Upload
cevikalp
View
138
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ
FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
AŞIRI DUYARLILIK REAKSİYONLARI
Hazırlayan
Çevik GÜREL
Biyoloji Bölümü
Lisans Tezi
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Emel TURGUT
TOKAT – 2011
TEŞEKKÜRBu günlere gelmemde şüphesiz en büyük emeğe sahip aileme, ilkokuldan başlayarak bütün
emeği geçen hocalarıma ve özellikle bu çalışmamda emeğini esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Emel
TURGUT hocama sonsuz teşekkürler.
Çevik GÜREL
07/12/2011
i
İÇİNDEKİLER
Sayfa
İÇİNDEKİLER i
TABLOLAR LİSTESİ ii
ŞEKİLLER LİSTESİ ii
GİRİŞ iii
1. BÖLÜM: İMMÜN SİSTEM 1
1.1. İmmün Sistemin Tanımı 1
1.2. İmmün Sistemde Rol Alan Yapılar 1
1.2.1. Primer Lenfoid Organlar 2
1.2.2. Sekonder Lenfoid Organlar 3
1.2.3. İmmün Sistem Hücreleri 6
1.2.4. İmmünoglobülinler 8
1.3. İmmün Cevabın Tanımı 10
1.4. İmmün Cevap Çeşitleri 11
1.4.1. Hümoral İmmün Cevap 11
1.4.2. Hücresel İmmün Cevap 11
1.4.3. İmmün Cevapsızlık 11
2. BÖLÜM: AŞIRIRI DUYARLILIK REAKSİYONLARI 12
2.1. Aşırı Duyarlılığın Tanımı 12
2.2. Tip-I: Anaflaktik Tip Aşırı Duyarlılık 12
2.2.1. Anaflaksi 12
2.2.2. Atopi 13
2.3. Tip-II: Sitotoksik Tip Aşırı Duyarlılık 14
2.4. Tip-III: İmmün Kompleks ve Komplemanla Oluşan Aşırı Duyarlılık 16
2.5. Tip-IV: Hücresel Tip Aşırı Duyarlılık 18
KAYNAKLAR 21
ii
TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ
Tablo 1.1: İmmünoglobülinlerin kandaki yüzdeleri.
Tablo 2.1: Anaflaksinin genel nedenleri.
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil1.1.1: İnsanda immün sistemde görev alan organlar.
Şekil 1.2: Timusun şematik gösterimi.
Şekil 1.3: Lenf düğümü.
Şekil 1.4: Dalak, şematik gösterim.
Şekil 1.5: İnsanda primer ve sekonder lenfoid organların genle dağılışı
Şekil 1.6: Kök hücreden kırmızı kan ve lenf hücrelerinin oluşumu
Şekil 1.7: Plazma hücreleri tarafından antikorların üretilmesi.
Şekil 2.1: Hemolitik anemi oluşumu.
iii
GİRİŞ
Canlı olan her organizma, canlılığın bir gereği olarak, yabancı ve zararlı organizmalara veya
maddelere karşı kendini savubmak için özelleşmiş sistemlere sahiptir. Bazı durumlarda ise bu
savunma sistemi gereğinden fazla ve gereksiz bir tepki oluşturur. Bu tepki canlıya zarar
verebilir hatta canlıyı ölüme götürebilir. Bu çalışmada canlıya zarar veren değişik tiplerdeki
aşırı duyarlılık reaksiyonlarının biyokimyasal ve fizyolojik mekanizmalarını inceleyeceğiz.
1
1.BÖLÜM: İMMÜN SİSTEM
1.1. İmmün Sistemin Tanımı
En basit canlılar bile yabancı ve zararlı olabilecek maddelere karşı kendini savunabilir.
Genelde antijen olarak tanımlanan yabancı maddelerin, vücuda girmesiyle başlayan ve birbiri
ile ilişkili birçok biyolojik reaksiyonun meydana geldiği, organlar, dokular ve hücrelerden
meydana gelen sisteme immün sistem (bağışıklık sistemi) denir.
1.2. İmmün Sistemde Rol Alan Yapılar
Şekil1.1: İnsanda immün sistemde görev alan organları.
1.2.1. Primer Lenfoid Organlar
1.2.1.1. Kemik İliği
Kemik iliği uzun ve yassı kemiklerin süngerimsi bölgelerinde bulunurlar. Başlıca kırmızı
ve sarı kemik iliği olmak üzere iki tipi vardır. Sarı kemik iliğinin immünolojik olarak bir
önemi olmamakla birlikte yağ hücrelerince zengin olup, yağ deposu olarak görev alır.
2
Kırmızı kemik iliği ise immünolojik açıdan aktiftir. Lenfositler ve diğer kan hücreleri
kırmızı kemik iliğinde yapılır. Lenfositlerden bazıları kemik iliğinde olgunlaşarak kan dol-
aşımına karışarak ilgili organlara gider ve immün sistemde görev alırlar. Kemik iliği insan-
larda vücut ağırlığının % 6’sını oluşturur.
1.2.1.2. Timus
Göğüs boşluğunun üst kısmında, göğüs kemiğinin arkasında yer alır. Kemik iliğinden göç
eden öncü lenfositlerin değişip olgunlaştığı bir organdır. Özellikle hücresel immün cevapta
görev alır.Timus dıştan bir kapsül ile çevrili iki loblu bir organdır. Kapsülün organın içeri-sine
doğru yaptığı çıkıntılar organı lobüllere ayırır. Anatomik olarak her lobül bir korteks (kabuk)
ve medulladan (iliksi bölge) oluşur. Kortekste hücre yoğunluğu medullaya göre daha
fazladır. Lenfositler korteksten medullaya geçerken farklılaşır ve olgun T-lenfositler-ine
dönüşürler. Farklılaşmada başlıca; Timulin, timosin, timopoietin gibi hormonlar gör-ev alır.
Şekil 1.2: Timusun şematik gösterimi.
1.2.2. Sekonder Lenfoid Organlar
1.2.2.1. Lenf Düğümleri
Vücudun çeşitli yerlerine dağılmış olarak bulunan, başlıca görevi lenf sıvısını süzmek ve
antijenlere karşı immün cevap oluşturmak olan yapılardır. Oval veya fasulye biçiminde ol-up,
tek veya gruplar halinde bulunabilirler.
3
Lenf en dışta bir kapsül ile çevrilidir, kapsülün altında ise lenf düğümleri üç bölgeden
oluşur. Kapsülün hemen altında korteks, merkezde medulla, medulla ile korteks arasında ise
parakortikal bölge bulunur. Korteksin orta kısmında lenfosit paketlerinden meydana gelen
primer lenf follikülleri bulunur. Follikülerin orta kısmına ise germinal merkez de-nir. Bu
merkezde ise plazma hücreleri ve makrofajlar bulunur. Plazma ve makrofaj hücre-leri ise
sekonder lenf folliküllerini oluşturur. Parakortikal bölgede ise antijen sunan hüc- reler
vardır.
Şekil 1.3: Lenf düğümü.
1.2.2.2. Dalak
Karında sol kısımda diyaframa yakın bir organdır. Lenf düğümlerine benzer şekilde dıştan
bir kapsül ile çevrilidir. Bu kapsülün içe doğru uzantıları vardır. Dalak mikroskobik olarak
kırmızı ve beyaz pulpadan oluşur.
Beyaz pulpa dalak atardamarını çevreleyen lenfoid dokudur. Bu bölge timusa bağlı
bölgedir. Kırmızı pulpada ise seyrek lenfosit, bol miktarda makrofaj vardır. Kanla gelen
antijenler dalakta tutulur ve immün cevap başlar. Oluşan antikorlar kana verilir. Dalağın
başlıca görevleri arasında: fetüste kemik iliği görevi yapmak, portal kan akımını düzenle-
mek, yaşlı ve bozuk eritrositleri ortadan kaldırmak, hümoral ve hücresel immün cevabın
oluşturulması sayılabilir.
4
Şekil 1.4: Dalak, şematik gösterim.
1.2.2.3. Mukozal Lenfoid Organlar (MALT)
Vücuda antijen veya mikroorganizmaların giriş yerleri olan, sindirim, solunum ve üreme
sistemi mukozalarının altında, kapsülsüz durumda, yaygın halde bulunurlar. Bunlar tek tek
bulunabilecekleri gibi foliküller halinde de bulunabilirler. Mukozal lenfoid organlar savunma
sisteminde görevli olan antikorları üretirler. Dolayısı ile enfeksiyonlara karşı mücadelede ve
yerel bağışıklıkta çok önemli fonksiyonları vardır.
Mukozal lenfoid organlara örnek olarak; bademcikler, apendiks, bağırsaktaki payer plakları
verilebilir.
5
Şekil 1.5: İnsanda primer ve sekonder lenfoid organların genel dağılışı
1.2.3. İmmün Sistem Hücreleri
1.2.3.1. Makrofajlar
Tek çekirdekli olup, fagositik aktivite gösteren hücrelerdir. Doku ve organlarda bol miktarda
bulunurlar. Bu hücreler vücutta bulundukları yerlere göre farklı isimler alırlar. Örneğin:
akciğerde bulunanlarına alveolar makrofaj, kemik dokuda bulunanlarına osteoklastlar, sinir
dokudakilere mikroglia, karaciğerde bulunanlarına ise Kupfer hücreleri denir. Tüm bu
hücrelerin oluşturduğu topluluğa retiküloendotelial sistem (kısaca RES) denir.
Makrofajların kaynağı kemik iğlidir. Hücre içi sindirim yaptıkları için bol miktarda lizozom
bulundururlar. Kemik iliğinden monosit olarak sentezlenirler ve kan yoluyla görev
yapacakları organa gelip olgunlaşırlar. Tekrar kana dönüşleri yoktur. Makrofajlar özgül
immünitede antijen sunan hücreler olarak görev üstlenirler. Enfeksiyonlarla savaş vermenin
yanında tümör hücrelerini de fagosite ederler.
6
1.2.3.2. Lenfositler
Lenfositler, kemik iliğindeki kök hücrelerinden gelişirler. Olgunlaşmak için, kemik iliğinde
kalanlarına B-lenfositleri, timusa göç edip olgunlaşanlarına ise T-lenfositleri adı verilir. Tüm
lenfositlerin yaklaşık olarak %2’si kan dolaşımında bulunurken büyük bir kısmı ise dokularda
bulunur.
1.2.3.2.1. B-Lenfositler
B-lenfositleri hümoral immün cevaptan yani antikor üretimnden sorumlu hücrelerdir.
Kandaki lenfositlerin % 20’si, dalaktakilerin % 35’i B-lenfositleridir.
B-lenfositleriyüzeylerinde reseptörler bulundururlar. Bir B-lenfositi yaşamı boyunca sadece
tek bir antijene karşı özgül bir reseptör taşırlar. Böylece ileride karşılaşma ihtimali olan
binlerce antijene karşı özgül reseptör taşıyan binlerce B-lenfosit çeşidi hazır durumda
bulunmaktadır. Böylece vücuda giren antijene özgü reseptör bulunduran lenfosit antijeni tanır.
B-lenfositleri antijen ile karşılaşınca plazma hücrelerine dönüşürler. Bu hücreler antikorların
sentezini aktive ederler. Bu hücrelerin çoğalma yetenekleri yoktur. Diğer bir çeşit B-lenfosit
ise bellek B-lenfositlerdir. Bunların görevi ise daha önceden vücuda giren bir antijenle tekrar
karşılaşılması halinde daha çabuk ve daha hızlı immün cevap oluşumunun sağlanmasıdır.
Ayrıca B-lenfositleri, T-lenfositlerine antijen sunan hücreler olarak görev yaparlar.
1.2.3.2.2. T-Lenfositleri
Hücresel immün cevaptan sorumlu olan hücrelerdir. T-lenfositleri timustaki olgunlaşma
sürecinde, ileride karşılaşılabilecek antijenlere karşı özgül reseptörler kazanırlar. Bu
reseptörler serbest antijenleri tanıyamaz. Ancak diğer hücrelerin (B-lenfositleri ve
makrofajlar) antijen sunması ile antijenleri tanırlar. Antijen sunan hücrelerin yüzeylerinde
antijenleri veya bir parçasını bağlayan MHC adı verilen yüzey proteinleri vardır. Bu MHC
proteinlerinin farklı tipleri vardır. MHC proteinlerinin farklılık göstermesi nedeniyle farklı
MHC içerisindeki antijeni tanımakla görevli özel T-lenfositleri vardır.
Yardımcı T-lenfositleri, MHC-II içerisindeki antijeni tanıma yeteneğinde olan
lenfositlerdir. Bu lenfositler antijenle karşılaştığında tüm immün sistem hücrelerini salgıladığı
sitokinler ile uyarırlar. B-lenfositlerinin plazma hücrelerine farklılaşmasını sağlar böylece
antikor sentezini başlatır.
7
Sitotoksik T-lenfositleri, MHC-I içerisindeki antijenleri tanırlar. Bu hücreler tanıdıkları
antijenleri öldürme yeteneğine sahiptir. Ayrıca tümör ve transplant (nakil edilen) doku
hücrelerine doğrudan saldırırlar.
Süpresör T-lenfositleri, sitotoksik hücrelerin aktivitesini baskılayarak aşırıya gitmesini
engeller. Eğer süpresör hücreler gereğinden fazla sentezlenirse immün cevapsızlığa,
gereğinden az sentezlenirse aşırı duyarlılığa (alerji) neden olur.
1.2.3.3. N.K. Hücreleri ( Doğal Katil= Natural Killer Hücreler)
Yabancı hücreleri eriterek öldüren immünolojik hücrelerdir. Fagositoz yetenekleri yoktur.
Antijenleri öldürmede antikorlara bağımlı sitotoksik etki gösterirler. Bu özellikleriyle
sitotoksik T-lenfositlerine benzeselerde, etkileri bu hücrelere benzemez.
1.2.3.4. Mast, Bazofil ve Eosinofil Hücreleri
Mast hücreleri ve bazofil lökositler sitoplazma granüllerinde histamin ve benzeri maddeler
içerirler. Bu hücreler yüzeylerine yapışan bazı antikorların, alerjenler ile etkileşmesi sonucu
anaflaksi ve atopik alerji olaylarına neden olurlar.
Eosinofil lökositler ise parazitik enfeksiyonlarda rol alırlar. Antijenlerin membranlarına
saldırarak iş görürler. Atopik alerjide görev alır.
Şekil 1.6: Kök hücreden kırmızı kan ve lenf hücrelerinin oluşumu
8
1.2.4. İmmünoglobülinler (Antikorlar)
Antijenlere bağlanabilen ve immün cevabı oluşturma yateneğinde olan proteinlerdir.
Antijenlere bağlanma yeteneğinde olduklarından antikor olarakta isimlendirilirler. Ul- uslar
arası isimlendirmede Ig olarak sembolize edilirler. İmmünoglobülinler antijenik uyarım
sonucunda plazma hücreleri tarafından sentezlenirler.
Şekil 1.7: Plazma hücreleri tarafından antikorların üretilmesi.
İmmünoglobülinlerin moleküler yapısı incelendiğinde glukoprotein yapısında olduğu
gözlenir. Elektron mikroskobu ile incelendiğinde Y harfi şeklinde görülürler. Hafif ve ağır
zincir olmak üzere iki çeşit polipeptit zincirinden oluşurlar. Hafif zincirler bütün
immünoglobülinlerde aynı yapıdadır. İmmünoglobülinlerin farklılığı ağır zincirdeki
farklılıktan ileri gelir. Ağır zincirdeki farklılıklarının yanında fiziksel ve immünolojik olarak
incelendiğinde immünoglobülinler 5’e ayrılır:
IgM: En büyük immünoglobülindir. IgM her türlü antijenik uyarımda ilk ve en erken
sentezlenen immünoglobülindir. Enfeksiyonun erken evrelerinde IgM serumda en çok
bulunan immünoglobülindir. Kısa ömürlü olduğundan enfeksiyonun ilerleyen dönemlerinde
serumda daha az miktarda bulunur. IgM B-lenfositlerinin yüzeyinde reseptör olarak görev
alır.
IgG: Normal dönemde vücutta en çok bulunan immünoglobülinlerdir. Hücrelere bağlanma
özelliği vardır. Toksin ve virüs enfeksiyonlarında temizleyici ve ya durdurucu olarak görev
alır. Anneden plasenta yoluyla bebeğe geçebilen tek Ig’dir.
IgA: Serumda monomer halinde bulunurlar. İnsan ve memelilerin salgısında bulunan
immünoglobülindir. Salgıdaki IgA’lar ise dimerik yapıdadır. Antijenlerin eritici enzimlerine
9
karşı dayanıklıdırlar. Antijenlerin mukoza hücrelerine yapışıp enfeksiyon oluşturmalarına
karşı mücadele eder. Ayrıca besinlerle alınan zararlı organizmalara bağlanarak emilimlerini
engeller.
IgD: Monomer yapıdadır. Isı ve eritici enzimlere karşı dirençsizdir yani kolayca
parçalanabilirler. Antikor aktivitesi tam olarak belirlenememiştir fakat B-lenfositlerinin
yüzeyinde reseptör olarak görev alması nedeniyle immünolojik olarak önem arz eder.
IgE: Normal serumda en az bulunan immünoglobülindir. Monemerik bir yapıdadır. Mast ve
bazofil lökositlere bağlanabilir. Hücrelere bağlı lökositlerin ömrü serbest lökositlere göre daha
uzundur. Ayrıca bağlı IgE eritici enzimlere daha dayanıklıdır. Solunum ve sindirim yollarının
mukozalarında bol miktarda bulunur. Bağlı IgE’ler özgül antijenleri ile karşılaştıklarında bu
hücreler uyarılır ve sitoplazmadaki granüllerinde boşalmalar olur. Böylece açığa çıkan
maddeler alerjiye neden olur. Yani aşırı duyarlılık reaksiyonlarından sorumlu olan başlıca
immünoglobülin IgE’dir.
Tablo 1.1: İmmünoglobülinlerin kandaki yüzdeleri.
1.3. İmmün Cevabın Tanımı
Vücuda antijenin girmesiyle başlayan ve antijeni etkisiz hale getirmeyi amaçlayan
biyokimyasal tepkimelerin bütününe immün cevap (bağışık cevap) denir. Daha önceden
vücuda giren antijene karşı vücudun devamlı olarak aynı cevabı oluşturmasına ise immünite
10
(bağışıklık) denir. İmmünite doğuştan gelen doğal immünite ve sonradan kazanılan edinsel
immünite ikiye ayrılır.
1.4. İmmün Cevap Çeşitleri
Antijenlerin immün sistem hücreleri ile ilişkiye girmesi ve işlemin başlamasıyla oluşan
immün cevaplar çeşitlidir ve pek çok klinik olayı ortaya çıkarırlar. Bu olaylar şunlardır:
1.4.1. Hümoral (Sıvısal) İmmün Cevap
Hümoral immün cevap B-lenfositlerince oluşturulur. Vücuda giren antijenin B-lenfosit-
lerinin reseptörleri tarafından tanınınca plazma hücrelerine dönüşür. Plazma hücreleri ise
antikorları (Ig’leri) sentezlemeye başlar. Yani hümoral immün cevap antikorların
sentezlendiği ve aktif immünitenin sağlandığı immün cevap tipidir.
Aktif immünite vücudun kendiliğinden bir antijene karşı direnç kazanmasıdır. Yani
dışarıdan bir yardım ve ya aşılama söz konusu değilidir.
1.4.2. Hücresel İmmün Cevap
T-lenfositlerince oluşturulan immün cevap çeşididir. İlk kez vücuda giren antijen antijen
sunan hücrelerce yakalanır. Daha sonra T-lenfositlerine sunulur. Antjenle aktifleşen T-
lenfositi sitotoksik T-lenfositlerine dönüşmenin yanında bellek T-lenfositlerine de farklılaşır.
Bellek T-lenfositleri daha sonra aynı antijenle karşılaşılması durumunda daha hızlı ve daha
şiddetli bir cevap oluşumuna neden olur. Ortamda bulunan bellek T-lenfositleri antijenle
tekrar karşılaşılması durumunda İnterlökin-2 denen sitokinin etkisiyle çoğalmaya başlar.
Hücresel immün cevap pasif immünitenin sağlandığı immün cevap tipidir.
1.4.3. İmmün Cevapsızlık (İmmünolojik Tolerans)
Normalde immün cevabın oluşması gerekli durumlarda immün cevabın oluşmamasıdır.
İmmün cevapsızlığın oluşmasında başlıca etkenler şunlardır:
1. Vücuda alınan antijenlerin çok az veya yetersiz olması
2. Antijenin sık aralıklarla veya çok miktarda alınması özellikle B-lenfositlerinde o
antijene karşı immün cevapsızlığın oluşmasına neden olur.
3. Yardımcı T-lenfositlerinin sayısının yetersiz olması.
4. Süpresör T-lenfositlerinin sayısının gerekenden fazla olması.
11
5. Antijenin normalden çok fazla verilmesinde ise immünolojik felç meydana gelir. Bu
durumda da immün cevap oluşturulamaz.
Bazı durumlarda ise sadece bir antikora karşı immün cevapsızlık oluşur. Buna ise
immün baskılama denir. Buna örnek olarak doku nakilleri sırasında normalde vücuda
yabancı olan dokuya karşı immün cevabın oluşmaması örnek verilebilir.
2.BÖLÜM: AŞIRI DUYARLILIK REAKSİYONLARI
2.1. Aşırı Duyarlılığın Tanımı
Genel olarak patolojik sonuçlar ortaya çıkartan ve bazı durumlarda kişiyi ölüme kadar
götürebilen immün cevap çeşidine aşırı duyarlılık veya alerji denir. 4 çeşit aşırı duyarlılık
reaksiyonu vardır:
2.1.1. Tip-I: Anaflaktik Tip Aşırı Duyarlılık Reaksiyonları
Konağa giren antijene dakikalarla hatta saniyelerle ölçülebilcek aşırı bir immün cevap
oluşturulur. İkiye ayrılır:
2.1.1.1 Anaflaksi
İnsanlarda özellikle hayvan orjinli bağışık serum uygulamalarında, bazı ilaçlar, böcek
sokmaları ve bazı besin maddeleri nedeniyle meydana gelir ve genellikle 5-30 dakika
içerisinde ortaya çıkar. Bu tip aşırı duyarlılıkta IgE önemli bir role sahiptir. IgE’nin antjen ile
karşılaşması sonucu, enzimatik reaksiyonlarla mast hücrelerinin granüllerinde bulunan
histamin salgılatılır. Histamin, damarların daralmasına ve kan akışının yavaşlamasına neden
olan bir maddedir. Bu nedenle bronşlardaki damarların daralmasına bağlı olarak, bronşlarda
daralır ve solunum zorluğu başlar. Solunum güçlüğü gittikçe artar ve ölüm gerçekleşebilir.
Şiddetli yüz kızarması, burun akması, kulak arkasında başlayan ve bütün vücuda yayılan
şiddetli kaşıntı, ödem, öksürük nöbeti, kusma başlıca belirtileridir. Anaflaktik reaksiyonun
şiddeti: Kimyasal maddenin yapısı ve konsantrasyonu, enjeksiyon hızı, hastanın durumu ve
hedef organların hassasiyeti ile etkilenmektedir.
12
Bazı insanlarda doğuştan bazı maddelere karşı alerji durumu ortaya çıkabilir. Bunun tanısı
konulduğunda tedavisinde genellikle adrenalin kullanılır. Adrenalin kalbin kasılmasını
arttırarak anaflaksi sonucu yavaşlayan kan akışının artmasına ve damarların genişlemesine
neden olur. Ayrıca anaflaksinin en önemli nedeni olan histaminin salgısını yavaşlatır. Bunun
yanında histaminin antagonistleri olan difenhidramin ve ranitidin türevleride
kullanılabilir. Ani gelişen tiplerinde oksijen maskesi veya havayolu açılmasıyla oksijen
takviyesi yapılır.
Anaflakside histamin haricinde; Prostoglandinler, Serotonin, Kininler, Heparin.
Asetil- Kolin, anaflatoksinler ve eosinofil kemotaktik faktör sekonder olarak oluşan
maddelerdir.
2.1.1.2. Atopi
Lokal, anaflaktik aşırı duyarlılık reaksiyonudur. Atopik alerjide, bir veya birkaç organ
etkilenmektedir ve yerel klnik belirtiler ortaya çıkar. Ancak yerel olarak başlayan atopi,
ilerleyerek sistematik anaflaksi meydana gelebilir. Temel olarak anaflaksiyle aynı
mekanizmayla olşur.
Çölyak Hastalığı
İnce bağırsakta gluten proteinine karşı meydana gelen ve kronikleşen alerji tipidir.
Özellikle glutence zengin olan arpa, yulaf, buğday, çavdar gibi besinlerin alınmasına bağlı
olarak meydana gelir. Çölyak hastaları glutenli maddeler yediğinde incebağırsaktaki villusalar
tahrip olur, sayısı azalır. Buna bağlı olarak ince bağırsağın yüzey alanı küçülür ve besinlerin
emilimi azalır. Bunun sonucunda hastalarda besin eksikliğine bağlı rahatsızlıklar meydana
gelir.
En önemli belirtileri: karın bölgesinde şişkinlik, kas zayıflığı, kansızlık, ishal ve sık tuvalet
ihtiyacı, ağız içi oluşan aftlar, eklem ve kemik ağrıları, ciltte kaşıntı ve döküntüler.
En iyi tedavi şekli glutensiz besinlerle beslenmektir.
13
Tablo 2.1: Anaflaksinin genel nedenleri.
2.1.2. Tip-II: Sitotoksik Tip Aşırı Duyarlılık
Bu tip alerjide esas olan antijenin, fagositik hücrelerin parçalayabileceğinden çok büyük
olması nedeniyle fagositik hücrelerin sindirici enzimlerini antijen yerine antijene en yakın
dokuya boşaltması sonucu bu dokunun parçalanmasıdır. Bu aşırı duyarlılık reaksiyonunda
IgG ve IgM sınıfı antikorların aktivitesi söz konusudur.
Bu alerjide eğer zarar verilen doku, kan dokusu ise hemolitik anemiler görülebilir.
Şekil 2.1: Hemolitik anemi oluşumu.
Sitotoksik aşırı duyarlılık reaksiyonlarında ortaya çıkan önemli hastalıklar şöyle sıralanabilir:
a) Myastenia Gravis (Tehlikeli Kas Zayıflığı):
Kaslardaki asetil kolin reseptörlerine karşı oluşan antikorlar, asetil kolinin reseptörle
birleşmesini engellerler. Böylece kaslarda kasılmalar kısıtlanır. Zamanla ise bu kaslar
14
hareketsizlikten zayıflar.
b) Lambert-Eaton hastalığı:
Kalsiyum kanal reseptörlerine karşı oluşan antikorlar asetil kolin salınmasını engellerler.
Asetil kolin kas kasılmasında kritik bir maddedir. Sistematik bir hastalık tablosu ortaya
çıkabilir.
c) Pemfigus:
Epidermal bileşkede bulunan desmozom proteinlerine karşı oluşan antikorlar hücresel
adezyonu bozarak epidermisi parçalarlar.
2.1.3. Tip-III: İmmün Kompleks ve Komplemanla Oluşan Aşırı Duyarlılık
Antijenler ve onlara karşı oluşturulan antikorların birleşmesiyle oluşan yapıya immün
kompleks denir. Organizmada immün kompleksler her zaman belli düzeyde oluşmakta, RES
ile sürekli ortadan kaldırılmaktadır. Bu tip aşırı duyarlılıkta esas, kanda oluşan immün
kompleks bileşiklerinin dokulara yapışması (iltihap), kompleman aktivasyonu, trombositlerin
ve lökositlerin enzimatik etkisiyle dokuların zarar görmesidir. İmmün kompleksler genelde
arter duvarlarında, böbrek glomerüllerinde, eklem sıvılarında depolanırlar. Bu bölgelerde
mast hücrelerinden ve bazofillerden vazoaktif aminler salınır, bunların etkisiyle damar
geçirgenliği artar. Böylece bu kısımlarda bol miktarda trombosit birikimi olur. Trombositlerde
iltihap hücrelerinin olay yerine gelmesine neden olur. Böylece bu bölgede iltihabın birikmesi
dokunun hasar görmesine neden olur.
Bu mekanizma ile oluşan klinik olaylar şunlardır:
a) Arthus reaksiyonu:
Organizmaya bir antijen yüksek düzeyde IgG oluşuncaya kadar tekrar tekrar verilirse ve
daha sonra o antijen deri altı veya deri içine zerkedilirse, 1-2 saatte eritem ve ödem oluşur, 3-
6 saatte maksimuma ulaşır, 12 saatte söner.
Olay, immünkomplekslerin, komplemanı aktive etmesiyle başlayan, küçük damar
duvarlarında trombosit ve PMNL’lerin toplanmasıyla hasara yol açan yerel bir
inflamasyondur.
15
Reaksiyon, antijenin verildiği enjeksiyon yerinde oluşur. Örn. İnsülin enjeksiyonu yapılan
diabetiklerde, insülin preparatındaki antijenik yapılara karşı oluşmuş IgG türü antikorlar,
yüksek seviyedeyseler arthus tipi reaksiyon oluşur.
b) Serum Hastalığı
Geçmişde difteri, tetanoz gibi hastalıklarda tedavi için hayvanda hazırlanmış antitoksik
serumlar verilirdi, ayrıca günümüzde bazı ilaçların zerkinden sonra da meydana gelmektedir.
Hayvan serumu ile çok miktarda antijen verildiğinden insanın kendi serumunda antikor
oluşur.
Serum hastalığı birkaç günden iki haftaya kadar değişen bir süre içinde ateş, ürtiker, eklem
ağrısı, lenfadenopati, splenomegali ve eozinofiliye neden olur. Antijen bağışıklık sistemince
elendikden sonra belirtiler giderek düzelir.
c) İmmün Karma Hastalıkları
Sistemik lupus eritematozus: Birçok organı ve özellikle yüz derisi, eklemler ve böbreği
tutan kronik yangısal bir otoimmün hastalıktır. DNA ve hücre çekirdeğinin diğer yapı
taşlarına karşı antikorlar oluşur. Bu antikorlar, komplemanı etkinleştiren immün karmalar
yapar. Kompleman etkinleşmesi, enzimleri salan ve dolayısıyla dokuyu tahrip eden
nötrofilleri ortama çeker.
Resim 2.1: Sistematik lupus eritematozus
Romatoid Artrit: Eklemlerin kronik yangısal otoimmün bir hastalığıdır. Eklem sıvısında
IgM ve IgG, yani romatoid faktör denilen antikorlar bulunur. Sinovial zarlar ve kan
damarlarında normal IgG ve romatid faktör içeren immün karmalar bulunmakta olup bunlar
komplemanı etkinleştirmekte, buraya çekerek yangıyı başlatmaktadır.
16
Resim 2.2: Romatoid artrit
Buraya kadar anlatılan aşırı duyarlılık reaksiyonları (tip-I, II, III) antikor aracılığı ilegerçekleşmektedir.
2.1.4. Tip-IV: Hücresel (Geç) Tip Aşırı Duyarlılık
IV tip aşırı duyarlılık, diğerlerinden farklı olarak, antikorların aracılığıyla olmayıp, T
hücreleri aracılığıyla oluşur. Antijenlerin duyarlı T hücreleriyle temasa gelmeleriyle
lenfokinler salgılanır. Bu lenfokinlerler makrofaj göçünü inhibe edecek olursa immün cevap
gecikmiş olur. Bu nedenle immün cevap saatler, günler hatta aylar sonra ortaya çıkabilir.
Sonuçta antijenin girdiği yerde önce lökositler sonra monositler ve lenfositlerin birikmesiyle
doku hasarı meydana gelir. Çünkü iltihap makrofajlarca sindirilemez.
Hücresel tip aşırı duyarlılık reaksiyonlarının bazı örnekleri şöyledir:
a) Temas Dermatidi (Ekzema)
Basit kimyasal maddeler (metaller, ilaçlar), bitkisel materyal (zehirli sarmaşık), bazı
kozmetikler, sabunlar gibi maddelerle duyarlaşmadan sonra görülür. Bütün bu örneklerde
küçük moleküller deriye girer, vücut proteinlerine bağlanınca tam bir antijene dönüşür. Bu
antijene karşı verilen immün cevap özellikle deride çok şiddetli olur. Deride yaralar oluşur.
Şiddetli kaşınma, nekrozların oluşması başlıca belirtileridir.
17
Resim 2.3: Ekzema
b) Tüberkülin tipi aşırı duyarlılık
Daha önce Mycobacterium tuberculosis ile temas etmiş bir hastada, az miktarda tüberkülin
(PPD) deri içine enjekte edilecek olursa ilk birkaç saat içinde pek az tepkime görülür. Daha
sonra enjekte yerinde katılaşma ve kızarma gelişir ve bu olay 48-72 saatte doruğa çıkar.Olay
yerinde toplanan hücreler lenfosit ve diğer mononüklear hücrelerdir.
Bu reaksiyonlar çeşitli infeksiyon hastalıklarının tanısında uygun antijenler kullanılarak
yapılan deri testlerinde önem taşır.Deri testinin pozitif çıkması o kişinin ajanla infekte olmuş
olduğuna işaret edersede, halen bu hastalığın bulunduğunu göstermez.
Resim 2.4: Tüberkülin testi
18
c) Granülomatöz Aşırı Duyarlılık
Ortamda sürekli bazı antijenler varsa, makrofajlarca kolay sindirilemez. Sonuçda granülom
dokusu ortaya çıkar. Ortada epitel hücreler, makrofaj ve dev hücrelerin oluşturduğu bir
merkez, çevrede bol lenfosit, en dışta fibroblastların oluşturduğu çevre bölgesi vardır. Bu tür
aşırı duyarlılıklar en erken 2-3 haftada görülür.
Resim 2.5: Granülomatöz hastalığı (yüzde)
19
KAYNAKLAR
Akan, E. (1992). Genel Mikrobiyoloji ve İmmünoloji. Adana: Çukurova Üniversitesi TıpFakültesi Yayınları.
Akşit, F., Akgün, Y. ve Kiraz, N. Genel Mikrobiyoloji ve İmmünoloji (Serter, N., Ed.)Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları.
Levinson, W. (2008). Tıbbi Mikrobiyoloji ve İmmünoloji ( Özgünen,T., Çev.) . Ankara:Güneş Tıp Kitapevi Yayınları.
http://www.your-doctor.net/dermatology_atlas/english/?id=174 (30.12.2011)
http://www.bilimvesaglik.com/vucudumuz/bagisiklik-sistemi/bagisiklik-sistemi-organlari.html (01.02.2012)
http://www.altincilekkiraz.com/alerji-nedir (01.02.2012)
http://www.doktorsigortasi.com/6493/egzama-nedir/ (02.02.2012)
http://www.kadin.ca/romatoid-artrit/ (03.03.2012)
http://www.dogaltedavi.net/f91/sle_hastasiyim_sistemik_lupus_eritematoz_bkz_sistemik_lupus_eritematozus-4858.html (03.03.2012)
http://ichastaliklaridergisi.org/managete/fu_folder/2008-01/html/2008-15-1-044-050.htm(03.03.2012)
http://www.web-books.com/eLibrary/Medicine/Physiology/Immune/B_Cells.htm(05.03.2012)
http://www.google.com.tr/imgres?q=spleen&hl=tr&sa=X&tbm=isch&prmd=imvns&tbnid=xOYFK35xcnjMxM:&imgrefurl=http://en.wikipedia.org/wiki/Spleen&docid=JHzudu6rkrO3EM&imgurl=http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/d/d6/Illu_spleen.jpg/250px-Illu_spleen.jpg&w=250&h=278&ei=_hi5T6iiHInGtAbm2YyGCA&zoom=1&iact=hc&vpx=123&vpy=139&dur=4739&hovh=222&hovw=200&tx=119&ty=153&sig=109099903543471441171&page=1&tbnh=141&tbnw=125&start=0&ndsp=20&ved=1t:429,r:0,s:0,i:67&biw=1366&bih=634, (10.03.2012)
http://www.factmonster.com/dk/science/encyclopedia/immune-system.html (13.03. 2012)
http://en.wikipedia.org/wiki/Thymus (13.03.2012)