Upload
others
View
7
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU (CEZA VE CEZA USUL HUKUKU)
ANABİLİM DALI
AZERBAYCAN CEZA HUKUKUNDA MEŞRU MÜDAFAA
Yüksek Lisans Tezi
Tufan Mammadov
Ankara-2004
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU (CEZA VE CEZA USUL HUKUKU)
ANABİLİM DALI
AZERBAYCAN CEZA HUKUKUNDA MEŞRU MÜDAFAA
Yüksek Lisans Tezi
Tufan Mammadov
Tez Danışmanı
Prof.Dr.Zeki Hafızoğulları
Ankara-2004
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER ………………………………………………………………….........I
KISALTMALAR ………………………….………………………………………VII
GİRİŞ
………………………………………………………………………………...1
BİRİNCİ BÖLÜM
TARİHÇE, HUKUKİ ESASINI AÇIKLAYAN DÜŞÜNCELER VE SUÇA ETKİSİ
I.TARİHÇE …………………………………………………………………………..4
A. Eski Hukuk Düzenlerinde ………………………………………………...4
B. Bugünkü Hukuk Düzenlerinde ……………………………………………5
1.İtalyan Hukukunda …………………………………………………5
2.Alman Hukukunda ………………………………………………...6
3.Fransız Hukukunda ………………………………………………...7
4. Türk Hukukunda ...………………………………………………...7
5. Rus Hukukunda …….……………………………………………...9
6. Diğer Hukuklarda ..……………………………………………….12
C. Azerbaycan Hukukunda ...……………………………………………….13
II. HUKUKİ ESASINI AÇIKLAYAN DÜŞÜNCELER ….………………………..17
A. Tasnif Meselesi ………………………………………………………….17
B. Sübjektif Düşünceler …………………………………………………….17
1.Tabii Hak Düşüncesi …….………………………………………..17
2.Manevi Cebir Düşüncesi ...………………………………………..18
3.Saikte Meşruluk Düşüncesi ……...………………………………..20
4.Kusurlu ve Fakat Cezalandırılmayan Hareket Düşüncesi ………...21
5.Kendini Koruma İçgüdüsü Düşüncesi …...….…………………….22
C.Objektif Düşünceler ……………………………..……………………….23
1.Hakkın Doğrulanması Düşüncesi ....………………………………23
2.Hakların Çatışması Düşüncesi …....………………………………23
3.Tali Kamu Savunması Düşüncesi ..……………………………….24
4.Kötülüğün Kötülükle Karşılanması Düşüncesi ….………………..25
5.Yetki Devri Düşüncesi ..…………………………………………..26
6.Hukuk İçin Mücadele Düşüncesi ..………………………………..27
7.Toplumsal Zararın Yokluğu Düşüncesi …………………………..29
III. SUÇA ETKİSİ ………………………………………………………………….30
A.Genel Olarak …….……………………………….………………………30
B. Suçun Niteliği ve Yapısal Unsurları Anlayışı ...…………………………31
1. Suçun Niteliği ……………..……………………………………...31
2. Suçun Yapısal Unsurları ……………………………………….....36
C. Fiilin Sosyal Tehlikeliğinin Ortadan Kalkması Nedeniyle Hukuka
Uygun Hale Gelmesi ve Bu Bağlamda Meşru Müdafaanın Kapsamı
Sorunu…………….…………………............................................................37
İKİNCİ BÖLÜM
MEŞRU MÜDAFAANIN ŞARTLARI
I. TASNİF MESELESİ …….……………………………………………………….40
II. SALDIRIYA İLİŞKİN ŞARTLARI …………………………………………….41
A. Halen Mevcut Bir Saldırı Olmalıdır …………………………………….41
1. Mevcut Bir Saldırı
……………………………………………….41
2. Geçmişteki Saldırı
……………………………………………….41
3. Gelecekteki Saldırı
……………………………………………….45
B. Saldırı Sosyal Tehlikeli Olmalıdır
………………………………………51
1. Sosyal Tehlikeliliğin Anlamı …………………………………….51
2. Cezai Sorumsuzluğa Sahip Olanların ve İsnat Yeteneğine Sahip
Olmayanların Fiilleri……………….…………………………55
3. Hakkın Kötüye Kullanılması …………………………………….57
4. Saldırıya Sebebiyet Verme
………………………………………60
5. Karşılıklı Saldırılar ……………………………………………….62
C. Saldırı Hayata Vücut Bütünlüğüne ve Haklara Yönelik Olmalıdır...…….63
III. SAVUNMAYA İLİŞKİN ŞARTLAR ………………………………………….64
A. Savunmada Zorunluluk Bulunmalıdır ……………….…………………..64
1. Zorunluluğun Anlamı …………………………………………….64
2. Kaçmak İmkanı ……………………………….………………….66
B. Savunma ile Saldırı Arasında Bir Oran Bulunmalıdır …………………...70
1.Oranın Varlığı …………………………………………………….70
2.Savunmada Kullanılan Araçlarla Saldırıda Kullanılan
Araçlar Arasında Oran Bulunmalıdır ….…...……………………….72
3.Saldırıya Uğrayan Hak ile Zarar Verilen Hak Arasında Oran
Bulunmalıdır ……………………………………………………….75
IV.ÜÇÜNCÜ KİŞİ LEHİNE MEŞRU MÜDAFAA
……………………………….78
V.DEVLET VE TOPLUM LEHİNE MEŞRU MÜDAFAA ……………………….81
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MEŞRU MÜDAFAADA HATA, SINIRIN AŞILMASI, MEŞRU MÜDAFAA VE
DİĞER HUKUKA UYGUNLUK SEBEPLERİ
I. MEŞRU MÜDAFAADA HATA ………………………………………………...84
A. Genel Olarak …………………………………………………………….84
B. Meşru Müdafaada Hata ………………………………………………….86
1. Hukuki Hata ……………………………………………………...87
2. Fiili Hata …………………………………………………………88
C. Meşru Müdafaada Şahısta Hata ve Sapma ………………………………92
II.MEŞRU MÜDAFAADA SINIRIN AŞILMASI ………………………………...93
A. Genel Olarak Kanundaki Düzenleme …………………………………...93
B. Sınırın Mücbir Sebeple Aşılması
………………………………………..95
C. Sınırın Taksirle Aşılması ………………………………………………...96
D. Sınırın Kasden Aşılması ……………………………………………….97
1. Meşru Müdafaa Sınırının Kasden Aşılması Suretiyle Adam
Öldürme ……………………………………………………………100
2. Meşru Müdafaa Sınırının Kasden Aşılması Suretiyle İşlenen
Ağır Müessir Fiil……………………………………...………….102
III .MEŞRU MÜDAFAA VE DİĞER HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ …103
A.Genel Olarak ……………………………………………………………103
B. Meşru Müdafaa ve Zaruret Hali ………………………………………..104
C. Meşru Müdafaa ve İzin Verilen Risk …………………………………..108
D. Meşru Müdafaa ve Suç Failinin Yakalanması Sırasında Ona Zarar
Verilmesi…………………………………………………………………...111
E. Meşru Müdafaa ve Yetkili Merciin Emrini İfa …………………………116
SONUÇ ……………………………………………………………………………120
ÖZET
…………………………………………………………………………...…125
SUMMARY ……………………………………………………………………….127
KAYNAKÇA ……………………………………………………………………...129
GİRİŞ
Her hukuk düzeni emreden ve yasaklayan normlar ile izin veren normlardan
oluşmaktadır1. Bu hukuk düzeni ile çatışma halinde olan fiiller ise hukuka aykırı
kabul edilmektedir. Fakat bir fiilin yapılması hukuk düzeni tarafından emrediliyor
veya izin veriliyor ise artık bu fiilin hukuk düzeni ile çatıştığından ve hukuka aykırı
olduğundan bahsedilemez. Hukukun kendisiyle çelişmezliği ilkesi gereği hukukun
izin verdiği bir fiil hukuka aykırılığı ve dolayısıyla suçu da ortadan kaldırmaktadır2.
Gerçekten soyut olarak suç teşkil eden bir fiile hukuk normu emrediyor veya izin
veriyor ise bu fiil hukuka uygun hale gelmektedir. Bu gibi hallerde hukuka uygunluk
nedenlerinden bahsedilmektedir.
Çalışmamızın konusunu hukuka aykırılığı ortadan kaldıran meşru müdafaa
teşkil etmektedir. Tarihsel açıdan çok eski dönemlerden beri ve hemen hemen bütün
yasamalarca kabul edilen bu hukuka uygunluk nedeni3 günümüz çağdaş hukuk
sistemlerinde de yer almıştır. Bugün bütün hukuk sistemlerinde kabul edilmekle
1 HAFIZOĞULLARI, Zeki: Ceza Normu, Normatif Bir Yapı Olarak Ceza Hukuku Düzeni, Ankara
1987, s.295 vd. 2 TOROSLU, Nevzat: Ceza Hukuku, Ankara 1998, s.65 3 TOROSLU: Ceza Hukuku, s.70
birlikte, her ülke bu kurumu farklı sınırlarda düzenlemiştir 4 . Burada sadece
Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza hukuku açısından meşru müdafaa kurumu
incelenecektir. Bu kurum incelenirken mukayeseli hukuktaki düzenlemeler de
dikkate alınacaktır.
Özellikle kaynak teşkil etmesi nedeniyle, Rus Ceza Kanunundaki düzenleme
ve Rus doktrinindeki düşünceler imkan nispetinde açıklanmaya gayret edilmiştir. Her
iki ülke Ceza Kanunları, Sovyetler Birliği döneminde “Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetleri Ceza Hukukunun Temel İlkeleri”ne uygun hazırlanmış olması
nedeniyle meşru müdafaa kurumunu aynı şekilde hükme bağlamış ve bu kanunlar
Rusya’da 1996 tarihine kadar, Azerbaycan’da ise 1999 tarihili ceza kanunu kabul
edilinceye kadar yürürlükte kalmıştır. Bunlar da dikkate alınarak SSCB Yüksek
Mahkemesinin konuyla ilgili kararlarına da değinilecektir.
Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, meşru müdafaanın tarihi
gelişimi, hukuki esasını açıklayan düşünceler ve suça etkisi yer almaktadır. Tarihi
gelişimde meşru müdafaanın hem mukayeseli hukukta hem de Azerbaycan
hukukunda geçirdiği aşamalar ve hukuki esasını açıklayan düşünceler kısmında
4 KOZAÇENKO-NEZNAMOV: Ugolovnoe Pravo, Obşaya Çast/Ceza Hukuku, Genel Hükümler,
Moskva 1997, s.263
meşru müdafaanın niçin cezalandırılmadığını izah eden düşünceler yer almaktadır.
Üçüncü kısımda ise meşru müdafaanın suçu ne şekilde ortadan kaldırdığı
belirlenmeye çalışılacaktır.
İkinci bölüm meşru müdafaanın saldırıya ilişkin şartlar ve savunmaya ilişkin
şartlar, üçüncü kişi lehine meşru müdafaa, devlet ve toplum lehine meşru müdafaa
olmak üzere dört alt başlıktan oluşmaktadır. Birinci ve ikinci kısımda meşru
müdafaadan söz edebilmek için zorunlu şartlar incelenecek ve söz konusu şartların
ne zaman gerçekleştiği belirlenmeye çalışılacaktır. Üçüncü kısımda çoğu ceza
kanunlarınca kabul edilmiş üçüncü kişi lehine meşru müdafaa, dördüncü kısımda ise
Sovyetler Birliği dönemi Azerbaycan Ceza Kanununda da düzenlenmiş toplum ve
devlet lehine meşru müdafaa üzerinde durulacaktır.
Çalışmanın üçüncü bölümünde meşru müdafaada hata, meşru müdafaa
sınırının aşılması ve meşru müdafaa ile ceza kanununda yazılı diğer hukuka
uygunluk nedenleri yer almaktadır. Hata kısmında meşru müdafaanın objektif veya
sübjektif varlığının sorumluluğa etkisi, sınırın aşılması kısmında meşru müdafaa
sınırını aşan failin hangi şartlarla sorumlu olacağı belirlenecektir. Son kısımda ise
ACCK’ da düzenlenen “Zaruret Hali”, “Suç Failinin Yakalanması Sırasında Ona
Zarar Verilmesi”, “İzin Verilen Risk”, “Emrin veya Talimatın İcrası” ile meşru
müdafaa arasında fark ve benzerlikler ortaya konulacaktır. Bütün bunlardan elde
edilen sonuçlarla ise genel bir değerlendirme yapılarak, çalışma bitirilecektir.
BİRİNCİ BÖLÜM
TARİHÇE, HUKUKİ ESASINI AÇIKLAYAN DÜŞÜNCELER VE SUÇA
ETKİSİ
I.TARİHÇE
A. Eski Hukuk Düzenlerinde
Çok eski devirlerde de kabul edilmiş meşru müdafaa, insanların tabii bir hakkı
olarak görülmüştür5. Gerçekten ilk tarih çağlarında hasmını öldürmek ferdin en tabii
hakkı idi6. Fakat meşru müdafaanın hukukta yer alması uzun sürmüş ve on üçüncü
yüzyılda İtalyanlar ve Almanlar tarafından ele alınarak kanunlara girmiştir7.
Roma hukukunda bu kurumun sınırları geniş tutularak hayata, vücut
5 DOĞANAY, İsmail: Meşru Müdafaa, AD, S.5, s.384 vd.; AKİPEK, İlhan: Devletlerarası Hukuk
Bakımından Meşru Müdafaanın Mahiyeti ve Benzeri Kurumlar, Ankara 1955, s.11 6 ERDOĞDU, Ahmet: Meşru Müdafaa, AD., S.3, s.346 vd. 7 ERDOĞDU: s.349
bütünlüğüne, namusa ve kişisel bir tehlike doğurduğu zamanlarda mala yönelik
saldırılara karşı yapılan savunma meşru sayılmıştı8. Bu hukukta meşru müdafaa
“kuvvetin kuvvetle uzaklaştırılmasına bütün kanunlar ve bütün hukuk düzenleri izin
verir” ilkesi ile ifade edilmekteydi9.
Öç alma hakkına yer verilmiş Cermen hukukunda meşru müdafaa, bu hakkın
derhal icrasını sağlayan bir kurum olarak kabul edilmekteydi10. Bu hukukta her türlü
saldırıya karşı savunma meşru kabul edilerek kapsamı Roma hukukuna nazaran geniş
tutulmuştur11.
B. Bugünkü Hukuk Düzenlerinde
1. İtalyan Hukukunda
Toscano Kanunu, meşru müdafaayı özel hükümlerde düzenlemiş, savunmada
sınırın aşılması halini öngörmemişti12. Sardunya Ceza Kanunu da bu kurumu özel
hükümlerde düzenleyerek sadece adam öldürme ve müessir fiiller için kabul etmişti13
8 ÖZEN, Muharrem: Türk Ceza Hukukunda Meşru Müdafaa, Ankara 1995, s.22 9 DÖNMEZER, Sulhi-ERMAN, Sahir: Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C.II, İstanbul 1986, s.108 10 DÖNMEZER-ERMAN II, s.108 11 ÖZEN: s.22 12 ÖZEN: s.23 13 ÖZEN: s.23
1889 tarihli Zanardelli Kanununda meşru müdafaa genel kısımda
düzenlenerek14 tüm suçlar için geçerli olan bir mazeret nedeni olarak kabul edildi15.
1930 tarihli Ceza Kanunu ise meşru müdafaanın kapsamını genişleterek yalnız
hayata, vücut bütünlüğüne ve sağlığa değil, hukukça himaye edilen tüm haklara
yönelik saldırıdan korunma yetkisi tanımıştır16.
2. Alman Hukukunda
Alman hukuku meşru müdafaayı on üçüncü yüzyılda bir zaruret hali olarak
kabul etmiş, nefse, hayata ve mala yönelik haksız saldırılara karşı yapılan
savunmaları cezai sorumluluğun dışında bırakmıştır. Karolina zamanında ise meşru
müdafaa bir hak olarak kabul edilmiş ve XIII yüzyıla doğru hukukça korunan tüm
hakları kapsayacak şekilde genişletilmiştir17.
Günümüz Alman Ceza Kanunu 32. paragrafında, meşru müdafaa zorunluluğu
ile bir fiil işleyen kişinin hukuka aykırı hareket etmemiş olduğu düzenlenmiştir.
Kanun 33. paragrafta meşru müdafaa sınırının korku, dehşet ve şaşkınlık nedeniyle
14 YALKUT, Necdet: Türk İtalyan ve Fransız Ceza Hukuku Açısından Meşru Müdafaa, AD., S
1-2,1978, s.112 15 ÖZEN : s.24 16 PİSAPİA, Gian Domenico: İtalyan Ceza Hukuku Müesseseleri Genel Kısım, Padova, 1965 ( Çev.
AKGÜÇ, Atıf, Ankara 1971), s.144; ÖZEN: s.24 17 TAN, Hadi: Alman Hukukunda Meşru Müdafaa, AD.,1939, S.2, s.289.
aşılmış olması halinin cezalandırılmayacağını da hükme bağlamıştır18. Bu hukukta
meşru müdafaanın tüm haklar için tanınmış olduğu genellikle kabul edilmektedir19.
3. Fransız Hukukunda
Meşru müdafaa hali XV yüzyıl Fransız hukukunda suçu ortadan kaldıran bir
fiilden ziyade, cezalandırılmayan bir fiil olduğu görüşü kabul edilmekteydi20. 1791
ve 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunları ise meşru müdafaayı bir hak olarak kabul
etmiştir 21 . Bu kanunların yürürlüğü sırasında meşru müdafaanın kapsamı dar
tutulmuş ve sadece adam öldürme ve müessir fiil suçlarında geçerli olan bir
meşruiyet nedeni sayılmaktaydı22.
18 ÖZEN: s.25; AKKAN, Kubbettin: Avrupa Hukukunda Meşru Müdafaa, AD.,1965, S.7-8, s.849;
Rus yazarlardan Kozak da meşru müdafaa sınırının korku, dehşet ve şaşkınlık nedeniyle aşılmasının
suç sayılmaması ve bunun açık bir hükümle Sovyet ceza mevzuatında düzenlenmesi gerektiğini
savunmuştur. Bkz. KOZAK,V.N: Pravo Grajdana na Neobhodimuyu Oboronu/Vatandaşların Meşru
Müdafaa Hakkı, Saratov 1972, s.122 vd. 19 ÖZEN: s.25 20 VİDAL, Georges -MAGNOL, Josephe: Ceza Hukuku ( Çev. DEVRİN, Şinasi, Ankara 1946 ),
s.250 21 VİDAL–MAGNOL: s.250; AKKAN: s.865 22 ÖZEN: s.26
1993 tarihli Fransız Ceza Kanunu 122.5. maddesinde eski kanunlardan farklı
olarak meşru müdafaanın kapsamını genişletmiş ve belirli durumlarda mala yönelik
saldırılardan da korunma fiilinden dolayı faile ceza verilmeyeceğini hükme
bağlanmıştır23
4. Türk Hukukunda
İslamiyet’in kabul edilmesinden önceki dönemde, Türk devletlerinin hukuk
düzenlerine ilişkin yazılı belgelerin ve aydınlatıcı araştırmaların mevcut olmaması
nedeniyle, bu dönemde meşru müdafaanın hangi şartlarda kabul edildiği hususu
bilinmemektedir24. Fakat örgütlü bir toplum halinde yaşadıkları zamanda kuşkusuz
uygulanmış ceza hukuku kuralları da mevcut olmuştur. İslamı kabul ettikten sonra
Türk toplumunda İslam hukuku ve onun kurumları geçerli olmuştur. Bu hukukta
meşru müdafaa bir hak olarak kabul edilmiştir25. İslam hukukunda hayata, mala, ırz
ve namusa yönelik saldırılara karşı savunma meşru sayılmış, saldırıdan başka türlü
kurtulmanın mümkün olmaması şartına tabi kılınmıştır26.
23 KAYNAR, Mutlu: Türk Ceza Hukukunda Meşru Müdafaa (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
İstanbul-2001, s.15 24 ÖZEN: s.27; GÜNAL, Yılmaz: Yetkili Merciin Emrini İfa, Ankara 1967, s.28; DÖNMEZER
-ERMAN II: s.108 25 DÖNMEZER-ERMAN II: s.109 26 DÖNMEZER-ERMAN II: s.109
Meşru müdafaa kurumu yazılı olarak ilk defa kaynağı 1810 tarihli Fransız Ceza
Kanunu olan 1274 tarihli Ceza Kanununda yer almıştır27. Mehaz kanuna uygun
olarak meşru müdafaa sadece adam öldürme ve müessir fiil suçlarını kapsar şekilde,
özel kısımda yer almıştır. 1327 tarihli Kanunla ise meşru müdafaanın alanı geniş
tutulmuş ve özel kısımdan genel kısma geçirilmiştir28.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile birlikte hukuk devrimi yapılarak laik
hukuk dönemi başlamıştır 29. Halen yürürlükte bulunan 1926 tarihli Türk Ceza
Kanunu 1889 tarihli Zanardelli Kanununun Türk diline tercümesi ile hazırlanmıştır.
Sadece nefse ve ırza yönelik saldırılara karşı meşru müdafaayı düzenleyen TCK’ nu
49.maddesi “Cezaya Ehliyet ve Bunu Kaldıran veya Hafifleten Sebepler” başlıklı
dördüncü babında genel hükümlerde yer aldığından bununla bağdaşabilen tüm suçlar
hakkında uygulanmaktadır.
Bugün de yürürlükte bulunan 1926 tarihli TCK’ nu meşru müdafaada
savunulabilecek hakların kapsamını dar tutmuştur. Ayrıca mehaz kanun “kendisine”
yönelik bir saldırıdan bahsettiği halde TCK’ nu “ırz” ve “nefis” terimini kullanmıştır.
Bu ise meşru müdafaa kapsamının ve savunulabilecek hakların belirlenmesi
27 TANER, Tahir: Ceza Hukuku, Umumi Kısım, İstanbul 1953, s.403 28 ÖZEN: s.28; TANER: s.403 29 ÖZEN: s.28
sorununu ortaya çıkarmaktadır30. Türk Ceza Kanununda meşru müdafaa sınırının
aşılması suç sayılmakla birlikte, sınırı aşan failin kusurunun taksir veya kasıt
şeklinde olduğu hususu da açıkça düzenlenmemiştir.
5. Rus Hukukunda
Rus hukukunda meşru müdafaa kurumunun ilk olarak hangi yazılı kaynakta
düzenlendiği hususunda kesin bilgiler mevcut değildir. Gerçekten bazı yazarlar
meşru müdafaanın dolaylı şekilde olsa da ilk olarak en eski Rus hukuk yapıtı olan
Oleg ve İvan ( 911-945 ) ile yunanlar arasında yapılmış anlaşmada, hasmını öldürme
veya öç alma şeklinde rastlandığı söylenmektedir. 31 Önemli bir hukuk kaynağı
sayılan XIII yüzyıl “Rus Hakikatleri”nde ( Russkaya Pravda ) de meşru müdafaa
kurumuna ait doğrudan bir düzenleme bulunmamakla32 birlikte hırsızın, hak sahibi
tarafından öldürmesi ( m.13-14 ) meşru sayılmıştır 33 . Meşru müdafaa kurumu
30 ÖZEN: s.28 31 GERSENZON-DURMANOV: Cinayet Hügugu Ümumi Hisse, Tekmil ve Tebdil Edilmiş Üçüncü
Çapı, Bakı 1950, s.178 32 YAKUBOVİÇ,M.İ: Voprosı Teori i Praktiki Po Neobhodimoy Oboronı/Teoride ve Uygulamada
Meşru Müdafaa Sorunları, Moskva, 1961, s.18; NAUMOV, Anatoli: Cinayet Hügugu, ( Çev:
GURBANOV ) Bakı 1998, s.81; Ayrıca XIII yüzyıla ait olan Pskov ve Novgorod Mahkeme
fermanları, III Ivan ve Boyar Dumasınca kabul edilmiş 1497 tarihli ve IV İvan tarafından kabul
edilmiş 1550 tarihli kanunnamelerde de meşru müdafaa kurumuna ait bir düzenlemeye
rastlanmamaktadır. Bkz. NAUMOV: s.81-98. 33 GERSENZON-DURMANOV: s.178
tartışmaya ver yermeyecek şekilde ilk olarak, Çar Aleksey Mihayloviç tarafından
kabul edilmiş 1649 tarihli Kilise Kanunnamesinde düzenlenmiştir34. Burada meşru
müdafaanın kapsamı geniş tutulmuş, hayata ve vücut bütünlüğüne, kadının iffet ve
namusuna yönelik saldırılara karşı, ayrıca üçüncü kişiler lehine savunma (m.59 )
meşru sayılmıştır35. Daha sonralar ise alman öğretisinin etkisi ile meşru müdafaanın
kapsamı sınırlandırılmıştır36. Bu yönde gelişmeler I Petro’ nun 1715 tarihli Askeri
Nizamnamesi ile başlamıştır37. Nizamname, yaşam ve sağlık hakkını korumak için
“gerekli savunma”ya yer vererek şartlarına da açıklılık getirmiştir 38. Gerçekten
Nizamname’de “kendi hayatını korumak için saldırgana doğrudan mukavemet
gösteren kimsenin fiili mukavemete mecbur edenin ölümüne sebep olursa kendisini
savunanın her türlü cezadan muaf tutulacağı” hükme bağlamıştır39.
34 YAKUBOVİÇ, s.21; NAUMOV: s.84; Bazı yazarlar ise, meşru müdafaanın ilk olarak “Kilise
Kanunnamesi”nde düzenlendiğini, Oleg ile yunanlar arasında yapılan anlaşmanın uluslararası nitelik
taşıdığını, Rus Hakikatlerinde ise öç almanın meşru müdafaa teşkil etmeyeceğini savunmuşlardır.
FELDŞTEYN: O Neobhodimoy Oborone i yeyo Otnoşenii k tak Nazıvaemu “Pravomernomu
Samoupravstvu”/Meşru Müdafaa ve Kendiliğinden Hak Arama İlişkisi Üzerine, Jurnal Minsterstva
Yustiçii, 1899, no: 5, s.64 (Aktaran. YAKUBOVİÇ: s.18 ) 35 YAKUBOVİÇ: s.21 36 YAKUBOVİÇ: s.23 37 YAKUBOVİÇ: s.23 38 Saldırının başlangıç anı ile ilgili “…saldırıya uğrayan, ilk olarak saldırganın darbe indirmesini
bekleyemez. Zira bu ilk darbenin savunma bulunmayı bile unutturabileceği…”, I Petro’ nun Askeri
Nizamnamesinde düzenlenen meşru müdafaa kurumu gerekçesinde yer almıştır. Bkz. NAUMOV:
s.371 39 GERSENZON-DURMANOV: s.178
Kilise Kanunnamesi ve I Petro Askeri Nizamnamesini yürürlükten kaldıran
1845 tarihli Cinayet ve Islah Cezaları Hakkında Kanun da meşru müdafaa kurumunu
benzer şekilde ve doğrudan düzenlemiştir. Kanunun 108. maddesi kadının iffet ve
namusuna yönelik saldırılara karşı da savunmanın meşru sayılacağını, 109. maddesi
ise üçüncü kişiler lehine meşru müdafaayı kabul etmiştir40. Bu kanun yerel veya
yakındaki hükümet güçlerine yardım için başvurmak imkanının olmadığı durumlarda,
bilfiil saldırılara karşı savunmayı meşru saymıştır41. Kanun diğer bir taraftan da
kendini savunana, savunmadan derhal sonra en yakın komşu veya en yakın mülki
amire haber vermeği bir ödev olarak yüklemiştir ( m.107 ).
Daha sonra II Nikolay tarafından kabul edilen 1903 tarihli Cinayet
Kanunnamesi de meşru müdafaayı suçu ortadan kaldıran haller arasında saymıştır42.
Bu kanun meşru müdafaayı önceki kanunlardan farklı olarak tek bir maddede
düzenlemiştir. Meşru müdafaa, bu kanunun 45. maddesinde “gerek kendi gerek
başkalarının şahsına veya malvarlığına yönelik haksız saldırılara karşı savunma fiili
suç sayılmaz” şeklinde düzenlenmiştir 43.
40 GERSENZON-DURMANOV: s.178 41 GERSENZON-DURMANOV: s.178 42 NAUMOV: s.94 43 GERSENZON-DURMANOV: s.178
Ekim devriminden sonra ise Rusya, sosyalist kuruluşun süreklilik arz etmesinin
zorunlu bir şartı olarak bütün hukuk dallarına ilişkin “İlke ve Esaslar” kabul etti44.
1919 tarihli “RSFSC Ceza Hukuku Temel İlkeleri”ne uygun olarak hazırlanmış 1922
tarihli Rus Ceza Kanunu45 ve 1924 tarihli “SSCB ve İttifak Cumhuriyetlerin Ceza
Kanunları Temel İlkeleri”ne uygun olarak hazırlanmış 1926 tarihli RFSSC Ceza
Kanunlarında meşru müdafaanın bir hak olduğu açıkça ifade edilmemiştir46. Kıyasa
izin veren bu kanunlar, ceza kanununun özel kısmında açıkça suç olarak
öngörülmeyen sosyal tehlikeli fiillerin mahkemelerce böyle değerlendirilerek suç
sayılması ve ceza verilmesini yetkisi verdiği için insan hak ve hürriyetlerini önemli
derecede tehdit ve ihlal etmekte idi47. Bu “ilkeden” vazgeçilmesi 1958 tarihli “SSCB
ve İttifak Cumhuriyetlerin Ceza Kanunları Temel İlkeleri” uygun olarak hazırlanmış
1960 tarihli RFSSC Ceza Kanunu ile mümkün olmuştur. Bu kanunun 13. maddesinde
meşru müdafaanın genel hükümlerde bir hak olduğu açıkça düzenlenmiş ve suçu
44 ÇİSTYAKOV-KUKUŞKİN: SSRİ Dövlet ve Hügug Tarihi, Bakı 1977, s.73-74; NAUMOV: s.99 45 Bkz.SEMENDEROV, Firudin: Cinayet Hügugu Ümumi Hisse, Bakı 2002, s.91 46 1919 tarihli RFSSC CK meşru müdafaayı düzenleyen 19. madde: “Gerek, kendisine ve gerek
başkalarına yönelik hukuka aykırı saldırıya karşı meşru müdafaa durumunda işlenmiş kriminel fiillere,
meşru müdafaa sınırı aşılamışsa, ceza tatbik edilmez”; 1926 tarihli RFSSC CK meşru müdafaayı
düzenleyen 13.madde: “Mahkeme failin sosyal tehlikeli fiilini …meşru müdafaa durumunda ve meşru
müdafaa sınırını aşmadan işlediğini tespit ederse, kişi hakkında ıslah nitelikli kamusal korunma
tedbirleri tatbik edilmez” 47 NAUMOV: s.105
ortadan kaldıracağı hükme bağlanmıştır48. 1991 tarihinde birlik parlamentosu “SSCB
ve İttifak Cumhuriyetlerin Ceza Kanunları Temel İlkeleri”nı kabul etti. Sovyetler
Birliğinin çöküşü nedeniyle müttefik cumhuriyetlerin ceza kanunlarında uyum
sağlama fırsatı olmayan bu “İlkelerde” de meşru müdafaa kurumunda bir değişiklik
yapılmamıştır49.
Sosyalist sistemin çöküşünden sonra Rusya Federasyonu 1996 tarihinde yeni
ceza kanunu kabul etmiştir. Önceki tarihli ceza kanunlarının aksine bu kanunda
meşru müdafaa ayrıca bir maddede ( RF CK m.37 ) düzenlenmiştir50. Ayrıca ilk kez
saldırıdan kaçma veya güvenlik güçlerine başvurma imkanına bakılmaksızın
herkesin meşru müdafaada bulunma hakkı olduğu kabul edilmiştir. Bu kanunda
saldırıya uğrayan hak bakımından da bir ayırım yapılmamış51 ve kişinin her türlü
hakkına yönelik saldırıya karşı savunma fiili meşru kabul edilmiştir.
48 GELFAND: Neobhodimaya Oborona Po Sovetskomu Ugolovnomu Pravu/Sovyet Ceza Hukukunda
Meşru Müdafaa, s.17; MEMMEDOV, İsa: Azerbaycan SSR Cinayet Mecellesinin Elmi-Praktiki
Kommentariyası, Bakı 1978, s.49; GEHREMANOV.V: Sovet Cinayet Hügugu, Ümumi Hisse, Bakı,
1967, s.163-164 49 NAUMOV: s.107 50 1996 tarihli RFCK m.37.1. “Ceza kanununda yazılı suç unsurlarını taşıyan fiillerin meşru müdafaa
durumunda, yani toplum ve devlet menfaatine, kendisini savunanın veya başkalarının şahsına ve
haklarına yönelik sosyal tehlikeli saldırı yapana zarar verilmesi, zorunlu müdafaa sınırları aşılmamış
ise suç değildir” 51 NAUMOV: s.367
6. Diğer Hukuklarda
Evrensel bir kurum52 niteliğinin gereği, meşru müdafaa bugün bütün hukuk
düzenlerinde yer almaktadır53. Ancak meşru müdafaanın genişliği, sınır ve şartları
bakımından muhtelif mevzuatlar arasında bazı farklar bulunmaktadır. Gerçekten
meşru müdafaa bazı kanunlarda sadece kişiye yönelik saldırılar bakımından kabul
edilmiştir ( ör: Belçika CK m.416, m.417 ). Fakat günümüzde çağdaş ceza
kanunlarının çoğu meşru müdafaayı tüm hakları kapsayacak şekilde düzenlemiştir
(ör: Avusturya, İsviçre, Hollanda, Portekiz vb.)54.
C.Azerbaycan Hukukunda
İslamiyet’in kabul edildiği tarihe kadar Azerbaycan topraklarında da kuşkusuz
uygulanan ceza hukuku kuralları mevcut olmuştur. Fakat araştırmaların yetersizliği
meşru müdafaa kurumunun ne şekilde düzenlendiği veya uygulandığı hususuna bir
açıklık getirememektedir55. İslamiyet’in kabulü ile birlikte burada İslam ceza hukuku
kuralları geçerli olmuş ve bu uygulama Rusya’nın işgaline ( XIX yüzyıl başlarına )
52 ÖZEN: s.21 53 VİDAL-MAGNOL: s.250 54 Avrupa Ülkelerinin meşru müdafaa ile ilgili düzenlemeleri hakkında Bkz. AKKAN: s.845 vd;
KAYNAR: s.13-16 55 DEMİRLİ, Mehman-ELESGERLİ, Elesger: Azerbaycan Hügug Tarihi, Cinayet Hügugu, Bakı
1999, s.17
kadar devam etmiştir 56 . Gerçekten Rusya’nın işgali sonrasında, 1831 tarihinde
Kafkas Devlet Şurası tarafından tasdik edilen kanunla ağır cezayı gerektiren suçlara
Rus ceza hukuku kurallarının tatbik edileceği düzenlenmiştir 57 . 1918 tarihinde
bağımsızlığını kazanan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti döneminde de Rus
ceza kanunu yürürlükte kalmıştır 58 . Böylece Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliğine dahil edildiği 1922 tarihine kadar 1845 tarihli Rus Cinayet ve Islah Cezaları
Hakkında Kanunname ve 1903 tarihli Rus Cinayet Kanunnamesi Azerbaycan’da
uygulanmıştır.
Azerbaycan’ın SSCB bünyesine dahil olduğu tarihten başlayarak ise “sosyalist
ceza kanunları” kabul edilmiştir. Sovyet Azerbaycan’ın 1922 tarihli ilk Ceza Kanunu
19.1. maddesinde meşru müdafaa aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
“Gerek, kendisine gerek başkalarına yönelik hukuka aykırı saldırıya karşı
meşru müdafaa durumunda işlenmiş cezalandırılabilir kriminel fiillere, meşru
müdafaa sınırı aşılmamışsa, ceza tatbik edilmez”
Kanun burada meşru müdafaanın suçu ortadan kaldırdığını açık bir şekilde
56Bkz. DEMİRLİ-ELESGERLİ: s.147-188 57 EKBEROV, Rahib-SELİMOV Sadıg: Azerbaycanın Dövlet ve Hügug Tarihi, Bakı 2003, s.253 58 DEMİRLİ-ELESGERLİ: s.149
ifade etmemiştir59. Bunun bir sonucu olarak da meşru müdafaa durumunda savunma
dolayısıyla işlenen fiilde suç unsurunun bulunup bulunmadığı doktrinde
tartışılmıştır60. 1924 tarihli “SSCB ve İttifak Cumhuriyetlerin Ceza Kanunları Temel
İlkeleri”ne uygun olarak hazırlanmış 1927 tarihli ASSC CK’ nu da 13. maddede
benzer şekilde “Sovyet devletine, kendini savunanın veya başkasının şahsına ve
haklarına yönelik saldırıya” karşı “meşru müdafaa durumunda” savunmada bulunan
faile ceza tatbik edilmeyeceği hükme bağlanmıştır61. Kanunun 53. maddesi ise meşru
müdafaa sınırının aşılmasını cezayı hafifletici sebepler arasında saymıştır.
1958 tarihli “SSCB ve İttifak Cumhuriyetlerin Ceza Kanunları Temel İlkeleri”
ne uygun olarak kabul edilmiş 1960 tarihli ASSC CK’ nu 13. maddede ise önceki
kanunlardan farklı olarak meşru müdafaa durumunda işlenen savunma fiilinin suç
teşkil etmeyeceğini açıkça hükme bağlamıştır62. Ayrıca meşru müdafaayı zaruret
halinden farklı kılan “saldırgana zarar vermek suretiyle kurtulma” şartı maddede
59 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu., s.303 60 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu., s.303 61 1927 tarihli ASSC CK m.13.1 “ Mahkeme failin sosyal tehlikeli fiili, Sovyet düzenine, kendisine
veya başkasının şahsına ve haklarına yönelik saldırıdan meşru müdafaa durumunda ve meşru müdafaa
sınırını aşmadan işlediğini tespit ederse, kişi hakkında ıslah nitelikli ceza tedbirleri tatbik edilmez” 62 1960 tarihli ASSC CK m.13.1 “Meşru müdafaa durumunda, yani ceza kanununda yazılı fiillerin
unsurlarına zahiren taşısa bile, Sovyet Devleti menfaatine, kamusal menfaate, kendisini savunanın
veya başkalarının şahsiyetine ve haklarına yönelik sosyal tehlikeli saldırıda bulunana zarar vermek
suretiyle işlenmiş fiil, meşru müdafaa sınırını aşmadığı takdirde suç sayılmaz”.
gösterilmiştir 63 . Bu kanunda meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle adam
öldürme ( m.98 ) ve ağır müessir fiil ( m.104 ) suçu özel hükümlerde yer almış, diğer
hallerde ise sınırın aşılması cezayı hafifletici sebepler arasında sayılmıştır.
1999 tarihli Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanunu kabul edilinceye kadar
1960 tarihli Ceza Kanunu bazı hükümlerin kaldırılması suretiyle yürürlükte kalmıştır.
Yürürlükteki bu kanun64 mehaz RFCK’ paralel olarak meşru müdafaa kurumunu
önceki tarihli ceza kanunlarına nazaran daha açık bir şekilde şöyle düzenlemiştir:
“36.1. Meşru müdafaa durumunda, yani kendisini savunanın veya başkalarının
hayatına, sağlığına ve haklarına, devletin ve toplumun menfaatlerine saldırana zarar
vermek yolu ile sosyal tehlikeli saldırıdan korunma sırasında işlenmiş fiil suç
sayılmaz.”
Yürürlükteki bu kanun savunmada bulunanın mesleki veya diğer kişisel
hazırlığına bakılmaksızın herkesin meşru müdafaada bulunmasını ve bunun bir hak
olduğunu göstermiştir. Bu hak Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası 26. maddesinde
yazılı, kanunla yasaklanmayan usul ve araçlarla herkesin kendi hak ve hürriyetlerini
63 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu., s.303 64 Kabul tarihi 30 Aralık 1999, yürürlük tarihi 01 Haziran 2000
koruma hakkının somut bir ifadesidir65. Ayrıca bu kanunla saldırıdan başka türlü
kurtulma imkanının olup olmadığı hususu da çözüme kavuşturulmuş ve kimsenin
saldırı karşısından kaçma yükümü olmadığı hükme bağlanmıştır. Azerbaycan
Cumhuriyeti Ceza Kanunu meşru müdafaa sınırının sadece kasden aşılmasının suç
sayılacağını da ilk kez hükme bağlamıştır.
Sonuç olarak söyleyebiliriz ki XIX yüzyıl başlarından itibaren günümüze kadar
Azerbaycan ceza hukukunda meşru müdafaa kurumunun Rus ceza mevzuatında
düzenlendiği şekilde kabul edildiği görülmektedir. Ayrıca bu kurum için Azerbaycan
hukukunda kabul edilmiş terminolojinin de belirlenmesi gerekmektedir. ACCK’da
meşru müdafaa, Rus hukukunda da kullanılan terimin (neobhodimaya oborona)
karşılığı olan “zaruri müdafaa” olarak ifade edilmektedir. Bunun bir sonucu olarak da
doktrinde meşru müdafaa “saldırgana zarar vermek suretiyle sosyal tehlikeli saldırıya
karşı yapılmış olan yasa ile izin verilmiş müdafaa” olarak tanımlanmıştır66. Fakat
incelediğimiz bu hukuk kurumu için sonraki bölümlerde de “zaruri müdafaa” değil,
“meşru müdafaa” terimini kullanacağız.
65 CEFEROV, İlgar: Azerbaycan Respublikası Konstitusiyasının Şerhi, Bakı, 2001, s.68;
SEMENDEROV, Firudin: Azerbaycan Respublikasının Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, Bakı
2001, s.79; Rus doktrininde de meşru müdafaanın bu anayasa hükmüne (RF AY m.17 vd.) dayandığı
kabul edilmektedir. Bkz.KOZAÇENKO-NEZNAMOV: Obşaya Çast, s.264; NAUMOV: s.365 66 NAUMOV: s.367; GERSENZON-DURMANOV: s.172; GELFAND: s.18
II.HUKUKİ ESASINI AÇIKLAYAN DÜŞÜNCELER
A. Tasnif Meselesi
Çağdaş hukukta meşru müdafaa durumunda savunma bulunan kişiye ceza
verilmeyeceği hususunda tereddüt yoktur67. Fakat meşru müdafaanın hukuki esasını
açıklayan düşünceler farklı olmuştur68. Bu düşünceleri objektif ve sübjektif olmak
üzere iki ana başlık altında incelemek mümkündür.
B. Sübjektif Düşünceler
1. Tabii Hak Düşüncesi
Bu düşünceyi savunanlar meşru müdafaanın hukuki esasını sübjektif sebepleri
ele alarak açıklamaya çalışmışlar. Nitekim bu düşünceyi savunanlardan en eski görüş
67 DÖNMEZER-ERMAN: s.109 68 EREM, Faruk: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler C.II, Ankara 1971, s.21
meşru müdafaanın kendini koruma tabii hakkına dayandığını ileri sürmektedir69.
Meşru müdafaanın esasını tabii hakla izah etmeye çalışan bu düşünce tabii
hukukçular ve sosyal sözleşmeciler tarafından savunulmuştur70.
Çiçero meşru müdafaayı hukukun değil, tabiatın bir kanunu71 olduğunu şöyle
açıklamakta idi: “meşru müdafaa yazılı değil, doğuştan beri var olan bir kanundur;
onu öğrenemeyiz, iktibas edemeyiz, okuyamayız fakat tabiatın kendisinden doğru
olarak alırız. Gerçekten silahlar arasında kanunlar susar”72.
Sosyal sözleşmeciler de meşru müdafaayı tabii bir hak olarak kabul etmişlerdir.
Sosyal sözleşmenin73 niteliği gereği insanlar toplum haline geçerlerken, tabii halde
yaşadıklarında sahip oldukları tabii savunma hakkından toplum lehine
vazgeçmişlerdir. Toplum sosyal sözleşme ile taahhüt ettiği koruma görevini yerine
getiremediği hallerde ise ferdi topluma bağlayan sözleşme çözülmekte74, kendini
69 DÖNMEZER-ERMAN: s.109; Tabii hak düşüncesi için bkz. GÜRİZ, Adnan: Hukuk Felsefesi,
Ankara, 1999, s.149 vd. 70 EREM: GH, s.21 71 EREM: GH, s.21; GÖZÜBÜYÜK, A.Pulat: Modern Ceza Hukukunda Mal için Meşru Müdafaa,
AD, 1942, S.3, s.589 vd, s.589 72 CİCERO, Pro Milone: s.10, ( Aktaranlar. DÖNMEZER-ERMAN: s.110;
GERSENZON-DURMANOV: s.179 ) 73 Sosyal sözleşme konusunda bkz. GÜRİZ: s.189 vd. 74 AKİPEK: s.12
koruma ve aynı şekilde meşru müdafaa tabii hakkı ferde geri dönmektedir 75 .
Grotius’un da savunduğu bu düşünceye göre halen mevcut bir saldırıya uğrayan fert
sözleşme ile mahfuz tuttuğu kendini koruma tabii hakkını kullanarak savunmada
bulunacaktır76.
Meşru müdafaanın hukuki esasının tabii hak olduğunu savunan tabi hak ve
sosyal sözleşme görüşleri eleştirilmiştir. Bu eleştiriler genel olarak tabii hukuk ve
sosyal sözleşme esasına karşı yöneltilen eleştirilerden farksızdır77.
2. Manevi Cebir Düşüncesi
Bu teorinin kurucusu olan Puffendorf’ a göre mevcut bir tehlike karşısında
heyecan ve korkusu dolayısıyla kişi soğukkanlılığını kaybetmekte ve irade serbestisi
ortadan kalkmaktadır 78 . İrade serbestisinin olmadığı durumlarda kusurdan söz
edilemeyeceğine göre meşru müdafaa durumunda savunmada bulunan kişinin fiili
suç teşkil etmeyecektir79. Zira saldırı irade serbestisini ve kusura ehliyeti ortadan
kaldırmıştır. Dolayısıyla meşru müdafaa durumu suçun manevi unsurunu ortadan
75 EREM, Faruk: Türk Ceza Hukukunda Mal için Meşru Müdafaa, AD., 1943, S.8, s.606; EREM: GH,
s.23; AKKAN: s.832; TANER: s.405; YALKUT: s.107. 76 AKKAN: s.833; DÖNMEZER-ERMAN: s.110; ÖZEN: s.31; GERSENZON-DURMANOV: s.179 77 DÖNMEZER ERMAN: II, s.111; ÖZEN: s.31 78 ÖZEN: s.31 79 GERSENZON-DURMANOV: s.179
kaldırdığı için faile ceza verilmeyecektir80.
Bu görüş çeşitli yönleriyle eleştirilmiştir. Her şeyden önce bu görüş taraftarları,
saldırı karşısında savunmada bulunan kimsenin soğukkanlılığını kaybettiğini ve
dolayısıyla kasden hareket edebilme ehliyeti içinde bulunmadığı eleştirilmiştir.
Gerçekten meşru müdafaa durumunda bulunan kimse soğukkanlılığını kaybetmez,
heyecan ve korkuya kapılmadan savunmada bulunmuş olabilir81. Bu görüşün kabul
edilmesi halinde ise saldırı karşısında soğukkanlılıkla hareket etmiş olan kişin
cezalandırılması gerekecektir82. Fakat mevcut bir saldırıdan kendini koruyan kimse
için soğukkanlılıkla hareket etmesi onun cezalandırılıp cezalandırılmamasının esası
olamaz.
Ayrıca bu görüş hukuk düzenlerince kabul edilen üçüncü kişiler lehine meşru
müdafaayı da açıklayamamaktadır83. Gerçekten üçüncü kişiye yönelik bir saldırıyı
önleyen kimsenin korku ve heyecan sonucunda soğukkanlılığını ve irade serbestisini
kaybettiğini ve irade serbestisine sahip olmadığının iddia edilmesi mümkün
80 DÖNMEZER-ERMAN: s.112; EREM: GH, s.22; TANER: s.407; VİDAL-MAGNOL: s.252;
ÖZEN: s.32 81 DÖNMEZER-ERMAN: s.112 82 ÖZEN: s.32 83 DÖNMEZER-ERMAN: s.113; ÖZEN: s.32
değildir84. Bu görüş kabul edildiği taktirde soğukkanlılığını kaybetmeden üçüncü kişi
lehine savunmada bulunan kimsenin fiili meşru sayılmayacaktır.
3. Saikte Meşruluk Düşüncesi
Pozitivistlerce savunulan bu düşünceye göre, kişi mevcut bir saldırı karşısında
meşru müdafaa durumunda kendisi veya başkasını koruma amacı ile hareket
etmektedir. Sosyal ve hukuka uygun olan ve meşru saiklerle hareket ettiği için
tehlikeli olmayan bu kimse cezalandırılamaz85. Bu teoriye göre meşru müdafaa saiki
ile hareket eden kişi, “her türlü intikam saikinden uzak, metanet ve adalet fikri” ile
hareket etmiştir86.
Bu teorinin savunucularından Ferri, “haksız yere başkasının hakkına tecavüz
eden kimsenin bu hareketi suç temayülü ispat ettiğinden meşru müdafaa suretiyle
saldırganı zararsız hale getiren veya yok eden kimsenin zararlıların toplumundan
uzaklaştırılması kuralına uygun hareket ettiğini” söylemektedir87. Meşru müdafaanın
esasını sosyal faydaya da dayandıran bu görüş, saldırganın topluma zarar verici birisi
84 ÖZEN: s.39 85 DÖNMEZER-ERMAN: s.114; VİDAL-MAGNOL: s.254 86 EREM: GH, s.22 87 FERRİ, Enrico: Principi di dritto criminale, Torino 1928, s.467 ( Aktaran. EREM: Mal İçin Meşru
Müdafaa, s.607 )
olduğunu ve onu defeden kişinin toplum yararına hareket ettiğini söylemektedir88.
Pozitivistlerin savunduğu bu düşünce de eleştirilerek savunmada bulunan
kişinin toplum için çok tehlikeli kimse de olabileceği ve bu düşüncenin kabulü ile
tehlike halinden bahsederek saldırıya uğrayanın fiilinin meşru sayılmaması gerektiği
söylenmektedir.89. Fakat bu eleştiriye karşılık Ferri, “haydutun da insan kişiliğine
bağlı temel haklarının bulunduğu, genel olarak toplum için tehlikeli bir kişi
olmasının, kendisi veya başkasını savunurken sosyal ve hukuki saiklerle hareket
etmesine engel teşkil etmeyeceğini” belirtmiştir90.
4. Kusurlu ve Fakat Cezalandırılmayan Hareket Düşüncesi
Bu düşünce meşru müdafaa halinde bulunan kişinin hareketinin kusurlu ve suç
olduğunu söylemektedir. Kaynağı kanonik hukuk olan ve Kant tarafından savunulan
bu görüşe göre meşru müdafaa durumunda savunmada bulunan kişi sırf maksada
uygunluk düşüncesiyle kanun tarafından cezalandırılmamaktadır91.
Bu düşünce de eleştirilmiş ve denmiştir ki suçluyu cezalandırma Kant’ın
düşüncelerinde mutlak ve kategorik bir zorunluluk olduğu halde meşru müdafaa
88 TANER: s.407 89 DÖNMEZER-ERMAN: s.115 90 FERRİ, s.468 (Aktaranlar. DÖNMEZER-ERMAN: s.115 ) 91 DÖNMEZER-ERMAN: s.112; VİDAL-MAGNOL: s.252; ÖZEN: s.35
durumunda suç işlemiş sayılan bir kişinin sırf maksada uygunluk düşüncesi ile
cezalandırmaması bir çelişkiyi ifade ettiği için meşru müdafaanın hukuki esasını
açıklamakta yetersiz kalmaktadır92.
5. Kendini Koruma İçgüdüsü Düşüncesi
Bu düşünce meşru müdafaanın esasını insanda var olan kendini koruma
içgüdüsüne dayandırmaktadır. Kanunun meşru müdafaayı hukuka uygunluk nedeni
sayması her canlı tarafından saldırıya gösterilen doğal tepkinin olması gerçekliğidir93.
İnsanın da bir canlı olması dolayısıyla belli bir tehlikenin bulunması halinde karşı
koyma dürtüsü vardır. Hukuk düzeninin bu tehlike karşısında ve belirli şartlarla
işlenen fiili cezalandırıp cezalandırmamasına bakmaksızın kişi kendini koruyacaktır.
İşte hukuk düzeninin bir yandan bir varlığı korurken diğer yandan bunun sahibine,
söz konusu varlığının zarara uğramasına katlanması şeklinde bir yükümlülük
getireceği düşünülemeyeceğinden 94 , meşru müdafaa insanda var olan kendini
92 DÖNMEZER –ERMAN: II, s.112; ÖZEN: s.35 93 ÖZTÜRK, Bahri: Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri, Ankara 1994, s.172 94 ROZİN: O Kraynoy Neobhodimosti/Zaruret Hali Üzerine, 1899, s.198-199 (Aktaran.
YAKUBOVİÇ: s.65)
koruma içgüdüsünün hukuken tanınmasından ibarettir95.
Bu düşünce ise hemen bütün kanunlarca kabul edilen üçüncü kişiler lehine
meşru müdafaayı açıklayamadığı gerekçesi ile eleştirilmiştir. Gerçekten kendini
koruma içgüdüsü ile kişinin kendisini savunmak için saldırgana zarar vermesi
açıklanabilirse de aynı şeyi başkasına yönelik saldırıyı defetmesi halinde söylemek
zordur. Çünkü saldırı savunmada bulunana yönelik olmadığından meşru müdafaada
bulunanın kendini koruma içgüdüsü ile hareket ettiği savunulamaz96.
C. Objektif Düşünceler
1. Hakkın Doğrulanması Düşüncesi
Haksızlığın butlanı teorisi olarak da bilinen bu düşünceye göre haksız bir
saldırı hakkın inkarı, savunma ise hakkı inkar eden bu saldırının ret ve inkarıdır97.
Hegel’ in diyalektik metodunun meşru müdafaaya uygulanmasını ifade eden bu
95 CENTEL, Nur: Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul, 2001, s.257; TOROSLU: Ceza Hukuku, s.71;
EREM: GH, s.22; AKKAN: s.289; EREM: Mal İçin Meşru Müdafaa, s.607; ÖZEN: s.36 96 ÖZEN: s.37 97 AKKAN: s.830; AKİPEK: s.12
düşüncede hakkı inkar eden saldırının reddi, hakkın doğrulanmasıdır98. İşte zıddını
ortadan kaldırarak hakkı teyit eden ve dolayısıyla hukuka uygun savunma fiili
cezalandırılmayacaktır99.
Meşru müdafaayı bir hak olarak kabul etmesi bakımından önemli olan bu
düşünce hukuku tezatlar mantığı ile açıklaması yönünden eleştirilmiştir100.
2. Hakların Çatışması Düşüncesi
Von Buri ve Mezger tarafından savunulan bu düşünceye göre meşru müdafaa
durumunda saldırıya uğrayanın hakkı ile saldırganın hakkı çatışma halinde
bulunmaktadır101. Hukuk düzeni çatışma halinde olan bu haklardan üstün olanını
tercih etmek ve korumak zorundadır102. Meşru müdafaa halinde üstün olan hak ise
saldırıya uğrayanın hakkıdır103. Böylece toplum antisosyal olan saldırganın değil,
dürüst olan saldırıya uğrayanın hakkını korumayı tercih eder104.
98 ÖNDER, Ayhan: Ceza Hukuku Genel Hükümler C.II, İstanbul 1989, s.208;
DÖNMEZER-ERMAN: s.115; VİDAL-MAGNOL: s.253; TANER: s.406; EREM: Mal İçin Meşru
Müdafaa, s.606; GÖZÜBÜYÜK: s.590; YALKUT: s.109; EREM: GH, s.22; ÖZEN: s.37 99 DÖNMEZER-ERMAN: s.115; GERSENZON-DURMANOV: s.179 100 DÖNMEZER-ERMAN: s.114; ÖZEN: s.38 101 ÖZEN: s.38 102 EREM: GH, s.14 103 ÖZEN: s.38; DÖNMEZER-ERMAN: s.114 104 EREM: GH, s.22
Bu düşüncenin aslında yararların dengelenmesi teorisinin105 meşru müdafaaya
uygulanmasından ibaret olduğu ve sözü geçen teoriye yönelik eleştirilerin burada da
geçerli olacağı söylenmiştir. Ayrıca bu düşüncenin kabul edilmesi halinde saldırganın
hakkı hiç korunamayacak ve saldırıya uğrayanın karşısında feda edilecektir106. Oysa
bugün ceza kanunları meşru müdafaa sınırının aşılmasını suç saymakta ve saldırganı
aşırı savunmaya karşı korumaktadır107.
3. Tali Kamu Savunması Düşüncesi
Bu düşünce Carrara tarafından savunulmuş ve ferdi savunmanın asli, kamusal
savunmanın ise tali nitelikte olduğu ifade edilmiştir. Bu düşünceye göre kamusal
savunma ferdi savunmanın yetersizliğini gidermeye ve onun aşırılığını önlemeye
yöneliktir108. Kamusal savunmanın etkisiz kaldığı durumlarda ise ferdi savunma
üstünlüğünü sürdürmekte ve haksız saldırıyı uzaklaştırmaktadır109. Gerçekten toplum
kuvvetlerinin müdahale etmesine imkan olmayan durumlarda kanun, tecavüz edene
boyun eğilmesini emredemez 110 . Vidal-Magnol tarafından da savunulan bu
105 Bkz. DÖNMEZER-ERMAN: s.13-14 106 ÖZEN: s.39 107 DÖNMEZER-ERMAN: s.114 108 TANER: s.406 109 DÖNMEZER-ERMAN: s.110 110 ÇAĞLAYAN, Muhtar: Yargıtay İçtihatları Işığı Altında Meşru Müdafaa Üzerine Bir İnceleme,
AD., 1982, I.II., s.512 vd., 257 vd., s.257
düşünceye göre meşru müdafaa devlete tanınmış bir yetki değil ve fakat asıl ferde ait
olan tabii bir haktır111.
Temelde tabii hukuka dayanan bu düşünce de çeşitli yönleriyle eleştirilmiştir.
Ferdi savunmanın asli nitelikte olduğu düşüncesi kamusal savunmanın asli olduğu
günümüz hukuk sistemlerinde kabul edilemez 112 . Zira meşru müdafaa halinde
devletin cezalandırma hakkı ortadan kalkmamakta, ferdin savunmasına rağmen
saldırgan cezalandırılabilmektedir113.
4. Kötülüğün Kötülükle Karşılanması Düşüncesi
Alman yazarlarından Geyer tarafından savunulan bu düşünceye göre
cezalandırma hakkı sadece devlete aittir. Meşru müdafaa durumunda savunmada
bulunanın cezalandırılmaması onun fiilinin haksız olmadığına dayanmamaktadır114.
Zorunluluk durumu haksızlığa hak niteliği veremeyeceği için meşru müdafaa
esasında bir haksızlıktır115. Ancak, başkasının hakkına tecavüz ederek ona kötülük
yapan kimse bir kötülük yapmakta ve saldırıya uğrayan kişi buna müdahale ederek
111 VİDAL-MAGNOL: s.255 112 MAGGİORE, Giuseppe: Dirittto Penalle, parte generale, Bologna, 1955, s.306 ( Aktaran. ÖZEN:
s.41) 113 ÖZEN: s.41 114 ÖNDER: s.208 115 VİDAL-MAGNOL: s.253; DÖNMEZER-ERMAN: s.114
ona ikinci bir kötülükle karşılık vermektedir. Bununla da artık hesap görülmüş ve
devletin yapacağı bir şey kalmamıştır. İki kötülük arasında bir nevi takas meydana
geldiği için düzen de yeniden sağlanmıştır116.
Meşru müdafaayı esasen bir haksızlık olarak ifade eden bu görüşe katılmak
imkansızdır. Gerçekten devlet bir haksızlığın yapılmasına izin veremez. Kaldı ki
meşru müdafaa kanun hükmü ile düzenlenerek bir hak olarak kabul edilmektedir117.
Bu düşünce meşru müdafaa ile devletin cezalandırma hakkını da bir birine
karıştırmıştır. Zira savunmada bulunmak, ceza vermek hakkının fert tarafından
kullanıldığı anlamına gelmemektedir118.
5. Yetki Devri Düşüncesi
Manzini tarafından savunulan bu düşüncenin hareket noktası, devletin
zamanında etkin biçimde saldırıya uğrayanı koruyamadığı durumlarda savunmada
bulunana, zaruret nedeniyle devletin polis yetkisinin farazi ve şartlı olarak vekaleten
ferde verilmesidir119. Tali kamu savunmasından farklı olarak kamusal savunmanın
asli olduğunu kabul eden bu görüşe göre saldırıya uğrayan fert savunmada
116 ÖZEN: s.41; DÖNMEZER-ERMAN: s.114 117 ÖZEN: s.42 118 TANER: s.406 119 DÖNMEZER-ERMAN: s.111
bulunurken, vekalete dayalı bir kamusal görevi ifa ettiği için
cezalandırılmamaktadır120. Özellikle Sovyetler öncesi Rus doktrininde de bu düşünce
savunulmaktaydı. Gerçekten Radişev “saldırıya uğrayanı devlet korumuyor,
koruyamıyor veya zamanında bu saldırıya müdahale edemiyor ise kişinin kendini
savunma hakkından yararlanacağını” söylemekteydi121. Tagantsev de devletin her an
bireylere yönelik tehlikelere müdahale edemediğini, bu yönüyle de haksız saldırılara
karşı yapılan savunma fiili devlet görevini tamamlayıcı nitelikte olduğundan meşru
sayılacağını savunmuştur122.
Kamusal savunmanın yetersiz ve etkin olmadığı hallerde ferdi savunmanın
geçerli olduğunu savunan bu düşünce de eleştirilmiştir123. Her şeyden önce farazi ve
şartlı olarak gösterilen böyle bir vekaletin varlığı şüphelidir. Bu düşüncenin kabul
edilmesi halinde savunmada bulunan, vekili olduğu kamu ajanının saldırı karşısında
yetkili olduğu fiilleri işleyebilecek, bunlardan fazla ve şiddetli tepkide bulunduğunda
ise savunması meşru sayılmayacaktır124. Oysa meşru müdafaa durumunda bulunan
120 DÖNMEZER-ERMAN: s.111 121 RADİŞEV: Polnoe Sobranie Soçineniy/Tüm Eserleri Toplusu, Tom 1, İzdatelstvo Akademiya
Nauk SSSR, 1938, s.278 (Aktaran. YAKUBOVİÇ, s.27) 122 TAGANTSEV: Russkoe Ugolovnoe Pravo, Lekçii/Rus Ceza Hukuku, Ders Notları, 1902, Tom.1
s.520 (Aktaran. YAKUBOVİÇ, s.65); KOZAÇENKO-NEZNAMOV: Obşaya Çast, s.263 123 DÖNMEZER-ERMAN: s.111 124 ÖZEN: s.44
kimse şartlarının bulunması kaydıyla, suç teşkil eden fiillerle de savunmada bulunma
yetkisine sahiptir. Ayrıca savunmanın meşru olabilmesi için gerekli olan kamu
savunmasına başvurma imkansızlığının da nispi bir nitelik taşıdığı ileri sürülmüştür.
Gerçekten kaçmak ve bu suretle kamu savunmasının etkililiğini sağlamak mümkün
iken, kaçmayıp kendini savunan kişinin fiilini hukuka uygun sayan hukuk düzeni
karşısında bu düşünce kabul edilemez125.
6. Hukuk İçin Mücadele Düşüncesi
İlk olarak Jhering tarafından savunulan bu düşünceye göre hukuk varlığını
devam ettirebilmek için mücadele etmek zorundadır126. Hukuk, yaşaması için bu
mücadelesini haksızlığa uğradıkça sürdürecektir. Haksız bir saldırıya karşı meşru
müdafaa hali de hukuk için mücadelenin muhtelif şeklinden başka bir şey değildir127.
Jhering’e göre “kişinin kendisine yapılan tecavüzlere karşı gösterdiği mukavemetin
derecesi, o tecavüzü yapan kimsenin şahsına nispetle ölçülemez, fakat hukuk hissinin
kudreti ile kendisini müdafaada itiyat ettiği manevi kudretle ölçülür”128. Hukuk için
mücadele düşüncesi meşru müdafaanın esası sayıldığından, haksız tecavüzlere karşı
125 DÖNMEZER-ERMAN: s.111 126 JHERİNG von Rudolf: Hukuk Uğrunda Savaş ( Çev: YEĞENGİL, Rasih ), İstanbul 1935, s.5.vd 127 JHERİNG: s.16 128 JHERİNG: s.59
savunmada bulunma görevini yerine getiren kişinin cezalandırılması da mümkün
değildir.
Benzer düşünce Sovyet ceza hukuku öğretisinde de savunulmuştur. Bu
düşünceye göre her bir sosyal tehlikeli saldırı sosyalist hukuk düzenini bozmaya
yöneliktir. Bunun için vatandaşların sosyal tehlikeli saldırıları önlemesi sadece hak
değil, aynı zamanda bir ödevidir129. Bu düşünce 1977 tarihli SSCB Anayasası 65.
maddesi ve 1978 tarihli ASSC Anayasası 63. maddesi ile tespit olunmuş yurttaşların
ödevleri başlıklı hükme dayanmaktadır. Bu hükme göre “Her bir SSCB
vatandaşı, …toplumsal kurallara aykırı fiillere karşı barışmaz olmalı, toplumsal
huzurun korunmasına her türlü vasıta ile katkıda bulunmalıdır”130.
SSCB Yüksek Mahkemesi Genel Kurulunun 04 Aralık 1969 tarihli “Meşru
Müdafaa Kurallarının Mahkemelerce Tatbiki Tecrübesi Hakkında” kararında ise
meşru müdafaanın hukuki mahiyeti şöyle ifade edilmektedir: “SSCB ve Müttefik
Cumhuriyetlerin Ceza Kanunu Temel İlkelerinin 13. maddesiyle tespit olunmuş
meşru müdafaa hakkı Sovyet devleti menfaati, toplumsal menfaat, vatandaşların hak
ve menfaatinin sosyal tehlikeli saldırılardan korunmasının ciddi teminatıdır ve
129 YAKUBOVİÇ: s.66 130 DADAŞZADE, A: Hügug Ensiklopedik Lüğeti, Bakı 1991, s.175
Sovyet insanlarının yoldaşçasına karşılıklı yardım ve sosyalist hukuk kaidelerinin
ihlaline tahammül etmeme ruhunda eğitilmesi amacına hizmet eder…”131. Kararda
sosyal tehlikeli saldırılara karşı savunmada bulunmanın yurttaşların bir ödevi132 de
olduğu görülmektedir. Mahkeme meşru müdafaanın hem bir hak hem de Sovyet
vatandaşının ödevi133 olduğu hususundaki bu tutumunu 16 Ağustos 1984 tarihli
kararı ile sürdürmüştür134.
7. Toplumsal Zararın Yokluğu Düşüncesi
Bu düşünce Antolisei tarafından savunulmuş ve meşru müdafaa durumunda
işlenen fiilde toplumsal bir zararın olmaması meşru müdafaanın hukuki esası olarak
görülmüştür. Yazara göre saldırıya uğrayanın hakkını korumak için saldırgana zarar
verilmek zorunlu olduğundan savunmada bulunmaya hukuk düzeni izin
vermektedir135. Türk doktrininde Alacakaptan tarafından savunulmuş bu düşünceye
göre toplumsal zararın yokluğu fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırmakta ve
131 Byulleten Verhovnogo Suda SSSR/SSCB Yüksek Mahkemesi Bülteni, 1970, No: 1, s.15
(MEMMEDOV, İsa: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, Bakı 1971, s.83; MEMMEDOV: Cinayet
Mecellesinin Kommentariyası, Bakı, 1978, s.105 ) 132 JHERİNG: s.21; MEMMEDOV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.105 133 DADAŞZADE: s.175 134 TEREBİLOVA,V.İ: Sbornik Postanovlennıy Plenuma Verhovnogo Suda SSSR/SSCB Yüksek
Mahkemesi Genel Kurulunun Kararlar Toplusu, 1924-1984, Moskva 1987, s.467 135 ÖZEN: s.47
meşru müdafaa durumunda işlenen fiil hukuka uygun hale gelmektedir 136 .
Dolayısıyla meşru müdafaa durumunda topluma bir zarar verilmemiş olduğundan
devletin ceza yaptırım ve müdahalesine de gerek kalmayacaktır137.
Meşru müdafaanın hukuki esasının ne olduğu hususunda doktrinde görüş
birliği yoktur. Bu düşüncelerin her birinde doğruluk payı olmakla birlikte meşru
müdafaa halinde işlenen savunma fiilinin niçin cezalandırılmadığını tam olarak
açıklayamamaktadır. Fakat kanaatimizce kurumun hukuki esasını açıklayan en doğru
düşünce toplumsal zararın yokluğu düşüncesidir. Savunmada bulunanın fiili toplum
yararı ile çatışmamakta ve onun üstün olan hakkı korunmaktadır138. Meşru müdafaa
halinde işlenen savunma fiilinde devletin kişiyi cezalandırmasını haklı kılan sosyal
bir zarar mevcut değildir139. Kanun koyucunun saldırıya uğrayanın haksız saldırı
karşısında savunmada bulunmasına izin vermesinin sebebi de savunma fiilinin
toplum yararı ile çatışmaması ve sosyal zararın bulunmamasıdır140. Nitekim bu fiiller
hukuk kaidelerinin etkinliğini de artırdığı 141 için toplumsal açıdan da yararlı
136 ALACAKAPTAN, Uğur: Suçun Unsurları, Ankara 1970, s.93 137 KAYNAR: s.47 138 ÖZEN: s.49 139 ERSOY, Yüksel: Ceza Hukuku, Genel Hükümler, Ankara , 1999, s. 115; SOYASLAN, Doğan:
Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 1998, s.404 140 ÖZEN: s.49 141 DADAŞZADE: s.174
fiillerdir142.
III. SUÇA ETKİSİ
A. Genel Olarak
Günümüz ceza kanunları meşru müdafaayı düzenlemiş ve haksız bir saldırı
karşısında savunmada bulunan kimsenin cezalandırılmayacağını hükme bağlamıştır.
Ancak meşru müdafaa halinde işlenen bir fiilin, suçun hangi unsurunun yokluğu
nedeniyle cezalandırılmayacağı hususunda doktrinde görüş birliği yoktur 143 .
Gerçekten bulunması halinde meşru müdafaanın suç yoksa cezalandırabilme üzerine
etki ettiği; suçun herhangi bir unsuruna etki ettiği kabul edildiğinde ise hangi
unsuruna etki ettiği tartışmalıdır144. Türk doktrininde ise ağırlık görüş hukuka
aykırılığın suçun bir unsuru olduğu ve meşru müdafaanın hukuka aykırılık unsurunu
ortadan kaldırdığı yönündedir145.
142 NAUMOV: s.364; SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.302; MEMMEDOV: Cinayet
Mecellesinin Kommentariyası, s.49
ÖZEN: s.49 143 TOROSLU: Zaruret Hali, s.40 144 HAFIZOĞULLARI, Zeki: Türk Ceza Hukuku Sisteminde Zaruret Hali ve Üçüncü Kişiyi
Kurtarma, AÜHFD., C.28, 1971, s.91 145 Baskın olan görüşe göre hukuka aykırılık suçun bağımsız bir unsurudur. Bir fiilin suç teşkil
edebilmesi için ceza kanununda yazılı soyut suç tipine uyması ve kusurlu olması yeterli değil, ayrıca
ceza hukuku ve ceza dışı hukuk kaynaklarınca emredilmemiş veya izin verilmemiş olması, yani bir
B. Suçun Niteliği ve Yapısal Unsurları Anlayışı
1. Suçun Niteliği
Meşru müdafaanın suçun bir unsuruna yoksa niteliğine mi etki ettiğini
belirlemeden önce Azerbaycan doktrininde hakim olan suç anlayışı ve suçun yapısal
unsurları ayırımına da kısaca değinmek gerekir. Gerçekten bu hukuk düzeni içinde
meşru müdafaa durumunda işlenen bir fiilin suç sayılmamasını savunan düşünceyi
açıklamak bu hususların da belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Her şeyden önce
belirtmek gerekirse doktrinde suçun anlayışı, tanımı ve unsurlarına ilişkin görüş
birliğinin mevcut olduğu söylenemez. Bu konuda iç hukukta olduğu gibi çeşitli
hukuk düzenleri arasında da farklı tanımlamalar ve değişik ayırımlar mevcuttur.
hukuka uygunluk nedeninin bulunmaması gerekir. Böylece meşru müdafaa halinde işlenen fiil, hukuk
düzeni ile çatışmadığı için hukuka aykırılık unsuru bulunmayacak ve hukuka uygun hale gelecektir
(Bkz. ÖZEN: s.69; DÖNMEZER-ERMAN: s.2); Hukuka aykırılığın suçun bir unsuru değil, onun
içkin niteliği olduğu da savunulmaktadır. Türk doktrininde Toroslu tarafından savunulan bu
düşünceye göre meşru müdafaa halinde işlenen fiil suçun menfi şartının yokluğu nedeniyle hukuka
uygun olmaktadır. Zira bir suçtan bahsedilebilmesi için pozitif ve negatif nitelikte olan iki şartın, yani
bu fiilin kanun koyucunun öngördüğü suç ipotezlerinden birine uyması ve hukuka uygunluk
nedenlerinin bulunmaması şartının gerçekleşmesi gerekir. Meşru müdafaa durumunda ise suçun menfi
nitelikteki şartı gerçekleşmediğinden suçtan da bahsedilemez ( Bkz. TOROSLU: Ceza Hukuku,
s.37). Başka bir düşünceye göre ise haksız saldırı failin iradesi üzerine etki etmek suretiyle
kusurluluğu ortadan kaldırdığından, suçun manevi unsuru gerçekleşmemekte ve böylece haksız
saldırıya karşı işlenen savunma meşru olmaktadır (EREM: GH., s.3); İtalyan doktrininde Battaglini
tarafından savunulan diğer bir düşünce de, cezalandırabilmeyi suçun bir unsuru saymakta ve meşru
müdafaanın bu unsuru ortadan kaldırdığını söylemektedir (Düşünce ve eleştirisi için bkz. ÖZEN:
s.49-59).
Çeşitli hukuk düzenleri arasındaki suça ilişkin farklı tanımlamalar özellikle kanunilik
sorunu ile ilişkili olmuştur. Yani suç kanunun öngördüğü bir fiil midir, yoksa
antisosyal bir fiil midir? 146 . Bu soru suçun maddi ve biçimsel anlayışından
kaynaklanmaktadır. Biçimsel kanunilik, kanunun açıkça öngörmediği bir fiilin suç
sayılamayacağı ve fiilin kanunda açıkça tespit edilmeyen ceza ile
cezalandırılamayacağını ifade eder147. Bu ilkenin geçerli olduğu hukuk düzenlerinde
fiile suç olma özelliğini veren kanunu açıkça öngörmüş olması ve bu fiil için tespit
ettiği müeyyidenin cezai nitelikte olmasıdır148.
Maddi kanunilik ise kanunda suç olarak öngörülmemiş olsalar bile antisosyal
fiillerin suç sayılmaları ve bu tür fiillere amaca uygun cezaların uygulanması
gerektiği anlamına gelir149. Suçun bu anlayışı etkili sosyal savunma ile güçlü somut
adaletin gerçekleştirilmesinin amaçlandığı Sovyet ceza hukukunda yer almış ve suç
“sosyalist toplumun gelişimi doğrultusunda işçi sınıfının menfaatleri bakımından
tehlikeli sayılan fiiller” olarak tanımlanmıştır150. 1919 tarihli “Rusya Federasyonu
146 TOROSLU: Ceza Hukuku, s.13 147 TOROSLU: Ceza Hukuku, s.14 148 TOROSLU: Ceza Hukuku, s.14 149 TOROSLU: Ceza Hukuku, s.14 150 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.91; KATOĞLU, Tuğrul: Ceza Hukukunda Hukuka Aykırılık,
Ankara, 2003, s.52; Sovyet ceza hukukunda bu düşünce biçimsel suç anlayışının suçlulukla
mücadelede yetersiz kaldığı gerekçesiyle eleştirilmiş, buna karşılık maddi suç anlayışının suçun
gerçek mahiyetini açıkladığı ve gerçek suçlulukla yasal suçluluk arasında kopukluğu önlediği
Ceza Hukuku’nun Temel İlkeleri” 151 6. maddesinde suç “egemen sosyo-politik
ilişkiler açısından sosyal tehlikeli sayılan fiiller” olarak öngörülmekteydi152. Bu
“İlkeler”e uygun olarak hazırlanmış Rusya ve diğer sosyalist cumhuriyetlerin Ceza
Kanunlarında da suçun sosyal tehlikeli fiil olduğu düzenlenmiş ve doktrinde suçun
maddi anlayışı savunulmuştur. Bu anlayışa göre sosyal tehlikeli sayılan fiilin ceza
kanununda düzenlenmemesi fiilin suç sayılmasına engel teşkil etmez153. Gerçekten
kıyası açıkça kabul eden 1927 tarihli RSFSC CK 16. maddesinde “sosyal tehlikeli bir
fiilin kanunda doğrudan düzenlenmemesi halinde, fiile kıyasen benzer en yakın
maddenin uygulanacağı” hükme bağlanmıştır154. Bu kanunun yürürlüğü sırasında
hakim tarafsız bir mercii değil bütün kudretin sahibi olan devletin hakimiyetini teyit
savunulmuştur. Bkz. GERSENZON-DURMANOV: s.107-110; ÇİSTYAKOV: s.76; Hemen
belirtmek gerekirse, Sovyet öncesi Rus ceza hukuku öğretisinde suçun biçimsel anlayışı geçerli
olmuştur. 1845 tarihli Cinayet ve Islah Cezaları Hakkında Kanun, bu kanunun 1885 tarihli değişikliği
ve 1903 tarihli Cinayet Kanunnamesinde suç ceza kanununda yazılı fiillerin ihlali şeklinde
tanımlanmıştır. Bkz. NAUMOV: s.143; Çar Rusyası ceza hukukçularından Tagantsev da ceza
normunun her türlü ihlalinin suç olduğu görüşündeydi. Sosyalist düzenin kurulmasıyla birilikte ise
ülkede suçun maddi anlayışının geçerli olduğu savunulmuştur. Bkz. GEHREMANOV: Cinayet
Hügugu, s.8 151 Sadece Rusya Federasyonu Ceza Kanunu için kabul edilmiş bu ilkeler, daha sonra SSCB Ceza
Kanunlarına dayanak teşkil etmiş ve 1924 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. 152 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.91; GERSENZON-DURMANOV: s.107 153 GERSENZON-DURMANOV: s.108 154 GERSENZON-DURMANOV: s.108
ve düzenin gerçekleşmesini sağlayan siyasi bir organ olmuştur155.
Yargıca kanun koyucu gibi davranma yetkisi tanıyan bu anlayış 1958 tarihli
“SSCB ve Müttefik Cumhuriyetlerin Ceza Kanunları Temel İlkeleri”nin kabul
edilmesiyle bir anlamda terkedilmiştir. Bu “İlkeler” her şeyden önce kıyası
yasaklayarak açıkça suç sayılmayan fiillerin suç sayılmayacağını hükme
bağlamıştır156. Bu değişiklikten sonra ise Sovyet ceza hukuku öğretisinde suçun
“maddi-biçimsel” anlayışının geçerli olduğu savunulmuştur157. Suçun bu anlayışına
göre her türlü sosyal tehlikeli fiil değil, sadece ceza kanununda yazılı sosyal tehlikeli
fiiller suç sayılabilecektir. Azerbaycan öğretisinde bugün de hakim olan bu görüşe
göre antisosyal olarak değerlendirilebilen bir fiilin kanunda açıkça gösterilmemesi
halinde yargıç sadece kanunla bağlı olacaktır 158 . Fakat, ceza kanunlarında
düzenlemesine rağmen sosyal tehlikeli olmayan bir fiilin suç sayılamayacağı hükmü
önceki kanunlarda olduğu gibi (1960 tarihli ASSC CK m.7 ) varlığını
sürdürmüştür159.
155 ALACAKAPTAN, Uğur: İngiliz Ceza Hukukunda Suç ve Cezaların Kanuniliği Prensibi, Ankara
1958, s.16 156 NAUMOV: s.104 157 GEHREMANOV: Cinayet Hügugu, s.78
158 GAFAROV, Tofig: Cinayet ve Cinayet Mesuliyyeti, Bakı,1978, s.27 159 GEHREMANOV: Cinayet Hügugu, s.77
Azerbaycan doktrininde suç “sosyal tehlikeli, hukuka aykırı, kusurlu ve
cezalandırılabilir” nitelikte olan fiil olarak tanımlanmaktadır 160 . Doktrindeki
düşünceye göre bu nitelikler suçu, diğer hukuka aykırı fiillerden farklı kılmaktadır161.
Sosyal tehlikelilik, ceza kanunun koruduğu menfaatlere zarar verici nitelikte
olduğunu gösterir. Bu düşünceye göre suçun bu niteliği yasa koyucunun iradesinden
bağımsız olarak mevcuttur ve suçun içkin niteliğidir162. Hukuka aykırılık ise suçun
biçimsel niteliğidir ve “suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin” ceza kanununda
ifadesidir. Bu, ceza kanunu ile yasaklanmamış fiillerin suç sayılmayacağı anlamına
gelmektedir. Gerçekten yürürlükteki ACCK 5. maddesinde “kanunsuz suç ve ceza
olmaz” ilkesi kabul edilmiş163, kanunun 14.1. maddesinde de sadece bu kanunda
yazılı fiillerin suç sayılacağı hükme bağlanmıştır164. Suçun “biçimsel” yönünün ise
fiilin ceza hukuku normu ile çatışması olarak anlayan bu düşünceye göre bu nitelikte
olmayan fiiller de suç teşkil etmemektedir 165 . Mahkeme failin fiilinin, yasa
koyucunun ceza kanununda açıkça suç saymadığı, fakat sosyal tehlikeli nitelikte
160 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.94 161 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.113 162 NAUMOV: s.144 163 ACCK m.5.1. “Fiilin suç sayılması ve bu fiile ceza veya ceza nitelikte müeyyidelerin uygulanması
sadece bu kanunla tespit edilir”. m.5.2. “Ceza Kanununda kıyas yasaktır.” 164 ACCK m.14.1. “Bu kanun ile ceza tehdidi altında yasaklanmış sosyal tehlikeli fiilin kusurlu olarak
işlenmesi suç sayılır.” 165 GEHREMANOV: Cinayet Hügugu, s.78
olduğunu tespit eder ise bu fiili suç sayamaz. Ceza kanunundaki boşluğu gidermek
sadece yasama organının görevidir166. Kusurluluk ise failin işlediği fiille psişik bağı
göstermektedir. Failin bu kusuru, kast veya taksir şeklindedir. Kusur olmadan suçtan
da bahsedilemez. Bu düşünceye göre suçun diğer bir niteliği kanunda yazılı her bir
suça bir cezanın öngörülmüş olmasıdır. Suçun bu niteliği kanunda suç sayılan her bir
fiilin cezayı da ihtiva ettiğini göstermektedir167.
Bizce suç ceza kanunu tarafından öngörülmüş fiildir. Sosyal tehlikelilik ise
suçun belirli ağırlıkta olmasını ifade etmektedir. Özellikle maddi zararlara yol
açabilecek fiillerin suç sayılıp sayılmayacağını belirlemek amacıyla kanunda yazılı
bu “niteliğin” yürürlükteki kanun hükümleri karşısında bir tekrardan ibaret olduğunu
düşünüyoruz. Gerçekten mülkiyet aleyhine işlenen suçlar (m.177 vd.) ve mali suçları
düzenleyen madde (m.190 vd.) hükmü “Ekleri”nde fiilin suç teşkil edebilmesi için
verilen zararların belirli ağırlıkta olması şartı aranmıştır168. Diğer hallerde ise soyut
suç tipine uygun bir fiilin işlenmesinin ne zaman sosyal tehlikeli sayılmayacağını
kanun hükmü genel bir ifade ile göstermiştir. Gerçekten ACCK m. 14’de “…şahsa,
166 NAUMOV: s.141 167 NAUMOV: s.141 168 Örneğin, çalınan malın değerinin “mali birimin” otuz mislinden fazla olması halinde cürüm
(ACCK m.177.1, Ek.1), bunun altında olması halinde ise kabahat suçu (ACİK m.69) işlenmiş
olacaktır.
topluma ve devlete zarar vermeyen veya zarar tehlikesi doğurmayan fiillerin…”
sosyal tehlikeli olmadığı ve suç sayılmayacağı gösterilmiştir. Bu bakımdan sosyal
tehlikelilik, suçun özel ağırlıkta olma özelliğinin kanunda yazılı olduğunu
göstermektedir169. Suçun bu özelliğinin dikkate alınarak ise “maddi -biçimsel” suç
anlayışının geçerli olduğunun savunulmaması gerektiğini düşünüyoruz170.
2. Suçun Yapısal Unsurları
Azerbaycan ve Rus doktrininde suç niteliğinde olan bir fiilin suç sayılabilmesi
için ayrıca yapısal unsurların bulunmasının zorunlu olduğu savunulmaktadır. Bu
görüşe göre bir fiilin suç niteliğinde olması ile bunun suç teşkil etmesi farklıdır171.
Zira suç niteliğindeki bir fiilde zorunlu unsurların bulunmaması bu fiilin suç teşkil
etmesini engellemektedir. Nitekim bu husus ACCK 3. maddesi “sadece bu kanun ile
yazılı olan suçun bütün unsurlarının bulunduğu fiilin işlenmesi ceza sorumluluğuna
169 Türk doktrininde İçel bu düşünceyi savunmaktadır. “…suçun başka bir özelliği ise …meydana
getirilen zararın veya tehlikenin belirli bir ağırlıkta olmasıdır…” Bkz. İÇEL: Suç Teorisi, İstanbul,
1999, s.16 170 Rusya Federasyonu 1994 tarihli Ceza Kanunu Tasarısında suçun “ceza kanunu tarafından
yasaklanmış bir fiil” olduğu öngörülmüştür. Bu teklif, suçun gerçek mahiyetini açıklayamadığı
gerekçesiyle eleştirilmiş ve kabul edilmemiştir. Bkz. NAUMOV: s.142 171 Gerçekten akıl hastasının ceza kanununda yazılı soyut suç tipine uygun bir fiili işlemesi halinde,
bu fiilin suç niteliğinde olduğu, fakat suç teşkil etmediği savunulmaktadır. Bkz. SEMENDEROV:
Cinayet Hügugu, s.130
sebep olur” şeklinde ifade edilmiştir172. Doktrinde suçun yapısal unsurlarının objektif
nitelikte ve sübjektif nitelikte unsurlardan oluştuğu savunulmaktadır. Objektif
nitelikteki unsurları, suçun hukuki konusu ve fiil, sübjektif nitelikteki unsurları ise
suçun faili ve suçun manevi unsuru oluşturmaktadır.
Objektif nitelikteki unsurlardan, suçun hukuki konusunu ceza normu ile sosyal
tehlikeli saldırılardan korunan, insan hak ve özgürlükleri, devlet ve toplumsal
ilişkiler oluşturmaktadır173. Suçun maddi unsuru ise mevcut toplumsal ilişkilere zarar
verebilecek fiili ifade eder. Hareket, netice ve bu hareketle netice arasındaki illiyet
bağı suçun maddi unsurunu oluşturmaktadır. Sübjektif nitelikte olan suçun manevi
unsuru ise failin işlediği fiile olan psişik bağını ifade eder. Kusur olarak ifade olunan
bu ilişki suçun gerçekleşmesi için zorunlu unsurdur. Suçun faili de bu anlayışa göre
suçun sübjektif nitelikteki unsurlarındandır 174 . Fail isnat yeteneğine sahip ve
kanunda yazılı yaşı dolmuş gerçek kişidir (ACCK m.20).
C. Fiilin Sosyal Tehlikeliğinin Ortadan Kalkması Nedeniyle Hukuka
Uygun Hale Gelmesi ve Bu Bağlamda Meşru Müdafaanın Kapsamı Sorunu
172 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.131 173 NAUMOV: s.161 174 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.265
Azerbaycan doktrininde meşru müdafaanın, fiilin sosyal tehlikelik niteliğine
etki ederek onu ortadan kaldırdığı görüşü hakimdir175. Bu anlayışa göre meşru
müdafaa fiilin sosyal tehlikelilik niteliğini ortadan kaldırmakta ve tüm hukuk
düzenine uygun hale getirmektedir. Gerçekten doktrinde meşru müdafaa halinde
işlenen bir fiilden dolayı faile diğer hukuk dallarına özgü bir yaptırımın da
uygulanamayacağı hususunda görüş birliği mevcuttur176. Nitekim ACMK m.563’de
meşru müdafaa durumunda saldırgana zarar verilmesinden dolayı hiçbir tazminatın
talep edilemeyeceği hükme bağlanmıştır177.
Ancak bu düşünce meşru müdafaa durumunda işlenen fiilin ceza normu ile
çatışmadığını gösterebilmesine karşın, bu fiillerin niçin tüm hukuk düzenine uygun
olduğunu açıklayamamaktadır. Doktrinde hakim olan düşünceye göre sosyal
tehlikelilik suçun bir niteliğidir ve bu niteliğin mevcut olmaması işlenmiş fiilin suç
sayılmasını engellemektedir. Fakat bu, sosyal tehlikeli olmayan bir fiile diğer hukuk
dallarına ait bir müeyyidenin uygulanamayacağı, diğer bir ifade ile sosyal tehlikeli
olmayan bir fiilin her zaman hukuk düzenine uygun olduğu anlamına gelmemektedir.
Gerçekten aksi söylenmekle birlikte, sosyal tehlikeliliği suç ile diğer hukuka aykırı
175 GEHREMANOV: Cinayet Hügugu, s.161 176 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.325 177 ACMK “Meşru Müdafaa” başlıklı 563.1.madde: “Meşru müdafaa durumunda işlenen fiil hukuka
uygundur ve bu durumda verilmiş zararın karşılığı ödenmemelidir”.
fiiller arasında ayırt edici bir özellik olarak kabul eden Azerbaycan hukukunda bu
nitelikte olmayan bir fiil, diğer hukuk dallarına ait bir norma aykırı olabilir178.
Örneğin, sosyal tehlikeli nitelikte olmayan, fakat İnzibati Kanunda yazılı bir fiilin
işlenmesi halinde hukuk düzenine aykırılığın mevcut olduğu açıktır. Türk ceza
hukuku anlamında da kabahat denilebilecek bu tür fiiller179 hukuk düzeni ile çatışma
halinde olduğundan hukuka aykırılığı ortadan kalkmayacaktır. Oysa meşru müdafaa
durumunda işlenen bir fiile kanun açıkça izin verdiğinden diğer hukuk düzenine
aykırı olmayacaktır. O halde sosyal tehlikeliliğin ortadan kalkması veya
bulunmaması sadece bir fiilin ceza normuna aykırılığını veya suç sayılmasını
engellemektedir. Bu ise sosyal tehlikeli olmayan bir fiilin hukuk düzenine uygun
olduğu anlamına gelmez. Diğer bir taraftan bu düşüncenin kabul edilmesi halinde
meşru müdafaa durumunda işlenen savunma fiili ile sosyal tehlikeli olmadığı için suç
sayılmayan (m.14.2.) fiiller arasında bir fark bulunmadığı ortaya çıkacaktır. Bu ise 178 ABDULLAYEV, Elşad: İnzibati Hügug Pozuntusu ve İnzibati Mesuliyyet, Bakı 1985, s.7;
Nitekim inzibati kabahati, hukuka aykırı ve kusurlu bir fiil olarak tanımlayan düşünce eleştirilmiş ve
inzibati kabahatlerin de sosyal tehlikeli olduğu, fakat bu özelliğinin suça nazaran daha az olduğu da
savunulmuştur . Bkz. ABDULLAYEV, Elşad: Vetendaşların İnzibati Mesuliyyeti, Bakı 1992, s.17 179 Azerbaycan Cumhuriyeti İnzibati Kanununda, şahıslara karşı işlenen suçlar hariç, kabahat
denilebilecek bazı suçlar müeyyide altına alınmıştır. Bu fiillerin işlenmesi halinde devletin ceza
vermek fonksiyonu sadece idare tarafından değil, mahkemeler aracılığıyla da yerine getirilmektedir.
Örneğin, çalınmış malın değerinin, “mali birimin” (beşbin manat) otuz mislinden az olması halinde
İnzibati Kanunda yazılı kabahat sayılacaktır (m.69) ve bu hususta cezayı tayine yetkili makam bölge
mahkemeleridir (m.360).
meşru müdafaa durumunda işlenen savunma fiilinin diğer hukuk normları ile çatışma
halinde olabileceği anlamına gelmektedir.
O halde meşru müdafaanın, bulunmaması halinde fiili bütün hukuk düzenine
uygun hale getirecek bir unsura etki ettiğinin kabulü gerekir. Suçun bu unsuru ise fiil
ile hukuk düzeni arasındaki çatışmayı ifade eden hukuka aykırılık unsurudur. Biz
suçun unsurlarının, Türk doktrininde de genel kabul görmüş şekliyle, tipe uygunluk,
maddi unsur, manevi unsur ve hukuka aykırılık unsuru180 olduğunu düşünüyoruz.
Nitekim ACCK yazılı, bu kanunla ceza tehdidi altında yasaklanmış olma tipiklik,
fiilin işlenmesi maddi, bu fiilin kusurlu olarak işlenmesi ise suçun manevi unsurunu
göstermektedir. Ayrıca bir fiilin suç teşkil edilmesi için ceza kanununda yer alan
soyut suç tipine uygun olması yetmemekte, bunun ceza hukuku ve ceza hukuku dışı
kaynaklarla emredilmemiş ya da ona izin verilmemiş olması, yani fiili hukuka uygun
hale getiren bir nedenin bulunmaması şarttır 181 . Öyle ise, hukuka uygunluk
nedenlerinden biri olan meşru müdafaa suçun bağımsız nitelikte olan hukuka
aykırılık unsurunu ortadan kaldırmakta ve fiili hukuk düzenine uygun hale
180 CENTEL: s.149 181 DÖNMEZER-ERMAN: s.7; ALACAKAPTAN: Suçun Unsurları, s.81; ÖZEN: s.61; Hukuka
aykırılığın tüm hukuk düzenine aykırılık şeklinde anlaşılmasıyla ceza kanununda yazılı olmayan
hukuka uygunluk nedenlerinin de fiili hukuka uygun hale getirdiği daha açık bir şekilde izah
edilebilecektir.
getirmektedir.
İKİNCİ BÖLÜM
MEŞRU MÜDAFAANIN ŞARTLARI
I. TASNİF MESELESİ
Meşru müdafaanın hukuka uygunluk şartları, Rus ve Azerbaycan doktrininde
saldırıya ilişkin şartlara ve savunmaya ilişkin şartlar olarak incelenmektedir182.
Meşru müdafaanın saldırıya ilişkin şartlarını, halen mevcut bir saldırının bulunması,
bu saldırının sosyal tehlikeli nitelikte olması ve saldırının hedefi, yani saldırının
kanun hükmünde yazılı haklara yönelik olması oluşturmaktadır 183 . Meşru
müdafaanın savunmaya ilişkin şartlarını ise savunmada zorunluluk bulunması şartı
ve saldırı ile savunma arasında bir oranın bulunması şartları teşkil etmektedir. Burada 182 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.304; NAUMOV: s.367 183 Azerbaycan ve Rus öğretisinde, meşru müdafaada hata konusu saldırıya ilişkin şartlar arasında
sayılmaktadır. Ancak genel olarak hatanın belirli bazı hallerde failin kusurluluğuna etki eden bir
neden olduğu, diğer bir taraftan kanun hükmünün hatayı meşru müdafaa şartları arasında saymadığı
için bu konuyu ileride bir başlık altında inceleyeceğiz.
da meşru müdafaa genel kanaate uygun olarak saldırıya ilişkin şartlar ve savunmaya
ilişkin şartlar olmak üzere iki grupta toplanarak incelenecektir.184
II. SALDIRIYA İLİŞKİN ŞARTLAR
A. Halen Mevcut Bir Saldırı Olmalıdır
1. Mevcut Bir Saldırı
ACCK’ nun 36.1.maddesinde “…sosyal tehlikeli saldırıdan korunma
sırasında…” ifadesi ile bu şarta işaret edilmiştir. Mevcut bir saldırıyla fiilen başlamış,
devam eden ve bitmemiş saldırılar kastedilmektedir185. Ortada mevcut bir saldırı
hareketi yoksa yapılan savunmanın meşru olması mümkün değildir186. Nitekim
SSCB Yüksek Mahkemesi evinin bahçesine giren, fakat şahsına veya malına
saldırıda bulunmayan birisini hırsız sanarak öldürme olayında bilfiil saldırının
mevcut olmadığı gerekçesiyle faili kasden adam öldürme suçundan mahkum
184 Türk doktrininde de genel kanaat, meşru müdafaanın, saldırıya ve savunmaya ilişkin şartlar altında
incelenmesidir. Bkz. ÖZEN: s.70-71 185 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.307 186 ÖZEN: s.71; SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.292
etmiştir187.
Kişinin meşru müdafaada bulunma hakkı saldırının başlamasıyla
doğmaktadır188. Bunun için saldırının başlama ve son bulma anını geniş anlamak ve
doğru tespit etmek gerekir. Başlamamış ama başlayacağı muhakkak olan ve
başlamasına kesin gözüyle bakılan bir saldırı başlamış kabul edilmektedir 189 .
Saldırının ne zaman başlamış sayılacağı konusuna SSCB Yüksek Mahkemesinin
meşru müdafaa kurallarının mahkemelerce uygulanmasına yönelik kararı 190 ile
açıklık getirilmiştir. Bu kararda “…savunma tedbirlerinin alınmamasının kişiyi açık,
doğrudan ve muhakkak tehlike altına sokarak onu savunmada bulunmak zorunda
187 SSCB Yüksek Mahkemesinin, 11 Temmuz 1940 tarihli kararı: “T yaşadığı evin bahçesine giren
Ç’nin hırsız olduğundan şüphe ederek tabanca ile ateş açmış ve neticede Ç ölmüştür”. Yüksek
Mahkeme “…olayın gerçekleştiği sırada mağdurun sanığa yönelik bir saldırıda bulunmadığı sabit
olmadığından bilfiil saldırıdan ve meşru müdafaa sınırının aşılmasından da bahsedilemeyeceği için ilk
derece mahkemesinin bu yönde kararının yerinde olmadığı”nı karara bağlayarak T’yi “kasden adam
öldürme suçundan” mahkum etmiştir (GERSENZON-DURMANOV: s.174; Azerbaycan ve Rus
kaynaklarından alınmış mahkeme kararlarının büyük bir kısmında, yer, tarih, sayı, karar numarası ve
mahkeme adı belirtilmemiştir). 188 TİŞKEVİÇ,İ: Usloviya i Predelı Neobhodimoy Oboronı/Meşru Müdafaanın Şartları ve Sınırı,
Moskva 1969, s.45 189 TİŞKEVİÇ: s.46; ÖZEN: s.72; TOROSLU: Ceza Hukuku, s.71 190 SSCB Yüksek Mahkemesi kararları bugün de Azerbaycan Cumhuriyeti mahkemeleri açısından
bağlayıcı niteliktedir. Bu husus Azerbaycan Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi Genel Kurulunun “Eski
SSCB Yüksek Mahkemesi Genel Kurulunun Kararları Hakkında” başlıklı 03 Mayıs 1993 tarih 4
No’lu kararın ikinci bendinde tespit edilmiştir: “SSCB Yüksek Mahkemesi Genel Kurulunun kararları
1 Ocak 1992 tarihinden itibaren Azerbaycan Cumhuriyeti sınırları içinde yürürlüktedir”
( EFENDİYEV, Eldar: Azerbaycan Respublikası Plenumunun Gerarlar Mecmuesi, 1961-1997, Bakı
1998, s. 24).
bıraktığı hallerde, meşru müdafaa durumu oluşmakta ve bu anlamda saldırının bütün
unsurlarıyla, mevcut, açık ve muhakkak olacağı…” gösterilmiştir191. Dolayısıyla
başlama anı, hem saldırının fiilen gerçekleşmesi hem de muhakkak saldırı tehlikesi
olarak anlaşılmalıdır192. Türk Yargıtayı da başlayacağı muhakkak olan saldırının
başlamış saldırı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği görüşündedir193. Gerçekten
saldırının sadece fiilen başlamasını aramak birçok olayda savunmayı imkansız veya
etkisiz hale getirebilir194. Örneğin, saldırganın otomatik silahı müdafaada bulunan
kişiye doğru yöneltmesi olayında derhal savunmada bulunmak zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır.
Meşru müdafaada bulunma hakkı saldırının başlama ve son bulma arasındaki
191 NAUMOV: 372; SSCB Yüksek Mahkemesi Genel Kurulunun 16 Ağustos 1984 tarih 14 sayılı
kararında saldırının ve buna karşı meşru müdafaa hakkının gerçekleştirildiği anın sadece saldırının
fiilen yapıldığı andan değil, saldırının başlamasına esaslı belirtiler olduğu andan da başlayacağını
göstermiştir. “…bu durum da başlamış saldırı olarak değerlendirilir ve meşru müdafaa hakkını
doğurur” ( TEREBİLOVA: s.470); SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.307; SEMENDEROV,
Firudin: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, Bakı 1997, s.93; SEMENDEROV: Cinayet
Mecellesinin Kommentariyası, s.292 192 TİŞKEVİÇ: s.49; NAUMOV: s.371 193 YCGK.30.3.1987 1/11-1620: “…saldırının halen varlığını geniş manaada anlamak ve başlayacağı
muhakkak olan saldırıyı başlamış…saymak zorunludur” (MALKOÇ, İsmail: Açıklamalı Türk Ceza
Kanunu, Son Değişiklik ve İçtihatlarıyla, Ankara, 202, s.447) 194 ÖZEN: s.73; SSCB Yüksek Mahkemesi 4 Aralık 1969 tarih 11 sayılı kararı: “Meşru müdafaayı
gerektirecek saldırının sadece fiilen başlaması anlamında değil açık hücum tehlikesi şeklinde de
anlaşılmalıdır… Somut olayın şartları içinde hücumun bitmesi anı açıkça belli değilse, meşru müdafaa
durumu ortadan kalkmaz” ( MEMMEDOV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.51)
zaman diliminde mümkün olabilmektedir. Fakat kanunda meşru müdafaa hakkı
doğuran saldırının başlama ve sona ermesi gösterilmemiştir195. Saldırının ne zaman
sona erdiğini her bir somut olayda mahkeme tespit etmektedir. Rusya Federasyonu
Yüksek Mahkemesinin bir kararında, saldırı sırasında saldırı silahının veya diğer
araçların savunmada bulunanın eline geçmesinin tek başına saldırının bittiği
anlamına gelmeyeceği hükme bağlanmıştır196. Ancak sosyal tehlikeli saldırı sona
ermiş, karşısı alınmış veya saldırgan ihtiyarıyla vazgeçmişse meşru müdafaa durumu
195 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler Cinayetler, s.92; 2003 tarihli Türk Ceza
Kanunu Tasarısı meşru müdafaayı düzenleyen 28. maddesi ile bu hususu: “…gerçekleşen,
gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak haksız bir saldırı” şeklinde açıkça düzenlemiştir. Bkz. T.C.
Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü, 12.05.2003 tarih ve B.02.0.KKG
010/101-540/2092 sayı ile TBMM Başkanlığına sunulan TCK Tasarısı, Ankara 2003 235Byulleteyn Verhovnogo Suda Rossiyskoy Federaçii/Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesinin
Bülteni, No: 5, s.13-14, Moskva, 1993; “L ve M eşleri ile birlikte L’ nin evinde alkollü içki içmişler.
M bayanlarla ağız dalaşı yapmış, L’ nin karısını tahkir etmiş, daha sonra L’ yi, mutfakta konuşmaya
davet etmiştir. Tartışma sırasında M aniden L’ nin boynuna mutfak bıçağını saplamış ve bunun üzerine
L, boynunda kalmış bıçağı derhal çıkararak M’ nin göğsüne iki kez bıçak darbesi vurmuştur. Neticede
M akciğerinden ağır derecede yaralanmış ve olay yerinde hayatını kaybetmiştir”. L ilk derece
mahkemesince ağır heyecan durumunda adam öldürme suçundan mahkum edilmiştir. Rusya
Federasyonu Yüksek Mahkemesi başkanı, “L’ nin fiilinde suç unsuru bulunmadığı” gerekçesiyle
karara itiraz etmiş ve bu başvuru üzerine Bölge Mahkemesi Başkanlığı davaya yeniden bakmıştır.
Bölge Mahkemesi: “…İlk soruşturma ve duruşma hazırlığı evresinde ifadesinden de belli olduğu
üzere L, M’nin elini bıçağı tekrar almak için yönelttiğini görmüş ve bilinçaltında bıçağı ilk eline
geçirenin sağ kalacağını düşünmüştür. Buradan da anlaşıldığı üzere M tarafından yapılmış saldırının
bitmesi anı L için belli olmamıştır. Ayrıca meşru müdafaa durumunda doğal olarak ağır heyecan
geçirmiş L, tehlikenin niteliğini de kesin belirleme imkanından yoksun kalmıştır. Sonuç olarak L
meşru müdafaa durumunda hareket ettiğinden fiilinde suç unsuru da bulunmadığı için ilk derece
mahkemesi kararının iptali gerekmektedir…” ( NAUMOV: s.374 ).
ortadan kalkmakta ve savunma fiili bu çerçevede değerlendirilmemektedir197.
Sonuç olarak “meşru müdafaanın saldırı tehlikesinin doğumu ile başladığı,
tehlikenin sona ermesiyle bittiği kabul edilmelidir198. Saldırının başlaması ise maddi
bir fiilin işlenmesi demek değildir. Öyle ise bilfiil saldırının başlaması zararlı bir
tehlikenin başlaması anlamına gelmektedir”199.
2. Geçmişteki Saldırı
Saldırı veya gerçek saldırı tehlikesi bittikten sonra buna karşı yapılan savunma
fiiline meşru müdafaa hükümleri uygulanamaz200. Kanun maddesinde açıkça yazılı
olmamasına rağmen, doktrin ve uygulama haklı olarak bitmiş bir saldırıdan dolayı
savunmayı meşru kabul etmemektedir. Gerçekten savunmayı meşru kılan husus onun
yapıldığı anda mevcut bir saldırının bulunmasıdır201. Bu yüzden bitmiş bir saldırı
197 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.308; Türk uygulaması ve doktrininde de saldırının halen
mevcut olması şartı geniş anlaşılmaktadır. YCGK.26.3.1990 “…ancak, saldırının halen varlığını geniş
anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlamış keza bitmiş olmasına rağmen
tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur” (MALKOÇ: s.447);
ARTUK, Mehmet Emin: Ceza Hukuku Genel Hükümler, C.I., Ankara, 2002, s.520; CENTEL: s.259 198 YAKUBOVİÇ: s.131 199 GÖZÜBÜYÜK, Pulat: Meşru Müdafaanın Başlangıcı, Devamı ve Sona Ermesi, ABD, 1946, S.24,
s.5 200 GEHREMANOV: Cinayet Hügugu, s.166; GERSENZON-DURMANOV: s.174 201 ÖZEN: s.77
sonucunda saldırgana zarar vermek intikam 202 veya kanunsuz cezalandırma
niteliğinde olacağından, failin genel hükümlere göre sorumluluğu gerekecektir203
Çünkü bu durumda savunma fiillinin meşru müdafaa teşkil etmesi için saldırının
mevcudiyeti şartı gerçekleşmemiştir.
Fakat bitmiş olmasına rağmen somut olayın şartlarına göre tekrarından
korkulan veya saldırının bitmesi anının belli olmadığı bazı olaylarda saldırı fiilinden
derhal sonra yapılan savunma fiili meşru müdafaa olarak değerlendirilmektedir204.
202 ÖZTÜRK: s.176; ÇAĞLAYAN: Meşru Müdafaa Üzerine Bir İnceleme, s.268; ÖNER, Hamdi:
Medeni Kanun ve Ceza Kanunun Meşru Müdafaaya Ait Hükümleri Arasında Mukayese, AD., 1939,
S.6, s.821 vd., s.828; MALKOÇ: s.447 203 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.292; Örneğin, SSCB Yüksek Mahkemesi aşağıdaki olayda
N’ yi adam öldürmeye tam teşebbüs suçundan mahkum etmiştir. “Çocuk, Z ve A gece vakti müstakil
eve girerek arabanın lastik jantlarını çalmak istedikleri sırada, ev sahibi N iki kez ikaz ateşi ederek
onlardan ellerini kaldırmalarını emretmiştir. Z, daha hiçbir şey yapmadığını ve bu yüzden ona ateş
etmemesi için ona yalvarmıştır. Fakat N iki kez daha onlara doğru ateş açmış ve kurşunlardan birisi
Z’ye isabet ederek elinin sürekli maluliyetine neden olmuştur. İlk derece mahkemesi N’ nin mülkiyet
hakkına yapılmış saldırı sırasında meşru müdafaa durumunda hareket ettiğini fakat sınırı aştığı için
meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle adam öldürmeye teşebbüs suçundan mahkum edilmiştir.
Fakat üst derece mahkemesi N’ nin fiilinin böyle nitelendirilmesini yerinde bulmamış, ateş açtığı anda
kendisine, yakınlarına, başkalarına veya mülkiyet hakkına yönelik hiçbir saldırının mevcut olmadığını
bu nedenle de sanığın …sorumluluğunun genel esaslara göre kasden işlenmiş suça, somut durumda
ise ağırlaştırıcı neden olmadan kasden adam öldürmeye tam teşebbüsten dolayı tespit edileceğini
karara bağlamıştır ( NAUMOV:s.373 ). 204 TEREBİLOVA: s.470; SSCB Yüksek Mahkemesinin ilgili kararına konu teşkil etmişi olay
şöyledir: “M, karısı D’ nin boşanmaları hakkında mahkemeye dilekçe verdiğini öğrenmiş ve öldürme
amacıyla ona balta ile saldırmıştır. D’ nin annesi S bu sırada baltadan tutmuş ve neticede balta ve M’
nin gözlüğü yere düşmüştür. M yerden gözlüğünü almak için aşağı eğilirken S’ de onun saldırıyı
devam ettireceği hakkında yanlış tasavvur oluşmuş ve baltayı derhal yerden alarak M’ nin başına
vurmuş, neticede M hayatını kaybetmiştir. İlk derece Mahkemesi S’ yi adam öldürme suçundan
Çünkü bir çok olayda saldırgan hücumdan vazgeçmek amacıyla değil, aksine kendini
toparlamak veya en uygun saldırı araçlarını seçme fırsatı elde etmek için saldırıyı
durdurmaktadır.205
3. Gelecekteki Saldırı
Mevcut bir saldırı meşru müdafaanın zorunlu şartı olduğundan, gelecekteki
saldırılara karşı yapılan savunma meşru değildir206. Hemen belirtmek gerekirse
gerçek saldırı tehlikesinin mevcut olması gelecekteki saldırı anlamına
gelmemektedir207. Böyle saldırılar uygulama ve doktrinde geniş anlaşılmakta ve
halen mevcut bir saldır kapsamında değerlendirilmektedir. Gelecekteki bir saldırı söz
konusu olduğunda ise ona karşı başka tedbirler alınabileceğinden meşru müdafaadan
bahsedilemez 208 . Gerçekten gelecekteki bir saldırıya karşı savunmada bulunma
yargılamış ve mahkumiyetine karar vermiştir. Fakat Yüksek Mahkeme alt derece mahkemesinin
kararını bozarak “…S’ nin fiilinin saldırıdan derhal sonra gerçekleştiği” gerekçesiyle onun fiilini
meşru müdafaa durumunda hareket ettiğinden savunma fiilinin suç teşkil etmeyeceğini karara
bağlamıştır”( SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.309)”; Türk Yargıtayı da vermiş olduğu bir
kararında bu hususa işaret etmiştir. Y.C.G.K. 1/6/1942 Esas 236/9 Karar 948 “bir el silah atıp isabet
ettirmeyen ve üç dört metre mesafede bulunan mütearrızın öldürülmesinde sanık hakkında meşru
müdafaa hükmünün ( TCK m.49 ) uygulanması icap eder” ( PERİNÇEK, Sadık-ÖZDEN, Cahit:Türk
Ceza Kanunu ve Buna Ait Seçimilmiş Temyiz Mahkemesi Kararları, İstanbul 1959, s.80 ). 205 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.310 206 TİŞKEVİÇ: s.53; MEMMEDOV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.51 207 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.308 208 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.308
olayında savunmada zorunluluk ve savunma ile saldırının hem zaman olması şartı
gerçekleşmemektedir.209.
Bir saldırıyı gelecekteki saldırı olarak değerlendirirken dikkatli olmak gerekir.
Çünkü gelecekteki saldırıyı belirlerken kesin ölçütler kullanmak mümkün
olmadığından, hakim somut olayın şartlarını göz önünde bulundurarak karar
vermektedir. Gerçekten saldırganın hazırlık hareketini tamamlaması gelecekteki
saldırı ihtimalini göstermesine rağmen, bilfiil saldırı mevcut olmadığı için meşru
müdafaa hakkı da doğmayacaktır210. Fakat saldırının her an başlayabileceğine esaslı
şüpheler var ve saldırı tehlikesi de devam ediyorsa artık saldırı gelecekteki bir saldırı
değil, başlamış bir saldırı olarak sayılacak ve buna karşı yapılan savunma da meşru
kabul edilecektir211.
Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere gelecekteki muhtemel saldırılara karşı
savunma yasal değildir. Fakat malvarlığına yönelik saldırılarla ilgili bir tartışma
mevcuttur. İtalyan hukukunda da mevcut olan bu tartışmanın konusu, önceden
hazırlanmış ve saldırı sırasında harekete geçen otomatik veya benzeri araçlarla
209 ÖZEN: s.78; 210 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.310 211 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.308; ÖZEN: s.79
(offendiculum) yapılacak savunmanın meşru olup olmadığıdır212. Gerçekten insanlar
malvarlıklarını korumak için bazen sahip oldukları araziyi elektrikli tellerle
çevrelemekte veya evlerinde bulunan gıda veya içeceklere insan hayat ve sağlığı için
tehlikeli maddeler eklemektedirler. Bu gibi engellerle yapılan savunmanın meşru
olup olmayacağı doktrinde tartışılmıştır.
Bazı yazarlar sonucu önceden kestirmeyecek biçimde hareket etmenin, insanın
bilinçli hareketlerine dayanması gereken meşru müdafaa ile bağdaşmayacağını ileri
sürmüşlerdir213. Önceden hazırlanmış bu tür araçlarla başkalarına zarar verilmesi
fiilinin meşru müdafaa teşkil etmeyeceğini savunan yazarlardan bazıları bu durumda
saldırının halen mevcut olması, savunmada zorunluluk bulunması veya savunma ile
saldırı arasında oran bulunması şartlarının gerçekleşmediğini ileri sürmektedirler214.
Diğer bazıları ise bu şartların, aracın hazırlandığı sırada mevcut olmadığını
savunmaktadırlar 215. Naumov da bilfiil saldırı şartının gerçekleşmediğini, böyle
savunma fiili sonucunda kişilere zarar verilmesi durumda ise failin genel esaslara
uygun olarak sorumlu tutulması gerektiğini savunmaktadır216.
212 ÖZEN: s.111 213 CENTEL: s.238 214 Bkz. ÖZEN: s.111 215 ÖZEN: s.112 216 NAUMOV: s.372
Türk ve İtalyan doktrininde bazı yazarlarca ise, offendiculum denilen bu tür
araçların kullanılması halinde meşru müdafaanın mümkün olamayacağı, ancak bunun
hakkın icrasına giren bir hal olarak kabul edilmesi gerektiği savunulmuştur. Bu
düşünceye göre önceden hazırlanmış bu tür araçların hazırlanması halinde meşru
müdafaa şartları gerçekleşmemiştir 217. Zira bu durumda savunmada zorunluluk,
saldırı ile savunma arasında oran ve saldırının halen mevcut olması şartları
gerçekleşmediğinden, meşru müdafaadan da bahsedilemez. İtalyan doktrininde bu
düşüncenin taraftarları, böyle savunma fiilinin hakkın icrasının düzenleyen İCK 51.
maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadırlar218.
Türk doktrininde ise bu görüşü savunan yazarlar, saldırı yapılmadan önce
önlem almayı TCK’ da yazılı olmayan hukuka uygunluk nedenlerinden hakkın icrası
kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, zira böyle savunma fiilinin zilyetliğin
korunması niteliğinde olduğunu savunmaktadırlar219. İçel’in de taraftarı olduğu bu
düşünceye göre TCK m.49’da düzenlenen meşru müdafaanın kapsamı “nefis ve ırz”
olarak sınırlanmış ve mala yönelik saldırı eylemlerine karşı savunma fiili bu
217 ÖZEN: s.111 218 ÖZEN: s.111 219 DEMİRBAŞ, Timur: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1.Baskı, Ankara, 2002, s.235; CENTEL:
s.238; ARTUK: s.479
kapsamın dışında tutulmuştur220. Zilyetliğin korunmasını düzenleyen Türk Borçlar
Kanunu (m.52, m.57), ve Türk Medeni Kanunu (m.981) hükümleri incelendiğinde
zilyedin ve malikin haksız saldırılara karşı zilyetliğini ve mülkiyet hakkını bu
araçlarla koruması fiili hakkın icrası kapsamında ele alınarak hukuka uygun
sayılabilecektir 221 . Böylece saldırıda bulunan failin yaralanması veya ölmesi
durumunda, saldırı ile orantılı olmak kaydıyla fiil suç teşkil etmeyecektir222.
Diğer bazı yazarlara göre ise önceden hazırlanmış bu tür araçların kullanılması
halinde meşru müdafaayı kabul etmemek için hiçbir neden bulunmamaktadır. Zira
kanun savunmanın yapıldığı anı dikkate almakta ve bu tür araçların harekete geçtiği
anda bir saldırı bulunduğundan savunmada zorunluluk şartı da gerçekleşmektedir223.
Azerbaycan ve Rus doktrininde de bu görüş ağırlıklı olarak kabul edilerek önceden
220 İÇEL: s.174 221 İÇEL: 175 222 ARTUK: s.479; Bu görüşün TCK’da meşru müdafaanın belirli haklara yönelik saldırılara karşı
kabul edilmesi sonucu savunulduğu görülmektedir. 2003 tarihli TCK Tasarısının kabul edilmesiyle bu
görüşe yer kalmayacağı kanaatindeyiz. Gerçekten yasa tasarısının meşru müdafaayı düzenleyen 28.
Maddesinde “…her türlü hakka yönelik haksız saldırılara karşı…” savunmanın meşru olacağı
öngörülmektedir. 223 Bkz. ÖZEN: s.112; Konunun Fransa’da ilk kez yargı önüne geldiği bir olayda sanığın, arazisi
içindeki nehirden geceleri hırsızların balık çalmasını engellemek için otomatik tertibat koyması
sonucunda bir hırsızın ayağı yaralanarak bacağı kesilmiştir. Mahalli mahkeme mal sahibini meşru
müdafaa durumunda hareket ettiğinden dolayı beraat ettiriyor, davacının müracaatı üzerine hukuk
mahkemesi mal için meşru müdafaa olamayacağından tazminata hükmediyor. Fransız Yargıtayı ise 25
Mart 1902 tarihli kararı ile meşru müdafaa halinin mevcut olduğunu kabul etmiştir. (Bkz. EREM: Mal
İçin Meşru Müdafaa, s.622)
hazırlanmış araçlarla malvarlıklarına yönelik saldırılardan korunmanın meşru
sayılması gerektiği savunulmaktadır. Bu görüş saldırı sırasında harekete geçmesi için
hazırlanmış araçlardan zarar görenin saldırı amacının bulunup bulunmadığına
bakmaktadır. Borodin’e göre suç işleme amacıyla eve girmiş insanın ölmesi halinde
ev sahibi meşru müdafaa hükümlerinden yararlanacak ve cezai sorumluluğu
doğmayacaktır224. Semenderov da üçüncü kişinin amacına bakarak, suç işleme amacı
olmadan eve girerek zarar verilmesi fiilinin kasden işlendiği, fakat suç işleme amacı
ile eve girmiş kişinin ölmesini meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle kasden
adam öldürme suçu olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır.225 SSCB
Yüksek Mahkemesi de böyle bir aracın kullanılması sonucu saldırı amacı olmayan
üçüncü kişinin ölmesi olayında mülkiyet hakkını koruyanı kasden adam öldürme
suçundan mahkumiyetine karar vermiştir226.
224 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.98 225 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.98 226 “K elma bahçesini korumak için bahçe kenarına elektrikli telle donatmıştır. Gece tellerin
yakınından yürüyen N’ nin ayağı kaymış ve elektrikli tellere temas etmiştir. Olay neticesinde N
hayatını kaybetmiştir. İlk derece mahkemesi K’ yı meşru müdafaa sınırının kasden aşılması suretiyle
adam öldürme suçundan mahkum etmiştir. Yüksek Mahkeme kararı yerinde bulmayarak, “mağdurun
hukuken korunan menfaate saldırıda bulunmadığını ve tesadüf sonucunda hayatını kaybettiğini ve
dolayısıyla somut olayda saldırı olmadığından meşru müdafaadan da bahsedilemeyeceğini” karara
bağlamıştır. Bunun sonucunda K genel esaslara uygun olarak kasden adam öldürme suçundan
yargılanmıştır” (SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.97).
Bizce de önceden hazırlanmış bu tür araçların kullanılmasının meşru müdafaa
kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Her şeyden önce ACCK’nu (m.36) her
türlü hakka yönelik saldırılara karşı savunmanın meşru olacağını kabul ettiği için
mala yönelik saldırıyı defetmenin meşru sayılıp sayılmayacağı hususunda bir
tartışma yoktur. Asıl sorun böyle savunma fiilinin yapılması olayında halen mevcut
bir saldırı şartının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespitidir.
Mevcut bir saldırı şartını belirlemede zarar gören kişinin amacına bakılması
gerektiği düşüncesindeyiz. Buradan hareketle, saldırı amacıyla hareket edilmesi
halinde haksız ve mevcut bir saldırı şartı gerçekleşecek, böyle bir amaç yok ise bu
şart gerçekleşmeyecektir. Ayrıca bu tür engelleri usul ve genel tecrübe kurallarına
uygun hazırlamanın önemli olduğunu da belirtmek gerekir. Malvarlığını korumak
için usulüne göre yerleştirilmiş ve saldırı anında harekete geçebilen araçlardan saldırı
amacı olan veya olmayan birisinin zarar görmesi halinde mal sahibi bundan dolayı
sorumlu olmayacaktır. Ancak engelleri yazılı davranış kuralları veya genel tecrübe
kurallarına aykırı olarak hazırlamış mal sahibinin, saldırı amacı olmayan kişilerin
zarar görmesinden sorumlu olacağı açıktır. Gerçekten , bu durumda haksız ve bilfiil
saldırı şartının gerçekleşmeyeceği için meşru müdafaadan da bahsedilemeyeceğinden,
davranış kurallarına aykırı olarak önceden önlem almış olan failin, işlediği suçun
kasıtlı şeklinden sorumlu olacağını kabul etmek gerekir. Failin bu kasdı ise ACCK m.
25.3. hükmü gereğince dolaylı kast olacaktır. Madde hükmüne göre “fail kendi
fiilinin sosyal tehlikeli olduğunu derk etmiş, bu fiilin sosyal tehlikeli neticelerini
önceden görmüş, fakat bunları arzu etmemiş olsa bile, bu neticelerin gerçekleşmesine
şuurlu surette sebebiyet vermiş ise suç dolaylı kastla işlenmiş sayılır”. Bu durumda
da fail, engellerden dolayı başkalarının zarar görebileceğini istememiş olmasına
rağmen, bu neticeleri önceden öngörmüş ve buna şuurlu surette sebebiyet vermiştir.
Ancak davranış kurallarına aykırı olarak yerleştirilmiş olsa bile, bu engellerden
dolayı saldırı amacı olan kimsenin zarar görmesi hali meşru müdafaa veya meşru
müdafaa sınırının aşılması olarak değerlendirilebilecektir. Gerçekten meşru müdafaa
durumunda kişi, her türlü araç veya vasıtalarla hakkına yönelik saldırılarda karşı
savunmada bulunabilinir227. Saldırı amacı olan kimsenin de bu engellerden zarar
görmesi halinde ise bilfiil bir saldırı şartı gerçekleşmiş olacaktır. Bu durumda haksız
olan böyle saldırıya karşı savunmada da zorunluluk bulunacaktır. O halde önceden
hazırlanmış savunma araçlarının usulüne uygun olup olmadığına bakılmaksızın
haksız bir saldırıya karşı savunmada bulunan mal sahibi meşru müdafaa
227 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.316
hükümlerinden yararlanabilecektir.
B. Saldırı Sosyal Tehlikeli Olmalıdır
1. Sosyal Tehlikeliliğin Anlamı
Azerbaycan Ceza hukukunda meşru müdafaa her türlü haksız saldırılara karşı
değil, sadece sosyal tehlikeli saldırılara karşı kabul edilmiştir228. Yani ceza hukuku
anlamında meşru müdafaayı sadece sosyal tehlikeli nitelikteki saldırılar
doğurabilmektedir229. Gerçekten çeşitli nedenlerle suç sayılmayan, örneğin; hatasını
ortadan kaldıran bir etki altında hareket eden şahıslardan gelen sosyal tehlikeli
saldırılara karşı da meşru müdafaa mümkün olabilmektedir 230. Doktrinde, ceza
kanunu ile korunan değerlere yani şahsın, toplumun veya devletin menfaatlerine
zarar veren veya zarar verebilecek saldırıların sosyal tehlikeli olduğu kabul
edilmektedir 231 . SSCB Yüksek Mahkemesi Genel Kurulu ise sosyal tehlikeli
saldırıdan ceza kanunu özel kısmında yazılı fiil niteliğindeki saldırılar şeklinde
228 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.304; 1922 tarihli ASSC CK’nu 19. maddesi “hukuka aykırı”
saldırı, 1927 tarihli ASSC CK’nu 13. maddesi ise sadece “saldırı” dan bahsetmiştir. Saldırının sosyal
tehlikeli nitelikte olması şartı ilk olarak 1960 tarihli ASSC Ceza Kanunu 13. maddesinde
düzenlenmiştir.Bkz. SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.302 229 KOZAK: s.47 230 GELFAND: s.15; http://rus-code.virtuale.net/comm/uk.html/38, 01/06/2003: Kommentariy k
Ugolovnomu Kodeksu Rossiyskoy Federaçii/Rusya Federasyonu Ceza Kanunun Şerhi 231 NAUMOV: s.368
anlaşılması gerektiğine karar vermiştir232.
Buradan da anlaşılacağı üzere saldırının ceza kanunundaki yazılı tariflerden
birisine uyması ve ayrıca sosyal tehlikeli olması gerekir 233 . Gerçekten ceza
kanunundaki tarife uygun olmasına rağmen ACCK 14.2. maddesi gereğince sosyal
tehlikeli olmadığı için suç sayılmayan fiillere karşı savunma meşru olmayacaktır234.
O halde saldırının bütün hukuk düzenine aykırı olması yetmemekte, bunun ayrıca
ceza kanununda yazılı ve sosyal tehlikeli nitelikte olması da aranmaktadır235.
Ancak bazı ceza kanunları her türlü haksız saldırılara karşı meşru müdafaayı
kabul etmiştir. Örneğin Türk Ceza Kanunu (m.49) “…haksız bir
taarruzu…defi..zaruretinin bais olduğu mecburiyetle…” işlenen fiilden dolayı faile
ceza verilmeyeceğini hükme bağlamıştır. Bu itibarla saldırının suç teşkil etmesi
aranmaz236. Fakat Azerbaycan hukuku bütünü içinde de her türlü haksız saldırılara
karşı meşru müdafaa hakkının bulunduğunu belirtmek gerekir. Gerçekten ACİK 19.
maddesinde “…hukuka aykırı saldırılara karşı bu kanunla müeyyide altına alınmış
232 TEREBİLOVA: s.468 233 TKAÇENKO, V.İ: Neobhodimaya Oborona po Ugolovnomu Pravu/Ceza Hukukunda Meşru
Müdafaa, Moskva 1979, s.10; KOZAÇENKO-NEZNAMOV: Obşaya Çast, s.264 234 NAUMOV: s.368 235 http://rus-code.virtuale.net/comm/uk.html/38 236 DÖNMEZER-ERMAN: s.117
bir fiilin meşru müdafaa durumunda işlenmesi inzibati sorumluluğu gerektirmez”
hükmü yer almıştır. Böylece inzibati hukuk kurallarına aykırı fiillere karşı da meşru
müdafaa söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla sosyal tehlikeli olmayan saldırıya
karşı yapılan savunma fiili İnzibati Kanunda yazılı soyut kabahat tiplerinden birisine
uygun olsa bile, fiil hukuka uygun sayılacaktır237. Ancak ceza hukukundan farklı
olarak inzibati hukuk anlamında meşru müdafaa durumunu oluşturan fiiller sosyal
tehlikeli nitelikte olmadığı için bu fiillere karşı yapılan savunma fiili İnzibati
Kanunla müeyyide altına alınmış fiilin unsurlarını taşıması gerekmektedir238. Bu
yüzden inzibati hukuk kurallarına aykırı olarak işlenmiş fiiller de meşru kabul
edilmekte ve inzibati sorumluluk ortadan kalkmaktadır239.
ACCK’da saldırının sosyal tehlikeli, yani suç niteliğinde bir fiil olması şartının
kabul edilmesi bu nitelikte olmayan haksız saldırıya karşı yapılan meşru müdafaa
sınırının aşılması halinde TCK ile önemli bir farkı ortaya çıkarmaktadır. Gerçekten
TCK’na göre suç niteliğinde olmayan haksız bir saldırıya karşı meşru müdafaa hakkı
bulunduğundan, ölçüsüz savunmada bulunan faile ceza verilmekle birlikte, hukuka
237 ABDULLAYEV, Elşad: İnzibati Hügug , Derslik, Bakı 2001, s.263 238 DURMANOV: Obstoyatelstvo, İsklyuçayuşie Obşestvennuyu Opasnost i Protivopravnost
Deyaniya/Fiilin Sosyal Tehlikeliliğini ve Hukuka Aykırılığını Ortadan Kaldıran Haller, Moskva, 1961,
s.12 (Aktaran. KOZAK: s.47); SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, 305 239 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.305
uygunluk nedenlerinde sınırın aşılmasını düzenleyen 50. madde hükmü
uygulanacaktır. Azerbaycan hukukunda ise suç niteliğinde olmayan haksız saldırıya
karşı yapılan savunma fiili sınırının aşılması ve özellikle bu sınırı aşarak ceza
kanununda yazılı bir suçun işlenmesi halinde failin sorumluluğunun ne şekilde tespit
edileceğine dair bir açıklık bulunmamaktadır. Durmanov’ a göre saldırganın fiili
inzibati mevzuatta yazılı nitelikte olduğu halde, savunmada bulunan kimsenin onun
ceza kanunu tarafından korunan menfaatlerine zarar verilmesi durumunda, meşru
müdafaanın asli şartı olan sosyal tehlikeli nitelikteki bir saldırı mevcut değildir240.
Dolayısıyla hukuka aykırı olmasına rağmen sosyal tehlikeli nitelikte olmayan bir
saldırıya karşı böyle bir fiili işleyen kişi ceza kanununda yazılı suçtan sorumlu
olacak ve cezasından indirim yapılmayacaktır 241 . Gerçekten elma bahçesinden
hırsızlık yapan çocukların fiili suç teşkil etmediğinden, onlardan birisini yaralaması
olayında mahkeme bekçiyi suçlu bulmuş ve cezasından indirim yapılmamıştır242.
Görüldüğü üzere kanundaki bu düzenleme meşru müdafaa hakkını sınırlayıcı
240 DURMANOV: s.13 (Aktaran. KOZAK: s.47) 241 DURMANOV: s.13 (Aktaran. KOZAK: s.47) 242 Orlov Vilayeti Lihnsk Bölge Mahkemesinin Arşivi, Sanık Merkulov Hakkında Ceza Davası, tarih:
03 Eylül 1962, No:1-99 (KOZAK: s.48 ); Ancak böyle bir savunma sırasında suç işlemiş kişinin
cezasından indirim yapılması gerektiği yürürlükteki Azerbaycan Ceza Kanununa uygun olacaktır.
Gerçekten ACCK 59.1. maddesinde “suç mağdurun hukuka aykırı fiili…” sebebiyle işlenmişse
“cezayı hafifletici neden olarak dikkate alınabilir”( ACCK m.59.2 ).
niteliktedir. Her şeyden önce mevcut bir saldırının sosyal tehlikeli nitelikte olduğunu
hakim ACCK’nu 14.2. maddesini de dikkate alarak belirleyecektir. Saldırının haksız
olmasına rağmen, hakim tarafından bunun sosyal tehlikeli nitelikte olmayan bir fiil
olarak değerlendirilmesi ise kişinin meşru müdafaa hakkını ortadan kaldıracaktır.
Diğer bir taraftan sosyal tehlikeli nitelikte olmayan, fakat haksız bir saldırıya karşı
savunma yapılırken saldırganın ceza kanunu ile korunan menfaatlerinin ihlal
edilmesi meşru müdafaa kapsamında değerlendirilemeyecektir. Gerçekten ortada
sosyal tehlikeli nitelikte saldırı olmadığı zaman meşru müdafaanın sosyal tehlikeli
saldırı şartı gerçekleşmeyecek ve böyle bir savunma yapan fail meşru müdafaa
sınırının aşılması hükmünden yararlanmayacaktır. Her ne kadar hukuk düzeni kendi
içinde bütün haksız saldırılara karşı meşru müdafaayı kabul etmişse de aşırı savunma
halinde belirsizliklerin ortaya çıktığı açıktır. Bu nedenle kanunda TCK’ da olduğu
gibi sadece suç niteliğindeki saldırılara karşı değil, her türlü haksız saldırılara karşı
meşru müdafaanın kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
2. Cezai Sorumsuzluğa Sahip Olanların ve İsnat Yeteneğine Sahip
Olmayanların Fiilleri
Saldırı fiilini işleyen kişinin cezalandırılabilirliği fiilin sosyal tehlikeliliğini
ortadan kaldırmamaktadır243. Buna göre cezai sorumsuzluğa sahip olanların sosyal
tehlikeli fiillerine karşı yapılan savunma da meşru kabul edilmektedir. Örneğin,
dokunulmazlık hakkına sahip bir kimsenin sosyal tehlikeli filine karşı yapılan
savunma da meşru olacaktır.
Ancak isnat yeteneğine sahip olmayanların saldırılarına karşı meşru
müdafaanın mümkün olup olmayacağı tartışılmıştır. Bazı yazarlar isnat yeteneğine
sahip olmayanların saldırılarından korunurken meşru müdafaa kurumunun bütün
şartlarını mutlak surette uygulamanın doğru olmadığını ve burada meşru müdafaayı
zaruret haline yaklaştıran bir çok özelliğin olduğunu söylemişler244. Bu yazarlara
göre isnat yeteneğine sahip olmayanların saldırıları sosyal tehlikeli nitelikte değildir.
Sosyal tehlikeli olmayan saldırıları ise zaruret halini gerektirecek tehlike kapsamında
değerlendirilmesi gerekir245.
Bugün doktrinde isnat yeteneğine sahip olmayanların da saldırılarının sosyal
tehlikeli nitelikte olduğu ve bu tür saldırılara karşı meşru müdafaa kabul
243 NAUMOV: s.368 244 SLUÇKİY: Obstoyatelstva İsklyuçayuşie Ugolovnuyu Otvetstvennost/Cezai Sorumluluğu Ortadan
Kaldıran Haller, Leningrad 1956, s.48-49 (Aktaran. MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan
Cinayetler, s.82) 245 DOMAHİN: Kraynaya neobhodimost po sovetskomu ugolovnomu pravu/Sovyet Ceza Hukukunda
Zaruret Hali, Moskva 1955, s.42-44 ( Aktaran. GELFAND: s.16 )
edilmektedir246. Ancak doktrin bu görüşünü, kendi kabul ettiği suçun niteliği ve
suçun unsurları anlayışından hareketle açıklamaktadır. Buna göre sosyal tehlikelilik
suçun bir niteliğidir ve bu nitelikte olan bir fiilin suç teşkil etmesi suç unsurlarının
gerçekleşmesi şartına bağlıdır. Suçun bu unsurlarını objektif nitelikte olan, fiil ve
hukuki konu, sübjektif nitelikte olan ise fail ve manevi unsur oluşturmaktadır.
Fiilin suç niteliğinde olması ile suç teşkil etmesi farklı olduğundan, saldırının
sosyal tehlikeli olması bu saldırının mutlaka suç sayılması anlamına gelmez247.
Sosyal tehlikeliğin objektif olarak mevcut olması yeterlidir248. Bu ise süjenin içinde
bulunduğu psikolojik durumun önemli olmadığı anlamına gelmektedir249. O halde
isnat yeteneğine sahip olmayanların fiilleri de sosyal tehlikeli nitelikte
olabileceğinden böyle saldırılara karşı da meşru müdafaa mümkün olmaktadır250.
Çünkü bir sosyal tehlikeli fiilin suç teşkil edebilmesi için, bunun irade hürriyetine
246 NAUMOV: s.368 247GEHREMANOV: Sovet Cinayet Hügugu, Ümumi Hissesine Dair, Bakı, 1953, s.108 248 NAUMOV: s.368 249 NAUMOV: s. 368 250 http://biofak1981-1986.boom.ru/kugolvK1txt, 31/03/2004: Postateynıy Kommentariy k
Ugolovnomu Kodeksu Rossiyskoy Federaçii 1996 goda/ 1996 tarihli Rusya Federasyonu Ceza
Kanunu Hükümlerinin Şerhi; Türk doktrininde de isnat yeteneğine sahip olmayanların saldırıları
haksız sayılmakta ve buna karşı yapılan savunmanın meşru müdafaa teşkil edeceği kabul edilmektedir.
Doktrinde ağırlıkta olan bu görüşe göre “…isnat yeteneği faile ilişkin bir durumdur ve isnat
yeteneğine sahip olmamak bu kişilerin hareketlerinin hukuka aykırı olmasına engel teşkil etmez...”.
Bkz. ÖZEN: s.92 vd.
sahip bir insan tarafından işlenmesi gerekir251. İsnat yeteneğine sahip kimse suçun
faili ve dolayısıyla suçun unsuru olduğundan bu nitelikte olmayan akıl hastasının fiili
suç teşkil etmeyecektir 252. Kanun hükmü ise sadece sosyal tehlikeli saldırıdan
bahsettiği için bu saldırının ayrıca suç teşkil etmesi şartını aranmaz253. Öyle ise isnat
yeteneğine sahip olmayanların saldırılarına karşı savunmada bulunulması durumunda
zaruret hali kurumu kurallarını uygulamak kişilerin meşru müdafaa hakkını esassız
surette sınırlamak anlamına gelecektir254.
3. Hakkın Kötüye Kullanılması
Hukuk düzenince korunan bir hakkın sınırları içinde kullanılması hukuk
düzeninin çelişmezliği ilkesi gereği hiçbir müeyyide gerektirmez. Fakat hakkın
sınırının aşılarak kötüye kullanılması sosyal tehlikeli nitelik arz ederse bu fiillere
karşı yapılan savunma meşru olacaktır. Burada kendisiyle cinsel ilişkide bulunma
isteğini reddeden karıya karşı zor kullanarak cinsel ilişkide bulunmaya kalkışan
kocanın fiiline savunmanın meşru olup olmadığı üzerinde durmak gerekir.
Azerbaycan doktrininde karısını cebir kullanarak kendisiyle cinsel ilişkiye girmeye
251 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.267 252 GEHREMANOV: Cinayet Hügugu, s.164 253 NAUMOV: s.368 254 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.83
kalkışan kocanın fiiline karşı meşru müdafaanın mümkün olabileceği kabul edilmiştir.
Bu görüşe göre kocanın cebir ve şiddet kullanması sosyal tehlikeli nitelikte olması,
tecavüz suçuna vücut verebileceğinden255 bu fiillere karşı yapılan savunmayı meşru
kabul etmek gerekecektir. Gerçekten burada hakkın sınırları içinde kullanılmasından
da bahsedilemez. Bu nedenle kocanın cinsel ilişkide bulunmak için işlediği, suç
teşkil eden her bir fiilline karşı savunma meşru olacaktır. Çünkü ACCK’u her türlü
suç niteliğindeki fiillere karşı meşru müdafaayı kabul etmiştir256.
Ancak hemen belirtmek gerekirse evlilik kurumu kanunla düzenlendiğinden ve
cinsel ilişkide bulunma da bu kurumun gereklerinden biri olduğu için bu istem
hukuka uygundur257. Bu nedenle koca, cinsel ilişkide bulunmayı haklı bir neden
olmaksızın reddeden karıya karşı durumun haklı gösterdiği cebir hareketlerine
başvurabilir258. Öyle ise bu şartlarda kocanın cinsel ilişki isteğine karşı koyarak
meşru müdafaada bulunma hakkını kabul etmemek gerekir. Gerçekten bu halde
kocanın cebren ırza geçme suçunu işlediğinden de bahsedilemez259. Ancak belirli
255 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.173 256 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.173 257 DÖNMEZER-ERMAN: s.117 258 ÖZEN: s.83 259 Türk doktrininde Centel “karının sadece zührevi bir hastalığı varsa veya ters ilişkiye zorlarsa
kocasına karşı savunma hakkının bulunduğu, bunun dışında kocasının cinsel ilişki isteğine karşı
koyarak savunma hakkını olmadığı” görüşüne katılmamaktadır. Bkz.CENTEL: s. 261
hallerde karının cinsel istemi reddetmesi üzerine zor kullanan kocaya karşı
savunmada bulunulabileceği kabul edilmelidir. Örneğin, zührevi hastalıkları yayma
(ACCK m.139) ve AİDS virüsünü bilerek bulaştırma (ACCK m.140) ceza
kanununda suç olarak düzenlenmiştir. Karının bu hastalıkları taşıyan veya kendisiyle
doğal olmayan birleşmeye zorlayan kocasına karşı cinsel ilişkide bulunmamak için
savunmada bulunma hakkı vardır.
Ayrıca anne babanın çocukları üzerinde tedip hakkının kötüye
kullanılmasından da bahsetmek gerekir. Bu hakkın sınırları içinde kalmak kaydıyla
anne babanın bazı cebir ve şiddet hareketlerine karşı meşru müdafaa söz konusu
olmamaktadır260. Fakat anne babanın bu hakkı kullanırken işledikleri fiil sosyal
tehlikeli nitelikte olabilir. İşte sosyal tehlikeli saldırı niteliğindeki bu fiillere karşı
yapılan savunma meşru olarak kabul edilmelidir261.
Azerbaycan ceza hukuku öğretisinde yetkili memurun görevini yaparken
işlediği bazı sosyal tehlikeli fiillere karşı meşru müdafaanın mümkün olduğu da
kabul edilmiştir262. Rus ceza hukuku doktrininde bu konu ilk kez 1865 yılında Koni
tarafından tartışılmış ve daha sonralar uygulama yazarın düşüncesine uygun olarak
260 ÖZEN: s.84 261 GERSENZON-DURMANOV: s.189 262 MEMMEDOV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.50
yetkili memurların sosyal tehlikeli fiillerine karşı yapılan savunmanın meşruluğunu
kabul etmiştir 263 . Gerçekten Sovyet ceza hukuku öğreti ve uygulaması yetkili
memurların sosyal tehlikeli fiillerine karşı müdafaanın yasallığını mümkün saymakta
fakat bunu bazı kesin şartlara bağlamaktaydı. Bu hak bazen belirli saldırılara, örneğin
sadece kişilik hakkına yönelik saldırılara karşı veya memurun usul kuralarına açıkça
aykırı olarak işlediği suç nitelikli fiillere karşı meşru müdafaa kabul edilmekteydi264.
Yani usulüne uygun olarak işlenmiş fakat maddi hukuk kurallarına aykırı bir fiile
karşı meşru müdafaa kabul edilmeyerek bu hakkın kapsamı gereksiz olarak dar
anlaşılmaktaydı. Oysa önceki tarihli kanunlarda yetkili memurun maddi hukuk
kurallarına aykırı davranışlarına karşı meşru müdafaanın mümkün olmayacağını
düzenleyen bir hüküm mevcut değildir.
Fakat günümüzde yazarların büyük çoğunluğu yetkili memurların her bir
sosyal tehlikeli, yani ceza kanunu ile korunan haklara zarar veren veya verebilecek
fiillerine karşı meşru müdafaayı kabul etmektedirler265. Böylece hukuka aykırı olarak
tutuklama yapan memurun fiiline karşı da meşru müdafaa mümkün olacaktır266.
263 NAUMOV: s.369 264 NAUMOV: s.370; GERSENZON-DURMANOV: s.173 265 NAUMOV: s.370 266 http://biofak1981-1986.boom.ru/kugolvK1txt
4. Saldırıya Sebebiyet Verme
Kendi hukuka aykırı fiili ile saldırıya sebebiyet veren bir kimsenin bu saldırıya
karşı savunmada bulunmasının meşru olup olmadığı, yani saldırıya sebebiyet vermiş
olmanın savunmanın meşruluğunu ortadan kaldırıp kaldırmayacağı hususu
tartışmalıdır. Naumov “kendisinin hukuka aykırı fiili ile etrafındakilerin, ona karşı
güç kullanma zorunda bırakmış kişinin hiçbir zaman meşru müdafaadan
yararlanamayacağı” görüşündedir267. Benzer şekilde Rusya Federasyonu Yüksek
Mahkemesi bir kararında da “hukuka aykırı fiil işleyen kişi meşru müdafaa
durumunda sayılamaz” gerekçesiyle saldırıya sebebiyet veren kişinin meşru
müdafaadan yararlanamayacağını hükme bağlamıştır268.
267 NAUMOV: s.370 268 Byulleteyn Verhovnogo Suda Rossiyskoy Federaçii/Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesi
Bülteni, 1993, No: 10, s.6-7: “F sarhoş olarak diskotek kulübüne gelmiş, etrafı rahatsız etmiş, dans
edenlere sataşmış, kavgaya neden olmuş ve neticede dövülerek kulüp binasından dışarıya çıkarılmıştır.
K, metal sopa ile tekrar dönen F’ yi tutma ve elindeki demiri alma teşebbüsünde bulunmuşsa da
muvaffak olamamıştır. Bunun üzerine kulüpten çıkan bir kaç genç F’ nin saldırısını önleme amacıyla
ona doğru gelmişler. F’ den 1,5- 2 metre uzaklıkta duran C’ ona yaklaşma ve sopayı elinden alma
teşebbüsünde bulunmuş, bunun üzerine F boru ile ona vurmuş, sağlığına hayatı için tehlikeli zarar
vermiştir. Bunun sonucunda C hastanede hayatını kaybetmiştir. İlk derece mahkemesi F yi mağdurun
ölümüne sebebiyetten dolayı mahkum etmiştir. Temyiz mahkemesi ise F’ nin meşru müdafaa
Diğer bir görüş ise kararı yüksek mahkemece bozulan mahkemenin de katıldığı,
saldırıya sebebiyet vermenin meşru müdafaada bulunmayı ortadan kaldırmayacağı
görüşüdür. Bu görüşe göre bir kimsenin saldırıya sebebiyet vermesi, onu kendisini
savunma hakkından yoksun kılmaz269. Türk Yargıtay’ı saldırıya sebebiyet veren
kişinin meşru müdafaadan yararlanabileceği düşüncesindedir270. Bizce de isabetli
olan bu görüşün uygulamada kabul edilmesi gerekir. Gerçekten meşru müdafaayı
düzenleyen ACCK m.36 hükmü savunmada bulunanın saldırıya sebebiyet vermemiş
olması şartını aramamıştır. Dolayısıyla saldırıya sebebiyet veren kimseye karşı sosyal
tehlikeli bir saldırı mevcut olursa, bu kişinin savunma fiili meşru kabul edilmelidir.
Ancak tahrik fiili başlı başına bir saldırı şeklinde ise bu fiile karşı yapılan savunma
hukuka aykırı olmayacaktır271.
Ayrıca meşru müdafaaya karşı meşru müdafaa mümkün olmayacağını da
belirtmek gerekir. Kanun sadece sosyal tehlikeli fiillere karşı meşru müdafaayı kabul
durumunda hareket ettiğini ve dolayısıyla fiilinde suç unsuru bulunmadığından kararı iptal etmiştir.
Fakat istinaf incelemesinde Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesi temyiz incelemesinin vardığı
sonucun yanlış olduğu sonucuna varmış “hukuka aykırı fiil işleyen kişinin meşru müdafaa durumunda
sayılamayacağına” dikkat edilmesi gerektiğine karar vermiştir ( NAUMOV: s.370) 269 ÖZEN: s.86 270 CGK; 31.11.1983, E. 354, K.16: “Taarruza hedef olan kimsenin kendi şahsi kusuru ile taarruza
sebebiyet vermiş olması müdafaanın meşruluğunu ortadan kaldırmaz” ( MOLLAMAHMUTOĞLU,
Sadık –SAVAŞ, Vural: Yargısal ve Bilimsel İçtihatlarla TCK’nun Yorumu, s.809 ) 271 ÖZEN: s.88
ettiği için bu nitelikte olmayan meşru müdafaa durumunda işlenmiş savunma fiiline
karşı meşru müdafaa yapılamaz 272 . Örneğin, yağmalama olayında fail kendini
savunanın fiiline karşı işlediği fiilin meşru müdafaa durumunda olduğunu iddia
edemez273.
Son olarak hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aşılması fiiline karşı yapılan
savunmanın meşruluğu üzerinde durmak gerekir. İleride de inceleyeceğimiz üzere
Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanunu meşru müdafaa sınırının kasden aşılmasını
suç olarak düzenlemiştir. Meşru müdafaa sınırını bu şekilde aşma sosyal tehlikeli
nitelikte olacağından 274 bu fiillere karşı yapılan savunma da meşru kabul
edilecektir.275
5. Karşılıklı Saldırılar
Karşılıklı saldırılarda özellikle de kavga halinde meşru müdafaanın mümkün
olup olmadığı, mümkün ise hangi durumlarda meşru müdafaanın gerçekleştiği
tartışmalıdır. İtalyan doktrininde Maggiore karşılıklı saldırı halinde kişilerin
fiillerinin haksız olduğundan dolayı meşru müdafaadan bahsedilemeyeceği
272 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.307 273 NAUMOV: s.370 274 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.307 275 KOZAK: s.49;
düşüncesindeler 276 . Türk Yargıtayı ise kavga sırasında saldırıyı kimin önce
başlattığına bakmakta ve saldırıya uğrayanın meşru müdafaada bulunduğunu kabul
etmektedir277. Yargıtay saldırıyı ilk başlatanın belirlenemediği hallerde ise her iki
tarafa asıl cezanın verilmesi ve haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği
sonucuna varmıştır278.
Azerbaycan doktrininde de ağırlıklı olarak benzer görüş kabul edilmiştir.
Gerçekten Semenderov sorunun doğru belirlenmesi için somut olayın şartlarına
bakılması gerektiğini ifade etmiştir279. Kavga halinde işlenen fiili nitelendirmede
taraflardan hangisinin saldırıya uğradığını belirlemek gerekecektir. Ayrıca meşru
müdafaada bulunacak kimse her zaman kendini savunma amacıyla hareket etmiş
olmalıdır. Örneğin, kavga sırasında adam öldüren tarafın hayat ve vücut bütünlüğünü
tehlikeye sokan gerçek saldırının bulunduğu ve onun bu saldırıya karşı savunma
276 ÖZEN: s.90 277 CENTEL: 261 278 CGK.15.1.1979, E.472, K: “olayın cereyan eden bu şekline ve ilk silahlı saldırının hangisi
tarafından başlatıldığı hususunda saldırının hangisi tarafından başlatılmasına ve her iki tarafın tabanca
gibi müessir bir silahla etkili bir mesafeden bir birilerine karşı saldırıda bulunmalarına göre, suçun
ağır tahrik altında işlendiğine ve TCK’ nun 49 ve 50.maddelerinde yazılı hal ve şartların
gerçekleşmediğine ilişkin mahkemenin kabulünde ve bunun doğrultusunda TCK’ nun 448,
51/2.maddeleri uyarınca verdiği hükmü onayan Özel Daire gerekçesinde de yasaya aykırı bir yön
bulunmadığından ve C.Savcısının sanığın 448, 51/2.maddeleri uyarınca cezalandırılmasına dair esas
hakkındaki mütalaasından sonra,…bu hususa yönelik itiraz nedeni de yerinde görülmediğinden,
itirazın reddine karar verilmelidir” ( MOLLAMAHMUTOĞLU-SAVAŞ: s.786-787). 279 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.306
amacıyla hareket ettiği anlaşılırsa, fiil meşru müdafaa veya meşru müdafaa sınırının
aşılması olarak değerlendirilecektir280.
Fakat kavgayı kimin başlattığı belirlenemiyor ve taraflar da kendini savunma
amacıyla hareket etmemişlerse olayda meşru müdafaa hükümleri uygulanamaz281.
Bu durumda sorumluluk genel esaslara uygun olarak halledileceğinden, haksız tahrik
hükümleri de uygulanabilecektir.
C. Saldırı Hayata, Vücut Bütünlüğüne ve Haklara Yönelik Olmalıdır
Meşru müdafaanın hangi haklara yönelik saldırılara karşı kabul edileceği
hukuk düzenleri arasında farklılık arz etmektedir. Bazı kanunlar meşru müdafaayı
ancak belirli haklara yönelik saldırılar bakımından kabul etmiş282, nispeten yeni
tarihli kanunlar haklar arasında fark gözetmeksizin tüm hakları kapsar hale
getirmişlerdir283. Gerçekten günümüz ceza kanunlarından İtalyan ve İsviçre ceza
kanunları meşru müdafaayı tüm haklar bakımından kabul etmişlerdir. 280 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.97 281 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu., s.306 282 Örneğin, TCK’nda meşru müdafaa (m.49) sadece nefse ve ırza yönelik saldırılar bakımından kabul
edilmiştir. Ceza Kanununda yazılı nefis ve ırz terimleri öğreti ve uygulamada, malvarlığına ilişkin
haklar dışında kalan, kişiye ilişkin her türlü hak biçiminde geniş anlaşılmaktadır. Bkz. DEMİRBAŞ,
Timur: Ceza Hukuku Pratik Çalışmaları, Ankara, 2003, s.78; 2003 tarihli TCK Tasarısı ise (m.28)
“Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş…saldırıyı…defetmek zorunluluğu ile…”
işlenen fiilden dolayı faile ceza verilmeyeceğini öngörmüştür. 283 ÖZEN: s.96
Yeni eğilimi yansıtan Azerbaycan ceza kanunu mehaz Rus ceza kanununa
uygun olarak meşru müdafaayı tüm haklar bakımından kabul etmiştir. Meşru
müdafaayı düzenleyen ACCK 36.1. maddesinde “…hayatını, vücut bütünlüğünü ve
haklarını…sosyal tehlikeli saldırıya karşı…” savunmada bulunanın fiili meşru kabul
edilmiştir. Böylece meşru müdafaada bulunan kişi her türlü hakkını sosyal tehlikeli
saldırıdan savunması meşru müdafaanın kapsamına girecektir. Kanun hükmü hayat
ve vücut bütünlüğünü özellikle belirttikten sonra “haklar”dan bahsetmiştir. Bu hak
hukukça korunan tüm haklar anlamına gelmekte ve meşru müdafaa Azerbaycan ceza
kanununda hukukça korunan tüm hakları kapsayan bir meşruiyet nedeni
sayılmaktadır284.
III.SAVUNMAYA İLİŞKİN ŞARTLAR
A. Savunmada Zorunluluk Bulunmalıdır
1. Zorunluluğun Anlamı
Meşru müdafaanın asli şartlarından birisi saldırı sırasında savunmada
bulunanın üçüncü kişilere değil, doğrudan saldırgana verilmesidir 285 . ACCK
284 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.82 285 GERSENZON-DURMANOV: s.175; “…zarar üçüncü kişilere verilir ve şartları da gerçekleşirse
zaruret halinden bahsedilebilecektir…” Bkz. NAUMOV: s.377
36.1.maddesinde “zaruri müdafaa durumunda…sosyal tehlikeli saldırıdan
saldırgana zarar vermekle işlenmiş savunma fiili suç değildir” hükmü ile konu açıkça
düzenlenmiştir. Ayrıca kanun “müdafaanın zaruriliğinden” bahsederek savunmada
zorunluluk bulunması gerektiği de gösterilmiştir. Gerçekten meşru müdafaa halinde
işlenen fiili hukuka uygun kılan en önemli husus savunmada zorunluluk bulunması
ve saldırıya uğrayanın başka türlü hareket etme imkansızlığı içinde olmasıdır286.
Ancak savunmada zorunluluk şartının ne şekilde anlaşılmasını doğru tespit
etmek gerekir. Savunmada zorunluluk bulunması saldırı karşısında saldırgana zarar
vermeden başka türlü hareket etmenin ve birden fazla seçenek arasında bir seçim
yapmanın imkansız olması anlamına geldiğinden287, bu kuralın istisnalarının olup
olmadığını da incelemek gerekir. Yürürlükteki ceza kanunu öncekinin aksine konuya
açıklık getirerek hangi hallerin dışında savunmada zorunluluk bulunmadığını
göstermiştir. ACCK 36.2. madde hükmü ile herkesin eşit olarak saldırıdan kaçma,
üçüncü kişilere müracaat veya devlet gücüne başvurma imkanına bakılmaksızın
savunmada bulunmasını meşru sayılmıştır. Böylece bu istisnalar hariç, savunmada
bulunmadan saldırıyı uzaklaştırmak mümkün ise savunmada zorunluluk şartı
gerçekleşmediğinden, meşru müdafaadan da bahsedilemeyecektir. Saldırganı ikna
286 ÖZEN: s.113, DÖNMEZER-ERMAN: s.127, MOLLAMAHMUTOĞLU-SAVAŞ: s.647 287 ÖZEN: s.114
etmek suretiyle saldırıyı önleyebilme durumunda fail başka bir seçeneğe malik
olduğundan kişinin hareketi meşru müdafaa teşkil etmez288. Fakat kanunda yazılı
saldırıdan kurtulma imkanlarının kullanılmasının saldırıya uğrayanın iradesinde bağlı
olduğunu da belirtmek gerekir. Gerçekten mevcut bir saldırıya karşı koymadan,
kaçmış birisinin fiili hukuka aykırı olmayacaktır.
Savunmada zorunluluk bulunması hususu mutlak ve soyut bir biçimde değil,
hal ve şartlara göre somut olayın tüm özelliği göz önüne alınarak nispi şekilde
anlaşılmalıdır289. Savunmada zorunluluk, saldırının niteliğine, her iki tarafın kişisel
durumlarına, saldırının yapıldığı sırada olayın somut şartlarına ve saldırının yapıldığı
zamana göre her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilecektir290. Gerçekten çok
güçlü ve genç fakat silahsız birisinin saldırısından korunan yaşlı bir insanın veya
aynı yaşta olan birisinin savunma sırasında silahtan ve diğer aletlerden yararlanması
haklı olacaktır291.
288 ÖZEN: s.117 289 ÖZEN: s.115 290 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.89; SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine
Edilen Cinayetler,s.88; TCK 2003 tarihli Tasarısının 28. maddesinde “…o anda hal ve koşullara
göre…” denmek suretiyle bu hususa işaret edilmiiştir. 291 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.91
Saldırıdan kurtulma sonucunda zarar saldırganın şahsına verilebileceği gibi
onun malına da verilebilir292. Saldırı silahının savunma yapan tarafça yararsız hale
getirilmesinde zarar saldırganın malına verilmiş olacaktır. Gerçekten sahibi
tarafından birisinin üzerine saldırı yapılırken köpeğin saldırıya uğrayan tarafça
öldürülmesi olayında meşru müdafaa durumu mevcuttur293.
2. Kaçmak İmkanı
Saldırıdan başka türlü kurtulma imkanının ve özellikle kaçma imkanının meşru
müdafaaya etkisi uzun yıllardan beri tartışılmış ve değişik hukuk düzenlerinde
konuya farklı çözümler getirilmiştir. Eski düşüncede saldırıya uğrayanın soylu bir
kimse olduğu esas alınarak bu gibi kimselerin kaçmasının onları küçük
düşüreceğinden bunlar açısından savunmada zorunluluk bulunduğu savunulmuştur294.
Bugün de benzer düşünce olan yazarlar saldırıya uğrayanın asker veya buna benzer
kişi olması halinde kaçmanın üniformanın onurunu lekeleyeceğinden, kaçmak
imkanı olmasına rağmen savunmaya geçen kişi bakımından savunmada zorunluluğun
bulunduğu savunmuşlardır295. Bu düşünce taraftarları, belirli grup kişiler dışında
292 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.313 293 ÖZEN: s.82 294 TOROSLU: Ceza Hukuku, s.73 295 DÖNMEZER-ERMAN: s.128
kalan birisi için kaçmanın şerefsizlik anlamına gelmediğini ve bunların kaçmayı
tercih etmeden savunmada bulunmalarının meşru kabul edilmeyeceğini
savunmuşlar296.
Bu konuda başka bir düşünce ise kaçmanın şerefsizlik olmadığını ve sorunun
menfaatler dengesine göre çözümlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu düşünceye
göre kaçmanın faile vermesi muhtemel olan zarar savunma yaparak saldırgana
verdiği zarara eşit veya ondan daha ağır ise fail kaçmak zorunda değildir. Fakat böyle
bir zararın bulunmamasına veya bu zararın daha hafif olmasına rağmen kaçmayan
fail meşru müdafaadan yararlanamaz297.
Günümüzde saldırıya uğrayanın kaçma imkanın bulunmasına rağmen
kaçmayıp kendini savunmasının meşru olduğu görüşü egemen olmuştur. Bu görüş
taraftarları saldırıya uğrayanın sosyal mevkiinden asılı olmayarak herkesin kaçmadan
kendini savunma hakkı olduğunu savunmaktalar298. Gerçekten kanun hiç kimseyi
korkak ve alçak şekilde hareket etme ve şerefini eksiltecek bir davranışta bulunma
yükümlülüğü altında bırakamaz299. Türk Yaragıtayı da egemen görüşe katılarak bir
296 TOROSLU: Ceza Hukuku, s.73; ÖZEN: s.118; DÖNMEZER-ERMAN: s.128 297 TOROSLU: Ceza Hukuku, s.74; ÖZEN: s.119 298 ÖZEN: s.118; EREM: GH, s.34; 299 TOROSLU: Ceza Hukuku 74; ÖZEN,: s.118
çok kararında saldırıdan kaçarak kurtulma imkanı olmasına rağmen, savunmada
bulunmayı meşru kabul etmiştir300. Ancak saldırganın akıl hastası olması durumunda
bazı yazarlar kaçarak kurtulma imkanı olmasına rağmen onlara zarar verilmesi
fiilinin suç teşkil etmesi gerektiğini savunmuşlardır.301.
Fakat saldırıdan başka türlü kurtulma imkanı sadece kaçmakla ifade olunamaz.
Gerçekten saldırıya uğrayan güvenlik güçlerine veya üçüncü kişilere müracaat
imkanından yararlanmayıp savunmada bulunulması halinde savunmada zorunluluk
şartının gerçekleşip gerçekleşmediğinin de belirlenmesi gerekmektedir. Güvenlik
kuvvetlerine başvurma imkanının mevcut olması hususunda Türk doktrini bu
kuvvetlerin derhal saldırıya müdahale ederek onu önleyebilme imkanına bakmaktadır.
Bu durumda güvenlik kuvvetleri etkin bir şekilde müdahale edemiyorsa yapılan
savunma meşru, aksi taktirde hukuka aykırı kabul edilmelidir 302 . Sovyet ceza
300 YCGK., 18.2.19921-4, k.1991/39;“Yasal savunmada, hiçbir zaman ve hiçbir ahvalde sanığa
kaçma mükellefiyeti yüklenemez ve kaçarak kurtulması istenemez. Failin kaçma olanağının bulunup
bulunmadığı da dikkate alınamaz”.(Aktaran. ÖZEN: s.120) 301 Piontkovski isnat yeteneği olmayanların saldırılarından korunurken, başka türlü tehlikeden
kurtulmak imkanı olduğu halde saldırgana zarar verilmesi durumunda meşru müdafaa hükümlerinin
uygulanması hukuka uygun olmayacağını savunmuştur. Bkz. PİONTOVSKİ: Uçenie o prestuplenii po
sovetskomu ugolovnomu pravu/Sovyet Ceza Hukukunda Suç, Moskva 1961, s.426-427 ( Aktaran.
MEMMEDOV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.50 ); YAKUBOVİÇ de benzer düşünceyi
savunmuştur. Yazar göstermiştir ki, isnat yeteneği olmayan birisinin saldırdığını bilen kişiden daha
hafif savunma araçlarını kullanmasının talep edilmesi gerekir. Bkz. YAKUBOVİÇ: s.92-93 );
CENTEL: s.263 302 EREM: GH, s.33; MALKOÇ: s.448
hukukçuları ise saldırıdan başka türlü kurtulma imkanının mevcut olup olmamasının
meşru müdafaa için aranmadığını, dolayısıyla bu tür imkanın olmasına rağmen
savunmada bulunan kişinin fiili meşru müdafaa teşkil ettiğini savunmuşlardır303.
Mahkemelerin meşru müdafaa hükümlerini doğru uygulamaları açısından SSCB
Yüksek Mahkemesi Genel Kurulu konuya açıklık getirmiştir. Mahkeme, kararın
konu ile ilgili kısmında “…bazı mahkemeler kanunu doğru anlayarak saldırıya
uğrayanın kaçmak, yardım için üçüncü kişilere ve devlet organlarına müracaat etmek
suretiyle veya saldırganı herhangi bir usulle önleme imkanı bulunduğu halde yapılan
savunma fiilinin meşru müdafaa teşkil etmeyeceği kanaatindeler…” demek suretiyle
uygulamanın da ülkede egemen olan görüşe uyması gerektiğini belirtmiştir 304 .
Yürürlükteki Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanunu bu görüş doğrultusunda ve
mehaz Rus Ceza Kanununa uygun olarak meşru müdafaa hükmünde saldırıdan 303 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu s.313; Tkaçenko ise devlet güçlerine başvurmanın zararı
önlemeyeceği durumlarda meşru müdafaanın yapılabileceğini savunmaktadır . Bkz. TKAÇENKO:
s.11 304 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu s.313; TEREBİLOVA: s.467-469; Moskva 1987;
MEMMEDOV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.51; Bakü, Nesimi İlçe Mahkemesinin, I-428
sayılı ceza davasına ait 18 Ağustos 1998 tarihli kararı: “… sanık Meherremov kendisine sandalyenin
bacağını kırarak saldıran mağdur Kazımov’ u, kaçarak saldırıdan kurtulma imkanı mümkün iken,
saldırı aracıyla orantılı olan cebindeki bıçakla yaralayarak meşru müdafaa sınırını kasden aşarak ağır
müessir fiil suçunu işlemiştir”. Bakü mahkemesi 1960 tarihli Ceza kanunun yürürlüğü sırasında
doktrindeki ağırlık görüşe ve yukarıda adı geçen yüksek mahkeme kararının aksine saldırıdan kaçarak
kurtulma imkanı var iken, bunu yapmayıp saldırgana zarar verilmesi fiilini meşru müdafaa sınırının
aşılması olarak değerlendirmiştir. Bu olayda mahkemenin kaçarak kurtulma imkanını gerekçe
göstererek, yüksek mahkeme içtihadına aykırı karar verdiğini düşünüyoruz.
“başka türlü kurtulma imkanını” hususunu açık bir şekilde şöyle düzenlemiştir305.
“Mesleki veya diğer özel hazırlığına ve görevine bakılmaksızın herkes meşru
müdafaa hakkına sahiptir. Bu hak, devlet güçlerine veya başkalarına yardım
amacıyla müracaat etme, ayrıca sosyal tehlikeli saldırı karşısından kaçma imkanına
bakılmaksızın herkese aittir”.
Böylece Azerbaycan Ceza Kanunu savunmada zorunluluğun kapsamını geniş
tutmuş ve hükümde yazılı olan kurtulma imkanlarının mevcut olmasına rağmen
yapılan savunma fiilini meşru kabul etmiştir. Fakat kanunun bu hükmünün saldırıdan
her türlü kurtulma imkanını kapsamadığını da belirtmek gerekir. Gerçekten somut
olayın özelliğine göre saldırıdan basit bir davranışla kurtulmak mümkün iken,
saldırgana zarar verilmesi meşru müdafaa olarak kabul edilememelidir306. Bu halde
savunmada zorunluluk şartının bulunduğundan bahsedilemeyeceğinden savunma fiili
suç sayılacaktır.
B. Savunma ile Saldırı Arasında Bir Oran Bulunmalıdır
1. Oranın Varlığı
305 KOZAÇENKO-NEZNAMOV: Obşaya Çast, s.264 306 Bkz. ÖZEN: s.119: “…mevcut saldırdan köşeyi dönmek veya yol değiştirmek suretiyle kurtulma
imkanı var ise, saldırya karşı savunma yollarına başvurulmamalıdır...”; ERSOY: s.117
Meşru müdafaadan söz edebilmek için saldırı ve savunma arasında bir oranın
bulunması şarttır. Bu şart ACCK 36.3. maddede yer almaktadır. Kanun maddesi,
saldırının niteliğine ve tehlikelilik derecesine uygun olmayan savunmayı sınırın
aşılması olarak düzenlemiştir. Fakat kanunun bu hükmü, hakimlere olayı çözerken
yardımcı olmasına rağmen, meşru müdafaa sınırının aşılması hususu tam anlamıyla
açıklayamamaktadır 307 . Savunmanın meşru olabilmesi için kanunun tayin ettiği
hududun aşılmaması yani savunmanın saldırı ile orantılı olması gerekmektedir308.
Ayrıca bu oranı tespitte saldırının niteliği ve tehlikelilik derecesi göz önünde
bulundurulması zorunludur 309 . Kanunda saldırının sosyal tehlikeliliğinin ve
niteliğinin tanımı yapılmamasına rağmen, bu saldırının yoğunluğu, yani gücü, sürati,
saldırının gerçekleşme biçimi olarak anlaşılmakta310 ve bunu somut olayda hakim
belirlemektedir311.
Saldırı ile savunma arasında oranın hangi bakımlardan olacağı tartışılmıştır312.
Bir düşünceye göre oranın tespitinde saldırganın saldırıda kullandığı araçlarla
savunmada kullanılan araçların esas alınacağı, zira tehdit eden kötülük ile zarar
307 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.87 308 ÖZEN: s.121 309 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, Bakı 1971, s.89 310 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.89 311 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.88 312 GERSENZON-DURMANOV: s.175
verilen kötülük arasında bir karşılaştırma yapılmasının mümkün olmayacağıdır313.
Bu görüşe uygun olarak sadece araçlar esas alınırsa, eşit araçla savunmada bulunan
taraf saldırgana tehdit edilen haktan çok üstün bir hakka zarar vermesi meşru
müdafaa kabul edileceğinden kişi cezalandırılmayacaktır. ACCK’ da meşru
müdafaayı düzenleyen 36. maddenin birinci bendinde saldırgana zarar verilmesinden
bahsedildiği için sadece araçlar arasında oranın varlığını aramak hükmün sözüne
aykırı olacaktır. Bu nedenle sınırın aşılmasını belirlerken sadece araçlar değil aynı
zamanda tehdit edilen hak ile zarar verilen hak da esas alınmalıdır314.
Bugün, saldırıda kullanılan araçlarla savunmada kullanılan araçlar ve saldırıya
uğrayan hak ile savunma dolayısıyla zarar verilen hak arasında oranın varlığı halinde
savunma fiili meşru müdafaa sınırları içinde işlendiği kabul edilmiştir. Somut olayda
bu oranlardan birisi gerçekleşmiş diğeri ihlal edilmişse sınır aşıldığından kişi
cezalandırılır315. Ayrıca kanun maddesinden de anlaşıldığı üzere savunma fiili sınırı
aşması için bu oranın açıkça bulunmaması gerekir316. SSCB Yüksek Mahkemesi
313 ÖZEN: s.121 314 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.314; SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler,
s.88 315 ÖZEN: s.123 316 “Hakim sanığın fiilinin meşru müdafaa sınırını aştığına kanaat getirmiş ise, hükümde sadece
savunmanın saldırının niteliğine ve tehlikelilik derecesine açıktan açığa uygun gelmemesi gibi genel
ifadelerle yetinmemeli, meşru müdafaa sınırının niçin aşıldığını somut olarak göstermelidir” Bkz.
MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.89
Genel Kurulunun Kararında da belirtildiği gibi savunma fiili sonucunda verilen zarar
tehdit edilen zarardan daha çok olmasına rağmen bu tür savunma saldırıyı önleme
bakımından zorunlu olmuşsa saldırı ile savunma arasında açıkça oransızlık
bulunduğu gerekçesiyle meşru müdafaa sınırının aşılmasına karar verilemez317.
2. Savunmada Kullanılan Araçlarla Saldırıda Kullanılan Araçlar Arasında
Oran Bulunmalıdır
Savunma ile saldırının orantılı olabilmesi için savunmada kullanılan araçlarla
saldırıda kullanılan araçlar arasında bir oran bulunmalıdır318. Bunun tespiti için
saldırganın kullandığı araçlarla savunma tarafının yararlandığı araç
karşılaştırılmalıdır319. Fakat araçlar bakımından oran belirlenirken, araçların özdeş
olması esas alınmamalıdır320. Yani saldırıya uğrayan saldırganın kullandığı aracın
317 TEREBİOVA: s.471, Moskva 1987; SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.315 318 ÖZEN: s.123; DÖNMEZER-ERMAN: s.130; EREM: GH, s.35 319 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.90; RSFSC Yüksek Mahkemesi Ceza
Genel Kurulu 20 Ekim 1928 tarihli kararında kendisine saldıranı taşla vurarak yere düşürdükten sonra
balta ile öldürülmesi olayında “mutazarrır taş ile vurulduğu için yere düştüğüne ve yere düşen
saldırganın artık tehlike arz etmediğine göre, fail balta ile meşru müdafaa sınırını aşmış ve RSCFC
CK 139. maddesinde yazılı meşru müdafaa sınırını aşarak adam öldürme suçunu işlemiştir” demek
suretiyle araçlar arasında oranın açıkça mevcut olmadığına işaret etmiştir
(GERSENZON-DURMANOV: s.178 ). 320 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.88; Türk uygulaması ve doktrininde de
araçlar arasında oranı belirlerken bunların özdeş olması şeklinde anlaşılmaması gerektiği kabul
edilmiştir. YCGK.5.2.1990, 1-366/5: “…saldırı ile savunma arasında kullanılan araçlar arasında oran
aynısı ile savunmada bulunmak zorunda değildir. Burada önemli olan araçlar özdeş
olmasa bile, onun saldırıyı uzaklaştırmaya yetecek ölçüde kullanılmış olmasıdır321.
Ayrıca oranın taktirinde saldırıya uğrayanın ruhsal durumunun da göz önünde
bulundurulması gerekmektedir322. SSCB Yüksek Mahkemesi de bu saldırının ruhsal
durumunun dikkate alınması gerektiğine karar vermiştir323. Zira saldırı sırasında
bulunmalıdır… Balta ile tabanca arasında oran vardır…”(MALKOÇ: s.459); ALACAKAPTAN:
Suçun Unsurları, s.111
321 Bakü, Binegedi İlçe Mahkemesinin I-282 sayılı ceza davasına ait 10 Kasım 1994 tarihli kararı:
“oluşa ve delillere göre sanık ahçı yamağı Melikov, aralarında hüsumet bulunan Sadıgov
Böyükağanın sarhoş halde lokantaya gelerek onunla tartışması, taşla kafasına darbe indirmesi ve yere
düştükten sonra tekrar saldırarak taşla kafasına vurmaya devam etmesi üzerine, ayağa kalkarak eline
geçirdiği mutfak bıçağı ile saldırıya halen devam etmekte olan Sadıgov’ u ağır derecede yaralamıştır.
… Gösterilen delilleri ve şahit ifadelerini de dikkate alarak mahkeme Azerbaycan Cumhuriyeti adına,
sanık Melikovun taşla saldırıya karşılık bıçak kullanarak (1960 tarihli) Ceza Kanunu 104/1.
maddesinde yazılı şekilde meşru müdafaa sınırını aşmış olduğundan bu madde hükmü
gereğince…mahkumiyetine karar verilmiştir”. Mahkeme “araçlara arasındaki oranı” mekanik olarak
belirlemiştir. Oysa böyle bir değerlendirmenin SSCB Yüksek Mahkemesinin 1984 tarih 14 No:’lu
kararına aykırı olduğunu düşünüyoruz. Gerçekten yüksek mahkeme araçlar arasında oranı belirlerken
sadece mekanik bir ölçütün kullanılmaması gerektiği, zira böyle bir değerlendirmenin meşru müdafaa
kurallarının yanlış uygulanabileceği sonucuna götürebileceğini göstermiştir ( TEREBİLOVA: s.471 ).
Ayrıca bu olayda da “saldırıya uğrayanın da ağır dereceli yaralandığı” adli tıp raporu ile
kesinleşmesine ve haklar arasında da bir oranın mevcut olmasına rağmen mahkemenin meşru müdafaa
sınırının aşıldığına dair kararına katılmamaktayız . 322 ÖZEN: s.130; NAUMOV: s.379; TEREBİLOVA: s.471 323Bkz. Sbornik Postanavlenniy Preziduma i Opredeleniy Sudebnoy Kollegii po Ugolovnım Delam
Verhovnogo Suda RSFSR/RSFSC Yüksek Mahkeme Ceza Dairesi Başkanlığının Tespit ve Kararlar
Toplusu, 1974-1979., 1981: Meşru müdafaa sınırını aştığı için sanık A’nın halk mahkemesince
mahkum edildiği olay aşağıdaki şekilde cereyan etmiştir. “A mütemadi olarak B’ nin karısı F ile
cinsel ilişkide bulunmuş ve bu ilişkiyi öğrenen B ve A’ nın karısı D öğrenmişler. Kocasının F’ nin
yanında olduğu haberini alan D, B ( ve bunlarla birlikte N ) ile bu ilişkiyi doğrulamak için onların
heyecan sonucu olarak savunmada bulunanın saldırının niteliğini doğru
algılayamadığını ve özdeş araç kullanamadığının her zaman dikkate alınması
gerekir324.
Savunma ve saldırıda kullanılan araçlar arasındaki oranın belirlenmesinde kesin
ölçütler getirilememektedir. Bunun için somut olayın gerçekleri, tarafların kişisel
durumları, saldırı ve savunma fiilinin özellikleri ve bu fiiller üzerinde etkili diğer
durumlar da dikkate alınmalıdır325. Saldırı ne kadar tehlikeli olur ise ona karşı yapılan
bulunduğu eve gelerek, içeri girmek istediklerini söylemişler. Ret cevabı üzerine B onları tehdit etmiş
ve sonunda kapıyı kırarak evin koridoruna girmeyi başarmıştır. Koridordayken B yatak odasının
kapısını açmalarını tekrar talep etmiş…fakat A kapıyı açmamakta ısrar etmiştir. Bunun üzerine B’ nin
kapı kolunu kırarak odaya girdiği anda A, öldürüleceklerinden korkarak eline geçirdiği çift namlulu
tüfekten ateş açması sonucunda B ve N ağır yaralanmıştır. RSFSC Yüksek Mahkemesini alt derece
mahkemesinin kararını şu gerekçelerle bozmuştur “B ve N ile birlikte odaya dahil olan D’nin de,
rakibi F ye taraf tuğla ve odun parçaları fırlatmış olması saldırganların, A ve F’ nin hayatı ve sağlığı
için tehlikeli olan araçlar kullandığını, A’ nın kendilerini savunma amacıyla silahtan yararlandığı anda
saldırının daha sona ermediğini, aksine bu anda tehlikenin daha gerçek olduğunu göstermektedir.
Ayrıca her iki kapının saldırganlar tarafından kırıldığı da tehlikenin gerçek olduğunu gösterir
niteliktedir. A’ nın meşru müdafaa sınırını aşmak suretiyle adam öldürme suçu işlediği kararı vermiş
mahkeme, savunma araçlarının eşitsizliği ve saldırı ile savunma arasında oranı hakkında yanlış
neticeye gelmiştir. Olayda mahkeme saldırı sonucunda A ve F’ nin korkusunu ve ruhi heyecanını
dikkate almamıştır. Halbuki bu tür psikolojik durum savunma tarafına, tehlikenin niteliğini doğru
değerlendirme ve buna uygun araçları seçme fırsatından yoksun eder ki, bunu dikkate almadan karar
verme onun taşımaması gerektiği ağır sorumluluğa neden olabilmektedir”. Bunları dikkate alan
Yüksek Mahkeme “A’ nın meşru müdafaa sınırını aşmak suretiyle ağır müessir fiil suçundan mahkum
edilmesinin esassız” olduğuna karar vermiştir (NAUMOV: s.379-380)
324 NAUMOV: s.379 325 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.89
savunmada kullanılan araçlar da o kadar etkili olacaktır326. Örneğin, saldırganın
birden fazla olması saldırının niteliğine ve dolayısıyla savunmada kullanılan araçların
seçilmesine etkili olabilmektedir327. Gerçekten mahkeme kendisine iki kişi tarafından
saldırı yapılmış H’ ya saldırganlardan T’ yi bıçakla öldürmesi fiilinden meşru
müdafaa sınırları içinde hareket ettiği için mahkum etmemiştir328. Ayrıca ateşli veya
kesici silahla hücum edenin saldırısından korunmak için kişi istediği savunma aracını
seçebilir. Fakat bu da silahsız birisinin saldırısına karşı silahla savunma
yapılamayacağı anlamına gelmez. Öyle durumlar olabilir ki, silahsız saldırıdan kişi
sadece silah kullanmakla müdafaa olunabilir ve bu da meşru müdafaa durumunda
326 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.87; savunmanın etkisi aynı zamanda
korunan hakkın değerine de bağlıdır. 327 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.88 328 NAUMOV: s.378; Saldırıyı gerçekleştirenlerin sayısı da savunmanın niteliğine ve savunma
araçlarının seçilmesine etki etmektedir. Çünkü saldırıda bulunanların sayısı ne kadar çok olur ise
tehlike de bir o kadar büyük olduğundan savunmada bulunan daha ciddi savunma araçları seçmek
zorunda kalabilecektir. Bunu uygulamadan bir örnekle gösterebiliriz “H, 25 Ocak 1967 tarihinde
akşam 22 civarında köylü gençler okulundan ders çıkışı bisikletle eve giderken bir kaç sarhoş önünü
kesmiş ve hiçbir sebep olmadan onu bisikletten indirerek dövmeye başlamışlar. H onlardan kurtulmak
için kaçma teşebbüsünde bulunmuş fakat sarhoşlar onu tekrar yere düşürerek dövmeye devam etmişler.
H tanımadığı bu kişilerin onu dövmeye devam ettikleri ve ellerinde bıçak olduğunu görmüş ve
üzerindeki cep bıçağı ile T yi vurmuş, bisikletini, ayakkabısını ve şapkasını olay mahallinde bırakıp
kaçmıştır. Neticede T hayatını kaybetmiştir. Halk mahkemesince H’ nin fiilini meşru müdafaa sınırının
aşılması suretiyle adam öldürme olarak değerlendirerek 09 Ekim 1967 tarihinde ASSC CK.m.98
uyarınca suçlu bulunmuş, mahkumiyetine karar verilmiş ve ASSC Yüksek Mahkemesi Ceza Genel
Kurulu mahkemenin bu kararını onamıştır. İtiraz üzerine ASSC Yüksek Mahkemesi Genel Kurulu ise
H’ nin meşru müdafaa sınırları içinde hareket ettiğini ve fiilinde suç unsuru bulunmadığından
hakkında verilmiş kararın yerinde olmadığına karar vermiştir (MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine
Olan Cinayetler, s.89).
işlenmiş fiil olarak değerlendirilebilir. Ayrıca saldırıya uğrayan kişi her zaman
saldırının niteliğini ve yoğunluğunu belirleyemez ve eşit usul ve araçlardan
yararlanamaz329.
3. Saldırıya Uğrayan Hak ile Zarar Verilen Hak Arasında Oran
Bulunmalıdır
Savunma ile saldırı araçları arasında oran şartı ihlal edilir ve bunun sonucunda
saldırganın hakkına saldırıya uğrayan haktan açıkça daha çok zarar verilir ise meşru
müdafaadan bahsedilemeyecektir. Bu durumda araçlar arasında oransızlık söz konusu
olacaktır. Saldırıya uğrayanın kendisine basit bir tokat vuran saldırganı silahla
öldürmesi halinde meşru müdafaada bulunması gereken oran şartı ihlal edilmiş
329 “A ve B izinsiz olarak D’ nin evine girmiş ve D nin onlara bozuk votka sattığı gerekçesiyle onu
dövmeye başlamış, sattığı votkayı kendisinin içmesi için zorlamışlar. D dövülmekten kurtulmak için
balkona fırlamış ve kapıyı kilitlemiştir. A ve B bununla yetinmeyerek balkonun kapısını kırmış ve D yi
içeri alarak tekrar yüzüne ve bedenine aralıksız darbeler indirmekle saldırıya devam etmişler. A
sonunda D’ yi boğmaya başlamıştır. Bunun üzerine D arkasındaki pencerenin önünden mutfak bıçağını
sağ eline geçirerek A’ nın ölümüne yol açacak şekilde sol tarafı, börek nahiyesinden bıçakla vurmuştur.
D hakkında ilk derece mahkemesince meşru müdafaa sınırının kasden aşılması gerekçesiyle
mahkumiyet kararı vermiştir. Yüksek mahkeme alt derece mahkemesinin kararını yerinde bulmayarak,
savunma fiilinin meşru müdafaa sınırı içinde kaldığından M’ nin fiilinde suç unsuru bulunmadığı
gerekçesiyle onun mahkumiyetini kaldırmıştır (SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler,
s.91).
olacaktır330. O halde savunma ve saldırı arasında oranın varlığı için sadece araçlar
arasında oranın bulunması yeterli değil, aynı zamanda saldırıya uğrayan hak ile zarar
verilen hak arasında da bir oran bulunmalıdır. Fakat meşru müdafaa durumunda
kullanılan araçlar arasında kabul edilebilir bir oranın bulunmasına rağmen
saldırganın hakkı bariz bir şekilde ihlal edilirse artık sadece saldırıya uğrayan hak ile
zarar verilen hak arasında bir oransızlıktan bahsedilecektir.
Haklar arasında oranın belirlenmesi, bu hakların birinin ötekinden daha üstün
bir hak olduğunun tespitini de zorunlu kılmaktadır. Azerbaycan ceza kanunu haklar
arasında fark gözetmeksizin, bütün haklara karşı yapılan saldırılara karşı meşru
müdafaayı kabul etmiştir. Bu haklar arasında bulunması gereken oran mutlak şekilde
anlaşılmamalıdır331. Fakat hemen söylemek gerekirse, haklar arasında böylesine bir
derecelendirme yapmanın hiç de kolay olmadığıdır. Gerçekten cinsel özgürlüğün
hayat hakkından daha önemsiz hak olduğu ve tecavüze uğrayan kişinin saldırganı
öldüremeyeceği savunulamaz332.
330 ÖZEN: s.127; Bakü, Nesimi İlçe Mahkemesinin I-546 sayılı ceza davasına ait 12 Ağustos 1997
tarihli kararı: “…sanık Novruzovun, tokatla ona saldırı yapan Nezerovu bıçaklayarak meşru müdafaa
sınırını kasden aşmış olduğundan ( 1960 tarihli ) Ceza Kanunu 104.1. maddede yazılı suçu işlediği
sabit olmuştur…”.
331 ÖZEN: s.127 332 GERSENZON-DURMANOV: s.176; “…kimsenin bulunmadığı ormanlık alanında ıslak
Ancak meşru müdafaayı tüm haklar bakımından kabul etmiş hukuk
düzenlerinde olduğu gibi, Azerbaycan ceza hukukunda da belirgin olarak görülen bir
durum mevcuttur. İkincil derecede olan hakkı korumak için birincil derecede olan
hakka zarar verilmesinde oranın ihlal edilip edilmediği büyük önem taşımaktadır.
Mülkiyete yönelik saldırı hayata yönelik saldırıdan az tehlikeli olduğu için, her iki
saldırı için alınacak savunma tedbirleri aynı olamaz333. Gerçekten doktrinde de
baskın olan görüşe göre insan hayatına yönelik saldırı durumunda saldırganın
öldürülmesi fiilinin kural olarak meşru müdafaa durumunda işlendiğine karar
verilmesine karşın, hırsızlık yapan birisinin öldürülmesi fiili her zaman meşru
müdafaa olarak değerlendirilemez 334 . Fakat bu mala yönelik saldırıları
uzaklaştırabilmek için saldırgana zarar verilemeyeceği anlamına da gelmez. Zira bu elbiselerinin çıkarmış olan kadın M’ ye bir müddet sonra uykuya daldığı sırada C tecavüz etmek
istemesi üzerine… M tarafından saldırganın başına vurulan darbe onun ölümüne sebep olmuştur. İlk
derece mahkemesi M’ yi meşru müdafaa sınırının kasden aşılması suretiyle adam öldürme suçundan
yargılamış ve mahkumiyetine karar vermiştir. Fakat Yüksek Mahkeme alt derece mahkemesinin bu
kararını yerinde bulmamış ve “…kadın cinsel özgürlüğüne yönelik saldırılara karşı savunma yaparken
olayın somut şartlarına göre saldırganı öldürebileceğinden, M’nin de bu fiili meşru müdafaa sınırları
dahilinde olduğu ve suç unsuru bulunmadığı…” gerekçesiyle onun mahkumiyetini kaldırmıştır
( SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.90 ). 333 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.87 334 “Pamuk tarlasından evlerine dönen okul öğrencileri A ve B yol kenarında bulunan D’ ye ait elma
bahçesine izinsiz olarak girmişler. Bunun üzerine D öğrencilerden A’ yı av tüfeği ile öldürmüştür…D
kasden adam öldürme suçundan mahkum edilmiştir” ( SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.312);
MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.88; “mala yönelik saldırı mal sahibi
bakımından hayati tehlike doğuruyorsa, böyle bir saldırıda saldırganın öldürülmesi meşru müdafaa
teşkil eder”. Bkz. ÖZEN: s.129
gibi durumlarda da saldırgana şiddet kullanılması mümkündür335.
Savunma ile saldırı arasında oranı belirlemek için kesin ölçütlere başvurmak
mümkün olmadığından somut olayın tüm özelikleri göz önünde bulundurulmalıdır336.
Her bir sosyal tehlikeli saldırıya karşı ne gibi bir savunma yapılabileceğini önceden
belirlemek de mümkün olmadığından, savunmada oran şartı görecelidir337. Öyle ise
hakim olayın oluş şartlarını, tarafların kişisel durumlarını, saldırının gerçekleştiği
zamanı, saldırganın sayısını 338 , savunmada bulunanın ruhsal durumunu dikkate
alarak oran şartının varlığı veya yokluğuna karar verecektir339. Hakim bu belirlemeyi
yaparken kanunun gösterişine uygun olarak saldırının niteliği ve sosyal tehlikelilik
derecesini dikkate alacaktır340.
335 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.315; İtalyan hukukunda da mala yönelik saldırıyı önlemek
için kişilere zarar verilmesi kabul edilmektedir. Bkz. ÖZEN: s.129 336 GERSENZON-DURMANOV: s.176 337 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler: s.87 338 N’ ye akşam mahallede K, C ve E iki defa saldırmış ve dövmüştür. Sonra yetinmeyerek hayatını ve
sıhhatini tehlikeye salacak şekilde yerde tekmelemekte ısrarla devam etmişler. N eline taş alarak
güçlükle ayağa kalkmış ve ona tekrar hücum edenlerden C’ nin başına vurarak onu öldürmüştür. N
meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle kasden adam öldürme suçundan yargılanmış ve
mahkumiyetine karar verilmiştir. Yüksek Mahkeme ilk derece mahkemesinin bu kararını haklı
bulmamış, olayı meşru müdafaa sınırları içinde görerek savunmada bulunan N’nin fiilinde suç unsuru
bulunmadığı gerekçesiyle beraatına karar vermiştir ( SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen
Cinayetler, s.92). 339 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.91; ÖZEN: s.131 340 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.292; SSCB Yüksek Mahkemesi Genel
Kurulunun 16 Ağustos 1984 tarih 14 sayılı kararı: “…meşru müdafaa sınırının aşılmasını belirlerken,
IV. ÜÇÜNCÜ KİŞİ LEHİNE MEŞRU MÜDAFAA
Hukuk düzenlerinde meşru müdafaa sadece savunmada bulunanların saldırıya
uğraması halinde değil aynı zamanda üçüncü kişilerin de saldırıya uğraması halinde
de kabul edilmiştir341. Fakat bazı kanunlar üçüncü kişiler arasında fark gözetmemiş,
bazıları ise üçüncü kişileri belirli kategori ile sınırlamıştır. Örneğin, Alman ceza
kanunu üçüncü kişi lehine meşru müdafaayı akrabalık ilişkisini esas alarak, failin
sadece bazı yakın akrabaları bakımından tanımıştır342. ACCK ise TCK’na benzer
şekilde üçüncü kişi lehine meşru müdafaayı, savunmada bulunanın akrabası olup
olmamasına bakmaksızın kabul etmiştir.
Kanun üçüncü kişi lehine meşru müdafaayı, üçüncü kişinin hayat, vücut
bütünlüğü ve haklarına yönelik saldırılara karşı tanıyarak korunan haklar arasında da
fark gözetmemiştir. Böylece üçüncü kişinin sadece hayatına değil, malvarlığına karşı
yönelik saldırıyı defetmek de meşru sayılacaktır.
mahkemeler yapılan saldırının niteliği ve tehlikelilik derecesini, saldırıya uğrayanın bu saldırıyı
önleme gücü ve imkanlarını, saldırganların ve savunmada bulunanlarının sayısını, onların yaşını,
kişisel hazırlıklarını, kullandıkları araç veya silahları, saldırının yapıldığı zaman ve yeri, saldırı ve
savunma arasında dengeyi etkileyebilecek diğer halleri dikkate almaları gerekmektedir…”
(TEREBİLOVA: s. 471) 341 ÖZEN: s.134 342 ÖZEN: s.134
Üçüncü kişi lehine meşru müdafaada, saldırıya uğrayanın bu saldırıya rıza
göstermiş olmasının veya onun yardım istemesinin önemli olup olmadığının da
belirlenmesi gerekmektedir. Kanun kişinin sadece kendisinin değil, aynı zamanda
başkalarının da haklarının sosyal tehlikeli saldırılardan korumayı başkaca bir şart
aramadan meşru saymıştır343. Ayrıca belirtmek gerekirse, bir çok olayda saldırıya
uğrayan kendisine yönelik bu saldırıdan haberi olmadığından yardım isteme fırsatı
bulunmamaktadır. Örneğin, köy mağazası önünde bir kaç kişinin kavgası sırasında
taraflardan A’ nın gruptan ayrılarak en yakın evden balta elde ederek karşı taraftan
birisine arkadan vurmak isterken kavga ile ilgisi olmayan K’nın A’ yı yerden bulduğu
bir taşla öldürmesi olayında mahkeme failin meşru müdafaa durumunda bu fiili
işlediğine ve olayda suç unsuru bulunmadığına karar vermiştir344.
Saldırıya uğrayanın bu saldırıya rızasının olması durumunda ise, kişinin
saldırıya uğrayanın bu hakkı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisinin bulunup
bulunmadığına bakılması ve sorunun buna göre çözüme kavuşturulması gerekir345.
Bu durumda kişinin saldırıya uğrayan bir hak üzerinde mutlak bir tasarruf yetkisi
varsa başkasının saldırıyı uzaklaştırması meşru olmayacaktır346. Gerçekten sahibinin
343 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.312 344 Bkz. SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.312 345 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.305 346 ÖZEN: s.136
rızası ile evin yıktırılmasında başkasının buna engel olması üçüncü kişi lehine meşru
müdafaa değildir. Hukuka uygun bir fiilin sosyal tehlikeli olması da mümkün
olmadığına göre meşru müdafaanın şartları gerçekleşmemiştir347.
Buna karşılık saldırıya uğrayanın hakkı üzerinde tasarruf etme yetkisi
bulunmuyorsa hak sahibinin rızası saldırı fiilini hukuka uygun hale getirmez348.
Hayat hakkı üzerinde kişinin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. Gerçekten kendisine
ötenazi uygulanmasını isteyen birisine doktor tarafından bunun gerçekleştirilmesi
sırasında doktora karşı şiddet kullanan her bir insan üçüncü kişi lehine meşru
müdafaada bulunmaktadır349. Çünkü ötenazi ACCK m.135 ile suç sayılmıştır. Ayrıca
intihar etmek üzere olan kişiye karşı şiddet kullanılarak, intihar etmesine engel olan
kişinin fiilini de bu şekilde düşünmek gerekir. Türk doktrinde Özen’in de taraftarı
olduğu düşünceye göre bu halde intihara engel olan birisinin fiilinin meşru müdafaa
olarak kabul edilmesi gerekir350.
Üçüncü kişilere yönelik saldırılara karşı yapılan savunmanın suç
sayılmamasının hukuki esasını ne olduğu tartışılmıştır. Bir düşünceye göre bunun
347 GERSENZON-DURMANOV: s.187 348 GERSENZON-DURMANOV: s.187 349 GERSENZON-DURMANOV: s.187 350 ÖZEN: s.137
meşru kabul edilmesi ile insani dayanışmanın rasyonel ilkesine geçerlilik
kazandırılmış, diğer bir düşünceye göre ise üçüncü kişi lehine meşru müdafaada
toplumsal zararın olmadığı içindir ki savunma suç teşkil etmemektedir351.
V. DEVLET VE TOPLUM LEHİNE MEŞRU MÜDAFAA
Yürürlükteki Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanunu meşru müdafaayı sadece
kişinin kendisine ve üçüncü kişilere yönelik saldırılara karşı değil, aynı zamanda
devlet veya topluma yönelik saldırılara karşı da kabul ederek kamusal yararı
korumak istenmiştir352. Devlet ve toplum lehine meşru müdafaa herkes tarafından
kullanılabilmektedir353.
Belirtmek gerekirse 1922 tarihli ASSC CK’ un meşru müdafaayı düzenleyen 19.
maddesinde toplum ve devlet lehine meşru müdafaa kabul edilmemiştir354. Bu husus
351 Bkz.ÖZEN: s.134-135 352 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.312 353 KOZAK: s.50 354 GERSENZON-DURMANOV: s.172
ilk olarak 1927 tarihli ASSC CK 13. maddesi ve daha sonra kabul edilen 1960 tarihli
ASSC CK 13. maddesinde yer almıştır. Fakat devlet veya toplum menfaatinin ne
olduğu hususunda bir kanunda bir açıklık bulunmamaktadır. Doktrinde topluma
yönelik saldırılar ile genellikle sosyal düzeni bozabilecek fiillerin kastedildiği kabul
edilmektedir355. Bu görüşe göre toplumsal kuralların ihlali yurttaşların huzurunu
tehlike altına alabilecek sosyal tehlikelere karşı herkesin müdahale hakkı vardır356.
Devlet menfaatinin ise askeri ve devlet sırları, ülke sınırlarının dış
müdahalelerden korunması, iç güvenliğin sağlanması olarak anlaşılması ve bu
menfaatlere yönelik saldırılara karşı herkesin müdahalesinin meşru müdafaa teşkil
edeceği savunulmuştur357. Örneğin, bir darbe girişimini bastırma olayında iştirak
etme bu hüküm gereğince meşru sayılacaktır358.
Ancak bu düzenlemenin meşru müdafaanın mahiyeti ile bağdaşmadığı
kanaatindeyiz. Gerçekten meşru müdafaa tarihi süreç içinde ve niteliği gereği gerçek
355 “Trende yolculuk yapan bir grup gencin yüksek sesle teyp dinleyerek etraftakileri rahatsız etmeleri
üzerine fail D onları kamuya açık bir alanda böyle davranmamaları için uyarmıştır. D’ nin isteğini
dikkate almayan gençler teybin sesini daha da yükselterek eğlencelerine devam etmişler. Bunun
üzerine D onlara ait teybi hareket eden trenin penceresinden dışarıya atmıştır. Mahkeme D’ nin bu fiili
meşru müdafaa durumunda işlediğine ve bu fiilde suç unsuru bulunmadığına karar vermiştir
( SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.314 ) 356 KOZAK: s.57 357 KOZAK: s.57 358 GERSENZON-DURMANOV: s.175
kişilere yönelik saldırılara karşı kabul edilmiştir. Kanunda yazılı ve doktrinde de yer
almasının gerekli olduğu savunulan bu haller bir kanun hükmünü icra olarak
görülebilir. Örneğin, AC CMUK m.149.1.3. hükmü ile herkesin suç failini yakalama
yetkisi olduğunu gösterilmiştir.
Ayrıca ACCK m. 37’de suç failinin yakalanması sırasında ona zarar verilmesi
fiilini hukuka uygunluk nedenleri arasında saymıştır. Böylece sadece “devlet ve
toplum”a karşı işlenen suçlar değil, ceza kanununda yazılı herhangi bir suçu işleyen
failin herkes tarafından yakalanması ve gerektiğinde ona zarar verilmesi fiili hukuka
uygun olacaktır. Diğer bir taraftan kanun hükmünü icra belirli kişiler bakımdan bir
yükümlülüğü de ifade etmektedir. Örneğin, polis veya jandarmanın kanundan
kaynaklanan iç güvenliği sağlama, askerin ülke sınırını dış müdahalelere karşı
koruma görevini icra etmesi ile aynı zamanda devlet ve toplumun menfaati sosyal
tehlikeli saldırılara karşı da korunmaktadır.
Diğer bir taraftan bu düzenlemenin kanunilik ilkesiyle de bağdaşmadığı
kanaatindeyiz. Gerçekten kanunilik ilkesinin politik garanti edici işlevinin tam olarak
gerçekleşebilmesi için gerekli olan hususlardan biri de kanuni tipin açık ve kesin bir
biçimde formüle edilmesidir359. Bu anlamada soyut suç tipine uygun bir fiilin
359 TOROSLU: Nasıl Bir Ceza Kanunu, Ankara 1987, s.7
işlenmesine izin veren ve böylece fiili hukuka uygun hale getiren meşru müdafaa
kapsamı ve sınırlarının da açık bir şekilde ifade edilmesi gerekir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MEŞRU MÜDAFAADA HATA, SINIRIN AŞILMASI, MEŞRU MÜDAFAA VE
DİĞER HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ
I. MEŞRU MÜDAFAADA HATA
A. Genel Olarak
Hata gerçeğin bilinmemesi veya yeter derecede bilinmemesi dolayısıyla yanlış
bir hüküm verilmesini ifade eder360. Bu bakımdan hata bilmemeyi de kapsamaktadır.
Fakat hata yanlış da olsa bir kanaatin varlığı nedeniyle olumlu bir durumu ifade ettiği
halde, bilmemede olumsuz bir nitelik söz konusudur361. Hata hukuki duruma ilişkin
360 ÖZEN: s.138; DÖNMEZER-ERMAN II: s.339 361 ÖZEN: s.138
ise hukuki hatadan, fiili duruma ilişkin ise fiili hatadan bahsedilmektedir362.
Hukuki hata hukuk kuralının bilinmemesi veya yanlış bilinmesi şeklinde ortaya
çıkar 363 . Azerbaycan hukukunda hukuki hatanın failin sorumluluğuna etki
etmeyeceği kabul edilmiştir.364 Gerçekten bu husus AC CMUK 141.3.1. maddesinde
“…kişilerin kanunu bilmesinin ayrıca ispatı gerekmeyeceği…” şeklinde hükme
bağlanmıştır. Fakat bu kural mutlak olarak anlaşılmamakta ve bazı istisnalar da
görülmektedir365.
Fiili hata ise kurucu unsurlara ilişkin hatadır366. Fiilin gerçekleşme şartlarında
yanılgıya düşmeyi ifade eden fiili hata esaslı ise, kusuru ortadan kaldırır ve
sorumluluk doğmaz367. Fail burada fiilin kurucu unsurlarında hataya düşmektedir368.
362 NAUMOV: s.265 363 ÖZEN: s.139; NAUMOV: s.266; ARTUK: s.669 364 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.250 365 Fiilin suç teşkil edebilmesi için bu suçu düzenleyen normun failce bilinmesinin zorunlu olduğu
hallerde hukuki hata failin sorumluluğuna etki edebilmektedir. Gerçekten 10 Şubat 1941 tarihli SSCB
Yüksek Şurası “Araç ve Malzemelerin Yurtdışına Satılması, Değiştirilmesi veya Verilmesinin Yasak
Olduğu Hakkında” Fermanından habersiz olan kömür ocağı müdürü Z kömür sattığı için 3 yıl hapis
cezasına mahkum edilmiştir. Kararı inceleyen SSCB Yüksek Mahkemesi ise müdürün kömürü sattığı
sırada bu fermandan haberi olmadığını, radyo ve gazetenin de bulunmaması dolayısıyla bilgi
edinmesinin de imkansız olduğu için ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Bkz. NAUMOV:
s.266 366 ARTUK: s.669 367 SEMENDEROV: Firudin: Cinayetin Subyektiv Ceheti, Bakı 1989, s.88; ÖZEN: s.139 368 ERSOY: s.110
Fiili hatanın esaslı sayılabilmesi için bunun failin taksiri sonucu meydana gelmemesi
gerekir. Bu nedenle hata fiili nitelikte ve failin bu hataya düşmede taksir derecesinde
kusuru var ise, işlenen fiilin kanunda taksirli şeklinin bulunması kaydıyla taksirden
dolayı sorumlu olacaktır369. Ancak işlenen fiil sadece kasıtla işlenebilen bir fiil ise,
kişi bundan sorumlu tutulmayacaktır370.
B. Meşru Müdafaada Hata
Hata konusunda genel bir açıklamadan sonra, hukuka uygunluk nedenleri ve
bunlardan biri olan meşru müdafaanın varlığı üzerinde hatanın sorumluluğa etkisini
belirlemek gerekir. Meşru müdafaadan bahsedebilmek için bunun sadece objektif
olarak varlığı yeterli midir, yoksa hem de sübjektif olarak, yani failin meşru
müdafaada durumunda bulunduğunu bilmesi gerekir mi?
Olayda meşru müdafaanın objektif ve sübjektif olarak bulunması halinde
tartışmalı bir durum söz konusu değildir371. Bu halde ortada objektif olarak meşru
müdafaa durumu var ve fail meşru müdafaada bulunduğunu bilmektedir. Fakat meşru
369 DÖNMEZER-ERMAN II: s.316 370 ÖZEN: s.139
371 DÖNMEZER-ERMAN: s.22
müdafaanın objektif olarak mevcut olmasına karşın, savunmada bulunanın bunu
bilmemesi, yani sübjektif olarak meşru müdafaanın yokluğu sorumluluk gerektirir mi?
Burada meşru müdafaanın objektif nitelikte olması ve mefruz suç kuralına
başvurmak suretiyle kişinin hukuka uygunluk nedeninden yararlanacağı kabul
edilmektedir372. Gerçekten meşru müdafaanın objektif olarak var olması halinde
kişinin bunu bilmemesinin, yani hukuka aykırı davrandığını sanmasının önemi
yoktur.
Meşru müdafaanın sadece sübjektif olarak bulunmasının yeterli olup
olmadığı hususu, yani failin hata sonucunda objektif olarak bulunmayan bu hukuka
uygunluk nedenini var sanmasının sorumluluğa etkisinin ne olacağının da
belirlenmesi gerekir. Bu hususta aksi söylenmekle 373 birlikte bazı istisnai
durumlarda meşru müdafaanın sübjektif olarak varlığı yeterli görülebilir ve failin
cezai sorumluluğu doğmaz. Bugün mefruz meşru müdafaa halinde, failin objektif
olarak mevcut olmayan meşru müdafaayı var sanmasına bir etki tanınmaktadır.
Uygulamanın da bu yönde olan düşüncesine göre sorumluluğa etki eden hatanın fiili
372 NAUMOV: s.265; ÖZEN: s.141 373 Gerçekten meşru müdafaada hataya etki tanımayanlar, hukuka aykırılığın sadece objektif olarak
varlığını bu unsurun gerçekleşmiş sayılmasında yeterli görmektedir. Bu düşüncede olan von Liszt’e
göre esasen mevcut olmadığı halde failin meşru müdafaayı var zannetmesinin hiçbir önemi yoktur .
Bkz. ÖZEN: s.143
nitelikte olması gerekir 374 . Hukuki hatanın ise sorumluluğa hiçbir etkisinin
olmayacağı kabul edilmektedir.
1. Hukuki Hata
Hukuki hata halinde failin yanıldığı husus meşru müdafaaya ilişkin bir hukuk
kuralıdır375. Hukuk kuralı üzerinde hatanın sorumluluğa etkisi olmayacağına göre,
meşru müdafaa hem objektif olarak hem de sübjektif olarak bulunmamaktadır. Meşru
müdafaa kuralı üzerindeki bu tür hatanın sorumluluğa etki edemeyeceği tartışmasız
kabul edilmiştir376. Gerçekten haklı saldırılara karşı da meşru müdafaanın kabul
edildiğini zanneden kişi, usulüne uygun olarak verilmiş bir tutuklama emrini yerine
getiren polis memuruna karşı, cebir kullanırsa meşru müdafaa halinde
bulunduğundan bahsedilmeyecek ve bu hatası fiilini hukuka uygun hale
getirmeyecektir.
2. Fiili Hata
Hata hukuka uygunluk sebebinin ve bunlardan biri olan meşru müdafaanın
374 NAUMOV: s.375; GEHREMANOV: Cinayet Hügugu, s.166 375 SEMENDEROV: Cinayetin Subyektiv Ceheti, Bakı, 1988, s.85 376 NAUMOV: s.375; ÖZEN: s.145
özünü ilgilendiriyor, yani fail esasta olmayan bir hukuka uygunluk sebebinin
bulunduğunu ve hukuka uygun hareket ettiğini zannediyor ise hata hukukidir ve
yanılmanın etkisi yoktur 377. Buna karşılık hata meşru müdafaanın gerçekleşme
şartlarına ilişkin ise fiili hata söz konusudur. Yani fail meşru müdafaanın gerçekleşme
şartlarından birinde hataya düşmekte ve objektif olarak var olmadığı halde o şartın
gerçekleştiğini sanmaktadır 378 . İşte fiili nitelikteki bu hatanın varlığı halinde
sorumluluğa etki edeceği genellikle kabul edilmekle birlikte bu husus farklı
açıklanmaktadır379.
Azerbaycan ceza hukuku doktrini ve uygulamasında380 da kabul edilen görüş
meşru müdafaadaki fiili hatayı kusurlulukla açıklamaktadır381. Bu düşünceye göre
kusurluluğu ortadan kaldıran hataya ilişkin genel kural burada da uygulanacaktır382.
O halde ve failin bu hataya düşmesinde kusuru yok ise meşru müdafaanın sübjektif
377 DÖNMEZER-ERMAN: s.25 378 ÖZEN: s.146 379 ÖZEN: s.146; DÖNMEZER-ERMAN: s.25; TOROSLU:Ceza Hukukunda Zaruret Hali, Ankara,
1968, s.155; SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.310 380 SSCB Yüksek Mahkemesi Genel Kurulunuun 14 Ağustos 1984 tarih 14 sayılı kararın 13.
paragrafında “…mefruz meşru müdafaada taksiri sonucunda hataya düşen fail, işlediği fiilin kanunda
taksirli şeklinin öngörülmesi şartıyla taksirli suçtan sorumlu” olacağı hükme bağlanmıştır.
(TEREBİLOVA: s.472) 381 GEHREMANOV, Ümumi Hissesine Dair, s.109; Pozitivistlere göre ise meşru müdafaa
durumunun bulunduğu kanısı ile hareket eden kişi hukuka uygun saikle hareket etmekte ve tehlike
hali göstermeyen bu kişinin cezalandırılmaması gerektir( DÖNMEZER-ERMAN: s.25). 382 GERSENZON-DURMANOV: s.174
olarak mevcut olması yeterli olmakta ve cezalandırılmamaktadır 383. Ancak fail
hataya taksiri sonucunda düşmüşse işlediği fiilin kanunda taksirli şeklinin
öngörülmüş olması kaydıyla taksirli suçtan sorumlu olacaktır384. Alman doktrininde
de genellikle mefruz meşru müdafaanın suç olmaması manevi unsurun oluşmaması
ile açıklanmaktadır385
Türk doktrininde de taraftarı bulunan386 bu düşünce eleştirilmiştir. Gerçekten
383 NAUMOV: s.375; Semenderov da bu görüşü savunmakta, ancak mefruz meşru müdafaa kanısı
ile hareket eden kişinin hatasının hukuki nitelikte olduğu ve bu kişinin saldırının mevcut olduğunu
anlamaz veya anlamak durumunda olmaz ise bu hatasının kusursuz olduğu için cezalandırılmaması
gerektiğini söylemektedir. Bkz. SEMENDEROV: Cinayetin Subyektiv Ceheti, s.86 Fakat bu görüşe
katılmak imkansızdır. Çünkü yazar hukuki hata ile fiili hatayı karıştırmaktadır. Gerçekten hukuki hata
kural üzerinde hata iken, fiili hata ise kurucu unsurlara ilişkin hatadır; RSFSC Yüksek Mahkemesi
Ceza Genel Kurulunun 14 Mayıs 1926 tarihli kararında: “…suçla mücadele ajanlarının ellerini kaldır
emri üzerine onları haydut sanan ve ajanların ateşine karşılık veren D’nin hataya düşmede kusuru
olmadan görevlilerden birisini yaralaması olayında suçlu bulunmadığına…” karar verilmiştir
(GERSENZON-DURMANOV: s.174); Azerbaycan ve Rus ceza hukuku öğretisi ve uygulamasında
mefruz meşru müdafaa durumunda da sınırın kasden aşılmasının cezalandırılacağı kabul edilmiştir.
Bkz. NAUMOV: s.372; SSCB Yüksek Mahkemesi Genel Kurulunun 14 Ağustos 1984 tarih 14 sayılı
kararı: “…sosyal tehlikeli bir saldırının bulunduğunu fail bilmiyor ve bilmek durumunda değilse
yaptığı savunma hareketleri meşru müdafaa olarak kabul edilmelidir, şu kadar ki savunma fiili izin
verilen sınırları tecavüz etmemiş olsun. Bu zaman fail meşru müdafaa sınırının aşılmasından sorumlu
olacaktır”( TEREBİLOVA: s.472 ).
384 NAUMOV: s.377; Türk doktrininde Artuk da meşru müdafaada fiili hatanın kusurluluğu ortadan
kaldırdığı düşüncesindedir. Bkz. ARTUK: s.684 385 ÖZEN: s.146 386 Nitekim Erem’e göre “fiilin meşruiyeti hakkında makul bir inanç mevcut ise, fail hüsniniyetle
hareket etmiş demektir. Hüsniniyet daima fiili hataya müncer olur ve suç kasdının mevcut olmadığını
gösterir”. Bkz. ÖZEN: s.146
mefruz meşru müdafaa halinde de kişi karşı tarafa zarar verdiğini bilmekte ve
istemektedir. Fiili hataya taksiri ile düşen failin, fiilin kanunda taksirli şeklinin
öngörülmesi kaydıyla cezalandırılması ise taksir kurumunun esası ile
çelişmektedir 387. Çünkü taksir kavramı genel olarak, hareketin istenmesi, fakat
neticenin istenmemesini ifade eder. O halde meşru müdafaada hata kusurluluğa değil
hukuka aykırılık unsuruna etki eder.
Meşru müdafaada hatanın hukuka aykırılık unsuruna etki ettiği düşüncesine
paralel olarak ise failin kusuru sonucunda işlediği fiilden sorumlu olup
olmayacağının da belirlenmesi gerekmektedir. Bazı ceza kanunları bu hususu açıkça
düzenlemiştir. Örneğin, İtalyan Ceza Kanunu 59.3. maddesinde meşru müdafaaya
ilişkin hatanın kusursuz olması halinde fiili hukuka uygun hale getireceği, buna
karşılık failin hataya düşmede taksir düzeyinde bir kusurunun bulunması durumunda
ise bu fiilin kanunda taksirli şeklinin öngörülmesi kaydıyla suçun taksirli şeklinden
sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır388.
Bazı ceza kanunları ise hatanın meşru müdafaaya ve failin sorumluluğuna
etkisini açıkça düzenlememiştir. Bu yönüyle ACCK’u TCK ile benzerlik arz
387 DÖNMEZER-ERMAN: s.26 388 TOROSLU: Zaruret Hali, s.158
etmektedir. Gerçekten Türk Ceza Kanununda da hatanın meşru müdafaaya etkisinin
açıkça düzenlenmemesi, failin sorumluluğu açısından farklı düşüncelere yol açmıştır.
Dönmezer’e göre “genel taksir kavramını bu gibi yanılmaya uygulayamayız; zira fail
adeta kasıtla hareket etmektedir. Bu durumda zaruret sınırının aşılmasını düzenleyen
hükümlerin de uygulanamaz. Zira mefruz meşru müdafaa halinde sebep objektif
olarak yoktur. Meşru müdafaa sınırını aşılması hükümleri ise yapılan hareketin
ölçüsüz olması haline ilişkindir. Hata, faile isnat edilebilen bir taksirden ileri gelmiş
olsa bile açık bir hüküm olmadıkça fiili hukuka aykırı saymak mümkün değildir”389.
Türk doktrininde Kunter tarafından savunulan diğer bir görüş fiili hatanın
sorumluluğa etki edebilmesi için kusursuz olması gerektiğini söylemektedir390. Bu
düşünceye göre İtalyan Ceza Kanununa benzer düzenleme bulunmadıkça, taksiri
sonucunda fiili hataya düşen fail işlediği fiilin kasıtlı şeklinden sorumlu olacaktır391.
Fakat buradaki hata ile kusurluluğa ilişkin hata arsasında hiçbir ilişki
bulunmamaktadır392. Fiili nitelikteki bir hata sonucunda işlenen fiilin kasdi bir suç
389 DÖNMEZER-ERMAN: s.29; Gölcüklü de “failin hatasının kendi kusurundan ileri gelmesi halinde
dahil, kanuni sarahat yoksa, kendisinin cezalandırılamayacağı” görüşündedir. Bkz. GÖLCÜKLÜ,
Feyyaz: Suçta Kanuni Unsurların Ortadan Kalkması, s.192 390 KUNTER, Nurullah, Suçun Kanuni Unsurları Nazariyesi, İstanbul, 1949, s.152 (Aktaran.
TOROSLU: Zaruret Hali, s.160) 391 DEMİRBAŞ: GH, s.230
392 ÖZEN: s. 150
olması da mümkündür. Dolayısıyla manevi unsura etki eden hataya ait genel
kuralların burada uygulanması da söz konusu değildir. O halde “ işlenen suç, mesela
taksirli adam öldürme değil, fakat kasden adam öldürme suçu olarak kabul
edilmektedir393. Yani taksiri sonucunda hataya düşen failin, işlediği fiilinin kasıtlı
değil de taksirli şeklinden sorumlu tutulabilmesi için kanuni sarahate ihtiyaç vardır.
Bizce de hukuki hata mefruz meşru müdafaa durumunda sorumluluğa etki
etmez ve kişi işlediği fiilden aynen sorumlu olur. Sorumluluğa etki edecek hata fiili
nitelikteki hatadır. Bu hatanın sorumluluğu ortadan kaldırması için ise kusursuz
olması gerekir. Ancak Azerbaycan doktrinindeki genel kanaatin aksine fiili hatanın
kusurluluğu değil, hukuka aykırılığın suçun bir unsuru kabul edilmesi suretiyle bu
unsura etki ederek suçu ortadan kaldırdığı görüşüne katılmaktayız. Gerçekten mefruz
meşru müdafaa durumunda fail karşı tarafa zarar verdiğini bilmekte ve istemektedir.
Bu hatanın fiili hukuka uygun kılabilmesi için kusursuz olması gerekir. Failin hataya
düşmesinde kusurunun bulunması halinde ise, kanunda açık düzenleme olmadığı
sürece, işlediği fiilinin kasıtlı şeklinden sorumlu olması gerekir.
393 KUNTER: s.152; ( Aktaran. ÖZEN: s.151 ); 2003 TCK Tasarısı 23.3. maddesi “kendisine kusur
olarak isnadı mümkün olmayan bir hata dolayısıyla hukuka uygunluk nedenlerine ait koşullara
uyduğunu sanan kimseye ceza verilmez” demek suretiyle fiili hatanın kusursuz olması gerektiği
açıkça öngörülmüştür. Fakat bu tasarıda da mefruz meşru müdafaa durumunda kusuru ile hataya
düşen kişinin sorumluluğunun belirlenmesine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.
C. Meşru Müdafaada Şahısta Hata ve Sapma
Şahısta hata işlenmesi kastedilen suç mağdurunun kimliğinde yanılmadır394.
Mefruz meşru müdafaada hata saldırganın şahsına da ilişkin olabilir. Diğer bir
taraftan meşru müdafaada bulunan kimse kendini savunurken örneğin, ateş eder ve
sapma sonucunda üçüncü bir kişiye zarar vermesi durumunda ne yapılacağı
hususunda da kanunda bir açıklama bulunmamaktadır. Her iki durumda da objektif
olarak bilfiil mevcut bir saldırının gerçekleşmesine karşın saldırgan olmayan üçüncü
kişilere zarar verilmektedir.
Doktrinde ve uygulamada meşru müdafaada şahısta hatanın kusurlu olup
olmadığına bakılacağı ve kusursuz ise kişinin meşru müdafaadan yararlanılacağı
kabul edilmektedir. Gerçekten arabanın içinde bulunan makbuzat memurunun ona
saldıran bir grup kişiyi uzaklaştırmak için uyarı ateşi açması üzerine dışarıya çıkan
diğer memur K, saldırıya uğrayana yardım amacıyla arabaya yaklaşan üçüncü kişi
S’yi saldırgan sanarak yaralaması olayında hataya düşmede kusuru sabit
olmadığından suçlu bulunmamıştır395.
394 ARTUK: s.684 395 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.311
Meşru müdafaada sapma halinde de bu şekilde düşünmek gerekir. Fakat
kanunda genel olarak sapma halinde, örneğin failin sıktığı kurşunların kastedilen
kişiye değil de üçüncü bir kişiye isabet etmesi durumunda failin sorumluluğunun ne
şekilde teşkil edileceğini düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Bu hususta Türk
Ceza Kanununda bir düzenleme yapılmıştır. Gerçekten TCK 52. madde hükmü
gereğince suç kastedilen kişiye karşı işlenmiş sayılacaktır. Meşru müdafaada sapma
ve hata konusunda da bu maddenin prensiplerinin uygulanacağı Türk doktrininde
kabul edilmiştir396. Böylece meşru müdafaa durumunda işlenen fiil saldırgan kişiye
karşı işlenmiş kabul edilmekte, hata ve sapma olmasaydı nasıl düşünülecek idiyse
aynı şekilde düşünülmektedir397.
Meşru müdafaada hata ve sapma halinde kanunda açık bir düzenlemenin
bulunması veya en azından bu hususta prensiplerinin uygulanması açısından Türk
Ceza Kanunu 52.maddeye benzer bir hükmün konulmasının uygun olacağı
kanaatindeyiz.
II.MEŞRU MÜDAFAADA SINIRIN AŞILMASI
A. Genel Olarak Kanundaki Düzenleme
396 DÖNMEZER-ERMAN: s.30 397 ÖZEN: s.156
Meşru müdafaada savunma, savunma sınırları içinde kaldığı sürece
meşrudur 398 . Savunma sınırının aşılmasını ise kanunlar suç saymakta ve
cezalandırmaktadır. Hemen söylemek gerekirse, sınırı aşmanın mevcudiyeti için
meşru müdafaa durumu ve saldırıya uğrayanın iradesinin kendini savunmaya yönelik
olması gerekir 399 . ACCK’ nun 36.3. maddesinde yazılı meşru müdafaa sınırı
aşıldığında, savunma fiili sosyal tehlikeli olduğu için savunmada bulunan suç işlemiş
olacaktır400. Kanun savunma sınırını aşan faili cezalandırmakla birlikte, ACCK
m.59.1.7., m.123 ve m.130 hükümleri gereğince cezasını indirmektedir.
Saldırıdan korunurken savunmanın sınırı çeşitli nedenlerden dolayı aşılmış
olabilir. Fail sınırı fiili hata nedeniyle veya mücbir sebepten dolayı aşmış olabilir401.
Mücbir sebeple sınırın aşılması halinde faile kusur isnat etmek mümkün olmadığı
için ve hatanın esaslı olması durumunda faile ceza verilmez. Meşru savunma sınırı
ayrıca kasıtlı veya taksirli olarak da aşılabilmektedir. Bazı ceza kanunlarında bu
hususun açıkça düzenlenmemesine karşın, bir çok ceza kanunları sınırını taksirle
398 ÖZEN: s.156 399 ÇAĞLAYAN, Muhtar: Türk Ceza Kanunu En Son Değişiklikleriyle Birlikte Gerekçeli Açıklamalı
ve İçtihatlı, C.I, s.501
400 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.316 401 ÖZEN: s.157
veya kasden aşılmasını hükme bağlamıştır. Gerçekten İtalyan Ceza Kanunu sınırın
taksirle aşılmış olması şartını aramış ve kasden sınırı aşan faile işlediği suçun tam
cezasını öngörmüştür402.
Sovyetler Birliği dönemi Azerbaycan ceza kanunlarında da meşru müdafaa
sınırının aşılmasında manevi unsur açık düzenlenmemiş ve çeşitli tartışmalara yol
açmıştır403. Gerçekten 1922 tarihli ASSC CK m.176’da meşru müdafaa sınırının
aşılması suretiyle adam öldürme suçu, taksirli adam öldürme suçu ile aynı maddede
düzenlenmiştir404. Bunun sonucu olarak da meşru müdafaa sınırının aşılmasının
manevi unsuru taksir olarak kabul edilmekteydi405. 1960 tarihli ASSC CK da bu suç
taksirli adam öldürme suçundan farklı bir maddede (m. 104.1.) düzenlenmiş, fakat
suçun manevi unsuru belirtilmemiştir. Yürürlükteki ACCK’ nu ( m.37.2, m.37.3 ) ise
meşru müdafaa sınırının kasden aşılması durumunda faile ceza verileceğini hükme
bağlamıştır. Böylece meşru müdafaa sınırının aşılmasında manevi unsura ait
tartışmaya son verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, meşru müdafaa sınırının
402 İCK m.55 “…52…maddelerinde öngörülen fiillerden herhangi birinin icrası sırasında… zaruretin
koyduğu sınırlar taksirli olarak aşılırsa, bu fiil kanun tarafından taksirli cürüm olarak öngörülmek
kaydıyla, taksirli cürümlerle ilgili hükümler uygulanır.”(Aktaran. ÖZEN: s.157) 403 KOZAK: s.124 404 Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanununda meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle adam
öldürme, hem Sovyetler birliği döneminde hem de bugün yürürlükteki ceza kanununda ayrıca suç
olarak özel kısımda düzenlenmiştir. 405 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.91
aşılmasından bahsedilebilmesi için, her şeyden önce meşru müdafaanın şartları
esasen mevcut olmalı, fakat savunma sınırını belirleyen oran şartı ihlal edilmelidir406.
Meşru müdafaa sınırının aşılması halinde faile verilecek cezanın
belirlemesinde kanunlar farklı düzenleme yapmışlardır. Örneğin, TCK’ nu
50.maddede meşru müdafaa sınırını aşan failin cezasının ne şekilde indirileceğini
hükme bağlanmıştır. ACCK’ nu ise önceki ceza kanunlarında olduğu gibi meşru
savunma sınırının aşılmasını 59. maddede hafifletici nedenler arasında saymıştır.
Fakat kanun meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle adam öldürme ve ağır veya
az ağır müessir fiil suçunu özel kısımda düzenlemiştir. ACCK 123 ve 130.
maddesinde düzenlenen bu haller dışında meşru müdafaa sınırının aşılması halinde
faile ceza kanununda yazılı suçu verilecek ve cezasından 59.1.7. madde hükmü
gereğince indirilecektir.
B. Sınırın Mücbir Sebeple Aşılması
Mücbir sebep önceden göz önüne alınmasına ve bunun sonucu olarak ortadan
kaldırılmasına olanak bulunmayan olaydır407. Bu durumunda fail kendini kanuna
uygun hareket etme imkansızlığı içinde bulmakta ve bu da kusurluluğu ortadan
406 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.83; ÖZEN: s.156 407 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.170
kaldırmaktadır408. Fail hukuka uygunluk nedeninin sınırı mücbir sebeple aşarsa, bu
halde de sınırı ihlal ettiğinin farkında olmaz ve kendisine bir kusur isnat etmek de
mümkün olmaz409. O halde meşru müdafaa sınırını mücbir sebeple ihlal eden failin
cezalandırılmasından bahsedilemez.
C. Sınırın Taksirle Aşılması
Fail meşru müdafaada bulunurken sınırı taksirli olarak da aşabilir. Bu durumda
saldırıya uğrayanın meşru müdafaa sınırını aşmadaki kusuru taksir biçiminde
olmaktadır. 1922 ve 1960 tarihli ASSC CK’ nun yürürlüğü sırasında meşru müdafaa
sınırının aşılması hususu açık olmadığı için, konu farklı mülahazalara sebep
olmuştur410. Gerçekten 1922 tarihli ASSC CK’ nda meşru müdafaa sınırının aşılması
suretiyle adam öldürme suçu taksirli adam öldürme suçu ile aynı maddede
düzenlendiğinden, sınırın taksirle aşıldığını savunanlar buna dayanmışlardır. 1960
tarihli ASSC CK’ nda ise bu suç farklı bir maddede düzenlenmiş fakat manevi unsur
hususu yine açıklığa kavuşmamıştır. Sınırın taksirle aşıldığını kabul eden yazarlardan,
Yakuboviç şu soruyu yöneltmekte ve farklı bir gerekçe ile cevaplamaktadır: “Kişi
kendisine veya üçüncü kişiye yönelik saldırıdan müdafaa olunurken, onun saldırganı
408 DEMİRBAŞ: GH, s.269 409 ÖZEN: s. 158 410 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.92
öldürme kastı olabilir mi? Hayır, olamaz. Çünkü savunmada bulunan saldırgana zarar
verirken tek amacı saldırıyı defetmektir”411.
Meşru müdafaa sınırının taksirle aşıldığının kabul edilmesi durumunda ise,
faile ceza verilebilmesi için, sınırın aşılması dolayısıyla işlenen suç taksirle
işlenilebilen suçlardan olmalıdır412. Eğer bu suç sadece kasıtlı olarak işlenilebilen bir
suç ise, fail sınırı aşmış olmasına rağmen cezalandırılamaz413. Fakat yukarıda da
belirtildiği üzere 1999 tarihli ACCK’ nu bu tartışmalara son verecek bir düzenleme
yaparak sınırın sadece kasden aşılması durumunda faile ceza verileceği sistemini
kabul etmiştir.
D. Sınırın Kasden Aşılması
Meşru müdafaa sınırını fail bilerek ve isteyerek de aşmış olabilir414. 1960 tarihi
Ceza Kanunun yürürlüğü sırasında meşru müdafaa sınırının kasden aşıldığını kabul 411 YAKUBOVİÇ: s.142; Yazarın savunduğu görüşün gerekçesine katılmamaktayız. Çünkü amaç
savunma değil, karşı tarafa zarar vermekse artık meşru müdafaanın dışına çıkılmış olacağından sınırın
aşılmasından da bahsedilemez. 412 ÖZEN: s.160; 2003 tarihli TCK Tasarısı (m.30) meşru müdafaa sınırının aşılması hususuna açıklık
getirerek, taksirli aşılması halinde faile ceza verileceğini öngörmüştür. “Hukuka uygunluk
nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde fiil, taksirle ,işlendiğinde de
cezalandırılabiliyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadar
indirilerek hükmedilir” 413SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.83 414 KOZAÇENKO-NEZNAMOV: Ugolovnoe Pravo, Osobennaya Çast/Ceza Hukuku, Özel
Hükümler, Moskva 1997, s.48
eden yazarlardan Semenderov, bu suçun taksir teşkil edecek niteliğinin belirtilmediği
noktasından hareket etmiştir415. Gerçekten bu niteliğin belirtilmeği hallerde kanun
koyucu taksiri değil, fakat kasıtlı davranışı ima etmektedir 416 . Borodin ve
Zagorodnikov da bu suçun kasden işlenilebilen bir suç olduğunun kanun maddesinin
“saldırının niteliğine ve tehlikelilik derecesine açıkça uygun olmayan savunma”
ifadesi ile belirtildiği, diğer bir taraftan müttefik devletlerin ceza kanunlarında da
meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle adam öldürme suçunun taksirli adam
öldürme suçundan farklı bir maddede düzenlendiğinin de bunun bir kanıtı olduğunu
söylemiştir417.
Meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle işlenen suçların manevi unsurunun
kasıt olduğunu kabul edenlerden bazıları, bu suçun taksirle de işlenebileceğini
savunmuşlar. Bu görüşü savunanlardan, Aniyans ve Memmedov’a göre kanun
koyucu meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle işlenen suçun manevi unsurunu bu
amaçla, bilinçli olarak göstermemiştir418. Fakat bu görüş de meşru müdafaa sınırının
kasden veya taksirli olarak aşılması halinde aynı madde hükmü uygulanması
415 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.292 416 ÖZEN: s.161 417 BORODİN: Kvalifikaçiya Ubiystvo po Deystvuyuşemu Zakonadatelstvu/Yürürlükteki Mevzuata
Göre Adam Öldürme Suçunun Sınıflandırılması, Moskva, 1966, s.154-155 (Aktaran. MEMMEDOV:
Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.93) 418 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.94
gerektiği ve kastla taksir arasında hiçbir fark gözetilmemesi anlamına geldiği için
eleştirilmiştir419.
Diğer bir görüş ise meşru müdafaa sınırının aşılmasına ve bunun sonucunda
karşı tarafa zarar veren fiilin farklı manevi unsuru olduğunu savunmuştur. Kriçenko’
nun da taraftarı olduğu bu görüşü savunanlar, saldırganın öldürülmesi durumunda
failin meşru müdafaa sınırını taksirle aşabileceğini, fakat adam öldürmenin manevi
unsurunun kasıtlı veya taksirli olabileceğini savunmuşlar420. Doktrinde bu görüş,
savunma fiilinin tek olduğu ve dolayısıyla bir filde iki manevi unsur olmayacağı
gerekçesiyle eleştirilmiş ve kabul görmemiştir421.
Meşru müdafaa sınırının aşılması durumunda manevi unsura ilişkin bu
tartışmalara 1984 tarihli SSCB Yüksek Mahkemesi bir anlamda son vermiştir.
Mahkeme kararının yedinci bendinde, “meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle
adam öldürme ve saldırgana karşı müessir fiil suçunu düzenleyen İttifak
Cumhuriyetlerin Ceza Kanunlarındaki ilgili maddelerinde savunmada bulunanın
kasıtlı bir şekilde sınırı aştığını anlamak gerekir”422. Fakat Yüksek Mahkeme meşru
419 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.95 420 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.94 421 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.94 422 TEREBİLOVA: s.470-471; Bakü mahkemesi de 1960 tarihli Ceza Kanununun yürürlüğü sırasında
bir kararında yüksek mahkemenin görüşüne uygun hüküm vermiştir: Bakü, Nesimi İlçe
müdafaa sınırının aşılması suretiyle işlenen diğer suçlar hakkında bir açıklık
getirmemiştir.
Yürürlükteki ACCK’ nu ise mehaz RFCK’ a paralel olarak meşru müdafaa
sınırının sadece kasden aşılmasını suç saymış ve caza öngörmüştür423. Her iki
kanunda da meşru müdafaa sınırının aşılmasını düzenleyen ilgili maddelerde manevi
unsurun sadece kasden olması gerektiği özellikle belirtilerek tartışmalara son
verilmiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanunu 36.3. maddesi şu şekilde
düzenlemiştir:
“36.3. Saldırının niteliği ve tehlikelilik derecesi ile açıkça uymayan ve kasden
işlenilen fiiller meşru müdafaa sınırının aşılması sayılır.”
ACCK 59.1.7. maddesinde meşru müdafaa sınırının kasden aşılması cezayı
hafifletici sebepler arasında saymıştır424. Cezayı hafifletici sebepler, suçun unsuru
Mahkemesinin, I-586 sayılı ceza davasına ait 03 Kasım 1996 tarihli kararı: “ …sanık Müseyibov,
kayını Baumval Alekseyin mutfakta ona tokatla saldırısı üzerine birkaç bıçak darbesi vurmuş ve en
sonunda bıçakla onu tokatlamaya devam eden mağduru kasden göğüs kafesinden yaralamış olduğu
için meşru müdafaa sınırını kasden aşmak suretiyle ağır müessir fiil suçu işediği sabit olmuştur”. 423 http://biofak1981-1986.boom.ru/kugolvK1txt 424 Bu husus kanun hükmünde “…suçun meşru müdafaanın …kanunda yazılı şartlarını ihlal suretiyle
işlenmesi…” şeklinde düzenlenmiştir. Fakat oran şartı dışında diğer şartların ihlali halinde esasen
meşru müdafaa durumu mevcut olmayacağına göre bunun “meşru müdafaanın oran şartını ihlal
suretiyle” olarak anlaşılması gerekir. Nitekim doktrinde de bu cezayı hafifletici sebebin sadece oran
şartını ihlal halinde uygulanacağından bahsedilmektedir.
dışında kalan, suçun ve suçlunun sosyal tehlikelilik derecesini azaltan, kanunla
gösterilmiş durumlardır 425 . Hakim somut olayda meşru müdafaa durumunun
olduğunu belirledikten sonra savunma sınırının aşılmasına suçun kanunda
gösterilmiş cezasını verecek ve hafifletici sebep dolayısıyla ceza indirimi yapacaktır.
Fakat kanunda cezanın ne şekilde ve ne kadar indirilmesi hususunda bir açıklık
bulunmamaktadır. Doktrinde taktiri hafifletici sebep niteliğinde olan bu sebeplerin
varlığı halinde hakimin, suça öngörülen cezanın alt sınırına yakın ceza tayin etme,
seçimlik ceza öngören maddelerde daha hafif cezanın tayini, şartlı mahkumiyet
kararı verme konusunda taktir yetkisi olduğu kabul edilmektedir426.
1. Meşru Müdafaa Sınırının Kasden Aşılması Suretiyle Adam Öldürme
Meşru müdafaa sınırının aşılmasını kanun koyucu sosyal tehlikeli gördüğü için
suç saymıştır. Kanununda açıkça yazıldığı üzere meşru müdafaa sınırının sadece
kasden aşılması halinde fail cezalandırılmaktadır. Fakat bu suçların meşru müdafaa
durumunda işlendiği dikkate alınarak cezayı hafifletici sebepler uygulanacaktır427.
Ancak Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanunu (m.123.1) meşru müdafaa sınırının
425 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.132; SEMENDEROV: Cinayet
Hügugu, s540 426 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.132 427 GULİYEV, Rafig-İMANOV-Mehemmed: Cinayet Hügugu Hüsusi Hisse, Bakı 2001, s.92
aşılması suretiyle işlenen adam öldürme ve ağır müessir fiil işlenmesi suçunu farklı
bir maddede düzenlemiştir. Kanun bu suçun meşru müdafaa durumunda işlenmesi
suçun zorunlu unsuru olarak gösterilmiş ve meşru müdafaa sınırını aşan faile daha az
ceza öngörmüştür428. Böylece bu suçun işlenmesi halinde ACCK 59.1.7. maddesinde
gösterilen cezayı hafifletici sebepler tekrar uygulanmayacaktır429.
Bu suçun varlığı için, her şeyden önce meşru müdafaa durumunun mevcut
olması ve daha sonra savunma sınırının aşılması gerekmektedir430. Burada failin
amacı saldırganı öldürmek değil, savunmada bulunmaktır. Aksi taktirde amaçta
aşırılık söz konusu olacağından, meşru müdafaa durumu mevcut olmayacak ve fail
işlediği suçun tam cezasını alacaktır. Meşru müdafaa sınırının aşılmasıyla saldırının
niteliği ve sosyal tehlikelilik derecesine açıkça nispetsizlik kastedilmektedir. Meşru
müdafaa sınırının kasden aşılması suretiyle adam öldürme suçu da kullanılan araçlar
veya zarar verilen haklar bakımından işlenilebilmektedir. Gerçekten mülkiyet
hakkına yönelik bir saldırıyı önlerken adam öldürülmesi meşru değildir. Burada zarar
verilen hak açısından bir aşırılık söz konusu olduğundan meşru müdafaa sınırı
aşılmış olacaktır.
428 ACCK m.123.1. “Meşru müdafaa sınırı aşmak suretiyle kasden adam öldürülmesi halinde, iki
seneye kadar hürriyetin sınırlandırılması veya iki seneye kadar hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilir” 429 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.137 430 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.291
Meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle adam öldürme suçunda manevi
unsur önceki kanunların yürürlüğü sırasında tartışmalara sebep olmuştur. Gerçekten
1960 tarihli ASSC CK’ da meşru müdafaayı düzenleyen 13. madde ve meşru
müdafaa sınırının aşılması suretiyle adam öldürme suçunu düzenleyen 98. maddede
bu hususta bir açıklık bulunmamakla birlikte doktrinde meşru müdafaanın sadece
kasden aşılmasının suç sayılacağı kabul edilmekteydi.
Yürürlükteki ACCK’nu ise bu hususu 123.1. madde hükmü ile açıkça
düzenleyerek tartışmalara son vermiştir. Böylece bu suç hem doğrudan hem de
dolaylı kastla işlenilebilmektedir 431 . Yani fail meşru müdafaa sınırını aştığını
bilmekte ve istemektedir. Dolayısıyla meşru müdafaa hudutlarını bu şekilde aşarak
saldırganı öldüren fail cezalandırılmakta, fakat oran şartının taksirli olarak aşılması
ACCK 24.2. madde hükmü 432 karşısında suç sayılmadığı için
cezalandırılmamaktadır433.
2. Meşru Müdafaa Sınırının Kasden Aşılması Suretiyle İşlenen Ağır
Müessir Fiil
431 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.292 432 ACCK m.24.2. “Taksirli olarak işlenilmiş fiil sadece bu kanunun özel kısmında açıkça gösterilen
hallerde suç sayılır” 433 EFENDİYEV, Eldar: Azerbaycan Respublikası Cinayet Mecellesinin Şerhi, Hüsusi Hisse, Bakı
2001, s.100
Meşru müdafaa sınırının aşılması hususunda diğer bir özel düzenleme ise
savunma sınırının aşılması suretiyle işlenen ağır müessir fiil suçudur. Kanun koyucu
bu suçun meşru müdafaa durumunda işlenmesini zorunlu bir unsur saymış ve daha az
sosyal tehlikeli olduğunu da dikkate alarak kasden işlenilen ağır müessir fiili
düzenleyen maddeye nazaran daha az ceza öngörülmüştür 434 . Böylece meşru
müdafaa sınırlarını sadece kasden aşarak ağır müessir fiil işleyen kişi
cezalandırılmaktadır435. Hemen belirtmek gerekirse ACCK’ nu da kasıtlı müessir fiil
suçunun ağır ( m.126 ), az ağır ( m.127 ) ve hafif (m.128 ) biçimi düzenlenmiştir.
Kanun meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle sadece ağır müessir fiil suçunu
ayrıca bir maddede düzenlemiştir. Dolayısıyla meşru müdafaa sınırının kasden
aşılması suretiyle işlenen az ağır ve hafif müessir fiiller bu madde kapsamında
değerlendirilmeyecek ve failin kanunda yazılı cezasından ACCK 59.1.7. gereğince
indirim yapılacaktır436.
Gerek meşru müdafaa sınırının kasden aşılması suretiyle adam öldürme,
gerekse de ağır müessir fiil suçunu değerlendirirken neticeye bakmak
gerekmektedir437. Böylece sınırı kasden aşan failin savunma hareketleri saldırganın
434 GULİYEV-İMANOV: s.119 435 GULİYEV-İMANOV: s.119 436 GULİYEV-İMANOV: s.119 437 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.293
ölümüne sebep olmuş ise ACCK 123.1. madde, saldırganın ağır yaralanmasına sebep
olmuş ise 130.1. madde kapsamında değerlendirilecektir. Meşru müdafaa sınırının
taksirli aşılmasını Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanunu suç olarak
öngörmediğinden, taksirli olarak savunma sınırını aşmak suretiyle işlenen müessir
fiil de suç sayılmayacağından, fail meşru müdafaadan tam yararlanacaktır438.
III. MEŞRU MÜDAFAA VE DİĞER HUKUKA UYGUNLUK
NEDENLERİ
A. Genel Olarak
Sadece meşru müdafaa ve zaruret halini hukuka uygunluk nedenleri sayan
önceki tarihli ceza kanunlarının aksine, yürürlükteki Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza
Kanununda hukuka uygunluk nedenleri, Meşru Müdafaa, Zaruret Hali, Suç Failinin
Yakalanması Sırasında Ona Zarar Verilmesi, İzin Verilen Risk, Yetkili Merciin
Emrini İfa olarak “Fiilin suç olmasını ortadan kaldıran haller” faslında
düzenlenmiştir.
Hukuka uygunluk nedenleri kural olarak ceza kanunu tarafından yasaklanmış
olan bir fiilin, bu fiilin işlenmesine yetki veren veya onu emreden bir normun varlığı
438 EFENDİYEV: Cinayet Mecellesinin Şerhi, s.126
nedeniyle suç sayılmasını engelleyen özel durumlar439 olduğuna göre, bu nedenlerin
şartlarının kanunda açıkça yer alması gerekmektedir. Aşağıda inceleyeceğimiz
Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanununda düzenlenmiş bu kurumlar, fiili hukuka
uygun hale getirmekle birlikte gerçekleşme şartları bakımından meşru müdafaa ile
farklılık arz etmektedir.
B. Meşru Müdafaa ve Zaruret Hali
Zaruret hali ACCK’ nu 38.maddesinde hukuka uygunluk nedenleri arasında
düzenlenmiştir. Doktrinde zaruret halinde işlenen fiillerin suç sayılmamasının
esasının doktrinde bu durumda işlenen fiillerin sosyal tehlikeli olmadığı
savunulmuştur440. Diğer bir görüş ise zaruret halinde hukuken korunan iki hakkın
çatıştığı ve bu haklardan üstün olanı lehine diğer hakka zarar verilmesinin meşru
sayıldığını savunmaktadır441. Meşru müdafaa ve zaruret halinde, saldırıya uğrayan
bilfiil saldırı tehlikesine karşı savunmada bulunmaktadır. Azerbaycan Cumhuriyeti
Ceza kanunu bu iki hukuka uygunluk nedeni arasında kapsamları açısından da bir
fark gözetmeksizin, tüm haklar bakımından geçerli kabul etmiştir. Kanun temelde
farklı olan bu iki hukuka uygunluk nedenini farklı maddelerde düzenleyerek, zaruret
439 TOROSLU: Ceza Hukuku, s.65 440 NAUMOV: s.389 441 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.321
halini şöyle hükme bağlamıştır:
38.1. Zaruret halinde, yani kendisinin veya başkalarının hayatını, sağlığını ve
haklarını, devletin veya toplumun menfaatlerini doğrudan tehdit eden tehlikeyi
ortadan kaldırmak için, bu kanun ile korunan değerlere zarar vermek suretiyle
işlenmiş fiil, eğer o durumda tehlikeyi başka türlü ortadan kaldırmak mümkün değil
ve zaruretin sınırını aşılmamış ise, suç sayılmaz.
38.2. Mevcut tehlikenin niteliğine ve şiddetine, ayrıca bu tehlikenin ortadan
kaldırılması şartlarına açık şekilde uygun olmayan zarar veilmesi ve verililmiş
zararın önlenmiş zarara eşit veya ondan fazla olması, zaruret halinin sınırını aşma
sayılır. Zaruret sınırını bu şekilde aşma sadece kasten zarar verildiğinde cezai
sorumluluğa sebep olur”.
Zaruret hali ile meşru müdafaa arasında temel fark savunma ve korunma
fiillerinin hedefidir. Meşru müdafaada, savunma fiili saldırıda bulunana karşı
işlendiği halde zaruret halinde korunma fiili tehlikeye sebebiyet vermeyen üçüncü
kişiye yöneltilmektedir. Gerçekten kanun bu farkı, meşru müdafaayı düzenleyen
36.maddede “…saldırgana zarar vermek suretiyle…”, zaruret halinde ise “..bu
kanunla korunan değerlere zarar vermek suretiyle…” biçiminde ifade etmiştir. Bahis
mevzusu hukuka uygunluk nedenleri arasındaki farkı belirlemek için başvurulacak
ilk ölçüt savunmanın hedefi olacaktır. O halde yapılan savunma fiili saldırıda
bulunana karşı işlenmişse meşru müdafaa söz konusudur442; korunma fiili tehlikeye
neden olmayan kişiye karşı işlendiği taktirde ise zaruret hali söz konusudur443.
Bu iki hukuka uygunluk nedeni arasında diğer önemli fark saldırı veya
tehlikenin sosyal tehlikeli olup olmaması bakımındandır. Gerçekten meşru
müdafaada sosyal tehlikeli bir saldırıdan bahsedilmesine karşın, zaruret halinde
sadece “doğrudan tehdit eden tehlike”den bahsedilmiştir. Böylece zaruret hali
durumunu gerektiren tehlike, meşru müdafaadan farklı olarak, sadece insan fiilleri
değil aynı zamanda bir hayvan fiili veya doğa olaylarından kaynaklanabilir444. Ayrıca
doktrinde isnat yeteneğine sahip olmayanların fiillerine karşı yapılan korunmanın da
zaruret hali olarak kabul edilmesi gerektiği savunulmuştur. Saharov’ un düşüncesine
göre akıl hastalarının saldırısından korunurken sadece zaruret hali kurumu
şartlarından yararlanılacaktır445. Yazar meşru müdafaa hakkının sadece suç sayılan
insan fiiline kaşı kullanılmasını savunmuştur. Fakat bu düşünce haklı olarak
eleştirilmiştir. Gerçekten sosyal tehlikeliliğin sadece suç için değil, hem de isnat
442 KOZAK: s.73 443 ÖZEN: s.168 444 NAUMOV: s.390; SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.325; ÖZEN: s.169 445 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.97
yeteneğine sahip olmayan kimsenin fiilinin tipik özelliği olabileceği dolayısıyla bu
kişilerin “sosyal tehlikeli saldırılarından” korunurken onlara zarar verilmesinde
zaruret hali değil meşru müdafaa söz konusu olabilmektedir446.
Saldırı veya tehlikeden başka türlü hareket edebilme imkanının olup olmaması
bakımından da zaruret hali meşru müdafaadan farklıdır. Madde hükmüne göre meşru
müdafaa durumunda saldırıdan başka türlü kurtulma imkanına bakılmaksızın
herkesin savunmada bulunma hakkı vardır. Fakat ACCK 38. maddesi zaruret halinin
varlığı için tehlikeden başka türlü kurtulma imkanının bulunmaması şartının
gerçekleşmesini aramıştır. İşte bu nedenle zaruret hali kurumu Azerbaycan ve mehaz
Rus ceza kanunlarında en son başvurulması gereken yol anlamında, “Son Zaruret”
başlığı altında düzenlenmiştir447.
Her iki hukuka uygunluk nedenlerinde savunma veya korunma sınırının sadece
kasden aşılması cezalandırılmakla birlikte, oranın tespitinde, bu fiiller dolayısıyla
verilen zarar bakımından da önemli fark vardır. Gerçekten meşru müdafaa
durumunda saldırıya uğrayanın saldırgana verdiği zarar, önlenmiş zarardan daha
fazla olabilmektedir. Zaruret halinde ise kanun (ACCK.m.38.2.) zararın masum
446 SEMENDEROV: Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler, s.99
447 NAUMOV: s.392
üçüncü kişilere verilmesi nedeniyle zararın her zaman önlenmiş zarardan az olması
şartını aramıştır448. Ayrıca meşru müdafaa durumunda verilen zarar dolayısıyla failin
zararı tazmin yükümlülüğü yoktur (ACMK m. 563). Zaruret halinde ise tehlikeden
korunan kimsenin üçüncü kişilere verdiği zarardan hukuki sorumluluğu
doğabilmektedir. Bu zararın, lehine zaruret hali işlendiği kişiden de tazmin
edilebileceği ACMK’ nu 564.3. maddesinde düzenlemiştir449.
C. Meşru Müdafaa ve İzin Verilen Risk
İzin verilen risk ilk kez yürürlükteki ceza kanununda hukuka uygunluk
nedenleri arasında düzenlenmiştir. Bu hukuka uygunluk nedeni en geniş anlamıyla
mesleğin icrasıdır450. Uygulamada rastlanan bu durumlar sosyal açıdan yararlı
448 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.325; Türk doktrininde ise zaruret halinde üçüncü kişilere
verilen zarar tehlikeye maruz kalan zararda eşit olmabileceği kabul edilmektedir. Bkz. TOROSLU:
Ceza Hukuku, s.81 449 ACMK m.564.3. “Zaruret halinde somut olayın şartları dikkate alınmakla, zarar menfaati korunan
üçüncü kişiden de tazmin edilebilir”. 450 NAUMOV: s.397
mesleğin icrası451 veya zaruret hali olarak kabul edilmekteydi452. Sosyal faydalı
amaca ulaşmak için özellikle mesleki girişimler sonucunda453 ceza kanununun suç
saydığı bazı fiillerin hukuka uygunluğunu yürürlükteki ACCK 39. madde “Esaslı
Risk” başlığı altında şöyle hükme bağlamıştır:
“ 39.1. Sosyal faydalı amaca ulaşmak için esaslı olarak risk edilmesi
sonucunda bu Kanun ile korunan değerlere zarar verilmesi suç sayılmaz.
39.2. Gösterilen amaca risk ile ilgili olmayan fiillerle ulaşmak mümkün değil
ve risk eden kişi bu Kanunla korunan değerlere zarar verilmesini kaldırmak için
gereken önlemleri almışsa, risk esaslı sayılır.
39.3.İnsan hayatı açısından tehlikeli olduğunu ve ekoloji veya diğer felaket
tehlikesinin gerçekleşeceğini bilerek edilen risk esaslı sayılmaz.”
Bilim ve tekniğin geliştiği çağımızda, ceza kanunu frenleyici etkiye sahip
olmamalı, tam aksine sosyal açıdan yararlı fillerin belirli kuralar çerçevesinde
yapılmasına izin verici nitelikte olmalıdır 454 . Gerçekten bilim ve tekniğin
451 Sovyet hukuk öğretisinde Kanun hükmünü icra, Yetkili merciin emrini ifa, Sosyal açıdan yararlı
mesleğin icrası, Şahsa bağlı hakların icrası ve Mağdurun rızası ceza kanununda yazılı olmayan hukuka
uygunluk nedenleri olarak kabul edilmekteydi. Bkz. GERSENZON-DURMANOV: s.188 452 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.336 453 NAUMOV: s.397 454 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.337; NAUMOV: s.397
ilerlemesini sağlayan belirli bazı faaliyetler riski de zorunlu olarak içermektedir. İşte
bu amaçla ACCK’ nu 39. maddesinde esaslı risk edilmesi sonucunda ceza kanununda
yazılı fillerin işlenmesinin suç sayılmayacağı hükme bağlanmıştır 455. Meslek ve
sanatın icrası olarak görülen bu hukuka uygunluk nedeninin kapsamı doktrinde geniş
anlaşılmaktadır. Naumov’a göre bu riskler bilimsel-teknik, tıbbi, sanayi ve ekonomik
alanda söz konusu olabilmektedir456.
Bir fiilin izin verilen risk sayılabilmesi için kanunda yazılı şartların
gerçekleşmesi zorunludur. Fakat bu şartlar meşru müdafaanın şartları ile farklılık arz
etmektedir. Gerçekten meşru müdafaa saldırıdan kendisini veya başkasını savunma
amacıyla işlenen fiil hukuka uygun sayılmaktadır. İzin verilen riskte ise, amaç
kendisini savunmak değil, sosyal faydalı amaca ulaşmaktır457.
Başka türlü hareket etme bakımından da bu iki hukuka uygunluk nedeni
arasında fark vardır. Meşru müdafaada bulunan kişinin, saldırı karşısından kaçma
455 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.90 456 NAUMOV: s.397; Semenderov bunlara ek olarak, kolluk güçlerinin bazı fiillerinin de izin verilen
risk kapsamında değerlendirilmesi gerektiği görüşündedir. Yazar göre rehinelerin kurtarılması
operasyonunun gerçekleştirilmesi “Esaslı Risk” hükmü gereğince hukuka uygun sayılacaktır. Bkz.
SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.91. Fakat bizce burada kanundan
kaynaklanan bir Görevin ifası veya Yetkili merciin ifası söz konusudur. 457 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.90; SEMENDEROV: Cinayet Hügugu,
s.338; NAUMOV: s.397
imkanına bakılmaksızın, saldırgana zarar vermesi meşru sayılmaktadır
(ACCK.m.36.2.). Fakat izin verilen riskte fiilin hukuka uygun sayılabilmesi için,
sosyal faydalı neticeyi başka türlü hareket etme imkanının olmaması ve risk edenin
muhtemel zararı önlemek için gereken bütün önlemleri almak zorunluluğu şartı
vardır458. Ayrıca meşru müdafaa halen mevcut bir saldırıya karşı söz konusu iken,
izin verilen riskte böyle bir saldırı değil, sosyal açıdan faydalı gereksinim söz
konusudur.
Kanunda meşru müdafaa sınırının kasden aşılmasının suç sayılmasına karşın,
izin verilen riski düzenleyen maddede bu konuda bir açıklık bulunmamaktadır.
Cezayı hafifletici nedenleri düzenleyen ACCK’nun 59.1.7. maddesinde “…izin
verilen riskin yasal şartlarının ihlali suretiyle suç işlenmesi…” cezayı hafifletici
nedenler arasında sayılmıştır. Fakat izin verilen riskin hangi şartının ihlal edilmesi
cezayı hafifletici neden sayılacağı açıkça belirtmemiştir. İzin verilen riski düzenleyen
madde hükmüne göre zararlı sonuçların gerçekleşeceğini bilerek işlenen fiiller, failin
sorumluluğunu etkilemez. Diğer bir taraftan ise ulaşılmak istenen amaca riskle ilgili
458 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.90; SEMENDEROV: Cinayet Hügugu,
s.339; “Bu yönüyle izin verilen risk zaruret haline benzemektedir. Fakat zaruret halinde tehlike
ortadan kaldırılmazsa sosyal tehlikeli netice mutlaka gerçekleşecektir. İzin verilen riskte ise bu tür
neticelerin gerçekleşmesi muhtemeldir. Ayrıca zaruret halinde farklı olarak, izin verilen risk zamanı
verilen zarar önlenmiş zarardan fazla olabilmektedir”. Bkz. NAUMOV: s.398
olamayan fiillerle ulaşmanın mümkün olmaması ve failin zararlı sonuçları önlemek
için gerekli önlemleri alması zorunluluğu vardır. Fail şartları kasden ihlal ederse fiili
izin verilen risk olarak değerlendirilemez ve işlediği suçun tam cezası verilecektir459.
Fakat bu şartların taksirli olarak ihlali zararlı neticelere sebep olmuş ise artık izin
verilen riskin sınırlarının aşıldığından bahsedilecektir. O halde bu hafifletici neden
izin verilen risk sınırının sadece taksirli aşılması halinde uygulanacaktır460.
Öyle ise bu iki hukuka uygunluk nedenleri, sınırın aşılması bakımından da
farklıdır. Gerçekten meşru müdafaa sınırının taksirli aşılması halinde savunmada
bulunan failin cezalandırılmamasına karşın, izin verilen risk sınırın taksirli aşılması
cezalandırılmaktadır.
D. Meşru Müdafaa ve Suç Failinin Yakalanması Sırasında Ona Zarar
Verilmesi
SSCB döneminde kanun hükmünü icra veya kanundan kaynaklanan bir görevin
ifası sırasında başkalarına zarar verilmesi sorununu uygulama ve doktrin hukuka
uygun saymakla birlikte bu fiilleri mahiyetçe farklı olan meşru müdafaa kapsamında
459 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.91 460 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.91
değerlendirilmekteydi461. Bu konuda ilk yasal düzenleme SSCB Yüksek Sovyet
Riyaset Heyetinin 26 Temmuz 1966 tarihli “Kamu Düzenini Bozan Fiillerden Dolayı
Sorumluluğun Artırılması Hakkında” fermanı ile yapılmış ve 16.maddede “…
vatandaşların, SSCB ve Müttefik Cumhuriyetlerin mevzuatına uygun olarak
suçluluğu önleme ve suçluyu yakalamaya yönelik fiilleri sonucunda verdikleri zarar
hukuka uygun sayılır ve cezai veya başka sorumluluğu gerektirmez” hükmü yer
almıştır462. Fakat fermanda bahsedilen “mevzuat”taki düzenlemelerin yetersiz olması
sebebiyle463, uygulama sosyal açıdan yararlı gördüğü bu fiillere meşru müdafaa
hükümlerini uygulayarak sorunu çözmeye çalışmıştır464. Gerçekten SSCB Yüksek
Mahkemesi Genel Kurulu 1969 ve 1984 tarihli kararı ile herkesin suç failini yetkili
makamlara teslim amacıyla zor kullanarak getirilmesi fiiline meşru müdafaa
461 NAUMOV: s.366; TEREBİLOVA: s.469 462 Ukrayna SSC CK 15.3.maddesinde konu doğrudan düzenlenmiş ve “…mağdur veya başka kişiler
tarafından suçlunun suç işledikten derhal sonra yakalanması ve onu yetkili organlara getirilmesi
amacıyla işlenmiş fiiller suçlunun yakalanması için zaruri olmuş ve saldırının tehlikeliliğine ve
suçlunun yakalanması şeraitine uygun olmuş ise hukuka uygun sayılır ve meşru müdafaayla eşdeğer
tutulur...” Azerbaycan SSC de dahil olmakla diğer cumhuriyetlerin ceza kanunlarında böyle bir hüküm
bulunmamaktaydı. Bzk. MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.89 463 MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.89 464 SSCB Yüksek Mahkemesi Genel Kurulunun 14 Ağustos 1984 tarih ve 14 sayılı kararı: “…hukuk
düzeninin korunması adına toplumsal görevlerini yerine getiren yetkili memur veya diğer
vatandaşların suç failini yetkili mercilere teslim amacıyla yaptıkları fiiller meşru müdafaa olarak
değerlendirilmelidir…” (TEREBİLOVA: s.469 ); NAUMOV: s.384
hükümlerinin uygulanması gerektiğine karar vererek içtihat birliği sağlamıştır465.
1999 tarihli ACCK’ nu ise 37.madde hükmü ile suç failinin yakalanması
sırasında ona zarar verilmesi fiilini hukuka uygunluk nedenleri arasında sayılmış ve
aşağıdaki şekilde hükme bağlanmıştır:
“37.1.Suç işlemiş kişiyi yetkili makamlara teslim veya onun yeni suç işlemesini
önlemek amacıyla tutma sırasında ona zarar verilmesi fiili, bu yönde bütün
imkanlardan yeterli netice hasıl olmamış ve zorunlu tedbirin sınırı aşılmamışsa suç
sayılmaz.
465 SSCB Yüksek Mahkemesi Genel Kurulunun 04 Aralık 1969 tarih 11 No’lu kararı:
“…mahkemeler vatandaşlar tarafından suç saldırılarını önlemek veya suç fiilinden derhal sonra faili
yetkili makama teslim amacıyla işlenmiş fiilleri meşru müdafaa durumunda işlenmiş fiil olarak
değerlendirmelidir. Bu gibi durumlarda suçluya zarar vermekten dolayı sorumluluk, sadece tutma için
zorunlu olmayan fiilin işlenmesi sonucunda suçluya zarar verilmesi veya tutma fiilinin suçun niteliği
ve tehlikelilik derecesine ve suçlunun yakalandığı şeraite uygun olmaması hallerinde doğacaktır…”
(Aktaran. MEMMEDOV: Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler, s.92); SSCB Yüksek Mahkemesi Genel
Kurulunun 16 Ağustos 1984 tarih 14 No’lu kararı: “Sosyal tehlikeli saldırıları önlerken veya
saldırıdan derhal sonra yetkili mercilere teslim amacıyla saldırgana sivil kolluk kuvvetleri ve diğer
kişiler tarafından zarar verilmesi, meşru müdafaa durumunda işlenmiş hukuka uygun fiil olarak
değerlendirilmelidir. Yakalayanın sorumluluğu sadece işlenmiş fiilin niteliği ve tehlikeliliğine açık
nispetsizlik olduğu zaman ve yakalamanın zorunlu olmadığı halde zarar verilmesi durumunda doğar.
Yakalamayı gerçekleştirenin bu fiili somut olayın şartları dikkate alınarak, meşru müdafaa sınırının
aşılması veya genel esaslarca suç sayılacaktır…”. Yetkili memurların suç failini yakalaması sırasında
ona zarar verilmesi konusunda da benzer karar verilmiştir. “…suç failini yakalamakla yükümlü devlet
memurları, görevlerini ifa ederken, onun yasal haklarını koruyan normların gereklerine uymak
zorundalar. Bu kişiler zor ve silah kullanılmasının esas ve şartlarını düzenleyen kurallara uygun
hareket etmelerine rağmen, saldırgana zarar vermelerinden dolayı sorumluluk taşımazlar”
(TEREBİLOVA: s.469); NAUMOV: s.384
37.2. Suç işlemiş kişinin tutulması sırasında kullanılmış usul ve araçların,
işlenmiş hukuka aykırı fiilin ve suç failinin sosyal tehlikelilik derecesine, ayrıca
tutmanın oluş şartlarına açıkça uygun olmaması ve zorunlu olmadığı halde açıkça
gereğinden fazla zarar verilmesi, tutma için zorunlu olan tedbirlerin sınırının
aşılması sayılır. Sınırın bu şekilde aşılması sadece kasden zarar verilmesi
durumunda ceza sorumluluğu doğmaktadır.”
Ceza kanununda düzenlenen bu hukuka uygunluk nedeni kanun hükmünü icra
etmenin somut bir şeklidir. Gerçekten AC CMUK m.149’da suçüstü halinde
“herkesin suç failini yakalama yetkisinin” bulunduğu gösterilmiştir. Bazı hallerde
yakalamanın gerçekleştirilmesi sırasında olayın somut şartları suç failine zarar
verilmesini de zorunlu kılmaktadır. İşte bu durumda kanunun bir hükmünü icra eden
kimsenin fiili bu hükme göre hukuka uygun sayılacaktır.
Ancak görevi icranın sadece suçüstü failinin yakalanması olmadığını da
belirtmek gerekir466. Gerçekten tanığın, başkasının şeref varlığını ihlal eden ve
gerçek olan fiiller hakkında tanıklık yapması da kanundan kaynaklandığı için bir suç
466 Sovyetler birliği döneminde de hakim olan görüşe göre bir kanun hükmünün icrasından dolayı
kimsenin cezalandırılmayacağı hukukun kendisiyle çelişmezliği ilkesi gereğidir. Bu hususu ceza
kanunlarında ayrıca düzenlemeye gerek yoktur. Bkz. GERSENZON-DURMANOV: s.190
işlendiğinden bahsedilemez467. ACCK’nu ise bu nitelikte olan fiillerden sadece suç
failinin yakalanması sırasında ona zarar verilmesi halini hukuka uygunluk nedenleri
arasında saymıştır468. Kanun böylece suç failini yakalama sırasında halin icaplarına
göre zarar verilebileceğini ve bu fiillerin suç teşkil etmeyeceğini açıkça
düzenlemiştir. O halde suç failinin zarar verilmeden yakalanması ceza kanununda
yazılı olmayan hukuka uygunluk nedenlerinden, kanun hükmünü icra niteliğinde
olacaktır. Gerçekten bu durumda fail kanunun bir hükmünü icra ettiği için ACCK’ nu
145.maddesinde yazılı “hürriyetten mahrum etme” suçunu işlemeyecektir.
Hukuk düzeni bazı fiillerin yapılmasını bir kanun hükmü ile herkese veya
belirli durumdaki kişilere emredebilir.469 Gerçekten suç failinin yakalanması polis
memurları açısından bir yükümlülüğü de ifade etmektedir 470 . Ayrıca madde
hükmünden de anlaşılacağı üzere suç faili herkes tarafından yakalanabilir. Suç
467 TOROSLU: Ceza Hukuku, s.67 468 TCK ise 49 madde hükmünde “…kanunun bir hükmünü… icra suretiyle…işlenilen fiilden faile
ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiş ve kanun hükmünü icra ceza kanununda yazılı hukuka
uygunluk nedenleri arasında saymıştır. ACCK’da da benzer düzenlemenin yapılması gerektiğini
düşünüyoruz. Gerçekten bir kanun hükmünü icranın sınırlarını tespit ve özellikle de bu sınırın
aşılmasının ne zaman suç sayılacağı, suç sayılacak ise bunun taksirli yoksa kasıtlı şeklinin
cezalandırılacağının ceza kanununda açıkça yazılması gerekir. Nitekim ACCK 37. maddesi de bunları
tespite yöneliktir ve bir kanun hükmünü icra niteliğinde olan suçüstü failinin yakalanmasının
sınırlarını göstermiş ayrıca bu sınırın sadece kasden aşılmasının suç sayılacağını hükme bağlamıştır. 469 ÖZEN: s.177 470 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.328
failinin yakalanması sırasında ona zarar verilmesi bir kanun hükmünü icradan
kaynaklanmaktadır. Böylece kanun hükmünü icra eden kişinin fiili hukuka aykırı
bulunmamaktadır471.
Yukarıda açıklamalardan da belli olduğu üzere suç failinin yakalanması
sırasında ona zarar verilmesinin hukuka uygunluk şartları meşru müdafaanın
şartlarından farklıdır472. Her şeyden önce meşru müdafaada halen mevcut bir saldırı
şartı aranmakta, fakat suç failinin yakalanması saldırı sona erdikten hemen sonra da
gerçekleştirilmektedir 473 . Bu bakımdan, üçüncü kişi lehine meşru müdafaada
bulunan kimse, saldırganın kaçması üzerine onu yetkili makamlara teslim amacıyla
yakaladığı sırada zarar vermiş ise, saldırganın fiili saldırıya müdahale edilinceye
kadar bir suç teşkil etmesi şartıyla, hem meşru müdafaa hem de suç failinin
yakalanması sırasında ona zarar verilmesi söz konusu olacaktır. Ayrıca bu saldırının
meşru müdafaadan farklı olarak suç teşkil etmesi gerekmektedir474. Dolayısıyla ceza
kanununda yazılı herhangi bir suçu 475 işleyen kişi herkes tarafından
471 ÖZEN: s.176 472 NAUMOV: s.384 473 NAUMOV: s.385 474 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.329; SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin
Kommentariyası.s.85; NAUMOV: s.385 475 Doktrinde hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmeyen suçları işleyen failin yakalanması ve bu sırada
ona zarar verilmesinin hukuka uygun olmayacağı savunulmaktadır. Bkz. NAUMOV: s.385 ; Ayrıca,
sadece tamamlanmış suçlar değil, suça teşebbüs ve suç hazırlığı (ACCK 28. maddesinde ağır suçlara
yakalanabilmektedir. Yakalama sadece suçun işlendiği sırada veya derhal sonra
yapılabilir476. Fakat suç tamamlandıktan uzunca bir süre geçtikten sonra, sırf bir
şüphe üzerine kimse suç faili olarak yakalanamaz477.
Suç failinin yakalanmasında fiilin dayandığı zorunluluk meşru müdafaa halinin
dayandığı zorunluluktan farklıdır. Meşru müdafaa durumunda savunmada bulunanın
fiili, saldırı karşısından kaçma imkanının olup olmamasına bakılmaksızın, hukuka
uygun sayılmaktadır (ACCK m.36.2.). Fakat suç failinin yakalanması sırasında ona
zarar verilmemesi için diğer olanakların tüketilmiş olması şartı aranmaktadır 478
(ACCK m.37.1.). Öte yandan meşru müdafaa halinde fiili hukuka uygun olan kişi
tehlikeye veya saldırıya uğrayan kişidir479. Oysa suç failinin yakalanması sırasında
ona zarar verilmesinde fiili hukuka uygun kılınan belirli durumda bulunan kişi veya
herkestir.
Meşru müdafaada durumunda saldırıyı önlerken zarar verilmesinde amaç
sadece kendini veya üçüncü kişileri savunmadır480. Fakat suç failinin yakalanması
hazırlık hareketleri de suç sayılmaktadır) failinin de yakalanması sırasında ona zarar verilmesi hukuka
uygun olacaktır. Bkz. SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.329 476 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu s.330; SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin
Kommentariyası, s.86 477 SEMENDEROV: Cinayet Hügugu, s.331 478 NAUMOV: s.386 479 ÖZEN: s.176 480 NAUMOV: s.387
sırasında ona sadece yetkili makamlara teslim amacıyla zarar verilebilir481. Ayrıca bu
zararın kapsamı da tartışmalıdır. Doktrinde ağırlık görüş meşru müdafaa durumunda
saldırganın öldürülebileceğini, fakat suç failinin yakalanması sırasında onun
öldürülemeyeceği savunulmaktadır 482 . Ancak bu görüşün doğru olmadığı
kanaatindeyiz. Gerçekten madde hükmü (ACCK m.37) sınırın sadece kasden
aşılmasını hukuka suç saymıştır. Diğer bir taraftan ACCK 123.2. maddesinde suç
failinin yakalanması için zorunlu sınırı aşmak suretiyle kasden adam öldürme suçu
düzenlenmiştir. O halde suç failinin yakalanması için zorunlu tedbirlerin sınırı
kasden değil de, taksirli şekilde aşılmış ise yakalama fiilini gerçekleştiren kişinin fiili
suç sayılmayacaktır.
E. Meşru Müdafaa ve Yetkili Merciin Emrini İfa
Yetkili merciin emrini ifa Azerbaycan ceza kanununa son değişiklikle kabul
edilmiştir. Önceki tarihli ceza kanunlarının yürürlüğü sırasında yetkili merciin emrini
ifa zamanı hukuken korunan değerlere zarar verilmesi ceza kanununda yazılı
olmayan hukuka uygunluk nedenleri arasında görülmüştür483. Gerçekten usulüne
481 Jurnal “Sovetskoe Yustiçiya”/ “Sovetskoe Yustiçiya” Dergisi, 1974, No: 12, s.6: “Taşla
mağazanın vitrinini kıran K’ yı, bıçakla direnmesi üzerine demir sopa ile elinden ağır şekilde
yaralamak suretiyle etkisiz hale getirerek karakola teslim eden D’nin fiili, …suç unsuru
bulunmadığından…, hukuka uygundur” (Aktaran. NAUMOV: s.387). 482 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.87 483 GERSENZON-DURMANOV: s.188
uygun olarak verilmiş bir emir veya talimatın yerine getirilmesi hukuka uygun
olacaktır. Ancak hukuka aykırı bir emir veya talimatı ifa eden failin sorumluluğunun
ne olacağı doktrinde tartışılmıştır. Bu hususta sorumluluğu belirlemek için
asker-memur ayırımı yapılmış ve askeri amirin verdiği bir emrin hukuka
uygunluğunun denetlenmeden yerine getirilmesinin zorunlu olduğu savunulmuştur.
Sovyet doktrininde hakim olmuş genel kanaate göre, hukuka aykırı bir emiri ifa eden
asker sorumlu olmayacak, bu fiilden sadece emri veren askeri amir sorumlu
olacaktır484. Askeri kişilere ilişkin olan bu husus SSCB çöküşüne kadar yürürlükte
kalmış, Ordu Disiplin Nizamnamesi 8. maddesinde “Kumandanın veya reisin emri
asker için kanundur. Bu emrin tartışmasız ve zamanında icra edilmesi zorunludur.
Emrin icra edilmemesi suçtur ve Askeri Ceza Mahkemesi tarafından cezalandırılır”
şeklinde düzenlenmiştir485.
Memurların hukuka aykırı emir veya talimatın ifasından dolayı sorumluluğunu
belirlemek için ise bunların hukuka aykırı olduğunun memur tarafından bilinip
bilmemesi dikkate alınmıştır. Doktrindeki genel kanaate göre emrin hukuka aykırı
olduğunu bilerek ifa edilmesi ceza normunu ihlal etmiş ise, memur işlenen bu suçun
484 GEHREMANOV: Cinayet Hügugu, s.175 485 Bkz.GERSENZON-DURMANOV: s.188
kasıtlı şeklinden sorumlu olacaktır486. Ancak memurun bu emrin hukuka aykırı
olduğunu bilmemesi onun sorumluluğunu ortadan kaldıracaktır487.
Yürürlükteki ACCK ise yetkili merciin emrini ifayı hukuka uygunluk nedenleri
arasında saymış ve emrin hukuka aykırı olduğunu bildiği halde ifa eden herkesin
cezalandırılacağını hükme bağlamıştır:
“40.1. Usulüne uygun olarak verilmiş ve icrası zorunlu olan bir emir veya
talimatları uygularken bu kanun ile korunan değerlere zarar verilmesi suç sayılmaz.
Böyle bir zarardan dolayı hukuka aykırı emir veya talimatı veren kişi cezai
sorumludur.
40.2. Bilerek hukuka aykırı emir veya talimatı yerine getirmekle kasden suç
işlemiş kişi genel esaslara uygun olarak cezai sorumluluk taşımaktadır.
40.3. Hukuka aykırı emir veya talimatın icra edilmemesi ceza sorumluluğa
sebep olmaz”.
Böylece usulüne uygun olarak yetkili merci tarafından hukuka aykırı olmayan
emir ve talimatların ifası sırasında başkalarına zarar verilmesi meşru sayılmıştır. Bu
486 GERSENZON-DURMANOV: s.188 487 GEHREMANOV: Cinayet Hügugu, s.175
kurum, belli şartların gerçekleşmesi halinde işlenen fiili hukuka uygun hale getirmesi
bakımından meşru müdafaayla ortak etkiye sahip488 olmakla birlikte gerçekleşme
şartları açısından farklılık arz etmektedir. Gerçekten meşru müdafaada fiili hukuka
uygun hale getiren sosyal tehlikeli saldırıyı önleme zorunluluğu iken emir ve
talimatın ifasında böyle bir saldırıyı ve saldırıyı önleme zorunluluğu yoktur. Emir ve
talimatın ifasında fiili hukuka uygun hale getiren yetkili makam tarafından usulüne
uygun olarak verilmiş ve icrası zorunlu olan bir emrin icrasıdır489.
Meşru müdafaadan herkesin yararlanabilmesine karşın, emrin ifasında kamu
hukukundan kaynaklanan amir memur ilişkisi içinde bulunan kişi
yararlanabilmektedir 490 . Ayrıca yetki ve yükümlülük olması bakımından da bu
kurumlar arasında fark vardır. Meşru müdafaa saldırıya uğrayana kendisini veya
başkalarını koruma yetkisi tanımaktadır. Bu yetkinin savunma yapacak kişi
tarafından kullanılması ihtiyaridir. Saldırıya uğrayan böyle bir yetkiyi kullanmazsa
sorumluluğu doğmaz 491. Oysa emrin ve talimatın ifasında bir yükümlülük söz
konusudur. Memurun emir ve talimatı yerine getirip getirmeme hususunda takdiri
488 ÖZEN: s.173 489 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.92 490 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası.92; ÖZEN: s.173 491 ÖZEN: s.174
olmadığı için, bu, duruma göre cezai veya hukuki müeyyide gerektirebilir492.
Bu iki kurum arasında hukuka uygunluk sınırının aşılması hususunda da fark
bulunmaktadır. Gerçekten kanun meşru müdafaa sınırının aşılmasını
cezalandırmaktadır. Emrin ve talimatın icrası sırasında sınırın aşılması açıkça
düzenlenmemiştir. Doktrinde hukuka uygun olarak verilmiş bir emri ifa eden
memurun, hukuken korunan değerlere taksiri sonucunda gereğinden fazla zarar
verilmesinin suç sayılacağı493 ve cezasının ACCK 59.1.7. maddesi494 gereğince
indirileceği görüşü hakimdir. Oysa meşru müdafaa sınırının sadece kasden aşılması
suç sayılmaktadır.
Emrin ve talimatın ifasından bahsedebilmek için kanun, bazı şartların varlığını
aramıştır. Bu şartların mevcut olmaması yalnız memurun değil ayrıca emir veya
talimatı veren amirin de sorumlu olmasına neden olabilir. Gerçekten kanun hukuka
aykırı emir veren amirin cezalandırılacağını hükme bağlamıştır. Maddenin ikinci
bendinde ise konusu suç teşkil eden bir emir veya talimatın sadece kasden ifası
sonucunda memurun sorumlu olacağı gösterilmiştir. Meşru müdafaada ise böyle
ast-üst ilişkisi söz konusu olmadığından, saldırıya uğrayanın fiili başkalarının emir
veya talimatına dayanmamaktadır. 492 ÖZEN: s.174, GÜNAL: s.9 493 SEMENDEROV: Cinayet Mecellesinin Kommentariyası, s.92 494 ACCK m.59.1.7. hükmü “suçun…emir veya talimatın şartlarını ihlal suretiyle…” işlenilmesini
hafifletici neden saymıştır.
SONUÇ
Çok eski bir geçmişse sahip olan meşru müdafaa kurumu bugün de hukuk
düzenlerince farklı kapsam ve sınırlarda kabul edilmiştir. Bazı hukuk düzenleri,
meşru müdafaayı belirli suçlar ve haklar bakımından kabul etmiş, diğer bazıları ise
tüm suçlar ve hakları kapsayacak şekilde kabul etmiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti
Ceza Kanunu meşru müdafaayı tüm suçlar ve haklar bakımından kabul ederek meşru
müdafaanın kapsamını geniş tutmuştur.
Meşru müdafaanın hukuki esası farklı teorilerle açıklanmaya çalışılmıştır. Bu
düşüncelerden hiçbiri tek başına kurumun hukuki esasını açıklamaya yetmemektedir.
Ancak meşru müdafaa durumunda işlenen fiilin niçin cezalandırılmadığını en iyi izah
eden düşünceler, toplumsal zararın yokluğu ve hukuk için mücadele düşüncesidir.
Gerçekten meşru müdafaa şartları içinde işlenen bir toplum çıkarı ile çatışmadığı için
toplumsal zarar da mevcut değildir. Ayrıca hukuk bir taraftan haksızlığı önleyerek
toplumsal ilişkileri güvence altına alırken, diğer bir taraftan haksızlığa boyun eğemez.
Meşru müdafaa durumunda işlenen fiiller de haksız saldırılara karşı işlendiğinden
hukukun yaşaması amacına hizmet etmektedir.
Meşru müdafaa durumunda işlenen bir fiil hukuk düzeni ile çatışmadığından
hukuka uygun olmaktadır. Böylece meşru müdafaa hukuka aykırılığa etki etmektedir.
Hukuka aykırılığın ise tüm hukuk düzenine aykırılık olarak anlaşılması ve bunun
suçun bir unsuru sayılması gerekir. O halde meşru müdafaa suçun hukuka aykırılık
unsuruna etki ederek fiili başından itibaren hukuka uygun hale getirmektedir.
Bir fiilin meşru müdafaanın durumunda işlenmiş sayılabilmesi için saldırıya ve
savunmaya ilişkin şartların gerçekleşmesi zorunludur. Saldırıya ilişkin şartlar, halen
mevcut bir saldırı, bu saldırının sosyal tehlikeli olması ve saldırının hayata vücut
bütünlüğüne ve haklara yönelik olmasıdır. Halen mevcut bir saldırı sadece devam
etmekte olan bir saldırı değil, aynı zamanda başlamamış, fakat başladığı taktirde
savunmayı olanaksız yada güç hale getirecek bir saldırı veya başlayacağına kesin
gözüyle bakılan saldırılardır. Bu anlamda bitmiş olmasına rağmen tekrarına kesin
gözüyle bakılan saldırılar da halen mevcut bir saldırı olarak kabul edilecektir. Meşru
müdafaayı gerektirecek bir saldırının sosyal tehlikeli, nitelikte olması gerekmektedir.
Sadece ceza kanunu özel kısmında suç olarak öngörülmüş sosyal tehlikeli fiiller
şeklindeki saldırılara karşı meşru müdafaa mümkün olmaktadır. Fakat bu saldırının
mutlaka suç teşkil etmesi anlamına gelmemektedir. Gerçekten isnat yeteneğine sahip
olmayanların saldırı fiillerine karşı savunma da meşru kabul edilmektedir. ACCK’ u
meşru müdafaayı tüm haklar bakımından kabul ettiği için hayat, vücut bütünlüğü ve
ceza kanunu ile korunan diğer haklara yönelik saldırıya karşı savunma fiili hukuka
uygun olmaktadır. Kanun sosyal tehlikeli bir saldırıdan bahsettiğine göre meşru
müdafaa, sadece insan fiillerine karşı kabul edilmiştir.
Meşru müdafaanın savunmaya ilişkin şartları ise saldırgana zarar verilmesinin
zorunlu olması ve savunma ile saldırı arasında oranın bulunmasıdır. Saldırgana zarar
verilmesinde zorunluluk ve böylece savunmada bulunma zorunluluğu somut olayın
şartları dikkate alınarak hakim tarafından belirlenecektir. Bu husus bir yönüyle
mevcut bir saldırı karşısından kaçma veya güvenlik ve üçüncü kişilere müracaat
imkanının olmasına rağmen savunmada bulunmanın meşru sayılıp sayılmayacağı ile
ilişkilidir. ACCK bu durumu açıkça düzenleyerek, devlet güçlerine ve üçüncü
kişilere başvurma veya kaçma imkanının olup olmamasına bakılmaksızın yapılan
savunma fiilini ACCK 36.2. maddesi meşru saymıştır. Böylece akıl hastası tarafından
yapılan bir saldırı karşısında kaçarak kurtulma imkanı var iken, ona zarar veren
kimsenin fiili de tartışmasız meşru olacaktır. Bu hüküm her ne kadar gereksiz
kabadayılıkları önlese de, saldırganlar arasında fark gözetmemiştir. Ancak akıl
hastası olan saldırgana karşı savunmada bulunma zorunluluğu şartının dar
anlaşılması kamu vicdanına daha uygun olacaktır. Gerçekten saldırganın akıl hastası
olduğunu bilen kimsenin, bu saldırı karşısından kaçması veya saldırı sırasında
güvenlik kuvvetlerine başvurma şerefsizlik olarak görülmeyeceğinden savunmada
zorunluluk şartının gerçekleşmeyeceğine dair istisnai bir hükmün kanun maddesinde
düzenlenmesi gerekir. Savunma ile saldırı arasında bir oranın bulunması saldırıya
ilişkin diğer bir şarttır. Bu şart da somut olayın özellikleri dikkate alınarak, kullanılan
araçlar ve haklar açısından belirlenecektir. Araçlar arasında oranı belirlerken,
kullanılan araçların özdeş veya aynı cinsten olması şeklinde anlaşılmamalıdır. Bunun
için araçların kullanma imkanına ve etkisi de dikkate alınacaktır. Fakat araçlar
arasında oran mevcut olsa bile haklar arasında oran yoksa meşru müdafaadan
bahsedilemeyecektir. Gerçekten ikincil derecede bir hakkı kurtarmak için birincil
derecede hakka zarar verilmesi meşru olarak kabul edilemez. Mala yönelik bir
saldırılara karşı da meşru müdafaada bulunulurken kişiye zarar verilmesi, her zaman
oran şartının ihlali anlamına gelmemektedir. Bu hususu hakim somut olayın şartlarını
dikkate alarak belirleyecektir.
ACCK’ nu sadece kişinin kendisini savunmasını değil, üçüncü kişilerin de her
türlü hakkına yönelik saldırılara karşı savunmayı hukuka uygun saymıştır. Kanun
aynı zamanda devlet ve topluma yönelik sosyal tehlikeli saldırıların
uzaklaştırılmasını da meşru müdafaa olarak değerlendirmiştir. Fakat devlet ve toplum
menfaatinin ne olacağı hususunda kanunda bir açıklık bulunmamaktadır.
Meşru müdafaa hatanın sorumluluğa etkisi kanunda düzenlenmediği için sorun,
genel hükümlere başvurularak çözümlenmeye çalışılacaktır. Hukuki nitelikte bir hata
sorumluluğa etki etmeyecektir. Hata fiili nitelikte ise ve kişinin bu hataya düşmede
kusuru yok ise meşru kabul edilecektir. Ancak fail fiili hataya düşmede kusurlu ise
işlediği suçun kasıtlı şeklinden sorumlu olacağı kanaatindeyiz. Gerçekten hataya
kusuru ile düşen fail karşı tarafa bilerek ve isteyerek zarar vermektedir. O halde
meşru müdafaada kusuru ile hataya düşen faili işlediği suçun kasıtlı değil de taksirli
şeklinden sorumlu tutabilmek için bunun kanunda açıkça düzenlenmesi gerekir.
ACCK’ nu meşru müdafaa sınırının sadece kasden aşılmasını suç sayarak bu
husustaki tartışmalara son vermiştir. Meşru müdafaa sınırı mücbir sebeple veya
taksirli aşılmış ise fiil suç teşkil etmeyecektir. Sınırın kasden aşılmış olması halinde
ise fiil suç sayılmakta, fakat failin cezası indirilmektedir. Ancak kanunda sadece
sınırın kasden aşılması suretiyle adam öldürme (ACCK m.123.1.) ve ağır müessir fiil
suçları (ACCK m.130.1.) özel kısmında düzenlendiğinden faile verilecek cezanın alt
ve üst sınırı gösterilmiştir. Meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle işlenen diğer
suçları ise kanun cezayı hafifletici sebepler arasında saymıştır (ACCK m.59.1.7.).
Hükümde meşru müdafaa sınırının kasden aşılması suretiyle işlenen suçlara cezanın
ne şekilde belirleneceğine dair bir açıklık bulunmamaktadır. Bunun bir eksiklik
olduğu ve kanunda açıkça düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Meşru müdafaa ile ACCK’ da düzenlenen diğer hukuka uygunluk nedenleri
arasında benzerlik ve önemli ölçüde farklılıklar bulunmaktadır. Kanunda yazılı bu
hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı durumunda işlenen fiiller hukuka uygun
olmakla birlikte, her birinin gerçekleşme şartları farklıdır.
KISALTMALAR
ABD. : Ankara Barosu Dergisi
AC. : Azerbaycan Cumhuriyeti
AD. : Adalet Dergisi
ACCK : Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza Kanunu
ACİK : Azerbaycan Cumhuriyeti İnzibati Kanunu
ASSC CK : Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Ceza Kanunu
AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
AY. : Anayasa
B. : Bası
Bkz. : Bakınız
C. : Cilt
CD. : Ceza Dairesi
CGK. : Ceza Genel Kurulu
CK. : Ceza Kanunu
CMUK. : Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
Çev. : Çeviren
GH. : Genel Hükümler
İCK. : İtalyan Ceza Kanunu
m. : madde
ör. : Örneğin
RF. : Rusya Federasyonu
RFCK. : Rusya Federasyonu Ceza Kanunu
RSFSC. : Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti
s. : sayfa
S. : Sayı
SBFD. : Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi
SSCB. : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
TCK. : Türk Ceza Kanunu
TBMM. : Türkiye Büyük Millet Meclisi
KAYNAKÇA
ABDULLAYEV, Elşad :İnzibati Hügug Pozuntusu ve İnzibati
Mesuliyyet, Bakı 1985
ABDULLAYEV, Elşad :Vetendaşların İnzibati Mesuliyyeti,
Bakı 1992
ABDULLAYEV, Elşad :İnzibati Hügüg Derslik, Bakı 2001
AKKAN, Kubbettin :Avrupa Hukukunda Mal İçin Meşru
Müdafaa, AD., 1965, S.7-8, s.835 vd.
AKİPEK, İlhan :Devletlerarası Hukuk Bakımından
Meşru Müdafaa, Ankara 1955
ALACAKAPTAN, Uğur :İngiliz Ceza Hukukunda Suç Ve
Cezaların Kanuniliği Prensibi, Ankara
1958
ALACAKAPTAN, Uğur :Suçun Unsurları, Ankara 1970
ARTUK, Mehmet Emin :Ceza Hukuku, Genel Hükümler, C.I.,
Ankara 2002
CEFEROV, İlgar :Azerbaycan Respublikası
Konstitusiyasının Şerhi, Bakı 2001
CENTEL, Nur :Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul
2001
ÇAĞLAYAN, Muhtar :Türk Ceza Kanunu, En Son Değişikleri
İle Birlikte Gerekçeli Açıklamalı ve
İçtihatlı, C.I, B.3, Ankara 1984
ÇAĞLAYAN, Muhtar :Yargıtay İçtihatlarının Işığı Hakkında
Meşru Müdafaa (Yasal Savunma)
Üzerine Bir İnceleme, AD., 1982, I, II,
s.512 vd. 257 vd.
ÇİSTYAKOV,O.İ.;
KUKUŞKİN,Y.S. :SSRİ Dövlet ve Hügug Tarihi, 2.Hisse,
Bakı 1977
DADAŞZADE, A. :Hügug Ensiklopedik Lüğeti,
Azerbaycan Ensiklopediyasının Baş
Redaksiyası, Bakı 1991
DEMİRBAŞ, Timur :Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1.Baskı,
Ankara 2002
DEMİRBAŞ, Timur :Ceza Hukuku Pratik Çalışmaları,
l2.Baskı, Ankara 2003
DEMİRLİ, Mehman-
ELESGERLİ, Elesger :Azerbaycan Hügug Tarihi: Cinayet
Hügugu, Bakı 1999
DOĞANAY, İsmail :Meşru Müdafaanın Mahiyeti, AD.,
1947, S.5, s.391 vd.
DÖNMEZER, Sulhi-
ERMAN, Sahir :Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Genel
Kısım, C.II, B.9, İstanbul 1986
EFENDİYEV, Eldar :Azerbaycan Respublikası Ali
Mehkemesi Plenumunun Gerarlar
Mecmuesi (1961-1997 ), Bakı 1998
EFENDİYEV, Eldar :Azerbaycan Respublikası Cinayet
Mecellesinin Şerhi, Hüsusi Hisse, Bakı
2001
EKBEROV, Rahib;
SELİMOV, Sadıg :Azerbaycanın Dövlet ve Hügug Tarihi,
Bakı 2003
EREM, Faruk :Türk Ceza Hukukunda Mal İçin Meşru
Müdafaa, AD., 1943, S.8, s.605 vd.
EREM, Faruk :Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler,
C.II, Ankara 1971
ERDOĞDU, Ahmet :Meşru Müdafaa, AD., 1950, S.3, s.346
vd.
ERSOY, Yüksel :Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara
1999
GAFAROV,Tofig :Cinayet ve Cinayet Mesuliyyeti, Bakı
1978
GELFAND, İ.A. :Neobhodimaya Oborona Po
Sovetskomu Ugolovnomu Pravu/Sovyet
Ceza Hukukunda Meşru Müdafaa, Kiev
1962
GERSENZON A.A.;
DURMANOV N.D.
(Çev:KERİMOV, A.,
ORUCOV, H.) :Cinayet Hügugu Ümumi Hisse, Tekmil
ve Tebdil Edilmiş Üçünü Çapı, Bakı
1950
GEHREMANOV, V. :Sovet Cinayet Hügugu, Ümumi
Hissesine Dair, Bakı 1953
GEHREMANOV, V. :Sovet Cinayet Hügugu, Ümumi Hisse,
Bakı 1967
GÖLCÜKLÜ, Feyyaz :Suçta Kanuni Unsurun Ortadan
Kalkması, Fiilin hukuka Aykırılığı ve
Hukuka Uygunluk Nedenleri
Konusunda Bazı Mülahazalar, SBFD.,
1968, C.XXIII, s.187 vd.
GÖZÜBÜYÜK, A. Pulat :Modern Ceza Hukukunda Mal İçin
Meşru Müdafaa, AD., 1942, S.3, s.589
vd.
GÖZÜBÜYÜK, A. Pulat : Meşru Müdafaanın Başlangıcı,Devamı
ve Sona Ermesi, ABD., 1946, S.24, s.1
vd.
GÜRİZ, Adnan :Hukuk Felsefesi, Ankara 1987
GULİYEV, Rafig-
İMANOV, Mehemmed :Cinayet Hügugu Hüsusi Hisse, Derslik,
Bakı 2001
GÜNAL, Yılmaz :Yetkili Merciin Emrini İfa, Ankara
1967
HAFIZOĞULLARI, Zeki :Türk Ceza Hukuku Sisteminde Zaruret
Hali ve Üçüncü Kişiyi Kurtarma,
AÜHFD., C.28, 1971, s.91 vd.
HAFIZOĞULLARI, Zeki :Ceza Normu, Normatif Bir Yapı Olarak
Ceza Hukuku Düzeni, Ankara 1987
JHERİNG, von Rudolf
(Çev. YEĞENGİL, Rasih) :Hukuk Uğrunda Savaş, İstanbul 1935
İÇEL, Kayıhan :Suç Teorisi, İstanbul 1999
KATOĞLU, Tuğrul :Ceza Hukukunda Hukuka Aykırılık,
Ankara 2003
KAYNAR, Y.Mutlu :Türk Ceza Hukukunda Meşru Müdafaa,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi)
İstanbul 2001
KOZAÇENKO, İ;
NEZNAMOV, Z :Ugolovnoe Pravo Obşaya Çast, /Ceza
Hukuku Genel Hükümler, Moskva 1997
KOZAÇENKO, İ;
NEZNAMOV, Z :Ugolovnoe Pravo Osobennaya Çast/
Ceza Hukuku Özel Hükümler, Moskva
1997
KOZAK, V.N. :Pravo Grajdana na Neohodimuyu
Oboronu/Vatandaşların Meşru Müdafaa
Hakkı, Saratov 1972
MALKOÇ, İsmail :Açıklamalı Türk Ceza Kanunu, Son
Değişiklik ve İçtihatlarla, Ankara 2002
MEMMEDOV, İsa :Şehsiyyet Eleyhine Olan Cinayetler,
Bakı 1971
MEMMEDOV, İsa :Azerbaycan SSR Cinayet Mecellesinin
Elmi Praktiki Kommentariyası (Ümumi
Hisse) Bakı 1978
NAUMOV, Anatoli (Çev:
GURBANOV, H.S.) :Cinayet Hügugu, Bakı 1998
ÖNDER, Ayhan :Ceza Hukuku, Genel Hükümler, C.II,
İstanbul 1989
ÖNER, Hamdi :Medeni Kanunun ve Türk Ceza
Kanununun Meşru Müdafaaya Ait
Hükümleri Arasında Mukayese, AD.,
1939, S.6, s.821 vd.
ÖZEN, Muharrem :Türk Ceza Hukukunda Meşru Müdafaa,
Ankara 1995
ÖZTÜRK, Bahri :Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri
Hukuku, B.3, Ankara 1994
PİSAPİA, G.Domenico
(Çev: AKGÜÇ, Atıf) :İtalyan Ceza Hukuku Kurumları,
Genel Kısım, Padova 1965
PERİNÇEK, Sadık-ÖZDEN, Cahit :Türk Ceza Kanununun Yorumu ve
Buna Ait Seçilmiş Temyiz Mahkemesi
Kararları, B.3, İstanbul 1959
SAVAŞ, Vural-
MOLLAMAHMUTOĞLU,
Sadık :Türk Ceza Kanunun Yorumu, B.1,
Ankara 1994
SEMENDEROV, Firudin :Cinayetin Subyektiv Ceheti, Bakı 1989
SEMENDEROV, Firudin :Şehsiyyet Eleyhine Edilen Cinayetler,
Tövsif Meseleleri , Bakı 1997
SEMENDEROV, Firudin :Azerbaycan Respublikasının Cinayet
Mecellesinin Kommentariyası, Bakı
2001
SEMENDEROV, Firudin :Cinayet Hügugu Ümumi Hisse, Derslik,
Hügug Edebiyyatı Neşriyyatı, Bakı
2002
SOYASLAN, Doğan :Ceza Hukuku, Genel Hükümler,
Ankara 1998
TAN, Hadi :Alman Hukukunda Meşru Müdafaa,
1939, S.2, s.289 vd.
TANER, Tahir :Ceza Hukuku, Umumi Kısım, B.3,
İstanbul 1953
TİŞKEVİÇ, İ. :Usloviya i Predelı Neobhodimoy
Oboronı/Meşru Müdafaanın Şartları ve
Sınırı, Moskva 1969
TKAÇENKO, V.İ. :Neobhodimaya Oborona Po
Ugolovnomu Pravu/Ceza Hukukunda
Meşru Müdafaa, Moskva 1979
TEREBİLOVA, V.İ. :Sbornik Postanovlennıy Plenuma
Verhovnogo Suda SSSR/SSCB Yüksek
Mahkemesi Genel Kurulunun Kararlar
Toplusu(1924-1984), 1039 s., Moskva
1987
TOROSLU, Nevzat :Ceza Hukukunda Zaruret Hali, Ankara
1968
TOROSLU, Nevzat :Nasıl Bir Ceza Kanunu, Ankara 1987
TOROSLU, Nevzat :Ceza Hukuku, B.4, Ankara 1998
VİDAL, Georges-
MAGNOL , Josephe
(Çev: DEVRİN, Şinasi) :Ceza Hukuku, C.I, Ankara 1946
YAKUBOVİÇ, M.İ. :Voprosı Teorii i Praktiki Neobhodimoy
Oboronı/Teoride ve Ugulamada Meşru
Müdafaa Sorunları, Moskva 1961
YALKUT, Necdet :Türk, İtalyan ve Fransız Ceza Hukuku Açısından Meşru
Müdafaa, AD., 1978, S.1-2, s.105 vd.
http://rus-code.virtuale.net/comm/uk.html/38 : Kommentariy k Ugolovnomu Kodeksu
Rossiyskoy Federaçii/Rusya
Federasyonu Ceza Kanunun Şerhi,
01/06/2003
http://biofak1981-1986.boom.ru/kugolvK1txt :Postateynıy Kommentariy k
Ugolovnomu Kodeksu Rossiyskoy
Federaçii 1996 goda/ Rusya
Federasyonu 1966 tarihli Ceza Kanunu
Hükümlerinin Şerhi, 31/03/2004
ÖZET
Çok eski bir tarihe sahip meşru müdafaa kurumu evrensel niteliğinin gereği
bugün bütün hukuk düzenlerinde yer almaktadır. Azerbaycan Cumhuriyeti Ceza
Kanunu 36. maddesinde de düzenlenmiş bu kurumun hukuki esasını açıklayan
düşünceler farklılık arz etmektedir. Bu düşüncelerin her birinde doğruluk payı
olmakla birlikte meşru müdafaa halinde işlenen savunma fiilinin niçin
cezalandırılmadığını açıklayan en doğru düşünce toplumsal zararın yokluğu
düşüncesidir.
Azerbaycan doktrininde, meşru müdafaanın sosyal tehlikeliliği ortadan
kaldırmak suretiyle fiili hukuka uygun hale getirdiği görüşü hakimdir. Ancak hukuka
uygunluk nedenlerinden biri olan meşru müdafaa, doktrindeki genel kanaatin aksine
sosyal tehlikeliliği değil, hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldırmakta ve böylece
fiili tüm hukuk düzenine uygun hale getirmektedir.
Meşru müdafaanın şartları saldırıya ve savunmaya ilişkin olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Saldırıya ilişkin şartlar, halen mevcut bir saldırının bulunması, bu
saldırının suç niteliğinde olması ve bu saldırının hayata, vücut bütünlüğüne ve
haklara yönelik olmasıdır. Savunmada zorunluluk bulunması ve saldırı ile savunma
arasında bir oranın bulunması ise meşru müdafaanın savunmaya ilişkin şartlarıdır.
Kanun ayrıca üçüncü kişinin haklarına, devlet ve toplum menfaatine yönelik
saldırılara karşı savunmayı da meşru kabul etmiştir.
Meşru müdafaada hata kanunda açıkça düzenlenmemesine karşılık, doktrin ve
uygulamada sadece fiili hatanın kusursuz olması halinde savunmada bulunanın
cezalandırılmayacağı kabul edilmiştir. Meşru müdafaa sınırının aşılması hususu ise
kanun hükmünde açıkça düzenlenmiş ve bu sınırı sadece kasden aşan failin
cezalandırılacağı öngörülmüştür.
ACCK’ da hukuka uygunluk nedenleri arasında yazılı, Zaruret Hali (m.38), İzin
Verilen Risk (m.39), Suç Failinin Yakalanması Sırasında Ona Zarar Verilmesi (m.37),
Yetkili Merciin Emrini İfa (m.40), kanunda soyut suç tipine uygun olan fiilin hukuka
aykırılık unsurunu ortadan kaldırmakla birlikte, gerçekleşme şartları bakımından
meşru müdafaa ile farklılık arz etmektedirler.
SUMMARY
In accordance with his universal attribute, the necessary defense institution has
a very old history, and held his place in all jurisprudence system today. This
institution which has arranged in the 36th article of the Criminal Code of the
Azerbaijan Republic and explaining the main legal structure has presenting different
thoughts. However, each of all these thoughts even they have a uprightness share, the
most suitable explanatory idea is, why the act of defense is not sentenced in case of
necessary defense is the idea of absence of public detriment.
In the doctrine of Azerbaijan dominating vision is, by eliminating social danger
of the necessary defense is appropriated to the acts of jurisprudence. However, the
necessary defense which is one of the reasons for the legal appropriation, contrary to
the general conviction is eliminating legal incongruity but the not social danger.
These ways bring the act appropriated to the all legal system.
The provisions for necessary defense, is dividing in two; offence and defense.
Provisions for the offence; an attack must be exist and this attack must be in form of
crime and this attack must be towered to the life, body integrity and to rights. For the
defense; is to be found necessity of defense, and a proportion must have between the
offence and the defense, these are the related conditions for the defense in necessary
defense act. Beside, law is legitimated defending the rights of the third party, against
the offence towered to the state and to the public interests.
However, in response mistake in necessary defense is not clearly described in
the law, in the doctrine and in the application it has been accepted that the person in
the position of defense will not be sentenced, only in the case of de facto mistake
must be flawless. To go beyond the limits of the necessary defense issue, is arranged
and foresighted in the force of law clearly and only the perpetrator exceeding this
limit purposely will be sentenced.
In the Criminal Code of Azerbaijan Republic appropriation reasons to law is
written; absolute necessity (article 38), risk permitted (article 39), to cause harm to
the perpetrator during the course of catching (article 37), carrying out of the orders of
the authority (article 40), In the legislation, however, elimination of disagreement
issue appropriated to the abstract sort of crime in the legislation, is differentiating,
according to the realization provisions with the necessary defense.