84
SONBAHAR 2018 / 37 BİR ŞEHRİN AtAtüRk SEVGİSİ

BİR ŞEHRİN AtAtüRk SEVGİSİ - konak.bel.tr · İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker de söz konusu eve dair anılarını kaleme aldı. Şehrimizle bütünleşen ve adımların

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

SONBAHAR 2018 / 37

BİR ŞEHRİN AtAtüRk SEVGİSİ

Binlerce yıl önce bu kadimtopraklarda yaşayanlar

Antik Agora’nınmeydanında bir araya

geliyor yaşam pratiklerinisergiliyorlardı. Şimdi

şehrimizin pek çokmeydanı var ve her

birinde geleneklerimizi,kültürümüzü yansıtıyor,

bir arada bulunupdayanışma halimizi

sergiliyoruz. Amaşehrimizin meydanlarının

en eşsizi şüphesiz kiKonak Meydanı…

Ve çok uzun yıllardan buyana kimliğimizi,

enerjimizi vemodernleşme sürecimizin

yansıyanıdır burası.Estetik ölçütümüzün

aktarımı… Sivil toplum insiyatifinin

şekillendiği yer…Her gün yüz binlerce

İzmirlinin adımladığı,saatlerin oraya

doğru ayarlandığı veşehrin tanığı…

Eşsiz birmeydan...

SONBAHAR

2018

Fotoğraf: ÜMMÜ KANDİLCİOĞLU

SONBAHAR 2018

Üzerinde nice medeniyetlerbarındıran ülkemizin,Cumhuriyet ile taçlanmasına

olanak tanıyan liderimiz Mustafa KemalAtatürk’e olan sevginin doruk noktasınaçıktığı kadim şehrimizden merhaba…

Dergimiz KNK’nın sonbaharsayısındaki kapak fotoğrafı, MustafaKemal Atatürk’ün, 1 Şubat 1931tarihindeki İzmir Kız Lisesi’ni ziyaretiniyansıtıyor. Genç kızlarımızın coşkusu,heyecanı ve mutluluğu aslında bir şehrinyansıyan yüzüdür… Cumhuriyetilkelerine bağlılığı yaşam biçimi halinegetiren, aydınlanma kültürü olandemokrasiyi geleneğiyle eşleştirenşehrimizin, liderini sahiplenme biçiminigösteriyor bize fotoğraf. İzmir’e dairbugüne kadar şüphesiz ki milyonlarcapoz fotoğraf üretilmiştir. Her birikıymetlidir. Ancak bizi en yalın halimizleanlatan, katman katman olan hayatımızınen derinindeki hücreyi bulup çıkaran,bizi; bize veren fotoğraflardan birisi de,Cemal Işıksel tarafından çekilen,Atatürk’ün İzmir Kız Lisesi öğrencileriyle

olan bu fotoğrafıdır. Liderlerininetrafında kenetlenircesine küme olan,alkışları ve tebessümleriylemutluluklarını yansıtan, cumhuriyetinsoluğu olduğunu ilan eden İzmirliler dünolduğu gibi bugün de liderlerininyanındadır…

Ve İzmirliler ile birlikte, olancagüveniyle yürüyen Mustafa KemalAtatürk…

Ve bu yürüyüşün adımları şimdi bizlertarafından atılıyor. Liderimizin attığıadımların takipçisi olmaktan; miras diyealdığımız aydınlık yolculuğunu gelecekkuşaklara da bırakacağımızın sözünüvermekten gurur duyuyoruz.

Kasım ayı Mustafa Kemal Atatürk’ü,ebediyete uğurlayışımızın vaktidir. Ancakbiliyoruz ki; sonsuzluğa gideni anan enson kişi de sonsuzluğa bağlandığındayokluk başlıyor. Yaşamın yeri yürektir veMustafa Kemal Atatürk’ün ölümsüzlüğübir de buradan gelir.

Liderimizi her zaman anıyoruz vedaha da çoğalarak hep zaman anacağız.

Dergimiz KNK’nın sonbahar sayısında

şehrimizin Atatürk sevgisini ön planaçıkarıyoruz. Akademisyenler vearaştırmacılar ışığında liderimizin İzmirgünleri ve o döneme ilişkin ayrıntılarbulacağınız dosya konumuzu ilgiylekarşılayacağınıza eminim.

Ülkemizin ikinci Cumhurbaşkanı ve ilkBaşbakanı İsmet İnönü’nün şehrimizdeyer alan doğduğu evi, İnönü Vakfı ileişbirliğine giderek yeniden düzenleyipziyarete açtık. İsmet İnönü Anı Evi veKitaplığı da konularımız arasında. Ayrıcaİsmet İnönü’nün kızı Özden Toker de sözkonusu eve dair anılarını kaleme aldı.

Şehrimizle bütünleşen ve adımlarınhep oraya doğru çıktığı KonakMeydanı’nın ilginç bir hikayesi vemeydana enerjisini veren bitişiğindekimahallelerin kültürü de sayfalarımızdayer alıyor.

Kültürel, sosyal ve tarihselhayatımızdan kesitlerle ve birbirindenilginç konu başlıklarıyla, yine sizlerezengin bir içerik taşıyan dergi hazırladık.

Keyifli okumalar dilerim…

Merhaba

SEMA PEKDAŞ I KONAK BELEDİYE BAŞKANI

UMUT UĞUR DİKÇAM /

İŞGALDEN KURTULUŞA

ATATÜRK’ÜN İZMİR’İ

DUYGU YAYMAN/

KONAK MEYDANI’NA NAZIR

KAT KAT ÇOĞALIR HİKAYELER

AYŞE KİLİMCİ/

ŞEHRİN MÜHRÜ, KONAK MEYDANI

70BURCU TANER KARATAY / TARİŞ

38ENGİN BERBER /

BU ANI EVİ GÖRÜLMELİ

42ÖZDEN TOKER /

İNÖNÜ AİLESİ’NİN KALEMİNDEN

44AKIN ERSOY /

SMYRNA -İZMİR AGORASI VE

DUVAR YAZILARI

içind

Yayın Danışmanları

FIRAT SOYLU AHMET BÜKE TEODORA HACUDİ ÖZCAN ÇİNE UTKU KILINÇ

Hukuk Danışmanı MİNE GENÇ

Halkla İlişkiler EMİNE KALABALIK

Kültür SanatABDULLAH TUNALI

YÖNETİM YERİ: İzmir Konak Belediyesi DokuzEylül Meydanı No:6 Basmane / İZMİR Tel: +90232 484 53 00 www.konak.bel.tr BASIM: İhlasGazetecilik AŞ Tel: 0 212 454 30 00 YAYIN TÜRÜ:Yerel süreli - üç ayda bir yayımlanır, para ilesatılamaz. Yayımlanan yazıların sorumluluğuyazarlarına aittir. BASKI TARİHİ: Kasım 2018

8 12 18

SONBAHAR

2018

KONAK BELEDİYESİ ADINA SAHİBİ

SEMA PEKDAŞ Konak Belediye Başkanı

YAYIN KOORDİNATÖRÜOZAN YAYMAN (Sorumlu Yazı İşleri Müdürü)

EDİTÖRİPEK YAŞAR ÖZBAŞARAN

v

AHMET GÜREL /

ATATÜRK’ÜN İZMİR GÜNLERİ

52TÜREY KÖSE /

ANILARIN ‘BAŞKENTİ’NDE

GEÇMİŞ ZAMANA YOLCULUK

58İPEK YAŞAR ÖZBAŞARAN /

‘ESKİLER ALIYORUM

ALIP YILDIZ YAPIYORUM’

66SİNAN DOĞAN/

İZMİR KÖRFEZİ’NDEN

GEÇİP GİDEN VAPURLAR

72KNK RÖPORTAJ /

APİKAM

76TEODORA HACUDİ/

İZMİR’İN EN LEZZETLİ FESTİVALİ

78NALAN KOLAĞASI İMRE/

MORENO’NUN IŞIĞI ŞİMDİ

ÇOCUKLARIMIZI AYDINLATIYOR

80ORÇUN MASATÇI/

ANI KUTUSUNDAN GELEN SESLER

37SİZİN İÇİN BİRİKTİRDİĞİMİZ PULLAR

64FIRAT SOYLU /

BEYLER SOKAĞI HATIRALARI

dekiler

20

M. EMİN ELMACI - SEVİ ŞENEKEN/

ATATÜRK DÖNEMİNDE İZMİR’DEKİ

CUMHURİYET KUTLAMALARI

31

AHMET MEHMETEFENDİOĞLU -

CEMAL NECİP GÜREL /

İZMİR’İ AYAĞA KALDIRAN İHANET

26

Konak Meydanı İzmir için çok şeydemek… Konak demek, İzmirdemek. Şehrin yüzüne basılan

güzel bir mühür de demek! Benim için yeniayak olduğum sıralar babamın elindentutup yürüdüğüm, ilk adım attığımın birsokak fotoğrafçısı eliyle kayda alındığı yerdemek…

Köklerimin kaynağı, her siyasi mitingdekalabalığı içinde olduğum, ilk aşk ve ilkhicranlarımın da mahallesi…

Kâtipzade Konağı demek, büyükdedelerimin fi tarihinde yaptırıp, içindeyaşadığı, şimdi hükümet konağı olan…

Nüfus kaydım orada, Natırzade Mahallesi;ama, adı değiştirildi. Değiştirilen birçok adıve artık değişen yüzü gibi şehrimin, Tanoldu. Natırzade’nin suyu mu çıkmış,bilmem?

Meydan evvel eski Konak Meydanıolarak anılıyor. Hem Kâtipzade Konağıburada olduğundan hem halkın dili bunayatkın olduğundan.

Konağın yanıbaşındaki Kâtipoğlu ailemezarlığı konumundaki Sulu Mezarlıkşehir dışına kaldırılınca, ortaya çıkan alan,vakıflar müdürlüğüne devrolur.Kâtipzade ailesinin yükselişi 18. yüzyıl

ortalarına denk gelir. Ahmet Reşit ve HacıOsman Beyler’in ardından 1803’teyönetimi alan Hacı Mehmet Bey,Levantenlerle ilişkisi ve giderek güçlenenkonumuyla dikkat çeker. Sarayhoşnutsuzdur, her ne kadar tarih pervasızbir yönetim olduğunda ısrarcı olsa da, neyapılmışsa padişahın emriyle yapılmıştır,Darağacı Semti’ne kurulan sehpalar dahil.Kan kardeşi de olan deniz kuvvetlerikomutanının gemide yemek davetinekatılan paşa, ki yakın olduklarından,hamile karısıyla birlikte katılmış yemekçağrısına ve o gece orada öldürülür. Denize

Şehrin mührü,Konak Meydanı

Şehrimize adını verendir; Kâtipzade Konağı…

AYŞE KİLİMCİ

SONBAHAR 2018

8

atlayıp çarpışarak ölmüştür ve bal torbasıiçinde padişahın önüne konulan başın yüzgüzelliğinden çok etkilenen padişahın‘yazık oldu, nasıl kıydık’ dediği söylenir.“Kelle alına!” emrini mahalle bakkalıvermiştir…

Gebe karısı o gemideki can pazarında,suda çarpıştığı için kellesi kılıçla alınanpaşa kocası için kurulan darağacıgölgesinde erken doğum yapar. Tamamayakını devlete vakfedilen mal, mülk,araziler yanında, kimilerine yağma içinhazine, vakfiye değil de temiz tapuluyerleri için, yüzü yumuşak devletlulara,‘zaten herkes üzerime geliyor, beni bir debu yer ve iş için üzmeyiniz’ diyenMenderes eliyle görmezden gelinen,üstüne devlet daireleri dikilen dede mirasıkalır ki, ailemizden kimileri yasal haklarınıve kamulaştırma bedelini almış, bizezâdegânlık kof çalımı ve “bize para negerek, her bir şey devletluların olsun, yeterki vatan sağolsun” tesellisi kalmış…Öyle ki, günlerden çok sıcak bir yaz günüHükümet Konağı merdivenlerineoturduğumda, görevli genç gelip, ‘kalkınoradan, buraya oturmak yasak’ dediğinde,‘ama asker, burası benim dedemin konağı’dediğime, anlayışla ‘haaa, öyle mi, otur ozaman teyze’ deyince, almıştı beni birgülmek, yıllar geçti, hala gülerim…

Tarİhİn Tanığı Bİr Meydan Konak meydanı darbeler, işgaller,

yangınlar, ilk kurşun ve kurtuluşa, suikastve şenliklere, imparatorluğa, cumhuriyete,kalkınma ve imara, şarkılara, imbata

tanıklık eden bir yer. O ilk halikorunabilseydi diye ah edenler, siz susunlütfen! Emir demiri keser, hepsi el ele verir,İzmir’in yazılmış yüzünü bozar, mührünüsiler…

Saat Kulesi yanıbaşında Yalı Camii,şehrin en zarif mescitlerinden, 1754’teyapılmış, depremler hasar verince 1920 ve1964 yıllarında elden geçirilmiş. Firuzeçinileri ve sekizgen planlı, manolyalargölgesinde minnacık bir yüzük taşı… AyanHacı Mehmet Efendi’nin karısı Ayşe Hanım(İngiliz Ayşe de deniyormuş) hayratı, amayanı başındaki medreseden iz yok…Meydan bütün siyasi olaylara tanık.1908’de Meşrutiyet ilan edilince, döneminMaliye Bakanı Cavit bey ve İzmir Lisesi’ninhocaları burada konuşmuş. Ordu İzmir’egirende, Şerafettin Yüzbaşı ve atlıları

burada çekmiş bayrağı göndere.Menderes’in ünlü nutukları da burada;darbelerin, Kıbrıs’a destek amaçlı, ‘Ordu,Kıbrıs’a!’ mitinglerinin yapıldığı yer deburası. İlk Kurşun Anıtı burada, HasanTahsin takma adlı şehidimiz OsmanNevres; 1974’ten bu yana, 15 Mayıs 1919’uhatırlatıyor hepimize.

Milli Kütüphane Caddesi’nin HükümetKonağı’nın karşı sağındaki 19. yüzyılbaşlarında Askeri Kıraathane’de aydın veasker toplanır, komitacılık ve politikakazanını orada kaynatırlardı. İzmir’in ilksaatçilerinden Zaharof bu kıraathaneninyanı başına açar dükkanını. Serkizof markaRus saatleri iyi işlemesinden ötürüdemiryolu çalışanlarınca kullanıldığından,bu markaya ahali ‘şimendüfer saati’demektedir ve Zaharof bu saatleri satar.

9

SSK binalarının seksenli yıllar başındadikildiği kısımda, askeri birliklerinmerkezi olan deniz kıyısının ve İzmirtarihinin ünlü Sarıkışlası’nın idari ekbinaları sıralanır.

Özdemir Hazar’ın anlattığıdır:‘Zaharof’un saatçi dükkanı yanı başındaİnhisarlar Meyhanesi vardır, İzmirli aydınkişilerin bazıları haftada bir buradabuluşur. Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakirbaşta olmak üzere, Nahit Ulvi, K. Bilbaşar,Besim Akımsar, Rüştü Şardağ, NaciSadullah ve nice seçkin kişiler, kentinsorunlarını konuşur, yardım gerekenleriçin imece para toplarlar.

ah Sarıkışla! 1829 yılında Kışla-i Humayun adıyla

yapımına başlanan Sarı Kışla’dan önce,aynı yerde 10 kadar sabunhane, Yahudimisafirhanesi ve meyhaneler vardır.

1950 yılında Milli Savunma Bakanlığı

ile birlikte alınan müşterek bir kararla,şehrin merkezindeki askeri garnizonundışarıya taşınması fikri benimsenir.Belediye tarafından askeri amaçlı beş adetbinanın yapılması ve bakanlığa devrindeanlaşılır. Karşılığında Sarı Kışlabelediyeye verilecektir. 17 Mart 1955tarihinde belediyeye teslim edilen SarıKışla’dan ertesi gün tahliye başlarken, eskicezaevi karşısına düşen kısımdakizamanın askerlik şubesi binasıyla, zeminkatındaki sahipli dükkânların istimlâkişlemleri de başlatılır. Kışlanın yıkımı uzunzaman tüm İzmir’in gündemindeki enönemli olay olur. Yıkımı izlemeye her günbirçok kişi gelir. Sarı Kışla'nın yıkılmasıylaboşalan Konak Meydanı'nın ne yapılacağıbilinemez. İlkin yık, devletlûm, n’apacağınısonra düşünürsün… Ya da en iyisi ogüzelim binayı ve emsalsiz çeşmelerinidüşünmeden yık, sonra bırak dağınık

kalsın, yahut başkaları düşünsün… Değerli mimarlık tarihçisi Spiro Kostof,

Şehirler ve Sokaklar (Kitap yayınevi) adlıortak kitaptaki “Majesteleri Kazma”yazısında der ki, “geçmişin büyük ya daküçük yapılarının kaybına aldırmamak,anlık ihtiyaçlarımızı ve zevklerimizi aşanbir toplum bilincine sahip olmamakdemektir. Bu kaybı hissetmek, kaybetmeyedirenmek, kaderimizi yüksek tasarımlarıneline kendi irademiz yokmuşçasınabıraktığımız zamanları anımsamakiyileştirmek değildir. Yıkmak, sevgiyibeslemenin asla akılcı bir yolu değildir.”

Meydanın arkaSındakİ hayaT Altı Roma, ortası tünel, üstü merdivenli

mahalle, bilin bakalım bu nedir?Damlacık’tır. Ülkem… İzmir’in eski, dünekadar iyi ki unutulmuş semti. Merdivenli,masmavi, malihulyalı mahalle, doğduğummahalle, ülkem…

10

Komşunu görürsün, körfezi, MemleketHastanesi’ni, koca çınarı. İçinden Roma,altından tünel geçer. Mumlarını takınmışeren Tezveren dedeyle, önündeki koca birvanayı andıran çeşme, minnak evler veyokuşların üstünden imbat ve kuşlar seyr-ü sefer eyler. İzmir’in en eskimescitlerinden Kılcı Mescidi deDamlacıklı. Handiyse bütün evlerindekapılar, ipini çekince açılır, Hafız Ahmetamca ellerini kulak arkasına koyar,mikrofona minnet etmez güzelim sesiyleezanını okur, içinize cennet bahçelerini,bülbüllerini getirir koyar. 118 basamaklainilir yokuştan, biz çocuklar basamakkullanmayız, kanatlarımız çıkar, yokuşaşağı koşarken.

Bİr aleM Sokaklar kİ… Beyler sokağı âlemdir. Cıvıl cıvıldır,

doktorlar mekânıdır. Atom Ali de oradadır;menemen yapar, kendi döğdüğü

dondurmayı satar. İkinci Beyler’in solundakolonyalarıyla ünlü Kamil Aktaş’ındükkanı vardır. Şifa Eczanesi…Karşısındaki Süleyman FeritEczacıbaşı’nın eczanesi… Kahvelerlepıtraktır, Salâh Beyin söyleyişiyle. Şifa’nınbir yanı Hafız Alipaşa kahvesidir, öte yanıRagıppaşa Kıraathanesi. Özdemir HazarDarülbedayi oyuncularının turneyegelende kahve üstünde Ragıp PaşaOteli’nde kaldığını, gündüz de başta Bediahanım (Muvahhit), Vasfi Rıza vediğerlerinin kahve cigara temennasıdağıttığını yazar. Kahveci Vasfi Bey de hemtitiz hem ters adamdır, dile gelmez bir gülmeraklısı aynı zamanda. 120 çeşit gülbilirmiş, kendileri… Şükran Kahvesi; biryüzü avluya açılır. Şükran Lokantası ise‘İzmirlilerin ayak tozuna yüz sürer.’

Tilkilik de âlem semttir, en çokRamazan alemleriyle bilinir. İzmir’in orta

yeri Namazgâh…Şıkır mıkır Havra Sokağı.Bizim bilemediğimiz, yetişemediğimiz birİzmir de var… Şahabettin Şükrü Yeşilpınaranlatır, eskiden deniz Hisar Camiiönündeki Saman İskelesi’ne kadargelirmiş. Buraya Kaleiçi derlermiş.İskelede kayık, yelkenli olurmuş.Karşıyaka’ya bu kayık ve yelkenlilerlegidilirmiş. Yandan çarklı bir vapur davarmış. Gümrük, banka hanın yerinde,yani Limon İskelesi’ndeymiş,Kemeraltı’nda da tek bir kahvehanevarmış. Hacı Hasan Hanı’ndaymış bukahvehane.

Konak Meydanı’nın ilk çok katlıyapıları; Acemi Sitesi, şimdi yıkıma terkedilmiş olan Bereket Konakları,apartmanları ki ben orada doğdum. Orasıda sonradan Bereket İş Hanı yapıldı.Tarihin güzel yazıldığı da bu tür küçükayrıntılarla olasıdır...

11

Fotoğraflar: AYKUT FIRAT

Kemeraltı kat kattır. Kiminize katkat elbise diker, kiminizekalabalığı katlanılmaz gelir. Bazısı

kokuların izini sürer, bazısı rengarenk birdenize düşer...

Kemeraltı elinizden tutar;sokaklarından, pasajlarından,hanlarından, şadırvanlarından geçiregeçire; İkiçeşmelik senin, Bayramyeribenim, doğuyla batıyı karıştıra karıştıra;dünyanın bütün emekçilerini gösteregöstere bir meydana çıkarır sizi. KonakMeydanı. Karşınızda İzmir Körfezi.Ardınızda Kemeraltı. Bir kolunuzda SaatKulesi, bir kolunuzda Yalı Camii. Oh!Derin bir nefes zerk edersiniz içinize.İnsanlığın bütün hallerinden, İzmir’ineski zamanlarından geçerek yoruldunuz.Denize nazır bir kahve için şimdi, azdinlenin. Zira hikaye epey kalabalık vedaha yeni başlıyor...

kemerAltı’nın ebrulİ renklerİKarşınızdaki denizden yansıyan bir

hikaye bu. İzmir Körfezi. Körfezdekurulan liman. Limanda yapılan denizticareti. Ticaretin yüzlerce yıl boyuncabuluşturduğu, üç kıtadan insanlar.İnsanların kültürleri. O kültürlerinçoğulluğu. İşte Kemeraltı’nın ebrulirenkleri...

Biraz daha içerilere gidelim şimdi. Nede olsa insan, evini de sırtında taşıyor. Biryerde kalabalık varsa yerleşik hayat dabaşlıyor. Kıyıdaki yoğun trafik birazsoluklanmaya ihtiyaç duyuyor.

Yay şeklindeki eski limanı çevreleyencamiler. Onun ardına dizilen hanlar. Veson katmandaki mahalleler. En azındandört yüz yıldır var olduğunu bildiğimiz.

Kemeraltı kat kat demiştik, değil mi?Yıllar, yüzyıllar kat kat çıkar birbiriüzerine. Yollar, sokaklar kat kat eklenirdiğerine. Yokuşlar çıkar, yokuşlarinersiniz. Ev içleri ile kapı önlerikarışmıştır birbirine. Bir cumbadan,tülbentinin altındaki gülüşüyle derisi katkat katlanmış bir el sallanabilir. Akçapakça ihtiyarın biri, cami kapısındaselamlayabilir sizi. Anlamadığınız birdoğu dilinde hararetle konuşabilirkadınlar. Çocuklar, “Hello!” diye çevrenizisarıp size batılı bir dili yöneltebilir. Biryerde yabancı olmak nedir, belletebilirlersize. Hikayeler kat kat çoğalır böylece.

Konak Meydanı’na nazır kat kat çoğalır hikayeler

ArAp Fırını’ndAn yükselenkoku

Bir kokunun peşine takılırsanız;kuşaklar boyu çocukları doyuran,büyüten, mahalleyi ham iken pişiren,olduran bir kokunun... Yüzden sonra

yılları saymayı unutan bir taş fırındanyayılan… Civarında anlı şanlı Salepçioğlu,Aliağa, Odunkapı, Esnaf Şeyh camileri,İstanköy Hamamı, ilk başbakanımız, ikincicumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nündoğup büyüdüğü ev, eski başbakan Adnan

12

v

DUYGU YAYMAN FOTOĞRAF: OZAN YAYMAN

Menderes’in büyüdüğü rivayet edilen evve Doğum Hastanesi vardır lakin “ArapFırını” derler buraya. Nasıl takılıpgelmeyelim şimdi, bu kokunun ardı sıra!“Bir Arap varmış...” diye başlar mahalleli,anlatmaya. Osman adında bir Mısırlı’ymış.

Biri der 150, diğeri der 200 yıl önce ilkinekmek pişirmek için yakmış fırını. ArapOsman, İzmir’de daha sonraKaradenizlilerin eline geçen bir sektöre,son farklı adı bırakanmış.

Fırının, Arap Osman’dan sonra bilinen

en eski sahibi Resul Eryurt. 1925 -1935’lerde aldığı fırını 40-50 yıl işletmiş.Taş fırın ekmeğinin yanına, gevrek vekuru pastayı eklemiş. 1975’te fırını alanaile, bu tarihi mekanı -kendi içinde eldeğiştirerek- bugüne getirmiş. ŞeyhmuzVezir 1975’te fırını işletirken dayısıMehmet Oğur, Şırnak’ta, Resul Eryurt’unpetrol mühendisi oğlu Ahmet Eryurt iletanışmış. Mehmet Oğur, İzmir’e geldiği1980’de yeğeninden fırını almış,günümüze taşımış.

dAmlA dAmlA terle kurulupbİr tünelle yıkılAn...

Kemeraltı’nın hemen sırtına yaslananArap Fırını semtinden batıya meyledipVaryant’ı tırmanırsanız, yokuş boyusıralanan evleriyle Hasan SağlamÖğretmenevi’ne dayanan eski Türkmahallesi Damlacık’a varırsınız.Şimdilerde diğer yarısını, altını oyanKonak Tünellerine vermiş olan...Kemeraltı’nda ve Konak Meydanı’nda günboyu birbirine karışan protokol heyetleri,ezan sesleri, el sanatları, zanaatkarlar,lüks mağazalar ve sokak satıcılarını,tarihi çarşıdaki sesleri ve renkleri izlertepeden Damlacık. Yarısı yok ama.1600’lerin ortalarında Orta Asya’dangöçen Türklerin kurduğu, 1960’lardansonra Anadolu’nun doğusundan göçleride buyur eden, yüzyıllarca yaşayıp damodern zamanlara yenik düşen bir semt.Doğum Hastanesi’nin yakınındaki tütünmağazası ile Eşrefpaşa arasındakiyolculuğunda tütün işçilerine damladamla ter döktüren yokuşlarıyla, biryarım semt... Efsane Metin Oktay’ımızıDamlacıkspor’da yetiştiren. Tüneller,üstündeki evleri yedi. Yarısı yok olduDamlacık’ın. Ama bir çırpıdaKemeraltı’na iniveren, işini hemencecikgörüveren, yol parasından azade, KonakMeydanı çevresinde kah satıcılıkla kahatölye işçiliğiyle ekmek parasınıdenkleyen insanlarıyla hikayesi tamam.

bAyrAmyerİ’nde sAAtlerİmİzİAyArlAyAlım!

Damlacık’ta Varyant’ın diğer cenahınageçerseniz işlemeli cumbaları, rengarenkduvarları, epeski taşlarıyla Bayramyeritutuverir kolunuzdan. Ya da eski adıylaDeğirmendağı. Osmanlı devrinde İzmir’egöçen Kırım Tatarları’nın, “Bizim balalar

13

FOTOĞRAF: MUSTAFA ŞEREFOĞLU

boğulur, bizi yükseklere verin” deyipKarataş kıyılarındaki evleri reddederekyerleştiği Değirmendağı. Sonralarıbayramlarda kentin ilk lunaparkınınkurulmasıyla bir bayram yerine dönüşen.İzmirlilerin saatlerini, kentteki ikinci saatkulesine bakıp ayarladığı. KırımTatarlarının izini, Halitbey İlkokuluyanındaki sokaktan aşağı sallanaraksürebilirsiniz. Bu eşsiz kokunun kaynağı,Bülent Erdem’in, dedelerinin Kırım’dangöçerken yanlarında getirdiği kazandapişirdiği şi börek. Bir zamanlar bütünbütüne Tatar mahallesiydi Bayramyeri.Şimdi semtteki nüfusları hayli azaldı.Hala bu semtte yaşıyorsa eski sakinleri,kentin merkezine masrafsız, telaşsızulaşıverme rahatlığından. Kimi işine kimiokuluna kimi alışverişine yürüyerekgidebiliyor. Geliriyle geçimini ancaksağlayabilen insanların, danteli andıranevlerinde sandık lekeleri oluşmuş fakatne gam! Sana bir tepeden huzurlabakıyorlar, ey Konak Meydanı!

Aynı, Kemeraltı’nın batısını kuşatan,tarihi çarşının üst bölgelerine çıkan diğerana cadde İkiçeşmelik ve civarsemtlerinde olduğu gibi... Kim ki Konak’ınkalbine yakın, zamanda ve mekanda biradım önde. Bakmayın siz, İkiçeşmelik’inAgora’ya, Namazgah’a, Pazaryeri’ne,Keçeciler’e, Tilkilik’e varan sokaklarındaomuzların düşmüş, ceplerin delikoluşuna. Bizden, hepimizden önce vardıbu sokaklar. Ve dokusunda o mirasıtaşıyorlar. 14. yüzyılda Kadifekale’nineteklerine yerleşmeye başlayanMüslüman-Türkleri, Musevi cemaati, aileevleri, kahvehaneleri, şaraphaneleri, tektekçi meyhaneleri, camileri, Türk ve Rummimarileri, bugünün hikayelerinekarışıyor. İnsan yapısı daha dazenginleşerek ulaşıyor bugüne.Katmanlarında, 20. yüzyıl göçlerinibarındırıyor. İkiçeşmelik ve civarsemtleri, Doğulu ve Roman nüfusuylabaşka bir cila çekiyor renklerine.

renklerİmİz, geleceğİmİzdİrBakmayın siz, “Göç geldi, buralar çok

bozuldu” diyenlere. Nerede çeşitlilikvarsa orada bolluk vardır. Kültürlerinçoğulluğu, hikayelerin katman katmanoluşu, bize İzmir’imizin tarihindenyadigardır. Bugün değilse bile yarın, ergeç, illaki herkes, rengine, kökeninebakmaksızın refahı yakalayacaktır.

Biz, şehrimizin kalbi KonakMeydanı’na oluk oluk akan, körfezinkıyısında kent kültürüyle hemhal olan,Kemeraltı’nda ekmek parasının peşindekoşan, çeyizini düzen, koltuğunun altındakitabı defteriyle yürüyen, düşlerini busokaklarda kuran nesillerle kat katyükselmeye devam edeceğiz.

Fotoğraf: SİNAN KILIÇ

Fotoğraf: EROL ÖZDAYI

16

Platon’a göre güzellik ideadır. Ona göre varlıklar güzelideasından pay aldığı ölçüde güzeldir. Aristoteles

için güzellik, matematiksel bakımdan orantılı ve ölçülüolandır. Plotinus’a göre, ilahi aklın evrende ışıması;Kant’a göre, hiçbir çıkar gözetmeksizin hoşlanma hali.Stendhal’a göre güzellik, mutluluk vaadi...

16. yüzyılda İran’ın yanı sıra Anadolu topraklarındada nakkaşlık yapan Velican ise güzelliği, “Aklınkendiliğinden bildiği şeyi, gözün dünyadakeşfetmesidir” diye tanımlıyor. Sormak isteriz o halde!Siz hiç keşifler yapıp görmenin kahramanlığınıyaşadınız mı? Elbette yaşadınız! Çünkü İzmir’desiniz.Bu şehirde güzele dair ne varsa bir sürpriz diyekarşınıza çıkıverir ve siz mi onu, o mu sizi sarıpsarmalar anlayamadığınız bir çizgidir.

Behçet Necatigil’in dediğiyle: “Açılır parantez/ Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti/ Kapanır parantez/ Parantezin içindeki çizgi / Ne varsa orda var”… Şehrimizin çizgisinin de bir sihri var. Parantezin

içini güzel ile doldurma gayretiyle, anların peşindekoşanların hikayesini yazıyor yaşam çizgimiz. Heryeni güne duygu katarak, yeni keşifler yapmak üzerebaşlamamız da bundandır biraz.

Şehrimizin ülkemize armağanı, belleğimizsaydığımız Kültürpark’ta çıktı güzel olan bu kezkarşımıza ve üzerine sonbahar giymişti.

Kültürpark sizi çağırıyor ve güzelliğini pay etmeyede hazır.

kültürpArk’tA keŞİFOZAN YAYMAN

Victor Hugo’nun 1829 yılındayayınlanan "Les Orientales" isimlikitabındaki "La Captive" adlı

şiirinde, prensese benzettiği İzmir için100 yıl sonra Necati Cumalı;

“Sır şimdi gözyaşları, saadet dilekleriBize gelen yüzyılların hikâyesi sırEski İzmir diye ne varsa şunun bunun

bildiğiYaşlıların kırık dökük anlattığıdır.” der…Aradan geçen onca zaman Victor

Hugo’nun Prensesine hüznü getirmiştir.Oysaki her çağda yörenin en önemliticaret merkezi olan İzmir’de yaşayaninsanlar mutlu olmalıydılar. Tanrılar buşehrin insanlarına mutluluk vaat etmişti:

Pausanias’ın anlattığına göre; Büyük

İskender, bugünkü Kadifekale’ninbulunduğu tepe üzerinde dinlenirkenuykuya daldı ve rüyasında tanrılar O’nagörünerek, burada yeni bir İzmir şehrikurmasını, eski şehrin çevreye dağılmışhalkını o yeni şehre yerleştirmesiniistediler. İskender rüyasınınyorumlanması için Klaros Kâhininebaşvurdu. Kâhin, “Pagos Tepesi üzerinde,kutsal Meles Çayı karşısında oturacakinsanlar üç kat, dört kat mutluolacaklardır.” diye karşılık verdi.

Geçen zaman içinde kimin ne kadarmutlu olduğu bilinemezse de Ulu ÖnderMustafa Kemal Atatürk, İzmir ile ilgili ilkizlenimlerinde mutluluğun tek taraflıolduğunu, matem çiçekleri henüz

solmamış annesinin İzmir’deki kabribaşında şu sözlerle dile getirdi;

“Birinci ve ikinci ziyaretlerim enkasvetli zamanlarda olmuştur. Bunlarsürgüne giderken ve gelirken yaptığımziyaretlerdir. Bu ziyaretlerimde, İzmir’inbende hâsıl ettiği izlenimleri ifade etmeklazım gelirse diyebilirim ki, bu izlenimlerçok elim, çok hazin ve çok kederlihissiyatla doludur. Bilmem bu izlenimlerinmenşei o zamanın hâkim olan istibdadınumumi olan baskısından mıdır, yoksa bugüzel memlekette yaşayan insanlarıniçinde adeta onlara hâkim, onlara karşımağrur ve müftehir bir takım insanlarınbulunuşu muydu? Yoksa o insanların bumemleketin hakiki evlatlarından daha

İşgalden kurtuluşaAtatürk’ün İzmir’i

UMUT UĞUR DİKÇAM Fotoğraf: MERVE ERGİN

SONBAHAR 2018

18

mesut, daha müreffeh, daha zengin oluşumuydu? Fakat belki hepsi!...”

Gerçektende bu koskoca kentinekonomik yaşamında hemen hemenhiçbir Türk söz sahibi olamamış, esasenbu imkân kendilerine verilmemişti.Çalışmalarını değerlendirmekisteyenlerse kısa zamanda eritilmişlerdi. I.Dünya Savaşının yoksulluğu ve ıstırabıiçinde suiistimaller daha da artmıştı.

1830 Londra Antlaşması ileözgürlüğünü kazanan Yunanistan’dakidurum ise daha farklıydı. Dağlık vebereketsiz topraklarda yaşayan Yunanlılaroldukça fakir bir halde iken, ülkedışındakilerin zenginlik içerisinde olmasıve “esir kardeşleri” kurtarma isteği, yeniYunanistan’ın dış politikasına yön verenideali, yani“Büyük Düşünce”yi ortayaçıkaran ekonomik ve duygusal sebeplerioluşturmuştu. Bu düşüncenin temelindebütün Yunanlıları içine alacak, dahadoğrusu Yunanlıların yaşadığı tüm yerlerisınırları içine katacak bir “Yunanistan”vardı.

İtilaf Devletleri ve özellikle İngilizlertarafından desteklenen ve kışkırtılanYunanlılar, Birinci Dünya Savaşı sonunda“Büyük Yunanistan” ülküsünügerçekleştirmek için Batı Anadolu veTrakya’yı ele geçirmek istiyor, İngiltere desömürgelerine giden yollarının güvenliğiiçin Batı Anadolu’nun İtalya gibi güçlü birdevletin eline geçmesini istemediğinden,Yunan emellerini destekliyordu.

Paris Barış Konferansı’nda; İngiltere,Fransa ve ABD tarafından isteklerinindikkate alınmamasına kızan İtalya’nınkonferansı terk etmesinden yararlanan üçbüyükler, İzmir’e Yunan askeriçıkarılmasını uygun bulmuşlar ve 15Mayıs 1919’da Yunan Ordusu, yüzyıllardırTürk olan “Güzel İzmir”e ayak basmıştı.Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşun İzmir’inişgalini önleyememişse de kurtuluş içinatılan her adımda payı olmuştu.

O gün çok kanlı olaylar yaşanmıştı veşehit olanların sayısı da bir hayli fazlaydı.İşin hayret edilecek tarafı ise tüm buyapılanların itilaf güçlerinin gözleriönünde olması idi. Yunanlılar ilk gün 400Türk’ü öldürmüştü. Çevre köy vekazalardaki olaylarla bu sayı bir iki güniçinde 5.000’e ulaşırken, İngiltere’nin enciddi gazetesi sayılan “The Times”günlerce bu olaylardan hiç söz etmiyordu.

İzmir’in işgali tüm yurtta büyük birtepki yaratmış, eski uyrukları Yunanlılarınİzmir’i işgali, Türk ulusunun “milliyetçilik”duygularını kamçılamış ve “İzmir” adı,Kurtuluş Savaşı’nın amacı ve savaşstratejisinin de odak noktası olmuştu.

İşgalin ardından ülkenin birçok yerinde

başlamış olan “Müdafaa-i Hukuk”örgütlenmesi hızlandı ve yayıldı. İzmir’inişgalini protesto etmek için birçok yerdemitingler yapıldı ve Yunanistan’ın buhaksız işgali protesto edildi.

Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal ogünlerde Samsun’a ayak basıyor ve “Biziöldürmek değil, canlı canlı mezarakoymak istiyorlar. Ama hep beraberçalışacağız ve memleketi kurtaracağız.”diyerek Havza’dan sesleniyordu.

HALKIN İRADESİ

Tam 3 yıl, 3 ay, 3 hafta ve 3 günboyunca her iki taraf, benim dediğitopraklarda, benden dediği insanlar içinçok çetin bir mücadele verdi ve halkıniradesi ile büyük bir zafer kazanıldı. 15Mayıs 1919 günü İzmir’in işgali ilebaşlayan Kurtuluş Mücadelesi, 9 Eylül1922 tarihinde yine İzmir’in geri alınmasıile sona erdi. Böylece İzmir’den başlayanbağımsızlık savaşı, yine İzmir’denoktalanmış oluyordu.

İzmirliler ertesi gün İzmir’e giriş yapankurtarıcılarını büyük bir coşkuylakarşıladılar. Gazi ise Hükümet Konağıbalkonundan kısa bir konuşma yaptı ve“Bu başarı, milletindir” diyerek alanı hıncahınç dolduran kalabalığa teşekkür etti. Ogün Konak Meydanı’na İzmirlilerinAtatürk’e armağanı olan, kırmızı beyazrenklerle süslenmiş, üstü bir açıkotomobil getirilmişti. Gazi, çiçeklerinarasındaki kurban edilecek kuzuyu farkedince, Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey’e;“Aman! Çabuk gidin söyleyin; şu kuzuyukesmesinler…” diye seslendi. GazeteciRuşen Eşref hemen aşağıya koşsa dayetişememiş ve kuzu kurban edilmişti.Yukarıya doğru baktığında ise Gazi’ninbalkonda olmadığını, içeriye girdiğini farketti. Çünkü O, orduları dize getirmişMuzaffer Başkomutan, bir kuzu kanıdökülmesine bakamayacak derecede birinsan yüreğine sahipti. O asil yürek,İplikçizadelerin Köşkü’nde de ayaklarınınaltına serilmiş Yunan bayrağınıkaldırtarak “Bayrak, milletin şerefidir. Neolursa olsun yerlere serilmez,

çiğnenemez.” demişti.İzmir’in kurtuluşu, yeni bir Türkiye’nin

doğuşunu müjdelemiş, işgalin ardındanbağımsızlığının savaşını veren İzmir halkı,yaşanan sancılı günlerde birbirinekenetlenerek sıkıntılara göğüs germiş vekurtuluşun ardından da kutlamalaryaparak o günü anmıştır.

SON NOKTA

9 Eylül sadece bir zafer günü olmayıpaynı zamanda kurtuluş ve dirilişhikâyesinin de son noktasıdır. İşgal ileoluşan yara, bir daha açılmamak üzerekapanmış ve 9 Eylül, İzmir için aslaunutulmayacak bir bayram günü halinialmıştır. Ülkenin her tarafında, özellikleİzmir ve çevresinde büyük bir coşkuylakutlanan 9 Eylül, bir anlamda bağımsızlıkve ilerleme hamlelerinin de temel taşlarınıoluşturmaktadır. İşte bu nedenle,kurtuluştan tam bir sene sonra bu şanlı veşerefli günün kutlanması için İzmir’debüyük şenlikler yapılmış ve her sene aynıtarihte bu şenliklerin tekrarı milli birgörev haline gelmiştir. Osmanlıtopraklarında yüzyıllarca iç içe yaşamış ikimilletin ortak kaderini tayin edenKurtuluş Savaşı’nın noktalandığı tariholan 9 Eylül, tıpkı ilk gün olduğu gibibundan sonra da büyük bir coşku ilekutlanmaya devam edecektir.

ADIVAR, Halide Edip. Türk’ün Ateşle İmtihanı,Özgür Yayınları, İstanbul, 2004.

AYBARS, Ergün. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, ZeusKitabevi, İzmir, 2005.

ÇAVDAR, Kazım. İzmir, Bilgehan Basımevi, İzmir,1986.

DİKÇAM, Umut Uğur. İzmir’de 9 Eylül Kutlamaları1923-1938, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayını,İzmir, 2012.

DURSUN, M. Kamil. İzmir Hatıraları, Yayına Haz.Ünal Şenel, Akademi Kitabevi, İzmir, 1994.

MUŞKARA, Turan. İzmir ve Karşıyaka Anıları,Yayına Haz. Ahmet Mehmetefendioğlu, Tükelmat A.Ş.,İzmir, 1998.

PARLAK, Türkmen. Yeni Asır’ın İzmir Yılları, YeniAsır Yayınları, İzmir, 1989.

SÖNMEZ, Cemil. Atatürk’ün Annesi Zübeyde Hanım,Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1997.

UMAR, Bilge. İzmir’de Yunanlıların Son Günleri,Bilgi Basımevi, Ankara, 1974.

UZ, Behçet. Atatürk’ün İzmir’i Bir Kentin YenidenDoğuşu, Haz. L.Ece Sakar, Türkiye İş Bankası KültürYayınları, İstanbul, 2007.

KAYNAKLAR

Fotoğraf:

ARDA HAZNEDAR

19

Bu makaleme, Atatürk’ün, 1905tarihinde İzmirle ilktanışmasından, İzmir’e son gelişi

olan 22 Haziran 1934’e kadar geçen 29yıllık süreçte; 16 kez İzmir’in konuğuolduğunu belirterek başlayacağım.İzmir’de 146 gün kalarak şehrimizişereflendiren Atatürk’ün misafirlikgüncesini geliş sırasına göre anlatacağım.Atatürk, Ankara ve İstanbul’dan sonraneden İzmir’e çok gelmiştir? O kısaömründe birçok ili ziyaret etmeyeçalışmış ama gidemediği yerler deolmuştu. Atatürk, İzmir’i çok museviyordu, sorusunun cevabını almaya, 9Eylül 1922 günü, onun 18 numaralı notdefterinden başlayalım...

“15 Mayıs 1919, İzmir’in işgali… Benaynı günde İstanbul’u terk ettim. O karagünde Karadeniz’deydim. 3 sene ve 4 aysonra da bugün Akdeniz’deyim.”

O, İzmir’in işgalinin ertesi günü

Bandırma Vapuru’na binmiş, 1212 günsüren işgal günlerinde hep İzmir’inkurtuluşunu, adeta “Kızıl Elma” olarakgörmüştür...

Annesi Karşıyaka’nın kalbinde yatıyor,karısı Göztepe’de yaşıyor... Bunlara göreİzmir’i çok seviyor diyebiliriz, ama o,ülkemizin her karış toprağını seviyordu,biliyoruz.

Yüzbaşı Mustafa KeMal, İlK KezİzMİr’de

1905 yılında, Harp Akademi’sindenmezun olan Mustafa Kemal, birkaç günhapis kaldıktan sonra, sürgün evrakına‘kolayca bir araç bulup dönemeyeceği biryere gönderilmek’ kaydı ile Şam’a sürgünedilirken, İzmir ile ilk defa tanışmıştır.Şam’dan dönüşte ve Trablusgarp’agiderken iki kez daha İzmir’e uğradığıbilinir.

9 eYlül 1922 – İzMİr’e doğru…17 Ağustos 1922 günü, Ankara

Keçiören’de yedikleri son yemekte,“Hücum haberini alınca hesap ediniz. Onbeşinci gün İzmir’deyiz” diyen, GaziMustafa Kemal Paşa, İzmir’e 14 gündekavuşmuştu. Muzaffer Komutan, TürkOrdusu’nun İzmir’e girişini Belkahve’denizlerken, Garp Cephesi Komutanı İsmetPaşa’ya dönerek, ağzından şu cümlelerdökülmüştür: “Eğer, bu güzel şehre birşey olsaydı çok üzülürdüm”. Ve o karagünlerden sonra, sıra aydınlık günleregelinmişti. Gazi Mustafa Kemal Paşa vemuzaffer komuta heyeti, 8–9 Eylül 1922gecesini Nif (Kemalpaşa) Kasabası’ndageçirmiştir.

Gazİ’nİn İzMİr’e dördüncüGelİşİ (10 eYlül – 30 eYlül 1922)

9 Eylül 1922 günü, BaşkomutanMustafa Kemal Paşa, Temsilciler HeyetiBaşkanı Rauf Bey’e, şu telgrafı çekmiştir:“Birliklerimiz İzmir doğu sırtlarındadüşmanın son direnişini kırdıktan sonra

Atatürk’ün İzmir günleri

SONBAHAR 2018

AHMET GÜRELAtatürk Araştırmacısı

20

Atatürk Buca Hasanoğlu Parkı’nda.

bu gün 9 Eylül 1922, İzmir’imize zaferlegirdi.” O gün, İzmir Valiliği’nin önündeatının kuyruğuna bağladığı Yunanbayrağını yerlerde sürükleyen SüvariÜsteğmen Çolak İbrahim’i gören Gazi,emir çavuşu Ali Metin’le, ona şu haberiyollamıştır: “Bayrağı yerdesürümesinler. Bu bizim adaletimizeyakışmaz.” Bunun üzerine Yunan Bayrağıatın kuyruğundan çözülmüştür. Budavranış, Gazi’nin hiç bir zaman savaşyanlısı olamayıp, daima barışdüşündüğünün bir kanıtıdır.

Gazİ Mustafa KeMal Paşa,KarşıYaKa’da…

O gece, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın,Karşıyaka’daki, İplikçizade Köşkü’ndekalması planlanmış ve ona görehazırlıklar yapılmıştır. Bu yapılanseçimde Yunan Kralı Konstantin’in 12Haziran 1921 tarihinde bu köşkte kalmışolmasından kaynaklanan duygusal bireğilim de rol oynamıştır. Gazi,İzmirliler’in kendisine hediye ettiğiotomobille İzmir Hükümet Konağı’ndanayrılmış ve Karşıyaka’ya doğru yolaçıkmıştır. Ruşen Eşref Bey, İplikçizadeKöşkü’nün önünde gördüklerini şöyleanlatmıştır: “...Evin merdiven taraçasınaçıktın. Seni yerlere eğilerek; seni elçırparak; seni dualar ederek karşılayankadın, erkek kalabalığın önünde durdun.Seni içeri davet ediyorlardı. Senduruyordun. Yerde yatan örtüyü sordun.O, ipekten kocaman bir düşmanbayrağıydı ki üzerine basılarak geçilecekbir yol halısı gibi böyle serilmişti.

Kadın-erkek oradaki İzmirliler,‘Buyurunuz, geçiniz. Bizim öcümüzüyerine getiriniz! Yabancı kral, bu evden

içeri, bizim bayrağımıza basarakgeçmişti. Siz, lütfedin. Bu karşılıklı olekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Buev sizin evinizdir. Bu hak sizindir’diyorlardı. Sen, o yerde serili bayrağınönünde, bulunduğun noktada kaldın.Sana ağlaşarak yalvaran kadınlara,erkeklere tatlılıkla baktın ve ‘O, geçmişsehata etmiş. Bir milletin bağımsızlığınınsembolü olan bayrak çiğnenmez. Benonun hatasını tekrar edemem’ dedin.Onu yerden kaldırttın ve bembeyazmermerlere basarak içeri girdin.

İşte, sen İzmir’e ilk gün zaferinle böylegirdin. O, aynı gün, bir saat içine, İzmir’dedüşman bayrağına iki kez saygı gösterenbir başkomutandı.

İzMİr YanıYor (13/17 eYlül1922)

15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’e girenYunanlılar, Anadolu’da yayılmacı emel vepolitikaları doğrultusunda ilerlerken,ardında birçok onarılmaz acılarbırakmıştır. Üç yıl sonra da aynı YunanOrdusu, muzaffer Türk Ordusu’nunönünde İzmir’e doğru geri çekilirken,Ege Bölgesi’nde birkaç yer dışında heryeri yakarak ülkemizi terk etmiştir.

Ermeniler tarafından; “Bana yarolmayan İzmir’i kimseye yar etmem”düşüncesiyle çıkarılan İzmir yangını,Rumlar’ın, Ermeniler’in veLevantenler’in yaşadığı FrenkMahallesi’nin neredeyse tamamınıyakmıştır. Yaklaşık 2 bin 600 dönümlükbir alana yayılan bu yangınla, İzmir’inyaklaşık üçte ikisi yanmıştır. İzmir’in buyangınla sadece coğrafi kimliği değil,ticari ve sosyal hayatı da değişmiştir. 19.yüzyılın Paris’i olarak nitelendirilen

İzmir, yangınla birlikte güzelliğini veticari hayatını tamamen kaybetmiştir.

latİfe HanıM, Gazİ MustafaKeMal Paşa’Yı beKlİYor

Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya,Kordonboyu’ndaki Tüccar Takfor’a ait ev,karargah olarak tahsis edilmiştir.Başkomutan, Kordonboyu’nda gündüzkaldığı karargâhına ve Karşıyaka’daköşke gelip giderken yeteri kadaremniyette değildi. Garp Cephesi KurmayBaşkanı Yarbay Asım Bey’in anılarında,başkomutanlık karargâhında yaşananlarışöyle yazmıştır: “...Salih Bey aramış,taramış Göztepe’de bir tepecik üzerindebir villayı seçmişti. Ne tuhaf rastlantıdırki, villanın sahibinin kızı olan bayan daGazi Başkomutanı evinde misafir etmekiçin harekete geçmişti. Latife Hanımbüyük bir heyecanla; ‘Gazi’yi konuketmekten şeref duyarım’ demiş. Ben bugünleri görmek için buralara koştumgeldim. Ona ben hizmet edeceğim,elbette oralarda kalması tehlikelidir’demiştir..”

latİfe HanıM, Gazİ MustafaKeMal Paşa İle tanışıYor

13 Eylül 1922 günü, Gazi, LatifeHanım’ın daveti üzerine UşakizadeKöşkü’ne gelmiştir. İzmir eski belediyebaşkanlarından tüccar UşakizadeMuammer Bey’in kızı olduğunu Gazi’yeanlatan Latife Hanım, dört lisan bildiğini,Sorbonne’daki tahsilini 3. sınıfta yarımbırakarak İzmir’e geldiğini ve muzafferorduyu beklediğini söylemiştir. LatifeHanım, işgal altındaki İzmir’deyaşadıklarını ve başından geçenlerianlatmış ve Gazi’yi köşklerinde kalmayadavet etmiştir. Gazi, genç kadının

21

Gazi, Basmane’de. (27 Ocak 1923)

Avrupa’daki eğitiminin, dürüstyaklaşımının ve samimiyetinin etkisialtında kalmıştı.…

Gazi, İzmir yangının başladığı 13 Eylülgünü, Kordonboyu’ndaki karargâhındançıkmak istememiş, ama gece yarısı,yangın içinden geçerek, İplikçizadeKöşkü’ne ulaşmıştır. Ertesi gün, yani 14Eylül günü sabahı, başkomutanın makamarabası Uşakizade köşkü önündedir.

Gazi’nin Uşakizade Köşkü’ne gelmesiile başlayan bu misafirlik, onun ve LatifeHanım’ın hayatlarında büyükdeğişikliklere neden olmuştur. Köşk, yerlive yabancı devlet adamları ile doluptaşmaktadır, dört dil bilen Latife Hanım,hem Muzaffer komutana tercümanlıkyapmakta, hem de köşkü idareetmektedir.

18 Eylül 1922 gecesi, Latife Hanım,muzaffer komutanları ve gazetecileriİzmir’in kurtuluşunu kutlamak içinKöşk’e yemeğe davet etmiştir.

zübeYde HanıM KarşıYaKa’da…Doktorlar, Zübeyde Hanım’ın

hastalığının Ankara’da tedaviedilemeyeceğini ve mutlaka denizkenarında bir yerde kalmaları gerektiğinisöylemiş ve İzmir’e gitmesine kararverilmiştir. Bu kararda, ZübeydeHanım’ın gelin adayı Latife Hanımıgörmek istemesinin ısrarı da vardır.Ankara’dan hasta olarak İzmir’e gelenZübeyde Hanım, doktorların ve LatifeHanım’ın özenli bakımlarına rağmen 14Ocak 1923 günü vefat etmiştir.

Gazi, annesinin vefat haberiniEskişehir’de almış ve İzmir’de bulunanSalih Bey’e gönderdiği telgraf şöyledir:“Verdiğiniz kara haber beni çok üzdü.Annemin uygun bir şekilde cenazetörenini gerçekleştiriniz. Tanrımilletimize hayat ve esenlikler versin.”

Programlı gezi programını bozmadanve İzmit’te İstanbul basını ile buluşanGazi, Bursa’da çeşitli temaslardabulunmuştur. Her uğradığı yerdebaşsağlığı dileklerini kabul eden Gazi,

acısını bastırarak, İzmir’e ulaşmıştır.Gazİ’nİn İzMİr’e 5. Gelİşİ (27

ocaK - 4 şubat 1923)27 Ocak 1923 günü, Karşıyaka’ya

varan Gazi, Zübeyde Hanım’ın FerikOsman Paşa Camisi bahçesindekimezarını ziyarete gitmiş ve annesininmezarı başında özetle şunlarısöylemiştir;

“Zavallı annem, bir zamanlarkurtuluşu bütün ulus için ülkü olmuşİzmir’in kutsal topraklarına vücudunuemanet etmiş bulunuyor. Ölümyaradılışın en doğal bir yasasıdır.Annemin ruhuna yüklenmiş olduğumvicdan yeminini tekrar edeyim; anneminmezarı önünde ve Tanrı’nın yüce katındasöz verip and içiyorum ki, ulusumun bukadar kan dökerek elde ettiğiegemenliğin korunması ve savunulmasıiçin, gerekirse annemin yanına gitmektegecikmeyeceğim, ulus egemenliğiuğrunda canım vermek, benim içinvicdan borcu olsun, namus borcu olsun.”

Gazİ Mustafa KeMal Paşa,latİfe HanıM İle evlenİYor

29 Ocak 1923 günü, UşakizadeKöşkü’nde, Gazi ve Latife Hanım’ınkıyılan nikâhı, Medeni Kanunu’’nun biradımı olarak nitelendirebiliriz. Bu nikâh,Atatürk’ü İzmir’e bir başka açıdan dabağlamıştır. Gazi’nin nikâh işlemi içingereken nüfus kaydı, geçici olarak İzmirGöztepe nüfusuna kaydedilmiştir. Bugeçici nüfus kaydı, İzmir NüfusMüdürlüğü kayıtlarında ‘kalıcı’ olarakgünümüzde de yer almaktadır.Gerçekleşen nikâh, gerek yurt içindegerekse de yabancı basında geniş olarakyer almıştır.

Gazi’nin, Latife Hanım’la yaptığıevlilik, ülkemizin verdiği onurlu millimücadelenin bitiminin 5. ayındagerçekleşmiştir. Gazi, Lozan Antlaşmasıdevam ederken yaptığı bu evlilikle,müttefik devletlerine, “liderimizevleniyor, Türkiye’nin bir sıkıntısı yok”mesajını da vermiştir.

2 Şubat 1923 günü, ‘Türkiye İktisatKongresi’nin yapılacağı binadagerçekleşen toplantıda, Gazi, önce eşiLatife Hanım’ı İzmirli kadınlara tanıtmış;ardından da kadın sorunları ve Lozanhakkında geniş bilgi vermiştir.

Gazİ’nİn İzMİr’e 6. Gelİşİ (10şubat - 18 şubat 1923)

Bağımsızlığının sağlanması, iktisadikalkınmaya bağlıydı. Türkiye’ninekonomi politikalarının tespit edilmesive kalkınma modellerinin tartışılmasıiçin ülkenin tüm ilgili kesimlerini biraraya getirecek kongre yapılmasıkararlaştırmıştır. 17 Şubat 1923 günübaşlayan ‘Türkiye İktisat Kongresi’, 4Mart 1923 gününe kadar sürmüştür.

Gazi, ‘Türkiye İktisat Kongresi’ne eşiLatife Hanım’la birlikte gelmiş ve yaptığıuzun konuşmasında özetle şunlarısöylemiştir: “Efendiler, aziz milletimiziniktisadi yükselme çarelerini aramak vebulmak gibi vatani, hayati ve milli kutsalamaç için bugün burada toplanmış olansizlerin, sayın halk temsilcilerininhuzurunda bulunmaktan çok mesut vebahtiyarım…Kılıç kullanan kol yorulur;fakat saban kullanan kol her gün dahaçok kuvvetlenir ve her gün daha çoksahip olur. Bu kadar kıymetli ve tarihikongremizi açmak şerefini banabağışladığınızdan dolayı teşekkürlerimiarz ederim. Ve böyle bir kongreyiimzalayan sizlersiniz. Bundan dolayı sizitebrike değer görür ve tebrik ederim.”

Gazİ’nİn İzMır’e 7. Gelİşİ (27teMMuz - 2 ağustos 1923)

27 Temmuz 1923 tarihinde, başlayangezide; birçok ilke İzmir ve Türkiye şahitolmuştur. Sinemacı Cemil (Filmer) Bey,Uşakizade Köşkü bahçesinde, çektiğiKurtuluş Savaşı filmlerini Gazi Paşa’yagöstermiştir. Sinema sanatına büyükönem veren Mustafa Kemal, sinemacılıkişini sürdürmesini özellikle ondanistemiştir. Cemil Bey, Gazi ve eşiniİkiçeşmelik’teki kendilerine ait “TanSineması”na davet etmiş, Mustafa

Atatürk’ün Konak’ın Göztepe Mahallesi’ne kayıtlı olduğunu gösteren nüfus kayıt örneği.

22

Kemal’in istemiyle sinemada ortadakiperde kaldırılmış ve kadın erkek birliktesinema izlemişlerdir.

Gazi, Bedia Muvahhit’i İzmir’de ilktiyatro sahnesine çıkmaya zorlamıştır.Bedia Muvahhit’in “Ceza Kanunu” adlıoyundaki “Sacide” rolü ileKordonboyu’ndaki geçici Palas Sinemasısalonundanda sahneye çıkmıştır. Gazi’ninövgü ile izlediği bu rol, onu, ilk kadınTürk tiyatrocu yapmıştır.

Gazİ’nİn İzMİr’e 8. Gelİşİ (2 ocaK - 22 şubat 1924)

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, geçenaskerlik hayatının 18 yılını hepcephelerde geçirmiştir. 11 Kasım ve 13Kasım 1923 günlerinde, ÇankayaKöşkü’nde iki kez peşpeşekalp krizigeçirmiştir. Latife Hanım, Dr. NeşetÖmer’in de yardımıyla eşini, İzmir’e ‘havadeğişimine’ gitme konusunda iknaetmişlerdir. Böylece, Latife Hanım, buseyahatle Cumhurbaşkanı’na ‘koruyucubir dinlenme’ olanağı sağlamış olacaktı.

Gazi’nin Cumhurbaşkanı olarak İzmir’eilk gelişi olan bu gezi, 2 Ocak’ta başlayıp,22 Şubat 1924 günü sona ermiştir.Türkiye’nin ilk milli bankası olan İşBankası, Gazi’nin dinlenme amaçlı kaldığıUşakizade Köşkü’nde, fikren kurulmuştır.Köşkteki bu çalışma Uşakizade MuammerBey, İktisat Bakanı Celal (Bayar) Bey ve

Gazi arasında gerçekleşmiştir.Gazİ’nİn İzMİr’e 9. Gelİşİ

(11 eKİM 1925 - 16 eKİM 1925)Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ve

Latife Hanım, 910 gün evlilikten sonra, 5Ağustos 1925 tarihinde boşanmışlardır.Cumhurbaşkanı’nın bu tarihten sonrakiİzmir konukluğu, AlsancakKordonboyu’ndaki Naim Palas’ta,günümüz Atatürk Müzesi’nde devametmiştir.

11 Ekim 1935 günü, kendisine tahsisedilen Naim Palas’a yerleşenCumhurbaşkanı, vilayete giderek buradasivil ve askeri memur ve komutanlarıkabul etmiştir. Aynı gece saat: 01.00’densonra, Alsancak Kordonboyu’ndaki, ‘NaimPalas’ın balkonunda oturanCumhurbaşkanı, körfez vapurundantezahürat yapan Karşıyakalılara şöyleseslenmiştir:

“İzmir’in Karşıyakalıları, sizleri derinsevgilerimle selamlarım. Ben karşı yakaberi yaka bilmem. Ben bütün İzmir’intamamını tanırım. Ben İzmir’in tamamınıseverim. Güzel İzmir’in temiz kalpliinsanlarının da beni sevdiklerindeneminim. Yalnız bir rastlantı beniKarşıyaka’ya daha fazla bağlamıştır.Karşıyakalılar! Anam sizin bağrınızda,sizin topraklarınızda yatıyor...”

Cumhurbaşkanı, 13 Ekim 1925 Salı

günü, İş Bankası’nı, Kız ve Erkek Liseleriniziyaret etmiştir. Gazi, önce, annesininmezarını ziyaret etmiş ve mezarına çelenkkoymuştur. 13 Ekim 1925 gecesi, tekrarKarşıyaka’ya gitmiştir. Halk tarafındantezahüratlarla karşılanan Cumhurbaşkanı,‘Kız Öğretmen Okulu’nu ziyaret etmiştir.

Cumhurbaşkanı, 14 Ekim 1925 günü,üçüncü kez gittiği İzmir Bölge sanatOkulu’nu ziyaret etmiş, daha sonra gidilen,‘Erkek Öğretmen Okulu’nda,Cumhurbaşkanı’nın şereflerine çayziyafeti verilmiştir. Aynı gün, Altay SporKulübü’nü ziyaret etmiştir.

15 Ekim 1925 Perşembe günü saat:16.00’da, önce Bornova’daki İzmir ZiraatOkulu’nu gezmiştir. Gazi’nin bu gelişi,İzmir eğitim kurumlarını gezme gezisiolarak adlandırılabilir...

Gazİ’nİn İzMİr’e 10. Gelİşİ (16 Hazİran - 9 teMMuz 1926)

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, 14Haziran 1926 günü, İzmir Valisi KazımBey’den kendisine İzmir’de bir suikasthazırlığı olduğu haberini Balıkesir’dealmıştır. Erken haber alış nedeni ilesuikast gerçekleşmemiş, Gazi, treningecikmesi ile olası bir suikasttenkurtulmuştur. 24 Haziran 1926 günü,İstanbul gazetecilerini kabul etmiştir. Gazi,bu suikast teşebbüsünü, şu cümle ileanlatmıştır: “Benim naçiz vücudum bir gün

Atatürk, Erkek Lisesi’nde öğrencilerle.

23

Atatürk, Uşakizade Köşkü’nde.

24

SONBAHAR 2018

elbet toprak olacaktır. Fakat TürkiyeCumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır.Ve Türk milleti, güvenliğini ve mutluluğunusağlayan ve koruyan ilkelerle uygarlıkyolunda durmaksızın yürüyecektir.”

Gazİ’nİn İzMİr’e 11. Gelİşİ (27 şubat - 5 Mart 1930)27 Şubat 1930 günü, Cumhurbaşkanı

Mustafa Kemal’in yaptığı on birinci İzmirziyareti başlamıştır. İzmir Belediyesi’ncesatın alınıp, düzenlenerek hediye edilenNaim Palas’ta Cumhurbaşkanı bir haftakalıp dinlenmiştir.

2 Mart Pazar günü, Bornova’daki ‘ZiraatMektebi’ni ziyaret etmiş, 3 Mart 1930günü ise, Halkapınar Su Şirketi bahçesinive su kaynaklarını gezmiştir.

Gazİ’nİn İzMİr’e 12. Gelİşİ (27 ocaK - 3 şubat 1931)27 Aralık 1930 günü, Cumhurbaşkanı

Mustafa Kemal, Yedek Subay MustafaFehmi Kubilay’ın şehit edilmesi üzerineGenelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’ya şumektubu göndermiştir, “Kısa süredeMenemen’de meydana gelen gericilikkalkışmasında yedek subay KubilayBey’in görevini yaparken uğradığısonuçtan Cumhuriyet Ordusu’nabaşsağlığı dilerim.“

27 Ocak 1931 günü saat: 07.00’de,Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, İzmir’deyaşanan Serbest Fırka olayları ve Kubilayolaylarını yerinde incelemek için,Cumhuriyet Halk Fırkası İzmir İlKongresi’nin toplandığı Türk Ocağı’nagelmişlerdir.

Cumhurbaşkanı, 1 Şubat 1931 günüöğleden önce, ‘İzmir Erkek Lisesi’ni ve‘İzmir Kız Lisesi’ni, sonra da İzmir KızMuallim (Öğretmen Okulu) Mektebiniziyaret etmiştir.

Gazİ’nİn İzMİr’e 13. Gelİşİ(8 şubat 1931)Cumhurbaşkanı, Aydın’a gitmek için

İzmir’e gelmiş ve kalmayıp, kısa süresonra, kara yolu ile Aydın’a gitmiştir.

Gazİ’nın İzMİr’e 14. Gelİşİ (31 ocaK - 4 şubat 1933)Cumhurbaşkanı, 31 Ocak 1933 günü,

Antalya’dan Gülcemal Vapuru’yla İzmir’egelmiştir. 1 Şubat 1933 günü, valiliği,komutanlığı, belediyeyi, Cumhuriyet HalkFırkasını ziyaret etmiş ve yine okullarıgezmiştir. 2 Şubat günü, yeni binasınakavuşmuş olan Bornova Ziraat Mektebi’niziyaret eden Cumhurbaşkanı, öğrenci veöğretmenler tarafından sevinçgösterileriyle karşılanmıştır. 3 Şubat 1933Cuma günü saat; 16.00’da ikametgâhındanayrılıp Buca’ya giden Cumhurbaşkanı,Milli Kütüphane’yi ziyaret etmiştir.

Gazİ’nİn İzMİr’e 15. Gelİşİ (9 nısan - 13 nısan 1934)9 Nisan 1934 günü, trenle Menemen’e

varan Cumhurbaşkanı, Piyade Alayı’nıziyaret etmiş ve oradan Foça’ya geçerekbağımsız Topçu Alayını ve Piyade Alayı’nıteftiş etmiştir. 10 Nisan günü, Gaziemir veSeydiköy’deki Hava Kuvvetleri’nidenetledikten sonra, ertesi gün, ReşadiyeTayyare Alayı’nı, ardından da Tayyaretopçu bataryasını denetlemiştir.

Gazİ’nİn İzMİr’e 16. Gelİşİ(22 Hazİran - 24 Hazİran 1934)22 Haziran 1934 günü, Atatürk ve İran

Şehinşahı Rıza Pehlevi, birlikte İzmir’egelmişlerdir. Heyet, önce Bornova’dakiZiraat Okulu’nu gezmişlerdir. Aynı gün,Karşıyaka’daki Kız Öğretmen Okulu’nuziyaret etmişlerdir.

Gazi’nin 146 gün İzmir misafirliğinin;91 günü Uşakizade Köşkü’nde; 38 günüNaim Palas’ta; 3 günü İplikçizadeKöşkü’nde; 1 günü Kordonboyu’ndaki birdoktorun evinde; 2 günü Göztepe’deki ValiKonağı’nda; 1 günü ise Buca ForbestKöşkü’nde ve 8 günü de Çeşme’degeçmiştir.

Latife Hanım

25

İzmir, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ünhayatında önemli bir yer tutankenttir.15 Mayıs 1919’da İzmir’in

işgaliyle başlayan ve 9 Eylül 1922’deİzmir’in düşman işgalinden kurtulmasıylasona eren Ulusal Kurtuluş Savaşımücadelesi Mustafa Kemal’den Atatürk’euzanan o büyük liderin doğumuna yolaçmıştır. Kurtuluşun ardından İzmir’egelen Mustafa Kemal Paşa 14 Eylül 1922tarihinde İzmir Belediye ve İdare Meclisikararı ile İzmir Hemşeriliğine oybirliğiylekabul edilmiştir. Gazi Paşa, 24 Eylül 1922İzmir halkına verdiği cevapla İzmirhemşeriliği teklifini; “ Davamızın zaferinimüjdeleyen İzmir hemşeriliği ile aziz birmükâfat bağışlamış bulunuyorsunuz.İzmirli hemşerilerime muhabbet vebağlılıkla teşekkürlerimi sunarım. İzmir’inacılarını gidermek için genelgörevlerimizin verdiği mecburiyettenbaşka olarak, özel ve samimi bir ilgi ileçalışmak benim ülküm olacaktır. Hepinizeselam ve sevgiler hemşerilerim” sözleri ile

yanıtlamıştı. 29 Ocak 1923 tarihindeİzmirli Uşakizade Latife Hanım ile evlenenGazi Paşa evlilik süresince pek çok kezkente gelmiş ve Uşakizade Köşkündekonakladığı bu ziyaretleri sırasındaİzmir’e gösterdiği özel ilgiyi göstermiştir.1926 yılında İzmir’de gerçekleştirilmekistenen bir suikast hem İzmir hem deTürkiye kamuoyunda büyük bir üzüntüyaratmıştı. İzmir’in halaskarının hayatınaİzmir’de kast etmek düşüncesi deyimyerindeyse herkesi şaşkına çevirmişti.

‘İzmİr, bu İş İçİn pİşmİş yerdİr’Terakkiperver Fırka’nın kapatılmasının

ardından, kimi eski İttihatçılar’da MustafaKemal Paşa’ya karşı bir suikastgirişiminde bulunulmasını fikri gündemegelmiştir. Eski Maarif Nazırı Şükrü Bey veçevresinde kümelenen bir grup, bu iş içinharekete geçmiş ve söz konusu grup, ilkolarak Ankara’da suikast için uygun birfırsat yakalamaya çalışmışsa da, bundabaşarılı olamamıştır.

Gazi Mustafa Kemal’in 7 Mayıs 1926’da

çıkacağı yurt gezisini haber alan çeteüyeleri bu durumu amaçlarına ulaşmakiçin yeni bir fırsat olarak görmüşlerdir. Bukapsamda, 20 Mayıs-13 Haziran 1926tarihleri arasında 24 gün sürecek olanBursa seyahati sırasında suikastıgerçekleştirmek için durumdeğerlendirmesi yapmışlarsa da başarılıolamayacaklarını anlayarak bir kez dahavazgeçmişlerdir.

Ankara ve Bursa girişimlerininakamete uğramasına karşın çeteninbaşarılı olabilmek için uygun zaman veuygun zemin arayışları devam etmiştir. Birsonraki hedefleri Gazi Mustafa Kemal’ingezi programındaki yeni güzergâhı olanİzmir’dir. Suikastçılar için İzmir; denizeolan kıyısı ve adalara olan yakınlığı ileeylem sonrası kaçış için büyük bir fırsatsağlayacaktı. Bununla birlikte, çeteüyelerine yardım edecek eski bir komitacıolan Sarı Edip Efe’nin burada yaşıyorolması; eylem öncesi gerekli istihbaratın,eylem sırasında kullanılacak silah, bomba

İzmir’i ayağakaldıran ihanet

Uzm. CEMAL NECİP GÜREL

Dr. Öğr. Üyesi AHMET MEHMETEFENDİOĞLU

SONBAHAR 2018

İzmirliler, sukiat girişimini haber alır almaz Cumhuriyet Meydanı’nda toplanarak protesto gösterisinde bulunur.

26

ve adamların temininin ve kaçış içingerekli düzenlemelerin yapabilmesinisağlaması açısından büyük bir avantajsağlıyordu. Çete’nin elebaşı olan MaarifEski Nazırı Şükrü Bey’in, “İzmir, bu işiçin pişmiş yerdir.” sözü ile suikastçılaryeniden harekete geçmişlerdir.

Suikastı gerçekleştirmek için, 11Haziran 1926 tarihinde İzmir’e gelenZiya Hurşit ve arkadaşları, yanlarındasuikastta kullanacakları silah vecephanelerin yanı sıra Şükrü Bey ileBaytar Rasim Bey tarafından imzalanmışbir mektubu da taşıyorlardı. Sarı EdipEfe’ye yazılan mektup bir tütünmeselesinden söz ediyordu. Ancak tütünmeselesinin bir şifre olduğu ve suikastıifade ettiği sonradan anlaşılacaktı.Gaffarzade Oteli’nde gerçekleşen ilkbuluşmada, suikast niyetini Sarı EdipEfe’ye açan Ziya Hurşit, bu girişim içindesteğini istemiştir.

Plana göre Sarı Edip Efe, çeteninİzmir’deki eylemi gerçekleştirmesindeanahtar rol üstlenecekti. Eyleminbaşarıyla gerçekleştirilmesi için güvendiğiadamlarına haber vererek küçük bir ekipoluşturmuştu. Giritli Şevki, Çopur Hilmi,İdris ve Şahin Çavuş’tan oluşan bu ekipkomitacılığı bilen eski silaharkadaşlarından oluşuyordu.

3 numArALI eV...Giritli Şevki’nin İzmir suikastı girişimi

ile olan ilişkisi, 13 Haziran 1926 pazarakşamı Karşıyaka Yalı Caddesi’ndebulunan 3 numaralı evinin kapısınınçalınması ile başlamıştır. Kapısını çalaneski dostu Edip Bey’dir. Edip Bey ya dayaygın olarak bilinen adı ile Sarı Edip Efe,İzmir Liman İşletmesi’nde müfettiş olarakçalışan emekli bir zabittir. İkinciMeşrutiyet döneminde İttihat ve TerakkiCemiyeti’nin önde gelen fedailerindenolan Edip Bey, Birinci Dünya Savaşısırasında İzmir ve havalisinde jandarmakomutanlığı yapmış ve mütarekedöneminin ardından Yunan İşgalinin ilkgünlerinde Batı Anadolu’daki KuvayıMilliye örgütlenmesinin önde gelenüyeleri arasında yer almıştır.

Sarı Edip Efe; İstibdat dönemi, İkinciMeşrutiyet’in ilanı, Balkan Savaşı, BirinciDünya Savaşı ve nihayetindeimparatorluğun çöküşü ile sonuçlanan birdönemin bütün sıkıntılarını yaşamış venihayetinde Milli Mücadele dönemindebüyük bir ateş çemberinden geçenİttihatçı kuşağın temsilcilerinden biridir.Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte emekliedilen Sarı Edip Efe yeni düzene ayakuydurmaya çalışıyordu. Milli Mücadeledöneminde gösterdiği hizmetlerinkarşılığı olarak kendisine Kuşadasıcivarında 130 dönüme yakın bir arazitahsis edilmiş ve geçimini sağlaması içinİzmir Liman işletmelerinde bir de

müfettişlik görevi verilmişti.13 Haziran pazar akşamı Karşıyaka’da

gerçekleşen buluşmanın arka planındasilah arkadaşlığına dayanan bir geçmiş vedostluk vardır. Akşam saat 9 sularındaoturdukları rakı sofrasında derin birsohbete dalan eski dostlar, bir süre çiftlikişlerinden bahsetmişlerdir. Geceninilerleyen saatlerinde konu suikastgirişimine gelmiştir. Sıkıntılı görünen SarıEdip Efe; “Gördün, bu kadar hizmet ettik,bir şey olamadık. Takdir olunmadık”diyerek söze başlamıştı. Şevki bu sözlereşaşırmamıştı, zira Sarı Efe’yi tanıyan pekçok insan onun bu konuşmalarına alışıktı.Ancak hemen devamında söylediği sözleralışılageldik değildi: “Muntazam ve esaslıbir teşkilatımız var. Hükümetidevireceğiz. Birçok arkadaşlar bizden birişaret bekliyorlar. İşin başına kendimizgeçelim. Dün Ankara’dan eski bir mebusda geldi. Söz verirsek yarın aksam İdris’inbahçesinde toplanalım. Sen deteşkilatımıza dâhil ol”. Böylelikle GiritliŞevki’de, İzmir suikastı girişimine dahilolmuştur.

Sarı Edip Efe’nin kendisini ziyaretetmesinden bir gün sonra, 14 Haziranpazartesi günü akşam saat 8 sularındaKarşıyaka’da İdris’in çiftliğine giden GiritliŞevki, burada Ziya Hurşit, Çopur Hilmi veSarı Edip Efe ile birlikte kurulan rakısofrasında sohbete başlamıştı. Daha çokZiya Hurşit konuşuyor, Sarı Edip Efe iseonu onaylıyordu. Memleketin felaketesürüklendiğinden ve Gazi MustafaKemal’in mutlaka öldürülmesigerektiğinden söz ediyorlardı. Bukonuşmaların hemen ardından sözsuikast konusuna gelmişti. Hemen sözegiren Sarı Edip Efe; edindiği bilgilere göreÇeşme yolundaki önlemlerin arttırıldığınıdolayısıyla burada bir eylem

gerçekleştirmenin mümkün olmadığınıbelirterek suikast için daha elverişliolduğunu düşündüğü Kemeraltı’nıöneriyordu.

Yeni plana göre suikastın Başoturak’la,Yemiş Çarşısı’ndan gelen caddelerinKemeraltı’nda Hükümet Caddesi ilekavuştuğu noktada yapılmasına kararverilmişti. Üç yol’un kesişme noktası olanbu mevkiden geçen otomobil süratiniyavaşlatacağı için hedefin kurtulmaolasılığı oldukça düşecekti. Bu yolunköşesinde yer alan bir tuhafiyecidükkânının sahibi olan Nuri adlı şahsınÇopur Hilmi’nin akrabası olmasıdolayısıyla olay günü Hilmi diğertetikçilerden Laz İsmail ve Gürcü Yusuf’udükkânın içerisinde saklayabileceklerinidüşünmüştü. Plana göre; Gazi MustafaKemal’in caddeden geçiş saatine kadardükkânın içerisinde saklanan Laz İsmailve Gürcü Yusuf, arabanın görülmesiylebirlikte dükkândan çıkarak öncebombalar sonra da tabanca ile çaprazateşe başlayacaklardı.

zİyA HurşİT Ve çOpur HİLmİKurulan ölüm kapanından kurtulan

olur ise, bu kez devreye yolun ilerisindebekleyen Ziya Hurşit ve Çopur Hilmigirecekti. Her şey olup bittikten sonrasuikastçılar yolun aşağısında Baki Bey’inyazıhanesi önünde bekleyen bir otomobilile Karşıyaka’ya giden vapurların hareketettiği iskeleye gelecekler, vapura binerekKarşıyaka’ya geçecekler ve GiritliŞevki’nin tedarik edeceği motor ile SakızAdası’na kaçacaklardır.

14 Haziran akşamı Karşıyaka’daİdris’in bahçesinde yapılan toplantıdaalınan kararlara rağmen Giritli Şevki Bey,vicdani bir rahatsızlık içerisindedir.Planlanan suikastın başarıya ulaşmaşansının çok yüksek olacağını düşünen

İhanet çetesinin Elhamra Sineması’ndaki yargılamasını yapan İstiklal Mahkemesi.

27

Giritli Şevki, bir yandan ilgili makamlarabu durumu bildirmeyi düşünürken, öteyandan da Sarı Edip Efe’nin kendisineyönelttiği Başvekilden tutun da İzmirvalisi Kazım Paşa’ya varıncaya kadarbütün paşaların ve mebusların bugirişimden haberdar olduğu ve şayetboşboğazlık edecek olursa bunu hayatıylaödeyeceği tehdidinin gerçekliğinidüşünmektedir. Bu açmaz içerisinde sonkararını veren Giritli Şevki, erkendenKarşıyaka tren istasyonuna giderekburada memur olan bir yakınını görmüşve Gazi Mustafa Kemal’in o güngelmeyeceğini öğrenerek suikastgirişimini ihbar etmeye karar vermiştir.

15 Haziran 1926 salı günü gerçekleşenbu olayların bir şahidi de, Fikri Altay’dır.İzmir Liman İşletmeleri’ndekiyazıhanesini, aynı kurumda müfettişolarak görev yapan Sarı Edip Efe ilepaylaşan Altay, başta Giritli Şevki olmaküzere pek çok arkadaşı Efe’yi sık sıkziyarete geldiği için, o sabah saat 10’daŞevki ve Efe’yi baş başa konuşurkengördüğünde durumu yadırgamamıştır.Olağan bir günün sıradan olaylarınatanıklık ettiğini düşündüğü bu anlarınaslında İzmir Suikastını ortaya çıkaracakönemli bir dönüm noktası olduğunu çoksonra anlayacaktır. Sabah gerçekleşen veuzun süren bir görüşmenin ardından,Giritli Şevki’yi uğurlayan ve İdare’dekiamiri Fikri Altay’dan acil bir işi olduğubahanesiyle saat 12’de kalkacak vapur ileİstanbul’a gitmek için izin isteyen Efe’ninyola çıkmasının ardından saat 15’te tekraryazıhane’ye gelen Giritli Şevki, Efe’ninkendisine haber vermeden İstanbul’agittiğini öğrenmiştir. Bu anın görgü tanığıFikri Altay, Giritli Şevki’nin yaşadığı şokuşöyle anlatmaktadır; “ … Sarardı sarsıldışöyle kapıya dayandı. Ne vakit diye sordu.Senden sonra hemen gitti Mahmut ŞevketPaşa Vapuruna yetişti dedim. Şöyle 2-3dakika sendeledi düşündü ve yavaş yavaşayrıldı”.

Giritli Şevki, Sarı Edip Efe’ninkendisinden habersizce İstanbul’a gittiğiniöğrenince, önceden tanıdığı ve güvendiğibir polis amiri olan Mehmet Ali Bey’eulaşarak suikast girişimini ihbar etmiştir.Şevki, yaşadığı vicdani muhasebeyi dahasonra şu sözlerle ifade edecektir:“Vicdanım, Gazi’nin göz göreöldürülmesine kail olmadı; ne yapayım”.

Durumun bir ihbar mektubu ile GaziMustafa Kemal Paşa’ya bildirilmesininardından araştırmalara başlayan İzmirValisi Kazım Paşa, ilk olarak Reis-iCumhur Gazi Mustafa Kemal’in İzmirziyaretini ertelemesini istemiştir. Zamangeçtikçe durumun hassasiyeti vevahametinin iyice ortaya çıkmayabaşlamış, olayın tüm boyutlarıylaaydınlatılabilmesi ve soruşturmanınsalahiyeti için ilgili makam ve kişilerinbilgisi dışında gizli tutulmasına kararverilmiştir.

GİrİTLİ HİLmİVali Kazım Paşa’nın ve Emniyet Amiri

Mehmet Ali Bey’in izni ile çete üyelerihakkında daha detaylı bilgi toplamaküzere tekrar Karşıyaka’ya giden GiritliŞevki; burada kendisini bekleyen ÇopurHilmi ile karşılaşmıştır. Çopur Hilmi’ninkendisine, akşam İdris’in bahçesindeyapılacak yeni bir toplantıyı habervermesi üzerine toplantının kendi evindeyapılmasını önermiştir. O akşam saat 9sularında başlayan toplantıya o günİstanbul’a giden Sarı Edip Efe dışında tümçete üyeleri katılmıştır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bir günlükgecikme ile İzmir’e geleceği haberinigazetelerden öğrenen çete üyeleri Gazi’ninyurt gezilerindeki bu gecikmelerin olağanolduğunu bildikleri için durumdanşüphelenmemişler ve bu durumu birfırsat olarak görerek suikast planlarınıyeniden gözden geçirmek istemişlerdir.Dolayısıyla toplantının gündemi, yinesuikastir. Suikast mahallinin değiştirilmesiolasılığı üzerine tartışan çete üyeleri,

Bornova’da yapılacak garden partidesuikastı gerçekleştirme fikrini tartışmışancak bir karara varamayınca yine eskiplana sadık kalarak Kemeraltı’nda suikastıgerçekleştirme kararına dönmüşlerdir.Gece yarısı sona eren toplantınınardından Karşıyaka’dan ayrılan ZiyaHurşit ve arkadaşları, otellerine dönerken,Şevki Bey soluğu valilikte almış veKomiser Mehmet Ali Bey’e son durumurapor etmiştir.

Eldeki bilgileri yeniden değerlendirenİzmir polisi, o gece sabaha karşı dörtteZiya Hurşit ve arkadaşlarını tutuklamıştır.Operasyon, son derece gizli ve sessizceyürütülmüştür. Öyle ki operasyona katılanpolis memurları dahi zanlıların suikastgirişimi nedeniyle tutuklandıklarıbilgisine sahip değildiler.

16 Haziran 1926 günü akşam saat 8sularında İzmir’e ulaşan Reis-i CumhurGazi Mustafa Kemal Paşa, Basmaneİstasyonu’nda trenden inerek; Tilkilik,Keçeciler, Mezarlıkbaşı, Başdurak,Kemeraltı güzergâhı üzerinden Kordon’aulaşmıştır. Suikast teşebbüsündenhabersiz olan İzmir halkı, Gazi Paşa’yıkarşılamak için sokaklara dökülmüştür.Halkın yoğun sevgi gösterileri arasındageçiş yapan Gazi Mustafa Kemal,dinlenmek üzere Naim Palas Otelineçekilmiştir.

nAİm pALAS OTeLİHükümet tarafından resmi bir duyuru

yapılmadığı için, henüz suikast girişimihakkında kamuoyunun bilgisi yoktusadece Gazi Mustafa Kemal’in yakınçevresi durumu biliyordu. 16 HaziranÇarşamba akşamı Naim Palas Oteli’ndetoplanan gazeteciler, sıkı güvenlikönlemlerinden ve hareketliliktenolağanüstü bir durumun olduğunuanlamışlardı ancak bilgi sahibi değillerdi.O gece geç saatlerde basın mensuplarınınyanına inen Reisi-i Cumhur Gazi MustafaKemal’den suikast girişimini öğrenengazeteciler oldukça şaşırmışlardı.

Dönemin İzmir basınının gençmuhabirlerinden olan Ahmet CemaleddinBey (Saraçoğlu), o gece Naim PalasOtelinde öğrendiği suikast teşebbüsü ileyakından ilgilenmişti. Gazetecilikiçgüdüsü ile ihbarcının kimliğiniöğrenmek için çaba harcayan Saraçoğluyakın arkadaşı İsmail Hakkı (Ocaktan)Bey’e yönelttiği “Sahi ya! Sen bu GiritliŞevki Bey’i tanır mısın?” sorusununakabinde, suikastın gizemli ihbarcısıGiritli Şevki’nin peşine düşmüştü.

17 Haziran perşembe sabahı GiritliŞevki’yi bulmak ve onunla bir mülakatyapmak için harekete geçen gençgazeteciler ilk olarak Karşıyaka’ya giderek

28

Sarı Edip’inmahkemeyegötürülüşü.

Şevki Bey’in izini sürmüşler venihayetinde evine ulaşmışlardır. GiritliŞevki’nin o gece eve gelmediğiniöğrenmeleri üzerine İzmir’e dönerekarayışlarına devam etmişler ve öğledensonra kendisine ulaşarak bir mülakatyapmayı başarmışlardır.

Ahmet Cemaleddin Saraçoğlu o günedair izlenimlerini şu ifadelerleaktaracaktı; “Giritli Şevki Bey, orta boy veyaşta beyaz tenli, kesik siyah bıyıklı,fevkalade temiz giyinmiş, papyonboyunbağlı ve ipek gömlekli bir zattı.Demevi mizacı, simasının kırmızıya çalanrenginden anlaşılıyordu. Belli belirsiz birGiritli şivesi ile fakat muntazamkonuşuyordu”. Başlangıçta suikast girişimihakkında fazla bilgi vermek istemeyenGiritli Şevki, genç muhabir AhmetCemaleddin’in de Giritli ve dahası Hanyalıolduğunu öğrendikten sonra, tümbildiklerini detaylı olarak anlatmıştır.

bÜyÜK SOruşTurmAÖte yandan İzmir’de başlatılan

soruşturma büyük bir gizlilik içerisindesürdürülüyordu. SoruşturmayıAnkara’dan İzmir’e gönderilen İstiklalMahkemesi heyeti devralmıştır. Heyetinbaşkanlığını, Afyon Milletvekili Kel Ali Bey(Çetinkaya), savcılığını, Denizli MilletvekiliNecip Ali Bey (Küçüka), üyeliklerini;Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali Bey, RizeMilletvekili Laz Ali Bey (Zırh), AydınMilletvekili Dr. Reşit Galip Beyyapıyorlardı.

Hükümet tarafından 18 Haziran 1926cuma günü yayınlanan resmi bir tebliğ ileaçıklama yapılarak suikast hakkında bilgiverilmiştir. Böylelikle kamuoyu İzmirSuikastı girişimini öğrenmiş oluyordu.Bilgilendirilmenin ardından 20 Haziran1926 tarihinde Vakit Gazetesi’ndeyayınlanan Giritli Şevki mülakatıylabirlikte kamuoyu, İzmir Suikasti girişiminibirinci ağızdan ve en detaylı şekli ileöğrenmiştir. Okuyucular tarafından yoğun

ilgi ile karşılanan röportaj sebebiylegazete öğlene kadar durmaksızın baskıyapmasına karşın talebikarşılayamamıştır. Yoğun istek üzerineertesi gün yayınına devam eden gazete 21Haziran 1926 tarihli sayısında bu kezGiritli Şevki Bey’in bir resmini deokuyucularla buluşturmuştur.

İzmİr bASInI KArIşIr20 Haziran tarihli röportajın

yayınlanmasının ardından, İzmir basını dakarışmıştır. 23 Haziran tarihli HizmetGazetesi’nde yer alan bir haberde suikastıhükümete ihbar ettiği söylenen GiritliŞevki’nin tutuklandığı bilgisi yeralmaktadır. Ertesi gün yayınlanan AnadoluGazetesi’nde ise Hizmet Gazetesi’ninhaberi yalanlanmış ve Şevki Bey’in suikastgirişimini haber vermek suretiylememlekete ne büyük bir hizmettebulunduğunun altı çizilmiştir.

İstiklal Mahkemesi’nin İzmirduruşmaları böylesine karmaşık biratmosfer içinde, 26 Haziran 1926Cumartesi günü Elhamra Sineması’nınsalonunda başlamıştır. Milli Mücadelekomutanlarından, İttihatçı Nazırlarakadar uzanan geniş bir yelpazede pek çokismin şüpheli ve sanık sıfatıyla İstiklalMahkemesi Heyetinin önüne çıktığıduruşmalar kamuoyunda yoğun ilgi iletakip edilmiştir.

Yargılamalar sırasında en çok dikkatiçeken nokta, ihbarı ile suikast girişiminiortaya çıkarmış olan Giritli Şevki Bey’in 20Haziran 1926 tarihinde yayınlananröportajın ardından ortadankaybolmasıdır. Ahmet CemaleddinSaraçoğlu’nun aktardığına göre bukayboluş hakkında şehirde çeşitlidedikodular dolanmaya başlamıştır. Fısıltıgazetesine kulak verilecek olursa; GiritliŞevki’nin koruma altında tutulduğu, yurtdışına kaçırıldığı hatta öldürüldüğühakkında çok çeşitli rivayetler sözkonusudur.

Giderek artan bu dedikodular, nihayet11 Temmuz 1926 tarihli duruşmagününde son bulmuştur. Gözler o gün,ortaya çıkan ve İstiklal Mahkemesi heyetiönünde ifade veren Giritli Şevki Bey’inüzerindedir. Duruşma sırasında mahkemeheyetinin yönelttiği sorulara açık ve netcevaplar veren Giritli Şevki, 13 HaziranPazar akşamından 15 Haziran Salı günüöğleden sonraya kadar yaşadıklarını tümdetaylarıyla anlatmıştır. Sanığa ilk olarakSarı Edip Efe ve Çopur Hilmi ile olanilişkisi sorulmuş, ardından pazartesi günüİdris’in bahçesinde yapılan planlarhakkında bilgisine başvurulmuştur.

meHmeT ALİ beyGiritli Şevki Bey ifadesinde; suikast

girişimini öğrendikten sonra eylemekatılmak istemediğini ancak Sarı EdipEfe’nin ısrarı sonucunda toplantıyakatılmış bulunduğunu belirtmiştir.Olaydan uzun zaman önce Sarı Efetarafından Salihli’de kendisine emanetedilen bombaları yine Sarı Efe’nin arzusudoğrultusunda Çopur Hilmi’ye teslimetmek zorunda kaldığına değinmiştir. ZiyaHurşit ve Sarı Efe tarafından kendilerineyapılan telkinlerde, suikast işinin içindebaşta İsmet Paşa olmak üzere üst düzeydevlet adamları ve paşaların olduğunubilgisi nedeniyle olayı hemenbildirmekten korktuğunu ancak GaziPaşa’nın o gün gelmeyeceğini öğrendiktensonra cesaretini toplayarak ilgilimakamlara bilgi verdiğinin altını çizmiştir.İhbarın ardından salı akşamı yapılantoplantıya İzmir Valisi Kazım Paşa’nınbilgisi dâhilinde katılarak gerekli bilgileripolis müdürü Mehmet Ali Bey’e raporettiğini beyan etmiştir.

Elimizdeki kaynaklardan edindiğimizbilgilere göre; İstiklal Mahkemesindeverdiği ifadenin ardından davanın diğersanıklardan hiç biri Giritli Şevki’ninbeyanlarına itiraz etmemiştir.

Suikast girişiminin asli failleri arasında

29

Elhamra Sineması’ndaki

yargılamayı izleyen kitle.

sayılan sanıklardan sadece, Çopur Hilmi, GiritliŞevki’nin aleyhinde konuşmuş ve şu sözleri sarfetmiştir: “Ben bunlara alet olacak adam değilim.Ben haber vermeğe karar vermiştim, hatta bunuŞevki Bey’e söyledim. O benden evvel davrandı veyine gidip haber vermeği düşünürken tevkifedildim; Şevki Bey bana ihanet etti. Beraber haberversek daha insani hareket etmiş olmaz mıydı?Şevki Bey mahkemede sabıkası olmadığınısöyleyerek bir de yalan söyledi. Küçük bir tahkik,onun da müthiş bir şerir olduğunu gösterir. Benimsabıkam yoktur. Bunlar şahit değil, mücrimdir.Onların aleyhimdeki isnadlarını nefretle red ve failiasliler meyanında addedilmemekliğimi istirhamederim.”.

26 Haziran 1926 Cumartesi günü başlayan İzmiryargılamaları, 13 Temmuz 1926 Salı günü İstiklalMahkemesi Heyeti’nin kararını açıklamasıyla sonaermiştir. Buna göre İzmit Mebusu Şükrü, ErzurumMebusu Rüştü Paşa, Saruhan Mebusu Abidin, SivasMebusu Halis Turgut, İstanbul Mebusu İsmailCanbolat, Eskişehir Mebusu Arif, Miralay Rasim,Hafız Mehmet, Eski Ankara valisi Abdülkadir, KaraKemal, Ziya Hurşit, Sarı Efe, Çopur Hilmi, Laz İsmailve Gürcü Yusuf idama mahkûm edilmişlerdir.

İdam kararlarının yanı sıra Erzincan Milletvekiliİhsan, Eski Ardahan Milletvekili Hilmi, Eski SivasMilletvekili Selahattin, Eski İzmir Valisi Rahmi,İstanbul Milletvekili Rauf, İstanbul Milletvekili Dr.Adnan, Eski Maliye Bakanı Cavit Beyler’e aitdosyalarının bu davadan ayrılarak Ankara'yagönderilmesi ve söz konusu kişilerin ayrı birmahkemede yargılanmalarına ve diğer sanıklarınise beraatlerine karar verilmiştir.

Haklarında idam kararı verilenlerin infazları, 14- 15 Temmuz gece yarısında suikast eyleminigerçekleştirmek istedikleri Kemeraltı’ndagerçekleştirilmiştir. Cesetler, ibret olması gündüzsaatlerine kadar idam sehpasında teşhir edildiktensonra Kokluca Mezarlığı’na defnedilmiştir.

İnfazlarla sonucunda, Milli Mücadele dönemindebir idam sehpasının önünde kesişen Sarı Edip Efeve Giritli Şevki’nin yolları, yine bir idam sehpasınınönünde ayrılmıştır. İhbarı yaparak suikastgirişimini engellediği için davadan beraat edenGiritli Şevki’ye gösterdiği hizmetin karşılığı olarak6500 lira mükâfat verilmiştir.

30

Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anıları, (Yay. Haz. Hulusi Turgut),İş Bankası Yayınları., İstanbul, 2006.

AVCI, Cemal, İzmir Suikasti, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul,2007.

AYBARS, Ergün, İstiklal Mahkemeleri Cilt I-II, İzmir, 1995. GÜREL, Cemal Necip ve MEHMETEFENDİOĞLU, Ahmet, “İzmir

Suikastı, İttihatçılar ve Giritli Şevki”, İttihatçılar ve İttihatçılıkSempozyumu Bildirileri, Cilt: 2, 89-118, Türk Tarih KurumuYayınları, Ankara, 2015.

KOCAHANOĞLU, Osman Selim, Atatürk’e Kurulan Pusu, TemelYayınları, İstanbul, 2003.

MEHMETEFENDİOĞLU, Ahmet; GÜREL, Cemal Necip, "GiritliŞevki ve İzmir Suikasti", Toplumsal Tarih, sy. 227 (Kasım 2012).

MEHMETEFENDİOĞLU, Ahmet; GÜREL, Cemal Necip, "İzmirSuikasti Mahkumları İçin 1956 Yılında Yapılan Bir İade-i İtibarGirişimi", Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap TarihiEnstitüsü Çağdaş Türkiye Araştırmaları Dergisi, sy. 25 (Güz 2013).

MEHMETEFENDİOĞLU, Ahmet; GÜREL, Cemal Necip, "Yeni BirBelgenin Işığında İzmir Suikasti", Toplumsal Tarih, sy. 222 (Haziran2012).

ÖZALP, Kazım, Milli Mücadele 1919-1922 Cilt I, Türk TarihKurumu Yay., Ankara, 1985.

KAYNAKLAR

İzmir Suikasti davasının kilitisimlerinden biri olan MehmetŞevki Bey, 01.07.1874 tarihindeGirit’de doğmuştur. Annesi KamileHanım, babası Arif Bey’dir.Hanyalı Beşirakiler sülalesinemensup olan Mehmet Şevki Beyve ailesi, İkinci Meşrutiyetdöneminin ilk yıllarında İzmir’eyerleşmiştir. Girit’te süngeravcılığı, balıkçılık ve ticaretleuğraşan Beşiraki ailesinin oldukçavarlıklı olduğu ve kalabalık birnüfusa sahip olduğubilinmektedir. İzmir Karşıyaka’yayerleşen aile, Girit’tegerçekleştirdiği ticari işleriniİzmir’de de devam ettirmiş vedeniz ticareti ile hatırı sayılır birzenginliğe sahip olmuştur. Aileninbir dönem süngercilik, balıkçılıkve nakliyat işinde çalışan altıgemilik bir filoya sahip olduğubilinmektedir.

LÜKS yAşAmİzmir İdadisi mezunu olduğu

bilinen ve başta Rumca olmaküzere beş dil bilen Şevki Bey, sertmizacı ve kabadayı ruhu iletanınmaktadır. Bir dönem İttihatve Terakki Cemiyeti’nin Girit’tekiörgütlenmesinde görev almıştır.Ailesi tarafından modayı yakındantakip eden, lüks yaşamayı sevenve çapkın biri olarak tanımlananGiritli Şevki Bey’in yaşam tarzınedeniyle oldukça maceralı veinişli çıkışlı bir hayatı olmuştur.Kendisinin yakın çevresinde‘Şevki Kaptan’ ve ‘Giritli Şevki’lakapları ile tanındığıbilinmektedir.

Mütareke dönemi içerisindeİzmir havalisinde yaşamınısürdürmeye devam eden ŞevkiBey, İzmir’in işgal edilmesininardından Kuva-yı Milliyeörgütlenmesi içerisinde yeralmıştır. Milli Mücadele

komutanlarından Kazım Özalpanılarında 18 Mayıs 1919’daMenemen’de oluşturulan ilkmüfrezelerden birinin öncüleriiçerisinde Giritli Şevki’nin isminianmaktadır. Yunan İşgali’ninilerlemesi üzerine Giritli ŞevkiBey, Menemen askeri deposundankaçırdığı silahlarla donattığımüfrezesi ile Menemen’denSalihli’ye gelmiş ve burada SartKöyü Üç Tepeler Bölgesi’neyerleşmiştir.

Giritli Şevki’nin müfrezesi,burada, Sarı Edip Efe’ninkomutası altına girmiştir. Yunanİşgali’ne karşı uzun süre direnişgösteren çete, Kuva-yı Seyyare’nindağılmasının ardından düzenliordu’ya katılmış ve 33. SüvariBirliği adını almıştır. GiritliŞevki’nin bu dönemde temasettiği isimler Çerkez Ethem, PartiPehlivan, Sarı Edip Efe, MestanEfe, Torbalılı Emin gibi önde gelenKuva-yı Milliyeciler olmuştur.

çerKez eTHem...Giritli Şevki Bey’in hayatında

önemli yer tutan olaylardan biri,Kuva-yı Milliye günlerindekarıştığı bir cinayet sonrasındahakkında verilen idam hükmüsonucunda ortaya çıkmıştır.Çerkez Ethem’in kuvvetleriiçerisinde yer alan ve Kuva-yıSeyyare’nin celladı olarak namsalmış olan Cellat İbrahim’iöldüren Giritli Şevki, ÇerkezEthem’in emri ile idama mahkûmedilmiştir. Yunan İşgali’ninyaşandığı, karmaşa günlerindemeydana gelen otorite boşluğunusilahlı gücüyle dolduran ve hersözü kanun sayılan ÇerkezEthem’in verdiği idam kararındankurtulması imkânsız olan GiritliŞevki, Sarı Edip Efe tarafındanidam sehpasından kurtarılmıştı. Ogün başlayan dostlukları, MilliMücadele dönemi ve sonrasındada devam etmiştir. Giritli Şevki,Sarı Efe ile olan bu ilişkisini yıllarsonra, gözyaşları içerisinde şusözlerle anlatacaktır; “Edip Beyicanım kadar severdim, hayatımıuğruna güle güle fedadançekinmezdim…”.

Sarı Edip Efe ve GiritliŞevki’nin bir idam sehpasıönünde başlayan dostlukları MilliMücadele döneminden sonra dadevam etmiştir. İzmir’e yerleşenikili çeşitli ticari işlerdeortaklıklar yapmışlardır. Sonortaklıkları ise onları yine biridam sehpasının önünetaşıyacaktır.

Giritli Şevki

Atatürk dönemindeİzmir’deki

Cumhuriyet kutlamaları

Cumhuriyet bayramımızın 95.yıldönümünü kutladığımız bugünlerde “milli bayramların milli

birliği sağladığı” düşüncesiyle Atatürkdöneminde İzmir’deki Cumhuriyetbayramlarını yansıtmak istedik.bayramlar Avrupa’da olduğu gibi bucoğrafyada da “ulus devlet” sürecinigüçlendirmek için özel önem verilenkavramlar olmuşlardı. İttihatTerakki’nin de bu amaçla 1908sonrasında meşrutiyet’in ilan tarihiolan 23 Temmuz’u “id-i milli” (millibayram) olarak kutlayarak halkınbirlik içinde yaşamasına önemverdiğini görüyoruz. Cumhuriyet deaynı amaçla milli bayramlara önemvererek, hem yeni kurulmuş devletigüçlendirmeyi hem de halkın “devlet”etrafında “ulus devlet” üzerindenbirlikteliğini sağlamaya çalışmıştır.

çok uluslu bir yapıdan ulus devlet

anlayışına geçişte, yeni Türkdevleti’nde toplumu ortak paydadabirleştirmenin ana unsuru olarakgörülen “Cumhuriyet bayramıKutlamaları” devlete bağlılığınbildirildiği, bir arada yaşamaktanduyulan mutluluğun sembolize edildiğibir şekle dönüşmüştü. 1925’tenitibaren Türkiye’de Cumhuriyetbayramı kutlamaları resmi olarakyapılmaya başlanmıştı. 1933’tenitibaren ise Cumhuriyet bayramıkutlamaları, başta devlet erkanı olmaküzere, basın yayın organları vetoplumun tüm kesimleri tarafından daönemsenmiş ve daha parlak bir şekildekutlanmaya başlamıştı.

mustafa Kemal Atatürk için özel biryeri olan “Güzel İzmir” bu özelliğini1924 sonrası ilk Cumhuriyetin ilanyıldönümünden itibaren her yılcoşkuyla düzenlediği Cumhuriyet

bayramlarında açık olarakgöstermiştir. bu önemli özellik, İzmirşehri için gurur verici olduğu kadar,bugün de “yeni Türkiye” nin kurucusuve ülkenin kurtarıcısı olan Atatürk’e vekazandırdıklarına verdikleri önemlidesteğe de kaynaklık etmiştir.

İLK KuTLAmAİzmirliler cumhuriyetlerini daha 29

ekim 1923 tarihinde ilk ilan haberinialdıklarında sevinç içindekutlamışlardı. müstahkem mevkiKumandanlığı da haberi alır almaz 101pare top atışında bulunarakCumhuriyet’in ilanını halka duyurmuşve kutlamıştı. Halk kendiliğinden birbayram gibi kutlamalara başlamış,özellikle işçi cemiyetleri ve halkınbüyük çoğunluğu önlerinde muzikaolduğu halde davul ve sazlarlahükûmet önünde toplanmış ve gece geçvakte kadar şehirde dolaşmışlardı.

31

SEVİ ŞENEKEN

Dr. Öğr. Üyesi MEHMET EMİN ELMACI

SONBAHAR 2018

İzmir için en önemli bayram kutlaması, ilk bayram kutla-masının yapılacağı 1924 29 Ekimi olacaktır. Belediye“Türkiye devletinin şekl-i hükümetinin idare-yi cumhuriy-eye inkılab eylediği bu mesud gün” için düzenlediği ilk kut-lama programını şu şekilde vermişti.(Günümüz Türkçesiyle)

1-Sabahleyin okullar, kurum temsilcileri ve halk saat11.00 da hükümet avlusunda toplanacaklardır. Törende İn-ceoğlu Hamit Şevket Bey bir konuşma yapacak, arkasındanalay, Kışlayı (Sarıkışla) selamlayarak, şehrin bilinen cad-delerini belli bir program çerçevesinde dolaşacaktır. Alay,Beden Eğitimi öğretmeni Nuri Bey tarafından idare olu-nacaktır.

2- Hane ve dükkânlar açık olacak ve tamamen ışık-landırılmış olacaktır.

3- Öğleden sonra saat ikiden üçe kadar belediyedetebrikat kabul edilecektir.

4- Gece, mahalli eğlencelerle Cumhuriyet idaresininyıldönümü kutlanacaktır.

5- Kışla meydanında belediye tarafından havayi fişekleratılacaktır.

CumHurİYEt GÜNEŞİAnadolu Gazetesi 29 Ekim 1924 “Anadolu muhterem kar-

ilerinin Cumhuriyet bayramını tebrik ve bu vesile ile necipTürk milletinin ebedi saadetlere mazhariyetini temennisinitekrar eder”

Gazete başyazısında “Cumhuriyet Güneşi” manşetini kul-lanmış ve “Cumhuriyetin ilanı, Türk varlığının kudret vehayat ile canlandığını teyit eden, muazzam bir hadisedir…Bugün Türk güneşinin, Türk halkının kurtulduğu gündür.Bugün Türkün yalnız kendisi için değil yüz milyonlarca in-sandan müteşekkil mazlum milletler için de istikbalin vasatiiçin de açılan kurtuluş ve hürriyet yollarını da gösterdi. Türkgazilerine Akdeniz yolunu gösteren kudret, bugün mazlumve mahkûm milletlere de reha ve halas (kurtuluş) âlemininCumhuriyet güneşini gösterdi” demiştir.

Konuşmalar sonrası İzciler tarafından İstiklal Marşı söylenmişardından okul öğrencileri ve kurum üyeleri vali vekilinin önündenresmi geçit yapmışlardı. Alay hükümet binasından sonra kışlayıda selamlamış ve caddeleri dolaşarak dağılmışlardır. Öğlen iseyüz bir pare top atılarak bu mesut gün selamlanmıştı.

Öğleden sonra saat iki ile üç arasında belediye ve HalkFırkasında resmi kabul gerçekleşmiş ve bir piyade taburu, birmakineli tüfenk bölüğü, ve bir jandarma müfrezesi halkın ateşlialkışları arasında resmi geçit yaparak şehri dolaşmışlardı. Akşamda Halk Fırkası tarafından düzenlenen fener alayı tamamen atlıolmak üzere Tilkilik, Peştemalciler Başı, İkiçeşmelik yoluylaBaşoturak’dan Kışla meydanına gelmiş orada belediye tarafındanatılan havai fişeklerle karşılanmış ve Kordon’a doğru yönelerekBellavista’da(Gündoğdu) sessizce dağılmıştır. Gece de bazımahallelerde eğlenceler düzenlenmiş, zeybek oyunları oynanaraksevinç gösterileri yapılmıştı. Kışla meydanı da renkli havagazılambalarıyla süslenmişti. Gazete bu nüshasındaki son sözlerindeİzmir’in durumunu net olarak özetlemekteydi:

“İzmir dün yine müstesna günlerden birini yaşadı. Şehir şevkve sevinçle çalkalandı.”

Ankara’da Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine 1924“Türk milletinin manevi varlığı üzerine tac-ı Cumhuriyeti takan

yedd-i emininizin aziz Türklüğün yürüdüğü rah-ı terakkiyatta onadaima işaret-i hayat ve refah göstermesini diler, bugünşehrimizde pek coşkun bir tezahür ile tes’id edilen CumhuriyetBayramı münasebetiyle İzmir halkının nurlu Cumhuriyetimizinemr-i müdafaasında bütün Anadolu topraklarını makber-i şühedayapmağa ahd ve aziz namınızı, pek şedid alkışlarla yad eylediğiniarz ederiz."

İzmir Belediye Heyeti Namına Reis Tahir Kenan

18 Nisan 1925 tarihinde TBMM’den geçen 628 sayılı kanun ile29 Ekim milli bayram olarak kabul edilmiş ve resmileşmişti.TBMM’nde İzmir’de Cumhuriyet’in ilanının bu ilk resmi kutlamasıyine büyük bir şevkle yapılmış ve tüm ayrıntılarıyla gazetelereyansımıştı. Anadolu gazetesi, Mustafa Kemal’in bir resmiylebirlikte “Türk milletinin şanlı tarihinde mübeccel bir sahife işgaleden ve nesil-i atiye feyz ve itla olan mesud bir günün yıldönümü” büyük manşetiyle çıkmış ve “Bundan tam iki sene evvelmilli cidalden [savaş] sonra en parlak bir inkılap olan ve yeni

1924 kutlamaları

1925 kutlamaları

32

1926 kutlamaları

1927 kutlamaları

devletin şekl-i idaresini katisurette tespit ve tayin eyleyenCumhuriyet ilan edilmiş, meclisinyüksek kadirşinaslığıyla GaziPaşa hazretleri ilk reisicumhurintihap olunmuştu” altmanşetiyle olayı okuyucularınayansıtmıştı.

Mustafa Kemal Atatürk ilki1905 olmak üzere İzmir’e birçokkereler gelmişti. En son gelişi1937’de olmak üzere geldiğiİzmir’in O’nun hayatındaki yeriherkesin bildiği bir gerçektir.Mustafa Kemal İzmir’egelişlerinde halka karşı da önemlikonuşmalar yapmıştı. Bunlardanbiri 11 Ekim 1925 tarihindegelişinde halka seslenişiydi.

“Ben bütün İzmir’i veİzmirlileri severim. Güzel İzmir’intemiz kalpli insanlarının da benisevdiklerinden eminim” MustafaKemal (1925)

1925 yılında CumhuriyetBayramı Hükûmet Konağındatörenle kutlanmıştı. Törene sabahdokuzda başlanmıştı. Vali İhsanPaşa Vilayet makamında, Giresunmebusu Hacim Muhiddin, mevki-i Müstahkem Kumandanı Fuad,Belediye Reisi Aziz, Halk FırkasıMüfettişi Doktor Sadreddin,Ticaret Odası Reisi AlaiyelizadeMahmud Beyler ile askeri erkanve mulkiye ve adliye, belediye,Halk Fırkası, Meclis UmumiVilayet Meclisi İdare Azaları,çeşitli müesseselerin müdürlerive konsolosları kabul etmişti. Valiİhsan Paşa kıyafetini sonkararnameye göre (şapkadevrimi) tanzim etmiş ve silindirşapka giymişti. Törene resmielbiseleriyle katılmış olan İzmirAdliyesi üyeleri özellikle dikkatçekmişti. Resmikabul süresincehükümetin alt katında yer alanaskeri mızıka tarafından millimarşlar çalmıştı. Bu esnada daHükûmet Konağı önündetoplanan gençler ve okullulartarafından muhtelif tezahüratyapılmış ve iki “tayyare filosu” dabaşarılı uçuşlarla bu tezahüratakatılmışlardı. Tayyarelerimizinmahirane manevraları kışlaönünde birikmiş olan binlercehalk tarafından dikkatle takipolunmuştu.

Hükümet konağında; sabahleyin öğlenekadar daha önce vilayet makamıncadüzenlenen program gereği HükümetKonağı’nda milletvekillerinin, mülki veaskeri amirlerin, orta öğretim müdürü veöğretmenlerin, Cumhuriyet Halk Fırkası’nınbaro heyetleriyle, çeşitli kurumlarındelegelerinin ve Papalık temsilcisi ilekonsolosların tebrikleri kabul edilmişti.mEktEplİlErıN tEzaHÜratı

Saat bire doğru kız ve erkek liseleri vemuallim mektepleri ve ilk ve özel okullaröğrencileri beden eğitimi öğretmenleriylebirlikte vatan şarkıları söyleyerek, HükümetKonağı’na gelmişlerdi. Orada, Belediye ReisiAziz, Kız Lisesi öğretmeni Kemal Bey, Erkek

Lisesi’nden Ahmed Efendi beraber heyecanlıbir konuşma yapmışlardı.

Resmi geçidin bitmesinden sonra TayyareCemiyeti tarafından yeni alınan dörttayyarenin isim koyma töreni icin AlsancakGarı’ndan mızıkayla birlikte trenlerle veotobüslerle Seydiköy’e [Gaziemir] gidilmişti.Tayyare satın alan Kemalpaşa, Bergama,Akhisar ve Ödemiş kazalarının tayyarecemiyetleri üyeleri özel katılmış ve üzeribezlerle örtülen uçaklar, kurdelelerikesilerek konuşmalarla açılmış ve uçaklaraKemalpaşa, Bergama, Akhisar ve Ödemişisimleri verilerek pilotlarına da altın saathediye edilmişti. Tören sonrası da bu dörtuçak gösteri uçuşu yapmıştı.

Cumhuriyet Bayramı Gecesinin TezahüratProgramı gazetelerde yayınlanmıştı. Bunagöre; 1- a) Bu şerefli günün gecesini kutlamakiçin aşağıdaki mahallerde muzıka ve ince sazçaldırılıp havai fişekler yakılarak eğlenceleryapılacaktır.

b) Kışla önü ve Muzıka Köşkü elektrikleaydınlatılacak, askeri muzıka çalacak vefişenkler atılacaktır, meşaleler yakılacaktır.

c) Bahri Baba Parkında, HeveskeranMuzıkası tarafından parçalar çalınacak,fişenkler atılacaktır, meşaleler yakılacaktır.

d] Tilkilik Parkında ince saz çalacak, kezaİkiceşmelik’te de ince saz çalacaktır.

2- Büyük günümüzün kıymet-i maddiye vemaneviyesinin takdirkarı olan halkımızgündüz ve gece ev ve dükkânlarınıaydınlatacak ve süsleyecekler. Ve özellikletemiz ve ütülü bayrakların kullanılması ricaolunur.

tÜrk OCağı’NıN açılıŞı 1927Türk Ocağı da bayramdan bir gün önce

Ahenk Gazetesi’ne verdiği ilanda 29 Ekimakşamı 21.30’da ocağın yeni inşa edilen BahriBaba Parkı’ndaki binasında bir balodüzenleneceğini ve biletlerin sadece kişiye aitolacağı, başkasına verilemeyeceğibildiriliyordu. Bahri Baba parkında yenideninşa edilen Türk Ocağı resmi açılışını 29 Ekim1927’de özel bir törenle yapmıştı. Açılışıyapan Vali Kazım Paşa, ocak kapısı önündeönemli bir açılış konuşması yapmış vekurdele kesildikten sonra herkes içerigirmiştir. Türk Ocağı reis vekili ve katibiumumisi avukat Mustafa Münir Bey, inşaatınyapımında emeği geçenlere teşekkür etmişti.Ocak açılışına özel, akşam bir balo verilmiş veelektriklerle aydınlatılmıştı ve bu nedenleocak binasının uzaktan “ihtişamlı bir hale”gibi göründüğü belirtilmişti.

33

Bu Cumhuriyet Bayramı gazetelere yeni Türk harflerinkamuoyuna tanıtıldığı günlerde yansımıştı. Hizmet Gazetesi hemArap harfli hem de alışılma devresi olduğu için yeni Türk harfleriile okuyucularının bayramını kutlamıştı. Hizmet Osmanlıca“1923 senesinde bugün, gözlerimizi yeni bir hayata, hürriyet-ifazilet, yani Cumhuriyet hayatına açmıştık. EbedpayeCumhuriyet kalplerimizi beş sene evvel bugün tahtgah-ı ittihaz

etmiş, fazilet ve samimiyet güneşi vatan afaklarından beş seneevvel bugün doğmuştu. Cumhuriyet’in şahsiyet-i maneviyesindeAziz Türk milletini, büyük Gaziyi, Cumhuriyet Halk Fırkasını vekahraman orduyu hürmetle ve minnetle selamlıyoruz.” Derkenyeni Türk harfleriyle de 1927 yılında Mustafa Kemal’in okuduğunutkundaki “Gençliğe Hitabe”sini Mustafa Kemal’in fotoğrafıylabirlikte vermişti.

1928 kutlamaları

1929 kutlamaları

1931 kutlamaları

1930 kutlamaları 1929 yılı kutlamaları Anadolu gazetesine “CumhuriyetBayramımız Çok Parlak Bir Surette Tesit Edildi. Gazi Bul-varında Yapılan büyük Geçit Resmi Sürekli Alkışlara MazharOldu” manşetiyle yansımıştı. İzmir’de bu yıl bayramın kutlan-ması da şu şekilde verilmişti. ”Cumhuriyet Bayramı fevkalademerasimle çok parlak bir surette kutlanmıştır. Bu büyükgünün şerefine bütün resmi, gayri resmi binalar çok zarifşekillerde aydınlatılmıştı. Kışla ve hükümet konağı ileCumhuriyet Halk Fırkası, Tayyare, Hilaliahmer cemiyetleri bi-naları, polis karakolları, Ticaret Odası, inhisar idareleri bi-naları bayraklarımızla ve defne dallarıyla süslenmişti. Hususimüesseseler, ticarethaneler, evler birbirine rekabet ederce-sine yapılan büyük fedakarlıklarla tezyin edilmişti.

(1929)Tatil; Bütün resmi devair büyük günün şerefine dunkapalı idi. Mekteplerde dün tatil yapmışlardı. Mekteplerbugün de tatildir. Kalabalık: Cumhuriyet bayramını kutlamakiçin civar kasabalardan İzmir’e pek çok halk gelmişti. Çarşılar,caddeler insanla dolup taşıyordu. Halk daha sabahtan ev-lerinden caddelere dökülmüştü. Parklar dolmuştu, körfez va-purları yüzlerce halkı muhtelif semtlerden hükûmet konağıönüne taşıyordu, tramvaylar ağzına kadar halk ile dolu idi.

1930 Cumhuriyet Bayramı 24 Ekim’de başlayan 36 saatsuren ve şehirde büyük tahribat meydana getiren; birçok evve mağazaların suyla dolduğu, evlerin yıkıldığı, insanlar daenkaz altında kalmasıyla 94 kişinin hayatını kaybettiği şiddetliyağmur ve selin etkisiyle çok sade bir törenle kutlanmıştı.

Vilayet makamı tarafından her yıl hazırlanan CumhuriyetBayramı Merasim Programları genelde birbirine benzemek-teyse de 1930 yılında İzmir’de meydana gelen sel felaketinin29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına çok yakın bir tar-ihte gerçekleşmesi, kayıpların ve zararın da fazla olması ne-deniyle o yılki merasim programından bazı bölümlerçıkarılmış ve Cumhuriyet Bayramının çok düşük düzeyde tu-tulmasına neden olmuştu. Sel felaketi yüzünden öğrencilerinokullara devamı aksadığı için de her sene düzenlenen geçitresmine öğrenciler katılmamıştı. Yalnız askerler tarafındanbir geçit resmi yapılmıştı. İzmir’deki bu hüzünlü ortama rağ-men genç Cumhuriyet’in devamlılığı çerçevesinde Bayramtöreni yapılmasına karar verilmiş ve tören programı dagazetelerde yayınlanmıştı.

Anadolu gazetesi bayram törenlerini“Cumhuriyet Bayramı Dun ParlakMerasim Ve Tezahuratla Tes’itEdilmiştir” başlığıyla şu şekilde yansıt-mıştı.“29 Teşrinievvel, Cumhuriyetbayramı dun muazzam merasimle halk,talebe ve asker tarafından parlak birsurette kutlanmıştır. Daha evvelkiakşamdan İzmir’deki bütün resmi vehususi binalar bayraklarımızla süslen-miştir. Yollar erkenden halkla dolmuştu.

Cumhuriyet bayramının kutlanması içinVilayetce hazırlanmış olan program,muntazam bir surette tatbik edilmiştir.Program mucibince sabahleyin Vilayetmakamında kabul resmi yapılmıştır.”

Bu aziz günü bahşeden Cumhuriyeti,çok kıskanalım ve en az yarım asır onunuğrunda çok çok çetin davranalım. Yeninesillere tam ve endişesiz birCumhuriyet devri teslim edelim. İzmirValisi Kazım Paşa (Dirik) 1931

Malul Gaziler Cemiyetinin,Cumhuriyet Bayramı şerefine düzen-lediği kupa maçını kalabalık bir seyirciönünde oynanan maçta KSK’yı 3-1-yenen İzmirspor kazanmıştı.

Öğleden sonra saat 4’e yirmi kalabaşlayan ve hakemi de Mister Pagnemolan maçın, seyircileri arasında Müs-tahkem Mevki Kumandanı HüseyinHüsnü Paşa ve Liva Kumandanı KemalPaşa da bulunmuştu.

34

1932 kutlamaları

1933 (10.Yıl) kutlamaları Türkiye Cumhuriyeti devleti 10. yıl

kutlamalarına büyük önem vermiş vetopyekûn devletin halkla birlikte bayramınkutlanması için her şey planlanmıştı. Öyle ki“Onuncu Yıl” hazırlık çalışmalarınınhükûmet tarafından eksiksiz yürütülmesiiçin 11 Haziran tarihli “Cumhuriyet İlanınınOnuncu Yıl Dönümü Kutlama Kanunu”adıyla bir kanun çıkarılarak bir komisyonoluşturulmuş, sonra çalışmalar ilerledikçebu kanunu tamamlayan diğer kanun vekararnameler birbirini izlemişti. 10Temmuz’da da toplanan yüksek komisyon,kutlamanın genel şeklini belirlemiş ve kaza,nahiye ve köylerde de “Onuncu CumhuriyetBayramı Kutlama Komitesi”adındakomiteler kurulmasına karar vermişti.İzmir’de de başkanlığını Vali Kazım Paşa’nınyaptığı bu kutlama komitesi 24Temmuz’dan itibaren sürekli toplantılaryaparak 10. yıla hazırlanmıştı.

İzmir kutlama komitesi 7 Ekim sonrası 9Ekim’de bir toplantı daha yapar. Buna göreözellikle aydınlatma ile ilgili ayrıntılar dahada netleşmişti. Belediyece İtfaiye kulesininen üst katına belediyeyi simgeleyecek veelektrikli büyük bir “B” harfi yapılacak,kuleye de çok uzaktan görülebilecek, üsttenaşağı doğru “Cumhuriyet” yazısı yazılacaktı.

Anadolu, 10 Ekim 1933Bu 10 yıldaki bayramda artık

Vilayetlerde ve resmi dairelerde kabul

merasimi yapılamayacaktı. Bayram günühalkın genel olarak toplandığı bir yerde,mahallin en büyük mülki memuru halkıncumhuriyet bayramını kutlayacak, halk dakarşılık verecekti. Eskiden vilayetler veaskeriyede yapılan resmi kabuller artıkolmayacaktı. Bu değişiklik aslındacumhuriyeti, devletin olmaktan çıkartıphalka aidiyet vermektenkaynaklanmaktaydı.

taklarİzmir-Kasaba ve temdidi Şimendifer

Kumpanyası tarafından Basmane’de, AydınŞimendifer Kumpanyası tarafındanAlsancak’ta, Elektrik Şirketi tarafındanNihat Bey Caddesi’nin Konak girişinde,Tahmil ve Tahliye şirketi tarafındanPasaport İskelesi yanında, İş Bankasıtarafından İş Bankası önündeki meydanda,CHF Nahiye Heyeti tarafından daEşrefpaşa’da her zamankinden daha büyükbirer tak kurulmasına karar verilmişti.

Belediye, Kadifekale’ye 6 metreuzunluğunda Karşıyaka’dan bilegörülebilecek elektrikle, “YaşasınCümhuriyet” yazılmasını, bayram gecesiaydınlanması için sokak lambaları yüzmumluklarla değiştirilmesini veKordon’daki Gazi Konağı ile MedineYokuşu’ndaki İsmet Paşa’nın doğduğu evinsüslenip aydınlatılmasını da planlamıştı.

Halkevi, Tilkilik mahfeli ve mektep

salonlarında temsiller yapılacak ve halkbunları parasız görecektir. Ayrıca zengin(Eski Eser Müzesi) ve panayır yerindekiMaarif sergisi ziyaret edilecek veziyaretçilere memurlar izahat vereceklerdir.

Kutlama komitesi 10 maddelik birprogram hazırlamıştı. Bu programın 5.maddesinde ulaşım araçlarında indirimkonusu önemliydi. Bu maddeninaçıklanmasından çok önce nakliyeşirketlerinden İzmir-Aydın Demiryolu veİzmir-Kasaba Demiryolu şirketleri,Cumhuriyet’in onuncu yılı nedeniyle İzmir’egelecek olanlara kolaylık için indirimli bilethazırladıklarını Ekim ayının ortalarındanitibaren ilan etmişlerdi. Ankara’dakikutlama komitesi de daha sonracumhuriyetin onuncu yıl dönümü sebebiylememleketin her tarafında yapılacak olanbüyük bayram şenliklerine herkesinkatılımını sağlayabilmek için biletücretlerinde indirim yapılmasını istemişti.Yine onuncu yıl nedeniyle İzmir’deki KörfezŞirketi de vapur ücretlerinde yüzde 50indirim yapacağını ve bunun bayramlabirlikte üç gün süreceğini duyurmuştu.Bayram günü İzmir körfez vapurları, Kasabademiryolu, Aydın demiryolu, Karşıyaka,Rıhtım Göztepe tramvayları halkı yarıücretle taşıyacaktı. Buna karşı gelip öncekifiyatları kullananların da cezalandırılacağıbelirtilmişti.

1932 Cumhuriyet Bayramı kutla-malarının ayrı bir önemi vardı. Bundanönce tüm Cumhuriyet bayramlarınınresmi geçit töreni Konak’ta Hükümetönünde saat kulesi etrafında

yapılırken, 1932 yılında döneminİzmir Belediye Başkanı olan BehçetSalih Bey tarafından ünlü İtalyanHeykeltıraş Pietro Connenica’ya yap-tırılan ve açılışının da 29 Temmuz

1932 yılında bizzat Başbakan İsmetBey tarafından yapıldığı Gazi heykelin-den dolayı, törenler artık Gazi heyke-linin olduğu Gazi Meydanı’ndayapılmaya başlanmıştı.

35

Kutlama komitesinin yayınladığıprogram çok ayrıntılıydı. Öncelikle 10.Cumhuriyet Bayramı’nın kutlanacağı 29, 30,31 Ekim günlerinde bütün dükkânların,ticari kuruluşların kapalı olacağıvurgulanmış, halkın en temiz ve yenielbiselerini giymesi ve evlerde kutlamayapılması yerine meydanlara gidilmesiistenmişti. Ayrıca, şehrin belli yerlerindehalkı aydınlatacak ücretsiz konferanslar vetemsillerin verileceği, gece ve gündüz halkıneğlenmesinin sağlanacağı da vurgulanmıştı.

10. Yıl Marşı; 1933 yılı için hazırlanan 10.Yıl Marşı için İzmir’de “on binlerce halk vemekteplerin Cumhuriyet Marşı’nı söylemesiplanlandığından, marşın öğretilmesi içinHalkevi’nde, Karantina Yalılar Ocağı vefırkanın tüm nahiye ocaklarında kurslaraçılmış ve halka buralarda marşöğretilmişti. İzmir’de de Hilal, Dokuz Eylülve Kars Mektebi öğretmenleri ile oluşanüyeler ve kadınlar, gençler ve halk İzmirLisesi Müzik öğretmeninin eşliğinde marşıöğrenmeye başlamışlardı.

10. yılın ilk kutlama günü için GaziHeykeli’nin olduğu meydan ayrılmıştı. Bumeydana Belediye Meclisi kararı ileCumhuriyet Meydanı adı verilmişti.Meydanın uygun bir yerine de bu hatıranınyüksekliğine yakışacak bir taş dikileceği vebu taşın üzerine de “İzmir OnuncuCumhuriyet Bayramını candancoşkunluklarla bu meydanda kutladı. 29Teşrinievvel 1933” yazılacaktı. Ayrıca,bayramın ikinci gününde İzmir’in değişikyerlerine konulan CHF halk kürsülerindebirçok kişinin konferanslar vermesiplanlanmıştı.

10. Yıla ÖzEl açılıŞlarBu “Onuncu Yıl Bayramı”nda bayramın

önemine bağlı olarak önemli eserlerinaçılışının yapılaması planlanmıştı. Bugünbile bizlere hizmet veren meydanlar, okullarve yolların, hep bu yıl açılışı yapılmıştı.Bunlardan en önemlisi de 1930’da şehitedilen Kubilay Asteğmen ve bekçiler içinyapılan Menemen’deki anıttır.

İzmir’de cumhuriyetin 10. yılındaki bubayramda, Eşrefpaşa Pazaryeri’nin açılışı,Eşrefpaşa’da çocuk bahçesinin temel atmatöreni, Çorakkapıda’ki parkta çocukbahçesinin açılışı, İşçiler Mahallesi’ninaçılışı, İsmetpaşa Bulvarı’nın Keçecilergirişindeki Evkaf Hali’nin temel atma töreni,Ziraat Vekaleti’nin İzmir HayvanatLaboratuvarının açılışı, TayyareSineması’nın açılışı, Karşıyaka’daSoğukkuyu Kemalpaşa İlk Mektebi’nin açılıştöreni, Milli Kütüphane’nin açılış töreni,Cumhuriyet Kız Enstitüsü’nün açılış töreni,Yamanlar Suyu’nun temel atma törenigerçekleştirilecektir.

Ayrıca Tire, Ödemiş, Menderes, Kiraz,Bademler ve asırlardan beri açılmayanGülbahçe-Mordogan-Karaburun yolları ile

İzmir’i Balıkesir’e ve Çanakkale’ye bağlayanBergama-İvrindi yolu ve Bergama ileDikili’yi birbirine bağlayan yollarla,Bergama’yı Manisa’ya bağlayan Bergama-Kınık yollarının açılışı da 10. Yıl bayramınayetiştirilmişti.

COŞkulu tÖrENCumhuriyetin onuncu yıl marşından

sonra, belediye reisi doktor Behçet SalihBey kürsüye çıkarak çok beliğ ve heyecanlıbir nutuk söyledi. Behçet Bey’in nutku sıksık kesilerek alkışlanmıştı. Bilhassa BüyükGazi’nin adı anıldığı zaman, alkış ve (YaşaGazi) sesleri gökleri inletiyordu.

Daha sonra okulların geçişi başladı. Enönde İzmir’deki ortaokulların izci kız veerkek öğrencileri geçti, onları Kız Lisesi ileErkek Lisesi, Kız Muallim Okulu, ErkekMuallim Okulu, Karataş Ortaokulu,Karşıyaka, Buca ortaokulları öğrencilerialkışlarla takip ettiler. Cumhuriyet KızEnstitüsü öğrencisi düzenli geçişi ile Ravza-yı İrfan Okulu küçükleri de kırmızı elbiseleriçinde geçişleriyle takdirlerle karşılanarakalkışlandı.

Daha geride Ankara, Alsancak, Bayraklı,Karşıyaka, Cümhuriyet, Dumlupınar,Duatepe, Reddi İlhak, Hâkimiyeti Milliye,Halit Bey, İstiklâl, İsmet Paşa, İnönü,Kahramanlar, Misak-ı Milli, Müdafaa-yıHukuk, Necati Bey, Olti, Sakarya, Sarıkamış,Karşıyaka’da Soğukkuyu, Fevzipaşa, ŞehitHalit Bey, Şehit Fazıl Bey, Türk Birliği,Topaltı, Tınaztepe, Zafer, Yıldırım Kemal,Yusuf Rıza ilkokulları öğrencileri geçtiler.Talebenin yanında müdür ve öğretmenleribulunuyordu. Bütün öğrenciler siyah okulelbisesi giymiş, göğüslerine Cumhuriyethatırası madalyalar takmışlardı.

İlkokullar öğrencilerini, Biçki YurtlanOkulu’nun düzenli giysileriyle geçenöğrencileri takip etti. Daha sonra MuhtelitKarataş, Keçeciler, İzmir Yetim, GöztepeAmerikan Kız ve Kızılçullu Amerikan,Fransız, İtalyan Erkek ve Kız okullarıgeçtiler. Okulların geçişi bitince sporkulüplerinin geçişi başladı. En önceAltaylılar, geriden Altınordu, Bucaspor,Göztepespor, Karşıyaka Sebatspor, Tepecikİdmanyurdu, KSK spor kulübü bisikletçileri,atlet, futbolcu ve tenisçileri geçtiler.

tOprak alma mEraSİmİBehçet Salih Bey’in nutkundan sonra

toprak alma merasimi yapıldı. Vali KâzımPaşa ile Hacim Muhiddin, Belediye ReisiBehçet Salih, Halkevi Reisi Cevdet AkömerBeyler, Gazi Heykeli’nin önünde bahçeninparmaklık kapısından içeri girdiler.Çiçeklerin bulunduğu toprağın üstündeküçük bir kazma duruyordu. Evvelâ ValiKâzım Paşa kazma ile toprağı kazdı ve sonrayere eğilerek iki avuçluk toprak aldı vehazırlanan torbanın içine koydu. SırasıylaCHF Reisi Hacim Muhiddin, Halkevi ReisiCevdet ve Belediye Reisi doktor Behçet Salih

Bey de ayni suretle birer avuç toprak alaraktorbaya koydular. İzmir’den bir avuç toprakyollayabilmek için on binlerce İzmirliCumhuriyet Meydanı’nda toplanmıştı.Yurdun dört bir tarafından büyük özenlegönderilen bu topraklar, Ankara Kızılay’da1935 yılında Anton Hanak ve Jozef Thoraktarafından yapılacak olan Güven Anıtı’ndakullanılmıştı.

tÖrENlEr Gazİ HEYkElİ’NDEİzmir şehrinde halk, daha ilk ilan tarihi

olan 29 Ekim 1923 tarihinde yerini almışardından 1924 yılındaki ilk yıldönümükutlamalarında sevincini göstermişti. Otarihten başlayarak, her yıl sabahtanbaşlayarak, büyük bayramı, sevinç veheyecanla kutlayarak, cumhuriyetikuranlara karşı olan minnettarlıklarını buşekilde bir kez daha göstermişlerdi. Bütünhalk; mağaza, dükkân ve evlerini bayraklarve defne dalları ile süsleyerek, herkes güzelve yeni elbiselerini, ordu çalışanları vezabıta memurları da üniformalarını giyerekbayramlarını kutlamışlardı. .

1932 yılına kadar tüm kutlamalar KonakMeydanı’nda Hükümet Konağı’nın önündeyapılırken, İzmir Belediyesi’nin yaptırdığıGazi Heykeli’nin, 1932 yılındaki açılışındailk kez kutlamalar heykelin önündeyapılmıştır. Yine onuncu yıl olduğu içindevlet tarafından da özel önem verilen 1933kutlamalarına kadar halk ve resmikurumlar, devletin ayağına valiliğe gelirken,bunun 1933 yılından itibaren değiştiğinigörüyoruz. 1933 yılından sonra devlethalkın ayağına gitmeye başlamış ve halkınkutlamalarda daha etkin olmasıamaçlanmıştı.

Yine 10. yıl kutlamalarında artık ülkeninher yerinde olduğu gibi İzmir’de de bayramiçin bir “Cumhuriyet Meydanı”oluşturulmuş ve devlet yani vali ve askeriye,halka gidip bayramlarını kutlamayabaşlamıştı. 1933 yılına kadar hazırlananprogramlar, daha önceki yıllarla aynıolmasına rağmen, 1933’ten itibaren diğerdevlet temsilcilerinin katılımları ve yine ilkkez uygulanan toprak alma, cumhuriyetsancaklarının törene katılması, halkkürsüleri, gazetelerin ilaveler vermesi veçok kapsamlı olarak hazırlanan kutlamaprogramı gibi etkinlikler ile CumhuriyetBayramı kutlamaları daha da renklenmişti.Daha sonraki yıllardaki bayramlar içinyapılan hazırlıkların, özellikle 10. yıl örnekalınarak devam ettiğini söylemekmümkündür.

Gördüğümüz kadarıyla 1924 sonrası1938’e kadarki tüm bayram kutlamalarındagazetelerdeki, Cumhuriyetin anlam veönemiyle ilgili başyazılarının tümünde,“Osmanlı ile Yeni Türkiye”nin, ya da birbaşka deyişle “Saltanat ile Cumhuriyet”inkarşılaştırılmasının yapılması oldukçaönemliydi.

36

37

Sizin için biriktirdiğimiz pullar Konak Belediyesi, PTT ile işbirliğine

giderek, belediyenin kurumsal kimliğine

özel pul bastırdı. Tarafımızdan belirlenen

fotoğraflar, pulların üzerindeki yerini aldı

ve PTT tarafından tedavüle çıkarıldı.

Dergimiz KNK’nın bir önceki sayısında,

“Sizlere zamanı kuşatan pullar biriktirdik.

Şehrimizin zaman geçişlerine tanık olan

imgeniz posta kutusunda yer alsın diye

alladık, pulladık da aktık size” demiştik.

Sizler de sevdiklerinize Konak

Belediyesi’nin pullarıyla ulaşın diye;

işte sizin için biriktirdiğimiz pullar.

Bu anı evi görülmeli

Konak Belediyesi ile İnönüVakfı’ndan bir grup değerliinsanın istek ve desteğiyle ortaya

çıkan“İsmet İnönü Anı Evi ve Kitaplığı”,24 Eylül 2018 günü yapılan bir törenlemüze formatında yeniden ziyareteaçıldı.Yakınçağ Türkiye tarihiyleilgilenen bir akademisyenolarak, küratörlüğünü zevkleyaptığım bu anı evi ve kitaplığınaçılışından birkaç günönce,CumhurbaşkanıErdoğan’ın İsmet İnönü’nünAmerikancı (!) olduğunu iddiaetmesiyle başlayan ve sonyıllarda iktidar ile muhalefetarasında sıkça gerçekleşen,

“İnönü” merkezli meydan savaşlarındanbirini daha yaşıyoruz. Erdoğan’ıngerçekliği kasten bozulmuş birfotoğraftan hareketle ettiği sözlerin tozudumana kattığı politik atmosferde,ortaklaşa çabanın ürünü olan İsmetİnönü Anı Evi ve Kitaplığı’nı, sadeceteknik bilgiler vererek tanıtamam.

Tartışmanın öznesi İsmet İnönü,ömrünü vatanına hizmet etmeye adamışbir asker, siyasetçi ve devlet adamı. Hiç

kuşkusuz İnönü, modern Türkiye’ninmimarı Mustafa Kemal Atatürk’ünsadece silah değil, en çok güvendiği davaarkadaşıydı. Kurtuluş Savaşıkahramanlarından, Lozan utkusununmimarı, cumhuriyet Türkiye’sinin ilkbaşbakanı ve ülkesini İkinci DünyaSavaşı cehenneminden uzak tutmayıbaşarmış bir cumhurbaşkanı. İsmetİnönü Anı Evi ve Kitaplığı’nın açılışındada belirttiğim üzere, “inanmış bir

devrimci, saygın devlet adamı,ısrarlı bir demiryolcu, devletçive demokrat”. Niyetim, bazımedya mensuplarının sonyıllarda, her hoşlanmadıklarıdoğru ile yüzleştiklerindedillerine pelesenk ettiklerindenucuzlayan“güzelleme” yapmakfalan değil. Örneğincumhurbaşkanı seçildiğinde

Cahille sohbet etmek güçtür bileneÇünkü cahil ne gelirse söyler diline

Mevlana

Engin Berber

Prof. Dr. ENGİN BERBER

38

dünya basınının yazdıklarınabakıldığında görüleceği üzere, İsmetİnönü’nün buna hiç ihtiyacı da yok .Farklı düşünenleri ikna niyetigütmeksizin, peşinen söylemek isterimki, insan olarak kişiliği ve bir bireyolarak yönetiminden kaynaklanan hiçbirkusur ve/veya eksiklik, İsmet İnönü’nüninsanımız ve ülkesi için yaptıklarınındeğerini ortadan kaldırmaya yetmez.

KAZANILMIŞ DEĞERLERHiç merak ettiniz mi bilmem.

Türkiye’de siyaset erbabı neden,yönetmeye soyundukları ülke ve devletikuranlar ve onlar sayelerinde kazanılmışdeğerleri hırpalayıp yok etmek içinhiçbir fırsatı kaçırmaz? Demokrat veyacumhuriyetçi, Birleşik DevletlerdeGeorge Washington, Thomas Jeffersonveya İnsan Hakları Bildirgesi’ne veripveriştiren bir başkan duyan, gören vebilen var mı? Peki, UNESCO’nun “ulusalmücadele ve çağdaşlaşma lideri” olarak,doğumunun 100. Yılını resmen kutladığıAtatürk’ün ismini taşıyan uluslararasıbir barış ödülü koyup, bunu darbeci

general Kenan Evren ile emperyalizminküresel kırbacı olan NATO GenelSekreterine vererek rezil eden (buyüzden yıllardır verilemiyor), Türkiyegibi bir başka ülke gösterebilir misiniz?

KABUL GÖRMÜŞ KİŞİLİKLERTürkiye’deki siyaset yapıcı ve karar

vericiler tarihimizi, sadece bellidönemlerini kucaklayarak değil, birbütün olarak anlamaya çalışmalı. Sonbirkaç yıldır sürekli, ABD kaynaklı birsaldırı dalgasına maruz kaldığımızıhaykıran siyasal iktidarın, dünyaca kabulgörmüş kişilik ve değerlerimizi, ulu ortahırpalamayı bırakıp birlik veberaberliğimizi tahkim etmesi gerekiyor.Konu, Abdülkadir Selvi’nin katıldığı birTV programında, İnönü’nünAmerikancılığı iddiasını sırıtarak,“demek ki, cumhurbaşkanımız yerelseçim kampanyasını başlattı” diyeokumasından çok daha ciddidir. Birkaçbelediye daha almak için, en çok ihtiyaçduyulduğu sırada, toplumsal barışızedeleyecek söylemler üzerine seçimstratejisi kurmak, çözüm üretmede

tükenmişliğin itirafıdır. Zira 2015’te,vefat yıldönümü nedeniyle yayımlamışolduğu bir mesajda, İsmet İnönü’yüsaygıyla andığını söyleyen bir başkacumhurbaşkanı değil, yine Erdoğan’dı .

MEKKE YOKUŞU...Mustafa İsmet Bey’in (İnönü) yaşama

gözlerini açtığı, Konak Belediyesisınırları içindeki, Osmanlı döneminde“Mekke Yokuşu” ismiyle bilinen veTürkyılmaz Mah. 842 Sokak, No. 20adresinde bulunan İsmet İnönü Anı Evive Kitaplığı, her şeyden önce İnönü vedönemi hakkında doğru gibi bilinenyanlışların düzeltilmesine aracılıkedecek. İki dilli (Türkçe ve İngilizce) veözenle kaleme alınmış senaryosusayesinde, yerli ve yabancı ziyaretçilerburadan, İsmet İnönü ve ailesiyleAtatürk-İnönü ilişkileri konusunda derlitoplu bilgi edinebilecekler. Anı evi vekitaplıkta, çoğu İnönü Vakfı Arşivi’ndenözel izinle alınmış çok sayıda fotoğraf;Pembe Köşk’ten getirilmiş Mevhibe-İsmet İnönü çiftine ait kişisel eşyalar ilesatın alma yoluyla edinilmiş döküman ve

Fotoğraf: SİNAN KILIÇ

39

objeler, çağdaş müzecilik anlayışınauygun olarak sergileniyor.

KİtApLIK DA İÇERİYOREtkileşimli uygulamalarıyla

ziyaretçilere hoş vakit geçirme imkânıveren İsmet İnönü Anı Evi ve Kitaplığı,tabelasında yazmasa da bir müze. Birçokİzmirli’nin, babası gibi Malatyalı sandığıMustafa İsmet Bey, öğrenci iken bazı yaztatillerini de bu evde geçirmişti ki,İzmir’e “sevgilim” demesi bundandı. Sonolarak, İsmet İnönü Anı Evi ve

Kitaplığı’nın, kentin tarihsel derinliği vekültürel zenginliğine oranla zayıf olanmüze stokuna, mütevazı bir katkıdabulunduğunu belirtmek isterim.

İLGİ VE BİLGİ ODAĞISürekli olmayan tematik sergilerin

kurulabileceği panoları; elektronikdonanımlı Seminer Holüyle ihtisaskitaplığı ile yediden yetmişe ilgi ve bilgiodağı olmaya aday İsmet İnönü Anı Evive Kitaplığı’nın mülkiyeti İnönü Vakfı’na;kullanım hakkı ise, süreli olarak Konak

Belediyesi’ne aittir. İki katta 112metrekare kapalı alanı, küçük bir bahçeve seyir terasına sahip olan anı evi vekitaplık üçü zemin, ikisi birinci kattaolmak üzere, toplam beş oda ve ikiholden oluşmaktadır. Zemin kattakiodalar ve holde (Seminer) ihtisaskitaplığı, madalya ve nişan dolabı, çeşitlipanolar, bir büst ile bazı mutfak araç-gereçleri sergilenmektedir. İkinci kattakiodalar ve holde (Lozan) ise, Mevhibe-İsmet İnönü çiftine ait kişisel eşyalar ve

40

Fotoğraf: ÇİĞDEM METİN KURUTAÇ

Lozan Antlaşması’yla ilgili orijinaldokümanlar kapalı olaraksergileniyor. Banyo ve yatakodasına ait bazı objeler, İsmetPaşa’nın cumhuriyetin 10. YılındaAnkara Radyosu’nda yaptığı birkonuşmanın üç dakikalıkbölümünü sesinden dinletebilenbir radyo ile çeşitli albüm vepanolar, yine bu kattaki açıksergide görülebilmektedir. Pazarve pazartesi günleri hariç, 09.00-17.00 saatleri arasında açık olacakmüze ve kitaplık, ziyaretçi veokuyucularını bekliyor.

41

SONBAHAR 2018

Bir insanın 134. doğum gününün,doğduğu evde kutlanması, pek azfaniye nasip olmuştur değil mi?

Konak Belediyesi ile İnönü Vakfı'nınişbirliği ile düzenlenen "İsmet İnönü AnıEvi"nde babam değil ama ben, kızı olarak,onun yerine bu büyük mutluluğu, gururuyaşadım.

Dayısı Hakkı Beyin'in evi olan bu şirinevde 1884 tarihinde, Malatyalı Hacı Reşitbey ve Rumelili Cevriye hanımın 2. çocuğuolarak dünyaya gözlerini açmış.

O günden itibaren çok sorumlu,heyecanlı 89 yıl süren hayatı boyunca dabu evden, yerden, İzmir'den hiçbir zamankopmamış.

Kızı olarak babamdan ve

babaannemden dinlediğim ailenin geçmişiile ilgili hikayeleri sizlerle paylaşmakisterim.

Örneğin; Hakkı dayı kimdi? Neredengelmişti? İzmir'de ne arıyordu?

Hikaye "93 Harbi" diye bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı dönemindeRumeli'den Anadolu'ya göç eden Tunaboyu- Deliorman Türkleri ile başlıyor.

Bunlardan biri Hakkı Bey, ilerdeolacakları öngörerek artık Rumeli'dekalamayacaklarını düşünmüş... Kardeşleriikisi kız, İlhame ve Cevriye, biri oğlanRefet'i yanına alıp Razgrad'tan İzmir'egelmiş. Ve bu yokuş üzerindeki iki katlı eveyerleşmiş.

Maliye memuru olarak meslek hayatına

başlayan Hakkı bey, vergi müdürlüğünekadar yükselmiş. Vazife icabı yanındabulunan Sorgu Hakimi Malatyalı Reşit Beyile iyi anlaşmışlar. Ve sonuçta Reşit beyHakkı beyin küçük kardeşi Cevriye'ye talipolmuş. İki genç İstanbul'da 1880'deevlenmişler.

Büyükannemin bize anlattığına göre,Hakkı dayının bir şartı olmuş. Çok gençyaşta evlenen Cevriye'nin doğumlarınıailesinin yanında yapmasını istemişler.

Babam doğduğu bu eve senelerce sonraaskeri eğitiminin yıl sonu tatillerinigeçirmek için dönmüş. Dayısının çocuğuyokmuş. Eşi Servet hanım, annesi ve küçükkardeşi Refet Beyle beraberoturuyorlarmış.

İnönü Ailesi’ninkaleminden...

SONBAHAR 2018

ÖZDEN TOKERİnönü Vakfı Başkanı

42

Babam o zamanlar bu küçük evinkendisi için dünyanın en güzel köşkü gibigöründüğünü söylerdi. Orada dinlenir,eğlenir gelecek senenin derslerinehazırlanır, Fransızca gazeteler "Le Matin"okur memlekette ve dünyada olanları takipedermiş.

Üst kattaki balkondan deniziseyrettiğini, odaların uzun koltukları,bağlanmış minderleri üzerine uzanıp,uyuduğunu hatırlardı.

Bir de yola bakan bir odada, renkli,kocaman bir papağanın, camın önündengelip geçenleri seyrederken;

-"Huuuuuu.... Servet Hanım.... Bekçigelmiş....

- Misafir çıkıyor" diye seslendiğini...Küçük dayısı Refet doktordu. Edebiyata

meraklıydı. Yabancı dilden tercümeleryapardı. Shakespeare’den "Otello" piyesinitercüme etmişti.

Evin küçük arka bahçesindeki turunçağacının gölgesinde onunla beraber kitapokumaktan, Fransızca çalışmaktan çokzevk aldığını hep söylerdi.

Babam değişik tarihlerde, değişikşartlarda "13 ila 22 yaşlarında benimbaşlıca sevgilim olmuştur" dediği İzmir'edönüyor. Ama bir daha o eve gitmiyor.

"16 sene sonra büsbütün başka şartlariçinde İzmir'e girdiğim zaman, türlüduygularım arasında sevgiliye kavuşmakheyecanı yer alıyordu" diye ilave ederdi.

- O, 9 Eylül 1922'de Atatürk'ün muzafferordusu ile İzmir'e gelirken bir süredinlendikleri Belkahve'de Mustafa KemalPaşa, İsmet Paşa'ya dönmüş;

"Anadolu seferi başarı ile tamamlandı.Şimdi Türkiye'nin medeniyet mücadelesinehazır mısın? diye sormuş, İsmet Paşa'da;

-"Hazırım Paşam" diye cevap vermişti.İşte Atatürk ile İsmet Paşa medeni,

çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti kurmayaorada karar vermişlerdi.

Bu heyecan, değişik dönemlerde heptekrarlandı. İzmir kurtulunca o zamanakadar, Kurtuluş Savaşı'nda muhtelifcephelerde savaşan babamı hep arkadantakip etmek isteyen annem, Konya'dankayınvalidesi ve annesi ile beraber İzmir'etaşındı ve Lozan Barış Antlaşması’nınheyecanını orada ailece yaşadılar. Babamilk evvela yalnız olarak, sonra da eşi ileberaber İzmir'den Lozan'a gidiyor.

Lozan'da 24 Temmuz 1923'te Türkiyeiçin Tapu Senedi olan büyük zafereimzasını attıktan sonra tekrar İzmir'edönüyorlar. Babamın ümidi orada birmüddet dinlenebilmek... Ama bu hiçbirzaman olamıyor.

Cumhuriyet kuruluyor. AtatürkCumhurbaşkanı... Babam Ankara'da ilkBaşbakan olarak çalışmalarına başlıyor.

Ömer ağabeyim İzmir'de doğuyor.Ona doğum müjdesini getiren emir

eriyle sevincini paylaşmak isteyerek..- "Oğlum olmuş... İsmini ne koyayım?

diye sorunca şaşıran genç askertereddütsüz;

Sağol Paşam..."Şemsettin" diye cevap veriyor.Şaşırmak sırası babamda;-"Niye" diye sorunca...-"Babamın ismi de ondan komutanım"İsmet Paşa eşinin yanına hemen

gidemiyor. Ama Gazi Paşa'nın eşi onulohusa yatağında ziyarete gidiyor.

Latife hanım ile Mevhibe hanım böyletanışıyorlar... Kucağına Ömer bebeğiverdikleri zaman duyduğu özlemisenelerce sonra 22.10.1947 tarihindeanneme yazdığı mektupta söyle ifadeediyor.

"Onun mini mini kundaklı hali ve benimonu kalbime bastırırken içimde ilk defauyanan "annelik" ihtiyacı hatıramdacanlandı."

Başbakan İsmet İnönü'nün ailesioturabilecekleri bir ev bulununcaya kadarİzmir'de şimdi Vali Konağı olan yerdeyaşamaya devam ediyorlar. Ancak 1925tarihinde Mevhibe Hanım ailesi ileAnkara'ya taşınıyor.

Babamın İzmir'le olan heyecanlı günleribitmiyor. 1950 seçimlerindeCumhurbaşkanı olarak, bundan 27 seneevvel düşman işgalinden kurtulan İzmir'ebu defa partisi CHP için oy istemeyegeliyor. Artık ben de annemle beraberonun yanındayım. Seçim mitinglerinincoşkulu, toplantıları, buluşmalarıarasındaydık. 66 yaşındaki babam birdelikanlı gibi heyecanlı ve inançlı,gayretliydi. Türkiye'de çok partili rejime,demokrasiye kavuşmak için kararlıydı,azimliydi.

1950'de seçimleri partisi CHP kaybetti.Ama o kendi deyimiyle en büyük

zaferini kazandı. Türkiye demokrasi ileidare edilen bir ülke haline gelmişti.

Burada benim Özden Toker'in anılarınıda ilave etmek isterim. Ağabeyim Erdalİnönü üç dönem İzmir'den milletvekiliseçildi. Eşim Metin Toker bütün seçimleribüyük heyecan ve zevkle takip etti. Birçoğunda ben de onunla beraberdim. Veailece İzmir'den hiç kopmadık. Ortaksevinçlerimizi ve üzüntülerimizipaylaşmaya devam ediyoruz.

Gelelim o babamın hiç dönmediği eve... - Peki o ev ne oluyor?Ev senelerce sonra o zamanki İzmir

Belediye Başkanı Doktor Behçet Uztarafından belediye adına alınıyor. 1950sonrasında ise aynı belediye tarafındanelden çıkarılmak istenince İnönü'ye yakınolan İzmirli iş adamlarından Şerif RemziReyent bu evi alıp, yeğeni ve aynı zamandaİnönü'nün en eski arkadaşlarındanOrgeneral Ali Fuad Erden'in kızı olan AylaÖkmen'e hediye ediyor.

Ayla Ökmen 26 Haziran 1987 yılında eviİnönü Vakfı'na bağışlayınca, sonrakiyıllarda babamın doğum gününü doğduğuevde kutlama imkanımız oldu.

Daha sonra, değişik dönemlerdeBelediye Başkanı Yüksel Çakmur ve İzmirValisi Kemal Nehrozoğlu himayelerinde,Dr.Fatma Sedes'in ve Sayın CahitKoççoban'ın katkılarıyla ev günümüzekadar geldi.

134. yaş gününde babamın ve doğduğuevin heyecanlı hikayesine sahip çıkan"İsmet İnönü Anı Evi"nin en iyi şekildecanlandırılmasını isteyen, Konak BelediyeBaşkanı Sayın Sema Pekdaş'a, bunugerçekleştiren Prof. Dr. Sayın Engin Berberve ekibine İnönü Vakfı ve İnönü Ailesiadına candan teşekkür etmek isterim.

Özden Toker, yeniden düzenlenen İnönü Anı Evi’nin açılış töreninde.

43

Smyagoduyaz

myrnaİzmir

orası ve duvarazıları

Yüzlerce yıldır insanların duvarlarave taşlara ister dini inançlarla olunister günlük yaşamın diğer alanları

ile olsun yazılar yazdıkları ve resimleryaptıklarına şahit olunmaktadır. Yazı veçizimlerden oluşan zengin bir koleksiyonaSmyrna Agorası'nda da rastlamaktayız.

Resmi kuruluş tarihi MÖ 4. yüzyılınsonu MÖ 3. yüzyılın başına, antikkaynaklara göre Makedon KrallarıAntigonos Monophtalmos ve Lysimakhoszamanına tarihlenen Smyrna'nın kentmerkezi Agorası idi (Resim 1). SmyrnaAgorası'nda ele geçen buluntular bizikentin resmi kuruluş tarihinde önceye,

MÖ 6. yüzyıla kadar götürmektedir ki, bubuluntular Agora’nın bulunduğu alandabazı faaliyetlerin olduğuna işaretetmektedir

İlk mİmarİ İzler İyonyalı Şehir Plancıları bugünkü

Agora'nın bulunduğu yeri kentin düzenliplanı çerçevesinde kentin merkezi olarakseçtiler. Seramik ve sikke buluntuları MÖ5., 4. ve 3. yüzyıllara işaret etmekteyse deilk mimari izler ise MÖ 2. yüzyılatarihlenmektedir. Bu tarihte meydanınetrafı batı ve kuzeyde bodrum katlarıbulunan tek katlı Stoalarla (cephesisütunlu sundurma veya portik)

çevrelenmişti. İmparator Augustus ilebaşlayan Roma İmparatorluk Dönemi'ninilk iki yüzyılındaki barış dönemindeimparatorluğun diğer şehirleri gibiSmyrna'nın da refah ve huzura ulaşmasıagorayı çevreleyen Stoalar yerini dahabüyük ve daha yüksek inşa edilenPortikolara bıraktı. Çatışmasızlık ortamıinsanların ve şehrin refah ve mutluluğuyakalamalarını sağladıysa da bu kez sıkaralıklarla ve değişik şiddetlerdekidepremler Smyrnalıların yakasınıbırakmadı. Bu nedenle zarar görenPortikolar sık sık onarılmak zorundakalındı.

Antik dönemin dile gelen duvarları

SONBAHAR 2018

Modern kentin altında yer alan Büyük İskender sonrasında kurulan Smyrna'nın yayıldıg ı alan (Resim 1).

46

Doç. Dr. AKIN ERSOYSmyrna Antik Kenti Kazı Başkanı

BeleDİYe HİzmeTlerİAnıtsal cepheleri ile Stoalar ve/veya

Portikolar günlük yaşam içinde insanlarınyağmur güneş gibi iklim koşullarındankorunabilecekleri, ticaret erbabının yertuttuğu, sıradan insanların alışverişyaptığı, buluşup taş ve zar oyunlarıoynayarak vakit geçirdikleri yarı açıkmekanlar idi. Smyrnalılar veya Agorayagelen yabancı veya tüccarlar kariyeriniİzmir'de yapan Aristeides gibi döneminentellektüellerinin konuşmalarını iklimkoşullarına göre meydanda veyaPortikoların içinde izlemekte vedinleyebilmekteydiler. Portikolar buaktivitelerin dışında resmi ve dinibayramlarda agoranın meydanındayapılan etkinlikleri izleyen kalabalıklarımerdiven basamaklarında, sütunlarıarasında veya ikinci katlarında barındıranve izleyicilere bir anlamda tribünatmosferi sağlamaktaydı. Öyle ki, döneminmimar ve yazarlarından Vitruvius,Portikoların iki katlı olmasını önermekteve izleyicilerden belli bir ücret alınıptoplanan paranın kamu yatırımlarındakullanılmasını önermektedir. Smyrnalılar

günlük yaşamın içinde sadece alışverişyapmak, gösterileri izlemek için değil,ama resmi işlerini takip etmek üzere deAgora'ya gelmekteydiler. Batı Portiko'nunarkasında Kent Meclisi bulunuyordu vearazi, konut, ticarethane gibi emlak işleriile bugün anlayabileceğimiz şekliylebelediye hizmetleri gibi konularda şikayetveya taleplerini meclis üyeleri üzerindenkent yönetimine sunmaya çalışırlardı.Kişilerin kendi aralarındaki veya yönetimile ilgili anlaşmazlıklarda çözüm yeri isebugün Bazilika olarak bilinen yapının girişkatında hizmet eden adli makamlarabaşvurmaktaydılar. Dönemin yergiyazarlarından Martialis kendi yaşadığıkent olan Roma'da çok sayıda adli davanınvarlığından söz eder ki aynı çıkarımıSmyrna için de yapmak yanlışolmayacaktır.

Bodrum katı dahil 3 kat yüksekliğindeve toplam kullanım alanı 14.000 m2 olanBazilika sadece adli bir yapı değildi. Buözelliğinin yanısıra özellikle bodrum katıticaret erbabının mekan ve tezgahlarınınbulunduğu bir nevi kapalıçarşıniteliğindeydi (Resim 2). 160 m

uzunluğunca herbiri 7.5 m genişliğindeki4 galeriden oluşan bodrum katının 3.galerisinde sıralı küçük mekanlar yeralıyordu. Bu mekanlarda döneminşartlarına uygun olarak "iğneden ipliğe"herşeyin satıldığı tahmin edilmektedir.

YaŞamIN İzlerİKuyumcu, banker gibi ticaret erbabının

yanı sıra kemik, metal, seramik, cam vbürünlerin satıcılarının bu mekanlarımesken tuttukları anlaşılmaktadır. 1. ve 2.galerilerde ise ahşap tezgahlar üzerindenbir takım ticari ilişkilerin varlığından sözetmek mümkündür. Nitekim bu ikigalerinin duvarlarında boya ile veya sıvaüzerine kazınarak yapılmış onlarca yazı veresim, önlerinde tezgah açan kişilerinve/veya Smyrnalıların günlük yaşamınailişkin ip uçları vermektedir. Yüzlercesayıya ulaşan yazı, çizi ve resimlerdenoluşan bu kolleksiyonun beş yüz kadarı"Roger S. Bagnall/Roberta Casagrande-Kim/Akın Ersoy/Cumhur Tanrıver/BurakYolaçan, Graffiti from the Basilica in theAgora of Smyrna, Institute for the Studiesof the Ancient World, New York 2016" adlıkitapta yayınlanmıştır. Aşağıda sunulan

SONBAHAR 2018

Bazilika bodrum katından gorunu s (Resim 2).

47

bilgiler bu kitabın oldukça küçük birözetidir.

Duvarlar üzerinde çok sayıda "pano"(kazıma çizgili veya boyalı sıva bölümü)üzerinde gemi tasvirlerinin olması bupanoların önündeki ahşap tezgahsahiplerinin deniz aşırı ticaretleuğraştığının göstergesi olarakdeğerlendirmek mümkündür (Resim 3).Öyle ki, bir pano üzerinde "(Şu kişinin)yeri)" şeklinde bir yazıtın olmasınıgünümüzde de karşılığını sıklıklagördüğümüz bir işyerinin levhası gibideğerlendirmek olasıdır.

arkeozoolojİk araŞTIrmalarDiğer yandan sıvalar üzerinde balık

resimlerine (Çipura ?) rastlanılıyorolması da beslenme alışkanlığı ile ilgiliolduğu kadar Smyrnalılar’ın balıkçılık ileilişkin uğraşılarına da işaret ediyorolmalıdır (Resim 4). Belki de buradakitezgah sahibi deniz ürünleri ticaretininbir parçası idi. Smyrna Kazıları’nda elegeçen kemik atıklar üzerinde yapılanarkeozoolojik araştırmalar (Akın Ersoy,Antik Dönemden Osmanlı DönemineSmyrna / İzmir Kemik Objeleri (2017)),eski İzmirlilerin sofralarında sırasıylakoyun, inek, keçi, domuz ve balık etinintüketildiğini göstermiştir. Kırılganlığınedeniyle kazılarda en zor tespit edilenarkeozoolojik buluntu örneği olan balıkkılçığı bu nedenle belki de Smyrnalılar’ınsofralarında daha ön sıralarda yer

48

Bir ticaret gemisi tasviri (Resim 3)

Balık tasviri (Resim 4)

SONBAHAR 2018

alıyorlardı. Kazı çalışmaları sırasındatespit edilen onlarca kilo midye kabuğuile ton ve köpek balığı kemiklerindenyapılmış oyun taşları deniz ürünlerininsıralamada daha ön sıralardatüketildiğinin işareti olarakdeğerlendirmek mümkün görünmektedir.

Roma İmparatorluğu'nun AsiaEyaleti'nin kentleri arasında keskin birrekabet olduğu bilinmektedir. Burekabetin önemli kriterlerinden biriİmparator adına tapınak yaptırmak idi.Smyrna 3 kez İmparator tapınağıyaptırma hakkına sahip olması ile hepövünmüştür (Resim 5). Bazilika'dakiyazılardan bazılarını bu rekabetleilişkilendirmek mümkündür. Bu türyazılardan birinde "Asia'nın Birincisi"yazısının harflerinin içine belki de tepkiçekmemek için daha küçük harflerle"Ephesoslular" diye gizlice yazmıştı(Resim 6). Bu yazının da ifade edebileceğigibi, Smyrna'nın rekabet ettiği kentlerinbaşında Ephesos gelmekteydi. Aynızamanda Asia Eyaleti'nin merkezi olan

Ephesos ile yaşamın her alanı ile ilgili burekabet, inşa ettikleri tapınaklarınbüyüklüğünden tiyatro ve stadionlarınındaha büyük ve güzel yapılmasına kadarinşaat projelerini etkileyebilmekteydi.Ephesos MS 3. yüzyıla kadar öndegörünse de bu tarihten sonra özellikleEphesos'un limanının Küçük Menderes'ingetirdiği mil dolgusu ile tehdit edilmesinedeniyle önce eşitliğin ardından daSmyrna'nın öne geçtiğini söylemek yanlışolmayacaktır. Bazilika'nın duvarlarındasadece Ephesos'un adı değil diğerrekabetçi kentler olan Sardis (Salihli) veTralleis (Aydın)'in (Resim 7) adları dageçmektedir. Bu kentlerin adlarınınİzmir'in duvarlarında görünüyor olmasısadece bu rekabet ile ilgili olmamalıdır.

Prof.Dr. Recai Tekoğlu'nun altını çizdiğigibi kentin kozmopolit yapısı ile ilgiliolmalıydı ve bugün de olduğu gibi yenihayatlar kurmak için sadece bukentlerden değil daha birçok kenttenSmyrna'ya insanlar gelmişlerdi. NitekimGraffitolar ile birlikte Smyrna kazılarındaele geçen şehir sikkeleri ve amphoramühürleri dikkate alınan birçalışmamızda (Akın Ersoy, BuluntularIşığında Smyrna ve İlişkili Kentler, AntikSmyrna Kazı ve Araştırmaları II.Uluslararası Çalıştayı Bildiri Kitabı, 2016,20-31.), Smyrna'da Hellenistik ve RomaDünyası'nın Anadolu kentlerinin yanı sıraEge Adaları, Yunanistan kentleri olmaküzere toplam 31 kent ile somutbağlantısını kurabilmekteyiz. Smyrna’nın

49

Roma donemine ait bir tapınagın cephe gorunu mu nu betimleyen tasvir (Resim 5)

Asia eyaletinin birincisi olarak Ephesos'u isaret eden yazıt (Resim 6)

Tralleis adının gectigi duvar yazısı (Resim 7)

aynı zamanda Marmara Adası,Dokhimeion ve kendi siyasi coğrafyasıdışında Lesbos ve Numidia (Libya) ile taşocakları çerçevesinde, seramik ticaretianlamında ise Mısır, Kuzey Afrika ve Galia(Fransa) üretimlerine ulaşılması özellikleRoma Dönemi’nde Smyrna’nın tümAkdeniz'deki deniz ticaret yollarınınönemli bir parçası olduğuna işaretetmektedir.

GlaDYaTÖr okulu

Bazı panolar üzerinde hem gemi hemde gladyatör kabartmalarının olmasıSmyrna'da olduğu bilinen GladyatörOkulu'nun yöneticilerinin bu panolarınönünde gemilerle gelen köleler arasından"öğrenci" seçmesi ile ilişkilendirilebilir(Resim 8, 9). Aynı yöneticiler özgürvatandaşlar tarafından yapılan başvurulararasından da aynı seçimi aynı tezgah vepano önünde yapmış olabilirler. GladyatörOkulları şehirlerin İmparatorluk

Kültü'nün bir parçası idi ve imparatoruonurlandırmak için yapılan bayramlardadöğüşler düzenlenirdi. Gladyatöroyunları bugünden bakıldığında ne kadarkanlı ise de Roma Dönemi'nin en popülergösterileri idi. Bu oyunlar aynı zamandaGladyatör ile Hayvan ve Hayvan ileHayvan döğüşleri ile deçeşitlendirilmekteydi. Romakanunlarında ölüm cezasınınuygulanmasının bir çeşidi de arena,stadion, tiyatro gibi mekanlarda yüzlercekişinin önünde yırtıcılara atılmaksuretiyle hükmün yerine getirilmesiydi.Öyle ki, Hıristiyan inancın yasaklandığı ilkyüzyıllarda kovuşturmaya uğrayan ilkHıristiyan bu yöntemle şehit edilmeleri,Roma topraklarında Hıristiyanlık resmikabul görüp yayıldığında hem bu yöntemhem kanlı bir gösteri olduğu ve hem deeskinin Pagan adetlerini yaşattığı içinHıristiyanlar gladyatör gösterileriniyasakladılar. Smyrna'nın ilk Hıristiyanşehidi olan Aziz Polykarpos da buyöntemle öldürülmek istenmiş ancak geçkalınması nedeniyle yırtıcıların o sıradastadionda olmamaları nedeniyle hükümicra edilememişti.

TIp okuluBazilika'daki duvar yazılarında sık sık

Pagan Tanrılara gönderme yapıldığı dagörülmektedir. Örneğin Mısır kökenliTanrı İsis'e konu eden bir yazıtta "denizyolculuğu zorlu geçen" bir kişi budurumunu hatırlayarak tanrıya saygıgösterirken, bir başka yazıtta “ LakabıLoukos olan Kharis, gözleri için duaederek kandilleri adadı” (Resim 10), birdiğerinde ise "O benim gözlerimi çabucakiyileştirdi” ifadeleri yer almaktadır. Gözile ilgili birkaç yerde yazı ve görselinolmasını Smyrna'daki Tıp Okulu'nun GözHastalıkları konusunda uzmanlaşmışolması ile ilişkilendirmek mümküngörünmektedir. Nitekim Pergamonluünlü İmparatorluk Doktoru Galenos buokulda dersler almıştı ve göz hastalıklarıüzerine bir de kitap yazmıştı. Yukarıdabahsedilen Mısır kökenli Tanrı İsisdışında, Karia kökenli Zeus Labrandos'aatfen bir Labrys (çift başlı balta) tasviredildiği ve ayrıca kazıma çizgilerletapınak çizimlerinin yapıldığı da dikkatçekmektedir. İnançlara dönük az sayıdakiyazıt ise Hıristiyanlık ile ilişkili kabuledilir. Buna göre Prof.Dr. R. Bagnallyazıtlarda yer alan ve Hz. İsa'yı işareteden “Aynı değerde / Efendi: 800, İnanç:800” ve Hz. Meryem'i işaret eden “ruhveren kişi” gibi ifadeleri Hıristiyanlıklailişkili görmektedir.

Birçok başka duvar yazısında ise adlarıaçıkça yazılmamış, ama Ebced veyaisopsephism olarak bilinen, açıkça kişininisminin yazılmadığı ancak isimlerin herharfinin rakamsal karşılıklarının

50

Gladyator dogusunu betimleyen bir sahne (Resim 8)

Dogusu kazanmıs ve elinde palmiye dalıyla belki de Smyrnalı olan bir gladyato r tasviri (Resim 9)

SONBAHAR 2018

toplamının yazıldığı, sevgililere yönelikaşk ifadelerine rastlanmaktadır. Örneğinbir Smyrnalı erkek adının harflerininrakamsal toplamı “1308 olan bir kadınıseviyorum” ifadesini aşkının bir itirafıolarak Bazilika'nın duvarlarına yazmıştır.Prof.Dr. Roger Bagnall'e göre bu Smyrnalıkadının adı Tykhe olmalıdır. Bir graffitodaise umutsuz bir “aşık “ şöyle demektedir: “Beni sevmeyen bir sevgiliyi seviyorum”.Benzer yazıları bugün de agoraçevresindeki sokakların duvarlarındagörmekteyiz (Resim 11). Diğer yandanbirçok yerde çiçek ve kuş tasvirleri yer alırki burada çalışan veya ikamet edenlerinduygusal anlarının işareti olarak

değerlendirmek mümkün görünmektedir. Duvar resimleri içinde balık, kuş,

kedigillerden oluşan resimler ile bitkiseltasvirler aynı zamanda İzmir'de budönemdeki fauna ve floraya ilişkin bilgileredinmemize imkan sağlamaktadır.Duvarlar üzerinde görülen şematik veyadetaylı insan tasvirleri bir başka konuyuoluşturmaktadır. Sadece birkaçı cephedenverilmiş olan insan yüzlerinin (Resim 12)tasvirinde çoğunlukla karikatürize edilmişprofilden gösterimler söz konusudur.

İlk SIraDaKelime oyunları da rastlanan

konulardan biridir. Alt alta yazılan 5harften oluşan "Melon-Edone-Logos-

Onoma-Nesas" (meyve, zevk, söz, isim,yüzmüş olan adam) kelimeleri aynızamanda yukarıdan aşağıya okunduğundada aynı kelimelerden oluşmaktadır.Benzer kelime oyunu başka yerlerde dekarşımıza çıkmaktadır.

Sonuç olarak Smyrna Agorası Bazilikasıduvarlarında bulunan boyalı veya kazımaçizgilerle yapılmış yazı ve görseller MS 2.yüzyılın sonu ile 4. yüzyılın arasınatarihlendikleri tespit edilmiştir. Prof.Dr. C.Tanrıver'ın saptamasıyla Smyrna Agorasıgraffitoları, Smyrna’yı Delos, Pompei,Roma, Ostia gibi graffiti açısından zenginolan merkezler arasında, Yunanca graffitiaçısından ilk sıraya yerleştirmektedir.

51

Smyrnalı Kharias'ın go z sag lıgı icin yazdıgı adak yazısı (Resim 10) Cepheden go sterilmis bir Romalı tasviri (Resim 12)

Gunu mu zde Namazgah'dan duvar yazılar (Resim 11)

SONBAHAR 2018

SONBAHAR 2018

52

Anıların‘başkenti’nde

geçmiş zamanayolculuk

Anıların‘başkenti’nde

geçmiş zamanayolculuk

Anıların‘başkenti’nde

geçmiş zamanayolculuk

Anıların‘başkenti’nde

geçmiş zamanayolculuk

Anıların‘başkenti’nde

geçmiş zamanayolculuk

Anıların‘başkenti’nde

geçmiş zamanayolculuk

Anıların‘başkenti’nde

geçmiş zamanayolculuk

Anıların‘başkenti’nde

geçmiş zamanayolculuk

TÜREY KÖSE

Fotoğraf: CANER BAŞER

53

Bakmayın öyle “yaş almak” falandiye kibarlaştırmalara, bir güngelir “yaşlanırsınız”!

Başkalarının “tarih” diye okudukları,sizin hatıralarınız olur. Yaşlandığınızıoradan bilirsiniz. Büyüdüğünüz HatayCaddesi’nde bir zamanlar size pekgösterişli gelen apartmanlarköhneleşmeye, yaşlanmaya başlamıştır;kentsel dönüşüm sırası beklerler. Fuargazinolarında kadınlar matinesinde -daha ucuzdur çünkü- Zeki Müren, EmelSayın’lı anıları olanların sayısı azalmayabaşlamıştır. Kemeraltı’nda bir zamanlaruğrak yeriniz olan kitapçıların adınıbugün pek kimse bilmez. Ya da Pier’inbalık hali olduğu günleri anımsayanlarkalmamıştır. Dostunuz Ümit Otan’ınevinizin duvarındaki balık hali fotoğrafıo günlerden bildirir! Kentin tarihi; sizingençliğinizdir, hatıralarınızdır...

O hatıralar bazen bir antikacıdükkanında bir eski fotoğraf olarakkarşınıza çıkar, bazen KemeraltıÇarşısı’nda bir eskici dükkanında birUludağ Gazozu şişesi olarak. Üçyol’dadenize inen yokuş sokaklarda düşekalka leblebi tozu ile gazoz içtiğinizgünlere dalıp giderken, bir başka raftakarşınıza çıkıveren Tekel’in “TabiiKanyak” şişesi üniversite yıllarınauçuruverir sizi. Henüz TEKEL’inözelleştirilmediği, soğuk kış geceleriarkadaş evlerinde ders çalışıp “TabiiKanyak” içilen günlerin anısı giderekberraklaşan bir görüntü olarak belirirgözünüzün önünde. Sonra, kristalşekerlikler ve likör takımları arasındanbayram günlerinin sevinci çıkıverir.Orta halli memur evlerindebayramlarda misafirlere çikolata ileTekel’in ürettiği o güzelim likörlerdenikram edilen günlerin anıları söküneder; çocukların da likörlerin tadınaşöyle bir bakmasına göz yumulan...Bayramdan bayrama “vitrin”denindirilen o likör takımındaki minik, şıkkadehlerden içilen ve aslında yasakolanı denemenin hazzıyla daha daçoğalmış gibi gelen o nane likörününtadı unutulur mu?

O eski çocukluk, gençlikzamanlarının tadlarından söz ederken,Proust’u anmadan olmaz. Proust, birkurabiye peşinde yitik zamanın peşinedüşerken, bellek ve anımsama üzerinedüşündürür. Proust’un kurabiyesibellek yolculuğunun sembolü halinegelmiştir. Proust’un kurabiyesi varsa,İzmir’in de boyozu var. Sabah işegiderken, Pasaport’ta bir kahvedeboyoz yiyip, çay içme keyfi anılarda ne

54

55

Fotoğraf: SİNAN KILIÇ

çok yer tutar! AVM’lerin henüz ortayaçıkmadığı yıllarda Kemeraltısokaklarında dolanıp, bir pasajıngirişindeki o minnacık yerde -acaba adı‘Atom’ muydu?- menemen yemek nebüyük bir ziyafettir. Bir daha hiç o kadarlezzetli menemen yemediğinizeinanırsınız! Sonra, Özsüt’ün -henüzzincir falan olmadığı günlerde- o minicikdükkanında kazandibi yiyip, arkasındanHisarönü’nde çiçekçilerin yanında alçaktaburelere oturup çay içmek pekkıymetli bir Kemeraltı ritüelidir. Ozamanlar Hisarönü bugünkü gibilokantalar, çay ocakları, kahvecidükkanlarıyla dolu değildi. Turşucular,çiçekçiler, boncukçular arasında peksevimli, mütevazi bir buluşmanoktasıydı...

Kemeraltı Kİtapçılarının anısıKemeraltı deyince üniversite

yıllarımızın uğrak yerlerinden İleriKitabevi, Sergi Kitabevi ve Şan Pasajı’ndaAydın Kitabevi’ni anmadan geçilmez.Çaylak bir gazeteci olarak Aydın Abi’ninkitabevinde Tomris Uyar, Turgut Uyar,Ahmet Erhan gibi birçok değerliedebiyatçı ile tanışma mutluluğunaerişmiştim. O zamanlar yazarlarla,şairlerle karşılaşmak, tanışmak o kadarkolay değildi, imza günleri o kadaryaygın değildi. O kitapçı ne büyülü birmekandı benim için. Ahmet Erhan’aAlacakaranlıktaki Ülke kitabını o yıllardaimzalatmıştım. 12 Eylül darbesi sonrasıo karanlık günlerde “Bugün de ölmedimanne” dizesiyle yüreklerimizi yakanşairden -şımarıklık yapıp- kitabın ilksayfasına değil de “Milattan ÖncekiŞiirler”in bulunduğu sayfaya imzaatmasını rica etmiştim. Döneminjargonuyla “Türey Arkadaş’a” diyebaşlayan o imza, o sayfada duruyor,

altında bir tarih: “15 Mayıs 1982”. Yıllar sonra Ercan Kesal’ın Cin

Aynası’nda Aydın Kitabevi’ne rastlayıncaçok sevindim. İnsan bazen bir kitaptakendi gençliğine rastlar, tam öyle oldu:

“Yıl 1982, İzmir. Tıbbiye’deöğrenciyim. Hafta sonu oldu muistikamet Şan Pasajı, Aydın Kitabevi.Geçen hafta okumaya başlayıp,çaktırmadan sayfanın ucunu büküpbıraktığım kitap yerinde duruyor.Rafların dibine, küçük bir tabureyeçökerim. Aydın Abi, nazik adam, mutlakaçay ısmarlar. Bildiğin, kütüphanemuamelesi yapıyorum kitapçıya. Yorulupeve dönme vakti geldiğinde , ‘Şimdi kitapalmadan gitmek de ayıp olur’düşüncesiyle alınan ucuzundan bir şiirkitabı. Aydın Abi, bir kitap da kendisikoyar torbaya, halden anlar sağ olsun.”

Bir anılar yoldaşı yazardan nasıl dabildik, tanıdık, kardeş hikayeler. Hattasonra sevgili Ercan Kesal’la yazışmıştık,bana Aydın Abi’den haberler vermişti.Bir imza gününde ''Ben Atina'dan birazönce geldim. Oğlum sana bir sürprizimvar diyerek buraya getirdi. Adım AydınÖztürk!” diye karşısına çıkıveren AydınAbi’nin onu nasıl sevindirdiğinianlatmıştı. Hayat, ne güzel sürprizlerçıkarır bazen insanın karşısına…

Bir İzmir tutkunu olan Ercan Kesal,Zamanın İzinde kitabında da kentle ilkkarşılaşmasını- bir sinemacı gözünden-bakın nasıl anlatıyor:

“Benim başkentim İzmir’dir. 1976yılında, 16 yaşında, sabahın çok erkenbir saatinde Basmane Bulvarı’nda indimtroleybüsten. Bulvarın ucunda denizvardı. Çok güzel, ılık ve kokulu bir rüzgaresiyordu yüzüme. Kemeraltı, Saat Kulesi,Karşıyaka vapuru, boyozcular, karadutşerbeti... O dakikada aşık oldum İzmir’e

ve hiç bitmedi bu aşkım. İlk gençliğim,ilk sevdam, ilk ayrılığım... Tüm ilkleriminşehridir İzmir.”

anıların başKentİ İzmİrBir eskici dükkanı, bir kitap, bir gazoz

şişesi sizi alır çocukluğunuza,gençliğinize götürür. “Tarihi” KemeraltıÇarşısı’nın 8 bin 500 yıllık kadimtarihinin son 50 yılı benim kişiseltarihimde de var. İzmirliliğim bir memurçocuğu olarak ortaokula başladığım yılbaşladı. Dokuz Eylül Ortaokulu,Eşrefpaşa Lisesi, Ege Üniversitesi BasınYayın Yüksek Okulu eğitim duraklarındasürdü. Arkasından Cumhuriyet Gazetesiİzmir bürosunda başladığım mesleği,1994-2016 yılları arasında Ankara’dasürdürdüm. Sonra, yine İzmir’e döndüm.Nüfus kağıdında “İzmir” yazmasa da,kendimi İzmirli sayanlardanım. Tıpkı,Ercan Kesal gibi. O da “Avanosluyumdoğru, ama benim anayurdum İzmir’dir”diyor.

İzmir, benim de anılarımın başkenti.Kentime 22 yıl sonra yenidendöndüğümde en büyük keyiflerimdenbiri Kemeraltı sokaklarında dolanmak,kaybolmak. Elbette gençliğinizi, geridebıraktığınız kenti bir daha bulamazsınız.Kent, yerinde durmaz, sizi beklemez.Nostalji bir yaşlı hastalığıdır, diyenlerolabilir. Belki öyledir. İnsan hepgençliğini özler, arar; ama sonra“bugün”e döner! Kemeraltı sokaklarındadolaşırken bazen bulamadıklarınız içinhüzünlenirsiniz, bazen hayalkırıklığınıza uğrarsınız. Bazen deAbacıoğlu Hanı’nda daha öncedenbilmediğiniz yeni bir mekan karşılar sizi,pek seversiniz. Ya da kaybolduğunuz birsokakta bir balıkçı kadın heykeli görmekyüzünüzü gülümsetir. Kordon boyundaçimenler üzerinde gitar çalan gençler

56

Fotoğraf: AHMET BAĞCI

içinizi ısıtır, sonra yerlerdeki “çiğdem”çöplüğünü görünce üzülürsünüz ama...

Uzun bir aradan sonra kentinedönmek gelgitler yaşatır. Hayalkırıklıkları, sevinçler, heyecanlar,coşkular arka arkaya gelir. Kemeraltı gibiçok etkileyici bir mekanın neden gece -de- yaşamadığına üzülürsünüz. Sonra,Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nda İzmirlikadınların çevre dostu, özgüvenli, rahattavırları nasıl da hoşunuza gider? HeleMelih Gökçek belediyeciliği dönemindekasabaya dönüştürülen Ankara’dangelen biri için ne inanılmaz, ne heyecanvericidir bu kadınların görüntüleri!İzmir “yaşam biçimi” açısından insanınkendini daha özgür, daha iyi, dahagüvende hissettiği kıymetli bir adacık.Ankara’da uzun yıllar yaşamış biriolarak; bunu metroda, tramvayda,sokakta her gün hissettiğimi söylemedengeçemem.

Uzun bir aradan sonra kentimedönünce en çok dikkatimi çekenlerdenbiri de “İzmirlilik” aidiyeti, gururu oldu.İzmirliler yerel yöneticiler için eleştirihaklarını sonuna kadar kullanıyorlarama “İzmirli” olmaktan pek gururluolduklarını da hiç saklamıyorlar.Neredeyse bir tür “İzmir milliyetçiliği”var! Ah güzel İzmirliler, tamam kentinizisevin, gurur duyun! Ama n’olurçiğdemleri yere atmayın! Daha temiz,daha çevre dostu, daha güzel bir kentteyaşamak için siz de üzerinize düşeniyapın, Unutmayın yurttaş olmak, kentbilincine sahip olmak, kentine sahipçıkmak da “İzmirliliğe” dahil!

57

Fotoğraf: SİNAN KILIÇ

Fotoğraf: AYKUT FIRAT

İpEK YAşAR ÖzbAşARAN

Fotoğraflar: ÇİĞDEM METİN KURUTAÇ

58

Geçmişin izinde tatlı bir yolculukburadaki, daha ilk adımdaçocukluktan kalma anılara bilet

kesen… Raflardaki cam şişeler, kadehler,bardaklar; camların arasında gizlenmişseramik ve porselenler… Ve renkler mavi,yeşil, kahverengi…

Kemeraltı’nda kavanoz kapağı ararkenadım attığınız bir dükkanda ‘Aa bu benimçeyizimde vardı’ deyivermek, evdebekleyen domatesleri, kornişonlarıunutup raflarda dizili şişelerin getirdiğianılara dalıvermek… Ya da ‘ÖlmemeGünü’nde içilen rakının artık üretilmeyenşişesine rastlamak… ‘Fuar da fuardı ama…’ denilen zamanlardan kalma bir siyahbeyaz fotoğrafı görünce birden, tüm renklianlarıyla hissetmek o şahane konseri…Ayhan Işık’ın o çapkın bakışıylakarşılaşmak ansızın… Şöyle bir iki adımsonra bir anda fark edilen tenekeoyuncakları markalarıyla sayıvermek birbir…

Gözler dolduysa ne çıkar,şöyle bİr baksak ya o yıllara,yenİden…

‘Sene 1900...küsur’ diye başlayan

anıların kahramanlarına nostaljiyaşatacak bir Kemeraltı köşesindeyiz.Kızlarağası’nın komşusu Ali PaşaŞadırvanı’nın orada hemen… İçerideki herşey raflarda, dizi dizi, yan yana, karmançorman… Ama işte düzeni de bukargaşada gizli. Tıpkı anılar gibi. Ansızınyakalayan sonra da peş peşe gelen anılargibi. Düzenli değil ama aradığını şıp diyebulduğun bir anı odası gibi. Toplamda onadım kadar ancak atılabilecek bu minimini dükkanda ilk anda 1960’lardanbugüne pek çok parça el sallar gibiduruyor raflarda. Yaşına göre değişiyoranısı, kimi ‘çocukluğumun gazoz şişesi’derken raftakine, kimi aynı şişe için‘çocuğuma içirirdim’ der. Kimi‘babaannemin evinde gördüm bu bardağı’derken kimi ‘bu bardağı ilk çıktığındaPaşabahçe’den almıştım, hayranıydımgençliğimde bu modelin’ der. Anda nasılherkes herkesten farklı yaşıyorsa, anılarda öyle farklı hatırlatır. Çocukluğumdediğin yıl, ikinci baharıdır bir başkasının;dedem dediğin, torunudur bir başkasınınzamanının. Yıllar gelip geçerken üretim veemek, bir tür ölümsüzlüğe, sonsuzluğa

hatta zamansızlığa evrilir. Daha dündüdediğiniz uzak bir zamanda sarıldığınız veçoktan vedalaştığınız ninenizden bugünekalan elinizdeki kahve değirmenindeyaşamaktadır biraz da. O değirmendeöğüttüğünüz kahvenin tadının daha başkaoluşunda anımsarsınız beş yaşınızı, o evi;o zamanı… O günlerden geriye tekkalanınızsa mesela o kahve değirmeni,sarılacak tek şeyiniz o demektir anılara,anlara dair…

İlk anların senfonİsİ Anı yaşa güzel sözünü ciddiye almakla

beraber anıların an olduğu kimi zamanlarıda es geçmemek lazım. O mavi etiketliYeni Rakı şişesini gördüm diye suçlamayınbeni. Asıl o şişenin çapraz üstündekiProcop’a ne demeli? Evet, ben bugün,Kemeraltı’daki yüzbilmemkaçıncıseyrüseferimdeyken ve kim bilir kaçıncıkez oranın önünden geçmişken birdenbiregiriverdim o dükkana. O yan yana durupdertleşirmiş ve eski günleri yad edermişgibi duran şişelerin arasındaki Yeni Rakımavisi parlamıştı gözüme ve şairinhatırına biraz da maviye doğru yürüdüm.Gökkuşağının ötesine geçmiş gibi bir histi

‘Eskiler alıyorum Alıp yıldız yapıyorum’

59

*

bu; yağmur yeni başlamış da topraktanmis gibi bir koku yükselmiş gibi, nice ilkanların o tüm seslerden arınmışsenfonisini duydum, anda.

Anılar an olduğunda… Burada, buminicik dükkanda her yandan anılarsesleniyor. Herkes kendi anısına aşinadır,burada durum bambaşka. Şişeler,bardaklar değil de başkalarının anılarıdizilmiş sanki raflara. Bir yaşanmışlıkkokusu, derin ama huzurlu. Bakın huzurönemlidir. Perili ev tınısı yok burada,kaybedenlerin karargahı değil asla; dahatatlı, daha özgür, kendine has kimlikli birraflar diyarı. Evet, burası bir dükkan değilrafların kendi özerkliklerini kazandığı birsistem. Hiçbir şey kendi anısına vetarihine toz kondurtmuyor. Sahi, bu kadarbardak ve şişe ve diğerleri nasıl oluyor datozlanmıyor… Hani derler ya tarihin tozlurafları diye, burada niye böyle değil?

Var mıydık? belkİ… bİraz**Bu dükkana girip tirbuşon sorup

çıkabilirsiniz ya da geçmiş günlerinsesleriyle büyülenebilirsiniz. Ben sesleriduyup da büyülenenlerden oldum vesanırım kulağım çoğuna göre biraz dahahassastı. Ya da öyle denk geldi. Çünkü budükkanın sahibi Bülent Üzgenç, benim1960’lara biçtiğim raflardaki eşyalartarihinin biraz daha eskilere gittiğini tümaçıklığıyla anlattı. Mesela 1900’lerinbaşlarına ya da az öncesine kadar… Abisiile beraber devam ettirdiği babadankalma bu dükkan 1987’den bu yanaişliyor. ‘Şişe Pazarlama’ adıyla Paşabahçebayisi olarak başlayan dükkanda 2000’liyıllara kadar cam ürünler satılıyor. Yavaşyavaş eski eşyaların çoğaldığı dükkanda2010’dan sora ise tamamen eskiyeyöneliniyor. Zira 1987’de açılan dükkandao yıllardan kalmış ve ambalajı açılmamışürünler de mevcut. Markanın değişiminerağmen ilk halleriyle bu dükkanın birköşesinde bekliyorlar.

Bülent Üzgenç, kimseden feyz almamış,

60

ailede eskiye meraklı kimse yok. Bir günbit pazarına gitmiş ve gerisi gelmiş.Bilmeyenlere söylemekte yarar var, eskiyedüşkünlük bir tür hastalıktır, bulaşıcıdırda. Ama kime bulaşacağını kendisi seçer,öyle herkese bulaşmaz. Virüs gibidir, çoğukez genetiktir. Ya anneniz/babanız, yadedeniz/nineniz, ya da diğerakrabalardan genlerle aktarılır ya dakomşudan veya okuduğunuz kitabınkahramanından ya da bir arkadaştanbulaşır… Bir ‘eski biriktiren’den size yenibir hevestir. Bu söylediklerim bilimselolmayan gerçeklerdir. Bilimsel olmayangerçeklere göre Bülent Üzgenç’in kigenetik değil. Ailede eski eşyalara ilgisiolan kimse yok. Bit pazarlarına gitmeyebaşlıyor önce, tesadüf. Oralarda önce,baba mesleği şişelere, cam objelere dikkatediyor. Yavaş yavaş öğreniyor diğeralanları. Sonra sonra bakıyor ki bazıobjelerin arkasında hikayeleri de var.Efemera (gündelik yaşamda kullandığımız

özellikle kağıt türünde malzemelerinbiriktirilmesi şeklinde ortaya konan birkoleksiyon türü) mesela, oldukça ilgisiniçekiyor. Hikayeler, en çok fotoğraflardabelli eder kendisini. Bülent Üzgençhikayelerin peşinde koşuyor. Ancak ilgialanı belli: 1900’lerin başları İzmir veİstanbul, ama en çok İzmir…Costantinapolis ve Symirna yazılı objeleröncelikli… Neler var neler BülentÜzgenç’in koleksiyonunda… 1900’lüyılların başında kullanılmış seramik saçboyası kutuları, yine aynı yıllara aityolculuklarda kullanılan fildişi detaylıdikiş ve makyaj kutuları, farklı yıllardangazoz, rakı ve bira şişeleri. İşte geldikProcop şişesine…

bomontİ’den de eskİsİ VarBomonti’yi herkes bilir ki Tekel de

bunun müsebbibidir. Peki, Procop bilirmisiniz? Peki, Bomonti’nin henüzİstanbul’da ruhsatı yokken Procop’unİzmir’de bira üretme ve satma ruhsatı

61

aldığını biliyor muydunuz? Alsancak’taki,Bavyera’ya bağlı Procop şirketinin1850’lerde Alsancak’ta açıldığı,Osmanlı’daki ilk bira ruhsatı alan ve seriüretim yapan şirket olduğu söylenmekte.İzmirliler bayrakları asın… İsviçre’denBomonti kardeşlerin gelip de İstanbul’dafabrika kurmalarından önce İzmir’deProcop vardı. Şişesi de yaklaşık 200 yılsonra Kemeraltı’da, bu dükkanda…Seramik ve çok güzel bir şişesi var. Buarada Procop adını bir kadından alıyor…

eskİcİ pİyasasında neler Var?Artık çoğu insan eskinin cazibesine

alışık aslında. Alsancak’ta BornovaSokağı ve civarına uğradıysanız eğer,filtre kahve başta olmak üzere çeşitliürünlerle cafe hizmeti veren ve iç mekandekorasyonunda bolca eski eşya kullanancafelere rastlamışsınızdır. Kadıköy’denyolunuz geçtiyse ya da Eskişehir’deeskinin arka, şimdininse uğraksokaklarında yürüdüyseniz, Ankara’daBahçelievler’de birkaç cadde gezdiysenizbilirsiniz. Artık bit pazarından eşyaalmaca, onları mekana koymaca,ambiyans yaratmaca sonra cooltakılmaca moda. Soranlara güzel fiyatvarsa satış da olabilir tabi. Tüm hinfikirliliğimle sordum ben de bu mekanlarbit pazarı fiyatlarını yükseltmedi mi diye,Bülent Üzgenç ise tüm mütevazılığıylayanıtladı ki “Onların çoğu arkadaşım”dedi, “destekliyorum bu tür cafelerinaçılmasını” dedi, “eski olan eskimeyedevam edecek ve eski değerinikaybetmeyecek” dedi.

Yine de cafe açmaya değil eskiyeysemerakız, efemera ve plak pek değerli.Bulabildiğiniz eski fotoğrafları bir kenaraayırın, bir de plakları. Plakların yenisiçıktıkça eskisi değerleniyor. Plaktanplağa değişiyor elbet ama sizin elinizdevarsa eğer kıymetini bilin.

1900’ler, büyülü zamanlar…Bülent Üzgenç’in peşinden koştuğu

tarih aralığı 1900’lerin başları. Harfdevriminden ve mübadeleden öncesiyani. O döneme ait Smyrna veCostantinopolis yazılı objeler az. BülentÜzgenç de az olanın peşinde. Eşine azrastlanır rakı şişeleri, İsmet İnönü ileilgili fotoğraf kutuları, İzmir’in köklüailelerinin şirket promosyonları ve dahaniceleri koleksiyonuna dahil. HattaMustafa Kemal Atatürk’ün belki de dahaönce görülmemiş fotoğrafları dahi var.

bİlmeyenden mal almak zorBazen şaşırtan durumlarla

karşılaştığını da gizlemiyor Üzgenç,“İnsan şaşırıyor. Bazen aa, bu yeni olabilirmi diyorsun. Çünkü çok iyi korunmuş.

Sen aldığın ayakkabı kutusunu nasılatmazsın. İnsan inanamıyor. 100 yıllıkayakkabı kutusu… Osmanlı dönemiayakkabı kutuları çıkıyor, nendenatmadın ki o kutuyu? 100 sene sonrayakutu nasıl kalıyor. Bir de ilk günkü gibiçıkıyor. Hadi sen atmadın, oğlun daatmadı, onun oğlu da atmamış.” Böyle birifadenin tarifi yok ki… Çok güzel özetdeğil mi...

Bu, tarihi korumak işi, tam bir deli işi.‘Delilerden sen anlarsın’ diyereksoruyorum ama İzmir’de işler kesat.Dükkana gelen müşteriler daha çok “Aabu benim anneannemde de vardı, bizbunu çöpe atık” deyip gidiyor. Tarihekıymet veren ya da koleksiyondananlayan az kişi geliyor dükkana. Diyor kiÜzgenç:

“Buraya çok bilinçli müşteri gelmiyor.Koleksiyonerler ayda bir geliyor. Benİstanbul’u geziyorum, orada bizimdükkandaki malzeme yok. Malbulamadıklarından değil, gelen malzemehemen satılıyor. İzmir’de bu iştenanlayan maalesef az. Daha çok ‘Bizde devardı, biz bunu çöpe attık’ gibihikayelerle geliyorlar. Satmak isteyen deoluyor, keşke iyi bir şey çıksa da alsak.Ama bilmeyenden mal almak çok zor.Geliyor şehir efsanesi gibi anlatıyor. ‘İştebu benim anneannemden kaldı, ona daanneannesinden kalmış’ aslında 100 liraanca ediyor elindeki. sahibinden.com’dagörüyor dikiş makinesi 200 bine satılmış.‘O 200 binse benimki anneanneminanneannesinin anneannesinden kalma’diyor ama öyle değil. Zaman zamançıkıyor elbet iyi şeyler ama çok az.Bilmeyenden mal alınmaz bilenden alınır,çünkü bunun bir piyasası var.”

“sanki böyle kalmışsak ne çıkarkaranlıkta /

yaşarız yaşanırsa azıcıkayrıntılarda”**

Üst üste dükkanların arasındagezmeye çalışırken adımsayarlardayüzlerce birim kaplayan AVM’lere inatbirkaç adım süren bu dükkandan çıkmak,içinde yaşattığı tarihe rağmen tatlı birhafiflik veriyor. Bunu deneyimlemek içinelbette siz de o birkaç adımı atmalısınız odükkanda. Tavsiyem Hisarönü’nden,olmadı Konak’tan girin Kemeraltı’ya…Her adımda o tarihi dokuyu çekin içinize.Bilin ki aynı noktaya aynı ayak izinibıraktınız binlerce yıl geride ve binlerceyıl sonrasına… Geçmişe ve geleceğerağmen anı yaşayın ki gelecek de geçmişde var olsun.

* Orhan Veli** Edip Cansever

62

SONBAHAR 2018

63

Her semtin, çarşının, sokağın birtarihi vardır. Hikâyelere konuolacak, yaşanmışlıklarla dolu bir

geçmişi barındırır içerisinde. Dünyanınyaşayan en eski çarşılarından olanKemeraltı’nda, üç sokaktan oluşan BeylerSokağı’nın, günümüzde pek biliniphatırlanmasa da bir döneme damgavurmuş ilginç bir hikâyesi var.

1800’lerin başında, Müslüman-Türkeşrafın yerleştiği, gösterişli konaklarındanötürü prestijli bir semt haline gelen BeylerSokağı, zamanla doktor ve eczacılarıntoplaştığı bir tıp ve eczacılık merkezi halinegelir. Öyle ki, 1900’lerin başında, İzmir’dekiMüslüman-Türk ve Yahudi doktorlarınneredeyse tamamına yakını buradakimuayenehane ve eczanelerde hastalarınıkabul eder durumdadır. 1980’lerin sonunakadar, İzmir’in şöhretli doktorları veeczacılarına ev sahipliği yapan BeylerSokağı’nın hikayesi, 1948’den beri buradafaaliyet gösteren Hür Efe Gazete-Matbaasıve antika dükkanı sahibi Cem Üsküp’ünoluşturduğu bir koleksiyonla gün yüzüne

çıkıyor. Çoğu, merhum babası ŞerefÜsküp’ün yakın dostu olan doktorlardankalma eşyalardan oluşan bu koleksiyon,aynı zamanda Beyler Sokağı’nda mesleğiniicra eden doktor ve eczacıların dahikayesini içeriyor.

KENTİN TIP MERKEZİEge Üniversitesi İletişim Fakültesi

mezunu olan Cem Üsküp, baba mesleğimatbaacılığın yanı sıra 20 yıldır antikacılıkyapıyor. On yıl öncesine kadar BeylerSokağı’ndaki cumbalı bir Türk evindeyaşamış olan Üsküp, mesleki bir refleksleönemli bir koleksiyona imza atmış.Üsküp’ün elinde, Beyler Sokağı’ndakidoktor muayenehaneleri ve eczanelerleilgili pek çok belge ve obje var. Yıllar içindebir araya getirmeyi başardığı koleksiyondaTürk, Rum ve Musevi doktorlarınkullandığı tıbbi araç ve gereçler, kitaplar,muayenehane ve eczane mobilyaları,tabelalar ve yazılmış reçeteler yer alıyor.Kemeraltı Çarşısı ve Beyler Sokağı’ndakieczanelerden kalma ilaç yapım araçları veşişeler, söz konusu koleksiyonu

zenginleştiren diğer objeler. YİTİP GİDEN TARİHOtuz yıl öncesine kadar, İzmir cemiyet

hayatında nam yapmış bir çok doktor veeczacının Beyler Sokağı’nda olduğunuanlatan Üsküp, “Beyler Sokağı diyeadlandırılan sokaklar, aslında konaklamaamacıyla yapılmış ve konaklarıyla ünlü biryerdi. Müslüman-Türk eşraf bu konaklardaoturuyordu. Kemeraltı Çarşısı’nda ticaretinartmasına paralel olarak, Beyler Sokağı dabir cazibe merkezi haline geldi. Kentinönde gelen doktorları muayenehaneleriniburada açmaya başladı. Rahmetli babamınçok doktor dostu vardı ve bunlar herakşam babamın dükkânına gelirlerdi. Benonların sohbetleriyle büyüdüm. Zamanlabirçoğu yaşlılıktan işlerini tasfiye edipsokaktan ayrıldı. Boşalanmuayenehanelerin malzemeleri bazıdoktorlar tarafından bize armağan edildi,bazılarınınkini de hurdacılardan satınaldım. 2000’lere gelindiğinde BeylerSokağı’nda bir tane bile doktor kalmazken,geriye sadece hatıraları kaldı” diyor.

Beyler Sokağı hatıralarıKemeraltı’ndaki Beyler Sokağı bir dönem İzmir’in muayenehaneler merkeziydi

FIRAT SOYLU Fotoğraf: SİNAN KILIÇ

64

YENİ GÖZDE ALSANCAK OLDU“Burası o dönemde İzmir’in sosyal

hayatının nabzının attığı yerdi” diyenÜsküp, zamanla bu durumun değiştiğinibelirterek, “Kentin merkezi Alsancak’akaydı. Dönemin itibarlı semtti olan BeylerSokağı’ndaki doktor muayenehaneleri deAlsancak’a taşındı. 1800’lerden 2000’lereBeyler Sokağı’nda yüzlerce doktorunfaaliyet gösterdiğini düşünüyorum. Zirasadece ben de farklı doktorlara ait 300’eyakın reçete var” dedi.

DEPODAN TARİH ÇIKTIElindeki koleksiyonda, 1900’lerin

başlarında İzmir’de faaliyet göstermiş birRum eczanesinin dış cephesi ve objeleriolduğunu dile getiren Üsküp, “Beş yıl önceKemeraltı Birinci Beyler’deki bir depoda(geçmişte Süleyman Ferit Bey’inlaboratuvarı olarak kullanıldığı belirtilen)dağınık bir vaziyette, ancak tabelası mevcutbir eczanenin dış cephesinin bulunduğuhaberini aldım. Heyecanla gittiğimde,Yunanca ‘Büyük Britanya Eczanesi’ yazılıtabelasını ve diğer parçalarını gördüm.Eczaneyi toparlayabileceğim kanaatinevardıktan sonra satın aldım. Daha sonra bueczanenin sahibinin kim olduğu, neredefaaliyet gösterdiği hususunu inceledim.Acaba Süleyman Ferit’in, Kemeraltı’ndasatın aldığı bir eczanenin eski vitrinlerimiydi diye düşündüm. Ancak kaynaklardaböyle bir bilgi yer almıyordu” diyor. BüyükBritanya Eczanesi hakkında hiçbir bilgiyeulaşamadığını söyleyen Üsküp, “Geçmişte“Şifa Eczanesi”, şimdilerde bir ayakkabımağazası (Flo) olarak kullanılan binayagittim ve dükkân giriş ve vitrinlerininölçülerinin benim eczanenin ölçüleriylebirebir aynı olduğunu görünce ve SüleymanFerit Bey’in laboratuvar olarak kullandığıdepodan çıktığını düşününce, bu binadansökülmüş olabileceği aklıma geldi. Birfotoğraf ya da belge ile doğrulanmamış olsada, araştırmacıların önümüzdeki süreçtesoru işaretlerini giderecek verilereulaşabileceği kanaatindeyim” yönündegörüş belirtiyor.

Beyler Sokağı’nın aynı zamanda, ıtriyat(parfüm) sektörünün önemlimerkezlerinden biri olduğunu dile getirenCem Üsküp, “Birçok esans ve kolonyaburada üretilmiştir. Çok değişik İzmirkokuları, İzmir markaları buradançıkmıştır” diyerek, sokağın kaybolan,hatırlamadığımız bir özelliğini de bizlerehatırlatıyor.

SAĞLIK TARİHİ MÜZESİDoktorların ayrılmasının ardından

Beyler Sokağı’na önce optikçilerin geldiğinianlatan Üsküp, “Bu sokakta son oturan ailebizdik. 2010 yılına kadar annem buradacumbalı bir evde yaşardı. Çarşınınsakinleşmesi, akşam yaşam olanaklarıazaldığı için o da ayrıldı. Oysa 1970’lerekadarburada hayli sakin ikamet ederdi.

Doğma büyüme İzmirliler Beyler Sokağı’nıbilir ama çoğu bu hikâyeleri bilmez. Bunedenle koleksiyon, hikâyenin geleceknesillere taşınmasında adeta bir köprügibi. Maalesef İzmir’in iyi bir Sağlık TarihiMüzesi’ne ihtiyacı var. Bu müze eğer

kurulursa, elimdeki koleksiyonumun oradaönemli bir yer alacağına inanıyorum. Bizaynı zamanda kamu hizmeti de veriyoruz.Antikacı olarak, kent kültürüyle ilgili her anyitip gidebilecek obje, belge ve evrakıkoruyoruz” diyor.

Fotoğraf: ÇİĞDEM METİN KURUTAÇ

65

Gemiler insanlar gibidir. Doğarlar,yolcu ve yük taşıyarak hizmetgörürler. Vakitleri dolduğu zaman

sökülmek üzere son yolculuklarınaçıkarlar. Kiminin imi timi bellisiz olur.Zamanla unutulur giderler. İsimlerinitaşıyan bir mezartaşı bile yoktur. Amakimi gemiler vardır ki yok olsalar daisimleri hikâyelerde, denizcilik tarihinianlatan kitaplarda yaşamaya devam eder.

Yazar Oktay Akbal, “Hey vapurlar,trenler” diye sesleniyor bir dostunaseslenirmiş gibi. Gemiler, hayat gibidirkimileyin, yazar-müzisyen Hüsnü Arkan’ın“Gemiler gibi hayat, geçip gidiyor”dizelerindeki gibi geçip giderler.

Edebiyatımızda “artık yaşamayan”vapurlardır hikâyelerin kahramanları.Ziya Osman Saba ne güzel anlatıyorNeveser adlı öyküsünde aynı adlı vapurunson günlerini: “Neveser, tarifede yazılı

saatlerini dalgın, bunak bir ihtiyar gibikarıştırdığı o seferleri yapmaktan besbelliaffolunacak artık. Bir zamanların genç,dinç, acar Neveser'i, orada, insanlarınyattığı büyük mezarlığa baka baka,insanların kaderine benzeyen bir kaderleçürüyüp gidecek".

Yazar Murathan Mungan’ın “EdebiyatSeferleri İçin Vapur Tarifeleri” adlı seçkisisayesinde Türk edebiyatının birbirindengüzel deniz hikâyelerini okuma fırsatıbulurken, kitapta yer alan kimi hikâyeleryitip giden vapurlara özlemle doludur."Elveda Güzelhisar" adlı öyküsünde eskivapurları bir rüyaya benzeten Selim İleri,"Elveda Güzelhisar, affet bizi" diyerek çağdışı saydığı vapurlara kıyan topluma tepkigösterir. Karin Karakaşlı'nın "Teğmen Aliİhsan Kalmaz'ın Hikâyesi"nde şehitteğmenin adını taşıyan vapur, "Nezamandır yollardayım, ben bile unuttum.

Ne âşıklar gelip geçti. Direklerime dayanıpsigarasını tüttüren dertliler. Minarelere,kulelere selam verirdim düdüğümle"sözleriyle gençliğini hatırlar.

Ömrünü denizcilik tarihine veren yazarAli Bozoğlu, Deniz Ticaret Odası İzmirŞubesi yayını olan “Akdeniz’de Ay YıldızlıGemiler” kitabının önsözünde “Zamanlagemileri tanımaya, onların tarihleriniokumaya başladım. Hele o gemilerin bacaforsları en üstte ince bir siyah kuşakaltında yine ince bir sarı kuşak, genişbeyaz kuşağın ortasında bulunan çift çıpa,alta üstekilerden biraz daha kalın sarıkuşak… Anlatamam bir gemi bacası bukadar mı güzel olur? Onları seyretmekbile bir ömre değerdi” diyor.

İZMİR HAMİDİYE VAPUR ŞİRKETİ İzmir Körfezi’nde çalışan vapurlara

birkaç şiirin dışında Türk edebiyatındarastlamak mümkün değil. Oysa İzmir’in

Hangi şehirde, denizden ATTİLÂİLHAN çıkıp gelir diye sualolunursa, orası İzmir’dir denilsin…

İzmir Körfezi’ndengeçip giden vapurlar

SONBAHAR 2018

66

SİNAN DOĞAN

vapurculuk tarihi de İstanbul kadareskidir. İzmir, varlık sebebini limanına,körfezine borçlu dünyanın enderşehirlerinden biri.

Körfez’de yolcu taşımacılığının tarihiSultan Abdülmecit dönemine uzanır. 19.Yüzyılda limancılık faaliyetleriningelişmesine bağlı olarak artan iskeleler,yük taşımacılığının yanında İzmirKörfezi’nde yolcu taşımacılığını zorunluhale getirdi.

KÖRFEZ, HAMİDİYE VAPURŞİRKETİ’YLE ŞENLENDİ

İzmir Körfezi’nde vapur seferlerinintarihi yazan Ali Bozoğlu, İzmir'de vapurlayolcu ve yük taşımacılığına ilk girişenlerinyabancılar olduğunu vurguluyor. 1880’liyıllarda imtiyaz almak için Jolly Carmolykumpanyası, Baltazzi ailesi, Karşıyakalıbirkaç işadamı gibi birkaç girişimciimtiyaz almak amacıyla resmi makamlara

başvurdu. 1882 yılında resmimakamlardan körfez ve liman gibi kapalısularda ancak Osmanlı bayrağı taşıyanvapurların çalışabileceğine dair biremirname çıktı. İşte bu dönemde İzmir'intanınmış tüccarlarından Yahya HayatiEfendi, 1883’te körfezde yolcu taşımacılığıiçin başvuru yaptı. Başvurusundavapurlar satın alıp körfezde yine iskelelerinşa edeceğini, yolcu bilet ücretlerininsaptanmasını resmi makamlarabırakacağını, ama verilecek imtiyazın da30 yıl olması gerektiğini bildiriyordu.Gelirinin yüzde 15'ini İzmir'de yenikurulmakta olan Mekteb-i Sultani'yeverecekti. Böylece 13 Temmuz 1883 günüİzmir Hamidiye Vapur Şirketi resmenkuruldu. İmtiyaz müddeti 30 yıldı. Şirketilk seferlerine 1884 Şubat ayında 8vapurla başladı.

Ancak 1909 yılında şirket, Belçika

şirketinin eline geçti. MondrosMütarekesi’nin imzalanmasından kısasüre sonra, Guiffray, Rees ve Patterson adlıişadamları körfezde vapur çalıştırmakamacıyla bir şirket kurdu. İstanbulhükümeti onlara geçici bir müsaadevermekle yetindi. İzmir’in işgaldenkurtarılmasından sonra Guiffray şirketininbütün hakları ve vapurları millileştirildi.Kuruluş, İzmir'in tanınmışişadamlarından Uşşakizade MuammerBey'e devredildi.

1925’te körfezde yolcu taşıma hakkıİzmir Liman ve Körfez İşleri İnhisarı T.A.Ş.adlı yeni bir şirkete verildi. 1934’te İzmirLiman İşletmeleri Umum Müdürlüğü adıaltında yeni bir düzenlemeye gidildi.1938’de kuruluş Denizbank UmumMüdürlüğü'nün bir şubesi haline getirildi.1939'da Devlet Limanları UmumMüdürlüğü'ne, 1943'te Devlet

67

Fotoğraf: ÇİĞDEM METİN KURUTAÇ

Denizyolları Umum Müdürlüğü'ne, ertesiyıl da Devlet Denizyolları ve Limanlarıİşletmesi Umum Müdürlüğü’nedevrolunan kuruluş, 1952’de DenizcilikBankası bünyesine alındı. 1983 yılındaTürkiye Denizcilik Kurumu’na, 1984’teise Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nebağlandı. 2000 yılında İzmir Vapurlarıİzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nadevredildi.

UFUKTA KAYBOLAN GEMİLER Yaklaşık 150 yıl boyunca İzmir

Körfezi’nde bir çok gemi hizmet verdi.Gülbahçe, 1876'da İngiltere’de inşaedilerek, önce John Beaumont adıylaçalıştı. İzmir Hamidiye Vapur Şirketitarafından alınınca adı Gülbahçe olarakdeğiştirildi. Şirketin en yaşlı, en köhnevapuruydu.

İstanbul, Dikili, Hürriyet, Duatepe,Kocatepe, Göztepe, Dumlupınar, Çankaya,Güzel İzmir, Suvak, Dokuz Eylül, Uşak,Bayraklı, Efes, Sur, Bergama, Selçuk, Foça,Vaniköy, Hasköy, 9 Eylül, Alaybey,Kumburgaz, Ambarlı….Bu gemilerin çoğuİzmir’de yaşayanların anılarında silinmezizler bırakarak ufukta kaybolup gittiler.

İzmir Körfezi'nde 1951 yılından buyana yolcu taşıyan Bergama Gemisi, İzmirBüyükşehir Belediyesi tarafından restoreedilerek prestij gemi haline getirildi.

1977’de İzmir Alaybey Tersanesi’ndeinşa edilen Alaybey ve 9 Eylül vapurlarıise ömürlerini doldurduklarında sökümegitmek yerine deniz canlıları için yapayresif olarak değerlendirilmek ve dalışturizmine katkıda bulunmak üzere 2016yılında Karaburun açıklarında batırıldı.

Mavi derinliklere yolculuklarıöncesinde bu iki efsane gemininkaptanları oldukça hüzünlüydü. EmekliKaptanlar Yahya Şaşmaz, Sadettin Konukve Serdar Örkün, bir ömrü birliktegeçirdikleri gemileri gözyaşlarıylauğurlarken, yoldaşlarına son selamıvermeyi unutmadılar. Bu esnada sohbetettiğimiz Kaptan Yahya Şaşmaz, ilkgemiciliğe başladığında tanıştığı Alaybeyiçin, "Biz ona çocuğumuz gibibakıyorduk" diyordu ağlamaklı bir sesle.Kaptan Serdar Örkün'ün de başka biranısı var Alaybey ile: "Alaybey ilk sefereçıktığında Tanju Okan şarkı söylemişti".

Sadettin Kaptan ise hem Alaybey'inyanı sıra Hasköy vapurunda çokçalıştığını belirterek, "İzmir Körfezi’nde

68

KAYNAKLAR:Gemiler..Süvariler...İskeleler-EserTutel-İletişim Yayınları-1998 /Edebiyat Seferleri İçin VapurTarifeleri-Murathan Mungan’ınSeçtikleriyle-Metis Yayınları-2017/Akdeniz’de Ay Yıldızlı Gemiler-AliBozoğlu-İMEAK Deniz Ticaret Odasıİzmir Şubesi Yayınları-2018

KAYNAKLAR

“Hasköy”, “Bergama”, “Selçuk” gemilerivardı. Sonra “Sur” ve “Efes” vardı. 7-8gemi faaliyet halindeydi" şeklindeanlatıyor 1980'li yılların körfezini.Serdar Kaptan, sekiz sene hizmet ettiğiHasköy'e Foça'da rastladığı zaman çoküzülmüş. "Başında bekçi bile yoktu"diyor, tek başına kalmış bir çocuktanbahseder gibi.

ATTİLÂ İLHAN İLE BİR İZMİRAKŞAMI

O eski gemileri İzmirliler hâlâ özlemleanar. Püfür püfür esen rüzgârda, keyifyapmak basit bir yolculuktan öte bir

şeydi. Hasan Tahsin, Ahmet Piriştina,

Kubilay araba vapurları; 1881-Atatürk,Çakabey, Dokuz Eylül, Cengiz Kocatoros,Gürsel Aksel, Vahap Özaltay, Metin Oktay,Sait Altınordu, Soma-301, Attila İlhan,Foça, Gezi, İhsan Alyanak ve Prof.Dr. AzizSancar gemileri...İnanıyorum ki insanlarsevdikçe, hasret, hüzün, şarkılar, şiirleroldukça şu an İzmir Körfezi'nde süzülenbu modern vapurlar da gün gelecekgüzel veya hüzünlü hatıralarda yaşamayadevam edecek.

Sahi hangi şehirde Attilâ İlhan ile

69

karşılaşmak mümkündür,güneşin kızıllaşarakbattığı bir güz akşamındaKarşıyaka'dan Konak'abeyaz köpükleri savurup gelen?

Tariş denince herkesin aklınafarklı şeyler gelir. Kimininzeytin çiçeği kolonyası,

kiminin pamuk, kiminin bir avuçkuru üzüm, kiminin sarı altınzeytinyağı, kimininse direniş…Aslında hepsinin toplamıdır Tariş.Üç idealist üreticinin yabancıtekellere ve tefecilere direnişinin simgesihaline gelmiş, emeğin de kazanabileceğinikanıtlamışken, kiminin zihninde dehezeyanın resmidir Tariş. Şimdi iseküreselleşen dünyada yine de üreticilerinbirliğini savunarak çok haklı bir ısrarısürdüren, 100 binlerce Egeli üreticiortağın sesi…

Dünya ile yarışabilecek birkooperatifçilik serüvenine sahipolacakken “gelişimsel gerilik” nedeniylecılız kalan bu alanda, en güçlüoluşumlardan biriydi Tariş. Kurumsaltarih kaynaklarında geçen bilgilere göre,Türkiye’de kooperatifçilik misyonunun enetkin taşıyıcılarından biri olan Tariş’ingeçmişi 1915’li yıllara uzanıyor. Temelleri

için ise bunun daha öncesinden,1912’lerden, yani 20’inci yüzyılınbaşlarından bahsediyoruz. Ege’yi, Egeyapan değerler; üzüm, incir, pamuk,zeytinyağı için alın teri dökenler zordaydı.Bin bir güçlükle, o dönemdekimakinelerden uzak üretim teknikleriyleçuval dolduran üreticiler, dışa bağımlılıksarmalından kurtulamıyordu. Oyunu ilkbozan, ürününü satamayan, bu yüzden“borçlandığı tefecilerin oyuncağı” halinegelen incir üreticileri oldu. İzmir YemişÇarşısı’nda kurulan tekeli kırmak içinörgütlendi ve 29 Ocak 1912’deGermencik’te, 4 Şubat 1912’de iseAydın’da kongre düzenlendi. Bu üreticikongreleri Tarım Satış Kooperatifleri’nintemelini oluşturdu.

ÖNCÜLERSonra Tariş tarihinde simge

isimler haline gelen NazmiTopçuoğlu, Kazım Nuri Çörüş,Ahmet Sarı ve arkadaşları,kurtuluşun kooperatifçilik çatısıaltında gerçekleşeceğini öngörerek, 1913 yılı sonuna doğru

düğmeye bastılar. Kooperatifçiliği etiylekemiğiyle örgütleyen ilk kuruluş, MilliAydın Bankası’nın bir kolu olarak“Kooperatif Aydın İncir MüstahsilleriAnonim Şirketi” ismiyle Türkiye iktisadihayatında yerini alan kuruluşun doğumgünü olan 21 Ağustos 1915, Tariş’in debaşlangıcı sayıldı.

AİLE GENİŞLİYORBu gelişmeden 20 yıl sonra

kooperatifçilik yasasına kavuştu ve 9 Ekim1935 tarihli 2834 sayılı yasa ile TarımSatış Kooperatiflerinin ve Birliklerininkuruluşu resmiyet kazanmış oldu. Aileninresmi olarak genişlemesi ise 1949 yılınıbuldu. Aynı sayılı yasa ile İncir ve ÜzümTarım Satış Kooperatifleri

BÖLGEMİZİN ŞEHRİMİZE,ŞEHRİMİZİN DÜNYAYA ARMAĞANI

TARİŞ

70

Emekçiler, 3 Ağustos 2001’de Gündoğdu Meydanı’nda ‘TARİŞ Üretici Mitingi’nde bir araya gelmişti.

BURCU TANER KARATAY

Anasözleşmesi’ne bağlı olarak, pamuk vezeytinyağı da bu değerli yelpazede yerinialdı. Yönetimin kolaylaşması, daha hızlıkarar alma ve refleks göstermek içinortak çalışma esasları benimsendi ve“İzmir, İncir, Üzüm, Pamuk ve ZeytinyağıTarım Satış Kooperatifleri Birlikleri”kuruldu.

İSİM BABASI BANKALARTariş’in isim babası ise bankalar oldu;

kuruluş yıllarında destek olan TarımBankası’nın ilk hecesi ile İş Bankası’nınilk hecesinin birleştirilmesi sonucuoluşan Tariş ismi, ayrı tüzel kişilikleresahip olan Birlikler tarafındansahiplenildi. Önemli değişikliklerinyaşandığı 1987 yılında ise İzmiribaresinin yerine Tariş kelimesi konarak,tam unvan “Tariş İncir, Üzüm, Pamuk,Zeytin ve Zeytinyağı Tarım SatışKooperatifleri Birlikleri oldu.

DİRENİŞ1980’li yıllarda olan biten sadece isim

değişiklikleri değildi. 1970’lerin başındayükselişe geçen işçi hareketlerininsimgelerinden de biri olan Tariş ismi,çoğu kişinin hafızasında da o dönemdeyaşananlarla yer etti. 12 Eylül Darbesihenüz gerçekleşmemişken sadece fabrikasınırları içinde kalmayan, çevresindekiişçi mahallelerini ve üniversitekampüslerini de saran bu dalga, pek çokkaynağa göre 1979’daki seçimlerdeiktidara gelen Milliyetçi Cephe Hükümetidöneminde yapılan kadrolaşmaçalışmalarıyla başladı. İşten atılanişçilerin başlattığı toplumsal gösterilerülke çapında da yankı bulurken, binlerceişçinin gözaltına alındığı, yüzlercesininişten çıkarıldığı olaylar bir sonraki yılınbaşlarına kadar sürdü.

AYRILIK2005 yılına gelindiğinde ise bölge ve

kent gündemi birliklerin içindekiçalkantılarla sarsıldı. ZeytinyağıBirliği’nden yapılan açıklamalara göre2000 yılı özerkleşme süreci öncesindealınan bir karar doğrultusunda stratejigeliştirilerek 2005 yılında o günkü gazetehaberlerinin deyimiyle “Amiral gemifilodan ayrıldı” ve Alsancak’taki ortakGenel Müdürlük binasından ayrılarakÇiğli’deki üretim tesislerine yönetiminide taşıdı. Bu gelişmeyle birlikte kalanbirlikler “Tariş İncir, Üzüm, Pamuk veYağlı Tohumlar Tarım Satış KooperatifleriBirlikleri” çatısı altında ortak çalışmayürütmeye devam ettiler. Çok uzun süreekonomi gündemini meşgul eden bukonunun ardından Birlik yönetimlerininbir araya gelip ortak fotoğraf verdiği sonetkinlik ise Emlak Konut’un Alsancak’takiTariş mülklerinde yapmak istediği inşaatprojesi için Swissotel’de düzenlenenlansman toplantısı oldu.

29 Ocak 1912: Germencik’te Egeliincir üreticileri kongrelergerçekleştirdi.

31 Ağustos 1912: Kongrelersonrası “Osmanlı Anonim Aydınİncir ve Himaye-i Zürra Şirketi”kuruldu. Bu şirket istenen hedefeulaşamasa da kooperatifleşme içinilk harç niteliği taşıdı.

1915 yılı başları: Egeli üreticilerNazmi Topçuoğlu, Kazım Nuri Çörüşve Ahmet Sarı bu yaşanansıkıntılardan, tüm olumsuzkoşullardan sömürülmektenkurtulabilmesinin tek yolunun bir çatıaltında toplanmak olduğunu tümüreticilere anlatmaya başladı.

21 Şubat 1913: Tariş’inkuruluşunun miladı olan MilliAydın Bankası (Tarişbank)kuruldu.

21 Ağustos 1915: İki yıl sürençabalar sonunda üreticilerikooperatifçilik ilkeleri doğrultusundailk örgütleyen kuruluş Milli AydınBankası’nın bir kolu olarak“Kooperatif Aydın İncir MüstahsilleriA.Ş” ismiyle kuruldu. Bu tarih, Tariş’inresmi kuruluş tarihi kabul edildi.

DÜNDEN BUGÜNE TARİŞ

71

Nazım Topçuoğlu

TARİŞ’in kurucuları.

Kazım NuriÇörüş

Ahmet Sarı

. .

Kadim şehir İzmir’in geçmiştengünümüze yolculuğunu anlatanbilgi, belge ve dökümanların yer

aldığı Ahmet Piriştina İzmir Kent Arşivi veMüzesi’nin (APİKAM) hizmetegirmesinden bu yana 14 yıl geçti.Düşünsel temelleri dönemin İzmirBüyükşehir Belediye Başkanı AhmetPiriştina tarafından 2000 yılında atılan ve4 yıllık emeğin ardından, Piriştina ve ekibitarafından 10 Ocak 2014 günü kapılarınıaçan APİKAM, “İzmirli” kimliğininoluşmasında şehirdeki başat kurumlardanbirisi haline geldi. Ahmet Piriştina’nınüzerine titrediği kurum kendisinin anivefatı ardından şehrin yönetiminiüstlenen Aziz Kocaoğlu tarafından aynıözen ile yoluna devam etti.

Kentsel belleğin gösteri sahnesi olarak

da nitelenen APİKAM ilk kurulduğugünden bu yana, erken CumhuriyetDönemi mimarisinin izlerini taşıyan İzmirİtfaiyesi’nin eski Merkez Binası’ndafaaliyetlerini sürdürüyor.

APİKAM’ın geride bıraktığı 14 yılınardından İzmir Medeneyeti Müzesi’ninyolunu açması gerektiği yönünde görüşlerolgunluk kazanmaya başladı. İzmir’inmedeniyet müzesini rahatlıklakurabileceğini ve arkasında APİKAM gibibir değerin olduğunu söyleyen gazeteci vetarihçi kimliğini yanı sıra İzmirBüyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanıolan Hasan Tahsin Kocabaş, “İzmir 8 bin500 yıllık bir kent. Ancak son süreçtebilim insanların şehre dair 10 bin yıllıkizler bulunduğunu aktarıyor. Böylebinlerce yıllık bir kentin mirası da obinlerce yılın yansıması oluyor” diyor.

KENT BELLEĞİHasan Tahsin Kocabaş, “Uzun süre

İzmir’de kent tarihi geçmişi, hep İzmir’inMilli Kütüphanesi’nin koridorlarındaçınlardı. Oradaki eski kitaplardan ya dagazete arşivlerinden bulgulara ulaşılırdı.Sonra 2000’li yıllarda farklı bir ihtiyaçdoğdu. Merhum Belediye Başkanı AhmetPiriştina’da bir kent belleği, bir kenthafızası olmalı düşüncesi oluştu. İzmir’in

o dönemdeki entelektüellerinin dedesteklediği bir çalışmaydı bu” diyor.

İzmir’in geçmiş pek çok uygarlığınmerkezi olduğuna vurgu yapan HasanTahsin Kocabaş şunları söylüyor:

“İzmir’in öte yandan yıllardırmedeniyetler müzesi kent müzesimacerası da var. Bunun öncesinde belkibir laboratuvar çalışma şekli gibidüşünülmüş bir olaydı. O dönemde AhmetPiriştina’nın çevresindeki ve İstanbul’dan,Ankara’dan ciddi entelektüeller deİzmir’in farkını ortaya koymak için böylebir çalışmayı desteklediler. İzmir kentarşivi, kent belleği anlamında oluşturuldu.Örneğin benim için çok değerli olan OrhanKoloğlu hocamız bütün kütüphanesinibağışladı. İzmirliler aylarca ninelerinden,dedelerinden kalan evrak, obje anlamındabağışlarda bulundular.

MÜZE TADINDA BİR SERGİBağışların hala sürdüğüne dikkat çeken

Hasan Tahsin Kocabaş, “Tabii geçenyıllarda bazı çalışmalar artık sergizorunluluğunu da ortaya koydu. Çokyakında belki daha büyük bir sergiyle,müze tadında bir sergiyle İzmirlilergörecekler. Bunlar bir ihtiyaç. Çünkü kentkimlikleri ile ilgili. İzmirli kimliğidediğimiz zaman içini doldurmak lazım.

APİKAM İzmir Medeniyeti Müzesi’ne evrilir mi?

72

14 yıl önce kapılarını açan APİKAM, kentin belleğini tutmayı sürdürüyor.

Hasan Tahsin Kocabaş

KNK RÖPORTAJ

İzmirli kimliğinin içinde neler var, nelerolması gerekiyor, çocuklarımıza neyiaktaracağız, bunları fiili olarak ortayakoymamamız lazım. İşte bu amaçla yerelyönetim 2004 tarihinde burayı oluşturdu.Ahmet Piriştina’nın başlattığı buçalışmayı, onun vefatından sonra AzizKocaoğlu da sahiplendi. Kuruma, AhmetPiriştina Kent Arşivi ve Müzesi adı verildive burayı kuran belediye başkanının ismiölümsüzleştirildi” diyor.

Kurum bünyesinde çeşitli sergileraçıldığını vurgulayan Kocabaş, “Geçensüre zarfında, şu anda burada, alt kattakisergi salonunda süreli sergiler açılıyor.Sağlık sergisi, Ege Medeniyetleri Sergisi,şu anda da devam eden Ulaşım Sergisi,2019’da planlanan spor tarihi sergisi...Bunun dışından da Cumhuriyet tarihininyansıdığı günlerde 9 Eylül, 29 Ekim, 10Kasım gibi önemli günlerde daha küçük,daha butik ve görseli fazla, mümkünolduğunca obje ile de desteklenmişsergiler yer alıyor” yönünde görüşbelirtiyor.

KENT KİTAPLIĞI ARŞİVİAPİKAM’ın bir diğer önemli işlevinin

kent kitaplığı olduğunu söyleyen HasanTahsin Kocabaş, “İzmir BüyükşehirBelediyesi Kent Kitaplığı konsepti ile yineAPİKAM bünyesinde İzmir tarihi, İzmirarkeolojisi, sanat tarihi anlamındabilimsel ağırlıklı zaman zaman kendisinikanıtlamış yerel tarihçilerin dekatkılarıyla, şu anda basılmış kitap sayısı117’ye ulaştı. Merhum AhmetPiriştina’nın kendi kişisel kütüphanesi deAPİKAM’a bağışlandı. Ve bu kitaplarTürkiye’nin entelektüel çevresinde vedünyada da yankı buluyor” diyor.

MEDENİYET MÜZESİAPİKAM’ın açılmasının üzerinden 14

yıl geçtiğini ve kurumun Ege ve İzmir’iyansıtacak bir medeniyet müzesinedönüşmesinin yolunu açtığına vurguyapan Hasan Tahsin Kocabaş şunlarısöylüyor:

“İzmir, bugün hiçbir yerden destekalmadan, kendi potansiyeli ile kenditasarımcıları ile, sadece bilgi ve belgedesteğiyle dünyanın en büyük medeniyetmüzesini kuracak güçte ve potansiyelde.APİKAM da bunun yolunu açtı, oheyecanı, o olabilirliği verdi. Dünyadakibüyük kent müzeleri örneklerinebakıyoruz, devasa çalışmalar yapmışlar.Biz de böyle bir şey yapabilir miyiz?Yaparız! Yunanistan’da var müzeler, onlargenellikle mübadil müzeleri… Bumüzelerin obje ağırlıklarına, bilgiyönlendirmelerine bakıyorum ve ‘bununüç katını yaparız biz’ diyorum” diye

Ahmet Piriştina açılış kurdelesini kesiyor.

Aziz Kocaoğlu’nun APİKAM ziyaretlerinden bir kare.

konuşuyor. “Çünkü bizim elimizde malzeme var.

Hiçbir şey yapmasanız, sadece fotoğrafçekseniz, İzmir’in 8 bin 500 yılını çokrahatlıkla insanlara gösterebilirsiniz”diyen Hasan Tahsin Kocabaş şu konularınaltını çiziyor:

“Her şey gözümüzün önünde.Basmane’ye girin, Anafartalar Caddesi’negirin, Basmane’den yukarıya Faik Paşa’ya,Kale’ye kadar çıkın, tarihin size ‘benburadayım’ dediğini göreceksiniz. Sadece

Türk gözüyle bakmıyorum, sadece insangözüyle bakıyorum; Rumlar’ın bıraktığımiras, Ermeniler’in bıraktığı miras,Yahudiler’in bıraktığı miras,Levantenler’in bıraktığı miras… İştebunların hepsi ‘biz buradayız’ diyebağırıyor. Sadece bunu bir mutfaktabirleştirecek ve kavga etmeden çalışacakbir ekibe ihtiyaç var. Devletin de burada‘evet, bu gerekli’ demesi gerekiyor.İzmir’in diğer güçlerinin, mesela İzmirsermayesinin, işadamlarının da ellerini

73

taşın altına koyması gerekiyor. Ama benkişisel görüşümü söyleyeyim, İzmir’dekent müzesi anlamında Lucien Arkasdışında başka hiçbir işadamında heyecangörmüyorum. Bizim sadece bilinçeksiğimiz var. Biz sadece Yunanistan’agidiyoruz, ‘vay ne güzel müze’ diyoruz;Venedik’e gidiyoruz, gondola biniyoruz,etrafı seyrediyoruz, sonra bazı gazeteciarkadaşlarımızın yaptığı gibi, meselaBarselona dönüş ‘İzmir de Barselona gibiolabilir’ diyoruz. Olmasın. İzmir Barselonagibi olmasın. İzmir’in kendi potansiyelivar. 8 bin 500 yıllık potansiyeli var”.

ORTAK BİR MEDENİYETİzmir’in hangi semtine gidilirse gidilsin

ortak bir medeniyet görüldüğüne vurguyapan Hasan Tahsin Kocabaş,

“Böyle büyük bir zenginlik olabilir mi?Ve ayrışmamış; İzmir’in belki farkı bu.İzmir’in bir arama konferansına ihtiyacı

var. Bunu yerel yönetim mi yapar,üniversite mi yapar bilmiyorum. Ama bukonferans sadece seçkinlerin bir arayagelip konuştuğu bir şey olmamalı.Gültepe’den de Balçova’dan da insanlarolmalı; Ayşe Teyzeler’in Hasan Amcalar’ınoturduğu, belli bir yaş grubununüstündeki insanların dinleneceği birmodel çıkarılabilir. O zaman biz İzmirkimliğini ciddi olarak masaya yatırabiliriz”yönünde görüş belirtiyor.

BİLİMSEL ESASLARAPİKAM’da tüm kesimlerin

anlayabileceği bir dille, bilimsel esaslaradayalı kitaplar hazırlandığına dikkatçeken Hasan Tahsin Kocabaş, bir ironiyaparak, “Artık bir ay kitap okuyaraktarihçi(!) olunabiliyor” diyor ve şunlarısöylüyor:

“Osmanlıca bilmeden çok rahatOsmanlı tarihi konuşulabiliyor. Ki ben

bunlara merdiven altı tarihçiler diyorum.Hobi olarak başlayıp ukalalık yapanlar…Google’a sorup buradan çıkan bilgiliyikopyalayıp yapıştırdığımızda ve bununaltını üstünü de süslü laflarladoldurduğumuzda tarihçi olmuyoruz.Tarihte bir metodoloji vardır. Metodolojide bir eğitimdir. Tarih bölümlerindeöğrencilere bir yıl süreyle ders konur.Benim hocalarım Bahaeddin Yediyıldız’dı,Ahmet Yaşar Ocak’tı. Metodolojidengeçemeyen öğrenciye tarihçi denmez,sepetçi de denmez. Ama siz ömrünüzboyunca başka bir iş yapacaksınız, bir günemekli olacaksınız, evinizde kedinizitorununuzu severken kitaplığınıza 20 yılönce düşmüş İzmir kitabını göreceksiniz,alacaksınız okuyacaksınız, işiniz gücünüzyok, merak edip okuduğunuz yerigörmeye gideceksiniz, esnafın yanlışbilgisini de doğru zannedip alıp köşeyazarı olacaksınız, tarihçiyim bendiyeceksiniz, kartvizit bile bastıracaksınız.Bu olmaz. Ben burada kimseyikastetmiyorum ama kim üzerine alınırsada alınsın”.

YEREL TARİhçİLERDünya genelinde yerel tarihçiliğin çok

önemli olduğuna dikkat çeken HasanTahsin Kocabaş, “Yerel tarihçiler biliminsanını tetikler. Yunanistan’da Yunanbilim insanlarını tetikleyenler yereltarihçilerdir. Yerel tarihçi hep bölgeyleuğraşan, bir bölgeyi hep gündemde tutaninsandır. Bu sevgili insanlar

74

SONBAHAR 2018

mahallelerinde diyelim ki bir anıtbölümüne, bir taş parçasına rastlarlar.Giderler bunu araştırırlar, fotoğrafınıçekerler. Bunu bir bilim insanı görür, oyerel tarihçiyle irtibat kurar, onunlabirlikte o taşın yanına gider. Yerel tarihçiöğrendiği bilgiyi aktarır. Bilim insanı daorada yerel tarihçinin göremeyeceğibaşka bir şeyi görür ve bölgeye dairbaşka bir kanı oluşturur. O araştırmaorada başlar ama eser ortaya çıktığındabilim insanı der ki, ‘bu keşif ortayaçıktığında o yerel tarihçi de buradaydı’ veona teşekkür eder. O kitap sadece biliminsanının değil yerel tarihçinin de olur.Yerel tarihçi bunun üzerine yeni keşifleredevam eder. Ama ne yazık ki bizde böyledeğil” diyor.

250 YILLIK MİRASAPİKAM’ın yerel tarihçi yetiştirme

konusunda önemli bir işlev üstlendiğinevurgu yapan Hasan Tahsin Kocabaş,“Burada tarih eğitimleri de yapıldı veyapılıyor. Burada yayın kurulu var vetamamen bilim insanlarından oluşuyor.Biz bu bilim insanları sayesinde yükseklisans, doktora öğrencileri gibi pek çokgence kapı açıyoruz. Onlar burayageliyorlar. İçeride bir dijital arşivimiz var.Milli Kütüphane ile protokolümüz var.İzmir’in son 250 yılına ait bütün yazılımateryal bizde mevcut. Biz bunlarıdijitale geçiriyoruz. Burada birebirboyutta tarıyoruz ve arşivimizeaktarıyoruz. Buraya gelenler bilgisayarınbaşına oturup araştırma yapıyor” diyor.

75

SONBAHAR 2018

Bir kentin mutfağı kime aittir?Gidenlerin yanlarında götürdüklerimi ya da gelenlerin getirdikleri

midir o kentin zenginliği? Evlerdekaynayan tencerelerden yayılan kokularmıdır, yoksa önünde kuyruklar oluşanküçücük dükkânlar, seyyar tezgâhlar mıdırkentin lezzetleri? Keyifli, bir o kadar dalezzetli bir koşuşturmanın içinde buldukkendimizi. Gidenlerin ardından, gelenlerinpeşinden gittik, “Konak Mutfak”ı derledik.

Bu kadar farklı yemek kültürünün birarada olduğu İzmir’de yemek festivaliyapmak kolay değildi. Evlere konuk olduk,esnaf lokantalarına gittik, sokaklardatezgâh başlarında karnımızı doyurduk,mutfağın üstatlarından püf noktalarınıdinledik, akademisyenlerle söyleştik ve birkez daha zenginliğimizin farkına vardık.Mutfağın milliyeti yoktur, coğrafyası vardır.İzmir mutfağını bu kadar özel kılan sahipolduğumuz zengin coğrafyanın yanı sırayaşanan kültürel etkileşimdir. Binlerce

yıldır birbirinden farklı medeniyetleribarındıran bu güzel kentin lezzetleriniyaşatmak, yaşatmanın ötesinde tanıtmakiçin kolları sıvadık, işin mutfağına girdik.

3 GÜN 3 AYRI NOKTAÜç gün boyunca üç ayrı noktada;

Alsancak Dominik Caddesi, KemeraltıAbacıoğlu Han ve 1. Beyler Caddesi’nde“Mutfak Konak Atölye”de mutfaklarkuruldu, değerli şefler ocakların başınageçti. Bir yandan ustaların elinden yemekyerken diğer yandan uzmanlarla adetatarihe yolculuk yaptık.

7’DEN 70’E BİRLİKTELİKYediden yetmişe herkes festivale

gelmişti demek isterdim ama Şef ÖzgürAşçıoğlu’nun seyyar bir mutfağa çevirdiğiminibüsünün önünde, kelle paça çorbasıiçmek için sıra bekleyen iki buçukyaşındaki minik misafirimize haksızlıkolur. Küçücük ellerinde tuttuğu çorbabardağını keyifle yudumladıktan sonra“beğendim, kıvamında olmuş” demesi

herkesi güldürdü, bir o kadar da mutlu etti.Dünya genelinde moda deyimi ile trendolan “sağlıklı ve dengeli beslenmenin”anavatanında yaşıyoruz dersek aslında hiçde abartmış olmayız. Zeytinyağlı otkavurma, menemen, balık ekmek, kurufasulye, tarhana, işkembe, kelle paça, söğüş,şerbet ve sübye ikramlarının yapıldığıtezgâhların önündeki kuyruklar hiçbitmedi. Arada sırada tatlı kaçamaklarımızda olmadı değil. Gerçi biz İzmirliler hervesile ile köşe başlarında dökülüp dağıtılanlokmalara alışığızdır ama lokmasız biryemek festivali de düşünülemez.

TADI DAMAKLARDA KALDIFestival boyunca yedik, içtik, söyleştik

ve keyifli anılar biriktirdik. Mutfağagirenler İZPAD İAD, Dory’s Kitchen, İzmirEkonomi Üniversitesi Gastronomi veMutfak Sanatları Bölümü’nden birbirindentecrübeli şefler olunca sonuç damuhteşemdi. Boşnak mutfağı dendiğindeakla ilk gelen isimlerden, börekleriyle ünlü

İzmir’in en lezzetlifestivali: Mutfak Konak

TEODORA HACUDİ

SONBAHAR 2018

76

Ayşe Karadan, geleneksel şerbetleri ileKemeraltı’nın meşhur sübyecisi Engin Ustaise festivalimize ayrı bir renk kattılar.Kaburga Dolma, Marul Aşı ve KabakSinkonta ile yapılan final ise unutulmazdı.

İZMİR LOKMASIYedik, içtik, söyleştik ama daha yeni

başladık. Hazırlık aşamasında yaptığımızev ve mekân ziyaretlerinden sevgili BilgeEgemen çok güzel bir film hazırladı.Etkinliklerde gösterilen belgesel tadındakibu filmi pek yakında televizyonda daizleyebileceksiniz. Sadece o da değil,festivalimizde Türkiye’nin ünlü gurmeleriMehmet Yaşin ve Teoman Hünal’ı daağırladık. Birlikte Kemeraltı’nınsokaklarında dolaşırken, mekânlarımızıtanıttık, tarihimizi anlattık. Ne yalansöyleyeyim, memnuniyetlerini gördükçepek bir gururlandık. Hele lokmadökülürken Teoman Hünal’ın İzmirlokmasına dair çocukluk anısınıduyduğumuzda koltuklarımız kabardı.Çocukluğunda her sene İEF zamanı ailesiile İstanbul’dan İzmir’e gelen gurmemiz,yiyeceği İzmir lokmasının hayalini haftalaröncesinden kurarmış.

UNUTULMUŞ LEZZETLER Dediğimiz gibi, daha yeni başladık. Tüm

bu süreçte birlikte olduğumuz projedestekçilerimizle çalışmalarımıza KonakBelediyesi’nin yeni mekânı Mutfak Konak Atölye’de devam edeceğiz. 1. BeylerCaddesinde 847 sokakta açılan, “Mutfak

Konak Atölye” birbirinden lezzetliatölyelere ve söyleşilere ev sahipliğiyapacak. Unutulmuş lezzetler tekrarcanlanacak, kültürel etkileşimçerçevesinde Osmanlı, Sefarad, Rum,Ermeni, Levanten, Girit, Boşnak, Arnavut,Makedon, Rumeli, adalar, Karadeniz, Doğuve Güneydoğu Anadolu lezzetleritencerelerde pişecek. Tarihten günümüzeuzanan bir lezzet yolculuğuna çıkıp,mutfakve sofra geleneklerimizi yaşatacağız.Mutfak bir kültürdür ve bizler en güzelmutfaklardan birine sahibiz.

Sofralarımızın bereketi daim, ağzımızıntadı bol olsun…

Konak Belediyesi’nin ev sahipliğindedüzenlenen ‘Mutfak Konak: İzmir

Lezzetleri Festivali’nde ünü sınırlarıaşmış, herkes tarafından bilinen

İzmir yemeklerinin yanı sıra sokaklezzetleri ile saklı kalmış ve

unutulmaya yüz tutmuş lezzetlertanıtıldı. Bu yıl ilki gerçekleşenfestivalde Seferad, Rum, Girit,

Levanten, Osmanlı Saray, Balkan,Anadolu ve diğer yerel mutfaklardan

tatların sunumu yapılırken, ünlüşefler ve alanlarında uzman kişiler

tarafından atölye çalışmaları,söyleşiler, tadım etkinlikleri,

yarışmalar ve dinletiler defestivale renk kattı.

77

Güzel İzmir olarak da adlandırılanİzmir; 8500 yıllık tarihi ileEge’nin, Türkiye’nin parlayan bir

yıldızı. Öteden beri kültür, sanat, turizm,ticaret ve sanayi alanlarındaAnadolu’nun batıya açılan çağdaşyüzüdür İzmir. Kentin çağdaş yüzüneetki eden isimlerden biri de hiç kuşkusuzİzmir’in gururu, dünyaca ünlü Museviasıllı Türk gitarist, piyanist, besteci,solist; kısacası müzisyen ve sinemaoyuncusu Dario Moreno’dur.Her zaman Türk olmakla, İzmirli olmaklagurur duyan, İzmir sevdalısı sanatçı,bunu 1968 yılında Paris’te düzenlenenLatin Amerika Şarkıları Festivali´ndebinlerce insan önünde kanıtlar. Fransaadına yarıştırılıp, birinci seçildiğindegöndere Fransız Bayrağı çekilirkenmüdahale eder ve ‘Ben Türküm veİzmirliyim’ diyerek Türk Bayrağı’nıngöndere çekilmesini ister.

Dario Moreno, İzmir aşığı olduğunuşu sözlerle dile getirir, bu sözler aynızamanda vasiyetir de:

“İzmir, tatlı ve sevgili şehrim. / Birgün, şayet senden uzakta ölürsem, benisana getirsinler./ Fakat; mezarımagötürürken, ‘öldü’ demesinler, / ‘uyuyor’desinler, koynunda canım İzmirim.”Ancak İsrail’de yaşayan annesi MadamRosa, oğlunun Telaviv’in Holon kentimezarlığına gömülmesini ister. VeMoreno, Telaviv’e defnedilir.

VEFAMIZI GÖSTERİYORUZMoreno İzmir’de Tarihi Asansör

Sokağı’nda yaşadığı ve adının verildiğisokakta İzmir’i Sevenler PlatformuBaşkanı Sancar Maruflu ve KonakBelediyesi’nin düzenlediği törenle ölümyıl dönümlerinde dillerden düşmeyenAşkımız Bitti (Deniz Ve Mehtap), HerAkşam, Canım İzmir, Sarhoş, HatıralarHayal Oldu, İstanbul'un Kızları gibiunutulmaz şarkıları eşliğinde anılıyor.İzmirli, O’na olan sevdasını, vefasınıgösteriyor adeta.İzmir aşığı olan Moreno’nun adıgünümüzde sanatsal, mimari ve tarihidokusuyla kentimizin ünlü

simgelerinden biri olan, Tarihi Asansör’egiden sokakta yani, Dario Moreno’nunadının verildiği sokağın başında yer alanüç katlı binada da yaşatılmaktadır. Yapı,20 yy. başlarının mimari değeridir.Nesim Levi tarafından yaptırıldığıbilinen bina iki kez el değiştirmiş.Levi’den Nesim İsrael, ondan da 1963yılında Mehmet Altıncezve’nin aldığıbiliniyor. Tarihi bina Kentsel SİT Alanıolarak ilan edilmiş ve Kültür ve TabiatVarlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nunkararı doğrultusunda 2. Grup KorunmasıGerekli Taşınmaz Kültür Varlığı olaraktesciline karar verilmiş.

ADINA AÇILAN SANAT MERKEZİ Konak Belediyesi olarak, Moreno’nun

da bir süre yaşamış olduğu Karataş’takisokağın girişinde bulunan üç katlı eviyenileyerek ‘Dario Moreno SanatMerkezi’ adıyla kentimizekazandırdığımız 2016 yılından bu yanayüzlerce çocuğumuza, sanat yoluylaulaştık.

Dario Moreno Sanat Merkezi’nde 7-

Moreno’nun ışığı şimdi çocuklarımızı aydınlatıyor

NALAN KOLAĞASI İMRE

78

SONBAHAR 2018

12 yaş aralığındaki çocuklar içineğlenceli matematik, görselsanatlar, orff atölyesi (müzik,dans, ritim), kısa film, robotikkodlama, felsefe, uzay astronomi,farkındalık ve eğlenceli bilimatölyeleri düzenleniyor. Hem yazhem de kış sezonundadüzenlenen atölye çalışmalarınaşimdiye kadar bin 1180 çocukkatıldı. Eğlenceli ve eğitici atölyeçalışmaları her geçen dönemdaha fazla öğrenciye ulaşıyor.2018-2019 kış döneminde deatölye çalışmalarınısürdürüyoruz. İzmir aşığı,dünyaca ünlü sanatçımızın adınınverildiği sanat merkeziyle,çocuklarımızın yolunu sanatınaydınlatmasını hedefliyoruz.

İZMİR DE SENİ ÇOK SEVİYORDario Moreno’ya saygı duruşu

niteliğinde ve vefanın simgesiolarak adı hem sokakta hem desanat merkezinde yaşatılıyor.Sokağın yenilenmesiyle oradabulunan taş evler de zaman içindeyenilendi. Turizme hizmet edenyerler haline geldi. Sokak içindetıpkı Tarihi Asansör gibi yenicazibe merkezleri oldu. Tarihidokuya uygun pek çok mekandaşimdi Moreno’nun şarkılarıçınlıyor. Asansörle yukarı çıkarkende Moreno’nun Deniz ve Mehtap ileCanım İzmir şarkıları eşliğindeİzmir Körfezi’ni seyrederekçıkıyorsunuz. Hoşgörü kenti,çağdaş kent İzmir’de; bir aradayaşamak, paylaşmak, tarihten buyana gelen çok renklilikzenginliğimiz. Buzenginliklerimizden biri de DarioMoreno. Baş tacımız, değerimiz…Sen İzmir’i çok sevdin, İzmir deseni çok seviyor…

79

Asansör'ün tadına doyulmazmanzarasına bakarak yürüyorsunuz,parkın sonundaki merdivenlere

doğru geldiğinizde, Müslüm Gürses'in aslatanıyamayacağınız sesi yankılanıyor birdensokakta. Gözlerinizi denizin eşsizgüzelliğinden çevirip sesin çıkış yeriniaradığınızda hemen merdivenlerinkarşısında, camların arkasına gelişigüzelyerleştirilmiş radyolar karşılıyor sizi.Aslında 90'lı yıllarda hayalini kurduğunuzmüzik setlerini görünce anlatacağınız çokşey birikiyor içinizde ama bu o yazı değil. Buyazı şimdilerde radyo tamirciliği yapanBurhan amcanın hikayesi.

Burhan Çelik 40 yılı aşkındır Karataş'ta...Hepimizin bir şekilde özçekiminin olduğu,Tarihi Asansör’ün az ilerisinde oturuyor.Onunla sohbet etmek inanılmaz keyifli.

Bir mahallenin komşularından oluşantarihini, çayınızı bitirmeden anlatıveriyorhemen. Çok eskiden Yüksel Çakmur'unyanında çalışmış, "Biliyorum ben de bubelediye işlerini" diyor. Biliyordur daşüphesiz. Burhan Özfatura gelince, içinesinmemiş bir türlü, bırakmış işi. Dile kolay40 yıla yakın zaman bit pazarında satmış,deposunda bulundurduğu pikapları,plakları...

Burhan amca ile röportaj yapmak kolaydeğil…

"Röportaj olunca konuşamıyorum benevladım. İncinmesinden korkuyorumbirilerinin bildiklerimi anlatınca" diyor.“Sorun değil” diyorum ve ekliyorum,“Sohbet ederiz o halde”.Deponun karşı sırasından bir bina yıkımıvar sohbetimiz sırasında. Plakların üstünütoz kaplamış, Şehit Nihat Bey Caddesi çiftyönlüdür ama tek araba geçebilirçoğunlukla. “Bu dar alan aslında mahalleliyibirbirine daha da yaklaştırıyordur belki”diyorum; bıyık altından gülerek:

“Keşke be evlat. Eskiden herkes birbirinitanırdı. Şu manzaraya karşı oturup tavlaoynardık, gerçi hala oynuyoruz. Biliyormusun Zeki Müren şurada az ilerideoturuyordu, Bülent Ersoy da. Hatta bikomedyen vardı kısa bir süre o da buradaoturdu. Neydi adı? Hah şu bıyıklı". Birazuzaklara daldıktan sonra hatırlıyor LeventKırca'nın adını. Ben de o mahalle deoturduğum için ve Zeki Müren'i çoksevdiğimden inceden bir huzur kaplıyoriçimi.

Bit pazarındayken işleri iyiymiş Burhanamcanın. Fakat sonrasında şimdi deponuncamına bakan bir iki meraklının dışındakimse uğramaz olmuş. Ama plaklarda sorunyok, onun tüketicisi her devir var.Sohbetimiz ilerleyince, ismini göstermedenbir plak koyuyor pikapa. Pikaptan çıkan seskalitesi bugünün teknolojik aletlerinden binkat daha iyi. "Hadi bakalım tanıyabilcekmisin" diyor ve müzik başlıyor, sonra sesgiriyor.

İnanılmaz çalan çok ünlü biri diyebahsetmesine rağmen bir türlüçıkaramıyorum. Türk Sanat Müziği’ne dahayakın bir biçimde söylenen şarkınıngencecik sesi Müslüm Gürses çıkıyor."Elektronik işi bana aslında yeni” diyorBurhan amca ve ekliyor, “Şu anda tamirettiğim 2 radyo var". Depo radyolarla dolu. 2tanesini hariç hepsi onunmuş. Plaklarınfiyatları 10 TL'den başlıyor 1250 TL'yekadar çıkıyor. "Bizim milletimiz, ölünce çokdaha fazla değer veriyor" derken bakışlarıimalı. Kendisinden başka radyo tamircisiolup olmadığı konusunda bilgisi olmadığınıaktararak, çırağı olmadığını ekliyor.Radyonun kendisi için çocukluğundan buyana geçen zaman olduğunu ekleyerekaltını çiziyor: “Aslında plaklar çok dahaanlamlı. O plakların sesinde hayatta neyaşadıysam asılı kalmış. Bizler de burada

öyle yaşıyoruz işte. Asılı kalan anılarımızatutunarak."

Çocukluğumda hayalini kurduğum birmüzik setinin önünde oturuyorum. Fiyatıönemli tabii, kim bilir belki de alırım diyesoruyorum. Oradan da bir kaset dinletiyorhemen. Plak arşivi inanılmaz. Depoyageçmezden önce, elbise temizliğiyleuğraştığını ve işlerinin oldukça iyi olduğunuaktararak gururlu bir şekilde, “Neredeysebizim bu Konak'ta herkes tanır beni" diyeekliyor.

"Biraz daha insani bir yaşam için, bizimgibi insanlara da bazı alanlar yaratılmalı.Sema Pekdaş aslında bunu yaptı çok güzelbir yer yarattı ama biraz bizden, birazçalışanlardan yürütemedik biz o işi" derken,dertli mi dertli… Yeni bir alan istiyor ısrarlaama mahallede selamlaştığı sık sıkgörüştüğü insanlarla bu yaz yaptıkları engüzel şeylerden birinin de, mahalledekisinema gösterimi olduğunu söylüyor veekliyor: "O bizi birbirimize yakınlaştırmakiçin iyi bir araçtı. Sadece film gösterimiolarak bakmamak lazım. Mahalleli birbirinitanıyor, birlikte bir çay içiyor, sohbet ediyor,tanışıyor. Ama onlar da eski halimizedönmeye yeter mi bilmem".Burhan amca tanışmak için sizi bekliyor.Çayı demlediği sırada, ardında bıraktığıkoca yaşamıyla sizleri de demlemeye aday.

Anı kutusundan gelen sesler

80

ORÇUN MASATÇI

Fotoğraf: AYKUT FIRAT

Konak Belediyesi @konakbelwww.konak.bel.tr Konak Belediyesi Konak Belediyesi