60
M A R T N İ S A N M A Y I S 2017 CEMAZIYELAHIR RECEP · ŞABAN · 1438 "ALiYE SATILMIŞOĞLU" ile sayfa 24 sayfa 6 "Diriliş Cephesi" , sayfa 48 "Aile içi tartışmalar ve çocuklar" sayfa 58 "İnatçı Çocuklarla baş etmenin yolları" sayfa 46 Ana - Baba olmak coçuk üzerine konuşduk „Çanakkale“ www.köprüdergisi.com 5. SAYI

Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

M A R TN İ S A NM A Y I S

2 0 1 7C e M A z I Y e l A h I RR e C e P · Ş A B A N · 1 4 3 8

"ALiYE SATILMIŞOĞLU" ile

sayfa 24

sayfa 6

"Diriliş Cephesi",

sayfa 48"Aile içi tartışmalar ve çocuklar"

sayfa 58"İnatçı Çocukl

arla

baş etmenin yolları"

sayfa 46

Ana - Baba olmak

coçuk üzerine konuşduk

„Çanakkale“

www.köprüdergisi.com 5.SAYI

Page 2: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

NeuköllnHermannstr. 120

12051 BerlinS/U Bhf Hermannstr.

CharlottenburgBismarkstr. 63/64

10627 Berlin Müşteri Otoparkı Mevcuttur

www.asude.de

Page 3: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Muzaffer InancGenel yayin yönetmeNI

ImtIyaz SAhIbI

Yayin Kurulu

Redaksiyon

Tasarim

Yayin Türü

Impressum

SOSYAL MEDYA

ABONE BEDELI

Editorden

Kıymetli okurlarımız,

Köprü derginiz, Almanya’nın başkenti Berlin’de çıkarılmaktadır. Yazımıza bu

cümle ile başlamamız, bir iddiaya temel teşkil etmesinden dolayıdır. Bu iddia

aslında bir ülküdür: “Gurbet Medeniyeti.” Bu bir derginin hayali değil, bilakis

tarihin tekrar okunmasıdır. İslam’ın ilk çıkış yeri Mekke’dir, fakat ilk İslam

Medeniyeti Medine’de, yani gurbette kurulmuştur. Bu durum, fethedilen tüm

topraklarda aynen tekrarlanmış ve Endülüs’te zirveye ulaşmıştır.

Bizler Avrupa’da bu geleneği devam ettirmek ve bu medeniyetin kahramanlarını

ortaya çıkarmak için kolları sıvadık. 5.Sayımıza bu umutla yelken açıyoruz. Bu

medeniyetin ayak sesleri olup, evlatlarımıza bu ülküyü, bu heyecanı emanet

etmek ve onları bu medeniyetin kahramanları arasında görmek istiyoruz.

Bu vesile ile bu sayımızın konusunu “Çocuk” olarak belirledik. Eskilerin küçük

insan dedikleri ve geleceğin söz sahipleri olarak algıladıkları çocuklarımız,

bizlerin hayalleri, bizler de onların kahramanlarıyız.

Büyükler kahramanlara ne yakışıyorsa yapmalı, ne yakışmıyorsa yapmamalıdır.

Hayallerimiz nasıl ki her birimiz için kutsal ise çocuklarımızda öğle kutsal

olmalıdır. Altının kıymetini bilen sarraf ise, hayallerin kıymetini kahramanlar,

kahramanların kıymetini de hayal kuranlar bilmelidir.

Avrupa’da olmak; Avrupa’nın gelişmişliğinden faydalanmak ve Avrupa’nın da

bizlerin kültürel birikiminden faydalanması açısından bir nimettir.

Bu sayımızda, Hamza Küçük kardeşimizle birlikte “Gençlik” bölmünü açtık.

Haddini bilmeyen, büyüğünden, küçüğünden habersiz olan değil, hizmet ve

himmet bekleyen, bulunduğu yerde fayda ve huzur eksenli çalışan bir gençlik

için kollar sıvanmalıdır.

“Ben bilirim, ben yaptım olmadı, daha ne yapayım ki…” değil, “Gücüm yettiği

kadar hazırım, seve seve okurum, elbette tekrar yapar, eksiğimi tamamlarım.”

diyen bir nesil ancak bizim hayallerimiz, kendi çocuklarının da kahramanları

olacaktır.

Unutmayınız ki, sizin okumanız için onlarca insan (yazarlar, editör, sponsorlar,

tasarımcı vb.) gayretle bu dergiye emek vermektedir. Sizden istenen ise sadece

okumanızdır.

Keyifli okumalar...

Muzaffer İnanç

Dergi ve Egitim Isletmesi Erol DAGASLANI

Muzaffer INANC, H. Ibrahim ASLAN,Ömer BAYRAM, Fazli ALTIN

Zuhat SANLI

Taskin KORKUT

3 Aylik süreli yayin

+49 157/ 85 10 73 75

www.köprüdergisi.eu

info@köprüdergisi.eu

Thaterstrasse 2 | 13407 Berlin

facebook.com/köprüdergisitwitter/köprüdergisiinstagram/köprüdergisi

SAyi 3,50 EuroYillik 20 Euro

DErgImIzdeki yayinlanan yazilarin sorumlulugu yazarlara aittir. iktibaslar dergi adi ile alinabilir

Strnr.: 17 / 255 / 00954

. . . .

.

. .,

.

Page 4: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Çocuğunuz Otistik olabilir 30

Ölümden sonra Hayat varmi 32

Dumlupinar Faciası 34

Sıla-i Rahim Nedir? 38

Türk Zeka ve Strateji Oyunu; Mangala 40

Diriliş Cephesi „Çanakkale“ 6

Kuşun üç öğüdü 14

Atasözleri 16

Mesnevî hikâyelerindeki üslup 18

Şiir: Çocuklar 20

Öğretmen de Öğrenir 21

Kitab Tanıtımı 22

Röportaj Aliye Satılmışoğlu 24

Kültür

İlim

KÖPRÜDERGİSİ

İcindekiler

Page 5: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Aile

Meslek seçimi 42

Selamın Ehemmiyeti 44

KÖPRÜDERGİSİ

İcindekiler

Ana-Baba olmak 46

Aile içi tartışmalar ve çocuklar 48

Çocukların davranış sorunları 50

En güzel Çocuk 52

Çocuk eğıitiminde şevkat ve sorumluluk 54

İnatçı Çocuklarla baş etmenin yolları 58

Page 6: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;Alınır kal´a mı göğsündeki kat kat iman. Mehmet Akif Ersoy

Üstadın, zamanın eskitemediği mısralarıyla başladık makalemize, zira biliriz ki onlar bu tarihi sadece yazmamışlar, aynı zamanda yapmışlar ve kimi zaman gönüllerinde esen vatan aşkını iman hamuruyla yoğurup dizelere dökmüşler. Kimi zaman da bizzat yaşadıkları olağanüstü zaferleri, hadiseleri kendilerini ön plana çıkarmadan anlatmışlar ve bizlere milli ve dini duyguların nasıl ayakta tutulacağına dair misalleri bir edebiyatçı titizliği ve ustalığı aynı zamanda da münevver bir dava insanı samimiyetiyle miras bırakmışlardır. Çanakkale‘ye gelene kadar, bu millet Anadolu‘yu yurt edinmek ve orada daimi olarak kalmak için içten ve dıştan birçok entrika ve savaşlara göğüs germiş ve alnının akıyla yurdunu savunmayı bilmiştir. Onu, hayat tarzına uygun bir yaşamın tohumlarnı kendi elleriyle attığı Anadolu topraklarından men etmeye çalışanlara her fırsatta en uygun, anlamlı ve tarihe altın harflerle yazılarak destanlaşan cevapları verdiğine tüm dünya şahit olmuştur. Bu mücadeleleri esnasında ecdadımız zulmetmemiş, zayıfları ezmemiş ve kuru cihangirlikten uzak durarak bir dava uğruna adil ve şuurlu bir gayretin içerisinde olmuştur.

Çanakkale Anadolu‘nun kapılarını Türklere açan ünlü destanımız Malazgirt Savaşı gibi yedi düvele ve çeşitli milletlere karşı kazanılmış bir savunma savaşıdır. Sultan Alparslan ordusunun sayısına ve mühimmatına güvenen Bizans İmparatoru Diogenes‘i büyük bir yenilgiye uğratmış ve Anadolu‘nun kapılarını Türklere açmıştır. İşte Çanakkale, Malazgirt‘le yurt edinilmeye başlayan ve İstanbul‘un fethiyle de tamamen bir İslam yurdu olarak ecdadımızın bizlere emanet ettiği vatanımızın yeniden var olma mücadelesinin adıdır.

Çanakkale cephesi hem kara hem de deniz savaşlarının yapıldığı iki yönlü bir cephedir. Çanakkale‘nin efsaneleşerek destanlaşan bölümü 18 Mart 1915 deniz savaşları olsa da, denizden Çanakkale'yi geçemeyen itilaf devletlerine karşı karada da Mehmetçik’in son derece kısıtlı imkanlarla yürüttüğü kahramanlık efsaneleriyle dolu çarpışmalar gerçekleşmiştir. Ecdadımızın pak neferlerinin içlerinde barındırdıkları merhameti düşmanına karşı savaşta dahi kaybetmeyen, gerektiğinde yaralı düşman neferlerini omuzlarında yaralı çadırlarına kadar taşıyan ibret vesikalarıyla dolu bir mücadelenin adıdır Çanakkale..

Diriliş Cephesi „Çanakkale“

KÖPRÜDERGİSİ

6

KULTUR'' ''

YAZAR: Hal�l İbrah�m ArslanTAR�H

Page 7: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

3 Kasım 1914’te açılan Çanakkale Cephesi 9 Ocak 1916 tarihine kadar devam eden büyük bir zaman dilimini kapsamaktadır. Milli ve manevi değerlerimiz uğruna, toplumun her kesiminden insanıyla adeta camide saf tutan müslümanların omuz omuza dimdik durarak Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmeyecekleri şuuruyla mücadeleye girişmişler, 18 Mart 1915’te yazmış oldukları destanı savaşın sonuna kadar aynı ruh ve heyecanla sürdürmüşlerdir.

Bu yazıda Çanakkale Destanının tamamının anlatılması imkan dahilinde değildir, lakin bu çalışma güzide ve ibretlik destanımızın sene-i devriyesi olması hasebiyle kaleme alınmış ve Çanakkale Zaferi ana hatlarıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ülkemiz üzerinde çeşitli oyunların oynandığı, halkların kardeşliği ve barış üzerine inşa edilmiş olan vatanımızı bölme planlarının ortaya çıktığı bir takım haritaların çizildiği bu günlerde, milletimizin tarihte buna benzer çabaları birlik içerisinde nasıl boşa çıkardığının ve bu ülkenin kolay lokma olmadığının bir göstergesi olan bu zaferimizin gündemde tutulmasının da elzem olduğu kanaatindeyim.

Çanakkale Cephesinin Açılması

İngiltere ve Fransa, daha savaşın başlarında boğazları ve İstanbul'u alarak, Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakmak, müttefikleri olan Rusya’ya bu yolla yardım ulaştırmak, Batı cephesindeki yüklerini hafifletmek üzere, Çanakkale'de bir cephe açmaya karar vermişlerdi. İngiliz Bahriye Bakanı Churchill’e ait olan bu düşünce, İngiliz ve Fransız gemilerinin 19 Şubat 1915’te Kumkale ve Seddülbahir tabyalarını dövmeye başlamasıyla uygulamaya kondu.

Dünyanın şüphesiz en önemli şehirlerinden biri İstanbul’dur. Üç kıtanın ortasında stratejik öneme sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden biri olan I. Dünya Harbi’nde İtilaf devletlerinin de hedefidir. İtilaf devletlerinin aralarında yapılan tüm anlaşmaların odak noktasında bu şehir vardır. Çanakkale Cephesinin açılışı, İngiltere ve müttefikleri için bir günde verilmiş karar olmadığı gibi tek sebebe de dayanmamaktadır.

KÖPRÜDERGİSİ

7

KULTUR'' ''

Page 8: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

İngiltere’nin kendi güvenliği çerçevesinde İstanbul’a Rusya’dan önce hâkim olma düşüncesi cephenin acelece açılmasında önemli bir etkendir. Çanakkale’ye seferin bu zahiri sebepleri yanında, savaşa katılanların yüklediği başka anlamlar da vardır. Karşılıklı siperlerin birkaç metreye kadar indiği, ölümün hayat kadar sıradanlaştığı zaman ve mekânda savaşa katılan- ların gaye-i hayalleri başkadır: Amerikalı bir yüzbaşının notlarında bu sefer ‘’Türkler gibi medeniyet sahibi olmayan bir milletin elinde bulunan Avrupa'nın son kalesi...’’yani İstanbul'u ele geçirmek için yapılmaktadır. La Hamilton’un günlüğündedir bu gaye-i hayali, İstanbul'u ele geçirme arzusunu görmekteyiz.

Çanakkale'nin blokajı, Rusya için nasıl öldürücü yara anlamına geliyorsa, tam tersine Türkiye içinde yaşam anlamına geliyordu. Boğazlar, Marmara Denizi’nde bulunan başkent İstanbul için hakikaten giriş kapısını oluşturuyordu. Bu kapı her türlü şartlarda düşman kuvvetlerine kapalı kalmalıydı. Çünkü Osmanlı Devleti’nin hayat damarları, Boğazlar ve Marmara Denizi’ne hakim olan başkentte toplanıyordu. Türkiye'nin müdafaa gücü ve sürekliliği, ilk etapta boğazların elde kalmasına bağlıydı. Bu sebeple Çanakkale Savaşı, Türkler için ölüm kalım meselesiydi.Savaşın Seyri

Savaş öncesinde İtilaf Devletlerinin Çanakkale'de rahatlıkla galip geleceği beklenmekteydi. Bütün dünya, mücadelenin eşit olmayan şartlarda gerçekleşeceğini biliyordu. Bir tarafta İngiliz ve Fransız donanması; her türlü silah ve teçhizata, hatta her çapta topa sahipken, diğer tarafta Türkler, Balkan Savaşları’nda yenilmiş, yorgun, sadece önceki yüzyılda Abdülhamid zamanında imal edilmiş silahlara sahipti. Batılıların gözünde hasta adam olarak tanımlanan Osmanlı’nın artık Avrupa ve Anadolu'dan silinmesinin senaryolarının en can alıcı kısmı sahneye konmaya hazırlanıyordu.

Çanakkale’nin bir azameti daha var; acıklı ve elemli bir azamet: Çanakkale, Mehmetçik’in yalnız başına savaştığı yerdir. Türk Ordusu, o zamana kadar hep hükümdarlarını ve padişahlarını başında bulurdu. Sefere meyus gitmezdi. Yalnız olmadığından emindi. Alparslan’ın veya Kanuni’nin arkasından, düğüne gider gibi muharebeye koşardı. Çanakkale harbinde bu hal, büsbütün başkalaştı. Tamamen Anadolu çocuklarından teşekkül eden Türk Ordusu’nun başında artık hükümdarları yoktu. Lâkin her biri bir kumandan mertebesinde savaşan kahraman askerlerimiz, bundan elem duymadılar, gerilemediler. Sanki herbirinin başında bir hükümdar, herbirinin yanında bir kumandan, herbirinin içinde bir millet vardı. Allah'la başbaşa kalan velîler, nasıl ki bütün varlıkla dolmuş olarak yaşarlarsa, Mehmetçik de Çanakkale’de bütün milletin göğsüyle düşmanı karşıladı. Ordunun önünde sanki velîler sancak çektiler ve şehitleri Peygamber kucakladı. Çanakkale savaşları yalnız kalmış bir milletin bu yalnızlığını tekrar vuslata çevirme mücadelesiydi.

KÖPRÜDERGİSİ

8

KULTUR'' ''

Page 9: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Batı kaynaklarında ``Gelibolu savaşları`` adıyla da anılan, boğazlara yönelik bu harekatın ilk deniz hücumu 3 Kasım 1914’te iki İngiliz harp gemisinin Ertuğrul ve Seddülbahir, iki Fransız gemisininde Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombalamasıyla başladı. Henüz Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilan edilmeden yapılan bu saldırı, hem fiilen savaş ilan edildiğinin, hem de yapılacak askeri harekatın hedefinin Boğazlar olacağının ilk habercisiydi. İtilaf Devletleri 5 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettiler.

Sarıkamış Harbi denizde kaybedilmiş, Çanakkale Harbi denizde kazanılmıştır. İki harbin başarıları nasıl denizle bağlantılıdır? 7 Kasım 1914’te Doğu Cephesine lojistik nakliyat götüren Bahr-i Ahmer, Mithat Paşa ve Bezm-i Alem Ereğli açıklarında Rus Çarlık donanması gemileri tarafından batırıldı. Akabinde 4000 tonluk Derne gemisi batırılınca cepheye erzak, melbusat, cephane, silah ve teçhizat ulaştırılamamıştır. Sarıkamış harekatında başarısızlığın nedenlerinden biri budur. Çanakkale Cephesine, her türlü olumsuzluğa rağmen, irili ufaklı 200 geminin İngiliz denizaltılarıyla batırılmasına rağmen, denizden lojistik nakliyat sürdürülmüş ve cephedeki başarıda büyük yer tutmuştur. Cepheyi denizden destekleyen en önemli gemilerden birisi de Barbaros zırhlısıdır. Osmanlı Donanması neferleri kısıtlı imkanlarına ve düşman denizaltılarının tacizlerine rağmen zoru başarıyor, cephenin adeta can damarı olan deniz yolunu herşeye rağmen aktif tutmaya çalışıyorlardı.

Savaşın komutanlarından Sanders, Türk askerinin cesareti üzerine şöyle yazar: “Tarih kitaplarında yazılanlar, Türkler hakkında doğruları yansıtmıyor; şansım, Türklerle aynı yerde mücadele etmemdir. Bu şerefi hayatımın sonuna kadar taşıyacağım. Türkler, yaralı düşmanlarını sırtlarında siperlere kadar taşıdılar ve orada tedavi ettiler. Savaşa gülerek giden başka hiçbir millet yok. Bu zihniyetten dolayı, onlar hürriyet için en büyük bedeli ödemeye hazırlardı. Allah ismini gönülden söyleyerek, düşmana hücum ediyorlardı.

Çanakkale Boğaz Harbi’nin birincil hedefi olan İstanbul'da tam bir tedirginlik havası hakimdi. Çanakkale Cephesinin yoğun bombardıman altında kalması cephenin düşme ihtimalini akıllara kazıyor ve hükümet cenahı, merkezi Konya taraflarına nakil planları yapıyordu.

İstanbul’un ve özellikle hanedanın nakline en fazla karşı çıkanlardan biri de Sultan Abdülhamid olmuştur. Çanakkale Boğazı’nın geçilmesinin II. Abdülhamid’e göre neticesi pek büyük olacaktır:

“Hafazanallah İstanbul’un sükûtu Paris’in Bordeaux’ya nakline benzemez. Bizimkiler düşünmeden, ‘Ne olur? Konya’ya çekiliriz. Müdafaa ederiz’, diyorlar. Ama yanlış. İstanbul elden çıkınca artık bu devlette hayır kalmaz. Belki yine bir Selçuklu Hükümeti olur? İngiliz himayesinde Mısır’da bir hilafet tesis eder.”

KÖPRÜDERGİSİ

9

KULTUR'' ''

Page 10: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Tüm bu tartışmalar ve yüksek manevi haleti ruhiye içersinde yapılan mücadele zaman geçtikçe şiddetleniyor ve herkesin değişik tahminler yürüttüğü bu ortamda sis perdeleri ortadan yavaş yavaş kalkıyordu. Vatanımızdan çok uzakta, Berlin'de, 18 Mart 1915’te milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un savaşla eş zamanlı olarak kaleme aldığı mısralar:

Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;

Değil mi sinede birdir vuran yürek...Yılmaz, Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!

Bu dizelerle milletini çok iyi tanıyan ve imkansız gibi gözüken birçok mücadeleyi kazanan ‘’Çanakkale Ruhunu’’ okuyan Üstad, kalemiyle zaferi müjdeliyor. Çanakkale’de destanlar yazan vatan evlatlarının destanını da o yazıyordu.

18 Mart 1915 Perşembe sabahı, 270.000 ton tutarındaki 247 ağır topa sahip zırhlı gemiler armadası, 3 hat halinde Türk Topçu Tabyalarını bombardımana tutarak Boğaz’a girmeye başladılar. Saat 10:30’da filonun en kuvvetli 4 yeni İngiliz zırhlısından oluşan birinci gruba verilen hedef, Boğaz’ın en dar yerindeki Çimenlik ve Kilitbahir Kaleleri’nin tahrip edilmesi, Kepez- Soğanlıdere arasında mayın kontrol ve temizlik taramasının desteklenmesi idi.

Saat 11:00’den itibaren de Queen Elizabeth’in 38 cm.lik dev topları Anadolu Hamidiyesi Tabyası ile Çimenlik Kalesi’ni hedef alarak ateşe başladı. Bu sırada ilk grupta bulunan İngiliz Agamemnon, Lord Nelson ve Inexible Zırhlıları da Rumeli Hamidiyesi ve Kilitbahir Kalesi’ni hedef almıştı. Fransız Bouvet Zırhlısı Dardanos, İngiliz hedef taksimi tamdı. Henüz hiçbiri, ateş altındaki tabyalarımızın top menzili içinde değildi.

Saat 13:55’de, Fransız zırhlısı Bouvet, Nusret’in döktüğü mayınlardan birine çarparak 630 kişilik personeliyle bir iki dakika içinde Boğaz’ın sularına gömüldü. Sadece 30 kişi kurtuldu.

Saat 15:35’te hatta bulunan İngiliz Irresistable gemisinin pruvasında bir mayın, bir iki dakika sonra da başka bir İngiliz muharebe gemisi olan Ocean’ın pupasında diğer bir mayın infilak etti. Ortaya çıkan mayın tehlikesi, muharebenin akışını bir anda değiştirmişti. Bu durum Amiral de Robeck’i yeni bir karar vermeye zorluyordu. Doğru karar; muharebeyi kesip Boğaz’ın dışına çekilmekti. Müttefik donanmasına bu ağır sürprizi hazırlayan Yüzbaşı Hakkı komutasındaki 360 tonluk küçük ve mütevazi Nusret Gemisi ile onun cesur personeliydi.

KÖPRÜDERGİSİ

10

KULTUR'' ''

Page 11: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden
Page 12: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Çanakkale Zaferinin sonuçları ve düşündüren gerçekler

Çanakkale’de Türk Ordusu savaşı bir an önce bitirerek amaçlarına ulaşmak isteyen İtilaf Devletleri’ni durdurmayı başardı. Dolayısıyla bir süre için de olsa İstanbul'u ve İmparatorluğu işgal edilmekten kurtardı.

Çanakkale geçilememiş ve Rusya savaş dışı kalmış, Osmanlı, kendisini ve boğazları tehdit eden en önemli unsurlardan birinden kurtulmuştur.

Düşman her yerdedir ve tamamen durdurulamamıştır, ama hızı önemli ölçüde kesilmiştir.

9 Ocak 1916’da sona erecek olan Çanakkale Cephesinde karada ve denizde seferdaşlarıyla omuz omuza ve düşmanla göz göze devam eden mücadelede 18 Mart 1915 de tarihimize ‘’destan’’ olarak adını yazdıran bu zaferle hükümet merkezinin İstanbul'dan Anadolu'ya taşınması tartışmaları son bulmuş, gerek halk, gerekse yönetim merciindekilerin tedirginlikleri ortadan kalkmış ve İstanbul merkez olarak kalmaya devam etmiştir.

18 Mart bozgunu neticesinde, İtilaf devletleri karadan destek vermeden bir deniz harekatının boğazlarda başarı getiremeyeceğini anlamışlar ve yoğun bir şekilde kara savaşları için boğazlara yığınak yapmaya başlamışlardır.

İtilaf Devletleri, Çanakkale'yi geçebilselerdi, Osmanlı Devleti’nin önüne barış şartlarını koyup imzalattıracaklardı. Osmanlı'yı savaşmadan teslim alacaklardı. Gerçi daha sonra istedikleri anlaşma ile sonuca ulaştılar, ama birşeyi başaramadılar; Türklerin Çanakkale Zaferi ile yeniden yeşeren kahramanlık duygularını yok etmeyi. Çanakkale, Türklerin kendine güvenini yeniden sağladı. Üzerlerinde leke olan Balkan yenilgisinin olumsuz izlerini silme fırsatı verdi. Türk milletinin yeniden doğmasının ilk sinyallerini verdi. Bu şartlarda Çanakkale'de yarım kalan destan, Milli Mücadele ile tamamlandı. Çanakkale'ye bu pencereden baktığımızda milli mücadelenin tohumlarının nerede atıldığı sorusuna net bir cevap almış oluruz.

KÖPRÜDERGİSİ

12

KULTUR'' ''

Page 13: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Yakın zamanlara kadar Çanakkale Zaferi adı verilen olay, daha ziyade deniz cephesinde 18 Mart 1915’te kazanılan zafer olarak işlenmiş, kara muharebeleri unutulmuştur. Yarbay Mustafa Kemal’in 18 Mart Deniz Muharebeleri ile 19. Tümen komutanı olarak kara muharebeleri sırasında Arıburnu’ndaki başarılarından söz edilmiş ve Mustafa Kemal adeta bu zaferin tek kahramanı olarak anılagelmiştir. Burada Başkomutan Sultan Mehmed Reşad’ın dışında özellikle Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili olan Enver Paşa’nın rolünü belirlemek gerekir. Sultan Reşad, meşruti bir hükümdar olduğu için, savaşın patlak verdiği dönemin İttihat ve Terakki iktidarı karşısında pasif konumdadır. Her ne kadar Sultan cihad fetvası yayımlamış ise de savaşa giriş kararının sahibi Enver Paşa’dır. Öyle ki Enver Paşa, muharebeler esnasında kritik kararlara imza atmıştır. Çanakkale savaşının meydana geldiği yer 5. Ordu’nun sahasında olup komutanı ise Liman von Sanderstir.

III. Kolordu Komutanı Esad Paşa, boğazların güvenliğinden sorumlu Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, milli mücadele yıllarında önemli rol oynayan Kazım Karabekir Paşa, Mareşal Fevzi Çakmak ve burada adları anılmayan ama altın harflerle adları tarihe işlenmiş olan sinesi iman dolu ve vatan aşkıyla yanan kahraman komutanlar ve onların yiğit erlerinin topyekün katkısı ve yılmaz mücadelesinin bir sonucudur Çanakkale.

Kolay lokma olarak hayal edilen „ hasta adam“ dirilmiş, „Çanakkale geçilmez.“ ve Dersaadet „İstanbul düşmez.“ çağrısını İtilaf Devletlerine hiç ummadıkları bir anda yaşatmış ve savaşın seyrini tamamen değiştirmiştir.

Çanakkale iyi yazılsa, iyi araştırılsa bir güruhu millet yapar. Çok büyük bir hadisedir Çanakkale. Hemşiresi öyle, Çanakkale halkı öyle, oraya gitmiş olan medreseliler, Darülfünun üniversiteliler, hepsi öyle. Yani milletimiz bir tehlike karşısında kaldığı vakit, gerçekten bizim insanımız, devletimize, milletimize sahip çıkıyor. Çanakkale'de hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen vatan evlatlarını tekrar rahmetle anıyor ve Çanakkale’yi en güzel anlatan bir aksiyon ve inanç eri Üstad'ın, Mehmet Akif Ersoy'un ölümsüz mısralarıyla çalışmamızı noktalıyoruz.

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber.

Kaynakça: Mehmet Akif Ersoy, SafahatUçarol,R., Siyasi Tarih (1789-1994), İstanbul 19951453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi, İstanbul 2015, sayı 21.Osmanlı Araştırmaları Sayı 20,İstanbul 2000.

KÖPRÜDERGİSİ

13

KULTUR'' ''

Page 14: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

14

KULTUR'' ''

kUşUn ÜÇ ÖĞÜDÜ

EDEB�YAT

Zavallı bir kuş tuzağa düşmüş, hile ile yakalanmıştı. Kuş kendisini yakalayan avcıya, 

“Ey Efendi, sen hayatında birçok defa koyun ve sığır yemiş, pek çok kere de develer kurban etmişsindir. Sen onların etleriyle bile doymamışken benimle hiç doymazsın. Beni serbest bırakırsan sana üç öğüt veririm. Bu üç öğütten birincisini senin elinde iken, ikincisini şu çatının üzerinde, üçüncüsünü de şu ağacın üzerine konduğumda söyleyeceğim. Sen bu üç öğüdü işitmekten, inan bana, çok mutlu olacaksın.” dedi. 

Avcı merakından kuşun teklifini kabul etti. Kuşu kafesten çıkardı ve henüz elindeyken, kuş ilk öğüdünü söyledi : ”Olmayacak sözü kim söylerse söylesin, inanma.” 

Öğüt hoşuna gidince devamını işitmek için avcı kuşu bıraktı. O da uçup evin çatısına kondu ve ikinci öğüdünü söyledi. "Elinden kaçmış bir fırsat için üzülme.” 

Kuş ikinci öğüdünü verdikten sonra uçup ağacın dalına kondu ve üçüncü öğüdünü söylemeden önce, ”Karnımda 10 dirhem ağırlığında çok kıymetli bir inci vardı. O inci, seni de, çoluk çocuğunu da zengin ederdi. Ne yazık ki kısmetin değilmiş.” dedi. 

Avcı, kuşun bu söylediklerini duyunca feryat edip bağırmaya başladı. Kuş:  “Ben sana, sakın elinden kaçan bir şeye üzülme, demedim mi? Mademki elinden inci gitti, ne diye dövünüp duruyorsun? Sana verdiğim öğütleri anlamadın mı? Ben sana, olmayacak bir şeyi kim söylerse söylesin inanma, demiştim. Benim bütün ağırlığım üç dirhem gelmez. Karnımda nasıl 10 dirhemlik inci olabilir?” dedi. Bu sözler üzerine adam biraz kendine gelir gibi oldu. 

”Peki, şimdi üçüncü öğüdünü söyle bakalım.” dedi. Kuş, ”Sana verdiğim iki öğüdü sanki tuttun da, benden üçüncü öğüdü istiyorsun. Uykuya dalmış bir kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum ekmekten farksızdır. Aptallık ve cahillik yırtığı yama tutmaz.” diyerek uçup gitti.

Hepimiz bir parça bu avcı gibi değil miyiz? Bize öğütler verilmesini seviyoruz. Bilgece laflar edilmesi hoşumuza gidiyor. Sonuç? Sonuç, biz yine bildiğimizi yapıyoruz. Cümlelerimiz de hep aynı şekilde bitiyor: “Haklısın, çok doğru söylüyorsun ama …” Bilir misiniz? “Ama” kelimesi kendisinden önce söylenen her şeyi usulca, sessizce yok eder, inkar eder.

HAZIRLAYAN: İhsan Erdoğan ŞİMŞEK

Page 15: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Aziz AksekiDrontheimer Straße 313359 BerlinTelefon (030) 499 89 [email protected]

Aziz AksekiDrontheimer Straße 313359 BerlinTelefon (030) 499 89 [email protected] HAZIRLAYAN: AİLE VE GENÇLİK ATÖLYESİ

Page 16: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

16

KULTUR'' ''

atasÖzleri

ATASÖZLER�

KUYRUK ACISIBir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Her gün ormana odun kesmeye gidermiş. Günlerden bir gün, yine odun keserken aniden bir yılan görmüş. Baltasını kaldırıp da yılana vurmak üzereyken, birden ona acımış ve öldürmekten vazgeçmiş. Yılan, adamın ona kıyamadığını hissedince, ona teşekkür etmek istercesine ortadan kaybolup ağzında bir altınla geri dönmüş. Oduncu altını görünce çok sevinmiş ve bu durumdan kimseye bahsetmemiş. Her gün yılana yiyecek götürmüş, yılan da ona altın getirmeyi ihmal etmemiş. Böylece aralarında iyi bir dostluk başlamış ve uzun süre böyle devam etmiş.Bir süre sonra oduncu hastalanmış ve odun kesmeye gidemez hale gelmiş. Bu nedenle tekrar fakirleşmeye başlamışlar. Çaresiz kalan oduncu oğluna her şeyi anlatmaya ve onu odun kesmeye göndermeye karar vermiş. Oğlu önce duyduklarına inanamamış, ama oraya gidip de ağzında bir altınla gelen yılanı görünce, babasının doğru söylediğini anlamış. Ne var ki oduncunun oğlu çok hırslı biriymiş. Yılanın ona her gün bir altın getirmesini beklemektense, yılanı öldürüp bütün altınlara sahip olmak istemiş. Yılanı takip etmiş ve tam yuvasına girerken baltayı vurmuş ama yılan ölmemiş, sadece kuyruğu kesilmiş. Acıyla kıvranan yılan, bir hamlede onu sokup öldürmüş. Oğlunun eve dönmediğini gören oduncu, hasta yatağından kalkıp oraya gitmeye karar vermiş. Buluşma yerine varınca oğlunun cansız bedenini ve kuyruğu kesilmiş yılanı görmüş. Olanları anlamış ve oğlunun, hırsından dolayı bunu yaptığını tahmin etmiş. Yılana dönüp özür dilemiş ve tekrar dost olmak istediğini söylemiş. Ama yılan: “Bende bu kuyruk acısı, sende bu evlat acısı varken, bir daha dost olmamız mümkün değil.” demiş ve oradan uzaklaşmış.

YANLIŞ HESAP BAĞDAT’TAN DÖNERTicaretin kervanlarla yapıldığı devirlerde, İstanbullu bir tüccara çeşitli mallar getiren bir kervancı, getirdiği malların parasını alırken daima zorluk çekermiş. Bir seferinde, İstanbullu tüccar, hesaplarda kasten hile yaparak, zavallının beş yüz altınını fazladan almış. Kervancı önce farkına varmamış, kervan hareket etmiş, İstanbul’dan çıkıp Mısır’a kadar uzun bir sefer yapacakmış. Tüccar, “Kervanın Mısır’a gidiş dönüşü altı ay sürer, geri dönünceye kadar da unutulur ve kaynar gider.” diye düşünüp sevinmiş.

Kervancı Bağdat yolunda ilerlerken, deve üstünde hem gider, hem de İstanbul’da sattığı malların hesaplarını incelermiş. Bu arada, hileci tüccardan yediği kazığın farkına varmış. Kervanı oğluna ve ortağına teslim edip, “Beni Bağdat’ta bekleyin. Benim İstanbul’a dönüp bu işi halletmem gerekiyor. Sonra gelip size yetişirim.” demiş.

YAZAN: Zuhat ŞaNLI

Page 17: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

17

KULTUR'' ''

En iyi atlarından birine atlayıp, üç beş günde İstanbul’a gelmiş. Fakat doğrudan doğruya bu hileci tüccara giderse parayı alamayacağını bildiğinden, bir plân hazırlamış. Ertesi sabah tüccarın dükkanına iki kadın gelmiş. İkisinin de elinde birer çanta ve içinde çeşit çeşit mücevher varmış. Kadınlar: “Biz Hicaz’a gideceğiz, sorduk soruşturduk, en güvenilir tüccar olarak sizi tavsiye ettiler, bunları size emanet bırakacağız. Hicaz’dan, sağ salim dönmek kısmet olursa gelir alırız, ama eğer dönemezsek size helâl hoş olsun.” demişler.

Tüccar sevinmiş, ayağına gelen bu kısmetin neşesiyle kadınlara bin bir ikramda bulunurken, kervan sahibi tam o sırada dükkâna girmiş ve tüccara derdini anlatmış. Tüccar da, “Sen gittikten sonra ben de hesapları incelerken farkına vardım. Haklısın, senin paranı ayırdım, çocuklarıma da vasiyet ettim, ben haramdan ve kul hakkından çok korkarım, buyurun paranızı.” demiş.

Kervancı parasını almış, fakat o sırada kadınlar da gitmek için ayağa kalkmışlar, “Biz bu sene Hicaz’a gitmekten vazgeçtik. Allaha ısmarladık.” demişler. Tüccar plânı anlamış, kızmış ve kervancıya: “Böyle hesap mı olur? İlk yaptığımız hesap doğruydu. Nereden çıktın? Hani sen Bağdat’a gidiyordun, ne çabuk döndün?”Kervancı, “Yanlış hesap Bağdat’tan geri döndü.” diye cevap vermiş ve çıkıp gitmiş.

ŞAMAR OĞLANI OLMAK

Eski zamanlarda, soylu kesim kendisini halktan üstün görüyor ve onlarla herhangi bir yakın ilişki kurmaktan kaçınıyordu. Dolayısıyla çocuklarının halkın arasına karışıp, onlarla aynı okullarda eğitim almalarını istemiyorlardı. En iyi hoca ve bilginler, saray, şato ve konaklara bu çocukların ayağına getiriliyordu. Ancak o dönem eğitim sırasında dayak cezası çok yaygındı ve tabi ki bu yöntemin soylu çocuklar üzerinde kullanılması mümkün değildi. Buna çözüm olarak alt tabakadan olan bir çocuk, ders sırasında bu dayağı yemek için orada bulunurdu. Soylu çocuğun işlediği her yanlışta şamar ve sopayı bu çocuk yerdi.

Ayrıca, derse katılan bu çocuğun bir şeyler öğrenmemesi için sağır kimseler arasından seçilir ya da özellikle bu iş için sağır edilirdi. Rivayete göre, şamar yiyenle diğeri arasında bu bağ ne kadar kuvvetli olursa, verilen cezanın etkisi de o kadar güçlü olurdu. Kendi suçundan dolayı en yakın arkadaşının cezalandırıldığını gören soylu çocuk, bir daha aynı hatayı yapmazdı.

Page 18: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Mesnevî’deki hikâyelerin büyük bir bölümü, İslâmî edebiyatlarda da gelenek olduğu üzere, Kelile ve Dimne’den alınmadır. Bununla birlikte Şems-i Tebrizi’nin  Makâlât’ından, üslup olarak oldukça etkilendiği Fars edebiyatının önemli simalarından Senâ’î ve Attâr’ın mesnevilerinden ve halk arasında anlatılanlardan oluşmaktadır. Mevlâna bu hikâyeleri naklederken ilgili yerlere atıfta bulunur ve “bir de benden dinle de o hikâyeler masal gibi gelmesin sana. Dış yüzünü okudun, iç yüzünü de benden dinle…” diyerek bu hikâyeleri kendi üslubuna göre yansıtır ve hikâye karakterlerindeki iyi-kötü rolleri okuyucusundaki benzer huylara benzetir.

26 bin beyite yakın Mesnevî’nin 36. beyitinde başlar Mevlâna’nın ilk hikâyesi ve devam eder son beyite kadar. Bir hikâye diğerini izler; hatta daha biri bitmeden diğer hikâyenin kahramanları girer başka bir hikâyeyle. Böylece iç içe geçmiş yüzlerce hikâye, yüzlerce kahraman, film karakterleri gibi canlanır gözünün önünde okuyucunun.

Padişah vardır, güzel bir cariye vardır, kuyumcu yakışıklı bir genç vardır; tıp doktoru vardır, ilâhi hekim vardır. Aslında bütün bu kişilikler gerçek değildir. Bir insanın kendi içindeki iyi-kötü huylardır. Nefsidir insanın, hep dünyalık mala talip olan. Gönlüdür insanın, nefse karşı aşk kılıcı ile savaşıp kişiyi ondan kurtaran. Bu arada ilahi hekim de vardır bu hikâyede. Gönül sahibi değilse insan ona yardımcı olacak, “kötü adam” nefsin bertaraf edilmesi için ona yol gösterecek. O hekim de “aşk”tır.  Ayı da vardır bu hikâyelerde insanın dost edindiği. Ancak bu “dost” olmadık yerde iyilik yapma yerine, dostunun ölümüne sebep olur. Cahil arkadaştır o ayı, gerçek ayı değil.

Tavus da vardır, insanın gösterişe düşkünlüğünü temsil eden; kaz da vardır içimizdeki hırsa dikkat çeken.

KÖPRÜDERGİSİ

18

KULTUR'' ''

Mesnevî hikâyelerinDeki ÜslUp ve karakterler

HAZIRLAYAN: Tarih AtölyesiMESNEV�

Page 19: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Sadece hayvan hikâyeleri mi vardır Mesnevî’de, tabi ki hayır…

Güzel sesli bir müezzin de vardır bu hikâyelerde. Güzel sesiyle etkilediği Hristiyan bir kızı İslamiyet’e ısındıran. Ancak, çirkin sesli müezzin de var bu senaryoda. Çirkin sesiyle okuduğu ezan sebebiyle Müslüman olması “an” meselesi olan o kızı bu yoldan alıkoyan. Hikâyedir bunlar, ancak bir sebeptir, bir vesiledir, kendini duyup anlayana. Aslında İslamiyet’i güzel temsil edendir o güzel müezzin, diğeri de Kur’ân-ı Kerim’i ezbere bilse de  “…sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz” Hadis-i Şerifinden gafil olan din adamıdır.

Bitmez Mesnevî hikâyeleri;

Bazen tencereden kaçmak isteyen bir “nohut” misali pişip olgunlaşmak için dertle yanıp kavrulmayı ve sabrı öğütler; bazen birbirlerinden ayrılmaları sebebiyle oltaya tutulan balıklar aracılığıyla bize birlik ve beraberliğin önemini hatırlatır.Hikâyedir bunlar zâhirde; ama Mevlâna’nın deyimiyle içindeki anlam “kendi hâlimiz”dir, insanoğlunun hâlidir. Terazi kefesi gibidir bu hikâyeler, manası da içindeki dane. Bunları hikâye gibi okuyan ve içindeki gerçek manasını kavrayamayan ise, ancak kefeye bakar, içindeki daneden istifade edemez.

Evet, Mesnevî hikâyelerle doludur, ancak Mevlâna’nın da dediği gibi o hikâyelerde kendini görüp anlayan ve eksiğini gidermeye çalışan kişi de “er kişi”dir. Bunları hikâye gibi okuyan, ancak masal dinlemiş olur. İçindeki gerçeğe ulaşıp, bu hikâyeleri içselleştirip hayatına uygulayan kişi de manevi gıdaya kavuşmuş olur.

KÖPRÜDERGİSİ

19

KULTUR'' ''

Page 20: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

20

KULTUR'' ''

Çocuklar

Çıkarlar uğruna ölmeyin artıkBu dünyanın geleceği çocuklarHayat baharında solmayın artıkBu dünyanın geleceği çocuklar

Afrika'da ekmeğin yok, aşın yokFilistin'de toprağın yok, taşın yokMüslümansın, koruyacak başın yokBu dünyanın geleceği çocuklar

Irak'ta da hayalini çaldılarSuriye'de bölük bölük böldülerTalan edip kültürünü aldılarBu dünyanın geleceği çocuklar

Bahreyn'de diri diri gömdülerDin adına parça parça böldülerHaberlerde yok olmana güldülerBu dünyanın geleceği çocuklar

Sistematik bir zülüm var üstündeOkulun yok, barut kokar göğsündeBaburoğlu kan ağlıyor bugün deBu dünyanın geleceği çocuklar

YAZAR: Hasan BaburȘ��R

Page 21: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Ali Rıza Hoca, İstanbul’un şirin ve eski semtlerinden, Anadolu Yakası’nın incisi Maltepe’de, Mehmet Akif Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalışmaktaydı. 40’lı yaşların sonlarına yaklaşmıştı. Fakat  gençliğinin ilk yıllarından beri, kendisini bildi bileli saçları beyazdı.

Mesleğini severek ve büyük bir iştahla yapardı. Derslerde anlattığı konuları, müfredatın mecburen anlatılması gereken konuları olduğu için değil, gerekli gördüğü için anlatırdı. Bu konulardan bahsederken, öğrenciler kendilerini sanki ders kitabının içindeymiş ve o olayları yaşıyormuş gibi hissederlerdi.

Günlerden perşembe, Ali Rıza Hoca alışkanlığı gereği kadim dostu Ahmed İlhan’ı ziyarete gitmek için okuldan ayrılır.Güneş yaz mevsiminin bütün cömertliğini sokakta gezen insanlara sunmaktaydı. Ali Rıza Hoca çaybahçesinin kapısını yavaşça  açtı, işte can dostu sırtını duvara dayamış, küçük çay bahçesinde onu bekliyordu. Ahmet İlhan, Hoca’yı görünce bulunduğu yerden kendisini görmesi için el salladı ve hafifçe ayağa kalktı.

Ali Rıza Hoca tebessüm ederek kendisini gördüğünü belli etti ve yanına gelerek, uzun zamandır görmediği bir akrabası gibi candan bir şekilde sarıldı. Ahmet İlhan da aynı hareketle mukabelede bulundu. Hal hatır sual ettiler, birbirlerinden, ortak tanıdıklardan bahsettiler. Yanlarında olmayan dostları için karşılıklı dua ettiler. Bir ara Ahmet İlhan, ‘’Ya Hocam, şu klasik kitapları ve konuları etrafındakilere ve öğrencilerine anlatacağına, sen de şu meşhur olan (olmaya çalışan) hocalar gibi güncel ve sıcak konulardan bahsetsen, kim bilir, belki etrafında bulunan insanlar sana ve fikirlerine karşı  teveccüh eder, sen de hayallerini onların destekleri ile bir an önce gerçekleştirirsin.’’ dedi.

Ali Rıza Hoca oturduğu sandalyede geriye yaslanarak, biraz da sitemle karışık, arkadaşının da duyacağı derecede bir ahh çekti. “Ahmet İlhan!” dedi, ‘’Sen zahire bakıp haklı olmayı seçiyorsun. Ben de zahirin var olma sebebine bakıp batını seçiyorum.”

“Etrafımda olan kimselere temel kavramları, formülleri, değişmez değerleri öğretmeye çalışıyorum. Sen de bilirsin ki bir bina için en fazla masraf temel inşaatına harcanır, ama satış sırasında temelde olan daire en ucuz olandır. Unutulmamalıdır ki buradaki dairenin görevi, diğer daireler gibi sadece insanları barındırmak değil, aynı zamanda bütün binanın ve içindeki ailelerin barınmasının da sorumluluğunu taşımaktır. Benim anlattığım dersler böyle anlaşılmalıdır. Şu senin söylediğin konular ise bu binanın deniz manzaralı dairelerine benzer ki en pahalısı bile sadece kendisinde ikamet eden ailelerden sorumludur. Temeli çürük olan lüks dairelerin ömrünü ve sağlamlığını sen benden daha iyi bilirsin.’’ dedi. Evet, Ahmet İlhan inşaat konusunda çok marifetliydi. Hoca’nın ne demek istediğini gayet iyi anlamıştı.

Ali Rıza Hoca konuşmanın yönünü değiştirip arkadaşını biraz olsun rahatlatmak için elini arkadaşının omzuna koydu ve anlatmaya başladı. ‘’ Bundan yedi yıl kadar önce, o zamanlar 42 yaşlarındaydım, dersten sonra biraz sahilde yürümek için deniz kenarına indim. Düşüncelere daldığım bir sırada karşıma okuldan bazı öğrenciler çıktı. Tam onlarla tokalaşıp selamlaşacakken, arkalarından bir grup esnafın da bize doğru geldiğini fark ettim. Göz açıp kapanıncaya kadar 12-13 kişi oluvermiştik. Ben bir an önce yaşıt olduğum esnaf arkadaşlarla tokalaşmak arzusunda olduğum için, öğrencilerle tokalaşırken biraz dikkatsiz davrandım ve hayatımın dersini aldım. Tokalaşmak için elimi öğrencilerimin arasında gezdirirken, birden elim bir öğrencide takılı kaldığını farkettim. Önce gerçekten takıldığını ( Parmaklarına veya ceketinin kol düğmelerine vb.) zannettim, fakat öğrencim elimi kasten bırakmıyordu. Onu görmek için başımı ona doğru çevirdim ve bir an onun tebessüm eden gözleriyle karşı karşıya kaldım. ’’ Hocam tokalaştığın insanın yüzüne bakıver.’’ dedi. Bu benim bir anda ayaklarımın yerden kesilmesine sebep olan bir hatırlatmaydı. Öğrencinin adı Hasan’dı, henüz 14 yaşında, lise birinci sınıf öğrencisiydi ve benim derslerime 3 yıldır devam etmekteydi. Onu tanır ve severdim. Edepli ve sakin bir çocuktu.” Bu sözleri söylerken Hoca’nın gözleri yaşarmıştı...

YAZAR: Muzaffer İNANÇH�KAYE

21

Öğretmen de Öğrenir

Page 22: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

22

KULTUR'' ''

kitab tanitiMi

KİTAP TANITIMIHAZIRLIYAN: Muzaffer İnanç

Ahlak - Nurettin Topçu DERGAH YAYINLARI

Utanma veya haya duygusu hem izzetinefsin, hem de şeref ve haysiyetin bizdeki bekçisidir. Onunla hem kendi izzetinefsimizi koruruz, hem de başkalarının izzetinefsine saygı duyarız. İnsanlara sevgimiz yüzünden onların şeref duygularını da incitmekten utanırız. Utanmayan, hem sevgisi, hem de insanlık değeri olmayan kişidir.

İnsanın sahip olduğu değerler ruh yapısına bağlandıklarından, temelde öbür hayvanlardan farklı beden yapısı bulunmayan insan, kendi ruhunu vücuduna üstün tutar ve insan olarak ruhuna bağlandığını göstermek ister. Bunun için, ilkel toplumlardan medeni toplumlara doğru ilerledikçe insanların vücutlarını elbise ile örtmeleri adet olmuş ve bu hal mediyetler ilerledikçe daha tam şekiller almıştır. İnsanda hayvanlarla ortaklaşa olan bazı hayati görevlerin gizlenmesi ve ahlak kaidelerine bağlanması, edep veya iffet duygusunu meydana getirmiştir.

Kendimi bulmak - İhsan Fazlıoğlu

İnsan bir kendilik arayışıdır. Kendilik-bilincine ermiş insan, çağdaş dünyada anlamın yitimini (dis-enchanment) en derinden yaşamış birey ve tür olarak varlığını korumak için var oluşunu, var olmayı ve hayatı yeniden anlamlı kılmalıdır (re-enchantment). Nasıl? Kendi olmuş, kendilik bilincine ermiş, ferdiyetini kazanmış kişioğlunun alâmet-i fârikası “âmentu bi...” diyerek iyi, doğru ve güzel/yüce ile bağını en sahih biçimde kurmak; bir meta-fizik var olan olarak kendini yani emâneti yani akletmeyi yüklenmek; hesabı verilmiş bir hayat görüşü içinde yaşam ile ölümü bir süreklilik içinde idrâk etmek; madde ile manâyı birbirinin yerine ikame etmeksizin sahiplenmek...

Ve dahi geçmişiyle geleceğinde buluşmak için teklif sahibi olmak; verili, hazır reçetelerden medet ummadan halis niyetle yola çıkmak ve yolda hatalarını doğrularına azık kılmak... İşte bu deneme, böyle bir yola çıkışın azığı olmayı mütevazı bir biçimde teklif ediyor...

Page 23: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

23

KULTUR'' ''

Avrupa'nın 50 Büyük Yalanı - Mustafa Armağan TİMAŞ YAYINLARI

Mustafa Armağan, Osmanlı tarihi ve yakın tarih üzerine kaleme aldığı bir düzine kitaptan sonra bu defa projektörünü Avrupa tarihinin karanlık bölgelerine tutuyor. Bu çalışmayla yalnız Avrupa tarihinin bilinmeyenleri ortaya çıkmakla kalmıyor, aynı zamanda kendi yüzümüzün de bir kısmının aydınlandığını fark ediyorsunuz. Eşitsiz olarak, adeta bir ast-üst ilişkisi içinde kurgulanan Osmanlı ve Avrupa tarihleri, olmaları gereken eşit konuma yerleştiriliyor.

Türk aydınının 1,5 asırdır peşinde koştuğu ‘Avrupa mucizesi’ yalanı, farklı ve şaşırıcı yönleriyle bu kitapta birer birer deşifre edilip ortaya konuluyor. İlginizi çekeceğine inandığımız başlıklardan bir kısmını tadımlık olarak şöyle bir hatırlamaya ne dersiniz?

Mustafa Armağan’a göre Osmanlı tarihini de hakkıyla anlayabilmek için Avrupa tarihinin gerçeklerini bilmek gerekir.

Osmanlı ve yakın tarih üzerine yazdığı ufuk açıcı kitaplarından sonra Armağan’la Avrupa tarihinin bilinmeyenlerine doğru nefes nefese bir yolculuğa hoş geldiniz.

Adâlet Kitabı - Prof. Dr. Halil İnalcık YEDİTEPE YAYINEVİ

Dünyanın en köklü geçmişine sahip milletlerinden olan Türklerin, adâlet anlayışını, idare geleneklerinde bu anlayışın yerini, tarihî süreçte yaşanan değişim ve dönüşümleri, yüzyıllar içinde teşekkül eden önemli hukuk ve adâlet kurumlarını inceleyen araştırmalardan bir demet sunmak amacıyla hazırlanmıştır. Eserlerin seçiminde, kronolojik bir bütünlük sağlanmaya çalışılmış, hukuk ve adâlet tarihimizin önemli meselelerinin incelendiği çalışmalara özellikle yer verilmiştir. Bu kitap; İslamiyet’ten önce ve sonra Türk devlet geleneği ve bu gelenek içinde hukuk ve adâletin yerinin anlaşılması, Türklerde köklü bir hukukî geleneğin olduğunun ispatlanması, Osmanlı yargı sisteminin ve terminolojisinin anlaşılması ve geçirdiği dönüşümlerin değerlendirilmesi, yargı kurumlarının incelenmesi açısından geçmişten günümüze geniş bir tarihi yelpazede Türk hukuk ve adâlet tarihini sunmak üzere hazırlanmıştır.

Page 24: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

24

KULTUR'' ''

Aliye Satılmıșoğlu1) Sayın hocam kişilik ve mizaç nedir ve ebeveyneler bu konuda nelere dikkat etmelidir?

RÖPORTAJHAZIRLAYAN: RaȘİt KURT

ALİYE SATILMIŞOĞLU KİMDİR ?

Yazarımız, Ankara doğumlu, Fizik ve İktisat fakülteleri mezunu kişisel gelişim uzmanı ve aile danışmanıdır.

Radyo ve Tv programları yapan yazarımız, Aile olmak, evlilik proplemleri ve çözümleri, illerimiz ve yörelerimiz, Asr-ı saadet, vb konularda araştırma ve yurt içi, yurt dışı seminerler vermektedir.

Yayımlanmış eserleri ; Hz.Fatıma, Gülün yaprakları, Esma-un Nebi, Evlilikte biz olmak muhteşemliktir.

Page 25: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

25

KULTUR'' ''

Bir çocuk ana kucağına doğar, baba ocağında büyür. İlk öğretmeni annesi sonra babasıdır. Anne ve babanın insan yaşamında rolü ve önemi çok büyüktür. Anne, baba ve diğer aile büyüklerinin çocuk daha ana rahmindeyken (hatta ana rahmine düşmeden önceki dönemde yeme, içme yaşayış şekli vb.) çocuk üzerinde önemli etkileri vardır. Ebeveynler olumlu ya da olumsuz en etkili rol model, örnek, rehber ve kılavuzdurlar.

Çocuğun kendine özgü bazı özellikleri kalıtım yoluyla (genleriyle,) gelir. Hayatının ilk dönemlerinde doğuştan getirdiği özellikler dışında hiçbir şey bilmez. Bu özelliklere mizaç diyoruz. Ayrıca fiziki özelliklerde doğuştan gelen özelliklerdir. Çocuk bazı özelliklerini de çevreden öğrenerek alır. Bunlar çocuğun karakterini oluşturur. Mizaç ve karakter yıllar içinde insanın kişiliğini oluşturur.

Kısaca özetleyecek olursak, mizaç daha çok kalıtımla belirlenen kişiliğin (öfke, neşe, sıkılganlık, içe dönüklük, geçimsizlik vb.) duygusal yönünü ifade eder. Özellikle 0-3 yaş karakterin (çevreden, sonradan kazanılan davranışların) belirlenmesinde çok önemlidir. Yaklaşık üçte ikisi bu dönemde belirlenir. Daha sonra 4, 6, 8… yaşlarda geri kalan üçte biri belirlenir.

Tüm bu sebeplerden dolayı 0-3 yaş çok önemlidir. Bu yaş diliminde yapılanlar, yapılması gerektiği halde yapılmayanlar, yapılamayanlar çok önemlidir. Mermere kazınan yazı gibi insan beyninde yer eder. Kişi yetişkin bir birey olduğunda nerede, ne zaman, ne şekilde, nasıl ortaya çıkacağı belli olmaz.

Ebeveynler özellikle 0-3 yaş ve her yaş döneminde, özellikle de hamilelik döneminde (hamilelikten önceki dönemdede) sorumluluk çerçevesinde davranmalı haram ve helâllere çok dikkat etmelidir. Haram lokmayı hatta şüphelileri bile kendimizden ve evlatlarımızdan uzak tutmalıyız. Her konuda olduğu gibi bu konuda da rehberimiz Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler olmalıdır. Yaklaşık 18 yaşlarında da kişilik oturur, kemikleşir.

Temel kişilik özellikleri iki gruba ayrılır:

1. Olumlu (güvenilir, yalan söylemeyen, dürüst, verdiği sözü tutan, yardımsever, hoş görülü, fedakâr vb.)

2. Olumsuz (öfkeli, geçimsiz, yalancı, saygısız, hileci, merhametsiz vb.)

Her insan hem olumsuz, hem olumlu kişilik özelliklerine sahip olabilir.

2) Aliye hocam çocuklarda Ahlak nasıl yerleşir veya onları nasıl ahlaklı yapabiliriz?

Ahlâk nedir? Ahlâk eğitimi nasıl olmalıdır? Ahlâk eğitimle değişir mi? Ana babalara düşen görevler nedir? vb. konulara açıklık getirelim.

“Bir babanın evladına bırakacağı en büyük miras güzel ahlâktır. "Hadis-i Şerif

Page 26: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

26

KULTUR'' ''

Ahlâk insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile kötülükten uzak durup, iyi ve güzel davranışlarda bulunmasıdır. İnsanlar hangi durumda nasıl davranacaklarını, bunların sonucunda da başkalarının nasıl davranacağını hesap edebilir. İnsanlar arası davranışların bir kısmı her zaman iyi, bir kısmı her zaman kötü nitelendirilir. Buna “değer yargıları” denir. Değer yargılarının (Ahlâk kurallarının) kaynağı otoriteye veya dine dayanır. Din en büyük manevi sistemdir ve ahlâk sistemlerin kaynağıdır. Şu bir gerçektir ki; insan ne tamamen iyilik, ne de tamamen kötülük üzerine yaratılmıştır. Her çocuk doğruyu yanlıştan ayırt etmeye (fıtraten) uygun yaratılmıştır. Dinimize göre her insan temiz, günahsız yaratılmıştır.

Ahlâk eğitiminin esasını, ahlâk kurallarını öğretmek oluşturmaktadır. Amacı ise, iyiliği sevdirmek, tanıtmak, arzu ettirmek olmalıdır.

Aile, toplumun çekirdeğidir, nüvesidir, temel taşıdır. Bir toplum içinde yaşayan insanların yetişmesinde, kişiliğinin gelişmesinde, sadece anne ve baba etkili değildir. Aile çevresi, arkadaş, okul çevresi, yazılı ve sözlü basın yayın organları (medya), sosyal medya vb. oldukça etkilidir. Bu nedenle, iyi bir kişilik gelişimi ve ahlâk eğitimi için sosyal çevre elden geldiğince düzenlenmelidir. Bu konu üzerinde özel olarak durulmalı ve gayret edilmelidir.

Çocuklarımızın iki cihan saadetine kavuşmaları için tüm eğitimlerine çok önem vermeliyiz. Bu konuda dikkat edilmesi gereken hususlar Hadis-i Şeriflerde çok güzel ifade edilmektedir.

“Evladınıza ikram ve ihsan ile muamele ediniz. Terbiyelerini iyi veriniz. Çünkü onlar Allah’ın (c.c.) size hediyesidir.” (el-Camiu's-Sağir, C-1, S-12)

Çocuklara ibadet sevgisini aşılamak en önemli vazifelerimizin başında gelir

Çocuklarımıza ilk önce Allah sevgisini, ardından Allah korkusunu vermeliyiz. Yapılan en büyük hatalardan birisi Allah ile korkutmaktır. “Allah taş eder (!), Allah cehennem zebanileriyle ateşe atar (!)” vb.İnsan, bilmediği tanımadığı şeylerden korkar, ürker hatta nefret eder. Çocuklar soyut ve somut nesneleri ortalama 8 yaşından itibaren ayırt eder. 8 yaşından önce tam olarak cenneti, cehennemi ayırt edemez. Sordukları soruları cevapsız bırakmamalı fakat yaşına uygun makul cevaplar vermelidir.

Öncelikle söylediklerimiz, yapmalarını istediğimiz konularda kendimiz örnek olmalıyız. Söylediklerimizle yaptıklarımız aynı olmalıdır. Çocuğumuzun elinden tutup camiye götürmeli, hediyeler vermeli, teşvik etmeliyiz. Ufak tefek yanlışları, hataları görmezden gelmeli, olumlu güzel davranışları övmeli, takdir etmeliyiz. Kırmadan, incitmeden, sabırla, usanmadan ve usandırmadan eğitmeliyiz. Baskı, tehdit, aceleci tavırlar ve her türlü şiddet-zorlama olmadan eğitmeliyiz. Bir bakmışız ki biz de eğitilmişiz.

Unutmayalım bizler çocuklarımız için birer aynayız. Çocuklar kendilerini ana-baba aynasında görür. Aksi halde onların hem bizden hem de ibadetten tamamen uzaklaşmalarına, hatta nefret etmelerine sebep olabiliriz.

Evlerimizi birer mescide çevirmeli ailece cemaatle namaz kılmalı, hadis-ayet ezberlemeli, ezberlediklerinin anlamını yaşlarına uygun açıklamalıyız. 3 ; Ev ve Aile içinde çocuklarımıza nasıl katkı sağlayabiliriz?

Page 27: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden
Page 28: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

28

KULTUR'' ''

3) Ev ve Aile içinde çocuklarımıza nasıl katkı sağlayabiliriz?

Aile toplantıları düzenlemek çok faydalıdır. En güzel eğitim metodu, öğreterek öğrenmektir. Çocuklarımıza duygu ve düşüncelerini açıklama, başkalarının önünde konuşma becerilerini de aile toplantılarında vermiş oluruz. Bu şekilde aile toplantıları hem bizi hem de çocuklarımızı geliştirir, aile içi iletişimimizi artırır. Hepimiz her şeyi bilmek zorunda değiliz. Anne ve babalar olarak biz de eksiklerimizi, yanlışlarımızı belirlemeli ve bilenlerden öğrenme yoluna gitmeliyiz.

Aile toplantılarında, neşe içerisinde şakalar yaparak, en sevdikleri yiyecekleri hazırlayıp ikram ederek, hoş ve eğitici zaman geçirmeliyiz. Bu toplantılarda kitap okunabilir. Hadisler, güzel sözler ezberlenebilir, aile içi sorunlar konuşulabilir.

Çocuklara görevler, sorumluluklar verilebilir. Yıllar sonra bile çocuklarımız bu toplantıları hiç unutmaz, anne ve babalarını hayırla yâd ederler…

Çocukta ahlâkî değerlerin geliştirilmesi için öncelikle yaptığı davranışların neden kötü, neden iyi olduğunu somut örneklerle açıklayıp öğretmeliyiz. Bunun ayarını iyi bilmek gerekir. Gereksiz uzatmalar, yersiz öğütler çocuk üzerinde olumsuz etkiler uyandırabilir. Çocuk yaptığı yanlışlar üzerinde düşündürülmelidir. Yanlış davranışları düzeltmenin yöntemlerinden biri de yaptığı hatanın kendisine düzelttirilmesidir. Örneğin bilerek bir suyu dökmüşse, orayı kendisi silmelidir.

Anne ve babanın ağzı bir olmalıdır. Çocukla ilgili kararlar düşünülerek alınmalı ve uygulamada kararlı olunmalıdır. Bir gün “evet” dediklerine, ertesi gün “hayır” dememelidirler.

Çocukların sorunlar üzerinde takılıp kalmaları doğru olmaz. Sorunlar her zaman çıkar. Önemli olan çözüm odaklı bireyler olmalarını öğretebilmektir.

Günümüzde yapılan en büyük hatalardan birisi de, TV’yi, bilgisayarı, cep telefonunu çocuk bakıcısı yapmaktır. Bilim adamları “ekranlı” her şeyle üç-dört yaşından önce tanıştırmayın” demektedirler. Ayrıca “şiddet” en fazla medyadan öğrenilir.

Çocukların makul istek ve arzularını yerine getirmekte geç kalınmamalıdır. Söz verirken iyi düşünmeli, tutulamayacak sözler verilmemeli, çocuk kandırılmamalıdır. Verilen sözler tutulmazsa çocukta hem ailesine, hem de çevresine karşı güvensizlik oluşur. Üstelik ilk fırsatta o da sizi kandırır. Size yalan söyler. “Güvensizlik” insanlarda psikolojik sıkıntılar oluşturur.

Unutmayalım; çocuk, yalanı, şiddeti öncelikle ailesinden öğrenir. Şakadan bile olsa çocuk aldatılmamalıdır, kandırılmamalıdır.

Her fırsatta çocuklarımızı sevip okşamalı ve öpmeliyiz. Sevdiğimizi hem sözle, hem de davranışlarımızla göstermeliyiz.

Page 29: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

29

KULTUR'' ''

Çocuğa değer vermeliyiz. Kendisini özellikle ailesinin yanında önemli, değerli hissetmelidir. Özgüven böyle gelişir. Ailesinin yanında değersiz, önemsiz hisseden çocuklar, kendini değerli hissettiren yanlış kişilerin kurbanı olabiliyor ne yazık ki.

Çocuğa kendini değerli hissettirmenin en önemli göstergelerinden biri de onu “dinlemek”tir. Karşımıza alıp, onları birer beyefendi ve hanımefendi yerine koyup, aynı göz hizasına gelip oturmalı, sevgiyle gözlerinin içine bakmalı, sözünü kesmeden, alay etmeden, dalga geçmeden, nasihat etmeden, tehdit ve rencide etmeden dinlemeliyiz. Karşımızda çok önemli bir kişi varmış edasıyla dinlemeli, o konuşurken başka işlerle meşgul (tv, cep telefonu vb.) olunmamalıdır. Arada sorulan küçük, ucu açık sorular “kendisinin anlaşıldığı ve önemsendiği duygusuna kapılmasına yol açacak ve “değerli” hissedecektir.

Çocuklar ne kardeşiyle, ne de başkalarıyla asla kıyaslanmamalıdır. Çocuk bir ay ya da bir yıl önceki “kendisiyle” kıyaslanmalıdır.

Çocukları oyuna, spora, kabiliyetlerine göre çeşitli sanat dallarına teşvik etmeliyiz. Hem kurallara uymayı öğrenirler, hem hayata hazırlanır hem de bedenen gelişir, güçlenirler. Ayrıca beyin gelişimlerine de faydalıdır. Zamanlarını olumlu işlerle doldururlar. Çocuklarımızla ortak faaliyetler yapmak çok faydalıdır. Hem iş bölümünü, hem faydalı olmayı öğrenirler. Birlikte bahçe işleri yapmak, araba yıkamak, ev temizliği, pasta börek yapmak vb. sevgimizi ve iletişimimizi artırır.

Çocuk zamanını faydalı ve hayırlı işlerle doldurmayı öğrenmeli, kitap okumaya teşvik edilmelidir. Zaman yönetimi ve programı yaşama becerisi insanları bir adım öne götürür.

4) Çocuklarda mahremiyet eğitimi diyince ne anlamalıyız ?

Çocuğa mahremiyet eğitimi doğduğu andan itibaren verilmeye başlanmalıdır.

Bebeklerin altını annesi ve bakıcısından başka kimse temizlememeli,gelişi güzel her yerde özellikle herkesin içinde açılmamalıdır.Banyo yaptırırkende iki üç çocuk aynı küvette  hele hele iç çamaşırsız yıkanmamalıdır." küçüktür anlamaz " diye bebekler çıplak gezdirilmez.Yanlarında soyunmak, çıplak gezmek çok tehlikelidir.

Özellikle müstehcen film,dizi,görüntü izlemek,şaka yapmak,fıkra anlatmak asla yapılmaması gereken işlerdir. İki üç yaşından itibaren yatak odalarına izin almadan,kapı çalınmadan içeri girilmeyeceği öğretilmelidir..Böyle durumlarda ebeveynler kendileride çocukların odalarına kapı çalmadan girmemelidirler..

Çocuk başkalarının yanında utandırılmamalı,alay edilmemeli, dalga geçilmemeli, fiziksel engelleriyle alay edilip lakap takılmamalıdır...Engelli , yardıma muhtaç yavrularımız Allah ın bize lütüflarıdır..imtihan gereğidir....kazanmayı nasip etsin..böyle ailelere özellikle yakın çevreleri destek olmalıdır...

Page 30: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

30

�L�M

OTİZM NEDİR?

Otizm çocuğun sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz etkileyen, konuşma ve iletişim yetilerini sınırlayan ve doğuştan gelen bir hastalıktır. Otistik çocuklar dünyayı çok farklı algılarlar. Diğer çocuklar için normal olan şeyleri çözümlemekte güçlük çekerler. Kendilerinden ne beklendiğini bilmedikleri ve nasıl davranmaları gerektiğini kestire medikleri için stres ve korku içindedirler.

Erken Teşhis Önemli:Her 700 çocuktan birinde görülen otizmin bazı belirtileri vardır. Çocuğunuzu gözlemleyerek bu belirtilerin olup olmadığını kontrol edebilirsiniz. Her hastalıkta olduğu gibi otizmde de erken teşhis önemlidir

Eğer çocuğunuzda aşağıdaki özellikler varsa geç kalmadan bir uzmana başvurunuz:

Anne ve babasına gülümsememesi

Göz teması kuramaması

Teselli edilmeye ya da çevresindekilerin ilgisine ihtiyaç duymaması

Anne ve babasından ayrıldığında tepki vermemesi

Anne ve babasına selam vermemesi ya da onlara el sallayarak veda etmemesi

Başka çocuklarla oyun oynamaktan hoşlanmaması

Oyuncaklara ilgi duymaması

Olduğu yerde sallanması

Gelişmemiş ya da çok az gelişmiş konuşma yetisi

Kendisine söylenen her şeyi kelimesi kelimesine algılamaması ya da anlamlandıramaması

Duyduğu kelimeleri ve cümleleri ne anlama geldiklerini bilmeden tekrar etmesiSeslere karşı aşırı duyarlı olması

Eğer çocuğunuz otistik ise ne yapmalısınız?

Eğer bu yönde bir teşhis konursa, en önemli şey anne ve babaların sabırlı olmasıdır. Çocuklarının dünyayla bağ kurabilmesi ve çevresini anlayabilmesi için onların desteğine ihtiyacı vardır. Alıştığı düzende yapılan değişiklikler, hatta küçük hoş sürprizler bile onları strese sokmaya yeter.Otistik çocuklar öğrenme güçlüğü çekerler ve bu durum, dışarıdan öğrenmek istemiyormuş gibi algılanabilir. Bize normal ve kolay gelen şeylerin onları zorlayabileceği unutulmamalıdır. Etrafında neler olup bittiğinin ona yavaş yavaş ve sabırla öğretilmesi gerekir.

TIPHAZIRLAYAN: PEDAGOG İshak Orhan

ÇOCUĞUnUz Otİstİk Olabİlİr!

Page 31: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Dienstleistung in Perfektion!

Page 32: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden
Page 33: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden
Page 34: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

34

�L�M

Genç kız dev bir karaltı görür. Güneyden gelen bir denizaltı… Pencereyi açar ve mesajını gönderir : “ Seni seviyorum… ”

Kulede bulunan I. İnönü denizaltısı komutanı Bahri Kunt, işareti görünce gülümser: “Hay Allah, bu kız denizaltıları şaşırdı. Nişanlısının denizaltısı bizim önümüzdeydi.”    Bir anlık tereddütten sonra yanıt gönderilmezse genç kızın telaşlanacağını düşünerek, karşılık verilmesini söyler. Ne gönderileceği sorulunca şunu söyler: “Ebediyete kadar…”

O gece Dumlupınar’da şehit düşen İsmail Türe, onu ebediyete kadar sevecekti…

Dumlupınar Denizaltısı ve I. İnönü Denizaltısıyla birlikte Akdeniz’deki “Blue Sea” adlı NATO tatbikatını başarıyla tamamlamışlardı. Geri dönüş yolunda Çanakkale Boğazı’ndan içeriye giriyorlardı.

Dumlupınar, 1953 yılında,  3 Nisan'ı  4 Nisan'a bağlayan gece su üstünden seyrederken, saat 02:10 sularında,  Çanakkale boğazı  Nara Burnu açıklarında Naboland adlı bir İsveç yük gemisiyle çarpıştı. Naboland, baş torpido dairesinin sancak tarafından Dumlupınar'a çarpmıştı. Çarpışmanın şiddetiyle Dumlupınar'ın güvertesinde bulunan 8 kişi denize düştü. 8 kişiden 2 si pervaneye takılarak, biri boğularak yaşamını yitirdi. Güverte Üsteğmen İsmail Türe de dahil 81 denizcimiz, batan Dumlupınar denizaltısında şehit olmuşlardı.

Açılan yaradan boğazın akıntılı suları, bendini yıkmış bir sel gibi içeri dolarken, artık çelikten bir tabut haline dönüşen Dumlupınar da boğazın derinliklerine doğru ağır ağır iniyor, gittikçe dibe yaklaşıyordu. Ölüm, personelin bir bölümünü uykuda yakalamış, diğerleri ise bir anda gemiye dolan suyun tazyiki yüzünden fazla dayanamamışlardı. Ancak yıldırım hızıyla hareket eden üç erin, hemen kıç bölmeye geçerek kapakları kapatması sayesinde denizaltıdaki 81 kişiden 22 kişi sağ kalabilmişti.

Ve şimdi, 2’si astsubay, 20’si er, 22 denizci, 80 metre derinlikte yaşamla ölüm arasındaki incecik çizgide sessiz bir bekleyiş içindeydiler. 

Eceabat limanında demirli bulunan Gümrük Motoru personeli, birinin kaza haberini vermesi üzerine derhal kaza yerine gider. Denizin üzerini ararken tahliye sandalındaki beş denizciye rastlar. Köprü üstünde bulunan Gemi Komutanı Süvari Kıdemli Yüzbaşı Sabri ÇELEBİOĞLU, Nöbetçi Vardiya Amiri Hasan YUMAK, Üsteğmen Kemal ÜNVER, Astsubay Hüseyin AKIŞ ve Astsubay Hüseyin İNKAYA, yani Dumlupınar’dan sağ kurtulan 5 kişi, vasıtalarla Çanakkale Devlet Hastanesine götürülür.

Saat 8 sularında, balıkçıların battı şamandırasını bulduğu haberi gelir.10 Numaralı Gümrük Motoru derhal şamandıranın bulunduğu yere gider. Gümrük Motorunun ikinci çarkçısı Selim Yoludüz, şamandırayı kaldırdı ve yazıyı okudu: Dumlupınar denizaltısı burada battı. Kapağı açın ve irtibat kurun.

DUMlUpinar FaCİasi

TAR�HHAZIRLAYAN: İhsan Erdoğan ŞİMŞEK

Page 35: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

35

�L�M

Selim Yoludüz kapağı açar ve korkarak seslenir:

- Alo!

- Buyrun, ben Astsubay Selami.

- Nasılsınız? Kaç kişisiniz?

- 22 kişiyiz. Neredeyiz? Ne oldu?

-Nara’dasınız geminiz battı. Endişelenmeyin. Kurtaran yolda, sizi kurtaracağız.

-Ailelerimize selam söylüyoruz… Bizi kurtaracağınıza eminiz… Vatan sağ olsun.

Bu sırada botun içinde bir nefer ve Çanakkale Deniz Komutanı Zeki Adar da vardı. O da metin olmalarını ve dışarıya çıkmaya çalışmamalarını tembihledi. Bundan sonra, Dumlupınar’la beraber yolculuk eden, fakat olayı fark etmeden geçip giden, olayı haber alınca da hemen geri dönen I. İnönü denizaltısının ikinci komutanı Üsteğmen Suat ikinci bir konuşma yapar. Teselli ve tembihlerde bulunur. Sonra durumu haber vermek üzere kıyıya döner

ve rapor verdikten sonra dönüp bir konuşma daha yapar.

-Evet, Dumlu.

-Ben Üsteğmen Suat.-Evet, Efendim ben Selami.

-Selami nasılsınız, biz geldik, şimdi bana durumu anlat. 

- Efendim dizellerden yara aldık, manevra dairesinde yangın çıktı, bataryayı  sıfıra alarak kıç torpido dairesine geçtik, şimdi manevra dairesi su ile dolu.

-Kaç kişisiniz orada?-22 kişiyiz.

-Diğer dairelerle irtibatınız var mı?

-Yarım saat evvel kıç batarya dairesi ile konuştum, şimdi cevap vermiyorlar.

- Merak etmeyin 'Kurtaran' geldi, biz buradayız.

-Efendim manometre 267 kadem gösteriyor doğru mu?

-Selami, Kurtaran geldi, şimdi kurtarma işine başlanıyor, ben biraz sonra yine gelirim.

-Peki Efendim...

Page 36: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

36

�L�M

Kazadan yaklaşık on saat sonra olay yerine gelen Kurtaran gemisi personeli, aşağıdaki arkadaşlarını kurtarmak için büyük gayret gösterdi. Ancak daha çalışmanın ilk adımında denizaltının battı şamandırası koparıldı ve Dumlupınar’la irtibat kesildi. Çan kılavuz teli olmayan denizaltıya ulaşmak daha da imkânsız bir hal aldı. O anı yaşayanlardan Dalgıç Astsubay Yılmaz Süsen: “Eğer Dumlupınar’ın şamandırası kopmasaydı, dalgıçlar telefon kablosuna tutunarak aşağıya inecek ve Kurtaran gemisindeki çan telini denizaltının kurtarma kapağına takabilecekti. Ancak şamandıranın teli, kurtarma çalışmalarının ilk adımında koptu.”

Eğer Dumlupınar'ın şamandırası kopmasaydı dalgıçlar telefon kablosuna tutunarak aşağıya inecek ve Kurtaran gemisindeki çan telini denizaltının kurtarma kapağına takabilecekti, ama olmadı.  Artık iş dalgıçlara kalmıştı, fakat fırtınalı hava, dalgıçları yaprak gibi savuruyordu. Bu haldeyken tam on bir dalış yapıldı. Maalesef hiç birinde başarıya ulaşılamadı. 

Yine de Yılmaz Süsen adlı dalgıç, tüm olumsuzluklara rağmen, canını tehlikeye atarak, 80 metre daldı.  Dumlupınar’la arasında 11 metre kalmıştı. Fakat basınca dayanamayıp aniden kendinden geçti ve şuurunu kaybetti. 15 saat tedavi altına alınan ve vurgun yemekten kıl payı kurtulan kahraman denizci için, kurtarma çalışmalarına katılan Amerikalılar şöyle demişti: “Ölümle arasında hiçbir şey kalmadı.”

Maalesef üç gün süren çalışmalardan hiçbir netice elde edilemedi. 7 Nisan sabahı, Milli Savunma Bakanlığı olayla ilgili yayınladığı tebliğlerin yedincisini, aynı zamanda sonuncusunu radyo aracılığıyla halka duyurdu.

Tebliğ şöyledir:

1) Çanakkale’de Nara Burnunda batan Dumlupınar denizatlısında kalmış olan personelin kurtarılmasından tamamen umut kesilmiştir.

2) Bundan sonra tebliğ yayınlanmayacaktır.

3) Hayatından umut kesilen personelin ismi aşağıdadır:

Page 37: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

37

�L�M

Subaylar: Kurmay Albay Hakkı Burak, Makine Kıdemli Yüzbaşı Naşit Öngören, Makine Yüzbaşı Affan Kayalı, Güverte Üsteğmen İsmail Türe, Makine Üsteğmen Fikret Coşkun, Güverte Teğmen Bülent Orkun, Güverte Teğmen Macit Şengün 

Astsubay Kıdemli Başçavuşlar: Şevki Özsekban, Ali Tayfun, Emin Akan, Ömer Öney, Mehmet Denizmen, Sait Yıldırım Astsubay Başçavuşlar: Cemaleddin Denizkıran, Selahaddin Çetindemir, Zeki Gider, Kemal Acun, Hüseyin Uçan, Cemal Kaya, Naci Özaydın 

Astsubay Çavuşlar: Bahri Serseren, İhsan İçdemir, Selami Özben, İbrahim Altıntop, Şaban Mutlu, İhsan Coşkun, Hamdi Reis, Samim Nebioğlu, Mustafa Doğan, İhsan Aral, Zeki Açıkdağ, Necdet Yaman, Tuğrul Çabuk, Mehmet Ali Yılmaz 

Mükellef Çavuşlar: Karasulu Veysel Saygılı, Rizeli Ramazan Yurdakul Mükellef Onbaşılar: Milaslı Niyazi Giritli, İstanbullu Züğfer Ceylan, İstanbullu İbrahim İşlemeci, Trabzonlu Murat Yıldırım, Bodrumlu Mehmet Kızılışık, Bodrumlu Emin Süzer 

Erler: Çanakkaleli Mehmet Demirel, Bigalı Ali Gökçü, Antalyalı Nurettin Alabacak, Bandırmalı Ömer Yalçın, Edremitli Ali Aslan, Lapsekili Ülfeddin Akar, Şileli Bekir Sarı, Sürmeneli Yusuf Demir, Rizeli Mehmet Aydın, Sökeli Mustafa Özsoy, Marmarisli Nuri Acar, Çorlulu Hüdai Çağdan, Lapsekili Kadir Demiroğlu, Tekirdağlı Fikri Ulaştırıcı, Bigalı Hüseyin Sayım, Bartınlı Hüseyin Kayan, İzmirli Kenan Odacıoğlu, Lapsekili Ahmet Günal, Bartınlı Mustafa Taşçı, Çanakkaleli Hasan Bozoğlu, Bursalı İbrahim Aksoy, İzmirli Feridan Kırcalı, Ordulu İsmail Özdemir, Çarşambalı Hasan Arslan, İnebolulu Ahmet Özkaya, Çanakkaleli Enver Uçar, Foçalı Necati Kalan, İnebolulu Murat Suyabatmaz, Giresunlu Mehmet Demir, Giresunlu Galip Yılmaz, Göreleli Hasan Kelleci.

Denizaltındaki subay, astsubay ve erlerin tümüne korkunç gerçek söylendi; kendilerini su yüzüne çıkaramayacakları, buna imkân olmadığı bildirildi. Artık kendilerine başta söylenen “gerekmedikçe konuşmayın ve sigara içmeyin” telkininin yerine “konuşabilirler, türkü söyleyebilirler ve isterlerse sigara da içebilirler” denildi. Bunu duyan kahraman denizcilerimizin son sözleri “Sizler sağ olun! Vatan sağ olsun! '' oldu. O andan itibaren oksijen bitinceye kadar 72 saat hayatta kaldılar.

Page 38: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

SILA-i RAHiM NEDiR?

KÖPRÜDERGİSİ

38

�L�M

Sıla, kelime olarak, ilişki içerisinde olmak, kavuşmak, ulaşmak manalarına gelir. Rahim ise aralarında süt veya kan bağı olan akrabalar demektir. (Akrabalık kan, süt ve din yoluyla olmak üzere üç kategoride olur.) Rahim akrabalar demektir. Akrabadan kasıt ise varis olsun veya olmasın, mahrem olsun veya olmasın, onlarla nesep bağı olan herkestir. Sıla-i Rahim ise akraba ve hısımlara iyilik etmek, onlara şefkat ve merhamet göstermek, görüp gözetmekten kinaye olarak söylenmiş bir deyimdir. Sıla-i Rahim nasıl yapılmalıdır?Bir kısım alime göre, Sıla-i Rahim sadece mal ve para ile yapılanlarla sınırlıdır. Ancak bu görüş çok sağlıklı bir görüş değildir. Çünkü Sıla-i Rahim kavramı çok geniş bir kavramdır. Sıla-i Rahim, akrabalara iyilikleri ulaştırmak, kötülükleri onlardan uzaklaştırmak için çok çalışmak anlamına gelir. Bu yardım şekli bazen malla, bazen parayla ve bazen de başka bir şekilde yapılabilir. Sıla-i Rahim malla olur. Muhtaca mutlak surette, ihtiyacı doğrultusunda yardım edilirken, onun aleyhine gelişmekte olan zararlar da bir set çekilerek durdurulur. Hatta Sıla-i Rahim bir tebessüm, bir dua ile de olur. Bir başka ifade ile Sıla-i Rahim, akrabalarımıza gücümüz doğrultusunda mümkün olan hayırları ulaştırmak ve onlardan defedilmesi gereken zararlı şeyleri de defetmektir. Sıla-i Rahim konusunda dikkat edilecek konulardan biri de şudur: İyilik, karşılık bekleyerek yapılmamalı, sadece görüp gözeten yakınlara karşı Sıla-i Rahimde bulunulmamalı; aksine, unutan, akrabalık bağlarını koparanlara karşı da bu görevin yerine getirilmesi zorunludur.

Bu konu ile ilgili bir Hadis-i Şerifte Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur biz Müslümanlara: “İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki sıla, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir.” (Buhari, Edeb, 15). Sıla-i Rahim ile ilgili Kur’an’i emirler:Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette Allah-u Teâlâ, bizlere akrabayı koruyup gözetmemizi, Sıla-i Rahimde bulunmamızı emir buyurmuştur. “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da (onun türünden) eşini yaratan; ikisinden de bir çok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir. (Nisa:1) Bir başka Ayet-i Celile’de ise; “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”(Nahl; 90). Akrabalık bağı olan sılayı kesip, koparıp atan kişilerin nasıl bir muamele ile karşılaşacaklarını Rabbimiz bizlere şöyle açıklamaktadır: “Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.”(R’ad; 25).Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi? İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.”(Muhammed:22-23). Allah-u Teâlâ, iyilik yapmak, yardımda bulunmak isteyenlerin kimlere yardım etmesi gerektiğini bildirirken anne ve babadan sonra akrabaları söylemiştir.

TOPLUMHAZIRLAYAN: KOCA REYİS

Page 39: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

39

�L�M

İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz (den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin, mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara (ihtiyacından dolayı), isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verin. Namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” (Bakara:177). “Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.”(Bakara: 215) Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v), Hadis-i Şeriflerinde bizlere, akrabayı koruyup gözetmemizi ve Sıla-i Rahimde bulunmamızı ve bunların önemini şöyle buyurmuştur. Ebu Eyyub el-Ensari (r.a) şöyle buyurmuştur: “Bir adam, Resulullah (sav)’a gelerek: “Ya Resulullah, beni Cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?” dedi. Resulullah (sav): Allah’a ibadet eder ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmaz, namaz kılar, zekat verir ve Sıla-i Rahim yaparsın.” buyurdu. (Buhari). Günahkar akrabalara da Sıla-i Rahim yapılır mı? Bazıları, günahkar akrabalara yapılan Sıla-i Rahimi yanlış anlamakta, onlarla karşılıklı muhabbet ve sevgi beslemek, birlikte oturup kalkmak, yiyip içmek ve birbirini övmek olduğunu sanmaktadır. Bu doğru bir davranış değildir.

Bilindiği üzere İslam günahkar, hatta kafir akrabalara iyilik yapmayı engellemez. Buna delalet eden ayette Allah (cc) şöyle buyurur: “Allah sizi din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara adil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, adil davrananları sever.” (Mümtehine:8). Ancak bu emir, kafirler ve fasıklarla karşılıklı muhabbet ve sevgiyi, onlarla oturup kalkmayı, yiyip içmeyi gerektirmez. Allah (cc) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve Peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsiniz.”(Mücadile:22). Bilakis bu kimselerle Sıla-i Rahim, onları cehennemden uzaklaştırmaya ve cennete yaklaştırmaya çalışma şeklinde olmalıdır. Bu yüce hedefi ve büyük gayeyi gerçekleştirmek, onlarla ilişkiyi tamamen kesmeyi gerektirirse, o durumda asıl Sıla-i Rahim, ilişkiyi kesmekle olur. Bu konuda İmam Ebi Hamza şöyle demiştir: Eğer akrabalar kafir ve facir iseler onlarla ilişkiyi kesmek Sıla-i Rahimin ta kendisidir. Ancak önce vaaz ve nasihatte büyük gayret ortaya koymak, sonra bunda ısrar ettiklerinde ilişkiyi kesmenin sebebinin haktan uzak durmaları olduğunu duyurmak şartıyla. Bundan sonraki Sıla-i Rahim de dosdoğru yola dönmeleri için gıyaplarında dua etmekle olur ve bu sorumluluk ondan hiçbir zaman düşmez.

Page 40: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

40

�L�M

Mangala,  dünyadaki yaygın adıyla  Mankala,  Gaziantep, Urfa, Hatay gibi illerde oynanan Köçürme oyununun diğer adıdır.

Dünya üzerinde mangala oyunlarının yüzlerce farklı varyasyonu vardır. Bu varyasyonların hepsi birbirinden tamamen farklı değildir. Birçoğunun sadece isimleri birbirinden farklıdır. İki komşu ülkede oynanan aynı oyun, farklı isimlerle anılabilir. Bu bilgiler ışığında dünya üzerinde en yaygın oynanan ve bilinen varyasyonların sayısının fazla olmadığını söyleyebiliriz. Dokuz Kumalak, Bao, Oware, Kalah gibi varyasyonlar en çok oynanan ve bilinen varyasyonlardır.

Mangala Türk zeka ve strateji oyunu ile ilgili tarihi araştırmalar, oyunun  Sakalar, Hunlar ve Göktürkler döneminde oynandığını göstermektedir. Türk halklarının çoğunda unutulan bu oyun, konargöçer bozkır hayatını son yüzyıllara kadar devam ettiren Kazak, Kırgız, Türkmen ve Altay gibi bazı Türk halkları arasında günümüze kadar gelmiştir.

Türkler yerleşik hayata geçip şehirlerde yaşamaya başladıktan sonra da bu oyunu oynamaya devam etmişlerdir. Nitekim Karahanlılar, Selçuklular ve nihayet Osmanlıların da  Mangala adıyla bu oyunu devam ettirdiğini görüyoruz. Bunu XVI. yüzyıla ait Osmanlı minyatürlerinden de izlemek mümkündür.Dünyada    Coffeehouse kültürünün temelleri 1554 yılında İstanbul’da atılmış, İstanbul’dan sonra Avrupa’da Coffee kültürünün izleri 1650 yılından itibaren görülmeye başlanmıştır. Günümüzde  bu güçlü temellerin atıldığı döneme ait kahve kültürünü yansıtan, tümü İstanbul’da resmedilen sadece iki adet görsel kaynak bulunmaktadır. İki görsel kaynakta da bulunan oyunlardan birisi “mangala”dır.

tÜrk zeka ve strateji OyUnU; Mangala

GELENEKHAZIRLAYAN: Tarih Atölyesi

Page 41: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

41

�L�M

 Diğer yandan mangala, tarih boyunca hiç bir şekilde kumar amaçlı olarak para karşılığında oynanmamıştır. Ülkemize gelen yabancı seyyahlar, Türklerin bu oyunu parayla oynamadığından, saatlerce hiç tartışmadan zevkle oynadıklarından seyahatnamelerinde bahsetmişlerdir. 1610 yılında İngiliz Seyyah George Sandys, “Mangala, gerek zenginler, gerekse fakirler tarafından parayla oynanması tercih edilen oyunlardan değildi. Bu sebeple aralarında tartışma da çıkmazdı.” demektedir. 

Araştırmacı Philip Townshend’e göre, bir toplumda insanlarda en çok beğenilen ve örnek alınan niteliklerden şu yedisi mangala oyunuyla ilgilidir:  1- Kurnazlık: Oyunun stratejisini planlama ve oyun kurallarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilme. 2- Uyanıklık: Karşısındakinin kurnazlığına karşı savunma ve önlem alma. 3- Önceden görme: Hazırladığı oyun manevrasına karşı rakibinin tepkisini kestirebilme. 4- Esneklik: Beklenmedik durumlarda hemen tepki gösterebilme. 5- Direnme: Tüm şaşırtmalara karşın, kendi planını sonuna dek sürdürebilme. 6- Sağgörü: Oyunda rakibinden plan ve gücünü gizleyebilme. 7- Bellek: Hasmının sağgörüsüne karşın, durumunu ve gücünü ne denli saklarsa saklasın kestirebilme.

Mangalanın çağdaşı olduğu diğer oyunlardan farkı, dağdaki çobandan, 70 yaşındaki bilgine, İstanbul’da saraydaki hanım sultandan, 6 yaşındaki çocuğa kadar her yaştan ve kültürden insanın oynayabilmesidir.

Page 42: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

42

�L�M

Meslek seçimi, gençlerin çoğu tarafından, heyecan verici bir konu olarak algılanmaz. Büyük bir ihtimalle kendinize bir meslek seçmeniz gerektiğinin bilincindesiniz, fakat bunu mecburi bir görev olarak algılıyorsunuz. Eğer okula gidiyorsanız, henüz iş hayatına başlamadığınız için, bu konunun seni ilgilendirmediğini, ileriki zamanlarda ilgilenmenin yeterli olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat zamanında ve yerinde bir meslek seçimi, geleceğiniz için çok büyük bir önem taşımaktadır. Bu yüzden ileride yapacağınız mesleği şimdiden seçmeniz senin için çok daha iyi olacaktır. Neden mi?

Okul, iş hayatı için bir hazırlanma sürecidir:Okula gitmenin tek sebebi okuyup öğrenmek, öğrendiğiniz konulara hakim olmak değil, aynı zamanda hayata hazırlık yapmaktır. Hazırlandığınız hayat ise ilk etapta iş hayatıdır.Bunun farkına ancak bir iş başvurusu için dilekçe yazmanız gerektiğinde varırsınız. Seçebileceğiniz meslekler, mezun olduğunuz okulun seviyesine (Hauptschule, Realschule veya Gymnasium) göre değişir.

Birçok meslek için üniversiteyi bitirmiş veya meslek eğitimini (Ausbildung) tamamlamış olmanız gerekir. Bunları yapabilmek için ise hangi okuldan mezun olduğunuza ve okuldaki notlarınıza bakılır. Daha yüksek bir diploma ve daha iyi notlara sahipseniz, iş bulmak senin için kolaylaşır. Düşük bir diploma ve kötü notlar ise, seçebileceğiniz mesleklerin sayısını düşürür ve iş bulmayı zorlaştırır.

İş, insan hayatının büyük bir bölümünü kapsar:Almanya’da iş hayatı, ortalama yirmili yaşlarda başlar ve normal olarak yasal emeklilik yaşı olan 67 yaşına kadar sürer. Buna göre üniversiteden mezun olup çalışmaya başlayan biri, yaklaşık 40-45 yılını, Hauptschule’den mezun olup iş hayatına atılan biri ise yaklaşık 50 yılını çalışarak geçirir. Yani hayatınızın büyük bir kısmını çalışarak geçirirsiniz. İsterseniz bunu kısaca hesaplayalım:

Günde 8 saat uyuduğunuzu farz edelim. Bu durumda sana bir günden geriye 16 saat kalacaktır. Haftada 40 saat çalışırsanız, hafta içi her gün 8 saatinizi de çalışarak harcayacaksınız. Bunun yanı sıra öğle paydosu, işe gidip gelmek gibi durumları da hesaba katarsak, günün yarıdan fazlasını iş için kullanmış olacaksınız ki, bu hesaba mesai dışındaki çalışmalar, iş seyahatleri ve eğitim gibi faaliyetler de dahil değil.

GENÇL�K VE BAȘARIYAZAN: Hamza KÜÇÜK

hayatin en ÖneMli seÇiMlerinDen biri: Meslek seÇiMi

Page 43: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

43

�L�M

„İyi“ bir meslek seçmek:Madem hayatınızın bu kadar büyük bir bölümü çalışarak geçecek, bu zamanı nasıl geçirmek istediğinizi şimdiden düşünmek senin için faydalı olacaktır. Bu kadar zamanı, zevk aldığınız, ilginizi çeken ve senin için bir anlamı olan işleri yapmakla mı geçirmek istersiniz, yoksa canınız sıkılarak sana verilen görevleri yapmak mı istersiniz?

İş zamanını öyle veya böyle atlatmanız gerekecektir. Peki ne tür faaliyetlerle? Senin için zevkli olanlarla mı, yoksa sıkılarak, istemeyerek yaptığınız faaliyetlerle mi? Bu senin elinde. Mesleğinizi seçerken bunlara karar vereceksiniz.

Meslek seçimi ne zaman olmalı?Teorik olarak her zaman kendinize bir meslek seçebilirsiniz. Okulu geride bırakmış, bir süredir çalışıyor ve mesleğinizde mutlu olmadığınızı hissediyorsanız, yeni bir meslek seçebilirsiniz. Fakat bu, yeni bir meslek eğitimini (Umschulung) gerektirebilir ve bir kaç yıl sürebilir.

Daha kolay olanı ise, henüz iş hayatı başlamadan mesleğinizi seçmeniz olacaktır. En azından hangi dallarda çalışmak istediğinizi, okuldan mezun olmadan önce kararlaştırabilirseniz, sonrasında işiniz daha kolay olur. Bu kararı vermeden okulu bitirmeniz, kararınızı olumsuz etkiler. Çünkü diplomanız ve notlarınız bellidir ve bunlar seçebileceğiniz mesleklerin listesini kısaltabilir. Bu nedenle zamanında düşünmeye başlamanız ve yıllarınızı nasıl bir işe vermek istediğinizi belirlemeniz daha iyi olacaktır. Bunun için Alman İş ve İşçi Bulma Kurumu (Arbeitsagentur)’nun bir hizmeti olan „Berufsinformationszentrum“un hizmetlerinden faydalanabilirsiniz.

„Arbeitsagentur“ veya benzeri kurumların sunduğu danışmanlık (Bildungsberatung veya Berufsberatung) hizmetlerinden de ücretsiz olarak faydalanabilirsiniz.

Page 44: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

44

�L�M

Bir İslam ahlâkı terimi ve Müslümanlar arasında dostluk ve iyi niyet işareti olarak “selam” vermek sünnet, almak ise farzdır. Selam, Müslümanların birbirleri ile karşılaştıkları zaman karşılıklı olarak hayır ve duada bulunmaları, yani birinin diğerine “Selâmün aleyküm” (Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerine olsun, her türlü kaza ve beladan korusun.) demesi, diğerinin ise “Aleyküm selam” (Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi sizin de üzerinize olsun.) şeklinde karşılık vermesidir. Bundan daha güzel bir söz olamaz.

İslam toplumu içinde selamı yaygın hale getirmek hem Allah’ın emri hem de Peygamberimizin sünnetidir. Yüce Rabbimiz, “Ey insanlar! Evlerinizden başka evlere izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Nur 27) “Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisi ile selam verin veya aynısı ile mukabele edin…” (Nisa 86) buyurmuştur.Peygamberimiz de birçok hadisinde selamın önemi ve yaygınlaştırılmasının gereğini vurgulamıştır. Bir sahabenin Peygamberimize, “İslam’ın hangi işi daha hayırlıdır?” sorusuna Resulullah, “Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selam vermendir.” (Buhari, iman 6-20) diye cevap vermiştir. Peygamberimiz, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe olgun bir imana sahip olamazsınız. Size, yerine getirdiğiniz takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız...” (Müslim, iman 93). “Şüphesiz ki Allah katında insanların en hayırlısı önce selam verendir.” (Ebu Davut, Edep 133) buyurmuştur.

Peygamberimize göre, Müslümanın Müslüman üzerinde beş tane hakkı vardır:

1. Karşılaştığı zaman selamlaşmak 2. Hastalandığı zaman ziyaret etmek 3. Öldüğü zaman cenazesinde bulunmak 4. Davetine icabet etmek 5. Hapşıran kimseye “elhamdülillah” dedikten sonra “yerhamukeallah”, hapşıranın da “yehdînâveyehdîkümullah” demesi. (Hapşıran kimsenin kalbinin bir lahza durduğu ve tekrar çalışmaya başladığı tıbbi bir gerçektir. Allahım, sana şükürler olsun, duran kalbimi yeniden çalıştırdın. Karşısındaki de Allah sana merhamet etsin seni sevdiklerine bağışlasın, diğerinin de ona aynısı ile mukabele etmesi şeklinde karşılıklı bir duadır.)

“Ey Allah’ın Resulü, bana öyle bir şeyler söyle ki onları yapayım ve cenneti garantileyeyim.” diyen bir sahabeye, Peygamberimiz, “Selamı yaygınlaştır. Sıla-i Rahimde bulun. (Memleketinle ve akrabalarınla ilişkini kesme). Sofranı açık tut (Cömert ol). Geceyi ihya et (Teeccüt namazı kıl) der.

Ayet ve hadislere baktığımız zaman selamı yaygınlaştırmak, insanlar arasında dostluk sevgi ve barışın yaygınlaştırılması, Müslümanların kalplerinin birbirlerine ısındırılması bakımından son derece önemlidir. İslam toplumunda dost, ahbap, arkadaş, tanıdık ve bütün Müslümanlarla sevgi, saygı, muhabbet ve samimiyet duygularının geliştirilip güçlendirilmesi için karşılıklı olarak selam verip almak gereklidir.

SOSYALLEŞMEHAZIRLAYAN: Veysel UYSAL

selaMin eheMMiyeti

Page 45: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

45

�L�M

Halk arasında, selamı sadece erkekler alıp verirmiş gibi bir anlayış vardır. Selam, Müslümanların ortak değeridir. Erkek erkeğe, kadın kadına, kadın erkeğe, erkek kadına selam verir ve alır. Amel defterine de sevap olarak yazılır. Peygamberimiz yanında büyüttüğü Enes’e (r.a), “Oğlum! Ailenin yanına girdiğinde selam ver ki sana ve ev halkına bereket olsun.” demiştir. (Tirmizi, istizan 20) Enes çocuklara rastladığı zaman onlara selam verir ve Resulullah da böyle yapardı.” derdi (Tirmizi).

Selam verdiğimiz zaman içtenlikle, cânı gönülden alanlar olduğu gibi, öyle insanlarımızda var ki, selam veriyorsunuz (Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerine olsun diyorsunuz) sağına soluna bakıp duruma göre zoraki, sanki bir lütufta bulunurcasına ağzının ucuyla ya “Aleyküm selam” diyenler veyahut da duymazdan gelenler oluyor. Kardeşim kimden ve neden korkuyorsun. “Müslümanım” diyen bir kimse Müslüman kimliğinden taviz vermez. Eğer korkman gereken biri varsa o da seni, beni ve bu kainatı yoktan var eden, sayısız rızık ve nimetler bahşeden, sağlık ve sıhhat veren, Mü’minun sur. 115’de “Siz başıboş ve sorumsuz olarak yaratıldığınızı ve tekrar yeniden diriltilip hesaba çekilmeyeceğinizi mi zannediyorsunuz.” buyuran Yüce Rabbimizdir. Ondan ve onun hoşnutluğunu kaybetmekten korkunuz.

Peygamberimizin selam ile ilgili hüküm ve talimatları şöyledir: Küçükler büyüklere, binekli olanlar yayalara, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler yetişenlere, karşılaşıldığı zaman az olanlar çok olanlara önce selam verirler. (Buhari, istizan 4-7). İslami âdaba göre bir gruptan ayrılırken, ayrılan kişi tarafından da selam verilir. “Sizden biriniz (bir meclise varıp) oturacağı zaman selam versin, kalkıp ayrılacağı zamanda selam versin. Çünkü birinci selam, ikinci selamdan daha makbul değildir.” (Müslim). Peygamberimiz, “İnsanların en cimrisi selamda cimrilik yapandır.” buyurmuştur.

Selam Müslümanlar arasında iletişim bağıdır. Dünyanın neresinde ve hangi ırktan ve renkten olursa olsun, Müslümanlar birbirlerini “Selâmün aleyküm” parolasıyla bilip tanırlar, tanışıp kaynaşırlar. Bu Yüce Rabbimizin bizlere bir lütfu olup Allah-u zül celâl’in 99 isminden biridir. Aynı zamanda cennet bahçelerinden birinin adı da “Dâru’s Selam”dır. Selam müminin mümine yaptığı bir duadır.

Selam vermek ve almak rastgele bir alışkanlık, basit bir âdet değil, Yüce Rabbimizin emrine, Peygamberimizin sünnetine uyularak yapılan güzel bir ibadet, sevap kazandıran salih bir ameldir. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Veysel Uysal

Page 46: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

46

A�LE

ana-baba OlMak

Kadın ve erkek evlilik ile birlikte hayatın yeni bir evresine adım atarlar. Artık onlar “karı-koca” olmuş ve aileyi, yani toplumun temelini oluşturmuşlardır.Eşler (karı-koca) çocuk sahibi olunca bir basamak daha yükselerek “ana-baba” olurlar. Erkek baba, kadın ise anne olarak yeni görev ve sorumluluklarla muhatap olur.

Aile, önceleri karı-koca kavramı üzerinden tanımlanırken, çocuk sahibi olunca ana-baba kavramı üzerinden tanımlanmaya başlar. Bu dönemde, daha önce olmayan sorumluluklar, görevler ve faaliyet alanları oluşur. Anne-çocuk, baba-çocuk ve anne-baba-çocuk eşleşmeleri bu yeni dönemin ilişkilerini belirler. Kısacası ailenin hayatı tamamen değişir.Aile üyeleri arasındaki ilişki ve iletişim tek taraflı değil, karşılıklı, yani interaktif bir biçimde gelişir. Bu sebeple, ilişkilerin olumlu olması karşılıklı mutluluğu, olumsuz olması ise huzursuzluk ve bıkkınlıkları getirir.

Kadını anne, erkeği baba yapan şey, çocuğun bedensel varlığından çok, onun bireysel varlığıdır. Yani çocuğun barınma, bakım, eğitim-öğretim vb. ihtiyaçlarının karşılanması esnasında ortaya çıkan ilişki ve iletişim sürecidir. Bu süreç olumlu geçerse çocuk yaşadığı aileye ve topluma çabuk ve doğru uyum sağlayacak, böylece toplum sosyal bir birey kazanacaktır. Ama süreç olumsuz gelişirse, bundan hem ana-baba, hem de toplum zarar görür. Bu uyumsuzluk nedeniyle değer yozlaşması meydana gelir.

Çocuk eksenli aile anlayışının temel hatası, anne ve babanın kendilerini gelişime kapatmaları ve sanki gelişim sadece çocuk içinmiş gibi bir hataya düşmeleridir. Halbuki “karı-koca”lıktan “ana-baba”lığa giden süreçte nasıl bir hazırlık yapılıyorsa, bu gelişim devam etmeli ve süreç kesintiye uğratılmadan ailenin dinamik yapısı tüm üyelerle birlikte uygulanmalıdır.Aile, çocuğun gelmesiyle birlikte, hayatını yeniden düzenlemek zorundadır. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. Yeni kurgulanacak hayat, daha güzel, daha eğlenceli, daha bereketli ve olağanüstü olacaktır.

Karı-koca, evliliklerinin ilk yıllarında birbirlerini iyi tanıma ve uyum becerisini kazanmak zorundadır. Tali meselelerle veya dışsal olaylarla aralarındaki uyuma zarar vermemelidir. Özellikle kendi anne ve babalarına karşı, taraf olmamaya ve iki ailenin büyüklerini birbirlerine tercih etmemeye dikkat etmelidirler. Atalarımızın dediği gibi “Dört atanın dördü de haktır.”

YUVAYAZAR: EROL DAĞASLANI

Page 47: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

47

A�LE

Çocuk öncesi yarım kalmış hesaplar ve kırgınlıklar çözüme kavuşturulmalıdır. Eğer “Çocukta hayır vardır.” diyerek bozuk ilişkinin çocuk tarafından kurtarılacağına inanılıp bu sorunlar ertelenirse, maalesef çocuğun doğumundan sonra da devam ettirilmekte ve çocuk üzerinden yeniden yapılandırılmaktadır. Sanki bir taraf çocukla ilgilenmiyor, görevini ihmal ediyor, diğeri de bunu fark ediyor ve uyarıyormuş gibi davranılır. Gerçek şu ki, açık kalan hesaplar, çocuk bahane edilerek karşı tarafa ödetilmek istenir. Uzun yıllardır evli ve çocuk sahibi olan çiftlerin boşanmalarının altında yatan temel sebep, çocuk öncesi çözülemeyen meselelerdir.

Çocuğun aileye katılımının ilk belirtileri, onun bakımı ve sevimliliğidir. Geceleri ağlaması, yeme-içme ve uyuma gibi ihtiyaçları anne ve babanın hayatının değiştiğinin göstergeleridir. Ana-baba bunun farkına varmak ve bu sorumluluğu kabullenmek zorundadır.Baba çocuğunu “evlat” gözüyle, anne ise “ciğerpare” olarak sever. Bu farklı çocuk algısı, beraberinde farklı yaklaşım tarzlarını da getirmektedir. Eşler bunu bilmeli ve birbirlerini ölçü olarak görmemelidir. Aksi halde eşler arasında şu sıkıntılı diyalogların yaşanmasına sebep olur:

Baba: “Sen kızınca bir şey olmuyor ama ben kızınca, o daha çocuk deyip beni suçluyorsun.”Anne: “Çocukla 10 dakikadır ilgileniyorsun, hemen bıktın, peki ya benim gibi tüm gün yanında olsan, kim bilir ne yaparsın?”Baba: “İyi ki bir evladımız oldu, hep o, sanki ben bu evde yokum.”Anne: “Ben bu çocuğu babamın evinden mi getirdim? Senin de çocuğun, elbette bakacaksın!”Annenin ve babanın çocuk üzerindeki hakları ve ödevleri eşittir. Yalnız, şekilleri ve içerikleri değişiktir. Annelik ve babalık bir meslek değil, bir beceridir. Bunun yapılabilmesi için de “arzu ve önemseme” gereklidir. Arzu, çocuğu her halükarda affetmeyi, önemseme ise ona zaman ayırıp emek vermeyi ifade eder.

Boşanan çiftlerin karı-koca ilişkileri biter ve birbirlerine karşı sorumlu olmaya devam etmezler. Fakat ana-babalık asla bitmez, zira onları ana-baba yapan şey nikah değil, çocuk sahibi olmaktır. Boşanma ile çocuklardan ayrılma ve onlara karşı sorumluluklardan feragat etme söz konusu değildir.

Page 48: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

48

A�LEaİle İÇİ tartişMalar ve ÇOCUklar

Kişilik gelişiminin en yoğun olduğu dönem, çocukluk dönemidir. Bu dönemde çocuklar, etraflarında olup bitenlere dikkat ederler. Hayatı, insanları ve hâdiseleri, ev içerisindeki münâsebetlerle, özellikle de anne-baba-çocuk arasındaki iletişimle anlamaya çalışırlar.

Anne, baba veya kardeşler arasında yaşanan geçimsizlikler, çocuğun çevresine bakışını, insanları ve hayatı sevmesini, sosyal yaşantıya uyum sağlamasını zorlaştırmaktadır. Başka bir ifadeyle aile içi kavga ve çekişmeler, çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyecek; sonuç itibariyle çocukta hayata karşı isteksizlik, çevreye karşı düşmanca hisler besleme, özgüven eksikliği, saldırganlık ve başkalarının acı çekmesinden zevk alma (sadizm) gibi istenmeyen kötü ahlak ve davranışlar gelişecektir.

Tartışmaların çok sık yaşandığı bir ortamda yetişen çocuğun okul başarısı da düşük olur. Özellikle dikkat gerektiren dersleri dinleyemez, dikkatini toplayamaz. Öğretmenlerin en çok şikayet ettiği, arkadaş ortamlarında kavgacı olarak bilinen çocuklar, bu tip çocuklardır. Anne ve babanın öfkeli halleri, depresif tavırları çocuğa yansır. Çocukta mutsuzluk, şikayet etme, saldırgan davranışlar, yalan söyleme, kin, öfke gibi davranış bozuklukları görülebilir.

O HALDE NELERE DİKKAT EDİLMELİ?Öncelikle anne-baba veya kardeş, kim olursa olsun, çocuğun önünde tartışmaktan şiddetle kaçınmalıdır. Buna rağmen çocuk herhangi bir kavgaya şahit olmuşsa, kavga sonrası barışmaya da

şahit kılınmalıdır. Zaman zaman aile içerisinde farklı görüşler bulunmasının normal olduğu, bunların bir kısmının çözülebilir, bazılarının da çözülemez olduğu, çocuğun anlayacağı dille anlatılmalıdır ki, çocuk her tartışmanın kötü biteceğini düşünmesin. Tartışmaların bazen problemleri çözmek için gerekli olduğu da söylenebilir.

Aile arasındaki fikri ayrılıklarda, konu saptırılmamalı,tartışma hakarete dönüştürmemeli ve kırıcı ifadeler kullanmaktan şiddetle kaçınılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, çocuklar çok iyi bir kayıt cihazıdır. Sizden öğrendiği söz ve davranışları, başka bir gün birisine kızdığında aynen tekrar edecektir. Bazen öfke ile farkında olmadığımız bazı söz ve davranışlarımızı, çocuğumuzda gördüğümüzde şaşırmamalı, ona her zaman “Sokaktan, başkalarından neler de öğrenmiş!” gözüyle bakmamalıyız. Çünkü çocuklar, büyük oranda bizim kopyalarımızdır.

Tartışmaların bedeli çocuğa ödetilmemelidir. Mesela, tartışmalardan korkup elinden bardağı düşürüp kıran çocuğu, öfkemizi ondan çıkarmak için dövmemeli, aksine kendimize çeki düzen vermeliyiz.

Kavgaya şahit olan çocuğa, “Bak, sen şahitsin, baban veya annen bana hakaret ediyor...”denilerek taraf tutmaya zorlanmamalıdır. Anne-baba hiçbir zaman çocuğu kendi tarafına çekip birbirini kötülememeli, birbirinin kusurlarını çocukla paylaşmamalıdır. Çocuğun gözünde anne-baba hep eşit düzeyde sevebileceği modeller olmalıdır. Çocuk, birini diğerine tercih edecek duruma düşürülmemelidir.

Yazar: Koca ReisÇOCUK VE AİLE

Page 49: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

ET DÜNYASIHelal ve temiz şartıyla

Etler kendi kesimimiz olup 100% şoksuz kesimdir.

Tuna ve Helal ikram ürünleri bulunur.

Tavuk mamülleri el kesimidir.

Kurban, adak, akika kurbanı vekaleten kesilir.

Residenzstr. 3413409 Berlin

0157 834 706 88030 204 582 94

Adress:

Handy:Festnetz:

Page 50: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

50

A�LEÇOCUklarin Davraniş sOrUnlari

ÇOCUKLARIN DAVRANIŞ SORUNLARINI ANLAMAYA YÖNELİK SORULAR

Sorun ne?Sorun ne?Bu kimin sorunu?Bu sorundan en çok kim etkileniyor?

Sorun daha çok çocukla mı ilgili, yoksa başkasıyla mı?Örneğin stresli bir anne, herkesi etkileyen kişi çocuk olduğu için, sorunun çocuktan kaynaklandığını düşünebilir. Ama bu sorular, esas "stresli" kişinin kendisi olduğunu ve bunu çocuğuna olumsuz bir biçimde yansıttığından dolayı, kasıtlı olmasa da, sorunu daha da kötüye götürdüğünü anlamasına yardımcı olabilir. Ekstra yardıma gereksinim duyan kişi aslında kendisi olabilir.

Sorunun nitelikleriEğer sorunun büyük bir bölümü çocuktan kaynaklanıyorsa:

Bu davranış, gelişimin bu aşamasında normal mi?Bu tür bir sorun yaşayan sadece çocuğunuz mu?Bu davranış nerede görülüyor? Evde mi, okulda mı, yoksa her ikisinde birden mi?Sorunun görüldüğü zamanlar, çocuğunuzun özellikle bir kişiyle birlikte olması (ya da olmaması) söz konusu mu?Davranış ne zaman görülüyor? Siz ve çocuğunuz ayrı iken mi, yeni ortamlarda mı, günün belirli bir saatinde mi?Önceki gece yeterince uyumamış olma, açlık, üzücü bir olayın anımsanması gibi belirgin tetikleyiciler var mı?Bu davranışı neler daha iyiye, neler daha kötüye götürüyor?

Sorunun tarihiKötü davranışlar ne zaman başladı?Bu davranışların başlamasına kadarki süreçte neler yaşandı?Göz önüne alınması gereken daha geniş çaplı olaylar var mı? Örneğin, yakın tarihte özel hayatınızda önemli olaylar, kayıplar ya da yaşam koşullarında değişimler yaşandı mı? Ailede ya da okulda değişikler oldu mu? Siz ya da ailenin diğer üyeleri normalden daha fazla mı stres altındasınız? Söz konusu başka bir ailevi gerilim var mı? Çocuğunuz bunu fark etmiş olabilir mi? Çocuğunuzla olup bitenler konusunda konuştunuz mu? Konuşmanız işe yaradı mı? Sizin yerinize ailenin dışından birinin konuşması işe yarayabilir mi? Eğer bu sorulardan herhangi biri size çözüm konusunda bir ışık tutuyorsa, enerjinizi çocuğunuzun davranışından çok, bu durum için harcamanız gerekir.

Ailenizde başka birinin buna benzer sorunları oldu mu? Eğer olduysa işe yarayan bir şey oldu mu? Sorunun altında yatan bir sağlık problemi var mıydı?

YUVAYAZAR: EROL DAĞASLANI

Page 51: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

51

A�LE

Duyarlılık etmenleriBu sorun baş göstermeden önce çocuğunuz duyarlı mıydı? (Örneğin, yaşıtlarından herhangi bir açıdan farklı mıydı? Öğrenme güçlüğü ya da fiziksel bir rahatsızlığı var mıydı? Sosyal açıdan başkalarından farklı mıydı?)Çocuğunuzun kötü davranışlarına dikkat ediyor ama iyi davranışlarını görmezden mi geliyorsunuz? Eğer durum böyle ise, kötü davranışlarını mümkün olduğunca görmezden gelin ve iyilerine dikkat edin.Hangi yaklaşımları izleyeceğiniz konusunda eşinizle hemfikir misiniz? Birbirinize karşı mı, yoksa birlikte mi uğraş veriyorsunuz? Herhangi bir çözüm yöntemi denediniz mi? Denediklerinizde tutarlı davrandınız mı? Çabuk pes etmeyiniz.Çocuğunuza tepkiniz ruh halinize rağmen hep aynı mı? Stilinizin normalden daha etkili olduğu zamanlar var mı? Daha etkili olduğunuz zamanlarda farklı olan nedir? Bunu daha sık yapabilir misiniz? Tutarlılık, kararlılık, övgü ve açık yönergeler, saldırgan tavırlardan ve suçlamalardan çok daha yararlıdır. -Çocuğunuza bilinçli tepkiler verin. Ruh haliniz ne olursa olsun kararlı ve olumlu olunuz.Çocuğunuz hakkındaki düşünceleriniz ve duygularınız nasıldır? Olumlu mu, olumsuz mu?

Hangi düşünceler sizin daha iyi bir ebeveyn olmanıza yardımcı oluyor? Neden birkaç olumlu davranış belirleyip, bunları olumsuz düşüncelerin sizin ebeveynliğinizi kötü etkilediği zamanlarda kullanmayı denemiyorsunuz? Nelerin işe yaradığını unutmamak için bunları bir yerlere yazarak kaydediniz.

Page 52: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

52

A�LE

ÇOCUK

Ali o sabah okula geç kalmamak için aceleyle evden çıkar. O gittikten sonra, annesi Sema Hanım, Ali’nin telaşla evden çıkarken beslenme saatinde yemesi için hazırladığı paketi unuttuğunu fark eder. Yiyecek paketini Ali’ye ulaştırmak isteyen Sema Hanım, oturdukları apartmanın kapıcısından yardım ister. Kapıcıya:

Oğlum Ali sabah okula giderken beslenme saati için hazırladığım yiyecekleri götürmeyi unuttu. Rica etsem, bu paketi okula götürüp ona verebilir misiniz? Oğlum aç kalacak diye çok üzülüyorum. Tabii ki götürürüm hanımefendi, ama ben sizin oğlunuzu tanımıyorum ki…O zaman bu paketi alıp okula gidin ve bahçede gördüğünüz en güzel çocuğa verin.

Bunun üzerine kapıcı da “tamam” der ve paketi alıp okula gider. Akşam olup da Ali eve dönünce, annesi hemen beslenme saati için hazırladığı yiyecekleri yiyip yemediğini sorar. Ali “hayır” cevabını verince Sema Hanım hemen kapıcının yanına gidip sorar:

Size verdiğim yiyecek paketini neden oğluma vermediniz?Hanımefendi, siz benden o paketi okuldaki en güzel çocuğa vermemi istemediniz mi?Evet.Ben de öyle yaptım. Okuldaki en güzel çocuk benim çocuğum olduğu için paketi ona verdim.

O anda Sema Hanım yaptığı hatayı anlar. Nasıl ki onun çocuğu kendisine göre dünyanın en güzel çocuğuysa, tabii ki kapıcının çocuğu da kapıcıya göre dünyanın en güzel çocuğudur.

Dünyada sahip olduğumuz en güzel ve en değerli varlıklardır çocuklarımız. Tabii ki onları çok sevmeli, korumalı ve kollamalıyız. Onları en iyi şekilde yetiştirmek, herkesten daha başarılı olmalarını istemek hepimizin en doğal hakkıdır. Tıpkı başka insanların çocuklarından daha güzel olmalarını istediğimiz gibi. Ama bunu yaparken diğer çocukları hor görmek, küçümsemek, başarılarını görmezden gelmek veya iyiliklerini istememek gibi davranışlarda bulunmak da yapabileceğimiz en büyük haksızlıklardır.

Unutmayalım ki dünyadaki bütün çocuklar çok değerli ve çok özeldir. Bizim çocuklarımız bize göre ne kadar değerliyse, çevremizde gördüğümüz insanların çocukları da onlar için o kadar değerlidir. Attığımız her adımda empati kurarak ve vicdanımızın sesini dinleyerek hareket edelim. Özellikle de dünya üzerinde çok sayıda çocuğun, bazı ülkelerde savaştan, bazı ülkelerde de kıtlıktan ve fakirlikten dolayı açlıktan öldüğü ve vicdanımızın sızladığı şu günlerde…

en gÜzel ÇOCUk

YAZAN: Zuhat ŞaNLI

Page 53: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

SU HAYATTIR - KALİTELİ SU İÇMEK SAĞLIĞINIZ İÇİN YAPACAĞINIZ EN ÖNEMLİ YATIRIMDIR

City Aqua olarak Arıtma cihazlarının yanı sıra :

Profosyonel Temizlik malzemeleri Toptan ve Perakende.

Mutfak Dolapları uygun fiyatlar ve çeșitli model seçenekleri ile siz değerli müșterilerimizi

Berlin Wedding Semtindeki Showroomumuzda bir çay içmeye ve arıtıtılmıș suyu tatmaya

bekleriz.

farklı ürünler ve seçenekler showrumumuzda

kalite sertifikalarımız:

5 Filtreli Klasik

Nuri SarıyerlıGerichtstraße 52A13347 [email protected]

Page 54: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

54

A�LE

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (66/Tahrîm, 6)

Kur’ân-ı Kerim’de insana verilen en önemli nimetlerden birisinin “Çocuk” olduğu ve onun insanlar tarafından bir imtihan vesilesi olduğu ifade edilmiştir. (3/Âli İmrân, 14)

Ayrıca Yüce Kitabımızda, sahip olunan mal ve evladın dünya hayatının süsü olduğu vurgulanarak, bu gibi geçici şeylere aşırı meyletmenin, insanı Allâh’ı anmaktan alıkoyabileceği belirtilmiş, insanların bu konuda uyanık olup, kaybedenlerden olmamaları gerektiği tavsiye edilmiştir. Hiç şüphesiz burada insanın çocuklarıyla hiç ilgilenmemesi veya onları göz ardı etmesi kastedilmemekte, sadece mala ve evlada aşırı düşkünlüğün Allâh sevgisinin önüne geçmemesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yoksa her insanın çocuğunu sevmesi ve ona düşkünlüğü fıtri bir tutum ve aynı zamanda son derece insani bir durumdur. Şunu da ifade edebiliriz ki, ana-baba ve evlat ilişkisi en başta sevgi ve şefkat temeline dayanmaktadır.

Anne-babalara: “En değerli varlığınız nedir?” diye sorulsa hiç şüphesiz verecekleri cevap: “Çocuk” olacaktır. Muhakkak ebeveyne, kendi canıyla çocuğunun canı arasında tercih etmesi istense hiç şüphesiz çocuğunun canını kendi canına tercih edecektir. Çünkü çocuklar bizim her şeyimiz, geleceğimizin teminatı, gözümüzün nurudur.

ÇOCUk eĞİtİMİnDe şeFkat ve sOrUMlUlUk Dengesİ

ÇOCUKYAZAN: Alim BAYHAN

Page 55: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

55

A�LE

Bir insan yaşamını devam ettirebilmek için havaya ve suya ne kadar muhtaçsa, çocuklar da sevgiye ve şefkate o derece muhtaçtır. Nasıl ki büyükler diğer insanlardan takdir görme ihtiyacı duyarlarsa, aynı şekilde çocuklar da büyüklerinden sevgi ve şefkat görmeye ihtiyaç duyarlar.

Bu ihtiyacı çok iyi bilen Yüce Allâh, anne-babalara fıtri olarak evlat sevgisi bahşetmiş ve onların fıtratına yerleştirdiği bu şefkat ve merhamet duygusuyla güçsüz ve muhtaç olarak yaratılan çocukları koruma altına almıştır. Zaten böyle olmasaydı, ebeveyn her daim kendisine muhtaç olan çocuklarına karşı duyarsız kalacak, bu da onların rezil ve sefil halde kalmasına neden olacak, böylelikle neslin devamı ve bekasının temini sağlanamayacaktı.

“Kadın ve erkek, çocuk sevgisini de içine alan bir yaratılışla yaratılmışlardır. Çocuk yetiştirme, ona sevgi ve şefkat gösterme, onunla ciddi olarak ilgilenme, yaradılıştan sahip olunan duygular olmasaydı, herhalde anne babalar veya onların yerini tutan yakınlar çocuk yetiştirmenin gerektirdiği sabır ve tahammülü gösteremez, kendi beden ve ruh ihtiyaçlarından fedakârlık ederek onların dertlerini yüklenemez, ihtiyaçlarını karşılayamaz, terbiyeleri ile meşgul olamazlardı.” (Beyza Bilgin, İslam ve Çocuk, s.37).

Page 56: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

56

A�LESevgi ve rahmet peygamberi olan Hz. Muhammed de çocuklarına karşı son derece düşkün ve şefkat doluydu. Onun bu özelliğini bize Hz. Enes şu anekdotla anlatmaktadır: “Hz. Peygamberle birlikte Ebu Seyf’in evine gitmiştik ki, çocuğu Allah’ın elçisinin elinde can çekişirken görmüştüm. Allah’ın elçisinin gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Bana şöyle söyledi: “Göz ağlar, kalp hüzünlenir, dilimiz ise Rabbimizin razı olacağından başka bir kelime söylemez. Ey İbrahim, vallahi biz senin ayrılığından dolayı gerçekten pek hüzünlüyüz, pek kederliyiz.” (Beyza Bilgin, İslam’da Çocuk, s. 48-49)

İslam anlayışında her şeyde itidalli olmanın gereği vurgulanmıştır. Her konuda olduğu gibi çocuklara gösterilecek sevgi ve şefkat konusunda da orta yol takip edilmeli aşırı tutum ve davranışlarla çocuklar şımartılmamalıdır. Ana ve babaların “Aman yavrum yorulmasın, evladım üzülmesin, rahat etsin!” diyerek, çocukların terbiyeden ve ciddi işler üzerinde çalışmaktan uzak kalışları, aslında şefkat eseri olmayıp, bir ihanettir. (Kınalızade Ali Efendi, a.g.e. s.115).

Çünkü çocuğuna duyduğu şefkat dolayısıyla çocuğun kendi vazifesi olan görev ve sorumlulukları onun yerine yapan ebeveyn çocuğunun sağlıklı bir şekilde sosyalleşmesini ve kendi ayakları üzerinde durabilme kabiliyeti kazanmasını sekteye uğratmakta, dolayısıyla çocuğuna iyilik yapmak isterken aslında bilmeden kötülük yapmaktadır.

Ancak günümüz dünyasında ruh ve beden ihtiyaçlarından fedakârlık etmek istemeyen yetişkinlerin artması nedeniyle, özellikle Batıda nüfus hızla azalmakta ve neslin yok olma tehlikesi, Batılı toplum bilimcileri kara kara düşündürmektedir. Bu durum bize Batılıların Yüce Allâh’ın kendilerine bahşettiği fıtri tutumları değiştirmeye yöneldikleri fikrini düşündürmektedir. Bu yüzden bu durum bizi insandaki bu fıtri duygunun bazı dünyevi çıkar ve zevkler uğruna değiştirilmemesi gerektiği sonucuna götürmektedir.

Anne-babaların çocuklarını her daim kontrol etmeleri ve onların başına gelebilecek her türlü olumsuz ve kötü duruma mani olmaya çalışmaları, onlara duydukları sevgi, şefkat ve düşkünlüğün önemli bir tezahürüdür. Evladın, yakınlarının ve komşularının terbiyeli yetişmesini arzu edip onları helake sürükleyecek çirkin davranışlardan, kötü amellerden koruma isteği de, şefkat faziletinden doğan bir nevidir. (Kınalızade Ali Efendi, Ahlak-ı Alai, haz: Hüseyin Algül, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, s.115).

Bu şefkat sayesindedir ki ebeveyn adeta çocuklarının üzerine titrer ve onları kötülüklerden korumak için kendini siper eder. Yüce Allâh Kur’ân-ı Kerim’de: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” ayetiyle anne-babaların çocuklarını bela ve musibetlere karşı koruma konusundaki sorumluluğunu ortaya koyarak onlara karşı şefkat ve merhametle davranmaları gerektiğine vurgu yapmıştır.

Page 57: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

KÖPRÜDERGİSİ

57

A�LEEn basitinden, çocuğun kendi görevi olan okul çantasını taşıma veya ödevini yapma gibi sorumluluklarını, “Çocuğum zorlanmasın” düşüncesiyle anne-babaların yapması, çocuğun her şeyi ebeveynden beklemesine neden olabilmekte, böylece çocuklar önemli bir değer olan “Görev ve sorumluluk bilinci kazanma” tutumuna sahip olamamakta ve gelecekte kendisini bekleyen zorlu hayat macerasına yeterince hazırlanamamaktadır.

Ebeveynin çocuğuna düşkün olması onun her istediğini yapma veya hatalarını görmezden gelme sonucuna götürmemelidir. Yani çocuklara duyulan aşırı sevgi ve düşkünlük, gözleri kör etmemeli ve hakikati görmeye mani olmamalıdır. Anne-babalar evlatlarına duydukları sevgi ve şefkatin bir gereği olarak, gerektiğinde onların iyilikleri için onlara hayır diyebilmeli veya onların hoşuna gitmeyecek kararlar almak mecburiyetinde kalabilmelidir.

Unutulmamalıdır ki, anne-babalar çocuklarının her zaman iyiliğini isterler. Evlatları kötü dahi olsa, onların kılına bile zarar gelmesine asla tahammül edemezler. Çünkü ana-babalar fıtri olarak çocuklarını koruma içgüdüsüne sahiptirler. Hatta öyle ki, evlatları uğruna gözünü kırpmadan ölüme dahi gitmeye hazırdırlar. Bıkmadan, usanmadan çocuklarının isteklerini yerine getirmek için saçını süpürge etmekten kaçınmaz ve onlar için her türlü imkânları sonuna kadar seferber ederler. Ancak tüm bu gerçeklere rağmen anne-babalar çocuklarını görev ve sorumluluk bilinciyle yetiştirmeye gayret göstermeli, onları kendi ayakları üzerinde durabilen ve geleceğe güvenle bakabilen bireyler olarak yetişmelerini sağlamalıdır.

Page 58: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

Ses tonu ve beden dili: Yüksek ses tonu ve öfkeli yüz ifadesi yerine, sakin, kendine güvenen bir ifadeyle isteklerinizi belirtiniz. Kolay değil biliyorum ama imkansız da değil.

Tutarlı yaklaşım ve kararlılık: İstediği şeyi neden yapamayacağını basit bir dille ve sakin bir şekilde açıklayınız. Açıklamalara rağmen inatlaşmaya devam ederse tepki vermeyiniz, oyun çağı veya daha küçük çocuklarda dikkatlerini dağıtacak başka yerlere yönlendiriniz.

İnatlaşmaya devam edebilir, ancak siz ondan daha kararlı olunuz ve asla ‘hayır’ dediğiniz bir şeye sonradan ‘evet’ demeyiniz, aksi takdirde inatlaşma ve davranış problemlerinin kalıcı olmasını sağlarsınız. Bu arada bu tutarlı tavır sadece sizde değil, eşinizde ve çocuğa bakan herkeste olmalıdır.

Yapmamasını değil, yapmasını istediğiniz şeyi söyleyiniz: Beynimiz çağrışımla çalışır, bir çocuğa ‘bağırma’ dediğinizde aslında ona çağrıştırdığınız ilk şey kelimenin köküdür, yani ‘bağır.’ Çocuklarla kurduğumuz iletişimde onlara –me,-ma eki almış olumsuz kalıpları söylemektense aynı anlama gelen olumlu kalıpları tercih edelim. Örneğin, yüksek sesle konuşan çocuğunuza ‘bağırma’ demek yerine ‘alçak sesle konuştuğun zaman seni daha iyi anlıyorum’ demek ya da duvarları boyayan çocuğunuza ‘boyama’ demek yerine, ‘bu kağıdı boyayabilirsin’ demek gibi.Her gün kaliteli vakit: Onun sizin sevginize, ona vakit ayırmanıza ihtiyacı vardır. Bunu bulamazsa daha hırçın ve inatçı hale gelecektir.

Her gün en az 45 dakika – 1 saat gibi bir süreyi çocuğunuza ayırınız. Çocuğunuz oyun çağında ise her akşam bir oyun saati belirleyiniz ve bunu ona açıklayınız. Oyun saatinizde onun istediği ve keyif alabileceği, karşılıklı iletişim ve etkileşim gerektiren oyunlar oynayınız. Önemli olan, bunu her akşam düzenli bir biçimde yapmaktır. Bunu yaptığınızda çocuğunuza verdiğiniz mesaj şudur: “Seni seviyorum ve sana değer veriyorum, sen bunu hak ediyorsun.” Bu mesajı alan çocuğunuzun kısa bir süre sonra hırçınlığı azalacak, öz güveni artacak ve daha uyumlu hale gelecektir. Deneyiniz, kısa sürede değişime inanamayacak ve pişman olmayacaksınız!

Alternatifler sununuz: Ona isteklerinizi direkt olarak söylerseniz muhtemelen hayır cevabıyla ve dirençle karşılaşacaksınız. Bunun yerine isteklerinizi ona alternatifli biçimde sununuz. Seçenekleri siz belirleyin ama seçim ona kalsın. Örneğin, “Boyama yapmak ister misin?” yerine, “kırmızıyla mı yoksa maviyle mi boyayalım?” dediğinizde direnç riskinin daha düşük olduğunu göreceksiniz. Bu önerileri tutarlılık ve kararlılıkla uygulamaya başladığınızda, çocuğunuz önce inatlaşmanın şiddetini arttırabilir, bu çok normaldir. Bu dönemde pes etmez ve sabırla devam ederseniz kısa bir süre sonra inatlaşmaların azaldığını göreceksiniz.

KÖPRÜDERGİSİ

58

A�LE

İnatÇi ÇOCUklarla baş etMenİn yOllari

ÖZGÜVENHAZIRLAYAN: AİLE VE GENÇLİK ATÖLYESİ

Page 59: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

imrenGrill & RestauranT

Bir Nesil Bizimle Büyüdü

imrenGrill & RestauranT

Bir Nesil Bizimle Büyüdü

Page 60: Ana Baba - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi5.pdf · sahip İstanbul çağlar boyu birçok kavmin hedefi olduğu gibi 20. yüzyılın en kanlı hadiselerinden

www.Bayramestrich.berlin

Bayram Estrich GmbHSkalitzerStr. 133

10999 Berlin