101
1 BEYAZ ARĠF AKBAġ KAYIP ÜLKE HAKASYA EDĠRNE-2007

BEYAZ ARİF AKBAŞ

  • Upload
    hathu

  • View
    227

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: BEYAZ ARİF AKBAŞ

1

BEYAZ ARĠF AKBAġ

KAYIP ÜLKE HAKASYA

EDĠRNE-2007

Page 2: BEYAZ ARİF AKBAŞ

2

SavaĢçı bir kadın ruha ithafen

yazılmıĢ kırk dokuz Ģiir…

USA ISBN:144-9587-488

EAN: 9781449587482

Page 3: BEYAZ ARİF AKBAŞ

3

(ön kapak resmi:İpar Hanım, 1779- Çin istilası.

Arka kapak ve şiirlerdeki resimler:Tuva‟lı şaman

Yeliz Arov‟un yapmış olduğu ayinsel grafik

çalışmalarından alınmıştır.Baş taraftaki “Flüt çalan

kız”,1991- ise Karlova Svetlana Borisovna‟ya

aittir.)

Page 4: BEYAZ ARİF AKBAŞ

4

Benim düĢlerimdeki savaĢ çoktan

bitmiĢtir.Artık bu prenses, kılıç yerine narin

ellerinde sihirli bir flüt taĢıyor çünkü.Benle

birlikte uyuyan göl perileri ve siz O’nun

matemli Ģarkısını dinleyeceksiniz.Yalnızca

rüyaların sessiz Ģarkısını.Hepsi bu…

Page 5: BEYAZ ARİF AKBAŞ

5

“Kim duyar ses etsem melekler katından?”

Rilke…

Page 6: BEYAZ ARİF AKBAŞ

6

Page 7: BEYAZ ARİF AKBAŞ

7

Beyaz Arif AKBAġ: 10 Nisan 1979-?

Horasan’da dokunan halıların motiflerinden

elde ettiğim imgelerle Ģiirler karalıyorum

defterime.Bunların bir kısmı pitoresk ve arkaik

Ģiirlerdir.Çoğu bir sarhoĢluk anında, Pazırık

aĢıkları tarafından, kadim doğunun hikmetleri

gibi hazırlandı.ġair ustazlar Ģiiri halı gibi

dokurlarmıĢ. Prensesime dokuyabildiğim halılar

umarım sizi de mutlu eder.

Page 8: BEYAZ ARİF AKBAŞ

8

Page 9: BEYAZ ARİF AKBAŞ

9

HAKASYADA TĠYATRO

hakasya

akasya

bin su altında

ejderha

yüzüne her aynanın

çocuklar düşer muamma

içimdeki balbalda

derin sular boğulur

sığ hayallere bakarak

her şey derin sulara boğulur

ve bütün bir alem

kamı arar

bulunmayan gamlarda

aşkı resmeden ressam

içimdeki balbalda oturur

hüzünler çizerek unutulur

yalnız bir ağlama

ejderha kulaklarımda

tiyatro perdeleri açıldığında

bir ağlama

ve kapandığında

bir ağlama.

Page 10: BEYAZ ARİF AKBAŞ

10

BRAHMA

bir karanlık

ışığa doluyor

ganganın sekiz başı altında

derler ki: „ sen bir başkasıdır „

duman ve buhar benim

sadece isteklerim

bir tüy gibi düşüyor

boşluğa

yokluğa

sonsuz yansımalar içinde

tahmin edemezsin

öyle sıradan biriyim ki

masum kuşlar kadar

ne özgürüm

ne değil

rüyalar dolsun gözlerine

zamanlarda rüya zamanlar

rüyalar dolsun gözlerime

anlamadığım her şey dolsun

sonsuz benler içinde

biçimimle soluyorum

bir tüy gibi düşüyorum

ne yokluğa

ne boşluğa

bende olmayan yerlere

benden daha derin

dalıyorum…

Page 11: BEYAZ ARİF AKBAŞ

11

KAPTAN NEMO

nemosis

keder kederi görsün

umutsuzluk denen aynada

otuz tabutlu adamı

içime alıyorum

içimden geçiyorum

yalnız

inciler topluyorum

yirmi bin fersah

derinden

derinden

ve patagonya geceleri

bir balina sürüsü aşkım

şarap renginde akan

kayıp dünyaların izine

koşuyorum

toprak yutuyorken denizi

hayalhane serpintileri gibi

sonrasızlığı kelebeklerin

üstüme topluyor güneşi

yanıyorum

çizdiğim bütün resimlerde

bilinen

ve bilinmeyen

harikulade dünyalar

jules verne söyler şarkı…

Page 12: BEYAZ ARİF AKBAŞ

12

Page 13: BEYAZ ARİF AKBAŞ

13

HALLAÇ

soluk bir aşk

bilinmeyeni ete saç

hallaç

hiş napeyda şodem

gizli bir nefesi

ben hak taç

o değil can aç

hallaaaç…

uyku mabetlerinde

bir gölge

resmini çizer boşluğa

hiş napeyda şodem

sinişi bir inişi bir

uyku mabetlerinde

bir çölde

her halin hayaldi

sinişi bir kişi

biliyorum ki diri

ben hak taç

o değil can aç

hallaç

hallaç…

Page 14: BEYAZ ARİF AKBAŞ

14

Page 15: BEYAZ ARİF AKBAŞ

15

KAMMOGENNON

güzel dudaklar

düşlerdeki

aşkın oyuncaklı karmaşası

divanedir akşam yıldızları

arzım ve semam içre

kammogennon‟un ümitsizlik masalı

nemrut dağından uzayan

sonsuz bir yeryüzüne

eridi yaşam ve esrar

yaşlı ülkelere doğru

boğulmuş dalgalanan sislerle

melekler şarkı söylerken

kammogennon krallığında

ateşler yakıldı

soyup akıttılar zamanı

arzım ve semam içre

tapınaklar heykeller ve esrar

kayıtsız uyumuş olan

okyanusa akan bir nehir

dünyanın acıları içinde

kuhistanda son güneş batmakta

ibrahim gözlerinin karasına

ateşi göğsüne sarıp

soyup akıttılar canı

antripakus şarap ve esrar

akan bir zehir

güzel dudaklar

düşlerdeki serap.

Page 16: BEYAZ ARİF AKBAŞ

16

Page 17: BEYAZ ARİF AKBAŞ

17

HAYYAM

hayyam

zaman

kristal odalarda büyüdü

yüreğimin ardında duran

yemyeşil gözlü heyula

şarkısını söylüyor bana

kriştina…

hayyam

rüyam

bir özge zamanda

unutulmuş bir masal

çöl ve gece

hep çöl ve hiç gece

savrulurken kuzey rüzgarları

cüce yaşlı cüce

şimdi çoook uzakta

tibette suya yazılmış

kriştina, kriştina…

Page 18: BEYAZ ARİF AKBAŞ

18

Page 19: BEYAZ ARİF AKBAŞ

19

YARKENT

yarkent bulutlar içinde

kalbime hindikuş tüyler

işaret alemleri çöl gecesinde

eski ve sarhoş günler

bir yeşil göz bir de siyah

semerkant prensesinin küpeleri

büyülenmiş gözlerimde

semerkant prensesinin düşleri

suya düşen kara kum gibi

gökyüzü yıldızları yere saçar

buğday yüzlü acem kızlara

şekilsiz cinler benden kaçar

bir yeşil göz bir de siyah

masala düşer narın taneleri

yaradılışı sevgi bedeni ah

çöl gecesinde işaret alemleri

semerkant prensesinin düşleri.

Page 20: BEYAZ ARİF AKBAŞ

20

Page 21: BEYAZ ARİF AKBAŞ

21

GÜNEġ YUTAN GÖLGELER

kumdan evler yaptım

küçük bir şehre benzeyen

neredeyse gerçek gibi

sıkıntı ve sevinç dolu

karıncalar için bir kent

göğe kapalı perdeler ardında

benim çocukluğum vardı

yoğrulmuş kül bulutlarından

acı yokluğuma yayılan

hüzünlü bir şarkı söylerdim

dağılan halkalar misali

göle damlayan suya

insan yığınları arasında

karanlık aynaların derinliğinde…

Page 22: BEYAZ ARİF AKBAŞ

22

papatya yaprakları düşerdi

boş sayfalardan mezarlara

ve mezarlardan boş sayfalara

seyretmeye yitişleri…sonra;

keder perileri gezerdi

kayıp şehirlerden rüyalara

ve rüyalardan kayıp şehirlere doğru

ve alev dudaklarda

şekiller ve rüyalar…

müzikli bir kutu gibi

incelir zaman geçtikçe

sonsuzluğu yaşar sanki

bu dünya ve içindekiler

sisten yükselen ebedilikte…

göğe kapalı perdeler ardında

benim yitik çocukluğum vardı,

yoğrulmuş kül bulutlarıyla

soğuk, uçsuz bucaksız

güneş yutan gölgelerin kıyısında…

Page 23: BEYAZ ARİF AKBAŞ

23

Page 24: BEYAZ ARİF AKBAŞ

24

BĠLGE VE AġK YILLARI

hüznü seyrettim gözlerde

deniz mavisi ülkelerin

küle dönüşen sevgilerinde

hüznü seyrettim çöllerde…

pariste bir çatı katında

harfler çizdim boş sayfalara

neptunusun görüp görmediği

ne hayal ne gerçek dünya

pakistanda uyanan bilge

mesneviden düşler dokur

o sesi her dinlediğimde

çiçekler sabaha sokulur

kitabi gölgeler ve şehir

gelincik çiçeği ruhumun

resminde ben bir kara zehir

ve solarak aşktan geçilir…

Page 25: BEYAZ ARİF AKBAŞ

25

Page 26: BEYAZ ARİF AKBAŞ

26

KANGURU solgun bedenlerin yankısıdır

kanguru başlar dirim ateşiyle

savrulur gökle yer birleşince

biraz iyileşen isa gençliğiyle

dokunma bana magdalene

dirilmiş bedenimi eritme

lambada büyüsü olan

ötesiz bir ölüm kokusu

sessizliğin nağmeleri değdikçe

paramparça bardağın yaldızı

ötesi bir ölüm korkusu

ve solgun bedenlerin yankısı

ipek gözlü bir böcek gibi

umutsuz gelecek günlere bakıyor

damar damar aykırı parıltılarla

ve son şarkıyı söylüyor ölen adam

bakmadan hiç ötelere…

Page 27: BEYAZ ARİF AKBAŞ

27

DEDE PAġA

dede paşa

dede paşa

seni uzaklarda buldum

ve sevdiğim için

etimden gövdene geçtim

bu aynada var suret

bu kapıda renk renk

goncalar ve suret

kırmızı dudaklar

kırmızı şarap

kırmızı dudakların içtiği şarap

kan kırmızı

dede paşa

seni yakınlarda buldum

ve sevdiğim için

ruhumdan sırrına geçtim

bu şarkıda var hasret

bu bahçede renk renk

aynalar ve hasret

siyah gözler

siyah duman

siyah gözlerin baktığı duman

acı siyah

ve gönlümde

beyaz evin önünde

ışık ışık sızan melekler

insan gövdeli kedilere

çok hazin yağarlar…

Page 28: BEYAZ ARİF AKBAŞ

28

Page 29: BEYAZ ARİF AKBAŞ

29

BAY SURET

büyülü balıklar gölünde

güneş kralının çevresinde. mutlak

sevdanın merkezine inmiştir. tehlikeli

bir oyundu bu. yürürken yaşlı kıtada.

kısmetsiz insanlar gibi. kırık hayallerimin

uğrunda. aşılması olanaksız gözüken,

kör noktanın başlangıcında. çaresizlik sisi

ortalığa dağılırken; bütün yüreğimi sonsuz

bir öpücüğe sığdırıyorum.

size beni yaklaştıran, büyük şair POE ile,

konuştum. sustum. güldüm. ağladım. üstümüze

vazife değilken içimizde bir yerde

dururlar. tıpkı alındıklarında gösterilen

coşku gibi. onsuz yaşayamam,

onunla da yaşayamam. diyen bir ses?

birleşmek istemiyor. ama gerçek

açığa çıkana kadar ağrı acı çekiyor.

bay suret, ölümsüz bir kurmaca olabilir.

öyleyse sagalakova noktasında dururken,

sev beni, günahlarımı sev. sayın bay suret.

iyi olmaması gerektiğidir.onun içinde

suret biriktirir. iskambil kağıtlarının yüzünde

yitireceğin benden başkası değildir!

Page 30: BEYAZ ARİF AKBAŞ

30

Page 31: BEYAZ ARİF AKBAŞ

31

DÜġSEL HAKASYA

sandalyeye oturmuş

beklerken

iniyor gökyüzü yere

düşündüğüm herkesi yutuyor,

çocukluğumun

ilk günlerinde olmayı

ve geri dönmeyi isterdim

hakasya her şeyken şimdi

yeniden başlamak için her şeye

perilerin yatağına

yağmur yağıyor

ağlıyor kedi

keman tellerinden üzgün

tükeniyor saatler

her şeyi taşıyor şiddetli rüzgar

birbiriyle konuşuyor gözler

tanımadan birbirini

ve biri var bir kereden başka

hiç görmediğimiz hayatımızda…

Page 32: BEYAZ ARİF AKBAŞ

32

Page 33: BEYAZ ARİF AKBAŞ

33

KAYIP ÜLKE

bir insan kurguluyor kendini

fırtınalarda batan gemiler gibi

ulaşırsa adım bir gün atlantis‟e

uyuyup büyüsünde kalsın meleklerin

vazgeçin aramaktan deniz kızları

artık dursun kalbimin atışları

yitik öykümün işkencesidir bu

hep aranan ama bulunmayan sevgili

bir inci imgesidir gözlerimde dolaşan

masmavi giysileriyle ve bu sıcak

suların, dalgaların ruhumun üstünde

dalıyor, süzülüyor, apak düşler geceye

insanlardan uzak yitik, öylece

kimse anlayamaz beni, hiç kimse

ki bu yüzden kaçıyorum yitişlere

hayy gibi küsmüş iken hayata

mermerde ağlayan sulara doğru

bir kayıp ülkenin kıyısında uyandım

masaldan eskimiş bitmeyen gecelerde…

Page 34: BEYAZ ARİF AKBAŞ

34

Page 35: BEYAZ ARİF AKBAŞ

35

ġAMAN AYĠNĠNDEN GÖRÜNTÜLER

ürkek bakışını

yutar gövdenin yüzeyi

ve bir daha

gözlerini dalış için

imgeleri koyar yerine:

sevdalı kukla pinokyo

altını toprağa gömdü

temiz yüreğinin derinliğine

gömdü toprağa kalbini.

oyuncak biçimi

varlıkla yüklü damarları

ve bir daha

düşünü sihir için

gölgeleri koyar yerine:

kuzeylilerin simgeleriyle

süslü esintiler sessizliği

titreyen şamanların üstünde

bir bıçak gibi durur

insanlardan uzağa

sallana sallana…

Page 36: BEYAZ ARİF AKBAŞ

36

Page 37: BEYAZ ARİF AKBAŞ

37

GALA VE LOTUS ĠÇĠN

bir kan gibi aktığım yerde

ne vardı ki

emmemle kayboldu

her nefes alışımda

rüyalarını kaybeden insanlara

gülümserim bakarak

ve yine bu izlere dolmuyorum

sinema kareleri

geçip gittiğim yerlerden

kalbime sessiz düştüm

çok çok gecikmiş bir ölüm gibi

sebepsiz düştüm

nisanın dehşetine

ki

ölüm bir yerde uyanıktı

ancak bir gün

var olduğuma inanmak için

baktım ona uzaktan sessizce

sabun köpüğü yansısı

çıplak bir denizin içinde

görünüyorken dünya

çıplak bir kadının içinde

görünüyorken rüya

boğulmak üzere iki insan gibi

dünden yarına doğru

ya da gala ötesi bir boşluk

çiğ damlasını duymayana

yitmeyen görüntüleri lotusun

şimdi daha ince bir boşluk…

Page 38: BEYAZ ARİF AKBAŞ

38

Page 39: BEYAZ ARİF AKBAŞ

39

ÖLÜM MAKĠNESĠ

dante‟nin ilahi komedisi sürerken…

sagalakova beyaz yüzü gecenin.

tatlı büyü bazen, yalnız yüreğin

karşısında.

her şey hazırmış gibi. yataktan

çıktı sabah. daha güçlü daha da

güçlü. kime sunulur çabalarımız

çalış ölünceye kadar. bilenmiş

bir imge gibi

dada

dada

çarpıt ruhunu günün aynasında.

bozulacaksın ve kimse teşekkür

etmeyecek sana. geçmiş, gelecek belirli.

gidip bulsun cennetini. ya da

arafın içinde. çok uzaklara

gitmiş babacığım. Kemikten

çocuklarına

mama

mama

Page 40: BEYAZ ARİF AKBAŞ

40

sagalakova, beyaz yüzü gecenin.

iyice bilenmiş bir imge gibi.

kazanmadıysa cehennemden.

ölüm makinesini. ki şeytan

çalıştıracak onu, gidip görsün

diye.

bir su damlası kadar berrak zaman

çizer insanlığın kargacık burgacık

görüntüsünü…

aşk külleri gülümsüyor

tutkulara karşı acısını

söylemek için ölmüş kimseye.

sonsuz yüzüyle, renk değiştirerek

yeniden çalışıyor makine

sonsuza dek

tik, tak

tik, tak

tik, tak…

Page 41: BEYAZ ARİF AKBAŞ

41

Page 42: BEYAZ ARİF AKBAŞ

42

ġĠRĠN

ferhad‟ın mavisi

fildişi dağlar arasında

kral yolu ot kokulu

tozdan orduların geçtiği

fildişi dağlar arasında

al bir karanlıkla

çiğ içinde ipek beden

kız dudaklarıyla

çiğ içinde şirin

rengi nazdır yelkovankuşunun

aşkların çürüdüğü yerde

kökler dallara benzer

habersizdir sevdiğinden

ak bir karanlıkla

çiğ içinde beyaz beden

sessizliğin şirin‟i

sessizliğinde çölün…

Page 43: BEYAZ ARİF AKBAŞ

43

Page 44: BEYAZ ARİF AKBAŞ

44

ÇĠÇEKNAME

babürün ıhlamur bahçelerinde

göğün yüzü suyu tutar

toprak ise yutar suyu

kavurucu güneş yaklaşırken

koca dağların boyunları bükülür

bir çiçek kurur

bir damla suya hasret

hasret içinde ölür çiçek

pastoral bir hüzün

geçer mevsimlerin üstünden.

kalkütanın gözyaşı ırmakları

hicran eyler geceyi

aslanağzı döşeklerde

sevişen aşıklar için

muson rüzgarları

taşır okyanus yalnızlığını.

natüvanem yüzü genç bakirenin

aşkı hatırlatır baktığım her çiçekte.

Page 45: BEYAZ ARİF AKBAŞ

45

loş bir ışıkta kayboluyorum.

acı içinde acı

kendimden yarattığım kız

hazin yalnızlığım benim

içimde duran ellerini

çek çıkar ruhumdan

nar-ı beyza ellerini

çek çıkar ruhumdan

ben bir çiçeğe aşığım.

kağıttan yüzüyle kadın

yalnızlığı taşır gözlerinde

küçük perilerin gezdiği

bal peteği evlerde

venüs akşam güneşini

daldırır balçık çamura

şiir serpintileri arasında

begonyalar boyun eğer

en ıssız yerlerine gecenin.

her çiçek matemi gösterir bana

sayıkladığım seraplara benzer

solmuş bir yaşımın ardında

kısalır,

kısalır,

hayat…

Page 46: BEYAZ ARİF AKBAŞ

46

Page 47: BEYAZ ARİF AKBAŞ

47

SAHNELER I

Su masalından görünümler:

yaşadığım suskun hazlar içinde

kırmızı,alev ve nar

cennetin meyvesi ; çınlar , çatlar , ışıtır

düş çiçeklerini , ürperen sevgiyi görmek

için bunca yıl sonra ağrı çiçekleri,

açar her yanına gecenin , buzlar ülkesinde

çıplak bedeni , güneşlerle okşanan

göğüslerin çıplak bedeni , ya da …

kandan zarif

ve zarif öldürücü kuşlardan

su gülleri …

üzgünlük doğumu , yüreği alıştırmak için,

çöller ülkesinde bir bulanık serap ,

yaprakları eriterek akıyor ta içime ,

ta dışıma , korkunç güzel bir kokuda

o sonsuzluk durağının içlerine doğru,

yitirilmiş zamanlardan ötede , beyaz gövdeyi

öpüşüyle gizleyen , usul usul toprağın o

mucizesini , askiz şehrinin üstünde , altında

ırmakların , yamyassı deniz salyangozu gibi

güç kurtarılmış iyonya türküsüyle

geliyor gece. aşk toplayarak boş tarlalardan.

ressamın soğuk gizemine

fırtınalarla dolu hayatımız

sahnelerini çizer usulca

rüyaların içindeki rüyalarda …

Page 48: BEYAZ ARİF AKBAŞ

48

ateş varlıkları

periler ve zehir

aşk gibi yapışkan

ve de çözünük

ve ıslak , aşk gibi …

çıplak beden üzerinde

yak su güllerini yalımında şamdanların

istekleri gözlerinde taş adamların

biriktirdiği balbal yontu .

sevincim senden gelir ; canlı , ölgün seninle

tepeden tırnağa durmadan , ayazlar

ürperen bendimde.

su yaratıkları ağıtlar yakar ona.

geçmiş zamanlarda rüyalarım sürerken ,

doyum olmaz güzelliğine su güllerinin …

Page 49: BEYAZ ARİF AKBAŞ

49

Page 50: BEYAZ ARİF AKBAŞ

50

CĠVELEK

sarayda değil yeniçeriler

sarayda düşer gölgeler

bu çiniden duvarlara

bu turkuvaz duvarda

bu yaşlı çınarda yitik minyatürlerimizin.

kasr-ı adalet içun

soğuk mermer üzerinde

sergilenir merzifonlu‟nun kesik başı

taşmış kıyısına bu nehrin.

kadife giysili hokkabaz

arpin tellerine dokunurken

uzaklardan işitilir sesi

civelek,

civelek…

Page 51: BEYAZ ARİF AKBAŞ

51

Page 52: BEYAZ ARİF AKBAŞ

52

SAHNELER II

Su masalı değil mi?

bu metafizik ıssız kalıyordu öğleden başlayarak

biraz hareketlendiği o saatte

çünkü yalnızca o zaman yarıyordu götürmeye

buzdan kalbi

yapılması ve tekrar yapılması için

yeni birimlerinin

akşam palyaçoların dönmelerinden

sonra işlerinden o saatte

yeniden kavuşuyordu olağan dinginliğe

buzdan kalbi

ve ıssız oluyordu yeniden

yalnızca ara sıra

tembel tembel sürükleniyordu

kocaman bir çölde

„çorak ülke‟lere doğru…

buzdan kalp

doğada hızla kuruyordu kendisini

endişeli palyaçolara karşın

metafizik henüz pek ilerlememişti

yavaşça kaybolmamış düşlerde

şimdiden ruh alıyordu gece

alacakaranlığın sisi içinde,

büyük yakut kentlerin kıyılarında…

Page 53: BEYAZ ARİF AKBAŞ

53

uzanan geçmişin sesini

eritene kadar mekanik saat

buzdan kalp kuruyor kendisini

güneşin doğuşundan beri sürüp giden

günah ışığından yorgun bekleyişle

kımıldamadan duruyor duruyordu

bütün aşkı duruyordu

ve bütün sarhoşluğu, ayıklığı.

savrulan dalgaların üstünde

deniz yosunu imgeler

buzdan bir rüya gibi

tatlı tatlı yayılıyor, yayılıyordu…

Page 54: BEYAZ ARİF AKBAŞ

54

Page 55: BEYAZ ARİF AKBAŞ

55

SĠMGE VE SĠSLER

ben senim, sense ben.

suda erimesi gibi

şarabın, sen de ruhunu

erittin benim ruhumda

artık sana dokunan şey,

dokunur bana da.

sen bensin, bense sen.

hayallerinle yoğrulmuş simge

ellerinden uzanıyor sislere

arınmış bir geçmişte

hakasyam içinde benim

artık ne ben benim,

ne de sen sensin.

suda erimesi gibi

şarabın, sen de ruhunu

erittin benim ruhumda

artık sana dokunan şey,

dokunur bana da.

sarılacağım sana

küpün içindeki noktalar

benliğimi sararken

yok olacağım

Nasıralı İsa suretinde.

Page 56: BEYAZ ARİF AKBAŞ

56

Page 57: BEYAZ ARİF AKBAŞ

57

UYUYAN GÖL

uyku malikanelerini süsleyip

yıldızların aydınlattığı topraklarda

bundan uzun bir zaman önce

kim bilir ne düşler kurmuştu göl.

sudan insan silueti gibi

kırmıştı camları

ağlamak

için…

hayat boyu

hüznün o bitmek tükenmek

bilmez çağında,

geceye dua okur periler

rüzgar şarkı söylerken

karanlık derinliklerin yüzüne

kağıttan kıyametlerde

kim bilir ne düşler kurmuştu göl

bundan uzun bir zaman önce…

Page 58: BEYAZ ARİF AKBAŞ

58

KRAL VE KUKLACILAR

İspanyol Kralı emrettiğinde,

kuklalar ortalık yerde yakılacak diye;

Her yerde, insan tahta insan peşinde.

Kuklalarla dolu arabalar, odun yığınlarına

doğru taşındı. Bulundu gözden düşmüş bir

kuklacı en iyisinden. Yakılacaklar

listesi incelendi onun tahta bebeklerinin

unutulmuş olmasından korkularak.Sonra…

Adam sinirlenerek yazı masasına oturdu.

Ve bir mektup yazdı Krala:

Yakın beni! Kalemini biraz daha sivrilterek

bir daha yazdı.Yakın beni!Bana bunu mu layık

görüyorsunuz? Yok etmelisiniz beni!

En usta işlerimde her zaman

Mutluluğu düşlemedim mi?Şimdi ise

bana adi bir yalancı gibi davranıyorsunuz!

Hey! Tahta şövalyeler

Kralınız tam bir korkak…

Size söylüyorum:

Yakın beni!

Page 59: BEYAZ ARİF AKBAŞ

59

Page 60: BEYAZ ARİF AKBAŞ

60

GOTĠK ISTIRAPLAR

bir gün bu korkunç görünüşten çıkıp

sonunda.sevince sığdırsam övgü.

acılarla doğrulayan meleklere ben.

yüreğin duru sesli çığırtkanlıklardan

hiçbirini.gizli amacı , sevenleri yitirirken,

her şeyi onların içinde suskuyla

devindirmek değil mi sadece.acıyı

öyleyse.her şeyden önce ağırlığı,

uzun sevgi yaşantısını , dile gelmez şeyleri.

sisli ve dumanlı akşamların matemini.

Page 61: BEYAZ ARİF AKBAŞ

61

yalnız yükselir ilk acı , dağlarına doğru

hakasyanın.ve sessiz yankıda bir kez

olsun duyulmaz çığlıkları.fırtına vadisinde

akan yüzüm daha da anlar seni.ne çok

severim o zaman seni , ey ağrı geceleri.

üzgünce dünyaya bakar dururuz.sonlarını

görmek için çırpınıp.oysa bizim ancak

kış yapraklarımızdır onlar.süslü püslü

mutluluğun resimli salonu gibi.bakın

tanıdıklarımız da buradalar.tanımamak

tanımaktan eğlenceli sadece.kalbin uzuvları ,

hepsi , gösterilmekte , öğreticidir , verimli

kılar sizi.-sahi öyle mi? – bu meydana

bir mutlu düştüğünde.bizi neredeyse

şaşırtan duyguyla yaşardık.yeryüzü kovmakta,

biz çoğalmakta direniyorduk.sen her zaman

haklıydın.adsız sansız seninim ta baştan

beri ben.ölerek yanına geldim.buradadır

dile gelmezin zamanı…

Page 62: BEYAZ ARİF AKBAŞ

62

Page 63: BEYAZ ARİF AKBAŞ

63

SÜRGÜN ġAĠR

sürgün insan,

hicreti her zaman seveceksin

ilk halkanın kurulduğu

derinlikler sarılmış yedi iklim dört kıtada

susuşlar, uzaklıklar

çekici, korkunç derin

görürsün kendi ruhunu orda

aşkların gül gibi açtığı

o aynada, o sonsuz yayılan büyü

çekici, korkunç derin

salınırken örtük kanatlarıyla

senin de kalbin dinlenir bazen

uyku tapınakları ve mahmur mezarlıklarda

düş gücünün iklimine doğru

ayrılığın zorluğuyla birlikte.

karmaşası olan kişi için

yalnızlık yeridir düş…

Page 64: BEYAZ ARİF AKBAŞ

64

servetlerini kimseler bilemedi

yeşerip çiçeklendiği o altın çağdan

bu zamanda

anahtarı yitik bir mağaradaymışçasına

çürümeye başladığımızı

haber veriyordu

ufku sürgün olan şairi:

bir hazineyi açarcasına

geniş, büyük, derin bir yara açmak

bu kara çağın göbeğine

yıldızlaşıp…

yepyeni sürgünlerin içinden

sonsuz güzele

sonsuz iyiye

sonsuz sevgiliye

„en iyi anlatış artık susmaktır‟.

Page 65: BEYAZ ARİF AKBAŞ

65

Page 66: BEYAZ ARİF AKBAŞ

66

KENTAW KALESĠ

gecenin karanlık karası

kurdum düşünü sevincin

aşkın hüzün alan tonuyla

kaleler yaptım kendime

gündüzün ayrılık saati

güneşe kederle düşen

aşkın hüzün alan tonuyla

evler yaptım kendime

ve uyurum rüyalarıma

derin evli kalelerde

özgür bir okyanus gibi

ne gündüz ne geceyle…

Page 67: BEYAZ ARİF AKBAŞ

67

Page 68: BEYAZ ARİF AKBAŞ

68

MASAL MEKTUPLARI

Olga Sagalakova için…

özenle gizlenmiş semboller arasında

neyin sesi tizleşirken

aşkımı yitirdim bir an

suratının halini aynada

Rahmaninov‟u parkta görürsünüz

çizgi roman okurken

ya da göldeki yosunlara bakarken

insanların gecikmişliğini görürsünüz

ve başlar yeniden

tasarımı üzüntülü şeylerin

„nerede isen orda değilsin‟

acıyı yaşayan mevsimlerde

mektuplarımı açarım birer birer

masalımsı müziğini duyabilirsin

sigma beyazıyla yüzünün

en sonsuz deneyimler

tasarımı üzüntülü şeyler.

Page 69: BEYAZ ARİF AKBAŞ

69

Page 70: BEYAZ ARİF AKBAŞ

70

OSĠRĠSĠN GEMĠLERĠ

ay ve güneş ışığının

görmediği değmediği yere

doğru

hayal içinde melek

dokuyorum

kemiklerimi kapı biçimli

yontuyorum

tanrı ile insan arasında

ölüm yolcusu gemilere

huşu veren göz yaşlarımla

kemiklerimi oymacı dikkatiyle

yontuyorum

tozda ve külde

yansıttığım gizem

oyuncak veya kapris değil

yansıttığım gizem

tanrı veya insan değil

altı metre altındayım yerin

on dört metre uzunluğunda

karanlığa bakıp da

ak ve kır renge bürünerek

en güzel şiirlerimi

merhamet şiirlerimi

derin sulara bakarak

söylüyorum

sevgi, tapınma, sürgün

tanrı ile insan arasında

ölüm yolcusu gemilere

huşu veren göz yaşlarımla

susuyorum.

Page 71: BEYAZ ARİF AKBAŞ

71

Page 72: BEYAZ ARİF AKBAŞ

72

SAGALOSSOSLU KIZ

Acıyla yoğrulmuşum ben;

Gökyüzünün silindiği

Yağmurla ağlayan siyah gözlerde,

Ve tüm yitip gitmiş hayallerin

Yetmiyor bana hiç biri şimdi.

Gerçek olmayan hayat;

Olga Sagalakova‟nın kalbidir şimdi

Elleridir karlı dağların parıltısı,

Islak saçlarıdır bir gökkuşağının

Renkleri içinde gizlediği,

Annesinin dediğine göre;

Bu düşlerin yetmiyor bana hiçbiri.

Sözcüklerimi ödünç alırdım

Romanlarda yaşadığım kimselerden,

Sevgi ve arayıştır bu

Kaybolduğum umutsuzluğun içinde.

Düşler, düşler

Ben sana ulaşamıyorum…

Page 73: BEYAZ ARİF AKBAŞ

73

Page 74: BEYAZ ARİF AKBAŞ

74

SEVGĠLĠM SĠBĠRYA

Kara sedirler arsında

sevgilim Sibirya.

Titretir siyah gözler gibi rüyalarımda

tuba ışıklarını cennetin.

Yakut hayallerin düşleri

sevgili hüznüm Sibirya.

Ürkütür mavi sözleriyle şarkılarımda

hayatımın fedakar gölgelerini.

Duman kentlerin kıyılarında

sevgili kahrım Sibirya.

İpek sayfalarına düşen o zümrüt alevlerin

karşılar kıyamet meteorlarını.

Zümrüt alevlerin uçurumunda

sevgili yangınım Sibirya.

Işıldar yağmur damlalarının berraklığı

sığındığım ormanda, terk ettiğim saraya.

Page 75: BEYAZ ARİF AKBAŞ

75

Page 76: BEYAZ ARİF AKBAŞ

76

KURGAN

Çok uzaklarda, Hakasya‟da

renklerin yüreğine gülüyor

bir adam ve bir kadın.

Altın adam, bir Teleüt

mumya taşıyor

sessizce topraktan gövdesinde.

Gümüş saçlı bir kadın,

tabut arıyor

şekilsiz balçık benliğinde.

Issız kurganlarda, Sibirya‟da

rüzgarlarla tutsak ruhlar

bir ölüp bir yaşıyor.

Davul sesleri geliyor uzaklardan,

tabutun içindeki mumya

için söylüyor şarkısını yaşlı kam:

kamennaya baba

yada, yada, yada

huda, huda

kamennaya baba…

tam tam tam

tamtammmmm

tam, tam.

Page 77: BEYAZ ARİF AKBAŞ

77

SĠHĠRLĠ GÖL

sonbaharın hüznü gibi ölürken

suda gölgesi yaşamın

savrulur rüzgarda gam çeken

çocuk ruhu aşıkların.

göl uyuduğu zaman

soluğu içinde karanlığın

seni bana dalgalar getirirdi

öpmek için dudaklarından.

gerçek olmayan bu düş

kum tanecikleri gibi sessizce

büyülemişti beni.

tek yanlı sevdamın bulanık

hayali içinde karanlığın

bilmeden tükettiği ısrarına

ağlardı, ağlardı ruhum…

Page 78: BEYAZ ARİF AKBAŞ

78

Page 79: BEYAZ ARİF AKBAŞ

79

ĠNCĠ KÜPELĠ KIZ

solgun ay ve parlak güneş

siluetler gökyüzünde siluetler

melekler gibi kaybolmuş biri

aşkıma benzer bir denizde

siyah gözlü güzel meleğim

hüzünlü bahar gün bayramında

solmuş aşktan bekleyişten

ses şarkılarını dinleyen periler gibi

bir masal vardı hatırlayamıyorum

zambaklarla nakış işleyen falcıya dair

değneğini çiçek sanıyor hani

sonra bir kum saati buluyor çölde

çöl çölden uzakta duruyor öylece

resim yoksa,

der ki inci küpeli kız:

„üşüyor yıldızlar çölde‟.

silinip gitmiştir tüm bildiklerim

bu ıssız çölde.

Page 80: BEYAZ ARİF AKBAŞ

80

RENKLER SÖZLÜĞÜ

beyaz kaybolmalarım dünyadan

kırmızı ve gereksiz birkaç ayrıntı

kahve rengi soylu ve acıklıdır

pembe var kılar aşkımızı

rüzgarda ölen ikinci yeni bir sarı vardı

ona şarkılar söyleyen mavim diye

yeşil yapraklı yeşil bir anı

ve bu üzgün gözler siyahtır.

Page 81: BEYAZ ARİF AKBAŞ

81

BÖCEK MEKTEBĠ

ipekler dokunup yazıldı da

ağlamayı öğrendik biz

tutunamadığımız mevsimlerin şarkısıydı o an

bakarak pencerelerden kırılan yüzlerimize

doktorlar arasında solgun duran

Çehov‟un yüzdüğü nehrin parıltılarında

altıncı koğuşun sakinlerini

tekrar gördüm.

Pasternak‟ın Dr. Jivago‟sunu da gördüm

balalaykasının tellerine dokunurken

felekten an çalan Rus köylüleri gibiydi

sonbahar yaprağı ellerinden

eski bir kitaba akıyordu.

şimdi ise

böcek mektebinde kitap kurtları

sözcükleri seçerek bitiriyor bu kitabı.

Page 82: BEYAZ ARİF AKBAŞ

82

YILDIZNAME

Kazı resimleri çizerken

Bir yıldızname gördüm rüyamda

Geçmişin acılarından oluşmuş

Bir sayfasında eski yara

Bir sayfasında şekiller vardı

Ve o prenses,

Ateşböceklerinin gövdelerinin

Yanıp sönmesi kadar

George Samsa misali

Gecenin karanlığından ürken

Sokak fenerlerinin ışığı gibi

Çizgi çizgi,

Dağlardan esen rüzgarda

Hüzünlü görüntüler büyürken

Proust‟un bir aşkı olan Swan ile

Marazlı bir keşişin yolculuğundan

Nilüferler dökülüyordu geceye

Islak ıslak,

Kazı resimleri çizerken

Gördüğüm yalnızlığım benim

Yıldıznamesi sonsuz bir göğün.

Page 83: BEYAZ ARİF AKBAŞ

83

Page 84: BEYAZ ARİF AKBAŞ

84

HĠMALEYALAR

Karahindiba kadar sonsuz

bir şarkı

himaleyaların doruklarından

budist keşişlerin dökülüyordu dudaklarına

anlaşılabilecek bir şey değildi

gözlerin renklerini değiştirmesi

ve tavşanların dağlara küsmesi

eskisi gibi kartalları göğe süzülmesi

tibet tapınaklarının çinilerini

yağmalayan kültür elçilerince.

Kumdan dökülmüş şehirlerin

süt kalpli insanları, bilge insanları

dualarını dağların iyesine götürecek

kuzey rüzgarlarını bekliyor şimdi.

Dağların iyesi uykusundan uyandığında

milyonlarca karahindiba özgürlüğün

şarkısını söyleyecek

himaleyaların doruklarından uzanan yeryüzüne.

Page 85: BEYAZ ARİF AKBAŞ

85

ġAHMARAN

nedir senin derdin

gölge yapan karanlıklarda

nedir senin bu halin

bal dolu kuyularda

masal bu ya

bir yokmuş bir varmış

şahmaranın dostu az

düşmanı çokmuş

adama söyle demişler

söylemiş tüm bildiklerini

sırtındaki yılan kabuklarına

aldırmadan dökmüş içini

şahmaran adamı görünce

tüm hıyanetine aldırmadan

oğlum ilk akan kanımdan

ölmesin bedenin içmeyesin

sonra akan kanımdan

içki dirilesin demiş

ölümsüzlüğü böyleymiş lokmanın

bilinen tarihiyle ilk jurnalin

vakanüvislerce hasıraltı edilen.

Page 86: BEYAZ ARİF AKBAŞ

86

Page 87: BEYAZ ARİF AKBAŞ

87

PAMUK GANDE

pamuk gande

pamuk gande

süslü o ince parmakların

kalbimin yelpazesi üstünde

bir cam parçası

bir mısır tanesi

bir de kömür parçası

gözlerin nerede?

masallarından geçerek

kırk sene evvel

kırk sene sonra

tüm neşeli resimlerde

inliyor

pamuk gande

beni dinliyor

pamuk gande

düştüm beyaz kulağından

zamanı tüketip bitirerek

sarkacındaki kollarına akrebin

gande zamanı unut

camdan sarayında

mısır ülkesinde

kömür gözlerinle

her şeyi unut

sen tut beni

beni tut.

Page 88: BEYAZ ARİF AKBAŞ

88

Page 89: BEYAZ ARİF AKBAŞ

89

GÖZTAġINDAN GÖRÜNTÜLER

gözlerimin üzerine sürdüğün

sihirli bir taştan

çıkarıyorum

sulu boya resimlerimi

seyredenlerin

çevresinde boğuk anıların

uçurumu

düzenliyordu her şeyi

büyük boşlukta

sulu boya resimlere tutunarak!

-Ne anladınız???

Page 90: BEYAZ ARİF AKBAŞ

90

Page 91: BEYAZ ARİF AKBAŞ

91

TAHTA PRENS

Soluğu içinde karanlığın

Beyaz bir gül gibi

Beyazsın, narinsin, yorgunsun

Anastasia.

Gül titrer, solar

İncinirsin olamazsın bir kök.

Gül küçük, beyaz

Üzgün uykulara dalarak

Ağlar yağmurun sesiyle.

Bir tahta prens var

Yokluğu içinde karanlığın,

Sesim gibi ağzındaki

İncitmeden yapraklarını

Öpecek dudaklarından.

Page 92: BEYAZ ARİF AKBAŞ

92

TĠBET ġARKILARI

nilüferler açıyor şafakta

nilüferler açıyor şafakta

gölcüklerin sularında hayatın

gözlerinin beyaz ışığı

yağmur damlalarını seviyor

benden habersiz

salıyor damlalarını yağmur.

nilüfere dökülüyormuş yüreğim

nilüfere dökülüyormuş yüreğim

rüzgarların esintisinde hayatın

tibetlilerin beyaz meleği

matem şarkılarını söylüyor

benden habersiz

söylüyor şarkılarını yağmur.

Page 93: BEYAZ ARİF AKBAŞ

93

VĠKĠNGLER

kar ağaçları

hissediyorlar sözleri yükünü,

bir anlamı varmış gibi…

on üç kabilenin

söyledikleri ninnilerin

mutlak gücünde.

şimdi gece, şimdi karanlık

kentin kıyılarında

yağma ediyorlar kirli elleriyle

sisli suratları gibi ifadesiz

buldukları her gölgeyi.

gemiler gölgelerle limandan

tıka basa dolu ayrılırken

yorgun denizlerin üstünde

zamana düş kurar

bir boru sesi.

vikinglerin giysilerinden esen

soğuk kış rüzgarlarında

parıltılı kadehlere dökülerek

içirilir insan yüzleri

fin mızraklı üç atlıya.

bir susuzluktu bu

hiçbir kaygı duymadan

söylendiği gibi.

Page 94: BEYAZ ARİF AKBAŞ

94

ÖLÜ DENĠZ PAPĠRÜSLERĠ

babilin katılaşan yüreğine

iki melek indirilmişti

insanları sihirden korumak için

şapkalar yapsınlar diye.

usta hattatlar tarafından

ve işinin ehli entelektüellerce

arzulanan güçler şapkalardan

çıkarılıp papirüslere yazıldı

sırlarla dolu bir şiir gibi.

yansıyor pişmanlığın aynasında

ölü deniz papirüsleri

hayal kuran suratlarda

tanrı bağışlasın diye günahları.

Page 95: BEYAZ ARİF AKBAŞ

95

TAġ PLAK

Ses. Gramofonun

en derin yalnızlığında-bir anı

senin ışığını

ölüler ülkesine katan.

Belleğim sonsuzlukta yitmiş,

aşkın

yalın sözlerinde.

Wagner‟e göre gizem

dalgın esin perileri gibiydi

isaldonun

beyaz yüzünde.

Mum.yazılmış bir sayfa-

ondan daha eski

bir taş plak

Olga‟nın öyküsünü şakıyan.

Page 96: BEYAZ ARİF AKBAŞ

96

NAR AĞACI

dedemin büyü kitabında

bir nar ağacı,

cennetin meyvesi

ya da yaşam tohumu

fışkırır kristalden

bir şişede

tozun boşluklarında.

dedemin büyü kitabında

güzden parçalar da var

yağmur damlaları gibi

dökülen nisandan aralığa

bir yaşamın

gölgeden boşluklarında.

büyü

bir ölüm gibi ortak.

Page 97: BEYAZ ARİF AKBAŞ

97

NEY VE FLÜT

ney de görünmez şeyler

kökleri dünyadan kopmanın

kendi son anımıza

girerken

o sudan heyulada.

unutulmuş bir alev gibi

insan ruhuna doğru

buruk flütlerin hüznüdür

akan yabanıl düşüncelerde.

ve eski neyler eski flütler

aşkıdır doğu ile batının.

ney ve flütün gizemli

birlikteliğinde

kokusu var sisin.

ve eski neyler eski flütler

aşkıdır siyah ile beyazın.

Page 98: BEYAZ ARİF AKBAŞ

98

ĠÇĠNDEKĠLER

HAKASYADA TĠYATRO 9

BRAHMA 10

KAPTAN NEMO 11

HALLAÇ 13

KAMMEGENNON 15

HAYYAM 17

YARKENT 19

GÜNEġ YUTAN GÖLGELER 21

BĠLGE VE AġK YILLARI 24

KANGURU 26

DEDE PAġA 27

BAY SURET 29

DÜġSEL HAKASYA 31

KAYIP ÜLKE 33

ġAMAN AYĠNĠNDEN GÖRÜNTÜLER 35

Page 99: BEYAZ ARİF AKBAŞ

99

GALA VE LOTUS ĠÇĠN 37

ÖLÜM MAKĠNESĠ 39

ġĠRĠN 42

ÇĠÇEKNAME 44

SAHNELER I 47

CĠVELEK 50

SAHNELER II 52

SĠMGE VE SĠSLER 55

UYUYAN GÖL 57

KRAL VE KUKLACILAR 58

GOTĠK ISTIRAPLAR 60

SÜRGÜN ġAĠR 63

KENTAW KALESĠ 66

MASAL MEKTUPLARI 68

OSĠRĠSĠN GEMĠLERĠ 70

SAGALASSOSLU KIZ 72

SEVGĠLĠM SĠBĠRYA 74

Page 100: BEYAZ ARİF AKBAŞ

100

KURGAN 76

SĠHĠRLĠ GÖL 77

ĠNCĠ KÜPELĠ KIZ 79

RENKLER SÖZLÜĞÜ 80

BÖCEK MEKTEBĠ 81

YILDIZNAME 82

HĠMALEYALAR 84

ġAHMARAN 85

PAMUK GANDE 87

GÖZTAġINDAN GÖRÜNTÜLER 89

TAHTA PRENS 91

TĠBET ġARKILARI 92

VĠKĠNGLER 93

ÖLÜ DENĠZ PAPĠRÜSLERĠ 94

TAġ PLAK 95

NAR AĞACI 96

NEY VE FLÜT 97

Page 101: BEYAZ ARİF AKBAŞ

101