şının dedi ği do ğruydu. Gerçekten lâboratuvarına dönmekten ba şka bir şey düşünmüyordu. Fakat bu ara ştırmaları da artık bitirmesi lâzımdı. Zira ya o çalı şmalarını bitirecek, ya da çalı şmalar onu bitirecekti artık, î ş o hale gelmi şti. Karanlıkta lâboratuvara do ğru giderken kula ğına, uzaktan uza ğa e ğlence salonunda çalınan müzik geliyordu. Geceleri ekseriya ortalı ğı basan sis de etrafa yayılmaya ba şlamı ştı. Nihayet lâboratuvara geldi. Müzik sesi buraya da de rinden derine ula şıyordu ama, Shannon, her şeyi kafasından silkip attı. Kendisini tamamiyle i şine verdi. Pencerelerde buzlu camlı çifter çerçeve vardı ama, o kesif sis yine de aralıklardan içeri sızmak imkânını bulabilmi şti. Kubbenin tam altında duran büyük çalı şma masa- 519 sının ba şına geçti Shannon. Filtre apareyi masanın üzerindey di. Baktı. Şi şe, berrak ve saf bir sıvı ile hemen hemen tamamem dolm uştu. Derhal ceketini çıkardı, her tarafı leke içindeki beyaz lâboratuvar gömle ğini sırtma geçirdi. Tekrar masanın ba şına ko ştu. Hemen şi şeyi ahp ı şı ğa tuttu. Tuhaf ve iç ürpertici bir heyecan bütün vücudunu sarmı ştı o anda. Sonra hemen i şe koyuldu yeniden.... iki saate yakın bir zaman hummalı bir çalı şma içinde geçti. Bu çalı şma münhasıran a şının nihai şeklini tâyin etmek içindi ve çok uzun sürecek bir i ş değildi. Nihayet zirve fethedilmi şti. Aylarca süren mücadele basan ile neticelenmi şti. Şimdi önünde, ayaklarının altında uzanan ba şarılı istikbali görür gibi oluyordu Shannon.... Fakat bit mişti de.. Bu sürekli ve son derece yorucu mesai onu mahvetmi şti. Birden gözleri kararır gibi oldu. Dü şmemek için masanın kenarına tutunmak zorunda kaldı. Heyecandan kulakları uğulduyordu. Uzaktan uza ğa gelen çalgı sesleri bu u ğultuda bir .gariple şiyor, bir tuhaf sesler kümesi halini alıyordu. Na ğmeler evvelâ müphem, sonra daha vazıh bir şekilde ilâhî bir musiki gibi aksetmeye ba şlamı ştı. Çan ve davul sesleri arasında Shannon meleklerin seslerini duyar gibi oldu. Bu mes-tedici sesler kulaklarında u ğultular yaparken Shannon da heyecan içinde kendi kendine «Ba şardım.... Yarabbim, nihayet ba şarabildim.. Çok şükür..» diyordu. Tam bir vecd halindeydi sanki., öylesine kendinden geçmi şti....

Page 233: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Bir kaç dakika süren gayreti sonunda Shannon kendin e gelebildi. Dı şardaki ampulleri dikkatle buz kutusunun içine yerle ştirdi. Gömle ğini çıkararak ceketini giyindi. Lâboratuvaran kapısını çekerek dı şarı çıktı. Shannon, bitkin bacaklarını sürüye sürüye odasına y öneldi. Antreye geldi ği zaman birisinin kendisine sesledi ğini duydu. Dönüp baktı: Hademe Brogan onu çağırıyordu. Telâ şlı ve heyecanlı bir hali vardı Brogan'ın.. Ko şuyordu. Durup bekledi Shannon.. Brogan, Shan- 520 non'un önünde durdu ğu zaman nefes nefeseydi ve suratı kireç gibi bembey azdı. Heyecanlı heyecanlı konu ştu. — Demindenberi sizi arıyorum doktor bey, dedi . Bir kaza olmu ş.... Shannon, oldu ğu yerde çivilenmi ş kalmı ştı. Yüzüne bakakaldı. Brogan, çok tecrübeli, görmü ş bir insan olmasına ra ğmen titriyordu. — Sizin arkada şınızmı ş.... Biraz evvel istasyondan telefon ettiler.... Brogan'ın gerisini söylemesine pek de lüzum yoktu. Shannon anlamı ştı. Spence'di bu.... Bayılacak gibi oldu. Zaten peri şandı, bitkindi.... Alnından so ğuk bir ter dalgası bo şandı.. Güçlükle yutkunabildi.... Brogan, kısa izahatı verdi: — Tam dokuz treni geldi ği sırada olmu ş kaza.... Pek â,ni olmu ş. Aya ğı kayıp trenin altına dü şmüş arkada şınız.... Ba şınız sa ğ olsun efendim.... VII Eylûl'ün ilk günleri bir süre kapalı ve çok sisli g eçti. Sonbaharın so ğuk nefesi şiddetli bir kı şın yakla şmakta oldu ğunu haber veriyordu. Günler de yeknesak ve hüzün dolu geçiyordu. Shannon, hep o sonbahar havas ı gibi mahzundu. Sabahlan vazifeye ba şlarken de Spence'-in ölüm haberi gibi so ğuk, buz gibi bir havanın bütün benli ğine yayıldı ğını hissediyordu. Bahtsız Spence'in cenaze merasimi bir hayli uzaktak i Ross Kontlu ğunda, Ullapool'da yapıldı. Zira oralıydı Spence. Orada do ğmuştu. Shannon, bu yüzden merasimde bulunamadı. Fakat annesine, babasına bir mektup yazarak, bu ölümün, sadece fecî bir kazadan ibaret oldu ğuna onları iknaa çalı ştı. Bunu böyle yapması lâzımdı. Fakat Shannon, Lomax'la Muriel'in ne oldukları hakk ında hiç bir şey öğrenememi şti. Zavallı Spence'in intihar etmesine sebebiyet ve ren bu iki insan' birle şmişler, ayrılmı şlar mıydı, hiç bir şey bilmiyordu Shannon.. . Sharmon'un lâboratuvarla bir i şi kalmamı ştı artık. 521 Kapısını kilitlemi ş, .anahtarını odasındaki çekmeceye koymu ştu. Artık laboratuvara gitmeyi si ona tuhaf geliyor, kendisin de bir bo şluk hissediyordu. Shannon ke şfinin ilânı i şini tamamiyle Prof. Challis'e bırakmı ştı. Profesör o haftanın sonunda Winton'a dönecekti. O zaman profes örle temas edecek ve ke şfin tıp dünyasına ilânı gerçekle şecekti. Genç doktor, aylarını, hattâ yıllarını verdi ği bu çalı şmaların sonunda elde etti ği ba şarıyı çok gizli tutuyordu. Fakat Easterhaw'dekiler bunu tabiatiyle duymuşlardı. Gerçi bu bir tehlikeydi ama, Shannon, bunlar a gö ğüs germek mecburiyetindeydi. Dr. Maitland'la Mrs. Indre, Shannon'u pek sudan teb rik etmi şlerdi. Dr. Palfrey'in tebriki ise lüzumundan daha a şırı jestler ve sözlerle olmu ştu. Shannon'u en çok şaşırtan, Londra'nın en büyük ecza firmalarının birind en aldı ğı cazip teklif mektubu idi. Adamlar, onun ke şfini nasıl duymu şlarsa hemen harekete geçmi şlerdi. Fakat Shannon, Profesör Challis'le görü şmeden onlara da cevap vermeye yana şmadı. O haftanın per şembe günü ak şamı Shannon hiç beklemedi ği bir ziyaretçi ile kar şıla ştı. Akşam yemeğinden sonra odasına çıkmı ştı. Odanın içinde gidip geliyor, sigaranın birini söndürüp ötekini yakıyordu. Adamakıllı da ğılmı ş olan zihnini bir noktaya toplamaya, henüz tamamiye düzelmemi ş olan asabını teskin etmeye çalı şıyordu. Tam bu sırada kapı açıldı. Profesör Usher içeri girdi. Shannon'un kırk yıl, hattâ kırk bin yıl kalsa bekle meyeceği yegâne ziyaretçi idi.Profesör Usher.... Şaşakal-mı ştı genç adam. Fakat Prof. Usher, hiç oralı olmamı ştı bile.. O iri kıyım vücudu ile sallanarak Shannon 'un yanına kadar gelmi ş, samimi bir tebessümle elini uzatarak:

Page 234: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Nasılsın, bakayım azizim Shannon?.'Biçimsiz bir zamanda gelmedim ya.... — Yoo, hiç de de ğil efendim.... Profesör: — Oturabilir miyim şuraya? dedi. Shannon'un cevabını bile beklemeden bir iskemle çek ip oturdu, bacak bacak üstüne attı. — Gelmeden evvel sana haber vermem lâzımdı ama, ak lıma koydu ğum şeyi birdenbire, vaktini geçirmeden yapmaktan ho şlanırım, bilirsin.... Seni ilk tebrik edenler arasında bulunmak istedi ğim için böyle hareket ettim. Shannon, mahcup bir tavırla kekeledi: — Te şekkür ederim efendim.... Eksik olmayın.... Genç do ktorun eski laboratuvar müdürü konu şmaya devam etti: — Profesör Vhallis, Bute'den telefon etti. Habe ri ondan aldım. Sivri sakalını hafifçe sıvazladıktan sonra da: — Üzerimde o derece a ğır idâri i şler oldu ğu halde, arada bir kendimi ilmî ara ştırmalara verebilmek için o kadar kuvvetli bir a rzu duyarım ki, tasavvur edemezsin.. Bu karakterde bir insan oldu ğum için de hemen seni tebrik etmek istedim. Bir an bile tereddüt etmedim. Shannon münasip bir cevap bulamadı ğı için sustu, hiç bir şey söyleyemedi. Zaten Usher, onun cevabını beklemiyordu. Konu şuyordu: — Bu sonucu zaten ötedenberi bekliyordum ben... Övünmek gibi olmasın ama, kula ğımın daima kiri şte oldu ğunu rahatça söyleyebilirim. Bizim fakültenin başlıca gayesinin ilmin terakkisi yolunda te şviklerde bulunmak, te şvike de ğer olayları desteklemek oldu ğu malûm.. Esasen, aramızda küçük bir anla şmazlık bulunmasına ra ğmen, ümid etti ğim şeyleri gerçekle ştirece ğini biliyordum. Shannon hayretler içindeydi. Onun fakülteden ayrılm asına, onun böyle, aylarda i şsiz sürünmesine sebebiyet veren insanın bu şekilde konu şması inanılır şeylerden de ğildi. Bu kadar gayri samimi "sözler kar şısında ada- 522 523" ma lâyık oldu ğu cevabı vermemek için kendisini: güç tutuyordu. Sa dece ona küçük bir tarizde bulunmaktan kendisini alıkoyamadı. — î şin ba şında bu ümitlerinizi göz önünde bulundurarak hareke t etmi ş olsaydınız, beni de lüzumsuz sıkıntılara dü şmekten kurtarmı ş olmaz mıydınız? Fakat Usher, hiç alınmadı, O, ziyarete geldi ği an-danberi üzerinde bulunan mültefit tavrını çabucak ta-kınıverdi. — Evet, dedi, yerden gö ğe kadar haklısın azizim. Açıkça itiraf ediyorum bunu.. Gerçekten fazla aceleci bir insanım ben., Bazan hiç olmayacak mevzularda çabucak hiç olmayacak kararlara var abiliyorum. Fakat şu anda madem ki kusurumu kabul ve itiraf ediyorum, sen de beni ho ş görmeli, geçmi şi unutmalısın.... Başı müthi ş a ğrıyordu genç adamın.. Zaten zihni karmakarı şıktı. Onun için de adamın ne gibi bir teklifte bulunaca ğını bir türlü kestiremiyordu. Prof. Usher, samimiyetinin dozunu gitgide artırarak devam etti. — Bak, beni dinle Shannon, dedi. Çok açık konu şaca ğım seninle.. Son zamanlarda fakültede i şler çok ters gitti. Talih bir türlü bize gülmedi. Memnuniyet verici bir tek sonuç elde etmek imkânını bile bulamadık. Bu, tabiatiyle personel kifayetsizli ğinden ileri geldi. Neyse.. Bu konuda aslında çok uzun konu şmak lâzım ama, uzun lâfa giremiyece ğim. Sana kısaca şunu söylemek istiyorum. Tekrar fakültede vazife kab ul etmeni rica ediyorum senden.... Shannon, hemen reddeder gibi bir vaziyet aldı. Bunu n üzerine Pof. Usher onun sözünü kesti Yüzüne dikkatle bakarak konu şmasına devam etti. — Beni yanlı ş anladın Shannon, dedi. Eski vazifeni teklif etmi ş de ğilim çok uğra ştım ama, bir de hayatî kimya laboratuvarı kurdur mayı ba şarabildim. Bu sahada yapılacak tecrübeleri yürütecek bir kürsü ih dası da kararla ştırıldı. Seni bu kürsünün ba şına davet ediyo- 524

Page 235: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

rum, Senelik maa şı da 700 sterlin.. Shannora kulaklarına inanamıyordu. Müthi ş bir şeydi bu.. Ömründe tahayyül etmesine bile imkân olmayan bir fırsat geçiyordu el ine.. Sevincinden yerinde zıplaya-bilirdi Shannon. Fakat kendini tutuyor, haf if bir insan olarak görünmek istemiyordu. Fakat i şi kabul etti ğini ve bu ilgiden dolayı te şekkürlerim bldirmesi gerekti ğini dü şündü. Tam söze ba şlayacaktı ki Prof. Usher, eliyle i şaret etti. — Hayır, dedi. Bir tek kelime istemiyorum. Se n bunu, kabahatimi unutturmak için takdim etti ğim bir hediye olarak kabul edeceksin. Pazartesi sabahı saat tam sekizde seni bekliyorum. Hemen vazifeye ba şlayacaksın. Tamam, de ğil mi? Mükemmel.... Seni tekrar tebrik eder, ilmin asil dâ vasına bundan böyle beraber hizmette bulunmamızı dilerim Shannon.... Hemen kalktı. Shannon'un elini kuvvetle ve muhabbet le sıktı. Yüzüne bakıp gülümseyerek: — Haydi allahısmarladık.... dedi çıktı gitti. Usher gider gitmez Shannon kendisini tam mutluluk i çinde iskemlelerden birine attı. Geriye do ğru yaslandı. Hâdiselerin böyle parlak bir istikamet te ve bu kadar geli şmiş olması yorgun havsalasının alamayaca ğı kadar büyük ve güzel bir şeydi. Çalı şkanlı ğının, azim ve sebatının mükâfatı idi bu.... Herkes onu tebrike koşacaktı.. Bir zamanlar onun çalı şmasına engel olanlar, onu baltalamayı bir marifet sayanlar bile.... Bu kadar kısa bir zamanda genç adamın elde etti ği bu basan kü-çümsenebilecek cinsten de ğildi.. Shannon çok iyi biliyordu ki, ba şarısından samimi olarak memnuniyet, hattâ sevinç duyacak bir tek kimse vardı. Bir anda onu dü şündü. Hayali gözlerinin önüne gelmi şti.. Haftalardanberi bu hayali kafasından silmeye, uzakla ştırmaya çalı şıyordu ama, muvaffak olamamı ştı, içinde tatlı bir hasret uyanmı ştı. Onu mutlaka aramalı ve hattâ bulmalı idi.... 525 Genç adam, bazı inkisar mahiyetindeki noktaları dü şünmeden de yapamadı o anda, Genç kız onunla ilgisini tamamen kesmi ş görünüyordu. Uzun süredenberi devam eden sükûtu bunu gösteriyordu. Bu arada Shannon da, mües sif bir tesadüf neticesinde genç kıza ihanet etmek durumuna dü şmüştü.. Fakat, her şeye ra ğmen Jean'la görü şmeliydi. Hiç de ğilse bir dakikacık olsun onunla görü şmeli, ke şfinin neticesini elde etti ğini bildirmeliydi. Bu vesile ile onun da sesini duy muş olacaktı. Gürünü yenerek kalktı. Yava ş yava ş telefona gitti. Dalnaire'in numarasını çevirdi. Kar şısına bir kadın çıkmı ştı. — Doktor Law'i rica edecektim.... Telefondaki ses sert bir sesle cevap verdi : . — Maalesef, efendim; görü şemezsiniz.... Bu cevap Shannon'u şaşırtmı ş, hem de kızdırmı ştı. Ne biçim cevaptı bu böyle?.... Israr etti: — Orada de ğil mi kendisi? — Burada efendim.... „ • — O halde?.. Yoksa vazife ba şında mı şu anda? — Hayır, vazife ba şında de ğil... Genç adam içinden bir «lahavle» çekti: — O halde ya gidin, ya da birini gönderin odasma.. Haber verin.... — Odasında da de ğil efendim..... — Peki nerede? — Yatakhanede.... Shannon'un tepesi atmı ştı. Kimdi bu acayip konu şan kadın? Kendisine hâkim olmaya çalı şarak, ahizeyi öteki kula ğına aktarıp sordu. — Kimsiniz siz? — Hizmetçiyim burada.. Sevinir gibi olmu ştu. — Kathie, sen misin? . Fakat s ukut-u hayale u ğramı ştı hemen.... 526 — Hayır efendim, Kathie de ğilim ben.. Yeni hizmetçiyim.... Shannon son derece kızmı ştı. Asap bozuldu ğundan gözlerini kapadı: — O halde ba şhemşireyi ça ğırın lütfen bana.... Dr. Shannon rica ediyor deyin. — Ba şüstüne efendim.... Lütfen ayrılmayın efendim. ...

Page 236: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Shannon, gitgide artan bir hiddet ve endi şe içinde bekledi, durdu. Nihayet Miss Trudgeon'un sesini duydu: — Buyrun Doktor Shannon.... Ben Trudgeon.... — Çok affedersiniz Miss. Sizi rahatsız etti ğim için özür dilerim. Buna mecbur kaldım. Dr. Law'la görü şmek istiyordum da.. Acaba ça ğırtmanız mümkün mü rica etsem.... — Maalesef Doktor Law'la konu şamazsınız.. Haberiniz yok muydu doktor? — Ne olmu ş ki? Haberim yok bir şeyden.... Ba şhemşire tane tane cevap verdi: -— Dr. Law çok hasta.. A şağı yukarı bir aydanberi.. Hem bir hayli de a ğır durumda.... Shannon beyninden vurulmu şa dönmü ştü. Kalbi bîrden acı ile burkulmu ştu. Biraz tafsilât isteyecekti Miss Trudgeon'dan ama, tam o s ırada telefon bir arıza yapmı ş konu şma kesilivermi şti. Fakat i şitti ği kadarı kâfiydi ona.. Şüphesi kesinle şmiş oluyordu. Esasen âdetiydi. Birdenbire neticeye var ırdı Shannon. Bu sefer de öyle yaptı. Te şhis tamamdı. Genç kız, o gün Easterhaws'i ziyaret e tti ği gün laboratuardaki mikroplu tüpten hastalanmı ştı.. Mutlaka böyle idi. vm Ertesi sabahı güç etti Shannon. Erkenden yataktan f ırladı. Önce laboratuara uğradı. Oradan Dr. Goodall'm evine gitti.. Henüz yata ğında kalkmamı ştı adam. Hiz-metçisiyle haber yolladı. Önemli ve müstacel bi r i şi için 527 o gün izinli sayılmasını rica etmi şti. Biraz sonra gelen hizmetçi müdür beyin, bu ricayı kabul etti ğini bildirdi. Shannon acele adımlarla hemen yola dü ştü. Hasta-hanenin demir kapısından çıkarken havanın yine kapalı ve kasvetli oldu ğunu farketti. Ko şarak istasyona indi. Trende giderken gözlerinin önünde Jean'ın o g ünkü hâli canlandı, içinde mikrop bulunan şi şeyi elleyi şini, sonra ayni elle bisküvi yiyi şi gözlerinin önüne geldi. Yanılmasına imkân yoktu. Dalnaire'in istasyonunda vasıta yoktu. Hastahaneye kadar epey yol vardı. Fakat bekleyecek ne hâli, ne de vakti vardı. O kapalı ve rutubetli havada yoku ş yukarı hastahaneye do ğru hızla yürümeye ba şladı. Vaktiyle bu yoldan bir nefeste çıkardı Shannon.. Fakat şimdi öyle de ğildi. 40 metre kadar gittikten sonra kesildi, tempoyu adamakıllı yava şlatmak zorunda kaldı. Buna ra ğmen hastahanenin merdivenlerini çıkarken nefes nefese idi. Hemen zil i çaldı. Çok beklemedi. Kapı açıldı. Kar şısında Kathie duruyordu. Gelece ğinden haberi olmadı ğı için Shannon'u birdenbire kar şısında görünce tuhaf tuhaf baktı, ihtiyatlı bir tav ırla selâmladı Shannon'u.. Önüne dü şerek kabul salonuna aldı. Bir kaç dakika sonra Ba şhemşire Miss Trudgeon kapıda göründü. O mütehakkim ve ağır ba şlı olmaya çalı şan tebessümiyle: — Hoş geldiniz doktor, dedi. Sizi görece ğimiz gelmi şti do ğrusu.. Fakat, bakın, açık söyleyece ğim size.. Bu yeni i şiniz pek yaramamı ş size. ipli ğe dönmüşsünüz.. Ne yaptılar orada size böyle? Her gün sırtı nıza bir ton yük mü vuruyorlardı yoksa? Shannon güldü: — Yooo, dedi. Gayet iyiyim. — Öyleyse aç bırakmı şlar sizi hep.... Genç adam bu sefer kahkaha ile gül dü. — Ama yaptınız Miss Trudgeon, dedi, Bilâkis, yemek lerimiz o kadar nefis ki.... Anlatamam.... 528 Nihayet Miss Trudgeon, takılmaları bıraktı. — Peki.. Peki doktor, dedi. iyisiniz., in şallah daha da iyi olursunuz.... Kısa bir sessizlik oldu. Shannon sordu en sonunda: — Jean nasıl, ba şhemşire hanım?.. — Tam üç haftadır yatıyor kızca ğız.. Nasıl olacak? Biraz durdu. Fakat genç adamın tafsilât isteyen tavrını görünce kelimelerini itina ile seçerek konu şmaya devam etti. — önceleri bir hayli mukavemet etmi şti. Fakat son zamanlarda bu mukavemetli hâli azalır gibi oldu. Shannon kalbinin yerinden oynadı ğını hissetti. Bu mukavemet azalmasının ne demek oldu ğunu çok iyi bilirdi o.... Israr etti.

Page 237: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Lütfen konu şun, do ğru söyleyin bana Ba şhemşire hanım.. Nesi var Jean'm? Başhemşire bir kaç saniye cevap vermedi. Sonra omuzlarını hafifçe silkerek konu ştu. — Benim bildi ğim durum ciddi. Çok hasta yani.. Hastalı ğın farkına varır varmaz yatsaydı belki çok daha iyi olurdu ama, yapm adı bunu. Tam bir hafta inad etti. Ba şağnsına ve ate şe ra ğmen ortalıkta dola ştı durdu. Bir türlü hasta olmayı kendisine yediremiyordu. Kızıl hastalı ğında hep böyle olur zaten.... Shannon birdenbire haykırdı. — Kızıl mı? Genç adamın haykırı şı ba şhemşireyi korkutmu ştu. Şaşırmı ştı kadın: — Kızıl ya.. Ben telefonda dün ak şam söylememi ş miydim size.... Gergin bir sessizlik kapladı odayı.. Shannon için çok a ğır bir darbe olmu ştu bu. Hastalık çok tehlikeliydi, — Jean'ı görmek istiyorum, dedi. Ba şhemşire ba şım salladı: — Hiç kendinde de ğil ki.... — Olsun.... 529 — Ne faydası olacak bunun? Genç adam ısrar etti: — Olsun.... Başhemşire mü şkül durumda kalmı ştı. Shannon bunu biraz sonra anladı. Zira kızın ailesi tam kadro has-tahanede idi. Genç adamın ısra rları üzerine Ba şhemşire bunu açıklamak mecburiyetinde kaldı. — Annesi, babası, karde şi hep buradalar.... Oturma salonundalar. Sonra ni şanlısı da var.. Onların müsaadesine ba ğlı sizin ziyaretiniz.. Onlar izin vermedikçe maalesef sizi Jean'm yanına bırakamam be n. Kusura bakmazsınız, de ğil mi doktor? Anlamanızı rica ederim. Genç adam, şiddetli bir öfke ile sarsılmı ştı. Her şey aklına gelirdi de böyle bir engel aklına gelmezdi. Yani a şılması gereken yeni bir engel, tahammül edilmesi gereken yeni bir azap mevzuu çıkmı ştı ortaya.... Fakat hastahaneye gelmesinin bir hedefi vardı. Jean'ı görmek.. Buna m âni olunmasına imkân ve fırsat veremezdi. Üzüntü ile gö ğüs geçirdi. — Ben şimdi gider, onlarla konu şurum, dedi. Ba şhemşire bir .daha omuz silkti: — Siz, kendi i şinizi elbet daha iyi bilirsiniz, dedi. Ben yatak haneye gidiyorum. Genç adama hafif bir ba ş e ğme ile selâm vererek çıktı. Genç kız kendi odasında yatıyordu. Shannon'un eski odasıydı bu. Onun için y olunu gayet iyi biliyordu. Kalktı. Kapının önüne geldi ği zaman bir an durakladı, içeride .kar şıla şaca ğı muameleye göre kendini tam hazırlıklı hissetti ği anda kapının topuzunu çevirdi. Cesareti tamdı; Burası Shannon'un eski oturma odası idi. Yin e o maksatla kullanılıyordu, içerideki küçük yatak odasında da Jean yatıyordu. içeri girince ilk gördü ğü Daniel Law oldu. Masanın basma oturmu ş, yüksek sesle incil'den parçalar okuyordu. Yanındaki sandalyede d e Luke oturuyordu. Mrs. 530 Law ile Malcolm Hodden de kapının tam kar şısına gelen pencerenin içine oturmu şlardı. Shannon ayakta öylece bekledi. Nefesi bile y ava ş alıyordu. Daniel Law, parçanın sonuna gelinceye kadar ses çıkarmadı. Jean'ın babası, elindeki Kitab-ı Mukaddes'i kapadık tan sonra gözündeki gözlükleri çıkardı. Mendiliyle sildi camlarını. Son ra da sandalyesinde yarım döndü. Üzerinde durgun bir hal vardı ama, Shannon'a bakı şında .ne hiddet, ne de itham eder bir hava yoktu. Buna mukabil Malcolm Hod den hiddet kesilmi şti. Birden aya ğa kalktı. Shannon'a do ğru yürüdü. — Nasıl buraya gelebilirsin sen? Hele böyle bi r zamanda? Yakınına gelince farketmi şti Shannon.. Malcolm'ün gözleri kan çana ğına dönmü ştü. Hiddetli hiddetli devam etti: — Bizi rahat bıraksan olmaz mı? Ne biçim adamsın s en? Shannon hiç sesini çıkarmamı ştı. «Jean'ın annesi araya girdi. — Yapma Malcolm, dedi. Genç adam bakı şlarını yere dikmi ş, öylece kalakal-mı ştı. Söylemek istediklerinin hepsi uçup gitmi şti kafasından.. Shannon'un sessizli ğine ra ğmen Malcolm susaca ğa benzemiyordu. Tekrar haykırdı. Jean'ın annesine hit ap ediyordu:

Page 238: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Buraya gelmeye hiç bir zaman hakkı yok onun.. Lu ke de müdahale etmek lüzumunu hissetti. — Biraz yava ş ol.... Mrs. Law o ğluna çıkı ştı. — Sen sus evlâdım. Girme araya.... Sonra gözlerini Shannon'a dikerek aya ğa kalktı. — Ben kızımızı görmeye, içeri gidiyorum. Siz de benimle gelir misiniz Mr. Shannon? Dili tutulmu ş gibiydi Shannon'un.... Hiç bir şey söylemeden kadını takip etti. Yandaki küçük odanın kapısından, kadın önde, o arka da girdiler.. 531 Jean, yata ğında sırt üstü yatmı ştı. Gözleri iri iri açılmı ştı. Kuruyan dili dudaklarının arasında dönmeye, bir takım şeyler söylemeye çalı şıyordu. Zayıflamı ş elleri yatak çar şafını didikleyip duruyordu. Jean'ın annesi ile ba şhemşire ba şbaşa verip aralarında bir şeyler konu şmaya başladılar. Shannon, orada mıydı, de ğil miydi, hiç onunla ilgileri yok gibiydi. Başhemşirenin şu sözlerini duydu Shannon: — Hiç merak etmeyin, Mrs. Law. Elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Durum yirmi dört saate kadar anla şılır. Dr. Frazer bütün gayretini sarfediyor. Buna e min olun. Binanın içinde bir gong ses duyuldu. Hastahane pers onelinin yemek saati gelmi şti. Dı şarıda hayatın her zamanki akı şı içnide bulunması, içinde bulundu ğu uçurumun derinli ğini daha fazla hissettiriyordu. Shannon'a.. îki kad ın şimdi dı ş odaya geçmi şlerdi. Sesleri gitgide uzakla şıyordu. Shannon için yapacak hiç bir şey yoktu. Kıza bakmı ş durmu ştu. Kız da ona bakmı ştı. Ve hepsi o kadar.... iplerle oynatılan bir kukl a gibiydi Shannon. Mihaniki hareketlerle dı şarı çıktı. Ortalarda kimse yoktu. Hastane binasından çıktı. Yava ş yava ş yürüyerek istasyona indi. Trende bo ş bir kompartmana kapandı. Fakat kafası hâlâ orada, te penin üzerindeki Dalneire'in bir odasındaydı. Jean'ın odasında.... IX Shannon, Easterhaws'e gelir gelmez eline bir pus ula tutu şturdular. Profesör Usher iki defa telefon ederek onu aramı ş, geldi ği takdirde hemen kendisini aramasını rica etmi şti. Bir bulanıklık doluvermi şti kafasına. Bu pusulalar hayra mı alâmetti? içinden, acelesi yok y a, sonra ederim, diye düşündü. Şimdi her şeyden önce, kafasını dinlemeye, istirahate ihtiyacı vardı. Başı müthi ş a ğrıyor, zonkluyordu. Biraz dinlenmek, etrafla ilgisi ni keserek 532 kendi dertleri ve mesleleriyle ba şbaşa kalmak ihtiya-cındaydı. Saat be şte bir fincan kahve içti. Kafası biraz yerine gelmi ş gibiydi. Fakat bütün hisleri, muhakeme kabiliyeti uyu şmuş, i şlemez hale gelmi şti sanki.. Tepesinin üzerine bir pusula konmu ştu bu defa. Saat üste fakülteden Mr. Smith telefon etmi şti, «Acele bir i ş için» diye de kaydettirmi şti. Üzerinde bir a ğırlık, hem de kuvvetli bir a ğırlık vardı. Telefondaki bu ısrar da canını adamakıllı sıkmaya balsamı ştı. Kalkıp bir telefon etmeye ve meseleyi aydınlatmaya da hali yoktu. Buna mukabil de merakı gitgide artıyordu. Sonra hatırladı. Prof. Usher, konu şmaları arasında, Herald gazetesinden birini kendine yollayaca ğından bahsetmi şti. Her halde Smith, Shannon'u bu gazeteci ile tema s ettirmeye memur edlmi ş olacaktı. Fakat Shannon gazetecilerle konu şacak halde miydi şimdi? Elindeki kâ ğıdı parmaklarının arasımda yuvarlakla ştınp şöminedeki ate şe attı. Goodall'dan bütün gün için izin almı ştı. Binaenaleyh herhangi bir i şle me şgul olmak mecburiyeti yoktu. Pek âlâ odasından da hiç ç ıkmayabilirdi. Oturdu. Dalgın bir halde saatleri savmaya ba şladı. Saat dokuz olunca da kaili, Dalnaire'e telefon etti. Jean'ın durumunda hiç bir de ği şiklik olmamı ştı. Ba şka bir bilgi de vermediler. Shannon ertesi sabah yataktan çıktı ğı vakit bir gün evvelkinden daha kötü haldeydi. Ö ğleye kadar i şleriyle me şgul oldu. î ş irtibatlarının her zaman olması gerekmesine ra ğmen ,ne Dr. Palfrey'i, ,ne de Maitlad'ı hiç aramadı . Zaten son zamanlarda hastahenedeki personelden mümk ün oldu ğu kadar uzak duruyordu. Bunun sebebini de pek bilmiyordu ama, bö yle yapıyordu.

Page 239: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

içi adamakıllı sıkılıyordu. Fena bir haber duyacak- mış gibi bir hissin etkisi altındaydı. Ö ğleden sonraya kadar güç tahammül etti. Yemekten son ra hemen telefona sarıldı, Dalnaire'i aradı. Gameron hem şire çıkmı ştı 533 telefona.. Sesi ne ş'eliydi ama, onun kederli oldu ğu zaman yoktu ki zaten.. Hep neş'eli olur, bülbüller gibi şakırdı. Onun da cevabı aniydi. Jean'ıın durumunda hiç bir de ği şiklik yoktu. Sonra da Shannon'u teskine çalı ştı: — Şimdilik vahim bir durum yak demek istedim.. Çıkmaya n candan ümit kesilmez, değil mi doktor? Sonbahar adamakıllı çökmü ştü etrafa.. Ya ğmur ya ğıyordu. Hava kararmı ştı, yeni bir fırtınanın kasveti ortalı ğa yava ş yava ş sinmi şti. Telefondan ayrıldıktan sonra Shannon yava ş yava ş ba şı önünde yürüyerek odasına çıktı, içeri girince alacakaranlıkta odada bir yabancının bulundu ğunu farketti. Şöminenin ilerisindeki divanda oturuyordu misafir. Shannon ki tapların üzerindeki abajurlu lâmbaya do ğru gitti. I şı ğı yaktı. Birdenbire şaşırdı. Misafir Lomax'ti. Spence'in karısını ba ştan çıkaran laboratuar arkada şı idi. — Lomax, dedi. Hani buraya herkesin gelebilece ğini dü şünürdün de sen hiç aklıma bile gelmezdin. Ner-den çıktın böyle sen? Lomax çekingen bir tavırla sordu. — Pek memnun olmadın galiba.... Shannon hiç cevap vermedi. Bir süre ikisi de sustular. Hiç konu şmadılar. Lomax, ayni Lomax'ti. Hemen hem hiç de ği şmemişti. Üzerinde kendisini müdafaaya hazırlanmı ş bir insan hâli vardı. — Beni kabahatli buldu ğun muhakkak, dedi. Halbuki hiç suçum yok benim.... Shannon, gayet lâkaydı sordu: — Sahi mi? — Tâ i şin ba şından beri Muriel pe şimi bırakmadı hiç.. Ben kaçtıkça o kovaladı. Bir dakika bile rahat yüzü tattırmadı bana. Do ğru, benim yaptı ğım da çılgınlık ama, ne yapayım, ben de erke ğim, mukavemet edemedim. Shannon, önemli bir şeyden bahsetmiyormu ş gibi konu ştu. 534 — Nerde şimdi o? — Münasebetimize dürüst bir neticeye ba ğlamak istedim, i şler karı şınca, evlenme teklif ettim. Fakat bir gün çok şiddetli bir kavga ettik. Kızdı. Beni bırakıp babasının yanına döndü. Hiç üzgün de ğilim. Kalsaydı -ba şıma belâ olacaktı. — Kolay sıyrılmı şsın i şin içinden bakıyorum.. Spence gibi olmamı şsın sen.. Açıkgözsündür tabii.... — Duydun her halde. O bir kazaya kurban gitti.. Sp ence yani.. Aya ğı kaymı ş. Trenin altına yuvarlanmı ş. Tahkikat bu neticeyi verdi. Shannon, dokundurmadan edemedi. —İ Ne telâ şlanıyorsun öyle? Bir yabancı duysa bu söylediklerin i, onu trenin altına sen ittin de, cinayetini gizlemeye çalı şıyorsun zannedecek.... Çehresi bembeyaz kesildi Lomax'm: — Gerçekten pek de münasebetsiz bir kaza bu de ğil mi? Hele Muriel'in onu terketti ğini günlerde olması.. Çok aksi.... Maamafih benim z annedildi ği kadar fena bir insan olmadı ğımı isbat edece ğim zaman da geldi, îznim bitti. Fakültede çalı şmaya ba şlıyorum tekrar.. Bu sefer eskisi gibi de ğilim. Öyle ciddi çalı şaca ğım ki herkesin parma ğı a ğzında kalacak.... Shannon yerinden yava ş yava ş kalktı. Şöminedeki ate şi karı ştırdı. Hiç hazmetmiyordu bu heriften. Kalkıp gitse ferahlayaca ktı. Belki sıkıldı ğını anlar da gider diye dü şünmüştü ama, kılı bile kıpırdamamı ştı adamın. Gözlerini Shannon'un suratına dikmi ş aval aval bakıyordu. — Sen son zamanlarda büyük bir muvaffakiyet göstermi şsin. Shannon, ehemmiyet vermiyormu ş gibi yaptı. Lo-nıax ilâve etti: — Fakültedekilerin hepsi bu haberi heyecanla kar şılamı şlardı. Ganç adam gözlerini a ğır a ğır kaldırıp Lomax'a dikkatlice baktı. Kafası pek yerinde de ğildi ama, Lomax'm 4 535 mazi sigarsı kullanarak «heyecanla kar şılamı şlardı» demesi dikkatini çekmi şti. Garibine gitmi şti bu tarz konu şma..

Page 240: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Fakat bir şey söylemedi. Kıs,a bir sessizlikten sonra Lomax ye rinden do ğruldu. Shannon'u teselli etmek ister gibi tuhaf bir gülü şle yakla ştı. — Profesör Usher gönderdi beni buraya, dedi. Sana haber vermek için yolladı. Sen bu ke şifte biraz geç kalmı şsın. Senin ke şfetti ğin şeyi ba şka biri daha evvel keşif ve ilân etmi ş bile.... Lomax'm ne demek istedi ğini ilk anda kavrayamamı ştı Shannon.... Şaşkın şaşkın yüzüne bakıyordu. Nihayet intikal ©dince birdenbire yerinden sıçradı. — Ne diyorsun, Lomax? dedi. Sahi mi söylüyorsun? K elimeler a ğzından büyük bir güçlükle çıkıyordu. — Ama, ben çalı şmalarımdan evvel bütün kitapları, dergileri karı ştırmı ş, böyle bir şeye rastlamamı ştım. — Haklısın Shannon.... O zaman yokmu ş ama, sonradan olmu ş. Hem de Amerikalı bir kadın doktor ke şfetmi ş bunu. Adı Evans'mı ş. Tıp Mecmuasının bu ay çıkan sem sayısında tecrübelerini, çalı şmalarını bütün tafsilâtiyle anlatmı ş. Konu üzerinde iki senedenberi çalı şıyormu ş. Elde etti ği netice seninkinin hemen hemen tamamen ayni.... Uzun bir sükût oldu. Shannon beyninden vurulmu şa dönmü ştü. Oda etrafında dönüyor gibiydi. Demek Prof. Usher'in, Smith'in kendisini ı srarla telefona istemelerinin sebebi buydu ha.... Lomax, nezaket göstermeye çalı ştı ğını belli edecek tarzda yeniden devam etti. — Durumu bize ilk haber veren Smith oldu. Dr. E vans'ın çalı şmalarını aylardanberi takip ediyormu ş o.... Hattâ mecmuada çıkan makalenin bir kopyası daha evvel ona gelmi ş. Fakülteye de kendisi dün getirdi.... Shannon'un dudaklarından gayri ihtiyari bir: — Yaaaa.... çıktı. Dudaklarının sertle şti ğini ve buz gibi oldu ğunu his-536 setmi şti genç adam. Ta ş kesilmi şti sanki.. Bir buçuk senedenberi geceleri gündüzlere katarak, binbir sefalete, i şsizli ğe gö ğüs gererek yürüttü ğü çalı şmalarının bu hazin akıbeti onu peri şan etmi şti. Bütün o emekler heba olup gitmi şti şimdi..., Lomax, onun yüzüne bakmadan devam etti: — Bu çok acı bir şey Shannon, dedi. Ne kadar müteessir oldu ğumu söylememe hacet yok. Çok canım sıkıldı ğını tahmin edersin her halde.... Fakat Lomax'm hâli de Shannon'u deli etmi şti. O acıyor görünen tavrı sinirine dokunmuştu Ke şke hiç ilgilenmiyor görünseydi de böyle merhamet du yan pozlar takınmasaydı. Nihayet Lomax aya ğa kalktı." — Belki okumak istersin diye makaleyi de getirdim sana.... Ceketinin cebinden, bir mecmuadan koparıldı ğı belli bir iki matbu sayfa çıkarıp masanın üzerine koydu. — Müsaadenle ben artık gideyim Shannon, dedi. Allahısmarladık.... Shannon'un dudaklarından cılız bir: . , — Güle güle.... çıktı — T Lomax gitti. Shannon'un yapabilece ği hiç bir şey kalmamı ştı artık. Gergin bir sükûnet içinde masanın üzerindeki kâ ğıtları topladı. Üzerindeki bu yeni sükûnet sahte ve zoraki idi ama, Shannon'u bir denbire sarho ş etmi ş, kafasına kuvvet ve ı şık vermi ş gibiydi. Kendisini daha iradeli, daha metin ve cesur hissediyordu şimdi.... Saate baktı. Üç olmu ştu. Dalneire'e tekrar telefon etme zamanı idi. Heme n telefonun ba şına gitti. Fakat ahizeyi tam eline alırken kapı vur uldu. Hizmetçi kızdı gelen. Shannon'a bir telgraf uzattı. Genç ada m tereddütsüz ve sür'atle telgrafı açtı. Profesör Challis'in imzasını ta şıyordu tel. — Mecmuada çıkı şından dolayı çok müteessirim. Fa- kat kıymetine halel getirmez. Ben hâlâ yürüyemiyoru m .ama, in şallah yakında tekrar görü şüp yeni i şler kararla ştırırız. Gözlerinden öperim.» Mâruz kaldı ğı darbenin reaksiyonu gecikmi şti biraz ama, artık kendini gösterebilirdi. Challis'in ya şlı bir adam oldu ğunu ve gittikçe vücûttan dü şmekte oldu ğunu hiç hesaba katmamı ş, bütün ümitlerini ona ba ğlamı ştı, Bu teselli telgrafı son daya-nağmı da altından ve birdenbire çekip almı ştı, ihtiyar profesör hâlâ

Page 241: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

yürüyemiyordu. O yürüyecekti, gelecekti de, Shaımon 'a yardım edecekti.. Bunlar çok uzak ihtimallerdi. Gözlerinin önündeki telgrafa bakarken birdenbire al ının içinde tuhaf bir şey hissetti. Fazla gerilen bir sapan lâsti ği kopuvermi şti birden sanki.. Shannon'un bütün sinirleri bir anda çözülmü ş, etrafındaki dünya alt üst olmu ştu. Vaziyeti bütün gülünçlü ğü ile gözlerinin önündeydi artık.. Önce hafif bir tebessüm yayıldı yüzüne.. Sonra bira z daha belirli olarak gülümsedi ve nihayet kahkahalarla gülmeye ba şladı. Kendine, kendi haline gülüyordu Shannon.... Kısa zaman da rol de ği ştirmek için çehresine yepyeni bir makyaj yapan bir aktör gibi olmu ştu bir an sonra.. Ciddile şmiş, durgunla şmış, bir a ğırlık gelmi şti üzerine.... Hemen gözleri saatine gitti. Acele i şi olan insanların tavriyle bakmı ştı saate. Fakat birden hatırladı. Biraz evvel yine bakmı ştı. Bu biraz evvel ile şimdiki an arasından sadece onbe ş dakika geçmi şti. Zira saat üçü çeyrek geçiyordu. Fakat Shannon bunu görünce de adetâ sevindi. Zira i çinde bir çalı şma şevki, bir şeylerle u ğra şma arzusu .do ğmuştu. Biraz evvelki sukut-u hayal ve keder dolu havası yok olmu ş, üzerine umumi bir hissizlik çöreklenip oturmu ştu. Bu durumda müphem bir rahatlık duyuyordu Shannon.. Fakültede v eya Dalnaire'de vuku bu-538- lacak hâdiselerin hiç birisinin, kendi hayatı bakım ından bir önem ta şıyacamayaca ğını dü şünüyordu artık. Ne profesör Usher, ,ne hasta Jean!. . Hepsi boş, hepsi lüzumsuzdu. Burada Easterhaws'da emniyette de ğil miydi Shannon? Burası onun için ba şını sokabilece ği, midesini doyuraca ğı bir yer de ğil miydi? Bu muhte şem ve emin melce, onu dı ş dünyanın her türlü acılarından ve üzüntülerinden k urtarabilirdi. Bu bakımdan çok ho ş, çok iyi bir yerdi burası. Hiç ayrılmayacaktı. O sırada dahili telefon çaldı. Bu sert ve keskin se s tam kendi kendisiyle başhaşa, dalgın oturan Shannon'u birdenbire ve can havliy le yerinden fırlatmı ştı. Fakat kendini çabuk toparladı. Ahizeyi eline aldı ğı anda sükûnetine, normal haline avdet etmi şti bile.... Bir ses: — Siz misiniz Doktor Shannon?.. — Evet, ben'im.... Kapıcı Gunn'dı telefonda. — Bir genç var burada, sizinle görü şmek istiyormu ş. — Benimle mi? — Dalgın dalgın duvara bakıyordu Shannon. Devam et ti: — Kimmi ş? Adı neymi ş? Gunn bir kaç saniye sonra cevap verdi. — Law, diyor. Luke Law'mis adı.... Jean'ın karde şi idi.. Fakat Shannon şaşırmı ştı. Bu saatte ne istiyor olabilirdi Luke?. Bu sefer Luke almı ştı telefonu.... Kelimeleri birbiri arkasından konu şarak, acele acele, telâ şlı bir sesle konu şuyordu. — Sen misin Robert? Hemen a şağı gel. Seni görmem lâzım.... Shannon ciddi bir tavırla sordu: — Ne var? — Şey.. Bir şey yok.. Şey.. Çok şey var.... Yani.... Sana mühim bir müjde getirdim. Jean iyile şti. 539 — Anladım. — Jean iyile şti, tehlikeyi atlattı demek istedim. Bugün saa t ikide kendine geldi. Şimdi her şeyin farkında. Kendini de biliyor, etrafındakile r! de tanıyor. Bizimle de konu ştu bile.... Ne harikulade de ğil mi? __ Ya.. Çok güzel. Çok sevindim.... — Ben de hemen motosiklete atladım. Uçar gibi buraya geldim. Sana müjdeyi yeti ştireyim diye.... A şağı gel de de biraz konu şalım.... Shannon, so ğuk bir sesle cevap verdi. — Maalesef gelemeyece ğim azizim, dedi. Çok meşgul insanların, nazikâne özür dileyen edası ile ilâ ve etti: — Şu anda imkânsız.... Luke şaşırmı ştı. Gayri ihtiyari bir:

Page 242: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

— Ne? dedi ve arkasından ilâve etti. Ben oradan kalkıp son sür'atle buraya geleyim de, Telefon kapanmı ştı. Luke: — Alo.... Robert.. Alo.... diye ba ğırıp duruyordu. Shannon telefonu kaparken içinin cız etti ğini duymamı ş de ğildi. Fakat cevap vermemekte kararlıydı. Dudaklarında sakin bir tebes süm belirmi şti. Luke'ü çok severdi ama, şimdiki telâkkisine göre, bu kadar ehemmiyetsiz bir mesele için de vaktini ziyan edemezdi. Tabii Miss L aw'in iyile şmesi, hastalıktan kurtulması sevinilecek bir olaydı. Her halde annesi , babası çok sevinmi şlerdi. Kumral saçlı, koyu ela gözlü, akıllı bir kızca ğızdı o.... Shannon'a «Açık kumral saçlı Jan-nie» şarkısını hatırlatmı ştı. Güzel bir şarkıydı bu. Unutmayıp da Dr. Palfrey'e hatırlatırsa ne kadar iyi olurdu. Ha Miss Law mı? Evet onu hatırılıyordu. Hanı canım Shannon, Üniversitede ike n, ders verdi ği sınıftaki zeki bir talebeydi o. Ancak bazan insanın ba şına fena tebelle ş oluyordu bu kız. Maamafih, ona kar şı en küçük bir garazı, kini filân yoktu Shannon'un. ... Sonra eezahaneye gitti Shannon.. Servislerin hastal ar için hazırladı ğı ihtiyaç listelerine göre gereken ilâç-540 lan, karı şımları hazırladı. Bu i ş bitince de etrafa da ğılmı ş olan bo ş şi şeleri, kutuları topladı. Sonra dalgın bir tavırla saatine baktı. Yediye yakla şıyordu. Bu saatte yemekhaneye nezaret i şine gitmesi gerekiyordu. Bu, öte-denberi onun canını sıkardı, pek hazetmezdi ama, şimdi ba şındaki a ğrıya ra ğmen böyle bir i şe kendini az bir zaman için dahil olsa vermeyi istiyo rdu. Yemekhanede hem karnını doyurduktan, hem de nezaret i şini yaptıktan sonra laboratuarına gitti, içinde eski çalı şmalarını yaptı ğı bu şirin ve güzel laboratuarı mustarip bakı şlarla süzdü, iradesine hâkim de ğildi. Yürüdü, dolabım açtı. Raflarda pamuk ve yün tıpalı yuvarlak, küçük şi şeler, küçük güne şler gibi parlayarak sırayla duruyorlardı. Gözleri kama şmış gibi geri çekildi Shannon.. Fakat bu zaafı ancak bir anlıktı. Hemen kendini top arladı. Bu kıymetli şi şeleri teker teker aldı, hepsini lavabonun ecza kokuları s inmi ş ta şında kırdı. Deneylerde kullandı ğı sıvının muslu ğunu açtı. Son damlası da akıp gittikten sonra yan yarıya rahatlamı ştı. Sonra sıra kâ ğıtlara geldi, içleri hesaplarla, notlarla dolu, sabahlara kadar süren çalı şmaların mahsulü kâ ğıttan avuçlarının içinde yuvarlak kümeler haline getirdikten sonra la vabonun içine yı ğdı. Aynı ciddi ve dikkatli hava içinde bir kibrit yakarak an ları tutu şturdu. Kar şısına geçti. Son siyahla şan kıvrıma kadar onları seyretmeye hazırlandı. Alev ler yava ş yava ş bütün kâ ğıt yı ğınını sarmı ştı. Tam o sırada laboratuarın kapısının açıldı ğını farian ' Shannan. Tahammül edilmez bir a ğırlık altında dfemen te olan başım yava ş yava ş çevirdi, baktı. Dr, e şikte duruyordu. Durumu farkeder etmez y muştu. Au.... — Ne yapıyorsunuz Mr. Shanno?,'bakı şları gam-Henüz elinde bulunan kibrit v Dir tavırla devam söndü. Ba şına inmekte olan çeki''' ya ba şlamı ştı, iki eliyV ^.sum/endine yazık edersin.. 545 and'a verecek cevabı yoktu. Her şey ortada idi. Bir kaç saniye sonra bu her şey silinmi şti. X Altın renkli bir ekim günüydü. Genç doktor «Ye şil Yıllar»mı, çocuklu ğunun iyi, kötü günlerini, çocuksu a şklarını, harikulade arkada şlıklarını ya şadı ğı Lomond View'de idi artık. Bütün ümitleri kırılmı ş, bütün hayalleri kaybolmu ştu. Her şeyi bırakmı ş, terketmi şti. Genç doktor eski odasında oturuyordu. Pencereden ça praz olarak içeri giren güne ş kar şı duvardaki çiçekli kâ ğıdın üzerine parlak bir parça halinde vuruyordu. Kapının sarı topuzu da ikinci pencereden dolan ı şık altında parlıyordu. Genç adam gözlerimi kar şıya dikmi şti. Pencerenin ilerisine, yolun kar şı tarafında kayın a ğaçlarının bükü-altındaki Ben Lomond da ğının mavi yamaçları.... Çocukken de Shannon bu odadan Ben Lomod'un bu manza rasını büyük bir heyecen içinde sık sık seyreder, ha-yellere dalardı. Gözler i yine o da ğda idi. Gözlerile birlikte kalbi de, çocuklu ğu da, istikbali de o yamaçların hür ve kaygusuz havasını içiyordu. Lackie Haminne de, Dr. Galbraith de yatıp istirahat etmesi hususunda ısrar ediyorlardı. Fakat Shannon, bu günün şiiriyeti, güzelli ği kar şısında,

Page 243: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

kendisine dü şünmekten ba şka bir imkân vermeyecek olan bu odada kalmayı istemiyordu. Nihayet kararını verdi. Kalkmaya karar verdi. Zaten, artık iyile şmiş sayılırdı. Bundan sonra, oir Kilsti sonraları bir, iki saat çıkar dola şabilirdi, nie» şar/taktan çıktı. Giyinmeye ba şladı. Fakat, her ihti-mayıp da «sı ihtiyatlı hareket ediyordu. Zira bacakla rı Ha Miss Lt. tutmuyordu. Zaten üzerinde umumi bir me-Shannon, Üniviı. Tam b ir bitkinlikten sonra insanın ne bir talebeydi o. h. -bir örne ği idi Shannon'un hâli şimdi, oluyordu bu kız. Maaak etmi şti Shannon. Her şeyi kendi razı, kini filân yoktu Sin zorla kendisi davet etmi şti. Sonra eczahaneye git™:,,-,^iwdi kendine isbat iç in lar için hazırladı ğı ihtiyaç üstelerim 540 merdivenleri inerken trabzonlara tutunmadı. Oturma odasındaki siyah çinko kaplı şöminede güzel bu- ate ş yanıyordu. Haminnesi, pazara, gitmeden evvel Shann on için şömineyi yakmı ştı. Her taraf, geçmi şin, çocukluk günlerinin hatıraları ile dopdoluyudu. Shannon, bu evde tek ba şına kaldı ğı zamanlar hep hayallere dalar, tahammül etmesi çok güç bir hasret ate şi içinde kıvramrdı. Bu ate şi yok edebilmek için de hep kendi nefsiyle mücadele ederdi, î şte, zavallı Gavin'le kavga ettikten sonra eve geldi ği zaman ihtiyar Dandie'nin onu yatırdı ğı .divandı şu kar şıdaki.... Müsveddelerini temize çekerken kullandı ğı mürekkepli tahta kalem hâlâ şöminenin üzerinde duruyordu. Marshall mükâfatını kazanabilme k için şu pencere önünde sedirde nasıl da kendini helak edercesine günlerce çalı şmıştı. Tıp tahsilini yapamayaca ğını kendisine bu masada söyledikleri zaman nasıl da peri şan olmu ştu?.... Sonra hep burnunun dikine giden bir insan,o ldu ğunu ona bir kaç ay evvel haminnesi ile eski vasisi bu masanın ba şında yüzüne vurmamı şlar mıydı? Ama haksız mıydılar? Hiç de de ğil.... Gerçekten Shannon, hep kendi bildi ğini okumuş, hep burnunun do ğrusuna gitmi ş, bu yüzden de döne döne, ba şlangıçtaki noktaya gelip durmu ştu. Pencerenin önündeki koltu ğa oturup dı şarıyı seyre ba şladı. Sadece dü şünüyor, geçmi şi unutmaya, kendisini yeni bir istikbale hazırlamay a çalı şıyordu. Ne yapacaktı? Artık kararını vermi şti. Burada kalacak, biradan " doktoru olarak hayatının geri kalan kısmını ?Hemen çalı şacaktı. Odanın kapısının yava şça açıldı ğını d' " bakmadı bile. Dr. Galbraith olmalıydı, ounu.... meye gelmi ş olmalıydı. Fakat kapı^ ş, bakı şları gam-onun arkasından gelmesi gereken, <ü bir tavırla devam di. Doktor ol saydı o kî>lTn ses,*7 başlardı mutlaka. Me:p dedi. Kendine yazık edersin.. 545 çevirdi. Halsiz gözlerini yava ş yava ş kapıya do ğru kaldırdı. Hayal gördü ğünü zanfletti. Acaba hastalı ğı tekrar nüksetmi ş de hayaller mi görmeye ba şlamı ştı yine?.. Uzun süre kafasını dolduran kâbuslardan bir yenisi mi idi bu da acaba? Yava ş yava ş sandalyesinde do ğruldu. Hayal de ğildi. Hayal de ğildi ve hayret, Jean'dı bu.... Genç kızın dudaklarının kıpırdanmak üzere oldu ğunu görünce Shannon ba şından aşağı bir kaza kaynar su dâkülmü ş gibi oldu. Mutlaka indirece ği darbeye hazırlanıyordu kız.. Jean'ın vapurunun Afrika'ya hareket etti ğini bu sabah gazetede okumu ştu. Fakat vapurun onların limanına u ğrayaca ğından hiç haberi yoktu. Shannon kendini 'darbeye hazırlamaya çalı şıyordu ama, hiç de umdu ğu gibi olmadı. Genç kız, çok yumu şak, munis bir se^le: — Nasılsın Robert? diye sordu. Shannon şaşırmı ştı. Ba şını önüne e ğdi. Dudaklarından: — îyi de ğilim.... döküldü. Hemen arkasından ilâve etti: -—Otursana.. Bunu, bir ev sahibinin vazifesini yerine getirmek e ndi şesi ile söylemi şti. Genç kız: — Te şekkür ederim, Rol şert.... dedi ve oturdu. Genç kızın konu şurken heyecaaıınk hâkim olmaya çalı ştı ğını ^r *••***. anlamı ştı Shannon.. Şimdi kar şı kar şıya idiler. nie» şar<t eldivenli ellerini birbirlerine kenetlemi ş, gözlerini

Page 244: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

mayıp da - şi ş, dimdik duruyordu. Ha Miss Lusuniyle iyile ştin sen artık de ğil mi? Shannon, Ünh^. !;tevekkil bir tavırla cevap verdi: bir talebeydi o. ^ ftın, dedi. Şansım varmı ş.... oluyordu bu kız. Maa^etti: razı, kini filân yoktu &L. iyi r ^>. ner halde.. Bö yle neka- Sonra eczahaneye gitnr,,- -üiı lar için hazırladı ğı ihtiyaç listelerin» 540 Genç kız bu sözleri duymamı ş gibiydi. Onun bu sükûtu genç adamın yeniden yaralarının kanamasına sebep olmu ştu. Masanın üzerindeki gazeteyi aldı, geldi: — Sizin vapurun yola çıktı ğını burada okudum. Beni hatırlayıp vedâya gelmene memnun oldum. Malcolm nasıl? Vapurda mı? Genç kız kısa bir cevap verdi: — Evet, Robert.. Vapurda.... Jean'ın ellerine baktı. Yüzü ğünü görmek istiyordu. Fakat eldivenleri vardı. Göremedi. Ama Malcolm vapurda oldu ğuna göre her halde evlenmi şlerdi. Afrika'ya beraber gideceklerini söylemi şti ya ona Jean.... Sakin görünmeye çalı ştı Shannon. Hattâ tebessüm etti. Fakat dudaklarında bir acı burkulu ş halinde kalmı ştı bu tebessüm.. Kalbinde doydu ğu ıstırabına o anda yüzüne aksetmi ş haliydi bu.... — Tebrik ederim sizi, dedi. İyi bir adam. in şallah mes'ut olursun.. Yolculu ğunuz .da iyi geçer in şallah.... Cevap vermedi genç kız. Konuyu de ği ştirmeyi tercih etmi şti. — Sen ne âlemdesin Robert? Ne yapıyorsun? — Vallahi şimdilik oturuyorum. Adamakıllı düzeldikten sonra burada doktorluk yapmaya ba şlayaca ğım. Genç kız tehalükle atıldı. — Nasıl olur? Jean, samimi bir hisle buna itiraz etmi şti. Shannon, onun bu hâline şaşmakla beraber: — Çok normal de ğil mi Jean? Bunca olanlardan sonra ba şka bir şey düşünmeme imkân mı var? Hemen hemen kararla ştırdık bile.... Fakat genç kız tekrar itiraz etti: — Hayır Robert, hayır.. Yapamazsın bunu.... Jean'm üzerindeki o sakin hal gitmi ş, bakı şları gamlı ve derin bir mâna almı ştı. Heyecanlıl bir tavırla devam etti: — Olmaz böyle şey, dedi. Kendine yazık edersin.. 545 A, Başladı ğın sahada çalı şmalarına devam etmen lâzım senin.... Yine, bundan e vvel oldu ğu gibi.... îyi bir yerde bir vazife bulursun kendin e.... Genç kız biraz durdu. Sonra, sanki o anda hatırlamı ş gibi nakletti. — Meselâ Lausanne Üniversitesinde asistanlık yapma k istemez misin? Profesör Challis'le kar şıla şmıştım iki gün evvel. Ondan, birisinin tavsiyesini ist emi şler bu i ş için. O da senin ismini vermi ş., istikbalin mevzuu bahis Robert. Mağlubiyeti kabul etme. Asla kabul etme. Sen ma ğlup olacak adam de ğilsin.... Shannon, bitkin bir halde konu ştu. — Bildi ğin gibi de ğil Jean. Ben hakiki bir ma ğlubum şimdi. Artık mücadele edecek takatim yok.... Bittim ban artık. Genç kız ciddi ve iradeli bir tavırla cevap verdi: — Sen bitmedin. Mücadeleye tekrar atılacaksın ve b en de sana yardım edece ğim. Shannon şaşırmı ştı. Hayretle yüzüne baktı kızın. — Afrika'dan mı yardım edeceksin? Hiç gülecek h âlim yok Jean. Alay etme benimle.. — Afrika'dan filân de ğil.. Buradan.. Senin yanından.... Genç kız bunlan söylerken çehresi kireç gibi olmu ştu. Ba şını önüne e ğdi, dudakları titreye titreye gerçe ği açıkladı. — Ben gitmiyorum Robert.... Heyecandan ve sevinçten eli aya ğı tutulmu ştu Shannon'un.. Bir şeyler oldu ğunu anlamı ştı. Ama yine de sordu. — Peki ya Malcolm? — O gitti. Vapuru bu sabah kalktı.

Page 245: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Bir kaç saniye süren bir sessizlik oldu. Şaşırmı ştı Shannon. Ama sevinmi şti de. Hem ne sevinme.. Dünyalar onunda artık. Genç kız de vam etti: — Her şey hastalı ğımla ba şladı Robert. Yatarken 546 Mgfir a ğlamaya SON 547 V 5 YILLAR i Dünya çapında bip şöhret yapmı ş, * eserleri çe şitli dillerde pek çok sayılarda k basılmı ş olan A. 3. Cronin'in en ünlü ro- s manı «YE ŞÎL YILLAR», bu defa, insanı ^ son derece sürü kleyen bir üslûpla dili- î mize çevrilmi ştir. Anasız, babasız kalmı ş, * kabiliyetli ve çalı şkan bir çocu ğun binbir k eza ve üzüntü içinde geçen, bu na ra ğ- s mende «ye şil» kalabilen yularının hikâ- | • l yesıoır DU roman. . ^ ı V BA ŞKENT YAYINLARI, size bu ünlü s eserin nefis bi r tercümesini sunmakla bu- | yük bir bahtiyarlık duymaktadır . Cronin'in J dünyanın her tarafında tercümeleri kapı şıl- ' mı ş olan bu eseri Türk okuyucuları ta- k î rafından ilgi ile kar şılanmı ştır. v, 1 s s «YE ŞiL YILLAR» okurken elinizden \ bırakamayaca ğınız, fevkalade güzel bir | romandır. Onun izleri, okuduktan seneler- N j ce sonra da hafızalardan silinmemi ş ve \ 5 nesilden nesile devam etmi ştir. w s s 5 t Lüks gömlekli ciltli fiatı : 15 Lira 1 ı b LEO TOLSTOY Çeviren : NURTEN DtNÇER Harb ve Sulh.. Sevenlerin, sevilenlerin romanı.. Al evler, ölümler, felâketler ortasında bir mucize çiçe ği gibi açan bir a şkın hikâyesi.. Tolstoy'un ünlü romanı Harb ve Sulh, en güzeı bir ü slupla dilimize çevrilmi ş bulunuyor. Dünyanın en ünlü yazarları arasında yapı lan bütün roman anketle-ıtinde daima ilk on eser arasındaki yerini muhafaza eden Harb ve Sulh, memleketimizde de birçok kereler dilimize çevrilere k yayınlanmı ştır. BAŞKENT YAYINLARI sizlere bu ünlü eserin en güzel terc ümesini takdim etmekle şeref duyar. Tolstoy'un âbidele ş-mi ş bu eseri şimdi de Türk dilinde gerçek anlamıyla iftihar edilecek bir eser vasfını kazandı . Lüks gömlekli ciltli fiatı: 15. Lira Genç ve güzel kadın kocası öldükten sonra evlenmeme ğe karar vermi şti. Halbuki adamın niyeti kötüydü. Öldürecek ve kadına sahip ol acaktı. Öldürdü fakat kadına sahipolamadı. Herseyin üstünde evlât sevgisi vardı. Bu kitapta Cahit Be ğenç'in tercümesinden dünya edebiyatının en tanınmı ş maceralarından birini okuyacaksınız. Ekmekçi Kadın her neslin kitabıdır. BAŞKENT YAYINLARI «Harb ve Sulh» ile «Ye şil Yıllar»dan sonra «Ekmekçi Kadın»ı da basmakla şeref duymaktadır. Cahit Be ğenç'in bu tercümesi Türk edebiyatı için bir kazanç olmu ştur. «Ekmekçi Kadın» bütün nesillerin kitabadır . Bu kitap Fransızca aslından kısaltılmadan çevril miştir. A. J. CRONIN _ Ye şil Yıllar Cilt2 www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yükledi ğim e-kitaplar A şağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmı ştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapl arı Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek De ğildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayaca ğından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkada şlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Oldu ğunda

Page 246: A.J.Cronin-Yeşil Yıllar Cilt2.pdf

Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Ki tapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bi r Şeyide Dü şünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Payla ştıkça Ço ğalır Yaşar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çe şitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenile şmiş veya yayımlanmı ş yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmi ş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir ki şi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren e ğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kurulu şlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda ço ğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekle ştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dı şında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sa hipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve ço ğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmi ştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlı ğı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Ba şkanlı ğı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan za mana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve A şağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Ya şar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta [email protected] yasarmutlu@yasarmutlu. com [email protected] [email protected]