36
·1 Üniversitesi No: 4969 ISSN 1307-5020 . Edebiyat Fakültesi MECMUASI XIV 2009/1 MECMU ASI YILDA KEZ YAYIMLANIR 20 11

ŞARKiYAT MECMUASIisamveri.org/pdfdrg/D00116/2009_14/2009_14_TANRIVERDIE... · 2018. 4. 19. · (Ankara 1 984); Aytunç Altındal tarafından Ermiş (Anahtar Kitaplar Yayımevi, Istanbul,

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • ·1

    İstanbul Üniversitesi Yayın No: 4969 ISSN 1307-5020

    İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ . Edebiyat Fakültesi

    ŞARKiYAT MECMUASI

    Sayı XIV 2009/1

    ŞARKİYAT MECMUASI HAKEMLİ BİR DERGİDİR

    YILDA İKİ KEZ YAYIMLANIR

    İSTANBUL 2011

  • İBN TUFEYL'İN HAYY B. YAKZAN'I HAKKINDA

    • Eyyüp Tanrıvercti• -Hüseyin Yazıcı **

    Özet

    İbn Tufeyl'in (ö.581/l 185) Hayy b. Yakzun adlı düşünce tarihine mal ' olmuş felsefi romanının ~or bir metin olduğu, ancak- pek çok açıdan de

    incelenmeye değer bir metin olduğu kuşkusuzdur. Nitekim eser üzerinde çeşitli çalışmalann yapıldığı görülmektedir. Bu çalışmada Hayy b. Yakziin bir aniatı olmak ellietiyle ele alınmıştır. Bu itibarla metin, kurgusal çerçevesi, dil ve üslup özellikleri, içerdiği kurgu sorunları ve yoğunlaştığı önemli konuların tanımı açısından değerlendirilmiştir. Felsefe, kelam ve tasavvuf gibi bilim dalları açısından eserin içerik hususu bu çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur.

    Anahtar kelimeler: İbn Tufeyl, Hayy b. Yakzt1n, kurgusal çerçeve, dil ve üslup özellikleri, kurgu sorunları, problematikler

    A TEXTDAL APPROACH TO ffiN TUFAYL'S HAYY BİN YAQZ~

    Abstract: T he paper approaches to Hayy bin Yaqziln, the well known distinguished philosophical novel by Ibn Tufayl as a narrative text. In a text criticism manner the novel is assessed in its philological aspects such as narratian framework, language and style, theoretical narratian problems, and the main problematics contained.

    Keywords: lbn Tufayl, Hayy bin Yaqzan, narratian framework, style, and problems.

    Giriş

    İbn Tufeyl (ö.581/1185), yazdığı tek bir eserle düşünce tarihinin bir sürecini şekillendiren nadir düşünürlerdendir. Onun bu eseri Hayy b. YakziiJıl

    • Doç. Dr. Dicle Üniversitesi, Ilahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belagatı ([email protected]). •• Prof. Dr. Istanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Dogu Dilleri ve Edebiyatlan Bölümü

    ([email protected]).

  • 192 Eyüp T ANRIVERDi'- Hüseyin Y AZI CI

    diğer adıyla Esraru '1-hikmeti '1-maşrikiyye isimli anlatıdır. Esas olarak tek kişilik basit bir roman olan bu anlatı, bir düşünce biçiminin izah ve ifadesi olmak itibariyle Orta Çağın en orijinal kitaplanndan biri olarak kabul edilmektedir. Sahip olduğu bu önem dolayısıyla eser, bir yandan biçim, anlatım tekniği ve romansal çerçeve gibi harici açılardan, bir yandan da içeriğinin ilgili olduğu konular bakımından dikkatleri üzerine çekmiştir. Bu çerçevede metin pek çok defa neşredilmiş, çeşitli dünya dillerine çevrilmiştir.

    Bir aniatı olarak Hayy b. Yakzan'ın çatısı çok basit, kurgusu ise çok • sadedir. Yazar çatıyı ve kurguyu ortaya koymak istediği düşüneeye hizmet ettiği oranda önemsemiş ve bu cihette detaylandırinıştır. Bu basitliğe rağmen eserin kurgu ve kahramanlannın yazılı literatürdeki mukabil ve benzerlerinirı buna esin olma ihtimali çeşitli şekillerde değerlendirile gelmiştir. İbn Sina'mn (ö.438/1037) meşrikl hikmet sırlannı açıklama düşüncesiyle hareket ettiğini İbn Tufeyl bizzat ifade etmiştir. Bu düşüncenin İbn Bllcce'nirı (ö.533/1138) Tedbfru '1-mıttevahhid'inde şekillenmiş olan suretin ikmali mahiyetinde olduğu dahi yine İJ:m Tufeyl 'in ifadesinden kolaylıkla sezilebilmektedir. Bu husus aniatıdaki figürlerin ana karakteri ve donanıını açısından şekillendirici olmuştur. Esasen İbn Tufeyl öyküye yazdığı girişin sonunda öyküye başlamadan önce İbn Sina'ya ait Hayy b. Yakzan1 ile Selaman ve Absiii adlı anlatılan refere etmektedir. Ancak isim müşterekliği ve simgesel anlatım dışında bu eserler arasında hiçbir benzerliğin olmadığını burada belirtmemiz gerekmektedir.

    Kurgusal düzeyde ise ada tiplemesinde görülen belli belirsiz kimi benzerlikler dolayısıyla metnin Yunan, Fars hatta Hint menşeine dahi dikkat çekilcliği görülmektedir.3 Ahmed Emin, Hayy b. Yakzan'ın özü itibariyle Eski Mısır ile Pıatonculuğun mezcedildiği Homelus'a nispet edilen bir diyalog ile benzeştiğini ifade etmektedir.4 Garcia Gomez ise öykü çatısının Kıssatu

    Bu çalışmada Ahmed Emin neşri kullanılmıştır: Ahmed Emin (ed.), Hayy b. Yakzôn li'bn Sinô ve'bn Tufeyl ve 's-Sulıreverdi, Daru'l·maarif, Mısır I 952. Aynca konunun daha iyi anlaşılabilmesi için makalenin .sonurıa Hayy b. YaWn'ın bazı bölümlerinin çevirisi verilmiştir.

    2 lbn Sina'nın Hayy b. Yakzôn'ı çok yoğun zihinsel bir aktivitenin anlatımıdır. Ebfı Mansur el-Huseyn b. M. İbn Zeyle (Şerlıu Risô/eti Hayy b. Yakzôn, yazmalan: Ayasofya Ktp., (Sül.), nr.2456 (mecmua içinde); Esad Efendi Ktp., nr. 1239; Köprülü Ktp., nr. 1602; Veliyüddin Efendi Ktp., nr.3189; ,ÜA, nr.l458 (mecmua içinde), Üçüncü Ahmet Ktp., (Topkapı Sarayı), nr.3268), M.Abdurrafıf el·Munavi (Şerlıu Risı:ileli Hayy b. Yakzôn, yazma nüsha: Millet Ktp., 8ll) ve M.Bakır Damad tarafından Aıapça, Ebü Ubeyd Abdulvalıid el-CCızecani tarafından Farsça şerh i yapılmıştır. lbnu '1-Hebaıiye (ö.503/l 1 10) tarafindan Aıapça nazmedilmiştir.

    3 Ömegin bkz. T.J.De Boer, ls/tim 'da Felsefe Tarilıi, çev.Yaşar Kutluay, 4.bs., Anka Yayın lan, İstanbul 2004, 5.221-222.

    4 Ahmed Emin, a.g.e., s .I&.

  • · İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakziin'ı Hakkında 193

    Zilkarneyn ve hikayetu 's-san em ve '1-nıelik ve 'bnetihi adlı Büyük İskender ile ilgili aniatılar koleksiyonu içinde yer alan bir öykü ile benzerliği üzerinde durmaktadır. Bu aynı zamanda Baltasar Gracian'ın el-Krftfkzin adlı eserinin birinci bölümündeki aniatı kabramarn ile Hayy b. Yakzan'ın hayatının bir

    G

    kesitindeki benzerliği de gündeme taşımıştır. Gomez, nihayet iki eserin de sözü edilen öyküden müşterek olarak etkilendiğini söylemeye maildir.s Anlatımn Fars menşei iddiası Be'cıı:uzzaman Furuzanfer'e aittir. O da "Musa vu Dara vu Nimrıld" adlı bir masalı anlatının kaynaklan arasında değerlendirmektedir.6 Hayy b. Yakzan metninin ikinci kısmı Selaman ve Absfil hi~ayesidir. Bununla aynı adı taşıyan Yunan menşeli bir aniatı daha önce Huneyn b. İshak (ö.260/873) tarafından Arapçaya çevrilmişti.? İbn Sina'nın da aynı adı taşıyan anlatısının bir formu Nasiruddin et-Tusi'nin (ö.672/1274), İbn Sina'nın el-İşCirfit'ına yazdığı şerh içinde günümüze ulaşmıştır. İbn Sina'nın Selaman ve Absii/'ı da et-Tılsi tarafından şerh e konu edilmiştir. 8 İbn Sina 'nın Hayy b. Yakzfin'ının etkisiyle Subreverdi Maktıll (ö.578/Ü82) dahi Hayy b. Yakzan adıyla neşredilen el-Gurbetu 'l-garbiyye9 adlı sembolik kısa bir aniatı ortaya koymuştur. İbn Tufeyl metniyle karşılaştırılabilir muahhar verimli bir çalışma ise İbn u 'n-Nefis 'in (ö.687 /1288) er-Risfiletu 'l-kfinıiliyye fi 's-sfreti 'n-nebeviyye I O adlı eseridir.

    5 Ahmed Emin, a.g.e., s.I3, not I. 6 Balıtiyar Hüseyin Sıddıki, "lbn Tufeyl", çev.llhan Kutluer, İslam Düşüncesi Tarilıi, I-IV, ed.M .M.Şerif,

    insan Yayınlan, Istanbul 1996, ll, s. 152. 7 Yazma nüsha: Köprülü Ktp., nr. 868 (mecmua içinde). Öykünün Ş. Yaltkaya çevirisi, lbn Sina, İbn Tufeyl,

    Hay bin Yakzan, çev.M.Şerefeddin Yaltkaya, Babanzade Reşid, haz.N.Ahmet Özalp, Yapı Kredi Yayınlan, Istanbul 1996, s.15-21.

    8 Nasiruddin et-Tilsi tarafından Te 'vi/u Kıssati Absiii ve Seliimiin adıyla şerh edilmiştir. Yazma nüsbalar: Aşir Efendi Ktp., (Sül.), nr. 441; Esad Efendi Ktp., (Sül.), nr.3688, HaletEfendi Ktp., (Sül.) nr. 547, Yeni Cami Kıp. (Sül.), nr. 762; Millet Ktp., nr. 1446, 4428. Abdurrahman Cami (ö.808/1492) de İbn Sina metnini bazı tasarruflarla mesnevi tarzında ni)Zilletmiştir. Bu dahi Lamii Çelebi (ö.938/1532) tarafından Türkçeye çevrilmiştir (Bunun hakkında bkz. GünayKut Al pay, "I...ami'i Clıelebi and His Works", Joıımal of Near Eastem Studies, c.35, no 2 (Nisan 1976), s.83-84). Son dönem Osmanlı yazarlanndan Hoca Abdulkeıim Efendi de (ö.I303/1886) Kıssa-i Seliinıiin ve Absfıl adıyla Türkçe,bir eser yazmıştır, (Bu son eser hakkında bkz. Mustafa Ülger, "Hoca Abdülkeritn Efendi'nin Felsefi Görüşleri", doktora tezi, Ankara Ü.Sosyal Bil.Enst., Ankara 2007, ss .I 08-1 09). Bu öyküye dai r li teratür aynca ele alınabilir.

    9 Risalenin yazma lan: Aş ir Efendi Ktp., (Sül.), nr. 451; Ayasofya Ktp., (Sül.), nr. 7859 (ınecınua içinde). Risalenin özgün metni Ahmed Emin, a.g.e., ss. l 35-138. Ş. Yaltkaya tarafından yapı lan özet anlatımı, ibıı Sina, lbn Tufeyl, Hay bin Yakzan, çev.M.Şerefeddin Yaltkaya, Babanzade Reşid, haz.N .Ahınet Özalp, ss.23-24. Çevirisi, !smail Yakıt, "Ruhun Yolculu~u", Felsefe Arkivi, sayı 26, 1987, ss.213-226.

    10 Yazma: Aşir Efendi Ktp., (Sül.), nr. 461. Neşir: Max Meyerhof, J.Schacht (Oxford 1968); Abdulınunim M.Ömer, Ahmed A.Hureydi, Kahire 1987. Bu eser hakkında bkz. İlhan Kutluer, Akıl ve ltikad, iz Yayıncılık, Istanbul 1996, ss.IJ0-146; Muhsin Malıdi, "Remarks on the "Theologus Autodidactus" of Ibn AI-Nafis", Studio Islamica, No.31 (1970), ss .I 97-209.

  • 194 Eyüp TANRIVERDİ -Hüseyin Y AZICI

    Sözü edilen metinlerin çatısı ile karşılaştırıldığında Hayy b. Yakzan'ın kaynaklık ciheti sorgusunun genel bir ifadeyle zorlamalarla kuşatıldığı açıkça fark edilmektedir. Sonraki dönemlere ait metinler açısından ise durumun Hayy b. Yakzan lehine abartıldığını görmekteyiz. Robinson Crusoe'un bununla kurulan ilişkisi genel bilgi mahiyeti almıştır. Sadece adasal aniatı özelliği dolayısıyla Thomas More'un (ö.l535) Utopia'sından, Francis Bacon'un (ö.1626) Yeni Atlantis'ine, Tommaso Campanella'nın (ö.l639) Güneş Ülkesi'nden J.Jacques Rousseau'nun (ö.l 778) Top/ımı Sözleşmesi'ne kadar nerede:9se Batı kültürünün ürettiği bütün ütopya metinlerini, Hayy b. Yakzcin merkezin~e algılama gayreti, temel olaı:ak hissi ve bamasi eğilimlerin ifadesinden öteye geçmez. Esasen bu tür eğilimler, gelişme açısından tıkayıcı ve körelticidir. Aslında bir metnin değerinin belirlenmesinde eserin yazıldığı koşullar, dönem, ayrıca o eserin gördüğü ilgi son derece önemli unsurlardır. Eser, bütün bunlar dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Burada her metnin, ortaya çıktığı kültür değerler! rouvacehesinde şekillendiğini ifade etmek gerekii.

    Konunun literal boyutu açılnuşken Doğu kültürlerinin Aristo ve Platon gibi düşünürlerin bu anlamda oluşturdukları modeller ile ciddi bir tanışıklığa sahip olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Farabi'nin (ö.339/950) kısa adıyla el-Medfnetu '1-jadıla'sı bu tanışıklığın Arap kültüründe doğurduğu en ğüzel örnektir. Miladın üçüncü yüzyılı başlarında Bar Daysan'ın (ö.222) Edessa'da yazdığı Ülkelerin Yasaları (Süryanice ismi: Ktobo d'nomuse d'atrovote) adlı kısa eser dahi esasen bir modellemedir. Demek oluyor ki diğer bilim dallarında donamım ikmal etmiş olan Arapça kültürü bir tür olarak modelleme düşüncesine yabancı değildi, hatta buna ihtiyaç duymakta idi. Burada hemen ~ap dil ve kültürünün gerek sözlü gerekse yazılı kültürde edebi anlatı forroları

    .konusundaki geleneksel kabiliyetine ve aşinalığına dikkat çekmeliyiz. Bu noktada Abdullah b. el-Mukaffa'dan (ö.l42/759) Ebu'I-Ala el-Ma'arri'ye (ö.449/1 057), Bediuzzaroan el-Hemedaru (ö.398/1 008) ve el-Hariri'ye (ö.5 16/1 122) uzanan geniş yazın sahasının örnekleri batırlanabilir. Öyleyse bu verimli şartlar dahilinde bu alanda ileri etkinlik faaliyeti beklentileri doğal görünmektedir. Haddizatında bu düşünce, İbn Tufeyl metninin başarısına yönelen bir tenkit · olarak algılanmamalıdır. Çünkü biz her ha.Iükarda İbn Tufeyl'in en azından kendi adına gereken katkıyı sağlayabildiğini düşünüyoruz. Bu arada modern Arap edebiyatı kapsamında Cibran Halll Cibran'ın (ö.1931)

  • ' İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakz6n'ı Hakkında 195

    Nebfii, Mihail Nuayme 'nin ( ö. 1 988) Mirdadıı ve Emin er-Reyharu'nin (ö.1940) Hayvan Krallığında Üçlü Dayanışma13 adlı Türkçeye çe~lmiş bulunan eserlerinin birer tipierne örneği olduğunu söyleyebiliriz.

    Hayy b. Yakztin'ın içeriği üzerine yapılmış Tür~çede ulaşılabilir birkaç araştırmaya işaret edilebilir. E.Goodman metni, eğitim felsefesi, din felsefesi, ~san ve toplum başlılçlan altında incelernişt~. 14 Sami S. Hawi, metinle ilgili daha çok içerik çözümlemesine yönelen yetkin incelemeler yayınl,amıştır.15 İlhan Kutluer, Hayy b. Yakztin ile İbnu 'n-Nefis 'in er-Ristiletu 'l-kfımiliyye ji 's-sfreti 'n-nebeviyye' si arasında bir karşılaştırma yapnuştır.16 Halis Çetin, Hayy b. Yakztin ile Robinson Crusoe ekseninde Doğu ve Batı medeniyetlerinin çatışma ve diyalog algısını karşılaştırmıştır.17 Gutas, meşrik.i felsefe konusunda İbn Tufeyl ile İbn Stna arasında bir karŞılaştırma yapmıştır. I 8 Neredeyse bütün felsefe tarihlerinde yer verilen bu konu hakkında aynca B.H.Sıddıld'nin İ. Kutlu er tarafından Türkçeye çevrilen ı;nakalesi ı 9 ile DİA' daki ilgili maddelere20 bakılabilir. Eserin problematik cihetine dair detaylı bir değerlendirme G.Haurani tarafından yapılmıştır.21

    ll. Eser, Ömer Rıza DognJI tarafından Hak Erenler (Ahmet Halil Kitabevi, Istanbul 1946; Pınar Yayınlan, istanbul 2001 ); Abdurrahman Erginsoy tarafından Mürşit (Ankara 1969); Hasan Karatepe tarafından Veli (Ankara 1 984); Aytunç Altındal tarafından Ermiş (Anahtar Kitaplar Yayımevi, Istanbul, 1994) ve llyas Aslan tarafından da Ermiş (Kakııüs Yayınlan, istanbul 2002) adıyla Türkçe'ye çevrilmiştiı:.

    12. Bu eser· Hüseyin Yazıcı tarafından Mirdôd-Kundaktaki Ermiş adıyla Türkçeye çevrilmiştir (Kaknüs Yayınlan,lstanbul 1999).

    13. Eser, Muammer Sankaya tarafından Türkçeye çevrilmiştir (Istanbul 2002). 14 Bu incelemeler, Rulıım Uyamşı (Insan Yayınlan 2.bs., Istanbul 2002) adlı eser içinde Türkçeye

    çevrilmiştir: "Eğitim Felsefesi", A.e. ss. 145-161. "Din Felsefesi", A.e., ss. 163-191; "Insan ve Toplum", A.e., ss.l 93-234.

    15 Türkçeye çevrilen yayınlan: "lbn Tufeyl: Tann'nın Varlığı ve Sıfatlan Üzerine", Rıılıım Uyamşı, ss.235-254; "Islami Natüralist Bir Düşünce Olarak Abiogenesis lbn Tufeyl'in görüşleri", A.e., ss255-2'79; "lbn Tufeyl'in Faribi'nin Bazı Görüşlerini Eleştirisi", çev.Atilla Arkan, Sakarya Üniversitesi llalıiyat Fakültesi Dergisi, 5 (2002), ss.l47-155.

    16 llhan Kutluer, Al.:ıl ve ltikad, Iz Yayıncılık, istanbul 1996, ss. I 09-146 (Ha yy ve Kamil: Iki 'Otodidakt'ın Serüveni başlıgı alunda). ·

    17. Halis Çetin, "Çatışma ve Dialog Tartışmalan Arasında Iki insan, Iki Medeniyet (Hay bin Yakzan/Do~uRobinson Crusoe/Batı)", Ankara Üniversitesi SBF Dergisi. 58-2, ss.29-53.

    18 Dimitri Gutas, "İbn Tufeyl'e Göre ibn Sina'nın Meşriki Felsefesi," Gutas, Dimitri,/bn Sinô'nm Mirası, der.çev. M.Cüneyt Kaya, Klasik, istanbul 2004, ss.73-96.

    19 Bahtiyar Hüseyin Sıddıki, "lbn Tufeyl", çev. llhan Kutluer,/s/lim Diişiincesi Tarilıi, 1-IV, ed.M.M.Şerif, insan Yayınlan, istanbul 1996,11, ss. l47-161.

    20 llhan Kutluer, "lbn Tufeyl", DlA, XX, Istanbul 1999, ss.418-425; llhan Kutluer-Hasan Katipoğlu, "Hay b. Yakzan", DlA, XVI, Istanbul 1997, ss.55 1-554. Aynca bk. Bedrettin Aytaç, lbn Tufeyf'in "Hayy lbn ı:al.:zlin" adlı Romamnm Öz, Biçim ve Üslııp incelemesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi), Ankara Universilesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankaıa 1889.

    21 Haurani, George, "The Principal Subject of lbn Tufayl's Hayy lbn Yaqzan", Journal of Near Eastl!l'lı Studies, XV, ss.40-46. .

  • 196 Eyüp TANRIVERDİ-Hüseyin Y AZICI

    Böylece bir anlamda Hayy b. Yakzan'ın çeşitli açılardan ele alınmaya· ı:ı.ıüsait bir metin olduğu da gösterilmiş olmaktadır. Bizim metne yaklaş1mımız ise "anlatı" özelliği cihetiyledir. Çünkü edebi bir form ve anlatıma sahip felsefi bir metin ile karşı karşıyayız. Felsefe kısmı çalışmamızın haricinde tutulmuş, metnin edebi ciheti konumuzun hareket noktasını oluşturmuştur. İlgili çalışmalarda defalarca yapılmış olmakla beraber, çalışma planmuzm bir parçası olduğundan anlatının özetine yer verme gereği duyulmuştur. Metnin edebi cihetine yöneldiğimiz üzer.e anlatıda kullanılan üslup ve anlatım biçimi değerlendirilmiştir. Metin tahlili yaklaşımıyla metnin son derece basit kurgusunda görülen çelişkiler ve sorunlar d~ğerlendirmeye alınmıştır. Felsefi metinler, doğal olarak tespit ve çözümleme merkezlidirler. Bu itibarla eserin temel ve tali problematik ellieti hakkında genel bir değerlendirme pHlnımıza dahil edilmiştir.

    Öykü

    Eserin öykü kısmı üreme teorisine dair kabullerden etkilenerek iki farklı başlangıca konu olur. Uygun fiziksel şartlarda mayalı çamurdan üreme teorisi detaylı anlatıma konu olur. İbn Tufeyl daha sonra bunu kabul etmeyeniere göre ikinci bir teori daha anlatarak kendi tercihini bundan yana gösterir. Bununla beraber onun anlatının ek ve sonuç kısımlannı ikinci teori kabullerine göre şekillendirdiğini görmekteyiz. Buna göre İbn Tufeyl'in düşüncesinin tespitinde bu ayının önemli bir sonuç doğuracaktır. Öykü güney yanmkürede ekvatora yakın bir Hint adasında tasarlanır. İkinci teoriye göre ise Hayy, aslında yakınlardaki müreffeh ve bayındır bir adada yaşamakta olan topluma mensup bir bireydir. Bu adada bencil, mağrur ve zalim bir yönetici hüküm sürmektedir. Bu hükümdar, kız kardeşinin evlenmesine inatla karşıdır. Buna rağmen kız kardeşi, Yakzan adlı akrabası ile gizlice evlenir. Bu evlilikten Hayy dünyaya gelir. Hükümdarm gazabına karşı anne, Hayy'ı bir sandığa yerleştirerek denize salmak suretiyle bu sorundan kurtulma yoluna gider. Hayy'ın serüveni de böylece başlamış olur.

    Bir gelgit gecesinde denize bırakılan Hayy, bu sayede ıssız bir adaya sürüklenir. Burada bebeğin anne sorumluluğunu, yavrusunu yitirmiş bir anne geyik üstlenir. Anne geyik iki yaşına kadar Hayy'ı emzirir. Hayy gittikçe çevresini tanımaya başlar. Anne geyiği taklide koyulur. Yedi yaşına vardığında ise çevresine dair düşünsel çıkarımlar ile kendisi açısından karşılaştırmalar yapmaya başlar. Yapraklarla örtü uydurarak bu sırada kendisi için önemli

  • İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakzdn'ı Hakkında 197

    gorunen sorununu çözer. Bu çozum, Hayy'ın üretkenlik özelliğinin farkına varması demektir. Peşinden bir sapayı savunma aracı olarak kullanmaya başlar. Bunlar onun ilk defa düşünsel bir kınlma yaşadığı başanlardır. Bu sayede düşünsel ve fiziksel yeteneklerinde hayvanların sahip olduklanndan çok öte bir işleklik sezmiş olur. Bu ise kendisi için bir üstünlük ayırımı anlamına gelir. Ancak bu aşamada da Hayy'ın tutum ve eğilimleri yine tamamen taklit yöntemiyle işlemeye devam eder.

    Yaşlı anne geyiğin beklenmedik ölümü, Hayy için ömrünün sonuna değin sürecek olan beden-cisim ve ruh arayışlannın başlangıcını oluşturur. Can unsurunu keşfe yönelik bir hekim titizliğiyle gerçekleştirdiği beden araştırmaları uzun süre devam eder. Bu şekilde Hayy, beden ve ruh hakkında kendisini tatmin eden sonuçlara ulaşır. Bu arada dış dünyaya dair daha aktif düşünsel bir süreçten geçer. Çevresiyle ilişkilerini düzenlemek üzere yeni tutumlar geliştirir. Yerleşik bir hayata geçiş yapar. Bu sırada Hayy, yirmi bir yaşındadır. Yaşama dair davranış biçimi insana özgü çizgisini tamamen kurmuştur. Barınak edinme, hayvan derilerinden elbise ve ayakkabı üretme, çeşitli aletler geliştirme, yiyecek depolama ve koruma, evcilleştirıne gibi insana özgü faaliyetlerin icrası bu süreç ile tamamlanır. Böylece Hayy, yirmi bir yıllık bir süreçte fiziksel çevresine

    · nüfuz edecek birikimini tamamlamış olur.

    Çevresiyle yaşadığı bu tür pratik deneyimlerden sonra Hayy'ın zihni, düşünsel alana doğru kayar. Hayvanlar, bitkiler ve bunların dışındaki cansız ci simler hakkında düşünmeye başlar. V ariıkiarın doğal yapılarını öğrenmeye çalışır. Tikelden tümele çıkarımlar yoluyla varlıklara ilişkin tasnif denemeleri yapar. Cisimlerin varlık ve eğilim özelliklerine dair çıkanm1arda bulunur, yerçekimi, · suyun kaldırma kuvveti ve sair tabii ilkeleri keşfeder. Cisimlerin mahiyetine yönelen bu araştırma, çıkanın ve akıl yürütmeler bir süre sonra onu soyut alana taşır. Hayy, bundan yedi yıl sonra yani yirmi sekiz yaşına girdiğiiıde mantıksal çıkarımlar ve akıl yürütmeleri ile yaratan yaratılan ilişkisinin katiliğine ulaşır.

    Bundan sonraki aşamada Hayy, gökcisimlerine ilgi duyar. Zamanla gökcisirnlerini çeşitli açılardan düşünsel değerlendirmelere tabi tutar. Bu şekilde edindiği bilgiler, yeryüzüne dair ileri gözlemler yapmasına sö~gelimi yeryüzünün yuvarlak olduğunu keşfetmesine imkan sağlar. Gözlem ve çıkarımlar aracılığıyla edindiği bu birikim, onu yer ve gök ilintisine hatta bütünüyle .kainat sorununa yöneltir. Kainatın başlangıcı, sonu ve yaralıcısı gibi

  • 198 Eyüp T ANRIVERDi -Hüseyin Y AZI CI

    metafizik sorunlan zaman ile ilintili olarak kavrama çabası yıllarca süren bir düşünsel süreci doldurur. Nihayet bu sorunu da yani kainatın başlangıç ve sonu konusunu müspet ve menfı sonuçlanna göre değerlendirerek çözüme kavuşturur. Bu çözüm ile bütün kainatın varlığını borçlu olduğu yaratıcı ve ikisi arasındaki ilişki konusunu da sonuçlandırmış olur. Böylece Hayy, beklenebileceği şekilde bu yaratıcının kainattaki izlerini takip etmeye koyulur. Bu takip ile Hayy, yaratıcının mükemmel özelliklere sahip, eksik niteliklerden uzak olduğu sonucuna \}laşır. Bundan sonra Hayy'ın uğraşlan artık bütün varlığıyla yaratıcı ile bütünleşme amacına yönelmiştir. Bu sırada Hayy otuz beş yaşındadır.

    Hayy'ın, yaratıcıyı hissetme ve idrak etme eğilimi, bunu sağlayacak yöntem arayışlannı da ortaya çıkarır. Çünkü beşeri şartlar onu duyu ve idrak güçleri ile ulaştığı yaratıcı ile bütünleşme halinden kopmak zorunda bırakıyordu. Bu amaçla çevresini gözler, varlıklan yaratıcıyı bilme açısından tasnife tabi tutar. Bu aynı zamanda Hayy'ın yaratıcıyı bilmenin bir takım sorumluluklan üstlenmeye karşılık olduğunu düşündüğü anlamına gelmektedir. Hayy'ın arayışlan da zaten bununla çok uyumlu düşmektedir. Yaratıcıya ulaşmak için nitelikleri itibariyle ona en yakın varlıklar olarak gökcisimlerini çeşitli açılardan tak.lide başlar. Bu amacın gerçekleşebilmesi için düşünsel ve pratik eylemlerini gözden geçirir, tasnifler yapar, amacı doğrultusunda düzenlemelerde bulunur. Bu taklit tecrübeleri ile kendi varlığını tamamen yaratıcının varlığının aynasına dönüştürür. Böylece Hayy tam bir istiğrak haline ulaşır. Bu hal, onun yaratıcıyı duyması, emirlerini yasaklannı anlaması, özelliklerini bilmesi, onun varlığını idrak etmesi demektir. Sonunda Hayy amacına ulaşır, seçkinlere özgü makamda yaratıcının hakikatini müşahede eder.

    · Zaman içinde bu müşahede makamına erişme melekesi kazanır. Kısa süreli beşeri ihtiyaçlar dışında sürekli o makamda kalmayı itiyat haline getirir. Varlık arayışında bu aşamaya ulaştığında Hayy, elli yaşındadır.

    Hayy, adada tek başına bu tecrübeleri yaşar. Bu sırada Hayy'ın asıl vatanı olan adada ise erdem ve iyiliksever olmakla tanınan Absal22 ve Selaman adlı iki samimi arkadaş da bir yol ayınınında idiler. İkisi de gerçek dinin -yazar İslam dinini kastediyor, konu bağlamında Hayy'ın vardığı sonuçlarla tam uyum gösteren dinin- sadık takipçile~dir. Selaman dinin zahiri ilkelerine bağianmayı esas alırken Absaı, Hayy'ın arayışianna benzer tutumuyla ilaru aleme yönelme

    22 İsim metinde önce Absal müteakiben Asal şeklinde geçer.

  • · İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakzan'ı Hakkında 199

    eğilimi gösterir. Sonuçta Absal mal varlığım dağıtır, bit kayık tutar ve kalan ömrünü insanlardan uzak tek başına orada geçirmek üzere Hayy'ın yaşadığı adaya gider. Absal adada bir barınak edinir, haftada bir gıda ihtiyacını temin için dışarı çıkar. Bunun

  • 200 Eyüp TANRıVERDi - Hüseyin Y AZI CI

    İbn Tufeyl, Hayy'ın seıiiveninden önce çarpıcı bir takdim yazmıştır. Bu takdim aslında akabinde tespit edilecek olan kurguyu çözümleme rehberidir. Dolayısıyla bu giriş, İbn Tufeyl 'in felsefi yetkinliğinin is patı açısından olduğu kadar öykünün, yazarın hedeflediği şekilde doğru tahlili açısından da son derece önem taşımaktadır.23

    Giriş kısmından eserin ana kısmı olan öyküye çok yumuşak bir geçiş yapılmıştır. Bu aşamada yazar, kahramanı aracılığıyla üreme teorisine dair düşüncelerini tespit eder .. Akabinde tabir yerindeyse insan eli değmemiş bir adada Hayy'ın tabiat ile iç içe baş başa geçirdiği elli yıllık süreç anlatılır. Anlatım, her zaman Hayy eksenlidir. Çevre _şartlar, Hayy ile ilgili olduğu oranda anlatıma yansımıştır.

    Anlatıda ana öykü ile bağlantılı ek bir öykü daha tasarlanmıştır. Bu ise Hayy'ın cemiyet ve medeniyet ile marnur komşu adadaki halk ve cemiyet hayatı ile münasebetini işlemektedir. Burada yardımcı figür olarak Absal ortaya çıkar. Cemiyet figüıii ise adanın elitleri genellemesiyle temsil edilmiştir. Bu ek öykü aracılığıyla yazar bir bakıma sisteminde cemiyet hayatına dair düşüncesini ifade imkanı sağlamıştır.

    Aniatı boyunca İbn Tufeyl gerekli gördüğü yerlerde öykünün akışını keserek araya analitik değerlendirmeler sıkıştırmıştır. Eser bütüncül bir değerlendirme ile sonlandınlmıştır.

    Burada Hayy b. Yakzan'ın kurgusurıa dair kimi telakldlere değinmek mümkündür. Aslında edebiyat ve kültür tarihine ait metinlerin aniatı formlan

    · başk;:ı metinlere nispetleri açısından ele alına gelmiştir. Hatta herhangi bir anlatının aynı nitelikte şöhretli olana benzetilerek ifade edildiğille dahi sık sık

    . · rastl;ınır. Hayy b. Yakzan metnine de bu açıdan dikkat edildiğini görmekteyiz. Bu konu üzerinde daha çok E.Garcia Gomez yoğunlaşmış görünüyor. Gomez, Hayy b. Yakzan'ın aniatı formu ile "Kıssatu Zilkarneyn ve hiktiyetu 's-sanem ve 'l-melik ve 'bnetihi" adlı masalın formu arasında göriilen kısm1 yakınlık üzerinde durmuştur. İki aniatı arasındaki benzerlik geyik tarafından büyütülme ve yetişkinlik sürecine kadar olup bundan sonraki kısımlarda iki metin tamamen birbirinden aynlır. Diğer taraftan Gracian Baltasar'ın el-Krftfkun (Saragossa 1651) adlı eserinin de özellikle ilk bölümdeki kahramanı Andrenino'nun

    23 S.Hawi bu girişi bir incelemede de~erlendirmiştir: Sami S. Hawi, "Ibn Tfayl's Appraisal of His Predeccors and Their lnfluence on His Thought", International Journal ofMiddle East Studies, c.7, no: 1 (Ocak 1976), ss.89-121.

  • . İbn Tufeyl'in Hayy b. Yalczdn'ı Hakkında 20 1

    hayatının sözü edilen aniatı ile benzerlik göstermesi karşısında Gomez bu metni iki anlatının müşterek kaynağı olarak telakkl etmiştir. Hayy b. Yalezdn'ın J.Kuzmin tarafındap yapılan Rusça çevirisine (Petersburg 1920) yazdığı takdirnde G.Gomez'den önce el-Krftfkun'un ilk bölümlerinin çatısının Hayy b. Yakzan ile ilgisinin bulunmadığına dikkat çekmişHr. Gomez'in kanaati, L.Gauthier tarafından ele alınarak tenkit edilmiştir. Gauthier ise Hayy b. Yakzan'ın formundan çok içerdiği düşünce sisteminin önemli olduğu hususu üzerinde durmaktadır. 24

    Bu konu ile ilgili diğer bir cihet ise bazı anlatıla.rın, formunu Hayy b. Yak:zan'dan almış olmalan mevzusudur. Daniel de Foe'nüı Robinson Crosue adlı eseri bu noktada yaygın olarak gösterilen bir eserdir.25 Her h~lükarda Leon Gauthier'in dikkat çektiği üzere gerek bu metnin formu gerekse bu formu kullanan diğer metirıler açısından esas ölçü her birinin, biçim ve içerik bütünlüğü ile sağladığı başandır.

    Diğer taraftan İbn Tufeyl'e ait Hayy b. Yakzan'ın İbn Sına'nın Hayy b. Yak.zan'ı veya Suhreverdl'nin Gurbetu 'l-garbiyye'si arasında kurgusal bir ilgi veya benzerlikten söz edilemez. Aynı şekilde onun Seidman ve Absiii öyküsü ile Huneyn b. İshak'ın Yunancadan aynı adla çevirdiği, ayrıca İbn Sına'nın aynı adı taşıyan öyküsü arasında da bir ilgi mevcut değildir.

    Kuşkusuz Hayy b. Yakzan'ın önemi kurgusuyla ilgili değildir. Aksine yazarın çok önemli düşünsel bir misyonu son derece basit bir kurgu ile çok başanlı bir şekilde ifade etmesidir. Öyleyse rahatlıkla denilebilir ki eğer felsefe yönü olmasaydı, bu metin bu kadar başarılı olmak bir yana di.k,kat 'dahi çekmeyebilirdi. Elbette kurgu İbn Tufeyl 'in ortaya koymak istediği sistemi taşımaya elverişli olmak açısından fevkalade başanlıdır. Diğer taraftan kurgunun ana çerçevesi çok rahattır. Bu rahatlık İbn Tufeyl 'e ayrıntı lan hiç zorlanmadan düşünsel sistemine uygun olarak şekillendirıne imkarn sağlamiştır. Muahhar Batılı ütopya metinlerinin de bu şekilde rahatlık sağlayıcı çerçeve iskeletler üzerine kurulu olduğıınu görmekteyiz.

    Burada Hayy'ın istiğrak öncesi aşamalara ait uğraş ve tespitlerinin, İbn Tufeyl 'in nihat olarak hedeflediği istiğrak ve bütünleşme makaını müşahedelerinin anlatııru ile ilgisine de değinmek gerekiyor. İbn Tufeyl'e göre

    24 Ahmed Emin, a.g.e., s .l3 , not 1. . 25 Buna dair incelemeler; A.R.Pastor, Idea of Robinson Crusoe, Wartford 1930; Hasan Mahmud Abbas,

    Hayy b. Yakıan ve Rübinsün Krüzt1, Beyrut 1983.

  • 202 Eyüp TANRIVERDİ- Hüseyin YAZICI

    bu makamdaki müşahedelerin doğru olarak anlaşılması, anlamlandınlması ve anlatılabilmesi için aşama aşama ilerlemek son derece önemlidir. Önceki aşamalara ait gözlem ve çıkarımlar da sonucu doğrudan etkiledikleri için tali bir görünüm arz etseler dahi yine çok önernlidirler. Bundan dolayı İbn Tufeyl, çok erken sayılabilecek bir yaşta Hayy'a tababet ve teşfih26 bilgisi yüklemiştir. Bu sayede bir an önce felsefe aşamasına geçiş yapılmıştır. Bu da tababetin o dönemde felsefenin içinde yer alan bir disiplin olması ile ilgilidir.

    Hayy'ın müşahede ·ve istiğrak tecrübeleri, acaba varsayımdan mı ibarettir? Elimizdeki metin, İbn Tufeyl'in aslında kendi müşahede tecrübelerini anlattığına dair kanıtlar ihtiva etmektedir.. Kendisi Cüneyd-i Bağdadi ve Beyazid-i Bistami'nin şatahat tabir edilen tartışmalı ifadelerine tahlil edici bir değer yüklernesi yapmıştır. İbn Tufeyl bu ifadelere ilmi donanımın elverişliliği zemininde nazar etmiştir. İbn Bacce ise donarıımına rağmen tercihini başka bir cihete yöneltmiştir. İbn Tufeyl ikisinin birleşimini Gazali'de görmektedir. Ancak kendisi bu birleşimin anlatım cihetine ağırlık vermiştir. Elbette İbn Tufeyl 'in ama.cı ne bir coşkunluk ve cezbe halinin tasviİi, ne de müşahede içeriğinin tahkiyesidir. Bililis o, konuya epistemik bir açılım yapmaya önem

    vermiştir.

    Dil ve üslôp özellikleri

    İbn Tufeyl, öyküye başlamadan önce bir giriş yazmış ve burada konunun tarihsel ve güncel durumunu değerlendirmiştir. Bu giriş, bu öykünün nasıl anlaşılması gerektiğine dair adeta bir kılavuzdur. Seüimiin ve Absiii hikayesi ise asıl öyküye bir eklentidir. Bununla konunun başka bir boyutunun izahı hedeflenmiştir. Eserin sonunda da genel bir değerlendirme yapılmıştır. Öyküde genel olarak Hayy'ın eylem ve tutumları tahkiye edilir. Anlatım arasında bazen ·yazar söze müdahil olur, bazen okuyucuyu konuşturur, yönlendirir, ona cevap verir, bazen konu ile ilgili harici notlar girer. Eser çok rahat bir anlatım, son derece anlaşılır bir dil ile yazılmıştır. Metafizik konular çok sade bir bakış ile ele alınmıştır. Bu konular kelam, felsefe, tasavvuf gibi bilim alanlarının sorunsalları ile ilişkili olmakla beraber, bilimsel bir anlatım hakimiyeti göze çarpmamaktadır. Ayrıca sırf bir edebi anlatım ile karşı karşıya olduğumuzu da söyleyemeyiz. Bununla beraber eserin bilimsellik ve edebllik ciheti tartışmaya konu değildir. Serbest ve genel bir anlatım üslubu söz konusudur. Böylece bir

    26 . Anatomi, otopsi.

  • · İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakztin'ı Hakkında 203

    yandan anlaşılırlık bir yandan da akıcılık sağlanmıştır. Eserin metafi~ik bir alanın sembolik anlat~ı hedeflediği konusunda kuşku yoktur. İşlenen konunun tabiatı gereği yazara göre bu zaten kaçınılmazdır. Çünkü ona göre anlatmak istediği şey anlatılamaz yaşanır. Anlatılamayan ve sadece yaşanabilir olan bu durumun anlatımını gerçekleştirebilmek için de"yazar bu süreci Hayy'a yaşatmış tır.

    Kurgu çok basit ve son derece yalındır. Araya girilen açıklamalar çıkanlırsa öykünün ,kendi bütünlüğü ortaya çıkar. Yazar gerekli gördüğü yerlerde öykünün çatısı dışında açıklamalar girmekten kaçınmamıştır. Ancak bunlar öykünün akışını engelleyecek şekilde olmadığından yadırganmayacak niteliktedir. Yine de bunun bir üslup tercihi ile ilgili olmadığını, yazann açıklama zorunluluğu duymasından kaynaklandığını düşünüyoruz. Yazarın

    bazen konu detayları iç,in başka kitaplara yönlendirme yapmış olması da bunu göstermektedir. Öykünün başlangıcını oluşturan birinci teoriye giriş yapıldıktan sonra yazar bununla ilgili uzun uzadıya kozmogonik açıklamalar yapar. Bundan sonra tekrar öyküye dönülür, bu arada yine mayalı çarnurdan türernenin harici izahlarına yer verilir. Hayy'ın yaratıcıya kavuşma çabalannın ifadesini araya girilen kudsi hadis ile ayetlerdeki karşılığına işaret edilir. Ateş, güneş, ~ökcisiınleri gibi kimi varlıklara hayranlık d uyması, Hazreti İbrahim 'in Kur'an'da dile getirilen arayışlarını (Enam, 6/74-79) anımsatır. Hayy'ın müşalfede makamını fark etmesi durumu Cüneyd-i Bağdadl'nin benzer bir duruma dair tutumu ile ömeklendirilir. Bu imgelerin İbn Tufeyl 'in ortaya koyduğu düşünsel bütünlüğün parçalarını oluşturduğu konusunda kuşku duymuyoruz. Yine Hayy'ın müşahede makamında yaşadığı olağanüstü durumlar sadedinde yazar araya girerek uzunca açıklamalar yapar. Bu müşahede makamını Hayy'ın zihni aracılığıyla açıklamaya çalışan yazar, kendisine yönelecek muhtemel tepkilere karşı bir savunma açıklamasında bulunur. Birkaç yerde tekrarlanan bu tutum, yaza;ın tespit ettiği içeriğin sorumluluğunu üstlendiğinin göstergesidir. Bu tutuınla yazar yer yer akışı keserek izahlarda bulunur, muhtemel itirazlan cevaplandırır. Anlatımdaki izahlann çelişik görünmesi riskine karşı harici açıklamalar yapar. Yazann araya açıklamalar girmesi bazen kimi yerlerin daha anlaşılır olmasını sağlama ihtiyacı duymasıyla ilgilidir.

    Öyküde görülen pek çok tutum ve ifadenin dini metinlerdeki referanslarını takip etinek mümkündür. Annes~ hükümdar kardeşine karşı

  • 204 Eyüp TANRIVERDİ- Hüseyin Y AZICI

    korumak amacıyla Hayy'ı iyice emzirdikten sonra sandık içinde denize salması, annesinin Hazreti Musa'yı firavundan korumak amacıyla iyice emzirdikten sonra bir sandık içinde denize bırakmasıyla (Kasas, 28/7) aynı şeydir. Annesinin bebeği suya bırakırken Tanrı'ya yakarışı da Kur'an ifadesi (İnsan, 76/1-2) ile uyum göstermektedir. Hayy'ın cinsel açıdan örtüniDe tutumu, tamamen Hazreti Adem ile Hazreti Havva'nın örtünme tutumlannın uygulanmasıdır. Hayy'ın pratik bir silah olarak kullanmaya başladığı sopa, Hazreti Musa'nın asası (Taha, 20117-18) fıgürüdür. H~yy'ın anne geyiği gömmesini sağlamak üzere oluşturulan ölü kargayı gömen karga fıgürü de Hazreti Adem'in çocuklan ile ilgili bilinen vakadan (Ma ide, 5/31) aktarmadır.27 insaniann yönelimleri açısından en üst ve en alt olmak üzere iki nokta arasında değerlendirilmesi, Kur'an'da ifadeye konu olan din esaslanndandır. Aynı şekilde yaratıcının ahlakını örnek alma tutumu, İslam dinine ait ilkelerdendir. Bunların yanı sıra Hayy'ın yaratıcıya kavuşma süreci tasavvuf disiplininde seyir ve suluk aşarnalarına paralel olarak geliştirilmiş ve ifade edilmiştir. Yazar, durum değerlendirmeleri ile ifade biçiminde ayet iktibaslarını sıklıkla ve çok rahat bir şekilde kullanmıştır.

    ICurgusalsorunlar

    Öyküleme açısından değerlendirildiğinde anlatının bir çok noktada kurgu yu etkileyen rastlantılar, boşluklar, kapalı kalan hususlar, aynca mantıksal çelişkiler ve tutarsızlıklar içerdiği görülmektedir. Burada eserin bir şekilde alanianna iliştiği biyoloji, fizyoloji, tababet, felsefe, mantık, teoloji ve sair bilim alanlarının sorunsalları kastedilmiyor. Aksine metnin bir aniatı olarak kendi bütünlüğü içindeki basit kurgusal boşluklarından söz ediyoruz. Burada

    . hatırlanınası gereken bir husus da şudur: Hayy'ın elli yıllık hayat süreci ile bir bütün olarak karşı karşıyayız. Bu bakımdan bu bütünlüğün sadece belirli cephelerinin gösterilmesi belirsiz kalan• yönlerden bakıldığı zaman bütünlüğün insicamı göze çarpmayabilir. Sözü edilen durumlar aşağıda gösterilmiştir.

    Metne göre Hayy'ın gizlice denize bırakıldığı gece, bir kasıt yüklenmeksizin, yılda bir defa gerçekleşen gelgit gecesine denk düşmüştür. Hayy, gelgit yoluyla doğrudan adaya sürüklenmiştir. Üstelik elle konulmuş gibi

    27 Metinde bunun çok sayıda ömegi mevcuttur. Ömegin Hayy'ın yaratıcı bilgisi (Mülk, 64/14), onun iradesi (Yasin, 36/82), bilgisinin k-uşatıcılıgı (Yunus, 10/61), mülkü .(Glifir, 40/16), Allah'ın veli kullan (Yünus, 10/62), ilahi düzen (Rum, 30/30) ile ilgili algı ve kavrayışı hakkında gösterilen ayet metinleri kullanılmıştır. Suniann dışında aynca bazı kudsi hadis metinleri ile namaz, oruç, zekat, sirat, mizan gibi Is lam dini kavramlan rahatlıkla kullanılmıştır.

  • İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakzôn'ı Hakkında 205

    güvenilir bir yere bırakılmıştır. Burada yavrusunu yitirmiş anne geyik onun sorumluluğunu üstlenmek üzere neredeyse hazır beklemektedir. Yavrusunu yitirmiş geyiğin,28 korunma sandığının sökülme zamanlaması, Hayy'ın güvenli bir şekilde adaya intikalinin tamamlanmasına denk getirilmiştir. Anne geyiğin ölmesinden sonra Hayy'ın tanık olduğu karga figürü, tamamen yapay bir eklenti gibi görünmektedir. Adada sürtünme yoluyla ateş tutuşması, sadece Hayy'ın ateşi tanıma zamanına göre, üstelik elli yıllık bir süreçte sadece bir defa tasarlanmıştır. Diğer taraftan Hayy'ın elli yıllık ömrü boyunca ada yakınlarında ilginç bir şekilde hiçbir gemi görülmez iken, Absal'ın adaya intikalinden sonra beraber Absal'ın adasına gitmeye karar vermeleri ile heme~ sürüklenmiş bir gemi kurgusu oluşturulmuştu·r.

    Bir aniatı olarak bakıldığında, Hayy'ın gerçek annesinin evliliğini, hamileliğirıi ve doğum yapmasını, acımasız olarak tanıtılan hükümdar kardeşinden gizleyebilmesi pek anlaşılabilir bir durum değildir. Bu süreç muhtemelen önemsenmediği için geçiştirilmiştir. Ada sakinlerirıin, Hayy adası hakkında bilgi sahibi olduklan ancak Absal'ın oraya gitme karan ile ortaya çıkmaktadır. Absal adasında denizciliğin gelişmiş olduğunu görüyoruz. Bu durumda elli yıl boyunca çok da uzak olmayan Hayy adasına hiçbir intikalin yapılmamış olması dü~ünülemez. Hayy, e:lli yıl sonra geri döndüğünde bütün ada ha~ onun öyküsünü öğrenmiştir. Ancak ailesine dair hiçbir tepki mevcut değildir. Önceki hayatında varlık problematikini bütün ellietlerden çözümleme uğraşları arasında Hayy'ın kendi başlangıcına dair bir arayışını göremiyoruz. Daha da önemlisi Absal ile tanışıp marnur adaya intikalleriyle cemiyet hayatını tanıdıktan sonra da böyle buna eğilmemesi, Hayy'ın yapısı ve zekası ile telif edilemiyor. Ayrıca Hayy'ın Absal ile özellikle daha sonra ada halkı ile kurduğu bütün beşeri münasebetler çok doğal hatta çok ideal bir çerçevede tasvir

    28 Hayy'ın a~lama sesini duyunca bebegi oldugunu sanarak ona yönelmesi genellikle "yavrusu sanarak onu emzinneye koyulması" şeklinde aniaşılıp degerlendirilmiştir. Bu da başka ilginç bir çelişki olurdu. Nitekim buna benzer bir durumu T.More'un Utopia'sında gönnekteyiz. Buna göre tavuk üretiminde ileri olan Utopialılar yapay kuluçkalarda üretim yaparlar, civcivler de anneleri oiarak tavuklan değil insanlan bilir, (Thomas More, Utopia, çev.Sabahattin EyÜboğlu, Vedat Günyol, 4.bs., Cem Yayınevi, istanbul 1995, s.64). Oysa lbn Tufeyl'in ifadesi dikkatle takip edilince burada bir çeviri ve aniaşılma hatası oldugu açıga çıkıyor. Şöyle ki İbn Tufeyl'in ifadesi "Fe-lemma'ştedde'l-cü'u bi-zalike't-tifli bek.a ve'stegase ve 'alece'l-harekete fe-veka'a savtuhu fı uzuni zabyetin fekadet talahL. Fe-lemma semi'ati's-savte zanneıhu veledelıa fe>tetebbe'ati's-savte ve hiye teıehayyelu talaha hatta vesalet ile't-tabüti fe-fehasat 'anhu bi-azlafiha ... " (Hayy b. Yakzôn (nşr.Ahmed Emin), s.67). Müteakiben "Summe's-tegase zalike't-tiflu 'inde feniii maddeti gizaihi ve'ştidadi cu'ilıi fe·lebbethu zabyetun fe.kadet ıalahii." (A.e .• s. 72). Buna göre lbn Tufeyl, geyik, bebeği yavrusu sandı demiyor, sesini duyunca yavrusu olabileceği zannıyla ona yöneldi diyor.

  • 206 Eyüp TANRIVERDİ...:. Hüseyin Y AZICI

    edilmiştir. İnsanın doğal yapısına uygun olmayan bu husus, gözden kaçmış gibi görünmektedir. Bu durum aynı zamanda aile, toplum, hatta mürşit ve benzerlerinin eğitim fonksiyonunun tartışılabilirliği gibi konulara da taalluk etmektedir.

    Ayrıca hikayenin çok basit olan kurgusundaki mantıksal çelişkiler ve tutarsızlıkl~r ileri düzeydeki düşünsel çıkarımlar ile tamamen zıt düşmektedir. Sözgelimi adada sandığın içinde ağlamakta olan Hayy'ın sesini duyan geyiğin onu sahipl~nip emzirmesi yavrusunu yitirmiş olmak ile gerekçelendirilmiştir. Hayy'ın arayışlarındaki kurgu ise bütünüyle bayvanların tabii tutumlarının takibi üzerine kuruludur. Geyik, bebeği iki yıl boyunca emzirir. Bu zaten dini bir değer yüklemesidir. Oysa yeni doğmuş bir geyik yavrusu bir hafta içinde annesiyle gezecek bale gelir. Bir yıllık bir süreden sonra yavru anneden ayrılır ve bir daha bir araya gelmezler. Hayy'ın harici besinler alma zamanı gelince anne geyik onu adanın güzel otları ile değil, güzel meyve ve yemişleri ile besler._ Aynı şekilde anne geyiğin hastal~ğı sırasında Hayy onu otlarl;ı değil meyvelerle besler. Anne geyiğin sandıktan çıkan koruyucu eşyalan barınağa taşıyıp yıllar boyunca onun bakımı için kullandığım öğreniyoruz. Hayy'ın güvenli bir şekilde büyümesini temin için adada yırtıcı hayvan bulunmadığı belirtilir. Aneale gelişimi aşamasında yeteneklerini ve gözlemlerini geliştirebilmek için pençeli, yırtıcı ve yabani, özellikle kendisini yaralayabilen hayvanları var sayma durumu ortaya çıkar. Hayy'ın gelişme devresinde at, yırtıcı kuş gibi hayvanları istihdam amacıyla evcilleştirmesi, özellikle at için hemen eğer ve sair uydurması, içinde yaşanılan toplumsal hayat kabullerinin kurguya sızmasının bir sonucudur. Haddizatında Hayy'ın bu teşebbüsleri kurgu içinde pek de tutarlı görünmüyor. Hayy'ın tüketim amacıyla türün devamına uygun çekirdekli yemişlere y.Önelmesi, çekirdeklerini fılizlenebileceği yerlere bırakmaya özen göstermesi de bununla ilgilidir. Hayy'ın, bu anlamda kendi varlığına dair tutumuna ise hiçbir şekilde değinilmemiştir. 'Absal'ın adaya intikalinden sonra Hayy ile karşılaşması esnasında yakınlık kurmak için kendi adasından getirdiği yiyeceklerden takdim yapar. Oysa aradan çok zaman geçmiştir. Absal 'ın adadan getirebileceği yiyeceklerin tükenmiş olması gerekirdi. Kendisinin yiyecek ihtiyacını temin için barındığı yerden haftada bir çıktığı zaten metinde belirtilmektedir. Yani kurguya göı:e de aslında yanında yiyecek yoktur. Kainattaki varlıklar hakkında değer ve üstünlük düşüncelerini ikmal etmiş olan elli yaşlannda insan varlığından haberdar olunca bütün insanları zeki ve üstün

  • İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakzdn'ı Hakkında 207

    varlıklar olarak tasawur edip kabul etmesi kurgu bütünlüğü ile aynı ~amanda Hayy'ın zekasıyla bağdaştınlamaz.

    Anlatıda Hayy'ın düşünce süreci annegeyiğin ölümü ile başlatılmaktadır. Bununla Hayy'ın ölümle ilk defa yüzleşmesi sağlanmaktadır. Aslında Hayy'ın

    G

    buna en azından bir süre önce dikkat kesilmesi beklenirdi. Çünkü kendisi daha önce çeşitli ölüm vakaları ile karşılaşmıştır. Hatta tüylerini ve kanatlarını

    ' kullanmak üzere alrlığı ölü karta! için. bu yönde bir hisse kapılmaması yadırgcinabilir.

    Hayy'ın son derece yet~nekli ve üstün zekalı ' olarak tasarlandığı konusunda şüpheye bile yer yok. Böyle olsa bile büyük bir kısmı deneysel olarak tekamüle ulaşan kesin bilim sonuçlanmn Hayy tarafından erken dönemlerde hem de çok kısa değerlendirmeler sonucunda elde edilmesi hiç olmazsa bilimsel ilerleme sürecinin hantallığına dair bir eleştiri olarak kabul edilmelidir. Sözgelimi Hayy'ın on yaşlarında, önemli hekimlik ilkeleri ışığında, sadece fikir üreterek ileri anatomi bilgisine ulaşması ve fevkalade başarılı cerrahi girişimde bulunması nasıl izah edilebilir? Bu tür yetkin kabiliyetler, astronomik ve biyolojik konularda da aynı nitelikte icra edilmiştir. Çünkü İbn Tufeyl, donanımım sağlayıp onu bir an önce müşahede makamı uğraşiarına götürme düşüncesindedir, onun açısından esas önemli konu budur.

    Bu değerlendirmelerin, İbn Tufeyl 'in düşüncesine yöneldiği sonucu çıkarılmamalıdır. İkisi tamamen birbirinden farklıdır. Çünkü metindeki herhangi bir ifadenin, temsilin gereksizliğini veya ana düşünce. ile çelişikliğinden söz etmiyoruz. Aksine İbn Tufeyl düşüncesinde sözgelimi karganın . ölü karga gömmesi, Hayy'ın örtünme çabası, türün devamım koruma gibi ifade ve figürlerin tamamının düşünce bütünlüğünde yer tuttuğunu zaten biliyoruz. Öyleyse bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta bunlardan bir kısmının metin akışı içinde ilgisiz durduğu, anlatım çelişkisi doğurduğu ile ilgilidir. Bu ise bize göre anlatım gücünü zayıflatmakta.dır. Yukanda ortaya konulan bütün tespitiere bakarak şunu söyleyebiliriz: Metnin bir aniatı olma ciheti önemsenmemiştir. Elbette İbn Tufeyl ne yazacağını çok iyi biliyordu. Ancak onun için önemli olan anlatının bütünlüğü değil, düşüncenin bütünlüğü idi.

    Öyleyse yazann gerçek hayat kabulleri ile kurgu arasındaki ayınını iyi tespit etmemesi bu tür çelişkilere ve sortınlara yol açmaktadır. Elimizdeki metinde de kimi noktalarda yazarının içinde yaşadığı hayatın izlerinin karıştınlmasıyla kurgunun kendi iç bütünlüğünün zedelendiği böylece

  • 208 Eyüp T ANRIVERDİ- Hüseyin Y AZI CI

    anlaşılmaktadır. Sözgelimi geyik niçin Hayy'ı iki yıl emzinniştir? Çünkü İbn Tufeyl'in mensubu olduğu din ve kültürün uygulaması böyledir.29 Bu din ve kültürde uygulama başka bir şekilde olsaydı, ya da İbn Tufeyl daha farklı bir uygulamaya sahip bir kültürün mensubu olsaydı, bu süre de buna göre şekillenecekti. Hayy'ın düşünsel sürece tababet alanı üzerinden geçiş yaptığı hemen fark edilmektedir. Bunun nedeni açıktır: O sırada tababet, felsefenin içinde yer alan bir disiplin olarak kabul edilmekte idi. Felsefe aşamasına geçiş için tababet aşamasının tam~anması zorunludur. Öyleyse kurgumuz, burada de içinde bulunulan gerçek hayat şartlarından etkilenmiştir.

    Haddizatında kurgusal metinterin bu tür sorunlardan etkilendiklerine sıklıkla rastlanabilmektedir. Sözgelimi Utopia'da Hıristiyanlık dinini yeni benimsemiş bir Utopyalı, vaftiz olur olmaz hemen misyon faaliyetine girişir. Misyon eylemi ile aslında Hıristiyanlığın yapısal bir özelliği ona yüklenmiş olmaktadır, Oysa bu kıvama gelmesi onun bu yapıyı kavramasıyla mümkün _

    ol~bilirdi. Ayrıca dinsel misyon faaliyetinin zaten Utopia a?asında geçmişi yoktur. Diğer taraftan adadaki hayatın bütünlüğü dikkate alındığında Utopialı

    birinin böyle bir tutum göstermesi kesinlikle beklenmez. So~uçta misyon faaliyeti yaptığı için adama ağır bir ceza müeyyidesi uygulanır.30 Aslında bu sayede Utopia'da diniere karşı eşit bir tutumun varlığı ve herhangi bir dini yüceitmenin veya kötülemenin yasak olduğu aniatılmak istenmektedir. Fakat geçiş, bütünlük ile uyumlu değildir, çelişiktir. Hayy b. Yakzan tamamen Müslüman bir karakterdir. Ütopik bir kurgu olan Güneş Ülkesi mensuplan da Hindistan menşeli olarak tasarlanmış.31 Ancak bunlara tamamen Batılı bir kültür yüklernesi yapılmıştır.32

    Anlatının problematilderi

    İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakz6n'da mistik bir metafizik epistemoloji ortaya koyduğu belirgin olarak görülmektedir. Bu şekilde eseri bir çerçeve ile sınırlandırma amacı taşımıyoruz. Haddizatında bu metnin içeriğine dair sınırlayıcı bir tutumun isabetli olmadığını düşünüyoruz. Çünkü metnin ilgili olduğu alan, günümüzde şekillendiği haliyle birçok bilim dalı ile ilgilidir. Bu' bakımdan eser bütünlüğünün mantık, felsefe-tababet-astronomi-fiıYonorni,

    29 "Ve hamluhu ve fisaluhu selasOne şehren." "(Ana karnında) Taşınması ile sünen kesilmesi otuz aydır." Ahkaf, 46/15.

    30 Thomas More, Utopia, s.l38-139. 31 Campanella, Güne~ Ülkesi, çev.Vedat Günyo1, Haydar Kazgan, Can Yayınlan, lstanbul 1996, s.28. 32 Ömegin bkı.. CampaneUa, a.g.e., s. 26. Eser bütün1ügürıde bu daha net olarak görülmektedir

  • İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakziin'ı Hakkında 209

    kelam, tasavvuf alanlanndan bir şekilde aynştınlması, herhangi bjrine hasredilmesi mümkün değildir, böyle bir tutum da isabetli değildir. Bu aynı zamanda şu anl,ama geliyor: Hayy b. Yakzô.n metninde sistematik düşünsel bir bütünlük tasavvuru olasıdır. Bunun tespit ve tenkidi ise felsefe alanı ile ilgilidir.

    . . ~ Her ne kadar Hayy b. Yakzdn metni üzerine bu itibarla bazı çalışmalar

    yapılmış ise de bu konuda yetkin incelemeleri ile tanınan Sami Hawi, İbn . . Tufeyl 'in anlaşılabilmesi ıçın bunları yeterli görmemektedir. Metnin problematik cihetine dair bazı kanaatleri, İ.I_

  • 210 Eyüp T ANRIVERDİ ...:. Hüseyin Y AZI CI

    felsefi bütünlükten neşet etmektedir. Öyleyse bu noktada birbirinden farklı sonuçlann ortaya çıkınası yadırganmamalıdır. Ancak sınırlayıcı eğilimler kesinlikle bunun dışında tutulmalıdır. E.Goodman'ın metni eğitim felsefesi, din felsefesi, insa:n ve toplum açısından ele aldığı, S.Hawi'nin de metni tannnın varlığı ve sıfatlan açısından incelediği daha önce belirtilmiş idi. Bu alanlarm ahlak felsefesinden tasavvuf felsefesine, tababet alanından dil düşünce ilişkisine kadar genişletilmesi pekala mümkündür. Demek oluyor ki bu başlık alanlan metin açısından kesinlikle .doğrudur. Ancak metnin bu alanlarla sınırlı, bunlardan ibaret olmadığı da· kesindir. Aynı durum yukandaki tanımlama ve genellemeler için de geçerlidir.37

    Bir taraftan düşünsel sistem bütünlüğü, bir taraftan sözü edilen ilim dallannın o dönemdeki iç içe olan durumu, Hayy b. Yakzdn'ın sorunsal kapsamına etki etmiştir. İbn Tufeyl'in fizyoloji, astronomi ve benzeri bilim alanlarındaki ilgi ve mahareti de bu açıdan dikkate alınmalıclır. Burada İbn _ Tufeyl'in aydınlanmanın veya müşahede ve mükaşefe makamının zirvesini, zevk ve haz makamına odakladığını hatırlamalıyız. Ancak bunun anlam kazanması ve değerini bulması için gelişimin ilk basamaktan itibaren sürecin sorunsallan ile yüzleşrnek gerekecektir. Bundan dolayı İbn Tufeyl 'in sözgelimi bir yandan tasavvufun en tartışmalı alanlarından şatahat meselesini, diğer yandan insan, evren, tanrı gibi temel felsefe konularını ele aldığına tanık oluruz. Öyleyse metin, süreç açısından önerusediği sorunlan kaçınılmaz olarak kapsamına dahil edecektir. Zaten kainatın işleyişindeki düzen ve varlıkların bu düzenle ilintileri, sorumluluk ve yetenek dengesi, uygulama ve bilgi kurulumu, kainat ve insan hakimiyeti, cisim ve ruh, var olan ve var eden, başlangıç ve son, eksiklik ve mükemmellik, sorumluluk ve karşılık, birey ve toplum ile bunların eğitimi gibi konuların bu kapsamda yer aldığı görülmektedir.

    Dilbilim sorunlarından dil düşünce . ilişkisi konusunda İbn Tufeyl'in tutumu hakkında bir genel_leme yapmak isabetli olmayabilir. Eserin bütünüyle. dil alanı dışındaki zihinsel bir gelişim. ve aktivite üzerine kurulduğu açıktır. Bunun kurgunun bir zorunluluğu olarak mı yoksa bu açıdan bilinçli bir seçim mi olduğu konusunda bir işarete rastlayamıyoruz. Yine de diğer alanların

    37 I.Kutluer'in bu konu ile ilgili kanaatine bakalım: " ... Bu sistem ne yalnız başına tabiat felsefesine ne de mistisizme indirgenebilir. Aksine önceki son.rak.ini temellendirmelcte, sonraki de öncekini anlamlandırmakta oldu~ndan her iki veche de hesaba katılınadan bu sistemin tahlili yapılamaz." i. Kutluer, Akıl ve ltikad, s.l20.

  • İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakziin'ı Hakkında 211

    birbirine bağlılığının dikkatle değerlendirilmiş olmasına rağmen İbn Tufeyl 'in düşünce gelişimini kendi başına değerlendiediği kolaylıkla sezilmektedir.

    İbn Tufeyl'in Hayy bin Yakzin'ından b~zı bölümler*

    Kıymetli kardeşim, aziz dostum, Allah seni ebediyen payidar eylesin sana sonsuz saadet bahşetsin, benden Şeyh Ebu Ali İbn sına 'nın dile getirdiği doğu

    : hikmetinin sırlarını mümkün olduğu .. ölçüde genişçe açıklamarnı istedin. Bilesin ki gerçek doğruyu bulmak isteyen kişi onu aramalıdır ve onu elde etmek için uğraşmalı dır.

    Haddizatında sell4ı bu isteğin beni derin bir düşüneeye sevk etti. Bu sayede daha önce hiç yaşamadığım bir müşahedeye ulaştım ve son derece şaşırtıcı bir makapıa vardım. Bunu dil ile tarif etmek ve söz ile anlatmak mümkün değildir. Çünkü sözü edilen müşahede ve makam dilin ve sözün kapsamına ve alaruna girmemektedir. Bu bal son derece güzel, neşel i, keyiflendirici ve haz vericidir. Bundan dolayı bJ.!. makama erişen ve bir ·aşamasını dahi yaşayan kişinin onu gizlemes~ ve sunru saklaması da mümkün değildir. Aksine bu kişi aldığı keyif ve neşe, yaşadığı coşkunluk ve aşkınlık ile iftihar duyar. Bunun sonucunda ayrıntılara ilişmeden genel ifadeler söyler. Bunları söyleyebilmesi için bilgin olması gerekmez. Hiç tahsili olmadan da söyler. Hatta bazılan bu tür hallerde "Ben eksikliklerden çok münezzehim, benim şanım çok yüce!" demiş, kimisi "Ben Hakkım" demiş, kimisi de "Elbisenin içinde olan, Allah'tan başkası değil" demiştir.

    Ebu Hamid el-Gazali ise bu dereceye ulaştığı halini şu beyit ile tasvir etmiştir:

    Olan oldu ben olanlan anlatacak değilim ll Sen iyi şeyler olduğunu düşün, ne olduğunu sorma

    el-Gazali ilim terbiyesi almış ve bilgi süzgecinden geçmiş bir kişidir.

    • Çeviridekullanılan metin: Ahmed Emin (ed.) , Hayy bin Yakzôn, /'ibn Sina, ve 'bn Tııfey/, ve 's-Sulıreverdi, Daru'l-ma'arif, 1952.

  • 212 Eyüp TANRIVERDİ - Hüseyin YAZICI

    İster istemez söz senin, isteğinle bizi yönlendirdiğin konunun dışına çıkmış oldu. Yine de yaptığımız açıklama ile isteğinin iki husus ile ilgili olduğu ortaya çıkmış oldu.

    Birincisi müşahede ehlinin, zevk ehlinin, huzur ehlinin velayet sürecinde yaşadıklannı gördüklerini aniatmasım istemektir. Bunlann ise gerçekte olduklan üzere yazı ile tespiti mümkün değildir. Ne zaman birileri bunlan yazmaya girişip söz ile veya yazı ile tespite kalkışmışsa yaşadığı gerçekler, nitelik değiştirmiş ve nazari bir hal almıştır. Çünkü bunlar, yazı ve ses kisvesi giydirilerek somut hayata yaklaştınldığında hiçbir şekilde gerçekte olduğu hal üzere kalamazlar. Farklı farklı ifadeler ortaya çıkar. Kimilerinin ayaklan doğru yoldan kayıverir. Kimileri de kendisinin doğru yolda olduğunu ancak başkalanmn doğru yoldan çıkmış olduğunu zanneder. Bu böyledir. Çünkü bu sonu olmayan bir haldir. Alam olabildiğince geniştir. Kendisi kuşatıcıdır. Ama kendisi kuşatılamaz.

    Sözünün ilgili olduğunu belirttiğimiz hususlann ikincisi ise bu halin nazar ehlinin yöntemine göre anlatılınasım istemektir. Allah sana velayet nasip etsin bunun yazı ile anlatılması, ifadelerle açıklanması mümkündür. Ancak bu da kibrit-i ahmer gibidir. Özellikle yaşadığımız bu bölgelerde. Çünkü burada bunlann ancak küçük küçük kınntılanna tesadüf edilmektedir. Bir şeyler söylemiş olanlar da rumuzlarla söylemişler. Çünkü İslam dini ve Muhammed'in (sav) sünneti bu konulara dalmaktan alı koymuş ve sakındırmıştır. Aristotales ve Ebu Nasr'ın kitaplan ile Kitabu 'ş-şifa' da bize ulaşan felsefenin senin yaptığın isteğe yeterli bir yanıt sağladığım zannetmeyesin. Endülüs'te hiçbir alim dahi bu konuda yeterli bir şey yazmış değildir. Zaten Endülüs'te mantık ve felsefenin yayılmasından önce burada yetişen dahi nitelikli alimler ömürlerini eğitsel "ilimlerle geçirmişlerdir. Bu konularda büyük mesafeler almışlardır. Ancak bunun ötesine geçememişlerdir. Onlardan sonra gelenler de bu ilimiere mantık ilmini ilave etmişler. Bunlar da mantık ilmini incelemişler. Ancak bu ilim dahi onları kemale eriştirmemiştir.

    Sonra bunlardan daha keskin düşüneeli ve hakikate daha çok yaklaşan bir nesil gelmiş. Bunlann içinde de Ebu Bekr es-Saiğ'den daha parlak zekalı, daha isabetli görüşlü ve daha doğru düşüneeli kimse yoktur. EbU Bekr es-Saiğ ise dünya ile meşgul olmuştur. Nihayet ilminin hazineleri ortaya çıkmadan, hikmetinin defıneleri açığa çıkmadan ölüm onu alıp götürmüş tür. ... Bu adamın

  • İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakz6n'ı Hakkında 213

    bize ulaşan ilminin durumu böyledir, biz kendisi ile görüşmedik Çağdaşlarından onun seviyesinde olduğu söylenen birini bilmiyoruz, bunların teliflerine de rastlamadık Ondan sonra gelen bizim çağdaşlannuz ise hala yükselme veya kavrama aşamasındadırlar, kemale ulaşan yoktur, ya da bunların gerçek durumunu biz bilmiyoruz. '

    . Ebfi Nasr'ın biz~ ulaşan kitaplarına gelince bunların büyük bir kısmı mantık ile ilgilidir. Felsefe ile ilgili olanlar son derece şüphelidir. Kendisi el-Milletu 'l-fadila adlı eserinde kötü ruhların ölümden sonra sonsuz acılar içinde sonsuz olarak kalacağını söylemiştir. Sonra es-Siyiisetul f-medeniyye adlı eserinde ise bunların çözülüp yok ·olacağını ve sadece erdemli ruhların kalıcı olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Şerhıı 'l-Ahlak'ta ise insanlık saadeti konusunu ele almış, bunun ancak bu dünyada olabileceğini belirtmiştir. Hemen akabinde de "Bunun dışında söylenen her şey hezeyandır, kocakarı hurafesidir" demiştir. Böylece bütün yaratıkları Allah'ın rahıpetinden koparmıştır. Erdemli ile kötüyü aynı dereceye koymuştur. Çünkü hepsinin nihayetini yokluğa bağlamıştır. Bu ise ağza bile alınamayacak bir hata, düzeltilemeyecek olan bir yanılgıdır. Ayrıca kendisi nübüvvet konusunda isabetsiz bir düşünce ortaya atmıştır. Ona göre nübüvvet sadece hayali kUvvet ile gerçekleşmektedir. Kendisi felsefeyi

    · nübüvvetten üstün saymıştır. Onun söyle

  • 214 Eyüp TANRIVERDİ'-Hüseyin Y AZICI

    vakvak şeklinde tespit etmıştır. Bu adada yeryuzunun en mutedil havası mevcuttur. Işığı en çok doğrudan alan yeryüzü bölgesi de burasıdır. Ancak felsefecilerin çoğunluğu ve büyük tabipler bu göıiişe katılmazlar. Onlara göre yeryüzünün en mutedil bölgesi, dördüncü bölgedir. Onlar bu görüştedirler, çünkü onlara göre ekvator üzerinde coğrafi sebeplerden dolayı hiçbir marnur yer bulunmaz. Onların dördüncü bölgenin yeryüzünün en mutedil ~ölgesi olduğuna dair görüşleri, ekvatorun çok sıcak oluşu üzerine kuruludur. Çoğunluk bu görüştedir. Ancak bu doğru değildir. Çünkü mevcut kanıtlar bunun doğru olmadığını göstermektedir.

    Tabü bilimlerin kanıdadığı üzere sıcaklık sadece hareket ile meydana gelir. Ya da sıcak cisimlerin teması veya ışık ile oluşur. Buna göre bizzat güneşin kendisi sıqak değildir. Güne~ mizaç ile ilgili her hangi bir şeye sahip de değildir. Ayrıca ışığı tam bir şekilde kabul eden cisimler, şeffaf cisimler değil saydam cisimlerdir. Bunlardan sonra saydam olmayan yoğun cisimler gelir. Herhangi bir yoğunluğa sahip olmayan cisimler ise ışığı hiçbir şekilde kabul etmezler. Bu durum sadece Ebu Al1 tarafından kanıtlanmıştır. Ondan önce kimse bu konuya değinmemiştir. Söylediğimiz bu ön bilgiler böylece ortaya konulduğuna göre güneşin yeryüzünü, sıcak cisimlerin başka cisimlere dokunarak onları ısıttığı gibi ısıtmadığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü güneş bizzat sıcak değildir. Ayrıca yeryüzü hareket ile ısıruyor da değildir. Çünkü güneşin doğuşu ve batışı sırasında yeryüzü durağandır, tek bir hal üzeredir. Güneşin doğuşu ve batışı sırasında yeryüzünün ısınması ve soğuması durumlanndaki değişkenlik açıkça hissedilebilmektedir. Ayrıca güneş önce havayı sonra da havanın sıcaklığı vasıtasıyla yeryüzünü ısıtıyor da değildir. Bu nasıl olabilir ki? Çünkü sıcaklık vaktinde yeryüzüne daha yakın olan alçak havanın yeryüzüne uzak olan yüksek havadan çok daha sıcak olduğunu görüyoruz. Öyleyse geriye tek bir durum kalıyor: Güneş yeryüzünü sadece ışık yoluyla ısıtmaktadır. Işık kesinlikle sıcaklık doğurur. Derin bir aynaya aşırı ışık yansıtılırsa karşısındaki nesneyi yakar. Tabii ilimiere göre güneşin yuvarlak olduğu kesin olarak kanıtlanmıştır. Aynı şekilde yeryüzü de yuvarlaktır. Güneş yeryüzünden çok ~aha büyüktür. Yeryüzünün güneşten ışık alan kısmı yarısından fazladır. Işık alan kısırnda ışığın en güçlü olduğu alan her zaman orta alandır. Çünkü orta alan karanlıklara en uzak olan kısımdır.

  • İl:in Tufeyl'in Hayy b. Yakzan'ı Hakkında 215

    Bu düşünce daha çok izaha gerek duymaktadrr. Ancak bizim konumu.z bu değildir. Biz sadece buna dikkat çekmiş olduk. Çünkü anlattığımız bu konu, insanın sözü edilen bölgede annesiz ve babasız doğmasının mümkün olduğuna dair kanıtlar içermektedir. Kimilerine göre "Hayy bin Yakzan" kesin olarak bu adada annesiz ve babasız olarak oluşanlardan biridir. Kllniıeri de bunu kabul etmez. Onlar da bunu başka şekilde açıklarlar. Onların açıklaması ise şöyledir:

    .... Bu adanın karşısında bir ada vardı. Bu ada çok büyük ve çok genişti. Ada

    oldukça varlıklıydı. Çok da kalabalıktı. Ada halkının bir kralı vardı. Kral çok mağrur, çok da kıskançtı. Bir de kız kardeşi vardı. Bu kız çok ~hmlı, son derece güzel idi. Kral onun evlenmesine hiÇbir şekilde izin vermedi. Çünkü ona göre bu kızın dengi yoktu. Kralın ayrıca "Yakzan" adlı bir akrabası vardı. Yakzan o döne~ cari hükümlerine göre meşru bir şekilde bu kız ile gizlice evlendi. Bir süre ~onra kız hamile kaldı ve bir çocuk doğurdu. Bu durumda kralın kız kardeşi yaptıklarının ortaya çıkacağı ve sırrının ifşa olacağı korkusuyla bebeğini iyice emzirdikten sonra . bir sandığa koydu. Sandığın ağzını iyice kapattı. Akşam olunca güvendiği hizmetçileriyle beraber sandığı alıp deniz kenanna gitti, yüreği kor gibi yanıyordu, korku ve endişe içindeydi, bebeğine veda etti, şöyle mırıldandı:

    "Allahım bu çocuğu sen yarattın, o daha önce anılır bir şey değildi, onu rahmin karanlıklarında sen besledin, vakti tamamlanıncaya kadar ona sen sahip çıktın, beri. onu senin lutfuna teslim ediyorum, bu zalim, mağrur ve inatçı kralın korkusundan dolayı bu çocuk için senin merhametini istiyorum, ona sen.sahip çık, onu sensiz bırakma, sen ey en merhametli olan."

    Sonra sandığı deryaya bıraktı. Tesadüfen o gece gelgit gecesiydi. Sular sandığı aynı gece yukanda sözü edilen başka bir adaya götürdü. Gelgit gecesinde sular ancak ertesi yıl ulaşacağı yerlere kadar girdi. Su sürükleme · kuvvetiyle sandığı ağaçlarla çevrili,. toprağı tatlı, rüzgardan, yağmurdan korunaklı bir sazlığa ulaştırdı. Burası sadece gün doğumunda ve gün batımında güneş alıyordu. Daha sonra sular çekilmeye başladı. Nihayet sular, sandığın olduğu yerden tamamen çekildi. Çocuk sandığın içindeydi. Rüzgarların esrnesiyle kumlar birikti. Böylece sazlığın girişi kapandı, artık buraya su giremezdi. Suyun sandığı oraya atması esnasında sandığın çivileri çı}anış, tahtalan gevşemişti. B.u arada çok acıkmıştı. Bundan dolayı ağlamaya başladı ve yardım diledi, kımıldamaya çalıştı. Çocuğun sesi o sıralar yavrusunu yitirmiş bir geyiğin kulağına erişti. Bu geyiğin yavrusu ininden çıkmış ve kşrtal bu yavruyu

  • 216 Eyüp TANRIVERDİ-=-Hüseyin YAZICI

    kapnııştı. Geyik çocuğun sesini duyunca onu kendi yavrusu sandı. Dolayısıyla kendi yavrusunu düşüıierek sese doğru ilerledi. Böylece sandığın yanına vardı. Tırnaklarıyla sandığı inceledi. Çocuk ise sandığın içinde ağlayıp inliyordu. Nihayet sandığın kapak tahtalarından biri söküldü. Geyiğin kanı çocuğa ka ynadı, çocuğun kanı da geyiğe kaynadı. Geyik onu sevmeye koyuldu. Memesini çocuğun ağzına koydu ve taze süt ile emzirdi. Bu şekilde onu sahiplendi, yetiştirdi ve korudu. Kendi kendine doğuşu kabul etmeyenlerin, Hayy bin Yakzan'ın ilk duru:qı.u hakkında yaptığı açıklama ·bu şekildedir.

    Biz burada bu çocuğun nasıl yetiştiğini ve hangi aşamalardan geçerek o kutlu makama ulaştığını anlatacağız.

    Hayy bin Yakzan'ın "yer''den doğduğunu iddia edenlere göre ise o adanın toprağında bir çamur parçası uzun yılların geçmesi ile maya tuttu. Bu çamur parçasında sıcak ile soğuk ve yaş ile kuru dengeli ve mutedil bir güç orantısıyla birbirine iyice karıştı. Maya tutan bu çamur parçası çok büyük idi. Bu çamurun-bazı kısımları hücre olma kabiliyeti ve yapının dengesi açısından diğerlerinden daha elverişli idi. En elverişli kısım orta kısım idi. Bu kısım insan mizacına en çok benzeyen kısım idi. Sonra bu çamur parçası şişkinleşti. Çok yapışkan olduğu için bu ç~urda kaynamaya benzer kabarcıklar meydana geldi. Tam ortada çok küçük bir kabarcık oluştu. Bu kabarcık iki bölümlüydü. İki bölümün arasında ince bir zar vardı. Bu zann içinde kendisiyle son derece uyumlu hava nitelikli ince bir cisim vardı. Bu sırada Allah'ın bir işi olan ruh ona ilişti, his ve akıl itibariyle kendisinden aynimayacak şekilde ona yapıştı. Çünkü bu ruhun Allah katından sürekli taşma olduğu ortaya çıkmıştır. Bu ruh yeryüzüne sürekli bir şekilde taşmakta olan güneş ışığı gibidir.

    Konuyu böyle açıklayan bilginiere göre ruh bu kabarcığa asılınca, onun tamamlanması konusunda Allah'ın emriyle bütün güçler ona uyum gösterdi ve

    ' ona boyun eğdi. Bu derinliğin karşısında başka bir kabarcık daha vardı. Bu da üç bölmeye aynlmıştı. Bunların da aralarında ince zarlar ve geçişler vardı. Birinci kabarcığın doluşunda olduğu üzere bu da benzer ancak daha ince hava ile doldu.

    Bu bilginler böylece biyoloji bilginlerinin cenının rahimde oluşunu anlattıklan gibi bu çocuğun bütün organlarının oluşumunu anlatırlar. Bütün

  • İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakzdn'ı Hakkında 217

    uzuvlannın oluşumunu ve tam bir cenin baline gelip batından çıkacak konuma gelinceye kadar geçirdiği bütün aşamalan aynntılı olarak anlatırlar ve lllçbir şeyi atlamazlar. Bunun mütekamil safhaya ulaşma durumunu anlatmak için de sözü edilen büyük çamur parçasını kullanırlar. Buna göre bu çamur parçası insanın yaratılışı için gerekli olan bütün bedensel zarlar ve sairlerin oluşumu için hazırlanmış olmaktadır. Hazır hale gelince de sözü edilen zarlar cenin Ş6klinde ayrılmış ve çamurun kalan kısmı artık kurumuş olduğundan dökülüp ayrılmıştır. Bundan sonra da bu çocuk acıktığı için imdatta bulunmuştur. Yardımına ise yavrusunu yitirmiş olan bir geyik yetişmiştir.

    Bu noktadan sonra birinci · görüş sahipleri. ile ikinci görüş sahipleri çocuğun yetişmesi konusundaki anlatıroda birleşirler. Şöyle derler:

    Çocuğun yetişmesini üstlenen geyik güzel bir merada beslendi. Oldukça semizledi. Sütü çoğaldı. Böylece çocuğu en güzel şekilde besledi. Çocuk da sürekli onun yanında bulunuyor, geyiğin otlamak için çıktığı zamanlar dışında ondan hiç ayİUmıyordu. Bu şekilde çocuk geyiğe iyice bağlandı. Hatta geyik biraz geciktiğinde hemen ağlamaya başlıyordu. Geyik de hemen onun yanına koşturuyordu.

    Adada saldırgan yırtıcılar yoktu. Bu sayede çocuk gelişti ve geyiğin sütü ile yetişti. Böylece iki yıl geçti. Sonra yavıış yavaş yürümeye başladı ve diş çıkardı. Hala geyiği izlemeye devam ediyordu. Geyik de onu yanından ayırmıyor, ona sevgi gösteriyor ve onu meyve ağaçlarının olduğu yerlere götürüyordu. Burada onu yere düşmüş olan olgun meyveler ile besliyordu. Sert kabuklu meyvelerin kabuklannı arka dişleriyle kınyordu. Süt emmek istediğinde onu emziriyordu, susadığında su içiriyordu, güneşte kaldığında ona gölge yapıyordu, üşüdüğünde onu ısıtıyordu. Gece olduğunda da onu ilk rnekanına götürüyor, kendi tüyleriyle ayrıca çocuğun sandığa konulduğu sırada sandığa konulmuş olan tüylerin kalıntılanyla onu örtüyordu. Bu arada onlar gidip gelirken kendilerine bir de bir yavru ceylan alışmıştı. Bu da onlarla beraber çıkıyor, onlarla yaşıyor ve geceleyin de onlarla beraber kalıyordu.

    Çocuk bu şekilde geyik ile beraber yaşarken kendi sesiyle onun çıkardığı sesleri çıkanyordu. Tıpkı onun gibi sesler çıkanyordu. Ayrıca istediğini elde etme konusundaki güçlü infialiyle duyduğu kuş ve diğer hayvan seslerini de sık sık tekrarlıyordu. Yardım, sevgi, çağn ve savunma durumlarında çoğunlukla geyik sesini çıkanyordu. Çünkü farklı hayvanlar bu tür durumlarda farklı sesler çıkarular. Böylece yabani hayvanlar çocukla yakınlaştı, o da onlarla yakınlaştı.

  • 218 Eyüp TANRIVERDİ - Hüseyin YAZICI

    Onlar ondan kaçmadılar, o da onlardan kaçmadı. Ancak gördüğü şeylerden aynidıktan sonra bunlar kendi zihninde yer edinince bazı şeylere dair kendisinde ilgi oluştu, bazılan hakkında da antipatİ meydana geldi.

    Sözü edilen bu süre boyunca çözüm üretme konusunda iyice ustalaştı. Üzerinde anatomik inceleme yaptığı hayvanlarm derilerinden kendisine elbise ve ayakkabı yaptı. Kıllanndan iplik yaptı. Kamış, ebegümeci, kenevir ve iplikli bütün bitkileri bükerek iplik fuetti. Halfa ve sağlam kamışlan taşlarla sivriiterek çengeller yaptı. Kırlangıçlann yaptığından esinlenerek kendisine bir mahzen. yaptı. Kendisi ihtiyaçlan için çıkıp gittikten sonra hayvanların içeri girmemesi için mahzene kamıştan geçirmeli bir kapı yaptı.

    Bu arada yırtıcı kuşlan evcilleştirdi. Onlan avianmak için k:ullanacaktı. Aynca evcil kanatlılar da edindi. Bunların da yumurta ve yavrulanndan yararlanacaktı. Yaban sığın boynuzundan mızrak ucu yaptı, bunlan sağlam kamışların ucuna .ve kayın ağacı ve benzeri sopa uçlarına geçirdi. Bunu yapabilmek için ateş ve keskin kayalardan yararlandı. Böylece bu sopalar mızrak gibi oldu. Aynca deri parçalarını üst üste koymak suretiyle kendisine bir kalkan yaptı. Bütün bunlan doğal bir silaha sahip olmadığını anladıktan sonra yaptı.

    Daha sonra sahip olmadığı her şeyi sağlamak için ellerinin yeterli olduğu anladı. Aynca hiçbir hayvan kendisine mukavemet göstermiyordu. Hatta hayvanlar kendisinden kaçıyordu. Ancak kendisi hayvanlara yetişemiyordu. Bu konu için bir çözüm yolu düşündü. Çok hızlı koşan bazı hayvanlan evcilleştirip be~leyerek eğitmek ve binmeye hazırlamaktan daha uygun bir çözüm bulamadı. Bu şekilde bu hayvana binerek diğer hayvanların peşine düşebilecekti. Bu adada yabani atlar ve eşekler vardı. Bunlardan uygun bulduğunu seçti ve onu eğitti. İstediği kıvama gelince ona yular ve eğer şeklinde deriden malzemeler uydurdu. Bu şekilde yakalamada zorlandığı hayvanlara yetişme imkanı buldu. Bütün bu konulardaki becerilerini hayvan organlannı tanımak ve farklılıklannı anlamak için anatomik incelemeler yaptığı sırada elde etti. Bütün bunlar yirmi bir yaşına kadar tamamlanmış oldu.

    Düşüncesi gelişti ve nihayet bir dereceye kadar soyutlan somutlardan ayırmaya başladı. Akıl aleminin sınırlarına ulaşınca ürperdi ve hemen soyut

  • ·ibn Tufeyl'in Hayy b. Yakziin'ı Hakkında 219

    dünyada alışkın olduğu şeylerle ülfet etti. Sonra tekrar geri döndü. Bu defa cismi bıraktı. Çünkü hls bu alemi kavrayamaz ve ele almaya muktedir olamaz. Bunun için çevresinde gördüğü en sade cisimleri ele aldı. Bunlarda gözleriyle gördüğü şu dört cisim idi.

    Gözü ilk önce suya ilişti. Su, doğal hali itibariyle soğukluk ve aşağıya akma eğilimi gösteriyorgu. Su, güneş ile ve ateş ile ısıtıldığı zaman da soğukluk özelliği kayboluyordu. Aşağıya doğru akma eğilimi ise kalıyordu. Çok ısıtıldığı zaman ise aşağıya doğru akma eğilimi de yok oluyordu. Bu defa yukarı doğru çıkıyordu. Bu şekilde suda mevcut olan iki temel özellik kayb~luyordu. Onun su hakkında şekil olarak bütün bildikleri bu iki özellikten ibaret idi. Bu ilcisinin yok olması şeklin hükümsel olarak yok olması demekti. Öyleyse bu, normal şartlarda başka cisi.ınlerin özelliği olan özellikler gösterince su olma özelliğinin yok olması ayrıca, ~ah~ önce kendisinde olmayan bir şekil alıyordu ve ilk şeklinde görülmeyen tutumları gösteriyor demekti.

    Böylece kaçınılmaz olarak her var olanın bir var edicisinin olması gerektiğini anladı. Bu açıdan onun şeklinin bir var edicisinin olması gerektiği düşüncesi zihninde yer etti. Bu yer etme ayrıntılı değil genel bir izienim

    . şeklinde oldu.

    Bu aşamadan sonra çevresinde görmüş olduğu şekilleri birer birer incelemeye koyuldu. Bunların hepsinin "oluşmuş" olduğunu ve hepsinin bir "oluşturan"ının olması gerektiğini kavradı. Sonra şekil sahibi olan cisimlere yöneldi. Bunların da cisim kabiliyetinden öte bir şey olmadığını gördü. Çünkü her biri tıpkı suyun gösterdiği tutumlan gösteriyordu. Su çok ısıtıldığı zaman yukarı doğru çıkma kabiliyeti gösteriyordu. Onun bu özelliği cismi tarafından sağlanıyordu. Çünkü ortada daha önce keyfiyet ve hareket gibi şeyler olmaksızın sadece cisim ve hissedilen eşya vardı. Öyleyse bunlar yok iken onları var eden bir var edici vardır .. C ismin bütün hareketlere değil de bazı hareketlere elverişliliği onun şekil kabiliyetidir. Bütün şekillerde bunu tespit etti. Böylece bunların gösterdiği hareketlerin aslında kep.dilerinden neşet etmediğini anladı. Bunlar aslında onlara nispet edilen tutumlan var eden bir var ediciye ait idi. İşte onun zihnine doğan bu mana Hazreti Peygamberin (sav) uBen onun kendisiyle duyduğu kulağı olurum ve onun kendisiyle gördiiğij gözü olurum" şeklindeki sözünde ve Kur'an'da "Onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü, attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı" ayetinde ifade edilen mananın ta kendisidir.

  • 220 Eyüp TANRlVERDİ -Hüseyin YAZICI

    Bu şekilde "var edici" hakkında aynntılı olarak değil de böyle genel bir tasavvur edindi. Bunun üzerine onu ayrıntılı bir şeki lde tanıma isteği duydu. Bu aşamada henüz his alemini geçmiş değildi. Bundan dolayı bu "fail-i muhtar"ı somutlarda aramaya koyuldu. Henüz onun tek mi birden fazla mı olduğunu bilmiyordu. Bulduğu bütün cisimleri incelemeye koyuldu. Üzerinde düşündüğü bütün cisimlerin bazen oluştuğunu bazen bozulduğunu gördü. Su ve toprak gibi bozulmayaniann da kısmen bozulduğunu gördü. Çünkü bunların da küçük kısımlannın ateş ile değiştiğini gördü. Havanın da şiddetli soğuk ile değiştiğini, bundan buzlandığını buzun tekrar eriyip su olduğunu gördü. Çevresindeki hiçbir cismin oluş ve iail-i muhtara muhtaç olma.Jctaı:ı sıynlamadığwı gördü. Bundan dolayı bunların tamamını bir tarafa bıraktı. Sonra gök cisimlerine yöneldi.

    Bu düşüneeye dört hafta sonunda ulaştı. Bu sırada yirmi sekiz yaşında idi.

    Hayy bin Yakzan'ın o yüce makamda müşahede_ ettiklerine dair anlatabileceklerim bu kadardır. Bundan daha fazlasının söz ile aniatılmasını isteme. Çünkü daha fazlasını söz ile anlatmak imkansızdır.

    Hayy bin Yakzan'ın 110nraki hayatına gelince bunu da anlatayım. Hayy bin Yakzan dolaştığı yerlerde dolaştıktan sonra tekrar somut aleme döndü. Bu durumda dünya hayatının şartlan kendisine ağır geldi. Uzak olan hayata çok özlem duydu. Bundan dolayı daha önce yaptığı üzere tekrar o makama çıkmaya çalıştı. Bu defa daha kolay bir şekilde bunu gerçekleştirdi. Bu defa orada birincisinden daha uzun süre kaldı. Sonra tekrar his alemine döndü. Yine o makama çıkmak istedi. Bu defa ikinci defadakinden de daha kolay bir şekilde o ma.kama yükseldi. O makamda kalışı da daha uzun oldu. Bu şelkilde her defasında daha kolay bir şekilde o makama ulaşır oldu, orada kalışı da her defasında daha uzun oldu. Nihayet ne zaman istese hemen o makama çıkacak hale geldi. Kendisi istemedikçe de o makamdan aynimak zorunda kalmayacak hale geldi. Böylece kendisi sürekli o makamda kalmaya başladr. Sadece bedensel ihtiyaçlan dolayısıyla o makamdan aynlıyordu . Bu ihtiyaçlan da olabildiğince azaltmıştı. Bundan daha azı olamazdı.

    Bütün bu durumlarda Allalı'ın kendisini bedeninden tamamen kurtarmasını temenni ediyordu. Çünkü bedeni onu ara ara bu makamdan aynimak zorunda bırakıyordu. Bedeninden tamamen kurtulunca sürekli bir kurtuluşa ulaşacak ve bu makamdan aynlırken duyduğu sıkıntı tamamen

  • · İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakzôn'ı Hakkında 221

    ortadan kalkacaktı. Yedi hafta kadar bu hale üzere kaldı. Bu sırada elli yaşlannda idi. Bu sıralarda Absal ile dostluğu gerçekleşti. Absal'ın hikayesi de bundan sonra anlatılacaktır.

    Anlatıldığına göre Ha yy bin Y akzan 'ın doğduğıu adanın karşısında başka ~

    bir ada daha vardı. Bu da Hayy bin Yakzan'ın başlangıcına dair iki farklı görüşten birine göredir. Bu adaya ise eski bir peygamberin tebliğ ettiği gerçek ain intikal etmişti. Bu dinde bütün gerçek varlıklar örnekler üzerinden anlatılmaktaydı. Bu örneklerde eşyanın hayalleri verilmekte ve zihinlerde tespit edilmekte idi. Çoğunluğun konuşma şekli adeti böyleydi. Bu din adada yayılmaya devam etti, gittikçe güçlendi. Nihayet adanın kıralı da bu dini kabul etti ve bütün halkın bu dine intisabını zorunlu hale getirdi.

    Bu adada erdemli ve iyiliksever iki genç vardı. Birinin adı Absal idi, diğerinin Salaman. Onlar bu din ile karşılaşınca büyük bir memnuniyetle onu kabul ettiler. Dinin bütün kurallannı uygulamaya, bütün ibadetlerini yerine getirmeye çalıştılar. Bu konuda ikisi de birlik oldular.

    Absal ve Salaman bazen bir araya gelip bu dinde Allah'ın sıfatları, melekler, ahiret, ödül ve ceza gibi konularda fıkir alışverişinde bulunmakta idiler. Bilhassa Absal özellikle batilli konulara dalıyordu . Kendisi, ruharn manaları keşfetmeye ve tevil yapmaya meyilliydi. Arkadaşı Salaman ise daha çok zahire önem veriyordu. Bu ise tevilden ve derin derin düşünmekten kaçınıyordu. Her ikisi de zahiri amellere, nefıs muhasebesine ve arzulara sınır koymaya çok önem veriyorlardı. Bu dinde uzlet ve yalnızlığı teşvike yorumlanabilecek kimi ifadeler mevcuttu. Bu ifadelere göre başarı ve kurtuluş, uzlet ve yalnızlıkta idi. Aynı şekilde bu dinde insanlarla ve toplulukla bir arada bulunmayı teşvike yorumlanabilecek ifadeler de vardı.

    Absal uzleti teşvik eden ifadelere göre hareket etti. Çünkü Absal sürekli

    düşünme ve derin manalara daima tabiatma sahipti. Bunu da çoğunlukla yalnız iken yapabiliyordu.

    Salaman ise topluluk içinde bulu~ayı teşvik eden ifadelere göre hareket etti. Çünkü Salaman derin düşünceden kaçınan bir tabiata sahip idi. Topluluk ile bir arada bulunmak zihninde meydana gelen vesveseleri ortadan kaldınyordu . Bu şekilde zan ve şeytanın çelmelerinden korunmuş oluyordu. ·

    Bu konuda farklı düşünmeleri, Absal ve Salaman'ın aynimalanna sebep oldu. Absal, Hayy bin Yakzan'ın bulunduğu ada hakkında bazı şeyler

  • 222 Eyüp TANRIVERDİ - Hüseyin Y AZICI

    duymuştu. Bu adanın verimli, yeterli ve havasının güzel olduğunu öğren.mişti. Bu ada tek başına yaşaması için tamamen uygun idi. Böylece insanlardan ayrılmaya ve sözü edilen adaya gidip kalan ömrünü orada tek başına geçirmeye karar verdi. Sahip olduğu malı mülkü topladı. Kendisini adaya götürecek bir kayık kiraladı. Geri kalan malını fakiriere dağıttı. Sonra arkadaşı Salaman'a veda etti ve kayığa binerek denize açıldı. Denizciler AbsaJ'ı adaya götürüp sahile bıraktılar ve geri döndüler.

    Absal adada yaşamaya başladı. Burada Yüce Allah'a ibadet ediyor, onu yüceltiyor, takdis ediyor ve yüce isimleri ve sıfatları hakkında derin derin düşünüyordu. Zihni hiç daralmıyor, düşüncesi hiç daralmıyordu. Acıktığı zaman açlığını giderecek kadar adada bulunan meyvelerden yiyor ve avlanıyordu. Bir süre bu şekilde yaşadı. Son derece huzurluydu. Rabbine çok içtenlikle münacatta bulunuyordu. Her gün Allah 'ın yeni lütufları, yeni armağanları ile karşılaşıyor, isteklerini temin ediyor, gıdasına kolayca ulaşıyordu. Bu sırada _ Ha yy bin Y akzan ise yüce makamlarında en derin istiğrak haliJ;ıde idi. Ha yy bin Y akzan haftada sadece bir defa mağarasından çıkıyordu. Bunda da gıda temini için çıkıyordu. Bundan dolayı Absal ilk sıralarda onu göremedi. Absal adanın her tarafını gezmiş, hiçbir yerde bir insan görmemiş, insan izine rastlamamıştı. Bundan dolayı daha çok seviniyor, uzlet ve yalnızlık konusundaki düşüncesinden daha çok mutluluk duyuyordu. Nihayet bir gün Ha yy bin Y akzan gıda almak için mağarasından çıktı. Absal dahi bu sırada tam o tarafa gidiyordu .. Bir süre sonra her birinin gözü diğerine ilişti, birbirlerini gördüler.

    AbsaJ onun tıpkı kendisi gibi uzlet amacıyla bu adaya gelmiş bir abit olduğundan hiç kuşku duymadı. Absal onunla konuşup tanışırsa, bunun ruhsal hall?in bozulmasına sebep olmasından ve amacına ulaşmasına engel olmasından koı:ktu. Hayy bin Yakzan ise onun ne olduğunu bilemedi. Çünkü daha önce gördüğü hayvanlar arasında bu şekilde böylesine bir varlık görmemişti. Absal 'ın üzerinde de siyah kıl bir aba vardı. Ha yy bin Y akzan bunun doğal bir elbise olduğunu sandı. Bir süre öylece şaşkınlık içinde kalakaldı.

    Absal hemen koşup uzaklaşmaya başladı . Ruhsal halinin bozulmasından korkuyordu. Ha yy bin Y akzan ise onun peşinden koşmaya başladı. Çünkü Ha yy bin Y akzan eşyanın hakikatini tanıma tabiatma sahip idi.

  • 'İbn Tufeyl'in Hayy b. Yakzôn'ı Hakkında 223

    Bibliyografya

    Abdulhalim Mahmud, Felsefetu İbn Tufeyl ve risfiletuhu Hayy b. Yakzan, Mektebetu'l-Angelu el-Misriyye, 2.bs., Kahire, ty.

    Ahmed Emfu (ed.), Hayy b. Yakzan li'bn Sina ve'bn Tıifeyl ve's-Suhreverdf, Daru'l-maarif, Mısır 1952.

    Alpay, Günay Kut, ''Lfuni't Chelebi and His Works", Journal of Near Eastern Studies, c.35, no 2 (Nisan 1976), ss.73-93.

    Altrocchi, Rudolph, "Dante and Tufail", ltalica, c.15, nr.3 (Eylül 1938), ss.125-128.

    Aytaç, Bedrettin, İbn Tıifayl'in "Hayy İbn Yakzan" Adlı Romanının Öz, Biçim ve Üslup İnce/emesi (Yayımlanmaınış Yüksek Lisans Tezi), A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1989.

    Bacon, Francis, Yeni Atlantis, çev.Cenk Saraçoğlu, Bordo Siyah Klasik Yayınlar, İstanbul2004.

    Bahtiyar Hüseyin Sıddıki, "İbn Tufeyl", çev.İlhan Kutluer, İslam Düşüncesi Tarihi, I-N, ed.M.M.Şerif, İnsan Yayınları, İstanbul1996, II, ss.l47-161.

    .Boer, T.J.De, İslam'da Felsefe Tarihi, çev.Yaşar Kutluay, 4.bs., Anka Yayınlan, İstanbul2004.

    Campanella, Giineş Ülkesi, çev.Vedat Günyol, Haydar Kazgan, Can Yayınları, istanbul 1996.

    Cibran Halll, N ebi, çev.Ömer Rıza Doğrul, Pınar Yayınlan, İstanbul 2001.

    Çetin, Halis, "Çatışma ve Dialog Tartışmaları Arasında İki İnsan, İki Medeniyet (Hay bin Y akzan/Doğu-Robinson Crusoe/Batı)", Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 58-2, ss.29-53.

    Emfu er-Reyhan.t, Hayvan Krallığında Üçlü Dayanışma, çev. Muammer Sarıkaya, Anka Yayınları, İstanbul 2002.

    Farabi, İdeal Devlet (el-Medinetu '1-Ftizıla), açıklamalı çev.Ahm.et Arslan, Vadi Yayınları, Ankara 1997.

    Goodman, E., "Din Felsefesi", Ruhun Uyanışı, ss.l63-191.

    Goodman, E., "Eğitim Felsefesi", Ruhun Uyanışı, ss.l45-161.

    Goodman, E., "İnsan ve Toplum", Ruhun Uyanışı, ss.l93-234.

  • 224 Eyüp T ANRNERDİ-Hüseyin Y AZI CI

    Gutas, Dimitri, İbn Sfna 'nın Mirası, der.çev. M. Cüneyt Kaya, Klasik, İstanbul 2004.

    Hasan Mahmud Abbas, Hayy b. Yakzan ve Riibinsun Kruzu, Beyrut 1983.

    Haurani, George, "The Principal Subject of Ibn Tufayl's Hayy Ibn Yaqzan", Journal ofNear Eastern Studies, XV, ss.40-46.

    Hawi, Sami S., "İbn Tufeyl: Tanrı'nın Varlığı ve Sıfatlan Üzerine", Ruhun Uyanzşı, ss.235-254.

    Hawi, Sami S., "İbn Tufeyl'in Farabi'nin Bazı Görüşlerini Eleştirisi", çev.Atilla Arkan, SakaJya Üniversitesi İlahiyat Fakiiilesi Dergisi, 5 (2002), ss.l47-155.

    Hawi, Sami S., "İslami Natüralist Bir Düşünce Olarak Abiogenesis İbn Tufeyl'in görüşleri", Ruhun Uyanışı, ss.255-279.

    Hawi, Sami S., "Ibn Tufayl's Appraisal of His Predeccors and Their Influence on His Thought", International Journal ofMiddle East Studies, c.?, no: 1 (Ocak 1976), ss.89-121.

    İbn Sina, İbn Tufeyl, Hay bin Yakzan, çev.M.Şerefeddin Yaltkaya, Babanzade Reşid, haz.N.Ahmet Özalp, Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul 1996.

    İbni Sina, Türk Tarih Kurumu, 1937.

    İbn Tufeyl, İbn Sina, Ruhun