Upload
burak-soyhan
View
272
Download
29
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Â
Citation preview
ALAN YAYINCILIK: 80 DÜŞÜNCE DİZİSÎ: 13
DÜNYAMIZA BAKIŞ Seçme Denemeler
ALBERT EÎNSTEİN
Alan Yayınlarında Birinci Baskı: Mart 1987 İkinci Baskı: Eylül 1990
Baskı: Cantekin MatbaasıKapak Düzeni: Pano Grafik
ALAN YAYINCILIK Çatalçeşme Sok. Torun Han No:40 KaL3
Cağaoğiu/ÎST. Tel: 511 26 00
Albert Einstein
DÜNYAMIZA BAKIŞ S e ç m e Denemeler
Çevirenler: S. Eyüboğlu/A.Erhat/V.Günyol
C.Çapan/I.ÖZTÜRK/Y.Anday
alan yayıncılık
Kitap Düzenleme: Kaptan
ALAN YAYINCILIK: 80 DÜŞÜNCE DİZİSÎ: 13
DÜNYAMIZA BAKIŞ Seçme Denemeler
ALBERT EÎNSTEİN
Alan Yayınlarında Birinci Baskı: Mart 1987 İkinci Baskı: Eylül 1990
Baskı: Cantekin Matbaa-Kapak Düzeni: Pano Grafik
Alan Yayncılık
ALAN YAYINCILIK Çatalçeşme Sok. Torun Han No:40 KaL3
Cağaoğiu/ÎST. Tel: 511 26 00
Albert Einstein
DÜNYAMIZA
S e ç m e D e n e m e l e r
Çevirenler:
S.Eyüboğlu/A.Erhat/V.GünyolC.Çapan/I.ÖZTÜRK/Y.Anday
alan yayıncılık
BAKIŞ
İnsan kendi hayatında en anlamlı olan şeyi pek farketmez, buna da pek şaşmamak. Balık bütün hayatınca içinde yaşadığı suyu bilir mi?
Acı tatlı şeyler dıştan, zorluksa içten, kendi çabalarımızdan gelir. Ben çoğu zaman tabiatım beni neye zorlam ışsa onu yapmışımdır. Bundan ötürü bu kadar sevgi ve saygı görmek mahcup ediyor insanı. Bana kin okları atanlar da oldu ama, bu oklar dokunmadı bana. Çünkü, biç ilişkim olmayan bir başka dünyadan geliyordu bunlar.
Genç yaşta insana acı gelen ama olgun çağda tadına doyum olmaz bir yanlızlık içinde yaşıyorum.
İ Ç İ N D E K İ L E R
Dünyayı Nasıl görüyorum 6 Hayatın Anlamı 12 Bir İnsanın Gerçek Değeri 12 Zenginlik Üstüne 12 Bilim ve Din 13 Din Duygusu ve Araştırma 19 Tanrı Kavramının Sömürülmesi 20 Bilim ve Uygarlık 21 Bilim ve Toplum 26 Bilim ve Ahlâk 30 Bilimsel Gerçek Üstüne 31 Kişi ve Toplum 32 Niçin Sosyalizm 36 Bireysel ve Toplumsal Sorumluluk 48 İnsan Haklan 49 Zenci Sorunu 52 İnsanlık Sorunları ve Çözüm Yollan 56 Eğitim Üstüne 57 Eğitimin Önemi 65 öğretim Özgürlüğü 67 Bağımsız Düşünce ve Eğitim 70 Düşünce Özgürlüğü 72 Aydınlara Bildiri 73 Freud'a Mektup 79 Savaşın Nedenleri 82 Sivil Savunma ve Banşseverlik 84 Barış. İçin 86 Bilim Adamı ve Savaş 87 Dr. Einstein'ın Yanlış Düşünceleri 90 Sovyet Bilginlerine Cevap 101 Kırallar Gidince 111 Amerikan Sömürgeciliği 111 Ödenmesi Gereken Eski Borç 112
İnsan kendi hayatında en anlamlı olan şeyi pek farketmez, buna da pek şaşmamak. Balık bütün hayatınca içinde yaşadığı suyu bilir mi?
Acı tatlı şeyler dıştan, zorluksa içten, kendi çabalarımızdan gelir. Ben çoğu zaman tabiatım beni neye zorlam ışsa onu yapmışımdır. Bundan ötürü bu kadar sevgi ve saygı görmek mahcup ediyor insanı. Bana kin okları atanlar da oldu ama, bu oklar dokunmadı bana. Çünkü, biç ilişkim olmayan bir başka dünyadan geliyordu bunlar.
Genç yaşta insana acı gelen ama olgun çağda tadına doyum olmaz bir yankzhk içinde yaşıyorum.
İ Ç İ N D E K İ L E R
Dünyayı Nasıl görüyorum 6 Hayatın Anlamı 12 Bir İnsanın Gerçek Değeri 12 Zenginlik Üstüne 12 Bilim ve Din 13 Din Duygusu ve Araştırma 19 Tanrı Kavramının Sömürülmesi 20 Bilim ve Uygarlık 21 Bilim ve Toplum 26 Bilim ve Ahlâk 30 Bilimsel Gerçek Üstüne 31 Kişi ve Toplum 32 Niçin Sosyalizm 36 Bireysel ve Toplumsal Sorumluluk 48 İnsan Haklan 49 Zenci Sorunu 52 İnsanlık Sorunları ve Çözüm Yollan 56 Eğitim Üstüne 57 Eğitimin Önemi 65 öğretim Özgürlüğü 67 Bağımsız Düşünce ve Eğitim 70 Düşünce Özgürlüğü 72 Aydınlara Bildiri 73 Freud'a Mektup 79 Savaşın Nedenleri 82 Sivil Savunma ve Banşseverlik 84 Barış. İçin 86 Bilim Adamı ve Savaş 87 Dr. Einstein'ın Yanlış Düşünceleri 90 Sovyet Bilginlerine Cevap 101 Kırallar Gidince 111 Amerikan Sömürgeciliği 111 Ödenmesi Gereken Eski Borç 112
5
Dünyayı Nasıl Görüyorum
Biz dünyalıların ne garip bir durumu var! Burada kısa bir süre için bulunuyoruz. Niçin geldiğimizi bilmiyoruz, sezer gibi oluyoruz zaman zaman. Ama, çok derinlere gitmeden, günlük yaşam bakımından başkaları için var olduğumuzu biliyoruz; önce, bütün mutluluğumuzu gülümsemelerine ve rahatlarına bağladığımız kimseler için, sonra da, yakından tanımadığımız ama kaderlerine sevgiyle bağlı olduğumuz bütün insanlar için. İç Ve dış hayatımın, ölü ve diri bütün insanların emeğine bağlı olduğunu, aldığım ve hâlâ almakta olduğum şeyleri aynı ölçüde var gücümle vermeğe çalışmam gerektiğini her gün durmadan düşünüyorum. Azla yetinmek gereğini duyuyorum ve çok kez başkalarına gereğinden fazla iş yüklediğimi düşünüp üzülüyorum. Bana öyle geliyor ki, toplumun sınıfları arasındaki ayrılıklar haksız ve yersiz-
6
DÜNYAYA BAKIŞ
dir; bu ayrılıklar, aslında, zorbalığa dayanmaktadır. Ayrıca şuna da inanıyorum ki, sade ve kendi halinde bir yaşayış, beden ve kafa bakımından herkes için daha iyidir.
insanın filozofik anlamdaki özgürlüğüne hiç de inanmıyorum. Her birimizin davranışları, yalnız dış baskıların değil, içten gelen bir takım zorunlukların da etkisindedir. Scho-penhauer in «Bir insan istediğini yapar ama, istediğini istiyemez» sözü tâ gençliğimde içime işlemiş ve gerek kendi hayatımdaki gerek başkalarının hayatındaki sıkıntılar karşısında sürekli bir avunma, tükenmez bir sabır ve hoşgörü kaynağı olmuştur. Bu düşünce, insanın kolayca elini kolunu bağlayan sorumluluk duygusunu yumuşatır, gerek kendimizi gerek başkalarını gereğinden çok ciddiye almamızı önler; humur'a (gülen düşünceye) yer veren bir hayat görüşüne götürür bizi.
insan hayatının, genel olarak, yaradılışın anlamını ya da amacını araştırmak, nesnel bakımdan saçma gelir bana öteden beri. Bununla birlikte, herkesin davranış ve yargılarını yöneten bir takım ülküler vardır. Bu bakımdan, rahatlık ve mutluluğa, hiç bir zaman birer amaç gözüyle bakmadım. Böyle bir ahlaksal temel domuz sürülerine yaraşır daha çok. Yolumu aydınlatan, bana durmadan yaşama sevinci ve cesareti veren ülküler,
7
Dünyayı Nasıl Görüyorum
Biz dünyalıların ne garip bir durumu var! Burada kısa bir süre için bulunuyoruz. Niçin geldiğimizi bilmiyoruz, sezer gibi oluyoruz zaman zaman. Ama, çok derinlere gitmeden, günlük yaşam bakımından başkaları için var olduğumuzu biliyoruz; önce, bütün mutluluğumuzu gülümsemelerine ve rahatlarına bağladığımız kimseler için, sonra da, yakından tanımadığımız ama kaderlerine sevgiyle bağlı olduğumuz bütün insanlar için. İç Ve dış hayatımın, ölü ve diri bütün insanların emeğine bağlı olduğunu, aldığım ve hâlâ almakta olduğum şeyleri aynı ölçüde var gücümle vermeğe çalışmam gerektiğini her gün durmadan düşünüyorum. Azla yetinmek gereğini duyuyorum ve çok kez başkalarına gereğinden fazla iş yüklediğimi düşünüp üzülüyorum. Bana öyle geliyor ki, toplumun sınıfları arasındaki ayrılıklar haksız ve yersiz-
6
DÜNYAYA BAKIŞ
dir; bu ayrılıklar, aslında, zorbalığa dayanmaktadır. Ayrıca şuna da inanıyorum ki, sade ve kendi halinde bir yaşayış, beden ve kafa bakımından herkes için daha iyidir.
insanın filozofik anlamdaki özgürlüğüne hiç de inanmıyorum. Her birimizin davranışları, yalnız dış baskıların değil, içten gelen bir takım zorunlukların da etkisindedir. Scho-penhauer in «Bir insan istediğini yapar ama, istediğini istiyemez» sözü tâ gençliğimde içime işlemiş ve gerek kendi hayatımdaki gerek başkalarının hayatındaki sıkıntılar karşısında sürekli bir avunma, tükenmez bir sabır ve hoşgörü kaynağı olmuştur. Bu düşünce, insanın kolayca elini kolunu bağlayan sorumluluk duygusunu yumuşatır, gerek kendimizi gerek başkalarını gereğinden çok ciddiye almamızı önler; humur'a (gülen düşünceye) yer veren bir hayat görüşüne götürür bizi.
insan hayatının, genel olarak, yaradılışın anlamını ya da amacını araştırmak, nesnel bakımdan saçma gelir bana öteden beri. Bununla birlikte, herkesin davranış ve yargılarını yöneten bir takım ülküler vardır. Bu bakımdan, rahatlık ve mutluluğa, hiç bir zaman birer amaç gözüyle bakmadım. Böyle bir ahlaksal temel domuz sürülerine yaraşır daha çok. Yolumu aydınlatan, bana durmadan yaşama sevinci ve cesareti veren ülküler,
7
ALBERT EİNSTEİN
İYİLİK, GÜZELLİK ve D O Ğ R U L U K olmuştur. Aynı inançları paylaştığım insanlarla birlik olduğumu duymasam, sanat alanında ve bilim araştırmalarında hiç bir zaman ulaşılamıyacak bir amaca yönelmesem, hayat bana bomboş gelebilirdi. Nice insanların her gün ardına düştükleri mal mülk edinme, kolay başarı kazanma, süslü püslü yaşama, tâ çocukluğumdan beri tiksinti uyandırmıştır bende.
Bende coşkun bir toplumsl adalet ve sorumluluk duygusu vardır ama, nedense insanlara ve insan topluluklarına doğrudan doğruya bağlanma isteği hemen hiç yoktur. Ben tek başına düşünen bir insanım, dar anlamıyla hiç bir zaman bütün yüreğimle ne devlete bağlı kalmışımdır, ne ana yurda, ne dostlar çevresine, ne de aileye. Bütün bu bağlara karşı hiç eksilmeyen bir yabancılık ve yalnızlık duygusu beslemişimdir. Bu duygum yaşlandıkça daha da artmıştır, insan vahlanarak da olsa, başkalarıyla anlaşma ve uzlaşmanın bir sınırı olduğunu açıkça görür. Bunu gören, gerçi, iç temizliğini, kaygısızlığını azçok yitirir. Ama, buna karşılık, başkalarının düşüncelerinden, alışkanlıklarından ve yargılarından geniş ölçüde bağımsız kalarak kendi dengesini hiç de sağlam olmayan bir temel üstüne kurmaya kalkmaz.
8
DÜNYAYA BAKIŞ
Benim politik ülküm demokratik ülküdür. Herkes saygı görmeli ama, hiç kimseye tapılmamalıdır. Bana karşı insanların gereğinden çok saygı ve hayranlık göstermesi talihin bir cilvesidir. Bunda benim kabahatim olmadığı gibi, hak etmiş de değilim bunu. Bu aşırı saygı, benim cılız gücüm ve ardı arası gelmez didinmelerimle bulduğum bir kaç düşünceyi anlamakta zorluk çekmelerinden gelebilir. Çok iyi biliyorum ki, her hangi bir örgütü gerçekleştirmek için, bir tek kişinin düşünmesi, buyurması ve toptan sorumluluk yüklenmesi gerekir. Ama yönetilenler baskı altında olmamalıdır. Yöneticilerini seçebil-melidirler. Zorbalığa dayanan otokratik bir düzen, bence, kısa zamanda bozulur. Çünkü, zorbalık ruhça aşağılık insanları çeker ve dâhi zorbaların yerine haydutların geçmesi şaşmaz bir yasadır bence. Bu yüzden, bugün İtalya'da ve Rusya'da gördüğüm böylesi düzenlerin karşısındayım var gücümle. Bugünkü Avrupada demokrasi yolunun gözden düşmesinin nedenini, demokrasinin temel düşüncesinde değil, hükümet başındakilerin kolay değişkenliğinde ve oy mekanizmasının kişileri tek tek hesaba^ katmayan niteliğindedir. Ama bence Kuzey Amerika Birleşik Devletleri bu bakımdan doğru yolu bulmuşlardır. Uzunca bir süre için seçilmiş sorumlu bir başkanları vardır, ve bu başkan sorumlu-
9
ALBERT EİNSTEİN
İYİLİK, GÜZELLİK ve D O Ğ R U L U K olmuştur. Aynı inançları paylaştığım insanlarla birlik olduğumu duymasam, sanat alanında ve bilim araştırmalarında hiç bir zaman ulaşılamıyacak bir amaca yönelmesem, hayat bana bomboş gelebilirdi. Nice insanların her gün ardına düştükleri mal mülk edinme, kolay başarı kazanma, süslü püslü yaşama, tâ çocukluğumdan beri tiksinti uyandırmıştır bende.
Bende coşkun bir toplumsl adalet ve sorumluluk duygusu vardır ama, nedense insanlara ve insan topluluklarına doğrudan doğruya bağlanma isteği hemen hiç yoktur. Ben tek başına düşünen bir insanım, dar anlamıyla hiç bir zaman bütün yüreğimle ne devlete bağlı kalmışımdır, ne ana yurda, ne dostlar çevresine, ne de aileye. Bütün bu bağlara karşı hiç eksilmeyen bir yabancılık ve yalnızlık duygusu beslemişimdir. Bu duygum yaşlandıkça daha da artmıştır, insan vahlanarak da olsa, başkalarıyla anlaşma ve uzlaşmanın bir sınırı olduğunu açıkça görür. Bunu gören, gerçi, iç temizliğini, kaygısızlığını azçok yitirir. Ama, buna karşılık, başkalarının düşüncelerinden, alışkanlıklarından ve yargılarından geniş ölçüde bağımsız kalarak kendi dengesini hiç de sağlam olmayan bir temel üstüne kurmaya kalkmaz.
8
DÜNYAYA BAKIŞ
Benim politik ülküm demokratik ülküdür. Herkes saygı görmeli ama, hiç kimseye tapılmamalıdır. Bana karşı insanların gereğinden çok saygı ve hayranlık göstermesi talihin bir cilvesidir. Bunda benim kabahatim olmadığı gibi, hak etmiş de değilim bunu. Bu aşırı saygı, benim cılız gücüm ve ardı arası gelmez didinmelerimle bulduğum bir kaç düşünceyi anlamakta zorluk çekmelerinden gelebilir. Çok iyi biliyorum ki, her hangi bir örgütü gerçekleştirmek için, bir tek kişinin düşünmesi, buyurması ve toptan sorumluluk yüklenmesi gerekir. Ama yönetilenler baskı altında olmamalıdır. Yöneticilerini seçebil-melidirler. Zorbalığa dayanan otokratik bir düzen, bence, kısa zamanda bozulur. Çünkü, zorbalık ruhça aşağılık insanları çeker ve dâhi zorbaların yerine haydutların geçmesi şaşmaz bir yasadır bence. Bu yüzden, bugün İtalya'da ve Rusya'da gördüğüm böylesi düzenlerin karşısındayım var gücümle. Bugünkü Avrupada demokrasi yolunun gözden düşmesinin nedenini, demokrasinin temel düşüncesinde değil, hükümet başındakilerin kolay değişkenliğinde ve oy mekanizmasının kişileri tek tek hesaba^ katmayan niteliğindedir. Ama bence Kuzey Amerika Birleşik Devletleri bu bakımdan doğru yolu bulmuşlardır. Uzunca bir süre için seçilmiş sorumlu bir başkanları vardır, ve bu başkan sorumlu-
9
ALBERT EİNSTEİN
luğunu etkin olarak taşımasına yetecek güçten yoksun değildir. Buna karşılık, bizim politik sistemimizde insan tekinin hastalık ya da yoksulluk hallerinde gördüğü geniş ilgiyi değerli buluyorum. İnsanlığın çarklarında, bana gerçekten önemli görünen devlet değil, yaratıcı ve duygun insanteki kişiliğidir. Soylu ve yüce olanı yaratan odur. Çoğunluksa düşüncede budalalığa, duygularda şaşkınlığa düşebilir.
Bu konu beni sürü haline gelen insan topluluklarının en kötüsünden, hiç sevmediğim ordudan söz açmaya götürüyor. ( 1 ) Bir mızıkanın ardından sıra sıra yürümekten zevk alan kimseyi adam yerine koymam. Onda bir beyin olmasa da olur. Yalnız murdar ilikle bu iş pekâlâ başarılabilir, insan uygarlığının bu yüz karasını bir an önce yok etmek gerekir. Ismarlama kahramanlık, budalaca oldu bittiler, sözde yurtseverlik palavraları tiksindirir beni. Savaş ne kadar iğrenç, ne kadar aşağılık geliyor bana! Böyle yürekler acısı bir işe girmektense, dilim dilim kesilmeye razıyım. Buna rağmen, insanlara o kadar güvenim var ki, bence bu umacı çoktan yeryüzünden kalkmış olurdu, eğer okul ve basın
(1) Bu satırlar Hitler ordusunun dünyayı kasıp kavurduğu ve 6.000 yahudiyi zehirli gazlarla öldürdüğü günlerde yazılmıştır.
10
DÜNYAYA BAKIŞ
yoluyla dünyanın çıkarcı iş çevreleri ve politikacıları halkların sağduyusunu sistemli olarak yanıltmasalardı.
Duyabileceğimiz İn güzel şey, hayatın esrarlı yanıdır. Sanatın ve gerçek bilimin beşiğinde bu ana duygu vardır. Onu bilmeyen, dünya karşısında şaşkınlık ve hayranlık duymayan kimse, ne de olsa, ölü ve gözü kapalı gibidir. Hayatın sırlarıyla karşı karşıya gelmek, korku ile de karışarak dinleri yaratmıştır. Ulaşamayacağımız bir şeylerin var olduğunu bilmek, ancak en ilkel bir biçimde anlayabileceğimiz en derin aklın ve en parlak güzelliğin belirtilerini görmek, bu bilgi ve bu gerçek dindarlığın tâ kendisidir, işte bu anlamda, ve yalnız bu anlamda, derinden dindar olan insanlara katılıyorum. Kendi yarattıklarını cezalandıran ya da ödüllendiren, biz insanlarınkine benzer istekleri olan bir Tanrıyı benim aklım almaz. Bedeni ile öldükten sonra yaşayabilecek bir insan da düşünemem. Zayıf yürekliler, korku ya da gülünç bir bencillikle bu.çeşit düşünceleri beslesinler istedikleri kadar. Hayatın sonsuzluğundaki sır ve gerçeğin akılları aşan kuruluşuna bakış, bir de tabiatta kendini gösteren aklın, ne kadar küçük olursa olsun, bir parçacığını kavramak için göstereceğimiz o içten çaba yetiyor bana.
(Çeviri : S. E. - V. G.)
11
ALBERT EİNSTEİN
luğunu etkin olarak taşımasına yetecek güçten yoksun değildir. Buna karşılık, bizim politik sistemimizde insan tekinin hastalık ya da yoksulluk hallerinde gördüğü geniş ilgiyi değerli buluyorum. İnsanlığın çarklarında, bana gerçekten önemli görünen devlet değil, yaratıcı ve duygun insanteki kişiliğidir. Soylu ve yüce olanı yaratan odur. Çoğunluksa düşüncede budalalığa, duygularda şaşkınlığa düşebilir.
Bu konu beni sürü haline gelen insan topluluklarının en kötüsünden, hiç sevmediğim ordudan söz açmaya götürüyor. ( 1 ) Bir mızıkanın ardından sıra sıra yürümekten zevk alan kimseyi adam yerine koymam. Onda bir beyin olmasa da olur. Yalnız murdar ilikle bu iş pekâlâ başarılabilir, insan uygarlığının bu yüz karasını bir an önce yok etmek gerekir. Ismarlama kahramanlık, budalaca oldu bittiler, sözde yurtseverlik palavraları tiksindirir beni. Savaş ne kadar iğrenç, ne kadar aşağılık geliyor bana! Böyle yürekler acısı bir işe girmektense, dilim dilim kesilmeye razıyım. Buna rağmen, insanlara o kadar güvenim var ki, bence bu umacı çoktan yeryüzünden kalkmış olurdu, eğer okul ve basın
(1) Bu satırlar Hitler ordusunun dünyayı kasıp kavurduğu ve 6.000 yahudiyi zehirli gazlarla öldürdüğü günlerde yazılmıştır.
10
DÜNYAYA BAKIŞ
yoluyla dünyanın çıkarcı iş çevreleri ve politikacıları halkların sağduyusunu sistemli olarak yanıltmasalardı.
Duyabileceğimiz İn güzel şey, hayatın esrarlı yanıdır. Sanatın ve gerçek bilimin beşiğinde bu ana duygu vardır. Onu bilmeyen, dünya karşısında şaşkınlık ve hayranlık duymayan kimse, ne de olsa, ölü ve gözü kapalı gibidir. Hayatın sırlarıyla karşı karşıya gelmek, korku ile de karışarak dinleri yaratmıştır. Ulaşamayacağımız bir şeylerin var olduğunu bilmek, ancak en ilkel bir biçimde anlayabileceğimiz en derin aklın ve en parlak güzelliğin belirtilerini görmek, bu bilgi ve bu gerçek dindarlığın tâ kendisidir, işte bu anlamda, ve yalnız bu anlamda, derinden dindar olan insanlara katılıyorum. Kendi yarattıklarını cezalandıran ya da ödüllendiren, biz insanlarınkine benzer istekleri olan bir Tanrıyı benim aklım almaz. Bedeni ile öldükten sonra yaşayabilecek bir insan da düşünemem. Zayıf yürekliler, korku ya da gülünç bir bencillikle bu.çeşit düşünceleri beslesinler istedikleri kadar. Hayatın sonsuzluğundaki sır ve gerçeğin akılları aşan kuruluşuna bakış, bir de tabiatta kendini gösteren aklın, ne kadar küçük olursa olsun, bir parçacığını kavramak için göstereceğimiz o içten çaba yetiyor bana.
(Çeviri : S. E. - V. G.)
11
Hayatın Anlamı
Hayatımızın ve, genel olarak, b ü t ü n canlı varlıkların hayatının anlamı nedir? Bu soruya karşılık vermesini bilmek dindar olmayı gerektirir. Diyedeksin ki, böyle bir soruyu sormanın bir anlamı var mı? Ben de şunu söyleceğim sana: Kendi hayatına ve baş-kalarınınkine anlamsız gözüyle bakan insan, yalnız mutsuz olmakla kalmaz, kolay kolay yaşmasını bile beceremez.
o
BİR İNSANIN GERÇEK DEÛERİ
Bir insanın gerçek değeri, her şeyden önce, kendinden kurtulmayı, ne ölçüde ve ne yolda başardığına bakılarak anlaşılır.
o
ZENGİNLİK ÜSTÜNE
Şuna var gücümle inanıyorum ki, dünyanın bütün zenginlikleri ilerlemeyi gerçekten isteyen bir insanın elinde de olsa, insanlığı ileriye götüremez. Yalnız büyük ve temiz insanlardan örnek almak bizi soylu düşüncelere ve soylu işlere götürebilir. Para bencilliği çeker, ve ister istemez, kötüye kullanılmasına yol açar.
Carnegie'nin para çuvallarıyla yüklü bir Musa, bir İsa, bir Gandhi düşünebilir misiniz?
(Çeviri : S. E. - V. G.)
12
Bilim ve Din
İnsanların yaptıkları ve tasarladıkları herşey duydukları ihtiyaçları gidermeğe ve acılarını dindirmeye yarar. Düşünce akımlarını ve gelişmelerini anlamak istersek, bunu her zaman göz.önünde tutmalıyız. Çünkü, her insan çabası ve yaratışı, görünürde ne kadar yüce olursa olsun, duyguların ve özlemlerin etkisi altındadır. Öyleyse, insanları dinsel düşüncelere, en geniş anlamıyla inanca götüren duygular ve ihtiyaçlar neler olmuştur? Bunun üzerinde düşündüğümüz zaman, dinsel düşüncenin ve hayatın beşiğinde türlü türlü duygular bu-
13
Hayatın Anlamı
Hayatımızın ve, genel olarak, b ü t ü n canlı varlıkların hayatının anlamı nedir? Bu soruya karşılık vermesini bilmek dindar olmayı gerektirir. Diyedeksin ki, böyle bir soruyu sormanın bir anlamı var mı? Ben de şunu söyleceğim sana: Kendi hayatına ve baş-kalarınınkine anlamsız gözüyle bakan insan, yalnız mutsuz olmakla kalmaz, kolay kolay yaşmasını bile beceremez.
o
BİR İNSANIN GERÇEK DEÛERİ
Bir insanın gerçek değeri, her şeyden önce, kendinden kurtulmayı, ne ölçüde ve ne yolda başardığına bakılarak anlaşılır.
o
ZENGİNLİK ÜSTÜNE
Şuna var gücümle inanıyorum ki, dünyanın bütün zenginlikleri ilerlemeyi gerçekten isteyen bir insanın elinde de olsa, insanlığı ileriye götüremez. Yalnız büyük ve temiz insanlardan örnek almak bizi soylu düşüncelere ve soylu işlere götürebilir. Para bencilliği çeker, ve ister istemez, kötüye kullanılmasına yol açar.
Carnegie'nin para çuvallarıyla yüklü bir Musa, bir İsa, bir Gandhi düşünebilir misiniz?
(Çeviri : S. E. - V. G.)
12
Bilim ve Din
İnsanların yaptıkları ve tasarladıkları herşey duydukları ihtiyaçları gidermeğe ve acılarını dindirmeye yarar. Düşünce akımlarını ve gelişmelerini anlamak istersek, bunu her zaman göz.önünde tutmalıyız. Çünkü, her insan çabası ve yaratışı, görünürde ne kadar yüce olursa olsun, duyguların ve özlemlerin etkisi altındadır. Öyleyse, insanları dinsel düşüncelere, en geniş anlamıyla inanca götüren duygular ve ihtiyaçlar neler olmuştur? Bunun üzerinde düşündüğümüz zaman, dinsel düşüncenin ve hayatın beşiğinde türlü türlü duygular bu-
13
ALBERT ElNSTEİN
luruz. ilkel insanda dinsel düşünceleri yaratan korkudur her şeyden önce: Açlık korkusu, vahşi hayvan, hastalık, ölüm korkusu. Varlığın o döneminde,* olayların nedenleri arasındaki ilişkileri anlamaya gücü yetmeyen insan kafası az çok bize benzer varlıklar uydurmuş ve korkulan olaylarj onların isteklerine ve eylemlerine bağlamıştır. Bu varlıkları bizden yana davrandırmak ve öfkelerini dindirmek için insanlar bir takım işler yapmayı, kurbanlar vermeği düşünmüşler ve bunlar çağdan çağa aktarılarak bir inanç olmuştur. Buna korku dini diyorum. Bu dini kimse yaratmamış, özel bir din adamları bölüğünün kurulmasıyla dondurulmuştur. Bu bölük kendine, korkulan varlıklarla halk arasında bir aracı süsü vermiş ve «yönetici güc* durumunu bunun üzerine kurmuştur.
Çoğu zaman, önder, hükümdar ya da ayrıcalıklı bir sınıf, yeryüzündeki egemenliğini güçlendirmek için, ona dinsel görevler eklemiştir, ya da politik gücü elinde tutan sınıfla papaz sınıfı arasında bir çıkar ortaklığı kurulmuştur.
ikinci dinsel kuruluş kaynağı toplumsal duygulardır. Baba ve ana, büyük toplulukların başındaki yöneticiler ölümlü ve yan*labi-lir insanlardır. Yönetilme, sevilme ve korunma özlemi, koruyan, karar veren, ödül ve ceza veren bir kader-Tann kavramının oluş-
14
DÜNYAYA BAKIŞ
masına yol açmıştır. Bu, insanın düşünce ufkuna göre, kabilenin hayatını, insanlığın hayatını, hattâ, genel olarak, hayatı seven, besleyen, insanı yıkımlarında ve yatıştırılmaz özlemlerinde avutan ve öbür dünyaya göçenlerin ruhunu koruyan bir Tanrıdır. Toplumsal ve ahlaksal Tanrı kavramı budur işte.
Yahudi halkının kutsal kitaplarında, korku dininin ahlaksal dine dönüştüğü görülebilir; bu dönüşüm incil'de daha da ileri gitmiştir. Bütün uygar halkların dinleri, özellikle, doğu halklannkiler, toptan ahlaksal dinlerdir. Korku dininin ahlaksal dine dönüşümü, halkların hayatında önemli bir ilerlemedir, ilkel halkların dinlerinin salt korku dini, uygar ülkelerinkiyse salt ahlaksal din olduğu yolundaki ön-yargıdan sakınmak gerekir. Hepsi de daha çok iki tipin karışımıdır. Bu karışımda, toplumsal hayatın yüksek basa" inaklarında ahlaksal din ağır basmaktadır.
Bu tiplerin ortak özelliği Tanrı kavramının insan biçiminde olmasıdır. Yalnız özellikle zengin kişiler ve topluluklar, genel olarak, bu dinsel hayat basamağının üstüne çıkarlar. Ama, saf halinde, pek sık raslanma-makla birlikte, hepsinde üçüncü bir dinsel hayat basamağı vardır: Buna kozmik din duygusu demek isterim. Bunu hiç bilmiyene anlatmak zordur, hele insana benzer hiç bir Tanrı düşüncesi ile bağdaştırılmazsa.
15-
ALBERT ElNSTEİN
luruz. ilkel insanda dinsel düşünceleri yaratan korkudur her şeyden önce: Açlık korkusu, vahşi hayvan, hastalık, ölüm korkusu. Varlığın o döneminde,* olayların nedenleri arasındaki ilişkileri anlamaya gücü yetmeyen insan kafası az çok bize benzer varlıklar uydurmuş ve korkulan olaylarj onların isteklerine ve eylemlerine bağlamıştır. Bu varlıkları bizden yana davrandırmak ve öfkelerini dindirmek için insanlar bir takım işler yapmayı, kurbanlar vermeği düşünmüşler ve bunlar çağdan çağa aktarılarak bir inanç olmuştur. Buna korku dini diyorum. Bu dini kimse yaratmamış, özel bir din adamları bölüğünün kurulmasıyla dondurulmuştur. Bu bölük kendine, korkulan varlıklarla halk arasında bir aracı süsü vermiş ve «yönetici güc* durumunu bunun üzerine kurmuştur.
Çoğu zaman, önder, hükümdar ya da ayrıcalıklı bir sınıf, yeryüzündeki egemenliğini güçlendirmek için, ona dinsel görevler eklemiştir, ya da politik gücü elinde tutan sınıfla papaz sınıfı arasında bir çıkar ortaklığı kurulmuştur.
ikinci dinsel kuruluş kaynağı toplumsal duygulardır. Baba ve ana, büyük toplulukların başındaki yöneticiler ölümlü ve yan*labi-lir insanlardır. Yönetilme, sevilme ve korunma özlemi, koruyan, karar veren, ödül ve ceza veren bir kader-Tann kavramının oluş-
14
DÜNYAYA BAKIŞ
masına yol açmıştır. Bu, insanın düşünce ufkuna göre, kabilenin hayatını, insanlığın hayatını, hattâ, genel olarak, hayatı seven, besleyen, insanı yıkımlarında ve yatıştırılmaz özlemlerinde avutan ve öbür dünyaya göçenlerin ruhunu koruyan bir Tanrıdır. Toplumsal ve ahlaksal Tanrı kavramı budur işte.
Yahudi halkının kutsal kitaplarında, korku dininin ahlaksal dine dönüştüğü görülebilir; bu dönüşüm incil'de daha da ileri gitmiştir. Bütün uygar halkların dinleri, özellikle, doğu halklannkiler, toptan ahlaksal dinlerdir. Korku dininin ahlaksal dine dönüşümü, halkların hayatında önemli bir ilerlemedir, ilkel halkların dinlerinin salt korku dini, uygar ülkelerinkiyse salt ahlaksal din olduğu yolundaki ön-yargıdan sakınmak gerekir. Hepsi de daha çok iki tipin karışımıdır. Bu karışımda, toplumsal hayatın yüksek basa" inaklarında ahlaksal din ağır basmaktadır.
Bu tiplerin ortak özelliği Tanrı kavramının insan biçiminde olmasıdır. Yalnız özellikle zengin kişiler ve topluluklar, genel olarak, bu dinsel hayat basamağının üstüne çıkarlar. Ama, saf halinde, pek sık raslanma-makla birlikte, hepsinde üçüncü bir dinsel hayat basamağı vardır: Buna kozmik din duygusu demek isterim. Bunu hiç bilmiyene anlatmak zordur, hele insana benzer hiç bir Tanrı düşüncesi ile bağdaştırılmazsa.
15-
A L B E R T E İ N S T E İ N
İnsanoğlu, insan isteklerinin ve amaçlarının boşluğunu, tabiatta ve düşünce dünyasında kendini gösteren o aklı durduran düzenin yüceliğini görür. Hayat ona bir çeşit zindan gibi gelir ve anlam dolu bir bütün olarak hayatı toptan kavramak ister. Kozmik din duygusunun ilk izleri, dönüşümün ilk basamağında, örneğin Davud'un bazı mezamirinde ve bazı peygamberlerde bulunmaktadır. Kozmik din duygusu budizmde ve hele Scho-penhauer'in eşsiz yazılarında ağır basar. Bütün çağların dinsel dehaları, dogmalar ve insan biçiminde bir Tanrı tanımayan kozmik din duygusu ile kendilerini göstermişlerdir. Onun için, başlıca öğretisi kozmik din duygusuna dayanan hiç bir kilise olamaz. Böylece, bütün çağların sapkın denilen insanları arasında bu yüce din duygusuyla yüklü olan ve çok kez çağdaşlarmca dinsiz, kimi zaman da ermiş sayılan insanlar vardır. Demok-ritos, Assisi'li Francesso ve Spinoza bu bakımdan birbirlerine yakındırlar.
Hiç bir belli Tanrı düşüncesine ve hiç bir Tanrıbilime götürmeyen kozmik din duygusu insandan insana nasıl geçebilir? Bence bu duyguyu, ona yatkın olanlarda uyandırmak ve diri tutmak, sanatla bilimin en önemli görevidir.
Böylece, dinle bilim arasında alışılagelenden başka bir ilişki düşüncesine geliyoruz.
16
DÜNYAYA B A K I Ş
Tarihsel açıdan insan bilimle dini anlaşmaz iki kutup gibi görebilir ve bunun nedenini anlamak da zor değildir. Nedensel yasanın bütün olayları yönettiği gerçeğine ermiş birisi, kozmik oluşumun ilerlemesinde araya giren bir varlık düşüncesini kabul edemez. Tabii, nedensellik varsayımını ciddiye alıyorsa. Korku dini gibi toplumsal ve ahlaksal dinin de yeri yoktur onun düşücesinde. Ödül ve ceza veren bir Tanrıya aklı yatmaz. Şundan ötürü ki, insan sıkı bir takım dış ve iç yasaların etkisindedir, onun için de, cansız bir nesne nasıl devinimlerinden sorumlu değilse, o da Tanrıya karşı sorumlu değildir. Bu yüzden, ahlâkı baltalıyor diye bilime çatmışlardır, tabii haksız olarak. İnsanın ahlaksal davranışı, başkalarının acısını paylaşmasına, eğitime ve toplumsal ilişkilere etkin olarak bağlanmalıdır. Bu davranışın dinsel bir temele hiç de ihtiyacı yoktur, insanların yalnız ölümden sonraki ceza korkusu ve ödül umudu ile kendilerini tutabileceklerini düşünmek insanlık için hiç de övünülecek bir şey değildir.
îşte bu nedenlerden ötürü kiliselerin niçin bütün çağlarda bilimle savaştığını ve bilimden yana olanlara işkence ettiğini anlamak kolaydır. Ama, ben ayrıca kozmik din duygusunun bilimsel araştırmada en güçlü ve en soylu itme gücü olduğuna inanıyorum. Yalnız büyük çabaların ve hele fedakârlığın (ki
17
A L B E R T E İ N S T E İ N
İnsanoğlu, insan isteklerinin ve amaçlarının boşluğunu, tabiatta ve düşünce dünyasında kendini gösteren o aklı durduran düzenin yüceliğini görür. Hayat ona bir çeşit zindan gibi gelir ve anlam dolu bir bütün olarak hayatı toptan kavramak ister. Kozmik din duygusunun ilk izleri, dönüşümün ilk basamağında, örneğin Davud'un bazı mezamirinde ve bazı peygamberlerde bulunmaktadır. Kozmik din duygusu budizmde ve hele Scho-penhauer'in eşsiz yazılarında ağır basar. Bütün çağların dinsel dehaları, dogmalar ve insan biçiminde bir Tanrı tanımayan kozmik din duygusu ile kendilerini göstermişlerdir. Onun için, başlıca öğretisi kozmik din duygusuna dayanan hiç bir kilise olamaz. Böylece, bütün çağların sapkın denilen insanları arasında bu yüce din duygusuyla yüklü olan ve çok kez çağdaşlarmca dinsiz, kimi zaman da ermiş sayılan insanlar vardır. Demok-ritos, Assisi'li Francesso ve Spinoza bu bakımdan birbirlerine yakındırlar.
Hiç bir belli Tanrı düşüncesine ve hiç bir Tanrıbilime götürmeyen kozmik din duygusu insandan insana nasıl geçebilir? Bence bu duyguyu, ona yatkın olanlarda uyandırmak ve diri tutmak, sanatla bilimin en önemli görevidir.
Böylece, dinle bilim arasında alışılagelenden başka bir ilişki düşüncesine geliyoruz.
16
DÜNYAYA B A K I Ş
Tarihsel açıdan insan bilimle dini anlaşmaz iki kutup gibi görebilir ve bunun nedenini anlamak da zor değildir. Nedensel yasanın bütün olayları yönettiği gerçeğine ermiş birisi, kozmik oluşumun ilerlemesinde araya giren bir varlık düşüncesini kabul edemez. Tabii, nedensellik varsayımını ciddiye alıyorsa. Korku dini gibi toplumsal ve ahlaksal dinin de yeri yoktur onun düşücesinde. Ödül ve ceza veren bir Tanrıya aklı yatmaz. Şundan ötürü ki, insan sıkı bir takım dış ve iç yasaların etkisindedir, onun için de, cansız bir nesne nasıl devinimlerinden sorumlu değilse, o da Tanrıya karşı sorumlu değildir. Bu yüzden, ahlâkı baltalıyor diye bilime çatmışlardır, tabii haksız olarak. İnsanın ahlaksal davranışı, başkalarının acısını paylaşmasına, eğitime ve toplumsal ilişkilere etkin olarak bağlanmalıdır. Bu davranışın dinsel bir temele hiç de ihtiyacı yoktur, insanların yalnız ölümden sonraki ceza korkusu ve ödül umudu ile kendilerini tutabileceklerini düşünmek insanlık için hiç de övünülecek bir şey değildir.
îşte bu nedenlerden ötürü kiliselerin niçin bütün çağlarda bilimle savaştığını ve bilimden yana olanlara işkence ettiğini anlamak kolaydır. Ama, ben ayrıca kozmik din duygusunun bilimsel araştırmada en güçlü ve en soylu itme gücü olduğuna inanıyorum. Yalnız büyük çabaların ve hele fedakârlığın (ki
17
A L B E R T E İ N S T E İ N
onlarsız yeni yollar açan bilimsel yaratma gerçekleşemez), yalnız bunların değerini bilenler gündelik kaygıları aşan bir çalışmayı doğuran duygu gücüne önem verebilirler. Keplerle Ne^ton'un uzun yıllar tek başlarına çalışarak, gök mekaniğinin işleyişini aydın-latabilmeleri için, dünyanın kuruluşundaki akılsallığa derin bir inançları olması, ve bu akim dünyadaki yansısını olsun yakalamak yolunda ne ateşli bir istekleri olması gerekirdi! Bilimsel araştırmayı yalnız pratik sonuçlarıyla bilen kimse kolayca aldanabilir ve çevrelerindeki şüpheci kimselere inat düşüncelerini dünyanın dört bir yanında ve dört bir çağındaki yoldaşlarına ulaştıran bu insanların dünya görüşünü kavrayamaz. Ancak hayatını böylesi yüksek amaçlara adayan kimse, bu büyük insanları coşturan ve onları, sayısız başarısızlıklara rağmen, amaçlarına bağlı tutan gücün ne olduğunu anlayabilir. Bu türlü güçleri kozmik din duygusu cömertçe verir insana. Bir çağdaşımız, haklı olarak şöyle demiştir: «En ciddi bilginler, içlerinde derinden derine bir dinsel duygu taşıyanlardır.»
(Çev ir i : S. E. - V. G.)
18
Din Duygusu ve Araştırma
Bilimin derinlerine inerseniz, kendince bir dinselliği olmayan bir bilim kafasına zor raslarsmız. Ama bu din duygusu, basit insa-nmkinden apayrıdır. Böyleieri için Tanrı, iyilik beklenen ve cezasından korkulan, ne kadar saygın olursa olsun, kişisel ilişkiler kurulan bir varlıktır; çocuğun babasıyla olan ilişkisine benzer yücelmiş bir duygu.
Oysa, bilgin bütün olup bitenlerin nedensel bilincine varmıştır. Onun gözünde gelecek geçmişten ne daha az zorunludur, ne de daha belirli. Ahlâk onun için Tanrı ile değil, temamen insanla ilgili bir iştir: Onun din duygusu, tabiat yasalarının düzeni karşısında şaşkın bir hayranlıktır. Çünkü, tabiatta öylesine yüksek bir akıl kendini göstermektedir ki, insanın en ince düşünceleri ve buluşları, bu aklın yanında sönük bir bölge gibi kalır. Bu duygu, bencil isteklerinin köleliğinden kurtulabildiği ölçüde, hayatının ve çabalarının ana yolu olur. Bu duygu, bütün çağlarda yaratıcı din adamlarının içini dolduran duygunun benzeridir.
(Çevir i : S. E. - V. G.)
19
A L B E R T E İ N S T E İ N
onlarsız yeni yollar açan bilimsel yaratma gerçekleşemez), yalnız bunların değerini bilenler gündelik kaygıları aşan bir çalışmayı doğuran duygu gücüne önem verebilirler. Keplerle Ne^ton'un uzun yıllar tek başlarına çalışarak, gök mekaniğinin işleyişini aydın-latabilmeleri için, dünyanın kuruluşundaki akılsallığa derin bir inançları olması, ve bu akim dünyadaki yansısını olsun yakalamak yolunda ne ateşli bir istekleri olması gerekirdi! Bilimsel araştırmayı yalnız pratik sonuçlarıyla bilen kimse kolayca aldanabilir ve çevrelerindeki şüpheci kimselere inat düşüncelerini dünyanın dört bir yanında ve dört bir çağındaki yoldaşlarına ulaştıran bu insanların dünya görüşünü kavrayamaz. Ancak hayatını böylesi yüksek amaçlara adayan kimse, bu büyük insanları coşturan ve onları, sayısız başarısızlıklara rağmen, amaçlarına bağlı tutan gücün ne olduğunu anlayabilir. Bu türlü güçleri kozmik din duygusu cömertçe verir insana. Bir çağdaşımız, haklı olarak şöyle demiştir: «En ciddi bilginler, içlerinde derinden derine bir dinsel duygu taşıyanlardır.»
(Çev ir i : S. E. - V. G.)
18
Din Duygusu ve Araştırma
Bilimin derinlerine inerseniz, kendince bir dinselliği olmayan bir bilim kafasına zor raslarsmız. Ama bu din duygusu, basit insa-nmkinden apayrıdır. Böyleieri için Tanrı, iyilik beklenen ve cezasından korkulan, ne kadar saygın olursa olsun, kişisel ilişkiler kurulan bir varlıktır; çocuğun babasıyla olan ilişkisine benzer yücelmiş bir duygu.
Oysa, bilgin bütün olup bitenlerin nedensel bilincine varmıştır. Onun gözünde gelecek geçmişten ne daha az zorunludur, ne de daha belirli. Ahlâk onun için Tanrı ile değil, temamen insanla ilgili bir iştir: Onun din duygusu, tabiat yasalarının düzeni karşısında şaşkın bir hayranlıktır. Çünkü, tabiatta öylesine yüksek bir akıl kendini göstermektedir ki, insanın en ince düşünceleri ve buluşları, bu aklın yanında sönük bir bölge gibi kalır. Bu duygu, bencil isteklerinin köleliğinden kurtulabildiği ölçüde, hayatının ve çabalarının ana yolu olur. Bu duygu, bütün çağlarda yaratıcı din adamlarının içini dolduran duygunun benzeridir.
(Çevir i : S. E. - V. G.)
19
Tanrı Kavramının
Sömürülmesi
Daha iyi bir dünyanın kurulmasına çalışılırken Tanrı kavramından yararlanılması gerektiğine inanmıyorum. Bunun, çağdaş bir aydının davranışları ile bağdaşabileceğini sanmıyorum. Ayrıca, tarih de gösteriyor ki, her topluluk ya Tanrının kendilerinden yana olduğuna inanıyor, ya da böyle olduğuna karşısındakileri inandırmağa çalışıyor.
Bu da, sağduyuya dayanan bir anlayış ve davranışı güçleştiren bir durum. Daha ahlâklı ve aydınca bîr tutumun gelişmesi yolunda girişilecek sabırlı ve açık sözlü eğitim çalışmaları, kanımca, daha mutlu bir yaşama düzenine giden tek yoldur.
(Çevir i : C. Ç a p a n )
20
Bilim ve Uygarlık
Yaşadığımız bu ekonomik * sıkıntı çağında ulusları ayakta tutan mânevi güçlerin ne olduğu açıkça belirmektedir. Umarız ki, geleceğin tarihçisi, Avrupanın politik ve ekonomik bakımdan birleştiği bir gün, çağdaş olayları yargıladığı zaman, günümüzde bu kıtanın özgürlük ve onurunun Batı devletleri tarafından kurtarılmış olduğunu, bu güç zamanlarda kin, nefret ve zorbalığa kaymadan sıkıntıya karşı koyan Batı Avrupa'nın kişi özgürlüğünü başarıyla savunup, bilgi ve buluşların ilerlemesine yol açtığını görecek ve söyliyecektir. Çünkü kendi varlığına saygısı olan bir insan için hayat bu özgürlük olmadan yaşanmaya değmez.
Beni yıllarca kendi yurttaşı sayan bir ulusun tutum ve davranışını yargılamak bana düşmez hem; yalnız eyleme değer verilen günümüzde yargılamaya girişmek boş bir çaba olsa gerek.
Bugün bizi ilgilendiren sorunlar şunlardır: İnsanlığı ve bize miras kalan mânevi varlıkları nasıl kurtaracağız? Avrupa'yı yeni bir yıkımdan nasıl koruyacağız?
Hiç şüphe yok ki, dünyayı saran eko-
21
Tanrı Kavramının
Sömürülmesi
Daha iyi bir dünyanın kurulmasınlışılırken Tanrı kavramındangerektiğine inanmıyorum. Bununaydının davranışları ile bağdaşabileceğinsanmıyorum. Ayrıca, tarih deher topluluk ya Tanrının kendilerindeolduğuna inanıyor, ya da böylkarşısındakileri inandırmağa çalışıyor
Bu da, sağduyuya dayanadavranışı güçleştiren bir durumve aydınca bîr tutumun gelişmesrişilecek sabırlı ve açık sözlü eğitiları, kanımca, daha mutlu birnine giden tek yoldur.
(Çevir
20
Bilim ve Uygarlık
Yaşadığımız bu ekonomik * sıkıntı çağında ulusları ayakta tutan mânevi güçlerin ne olduğu açıkça belirmektedir. Umarız ki, geleceğin tarihçisi, Avrupanın politik ve ekonomik bakımdan birleştiği bir gün, çağdaş olayları yargıladığı zaman, günümüzde bu kıtanın özgürlük ve onurunun Batı devletleri tarafından kurtarılmış olduğunu, bu güç zamanlarda kin, nefret ve zorbalığa kaymadan sıkıntıya karşı koyan Batı Avrupa'nın kişi özgürlüğünü başarıyla savunup, bilgi ve buluşların ilerlemesine yol açtığını görecek ve söyliyecektir. Çünkü kendi varlığına saygısı olan bir insan için hayat bu özgürlük olmadan yaşanmaya değmez.
Beni yıllarca kendi yurttaşı sayan bir ulusun tutum ve davranışını yargılamak bana düşmez hem; yalnız eyleme değer verilen günümüzde yargılamaya girişmek boş bir çaba olsa gerek.
Bugün bizi ilgilendiren sorunlar şunlardır: İnsanlığı ve bize miras kalan mânevi varlıkları nasıl kurtaracağız? Avrupa'yı yeni bir yıkımdan nasıl koruyacağız?
Hiç şüphe yok ki, dünyayı saran eko-
21
A L B E R T E Î N S T E İ N
nomik buhran ve buhran yüzünden halkların yoksul düşmesi, birçok nimetlerden yoksun kalmaları, tanığı olduğumuz tehlikeli karışıklıklara yol açmıştır. Bu gibi dönemlerde hoşnutsuzluk kin ve öfke doğurur; öfke insan-arı zorbaca eylemlere ve devrimlere sürük
ler, kimi zaman da savaşa götürür. Sıkıntıdan, çaresizlikten yeni yeni dertler doğar. Bugün devlet adamları, tıpkı yirmi yıl önce olduğu gibi, korkunç sorumluluklar yüklenmiş bulunuyorlar. Gönül ister ki bunlar bir anlaşmaya varsınlar ve Avrupa'da uluslararası alış verişleri birlik ve aydınlık temelleri üzerine kurabilsinler, böylece her devlet savaşın başarısızlıkla sonuçlanacak bir serüven olduğunu kesinlikle anlasın. Ne var ki, devlet adamlarının çabası ancak halkların sağlam, sarsılmaz istemine dayandığı zaman başarılı sonuç verebilir.
Bizi ilgilendiren konu yalnız barışı kurmanın ve korumanın teknik çareleri değil, aynı zamanda kafaları eğitmenin, aydınlatmanın yoludur. Düşünce özgürlüğümüzü, kişisel özgürlüğümüzü tehlikeye sokan güçlere karşı koymak istiyorsak, önce yitireceğimiz değerlerin ne olduğunu iyice tasarlamamız ve atalarımızın bunca zor savaşlarla elde ettikleri bu özgürlüğe neler borçlu olduğumuzu açıkça bilmemiz gerekir.
Bu özgürlük olmasaydı, ne Shakespeare,
22
DÜNYAYA B A K I Ş
ne Goethe, ne Newton, ne Faraday, ne Pas-teur, ne de Lister yetişirdi. O olmasa, ne halk için konforlu evler olurdu, ne demiryolları, ne telsiz telgraf, ne salgınlara karşı korunma çareleri, ne ucuz okuma kitapları, ne kültür, ne de herkese açık sanatlar. Hayatın belli başlı gereksinmelerini karşılıyacak gereçleri meydana getirmek için insanın çabasını kolaylaştıracak makineler olmaz, çoğu insanlar eski Asya* zorbalarının zamanındaki köle hayatını yaşardı.
Buluşlar, keşifler yalnız özgür insanlara vergidir, yalnız onlar yaratabilir biz modern insanların hayatım yaşanmaya değer hale getiren düşünce eserlerini.
Belki bir gün gelecek, çağımızın ekonomik güçlüklerinden sıyrılıp da çalışmada «arz ve talep», sunu ve istek, üretim ve tüketim arasındaki dengeyi kurabilecek ve bu dengeyi yasalarla yürütebileceğiz. Ama bu sorunu da özgür insanlar olarak çözümlemeliyiz, onu bahane ederek bizi köleliğe sürüklemelerine izin vermemeliyiz; çünkü kölelik olumlu, sağlıklı her türlü gelişmeyi köstekliyen bir bataktır.
Bu sözlerimle ilgili olarak, geçenlerde aklıma gelen bir düşünceyi dile getirmek isterim: Şehirden uzak, yalnız yaşıyor ve rahat, düzenli bir hayatın yaratıcı düşünceyi geliştirmeye ne kadar elverişli olduğunu gö-
23
A L B E R T E Î N S T E İ N
nomik buhran ve buhran yüzünden halkların yoksul düşmesi, birçok nimetlerden yoksun kalmaları, tanığı olduğumuz tehlikeli karışıklıklara yol açmıştır. Bu gibi dönemlerde hoşnutsuzluk kin ve öfke doğurur; öfke insan-arı zorbaca eylemlere ve devrimlere sürük
ler, kimi zaman da savaşa götürür. Sıkıntıdan, çaresizlikten yeni yeni dertler doğar. Bugün devlet adamları, tıpkı yirmi yıl önce olduğu gibi, korkunç sorumluluklar yüklenmiş bulunuyorlar. Gönül ister ki bunlar bir anlaşmaya varsınlar ve Avrupa'da uluslararası alış verişleri birlik ve aydınlık temelleri üzerine kurabilsinler, böylece her devlet savaşın başarısızlıkla sonuçlanacak bir serüven olduğunu kesinlikle anlasın. Ne var ki, devlet adamlarının çabası ancak halkların sağlam, sarsılmaz istemine dayandığı zaman başarılı sonuç verebilir.
Bizi ilgilendiren konu yalnız barışı kurmanın ve korumanın teknik çareleri değil, aynı zamanda kafaları eğitmenin, aydınlatmanın yoludur. Düşünce özgürlüğümüzü, kişisel özgürlüğümüzü tehlikeye sokan güçlere karşı koymak istiyorsak, önce yitireceğimiz değerlerin ne olduğunu iyice tasarlamamız ve atalarımızın bunca zor savaşlarla elde ettikleri bu özgürlüğe neler borçlu olduğumuzu açıkça bilmemiz gerekir.
Bu özgürlük olmasaydı, ne Shakespeare,
22
DÜNYAYA B A K I Ş
ne Goethe, ne Newton, ne Faraday, ne Pas-teur, ne de Lister yetişirdi. O olmasa, ne halk için konforlu evler olurdu, ne demiryolları, ne telsiz telgraf, ne salgınlara karşı korunma çareleri, ne ucuz okuma kitapları, ne kültür, ne de herkese açık sanatlar. Hayatın belli başlı gereksinmelerini karşılıyacak gereçleri meydana getirmek için insanın çabasını kolaylaştıracak makineler olmaz, çoğu insanlar eski Asya* zorbalarının zamanındaki köle hayatını yaşardı.
Buluşlar, keşifler yalnız özgür insanlara vergidir, yalnız onlar yaratabilir biz modern insanların hayatım yaşanmaya değer hale getiren düşünce eserlerini.
Belki bir gün gelecek, çağımızın ekonomik güçlüklerinden sıyrılıp da çalışmada «arz ve talep», sunu ve istek, üretim ve tüketim arasındaki dengeyi kurabilecek ve bu dengeyi yasalarla yürütebileceğiz. Ama bu sorunu da özgür insanlar olarak çözümlemeliyiz, onu bahane ederek bizi köleliğe sürüklemelerine izin vermemeliyiz; çünkü kölelik olumlu, sağlıklı her türlü gelişmeyi köstekliyen bir bataktır.
Bu sözlerimle ilgili olarak, geçenlerde aklıma gelen bir düşünceyi dile getirmek isterim: Şehirden uzak, yalnız yaşıyor ve rahat, düzenli bir hayatın yaratıcı düşünceyi geliştirmeye ne kadar elverişli olduğunu gö-
23
A L B E R T E İ N S T E İ N
rüyordum. Toplumumuzda yalnızlığı gerektiren ve beden ya da akıldan yana büyük bir çaba gerektirmeyen bazı görevler vardır: örneğin deniz feneri ve yüzen fener bekçiliği. Bu görevleri bilim, özellikle, bazı matematik ya da felsefe sorunlarını derinliğine incelemeyi amaç edinen gençlere vermek mümkün değil mi? Pek az genç hayatının asıl verimli çağında bilimsel sorunların üstüne eğilmek fırsatını bulur. Bir genç belli bir süre için bir burs bulabilse bile, en kısa zamanda sonuç elde etmek zorundadır. Bu durum salt bilime ulaşmak için hiç de elverişli değildir. Ekmeğini kazanmak için gelişigüzel pratik bir görev alan genç bilim adamı bu bakımdan daha elverişli koşullar içindedir - yeter ki asıl çalışmasına ayırabilecek zaman ve enerjiyi bulabilsin. Bu dediğim gerçekleştirilirse, belki yaratıcı kafalara şimdi olduğundan daha geniş ölçüde gelişmek olanağı verilmiş olur. Ekonomik yoksulluğun ve politik karışıklığın ağır bastığı çağımızda bu çeşit düşüncelerin üstünde durmaya değer.
Tehlikeli, yoksul bir çağda yaşadığımızdan yakınmak mıyız? Sanmam. İnsan bütün öbür canlılar gibi yaradılıştan gevşektir. Onu uyaran, dürtükliyen olmazsa, hemen hiç düşünmez, törelerine ve alışkanlıklarına uyarak bir otomat gibi yaşar. Genç değilim, çocukluk, gençlik aşamalarını geçirdim ve ben
DÜNYAYA B A K I Ş
de delikanlının yalnız kendi hayatının ıvır zı-vırlannı düşündüğü, arkadaşları gibi konuşup, tıpkı onlar gibi davrandığı çağları yaşadım. Bu yapmacık maskenin altında neler saklandığını pek fark edemez insan, çünkü alışkanlığın, biçimselliğin etkisiyle insanın gerçek kişiliği pamuğa sarılmış gibidir.
Bugünümüz ne kadar başka! Fırtınalı zamanımızda çakan şimşeklerin ışığında insanları ve olayları olanca çıplaklığıyla görebiliyoruz. Her millet, her insan amaçlarını, tutkularını, güc ve güçsüzlüklerini açığa vurmaktadır. Koşulların hızla değişmesinde göreneğin hiç yeri kalmamıştır: Alışkanlıklar kurumuş buğday taneleri gibi havaya savrulmaktadır.
İnsanlar çaresizlik içinde, iflâs etmiş ekonomik gelenekler ve kurulması gereken uluslararası politik ilişkiler üzerinde düşünmeye başlıyorlar. Uluslar tehlikeler ve karışıklıklar arasından yeni gelişmeler yoluna girmektedirler. Çağımızın bu karışıklıkları bize daha iyi bir dünya hazırlasa bari!
Zamanımızın bu yargısı bir yana, ödevimiz ulu ve dayanıklı varlıklarımız arasında hayata değer veren ne^varsa onları korumak ve çocuklarımıza atalarımızdan aldığımız kültür mirasını daha arı ve daha zengin olarak aktarmaktır.
(Çevir i : A. E r h a t )
25-
24
A L B E R T E İ N S T E İ N
rüyordum. Toplumumuzda yalnızlığı gerektiren ve beden ya da akıldan yana büyük bir çaba gerektirmeyen bazı görevler vardır: örneğin deniz feneri ve yüzen fener bekçiliği. Bu görevleri bilim, özellikle, bazı matematik ya da felsefe sorunlarını derinliğine incelemeyi amaç edinen gençlere vermek mümkün değil mi? Pek az genç hayatının asıl verimli çağında bilimsel sorunların üstüne eğilmek fırsatını bulur. Bir genç belli bir süre için bir burs bulabilse bile, en kısa zamanda sonuç elde etmek zorundadır. Bu durum salt bilime ulaşmak için hiç de elverişli değildir. Ekmeğini kazanmak için gelişigüzel pratik bir görev alan genç bilim adamı bu bakımdan daha elverişli koşullar içindedir - yeter ki asıl çalışmasına ayırabilecek zaman ve enerjiyi bulabilsin. Bu dediğim gerçekleştirilirse, belki yaratıcı kafalara şimdi olduğundan daha geniş ölçüde gelişmek olanağı verilmiş olur. Ekonomik yoksulluğun ve politik karışıklığın ağır bastığı çağımızda bu çeşit düşüncelerin üstünde durmaya değer.
Tehlikeli, yoksul bir çağda yaşadığımızdan yakınmak mıyız? Sanmam. İnsan bütün öbür canlılar gibi yaradılıştan gevşektir. Onu uyaran, dürtükliyen olmazsa, hemen hiç düşünmez, törelerine ve alışkanlıklarına uyarak bir otomat gibi yaşar. Genç değilim, çocukluk, gençlik aşamalarını geçirdim ve ben
DÜNYAYA B A K I Ş
de delikanlının yalnız kendi hayatının ıvır zı-vırlannı düşündüğü, arkadaşları gibi konuşup, tıpkı onlar gibi davrandığı çağları yaşadım. Bu yapmacık maskenin altında neler saklandığını pek fark edemez insan, çünkü alışkanlığın, biçimselliğin etkisiyle insanın gerçek kişiliği pamuğa sarılmış gibidir.
Bugünümüz ne kadar başka! Fırtınalı zamanımızda çakan şimşeklerin ışığında insanları ve olayları olanca çıplaklığıyla görebiliyoruz. Her millet, her insan amaçlarını, tutkularını, güc ve güçsüzlüklerini açığa vurmaktadır. Koşulların hızla değişmesinde göreneğin hiç yeri kalmamıştır: Alışkanlıklar kurumuş buğday taneleri gibi havaya savrulmaktadır.
İnsanlar çaresizlik içinde, iflâs etmiş ekonomik gelenekler ve kurulması gereken uluslararası politik ilişkiler üzerinde düşünmeye başlıyorlar. Uluslar tehlikeler ve karışıklıklar arasından yeni gelişmeler yoluna girmektedirler. Çağımızın bu karışıklıkları bize daha iyi bir dünya hazırlasa bari!
Zamanımızın bu yargısı bir yana, ödevimiz ulu ve dayanıklı varlıklarımız arasında hayata değer veren ne^varsa onları korumak ve çocuklarımıza atalarımızdan aldığımız kültür mirasını daha arı ve daha zengin olarak aktarmaktır.
(Çevir i : A. E r h a t )
25-24
Bilim ve Toplum
Bilim, insan işleri üzerinde iki yoldan etki yapar. Birincisi, hepimizin bildiği bir yoldur: Bilim insan hayatını baştan başa değiştiren, dolaysız, daha çok dolaylı olarak bir takım olanaklar yaratır, ikinci yol eğitici bir nitelik taşır - insan düşüncesini etkiler. Bunun etkisi üstünkörü bir bakışla görülmezse de, daha az derin değildir.
Bilimin en gözle görünen pratik etkisi, hayatı hem zenginleştiren, hem karmaşık hale sokan bir takım buluşlara yol açmasıdır; bunlar, buhar makinası, demiryolu, elektrik gücü ve ışığı, telgraf, radyo, otomobil, uçak, dinamit vb. gibi buluşlardır. Bunlara bir de biyoloji ve tıp alanında insan hayatını koruma amacıyla yapılan buluşları, özellikte acıları dindirme yollarını ve yiyecekleri koruyup saklamaya yarayan teknik icatları eklemek gerekir.
Ama, bütün bu buluşların insana sağladığı en büyük iyilik, eskiden, .basit yaşayışı sürdürmek için pek gerekli olan o son derece yıpratıcı beden çalışmasından insanı kurtarmış olmasıdır bence. Bugün köleliğin genel olarak ortadan kalktığını ileri sürebiliyorsak, bunu bilimin pratik sonuçlarına borçluyuz.
26
DÜNYAYA B A K I Ş
ö t e yandan, teknoloji, ya da uygulamalı bilim, insanlığı son derece ciddi bir takım sorunlarla karşı karşıya getirmiştir, insanlığın yaşaması, bu sorunların yararlı bir yoldan çözümlenmesine bağlıdır. Yapılacak şey, yeni bir takım toplumsal kurumlar ve gelenekler yaratmaktır. Öyle kurumlar ki, onlar olmadıkça, yeni âletler, ister istemez insanlığın başına belâların en büyüğünü açabilir.
Örgütlenmemiş bir ekonomide, mekanik üretim araçları şu sonucu doğurmuştur: insanlığın hatırı sayılır bir bölüğü mal üretimi bakımından artık gerekli olmaktan çıkmış ve böylece ekonomik oluşumun dışında kalmıştır. Bunun sonucu olarak da, ilk ağızda, satın alma gücünde bir azalma olmuş ve aşırı yarışma yüzünden iş gücünün değeri düşmüştür ki, bu da, git gide daralan aralıklarla, mal üretiminin ciddi olarak felce uğramasına yol açmıştır. Öte yandan, üretim araçları, bunları ellerinde tutanlara, politik kurumların geleneksel güvenekleriyle önlenemiyecek ölçüde bir güc sağlamaktadır, insanlık bu yeni koşullara uymak için yeni bir savaşa girişmiştir. Bizim kuşağın insanları, görevlerine yaraşır bir güc gösterebilirse, bu savaş gerçek bir kurtuluşa götürebilir.
Teknolojiye gelince, o da mesafeleri kısaltmış ve son derece etkin bir takım yeni
27
Bilim ve Toplum
Bilim, insan işleri üzerinde iki yoldan etki yapar. Birincisi, hepimizin bildiği bir yoldur: Bilim insan hayatını baştan başa değiştiren, dolaysız, daha çok dolaylı olarak bir takım olanaklar yaratır, ikinci yol eğitici bir nitelik taşır - insan düşüncesini etkiler. Bunun etkisi üstünkörü bir bakışla görülmezse de, daha az derin değildir.
Bilimin en gözle görünen pratik etkisi, hayatı hem zenginleştiren, hem karmaşık hale sokan bir takım buluşlara yol açmasıdır; bunlar, buhar makinası, demiryolu, elektrik gücü ve ışığı, telgraf, radyo, otomobil, uçak, dinamit vb. gibi buluşlardır. Bunlara bir de biyoloji ve tıp alanında insan hayatını koruma amacıyla yapılan buluşları, özellikte acıları dindirme yollarını ve yiyecekleri koruyup saklamaya yarayan teknik icatları eklemek gerekir.
Ama, bütün bu buluşların insana sağladığı en büyük iyilik, eskiden, .basit yaşayışı sürdürmek için pek gerekli olan o son derece yıpratıcı beden çalışmasından insanı kurtarmış olmasıdır bence. Bugün köleliğin genel olarak ortadan kalktığını ileri sürebiliyorsak, bunu bilimin pratik sonuçlarına borçluyuz.
26
DÜNYAYA B A K I Ş
ö t e yandan, teknoloji, ya da uygulamalı bilim, insanlığı son derece ciddi bir takım sorunlarla karşı karşıya getirmiştir, insanlığın yaşaması, bu sorunların yararlı bir yoldan çözümlenmesine bağlıdır. Yapılacak şey, yeni bir takım toplumsal kurumlar ve gelenekler yaratmaktır. Öyle kurumlar ki, onlar olmadıkça, yeni âletler, ister istemez insanlığın başına belâların en büyüğünü açabilir.
Örgütlenmemiş bir ekonomide, mekanik üretim araçları şu sonucu doğurmuştur: insanlığın hatırı sayılır bir bölüğü mal üretimi bakımından artık gerekli olmaktan çıkmış ve böylece ekonomik oluşumun dışında kalmıştır. Bunun sonucu olarak da, ilk ağızda, satın alma gücünde bir azalma olmuş ve aşırı yarışma yüzünden iş gücünün değeri düşmüştür ki, bu da, git gide daralan aralıklarla, mal üretiminin ciddi olarak felce uğramasına yol açmıştır. Öte yandan, üretim araçları, bunları ellerinde tutanlara, politik kurumların geleneksel güvenekleriyle önlenemiyecek ölçüde bir güc sağlamaktadır, insanlık bu yeni koşullara uymak için yeni bir savaşa girişmiştir. Bizim kuşağın insanları, görevlerine yaraşır bir güc gösterebilirse, bu savaş gerçek bir kurtuluşa götürebilir.
Teknolojiye gelince, o da mesafeleri kısaltmış ve son derece etkin bir takım yeni
27
A L B E R T E İ N S T E İ N
28
DÜNYAYA B A K I Ş
insanın gözündeki bölük pörçük görünüşü perilere cinlere olan inancı beslemekle kalır. Onun için, ilkel insan, bugün bile, tabiatüstü ve sorumsuz bir takım güçlerin hayatına karışabileceği korkusu içinde yaşayıp durmaktadır.
Bilimin en büyük zaferi, insanın kendine ve tabiata karşı duyduğu güvensizliği, insan aklı üstündeki etkisiyle yenmek olacaktır. Eski Yunanlılar ilkel matematikle birlikte, ilk defa olarak, sonuçlarından hiç kimse nin kaçmamıyacağı bir düşünce sistemi kurmuşlardı. Ondan sonra Rönesans bilginleri, sistemli deneyle matematik yöntemi birleştirmeyi düşündüler. Bu birleşme, tabiat yasalarını, deneyle doğrulayarak, öylesine kesin bir biçimde dile getirebiliyordu ki, tabiat biliminde artık düşünce ayrılıklarına yer kalmıyordu. O günden bu yana, her kuşak akıl ve bilgi mirasını arttırmıştır ve bütün yapıyı tehlikeye sokabilecek en ufak bir buhran korkusu kalmamıştır.
Büyük halk yığınları bilimsel araştırmanın ayrıntılarını ancak kendi dar anlayışı ölçüsünde izleyebilir. Ama, hiç değilse, büyük ve önemli bir yarar olduğunu da görür: Bu yarar da, insan düşüncesinin güvenilmeğe değer ve tabiat yasasinın evrensel olduğunu düşünmektir.
(Çevir i : V. Günyo l )
29
yıkma araçları yaratmıştır. Bu araçlar, davranışlarında alabildiğine serbest olmak isteyen ulusların elinde, insanlığın hayatını ya da güvenliğini tehlikeye koyabilmektedir. Bu durum, bütün dünya için bir tek yürütme ve yargı gücünü gerekli kılar. Ne var ki, millî gelenekler böylesi bir merkezî gücün kurulmasına umutsuzca karşı koymaktadırlar. Burada da, kendimizi yene bir savaşın, sonucu hepimizin kaderini belirliyecek bir savaşın ortasında bulunuyoruz.
Ulaştırma araçları, basılı sözü çoğaltma yolları ve radyo modern silâhlarla birleşince bedenle ruhu merkezi bir gücün buyruğu altına koymaya yüz tutmaktadırlar ki, bu da insanlık için üçüncü bir tehlike doğurmaktadır. Çağımızın zorbalıkları ve onların yıkıcı etkileri, bu ilerlemeyi insanın yararına kullanmakta ne denli geri kaldığımızı açıkça göstermektedir. Burada da durum ve koşullar, uluslararası bir çözüm yolu ve bu çözüm için de - henüz yoksun bulunduğumuz - psikolojik bir temel gerektirmektedir.
Şimdi, bilimin insan düşüncesi üzerine yaptığı etkilere gelelim. Bilim - öncesi çağlarda, yalnız düşünce ile, bütün insanlığın zorunlu ve kesin diye kabul edebileceği sonuçlar elde edilemezdi. Tabiattaki bütün olayların katı yasalara bağlı olduğu düşüncesi de kabul edilemezdi. Tabiat yasasının, ilkel bir
A L B E R T E İ N S T E İ N
28
DÜNYAYA B A K I Ş
insanın gözündeki bölük pörçük görünüşü perilere cinlere olan inancı beslemekle kalır. Onun için, ilkel insan, bugün bile, tabiatüstü ve sorumsuz bir takım güçlerin hayatına karışabileceği korkusu içinde yaşayıp durmaktadır.
Bilimin en büyük zaferi, insanın kendine ve tabiata karşı duyduğu güvensizliği, insan aklı üstündeki etkisiyle yenmek olacaktır. Eski Yunanlılar ilkel matematikle birlikte, ilk defa olarak, sonuçlarından hiç kimse nin kaçmamıyacağı bir düşünce sistemi kurmuşlardı. Ondan sonra Rönesans bilginleri, sistemli deneyle matematik yöntemi birleştirmeyi düşündüler. Bu birleşme, tabiat yasalarını, deneyle doğrulayarak, öylesine kesin bir biçimde dile getirebiliyordu ki, tabiat biliminde artık düşünce ayrılıklarına yer kalmıyordu. O günden bu yana, her kuşak akıl ve bilgi mirasını arttırmıştır ve bütün yapıyı tehlikeye sokabilecek en ufak bir buhran korkusu kalmamıştır.
Büyük halk yığınları bilimsel araştırmanın ayrıntılarını ancak kendi dar anlayışı ölçüsünde izleyebilir. Ama, hiç değilse, büyük ve önemli bir yarar olduğunu da görür: Bu yarar da, insan düşüncesinin güvenilmeğe değer ve tabiat yasasinın evrensel olduğunu düşünmektir.
(Çevir i : V. Günyo l )
29
yıkma araçları yaratmıştır. Bu araçlar, davranışlarında alabildiğine serbest olmak isteyen ulusların elinde, insanlığın hayatını ya da güvenliğini tehlikeye koyabilmektedir. Bu durum, bütün dünya için bir tek yürütme ve yargı gücünü gerekli kılar. Ne var ki, millî gelenekler böylesi bir merkezî gücün kurulmasına umutsuzca karşı koymaktadırlar. Burada da, kendimizi yene bir savaşın, sonucu hepimizin kaderini belirliyecek bir savaşın ortasında bulunuyoruz.
Ulaştırma araçları, basılı sözü çoğaltma yolları ve radyo modern silâhlarla birleşince bedenle ruhu merkezi bir gücün buyruğu altına koymaya yüz tutmaktadırlar ki, bu da insanlık için üçüncü bir tehlike doğurmaktadır. Çağımızın zorbalıkları ve onların yıkıcı etkileri, bu ilerlemeyi insanın yararına kullanmakta ne denli geri kaldığımızı açıkça göstermektedir. Burada da durum ve koşullar, uluslararası bir çözüm yolu ve bu çözüm için de - henüz yoksun bulunduğumuz - psikolojik bir temel gerektirmektedir.
Şimdi, bilimin insan düşüncesi üzerine yaptığı etkilere gelelim. Bilim - öncesi çağlarda, yalnız düşünce ile, bütün insanlığın zorunlu ve kesin diye kabul edebileceği sonuçlar elde edilemezdi. Tabiattaki bütün olayların katı yasalara bağlı olduğu düşüncesi de kabul edilemezdi. Tabiat yasasının, ilkel bir
Bilim ve Ahlâk
Söylediğim bir takım sözlerin hoşunuza gitmediğini anlıyorum. Ama ben hiçbir zaman insanlık için bir kurtuluş yolu olmadığını söylemedim. Yeryüzündeki koşulların düzelmesi salt bilimsel buluşlardan çok insan geleneklerinin ve ülkülerinin gerçekleşmesine bağlıdır. Ahlâklı bir yaşama düzeninin gelişmesi bakımından Konfüçyüs'ün, Buddha'nın, İsa'nın ve Gandhi'nin yaptıkları, bilimin, herhangi bir zamanda yapabileceğinden çok daha önemlidir bence. Sigara içmenin sağlığınız için çok zararlı olduğuna inanırsınız da, tiryaki olmaktan gene de alamazsınız kendinizi, Hayatı zehirleyen pek çok alışkanlıklar için geçerli bir yargı bu üstelik. Doğruya ve gerçeğe yönelmiş her türlü çabaya duyduğum saygı ve hayranlığı ayrıca belirtmem gerekmiyor sanıyorum. Ne var ki, iyilik ve güzellik değerleri eksikliğinin de salt düşünsel bir çabayla giderilebileceğine inanmıyorum. Bu görüşümü anlıyaca-ğınızı umarım.
(Çev ir i : C. Ç a p a n )
Bilimsel Gerçek
Üstüne
1. «Bilimsel gerçek» sözüne kesin bir anlam vermek kolay değildir. «Gerçek» sözü böylece, kişisel deney için başka, matematik bir önerme için başka, ya da bir tabiat bilimi teorisi için başkadır. «Dinsel» dedikleri gerçeği ise doğru dürüst kavrayamıyorum bile.
2. Bilimsel araştırma, deneysel düşünce ve bütüncü bir görüşü destekleyerek, kör inançları azaltabilir. Bununla birlikte, biraz inceye giden her bilimsel çalışmanın temelinde dünyanın akla dayandığı ve kavranabilir olduğu yolunda dinsel duyguya benzer bir inanç vardır şüphesiz.
3. Bu inanç deneyde kendini gösteren yüce bir aklın derin duygusuyla birleşince benim için Tanrı kavramı olur. Herkesin anlayacağı bir deyimle buna «panteizm» denir. (Spinoza)
4. Dünyanın mezhep geleneklerine ancak tarih ve psikoloji açısından bakabilirim. Onlarla başkaca hiç bir ilişkim yoktur.
(Çev ir i : S. E. - V. G.)
31
30
Bilim ve Ahlâ
Söylediğiza gitmediğinzaman insanlığını söylemedimdüzelmesi salsan geleneklerinimesine bağlıdırnin gelişmesi bakımındaBuddha'nın, İsa'nıbilimin, herhangden çok daha önemlidinin sağlığınızinanırsınız damazsınız kendiniziçok alışkanlıklatelik. Doğruylü çabaya duyduğurıca belirtmemvar ki, iyilik vnin de salt düşünseğine inanmıyorumğınızı umarım
Bilimsel Gerçek
Üstüne
1. «Bilimsel gerçek» sözüne kesin bir anlam vermek kolay değildir. «Gerçek» sözü böylece, kişisel deney için başka, matematik bir önerme için başka, ya da bir tabiat bilimi teorisi için başkadır. «Dinsel» dedikleri gerçeği ise doğru dürüst kavrayamıyorum bile.
2. Bilimsel araştırma, deneysel düşünce ve bütüncü bir görüşü destekleyerek, kör inançları azaltabilir. Bununla birlikte, biraz inceye giden her bilimsel çalışmanın temelinde dünyanın akla dayandığı ve kavranabilir olduğu yolunda dinsel duyguya benzer bir inanç vardır şüphesiz.
3. Bu inanç deneyde kendini gösteren yüce bir aklın derin duygusuyla birleşince benim için Tanrı kavramı olur. Herkesin anlayacağı bir deyimle buna «panteizm» denir. (Spinoza)
4. Dünyanın mezhep geleneklerine ancak tarih ve psikoloji açısından bakabilirim. Onlarla başkaca hiç bir ilişkim yoktur.
(Çev ir i : S. E. - V. G.)
31
30
Kişi ve Toplum
Yaşantılarımıza, çabalarımıza bakarsak, neredeyse bütün davranışlarımızın, isteklerimizin, başka insanların varlığıyla bağlı olduğunu görürüz. Bütün tabiatımızın, toplumsal hayvanlara benzediğini anlarız. Başkalarının yetiştirdiğini yiyip, başkalarının diktiğini giyip, başkalarının yaptığı evlerde oturuyoruz. Bilgimizin ve inançlarımızın büyük bir kısmı, bize başkalarının yarattığı bir dil aracılığıyla gene başkaları tarafından verilmiştir. Dil olmasaydı, akıl gücümüz, gelişmiş hayvanlarla kıyaslandığında çok düşük kalırdı; bu yüzden şunu kabul edelim ki, hayvanlara karşı üstünlüğümüzü bir toplum içinde yaşamamıza borçluyuz. Birey doğumundan beri tekbaşına bırakılırsa, duyularında ve duygularında aklımızın alamayacağı
32
DÜNYAYA BAKIŞ
kadar ilkel ve hayvanımsı kalır. Birey ne ise odur, varlığından gelme büyük bir erdemliği yoktur onun, besbelli. Maddî ve mânevi varlığı beşikten mezara giden büyük bir insan toplumunun bir parçasıdır o.
Bir insanın topluluktaki başlıca değeri, düşünce, duygu ve davranışlarını, arkadaşlarının çıkarları yolunda yönetmesinin derecesine bağlıdır; ona bu alandaki tutumuna göre iyi, ya da kötü denir. Bir insanı tanımlamamız, ilk bakışta, sanki onun sadece toplumsal özelliklerine dayanır gibidir. Belki böyle bir davranış yanlış olabilir. Toplumdan aldığımız maddî, mânevi, ahlâki bütün değerlerin, sayısız kuşaklar gerisindeki belli yaratıcı kişilerden geçerek bize geldiği pek açıktır. Ateşin kullanılması, yediğimiz bitkilerin yetiştirilmesi, buhar makinası, hep tek kişilerin buluşlarıdır.
Sadece birey düşünebilir ve bu yüzden de toplum için yeni değerler yaratır, üstelik toplumun uyduğu yeni yeni ahlâk kuralları da getirir. Nasıl toplumun besleyici toprağı olma dan kişilerin gelişmesi düşünülmezse, yaratıcı, geniş düşünceli, yargılayıcı, onu ortaya çıkaran bireylerin sıkı bh- politika birliğine dayandığı kadar, kişi olarak onların bağımsızlıklarına da bağlıdır. Ortaçağ Avrupasını durgunluktan kurtaran italyan Rönesansı sı-
33
Kişi v
Yaşantılarımızaneredeysrimizinduğunlumsakalarınıdiktiğinoturuyoruzyük bidil aracılığıylrilmiştirmiş hayvanlarlkalırdıhayvanlariçindemundarında v
32
DÜNYAYA BAKIŞ
kadar ilkel ve hayvanımsı kalır. Birey ne ise odur, varlığından gelme büyük bir erdemliği yoktur onun, besbelli. Maddî ve mânevi varlığı beşikten mezara giden büyük bir insan toplumunun bir parçasıdır o.
Bir insanın topluluktaki başlıca değeri, düşünce, duygu ve davranışlarını, arkadaşlarının çıkarları yolunda yönetmesinin derecesine bağlıdır; ona bu alandaki tutumuna göre iyi, ya da kötü denir. Bir insanı tanımlamamız, ilk bakışta, sanki onun sadece toplumsal özelliklerine dayanır gibidir. Belki böyle bir davranış yanlış olabilir. Toplumdan aldığımız maddî, mânevi, ahlâki bütün değerlerin, sayısız kuşaklar gerisindeki belli yaratıcı kişilerden geçerek bize geldiği pek açıktır. Ateşin kullanılması, yediğimiz bitkilerin yetiştirilmesi, buhar makinası, hep tek kişilerin buluşlarıdır.
Sadece birey düşünebilir ve bu yüzden de toplum için yeni değerler yaratır, üstelik toplumun uyduğu yeni yeni ahlâk kuralları da getirir. Nasıl toplumun besleyici toprağı olma dan kişilerin gelişmesi düşünülmezse, yaratıcı, geniş düşünceli, yargılayıcı, onu ortaya çıkaran bireylerin sıkı bh- politika birliğine dayandığı kadar, kişi olarak onların bağımsızlıklarına da bağlıdır. Ortaçağ Avrupasını durgunluktan kurtaran italyan Rönesansı sı-
33
ALBERT EÎNSTEÎN
rasmda, özellikle en parlak yemişlerini veren Grek-Avrupa-Amerikan kültürü, bütünü ile bireyin özgürlüğüne ve tek başınalığına dayanır.
Şimtli içinde yaşadığımız çağı düşünelim. Toplum ne yolda, birey ne yolda? Uygar ülkelerin nüfusu, eskisi ile ölçülecek olursa, çok artmıştır. Bugün Avrupa'da yüzyıl öncesinin üç katı insan yaşamaktadır. Ama büyük adamların sayısı ölçülemeyecek kadar azalmıştır. Kitleler, yaratıcı çabalarından ötürü, sadece bir kaç kişiyi kişilik saymaktadır. Örgütçülük, özellikle teknik alanda ve bilim alanında, bir dereceye kadar, büyük adamın yerini almıştır.
Sanatsal düşünce . alanında belli başlı kimselerin eksikliği özellikle göze çarpmaktadır. Müzik ve resim kesinlikle bozulmuş ve çok sevilir olmaktan çıkmıştır. Politikadaysa sadece önder "yokluğu ile kalınmamış, ruh özelliği ve yurttaşın doğruluk duyguları büyük ölçüde kaybolmuştur. Böyle bir özelliğe dayanan demokratik parlamantcr rejim, bir çok yerlerde sarsılmış, diktatörler doğmuş ve tutunmuşlardır. Çünkü insanların yücelik duygusu ve birej'scl haklar artık yeterince köklü değildi. Koyun sürüsü gibi kitleler, iki hafta içinde gazeteler tarafından öylesine bir heyecan ve telâşa düşürülebilirler ki, bu insanlar başta bulunan bu işlerle ilgili bir kaç
DÜNYAYA BAKIŞ
partinin değersiz amaçları uğruna ölmek ve öldürmek için üniformaları geçiriverirler sırtlarına. Zorunlu askerlik görevi bana bugün uygar insanın yoksun bulunduğu birey saygısının nasıl ortadan kalktığını gösteren en kö tü belirtisi olarak görünüyor. Şüphesiz ki uygarlığımızın söndüğü üstüne kehanetlerde bulunanlar da vardır. Ben bu karamsarlardan değilim; daha iyi günlerin geleceğine inanıyorum. Bu güvenimin nedenlerini kısaca açıklıyayım :
Bence bugünkü çöküntü, yozlaşma belirtileri, gelişen endüstrinin ve makineleşmenin, bireysel gelişme özgürlüğünde büyük yaralar açılmasına varan görülmemiş ölçüde büyük bir varolma savaşı olgusuyla açıklanabilir. Ama makinenin gelişmesi, toplum gereklerini yerine getirebilmek için bireyden gittikçe daha az iş istenmesi demektir. Plânlı bir işbölümü, gittikçe artan bir ihtiyaç olmaktadır; bu işbölümü bireyi maddî güvene götürecektir. Bu güven, boş zaman ve bireyin el attığında bulacağı enerji onu daha geliştirecektir. Toplum bu yolla yeniden kazanabilir sağlığını. Umarız ki gelecekteki tarihçiler, günümüz toplumunun bozukluklarım, uygarlığın büyük bir hızla ilerlemesinden ötürü gözü ileride olan bir insanlığın çocukluk hastalıkları diye anlatacaklardır.
(Çeviri : Yaşar Anday)
35 34
ALBER
rasmdaren Grek-Avrupa-Amerikaile bireyidayanır
Şimtllim. Topluülkeleriçok artmıştırcesiniyük adamlarıazalmıştırrü, sadecÖrgütçülükalanındayerini
kimseleritadır. Müziçok sevilisadecözelliğyük ölçüddayanabir çove tutunmuşlardırduygusköklühaftaheyecasanla
DÜNYAYA BAKIŞ
partinin değersiz amaçları uğruna ölmek ve öldürmek için üniformaları geçiriverirler sırtlarına. Zorunlu askerlik görevi bana bugün uygar insanın yoksun bulunduğu birey saygısının nasıl ortadan kalktığını gösteren en kö tü belirtisi olarak görünüyor. Şüphesiz ki uygarlığımızın söndüğü üstüne kehanetlerde bulunanlar da vardır. Ben bu karamsarlardan değilim; daha iyi günlerin geleceğine inanıyorum. Bu güvenimin nedenlerini kısaca açıklıyayım :
Bence bugünkü çöküntü, yozlaşma belirtileri, gelişen endüstrinin ve makineleşmenin, bireysel gelişme özgürlüğünde büyük yaralar açılmasına varan görülmemiş ölçüde büyük bir varolma savaşı olgusuyla açıklanabilir. Ama makinenin gelişmesi, toplum gereklerini yerine getirebilmek için bireyden gittikçe daha az iş istenmesi demektir. Plânlı bir işbölümü, gittikçe artan bir ihtiyaç olmaktadır; bu işbölümü bireyi maddî güvene götürecektir. Bu güven, boş zaman ve bireyin el attığında bulacağı enerji onu daha geliştirecektir. Toplum bu yolla yeniden kazanabilir sağlığını. Umarız ki gelecekteki tarihçiler, günümüz toplumunun bozukluklarım, uygarlığın büyük bir hızla ilerlemesinden ötürü gözü ileride olan bir insanlığın çocukluk hastalıkları diye anlatacaklardır.
(Çeviri : Yaşar Anday)
35
Niçin Sosyalizm
Ekonomik ve toplumsal sorunları enikonu bilmiyen bir kimsenin sosyalizm üstüne bir takım düşünceler ileri sürmesi uygun düşer mi? Bir çok bakımlardan düşer bence.
Önce, sorunu bilimsel bilgi açısından alalım ele. Astronomiyle - söz gelimi - ekonomi bilimi arasında öz bakımından bilimsel yöntem ayrılıkları yokmuş gibi gelebilir insana. Denebilir ki, her iki alanda da bilginler belli bir gurup olayı yöneten ve, genel olarak, kabule değer bir takım yasalar bulmaya çalışırlar; amaçları olaylar arasındaki ilişkileri elden geldiğince anlaşılır hâle getirmektir. Oysa gerçekte, bu bilimler arasında yöntem ayrılıkları vardır. Gözlenen ekonomik olayların ayrı ayrı değerlendirilmesi güç sayısız etkenlere bağlı olması, ekonomi alanında genel yasalar bulmayı zorlaştırmaktadır. Ayrıca, sözde uygar insanlık tarihinin tâ başlangıcından bugüne kadar birikmiş olan deneyler (bilindiği gibi) hiç de ekonomik olmayan bir takım nedenlerle, geniş ölçüde, etkilenmiş ve sınırlanmıştır. Örneğin, tarihte büyük devletlerin çoğu varlıklarını fetihlere
36
DÜNYAYA BAKIŞ
borçludurlar. Fatih uluslar, gerek yasalarla, gerek ekonomik yollardan, ele geçirdikleri memleketin ayrıcalıklı sınıfı durumuna gelmişlerdir. Toprağı tekellerine geçirmişler ve kendi aralarından seçilme bir rahipler sınıfı kurmuşlardır. Eğitimi denetleyen rahipler toplumdaki sınıf ayrılığını sürekli bir kurum haline getirmiş ve bir değerler düzeni yaratmışlardır. Halk da, büyük ölçüde bilinçsiz olarak toplumsal davranışını bu düzene uydurmuştur.
A m a tarihsel gelenek daha dün başlamış sayılır; hiç bir yerde, Thorstein Velben'-in deyimiyle, insanlığın gelişiminde «yağmacılık dönemi»ni aşmış değiliz henüz. Gözle görebileceğimiz ekonomik oluşmalar bu aşamanın malıdırlar ve bunlardan çıkarabileceğimiz yasaları başka aşamalara uygulayanlayız. Sosyalizmin gerçek amacı insanlığın «yağma ve çapul» dönemini geride bırakmak ve daha ilerilere gitmek olduğuna göre, ekonomi bilimi, bugünkü durumunda, geleceğin sosyalist toplumuna pek az ışık tutabilecektir.
Sonra, sosyalizm törel ve toplumsal bir amaca yönelmiştir. Ama, bilim ne amaçlar yaratabilir, ne de bunları insanlara benimsetebilir; olsa olsa, bazı amaçlara götüren bir takım araçlar sağlayabilir ancak. Amaçlar, yüksek bir ahlâk ülküsü taşıyan insanların
3X
Niçin Sosyalizm
Ekonomik ve toplumsal sorunları enikonu bilmiyen bir kimsenin sosyalizm üstüne bir takım düşünceler ileri sürmesi uygun düşer mi? Bir çok bakımlardan düşer bence.
Önce, sorunu bilimsel bilgi açısından alalım ele. Astronomiyle - söz gelimi - ekonomi bilimi arasında öz bakımından bilimsel yöntem ayrılıkları yokmuş gibi gelebilir insana. Denebilir ki, her iki alanda da bilginler belli bir gurup olayı yöneten ve, genel olarak, kabule değer bir takım yasalar bulmaya çalışırlar; amaçları olaylar arasındaki ilişkileri elden geldiğince anlaşılır hâle getirmektir. Oysa gerçekte, bu bilimler arasında yöntem ayrılıkları vardır. Gözlenen ekonomik olayların ayrı ayrı değerlendirilmesi güç sayısız etkenlere bağlı olması, ekonomi alanında genel yasalar bulmayı zorlaştırmaktadır. Ayrıca, sözde uygar insanlık tarihinin tâ başlangıcından bugüne kadar birikmiş olan deneyler (bilindiği gibi) hiç de ekonomik olmayan bir takım nedenlerle, geniş ölçüde, etkilenmiş ve sınırlanmıştır. Örneğin, tarihte büyük devletlerin çoğu varlıklarını fetihlere
36
DÜNYAYA BAKIŞ
borçludurlar. Fatih uluslar, gerek yasalarla, gerek ekonomik yollardan, ele geçirdikleri memleketin ayrıcalıklı sınıfı durumuna gelmişlerdir. Toprağı tekellerine geçirmişler ve kendi aralarından seçilme bir rahipler sınıfı kurmuşlardır. Eğitimi denetleyen rahipler toplumdaki sınıf ayrılığını sürekli bir kurum haline getirmiş ve bir değerler düzeni yaratmışlardır. Halk da, büyük ölçüde bilinçsiz olarak toplumsal davranışını bu düzene uydurmuştur.
A m a tarihsel gelenek daha dün başlamış sayılır; hiç bir yerde, Thorstein Velben'-in deyimiyle, insanlığın gelişiminde «yağmacılık dönemi»ni aşmış değiliz henüz. Gözle görebileceğimiz ekonomik oluşmalar bu aşamanın malıdırlar ve bunlardan çıkarabileceğimiz yasaları başka aşamalara uygulayanlayız. Sosyalizmin gerçek amacı insanlığın «yağma ve çapul» dönemini geride bırakmak ve daha ilerilere gitmek olduğuna göre, ekonomi bilimi, bugünkü durumunda, geleceğin sosyalist toplumuna pek az ışık tutabilecektir.
Sonra, sosyalizm törel ve toplumsal bir amaca yönelmiştir. Ama, bilim ne amaçlar yaratabilir, ne de bunları insanlara benimsetebilir; olsa olsa, bazı amaçlara götüren bir takım araçlar sağlayabilir ancak. Amaçlar, yüksek bir ahlâk ülküsü taşıyan insanların
37
ALBERT EİNSTEİN
kafasında doğar. Bu amaçlar ölü doğmadıkları, canlı ve güçlü oldukları zaman, sayısız insanlarca benimsenerek ilerilere götürülür. Toplumun ağır gelişmesini işte bu yarı bilinçli insanlar sağlar.
Bu nedenlerden ötürü, insanla ilgili sorunlarda, bilim ve bilimsel yöntemi küçümsemekten kaçınmalıyız, toplum düzenine değinen sorunlar üstünde yalnız uzmanların söz sahibi olduğunu da kabul etmemeliyiz.
Sayısız kimseler: «insan toplumu buhran geçiriyor, dengesi adam akıllı bozulmuş» diyeli çok olmuyor. Böyle durumların özelliği şudur: insanlar bağlı oldukları küçük ya da büyük topluluklara karşı ilgisiz kalırlar, ya da düşmanca tutumlar alırlar. Düşüncemi açıklamak için, başımdan geçen bir olayı anlatmak isterim burada. Çok olmuyor, akıllı ve iyi yaradılışlı bir kimseye yeni bir savaşın tehlikesinden söz ediyordum. Bu işin şakası yoktu bence, yeni bir savaş bütün insanlığın varlığı için ciddi bir tehlikeydi. Yalnız ulus-lar-üstü bir örgüt bu tehlikeyi önliyebilirdi. Bu sözlerim üzerine, misafirim, istifini bozmadan, soğuk kanla: «insan soyunun yokol-masma niçin böyle var gücünüzle karşı koyuyorsunuz?» dedi. Bundan yüz yıl öncesinde olsaydı, hiç kimse böylesine düşüncesiz bir söz etmezdi. Bu söz, kendi iç dünya-
38
DÜNYAYA BAKIŞ
sında bir denge kurmak için boşuna çabalamış, sonra az çok umut kesmiş bir insanın sözüydü. Bugün bir çok insanın acısını çektiği o üzücü yalnızlığın, tek başına kalmışlığın dile gelişiydi bu.
Böyle sorunlar ortaya atmak kolaydır ama, bunlara az buçuk kesinlikle ele olsa, karşılık vermek zordur. Duygularımızla eğilimlerimizin, çoğu zaman, birbirini tutmadığını, açık seçik olmadığını, kolay ve basit formüllerle dile ğetirilemiyeceğini çok iyi biliyorsam da, gücüm yettiği kadar karşılık vermeğe çalışacağım yine de.
İnsan, aynı zamanda hem tek başına, hem de toplumsal bir varlıktır. Tek başına bir varlık olarak, kendini ve kendine yakın olanların varlığını korumaya, onların isteklerine karşılık vermeye, doğuştan sahibolduğu yetilerini geliştirmeye çalışır. Toplumsal bir varlık olarak da, benzerlerine kendini beğendirip sevdirmeye, onların beğenilerini paylaşmaya, üzüntülerini gidermeye ve yaşama koşullarını iyileştirmeye çalışır. Çoğu zaman birbirine aykırı olan bu değişik eğilimlerin varlığı, başlı başına, bir insanın özelliğini aç'klar ve bunların belli bir biçimde biraya gelişi de insanın kendi iç dengesini ne ölçüde kurabileceğini ve toplumun iyiliğine ne ölçüde yararlı olabileceğini belirler. Aslında, bu iki eğilimle ilgili göresel gücün soyaçekimle
39
ALBERT EİNSTEİN
kafasında doğar. Bu amaçlar ölü doğmadıkları, canlı ve güçlü oldukları zaman, sayısız insanlarca benimsenerek ilerilere götürülür. Toplumun ağır gelişmesini işte bu yarı bilinçli insanlar sağlar.
Bu nedenlerden ötürü, insanla ilgili sorunlarda, bilim ve bilimsel yöntemi küçümsemekten kaçınmalıyız, toplum düzenine değinen sorunlar üstünde yalnız uzmanların söz sahibi olduğunu da kabul etmemeliyiz.
Sayısız kimseler: «insan toplumu buhran geçiriyor, dengesi adam akıllı bozulmuş» diyeli çok olmuyor. Böyle durumların özelliği şudur: insanlar bağlı oldukları küçük ya da büyük topluluklara karşı ilgisiz kalırlar, ya da düşmanca tutumlar alırlar. Düşüncemi açıklamak için, başımdan geçen bir olayı anlatmak isterim burada. Çok olmuyor, akıllı ve iyi yaradılışlı bir kimseye yeni bir savaşın tehlikesinden söz ediyordum. Bu işin şakası yoktu bence, yeni bir savaş bütün insanlığın varlığı için ciddi bir tehlikeydi. Yalnız ulus-lar-üstü bir örgüt bu tehlikeyi önliyebilirdi. Bu sözlerim üzerine, misafirim, istifini bozmadan, soğuk kanla: «insan soyunun yokol-masma niçin böyle var gücünüzle karşı koyuyorsunuz?» dedi. Bundan yüz yıl öncesinde olsaydı, hiç kimse böylesine düşüncesiz bir söz etmezdi. Bu söz, kendi iç dünya-
38
DÜNYAYA BAKIŞ
sında bir denge kurmak için boşuna çabalamış, sonra az çok umut kesmiş bir insanın sözüydü. Bugün bir çok insanın acısını çektiği o üzücü yalnızlığın, tek başına kalmışlığın dile gelişiydi bu.
Böyle sorunlar ortaya atmak kolaydır ama, bunlara az buçuk kesinlikle ele olsa, karşılık vermek zordur. Duygularımızla eğilimlerimizin, çoğu zaman, birbirini tutmadığını, açık seçik olmadığını, kolay ve basit formüllerle dile ğetirilemiyeceğini çok iyi biliyorsam da, gücüm yettiği kadar karşılık vermeğe çalışacağım yine de.
İnsan, aynı zamanda hem tek başına, hem de toplumsal bir varlıktır. Tek başına bir varlık olarak, kendini ve kendine yakın olanların varlığını korumaya, onların isteklerine karşılık vermeye, doğuştan sahibolduğu yetilerini geliştirmeye çalışır. Toplumsal bir varlık olarak da, benzerlerine kendini beğendirip sevdirmeye, onların beğenilerini paylaşmaya, üzüntülerini gidermeye ve yaşama koşullarını iyileştirmeye çalışır. Çoğu zaman birbirine aykırı olan bu değişik eğilimlerin varlığı, başlı başına, bir insanın özelliğini aç'klar ve bunların belli bir biçimde biraya gelişi de insanın kendi iç dengesini ne ölçüde kurabileceğini ve toplumun iyiliğine ne ölçüde yararlı olabileceğini belirler. Aslında, bu iki eğilimle ilgili göresel gücün soyaçekimle
39
ALBERT EİNSTEİN
belirlenmiş olması hiç de imkânsız değildir. Ama, en sonunda ortaya çıkan kişiliği, kişinin gelişme sırasında rastgele içinde bulunduğu ortam, büyüdüğü toplumun gelenekleri, bir takım davranışlara verdiği değer de geniş ölçüde meydana getirir. Soyut «toplum» kavramı, insan teki için gerek kendi çağdaşlarıyla, gerek geçmiş kuşakların, dolaylı dolaysız ilişkilerinin bütünü anlamına gelir. İnsan teki, kendiliğinden düşünebilir, duyabilir, savaşabilir ve çalışabilir ama fiziksel ve duygusal hayatında sıkı sıkıya topluma bağlıdır. Öyle ki, toplum çerçevesi dışında ne düşünebilir ne de anlayabiliriz onu. İnsana yiyecek içeceğini, giyeceğini, oturacağı yeri, çalışma araçlarını, konuştuğu dili, düşünce biçimlerini ve, büyük ölçüde, özünü sağlayan «toplum»dur. İnsanın hayatı, şu küçük «toplum» sözcüğünün arkasında saklı olan geçmişteki ve bugünkü milyonlarca insanın çabası ve yeteneğiyle yaşanır duruma gelmiştir.
Demek, insanın topluma bağlılığı doğal ve yokedilemez bir şeydir, tıpkı karıncalarla arılarda olduğu gibi. Bununla birlikte, karıncalarla arıların yaşayış yolu en ufak ayrıntılarına varıncaya kadar soydan gelme bir takım içgüdülerle belirlenmiştir. Oysa, insanlar arasındaki karşılıklı ilişkiler çok değişken oldukları kadar, değişmelere de elverişlidirler.
40
DÜNYAYA BAKIŞ
Gerek bellek, gerek yeni yeni bireşimler yapma gücü, gerekse sözle anlaşabilme yeteneği, insanoğulları arasında, biyolojik zorunluklara bağlanmayan bir takım gelişmelere yol açmıştır. Bu türlü gelişmeler, geleneklerde, kurumlarda, örgütlerde, edebiyatta, bilimlerde, mühendisin yaptıklarında ve sanat eserlerinde gösterir kendini. Bu da, bir insanın bir bakıma kendi davranışıyla hayatını nasıl etkileyebileceğini've bu yolda, bilinçli düşünce ve isteğin nasıl bir rol oynayabileceğini gösterir.
İnsanın, doğuştan soyaçekim yoluyla belirlenmiş biyolojik bir yapısı vardır. Bu yapıya, insan türünü niteleyen doğal itilerle birlikte değişmez gözüyle bakmalıyız. Ayrıca, insan hayatı boyunca, haberleşme ve daha başka bir çok etki yollarıyla toplumdan kültürel bir yapı elde eder. İşte bu kültürel yapı zamanla değişebilir ve insan tekiyle toplum arasındaki ilişkileri büyük ölçüde belirler. Bugünün insanbilimi, sözde ilkel kültürler üzer.'nde yaptzğı araştırmalarla bize şunu göstermiştir: İnsanoğlunun toplumsal davranışında büyük değişmeler olabilmektedir, çünkü bu davranışlar başlıca kültür örneklerine ve toplumda ağır basan örgütlenme tiplerine bağlı bulunmaktadır. İşte, insanın yaşama koşullarım iyileştirmeye çalışanlar buna dayamalıdırlar umutlarını: İnsanoğlu, biyolojik yapısı dolayısıyla, birbirini karşılıklı
41
ALBERT EİNSTEİN
belirlenmiş olması hiç de imkânsız değildir. Ama, en sonunda ortaya çıkan kişiliği, kişinin gelişme sırasında rastgele içinde bulunduğu ortam, büyüdüğü toplumun gelenekleri, bir takım davranışlara verdiği değer de geniş ölçüde meydana getirir. Soyut «toplum» kavramı, insan teki için gerek kendi çağdaşlarıyla, gerek geçmiş kuşakların, dolaylı dolaysız ilişkilerinin bütünü anlamına gelir. İnsan teki, kendiliğinden düşünebilir, duyabilir, savaşabilir ve çalışabilir ama fiziksel ve duygusal hayatında sıkı sıkıya topluma bağlıdır. Öyle ki, toplum çerçevesi dışında ne düşünebilir ne de anlayabiliriz onu. İnsana yiyecek içeceğini, giyeceğini, oturacağı yeri, çalışma araçlarını, konuştuğu dili, düşünce biçimlerini ve, büyük ölçüde, özünü sağlayan «toplum»dur. İnsanın hayatı, şu küçük «toplum» sözcüğünün arkasında saklı olan geçmişteki ve bugünkü milyonlarca insanın çabası ve yeteneğiyle yaşanır duruma gelmiştir.
Demek, insanın topluma bağlılığı doğal ve yokedilemez bir şeydir, tıpkı karıncalarla arılarda olduğu gibi. Bununla birlikte, karıncalarla arıların yaşayış yolu en ufak ayrıntılarına varıncaya kadar soydan gelme bir takım içgüdülerle belirlenmiştir. Oysa, insanlar arasındaki karşılıklı ilişkiler çok değişken oldukları kadar, değişmelere de elverişlidirler.
40
DÜNYAYA BAKIŞ
Gerek bellek, gerek yeni yeni bireşimler yapma gücü, gerekse sözle anlaşabilme yeteneği, insanoğulları arasında, biyolojik zorunluklara bağlanmayan bir takım gelişmelere yol açmıştır. Bu türlü gelişmeler, geleneklerde, kurumlarda, örgütlerde, edebiyatta, bilimlerde, mühendisin yaptıklarında ve sanat eserlerinde gösterir kendini. Bu da, bir insanın bir bakıma kendi davranışıyla hayatını nasıl etkileyebileceğini've bu yolda, bilinçli düşünce ve isteğin nasıl bir rol oynayabileceğini gösterir.
İnsanın, doğuştan soyaçekim yoluyla belirlenmiş biyolojik bir yapısı vardır. Bu yapıya, insan türünü niteleyen doğal itilerle birlikte değişmez gözüyle bakmalıyız. Ayrıca, insan hayatı boyunca, haberleşme ve daha başka bir çok etki yollarıyla toplumdan kültürel bir yapı elde eder. İşte bu kültürel yapı zamanla değişebilir ve insan tekiyle toplum arasındaki ilişkileri büyük ölçüde belirler. Bugünün insanbilimi, sözde ilkel kültürler üzer.'nde yaptzğı araştırmalarla bize şunu göstermiştir: İnsanoğlunun toplumsal davranışında büyük değişmeler olabilmektedir, çünkü bu davranışlar başlıca kültür örneklerine ve toplumda ağır basan örgütlenme tiplerine bağlı bulunmaktadır. İşte, insanın yaşama koşullarım iyileştirmeye çalışanlar buna dayamalıdırlar umutlarını: İnsanoğlu, biyolojik yapısı dolayısıyla, birbirini karşılıklı
41
ALBERT EİNSTEİN
olarak yoketmeye, ya da kendi yarattığı insafsız bir kaderin oyuncağı olmaya mahkûm edilmiş değildir.
İnsan hayatını elden geldiğince iyileştirmek için, toplumun yapısını ve insanın kültürel tutumunu ne yolda değiştirmek gerektiğini kendi kendimize soracak olursak, değiştire-miyeceğimiz bir takım koşulların varlığını durmadan hesaba katmak zorundayız. Yukarıda da söylediğim gibi, insanm biyolojik özünü, her istenen pratik amaçlar için, değişmeye uğratamayız. Ayrıca, şu son bir kaç yüzyılın teknik ve demografik gelişmeleri de bir takım koşullar yaratmıştır ki, bunlar da değişmeden sürüp gitmek zorundadırlar. Bir dereceye kadar yoğun ve geçimleri için gerekli malları olan topluluklarda, aşırıya varan bir işbölümü ve fazlasıyla merkezleşmiş bir üretim düzeni gereklidir, hem de pek gerekli. Kişilerin ya da azçok küçük toplulukların kendi kendilerine yettiği o insana uzaktan bir masal gibi gelen çağlar, bir daha geri dön-memecesine göçüp gitmiştir artık. Bugün insanlık dünya ölçüsünde bir üretim ve tüketim topluluğu olmuştur dersek, aşırıya kaçmış olmayız.
Şimdi öyle bir noktaya geldim ki, bence zamanmuz buhranının özünü yapan şeye dokunmak istiyorum kısaca. Bu, insanteki ile toplum arasındaki ilişki sorunudur. İnsanteki
DÜNYAYA BAKIŞ
topluma olan bağlılığının her zamandan daha çok bilincine varmıştır, ama bu bağlılığı olumlu bir yarar, organik bir bağ, koruyucu bir güç olarak değil, daha çok, doğal haklarına, hattâ varlığına karşı bir tehlike gibi görüyor. Ayrıca, toplumsal durumu bakımından, kişinin öz yapısına bağlı bencil eğilimler güçlenirken, özü bakımında daha güçsüz olan toplumsal eğilimleri gitgide bozulmaktadır. Toplumdaki "durumları ne olursa olsun, bütün insanoğulları bu bozulma olayının acısını çekmektedir. Bencilliklerinin ölesi olduklarından habersiz, kendilerini güvensizlik içinde yapa yalnız duymakta, saf, temiz ve yalın bir hayat sevincinden yoksun bulmaktadırlar. İnsan, kendini topluma adayarak, kısa ve tehlikelerle dolu hayatta bir anlam bulabilir ancak.
Bugünkü durumuyla kapitalist toplumdaki anarşi, bütün kötülüklerin gerçek kaynağıdır bence. Karşımızda koskoca bir üreticiler topluluğu görmekteyiz: Bu topluluğun üyeleri, kollektif çabalarının meyvala-rından birbirini karşılıklı olarak durmadan yoksun bırakmaya çalışmaktadırlar, zor kullanarak değil, ne de olsa, yasalar gereğince konmuş kurallara uyarak. Bu bakımdan şunu iyice anlamamız gerekir: Üretim araçları, yani tüketim maddelerini elde etmek için gerekli olan bütün üretme gücü, ve fazla ola-
43 42
ALBERT EİNSTEİN
olarak yoketmeye, ya da kendi yarattığı insafsız bir kaderin oyuncağı olmaya mahkûm edilmiş değildir.
İnsan hayatını elden geldiğince iyileştirmek için, toplumun yapısını ve insanın kültürel tutumunu ne yolda değiştirmek gerektiğini kendi kendimize soracak olursak, değiştire-miyeceğimiz bir takım koşulların varlığını durmadan hesaba katmak zorundayız. Yukarıda da söylediğim gibi, insanm biyolojik özünü, her istenen pratik amaçlar için, değişmeye uğratamayız. Ayrıca, şu son bir kaç yüzyılın teknik ve demografik gelişmeleri de bir takım koşullar yaratmıştır ki, bunlar da değişmeden sürüp gitmek zorundadırlar. Bir dereceye kadar yoğun ve geçimleri için gerekli malları olan topluluklarda, aşırıya varan bir işbölümü ve fazlasıyla merkezleşmiş bir üretim düzeni gereklidir, hem de pek gerekli. Kişilerin ya da azçok küçük toplulukların kendi kendilerine yettiği o insana uzaktan bir masal gibi gelen çağlar, bir daha geri dön-memecesine göçüp gitmiştir artık. Bugün insanlık dünya ölçüsünde bir üretim ve tüketim topluluğu olmuştur dersek, aşırıya kaçmış olmayız.
Şimdi öyle bir noktaya geldim ki, bence zamanmuz buhranının özünü yapan şeye dokunmak istiyorum kısaca. Bu, insanteki ile toplum arasındaki ilişki sorunudur. İnsanteki
DÜNYAYA BAKIŞ
topluma olan bağlılığının her zamandan daha çok bilincine varmıştır, ama bu bağlılığı olumlu bir yarar, organik bir bağ, koruyucu bir güç olarak değil, daha çok, doğal haklarına, hattâ varlığına karşı bir tehlike gibi görüyor. Ayrıca, toplumsal durumu bakımından, kişinin öz yapısına bağlı bencil eğilimler güçlenirken, özü bakımında daha güçsüz olan toplumsal eğilimleri gitgide bozulmaktadır. Toplumdaki "durumları ne olursa olsun, bütün insanoğulları bu bozulma olayının acısını çekmektedir. Bencilliklerinin ölesi olduklarından habersiz, kendilerini güvensizlik içinde yapa yalnız duymakta, saf, temiz ve yalın bir hayat sevincinden yoksun bulmaktadırlar. İnsan, kendini topluma adayarak, kısa ve tehlikelerle dolu hayatta bir anlam bulabilir ancak.
Bugünkü durumuyla kapitalist toplumdaki anarşi, bütün kötülüklerin gerçek kaynağıdır bence. Karşımızda koskoca bir üreticiler topluluğu görmekteyiz: Bu topluluğun üyeleri, kollektif çabalarının meyvala-rından birbirini karşılıklı olarak durmadan yoksun bırakmaya çalışmaktadırlar, zor kullanarak değil, ne de olsa, yasalar gereğince konmuş kurallara uyarak. Bu bakımdan şunu iyice anlamamız gerekir: Üretim araçları, yani tüketim maddelerini elde etmek için gerekli olan bütün üretme gücü, ve fazla ola-
43 42
ALBERT EİNSTEİN
rak da sermaye birikimleri, yasalara uygun yoldan bir takım insanların özel malı olabilir, nitekim büyük ölçüde olmaktadır da.
Aşağıda söyliyeceklerim daha kolay anlatılsın diye, ellerinde hiç bir üretim aracı olmayanların tümüne birden - kelimenin günlük anlamına temam en uymasa da - «emekçi» diyeceğim. Üretim araçlarını elinde tutan bir kimse, emekçinin iş gücünü satın alabilecek bir durumdadır. Emekçi, üretim araçlarını kullanarak, yeni yeni mallar üretir ve bunlar kapitalistin malı olur, Bu oluş mada en önemli nokta, emekçinin ürettiği şeyle aldığı ücret arasındaki orandır. Burada her ikisini de gerçek değeri ile ölçmek gerekir. İş sözleşmesi «serbest» olduğu ölçüde, emekçinin aldığını, ürettiği malların gerçek değeri belirlemez. Onu belirleyen ihtiyaçlarının en aşağı çizgisi, bir de, kapitalistin ihtiyaç duyduğu emekçi sayısı ile iş arayan e-mekçi sayısı arasındaki orandır. Şunu da anlamak gerekir ki, teoride bile, emekçinin ücretini, ürettiği malların değeri belirlemez.
Özel sermaye, gerek kapitalistler arasındaki yarışma yüzünden, gerekse (teknik gelişme ve gitgide genişleyen işbölümü dolayısıyla) küçük üretim birliklerinin zararına daha büyüklerinin doğması ile, daha az elde toplanmaktadır. Bu gelişmelerden ortaya bir kapitalistler oligarşisi çıkmaktadır ki, bunun
44
DÜNYAYA BAKIŞ
korkunç gücünü hiç bir şey dizginliyemiyor, hattâ politik düzeni demokrasi olan bir toplum bile. Bu böyledir, çünkü, yasama kurulunun üyelerini politik partiler seçmektedir. Her istedikleri pratik amaçlar uğruna seçmen topluluğunu yasama kurulundan ayıran kapitalistler bu partileri etek dolusu paralarla beslemekte, ya da başka yollardan etkileri altında tutmaktadırlar. Bu yüzden de halkın temsilcileri dar gelirlilerin çıkarını yeterince gözetememektedirler. Ayrıca, bugünkü koşullar altında kapitalistler, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak, başlıca haberleşme kaynaklarını (basın, radyo, eğitim) denetlemektedirler. Bu bakımdan yurttaş için nesnel sonuçlara varmak ve politik haklarını akıllıca kullanmak son derece güç, çoğu hallerde de bütün bütün imkânsızdır.
Sermayenin özel sahipliğine dayanan bir ekonominin ağır basan yönü iki önemli ilke ile dile getirilebilir: Önce, üretim araçları (sermaye) Özel kişilerin elindedir ve bu araçları ellerinde tutanlar onları canlarının istediği yolda ve yerde kullanırlar. Sonra, iş sözleşmesi serbesttir. Bu anlamda «su katılmamış» bir kapitalist toplum yoktur elbette. Özellikle şunu unutmamak gerekir ki, emekçiler uzun ve çetin politik savaşlar sonunda, bazı emekçi gurupları için daha iyi bir «serbest iş sözleşmesi» biçimi elde etmişlerdir.
45
ALBERT EİNSTEİN
rak da sermaye birikimleri, yasalara uygun yoldan bir takım insanların özel malı olabilir, nitekim büyük ölçüde olmaktadır da.
Aşağıda söyliyeceklerim daha kolay anlatılsın diye, ellerinde hiç bir üretim aracı olmayanların tümüne birden - kelimenin günlük anlamına temam en uymasa da - «emekçi» diyeceğim. Üretim araçlarını elinde tutan bir kimse, emekçinin iş gücünü satın alabilecek bir durumdadır. Emekçi, üretim araçlarını kullanarak, yeni yeni mallar üretir ve bunlar kapitalistin malı olur, Bu oluş mada en önemli nokta, emekçinin ürettiği şeyle aldığı ücret arasındaki orandır. Burada her ikisini de gerçek değeri ile ölçmek gerekir. İş sözleşmesi «serbest» olduğu ölçüde, emekçinin aldığını, ürettiği malların gerçek değeri belirlemez. Onu belirleyen ihtiyaçlarının en aşağı çizgisi, bir de, kapitalistin ihtiyaç duyduğu emekçi sayısı ile iş arayan e-mekçi sayısı arasındaki orandır. Şunu da anlamak gerekir ki, teoride bile, emekçinin ücretini, ürettiği malların değeri belirlemez.
Özel sermaye, gerek kapitalistler arasındaki yarışma yüzünden, gerekse (teknik gelişme ve gitgide genişleyen işbölümü dolayısıyla) küçük üretim birliklerinin zararına daha büyüklerinin doğması ile, daha az elde toplanmaktadır. Bu gelişmelerden ortaya bir kapitalistler oligarşisi çıkmaktadır ki, bunun
44
DÜNYAYA BAKIŞ
korkunç gücünü hiç bir şey dizginliyemiyor, hattâ politik düzeni demokrasi olan bir toplum bile. Bu böyledir, çünkü, yasama kurulunun üyelerini politik partiler seçmektedir. Her istedikleri pratik amaçlar uğruna seçmen topluluğunu yasama kurulundan ayıran kapitalistler bu partileri etek dolusu paralarla beslemekte, ya da başka yollardan etkileri altında tutmaktadırlar. Bu yüzden de halkın temsilcileri dar gelirlilerin çıkarını yeterince gözetememektedirler. Ayrıca, bugünkü koşullar altında kapitalistler, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak, başlıca haberleşme kaynaklarını (basın, radyo, eğitim) denetlemektedirler. Bu bakımdan yurttaş için nesnel sonuçlara varmak ve politik haklarını akıllıca kullanmak son derece güç, çoğu hallerde de bütün bütün imkânsızdır.
Sermayenin özel sahipliğine dayanan bir ekonominin ağır basan yönü iki önemli ilke ile dile getirilebilir: Önce, üretim araçları (sermaye) Özel kişilerin elindedir ve bu araçları ellerinde tutanlar onları canlarının istediği yolda ve yerde kullanırlar. Sonra, iş sözleşmesi serbesttir. Bu anlamda «su katılmamış» bir kapitalist toplum yoktur elbette. Özellikle şunu unutmamak gerekir ki, emekçiler uzun ve çetin politik savaşlar sonunda, bazı emekçi gurupları için daha iyi bir «serbest iş sözleşmesi» biçimi elde etmişlerdir.
45
ALBERT EİNSTEİN
Ne var ki, bütünü ile alınacak olursa, bugünkü ekonominin «saf» kapitalizmden pek farklı olmadığı görülür.
Üretim faydayı değil, kazancı gözeterek yapılmaktadır. Çalışma gücü ve isteği olanların her zaman iş bulacaklarını önceden kestirmek kimsenin elinde değildir. Bugün bile bir «işsizler ordusu» ile karşı karş<?yayız. Emekçi sürekli olarak işini yitirme korkusu içindedir, işsizler ve az ücret alan emekçiler büyük tüketici olmadıklarından, tüketim mad delerinin üretimi sınırlanmakta ve bu yüzden büyük sakıncalar doğmaktadır. Teknik ilerleme herkesin çalışma yükünü azaltacağına, işsiz sayısının artmasına yol açmıştır. Kazanç dürtüsü ile kapitalistler arasındaki yarışma sermaye birikimi ve kullanımındaki kararsızlıktan sorumludur. Gittikçe tehlikeli olan ekonomik çöküntülerin kaynağı işte bu kararsızlıktır. Sınır nedir bilmeyen bu yarışma, büyük ölçüde emek kaybına yol açmakta ve yukarıda değindiğim gibi, insanların toplumsal bilincini budamaktadır.
insanların böylesine budanıp yıpratıl-ması, bence, kapitalizmin getirdiği kötülüklerin en büyüğüdür. Bütün eğitim sistemimiz bu kötülüğün acısını çekiyor. Aşırı bir yarışma tutumu aş'lanan öğrenci, ilerideki mesleğine hazırlık olarak, kazanma başarısına tapınacak biçimde yetiştirilmektedir.
46
DÜNYAYA BAKıŞ
Bu büyük kötülükleri ortadan kaldırmanın bir tek yolu var bence: O da, toplumsal amaçlara yönelmiş bir eğitim sistemini içine alan bir ekonomi düzeni kurmaktır. Böyle bir ekonomi düzeninde üretim araçları toplumun malı olacak ve plânlı bir biçimde kullanılacaktır. Üretimi toplumun ihtiyaçlarına göre ayarlayan plânlı bir ekonomi, yapılması gerekli işleri bütün çalışabilenler arasında dağıtacak ve her erkeğe, kadın ve çocuğa geçim güvenliği sağlayacaktır. Kişinin eğitimi, doğuştan getirdiği yetilerin gelişmesini kolaylaştırmalı ve onda, bugünkü toplumda olduğu gibi güc ve başarının yüceltilmesi yerine, benzerlerine karşı bir sorumluluk duygusu yaratmalıdır.
Bununla birlikte, şunu da unutmamak gerekir ki. plânlı bir ekonomi sosyalizm demek değildir. Böyle bir ekonomi, kişinin baştan başa köleleştirilmesiyle birlikte yürüyebilir. Sosyalizmin gerçekleşmesi son derere güç bir takını toplumsal ve politik sorunların çözümünü gerektirir: Politik ve ekonomik gücün aşırı merkezleşmesi karşısında, bürokrasinin kendini beğenmiş, astığı ast'k kestiği kestik bir RÜÇ olmasını nasıl önliyebi-liriz? Kişinin haklarını nasvl koruyabilir ve bürokras;nin gücüne karşı demokratik bir dengeyi nasıl sağlayabiliriz?
(Çrvirl : V. Oflnyol)
47
ALBERT EİNSTEİ
Ne var kikü ekonominilı olmadığ
Üretirek yapılmaktadırolanlarınkestirmebile bir «işsizleEmekçi sürekliçindedirbüyük tüketicdelerininden büyüilerleme herkesina, işsitır. Kazanki yarışmdaki kararsızlıktalikeli olaişte bu kararsızlıktıryarışma,makta vrın toplumsa
insanlarıması, bencelerin en büyüğüdürmiz bu kötülüğüyarışma tutummesleğinna tapınaca
46
DÜNYAYA BAKıŞ
Bu büyük kötülükleri ortadan kaldırmanın bir tek yolu var bence: O da, toplumsal amaçlara yönelmiş bir eğitim sistemini içine alan bir ekonomi düzeni kurmaktır. Böyle bir ekonomi düzeninde üretim araçları toplumun malı olacak ve plânlı bir biçimde kullanılacaktır. Üretimi toplumun ihtiyaçlarına göre ayarlayan plânlı bir ekonomi, yapılması gerekli işleri bütün çalışabilenler arasında dağıtacak ve her erkeğe, kadın ve çocuğa geçim güvenliği sağlayacaktır. Kişinin eğitimi, doğuştan getirdiği yetilerin gelişmesini kolaylaştırmalı ve onda, bugünkü toplumda olduğu gibi güc ve başarının yüceltilmesi yerine, benzerlerine karşı bir sorumluluk duygusu yaratmalıdır.
Bununla birlikte, şunu da unutmamak gerekir ki. plânlı bir ekonomi sosyalizm demek değildir. Böyle bir ekonomi, kişinin baştan başa köleleştirilmesiyle birlikte yürüyebilir. Sosyalizmin gerçekleşmesi son derere güç bir takını toplumsal ve politik sorunların çözümünü gerektirir: Politik ve ekonomik gücün aşırı merkezleşmesi karşısında, bürokrasinin kendini beğenmiş, astığı ast'k kestiği kestik bir RÜÇ olmasını nasıl önliyebi-liriz? Kişinin haklarını nasvl koruyabilir ve bürokras;nin gücüne karşı demokratik bir dengeyi nasıl sağlayabiliriz?
(Çrvirl : V. Oflnyol)
47
Bireysel ve Toplumsal Sorumluluk
Burada vicdan ve yasalar arasındaki o eski çatışma ile gene karşı karşıyayız. Nurem-berg duruşmaları sırasında, değişik hükümetler, ahlakdışı eylemlerin hükümet buyruğu ile işlenmiş suçlar olduğu gerekçesi ile bağışlanamayacağı kanısındaydılar. Ahlakdışı bir eylemin ne olduğunu kişinin bireysel yargısı ve vicdanı belirler. Ahlâk yasalarının her türlü yasadan önce geldiği düşüncesi ise insanların doğruluk ve yanlışlık anlayışına da uymaktadır.
Bilinçli olarak savaşmamayı seçen kişi devrimci bir kişidir. Yasalara karşı gelmeğe karar vermekle toplumun ilerlemesi uğrunda çalışmak gibi en önemli bir ülküyü kişisel çıkarlarından üstün tutmuş oluyor demektir. Çok güç durumlarda toplumsal ilerlemeyi sürdürmenin tek yolu budur. Kuvvetler dengesi yürürlükteki yasaların ve siyasal kurumların işlemesini engelliyorsa, bu tutum daha çok önem kazanır. Amerikan Anayasasını hazırlayanlar bu düşünceyle halkın ayaklanma hakkını tanımışlardır.
Gandhi'nin Hindistan'ın özgürlüğünü kazanması için uyguladığı yöntem zor kullanmayan bir devrim yöntemiydi. Uluslarüs-tü bir örgüte dayanarak yeryüzünde barışı gerçekleştirmek ancak Gandhi'nin yönetiminin geniş ölçüde uygulanması ile sağlanabilir.
(Çeviri : C. Çapan)
insan Hakları
Uzun süren hayatım boyunca bütün gücümle elle tutulabilir gerçekliğin yapısını anlamağa çalıştım. İnsanların daha varlıklı olmaları yolunda, haksızlığa ve baskıya karşı, ya da geleneksel insan bağlarının düzelmesi için düzenli bir çaba göstermedim. Yaptığım sadece şuydu: Uzun aralıklarla, susmanın bir suçu paylaşmak ya da yüklenmek olacağı toplumsal çıkmazlar ve mutsuzluklar karşısında açıkça ne düşündüğümü bildirdim. Böyle durumların son yıllarda gittikçe çoğaldığı açıkça ortada, ama elbet bunun suçlusu olan da ben değilim.
49 48
Bireysel ve Toplumsal Sorumluluk
Burada vicdan ve yasalar arasındaki o eski çatışma ile gene karşı karşıyayız. Nurem-berg duruşmaları sırasında, değişik hükümetler, ahlakdışı eylemlerin hükümet buyruğu ile işlenmiş suçlar olduğu gerekçesi ile bağışlanamayacağı kanısındaydılar. Ahlakdışı bir eylemin ne olduğunu kişinin bireysel yargısı ve vicdanı belirler. Ahlâk yasalarının her türlü yasadan önce geldiği düşüncesi ise insanların doğruluk ve yanlışlık anlayışına da uymaktadır.
Bilinçli olarak savaşmamayı seçen kişi devrimci bir kişidir. Yasalara karşı gelmeğe karar vermekle toplumun ilerlemesi uğrunda çalışmak gibi en önemli bir ülküyü kişisel çıkarlarından üstün tutmuş oluyor demektir. Çok güç durumlarda toplumsal ilerlemeyi sürdürmenin tek yolu budur. Kuvvetler dengesi yürürlükteki yasaların ve siyasal kurumların işlemesini engelliyorsa, bu tutum daha çok önem kazanır. Amerikan Anayasasını hazırlayanlar bu düşünceyle halkın ayaklanma hakkını tanımışlardır.
Gandhi'nin Hindistan'ın özgürlüğünü kazanması için uyguladığı yöntem zor kullanmayan bir devrim yöntemiydi. Uluslarüs-tü bir örgüte dayanarak yeryüzünde barışı gerçekleştirmek ancak Gandhi'nin yönetiminin geniş ölçüde uygulanması ile sağlanabilir.
(Çeviri : C. Çapan)
insan Hakları
Uzun süren hayatım boyunca bütün gücümle elle tutulabilir gerçekliğin yapısını anlamağa çalıştım. İnsanların daha varlıklı olmaları yolunda, haksızlığa ve baskıya karşı, ya da geleneksel insan bağlarının düzelmesi için düzenli bir çaba göstermedim. Yaptığım sadece şuydu: Uzun aralıklarla, susmanın bir suçu paylaşmak ya da yüklenmek olacağı toplumsal çıkmazlar ve mutsuzluklar karşısında açıkça ne düşündüğümü bildirdim. Böyle durumların son yıllarda gittikçe çoğaldığı açıkça ortada, ama elbet bunun suçlusu olan da ben değilim.
49
ALBERT EÎNSTEİN
Yıldızlarda yazılı değildir insan haklarının varlığı ve değeri: Tarih boyunca bir takım uyanık insanlar, insanların birbirlerine karşı en iyi davranış yollarının ne olabileceğini düşünmüşler, bunu öğretmişlerdir. Ayrıca en uygun toplum yapısının ne olabileceği konusunda bir takım kavramların gelişmesini sağlamışlardır. Tarih yaşantısından, güzelliğe ve düzene duyulan özlemden gelen bu ülkü ve inançlar kuram olarak insanlarca hemen benimsenmiş, ama ilkel itkilerinin baskısı altında aynı insanlarca her zaman çiğnenmiştir. Tarih insan hakları için açılan sürekli savaşlarla doludur, sonunda kesin zafere bir türlü ulaşamadığımız savaşlarla. Ama böyle bir savaştan vazgeçmek insanlığın yıkımına yol açmak olur.
Bugün, insan hakları deyince, bireyin başka bireylere ya da devlete karşı korunmasını, çalışma hakkını ve emeğinin karşılığında uygun bir kazanç sağlama hakkını, tartışma ve öğretim özgürlüğünü, bireyin yurdunun yönetimine katılma hakkını anlıyoruz. Bu saydıklarımız, bugün, her ne kadar kâğıt üzerinde hak olarak tanınıyorlarsa da, ashnda sömürülmeğe her zaman olduklarından daha elverişlidir. Bu da yasaların boşluklarını bilen bir takım kurnaz hukukçuların aracılığı ile sağlanıyor.
Ayrıca, insan hakları içinde, pek sözü
50
DÜNYAYA 3AKIŞ
edilmese bile, büyük önem kazanması kaçınılmaz olan bir hak daha var: Bireyin yanlış ya da zararlı saydığı eylemlere katılmama hakkı ve ödevi. Bunun en önemli örneği de askerlik hizmetine katılmayı reddetmektir. Oyie durumlar biliyorum ki, bu yüzden ahlâk anlayışı sağlam bir takım bireylerin devlet makamları ile aralarında anlaşmazlıklar çıkmıştır. Oysa Alman savaş suçlularının Nu-remberg'deki duruşmaları sırasında suçların devlet buyruğu ile işlendiği gerekçesi ile ba-ğışlanamıyacaklan ilkesine inanıbyordu. Vicdan, yasalardan üstün sayılıyordu.
Günümüzde, daha çok siyasal inançlar ve tartışma özgürlüğü ile araştırma ve öğretim üzgürlüğü uğrunda savaşılıyor. Komünizm korkusu yurdumuzu öbür ülkelerin gözünde gülünç düşüren bir takım siyasal davranışların benimsenmesine yol açtı. Siyasal üstünlük sağlamak için Komünizm korkusunu yayan iktidar hırsı ile gözü dönmüş politikacılara daha ne kadar göz yumacağız? Kimi zaman düşünüyorum da, insanlar alaycılık duygularını öylesine yitirmişler k ;, Fransızların «Alaya almak öldürür,» sözünün bir anlamı kalmadığına inanıyorum nerdeyse.
(Çeviri : C. Çapan)
51
ALBERT EÎNSTEİN
Yıldızlarda yazılı değildir insan haklarının varlığı ve değeri: Tarih boyunca bir takım uyanık insanlar, insanların birbirlerine karşı en iyi davranış yollarının ne olabileceğini düşünmüşler, bunu öğretmişlerdir. Ayrıca en uygun toplum yapısının ne olabileceği konusunda bir takım kavramların gelişmesini sağlamışlardır. Tarih yaşantısından, güzelliğe ve düzene duyulan özlemden gelen bu ülkü ve inançlar kuram olarak insanlarca hemen benimsenmiş, ama ilkel itkilerinin baskısı altında aynı insanlarca her zaman çiğnenmiştir. Tarih insan hakları için açılan sürekli savaşlarla doludur, sonunda kesin zafere bir türlü ulaşamadığımız savaşlarla. Ama böyle bir savaştan vazgeçmek insanlığın yıkımına yol açmak olur.
Bugün, insan hakları deyince, bireyin başka bireylere ya da devlete karşı korunmasını, çalışma hakkını ve emeğinin karşılığında uygun bir kazanç sağlama hakkını, tartışma ve öğretim özgürlüğünü, bireyin yurdunun yönetimine katılma hakkını anlıyoruz. Bu saydıklarımız, bugün, her ne kadar kâğıt üzerinde hak olarak tanınıyorlarsa da, ashnda sömürülmeğe her zaman olduklarından daha elverişlidir. Bu da yasaların boşluklarını bilen bir takım kurnaz hukukçuların aracılığı ile sağlanıyor.
Ayrıca, insan hakları içinde, pek sözü
50
DÜNYAYA 3AKIŞ
edilmese bile, büyük önem kazanması kaçınılmaz olan bir hak daha var: Bireyin yanlış ya da zararlı saydığı eylemlere katılmama hakkı ve ödevi. Bunun en önemli örneği de askerlik hizmetine katılmayı reddetmektir. Oyie durumlar biliyorum ki, bu yüzden ahlâk anlayışı sağlam bir takım bireylerin devlet makamları ile aralarında anlaşmazlıklar çıkmıştır. Oysa Alman savaş suçlularının Nu-remberg'deki duruşmaları sırasında suçların devlet buyruğu ile işlendiği gerekçesi ile ba-ğışlanamıyacaklan ilkesine inanıbyordu. Vicdan, yasalardan üstün sayılıyordu.
Günümüzde, daha çok siyasal inançlar ve tartışma özgürlüğü ile araştırma ve öğretim üzgürlüğü uğrunda savaşılıyor. Komünizm korkusu yurdumuzu öbür ülkelerin gözünde gülünç düşüren bir takım siyasal davranışların benimsenmesine yol açtı. Siyasal üstünlük sağlamak için Komünizm korkusunu yayan iktidar hırsı ile gözü dönmüş politikacılara daha ne kadar göz yumacağız? Kimi zaman düşünüyorum da, insanlar alaycılık duygularını öylesine yitirmişler k ;, Fransızların «Alaya almak öldürür,» sözünün bir anlamı kalmadığına inanıyorum nerdeyse.
(Çeviri : C. Çapan)
51
Zenci Sorunu
Amerika'da, on yılı aşkın bir süredir aranızda yaşayan bir kimse olarak yazıyorum. Şakası olmayan bir sorun üstüne dikkatinizi çekmek niyetindeyim. Bir çok okuyucular : «Yalnız bizleri ilgilendiren ve memleketimize yeni gelmiş bir adamın dokunmaması gereken konular üstünde söz söylemeye ne hakkı.var?» diye sorabilirler kendi kendilerine.
Böyle bir görüşün haklı olabileceğini sanmıyorum. Belli bir ülkede büyüyen bir kimse bir çok şeye olağan göğüyle bakar. Oysa, bu ülkeye olgun yaşta gelmiş bir kimse özel ve karakteristik olan şeylere keskin bir gözle bakabilir. Bence, bu kimse görüp duyduklarını serbestçe dile getirmelidir. Çünkü, böyle davranmakla yararlı olabilir belki.
Yeni gelen birisinin bu memlekete çarçabuk bağlanması halkta rastlanan demokra-
52
D Ü N Y A Y A BAKIŞ
si havasmdandır. Ben burada, bu memleketin -büyük ölçüde hayranlığımızı hakketmesine rağmen- demokrasinin politik yapısından çok, kişiler arasındaki ilişkileri ve bunların birbirlerine karşı tutumlarını düşünüyorum.
Birleşik Amerika da, herkes kendi kişisel değerine inanmaktadır. Hiç kimse bir başka kişinin ya da sınıfın karşısında küçül-mez. Büyük zenginlik farkları, hattâ küçük bir azınlığın.üstün gücü bile kişilerin kendilerine olan bu gürbüz güvenini ve benzerlerinin ouruna karşı duyduğu tabii saygıyı sar-samaz.
Bununla beraber, Amerikalıların toplumsal görüşünde karanlık bir nokta var. Eşitlik duyguları ve insan onuruna olan saygıları, özel olarak beyaz renkli insanlarla sınırlanmıştır. Bu sonuncuların bazılarına karşı bir takım ön yargıları bile var. Bir yahudi olarak bunların tamamiyle farkındayım. Ama, bunlar '«beyaz» ların kara renkli kendi yurttaşlarına, özellikle Zencilere karşı olan tutumları yanında önemsiz kalmaktadır. Kendimi bir Amerikalı saydığım ölçüde bu durum üzüntümü arttırıyor. Düşüncemi apaçık söyleyerek suç ortaklığı duygusundan kurtulabilirim ancak.
Bir çok temiz yürekli kimseler bana şöyle cevap veriyorlar: «Bfeim Zencilere karşı olan tutumumuz, bu insanlarla aynı memle-
53
Zenci Sorunu
Amerika'da, on yılı aşkın bir süredir aranızda yaşayan bir kimse olarak yazıyorum. Şakası olmayan bir sorun üstüne dikkatinizi çekmek niyetindeyim. Bir çok okuyucular : «Yalnız bizleri ilgilendiren ve memleketimize yeni gelmiş bir adamın dokunmaması gereken konular üstünde söz söylemeye ne hakkı.var?» diye sorabilirler kendi kendilerine.
Böyle bir görüşün haklı olabileceğini sanmıyorum. Belli bir ülkede büyüyen bir kimse bir çok şeye olağan göğüyle bakar. Oysa, bu ülkeye olgun yaşta gelmiş bir kimse özel ve karakteristik olan şeylere keskin bir gözle bakabilir. Bence, bu kimse görüp duyduklarını serbestçe dile getirmelidir. Çünkü, böyle davranmakla yararlı olabilir belki.
Yeni gelen birisinin bu memlekete çarçabuk bağlanması halkta rastlanan demokra-
52
D Ü N Y A Y A BAKIŞ
si havasmdandır. Ben burada, bu memleketin -büyük ölçüde hayranlığımızı hakketmesine rağmen- demokrasinin politik yapısından çok, kişiler arasındaki ilişkileri ve bunların birbirlerine karşı tutumlarını düşünüyorum.
Birleşik Amerika da, herkes kendi kişisel değerine inanmaktadır. Hiç kimse bir başka kişinin ya da sınıfın karşısında küçül-mez. Büyük zenginlik farkları, hattâ küçük bir azınlığın.üstün gücü bile kişilerin kendilerine olan bu gürbüz güvenini ve benzerlerinin ouruna karşı duyduğu tabii saygıyı sar-samaz.
Bununla beraber, Amerikalıların toplumsal görüşünde karanlık bir nokta var. Eşitlik duyguları ve insan onuruna olan saygıları, özel olarak beyaz renkli insanlarla sınırlanmıştır. Bu sonuncuların bazılarına karşı bir takım ön yargıları bile var. Bir yahudi olarak bunların tamamiyle farkındayım. Ama, bunlar '«beyaz» ların kara renkli kendi yurttaşlarına, özellikle Zencilere karşı olan tutumları yanında önemsiz kalmaktadır. Kendimi bir Amerikalı saydığım ölçüde bu durum üzüntümü arttırıyor. Düşüncemi apaçık söyleyerek suç ortaklığı duygusundan kurtulabilirim ancak.
Bir çok temiz yürekli kimseler bana şöyle cevap veriyorlar: «Bfeim Zencilere karşı olan tutumumuz, bu insanlarla aynı memle-
53
ALBERT EİNSTEİN
kette yan yana yaşıyarak edindiğimiz bir takım kötü deneylerin sonucudur.»
Şuna kesin olarak inanıyorum ki, böyle düşünen herhangi bir kimse uğursuz ve yanlış bir düşünüşün kurbanı olmaktadır. Atalarınız bu siyah insanları yerlerinden zorla sürükleyip getirmişler buraya; beyaz insan zenginlik ve rahat bir hayat peşinde koşarken, onları gözlerinin yaşma bakmadan ezmiş, sömürmüş, köle durumuna düşürmüştür. Zencilere karşı bugünün ön yargısı, bu yakışıksız durumu sürdürme isteğinin bir sonucudur.
Eski Yunanlıların da köleleri vardı. Bunlar Zenci değil, savaşta esir edilen beyaz insanlardı. O zamanlar, ırk ayrımı diye bir şey söz konusu olamazdı. Bununla beraber, Yunan filozoflarının en büyüklerinden biri olan Aristoteles, kölelerin aşağı yaratıklar olduğunu, haklı olarak boyunduruk altına alınıp özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını söy-liyor. Onun da geleneksel ön yargılar ağına düştüğü, olağanüstü zekâsına rağmen, bu ağdan kurtulamad'ğı açıkça meydandadır.
Olup bitenlere karşı tutumumuz, büyük ölçüde, daha çocukken çevremizden, bilinçsiz olarak, kaptığımız düşünceler ve duygularla koşullanmıştır. Başka deyimle, soydan geçen yetiler ve özellikler yanında bizi biz yapan gelenektir. Bilinçli düşüncemizin,
54
DÜNYAYA BAKIŞ
davranışımız ve inançlarımız üzerindeki etkisinin, geleneğin güçlü etkisi yanında, ne denli güçsüz olduğunu binde bir fark ederiz.
Geleneği hor görmek saçma olur elbet, ama insanlar arasındaki ilişkilerin daha iyi olması isteniyorsa, insan aklının ve bilincinin gelişmesiyle birlikte, geleneği kontrol etmeğe başlamamız gerekir. Gelenekte hayatımıza ve onurumuza zarar veren şeyleri düzeltmeye ve" yaşayışımızı ona göre biçimlendirmeye çalışmalıyız.
Öyle ş a n t ö r ü m ki, konuyu dürüstçe derinleştiren herhangi bir kimse, Zencilere karşı beslenen o geleneksel ön yargının ne denli yakışıksız ve alçaltıcı olduğunu çarçabuk kabul eder.
Ama iyi niyet sahibi insan bu kökleşmiş ön yargıyla savaşmak için ne yapabilir? Sözüyle ve davranışıyla örnek olmak cesaretini göstermeli ve çocuklarının bu ırk ayrımının etkisi altında kalmamalarına dikkat etmelidir.
Bu kökleşmiş hastalığı çarçabuk önlemenin bir yolu olabileceğini sanmayorum. A m a bu amaca ulaşıncaya kadar, dürüst ve iyi niyetli bir insan için, bütün çabasını iyi bir dâvanın hizmetine koymasından daha büyük bir mutluluk düşünülemez.
(Çeviri : V. Günyol)
55
ALBERT EİNSTEİN
kette yan yana yaşıyarak edindiğimiz bir takım kötü deneylerin sonucudur.»
Şuna kesin olarak inanıyorum ki, böyle düşünen herhangi bir kimse uğursuz ve yanlış bir düşünüşün kurbanı olmaktadır. Atalarınız bu siyah insanları yerlerinden zorla sürükleyip getirmişler buraya; beyaz insan zenginlik ve rahat bir hayat peşinde koşarken, onları gözlerinin yaşma bakmadan ezmiş, sömürmüş, köle durumuna düşürmüştür. Zencilere karşı bugünün ön yargısı, bu yakışıksız durumu sürdürme isteğinin bir sonucudur.
Eski Yunanlıların da köleleri vardı. Bunlar Zenci değil, savaşta esir edilen beyaz insanlardı. O zamanlar, ırk ayrımı diye bir şey söz konusu olamazdı. Bununla beraber, Yunan filozoflarının en büyüklerinden biri olan Aristoteles, kölelerin aşağı yaratıklar olduğunu, haklı olarak boyunduruk altına alınıp özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını söy-liyor. Onun da geleneksel ön yargılar ağına düştüğü, olağanüstü zekâsına rağmen, bu ağdan kurtulamad'ğı açıkça meydandadır.
Olup bitenlere karşı tutumumuz, büyük ölçüde, daha çocukken çevremizden, bilinçsiz olarak, kaptığımız düşünceler ve duygularla koşullanmıştır. Başka deyimle, soydan geçen yetiler ve özellikler yanında bizi biz yapan gelenektir. Bilinçli düşüncemizin,
54
DÜNYAYA BAKIŞ
davranışımız ve inançlarımız üzerindeki etkisinin, geleneğin güçlü etkisi yanında, ne denli güçsüz olduğunu binde bir fark ederiz.
Geleneği hor görmek saçma olur elbet, ama insanlar arasındaki ilişkilerin daha iyi olması isteniyorsa, insan aklının ve bilincinin gelişmesiyle birlikte, geleneği kontrol etmeğe başlamamız gerekir. Gelenekte hayatımıza ve onurumuza zarar veren şeyleri düzeltmeye ve" yaşayışımızı ona göre biçimlendirmeye çalışmalıyız.
Öyle ş a n t ö r ü m ki, konuyu dürüstçe derinleştiren herhangi bir kimse, Zencilere karşı beslenen o geleneksel ön yargının ne denli yakışıksız ve alçaltıcı olduğunu çarçabuk kabul eder.
Ama iyi niyet sahibi insan bu kökleşmiş ön yargıyla savaşmak için ne yapabilir? Sözüyle ve davranışıyla örnek olmak cesaretini göstermeli ve çocuklarının bu ırk ayrımının etkisi altında kalmamalarına dikkat etmelidir.
Bu kökleşmiş hastalığı çarçabuk önlemenin bir yolu olabileceğini sanmayorum. A m a bu amaca ulaşıncaya kadar, dürüst ve iyi niyetli bir insan için, bütün çabasını iyi bir dâvanın hizmetine koymasından daha büyük bir mutluluk düşünülemez.
(Çeviri : V. Günyol)
55
insanlık Sorunları ve çözüm Yolları
Yeryüzündeki insanları sağduyuyla ve kendi mutluluklarını düşünerek yaşamaya yöneltmek kolay olsaydı, insanlığın sorunlarına pek çok çözüm yolları bulunabilirdi. Doğum kontrolü örneğini ele alalım: Bu konuda birey kendi çıkarını gözeteceğine göre doğum kontrolünün uygulanması hiçbir güçlük çıkarmıyacak, nüfus artışı da bir tehlike olmaktan çıkacaktı. Ama bu gerçekleştirilemedi. Aydınların bile, en tehlikeli durumlarda da olsa, kendi mutlulukları için sağduyuyla davranmalarını sağlamak kolay olmuyor.
Herhangi bir insanlık sorununun ona doğrudan doğruya saldırmakla çözümlenebileceğine inanmıyorum. Ancak zamana dayanan bir eğitim yolu ve ayrı ayrı pek çok çabaların katılmasıyla insan koşullarının ağır ağır da olsa iyiye doğru değişeceğini umuyorum.
(Çeviri : C. ÇapanV
56
Eğitim Üstüne
Bir kutlama günü genel olarak her şeyden önce bir geriye bakış, özel olarak da kültür hayatının gelişmesindeki paylarıyla ün kazanmış kişileri anıştır. Öncülerimize gösterilen bu dostça saygı ihmal edilmemelidir» çünkü geçmişin en iyi insanlarını anmak, yaşayanlar arasındaki iyi niyetlilerin daha yürekli olmalarını sağlar. Ama bunu gençliğinden beri bu devlete bağlı ve onun geçmişiyle senli benli olan biri yapmalı, bir Çingene gibi başı boş dolaşan ve türlü türlü memleketlerden görgü toplayan biri değil.
Öyleyse bana düşen yalnız yer ve zaman dışı genel ve evrensel eğitim sorunları üstüne konuşmaktır. Bu konuda yetkili olarak da söz alamam: Nice akıllı ve iyi niyetli kişiler tâ eskilerdenberi eğitim üstüne görüşlerini açıkça ortaya koymuşlardır. Pedagoji alanının bir yabancısı olarak ben ne cesaretle düşündüklerimi söyliyebillrim ? Düşüncelerimin kişisel görgü ve inançlarımdan başka
57
insanlık Sorunları ve çözüm Yolları
Yeryüzündeki insanları sağduyuyla ve kendi mutluluklarını düşünerek yaşamaya yöneltmek kolay olsaydı, insanlığın sorunlarına pek çok çözüm yolları bulunabilirdi. Doğum kontrolü örneğini ele alalım: Bu konuda birey kendi çıkarını gözeteceğine göre doğum kontrolünün uygulanması hiçbir güçlük çıkarmıyacak, nüfus artışı da bir tehlike olmaktan çıkacaktı. Ama bu gerçekleştirilemedi. Aydınların bile, en tehlikeli durumlarda da olsa, kendi mutlulukları için sağduyuyla davranmalarını sağlamak kolay olmuyor.
Herhangi bir insanlık sorununun ona doğrudan doğruya saldırmakla çözümlenebileceğine inanmıyorum. Ancak zamana dayanan bir eğitim yolu ve ayrı ayrı pek çok çabaların katılmasıyla insan koşullarının ağır ağır da olsa iyiye doğru değişeceğini umuyorum.
(Çeviri : C. ÇapanV
56
Eğitim Üstüne
Bir kutlama günü genel olarak her şeyden önce bir geriye bakış, özel olarak da kültür hayatının gelişmesindeki paylarıyla ün kazanmış kişileri anıştır. Öncülerimize gösterilen bu dostça saygı ihmal edilmemelidir» çünkü geçmişin en iyi insanlarını anmak, yaşayanlar arasındaki iyi niyetlilerin daha yürekli olmalarını sağlar. Ama bunu gençliğinden beri bu devlete bağlı ve onun geçmişiyle senli benli olan biri yapmalı, bir Çingene gibi başı boş dolaşan ve türlü türlü memleketlerden görgü toplayan biri değil.
Öyleyse bana düşen yalnız yer ve zaman dışı genel ve evrensel eğitim sorunları üstüne konuşmaktır. Bu konuda yetkili olarak da söz alamam: Nice akıllı ve iyi niyetli kişiler tâ eskilerdenberi eğitim üstüne görüşlerini açıkça ortaya koymuşlardır. Pedagoji alanının bir yabancısı olarak ben ne cesaretle düşündüklerimi söyliyebillrim ? Düşüncelerimin kişisel görgü ve inançlarımdan başka
57
ALBERT EİNSTEİN
58
DÜNYAYA BAKIŞ
ve kişisel a m a c ı o l m a y a n toplum, ge l i şme gü
c ü o l m a y a n fakir b ir t o p l u m kal ır . T a m ter
s ine, b a ğ ı m s ı z o la rak iş leyen ve düşünen tek
ler y e t i ş t i r m e ğ e bakmal ı , a m a b u tekler ha
yat la r ın ın en y ü c e sorunu olarak t o p l u m a hiz
m e t i görmelidir ler . A l d a n m ı y o r s a m bu ül
k ü y ü g e r ç e k l e ş t i r m e y e en fazla y a k l a ş m ı ş
olan İngiliz okul sistemidir.
B u ü lküye u l a ş m a k için n e y a p m a l ı ?
A h l â k dersi m i v e r m e l i ? H i ç değil. S ö z l e r b o ş
seslerdir ve öy le kalırlar, ayr ıca c e h e n n e m de
iyi niyet ler le döşelidir. Kişi l ikleri yapan, du
yular, söy lenen şeyler değil, ça l ı şma ve iş
görmedir . O n u n için eğit im yol lar ının en
önemlis i her z a m a n öğrenciy i g e r ç e k bir işe
süreni o lmuştur . Bu i ş eği t imi yazı ö ğ r e n e n
ilk okul ç o c u ğ u n a olduğu kadar doktora ada
yının tez ine de uygulanabi l ir , h a t t â bir şiirin
ezber lenmes ine, bir yazı ödevine, bir m e t n i n
y o r u m l a n ı p çevr i lmes ine, bir m a t e m a t i k
probleminin çözülmes ine, ya da spor alıştır
malar ına .
A m a yapı lan her işin arkasında, teme
linde bir itki vardır, ki o da işin gerçekleşme
siyle desteklenir ve beslenir . B u r a d a öğrenci
ler aras ında en b ü y ü k ayrı l ıklar o r t a y a çı
k a r ve bunlar ın okul için eğit im b a k ı m ı n d a n
değeri b : r i n c i derecededir. A y n i işin kayna
ğında k o r k u ya da zor lama, üs tünlük kazan
ma tutkuları, k o n u y a b ü y ü k bir ilgi, gerçeği
59
dayanağı yoktur . K o n u gerçekten bi l imsel
bir sorun olsaydı, bu d u r u m u m u düşünerek,
s u s m a m belki daha doğru olurdu.
S ö z k o n u s u yaşayan insanlar o lunca iş
değişiyor. B u r a d a yalnız doğruyu b i lmek yet
m i y o r ; tersine, bu bilgiyi y i t i r m e m e k için
durmadan y e n i l e m e k gerekiyor. Bu bilgi
çölde her an kumlar al t ında kalabi lecek bir
m e r m e r heyke le benz yor. O n u n hizmetinde
ki işçiler durmadan çal ışmalı lar ki heykel h e p
gün ışığında kalabilsin.
G e l e n e ğ i n zenginliğini kuşaktan kuşa
ğa a k t a r m a k t a en öneml i araç ötedenberi
okul o lmuştur . Bu gerçek çağ ımızda eskisin
den daha da belirlidir. Ç ü n k ü e k o n o m i haya
tının gel işmesiyle, ge lenek ve eği t imden so
rumlu olan aile bir hayli zayıf lamışt ır . Bu
yüzden de insan topluluğunun devamı ve
sağlığı eskiden daha ç o k okula bağlı ka lmak
tadır.
K i m l e r i n e göre okul yet işen kuşağa
m ü m k ü n olduğu kadar fazla bilgi v e r m e k
içindir. B u n i ı doğru b u l m u y o r u m . Bi lg i can
sız bir şeydir, o y s a okul canl ı varl ıkların hiz
metindedir . G e n ç l e r d e t o p l u m u n refahını
sağ l ıyacak değerleri ve yetki ler i geliştirme
lidir. A m a bu insan teksel l iğinin yokedi lmesi
ve teklerin arı lar ve kar ıncalar gibi t o p l u m u n
bir âleti ha l ine getir i lmesi d e m e k değildir.
Ç ü n k ü tekleri kal ıplaşmış, kişisel özgenliği
ALBERT EİNSTEİN
58
DÜNYAYA BAKIŞ
ve kişisel a m a c ı o l m a y a n toplum, ge l i şme gü
c ü o l m a y a n fakir b ir t o p l u m kal ır . T a m ter
s ine, b a ğ ı m s ı z o la rak iş leyen ve düşünen tek
ler y e t i ş t i r m e ğ e bakmal ı , a m a b u tekler ha
yat la r ın ın en y ü c e sorunu olarak t o p l u m a hiz
m e t i görmelidir ler . A l d a n m ı y o r s a m bu ül
k ü y ü g e r ç e k l e ş t i r m e y e en fazla y a k l a ş m ı ş
olan İngiliz okul sistemidir.
B u ü lküye u l a ş m a k için n e y a p m a l ı ?
A h l â k dersi m i v e r m e l i ? H i ç değil. S ö z l e r b o ş
seslerdir ve öy le kalırlar, ayr ıca c e h e n n e m de
iyi niyet ler le döşelidir. Kişi l ikleri yapan, du
yular, söy lenen şeyler değil, ça l ı şma ve iş
görmedir . O n u n için eğit im yol lar ının en
önemlis i her z a m a n öğrenciy i g e r ç e k bir işe
süreni o lmuştur . Bu i ş eği t imi yazı ö ğ r e n e n
ilk okul ç o c u ğ u n a olduğu kadar doktora ada
yının tez ine de uygulanabi l ir , h a t t â bir şiirin
ezber lenmes ine, bir yazı ödevine, bir m e t n i n
y o r u m l a n ı p çevr i lmes ine, bir m a t e m a t i k
probleminin çözülmes ine, ya da spor alıştır
malar ına .
A m a yapı lan her işin arkasında, teme
linde bir itki vardır, ki o da işin gerçekleşme
siyle desteklenir ve beslenir . B u r a d a öğrenci
ler aras ında en b ü y ü k ayrı l ıklar o r t a y a çı
k a r ve bunlar ın okul için eğit im b a k ı m ı n d a n
değeri b : r i n c i derecededir. A y n i işin kayna
ğında k o r k u ya da zor lama, üs tünlük kazan
ma tutkuları, k o n u y a b ü y ü k bir ilgi, gerçeği
59
dayanağı yoktur . K o n u gerçekten bi l imsel
bir sorun olsaydı, bu d u r u m u m u düşünerek,
s u s m a m belki daha doğru olurdu.
S ö z k o n u s u yaşayan insanlar o lunca iş
değişiyor. B u r a d a yalnız doğruyu b i lmek yet
m i y o r ; tersine, bu bilgiyi y i t i r m e m e k için
durmadan y e n i l e m e k gerekiyor. Bu bilgi
çölde her an kumlar al t ında kalabi lecek bir
m e r m e r heyke le benz yor. O n u n hizmetinde
ki işçiler durmadan çal ışmalı lar ki heykel h e p
gün ışığında kalabilsin.
G e l e n e ğ i n zenginliğini kuşaktan kuşa
ğa a k t a r m a k t a en öneml i araç ötedenberi
okul o lmuştur . Bu gerçek çağ ımızda eskisin
den daha da belirlidir. Ç ü n k ü e k o n o m i haya
tının gel işmesiyle, ge lenek ve eği t imden so
rumlu olan aile bir hayli zayıf lamışt ır . Bu
yüzden de insan topluluğunun devamı ve
sağlığı eskiden daha ç o k okula bağlı ka lmak
tadır.
K i m l e r i n e göre okul yet işen kuşağa
m ü m k ü n olduğu kadar fazla bilgi v e r m e k
içindir. B u n i ı doğru b u l m u y o r u m . Bi lg i can
sız bir şeydir, o y s a okul canl ı varl ıkların hiz
metindedir . G e n ç l e r d e t o p l u m u n refahını
sağ l ıyacak değerleri ve yetki ler i geliştirme
lidir. A m a bu insan teksel l iğinin yokedi lmesi
ve teklerin arı lar ve kar ıncalar gibi t o p l u m u n
bir âleti ha l ine getir i lmesi d e m e k değildir.
Ç ü n k ü tekleri kal ıplaşmış, kişisel özgenliği
ALBERT EİNSTEİN
olabilir. H a t t â her çocukta görülen a m a ç o k
kez pek e r k e n zayıf layan o kutsal ö ğ r e n m e
merakı da olabilir. Belli bir işi yapan öğrenci
üstüne eğit imin etkisi ç o k değişik olabilir ve
bu değişiklik öğrenciyi sürükleyen zarar kor
kusu, benci l tutku, keyi f ya da rahat lama is
tekler ine bağlıdır. Okul yönet iminin ve öğ
re tmen davranışlarının da öğrencilerin ruhsal
gel işmelerinde etkisi olmadığını kimse ileri
süremez.
B a n a kalırsa, bir okulda, en kötü şey
korku, baskı ve herşeyi herkesten iyi bilir gö
r ü n m e yol lar ına baş vurmaktır . B ö y l e bir eği
tim öğrencide sağlam duyguları, içtenliği,
kendine güveni yokeder. B o y u n eğen bir in
san yetiştirir. Bu çeşit okulların A l m a n y a da
v e R u s y a ' d a tutulmalar ına şaşmamalı . B u
m e m l e k e t i n ( A m e r i k a ) okullar ında bu kötü
yolun tutulmadığını bi l iyorum. İsviçrede ve
her halde demokrat ik bir yönet imi olan h e r
m e m l e k e t t e de bu yola gidi lmemektedir .
Okul lar ı bu en büyük kötülükten k u r t a r m a k
da pek o kadar zor değildir. Şu kadarı y e t e r :
Ö ğ r e t m e n e m ü m k ü n olduğu kadar az zor
k u l l a n m a hakkı vereceksiniz ve öğrencinin
h o c a s ı n a duyacağı saygının tek kaynağı o n u n
insanlık ve düşünce değerleri olacak.
Ö ğ r e n c i y i sürükleyen güçlerin ikincisi
o larak gösterdiğimiz y ü k s e l m e tutkusunun,
daha y u m u ş a k bir deyimle, kendini göster-
60
DÜNYAYA BAKIŞ
m e , seçk in leşme isteğinin insan yaradıl ış ında
sağ lam kökler i vardır. Bu türlü bir itki o lma
sa insanlar aras ında iş birliği kuru lamaz. İn
sanın yaptığını başka lar ına b e ğ e n d i r m e isteği
t o p l u m u n bağlayıcı güçlerinin en önemli le
rinden biridir. A n c a k , bir duygular k a r m a
şığı o lan bu isteğin içinde yapıcı ve yıkıcı güç
ler içi içe girmiştir. B e ğ e n i l m e , g ö r ü l m e isteği
sağlam, temiz bir itkidir, a m a başkas ından,
okul arkadaşından daha yi, d a h a güçlü,
daha akıllı o larak t a n ı n m a k isteği insanı
k o l a y c a aşırı bir benci l iğe düşürebilir,
k i bu da h e m kendis ine h e m de topluluğa za
rarlı olabilir. O n u n için ö ğ r e t m e n l e r öğren
cileri daha ç o k çal ı ş t ı rmak için, işin k o l a y ı n a
kaçıp kişisel y ü k s e l m e tutkularını körükle
m e k t e n de sakınmalıdır lar.
B i r çokları D a r v i n ' i n y a ş a m a savaşı te
orisini ve o n a bağ lanan a y ı k l a n m a y a daya
narak yar ı şmacı eğit imi destekl iyorlar. Bazı la
rı da sözde bil imsel çal ışmalarla, e k o n o m i k
yar ı şma a lanında tekler aras ında yıkıcı bir
savaşın zorunlu olduğunu ispat lamayı dene
diler. A m a doğru değildir bu görüş ; ç ü n k ü
insan y a ş a m a savaşındaki g ü c ü n ü toplum ha
linde yaşayan bir canlı varl ık o l m a s ı n a borç
ludur. B i r kar ınca yuvas ında nası l tek tek ka
rıncaların bir bir iyle savaşması yaşamalar ı
içirt zorunlu değilse, insan toplumda da tek
lerin y a ş a m a k için birbiriyle savaşmaları şart
61
ALBERT EİNSTEİN
olabilir. H a t t â her çocukta görülen a m a ç o k
kez pek e r k e n zayıf layan o kutsal ö ğ r e n m e
merakı da olabilir. Belli bir işi yapan öğrenci
üstüne eğit imin etkisi ç o k değişik olabilir ve
bu değişiklik öğrenciyi sürükleyen zarar kor
kusu, benci l tutku, keyi f ya da rahat lama is
tekler ine bağlıdır. Okul yönet iminin ve öğ
re tmen davranışlarının da öğrencilerin ruhsal
gel işmelerinde etkisi olmadığını kimse ileri
süremez.
B a n a kalırsa, bir okulda, en kötü şey
korku, baskı ve herşeyi herkesten iyi bilir gö
r ü n m e yol lar ına baş vurmaktır . B ö y l e bir eği
tim öğrencide sağlam duyguları, içtenliği,
kendine güveni yokeder. B o y u n eğen bir in
san yetiştirir. Bu çeşit okulların A l m a n y a da
v e R u s y a ' d a tutulmalar ına şaşmamalı . B u
m e m l e k e t i n ( A m e r i k a ) okullar ında bu kötü
yolun tutulmadığını bi l iyorum. İsviçrede ve
her halde demokrat ik bir yönet imi olan h e r
m e m l e k e t t e de bu yola gidi lmemektedir .
Okul lar ı bu en büyük kötülükten k u r t a r m a k
da pek o kadar zor değildir. Şu kadarı y e t e r :
Ö ğ r e t m e n e m ü m k ü n olduğu kadar az zor
k u l l a n m a hakkı vereceksiniz ve öğrencinin
h o c a s ı n a duyacağı saygının tek kaynağı o n u n
insanlık ve düşünce değerleri olacak.
Ö ğ r e n c i y i sürükleyen güçlerin ikincisi
o larak gösterdiğimiz y ü k s e l m e tutkusunun,
daha y u m u ş a k bir deyimle, kendini göster-
60
DÜNYAYA BAKIŞ
m e , seçk in leşme isteğinin insan yaradıl ış ında
sağ lam kökler i vardır. Bu türlü bir itki o lma
sa insanlar aras ında iş birliği kuru lamaz. İn
sanın yaptığını başka lar ına b e ğ e n d i r m e isteği
t o p l u m u n bağlayıcı güçlerinin en önemli le
rinden biridir. A n c a k , bir duygular k a r m a
şığı o lan bu isteğin içinde yapıcı ve yıkıcı güç
ler içi içe girmiştir. B e ğ e n i l m e , g ö r ü l m e isteği
sağlam, temiz bir itkidir, a m a başkas ından,
okul arkadaşından daha yi, d a h a güçlü,
daha akıllı o larak t a n ı n m a k isteği insanı
k o l a y c a aşırı bir benci l iğe düşürebilir,
k i bu da h e m kendis ine h e m de topluluğa za
rarlı olabilir. O n u n için ö ğ r e t m e n l e r öğren
cileri daha ç o k çal ı ş t ı rmak için, işin k o l a y ı n a
kaçıp kişisel y ü k s e l m e tutkularını körükle
m e k t e n de sakınmalıdır lar.
B i r çokları D a r v i n ' i n y a ş a m a savaşı te
orisini ve o n a bağ lanan a y ı k l a n m a y a daya
narak yar ı şmacı eğit imi destekl iyorlar. Bazı la
rı da sözde bil imsel çal ışmalarla, e k o n o m i k
yar ı şma a lanında tekler aras ında yıkıcı bir
savaşın zorunlu olduğunu ispat lamayı dene
diler. A m a doğru değildir bu görüş ; ç ü n k ü
insan y a ş a m a savaşındaki g ü c ü n ü toplum ha
linde yaşayan bir canlı varl ık o l m a s ı n a borç
ludur. B i r kar ınca yuvas ında nası l tek tek ka
rıncaların bir bir iyle savaşması yaşamalar ı
içirt zorunlu değilse, insan toplumda da tek
lerin y a ş a m a k için birbiriyle savaşmaları şart
61
ALBERT EİNSTEİN
değildir.
Y a ş a m a n ı n a m a c ı k a b a a n l a m ı y l a başarı
olduğu inancını gençlere a ş ı lmaktan sakın
mal ıy ız . Ç ü n k ü başarı k a z a n a n bir insan baş
kalar ından b ü y ü k bir p a y alır ve bu p a y ç o k
k e z on lara gördüğü hizmetin karşıl ığını k a t
k a t aşar. B i r insanın değeri verdiğiyle ölçü
lür, a labi leceğiyle değil.
O k u l d a ve h a y a t t a ça l ı şmanın en ö n e m
li dürtkeni ça l ı şma zevki, yaptığını g ö r m e se
vinci ve a l ınan s o n u c u n toplum için değerini
bi lmedir. G e n ç l e r d e bu ruh güçlerini uyan
dırmak ve a r t ı rmak okulun başl ıca işidir.
Y a l n ı z böyles i bir psikoloj i temel ine dayanı
larak insanlığın en yüce değerler ine u l a ş m a
isteği ve sevinci yarat ı labi l i r : O değerler de
bi lgi ve sanat t ı r . '
Şüphes iz bu dediğim verimli ruh yete
nekler ini uyandırmak, zor k u l l a n m a k t a n y a
da kişisel tu tkuyu dürtüklemekten daha güç
bir iştir, a m a bu yolun daha güç olması d a h a
değerli o l m a ? m a engel değildir. Ö n e m l i olan
ç o c u ğ u n o y u n eğil imini, doğal olan kendini
g ö s t e r m e isteğini gel iş t i rmek ve o n u toplu
m u n b ü y ü k i ş a lanlar ına götürmekt i r . B ö y l e
bir eğit imin temeli , sonu başar ıya ve değerin
b i l inmesine varan bir ça l ı şma isteğidr. O k u l
bu t e m e l e dayanıp ça l ı şmayı başar ı r sa y e n i
kuşak lar o n a b ü y ü k bir saygı gösterecekler,
ve o k u l u n verdiği ödevleri b ir çeşit a r m a ğ a n
62
DÜNYAYA BAKIŞ
sayacaklardır . B e n okul z a m a n ı n ı tatil gün
ler inden daha ç o k seven ç o c u k l a r tanıdım.
B ö y l e s i bir okul ö ğ r e t m e n d e n kendi ala
nında bir çeşit sanatç ı o lmasını ister. O k u l d a
bu h a v a n ı n esmesi için ne yapılabil ir? B u n u n
evrensel y o l u n u b u l m a k insanın hiç h a s t a
o l m a m a s ı n a çare b u l m a k kadar zordur. A m a
bazı zorunlu koşulları b u l m a k m ü m k ü n d ü r ,
i lk olarak, öğretmenler in böyles i bir o k u l d a
yet i şmiş olmalar ı gerekir, ik inci olarak, öğ
r e t m e n e öğreteceği şeyleri ve ö ğ r e t m e yolla
rını s e ç m e k t e b ü y ü k bir özgür lük verilmeli
dir. Ç ü n k ü z o r l a m a ve dış baskı ö ğ r e t m e n i n
de iş g ö r m e sevincini öldürür.
Söyledik ler imi dikkat le izlediyseniz,
be lk i b ir şeye şaşmış ınızdır : G e n ç l i ğ i n nası l
b ir h a v a içinde yet i şmes i gerektiği üzerinde
bir hayli söz et t im, a m a öğret i lecek konular ın
seçimi, ö ğ r e t i m yolu üs tüne h i ç b i r şey söyle
medim. D a h a ç o k dil mi öğretmeli , y o k s a bi
l imsel t eknik öğre t ime mi ö n e m vermel i?
B u n a vereceğ im karşı l ık şudur : B e n c e bü
tün bunlar ikinci derecede önemlidir . B i r deli
kanl ı kaslarını iş letmiş, c imnast ik le , yürüyüş
le dayanıkl ı bir beden edinmişse her türlü be
den işinin hakkından gelebilir. K a f a işleri için
de aynı şeyi söyliyebiliriz. E ğ i t i m i şöyle ta
n ı m l a y a n h i ç de haks ız değ i lmiş : «Eğ i t im,
okulda öğreni len herşeyi u n u t t u k t a n sonra
ger iye ka lan şeydir.» O n u n için b e n ne filolo-
63
ALBERT EİNSTEİN
değildir.
Y a ş a m a n ı n a m a c ı k a b a a n l a m ı y l a başarı
olduğu inancını gençlere a ş ı lmaktan sakın
mal ıy ız . Ç ü n k ü başarı k a z a n a n bir insan baş
kalar ından b ü y ü k bir p a y alır ve bu p a y ç o k
k e z on lara gördüğü hizmetin karşıl ığını k a t
k a t aşar. B i r insanın değeri verdiğiyle ölçü
lür, a labi leceğiyle değil.
O k u l d a ve h a y a t t a ça l ı şmanın en ö n e m
li dürtkeni ça l ı şma zevki, yaptığını g ö r m e se
vinci ve a l ınan s o n u c u n toplum için değerini
bi lmedir. G e n ç l e r d e bu ruh güçlerini uyan
dırmak ve a r t ı rmak okulun başl ıca işidir.
Y a l n ı z böyles i bir psikoloj i temel ine dayanı
larak insanlığın en yüce değerler ine u l a ş m a
isteği ve sevinci yarat ı labi l i r : O değerler de
bi lgi ve sanat t ı r . '
Şüphes iz bu dediğim verimli ruh yete
nekler ini uyandırmak, zor k u l l a n m a k t a n y a
da kişisel tu tkuyu dürtüklemekten daha güç
bir iştir, a m a bu yolun daha güç olması d a h a
değerli o l m a ? m a engel değildir. Ö n e m l i olan
ç o c u ğ u n o y u n eğil imini, doğal olan kendini
g ö s t e r m e isteğini gel iş t i rmek ve o n u toplu
m u n b ü y ü k i ş a lanlar ına götürmekt i r . B ö y l e
bir eğit imin temeli , sonu başar ıya ve değerin
b i l inmesine varan bir ça l ı şma isteğidr. O k u l
bu t e m e l e dayanıp ça l ı şmayı başar ı r sa y e n i
kuşak lar o n a b ü y ü k bir saygı gösterecekler,
ve o k u l u n verdiği ödevleri b ir çeşit a r m a ğ a n
62
DÜNYAYA BAKIŞ
sayacaklardır . B e n okul z a m a n ı n ı tatil gün
ler inden daha ç o k seven ç o c u k l a r tanıdım.
B ö y l e s i bir okul ö ğ r e t m e n d e n kendi ala
nında bir çeşit sanatç ı o lmasını ister. O k u l d a
bu h a v a n ı n esmesi için ne yapılabil ir? B u n u n
evrensel y o l u n u b u l m a k insanın hiç h a s t a
o l m a m a s ı n a çare b u l m a k kadar zordur. A m a
bazı zorunlu koşulları b u l m a k m ü m k ü n d ü r ,
i lk olarak, öğretmenler in böyles i bir o k u l d a
yet i şmiş olmalar ı gerekir, ik inci olarak, öğ
r e t m e n e öğreteceği şeyleri ve ö ğ r e t m e yolla
rını s e ç m e k t e b ü y ü k bir özgür lük verilmeli
dir. Ç ü n k ü z o r l a m a ve dış baskı ö ğ r e t m e n i n
de iş g ö r m e sevincini öldürür.
Söyledik ler imi dikkat le izlediyseniz,
be lk i b ir şeye şaşmış ınızdır : G e n ç l i ğ i n nası l
b ir h a v a içinde yet i şmes i gerektiği üzerinde
bir hayli söz et t im, a m a öğret i lecek konular ın
seçimi, ö ğ r e t i m yolu üs tüne h i ç b i r şey söyle
medim. D a h a ç o k dil mi öğretmeli , y o k s a bi
l imsel t eknik öğre t ime mi ö n e m vermel i?
B u n a vereceğ im karşı l ık şudur : B e n c e bü
tün bunlar ikinci derecede önemlidir . B i r deli
kanl ı kaslarını iş letmiş, c imnast ik le , yürüyüş
le dayanıkl ı bir beden edinmişse her türlü be
den işinin hakkından gelebilir. K a f a işleri için
de aynı şeyi söyliyebiliriz. E ğ i t i m i şöyle ta
n ı m l a y a n h i ç de haks ız değ i lmiş : «Eğ i t im,
okulda öğreni len herşeyi u n u t t u k t a n sonra
ger iye ka lan şeydir.» O n u n için b e n ne filolo-
63
ALBERT EİNSTEİN
j i v e tarih ö ğ r e t m e n i n i tutanlardan y a n a ol
m a k ist iyorum, ne de tabiat bi l imlerinin daha
ç o k öğret i lmesini i s teyenlerden y a n a .
Ö t e y a n d a n okulun, h a y a t t a h e m e n kul
lanı lacak özel bilgi ve ustal ıklar ı vermes i ge
rektiği düşünces ine karşı o l d u ğ u m u da söy
l e m e k isterim. H a y a t ı n bizden is teyeceği şey
ler o kadar değişiktir ki b ö y l e s i n e özel bir öğ
r e t i m yapı lamaz. Kaldı ki insanın bir âlet ye
r ine k o n m a s ı n ı kabul e d e m i y o r u m . O k u l u n
a m a c ı her z a m a n delikanlıyı okuldan bir uz
m a n olarak değil, uyumlu bir kişilik olarak
ç ı k a r m a k olmalıdır. B e n c e bu, gençler i belli
b i r mes leğe hazır layan teknik okul lar için de
doğrudur. E n baş ta gözet i lecek ş e y bağımsız
o larak d ü ş ü n m e v e k a r a r v e r m e yeteneğ in i
gel işt irmektir, özel bilgiler k a z a n d ı r m a k de
ğil. B i r insan k o n u s u n u n t e m e l i lkelerini be
nimsemiş , kendi baş ına d ü ş ü n m e ğ e ve çalış
m a y a al ışmışsa, m u t l a k a y o l u n d a ilerler, üs
tel ik gel i şmelere ve değişmelere, inceden in
c e y e özel bilgiler edinmiş öğrenci lerden ç o k
d a h a k o l a y a y a k uydurur.
S o n olarak şunu be l i r tmek isterim k i
b u r a d a bir hayl i kesin bir dille söyledikleri
m i n , öğrenci ve ö ğ r e t m e n o larak kendi gör
güler ime d a y a n a n k e n d i m c e düşünceler ol
m a k t a n b a ş k a iddiası yoktur .
(Çeviri : S. Eyuboğlu)
64
Eğitimin Önemi
. . .Eğ i t im s is teminin belli bir düzene gö
re i ş lemesine karşılık, h a y a t okulu düzensiz
ve karışıktır . . . . Bu da, eği t imin ne güçlü bir
s iyasal a r a ç olduğunu, çat ı şan taraflar için sö
m ü r ü l m e ğ e elverişli b ir tehlike k a y n a ğ ı oldu
ğunu a ç ı k ç a or taya koyuyor . Ö ğ r e n c i okul
dayken, d a h a sonraki yı l larda k o l a y c a kur-
tu lamıyacağ ı k o r k u n ç önyargı lar la bes lenmiş
olabilir. Eğ i t imin d e v l e t ç e uygulanış ı öylesi
ne yöneti lebi l i r ki, yurttaşların içine itildik
leri düşünsel tutsakl ıktan k u r t u l m a olanak
ları t ü m ü y l e ortadan kalkar.
. . . G e r ç e k t e n eğit im görmüş bir insan
yet i ş t i rmek için gerekli o lan b a ş k a b i r şey da
ha v a r - o da, insanın öbür insanlar karş ıs ında
65
ALBERT EİNSTEİN
j i v e tarih ö ğ r e t m e n i n i tutanlardan y a n a ol
m a k ist iyorum, ne de tabiat bi l imlerinin daha
ç o k öğret i lmesini i s teyenlerden y a n a .
Ö t e y a n d a n okulun, h a y a t t a h e m e n kul
lanı lacak özel bilgi ve ustal ıklar ı vermes i ge
rektiği düşünces ine karşı o l d u ğ u m u da söy
l e m e k isterim. H a y a t ı n bizden is teyeceği şey
ler o kadar değişiktir ki b ö y l e s i n e özel bir öğ
r e t i m yapı lamaz. Kaldı ki insanın bir âlet ye
r ine k o n m a s ı n ı kabul e d e m i y o r u m . O k u l u n
a m a c ı her z a m a n delikanlıyı okuldan bir uz
m a n olarak değil, uyumlu bir kişilik olarak
ç ı k a r m a k olmalıdır. B e n c e bu, gençler i belli
b i r mes leğe hazır layan teknik okul lar için de
doğrudur. E n baş ta gözet i lecek ş e y bağımsız
o larak d ü ş ü n m e v e k a r a r v e r m e yeteneğ in i
gel işt irmektir, özel bilgiler k a z a n d ı r m a k de
ğil. B i r insan k o n u s u n u n t e m e l i lkelerini be
nimsemiş , kendi baş ına d ü ş ü n m e ğ e ve çalış
m a y a al ışmışsa, m u t l a k a y o l u n d a ilerler, üs
tel ik gel i şmelere ve değişmelere, inceden in
c e y e özel bilgiler edinmiş öğrenci lerden ç o k
d a h a k o l a y a y a k uydurur.
S o n olarak şunu be l i r tmek isterim k i
b u r a d a bir hayl i kesin bir dille söyledikleri
m i n , öğrenci ve ö ğ r e t m e n o larak kendi gör
güler ime d a y a n a n k e n d i m c e düşünceler ol
m a k t a n b a ş k a iddiası yoktur .
(Çeviri : S. Eyuboğlu)
64
Eğitimin Önemi
. . .Eğ i t im s is teminin belli bir düzene gö
re i ş lemesine karşılık, h a y a t okulu düzensiz
ve karışıktır . . . . Bu da, eği t imin ne güçlü bir
s iyasal a r a ç olduğunu, çat ı şan taraflar için sö
m ü r ü l m e ğ e elverişli b ir tehlike k a y n a ğ ı oldu
ğunu a ç ı k ç a or taya koyuyor . Ö ğ r e n c i okul
dayken, d a h a sonraki yı l larda k o l a y c a kur-
tu lamıyacağ ı k o r k u n ç önyargı lar la bes lenmiş
olabilir. Eğ i t imin d e v l e t ç e uygulanış ı öylesi
ne yöneti lebi l i r ki, yurttaşların içine itildik
leri düşünsel tutsakl ıktan k u r t u l m a olanak
ları t ü m ü y l e ortadan kalkar.
. . . G e r ç e k t e n eğit im görmüş bir insan
yet i ş t i rmek için gerekli o lan b a ş k a b i r şey da
ha v a r - o da, insanın öbür insanlar karş ıs ında
65
ALBERT EİNSTEİN
h e r z a m a n duyması gereken bir toplumsal
sorumluluk duygusudur. . . . Kişi l iğin gelişti
r i lmesi öğrenc iye sadece « K o m ş u n u kendin
gibi sev.» yollu sofuca kal ıplar ö ğ r e t m e k l e
sağ lanamaz. H i ç yanlış yapmadağı ileri sü
rülen s ö z ü m o n a ö r n e k kişilerle ilgili h ikâyele
rin p e k az değeri vardır.
. . . G e n e l olarak, sağ lam bi r top lumsa l
t u t u m ö ğ r e n m e k l e değil y a ş a m a k l a elde edi
lir. Paylaş ı lan bir anlayış ın değeri ise, a n c a k
uygulanırsa o r t a y a çıkar. Ö ğ r e n c i n i n ilgisi,
sadece bencil l iği geliştiren y a r ı ş m a yolu ile
değil, ondaki yarat ıc ı l ıktan tad a l m a duygu
sunu uyararak desteklenmelidir . A n c a k b u
yol la s ınıf arkadaşları birbir lerine karşı dost
ça ve yapıcı bir ilgiyle bağlanır lar .
H a l k yönet imini s a v u n m a k için okul lar
ne yapabi l i r? Bel l i bir siyasal öğret inin sözcü
sü mü olmalı okul lar? B ö y l e o lmamas ı ge
rekt iğ ine inanıyorum. Okul lar g e n ç insanlara
eleştirsel bir ka fa ve toplum bi l incine varmış
bir tu tum verebil iyorlarsa, gerekeni y a p m ı ş
olurlar. B ö y l e c e yurttaşların sağlıklı, halkçı
b i r top lumda yaşamalar ı için gerekli olan de
ğerleri k u ş a n m ı ş olur öğrenci ler . . . .
(Çeviri : C. Çapan)
66
Öğretim Özgürlüğü
S o r u — S i z c e ö ğ r e t i m ö z g ü r l ü ğ ü n ü n başl ıca
nitel iği nedir, gerçeğ in araşt ı r ı lmasında bu
ö z g ü r l ü k n e d e n gerekl id i r?
C e v a p — Ö ğ r e t i m özgür lüğünden şunu
a n l ı y o r u m : G e r ç e ğ i araş t ı rma, doğru oldu
ğ u n a inandığı şeyleri y a y ı m l a m a v e ö ğ r e t m e
hakkı . Bu hak aynı z a m a n d a bir ödev de yük
ler i n s a n a ; kişi doğru saydığı bir şeyi hiçbir
b iç imde gizlememelidir . Ö ğ r e t i m özgürlüğü
nün herhangi bir* yo lda kıs ı t lanması bi l imin
yayı lmasını güçleştirir, böyle l ik le de insanın
usa d a y a n a n yargı ve eylemler ini engeller.
S — G ü n ü m ü z d e ö ğ r e t i m özgür lüğünü
ne gibi tehl ikeler le karş ı kar ş ıya görüyorsu
n u z ?
C G ü n ü m ü z d e Öğretim özgürlüğü için
67
ALBERT EİNSTEİN
h e r z a m a n duyması gereken bir toplumsal
sorumluluk duygusudur. . . . Kişi l iğin gelişti
r i lmesi öğrenc iye sadece « K o m ş u n u kendin
gibi sev.» yollu sofuca kal ıplar ö ğ r e t m e k l e
sağ lanamaz. H i ç yanlış yapmadağı ileri sü
rülen s ö z ü m o n a ö r n e k kişilerle ilgili h ikâyele
rin p e k az değeri vardır.
. . . G e n e l olarak, sağ lam bi r top lumsa l
t u t u m ö ğ r e n m e k l e değil y a ş a m a k l a elde edi
lir. Paylaş ı lan bir anlayış ın değeri ise, a n c a k
uygulanırsa o r t a y a çıkar. Ö ğ r e n c i n i n ilgisi,
sadece bencil l iği geliştiren y a r ı ş m a yolu ile
değil, ondaki yarat ıc ı l ıktan tad a l m a duygu
sunu uyararak desteklenmelidir . A n c a k b u
yol la s ınıf arkadaşları birbir lerine karşı dost
ça ve yapıcı bir ilgiyle bağlanır lar .
H a l k yönet imini s a v u n m a k için okul lar
ne yapabi l i r? Bel l i bir siyasal öğret inin sözcü
sü mü olmalı okul lar? B ö y l e o lmamas ı ge
rekt iğ ine inanıyorum. Okul lar g e n ç insanlara
eleştirsel bir ka fa ve toplum bi l incine varmış
bir tu tum verebil iyorlarsa, gerekeni y a p m ı ş
olurlar. B ö y l e c e yurttaşların sağlıklı, halkçı
b i r top lumda yaşamalar ı için gerekli olan de
ğerleri k u ş a n m ı ş olur öğrenci ler . . . .
(Çeviri : C. Çapan)
66
Öğretim Özgürlüğü
S o r u — S i z c e ö ğ r e t i m ö z g ü r l ü ğ ü n ü n başl ıca
nitel iği nedir, gerçeğ in araşt ı r ı lmasında bu
ö z g ü r l ü k n e d e n gerekl id i r?
C e v a p — Ö ğ r e t i m özgür lüğünden şunu
a n l ı y o r u m : G e r ç e ğ i araş t ı rma, doğru oldu
ğ u n a inandığı şeyleri y a y ı m l a m a v e ö ğ r e t m e
hakkı . Bu hak aynı z a m a n d a bir ödev de yük
ler i n s a n a ; kişi doğru saydığı bir şeyi hiçbir
b iç imde gizlememelidir . Ö ğ r e t i m özgürlüğü
nün herhangi bir* yo lda kıs ı t lanması bi l imin
yayı lmasını güçleştirir, böyle l ik le de insanın
usa d a y a n a n yargı ve eylemler ini engeller.
G ü n ü m ü z d e ö ğ r e t i m özgür lüğünü
ne gibi tehl ikeler le karş ı kar ş ıya görüyorsu
n u z ?
Cevap- G ü n ü m ü z d e Öğretim özgürlüğü için
67
S o r u-
ALBERT EİNSTEİN
en b ü y ü k tehlikeyi, b ir dış tehl ikenin varlı
ğını ileri sürüp öğret im, d ü ş ü n c e alış-verişi,
bas ın ve ö b ü r haber leşme özgürlükler inin kı
s ı t lanmasında, engel lenmesinde aramalıdır .
B u durum insanların g e ç i m güvenl ikler ini
teh l ikeye s o k a n koşul lar la , yarat ı lmaktadır .
B u n u n s o n u c u olarak da özel hayat lar ında bi
le düşünceler ini aç ık layamayanlar ın sayısı
günden g ü n e çoğalmaktadır . H a l k yönet imi
nin, demokrat ik bir yönet imin geleceğini
tehl ikeye düşüren bir durumdur b u .
S — İ n s a n H a k l a r ı Bi ldir imizde aç ık lanan
ge lenekse l özgür lükler in s a v u n u l m a s ı n d a
yurttaş lar ın öze l sorumluluklar ı s izce neler
d i r ?
C — A n a y a s a n ı n gücü doğrudan doğruya
yurt taş ın anayasay ı s a v u n m a k o n u s u n d a k i
kararl ı l ığ ına bağlıdır. A n c a k her yur t taş ın
hu s a v u n m a d a kendine düşen sorumluluğun
bi l incine varmas ıy la a n a y a s a n ı n sağladığı
h a k l a r güvenl ik a l t ına girebilir. Ö y l e ki, her
k e s e bir ödev düşmektedi r : H e r k e s kendi
sinin ve ailesinin karşı laşabi leceği tehlikeler
den k o r k m a d a n bu ödevi yer ine g e t i r m e k
zorundadır.
S — D e m o k r a t i k b i r t o p l u m d a b i r a y d ı n a
düşen ödevler s izce ne lerd i r?
C — Ö n c e h e r yurttaşın, ülkesindeki ana
y a s a hak lar ım s a v u n m a konusundaki so
rumluluğu eşit ölçüdedir. En geniş a n l a m ı
68
DÜNYAYA BAKIŞ
ile « a y d m » ı n ise daha b ü y ü k bir sorumlulu
ğu vardır, ç ü n k ü bel l i b i r eği t im g ö r m ü ş
o lması y ü z ü n d e n aydının k a m u o y u n u et
k i lemes i d a h a kolaydır . B u d a bizi zorba b i r
y ö n e t i m e s ü r ü k l e m e k is teyenlerin aydınları
ü r k ü t m e k v e s u s t u r m a k için neden b u kadar
çırpındıklarını aç ık l ıyor . İşte bu yüzden, gü
n ü m ü z ü n k o ş u l l a n alt ında, aydının t o p l u m a
karş ı bell i bir sorumluluğu olduğunu anla
m a s ı a y r ı c a "önemlidir. B u n d a n da b i rey in
a n a y a s a d a bel i r lenen haklar ın ı h içe sayan
herhangi bir davranış la işbirliği y a p m a m a k
gerektiği s o n u c u ç ık ıyor . Özel l ik le yurt taş
ların kişisel hayat lar ı ve s iyasal düşünceler i
ile ilgili soruşturmalar ı h a t ı r l a t m a k istiyo
r u m bu gibi davranış lar ın s ö z ü n ü ederken.
B ö y l e s i cadı kazanlar ın ın k a y n a t ı l m a s ı n a k i m
yard ım ederse A n a y a s a y ı ç i ğ n e m e s u ç u n u n
maşas ı y a d a yardakças ı o lur b e n c e .
S —- S i y a s a l düşünceler i y ü z ü n d e n z o r b a c a
s o r g u y a ç e k i l e n yurt taş lara yardım e t m e n i n
en iyi y o l u s izce n e d i r ? .
C — Bu gibi z o r b a c a soruşturmalar karşı
s ında c u r n a l c ı l ı k - e t m e m e k t e direnenlere, y a
da bu soruşturmalar y ü z ü n d e n geç im koşul
l a n sars ı lanlara yard ım e t m e k insan hakla
rının savunulmas ı b a k ı m ı n d a n ç o k önemli
dir. Bu yurt taş lara a v u k a t ve i ş b u l m a k özel
l ikle gereklidir.
(Çeviri : C. Çapan)
69
ALBERT EİNSTEİN
en b ü y ü k tehlikeyi, b ir dış tehl ikenin varlı
ğını ileri sürüp öğret im, d ü ş ü n c e alış-verişi,
bas ın ve ö b ü r haber leşme özgürlükler inin kı
s ı t lanmasında, engel lenmesinde aramalıdır .
B u durum insanların g e ç i m güvenl ikler ini
teh l ikeye s o k a n koşul lar la , yarat ı lmaktadır .
B u n u n s o n u c u olarak da özel hayat lar ında bi
le düşünceler ini aç ık layamayanlar ın sayısı
günden g ü n e çoğalmaktadır . H a l k yönet imi
nin, demokrat ik bir yönet imin geleceğini
tehl ikeye düşüren bir durumdur b u .
S — İ n s a n H a k l a r ı Bi ldir imizde aç ık lanan
ge lenekse l özgür lükler in s a v u n u l m a s ı n d a
yurttaş lar ın öze l sorumluluklar ı s izce neler
d i r ?
C — A n a y a s a n ı n gücü doğrudan doğruya
yurt taş ın anayasay ı s a v u n m a k o n u s u n d a k i
kararl ı l ığ ına bağlıdır. A n c a k her yur t taş ın
hu s a v u n m a d a kendine düşen sorumluluğun
bi l incine varmas ıy la a n a y a s a n ı n sağladığı
h a k l a r güvenl ik a l t ına girebilir. Ö y l e ki, her
k e s e bir ödev düşmektedi r : H e r k e s kendi
sinin ve ailesinin karşı laşabi leceği tehlikeler
den k o r k m a d a n bu ödevi yer ine g e t i r m e k
zorundadır.
S — D e m o k r a t i k b i r t o p l u m d a b i r a y d ı n a
düşen ödevler s izce ne lerd i r?
C — Ö n c e h e r yurttaşın, ülkesindeki ana
y a s a hak lar ım s a v u n m a konusundaki so
rumluluğu eşit ölçüdedir. En geniş a n l a m ı
68
DÜNYAYA BAKIŞ
ile « a y d m » ı n ise daha b ü y ü k bir sorumlulu
ğu vardır, ç ü n k ü bel l i b i r eği t im g ö r m ü ş
o lması y ü z ü n d e n aydının k a m u o y u n u et
k i lemes i d a h a kolaydır . B u d a bizi zorba b i r
y ö n e t i m e s ü r ü k l e m e k is teyenlerin aydınları
ü r k ü t m e k v e s u s t u r m a k için neden b u kadar
çırpındıklarını aç ık l ıyor . İşte bu yüzden, gü
n ü m ü z ü n k o ş u l l a n alt ında, aydının t o p l u m a
karş ı bell i bir sorumluluğu olduğunu anla
m a s ı a y r ı c a "önemlidir. B u n d a n da b i rey in
a n a y a s a d a bel i r lenen haklar ın ı h içe sayan
herhangi bir davranış la işbirliği y a p m a m a k
gerektiği s o n u c u ç ık ıyor . Özel l ik le yurt taş
ların kişisel hayat lar ı ve s iyasal düşünceler i
ile ilgili soruşturmalar ı h a t ı r l a t m a k istiyo
r u m bu gibi davranış lar ın s ö z ü n ü ederken.
B ö y l e s i cadı kazanlar ın ın k a y n a t ı l m a s ı n a k i m
yard ım ederse A n a y a s a y ı ç i ğ n e m e s u ç u n u n
maşas ı y a d a yardakças ı o lur b e n c e .
S —- S i y a s a l düşünceler i y ü z ü n d e n z o r b a c a
s o r g u y a ç e k i l e n yurt taş lara yardım e t m e n i n
en iyi y o l u s izce n e d i r ? .
C — Bu gibi z o r b a c a soruşturmalar karşı
s ında c u r n a l c ı l ı k - e t m e m e k t e direnenlere, y a
da bu soruşturmalar y ü z ü n d e n geç im koşul
l a n sars ı lanlara yard ım e t m e k insan hakla
rının savunulmas ı b a k ı m ı n d a n ç o k önemli
dir. Bu yurt taş lara a v u k a t ve i ş b u l m a k özel
l ikle gereklidir.
(Çeviri : C. Çapan)
69
Bağımsız Düşüce
ve Eğitim
İ n s a n a bir uzmanl ık ö ğ r e t m e k y e t m e z .
B u n u n l a insan, doğrusunu isterseniz, işe ya
r a r bir m a k i n e olur ama, tam, eksiksiz bir
kiş i l ik k a z a n a m a z . Elde edi lmeğe değer bir şe
y e c o ş k u n l u k l a y ö n e l m e s i gerekir o n u n . B i r
güzel l ik ve a h l â k ç a iyilik duygusu edinmeli
dir. Y o k s a , insan u z m a n c a bilgileriyle, den
geli bir b iç imde gelişmiş bir insandan çok, iyi
eğit i lmiş bir k ö p e ğ e benzer . K o m ş u s u ve top
luluk karşıs ında bir t u t u m u olabi lmesi için,
70
DÜNYAYA BAKIŞ
insanlar ın dürtülerini, öz lemler ini ve acıları
nı a n l a m a y a çal ışması gerekir .
Bu değerli şeyler g e n ç kuşakla, a öğret
menler in i n s a n c a yak laşmalar ıy la aşı lanır,
y o k s a e l k i taplanyla, ya ln ız onlar la değil.
Kül tür , h e r şeyden ö n c e budur ve böy le ko
runur . « H u m a n i t e s » y i ö n e m l i b ir şey o larak
sal ık verdiğim z a m a n , gözet t iğ im budur,
yoksa, tarih ve felsefe a lanında kuru bir özel
bilgi değil.
G ü n d e l i k yarar b a k ı m ı n d a n y a r ı ş m a v e
vakits iz u z m a n l a ş m a s is temi üzerinde aşırı
derecede d u r m a k insan kafasını körlet ir . O y
sa, b ü t ü n kültür hayat ı ve kısacası, bi l imlerin
gel i şmesi bu k a f a y a bağlıdır .
İyi bir eğit im için ayr ıca, bağ ımsız eleş
tirici düşüncenin de gençlerde gelişt ir i lmesi
önemlidir . O y s a , bu gel i şme gereğinden ç o k
ş e y okutu larak b ü y ü k ölçüde kös tek lenmiş-
tir. G e r e ğ i n d e n ç o k şey o k u t m a k , ister iste
m e z , düzeyde k a l m a y a ve kül türsüzlüğe gö
türür. Ö ğ r e t i m ö y l e olmalı ki, sunduğu şey,
değerl i bir n i m e t sayılmalı, güç bir ödev değil.
(Çeviri : S. E. - V. G.)
71
Bağımsız Düşüce
ve Eğitim
İ n s a n a bir uzmanl ık ö ğ r e t m e k y e t m e z .
B u n u n l a insan, doğrusunu isterseniz, işe ya
r a r bir m a k i n e olur ama, tam, eksiksiz bir
kiş i l ik k a z a n a m a z . Elde edi lmeğe değer bir şe
y e c o ş k u n l u k l a y ö n e l m e s i gerekir o n u n . B i r
güzel l ik ve a h l â k ç a iyilik duygusu edinmeli
dir. Y o k s a , insan u z m a n c a bilgileriyle, den
geli bir b iç imde gelişmiş bir insandan çok, iyi
eğit i lmiş bir k ö p e ğ e benzer . K o m ş u s u ve top
luluk karşıs ında bir t u t u m u olabi lmesi için,
70
DÜNYAYA BAKIŞ
insanlar ın dürtülerini, öz lemler ini ve acıları
nı a n l a m a y a çal ışması gerekir .
Bu değerli şeyler g e n ç kuşakla, a öğret
menler in i n s a n c a yak laşmalar ıy la aşı lanır,
y o k s a e l k i taplanyla, ya ln ız onlar la değil.
Kül tür , h e r şeyden ö n c e budur ve böy le ko
runur . « H u m a n i t e s » y i ö n e m l i b ir şey o larak
sal ık verdiğim z a m a n , gözet t iğ im budur,
yoksa, tarih ve felsefe a lanında kuru bir özel
bilgi değil.
G ü n d e l i k yarar b a k ı m ı n d a n y a r ı ş m a v e
vakits iz u z m a n l a ş m a s is temi üzerinde aşırı
derecede d u r m a k insan kafasını körlet ir . O y
sa, b ü t ü n kültür hayat ı ve kısacası, bi l imlerin
gel i şmesi bu k a f a y a bağlıdır .
İyi bir eğit im için ayr ıca, bağ ımsız eleş
tirici düşüncenin de gençlerde gelişt ir i lmesi
önemlidir . O y s a , bu gel i şme gereğinden ç o k
ş e y okutu larak b ü y ü k ölçüde kös tek lenmiş-
tir. G e r e ğ i n d e n ç o k şey o k u t m a k , ister iste
m e z , düzeyde k a l m a y a ve kül türsüzlüğe gö
türür. Ö ğ r e t i m ö y l e olmalı ki, sunduğu şey,
değerl i bir n i m e t sayılmalı, güç bir ödev değil.
(Çeviri : S. E. - V. G.)
71
Düşünce Ozgurlugu
O l d u k ç a ö n e m l i bir sorunla karşı karşı
y a b u ülkenin aydınları . G e r i c i pol i t ikacı lar
b i r dış t e h i k e sözünü ileri sürerek her türlü
a y d ı n c a davranışa karşı k a m u o y u n d a bir
kuşku havas ı yaratmışlardır . Bu kadarını ba
şardıktan s o n r a şimdi de öğret im özgürlüğü
nü sınırlayıp b o y u n e ğ m i y e n aydınları işle
r inden e t m e ğ e , onları aç b ı r a k m a y a yel teni-
yorlar .
B ö y l e b i r tehl ikeye karşı aydınlar azın
lığı ne yapabi l i r? B e n c e t e k yo l G a n d h i ' n i n k i
gibi devr imci bir davranış la karş ımızdaki bu
gibi insanlar la işbirliği y a p m a m a yoludur. S o
r u ş t u r m a kurul lar ına çağrı lan h e r aydın, kim
seyi ele v e r m e m e k için direnmeli, yani, yur
d u n u n d ü ş ü n c e özgürlüğü uğrunda h a p s e
girmeği, p a r a c a yıkımı, k ı s a c a kişisel güven
liğinin y o k olmasını göze almalıdır.
Y e t e r sayıda insan bu ö n e m l i adımı at
m a y ı göze al ırsa b a ş a r ı y a ulaşılabilir. Y o k
sa, bu ü lkenin ydınları kendi ler i için u y g u n
görülen köle l ik ten fazlasını h a k e t m i y o r l a r
demekt i r . (Çeviri : C. Çapan)
72
Aydınlara Bildiri
Biz , çeşitli ulusların aydın ve bi lginleri ,
bugün ağır, tarihsel bir sorumluluk t a ş ı m a k
duygusuyla toplanmış bu lunuyoruz . T o p
l a n m a m ı z ı sağl ıyan F r a n s ı z ve P o l o n y a l ı
mes lektaş lar ımıza şükran b o r ç l u y u z : Ö n e m
li bir a m a ç uğruna topladılar bizi, a m a ç l a r ı
b ü t ü n dünyada barış ve güvenl iğ i k o r u m a k
için bilge kişilerin etkis inden f a y d a l a n m a k
tır. Ç o k eski bir sorunla karşı k a r ş ı y a y ı z :
Bu sorunu ilk ele a lanlardan biri P l a t o n ' d u r :
insan sorunlarını ç ö z ü m l e m e k t e kendimiz i
içgüdülerimize ve soydan g e l m e tutkuları
m ı z a b ı rakmaktansa , akl ımızı u s u m u z u kul
lanal ım diyordu.
A m a üzücü deneyler bize öğrett i k i akı l
l ı düşünce sosyal hayat ımız ın sorunlar ını
ç ö z m i y e y e t m i y o r . D e r i n e , öze giden araş
t ırmalar, b i l imsel çaba lar insanl ık için tra j ik
sonuç lar doğurmuştur k imi z a m a n . Ç ü n k ü ,
buluşlar ıy la bi l im bir y a n d a n insanı ağır ve
7$
Düşünce Ozgurlugu
O l d u k ç a ö n e m l i bir sorunla karşı karşı
y a b u ülkenin aydınları . G e r i c i pol i t ikacı lar
b i r dış t e h i k e sözünü ileri sürerek her türlü
a y d ı n c a davranışa karşı k a m u o y u n d a bir
kuşku havas ı yaratmışlardır . Bu kadarını ba
şardıktan s o n r a şimdi de öğret im özgürlüğü
nü sınırlayıp b o y u n e ğ m i y e n aydınları işle
r inden e t m e ğ e , onları aç b ı r a k m a y a yel teni-
yorlar .
B ö y l e b i r tehl ikeye karşı aydınlar azın
lığı ne yapabi l i r? B e n c e t e k yo l G a n d h i ' n i n k i
gibi devr imci bir davranış la karş ımızdaki bu
gibi insanlar la işbirliği y a p m a m a yoludur. S o
r u ş t u r m a kurul lar ına çağrı lan h e r aydın, kim
seyi ele v e r m e m e k için direnmeli, yani, yur
d u n u n d ü ş ü n c e özgürlüğü uğrunda h a p s e
girmeği, p a r a c a yıkımı, k ı s a c a kişisel güven
liğinin y o k olmasını göze almalıdır.
Y e t e r sayıda insan bu ö n e m l i adımı at
m a y ı göze al ırsa b a ş a r ı y a ulaşılabilir. Y o k
sa, bu ü lkenin ydınları kendi ler i için u y g u n
görülen köle l ik ten fazlasını h a k e t m i y o r l a r
demekt i r . (Çeviri : C. Çapan)
72
Aydınlara Bildiri
Biz , çeşitli ulusların aydın ve bi lginleri ,
bugün ağır, tarihsel bir sorumluluk t a ş ı m a k
duygusuyla toplanmış bu lunuyoruz . T o p
l a n m a m ı z ı sağl ıyan F r a n s ı z ve P o l o n y a l ı
mes lektaş lar ımıza şükran b o r ç l u y u z : Ö n e m
li bir a m a ç uğruna topladılar bizi, a m a ç l a r ı
b ü t ü n dünyada barış ve güvenl iğ i k o r u m a k
için bilge kişilerin etkis inden f a y d a l a n m a k
tır. Ç o k eski bir sorunla karşı k a r ş ı y a y ı z :
Bu sorunu ilk ele a lanlardan biri P l a t o n ' d u r :
insan sorunlarını ç ö z ü m l e m e k t e kendimiz i
içgüdülerimize ve soydan g e l m e tutkuları
m ı z a b ı rakmaktansa , akl ımızı u s u m u z u kul
lanal ım diyordu.
A m a üzücü deneyler bize öğrett i k i akı l
l ı düşünce sosyal hayat ımız ın sorunlar ını
ç ö z m i y e y e t m i y o r . D e r i n e , öze giden araş
t ırmalar, b i l imsel çaba lar insanl ık için tra j ik
sonuç lar doğurmuştur k imi z a m a n . Ç ü n k ü ,
buluşlar ıy la bi l im bir y a n d a n insanı ağır ve
7$
ALBERT EİNSTEİN
y o r u c u ç a b a l a m a d a n kurtarmış v e o n a daha
rahat, daha varlıklı bir hayat sağlamışsa da,
ö te y a n d a n h a y a t ı n a b ü y ü k bir kuşku sok
muş, o n u tekniğin kölesi yapmışt ı r - üstel ik
de işin en k ö t ü y ö n ü , insanlığı yığın hal inde
y o k edebi lecek araç lar yaratmışt ı r . G e r ç e k
ten tüyler ürpertici bir trajedidir b u .
A m a daha da feci bir gerçek şudur : İn
s a n l ı k bi l im ve teknolo j i a lanında üstün ba
şarılar k a z a n a n b i rçok bi lginler yetiştirdiği
halde, bizi y ıpratan çeşitli polit ik kavga lara
ve e k o n o m i k gerginliklere uygun ç ö z ü m yol
l a n b u l a m a d ı k uzun zamanlar . Herhalde,
b i rey ler ve uluslar aras ında bel iren e k o n o m i k
ç ı k a r çat ı şmalar ı dünyanın b u g ü n k ü tehl ikel i
gergin durumu doğurmuştur, insan ulusların
b a r ı ş içinde y a ş a m a s ı n ı sağl ıyacak poli t ik ve
e k e n o m i k düzeni daha k u r a m a m ı ş , savaş ola
naklar ını ortadan kaldıracak ve yığınla in
sanı y o k edebi lecek öldürücü araçların kulla
nı lmas ını b ü s b ü t ü n yasak edecek bir yönte
m i daha yara tamamış t ı r .
B i z bi l im adamları , b iz ki acı b ir kader
le y o k edici araç lar ın daha etkil i ve daha kor
k u n ç l a r ı n ı n yara t ı lmas ına yardım ettik, b iz
Bu bildiri WrocIav'da toplanan Aydınların Barış Kongresi için hazırlanmıştı, ne var ki Kongrenin tertip komitesi bildirinin özüne takılmış ve bildiri okuna mayıp, 29 Austos 1948 tarihinde basma gönderilmiştir.
74
DÜNYAYA BAKIŞ
b ü t ü n g ü c ü m ü z ü bu si lâhların insan dışı
a m a ç l a r l a kul lanı lmasını ö n l e m e y i ilk ve t e k
ö d e v bi lmeliyiz. B i z i m için b u n d a n ö n e m l i
ödev olabilir m i ? H a n g i top lum görevi yü
rekler imize d a h a y a k ı n olabil ir? K o n g r e m i z
bu y ö n d e n hayat ımız la ilgili bir ö n e m taşı
maktadır . Bi rb i r imize danışmaya, d ü ş ü n c e
alış verişi y a p m a y a geldik. D ü n y a uluslar ım
bi rb i r ine bağ l ıyan d ü ş ü n c e ve bi l im köprü
lerini kurmal ıy ız . U l u s a l sınırların kurduğu
uğursuz engelleri y ıkmal ıy ız .
D a h a ufak topluluklarda insan toplum
düşmanı güçleri y o k e t m e k t e daha başarıl ı so
nuç lar elde etmişt i r . B u , örneğin, kent ler
içindeki h a y a t b a k ı m ı n d a n ve bir dereceye
k a d a r tek tük devlet ler içinde kurulan top
luluklar için bir gerçekt ir . Bu çeşit topluluklar
da ge lenek ve eği t im ölçülü bir etki yara t ım?
ve belli sınırlar içinde yaş ıyan insanların bir
bir leriyle uyumlu ilişkiler kurmalar ın ı sağla
mışt ır . Ne var ki çeşitl i devlet ler aras ındaki
al ış verişte anarş iden daha k u r t u l a m a m ı ş bu
lunuyoruz. S o n yüz yıl larda b u b a k ı m d a n
g e r ç e k bir ilerilik sağladığımızı s a n m ı y o r u m .
Ulus lar arasındaki anlaşmazl ık lar ç o ğ u za
m a n k a b a kuvvet, y a n i savaş yo luy la çözüm
lenmektedir . S ınırs ız e g e m e n l i k isteği, ç o ğ u
z a m a n , yani maddi o l a n a k ele geçer geçmez,
saldırıcı ey lemlere yol a ç m a k t a d ' r .
Uluslararası ilişkilerde görülen bu anar-
75
ALBERT EİNSTEİN
y o r u c u ç a b a l a m a d a n kurtarmış v e o n a daha
rahat, daha varlıklı bir hayat sağlamışsa da,
ö te y a n d a n h a y a t ı n a b ü y ü k bir kuşku sok
muş, o n u tekniğin kölesi yapmışt ı r - üstel ik
de işin en k ö t ü y ö n ü , insanlığı yığın hal inde
y o k edebi lecek araç lar yaratmışt ı r . G e r ç e k
ten tüyler ürpertici bir trajedidir b u .
A m a daha da feci bir gerçek şudur : İn
s a n l ı k bi l im ve teknolo j i a lanında üstün ba
şarılar k a z a n a n b i rçok bi lginler yetiştirdiği
halde, bizi y ıpratan çeşitli polit ik kavga lara
ve e k o n o m i k gerginliklere uygun ç ö z ü m yol
l a n b u l a m a d ı k uzun zamanlar . Herhalde,
b i rey ler ve uluslar aras ında bel iren e k o n o m i k
ç ı k a r çat ı şmalar ı dünyanın b u g ü n k ü tehl ikel i
gergin durumu doğurmuştur, insan ulusların
b a r ı ş içinde y a ş a m a s ı n ı sağl ıyacak poli t ik ve
e k e n o m i k düzeni daha k u r a m a m ı ş , savaş ola
naklar ını ortadan kaldıracak ve yığınla in
sanı y o k edebi lecek öldürücü araçların kulla
nı lmas ını b ü s b ü t ü n yasak edecek bir yönte
m i daha yara tamamış t ı r .
B i z bi l im adamları , b iz ki acı b ir kader
le y o k edici araç lar ın daha etkil i ve daha kor
k u n ç l a r ı n ı n yara t ı lmas ına yardım ettik, b iz
Bu bildiri WrocIav'da toplanan Aydınların Barış Kongresi için hazırlanmıştı, ne var ki Kongrenin tertip komitesi bildirinin özüne takılmış ve bildiri okuna mayıp, 29 Austos 1948 tarihinde basma gönderilmiştir.
74
DÜNYAYA BAKIŞ
b ü t ü n g ü c ü m ü z ü bu si lâhların insan dışı
a m a ç l a r l a kul lanı lmasını ö n l e m e y i ilk ve t e k
ö d e v bi lmeliyiz. B i z i m için b u n d a n ö n e m l i
ödev olabilir m i ? H a n g i top lum görevi yü
rekler imize d a h a y a k ı n olabil ir? K o n g r e m i z
bu y ö n d e n hayat ımız la ilgili bir ö n e m taşı
maktadır . Bi rb i r imize danışmaya, d ü ş ü n c e
alış verişi y a p m a y a geldik. D ü n y a uluslar ım
bi rb i r ine bağ l ıyan d ü ş ü n c e ve bi l im köprü
lerini kurmal ıy ız . U l u s a l sınırların kurduğu
uğursuz engelleri y ıkmal ıy ız .
D a h a ufak topluluklarda insan toplum
düşmanı güçleri y o k e t m e k t e daha başarıl ı so
nuç lar elde etmişt i r . B u , örneğin, kent ler
içindeki h a y a t b a k ı m ı n d a n ve bir dereceye
k a d a r tek tük devlet ler içinde kurulan top
luluklar için bir gerçekt ir . Bu çeşit topluluklar
da ge lenek ve eği t im ölçülü bir etki yara t ım?
ve belli sınırlar içinde yaş ıyan insanların bir
bir leriyle uyumlu ilişkiler kurmalar ın ı sağla
mışt ır . Ne var ki çeşitl i devlet ler aras ındaki
al ış verişte anarş iden daha k u r t u l a m a m ı ş bu
lunuyoruz. S o n yüz yıl larda b u b a k ı m d a n
g e r ç e k bir ilerilik sağladığımızı s a n m ı y o r u m .
Ulus lar arasındaki anlaşmazl ık lar ç o ğ u za
m a n k a b a kuvvet, y a n i savaş yo luy la çözüm
lenmektedir . S ınırs ız e g e m e n l i k isteği, ç o ğ u
z a m a n , yani maddi o l a n a k ele geçer geçmez,
saldırıcı ey lemlere yol a ç m a k t a d ' r .
Uluslararası ilişkilerde görülen bu anar-
75
ALBERT EİNSTEİN
76
DÜNYAYA BAKIŞ
rulmuş, devlet güçlü etkis inden yalnız pek
az kimsenin kurtulabildiği m o d e r n bir put
oluvermişt i r .
Ne var k i savaş eğit imi bir hayaldir. Bu
son yıl ların teknik gelişmesi y e p y e n i bir as
ker i durum yaratmışt ı r . B i r k a ç saniyede yı
ğınla insanı yok edebi lecek, k o c a m a n ülke
leri yer le bir edecek k o r k u n ç si lâhlar icat edil
mişt ir . A m a bil im bu si lâhlara karşı korun
ma çareler ini daha bulamadığı için, devlet
yurttaş lar ının güvenini sağ lamak için tedbir
a lamamaktadı r .
P e k i , kurtuluş yolu nedir?
H a y a l a l m ı y a c a k bir y ık ım, körü körü
ne bir yokoluş tehl ikesine karşı insanlığın
tek k o r u n m a çaresi bu silâhları y a p m a k ve
k u l l a n m a k yetkis ini uluslarüstü bir k u r u m a
vermekt i r . Ne var k i g ü n ü m ü z ü n koşulları
a l t ında milletlerin uluslarüstü bir k u r u m a
b ö y l e bir yetki tanımalar ı a n c a k geçmiş te sa
vaş la sonuçlanan her türlü anlaşmazl ığı ç ö
z ü m l e m e k h a k ve görevini vermeler i ile
m ü m k ü n d ü r . B u yetk i y a s a yo luy la uluslar
üstü k u r u m a tanındıktan sonra, ayrı ayrı
devletlerin görevi daha ç o k içişleriyle sınır
lı ka l ı r ; devlet de uluslararası güvenl ik ba
k ımından hiçbir tehl ike gös termiyen sorun
ları ç ö z ü m l e m e k l e yet inir o z a m a n .
Ne yazık kî, insanlığın içinde bulundu
ğu durumun devr imci çarelere baş vurmayı
77
ş i yüzyı l lar b o y u n c a insanlığın baş ına son
suz belâlar, tarifsiz y ık ımlar getirmiştir . Ç o k
k e z insanların gel işmesini durdurmuş, karak
terlerini b o z m u ş , düzenlerini y ıkmışt ı r . K i m i
z a m a n b i r ç o k ülkeleri t e m e l d e n y o k e tmiş
tir.
Ulus lar ın b o y u n a savaşa h a z ı r l a n m a iste
ği insanlar ın hayat ında daha b a ş k a etki ler de
yaratmışt ı r . S o n yüzyı l larda devletin yurt
taşlar üzer indeki egemenl iğ i gün g e ç t i k ç e
pekleşmiş ve bu durum devlet in akıllı adam
lar taraf ından idare edildiği ülkelerde oldu
ğu kadar k a b a kuvvet in ağır bastığı zorbalık
larda da görülmüştür . Y u r t t a ş l a r a r a s ı n d a
normal , bar ışçı ilişkileri k o r u m a k için kurul
m u ş olan devlet in görevi m o d e r n endüstr ide
m a k i n e l e ş m e n i n yer leşmesi ve yayı lması yü
zünden gün geçt ikçe ağır laşmış, çapraşıklaş-
mışt ır . Çağdaş devlet yurttaşlarını dışardan
gelebi lecek saldırılara karşı k o r u m a k için
k o r k u n ç ölçüler a lan bir askeri düzen kur
m a k zorundadır. Dev le t ayr ıca yurttaş lar ını
o labi lecek bir savaş için eğ i tmeği zorunlu
görmektedi r ; bu «eği t im» se ya lnız gençle
rin d ü ş ü n c e ve duygularını b o z m a k l a ka lma
m a k t a , ne y a z ı k k i yet i şk inler üzerinde de
k ö t ü etki ler b ı rakmaktadı r . Hiçbi r ü lke bu
b o z u l m a y ı önl iyemez. Saldırı emeller i besle-
m i y e n ülkeler in yurttaşlarını b i le etki ler bu
durum. B ö y l e c e yeni b i r putataparhk k u -
ALBERT EİNSTEİN
76
DÜNYAYA BAKIŞ
rulmuş, devlet güçlü etkis inden yalnız pek
az kimsenin kurtulabildiği m o d e r n bir put
oluvermişt i r .
Ne var k i savaş eğit imi bir hayaldir. Bu
son yıl ların teknik gelişmesi y e p y e n i bir as
ker i durum yaratmışt ı r . B i r k a ç saniyede yı
ğınla insanı yok edebi lecek, k o c a m a n ülke
leri yer le bir edecek k o r k u n ç si lâhlar icat edil
mişt ir . A m a bil im bu si lâhlara karşı korun
ma çareler ini daha bulamadığı için, devlet
yurttaş lar ının güvenini sağ lamak için tedbir
a lamamaktadı r .
P e k i , kurtuluş yolu nedir?
H a y a l a l m ı y a c a k bir y ık ım, körü körü
ne bir yokoluş tehl ikesine karşı insanlığın
tek k o r u n m a çaresi bu silâhları y a p m a k ve
k u l l a n m a k yetkis ini uluslarüstü bir k u r u m a
vermekt i r . Ne var k i g ü n ü m ü z ü n koşulları
a l t ında milletlerin uluslarüstü bir k u r u m a
b ö y l e bir yetki tanımalar ı a n c a k geçmiş te sa
vaş la sonuçlanan her türlü anlaşmazl ığı ç ö
z ü m l e m e k h a k ve görevini vermeler i ile
m ü m k ü n d ü r . B u yetk i y a s a yo luy la uluslar
üstü k u r u m a tanındıktan sonra, ayrı ayrı
devletlerin görevi daha ç o k içişleriyle sınır
lı ka l ı r ; devlet de uluslararası güvenl ik ba
k ımından hiçbir tehl ike gös termiyen sorun
ları ç ö z ü m l e m e k l e yet inir o z a m a n .
Ne yazık kî, insanlığın içinde bulundu
ğu durumun devr imci çarelere baş vurmayı
77
ş i yüzyı l lar b o y u n c a insanlığın baş ına son
suz belâlar, tarifsiz y ık ımlar getirmiştir . Ç o k
k e z insanların gel işmesini durdurmuş, karak
terlerini b o z m u ş , düzenlerini y ıkmışt ı r . K i m i
z a m a n b i r ç o k ülkeleri t e m e l d e n y o k e tmiş
tir.
Ulus lar ın b o y u n a savaşa h a z ı r l a n m a iste
ği insanlar ın hayat ında daha b a ş k a etki ler de
yaratmışt ı r . S o n yüzyı l larda devletin yurt
taşlar üzer indeki egemenl iğ i gün g e ç t i k ç e
pekleşmiş ve bu durum devlet in akıllı adam
lar taraf ından idare edildiği ülkelerde oldu
ğu kadar k a b a kuvvet in ağır bastığı zorbalık
larda da görülmüştür . Y u r t t a ş l a r a r a s ı n d a
normal , bar ışçı ilişkileri k o r u m a k için kurul
m u ş olan devlet in görevi m o d e r n endüstr ide
m a k i n e l e ş m e n i n yer leşmesi ve yayı lması yü
zünden gün geçt ikçe ağır laşmış, çapraşıklaş-
mışt ır . Çağdaş devlet yurttaşlarını dışardan
gelebi lecek saldırılara karşı k o r u m a k için
k o r k u n ç ölçüler a lan bir askeri düzen kur
m a k zorundadır. Dev le t ayr ıca yurttaş lar ını
o labi lecek bir savaş için eğ i tmeği zorunlu
görmektedi r ; bu «eği t im» se ya lnız gençle
rin d ü ş ü n c e ve duygularını b o z m a k l a ka lma
m a k t a , ne y a z ı k k i yet i şk inler üzerinde de
k ö t ü etki ler b ı rakmaktadı r . Hiçbi r ü lke bu
b o z u l m a y ı önl iyemez. Saldırı emeller i besle-
m i y e n ülkeler in yurttaşlarını b i le etki ler bu
durum. B ö y l e c e yeni b i r putataparhk k u -
ALBERT EİNSTEİN
gerektirdiğini hükümet ler in anladığını göste
ren belirt i ler h e n ü z or taya ç ıkmamış t ı r . D u
r u m u m u z geçmişteki hiçbir d u r u m a benze-
t i lemez. B u yüzden geçmiş te yeterl i görün
m ü ş hiçbir çare v e y ö n t e m e baş v u r a m a y ı z .
D ü ş ü n c e m i z d e devr im a ç m a k , eylemler imiz
de devr im y a p m a k zorundayız ve d ü n y a ulus
ları aras ındaki ilişkileri devr imci bir anlayış
la y e n i b a ş t a n düzenlemek cesaret ini göster
mel iy iz . D ü n k ü klişeler b u g ü n işimize yara
m a z ve herhalde yarın büsbütün eskimiş ola
caklardır . B u n u b ü t ü n dünya insanlar ına an
l a t m a k aydınların b u g ü n yüklenecekler i en
ö n e m l i top lum görevidir. O n l a r ulusal bas
kıları ye ter ince a ş m a k cesaret ini ve d ü n y a
ulus lar ına kökleşmiş gelenekler ini k ö k ü n d e n
değiş t i rmek isteğini aşı l ıyabilecek kadar kud
ret gösterebi lecekler m i ?
B ü y ü k bir ç a b a gerektir . B u g ü n başa
rı kazanı lmazsa, uluslarüstü k u r u m yar ın ku
rulacak, a m a b u g ü n k ü dünyadan k a l m a bü
y ü k bir yıkıntı üs tüne kurulacakt ır . U m a r ı z
ki z a m a n ı m ı z d a görülen uluslararası anarşi
nin ortadan ka lkmas ı dünyanın yıkı lması pa
h a s ı n a o lmıyacakt ı r , ç ü n k ü kendi kendimize
hazır lamış o lacağımız bu y ı k ' m ı n n e r e y e va
racağını kes t ' remeyiz . Ö n ü m ü z d e ç o k az za
m a n var. B u g ü n işe girişmezsek, yar ın g e ç
ka lmış oluruz.
(Çeviri : A. Erhat>
78
Sigmund Freud'a Mektup
Ç o k sevgili B a y F r e u d ,
G e r ç e ğ i bulma özlemi sizde b a ş k a b ü t ü n
özlemler i nasıl bastırıyor, şaş ı lacak şey. S a
vaş ve y o k e t m e güdülerinin insan ruhunda
sevgi v e y a ş a m a gücü ile nasıl içice girmiş ol
duğunu su götürmez bir aç ık l ık la o r t a y a ko
yuyorsunuz. Ama, inandırıcı açıklamalar ı
nızdan bir de şu büyük a m a c a u l a ş m a Özlemi
ç ık ıyor or taya : insanın iç ve dış b ü t ü n savaş
lardan kurtulması. B u b ü y ü k özlemde, çağ la
rının ve uluslarının üs tüne ç ıkan, düşünce ve
ah lâk alanında birer y o l göster ici o larak saygı
gören bütün büyük insanlar birleşir. İsa 'dan.
79
ALBERT EİNSTEİN
gerektirdiğini hükümet ler in anladığını göste
ren belirt i ler h e n ü z or taya ç ıkmamış t ı r . D u
r u m u m u z geçmişteki hiçbir d u r u m a benze-
t i lemez. B u yüzden geçmiş te yeterl i görün
m ü ş hiçbir çare v e y ö n t e m e baş v u r a m a y ı z .
D ü ş ü n c e m i z d e devr im a ç m a k , eylemler imiz
de devr im y a p m a k zorundayız ve d ü n y a ulus
ları aras ındaki ilişkileri devr imci bir anlayış
la y e n i b a ş t a n düzenlemek cesaret ini göster
mel iy iz . D ü n k ü klişeler b u g ü n işimize yara
m a z ve herhalde yarın büsbütün eskimiş ola
caklardır . B u n u b ü t ü n dünya insanlar ına an
l a t m a k aydınların b u g ü n yüklenecekler i en
ö n e m l i top lum görevidir. O n l a r ulusal bas
kıları ye ter ince a ş m a k cesaret ini ve d ü n y a
ulus lar ına kökleşmiş gelenekler ini k ö k ü n d e n
değiş t i rmek isteğini aşı l ıyabilecek kadar kud
ret gösterebi lecekler m i ?
B ü y ü k bir ç a b a gerektir . B u g ü n başa
rı kazanı lmazsa, uluslarüstü k u r u m yar ın ku
rulacak, a m a b u g ü n k ü dünyadan k a l m a bü
y ü k bir yıkıntı üs tüne kurulacakt ır . U m a r ı z
ki z a m a n ı m ı z d a görülen uluslararası anarşi
nin ortadan ka lkmas ı dünyanın yıkı lması pa
h a s ı n a o lmıyacakt ı r , ç ü n k ü kendi kendimize
hazır lamış o lacağımız bu y ı k ' m ı n n e r e y e va
racağını kes t ' remeyiz . Ö n ü m ü z d e ç o k az za
m a n var. B u g ü n işe girişmezsek, yar ın g e ç
ka lmış oluruz.
(Çeviri : A. Erhat>
78
Sigmund Freud'a Mektup
Ç o k sevgili B a y F r e u d ,
G e r ç e ğ i bulma özlemi sizde b a ş k a b ü t ü n
özlemler i nasıl bastırıyor, şaş ı lacak şey. S a
vaş ve y o k e t m e güdülerinin insan ruhunda
sevgi v e y a ş a m a gücü ile nasıl içice girmiş ol
duğunu su götürmez bir aç ık l ık la o r t a y a ko
yuyorsunuz. Ama, inandırıcı açıklamalar ı
nızdan bir de şu büyük a m a c a u l a ş m a Özlemi
ç ık ıyor or taya : insanın iç ve dış b ü t ü n savaş
lardan kurtulması. B u b ü y ü k özlemde, çağ la
rının ve uluslarının üs tüne ç ıkan, düşünce ve
ah lâk alanında birer y o l göster ici o larak saygı
gören bütün büyük insanlar birleşir. İsa 'dan.
79
ALBERT EİNSTEİN
G o e t h e ' d e n K a n t a kadar hepsinde bu kurtu
luş öz lemi vardır. H e r ne kadar insanlar ara
sındaki ilişkileri düzenleme istekleri pek ger
çek leşmiş değilse de, ya lnız bu türlü in
sanlar ın b ü t ü n d ü n y a c a birer önder sayı lmış
o lmalar ı anlamlı b ir g e r ç e k değil m i ?
Ş u n a inanıyorum ki, çal ı şmalar ıy la yo l
gösterici l ik y a p a n üstün insanlar - dar bir
a landa da olsa - aynı ülküyü b ü y ü k ölçüde
paylaşmaktadır lar . Ne var ki, polit ik gelişim
üzerinde pek etkileri o lmuyor . Ulus lar ın ka
derini ç izen bu a lan h e m e n h e m e n kaçını l-
m a z c a s m a dizginsiz ve sorumsuz poli t ika
adamlar ına bırakı lmış görünüyor .
Pol i t ik önderler ve yönet imler yerlerini ya
zorbalığa, ya da yığınların o y u n a borçludur
lar. Uluslar ın düşünce ve a h l â k ç a y ü k s e k bö
lüklerinin temsilcis i sayı lamazlar. A m a , seç
k in aydınlar, b u g ü n halkların tarihi üzerinde
doğrudan doğruya hiç bir etkide bu lunamıyor
lar ; oraya b u r a y a dağılmış bu lunmalar ı gü
n ü n sorunlarının ç ö z ü m l e n m e s i n e doğrudan
doğruya kat ı lmalar ına engel o luyor. Y a p t ı k
ları ve yarat t ık lar ıy la yeti lerini ve iyi niyet le
rini göstermiş olanların kendil iklerinden bir
a r a y a gelmesi, d ü n y a y a bir değişiklik geti
r e m e z mi dersiniz? Üyeler i birbirleriyle sü
rekli düşünce alışverişi içinde b u l u n a c a k o lan
bu uluslararası bir leşme, tutumlar ını bas ında
o r t a y a koyarak, imzalarının sorumluluğunu
DÜNYAYA BAKIŞ
81
yüklenerek, pol i t ik sorunlar ın ç ö z ü m ü üze
r inde öneml i ve uyar ıc ı bir e tk i sağlayabilir.
B i l i m akademiler inde de ras lanan insan ya
radılışının eksikl ikler inden doğan sakıncalar
b u r a d a d a görülecekt i r şüphesiz. A m a , y ine
d e ö y l e bir ç a b a y a g i r i şmek yer inde o l m a z
m ı ? D o ğ r u s u b e n , b ö y l e bir işe g ir i şmeyi bü
y ü k bir ödev say ıyorum. B ö y l e bir y ü k s e k
aydın topluluğu kurulunca, s is temli olarak,
dinsel kurumlar ı da savaşa karşı h a r e k e t e ge
ç i r m e y e çal ışmalıdır . İyi niyet ler i b u g ü n acı
b ir b o y u n e ğ m e ile fe lce u ğ r a y a n bir k iş iye
i ç t e n d e s t e k olurdu. D ü ş ü n c e ürünleriyle
y ü k s e k bir saygınl ığa ulaşmış olan kişilerin
kurduğu böyles i b ir topluluk, Mil let ler Cemi-
yet i 'n in güçleri için değerli b i r d a y a n a k ola
bil ir.
B u düşünceler imi, dünyada herkes ten
ç o k size s u n u y o r u m , çünkü, siz is teklere her
k e s t e n daha az kapıl ırs ınız ve sizin yarg ınız
ciddiliği en ağ ı r b a s a n bir sorumluluk duygu
s u n a dayanmaktad ı r . (Çeviri : S. E. - V. G.)
80
ALBERT EİNSTEİN
G o e t h e ' d e n K a n t a kadar hepsinde bu kurtu
luş öz lemi vardır. H e r ne kadar insanlar ara
sındaki ilişkileri düzenleme istekleri pek ger
çek leşmiş değilse de, ya lnız bu türlü in
sanlar ın b ü t ü n d ü n y a c a birer önder sayı lmış
o lmalar ı anlamlı b ir g e r ç e k değil m i ?
Ş u n a inanıyorum ki, çal ı şmalar ıy la yo l
gösterici l ik y a p a n üstün insanlar - dar bir
a landa da olsa - aynı ülküyü b ü y ü k ölçüde
paylaşmaktadır lar . Ne var ki, polit ik gelişim
üzerinde pek etkileri o lmuyor . Ulus lar ın ka
derini ç izen bu a lan h e m e n h e m e n kaçını l-
m a z c a s m a dizginsiz ve sorumsuz poli t ika
adamlar ına bırakı lmış görünüyor .
Pol i t ik önderler ve yönet imler yerlerini ya
zorbalığa, ya da yığınların o y u n a borçludur
lar. Uluslar ın düşünce ve a h l â k ç a y ü k s e k bö
lüklerinin temsilcis i sayı lamazlar. A m a , seç
k in aydınlar, b u g ü n halkların tarihi üzerinde
doğrudan doğruya hiç bir etkide bu lunamıyor
lar ; oraya b u r a y a dağılmış bu lunmalar ı gü
n ü n sorunlarının ç ö z ü m l e n m e s i n e doğrudan
doğruya kat ı lmalar ına engel o luyor. Y a p t ı k
ları ve yarat t ık lar ıy la yeti lerini ve iyi niyet le
rini göstermiş olanların kendil iklerinden bir
a r a y a gelmesi, d ü n y a y a bir değişiklik geti
r e m e z mi dersiniz? Üyeler i birbirleriyle sü
rekli düşünce alışverişi içinde b u l u n a c a k o lan
bu uluslararası bir leşme, tutumlar ını bas ında
o r t a y a koyarak, imzalarının sorumluluğunu
DÜNYAYA BAKIŞ
81
yüklenerek, pol i t ik sorunlar ın ç ö z ü m ü üze
r inde öneml i ve uyar ıc ı bir e tk i sağlayabilir.
B i l i m akademiler inde de ras lanan insan ya
radılışının eksikl ikler inden doğan sakıncalar
b u r a d a d a görülecekt i r şüphesiz. A m a , y ine
d e ö y l e bir ç a b a y a g i r i şmek yer inde o l m a z
m ı ? D o ğ r u s u b e n , b ö y l e bir işe g ir i şmeyi bü
y ü k bir ödev say ıyorum. B ö y l e bir y ü k s e k
aydın topluluğu kurulunca, s is temli olarak,
dinsel kurumlar ı da savaşa karşı h a r e k e t e ge
ç i r m e y e çal ışmalıdır . İyi niyet ler i b u g ü n acı
b ir b o y u n e ğ m e ile fe lce u ğ r a y a n bir k iş iye
i ç t e n d e s t e k olurdu. D ü ş ü n c e ürünleriyle
y ü k s e k bir saygınl ığa ulaşmış olan kişilerin
kurduğu böyles i b ir topluluk, Mil let ler Cemi-
yet i 'n in güçleri için değerli b i r d a y a n a k ola
bil ir.
B u düşünceler imi, dünyada herkes ten
ç o k size s u n u y o r u m , çünkü, siz is teklere her
k e s t e n daha az kapıl ırs ınız ve sizin yarg ınız
ciddiliği en ağ ı r b a s a n bir sorumluluk duygu
s u n a dayanmaktad ı r . (Çeviri : S. E. - V. G.)
80
Savaşın Nedenleri
Savaş lar ın insanın kendi ülkesine y a d a
kendi s ınıf ına bir haksızl ık yapıldığı inancın
dan çıktığını s a n m ı y o r u m . Asl ında, savaşın
nedenler ini insan tabiatının derinliklerinde
a r a m a k gerekir. S a v a ş ı n ilkel insanların d o ğ a l
bir görevi o lduğunu s ö y l e m e k l e gerçeği
abar tmış o lmayız . . . . Savaş lar ı haklı göster
m e k için ileri sürülen nedenler sadece saldır
g a n o l m a y a n insanların döğüşme itkilerini
k ı şk ı r tmak içindir. Irmaklar ın z a m a n z a m a n
yataklar ından taşmalar ı nasıl doğaya aykır ı
82
DÜNYAYA BAKIŞ
değilse, savaş eği l imi de insan tabiat ına ay
kırı o l m a y a n bir ni te l ikt ir ; ve selleri ö n l e m e k
için insan nasıl a r a y a girip birşeyler yapıyor
sa, savaşları ö n l e m e k için de öyle davranma
lıdır. Saldırganlıkları ö n l e m e n i n tek yolu
uluslarüstü yasa lar la yönet i len uluslarüstü
bir örgüt o r t a y a k o y m a k t ı r . B u ç ö z ü m yolu
duygulu bir insanın «doğruluk» anlayışı ile
bağdaşmayabi l i r . S a n ı r ı m , insanlar a n c a k
uzun süren d ö n e m l e r s o n u c u n d a gelişen ge
lenekleri gös tererek kendileri i le ilgili ya
salara uyarlar. Ne var ki, kabul edi lebi lecek
yasalar z a m a n l a bir değiş ime u ğ r a m a k zorun
dadır. Ö r n e ğ i n , eski Y u n a n uygarl ığ ında en
soylu kişi ler bile köleliği doğru sayarken,
b iz b u g ü n köleliğin ç o k yanl ış b i r şey oldu
ğ u n a inanıyoruz. S a n ı r ı m her çağın insanı
kendis i için «doğru» olanı b u l m a ğ a ç a l ı ş m a k
zorundadır . . . .
(Çeviri : C. Çapan)
83
Savaşın Nedenleri
Savaş lar ın insanın kendi ülkesine y a d a
kendi s ınıf ına bir haksızl ık yapıldığı inancın
dan çıktığını s a n m ı y o r u m . Asl ında, savaşın
nedenler ini insan tabiatının derinliklerinde
a r a m a k gerekir. S a v a ş ı n ilkel insanların d o ğ a l
bir görevi o lduğunu s ö y l e m e k l e gerçeği
abar tmış o lmayız . . . . Savaş lar ı haklı göster
m e k için ileri sürülen nedenler sadece saldır
g a n o l m a y a n insanların döğüşme itkilerini
k ı şk ı r tmak içindir. Irmaklar ın z a m a n z a m a n
yataklar ından taşmalar ı nasıl doğaya aykır ı
82
DÜNYAYA BAKIŞ
değilse, savaş eği l imi de insan tabiat ına ay
kırı o l m a y a n bir ni te l ikt ir ; ve selleri ö n l e m e k
için insan nasıl a r a y a girip birşeyler yapıyor
sa, savaşları ö n l e m e k için de öyle davranma
lıdır. Saldırganlıkları ö n l e m e n i n tek yolu
uluslarüstü yasa lar la yönet i len uluslarüstü
bir örgüt o r t a y a k o y m a k t ı r . B u ç ö z ü m yolu
duygulu bir insanın «doğruluk» anlayışı ile
bağdaşmayabi l i r . S a n ı r ı m , insanlar a n c a k
uzun süren d ö n e m l e r s o n u c u n d a gelişen ge
lenekleri gös tererek kendileri i le ilgili ya
salara uyarlar. Ne var ki, kabul edi lebi lecek
yasalar z a m a n l a bir değiş ime u ğ r a m a k zorun
dadır. Ö r n e ğ i n , eski Y u n a n uygarl ığ ında en
soylu kişi ler bile köleliği doğru sayarken,
b iz b u g ü n köleliğin ç o k yanl ış b i r şey oldu
ğ u n a inanıyoruz. S a n ı r ı m her çağın insanı
kendis i için «doğru» olanı b u l m a ğ a ç a l ı ş m a k
zorundadır . . . .
(Çeviri : C. Çapan)
83
Sivil Savunma ve Barışseverlik
D i n d a r - bar ışsever dedikleri insanlar
d a n deği l im. Üste l ik , kıl ını b i le kıpırdatma
d a n kesi l ip b i ç i l m e k t e n s e s a v a ş m a y ı d a h a
doğru b u l u y o r u m . Hit ler A l m a n y a ' s ı n d a da
t u t u l a c a k tek y o l buydu. T e k yanl ı b ir silâh
s ız lanmayı d a s a v u n m u y o r u m . B e n i m öner
diğim y o l uluslarüstü bir d e n e t l e m e y e daya
n a n silâhlı bar ış düşüncesidir .
A m a şunu d a söyl iyeyim ki, A m e r i k a '
n ı n b u g ü n k ü t u t u m u barış iç in R u s y a ' n ı n tu-
84
DÜNYAYA BAKIŞ
t u m u n d a n ç o k daha tehlikeli. B u g ü n savaş
K o r e ' d e sürüp gidiyor, A l a s k a ' d a değil. R u s -
y a n m karşı karş ıya olduğu teh l ike A m e r i k a ' -
n ınkinden ç o k d a h a b ü y ü k , h e r k e s de bi l iyor
b u n u . Amer ika l ı la r ın b ü y ü k b i r tehl ike için
de olduğu masal ını nas ı l yut tuklar ını anla
m a k g ü ç gel iyor b a n a . S a n ı r ı m s iyasal yaşan
t ı lar ının azl ığından gel iyor b u . H ü k ü m e t i n
politikası a ç ı k ç a önley ic i bir savaşa yönelmiş
ken, b a k ı y o r s u n u z saldıranın S o v y e t l e r Bir-
l iğiymiş gibi göster i lmesinde düzenli bir ç a b a
h a r c a n ı y o r .
istediğiniz yazıyı y a z m a ğ ı d ü ş ü n m ü y o
rum. G ü n ü m ü z ü n zehir lenmiş havas ı içinde
insanlar ın sağduyusuna s e s l e n m e k b o ş u n a
olur b e n c e , insanlar n e y e lây ıksa o n u elde
ederler sonunda. (Çeviri : C. Ç.)
85
Sivil Savunma ve Barışseverlik
D i n d a r - bar ışsever dedikleri insanlar
d a n deği l im. Üste l ik , kıl ını b i le kıpırdatma
d a n kesi l ip b i ç i l m e k t e n s e s a v a ş m a y ı d a h a
doğru b u l u y o r u m . Hit ler A l m a n y a ' s ı n d a da
t u t u l a c a k tek y o l buydu. T e k yanl ı b ir silâh
s ız lanmayı d a s a v u n m u y o r u m . B e n i m öner
diğim y o l uluslarüstü bir d e n e t l e m e y e daya
n a n silâhlı bar ış düşüncesidir .
A m a şunu d a söyl iyeyim ki, A m e r i k a '
n ı n b u g ü n k ü t u t u m u barış iç in R u s y a ' n ı n tu-
84
DÜNYAYA BAKIŞ
t u m u n d a n ç o k daha tehlikeli. B u g ü n savaş
K o r e ' d e sürüp gidiyor, A l a s k a ' d a değil. R u s -
y a n m karşı karş ıya olduğu teh l ike A m e r i k a ' -
n ınkinden ç o k d a h a b ü y ü k , h e r k e s de bi l iyor
b u n u . Amer ika l ı la r ın b ü y ü k b i r tehl ike için
de olduğu masal ını nas ı l yut tuklar ını anla
m a k g ü ç gel iyor b a n a . S a n ı r ı m s iyasal yaşan
t ı lar ının azl ığından gel iyor b u . H ü k ü m e t i n
politikası a ç ı k ç a önley ic i bir savaşa yönelmiş
ken, b a k ı y o r s u n u z saldıranın S o v y e t l e r Bir-
l iğiymiş gibi göster i lmesinde düzenli bir ç a b a
h a r c a n ı y o r .
istediğiniz yazıyı y a z m a ğ ı d ü ş ü n m ü y o
rum. G ü n ü m ü z ü n zehir lenmiş havas ı içinde
insanlar ın sağduyusuna s e s l e n m e k b o ş u n a
olur b e n c e , insanlar n e y e lây ıksa o n u elde
ederler sonunda. (Çeviri : C. Ç.)
85
Barış için
1920 yılının Eylül ayında, New York'taki Toplumsal ve Bilimsel Bağları Geliştirme amaçlı Alman Derneğinin uluslararası dostluğun gerçek temellerini atma yolunda aydınların ne gibi yararlıklar gösterebileceği sorusuna Einsıtein şu karşılığı veriyor:
K a n ı m c a , uluslararası b ir anlayış ın ve
insanlar aras ında kardeşliğin gerçekleşmesin
de aydınların en b ü y ü k yararl ığı bi l im ve sa
n a t a lanlarında sağlanabil ir . İnsanın kişisel,
benc i l ulusal amaçlar ı a ş m a s ı n a yardım eder
yaratıcı l ık. B ü t ü n düşünen insanların paylaş
tığı sorunlar, ülküler üzerinde durmak, gide
rek, bütün ulusların bi lginlerinin ve sanatçı
lar ının bir leşmelerini zorunlu kılar. Ne var ki,
z a m a n zaman, siyasal tutkular yüzünden
h o ş g ö r ü v e bağımsız d ü ş ü n m e ye teneğ inden
y o k s u n aydınlar arasında bir b ö l ü n m e olması
ö n l e n e m e z . Bu yüzden, aydınlar tarihten in
sanl ığa kalan uygarl ıkların uluslararası nite
liğini be l i r tmekten hiçbir z a m a n b ı k m a m a k ,
toplumsal yaşayış lar ında söz ve ey lem y o l u
ile siyasal tutkuların kendilerini sömürmele
r ine hiçbir z a m a n izin vermemelidir ler .
86
Barış için
Einstein hayatı boyunca devlet ve birey ilişkileri üzerinde durmuş, 1931 yılında İtalyan Adalet Bakanı Alfredo Rocco'ya bir mektup yazarak İtalyan bilim adamlarının rejime bağlılık andı içmeğe zorlanmamaları için Rocco'nun Mussolini ile görüşmesini istemiştir.
Siyasa l inançlar ımız birbir inden ne den
l i ayrı o l u r s a olsun, bir t e m e l n o k t a d a anlaş
t ığ ımızı s a n ı y o r u m : A v r u p a düşünüşünün
göz kamaşt ı r ıc ı yapıtları karş ıs ında ikimiz de
h a y r a n l ı k d u y u y o r u z ; üzer ine en ç o k titredi
ğimiz değerlerin yansıdığını görüyoruz bu
yapıt larda. B ö y l e b i r uygarl ık a n c a k vicdan
ve öğre t im özgür lüğünün e g e m e n olduğu bir
. toplumda, gerçeği a raş t ı rmanın h e r kaygıdan
ö n c e geldiği bir o r t a m d a gelişebilir
Dev le t in çıkar ı için insan özgür lüğü sı
n ı r l a n m a k mı, s ın ı r lanmak ise n e r e y e kadar
s ın ı r lanmak sorununu sizinle tar t ı şacak de
ğil im. B u n u n l a birl ikte, gerçeğin araşt ır ı lması
v e b i l imsel a y d ı n l a n m a konular ın ın h e r yö
n e t i m c e kutsal sayı lması gerekt iğ ine, bi
l imsel araş t ı rmalar yo lu ile gerçeği t a m
bir içtenl ikle b u l m a ğ a çal ı şanlara saygı gös
t e r m e n i n bir b ü t ü n olarak t o p l u m u n en yük
sek ç ıkar lar ına yardım e t m e k o l a c a ğ ı n a kuş
k u s u z c a inanıyorum. . . . (Çeviri : C. Ç.)
87
Barış için
1920 yılının Eylül ayında, New York'taki Toplumsal ve Bilimsel Bağları Geliştirme amaçlı Alman Derneğinin uluslararası dostluğun gerçek temellerini atma yolunda aydınların ne gibi yararlıklar gösterebileceği sorusuna Einsıtein şu karşılığı veriyor:
K a n ı m c a , uluslararası b ir anlayış ın ve
insanlar aras ında kardeşliğin gerçekleşmesin
de aydınların en b ü y ü k yararl ığı bi l im ve sa
n a t a lanlarında sağlanabil ir . İnsanın kişisel,
benc i l ulusal amaçlar ı a ş m a s ı n a yardım eder
yaratıcı l ık. B ü t ü n düşünen insanların paylaş
tığı sorunlar, ülküler üzerinde durmak, gide
rek, bütün ulusların bi lginlerinin ve sanatçı
lar ının bir leşmelerini zorunlu kılar. Ne var ki,
z a m a n zaman, siyasal tutkular yüzünden
h o ş g ö r ü v e bağımsız d ü ş ü n m e ye teneğ inden
y o k s u n aydınlar arasında bir b ö l ü n m e olması
ö n l e n e m e z . Bu yüzden, aydınlar tarihten in
sanl ığa kalan uygarl ıkların uluslararası nite
liğini be l i r tmekten hiçbir z a m a n b ı k m a m a k ,
toplumsal yaşayış lar ında söz ve ey lem y o l u
ile siyasal tutkuların kendilerini sömürmele
r ine hiçbir z a m a n izin vermemelidir ler .
86
Barış için
Einstein hayatı boyunca devlet ve birey ilişkileri üzerinde durmuş, 1931 yılında İtalyan Adalet Bakanı Alfredo Rocco'ya bir mektup yazarak İtalyan bilim adamlarının rejime bağlılık andı içmeğe zorlanmamaları için Rocco'nun Mussolini ile görüşmesini istemiştir.
Siyasa l inançlar ımız birbir inden ne den
l i ayrı o l u r s a olsun, bir t e m e l n o k t a d a anlaş
t ığ ımızı s a n ı y o r u m : A v r u p a düşünüşünün
göz kamaşt ı r ıc ı yapıtları karş ıs ında ikimiz de
h a y r a n l ı k d u y u y o r u z ; üzer ine en ç o k titredi
ğimiz değerlerin yansıdığını görüyoruz bu
yapıt larda. B ö y l e b i r uygarl ık a n c a k vicdan
ve öğre t im özgür lüğünün e g e m e n olduğu bir
. toplumda, gerçeği a raş t ı rmanın h e r kaygıdan
ö n c e geldiği bir o r t a m d a gelişebilir
Dev le t in çıkar ı için insan özgür lüğü sı
n ı r l a n m a k mı, s ın ı r lanmak ise n e r e y e kadar
s ın ı r lanmak sorununu sizinle tar t ı şacak de
ğil im. B u n u n l a birl ikte, gerçeğin araşt ır ı lması
v e b i l imsel a y d ı n l a n m a konular ın ın h e r yö
n e t i m c e kutsal sayı lması gerekt iğ ine, bi
l imsel araş t ı rmalar yo lu ile gerçeği t a m
bir içtenl ikle b u l m a ğ a çal ı şanlara saygı gös
t e r m e n i n bir b ü t ü n olarak t o p l u m u n en yük
sek ç ıkar lar ına yardım e t m e k o l a c a ğ ı n a kuş
k u s u z c a inanıyorum. . . . (Çeviri : C. Ç.)
87
Bilim Adamı, Savaş ve Barış
B e n i , bi l imi savaş amaçlar ı uğrunda kö
tüye kul lanan bi l im adamlar ının bir önderi
s a y m a k l a yanı l ıyorsunuz. Deği l savaş a m a c ı
için, uygulamal ı bi l im a lanında bi le hiç çalış
madım.
G ü n ü m ü z ü n savaş anlayış ını sizin gibi
ben de suç luyorum. Asl ında, h a y a t ı m boyun
ca bir barışsever o lmayı seçt im ve Gandhi 'y i
çağımızı en ö n e m l i siyasal önderi saydım.
A d ı m ı n a t o m bombas ı ile iki yoldan
ilintisi var. Ell i yı l kadar ö n c e fizikte kitle ile
erkenin eşitliğini bu lmuştum, bu ilişki gide
rek a t o m gücünden yarar lanma olanağını ya
rattı, ikincisi de, a t o m bombas ı konusundaki
araşt ı rmalar ın geliştirilmesi gerektiğini B a ş
k a n R o o s e v e l t ' e bildiren bir m e k t u b a i m z a
a t t ım. Nazi y ö n e t i m i n i n a t o m b o m b a s ı n ı
daha ö n c e k u l l a n m a tehlikesinin söz konusu
olması yüzünden b u n u n gerekli l iğine inanı
yordum.
B ö y l e c e , sizin de göreceğiniz gibi, m e k
t u b u m u z bir takım yanlış bilgi lere dayanıyor .
88
DÜNYAYA BAKIŞ
B e n de, sizin gibi, yalnız b i r insanım.
S izden ç o k daha yaşlı, a m a belki daha akıllı
o l m a y a n bir insan. O r t a k yanımız, bas ının,
radyonun bize her k o n u d a y a y m a ğ a çalıştığı
şey lere karşı köklü bir şüpheci l ik - üstel ik bu
araç lar Bir leş ik A m e r i k a Devlet ler inde E s k i
îngi l terede olduklarından ç o k daha k ö t ü .
B i r dünya devleti k u r m a n ı n tehl ikeler i
k o n u s u n d a düşünceler inize kat ı l ıyorum.
A m a , bence,, bu dünyayı sürekli b ir savaş
tehl ikesiyle karşı karş ıya b ı rakan uluslararası
kargaşal ıktan ç o k daha önemsiz . H ü k ü m e t
lerin insanları bir çeşit tutsakl ık a l t ında tut
malar ı için bu kargaşal ığın ç o k daha elveriş
l i b ir or tam olduğu kanıs ındayım. Bu yüz
den, a ç ı k ç a bir dünya devletinin kurulması
düşünces ini savunuyorum.
R u s y a ile ilgili haberlerin bize gelenleri
e lbet tek yanl ı ve kötüleyici . G e n e de, b ü t ü n
toplumsal ve iktisadî başar ı lar ına karşı l ık,
R u s y a ' n ı n siyasal düzeni şimdilik bizimkin
den ç o k daha sert görünüyor . Ne var ki, sa
vaş sonrası dünyasmda uluslar aras ındaki
kuvvet ler dengesinin geçirdiği değ i ş imler
b e n c e B a t ı n ı n K o m ü n i s t D ü n y a s ı n d a n ç o k
daha saldırgan olması ile sonuçlandı . Sağdu
yusu olan herkes aşırılığın giderilmesi ve t a
rafsız bir yarg ıya v a r m a k için el inden geleni
es i rgememel i .
(Çeviri : C. Ç.)
S»
DÜNYAYA BAKIŞ
B e n de, sizin gibi, yalnız b i r insanım.
S izden ç o k daha yaşlı, a m a belki daha akıllı
o l m a y a n bir insan. O r t a k yanımız, bas ının,
radyonun bize her k o n u d a y a y m a ğ a çalıştığı
şey lere karşı köklü bir şüpheci l ik - üstel ik bu
araç lar Bir leş ik A m e r i k a Devlet ler inde E s k i
îngi l terede olduklarından ç o k daha k ö t ü .
B i r dünya devleti k u r m a n ı n tehl ikeler i
k o n u s u n d a düşünceler inize kat ı l ıyorum.
A m a , bence,, bu dünyayı sürekli b ir savaş
tehl ikesiyle karşı karş ıya b ı rakan uluslararası
kargaşal ıktan ç o k daha önemsiz . H ü k ü m e t
lerin insanları bir çeşit tutsakl ık a l t ında tut
malar ı için bu kargaşal ığın ç o k daha elveriş
l i b ir or tam olduğu kanıs ındayım. Bu yüz
den, a ç ı k ç a bir dünya devletinin kurulması
düşünces ini savunuyorum.
R u s y a ile ilgili haberlerin bize gelenleri
e lbet tek yanl ı ve kötüleyici . G e n e de, b ü t ü n
toplumsal ve iktisadî başar ı lar ına karşı l ık,
R u s y a ' n ı n siyasal düzeni şimdilik bizimkin
den ç o k daha sert görünüyor . Ne var ki, sa
vaş sonrası dünyasmda uluslar aras ındaki
kuvvet ler dengesinin geçirdiği değ i ş imler
b e n c e B a t ı n ı n K o m ü n i s t D ü n y a s ı n d a n ç o k
daha saldırgan olması ile sonuçlandı . Sağdu
yusu olan herkes aşırılığın giderilmesi ve t a
rafsız bir yarg ıya v a r m a k için el inden geleni
es i rgememel i .
(Çeviri : C. Ç.)
89
Dr. Einstein'in Yanlış Düşünceleri
Sergpy Vavilov, A. N. Frumkin, A. F. Jof,
N. N. Semyonov adlı Sovyet bilginlerinin
Elnstein'a yazdıkları açık mektup.
Ü n l ü Fiz ikç i A l b e r t E ins te in ya lnız bi
l imsel buluşlar ıyla tan ınmış değildir. S o n yıl
la rda siyasal ve toplumsal sorunlara da bü
y ü k ilgi göstermişt ir . R a d y o l a r d a k o n u ş m a k
ta , gazetelerde yazmaktadır . K a m u y a r a r ı n a
çal ışan b i r sürü k u r u m d a ü y e b u l u n m a k t a
dır . Nazi barbar lar ını protes to için z a m a n za
m a n sesini yüksel tmişt i r . S ü r e k l i b i r bar ı ş ın
savunucusudur . Y e n i bir savaş tehl ikes ine v e
A m e r i k a ' d a askerler in bi l imi b ü s b ü t ü n ken
di buyruklar ı a l t ına a l m a eği l imlerine karş ı
ç ıkmış t ı r .
E ins te in ' in t u t u m u umulduğu kadar
sağ lam v e açık o l m a m a k l a beraber o n u b u
ça l ı şmalara y ö n e l t e n insanl ığa h i z m e t aşkı
S o v y e t b i lg inler ince v e b ü t ü n S o v y e t halkın
c a y ü r e k t e n a lkış lanmaktadır . A m a geçen
lerde ileri sürdüğü bazı düşünceler, b ize sa
dece yanl ı ş g ö r ü n m e k l e k a l m a m a k t a , Eins
tein ' in o k a d a r c a n d a n benimsediğ i barış dâ
v a s ı n a da düpedüz zararlı o lmaktadır .
90
DÜNYAYA BAKIŞ
B a r ı ş uğrunda en etkili şeki lde nasıl ça-
lışılabileğini b i l m e k gibi ç o k ö n e m l i bir so
runu a y d ı n l a t m a k a m a c i y l e b u n o k t a y a dik
kat i ç e k m e k ödevimizdir sanıyoruz. B u ba
k ımdan, doktor Einste in ' in taraftar olduğu
nu söylediği « d ü n y a devleti» düşünces i bir
iy ice incelenmelidir .
B u düşüncenin her kafada öncüler i ara
sında, sınırsız bir y a y ı l m a y o l u n d a o n u pa
r a v a n a olarak kul lanan damgalı emperyal is t
lerden başka, kapital ist ülkelerde, işin aslını
b i lmeden bu düşüncenin ak la y a t k ı n oluşu
na kendini kapt ı rmış bir yığın aydın bulun
maktadır .
S e r b e s t düşüncel i bu barışçı l kişiler, bir
« d ü n y a devleti» nin dünyadaki b ü t ü n kötü
lük lere karşı etki l i b i r deva, sürekli b ir bar ış
için de g ü v e n e k olduğu inancındadır lar .
B i r «dünya devlet i» ni savunanlar, bel-
Flüorışı alanında uzman bir fizikçi olan Sergey Vavilov, Sovyetler Birliği Bilimler Akademisinin başkanıdır.
Koloitler alanında tanınmış bir kimyacı olan A. N. Frumkin, Moskova Bilimler Akademisi Koloidal Elektrokimya Enstitüsü Müdürüdür.
Su altında kristallerin oluşumu üstüne eseriyle tanınmış olan A. F. Jof, Leningrad Akademisi Fiziksel Kimya Enstütüsü Müdürüdür.
Kimyasal kinetik alanında otorite sayılan N. N. Semyonov, Moskova Akademisi Fiziksel Kimya Enstitüsü Müdürüdür.
91
Dr. Einstein'in Yanlış Düşünceleri
Sergpy Vavilov, A. N. Frumkin, A. F. Jof,
N. N. Semyonov adlı Sovyet bilginlerinin
Elnstein'a yazdıkları açık mektup.
Ü n l ü Fiz ikç i A l b e r t E ins te in ya lnız bi
l imsel buluşlar ıyla tan ınmış değildir. S o n yıl
la rda siyasal ve toplumsal sorunlara da bü
y ü k ilgi göstermişt ir . R a d y o l a r d a k o n u ş m a k
ta , gazetelerde yazmaktadır . K a m u y a r a r ı n a
çal ışan b i r sürü k u r u m d a ü y e b u l u n m a k t a
dır . Nazi barbar lar ını protes to için z a m a n za
m a n sesini yüksel tmişt i r . S ü r e k l i b i r bar ı ş ın
savunucusudur . Y e n i bir savaş tehl ikes ine v e
A m e r i k a ' d a askerler in bi l imi b ü s b ü t ü n ken
di buyruklar ı a l t ına a l m a eği l imlerine karş ı
ç ıkmış t ı r .
E ins te in ' in t u t u m u umulduğu kadar
sağ lam v e açık o l m a m a k l a beraber o n u b u
ça l ı şmalara y ö n e l t e n insanl ığa h i z m e t aşkı
S o v y e t b i lg inler ince v e b ü t ü n S o v y e t halkın
c a y ü r e k t e n a lkış lanmaktadır . A m a geçen
lerde ileri sürdüğü bazı düşünceler, b ize sa
dece yanl ı ş g ö r ü n m e k l e k a l m a m a k t a , Eins
tein ' in o k a d a r c a n d a n benimsediğ i barış dâ
v a s ı n a da düpedüz zararlı o lmaktadır .
90
DÜNYAYA BAKIŞ
B a r ı ş uğrunda en etkili şeki lde nasıl ça-
lışılabileğini b i l m e k gibi ç o k ö n e m l i bir so
runu a y d ı n l a t m a k a m a c i y l e b u n o k t a y a dik
kat i ç e k m e k ödevimizdir sanıyoruz. B u ba
k ımdan, doktor Einste in ' in taraftar olduğu
nu söylediği « d ü n y a devleti» düşünces i bir
iy ice incelenmelidir .
B u düşüncenin her kafada öncüler i ara
sında, sınırsız bir y a y ı l m a y o l u n d a o n u pa
r a v a n a olarak kul lanan damgalı emperyal is t
lerden başka, kapital ist ülkelerde, işin aslını
b i lmeden bu düşüncenin ak la y a t k ı n oluşu
na kendini kapt ı rmış bir yığın aydın bulun
maktadır .
S e r b e s t düşüncel i bu barışçı l kişiler, bir
« d ü n y a devleti» nin dünyadaki b ü t ü n kötü
lük lere karşı etki l i b i r deva, sürekli b ir bar ış
için de g ü v e n e k olduğu inancındadır lar .
B i r «dünya devlet i» ni savunanlar, bel-
Flüorışı alanında uzman bir fizikçi olan Sergey Vavilov, Sovyetler Birliği Bilimler Akademisinin başkanıdır.
Koloitler alanında tanınmış bir kimyacı olan A. N. Frumkin, Moskova Bilimler Akademisi Koloidal Elektrokimya Enstitüsü Müdürüdür.
Su altında kristallerin oluşumu üstüne eseriyle tanınmış olan A. F. Jof, Leningrad Akademisi Fiziksel Kimya Enstütüsü Müdürüdür.
Kimyasal kinetik alanında otorite sayılan N. N. Semyonov, Moskova Akademisi Fiziksel Kimya Enstitüsü Müdürüdür.
91
ALBERT EİNSTEÎN
l i başlı k a n ı t o larak şunu ileri sürmektedi r le r :
B u a t o m çağında millî e g e m e n l i k tarihsel b i r
kal ınt ıdan b a ş k a bir* şey değildir. B e l ç i k a de
legesi S p a a k ' ı n Bi r leşmiş Mil let ler G e n e l K u -
rulu 'nda dediği gibi modası geçmiş , h a t t â
«ger ic i» bir düşüncedir. D o ğ r u s u gerçekten
b u kadar uzak bir öneri bu lup ö n e s ü r m e k g ü ç
olsa gerek.
İ l k ö n c e « d ü n y a devleti» ve «süper dev
le t» düşünceler i h iç de a t o m çağının doğur
duğu şeyler değildir. A t o m çağından ç o k da
h a eski düşüncelerdir . S ö z gelimi, Mi l le t le r
C e m i y e t i kurulurken bunlar görüşülüp ko
nuşulmuştur .
A y r ı c a b u düşünceler z a m a n ı m ı z d a h i ç
de ilerici düşünceler değildir. B u n l a r sanayi
c i ülkeler in b ü y ü k bir k ı s m ı n a h a k i m bulu
n a n kapital ist tekellerin millî sınırları içinde
sıkışık durumda bulunduklar ını göstermek
tedir. B u tekeller, dünyayı iç ine alan b ü y ü k
bir pazara, d ü n y a h a m madde kaynak lar ına ,
sermayeler in i yat ı racak b a ş k a ülkelere muh
taçtır lar . Po l i t ika ve y ö n e t i m alanlar ındaki
üstünlükler i sayesinde, b ü y ü k devletlerin bu
tekel lere bağlı çıkarlarından fayda lanarak
yeni a lanlar elde e tmek, b a ş k a ülkeleri siya
sal ve e k o n o m i k b a k ı m d a n b o y u n d u r u k a l
t ı n a a l m a k v e orada kendi m e m l e k e t i n d e y -
miş gibi serbestçe h a k i m rolü o y n a m a k a m a -
ciy le devlet çarkını kendiler inden y a n a işle-
92
DÜNYAYA BAKIŞ
tebi l ir ler.
G e ç m i ş t e kendi y u r d u m u z u n baş ından
g e ç e n olaylardan bi l iyoruz bunu. Ç a r l ı k dev
r inde R u s y a , s e r m a y e n i n ç ıkar lar ına k ö l e c e
h i z m e t eden gerici re j imi, u c u z e l e m e ğ i ve
geniş doğal kaynaklar ı ile y a b a n c ı kapitalist
ler için iştah açıc ı b ir parça idi. Frans ız , in
giliz, be lç ika ve a l m a n firmaları ülkemizde,
kendi yurt lar ında elde edemiyecekler i b ü y ü k
k a z a n ç l a r sağ layarak yırt ıcı kuş lar gibi bes
lenmişlerdi. Faizl i ödünç paralar v e r e r e k Çar
l ık R u s y a s ı n ı kapitalist B a t ı y a bağlamışlar
dı. Çar l ık h ü k ü m e t i yabancı bankalardan el
de ettiği paralar la devr imci hareket ler i a m a n -
sızca bast ı rmış, rus b i l im ve kül türünün ge
l işmesini gecikt i rmiş ve yahudi a leyhtar ı
ak ımlar ı kışkır tmışt ır .
B ü y ü k sosyalist E k i m ihtilâli, yurdu
m u z u d ü n y a kapital ist tekel ler ine bağl ıyan
siyasal ve e k o n o m i k bağımlı l ık zincirlerini
kırdı. S o v y e t h ü k ü m e t i yurdumuzu, i lk defa,
gerçekten bağımsız ve özgür bir devlet du
r u m u n a getirdi. Sosya l i s t e k o n o m i m i z i n ,
teknolo j in in, bilim* ve kültürün tar ihte şimdi
ye dek görü lmemiş bir hızla i lerlemesini sağ
ladı. Y u r d u m u z u uluslararası bar ı ş ve gü
venliğin en sağlam kalesi hal ine getirdi. Hal
k ımız iç savaşta, b ir k ü m e emperyal i s t dev
letin müdahales ine ve nazi ist i lâcılarına kar
şı girişilen b ü y ü k savaşlarda yurdun bağım-
93
ALBERT EİNSTEÎN
l i başlı k a n ı t o larak şunu ileri sürmektedi r le r :
B u a t o m çağında millî e g e m e n l i k tarihsel b i r
kal ınt ıdan b a ş k a bir* şey değildir. B e l ç i k a de
legesi S p a a k ' ı n Bi r leşmiş Mil let ler G e n e l K u -
rulu 'nda dediği gibi modası geçmiş , h a t t â
«ger ic i» bir düşüncedir. D o ğ r u s u gerçekten
b u kadar uzak bir öneri bu lup ö n e s ü r m e k g ü ç
olsa gerek.
İ l k ö n c e « d ü n y a devleti» ve «süper dev
le t» düşünceler i h iç de a t o m çağının doğur
duğu şeyler değildir. A t o m çağından ç o k da
h a eski düşüncelerdir . S ö z gelimi, Mi l le t le r
C e m i y e t i kurulurken bunlar görüşülüp ko
nuşulmuştur .
A y r ı c a b u düşünceler z a m a n ı m ı z d a h i ç
de ilerici düşünceler değildir. B u n l a r sanayi
c i ülkeler in b ü y ü k bir k ı s m ı n a h a k i m bulu
n a n kapital ist tekellerin millî sınırları içinde
sıkışık durumda bulunduklar ını göstermek
tedir. B u tekeller, dünyayı iç ine alan b ü y ü k
bir pazara, d ü n y a h a m madde kaynak lar ına ,
sermayeler in i yat ı racak b a ş k a ülkelere muh
taçtır lar . Po l i t ika ve y ö n e t i m alanlar ındaki
üstünlükler i sayesinde, b ü y ü k devletlerin bu
tekel lere bağlı çıkarlarından fayda lanarak
yeni a lanlar elde e tmek, b a ş k a ülkeleri siya
sal ve e k o n o m i k b a k ı m d a n b o y u n d u r u k a l
t ı n a a l m a k v e orada kendi m e m l e k e t i n d e y -
miş gibi serbestçe h a k i m rolü o y n a m a k a m a -
ciy le devlet çarkını kendiler inden y a n a işle-
92
DÜNYAYA BAKIŞ
tebi l ir ler.
G e ç m i ş t e kendi y u r d u m u z u n baş ından
g e ç e n olaylardan bi l iyoruz bunu. Ç a r l ı k dev
r inde R u s y a , s e r m a y e n i n ç ıkar lar ına k ö l e c e
h i z m e t eden gerici re j imi, u c u z e l e m e ğ i ve
geniş doğal kaynaklar ı ile y a b a n c ı kapitalist
ler için iştah açıc ı b ir parça idi. Frans ız , in
giliz, be lç ika ve a l m a n firmaları ülkemizde,
kendi yurt lar ında elde edemiyecekler i b ü y ü k
k a z a n ç l a r sağ layarak yırt ıcı kuş lar gibi bes
lenmişlerdi. Faizl i ödünç paralar v e r e r e k Çar
l ık R u s y a s ı n ı kapitalist B a t ı y a bağlamışlar
dı. Çar l ık h ü k ü m e t i yabancı bankalardan el
de ettiği paralar la devr imci hareket ler i a m a n -
sızca bast ı rmış, rus b i l im ve kül türünün ge
l işmesini gecikt i rmiş ve yahudi a leyhtar ı
ak ımlar ı kışkır tmışt ır .
B ü y ü k sosyalist E k i m ihtilâli, yurdu
m u z u d ü n y a kapital ist tekel ler ine bağl ıyan
siyasal ve e k o n o m i k bağımlı l ık zincirlerini
kırdı. S o v y e t h ü k ü m e t i yurdumuzu, i lk defa,
gerçekten bağımsız ve özgür bir devlet du
r u m u n a getirdi. Sosya l i s t e k o n o m i m i z i n ,
teknolo j in in, bilim* ve kültürün tar ihte şimdi
ye dek görü lmemiş bir hızla i lerlemesini sağ
ladı. Y u r d u m u z u uluslararası bar ı ş ve gü
venliğin en sağlam kalesi hal ine getirdi. Hal
k ımız iç savaşta, b ir k ü m e emperyal i s t dev
letin müdahales ine ve nazi ist i lâcılarına kar
şı girişilen b ü y ü k savaşlarda yurdun bağım-
93
ALBERT EİNSTEİN
sizliğini savundu.
Ş i m d i y s e « d ü n y a süper devlet i» nin ön
cüleri bizden, kapital ist tekellerin d ü n y a ege
menliği için göz kamaşt ı r ıc ı bir b a y r a k t a n
b a ş k a b i r ş e y o l m a y a n bir « d ü n y a devlet i»
için bu bağımsız l ık tan vazgeçmemiz i istivor-
lar.
B i z d e n bu çeşit bir şey i s temek düpe
düz saçmadır . B ö y l e b i r isteğin s a ç m a oluşu
yalnız S o v y e t l e r Birliği b a k ı m ı n d a n değildir,
ik inc i d ü n y a savaşından sonra b i r ç o k ülke,
emperyal is t baskı ve kölel ik s is teminden ya
kasını kurtarabildi. Bu ülkelerin hakları, iç
işlerine yabancı lar ın kar ışmasını engel leye
rek siyasal ve e k o n o m i k bağımsız l ık lar ım
sağ lamlaş t ı rmağa çal ışmaktadır lar . B u n d a n
b a ş k a sömürgelerde ve bağımlı ülkelerde
millî kurtuluş hareket ler inin hızla yayı lma
sı, art ık daha fazla kö le d u r u m u n d a k a l m a k
i s temeyen yüz mi lyonlarca insanda millî bi
l incin u y a n m a s ı n ı sağladı.
. i şe yarar b i r sürü s ö m ü r m e a lanlar ım
kaybeden ve daha fazlasını da k a y b e t m e teh
likesi ile y ü z y ü z e b u l u n a n emperyal i s t ü lke
tekelleri, el lerinden yakalar ını sıyıran millet
leri, şu c a n sıkıcı millî bağımsız l ıktan yok
sun b ı r a k m a k ve sömürgeler in gerçekten öz
gür olmalar ını ö n l e m e k için el lerinden ge
leni yapmaktadır lar . B u a m a ç l a emperyal ist
ler askerî, siyasi, e k o n o m i k ve ideoloj ik çe-
94
DÜNYAYA BAKIŞ
şitli savaş y ö n t e m l e r i n e başvurmaktadı r la r .
B u toplumsal düzeni elverişli v e u y g u n
buldukları içindir ki, emperya l izmin ideolog
ları gerçek milli e g e m e n l i k düşünceler ini
gözden düşürmeğe çal ışmaktadır lar . Başvur
dukları y ö n t e m l e r d e n biri, onlar ın dediğ ine
göre, kurulduktan sonra emperyal izmi, sa
vaşları, uluslararası düşmanl ık lar ı ortadan
ka ld ı racak ve evrensel yasanın zaferini sağ-
l ıyacak o lan-bir « d ü n y a devlet i» tasarısını
s a v u n m a k t ı r .
D ü n y a egemenl iğ ini elde e t m e k is teyen
emperyal i s t güçler in s ö m ü r m e v e y u t m a is
tekleri, b ö y l e c e sahte - ilerici b ir düşüncenin
görünüşler i ardına s a k l a n m a k t a ve kapital ist
ülkelerde bazı aydınları (bi lgin, yazar v . b . )
bu sahte - ilerici düşünce etraf ında toplamak
tadır.
G e ç e n eylül ayında, Bir leşmiş Mi l le t le r
T e ş k i l a t ı n d a k i de legasyonlara a ç ı k bir mek
tup y a z a n doktor Einste in, mil l î egemenl iğ i
s ın ı r lamak a m a c ı ile yeni bir tasarı ö n e r m e k
tedir.
Einste in ' in d ü ş ü n c e s i n e göre, G e n e l
K u r u l yeniden kurulmalı , ara v e r m e d e n ça
lışan bir dünya p a r l a m e n t o s u h a l i n e getiri l
meli v e G ü v e n l i k K o n s e y i ' n d e n d a h a üstün
bir o tor i te ile donatı lmalıdır . E i n s t e i n ( A m e
rikan diplomasisini tutanlar ın her al lahın gü
n ü bel irt t iklerini t e k r a r l ı y a r a k ) G ü v e n l ' k
95
ALBERT EİNSTEİN
sizliğini savundu.
Ş i m d i y s e « d ü n y a süper devlet i» nin ön
cüleri bizden, kapital ist tekellerin d ü n y a ege
menliği için göz kamaşt ı r ıc ı bir b a y r a k t a n
b a ş k a b i r ş e y o l m a y a n bir « d ü n y a devlet i»
için bu bağımsız l ık tan vazgeçmemiz i istivor-
lar.
B i z d e n bu çeşit bir şey i s temek düpe
düz saçmadır . B ö y l e b i r isteğin s a ç m a oluşu
yalnız S o v y e t l e r Birliği b a k ı m ı n d a n değildir,
ik inc i d ü n y a savaşından sonra b i r ç o k ülke,
emperyal is t baskı ve kölel ik s is teminden ya
kasını kurtarabildi. Bu ülkelerin hakları, iç
işlerine yabancı lar ın kar ışmasını engel leye
rek siyasal ve e k o n o m i k bağımsız l ık lar ım
sağ lamlaş t ı rmağa çal ışmaktadır lar . B u n d a n
b a ş k a sömürgelerde ve bağımlı ülkelerde
millî kurtuluş hareket ler inin hızla yayı lma
sı, art ık daha fazla kö le d u r u m u n d a k a l m a k
i s temeyen yüz mi lyonlarca insanda millî bi
l incin u y a n m a s ı n ı sağladı.
. i şe yarar b i r sürü s ö m ü r m e a lanlar ım
kaybeden ve daha fazlasını da k a y b e t m e teh
likesi ile y ü z y ü z e b u l u n a n emperyal i s t ü lke
tekelleri, el lerinden yakalar ını sıyıran millet
leri, şu c a n sıkıcı millî bağımsız l ıktan yok
sun b ı r a k m a k ve sömürgeler in gerçekten öz
gür olmalar ını ö n l e m e k için el lerinden ge
leni yapmaktadır lar . B u a m a ç l a emperyal ist
ler askerî, siyasi, e k o n o m i k ve ideoloj ik çe-
94
DÜNYAYA BAKIŞ
şitli savaş y ö n t e m l e r i n e başvurmaktadı r la r .
B u toplumsal düzeni elverişli v e u y g u n
buldukları içindir ki, emperya l izmin ideolog
ları gerçek milli e g e m e n l i k düşünceler ini
gözden düşürmeğe çal ışmaktadır lar . Başvur
dukları y ö n t e m l e r d e n biri, onlar ın dediğ ine
göre, kurulduktan sonra emperyal izmi, sa
vaşları, uluslararası düşmanl ık lar ı ortadan
ka ld ı racak ve evrensel yasanın zaferini sağ-
l ıyacak o lan-bir « d ü n y a devlet i» tasarısını
s a v u n m a k t ı r .
D ü n y a egemenl iğ ini elde e t m e k is teyen
emperyal i s t güçler in s ö m ü r m e v e y u t m a is
tekleri, b ö y l e c e sahte - ilerici b ir düşüncenin
görünüşler i ardına s a k l a n m a k t a ve kapital ist
ülkelerde bazı aydınları (bi lgin, yazar v . b . )
bu sahte - ilerici düşünce etraf ında toplamak
tadır.
G e ç e n eylül ayında, Bir leşmiş Mi l le t le r
T e ş k i l a t ı n d a k i de legasyonlara a ç ı k bir mek
tup y a z a n doktor Einste in, mil l î egemenl iğ i
s ın ı r lamak a m a c ı ile yeni bir tasarı ö n e r m e k
tedir.
Einste in ' in d ü ş ü n c e s i n e göre, G e n e l
K u r u l yeniden kurulmalı , ara v e r m e d e n ça
lışan bir dünya p a r l a m e n t o s u h a l i n e getiri l
meli v e G ü v e n l i k K o n s e y i ' n d e n d a h a üstün
bir o tor i te ile donatı lmalıdır . E i n s t e i n ( A m e
rikan diplomasisini tutanlar ın her al lahın gü
n ü bel irt t iklerini t e k r a r l ı y a r a k ) G ü v e n l ' k
95
ALBERT EİNSTEİN
K o n s e y i n i n v e t o hakkı yüzünden felce uğ
radığını ileri sürmektedir . D o k t o r E i n s t e i n ' m
p l â n ı n a göre yeniden kurulan genel kurul
son karar ı a l m a y a yetkil i o l a c a k ve b e ş bü
yükler in oy birliği ilkesi terkedi lecektir .
E i n s t e i n ' m önerdiğine göre B i r l e ş m i ş
Mil let lere ka t ı lacak delegeler ş imdiki gibi
h ü k ü m e t l e r c e a tanmamal ı , halk o y u ile seçil
melidirler. İlk bak ı ş ta bu öneri ilerici, h a t t â
k ö k t e n bir değişiklik gibi görünebi l i rse de
b u g ü n k ü durumu hiç bir şekilde düzel temez.
B ö y l e bir « d ü n y a p a r l a m e n t o s u » seçim
lerimin prat ik o la rak ne olacağını b ir düşü
nel im. İnsanlığın b ü y ü k bir bö lüğü sömür
gelerde ve bağıml ı ülkelerde yaşamaktadı r .
B u r a l a r s a bir a v u ç emperyal is t devletin va
lileri, asker i birlikleri, mal i ve sınai tekelle-
r i n c e yönet i lmektedir . Ö r n e k b u l m a k için
ç o k uzağa g i tmeye lüzum yok. Y u n a n i s t a n -
da İngil iz kasaturalar ının gölgesinde kıralcı
faşist idarecilerin yönet t iğ i re fe randumun gü
l ü n ç l ü ğ ü n ü hat ı r lamak yeter . A m a genel
seçimlerin biç imsel olarak y e r aldığı ülke
lerde de durum d a h a iyi o lmayacakt ı r . S e r
m a y e n i n h â k i m bulunduğu b u r j u v a demok
rasilerinde genel s e ç i m e k a t ı l m a ve oy ver
me özgür lüğünü gülünç bir o y u n ha l ine ge
t i r m e k için kapitalist ler b i n b i r hile ve kur
nazl ığa başvurmaktadır lar . Eins te in, A . B .
D. de son yapı lan k o n g r e seçimlerinde, seç-
DÜNYAYA BAKIŞ
menler in ya lnız yüzde otuz d o k u z u n u n san
dık b a ş ı n a gittiğini hiç şüphesiz bi lmektedir .
G ü n e y eyalet ler inde m i l y o n l a r c a zencinin
o y h a k k ı n d a n y o k s u n o l d u ğ u n u ; y a d a çoğu
z a m a n yapıldığı gibi, l inç ed i lmek yıldırısı
al t ında, sözgel imi aşırı gerici ve zenci düş
m a n ı olan senatör B i l b o gibi en k o r k u n ç düş
m a n l a r ı n a oy v e r m e k zorunda kaldıklarını
g e n e hiç şüphesiz bi lmektedir .
G e z g i n bir h a y a t süren, yoksul ırgat ve
g ö ç e b e mi lyonlar ı oylar ından yoksun e t m e k
için hilelere, özel yok lamalara , özel vergile
re başvurulmaktadır . O yayg ın oy satın alma-
usulünden, m i l y o n e r gazete sahipler ince yö
neti len ve halk yığınlarını e tk i leme aracı ola
rak kul lanı lan gerici basmın rolünden söz aç
m a k is temiyoruz.
B ü t ü n bunlar, Eins te in 'm ileri sürdüğü
biç imde, bir dünya par lamentosu için yapıla
c a k seçimlerin, kapitalist dünyanın b u g ü n k ü
koşulları al t ında ne kıl ığa gireceğini göster
mektedir . B ö y l e bir p a r l a m e n t o n u n yapısı
ş imdikinden daha iyi o l m a y a c a k , halk yığın
larının gerçek duygu ve düşünceler inin, sü
rekli bir barış için gösterecekler i istek ve
umut lar ın kar ikatürsü bir gölgesi o lacakt ır .
Bil indiği gibi G e n e l Kurulda ve Birleş
miş Millet lerin öbür komite ler inde Amer i
kan de legasyonunun eli a l t ında t ıkır ında iş
leyen bir oy mekanizmas ı vardır. Ç ü n k ü Bir-
97 96
ALBERT EİNSTEİN
K o n s e y i n i n v e t o hakkı yüzünden felce uğ
radığını ileri sürmektedir . D o k t o r E i n s t e i n ' m
p l â n ı n a göre yeniden kurulan genel kurul
son karar ı a l m a y a yetkil i o l a c a k ve b e ş bü
yükler in oy birliği ilkesi terkedi lecektir .
E i n s t e i n ' m önerdiğine göre B i r l e ş m i ş
Mil let lere ka t ı lacak delegeler ş imdiki gibi
h ü k ü m e t l e r c e a tanmamal ı , halk o y u ile seçil
melidirler. İlk bak ı ş ta bu öneri ilerici, h a t t â
k ö k t e n bir değişiklik gibi görünebi l i rse de
b u g ü n k ü durumu hiç bir şekilde düzel temez.
B ö y l e bir « d ü n y a p a r l a m e n t o s u » seçim
lerimin prat ik o la rak ne olacağını b ir düşü
nel im. İnsanlığın b ü y ü k bir bö lüğü sömür
gelerde ve bağıml ı ülkelerde yaşamaktadı r .
B u r a l a r s a bir a v u ç emperyal is t devletin va
lileri, asker i birlikleri, mal i ve sınai tekelle-
r i n c e yönet i lmektedir . Ö r n e k b u l m a k için
ç o k uzağa g i tmeye lüzum yok. Y u n a n i s t a n -
da İngil iz kasaturalar ının gölgesinde kıralcı
faşist idarecilerin yönet t iğ i re fe randumun gü
l ü n ç l ü ğ ü n ü hat ı r lamak yeter . A m a genel
seçimlerin biç imsel olarak y e r aldığı ülke
lerde de durum d a h a iyi o lmayacakt ı r . S e r
m a y e n i n h â k i m bulunduğu b u r j u v a demok
rasilerinde genel s e ç i m e k a t ı l m a ve oy ver
me özgür lüğünü gülünç bir o y u n ha l ine ge
t i r m e k için kapitalist ler b i n b i r hile ve kur
nazl ığa başvurmaktadır lar . Eins te in, A . B .
D. de son yapı lan k o n g r e seçimlerinde, seç-
DÜNYAYA BAKIŞ
menler in ya lnız yüzde otuz d o k u z u n u n san
dık b a ş ı n a gittiğini hiç şüphesiz bi lmektedir .
G ü n e y eyalet ler inde m i l y o n l a r c a zencinin
o y h a k k ı n d a n y o k s u n o l d u ğ u n u ; y a d a çoğu
z a m a n yapıldığı gibi, l inç ed i lmek yıldırısı
al t ında, sözgel imi aşırı gerici ve zenci düş
m a n ı olan senatör B i l b o gibi en k o r k u n ç düş
m a n l a r ı n a oy v e r m e k zorunda kaldıklarını
g e n e hiç şüphesiz bi lmektedir .
G e z g i n bir h a y a t süren, yoksul ırgat ve
g ö ç e b e mi lyonlar ı oylar ından yoksun e t m e k
için hilelere, özel yok lamalara , özel vergile
re başvurulmaktadır . O yayg ın oy satın alma-
usulünden, m i l y o n e r gazete sahipler ince yö
neti len ve halk yığınlarını e tk i leme aracı ola
rak kul lanı lan gerici basmın rolünden söz aç
m a k is temiyoruz.
B ü t ü n bunlar, Eins te in 'm ileri sürdüğü
biç imde, bir dünya par lamentosu için yapıla
c a k seçimlerin, kapitalist dünyanın b u g ü n k ü
koşulları al t ında ne kıl ığa gireceğini göster
mektedir . B ö y l e bir p a r l a m e n t o n u n yapısı
ş imdikinden daha iyi o l m a y a c a k , halk yığın
larının gerçek duygu ve düşünceler inin, sü
rekli bir barış için gösterecekler i istek ve
umut lar ın kar ikatürsü bir gölgesi o lacakt ır .
Bil indiği gibi G e n e l Kurulda ve Birleş
miş Millet lerin öbür komite ler inde Amer i
kan de legasyonunun eli a l t ında t ıkır ında iş
leyen bir oy mekanizmas ı vardır. Ç ü n k ü Bir-
97 96
ALBERT EİNSTEİN
Ieşm'iş Milletler üyelerinin büyük çoğunluğu A. B. D. ne bağlıdırlar ve dış politikalarını Washington'un isteklerine uydurmak zorunda dırlar. Birçok Güney Amerika ülkesi, sözgelimi tarım sistemi tek ürüne bağlı ülkeler, bu ürünlere belli bir fiyat biçen amerikan tekellerine boyun eğmek durumundadır. Durum bu olunca, Amerikan, delegasyonunun baskısı altında Genel Kurulda . efendilerinin buyruklarına uygun oy veren bir çoğunluğun kendiliğinden meydana gelmesinde şaşılacak bir şey yoktur.
Bazı hallerde Amerikan d plomasisi, alacağı tedbirlere dışişleri bakanlığınca değil, Birleşmiş Milletler'in bayrağı altında başvurmaktadır. Ünlü Balkan Komisyonu ya da, Kore'de seçimleri gözetlemek iç :n kurulan komisyon bunun örnekleridir. Birleşmiş Milletleri; Amerika Dışişleri Bakanlığının bir şubesi durumuna sokmak amaciyledir ki amerikan delegasyonu bir «Küçük Kurul» tasarısını kabul ettirmeğe çalışmaktadır. Amaç, beş büyüklerin oy birl'ği ilkesi ile emperyalistlerin tasarılarının gerçekleşmesine büyük bir engel olan Güvenlik Konseyinin yerine bu kurulu işletmektir.
Einste'n'm önerisi de aynı sonuca ulaşacaktır. Böylece sürekli bir barışı ve uluslararası işbirliğini kolaylaştırmak şöyle dursun, üstelik yabancı sermayenin alışık oldu-
98
DÜNYAYA BAKIŞ
ğu kazançları elde etmesini önleyen rejimler kurmuş olan milletlere saldırmak için bir paravana ödevi görecektir. Amerikan emperyalizminin durmadan yayılmasını kolaylaştıracak, bağımsızbkta direnen milletleri bu silâhtan da yoksun bırakacaktır.
Einsten'ın kaderi, ne yazık ki, barışın ve uluslararası iş birliğinin en azılı düşmanlarının aşırı isteklerine ve tasarılarına gücül olarak yardım etmek olmuştur. Einstein bu yönde okadar ileri gitmiştir ki, şayet Sovyetler Birliği bu çeşit yeni bir örgüte katılmak istemezse, öbür milletlerin, Sovyetlerin lister üye olarak, ister «gözlemci» olarak Örgüte katılabilmesi için bir açık kapı bırakarak onsuz hareket etmekte haklı olacaklarını açık mektubunda önceden belirtmiştir.
Doktor Einstein, gerçekte, amerikan emperyalizmini açıkça savunanlardan ne denli uzak olursa olsun, bu öneri, aslında onların önerilerinden pek az farklıdır. Kısaca bu öne-riîer'n özü şudur: Birleşmiş Milletler Örgütü, A. B. D. nin politikası için bir silâh, yani emperyalist amaç ve tasarıları maskeleyen bir paravana haline getirilemezse bu örgütten vazgeçilmeli, onun yerine, Sovyetler Birliği ile halk demokrasileri dışında yeni bir «uluslararası» örgüt kurulmalıdır.
Einstein bu çeşit tasarılarn uluslararası güvenlik ve işbirliğine ne kadar zararlı ol-
99
ALBERT EİNSTEİN
Ieşm'iş Milletler üyelerinin büyük çoğunluğu A. B. D. ne bağlıdırlar ve dış politikalarını Washington'un isteklerine uydurmak zorunda dırlar. Birçok Güney Amerika ülkesi, sözgelimi tarım sistemi tek ürüne bağlı ülkeler, bu ürünlere belli bir fiyat biçen amerikan tekellerine boyun eğmek durumundadır. Durum bu olunca, Amerikan, delegasyonunun baskısı altında Genel Kurulda . efendilerinin buyruklarına uygun oy veren bir çoğunluğun kendiliğinden meydana gelmesinde şaşılacak bir şey yoktur.
Bazı hallerde Amerikan d plomasisi, alacağı tedbirlere dışişleri bakanlığınca değil, Birleşmiş Milletler'in bayrağı altında başvurmaktadır. Ünlü Balkan Komisyonu ya da, Kore'de seçimleri gözetlemek iç :n kurulan komisyon bunun örnekleridir. Birleşmiş Milletleri; Amerika Dışişleri Bakanlığının bir şubesi durumuna sokmak amaciyledir ki amerikan delegasyonu bir «Küçük Kurul» tasarısını kabul ettirmeğe çalışmaktadır. Amaç, beş büyüklerin oy birl'ği ilkesi ile emperyalistlerin tasarılarının gerçekleşmesine büyük bir engel olan Güvenlik Konseyinin yerine bu kurulu işletmektir.
Einste'n'm önerisi de aynı sonuca ulaşacaktır. Böylece sürekli bir barışı ve uluslararası işbirliğini kolaylaştırmak şöyle dursun, üstelik yabancı sermayenin alışık oldu-
98
DÜNYAYA BAKIŞ
ğu kazançları elde etmesini önleyen rejimler kurmuş olan milletlere saldırmak için bir paravana ödevi görecektir. Amerikan emperyalizminin durmadan yayılmasını kolaylaştıracak, bağımsızbkta direnen milletleri bu silâhtan da yoksun bırakacaktır.
Einsten'ın kaderi, ne yazık ki, barışın ve uluslararası iş birliğinin en azılı düşmanlarının aşırı isteklerine ve tasarılarına gücül olarak yardım etmek olmuştur. Einstein bu yönde okadar ileri gitmiştir ki, şayet Sovyetler Birliği bu çeşit yeni bir örgüte katılmak istemezse, öbür milletlerin, Sovyetlerin lister üye olarak, ister «gözlemci» olarak Örgüte katılabilmesi için bir açık kapı bırakarak onsuz hareket etmekte haklı olacaklarını açık mektubunda önceden belirtmiştir.
Doktor Einstein, gerçekte, amerikan emperyalizmini açıkça savunanlardan ne denli uzak olursa olsun, bu öneri, aslında onların önerilerinden pek az farklıdır. Kısaca bu öne-riîer'n özü şudur: Birleşmiş Milletler Örgütü, A. B. D. nin politikası için bir silâh, yani emperyalist amaç ve tasarıları maskeleyen bir paravana haline getirilemezse bu örgütten vazgeçilmeli, onun yerine, Sovyetler Birliği ile halk demokrasileri dışında yeni bir «uluslararası» örgüt kurulmalıdır.
Einstein bu çeşit tasarılarn uluslararası güvenlik ve işbirliğine ne kadar zararlı ol-
99
ALBERT EİNSTEİN
duğunu a n l a m ı y o r m u ?
B i z E i n s t e i n ' m yanl ı ş ve tehlikeli b ir
y o l a girmiş b u l u n d u ğ u n a inanıyoruz. Eins-
tein çeşitl i siyasal, e k o n o m i k ve toplumsal
s i s temlerin bulunduğu bir dünyada b i r
« d ü n y a devlet i» h a m hayali peşinde koş
maktadır . E lbe t te , e k o n o m i k ve toplumsal
yapıları ayrı olan devletlerin, bu ayrı l ıklar az
o l m a k şartiyle, siyasal ve e k o n o m i k bakım
dan işbirliği y a p m a m a l a r ı için hiç bir sebep
y o k t u r . A m a Eins te in sürekli bir bar ış ın v e
g e r ç e k bir uluslararası işbirliğinin a m a n s ı z
d ü ş m a n l a r ı n a serbestçe d a v r a n m a olanağı
veren siyasal bir k u k l a is temektedir . B . Mil
let ler Ö r g ü t ü n ü n üyesi olan devletlerin tut
malar ını istediği yol, daha güçlü bir uluslar
arası güvenl iğe g ö t ü r m e m e k l e ka lmıyacak,
aynı z a m a n d a yeni uluslararası anlaşmazl ık
la ra da yo l açacakt ı r . S a d e c e ve sadece yeni
uluslararası anlaşmazl ık lar ın daha ç o k savaş
an laşmas ına ve kapitalist tekellerin daha ç o k
k a z a n ç sağ lamas ına yar ıyacakt ı r .
E i n s t e i n a bilgin olarak, k a m u yararını
gözeten bar ış dâvası uğrunda el inden gelen
çabay ı h a r c a y a n bir insan olarak ç o k b ü y ü k
değer verdiğimiz için son derece aç ık ve dip
lomat ik süslerden uzak bir dille k o n u ş m a y ı
ödev bildik.
(Çeviri : İ. Öztürki
Sovyet Bilginlerine Cevap
R u s mes lekdaş lar ımdan dördü, New T i -
mes 'de y a y ı n l a n a n b i r a ç ı k m e k t u p l a b a n a
iyi dilekli bir saldırıda bulundular . Z a h m e t
etmiş ler . G ö r ü ş l e r i n i t e m i z yürekle ve ya
lansız dolansız bel i r tmeler i de ayr ıca h o ş u m a
gitti, insan işlerinde anlayış l ı b ir yo l tu tmak,
a n c a k karş ı s ındakinin düşüncelerini, neden
lerini ve kaygı lar ını a ç ı k seçik a n l a m a y a ça
l ı şmakla olur. A n c a k o z a m a n insan dünya
yı gözler iyle görebil ir . B ü t ü n iyi niyet l i ki
şiler, e l ler inden geldiğince karşıl ıklı o larak
b ö y l e bir anlayış ın ge l i şmesine yard ımcı ol
malıdırlar. B e n b u anlayış içinde, R u s mes
lekdaşlar ımdan v e b a ş k a okuyucular ımdan
onların m e k t u b u n a karşıl ık, aşağıdaki ceva
b ı kabul e tmeler in i i s teyeceğim. B u c e v a p
«gerçeği», ya da tu tu lacak «doğru y o l u » bil
diği h a y a l i n e k a p ı l m a k s ı z m elverişli b ir ç ö
z ü m yolu b u l m a k için b ü y ü k bir kayg ıy la ça
lışan bir insanın cevabıdır . A ş a ğ ı d a görüşle
rimi biraz k a t ı c a be l i r t iyorsam b u n u sadece
a ç ı k o l m a k ve k o l a y anlaş ı lmak için yapıyo
r u m .
M e k t u b u n u z genel l ikle sosyalist o l m a y a n
ülkelere, özel l ikle A m e r i k a Bir leş ik Devlet
lerine yöne l t i lmiş b i r saldırı gibi sunulması
na r a ğ m e n , saldırı h a t t ı n ı z m arkas ında, b i r
s a v u n m a t u t u m u v e düşüncesi bulunduğu-
101 100
ALBERT EİNSTEİN
duğunu a n l a m ı y o r m u ?
B i z E i n s t e i n ' m yanl ı ş ve tehlikeli b ir
y o l a girmiş b u l u n d u ğ u n a inanıyoruz. Eins-
tein çeşitl i siyasal, e k o n o m i k ve toplumsal
s i s temlerin bulunduğu bir dünyada b i r
« d ü n y a devlet i» h a m hayali peşinde koş
maktadır . E lbe t te , e k o n o m i k ve toplumsal
yapıları ayrı olan devletlerin, bu ayrı l ıklar az
o l m a k şartiyle, siyasal ve e k o n o m i k bakım
dan işbirliği y a p m a m a l a r ı için hiç bir sebep
y o k t u r . A m a Eins te in sürekli bir bar ış ın v e
g e r ç e k bir uluslararası işbirliğinin a m a n s ı z
d ü ş m a n l a r ı n a serbestçe d a v r a n m a olanağı
veren siyasal bir k u k l a is temektedir . B . Mil
let ler Ö r g ü t ü n ü n üyesi olan devletlerin tut
malar ını istediği yol, daha güçlü bir uluslar
arası güvenl iğe g ö t ü r m e m e k l e ka lmıyacak,
aynı z a m a n d a yeni uluslararası anlaşmazl ık
la ra da yo l açacakt ı r . S a d e c e ve sadece yeni
uluslararası anlaşmazl ık lar ın daha ç o k savaş
an laşmas ına ve kapitalist tekellerin daha ç o k
k a z a n ç sağ lamas ına yar ıyacakt ı r .
E i n s t e i n a bilgin olarak, k a m u yararını
gözeten bar ış dâvası uğrunda el inden gelen
çabay ı h a r c a y a n bir insan olarak ç o k b ü y ü k
değer verdiğimiz için son derece aç ık ve dip
lomat ik süslerden uzak bir dille k o n u ş m a y ı
ödev bildik.
(Çeviri : İ. Öztürki
Sovyet Bilginlerine Cevap
R u s mes lekdaş lar ımdan dördü, New T i -
mes 'de y a y ı n l a n a n b i r a ç ı k m e k t u p l a b a n a
iyi dilekli bir saldırıda bulundular . Z a h m e t
etmiş ler . G ö r ü ş l e r i n i t e m i z yürekle ve ya
lansız dolansız bel i r tmeler i de ayr ıca h o ş u m a
gitti, insan işlerinde anlayış l ı b ir yo l tu tmak,
a n c a k karş ı s ındakinin düşüncelerini, neden
lerini ve kaygı lar ını a ç ı k seçik a n l a m a y a ça
l ı şmakla olur. A n c a k o z a m a n insan dünya
yı gözler iyle görebil ir . B ü t ü n iyi niyet l i ki
şiler, e l ler inden geldiğince karşıl ıklı o larak
b ö y l e bir anlayış ın ge l i şmesine yard ımcı ol
malıdırlar. B e n b u anlayış içinde, R u s mes
lekdaşlar ımdan v e b a ş k a okuyucular ımdan
onların m e k t u b u n a karşıl ık, aşağıdaki ceva
b ı kabul e tmeler in i i s teyeceğim. B u c e v a p
«gerçeği», ya da tu tu lacak «doğru y o l u » bil
diği h a y a l i n e k a p ı l m a k s ı z m elverişli b ir ç ö
z ü m yolu b u l m a k için b ü y ü k bir kayg ıy la ça
lışan bir insanın cevabıdır . A ş a ğ ı d a görüşle
rimi biraz k a t ı c a be l i r t iyorsam b u n u sadece
a ç ı k o l m a k ve k o l a y anlaş ı lmak için yapıyo
r u m .
M e k t u b u n u z genel l ikle sosyalist o l m a y a n
ülkelere, özel l ikle A m e r i k a Bir leş ik Devlet
lerine yöne l t i lmiş b i r saldırı gibi sunulması
na r a ğ m e n , saldırı h a t t ı n ı z m arkas ında, b i r
s a v u n m a t u t u m u v e düşüncesi bulunduğu-
101 100
ALBERT EİNSTEİN
nu s a n ı y o r u m . B u y s a , sınırsız bir kendi ka
b u ğ u n a ç e k i l m e eğ i l iminden b a ş k a bir şey
değildir. R u s y a n ı n son otuz yıl içinde yaban
cı devlet ler yüzünden çekt ik ler i , sivil ha lk ı
k ü t l e hal inde ö ldürme niyet iy le girişilen al
m a n istilâları, iç savaş s ı ras ındaki y a b a n c ı
müdahaleler i , bat ı bas ın ında aç ı lan s istemli
k a r a ç a l m a k a m p a n y a v e R u s y â y ı y e n m e k
için bir â let o larak ileri sürülen Hit ler ' in des
tek lenmes i göz ö n ü n d e bulundurulursa bu ka
b u ğ u n a ç e k i l m e eğil imini a n l a m a k güç de
ğildir. Bu eğilim ne kadar anlayış la karşıla
n a c a k bir şey olursa olsun, R u s y a için de,
öbür mil let ler için de az belâl ı değildir. İlerde
daha fazlasını da söyl iyeceğim,
Saldır ınızın baş l ıca hedefi, b e n i m bir
« d ü n y a devlet i» kurulmas ın ı des tek lemem-
dir. Y a l n ı z , sosyal izmle kapita l izm aras ındaki
ayrı l ık k o n u s u n d a b i rkaç söz söyledikten
sonra bu ö n e m l i sorunu tar t ı şmak is t iyorum
ç ü n k ü bu aykır ı l ık karş ıs ındaki t u t u m u n u z ,
uluslararası sorunlar üs tündeki görüşleriniz
de ağır basar görünmektedi r . T o p l u m s a l so
runlar nesnel o larak e le a l ınacak olursa şu
durum görü lür : T e k n i k i ler leme, e k o n o m i k
m e k a n i z m a y ı gi t t ikçe ar tan bir merkez iyet
çi l iğe ulaşt ırmışt ır . G e n i ş ölçüde sanayi leş
miş b ü t ü n ülkelerde, e k o n o m i k gücün ol
dukça k ü ç ü k sayıda insanlar ın el inde top
lanmış olması, aynı z a m a n d a bu i ler lemeden
102
DÜNYAYA BAKIŞ
doğmaktadır . Kapita l i s t ülkelerde, bu insan
lar hareket ler inin hesabını k a m u y a v e r m e k
z o r u n d a değildirler. Sosya l i s t ü lkelerdeyse
b ö y l e bir zorunluk vardır. Ç ü n k ü oralarda
bu gibiler, siyasal g ü c ü kul lananlar gibi hal
ka hizmet le görevli kişilerdir.
Ü l k e n i n yönet imi , hiç değilse bir dere
c e y e kadar, elverişli bir düzeyde ise, sosya
list bir e k o n o m i n i n kendi sakıncalar ını belir
l i bir b iç imde giderek azaltan yararl ı yönle
ri bu lunduğu yolundaki görüşünüzü pay
l a ş m a k t a y ı m . H i ç şüphe y o k ki, bütün mil
letlerin ( b u türlü mil let ler var olduğu ölçü
d e ) son derece b ü y ü k güç lüklere , r a ğ m e n ,
ilk o larak plânlı bir e k o n o m i y i güçlü bir ça
bay la u y g u l a m a a l a n ı n a ç ıkarmış olmasın
dan dolayı R u s y a ' y ı takdir edecekler i g ü n
gelecekt i r . G e n e s a n ı y o r u m k i kapita l izm,
ya da isterseniz serbest teşebbüs s i s temi di
yel im, işsizliğe engel o l a m ı y a c a k , teknik iler
leme ar t t ıkça işsizlik de süreğen bir şeki lde
a r t a c a k ve kapita l izm g e n e üret im ile halkın
sat ın a l m a g ü c ü aras ında sağlam bi r denge
k u r a m ı y a c k t ı r .
O t e yandan, b ü t ü n toplumsal ve s iyasal
kötülüklerden kapita l izmi sorumlu t u t m a k
ve sosyal izmin kurulmas ı ile bunlar ın in
sanlar aras ından t a m a m i y l e s i l ineceğini san
m a k gibi b ir yanı lg ıya düşmemel iy iz . B ö y l e
bir inancın tehlikesi ö n c e şuradadır : B i r çe-
103
ALBERT EİNSTEİN
nu s a n ı y o r u m . B u y s a , sınırsız bir kendi ka
b u ğ u n a ç e k i l m e eğ i l iminden b a ş k a bir şey
değildir. R u s y a n ı n son otuz yıl içinde yaban
cı devlet ler yüzünden çekt ik ler i , sivil ha lk ı
k ü t l e hal inde ö ldürme niyet iy le girişilen al
m a n istilâları, iç savaş s ı ras ındaki y a b a n c ı
müdahaleler i , bat ı bas ın ında aç ı lan s istemli
k a r a ç a l m a k a m p a n y a v e R u s y â y ı y e n m e k
için bir â let o larak ileri sürülen Hit ler ' in des
tek lenmes i göz ö n ü n d e bulundurulursa bu ka
b u ğ u n a ç e k i l m e eğil imini a n l a m a k güç de
ğildir. Bu eğilim ne kadar anlayış la karşıla
n a c a k bir şey olursa olsun, R u s y a için de,
öbür mil let ler için de az belâl ı değildir. İlerde
daha fazlasını da söyl iyeceğim,
Saldır ınızın baş l ıca hedefi, b e n i m bir
« d ü n y a devlet i» kurulmas ın ı des tek lemem-
dir. Y a l n ı z , sosyal izmle kapita l izm aras ındaki
ayrı l ık k o n u s u n d a b i rkaç söz söyledikten
sonra bu ö n e m l i sorunu tar t ı şmak is t iyorum
ç ü n k ü bu aykır ı l ık karş ıs ındaki t u t u m u n u z ,
uluslararası sorunlar üs tündeki görüşleriniz
de ağır basar görünmektedi r . T o p l u m s a l so
runlar nesnel o larak e le a l ınacak olursa şu
durum görü lür : T e k n i k i ler leme, e k o n o m i k
m e k a n i z m a y ı gi t t ikçe ar tan bir merkez iyet
çi l iğe ulaşt ırmışt ır . G e n i ş ölçüde sanayi leş
miş b ü t ü n ülkelerde, e k o n o m i k gücün ol
dukça k ü ç ü k sayıda insanlar ın el inde top
lanmış olması, aynı z a m a n d a bu i ler lemeden
102
DÜNYAYA BAKIŞ
doğmaktadır . Kapita l i s t ülkelerde, bu insan
lar hareket ler inin hesabını k a m u y a v e r m e k
z o r u n d a değildirler. Sosya l i s t ü lkelerdeyse
b ö y l e bir zorunluk vardır. Ç ü n k ü oralarda
bu gibiler, siyasal g ü c ü kul lananlar gibi hal
ka hizmet le görevli kişilerdir.
Ü l k e n i n yönet imi , hiç değilse bir dere
c e y e kadar, elverişli bir düzeyde ise, sosya
list bir e k o n o m i n i n kendi sakıncalar ını belir
l i bir b iç imde giderek azaltan yararl ı yönle
ri bu lunduğu yolundaki görüşünüzü pay
l a ş m a k t a y ı m . H i ç şüphe y o k ki, bütün mil
letlerin ( b u türlü mil let ler var olduğu ölçü
d e ) son derece b ü y ü k güç lüklere , r a ğ m e n ,
ilk o larak plânlı bir e k o n o m i y i güçlü bir ça
bay la u y g u l a m a a l a n ı n a ç ıkarmış olmasın
dan dolayı R u s y a ' y ı takdir edecekler i g ü n
gelecekt i r . G e n e s a n ı y o r u m k i kapita l izm,
ya da isterseniz serbest teşebbüs s i s temi di
yel im, işsizliğe engel o l a m ı y a c a k , teknik iler
leme ar t t ıkça işsizlik de süreğen bir şeki lde
a r t a c a k ve kapita l izm g e n e üret im ile halkın
sat ın a l m a g ü c ü aras ında sağlam bi r denge
k u r a m ı y a c k t ı r .
O t e yandan, b ü t ü n toplumsal ve s iyasal
kötülüklerden kapita l izmi sorumlu t u t m a k
ve sosyal izmin kurulmas ı ile bunlar ın in
sanlar aras ından t a m a m i y l e s i l ineceğini san
m a k gibi b ir yanı lg ıya düşmemel iy iz . B ö y l e
bir inancın tehlikesi ö n c e şuradadır : B i r çe-
103
ALBERT EİNSTEİN
şit kilise y ö n t e m i hal ine gelerek b ü t ü n «mü
minler» de b a ğ n a z bir hoşgörüsüzlük doğu
rur. Bu da kendinden o lmayanlar ı hain, aşa
ğılık ve k ö t ü insanlar o larak g ö r m e s i n e y o l
açar . B i r k e r e bu n o k t a y a varıldı mı « iman
sızlar» ın ey lem ve inançlarını a n l a m a y a da
i m k â n k a l m a z . B ö y l e s i kat ı inançlar ın insan
lığa ne kadar yers iz acı lar çektirdiğini, emi
nim ki, tar ihten bi l iyorsunuzdur.
H e r h ü k ü m e t özü b a k ı m ı n d a n bir kö
tülük taşır kendinde. Y a n i soysuzlaşarak zor
ba l ığa k a y m a y a elverişlidir. B u n u n l a beraber,
sayıları ç o k az olan anarşist ler bir yana, her
bir imiz uygar bir top lumun h ü k ü m e t s i z var
o lamıyacağ ın ı da biliriz. S a ğ l a m bir toplum
da, halk s is temi ile h ü k ü m e t arasında, hükü
m e t i n soysuzlaşarak zorbal ığa k a y m a s ı n a
engel olan bir çeşit d inamik bir denge vardır.
B u çeşi t b ir soysuz laşma tehlikesi, h ü k ü m e
tin ya lnız silâhlı kuvvet ler üzer inde değil,
b ü t ü n eğit im, haber le şme ve h a t t â h e r yurt
taşın e k o n o m i k varlığı üzerinde yetki l i bu
lunduğu bir ülkede daha b ü y ü k t ü r e lbette .
B u n u sadece şunun için s ö y l ü y o r u m :
S o s y a l i z m b ü t ü n toplumsal sorunlar ın ç ö
z ü m yolu o larak düşünülemez. B e l k i b ö y l e
bir ç ö z ü m e o l a n a k hazır layan bir or tam ola
rak düşünülebi l ir .
G e n e l t u t u m u n u z içinde b e n i e n ç o k
şaşırtan n o k t a m e k t u b u n u z d a k i şu h a v a d ı r :
104
DÜNYAYA BAKIŞ
E k o n o m i k a landa anarş inin aşırı d ü ş m a n ı
o lduğunuz halde, uluslararası pol i t ika ala
n ı n d a sınırsız b i r bağ ımsız l ık i s temekle
anarş inin c a n d a n avukat l ığ ını y a p a r görün
mektes in iz . Dev le t le r in egemenl iğ in i sınır
l a m a teklifi, size doğal bir h a k k ı n ç i ğ n e n m e
si gibi g e l m e k t e ve k ı n a n m a k t a d ı r .
Üste l ik, egemenl iğ i s ın ı r lama düşünce
sinin arkas ında, A . B . D . n i n savaşa başvur
maks ız ın dünyanın geri ka lan k ı smını e k o
n o m i k b a k ı m d a n ele geçirerek s ö m ü r m e ni
yet inin saklı b u l u n d u ğ u n u i spat lamağa ç a
l ış ıyorsunuz. Bu devletin son savaştan ber i
kendi b a ş ı n a giriştiği hareket ler i kendinize
göre eleşt irerek bu suç lamanız ı doğrulama
y a uğraş ıyorsunuz. B i r le şmiş Mil let ler G e
nel K u r u l u n u A . B . D . ' n ı n dolayısiyle ameri
kan kapital ist lerinin oynat t ığ ı bas i t bir kuk
la olarak g ö s t e r m e ğ e . çaba l ıyorsunuz.
B u türlü kanı t lar b e n i m üzer imde bir
çeşit m a s a l etkis i b ı rakmaktadı r . Ç ü n k ü
inandırıcı değildirler. A m a iki m e m l e k e t i n
aydmları aras ındaki derin özgeliği ( a l i e n a -
t i o n ) a ç ı k ç a bel i r tmektedir ler . B u özgel ik,
karşıl ıklı o larak y a p m a c ı k ve üzücü bir şekil
de birbirinden uzak d u r m a n ı n bir s o n u c u d u r .
D ü ş ü n c e alış veriş ine yer veri lmiş ve bu alış
veriş geliştirilmiş olsaydı, be lk i herkes ten ç o k
aydınlar, iki m e m l e k e t arasında, or tak sorun
lar k o n u s u n d a bir anlayış havası y a r a t m a ğ a
lO.'i
ALBERT EİNSTEİN
şit kilise y ö n t e m i hal ine gelerek b ü t ü n «mü
minler» de b a ğ n a z bir hoşgörüsüzlük doğu
rur. Bu da kendinden o lmayanlar ı hain, aşa
ğılık ve k ö t ü insanlar o larak g ö r m e s i n e y o l
açar . B i r k e r e bu n o k t a y a varıldı mı « iman
sızlar» ın ey lem ve inançlarını a n l a m a y a da
i m k â n k a l m a z . B ö y l e s i kat ı inançlar ın insan
lığa ne kadar yers iz acı lar çektirdiğini, emi
nim ki, tar ihten bi l iyorsunuzdur.
H e r h ü k ü m e t özü b a k ı m ı n d a n bir kö
tülük taşır kendinde. Y a n i soysuzlaşarak zor
ba l ığa k a y m a y a elverişlidir. B u n u n l a beraber,
sayıları ç o k az olan anarşist ler bir yana, her
bir imiz uygar bir top lumun h ü k ü m e t s i z var
o lamıyacağ ın ı da biliriz. S a ğ l a m bir toplum
da, halk s is temi ile h ü k ü m e t arasında, hükü
m e t i n soysuzlaşarak zorbal ığa k a y m a s ı n a
engel olan bir çeşit d inamik bir denge vardır.
B u çeşi t b ir soysuz laşma tehlikesi, h ü k ü m e
tin ya lnız silâhlı kuvvet ler üzer inde değil,
b ü t ü n eğit im, haber le şme ve h a t t â h e r yurt
taşın e k o n o m i k varlığı üzerinde yetki l i bu
lunduğu bir ülkede daha b ü y ü k t ü r e lbette .
B u n u sadece şunun için s ö y l ü y o r u m :
S o s y a l i z m b ü t ü n toplumsal sorunlar ın ç ö
z ü m yolu o larak düşünülemez. B e l k i b ö y l e
bir ç ö z ü m e o l a n a k hazır layan bir or tam ola
rak düşünülebi l ir .
G e n e l t u t u m u n u z içinde b e n i e n ç o k
şaşırtan n o k t a m e k t u b u n u z d a k i şu h a v a d ı r :
104
DÜNYAYA BAKIŞ
E k o n o m i k a landa anarş inin aşırı d ü ş m a n ı
o lduğunuz halde, uluslararası pol i t ika ala
n ı n d a sınırsız b i r bağ ımsız l ık i s temekle
anarş inin c a n d a n avukat l ığ ını y a p a r görün
mektes in iz . Dev le t le r in egemenl iğ in i sınır
l a m a teklifi, size doğal bir h a k k ı n ç i ğ n e n m e
si gibi g e l m e k t e ve k ı n a n m a k t a d ı r .
Üste l ik, egemenl iğ i s ın ı r lama düşünce
sinin arkas ında, A . B . D . n i n savaşa başvur
maks ız ın dünyanın geri ka lan k ı smını e k o
n o m i k b a k ı m d a n ele geçirerek s ö m ü r m e ni
yet inin saklı b u l u n d u ğ u n u i spat lamağa ç a
l ış ıyorsunuz. Bu devletin son savaştan ber i
kendi b a ş ı n a giriştiği hareket ler i kendinize
göre eleşt irerek bu suç lamanız ı doğrulama
y a uğraş ıyorsunuz. B i r le şmiş Mil let ler G e
nel K u r u l u n u A . B . D . ' n ı n dolayısiyle ameri
kan kapital ist lerinin oynat t ığ ı bas i t bir kuk
la olarak g ö s t e r m e ğ e . çaba l ıyorsunuz.
B u türlü kanı t lar b e n i m üzer imde bir
çeşit m a s a l etkis i b ı rakmaktadı r . Ç ü n k ü
inandırıcı değildirler. A m a iki m e m l e k e t i n
aydmları aras ındaki derin özgeliği ( a l i e n a -
t i o n ) a ç ı k ç a bel i r tmektedir ler . B u özgel ik,
karşıl ıklı o larak y a p m a c ı k ve üzücü bir şekil
de birbirinden uzak d u r m a n ı n bir s o n u c u d u r .
D ü ş ü n c e alış veriş ine yer veri lmiş ve bu alış
veriş geliştirilmiş olsaydı, be lk i herkes ten ç o k
aydınlar, iki m e m l e k e t arasında, or tak sorun
lar k o n u s u n d a bir anlayış havası y a r a t m a ğ a
105
ALBERT EİNSTEİN
yardım edebilirlerdi. B ö y l e bir hava, s iyasal
iş birl iğinin verimli bir y ö n d e gel işmesi için
önceden gereklidir. M a d e m ki ş imdil ik «açık
m e k t u p » l a k o n u ş m a k gibi şu c a n sıkıcı yo
la başvuruyoruz, ben de kanı t la r ın ıza karşı
tepkilerimi k ı saca yaz ıvereyim.
E k o n o m i k oligarşinin, k a m u s a l hayatı
mızın bütün dallarında ç o k güçlü bir etkisi
o lmadığını hiç k imse y a l a n l a m a y ı düşüne
m e z . Bu etki g e n e de fazla abart ı lmamal ıdır .
F r a n k ü n D e l a n o R o o s e v e l t , ç o k güçlü grup
ların u m u t s u z c a karşı k o y m a l a r ı n a r a ğ m e n
üç defa b a ş k a n seçildi. H e m de bu, b ü y ü k
ç a p t a karar lar ın a l ınması gereken bir z a m a n
da oldu.
A m e r i k a n h ü k ü m e t i n i n savaş sonundan
beri güt tüğü pol i t ikaya gel ince o n u doğrula
m a y a , ya da a ç ı k l a m a y a kendimi ne istekli,
n e d e yetki l i görüyorum. A m e r i k a n h ü k ü m e
tinin a t o m silâhları k o n u s u n d a ileri sürdüğü
öneri ler in h iç değilse uluslarüstü bir güvenl ik
örgütü y a r a t m a k çabası olmadığı da ileri sü
r ü l e m e z . B u öner i ler kabule değer o l m a s a
bile, hiç değilse uluslararası güvenl ik sorun
l a r ı n a g e r ç e k b i r ç ö z ü m yolu b u l m a k için ya
p ı lacak g ö r ü ş m e l e r e bir t e m e l ödevi görebi
lirdi. A s l ı n d a S o v y e t h ü k ü m e t i n i n k ı s m e n
olumsuz, k ı s m e n savsaklayıcı t u t u m u d u r ki,
A m e r i k a n ı n iyi niyet l i insanlarının, istedikle
r i halde «savaş kışkır t ıc ı lar ına» karş ı k o y m a k
DÜNYAYA BAKIŞ
içîn polit ik etki lerini ku l lanmalar ın ı o ldukça
güçleşt irmişt ir . A . B . D . n in B i r l e ş m i ş Millet
ler G e n e l K u r u l u n u e t k i l e n m e s i n e gel ince,
b a n a kal ı rsa b u sadece A . B . D . nin e k o n o m i k
ve asker î gücünden ileri g e l m e m e k t e , aynı
z a m a n d a h e m A . B . D . nin, h e m d e Bi r leşmiş
Mil let lerin güvenl ik s o r u n u n a g e r ç e k bir ç ö
z ü m yolu b u l m a k çabas ından ileri ge lmekte
dir.
V e t o hakkı k o n u s u n d a k i t a r t ı ş m a y a ge
lince, öy le sanıyorum ki, o n u or tadan kaldır
m a k , ya da etkisiz hale g e t i r m e k için girişilen
çabalar ın baş l ıca nedenini, A . B . D . n i n a rka
düşünceler inden ç o k ve to hak in in k ö t ü y e
kul lanı lmış o lmas ında aramalıdır .
Ş imdi müsaadeniz le, a m e r i k a n politika
sının b a ş k a mil let leri e k o n o m i k b a k ı m d a n ele
g e ç i r m e y e ve onları s ö m ü r m e y e çalıştığı yo
lundaki düşüncenize ge l iyorum. A m a ç ve ni
yet ler üs tünde kesin bir şey s ö y l e m e k sağlam
bir yol değildir. Bu konudaki göze görünür
etkenler i yak ından inceleyel im. A . B . D . yete
ri kadar üret im araçlar ına, b ü t ü n ö n e m l i en
düstri ve besin maddeler ine sahip b u l u n m a k
tadır. B ü t ü n öneml i h a m maddelere de sahip
tir. A m a «serbest teşebbüs» inancı yüzünden,
halkın satın a l m a gücü ile ü lkenin üret im gü
c ü n ü dengede tu tmayı b a ş a r a m ı y o r . B u yüz
den işsizliğin k o r k u n ç derecede ar tması gibi
sürekli bir tehl ike vardır.
B u yüzden A . B . D . , dış t icaret ini öneml i
107
106
ALBERT EİNSTEİN
yardım edebilirlerdi. B ö y l e bir hava, s iyasal
iş birl iğinin verimli bir y ö n d e gel işmesi için
önceden gereklidir. M a d e m ki ş imdil ik «açık
m e k t u p » l a k o n u ş m a k gibi şu c a n sıkıcı yo
la başvuruyoruz, ben de kanı t la r ın ıza karşı
tepkilerimi k ı saca yaz ıvereyim.
E k o n o m i k oligarşinin, k a m u s a l hayatı
mızın bütün dallarında ç o k güçlü bir etkisi
o lmadığını hiç k imse y a l a n l a m a y ı düşüne
m e z . Bu etki g e n e de fazla abart ı lmamal ıdır .
F r a n k ü n D e l a n o R o o s e v e l t , ç o k güçlü grup
ların u m u t s u z c a karşı k o y m a l a r ı n a r a ğ m e n
üç defa b a ş k a n seçildi. H e m de bu, b ü y ü k
ç a p t a karar lar ın a l ınması gereken bir z a m a n
da oldu.
A m e r i k a n h ü k ü m e t i n i n savaş sonundan
beri güt tüğü pol i t ikaya gel ince o n u doğrula
m a y a , ya da a ç ı k l a m a y a kendimi ne istekli,
n e d e yetki l i görüyorum. A m e r i k a n h ü k ü m e
tinin a t o m silâhları k o n u s u n d a ileri sürdüğü
öneri ler in h iç değilse uluslarüstü bir güvenl ik
örgütü y a r a t m a k çabası olmadığı da ileri sü
r ü l e m e z . B u öner i ler kabule değer o l m a s a
bile, hiç değilse uluslararası güvenl ik sorun
l a r ı n a g e r ç e k b i r ç ö z ü m yolu b u l m a k için ya
p ı lacak g ö r ü ş m e l e r e bir t e m e l ödevi görebi
lirdi. A s l ı n d a S o v y e t h ü k ü m e t i n i n k ı s m e n
olumsuz, k ı s m e n savsaklayıcı t u t u m u d u r ki,
A m e r i k a n ı n iyi niyet l i insanlarının, istedikle
r i halde «savaş kışkır t ıc ı lar ına» karş ı k o y m a k
1C6
DÜNYAYA BAKIŞ
içîn polit ik etki lerini ku l lanmalar ın ı o ldukça
güçleşt irmişt ir . A . B . D . n in B i r l e ş m i ş Millet
ler G e n e l K u r u l u n u e t k i l e n m e s i n e gel ince,
b a n a kal ı rsa b u sadece A . B . D . nin e k o n o m i k
ve asker î gücünden ileri g e l m e m e k t e , aynı
z a m a n d a h e m A . B . D . nin, h e m d e Bi r leşmiş
Mil let lerin güvenl ik s o r u n u n a g e r ç e k bir ç ö
z ü m yolu b u l m a k çabas ından ileri ge lmekte
dir.
V e t o hakkı k o n u s u n d a k i t a r t ı ş m a y a ge
lince, öy le sanıyorum ki, o n u or tadan kaldır
m a k , ya da etkisiz hale g e t i r m e k için girişilen
çabalar ın baş l ıca nedenini, A . B . D . n i n a rka
düşünceler inden ç o k ve to hak in in k ö t ü y e
kul lanı lmış o lmas ında aramalıdır .
Ş imdi müsaadeniz le, a m e r i k a n politika
sının b a ş k a mil let leri e k o n o m i k b a k ı m d a n ele
g e ç i r m e y e ve onları s ö m ü r m e y e çalıştığı yo
lundaki düşüncenize ge l iyorum. A m a ç ve ni
yet ler üs tünde kesin bir şey s ö y l e m e k sağlam
bir yol değildir. Bu konudaki göze görünür
etkenler i yak ından inceleyel im. A . B . D . yete
ri kadar üret im araçlar ına, b ü t ü n ö n e m l i en
düstri ve besin maddeler ine sahip b u l u n m a k
tadır. B ü t ü n öneml i h a m maddelere de sahip
tir. A m a «serbest teşebbüs» inancı yüzünden,
halkın satın a l m a gücü ile ü lkenin üret im gü
c ü n ü dengede tu tmayı b a ş a r a m ı y o r . B u yüz
den işsizliğin k o r k u n ç derecede ar tması gibi
sürekli bir tehl ike vardır.
B u yüzden A . B . D . , dış t icaret ini öneml i
107
ALBERT EİNSTEİN
derecede a r t t ı rmak zorundadır. B u n s u z , üre
tim düzeninin t ü m ü n d e n sürekli ve ver imli
o larak faydalanamaz. E ğ e r ihracat h e m e n
h e m e n aynı değerde i thalât la dengel i bir şe
kilde karş ı lanmış olsaydı bu koşul lar gene de
zararlı sonuç lar doğurmazdı. Y a b a n c ı millet
lerin s ö m ü r ü l m e s i a n c a k ithalâtın e m e k de
ğeri ihracat ınkini b ü y ü k ölçüde aştığı z a m a n
m ü m k ü n olabilirdi. H e r ithal edilen mal, üre
t im m a k i n a s m ı n bir k ısmını işsizliğe m a h k û m
edeceği halde gene de ithalâtı k ı s m a m a k için
b ü t ü n çaba lar es i rgenmemektedir .
B u n u n içindir ki, yabancı ülkeler A . B . D .
nin ihraç mal lar ını ödeyecek durumda değil
dirler. Ç ü n k ü b u ö d e m e a n c a k ilerde A . B . D . -
nin fazla i thalât yapmas ı ile gerçekten ödene
bilir. D ü n y a d a k i alt ının b ü y ü k bir k ı smının
niçin A . B . D . n e geldiğini b u o lay aç ık lamak
tadır. B u alt ın, bir b a k ı m a a n c a k y a b a n c ı
mal lar ın sat ın a l ınması için kullanılabil ir ki,
biraz ö n c e anlat t ığ ım nedenlerden ötürü bu
na i m k â n y o k t u r . Hırs ız lara karşı özenle ko
r u n m a k t a o lan bu altın akıll ı bir y ö n e t i m i n
ve e k o n o m i b i l iminin bir anıt ı o larak hazine
d e y a t m a k t a d ı r ! D ü n y a n ı n A . B . D . tarafın
dan sömürüldüğünü ciddîye a lmak, açıkla
dığım nedenlerden dolayı b e n i m için zordur.
A ç ı k l a d ı ğ ı m durumun gene de ciddî p o
litik bir y ö n ü vardır. A . B . D . i , gösterdiğim
nedenler le, üre t iminin bir k ı smını y a b a n c ı
ülkelere g ö n d e r m e k zorundadır. B u ihracat»
DÜNYAYA BAKIŞ
A . B . D . nin b u ülkelere verdiği ö d ü n ç para
lar la karş ı lanmaktadır . D o ğ r u s u , bu borç lar ın
i lerde nası l ödeneceğini k a v r a m a k güçtür. O
halde bu ödünçler, her istenileni elde e t m e k
için, kuvvet polit ikasının b u y r u ğ u n d a bir si
lâh gibi kul lanılabi len bağış lar o larak düşü
nülebil ir . B u g ü n k ü koşulları ve insanoğlu
nun genel özell ikerini göz ö n ü n d e bulundu
rarak b u n u n gerçek bir tehl ike olduğunu
a ç ı k ç a kabul e t m e k t e y i m . . .
H e r çeşit buluş lar ımızdan ve her çeşit
maddeden bir silâh y a p m a ve dolayıs iyle in
sanl ık için bir tehl ike y a r a t m a eği l iminde o lan
uluslararası bir durumla karşı kar ş ıya bulun
d u ğ u m u z doğru değil midir? Bu soru bizi en
öneml i k o n u y a get irmektedir . B u n u n yanın
da öteki ler ç o c u k oyuncağ ı kalır. H e p i m i z bi
l iyoruz ki, kuvvet politikası, er geç, savaşa
varır. S a v a ş ise, b u g ü n k ü koşul lar altında,
tar ihte ş imdiye kadar görü lmemiş bir ölçüde
insanların ve dünya nimet ler inin toptan y o k
o lması demekt ir .
T u t k u l a r ı m ı z ve soydan g e ç m e alışkan
lıklarımız yüzünden birbirimizi, k o r u n m a y a
değer hiç bir şey b ı r a k m a m a c a s ı n a y o k et
m e ğ e m a h k û m olduğumuz gerçekten sakınıl
m a z bir şey midir? Karşı l ıkl ı mektuplar la
tart ışt ığımız bütün aykırı l ıklar ve çekişmeler,
içinde b u l u n d u ğ u m u z tehl ikeye kıyas la
önemsiz şeyler değil m i ? B ü t ü n milletleri
aynı ölçüde tehdit eden bu tehl ikeyi ortadan
10!) 108
ALBERT EİNSTEİN
derecede a r t t ı rmak zorundadır. B u n s u z , üre
tim düzeninin t ü m ü n d e n sürekli ve ver imli
o larak faydalanamaz. E ğ e r ihracat h e m e n
h e m e n aynı değerde i thalât la dengel i bir şe
kilde karş ı lanmış olsaydı bu koşul lar gene de
zararlı sonuç lar doğurmazdı. Y a b a n c ı millet
lerin s ö m ü r ü l m e s i a n c a k ithalâtın e m e k de
ğeri ihracat ınkini b ü y ü k ölçüde aştığı z a m a n
m ü m k ü n olabilirdi. H e r ithal edilen mal, üre
t im m a k i n a s m ı n bir k ısmını işsizliğe m a h k û m
edeceği halde gene de ithalâtı k ı s m a m a k için
b ü t ü n çaba lar es i rgenmemektedir .
B u n u n içindir ki, yabancı ülkeler A . B . D .
nin ihraç mal lar ını ödeyecek durumda değil
dirler. Ç ü n k ü b u ö d e m e a n c a k ilerde A . B . D . -
nin fazla i thalât yapmas ı ile gerçekten ödene
bilir. D ü n y a d a k i alt ının b ü y ü k bir k ı smının
niçin A . B . D . n e geldiğini b u o lay aç ık lamak
tadır. B u alt ın, bir b a k ı m a a n c a k y a b a n c ı
mal lar ın sat ın a l ınması için kullanılabil ir ki,
biraz ö n c e anlat t ığ ım nedenlerden ötürü bu
na i m k â n y o k t u r . Hırs ız lara karşı özenle ko
r u n m a k t a o lan bu altın akıll ı bir y ö n e t i m i n
ve e k o n o m i b i l iminin bir anıt ı o larak hazine
d e y a t m a k t a d ı r ! D ü n y a n ı n A . B . D . tarafın
dan sömürüldüğünü ciddîye a lmak, açıkla
dığım nedenlerden dolayı b e n i m için zordur.
A ç ı k l a d ı ğ ı m durumun gene de ciddî p o
litik bir y ö n ü vardır. A . B . D . i , gösterdiğim
nedenler le, üre t iminin bir k ı smını y a b a n c ı
ülkelere g ö n d e r m e k zorundadır. B u ihracat»
DÜNYAYA BAKIŞ
A . B . D . nin b u ülkelere verdiği ö d ü n ç para
lar la karş ı lanmaktadır . D o ğ r u s u , bu borç lar ın
i lerde nası l ödeneceğini k a v r a m a k güçtür. O
halde bu ödünçler, her istenileni elde e t m e k
için, kuvvet polit ikasının b u y r u ğ u n d a bir si
lâh gibi kul lanılabi len bağış lar o larak düşü
nülebil ir . B u g ü n k ü koşulları ve insanoğlu
nun genel özell ikerini göz ö n ü n d e bulundu
rarak b u n u n gerçek bir tehl ike olduğunu
a ç ı k ç a kabul e t m e k t e y i m . . .
H e r çeşit buluş lar ımızdan ve her çeşit
maddeden bir silâh y a p m a ve dolayıs iyle in
sanl ık için bir tehl ike y a r a t m a eği l iminde o lan
uluslararası bir durumla karşı kar ş ıya bulun
d u ğ u m u z doğru değil midir? Bu soru bizi en
öneml i k o n u y a get irmektedir . B u n u n yanın
da öteki ler ç o c u k oyuncağ ı kalır. H e p i m i z bi
l iyoruz ki, kuvvet politikası, er geç, savaşa
varır. S a v a ş ise, b u g ü n k ü koşul lar altında,
tar ihte ş imdiye kadar görü lmemiş bir ölçüde
insanların ve dünya nimet ler inin toptan y o k
o lması demekt ir .
T u t k u l a r ı m ı z ve soydan g e ç m e alışkan
lıklarımız yüzünden birbirimizi, k o r u n m a y a
değer hiç bir şey b ı r a k m a m a c a s ı n a y o k et
m e ğ e m a h k û m olduğumuz gerçekten sakınıl
m a z bir şey midir? Karşı l ıkl ı mektuplar la
tart ışt ığımız bütün aykırı l ıklar ve çekişmeler,
içinde b u l u n d u ğ u m u z tehl ikeye kıyas la
önemsiz şeyler değil m i ? B ü t ü n milletleri
aynı ölçüde tehdit eden bu tehl ikeyi ortadan
109108
ALBERT EİNSTEİN
kald ı rmak için e l imizden geleni y a p m a k zo
runda değil m i y i z ?
E ğ e r sınırsız b ir millî e g e m e n l i k anlayı
ş ına ve u y g u l a m a s ı n a takılır kalırsak, bu de
mekt i r k i h e r ülke, a m a ç l a r ı n a u laşmak için
savaşçı a raç lar k u l l a n m a k hakkın ı kendinde
görecekt i r . B u g ü n k ü koşullar a l t ında her mil
let b u n a u l a ş m a k için haz ı r lanmak zorunda
dır. Bu demekt i r ki, her millet ötekinden da
ha üstün o l m a k için bütün g ü c ü n ü kullana
cakt ır . B u k o r k u n ç y ık ım üs tümüze gelme
den, bu a m a ç , b ü t ü n kamusa l hayat ımızda
ağır b a s a c a k ve gençliğimizi zehir l iyecektir .
B i r parça s a ğ d u y u m u z v e insanl ık d u y g u m u z
kaldığı sürece b u n a . g ö z y u m m a m a h y ı z .
« D ü n y a devlet i» n i desteklerken b e n i m
k a f a m d a yer a lan tek düşünce budur. A m a
başkaları , aynı a m a ç l a çal ış ırken kafalar ın
dan neler geçebi leceğini göz önünde bulun-
d u r a m a m . B e n bir dünya devletini savunu
yorum. Ç ü n k ü insanoğlunun ş imdiye dek
iç ine düşmüş olduğu bu k o r k u n ç tehl ikeyi
ortadan ka ld ı rmanın bundan b a ş k a yolu ol
madığ ına i n a n ı y o r u m . Y o k o l m a k t a n kurtul
m a k a m a c ı b ü t ü n öteki lerden ö n c e gelmeli
dir.
Bu m e k t u b u n tam bir ciddilik ve dü
rüst lükle yaz ı lmış o lduğuna inanacağınızdan
e m i n i m . U m a r ı m k i o n u aynı anlayış la kar
şılarsınız. (Çeviri : î. Öztürk)
110
Kırallar Gidince
G e n ç l i k yı l larımda, biz aydınlar, « T a n
rının buyruğu ile» sa l tanat süren kıral lar ve
imparator lar ın sonu gel ince, insanl ık için da
ha mut lu bir çağın baş l ıyacağ ına inanıyor
duk. B u n l a r ı n b ü y ü k bir kötü lük k a y n a ğ ı
olabi lecekleri a ç ı k ç a ortada. E h , art ık kökle
rinin kazındığı söylenebil ir, a m a insanlığın
d u r u m u ç o k daha iyi değil. Halk ı kandıran
poli t ika cambazlar ı gidenlerin yerler ini us
t a c a doldurdular.
A M E R İ K A N S Ö M Ü R G E C İ L İ Ğ İ
B u g ü n insanlığın durumunu göz ö n ü n e
get ir ince, h içbirşey beni son siyasal gelişme
ler karş ıs ında insan bel leğinin yetersizliği ka
dar şaş ır tmıyor. D ü n N u r e m b e r g duruşma
ları, b u g ü n elbirliği ile A l m a n y a y ı yeniden
s i lâhlandırma çabaları . B u n u n nedenler ini
111
ALBERT EİNSTEİN
kald ı rmak için e l imizden geleni y a p m a k zo
runda değil m i y i z ?
E ğ e r sınırsız b ir millî e g e m e n l i k anlayı
ş ına ve u y g u l a m a s ı n a takılır kalırsak, bu de
mekt i r k i h e r ülke, a m a ç l a r ı n a u laşmak için
savaşçı a raç lar k u l l a n m a k hakkın ı kendinde
görecekt i r . B u g ü n k ü koşullar a l t ında her mil
let b u n a u l a ş m a k için haz ı r lanmak zorunda
dır. Bu demekt i r ki, her millet ötekinden da
ha üstün o l m a k için bütün g ü c ü n ü kullana
cakt ır . B u k o r k u n ç y ık ım üs tümüze gelme
den, bu a m a ç , b ü t ü n kamusa l hayat ımızda
ağır b a s a c a k ve gençliğimizi zehir l iyecektir .
B i r parça s a ğ d u y u m u z v e insanl ık d u y g u m u z
kaldığı sürece b u n a . g ö z y u m m a m a h y ı z .
« D ü n y a devlet i» n i desteklerken b e n i m
k a f a m d a yer a lan tek düşünce budur. A m a
başkaları , aynı a m a ç l a çal ış ırken kafalar ın
dan neler geçebi leceğini göz önünde bulun-
d u r a m a m . B e n bir dünya devletini savunu
yorum. Ç ü n k ü insanoğlunun ş imdiye dek
iç ine düşmüş olduğu bu k o r k u n ç tehl ikeyi
ortadan ka ld ı rmanın bundan b a ş k a yolu ol
madığ ına i n a n ı y o r u m . Y o k o l m a k t a n kurtul
m a k a m a c ı b ü t ü n öteki lerden ö n c e gelmeli
dir.
Bu m e k t u b u n tam bir ciddilik ve dü
rüst lükle yaz ı lmış o lduğuna inanacağınızdan
e m i n i m . U m a r ı m k i o n u aynı anlayış la kar
şılarsınız. (Çeviri : î. Öztürk)
110
Kırallar Gidince
G e n ç l i k yı l larımda, biz aydınlar, « T a n
rının buyruğu ile» sa l tanat süren kıral lar ve
imparator lar ın sonu gel ince, insanl ık için da
ha mut lu bir çağın baş l ıyacağ ına inanıyor
duk. B u n l a r ı n b ü y ü k bir kötü lük k a y n a ğ ı
olabi lecekleri a ç ı k ç a ortada. E h , art ık kökle
rinin kazındığı söylenebil ir, a m a insanlığın
d u r u m u ç o k daha iyi değil. Halk ı kandıran
poli t ika cambazlar ı gidenlerin yerler ini us
t a c a doldurdular.
A M E R İ K A N S Ö M Ü R G E C İ L İ Ğ İ
B u g ü n insanlığın durumunu göz ö n ü n e
get ir ince, h içbirşey beni son siyasal gelişme
ler karş ıs ında insan bel leğinin yetersizliği ka
dar şaş ır tmıyor. D ü n N u r e m b e r g duruşma
ları, b u g ü n elbirliği ile A l m a n y a y ı yeniden
s i lâhlandırma çabaları . B u n u n nedenler ini
111
ALBERT EİNSTEİN
kendi k e n d i m e a ç ı k l a m a yol lar ım araştırır
ken, son yurdum olan A m e r i k a ' n ı n kendi çı
karı için eski A v r u p a n ı n sömürgeci l iğ inden
daha gizli y e n i bir sömürgeci l ik türü yaratt ığı
düşünces inden kendimi k u r t a r a m ı y o r u m .
A m e r i k a bir takım dış ülkelerde yat ı r ımlar
y a p a r a k o ülkeler üzerinde bir baskı kuruyor,
o ülkelerin sıkı s ıkıya A m e r i k a ' y a bağ lanma
larını sağl ıyor. Bu t u t u m a karşı olan herkes
de Bir leş ik A m e r i k a Devlet ler inin düşmanı
sayıl ıyor. Avrupa 'nın, ingi l tere 'nin b u g ü n k ü
siyasal tutumlar ını bu genel ç e r ç e v e içinde
a n l a m a ğ a çal ış ıyorum. B u tu tumu önceden
tasar lanmış bir davranış o lmaktan çok, nes
nel koşul ların doğal sonuçlar ı o larak yorum
l a m a k için kendimi zor luyorum.
Ö D E N M E S İ G E R E K E N E S K İ B O R Ç
Yı l lar ın ağırlığı ile beli bükülen birine, ne
de olsa, b ir kurtuluş gibi gelecektir ö l ü m ;
yaşlandığım, ö lümü artık ödenmesi gereken
eski b ir b o r ç olarak gördüğüm için derinden
d u y u y o r u m b u n u . A m a gene d e b u ödeşme
yi gec ik t i rmek için elinden geleni yap ıyor
insan. D o ğ a n ı n biz imle oynadığı oyun böy le
işte. B ö y l e olduğu için kendimize gülebil iyo
ruz a m a , hepimize b o y u n eğdiren bir tak ım
içgüdülerden de kolay k o l a y kurtulamıyoruz.
(Çeviri : C. Çapan)
112
EİNSTEİ