View
236
Download
9
Embed Size (px)
DESCRIPTION
ASPEG'in 2 ayda bir çıkan elektronik bültenidir
Citation preview
SAYI 17MART-NİSAN
2011
Bülten Ekibi
Cumhur ERŞAHİN
Gülşen KÜÇÜKALİ
Zeynep ÖZER
Ender USULOĞLU
Katkıda Bulunanlar
Ali AYTAN
Fatih BÜYÜKTOPÇU
Emrah DİMRİT
Cumhur ERŞAHİN
Gülşen KÜÇÜKALİ
Leyla TUTAR
Ender USULOĞLU
Kapak Fotoğrafı:Ender USULOĞLU
Arka Kapak Fotoğrafı:İlker GÜRBÜZBucakalan Obruğu, Bucakalan, Akseki, Antalya
Bülten Ekibinden...Mart ve Nisan ayları mağaracılık için hızlı geçti
diyebiliriz. 5. Mağaracılık Sempozyumu ardından Doğa’da arama kurtarma sempozyumu ile mağaracılar devamlı hareket halindelerdi. Bir de buna, Türkiye’nin en uzun inişine sahip Bucakalan Obruğu’na HÜMAK’lı arkadaşlarımızla ilk Türk ekibi olarak girmemiz ve bir yan kolu tamamen incelememiz ve birçok tecrübeleri tatmamız bizim için değerli anlardı. İşte bu anların yazılarını bulacaksınız. Ayrıca, Fatih, bizde de mağara araştırmaları çok eskilere dayansaydı acaba nasıl bir araştırma raporu okurduk diye düşünmüş ve oturmuş bize yazmış, eline kalemine sağlık. Daha birçok güzel yazılar bizi bekliyor !.
Haziran sonunda yine yeni bir sayıda buluşmak üzere, iyi okumalar!
Gezi ve Etkinliklerden Kısa Kısa 2
Speleokültür 4
Giyi Dağı ve Yakın Mıntıkasına Dair Tetkikler,Umumi Maaruzatlar-Nazariyeler 8
Bugün 23 Nisan! 10
Damlataş (Astımlılar) Mağarası 14
Bucakalan Obruğu’nun Düşündürdükleri 16
Asetilen Kafası 20
Speleosanat 22
Biliyor muydunuz? 23
Yaşadıklarımız 24
Abstracts 25
BU SAYIDA
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 1
Foto
ğraf
: Ard
elea
nu A
ugus
tin, S
alva
speo
Rom
ania
.
2 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
Antalya Akseki ilçesi Bucakalan Köyü yakınlarındaki -345 metre derinliğe sahip Bucakalan Mağarası’nın dibi ve yan kollarının araştırmasını 21- 24 Nisan tarihleri arasında ASPEG ve HÜMAK’lı üyelerle beraber gerçekleştirdik.
21-23 Nisan arasında BÜMAK ve BUMAD üyeleri Cık deliğine bir eğitim gezisi düzenlediler.
23 Nisan’da O’mag, Yalova bölgesine keşif gezisi düzenlemişlerdir.
16-17 Nisan tarihlerinde yabancı eğitmenlerin eşliğinde Mağaracılık Federasyonu, Mağara Kurtarma İdaresi adlı eğitimi organize etti.
Aspeg olarak, 14 Nisan’da Antalya’daki üyelerin önderliğinde -110m derinliğindeki Kilise Düdeni’ne günü birlik eğitim gezisi düzenledik. Bu gezide üyelerimiz Emre ve M. Sait tit tecrübelerini arttırırken üye adaylarımız Özge ve Ayşegül ise ilk dikey mağara heyecanını yaşadılar
ASPEG olarak, 10 Nisan tarihlerinde, yaklaşık 20 kişinin katılımıyla Dupnisa Mağarasına, yeni üye adaylarımızı mağaracılıkla tanıştırmak için gezi düzenledik. Havanın da katkısıyla çok güzel bir haftasonu geçirdik.
9-10 Nisan tarihleri arasında HÜMAK, Dağlı Kuylucu’na bir gezi düzenlemişlerdir.
9 Nisan’da BÜMAK Balıkesir’deki Kocakuyu mağarasına bir gezi düzenlemiştir.
7-9 Nisan tarihlerinde O’mag, K.Maraş bölgesinde yeni mağaraları araştırmak için gezi düzenlemiştir.
Doğada Arama Kurtarma Sempozyumu 1-3 Nisan 2011 tarihinde Mağaracılık Federasyonu, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksek Okulu ve AKUT Arama Kurtarma Derneği organizasyonuyla Ankara’da gerçekleştirildi.
26-27 Mart tarihlerine BÜMAK, Cinlikuyu’ya bir eğitim gezisi düzenlemişlerdir.
18-20 Mart’ta İTÜ Maslak kampüsünde, İTÜMAK, BUMAD ve MF organizasyonu ile gerçekleşmiştir. Yaklaşık 200 katılımcı ile gerçekleşen sempozyumun ilk 2 günü, çeşitli sunumlardan sonra son gün mağaracılık kulüp, dernek ve grupların sunumları yapıldı. Üyelerimizden Hakan Eğilmez, Gülşen Küçükali, Cem Yürek, Sinan Poyraz, Sami Ayhan, Metin Albukrek, M Sait Taylan, Ahmet Somuncu, Durmuş Yarımpabuç, Ayşe Borovalı ve Ender Usuloğlu sempozyuma katılmıştır. ASPEG adına, Gülşen Küçükali bir sunum ve Ender Usuloğlu ise bir poster sunumu yapmışlardır. Üyelerimizden ayrıca M.Sait Taylan ve Metin Albukrek kendi sunumları ile sempozyuma katkıda bulunmuşlardır.
ASPEG üyeleri günübirlik Ayvaini Mağarasına bir gezi düzenledi. Amaç, mağara da fotoğraf çekmek ve kamp yapmak olmasına rağmen suyun yüksekliği sebebiyle Doğanalan tarafından geri çıkılmıştır.
ASPEG olarak 7 Mart tarihinde TİT pratik eğitimini yapmak üzere yeni üyemiz Gülhun’u ve döşeme toplama konusunda tecrübelendirmek üzere İlker Gürbüz arkadaşlarımızla günübirlik Cinlikuyu gezisi gerçekleştirdik.
GEZİ VE ETKİNLİKLERDEN KISA KISA
Foto
ğraf
lar:
End
er U
SULO
ĞLU
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 3
4 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
on derecede mağarada üşüdük demesin
dillerimiz, iki saat çimenler üzerinde
yürürken beş kere mola vermesin
beyinlerimiz diye bu gezileri organize
ediyoruz. Kendi açımdan değerlendirdiğimde,
beklediğimden daha fazla faydasını
gördüğümü düşünüyorum.
Ayrıca kışın kar kaplı arazide mağaracılık
ayrı bir zevktir. Denemeyen mağaracılara
tavsiye ederim. Heryer bembeyazdır, sessizlik
nihayet sizinledir. Mağaraların içi dışarıdan
daha sıcaktır. Dolayısıyla biran önce içeri
girmek istersiniz. Bazen sürprizle karşılar
sizi mağaralar ve ilk cadı kazanını buz tutan
suyun üstünden yürüyerek geçersiniz fakat
SPELEOKÜLTÜR
Ali AYTAN / ASPEG
Aspeg kış gezilerine üç yıl önce Uluyayla
ile başladı. İkinci yıl Karlık ve son olarak
2011 Şubat ayında Düdenyayla ile devam etti.
Amaç aslında bizim için çok basit ve anlamlı.
Bu gezilerde şartlar, mağara ağzına
ulaşma ve kamp süreci açısından gayet
zorlayıcıdır. Zaten hedeflerden birisi de böyle
olmasıdır. Verdiğimiz mücadele ve harcanan
efor ne kadar zor olursa bizim ufkumuz da
o kadar genişliyor. Belki acıya alışıyoruz
belki de kolayın gerçek anlamını buluyoruz
bu şekilde. Zor ve kolayın görece ayarlarıyla
oynuyoruz ki bizleri aldatmasınlar.
Yazın girdiğimiz yatay bir mağarada dört
saat sonra yorulduk demesin ayaklarımız,
ASPEG KIŞ EKSPEDİSYONLARIVE DÜDENYAYLA
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 5
şansınızı daha fazla zorlatmaz ve rutin
formuna az ileride geri döner karanlıkların
dünyası. Bu şartlarda dostluk ve ekip ruhu
daha baskındır içimizde. Bazen son kalan
kuru çorabınızı paylaşırsınız bazen de fazla
gelen çantalarınızdan birini.
Düdenyayla gezisi de böyle bir atmosfer
içinde organize edildi. Tek farkı artık
herkes neyle karşılaşacağını biliyordu.
Ben bile daha istanbul’da giydim içime yün
elbiselerimi. Gezi öncesi çantalama ve eşya
düzeni Hakan’ın yoğun ve titiz çalışmasının
ürünüydü. Hayatımda bu kadar ayrıntılı
düzenlenmiş mağara çantaları görmemiştim.
Her çantanın içeriği pvc kaplı bir şekilde
çantaların ceplerine konulmuş. Hedefinizdeki
inişlere göre teknik malzeme tanzimi
yapılmıştı.
Herkes için bu listelerin ve diğer
gerekli acil durum bilgilerinin kopyaları
hazırlanmıştı. Ahmet ve Atakan ise ekibe
bu yıl katılmalarına rağmen mesleklerinin
verdiği organizasyon alışkanlıklarını fazlasıyla
sergilemişlerdi. Kampı kurduğumuzda
karanlık olmasına rağmen sayelerinde
heryer film seti gibiydi.
Kar seviyesi beklediğimiz gibiydi, tam
ayarında, ne arabalar batacak kadar derin
ne de hemen eriyecek kadar azdı. İlk defa
hedeflenen kamp yerine kadar arabayla
ulaşmıştık. Arabalardan birinin yolda kalması
bile moralimizi bozamadı. Zaten yürümeye
hazırlıklıydı beyinler.
ASPEG KIŞ EKSPEDİSYONLARIVE DÜDENYAYLA
6 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
Düdenyaylaya 2 yıl önce ağustos ayında
geldiğimizde -260 metreye kadar olan
döşemesini su yolundan uzak bir şekilde
tekrar döşemiştik. Dolayısıyla bu seviyeye
kadar hızlı bir iniş sağlayacağımız kesindi.
Fakat mağaracılıkta herşey yattığınız yerden
sallamaya benzemiyor. Mağara ağzına
geldiğimizde Ender’in bakışlarını görmenizi
isterdim. Ciğeri kaçırılmış kedi gibiydi. Bir
oraya bakıyor, bir buraya bakıyor tek kelime
etmiyordu. Gereğinden çok fazla su içeriye
giriyor diye düşünmek derenin akışını
elbette azaltmadı. Bence de çok su girişi
vardı. Bu kadar karlı ve soğuk bir ortamda
dere artık donsa da olurdu bizim için. Fakat
döşemelerimize güveniyorduk, hepsi, heryer
sudan yeterince uzaktı.
İlk girişi ben yaptım. Daha önce döşeme
yapmaya gerek duymadan yürüyerek
geçtiğimiz 15,20 metre mesafeyi sorun
olarak bile algılamadık ta ki ilk dübeli
görene kadar keyfim gıcırdı. İlk dübeli
gördüğümde şaşırdım kaldım. Evet çoğu
zaman biraz aramayla bulabildiğimiz bazen
dakikalarca aradığımız eski döşemenin
dübellerini hemen bulmuştum ama en az
10 cm buz kalıbının altında kalacağını hiç
düşünmemiştim. Buzun kalınlığına rağmen
dübel yerinde sırıtıyordu. Tamam dedim
içimden, nasıl olsa çekicim var kırarım ben
bu buzu! Fakat buza vurduğum ilk çekiç
darbesinin çok yanlış fikir olduğunu çekiç
buza çarpmadan anladım. Buz yüzlerce
damara bölündü ve görüşüm sıfıra düştü.
Heryer damarlandı ve çatladı. Artık dübelin
tam yerini de göremiyordum. Tahmini olarak
etrafınındaki buzları temizlemeye başladım.
Bir karış genişliğindeki alanı on cm buzdan
kurtarmıştım ki dübeli tekrar bulabildim.
Fakat bu sefer de içi ağzına kadar buz
kaplıydı. Dolayısıyla takacağım kulağın vidası
dübelde ilerlemiyordu.
Başladım dübelle öpüşüp içini eritmeye.
Nihayet ilk kulağı takabildim. Hemen
paralelindeki dübeli de benzer metodlarla
taktım. Başladım beş metre kadar aşağıdaki
dübelin yanına inmeye fakat duvarı komple
kaplayan buz kalıbının ben aşağıya indikçe
kalınlaştığını farkettim. Orada olduğunu
bildiğim dübel uzun uğraşlarıma rağmen
bulamadım. O zaman anladım ki mağaranın
bu kısmına ne döşeme yapılabilir ne de eski
Foto
ğraf
lar:
End
er U
SULO
ĞLU
döşeme kullanılabilir. Zaman kaybetmeden
daha önce uygun görmediğimiz direk 100
metre inişi olan ve girişi çok müsait görünen
kola yöneldim.
Bu kolda 3, 4 dübel çakarak -100 metre
civarlarına inebildik. Fakat Düdenyayla da
girişten -100 metreye gün kadar ışığını
görebilirsiniz. Yani soğuk hava ve su
rahatlıkla bu derinliğe kadar etki eder. Bu
durum mağaranın ışık gören her duvarının
buzlar altında kalmasını sağlamış. Şartlar
tamamen değişmiş. Ayağınızı koyduğunuz
heryerin -100 metreye kadar kaygan olduğu
bir mağarayı hayal bile etmemiştim. Herşey
değişmişti, buz hesaplarımızı bozdu.
İlk günkü performansımız gayet iyiydi.
En azından bir şekilde buz parkuru aşmış
sayılırdık. Yarın yolculuk -200 metreye
doğru inmekti. Bunun için erkenden
yemeğimi yedim ve yattım. Ayaklarım bir
türlü ısınmıyordu, bir kat daha yün çorap
giydim, uykutulumumun üstüne polar
sardım fakat hala ayaklarım soğuktu.
Sinirlerim iyice bozuldu çünkü bir türlü
ayaklarımı ısıtamıyordum. Sabaha kadar
hiç uyuyamadım. Sabah Hakan ve benim
saçlarımızın dışarıda kalan kısımları
kar kaplıydı. Hakan gece sıcaklığın -18
derecelere kadar düştüğünü söyleyince
ayaklarım dahil heryerime sıcak bastı.
Hemen hemen kimse rahat bir uyku
çekememişti. Uyku, bu tarz gezilerde çok
önemlidir. Bunu da göz önünde bulundurarak
mağaranın yolunu tuttuk.
Emrah ve ben kaldığımız yere kadar indik
arkamızdan da Hakan geldi, bu arada Atakan
ve Ahmet çekimleri organize ediyordu.
Derenin yoğun akışını da göz önünde
bulundurarak mağaradaki faaliyetlerimizi
sonlandırma kararı aldık. Nerede durmak
gerektiğini bilmek şart. Döşemeyi toplayıp
çıktık. Elimizde kalan en güzel şey Ahmet’in
çekimleri ve o muhteşem manzaraydı.
Bunlar bile herkese fazlasıyla yetmişti. Sait
mağaraya bile girme fırsatı bulamamıştı ama
Ender ile yaptığı yürüyüşün keyfi yüzünden
okunuyordu.
Daha hesabımız bitmedi Düdenyayla ile.
Elbet, bu yaz şartlar daha kolay olacak ve
bizler kışın geçirdiğimiz soğuk günlerin
acısını çıkaracağız. O zaman bileceğiz
kıymetini sıcağın, kayanın, suyun sıcaklığının.
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 7
8 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
Giyi Dağı memleketimizin cenubunda bulunan Toros Dağları’nın orta kısmında yer almaktadır. Pek bir azametli olan Giyi Dağının altitudu 2800 metre dolaylarındadır. Bilkülliye kalkerlerden mütevellid yapısı nedeni ile karstik menşeili şekillerin cümlesini görmek mümkündür. Bu dağın şeklinin vuku buluşunda en son tektonik zamandaki şakuli ve ufki hareketlerin kuvvetli tesirlerinin olması ile mümkün olmuştur. Bu son tektonik hareketlerin cereyan ettiği zamanın orta miyosen olduğu çeşitli jeoloji alimlerinin ittifak halinde kabul ettikleri bir nazariyedir. Giyi Dağı dolaylarındaki karst menşeili morfolojinin şekillenmesine sebeb olan diğer tesir ise glâsiyelerdir. Bu glâsiye tesirleri daha ziyade şimali mıntıkalardadır. Cenuba seyehat ettikçe glâsiye tesirleri tedricen kaybolmaktadır. Tetkiklerin yapıldığı mıntıkada goncası pörtlek lale
emsali bir ponor entransının mazide kalmış soluk hayali
Giyi Dağı ve Yakın Mıntıkasına Dair Tetkikler, Umumi Maaruzatlar-Nazariyeler
Fatih BÜYÜKTOPÇU / DAUM-KAG
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 9
kadar dörtyüzelli metrelik bir miktar bahis olunsada, kalker sehanetinin struktural menşeinin buna pek izin vermesi imkan dahilinde değildir. Bu mevkiide kalkerlerin tabakalarında afaki olarak otuzbeş ila kırkiki derecelik bir zaviye tespit edilmiştir. Bu tabakaların araları kumun kalkere gark olmasından mütevellid tabakalar vasıtası ile kat olmuştur. Çeşitli jeoloji alimleri buna Çaşıryayla şekli adını vermişlerdir. Çaşıryayla şekli flişoidler ve ofiyolitlerdenden teşekkül etmişlerdir. Filhakika, bize göre bu karstik ponorun şakuli mesafesi üçyüz ila üçyüzyirmibeş metre olacaktır. Ponor entransının önündeki fayın tesir-i hattı kat etmesi sebebi ile bu araştırmacılar , ponor entransındaki büyük şakuli mesafeye aldanarak sükut-u hayale maruz kalmışlardır. Ofiyolitler kalkerlere burada kontak etmektedirler Ancak bu ponor şakuli mesafesinden ziyade bize göre ufki yönde ilerleyecektir. Hûlasa, tetkiklerini bu yönde yaparlarsa kati suretle muvaffakiyetleri ebedi olacaktır.
Ma’mafih bir ihtimal daha vardır. Şudur ki;
Lakin faylanmadan mütevellid fissürler içinde bir struktural boşluk bulabilirlerse bir miktar daha şakuli yönde ilerlemeleri mümkün görülebilir.
Ülkemizin İzmir şehrinin speleologları defeatle ve senelere sariyen bu mıntıkada mağaraların tetkiki ile iştigal etmişlerdir. Bidâyeten İzmir şehrinin tecrübeli speleologları bu bölgede birçok mağarayı tetkik ederek hartalarını tamam etmişlerdir. İkibin ila ikibindört senelerinde ard arda ve ikibinon senelerinde cereyan eden bu tetkikler dahilinde mağaralarla ve eski zelzelelerin tesir izleri ile iştigal edilmiştir.
Hûlasa şudur ki ; Bu mıntıkadaki kalker
cinslerine nüfuz eden su , iklim ve kalkerin
strukturunun kimyası ve zelzeleden
mütevellit sebebler ile sahrenin tekmili
vuslatın alâsını adeta bir zifâf gecesi
telezüzzü gibi yaşamıştır.
Arazi tetkiklerine İzmir’li speleologlar ikibindört senesi ile ikibinon seneleri arasında mola vermişlerdir. Bunu fırsad eden diğer şehirlerin sergüzeştleri bu bölgede çalışmaya başlamışlardır. İkibinyedi senesi olarak tahmin ettiğimiz dönemde başşehrimizin sergüzeştleri bölgeye insılal ederek tetkiklere başlamışlardır. Bu tetkikler cereyan ederken ,Barçın Dağ dolaylarında, Çadırçukur mevkiinde dehliz keşfederek arza duhul etmişlerdir. İkibinsekiz senesinde Barçın Dağı cenub-i şarkında yöre ahalisi tarafından Yaylacık olarak bilinen bir mevkiide suların gark olduğu bir ponor bulmuşlardır. Bu ponorun umk-u ebadı için bu heyet tarafından her ne
10 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
Arz alimi Arslani Turan Efendi’nin bindokuyüzdoksan senesinde yapmış olduğu,Giyi Dağı’nın cenubi cihetiningeologia hartas›
İkbinon senesinde bölgeye bazpâse ziyaret eden İzmir Dokuz Eylûl Darûl Fûnuniyesi Zelzele Tahkika heyetinin karst tetkikçileri bölgede müsebbiten ehemniyyetli bilgilere vakıf olmuştur. Bu tetkikler dahilinde şakuli yöne mutatavil olan bir ponor tesbid etmişlerdir. Aynı heyet bu mıntıkada pek bir eski zir-i zemin mecrasını rasat etmeye muvaffak olmuşlardır. Müteşebbik emsali bu mecra Toros kalkerinin muazzam zir-i zemininin naturası hakkında ehemniyetli bilgiler vermektedir. Maalesef bir çok sergüzeşt tetkik heyeti bazı bilgilere vakıf olmadıklarından dolayı Toros kalkerini tahlil edememekle birlikte maalesef beyanatlarda da bulunmaktadırlar. Halbuki bilkûlliyesi toplansa karşılıklı fikir münasebetleri sonucunda ilm-i dehadan mütevvellid keşiflerin vucuda gelmesi işten bile değildir.
İzmir Dokuz Eylûl Darûl Fûnuniyesi talebe cemiyeti zamanında yapılan tetkikleri ve fihristi olarak mağaralardan bahsetmek gerekirse şöyle bir sıra izlemek icab edecektir.
• Eğrigöl ve Mecek şimali
• Kumboğazı Mıntıkası
• Kürd Osman yaylasınının cenubi ve garbi cihetleri
• Eğrigöl’ün şarki ciheti
• Akdağ mıntıkası ve Seyricek yaylağı
Eğrigöl ve Mecek Mıntıkası Şimali Ciheti
Bu mıntıkada tesbit edilen üç mağara şulardır;
a- Mecek düdeni
b- Kazanpınarı
c- Topbaş
Kumboğazı Mıntıkası
a- Kumboğazı 1
b- Kumboğazı 2
c- Çakallar
d- İlvat
Kürd Osman yaylasınının cenubi ve garbi cihetleri
a- Yeldeliği
b- Deveboynu
c- Deveboynu 1
d- Giyi
e- Ayı Menbaası
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 11
Eğrigöl’ün şarki ciheti
a- Tosmur
b- Avsallar
Akdağ mıntıkası ve Seyricek yaylağı
a- Kurucagöl 1
b- Kurucagöl 2
c- Tuztaş
d- Kokarot
e- Akdağ
f- Seyricek 1
Dokuz Eylûl Darûl Fûnuniyesi talebe cemiyeti daha sonraki zamanlarda Toros’un bu mıntıkasına gelmelerine rağmen, bu seyahatlar hakkında herhangi bir malumata vakıf olmak mümkün olmamakla birlikte tetkikçilerin elde ettikleri neticelerin şahıslarına munhasır olduğu zihinde zuhur etmektedir.
Istanbul Boğaziçi Darûl Fûnuniyesi talebe cemiyetinin azaları ise Dokuz Eylûl Darûl Fûnuniyesi’nin Toros’un bu mıntıkasını ikibindört senesinden sonra ziyaret etmemeleri üzerine, zannımızca iki ila üç sene arasında zıyâfeten bu mıntıkaya geldikleri ve bu mıntıka tetkiklerine kendilerini deruhte ettikleri malumatı vardır. Filhakika bu talebe cemiyetinin tesbitleride pek bilinmemektedir.
Umumi Nazariyemiz
Bil cümle bu cemiyetlerin beste-dehâni azaları birbirleri ile istibâk halindedirler.
Lakin istibâk halinde olmalarından dolayı, müşterek umumi tetkiklerde bulunmayı telâffuz etmeyi arzu etselerde buna nail olamamaktadırlar. Zannımızca ekabirlerin buna tesiri vardır. Halbuki daha evvelde bahis edildiği üzere karşılıklı fikir münasebetleri sonucunda ilm-i dehaya sahip zatlarla müştereken umumi iş edilse, endamları açelyalar kadar güzel neticelere ulaşılacaktır.
Akıl baliğ civanlarımızın mağara tetkiklerini fenni bir bakış istikametinde yapmaları elzemdir. Ve-illa abesiyat ile iştigal etmeleri halinde gençlik zamanlarını heba etmeleri mümkün görünmektedir. Maalesef bu meyanda çaba sarfeden nice müteşebbis civana boynuz kulağı geçerse manâsında tavrı-şer alınmaktadır. Bu civanlar şayet ilm-i speleologikayı tahsil etmek isterlerse ve safi-haliyet-i bir ruh ile kelam ederlerse , biz kendilerine her türlü yardıma hazırız.
Umid ederiz ki tez vakitte -acizane dileğimiz- tekmil cemiyetlerin riyâdan ve istibâkdan vazgeçip siyaset tavırlarını terk etmeleridir. Atide zuhur edecek hayırlı işler için ancak bu durumda gonca gül emsali olan mevcut durum alâsından bir gulizara dönecektir.
Hakikat-perest
Fatih BÜYÜKTOPÇU
12 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
Bu arada uyuyamayan başka biri ise Metin
abiydi(!) “Arkadaşlar artık uyusak mı yarın
mağaraya girecek olanlar var!”
Metin abi de cümle kurmaktan
uyuyamadıJ Tabii ki böyle bir gecenin
ardından bizler yani yeniler dinç bir
şekilde dikeye inmek için can atıyorduk.
Böyle bir can atış fazla sürmedi. Sabahın
onunda mağaranın tepesindeydik.
Aslında daha erken de gidebilirdik,
gitmek istedik fakat gece gitmekten
korktuk. Malum KÖPEKLER saldırır diyeJ
Tırmanabileceğimiz bir ÇATIMIZ (çatı
dediğime bakmayın yarım metre bişeyJ)
bile yoktu çünkü.
Mağarayı gördüğümüzde hepimiz
ürperdik(!) çünkü mağara 20
metreydiJTabii Ender Abi mağarayı
bir önceki gece anlatırken 33 metre
kollara ayrılıyor diye tanımlasa da bizim
gördüğümüz sanırım 20 metreydi. Nerede
bu mağaranın kolu ve geriye kalan 13
metresi? J
Hepimiz bayram çocuğu gibi SRT
ekipmanlarımızı giyinip kuşandık ve ipten
inmeye başladık. Mağara ilk inişlerimiz için
güzeldi. Hatta içerde keçi iskeleti bile vardı.
Küçük ama etkiliydiJ İlk iniş
birçoğumuz için ilk öpücük gibiydiJ
ilginç, heyecan verici, tutkulu ve farklıydı.
Tabii biz aşağı inerken kendimizi mi yoksa
Ender abiyi mi kontrol etmemiz gerektiğine
bir türlü karar veremedik (mağara
ağzından sarkıp duruyorduJ) Fear of the
Bugün 23 Nisan!
Bugün 23 Nisan!
Mükemmel uyuduğumuz bir gecenin
sabahıydı (!). Gece boyunca senfoni
eşliğinde uyumak,kampta herkesin
bulabileceği bir nimet değil.Özellikle
bu senfoniye Ali Aytan’ın ‘’KIRDINNN
KIRDINNNN!’’ (aslında gerçeği yav İlker
kırdın yav J ) diye eşlik etmesiyle daha da
güzel bir hal aldı.Tabii, bizim mükemmel
uykumuzun arasında uyuyamayan bir
tek Ender abi vardı o da ritmi kaçırdığı
için uyuyamıyordu J (senkronizasyonu
bozmamak için kendi sırasını bekliyoduJ).
Leyla TUTAR / ASPEG
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 13
MATJ yanlış yazdım sanki fear of the dark
eşliğinde brifing veriyordu bizlereJ Zaten
ipe girmek bu kadar ilginç ve heyecanlıyken
Ender abi yönetimiyle daha da heyecanlı
oldu. Hatta müzik bazılarımızı gaza getirdi
fotoğraf makinasını yukarıda unuttum
bahanesiyle iki kez inip çıktı(ben LeylaJ)
İlk dikey mağaramız için çok güzeldi
açıkçası. Hepimiz zevk almıştık. 20
metrelik mağaracığımız aslında bizim için
bucaklandıJ
Her ne kadar yukardayken karşı tepedeki
YEŞİL(!) ağacın önünde hareket edip duran
metin abiyi görücem çabasıyla dikkatler
karşı tepeye kaysa da inerken temkinliydik.
İlk dikeyimiz için ASPEG ANTALYA
grubu olarak ender abiye ve cem’e ayrıca
teşekkür ederiz…
Sizi seviyoruz gençlerJ
23 nisanı bizlere böyle armağan ettiğiniz
için sağolun.
Bizlere peygamber sabrıyla eğitim
veren bu etkinlikte bulunmamızı sağlayan
eğitmenimiz sevgili A.S.K.V J SENİ ÇOK
SEVİYORUZZZZZ.
BU GÜN 23 NİSAN DİKEYE İNMEK
İSTİYOR İNSANJ
14 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
DAMLATAŞ(ASTIMLILAR)
MAĞARASI
Damlataş mağarası Antalya ilinin Alanya ilçesinde bulunup, deniz kıyısından merkeze 1 km uzaklıktadır. Alanyalı turist rehberi Galip Dere, içinde damlayan ve sarkıtlar ile dikitleri oluşturan su damlalarından dolayı Damlataş ismini vermiştir.
Damlataş mağarası, çok ilginç bir tesadüf sonucu keşfedilmiştir. 1948 yılında vapur iskelesi yapılırken taş ocağı olarak işletilen bu yerde dinamit patlatılması sonucu bulunmuştur. Damlataş mağarasının bulunuşunun ardından Alanyalılar tarafından hiç vakit kaybetmeden değerlendirilmeye başlanılmıştır. Öncelikle mağara ağzına bir kapı inşa edilmiştir. O zamanlarda Alanya’nın turist rehberi olan Galip Dere’ye mağaranın kapısının anahtarı verilmiş ve böylece Damlataş mağarası ilk kez turizme açılmıştır. Türkiye’nin ilk turizm’e açılan mağarasıdır. Galip Dere’nin çalışmaları ve araştırmaları sonucu mağaranın astımlılara iyi geldiği anlaşılmış ve 1 Eylül 1954’te astımlı hastalarda mağaraya tedavi amaçlı girmeye başlamıştır. Bu sebebten dolayı mağaranın diğer bir isimi de Astımlılar
mağarasıdır. 1954’ten günümüze kadar, yerli ve yabancı turistler tarafından Damlataş(Astımlılar) mağarası cazip bir tedavi merkezi haline gelmiştir.
Mağaranın toplam uzunluğu yaklaşık 30m olup yatay ve kuru bir mağaradır. Mağara girişinden içeri doğru 20-30 metrelik bir yol, 13-14 m çapında ve 15 m yüksekliğinde bir bölüme bağlanır. Keşfedildiği yıllarda mağaranın bu bölümüne iniş için doğal malzemelerle ahşap merdivenler yapılmış fakat yıllar içerisinde yerini beton merdivenlere bırakmıştır. Bu yapı, gelen yerli ve yabancı turistleri mağaranın tedavi bölümüne ulaştırır. Ziyaretçiler buradaki banklara oturarak damlataş mağarasının havasını derin derin ciğerlerine soluyorlar.
Bilindiği üzere mağaralar karanlık ortamlardır. Mağarayı aydınlatarak, içerisinde bin bir renkteki sarkıt, dikit ve sütunları gelen yerli ve yabancı turistlere teşhir ortamı sunar. Aydınlatmadaki önemli nokta, mağaranın doğal yapısına zarar vermeden nasıl yapılacağı olmalı. Damlataş mağarasında bu önemli nokta düşünülmemiş ve gelişi güzel bir aydınlatma sistemi kurulmuş eğer buna bir sistem denilirse. Bunun neticesinde mağara oluşumları üzerinde ışığın etkisi ile yosunlaşmalar meydana gelmiştir. Bu yosunlar, her biri bir doğa harikası olan sarı, beyaz renkte sarkıtlar, dikitler ve sütunlar üzerini kaplamış ve hakim renk yeşil olmuştur. Bu etkiyi fotoğraflarda da açık bir şekilde görebiliriz.
Emrah DİMRİT / HÜMAK
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 15
Yukarıda da bahsegildiği gibi mağara içerisine yerli ve yabancı turistlerin tedavi amaçlı girmektedir. Bu ziyaretler esnasında aynı anda çok fazla kişinin mağaraya girmesi mağaraya zarar vermektedir. Doğal yapıyı tahrip etmek, içerdeki havayı kirletmek gibi. Bu girişlerin kontrollü bir şekilde gruplar halinde yapılması daha iyi olacaktır.
Damlataş mağarası 15000-20000 yılda oluşmuş ve oluşumunu sürdürmektedir yani diğer mağaralar gibi damlataş mağarası da bir tarihi eser konumundadır. Doğanın bin bir zahmetle oluşturmuş olduğu mağaraların değerleri bilinmeli ve teşhir edilecek bir eşya olarak görülmemelidir. Mağaraları sadece sarkıt, dikit ve sütunlardan ibaret olmadığını, içerisinde bizim bilmediğimiz bambaşka hayatların mevcut olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Mağarayı bilinçli bir şekilde korumalı eğer faydalarından yararlanılacaksa da bunu mağaraya zarar vermeden yapmalıyız. Bu çok zor olmasa gerek.
Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu (HÜMAK)
Emrah DİRMİT
Foto
ğraf
lar:
Em
rah
DİM
RİT
16 CADIKAZANI MAYIS-HAZİRAN 201016 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
İlk 40 m’yi indik ve 192 m ile 305 m’lik iki kolun tam ortasındaki ufak koridordan 305 m’lik inişteki karanlık boşluğa bakıyorum. Şibumi’deki gibi tasvir edilen ilker korkularım nedense yok. hazırlanırken cep telefonumdan dinlediğimiz müziğin rahatlatıcı etkisi var sanırım. Yine de bitmek bilmeyecek olan bir iniş yapacağım için heyecanlıyım. İnmeye başladık, aşağıya bakıyorum sanki karanlık beni çağırıyor gel, gel diye...İp aşağılarda karanlıklar içinde kayboluyor, değişik tuhaf duygular kaplıyor içimi. İnmeye devam ediyorum. Bir şey dikkatimi çekiyor. Bu kadar dikey bir mağarada ilk defa hemen hemen heryerin oluşumla kaplı olduğunu görüyorum, ilginç geliyor. Bir istasyon geçtim ve duvardan uzak boşlukta iniyorum...Ah o his gene geldi, ipin esnemesi ve bir yerlere dayanamamak, hafif bir mide bulantısı ama idare ediyorum. İstasyon’da, yaklaşık 100 m yukarıdaki ipe girecek arkadaşları arıyorum ve “heyyt !” telsizler çalışıyor. Bu kadar uzun inişlerde telsiz olmasının büyük faydası var. Bağırıp çağırmadan iletişim kurmak gerçekten ayrı bir şey.
İnmeye devam ediyorum. İn, in bitmiyor. Derinliklere doğru gidiyorum.
Bir anda tarifsiz duygular kaplıyor içimi, Hakan’ın sözü aklıma geliyor “inerken adamın psikolojisini bozuyor”. Hakkaten, psikolojimi bozmaya başladı; “nasıl çıkacağım ben bu inişi? yaş 45, kilo 95, yandım anam yandım diye düşünüyorum”, “bakalım gitmeden evvel İstanbul’da yaptığımız 100 m tırmanış pratikleri işe yarayacak mı?”. Mağara’da ip, inişi dar bir alanda travertenlerle kaplı bir yerden geçiyor. Aşağıya bakıyorum, Hakan’ın ışığı bayağı aşağıda sanırım salon’a indi galiba o. Yavaş yavaş damlalar halinde sular tepemize inmeye başladı. Aşırı dikkatli hareket ediyorum çünkü oluşumlardan ip zedelenebilir. Gene iniyorum; “dün ne yapıyorduk? İniyorduk, bugün ne yapıyoruz? İniyoruz” gibi Bir şey oldu bu iniş. Nihayet salon’a geldim. İpi kaçırmamak için damlaların altında ipe karabin bağlayıp, ufak bir salınım hareketi ile salon’a ayak bastım yoksa daha bir 60-70 m daha var aşağıya.
Ekibin geri kalanı da geldi; Sait hoca, Emre ve Cem. Salon çok güzel bir yer. Sol tarafta (inişe göre) şahane travertenlerin geldiği bir yer var. Kol olma olasılığı yüksek. İnsanın bir kere daha “kendisinden
Ender USULOĞLU/ ASPEG
BUCAKALAN OBRUĞU’NUN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 17
daha yüce bir varlığın olduğuna” inanası geliyor (eğer inanmayanlardansanız).
Cem’le beraber dip’e gidecek ve ölçüm alacağız. 200 m uzaklığı ölçebilen lazermetremiz var. İstasyondan istasyona (askıdan askıya ) ölçeceğimizi ve karanlıkta odaklamamız gereken düz bir satıh olması gerektiğini öngördüğümüz için 30*30 cm 2 adet karton levha getirdik yanımızda ama aklımıza, tepemize bu kadar suyun damlayacağını hiç düşünmemiştik. Eğer kartonları kullanırsak, tamamen hamur haline gelecek, salon’dan yukarı ölçümde zorlanacaktık. Zor bir karardı ve kartonları kullanmama kararı aldım. Önden Cem, arkadan ben inmeye devam ettik. Ekip bizi bekleyecek salon’da. Burada mağara neredeyse boru gibi ve hemen hemen her taraf traverten kaplı bir şekilde iniyor. Bir istasyon, bir istasyon daha, bir istasyon daha..Cem’e en dibe inmesini rica ettim çünkü inişin tam nerede bittiğini görmüyordum. 3-4 defa lazermetreyi denedim ama ölçüm alamadı. Neyse Cem indi en dibe, nihayet dibin nerede olduğunu gördüm. Bir işaret ve lazermetre “36.7 m” okudu. Çok sevindim acayip detaylıölçtüğüne.
Hemen bir sonraki istasyona çıkışa geçtim, Cem benim yerime geldi. İstasyona vardığımda, tulumum içinden lazermetreyi çıkardım ve Cem’e doğru yönelttim, yönelttim ama nefes nefese olduğum için, elim sallanıyor lazermetre elimde 1 cm salınım yapıyor, lazerin son hedefteki ışığı 5-10 cm oynuyor (mesela)...Rahatlayıp,
Foto
ğraf
lar:
Cem
EM
İRO
ĞLU
18 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
nefesimi düzenledim ama bana mısın demiyor lazermetre? Cem’in kaskı, omzu artık nereye geliyorsa hedeflemeye çalışıyorum; bir iki üç dört denemedeyim ve artık kuyruk sokumuma doğru ilk soğuk suyun akışını hissettim. Sırılsıklam kaldım ama lazermetre ölçemiyor. Haksız da değil tabii, en son ucu yaklaşık 15 m aşağıda ölçecek kadar sabit düz bir yere odaklanmıyor. “Hay ben böyle işin” deyip vazgeçiyorum. Son sürat salon’a çıkıyoruz. Islanmış kediden farkımız kalmadı. Moralim bozuk, bundan sonra yukarı doğru hassas ölçüm alabiliriz çünkü kartonlarımız var ama neye yarar arada yaklaşık 30-40 m’lik bir bölüm ölçülemedi. Dolayısıyla anlamsız bir efor olacağı için, ölçümden vazgeçtik ve toplamayı konuşmaya başladık. “Arkadaşlar maalesef ben ancak kendimi çıkartabilirim” diyorum. Plana göre Cem toplamayı yapacak, istasyona vardığında ipleri balyalayıp, çantayı gücü olursa çıkartacak ya da Hakan’a paslayacak. Bizlerde birer istasyon yukarıda olacağız. Kendimi üzüm salkımındaki üzüm tanesi gibi hissettim bir an. Yorulan istasyonda çantayı paslayacak tabii çantayı düşürmeden.
En önden Emre bir çanta alarak çıkmaya başladı arkasından Sait hoca serbest çıkışa geçti. Araya iki istasyon mesafe koyduktan
sonra ben çıkışa başladım. Habire herkesi uyarıyorum; “duvardan uzak çıkın ve ipi kontrol edin” diye. İçimden “bakalım nasıl çıkacağım” diye geçiriyorum. Yaklaşık 50 m çıktıktan sonra Sait hoca’yı bekliyorum. Biraz nefes nefeseyim ama o kadar da kötü değilmişim. Hemen sırtımdaki su çantasının hortumundan su içiyorum. Sırtımdaki su çantası “camelbag” kesinlikle çok faydalı oldu. Susuzluktan kramp girmesini engelledi. Çıkmaya devam; çık, çık, çık, çık.....
Arada Sait hoca ile Hakan’ın telsiz konuşmalarını duyuyorum. Aşağıya bakıyorum, inanılmaz cılız bir ışık görüyorum, yukarı bakıyorum aynı durum, etrafıma bakıyorum boşluk, kendimi arada yalnız hissediyorum. Arada tek çıkışlık bir 60 m var. “Hey mübarek, ip ne esniyor” diye geçiriyorum aklımdan. Olduğum yerde rahatlıkla 4-5 m çıktım, istasyonun üstüne çıkamadım daha. Sözde %3 esnermiş statik ipler, “pöh” deyip düşünceyi savsaklıyorum ve çıkışa devam ediyorum. İnanılmaz ip esniyor, abartmadan olduğum yerde her çıkışımda rahat 50-60 cm yoyo gibi salınım yapıyorum. “Ya bu ip koparsa, yok ya olmaz”, bu düşünceyi de savsaklıyorum. Hakan ıslak 100 m’lik ipin balyalandığı çantayı takmış çıkartıyor. Arada Sait hoca’ya “istersen çantayı bırak” diyorum çünkü her istasyonda benim bekleme sürem artmaya başladı. Bu arada Emre’nin taşıdığı çantayı arada Sait hoca’nın aldığını söylememe gerek yok herhalde. Kendimi iyi hissediyorum. “Tamam Ender, bırakıyorum”. Çantanın olduğu istasyona geldim ama yorulduğumu hissettim. Bir ara çantayı bırakmakla bırakmamak arasında bocaladım hatta arada Emre “olmadı aşağıya iner alırsın” diye yukarı bağırdım. Son 25 m’deyiz ve Emre, Sait hoca ve Metin’le rahat iletişim kurabiliyorum. “Emre tamam abi” deyip beni beklemeye başladı. Yediremedim kendime taktım çantayı başladım taşımaya
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 19
ve nihayet yukardayım. “Emrecim bu da sana sürprizim olsun” dedim ve çantayı uzattım. Tekrar inmemenin yüzünde yansıttığı sevinci görebiliyordum. Tahminen 20-25 dakika sonra, Hakan’da geldi. Çantayı aldım, bayağı ağırdı. “İçimden helal olsun” dedim. Artık Cem’in sesini duyabiliyordum. Yavaş yavaş üşümeye başladığımız için son 40 m’yi teker teker çıkmaya başlamıştık. Önce Metin ardından Emre sonra Sait hoca (çanta alarak) çıktılar. Bende dinlenmiştim, 100 m ıslak ipli çantayı da ben aldım ve bende çıkmaya başladım. Cem, son 100 m’nin ucunu kendisine takmış çantasıyla beraber getirmiş yukarı. Hakan’la beraber son 100 m’yi de koridora çektikten sonra işimiz bitmişti. 4 çantayla beraber sabah’ın dördünde temiz havayı ciğerimize çekerek inmeye başladık. Köye vardığımızda “köpekler” bizi karşıladı. Birkaç “hoşt ve kışt” ve taş atmadan sonra nihayet okul gözüktü.
Girdiğimizde Nezihi’nin hazırladığı şahane saç kavurma bizi bekliyordu. “Evet, işte yaşıyordum ve yaşadığımı hissediyordum”. Benim yaşımdaki bazı tanıdıklarımızın birçok hastalıktan veya kalp krizinden öldüğünü ve kendimin ise Türkiye’nin en uzun inişinden çıkmayı başarmış olmanın farkındalığını hissettim.
“Böyle yaşamak güzel ”.
Bir kere daha gelsek mi Bucakalan’a?
Gülşen KÜÇÜKALİ / ASPEG
ASETİLENKAFASI
20 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
-Herkes asetileni iki karbon iki hidrojen dört atomluk ekibe sahip bir hidrokarbon zanneder . Ama yanılıyorsunuz. Mağaracıların düştüğümüz meczup durumların sorumlusu o. Bence asetilenin beynin doğru karar ver-me ve çevreyi algılama merkezlerine verdiği zararla mağaracılık iflah olmaz bir hastalığa dönüşüyor. Aksini iddia edenle sabaha kadar tartışabilirim. Yoksa kim güneşli güzel bir havada karanlık pis çamurlu mağaraya girmek ister hadi girdi gördü yetmez çıkıp başka bir zaman niye bir daha girer?
-“Şehirden indim mağaraya” Aspeg mağaracılarını konu alan belgesel yapım. Oyuncular orijinal Aspeg’li olursa “Altın Ayı” ödülü garanti diyorum.
-Mağaracı adam dediğin oğlunun adını Jumar kızının adını desandör koyar! Vede arabasının tamponuna “Karanlığa küfür edeceğine karpit lambası kullan” yazar
- Bıktık kampta aynı yemekleri yemekten! bi gün altın portakallı ördek pişirsek ya!
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 21
-Öyle boş laflar vardır ya içine kaskımla ka-fam bile sığar... Mağaraya gidip ne yapıyorsun? gibi abuk sorular sormayın ! Ne cevap vereyim “ Sizi temin ederim soluk soluğa macera, İdame-i hayat bir nevi survivel ”mı desem mut-lu olursunuz yoksa “ bi numara yok mağaraya girip mal gibi duruyorum “ mu desem?
-Mağaracının çocukluğuna inmek isteyen psikanalisti ne gibi tehlikeler beklemektedir? Doktorun yerinde olsam bi mağaracı hasta bana gelse “ git bi mağaraya girmeden gözüm görmesin seni” derim kurtulurum ondan.
-Troblobitleri koruma ve yaşatma derneği olmaz mı bu memlekette? arkadaşlarla buluşur samimi samimi sever kucaklarız trob-lobiti trobleksanı ayrımcıklık da yapmayız. Buda olur; “Yarasaları herkesten çok seven-ler” örgütlensek birleşip yarasaların yararları hakkında methiyeler düzsek efendi efendi yarasalara olan sevgimizden bahsetsek.
-Kampta sevdiklerini sevindirme taktikleri, Onun için bir bardak sarkıt suyu topla, karpit kokusu hediye et, desandörünü yağla, kaskını giydir, yüzündeki çamuru sil. Bambaşka olur; tişörtlerini dereye sok, güneşte kurut, çamura sokup yoğur ,sonra da sakla. Kışın ortasında çıkar o kokuyu tekrar duyunca ümitlenmemizi sağlar.
-Mağaracılıkta romantik ambiyanslar yaşanır mı? Ben hiç yaşamadım niye böyle oldu ki? Mesela sevdicekle sutunlar arası kovalamaca oynarken balkonlarda öpüşsek, aynı alüminyum battaniyenin altında bekleşsek fena olmazdı, olmadı… sağlık olsun.
-Aşırı çiş ve deltanın sıkışması kardeştir. Bu iki hadise adeta birbirini tetikleri.
-Mağaralarda yaşadığımız rezil anları neşe içinde anlatmak sanki biz daha deneyimli
mertebesine yükseltiyor ne kadar kötü kokar-sak o kadar iyi hesabı.
Bizim Mağaracı Bi Arkadaş….
Bi arkadaş vardı srt aletleri olmadan ipe girmiş parmaklarıyla istasyona kadar inmiş. İstasyonu geçememiş düştü ilk denemesinde “iyi bilirdik” dedik
Bizim bi arkadaş ayı görmüş ormanda göz göze gelmişler sonra ilk görüşte aşk başlamış evlendiler sonra da gerdek gecesi arkadaş sizlere ömür.
Bizim bi arkadaş mağara tişörtün üstüne tulum çekip giriyodu. İki ay böyle takıldı verem oldu sonra görüşmüyoruz onla hastalığı bulaşır diye.
Bi parçam sende kalmış beni ara…
Mağarada çılgın çılgın tavirlar takınıp 50 me-tre inişin başında mal gibi kalıyorsan iki tane un çuvalını yüklen bağdaş kurup beni arayın.
Hala “ yarasa yararlı bir hayvan olmasa adı yarasa olmazdı” diye espri yapabiliyorsanız amuda kalkıp kafayı kuma gömün beni bek-leyin.
Dikey mağaralardan korkuyorsanız bacaklarınız titriyor çok tehlikeli bu ayaklarındaysanız iyice bir ter atın kurulanın kayak olimpiyatlarına katılın cepten beni arayın.
Ayvaininde ayva, cinli kuyuda cin var mı? diye düşünen varsa önce kendini çamura bulasın sonra reçel döküp yalasın derede gusul abdesti aldıktan sonra beni arasın.
Foto
ğraf
lar:
Gül
şen
KÜ
ÇÜ
KAL
İ
22 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
SPELEOSANAT
MAĞARACI’NIN DUASI
ışığınız bol,yolunuz derin olsun karpitinizsıcak olsun...Allah döşemelerinizezeval vermesin,tüm doğal bağlantılaryolunuza dizilsincadı kazanlarından sekmeyi, darallardan fırt diye geçmeyinasip eylesin...yediğiniz tüm sucuklarhelal olsun.amin..
Foto
ğraf
: Cem
EM
İRO
ĞLU
Gülşen KÜÇÜKALİ / ASPEG
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 23
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Gürcistan’da bulunan dünyanın en derin mağarası olan Krubera 2191 metre derinliğe sahiptir. Adını Rus Coğrafyacı Alexander Kruber’den alan mağara “Voronya Mağarası” olarak da bilinir. Krubera mağarasının bulunduğu Arabika masifi, Kuzey Kafkasya’da yüksek dağlarda bulunan karst bölgelerinden biridir. Krubera mağarasının girişi Ortobalagan vadisinde 2256 metre yükseklikte bulunmaktadır. Bu vadide Kuybushevskya(-1110 mt.), Genrikhova Bezdna(-965 mt.), Berchilskaya(-500 mt.) mağaraları bulunmaktadır. Krubera mağarasının bu mağaralar ile muhtemel bir bağlantısının olabileceği düşünülmektedir. Mağaranın keşif tarihine bakacak olursak, ilk olarak ünlü Fransız mağarabilimci Edouard Alfred Martel tarafından ziyaret edilen Arabika karst bölgesi, daha sonra Alexander Kruber’in saha araştırmalarına ev sahipliği yaptı. 1960lı yıllarda L. Maruashvili önderliğindeki Gürcü mağaracılar tarafından Arabika’nın yüksek kesimlerinde mağara
keşifleri yapıldı. Mağaraya ismini veren bu ekip açık ağızlı 60 metrelik bir baca buldu ve -95 metreye ulaştılar. 1980li yıllarda Kiev Mağarabilimi Klubü, Alexander Klimchouk liderliğinde -340 metreye kadar indi ve iki kol buldular. 1990lı yıllarda Abazya bölgesindeki politik sorunlar yüzünden sekteye uğrayan mağara araştırmaları, 1999 yılında Yury Kasjan liderliğindeki Ukranya ekibinin iki koldan ilerlemesi ile, ana kolun -740 metresine ve “Nekujbyshevskaja” kolunun da -500 metresine inildi. 2000 senesinde aynı ekip -1410 metreye ulaştı. 2001 yılının Şubat ayında -1710 metreye ulaşan ekip, Krubera mağarasını dünyanın en derin mağarası yaptılar. Bu seneden sonra Krubera mağarası üzerinde yoğunlaşan keşifler ile 2010 yılının Ağustos ayında 2140 metre derinliğe ulaşıldı.
Kaynakçahttp://en.wikipedia.org/wiki/Krubera_
Cave#Hydrogeology
Dünyanınen derin mağarası : Krubera
24 CADIKAZANI MART-NİSAN 2011
YAŞADIKLARIMIZ
The Clan of Cave Bear
Gezi Başkanımız 20 kişiyi organize etmekten yorgun düştü !
Böyle destek herkesin başına ! Bıcır Bıcır !
Büyük İniş öncesi fiziksel esneme
Aha ilk defa
yemek ISMARLADIĞIMIZIN
resmidir!
Dikkat edin
aşağıya düşmeyin gençler !
Bu mağara buradan da
devam ediyor ! bak kamerayı
sokacam suya görecen !Bucakalan Obruğu haritası: hassaslık: 3C
Şimdi Leylacım, mağaradan korkmayacaksın bak ben korkuyor muyum?
MART-NİSAN 2011 CADIKAZANI 25
ABSTRACTS
Speleoculture page 4
ASPEG Winter expeditions and Düdenyayla
Ali Aytan describes why as ASPEG we are organizing winter expedeitions to go caving. He explains that the main reason is to adjust our body physically and mentally to hard conditions. And he also shares his experience with last winter expedition that we organised t Düdenyayla Sinkhole.
Giyi mountains, observations and research page 8
The author wrote this article in old Turkish style. This caving article would be a typical writing if caving and researches about caves had started in the 19th century.
Today is 23rd of April page 12
This short article is about our new cavers that had first time vertical caving experience during Bucakalan Expedition. Since 23rd of April is celebrated as children’s bayram (holiday) in Turkey, our new cavers extend their thanks to their tutors.
Damlataş Cave page 14
Our caver friend from HUMAK explains in details about the famous touristic cave in the south of Turkey, Damlatas. He explains the history of the cave and how it became touristic and also history of the beautiful formations in it.
Bucakalan and afterthoughtspage 16
The caver shares the first time experiences that they faced during the deepest pit in Turkey expedition, Bucakalan. We used walkie-talkies, camel bags for drinking and also the psychological factors that we face during the long descend and ascend.
Acetilen Effected Heads page 20
Here Gulsen describes the effects of acetilen gas that effects our heads, judgements and decisions in life. Otherwise how can you explain to go into a dark, muddy and cold caves during a summer time.
Speleoart page 22
Here is a short prayer for cavers written by Gülsen Kucukali. It is very nice and hilarious and religious in caving sense.
Did you know? page 23
This bulletin we have given a short history about the discovery of the deepest cave in the World to hope that it inspires Turkish cavers.
Our Caving Life page 24
Pictures from march and april expeditions. Enjoy !
Foto
ğraf
: Cem
EM
İRO
ĞLU