5

Claude Boli

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Claude Boli ile Fransa Futbol tarihi ve entegrasyon hakkında röportaj

Citation preview

Page 1: Claude Boli

forza europe

Bu metin, SFR Film tarafından yürütülen ve Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen “Avrupa Yayında II” programı kapsamında hazırlanmıştır. Metnin içeriğininAvrupa Komisyonu’nun resmi görüşlerini yansıttığı

düşünülmemelidir.

Page 2: Claude Boli

forza europe

--------------------------------------------------------------------------------------------------- 1

www.forzaeurope.com

Claude Boli ile Fransa Futbolu

ve Entegrasyon ÜzerineDr. Claude Boli Leichester De Monfort Üniversitesi Uluslararası Spor tarihi ve Kültürü Em-stitüsünde doktorasını yaptı. 2008’den itibaren Paris Ulusal Spor Müzesinde bilimsel direk-törlük ve danışmanlık yapmaktadır.

-Fransa’da futbolu sosyal ve kültürel anlamda tanımlarken göç olgusu ve Fransız kimliği tartışması ön olana çıkıyor. Siz bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

- - Fransa, tarihinin bir bölümünde Avrupa’daki göç tarihçesinin çok önemli bir bölümünü oluşturuyor. Fransa, Avrupa’nın 19. yüzyıldan itibaren nasıl değiştiğinin çok önemli bir örneğidir. İngiltere, Portekiz, İtalya, Fransa gibi ülkeler bu tarihlerde tüm dünyada koloniler kurdular. Ancak bir bumer-ang etkisi gibi yıllar sonra bu ilişki tersine dönmeye başladı. Fransa’da, futbol, basketbol ve voley-bol takımlarına baktığımızda bu takımların Fransa’nın kolonyal geçmişinin izlerini taşıdığını görüy-oruz. Spor bu nedenle bizim geçmişimizin bir parçasına dönüşmüş durumda. Fransız Milli Futbol Takımı’na baktığımızda Fransa’nın kolonyal tarihini bize anımsatan Afrikalı oyuncular görüyoruz. Bu takımın tarihçesine, 1930’lardan bugününe baktığımızda ise, tek renkli bir takımdan bugünün takımına doğru geliştiğini görüyoruz. Bu nedenle Fransa, İngiltere gibi diğer ülkelere oranla ente-grasyon ve çeşitlilik konusunda çok daha ileride. 1931 yılında Fransa’da Raoul Diagne isimli bir fut-bolcu vardı. Kendisi Fransız Milli Takımı’nda oynayan ilk siyah oyuncuydu. Ayrıca babası da Fransız Meclisi’ndeki ilk siyah milletvekili oldu. Bu nedenle Fransa futbolunda çeşitliliğin tarihini incelemek istiyorsak çok gerilerden başlamamız gerekecek. İngiltere’ye baktığımızda milli takımda oynayan ilk siyah oyuncunun 1978’de Anderson olduğunu görüyoruz. Fransa’nın bu öncü kimliği Fransa’nın paradoksal bir özelliğini de ortaya çıkarıyor. Bir yandan baktığımızda Fransız Milli Takımı evrensel bir ruh içerisinde siyahların ve Fas, Cezayir göçmenlerinin oynadığı bir takım. Öte yandan, sahada siyahların varlığına rağmen ofislerde siyahları görmemiz pek mümkün değil. İngiltere’ye baktığımızda göçmenleri artık sahada da teknik direktör olarak da ya da bir ofiste yönetici olarak da görebiliyoruz. Bu nedenle Fransa, göçmelerin yeşil sahada varolmaları konusunda öncü olmasına rağmen, onların siyasal platformlarda, üniversitelerde ya da iş dünyasında varolması ko-nusunda çok isteksiz duruyor. Cumhuriyet (la Republic) mitinin iki farklı yüzünü gösteriyor Fransa bize. Cumhuriyet kavramı ilk aşamada çok geniş, renk ayrımı tanımıyor, farklı dinlerden, etnik kökenlerden gelen herkes eşit. Bu bizim bir temelde bir ulus olmamızı gösteriyor. Hepimiz Fransız vatandaşıyız. Yan ne Mağribi, ne siyah, ne de beyaz. Hepimiz Fransızız. Ancak öte yandan eğer Fransa’da siyahsanız ya da Mağribi iseniz, iş bulmanız, üniversitede, politikada, orduda yüksel-meniz, ve hatta bazı durumlarda ev bulmanız bile çok zordur. Bu çok çelişkili bir durum. Ancak bugün Fransız Milli Takımı’nı destekleyen siyahlar da Mağribiler de futbolun istisnai bir alan olduğunu biliyorlar. Futbol sana, hala Fransız olduğunu hissettiren tek alana dönüşüyor. Bu nedenle 2010’da düzenleyeceğimiz futbol tarihi sergisi aslında göç tarihinin de sergisi olacak. Fransız Milli Takımı’nın bugünkü resmine ve 1920’lerdeki, 30’lardaki ve 50’lerdeki resimlerine baktığınızda bu takımın ilk dönemlerde tek bir renge sahip olduğunu görüyoruz. Ancak bu tek renk Fransa’ya o dönem göç olmadığını bize düşündürmemeli. Milli takımda o zamanlar Polonyalı, Çek, Slovak, Rus ve hatta Alman kökenli oyuncular vardı. Dolayısıyla tek renk aynı zamanda göçün de rengiydi. Rai-mond Cupa örneğin bunlardan biriydi. Polonya göçmeniydi ve babası Polonya doğumluydu. 80’lerde ise İtalyan asıllı Michel Platini de bu duruma başka bir örnektir. Bugünse Zinedine Zidane yeni göçün farklı bir yüzünü temsil ediyor. Bugün, 50 yıl öncesine oranla Fransız Milli Takımı’nın çok renkli olduğunu görebiliyoruz. Bu çok renk de artık Fildişi Sahili, Mali, Burkina Faso, Kamerun,

Page 3: Claude Boli

forza europe

--------------------------------------------------------------------------------------------------- 2

www.forzaeurope.com

Senegal gibi Fransa’nın eski kolonilerinden geliyor.

- Bugünkü Fransa Milli Takımı’ndan Fransa’nın tarihini nasıl okumamız gerekir?

PPatrick Viera gibi bir oyuncuya bakalım örneğin. Kendisi Senegal doğumlu. Senegal ise 17. yüzyıldan bağımsızlığını kazandığı 1950’lere kadar Fransız toprağıydı. Bugün de Fransa’nın etkisini Senegal’de rahatlıkla hissetmeniz mümkün. Yani Senegal, aslında bugün Fransa topraklarındaki bazı yerlerden daha Fransızdır. Örneğin Nice bölgesi 1970’lerden itibaren Fransız toprağı oldu. Öy-leyse kime Fransız diyeceğiz, Nice’de yaşayanlara mı yoksa Senegal doğumlulara mı? Bu soru bile göç ve göçmenlik olgusunun ortaya çıkardığı gerçekliğin bir ürünüdür. Futbol bu nedenle toplumun bu paradoksal yapısını gösteren harika bir araç.

- Bu kimlik karmaşasını daha da artırmak ya da zenginleştirmek için Avrupalı kimliğinin de bu Fransız kimliğine eklendiğini söyleyebilir miyiz?

FFransız Milli Takımı’nda Patrick Viera, Lilian Thuram, Zinedine Zidane gibi oyuncuları gördüğünüzde Avrupayı bir kere daha tanımlamanız gerekebilir. Siyah ve Avrupalı olabilirsiniz, ki bu bir yandan tuhaf bir duygudur. Benim gibi simsiyah biri olabilirsiniz ama aynı zamanda Norveçli, Danimarkalı ya da sizin gibi Türkiyeli de olabilirsiniz. Bu nedenle futbol hem eski imparatorlukların ve kolonyal devletlerin geçmişinden parçaları da görebileceğiniz bir alan. Fransız Milli Takımı’nda bu oyuncuları görmek bu nedenle Fransa’nın geniş kolonyal coğrafyası açısından normal bir durum. Ancak İngiltere gibi başka bir eski kolonyal imparatorluğa baktığımızda böyle bir durumla karşılaşmıyoruz. Bu durum İngilizlerin entegrasyonda karşılaşmıyoruz. Bu durum İngilizlerin entegrasyonda Fransızlardan daha az hevesli ya da onlara oranla ırkçı oldukları gibi anlamlara gelmemeli. Futbol, göçmenlerin topluma entegrasyonunu siste-matik olarak ölçen birşey değildir. İngiltere’deki gibi göçmenlerin hem ofislerde hem de yeşil sa-halarda eşit varolmaları Fransa’da fırsat eşitliğinin sadece sahalarda kaldığını da gösteriyor ola-bilir.

“Futbol, göçmenlerin topluma entegrasyonunu sistematik olarak ölçen birşey değildir. İngiltere’deki gibi göçmenlerin hem ofislerde hem de yeşil sahalar- da eşit varolmaları Fransa’da fırsat eşitliğinin sadece sahalarda kaldığını da gösteriyor olabilir. ”

-Jean Tigana’nın, renginden dolayı Fransız Milli Takımı’nın teknik direktörü olamayacağı ri-vayetleri bir dönem Fransız kamuoyunda bir haylı tartışılmıştı.

Bu çok ilginç bir tartışmaydı. Tigana çok iyi bir oyuncuydu ve sonra da çok saygın bir teknik direktör oldu. Ancak bir yerde sadece derinizin rengi sorun olabiliyor. Bu değişmesi gereken bir tek kültürlü “Fransız”ın tanımı. Fransa’nın 2. ve 3. liglerinde de siyah bir teknik direktöre pek rastlayamazsınız. Öte yandan bu durum İngiltere’de farklıdır. Barnes, gibi Ian Wright gibi isimler futbolu bıraktıktan sonra futbol kurumlarında, ya da basında, televizyonda önemli isimler olarak ortaya çıktılar. Bana göre Fransa’daki bu algıyı kırmak zor ve uzun bir mücadeleyi gerektiriyor.

- Fransa’nın bu eski - Fransa’nın bu eski koloni devletleri ile kurduğu ilişkinin yanı sıra Cezayir ile kurduğu ilişki çok yoğun ve şiddetli çatışmalarla ve iki ülkede de derin sorunlar yaşatarak gelişti. Bugün bile Fransa ve Cezayir arasındaki karmaşık ve yoğun ilişkiler devam etmekte.

Page 4: Claude Boli

forza europe

--------------------------------------------------------------------------------------------------- 3

www.forzaeurope.com

- Cezayir halen birçok Fransız için zor bir konu olmaya devam ediyor. Halen Cezayir’in Fransız toprağı olduğunu düşünen insanlarla karşılaşabilirsiniz. Çünkü 1956’da yaşananlar halen insanların hafızasında canlı yer tutuyor. Bu nedenle 2002’de Fransa ile Cezayir arasında Stade de France’da oynanan maçtaki Cezayirli taraftarlarının tepkisi sadece Fransa’ya karşı da değildi. Futbol, daha doğrusu tribün bazen çok daha farklı bir kimlikte varolduğunuzu size gösterir. Çok daha derin bir kimlik tanımıdır bu. “Kimliğime baktığımda Fransız yazıyor, ama bana Cezayirli di-yorlar.” Bu cümle, bu kimlik karmaşasının ifadesiydi. O gece Stade de France’da o genç çocuklar doğru bir şey yapmadıladoğru bir şey yapmadılar. Oradakilerin çoğunluğu Fransız vatandaşıydı. Evet Fransız diyebiliriz onlara artık, çünkü babaları Cezayir göçmeni olsa da Fransa’da doğdular. Çoğunluğu Cezayir’e hiç gitmemiş. Arapça bile bilmiyorlar. Dolayısıyla Cezayir’le olan tek ilişkileri isimleri ve ailelerinin kökeninden ibaret. Ancak Fransız toplumunda Cezayirli olarak görülüyorlar. “Paris, Marsilya, Tou-louse ya da Auxerre’de doğdum, burada yaşamımı kazanıyorum ve bana hala Cezayirli diyor-sun.” sözleri gibi bir isyanı barındırıyordu o gece stadda yaşananlar.

- Bu duruma örnek olarak verebileceğimiz en önemli figür de Zinedine Zidane olarak ortaya çıkıyor.

- Zidane hem göçmenlerin dünyasının bir parçasıdı- Zidane hem göçmenlerin dünyasının bir parçasıdır, hem de bu dünyanın çok uzağındadır. Marsi-lya doğumlu, Arapça bilmiyor, babasının doğduğu yer olan Kabyle’yi hiç görmemiş. Peki neden Zidane’ı hep Cezayir asıllı olmasıyla anımsıyoruz? Sarkozy’nin Macar asıllı olduğundan bahsede-bilir miyiz? Öte yandan Sarkozy Macaristan doğumludur. Ancak Zidane’a Cezayir kökenli, ya da Rachida Dati’ye Fas asıllı dememiz, bize göçün hem olumlu hem de olmsuz sonuçlarını birlikte gösteriyor. Daima derinizin renginden dolayı görünür olacağınız bir göçmen tanımı ve İtalya, Ma-caristan, Almanya, Rusya gibi ülkelerden gelen görünmez bir göçmen tanımı var. Sarkozy’ye Cezayir asıllı demek bu iki göçmen tanımının birleşimi gibi paradoksal bir durum. Bu aynı zaman-da sizin kökenlerinize ne kadar bağlı olduğunuzu test etmesi açısından da ilginç bir durum. -Futbol bu paradoksun çözüldüğü bir alan olarak da düşünülemez mi?Futbol çeşitliliği göstermesi açısından çok önemli bir araç. Bu duruma çeşitliliğin çoğunculuğu diyo-rum. Zidane gibi bir oyuncuyu düşünelim yeniden. Marsilya doğumlu, ancak kariyerini Marsilya’da yapmadı. Bir süre Caen’de ve Bordeaux’da oynasa da asıl kariyerini Juventus ve Real Madrid’de yaptı. Eşi bir İspanyol, oğluna ise Enzo ismini verdi. Çünkü Uruguaylı oyuncu Enzo Francescoli’ye hayrandı. Çok iyi İtalyanca ve İspanyolca biliyor, şu an İspanya’da yaşıyor ve Madrid’de çok saygı duyulan biri, Fransa’da da çok popüler. Bu durumda Zidane’a sadece Fransız diyebilir miyiz? Zidane, biraz Fransız, biraz İtalyan, biraz İspanyol, ve biraz Cezayir karışımıdır. Benim için bu da AAvrupa’nın ilginç bir tanımıdır.

“Sarkozy’nin Macar asıllı olduğundan bahsedebilir miyiz? Öte yandan Sarkozy Macaristan doğumludur. Ancak Zidane’a Cezayir kökenli, ya da Rachida Dati’ye Fas asıllı denmesi, bize göçün hem olumlu hem de olmsuz sonuçlarını birlikte gösteriyor.”

- Takımlar ve kulüpler düzeyinde bu paradoks nasıl yansıyor?

- Bu paradoksun çözüldüğü bir örnek de 1950’lerde Fransa’nın kuzeyindeki Lens, Lille gibi takımların bugünkü durumlarıyla karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor. 1950’lerde bu takımlarda birçok Polonya göçmeni oyuncu oynardı. Bugünse Afrikalı göçmenlerin boy gösterdiği takımlar. Bu durum Avrupa’nın değil ama Avrupalı kimliğinin de zamanla değiştiğini gösteriyor. Bununla birlikte Marsi-lya ise ilginç bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Marsilya Fransa’daki ilk Mağribi şehirdir.

Page 5: Claude Boli

forza europe

--------------------------------------------------------------------------------------------------- 4

www.forzaeurope.com

Öte yandan kulübe baktığımızda diğer Afrika kökenli oyunculara oranla çok az Cezayir ya da Fas asıllı oyuncunun olduğunu görürüz. Zidane Marsilyalıdır ama Marsilya’da hiç oynamadı. Neden? Bu çok ilginç bir durumu bize gösteriyor. Bir taraftan tam bir Akdeniz şehri, çok kültürlü bir yapıya sahip. Ama kulüp belki de bu yapıyı sahiplenmiyor. “O kalabalık” tarafından temsil edilmek istemi-yor kulüp. Bu düşünce Lens gibi diğer takımlara oranla göçün sonuçlarına çok farklı yaklaşan kulü-plerin varlığını da ortaya koyuyor. 3-4 yıl önce Lens’de Fildişi Sahili asıllı Roger Boli en önemli oyuncu seçildi. Lens’e baktığımızda Fransa’nın kuzeyinde, Belçika’ya yakın, birkaç kuşak uzanan Polonyalı göçmenleri görürsünüz. Bu insanların kendi şehirlerini temsil edecek futbolcu olarak Roger Boli’yi seçebilmesi futbola sadece yetenek düzeyinde bakabilmelerini de gösteriyor.

-Zidane gibi bir yeteneğin yanında Cezayir ya da Fas göçmeni futbolcular da ancak çok yetenekli olabiliyorlarsa parlayabiliyorlar. -Zidane çok özel bir örnek, çünkü onun kadar popüler bir oyuncu olmadı. 1970’lerde Marsanoun da popülerdi. Ancak 70’lerden sonra Zidane’a kadar herhangi bir Mağribi göremiyoruz. Şimdi Benzema, Nasri gibi iki oyuncu daha var, ama Fransa’daki Cezayirlilerin kalabalık nüfusunu Kamerunlı ya da Senegalli grupların nüfusuyla da karşılaştırırsak “Neden Zidane dışında kimse çıkamadı?” diye bir soru sorabiliriz. Bu cevaplanması çok da kolay olmayan bir soru olurdu.

-Fransa dışında İngiltere ya da Fildişi Sahili’nde olduğunuzda kendinizi hangi kimliğe daha yakın hissediyordunuz?

12 yılım Mancheste12 yılım Manchester’da geçti. Ingiltere’de bana Fransız diyorlardı. İngiltere’de futbol oynarken bana “Fransız gibi oynuyorsun.” derlerdi. Stilize oyun, ve sakin tavırlı anlamına geliyor bu. Filidişi Sahili’nde oynarken de bana Fransız gibi oynuyorsun derlerdi. Fransa’da ise Afrikalı gibi oynadığımı söylerlerdi. Ne zaman ülke değiştirsem sürekli birine göre yabancı olarak adlandırılıyordum. İngiltere’de uzun yıllar yaşadıkça bir İngiliz gibi düşündüğümü farkederdim. Şimdi bu üç kimliği de taşıdığımı hissediyorum. Çok kimlikli olmak böyle bir şey galiba. Futbola dönersek, eğer iyi bir oyuncuysanız derinizin rengi asla önemli değildir. Ancak ortalama bir oyuncuysanız, size hemen siyahlar gibi oynadığınızı söyleoyuncuysanız, size hemen siyahlar gibi oynadığınızı söyler. Tembel, ikili mücadeleye girmekten korkan… Futbol bir yandan da ırka dayalı tüm stereotipleri de içinde barındırır. Bu nedenle de benim sahip olduğum bütün kimlikleri de barındırıyor futbol. Fransa’da göç birçok entellektüel tarafından da bir sorun olarak değerlendiriliyor. Göçün yaşamın bir parçası olduğu fikrine alışmamız ve bununla birlikte yaşammız gerekiyor.