17
VEFA-SEN MESLEKİ BİLGİLER SEVİYE TESPİT SINAVI (DENEME) 2019 – MBSTS - CEVAPLAR AÇIKLAMA 1. Bu testte 80 soru bulunmaktadır. 2. Bu test için verilen toplam cevaplama süresi 120 dakikadır (2 saat). 3. Bu kitapçıktaki testlerde yer alan her sorunun sadece bir doğru cevabı vardır. Bir soru için birden çok cevap yeri işaretlenmişse o soru yanlış cevaplanmış sayılacaktır. 4. İşaretlediğiniz bir cevabı değiştirmek istediğinizde, silme işlemini çok iyi yapmanız gerektiğini unutmayınız. 5. Bu sınavın değerlendirilmesi doğru cevap sayısı üzerinden yapılacak, yanlış cevaplar dikkate alınmayacaktır. 6. Cevaplamaya istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Bir soru ile ilgili cevabınızı, cevap kâğıdında o soru için ayrılmış olan yere işaretlemeyi unutmayınız. SORU DAĞILIMI 1-Kur’an Bilgisi-5 2-Tefsir-6 3-Akaid/Kelam-8 4-Fıkıh ve İlmihal-20 5-Hadis-7 6-Siyer ve İslam Tarihi-8 7-Dinler ve Mezhepler Tarihi-6 ---CEVAPLAR--- 1 | Diğer sayfaya geçiniz

---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    1

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

VEFA-SEN

MESLEKİ BİLGİLER SEVİYE TESPİT SINAVI (DENEME)

2019 – MBSTS - CEVAPLAR

AÇIKLAMA 1. Bu testte 80 soru bulunmaktadır. 2. Bu test için verilen toplam cevaplama süresi 120 dakikadır (2 saat). 3. Bu kitapçıktaki testlerde yer alan her sorunun sadece bir doğru cevabı vardır. Bir soru için birden çok cevap yeri işaretlenmişse o soru yanlış cevaplanmış sayılacaktır. 4. İşaretlediğiniz bir cevabı değiştirmek istediğinizde, silme işlemini çok iyi yapmanız gerektiğini unutmayınız. 5. Bu sınavın değerlendirilmesi doğru cevap sayısı üzerinden yapılacak, yanlış cevaplar dikkate alınmayacaktır. 6. Cevaplamaya istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Bir soru ile ilgili cevabınızı, cevap kâğıdında o soru için ayrılmış olan yere işaretlemeyi unutmayınız. SORU DAĞILIMI 1-Kur’an Bilgisi-5 2-Tefsir-6 3-Akaid/Kelam-8 4-Fıkıh ve İlmihal-20 5-Hadis-7 6-Siyer ve İslam Tarihi-8 7-Dinler ve Mezhepler Tarihi-6

---CEVAPLAR---

1 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 2: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

YAZARIN ÖNSÖZÜ Değerli Meslekdaşım. Yaptığım bu çalışmanın sizlere hayırlar getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ederim. Tabi ki bu kadar geniş konular içerisinde 60 adet sorudan hangilerinin sorulacığını önceden kestirmek zordur. Fakat sınav tecrübemle şu hazırladığım 80 sorudan hatırı sayılır miktarda sınavda aynen sorulmasını beklemekteyim. Sizlerden istirhamım! Soruların çözümlerini defalarca okuyarak benimsemenizdir. Bu sorulardan ya da çözümlerinden mutlaka sorulacaktır. Sabri BENLİ Kimdir? MBSTS, DHBT,GYS, DİKAB ..tüm Diyanet sınavlarına yönelik kitap, çözümlü soru ve deneme sınavları hazırlamaktadır. Daha önce 7 kitap ve 13 konudan oluşan bir sınav külliyatını yazmıştır. Halen çalışmalarına devam etmektedir. Mart ayı itibariyle sınavda çıkabilecek 10 çözümlü deneme (600 soru) çalışmam piyasada olacaktır. Rabbim gireceğiniz tüm sınavlardan başarıyla çıkmayı nasip eylesin. Allah’ın Selamı üzerinize olsun. NOT: Bağlantı adresini verdiğim facebook gurubumda MBSTS sınavına ait doküman ve sorular paylaşmaktayım. Katılmak isteyenleri davet ediyorum. https://www.facebook.com/groups/385036238898159/?ref=bookmarks SAYGILARIMLA… Sabri BENLİ İLETİŞİM: 0 531 471 1719 2019-DİB-MBSTS-DENEME

CEVAP ANAHTARI ve ÇÖZÜMLERİ Çözümler 1. sorudan başlayarak 80. soruya kadar sırasıyla verilmiştir. ÇÖZÜM:1 AÇIKLAMA: İlahi vahy, doğrudan Allah tarafından yapılan vahiylerdir. Zekeriyya Peygamberin kavmine yaptığı vahy kelimesi, ima ve işaret etmek manasında olup hakiki vahy değildir. Sorunun paragrafında vahy kelimesinin lügat anlamlarını vermiştik (İsmail CERRAHOĞLU ,Tefsir Üsülü Vahy;s.37) DOĞRU CEVAP: D) Zekeriyya Peygamberin kavmine yaptığı vahy

ÇÖZÜM:2 AÇIKLAMA: Deri işlenmiş olursa (yani bir şekle sokulmuş ya da bir malzeme için hazırlanmış olsa) o zaman üzerine bir kayıt yapma imkanı olmazdı. Dolayısıyla işlenmemiş deri kullanılmaktaydı. Bu tarz soruları çözebilmek elbette zordur. Fakat sınavda böyle bir şeydir. Bunların dışında gelen vahyi yazmak için; deri, çanak çömlek parçaları ve hurma yaprakları veya kabukları, devenin kaburga ve kürek kemikleri, bez parçaları ve kemikler kullanılmaktaydı (İsmail CERRAHOĞLU ,Tefsir Üsülü Vahyin

Yazıldığı Malzemeler;s.52) DOĞRU CEVAP: E) İşlenmiş deri ÇÖZÜM:3 AÇIKLAMA: Huzeyfe el-Yeman, Kur’an’ın çoğaltılması ile ilgili olup, toplanması ile ilgili değildir. Ermenistan ve Azerbeycan’ın fethi sırasında Kur’ân’ı, Ubey b. Ka’b’ın kırâatına göre okuyan Suriyeli askerlerle, onu Abdullah b. Mes’ûd’un kırâatına göre okuyan Iraklı askerler arasında kırâat ihtilafları çıktı. Hatta içlerinden birbirlerini tekfir edenler oldu. Orduya kumanda eden Huzeyfe İbnu’l-Yemân bu duruma çok üzüldü. Medîne’ye döner dönmez evine gitmeden Hz. Osman’ın huzuruna çıkarak, “ey mü’minlerin emîri! Şu ümmet, Yahudi ve Hıristiyanların kitaplarında düşmüş oldukları ihtilafa düşmeden önce sen bu işin çaresine bak” dedi. Bunun üzerine Hz. Osman, Hafsa’ya haber gönderip elinde bulunan Mushaf’tan nüshalar çıkartılacağını, bu iş bittikten sonra Mushaf’ının kendisine iâde edileceğini söyleyerek bu asıl nüshayı ondan istedi. Hafsa da Mushaf’ı Osman’a gönderdi. Hz. Osman, Zeyd b. Sâbit, Abdullah b. ez-Zübeyr, Sa’îd b. el-Âs ve Abdurrahman b. Hâris’ten ibaret bir heyet meydana getirerek onlara Kur’ân’ı istinsah etmelerini emretti. Bu heyette, Kesîr b. Eflah, Ubey b. Ka’b, Nafi b. Zurayb, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Amr, Mâlik b. Ebî Amr ve Enes b. Mâlik’in de bulunduğu rivâyet edilmektedir. Ancak bunların devamlı komisyon üyesi olmayıp, ihtiyaç halinde asıl komisyon üyelerine yardım ettikleri belirtilmektedir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi s.21). NOT: Kur’an’ı çoğaltma konusunda (istinsah) da soru gelebilir. Bu yüzden bir soruda iki konuyu birleştirdim. Çoğaltma konusunda soru gelecek olursa, bu çoğaltmada görevlendirilen asıl komisyon üyeleri olabilir. Bu da yukarıda siyah renkle belirtilmiştir. Asıl komisyon üyeleri dört kişiden müteşekkildir. DOĞRU CEVAP: E) Huzeyfe İbnu’l -Yeman

2 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 3: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

ÇÖZÜM:4 AÇIKLAMA: İsrailiyat, Yahudi ve Hıristiyan kültüründen tefsire aktarılan rivayetleri ifade etmek için kullanılan terimdir. İslami eserlerde, isrâili rivayetler ekseriya, Abdullah b. Selam, Ka'bu'l-Ahbar, Vehb b. Münebbih ve Abdulmelik b. Cüreyc gibi dört şahıs etrafında dönmektedir. O halde israiliyat denilen haberleri üç kısımda mutaala edebiliriz: a) Sıhhatı bilinip, Kitaba muvafık olanlar. Bunlar makbûl olan haberlerdir. b) Yalan olduğu bilinip, Kitaba muhalif olanlar ki, bunların rivayeti asla tecviz edilemez. c) Sıhhatını tam olarak bilemediğimiz, bu bakımdan ne kabul ve ne de yalanlayabildiğimiz rivayetlerdir. İslami tefsirdeki ihtilaflar buradan çıkmaktadır. (İsmail CERRAHOĞLU Tefsir Üsülü İsrailiyats.240) DOĞRU CEVAP: D) İsrailiyat ÇÖZÜM:5 AÇIKLAMA: Tefsirlerde bu âyetlerin nüzûl sebebi olarak şöyle bir olaya yer verilir: Müşriklerin önde gelenlerinden biri Hz. Peygamber’e elinde çürümüş bir kemik parçasıyla gelir ve onu ufalayıp, “Böyle un ufak olduktan sonra Allah bunu diriltecek öyle mi?” der. Resûl-i Ekrem de “Evet. Nitekim O seni de öldürecek, sonra diriltip cehenneme atacak!” cevabını verir. Rivayetlerde Resûlullah’la konuşan kişi ile ilgili olarak Übey b. Halef, Âsî b. Vâil, Ebû Cehil ve Velîd b. Muğire isimlerinin geçmesi, olayın benzerlerinin birkaç defa meydana gelmiş olması ihtimalini düşündürmektedir (İbn Âşûr, XXIII, 73;

rivayetler için ayrıca bk. Taberî, XXIII, 30-31; İbn Atıyye, Abdullah b.

Übeyy’in adının zikredilmesini haklı olarak eleştirir; IV, 463-464). Fakat en çok adı geçen Übey b. Halef’in, isimleri belirtilen diğer kişilerin bulunduğu bir toplulukta, “Muhammed Allah’ın ölüleri dirilteceğini söylüyor, bunu onunla tartışacağım!” dedikten sonra çürümüş bir kemik alıp Resûlullah’a gittiği rivayeti daha mâkul görünmektedir (Zemahşerî, III, 293).(Kur’an Yolu Meal ve

Tefsiri Yasin.77-79.ayetler s.2826). DOĞRU CEVAP: D) Ubey b. Halef ÇÖZÜM:6 AÇIKLAMA: Tefsirinde,tefsirin en mühim unsurlarından olan, Kur'an’ın Kur'ân ile tefsiri, Kur'an’ın hadislerle tefsiri, sebebi nüzul, nesh, kıssalar, fıkıh, kelâm, lugât, nahiv, kıraat israiliyat, muhkem ve müteşabih, şiirle istişhâd, belâgat ve i'caz, ayetler arasındaki münâsebet ve insicâm gibi konulara yer verilir.Daha doğrusu bu hususlarda kendi görüşlerini de belirtmiştir. Ebu's-Suud, Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamlı devrine uygun olarak, karşımıza filmin alemdarı bir şahsiyet olarak çıkmaktadır. Pek çok eserler okumuş,

kendisini yetiştirmiş ve Arapçadaki kabiliyetini en kuvvetli nesir örneklerinden addedilen tefsirinde göstermiştir. Devrinden zamanımıza kadar tefsir ve İslami alimlerle meşgul olanların elinde, onun bu muazzam eseri bir kaynak olarak kullanılmakta ve bütün İslam ülkelerinde ismi takdirle yadedilmektedir (İsmail CERRAHOĞLU ,Tefsir Üsülü s.289). DOĞRU CEVAP: C) Ebu’s-Suud Efendi ÇÖZÜM:7 AÇIKLAMA: Rivayet tefsirinde, öncelikle ayet hakkında Hz. Peygamber’den, sahabeden, tabiundan gelen nakillere yer verildiği için bu ismi almıştır. Dolayısıyla rivayet tefsircisi bu nakillere yer vermeden sadece kendi reyi –düşüncesi- ile tefsir yapamaz. Zaten esas itibariyle rivayet tefsiri yorum değil aktarmadır. İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre âyetlerden hüküm çıkarmada esas olan te’vîle gitmemektir. Bir başka ifadeyle kuvvetli bir delil olmadıkça nassların zâhirî manalarını bırakıp te’vîle gitmek doğru değildir. Ancak geniş bir alan için söz konusu olmakla beraber daha çok birbiriyle anlam yönünden çelişir gibi görünen müşkil âyetlerin te’lifi (uzlaştırılması) ve birden fazla anlama gelen müteşâbih nassların açıklığa kavuşturulması için te’vîl kaçınılmaz olmaktadır. İşte bu noktada müfessir kapalı (mübhem), çelişkili (müşkil), anlaşılması güç (garip) kelime ve cümleleri te’vil yoluna gider. Te’vilde esas itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü s.119). DOĞRU CEVAP: B) Sadece rey ile bazı ayetleri tefsir eder. ÇÖZÜM:8 AÇIKLAMA: Ayetlerin Tertibi Ayetlerin tertibi tevkifîdir, Nazil olan her ayetin, hangi sürenin neresine konulacağını Hz. Peygamber bilir ve yazılmasını vahy kâtiblerine emrederdi. Bu hususta icma-i ümmet vardır(İsmail CERRAHOĞLU ,Tefsir

Üsülü s.53). DOĞRU CEVAP: A) Ayetlerin tertibi ÇÖZÜM:9 AÇIKLAMA: Umumun Tahsisi Kur’an’da bir kısmı bizzat kendi tarafın tahsis edilerek açıklanan bir kısmı da Hz. Peygamberin tebyin ve teşri görevine havale edilen birden fazla şeyi kapsayan lafızlar veya ifadeler kullanılmıştır. Bu çerçevedeki lafızlara âmm denilirken bunları belirlemek üzere yapılan açıklamaya da hâs denilmiştir. İşte Hz. Peygamberin birden fazla şeye

3 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 4: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

delalat eden bu Kur’an ifadelerini tebyin ve teşri görevi gereği tefsir etmiştir. Fatiha suresi 7. Ayette yer alan hem “gazaba uğrayanlar” hem de “yolunu sapıtanlar” sayısı belli olmayan bütün gazaba uğrayanları ve yolunu sapıtanları kapsayan umum ifade eden âmm lafızlardır. Bu sözcükler, sözü edilenlerin ırkının dininin veya gazabı gerektiren şeylerin ve sapkınlığın vs. ne olduğu fark etmeksizin hepsini kapsamaktadır. İşte Hz. Peygamber belirsizlik ifade eden bu lafızları söyle tefsir etmiştir: “…Gazaba uğrayanlar Yahudiler, Hıristiyanlar da yolunu sapıtanlardır …’’1 Hz. Peygamberin gazaba uğrayanları Yahudiler, yolunu sapıtanları da Hıristiyanlar olarak tefsir etmesi umum ifade eden lafızların husus ifade eden lafızlarla açıklanmasıdır. Burada gazaba uğrayanların bütünü anlamına gelen âmm lafız gazaba uğrayan Yahudilerle bazı fertlerine indirgenerek belirlenmiştir. Aynı şekilde yolunu sapıtanların bütünü anlamına gelen ‘’vele’d dallin’’ âmm ifadesi de onlardan bir kısmı olan Hıristiyanlara indirgenerek belirlemede bulunulmuştur. İşte Hz Peygamberin bu tarzda yaptığı tefsir umumun tahsisi şeklindeki bir yöntemle yapılmış bir tefsir tarzıdır(Sivas İlahiyat Tefsir

s.282). 1. Ebû Usmân Saîd b. Mansûr b. Şu’be, et-Tefsîr min Süneni Saîd b. Mansûr,

Thk... Saîd b. Abdullah, Dâru’s-

Sumey’î li’n-Neşr, Yy., 1997, c.II, s.537; Ahned b. Hanbel, c. XXXII, s.123.

DOĞRU CEVAP: D) Umumun tahsisi ÇÖZÜM:10 AÇIKLAMA: Netice: Bazı sürelerin başında bulunan münferid harfler hakkında denilenleri bir sınırda durdurmak ve bunların manalarını çözmeye olan meyillere ve hırsa paydos diyebilmek çok zordur. Düşünen ve bu sahada çalışan herkes gerek şahsi görüşünü, gerekse mensub olduğu mezhebin veya dinin görüşlerini aksettirmeye çalışmışlardr. Yani bu harflerin manası, her müfessirin temayülâtı ve şahsi görüşlerine göre değişmektedir. Kendisine Kitab gelen Hazreti Peygamber de bu hususta bir şey söylemediğine göre, onlar hakkında kesin bir hüküm vermek çok zordur. Bu bakımdan bizlere Allah ile Resülü arasında bir şifre olduğunu söylemekten başka diyeyecek bir şey kalmamaktadır (İsmail CERRAHOĞLU ,Tefsir Üsülü s.143). DOĞRU CEVAP: B) Mukatta’a harfleri hakkında alimlerin ortak görüşü bu harflerin bulundukları surenin ilk ayeti olduğudur. ÇÖZÜM:11 AÇIKLAMA: Kur'an-ı Kerimde sarih olarak isimleri zikredilmeyipte, ismi mevsuller veya zamirlerle zikredilen erkek veya kadınlar olduğu gibi, melek veya cin veyahutta bir topluluk veya kabile de

olabilir. Bu gibi isim mevsullerinin veya zamirlerin kime delalet ettiğini bilmek kolay bir şey değildir. es-Suyûti ve Kâtib Çelebinin nakline göre, bu mübhemât ilminin mercii sadece nakildir. Bu hususta re'y (araştırma sonucu ulaşılan sonuç) hiç bir mana ifade edemez, demektedirler(İsmail

CERRAHOĞLU ,Tefsir Üsülü s.182). DOĞRU CEVAP: E) Araştırma olgusunu geliştirmek ÇÖZÜM:12 AÇIKLAMA: Müşterek konusuyla ilgili tefsîr alanında müstakil bir Kur’ân ilmi gelişmiştir: el-Vücûh ve’n-Nezâir. Bu Kur’ân ilminin sahip olduğu kavramların birincisinin anlamı üzerinde ittifak mevcut iken ikincisi farklı şekillerde anlaşılmıştır. Vücûh, vech kelimesinin çoğulu olup bir şeyin farklı her bir yönü için kullanılır. Tefsîrde ise vücûh, müşterek kelimelerin sahip olduğu farklı anlamlardır. Nezâir ise nazîr kelimesinin çoğuludur. Benzer, misli gibi anlamlara gelir. Nezâir terimi, bazıları tarafından müterâdif olarak anlaşılmış ise de bu doğru değildir(İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü s.174). DOĞRU CEVAP: C) Vücuh ve Nezair ÇÖZÜM:13 AÇIKLAMA: İlahi kitapların tümünde inanç esasları değişikliğe (neshe) uğramaz. Yani önceki ya da sonraki bu konuda birbirinden ayrı düşmez. Nesh ancak hükümlerde olur. Tarihsel olgularda nesh olmaz (TDV Nesh,İLHÖNL.Tefsir Usülü,İsmail CERRAHOLU ,Nesh) DOĞRU CEVAP: B) Kur’an kendinden evvel gelen kitaplardaki inanç esaslarını nesh etmiştir. ÇÖZÜM:14 AÇIKLAMA: Hissi mucize, beş duyu organlarıyla hissedilebilenler anlamındadır. E seçeneği ise haberi yani gelecekle ilgilidir(Tefsir Usülü,İsmail

CERRAHOLU ) DOĞRU CEVAP: E) Resûl-i Ekrem’in Bizanslılar’ın İranlılar’ı savaşta mağlûp edeceğini, kisrânın saltanatının yıkılacağını, İslâm dininin doğuda ve batıda yayılacağını bildirmesi ÇÖZÜM:15 AÇIKLAMA: Ayette bir ahenk, düzen ve intizamdan bahsetmektedir. Bu da gaye ve nizam delilini gösterir(DİA,Ispat-ı Vacip Delilleri). DOĞRU CEVAP: D) Gaye ve nizam

4 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 5: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

ÇÖZÜM:16 AÇIKLAMA: İnsanın Fiil İşleme Gücü/İstitaât İslam kelam ekolleri arasında farklılık mevcut değildir. Bu ekoller arasındaki ayrışma, gücün fiilden önce veya sonra olmasında odaklaşmaktadır. İnsanı kendi fiilinin yaratıcısı olarak kabul eden Mutezile ekolüne göre, insanda fiilden önce fiil işleme gücü vardır. İnsanda fiil işleme gücü olmasından ötürü, insan kendi fiilini kendi iradesi doğrultusunda gerçekleştirebilmektedir. EHL-İ SÜNNET VE MÜRCİE: İnsan fiillerinin yaratıcısı olarak insanı değil de Allah’ı kabul eden Mürcie ve Ehl-i Sünnet’e göre ise, insanda fiilden önce fiile ilişkin güç mevcut değildir. Allah, herhangi bir fiil ile birlikte bu fiile ilişkin gücü de insanda yaratmaktadır. İnsan ise, Allah’ın fiil ile birlikte yarattığı güç ile kendisiyle ilişkili olarak onun yarattığı fiili kesb etmektedir. Bu anlayış açısından insanın bir fiildeki rolü, kendisi için yaratılan bir fiili kesb etmekten ibaret olmaktadır. Bu bağlamda, insanın fiiline ilişkin güç anlamında istitaat, kuvvet, kudret ve takat kavramları kullanılmakta ve bu kavramların hepsi insanda fiile ilişkin güce işaret etmektedir. Fiile ilişkin gücün fiilden önceliğine ait nakli deliller mevcut olmasına rağmen, gücün fiil ile birlikte oluşunun delilleri nakli değil aklidir. Allah’ın, insana meydan okuma fiilinin gerçekliliğini inkar etmek demektir. Peygamberin doğrulayıcısı olarak gerçekleşen mucize fiili, o fiilin benzerini meydana getirmede insanın güçsüzlüğüne dayanmaktadır. Bununla birlikte çeşitli kelam ekollerinin, teklif ve insanın gücü arasındaki ilişkiyi dikkate almayarak, Allah’ın insana güç yetiremeyeceği şeyi teklif etmesinin caiz olduğunu kabul ettikleri görülmektedir. Eşarî ekolüne mensup alimler, Allah’ın, güç yetiremeyeceği şeyle insanı mükellef kılmasının caiz olduğunu ileri sürerler. İlkesini dikkate alarak bu eğilimi red eden anlayışlar varlık bulmuştur. Mutezile ve Maturidilik ekolüne mensup alimler, Allah’ın kullarına güç yetiremeyeceği bir şeyi teklif etmesinin caiz olmadığını kabul ederler(Fırat Üni.İlahiyat

Sistematik Kelam) DOĞRU CEVAP: D) İstitaat ÇÖZÜM:17 AÇIKLAMA: Eş’ari’ye göre iman ve İslam. Eş’ariler’ce iman ve İslâm terimleri birbirinden farklı şeyler olarak algılanmakta bu anlayışa paralel olarak da her mümin Müslüman sayılmakta, fakat her Müslüman mümin sayılmamaktadır. Bu anlayışa göre İslâm, kalbin tasdiki ve teslimiyeti değil de, dilin ve beden organlarının teslimiyeti ve dinin yapılmasını istediği amellerin işlenmesinden ibarettir. O zaman İslâm imana nazaran daha genel,

iman ise İslâm’a nazaran daha özel bir kavram olmaktadır. Bu anlayış çerçevesinde münafıklığı açıklamak daha kolay olmaktadır. O kalbiyle inanmadığı halde diliyle Müslüman olduğunu söyler ve İslâmî buyrukları yerine getiriyormuş izlenimi bırakır. İnanmış olmamakla birlikte Müslüman gibi davranışlarda bulunabilir(Müsâyere, 296-

299; İbn Ebû Şerif, el-Müsâmere, 297; Eş’arî, el-İbâne, 48; Gazalî, İhyâ, I, 299-

300; Taftazânî, Şerhu’l-Mekâsıd, V, 206-210; Komisyon, İlmihal I, İstanbul,

trs, 75).Bu durum Maturudiler’e göre, Eşariler’in tersidir. Yani her müslim aynı zamanda mü’mindir(TDV.Akait,İLH.Akait). DOĞRU CEVAP: A) Eş’arî ÇÖZÜM:18 AÇIKLAMA: Müslümanlar arasında vuku bulan ilk ihtilâfların en önemlisi büyük günah işleyen kişinin (mürtekib-i kebîre) durumudur. Erken devirlerde tartışılmaya başlanan bu problemle ilgili olarak literatürde iki mesele öne çıkmıştır. Bunlardan biri hangi fiillerin büyük günah olduğu, diğeri de bu günahı işleyen kişinin dinî statüsüdür. Büyük günahların belirlenmesi konusunda ortaya çıkan görüşlerden birine göre ilâhî emirlere aykırı olan bütün fiiller büyük günah kapsamına girer. Bunların sayısını 700’e çıkaranlar bulunduğu gibi yetmişle sınırlandıranlar da vardır. İbn Hacer el-Heytemî 467 büyük günahtan bahseder (ez-Zevâcir, I, 270-275; II, 265-

271). Bütün günahları büyük günah sayanların başında Hâriciler gelir(DİA,Kebire s.164). DOĞRU CEVAP: A) Hariciler ÇÖZÜM:19 AÇIKLAMA: Mu‘tezile kelâmcılarının ileri gelenlerinden Kâ‘bî’ye göre sıfatlar, Allah’ın zâtında gerçek mânada bulunmayıp sadece insan zihni tarafından O’na yöneltilen nitelemelerden ibarettir (Mâtürîdî, s. 79, 87). Bu sebeple Mu‘tezile’nin çoğunluğu, Allah’ın yanında başka kadîm varlıkların mevcudiyeti (taaddüd-i kudemâ) sonucuna götüreceğini düşünerek Allah’ın zatından başka, varlıkla nitelenebilecek (sübûtî) kadîm sıfatlara sahip olmasını tevhid ilkesine aykırı görmüştür. Esasen sıfat bir araz olduğundan O’nun zâtına nisbet edilemez.Bu kavram sıfatları çoğaltarak zata ortak bulmakta dolayısıyla Allah’ın sıfatlarını zatından ayırarak varlıkların çokluğu esasını getirmektedir.Maturudiler, Mutezile’nin zatla sıfat ayrımını çürütmüşlerdir.Yani Allah zatıyla alim,kadir,basir,hakimdir…Fakat Mutezile zat ile sıfatları birbirinden ayrı tutmaktadır.Kıdem –ezelilik- sıfatı dışında sonradan meydana geldiğini düşündükleri diğer sıfatları zattan ayrı telakki etmişlerdir.Zaten Halku’l Kur’an meselesinin de

5 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 6: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

temelinde yatan neden budur(TDV,Ehlü’t-Tevhid,,Sıfatlar 37.

c. (16, 588 s.). DOĞRU CEVAP: B) Taaddüd-ü Kudema ÇÖZÜM:20 AÇIKLAMA: Maturudi aklı esas almasıyla kişinin kendi çabasıyla Allah’ı bulmasını istemektedir. Eş’ari ise, hayır insan, buna mecbur değil, Allah peygamber gönderip insanlara kendi varlığını tanıttırması gerekir demektedir. Bu iki görüşten Maturudiler’e ait olan A,Eş’ariler’inki ise C seçeneğinde verilmiştir. Eş’arinin başını çektiği Eş’ariler ve Buharalı bilginler, konuyla ilgili bazı ayetlere (Ta Hâ,

20/134; İsrâ, 17/15; Mülk, 67/8-9) dayanarak aklın bir şeyi vacip kılacak durumda olmadığını, kendisine ilahi hitap ulaşmayan akıllı kimselerin Allah’a iman etme zorunda olmadıklarını benimsemişler bu gibi tekliflerin ancak Allah’ın insanlara vahyi ulaştıktan sonra gerekli olacağına kani olmuşlardır(Pezdevi,

Usulu’d-Din, 299-301.) DOĞRU CEVAP: C) Kendilerine hiç tebliğci gelmemiş olan topluluklar Allah’a iman ile mükellef değildir. ÇÖZÜM:21 AÇIKLAMA: Kaderiyye Kader hakkında ilk konuşanlardan biri Mabed b. Halid el-Cühenî (80/699)’dir. Ona göre kader diye bir şey yoktur, insan fiillerini kendisini yapar. Kaderiyye bu ismin kendilerinden çok kaderi kabul edenlere uygun olduğunu ifade etmiştir. Çünkü onlar Allah’tan kaderi nefyetmektedir. Buna karşı “Siz kaderi Allah’a nispet etmiyorsunuz ama kendinize, insanlara isnad ediyorsunuz” denilmiştir. Kaderiyye’nin böyle isimlendirilme sebeplerinden biri olarak onların kaderi başlıca tartışma meselesi yapmalarının, önemsemelerinin etkisi olduğu söylenebilir. Sonuç olarak: Kaderiyye kaderi reddettğinden ötürü bu ismi almıştır. Bu sizi yanıltmasın. Kaderiyye’ye göre kader diye bir şey yoktur. İnsan fiillerinin failidir. Güç ve irade de insana aittir. Allah’ın hiçbir mudaelesi yoktur. Bu konuda Mutezile, insana fiili işleyecek gücün (istitaat) Allah tarafından verildiğini kabul eder fakat onlarda kulun iradi serbestliğini savunur. Onun irade ve hürriyet sahibi olabilmesi buna bağlıdır. İrade hürriyeti bulunmayan bir insanın Allah tarafından sorumlu tutulması, O'nun adalet ve hikmetiyle bağdaşmaz Çünkü bu adalete uymaz. Binaenaleyh insanların işlediği kötü fiillerin Allah tarafından yaratılması Mutezileye göre caiz değildir. DOĞRU CEVAP: E) Kaderiyye

ÇÖZÜM:22 AÇIKLAMA: Hariciler imamete ilişkin olarak Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in halifeliklerinin tamamını, Hz. Osman’ın ilk altı yıllık hilâfeti ile Hz. Ali’nin hakem olayına kadar olan hilafetini geçerli sayarken, Hz. Osman’ın son altı yıllık hilafetini geçerli saymamışlar, azledilmesinin gereğine inanmışlardır. Bunlara göre halifenin yahut imamete gelecek kişinin: 1. Kureyşli, Haşimi veya Arap olması gerekli değildir. Köle bile halife olabilir. 2. Halife olarak seçilecek bireyin mümin, adil, âlim ve zahid biri olması şarttır. 3. Halife olmaya layık olan birey, Müslümanların özgür iradeleriyle halife seçilir; yani halifenin belirlenmesinde esas olan seçimdir. 4. Seçilen halifenin Allah’ın emirlerine itaati şarttır; doğru yoldan ayrılan halifenin yönetimden uzaklaştırılması gerekir. 5. Harici fırkalardan Necedât’a göre, insanlar kendi aralarında insaflı davranırlarsa halifeye de gereksinim olmaz. 6.Hariciler’in Şebibiyye koluna göre, kadınlarda peygamber olabilir(FÜ.İLH,TDVİA,İLH ÖNL.KELAM). Ehl-i Sünnetin halife seçimi ise; şura (istişare ) heyeti (ehlü’l ha’l ve’l akd) denen seçici kurul tarafından belirlenen aday halkın onayına sunulur (biat). Böylelikle biat edilirse halife resmen göreve başlar. Şia nas ve tayini savunur. Sonuç olarak; I-Halife Allah tarafından belirlenmiştir-Şiiler, II-Halife toplum tarafından belirlenmiştir-Hariciler, III-Halife Şura ile belirlenmiştir-Ehl-i Sünnet. DOĞRU CEVAP: E) Hariciyye ÇÖZÜM:23 AÇIKLAMA: EŞ‘ARÎLER VE MÂTÜRÎDÎLER ARASINDAKİ FARKLAR 1.Cüz’i İrade: Mâtürîdîlere göre insanda müstakil bir cüz’’i irade vardır. Eş‘arîlere göre ise insan müstakil bir cüz’î iradeye sahip değildir, 2.Tekvîn: Mâtürîdîlere göre Yüce Allah’ın kendisiyle fiillerini gerçekleştirdiğibir tekvîn sıfatı vardır. Eş‘arîlere göre ise Allah’ın sübûtî sıfatları arasında tekvîndiye bir sıfat yok-tur. Kudret sıfatı yaratma işlevini yerine getirir. 3.Güç yetirilemeyenin teklif edilmesi (Teklifi mâ lâ yutâk): Eş‘arîlere göre Yüce Allah insanın güç yetiremeyeceği bir şeyi yapmasını isteyebilir ve onunla mükellef kılabilir, Mâtürîdîlere göre ise böyle bir sorumluluk yüklemek caiz değildir. 4.Nübüvvet: Mâtürîdîlere göre peygamber olmanın şartlarından biri erkek olmaktır. Eş‘arîlere göre ise, peygamber olmak için erkek olmak şart değildir, kadınlar da peygamber olabilirler. 5.Sebep ve hikmet: Eş‘arîlere göre Allah’ın fiilleri hikmetli olmak ve bir sebebe bağlı olmak zorunda değildir. Mâtürîdîler ise Allah’ın fiillerinin bir

6 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 7: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

hikmete bağlı olduklarını ve bir sebebe dayandıklarını ileri sürmüşlerdir. 6.İbadet mükellefiyeti: Eş‘arîlere göre kâfirler iman etmekle yükümlü oldukları gibi, ibadet etmekle de yükümlüdürler, ibadet etmedikleri için ayrıca ceza göreceklerdir. Mâtürîdîlere göre ise kâfirler iman etmekle yükümlüdürler, ibadetle değil, ayrıca ceza görmezler. 7.İrtidat: Eş‘arîlere göre irtidat eden kimse tekrar İslam dinine dönerse amelleri de geri döner. Mâtürîdîlere göre ise amelleri geri dönmez. 8.Ümitsizlik halinde yani son nefeste tövbe (tevbe-i ye’s): Eş‘arîlere göre bu durumdaki bir tövbe geçerli değildir. Mâtürîdîlere göre ise geçerlidir(İLH.ÖNL.Kelam). DOĞRU CEVAP: D)Maktulün kendi eceli ile ölüp ölmediği ÇÖZÜM:24 AÇIKLAMA: İbrânîce’de “en çok sevilen kişi, göz bebeği” anlamına gelen (Pirot, II, 292) bu ismin Kitâb-ı Mukaddes’te Dâvid veya Dâvîd şeklinde geçtiği ve sadece Hz. Dâvûd’a ad olarak verildiği görülmektedir. Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde Hz. Dâvûd’un çeşitli özellikleri belirtilmekle beraber gerek soy kütüğü gerekse hayat hikâyesiyle ilgili ayrıntılı bilgi yoktur. Bu konuda diğer İslâmî kaynaklarda yer alan bilgiler de İsrâiliyat türünden olup Ahd-i Atîk’teki mâlûmatla büyük ölçüde benzerlik göstermektedir(TDVİA.c 9. S.21-24). DOĞRU CEVAP: D) Davud (a.s) ÇÖZÜM:25 AÇIKLAMA: Fâtiha'yı okuyup, arkasından başka bir sûre okumadan Fâtiha'yı ikinci kez okuyacak olsa, sehiv secdesi yapmalıdır. Fakat Fâtiha'yı sûreden sonra ikinci kez okusa, sahih görüşe göre sehiv secdesi gerekmez. Fâtiha'yı son iki rek‘atta iki kere okuması durumunda da ittifakla sehiv secdesi gerekmez(Diyanet İslam İlmihali Namaz -Sehiv Bölümü- s.346). DOĞRU CEVAP: C) Fâtiha'nın zammı sûreden sonra ikinci kez okunması durumunda ÇÖZÜM:26 AÇIKLAMA: Hanefîler'e göre kazâya kalmış bir namaz, vakti içinde nasıl eda edilecek idiyse daha sonra kazâ edilirken o şekilde kılınır. Meselâ seferde iken dört rek‘atlı bir namazı kaçıran kimse bunu ister seferde isterse aslî vatanına döndükten sonra kazâ etsin, iki rek‘at olarak kılar. Aynı mantığın gereği olarak, normal zamanda kazâya kalmış olan dört rek‘atlı bir namazı sefer esnasında kazâ edecek olan kişi de sefer haline bakılmaksızın bu namazı dört rek‘at olarak kaza edecektir. Şâfiî ve Hanbelîler'e göre

kazâ namazı kılınırken, kazânın yapılacağı yer ve zaman dikkate alınır(Diyanet İslam İlmihali Namaz s.338). DOĞRU CEVAP: C) Şafii-Hanbeli ÇÖZÜM:27 AÇIKLAMA: Hanefi mezhebine göre, bir kişi ister süs eşyası ister zinet eşyası olarak elinde bulundurduğu altın ve gümüşten nisaba ulaşıp üzerinden bir yıl geçince zekatının verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Diğer mezheplere göre ise kadın mubah olan yani kullanılması helal olan süs eşyalarının zekata tabi olmadığını belirtmişlerdir. Fakat İmam Şafii buradabir farklılık ortaya koyarak kadının süs eşyasında aşırıya gitmesini engelleyecek bir sınır belirlemiş ve bu miktarı aşması durumunda kadının süs eşyasınında zekata tabi olacağını söylemiştir(Diyanet İslam İlmihali Zekat s.441-42). DOĞRU CEVAP: B) Şafii ÇÖZÜM:28 AÇIKLAMA: Mâlikîler'e göre, ara vermeksizin peş peşe tutulması gereken oruçlarda en başta yapılacak tek niyet yeterlidir. Zıhâr, katl kefâreti ve ramazan orucunun kefâretinde olduğu gibi ramazan orucunda da tek niyet yeterlidir. Ancak bu oruçlara yolculuk, hastalık, hayız ve nifas gibi zorunlu sebeplerle ara verilecek olursa, engel kalktıktan sonra yeniden niyet gereklidir. Tek bir niyetin yeterli olduğu oruçlarda her gece niyetlenmek ise menduptur. Mâlikîler'in bu konudaki gerekçesi ilgili âyette geçen "Sizden her kim ramazan ayına yetişirse onu oruçlu geçirsin" ifadesidir. Ay, tek bir zamana verilen isimdir, dolayısıyla ay süresince oruç tutmak bütün bir ibadet hükmünde olup namaz ve hacca benzer, tek bir niyet ile eda edilebilir(Diyanet

İslam İlmihali Oruca Niyet s.401). DOĞRU CEVAP: C) Malik ÇÖZÜM:29 AÇIKLAMA: HACCIN ŞARTLARI YÜKÜMLÜLÜK ŞARTLARI Hac ibadetiyle yükümlü olmak için genel olarak bütün yükümlülükler de öngörülen Müslümanlık, akıl ve bulûğ şartı yanında, ayrıca hac yapmaya bedenî ve malî imkânların yeterli olması da şarttır. Beden ve malî imkânın yeterli düzeyde bulunmasına literatürde, yapabilme, güç yetirebilme anlamında istitâat denilir. İstitâat, teknik ifadesiyle söylenecek olursa, haccın vücûb şartıdır. Hac yükümlülüğü için istitâatın şart olduğu konusunda mezhepler arasında görüş birliği olmakla beraber istitâatin ne anlama geldiği konusunda bir birlik

7 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 8: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

yoktur. İstitâat denilen yapabilme güç ve imkânı, hac yolculuğuna çıkacak kişinin gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin geçimlerini sosyal seviyelerine uygun olarak sağlayacak malî güce ve hac için yeterli zamana ve malî güce sahip olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla istitaat eda değil yükümlülük şartıdır. Zaten istitaat olmasa, diğerlerinin önemi kalmaz(Diyanet İslam İlmihali Hac s.517). DOĞRU CEVAP: B) İstitaat

ÇÖZÜM:30 AÇIKLAMA: C seçeneği dışındakiler doğru olduğundan sadece yanlış seçenekle ilgili metni açıklayacağım. Mina, Müzdelife ile Mekke arasında, Harem sınırları içinde bir bölgedir. Hanefî mezhebinde, şeytan taşlanan günlerde Mina'da gecelemek sünnettir. Diğer üç mezhepte ise, mazereti olmayanların bu gecelerden her birinin yarıdan çoğunda Mina'da bulunmaları vâciptir. Aksi halde ceza gerekir. Vaktinde Atılamayan Taşların Kazâsı Taş atma günlerinde her günün taşının kendi vakti içinde atılması vacip olduğu gibi, vaktinde atılamayan taşların taş atma süresi içinde kazâ edilmesi de vâciptir. Taş atma süresi, bayramın dördüncü günü güneşin batması ile son bulur. Bundan sonra eda ve kazâ olarak taşlama yapılmaz. Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik'e göre, vaktinde atılamayan taşlar, taşlama süresi içinde kazâ edilse de cezası düşmez. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre ise taş atma süresi içinde kazâ edildiği takdirde cezası düşer. Şâfiî ve Hanbelîler'e göre ise vaktinde atılamayan taşlar bayramın dördüncü günü güneş batmadan önce atıldığı takdirde, kazâ değil, eda sayılır. Gecikmeden dolayı ceza da gerekmez. Sonuç olarak: İlk dört gün içinde atılamayan taşlar sonradan eda ve kaza olmaz. Bu durumda vacibin terkinden ötürü ceza hedyi doğar. Ceza hedyi. Hac ve umrenin vâciplerinin terki, vaktinde yapılmaması ve ihram yasaklarının ihlâlinden dolayı kesilmesi vâcip olan kurbanlardır(Diyanet İslam

İlmihali Hac s.541-57). DOĞRU CEVAP: C) Bayramın dört gününde taşlama yapamayan kişi Mekke’den ayrılmadan önce taşları atarsa bu ibadeti yerine getirmiş olur.

ÇÖZÜM:31 AÇIKLAMA: Ashab-ı kehf sorusu içtihat değildir. Çünkü bu konuda vahiy gereklidir. Geçmişte olan bir konu hakkında içtihat olmaz. İçtihat yeni ortaya çıkan bir meseleyi çözüme kavuşturmak demektir. Tabiki bununda şartları vardır. Yanlış seçenek hariç, Hz. Peygamber’in diğer bir içtihadı da şu dur:

Adamın karısı siyah bir çocuk doğurdu. Baba bunu kabul etmek istemedi. Hz. Peygamber ona sordu: - Senin kızıl develerinin siyah doğurduğu olmaz mı? - Olur. - Nereden buluyor? - Eski cinsine çeker. - Belki bu da cinsine çekmiştir diyerek meseleyi çözmüştür. Hz. Peygamber'in ictihad ettiği mes'eleler (25) kadardır(KESKİNOĞLU Osman .Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku s.21). DOĞRU CEVAP: E) Ahsab-ı kehf hakkındaki Hıristiyanlar’ın soruları hakkında ÇÖZÜM:32 AÇIKLAMA: B seçeneği ‘’İcma Sebebiyle İstihsan’’ olup ıstıslahla ilgili değildir. Sorunun paragrafında da açıklandığı üzre maslahat, toplumun faydasına ve zararına olan ancak, hakkında naslarda delil bulunmayan konularda gerek içtihad ve gerekse icma yoluyla çözüm bulmaktır. Maslahat, zaruriyyat, haciyyat ve tahsiniyyat gibi sınıflara ayrıldığı gibi; muteber, mursel ve mülga gibi kısımlara da ayrılmaktadır. Kur’an’ın yazılması, toplanması, çoğaltılmasında fayda yani maslahat vardır. Fakat bu konuda nas yoktur. O zaman burada idareciler insiyatif almıştır. Şayet bu yapılmazsa Kur’an unutulacak zayi olacaktı. Hz. Ali yine maslahat temelli bir içtihad ortaya koymuş emanetçinin malı korumakla yükümlü olduğunu zarar meydana gelmesi durumunda bunun karşılanması gerektiğine hükmetmiştir. Yalnız burada içtihad ile maslahatı karıştırmayalım. Bu konu aynı zamanda Hz. Ali’nin bireysel içtihadıdır. Fakat yöntem olarak ıstıslahdır. Yine D ve E seçenekleri maslahata yönelik düzenlemelerdir(Şayet

bu konuyu yeterince anlayamadıysanız İstihsan ve Istıhlah konularını TDVİA

bölümünden okuyabilirsiniz). DOĞRU CEVAP: B) Zanaatkarın belirli bir süre zarfında teslim etmek müşterininde yaptırmak üzre, henüz ortada olmayan bir mal için sipariş vermesinin/almasının serbest bırakılması (istisna),

ÇÖZÜM:33 AÇIKLAMA: Sedd-i zerayi, harama giden yolların kapanması demektir. Aralarında nikah bağı olmayan kişilerin başbaşa kalması haramdır. Şayet bu duruma engel olunmazsa haram çiğnenir ve olumsuz durumlar meydana gelir. İşte sedd-i zerayi çerçevesinde aralarında nikah olmayan kişilerin başbaşa kalması önlenmiştir. Daha doğrusu bu durumun hikmeti sedd-i zerayidir(FÜ.İslam Hukuku Nişan). DOĞRU CEVAP: D) Sedd-i zerayi

8 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 9: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

ÇÖZÜM:34 AÇIKLAMA: ÖRF Toplumda genel kabul gören, sürekli veya baskın tatbikatı bulunan sosyal davranış biçimleri ve dildeki yerleşik kullanımlar anlamında bir terimdir. Şayet bir meseleye; naslarda (Kitap-Sünnet), icma, kıyas, istihsan, ıstıslah gibi yöntemlerde çözüm bulunamıyorsa, o zaman toplumda konu hakkındaki uygulamalara –örf, teamül- bakılır. Burada çıraklık ve ustalıkla ilgili başta hiçbir akit yapılmadığından bu konu ancak örf ile çözüme kavuşturulabilir. Tabiki bu örf yani örfe konu olan mesele yeni ortaya çıkmış değil önceden beri toplumda benimsenmiş olmalıdır. Hüccet Değeri Fakihler örfü şer’i delillerden saymışlardır. Fürui meselelerin birçoğunda hakem tayin edilmiştir. Özellikle yemin nezir ve talak gibi konularda lafızların manalarını tespitte örf en önemli hakem kabul edilmiştir. Mecellenin şu maddeleri örfle alakalıdır. Madde 36. Adet Muhakkemdir. Madde 37: Nasın istimali bir hüccettir ki anınla amel vacip olur. Madde 38: Âdeten mümteni olan şey hakikaten mümteni gibidir. Madde 40: Adetin delaletiyle ma’na-yı hakiki terk olunur. Madde 41: Adet ancak muttarid yahut galib oldukda mu’teber olur. Madde 43: Örfen maruf olan şey şart kılınmış gibidir. Madde 44: Beynettüccar maruf olan şey beyinlerinde meşrut gibidir. Madde 45: Örf ile tayin nass ile tayin gibidir(FÜ.Usul-u

Fıkıh,TDVİA Örf; 34. c. (16, 588 s.). DOĞRU CEVAP: E) Örf ÇÖZÜM:35 AÇIKLAMA: İmam Şafii, hem taklitçiliğe hemde hazır fetvalara karşı durmuştur. Eski görüşlerini terketmesinde yatan sebep Malikiler’in körü körüne İmam Malik’e bağlanmaları yani taklitçiliktir. Diğer taraftan Rey ekolü dediğimiz Irak fıkhını da yani tamamen akılcılığa dayalı bir metodu da benimsememiştir. O önceki nakilleri akıl süzgecinde geçirerek akıl ve nakli uzlaştırmıştır. Tabiki bu uzlaştırma didaktik bir yöntemle olabilirdi. O da, araştırma ve geliştirmeye açık olmasıdır. Yani şunu kabul etmemiş, sadece Hicaz –hadis- fıkhı: Hayır; yalnızca Irak fıkhı –rey, akıl yürütme- :Hayır. Akılla nakil arasında orta yolu bulurum demiştir(İzmir İlahiyat ,İslam Hukuku s.38-TDVİA İmam

ŞafiiBölümü,Osman Keskinoğlu Fıkıh Tarihi ve Usülü). DOĞRU CEVAP: D) Taklitçiliğe karşı çıkması

ÇÖZÜM:36 AÇIKLAMA: Nakıs vucup ehliyeti kişinin ana rahminde bulunduğu zamanla ilgilidir. Sağ olarak doğması halinde tam vucup ehliyetini kazanır. Kişinin geçirdiği hukuki evreler şu şekildedir: I.Bir insan ana rahmine düşüp doğumuna kadar nakıs vucup ehliyetine, II.Sağ olarak doğup ergenlik çağına gelinceye kadar tam vucup ehliyetine, III.Temyiz (iyiyi kötüden ayırt etme çağından buluğa kadar) çağında eksik eda ehliyetine, IV.Buluğ çağına gelip akılllı da olması durumunda ise tam eda ehliyetine sahip olur(Fırat (Elazığ) İlahiyat ,İslam

Hukuku s.129-Diyanet İslam İlmihali) DOĞRU CEVAP: B) Nakıs vucup ehliyeti

ÇÖZÜM:37 AÇIKLAMA: Kurban kesme mükellefiyeti için dördüncü şart, malî imkânın bulunmasıdır. Hanefî mezhebine göre, kurban kesmeyi vâcip kılan zenginliğin ölçüsü, zekâtta ve fıtır sadakasında aranan zenginlik ölçüsüyle aynı olup kişinin borçları ve aslî ihtiyaçları dışında 20 miskal (80.18 gr.) altına, ya da buna denk bir paraya veya mala sahip olmasıdır. Böylesi bir günde harcama yapmak için oturmuş zenginlik (nisâb-ı gınâ) aranmamış, o an için var olan ihtiyaçsızlık durumu (nisâb-ı istiğnâ) yeterli görülmüştür. Böyle kimse kurban kesmekle, fitre vermekle mükellef olup zekât ve fitre de alamaz. Kişinin bu tür zenginliğinde kurban bayramı süresindeki durumu ölçü alınır. Böyle bir malî imkâna sahip her müslümanın, akıllı ve bâliğ (ergen) olması kaydıyla kurban kesmesi gerekir(Diyanet İslam İlmihali II.c. Kurban s.6). DOĞRU CEVAP: D) Artıcı nitelikte (nisab-ı gına) mali güce sahip olması ÇÖZÜM:38 AÇIKLAMA: Ebû Hanîfe de dahil İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre, karısı ile hayızlı iken cinsî münasebette bulunan kimse günah işlemiştir. Allah’a bol tövbe ve istiğfar etmekten başka yapabileceği bir şey yoktur. İbn Abbas, Katâde, Evzâî, Ahmed b. Hanbel gibi İslâm âlimlerine göre ise hayızlı kadınla ilk günlerde kurulan cinsî münasebet için bir dinar (4,25 gr. altın) kanamanın iyice azaldığı bir dönemde yapılan cinsî münasebet içinse yarım dinar kefâret ödenmesi gerekir. Bu kefâret kocanın zorlamasıyla olmuşsa sadece ona, iki tarafın isteğiyle olmuşsa ayrı ayrı ikisine de gerekir. Cinsî temasın kasten, unutarak, haram olduğunu bilmeden veya hayız durumunu

9 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 10: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

farketmeden yapılmış olması sonucu etkilemez(Diyanet İslam İlmihali II.c. Kefaretler s.20). DOĞRU CEVAP: C) Hayızlı kadınla cinsî münasebet

ÇÖZÜM:39 AÇIKLAMA: Nikahın Lüzûm Şartları 1917 tarihli hukuk-ı Aile Kararnamesi de bu görüşü kanunlaştırmış ve 9 yaşından küçük kız çocukları ile 12 yaşından küçük erkek çocuklarının hiçbir kimse tarafından evlendirilemeyeceği, erginlik çağından itibaren kızda 17, erkekte 18 yaşa kadar ise hakimin velilerin iznini alarak evlendirebileceği esasını getirmiştir. Kadının dengi olmayan biriyle evlenmesi de veliye fesh davası açma yetkisi sağlar. Evlilikte denklik konusuna fıkıhta "kefâet" denir. Bu "erkeğin karısının ailesine dinî, ekonomik ve sosyal seviye bakımından denk olmasını ifade eder. Evliliğin sağlıklı uyumlu ve sürekli olması için fakihlerin çoğunluğu tarafından gerekli görülen kefâet şartına bazı fakihler, İslam'ın getirmiş olduğu eşitlik anlayışına aykırı olduğu düşüncesiyle karşı çıkmışlardır. Kefâetin bulunmasını bazı mezhepler nikah akdinin sıhhat şartı saymışlar, Mâlikîler ve çoğu durumlarda Hanefîler bunu bir lüzûm şartı olarak kabul etmişlerdir. Kefâeti nikahın sıhhat şartı sayanlara göre velinin izni olmaksızın yapılan evlilik akdi sahih değildir. Yine layık olduğu mehri şart koşmadan bizzat evlenen kadının nikahı da bağlayıcı değildir (gayr-ı lâzım). Böyle bir nikahta velinin nikahın feshini talep hakkı söz konusudur(FÜ.İslam Hukuku).Yani bu durumdaki kişiler -zorla evlendirilenlerin kendileri, kendisini mehirsiz nikahlayanların velileri- nikahı feshetme hakkına sahiptir. Unsurları, in‘ikad ve sıhhat şartları tamam olan yürürlük şartlarında eksiklik bulunan akde de mevkuf akit denir. Mevkuf akid yetkili kimsenin izin ve icâzet vermesine kadar doğuracağı sonuçlar bakımından fâsid nikâh hükmündedir. Diğer şartları tamam olup, bağlayıcılık (lüzum) şartlarında eksiklik bulunan akde gayri lâzım veya câiz akid denir. Fesih hakkı sahibi bu yönde bir talepte bulunup evliliği feshettirinceye kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur(Diyanet İslam İlmihali

II.c. Aile Hayatı s.210). DOĞRU CEVAP: C) Luzum ÇÖZÜM:40 AÇIKLAMA: Fıkıh eserlerinde talâk için “belirli bir lafız ya da onun yerine geçen bir sözle hemen ya da gelecekte nikâh bağının ortadan kaldırılması” ve “bir sebebe bağlı olmadan kocanın nikâhı sona erdiren tasarrufu” gibi tanımlar verilmektedir. Kocanın karısıyla belli bir bedel karşılığında anlaşmasıyla (muhâlea) veya hâkim kararıyla evliliğin sona

erdirilmesi de (tefrik) geniş anlamıyla talâk kapsamında görülmekle birlikte çağdaş İslâm hukukçularının genel temayülü, talâkın sadece “eşlerden birinin tek taraflı iradesiyle gerçekleşen boşama” anlamında kullanılması gerektiği yönündedir. Fesih, evlilik birliğinin akid anında var olan veya sonradan meydana gelen bir eksiklik yüzünden bozulmasıdır(TDVİA.Talak mad.c.39 s.16.586). DOĞRU CEVAP: B) Muhalea-Tefrik-Fesih ÇÖZÜM:41 AÇIKLAMA: Gabin müşteri ya da satıcı yönünden fiyat dengesizliği sebebiyle zarara uğramaktır. Dolayısıyla gabin -alıcı-satıcı- arasındaki fiyat yönünden dengesizliği –zararı- ifade eder(Diyanet İslam

İlmihali II.Alışveriş). DOĞRU CEVAP: A) Gabin ÇÖZÜM:42 AÇIKLAMA: Cenine karşı bir cinayet işlenmesi halinde gurre tabir edilen bir ceza tazminat ödenir. Gurrenin miktarının, sünnetteki tatbikat örneğinden (Ebû Dâvûd, “Dıyât”, 19; Tirmizî, “Dıyât”, 15) yola çıkarak beş deve, -altın ve gümüşün o asırdaki değerine göre- yaklaşık 212,5 gr. altın veya 1785 gr. (Hanefîler’e göre 1487,5 gr.) gümüş olduğu görülmektedir. Gurre ceninin mirası kabul edilir ve düşmesine sebep olan kimse hariç vârisleri arasında paylaştırılır. Gurrenin ödenmesi için çocuk düşürmenin kasten veya hata ile olması, anne veya baba tarafından işlenmesi farketmez. Şâfiî ve Hânbelî fakihleri gurre ile birlikte kefâret ödenmesini de gerekli görürler. Bu hükümler de İslâm’ın insan hayatına verdiği değerin açık bir göstergesidir (Diyanet

İslam İlmihali II.Haramlar-Helaller ,s.139). DOĞRU CEVAP: B) Gurre ÇÖZÜM:43 AÇIKLAMA: Hanefiler dışındaki üç sunni mezhep altın ve gümüşten yapılan süs eşyalarını kullanmayı ve bu tür kaplardan yeme-içmeyi haram saymışlardır. Bu noktada Şafii, ticaret içinde olsa haram demiştir. Maliki de altın ve gümüşün kılıç ve Mushaf (yani mushafın süslemesi, suyuyla yazılması gibi) haricinde kullanılmasını haram kabul etmiştir (Diyanet

İslam İlmihali II.Haramlar-Helaller ,s.88). DOĞRU CEVAP: E) Malikiler

10 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 11: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

ÇÖZÜM:44 AÇIKLAMA: Şâfiî fakih Nevevî, satrancın haram değil mekruh olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla bu konuda diğer alimlerden farklı bir görüşe sahiptir(Diyanet İslam

İlmihali II.Haramlar-Helaller ,s.121). DOĞRU CEVAP: A) Şafii ÇÖZÜM:45 AÇIKLAMA: E) Birine yumruk atmak, müessir fiillerin konusudur. Onun da cezası kısasa kısastır. Başlıca ta’zir cezaları şunlardır: Sopa, hapis, sürgün, sözlü uyarı, azarlama, teşhir, bazı haklardan mahrumiyet. Ta’zir suçları had suçlarından daha hafif sayıldığı için bunların cezasının da ilke olarak had cezalarından daha hafif olması benimsenmiştir (İzmir İlahiyat İslam Hukuku s.325) DOĞRU CEVAP: E) Birine yumruk atmak

ÇÖZÜM:46 AÇIKLAMA: İllet: İllet, kıyâsın dayandığı esastır. Kıyâsın esasını, nassların talîlinin oluşturduğu açıkça görülmektedir. Nassların talîlini kabul edenler, kıyâsı da kabul etmektedir. İlleti açıklayan veya ona işaret eden bir nass (veya icmâ„) bulunmadığı takdirde, illetin tespit edilmesi için, fıkhî ictihâda başvurmak: Fıkhî ictihâd da meselenin çeşitli vasıflarını ve bunlardan hangisinin hüküm için elverişli bir illet olabileceğini tespit ederek yapılır. İlletin bir ictihâd ile tespiti şu üç yolla olmaktadır: Tahrîcu‟l-Menât, Tenkîhu‟l-Menât, Tahkîku‟l-Menât(Ankara İlahiyat Usul-i Fıkıh s.197). DOĞRU CEVAP: C) Tenkîhu‟l-Menât ÇÖZÜM:47 AÇIKLAMA: “İslâm ahlâkı” sözünden ne kastedildiğini ifade etmeden önce “İslâm” tabirindeki ahlâkî mesaja işaret etmekte yarar vardır. İslâm, “teslim olma, kurtuluşa erme ve müsâleme” mânalarına gelir ve bu üç mânası ile ifade ettiği dinin üç temel hususiyetini anlatır. Bunlar içinde doğrudan ahlâkı ilgilendireni ise “müsâleme” anlamıdır. İslâm ile aynı kökten olan müsâleme, “çatışma ve zıtlaşmayı ortadan kaldırarak uyuşmak, anlaşmak, birbirinden emin olmak, dostça münasebetler kurmak” demektir ve bu anlamıyla ileride ayrıntılı olarak incelenecek olan hilim kavramıyla aynı mânayı ifade eder(Diyanet İslam İlmihali II. s.499). DOĞRU CEVAP: C) Musaleme

ÇÖZÜM:48 AÇIKLAMA: Kevseri'ye göre Ebu Hanife, haber-i vahidleri kullanırken şu kuralları uygulamaktadır. (1) -Eğer haber-i vahid-ki mürsel hadis de ona dahildir. -Kur'an'ın umum (universal) ve zahir (clear) ayetlerine, meşhur sünnet'e, İslam hukuku'nun başlıca hedeflerine (mevaridi'ş-şer) ve kendisinden daha sağlam (asahh) kabul edilen cihad hadise muhalif değil ise kabul edilir. (2) -Eğer haber-i vahid'in ravisi sika ise, haber-i vahid kabul edilir. (3) -Eğer haber-i vahid'in ravisi kendi rivayetini reddetmiyorsa, söylediğinin aksi davranmıyor ve fetva vermiyorsa o haber-i vahid yine kabul edilir. Ebu Hanife'nin cezalar (hudud) hakkında, birbiri ile çelişen haberler bulunduğu durumlarda, içerdiği ceza daha hafif olanı tercih ettiği de burada belirtilmelidir. Ebu Hanife'nin bizzat kendisinin ileri sürdüğü bu şartları taşımayan hadisleri reddetmesi, yukarıda zikredilen şartlara uymadıkları sebebiyle idi. (4) -Ravinin rivayet ettiği hadis ile ameeli terk etmesi : Böyle bir hadis, bizzat ravisi amel etmediği için, bağlayıcı etkiye sahip değildir(KSÜ İlahiyat Fakültesi

Dergisi2 (2003), s. 145-160). DOĞRU CEVAP: A) Ravi’nin, rivayet ettiği haber-i vahide muhalif amel etmesi

ÇÖZÜM:49 AÇIKLAMA: Ricâl İlmi Ricâl, Arapça’da adam, kişi anlamına gelen racül ( kelimesinin çoğuludur. Bu ilme ricâl ilmi ( رجلdenmesinin sebebi hadisi nakleden kişileri, yani râvîleri kendisine konu edinmesi sebebiyledir. Ricâl ilmi, hadis râvîleri hakkında, hadis rivayetine ehil olup olmadıklarını belirlemeye yönelik gerekli her türlü bilgiyi derlemek, korumak ve değerlendirmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Ricâl İlmi’nin bir diğer adı da Cerh ve Ta‘dîl İlmi’dir. Cerh (الجرح) yaralama, suçlama, ta‘dîl ( التعدیل) ise düzgün ve kusursuz kabul etme anlamına gelir. Hadis ilminde cerh, râvîler hakkında olumsuz kanaat belirtme, ta‘dîl ise râvîler hakkında olumlu kanaat belirtme anlamında kullanılır. Râviler, güvenilmez ve kusurlu şeklinde nitelendirilip hadisi Kabul edilmez diye damgalanınca, manevî yönden yaralanmış olmaktadırlar. Bu nedenle benzetme yoluyla fiziksel olarak yaralama anlamına gelen cerh kelimesi kullanılmaktadır. Cerh edene cârih, cerh edilmiş yani kusurlu bulunmuş râvîye mecrûh ( denir. Cerh yerine, mızrakla yaralama (روح جملاanlamına gelen ta‘n ( الطعن) kavramı da kullanılır. Ta‘dîl edene muaddil veya müzekkî; ta‘dîl ve tezkiye edilene âdil, adl veya sika; cerh-ta‘dîl faaliyetine nakd veya tenkîd, bu faaliyeti yapana da münekkid (çoğulu nukkâd) denir. Ricâl ilmi, hadis

11 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 12: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

âlimlerinin, insânî hatalara ve hadis uydurmacılığına karşı bir tedbir olarak geliştirdikleri ve başka medeniyetlerde görülmeyen İsnâd Sistemi’nin uzantısıdır(İLH.ÖNL.Hadis Tarihi ve Usülü

s.20). DOĞRU CEVAP: A) Cerh ve Ta’dil

ÇÖZÜM:50 AÇIKLAMA: Keşfu’l-hafâ Aclûnî’nin tam adı Keşfu’l-hafâ ve muzîlu’l-ilbâs amme’ş-tehere mine’lehâdîs alâ elsineti’n-nâs olan kitabı, halk arasında hadis diye dolaşan sözlerin hadis olup olmadığını ortaya koymak amacıyla yazılmış en hacimli eserdir(İLH.ÖNL.Hadis Tarihi ve Usülü

s.107). DOĞRU CEVAP: B) Keşfü’l-hafâ

ÇÖZÜM:51 AÇIKLAMA: Müstahrec Türü Eserler Müstahrecler, esas aldıkları eserdeki rivâyetleri, başka isnadlarını tespit etmek suretiyle kuvvetlendiren çalışmalardır. Esas alınan müellifin rivâyet ettiği hadislerin lafızlarıyla müstahrec yazarının rivâyet ettiği hadislerin lafızlarında ve mânasında mutlak uygunluk şart değildir(İsmail

Cerrahoğlu Hadis Tarihi ve Usülü). DOĞRU CEVAP: D) el-Müstahrec

ÇÖZÜM:52 AÇIKLAMA: Mevkuf Hadis Sahabilere nispet edilen söz, fiil ve onaylara (takrirlere) mevkuf hadis denir. Mesela Hz. Ömer'in (r.a.): “Vallahi biliyorumki sen bir taşsın insanlara ne yarar nede zarar veremezsin. Eğer ben Resülullah sallallahu aleyhi ve sellemi seni öperken görmeseydim seni öpmezdim. “Sözü”1 kavli bir mevkuf hadistir.5.Buhârî, Hac, 5; Müslim, Hac, 251. DOĞRU CEVAP: C) Mevkuf

ÇÖZÜM:53 AÇIKLAMA: ’’Ev kema gal’’ ifadesi -yahut buna benzer bir şey söyledi- demektir. Mana ile rivayette bazen bir kelime veya cümle değişik şekilde rivayet edilmiştir. Burada kesinlik kullanmak yerine bu ifade kullanılmıştır. DOĞRU CEVAP: B) Hadislerin mana ile rivayeti.

ÇÖZÜM:54 AÇIKLAMA: es-Semâ’ min lafzı’ş-şeyh, el-Kırâatü ale’ş-şeyh) Semâ’ işitmek ve dinlemek anlamında سمع (semia) fiilinin masdarıdır. Terim olarak semâ, hadis hocasının (şeyh) hadislerini okuması, talebenin veya talebelerin de bizzat ondan işiterek hadisleri alması anlamındadır. İmlâ’ yöntemi de semâ’ içerisinde sayılmaktadır. İmlâ’ sözlükte, yazdırma demektir. Hadis terimi olarak, hocanın hadisi talebeye yazdırmasıdır. Kırâat, okumak anlamındaki قرا (karae) fiilinin masdarıdır. Terim olarak kırâat, talebenin hadisleri bizzat hadis hocasına okuması veya başkasının okuduğunu işitmesi suretiyle hadisi almasıdır. Bu metotta talebenin kitaptan veya ezberinden okuması, hocanın da söz konusu hadisi ezberinden veya elindeki yazılı nüshadan takip etmesi arasında fark yoktur(İLH.ÖNL.Hadis Tarihi ve Usülü s.202). DOĞRU CEVAP: B) Sema İmla Kıraat ÇÖZÜM:55 AÇIKLAMA: Sözlükte “ezberlemek, korumak” anlamına gelen hıfz kökünden türemiş olup “ezberlenmiş ve korunmuş” demektir. Terim olarak “rivayetleri birbirine zıt iki sika râviden daha güvenilir olanın rivayet ettiği hadis” mânasında kullanılır. Buna göre mahfûz hadis sahih hadisin bir çeşidi olup şâz hadisin karşısında bir konumda bulunmaktadır (TDVİA.Mahfuz,c.27 s.334). DOĞRU CEVAP: D) Mahfuz ÇÖZÜM:56 AÇIKLAMA: Hadis ilminde mu‘cem bir telif türü olup râvilerine göre tertip edilen kitapları ifade etmektedir. Bu kitaplar ya ilk veya son râvilerine (müellifin hocaları) yahut râvilerin ülkelerine göre alfabetik olarak kaleme alınır. Her râvinin adı altında rivayet ettiği bütün hadisler toplanabildiği gibi özellikle âlî isnadlılarından seçmeler yapılarak rivayetlerinden örnekler de verilebilir (Şâkir Mahmûd Abdülmün‘im, el-

Müʾerriḫu’l-ʿArabî, XV/40 [1989], s. 158).TDVİA.c.30 s.345-46. DOĞRU CEVAP: B) Mu’cem ÇÖZÜM:57 AÇIKLAMA: Diğer seçeneklerin doğruluğunda şüphe yoktur. E seçeneği ise Kabe’ye değil putlara sunulan yiyeceklerin saklanmasıdır. Hukûme veya Emvâl-i Muhaccere: Bu görev putlara sunulmuş olan malların saklanmasıdır. Sehmoğullarından Hâris b. Kays buna bakıyordu (İsmail Sarıçam Hz.Muhammed ve Evrensel

Mesajı s.29). DOĞRU CEVAP: E) V

12 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 13: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

ÇÖZÜM:58 AÇIKLAMA: "Andolsun ki Allah size birçok yerde ve sayınızın çokluğundan dolayı övündüğünüz, fakat çokluğunuzun size fayda vermediği, yeryüzünün bütün genişliğine rağmen dar gelip de sonunda arkanızı dönüp kaçtığınız Huneyn Savaşı'nda da size yardım etmişti" (et-Tevbe 9/25). Ayrıca, ganimetlerden müellefe-i kulub’a (kalpleri İslam’a ısındırılmak istenenlere) verilen ilk pay bu savaşta kazanılan ganimetten verilmiştir(TDVİA Huneyn 18. c. (16,

555 s.) DOĞRU CEVAP: C) Huneyn ÇÖZÜM:59 AÇIKLAMA: Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Ali ile birlikte bir grup sahâbî Hz. Peygamber’i korumak için etrafında bir halka oluşturdular. Ebû Dücâne vücuduyla onu bir kalkan gibi koruyor, Sa‘d b. Ebû Vakkas da düşmana ok atıyordu. Düşmanın kılıç darbelerine karşı Resûl-i Ekrem’i koruyan Talha b. Ubeydullah aldığı yaranın etkisiyle çolak kaldı. Bu arada Mus‘ab b. Umeyr, İbn Kamîe tarafından şehid edildi. Bunun üzerine Resûlullah sancağı Hz. Ali’ye verdi. Mus‘ab’ı öldüren İbn Kamîe, Hz. Peygamber’i öldürdüğünü sanmış ve Peygamber’in öldürüldüğünü etrafa yaymaya başlamıştı. Bu şâyianın etkisiyle müslümanlar panik içerisinde dağılmaya başladılar. Bazıları parolayı unuttu, bu durum birbirlerini öldürüp yaralamalarına yol açtı. O esnada Resûl-i Ekrem’i gören Kâ‘b b. Mâlik, “Ey müminler, müjde! Resûlullah burada” diye haykırınca Müslümanlar toparlandı. Hz. Peygamber, etrafında sahâbîler olduğu halde Uhud kayalıklarına çekildi (TDVİA.Uhud Savaşı, 2012. 42. c. (16, 619 s.) DOĞRU CEVAP: B) Ka’b b. Malik ÇÖZÜM:60 AÇIKLAMA: Araplar arasında cesaretiyle şöhret kazanan Amr b. Abdüved mübâreze için bir savaşçı istedi. Henüz genç yaşta bulunan Hz. Ali mübâreze için onun karşısına çıktı. Resûl-i Ekrem Ali'ye kılıcını verdi ve sarığını sardı. Amr, başlangıçta küçümsediği Hz. Ali tarafından bir kılıç darbesiyle yere serildi. Onunla birlikte hendeği geçenler de geri çekilmek zorunda kaldılar. Nevfel b. Abdullah ise hendeğe düşerek öldü (TDV, 1998. 17. c. (16, 553 s.). Hendek savaşında casusluk yapan sahabi Huzeyfe el-Yeman’dır. DOĞRU CEVAP: B) Amr b. Abdüved

ÇÖZÜM:61 AÇIKLAMA: Hicretin dokuzuncu yılında Temîm heyeti ile birlikte Medine’ye gelen ve yanında birkaç kandil ile fitil ve yağ getiren Temîm ed-Dârî, bir cuma gecesi hizmetçisine Mescid’de kandilleri direklere astırarak yaktırır. Hz. Peygamber Mescid’e gelince bunları kimin yaktığını sorar. Temîm ed-Dârî’nin yaptığını öğrenince ona şunları söyler: “Sen İslâm’ı nurlandırdın. İslâm’ın mescidini süsledin. Allah da seni dünyada ve ahirette nurlandırsın”. Bu olay Hz. Peygamber’i o derece etkiler ki, Temîm ed-Dârî’ye kandilleri asan hizmetçinin adını sorar. Fetih olduğunu öğrenince onun adını Sirâc (kandil) olarak değiştirir. Sahâbe arasında yer alan Sirâc, Mescid-i Nebevî’yi aydınlatma ve isim değiştirme olayını bizzat kendisi anlatmıştır (İsmail Sarıçam

Hz.Muhammed ve Evrensel Mesajı s.282). DOĞRU CEVAP: B) Temim ed-Dari ÇÖZÜM:62 AÇIKLAMA: Kur’an’ın toplanması kararı Hz.Ebubekr’in içtihatları arasında yer almaz. Çünkü bu şura (istişare heyetinin kararı) yoluyla alınmıştır. Bu konu diğerlerinden önemi bakımından ayrılır. Yani tek başına böyle bir konuda içtihat edilemez. Kur’an’ın bu dönemde toplanmasındaki amaç kaybolma, istinsahı ise zayi olma endişesi sebebiyledir. Yani Hz.Ebubekr, Kur’an’ı toplatarak kaybolmasını, Hz.Osman’da mevcuttaki tek nüshanın zayi olma endişesini taşıdığından çoğaltmayı gerçekleştirmiştir. Tabi kıraat farklılığından ötürü bazı anaşmalıklar çıkmış ve bu noktada Kureyş lehçesi esas alınarak çoğaltılmıştır. Müllefetü’l-Kulûb: Sözlükte “yakınlaştırmak, birleştirmek, ısındırmak” anlamındaki elf (ülfet) kökünden türeyen müellefe ile kalbin çoğulu kulûb kelimesinden oluşturulmuş müellefetü’l-kulûb (müellefe-i kulûb) terkibi “gönülleri ısındırılan, yumuşatılan kimseler” demektir. Terim anlamını Tevbe sûresindeki (9/60) “el-müellefetü kulûbühüm” ifadesinden alan tamlama, maddî ihsanda bulunmak suretiyle gönüllerinin İslâm’a ve müslümanlara karşı yumuşatılması arzulanan gayri müslimleri, kendilerinin veya bağlılarının İslâm’ı benimsemesi umulan yahut zarar vermelerinden korkulan veya düşmana karşı himayeleri istenen nüfuz sahibi kimseleri ve dinde sebat etmeleri arzulanan yeni mühtedileri belirtmek için kullanılmıştır. Âyette zekâtın sarf yerleri arasında müellefe-i kulûb da sayılmakta, ayrıca iki âyette (Âl-i İmrân 3/103; el-Enfâl 8/63) elf kökünden türeyen fiiller sözlük anlamıyla geçmektedir. Bu kavrama pek çok hadiste de rastlanmaktadır. Cengiz

Kallek, “Müellefetü’l-Kulûb”, TDVİA, c. 31, s. 475.

13 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 14: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

Müellefetü’l–Kulub hisselerinin kaldırılmasını teklif eden Hz. Ömer, kaldıran Hz. Ebubekir’dir. Kaldırılma sebebi: İslamın güçlenmiş olmasıdır. DOĞRU CEVAP: C) I, II ve III ÇÖZÜM:63 AÇIKLAMA: Abdurrahman b. Avf, ihtilafı giderici bir teklifte bulunarak şöyle dedi: “Hanginiz hilafet hakkından vazgeçerek içinizden en faziletlisini seçmek üzere hakemlik görevini kabul eder?” Bu soruya hiç biri cevap vermediler. Kendisi, Ben halife seçilmekten vazgeçiyorum diyerek özveride bulunup, Hz.Ali dışındaki şura üyelerinin hepsi Abdurrahman b. Avf’ın şura başkanlık görevini kabul etmesini istemelerine rağmen, Hz. Ali’den bir ses çıkmadı. Abdurrahman b. Avf: “Ey Ebu’l-Hasan, sen ne dersin?” diye sorunca Hz. Ali, “Hakkı tercih edeceğine, arzularına tabi olmayacağına, akrabalık gayreti gütmeyeceğine (Zira Abdurrahman b. Avf, Osman’ın akrabasıydı) ve Müslümanların hayrına çalışmayı ihmal etmeyeceğine teminat ver” dedi. Abdurrahman b. Avf: “Sizin için yaptığım seçime razı olacağınıza ve muhalefet edenlere karşı beni destekleyeceğinize dair söz veriniz. Ben de size akrabalık gayreti gözetmeyeceğime ve Müslümanların hayrına çalışacağım, Allah adına yemin edermisiniz?” dedi.1

1.FÜ.İslam Tarihi.Hz.Osman DOĞRU CEVAP: D)Abdurrahman b. Avf ÇÖZÜM:64 AÇIKLAMA: Harre Savaşı1 Emevî kuvvetleri şehri dört bir taraftan kuşatma altına almalarına rağmen içeri giremedikleri için başlangıçta savaş Medineliler'in lehine gelişmişti. Fakat Mervân b. Hakem'in Benî Hârise'nin savunduğu bölgeye giderek onlarla anlaşması sonucunda aleyhlerine döndü ve buradan şehre giren Müslim'in askerleri kısa sürede her tarafı ele geçirdi (27 Zilhicce 63/27 Ağustos 683). Müdafilerin başında bulunan Abdullah b. Hanzale ve sekiz oğlu öldürüldü; Kureyş'in lideri olan Abdullah b. Muti ise kaçmayı başararak Abdullah b. Zübeyr'in yanına sığındı. Medineliler'in kayıpları hususu da (300 den 10.000'e kadar) üzerinde tartışılan diğer bir konudur. Halîfe b. Hayyât, Vâkıdî, Vesîme ve Ebü'l-Arab, savaşta ölenlerin listesini vererek bunların sayısını 300 kişiyle sınırlandırırlar; ancak bu rakamı daha fazla gösterenler de bulunmaktadır. Bu savaşta ensar ve Kureyş'ten çok seçkin şahsiyetler (180'den 700'e kadar) ölmüştür; bir rivayete göre aralarında seksen sahâbî bulunmaktaydı. Saîd b. Müseyyeb bir rivayetinde (Buhârî, "Meğâzî", 12), üç fitnenin ikincisi olarak Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonra Harre

Vak'ası'nı göstermekte ve bu savaş sonucunda Hudeybiye ashabından kimsenin kalmadığını söylemektedir (DİA, XIII, 157). Klasik kaynakların bir kısmına göre şehir üç gün mubah kılınmış (herşey serbest), insanların canlarına ve mallarına kastedilmiş, tecavüzler sonucunda doğan çocuklara da "evlâdü'I-Harre" denilmiştir.1.

(DİA,Harre Savası s.246). DOĞRU CEVAP: A) Harre ÇÖZÜM:65 AÇIKLAMA: Bermekîler Abbâsî dâveti Horasan’da ortaya çıktığında, Halid b. Bermek bu çağrıya en büyük destek verenlerden biri olarak görünmüştür. Ebû’l-Abbas es-Seffah, onu yanına çağırtıp, Halid b. Bermek, bu güzel yaşantısı ve takdir edilen valiliği ile H.163/M.778 yılındaki ölümüne kadar makamları bir bir tırmanmıştır. Hâlid b. Bermek’in oğlu Yahya, insanların en terbiyeli, faziletli ve örnek şahsiyetlerinden biridir. Yahya (H.158/M.775) yılından itibaren çeşitli devlet makamlarında görevler üstlenmiştir. Harun Reşîd’in, Bermekîler’e bu kadar yetki vermesi, onların aleyhine olmuştur. Bu âileyi çekemeyen bazı kişiler, devamlı onların aleyhinde olmuşlar ve halifeyi de kendi saflarına çekerek Bermekîler’i ortadan kaldırtmışlardır. Daha sonra Halifenin, onları ortadan kaldırdığına çok pişman olduğu gözlemlenmiştir. Mevâlîden olan Bermekî vezir âilesi, Mansûr devrinden itibaren uzun müddet iktidarını devam ettirmişler, ancak Bermekîler devlet içinde halife kadar kudret sahibi olmuşlardır. Hârûn Reşîd, H.187/M.803 yılında tarih kitaplarının net olarak ortaya koyamadığı bir bahane ile Bermekî âilesini bertaraf etme yoluna gitmiştir. Hârûn Reşîd’in ölümünden sonra, oğulları Emîn ve Me’mûn arasındaki hilâfet mücadelesi, aynı zamanda Arap ve İranlı unsurun iktidar mücadelesi durumuna dönüşmüştür. Anne ve baba tarafından Abbâsî ailesine mensup olan Emîn’i Araplar, annesi İranlı bir câriye olan Me’mûn’u da İranlılar destekliyorlardı. Bu durum sonunda Me’mûn’un galip gelmesi ile Araplar devlet idaresinden tamamen uzaklaştırılmıştır(Fırat Üniversitesi

İlahiyat İslam Tarihi Harun Reşid Dönemi) DOĞRU CEVAP: A) Harun Reşid ÇÖZÜM:66 AÇIKLAMA: Tuğrul Bey’in Şiî-Büveyhîler üzerindeki kesin hâkimiyeti Abbasî halifesini gururlandırmış ve mutlu etmişti. Tuğrul Bey, Bağdat’a girince Halife kendisine ikramlarda bulunmuş ve onu büyük bir törenle karşılamıştı. Sarayında kabul ettiği Tuğrul Bey’e hil’at giydirerek “Rükneddin” unvanını vermişti.

14 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 15: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

Zilkade 449/Ocak 1058’de yapılan törende de Halife, Tuğrul Bey’e yedi siyah hil’at giydirmişti. Bunun anlamı, cihan hükümdarlığının Selçuklu Sultanına tevdi edilmesiydi. Yine bu bağlamda ona Sultanu’l- Mağrib ve’l-Maşrık (Doğu ve Batı’nın Sultanı)’ı unvanı verdi. Bütün bunlar Halife’nin, Tuğrul Bey’in siyasi ve askerî otoritesini tanıması anlamına geliyordu. Sultan’a siyasî yetkilerini devreden halife sadece dinî bir lider olarak kalmıştı (Ankara İlahiyat İslam Tarihi s.106). DOĞRU CEVAP: A) Tuğrul Bey ÇÖZÜM:67 AÇIKLAMA: Kadıların bakmaktan aciz kaldıkları her davaya mezâlim mahkemelerinde, bu kadılardan daha yetkili sâhibu’l-mezâlim denilen hâkimler bakarlardı. Kısaca bu kurum, yüksek memurların işledikleri suçlara bakardı (TDVİA Abbasiler;Ankara İlahiyat

İslam Tarihi s.127). DOĞRU CEVAP: E) Boşanma davalarına bakmak. ÇÖZÜM:68 AÇIKLAMA: Mehdî inancı ilk olarak Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. Hanefiyye’nin ölümünün (81/701) ardından aşırı Şîa gruplarından Keysâniyye’de ortaya çıkmıştır. Onların anlayışına göre Muhammed b. Hanefiyye ölmeyip Radvâ dağında gizlenmiştir. O, kıyametin yaklaştığı bir zamanda mehdî olarak zuhur edip dünyayı adaletle yönetecektir. İsnâaşeriyye (İmamiyye) kaynaklarında ise mehdînin on ikinci imam Muhammed b. Hasan el-Askeri olduğu, onun ölmeyip 260 (874) yılında gizlendiği (gaybet), kıyametin yaklaştığı dönemde ortaya çıkacağı, beş, yedi veya dokuz yıl hüküm sürüp bütün müslümanları hâkimiyeti altına alacağı, iktidarı sona erince de kıyametin kopacağı şeklinde bilgi verilir. Sünnî kaynaklarda geçen rivayetlerde mehdî, tarihî bir şahsiyet olarak nitelendirilmezken Keysâniyye ve Şîa’da başka telakkiler hâkim olmuştur(TDVİA.Keysaniyye). DOĞRU CEVAP: A) Keysaniyye ÇÖZÜM:69 AÇIKLAMA: MÜRCİE MEZHEBİ İsimlendirme ve Kavramsal Çerçeve Mürcie kelimesi, "tehir etmek, "ümit vermek" anlamlarına gelen "ircâ’" kökünden türetilmiş çoğul bir isimdir. Kur'an-ı Kerim'de ircâ’ kelimesi bu manalarda çeşitli şekillerde geçmektedir (A'râf, 8/111;

ayrıca bk. Tevbe, 9/16; Şuara, 26/36). Mürtekib-i kebîre (büyük

günah sahibi müslüman) hakkındaki son kararı Allah'a ve âhiret gününe bırakan bu gruba, "tehir edenler, erteleyenler" anlamında "Mürcie" denmiştir. Ayrıca Mürcie kavramı "amelleri niyet ve inançtan sonraya bırakan", "büyük günah işleyenlere ümit veren" veya "imanı sırf dille ikrardan ibaret gören" şeklinde de tanımlanmıştır (İLH.ÖNL.Mezhepler Tarihi.s.43). DOĞRU CEVAP: A) Mürcie ÇÖZÜM:70 AÇIKLAMA: Söz konusu bu olay, Zeydiyye’nin imâmet nazariyesinin omurgasını oluşturan efdal (en faziletli) ve mefdûl (daha az faziletli) nazariyesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Buna göre, hilâfet için gerekli vasıflara sahip en uygun kişi olan Hz. Ali dururken (efdal), daha az faziletli olan Ebû Bekir ve Ömer (mefdul), adaletle hükmetmeleri koşuluyla imam olabilir. Zeyd b. Ali’nin bu görüşü, Zeydiyye’nin imâmet nazariyesinin şekillenmesinde büyük önem taşımaktadır (Gökalp,

2006). (İLH.ÖNL.Mezhepler Tarihi.s.104). DOĞRU CEVAP: C) Efdal-Mefdul ÇÖZÜM:71 AÇIKLAMA: Daha sonra bazı sınırlı tasarruflara maruz kalmış olmakla birlikte, fırkanın temel inançları, Hamdan el-Hâsibî tarafından düzenlendiği kesin olan Kitabü’l-Mecmû’ya dayanır. On altı sureden oluşan kitabın "şehâdet" adını taşıyan on birinci suresindeki şu ifade, fırkanın temel akidesini teşkil eder: "Ben şehadet ederim ki Ali b. Ebî Talib'ten den başka ilah, Muhammed Mahmûd'dan başka hicâb, Selmân-ı Fârisî'den başka bâb yoktur." Burada Ali "mânâ", Muhammed "isim" yahut "hicâb", Selman ise "bâb" olarak anılmakta; ilki "ayn", ikincisi "mim", üçüncüsü "sin" harfiyle sembolize edilmektedir). (İLH.ÖNL.Mezhepler

Tarihi.s.154). DOĞRU CEVAP: B) Nusayrilik ÇÖZÜM:72 AÇIKLAMA: Gerek kaynaklarda gerekse yapılan saha çalışmalarında Yezidîler’in kelime-i şehadeti, Lâ ilâhe illallah, Emin Cebrâil Habîbullah (Allah’tan başka ilah yoktur, Emin Cebrail Allah’ın sevdiğidir) şeklinde tespit edilmiştir. Burada Emin Cebrail’den maksat Melek Tavus’tur. Şeytan diye de anılan Melek Tavus, Yezidîliğin en önemli sembolüdür ve horoz şeklinde tersim edilir. Kelime-i şehadetten biraz daha uzun olan ve sabah

15 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 16: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

kalkarken ve akşam yatarken okunan şu üç ibarelik söz de Yezidîliğin temel inançlarını teşkil eder: “a) Melek Tavus’un Allah’ın meleği ve elçisi olduğuna, b) Şeyh Adî’nin Allah’ın meleği ve Yezidîler’in mürşidi olduğuna, c) Sultan Yezid’in Allah’ın meleği, dünyanın nuru ve insanlığın sevinci olduğuna iman ederim.”

(İLH.ÖNL.Mezhepler Tarihi.s.165). DOĞRU CEVAP: C) Yezidilik ÇÖZÜM:73 AÇIKLAMA: Samsara, dünyadaki doğum-ölüm-yeniden doğuş döngüsünü ifade eder. Karma ise ruhun bu fasit dairedeki hareketini düzenleyen prensibin adıdır. Samsara inancı, dilimizde daha ziyade tenasüh veya ruh göçü kavramıyla ifade edilir (Şinasi GÜNDÜZ Dinler

Tarihi). DOĞRU CEVAP: C) Samsara (Tenasüh)-Karma ÇÖZÜM:74 AÇIKLAMA: Evharist/Konmünyon İsa'nın çarmıha gerilmeden önce havarileriyle yediği son akşam yemeği anısına icra edilen bu sakrament, tüm Katolik, Ortodoks ve Protestan Hıristiyanlarca düzenli olarak Pazar günleri yapılmaktadır. 'Kutsal Komünyon', 'Mass', 'Rabbin Son Akşam Yemeği' ve 'Ekmek ve Şarap Ayini' olarak da bilinen bu ayine iştirak eden Hıristiyanlar, İsa'nın bedenini ve kanını temsil eden ekmek ve şaraba hissedar olur ve böylece Rab İsa Mesih ile bütünleşirler (GÜNDÜZ Şinasi Yaşayan Dünya Dinleri s.100). Not: Burada şu ayrıntıyı da gözden kaçırmayınız! Bu sanktrament vaftizle birlikte tüm hıristiyan mezheplerince kabul edilmekte ve uygulanmaktadır. Yani bu konuda onlar arasında icma vardır, ihtilaf yoktur. DOĞRU CEVAP: C) Evharist/komünyon ÇÖZÜM:75 AÇIKLAMA: Adventistler İsa Mesih'in ikinci kez dünyaya gelişiyle birlikte kıyametin kopacağına ve "Bin Yıllık Tanrısal Krallığın (milenyum)" kurulacağına inanan ve bunun en kısa zamanda gerçekleşeceği beklentisini taşıyan Adventistler 19. yüzyılda Amerika'da ortaya çıkan Protestan kökenli bir akımdır. William Miller (1782-1849), Amerika'daki Adventizm hareketinin kurucusudur. Temel Öğretileri

Temel inanç konularında diğer Hıristiyanlardan farklı olmayan Adventistler "İsa Mesih'in Dönüşü", "Göksel Mabed", "Cumartesi Ayini" ve "Üç Melek Mesajı" gibi konularda diğerlerinden ayrılmaktadırlar. "Bin Yıllık Tanrısal Krallık" başlayacak ve gerçek Hıristiyan müminleri bu ilahi krallıkta İsa Mesih ile birlikte yaşayacaklardır. Bu bin yıllık (millenium) süre içerisinde İsa Mesih evlendirilecek, her Hıristiyan da dünyadaki kendi eşleriyle eşlenecektir ve dünya hayatına benzer bir hayat sürülecektir. Bu "Tanrısal Krallık" olarak tanımlanan bin yılın bitiminde İsrafil sura üfleyecek ve kabirlerde uykuda olan bütün günahkarlar ve kafirler diriltilecektir. Mahkemeyi bizzat İsa Mesih yönetecek ve günahkarlar ateşle cezalandırılacaktır. İbadet Anlayışları Adventistlerin diğer Hıristiyanlara karşı en ayırt edici özellilerinden birisi cumartesi ayinleridir. Adventistler tıpkı Yahudiler gibi ibadetlerini cumartesi günü yapmaktadır. Haftanın yedinci günü olarak kabul edilen cumartesiyi (sebt gününü) ibadet günü olarak seçmelerinden dolayı kendilerine Yedinci Gün Adventistleri denilmiştir. Adventistler "çocuk vaftizini" kabul etmemektedir. Onlar alkole karşı oldukları için bu ayinde şarap yerine üzüm suyu içilmektedir. Akşam yemeğinde yenilen "mayasız ekmek" ve "üzüm suyu" İsa'nın bedenini ve kanını sembolize etmektedir (GÜNDÜZ Şinasi Yaşayan Dünya Dinleri s.175). DOĞRU CEVAP: D) Adventisler ÇÖZÜM:76 AÇIKLAMA: Samiriler (Samaritanlar) Samiriler, MÖ 722 yılında kuzeydeki İsrail krallığının Asurlular tarafından yıkılmasından sonra ortaya çıkmıştır. Asurluların, bölgedeki kontrollerini sağlamak için Asur'dan bir grup insanı buraya getirip yerleştirdiği, bu grubun daha sonra Yahudi inançlarını benimsediği ve böylelikle Samiriliğin ortaya çıktığı ileri sürülür. Yahudiler, İsrail ırkından olmadıkları iddiasıyla Samirileri gerçek Yahudi kabul etmemiş, onları daima dışlamışlardır. Samiriler bugün lsrail'in Nablus şehrinde ve Tel-Aviv yakınlarındaki Holon kasabasında yaşamaktadır. Dini merkezleri Nablus'tur. Yahudilerle Samiriler arasında, mezhep farklılığından öte bir farklılık vardır. Her şeyden önce Samiriler Yahudi ismini kullanmazlar. Onlar Hz. Musa'nın dininin gerçek uygulayıcısı olarak kendilerini görürler. Ellerinde, Yahudilerinkinden farklı bir Tevrat nüshası vardır. Samirilerin Tevrat'ı ile Yahudilerin elinde bulunan Tevrat arasında altı bine yakın fark bulunmaktadır. Samirilerin kıblesi Kudüs değil, Nablus'taki Gerizim Dağı'dır. Onların ibadet biçimleri, Yahudilerinkine göre Müslümanların ibadet

16 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z

Page 17: ---CEVAPLAR--- · 2021. 1. 26. · itibariyle naslara aykırı olamaz. Sonuç olarak; İbn Kesir, Kur’an’ı sadece rey ile tefsir etmemiştir (İLH.ÖNL.Tefsir Tarihi ve Usülü

biçimlerine daha yakındır. İbadet öncesinde abdest alırlar. İbadet yerlerinde camilerde olduğu gibi halı ve kilim vardır. İbadetleri, namaza büyük oranda benzemektedir. Rüku ve secde gibi erkanları vardır. (Şinasi Gündüz Yaşayan Dünya Dinleri s.250). DOĞRU CEVAP: E) Samiriler

ÇÖZÜM:77 AÇIKLAMA: Hümanizm ve Din Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, hümanizm ya da daha Türkçe bir ifadeyle insancılık, kendisine çok belirsiz anlamlar verilebilen ve çok farklı tanımları yapılabilen bir kavramdır. Bunlar arasında iki tanesi daha belirgindir ve hümanistlerin din anlayışlarının anlaşılması açısından da daha ufuk açıcıdır. Hümanizm, "dinden bağımsız bir kültür kurmak" isteyen modern insanın yeni hayat anlayışını ve duygusunu dile getiren bir akımdır yahut benzer ifadelerle o, "insanın yazgısının insanın kendisi dışında hiçbir güce emanet edilemeyeceğini" savunan, "özünde, ateizme ya da agnostisizme dayanan ve dini ya da dini inancı dışlayan" bir yaşam görüşüdür. Batı' da yazılmış eserlerde birinci tanıma da yer verildiğinin bilinmesinde yarar vardır. Zira bu, hem hümanizm (insancılık) kavramına ve ilk dönemin gerçek hümanistlerine haksızlık yapılmasını önlemekte hem de Mevlana ve Yunus Emre gibi Müslüman düşünür, mutasavvıf ve şairlerin hümanist olup olamayacakları gibi bir anlamda yersiz ama bitmez bir tartışmanın basit ve makul bir çözümüne yol açmaktadır. Özellikle din anlayışları açısından bakıldığında hümanizmle ilgili tarihsel dönemlerin farklılığı da ayrı bir önem arz etmektedir. 20. yüzyılda dinleri sorulduğunda 'hümanist' diye cevap veren ve hümanizmin bir din olduğunu iddia eden ama gerçekte savundukları görüşün basit bir ateizm ve evrimci naturalist felsefeden pek farkı olmayan insanlar da vardır (Şinasi GÜNDÜZ, Yaşayan Dünya Dinleri s.451). DOĞRU CEVAP: C) Humanizm ÇÖZÜM:78 AÇIKLAMA: Kefaret (Atonement) Öğretisi Hıristiyan inancına göre insanlığın babası olan Adem, Tanrı ile yaptığı ahdi bozmuş ve itaatsizliğiyle Tanrı ile insanlığın arasını açmış, diğer bir deyimle insanlığı Tanrı'ya yabancılaştırmıştır. İsa ise kanıyla Adem'in Tanrı'ya itaatsizliğinin bedelini ödemiş ve bu şekilde Tanrı ile insanlığın uzlaşmasını sağlamıştır. İsa'nın üçüncü günde ölümden dirilmesi bu evrensel kefaretin ve ölüme galip gelmenin delilidir. İsa'ya inananlar artık ondan yabancılaşmamakta, bilakis

onun çocukları olmaktadır (GÜNDÜZ Şinasi Yaşayan Dünya

Dinleri s.97). Burada, Atonement’in Türkçe anlamıyla karşılığı olan “kefaret öğretisi” hangisidir? Şeklinde de sorulabilir. Cevap yine aynı olur. DOĞRU CEVAP: E) Atonement ÇÖZÜM:79 AÇIKLAMA: Rivayet sözlü metinlerden oluşur. Halbuki Mektuplar adından da anlaşılacağı gibi yazılı metinlerdir. 1. Rivayete dayanan kutsal yazılar: Bunlar Markus, Matta, Luka veYuhanna İncilleri ve Resullerin İşleri adlı kitaplardır. 2. Mektuplar: Pavlus'un 13 mektubu (Romalılara Mektup; Korintlilere Birinci Mektup; Korintlilere İkinci Mektup; Galatyalılara Mektup; Efeslilere Mektup; Koloselilere Mektup; Selaniklilere Birinci Mektup; Selaniklilere İkinci Mektup; Timoteyus'a Birinci Mektup; Timoteyus'a İkinci Mektup; Titus'a Mektup; Filimun'a Mektup), İbranilere Mektup, Yuhanna'nın Üç Mektubu; Petrus'un İki Mektubu, Yakub'un Mektubu ve Yahuda'nın Mektubu. 3. Apokaliptik yazılar: Bu kısmı da 1545 yılında yapılan Trent konsilinde Yeni Ahit külliyatına dahil edilen, Tanrı'nın nihai zaferi konusunda vizyonvari bir şekilde bilgi veren Vahiy kitabı oluşturmaktadır (GÜNDÜZ Şinasi Yaşayan Dünya Dinleri s.80). DOĞRU CEVAP: E) Mektuplar ÇÖZÜM:80 AÇIKLAMA: İnkarnasyon/Hulul ya da Tenleşme Bu doktrin Tanrı'nın İsa Mesih'te bedenleşerek yeryüzünde beşer hayatı yaşamasını ifade etmektedir. İmparator Konstantin'in 313 Milan fermanıyla Hıristiyanlığı koruma altına almasından sonra, imparatorlukta tesis edilen barış tek bir birleştirici Hıristiyan inancının gerekliliğini zorunlu kılmıştı. Bunun üzerine Konstantin 325 yılında "kilisenin ve imparatorluğun düzenini sağlam temellere oturtmak için" İznik Konsilini toplamış ve ilk defa bu konsilde Kilise, İsa'yı Tanrı'nın bedenleşmiş oğlu olarak ilan etmek için resmi olarak Yunan kültüründen ousia terimini almıştır (GÜNDÜZ Şinasi Yaşayan Dünya Dinleri s.97). DOĞRU CEVAP: B) İnkernasyon

17 | D i ğ e r s a y f a y a g e ç i n i z