Upload
dodien
View
246
Download
8
Embed Size (px)
Citation preview
T.C
SAĞLIK BAKANLIĞI
FATİH SULTAN MEHMET EĞİTİM ve ARAŞTIRMA HASTANESİ
KBB KLİNİĞİ
ŞEF: Doç. Dr. Ali Okan Gürsel
BENİGN PAROKSİSMAL POZİSYONEL
VERTİGO (BPPV) TEDAVİSİNDE FARKLI
PROTOKOLLERİN KARŞILAŞTIRILMASI
(Uzmanlık Tezi)
Dr. Bayram Uğurlu
İstanbul 2009
2
TEŞEKKÜRLER
Fatih Sulatan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz ve
Baş-Boyun Cerrahisi’ndeki uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimlerinden
yaralanma fırsatı bulduğum sayın hocam Doç. Dr. Ali Okan Gürsel’e; kısa bir süreliğine
de olsa beraber çalışma şansına eriştiğim sayın hocalarım Op. Dr. Uğur Günter
Akbulut’a ve Op. Dr. Şeref Ünver’e ve asistanlığımın ilk yıllarında deneyimlerinden ve
bilgisinden yararlandığım sayın Prof. Dr. Tarık Şapçı’ya;
Başta eğitimim olmak üzere hayat tecrübelerimin gelişmesinde üzerimde çok
emeği olan sayın Op. Dr. Ahmet Karavuş’a, sayın Op. Dr. Yusuf Eren’e, sayın Op. Dr.
Ziya Bozkurt’a, sayın Op. Dr. Aytez Tezgül Turan’a ve sayın Op. Dr. H. Senem
Deveci’ye;
Asistanlık süresince birlikte çalıştığım tüm asistan arkadaşlarıma, servis
hemşireleri ve personeline sonsuz teşekkürlerimi borç bilirim.
Tüm evlilik hayatım boyunca ve tezimin yazılma aşamasında yoğun destek ve
sevgisini esirgemeyen eşim Rukiye Uğurlu ve oğlum Samet’ime kucak dolusu sevgiler
ve teşekkürler.
3
İÇİNDEKİLER
Giriş:……………………………………….………………………………………..4
Genel Bilgiler:………………………………………………………………………5
Kulak Embriyolojisi:………………………………………………………...5
Kulak Anatomisi:……………………………………………………………8
İşitme Fizyolojisi:…………………………………………………………...15
Vestbüler Sistem Fizyolojisi: ………………………………………………18
Denge ve Denge Bozuklukları:……………………………………………..24
Vestibüler Fonksiyon Testleri:……………………………………………...27
Vestibülookuler Sistemin Değerlendirilmesindeki Kayıt Sistemleri:………30
Periferik Denge bozuklukları:…………………………………………….. .31
Santral Vertigo Nedenleri:………………………………………………….41
Materyal ve Metod:……………………………………………………………….44
Bulgular:………………………………………………………………………….. 48
Tartışma:…………………………………………………………………………. 54
Sonuç:……………………………………………………………………………...60
Kaynaklar:………………………………………………………………………...61
Ek-1:……………………………………………………………………………….65
4
GİRİŞ
Benign paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV) toplumda sık görülen ve buna
bağlı olarak özellikle KBB ve nöroloji kliniklerinde sıkça rastlanan, semptomları hasta
açısından çok sıkıntılı bir hastalıktır. Buna rağmen BPPV, tanısı ve tadavisi kolay bir
hastalıktır.
Bu hastalığın tedavisinde, son yıllarda geliştirilen ve genellikle tek seanslık olan
fiziksel manevralar çok popüler olmuştur. Bunlardan en sık kullanılanı Epley
manevrasıdır. Yine de tedavi protokollerinde tüm dünyada kabul edilmiş tek bir yöntem
olmadığından bu yöntemlerin birbirlerine üstünlükleri tam anlamıyla bilinmemektedir.
Ayrıca hastalığın prognostik faktörlerini, rekürrensindeki etyolojik nedenlerini,
tedavi yüzdesini artıracak yeni yaklaşımları veya farklı prosedürlerin birleştirilmelerinin
tedavide bize ne kadar fayda sağlayacağının araştırılması, bu hastalığa daha kolay tanı
konulup sonuca gidilmesinde yarar sağlayacaktır.
Literatüre bakıldığında genellikle bu hastalarda Epley manevrasının etkinliği tek
başına veya diğer prosedürlerle karşılaştırılarak yapılmışken biz çalışmamızda tüm
hastalara Epley manevrası uygulayıp, başka prosedürlerle birleştirilmesiyle olan
farklarını, bu farkların tedavideki etkinliklerini ve hayat kalitesini ne ölçüde
değiştirdiğini anlamaya çalıştık.
5
GENEL BİLGİLER
A-KULAK EMBRİYOLOJİSİ I-Aurikula
Aurikulanın ana kıkırdak yapılarını oluşturacak olan tepecikler gestasyonun
altıncı haftasında birinci ve ikinci arkların mezodermlerinin yoğunlaşması ile oluşur. Bu
tepeciklerin birincisinden tragus, ikincisinden helikal krus, üçüncüsünden heliks gelişir
ki bunlar birinci ark’tan köken alırlar. İkinci arktan gelişen dördüncü tepecikten
antiheliks, beşinci tepecikten antitragus ve altıncı tepecikten de lobul oluşur.
II-Eksternal Kulak Kanalı
Gestasyonun sekizinci haftasında birinci farengeal yarığın üst ucunda, ekdoderm
yüzeyinde kalınlaşma başlar. Bu solid çekirdekten epitel orta kulağa doğru ilerler. Aynı
anda dış kulak yolunun 1/3 dış kısmı konka kavumun derinleşmesiyle oluşur.
Yirmibirinci hafta ile birlikte çekirdek rezorbe olmaya başlar ve kanal dışarı doğru
gelişimini tamamlar. Kanalın formasyonu 28. haftada tamamlanır. Dış kulak yolunun
ossifikasyonu üç yaşında, yetişkin büyüklüğüne ulaşması dokuz yaşında olur. Timpanik
membranın dış yüzü ektodermin en içteki tabakasından, iç yüzü ise endodermden gelişir.
III-Östaki Tüpü ve Orta Kulak
Östaki tüpü ve orta kulak birinci endodermal cebin dışa doğru gelişmesinden
oluşur. Gestasyonun üçüncü haftasında üçüncü ark büyürken ikinci ark ve birinci
farengeal yarık arasındaki mesafe daralıp östaki tüpü şeklini alır. Lateraldeki çıkıntı orta
kulak boşluğunu oluşturur. Pnömatizasyon onuncu haftada başlar, antrumun belirmesi
23. haftada olur. Timpanik membran belirgin olarak 28. haftada izlenebilir ve her üç
dokudan oluşur. Ektodermden skuamöz tabaka, mezodermden fibroz tabaka,
endodermden mukozal tabaka gelişir.
Onikinci ve 28. haftalar arasında dört primer mukozal kese belirir. Bunlar sakkus
antikus, medius, superior, postikus’tur. Bu keseler orta kulak, mastoid ve petröz kemik
6
havalı hücrelerini yapacak şekilde gelişim gösterirler ve her birinden orta kulağın
spesifik anatomik bölgeleri oluşur.
Petrösukuamöz lamina (körner septumu) sakkus superior ile medius arasındaki
mukozal katlantıların ortadan kalkmadığı durumlarda oluşur.
Doğumdan sonra pnömatizasyon orta kulakta, antrum ve mastoidde devam eder.
Temporal kemiğin en son pnömatize olan kısmı petröz parçasıdır ve pnömatizasyonu
puberteye kadar devam eder.
Orta kulak doğumda şekillenmiş durumdadır ve postnatal dönemde minimal
büyür. Bir yaşında mastoid prosess belirmeye başlar, üç yaşında timpanik halka ve
osseöz kanal kalsifiye olur. Östaki tüpü doğumda yaklaşık olarak 17 mm iken,
yetişkinde 35 mm'ye ulaşır.
IV-Orta kulak kemikçikleri ve kasları
Orta kulak kemikçikleri mezenkimal dokudan gelişir. Birinci ve ikinci brankial
arkların mezenkimal dokusu orta kulak boşluğunda yoğunlaşır ve kemikçikler burada
belirmeya başlar. Altıncı haftada malleus ve inkus tek bir kitle olarak görülür. Sekizinci
hafta ile birlikte ayrılırlar. İnkudomalleolar eklem belirmeye başlar. Malleus başı ve
boynu Meckel divertikülünden (Birinci brankial ark), anterior çıkıntısı mezenkim
dokudan, manubrium ise Reichert kartilajından (İkinci brankial ark) oluşur. İnkusun
gövde ve kısa prosessi Meckel kartilajdan uzun prosessi Reichert kartilajdan oluşur.
Onaltıncı haftada kemikçikler yetişkin büyüklüğüne ulaşır. Malleus ossifikasyonu hiçbir
zaman tamamlanmaz ve bir kısmı daima kartilaj olarak kalır.
Stapes’in taban dışında kalan kısımları ikinci brankial arktan tabanı ise otik
kapsülden gelişir. Yirmibir haftalık embriyoda stapes erişkin büyüklüğüne erişmiştir.
M.tensor timpani birinci farengeal arktan, M.stapedius ise ikinci farengeal arktan
gelişir. Bundan dolayı M.tensor timpani N.mandibularisle, M.stapedius ise N.fasialis ile
innerve olurlar.
7
V-İç Kulak
Birinci brankial yarık lateralinde ekdoderm ve noroekdoderm üçüncü haftada
yoğunlaşarak otik plağı oluşturur. Daha sonra otik plak mezoderm ile birleşerek
endolenfatik duktus ve keseyi oluşturur. Altıncı haftada semisürküler kanallar şekillenir.
Yedinci haftada koklea bazal kıvrımının oluşumu başlar ve onikinci haftada gelişimini
tamamlayarak ikibuçukluk dönüşü sağlanmış olur. Sakkülüs utrikülüs gelişiminden
sonra gelişir. Pars inferior (sakkülüs ve koklea) gelişiminden daha önce pars süperior
(semisürküler kanallar ve utrikül) gelişir. Yüzey ektoderminden köken alan membranöz
labirentin şekillenmesinin gebeliğin 15. haftasında tamamlandığı tahmin edilmektedir.
On beşinci haftada ondört merkezde ossifikasyon tespit edilir ve hamileliğin 23.
haftasında ossifikasyon tamamlanır. Ossifikasyonun en son tamamlandığı yer fissula
antefenestramdır ve hayat boyunca da kartilajinöz olarak kalabilir. Diğer taraftan
endolenfatik kesenin gelişmesi yetişkin çağa kadar devam eder. 23. haftada membranöz
ve kemik labirent yetişkin boyutuna ulaşır. Endolenfatik kese ilk görünen, fakat gelişmesi
en son durandır.
Üçüncü haftada ortak makula görünür. Üst parçasından utrikülar makula, süperior
ve lateral semisürküler kanal kristaları gelişirken alt parçasından sakkül makulası ve
posterior semisürküler kanal kristası oluşur. Onbirinci haftada vestibüler endorganlar
sensorial ve destek hücreleri ile tamamlanır. Yirminci haftada stria vaskülaris ve tektorial
membran gelişimi tamamlanır. İç köprü hücreleri spiral limbusu oluştururken, dıştaki
hücreler tüysü, pillar, Hensen ve Deiter hücreleri haline gelir. Yirmialtıncı haftada Corti
tüneli ve Nuel kanalı oluşmuştur.
Rhombensefalon lateralindeki nöral krest hücreleri yoğunlaşarak akustika fasiyal
ganglion ve takiben, fasial genikulat ganglion hücrelerine, süperior vestibüler ganglion
(utrikül, süperior ve horizontal semisürküler kanallar) ve inferior ganglion (sakkül,
posterior semisürküler kanal ve kokleaya) dönüşür.
Doğumda temporal kemik dört parça halinde izlenebilmektedir. Bunlar petröz
kemik, skuamöz kemik, timpanik halka ve stiloid prosesstir. Mastoid antrum mevcuttur
8
fakat mastoid çıkıntı iki yaşın sonuna kadar oluşmaz. Mastoid pnömatizasyon da daha
sonra gelişir. Timpanik halka doğumdan sonra laterale uzanarak osseöz kanalı oluşturur (1).
B-KULAK ANATOMİSİ
I-Dış kulak anatomisi
Kulak kepçesi ve dış kulak yolu (DKY)'ndan oluşur, orta kulak ile devam eder.
1-Kulak kepçesi (Aurikula): Perikondrium, deri ve elastik kıkırdaktan oluşur. Dış ve iç
olmak üzere iki yüzü vardır.
Arkaya bakan iç yüz konvekstir. Dış yüzü öne bakar, konkavdır, düzensiz
çukurlar ve çıkıntılar gösterir. En derin yeri konka aurikula adını alır. Bu çukurluk krus
heliks tarafından ikiye bölünür. Üstte kalan küçük kısım simba konka altta kalan daha
büyük kısım ise kavum konka ismini alır. Kavum konkanın önünde gözlenen çıkıntı
şeklindeki kıkırdak kısım tragustur. Aurikulanın en lateralindeki kıvrım heliks, onun
medialindeki yarım daire biçimindeki çıkıntı antihelikstir. Heliks önde krus heliks, altta
ise lobulus aurikulaya kadar ilerler. Tragus ile heliks kökü arasında kıkırdak içermeyen
ve insisura anterior olarak isimlendirilen bir oluk vardır. Burası endaural insizyonların
yapıldığı yerdir. Kavum konkanın alt ucundaki çıkıntı olan antitragus tragusa göre daha
aşağıda bulunur. Antiheliks’in yukarıda iki bacaği arasındaki alan fossa triangularistir.
2-Dış kulak yolu (DKY): Aurikuladan kulak zarına kadar olan kısımdır. Kulak zarının
arkadan öne doğru oblik yerleşmesinin sonucu arka duvar 25 mm olmasına karşılık, ön
alt duvar uzunluğu 31 mm'dir. Kıkırdak ve kemik olmak üzere iki parçadan oluşur. Dış
1/3 kısmı kıkırdak, iç 2/3 kısım kemiktir. Önde mandibular fossa, arkada mastoid kemik,
altta parotis, yukarda kafa tabanı ile komşudur.
3-Timpan zar: Dış kulak yolunun sonunda orta kulak boşluğunu dış kulak yolundan
ayıran bir perdedir. Kalınlığı 0.1 mm, uzunluğu 10-11 mm ve genişliği 8-9 mm'dir. Orta
kulak boşluğunun dış duvarının büyük bir kısmını yapar. Temporal kemiğin timpanik
parçasında sulkus timpanikusun içine oturur. Burada Gerlach halkası adı verilen annulus
fibrosus ile tespit edilmiştir. Kulak zarının timpanik kemik içinde kalan parçası
9
gergindir. Kulak zarının büyük bir bölümünü oluşturan ve ses dalgaları ile titreşen bu
parçaya pars tensa denir. Daha yukarıda pars tensaya göre küçük olan ve rivinus
çentiğini dolduran kısmına pars flaksida denir.
Histolojik olarak kulak zarı DKY epiteli, fibröz tabaka ve orta kulak
mukozasından oluşur. Pars flaksidada pars tensadan farklı olarak fibröz tabaka yerine
damar ve sinirlerden zengin ince bir konnektif doku yer alır.
II-Orta kulak anatomisi
1-Kavum timpani: Ortalama hacmi 0.5 cm3 tür. Timpan membran ile kemik labirent
arasındaki boşluktur. Onbeş mm uzunluğunda 7 mm çapındadır. Önde östaki borusu ile
nazofarenkse arkada aditus ile mastoid hücrelere açılır. Tavanda tegmen tympani
aracılığı ile orta fossaya, tabanda ince bir kemikle fossa jugularis ve juguler bulbusa,
önde karotis kanalı ve östakiye, arkada mastoid hücrelere komşudur.
Tegmen timpani ile timpanik membran üst hizasından geçen hayali çizgi arası
epitimpanum (attik), zarın altından ve üstünden geçen çizgiler arası mezotimpanum, altta
kalan kısım ise hipotimpanum olarak adlandırılır.
Epitimpanum malleus başı, inkusun gövdesi ve korda timpaniyi içerir. Alt
sınırını prosesus kokleaformis ve tensor timpani kası, medial sınırını lateral yarım daire
kanalı ve yedinci sinir oluşturur. Skutum ise lateral sınırını oluşturur.
Kavum timpanide iç yan duvarda kokleanın yaptığı çıkıntı olan promontoryum
ve bunun üstünden geçen Jacopson siniri izlenir. Bu sinir orta kulak mukozası ve östaki
çevresinin duyusal innervasyonunu sağlar.
Promontoryum arkasında iki pencere bulunur. Yukarıda olan oval (vestibüler),
altta olan yuvarlak (koklear) penceredir. Yuvarlak pencere sekonder timpanik zar denen
ince bir zarla örtülüdür. Oval pencereye stapesin tabanı oturur ve ses titreşimlerini skala
vestibulideki perilenfe iletir. Yuvarlak pencere ise perilenfe iletilen basınç dalgalarının
akomodosyonunu sağlar.
Mezotimpanum arka duvar üst kısımda aditus ad antrum vardır ve daha alt
kısımda eminensia piramidalis yer alır ve oval pencere hizasına denk gelir. Eminensia
piramidalis içinde M.stapedius yerleşmiştir. Arka duvar dış kısmındaki apertura
10
kanalikuli isimli foramenden korda timpani orta kulağa girer. Eminensia piramidalis ile
korda timpanin kanalı arasındaki boşluğa fasial reses (suprapiramidal reses) denir.
Burası fasial sinirin ikinci dirseği ile komşudur. Fasial reses arkasında inkusun kısa
kolunun bulunduğu çukurluk ise fossa inkudis adını alır. Arka duvar ön kısmında
prosessus kokleiformis yerleşmiştir. Burası malleus boynunun hemen arkasında
M.tensor timpaninin yapıştığı küçük bir deliktir. Buranın önemi de fasial sinirin
horizontal parçasının tam arkasından geçmesidir. Sinüs timpani 1,4 mm uzunluğunda
küçük bir çukurdur. Eminansia piramidarum ve oval pencere arasında bulunur. Buranın
önemi burada kolesteatomun saklı kalması ve temizlenememesidir. En önemli rezidüel
kolesteatoma nedenlerinden birisidir. Mezotimpanumun ön duvarda A. karotis internanın
yaptığı çıkıntı ve östaki borusu diğer göze çarpan yapılardır.
2-Orta kulak kemikçikleri: Kavum tympani içerisine yerleşmiş ve ses dalgaları ile
hareket eden üç adet kemikcik vardır. Malleus, inkus ve stapes.
Malleus içlerinde en büyük olanıdır. Dışta yer alır. En önemli iki parçası
kapitulum mallei ve manubrium malleidir. Bunların arasında boyun kısmı bulunur.
Malleusun ön ve dış kısımlarında iki küçük çıkıntı bulunur. Bunlardan manubriumun üst
kısmında görüleni prosessus brevistir. Önde bulunan çıkıntı farkedilmez. Bu çıkıntıya
prosessus lateralis adı verilir.
İnkus, gövde ile iki bacaktan oluşur. Krus brevis ve krus longum. İnkusun
gövdesi, kapitulum mallei ile eklem yapar ve onun yuvarlaklığına uyan bir çukurluk
gösterir
Stapes, baş, ön ve arka bacaklar ve bir tabandan oluşur. Oval pencereye oturan
taban ligamentum annulare denilen ve bir bağ ile oval pencere kenarlarına sıkıca yapışır.
Arka bacağın üst kısmına stapes kasının tendonu yapışır. Ayrıca orta kulakta
kemikçikleri orta kulağa bağlayan iki kas ve dört tane ligament vardır. Bunlar anterior,
superior ve lateral malleolar ligamentler ile inkusun ligamentum posteriorudur.
Kaslar M.stapedius ve M.tensor timpanidir. M.tensor timpani malleusun boynuna
yapışır ve N.mandibularis tarafından innerve edilir. Görevi kasıldığı zaman manubriumu
içe ve arkaya çekerek kulak zarını tespit etmektir. M.stapedius ise piramidal eminens
11
içinde yerleşir ve stapes boynu ya da başına yapışır. Kasıldığı zaman stapes arka bacağını
arkaya doğru çekerek, tabanı ön kısımda yukarı doğru kaldırır. Bu şekilde yüksek
şiddetteki seslerin iç kulağa geçişini engeller. N.fasialisin dalı tarafından innerve olur.
III-İç kulak anatomisi
İç kulak petröz kemiğe yerleşmiş ve işitme ve denge organlarını barındıran,
yuvarlak ve oval pencereler yolu ile orta kulak, koklear ve vestibüler aquaduktuslar ile
de kafa içi ile bağlantılı denge sisteminin kilit noktasıdır. Kemik ve zar labirentler olmak
üzere iki kısımdan oluşur.
1-Kemik labirent: Üç bölümdür. Semisirküler kanallar, vestibül, koklea.
a)Semisirküler kanallar: Süperior (anterior), inferior (posterior), lateral (horizontal)
olmak üzere 3 adettir. 240 derecelik turlar yapan,1mm kalınlığında ve birbirlerine 90
derece açılarla açılan kanalcıklardır. Uçlarında ampulla denen genişlemeler yer alır.
Süperior ve inferior kanalın ampullasız uçları birleşerek ortak krus oluştururlar.
b)Vestibül: Utrikulus, sakkulus ve onların resesleri, koklear kanalın resesi, vestibüler
aquaduct girişi ve semisirküler kanalların uçlarının açıldığı deliklerin bulunduğu
semisirkuler kanallar ile koklea arasında bulunan 4mm çaplı kavitedir. Lateral duvardaki
oval pencere ile orta kulağa, medial duvardaki vestibüler aquaductus ile endolenfatik
kese bağlantısıyla duraya açılır.
c)Koklea: Vestibulumun anteriorunda 2,5 dönüş yapan sarmal yapıdır. Spongioz kemik
yapılıdır. Tabanı basis, tepesi kupula koklea olarak isimlendirilir. Modiolus (koklea’nın
eksenini oluşturur) içindeki kanallardan koklear damar ve 8. sinir’in audituar lifleri
geçer. Ayrıca ganglion spirale koklea buradadır. Lamina spiralis, koklear kanal içinde
dolanarak kanalı ikiye ayrır. Üstteki skala vestibuli alttaki skala timpani adını alır.
Ortada kalan kanal da skala media (koklear kanal)’dır.
Üst boşluk (skala vestibuli) stapes’in tabanının oturduğu oval pencereden
(fenestra vestibuli) helicotrema’ya kadar uzanır.
Alt boşluğun (skala timpani) yuvarlak pencere adı verilen bir açıklığı vardır ve
ince bir membran skala timpaniyi timpan boşluğundan ayırır.
12
Reissner membranı isimli narin bir membran kemik spiral lamina’nın üzerindeki
bir noktadan yukarıya doğru diagonal uzanır ve dış duvarda baziler membranın yapıştığı
yerin biraz üzerinde bir yere bağlanır. Koklea boyunca apeks’e doğru devam eder ve
helikotrema’da baziler membranla birleşerek sonlanır.
Koklear kanal, yukarıda çapraz olarak Reissner membranı, aşağıda yatay olarak
baziller membran ve dışta stria vascularis ile sınırlanır. Koklear kanalın dış duvarındaki
stria vaskülaris çok vaskülarize bir yapıdadır ve elektriksel aktivite açısından bir nevi
batarya gibi görev yapar, koklea’nın temel metabolik kontrolunu sağlar. Koklear kanal
membranöz labirentin bir parçasıdır.
Korti organı: Görevi lamina basillaris’in mekanik vibrasyonunu noral impuls haline
getirmektir. Destek hücreleri (Hensen, Deiters ve Pillar hücreleri), tüylü hücreler,
tektoryal membrandan oluşur. Basiller membrana oturmuş durumdadır. Destek hücreleri
farklı boylarda olduklarından korti organına eğimli bir şekil kazandırırlar.
Tüylü hücreler bir sıra iç ve birkaç sıra dış tüylü hücrelerden oluşacak biçimde
sıralanmışlardır. Bu hücreler içe dönmüş V şekli oluşturan sütun hücrelerinin (pillar
hücreleri) tonofibrilleriyle ayrılmıştır. Sütunlar arsında korti tüneli ve içindede kortilenf
denen sıvı mevcuttur. Tüylü hücrelerin serbest uçlarında hareketsiz silialar mevcuttur ve
tektoryal membranın alt ucuna dayanırlar. (Şekil 1)
Tüylü hücreler pek çok nöronun sonladığı yapılardır. İç tüylü hücreler esas
olarak afferent sistemle, dış tüylü hücreler ise efferent sistemle ilişkilidir. Aksonlar
Rosenthal kanalında yer alan spiral ganglion hücrelerinin dentritlerine ulaşır. Buradan
modiolus ortasındaki kanalda ilerleyip 8. kafa çiftinin akustik parçasını oluştururlar.
Buradan dorsal ve ventral koklear nukleuslar bölgesinde ponsa girerler.
Tüylü hücrelerdeki spontan sinir uyarısı hücre sisteminin temelidir. Saçlı
hücrelerin distal yüzeyinde 40 ila 200 arasında stereosilya mevcuttur. En uzun silia
(kinosilyum) saçlı hücrenin son bölümündedir. Stereosilyaların kinosilyuma doğru
defleksiyonu hücre depolarizasyonuna ve daha fazla nöral aktiviteye, kinosilyumdan
uzaklaşan bir hareket ise hücre inhibisyona sebeb olur. İstirahat halinde kokleada, korti
organı iç tüylü hücrelerde -60 mV değerinde bir potansiyel mevcuttur. Ayrıca skala
13
mediadaki sıvıda perilenfe göre yaklaşık 80 mV’luk bir elektiriki gerilime shiptir.
Böylece kokleada istirahat halinde yaklaşık 150 mV değerinde bir potansiyel farkı
vardır. Buna istirahat potansiyeli denir. Koklea uyarıldığı zaman gelen uyaranın
şiddetine göre aksiyon potansiyelleri oluşarak duyma işleminin ilk sinyalleri gönderilir.
Tektoryal membran, kemiksi sipiral laminaya dayanmış kalın bir hücre tabakası
olan limbus aracılığıyla desteklenir. Tektoryal membran serbest kenarıyla destek
hücrelerine sıkıca tutunur ve tüylü hücrelerle arasında bir boşluk oluşur. Baziller
membranın hareketiyle uyarılır ve daha çok dış tüylü hücreleri ve temas halindeki
endolenfi de uyarır. Uyarılan endolenf iç tüylü hücreleri uyararak hareketler nöral
impuls haline getirilmiş olur.
Şekil 1 Korti organı (ourworld.compuserve.com)
2-Zar (Membranöz) labirent: Kemik labirent içinde yerleşmiştir ve onu aynen taklit
eder. Ancak zar yapılar kemik labirentin ancak 1/3 kısmını işgal eder. Zar ve kemik
labrentler arasında Na+'dan zengin perilenf ve zar labirentin içinde ise K+ iyonlarından
zengin endolenf bulunur. Zar labirent de kabaca üç parçadan oluşur; Koklea, vestibülde
yer alan iki otolit organı (utrikulus ve sakkulus) ve üç yarım daire kanalı.
a)Utrikulus: Eliptik reses üzerinde oturmuştur. İç yan duvarında makula utrikuli denen
denge hücreleri bulunur ve buradan N.utrikuluslar başlar.
14
b)Sakkulus: Sferik reses üzerindedir. Utrikulustan küçüktür daha aşağıda yerleşmiştir.
İç yan duvarında makula sakkuli denen denge hücrelerini içerir ve buradan N. sakkuli
başlar.
c)Endolenfatik kanal: Duktus sakkulus ve duktus utrikuluslar birleşip endolenfatik
kanalı oluştururlar. Kanalın büyük kısmı vestibüler aquaduktus içindedir. Posterior
semisirküler kanala parelel ilerleyip petroz kemiğin arka yüzündeki endolenfatik keseye
açılır. Endolenfatik kese duranın iki yaprağı arasında yerleşmiştir.(Şekil2)
İç kulağın kanlanması baziller arterden ya direk ya da onun dalı olan anterior
inferior serebellar arterden gelen labirenter arterden sağlanır. Labirenter arter koklear ve
vestibüler dallara ayrılarak o bölümlerin kanlanmasını sağlar. Venöz dönüşü koklear
kanal boyunca uzanan venler yoluyla inferior petröz sinüse doğrudur.
Şekil 2.Membranöz labirent ve kanallar (Akyıldız N. Kulak hastalıkları ve Mikrocerrahisi cilt 1; sayfa:
64,1998)
15
C-İŞİTME FİZYOLOJİSİ
İşitme baş çevresinde oluşan ses dalgalarının dış kulak, orta kulak ve iç kulak
tarafından toplanarak, beyin sapından geçirilip korteksteki işitme merkezi tarafından
yorumlanmasıdır.
Ses, bir enerji kaynağından yayılan titreşimlerin etkisi sonucu gaz, sıvı ve katı
ortamlarda moleküllerin sıkışıp gevşemesi ile ortaya çıkan enerjidir. Bu sıkışma ve
gevşemeler ortamda yayılarak ses dalgalarını oluştururlar. Moleküllerin bir defa sıkışıp
gevşeme hareketi içinde kalan mesafe sesin dalga boyunu belirler. Sesin frekansı bir
saniyedeki titreşim sayısıdır. Amplitüdü ise o sesin şiddetini oluşturur. Sesin şiddetini
anlatan değer desibeldir(dB). Normal insan kulağı 0-120 dB arasındaki sesleri duyabilir.
Dış kulak yolunda başlayıp, oval pencerede biten ses enerjisi akımına hava
iletimi adı verilmektedir. Sağlam bir koklea, çevresindeki kemik dokuların ileteceği ses
enerjisi ile de uyarılabilir. Bu yolla işitme ise kemik yolu ile işitme olarak adlandırılır.
Kulak kepçesi sesleri toplamaya ve dış kulak yoluna iletmeye yarar. Kulak zarı, dış
kulak yolundan gelen ses dalgalarını kulak kemikçikleri aracılığıyla oval pencereye
iletirken bu ses dalgalarının yuvarlak pencereye ulaşmasını da engeller. Yani zar, oval
pencere için bir iletken, yuvarlak pencere için ise yalıtkandır. Ses dalgalarının, orta kulak
iletim elemanlarından geçip iç kulak sıvılarında bir dalga hareketi meydana
getirebilmeleri için oval ve yuvarlak pencereler birbirlerine karşıt fazda titreşebilmelidir
(Faz farkı). Bu farkın kaybolduğu durumlarda örneğin timpan zarın yuvarlak pencereye
denk gelen kısmında bir perforasyon olmasında ses dalgaları yuvarlak pencereyide
etkileyeceğinden arada oluşacak faz farkı daha düşük olacak ve kokleaya iletilen enerji
daha düşük olacağından işitme kaybı beklenenden fazla olacaktır. Yani normal bir
kulakta iç kulaktaki sıvı ortamını çevreleyen sert kemik dokusunun iki esnek
penceresinden birisi olan oval pencereden içeriye ses dalgaları pompalanınca, diğer
pencereden, yani yuvarlak pencereden dışarıya bombe yaparak atılmalıdır.
Kulak zarı ve kemikçiklerin en önemli görevi hava ortamından sıvı ortama geçişi
ve iç kulak sıvılarının akustik direncinden oluşan enerji kaybını karşılamaktır.
16
I-Kulak zarı ve orta kulak fizyolojisi: Malleus ve inkus arasındaki anatomik
farklılıkdan dolayı, malleus kolundaki işitsel enerji inkus koluna 1,3 kat fazla olarak
aktarılır.
Kulak zarının titreşen bölümlerinin genişliği ile stapesin tabanı arasında çeşitli
araştırıcılara göre 1/15 ile l/20 arasında değişen oranda fark vardır. Zarın titreşen alanı
55 mm2, stapesin tabanı ise 3.2 mm2 dir. Böylece kulak zarındaki ses enerjisi, kemikçik
zincirinin kaldıraç etkisi ve zarın aktif bölgeleri ile stapes tabanı arasındaki farkın
oluşturduğu hidrolik etki sonucu iç kulağa yaklaşık olarak 22 kat daha artırılmış olarak
iletilir. Bu değer ses basıncındaki artış oranı olup, desibel olarak hesaplanırsa 24 dB’e
karşılıktır.
Orta kulak boşluğunda insan vücudunun en küçük kaslarından olan M.tensor
timpani ve M.stapedius yer alır. M.tensor timpani malleus'u değişen ses enerjisinde
gererek veya gevşeterek seslere karşı daha duyarlı veya duyarsız hale getirir ve iç kulağa
aşırı derecede ses basıncı gitmesine engel olur. Bu kas trigeminal sinirin mandibuler dalı
tarafından inerve edilir. Stapese yapışan M.stapedius, normal kulaklarda 70-90 dB ses
şiddetinde kasılarak stapes tabanını orta kulağa doğru çeker ve iç kulağı yüksek
şiddetteki seslerden korur. Bu kas fasial sinirin stapedial dalı tarafından innerve edilir.
Sağlam bir koklea, çevresindeki kemik dokuların titreşmesi ile de uyarılabilir. Bu
titreşen kemikler için iki yol vardır. Bunlardan bir tanesi kafatası kemiklerinin koklear
kapsülü titreştirmesi veya osseotimpanik yol dediğimiz kafa kemikleri titreşiminin orta
kulak mekanizmasına yansımasıdır. Kemik yolu ile işitme, odyolojik tanıda çok önemli
bir yere sahiptir. Bu yol sensörinöral işitme mekanizmasının bir ölçüsü olarak kullanılır.
Gerek hava yolu gerekse kemik yolu ile iletilen ses enerjisinin kokleayı uyarış şekli
temelde aynıdır. Her iki yoldan da gelen ses enerjisinin son hareketi koklear sıvılarda
dalgalanma ve baziller membranda titreşimdir.
II-Koklea Fizyolojisi: Stapesin tabanı ile skala vestibuliye dolayısı ile kokleaya iletilen
ses enerjisi ilk olarak perilenfayı harekete geçirir. Bu safhadan sonra kokleanın iki
önemli görevi başlar. Bunlardan birincisi iletimdir, yani akustik enerjinin korti
organındaki tüy hücrelerine kadar taşınmasıdır. İkincisi ise dönüşümdür. Korti
17
organındaki tüy hücrelerinin gelen mekanik iletim dalgasını kimyasal veya elektriksel
gerilimlere dönüştürüp, işitme sinirine iletmesi olayıdır.
Bekesy'ye göre, skalalardan her hangi birine uygulanan işitsel titreşimler baziller
membranda yer değişimlerine yol açmaktadır. Bu durum ilerleyen dalga teorisi olarak
adlandırılır. Bu dalga baziller membranın bazal ucundan başlayarak, apekse doğru
ilerler. Yayılma hem boyuna hem de enine yönlerdedir. Yine bu iletim dalgasının en
büyük özelliği de amplitüdünün gittikçe artarak maksimuma ulaşması ve titreşimlerin
daha sonra sönerek faz değiştirmesidir. Kokleadaki baziller membranın tabana yakın
kısmı ince, kısa, gergin ve tiz sesler için hassastır. Apekse yakın yeri ise kalın, uzun,
gevşektir ve pes sesler tarafından uyarılır. (Şekil 3)
Tektoriyal membran ile tüy hücrelerinin sürtünmeleri sonucunda oluşan
elektriksel kutuplaşmalar, tüy hücrelerinin uyarılmalarına yol açar. Uyarım sonucu
meydana gelen enerji yolu ile sinir uçları uyarılmış olur.
İnsan kokleasındaki korti organında bulunan tüy hücreleri birisi iç ve üçü dış
olmak üzere dört sıra halinde dizilmiştir. Bunların toplam sayıları 12.000 kadardır. Tüy
hücreleri ile temasta bulunan sinir liflerinin sayısı tüy hücrelerinin iki katı kadardır (25-
30 bin). Bu aksonların hücre gövdesi kokleanın içinde bulunan spiral ganglionlardır. Her
spiral ganglion hücresi korti organı ve beyin sapındaki koklear çekirdekler ile
bağlantılıdır. Koklear çekirdekler ventral ve dorsal olmak üzere iki adettir. Düşük
frekaslı sesler daha çok ventral, yüksek frekanslı sesler daha çok dorsal çekirdekte
sonlanır. Dorsal ve ventral çekirdeklerden kaynaklanan lifler beyin sapının karşı tarafına
geçerek superior oliver kompleksi oluşturur. Buradan yukarı çıkarak devam eden lifler
lateral lemniskusu oluşturur. Bu yoldan gelen lifler inferior kollikulusta son bulur.
Buradaki hücreler ya doğrudan ya da diğer çekirdekler yoluyla bazı sinirlerin motor
çekirdeklerine bağlanırlar. Bunlar göz kaslarının motor lifleri, kranial ve spinal motor
liflerdir. İnferior kollikulustan aynı yönde devam eden lifler medial genikulat cisime
gelir. Buradan da temporal lop işitme merkezine ulaşırlar (4).
18
Şekil 3. Baziller membran dalgalanması (www. universe-review.ca/I10-85-cochlea2)
D-VESTİBÜLER SİSTEM FİZYOLOJİSİ
Vestibüler sistem tüm yer çekimi uyarılarına karşı bir reseptör, lineer ve açılı
hareketler için bir sensör olarak görev yapar. Hem dinlenme hemde hareket anında
vucudun uzaydaki pozisyonu ile ilgili bilgileri verir. Vestibüler sistem üç ayak üzerinde
oturmuştur. Vestibülokuler refleks, vestibülospinal refleks ve periferik vestibüler sistem.
Bu üç sistem ortak bir şekilde çalışıp organizmayı dengede tutar. Gövde sabitken başın
iki yana hareketi sırasında sabit bir nesnenin izlenmesi yani retina üzerindeki netliği
sağlamak, vestibuler labirent uyarısıyla ekstraokuler kasların birlikte çalışmasını
sağlamak vestibulokuler refleksin işidir.
Dik duruş ve yürüyüşün sağlanmasında proprioseptif sistemin bir parçası olan
vestibülospinal refleks vücut hareketlerinde düşmenin engellenmesini ve başın dengeli
hareketini sağlar.
Benzer bir şekilde labirenter sistem başın hangi düzlemde ve hangi yöne hareket
ettiğinin verilerini santral sinir sistemine yansıtır. Akut tek taraflı periferik vestibüler
patolojisi olan bir hastada paralizili taraftan beyin sapına ulaşan tonik uyarılar, işlevi
normal olan diğer tarafa göra daha düşük algılanacaktır. Böyle bir hastada, gözler
kapatıldığında lezyon tarafına doğru denge kaybı oluşacaktır (2).
19
I-Periferik vestibüler sistem fizyolojisi
1-İç kulak sıvıları: Kemik ve zar labirent arasını perilenf, zar labirenti ise endolenf
doldurmaktadır. Perilenf daha çok hücre dışı sıvı karakterinde iken endolenf hücre içi
sıvı karakterini taşır. Perilenfin kısmen BOS’tan kısmende kandan oluştuğu
düşünülmektedir. Perilenf sodyumdan zengin, potasyumdan fakirdir.
Endolenf ise dark hücrelerden ve stria vaskularisteki salgısal hücrelerden
yapılmaktadır. Dark hücrelerinin çoğunluğu endolenfatik kesede ve kristaların hemen
dibinde bulunmaktadır. Endolenfin hem radial hem de longitudinal dolaşımla koklea ve
endolenfatik kesede rezorbe olduğu kabul edilmektedir. Endolenf potasyumdan zengin,
sodyumdan fakirdir.
2-Algılayıcı organeller
a)Makula: Utrikulus ve sakkulus’ta yerleşmişlerdir. Doğrusal harekete duyarlı
organellerdir. Saçlı hücreler üzerinde, jelatinöz bir yapıdan oluşmuş özgül ağırlığı
endolenften yüksek otolitik membran ve bunun üstünde CaCO3 kristallerinden oluşmuş
otokonyalar mevcuttur. Bu organeller sürekli olan yerçekimi ve değişken doğrusal
hareket kuvvetleriyle etkilenirler. Utrikuler makula horizontal planda, sakküler makula
vertikal planda bulunur.
Makulalarda simetriklik önemlidir. Her makula striola denen bir hatla ikiye
ayrılır. Bu hattın iki tarafındaki hücrelerin kinosilyumları farklı yönlere bakarlar.
Utrikuler makulada kinosilia striolayı işaret edecek şekilde yerleşmiştir. Oysa sakkuler
makulada kinosilia strioladan uzaklaşan tarzdadır. (Şekil 4) Bununla birlikte her iki makula
eğri alanlar içerdiğinden ve striolada da bu yüzden eğri çizgiler oluştuğundan düzenlenme
komplekstir. Şöyleki; herhangi bir yöne doğru olan statik baş hareketleri bir veya her iki
otolitik organdaki bazı tüysü hücrelerde eksitasyona yani uyarılmaya ve diğerlerinde ise
inhibisyona neden olur. Böylece uyaran makulanın uygun kesimindeki tüysü hücrelerin
stimülasyonu ile kodlanmış olur. Örneğin bir arabada aniden fren yapıldığında utrikuler
makuladaki striolanın bir tarafındaki hücreler uyarılırken diğer hücreler inhibe olur ve
böylece ivmenin öne doğru olduğu merkezi sinir sistemi tarafından algılanır.
20
Şekil 4 . Makulalardaki silia hareket yönleri A.utrikül B.Sakkül (Cummings Otolaryngology Head and
Neck Surgery 4 th edition. Elsevier Mosby.3121,2005.)
b)Krista ampullaris: Semisirküler kanalların ampullasında bulunurlar. Açısal
hareketlere duyarlıdırlar. Her kristanın üzerinde kupula denen ve ampulladan sıvı
geçişini engelleyen mukopolisakkaritten yapılmış jelatinöz bir madde vardır. Özgül
ağırlığı endolenfle aynıdır ve böylece angüler hareketler sırasında endolenfle birlikte
hareket eder ve yerçekimine karşı olan hareketlerde etkisizdir. Bu madde sıvı hareketini
kristada bulunan saçlı hücrelerin algılamasını sağlar. Kupula apullanın kenarlarını tam
olarak kapattığından ampulla içindeki endolenfin utrikulus içindeki endolenfle
karışmasını engeller.
Yarım daire kanallarındaki endolenf hareketi ile göz ve baş hareketleri arasındaki
bağlantılar ilk olarak 1992 yılında Ewald tarafından belirlendi. Ewald’a göre;
- Baş ve göz hareketleri stimüle edilen kanalın planında ve endolenf akımının yönünde
olur.
- Lateral yarım daire kanalları için ampullopedal akım, ampullofugal akıma göre daha
şiddetli yanıt doğurur.
- Vertikal kanallar için etkili akım ampullofugal akımdır.
Krista yüzeyindeki tüysü ve destek hücreleri, apikal yüzlerinde mikrovillus
içeren modifiye kolumnar epitelyal hücrelerdir. Tüysü hücrelerde bazı mikrovilluslar
21
uzayarak organ içinde boru şeklinde düzenlenen stereosilyaları oluşturur. İlaveten her bir
saç hücresi stereosilyadan daha uzun tek bir kinosilyum içerir. Bu kinosilyumun önemli
fonksiyonel etkilerini sağlayacak polarizasyonunu veren ekzantrik bir yerleşimi vardır.
Tüysü kümenin kinosilyuma doğru yer değiştirmesi, tüysü hücreleri ile temasta olan
aferent liflerin ateşleme hızında artışla sonuçlanır. Tüysü kümenin kinosilyumdan
uzaklaşmasıyla ise ateşleme hızında azalma saptanır. Horizontal kristada, kinosilia
utrikulusa en yakın tüysü hücrelerin yan tarafında bulunur. Vertikal kristada kinosilia,
kanalikuler tarafta utrikulustan en uzaktaki tüysü hücrelerin yan tarafında yerleşir.
Böylelikle horizontal kanalda utrikulusa doğru olan sıvı hareketi etkili iken
(ampullopedal akım), vertikal kanallarda utrikulusdan uzaklaşan yani ampullofugal akım
etkilidir. Vestibuler end organlarda bazal bir akıntı mevcuttur. Baş bir yöne çevrildiği
zaman oluşan ivme kanal içerisindeki endolenf ivmesinden fazla olduğundan endolenf
geride kalacak ve dolaylı olarak ters yöne hareket etmiş olacak. Yer değiştiren endolenf
kupulada yaylanma hareketine neden olarak kupulanın da ters yönde hareketini
sağlayacaktır. (Şekil 5)
Vestibüler sistemden kaynaklanan anormal sinirsel uyarı vestibüler hastalıkların
klinik bulgularının birçoğunun temelini oluturur. Periferik vestibüler sistem
hastalıklarında göz önünde bulundurulması gereken önemli değişkenler bulunur; eşit
olmayan boşalım hızı varlığı, iki taraf arasında bulunan eşitsizliğin derecesi, lezyonun
süresi. Sadece bir tarafta nöronal boşalım oranı azalınca beyin bu durumu anormal
olarak algılar ve nistagmus, dismetri ve ataksi gibi düzeltici refleksleri başlatır. Sistem
içinde bulunan vagal bağlantılar neticesinde bulantı ve kusma ortaya çıkar. Azalmış
nöronal boşalım oranı eş oranda kaldığı sürece nistagmus ve dismetri gibi düzeltici
refleksler ortaya çıkmaz. Vestibüler fizyoloji hız ve akselerasyon prensiplerine dayanır.
Akselerasyon hızdaki değişim oranıdır. Lineer veya angüler, pozitif veya negatif
olabilir(2,5).
22
Şekil 5. Makula ve kristaların yapısı. (Akyıldız N. Kulak hastalıkları ve Mikrocerrahisi cilt 1; sayfa:
66,1998)
II-Santral vestibüler sistem fizyolojisi
1-Vestibuler çekirdekler: Labirentten gelen uyarıların ana işlem noktasıdır. Vestibuler
sinir vestibuler çekirdeğe geldiği zaman lifler ikiye ayrılır. Çıkan yollar ve inen yollar.
Vestibuler nukleus grubu 4 ana nukleustan oluşur.
Medyal (Schwalbe veya trianguler), lateral (Deiters), superior (Bechterev veya
anguler), inferior (spiral) vestibüler çekirdekler.
Utrikulus ve sakkulustan gelen lifler lateral ve inferior çekirdeklerde,
semisirküler kanalların lifleri ise süperior ve medialde sonlanırlar. Böylece lateral ve
inferior nükleuslar vestibulospinal rafleks, medial ve süperior nükleuslar vestibülookuler
refleksler için kavşak noktasını oluşturur (6).
2-Vestibulookuler refleksler(VOR): VOR amacı baş hareketleri sırasında görme
alanını sabit tutmaktır. Bu sistem medyal longitudunal fasikulus (MLF) içinde
ilerleyerek okulomotor ve abdusens nukleuslarına, retiküler formasyon içinde ise
23
multisinaptik bir bağlantı sağlar. MLF içindeki yol göz hareketlerinin hızla başlamasını,
retiküler yol ise gözlerin spontan tonusunu ve ince hareketlerin kontrolünü sağlar.
Semisirküler kanalların göz kasları ile bağlantısı o kadar düzenlidir ki, herhangi bir
kanal uyarıldığında gözler hemen o kanal planında hareket ederler. Fizyolojik durumlarda
her iki kulaktaki kanallar beraber uyarıldığı için bu sistem dörtlü bir itme-çekme sistemi
şeklinde çalışır. (6)
a)Horizontal kanal vestibülooküler refleks: Baş horizontal planda bir tarafa
döndüğünde gözler dönüş yönünün tersine hareket eder, ipsilateral medyal vestibüler
nükleus bağlantıları ile ipsilateral okulomotor ve kontralateral abdusens uyarılır. İpsilateral
superior vestibüler nükleus ile ise kontralateral okulomotor inhibe olur. Eğer bu refleks
patolojik bir süreç sonucunda oluşursa gözlerin hareketi okulomotor sistemin sınırına
kadar devam eder (yavaş faz), daha sonra santral sistem devreye girerek gözleri orta
hatta çeker (hızlı faz). Böylece nistagmus ortaya çıkmış olur. (6)
b)Anterior ve Posterior Kanal Vestibülooküler Refleksleri: Anterior kanal kristası
uyarıldığında, ipsilateral süperior rektus ve kontralateral inferior oblik kasları uyarılır ve
gözler yukarı ve karşı tarafa doğru dönerler.
Posterior kanal kristasının uyarılmasıyla, kontralateral inferior rektus ve
ipsilateral superior oblik kasları uyarılır ve gözler aynı tarafa ve aşağı doğru döner.
Gözün üst kutbu uyarılan kanaldan uzaklaşır. Bu klinikte hızlı fazı aynı tarafa nistagmus
olarak görülür.
Çift taraflı superior kanal stimulasyonu gözlerde yukarı deviasyona, çift taraflı
inferior kanal stimulasyonu aşağı deviasyona yolaçar. (6)
3-Vestibülospinal Refleks(VSR): VSR özellikle yerçekimine karşı koyan kasların
kasılmalarının ayarlanması ve hareket sırasında da dengenin sağlanmasından
sorumludur. Üç ana yolla etki ederler;
Lateral vestibülospinal yol (LVST), Medyal vestibülospinal yol (MVST), Retikulospinal
yol.
24
Lateral vesübüler nükleus lateral vestibülospinal yol ile medyal vestibüler nükleus
medyal vestibülospinal yol ile bağlantılıdır. Retikülospinal yol retiküler formasyonun
vestibüler uyarı alabilen nukleuslarından kaynaklanır.
Her üç yolda da serebellum hakim posizyondadır. LVST servikal, torasik ve
lumbosakral bölgelere giderken, MVST Medial longitudinal fasikulüs(MLF) içinde aşağı
iner ve sadece servikal bölgeye lifler verir.
Retiküler formasyonun uyarılması ise bütün omurilik boyunca hem ekstansör kaslara
hem fleksörler kaslara inhibisyon sağlar (6).
E-DENGE ve DENGE BOZUKLUKLARI
Özellikle acil servise başvuran hastaların birçoğu denge bozukluğundan
yakınmaktadır. Otoloji ve nöroloji gibi denge bozuklukları ve baş dönmeleri ile yakından
ilgilenen kliniklerde bu oran % 20’ye yükselmektedir (7).
Dizziness ve vertigo tanısında bizi en çok zor durumda bırakan özel testlerin
yokluğudur. Tanı, dışlama metodu ile çeşitli olasılıklar ekarte edilerek konur. Tanı için
başvurduğumuz testler ancak bize yardımcı parametrelerdir. Elde edilen sonuçlar çoğu
zaman hekime pratik ve yararlı bilgiler sağlamaz. Bizi asıl tanıya götürecek olan
hastadan alacağımız anamnezdir.
Tanımlama
Denge, denge bozukluğu, dizziness ve vertigo birbirine karışabilen
sözcüklerdir. Ancak anlam bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Terimleri iyi anlamak,
ortak bir dil kullanmak tanı ve tedavi için çok daha yararlı olacaktır.
Kulak Burun Boğaz kliniğinde bahsettiğimiz denge sözcüğü, organizmanın
lokomotor sisteminin statik ve dinamik olarak uyum içinde işlev gördüğünü anlatmak için
seçilmiştir. Gerçekten denge, organizmanın sensoriyel duyularından biridir ve tad alma,
koku alma, dokunma, görme ve işitme gibi duyuların içinde filogenetik olarak en eskisi
fakat en az bilinenidir.
Denge fiziki bakımdan, cismin ağırlık merkezinin yerçekimi doğrultusundaki
izdüşümünün dayanma düzlemi içine düşmesidir. Dengesizlik bu ağırlık merkezimizin
25
dayanma düzleminin dışında kalmasıdır. Dengesizlik; periferik, santral, sistemik,
psikojenik veya multifaktöriyel nedenli olabilir. Denge problemi yaşayan bir hasta
düşecekmiş hissine kapılır, hareketleri yavaşlar, dayanma düzlemini artırmak için
bacaklarını açarak yürür.
Mekan oryantasyonu ya da "spatial orientation" adı verilen ve çevredeki eşyaların
sabit kalması anlamına gelen terimler denge sistemi için önemlidir. Objelerin retinadaki
görüntülerinin hem istirahatta ve hem de hareket halinde sabit kalması dengenin
sağlanabilmesi için gereklidir. Bu nedenle baş hareketleri sırasında retinadaki görüntülerin
sabit kalması için gözlerimizde ona uygun bir hareket yapar.
Bununla birlikte çevremizdeki cisimlerin sabit kalmaması, hareket ettiği
izleniminin alınması mekan oryantasyonunu bozar. Hasta kendini hareketli bir boşlukta
hisseder. Mekan oryantasyon duyusunun bozulmasına ve hastanın kendini boşluktaymış
gibi hissetmesine dizziness adı verilir. Dizziness sadece vestibülokuler refleks
bozukluklarında değil vestibulospinal refleks bozuklukları ile de ortaya çıkabilir.
Dizziness belirtileri:
- Başta boşluk hissi
- Göz kararması
- Kafa içinde dalgalanma hissi
- Düşmeye meyil
- Eşyaların ayaklarının altından kayması
- Yürürken ayağının bir tümseğe ya da boşluğa rastlaması
Vertigo bir eksen çevresinde dönmek anlamına gelen latince "verter" sözcüğünden
üretilmiştir. Vertigo uzayın her üç düzleminde de ortaya çıkabilen yalancı yer değiştirme
hissidir. Gerçekte var olmadığı halde eşyaların çevresinde döndüğünü, ya da gözlerini
kapadığında kendisinin döndüğünü hissetmesidir. Yani bir çeşit hareket
halüsinasyonudur. Vertigonun önemi vestibüler sistem hastalıklarının bir belirtisi
olmasıdır. Genellikle vestibüler end organ veya vestibüler sinir hastalıklarında hasta
dönme hissinden yakınır. Halbuki dizzinesli bir hastada neden bütün bir vücut olabilir.
Yani dizzinesli bir hastada multidisipliner bir yaklaşım gerekli olacaktır.
26
Anlaşılacağı gibi vertigo vestibüler sistem hastalıklarının sonucudur. Tek veya çift
taraflı vestibüler sistem hastalığının sonucu olarak ortaya çıkar. Her iki labirentin birden
harap olduğu vakalarda, lezyonlar şiddet ve yaygınlık bakımından birbirine simetrik ise
vertigo görülmez, ya da bu lezyonlar arasında derece farkı ya da simetri bozukluğu varsa
sınırlı bir vertigo ortaya çıkar. Ancak hareket halinde ciddi denge sorunları görülecektir.
Bizim için önemli olan, periferik vestibüler sisteme ait olan vertigonun
karakteristiği şu özelliklerle belirlenebilir;
- Göz açıkken çevrenin, kapalıyken kendisinin rotasyonel döndüğünü tarif eder.
- Dakikalar içinde giderek azalır.
- Mide bulantısı, kusma, terleme eşlik eder.
- Baş hareketleriyle vertigoda artış olur.
- Nöbetler arasında daha iyi ve dengeli dönemler vardır.
- Akut ataklar hastanın gündelik işlerini olumsuz etkiler.
Nistagmus vertigonun tek objektif bulgusudur. Nistagmuslar iki ana gruba ayrılır:
Konjenital ve akkiz nistagmuslar. Konjenital nistagmuslar doğumdan başlayarak bütün
yaşam boyunca vardır. Bir çeşit spontan nistagmustur. Ancak hasta bu sürekli göz
hareketlerine uyum sağlar ve görme ile ilgili yakınmaları yoktur. Bu nistagmusların
önemi yavaş ve ve hızlı fazlarının olmamasıdır. Şiddetleri yani amplütüdleri düşüktür,
daha önceden var olduğunun saptanması önemlidir. Çünkü bir stapes ameliyatından ya da
timpanoplasti ameliyatından sonra farkına varılırsa bir ameliyat komplikasyonu
sanılabilir.
Akiz nistagmusların yavaş ve hızlı fazları vardır. Amplitüd ve şiddetleri
belirgindir. Periferik ve santral nedenlerle ortaya çıkarlar. Bir akiz nistagmus olan
fizyolojik spontan nistagmus gözlerin aşırı derecede yana bakması ile ortaya çıkar.
Gözler bu pozisyonda uzun süre kalamaz, orta hatta geri döner ve yeniden bakış
noktasına gelir.
Pozisyonel nistagmus ise baş ve vücudun birlikte ve ani hareketleri sonunda
meydana gelen nistagmustur. Hallpike manevrası başın vücuda göre olan pozisyonunun
27
değiştirilerek yapılan hareketlerdir. Bu manevralar sonunda elde edilen nistagmusa
pozisyonel nistagmus adı verilir ve baş dönmesi ile birliktedir.
Pozisyonel nistagmusların karakterleri şöyledir:
- Pozisyonun alınması ile nistagmusun başlaması arasında bir latent süre vardır.
Bu 1-10 sn arasındadır.
- Pozisyon alınması sonrası nistagmusun başlaması, vertigo ve otonom sinir
sistemi belirtileri ile birliktedir.
- Nistagmus kısa sürelidir. Nadiren bir dakikaya kadar uzayabilir.
- Deney tekrarlandıkça nistagmus ve yandaş belirtiler şiddetini kaybeder.
Yorgunluk söz konusu olur.
- Nistagmus horizonto-rotatuardır. Fakat zamanla sadece rotatuar olabilir.
F-VESTİBULER FONKSİYON TESTLERİ
I-Vestibülooküler Refleksin İncelenmesi
1-Sabit bakış testi (gaze): Burundan yaklaşık 30-40 cm uzaklıkta tutulan bir cisim orta
hattan sağa ve sola 30 derece, yukarı ve aşağı 30 derece kadar hareket ettirilirken,
hastadan cismi takip etmesi istenir. Cismin hareketi sırasında sağ ve soldaki en son bakış
açılarında 15-20 saniye kadar durdurulup sabit bakış incelenir. Fizyolojik olarak birkaç
saniye süren nistagmus olabilir, ancak nistagmus daha uzun süreli devam ediyorsa buna
gaze evoked nistagmus denir. Genellikle beyin sapı, serebellar hasar ve vestibuler
nükleus hasarına bağlı gelişir. Multpl skleroz veya yer kaplayan lezyonlar akla
gelmelidir (8).
2- Sinüzoidal hareket (Pursuit Tracking): Bakış testinde cisim sarkaç gibi sinüzoidal bir
salınışla hareket ettirildiğinde, hastanın gözleri düzenli olarak takip edebilmelidir
(smooth pursuit). Genellikle santral sinir sistemene ait patolojilerde cismi yakalamaya
çalışan gözde hızlı göz hareketleri oluşur. Bu takipteki bozulmalar vestibüloserebellar
tipte santral patolojileri düşündürebilir.
3- Sakkadik hareket: Hasta orta hatta klinisyenin burnuna doğru bakar. Daha sonra
hastanın gözleri 30 derece kadar laterale bakacak şekilde, bazen sağa, bazen sola doğru
28
hızlıca doktorun parmaklarına bakması istenir. Bu sırada sağa ya da sola bak komutunu
takiben, ne kadar gecikmeyle bakışın sağlandığına dikkat edilir. Aynı zamanda yana
doğru bakarken gözün hedeften sapma gösterip göstermediği, hedefi tuttururken
nistagmus benzeri sıçrama hareketleri olup olmadığı belirlenir. Komutu takiben belirgin
bir gecikme olması veya hedefi tutturamayıp dismetri göstermesi beyinsapı veya
serebellar patolojiyi düşündürür.
4-Optokinetik nistagmus: Görme alanının en az % 90’nını dolduran ve hareket eden
cisimlerin takibi ile ortaya çıkan ve bu cisimleri fovea üzerinde sabit tutmayı amaçlayan
göz hareketleridir. Normal kişilerde dönme yönünün tersi yönde bir nistagmus gelişir.
Obje ters istikamete döndürülür ve yine nistagmus aranır. İki yön arasındaki fark santral
bir patolojiyi akla getirir (8).
5-Pasif baş rotasyonu: Hasta uzakta orta hattaki bir cisme bakarken başı klinisyen
tarafından sağa ve sola doğru yavaş hareketlerle döndürülür. Bu hareket önceleri 2 sani-
yelik periyotlarla yapılırken, zamanla hızlandırılıp bir saniye içinde 2 kez sağa ve sola
doğru çevrilecek kadar hızlandırılır. En az bir gözde vestibülookuler refleks normal ise, baş
hareket etsede, gözlerin uzaydaki konumu sabit kalmalıdır. Eğer çift taraflı periferik
güçsüzlük varsa, gözlerde tekrarlayan sakkadik hareketler izlenir.
6-Baş çevirme (head thrust) testi: Hasta yine uzakta orta hattaki bir cisme bakarken,
baş klinisyen tarafından aniden bir tarafa doğru hızla çevrilir ve orada 1-2 sn tutulur. Bu
sırada vestibülookuler refleks kazancı normal ise göz sakkadik bir hareketle başın çevrildiği
yönün karşı tarafına doğru hareket eder. Ancak birkaç ardışık sakkad hareketi
gözleniyorsa patolojiktir.
7-Baş sallama testi: Hastadan başını hayır der gibi iki tarafa doğru 15-20 sn süreyle
hızlıca sallaması İstenir. Hareketin hemen ardından nistagmus aranır. Spontan nistagmus
yokken, bu hareket ile bir iki atımlık nistagmus oluşması pozitif bulgudur. Bu bulgu, daha
önceden geçirilmiş periferik bir lezyonun halen santral kompansasyon altında olduğunu
gösterir. Nistagmusun yönü sağlam tarafa doğrudur. Hasta kulakta labirent paralitik
demektir.
29
8-Bitermal kalorik test: Hasta sırt üstü yatırılıp baş 30 derece fleksiyona getirilir. Dış
kulak yolu ve kulak zarı normal ise stimuluslar su ile, perfore zarlarda veya açık kavite
mastoidi olan hastalarda hava ile yapılabilir. Test sırasında vücut ısısına göre soğuk olan
30 derecelik ve sıcak olan 44 derecelik ısılardaki su veya hava kullanılır. Stimulasyon
süresi 30 saniye olmalıdır.
Sırasıyla sağ kulak soğuk, sol kulak soğuk, sağ kulak sıcak ve sol kulak sıcak
uyanları yapılır. Testler arasında 5 dk dinlenme periyodu olmalıdır. Dış kulak yoluna
sıcak su verilince horizontal kanaldaki sıvıda ısınacağından utrikopedal hareket gelişir
ve aynı tarafa nistagmus oluşur. Daha sonra soğuk su verilir. Bu arada horizontal
kanaldaki sıvıda soğuyacağından sıvıda kristallerden öteye bir hareket gelişir ve karşı
tarafa vuran nistagmus oluşur. İki taraf arasındaki farklar karşılaştırılarak hangi tarafın
patolojik olduğuna karar verilmeye çalışılır (8).
9-Dinamik pozisyonel test (Dix- Hallpike): Benign paroksismal pozisyonel vertigo’da
anlatılmıştır.
10-Statik pozisyonal testler: Statik pozisyonel testin amacı, baş pozisyonundaki
değişikliklerin nistagmusa yol açıp açmadığını ve var olan bir nistagmusun şeklini
değiştirip değiştirmediğini saptamaktır. Hallpike manevrasının aksine aktif değil, pasif
pozisyonel testtir. Hasta önce sırt üstü yatırılırken nistagmus aranır. Daha sonra sırt üstü
yatar pozisyonda baş yavaşça mümkün olduğunca sağa çevrilir ve nistagmus aranır.
Daha sonra baş yavaşça sola çevrilerek tekrar nistagmus aranır. Normalde hiçbir
pozisyonda nistagmus oluşmaması gerekir. Nistagmus oluşursa genellikle horizontal
özelliktedir ve yönü altta kalan kulağa doğru vuruyorsa geotropik nistagmus, ters yöne
doğruysa ageotropik nistagmus olarak adlandırılır. Sırt üstü yatarken sadece başın
çevrilmesiyle nistagmus izlenirse, servikal patoloji nedeniyle meydana gelmiş olabilir,
Servikal nedenli nistagmusu ayırt etmek için hasta bütün vücudu ile sağa ve sola
yatırılarak tekrar nistagraus aranır. Servikal patolojisi olan olgularda bu kez nistagmus
oluşmayacaktır.
30
II-Yardımcı testler
1-Romberg testi: Hasta ayakta durur, ayaklar birleştirilir, kollar yanda, gözler kapalıdır.
Vestibüler lezyonlarda lezyon tarafına doğru denge kaybı belki düşme olur. Santral
lezyonlarda testin her tekrar edilmesinde farklı taraflara düşme olur.
2-Unterberger testi: Romberg testinin kollar ileri uzatılıp yerinde sayma yapılan
varyasyonudur.
3-Gait testi: Hasta düz bir çizgide 3-4 metre yürütüldükten sonra gözler kapatılıp aynı
çizgide yürütülür. Vestibüler lezyonu olan hastalarda düz çizgiden lezyon tarafına doğru
sapma olur.
G-VESTİBÜLOOKULER SİSTEMİN DEĞERLENDİRİLMESİNDEKİ
KAYIT SİSTEMLERİ
I-Elektronistagmografi (ENG): Görsel veya kalorik uyaranlarla oluşturulan göz
hareketlerinin kaydedilerek vestibülooküler refleks yollarının incelenmesi esasına
dayanan bir testtir. Vertigo, dizziness veya ataksi ile başvuran bütün hastalarda lezyon
taraf ve yerinin saptanması ve ayırıcı tanıda yardımcı olması açısından endikedir.
ENG’nin elektrookulografik kayıt tekniğinde her iki lateral kantuslarının 0.5 cm
lateraline, her iki gözün altına ve üstüne birer elektrod, alın orta hatta ise toprak elektrod
yerleştirilir. İnfrared kayıt tekniğinde hasta gözlük tipinde bir aygıt takmak zorundadır.
ENG ile sadece vestibulokuler refleksle ilgili patolojiler saptanabilir. Sadece horizontal
kanal ile ilgili bilgiler verir (8).
ENG’nin subtestleri şunlardan oluşur:
1-Okulomotor testler
a) Sakkadik test
b) Gaze testi
c) Pursuit testi
d) Optokinetik nistagmus
2-Pozisyonel testler
a) Dinamik pozisyonel test (Dix- Hallpike)
31
b) Statik pozisyonal testler
3-Bitermal kalorik test
ENG’nin avantajları:
-Çıplak göze göre 2-3 kat spontan nistagmus saptar.
-Gözler kapalı iken dahi tespit yapabilir.
-Objektif bir testtir.
-Kantitatif ölçüm sağlar.
H-PERİFERİK DENGE BOZUKLUKLARI
Semisirküler kanallar, makulalarda yerleşmiş sansoriyel elemanlar ve vestibüler sinir
periferik vestibüler sistemi oluşturur.
Süresine göre vertigo ve eşlik eden hastalıklar
İşitsel yakınmaların eşlik
ettiği
İşitsel yakınmaların
olmadığı
Saniyeler süren vertigo -BPPV
Dakikalarca süren vertigo -Vertebrobaziller yetmezlik
-Migren
- Servikal vertigo
Saatlerce süren vertigo -Menier
-Akut dönem perilenf fistülü
Günlerce süren vertigo -A.Labirentit
-Labirenter infarkt
-Vestibüler norit
Aylarca süren vertigo -Vestibüler schwannoma
-Ototoksisite
Tablo 1. Süresine göre eşlik eden hastalıklar
32
Travma, ameliyat ve enfeksiyon gibi hastalıkların sonucu olarak bir taraf labirentin,
örneğin sağ taraf labirentin fonksiyonunun kaybolduğunu varsayalım:
Sağ taraf elektriki aktivitesi kaybolur ve ipsilateral vestibüler çekirdek aktivitesinde de
azalma ya da kaybolma ortaya çıkar. Bu çekirdekten çıkan, göz kürelerine ve ipsilateral
gövde ve ekstremitelere giden tonik kumandalar ortadan kalkar. Göz küreleri sağ taraf kas
tonuslarının azalması sonucu orta hatta kalamaz ve lezyon tarafına doğru hareket eder.
Hareketin tamamlanmasından sonra santral mekanizma ile göz küreleri tekrar eski
pozisyonlarına dönerler. Böylece nistagmus oluşur. İpsilateral gövde ve ekstremite
kaslarında da aynı olaylar ortaya çıkar. Bunun sonucu yavaş fazı lezyon tarafına doğru olan
nistagmus, sağa doğru yanlama ve sağ tarafa doğru düşme görülür. Eğer göz bir noktaya
fikse edilirse göz hareketleri engellenebilir. Bu bulgular fiksasyonu engelleyen Frenzel
gözlükleri ya da karanlıkta ortaya çıkar.
I-Benign paroksismal pozisyonel vertigo(BPPV)
BPPV periferik vestibüler sistem hastalıkları arasında en sık görülenidir. Bu oran
değişebilmekle birlikte ortalama % 20-40 arasındadır (7,9,10,11,12,13,14,16). İnsidansı
Japonyada 100000’de 10,7-17,3 arası, Minnesotada 100000’de 64 olarak hesaplanmıştır(15). Hastalık ilk olarak 1921 yılında Barany tarafından tanımlanmış ancak 1952 yılında
Dix ve Hallpike hastalığın karakteristik özelliklerini tariflemişlerdir (3).
Hastalığın karakteristik özelliklerini oluşturan baş dönmeleri, baş hareketleri
sırasında ortaya çıkan, kısa süreli oldukça şiddetli baş dönmeleridir. Semptomlar yatağa
uzanma, yatakta dönme, yataktan kalkma, öne doğru eğilme ve yukarı bakma gibi
hareketlerle provake olur. Genellikle 5-30 sn kadar sürer. Bulantı ve kusma görülebilen
semptomlardandır. İşitme normal sınırlardadır ve uğultu ve çınlama eşlik etmez. Kısa
süreli baş dönmeleri arasında dengesizlik şikayetleri vardır. Hasta ani hareketlerden
kaçınır ve denge merkezini genişletmek için bacaklarını açarak yürür.
Hastalığın tanısında Dix ve Hallpike'ın 1952 yılında tanımladıkları pozisyonel
testler kullanılır (3). Hasta belirli pozisyonu alınca baş dönmesi ve nistagmus başlar.
Dix ve Hallpike’ın belirlediği pozisyonel nistagmusun karakterleri şöyledir:
33
-Belli bir latent süre geçtikten sonra başlar. Bu süre 1-10 sn arasındadır.
-Nistagmus rotatuar tiptedir. Rotasyon yönü sol kulak altta iken saat kadranı doğrul-
tusunda ve sağ kulak için saat kadranı doğrultusunun aksi yönündedir.
-Rotasyon ekseni mutlak surette altta bulunan kantus yakınındadır.
-Nistagmus geçicidir genellikle 5-30 sn arasında sürer.
-Dik pozisyona gelindiğinde nistagmus aksi yön değiştirir.
-Nistagmus aynı pozisyon yinelendiği zaman yavaşlar ve süresi azalır. Yani bir yor-
gunluk ve adaptasyon söz konusudur.
Patogenez
Schuknecht 1963 yılında, BPPV'nun nedeni olarak kupulada anormal yoğunlukta
otkonilerin bulunmasını ileri sürdü. Schuknecht BPPV’lu iki hastaya yaptığı temporal
kemik diseksiyonunda posterior semisirküler kanal kupulasının arka yüzeyinde bazofilik
boyanma gösteren depozitler izledi. Bu depozitlerin kalsiyum katbonat deriveleri
içermeleri nedeniyle bu parçacıkların utrikül otokonyalarından kaynaklandığını öne sürdü.
Schuknecht gerekli latens süreyi, parçacıkların harekete geçmeleri için gerekli süreye,
nistagmus ve vertigonun şiddetini kupulanın bu hareketlerle ne kadar yer değiştirdiğine
bağlı olduğuna, vertigo atak süresinin kısıtlılığını partiküllerin tekrar yerine dönmesi veya
kupuladan ayrılması sonucu kupulanın normal yerine dönmesine ve yorulma bulgusunu da
bu partiküllerin tekrar eden baş hareketleriyle posterior semisirküler kanal endolenfi
içerisinde dağılmasına bağladı (17).
Ayrıca Schuknecht yaptığı hayvan çalışmalarında anterior vestibüler arterleri
kesilen kedilerde utriküler membran dejenerasyonunu ve buradan otokonyaların
ayrıştığını gösterdi (17).
Ancak bu düşünce zamanla yerini başka teorilere bıraktı. Çünkü kupula da
anormal yoğunlukta otokoniler bulunsa idi baş dönmesinin pozisyon süresince devam
etmesi gerekirdi. Buna karşılık Epley bu anormal yoğunluktaki otokonilerin semisirküler
kanallarda özellikle arka semisirküler kanalın krus longusunda bulunduğunu iddia etti.
Parsen'in posterior kanalı tıkama ameliyatı sırasında anormal yoğun otolitlerin kanal
içinde bulunduğu saptandı (3).
34
Epley BPPV'nin mekanizmasını şu şekilde açıkladı:
Posterior semisirküler kanalın içinde serbest halde dolaşan ve yerçekimi
doğrultusunda hareket eden anormal yoğunlukta partiküller vardır. Baş hareketi bir
endolenf hareketi başlatır bununla birlikte kanal içindeki yoğun partiküller yerçekimi
doğrultusunda harekete geçerler ve bu hareket kupulayı uyarır. Ancak kupulanın
eylemsizlik direnci (inertia) nedeni ile kupuladaki hareket ancak bir latent süreden sonra
başlar.
Bu bize baş dönmesinin niçin latent bir süre sonra başladığını açıklar. Endolenf
akımı belirli bir süre sonra durur ve nistagmus ve baş dönmesi de son bulur.
Anormal yoğunluktaki serbest partikuller çoğunlukla posterior semisirküler
kanaldadır. Ancak çok az vakada da olsa horizontal ve anterior kanal içinde de
rastlanır (16,18,19,20).
BPPV’nun etyolojisinde çok değişik nedenler ileri sürüldü. Temporal kemik ve
kafa travması(21),labirentit(20),stapes cerrahisi(22)gibi. Yine kadın cinsiyet, ileri yaş,
Meniere hastalığı, osteoporoz ayrıca sorumlu tutulan faktörlerdendir (7,11,20).
Dix-Hallpike manevrası
Hastanın başı test edilecek tarafa yaklaşık 45 derce çevrilerek hastaya hızlı bir
şekilde masada yatar ve baş yaklaşık 30 derece sarkacak şekilde pozisyon verilir. Bu
durumda iken baş dönmesi veya posterior kanal BPPV’su için tipik olan, hasta tarafa ve
yukarıya vuran torsiyonel nistagmusun olup olmadığına bakılır ve eğer varsa
semptomlar geçene kadar beklenir. Aynı işlem diğer tarafa da uygulanır ve hasta taraf
belirlenmiş olur ve o taraf pozitif BPPV olarak kabul edilir. Hiç bir semptomu ya da
nistagmusu olmayan hasta ise negatif olarak kabul edilir.
35
Şekil 6. Dix-Hallpike manevrasının yapılışı Cummings Otolaryngology Head and Neck Surgery 4 th
edition. Elsevier Mosby.Volum 4 :3228,2005)
Tedavi
BPPV'da ilaç tedavisinin genellikle bir iyileştirici etkisi bulunmaz. Ancak bazı
baş hareketleri ile kanal içindeki partiküller yerçekimi yardımı ile kanal dışına
utrukulusa iletilir ve hastanın yakınmaları son bulur. Bu tedavi hareketlerini ilk
önce"Liberatory maneuver"adı altında 1988 yılında Semont tanımladı(23).
Epley'e göre Semont manevraları hasta için oldukça şiddettli ve travmatik
manevralardır. Epley 1992 yılında "canalith repositioning procedure (CRP)" adını
verdiği yeni bir manevra tanımladı. (3,24).
Bu manevraların ana amacı kanal içindeki patkiküllerin kanal dışına yani
utrikula doğru taşınmasıdır. Bunun için başa o şekilde pozisyon verilmeli ki kanal
doğrultusu yerçekimi doğrultusuna getirilsin ve yerçekiminin yaptığı etki ile
partiküller kanal dışına doğru taşınsın.
Epley'e göre kanal doğrultusunun belirlenmesinde nistagmusun yönü
önemlidir. Bu yön ya direkt olarak nistagmusun izlenmesi ile ya da ENG ile
belirlenebilir. Bir diğer önemli noktada hastanın başını ne kadar süre ile bu doğrultuda
36
tutması gerektiğidir. Yani pozisyon süresidir. Bu süre kanal içindeki partiküllerin
kanalı geçmek için harcadıkları süredir. Epley'e göre bu süre şu şekilde hesaplanır; L,
latent süre; yani nistagmusun başlaması için geçen sûredir. D,duration; yani
partiküllerin kanal içinde utrikulusa doğru hareket ettikleri süre. Aslında bu süreler
nistagmusun başlaması için geçmesi gereken latent süre ile nistagmusun devam
süresidir. Baş bu iki sürenin toplanması ile elde edilen süre kadar bu pozisyonda
tutulur (3).
Epley manevrası
Hastanın başı hasta olan tarafa yaklaşık 45 derce çevrilerek hastaya hızlı bir
şekilde masada yatar ve başı yaklaşık 30 derece sarkar şekilde pozisyon verilir. Bu
durumda başdönmesi veya nistagmus izlenir ve eğer varsa semptomlar geçene kadar
beklenir. Baş, yine 30 derece sarkar vaziyetteyken orta pozisyona getirilir, diğer tarafa
yaklaşık 45 derece çevrilir. Bu pozisyonlar arasında başdönmesi veya nistagmus oluşursa
geçene kadar oluşmazsa bir dakika beklenir. Daha sonra hastaya etkilenmeyen taraftaki
omzunun üstüne doğru dönmesi söylenir. Hasta dönerken hekimde hastanın başını 90
derece daha çevirir ve bu pozisyonda da bir dakika beklenir. Hasta oturur pozisyona
getirilip baş 20 derece öne aşağı getirilir ve bir dakikada bu şekilde beklenir ve menevra
sonlandırılmış olur.(Şekil 7)
Medikal tedavi
BPPV’de medikal tedavinin repozisyon manevraları kadar efektif olmadığı
aşikardır. Ancak semptomları süprese edeceği bilindiğinden vestibülosüpresanlar ve
antiemetikler özellikle rehabilitasyon sırasında ve tedavi sonrası gelişen dizziness
durumlarında kullanılabilir. Ayrıca bir histamin analoğu olan Betahistin dihidroklorür
molekülüde bu hastalığın semptomlarının giderilmesinde kullanılan bir diğer
moleküldür (11).
37
Şekil 7.Sağ tarafa Epley manevrasının uygulanışı (In Cummings Otolaryngology Head and Neck Surgery
4 th edition. Elsevier Mosby Volum 4:3230,2005)
Cerrahi tedavi
BPPV'nun cerrahi tedavisinde belli başlı iki metod tanımlanmıştır:
-Singüler nörektomi,
-Posterior kanal tıkanması
Daha ziyade dirençli olgular için tercih edilen ve Gacek (25) tarafından tarif
edilen singüler nörektomi ya da Parnes ve McClure’un geliştirdikleri posterior kanal
oklüzyonu BPPV’nin diğer tedavi protokolleri arasındadır (26).
38
Vestibüler rehabilitasyon
BPPV için çeşitli fizik tedavi protokolleri geliştirilmiştir. Vestibüler
habitüasyon egzersizleri santral sinir sisteminin hareketle oluşturulan vertigoya
kompansasyon esasına dayanmaktadır. Örneğin Cawthorne (27) hastalığa neden olan
etkeni ortadan kaldırmaktan ziyade hastada duruma karşı tolerans arttırmayı
hedefleyen birtakım hareketleri içeren vestibüler rehabilitasyonu öne sürmüştür.
Yine benzer olarak 1980 ylında Brandt ve Daroff hastanın sürekli olarak
uyarılması ile santral kompanzasyon sağlanması prensibine dayanan hastanın evde
yardımsız yapabileceği bir ev egzersiz programıdır tanımladılar (35).
Brandt- Daroff Egzersizleri
Hasta oturur pozisyonda iken etkilenen tarafa doğru omuz üstüne yatar ve
başını yaklaşık 45 derece yukarı çevirir. Bu pozisyonda 30 sn bekledikten sonra
oturur pozisyona gelir karşıya bakar ve bu şekilde de 30 sn bekler. Aynı işlemi diğer
taraf için yapar. Hasta bu manevrayı günde 3 kez 5-10 tekrar şeklinde yapar. Egzersiz
üst üste iki gün baş dönmesi olmayıncaya kadar yapılır. (Şekil 8)
Şekil 8.Brandt-Daroff egzersizinin yapılışı (In Brandt T,Dietrich M,Strupp M.Vertigo ve Dizziness.
Çelebisoy N çev ed.Springer :49,2004)
39
II-Meniere hastalığı
Meniere hastalığı, sıklıkla kulaklarda aural basınç hissinin eşlik ettiği,
dalgalanma gösteren sensörinöral işitme kaybı, tinnitus, spontan ve epizodik vertigo
atakları ile seyreden bir iç kulak hastalığıdır.
Prosper Meniere'in 1861 yılında hastalığı labirentteki patoloji olarak tarif
etmesinden sonra 1938'de Hallpike, Cairns ve Yamakawa tarafından meniere hastalığı
olan iki hastada hidropsun histolojik bulguları saptanmıştır. Kimura ve Schuknecht
1965'de endolenfatik kanal ve keselerini tahrip ettikleri domuzlarda hidropsu elde
etmişlerdir.
Kokleanın stria vaskularisi tarafından üretilen endolenfin ya yapımında artma ya
da vestibuler aquaduktustan emiliminde azalma mevcuttur.
Uzun dönem çalışmalar her iki kulak tutulumunun % 45 olduğunu
göstermektedir. Hastalığın ailesel geçişi %10-20 oranında tespit edilmiştir.
Hastalığın tanısında tipik anamnez bulguları, odyometrik incelemeler, gliserol
testi, ENG, EcoG, kalorik test bize yardımcı olacaktır.
Medikal tedavi akut dönemde öncelikle hastayı rahatlatmaya yönelik olmalıdır.
Vestibülosüpresanlar ve antiemetikler bu amaçla kullanılabilir. Hastalığın profilaktik
tedavisinde tuz kısıtlama, çay ve kahvenin yasaklanması, sportif bir yaşam önerileri ile
diüretikler ve vazodilatatörler kullanılabilir.
Cerrahi tedavide işitmeyi etkileyen ve etkilemeyen tedaviler olarak iki gruptadır.
İşitmenin korunduğu cerrahiler, endolenfatik kese cerrahileri ve vestibüler sinirin
kesildiği operasyonlardır. İşitmenin feda edildiği cerrahi işlem ise labirentektomiler ve
translabirentin vestibüler nörektomilerdir (28).
III-Vestibüler nörit
Vestibüler nörit idiyopatik unilateral vestibüler paralizi veya vestibüler nöronit
olarak da bilinen bir hastalıktır. Periferik vertigo sebepleri içinde benign paroksismal
pozisyonel vertigodan sonra ikinci sırada yer almaktadır. İlk olarak Rutin tarafından
1909 yılında, daha sonra Nylen tarafından 1924 yılında tanımlanmıştır. Hallpike 1949
yılında bu hastalık için vestibüler nöronit terimini kullanmıştır.
40
Vertigonun tipik olarak saatler içinde başlaması, günleri kapsayacak şekilde ağır
seyretmesi, sonra haftalar içinde düzelmesi, vestibüler sinirin selektif muhtemelen
herpes virüs’e ait bir enfeksiyonu olabileceğini düşündürmektedir. Bu hastalığın
öncesinde %23-100 oranlarında geçirilen bir enfeksiyon varlığı viral etyolojiyi
destekleyen kanıtlardır. Postmortem çalışmalarda vestibüler sinirde ve vestibüler duysal
epitelde özelliklede scarpa ganglionunda atrofi ve dejenerasyon görülmüştür.
Vestibüler nöritte patognomonik bir test bulunmamaktadır. Muayene ve
anamnezde yukarıda sayılan bulguların bulunması, beraberinde işitme kaybı ve nörolojik
defisit olmaması ve kalorik cevapta azalma vestibüler nörit tanısını düşündürür.
Vestibüler nöritte patofizyoloji tam net olmadığından tedavi
semptomatiktir.Antivertijinöz ve antiemetik tedaviler düzenlenir.Akut dönemde
kortikosteroidlerin vertigoda etkili olduğu bulunmuştur. Ancak steroid ve antiviral
tedavinin tek başına steroid tedavisinden bir farkı görülmemiştir (28).
IV-Labirentitler
İç kulak enflamasyonudur. Neden olabilecek etkenler göz önüne alındığında iki
guruba ayrılır.
1-Seröz labirentit: Bakteriyel toksinlerin yada imflamatuar mediatörlerin yuvarlak veya
oval pencereden yada kemik kapsüldeki erezyon bölgesinden labirente girmesiyle
oluşur.
2-Enfeksiyoz (süpüratif) labirentit: Labirentin enfeksiyöz bir ajanla direk temas ettiği
durumlardır.Virüsler, bakteriler, mantarlar sebeb olabilmektedir. Enfeksiyöz ajan
genellikle hematojen yoldan yada komşuluk yoluyla labirente ulaşır. Öncesinde
geçirilmiş bir üst solunum yolu enfeksiyonu veya kronik otit hikayesi çok tipiktir.
İleri derece sensörinoral tip işitme kaybı ve vertigo ana semptomlardır.Bunlarla
birlikte bulantı, kusma, denge kaybı görülebilir.Vestibüler testlerden kalorik testlerde
yanıt azalması varken ENG’de hipoeksitabilite vardır
Tedavisinde ilk basamak yatak istirahati ve hidrasyonun sağlanmasıdır. Şiddetli
bulantı ve kusması olan hastalarda antiemetikler ve vestibülosüpresan ilaçlar
kullanılabilir. Bakteriyel labirentit tedavisinde kan, orta kulak salgısı yada BOS kültür
41
antibiyogramına uygun antibiyoterapi uygulanmalıdır. Süpüratif otitis mediaya sekonder
gelişen labirentitlerde patolojinin tipine bağlı olarak parasentez, ventilasyon tüpü
uygulaması veya mastoidektomi gerebilecektir (29).
I-SANTRAL VERTİGO NEDENLERİ
I-Migren
Migren primer başağrıları içinde önemli yer işgal eden, patogenezi henüz
aydınlatılamamış bir hastalıktır. Aurasız(basit) ve auralı olmak üzere iki grupta
incelenir. Hastalığın erken başlaması ve hastaların ailelerinde sıklıkla migren
öyküsünün olması genetiğin onemli bir öğe olduğunu düşündürmektedir.
Migrenlilerde oksipital kortekste magnezyum eksikliği olduğu düşünülmektedir.
Klasik migrenlilerde, aura fazında, ilgili beyin dokusunda(çogu kez oksipital
lob) bir hipoperfüzyonun söz konusu olduğu pozitron emisyon tomografi çalışmaları
ile gösterilmiştir. Ancak bu durum vazokonstriksiyonla açıklanamamaktadır, çünkü
yayılımı vasküler bir yapılanmaya uymaz.
Auralı migrende vizüel bozukluk esastır. Geçici diplopi, tinnitus, dizartri,
vertigo, nadiren işitme kaybı ve 12. kafa çifti disfonksiyonları klinik tabloyu
oluşturur. Düşme atakları, ekstremite ve yüzde güçsüzlük hatta senkop
görülebilmektedir. Vertigo baş ağrısından ayrı olarak oluşabilir ve süresi dakikalar ile
saatler arasında değişebilir.
Migren ve BPPV birlikteliği ilk kez Basser tarafından 1964 yılında
tanımlanmıştır. Her yaşta görülebilse de çoğunlukla okul öncesi yaş grubunda, küçük
çocuklarda görülen bu klinik tablo, ani başlangıçlı, şiddetli ve kısa süreli başdönmesi
ve nistagmus atakları ile karakterizedir.
Baziller migren ise ilk kez Bickerstaff tarafından tanımlanmıştır(30). Özellikle
adölesan dönemdeki genç kızlarda görülen ancak daha küçük yaştaki çocuklarda da
saptanabilen, beyin sapı ve beyinciğin geçici disfonksiyonunu düşündürür. Görsel
fenomen sıklıkla başlangıç bulgusudur ve bazen geçici kortikal körlük sözkonusu
olabilir. Bu ataklarda baş dönmesi, yürüyüş ataksisi, ekstremitelerde inkoordinasyon,
42
disartri, tinnitus, oftalmopleji, paresteziler, nadiren bilinç bozukluğu, psikoz,
kuadriparezi, postural tonusun ani kaybı ve kardiak aritmiler görülebilir (31).
II-Vertebrobaziller sistem tıkanıklıkları
Vertebrobaziller sistem tıkanmalarının en önde gelen nedeni arteriosklerozdur.
Aterom nedenli daralmalar en çok vertebral arterlerin subklaviyen arterlerden çıkış
yerlerinde, durayı deldikleri yerlerde, baziler arterin proksimal 2 cm'lik bölümünde,
posterior serebellar arterlerin ayrışma yerinde görülür.
Vertebrobaziller alan geçici iskemik ataklarında (GİA) başağnsının %25'ten fazla
olguda eşlik ettiği görülür. GİA'nın, migren, hipoglisemi ve senkoptan ayırt edilmesi
gerekir. Tek başına baş dönmesini özellikle migren. BPPV, Meniere ve vestibüler
nöritten ayırt etmek gerekmektedir. Burada, baş dönmesi süresi anahtar rol oynar.
Tipik olarak aniden başlayan vertigo, birkaç dakika sürer ve genellikle posterior
dolaşımda oluşan iskemiye bağlı olarak başka nörolojik semptomlar eşliğinde seyreder.
Diğer semptomlar görme bozuklukları, güçsüzlük, hareket bozuklukları (düşme atağı,
tremor, akinezi), görme alanı kayıpları, diplopi, baş ağrısı ve ağız çevresi uyuşmaları
diğer nadir bir belirti de geçici global amnezidir.
Sonuç olarak vertebrobaziller sistem patolojisi düşünüldüğünde,
vertebrobaziller sistemdeki tıkanma ve iskemi yerini saplamak üzere MR anjiyografı,
transkraniyal doppler, vertebral arteriyografi incelemeleri ve kardiyolojik incelemeler
yapılmalıdır (32).
III-Multpl skleroz (MS)
Multipl skleroz merkezi sinir sisteminin (MSS) demiyelenizan süreçlerle giden
hastalıkları arasında ensık görüleni olup oligodentrisit kaybıyla giden bir hastalıktır.
Hastalık MSS’nin tutlduğu bölgesine göre çok değişik semptomlar verebilmektedir.
Ekstremitelerde güç kaybı, görme kaybı, çift görme, cinsel işlev bozuklukları,
dengesizlik, baş dönmesi ensık semptomları arasındadır. Baş dönmesi ve işitme kaybı
nedeniyle başvuran hastalarda akut vestibulokoklear kaybın MS’un bir klinik
görüntüsü olabileceği unutulmamalıdır. Gerek akut başlangıçlı gerekse tekrarlayıcı
spontan baş dönmesi atakları ile başvuran hastalarda MS akla gelmesi gereken
43
hastalıklar arasında olmalıdır. Tanıda beyin omurilik sıvısı (BOS) incelenmesi ve
kranial MR kullanılır (33).
Migren
Vertebrobaziller tıkanıklıklar
Multpl skleroz
Beyin sapı iskemisi veya hemorajisi
Serebrovasküler hadiseler
Epilepsi
Beyinde yer kaplayan lezyonlar
Tablo 2. Santral vertigo nedenleri
44
MATERYAL VE METOD
Hasta seçimi
Bu çalışma etik kurul onayı alınarak Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma
Hastanesi KBB polikliniğine Ekim 2006 -Nisan 2009 tarihleri arasında baş dönmesi
şikayeti ile başvuran hastalardan Dix-Hallpike testinde pozitif yanıt alınarak posterior
kanal BPPV tanısı konan hastalar ile yapıldı. Bilateral BPPV tespit edilen hastalar
çalışmaya dahil edilmedi.
Çalışma düzeni
Her hastadan alınan detaylı anamnezde hastalara, vertigonun nasıl başladığı ve
nasıl sonlandığı, süresi, beraberinde işitme kaybı, tinnitus, kulakta dolgunluk hissinin
olup olmadığı sorgulandı. Ataklarla beraber nörolojik defisit (fasial paralizi, mental
değişiklik, güç kaybı, senkop vs.), görme problemleri (çift görme, görme alanının
daralması, gözünün önünde uçuşmalar vs.) sorgulandı. Sistemik bir hastalık öyküsü,
devamlı ilaç kullanımı veya ilaç kullanım sonlanması, travma öyküsü olup olmadığı
araştırıldı. Anamnez sonucunda nörolojik veya sistemik hastalık öyküsü veya belirtisi ve
vestibülosüpresan ilaç kullanımı olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi.
Bütün hastalara yapılan detaylı KBB muayenesinde özellikle aurikula, dış kulak
yolu ve timpan zar dikkatlice değerlendirilerek akut veya kronik patolojik bulgular tespit
edilmeye çalışıldı ve bir patoloji rastlanan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Kronik
otitis media, perilenf fistülü, labirentit ve vestbüler nörit gibi BPPV dışında vestibüler
sistem hastalıkları veya santral patoloji düşünülen hastalar çalışmaya alınmadı. Buna ek
olarak Epley manevrası yapamayacak kadar servikal ve lumbal patolojisi olan veya Dix-
Hallpike manevrası sonrası Epley manevrası yaptırmak istemeyen hastalar çalışmaya
dahil edilmedi.
Her hastaya fistül testi, saf ses odyogram, timpanogram, rutin biyokimya
tetkikleri ve yukarda anlatıldığı şekilde Dix-Hallpike manevrası uygulandı. Tipik BPPV
anamnezi veren ve yapılan Dix-Hallpike testinde yukarda anlatılan pozisyonel nistagmus
45
veya vertigo kriterlerine uyan bulguları olan hastalar Dix-Hallpike manevrasından
yaklaşık on dakika sonrasında Epley manevrasına tabi tutuldular.
BPPV tanısı almış ve Epley manevrası uygulanmış hastalar tamamen randomize
olarak üç gruba ayrıldı. İlk grup hastaya sadece Epley manevrası uygulanarak ani
hareketlerden (aşağı eğilme, yukarı uzanma, ağır efor gerektirecek işlerden kaçınma, ani
sağa sola dönüşler vs.) sakınması söylendi. İkinci gruba Epley manevrasına ek olarak
evde yapacağı Brand-Daroff ev egzersizleri yazılı ve şekilli bir anlatımla hazırlanmış
olarak hastalara verildi ve günde üç defa beşer kez yapmaları söylendi. Üçüncü grup
hastayada Epley manevrasına ek olarak betahistin hidroklorür 24 mg molekül içerikli
oral tablet 2x1 olarak reçete edildi. Her üç grup hastada birer hafta ara ile üç kez daha ve
sonrasında 3.ay, 6.ay, 12. aylarda kontrole çağrılarak Dix-Hallpike manevrası ile
hastalığın devam edip etmediği veya rekürrens gösterip göstermediği araştırıldı. Test
sonucu pozitif bulunan hastalara tekrar Epley manevrası yapılarak varsa ek tedavisine
devam ettirildi. Her hastaya Epley manevrası sonrası, negatif olarak kabul edilen ilk
kontrollerinde yapılan baş dönmesi engellilik anketi (34) ile hastaların tedavilerinin
günlük hayat kalitelerini nasıl değiştirdiği araştırıdı.
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için
SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 11.5 programı kullanıldı.
Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama,
Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım
gösteren parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Pearson ve Kruskal-Wallis Ki-
Kare testi kullanıldı. Ayrıca gruplar arası değerlendirmeler Spearman koreleasyon testi
ile incelendi. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde
değerlendirildi.
46
ADI SOYADI YAŞ PROTOKOL GRUPA.K. 49 501220 İlaç+EpleyH.A. 55 211526 İlaç+EpleyM.D. 50 117305 İlaç+EpleyL.K. 50 480754 İlaç+EpleyC.B. 63 520823 İlaç+EpleyH.A. 57 272114 İlaç+EpleyA.C. 56 313243 İlaç+EpleyM.A. 41 312600 İlaç+EpleyS.S. 36 201429 İlaç+EpleyS.Ş 41 312757 İlaç+EpleyA.A. 37 211970 İlaç+EpleyÖ.B. 59 240401 İlaç+EpleyZ.A. 45 387853 İlaç+EpleyM.T. 51 118778 İlaç+EpleyA.A. 43 213671 İlaç+EpleyÜ.A. 66 281766 İlaç+EpleyB.Y. 47 328102 İlaç+EpleyS.T. 58 71380 İlaç+EpleyS.A. 32 482790 İlaç+EpleyN.F. 60 253654 Egzersiz+EpleyH.T. 38 386399 Egzersiz+EpleyA.Ç. 47 390892 Egzersiz+EpleyÖ.U. 55 517011 Egzersiz+EpleyF.T. 29 316327 Egzersiz+Epleyİ.C. 33 311990 Egzersiz+EpleyK.I. 79 285508 Egzersiz+EpleyT.T. 43 161885 Egzersiz+EpleyM.C. 58 287501 Egzersiz+EpleyF.H.S. 54 134938 Egzersiz+EpleyA.G. 58 79704 Egzersiz+EpleyA.K. 45 244097 Egzersiz+EpleyF.K. 34 245308 Egzersiz+EpleyB.Ş. 42 406609 Egzersiz+EpleyS.K. 54 405547 Egzersiz+Epley
Tablo 3. Çalışmaya alınan hastalar
47
ADI SOYADI YAŞ PROTOKOL GRUPH.D. 32 409813 Egzersiz+EpleyK.I. 69 285508 Egzersiz+EpleyN.G. 46 295032 Egzersiz+EpleyH.A. 57 272114 Egzersiz+EpleyS.Ö. 58 470605 Egzersiz+EpleyA.Y. 44 361483 EpleyŞ.Ö. 61 49077 EpleyA.A. 47 228556 EpleyM.A. 37 309505 EpleyK.U. 49 242813 EpleyE.A. 31 123585 EpleyG.İ. 58 296143 EpleyG.K. 43 146372 EpleyF.Z. 70 310029 EpleyN.K. 44 266132 EpleyG.G. 49 94339 EpleyG.A. 34 215302 EpleyF.U. 57 298871 EpleyG.A. 58 435812 EpleyM.K. 70 408329 EpleyS.A. 32 482790 EpleyA.A. 79 240531 EpleyS.T. 54 276545 EpleyÖ.Ü. 55 517011 EpleyA.Ç. 47 390892 Epley
Tablo 3 ‘ün devamı. Çalışmaya alınan hastalar
48
BULGULAR
Çalışmaya katılan toplam 60 hastanın 36 (% 60)’sı kadın, 24 (% 40) tanesi
erkekti (Şekil9). Bu 60 hastanın 20 tanesine sadece Epley manevrası uygulandı (Epley
grubu). 20 tanesine Epley menevrasına ek olarak Brandt-Daroff ev egzersizi verildi
(egzersiz grubu) 20 tanesinede Epley manevrası uygulanıp Betahistin dihidroklorür 24
mg oral tablet 2x1 olarak reçete edildi (İlaç grubu).
Şekil 9. Cinsiyet dağılımı
Hastaların yaşları 31 ile 79 arasında değişmekte olup ortalama 48,18 idi. İlaç
grubu ortalaması 46,8, egzersiz grubu ortalaması 47,9, Epley grubu yaş ortalaması ise
51,8 idi (tablo 4). Yaş grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.005).
Tablo4. Hasta gruplarının yaş ortalaması
Standart sapmaİlaç Grubu Yaş Ortalaması 46.8 8.95Egzersiz Grubu Yaş Ortalaması
47.9 11.505
Epley Grubu Yaş Ortalaması 51.8 13.285
49
202020N =
GRUP
IlacEgzersizEpley
YA
S
90
80
70
60
50
40
30
20
Şekil 10. Hasta gruplarının yaş ortalaması
Toplam hasta grubundaki hastalık süreleri en az üç gün ile en çok yedi sene
arasında değişmekte idi. Şikayet süresi bir aydan az olan hasta sayısı 15 (% 25), bir ay
ile altı ay arası olan hasta sayısı 31 (% 51,6), altı aydan uzun hasta sayısı ise 14 (% 23,3)
idi (tablo 5)(Şekil 11). Gruplar arasında hastalık süreleri açısından anlamlı bir fark
yoktu. (Kruskal-Wallis istatistik değerlendirmesi, p>0.005)
Tablo 5. Şikayet sürelerinin dağılımı
Şikayet Süresi Bir Aydan Az 15 %25Şikayet Süresi Bir Ay Altı Ay Arası
31 %51.6
Şikayet Süresi Altı Aydan Uzun
14 %23.3
50
15
31
14
0
5
10
15
20
25
30
35
0-1 ay 1-6 ay 6 ay+
Seri 1
Şekil 11. Şikayet sürelerinin dağılımı
Hastaların 39 (% 65) tanesinde sağ BPPV, 21 (% 35) tanesinde sol taraf BPPV
tespit edildi. Gruplar arasında tutulan tarafta istatistiksel anlamlı fark yoktu
(p>0.005)(Şekil 12). Bilateral BPPV tespit edilen hastalar çalışmaya dahil edilmedi.
GRUP
IlacEgzersizEpley
Cou
nt
16
14
12
10
8
6
4
TARAF
Sag
Sol
Şekil 12. Gruplara göre tutulan taraf oranları
51
Hastaların 45 ( %75) tanesinde ilk manevradan sonraki birinci hafta kontrolünde
negatif Dix-Hallpike testi ile kür tespit edildi ve başarılı sayıldı. 15(% 25) hasta da
nistagmus ve vertigo tespit edildi ve bu hastalara ikinci kez manevra uygulandı. Bu
hastalarında sadece 1 (% 1,6) tanesine üçüncü kez manevra yapılması gerekti. İkinci kez
manevra yapılan hastaların 9 tanesi kadın, 6 tanesi erkekti. Bu oran toplam hasta
sayısındaki kadın erkek oranları ile uyuşmakta idi. İlaç grubundan 4 (%20) hastaya (bu
hastalardan biri üç kez manevra uygulanan hasta idi), egzersiz grubundan 6(%30)
hastaya, Epley grubundan ise 5(%25) hastaya ikinci kez manevra uygulandı (tablo 6).
Manevra uygulanma oranları açısından üç grubun istatistiksel karşılaştırmasında anlamlı
bir fark yoktu (p>0.005). Ancak ikinci manevra uygulnan hastaların yaş ortalaması
toplam yaş ortalamasından anlamlı olarak yüksekti (p<0.005).
Tablo 6.İkinci manevra yapılan hasta sayıları
4
6
5
0
1
2
3
4
5
6
ilaç egzersiz Epley
Seri 1
Şekil 13.İki kez manevra yapılma oranları
İkinci Manevranın Uygulandığı Hastaların Sayısı ve Oranı
İlaç Grubu 4- % 20Egzersiz Grubu
6- % 30
Epley Grubu 5- % 25
52
Böylece ilk manevra sonrası başarı oranı % 75, ikinci manevra sonrası % 98,3
olarak hesaplandı. (Şekil 14)
Şekil 14. İlk ve ikinci manevra sonrası başarı
Hastalardan 12.ay sonrasında nüks yaşayanların sayısı 10 (%16,6) idi. Ve bu
hastaların 7 (%70) tanesi 40 yaş üstü idi. Bu hastaların üçü (%33,3) ilaç grubundan,
dördü (%40) egzersiz grubundan, üçü de (%33,3) Epley grubundandı. Bu dağılım
Pearson ki-kare istatistik değerlendirmesine göre anlamsızdı (p>0.005). Bu da
göstermektedir ki bu üç tedavi prokolleri arasında nüks açısından bir fark
görülmemektedir.
Üç grubun karşılaştırıldığı Spearman koreleasyon değerlendirmesinde gruplar
arasında yaş, cinsiyet, şikayet süreleri, travma oranı, manevra sayıları, nüks oranı
açısından bir fark yoktur. (r<0,3)
Hastaların kür olarak kabul edildiği en son kontrolünde yapılan baş dönmesi
engellilik anketinde tedavi sonrası hayat kalitesi araştırıldı (Ek-1). Bu ankette hastalara
sorulan parametrelerden bir çoğunda istatistiksel olarak (p>0.005) gruplar arası bir fark
gözlenememişken özellikle günlük aktiviteleri (spor yapma, eğlence vs.) yapabilme,
kendine güven duyma ve taşıtlara binebilme ile ilgili bölümlerinden elde edilen değerler
karşılaştırıldığında egzersiz ve Epley gruplarından farklı olarak ilaç grubundan elde
edilen veriler daha yüz güldürücü idi (tablo 7).
53
Hasta
Grubu
Günlük
aktivitelerini
yapabilme
Kendine güven
duyma
Taşıtlara
binebilme
İlaç Grubu Çok sık 7 hasta
Sıklıkla 4 hasta
Bazen 3 hasta
Nadiren 3 hasta
Hiç 3 hasta
Çok sık 8 hasta
Sıklıkla 5 hasta
Bazen 4 hasta
Nadiren 3 hasta
Hiç 0 hasta
Çok sık 7 hasta
Sıklıkla 5 hasta
Bazen 4 hasta
Nadiren 3 hasta
Hiç 1 hasta
Egzersiz
Grubu
Çok sık 5 hasta
Sıklıkla 5 hasta
Bazen 4 hasta
Nadiren 4 hasta
Hiç 2 hasta
Çok sık 5 hasta
Sıklıkla 5 hasta
Bazen 6 hasta
Nadiren 3hasta
Hiç 1hasta
Çok sık 6 hasta
Sıklıkla 4 hasta
Bazen 3 hasta
Nadiren 5 hasta
Hiç 4 hasta
Epley
Grubu
Çok sık 4 hasta
Sıklıkla 5 hasta
Bazen 7 hasta
Nadiren 3 hasta
Hiç 1 hasta
Çok sık 4 hasta
Sıklıkla 6 hasta
Bazen 4 hasta
Nadiren 4 hasta
Hiç 2 hasta
Çok sık 4 hasta
Sıklıkla 5 hasta
Bazen 5 hasta
Nadiren 2 hasta
Hiç 4 hasta
Tablo 7. Hastaların gruplara göre anket sonuçları
54
TARTIŞMA
Benign paroksismal pozisyonel vertigo periferik vestibüler sistem hastalıkları
içinde en sık görülenidir ve yaşandığı sürece hastanın hayat kalitesini oldukça bozan,
buna rağmen tanısı ve tedavisi kolay bir hastalıktır. Hastalık ilk olarak 1921 yılında
Barany tarafından tanımlanmış ancak 1952 yılında Dix ve Hallpike tarafından diğer
karakteristik özellikleri belirlenmiştir. Bu hastalığa özgü olan pozisyonel nistagmus yine
Dix ve Hallpike tarafından tarif edilmiştir (3).
Bu hastalığa ait patogenetik araştırmalarda 1963 yılında Schuknecht
kupulolityazis teorisini geliştirdi (17) ancak daha sonra Epley BPPV’nin kanalolityazise
bağlı olduğunu söyledi ve kendi adıyla anılan manevrayı geliştirdi (16).
BPPV’nun nedeni olarak travma(21), labirentit(20), Meniere hastalığı, stapes
cerrahisi, kadın cinsiyet, ileri yaş, osteoporoz sorumlu tutulan faktörlerdendir (7,11,20,22).
Bizim hastalarımızın 8(%13.3) tanesinde geçirilmiş travma öyküsü mevcuttu.
Epley’den başka birçok çalışmacı BPPV’nun tedavisinde kullanılmak üzere
değişik teknik ve tedavi protokolleri geliştirdi. Örneğin Semont kupulolityazis için
geliştirdiği Semont manevrasını(23), Cawthorn santral kompanzasyonu hızlandırmak
amacıylavestibuler "habituation training" adıyla bilinen rehabilitasyon tedavisini (10) ve
yine benzer bir amaçla Brandt ve Daroff yine kendi adlarıyla anılan ve hastanın evde
yapabileceği ev egzersiz programlarını tanımladılar (35).
Medikal tedavinin BPPV’de yeri tartışmalıdır. Medikal tedaviler fiziksel
tedaviler kadar etkili değildir. Ancak bulantı tedavisinde ve dizziness’li hastalarda etkili
olabilir. Meklizine, ondansetron, diazepam kullanılabilecek ilaçlardandır (36). Ayrıca etki
mekanizması H1 ve H3 reseptörleriyle karşılıklı etkileşim temeline dayanan Betahistin
dihidroklorür vertigo tedavisinde kullanılmaktadır. Bu molekül vestibüler nükleuslardaki
aktivasyonun inhibe edilmesi, labirentteki ampüller tüylü hücrelerin istirahat akımında
azalma sağlaması ve koklear kan akımında artış yoluyla etki etmektedir (14). Bu nedenle
çeşitli çalışmalar bu konuda yoğunlaşmıştır
55
Kulcu ve arkadaşları kanalit repozisyon manevraları ile tedavi olup hala
dengesizlik tarif eden hastaların bir kısmına Cawthorn-Cooksy egzersizleri diğer kısmına
da Betahistin dihidroklorür 24 mg/gün bir aylık tedavi uygulamışlardır. Hastaların
8.hafta kontrollerinde yaptıkları vertigo semptom skalasında ilk grup hastaların
derecelerinin bariz şekilde azaldığı görülmüştür (38). Bu çalışma BPPV’nun
patogenezinde bahsedilen ve yerinden kopan otolitlerin makulada neden olduğu azalmış
uyarılar ve sonucunda gelişen santral yetersizliği ve buna bağlı olarakta semisirküler
kanallardan kaynaklanan sinyallerin baş dönmesine neden olabileceği teorisini destekler
niteliktedir.
Mira çalışmasında Betahistin ve plasebo karşılaştırarak yaptıkları çalışmada
hastaların vertigo atak sayılarında ve dizziness şiddetinde azalma ve hayat kalitesinde
artış tespit etmişlerdir(37).
Cavaliare çalışmasında Liberatory ve Brandt-Daroff prosedürlerini tek başlarına
ve Betahistin ile birlikte uygulayarak karşılaştırmış ve Betahistin’li grupta kısa dönemde
daha yüksek bir başarı elde etmiştir. Ancak üç ay sonunda tüm grup hastaların tam kür
sağlaması BPPV’nin spontan iyileştiğini düşündürmektedir (39). Ancak bu çalışmada
başarı olarak hastalardan alınan subjektif kriterlerin göz önünde bulundurulması
özellikle BPPV hastalarında hastalığın temel mekanizmasına mı yoksa sonrasında
yaşanan dengesizlik dönemine mi faydalı olduğu tartışılmalıdır.
BPPV’lu hastalar Epley manevrasıyla tedavi edilseler bile ilk haftalarda belli
oranlarda dizoryantasyon ve dizziness yaşarlar.
Magliulo ve arkadaşları yaptıkları çalışmada ilk manevrada %75, ikinci
manevrada % 100 başarı sağlamalarına rağmen hastaların % 27,1’inde denge zayıflığı ve
objektif vertigo rapor etmişlerdir. Öyleki hastaların % 22’si tek başına dışarı çıkmaktan
korkmakta, % 25’i sosyal yaşam kalitesinin kısıtlandığından yakınmakta ve %29 hastada
çalışma zorluğundan şikayet etmekte idi (12).
BPPV’lu hastalarda hastalığın akut döneminde de tedavi sonrası ilk dönemlerde
de devam eden dengesizlik hissi hayatı zorlaştıran, hastaların kendine güvenlerini
azaltan, iş gücü kaybına neden olan bir durumdur. Seok repozisyon ile tedavi sonrası
56
dizziness araştırdığı çalışmasında repozisyon sonrası hastaların % 61’i özellikle boşlukta
olma ve sendeleme hissi tarif etmiştir. Ve yine aynı çalışmadaki önemli sonuçlardan
biride, hastalığın başlangıcından tedaviye kadar geçen süre ne kadar uzunsa dizziness
süresininde o oranda artmasıdır (40).
Ayrıca bizim çalışma grubuna aldığımız hastalarda da gözlemlediğimiz gibi
medikal tedavi özellikle kritik işlerle uğraşanlarda, örneğin devamlı araba kullanan
hastalarda hastanın kendine olan güvenini artırmaktadır. Yine hastalara kür olarak kabul
ettiğimiz en son kontrolünde objektif bir bulgumuz olmamasına rağmen hastalarımıza
yaptığımız baş dönmesi engellilik anketinde hastaların günlük aktivitelerini yapmakta
zorlandıklarını, özellikle spor yapmaktan korktuklarını ve taşıtlara binmekten
çekindiklerini tespit ettik. Bu şikayetler ilaç verilen grupta daha az rastlanmaktaydı.
Ancak bu farklılığın ilacın plasebo etkisinden de olabileceği gerçeği unutulmamalıdır.
Daha dirençli vakalarda singüler nörektomi veya posterior kanal oklüzyonu gibi
cerrahi prosedürler düşünülebilir. Fakat cerrahinin komplikasyonlarını göz ardı etmemek
gereklidir. Pournares yaptıkları sekiz singüler nörektomi sonucunda iki hastalarında
sensörinöral işitme kaybı rapor etmiştir (45).
Biz hiç bir hastamıza cerrahi prosedür uygulamak zorunda kalmadık.
Hitoshi ve arkadaşları hastalığın risk faktörlerini araştırmışlar ve hastaların
%63’ünün kadın olduğunu rapor etmişlerdir. Aynı zamanda bir yıllık rekürrens
oranlarını %21 olarak açıklamışlardır. Bu rekürrenslerin %61’i 65 yaş üzeri hasta
grubudur. Ayrıca aynı çalışmada endolenfatik hidropslu hastaların rekürrens oranlarının
%75 olduğu görülmektedir.
Benzer bir çalışma olarak Prokopakis ve arkadaşlarının çalışmasında uzun dönem
izlenen hastalarda yine kadın cinsiyet fazlalığı göze çarpmaktadır. Ayrıca 46 aylık bir
takip sonucu rekürrens oranları %12’dir ve bu hastaların %32’si 70 yaş ve üzeri hasta
grubudur. Hastaların ilk manevra sonrası başarı oranı %84 iken iki defa manevra oranı
%10, üç defa menevra oranı %3,1 ve daha fazla manevra sayısı oranı ise %2,7 olarak
tespit edilmiştir (10).
57
Anlaşılmaktadır ki ileri yaş ve kadın cinsiyet BPPV’de önemli bir risk
faktörüdür.
Bizim çalışmamızda da kadın cinsiyet %60 ve 50 yaş üstü hasta oranı % 48,18
dir ve diğer çalışmalarla parelellik göstermektedir. Ve ikinci kez manevra yapılan hasta
yaş ortalamasının genel yaş ortalamasından yüksek olması dikkat çekicidir. Ayrıca uzun
dönem takipte 12 aylık takibimizde nüks oranımız %16,6 idi ancak hasta grupları
arasında nüks oranı olarak fark yoktu. Nüks yaşayan hastalarımızın %70’i 40 yaş
üzeriydi.
BPPV %7,5 ile %15 arasında bilateral olabilmektedir ve tedavisi her iki tarafada
ayrı ayrı manevralar uygulamaktır. Kaplan ve arkadaşları izledikleri on bilateral
BPPV’lu hastaya sadece semptomların ve nistagmusun daha yoğun olduğu tarafa Epley
manevrası uygulamışlar ve iki hastada diğer tarafa Epley manevrası yapılmaya gerek
olmadan sonuç almışlardır. Ancak tek tarafa manevra yapılan hastalarda rekürrens oranı
yüksek bulunmuştur (13).
Bizim çalışmamızda bilateral BPPV tespit edilen hastalar dahil edilmemiştir.
Ancak biz kliniğimizde rastladığımız bilateral BPPV hastalarını iki tarafa ayrı ayrı
manevralar uygulayarak tedavi etmeyi daha doğru buluyoruz.
Hastalığın patogenezi düşünülerek vücut kısıtlamasının tedaviyi değiştirip
değiştirmediği merak konusu olmuştur. Çakır ve arkadaşları iki gruba ayırdıkları
hastaların ilk grubuna Epley manevrası sonrası iki gün boynuca takacağı boyunluk ve
baş pozisyon kısıtlaması vermişler diğer gruba sadece Epley manevrası uygulamışlardır.
İkinci grupta üç kez manevra yapılması gereken hasta sayısının daha yüksek olduğunu
bulmuşlardır (41).
Casqueiro ve arkadaşları iki gruba ayırdıkları hastaların ilk grubuna epley
manevrası sonrası iki gün boyunca boyunluk taktırıp on gün boyuca da tutulan tarafa
yatmayı yasaklamışlardır. İkinci gruba ise sadece Epley manevrası uygulamışlardır.
Postural kısıtlama yapılan hastalarda manevra sayısı ve rekürrens açısından bir fark
bulamamışlardır. Aynı çalışmada tüm hastaların ilk manevra sonrası tedavi oranları
%76.5 olarak bulunmuştur (42).
58
Moon ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada postural kısıtlamanın kür, manevra
sayısı ve rekürrens oranlarının farklı olmadığı görülmektedir (14).
Biz çalışmamızda sadece Epley grubuna, ani baş ve vücut hareketlerinden
sakınmalarını önerdik ancak boyunluk kullanmadık. İlk manevra sonrası başarı
yüzdemiz % 75, ikinci manevra sonrası tedavi oranımız ise % 98,3 idi ve bu sonuç da
literatür ile uyuşmaktaydı. Bizim hasta gruplarımızdan sadece ilaç grubunda bir hastaya
üçüncü kez manevra yapmamız gerekti ve bu sonuç anlamlı bir fark oluşturmamakta idi.
Hastalarımızın takibi süresince gerekli manevra sayısı, rekürrens ve nüks açısından hasta
grupları arasında anlamlı bir fark yoktu. Bunların ışığında Epley manevrası
uyguladığımız hastalara sadece şiddetli vücut hareketlerinden kaçınmaları dışında
herhangi bir pozisyon kısıtlamasının gerekli olmadığını düşünüyoruz.
Helminski ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada Epley manevrası ile başarılı
tedavi ettikleri BPPV’li hastaların bir kısmına bir hafta boyunca günde dört kez beşer
defa olmak üzere Brandt-Daroff ev egzersizlerini vermişler, diğer gruba hiçbir ek tedavi
uygulamamışlardır. Her iki ayda bir gelebilen hastalara klinik ortamında Dix-Hallpike
yaparak, gelemeyen hastalardan telefon ile özellikle baş hareketleriyle olan baş
dönmeleri sorgulanmış ve rekürrens olup olmadığı araştırılmıştır. İki aydan önce
semptomu olan hastaların derhal gelmeleri sağlanmış. Çalışma sonuçlarında iki grup
arasında rekürrens oranları ve sıklığında anlamlı bir fark bulamamışlardır. Ancak daha
önce BPPV hikayesi olan hastalarda rekürrens oranları daha yüksek bulunmuştur (43).
Cohen’de Liberatory, Epley ve Brandt-Daroff manevralarını karşılaştırmış ve ilk
ikisinin özellikle akut dönemde tedavi başarısı açısından anlamlı olduğunu ama uzun
dönemde fark olmadığını aktarmıştır. Yolculuk sırasında veya hastanın kliniğe
gelemediği durumlarda Brandt-Daroff egzersizleri tedavide çok efektifdir (44).
Yine biz hasta takiplerimizde kür yüzdesi ve rekürrens oranları olarak fark tespit
edemedik. Bu sebepten tekrar kontrole gelebilecek ve Dix-Hallpike manevrası ile
muayene edebileceğimiz gerekirse tekrar manevra uygulayabileceğimiz hastalara,
günlük yaşantılarını sıkıntıya sokabilecek egzersizlerinde gerekmediğini düşünüyoruz.
59
Ancak hastalar sosyoekonomik ve kültürel farklılıkları ayrı ayrı ele alınarak
değerlendirilmeli ve hasta hangi tedavi prosedüründen en fazla fayda sağlayacaksa ilk
önce o tedavi uygulanmalıdır. Örneğin ülkemiz şartları düşünülecek olursa hastanın evde
yapabileceği egzersiz programları kontrole gelmekte zorlanacak hastalar için faydalı
olacaktır.
Chang, BPPV’lu hastaların repozisyon tedavisi sonrası posturagrafi tetkiki
sonrası özellikle vizüel ve proprioseptif yönden desteklenmeleri gerektiğini söylemiştir(21). Buda yine tedavi sonrası rehabilitasyon gereksinimi olup olmayacağını düşündürür.
Ancak şu da bir gerçektir ki, repozisyon manevralarının kür oranlarının bu kadar yüksek
olması göz önüne alınınca ve ülkemiz şartlarında BPPV hastalarında bu tetkiklerin
tümünün yapılmasının hem çok zor hemde pahalı olduğu aşikardır.
60
SONUÇ
BPPV toplumda sık görülen, ve bu nedenle kulak burun boğaz ve nöroloji
hekimlerinin oldukça sık karşılaştıkları, semptomları hastayı çok rahatsız edici ve hayat
kalitesini ileri derece bozabilen, ancak buna rağmen tanısı ve tedavisi kolay olan bir
vertigo nedenidir.
Her ne kadar son yıllarda daha kolay tanınıp akla gelse de yine de hekimler
tarafından gözden kaçabilmektedir. Ve gereksiz yere hem hasta mağduriyeti yaşanmakta
hemde yapılan gereksiz tetkiklerle ülke ekonomisine zarar verilmektedir.
Son yıllarda geliştirilen ve genellikle tek seanslık olan manevralarla kolayca tedavi
edilebilen BPPV’nun özellikle biz KBB hekimlerince iyi tanınması ve tedavisinin
düzenlenebilmesi gerekmektedir. Bu hastalığın tedavisinde birçok yöntem
kullanılmaktadır. Bu çalışmamızda kullandığımız Epley manevrası, Brandt-Daroff
egzersizleri ve medikal tedavi amaçlı kullandığımız Betahistin tedavi protokolleri
arasındadır. Bunlardan en çok kullanılanı Epley manevrasıdır. Biz bu çalışmamızda
Epley manevrasını diğer prosedürlerle birleştirdiğimizde etkisinde bir değişiklik olup
olmadığını araştırdık. Bu gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamadı. Yani BPPV
tanısı koyduğumuz hastalarda sadece Epley manevrasını uygulamak kür sağlamak için
yeterli görünmektedir. Ancak tedavi sırasında olabilecek bulantı, kusma ve tedavi
sonrası devam edebilecek dizziness durumunda medikal tedaviden faydalanılabilir. Ve
unutulmamalıdır ki ileri yaş hastalarda manevra gereksinimi artmaktadır.
61
KAYNAKLAR
1. Lee K J.Essential Otolaryngology Head and Neck Surgery.7th ed.: 11-22. 1998
2. Akyıldız N. Kulak hastalıkları ve Mikrocerrahisi cilt 1: 29-57,198-228. 1998
3. Akyıldız N. Kulak Hastalıkları ve Mikrocerrahisi cilt 2 :84-140. 2002
4. Bilgin E. İşitme fizyolojisi. Koç C, editör. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş-
Boyun Cerrahisi. Güneş Kitapevi. Ankara:63-71. 2004
5. Carey JP, Santina CD. Principles of applied vestibuler physiology. In Cummings
Otolaryngology Head and Neck Surgery 4 th edition.Elsevier Mosby:3115-3159. 2005
6. Ardıç FN. Denge sisteminin işleyişi. Ardıç FN, editör.Vertigo. İzmir Güven
Kitapevi. İzmir:3-27. 2005
7. Brevern VM, Radtke A, Lezius F, Feldmann M, Ziese T, Lempert T, Neuhauser H.
Epidemiology of benign paroxysmal positional vertigo: a population based study. Jeurol
Neurosurg Psychiatry:710–715. 2007
8.Yetişer S, Satar B. Elektronistagmografi. Ardıç FN, editör. Vertigo. İzmir Güven
Kitapevi. İzmir:65-89. 2005
9. Nedzelski JM, Barber HO, McIlmoyl L. Diagnoses in a dizziness unit. J Otolaryngol.
Apr;15(2):101-4. 1986
10. Prokopakis EP, Chimona T, Tsagournisakis M. Benign Paroxysmal Positional
Vertigo: 10-Year Experience in Treating 592 Patients with Canalith Repositioning
Procedure. Laryngoscope, 115:1667–1671. 2005
11. Tanimoto H, Doi K, Nishikawa T, Nibu K. Risk Factors for Recurrence of Benign
Paroxysmal Positional Vertigo. Journal of Otolaryngology-Head & Neck Surgery, Vol
37, No 6 : 832-835.December 2008
12. Magliulo G, Bertin S, Ruggieri M, Gagliardi M. Benign paroxysmal positional
vertigo and post-treatment quality of life. Eur Arch Otorhinolaryngol 262:627– 630.
2005
13. Kaplan DM, Nash M, Management of Bilateral Benign Paroxysmal Positional
Vertigo. Otolaryngology–Head and Neck Surgery,133:769-773. 2005
62
14. Moon SJ, Bae SH, Kim HD, Kim HJ, ChoYB. The effect of postural restrictions in
the treatment of benign paroxysmal positional vertigo. Eur Arch Otorhinolaryngol (262):
408–411. 2005
15. Cohen HS. Disability and rehabilitation in the dizzy patient. Current Opinion in
Neurology, 19:49–54, 2006
16. Honrubia V, Baloh RW, Harris MR, Jacobson KM. Paroxysmal positional syndrome.
The American Journol of Otology 20:465-470.1999
17. Schuknecht HF. Cupulolithiasis. Arch Otolaryngol;90:765-78. 1969
18.White J, Savvides P, Cherian L, John ON . Canalith Repositioning for Benign
Paroxysmal Positional Vertigo. Otol Neurotol 26(4):704–710. 2005
19.Parnes LS, Agrawal SK, Jason A. Diagnosis and management of benign paroxysmal
positional vertigo. CMAJ, 169 (7) :681-693.2003
20.Jason AT, Parne LS. Benign paroxysmal positional vertigo: mechanism and
management. Otology and neurootology volume 9(5): 284-289.2001
21. Chang WC, Hsu LC, Yang YR. Balance ability in patients with benig paroxysmal
positional vertigo. Otolaryngology–Head and Neck Surgery 135:534-540 . 2006
22. Atacan E, Sennaroglu L, Genc A, Kaya S. Benign Paroxysmal Positional Vertigo
After stapedectomy. Laryngoscope, 111:1257–1259. 2001
23. Semont A, Freeys G, Vittle E: Curing the benign paroxysmal positional vertigo
with a liberatory maneuver. Adw Otolaryngol; 42:290-293. 1988
24. Epley J.M: The canalith repositioning procedure: for threatment of benign
paroxysmal positional vertigo. Otolaryngol Head Neck Surg;107:399-404. 1992
25. Gacek RR. Further observations on posterior ampullary nerve transection for
positional vertigo. Ann Otol Rhinol Laryngol May-Jun, 87(3 pt 1):300-305. 1978
26. Parnes LS, Mc Clure JA. Posterior semisirculer canal occlusion for intractable
benign paroxysmal positional vertigo. Ann Otol Rhinol Laryngol May(99):330-334.
1990
27.Cawthorne T. The physiologic basis for head exercises. J Chart Soc Physiother
30:106-107. 1944
63
28. Schessel DA, Minör LB, Nedzelski J. Meniere’s disase and other peripheral
vestibular disorders. In Cummings Otolaryngology Head and Neck Surgery 4 th edition.
Elsevier Mosby :3209-3253. 2005
29. Güneri A. Labirentitler. Koç C, editör. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş-
Boyun Cerrahisi. Güneş Kitapevi. Ankara: 301-304. 2004
30. Bickerstaff ER. Basilar artey miraine. Lancet 1:15.1961
31. Bir LS. Migren. Ardıç FN, editör. Vertigo. İzmir Güven Kitapevi. İzmir:309-321,
2005
32. İlhan S. Serebrovasküler hastalıklar. Ardıç FN, editör. Vertigo. İzmir Güven
Kitapevi. İzmir 2005
33. Bir LS. Multpl Skleroz. Ardıç FN, editör. Vertigo. İzmir Güven Kitapevi. İzmir:335-
345. 2005
34. Ceylan A, Aslan S. Denge bozukluklarında ölçme değerlendirme. Ardıç FN, editör.
Vertigo. İzmir Güven Kitapevi. İzmir:158-170. 2005
35. Brandt T, Daroff RB. Physical therapy for benign paroxysmal positional vertigo.
Arch Otolaryngol 106 : 484-485. 1980
36. Hain TC, Uddin M. Pharmacological Treatment of Vertigo. CNS Drugs; 17(2): 85-
100, 2003
37. Mira E, Guidetti G, Ghilardi PL, Fattori B, Malannino N, Maiolino L. Betahistine
dihydrochloride in the treatment of peripheral vestibular vertigo. Eur Arch
otorhinolaryngol 260 :73–77. 2003
38. Kulcu DG, Yanik B, Boynukalin S, Kurtais Y. Efficacy of a Home-Based exercise
Program on Benign Paroxysmal Positional Vertigo Compared with Betahistine. Joumal
of Otolaryngology-Head & Neck Surgery, Vol 37, No 3 :373-379. 2008
39. Cavaliere M, Mottola G, Iemma M. Benign paroxysmal positional vertigo: a study
of two manoeuvres with and without betahistine. Acta Otorhinolaryngology Ital 25:107-
112. 2005
64
40. Seok IJ, Lee MH, Yoo HJ. Residual dizziness after successful repositioning
treatment in patient with benign paroxysmal positional vertigo. J. Clin. Neurol.4(3):107-
110.2008
41. Çakır BÖ, Ercan İ, Çakır ZA, Turgut S. Efficacy of Postural Restriction in Treating
Benign Paroxysmal Positional Vertigo. Arch Otolaryngol Head Neck Surg.;132:501-
505. 2006
42. Casqueiro JC, Ayala A, Monedero G. No More Postural Restrictions in
posterior Canal Benign Paroxysmal Positional Vertigo. Otol Neurotol:706-709 . August
2008
43.Helminski JO, Janssen I, Kotaspouikis D. Strategies to Prevent Recurrence of
BenignParoxysmal Positional Vertigo. Arch Otolaryngol Head Neck Surg:131:344-
348. 2005
44. Cohen HS, Kimball KT. Treatment Variations on the Epley Maneuver for Benign
Paroxysmal Positional Vertigo. American Journal of Otolaryngology, Vol 25, No 1: 33-
37. 2004
45. Pournares I, Kos I, Guyot JP. Benign Paroxysmal Positional Vertigo: a series of
eight singular neurectomies. Acta otolaryng.128(1) :5-8. 2008
65
Ek-1Baş Dönmesi engellilik anketiAşağıdaki sorular baş dönmesinin kişinin hayatını nasıl etkilediğini incelemektedir.Baş dönmesinin sizin yaşamınızı nasıl etkilediğini 0 ile 4 arasındaki yanıtlara uygun biçimde belirtiniz.0-Hiç bir zaman 1-Nadiren (yılda 1-3 kez) 2-Bazen (yılda 4-12kez)3-Sıklıkla ( ayda birden fazla) 4-Çok sık( haftada birden fazla)
Baş dönmesi beni sosyal olarak kısıtlamaktadır 0 1 2 3 4Boş zamanlarımı çeşitli uğraşlara ayırabiliyorum (ör: sporlar, eğlence)
0 1 2 3 4
Baş dönmem ortaya çıktığında çevremdeki insanlar huzursuz oluyorlar
0 1 2 3 4
Çevrede rahatça dolaşabiliyorum 0 1 2 3 4Kendime eskiden olduğundan daha az güven hissediyorum 0 1 2 3 4Tek başıma dışarı çıkmaktan huzursuz oluyorum 0 1 2 3 4Baş dönmesi aile yaşamımı kısıtlıyor 0 1 2 3 4Daha az aktivite gerektiren hobilerimi bile yapmak zor geliyor, (okumak dikiş dikmek gibi)
0 1 2 3 4
Baş dönmem olmasına rağmen taşıtlara binebiliyorum. 0 1 2 3 4Mümkün olduğunca yere eğilmekten kaçınmıyorum 0 1 2 3 4Ailem baş dönmesi rahatsızlığıma göre yaşam tarzım düzenliyor.
0 1 2 3 4
Arkadaşlarım rahatsızlığıma nasıl tepki göstereceklerini bilmiyorlar ve anlayamıyorlar
0 1 2 3 4
Bende ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum 0 1 2 3 4İnsanlar baş dönmesinin ortaya çıkardığı sorunlara karsı anlayışlılar
0 1 2 3 4
Beklenmedik bir baş dönmesi atağı yaşamaktan endişe duyuyorum
0 1 2 3 4
Baş dönmesi atağı sırasında yaptığım işi surdürebiliyorum 0 1 2 3 4Atakları korkutucu buluyorum 0 1 2 3 4Atakları korkutucu buluyorum 0 1 2 3 4Baş dönmesi beni kaygılandırıyor 0 1 2 3 4Geleceğe yönelik planlar yapmaktan kaçınıyorum 0 1 2 3 4Gündelik aktivitelerimi güçlük çekmeden yapabiliyorum.(alışveriş, ev işleri, bahçe işleri vb.)
0 1 2 3 4
Bu rahatsızlığım nedeniyle başkalarının işlerini bozmaktan korkuyorum
0 1 2 3 4
Baş dönmesi nedeniyle oldukça çökkünüm(Moralim bozuk) 0 1 2 3 4Baş dönmesi atağı sırasında oturduğumda rahatlıyorum 0 1 2 3 4Toplum içinde baş dönmesi atağı yaşadığımda utanıyorum 0 1 2 3 4