36
Yumurta Verimini Etkileyen Bakteriyel ve Viral Hastalıklar facebook.com/tavder • twitter.com/tavder Kırmızı Bit (Dermanyssus Gallinae) Problemi Kanatlı Hayvanların Rasyonlarında Fitaz Enzimi Kullanılması Önemli Kanatlı Hastalıklarının Kontrolü: Temel İlkeler D E R N E Ğ İ M İ Z İ N

Bakteriyel ve Viral Hastalıklar Kırmızı Bit (Dermanyssus ... · natlı tifosu(FT), civciv ve tavukların septisemi ile seyreden hastalıklarındandır (38, 49, 55, 79). Ka-natlı

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Yumurta Verimini Etkileyen Bakteriyel ve Viral Hastalıklar

facebook.com/tavder • twitter.com/tavder

Kırmızı Bit (Dermanyssus Gallinae) Problemi

Kanatlı Hayvanların Rasyonlarında Fitaz Enzimi Kullanılması

Önemli Kanatlı Hastalıklarının Kontrolü: Temel İlkeler

DERNEĞİMİZİN

206

206

MEKTUP ANKARA2 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Yerel Süreli Yayın

Veteriner Tavukçuluk Derneği’nin yayın organıdır.

Yılda 4 kez 3 ayda bir yayımlanır.

Veteriner Tavukçuluk Derneği

Adına Sahibi

Prof. Dr. Mehmet AKAN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Editör

Prof. Dr. K. Serdar DİKER

Editör Yardımcısı

Araş. Gör. İ. Başak KAYA

Yayın Kurulu

Prof. Dr. Fuat AYDIN

Prof. Dr. Ahmet ERGÜN

Prof. Dr. Pınar SAÇAKLI

Prof. Dr. Erol ŞENGÖR

Prof. Dr. Tansel ŞİRELİ

Dr. Özlem Şahan YAPICIER

İdare Yazışma Adresi

İrfan Baştuğ Caddesi No: 26/3 Dışkapı / ANKARA

Tel: 0312 517 25 65 • Faks: 0312 517 25 65

Banka Hesapları

REKLAM GELİRLERİ

Türkiye İş Bankası

Dışkapı Şubesi 4206 932790

IBAN No: TR 1500064 00000 142060932790

ÜYE AİDATLARI

Türkiye İş Bankası

Dışkapı Şubesi 4206 917468

IBAN No: TR 0400064 00000 142060917468

Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

Alıntı Yapılamaz.

Grafik Tasarım ve Baskı

İvedik OSB Matbaacılar Sitesi 1516/1 Sokak No: 35

Yenimahalle 06378, Ankara

Tel: 0312 229 92 65 • Fax: 0312 231 67 06

www.elmateknikbasim.com

[email protected]

Basım Tarihi: 12.12.2017

MEKTUP ANKARA 3Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

BaşyazıBaşyazı

Değerli dostlar,

Bir Mektup Ankara’da daha birlikteyiz. Tavukçuluk açı-sından günümüzün en önemli konusu halkımızın sağlıklı tavuk ve hindi eti ile sağlıklı yumurta tüketimini sağla-mak olduğunun bilincindeyiz. İnsanların sağlıklı nesiller halinde gelişmesi ve büyümesinin temel gereksiniminin hayvansal protein tüketiminin artması olduğu her vesi-leyle ortaya konmaktadır. Nasıl ki dünya nüfusu arttık-ça insanların sağlıklı gelişmesi için hayvansal protein tüketimi de artış gösteriyorsa ülkemizde de bu ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu ihtiyacın karşılanabil-mesi için Türk tavukçuluk sektörü de büyük bir çabayla üretimi artırmaktadır. Tavukçuluk sektörünün yüklen-miş olduğu bu önemli rol, kümes hayvanlarının güvenli, sağlıklı ve sürdürülebilir şekilde devam ettirilebilmesi-ni gerekli kılmaktadır.

Batı dünyasında sıklıkla sözü edilen ve kısaca ABF (an-tibiotic free) denilen antibiyotiksiz üretim şekli halkın büyük çoğunluğu tarafında talep gören bir üretim şekli haline gelmiştir. Bu konu Dünya Veteriner Tavukçuluk Derneği’nin 2017 yılı Eylül ayında yapılan kongresinde Edinburgh’da da çağrılı tebliğ olarak sunulan ve üze-rinde tartışılan bir konu olmuştur. Türkiye olarak biz-de de durum bundan pek farklı değildir. Türk halkının da antibiyotiksiz hayvansal protein talebi gün geçtikçe artmaktadır. Antibiyotiksiz üretim şekline batı dünyası-nın kısaca ABF dediği gibi biz de Türkiye’de belki kısaca ABSZ diyebiliriz. Türkiye’de bu konu kısaca “antibiyo-tik direnci” diye isimlendirilmektedir. Antibiyotikler neye karşı dirençlenmektedir. Direnç kazanan antibiyo-tikler değil bakterilerdir.

Antibiyotiklerin gelişi güzel ve tam gerekli olmadan veya koruyucu maksatla kullanılması bakterilerde söz konusu o antibiyotiklere karşı bir direncin gelişmesine yol açmaktadır. Antibiyotiklere karşı bakterilerin ka-zandığı direnç tehdidini en aza indirgemek için, halk sağlığı, hayvan sağlığı ve tarım sektörünün birbirine en-tegre edilerek “Tek Sağlık” yaklaşımının küresel düzey-de teşvik edilmesi esastır, çünkü antimikrobiyal direnç konusu ulusal sınırları aşan bir konudur. Tartışmalı olsa da, hayvanlarda antibiyotik kullanımının, gıda üretim zincirinde dirençli bakterilerin ortaya çıkışı ve insanlar-da gıda kaynaklı hastalıkların görülme sıklığı arasında bir ilişki olduğunu düşündürmektedir.

Hayvancılık endüstrisinde antibiyotik kullanımı ve buna karşı bakterilerde direnç gelişmesi konusunda hala bazı bilinmeyenler bulunmaktadır. İnsan hastalıklarının te-davisindeki başarısızlık da buna katkı yapan bir etken-dir. Dirençli bakterilerin ortaya çıkışı ve yayılması, birçok antimikrobiyal maddenin insan ve hayvanların tedavisi

için etkisiz hale gelmesine neden olmuştur. Bundan do-layı halk sağlığını korumak için hayvancılıkta kullanılan antibiyotiklerin bilinçsiz kullanımına son verilmiştir.

Hayvansal üretimde kullanılan birçok antibiyotik insan tıbbında kullanılan antibiyotiklerle aynıdır veya aynı sınıfa aittir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu antimikro-biyal maddeleri insan tıbbında kritik öneme sahip en öncelikli olan antimikrobiyaller olarak belirtmiştir. Bu nedenle dünya çapında devlet kurumları, kamu sağlı-ğını korumak amacıyla hayvansal üretimde antibiyotik-lerin kullanımını sınırlandırmak veya askıya almak için bazı eylemler başlatmışlar veya başlatmaktadırlar.

Antibiyotiklerin kullanımını azaltmak için kullanılabi-lecek en öncelikli araç iyi bir biyogüvenlik ve iyi bir aşılama programının ve stratejisinin uygulanmasıdır. Biyogüvenlik, hayvanların sağlıklı kalması ve dolayısıyla antibiyotik kullanımının azaltılmasında önemli bir fak-tördür. Aşılama konusu da benzer şekilde büyük öneme sahiptir. Aşılama uygulamasında teknik hatalar yapıl-ması aşıların inaktif hale gelmesine yol açtığı gibi saha virüsü ile aşı virüs suşlarının aynı olmaması durumunda yapılan aşılama fayda sağlamayacağı gibi aynı zamanda hayvanlarda büyük strese yol açtığı için zarara sebep olmaktadır.

Hayvansal üretimde antibiyotik kullanımının azaltılma-sı konusunda yemin ve yem katkı maddelerinin önemi küçümsenmemelidir. Güçlü bir bağışıklık sistemine sa-hip sağlıklı hayvanlar üretmek için pek çok araştırma yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. Bu araştır-malarla geliştirilen yem katkı maddeleri premiksler ha-linde, kaliteli yem hammaddeleriyle birlikte kullanıldı-ğında güçlü bağışıklık sistemine sahip sağlıklı hayvanlar üretme üzerinde büyük bir olumlu etkiye sahiptir.

İyi dengelenmiş bir rasyon, bağırsak sağlığını iyileştir-mek veya bağışıklığı artırmak için genellikle yem katkı maddeleri içerir. Bu yem katkı maddeleri probiyotikler, prebiyotikler, enzimler, organik asitler, fitobiyotikler, vitaminler, mineraller, amino asitlerdir. Bu maddeler hayvan ve insan sağlığı açısından tehlike yaratmama-ları nedeni ile antibiyotik gibi kullanımları yasaklanan yem katkı maddelerinin en önemli alternatifleri olarak dikkatleri çekmektedir. Ama bu konularda daha fazla araştırmalar yapılmasına gereksinim vardır. Bunların yanı sıra antikoksidiyaller, antioksidanlar, antifungaller de kullanılmaktadır. Bu grup maddelerin kesim öncesi yemlerde rasyondan çıkarılması şu an için ülkemizde uygulanmaktadır.

Önümüzdeki 2018 yılında tavukçuluk sektöründe, insan ve hayvan sağlığı gözetilerek daha sağlıklı büyümelerin sağlanması dileklerimle hoşçakalınız.

Prof. Dr. Erol Şengör

MEKTUP ANKARA4 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Yumurta Ver imin i Etk i leyen Bakter iye l ve V i ra l Hasta l ık la r

YUMURTA VERİMİNİ ETKİLEYENBAKTERİYEL VE VİRAL HASTALIKLAR

Yumurta tüketiminin ilk kaydı M.Ö. 1400 yılına da-yanmaktadır. Yumurta tüketiminde öncelikli tercih tavuk yumurtası olmuştur (75). Yumurta tüketiminin artışı ile de son on yılda yumurtacılık sektörü sürek-li olarak ilerleme göstermektedir. Yumurta, yüksek protein kaynağı olması nedeniyle et tüketimine al-ternatif bir besin kaynağıdır (19).

Yeterli ve dengeli beslenebilmek için gerekli, hay-vansal besinler içerisinde en iyi protein kaynağı olan, A, D, E, K ve B vitaminlerini içeren ayrıca demir ve fosfor yönünden de zengin olan bir besin kaynağı-mızdır. Günde ortalama 2 yumurta tüketen bireyler günlük protein miktarının %20’sini, enerji ihtiyacının %8’ini, kalsiyum miktarının %10’unu, fosfor ve demir miktarının %20’sini karşılayabilmektedir (2).

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) verilerine göre 2016 yılı itibariyle kayıtlı 108.689.236 adet yumurta-cı tavuk bulunmaktadır. 16.730.730 adet ile en çok yumurtacı tavuk bulunan il Afyonkarahisar’dır. 2. sı-rada ise 11.995.381 Konya yer almaktadır (81).

Yumurta üretimi hayvanın cinsine ve mevsime bağlı olarak değişmekte olsa da 18-22 haftalık yaşta baş-lamaktadır. Bu haftaları takip eden 6-8 hafta boyun-ca yumurta verimi artmaya devam eder ve 1. yıldan sonra yumurta verimi her geçen yıl düzenli olarak azalmaya başlar. Verimin pik yaptığı dönemden iti-baren 1 yıl sonra hayvanlar üretimden çıkarılabil-mektedirler (71). Sağlıklı bir tavuk yılda ortalama 259 yumurta üretmektedir. Gelişmiş ırklar ise yılda 300 yumurta üretebilirler (19). Türkiye’de 2016 yılı verilerine göre yumurta üretimi 18.655 milyon adet-tir. Kişi başı ortalama 233 adet yumurta düşmekte-dir. Ayrıca üretilen bu yumurtaların 4659 milyon ade-ti ihraç edilmektedir. 2015 yılında dünyada en çok yumurta üreten ilk 20 ülke arasında Türkiye 9. sırada yerini almıştır (86).

Yumurtacı tavuklarda yumurta verimini olumsuz yönde etkileyen birçok neden sayılabilmektedir. Yö-netimsel hatalar (aydınlatma programında yapılan yanlışlıklar, sıcaklık ve havalandırmanın doğru şekil-

de yapılmaması, yanlış beslenme, ekipman arızala-rı), infeksiyöz ve non-infeksiyöz etkenler yumurta üretiminde ani ve dramatik bir düşüşlere neden ol-maktadır (13,15,18, 77). Azalan yumurta üretiminin potansiyel sebeplerinin ortadan kaldırılması için alı-nacak önlemler içerisinde beslenme, davranış veya görünüşteki herhangi bir değişikliğin kayıt altına alınması önceliklidir (12, 37).

Tavukçuluk endüstrisi için en büyük sağlık tehditle-rinin bazıları yumurta üretiminde de belirli etkilere sahiptir. Bu tehditler içinde sayılacak olan infeksiyöz hastalıklar üreme sistemini etkileyerek direk veya hayvanın sağlık durumunu olumsuz etkileyerek indi-rek yumurta verimini ve yumurta kalitesi düşürmek-tedirler. Bahsedilen infeksiyöz hastalıklar Tablo 1’de verilmiştir.

Tablo 1. İnfeksiyöz Hastalıklar

Bakteriyel Hastalıklar Viral Hastalıklar

Kolibasillozis Avian Influenza

Salmonella infeksiyonları İnfeksiyöz bronşitis

Tavuk kolerası Newcastle hastalığı

Gallibacterium anatis infeksiyonu

Marek

İnfeksiyöz koriza Tavuk Çiçeği

Mikoplazma infeksiyonları Egg Drop Sendromu

Ornitobacterium rhinotrachale infeksiyonu

İnfeksiyöz laringotraheitis

Avian Klamidiozisİnfeksiyöz anemi

Gumboro hastalığı

BAKTERİYEL HASTALIKLAR

1.1. Kolibasillozis: Enterobacteriaceae ailesine ait avian patojenik Escherichia coli (APEC)’nin sebep ol-duğu kantalılarda koliseptisemisi, hemorajik septi-semi, koligranuloma, hava kesesi yangısı, şişkin-kafa sendromu, venereal kolibasilloz, sellülit, peritonit, salfingit, osteomiyelit sarı kese yangısı ve enteritle karakterize bir hastalıktır.(19,36,39,79). APEC çoğu kez kanatlılardan izole edilir ayrıca serogrup olarak genellikle O antijeninin O1, O2, O8, O15, O18, O35, O78, O88, O109 ve O115 serogrupları izole edilmiş-

Sibel YAMAN1*, Özlem ŞAHAN YAPICIER1

1 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Burdur

e-posta: [email protected]

MEKTUP ANKARA 5Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

tir. O2 ve O78 sıklıkla izole edilen serogruplardır ve dünyadaki hastalık vakalarının %80’ini oluşturmakta-dır (15,35,40, 42).

E. coli çoğu hayvanın bağırsak kanalında bulunur ve dışkı ile yüksek miktarda saçılır(68). Patojenik E.coli’nin alındıktan sonra trake, sekum ve ovidukt-ta kolonize olması 21 haftalık bir süreyi almaktadır (78). Bulaşma infekte kanatlılarla temas veya dışkı ile bulaşık su ve yemin alınması ile olduğu gibi toz veya altlıklardan inhalasyon yoluyla da gerçekleş-mektedir (27). Yumurtacı ırklarda ooforitis ve salfin-gitis geliştiğinde yumurta henüz kabuğu oluşmadan ya da yumurta kabuğu oluştuktan sonra kloakadan geçiş sırasında da bulaşma şekillenmektedir (42).

APEC sebebi ile oluşan oviduktaki yangı yumurta veriminin düşmesi ve sporadik mortaliteyle sonuç-lanmaktadır (78). Egg peritonitis sonucu oluşan yangıyla birlikte biriken eksudat vücut içerisinde ko-agule yumurta sarısı oluşmasına sebep olmaktadır. Bunu dışında yumurta verimini olumsuz yönde etki-leyen koliseptisemisi genellikle genç yumurtacılarda görülebildiği gibi nadiren de yaşlı hayvanlarda hasta-lık oluşturmaktadır (78). Etkilenmiş sürüler kümes-te tutulmaya devam ettiği sürece hastalık tekrarlar hatta çiflikteki diğer kümeslerde de ortaya çıkma riski oluşturur (84).

1.2. Salmonella İnfeksiyonları: Salmonella Gal-linarum (S.Gallinarum) ve Salmonella Pullorum (S.Pullorum) tarafından oluşan pullorum(PD) ve ka-natlı tifosu(FT), civciv ve tavukların septisemi ile seyreden hastalıklarındandır (38, 49, 55, 79). Ka-natlı tifosuna erişkin kanatlılar, pullorum hastalığına gençler duyarlıdır. S. Gallinarum’ da bulaşma kay-nağı olarak damızlık-kuluçka, yem ve kümes orta-mıdır(10,11,14, 21). S. Pullorum’da ise bulaşma civ-civler kuluçkadan çıktıktan sonra ilk 48 saat içinde olabilmektedir, bu durumda kabuk penetrasyonu ve yem kontaminasyonu daha az şekillenmektedir(72). S. Pullorum yumurtacı ırklarda seksüel olgunlukla birlikte reprodüktif kanalda yoğun olarak da ovar-yum ve ovidukta lokalize olmaktadır (76). Küçük noduler veya ovaryum foliküllerinin regresyonu gibi minimal lezyonlar oluşturabilmelerine rağmen kro-nik enfeksiyon şekillendiğinde şekilsiz ve kistik foli-küllerle karşılaşılabilmektedir. Bu durumda ovidukt kazeöz bir eksudat ile dolarak ovaryum ve oviduktun

disfonksiyonuna sebep olarak peritonit tablolarını gelişmesini sağlar (72).

1.3. Tavuk Kolerası: Pasteurellaceae ailesinde yer alan Pasterella multocida (P.multocida) evcil ve ya-bani kanatlıların bulaşıcı, yüksek mortalite ve mor-bidite oranına sahip, septisemik bir hastalıktır (36). Ergin tavuklar gençlere oranla daha duyarlıdır (63). Broylerler hastalığa yumurtacılara nazaran daha dirençlidir, bu nedenle ölüm daha çok yumurtacı tavuklarda görülmektedir. (62). Bulaşma sindirim, solunum, deri ve konjuktiva yolu ile olmaktadır. Özellikle hastalığı atlatan veya gizli infekte olan hayvanların dışkı ve ağız burun akıntıları ile hastalığı bulaştırmaktadırlar (22,26). Akut kolera durumunda yumurtacılarda ovaryumlar infekte olmaktadırlar. Olgunlaşmış foliküller sarkık ve yoğun damarlaş-maya sahip olarak görülür. Foliküllerin rupturu sonu-cunda içerik peritona yayılmaktadır. Olgunlaşmamış folikül ve ovaryumların stroması da hiperemiktir. Bu tablo yumurtacılarda verim düşüklüğüne sebep ol-maktadır (78).

1.4. Gallibacterium anatis infeksiyonu: Pasteu-rellaceae ailesine ait olan Gallibacterium anatis (G. anatis) önceleri Pasteurella anatis olarak bilinmek-teydi (29,36). Gallibacterium, dünyanın birçok ül-kesinde bildirilmiştir (60,65). Hastalığın oluşmasında yaş, stres ve zayıflamış bağışıklık durumu ve hormo-nal faktörler etkilidir (67). G.anatis infeksiyonuna tavuklar öncelikli olmak üzere, ördek, hindi, sülün, keklik gibi diğer kanatlılar da duyarlıdır (65,73). Et-kenin bulaşmasında horizontal yol etkilidir. Pasteu-rellaceae familyasında yaygın olmamasına rağmen vertikal yolla bulaşmayı destekleyen trans-ovaryan enfeksiyon G. anatis için kanıtlanmıştır(73). Özel-likle etkenin 4 günlük bir civcivin sarı kesesinden izole edilmesi bunu doğrular nitelikte olmuştur. Ta-vukların pik döneminde yumurta veriminde düşme görülmektedir. Yumurta verimindeki düşüş ise yetiş-kin yumurtacı hayvanların üreme sisteminde oluşan folükilit, ruptur, hemorajik folikül gibi lezyonlardan kaynaklanmaktadır (49, 73).

1.5. İnfeksiyöz Koriza: Etken tavukların doğal konakçısı olduğu Avibacterium paragallinarum (A.paragallinarum) ‘dur (19, 20, 48). Hastalık göz-lerde ve yüz çevresinde şişkinlikler ile karakterize-dir. Hasta hayvanlardan diğer hayvanlara sekret ve

Yumurta Ver imin i Etk i leyen Bakter iye l ve V i ra l Hasta l ık la r

MEKTUP ANKARA6 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Mutfağınızın Gediklisi

Her usta aşçı bilir; lezzetli yemeğin sırrı, malzemesinindoğallığında gizlidir. Gedik Piliç’ in doğallığının ise bir sırrı yok,

yetiştirdiğimiz tavuklara yıllardırsadece ev sahipliği yapıyoruz.

ekskretleri ile etken bulaşmaktadır. Bulaşma aynı

zamanda çiftlikler arası araç-gereç değişimi ve çalı-

şan personel kaynaklı da olabilmektedir (36).

Yumurta veriminde %10-40 oranında düşüşe neden

olmaktadır. Hastalığın morbiditesi %80-100, morta-

litesi %10 civarında seyretmektedir (19, 20). İnfek-

siyöz bronşitis, infeksiyöz laringotracheitis, CRD ve

Pasteurella infeksiyonları ile beraber seyrettiğinde

mortalite de artış gözlenmektedir (20).

1.6. Mikoplazma İnfeksiyonları: Mycoplasma syno-

viae (MS) veya Mycoplasma gallisepticum (MG) mi-

koplazma infeksiyonlarına neden olmaktadır. Tavuk-

lar mikoplazma infeksiyonlarında doğal konakçıdır

(67, 75). MG kronik solunum yolu infeksiyonlarına

neden olmaktadır(67). Gençken hastalığa karşı du-

yarlı olan hayvanlar yaş ilerledikçe direnç kazanırlar.

Beslenme yetersizliği ve havalandırma yetersizliği-

ne bağlı olarak kümeste amonyak ve toz bulunması,

ısıtma noksanlığı ve diğer stres faktörleri hayvanları

hastalığa duyarlı hale gelmesi ile ortaya çıkmakta-

dır (41,44). İlk başlarda öksürük, hayvanlarda sık

soluma, gaganın hafif açık olması, yem tüketimin-

de azalma vardır (6). Yumurtacı tavuklarda yumurta

veriminde düşme, kornea ve konjuktivanın beraber

yangısı, yüzde ödem ve göz yaşı salgısı klinik olarak

görülmektedir (57). Yumurtacı tavuklarda ovidukta

kalınlaşma olması ve salfingitis tablosu görülmesi ve-

rim düşüklüğü nedeni olarak gösterilmektedir. Hasta

hayvanların yumurtalarından çıkan civcivler lateral

bulaşmada önemli rol oynamaktadır (59, 65). En

önemlisi yumurta ile bulaşmadır. İnfekte yumurta ile

vertikal olarak bulaşma görülmektedir (57, 58).

MS infeksiyonu ise 4 haftalıktan büyük hayvanlar-

da görülmektedir. Genellikle subklinik üst solunum

yolu enfeksiyonudur (6). Son yıllarda tespit edilen

suşların özellikle yumurta veriminde düşüş bulunan

ve yumurtalarında kusur olan sürülerde izole edil-

diği bildirilmiştir (17). Etken yumurtanın kabuğunun

zayıflamasına, saydamlığını kaybetmesi ve pürüzlü

yumurta kabuğu oluşmasına neden olmaktadır. Buna

bağlı olarak yumurtalar ya çatlamış ya da kolaylıkla

kırılacak cinste olmaktadır (46, 47). Etken yumurta-

cı tavuklarda %10’dan fazla dölsüz yumurta oluşu-

muna ayrıca yumurta veriminde de azalmaya neden

olmaktadır (39).

Ornitobacterium rhinotracheale infeksiyonu (ORT): Bulaşıcı, ölümcül ve gelişme geriliğine sebep

olan solunum sistemi hastalığıdır. Doğal konakçıları

tavuk ve hindilerdir (82, 83). ORT aerosollar veya

içme suyu ile horizontal olarak bulaşmasının yanı-

sıra vertikal bulaşma da bulunmaktadır. Ovaryum,

ovidukt, kuluçkalık yumurta, dölsüz yumurtalardan

etkenin izolasyonu yapılabilmektedir (79). Ticari

yumurtacı tavuklarda yumurta veriminin düşmesi,

normalden küçük yumurtaların artış göstermesi ve

kabuk kalitesinde değişiklikler hastalığın klinik belir-

tileri içerisinde yer almaktadır. (43, 83).

1.8. Avian Klamidiozis: Kanatlılarda Avian Klami-

diyozis, genellikle sistemik nadiren ölümcül olabil-

mektedir (66). Tavuklar arasında bulaşma fekal-oral

yolla olmaktadır. Fekal saçılma nakil, uygun olmayan

bakım ve beslenme ve stres koşullarında söz konusu

olmaktadır (66). Kanatlı hayvan endüstrisinde son

yıllarda büyük ekonomik kayıplara neden olmaktadır

ve Yin ve ark. (2015) Çin’de yaptığı bir çalışmada

yumurtacı tavukların %40,8’inde etkeni izole etmiş-

lerdir (85).

2. VİRAL HASTALIKLAR

2.1. Avian Influenza (Tavuk Vebası): Kuş gribi ola-rak da bilinen Orthomyxoviridae ailesinden Influen-zavirus A’nın sebep olduğu kanatlıların solunum, sin-dirim ve sinir sistemini etkileyen yüksek morbidite ve mortalite ile seyreden bir hastalıktır (1,4). Influ-enza A virüsü patojenitelerine göre, yüksek patoje-niteli virüslar (HPAIV) ve düşük patojeniteli virüsler (LPAIV) olarak ikiye ayrılmaktadır. H5 ve H7 serotip-leri de kanatlılarda yüksek patojenli, HP ise düşük patojenli olarak tanımlanmaktadır (4,7). Asya ve Orta Doğu’nun bazı gelişmekte olan ülkelerinde ka-natlılarda H9N2, H6N1, Orta Amerika ve Meksika’da H5N2 LPAI tespit edilmektedir (79).

Virus, infekte ve şüpheli hayvanlarla direk kontakt veya aerosol damlacıklarının solunum yoluyla alın-ması veya virüs ile kontamine olmuş fomitlerle in-direkt olarak bulaşabilmektedir. Göç eden vahşi kanatlılar virüsu taşımalarına rağmen hasta olmaya-bilirler ama göz-burun akıntıları ve dışkıları ile AI ya-yılmasına neden olmaktadırlar(4). Yumurtacı tavuk-larda bulaşmanın horizontal olmasının yanısıra HPAI yumurta kabuğundan ve içeriğinden izole edilmiştir fakat yavruya geçip geçmediği bilinmemektedir. LPAI kataral fibrinöz yangı tablosu oluşturmasıyla birlikte

Yumurta Ver imin i Etk i leyen Bakter iye l ve V i ra l Hasta l ık la r

Mutfağınızın Gediklisi

Her usta aşçı bilir; lezzetli yemeğin sırrı, malzemesinindoğallığında gizlidir. Gedik Piliç’ in doğallığının ise bir sırrı yok,

yetiştirdiğimiz tavuklara yıllardırsadece ev sahipliği yapıyoruz.

MEKTUP ANKARA8 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

egg peritonit tablosuna sebep olmaktadır (79). Bu durumda yangısal eksudatlar ovidukta birikir, kalsi-yum birikimi azalır bu da verim düşüklüğü, yumurta kabuğunda yumuşama ve şekilsiz yumurta oluşumu-na sebep olmaktadır. (44).

2.2. Newcastle (Yalancı Veba) Hastalığı: Paramy-xoviridae ailesi, Avulavirus cinsine ait olan avian paramyxovirus 11 serotipe sahiptir ve kanatlılar-da hastalık yapan serotip avian paramyxovirus tip 1 (APMV-1)’dir (34,54). Etkenin, hasta kanatlıla-rın orofarengeal akıntıları ve dışkıları ile horizon-tal yolla bulaşmaktadır. Duyarlı hayvanlar toz ve aerosol olarak yayılan virüsü inhale ederek infekte olmaktadırlar. Virüs klinik bulgulara göre 5 patotipe ayrılmaktadır. Bu patotipler velojenik, mezojenik, lentojenik ve asemptomatik enteriktir. Velogenik suşlar yaş farketmeksizin tüm tavuklarda yüksek mor-taliteye sebep olan 4 farklı gruba ayrılmıştır, bun-lar; visserotropik velojenik, neurotropik velojenik, mezojenik velojenik, lentojenik velojenik ND olarak bilinmektedir. Etkenin, vertikal olarak da bulaştığı özellikle etkenin ovidukta tropizm gösterdiği bildiril-miştir, bu durumda enfekte embriyolar yumurtadan çıkmadan önce ölmektedirler (34,54). Yumurtacı tavuklarda verim kaybına egg yolk peritonite eş-lik eden atrofik yumurtalar ve dejenere oviduktun sebep olduğu bildirilmektedir. Bu da yumurtacı ta-vuklarda yumurta veriminin aniden düşmesine ve şekilsiz yumurta oluşmasına sebep olmaktadır (39).

2.3. İnfeksiyöz Bronşitis (IB): Coronaviridae famil-yasına ait avian coronavirus infectious bronshitis virus(IBV)’un sebep olduğu çok bulaşıcı, akut sey-reden, üst solunum yollarını etkileyen viral bir has-talıktır (57). İnfeksiyonun doğal konakçı tavuklar-dır(45). Bulaşma, virüs partikülünün solunum veya sindirim yoluyla hasta veya şüpheli hayvanlardan direkt alınması veya dışkı, akıntılar sebebi ile konta-mine olmuş kıyafet, ayakkabı, alet gibi cansız aracı-lar ile indirekt olabilmektedir(69).

Yumurtacı tavuklarda yumurta veriminde düşme ve yumurtanın iç ve dış kabuk kalitesinde (kabuk ren-gi kaybı, yumuşak, üzeri pürüzlü veya şekilsiz ka-buk oluşumu, sulu albumin) bozulma solunum yolu belirtilerine ek olarak ortaya çıkmaktadır (9,69). Virüs genital kanaldan yumurtaya geçer ve 50 gün boyunca yumurtada tespit edilebilmektedir (28,30). İyileşen hayvanlar ise etkeni 1 ay süreyle saçmaya devam ederler(69). Yaş artışı ile beraber yumurta ağırlığında artış beklenirken azalma görülmekte-

dir (31). Normalde ağırlığı 45-60 gr olan yumurta, infeksiyon nedeni ile 10 gram ağırlık düşmektedir (32). Yumurta verimi düştükten 2-3 hafta sonra tek-rar yükselme eğilimindedir ancak hiçbir zaman eski haline dönemez. Virus ile erken dönemde karşılaşan kanatlılarda oviduktun etkilenmesine bağlı olarak; 18 günlük yaşta kısalmış ovidukt, glandular yapısının gelişmemesi, magnum ve istmus arasında demarkas-yon yokluğu, oviduktal dokuda ve ilgili bölgelerde kistler veya oviduktun hiç oluşmaması gibi durumlar oluşmaktadır(31,33).

2.4. Marek Hastalığı (MDV): Herpetoviridae ailesin-den Alphaherpesviridae subfamilyası altında yer alan Mardivirus soyuna ait hücre-ilişkili herpesvirusun se-bep olduğu yangısal ve tümoral karaktere sahip bir hastalıktır(50,56). Bu viruslar perifer sinir, iç organ, iris, kas ve deri gibi dokulara ve merkezi sinir siste-mine yerleşerek T hücre lenfosarkomlarına ve felç oluşumuna sebep olmaktadır (61). Doğal olarak ta-vuklar MDV hastalığına ve tümör oluşumuna duyarlı-dırlar. Yumurta dönemindeki tavuklarda ve damızlık sürülerde etken izole edilmektedir. Bulaşma tavuk-lar arasında direk veya indirekt kontakla solunum yolu ile olmaktadır. MDV’de vertikal bulaşma görül-memesinin sebebi yumurtanın inkübasyonu sırasında uygulanan sıcaklık ve neme karşı etkenin dayanıksız olmasıdır. MDV’den ileri gelen lenfomatoz lezyonla-rın ovaryumda oluşması ile de ticari yumurtacı ta-vuklarda verim kayıpları şekillenmektedir (50,78).

2.5. Kanatlı Çiçeği (Pox): Hastalık Poxviridae aile-sine ait Avipoxvirus cinsinde bulunan Avianpox virus tarafından birçok kanatlıda oluşmaktadır (78). Bu-laşma yaralanmış ve hasar görmüş deri vasıtasıyla mekanik olarak oluşmaktadır. Buna bağlı olarak ibik ve sakalları büyük olan hayvanlarda kavgalar sırasın-da oluşan yaralanmalar virüs için iyi bir portantre oluşturmaktadır. İnfeksiyona gençler yaşlılara, er-kekler dişilere oranla daha duyarlıdır(24). Hastalık difterik veya kutanöz olarak iki ayrı formda ya da ikisi bir arada görülmektedir. Yumurtacı tavukların infekte olduklarında zayıflamaları, kilo alamamaları ve yumurta üretiminde gecikme yaşamaları nedeniy-le verim olumsuz etkilenmektedir(53).

2.6. Egg Drop Sendrom(EDS-76): Adenoviridae ai-lesine ait olan Atadenovirus cinsi içerisinde yer alan egg drop sendrome virüsü verim kayıplarına neden olduğu için dünya genelinde yumurtacı tavuklar için çok önemli bir hastalıktır. (3,15,16). Deneysel

Yumurta Ver imin i Etk i leyen Bakter iye l ve V i ra l Hasta l ık la r

MEKTUP ANKARA10 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Eimeria praecox içeren

İlk ve Tek Broiler Canlı Koksidiyozis

Aşısı

Son Teknoloji ile

Üretim

Son Teknoloji ile

Üretim

Prekosiyöz İşlem=

Bağırsak Dostu

Prekosiyöz İşlem=

Bağırsak Dostu

Avrupa Birliği ve

Tüm Dünya'da Yaygın

Kullanım

Avrupa Birliği ve

Tüm Dünya'da Yaygın

Kullanım

Teknik Hizmetler

Teknik Hizmetler

Özel Renklendirici

Ajanı "UNIFLOCK"

MorRenk

VanilyaAromalı

Özel Renklendirici

Ajanı "UNIFLOCK"

MorRenk

VanilyaAromalı

PCR

Laboratuvar Hizmeti

Laboratuvar Hizmeti

Morfolojik İncelemeMorfolojik İnceleme

PCR

Oosist SayımıOosist Sayımı

yapılan çalışmalarda düşük titrelerde bulunan virüs viremi safhasını takiben nazal mukozaya oradan da lenfoid dokuya geçerek replikasyona uğramaktadır. Yumurta kanalına geçen virüs 8 gün boyunca bura-da kalarak ve 8-18 gün arasında oluşan yumurtaların hem iç hem de dış kabuk kısmını infekte etmektedir (16,70). Virus, infekte, portör veya gizli hasta hay-vanların gaitaları ile kontamine olan yem, su ve alt-lıklarla bulaşabildiği gibi vertikal yolla da yayılmak-tadır. Bu kuluçka makinelerinden infekte civcivlerin çıkmasına sebep olmaktadır (25). Yumurtacı tavuk-larda verim kaybının ilk semptom pigmentli yumur-talarda renk kabıdır. Bunu takiben yumuşak kabuklu, düzensiz şekilli, pürüzlü yüzeye sahip veya kabuksuz yumurta oluşmaktadır(16,35). Yumuşak kabuklu yu-murta üretiminden önce ishal tablosu şekillenmek-tedir. Yumurta üretimindeki düşüş hızlı olmaktadır ve birkaç hafta bu durum devam etmektedir(16-18). EDS-76 salgınları genellikle 4 -10 hafta arasında son-lanır bu süre sonunda yumurta veriminin %10-40 ora-nında azaldığı görülmektedir (3).

2.7. İnfeksiyöz Laringotraheitis (ILT): Herpesvirus ailesine bağlı Gallid Herpesvirus type 1 (GAHV-1)’in sebep olduğu infeksiyöz laringotraheitis tavukların solunum sistemi hastalığıdır (51, 52). İnfeksiyon yu-murta veriminin düşmesine ve mortalitedeki artışa sebep olması nedeni ile ciddi üretim kayıpları oluş-turmaktadır. Etken her yaştaki tavukları etkileyebi-lir. GAHV-1’in doğal olarak giriş yerleri üst solunum ve oküler yoldur. Direkt bulaşmada akut infekte hay-vanlar iyileşen portör hayvanlara göre daha önemli-dir(23). İnfeksiyon tavuklarda özellikle yumurtlama döneminde ortaya çıkmaktadır. Klinik belirtiler içeri-sinde yumurta verimi düşmesinin öncesinde traheit, konjunktivit, solunum ralleri, infraorbital sinusların şişkinliği dikkat çekicidir. Yumurta kalitesi ile ilgili direk bir ilişki bulunmamaktadır(79).

2.8. İnfeksiyöz Anemi (CIA): Circoviridae ailesine ait chicken infectious anemia virus (CIAV)’un sebep olduğu aplastik anemi ve generalize lenf atrofisiyle karakterize olan ve immunsupresyonun geliştiği bir hastalıktır(70). Etkenin doğal konakçısı tavuklardır. (60). Her yaştaki kanatlılar enfeksiyona duyarlıdır ancak civcivler yaşamlarının ilk bir ve üç hafta ara-sında görülmektedir. Bulaşma hem horizontal hem de vertikal yolla olmaktadır. Yumurtacı sürüleri et-kileyen virüs %5-10 civarında ve geçici olarak verim kaybına sebep olduğu durumlarda nörolojk belirtiler göstermez. Üretim iki hafta içinde hiçbir klinik be-

lirti oluşmadan ve yumurta anormalliği gözlenmeden

normale dönebilmektedir (18).

2.9. İnfeksiyöz Bursal Hastalığı (IBD): Birnaviridae

ailesine ait olan infeksiyöz bursal hastalık virüsü

(IBDV)genç tavuklarda akut, çok bulaşıcı bir hastalık

tablosu oluşturmaktadır(8). Etkenin hedef lenfoid

dokusu bursa Fabricius’tur (78,80). IBDV’in bulaşma-

sında kümes ortamında uzun süre kalıcı olması büyük

bir faktördür. Hasta kanatlılar kümesten uzaklaştırıl-

malarına rağmen virüs 122 gün, yem ve suluklarda

ise 52 gün boyunca canlı kalabilmektedir(5). Etkenin

yumurta ile bulaştığına ya da hastalığı geçiren ka-

natlılarda taşıyıcılık durumu olduğuna dair bir kanıt

yoktur (5). Yumurtacı tavuklarda yumurta üretimin-

de yaşanan depresyon yüzünden, yumurta kalitesi

ve yumurta kabuğunda bozulmalar meydana gelebil-

mektedir (64).

SONUÇ

Yumurta verimindeki kayba işletmelerdeki yöne-

timsel hatalar dışında birçok nedenin sebep olduğu

ortaya konmuş başta bakteriyel ve viral hastalıklar

olmak üzere infeksiyöz etkenler üzerinde durul-

muştur. Yumurta verimini olumsuz yönde etkileyen

infeksiyöz faktörler tek tek ele alındığında karşı-

mıza hastalıkların tedavisinden önce kümeslerde

alınması gereken tedbirler öne çıkmıştır. Hastalık

etkenlerinin kontrolüne yönelik yapılan tüm uygu-

lamalar biyogüvenlik kapsamında değerlendirilmesi

gerekmektedir. Bu kapsamda, hastalık etkenlerinin

işletmeye girişini engellenmesi, infeksiyonun çıktığı

durumda hastalığın sağlıklı hayvanlara bulaşmasının

önlenmesi, hastalık etkenleri ile bulaşık materyalle-

rin çevreye saçılmaması için önlem alınması, hasta-

lık etkenlerinin ortamdan giderilmesinin sağlanması

gerekmektedir. Bu kapsamda her kümes/işletme,

biyogüvenlik planını oluşturmak zorundadır. Yu-

murta verimini etkileyen hastalıkların izlenmesi ile

elde edilen bilgilerle hastalıktan koruma, kontrol ve

eradikasyon programı yürütülmelidir. Bu kapsamda

hastalıkların teşhis yöntemlerinin geliştirilmesi, has-

talıkların epidemiyolojilerinin bilinmesi, erken has-

talık tanısı, teknik personelin yeni ve güncel bilgiler-

le sürekli eğitilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

KAYNAKÇA

Kaynaklar yazarından temin edilebilir.

Yumurta Ver imin i Etk i leyen Bakter iye l ve V i ra l Hasta l ık la r

Eimeria praecox içeren

İlk ve Tek Broiler Canlı Koksidiyozis

Aşısı

Son Teknoloji ile

Üretim

Son Teknoloji ile

Üretim

Prekosiyöz İşlem=

Bağırsak Dostu

Prekosiyöz İşlem=

Bağırsak Dostu

Avrupa Birliği ve

Tüm Dünya'da Yaygın

Kullanım

Avrupa Birliği ve

Tüm Dünya'da Yaygın

Kullanım

Teknik Hizmetler

Teknik Hizmetler

Özel Renklendirici

Ajanı "UNIFLOCK"

MorRenk

VanilyaAromalı

Özel Renklendirici

Ajanı "UNIFLOCK"

MorRenk

VanilyaAromalı

PCR

Laboratuvar Hizmeti

Laboratuvar Hizmeti

Morfolojik İncelemeMorfolojik İnceleme

PCR

Oosist SayımıOosist Sayımı

MEKTUP ANKARA12 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Kı rmız ı B i t (Dermanyssus Gal l inae) Problemi

KIRMIZI BİT (DERMANYSSUS GALLİNAE) PROBLEMİ

Avrupa Birliği yetkililerinin Kopenhag’dan bildirdi-

ğine göre 24 AB üyesi ve 16 AB üyesi olmayan ülke

olmak üzere toplam 40 ülke bulaşık yumurta skan-

dalından etkilenmiştir. Söz konusu bulaşıklık kırmızı

akarlara karşı kullanılan Fipronil isimli bir insekti-

sidin yumurtalara bulaşmış olmasından kaynaklan-

mıştır. Fipronilin gıda üreten hayvanlarda kullanımı

2013 yılında yasaklanmış olmasına rağmen bazı ülke-

ler belirli durumlarda kullanıma devam etmişlerdir.

Son olarak kıta Avrupa’sında milyonlarca yumurta

Fipronil bulaşıklığı nedeniyle imha edilmiştir.

Fransız Basın Ajansının haberine göre Hollanda gıda

gözlem örgütünün bütçelerinde yıllardır yapılmakta

olan kesintiler ve ekonomik konuları kamu güvenli-

ğinden önde tutmaya yönelik politikaları savunma

eğilimleri, Avrupa Birliğinden Hong Kong’a kadar

yayılmış olan yumurta skandalının ortaya çıkmasına

yol açmıştır. Tavuklarda kullanımı yasaklanmış olan

Fipronil isimli insektisidin spreylenmesi nedeniyle

meydana gelen skandaldan dolayı şans eseri hiç kim-

senin hastalanmamış olmasına rağmen Hollanda da

bu konuyla ilgili olarak en az iki kişi tutuklanmıştır.

Yine Fransız Basın Ajansının bildirdiğine göre 1

Ağustos’ta ortaya çıkan bu skandalın ardından Avru-

pa çapında sağlık korkusu devam etmektedir. Bundan

dolayı süpermarket raflarından milyonlarca yumurta

geri çekilmiş ve insan sağlığına zarar verebilecek fip-

ronil bulaşıklığına maruz kalmış bulunan yumurtala-

rın aynı zamanda ihraç edilmiş ve çoğunun da son

kullanıcılara satılmış olmasından dolayı düzinelerce

kanatlı çiftliği kapanmıştır.

Fipronil, kedi ve köpekler gibi evcil hayvanlarda pi-

relere karşı yaygın olarak kullanılmaktadır, ancak Av-

rupa Birliği tarafından tavuklar da dahil olmak üze-

re insan tüketimine yönelmiş gıda amaçlı üretilen

hayvanların tedavisinde kullanılması yasaklanmıştır.

Dünya Sağlık Örgütü, fipronilin büyük miktarlarda

kullanımının insanların böbrek, karaciğer ve tiroit

bezleri için “orta düzeyde zarar verici” potansiyel

bir tehlike oluşturduğunu belirtmektedir. Hollan-

da’daki “çiftçilerin de işin içinde olduğu” gıda gü-

venliği yetkilileri geçen Kasım ayında tavuk kümes-

lerinde fipronil kullanımı konusunda isimsiz bir ihbar

alındığını ancak o zamanlarda otoritenin ihmali ol-

duğu iddialarını reddettiklerini itiraf etmişlerdir.

Hollandalı araştırmacı gazeteci ve gıda yazarı Marcel

van Silfhout, Ajans France Press’e verdiği demeçte,

“Fipronilin hem tavukları hem de yumurtaları kir-

letmiş olabileceği gerçeği konusunda bir ilişkinin

kurulmamış olmasının akıl almaz bir gaflet olduğu-

nu belirtmiştir. Hollanda Gıda ve Tüketim Ürünle-

ri Güvenlik Ajansı (NVWA) gözlemcisi Van Silfhout,

ajans bu noktada doğru faaliyet göstermiş olsaydı

Hollanda’nın ihracata dayalı gıda sanayisini vuran bu

büyük sorunun üstesinden gelinebileceğini belirtmiş-

tir.

Tavuklarda çözümü en zor olan parazit enfestasyonu

kırmızı bit denilen Dermanyssus Gallinae enfestas-

yonudur. Yumurtacı tavukların en zararlı ve mücade-

lesi en zor olan paraziti bu kırmızı tavuk akarlarıdır.

Kırmızı akarlar broiler tavuklarda da görülebilir. Bu

akarlara “Kırmızı Bit” denilmesinin sebebi kan em-

dikten sonra renklerinin griden koyu kırmızıya dön-

mesinden dolayıdır. Kırmızı akarlar, karanlık dönem-

lerde tavukların kanını emen, gündüzleri her türlü

dar aralık ve çatlaklarda kendilerini gizleyen gece

aktif parazitlerdir.

Kırmızı akarların bu davranış şekilleri, bunlarla mü-cadeleyi diğer akar türleri ile mücadeleye göre çok daha karmaşık hale getirmektedir. Kafes tavukçulu-ğunda bu mücadele alternatif yetiştirme şekillerine

Prof. Dr. Erol Şengör

MEKTUP ANKARA14 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

kıyasla çok daha zordur. Kafes sistemlerinde kırmı-zı akarlar için bir sürü saklanacak yer vardır ve bu yerler çoğu kez temizlenmesi ve dezenfekte edil-mesi neredeyse imkânsız noktalardır. Buralar kırmızı akarların yerleşim yerleridir. Daha da ötesi, tavuk-ların yumurtlama periyodunun uzun sürmesi nede-niyle (yaklaşık 1 yıl kadar), kırmızı akarların büyük popülasyonlar yaratmasına ve tavuk çiftliklerinin bu akarlarla yoğun şekilde istila edilmesine neden ol-maktadır.

Kırmızı bitlerinin kanatlı sağlığını ciddi şekilde et-kileyebildiğini tüm tavukçular bilmektedir. Her ne kadar kırmızı bitlerin oluşturduğu stress yumurta üretimini aşırı şekilde düşürmese de yem dönüşüm oranını olumsuz olarak etkilemekte, hayvanları stre-se sokmakta ve üretimin genel ekonomisini düşür-mektedir.

Kırmızı bitler konusundaki en önemli nokta bu bitle-rin beslenme olmaksızın yani kan emmeden birkaç ay süreyle hayatiyetlerini devam ettirebiliyor olma-larıdır. Bir diğer ifadeyle kümes boşaltıldıktan sonra bile enfestasyon devam edebilmektedir.

Kırmızı akarların hayatta kalabilme kabiliyeti şaşır-tıcıdır. Bunlar hayatta kalmaya çok dirençli ektopa-

razitlerdir. Beslenmeksizin birkaç ay hayatta kalabi-lirler.

Temizleme işlemi ne kadar etkili olursa olsun gizli bir noktada kalmış olan küçük bir koloni nedeniyle yeni sürülerde yeniden aktif hale gelmeleri oldukça muhtemeldir. Yaban hayatındaki kanatlı hayvanlar aracılığıyla da kümeslere tekrar girebilirler.

Kırmızı akarlarla ilgili bazı gerçekler nelerdir:

• Bir tavuğun üzerinde 500.000 kadar akar buluna-bilmektedir.

• Akarlar gece aktif hale geldiklerinde tavuğun ka-nının %5’ine kadar olan miktarda kan emebilmek-tedirler.

Kırmızı akarlar kolonilerinin diğer üyeleriyle iletişim halindedirler. Bu iletişimi özel feromonlarını kulla-narak yapabilmekte ve koloninin diğer üyeleriyle ile-tişim kurarak kümes içindeki gizlenme yerlerine hep birlikte dönebilmektedirler.

Kırmızı akarlarda üreme:

Ergin kırmızı akarların yumurtalarından çıkan lar-valar önce protonimf sonra deutonimf formuna ge-çerek yaklaşık bir haftalık siklusu tamamlayıp ergin hale gelirler.

Kı rmız ı B i t (Dermanyssus Gal l inae) Problemi

MEKTUP ANKARA16 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Kırmızı akarların üremesinde protonimf aşamasına kadar arakonakçıya ihtiyaçları yoktur. Protonimf formundan deutonimf aşamasına ve ergin hale geçe-bilmek için arakonakçıdan kan emmeleri gereklidir. Kırmızı akarlar tavuklardan emdikleri kanı sindirmek için kümeslerdeki çatlaklar ve aralıklara geçer. Bu aralıklarda ve çatlaklarda sindirim işini yaparlar, çiftleşirler ve yumurta yaparlar. Kırmızı akarların yumurtlayabilmesi için optimum şartlar, nispi nemin %70-90 ve çevresel ısı derecesinin 25-300C arasın-da olduğu durumdur. Kırmızı akarlar saklanmak için kâğıt, plastik veya tahta malzemelerin aralarını ve çatlaklarını tercih ederler. Aluminyum, cam veya metal malzemelerin çatlak ve aralarında saklanmayı pek tercih etmezler ama mecbur kalırlarsa o alter-natifi de değerlendirirler. Kırmızı akarlar tavandan tavukların boyun ve sırtlarına düşerek kan emerler. Bazen de kümeste enfestasyon çok yoğunsa gübre çukurunda veya altlıkta da bulunabilirler.

Kırmızı akarların üretime olan etkileri:

Üreticilerin çoğu üretim maliyetini artıran, yumurta veriminde ani düşmeler, ölüm oranlarındaki artışlar gibi olguların kırmızı akarlar tarafından sebep olun-duğunun farkında olmayabilirler.

Kırmızı akarlar tavuklarda strese neden olarak hay-

vanlarda huzursuzluğa, fazla gürültü yapmalarına,

yumurta veriminde %25’e varan düşüklüklere, kan

lekelerinin artışına yol açabilmektedir. Kırmızı akar-

ların bulunduğu hayvanlarda gagalarıyla tüylerini

temizleme ve düzeltme aktivitesinde azalma ve do-

layısıyla tüylerde dökülmeler, yer tavuklarında eşe-

lenme aktivitesinde azalma görülür. Vücut ısısının

korunması için yem tüketiminde artışlar olur.

Kırmızı akarlara karşı ne gibi önlemler alına-bilir:

Öncelikle kümes boşaltıldıktan hemen sonra o gece

ve ertesi sabah erken saatlerde boş kümese geri gi-

dilmesi ve kuvvetli bir deterjan solüsyonuyla küme-

sin baştan aşağı yıkanması (spreyleme) faydalı ola-

bilir.

Tavuklar boşaltıldıktan sonra kümes ısısı hızla dü-

şer ve akarlar bunu derhal tespit ederler. Akarların

çok duyarlı hisleri vardır. Kümes boşaltıldıktan sonra

akarlar besin kaynaklarının gittiğinin farkına varırlar

ve derhal kümes içindeki gizlenme yerlerine göçerek

orada beklemeye başlarlar.

Bundan dolayı bir an evvel davranıp akar popülasyo-

nu ortadan kaybolmadan önce deterjan uygulaması-

nı yapmak gerekir.

Kümes boşaltıldıktan sonra deterjan uygulamasından

kurtulan akarlar beslenme olmaksızın aylarca haya-

tiyetlerini devam ettirebilmektedirler.

Erken yapılan deterjan uygulaması, folluk ve tünek-

lerde hala bulunan akarların üzerindeki koruyucu

mumsu kütikülayı parçalayarak onları öldürebilir

veya sakatlayarak üremelerini engelleyebilir.

Tavuklar çıkarıldıktan sonra kümeste her yere uygun

bir dezenfektanın püskürtülmesi suretiyle ilk mua-

melenin yapılmasının ardından kümes baştanbaşa

kalıcı etkisi olan bir ürün kullanılarak temizlenme-

li ve bu suretle daha sonra oluşacak enfestasyonun

mümkün olduğunca önlenmesine çalışılmalıdır.

Kırmızı akarlarla mücadele:

Kırmızı akarları dezenfekte edip öldüren ürünler

vardır. Ancak hangi ürünlerin kullanılmasının daha

iyi olacağı konusunda veteriner hekimlerle istişare

edilmesinde yarar vardır.

Kı rmız ı B i t (Dermanyssus Gal l inae) Problemi

SÜRÜNÜZÜ GÜÇLENDİRİNPoulvac E. Coli aşısı ile bulaşıcı hastalık riskine karşı korunun.

Poulvac E. Coli solunum sistemi koruma programının bir parçası olarak,

kanatlıların performansını düşüren ve maliyetli kesimhane kayıplarına

sebep olan E. Coli’ yi ve Kolibasilloz’u durdurmaya yardımcı olur.

Kanatlılarınızı ve kazancınızı korumaya yardımcı gücü edinin.

Daha fazla bilgi için Zoetis.com.tr veya Facebook.com/ZoetisTurkiye adreslerini ziyatet edin.

MEKTUP ANKARA18 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Temizlik işlerinde yabancı ülkelerde genellikle bir

temizlik ekibinden yararlanılmakta ve temizlik eki-

bi kullanılacak ürünü de beraberinde getirmekte-

dir. Aynı temizlik ürününün (kimyasal) tekrar tekrar

kullanılmasının akarlarda bir direncin gelişmesine

de yol açabileceği unutulmamalıdır. Farklı kimya-

sal grup insektisitleri münavebeli olarak kullanmak

kırmızı akarların kontrolünde başarıyı artıracaktır.

Kullanılacak sprey aletinin deterjanı ve dezenfek-

tanı her yere eşit olarak püskürttüğünden de emin

olunmalıdır. Püskürtülen ürünün bütün çatlak ve ara-

lıklara iyice nüfuz edebilmesi için yeterince küçük

partiküllü olması sağlanmalıdır. Kullanılacak ürünün

kırmızı akarlar üzerinde ne kadar etkili olacağının

laboratuvar testleriyle de

kontrol edilmesinde fayda

olabilir.

Kırmızı akarların yaşam sik-

lusu yaklaşık 7-8 gündür.

Bundan dolayı yapılacak mü-

cadelenin hayat siklusu ta-

mamlanmadan en az 2 kez

tekrarlanması yararlı olacak-

tır. Mücadelede kullanılabi-

lecek birkaç yöntem tavsiye

edilebilir. Bunlar;

1. Diatomik toprak

Diatomik toprak, deniz veya

tatlı sularda bulunan bir cins

ölmüş yosunun fosilleşmiş

mikro iskeletleridir. Diatom-

lar genellikle deniz veya tatlı

sularda yaşayan, tek hücreli,

fotosentez yapabilen yaşayan

alglerdir. Bunların dış kısmı-

nı oluşturan kabukları silika

denilen biyolojik bir yapıdan

müteşekkildir. Diatomlar fo-

tosentez yapabilen canlılar

olduğundan dünyamızın ok-

sijen kaynağıdırlar. Bunların

ölülerinin toprağa karışma-

sıyla “Diatomik Toprak” oluş-

maktadır. Bu diatomik toprak ülkemizde haşarelerle

mücadele amacıyla kullanılmaktadır. Tamamen orga-

nik bir madde olan diatomik toprağın etki mekaniz-

ması kimyasal değil fizikseldir. Bu madde insektlerin

ve kırmızı akarların dış kabukları üzerine yapışarak

kütikülâlarını tahrip etmekte sonrada onları kurut-

makta, özellikle bacaklarındaki tarsal eklemlerine

yapışarak bacak hareketlerini engellemekte ve bu

suretle kuruyarak ölmelerini sağlamaktadır.

Bu tozları uygulayıp akarların hemen öleceği beklen-memelidir. Akarların bu tozla temas ettiğinden emin olunmalıdır. Bu uygulama akarların sayısı azalana ka-dar her iki günde bir tekrarlanarak devam edilmeli-dir. Akarların kuruması 48 saati bulmaktadır.

Kı rmız ı B i t (Dermanyssus Gal l inae) Problemi

BS EN ISO 9001:2000

INTERNATIONALRegistration Number

046..................................

UKASQUALITY

MANAGEMENT

ACCREDITED COMPANY

Talatpaşa Caddesi No:19/1 Bahçelievler / İSTANBULTel.: (0212) 441 04 33 (3 Hat) Fax: (0212) 441 04 36

www.gunesecza.com.tr

Dürüst Güçlü Güvenilir 20.Yıl

• • • Veteriner İlaçları Kanatlı Aşıları Dezenfektanlar Kedi-Köpek Aşıları Bitkisel Yem Katkıları• •

MEKTUP ANKARA20 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Diatomik toprak, haltercilerin ve aletli jimnastik ya-panların tuttukları demir çubuktan elleri kaymasın diye ellerine sürdükleri toz gruplarından bir tanesi-dir.

Kümeslerde bu tozları kullanırken uygulamayı yapan insanların, kendilerini silikozisten korumak için toz maskesi kullanmaları kesinlikle gereklidir.

2. Poultry Shield

Türkiye’de de satışı olan Poultry Shield isimli prepa-rat quaternary amonyum bileşikleri (<%1), amfoterik ve iyonik olmayan yüzey aktif ajanlar (<%1) ve arıtıl-mış su ihtiva etmektedir.

Kümes içini, kafes bağlantı yerlerini, çatlak ve kı-rık parçaların aralarını temizlemek ve dezenfekte etmek amacıyla kullanılır. Bütün kırık ve çatlakla-ra nüfuz etmesi sağlanmalıdır. Sıcak yaz aylarında etkinliği daha da yüksek olacaktır. Canlı hayvanlar üzerine püskürtülerek de uygulanabilir. Hayvanlara zararı olmamaktadır.

Uygulama sonrası etkinliğini en yüksek düzeye çıka-rabilmek için arkasından diatom tozu kullanılması da tavsiye edilmektedir. Bu uygulama 6-7 gün arayla iki kez yapılmalıdır.

Poultry shield %5 konsantrasyonda kullanıldığında ortamdaki organik maddelere nüfuz ederek onları giderir. Bu organik maddeler kırmızı akarların ha-yatiyetlerini devam ettirebilmeleri, yumurtalarının gelişebilmesi için çok gerekli bir ortamdır. Bu orga-nik maddelerin giderilmesi kırmızı akarların hayati-yetlerini devam ettirememelerine sebep olduğundan onların ölmelerini sağlamaktadır. Özellikle yumurta-lar bu yolla tahrip olduğundan dolayı yeni neslin üre-mesini önler. Kırmızı akarların hayat siklusu yaklaşık bir hafta kadar olduğu için bu siklus tamamlanmadan 6-7 gün arayla iki kez tekrarlanmasının tavsiye edil-me nedeni budur.

3. Kümeslerin ısıtılması:

450C’nin üzerindeki çevre ısıları kırmızı akarlar için letal etki göstermektedir. Bundan dolayı tavuk kü-mesleri boşalınca tüm kümesi 450C’nin üzerindeki sıcaklıklara ısıtarak kümes içindeki kırmızı akarların ölümünü sağlamak da kırmızı akarlara karşı alınacak önlemlerden birisi olabilir. Kısa vadede en umut ve-rici kontrol yöntemi boşaltılmış kümesin ısıtılması-dır. Isıtmayla birlikte kimyasal bir akarisid kullanımı başarıyı artırabilir.

Geleceğe yönelik olarak yapılan bazı çalışma-lar

Bunlar;

a. Entomopatojenik mantarların kullanımı. Bu ko-

nuda umut verici bazı sonuçlar elde edilmiştir,

ancak tavuk çiftliklerinde pratik uygulama ile il-

gili daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir;

b. Aşılama. Bu alanda hızlı gelişmeler vardır ve ilk

ön sonuçlar çok umut vericidir;

c. Avcı akarların (predator) kullanımı. Avcı akarlar

kırmızı akarları ortadan kaldırmaz ancak enfes-

tasyonun şiddetini azaltarak tavuklara, tavuk

ürünlerine, çevreye ve insanlara kabul edilebilir

düzeye indirirler.

Bu yazıyla birlikte Veteriner Tavukçuluk Derneği-

nin yayını olan Mektup Ankara’nın 2011 yılı 4.üncü

sayısının 3-10 sayfaları arasında yayınlanmış ve

Prof. Dr. Zafer Karaer tarafından kaleme alın-

mış olan “Kırmızı Tavuk Akarı, Tünek Akarı (Kırmı-

zı Tavuk Biti)” başlıklı yazısını tekrar okumanızı da

tavsiye ediyorum (http://vtd.org.tr/siteimages/

mektup/2011.4.pdf).

Kı rmız ı B i t (Dermanyssus Gal l inae) Problemi

Organik bağlı iz minerallerimiz: Demir Manganez Çinko Bakır

En iyi performansı beklediğiniz hayvanlar, sizden en iyi bakımı hak eder. Bu nedenle, en yenilikçi fikirleri, en etkili ürünleri ve en yüksek kaliteyi ararsınız. İște biz müșterilerimiz için bunu sağlıyoruz. Çünkü BASF’de biz kimya yaratıyoruz.

www.animal-nutrition.basf.com

* Bu ürünlerin Türkiye’deki satıș ve dağıtımı Yem-Vit tarafından yapılmaktadır.

HayvanlarınEn Yüksek PerformansıGöstermelerini SağlayanKimya Yaratıyoruz.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

BASF_mektupankara_glycinates.pdf 1 09.03.2017 09:28:54

MEKTUP ANKARA22 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Kanat l ı Hayvanlar ın Rasyonlar ında F i taz Enz imi Ku l lan ı lması

KANATLI HAYVANLARIN RASYONLARINDA FİTAZ ENZİMİ KULLANILMASI

Fosfor kanatlı rasyonlarına maliyet getiren bir besin

maddesi olup, rasyondaki fosforun etkin bir şekilde

kullanılması ekonomik kanatlı üretiminin vazgeçil-

mez unsurlarından biridir. İskelet sisteminin gelişi-

mi, kemik bütünlüğü, yumurta verimi ve yumurta

kabuk kalitesinin devamının yanı sıra protein ve

enerji metabolizmalarında da görev alan fosfor,

kanatlı hayvanların beslenmesinde önemli bir yere

sahiptir. Bilindiği gibi kanatlı hayvanların rasyonları

büyük oranda tahıl ve küspeler gibi bitkisel kökenli

yem maddelerinden oluşmaktadır. Bitkisel kökenli

yem maddelerindeki total fosforun yaklaşık olarak

üçte ikisi fitik asite bağlanmış olan fitat fosforu şek-

lindedir (Pallauf ve Rimbach, 1997). Fitatlar (myo-

inositol hekzafosfat), bitkisel kökenli yem madde-

lerinde fosforun başlıca depolanma şeklidir. Kanatlı

hayvanların fitat fosforunu hidrolize eden endojen

fitaz enzimini üretme yetenekleri düşük olduğundan

(NRC, 1994), bitkisel kökenli yem maddelerindeki

fosfordan yeterince yararlanamazlar. Konuya ilişkin

çalışmalarda; kanatlı hayvanlarda fitat fosforundan

yararlanma oranının % 3-42 arasında değişkenlik gös-

terdiği saptanmıştır (Singh, 2002). Bu bağlamda fitat

fosforunun kanatlı hayvanlar tarafından yararlanıla-

mayan kısmı gübre ile dışarı atılmaktadır. Topraktaki

mikrooganizmalar gübredeki fitatları parçalayarak

fosforu toprağa serbest bırakmaktadır. Bu durum

gerek yer altı gerekse yer üstü sularının fosfor ba-

kımından zenginleşmesine ve sonuç olarak su kirlili-

ğine yol açmaktadır. Ayrıca, fitik asite bağlı fosforun

kanatlı hayvanlar tarafından değerlendirilememesi,

rasyona dikalsiyum fosfor (DCP) gibi pahalı inorganik

fosfor kaynaklarının ilavesini zorunlu kılarak üretim

maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. Fitik asi-

tin fosfor dışında; başta bakır ve çinko olmak üzere

kobalt, mangan, demir, kalsiyum ve magnezyum gibi

birçok mineral maddeye karşı güçlü bir affinitesi bu-

lunmaktadır. Yukarıda adı geçen mineral maddeler

ile nötral pH’da çözünmeyen tuzlar meydana geti-

ren fitik asit, kanatlı hayvanların bu minerallerden

yararlanmasına engel olmaktadır. Gübre ile dışarı

atılan fitat fosforunun yanı sıra fitik asite bağlı çinko

ve bakır gibi bazı iz minerallerin gübredeki düzey-

leri de çevre kirliliği açısından sorun yaratmaktadır.

Fitik asit ayrıca proteinler ve protein sindiriminde

görev yapan proteolitik enzimlerle de (pepsin ve ti-

ripsin) kompleksler yaparak, proteinlerden yararlan-

mayı olumsuz yönde etkilemektedir. Fitik asitin bir

diğer olumsuz etkisi ise yem maddelerindeki karbon-

hidratlarla kompleks oluşturarak yemin metabolik

enerjisinde azalmaya yol açmasıdır. Yemin metabo-

lik enejisinin azalmasında, fitik asitin kalsiyumu bağ-

lamak suretiyle nişasta sindiriminde görev alan alfa-

amilaz enziminin aktivasyonunu azaltması da etkili

olmaktadır. Fitik asit yukarıda bahsedilen bütün bu

olumsuz etkilerinden dolayı kanatlı hayvanlar için

bir antinutrisyonel faktör olarak kabul edilmektedir.

Şekil 1’de fitat-protein-nişasta kompleksinin yapısı

görülmektedir (Kies, 2001).

Şekil 1. Fitat-Protein-Nişasta Kompleksinin Yapısı (Kies, 2001).

Prof. Dr. Gülay DENİZUludağ Üniversitesi, Veteriner Fakültesi,

Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

MEKTUP ANKARA 23Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Fitik asitin gerek kanatlı performansında gerekse

yem maliyeti ve çevre üzerinde oluşturduğu olumsuz

etkiler, ekzojen fitazların kanatlı rasyonlarına ila-

vesiyle bir ölçüye kadar giderilebilmektedir (Singh

ve Khatta, 2002). Ancak ekzojen fitazların yanı sıra

kanatlı hayvanların fitat fosforundan yararlanmasını

etkileyen daha birçok faktör bulunmaktadır. Bu fak-

törler aşağıda kısaca özetlenmiştir.

Genotip: Genotip kanatlı hayvanlarda fitat fosfo-

rundan yararlanmayı etkileyen en önemli faktörler-

den birisidir. Yumurtacı tavuklar broylerlere göre

rasyondaki fitat fosforundan daha iyi yararlanırlar

(Edwards ve ark., 1989). Ayrıca broilerlerde ırklara

göre de fitat fosforundan yararlanmada farklılıklar

bulunmaktadır (Sebastian ve ark., 1998).

Yaş: Kanatlı hayvanlarda gastrointestinal fitaz akti-

vitesinde yaşla birlikte bir artış olmaktadır (Edwards

ve ark., 1989). Fitat fosforundan 4 haftalık yaştaki

broylerlerin % 20 civarında yararlandığı, bu oranın 6

haftalık yaşta % 50 düzeyine kadar ulaştığı bildiril-

mektedir. Benzer şekilde yumurtacı tavukların civ-

civlik dönemlerine göre fitat fosforundan daha iyi

yararlandıkları ifade edilmektedir (Nelson, 1967).

Rasyondaki Kalsiyum ve Fosfor Düzeyleri: Kanatlı

hayvanlarda fitaz enziminin etkinliğini belirlemede,

rasyondaki kalsiyum düzeyinin yanı sıra kalsiyum/

fosfor oranı da önemli bir faktördür. Rasyondaki yük-

sek kalsiyum düzeyi fitat fosforundan yararlanmayı

olumsuz yönde etkilemektedir ve kalsiyumun olum-

suz etkisine ilişkin üç mekanizma ileri sürülmekte-

dir. Birinci mekanizma; kalsiyumun fitaz enzimi ile

erimeyen kompleksler oluşturarak, fitatların hid-

rolize olmasını engellemesidir (Wise, 1983). İkinci

mekanizma; kalsiyumun barsak pH’sını etkileyerek,

mikrobiyal fitaz aktivitesinde düşüşe yol açmasıdır

(Nelson, 1967). Son mekanizma ise rasyondaki faz-

la kalsiyumun fitaz enziminin aktif bölgelerine bağ-

lanarak, enzim aktivitesini baskılamasıdır (Qian ve

ark., 1996). Bu nedenle broyler rasyonlarına fitaz

ilavesi düşünüldüğünde, enzimden maksimum dü-

zeyde yararlanabilmek için rasyondaki kalsiyum se-

viyesinin % 0.60 - % 0.75 düzeylerine düşürülmesi ge-

rektiği ileri sürülmektedir (Rama Rao et al., 1999).

Ayrıca rasyondaki kalsiyum/fosfor oranının 2/1’den

daha yüksek olması durumunda, kanatlı hayvanların

bağırsaklarında fitaza dirençli erimeyen penta-kalsi-

yum fitat kompleksinin oluştuğu ve böylece fitat sin-

diriminin olumsuz yönde etkilendiği belirtilmektedir

(Nelson, 1967).

Rasyondaki Vitamin D3 Düzeyi: Rasyondaki vitamin

D3 düzeyinin yetersiz olması, fitat fosforunun sindi-

rimini azaltmaktadır. Vitamin D3 ya da 1.25-dihid-

roksikolekalsiferol gibi vitamin D3 metabolitlerinin

civcivlerde fitat fosforunun sindirilebilirliğinde % 68

düzeyine kadar artış sağladığı bildirilmektedir (Ed-

wards, 1993). Kanatlı rasyonlarına vitamin D3 ilave-

siyle fitat fosforunun sindirilebilirliğindeki artış üç

nedene bağlanmaktadır. Bunlar; intestinal fitaz sen-

tezinde ya da aktivitesindeki artış, fitatların hidroli-

ze olma oranındaki artış ve fosfor absorbsiyonundaki

artıştır.

Rasyondaki Selüloz Düzeyi: Konuya ilişkin çalışma-

lar rasyondaki selülozun kalsiyumun kullanılabilirli-

ğini modifiye ederek, kanatlıarın fitat fosforundan

yararlanmasını olumlu yönde etkilediğini göstermiş-

tir. Selülozun bu etkisini sadece fermente olarak fi-

tatların kalsiyum bağlama kapasitesini azaltarak de-

ğil aynı zamanda fitatların hidrolize olma oranını da

artırarak gösterdiği ileri sürülmektedir (Wise, 1983).

Selülozun katyon değiştirme özelliği sayesinde, gast-

rointestinal kanalda katyonların konsantrasyonunu

düşürmek suretiyle fitatların hidrolizini artırdığı ifa-

de edilmektedir (Ballam ve ark., 1984).

Yem Maddelerinin Türü: Farklı yem maddelerinde-

ki fitatların, fitaz aktivitesine karşı duyarlılıkları da

oldukça farklıdır. Bu durum fitatların asidik pH’da

çözünebilme kapasitelerine bağlıdır. Asidik pH’da

yüksek çözünme kapasitesine sahip olan fitatlar, fi-

taz enziminin etkisiyle daha kolay hidrolize olurlar.

Soya fasulyesi küspesindeki fitatların, susam küspe-

sindekilere göre daha yüksek çözünme kapasitesini-

ne sahip oldukları ifade edilmektedir (De Boland ve

ark., 1975). Ayrıca buğday, pirinç ve arpa gibi bazı

tahılların fitaz aktivitesine sahip oldukları, bu tahıl-

ların kanatlı rasyonlarında kullanılması durumunda

rasyondaki fitatların hidrolizine büyük katkı sağla-

Kanat l ı Hayvanlar ın Rasyonlar ında F i taz Enz imi Ku l lan ı lması

MEKTUP ANKARA24 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

dıkları belirtilmektedir (Singh, 2002; Singh, 2004).

Bu bağlamda buğday kepeği içeren rasyonla besle-

nen civcivlerdeki fitat sindiriminin, mısır-soya küs-

pesi temeline dayanan rasyonla beslenen civcivler-

den daha yüksek olduğu bildirilmektedir (Balam ve

ark., 1984).

Rasyona Ekzojen Fitaz İlavesi: Fitaz, fitik asiti

inositol ve inorganik fosfora hidrolize ederek fosfor

kullanılabilirliğinde ve kanatlı performansında artışa

yol açan bir enzimdir. Şekil 2’de fitaz enziminin etki

mekanizması şematize edilmiştir. Fitazlar; hidroliz

olayının inositolun hangi karbon atomundan başla-

dığına göre 3-fitazlar (mikroorganizmalar tarafından

üretilen fitazlar) ve 6-fitazlar (bitkiler tarafından

üretilen fitazlar) olmak üzere 2 gruba ayrılırlar. Mik-

robiyal fitazlar, bitkisel fitazların aksine daha geniş

bir pH aralığında aktivitelerini korurlar ve böylece

kanatlı hayvanların bezli mide ve taşlığında aktivite

kaybına uğramazlar. Mikrobiyal fitazlar için optimum

pH aralığının 2.5-7.5, optimum sıcaklığın ise 35-63

°C arasında olduğu ve bitkisel fitazlara göre gastro-

intestinal kanalda daha etkili oldukları bildirilmek-

tedir (Wodzinski ve Ulah, 1996). Ticari olarak kulla-

nılan mikrobiyal fitaz enzimleri daha çok Aspergillus

niger, Aspergillus ficcum, Aspergillus oryzae gibi

mantarlar tarafından üretilen enzimlerdir. Bakteri

(Bacillus subtilis, Escherichia coli) ve mayalar (Sacc-

haromyces cerevisiae) tarafından da fitaz enzimi

üretilmektedir. Aspergillus ficcum’un ürettiği enzim

en yüksek fitaz konsantrasyonuna sahip iken, fitaz

aktivitesi en yüksek olan enzim Aspergillus niger ta-

rafından üretilmektedir. Ayrıca, Aspergillus ficcum

tarafından üretilen fitaz enzimi diğer fitazlara göre

daha termostabil yapıda olup, yemin peletlenmesi

sırasında önemli bir aktivite kaybına uğramamakta-

dır. Fitaz aktivitesi; genellikle FTU olarak ifade edilir

ve 37 °C ve pH 5.5’de 5.1 mmol sodyum fitattan 1

dakikada 1 μmol inorganik fosforu açığa çıkaran en-

zim miktarı, bir ünite fitaz aktivitesi olarak tanım-

lanmaktadır (Engelen ve ark., 1994). Son yıllarda

rekombinant DNA teknolojisindeki gelişmeler, ticari

olarak kullanılan fitazların fonksiyonel özelliklerinde

iyileşmeyle sonuçlanmıştır. Enzim teknolojisindeki

gelişmelere parelel olarak; fitik asitin gerek kanatlı

performansı gerekse üretim maliyetleri ve özellikle

de çevre üzerinde yol açtığı olumsuz etkileri önle-

mek için fitazın kanatlı hayvanların beslenmesinde

kullanımı daha da yaygınlaşmıştır. Enzim kullanımın

yaygınlaşmasına bu konuda yapılan bilimsel çalışma-

lardan alınan pozitif sonuçlar da katkı sağlamıştır.

Şekil 2. Fitaz Enziminin Etki Mekanizması.

Broylerler Üzerinde Yapılan Bilimsel Çalışma-lar

Kanatlı rasyonlarına eksojen fitaz ilavesine ilişkin

ilk çalışma Nelson ve ark. (1971) tarafından broy-

lerler üzerinde yapılmıştır. Araştırmada; mısır-soya

küspesi temeline dayanan ve % 0.24 oranında fitat

fosforu içeren rasyonlara % 0.4 düzeyinde Aspergil-

lus ficcum kaynaklı işlem görmemiş fitaz katılmış ve

broylerlerin canlı ağırlık kazancında % 33.3 düzeyin-

de artış sağlanmıştır. Simons ve ark. (1990) düşük

fosfor içeren broyler rasyonlarına mikrobiyal fitaz

ilavesinin; canlı ağırlık kazancı, yem tüketimi ve

yemden yararlanmayı önemli düzeyde iyileştirdiğini

ve bu parametrelerde gözlenen iyileşmenin fitazın

ilave düzeyi ile ilişkili olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Benzer bir çalışmada (Broz ve ark., 1994) broyler

rasyonlarına farklı dozlarda fitaz ilavesinin (125, 250

ve 500 FTU/kg yem) büyüme performansında sırasıy-

Kanat l ı Hayvanlar ın Rasyonlar ında F i taz Enz imi Ku l lan ı lması

Sürü performansınızı korurken

yem maliyetinizi düşürün;

CIBENZA® EP150 yem maliyetini

azaltarak rasyonunuzdaki

bileşenlerden daha fazla

yararlanmanızı sağladığı

kanıtlanmış, doğal olarak ısıya

dayanıklı bir proteaz enzimidir

Yeminizdeki gizli değeri

ortaya çıkarın

Daha fazla bilgi için

www.novusint.com/tr/CIBENZA

adresini ziyaret ediniz

®NOVUS and CIBENZA are trademarks of Novus International, Inc., and are registered in the United States and other countries.©Novus International, Inc. All rights reserved. I TM 170427

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

CIBENZA EP150_TK1.pdf 1 4/27/2017 4:01:52 PM

MEKTUP ANKARA26 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

la % 4.6, 6.4 ve 8.5 düzeylerinde artış sağladığı bil-

dirilmiştir. Denbow ve ark. (1995) ise % 0.2, 0.27 ve

0.34 düzeylerinde kullanılabilir fosfor içeren broyler

rasyonlarına yedi farklı dozda (0, 200, 400, 600, 800,

1000 ve 1200 FTU/kg/yem) fitaz enzimi ilave etmiş-

lerdir. Araştırmacılar, kullanılabilir fosfor düzeyleri

farklı olan üç rasyonun da broylerlerin canlı ağırlık

kazancı ve yem tüketiminde iyileşme sağladığını an-

cak bu etkinin kullanılabilir fosfor düzeyi en düşük

olan grupta maksimum düzeye ulaştığını öne sürmüş-

lerdir. Düşük fosfor içeren broyler rasyonlarına ek-

sojen fitaz ilavesiyle; fitat-minerel kompleksindeki

fosforun serbest kalması sonucunda kullanılabilirliği-

nin arttığı, bunun da yem tüketimi ve yemden yarar-

lanmayı iyileştirerek büyüme performansında artışa

yol açtığı ileri sürülmektedir (Qian ve ark., 1996).

Enzim ilavesiyle broylerlerin büyüme performansın-

da gözlenen artışa; inositol (Simons ve ark., 1990),

nişasta (Knuckles ve Betschart, 1987), protein ve

amino asitlerin (Ravindran ve ark., 2000) sindirilebi-

lirliğinde meydana gelen artışların da katkı sağladığı

belirtilmektedir.

Yumurta Tavukları Üzerinde Yapılan Bilimsel Çalışmalar

Broylerler ile karşılaştırıldığında, yumurta tavukla-

rında fitaz enziminin etkisini ortaya koyan çalışmala-

rın sayısı daha azdır. Yumurta tavukları üzerinde ya-

pılan araştırmalarda; rasyona eksojen fitaz ilavesiyle

fitat fosforunun biyoyararlanımında meydana gelen

artışın, yem tüketimi, yumurta verimi ve yumurta

ağırlığında iyileşmeyle sonuçlandığı bildirilmektedir

(Gordon ve Roland, 1997; Punna ve Roland, 1999;

Sohail ve Roland, 2000). Deniz ve ark. (2013) tara-

fından yumurta tavukları üzerinde yapılan bir çalış-

mada; mısır soya temeline dayalı rasyonlar ile % 10

düzeyinde DDGS içeren rasyonlara Escherichia coli

kaynaklı yeni jenerasyon fitaz enzimi ilave edilmiştir

(300 FTU/kg yem). Araştırmada fitazın performans,

yumurta kalitesi, gübredeki fosfor ve nitrojen dü-

zeyleri ile yem maliyeti üzerindeki etkileri belirlen-

meye çalışılmıştır. Araştırmanın sonunda; gerek mısır

soya temeline dayalı gerekse DDGS içeren rasyonlara

mikrobiyal fitaz ilavesinin yumurta tavuklarının per-

formans ve yumurta kalitesine ilişkin parametrele-

rinde olumsuz bir etki oluşturmaksızın yem maliyeti

ve gübredeki fosfor düzeyinde azalmaya yol açtığı

saptanmıştır.

SONUÇ

Kanatlı hayvanların rasyonları büyük oranda bitkisel

kökenli yem maddelerinden oluşmaktadır. Bu yem

maddelerindeki toplam fosforun önemli bir bölümü

(% 60-80) kanatlı hayvanlar tarafından yeterince ya-

rarlanılamayan fitik asite bağlı fitat fosforu formun-

dadır. Fitat fosforundan yararlanma; fitatların kay-

nağı, kanatlının yaşı, rasyondaki kalsiyum ve vitamin

D3 düzeylerine bağlı olarak % 0-50 arasında değişiklik

gösterebilmektedir. Fitik asit güçlü şelat oluşturma

özelliği sayesinde; fosforun yanı sıra yem maddele-

rindeki önemli mineralleri de (kalsiyum, çinko, ba-

kır) bağlayarak, bu minerallerin kanatlı hayvanlar

tarafından kullanımını azaltmakta ya da tamamen

engel olmaktadır. Fitik asit ayrıca yem maddele-

rindeki protein ve karbonhidratları da bağlayarak

kanatlının bu besin maddelerinden yararlanmasını

da azaltmaktadır. Gerek endojen gerekse eksojen

kaynaklı fitaz enzimi; fitatları inositol ve inorganik

fosfora ayırarak, fitatların antinutrisyonel etkisi-

ni ortadan kaldırmaktadır. Endojen fitaz enziminin

konsantrasyonu genç kanatlı hayvanlarda oldukça

düşük olup, yaşla birlikte enzim aktivitesinde artış

olmaktadır. Eksojen kaynaklı fitaz enziminin rasyon-

lara ilavesiyle; fitik asite bağlı fosfor, kalsiyum ve

çinko gibi mineraller ile protein, amino asitler ve ni-

şasta sindirilebilirliğinde meydana gelen artışlar ka-

natlı performansını iyileştirmektedir. Ayrıca eksojen

fitaz ilavesiyle; mineral maddelerin biyoyararlanım-

ları artırılarak kanatlı gübresindeki düzeyleri düşü-

rülmekte ve böylece çevre kirliliğinin önlenmesine

katkıda bulunulmaktadır.

KAYNAKÇA

Kaynaklar yazarından temin edilebilir.

Kanat l ı Hayvanlar ın Rasyonlar ında F i taz Enz imi Ku l lan ı lması

MEKTUP ANKARA28 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Öneml i Kanat l ı Hasta l ık la r ın ın Kont ro lü: Temel İ lke ler

ÖNEMLİ KANATLI HASTALIKLARININ KONTROLÜ: TEMEL İLKELER

Ülkemizde kanatlı üretimi, hem tüketim mik-

tarının hem de ihracatın artmasına paralel ola-

rak artmaktadır. Bu artış ile birlikte ürün ka-

litesinin de yükseldiğini izlemek mümkündür.

Hem kanatlı eti hem de yumurta üretiminde

artış bölgesel hayvan varlığını arttırmaktadır.

Bu durum hem hastalık problemlerinin potan-

siyel riskini arttırmakta hem de kontrolü ile

ilgili alınması gereken önlemlerin daha detay-

lı yapılmasını zorunlu kılmaktadır.

Ülkemizde kanatlı ürünleri ile ilgili tartış-

malar devam etmektedir. Bu konuları, halk

sağlığı problemleri, hayvan refahı, yem ham-

madde, yem katkıları ve hastalıklar olarak

gruplamak mümkündür. Üretim aşamasında

ise genel olarak tartışılan konular arasında

kanatlı sağlığını ve performansını etkileyen

hastalıklar ilk sırada gelmektedir. Hastalık-

ların etkileri dikkate alındığında, bunların

gruplandırılması ve hastalıklara göre önce-

liklerin belirlenmesi uygun olacaktır. Önemli

hastalıklar başlığı altığında, hem kanatlı sağ-

lığına ciddi etkileri olan hem de uluslararası

ticareti sınırlandıran/etkileyenler hastalıklar

vardır. Bunlar Avian Influenza (AI) ve New-

castle hastalığıdır (ND). Ayrıca bu hastalıkla-

ra ilave olarak kanatlı sağlığını etkileyen ve

uluslararası ticaret üzerine etkisi sınırlı olan

hastalıklar da vardır. Bunlara örnek olarak,

infeksiyöz laringotracheitis (ILT), infeksiyöz

bronşitis (IB), mikoplazma infeksiyonları gibi

hastalıklar sayılabilir. Bu hastalıklardan farklı

olan ve halk sağlığını üzerinde etkisi olan has-

talıklar da bulunmaktadır. Bu hastalıkaların

en iyi örnekleri Salmonella ve Campylobacter

infeksiyonlarıdır. Bu makalede önemli kanat-

lı hastalıklarının kontrolüne yönelik bilgiler

verilecektir. Ülkemizde Avian Influenza, New-

castle Hastalığı, Kanatlı Tifosu ve Pullorum,

bildirimi zorunlu hastalıklardır. Bu hastalık-

ların kontrolü ile ilgili yapılması gerekenler

mevzuatlarla belirlenmiştir. Mevzuatla ilgili

detaylara girilmeden, işletme düzeyinde üre-

timin olumsuz etkilenmesi için alınması gere-

ken önlemler detaylandırılacaktır.

Konunun tartışılması için “Hastalık kontrolün-

de ne kadar başarılıyız” sorusunun cevabını

araştırarak işe başlayabiliriz. Bu kapsamda

hastalıkların genel bilgileri verilerek değer-

lendirmeler yapılacaktır. İlk Avian Influenza

vakası, 2005 yılında Ekim ayında Manyas’ta

tek bir vaka ile ortaya çıktı. Başka bir vaka

görülmedi. Bir odakta tek vaka ve sonrasında

yeni vakalar görülmemesi önemli bir başarı-

dır. Daha sonra ise aynı yılın son günlerinde

Iğdır-Aralık ilçesinde bir vaka görüldü ancak

kontrol edilemeden 2006 yılının Mart ayının

sonuna kadar devam etti. 2005 yılında 6 ilde 9

vaka, 2006 yılında 54 ilde 233 vaka toplamda

ise 242 vaka görüldü. İkinci salgının etkiledi-

ği il sayısı ve vaka adeti düşünüldüğünde, ilk

vakadaki gibi başarıdan söz etmek mümkün

Prof. Dr. Mehmet [email protected]

MEKTUP ANKARA 29Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

değildir. 2007 yılında Şubat ayında 2 ilde 18

vaka ve 2008 yılında Ocak ayında 7 il 10 vaka

bildirimi oldu. Vakaların sadece biri dışında

diğerlerinin serbest yaşayan kanatlılarda gö-

rülmüş olması, ticari işletmeler açısından ol-

dukça önemli bir başarıdır. 2005-2015 yılları

arasında, 2008 yılından sonra AI vakası görül-

memesi, hastalık kontrolünde genel anlamda

başarılı olunduğu değerlendirilebilir.

Newcastle Hastalığı ülkemizde ilk kez 1940

yılların ortalarında ortaya çıkmıştır. Bu yıldan

sonra farklı zamanlarla hastalığa bağlı kayıp-

lar bildirilmiştir. 2007-2014 yılları arasında

köy kanatlılarında toplam 549 vaka bildiril-

miştir. Bu hastalığın çok sayıda ilde görüldüğü

ve bu bilgilerin hasta tavukların teşhis ama-

cıyla laboratuvarlara ulaştırıldığı düşünülün-

ce, hastalığın köy kanatlıları için hala önemi

ortadadır ve ticari işletmeler için önemli bir

risktir. Çok sayıda ilden izole edilen etkenlerin

aynı moleküler özellikte olması, bulaşmanın

ve hastalığın dağılımında kontrol noktalarının

yeniden değerlendirilmesinde yarar vardır.

Yukarıda verilen hastalıklarla ilgili bilgiler ışı-

ğında, hastalık kontrolünde ülkemizde yapı-

lan/yapılamayan uygulamaların başta sektör

olmak üzere yeniden değerlendirilmesi yarar-

lı olacaktır. Bu değerlendirme bundan sonraki

süreçte, hastalık kontrolünde daha çok başarı

sağlamayı hedeflemelidir.

Koruma ve Kontrol: Temel İlkeler

Bu kapsamda öncelikle ülkemiz kanatlı sektö-

rü için risklerin iyi belirlenmesi ve bu risk(ler)

in yönetilmesi için uygulamaların nasıl ola-

cağı ortaya konulmalıdır. İlave olarak kanatlı

işletmelerinde ve köylerde bulunan kanatlı-

ları hastalıklardan koruma için biyogüvenlik,

aşılama ve gerekli durumlarda tedavi işlem-

lerinin detaylandırılması; hastalıkların doğru

ve hızlı tanısının yapılarak kontrol mekaniz-

malarının çalıştırılması önem arz etmektedir.

Yukarıda ifade edilen konular aşağıda detaylı

olarak açıklanmıştır.

Ülkemizde kanatlı hayvan üretimini olumsuz

etkileyebilecek en önemli riskler, Avian Influ-

enza ve Newcastle hastalığıdır. Avian Influen-

za yüksek patojeniteli (H5, H7) ve düşük pa-

tojeniteli olmak üzere iki grupta incelenebilir.

Yüksek patojeniteli AI virusları ve düşük pato-

jeniteli H5 ve H7 AI viruslarının neden olduğu

hastalıklar bildirimi zorunludur. Bunların dı-

şında düşük patojeniteli (H9 gibi) Avian Influ-

enza viruslarının neden olduğu infeksiyonlar

bildirimi zorunlu olmasa da kanatlı üretiminin

olumsuz etkileme potansiyeli bulunmaktadır.

Bildirimi zorunlu olan virulent (velojenik) ND

virüs (vNDV) infesiyonları da bildirimi zorunlu

hastalıklar arasındadır. vNDV infeksiyonları

günümüzde köy kanatlılarında görülmektedir

ve ülkemizin ihracat potansiyelini sınırlamak-

tadır.

Her iki grup hastalığın dünyada dağılımı art-

maktadır. Özellikle yüksek patojeniteli AI vi-

rüs infeksiyonları yeniden aktif haldedir ve

komşu ülkelerde (Romanya, Bulgaristan gibi)

bildirimi yapılmıştır. vNDV infeksiyonu ise ül-

kemizde köy tavuklarında aktif haldedir. Bu

nedenden dolayı ülkemizde HPAI ve ticari

işletmelerde vNDV infeksiyonunun görüle-

Öneml i Kanat l ı Hasta l ık la r ın ın Kont ro lü: Temel İ lke ler

MEKTUP ANKARA30 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Öneml i Kanat l ı Hasta l ık la r ın ın Kont ro lü: Temel İ lke ler

bilme riski bulunmaktadır. Bu hastalıkların

önlenmesi, koruma ve kontrol ile ilgili alın-

ması gereken önlemlerin bir disiplin içinde

yapılması önemlidir. Ülkemizde son dönemde

bazı yumurtacı işletmelerde infeksiyöz larin-

gotracheitis de bildirilmiştir. Bu hastalığın

kontrolünde de bazı zorluklar bulunmaktadır.

Alınacak önlemler, bulaşıcı tüm hastalıkların

dağılımın azaltılmasında yararlı olacaktır.

Hastalıkların hızlı yayılmasında ve kontro-

lünde zorlukların başında bölgesel hayvan

yoğunluğunun artması gelmektedir. Bölgesel

ve işletmedeki kanatlı yoğunluğunun artması,

bir hastalık çıkması durumunda kayıpları ciddi

düzeye ulaşmasına neden olacaktır ve hasta-

lık sonrasında kontrol önlemlerini de zorlaş-

tıracaktır. Bu nedenle bölgesel yoğunluğun

yüksek olduğu yerlerde, koruma ile özellikle

biyogüvenlik önlemlerinin çok detaylı çalışıl-

ması gerekmektedir.

İşletmelerde çok yaşlı üretim, hastalık kont-

rolünü zorlaştıran diğer faktördür. Herhangi

bir kümeste hastalık çıktığında, diğer kümes-

leri korumak ve hastalandırmamak için yoğun

çaba göstermek gerekir ancak çoğunlukla bu

başarılamaz. Bu işletmeler yumurtacı veya

damızlık işletmelerse ve çok yaşlı ise, bazı

hastalıklar işletmeye girdikten sonra yayıl-

masını engellemek ve bu hastalığı işletmeden

çıkarmak zorlaşır. Bu nedenle tek yaşlı işlet-

melerin oluşturulması önem taşır.

Köy kanatlı hayvanları, Avian Influenza ve

Newcastle hastalığı için ilk aşamada başlatıcı

rol oynarlar. Köy kanatlıları bu hastalıkların

devamlılığını sağladıkları gibi ticari işletmeler

için riski artıran en önemli bileşendir. Ayrıca

köy kanatlılarının orijini de önem taşır. Eko-

nomik ömrünü tamamlamış ticari kanatlıların

köylere dağıtılması, özellikle yaş ve bağışıklık

düzeyi nedeniyle, risk oluşturur. Bu hayvanlar

hastalanmazlar ancak virusun saçılmasında

rol oynarlar. Bir diğer önemli konu köy kanat-

lılarının serbest dolaşımıdır ve bu hayvanlar

yaban hayatındaki kuşlarla temasa gelebilir,

AI ve ND viruslarını alarak hastalık için ilk te-

mas noktasını oluşturabilirler.

Hastalıkların devamlılığını sağlayan diğer risk

faktörü ise dönem arasının yeterli olmasıdır.

Dönem arası yetersiz işletmelerde, hastalık

etkenlerinin giderilmesine yönelik işlemlerin

(dezenfeksiyon gibi) başarıya ulaşması zordur.

Ayrıca işletmede kanatlı dışında hayvanlar var

ise yine işletmeye hastalık girişi ve/veya de-

vamlılığında ilave bir risk faktörüdür.

Hastalıklarda bir başka risk faktörü, işletme-

de/kümesteki hastalıkların teşhisinde yaşa-

nan problemlerdir. Hastalık teşhisinde labo-

ratuvar kullanma alışkanlığının olmaması ve

doğru teşhis konulamaması (AI veya ND gibi),

hastalıkla ilgili spesifik düzenlemelerin göz-

den kaçırılmasına neden olabilir ve buna bağlı

olarak işletme/bölge düzeyinde sıkıntılar ar-

tabilir.

Hastalık etkenlerinin kontrolüne yönelik ya-

pılan tüm uygulamalar biyogüvenlik kapsa-

mında değerlendirilmektedir. Bu kapsamda,

hastalık etkenlerinin işletmeye girişini engel-

lenmesi, infeksiyon çıktığı durumda, hastalı-

MEKTUP ANKARA 31Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

ğın sağlıklı hayvanlara bulaşmasını önlenme-

si, hastalık etkenleri ile bulaşık materyallerin

çevreye saçılmaması için önlem alınması,

hastalık etkenlerinin ortamdan giderilmesinin

sağlanması başarılmalıdır. Bu işlemlerin başa-

rıyla uygulanması için genel yaklaşımları bilen

insan kaynağını oluşturmak da önemlidir. Bu

kapsamda her kümes/işletme için biyogüven-

lik planı oluşturmak ve bu kapsamda kümes/

işletmeyi çevreden ayırmak, giriş-çıkış kont-

rolü, sanitasyon-temizlik ve dezenfeksiyon

uygulamalarını yapmak başarı için gereklidir.

Biyogüvenlik planını, üretim modeli, bölge ve

ülkedeki hastalıkların durumuna göre detay-

landırmak başarıyı artıracaktır (Şekil 1).

Şekil 1. Kümes için biyogüvenlik planı

Aşılama, hastalıkların neden olduğu kayıpla-

rı azaltmak için kullanılmaktadır. Bu nedenle

iyi bir program kapsamında uygulanan aşılar,

hayvanlarda bağışıklığı artırarak hastalıkların

kontrolünde avantaj sağlar. Ancak unutulma-

malıdır ki, sadece aşılama ile biyogüvenlik

uygulamalarının hedefe ulaşması mümkün

değildir. Hastalık kontrolünde aşılar bir araç-

tır ve iyi bir biyogüvenlik kapsamında önemli

avantajlar sağlar.

Tedavi uygulamaları, bazı hastalıkların kont-

rolünde avantaj sağlayabilirler (örneğin koksi-

diozis). Ancak AI ve ND gibi hastalıkların kont-

rolünde tedavi işlemleri, koruma ve kontrol

çalışmalarında kullanılamazlar.

Hastalıklarım kontrol edilmesinde, hastalıkla-

rın laboratuvar teşhisinin yapılması önemlidir.

Uygun laboratuvarlarda uygun teşhis yöntemi

kullanılarak yapılan uygulamalar, hastalığın

belirlenmesi ve gerekli olduğu durumlarda

epidemiyolojik ve tiplendirme çalışmalarının

yapılması, hastalığın kontrolü için en önem-

li aşamalardan biridir. Hastalıkların izlenme

sürecinde ise uygun örnekleme ile aktif sur-

veylerin yapılması, hastalıkların varlığını ve

epidemiyolojisini belirlemede yardımcı olur.

Önemli hastalık şüphesi bulunan materyalle-

Öneml i Kanat l ı Hasta l ık la r ın ın Kont ro lü: Temel İ lke ler

MEKTUP ANKARA32 Yıl: 2017 Cilt: 15 Sayı: 4

Öneml i Kanat l ı Hasta l ık la r ın ın Kont ro lü: Temel İ lke ler

rin yurt dışı laboratuvarlara gönderilmemesi

önemlidir ve bu işlemin ülkemizdeki labora-

tuvarlarda yapılması, kontrol stratejilerinin

doğru uygulanması için gereklidir.

Önemli hastalıkların izlenmesi ile elde edi-

len bilgilerle hastalıktan koruma, kontrol ve

eradikasyon programı yürütülmelidir. Bu kap-

samda hastalıkların teşhis altyapısının geliş-

tirilmesi ve hastalıkların epidemiyolojilerinin

belirlenmesi, erken hastalık tanısı ve acil

önlemlerin alınması, acil durum bütçesi oluş-

turmak, veteriner ürünle-

rin ve biyolojiklerin etkin

kullanımı, teknik perso-

nelin hastalıklardan koru-

ma ve kontrol konusunda

bilimsel prensiplere da-

yanan yeni ve güncel bil-

gilerle sürekli eğitilmesi

gereklidir. Hastalık bulaş-

masında etkili faktörlerin

belirlenmesi/kontrol edil-

mesi, hayvan hareketleri-

nin kontrolü, altlık kont-

rolü, köy kanatlılarının

orijini, çeşitliliği ve ka-

yıt bilgilerinin sağlanma-

sı, başarı için önemlidir.

Ayrıca, teknik persone-

lin hastalık kontrolünde

kapasitesini ve liderlik

özelliklerini geliştirilmeli,

paydaşların konuyla ilgi-

li eğitim ve programlara

katılması ve kalıcılığı sağ-

lanmalı, hastalık kontrolü

ile ilgili tüm kurallara uyulduğu denetlenmeli

ve hastalık kontrolü ile ilgili gerekli yeni uy-

gulamaların hayata geçirilmelidir.

Sonuç olarak, hastalıkların izlenmesi/epide-

miyolojik yaklaşım, etkin biyogüvenlik uygu-

lamaları, teknik ekibin eğitimi ve Resmi oto-

rite-sektör işbirliğinin arttırılması ülkemizde

kanatlı sektörünün ihtiyaç duyduğu temel ko-

nulardır.

*: 2016 yılında aynı başlıkla yayımlanan makele kısaltıla-rak hazırlanmıştır.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

CP_KV_12,5x17,5_BSK.pdf 1 24.03.2017 17:22

Vectormune® HVT NDV yan etki oluşturmadan sağladığıen yüksek korumayla Newcastle Hastalık virüs saçılımını azaltır

vectormuneND172809_ilan_25x30.indd 1 30.12.2015 18:01

Vectormune® HVT NDV yan etki oluşturmadan sağladığıen yüksek korumayla Newcastle Hastalık virüs saçılımını azaltır

vectormuneND172809_ilan_25x30.indd 1 30.12.2015 18:01

SADECE MSD HAYVAN SAĞLIĞITEDARİK EDEBİLİR

İşinizi kolaylaştırır, zorlaştırmaz Her yeni tip IB varyantına karşı birebir mücadele yaklaşımı, hastalıktankorunmayı daha da zorlaştırır. Bu yüzden MSD Hayvan Sağlığı olarak;kolay,güvenilir ve geniş spektrumlu respiratorik koruma süreci içinProtektotip diyoruz.