20
yıl: 9 sayı: 31 bogaziçi bülteni

bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan [email protected] Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

  • Upload
    dothien

  • View
    221

  • Download
    2

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

yıl: 9 sayı: 31

bogaziçi bülteni

Page 2: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

2

Avrupa Çalışmaları MerkeziAvrupa Çalışmaları MerkeziÖğrenci ForumuÖğrenci Forumu

AVRUPA ÇALIŞMALARI MERKEZİ NEDİR?

Boğaziçi Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi Prof. Dr. Süheyla Artemel veNedret Kuran Burçoğlu tarafından, Avrupa çalışmalarında disiplinlerarasıaraştırmalar yapmak ve Türk – Avrupa ilişkilerindeki kültürel boyutu kıyaslamalı birçerçeve içerisinde vurgulamak amacıyla 1991 yılında kuruldu. Mayıs 2000’de Üniver-site Senatosu, Merkez’deki çalışmaların çapını bütün sosyal bilim dallarını kapsayacakşekilde genişletmeye karar verdi.

Avrupa Çalışmaları Merkezi (AÇM) Türkiye ve diğer AB’ye aday ülkelerinAvrupa’ya entegrasyon aşamalarında akademik ve entelektüel çok sesli bir düşünceplatformu oluşturmayı amaçlamaktadır. AÇM, akademisyenlere proje oluşturmaaşamalarında araştırma olanakları sağlar. AÇM, akademisyenlerin, kamu ve özel sek-tör çalışanlarının düşüncelerini paylaştıkları bir kurum olarak AB – Türkiyeilişkilerinde tartışmaların yoğunlaştığı bir odak noktası görevini üstlenmektedir.

AÇM, ulusal ve uluslararası konferansların yanı sıra, halka açık Jean Monnetseminerleri ve uzmanlar için atölye çalışmaları düzenlemektedir. Bu sayede, AÇM,çalışanların ve sivil toplum örgütleri üyelerinin Avrupa’daki eşdeğer kurumlarlaetkileşime geçerek iletişim ağı oluşturmaları için büyük fırsatlar sunmaktadır.

AVRUPA ÇALIŞMALARI MERKEZİ ÖĞRENCİ FORUMU

AÇM projelerine gönüllü olarak öğrencilerin de katılması amacıyla Ekim2002’de AÇM Öğrenci Forumu (AÇMÖF) kurulmuştur. Bu projelere katılmanın yanısıra kendi planladığı birçok etkinliği de hayata geçiren AÇMÖF, her yıl düzenli olarakyürüttüğü kendi organizasyonlarında da Türk/yabancı öğrencileri ağırlamakta, buöğrencilere konusunda uzman kişilerin deneyim ve bilgilerinden faydalanabilecekleri,fikirlerini serbestçe tartışabilecekleri ve üretken olmaları yönünde teşvik edici bir plat-form sunmaktadır. 2003 yılından bu yana, her yıl Türkiye’deki çeşitli üniversitelerdenöğrencileri bir araya getiren Boğaziçi Buluşmaları ile yine her yıl Avrupa’nın çeşitliüniversitelerinden ellinin üzerinde katılımcıyı Avrupa Birliği’nden uzmanlarlabuluşturan European Weekend School ve bunun yanında her dönem düzenlenençeşitli tematik seminerler, organizasyonların ana çerçevesini oluşturmaktadır. Bunundışında, AÇMÖF, konusu güncel konular, dönem içindeki politikalar, tartışmalardüşünülerek belirlenen çeşitli konferanslar düzenlemekte; yine bu konularbağlamında her dönem iki tane olmak üzere AÇMÖF Bülteni yayınlamaktadır.

Page 3: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

3

SahibiBoğaziçi ÜniversitesiAvrupa Çalışmaları Merkezi AdınaProf. Dr. Hakan Yılmaz

EditörErdem Selvin

TasarımErdem Selvin

YazarlarBurak DemiryakanCeren GünelDeniz ÖzbaşElif Sercen NurcanErdem SelvinZeynep Çetin

İçindekilerSayfa 4 - Osmanlı’dan Günümüze

Basın Sansürü

Sayfa 6 - Al-Mamlakat Al-Maghribiyyah (Fas Krallığı)

Sayfa 8 - Parmaklıklarla Zaptedilen Şeffaflık: Tutuklanan Gazeteciler

Sayfa 10 - Diplomaside Yeni BirSilah: Türk Dizileri

Sayfa 12 - 100 Days of Summer:‘Yaz’ın Türkiye Hali

Sayfa 17 - Türkiye’nin Orta Doğu Politikasına Genel Bir Bakış: Rol Model mi Yalnız mı?

Sayfa 18 - AÇMÖF’ü Bir DeMezunlarımızdan Dinleyin!

Sayfa 19 - Seminer: Teorideve Pratikte LGBT Olmak

Editörden...

Boğaziçi Bülteni’nin bu yılki ilk sayısıyla,9 Ekim’de düzenleyeceğimiz “Teoride vePratikte LGBT Olmak” seminerimiz öncesindekarşınızdayız. Son sayfamızda taslak progra-mına yer verilen seminerimiz tüm öğrencilerinkatılımına açıktır. Dönem boyunca düzen-lenecek tüm etkinliklerimiz hakkında detaylıbilgilere internet adresimizden ulaşabilirsiniz.

Birbirinden farklı konulara ev sahipliğiyapan Bülten’in 31. sayısı, gündemde hala sıcak-lığını koruyan basın sansürlemelerinin butopraklardaki ilk örnekleri üzerine yapılan ana-liz ile başlıyor. Daha sonrasında ise Fas üzerinegeniş çapta bir değerlendirme, ifade özgürlüğüçerçevesinde tutuklu gazeteciler üzerindengazetecilik mesleğine uygulanan baskılar, ulus-lararası ilişkilerde yeni medya düzeninin rolü,geçtiğimiz yaz gündemi meşgul eden olaylarıngeniş bir özeti ve Türk dış politikasının OrtaDoğu ekseninde kazanımları ve kayıpları hak-kında bir analiz yer alıyor.

Yazılarımıza dair görüşlerinizi e-postaadreslerinden bize ulaştırabileceğinizi hatırlata-rak hepinize keyifli okumalar dilerim. Bir sonra-ki bültende görüşmek üzere...

[email protected] Erdem Selvin

Page 4: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

Osmanlı’dan GünümüzeOsmanlı’dan GünümüzeBasın SansürüBasın Sansürü

Burak [email protected]

Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür,aslında Anadolu topraklarına yabancıdeğil. Baskıcı ve sansürcü yönetimiylebilinen II. Abdulhamid’ten de önce ilkdefa Sultan Abdulaziz dönemindekurumsallaşan sansür yıllar içindeevrilse de hala basında ve yayıncılıkta etkisini sürdürüyor.

Sultan Abdulazizd ö n e m i n d e1864’te basınla il-gili ilk nizam-name (tüzük)Fransa’da III.Napolyon döne-minde hazırlananbasın kanunun-dan çevrilerekyayınlandı. Bun i z a m n a m e y egöre yayın yap-mak isteyenlerruhsat alacak,devletin iç güvenliğini ve asayişi bozucubir suçun işlenmesini kışkırtan venizamnameye aykırı yayın yapangazeteler hükümetçe kapatılacaktı. Bunizamname bir süre sonra yeterligörülmedi ve Kararname-i Ali ya-yınlandı. Bu kararname kanun vetüzüklerin üstünde bir güce sahipti vekararnameyle birlikte memleketin genelçıkarlarına aykırı davranmak gerekçe-siyle birçok dergi (Muhbir, Vatan, Diy-ojen vb.) süreli ya da süresiz olarakkapatıldı. Kararname-i Ali de bir süresonra yetersiz görülerek ‘gazetelerinbasılmadan önce muayenesi usülü’neuygun ilk sansür kararnamesi gaze-telerin ilk sayfalarında 11 Mayıs 1876’dayayınlandı; fakat ertesi gün çıkanöğrenci olaylarının ardından yürürlük-ten kaldırıldı. Abdulhamid’ten öncekidönemde gazetelere gerçek anlamda birsansür uygulanmamışsa da kitaplar

1857 tarihli Basmahane Nizamname-si’ne uygun olarak Meclis-i Maariftarafından incelendikten ve ruhsataldıktan sonra basılıyordu.

Abdulhamid tahta geçtikten dört aysonra ilan edilen I. Meşrutiyetanayasası Kanun-i Esasi’ye göre‘matbuat kanun dairesinde serbest’olmasına rağmen Abdulhamidmeclisi ‘tatile çıkarma’ yetkisini kul-lanarak kapatınca meşhur baskı vesansür dönemi başladı. Abdulhamiddöneminde çeşitli komisyonlarla(Encümen-i Teftiş ve Muayene, Ted-kik-i Müellefat Komisyonu, Kütüb-iDiniyye ve Şer’iyye Tedkik Heyeti)denetim ve sansür tamamen Saray’ıngözetimine alındı, ruhsat almak

zorlaşt ır ı ldı ,alınsa bile san-sür komisyon-larına ince-lenmek içinverilen kitap-lar, dergiler vegazeteler delikdeşik bir haldegeri gönderildi,baskıdan kor-kan ve yılanhalkın ve hattayazarların için-den ‘curnal-

ciler’ ortaya çıktı, hürriyet, vatan,adalet gibi birçok siyasi kelime biryana Abdulhamid’in kardeşi V.Murat’ı çağrıştırdığı için ‘deli’, YıldızSarayı’nı çağrıştırdığı için ‘yıldız’, Ab-dulhamid’in karakteristik burnunuakla getirebileceği için ‘burun’ ke-limeleri yasaklandı, Halit Ziya veTevfik Fikret gibi dönem yazar veşairleri en umulmadık eserlerininsansürlenmesiyle evlerine kapandı.Çeviri eserler için de aynı baskı sözkonusuydu. Hamlet, Kral Lear, Mac-beth gibi oyunlar kralların devrilme-siyle ilgili olduğu için yasaklandı.Hatta bilim kitaplarında Abdul-hamid’in ilk harflerinden bazı kimyave matematik formüllerininyazılması bile yasaklandı. 33 yıllıkyoğun baskı ve sansür dönemininardından yönetimi ele geçiren İttihatve Terakki Cemiyeti II. Meşrutiyet’i

ve Kanun-i Esasi’yi ilan etti.

24 Temmuz 1908’de İttihat ve Terakkiyönetimi altında artık sansürün kalktığıve artık basının özgür olduğu açıklansada İttihat ve Terakki’nin basınözgürlüğü uzun sürmedi. Matbuat Ka-nununda değişiklikler yapıldı ve de-vletin iç ve dış güvenliğini bozabilecekşekilde yayın yapan gazetelerinhükümetçe kapatılmasına ve sıkıyöne-tim bölgelerinde sansür kurulunun izniolmadan gazete yayınlanmamasınakarar verildi. Muhalif yayınlar sansür-lenmeye devam edildi. İttihat ve Ter-akki Fırkasının muhalif partisi olanHürriyet ve İtilaf Fırkasını savunanŞehrah gazetesi ve ardından onundevamı olan gazeteler 14 kez kapatıldı.

Milli mücadele döneminde MilletMeclisi ilk defa 6 Mayıs 1920 tarihli birbakanlar kurulu kararnamesiyle yayınyasağı uygulamasına başladı. Buyasağın amacı işgalci devletlerinbağımsızlık mücadelesini engelleyiciyayınlarını durdurmaktı. Birçok ildesansür merkezleri kuruldu. Milli Mü-cadele kazanıldıktan ve tek partidönemi başladıktan sonra her iktidarınbaskı aracı olan sansür uygulamalarıdevam etti. Abdulmecit’in halifeliğini vehalifelik kurumunu destekleyenyazarlar İstiklal mahkemesi tarafındantutuklandı. Şeyh Sait ayaklanmasıgerekçe gösterilerek kabul edilenTakrir-i Sükun Yasası’yla birçok gazetekapatıldı ve yargılamalar yapıldı. Tek

Abdülmecid Han

4

Page 5: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

parti döneminde başta Cumhuriyet, Vatan, Yeni Sabahgazeteleri olmak üzere birçok gazete sık sık geçici süreliğinekapatıldı. Tan, Görüş ve Yurt ve Dünya gibi sol görüşlü gazeteve dergilerin satılmaması, öğrencilere ve devlet memurlarınaokutulmaması için yazılı ve sözlü emirler verildi. DöneminBasın ve Yayın Umum Müdürü Selim Sarper’in onayıyla 1939-1945 arasında basına yönelik yoğun bir baskı ve sansürpolitikası izlendi. Tan Olayı’ndan da anlayabileceğimiz gibisansür ve yasaklar genellikle sol yayınlara yönelikti. Demokrat Parti dönemine kadar bu devam etti.

Demokrat Parti de Abdulhamid’ten sonra iktidarı elinegeçiren İttihat ve Terakki Partisi gibi bir önceki dönemin san-sür uygulamalarının artık son bulduğunu, basının artıközgürleştiğini söylese ve muhalefetteyken basına yönelikbaskıyı eleştirse de ‘basın hürriyeti’ ilkesine yalnızcaiktidarının ilk yıllarında sadık kaldı. 1931’den beri yürürlükteolan basın yasası 21 Temmuz 1951’de değiştirildi. Basınçalışanlarına sendika kurma hakkı dahil birçok hak tanındı.Gazeteci Ahmet Emin Yalman bu dönemi ‘Basınımızın AltınDevri’ olarak tanımladı. Kısa süren bu özgürlük dönemi ‘VurAbasıza’ adında bir mizah dergisinin süresiz kapatılmasıylason buldu. Basın yasasında cezaları arttıran değişiklikleryapıldı. Basını denetim altında tutmak için DP tarafından TB-MM’de kurulan istediği evi veya kurumu arama, gazete vedergileri toplatma, gazeteleri matbaalarıyla birlikte kapatmayetkilerine sahip Tahkikat Komisyonu kuruldu. Bu dönemdetoplam 824 gazete ve dergi hakkında dava açıldı. Birçok gazeteci tutuklandı.

Askerlerin yönetime el koyduğu 27 Mayıs 1960’tan 12 Mart1971 müdahalesine kadar DP’nin basın yasasının anti-demokratik hükümleri değiştirilse de özellikle sol yayınlarayönelik sansürler, gözaltılar ve yasaklar devam etti. 1971muhtırasının ardından 11 ilde ilan edilen sıkıyönetiminkomutanlarına partileri, sendikaları, dernekleri kapatmak,mektup ve haberleşmeleri sansürlemek, basını ve her türlü

yayını denetlemek ve basımevlerini kapatmak gibi genişyetkiler verildi. 1980 askeri darbesine kadar ve darbeninhemen ardından binlerce kitap toplatıldı, yakıldı, san-sürlendi; onlarca yazar ve gazeteci tutuklandı, işkencelere gönderildi.

12 Eylül döneminde süresiz kapatılan Hayat, Arayış,Partizan gibi onlarca derginin ve gazetenin yanı sıra 20derginin yazı işleri müdürleri ve 50 yazar hakkında 404dava açıldı. Sıkıyönetim mahkemelerinde görülen budavalarda toplam 2500 yıl hapis cezası verildi. Toplam79 ton yayın ve kitap toplatılarak yok edildi. 1982Anayasasının kabul edilmesiyle gazete, dergi, broşür,kitap, el ve duvar ilanlarının basılması, çoğaltılması, yayımlaması ve dağıtılması izne bağlandı.

19 Mayıs 1990’da kabul edilen kararnameyle basınayasaklar getirildi. Olağanüstü Bölge Valilerine sakıncalıgörülen yayınların bölgeye girmesini yasaklama, buyayınları basan matbaaları kapatma yetkisi verildi. Özel-likle Kürt sorununa ağırlık veren yayınlar yasaklandı.

Basın tarihimiz boyunca iktidarın düşünce yapısına uy-mayan, ona muhalif yayınlara karşı her zaman baskıuygulanmıştır. Basına yönelik baskıdan şikayet edenama ardından iktidara gelen hiçbir parti basına yönelik sansür ve yasakları durdurmadı.

Kaynaklar: 1-) http://www.pirvakfi.8m.com/sansur.html2-) Cevdet Kudret, Abdulhamit Devrinde Sansür3-) Mustafa Yılmaz, Yasemin Doğaner, Cumhuriyet Döneminde Sansür: 1923-1973

Görsel Kaynaklar:1-) http://www.gazetecileronline.com/upload/resimler/haber/Basin_sa-nsur.jpg2-) http://belgelerlegercektarih.files.wordpress.com /2012/11/ abdc3bcl-hamid.jpg3-) http://www.mserdark.com/wp-content/uploads /2008/12/censorship-ben-heine-450x400.jpg4-) http://www.istanbultarih.com/wp-content/uploads/2012/06/ Sultan-

_Abd%C3%BClaziz.jp

Sultan Abdülaziz

5

Page 6: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

6

Al-Mamlakat Al-Maghribiyyah*

Ceren Günelceren.gü[email protected]

-Nerelisin?-Türkiye.-Gerçekten mi? Erdoğan’ı çok seviyo-rum ben.-Ben sevmiyorum.-Niye, Müslüman değil misin?

Bu ve buna benzer muhab-betlerle karşılaşmam belki sizişaşırtmayacak, ama beni şaşırttı.Çünkü geçen sene bir kere bile böylebir olay yaşamadım. Halbuki Türkolduğumu her alışverişimde muhak-kak vurgulardım ki Türk dizilerindenmuhabbet açıp gerekli pazarlığı yapa-bileyim. İnsanlar da o beklentimifazlasıyla karşılamıştı veya birkaç se-ferden sonra onlar o beklentiyi bendeyaratmıştı. Türkiye’den olduğumuduydukları an konuştuğumuz konuhiçbir zaman siyasete sapmaz; dizi,yemek, dil, en fazla din üzerindengelişirdi. İki seferde de bir ay kaldım.İlkinde hiç böyle bir şeyle karşılaş-mamış olmam ve şimdi karşılaşmamsadece tesadüf elbette. Ama zaman-laması beni düşüncelere daldıran birtesadüf de aynı zamanda. Nitekim Fashalkı, kralın da hükümetin de Mı-sır’daki darbeye ve katliamlara karşıtutumundan rahatsız. Verilen tepkiyiyetersiz buluyorlar ve yönetimi darbe-cilere en başından destek vermekle,dolayısıyla yapılan katliamlardan so-rumlu olmakla suçluyorlar. Mısır’ınRabat Büyükelçiliği’nin kapatılması vebüyükelçinin sınırdışı edilmesi aslındaen büyük ve sembolik talepleri. Bu se-beple büyükelçilik önünde, benimkaldığım sadece bir ay boyunca bile,birçok protesto yapıldı. Bu protesto-larda basın açıklaması yapanlar genel-likle Fas’ın İslami aydın kesimleri veonların oluşumları oluyordu. Yaniaslında Fas Başbakanı ve Adalet veKalkınma Partisi’nin başı AbdelilahBenkirane “Biz Müslüman Kardeşlerile bağlantılı değiliz” derken doğruyusöylüyordu. Fas’ta belki de en güçlümuhalif grup kendini İslamcı olarak

tanımlayanlar. Yurtdışından yayınyaptıkları internet adreslerinde, A-dalet ve Kalkınma Partisi’ni Fas KralıVI. Muhammed’in maşası olarak gör-düklerini oldukça sert yazı ve kari-katürlerle dile getiriyorlar. Tabii Fasbasınında her şeyi dile getirebilmek okadar kolay olmadığı için, internetikullanan yalnızca onlar değil; ülkedesol-seküler olarak adlandırılabilen mu-haliflerin şansı da o. Fas gazetelerindeMısır’daki darbe ve katliamlarla ilgilihaberler bile, dış basından özetler ha-linde yer almakta daha çok. DışişleriBakanlığı’nın, 14 Ağustos 2013katliamıyla ilgili olarak internetadresinden yaptığı eleştiri ise birkaçcümle ile sınırlı kaldı. Hal böyleyken,Erdoğan’ın Mısır’ı sahiplenişi en azın-dan bazı Faslıların sevgisini pekiş-tiriyor olsa gerek.

durumlar yaşanacak mı; herhangi birendişeye rastlamadım ben. Her şey sonderece milkporttu bu konuda yani. Kra-lın bu yetkiyi nasıl kullanması gerekti-ğine dair uzun vadeli hedefleri olan birprotesto değildi çünkü. Tamamen ya-pılan hataya yönelikti. Polis şiddetibizde can alırken Gezi’ye nasıl can ver-diyse aslında, orada bu yaşanmadı.Çünkü halk bölgelerinde yaşanan de-ğişiklikleri de görerek, bir rejim deği-şikliği talebinde değil. İnsanlaristikrardan, krallıktan memnun; huzur-luca yaşamak istiyorlar. Bu yüzdenArap Baharı’ndan da diğer ülkelerkadar etkilenmedi Fas. Elbette mem-nun ol-madıkları şeyler var ve sokağaçıkıyor-lar. Yine ben oradayken, büyükbir protesto daha oldu işsizliği hedefalan. Fas’ta işsizlik oranı %8,8; üniver-site mezunu işsizler %16 iken 15-24 yaşarası işsizler %18 oranında. Protesto-ların hedefinde ise, bazı bakanlarınistifasıyla kan kaybı yaşayan koalisyonhükümeti vardı. Daha önce anayasal re-form ile olası bir baharın önünü kesenkraldan sonra, şimdi hükümet de aynıtaktiği kullanmakta yargı reformu vaat ederek.

Bir de Erdoğan’ın Gezi protes-tolarından kaçmak için sığınak olarakkullandığı Kuzey Afrika ziyaretlerindennasibini alan Fas vardı karşımda bu se-fer. Kralın Erdoğan ile görüşmemesi vedillendirilen farklı sebepler aklımı kur-calamaktaydı. Kral kendi ülkesindekianti demokratik uygulamalara bak-madan, Erdoğan’a mesaj verme kaygı-sıyla görüşmemezlik edecek değildizaten. Ama yine de bir kralın ziyaretegelen bir başbakanla görüşmemesi içinönemli bir sebep olmalıydı. Acaba bu,Erdoğan’ın Orta Doğu’daki gerçek nü-fuzunun göstergesi miydi? Sebebi herne olursa olsun, bizim için önemli birolaydı. Sebebini öğrendikten sonra dahala aynı önemi sürdürmekte. Evet,kral o tarihte gerçekten Fransa’daymış.Yani kasıtlı yapılan bir şey yok. Ama bu-rada dikkat çekilmesi gerekilen nokta;Fas kralının ülkede bulunmadığı bir va-kitte apar topar Fas ziyareti yapmak.Hatta kralın geri dönebileceğini düşü-necek kadar kendini nüfuzlu görmek,resmi ziyaret programına kralla gö-rüşme koymak. Eğer gerçekten bilin-miyorsa kralın olmadığı, yani dahaönceden randevu talebinde bulunul-

Resmi adı: Fas KrallığıYönetim Şekli: Meşruti KrallıkDevlet Başkanı: Kral VI. MuhammedBaşbakan: Abdelilah Benkirane/Adalet veKalkınma Partisi (PJD)Parlamento Başkanları: Karim Ghellab(Temsilciler Meclisi), Muhammed CheikhBiadillah (Danışmanlar Meclisi)Başkent: RabatNüfus: 32.309.239 (2012 tahmini)Resmi dil: Arapça ve Amazigh (Berberi dili)Ortalama yaşam süresi: Kadın 75,6; Erkek73,9Ortalama evlenme yaşı: Kadın 26,4; Erkek:31,4GSMH: 97,17 milyar (2012)Büyüme oranı: % 2,9 (2012)

Bu yılki Fas ziyaretimin geçenyıldan farkı sadece Orta Doğu’da yaşa-nan gelişmelerle sınırlı değil tabii.Yaşları 4 ile 15 arasında değişen 11 ço-cuğa tecavüzden hüküm giyen İspan-yol Daniel Galvan Vina’nın, kralıntahta çıkışının 14. yıldönümü vesile-siyle çıkan genel aftan yararlanmasısonucu gerçekleşen protestolar, dış ba-sına yansıyan polis şiddeti ve nihaye-tinde affın kaldırılması, ben Fas’agitmeden hemen önce gerçekleşti. Af kaldırılırken yapılan açıklamadaolduğu gibi, benim Fas’ta gözlemle-diğim de; çok sayıda kişinin bir aradabulunduğu af listesinde kralın tek teksuçları bilemeyeceği, dolayısıyla pedo-filinin suçunu bilmeden af kararı ver-diğiydi. Yani suçlu o değil, ona listeyisunanlardı. Olay da affın kaldırıl-masıyla kapanıp gitti. Acaba affedilendiğer insanların suçları ne,önümüzdeki senelerde bunlara benzer

Page 7: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

7

madıysa durum daha da vahim zaten.Öyle veya böyle, yine de mesaj vermeyeçalışırken, kendisine mesaj verildi Er-doğan’ın. Bu konuyu ülkesindeki Ada-let ve Kalkınma Partisi üyesi bir Faslıile konuşurken, beni yanlış anladı veaçıklama yapmaya kalktı: “Bize çokkızdınız biliyoruz, ama gerçektenFransa’daydı”. BenimAKP destekçisi olduğu-mu düşündüğünü anla-dığım an durumu açık-ladım ve üzülmek biryana, sevindiğimi dilegetirdim. Sonra kendiAKP’leri kadar, bizimAKP’mizi de benim-sediğini dile getirdi veGezi üzerinden küçükbir tartışma yaşadık.Fakat kendisi palalıSabri Çelebi’nin Fas’taolduğunu dahi bilmeyecek kadar bilgi-sizdi, onu Erdoğan ve AKP sevgisi ile başbaşa bıraktım.

Bir diğer önemli olay da Faskralının hastalanması. Geçen yıl dahasta mıydı, bilmiyorum. Ama hiçbirdedikodu bile duymamıştım bununhakkında. Fotoğraflarında da gayetsağlıklı görünüyordu. Bu yıl bahar dö-neminde İrlanda’da Erasmus yaparkenedindiğim Faslı bir arkadaşım, banakrallarının ciddi bir hastalığı olduğu-nu, ama bunun kimseyle paylaşılma-dığını söyledi. Fas’a tekrar gelir gelmezinsanlara sorduğum ilk sorulardan biribu hastalık oldu doğal olarak. Hastalıksöylentisi doğruydu. Ne hastalığı oldu-ğu söylenmiyordu, ama hastalığı halktarafından da biliniyordu. Tedavi gö-rüp iyileştiği söyleniyordu. Ki Erdo-ğan’la görüşememesine sebep olanFransa ziyareti de tedavi amaçlıymışdiyorlar. Fotoğraflarına baktım. Enbakımlı, en photoshoplu olması gere-ken haliyle bile çökmüş olduğu yüzün-den anlaşılmaktaydı. Eğer erken ölürsene olur diye düşündüm. Nitekim kralınoğlu Moulay Hassan henüz 10 yaşın-daydı ve amcaları olmasına rağmen ve-liaht ilan edilmişti. Ama yakın zaman-da bir taht değişikliği gerçekleşirse,yine de bu çocuk prensin tahta geçmesive danışmanlar eşliğinde kral olması bekleniyor.

Bütün bunların da çerçeveninbir parçası olduğu Fas gezim bu seferdaha anlamlı oldu. Ama böyle olma-saydı da benim için yine unutulmazolacağını biliyordum bu sefer gitme-den. Zaten o yüzden bir daha gitmekistedim ya. “Paran ve zamanın varkengörmediğin ülkelere gitmelisin.” dü-

şüncemden beni uzaklaştıran –şimdi-lik- tek ülke Fas oldu. Geçen sene aşıkoldum bu ülkeye, tekrar yaşamak iste-dim onu. Tabii bu sefer ayrılmak çokdaha zor oldu; dönerken uçakta zırılzırıl ağladım, seneye yaza yine gitmeli-yim, daha uzun kalmalıyım düşünce-lerine hemen başladım. Bu sefer Fas

kültürünün de daha çokiçindeydim çünkü. Ge-çen sene Agdal adlı, Fas-’ın en Avrupai semtle-rinden birinde, Ameri-kalı, Avrupalı arkadaş-larımla yaşıyordum. Busene ise Medina’da(Arapçada şehir anla-mına gelen Medina, şe-hirlerdeki eski tipyerleşim yerlerinin ismi-dir), bir riadda (Faslı-lıların geleneksel evi),

Faslı bir aile ile yaşadım. Geçen senepek hoşlanmadığım, sebebi bir ikideneyip bırakmam olan Fas yemekler-ine tutuldum. Ailenin her öğündesürekli “Kul, kul” (Ye, ye) baskılarıylayiye yiye kilo aldım. Darija (FasArapçası), Fransızca, Fusha (KlasikArapça) ve İngilizce konuşan çok dilliaileme hayranlık duydum. “Bir deBerberi olsalardı, 5 dil biliyor ola-caklardı, vay be” diye düşündüm, kıs-kandım. Fas’ın kuzeyine gittiğimdeİspanyolca ile kar-şılaştım. Darija bi-le İspanyolca keli-meler içeriyordu,Fransızca değil.Oraya kadar git-mişken, İspan-ya’ya da geçtim.Belki İstanbul’dayaşayan biri içinkıta değiştirmek okadar ilginç gelmiyor kulağa; amasadece kıta değil, yarım saatte feribotlaülke de değiştirdim. Her ne kadar kar-şılıklı etkileşim hat safhada olsa da ikitarafta da, birbirinden çok farklı ikidünya gördüm. Tanca’da plajda bikinilikadın yoktu. Rabat’ta oluyordu, çünküturistler giriyordu. Ama Tanca’ya kadargiden, İspanya’ya geçer herhalde yüz-mek için. Nitekim Tarifa’da plajda üst-süz güneşlenen insanlar çoğunluktaydı.Tanca’da ilginç diğer bir olay, çok turis-tik bir şehir olmasına rağmen insanla-rın güneydekilere nazaran daha kapalıgiyinmeleriydi. Ama daha muhafazakargörünmesine rağmen de, daha çok lafatılan –bu sefer İspanyolca- da biryerdi. Ayrıca adım başı Fas bayrağınınbulunması, arkadaşıma haklı olarak

“İspanya değil, Fas burası mesajı” yo-rumunu yaptırttı.

Dediğim gibi bu sene daha çokFaslı oldum. Geleneksel Fas kıyafetidjellaba koleksiyonu yaptım, Fas ayak-kabısı aldım. Öyle ki dönüşte uçaktayanımda oturan çocuk benimle birdenFransızca konuşmaya başladı. Benanlamayınca “Pardon, ben sizi Faslısandım” dedi ve ben tabii çok mutlu ol-dum. O tırt şehirlerarası otobüslere debindim, hem de kaç kere! Geçen senetren, okul aracı, kiralık araba gibi dahagüvenli ulaşım araçlarını kullan-mıştım. Bu sene otobüse binmek zo-runda kaldım, ama hadi hayırlısı de-dim. Türkiye’den gelen birinin korkuduyması zaten biraz anlamsız oluyor;ama hem Fas’ta kazalar daha çok, hemde otobüslerin bazıları çok eski, kırıkdökük. Şoförler de maşallah, hız yap-mayı seviyorlar. Özellikle de Chef-chaouen’e giderken geçtiğimiz dağ ya-maçlarında kaza yapmamamız kadar,kalp krizi geçirip ölmemiş olmam dasevindirici. Ve o heyecanlı yolculuk so-nunda bana Rabat’ı ikinci plana attıra-cak şehir olan Chefchaouen’e ulaşmakpaha biçilemez. Minik bir dağ şehri.Mavi-beyaz mimariye sahip. Bunun se-bebi de, yıllar önce Müslümanlar be-yaz, Yahudiler mavi evlerde yaşarmış.Sonra bir olduklarını, birlikte yaşa-dıklarını vurgulamak için renklerini

birleştirmişler. Daracıkmavi-beyaz sokak-larındaki baharat koku-lu dükkanlar, gece yüz-lerce mumla aydın-latılmış meydanı, bir-çok hippinin uğrak yeriolmakla kalmayıp bazı-larına yuva da olmuşolması, herhangi birterastan veya tepeden

izlendiğinde hayran bırakacak man-zarası aklımdan çıkmıyor. Rabat’adöndükten sonra gördüğüm her ras-talıya Chefchaouenli damgası yapış-tırmam da bundan mütevellit. Ka-zandığım başka bir Faslı özelliği de buoldu zaten; Fransız kafelerinde, cadde-ye bakan masalarda oturup gelengeçeni izlemek. Ve Fas’ı, benim deyaşadığım olumsuzluklarına rağmençok sevmek. “Fas çok pis” deyip kendi-leri de orada çöplerini yere atan, İs-panya’da 5 Euro (55 Dirhem) bahşişvermeye kalkışıp Fas’ta 20 Dirhem’içok gören, trende sarıklı ve Kur’anokuyan adamın arkasından terörist es-prileri yapan “batı”lılardan olmamak.İşte o zaman Fas, çok daha güzel…*Fas Krallığı

Görsel Kaynaklar:1-) http://factsanddetails.com/2-) royaltyinthenews.com

3-) http://www.mapsofworld.com/

Bizde ampul, Fas'ta gaz lambası. Parti ismi ise Arap-ça, Berberice ve Fransızca olarak üç dilde yazılmış.

Fas kraliyet ailesi: Veliaht Prens, Kral, Prensesve First Lady

Page 8: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

Parmaklıklarla Zaptedilen Şeffaflık: Parmaklıklarla Zaptedilen Şeffaflık: Tutuklanan GazetecilerTutuklanan Gazeteciler

Elif Sercen [email protected]

Gazetecilik, Avrupa’da Aydınlan-ma Çağı’nın etkisiyle ortaya çıkmışve doğası gereği birçok tartış-manın göbeğinde yer almış birmeslek dalıdır. Ne yazık ki,demokrasi kültürünün kök sal-madığı toplumlarda en fazla baskıgören insanlar da çoğunluklagazeteciler olmaktadır. Bu bas-kının tezahürü olarak, geçmiştebirçok ülkede mesleklerindenötürü işkence, hatta idamlacezalandırılmış gazeteciler, günü-müzde hapsedilme yoluyla sus-turulmaktadırlar. Her ne kadargazetecinin fiziksel bütünlüğünebir zarar gelmese de, toplumunbilgilendirilmesi ve yönlendiril-mesinde büyük paya sahip olan bukişilerin maruz kaldığı tehdit vekorku, temel insan haklarındanbiri olan ifade özgürlüğünü kısıt-lamaktadır. Bu sonuca bağlıolarak, yozlaşmış bir toplumun or-taya çıkışında ifade özgürlüğününyoksunluğu önemli bir rol üstlen-mektedir.

Medyanın geçirdiği teknolojikevrim ile her geçen gün daha genişkesimlere ulaşma imkanını bulangazeteciliğin öyküsü, matbaanıntopluma güncel bilgi sunumuamaçlı kullanımı ile başlamıştır.Önemli toplumsal olaylarınaktarıldığı, önde gelen insanlarınyaptırımlarının bildirildiği gazete-ler, insanların çoğunluğu için 17-20. yüzyıllarının arasında genel-likle tek bilgi kaynağını oluş-turmuştur. Devletlerin resmi ga-zetelerinin varlığının yanısıra, izinverilen yerlerde özel gazeteler debasılmıştır. Fransız İhtilali’ni izle-yen süreçte gazetelerin milliyet bil-incini oluşturmaktaki etkisi keş-fedilmiş ve milli devletlerinoluşum sürecinde bu etkiden

faydalanılmıştır. 20. yüzyıla gelin-diğinde ise, resmi gazetelerin toplumubilgilendirme rolünü özel gazetelerinüstlendiği gözlemlenmektedir. Özelgazetelerin etki alanı genişledikçe,gazetecilerin sembolize ettiği önemartmış ve gazeteciliğin sınırlarınınçizilmesi gibi kritik konular tartış-malara sebep olmuştur. Dünya gazete-cilik tarihinin tartışma çıkartanörneklerinin arasında en bilinen bazı-ları; 1898’de Emile Zola’nın “J’Ac-cuse” makalesi ile müdahil olup hapiscezası aldığı Dreyfus Vakası, 1974’teBaşkan Richard Nixon’ın istifasıylasonuçlanan Watergate Skandalı’nınBob Woodward ve Carl Bernsteintarafından Washington Post gazete-sinde ifşa edilmesi, 2010’da 1.2 milyongizli belgenin kamuoyuna sunulduğuWikiLeaks olayı ve 2011’de patlakveren Rupert Murdoch’un baş sorum-lusu olduğu News InternationalSkandalı’dır. Bu tür olayların sonu-cunda gazetecinin topluma sunduğubilginin doğruluğu, tarafsızlığı vegazetecilik etiği tartışma konusuolmuştur.

Türkiye’deki gazetecilik geçmişi ince-lendiğinde, hem resmi hem de özelgazeteciliğin Tanzimat dönemindebaşladığı ve ikisinin kısa süredetoplumu bilgilendiren temel kaynakhaline geldiği gözlemlenmektedir.Gazetenin bu denli önemli bir kon-uma gelmesi, demokrasi anlayışınıneksikliğiyle beraber kontrol mekaniz-ması olarak sansürü ve gazetecilerincezalandırılmasına gidilmesini doğur-muştur. Görevdeki hükümet ile örtüş-meyen fikirler sunan gazetecilerin herdönemde karşılaştıkları sorunlar açı-sından Türk gazetecilik tarihi örnek

bakımından zengindir. II. Abdülhamiddöneminde de 1980’lerde de gazetelerkapatılmış, gazeteciler sürülmüş vetutuklanmışlardır. Türki-ye’de politikideolojilerin çatışmasının doğurduğutoplumsal huzursuzluk dönemlerinde,darbeler sonucunda veya hükümetin di-rektifleri ile hapsedilen gazetecilerin tamsayısı bugün bile bilinmemektedir. Gün-cel durum hakkında daha fazla bilgiyeulaşmak mümkün olsa da, mevcut tabloiç açıcı değildir. Bilgi edinme ve gazeteciözgürlüğünü savunma amaçlı kurulanUluslararası Sınır Tanı-mayan Gazete-ciler topluluğunun 2012 raporuna göreTürkiye, 72 tutuklu gazeteci ile dünya bir-incisidir. Tüm dünyada azalma eğili-minde olan gazeteci tutuklamalarınınTürkiye’de bu denli fazla olması ifadeözgürlüğünün korunması hakkındaendişelere sebep olmaktadır.

İktidarların ve toplumsal bütünlüğünbulunduğu vaziyete işaret eden gösterge-lerden biri gazetecilerin uğradığı baskımiktarıdır; tecrübeler sonucunda bubaskının arttığı dönemlerde siyasi güçdengelerinin değişime uğradığı gözlem-

lenmiştir. Nitekim,Demokrat Parti’nin 27Mayıs 1960 Darbesineticesinde kapan-masında rol alan se-beplerden biri Tah-kikat Komisyonu gibidemokrasi mantığıylaörtüşmeyen bir ya-pının kurularak ba-sının tutuklama vesansürlemeyle sus-turulması olmuştur.Gazetelerin sansür-lenen sayfalarının be-

yaz çıkması ve DP karşıtı tavır sergileyengazetecilerin ağır cezalara maruzkalması, her geçen gün kötüleşen genelvaziyetin DP tarafından gizli tutulmaçabalarının sonuçlarından birkaçıdır.Gazetecilerin olağanüstü baskı altındakaldıkları bir başka önemli siyasi döne-meç 12 Eylül 1980 Darbesi’dir. 60 Darbe-si’ndeki kadrodan daha deneyimli olduğukabul edilebilecek askeri yönetim kadro-sunun devletin idaresini ele almasıylabaşlayan yeni bir siyasi düzen kurmasürecinde 400 gazeteci için toplamda 4bin yıl hapis cezası istenmiştir. Suçlanan

8

Page 9: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

gazetecilere toplamı 3 bin 315 yıl olanhapis cezaları verilmiş, 31 gazetecicezalarını çekmeleri için cezaevlerinegönderilmiştir. Kendisini demokratikolarak nitelendiren herhangi bir dev-let için facia kabul edilebilecek busayıya ulaşılması darbe yönetimindefazla zaman almamıştır. Olaylarıngenel gidişatı ve hür haberciliğeuygulanan bu baskının temel sebebi,darbenin de meydana gelmesinde deönemli bir rol oy-nayan, neoliberal po-litikalar izlemeyebaşlayan dünya ülke-leriyle “70 sentemuhtaç” Türkiye’ninuyum-lu hale getir-ilmesi amacıdır. Yenipolitikaların uygu-lanıp kabul göre-bilmesi için sorunçıkarmayan bir top-lum ve uysal bir me-dyaya ihtiyaç ol-duğundan, yapılanher değişiklik, tutuk-lanan daha fazla gazeteciyi beraberin-de getirmiştir. Sonuçta, darbeyönetimini ciddi şekilde eleştirebile-cek bir gazete kalmamış, sindirilenmedya muhalefet olmayı bırakmıştır.

Günümüze gelindiğinde, yukarıdabahsedilen tablodan görünüşte farklı,netice olarak aynı bir durum sözkonusudur. Yeni bir darbe planı yap-tıkları iddia edilen ordu mensup-larının yanısıra bu plana destekvereceği iddia edilen gazetecilerin veyazarların usulüne göre yargılan-madan cezaevine gönderildikleri,davanın iddianamesinin hazırlan-ması ve tutuklananların bir hakiminkarşısında ifade verebilmeleri aylarıbulan Ergenekon Davası’nın da dahilolduğu bu süreçler toplumu tartışma-lara sevk etmiştir. Ergenekon DarbePlanı’nın medya kolunu oluşturduğuiddia edilerek başlatılan Oda TVDavası’nın 14 sanığının arasındaSoner Yalçın, Nedim Şener, HanefiAvcı ve Ahmet Şık bulunmuş, diğerbir sanık olan Kaşif Kozinoğlu ceza-evinde hayatını yitirmiştir. Hazırla-nan iddianamede, sanıkların faaliyet-lerinin halkı düşmanlığa ve TSK’yıdarbeye teşvik ettiği suçlamaları, di-jital medya ve telefon dinlemekanıtlarıyla temellendirilmiştir. Fa-kat, kanıt sayılan konuşmalar, gazetebaşlıkları ve yazı içeriklerinin top-lumda halihazırda tartışılan, sanık-ların haricindeki gazeteciler tara-

fından da yazılarda kullanılmış konu-lara benzemesi, yeniden ifadeözgürlüğünü ve bilgi edinme hakkınıtartışmanın içine dahil etmiştir. Kanıtsayılan konuşmalarda belirtilen kişiselgörüşler eğer herhangi biri tarafındanda dile getirilebilecek mahiyette ise, ogörüşleri dillendiren herkes suçlumudur? Ve Avrupa İnsan HaklarıSözleşmesi’ni imzalamış bir ülkedekişisel görüş bildirmek hangi şartlar

altında suç sayılmalıdır? Sorun dahaileriye götürülürse, gazetecilere nor-mal bir vatandaştan ifade konusundadaha fazla müsa-maha gösterilmesi,medyanın demokrasiyi sorgulama-larıyla ayakta tutması görevi içinönemliyse, neden herhangi birimizindillendirebileceği bazı düşünceler bu14 sanık için suç sayılmıştır? Busoruların cevabını veremeden haklıbir dava sürecinin yaşanacağınıdüşünmek bir hayaldir. Ne yazık ki,cevaplar verilemeden duruşmalarınsonucu belirlenmektedir. Gelecekte debüyük ihtimalle tekrar karşılaşılacakbu sorunlar halının altına sü-pürülmektedir.

İfade özgürlüğüne saygı sihirli birdeğnekle herkese bahşedilebilir birözellik değildir. Toplumun kendi di-namiklerine göre şekillenen bu saygı,temelleri sağlam atılmış demokratikyönetimlerde yürütmeyi, yasamayı veyargıyı aynı anda kontrol edilebilecekneredeyse tek mekanizma olan med-yanın gücünün kaynağını oluşturur.Kukla gazetelerin ve yönlendirilmişhaberlerin topluma yayıldığı toplum-larda, medya ne yönetmeyi eleştire-bilir, ne de yasamanın çıkardığıyasaları topluma tarafsız bir şekildeaktarabilir. Böyle bir durumu yarat-manın ne denli basit olduğunu kendiülkemizin deneyimlerinden çıkarta-biliriz. Hükümet veya ordu eliyleyapılan birkaç örnek niteliğindeki

niteliğindeki cezalandırmadan sonragazeteciler ve yazarlar zaten kendiler-ine otosansür uygulamaya baş-ladıklarından, bu tür atmosferiyaratmak, yönetimin yukarıdanaşağıya doğru ve eleştirilemez ol-duğuna inanılan ülkelerde son derecebasittir ve sık sık başvurulan bir kon-trol mekanizmasıdır. Tam tersi du-rumlarda, tarafsız ve bağımsız med-yanın hüküm sürdüğü toplumlarda,

yönetmenin yaptığıneredeyse her hareketsorgulanmakta, ya-samanın her adımıtakip edilmekte veyargının verdiği karar-lar toplumsal bazdatartışılmaktadır. Şef-faflığın baz alındığı butoplumlarda, telefondinlemelerinin sözkonusu olduğu, baştaörnek verilen RupertMurdoch skandalındaolduğu gibi, en basitifade özgürlüğü ve bilgi

edinme hakkı ihlali toplumsal tepkiylekarşılanmaktadır. Ancak, temel insanhaklarının ve özgürlüklerinin nere-deyse gündelik ihlallerine alışmış,olanları sorgulamaya bile yanaşmayantoplumlarda, medya anca ve ancak birTV ekranı görevi görmekte, neye izinveriirse topluma izin verileni yan-sıtmaktadır. Bu tür toplumlardademokrasiyi ve medeniyeti ileriyetaşıyacak olan ayakların birkaçı ke-silmekte, tüm toplum sansürün vebaskının başladığı dönemde sıkışıpkalmaktadır. İlerlemenin daim kı-lınması için, ülkemizde sıklıkla ihlaledilen bu hakların ve özgürlüklerindaha iyi anlaşılması ve korunmasıgerekmektedir.

Kaynaklar:1-) http://www.shapell.org/manuscript.aspx?1700382-) http://www.time.com/time/magazine/article/0,9171,942983-1,00.html3-) http://www.bbc.co.uk/news/uk-141240204-) http://wikileaks.org/5-) http://www.telegraph.co.uk/news/uknews/phone-hacking/8634757/Phone-hacking-David-Cameron-announces-terms-of-phone-hacking-inquiry.html6-) http://en.rsf.org/introduction-24-03-2011,32617.html7-) http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikaldetayv3&arti-cleid=1112893&categoryid=818-) http://web.archive.org/web/20080502095744/9-) http://www.tbmm.gov.tr/tarihce/kb11.htm10-) "Cumhuriyet'in Seksen Yılı Ansikopedisi","Cumhuriyet Gazetesi", 200311-) http://www.belgenet.com/12eylul/12092000_01.html12-) http://haber.sol.org.tr/medya/odatv-davasini-anlama-kilavuzu-1-gazeteciler-neyle-suclaniyor-kanitlar-neler-haberi-4969813-) http://www.echr.coe.int/NR/rdonlyres/3BAA147F-29C9-48CE-AF64-FB85A86B2433/0/Convention_TUR.pdf

Görsel Kaynaklar:1-) http://img.bulawayo24.com/articles/behind-bars.jpg2-) http://media2.intoday.in/indiatoday/images/stories/free_speech_350-_020213100237.jpg3-)http://www.haberhakki.com/wp-content/uploads/2011/11/Nedim-%C5%9Eener-beraat-etti.jpg

9

Page 10: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

oldu. Peş peşe kurulan özel televizyon veradyo kanalları arasında rekabet başlamış;her kanal kendi yıldızlarını ve şovlarınıyaratmaya başlamış ve böylelikle aslındaacımasız olan dizi dünyasının tohumlarıatılmıştı. Daha tek kanallı dönemlerde siyahbeyaz olarak da olsa yayınlanmaya başlanandiziler ve hayatımıza giren Türkçe dublajlıyabancı diziler Türkiye’de gençlere hitap ed-erek yeni bir kuşak yaratıyor ve eğlencedünyasını şekillendirmeye başlıyordu. 90’lı

yıllara gelindiğinde ise televizyon kanal-larında bir dizi patlamasının gerçekleştiğinigörmeye başladık. Günümüzde ikonlaşmış,senaryosundan bazı bölümleri dillere ple-senk olmuş ve hatıra yüklü etkilere sahipolan dizilerdi bunlar. Reyting ölçümlerinindaha yeni yeni başladığı bu dönemdedizilerin etkilerini sokaklardan ölçmekmümkündü. Aile içi dramların ve komedi-lerin ağır bastığı, aşk hikayeleri ve macerayüklü olaylarla dolu hikayeleriyle 90’lı yıllardizi sektörü günümüzde var olan reka-betçiliğin de temellerini atıyordu. Bu vebenzeri yollardan geçerek insanlara eviçinde hoş vakit geçirme amacı taşıyandizilerin zamanla insanlar üzerinde yarattığıetkiler değişmeye, şahşahalı hayatların gös-terilmesi ile özenme ve kültürel değişiklik-lere yol açmaya başladığı gözlenmiştir. Vedizilerin dünyaya pazarlanmayabaşlanmasıyla diziler etkilerini ülke genelin-den daha uzaklarda da sürdürmeye başlamıştır.

Televizyon dizilerinin Türkiye’de çokpopüler olmasının yanı sıra ekonomik an-lamda ihracat ürünleri arasında geniş birsektörü ifade etmektedir. Yapılanaraştırmalarda da Arap dünyasında

den biri haline geldi.” diyerek aslında asılişi eğlence olan dizi sektörüne siyasal birbakış açısı kazandırıyor. Bunun yanındadiziler hakkında yapılan anketler,çalışmalar ve hatta yazılan tezlerin deişaret ettiği gibi dizilerin akademik birboyutu olduğu da gözden kaçırılama-yacak bir gerçek.

Peki her sezon yüzlerce dizinin üretildiği,yüksek bütçeler ile binlerce insanaekmek kapısı olan ve yine onlarcası“tutmadığı için” yayından kaldırılandiziler nasıl oldu da günümüzde birerdiplomatik silah haline geldiler? Busoruya kestirmeden bir cevap vermekmümkün. Fakat detaylı bir şekilde kavra-mak için öncelikle Türkiye’de medya vedolaylı olarak dizi sektörünün neaşamalardan geçerek bugünlere geldiği-ne bakmamız gerekiyor.

Türkiye’de medya dediğimizde aslındageçmişi çok uzun yıllar eskiye gitmeyenbir sektörden bahsediyoruz. Yazılı medyaaraçlarını bir kenara bırakırsak; 1964yıllında çıkarılan bir yasa ile kurulanTRT, 1968 yılında da ilk TV yayınınabaşlamış oldu. 70’li yıllar tek kanallı,siyah beyaz ve o da süreli olarak yayınyapan televizyonların evlere yavaş yavaş

girdiği yıllar olarak tarihe kazındı.Görsellerin renklendiği 80’li yıllarınsonlarına doğru Türkiye’de yayınabaşlayan ilk özel TV kanalı olan StarTV’nin kurulmasıyla televizyonculuksektöründe yeni bir dönem başlamış

DİPLOMASİDE YENİ BİR SİLAH: TÜRK DİZİLERİ

Erdem [email protected]

Hemen herkes duymuştur.Türkiye’de üretilen dizilerinzamanla markalaştığı vedünya pazarına açılarak eski-den adını çokça duyduğumuzBrezilya dizilerini yarıştageride bıraktığını hemen herkanal ve gazete dile getiriyor,üzerine çalışmalar yapılıyor veiş daha da büyütülüyor. Türkdizilerinin gittiği her ülkedefarklı psikolojik ve sosyolojiketkiler yarattığını yapılançalışmalar kanıtlar niteliktefakat günümüzde dizilerin birbaşka boyutuyla daha karşıkarşıya geliyoruz: diplomasi.Durumun gerçekten ciddiyealındığını AB Bakanı veBaşmüzakereci EgemenBağış’ın katıldığı bir kon-feransta yaptığı açıklamala-rında bulabiliriz. Bağış,dizilerin Türkiye’nin dünyayaaçılan bir köprüsü ve diplo-matik silahı haline geldiğinibelirterek “Diziler sadece

ekonomik çıkarlarımız içindeğil, diplomatik çıkarlar adı-na da, sosyolojik çıkarlaradına da dış politikadaki enönemli yumuşak güçlerimiz-

“Bu yazıda yer alan herbir ifadenin gerçekkurum ve kuruluşlailişkisi vardır.”

10

Page 11: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

Türkiye’nin tanınırlığını sağlamak adına dizi endüstrisiönemli bir rol oynamaktadır. TESEV’in yaptığı anketsonuçlarına göre 16 Orta Doğu ülkesinde yaşayaninsanların dörtte üçünün Türk dizilerini izlediğinidüşünürsek bu oranın ne kadar ciddi bir kültürelyansımasının olacağını da varsaymak mümkün olacaktır.2001’den bu yana yurtdışınasatılan 65 Türk dizisindenelde edilen 50 milyon dolarlıkgelir Türk televizyon en-düstrisinin de gün be güngelişmesini sağlamaktadır.Dizi ihracatından yıllık eldeedilen gelir 2007 yılındayalnızca 1 milyon dolarken,2012 yılında bu rakam 90 mil-yon dolara yükselmiştir. Yılda60’dan fazla dizinin üretildiğive bu dizilerin yaklaşık%50’sinin zorlu rekabetkoşulları nedeniyle altı bölüm-den ileriye gidemediği bir sek-törde dizilerin nasıl git gidedaha kaliteli hale geldiği venasıl popülerliğini artırdığı buşekilde ortaya çıkıyor. Dizilerin çoğunluğu kadınlarahitap ederken bazı aksiyon dizileri erkek izleyicileri etk-ileyerek ve siyasi konuların da eklenmesiyle izleyici yel-pazesi genişletilerek farklı reklam türlerine de alıcıbulunmuş oluyor. Başbakan Erdoğan’ın 43 farklı ülkede200 milyon izleyiciyle buluşan Muhteşem Süleyman adlıdiziye sert çıkışı dizi konularının etkileyiciliğini gösterenen iyi örneklerden biridir. Dizi ihracatında gerçekleşenbu başarı turizm sektörünü de pozitif yönde etkilemektedir.

Farklı ülkelerde yayına giren diziler üzerinde yapılan sos-yolojik araştrmalar gösteriyor ki dizilerde yer alan konu-larla ülkede gerçekleşen ahlak ve gelenek algı değişimleriarasında ciddi bir ilişki söz konusu. Bu değişim Balka-n’larda kaybolan aile hayatı ve değer sistemlerinin Türk

dizileri ile yeniden hatırlanması şeklinde gerçekleşirkenOrta Doğu ve Arap dünyasın-da modernliğe açılan birkapı haline geliyor. Makedon toplumu üzerindeki etki-lerini azaltmak amacıyla hükümet tarafından prime timekuşa-ğında Türk dizilerine yayınlanma yasağı getirilmesiise durumun siyasal boyutunu da gözler önüne seriyor.Gümüş adlı dizinin Arap televizyonlarında yayınlanmasıile ön plana çıkan süreç dizilerin bir tür yumuşak güç

olarak varlığını sürdürdüğünü ortaya koyuyor. Evliliköncesi cinsel hayatın varlığıyla ve akşam yemeklerinde içkiiçilmesiyle ilk kez karşılaşmanın yerel, muhafazakar vekültürel normları tehdit ettiği öne sürülerek müftülercefetvalar yayınlanmaya başlanması durumun sosyolojik etkilerini ortaya koyan bir başka örnek.

Türk dizilerinin ekonomik, kültürel, sosyolojik etkilerinibir tarafa bırakırsak aslında dizilerin bir başka boyutuylakarşılaşmış oluruz. Çoğu insanın aklına gelmeyecek buboyut siyasal ve diplomatik bir alanı ifade etmektedir. ABBakanı ve Başmüzakereci Bağış’ın yukarıdaki sözlerindeaslında pozitif açıdan baktığı bu boyut bazen de istenildiğişekilde gerçekleşmeyebiliyor. Mısır’da gerçekleşen askeridarbe hakkında Başbakan Erdoğan’ın tutumunu destekle-meyen Mısırlı yetkililer Türkiye’yi boykot etmek amacıylabirçok kanalda yayınlanan Muhteşem Süleyman adlı diziyiyayından kaldırdığını açıkladılar. Boykot, diplomatikalanda bir direniş ve tek taraflı yaptırım araçlarından biriolarak günümüzde etkili bir silah olarak kullanılmaktadırfakat bunun bir diziyi yayından kaldırarak gerçekleştiğinigörmek aslında gününmüzde dizilerin de birer diplomatiksilah olarak kullanıldığının en açık örneklerinden biridir.Kurtlar Vadisi adlı dizinin Türkiye – İsrail ilişkilerini kısasüre olsa da gerginleştiren etkisi ise bir başka örnektir.Zaten hali hazırda gergin olan ikili ilişkilere bir de KurtlarVadisi dizisinde İsrail karşıtı kurgulanan sahneler eklen-ince diplomatik alanda olmasa bile halklar arasında kin venefret duygularının körüklenmek istendiğini görmezdengelmemek gerekir. Sadece bir kitap taslağının bile suçdelili olduğu kabul edilen ülkemizde özel kanallardayayınlanan diziler üzerinde de benzer şekilde baskılarınolduğunu söyleyebiliriz. Kurgular gerçeğe döner mi bilin-mez ama dizilerin yalnıca kurgulardan ibaret olduğunu unutmamak gerek.

Kaynaklar:1-) http://english.alarabiya.net/en/media/2013/08/18/Egypt-TV-channels-boycott-Turkish-drama-in-Erdogan-protest.html2-) http://en.wikipedia.org/wiki/Turkish_television_drama3-) http://www.thenational.ae/news/world/middle-east/turkey-has-a-star-role-in-more-than-just-tv-drama4-) http://www.radikal.com.tr/ekonomi/diziler_diplomatik_silahimiz-1117571

Görsel Kaynaklar:1-) http://newsmomsneed.marchofdimes.com/wp-content/uploads/2008/12/television-1.jpg2-) http://www.kahramankentli.org/wp-content/uploads/13-mart-tv-yayin-akisi-0.jpg3-) http://vid.alarabiya.net/images/2013/08/18/30ecbbb2-b244-4657-9e75-0e0e0e0ffb06/30ecbbb2-b244-4657-9e75-0e0e0e0ffb06_16x9_600x338.jpg4-) http://s.dogannet.tv/q/i/76/1600x650/50cf3d131ba1cb0c34243103

11

Page 12: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

100 DAYS OF SUMMER: ‘YAZ’IN TÜRKİYE HALİ

Zeynep Ç[email protected]

Bir yazı daha ardımızdabıraktığımız bugünlerdeyaşananları hatırlamak vehatırlatmak adına yazın özetiniyapmakta fayda var. O yüzdenbu yazıda, 2013 Yaz’ındaTürkiye’de neler oldu, dünyadayaşanan olaylar ve onlarınülkemizdeki yankıları nelerdi,hangi değerlerimizi kaybettik,nelerle üzüldük, nelerle sevin-dik, hangi festivaller düzen-lendi, hangi konserlere gittikgibi soruların yanıtlarınıbulacaksınız.

Haziran ayına girdiğimiz ilkgünlerde hepimizin bir şekildetakip ettiği ‘‘ Gezi Olayları’’süregeliyordu. Mayısın27sinde, Taksim GeziParkı’nın eskiden olduğu gibiyeniden Topçu Kışlası’naçevrileceği ama bunun imarizni olmadan yapılacağı bil-gisinden hareketle parkını,ağacını, doğasını korumakisteyen yaklaşık 40-50 kişilikbir grubun parktasabahlamasıyla başlamıştıprotestolar. Polisin şafakbaskınları, iş makinelerininparka girişi, Beyoğlu ve İstan-bul Büyükşehir Belediyeleri ileiktidarın bu ruhsatsız yıkımçalışmalarını desteklemesi vedevam ettirmek istemesi üzer-ine protestoların çerçevesigenişledi. Devletin kollukkuvvetleri devreye sokuldu,protestocular usulsüz veorantısız şiddete maruz kaldı,bunun üzerine protestocularatüm yurttan destek sesleri yük-seldi, olaylar hemen hemen tümyurda yayıldı. Sonuç olarak dabinlerce yaralanan ve çok yazıkki ölenler oldu. Sosyal medya,

ana akım medyanın aksine bu direnişteen etkin haber kaynağı oldu. Redhack,Çarşı başta olmak üzere takımlarıntaraftar grupları, Mehmet Ali Alabora,Şebnem Ferah, Genco Erkal gibi pekçok grup ya da sanatçı direnişe destekveren isimlerdendi. Bu isimlerdenMehmet Ali Alabora hakkında attığı birtweet sebebiyle açılan ‘suç işlemeyealenen tahrik etme’soruşturmalarından biri bu yazınınyazıldığı sıralarda takipsizlik kararı ilesonuçlandı, kararda bu suçu attığıtweet ile işlemesinin mümkünolmadığı vurgulandı. Bunu da notdüşmek istedim. Zira attığı tweetin birtahrik olduğu düşünülecek olursaİbrahim Melih Gökçek gibi twitterdaolaylarla ilgili aktif olarak yorum yazanpek çok göz önündeki ismin attığıtweetlerin de hakimlerce gözden geçir-ilmesi gerekebilir. Bunlar dışında GeziDirenişi sırasında Türkiye pek çok olayve durumla karşılaştı: pasifdirenişçiler, tencere-tava ile destekverenler, duran adamlar, polisintiharları ve istifaları, twitter sebe-biyle gerçekleşen gözaltılar, ‘camideiçki içildi’ tartışmaları, palalı adamlar,

polis tacizleri iddiaları, beyaz göm-lekliler vs.

Dünyada bulduğu yankıyageldiğimizdeyse birçok dünyaca ünlüsanatçı ve sporcunun gerek sosyalmedya üzerinden gerek deTürkiye’deki etkinliklerini iptal etmeya da erteleme yoluna giderek tepki-lerini gösterdiklerini gördük. Bununyanı sıra ve belki Türkiye’nindünyadaki duruşu açısından dahaönemli olan ise Avrupa Birliği veBirleşmiş Milletler gibi önemli örgütlerile Amerika Birleşmiş Devletleri’nden

hükümete ve cumhurbaşkanlığına gönder-ilen ‘endişe’ mesajlarıydı. Hükümettenısrarla bu işi şiddetle çözmek yerinehalkına ‘’diyalog’’ çağrısında bulunmasınıistediler. Bu isteğin ne kadar yerinegetirildiği ise tartışmaya açık bir konu.Gezi Protestoları hakkında dünyada nelerkonuşulduğunu anlamak için naçizane biröneri olarak Friedman’nın ‘‘ PostcardFrom Turkey’’ isimli makalesiniokumanızı tavsiye ederim. Sonuç olarakGezi Olayları için şunu söyleyebilirim kiTürkiye için çok çalkantılı, bazıkazanımlar ve kayıplar getiren bir süreçoldu ve olmaya devam edecek gibigörünüyor. Bu sürecin bundan sonrakikısmının bir şekilde halk için en azından‘‘zararsız’’ geçmesini umarım. Olaylar çokderin ve detaylı olduğu için bu yazıdaancak bu kadar bir genel bilgi vermekleyetineceğim direniş ile ilgili olarak.

Türkiye’de bunlar yaşanırken Brezilya daTürkiye’den farksızdı. 13 Haziran’daulaşıma sıklıkla yapılan zamlar sebebiylebaşlayan protestolar tıpkı Türkiye’dekigibi polisin orantısız güç kullanması üzer-ine hükümete tepki gösterilerine dönüştü.Ardından meydanlardaki halk, spor

faaliyetlerine özellikle futbola har-canan paranın gereksizce fazlaolmasını da gösterilerinin bir nedeniolarak gördüklerini açıkladı ve 30Haziran’da İspanya ile Brezilyaarasında oynanan 2013 Konfed-erasyon Kupası final maçını stadyu-mun çevresinde toplanarakengellemeye çalıştılar. Bu eylem,polisin barikat kuran protestocularakarşı göz yaşartıcı gaz ve plastikmermi kullanması, çok sayıda kişiningözaltına alınması ve maçın oynanıpBrezilya’nın 3 gol atarak şampiyon

olmasıyla sonuçlanmıştı. Ama Brezilya’nınkazandığı bu kupa Rio de Janeirosokaklarında coşku değil daha çok öfkeyaratmaktan öteye geçememişti. Bueylemler sırasında da sosyal medya çoketkin bir şekilde kullanılmış, örgütlenebil-menin hızlı, kolay ve kısmen güvenilir biryolu olarak görülmüştü. Türkiye’dekidirenişle benzerlikleri sebebiyle Brezilya’-daki bir grup gösterici ‘‘Aşk bitti, burasıartık Türkiye!’’ mesajlarıyla hemTürkiye’deki direnişçilere destek vermişhem de kendi içinde bulundukları durumuifade etmişlerdi. Bu iki ülkenin olaylaraçısından en temel farklarından biri ise

12

Page 13: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

13

Brezilya’daki yöneticilerin ‘’Burası Türkiye değil, biz dik-tatör değiliz.‘’ ve ‘’Hakkını arayan insanlarımızla gururduyuyoruz.’’ gibi demeçler veriyorken Türkiye’deki ikti-dar sahiplerinin direnişçi halkına ‘çapulcu’, ‘üç-beş ken-dini bilmez’ gibi sıfatlarla hitap etmesi ve direneninsanların da yöneticilerinin kendileri olduğunuunutmalarıdır.

Türkiye ve Brezilya’da gördüğümüz gibi yaz özellikle de-vlet adamları için hiç kolay geçmedi. Buna Mısır’da daşahit olduk. Mısır 2011 yılında başlayan devrim hareket-leri nedeniyle birkaç yıldır zaten çalkantılıydı, Mübarek’inistifa etmesi, Mursi’nin demokratik yollarla seçilen ilkcumhurbaşkanı olması ayaklanmaların bitmesinisağlayamadı. Ülkede hep bir kesim giden, bir kesimseyeni yönetimden yana oldu ve gösteriler bir türlü bitir-ilemedi. Muhammed Mursi’nin de Mısır GenelkurmayBaşkanı Abdülfettah el Sisi tarafından 3 Temmuz’da biraskeri darbeyle görevden alınması ardından gösterilerintansiyonu yükseldi. 27 Temmuz ve 14 Ağustos tarihleriise bu yazın Mısır için en kara günleri oldu. Askeri güçlergerçek mermi kullanarak meydanlardaki göstericilereateş açtı, yüzlerce ölü ve yaralanan olduğuama gerçek sayının kesin olarakbilinmediği söylendi. Dünya bu olaylarkarşısında sessiz kalmadı. AmerikaBirleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler veTürkiye Cumhuriyeti kınama mesajlarıylaMısır halkının can güvenlikleri hakkındaduydukları endişeleri dile getirdi.

Halkların ayaklanmaları dışında haziranayında Türkiye için önemli bir başka konuda Avrupa Birliği sürecinde ‘‘BölgeselPolitikalar’’ faslının açılması oldu,Türkiye 3 yıl aranın ardından bulunduğufasıl açma girişiminde önce Hollanda veAlmanya engeliyle karşılaştı, 25 ülkeninaçılmasını kabul ettiği fasıl bu iki ülkenin blokajı sebe-biyle birkaç gün kadar gerilime sebep oldu, ancakardından 25 Haziran günü faslın açılması konusunda mu-tabakat sağlandı. Ülkemizde bunların yaşandığı sıralardaHollywood yıldızları da G-8 Zirvesi öncesinde çeşitli kam-panyalar yapıyorlardı. Michael Douglas, Robert de Niro,Matt Damon, ve Morgan Freeman gibi ünlüler nükleersilahsız bir dünya için videolar hazırlayarak en ‘güçlü’ 8ülkenin liderlerine çağrıda bulundu.

Kültürel faaliyetler açısından da hiç durağan değildi hazi-ran ayı. Ayın başında başlayan Türkçe Olimpiyatları, 16Haziran’da finalini yaptı. Bu yaz 11.si düzenlenenolimpiyatların amacı olarak Türk kültürünü dünya ilebuluşturma ve kültürümüzün yaygınlaştırılması göster-ilmektedir. Gelenekselleşen olimpiyatlar her sene birşekilde eleştirilere maruz kalmıştı muhakkak ancak bu

sene Gezi Parkı Direnişisürecine denk gelmesi,hükümet yetkililerinin olimpiy-atlar ve direniş ile ilgilitutumları gibi gerekçelerleözellikle sosyal medyada çokdaha ağır eleştiriler aldı.

Türkçe Olimpiyatlarından birhafta sonra başlayan ve 30Haziran’a kadar süren birbaşka geleneğimiz de OnurHaftası ve Onur Yürüyüşü’ydü.2005 yılından beri düzenliolarak kutlanan hafta boyuncaçeşitli paneller, tiyatro vesinema gösterimleri, konserler

ve partiler gibi çeşitli etkinlikler yapılmakta ve OnurYürüyüşü ile hafta bitirilmektedir. Bu yılkideğişikliklerden biri Ankara, Antalya ve Bursa’nınardından ilk kez İzmir’de de kutlanmaya başlamasıydı. El-bette bu yıl hemen her olayda olduğu gibi burada da sosyalmedya önemli bir rol oynadı, konu ile ilgili pek çoktartışmanın çıkmasına neden oldu. Örneğin, AKP mil-letvekillerinden Şamil Tayyar yürüyüşün kalabalıkolmasının sebebinin caddenin her zamanki halindenkaynaklandığını söyledi ve kutlamalara katılan kenditabiriyle ‘ayolcuları’ Kazlıçeşme’de toplanmaya davet etti.Ancak kullandığı ‘‘ …bir toplanın çapınızı çevrenizi ölçe-lim. ‘’ şeklinde cümleler pek çok kesim tarafındankınanmasına sebep olmuştu. İbrahim Melih Gökçek’in

Hüseyin Aygün’e attığı ‘‘ Sen gay misin? ‘’ tweeti de tepkiçeken sosyal medya olaylarındandı.

Gezi Parkı Protestoları nedeniyle ay içerisinde pek çokkültür-sanat etkinliği ertelendi. Bunlar arasında KültürFestivali-İstancool, Jehan Barbur konseri, Burn Electron-ica Festival, Kadebosnaty ve Fisherspooner konserleri,Avea Escape to Music etkinliği, Lana Del Ray, Zaz, SigurRos konserleri, Derrick May söyleşisi, ‘Çocuklarla MüzikSöyleşisi’ atölyesi vb. bulunmaktadır. Efes Pilsen One

Page 14: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

14

Love festivali ise yeni getirilen alkollü içecekler kanunugereğince bu sene tamamen iptal edildi.

Haziran ayı içinde tarihe not düşülmesi gereken bir diğerolay 11 Haziran’da Sibel Siber’in Kuzey Kıbrıs TürkCumhuriyeti’nin ilk kadın başbakanı olarak görevebaşlaması oldu.

Temmuz ayına girdiğimizdeyse gündemi ilk olarak yenimezun gençler belirledi. Üniversitelerin mezuniyet tören-lerinde öğrenciler Gezi parkı direnişi başta olmak üzere,Madımak, Lice, Roboski gibi katliam ve şiddetinyaşandığı yerler ile bu olaylarda ölen ve yaralananlarıandı. Hükümetin yanlış politikalarını desteklediklerinidüşündükleri rektörler başta olmak üzere öğretimüyelerini tören boyunca çeşitli eylemleriyle protesto et-tiler. Konuşmaları sırasında konuşmacılara arkasını dö-nenler de vardı, zeka örneği pankartlar açarakTaksim’deki yaratıcı duvar yazılarını aratmayanlar da.İTÜ’de ise olaylar sadece protesto edilmekle kalmadı,protestocu öğrencileri protesto eden bir grup mezuniyettöreninin olduğu sahaya girmek istedi, neyse ki olaylarbüyümeden yatıştırıldı.

Temmuz ayında Avrupa Birliği de yeni kararlar aldı. Bukararlar ile ilgili gelişmelerden en önemlisi Hırvatistan’ınAvrupa Birliği üyesi olarak kabul edilmesiydi. Hırvatistan2003 yılında üyelik için başvuruda bulunmuştu, 10 seneiçinde gereken şartları yerine getirdiği için de örgüttarafından 1 Temmuz 2013’te 28. üye olarak kabul edildi.

Çin ve Kuzey Kore ile sürekli bir rekabet içinde olanJaponya ise temmuz ayı içinde İkinci Dünya Savaşı’ndanberi sınırlanan ordusunu yeniden yapılandırma kararıaldı. Kararın yıl sonuna kadar onaylanıp onaylanmadığıbelli olacak. Karar kesinleşirse Japonya 66 yılın ardındanyeniden bir orduya sahip olmuş olacak.

İslam dünyası için de bu sene temmuz ayı ayrı birönem taşıdı çünkü 8 Temmuz 2013’te on bir ayın sultanıdiye adlandırılan Ramazan ayı başlamış oldu. RamazanBayramı ise 8-9-10 Ağustos tarihleri arasında kutlandı.

Ağustos ayı ise Ergenekon Davası’nın sonuçlarınıöğrendiğimiz ay oldu. Nihai kararın açıklandığı gün 5Ağustos’tu. Kararda 21 kişi serbest kalırken, diğer

sanıklar ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Ceza alan isim-lerden bazıları ve aldıkları cezalar şu şekildeydi: EskiGenelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Eski Jandarma GenelKomutanı Emekli Orgeneral Şener Eruygur, Emekli Or-general Hurşit Tolon, Emekli Korgeneral Mehmet Eröz-müebbet hapis cezası; Gazeteci Tuncay Özkan, İşçi PartisiGenel Başkanı Doğu Perinçek, Avukat Kemal Kerinçsiz-

ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası; EmekliTuğgeneral Veli Küçük, Danıştay saldırısınıntetikçisi Alparslan Aslan- 2 kez ağırlaştırılmışmüebbet hapis cezası; CHP Zonguldak Mil-letvekili Mehmet Haberal-12 yıl 6 ay hapiscezası, CHP'li vekil Sinan Aygün- 13 yıl 6 ayhapis cezası, davanın bir numaralı sanığıemekli asker Oktay Yıldırım- 33 yıl 10 ay vb.(Tüm kararlara http://www.radikal.com.tr-/turkiye/iste_ergenekon_kararlari-1144956adresinden ulaşılabilir.)

Suriye’deki iç savaşta da gerilim devam ed-erken çatışmalarda kimyasal silah kullanıldığıhaberlerinin de gündeme gelmesi üzerineBirleşmiş Milletler Suriye’ye denetçi gönder-mek için izin istemişti. Suriye, 2 Ağustos günüBM denetçilerinin ülkeye girmelerine izinverdiğini açıkladı.

10 Ağustos günü ise ilginç bir olay yaşandı. THY’de görevyapan 2 Türk pilot Lübnan-Beyrut’ta kaçırıldı. Silahlısaldırganlar tarafından rehin alındığı söylenen pilotlarhakkındaki bu olayı şimdiye kadar adı pek duyulmamışbir örgüt olan ‘‘İmam Rıza’nın Ziyaretçileri’’ üstlendi.

Ekonomi ha-berlerini ha-tırladığımız-daysa dolarınve altının yazaylarındaki o-lağanüstü ar-tış seviyeleriilk akla gelen-ler oluyor. Do-ların 2 TL veüstünde sey-rettiği aralık-ta cumhuri-yet altını 635TL seviyele-rindeydi. Ara-larda yaşananiniş ve çıkış-ları göz ardıedersek dolarve fiyatın hala yüksek seviyelerde olduğunu söylemektefayda var. Ağustos ayındaki diğer bir ekonomik açıklamaTürk-İş’ten geldi. Açlık ve yoksulluk sınırı ağustos ayı ve-rilerine göre dört kişilik ailenin “insan onuruna yaraşır birhayat” sürdürebilmesi için sırasıyla 1020 TL ve 3322 TLolarak belirlendi. Araştırmaya göre, tek bir işçi için hesa-planan yaşama maliyeti ise bu ay için 1138 TL oldu. Bunoktada halen geçerli olan net asgari ücretin 804 TLolduğu bilgisini eklemek isterim.

Page 15: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

15

Sporda en dikkat çeken olaylar yine futbol üzerineydidemek yanlış olmaz. 11 Ağustos’ta, 2012-13 Süper Ligşampiyonu Galatasaray ile 2012-13 Türkiye Kupasışampiyonu Fenerbahçe arasında 2013 Türkiye SüperKupası maçı yapıldı. Galatasaray 1-0’lık galibiyetlekupanın sahibi oldu. Bu olaydan yaklaşık iki hafta sonraise Türk futbolu üzücü haberlerle darbe aldı. UEFA Disi-plin Kurulu ve UEFA Tahkim Kurulu’nun Fenerbahçe veBeşiktaş’a verdiği sırasıyla 2+1 ve 1 yılllık Avrupakupalarından men cezasına yapılan itiraz Uluslararası

Spor Tahkim Mahkemesi CAS tarafından reddedildi veadı geçen takımların şike yaptığı gerekçesiyle mencezaları onandı. Son durumda Fenerbahçe 2, Beşiktaş 1yıl men cezası almış oldu.

Ağustos ve Eylül ayları içinde gerçekleştirilen festivallerde oldu. Garden Sale ile tekstil tasarımından takıtasarımına, endüstriyel tasarımlardan vintage ürünlerekadar geniş bir yelpazeyle tasarımseverler bir arayageldi. Çocuklar da yaz tatilinde unutulmadı, onlar için deRamazan ayı boyunca Jurassic Land festivali ile bir mac-era adası oluşturuldu, her yaştançocuğun girebildiği festival yetişkinlerede kapılarını kapamadı. 29 Ağustos- 1Eylül tarihleri arasında da Siirt Günleridüzenlendi. Feshane Uluslararası Fuar,Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenle-nen organizasyon ‘Botan Efsanesi’ oyunuile İstanbullulara unutulmaz bir görselşölen yaşattı. Kutsal Bilgi Kaynağı EkşiSözlük ise 2011’den beri düzenlediği vesözlük yazarları ile yanlarında getirecek-leri yalnızca 1 misafirleri ile sınırlı festi-vali bu sene de gerçekleştirdi. Festivaldeçeşitli oyunlar, yarışmalar, doğa ak-tiviteleri yapılırken bir yandan daAthena, Hayko Cepkin ve Kurtalan Ekspres, Boğaziçi CazKorosu, Firewater, Melis Danişmend,Can Gox gibişarkıcı ve gruplar sahne aldı. Son olarak özellikle gençlertarafından büyük ilgi gören ve Coca Colasponsorluğunda düzenlenen Rock’n Coke bu sene deHezarfen Havaalanı’nda 6-7-8 Eylül tarihlerindegerçekleştirildi. Artic Monkeys, Teoman, Jamiroquai,The Prodigy ve Hurts gibi grup ve şarkıcılar sahne alanönemli isimlerden birkaçıydı.

7 Eylül 2013’ün ise Türkiye için ayrı bir önemi vardı. 2020Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’nın ev sahipliğiniyapmak isteyen Japonya, İspanya ve Türkiye yarıştı.Tanıtım için Arjantin’in Buenos Aires şehrine gidenbaşbakan, ilgili bakanlar ve 600 kadar gazeteci elleri boşdöndüler. Madrid’i eleyerek finale kalan Tokyo ve İstanbularasından Tokyo’nun seçilmesi sosyal medyada büyükyankı buldu. Bir kesim, olimpiyatların dopinglisporcularımızdan, Gezi Protestoları’ndan dolayıalınamadığını ve Tokyo’nun kazanmasına sevindiklerini

dile getirirken başka bir kesim ülkenin önemli bir fırsatıkaçırdığını ve bunun ülkesini seven herkes için üzücü birolay olması gerektiğini vurgulamaya çalıştı.

Bir diğer gündem maddesi de yazın herhangi bir ayı ilesınırlandıramayacağım ve ne yazık ki sonu gelmeyen kadıncinayetleri, tecavüzleri ve küçük yaşta evlendirmelerdi.Tecavüz davalarından salıverilenler, ‘’Çocuğun psikolojisibozulmamıştır.’’, ‘’Rızası vardır.’’ gibi mahkemekararlarına etki eden bilirkişi söylemleri, eşini, nişanlısını,sevgilisini ya da eski eşini, nişanlı veya sevgilisini öldüren-

lerin az cezalar alması ya da tutuksuzyargılanması, askerin-polisin kadınlarayönelik taciz ve tecavüzleri ve bunların ört-bas edilmeye çalışılması, özellikle GeziOlayları sırasında gözaltına alınanların ta-cize uğraması gibi konular en çokkonuştuğumuz ve bitirilemeyen, devletinhenüz kesin bir çözüm yolu bulamadığıkonulardandı.

Bu yazın üzücü haberlerinden biri de bazısanatçı, sporcu ve devlet adamlarının vefathaberleriydi. Ne yazık ki ünlüyazarlarımızdan Peride Celal ve Leyla Erbil,önemli siyasetçilerimizden eski büyükelçi

İnal Batu, Fenerbahçe’nin efsane isimlerinden eski millifutbolcu Selçuk Yula yaz aylarında hayatını kaybeden isim-lerdendi.

Son olarak da ‘’gökkuşağı renkli merdivenler’’ inhikayesini hatırlatmak isterim. 64 yaşındaki ormanmühendisi Hüseyin Çetinel, Fındıklı’dan Cihangir’e çıkanSalıpazarı Yokuşu’nun merdivenlerini yakınlarının dayardımıyla gökkuşağı renklerine boyamıştı ağustos ayıiçinde. ‘’İnsanları gülümsetebilmek için merdivenleriboyadım.’’ diyen Çetinel hiçbir grup veya eylem için

Page 16: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

16

boyamadığını da açıklamıştı. Ancak ne olduysa merdi-venler haberinin yayılmasıyla ertesi gün BeyoğluBelediyesi merdivenleri tekrar griye boyadı, bunu üzer-ine sosyal medya yine karıştı ve ‘’Fırçanı da al gel, sen deboya.’’ , ‘’Herkes en yakınındaki merdiveni boyuyor.’’ gibisloganlarla ülke genelineyayıldı ‘’gökkuşağı renklimerdivenler’’. BeyoğluBelediyesi ise merdiven-leri tekrar griye kendi-lerinin boyamadığını,kimin yaptığını araştır-dıklarını duyurmuştu,ancak bu haber belediyeişçilerinin tekrar griyeboyadığını ispatlayanfotoğraflarla yalanlandı.Ardından BeyoğluBelediyesi tepkiler sebe-biyle geri adım atmakzorunda kaldı veSalıpazarı Yokuşu’ndakimerdivenleri tekrargökkuşağı renklerineboyaması için işçilerinigönderdi. Şu an İstanbul başta olmak üzere pek çokyerde merdivenler rengarenk. Ancak bu güzelliğe gölgedüşürmek isteyenler de yok değil. Geçtiğimiz günlerdenefret suçları kapsamında değerlendirilmesi gereken bireyleme tanıklık ettik. Agos Gazetesi’nin bulunduğucaddede gazeteci Hrant Dink cinayetinin işlendiği yerinaz ilerisinde katil Ogün Samast’ın kaçtığı merdivenlergökkuşağı renklerindeyken bir gece kimliği belirsiz kişiveya kişilerce bordo-mavi renklere boyandı. OgünSamast’ın Trabzonlu olduğu düşünülürse bu eylemin birmesaj verme amacı taşıdığı su götürmez bir gerçek. Bukonu ile Agos Gazetesi genel yayın yönetmeni RoberKoptaş ‘’Birileri ‘Hrant Dink'i öldürdük halapeşinizdeyiz’ mesajı vermek istiyorsa bu bizi ne korkuturne de yıldırır’’ şeklinde bir açıklama yaptı. Olay duyu-lunca merdivenler sarı-kırmızı-beyaz renklere boyandıve Trabzon Fikir Kulubü üyeleri gazeteyi ziyaret edereküzüntülerini dile getirdiler. Merdivenleri kimin bordo-maviye boyadığı ise henüz bulunamadı.

2013 Yaz’ı protestolar, siyasi çıkmazlar ve çekişmeler,festivaller, ekonomik iniş-çıkışlar ile geride kaldı. Yaz

Yaz aylarında başlayan ve hala devam eden süreçlere dehep birlikte tanıklık ediyoruz. Bundan sonraki dönemlerdetüm halklar için her şeyin daha iyiye gitmesini ve yapılanyanlışlardan dersler alınabilmesini umarım.

Kaynaklar:1)https://crowdvoice.org/istanbul-protests?all=true2)http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24697187.asp3)http://www.dunya.com/birlesmis-milletler-turkiyeyi-uyardi-195551h.htm4)http://www.nytimes.com/2013/06/19/opinion/friedman-postcard-from-turkey.html?_r=05)http://www.radikal.com.tr/dunya/cumhurbaskani_eylemle_gurur_duydu_polis_eylem-cilere_katildi-11382496)http://www.radikal.com.tr/dunya/brezilya_disisleri_bakani_burasi_turkiye_degil-11383997)http://www.radikal.com.tr/dunya/brezilyada_halkin_ofkesi_kartopu_gibi-11386078)"Mısır Ordusu'ndan 1 Temmuz muhtırası" , Hürriyet, 2013, 1 Temmuz .9)http://www.abgs.gov.tr/index.php?l=1&p=8710)http://www.haberler.com/ab-ile-muzakere-surecinde-bolgesel-politikalar-4761349-haberi/11)http://dunya.milliyet.com.tr/hollywood-yildizlari-nukleere-karsi/dunya/detay/1723132/de-fault.htm12)http://www.turkceolimpiyatlari.com.tr/hakkinda/13) http://t24.com.tr/haber/akpli-tayyardan-lgbt-yuruyusune-tepki-kazlicesmeye-cikin/23318114)http://www.aa.com.tr/tr/haberler/191989--hukumet-kurma-gorevi-sibere-verildi15)http://www.hurriyet.com.tr/planet/23622754.asp16)http://haber.stargazete.com/dunya/japonya-yeniden-ordu-kuruyor/haber-77614617)http://www.radikal.com.tr/turkiye/iste_ergenekon_kararlari-114495618)http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/08/130827_denetci_ikincigun.shtml19)http://www.sendika.org/2013/08/turk-is-aclik-siniri-1-019-yoksulluk-siniri-3-022-lira/20)http://www.sabah.com.tr/Spor/Futbol/2013/08/30/iste-casin-besiktas-karari21)http://www.istanbul.net.tr/Etkinlik/festival/Arsiv/6/12 2 ) h t t p : / / s k o r e r . m i l l i y e t . c o m . t r / 2 0 2 0 - o l i m p i y a t - o y u n l a r i - t o k y o - d a / -/detay/1760306/default.htm23)http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24616754.asp24)‘’Şirin Payzın ile Ne Oluyor?- Hrant Dink Cinayeti Davası’’ Programı, Editör: Mete Sohtaoğlu,Yayın Tarihi: 2013, 10 Eylül.

Görsel Kaynaklar:1)http://www.gazetebilkent.com/2013/06/05/taksime-uzaktan-bakmak/2)http://kadin.milliyet.com.tr/-gezi-olaylari-turizm-icin-kayip/gezi-eglence/detay/1727664/de-fault.htm3)http://www.hurhaber.com/haber/borcu-bitiren-brezilya-da-gezi-benzeri-olaylar/5605344)http://www.bilgievi.gen.tr/frmContent.aspx?ContentID=80875)http://www.lambdaistanbul.org/s/etkinlik/21-onur-haftasi-hazirlik-toplantisi/

6)https://www.facebook.com/photo.php?fb-id=10151765239409122&s-et=o.170767559687229&type=3&theater

Page 17: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

17

TÜRKİYE’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASINA GENEL BİR BAKIŞ: Rol Model mi Yalnız mı?

Deniz Özbaş[email protected]

Türkiye’nin Orta Doğu politikasıTürkiye Cumhuriyeti DışişleriBakanlığı sitesinde genel hatlarıylaşu şekilde belirtilir: “Çok boyutlu,proaktif, yapıcı ve geleceğe dönük birdış politika izleyen Türkiye, OrtaDoğu’da barış, istikrar ve refahınegemen olmasını arzu etmekte, buhedefle yürütülen çabalara güçlü veaktif destek vermekte ve gereksinimduyulan her alanda krizlerin aşılmasıve sorunların çözümü için giri-şimlerde bulunmaktadır.” (OrtaDoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri ileİllişkiler: T.C. Dışişleri Bakanlığı)Yıllardır beklenen, kovalanan OrtaDoğu’da barış, istikrar ve refaharzusuna rağmen Orta Doğu’nunhayli hararetli geçen son iki üç yılınave birkaç ay öncesinde körüklenenateşe baktığımızda “Türkiye, bir ‘rolmodel’ olarak, bu arzuya hizmetintam olarak neresinde?” sorusuakıllara geliyor.

Orta Doğu’da rol model olma du-rumu ve bölgesel liderlik özellikleson yıllarda hükümetçe sıkça zik-rediliyor. Hükümetin, Orta Do-ğu’daki krizlerin bu denli üzerinedüşmesi de bu amacın bir yansımasıolarak değerlendirilebilir. Fakat bu‘üzerine düşüş’ ün amacına ne kadarhizmet ettiği sıkça tartışılır durumda.Bu çerçevede, Türkiye’nin daha sakinve dengeleyici bir tutum sergilemekyerine bölgedeki olayların içinde budenli ve taraflıca bulunmasınınbölgedeki etkinlik ve saygınlığınıartırmasından çok, ters tepme ihti-mali atlanmamalı. Mevcut durumaşöyle bir göz atıldığında Ankara ileKahire, Şam, Tahran, Bağdat ve TelAviv arasındaki şimşekler görü-lebiliyor. Mısır ile diplomatik ilişkilerkoparılmış durumda, Suriye ilenerdeyse düşman durumundayız,İran karşısında elimiz kolumuz bağlı,

Irak ile ilişkilerimiz soğuk, İsrail ileson olayların ardından aramızda adetayaprak kıpırdamıyor. Ayrıca, Lüb-nan’da kaçırılan Türk pilotlar, diplo-matik bir kriz yaratmamış olsa da,“Türkiye hükümeti Lübnan’daki va-tandaşlarını koruyamıyor mu?”şüphelerini doğuruyor. Mısır ve Suriyehükümetlerince içişlerine karışıl-maması yönünde yapılan ‘uyarı’lar daişlerin pek yolunda olmadığını gös-teriyor. Türkiye’nin Arap monarşiler-ine rol model olamayacağının a-şikârlığı bir tarafa Türkiye hüküme-tinin Mısır’daki askeri rejiminarkasında duran Birleşik Arap Emir-likleri, Suudi Arabistan ve Katar ileMısır hakkında Suriye konusundaolduğu kadar uyumlu olmadığı da birbaşka gerçek. Böyle bakınca, Türkiye,bu ülkelerin hiçbiri üzerinde arzu-lanan ve iddia edildiği kadar etkili görünmüyor.

Bu bağlamda, Türkiye’nin OrtaDoğu’daki imajı yara almışa benziyor.TESEV Dış Politika Programıtarafından 2012 tarihinde yapılan“Orta Doğu’da Türkiye Algısı 2012”başlıklı çalışma da bunu desteklernitelikte. Araştırmaya göre, bölgedevar olan olumlu Türkiye algısınınsürmesine rağmen bu algıda, öncekiseneye göre 9 puanlık bir düşüş gö-zleniyor. Türkiye’nin Orta Doğu’daoynadığı rolün kabulü sürse de bukonuda da oranlar önceki yıllaranazaran düşüş gösteriyor. Türkiye, enfazla desteği Libya, Tunus, Filistin veMısır’dan görürken, tahminedilebileceği gibi, Türkiye’nin rolmodelliğinden AKP hükümetininbölgedeki dış politikalarına kadarçeşitli konulardaki destek Suriye veİran’da oldukça düşük. (Akgün & Senyücel Gündoğar, 2012).

Öte yandan, Türkiye’nin Orta Doğu devletlerine örnek teşkil eden öğe-lerinden en önemlisi olarak sa-yılabilecek demokratik yapı, yerinimezhepçi bir anlayışa bırakıyor.Türkiye’nin Şii İran ve Irak hükümet-lerinin tam karşısında; buna karşılık,Suriye iç savaşı konusunda, Suudi Ara-bistan ve Katar’ın ise yanında yer alması (daha sonra Mısır konusundaters düşülmüş olsa da) bu geçişin başlıcagöstergeleri olarak karşımıza çıkıyor.Yani, Türkiye demokratik Sünni bir de-vlet iken Sünni-mezhepçi bir devletolma yolunda ilerliyor. Yine, TESEV’inçalışmasında Türkiye’nin mezhebedayalı bir siyaset yürüttüğünü dü-şünenlerin oranı %28 olarak belirtiliyor.Bu durum, ülkenin bölgedeki yal-nızlığını perçinliyor; iktidar ise buyalnızlığı kabul etmesinin ötesindebunu, ‘değerli’ bir yalnızlık olarak nitelendiriyor.

Bu noktada, rol model olma amacıylauygulanan, zaman zaman, sınırlarınıaşıp devletlerin içişlerine müdahaleyevaran politikalar Orta Doğu ile ilişkilerigerginleştiriyor. Türkiye Orta Doğu’dakiolumlu algısını yitirmemiş olsa dayapılan çalışmalar bu olumluluktakidüşüşe dikkat çekiyor. Modern de-mokratik yapının yerini alan mezhepçitutum Türkiye’yi bölgede daha dayalnızlaştırıyor. Rol modellik ve liderlikhedefinin ve iddiasının yanında, buyalnızlığın kabulü ve hatta buna anlamyüklenmesinin yarattığı çelişki şöylesoruları beraberinde getiriyor: OrtaDoğu’da yalnız bir Türkiye ne kadarlider olabilir? Aynı yolda yürümeyen de-vletler hangi yolda, ne şekilde Türkiye’yiizler? Türkiye bölgede rol model midiryoksa yalnız mı? Bu konuda bir tercihyapılması ve yapılan tercihin gerek-lerinin sınırlar aşılmadan en doğruşekilde yerine getirilmesi gerekmez mi?

Kaynaklar;1-) Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri ile İllişkiler: T.C. Dışişleri Bakanlığı.(tarih yok): http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-ortadogu-ile-iliskileri.tr.mfaadresinden alınmıştır.2-) Akgün, M., & Senyücel Gündoğar, S. (2012). Orta Doğu'da Türkiye Algısı2012. İstnabul: TESEV Yayınları.

Görsel Kaynaklar;1-) http://www.cjlufm.com/internationalharvestersforchrist/wp-content/up-

loads/2010/02/Middle-East-web-ad.jpg

Page 18: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

18

AÇMÖFAÇMÖF’’Ü BİR DE Ü BİR DE

MEZUNLARIMIZDAN DİNLEYİNMEZUNLARIMIZDAN DİNLEYİN!!

Üniversite yaşantısı yalnızca derslerden ibaret değil. AÇMÖF deyince aklıma ilk olarak,boş zamanlarımı ilgi alanlarım doğrultusunda değerlendirdiğim ve bana belki de dersler-den çok daha fazla şey öğrenme olanağı tanıyan bir düşünce ve etkinlik tabanı geliyor.Oluşumun temelini gönüllük esasının oluşturması, AÇMÖF içerisinde hiyerarşikyapılanmaların oluşmasını engelliyor; bir grup insan bir araya geliyor, fikirler paylaşıyor,etkinlikler düzenliyor, bilginize bilgi katıyorsunuz, yeni ufuklar açıyorsunuz. Edinilen ömürboyu dostluklar ve paylaşılan anılar ise cabası.

Elvin S. VuralUNIVERSITY COLLEGE LONDON - Social and Cultural Anthropology MSc

Lisansın ilk yılından itibaren üyesi olduğum AÇMÖF benim için sadece akademik çalış-malar içinde rol alınabilecek bir topluluğun çok ötesinde, üniversite öğrenciliğim boyuncabirçok alanda kendimi geliştirebildiğim, kalıcı dostluklar kurduğum ve en önemlisi ortakamaç ve özveri ile büyük işlerin altından başarıyla kalkılabileceğini öğrendiğim bir yeroldu. AÇMÖF, üye öğrencilerinin ortak karar ve ilgisine göre etkinlikler düzenleyen, çalış-malarda akademisyenlerin desteğini alan bir forumdur. Çeşitli etkinliklerinde yer aldığım,üniversitedeki son senemde de başkanlığını üstlendiğim AÇMÖF, lisans sonrası çalışma-larımda da bana yardımcı oldu, olmakta. Samimi ortamı, haftalık toplantıları ve neşeliüyeleriyle, 4 sene boyunca AÇMÖF bünyesindeki etkinliklerde hem eğlendim hemöğrendim.

N. Hicret SoyTODAY’S ZAMAN – Diplomasi Muhabiri

AÇMÖF’te akademik sorumlu ve sonrasında da akademik konularda danışman olarak yak-laşık 3 sene geçirdim. Bu süre boyunca AÇMÖF’le ilgili temel gördüğüm şey gönüllülük esa-sına dayalı akademik bir organizasyon yapısına sahip olmasıydı. Akademik ve organizas-yonel anlamda öğrenme ve görev sorumluluğunun bireyselleştiği, gereklilik olgusundan çı-kıp tercih haline geldiği bir yer AÇMÖF. Bu sebeple kariyerine akademide devam etmek is-teyenlere özdisiplin aşıladığını rahatlıkla söyleyebilirim. Kendi tecrübelerimden hareketle,AÇMÖF’ün sunduğu imkanlardan birinin de özellikle sosyal bilimler öğrencilerinin kariyerkarmaşasına kısmi bir cevap verebilmesi. Üniversiteden yeni mezun olanlar için yüksellisans, doktora yapmak, is aramak, aranan isin ne olabileceğine kafa yormak bir hayli zor-dur. AÇMÖF’te edindiğim akademik tecrübeler kariyer seçimimde de önemli bir rol oynadı.Bu sebeple AÇMÖF e üye olanların bunu “CV’ye katkı” olarak almasından ziyade, “CV inşaetme” surecinin bir parçası olarak değerlendirmesini tavsiye ederim.

Efe TokdemirBINGHAMTON UNIVERSITY - Department of Political Science Phd

Benim için AÇMÖF okuduğum bölümün yanında ikinci bir eğitim programı gibiydi. İşhayatımda karşılaştığım durumlarda halen AÇMÖF'te kazandığım tecrübe ve yeteneklerdenfaydalanıyorum. Duygusal anlamda ise AÇMÖF, halen işlerin yolunda gidip gitmediğinimerak ettiğim, başarılı çalışmalarıyla gururlandığım, kendimi halen bir parçası hissettiğim,tanımadığım üyeleriyle bile samimi olduğumu sandığım bir grup.

Özgür ŞengülMarsh Sigorta ve Reasürans Brokerliği A.Ş. - Müşreti Yöneticisi

Page 19: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

19

-Seminer-

“TEORİDE ve PRATİKTE LGBT OLMAK”

9 Ekim 2013, Çarşamba

Avrupa Çalışmaları MerkeziÖğrenci Forumu

Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul, Türkiye

Yer/Salon: Boğaziçi Üniversitesi, Güney Kampüs, İbrahim Bodur Salonu

12.50 – 13.00: Kayıt

13.00 – 13.10: Açılış

Ceren Irmak ÇelikAvrupa Çalışmaları Merkezi Öğrenci Forumu Başkanı

13.10 – 14.30: Birinci Oturum

Moderatör: Yard. Doç. Dr. Nazan Üstündağ - Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi (Teyit bekleniyor)Prof. Dr. Binnaz Toprak - Akademisyen, CHP İstanbul Milletvekili, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanvekili Levent Pişkin - Avukat, LGBT AktivistiAli Erol - Kaos GL Kurucu Üyesi

14.30 - 14.45: Soru – Cevap

14.45 – 15.00: Kahve Arası

15.00 – 16:20: İkinci Oturum

Moderatör: Yard. Doç. Dr. Cenk Özbay - Boğaziçi Üniversitesi Öğretim ÜyesiGörkem Ulumeriç - LGBT Onur Haftası ve luBUnya Boğaziçi temsilcisiHalil İbrahim Dinçdağ - Eski Hakem ve Radyo ProgramcısıAsya Özgür- LGBT Aktivisti (Teyit bekleniyor)

16.20 – 16.35: Soru – Cevap

16.35 – 16.45: Kapanış

24.09.2013 tarihi itibariyle taslak programdır.

Page 20: bogaziçi bülteni ’dan Günümüze Basın Sansürü Burak Demiryakan bdemiryakan@gmail.com Son zamanlarda muhafazakar bir yöne-lim kazanan ‘sansürcülük’ ve sansür, aslında

Adres:Fenerli Türbe Sok. No: 6 Binn’s House Rumelihisarüstü Bebek34250 İstanbulTel: +90 212 359 74 51Faks: +90 212 358 15 91E-posta: [email protected]: http://acmof.wordpress.com

/Boğaziçi Üniversitesi AvrupaÇalışmaları Merkezi Öğrenci Forumu

@ACMOF_CESSF