14
· DiNLER BAKIMINDAN iSLAMiVET VE DiGER DiNLER .. Allame TABATABAl Yrd. Doç .Dr.Sadlk KILIÇ Atatürk O. ilahiyat Fakültesi Üyesi KILIÇ 1953 Ordu orta ve liseyi Ordu'da bilirdikten · sonra. 1972 Ankara Üniversitesi Fa- .... e kültesi ni Pekiyi derece ile bitirdi. Mezuniyet bir ser:e sonra. 1978 _ ••.. ,,-- _ _ · : . · oldu 1982 "Kur:.a'n'da Günah· konulu doktora · -- · ' --- · - .. , tezini ve!erek 1986 Telsir Anabilim Da- Doçent oldu. , . _ : eserleri: _.)- .. _, _ Kur'an'da Günah 1984, Konya -._ > , -:::::;::t: __ -f· ·· ·-· Kur'ar:'da Nifak 1982, Furkan istanbul toplumsal süreç-, 1986, Rahmet istanbul. A birçok makale, telif ve çeviri... Haler: Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesinde bu görevini sürdürmektedir. MüfesslrTaba tabai (1903/1981) bir not Muhammed Hüseyin'dir.. Kendini Ehl-i Beyt'e mensub için, da Fakat en iabatabaidir. _ (12a2t1903J annesini dokuz da · kaybetti. ilk ve orta tahsilini Tebriz'de son- ra, Irak'daki Necef gitti. Burada usul, felsefe, ahlak, sarf, nahiv, arab gibi, pek çok ilimleri o . j icazet sonia 1314/1935 senesinde tek· i-ar Tebriz'e döndü. Dünyevi temin etmek için Tebriz'in on ilmi ve tedrisata ara verdi. Daha sonraysa, özellikle Kur'an ilimleri ve felsefe olmak üzere, muh- telif saht!larda yapmaya 1946 tedrisat için Kum gitti. Bu tarihten itibaren ilmi da Kur'an ilimlerinden sonra, en çok saha fel- sefe idi. Nitekim Amerika'da islam felsefesiyle ilgili konferanslar vermekteydi. her son- felsefe hoca Henri Corbin ile bir araya gelir, üzerinde fikir bulunurdu. 19S1'de Kum kentinde Tabatabai, tefsir, felsefe, siyer ve genel kültür gibi mevzularda pek çok eser eserleri- ni ei-Mizan fi tefsiri'I-Kur'an (XX cil!). 2:- Bidayetu'I-Hikmeh. 3- Nihayetu'l-hikmeh. 4- Kur'an der Islam. 5- Risaletu'n-Nübüweh. 6- der isbat-i Zat. Aisal eh der 8- Muhasebat ma'a'I-Üstad Corbin. 9- Risaletu'l-insan kable'd-dünya. 10- Aisaletu'Hnsan fi'd-dünya. 11- Rusaletu'l-insan (x) Eserin özgün L'l alam et Avires religion5 vue de Chile, olup F.arsça'dan çe'tiridir. Er \><id. Tahran, 1347i 1968). (1) Bu bilgi. ve (Musa K. T.C. Üniversitesi 5\>syal Bilimler Enstiiüsii, Erzurum, 52 1985, (s 27-30). . I sla- mi Nlsan-19S7

ARAŞTIRMALARI iSLAMiVET VE DiGER DiNLERisamveri.org › pdfdrg › D00064 › 1987_4 › 1987_4_TABATABIA.pdf · rilfgini isterler. Onlar ahiret hayatını da inkar edicidir· ler

  • Upload
    others

  • View
    20

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

· · KARŞlLAŞTlRMALI DiNLER ARAŞTIRMALARI BAKIMINDAN

iSLAMiVET VE DiGER DiNLER ..

Allame TABATABAl

Yrd.Doç.Dr.Sadlk KILIÇ Atatürk O. ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Vrd.Ooç.Or.Sadık KILIÇ

1953 yılı Ordu doğumlu. iık. orta ve liseyi Ordu'da bilirdikten · sonra. 1972 yılında girmiş olduğu Ankara Üniversitesi iıahiı•at Fa-

....

e kültesini Pekiyi derece ile bitirdi.

Mezuniyet ~nrası bir ser:e öğretmenlik yaptıktan sonra. 1978 _ ~ ••.. ,,--~~ıı:.!l..e.A:atprkynivefsit_esilsJamiUımler.fa~ültesi'r,ıeı:~ıs~~ ~si~~'!:-· - - .. _ _

· : . · --- ·- ::nı oldu 1982 yılında "Kur:.a'n'da Günah· Kavramı" konulu doktora · -- · ' --- · - -· . . ~

, tezini ve!erek :ıoktorünvanınıaldı. 1986 yılında Telsir Anabilim Da-fı·nda Yar:lımcı Doçent oldu.

<:-~·· , . _ : Yayınlanmış eserleri: ~ _.)-.. _, _ Kur'an'da Günah Kavramı, 1984, Hibaş. Konya

-. _ >,-:::::;::t: __ -f··· ·-· Kur'ar:'da Nifak Kavramı, 1982, Furkan Yayınları, istanbul Yabancılaşma-insana karşı toplumsal süreç-, 1986, Rahmet

Yayıncılık, istanbul. A Ayrıca birçok makale, telif ve çeviri... Haler: Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesinde bu görevini

sürdürmektedir.

MüfesslrTabatabai (1903/1981) hakkında kısa bir not

Adı Muhammed Hüseyin'dir .. Kendini Ehl-i Beyt'e mensub addettiği için, ayrıca "es-Se-yyid~ takabıyla da anılır. Fakat en meşhur lakabı iabatabaidir.

_ ~I~?~tabai (12a2t1903J yılinda Teb~ifde doğ.du. Beş yaşında annesini dokuz yaşında da babasını · kaybetti. ilk ve orta tahsilini Tebriz'de yaptıktan son­

ra, Irak'daki Necef şehri'rie gitti. Burada fıkıh, usul,

felsefe, ahlak, sarf, nahiv, arab edebiyatı gibi, pek

çok ilimleri ~ahsile başlad ı. o . j

icazet aldıktan sonia 1314/1935 senesinde tek·

i-ar Tebriz'e döndü. Dünyevi maişetini temin etmek

için Tebriz'in Şadabad ~öyüne ye~leşerek on yıl ilmi

çalışn;ıalara ve tedrisata ara verdi. Daha sonraysa,

özellikle Kur'an ilimleri ve felsefe olmak üzere, muh­

telif saht!larda araştırmalar yapmaya başladı. 1946

yılında tedrisat için Kum şehrine gitti. Bu tarihten

itibaren ilmi şöhreti iran'ın dışına da yayıldı. Kur'an

ilimlerinden sonra, en çok meşgul olduğu saha fel­

sefe idi. Nitekim her_yıt Amerika'da islam felsefesiyle

ilgili konferanslar vermekteydi. Ayrıca her yılın son­

baharında Fransız felsefe hoca sı Henri Corbin ile bir

araya gelir, çeşitli me~-.eleler üzerinde fikir alış-veri­

şinde bulunurdu.

15Kasım 19S1'de Kum kentinde veJatetmiş ~lan Tabatabai, tefsir, felsefe, siyer ve genel kültür gibi

mevzularda pek çok eser ver.miştır. Başlıca eserleri­

ni şöyle sıralayabiliriz:

1· ei-Mizan fi tefsiri'I-Kur'an (XX cil!).

2:- Bidayetu'I-Hikmeh.

3- Nihayetu'l-hikmeh.

4- Kur'an der Islam.

5- Risaletu'n-Nübüweh.

6- Ai~leh der isbat-i Zat.

7· Aisaleh der muğalata.

8- Muhasebat ma'a'I-Üstad Corbin.

9- Risaletu'l-insan kable'd-dünya.

10- Aisaletu'Hnsan fi'd-dünya. 11- Rusaletu'l-insan ba'de'd-dünyallı.

(x) Eserin özgün adı, L'lalam et Avires religion5 danaıla vue de C hile, olup F.arsça'dan çe'tiridir. (Hüseyınıyye Er \><id. Tahran, 1347i 1968).

(1) Bu bilgi. ·r~.ı ve Tabetab«lde lrnamlye.tırfalr1. (Musa K. Yılmaz, T.C. Ataıürk Üniversitesi 5\>syal Bilimler Enstiiüsii, Erzurum,

52 1985, basılmamış dok~ora ıeıi)nderı alınmışlır (s 27-30). . Isla-mi Araştırmala r Sayı:4 Nlsan-19S7

. ~- .-

Karşılaştırl!Jalı dinler araştırmalan

bakımından fslamfyet ye diğer dinler

islam, iki temel üzerine kuruludur: Allah'ın mesa­

jını iletmek ve insanlara kılavuz olmak için ondört asır önce. seçilmiş olan Peygamber Hz. Muhammed'in

ilahi şahsiyeti(personalite divine) ve; Peygamber'in

ölümsPz mucizesi olan, Allah'ın sözleri ile evrensel

karakferli tatbiki ve fikri bir öğretiyi ihtiva eden, ilahi

kaynaklı Kur'an-ı Kerim. Bu iki gerçek, fert hayatının

mükemmelliğinin ve gelişmesinin en başta gelen

asıllarından biri olarak mülahaza edilme.lidir. Veya­

hutta bunlar, o~dört asır boyunca, tesirlerini derin­

. d~ n derine c~ mlyetlerinin her tarafına y~yarak, yüz­

lerce milyon insanın inanç ve yaşantısı nda ortaya çı·

kan en önemli etkenlerdir.

sosyal ilişkilere öncelik tanıyan yegane dinin, Islam

olduğu anlaşılır. Ümit ediyoruz ki, önünüzdeki bu

makale buınu anlatacaktır.

Beşeri tablat açısından ferdi n üstünlüğü

insan tabiatı, mümkün Ölduğu sürece varlığını de­

vam ettirmeyi, ancak tabii arzularını gerçekleştirmek

için araştınr. Şayet beşeriyetın gelişmesinin ilk mer-

. halesi sosyal guruplann teşkili ise, ve yine insan

-belli bir .ölçüde ferdi hürriyetlerinden feragat ede·

rek· kurallarına boyun eğip bu guruplan muhafaza

ediyor ise, bunun gayesi şudur: Hürriyetinin bir kıs­

mından mahrum olmasına karşılık, diğer taraftan ge­

çimi nt temin ve tabii ihtiyaçlarını karşılamada daha

becerikil ormak ..

Yaratılış ı~ ilk gayesi, toplumun mutlulogunu sağla- · yan ferdin mutluluğudur. Birb.aşka ifadeyle söyler-

sek, yaratmanın konusu beşeri tabiatın mükemmel­

liğe erişmesidir.Bu · mükemmelleşme de, toplumun

şekil ve tipinde değil, b~zzat hayatın içinde gerçekle­

şir. Böylece inşan, ferdi güvence altına almak için

. sosyal guruplar oluşturmaya yönelir. Çünkü mutlu

hayata ve güzelliğe ulaşabilmek için, kesinlikle içti­

mai olacak bir sisteme. hayatın d(Jıenli bir sistemine

uymak zorunludur: yemek, içmek, giyinmek, uyu­

mak, istifahat etmek, evlenmek, nesil sahibi olmak,

ihtiyaçlarını sağlamak; zekası sayesinde geçimini temin etmek, vb.. · ·

Gerçek şu ki, diğer dinler arasında en yeni olanı

ve diğer dinlerin tamamından daha az bağiısı olanı is­lam'dır. Bununla beraber lslamiyet, kendisini di~er dinlerden ayıran bazı hususiyeHere sahiptir. Mesela,

Hinduizm'in kutsal kitablanna, özellikle Ved~ bir

göz attığınızda, bunların hemen hemen sırf zühde ait

bilgileri ihtiva ettiğini ve aynı zamanda, b~ nların bile

zahidlerin pek az bir kısmına hitab etti~ini görürüz.

BöyleceHindlilerin çoğu, bu k~tsal k!tablardan doğ·

ru.dan hiç bir manevi bilgi elde edememektedirfer.

Hinduizm gibi, Budizm ve 1-jristiy~rılık da, hemen he· H~y~tı boyunca insanın izlediği bu düzenli sisie-

men·sırfıühd ile ilgili öğretiler-s.unmatctadırlaF:Hr~sti-" · ,.,.;..:.min ·kar alderi ve ·Şe~li;kiti~atın ve onu~ ·ayrılmaz bir· ; .... , .. · ..

yanlık'taki bu durum, dört incil (Matta, ~ar~cis, Luka parÇasi olan bizzat kendisinin özelliğini kavrayışın· ve Yuhanna} ve diğer temel kutsal kitabiarda açıkca dan ·bağımsız" degildir. B~nun ıÇin görüyoruz-ki, ba.zı görülmektedir. Sosyal ve pratik ~iç b~r yönü olma- insan gur~pları ifv'renin bir yaratıcısını~ varlığından yan, sırf felsefi ve akli kanaatler olan bu öğretiler de· hoşnut olmuyorlar ve, dünyanın bir rastlantı sonucu

ğerini yitirmiş gibidirler. Hz. isa'nın ilahikurban olma· ortaya çıktığını, öldüğünde de kaybolup yok olacak-

sı ve bütün insanların günahını çarmıha gerilere k af-· larını hayar ediyorlar. Bu insanlar, sadece maddiihti·

fe ttirmesi gibi dogmalar da, öğretileri!"! ·akla yatkınlı- yaçları ve yeryüzüne ait varlıklarının sonlu.olduğunu ğını azaltmışlardır. hesaba katarak, hayatlarının gidişatını düzenliyor·

Diğer dinler ise, -Sa biilik ve M;:iniheizm gibi- ister

propagandadan vazgeçmiş olsun, isterse Yahudilik gibi belli bir cemaate tatbik edilmiş olsun, bunlara da

felsefi ve akli kanaatler hakimdir. Böylece, akli yol·

lardan açıklanabilen inançlara. fert gerçeğine ve

Islami Araştırmalar Sayı:4 Nfsan·1987

lar; bu sebeple, kendilerini ancak maddi bir mutlu lu·

ğa ve sınırlı bir rahatlığa ilerecek bir yol izliYor·

lar. Kainatın bir yaraiıcısı olduğunu kabul eden

ama, beşeri ve dünyevi işlerin tanrıların ellerinc!e ol·

duğuna in_arian (P.Oiiteist)ler ise, insan hayatını mad­

divarlığa indirgeyerek değerlendirmezler. Onlar ha· . .

53

yaliarını tanrıların rızasına mazhar olacak, gazabla·

rından uzaklaşacak, bizzat bu yolla-fıayatlarında mutluluğa ulaşacak ve nihayet, tanrıların gazabını

doğuran işlerden uzak duracak biçimde düzenlerler.

Öte yandan Tanrı'nın birliğine, kainatın ve kainat·

ta bulunan her şeyin, bilgisi sınırsız Kadir·i Mutlak

olan Tek Tanrı tarafından idare adildiğine ve ayrıca

insanın ölmekle varlığının bitmeyip, bilakis ebedi ha· yatla yaşayacağına inananlai, hayatlafıni iki dünya·

da da mutlüluk sağlayacak bir tarzda düzenlerler.

ki, kainatın ve içindekilerin yaratılması boş değildir;

bu dünya hayatını da diğer bir hayat izley~cektir; bu

dünyadaki iyi ve kötü fiili er karşılıksız kalmayacaktır.

Netice itibariyle, fıtrat-ı asliyyesine göre yaşamaya

ehil olmak için, özellikle insanın ihtiyaçlarına muva·

fık olan bir hayat tarzını yaşamak zorunda olduğunu

bilir. )

· islam tarafından, dini mesajın konusu olarak,

sağlam ve fıtrat-ı seli me sahibi insanın seçilmesinin

temel bir çok sonuçları vardır:

Böylece dinin, hayatı idare etme; belli bir inancı · 1- Eşitlik prensibi: islam'ın öğretileri bütün in·

izleyen yaşantının da, dini bir eylem olduğu ortaya saniara yöneliktir. Bu bakımdan siyah ile beyaz, ka·

çıkmış oluyor. Din ile hayatı biribirinden ayrı tu~maya dı n ile erk~k, ha vas ile avam, zengin ile fakir, kral ile

çalışarak, di nin sadece boş bir formalite olduğunu dilenci, kuwetli ile zayıf, doğulu ile batılı, bilgin ile ca·

· . .... · idciia.edenıe?.fffia(!lesef yaı:iılt/O$.f • .S,ı:ı ~Ç;.d.arı.P.?k.ıl·., ... ...;;;:.tiJJ; y.aş]ı i)~.g·enç:·:.arasında ,-ılç bii',~yıoın YJ?.!ğ~r;~ya:~;;;: . diğında islam, -doğru yolu "Sırat·ı müstakim~.kötü şekilde b~ gün var olanlarla, istikbalde var olacaldar

yolu da "Sapık yol" veya ':Gizli kapaklı yol" diye isim arasında da hiç bir fark yoktur. Çünkü herkes, beşeri lendirmişse de·, hayat boyunca takip edilen yola tabialla onu cemiyetekatan karakterde müşterektir.

"din~-a·aiiiı veriyor: AIIah şöyle buyuruyor: Bu tür eşitlik yalnız islam'a has bir özelliktir. Diğer

: "Aliah'ın laneti; z·alimlerin üzerine olsun. Ki o za·

!imler, Allah'ın yolundan (insanları) sapıtıp, onun eğ·

rilfgini isterler. Onlar ahiret hayatını da inkar edicidir·

ler'' (A'rat, 7/34,'35). Islam'ın dünyevi çehresi .

islam Peygamberi'nin tebliğ ettiği dini n temel kav· ram ı ·şudu~: Bütün varlık; bu· varlığın her unsurunu

mükemmeliğe ve kendisine uygun bir mutluluğa

doğru sevkeden bir Tanrı tarafından yaratılmıştır. (Aiıii-ette -s·.K.)· ebeai ha yafa -sahip oları- insa-n· da,

k~·nafiaİ51atına has ola~ bir mutlultiğa ve ~atiatııga doğru sevkedilmektedir. Bütün bunları o, Allah'ın

k'endisirie gösterdiği yolu takib ederek elde edebilir.

Yüce Peygamber mesajını (Allah tarafından lütfe·

dilmiş beşeri tabiat, akıl ve gönül ile donanmış, batı! itikad ve yaniış inanç ile boiulmamış) normal insana

. . yöneltmiştir.

. Me~ela, bir kişi Allah taraltndan kendisine verilen fıtrat~ı asliyyesi ile, az önce açıklanan dünyevi vee·

heyi anlamak için doğuştan kabiliyel ve kapasiteye

sahiptir:. Bir tefekkür, kainatın, bunca büyüklüğüyle, mükemmel ve düzenli nizamıyla, sınırsız varlığı her

güzelliğin kaynağı olan, her türlü kötülük ve çir'ı<inlik·

ten mür.ezzeh olan Müteal (Transcendant) bir Yara·

tıcı'nın yaratması olduğunu hemencecik anlar. Bilir

54

yolların (dinlerin) her birinin, kendi ölçüsünde olmak ·

üzere, ayırırncı prensipleri vardır. Mesela Hinduizm,

Brahmanları Brahman olmayanlardan; erkekleri de

kadınlardan tamamiyle ayrı düşünür. Yahudilikle i s­

rail er'ı<ekleriyle yabancıla~ arasında, Hristiyanlıkta

da er'ı<ekle kadın arasında bir ayırım söz konusudur.

Keza, sosyal sistemlerinde de, tebea ile yabancılar arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır. insanlığın tamamını eşit kabul eden ve, sun 'i imtiyaz ve ayrıca­

lıkların kökünü tamamen kurulan, yalnız isıam'dır: -----·----.-..... -=--··-- .. ___ .._ - · ;·------- - -~ · · -·· · · '

. . "Ey. insanlar! Gerçekte Bii sizi, bir erkek ve bir ~i- .

şiden yarattık.Ve sonra sizleri, birbirinizle tanışası·

nız diye, millet millet ve kabile kabile yaptık .. Haki·

katte içinizde en şerefli olanı, en fazla müttaki olanı·

dır" (Hucurat, 49/13);

"Gerçekten Ben, içinizden erkek olsun kadın ol· sun, çalışan hiç kimsenin çalışmasını zayi etmem ... "

(AH imran, ;3/195).

2· Ger~klik prenslbl:insanın, gerçeği araştıra· cak, doğruyu yanlıştan ayırdedecek kabiliyete sahip

olduğu gerçeğinden hareketle diyebiliriz ki, Islam'ın tesis ettiği kanun ve emirler, eşyanın gerçek yönle·

riyle iiQilidir. Bu şöyle de açıklanabilir: Her ne kadar

Islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan-1987

insan normal faaliyeti içinde, hisleri ve heyecanlan tarafından hayati gayelerine doğru uyanlmışsa_ da,

gerçekte, fantazi ve vehi~leri değilde haki'ki amaç­lannı araştırmak için yola koyulur.

Açlık sebebiyle ağlayan ve annesinin memesini

yakalayan bebek, hayali.bir sütü değil, gerçeğe uy­gun (veritable) bir sütü arzular, dolayısıyla ağlar. Çı­

karlannı sağlamak için gayret sarfeden her fert, ger­çeğe uygun menfaatlerini araştınr; zihinsel olan ya­

rar kayramlarını değil.. Ayni zamanda hisler ve he­yecanlar, insana bazı arzular sunar ve onu, gerçeğe uygun ve en iyisi olan çıkarını hesaba kattırmaksızın, bazı hedeflere iter. Işte, bu heyecanlan altedip de­

ğiştiren ve ona, gerçekte neyin iyi neyin kötü olduğu­n;ı gösterecek olan bu imtiyaz veya muhakeme gücü­oOr.

Öte yandan yemeyi arzu etmesine rağmen, za­rarlı gıda maddelerini hastaya adeta yasaklayan, bu

akıllılıktır; insanın tehlikeli işlere girmesini engelle­yen de, yine bu akıllı olma ayncalığıdır. Böylece anla­şılıyor ki, hürriyetinin büyük bir kısmından insanı

mahrum eden akıllılık, diger canlılara kar~ı onuıı.ye· gane üstünlüğü ve, gerçek olanı vehimden ay~ak

"Hak'tan sonra, ancak sapıklık gelir" (Yunus, 1 O/

32).

"Şayet Hak. onların heveslerine tabi olmuş olsay· dı gökler, yerler ve arasında bulunanlar fesada ug· rar, (bozulur) dul." (mümin, 23fi1).

Müsait şartlarda toprağın altına yerleştirilmiş olan bir tohum, bir kaç gün sonra kubuğunu parçalar. farklı

istikameırerdeki kökcükleriyle bir filiz olarak meyda·

na çıkar. Bu kökcükler aracılığıyla filiz, sürekli olarak toprağın besleyici maddelerini emer, meyveleriyle, çiçekleriyle, budaklarıyla, yapraklarıyla, dallarıyla ve gövdesiyle bir ağaç oluncaya kadar aralıksız bqyü· dükçe 'büyür.

Oişin~n rahmine atılan erkek hücre (sperma) da elverişli ortamda, kendine has bir şekil ve·gö.rünüm almaya başlar; kendi cinsinin özelliğinden gelen ha·

reketleri sayesinde, günden güne büyür ve mü k em·

malliğinin doruğuna varınc~ya kadar kendini tamam·· lar. Kainatın tüm yaratıklarını içine alan bir inceleme bize, bu variıkların her birinin, sayesinde ·mükem­

melliğinin son sınırına vardığı özel, kendine ait bir yo· lu oldugunu ve,-daha dünyaya geldiği ilk günden iti-

baren nihai'gayesfne doğru yöneldiğini gösterir. Ge-için de, en önemli gücüdür. lişmesi süresince asla gelişme· istikametini şaşirt­

maz. Mesela, bir çekirdeğin filizi at olarak gelişm~z . . . islam Peygamberi'nin tebliğ etmiş olduğu emir ve veya bir at, geceleyin at olarak uyuyup da, sabahle-

kanunlar, insanların heves ve tutkulan üzerine değil, yi n bir filiz olarak uyanmaz. Bilakis her yaratık, bizzat· eşyanın gerçek görünüşleri üzerine kurulmuşlardır. kendi;tabiatının kanuniarına göre son gayesine yö-

Yani, insan arzusu hilafına bile olsa, gerçekten -ve nelirJe, bu gelişme yol~nda seyrederken; asla hat~-_,,_.,_, hiıkikate·ri·Kendi"yararın~ olan fiiliyapma k; arzula miş-.:=..··"· ~yirauşm·ez:··.:--,.,-::--...--'·~ ·;-::-··..,'·. . ~,:-~ ~:'-~:.:...._,_..:; ··:-:--'.' ·-~ ., • . ..

olsa bile, gerçek mentealine ters düşenleri de yap- ı mamak zorundadır. Aynı durum dini cemiyetler için H~r mahluk için çizilen ve onun mükemmeliğine de geçerlidir: Gerçekte kendi yaranna olan ve bizzat çıkan yol, tabii olarak sahip olduğu imkan ve vasıta-kendi mutluluğu ile bir uyum arzeden bir kuralı uygu·

lamak zorundadır; arzuları hilafına olsa bile .. Ama . toplum üyelerinin çoğunluğu tarafından istenmesine

rağmen, gerçek yararı ile teza t teşkil ed_en bir fiili yap­mamak mecburiyetindedir.

Yüce Kur'an'da insanın gerçek, en mükemmel veya hakiki menfeati ile uyum halinde olan şeye

"Gerçek -ei-Hakk·" denilir. insanın güçlerini kendisi­

ne doğru yöneltmek ve izlemek için gayret sarfetmek zorunda olduğu biricik amaç budur.

, .

islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan·1987

larla uyum içinde olan bir yoldur. Bu vasılalar ona, ~aydasına olan şeyleri alma. zararlı olan ve varlığını tehdit eden şeyleri de reddetme gücünü verirler. Kü- · mes hayvanlan taneyle beslenirler; yabani sürüler, kurt, leopar ve doğan, aviarının etini yerler; zira her

biri, çok hususi besir:ısel maddeler için uygun, bir tür özel sindirim sistemiyle donatılmıştır. Aynı şekilde kuşlar gagalarıyla, koç ve öküz boynuzlarıyla, yı_lan ve akreb zehirleriyle, geyik de koşmasıyla kendilerini savunurlar. Çünkü bütün bunlar, onların her birinin yegane savunma aracıdır . .Hüla.sa olarak, bu yaratı~-

ss

lardan her biri, bütün hayatı boyunca hususi ve nihai

bir gayeye doğru yönelir. Karakteri, kendi öz varlığı­

nın kabiliyetleriyle belirlenen ve bu donanım ile ken­

disine yönelineo işleri yapır. Bu gidiş. bu sınırlama

bizzat Kur'an'ın imada bulunduğu ve Yaratıcı olan

Allah·a atfettiği genel gidişattır:

"Mü sa dedi ki: Bizim Rabbimiz, her şeye yaratırı­

şını yeren ve sonra da doğru yola ileten (hidayet

eden) dir" (Taha 20/50).

"Ki O (Allah) yarattı ve (yaratışını) düzenli yaptı.

O, (her şeyi) takdir etti ve (sonra da) doğru yolu gös­

terdi" (A'Ia, 87/2, 3).

lslamlyet ve Diğer Oinler/Yrd.Ooç.Dr.Sadık KILIÇ

.... . ran felaha ulaşmıştır; onu fenalıklara gömen ise, zi­

yana uğramıştır" (Şems, 91/7-10).

Diğer bir nokta-i nazardan ise, yaratma, sadece

Allah'ın işi olduğu ve her türlü güzellikle onda müşa-

' he de edilen uyu ni ve ahenk O'nun rahmetinin sonu-cu olduğu için, insanın hususifıtratıyla fiilierinin mü­

nasebet içinde bulunması "AIIah'ın Arzusu" diye

nitelenir, (Çünkü bu, emirler vermesi, fiilierinde insa­

nı yönetmesi ve bu davranışlarından onu sorumlu

tutması itibariyle, Allah'ın iradesidir; yaratıcı olan,

asla asi olunamaz ve yasakları ihlal edilemez oldu­

ğundan, bu Allah'ın yaratıcı iradesi değildir.) Aynı şe­

kilde ilahi iradenin insan fıtratına uygunluğunun bir

:=-;:-=f::~~-::~-.,.,. ~..:;;·•·!S"! ...... ·.: : · • :-:~: ~=-,.-.:~=:e~~ .. ;,.,.,.::.:~:;·=i#le~~lei'.;)!e,yas~l~~a.~~.ah\fH~.~:~-=:? :: . · · ri ve yasakları" diye isimlendirilir:. ·

l

Yaratıklardan birisi olan insanın da, bu gen~l kura-

lın dışında kalamayacağı aşikardır. Tabii durumu ve

karakteri onu, hayatı boyunca seçmek zorunda ol­

duğu bir yola sevkeder; aynı zamanda ona, yerine

ğetirmekle yükümlü olduğu görev ve sorufnlulukları-

nı gösterir:

"(Allah} onu hangi şeyden yarattı? Bir damla nut­

feden; onu yarattı ve takdir etti, sonra da yolunu ona

kolaylaştrrdı" (Abese, 80/18·20).

Bu ve az önce geçen münakaşanın üzerinde dü­

şünmek, onların her ikisinin de sonucunun aynı oldu­

ğunu gösterecektir: Yani; doğuştan getirdiği doğru

nt'Şanlışın arasını ayırma gücü sayesinde, seçmek

ı;orunda olduğu (gerçek menfeatleriyle uyum içinde

olan) fiil ve faaliyetlere doğru insan, ö.?elyeteneklere

sahip fıtrat~ı asliyyesi tarafından yönetilir. Bunun

içindir ki, Yüce Kur'an insanı bu yola davet eder ve p·na "Hakil<at'in Dini" adını takar. YineKur'an bu

yofu. "Fıtri ve Temel Din" diye de isimlendirirve bu­

nun varlıklara özgü bir yol olduğ~nu belirtir:

"Ey Muhammed! Hakk·a doğru meylederek, yü­

zünü (i~ıam) dinine çevir. O, (AIIah'ın) insanları, üze­

rine yarattığı Fıtratullah'tır. Allah'ın yaratmasında

hiç bir değişiklik yoktur. Bu, dosdoğru bir dindir"

(Rum, 30/30)

"Nefse ve onu yaratana, sonra da ona iyilik ve kö­

tülük kabiliyetini verene andolsun ki, nefsini arındı-

. ~

"Senin Rabbin dilediğini yarattı ve seçti (yaratır ve

seçer). Onlar için hiç bir seçim yoktur" (Kasas, 28/

68).

· islam Dini, Yaratıcı Allah tarafından bildirilmiş

olan farzlar ve emirlerden ibaret olduğu için ve Al­

lah'ın inanç ve fii~ere yönelik emirlerini yerine getiren

insan, böylece, O'nun iradesine boyun eğdiği için,

Kur'an-ı Kerim'de bu din, islam (itaat veya boyun eğ­

me) olarak isimlendirilir:

"Hakikatte, Allah katında (yegane) din, islam'dır" ·· (A.imran~ 3/19):- - ----·--.-·-- - -- --,- ----- ·-· :-

. . .: -:.

"Din olarak kim ' isıam'dan başkasını arzu eder

(ararsa), bu şey Allah tarafından asla kabul edilme­

yecektir" (A.Imran 3/85).·

3- Madde He ruh arasındakl dengeyi gözetme

prenslbl: Islam'ın fıtrat-ı seli me sahibi insana getir­

diği mesajın üçüncü neticesi de, bu ilahi di nin şahe­

serlerinden birisi olan, maddi olanla manevi, ruhi

olan arasındaki orta yolu seçmesidir. Kutsal Kitabiarı Tavrat'tan da anlaşılabileceği gibi bu keyfiyet. insa­

nın ruh cephesiyle hemen hemen hiç meşgul olma­

yan Yahudilik ve; bunun aksine, Hz. isa'nın bu dün­

yanın maddi yaşantısına hiç ilgi duymadığını açıkca

söyleyen Hristiyanlıkile, ters düşer. Hinduizm, Bu­

dizm ve ayni şekilde Zerdüştlük, Maniheizm ve Sa bi­

ilik gibi az çok ruhi şeylere. ilgi duyan diğer dinler, ma-

Islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan-1987

~ - - · - - · .... -. -····-··. -·--··-··-

nevi yolu maddi hayattan ayırdılar, o derecede ki,

bu dinlerin maddi hayatla olan bağlan tamamen par­

çalandı. Orta yolu seçen ve gerçek insan tabiatı üze­rine teessüs eden, yalnız islam'dır. Bu hususta aşa­ğıdaki a_çıklamalar yapılabilir:

Hakikatan insanların çoğu, bütün hayatlan bo­

yunca maddi gelirlerinin artmasından başka gaye,

sosyal durumlarının iyilişm·esinden, mallannın yığıl­masından, maddi lezzetlerin tadının çıkarılmasında~

başka düşünce taşımazlar. Gece gündüz bütün

güçleri~i. hayatlarını kazanmak için sarfederler; fa­

kat, maddi dünyanın geçici, çabuk parçalanan çer­

çevesi dışında var olana_ hiç dikkat etmezler!..

Buna karşılık, şüphesiz diğerlerinden daha~ sa~

yıda olan, dünyanın niteliği, hayatın Çeğişkenliği ve

kaFa~sızlığı üzerinde tefekkür eden insanlar da var­

dır. Onlar, her ·lezzetin baZı güçlüklerle, her sevincin

bazı kederlerle, her zenginliğin bazı tasalarta 11e ni­

hayet, her buluşmanın d~. bir ayrılma ile beraber ol­

duğunu hissederler. Yirıe. ayni şekilde dün~anın dar

hapisanesi dışında ve bu hayat serabı sona erdiğin­

de, içinde, bu dünyanın hiç bir acısı ve sıkınıısıyla

karşılaşılmayacak bir dünyanın var olduğunun ve orada, mutluluk ve bahtiyarlığın şerefli ve salih ~-selere ait olacağının da inancı içindedirler. Bu tefek­

kürün sonunda, bütün ?osyal ilişkilerden kaçınırlar

ran başlıca hususiyeller olan kendi öz. aklını ve zeka­

sını zarara uğratmak ve doğruyu yanlıştan ayırma

kapasitesini bilernernek zorunda kalacaktır.

Böylece, keskin bakışlı bir göze sahip olan bilgili

insan, ne yalnız manevi hayatla, ne de yalnız maddi

hayat ile yetinerek yaşamayı asla tercih edemeye­

cektir; çünkü, bir taraftan maddi dqnyada maddesiz

yaşamak mümkün değilken, diğer taraftan da, ma­

nevi yaşantı olmaksızın, fıtrat-ı selime sahibi insan­

da doğuştan olan Allah bilgisi ve O'na ibadet etme

tutkusu, hiç bir fayda sağlamayacaktır.

. Su götürmeye n gerçek şudur: Hristiyanlık ve Ya­

hudiliğin.başarısını engelleyen, her birinin belirli za­

manlarda, bu iki yaşama biçiminden birisini terkedip,

sadece birisine ilgi duymalan olmuştur. Hz. Musa

zamanında köle olarak ve Mısır Firavun u tarafından kötü rriuameleye tabi tutularak yaşayan israil Oğu i­ları, her türlü insani haklardan mahrumdul ar ve hay.­

van muamelesi görüyorla~dı. Hz. Musa onları ku(­

tardıktan sonra, zamanının büyük bir kısmını onların

dahili işlerini düzenlemeye, (uyacakları) sosyal ka­

nunları Ol)lara bildirmeye ve yerleşecekleri yere·on­

ları hazırlamaya ayırmıştı. Aynı zamanda onlara, az

çok manevi yaşantıyı da öğretmiştir: . · .

Hz. isa-zamanında ise, i srail Oğullan ;·aynı şekilde ve gözlerini, içindeki her arzunun tatmininin bir gün Roma hakimiyeti altında yaşıyorlardıysa da, düzen'-

üzüntü ve ümitsizlikle sonuçlandığı tani dünyanın renmiş bir soşyal teşkila!a sahiptiler. F:akat !:ıahamla-güzelliklerine ve kotülüklerine kaparlar. Böyle şahsi- n ve yqneticileri, u.nutmuşlarmış gibi, Kitab-ı Mukad-

yeller bir kÖşeye çekilirler , ebedi dünya ile bu tani des'ir\ dini talimatlarını tamamiyle uygulamıyorlar, ;'::';_ :..dünyayı kuşatan' sınırstz-müktimmellikler!e·gtizelliği ·.........:.;;~. '-runryata:dakkı~larından:cfa;ancak·mao8rÇikart~r ··

tefekkür etmeye dalar! ar. elde etmek ve insanlara kötü muamelede bulunmak

Bu iki gurup insan bu gün bulunmaktadır ve tari­

hin şahadetine göre de daima bulunmuştur. Bu tür

insanların var olması, Allah tarafından kendisine ve­

rilen fıtrata uygun bir biçimde insanın, hayatın bu

maddi ve ruhi her iki yolunu da, birlikte katetmesinin

zorunlu veya en azından ge~e!'li oldu.ğuna çok mü­

kemmel bir delildir. Çünkü eğer insan sosyal hayat

kapısını tamamen kapar, ellerini kavuşturarak ~er

türlü çaba yı terkederse, az sonra, kaçınılmaz olarak

maneviyaşantıdan olduğu gibi, bu (maddi) hayattan

da mahrum kalacaktır.' Diğer taraftan, şayet manevi

yaşantıdan vaz geçerse, insanı diğer canlılardan ayı-

Islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan:1987

için yararlanıyorlardı. Bunun içindir ki, Hz. isa yalnız

manevi hayata ilgi duymak ve öğretilerinin çoğunu

bu sahaya fıasretme~ zorunda kalmıştır.

Daha önce de işaret edildiği gibi islam, öğretile­

rinde maddi hayatla manevi hayat arasındaki orta yolu seçmiştir. Varlığın bir~irine zıt olan iki kulbunu

ahenkli bir biçimde telif eden ve birleştiren: gerçekte

mükemmelliğe ulaşabilmesi için insan tara_fından ta­

kib e.dilmesi gereken·biricik yol, islam'dır.

·. Sonuç itibariyle her yaratığın, var oluş gayesi de­

mek olanmükemmeliğe ulaşmaşını, fıtri ve tabii faa-

57

liyet gücü sciy~s.inde gerçekleştlrdiği'aŞikardır; faali­yet gücünün niteliği ise, kendisine verilmiş olan ka-

pasite ve imkanlara bağlıdır.

Aynı şekilde, yaratıklardan birisi olan insan da, bu

cihanşümül kanuna boyun eğmişiir; ölüm'süz, son­

suz ve nihayet kendisine yokluk ve helakin dokuna­

mayacağı bir h.ayat için yaratılmış olan bir ruhu ve bir manası vardır. Faaliyet biçiminin yüceiiği sayesinde,

mükemmele, en büyük amacı olan diğer bütün mut-. .

Islamiyel ve Diğer Dinler/Yrd.Doç.Dr.Sadık KILIÇ •

. , Ayrıca bu dini vazifeler, sosyal bir vasıf, günlük

ibadetlerde de bir birleştiricilik kazanarak ifa olunur­lar. Günlük ibadetlerden birleŞtiricilik vasfına sahip

en büyük ibadet, cuma namazı; sosyal karakterli en büyük ibadet de, hac mevsiminde Mekke'de yerine

getirilen hac ibadetidir.

Bu dini uyarıların ikinci kısmı, cemiyet içindeki

fertterin biribirierine karşı olan haklarını gösterir.

Çünkü fert, islami Kanunlar'dan ibaret olan bu ödev-

luluk ve haziara ulaşabilir. Ruhu aynı zamanda, leri yaparken, Allah'a karşı olan sorumluluğunu da

kendi hareket vasıtalarının bulunduğu, bir bedenle hesaba k.atacaktır. Zi~a insan yalnız O'nun arzusuna

irtibatlıdır. Bu vasıtaları· kullanan kuwet ve- boyun eğmek zorundadır. Yani bütün eylemler şu üç

ya islidalların da, bu ·beden · ile muayyen bir prensibe göre yapılmalıdırlar: Allah'ın birliği, Hz .

. ·- .. ;.,;.__.._aJ.a.k~sı_yard.ır.jnsanın tabiatı. onu so~al haY.ata v~ Muhammed'In risaleti ve ahiret günü .. ·- ··'-.~·--mede~yet;·(Cı~;-tion) :dogru 9ôt~~~sJ"ei~:fu"'~·':'~--"'· '". -...~rı=.o:-~ ._.,..;;"~~·:_,:. ·. --=·,<·-.~ .. ,:·"'7·-"·:·~·~::·"· .. =~.--;:;

hesizinsanı, hayatıngayesine, binatkendisiöemek "De ki: Ey kitab ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, olan, mükemmelliğe iletmek içindir. Her. Sarlığın O'na hiç bir şeyi eş koşmamak, Allah'ı bırakıp birbiri·

ml!llul~kye mükemmelliği, apaçık bir biçimde, yara- m izi rablar edinmernek üzere, bizimle sizin aranızda t1lişında kef'!disi için· takdir edilen mutluluk ve mü· eşit olan bir kelimeye gelin!. Eğer yüz çevirirlerse:

kef11il)elliktir. O bakımdan bunlar (mutluluk ve mü- 'Şahit olun ki, bizler müslümanlarız' deyin" (A.imran,

kef11me)l!klı;ır) n~ hayalidirler, nede bat!l düşünceler 3/64),

tarafından meydana getirilmişlerdir. Bir gül fıdanının

mutı.uluğu, kendi_ tab!atına uyg~~ b~r. biçimde büyü·

m~ k v.e bi~kisel karaıcterinin sevkedeceği tarafa doğ­ru ge!işme)ctir; süslü bir sarayın içine yerleştirilen al­

.tın .bi[ v~onun içine. ~ik_iim~k desil.. .

-Netice olarak, tabiatında var olan maddivasıtala· r~.~~.la~mak:Stzın ve-sosyal bir·çevrecıe-y-aşamal<sı-

zın, inspnın .g~rçek.mutluluk ~e mükemmeliğe ulaş­

n;ıas: nasıl mümkün olabilir? islamiyet, eğitim prensi­

bi ve öğretilerinin arka planı olarak da, tamamen içti­

ıi')ai olan ve iç)nde bütün maddi imkaniann kullanıldı­ğı maddi yaşantının öğretilmesini seçmiştir. insanın fıtrat-ı selim~sine ve d~ğuŞıan getirdiği temel özel­

likleri~e gö~e. istamiyet kanun ve emirler tesbit et­

miş; bu kanunla n, insanın eğitilmesi ve mükemmel­

leşmesi için tam bir proğram oluşturan ferdi-içlimai

ve özel-evrensel nitelikli davranışlarla geliştirmişlir.

Bu kanunlardan bir kısmı da, insanın Allah'a karşı

olan görevle~ni ilgilendirir, O'nun efendi olması kar­

şısında insanın kulluğunu, büyüklüğü karşısında kü·

çüklüğünü, şan ve azameli karşısında hakirliğini, bil­

gisi karşısında cehaletini, gücü karşısında güçsüzlü­

ğünü, O'.nu11 .arzu ve lütf~na karşı itaatini ifade eder.

Az. önce anlatılanlardarı hareketle denilebilir ki,

islam Dini'nde izlenecek y~l, insanın maddi ve sos­yal hayatı, bütün şümülüyle manevi hayatını da yük-

se Itecek biçimde çizilmiştir: islam'ın emirlerini yerine

getiren bir müslümanın manevi aydınlığı, ferdi ve içti­

ma i bütün faaliyetlerini temizleyip, aydınlığa kavuş­

turan bir ruhun aydınlığı gibidir. Görünen fiileriyle

tralkla- birlikte olmasına rağmen Allanile.iÇ-iÇeôiJ:; za­hiren kalabalığın ortasında olmasına. karşın, ruhi

yönden ilahi sırrın manevi bir barınağındadır. Şurda

burda: bu maddi gayeleri takib ettiği, hertürlü acı tat­

lı, hoş mahoş; güzel çirkin hadiselere katlanmak zo­

runda kaldığı ve, genel olarak dış dünyanın karmaşık

olayları arasında bulunduğu sırada, kalbi hürdür ve,

nereye bakarsa baksın, orada Allah'ın çehresini gö­

receği ·bir sükunet dünyasında bulunur:

"Nereye dönerseniz, Allah'ın "vech"i oradadır"

(Bakara, 2/115).

Dindar bir müslüman manevi hayatını, maddi

hayatının alakalarına yansıtır; nerde olursa olsun

ve ne yaparsa yapsın, daima Allah ile lrtibat halin·

dedir. Maddi dünyada .ilişkide bulunduğu her şey,

Islami Araştırmaıa·r Sayi:4 Nlsan-1987 ·

Islamiyel ve Diğer Olnlei/Yrd.Doç.Or.Sadık KILIÇ

ona Allah'ı gösteren bir ayna gibidir. Fakat sırf ruhi hayatı geliştirmeye yönefen gayr-i mü srimler, tabii ve

günlük hayatı, ulaşmak istedikleri hakikatle kendileri arasında b[r perde, engel olarak tefakki ederler. Neti­

ce olarak, normal yaşantıyı terk etmeye, -Hristiyan rahibferi, Hindu.Brahmanfan ve Zerdüşt zahidleri gi­

bi- ruhun mükemmelleşmesi için manevi hayatın ahşılmamış yolunu seçme}'e zorlanırlar. Normal mad­

di yaşayan birisine göre böyle bir yolun avantajı ne olursa olsun bu, takib edilmesi ve katfanılabilmesi

için çok gayret sarfettikleri bir yoldur. Bununla bera­ber, isıilm'ın emirlerine göre manevi hayatı yaşayan . bir kimse, izlenmesi gereken yol olara_k islam'ın yolu­nun en kolayı olduğunu iyice anlar. Sonuç olarak on­

lar, alışılmış (maddi) hayab terkederek sükünete ererler, sürekli dikkat ve çaba sarfetme sıkıntısından

kaçarlar. Boylece, jlahi yaratmanın kendilerine ha­zırlamış olduğu mükemmellikleri onlara takdim eden

yolun önüne, bir engel koyarlar, kendi mümkün zevklerine göre, bir başka yolu seçerlet. Bu yoldan,

Yaratıcı'nın kendilerine yazmış {takdir etmiş} olduğu gayeye ulaşıp ulaşamıyacaklarını kendi kendim(ze sorabiliriz!

39/9} diye soran veya ilmin yüceltilmiş mevkiini çok anlamlı bir biçimde öven ancak Yüce Kur'an'dır. Yi­ne:

"ilim elde etroek her müslümaİt için bir tarzdır",

''Beşik1en mezara kadar ilim arayınız" ve,

"Çinde bile olsa, ilim arayınız" diyen de Yüce Peygamber'dir. Kur'an-ı Kerim

müminlerine, ilim yolunu asla terket~emeyi, zannı~ ve şüphenin peşinden gitmemeyi, düşü0meksizin

duyduklarını veya gördüklerini veyahutta akılfarın­dan geyen şeyleri benimsememeyi, zira inançları_n~ · dan sorumlu tutulacaklarını, emreder:

"Hakkında hiç bilgi_ sahibi olmadığın şeyin ardına

düşme. Muhakkak ki, kulak, göz, kalb .. .işte bunların hepsi, bundan sorumludur" (isra, 17/36).

Az önce görüldüğü gibi, islam, taraf_darfarını bü-. .

tü n güçleriyle ilim elde etmeye teşvik eimekte; itik~di bir bilim olan din hukukunu ve Din'in direktiflerinin

_ gösterilmesini birgorevoli:m~~ takdim etmekt.ecilr:·

Dahası, mademki kainat ve içindekiler Aff~ın yaratmasıdır; her olay -her biri kendi varlığına ~is- "Müminfer toptan sefere. (cihada) çıkmamal~d.ır-betle- "hakikat"in bir işareti ve Affah'ı göstere_n bir ay~ lar. Her ~opluluk1an bi~ grup insanın _dini iyi öğren-

nadır; ve yine mademki insan da fıtrat-ı asliyesini rnek ve yanlarına geri döndüklerinde, kavimferi~i.

gösteren farklı hayat safhalarıyla bu işaretlerden bi- uyarmak üzere g'eride kalmaları gerekli değil mi? Ki, risidir, öyleyse manevi yaşantının içinde (yani Af- böylece belki yanlışhareketten çekinirfer'' (Tevbe, lah'ın ve bizzat kendi varfığını tanıma i Ce n ab-ı Hak- 9/12~):

.. kın her durumda bilinmesi (receniıaitre), bütün bu \ . ·.-=~:-.;::-:~rı;·ı< ··;Y~~Iaiın";~~fra~hi · biiQi;;'iıt~ld~;.;;;;;;"dı~·-· r: · :··::~ 'r5iiTai çe k/n~i< 9e}~'kitı<trım'f~ezıh·nt haf<ika!ıe~i~- --· ._, _ _. ·....-ı

Allah'ın güzelliklerinin derinden derine tefekkür edil- anlaşılması hususunda, fertlerin kapa_sitesi farklıdır. . . . me sinde kullanılması lazımdır. Aksi halde insan, har-

cadığı ernekten; ancak eksik bir bilgi veya kusursuz bir cehalet elde edecektir.

4- Islam açısından bilgi ve ilim: Dünya inançla­rıyla dinlerinin kısa bir araştırmasını yapan kimse, ls· lam'ın ·ilim ve bilgiye vermiş olduğu şeref ve kıymeti görür. Ayrıca onların elde edilmesi için sağlamış ol­duğu teşvik ve cesaretfendirmenln, -ilahi veya gayr-i

ilahi- hiç bir din ve itikad sisteminde bulunmadığinı farkeder:

"Hiç bifenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer,

Islami Araştırmalar Sayı:4 Nisan·1987

Düşüncesi mantıki olan ve tabiatıyfa, derin kavram-ların ve bilimsel teorilerin anlaşılmasında özel zevk

sahibi olan insanfar olduğu gibi; mantık kurallarına göre düşünme yeteneğinden mahrum olan ve basit

ruhfarıyla tamamen maddi çizgi seviyesindeki bir iş ortamında yaşayan insanlar da vardır. Bunun yanın­da fikri ve fizik duyarlıfığını başka yöne teksit eden, maddenin kör dünyasıyla onun geçici zevklerine şid­detli tepki duyan, kendilerinde aşkın (müıeal) dünya­ya karşı hususi bir cezbe, sadece yansımış bir hayal olan bu dünyanın güzelliklerinin kaynağı olan, son­

suz ve bilimsiz güzelliklerine özel hayranlık duyan · insanlar da \!ardır. BÖyle insanlar, doğuştan olan ay-

59

dınlıkları sayesinde, müteal (aşkın) di,iDyanın sırları­

r/ı ve gerçeklerini kolayca anlayabilirler.

insanlar arasındaki açıkca görülen bu fark nazar-ı

itibara alındığındandır ki, islam, bu üç guruptan her

birine kendi anlayabilecekleri ·dilde (talimlerini) öğ­

ret mi~tir: Bir guruba, din in zahiri ve dışa ait yönleri;

ikinci guruba serbest fikri isbat (yolları); üçüncü bir

guruba da, arsız nefse karşı mücadele etme ve kalbi

tezkiye etme( şekilleri) öğretilmektedir. Allahu Tea la hikmetlerinden bahsederken, bu münasebetle bir

mesel ile bu hususa dikkat çeker:

"(Allah) gökten bir su indirdi de dereler kendi öl­

çüsünce (o su ile) çağiayıp aktı. Sel de, üzerine çıkan

.. . ·bir kÖpük yi:J~renip :Qötürdü: '§i( 'cie·sas·· eŞyasiveya • ..

alet yapmak için, ateşte üzerini yakıp erittikleri ma-

denlerde de bunun gibi bir köpük vardır { ... )"~{Ra'd, 1.3/1_7).

. l:iZ. Peygamber ise , söyle buyurmuştur:

· · "Bii peygamberler insanlara, anlayışları ölçü­

sünde konuşmakla emrolunduk". ·

: islam;a ı'na·~anlar arasında ~kli isb~t-k~billyetin­den' mahrum· olan, böylece doğru yolu kaybetme ve sapıtı:na: tehlikesiyle karşılaşanlar varçlır. Bunlara

kapasitelerinin üstünde ve Din'in üç ana,preı:ısibi {AI­

Iah'ın bir!igi, Peyg~mberlik ve ahiret he~bı)ne i.nan­

manın ötesinde başka bir görev yüklerıilmemiştir. is­

l~tri. D!nf onlara iyi iş yapmayı em retmek, günatı işie­mekten men etmek; vb. pratik ve basityül<ümlülükle-~~-f~·- :· - · ~ . . . ri oğretir. Buna benzer açıklamalar Kur'an ayetlerin-

de ve Hz. Peygamber'in hadislerinde çokca bulunur.

Şüphesiz insanın fıtrat-ı selime sayesinde kolay­

ca anlayabileceği dini n bu üç prensibi, islam tarafın­~an kesin bir bilgi olarak kabul edilir. Hakikatte adı

geçen prensipierin b.u şekilde kavranılması! bu bab­

ta, isbatsıi olarak kabul edilmiş olan diğer öğretilerin

de gerçekliğini doğrular. Zira peygamberliğin doğru olması, Hz: Peygamber'den bize u!aşan bütün söz­

lerin de kesin bir biçimde sağlamlığını isbat eder.

Tefekkür tarzı

islam Dini, sağlam bir ruhla donatılan, akli -mantı­lö isbatlar sayesinde ilmi teorilerle, mantıki ve zihni

islamiyel ve Diğer Oinler.'Yrd .Ooç .Dr .Sadık KILIÇ ,

müzakereleri anlama kapasitesine sahip insanları bilgilendirmekledir. Bir başka ifadeyle islam, insan­

lan bozulmamış yaratılışlarının vasıtasıi. olarak haki­

kalle karşılaşacağı yöne sevk eder. Onlara, önce aki·

de ve fikirlerini empoze etmek daha sonra da bunları

akli muhakeme ve delillerle savunmak niyetinde de- ' · 1

ğildir. Kitab ve Sünnet, yani Yüce Kur'an'ın ayetleri

ve Hz. Peygamber'in hadisleri bu tür akli delillendir­

melerle doludur. Kur'an'da aynı zamanda, islami

inancın ve akidelerin çok basit deyimlerle, içinde ay­

rıca islami ilişkilerin, Genel kanunların, umumi rnen­

feat.ve faydaların da zikredildiği çok ikna edici delil­

lerle isbat edildiği lafsilatlı açıklamalar bulunmakta­

dır.

. A~rıca bilmek gerekir ki, em!r v~ kanunların ev: . . . . rensel'v~ umumifayda ve yarartarı üzeiiriolmi:italaii~1.'/

yürütmek, müslüman bir terdin ve toplumun genel

anlamda özel bir ilişkiyi bilmesi demek değildir. Zira

çok yukarda dediğimiz gibi, bu ilişkiler -özel olsun

genel olsun- bir bütün olarak peygamberlik vasıta­

sıyla açıklanmıştır. Öyleyse peygamberliğin doğru

olduğunu isbat etmek -bize teferruatlı bir biçimde

ulaşmamış olsa da-, bu kanunların geçerliliğinin kısa

bir delilidir.

Ruhu arındırııla metodu

Üçüncü gurup ise, kendi !stekleriyle bütün maddi

ilişkilerdef1 ayrılmaya ve dikkatlerini dünyanın yanıl­

tıcı arzulanndan, aldatan süslerindan başka yöne

çevirmeye hazırlanmış insanların meydana.getirdiği

-- gurüptur~ Bu gibi insanlar Allah'ın dışındaki her ~yi

unutmaya, gozlerini tani olan bütün güzellik ve çir-. . kinliklere, geçici olan bu varlığın acı-tatlı her olayına

kapamaya tıazırl~nırlar. ~özlerini, basiretle ebedi

dünyaya doğFu çevirerek, maddi hiç bir perde ol­

maksızın Allah'ın büyüklüğü ve yüceliğinin teceıme­

rini temaşaya koyulurlar. lıahiliğiri yakınına ·varmak

ve bu geçici dünyayı arkada bıraktıktan sonra ta­

mamlanması gereken beşeri mükemmellik merha­

lelerini katetı:nek, aşmak içindir bu. Bu gibi insanlara

islam, yalnız onların aniayıp onların bildikleri bir dil­

de, gizlice ilahi sırtardan bahseder.

Muhtemel bir tenkit ve cevabı

Bazı müsteşrikler, Islam'ın mistik ve metafizik

prensiplerinin Hind menşe'li olduğunu, çünkü

Islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan-~987

lstamlyet ve Diğer Dlnler/Yrd.Doç.Or.Sadık KILIÇ

islam'ın sadece d_erinlikten yoksun basit inançlarla

kısır ibadetler silsilesini kapsadığını söylemişlerdir. Bu iddiaya, aşağıdaki yarım şiirde çok güzel cevap

verilmiştir.

u Sen gönül e h linin sözünü duyduği.ında, bu hata­

lıdır,demel

Ey canım, sen söz anlamazın birisin; hata burda­

dır" (Hafız-ı Şirazi)

Esa8en bu tankide cevap verirken biz, müslüman

misliklerio savunmasını yapmak ve manevi yolda bunların katetmiş olduğu değişik yairarı açıklamak istemiyoruz. Hintliler karşısında, müslüman mistikie­rin muhakeme tarzına bir bağımsızlık vermek niye­

tinde de değiliz. Aynı şekilde, mantıki muhakeme metodu-konusunda daha önce yapılm;ş olan müza­keremizde, şimdikinde olduğu gibi, dinin dış tezahür-

Jeri hakkında' müslüman filozoflarca yazılmış olan felsefi kitabiarın bütün muhtevalarını açıklamak iste­miyordu k; bu sebeple; ne olursa olsun ve nereden gelirse gelsin, müslümaniann genelleştirme· öiÇfm'ie­rini kabul etmek istemedik:- .-·

. lA Fakat bizim bu makaleden amacımız -sayılifu­

ruplardan herhangi birinin sözlerine veya .fiillerine değinmeksizin-yalnız ve yalnız Kitab ve Sünnet'ten ibaret olan islam'ın kaynaklarına genel bir göz atıştır.

Bazı müsteşrikler tarafından öne sürülen bir iddia 'vardır ki, evrim teoiisine dayanmakiadır: Buna göre, .. _ ........ : . , . . . . . . tabii olayiann gelişmesi ve mükemmelleşmesi ilmi bir tarzda açıklanmaktadır. Onlar bu prensibi, nasıl olursa olsun, bütün hadiselere, hatta alışkanlıkiara, adetlereve doğuştan gelen ve ruhsal olan içgüdüsel olaylardaki bütünfenomenfare taşmil ederler. Her olaya sebeb olan kaynağı_. geçmiş vakıalarda ararlar.

Aynı kurala gör~ denilebilir ki, islamikanunlar, Roma kanunlarından ve Yunan felsefi fikirlerinden elde edilmiştir!

(

Bu iddiayı öne süren şarkiyatçılaf, iki açıdan ya-nılmaktadır:

1- Bizim "mistik sezgi-intuition mystique" dediği­miz şeyi onlar,. bayağı bir düşünce veya sezgi gibi

Islami Ai'iış{ırmalar Sayı:4 Nisan·) g·a7

· ..

kabul ediyorlar. Daha da ötesi, ruh temizli~i ile elde edilen bilgilerin (bir şair, her n~ kadar taşkın hayali,

yaratıcı ve akıcı ifadeleriyle bu tür kav~ amr.an ilahi sır­ları bilen bir mistikten daha iyi açıkrayabiliyor ise

de) bir şiirsel düşünce serisi olduğuna inanıyoriar.

Buna benzer bir hata da, peygamberlerin semavi

mükemmelliğini teşkil ed e~ ilahi kanunlarla ilahi ilim­leri elde etme vasıtası Sayılan vahyin algılanması ko­nusi.ında yapılmıştır. Netice de onlar tarafından Ro-ma kanunlan ve Yunan düşüncesi, islami pratik "ye

inançlan n temel kaynaklan olarak takdim edilmiştir. . Bu hata, şarkiyatçılann, peygamberlik ve peygam­berlerin.düşünce tarzlan üzerine yaptıklan mütalaa­

larda da, eksiksiz olarak, gün gibi ortadadır. Ayrı~ peygamberlerden bize kadar ulaşan sözler ve açık-lamalar, bu tür kanaatl.erin yanlışlığını ~aç; k ortaya ., · · ·

koyar.

2- Farzedelim ki evrim prensibi kesin ve isbatlan­

mış bir prensib olsun. Fakat bu, bu prensipi e ferdi ve

içgüdüye dayanan eylemlerin t.ez~hür.prensi~! ara­sında hiç bir münasebet kurmayı gerektir~e;ı. Qün-. kü yarablişa göre_, ibtida hususi bir karaktere yerleş­tirilmiş olan bir içgüdü, öncesl.olsun.veya o_Jmasın, dışardan bir engelleme 'olmaması Şartıyla, ayni_ h li~ slısTiiğe göre her i ertte kendi~i gösterecektir. örn e.: ğin, Arablann yemekleri ayn -~yn sahanl~ra koyni~yı. ve çeşitli yemek piŞirm.eyi iranlılarda:ı:ı .öğrendikleri söylenebilir; am·a nasıl ye~ek yenileceğini de onlar_.

dan ö9rendikleri söylenemez. Aynı şekilde çeşitli i.dari y~pılarıyra ~emokrasinin ba~dan doğ~Y.a doğru . yayıldığı söylenebilir, ama bir c~miyetin teşekkülü ve . . . . . - . bir idare tarzının kurulması için artık bu geçerli değil-dir.

Bu müzakeremizden apaçık ortaya çıkan sonuç

şudur: Tasavvufi sezgi ve m_anevihay~t 91an ruhu tezkiye etme kabiliyeti, insanların fıtratlarmda do­ğuştan bulunmaktadır. Engeller kaldınldığında, saklı olan bu istidat uyanacak ve mane_vi ayd;nlanma 'yo-.

Juna götürecektir. Böylece az veya çok, aşkın ve ebedi dünya ile ilişkisi olan din bağlıları arasında açıkca bazı insanlar ortaya çıkac.aktır; ki, bu gizli güç onlarda bir kere uyandıktan sonra onlar ümitsizlik ve

güçlükferre dolu bu geçici dünyanın bütün ilişkilerin­den kendilerini kurtaracaklc!r, ruhun mutlak sükünet

ı - =

ve mutluluğu Içinde 'ölümsuz ·cıüiıyaya yonelecekler­

dir. ilahi ( menşe'li) dinlerin herbirinde manevi haya­

tın ve tasawufi davranışın aşıkı olan bir gurup, he­

men hemen görülmektedir.

Dünyadaki dinlerin asıl muhtevalarının ruhi malze­

meleri mukayese edilince açıkca görülecekt:r ki, is­

lam nihai mutluluğun ve ölümsüz dünyanın tasvi riy­

ıe, diğer dinlerden daha çoı< ilgilenir. Sonuç olarak,

islam'da mevcut olan ruhu tezkiye etme (mysticiş-

Islamiyel ve Diğer Dinler/Yrd .Doç.Or.Sadık KILIÇ '

~ lıı. ~ •

peresilik olarak yorumlayacaktır. Bu iddianın şahidi,

Sanskrit'cenin ve Hind mistisizminin mütehassısları olan müsteşriklerinin kanaatidir. Hind ve Sudisi misti-

sizminin temel kaynakları üzerinde yapılan bir çok

araştırmadan sonra, Hint mistisizminde sade, yaşa­

ma heyecanında.n mahrum kalmış insanların ruhları

tarafından meydana getirilen boş inançları gördüler.

Bunun başlıca sebebi de, bu metinlerde mücerret ve

ihtiyatsızca söylenilmiş iladelerin olmasıdır.

me), meşainde de olduğu gibi, Hind'e veya başkası- Bu konuda islam'ın mesajına tekrar dönelim- Ya-

na ihtiyaç duymaksızı n, tamamen tabiidir. islam'a ratıcı olan Cenab-ı Hak, insanın çevresine bir maddi

aittir. Bundan başka, tarihi hakikatıere göre, islarni- hayat yerleştirip her insanı, hiç bir ayırım olmaksızın,

yet Hindistan'a henüz varmamışken ve islam:ın Hi nd eşit imkanlarla donal1ığı gibi, yine onun etrafına,

dü.şüncesiyle herhangi bir ilişkisi meselesi de ı:; rtada maddi olan hayatın arkasına gizlenmiş bulunan bir

:-,'i::-$': -. :. :- yolfiı<eıi:.Seım·an'-TP~rfSi;~ume~:iMe~-ii:ı~e"'-"~·,•- .:de}manevio.:.b.aY.at,..y.e(ıeştir.r:niş!ir: .... ~;:ı..ş!l)$! . .:Jrış~~~o...;....: Uveys gibi Hz. Ali'nin arkadaşları, öğrenimleri saye- maddi hayatının mükemmelliği organlar vasıtasıyla

sinde manevi hayal1an faydalanmışlardır. islamiyet- , yaptığı olumlu ve olumsuz bütün fiilierin gerçekleşti-.teki Hz. Ali'ye ulaşan farklı Sufizm ~incirleri vakıası rilmesine ve tezahürüne bağlıysa, bunun gibi, Yara-

<;la bu hususun gerçekliğini isbat eder. tıcı, manevi hayatın mükemmelliğini de, bu hayatın

(manevi yaşantı-SK) insanın bütün eylemlerini

islam ·ue diğer dinler arasınd~ki' mrstik ifade

:farklılığı ·

isıarn tas.awuf doktrininin saf ve ince ifadeleri di­

ğer mistisiim e kolierin'in ve özellikle H in d mislisizmi­

nin formülleriyle mukayese ·edildiğinde onların, ge­

nel bir karakter altında şekillenmiş olma avantajına .sahip oldukl?rı görüJür._QyJe kj, ke!}di aolay1şı. ölçQ­

sJ!.n~e ,herkesin pnlardan fay~afanması mü~kün-dÜr. ·.. . · · · · ·

Bundan dolayıdır ki, isl~m. diğer dinler tarafından

savunmasız bırakılan mistik düşüncelerden ve aç'ık tenkillerin sebebi olan zararlı sonuçlardan uzak kal·

i ~ış tır. Şayet Hi nd Mistisizmi'nde. örneğin kutsal ki­

tab Veda'nın Upanişad'ları (ilahi bilgiler kısmı) dik­

katlice incelenirse görülecektir ki, O'nda sunulan

akide Tanrı'nın birliğinin çok derin ve özlü bir anlatı­

mıdır. Ama aynı zamanda öylesine net ve çok vazıh

olan açık seçik ve sade öğretiler de sunmalctadır ki,

bunlarla ilgilenen bir kimse, şayet yeterli bir tasavvufi

bilgiye sahip. değilse, bunları boş inançlar silsilesi

olarak görecek veya en azından çok soylu bir biçimde

Tanrı'nın birliğinin dile getirildiği pasajları, Enkar­

oasyon (tecsim). Panteizm (vahdet-i vücud} ve Put-

kapsamasına bağlamıştır.

islam fıtrat ile ahenkleşerek, manevi hayatı,

aralarında hiç bir ayınm.Yapmaksızın herkese ait bir

hak olarak kabul etmi~:tir. Onu be şer hayatının olum­

ıu-olumsuz bütün sahC!Iarına yaymıştır. insanı sos·

yal hayatın zorluklarını kabule ve tesbit edilmiŞ bir yol

güzergahında olumlu bir tarzda davranmaya davet

etf!!iŞlif, J3u davranış .!!rzını öğ_ı:_~t~k~r:ı de_~lışılmış

ve genel deyimierin taşıdığı imalı anlatım yolunçlan

istifade etmiştir. Bundan dofayidır ki, bizim Sözlü de­

yimlerimiz -ne olurlarsa olsunlar- birbirimize yakın­

Iaşabilmek ve zihinsel kavramiarımızla düşünceleri­

mizi aklarabilmek için, sosyal ve ·maddi hayatımııda

kendisinden faydalandığımız halk kanaalinden doğ­

muşlardır. Hayat iksirinden daha nadir olan ve tarih

boyunc.a asla genelleşmemiş olan mistisizm ve te·

tekküre dair anlayış ve düşünceler, bayağı (ordinai­

re) beşeri ifadelerder. tamamen farklıdırlar. Mistik ve

sezgisel idrak sayesir.de elde edilen bilgiyi diğer

kavramların ışığı altında dile getirmek isteyen bir

kimse, doğuştan kör olan bir kişiye gök kuşağının

renklerini izah etmeye çalışan kimseye benzer. Keza

mistik ve derin tefekküri (contemplative) anlayışları

kelime kalıpları içine sokan kimse, elekte su taşımak isteyen kimse gibidir.

isı~ mi Araştırmalar Sayı:4 Nisan-1987

lsı~mlyet ve Diğer Dlnler/Yrd.Ooç.Or.Sadık KILIÇ

Bu sebepledir ki islam; hakikatleri anlatmak için sembollereve teşbihlere baş vurmuş ve böylece di­ğer dinleri lekeleyen zararlı sonuçlardan masun kaJ­mışbr.

Manevi llerlemenfn kısa blr·değerlendlrlll~

Bizim, "Islam, tasayvufi düşünce tarzını sembol­ler ve teşbihler vasıtasıyla açıklamıştır" şeklindeki kanaatimiz, muhte ~elen delilsiz olarak ve karanlı­ğa taş .atmak gibi tasavvur olunabilir. Faka.t Islamiıs­lılah ve öğretilerle bunlann, müslüman .mutasavvıf­ların vecd ve davranış durumlaoyla yapılan muk~y.e­

sesi üzerinde yeterince düşününce, bu .kanaatin yanlışlığı görülecektir. Aynı ~kilde teferruath ve ger­ç~k biçimde anlaşılabilmesinin tek vasıtası ancak . kabiliyel olan.mutasavv !flar tarafından seçilip benim­

senmiş mükemmelleşme safhalarını da, gen~l ve umumi bir tarzda aydınlatacaktır.

Tabii ve asli kabiliyelleri sayesinde HakiKat' in_ na­mütenahi kemaline aşık olan maneviyolun yolcuları, yalnız Allah'a kul olurlar. çünkü O'nu sevmektedir­ler .• Yalnız O'na ibadet etmeleri, bir mükafat üf!i.~iy­le veya cez~dan koı1<malan sebebiyle değildi~ra, cenneti kazanmak veya cehennemin ceza.sından

kurtulmak gayesiyle Allah'a ibadet etmek, gerçekte Allah'ın yerine mükcifat veya.cezaya kul olmak de­mektir. Kalbierini kuşatmış olan ilahi cezbeden ve özellikle, "Beni anınız ki, Ben de sizi ana yı m" (BakÇt­ra, 2/152) ayetfyle, Allah'ın anılmasından bahseden daha i:ilr kaç ayeti bildikten sonra, · hangi duru.mda olurlarsa olsunlar, yönlerini hangi yana çevirirse çe­virsinler, daima Allah'ı hatırlarlar:

"Onlar ki, ayakta durarark, oturarak ve yanları üzerine yatarak Allah'ı anarlar" (A.imran, 3/191 ).

Gözlerin nüru olan Tanrı'larının, "G_erçekten göklerde ve yerde, Inanan kimseler

ıçin ( Allah'ın varlığına götüren} işaretler vardır" (Ca­siye, 45/3),

"Var olan her şey O'nu ana(' (isra, 17/44),

"Yüzünüzü nereye döndürürseniz, Allah'ın vechi oradadır" (Bakara, 2/115} şeklindeki mesajını işittik­tan sonrc;.anlarlar ki, varlık alemindeki her şey, her

Islami Araştırmıılar Sayı:4 Nlsan-'1987 . . .

biri kendi ölçüsünde HakiKat'in aynı güzelliğini gös­teren ay.flalar gibidirler. Ayna gibi yansıtma özelliği­nin dışında. kendi zatlannda hiÇ bir varlığa sahip de­ğillerdir. işte bu gibi insanlar her olaya aşkla ve M­

kuyla bakarlar. Onlann tek amaçlan ise, sadece Al­lah'ın güzelliğini tefekkür etmektir. ~ne Allah'ın:

"Ey inanan lar, siz kendinize bakın, siz doğru yol­da oldugurıuz takdirde sapan kimse size zarar ve re-

\. mez" (Maide, 5/105} ve, "Ey insan, muhakkak sen

Rabbine doğru ~~alayıp durmaktasın, nihayet o·~a varacaksın"(inşikak, 84/6} şeklindeki diğer me~jın ı iş[email protected], ruhlarının katesiyle k:.ışatılmış oldukla­rını ve Allah'a ulaşıliak için y·egaıie vasıtalarının yirle

kendi ruhlan olduğunu anlarjar .. Namütenahi evre!l-de bulduklan veya farkettikleri şeyi, kendi içlerinde de bulurfar veya faı1<ederler. işte bu durumdadır ki ~n- · san, her şeyden kopmuş olduğunu ve alemde yalnız . -- . kendisiyle Allah'ın bulurıduğunu anlar .. Böyle bir kimse, yüzrerce binlerce i~san ~rasınd~ bile olsa ve hatta diğer insanlar onu yığınlar içinde dahi görse, yalnız başınadır o! Diğer bütün insanların uzağında

• .rrı_~rı~yj_bir yolda bulunur; a~cak Allah vardır. yanın­

da. Bizzat ~~ndi varlığına bakar ~e diğer b~n eŞya­yı kendi varlığında müşahede eder. Bizzat kendisiri; başka birşey değil, _sade_ceiçinde All~'ı_r.ı b~riç~~ gü­zelliğinin'tecelrı ettiği bir ayna olarak görür; Y~!1i onun Allah'tan başka bir şeyi yokt~~. . .. , · · ·· -· ·

..... B4 kimse, bu şekilde ve muhtelif ibadetler ve h.er

türlü knma vasıtasıyia Allah'; hatırladığında, A·llah:in · zikrini temiz, her türlü he~anik ve· geçicilikten a~irimiş. . olan, kalbine kaydeder. Ve yakin mertebesine uıaŞ-

' . mı ş -insanların sırasına katılarak, Allah'ın_ şu va'di onun için tahakkuk eder:·

"Ve sana yakin gel i rice.ye _kadar R·~bbine. kulluk

et!" (Hicr, 1 .5~99}. Böylece ona, gÖklerin ve yerin hükümranlıklarının

kapıları açılacaktır. Ve o, bütün kainat;n m~tlak sahi­binin A~lah olduğunu müşahede edecektir:

"Böylece Biz ibrahim:e göklerin ve yeriri melekü­tunu gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun" (Enam. 6/75). ·

Böyle bi~ görüşle donatılan ~nsan, All~h'ın birliği· nin üç sa{hasını.görecektir:<;>nce Allah'ın fi.ilerind~­ki birliği ona·göste!ilecektir: Kesinlikl_e kainatı ve

i

içindekileri Allah'ın ·idare ..ettiğini, kainatta tam aktif

olan sebeplerio ve bunların faaliyetlerinin (lradi ol­

sun cebri olsun) hepsinin, Allah'ın güçlü eli ile yaratı­·ıış tablosu üzerine çizildiğini gerecektir. Sebep so­

nuç ve ikisi arasındaki ilişki .. işte bunlardan her biri,

yalnız bir Allah tarafından var ve icra ~dilirler,. : .•

"Göklerin ve yerin mülkü, Allah'ındır" (Casiye, 45/

27).

Sonra Allah' ın isimlerinin ve sıfatlarının birliği ­

ni keşfedecektir. Kainatta tezahür ·eden her kemal

sıfatıyla hayat, bilgi, kudret, güç, şan, bolluk. vb. gü­

zellik ve ihtişam sıfatlarının her birinin, Hakikat'in

kendisi olan sonsuz genişlikteki nur kaynağıiiın sa-

islamiyel ve Diğer Dinler/Yrd .Doç .Dr.Sadık KILIÇ '

halde Zat-ı ilahi, islam'da bütün isim ve aÖia.ndırma­

lardan, hatta böyle bir tasvirden bile yüce kabul edil­

miştir. Tevhidin bu safhası, sadece islam'da bulu­

nur. Şianın imamı Cafer Sadık, Kuleyni tarafından

yazılan "Usülü-1-kafi"de varid olan bir rivayete gö­

re, bu merhaleyi yüce Kur'an'ın şu ayetinden çıkar­

mıştır:

"De ki: ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye

çağırın. Hangisiyle çağırırsan~z. nihayet en güzel

isimler o·nundur" (isra, 17/11 0). Bununla birlikte bu

akidenin çok derin bir yorumu olarak, sunulan bu

makalenin üst seviyesinde, felsefi bir müzakere yap­

mak zorunludur. Fakat biz, bunu burada yapmamayı

tercih ediyoruz.

:'';'i:' ::.::::.. . :dece solgurı"bir.,ışıpı_çıs.ı 9J~.~Jğun~.~.tı.u:~~~~ienn..,t;?!;..,,., ,.,:...: : , . . ~ ~.:;':"~~.~-- .:.-::.:- .. · ·:.:- <;:.:-:.·.:~:-.:S.~'~,::.,;,;;.; .. .;..; ·. ;~ . ribirlerinden farklı olan bir çol< şey arasında s~rpişti- · Allah'ın ·d~stl~ğu · · ·

rilmiş bulunduğunu direk~ olarak görecektir: ·

"En güzel isimler, Allah'ındır" (Araf, 7/180).

Nihayet Allah'ın birliğinin üçüncü merhalesinde,

bütün bu farklı sıfatiarın nihayetsiz, sonsuz bir

"öz" (essence)ün tezahürleri olduğunu ve, ger·

çekte, bu sıfatıardan her birinin diğeriyle aynı ol·

duğunu ve hepsinin de "öz" ile özdeş (identlque)

olduğunu görecektir:

"'T'-' • .

· -.;:islam'ın ilahi birlik konusünd~ki üstünlüğ:ü

Dünyanın fark!ı dinlerindeki "gerçek" aşık!arının

yerine getirdikleri. Tevhid(unicite)in bu üç safhasıdır.

Manevi mükemmelleşme yolunu katetmeye başla·

dıklarında, bu üç merhale onların nihai gayelerini

oluşturur. islam ise, sayılı merhalelerle · sınırlana· maz, fakat tarafdarianna diğer bütün dinlerin metin­lerinde belirtilmiş amaçtan daha üstün olan ve daha da

ötelere uzanan bir gaye gösterir. Çünkü O, Allah hak.­kında bütün sınırıamaları reddetmek ve O'nu bütün

vasıflamaların üstünde, aşkın (transcendat) ve son­

suz olarak mülahaza etmekle yetinr:ıez. fakat daha

ileriye gider ve bu sonsuzluk sıfatını da reddeder.

(Çünkü, her sıfat.~sonsuzluk bile· sıfatın kendisine

ait olduğu ismi (rrye_ysü_f) sınıriayarak tanımlar) .. Şu

Kemal yolunun salikle ri, hareket noktasından va­

rış noktasına kadar, yakini olarak, maddi dünya sa­

kinlerinin gönül ve gözlerinden saklı bulunan bir çok

müşahedelere mazhar olurlar. Ki, bunun gözden ge­

çirilmesi, bu makalenin kapasitesi dışındadır. Fakat

kendisine işaret ec.:ilmesinde önemi haiz bir mesele,

"Velayetu'llah"dır.

Manevi yolun 'yolcuları Tevhid-i ilahi safhasına vardıklarında ve kurbiyyet makamına girdiklerinde

o ana kadar sahip oldukları her şeyi yüz üstü terke­

derler; zira, bütün eşyanın Allah 'a ait olduğunu an la­

mışlardir. EŞyaya m.alik ve mülkiyette bağımsız olı:na gibi yanlış olmayan bir sükünet bulurla~. her türtü"sı­

kıntı, korku vetasadan azade olu~lar. Muhtemel hiç

bir zarar onları tasalandırr:naz, başa gelen hiç bir zi­

yan da onlara ~eder veremez; çü!'lkü her şeyden ön­

ce onlar, hiç bir şeye malik değild irler.

"Rabbimiz Allah'dır deyip, sonra dosdoğru olan­

ların üzerine melekler iner:'Korkmayın, üzülmeyin,

size söz verilen cennetle sevinin! Biz dünya hayatın­da da, ahirette de sizin dostlarınızız diye .. " (Fussilet,

41/30; 31), "iyi bilin ki, Allah'ın dostlarına (evliya') korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır"(Yu·

nus, ı 0/62).

işte bu şartlardadır ki, dünya zevkleriyle elemleri,

başarılarıyla başarısızlıkları onlar için müsavidir; ye-

Islami Araştırmalar Sayı:4 Nisan·1987

lslamlyet ve Diğer Dl~lef/YrctOoç.Dr.~k K~LIÇ

. . ni bir varoluş ( existance) biçimine kavuşmuş olduk-larından,dünyayı ve içindekileri, yeni bir bakış altıri­da müşahede ederler:

"Ölü iken kendisini dirilttiğırniz ve kendisine, in­sanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse karanitklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu? Işte kafirlere, yaptıklan öyle süs­lü gösterilmiştir" (Enam, 6/122).

Ve .. nihayet onlar ve sahip oldukları her şey Al­

lah'a v~ Allah da onlara aittir.

"Kim Allah'ın yakınındaysa, Allah da onun yakı-nındadır" (Hadis-i şerif). ·

Sonuç

Bu açıklamalardan net bir biçimde: şu ortaya çı­kar: IslAm'daki ruhi (spirituel) yaşantı, düşünce ge­nişliği ve dednliği bakımından diğer dinlerink.inden çok büyüktür. Zira az önce de açıkladığımız gibi is­lam, ister bu dünya konusunda olsun, isterse öte

. dünya, beşeri varlığın muhtemel bütün durumlan .. için uygulanabilir olan detaylı sevk ve idare tarzların ı , kendi geniş perspektifiyle, göz önünde bulundurmuş­tur. Yükseklik ve derinlik bakımından O, diğer inanç­lannkini aşan bir gayeye yöneliktir. -... . ~ ... -

.. ·. "-~-

· · ·~ ... .. · .. ~:.~ · · -: . . : : ı = . ·.• .. ; · 1 ·.- •

DÜZELTME .·

.. -· .. ·.

. · ııı. sayımııda MUTASAWIFLARA GÖRE ÖLÜM başlıkit makalenin yazarı ( Moqdad Mensia ) . zikredilmeqe.rı. · telif araştırma gib~ yayınlanmıştır .. Düzeltir, Çeviren Dr. ·Mehmet DEMiACI'den ve tüm okuyucularımızdan özür dileriz.

.;

Islami Araştırmalar Sayı:4 Nlsan-1987 65

·- ·---· ı.. ·