272

DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından
Page 2: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞEİSTANBUL MERKEZLİ DERİ SEKTÖRÜNÜN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ

Prof. Dr. Ahmet KALA

Page 3: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Zeytinburnu Belediyesi Kültür YayınlarıKitap No: 27

Yayın KoordinatörüÖmer ArısoyMustafa Aydın

DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞEİSTANBUL MERKEZLİ DERİ SEKTÖRÜNÜN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ

1. Baskıİstanbul, Aralık 2012

ISBN 978-605-88179-8-2TC Kültür ve Turizm BakanlığıSertifika No: 20640

HazırlayanProf. Dr. Ahmet Kala

Kapak ve İç TasarımMehmet Emin Öztürk

UygulamaÜmit Karadağ

FotoğraflarAhmet Kala ArşiviHasan Yelmen Arşiviİsmail Küçük ArşiviZeytinburnu Belediyesi Arşivi

Baskı-CiltAryan Basım Tanıtım ve Matbaa Hiz. San. Tic. Ltd. Şti.Yüzyıl Mah. Mas-Sit Matbaacılar Sitesi5. Cadde No: 57 34550 Bağcılarİstanbul / TürkiyeTel: 0212 544 99 06www.aryanbasim.comSertifika No: 20243

@ bu kitapta yayımlanan yazı ve resimlerintüm hakları saklıdır. Tamamen ya da bir bölümüizin alınmadan, fotokopi dahil, optik, elektronikya da mekanik herhangi bir yolla kopyalanamaz,çoğaltılamaz, basılamaz, yayımlanamaz.

Page 4: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ZEYTİNBURNU BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINLARI 27

Page 5: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından
Page 6: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

BİRİNCİ BÖLÜM ........................................................................................................................................15DEBBAĞLARIN PİRİ AHİ EVREN’İN AHİ KÜMELENME MODELİ ve“SANAYİ BİRLİKLERİNE DAYALI SANAYİ DEVRİMİ”Nİ BAŞLATMASI..................................................................16

1.1. Ahi Kümenme Modeli- Sanayi Devrimi İlişkisi: Ahi Evre’in Kümelenme Modeli İle Mesleklerin Gruplardırılması ve Meslek Birlikleri Halinde Sanayi Sitelerinde Örgütlenmesiyle Başlayan Sanayi Devrimi ...........................................................................................................161.1.1. Ahi Tasavvuf Felsefesi ve Kümelenme Modeli Teorisi: Tasavvufta İktisadi Boyut,

Yeni İktisadi Düşünce-İktisadi Felsefe ve İktisat Biliminde Devrim ...............................................18“Kümelenme Modeli Teorisi”.........................................................................................................................21

1.1.2. Kümelenme Modeli Teorisinin Uygulanması..........................................................................................261. Kümelenme Modeli Teorisi Uygulamasının Ahi Teşkilatı ve

Ahi Evren Vakfı Tarafından Yönetilmesi-Denetlenmesi ................................................................272. Meslek-Zümre Birliklerinin Kurulması ................................................................................................29

Ahi Teşkilatının Kadınlar Kolu Ahi Bacılar Teşkilatı Vasıtayıla Bacıların Ev Üretim Faaliyetleri ile İlişkilendirilmesi .....................................................................32

3. İktisat Hukuku Geliştirilip, İktisadi-Sosyal Düzenin Sağlanması ...............................................331.2. Ahi Kümelenme Modelinin, Ahi Tasavvuf Felsefesinin Doğuşu: Ahilikle İlgili Gelişmeler,

Ahilik, Fütüvvet Teşkilatı-Ahi Teşkilatı, Ahi Evren, Ahilerin Kadınlar Arasındaki Teşkilatlanması Olan Bacılar Teşkilatı, ........................................................371.2.1. Fütüvvet Teşkilatı ..............................................................................................................................................371.2.2. Ahi Teşkilatı, Ahi Evren, Tasavvuf Felsesefi ...........................................................................................441.2.3. Ahi Teşkilatının Tasavvuf Felsefesi: Ahilik Okulu ................................................................................48

İ Ç İ N D E K İ L E R

Page 7: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Ahi Tasavvuf Felsefesi İle İktisadi Faaliyetin Birlikteliği ...................................................................49Ahilerin Kadınlar Kolu Teşkilatı: Ahi Bacılar Teşkilatı ........................................................................50

1.2.4. Ahi Teşkilatını-Felsefesini Yaymak Üzere Kurulan Ahi Lakaplı Vakıflar ......................................501.2.5. Ahi Teşkilatını Temsil Etmek Üzere Kurulan Ahi Evren Vakfı.........................................................59

1.3. Ahi Kümelenme Modeli-İktisadi düşünce, İktisadi Felsefe, Değerler Sistemi ve Yayılması: İslam Tasavvufu Kaynaklı Fütüvvetnameler-Ahi Fütüvvetnameleri ve Tekke, Zaviye, Mektep ve Medreselerde Öğretilmesi-Yayılması .................................................................................................63

İKİNCİ BÖLÜM...........................................................................................................................................65İSTANBUL’DA DERİCİLİKLE İLGİLİ ESNAF SANAYİ BİRLİKLERİNİN KÜMELENME MODELİ.............662.1. Ahilik Felsefesi Değerler Sistemi Açısından:

Ahi Fütüvvet Şecerenamelerinde Ahi Evren, Debbağlık, Debbağların Piri................................................662.1.1. Ahi Tabiri .............................................................................................................................................................672.1.2 Ahi Evren, Ahi Evren Vakfı ve Şecerenameler........................................................................................69

Debbağların Piri, Debbağların Erkanı.........................................................................................................70Ahi Evren’in Tüm Mesleklere (Otuziki Esnafa) Ahiliği-Fütüvüvveti Öğretmek Üzere Önder, Şeyh Olması ........................................................................................................74Ahi Evren’in “Evren” Lakabını Alması ......................................................................................................75Hz.Muhammed’in(SAV) Debbağlığı Önceki Peygamberlerden Devralması,Ahi Evren’e Debbağlığı İhsan Etmesi.........................................................................................................76Ahi Evren’in Debbağların Piri Ünvanını Alması: Ahi Evren’in Üstadının Peygamberimiz Olduğu, Üstadın Yanında Fütüvveti ve Debbağlığı Öğrenmesi .........................77Debbağların Ahi Babaları................................................................................................................................78Ahi Evren’in İslam Alemindeki Debbağhane ve Ocağını(Meslek Birliklerini) Kurup İhya Etmesi ve Çevreye Halifeler Gönderip Debbağhaneler Kurdurması Zaviyeler Bina Etmesi..............................................................................................................78Ahi Evren’in Temsilcisi Halifelerin Beratlı Olup Debbağhanelerde Fütüvveti Öğretmesi, Meslek Yöneticilerine Hırka, Kuşak, Tac Gidirmeleri...................................................78

2.2. Ahi Kümelenme Modeline Uygunluk Açısından: İstanbul’da Ahi Teşkilatını Temsil Etmek, Kurmak ve Yaymak Üzere Ahi Halifesinin/Temsilcisinin, Ahi Babanın, Ahi Şeyhlerin Atanması,Ahi Vakıflarının kurulması, Debbağ Meslek Birliği İle İlişkisi.......................................................................812.2.1. Selçuklu’dan Osmanlı’ya Ahi Evren Vakfı’nın Görevleri-Yetkileri ................................................82

Selçuklu Döneminde Kurulan Ahi Evren Vakfı Vakfiyesinde Yer Alan Görevler.......................84Ahi Evren Zaviyesi Vakfına Ait Vakfiye Belgeleri..................................................................................86Osmanlı Kuruluşunda ve Gelişiminde Ahi Evren Vakfı’nın ve Ahi Teşkilatı’nın Etkisi..........93Ahi Evren Vakfı Temsilcilerinin/Halifelerinin(Ahi Teşkilatı Görevlilerinin) Görev ve Yetkileri ..................................................................................94Ahi Evren Vakfı Zaviyesi Vakfına ve Şeyhine Ait Ferman ve Beratlar............................................96

2.2.2. İstanbul’da Ahi Teşkilatı Halifesi/Temsicisi Şeyhler, Ahi Babalar ve Kurdukları Vakıflar: Ahi Lakaplı Vakıflar ..............................................................................................101

2.3. Ahi Kümelenme Modeline Uygunluk Açısından: İstanbul’daki Debbağ Meslek Bikliklerinin Yöneticisi Ahibaba, Kethüda ve Yiğitbaşılar, Görevleri, İlgili Arşiv Belgeleri ........................................1032.3.1. İstanbul Debbağ Meslek Birliği Yöneticilerinin (Ahi Baba, Kethüda, Yiğitbaşı) Görevleri ..103

İstanbul Debbağ Meslek Birliği Yöneticileri (Ahi Baba, Kethüda, Yiğitbaşı) ile İlgili Arşiv Belgeleri ....................................................................103

Page 8: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM.....................................................................................................................................109MESLEK BİRLİKLERİNİN OLUŞMASI ve VAKIF SİSTEMİ: İSTANBUL DEBBAĞ MESLEK BİRLİKLERİ ve İLGİLİ VAKIFLAR .............................................................................110

3.1. Meslek Birliklerinin Oluşması...............................................................................................................................1103.1.1. Genel Özellikler ..............................................................................................................................................110

a.Esnafın Özerkliği .........................................................................................................................................110b.Birlik Oluşturmanın Gerekliliği.............................................................................................................117

3.1.2. Birliğin Unsurları ...........................................................................................................................................117a. Birliğin Faaliyet Alanı ..............................................................................................................................117b. Birliğin Üretim Faaliyeti Alanı: Üretimin Yapıldığı İşkolu,

Üretimin Yapıldığı Mahal, Üretimin Niteleği ve Tekniği ............................................................119c. Esnaf Birliğinin Nizamı...........................................................................................................................123

3.2 İstanbul Debbağ Meslek Birlikleri: Kuruluşu ve Gelişimi.............................................................................123a.İstanbul Debbağ Atölyelerinin ve Çalışanların Sayısı..................................................................................134Usta Olanın Dükkan/Atölye Açıp İşletebilmesi ...............................................................................................136Çalışanlar: Kalfa, İşçi ve Çıraklar ...........................................................................................................................137Askeri Sınıfa Mensup Çalışanlar............................................................................................................................138b. Debbağ Atölye ve Dükkanlarının Kuruluşu/İnşasıyla İlgili Fatih Sultan Mehmet Vakfı Vakfiyeleri (Fatih, Ayasofya ve Eyüp Vakıfları) ..........................................1383.2.1. Yedikule-Zeytinburnu Debbağ Meslek Birliği, İşletmeci ve Çalışanlar

(Usta, Kalfa ve Çıraklar) Yedikule Sanayi Sitesini İnşa Eden Fatih Sultan Mehmet Vakfı, İlgili Arşiv Belgeleri ................................................................................141Yedikule Debbağ Meslek Birliği Arşiv Belgeleri ...................................................................................143

3.2.2. Eyüp Debbağhanesi ve Debbağ Meslek Birliği, Debbağhane-Dükkan Adedi, Eyüp Debbağhanesini İnşa Eden Fatih’in Eyüp Sultan Vakfı, İlgili Arşiv Belgeleri ................151a.Fatih’in Eyüp Sultan Vakfiyesi ...............................................................................................................154b.Eyüp Debbağ Meslek Birliği, Arşiv Belgeleri......................................................................................154

3.2.3. Kasımpaşa Debbağhanesi ve Kasımpaşa Debbağ Meslek Birliği, Kasımpaşa Hassa Debbağ Esnaf Birliği, Kasımpaşa Debbağhanesini İnşa Eden Kasım Paşa ve Sinan Paşa Vakfı, İlgili Arşiv Belgeleri........................................................................163a.Kasımpaşa Hassa Debbağ Esnaf Birliği, İlgili Arşiv Belgeleri .......................................................164b. Kasımpaşa Debbağ Esnaf Birliği, İlgili Arşiv Belgeleri...................................................................167

3.2.4. Galata Kazası Tophane Debbağhanesi ve Debbağ Meslek Birliği, Debbağhaneyi İnşa Eden Kaptan Ali Paşa Vakfı, İlgili Arşiv Belgeleri.........................................171

3.2.5. Üsküdar Debbağhaneleri ve Debbağ Taifesi. Debbağhaneleri İnşa Eden Atik Valide Sultan Vakfı, Safiye Sultan Vakfı ve Mihrimah Sultan Vakfı, İlgili Arşiv Belgeleri .................173

3.2.6. Çevre Yerleşimlerde Debbağlık: .................................................................................................................1793.3. Meslek Birlikleri ve Vakıf Sistemi:

İstanbul Debbağ Esnaf Birliklerinin Kiracı Olduğu Vakıflar ........................................................................1823.3.1. Birinci safha: İcare-i Tavile..........................................................................................................................1833.3.2. İkinci Safha: İcareteynli Vakıfların Oluşumu ve Doğuşu..................................................................185

Birinci Aşama: Sükna Hukukunun Oluşması .......................................................................................185İkinci Aşama: İcareteynli Vakıfların Doğuşu ........................................................................................189Debbağ, Salhane, Kasap Esnaf Birliklerine Ait Kiracılıkla İlgili Belgeler ....................................190

Page 9: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM...............................................................................................................................197MESLEK İMTİYAZLARI-TEKELLERİ: İSTANBUL DEBBAĞ MESLEK BİRLİKLERİNİN SINAİ MÜLKİYET HAKLARI.................................................................................................................198

4.1. Esnaf Birliklerini Tanınan Tekel Hakları ve Debbağ Meslek Birlikleri .....................................................198Birinci Safha: Mal ve Hizmetleri, Üretmek, Satınalmak ve Satmak Tekellerine Dayalı Esnaf Teşkilâtlanma Sisteminin Doğuşu:........................................................................200İkinci Sahfa: Her Esnaf Grubunun Kendilerine Ait Nizâmı Oluşturma Çabaları: Tekel Haklarına Dayalı Esnaf Teşkilâtlanma Sisteminin Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması........................................205Üçüncü Safha: Tekellere Dayalı Esnafın Teşkilatlanma Sistemini Olgunlaştırma Çabaları ve “Gedik”lerin Doğuşu:.............................................................................................211

4.2. Üretimle İlgili Teşkilatlanma ve Debbağ Meslek Birlikleri............................................................................2284.2.1. Esnaf Teşkilatlarına Hammaddenin Temini Aşamasındaki İlişkiler ve Sistemler...................229

4.2.1. 1. Devletin Serbest Ticarete Dolaylı Yoldan Müdahaleleri..................................................2304.2.1. 2. Devletin Serbest Ticarete Doğrudan Müdahaleleri ............................................................237

4.2.2. Temin Edilen Hammaddelerin Dağıtımı Aşamasındaki İlişkiler ve Sistemler .........................2484.2.3. Üretim ve Satış Aşamalarındaki İlişkiler ve Sistemler .......................................................................252

4.3. Meslek Geliştirme ve İstihdam ...............................................................................................................................254

KAYNAKÇA .........................................................................................................................................255

Page 10: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Sunuş

Zeytinburnu beşeri ve iktisadi bakımdan İstanbul’un ilginç bir bölgesidir. Beşeri olarak öyledir.Çünkü eski Osmanlı coğrafyalarının hemen tamamından göç almış, renkli bir ilçedir. Bu göç-lerle birlikte zenginleşen kültürü ve yaşama alışkanlıkları, elbette ilçemizin önemli bir özel-

liğidir. İktisadi bakımdan söylenmesi gerekenler ise ister istemez tarihin derinliklerine doğru iner.

Bilindiği gibi Osmanlı iktisadi yapısı daha çok toprağa bağlı olarak gelişmiştir. Ancak bunun yanındaticaret ve manifaktür tarzında (gelişmekte olan sınaî de diyebiliriz) üretim de çok önemli bir yertutmaktadır. Zeytinburnu, bu üretim kalemlerinden dericilik ve tekstilde (hem Osmanlı, hem deCumhuriyet döneminde) önemli bir yer, sembol bir ilçedir.

Burada, dericiliğin tarihi hikayesi ve tekstilin modern gelişim aşamalarını görebiliyoruz.

Dericilik Zeytinburnu’nda Fatih Sultan Mehmet ile birlikte gelişmiş ve ciddi bir üretim sürecine gir-miştir. Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un-surlara bolca sahip olmasından kaynaklanan sebeplerle ilk salhaneler ve tabakhaneler bu bölgeyekurulmuştur. Kurulan bu işletmeler, zaman içinde Anadolu ve Rumeli’deki birçok deri işletmecisinive esnafını da buraya toplamıştır. Yani “Deri” burada aynı zamanda bir toplum kültürü ve köklü biryaşama biçimidir.

Ülkemiz dericiliğinin modern hikayesi de burada sürmüştür. Cumhuriyet döneminde hızından hiçbirşey kaybetmeyen dericilik üretimi, 1990’lara kadar bu bölgenin temel iktisadi itici gücü olmuştur.1990’lardan itibaren tabakhanelerin ilçeden kaldırılmasıyla, bu sektörün Zeytinburnu ile bütün-leşmesi azalmamış; tam tersine artmıştır. Üretim yerlerinin uzaklaşması, ilçemizin öteden beri sü-regelen, tarihi kimliğini daha da pekiştirmiştir diyebiliriz.

Page 11: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Zira deri denilince akla Fatih devrinden beri Zeytinburnu gelmektedir. Üretim yerlerinin ilçe dışınaçıkarılmasıyla birlikte dericilik burada ticari bir seviye kazanmış, zamanın ruhuna uygun biçimdemarkalaşma yoluna gitmiştir. Markalaşmanın bütün dünyada en büyük güç olduğunu fark eden de-rici esnafı, bu süreçte büyük deri markaları oluşturabilmiş ve ardından dünyaya açılmıştır.

Bu gün uluslararası tanınırlığa sahip yüzlerce markanın sekiz yüzden fazla “show-room” yerleşkesiburadadır.

Paris, Londra, Milano, Moskova, Berlin, NewYork vb moda merkezlerinde birçok mağazası bulunanZeytinburnu derici esnafı, ülkemizin gurur kaynağıdır. Türkiye’nin dışa açılan önemli bir ticari köp-rüsü, güçlü bir ekonomik unsuru işlevini görmektedir.

Bilindiği gibi bazı köklü iktisadi varlıklar, o ülkenin aynı zamanda kültürel mirasıdır. Gurur kayna-ğıdır. Bunu gelişmiş ülkelerin bazı markalarıyla nasıl bütünleştiklerine bakarak da anlayabiliriz. Me-sela İtalya bütün dünyada, ülkenin coğrafi biçimine de atıfla kısaca “Çizme” diye anılmaktadır. Ancakburada İtalya için coğrafyası kadar, bizim gibi köklü dericilik geçmişinin ve tasarım başarısının dapayı vardır.

Zeytinburnu ile özdeşleşmiş dericiliğin köklü tarihi, artık sadece iktisadi bir unsur değil; aynı za-manda kültürel bir varlıktır.

Bu kültürün hikayesini kayıt altına almak ise bizlerin vazifesidir diye düşündük ve bu çalışma içingayret sarf ettik.

Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları arasından neşrettiğimiz elinizdeki kitap, bu kaygının ürünüolan oldukça ciddi ve ayrıntılı bir çalışmadır.

Umarız Türkiye’nin kültür hayatında hak ettiği yeri bulur.

Murat AYDINZeytinburnu Belediye Başkanı

Page 12: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Dünya deri sanayinin kurucusu Ahi Evren’e veTürk dericiliğinin duayeni Hasan Yelmen’e armağan

Önsöz

İ stanbul’u dünyanın İslam ve medeniyet başşehri olarak yeniden inşa eden Fatih Sultan Mehmet,İstanbul Kazlıçeşme deri sanayiinin kurucusudur. İstanbul deri sanayiinin kuruluş dönemindenitibaren yüzyıllar boyunca önemli rol oynamış ancak bugüne intikal etmemiş en önemli simge

mekanı Derya Ali Vakfı ve zaviyesidir. Bu vakfın yönetimi ve zaviye, İstanbul ve dünya dericilerininyüzyıllar boyunca yönetim merkezi olan ve debbağlar başta olmak üzere İstanbul sanayi ve ticare-tinin yöneticileri olan Ahi Baba’lara tahsis edilmişti.

Belgelerde “Yar Ali” olarak geçen, Kazlıçeşme’de yer alan Derya Ali Vakfı ve zaviyesi, Ahi Evren ta-rafından kurulan Kırşehir Ahi Evren Vakfı’ndan icazet alarak İstanbul esnaf, sanayi ve ticaret teşki-latını kurmak ve yönetmek üzere görevlendirilen Ahi Babaların yönetim merkezi idi. Görevli olarakİstanbul fethine katılan İstanbul esnaf, sanayi ve ticaretinin ilk kurucu Ahi babası, Kazlıçeşme debbağesnaf birliğini kurup yöneticiliğini de üstlenmişti. Görevi sadece debbağları değil debbağlar baştaolmak üzere İstanbul esnaf, sanayi ve ticaret teşkilatını kurmak ve yöneticilerini tayin etmekti.

İstanbul Ahi esnaf, sanayi ve ticaretini teşkilatlandırmak ve yönetmek üzere görevlendirilen AhiBabalara tahsis edilmesi nedeniyle İstanbul’un ilk sanayi ve ticaret odasını oluşturan bu vakıf za-viyenin yeri, Fatih tarafından fetih sırasında Fatih’in Sakabaşı’sı Derya (Yar) Ali’ye tahsis edilmişti.Fetihte deri kırbalarla taşınan sular ile askerin sulanması en önemli ihtiyaçlar arasında idi. Suyuntadını koruyan ve su kaçırmayan deri kırbaların üretimi için debbağ esnafıyla işbirliği yapan veaskeri susuz bırakmadığı için “derya” lakabını alan Derya (Yar) Ali bu büyük hizmetine karşılıkFatih tarafından kendisine vakıf yer tahsis edilerek ödüllendirilmişti.

Page 13: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Derya Ali de Kazlıçeşme’deki yere zaviyesini inşa edip, vakfın yönetimini ve zaviyesini, fetihte çokönemli rol oynayan Kazlıçeşme Debbağ Esnaf Birliği başta olmak üzere İstanbul esnaf ve sanayiininkurucusu ve yöneticisi Ahi Baba’lara vakfetmişti. Böylece Kazlıçeşme deri sanayi merkezinden, İs-tanbul ve dünya deri üretimi yüzyıllar boyunca yönetilmişti. Derya Ali vefatında, zaviyesinin biti-şiğinde inşa ettiği haziredeki türbesine defnedilerek, daha sonra aynı hazireye defnedilen AhiBaba’lar ile birlikte yüzyıllar boyunca huzur içinde yatmaktadır.

Fatih Camii ve Kazlıçeşme ile aynı yerde bütünlük oluşturan Derya Ali Baba zaviyesinin adı esnafyönetim yeri olmasından dolayı “Lonca Yeri” olarak da anılmaktaydı. Cumhuriyet döneminde debu mekanın bir kısmı esnaf “lonca kahvesi” olarak bir kısmı da dericilik derneği ve vakfı tarafındanbir müddet kullanıldıktan sonra nihayet tamamen çökmüş ve yok olmuştur. Günümüze deri akfındamuhafaza edilen Yar(Derya) Ali Vakfı ve zaviyesinin yöneticileri Ahi Baba’lara verilen bazı icazetve beratlar kalmıştır.

Bu eserin hazırlanması sırasında ortaya çıkan bu önemli bilgiler, bu mekanın hem İstanbul esnaf,sanayi ve ticaret teşkilatını kurup yöneten Ahi yöneticilerini, hem de İstanbul’un ilk esnaf, sanayive ticaret odasını simgelemesi nedeniyle, bu önemli mekanın ihyası için topladığım bilgileri ilgiliyerlere ve Zeytinburnu Belediyemize intikal ettirmiş bulunuyorum. Zeytinburnu Belediyemizin hi-mayesinde bu simge mekanın ihyası için yeni bir girişim başlatılmış bulunmaktadır.

İstanbul deri sanayisinin kuruluş döneminden bugüne kalan iki önemli simge mekan daha vardır.Bunlar; fetih sırasında Kazlıçeşme debbağ esnafının mescit olarak kullandığı ve fetihden sonra camiiolarak Fatih vakfı tarafından inşa edilen Kazlıçeşme Fatih Camii ile mermer kaz figürü ile meşhurKazlıçeşme’dir.

Kazlıçeşme Fatih camii, fetihten önce mescit olarak ve fetihten sonra cami olarak Fatih vakfı tarafın-dan İstanbul tarihi yarımadasında Osmanlıların ilk inşa ettiği camidir. Debbağlar başta olmak üzereİstanbul’a yüzyıllar boyunca hizmet eden bu ilk cami, Cumhuriyet döneminde önce vakıf hizmetlerinaksaması ile daha sonra da dericilerin bölgeden taşınması ile uzun yıllar adeta çökmeye terk edilmişti.Nihayet Zeytinburnu belediyemizin himayesinde restorasyon çalışmaları başlatılmıştır.

Bugüne intikal eden diğer simge mekan olan Kazlıçeşme semtine adını veren Kazlıçeşme yolu üs-tündeki çeşmeyi, Fatih’in fetih ordusunda yer alan debbağ esnaf birliği inşa etmiş, daha sonra dabu fetih devri çeşmesinin devamlı suyunun akması ve bakımı için debbağ Ahi Babalarının öncülü-ğünde müştereken Kazlıçeşme vakfını kurmuşlardı. Yüzyıllar boyunca dericilerin vakıf hizmetiolarak suyu akan bu çeşme, Cumhuriyet döneminde vakıf hizmetinin durması ile önce suyu akmazolmuş, daha sonra da mermer kaz figürü çalınmış böylece suyu akmayan Kazsızçeşme’ye dönmüştür.

Kazlıçeşme dericilerinin bugün ki duayeni sn.Hasan YELMEN’i İstanbul Üniversitesi İstanbul Araş-tırmaları Anabilimdalı olarak “2010 Avrupa Başkenti İstanbul” projeleri kapsamında yürüttüğümüz“yüzyılı aşan usta-çırak silsilesinde yaşayan ustalar” konferansına davet etmemiz ile birlikte üniver-site olarak Kazlıçeşme deri müzesi-arşivi-araştırma merkezi projesinin bir parçası haline geldik.

Page 14: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Kazlıçeşme’de deri müzesini kurmayı adeta hayatının bir ideali haline getirmiş olan sn. Hasan YEL-MEN ile tanışmamla birlikte bu önemli projenin İstanbul Üniversitesi olarak parçası hatta yükleni-cisi olma çalışmalarını başlattım. Evvela rektörümüz Prof.Dr.Yunus SÖYLET’e projeyi aktarma vesn. Hasan YELMEN’le tanışma toplantısı düzenlenmiş, rektörümüzün de onayı ile işbirliği proto-kolünün hazırlanması süreci başlatılmıştır.

İ.Ü. 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul Projeleri Yürütme Kurulu Başkanı olarak ve İstanbulAraştırmaları Anabilimdalı adına koordinatörlüğünü üstlendiğim hazırlık çalışmaları kapsamında,Rektör danışmanımız Prof.Dr.Hasan Rıza GÜVEN, dericilik programını da içeren Teknik BilimlerMeslek Yüksek Okulu Müdürü Prof.Dr.Umay B. FIRAT ve üniversitemizde yeni kurulan MüzecilikBölüm başkanı olarak Prof.Dr.Fethiye ERBAY’ın, ayrıca sektör temsilcisi ve uzman olarak HasanYELMEN ve yardımcısı Aynur AŞKI’nın, İTO ve TASEV’i temsilen Ender YAZICIOĞLU’nun hertoplantımıza katılımı ile bir yıla yakın süren bir dizi hazırlık toplantısı yapılmıştır. Toplantılarınsonunda İstanbul için hayli önemli gördüğümüz bu projeyi gerçekleştirmek üzere Hasan YelmenVakfı öncülüğünde deri sektörü temsilcilerinin özellikle TİM, İTO, TASEV ve İTKİB başta olmaküzere sektör öncülerinin katılımı ile “İstanbul Üniversitesi Hasan Yelmen Dericilik Müzesi-Arşivive Araştırmaları Merkezi” ni kurmak üzere bir işbirliği protokolü imzalanmıştır. Kuruluş çalışmalarıdevam etmektedir.

Bu kapsamda yürütülen çalışmaları ilmi araştırmalarla desteklemek için İstanbul deri sanayinin ku-ruluş ve gelişimini kaleme almak görevini üzerime aldım.

Eserimi Türkiye Cumhuriyeti dericiliğinin kurucuları arasında olan dericilerin duayeni Sn.HasanYELMEN’in şahsında, debbağların(dericilerin) ve dünya sanayicilerin piri Ahi Evren’in ölümünün750. yılı anısına ithaf ediyorum.

Tarihi Kazlıçeşme’yi temsilen bu eseri yayınlamayı büyük bir kadirşinaslıkla kabul eden, son yıllardaİstanbul’a hatırı sayılır önemli eserler kazandıran Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat AYDIN’a vebaşarılı ekibine teşekkürlerimi sunuyorum.

Son teşekkürüm ise eser verme telaşı içinde yaşadığım zorlukları daima huzura çevirmeyi başaraneşim Emel’e, artık bu telaş içinde yaşamaya alışan oğullarım M. Ömer ve M. Fatih ile kızım Asu-de’ciğedir. Üzerimde emeği olan ailemedir. Yazımı tamamladığım bugün, 24 Kasım’da (2004) hakkınrahmetine kavuşan annem Rize eşrafından Cihan Harbi ve Kurtuluş Savaşı gazisi dedem RızaÇavuş’un kızı Sadiye KALA’nın aziz hatırasınadır. Allah razı olsun.

Prof. Dr. Ahmet KALA24 Kasım 2012. Ümraniye, İstanbul.

Page 15: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından
Page 16: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından
Page 17: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

1.1. Ahi Kümenme Modeli ve Esnaf-SanayiDevrimi İlişkisi: Ahi Evren’in KümelenmeModeli İle Mesleklerin Gruplandırılması veMeslek Birlikleri Halinde Sanayi SitelerindeÖrgütlenmesiyle Başlayan Sanayi Devrimi

Meslek gruplarının sanayi-ticaret birlikleri halindesanayi ve ticaret sitelerinde örgütlenmesini, böylecesanayiye dayalı sanayi-tarım ve ticaret sektörleri üre-timinin yeniden organizasyonunu öngören küme-lenme modelinin ilk teorisyeni ve uygulamacısı AhiEvren’dir. Ahi Evren 1200-1220 yılları arasında Sel-çuklu Anadolusunda kümelenme modeli teorisini veuygulamasını birlikte geliştirerek sanayi birliklerinedayalı sanayi devrimini başlatmıştır.

Teorik olarak, tarım, ticaret ve sanayide, üç sek-törde üretimin ilişkili olarak yeniden organi-zasyonunun başarılması ve bu başarınınsürdürülebilmesi, mevcut ekonomide yapı dö-nüşümüne neden olarak iksitadi devrimlesonuçlanmaktadır.

M.Ö. 8000 yıllarında başlayarak gerçek-leşen dünya tarım devriminden sonraSelçuklu’lar, 1000-1200 yılları arasın-daki dönemde, yerleşiklerin yaptığı zirai-bitkisel üretim ile göçebelerin yaptığıhayvancılığı ilk kez birlikte aynı ekono-mide gerçekleştirerek dünya tarım devri-mini yeni bir evreye ulaştırmayıbaşardılar. Bundan önce zirai tarımyapan yerleşik ekonomilerle, hayvancılıkyapan göçebe ekonomiler farklı ekonomi-lerdi. Selçuklular bu farklı iki tarım alt sek-törünün birarada aynı ekonomideüretim yapmalarını başararak tarım

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E16

sektörünün tamamında tarım devrimini gerçekleşti-ren ilk ekonomi oldular.

Selçuklular aynı dönemde (1000-1200) sektöreltarım devrimi ile sağladıkları önemli üretim artışınıticaret devrimi ile sürdürdüler. Çin’den Anadolu’yauzanan Selçuklu coğrafyası üzerinde “ipek yolu” adıylameşhur olan dünya kara ticaret yollarını inşa ettiler.Bu ticaret yolları üzerinde her bir günlük mesafedekervansaraylar, vakıf misafirhaneler, hanlar, kapalıçarşılar inşa ederek, kervan ticaret sistemini kurdular.Böylece Selçuklu’lar 1500’den sonra Avrupa’da geliş-meye başlayan ticaret şekli “merkantilizm”-den çokdaha önce “kervanizm” olarak da adlandırabileceğimizkervan ticaret sistemi ile ilk uluslararası ticaret siste-

mini geliştirdiler1.

Selçuklu Anadolusunda Tarım ve ticaret devrimiile sağlanan büyük iktisadi gelişmeyi tamam-

layıcı yönde Ahi Evren geliştirdiği küme-lenme modeli ve teorisinde; nüfus artışı

ve şehirleşmeyle artan ihtiyacı karşı-layacak üretimi sağlamak için, ve-

rimsiz esnaf ferdi üretimfaaliyetinin terkedilip, meslekgrupları oluşturup sanayi/tica-ret birlikleri halinde örgütlene-

rek sanayi öncülüğünde, sanayi-tarım ve ticaret sektörlerinin üretim

ilişkilerinin yeniden organizasyonunuöngörmekteydi. Ahi Evren’in bu öngörüsükümelenme modeline dayalı yeni bir üre-tim sistemi içermekteydi.

Ahi Evren kümelenme modeline dayalıyeni üretim sistemi ile ilgili teorik oluşu-munu ve ilk uygulamalarını 1190-1220

D E B B AĞ L A R I N P İ R İ A H İ E V R E N ’ İ N A H İ K Ü M E L E N M E M O D E L İ ve “ SA N AY İ B İ R L İ K L E R İ N E DAYA L I SA N AY İ D E V R İ M İ ” N İ B AŞ L AT M AS I

1 Kervan ticareti altyapısı Avrupa’da kurulamadığından, kervan ticaret sistemi Avrupa’da gelişmemiştir. Bu nedenle de kervansaraylar, hanlar, kapalı çarşılargibi alış merkezleri Avrupa’da görülmez. Avrupa’da 18.yüzyıl sonlarından itibaren fabrikaya dayalı sanayi devrimi ile gelişen ticaretle birlikte ticari yapılarolan alışveriş merkezleri kurulabilmiştir. 19.yüzyıla kadar Avrupa, Selçuklu ve Osmanlı merkezli geliştirilen dünya ticaret sisteminin çevresindeki ekonomilerhalindeydi. Detaylı bilgi için bkz.; KALA (2008).

Page 18: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 17

Deri tabaklayanusta

Page 19: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

yılları arasında gerçekleştirmiştir. 1200 yılı öncesindeönce Horasan’da Ahmet Yesevi’ye bağlı sufilerden ta-savvuf terbiyesi almak üzere debbağlık mesleğini deöğrenen Ahi Evren, daha sonra Hicaz’da Fütüvvet teş-kilatına girip, ünlü Füttüvvet önderlerinden Evhaüd-din Kirmani’yi şeyh edindi.

1204 yılına kadar Abbasi halifesinin bulunduğu Bağ-dat’ta Fütüvvete dayalı tasavvufu öğrenen Ahi Evren,bu dönemde fütüvvet teşkilatında şeyhlik derecesineerişti. 1204 yılında tahta çıkan Selçuklu Sultanı 1.Gı-yasettin Keyhüsrev’in fütüvvet şalvarını giymek ve fü-tüvveti Anadolu’da anlatmak için daveti üzere 1204yılında Anadolu’ya gelen heyet içinde şeyhi EvhaüddinKirmani ile birlikte yer alarak bir yıl boyunca İslam ta-savvufu fütüvvet-meslek ilişkine dair görüş ve düşün-celerini tüm Selçuklu Anadolu şehirlerinde anlattı.

Ahi Evren’in bu düşünce ve görüşleri Anadolu halkıtarafından Ahilik olarak benimsendi. Süreç olarak

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E18

1200 öncesinden 1205 yılına kadar süren bu dö-nemde Ahi Evren, fütüvvet-ahilik felsefesine (tasav-vuf felsefesi) dayalı “kümelenme modeli teorisi”nigeliştirdi. Bu büyük gezinin sonunda da Kayseri’yeyerleşti.

Kayseri’de Ahi Evren tarafından başlatılan sanayi dev-rimi, Ahi tasavvuf felsesesi ve Kümelenme modeli teo-risine dayanıyordu.

1.1.1. Ahi Tasavvuf Felsefesi ve KümelenmeModeli Teorisi: Tasavvufta İktisadi Boyut, Yeniİktisadi Düşünce-İktisadi Felsefe ve İktisatBiliminde Devrim

Ahi Evren dini ve mesleki eğitim öğretim metodu ola-rak Ahmet Yesevi’nin uygulamalı eğitim-öğretim me-todunu esas aldı. Felsefi düşüncede Gazali’yi2, felsefimodel olarak da fütüvvete dayalı tasavvufi felsefeyibenimsedi. Teşkilatlanma modeli olarak, Ahmet Ye-

2 Ahi Evren aşağıda ele aldığımız TABSİRA başlıklı eserinde, Gazali felsefesi yaklaşımı ile Aristo felsefesini eleştirir. Ayrıca bkz.; BOLAY (1986).

Deriye işlenmiş

tabaklananhayvan

tasvirleri

Page 20: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

sevi ve Fütüvvet teşkilatını örnek aldı.Bunlardan hareketle Ahilik düşünce-sini ve Ahi tasavvuf felsefesini geliş-tirdi, Ahilik Okulunu- AhilikTeşkilatını kurdu.

Ahi Evren’in Fütüvvet, Ahilik, ta-savvuf felsefesi oluşumunu geliştirmeevreleri aşağıda ayrıca ele alınacaktır.

Ahi Evren tüm bu oluşuma paralel olarak meslek ge-liştirme-eğitim, üretim (iktisat) ile tasavvuf (Ahi ta-savvufi düşüncesi-felsefesi ve teşkilatı) arasında ilişkikurarak farklı bir iktisadi düşünce, iktisadi felsefe veiktisadi kalkınma modeli içeren “Kümelenme ModeliTeorisi”ni geliştirdi.

Araştırmacılar genellikle Ahi tasavvuf felsefesine bağlıAhiler tarafından kurulan Ahi Teşkilatı ile Ahi Ev-ren’in kümelenme teorisine göre kurulan Ahi olanveya olmayan meslek erbabının üye olabildiği meslek-zümre birliklerini birbirine karıştırmaktadır.

Bu karışıklık nedeniyle bugüne kadar Ahi Evren’ingeliştirdiği dünya iktisat düşüncesinde ve iktisat bili-minde devrim niteliğinde olan kümelenme modeliteorisi ve bu teorisini uygulamaya koyarak başlattığısanayi devrimi yeterince değerlendilememiştir.

Ahi Evren’e kadar dünyada ve İslam dünyasında, ik-tisat ve iktisadi teşkilatlanma, ayrı bir bilim ve uygu-lama alanı olarak görülmüyordu.

Eski Yunan felsefesi kaynaklı olarak Roma ve Bi-zans’ta olduğu gibi İslam dünyasında da iktisat,Aristo’nun eksik tanımı içinde değerlendirilerek sa-dece ev ekonomisi bilimi olarak görülüyordu.

Bu eksik tanımlamayı benimseyen yaklaşımla Arapmüslümanların öncülüğündeki İslam dünyasında ik-tisat bilimi ve iktisadi düşünce, “İlmi Tedbir-i Menzil”gibi başlıklar altında ele alınmaktaydı. Selçuklu ve Os-manlı döneminde de bu eksik iktisat bilimi ve iktisadidüşünce yaklaşımını benimseyip benzer başlıkta eser-ler kaleme alan araştırmacılar olmuştur.

Ancak Anadolu Selçuklu’larında AhiEvren’in öncülüğünde 1200 tari-

hinden itibaren geliştirilen iktisatbilimi ve düşüncesindeki bu yeniyaklaşım tam bir devrim niteli-ğinde olmuştur. Ahi Evren’in“kümelenme teorisi”nden hare-

ketle kurduğu “kümelenme modeli”ve uygulaması, Selçuklu’lar ve daha

sonra da Osmanlı’lar tarafından temel alınaniktisadi düşünce ve iktisadi teşkilanlanma modeli ola-rak benimsenmiş ve başarıyla uygulanmıştır.

Başarının en önemli göstergesi de Selçuklu Anado-lu’sunda başlayan sanayi devrimidir. Kayseri’de uy-gulamaya konulan Ahi Evren kümelenme teorisi vemodeli ile beraber ilk bu şehirde sanayi devrimi baş-lamıştı. Önce Selçuklu başkenti Konya ve Kayseri-Kır-şehir’i içine alan bölgede sanayi devrimi yayıldı. Dahasonra da bu bölge merkezli olarak Anadolu’ya, etkile-şim içinde olan İslam dünyasına ve çevreye yayılmış-tır. Ahi Evren, öncesine ve çağdaşlarına göre ilk kez birekonomide hür teşebbüs tarafından mesleki-sanayiüretim birlikleri kurularak ihtiyacı karşılayacak üre-timin yapılabileceğini, farklı sektörler arası ilişkilerindüzenlenerek üretimin ve üretim verimliliğinin arttı-rılabileceğini, alt mesleki birlikler halinde kümelen-miş üretim bölgeleri oluşturup rekabet üstünlüğü

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 19

Deri çizmeleri ile Fatih Sultan Mehmet

Page 21: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

sağlanarak iktisadi gelişme- kalkınma sağlanabileceği,devletin kümelenme modeline dayalı yeni üretim sis-temine uygun iktisat hukuku geliştirip hukuki dene-tim sağlayarak iktisadi gelişime katkıda bulunabileceğigibi konuları içeren bir teori ve model geliştirmiştir.

Bu teori aynı zamanda mikro, mezo ve makro ölçekteuygulanacak bir iktisadi üretim ve iktisadi teşkilat-lanma(iktisadi sistem) modeli de içermekteyedi. Bunedenle bir model teoriydi.

Ahi Evren, teorisi ve modelinde üretimin kümelenmişmeslek birlikleri halinde hür teşebbüs tarafından ger-çekleştirilmesini öngörüyordu. Devletin de üretimidüzenleyici iktisat hukuku oluşturup, hukuki denetimrolünü üstlenerek iktisadi hayata doğrudan değil do-laylı ve düzenleyici rol oynayarak katılmasını öngö-rüyordu. Bu teori ve model tarafımdan “kümelenmemodeli teorisi” olarak tanımlanmıştır. Toparlayarak söylersek; Ahi Evren tarafından geliştilenkümelenme modeli teorisi; iktisadi düşünce-felsefe, ik-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E20

tisat bilimi, üretim ve bölüşüme yönelik iktisadi teş-kilatlanma/sistem, bölgesel, sektörel, bölgelerarası vesektörlerarası iktisadi ilişkiler ve iktisadi kalkınma ko-nularını bir teorik model çerçevesinde ele almaktaydı.Teorisini uygulamaya koyarak eksik kalan yönlerinide tamamlamış olan Ahi Evren, böylece teorisini uy-gulanan bir iktisadi üretim ve organizasyon modelihaline getirmeyi de başarmıştır.

Ahi Evren’in geliştirdiği kümelenme teorisi ve modeli,Selçuklu’lar daha sonra da Osmanlı’lar tarafından üre-tim ve iktisadi teşkilatlanma (iktisadi sistem) modeliolarak kullanılmıştır. Özellikle sanayi ve ticaret sektör-lerinin organizasyonu ve sanayiye dayalı sanayi-tica-ret-tarım sektörleri arası ilişkilerin düzen len mesindedoğrudan kullanılan bir model teoriydi.

Daha belirgin ifade edersek, Ahi Evren’in geliştirdiğikümelenme modeli teorisi, Selçuklu ve Osmanlı’larınklasik iktisat teorisini ve iktisat modelini oluşturmuş-tur diyebiliriz.

Derileri tabaklamada kullanılan Anadolu keçileri

Page 22: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

“Kümelenme Modeli Teorisi”Ahî Evren Selçuklu Sultanı II.İzzettin Keykavus’a sun-duğu “Letâif-i Hikmet” adlı, özellikle devlet idarecile-rine hitaben kaleme aldığı siyasetname türündekieserinde; ihtiyacı-talebi karşılamak için üretim vesektörlerarası ilişkiler başta olmak üzere iktisadi ha-yatın teşkilâtlandırılması gerekliliğini, bu gerekliliğinnedenlerini ve nasıl bir iktisadi organizasyona gidil-mesi gerektiğini kısaca “Kümelenme Modeli Teorisi”olarak tanımladığımız teorisini şöyle anlatmaktaydı;3

“Bilmiş ol ki Allah insanı medeni yarattı. Bu şu anlamagelir; Allah insanoğlunu öyle yaratı ki insanlar bir çokşeye muhtaç olsunlar ve ihtiyaç duysunlar. Örneğin yiye-cek, içecek, giyecek ve yatacak şeylere. Ve hiç kimse bunlarıtek başına karşılayamaz (üretemez). Bu ihtiyaçları kar-şılamak için çok büyük bir kitle çalışmalı, tâ ki herkes ge-rekli eşyaların bir cüzünü yapsın (üretsin). Bazılarısanayi ve tarımla uğraşsın. Bazıları da sanayi ve tarımaletlerini yapsınlar (iş bölümü yapsınlar). Bu aletleri baş-kaları yapsın ki (işbölümü olsun ki) insanlara gerekli olanbütün aletler yapılabilsin.

Demek oluyor ki çeşitli sanat kollarında çalışan insanlaraihtiyaç vardır. O halde insanlar bir meslek edinmeli, birişte birleşmeli (aynı işte çalışanlar mesleki guruplar oluş-turmalı) ve çalışmalı ki insanların ihtiyaçları görülmüşolsun. insanların medeni yaratılmaları işte budur.

İnsanlar (çalışanlar) guruplaştığı zaman (meslekî birlik-ler kurdukla rında) bu durum guruplar arasında düşman-lık ve çatışmalara (yıkıcı rekabete) sebep olur. Çünki herbirgurup kendi ihtiyacını talep eder. Birinin elinde olan şeyebir başkasının ihtiyacı olabilir. Ve herkes kendi talebinegöre, elinde olan da, olan şeye karşılık ister. Bu taleplerkarşılanabilir. Bazen de buna imkan olmaz. Bu yüzdeninsanlar arasında bir ka nun olması gerekir ki bu kanunin sanların çatışmalarını önlesin. Bu kanun şer’i olmalıdır.Bu olum suzluklarla karşılaşmamaları için insanların bukanuna uymaları ge rekir. Böylece çatışmalar guruplararasında ortadan kalkar. Ta ki her biri istediğini elde ede-bilsin. Arala rında bir çatışma çıktığı zaman bu kanunabaşvurulup çatışma ortadan kalksın.

Bu nedenle Allahın hikmeti öyle öngördü ki; İnsanlarapeygamberler gönderil sin. Allahın buyurduklarını insan-lar arasında açıklasınlar. İnsanlara iba det zamanlarını,alış-veriş şeklini göstersinler, sevapların ecrini ve günah-ların cezasını açıklasınlar. Tâ ki şeri kanunlara uyulupdün yada insanlar arasında birlik kurul sun, şer ve fesatortadan kalksın. İşte bu, peygamberlerin insanlara gön-deriliş sebebidir.”

Ahi Evren’in hayatını ve eserlerini ortaya çıkaran de-ğerli bilim adamı Mikail BAYRAM, Ahi Evren’inFarsça kaleme aldığı Letâif-i Hikmet adlı yazma eseri-nin aslında Ahi Evren’in dört ciltlik eseri olan “Letâif-i Giyasiyye” adlı eserinin birinci ve üçüncü cildininözeti olduğunu ancak bu dört ciltlik ana eserin bugünsadece birinci cildine ulaşılabildiğini belirtmektedir4.

BAYRAM, Letâif-i Hikmet adlı eserin çeşitli nüshala-rına erişmiş ve bizim yukarıda verdiğimiz çeviri met-nimizden daha ayrıntılı bir çeviri metin yayınlamıştır.Konunun önemi bakımından eserin Fransa’da Bibli-

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 21

3 AHİ EVREN, Letâif-i Hikmet, Paris Bibliothique Nationale, Nr. 99, ss.90(a-b), 91(a-b); BAYRAM(1991), ss.136-137. (BAYRAM bu ifadeleri Ahiliğin kuruluşfelsefesi olarak tanımlıyor. Aynı yer).

4 BAYRAM(1995), s.53, 97.

Kırbalı sucular

Page 23: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

yotik Nasyonel kütüphanesinde eriştiğimiz nüshasın-dan yukarıda aktardığımız bölümün, eserin diğer yaz-malarından ve basılı nüshasından da yararlananMikail Bayram tarafından yapılan daha ayrıntılı çevi-risi şöyledir5.

“Allah insanı medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun anlamışudur: Allah insanı yemek içmek giyinmek evlenmek mes-

ken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır.Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Buyüzden demircilik, maragozluk gibi bir çok meslekleri yü-rütmek için çok insan gerekli olduğu gibi demircilik ve ma-rangozluk da bir takım alet ve adevâtla yapılabildiği içinbu âlet ve adevâtı tedarik için de çok sayıda insana ihtiyaçvardır. Böylece insanın (toplumun) ihtiyaç duyacağıbütün san’at kollarının yaşatılması gerekir. O halde top-lumun bir kesiminin san’atlara yönelmesi ve her birininbelli bir san’atla meşgul olması gerekir ki toplumun bütünihtiyaçları görülebilsin”

“Toplum çeşitli sa’nat kollarını yürüten insanlara muhtaçolduğuna göre bu sanatların her birini yürüten çok sayıdainsanların belli bir yerde toplanmaları ve san’atkârlarınher birinin kendi san’atlarıyla meşgul olmaları sağlanma-lıdır ki toplumun bütün ihtiyaçları görülebilsin”

“Bir çok insanların bir arada çalışması san’atkârlar ara-sında rekabet ve münazaaya sebep olabilir çünkü bunlarınher biri kendi ihtiyacına yönelince menfaatler çatışmasıortaya çıkar. Karşılıklı hoşgörü ve affetme olmadığı zamanmünazaa ve ihtilaf zuhur eder. O halde bu insanlar ara-sındaki ihtilafı halledecek kanunlar koymak gereklidir. Bukanun şeriata uygun olmalı ki ona uyulsun ve insanlararasındaki ihtilafın halline vesile olsun. İhtilafsız birortam yaratılınca herkes rahatça umduğunu elde eder. İh-tilaf zuhurunda ise bu kanuna müracaat ederek ihtilaflarortadan kaldırılabilir. Peygamberlerin şeriat koymalarıbundandır”

Debbağ-Deri sanayicileri tarafından pir kabul edilenAhi Evren6, yukarıya aldığımız satırlarında açıkça me-deni olmak-medeniyet ile toplumun(ekonominin)üretim yaparak ihtiyaçlarının karşılanması, yani ikti-saden kalkınma arasında doğrudan bir ilişki kurmak-tadır. İhtiyacını üreterek karşılamayı başarantopluma(ekonomiye), medeni toplum (iktisaden kal-kınmış toplum) demektedir.

İnsan odaklı bir iktisat anlayışına sahip olan Ahi

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E22

Çarşı

5 BAYRAM, Letâif-i Hikmet’in Tahran’da basılarak yayınlanan nüshasından (Letâif-i Hikmet, Neşreden; G.Hüseyn-i Yusufi, Tahran 1340) faydalaranak birönceki dipnottaki adı geçen eserinde(BAYRAM(1991)) yayınladığı çeviri bölüm üzerinde bazı düzültmeler yapmıştır. Ancak eseri basarak yayınlayan G.Hüseyin-i Yusufi, eserin yazarını Ahi Evren değil Kadı Siracüddin el-Urmevi olarak belirtmiştir. Bu yanlışlığın naşirin yayınladığı yazmadaki yanlış bilgidenkaynaklandığını belirten BAYRAM, Eserin Ahi Evren’e ait olduğunu belirterek bunu ortaya koyan yazma nüshaları da ayrıca değerlendirmektedir. (BAYRAM(1995), s.97. Aynı yazar, (2001), ss.258-263).

6 ŞAHİN(1986), s.167.

Page 24: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Evren, kişinin ihtiyaçlarının karşılan-masını temel amaç olarak görmektedir.

Ancak kişi tek başına ihtiyaçlarını kar-şılayacak üretimi yapamaz. Bu ancaktoplumsal iktisadi faaliyetle olur. Buanlamda insan medeni yaratılmıştır.Yani tek başına sağlayamayacağı ihti-yaçlarını karşılamak için toplumla bir-likte yaşamak ve ihtiyaçlarınıkarşılamak durumundadır. Şu halde ki-şinin ve içinde bulunduğu toplumun(ekonominin) medeni olabilmesi (ikti-saden gelişmiş olması) için, kendi ihti-yaçlarını karşılayabilecek toplumsal üretimi(iktisadi kalkınmayı) sağlaması gerekir.

Ahi Evren medeniyeti sadece yeterli üretimi sağlamakolarak da görmüyordu. Yapılan üretimle toplumun ih-tiyaçlarını karşılamayı başarmayı medeniyet olarakgörmekteydi. Medeni olmanın, iktisadi üretim ile tü-ketim ilişkilerinin düzenlenip ihtiyaçların karşılana-rak toplum refahının arttırılması olduğunusöylüyordu.

Böylece Ahi Evren, iktisat bilimininkonusu olan (kıt) kaynaklar ile ihti-yaçların karşılanması arasında birilişki kuruyordu. Ahi Evren’e göre ik-tisadi faaliyetlerin amacı, ihtiyaçlarıkarşılayacak kaynakların(üretimin)arttırılmasıydı. Ancak sadece üreti-min arttırılması yeterli değildi. Asılamaç insanların ihtiyaçlarını karşıla-yacak üretimin yapılarak insan odaklıihtiyaçların fiilen karşılanmasınınsağlanmasıydı. Ahi Evren insanın ih-tiyaçlarının karşılanmasını temel

hedef olarak almakta, bu açıdan teori-sinde sadece bölgedeki/ ülkedeki insan-

ların değil tüm insanların ihtiyaçlarınınsağlanmasını hedeflemekteydi.

Kaynakların kıtlığı da burada devreye girmekteydi. Üre-tici önce bölgesindeki kaynakları kullanarak bölgesin-deki ihtiyacı karşılamalıydı. Bu anlamda bölgeselihtiyaca ve kaynaklara göre kümelenmiş meslek-üretimbirlikleri oluşturularak bölgenin ihtayaçlarının karşılan-ması / kalkındırılması öngörülmekteydi.

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 23

Kasaplar

Page 25: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Ahi Evren ihtiyaçların karşılanması için insanlarınmeslek öğrenmesini ve aynı meslekten olanların biraraya gelerek meslek-zümre birliğini oluşturup ihti-yaçları karşılamak üzere üretim yapmalarını öngörü-yordu. Üretimin sadece mesleğinde usta olanlartarafından yapılmasını öngörmekteydi. Böylece kıtkaynaklar israf edilmeden daha verimli kullanılabile-cek tüketiciye kaliteli ürün satılabilecekti. Bununlailişkili olarak meslek, mesleği bilen pirin-ustanın ya-nında öğrenilmeliydi. Böylece modelinde mesleki eği-tim ve istihdam metodunu, bağımsız üretim yapmahakkının nasıl kazanılacağını da tarif etmekteydi.

Ahi Evren kadınların da üretici olarak iktisadi hayattarol almaları gerektiğine inanıyordu. Ahi Evren’in eşiFatma Bacı tarafından Ahi Teşkilatının kadınlar koluolarak kurulan Bacılar Teşkilatı, kadınlar arasında Ahitasavvuf felsefesinin öğretilmesi ve öğrenilmesindeaktif rol oynuyordu. Ahi Bacıların evlerini idare ihti-yacını karşıladıktan sonra arta kalan zamanlarındapazara yönelik evde üretim yapmaları öngörülmek-teydi. Selçuklu Anadolusunda tarım üretiminde kadı-nın tarla faaliyetlerinde üretime katılması önemliölçüde sağlanmıştı. Şehir de ise, yöresel halı, kilim, elişleri yaparak veya erkeklere mahsus meslek-zümre

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E24

birliklerinin ürettiği bazı ürünler üzerine işleme ya-parak bir nevi ana sanayiyi tamamlayan yan sanayiolarak iktisadi faaliyet yapmaktaydılar. Anadolu’da kırve şehirli kadınlar arasında el işi, beceri ve sanatınınoldukça gelişmiş olmasının temelinde Bacılar teşkila-tının rolü büyüktür.

Şayet bölgenin talebinden farzla üretim/arz yapılabi-liyorsa, bölgenin hammadde kaynakları üretim ihti-yacından fazlaysa, diğer bölgelerdeki ihtiyaçlarıkarşılamak üzere bölgedeki fazla hammadde ve ürünihraç edilebilirdi. Teorisinde insanların kümelenmemodeline göre ihtiyaçlarını karşılayabileceklerini ön-gören Ahi Evren, böylece insanların kümelendiği herbölge, öncelikle kendi kaynaklarına dayalı olarakkendi ihtiyacını karşılayacak üretim yapabilecek, hattabölgesel talebi aşan fazla hamamadde ve üretimi diğerbölgelere ihraç ederek, dışşal iktisadi fayda da sağla-yabilecekti. Böylece her bölge öncelikle kendi ihtiyaç-larını karşılayabilecek üretimi yaparak bölgeselkalkınmasını sağlamalıydı.

Ahi Evrenin kümelenme modeli çerçevesinde geliştir-diği bölgesel ihtiyacı karşılamak üzere bölge kaynak-ları kullanılarak yapılan bölgesel üretimin, öncelikle

Deri üzerine işlenmiş av sahneleri

Page 26: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

üretimin yapıldığı bölgede tüketilmesi, fazla/tüketile-meyen hammadde ve üretimin başka bölgelere ihracıpolitikası Selçuklu ve Osmanlı’ların yüzyıllar boyuncasüren klasikleşmiş bölgesel üretim ve tüketimin esasalınarak bölgesel tüketim fazlası ürünün bölge dışınaihracı politikalarının temel kaynağını oluşturmakta-dır.

Bölgesel kümelenme modelinin bir amacı da, bölgeselkaynaklara göre kümelenen meslek birliklerinin diğerbölgelere göre rekabet üstünlüğü sağlayarak, bölge ih-tiyaçlarını daha ucuz ve kaliteli üretim yaparak karşı-layabileceği idi. Bölgesel üretimi başarmış bölgeyedışarıdan gelecek ürünler daima bölgede üretilenikame ürünlerden daha pahalı olacağından alıcı bula-mayacaktır. Böylece bölgesel rekabet üstünlüğü sağ-lanmış olacaktı7.

Şu halde iktisadi kaynakların (üretimin) arttırılma-sını sağlayacak ve artan üretimin yanında, insanlarınihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayacak bir üretim-kalkınma ve paylaşım mekanizmasına ihtiyaç vardı.Ahi Evren toplumun tüketim ihtiyacını (mal ve hiz-met talebini) karşılamak için üretimin (arzın) yeni-den organizasyonunu öngörmekteydi. Buorganizasyon küçük(mikro), orta(mezo) vebüyük(makro) ölçekte yani tüm ekonomide olmalıydı.Küçük(mikro) ölçekte-düzeyde, üreticilerin kendi altmeslek birliklerini oluşturarak birlik üyesi olarak bir-liğe üye diğer üreticilerle aynı alanda üretim yapma-sını öngörüyordu. Orta(mezo) ölçekte-düzeyde,şehirlerde yer alan kümelenme bölgelerinde, birlikler-arası işbölümünün sağlanmasını ve mesleki birliklerinihtiyaç bölgelerinde kümelenerek örgütlenmesini ön-görüyordu. Büyük (makro) ölçekte-düzeyde de küme-lenmiş bölgelerle sektörler arasında işbirliği

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 25

7 Selçuklu ve Osmanlıların öncelikle bölgesel ihtiyacı karşılayacak üretimi yapma politikasına bazı iktisatçılar Otarşik Ekonomi politikası demektedirler. Otar-şik Ekonomi Değil Gelişen Ekonomi: Otarşik ekonomiler, tarımsal yapıdaki ekonomiler olup hiçbir zaman ihtiyaçların karşılanmasında yetetli olamazlar.Selçuklu-Osmanlı gibi orta sanayileşmiş ekonomilerde otarşik ekonomi politikası değil, bölge ihtiyacını karşılayıp artan üretimin ihracına yönelik bölgelerarasıve uluslararası ticaret politikası önemli bir yer tutmaktaydı. Ayrıca sanayinin hammadde ihtiyacının karşılanması ve bazı büyük şehirlerin iaşe ihtiyacınınkarşılanması için tarım bölgeleri üretimlerinin sanayi üretimine ve büyük şehirlere tahsisi politikaları da üretimi yetersiz Otarşik ekonomilerde uygulana-mayacak ve başarılamayacak politikalardır. Kısaca, sanayi ve şehirlere tarım üretiminin tahsisi politikası ile bölgelerarası ve uluslararası ticareti daima des-tekleyen politikalara bakıldığında Selçuklu ve Osmanlı ekomomileri için Otarşik ekonomi tanımlaması yeterli bir tanımanla olmayacağı gibi, yanlış birtanımlamadır. Avrupa merkezli iktisat bilimi, sanayi devrimini fabrikaya dayalı sanayi devrimi ile 1750’den itibaren İngiltere’den başlattığından, kümelenmemodeline dayalı Selçuklu ve Osmanlı sanayi devrimini değerlendiremeyerek, Selçuklu ve Osmanlı’daki üretim yapılarını, sanayi öncesi yetersiz tarım eko-nomileri olarak görürler. Burada ayrıntılarıyla anlatılacağı gibi Ahi Evren’in kümelenme modeline dayalı örgütlenen Selçuklu ve Osmanlı ekonomileri, sanayidevrimini yaparak kendi ihtiyacını karşıladığı gibi tüketim ihtiyacını aşan, artan üretimi-ürünleri ihraç eden çağının gelişmiş “dünya ekonomileri” idi.

Arasta esnafı

Deri ayakkabı satan dükkanlar

Page 27: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

sağlanarak, hammadde tedariği ve ürün dağılımının /satışının tüketici lehine sağlanmasını öngörmekteydi.

Ahi Evren, iktisadî hayatın organizasyonu olarak ön-gördüğü meslekî birliklerin oluşturulması ve birliklerarası işbölümü sağlayarak üretim yapmaları modelininbirliği oluşturan üreticilerin yararına olduğu gi bi tümihtiyaçların karşılanmasını sağladığından toplumunda yararına olduğunu söylüyordu.

Ahi Evren iktisadi faaliyetlerin hür teşebbüs tarafın-dan yürütülmesini, devletin ise kümelenme modelineuygun iktisat hukukunu geliştirip, hukuki denetimrolünü üstlenerek iktisat sisteminin işlemesini teminetmesini öngörüyordu.

Anadolu’da ilkçağ ekonomilerinden, Roma’ya ve Sel-çuklu’nun çağdaşı Bizans’a kadar üretimde en önemlirolü köle işgücü ve yarı hür serfler sağlamaktaydı. Sel-çuklular Anadolu’da hür çiftçiye dayalı tarım üreti-

mini başlatmış, Ahi Evren de hür teşebbüs ve istih-dama dayalı bir sanayi ve ticaret sistemi öncülüğündesanayi devrimini başlatmıştı. Anadolu’da başlatılan budevrimin temelinde ise Ahi Evren’in yeni bir iktisadidüşünce ve felsefe geliştirerek iktisat biliminde vebuna bağlı iktisadi teşkilatlanma modelinde başlattığıdevrim yatmaktaydı.

1.1.2. Kümelenme Modeli Teorisinin Uygulanması

Ahi Evren Kümelenme modeli teorisinin uygulanma-sını üç ayak üzerine oturtmuştu. Bunlar:1.Kümelenme modeli teorisi uygulamasının yönetil-mesi ve denetlenmesi. 2.Meslek-zümre birlikleri kurularak işbölümü halindeüretimin sağlanması.3. Hukuki(iktisat hukuku) düzenlemelerin yapılmasıve hukuki denetim.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E26

Çarşıda faaliyet gösteren esnaf

Page 28: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

1. Kümelenme Modeli Teorisi UygulamasınınAhi Teşkilatı ve Ahi Evren Vakfı Tarafından Yö-netilmesi-Denetlenmesi

Yönetim ve denetim sorumluluğu dört aşamalıdır. İlküç aşamada yönetim ve denetim sorumlusu Ahi Teş-kilatının kurucusu-şeyhi olan Ahi Evren’dir. Dör-düncü aşamada ise yönetim ve denetim sorumluluğuAhi teşkilatı adına Ahi Evren tarafından, Ahi EvrenVakfı’na devredilmiştir. Ahi Evren’i ölümünden sonraSelçuklu ve Beylikler döneminde, daha sonra da Os-manlı döneminde, Ahi Evren Vakfı, Ahilik felsefesi veAhi Evren kümelenme modeli teorisi uygulamasınınyönetim ve denetimini üstlenerek devam ettirmiştir.Birinci aşama, Ahi Evren’in debbağ esnafının pirikabul edildiği dönemde Kayseri’de debbağ esnaf birli-ğini kurması, yönetmesi ve denetlemesidir.

İkinci aşama, Ahi Evren’in başarılı uygulamalarınıgören, Ahi teşkilatı mensubu Ahilerin kurduğu Kay-seri’deki Ahilerin tekkesi olan hangahta8 Ahi Ev-ren’den Ahilik tasavvuf felsefesini dinleyipöğrenen diğer mesleklere dahil olan esna-fın, Ahi Evren’i, sanayinin piri kabul et-mesi ve Ahi Evren’in yardımı, uygulamayönetimi ve denetiminde kendi meslek-zümre birliklerini kurmalarıdır.

İlk iki aşamada kümelenme modeli teori-sinin uygulanmasını, 1205-1227 yıllarıarasında Kayseri’deki Ahi hangahındakimerkezden, Ahi teşkilatının kurucusu-şeyhi Ahi Evren bizzat kendisi yönetmişve denetlemiştir. Aynı zamanda AhiEvren, Kayseri’de debbağ meslek birliğinikurup birliğin yöneticisi-şeyhi olarak vebu modele uygun diğer meslek birlikleri-nin kurulmasına da nezaret etmiştir. Heryeni iktisadi teşkilatlanmada olduğu gibi buyeni iktisadi teşkilanlanma döneminde de bir

çok menfaat çatışması ve ihtilaf ortaya çıkmıştır.Ahi Evren, bu yeni iktisadi teşkilatlanma ve üretimsisteminden doğan menfaat çatışmaları ve ihtilaflarınçözülmesinde ve yeni iktisat hukukunun geliştirilme-sinde de öncülük etmiş, Selçuklu sultanının görevlen-dirmesi ile 1220-1227 yılları arasında Kayseri kadılığıgörevini de üstlenmiştir9.

Üçüncü aşama, Konya merkezli olarak Ahilik felsefesive teorisinin tüm Anadolu şehirlerinde uygulanmasıaşamasıdır. 1.Alaattin Keykubat tarafından “ehl-i sa-nayinin piri”10 yani dünya sanayicilerinin öncü lideriolarak kabul ve ilan edilen Ahi Evren, 1227 yılındanitibaren Ahi tasavvuf felsefesini ve kümelenme modeliteorisini öğretmek, uygulamak, gerekli yönetim ve de-netimi Konya’dan yürütmek üzere Sultan tarafındandanışman-müderris olarak atanarak Konya’ya gelmiş-tir. Ahi Evren 1227-1237 yılları arasında, 1.Alaattin Key-kubat’ın danışmanı-müderrisi olarak Konya’da yaşa-mış, Ahiler tarafından inşa edilen hangaha(Ahi

tekkesi) yerleşerek, Konya’daki iki adet Ahi han-gahında yer alan medreselerdeki talebelere Ahi

tasavvuf felsefesi eğitimi vermeye başlamış-tır. Bu dönemde yüksek eğitime yönelik Ahitasavvuf felsefesini anlatan birçok eser ka-leme almıştır. Böylece Ahi teşkilatının yönetim merkeziKayseri’deki hangahtan Konya’daki buhangahlara taşınmıştır. Ahi Evren Kon-ya’daki bu hangahlarda yetiştirdiği mü-ritler, talebeler vasıtasıyla, Sultanın dadesteği ile Ahi tasavvuf felsefesini veAhi kümelenme modeli teorisineuygun iktisadi teşkilatlanmayı tümSelçuklu Anadolu’suna yaymaya, buteşkilatlanmaya uygun iktisat huku-kunu geliştirme çalışmalarını yürüt-meye başlamıştır. Kayseri’den sonra bu dönemde

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 27

8 BAYRAM (1995), ss. 18-19.9 BAYRAM (1995), s.2010 676/1277 tarihli Ahi Evren Vakfı vakfiyesinde “Pirlerin piri olan Nasirüddin Ahi Evran” deniliyor. (KÖKSAL(2008), s.177) Ahi Şecerenamelerinde ise

“ehl-i sanayinin piri”, ünvanının yanında, zamanının tüm sanayi kolları kastedilerek “32 esnaf kolunun piri” ünvanı da kullanılıyordu. Bkz.aşağıda “AhiFütüvvet Şecerenâmeleri” kısmı.

Page 29: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Konya’da Ahi tasavvuf felsefesine ve kümelenme mo-deline dayalı birçok meslek-sanayi birliği ve bu birlik-lerin yer aldığı sanayi ve ticaret sitelerinin vakıflartarafından inşa edilerek kurulduğu görülmektedir.11

Ancak bu başarılı çalışmalarla sanayi devriminin Ana-dolu’da meslek birliklerine dayalı yayılması 1237’deSultanın öldürülmesi ile son bulmuştur. 1237-1245yılları arasında Sultanın öldürümesiyle başlayan iç ka-rışıklıklar ve Moğol yenilgisi ile Anadolu’da sanayi-leşme, durgunluk dönemine girilmiştir. Bu dönemdeAhi Evren yeni iktidara muhalefet ettiği gerekçesiylebeş yıl hapis yatmıştı. Bir mektubunda bahsettiğinegöre Ahi Evren hapiste iken, Ahiliğin devamı için Ahi-lik modeli yönetim ve denetiminin kişisel olmaktan çı-kartılıp kurumsal olması gerektiği kanaatine ermişti.Ahi Evren Vakfı’nın kurulmasına böylece, esirlik, has-talık, ölüm olsa da Ahiliğin bu Ahi vakıfları yoluyladevam ettirilebileceğine karar vermişti.

1245 yılında 2. İzzettin Keykavus’un tahta çıkması ileAhi Evren’e iade-i itibar edilmişti. Ahi Evren KonyaAhi hangâhına geri dönmüş, Ahilik tasavvuf felsefesi-nin eğitimi, öğretimi, yayılması ve kümelenme mode-line dayalı sanayileşme uygulamasına devam edilenyeni bir dönem başlamıştı. Ahi Evren daha önce ka-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E28

leme aldığı eserlerini özetleyerek Ahi tasavvuf felsefesive kümelenme modeli teorisinin birlikte yer aldığı ilkeseri olan Letâif-i Hikmet adlı eserini bu dönemde ta-mamlayarak Sultan 2. İzzetin Keykavus’a sunmuştur.

Ahi Evren bir müddet sonra 1247’de Konya’daki Ahihangâhının yönetimini Ahilere bırakarak Kırşehir’eyerleşmiş ve Kırşehir’de, hapisteyken planladığı gibiAhi Evren Vakfı’nı kurmuş ve yönetimini üstlenmiş-tir.

Dördüncü aşama, Ahi Teşkilatı adına Ahi Evren tara-fından yürütülen kümelenme modeli teorisinin uygu-lanmasının yönetilmesi ve denetlenmesi hizmetinin,Sultan 2.İzzettin Keykavus’un onayı ile Kırşehirde ku-rulan Ahi Evren Vakfına devredilmesi ile başlamıştır.

Böylece Ahi Teşkilatını kurumsal olarak temsil edenvakıf, Ahi Evren tarafından kurulmuş oldu. AşağıdaAhi Teşkilatını kurumsal olarak temsil etmek üzerekurulan Ahi Evren Vakfı ve bağlı Ahi Evren vakıflarıayrıca ele alınacaktır.

Bu dördüncü aşamadan itibaren Kırşehir merkezli AhiEvren Vakfı tarafından kümelenmiş meslek birlikle-rinin kurulacağı şehirlerde görevlendirilen Ahi Baba-lar, her kümelenmiş bölgenin bulunduğu şehirde AhiEvren vakfını kurarak, bölgedeki kümelenme modeliuygulamasının yönetimini ve denetimini yürütmek-teydi.

Osmanlı döneminde de Kırşehir Ahi Evren vakfınınyönetim ve denetim hizmeti devam etmiştir. Kırşehir-deki Ahi Evren vakfının Osmanlı şehirlerinde görev-lendirdiği Ahi Babalar tarafından şehirlerde kurulanAhi Evren vakıfları vasıtası ile Ahi tasavvuf felsefesineve modeline göre mesleki birliklerin teşkilatlandırıl-ması, bu teşkilatın yönetimi ve denetimi sürdürülm-üştür.

Selçuklu’dan Beylikler dönemine ve Osmanlı’ya bu de-vamlılık, Ahi Evren Vakıflarının iktisadi teşkilatlan-

Arasta vedükkanlar

11 Bu dönemde Konya’da “kârhane”, “boyahane”, “cenderehane” “sabunhane” “şekerhane” gibi birçok sanayi sitesinin ve atölyelerin vakıflar tarafından inşaedilerek faaliyete geçtiği görülmektedir ( TURAN(1971-2), s.64. Aynı yazar(1980), s.365; EFLAKİ(1986), s.172 ).

Page 30: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

mayı yönetmesi ve denetlemesi ile sağlanmıştır. Böy-lece iktisadi üretim ve teşkilatlanma sistemi Selçuk-lu’dan Osmanlı’ya Ahi Evren tasavvuf felsefesi vekümelenme modeli teorisine uygun olarak devametmiş, iktisat hukuku geliştirilebilmiş, Selçuklu ve Os-manlı klasik üretim ve teşkilatlanma sistemi kesinti-siz devam edebilmiştir.

Bu Osmanlı klasik üretim ve iktisadi teşkilatlanma sis-temi, İngiltere’de 1750’de fabrikaya dayalı sanayi dev-rimi ile başlayan yeni üretim ve iktisadi teşkilanlanmasistemine kadar devam etmiş ve zamanla bu yeni sis-teme yerini bırakmıştır.

2. Meslek-Zümre Birliklerinin Kurulması

Ahi Evren yeni bir üretim sistemi içeren kümelenme

modeli teorisine dayalı ilk uygulamalarını 1205’teyerleştiği Kayseri’de başlattı. 1205-1220 yılları ara-sında 15 yıl Kayseri’de kaldığı bu dönemde Ahi Evren,sanayi sektöründe kendi geliştirdiği kümelenme teo-risine uygun olarak ilk meslek birliğini ve bu meslekbirliğinin yer aldığı ilk organize sanayi sitesini kur-muş, Kayseri’de diğer meslek birliklerinin ve sanayisitelerinin kurulmasına öncülük ederek kümelenmemodeli uygulamasını yaygınlaştırmıştır.

Dericilerin piri-ustası olan Ahi Evren kümelenmemodeli teorisini 1205’da yerleştiği Kayseri’de ilk kezdericileri biraraya getirip deri sektöründe dericilikmeslek sınıfını oluşturup, birlik halinde örgütleyipdebbağ sanayi birliğini kurarak uygulamaya koydu.

Ahi Evren ilk kurulan meslek birliği olan debbağ(deri) meslek-sanayi birliğinin yönetimini, debbağ

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 29

Bugünkü Kapalıçarşı esnafı

Page 31: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E30

Deri tabaklayan usta

Page 32: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

esnaf birliğinin şeyhi olarak üstlenmiştir. Bu dönemdedebbağ meslek-sanayi birliği ve debbağların (deri sek-törünün) şeyhi ünvanını kullanmaktaydı12. Selçukluve daha sonra Osmanlı’da meslek birliği yöneticilerineşeyh, kethüda gibi ünvanların verilmesi de bu ilk uy-gulama ile başlamıştır.

Bu gelişmeyle birlikte Ahi Evren’in kümelenme mo-deli teorisine uygun olarak Sultan 1.Gıyasettin Key-hüsrev Kayseri’de Ahi vakıflarını destekleyerek,vakıflar aracılığıyla büyük bir sanayi sitesi inşa ettirt-miş, site Ahi Evren’in öncülüğünde kurulan debbağsanayi birliğine kiralanarak ilk debbağ sanayi sitesioluşturulmuştur13.

Kayseri’de debbağ sanayi birliğinin kısa sürede sağla-dığı başarı, sanayi birliği modelinin sanayi ve ticaretleilgili diğer meslek grupları tarafından benimsenme-sini hızlandırmıştır. Ahi Evren döneminde Kayseri’deDebbağlar Çarşısı’nın yanında “Külahduzlar Çarşısı”da kurulmuştur14.

1205-1220 yılları arasında Ahi Evren’in öncülüğündeKayseri’deki her bir meslek grubu ayrı sanayi/ticaretbirliği halinde örgütlenmiş ve Selçuklu Sultanınındesteği ile bu birliklerin yerleştiği organize sanayi si-teleri kurulmuştur. Böylece ilk sanayi/ticaret birlikle-rinin yerleştiği ilk organize sanayi/ticaret siteleri deKayseri’de kurulup gelişmişti.

Bu meslek birlikleri ve sanayi siteleri, Ahi Evren ta-rafınan Ahi tekke ve zaviyelerinde Ahilik felsefesinegöre Ahi Fütüvvetnamelerini okuyarak ve öğrenerekyetiştirilen müteşebbisler tarafından kuruluyordu. Ku-rulan meslek birliğinin, yöneticisini seçip Ahi teşkilatıadına Ahi Evren’e sunarak onaylatmaları gerekiyordu.

Ahi müteşebbisler tarafından kurulan meslek birlik-lerinin yöneticisi olan kethüda-şeyhler genellikle buAhi müteşebbisler arasından seçilmekteydi. Meslek

birliği mensupları birlik yöneticisi kethüda/şeyhi se-çimle belirliyorlardı. Seçilen meslek birliği yöneticisikethüda-şeyh, Ahi teşkilatı adına Ahi Evren tarafın-dan onaylanıyordu. Bu onayla meslek birliği de onay-lanmış oluyor ve faaliyetine başlıyordu.

Meslek birliği mensupları müslim veya gayri müslimolabilmekteydi. Ancak meslek birliği yöneticileri mut-laka müslümandı. Hatta Osmanlı dönemi örneklerinebakarak söylersek tamamı gayri müslimlerden oluşanmeslek birlikleri de yönetici olarak dışarıdan müslü-man bir esnafı seçiyorlardı.

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 31

12 Bkz. Aşağıda Ahi Fütüvvet Şecerenameleri.13 Ahi Evren tarafından kurulan debbağ sanayi sitesi genişleyerek Debbağ Mahallesine dönüşmüştür. Elimizde 1500 ve 1584 yıllarına ait Kayseri Debbağ

mahallesinde dükkan, çarşı han inşa eden vakıflara dair defter kayıtları bulunmaktadır. 1500 ve 1584 Tarihli Konya-Kayseri Vakıf Tahrir Defteri, KayseriDebbağan Mahallesi Vakıfları’ndan naklen; (ÖZIRMAK(1985), s.208).

14 Bu çarşının yer aldığı Külahduzlar Mahallesinde, Ahi Evren’in şeyhi ve kayınpederi Evhaüddin Kirmaninin evi de bulunuyordu. (BAYRAM (1995), ss.18-19)

Üzerinde deri üzerine işlenmiş figürleri ile bir sandalye

Page 33: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu durum birlik tarafından seçimle belirlenen yöne-ticilerin Ahi Teşkilatının onayına sunulması nede-niyle, gayri müslimlerin onaylanmaması şüphesindenkaynaklandığını düşündürse bile, bu daha çok birlik-lerarası ilişkiler, devlet yöneticileriyle ilişkiler gibidaha geniş bir faaliyet alanı düşünülerek tercih edilenbir durumdu denilebilir.

Meslek birliği üyesi olabilen gayri müslimler, Ahi teş-kilatı üyesi olamıyorlardı. Ancak Ahi Evren Ahilik fel-sefesi-teorisi ve modeline göre kurulan meslekbirliklerine gayri müslimlerin üye olmasını hiçbirzaman yasaklamamış olmasına rağmen, bazı araştır-macılar meslek üyesi olan gayri müslimlerden hare-ketle Ahi teşkilatının bozulduğu kanaatineermektedir. Bu durum Ahi teşkilatı ile meslek birlik-lerinin aynı olduğunun düşünülmesi veya birbirinekarıştılmasından kaynaklanan yanlış bir tespittir.

Ahi Teşkilatının Kadınlar Kolu Ahi Bacı-lar Teşkilatı Vasıtasıyla Bacıların Ev Üre-tim Faaliyetleri ile İlişkilendirilmesi

Menakıb-ı Evhaüddin-i Kirmani’de, Kayse-ri’deki Debbağlar Mahallesinde bir zaviye vemescid bulunduğunu ayrıca bu mahalleye bi-tişik Külahduzlar mahallesi diye de bir ma-halle olduğunu, bu mahallede de bir kapısımescide biri dışarıya açılan evde, Evhaüd-din’in ve ehli hareminin ikamet ettiği belir-tilmektedir. Kirmani’nin kızının Fatma Bacıolduğu bilinmektedir. Mikail Bayram, aynıevde oturduğunu belirlediği Ahi Evren’inFatma Bacı ile evli olduğunu tespit etmiştir15.

Ahi Teşkilatının kadınlar k1olu Ahi BacılarTeşkilatı idi. Bacılar teşkilatının kurucusu,Kirmani’nin kızı ve Ahi Evren’in eşi FatmaHatun idi. Ahi Evren, 1205’te yerleştiği Kay-seri’de, Kirmaninin kızı Fatma Hatun ile evlen-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E32

mişti. Ahi Teşkilatını kuran Ahi Evren, eşi FatmaHatun vasıtası ile Ahi Bacılar Teşkilatı’nı (“Bacıyan-ıRum”) kurdu. Fatma Hatun halk arasında “FatmaAna”, “Kadıncık Ana”, “Kadın Ana” diye tanınmıştır.

Kayseri’de kurulan Ahi Bacılar Teşkilatı, aynı yerdekidebbağların derilerinden çıkan yünleri değerlendir-mek üzere ev ekonomisi faaliyeti oluşturarak evle-rinde, halı, kilim, kumaş olarak dokumuşlar veürünlerini çarşıda/pazarda satışa sunmuşlardır. Dahasonraları Yeniçerilerin giyeceği ak börkleri de bacılarüretmekteydi16.

Ev eşyası olarak kullanılan el işleri örtüler, bezler, dan-telalar gibi birçok ürün de Anadolu’daki Ahi Bacılarıngeliştirdikleri ev ekonomisi faaliyetleri içinde yeraldı17. Ahi Bacılar tarafından üretilen, halı, kilim ör-tüler gibi ürünlerin Ahi Esnaf teşkilatı tarafından üre-

tilmemesi, Ahi esnaf teşkilatı ile Ahi Bacıteşkilatı arasında iktisadi üretimde bir işbölümüolduğunu gösteren en önemli göstergedir.

Ev eşyası üretimine dayalı bu faaliyetler evüretimi olarak kabul edilerek dükkanlarda

üretilmemiştir. Ahi Bacıların evde ürettiğibu ürünler, çarşılarda perakende satış

yapan dükkanlarda halka satılmakta,üretici kadınlar tarafından doğru-

dan halka satılmamaktaydı. Budurum, ürünlerin üretiminde ol-duğu gibi satışında da bir işbö-

lümü olduğunu göstermektedir.

Bu faaliyetlere ilave olarak Osmanlıdöneminde esnaf tarafından üreti-len kumaşların kenarlarına işleme-ler yapılması, kadınların ev üretimfaaliyetleri arasındaydı. İstan-bul’da kumaş kenarı işlemeci

kadın bacılar bu işi evlerinde yapı-yorlardı18.

15 BAYRAM(1994), ss. 18-24.16 BAYRAM(2002), s. 37417 ERDEM(2010), ss.23-82. 18 BOA, Atik Şikayet, defter nr.1, sayfa 205, sıra 920’den naklen, KALA (1997-1), ss.37-38.

Page 34: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

3. İktisat Hukuku Geliştirilip, İktisadi-Sosyal Düzenin Sağlanması

Ahi Evren “Kümelenme Modeli Teorisi”ne dayalı yeniiktisadi teşkilatlanmanın önemli ayaklarından birininbu yeni iktisadi teşkilatlanmaya uygun iktisat huku-kunun geliştirip uygulanması olarak tarif etmektedir.Konuyla ilgili şöyle demektedir;

“İnsanlar (çalışanlar) guruplaştığı zaman (meslekî bir-likler kurdukla rında) bu durum guruplar arasında (mes-lek birlikleri arasında/ sektörler arasında) düşmanlık veçatışmalara (yıkıcı rekabete) sebep olur. Çünki herbirgurup kendi ihtiyacını talep eder. Birinin elinde olan şeyebir başkasının ihtiyacı olabilir. Ve herkes kendi talebinegöre, elinde olan da, olan şeye karşılık ister. Bu taleplerkarşılanabilir. Bazen de buna imkan olmaz. Bu yüzden insanlar arasında bir ka nun olması gerekir kibu kanun in sanların çatışmalarını önlesin. Bu kanun şeriolmalıdır. Bu olum suzluklarla karşılaşmamaları için in-

sanların bu kanuna uymaları ge rekir. Böylece çatışmalarguruplar arasında ortadan kalkar. Ta ki her biri istediğinielde edebilsin. Arala rında bir çatışma çıktığı zaman bu ka-nuna başvurulup çatışma ortadan kalksın”.

Ahi Evren özellikle sanayi, ticaret, tarım sektörlerininbirbiriyle olan ilişkilerinde menfaat grupları arasındauyuşmazlık çıkaracağını bu nedenle ilişkilerin ikti-sadî hukuk geliştirilerek düzenlenmesi gerektiğini ne-denleriyle birlikte açıklıyordu.

İktisadi hayatın organizasyonu için gerekli hukuki dü-zenlemelerin islâm hukukundan yararlanarak oluştu-rulması gerekti ğini anlatan Ahi Evren, meslekîbirlikler ve sektörler arasında doğacak olan menfaatçekişmesi, yıkıcı rekabe tin ve ihtilafların hukukî yol-lardan önlenebileceğini, çö züleceğini belirtmektedir.

Yeni iktisadi teşkilatlanmada devletin rolü açısındanbakarak konuyu değerlendiren Ahi Evren, devletin

Çeşme başında dinlenen ahali ve ticaret yapan esnaf

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 33

Page 35: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

iktisadî hayatın düzen lenmesindeki rolünü iktisadidüzeni sağlayacak hukukun oluşturul ması ve uygu-lanmasını temin olarak belirliyordu.

Diğer bir deyişle Ahi Evren, devletin iktisadî hayatındüzenlenmesindeki rolünü iktisadî hayatı düzenleyeniktisadi hukuku oluşturmak ve bu hukuk vasıtasıylaiktisadî hayatı denetle mek olarak görüyordu.

Ahi Evren’in teorisinde öngördüğü gibi, Kayseri’demodelin uygulanmasında, özellikle Kayseri Şehrininyöneticileri ile meslek birlikleri yöneticileri arasındaönemli ihtilaflar çıktığı görülmektedir. Bu ihtilaflaryeni iktisat hukuku ile köklü bir çözüme kavuşturul-madığından giderek şiddetlenmiş, ancak 1220’de Sel-çuklu tahtına çıkan 1.Alaattin Keykubat zamanında

mesleki birlikler lehine yeni hukuki çözümler gelişti-rilerek ihtilaflar çözümlenebilmiştir.

BAYRAM, Sultan İzzettin Keykavus döneminde (1211- 1220) Kayseri’deki yöneticiler ile Türkmen ve Ahilerarasında mahiyeti bilinmeyen bir sürtüşme mevcuttudiyerek, Kayseri’de Ahilerle ilgili olarak önemli ihtilaf-ların çıkmış olduğunu tespit etmiştir. Bayram, bu ihti-lafları sonlandıran Selçuklu Sultanının 1220’de tahtageçen 1.Alaattin Keykubat olduğunu, Keykubat’ın ikti-dara geldikten kısa bir müddet sonra Kayseri’ye giderekTürkmen ve Ahiler lehine Kayseri’de köklü bir idaritasfiye gerçekleştirdiğini belirtmektedir19.

Kayseride’ki bu sürtüşmenin öncelikle Ahi Küme-lenme modeline göre örgütlenen Ahi meslek birlikle-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E34

Kapalıçarşı’nın bugünkü hali

19 Anonim, Tarih-i Ali Selçuk, s.139’dan naklen; BAYRAM(1995), s.20.

Page 36: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

rinin kendini yönetme hakkından kaynaklandığınısöyleyebiliriz. Meslek birlikleri ve sanayi sitelerininyöneticilerinin kendi alanlarını yönetme hakkınasahip olmaları, Kayseri’deki yöneticilerin bu bölgeler-deki yönetimi meslek birlikleri ve sanayi-ticaret site-leri yöneticilerine bırakmak istemeyişleri nedeniylesürtüşmeler olması doğaldır.

Sultan’ın Kayseri’ye gelişinin asıl sebebi Ahi Evren’inKayseri’de sağladığı başarıdır. Bu başarı dikkat çekmişve 1220’de Selçuklu tahtına geçen Alaattin KeykubatAhi Evren’in modelini Kayseri’ye giderek Ahi Evren’iziyaret edip yerinde incelemiştir. Ahi Evren bu ziya-rette Sultan’a yeni üretim ilişkilerinde doğan hak veyükümlülükleri içeren hukuki düzenlenme ihtiyacınıanlatarak, şehir yöneticileri ile meslek birliği yöneti-cileri arasında ve birlikler arasında rekabet nedeniyleortaya çıkacak sorunların hukuken çözüme kavuştu-rulmasına, yeni bir iktisadi hukuk düzeni oluşturul-masına dair bilgi verdiği anlaşılmaktadır. Nitekim AhiEvren yukarıdaki alıntıda yer aldığı gibi Sultan’a sun-duğu eserinde de kümelenme modeli teorisinde dev-letin iktisadi hukuku düzenlemesi ihtiyacındanbahsetmekteydi.

Bu bilgilendirme ile beraber Sultan, Ahi Evren’in ön-gürdüğü “kümelenme modeli teorisi”ne göre Kayseriyöneticileriyle olan ihtilafın çözümüne karar vermişbu çözümün hukuki yönüyle ilgili olarak da Ahi Ev-ren’i Kayseri kadısı olarak atamıştır20.

Ahi Evren 1220-1227 yılları arasındaKayseri’de aynı zamanda kadılık görevinide üstlenerek, hukuki ihtilafları çö-zerek, yeni iktisat hukukunun datemellerini atmıştır.

Ahi Evren’in Kayseri’deki tümbu başarılarından sonra SelçukluSultanı Ahi Evren’i, Selçuklubaşkenti Konya’ya davet ederekKayseri’deki modeli tüm impara-torlukta gerçekleştirmek üzerekendisine danışman-müderrisolarak atamıştır.

Ahi Evren’in Konya’ya yerleş-mesi ile 1227’de başlayan budönem, Sultan Alaattin Keykubat’ınzehirlenerek öldürüldüğü 1237 yı-lına kadar 10 yıl devam etmiştir.Bu dönemde Ahi Evren, “Ehl-iSanayinin Piri” ünvanını kazan-mış, müderris olarak medreselerdedersler vermiş, eserler kaleme almış ve yayınlamış,böylece Ahilik felsesefini ve teorik olarak kümelenmemodelini daha da geliştirerek yaygınlaştırmıştır.

Ahilik felsefesini benimseyen Ahiler/Ahi dervişler ta-rafından kurulan vakıf, cami, tekke, zaviye, mektep vemedreseler vasıtasıyla Ahilik kısa zamanda kır, köy,kasaba ve şehirlerde tüm Selçuklu Anadolusu’na ya-yılmıştır.

Şehirlerde ise Ahi Evren kümelenme modeline dayalısanayi/tiracet birlikleri ve sanayi ticaret siteleri kuru-larak sanayi devrimi tüm Anadolu Selçuklu İmpara-torluğu’nda yaygınlaştırılmıştır.

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 35

20 BAYRAM(1995), s.19

Tabaklanmışderiler

Deri palto

Page 37: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

İktisadi dönüşüm için gerekli İktisat hukuku alanındayapılması gereken düzenlemeler üzerine de çalışmalaryapan Ahi Evren’in öncülüğünde Selçuklular, küme-lenme modeline uygun sanayiye dayalı sanayi-tarımve ticaret ilişkilerini kolaylaştıran bir çok hukuki dü-zenlemeler yapmış, tüzük, ferman, kanun yayınlamış-lardır.

Bu dönemde yapılan iktisat hukuku alanındaki düzen-lemelerin başında sınai mülkiyet haklarını da içerenmesleki birlikler kurarak üretim yapma hakkının dü-zenlenmesi gelmektedir. Bu düzenlemeyi tamamlayıcıhukuki düzenlemelerin başında da tarım ve ticaretsektörüne yönelik tedarik hukuku düzenlemeleri gel-mektedir. Diğer bir önemli tamamlayıcı alan da makulfiyatların oluşması için gerekli toptan alışveriş piya-saları ile perakende alışveriş piyasalarının kurulmasıhukuku ile ilgili yapılan düzenlemelerdir. Böylecedünyada ilk kez sanayileşmeye dayalı iktisat hukukudüzenlemelerini Selçuklular başlatmış ve uygulamış-lardı.

1220-1237 döneminde Ahi Evren Anadolu’da “ehl-isanayinin piri” ünvanı ile anılmaya başlamış, kendiside bu ünvanı kullanmaya başlamış, kurduğu vakfınvakfiyesinde kendisini tanımlarken “pirlerin piri” ola-rak kullandığı bu unvan, Selçuklu hakimi olan kadıtarafından da tescillenmiştir.21

Ahi Evren’e bu tescilli ünvanın verilmesinin sebebikuşkusuz kümelenme teorisine dayalı Kayseri’de kur-duğu meslek gruplarının sanayi ve ticaret birliklerihalinde sanayi sitelerinde ve ticaret sitelerinde örgüt-lenmesine dayalı yeni üretim sistemini, tüm selçukluşehirlerinde yaygınlaştırmayı başararak, sanayiye da-yalı yeni bir üretim sistemi ağı kurmuş olmasıdır.

Böylece sanayi birliklerine dayalı Kayseri’de başlatılansanayi devrimi, Selçuklu devletince benimsenerek1220-1237 yıllarında tüm Selçuklu ekonomisinde uy-gulanıp genişletilerek Selçuklu sanayi devrimi yay-gınlaştırılmıştır.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E36

Ahi Evren’in kümelenme modeline dayalı sanayi dev-rimini tüm Selçuklu ekonomisinde yayma çalışmaları1261’de şehit edilerek vefatına kadar devam etmiştir.Ahi Evren vefat ettiğinde Selçuklu Anadolu’sunda sa-nayiye dayalı sanayi-tarım-ticaret sektörlerinin yapı-sal dönüşümü büyük ölçüde tamamlanmıştı. Bunedenle Selçuklu sanayi devriminin başlama ve ta-mamlanma dönemi 1200-1261 yılları arasındaki dö-nemdir.

Dünyada ilk kez sanayi öncülüğünde iktisadi yapıyıdönüştürmeyi başardıklarından dolayı Ahi Evren veSelçuklu’lar dünya sanayi devriminin öncüsüdür. Sel-çuklu’lardan sonra Osmanlı’ların sürdürdüğü meslekgruplarının sanayi/ticaret birlikleri halinde örgütlen-mesine dayalı sanayi devriminin öncülüğü, 1750-1850 döneminde İngiltere’de fabrikaya dayalı sanayidevriminin tamamlanmasına kadar devam etmiştir.

21 676/1277 tarihli Ahi Evran Vakfiyesi’nden naklen, KÖKSAL vd.(2008),s.177.

Page 38: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

1.2. Ahi Kümelenme Modelinin, Ahi Tasavvuf Felsefesinin Doğuşu: Ahilikle İlgili Gelişmeler, Ahilik, Fütüvvet Teşkilatı-Ahi Teşkilatı, Ahi Evren, AhilerinKadınlar Arasındaki Teşkilatlanması Olan Bacılar Teşkilatı,

1.2.1.Fütüvvet Teşkilatı

Fütüvvet teşkilâtı ve tasavvuf felsefesi geliştirilerekAhi Teşkilatı kurulduğundan, öncelikle fütüvvet’in vefütüvvet teşkilâtının ne olduğunu ana hatlarıyla or-taya koymak gerekmektedir.

KÖPRÜLÜ ve TEASCHNER, Fütüvvet teşkilâtının do-ğuşuyla ilgili olarak ayrıntılı bilgiler veren ilk araştı-rıcılar arasında yer almaktadırlar ve her ikisi de İslâmdünyasındaki fikrî ve sosyal alanlardaki gelişmelerinfütüvvet teşkilâtının doğuşunda iki ayrı aşama oluş-turduğunu ve bu farklı aşamaların da farklı coğrafîalanlarda ortaya çıktığını belirtmektedirler.22

Biz de bu iki aşamayı dikkate alarak fütüvvet teşkilâ-tıyla ilgili konumuz açısından önemli hususları açık-lamaya çalışacağız.

Fütüvvet teşkilâtının doğuşunda, fikrî sahadaki geliş-meler daha çok Arap-islâm mutasavvıflarıyla ilişkiliy-ken, sosyal sahadaki gelişmeler ise İslâmın Asya’dayayılmaya başladığı Türklerin (Harzemşahlar, Gazne-liler, Selçuklular) hakimiyeti altındaki Türk ve İranülkelerinde ortaya çıkmıştır.

Genç, delikanlı, yiğit, manasında arapça bir kelimeolan “feta” kelimesi, Arap-İslâm mutasavvıflarınca de-rinlemesine işlenerek “tam manasıyla ideal müslümaninsanı” ifade eden bir terim haline getirilmişti. Bu mu-tasavvıflar arasında Tirmizi (ölümü 898), CüneydBağdadi (ölümü 909), halen elimizde mevcut en eskitarihli fütüvvetnameyi yazmış olan Sülemi (936-1021), ve İbn’ül-Arabi(1165-1240), “feta”yı belirtti-

ğimiz anlamda tasavvufi bir terim olarak kullanan entanınmış mutasavvıflardır.23

Mutasavvıflara dair “tabakat-ı sufiye” isimli konumuzaçısından oldukça önemli bir eserin de sahibi olan Sü-lemi, başka bir eserinde “feta”yı şöyle tarif ediyor;“Melâmeti şeyhlerinden bazılarına, sizce fütüvvet ma-kamını kim kazanır, feta adını kim hak eder diye so-

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 37

22 KÖPRÜLÜ(1984), ss. 211-212. TAESCHNER(1954), s.4.23 Daha fazla bigi için bkz. GÖLPINIRLI(1950), ss. 6-11. TAESCHNER(1950), ss. 6-7. Sülemi fütüvvetnamesi, neşreden ATEŞ(1977). İbnü’l-Arabi’den özel-

likle “tipik rivayetler ve sufilere dair menkıbeler” başlığı altındaki kısım, neşreden KEKLİK(1974), ss.214-252.

Koşumcular

Page 39: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

rulunca dediler ki, Allah hepsine rahmet etsin, kimdeAdem’in özür getirmesi, Nuh’un sebatı, İbrahim’in va-karı, İsmail’in doğruluğu, Musa’nın ihlâsı, Eyyub’unsabrı, Davud’un ağlayışı, Muhammed’in cömertliğivarsa, yine Allah hepsinden razı olsun, kimde Ebube-kir’in acıması, Ömer’in hamiyeti, Osman’ın utangaç-lığı, Ali’nin bilgisi bulunursa, sonra da bütün bunlarlaberaber nefsini horlar, ayıplarını görürse o kimse fü-tüvvet sahibidir, feta adını hakeder.”24

Taeschner Kur’an’da Feta kelimesinin ahlâki bakım-dan herhangi bir şekilde kıymetlendirilmeden yan-lızca kelime manası olan “genç adam” olarakkullanıldığını söylüyorsa da25, bu husus “feta” ve “feta”ile aynı kökten gelen kelimelerin kullanıldığı bütün

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E38

ayetler için geçerli değildir. Meselâ putlara tapanlarlamücadele eden, babası da bir putperest olan Hz. İbra-him, bu inkârcı kavme katılmayıp kendi çabasıyladoğru yolu bulmuş ve birgün putperestlerin putlarınıkırmıştı. Kur’an ayetlerinde bu bilgiler verilirken Hz.İbrahim’e “feta” denilmektedir.26 Fütüvvetnameler,Kuran’da fütüvvetle ilgili ayetlere ayrıca yer verirler27.

Fütüvvetnamelerde mutasavvıfların “feta” teriminikendiliklerinden değil, Kur’an-ı Kerim’de geçen ayet-lerdeki anlamına göre “ideal müslüman insan” anla-mında kullandıklarını tespit etmekteyiz.

Fütüvvetnameler de bu doğrultuda açıklayıcı bilgilerihtiva etmektedir. “Fütüvvetname-i Sultani” de, fütüv-

24 SÜLEMİ; Risalet-al Melâmetiyye, Fatih Millet Kütüphanesi, Reşit Efendi, no.453, Varak 120-124’ den naklen, GÖLPINARLI (1950), s.7.25 TAESCHNER (1950), s.5.26 Kur’an-ı Kerim, Enbiyâ Suresi, Ayet 60.27 GÖLPINARLI (1950), ss. 191-194.28 GÖLPINARLI (1956-2), ss.131.

Kazlıçeşme debbağhaneleri

Page 40: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

vetin Hz.İbrahim’le zuhur ettiği, Kur’an’da da İbra-him, Yusuf, Yuşa, Ashab-ı Kehf ve Ali’ye “feta” dendiğibelirtilmektedir.28 Belirtilen bu şahısların hepsi deKur’an’da ideal müslüman insanının nasıl olduğunadair birer misal olarak zikredilmektedirler.

Mutasavvıflar, ideal müslüman insanın nasılolması gerektiğini, bu tür insanlar olan“feta”ların özelliklerinin, meziyetlerininneler olduğunu, daha çok ayet,hadis ve menkıbelere dayanarak“feta” kabul ettikleri kişilerdenmisaller vererek anlattıkları “fü-tüvvetname” ismi verilen eserlerkaleme almışlardır. Mutasavvıf-lar fütüvvetnamelerde anlatılan-ların tümüne “fütüvvet” veya“fütüvvet yolu” ismini veriyor-lardı. Sülemi fütüvveti şöyle an-latıyor. “ O Allah’a hamdolsun ki fütüv-vet yolunu yapılması gerekligüzel şeylere götüren en açık yolkıldı. Onu kötülüklerden ve ku-surlardan temizleyip mertebele-rin en yücesine çıkardı.Gönderilmiş peygamberleri ve ken-disine hak yolu açılan herkes onungereklerini yerine getirdi , onunmertebelerinde oturmaya devametti”.29

İslâm’ın Türkler arasında yayılmasıyla bir-likte, yetişen Türk mutasavvıfları arasındada fütüvvet fikri yerleşmiş, aşağıda

anlatılacağı gibi bu ilk Türk mutasavvıfların talebeleriAnadolu’ya yerleşerek başta Ahî Evren olmak üzereahî teşkilâtını kurmuşlardı.

Fütüvvetin islâm fikri ve ahlâkına dayalı muh-tevasının doğuşu Arap-İslâm dünyasında ol-masına karşılık, birlik-teşkilât olarak ortayaçıkışını, islâmın 9. asırdan itibaren Asya’da

yayılmaya başlamasından sonra Türk veİran coğrafyasında, Türklerin yaşadıklarıve etki altına aldıkları bölgelerde ara-mak gerekir.30

Türklerin İslâmdan önceki devirler-den beri geliştirdikleri savaş gelenek-leri ve içtimaî alanlardakigelişmelerle oluşmuş olan, önceleri“alp” ismi verilen, İslâmdan sonra

“seyfî fütüvvet kolu” olarak “alperenler”31, “gaziler”, veya “gaziyan”,ismini alanlar ile, “ahî”, “ahiyan”,“ahiyet el-fityan” da denilen birlik-

lerle32, İran’da Sasani’ler devrindenberi varlıkları bilinen “ayyar”, “rind”,İslâmdan sonra daha çok “feta” veya“feta”nın Farsca karşılığı olan “civan-merd” ismi de verilen, belirli bir mer-kezden veya birbirlerinden bağımsızküçük, dağınık ama oldukça yaygın

birlikler ve bu birliklerden oluşan içti-maî sınıflar vardı.33

Dini bilgi ve inanışa, adet ve örfe, zamanave mekâna göre isimleri, kıyafetleri, ah-

lâkî prensipleri az çok birbirlerinden

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 39

29 ATEŞ (1977), s.22. Fütüvvetnameler hakkında geniş bilgi için bkz., CEVDET(2008). GÖLPINARLI(1950), ss.3-354.; Aynı yazar(1954), ss.76-154. Aynıyazar( 1956-1), ss. 73-126. Aynı Yazar(1956-2), ss.127-155; Aynı yazar(1956-3), ss.27-72.

30 GÖLPINARLI bu bölgeleri, Sühreverdi’nin “Mecmuatun fi’l-Hikmet-al-İlahiyye” isimli eserinden de yararlanarak, Horasan, Bağdat, Irak ve Şam olarak be-lirtmektedir.(GÖLPINARLI (1950), ss.75-76)). TAESCHNER ise Türklerden hiç bahsetmez. İslâm tasavvufunu hırıstiyan mistisizmine ve Bizans kültürününetkisine bağlayan meslekdaşları, Carra de Vaux, Von Kremer, Boer, Hammer, Massignon, gibi müsteşriklerin (bu konuda Bkz. KÖPRÜLÜ (1984), ss.15-17;KÜÇÜK(1980), ss.50-53.) etkisiyle, birlik şeklindeki fütüvvenin köklerini daha çok müslüman Araplar tarafından fethedilen eski kültür memleketleriolan Doğu Roma ve Sasani devletinin şehirlerinde olan antik birliklerde aranması gerektiğini, ancak bu konuda elinde yeterli bilgi de olmadığını kayde-derek, ilmi olmaktan çok hissi bir tavırla ileri sürer. (TAESCHNER (1950),s s.:11-12).

31 İslâm’dan önce ve sonra Türklerde “alp” ünvanı için bkz., DONUK(1982), ss.44-85. ERGİN(1989), ss.28-29.32 Bu birliklere dâir bkz., KÖPRÜLÜ(1988), ss.83-93. Aynı yazar(1950), ss.211-216. TOGAN(1981), ss.112-115. ÖGEL(1989), ss.269-274.33 KÖPRÜLÜ(1988),s .90).

Page 41: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ayrılan bu içtimaî birliklerin hepsinin de asgarî müş-terekleri, İslâm tasavvufunun etkisi altında olmala-rıydı.

Böylece daha önce fikri yönü oldukca gelişmiş olan fü-tüvvet’in İslâmın Asyada hızla yayılmaya başladığı 10.asırdan itibaren zamanla birlik-teşkilât şekline dönüş-mesinin ilk öncülerini bu içtimaî birlikler oluşturmuşoluyorlardı. Ancak kaynaklar Abbasi’lerden olan İslâmHalifesi an-Nâsir li-Dinillâh (575-622/ 1179-1225)zamanına gelinceye kadar, bu birliklere ne ölçüde “fü-tüvvet birlikleri” diyebileceğimize dair yeterli bilgiyivermemektedir. Bilinen, bu birliklerin kendilerinemahsus giyecek ve adetleriyle İslâm tasavvufundanmülhem ahlâkî kâideleri ve inançlarının olduğunadair kaynaklarda verilen çok dolaylı ve kıt bilgilerdenyakalanan ipuçlarından ibarettir.34

Bu nevi birliklere biz “serbest fütüvvet birlikleri” di-yeceğiz. Anne tarafından Türk olan ve II. İzzeddinKılıç Arslan’ın (Saltanatı 1155-1190) kızıyla evli olanAbbasi Halifesi Nâsir35, “libas el-fütüvve” denen fü-tüvvet teşkilâtına girmek için giyilmesi gererken şal-varı (veya hırkayı) 578/1182 -1183 tarihinde giyerekfütüvvet teşkilâtına girdi.

Giriş merasimini sûfi şeyhlerinden Salih el-Bağdadiyaptı. Böylece fütüvvet teşkilâtına dahil olan HalifeNâsir, aynı zamanda kendisini fütüvvetin piri-lideriilân ile, kendisinden fütüvvet elbisesi alıp giyerek busurette onu pir-lider tanıyanlar hariç diğerlerinin fü-tüvvet ehli sayılamayacaklarını ilân edip, kendisi dı-şındaki fütüvvet birliklerini lâğvetti.36

Fütüvvet’le ilgili bu önemli gelişmelerin yanında, fü-tüvvete dair müstakil eserler kaleme alınıp yazılmayabaşlanarak bir de fütüvvet edebiyatı doğdu. “Fütüv-vetname” ismi verilen bu eserler, fütüvvete ve fütüvvet

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E40

teşkilâtına dair geniş bilgiler vermekteydi.37

Böylece fütüvvetin fikrî ve içtimaî yönü birleşerekmerkezi şeklî-bürokratik, hiyerarşik, ahlâki kaidelerive lideri olan tam bir birlik-teşkilât halini alması, Ha-life Nâsir’in zamanında gerçekleşmiş oldu. HalifeNasir, Fütüvvet teşkilâtında yaptığı düzenlemeleri ozamanın tanınmış din alimi-mutasavvıflarından olanSuhreverdi’nin (539-632/1145-1234), danışmanlığıve yardımlarıyla yapmıştı.

Suhreverdi, Şii İsmailiye’ye karşı büyük bir mücadelebaşlatan Halife Nâsir’in yanında yer almıştı. Eserle-rinde, hilâfet, sufilik ve fütüvvet’in birbirlerinden ay-rılmaz mefhumlar olup, fütüvvet sufiliğin cüzûolduğundan hilâfete tabi olduğunu, bu nedenlerle deİslam halifesini tanıyanların fütüvvet teşkilâtınadahil olmaları gerektiğini anlatıyordu.38

Sünni mutasavvıf-sufi’liğin kontrolü altında ve hali-fenin liderliğindeki fütüvvet teşkilâtına girmek içinHalife Nâsir tarafından yapılan davetler kısa zamandanetice vermeye başladı.

İslâm aleminin dört bir yanından tanınmış birçokdevlet ve siyaset liderleri Halife Nâsir’den “libas el-Fütüvve” (Fütüvvet şalvarı), alarak fütüvvet teşkilâ-tına girdi.

Bu arada Anadolu Selçuklu Sultanı I.Keykavus da612/ 1215 tarihinde Halife Nâsir’den Fütüvvet şalvarıalarak fütüvvet teşkilâtına dahil olmuştu.39

Bir sonraki Selçuklu Sultanı I.Alaaddin Keykubat(616/1219-634/1236) zamanında ise Halife Nâsir’indanışmanı ve yardımcısı Suhreverdi, Halife Nâsir ta-rafından elçi olarak I.Alaaddin Keykubat’la görüşmekiçin Konya’ya gönderilmişti.

34 Bu kaynaklarla ilgili bibliyografya için bkz; TAESHNER (1950), ss.3-13. KÖPRÜLÜ(1984), ss.12-24. BARTOLD(1973), ss.36-60. TOGAN(1981), ss.105-115. BARTOLD(1982), ss.209-221.

35 İBNÜ’L-ESİR(1987), Cilt 12, s.400. Gregory Ebu’l-FARAC(1950), s.519.36 İBNÜ’L-ESİR(1987), Cilt 12, ss. 400-401. KÖPRÜLÜ(1984), s.213, dipnot 40. Aynı yazar(1988), s.87.; TAESCHNER(1950), s.13.37 Özellikle halifeye bağlı “fütüvvet teşkilâtı”na ait fütüvvetnameler için bkz., Sülemi’nin fütüvvetnamesi, naklen ATEŞ(1977), ss.21-94. GÖLPINARLI(1950),

ss.11-14; TAESCHNER(1950), ss.13-15. 38 ÇAĞATAY(1983), ss.214-215. TAESCHNER(1950), ss.15-16. MEB. İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, SÜHREVERDİ Maddesi, cilt 11, s.88.39 İBN-İ BİBİ, el- Evamirü’l-’Alâ’iye fi’l-Umuri’l-’Alâiyye, cilt III, s.139’dan naklen, TAESCHNER(1950), s.7, dipnot 55.

Page 42: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 41

Deri tabaklayan usta

Page 43: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu ziyaret, fütüvvet fikri ve teşkilâtının Anadolu’dayayılmasına yardım etti.40

Suhreverdi, Halife Nâsir’in ölümünden sonra da Fü-tüvvetin propagandasına yoğun olarak devam etmiş,hatta fütüvvet teşkilâtına girmek için gereken fütüv-vet elbisesi giydirme törenini bizzat kendisi de yap-maya başlamıştı.

Nâsır’in ölümünden altı yıl sonra, 1231’de gittiği Hacziyareti sırasında Mekke’de devrinin meşhur Arapşairi İbn el-Fâriz’in (1282-1235) iki oğluna “fütüvvethırkası” giydirmişti.41

Bu teşviklerle Moğolların önlerinden Anadolu’yagelen birçok mutasavvıf kısa zamanda Anadolu’da çokgüçlü bir manevi havanın doğmasına yol açacak-lardı.42

Mutasavvıf-Sûfiler’in etkisi altında ve Hilâfete daya-nan “fütüvvet teşkilâtı”nın organizasyonu ve fütüvvetfikriyle ilgili hususları anlatan, Halife Nâsir devrindenitibaren kaleme alınmaya başlayan “fütüvvetname”ler,muhteva ve teşkilâtın organizasyonu bakımındandaha sonraları ortaya çıkan benzer teşkilâtları ve buteşkilâtlar için kaleme alınan fütüvvetnameleri etki-leyen en önemli ve devamlı bir tesir kaynağı olmuştu.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E42

40 Suhreverdi, Halifenin elçisi olarak Sultanı ziyaret için geldiği Anadolu’dan dönerken Malatya’da devrin tanınmış Sufilerinden Necmeddin Razi’ye rastlayarak,“genç dindar, ilimden tam nasibini almış olan tasavvuf mensuplarına da bağlı bulunan bu Sultan’ın (I.Alâaddin Keykubat) himayesine gir ona ve Anadoluhalkına faydalı ol” tavsiyesinde bulunmuştu. (Necmeddin RAZİ; Mirsâd ül-’İbad, Tahran Taşbasması, ss.11-13’den naklen, TURAN1(984), s.392).

41 SÜHREVERDİ Maddesi, MEB. İslâm Ansiklopedisi, Cilt 11, s.88.42 KÖPRÜLÜ (1984), ss.195-199. TAESCHNER(1950), ss.:17-18.

Kapalıçarşı (panaromik)

Page 44: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu tür Hilâfete dayanan “fütüvvetname”ler içinde de,tasavvufî açıdan tanzim edilerek fütüvvet fikrini an-latan Sülemi’nin “kitab el fütüvve” isimli fütüvvetna-mesiyle, fütüvvet teşkilâtının nizamnamesi veyakanunnamesi de denilen fütüvvet teşkilâtının organi-zasyonuna dair İslâm fıkıh ilmine göre tanzim edile-rek ayrıntılı bilgiler veren İbn el-Ammar’ın43, “kitabel-fütüvve” isimli fütüvvetnamesi konumuz açısındanoldukça önemlidir. Fütüvvetnameler umumiyetle teş-kilâtın ahlâki kaidelerini anlatırlar. Teşkilâtın orga-nizasyonuna dair bilgi veren fütüvvetnameler azdır.Ammar’ın fütüvvetnamesi ise ilgili ilim alemince bi-linen fütüvvetnameler içinde, organizasyona dair engeniş bilgiyi veren en eski tarihli fütüvvetnamedir.

İbn el-Ammar fütüvvet teşkilâtının organizasyonuylailgili şu bilgileri vermektedir;44 Fütüvvet teşkilâtı, fü-tüvvet birliklerinden oluşup bu birliklere “bayt” (ço-ğulu “buyut”) deniliyordu. Birlik hukukundan tamolarak yararlanma hakkına sahip üyelere “refik” (ço-ğulu “rifak”) denilip, birliğe kısmen veya tam üyeolanlar için de farklı isimler kullanılarak, “sagir” ve“kebir”, yada “ab” ve “ibn” deniliyordu. Üyelerden olu-şan birliklerin, birkaçı birleşip bir “hizb”i (çoğulu“ahzab”) oluşturuyordu. Her birliğin başında ise“zaim el-kavm” denilen birliğin lideri bulunuyordu.Birliklerin tümünün lideri ise Halifeydi. Halifeninemrinde olup fütüvvet birliklerinden oluşan fütüvvetteşkilâtının işlerini halifenin iradesine uygun olarakyürüten “nakib” ismi verilen bir kişi bulunuyordu. Fü-tüvvet birliğine giriş ve birliğe tam üyelik hakkınasahip olabilmek ise çeşitli merasimlerden ve aşama-lardan geçtikten sonra oluyordu. Birliğe girmek iste-yen kişi öncelikle kendisini tecrübe edip kabuledebilecek bir asli üyeye müracaat etmesi gerekiyordu.Müracaat edene “talip”, müracaat edilene ise “matlub”denilirdi. Tecrübe devresinden sonra “talip”, “şed” de-nilen bir kuşak kuşanarak, birliğe girerdi. Bu aşamadakişi “meşdut” (kuşak kuşanmış) olmakla beraber hâlâüye değildir, “mürid”dir. “Mürid” ancak “libas el-fü-tüvve” giyip, “ka’s el-fütüvve”den içmek suretiyle tamhukuka sahip üye, yani “refik” olabiliyordu.

Bu bilgiler daha önce verilen bilgilerle birleştirilirseortaya çıkan sonuç şudur; Halifeye bağlı fütüvvet teş-kilâtının organizasyonunda daha önceki serbest fütüv-vet birliklerinin birliğe giriş ve terfi etmekaidelerinden ve merasimlerinden yararlanılmıştı.Ancak Halife Nâsir önemli bir adım daha atarak Fü-tüvvet birliklerini hiyerarşik olarak en üstte kendi li-derliği altında toplayarak, fütüvvet birliklerindenoluşan bir fütüvvet teşkilâtı kurmuştu.Ayrıca bu bir-likler fikrî “hizip”lere göre de kendileri arasında bir-leşerek, teşkilât içinde alt guruplar oluşturuyorlardı.

Yine Halife Nâsir devrinde fütüvvet teşkilâtının fikrîyönünü ve organizasyonunu anlatan müstakil eserlerolan “fütüvvetname”lerin kaleme alınmaya başlan-ması, fütüvvetin dağınık küçük ve birbirleriyle ilişki-siz ilkel serbest birlikler olmaktan çıkıp, merkezibürokratik hiye-rarşik yetki vegörev taksimi ya-pılmış ve diğerbirlik oluşturmaayrıntıları belir-lenmiş bir modelegöre teşkilâtlana-bilmesi mümkün ol-muştur.

Böyle bir modele göreoluşturulmuş olan teş-kilâtın devamlılığı, teş-kilâtın hiyerarşik olarakbağlı olduğu merkez otoritele-rin güçlü olmasıyla doğrudan iliş-kiliydi.

Hiyerarşik olarak merkezdeki otorite-lerin güçsüzleşmesi veya gücünükaybetmesi teşkilâtın dağılması de-mekti. Nitekim Halifeye bağlı fütüv-vet teşkilâtının dağılmaya başlaması da1258’de putperest Moğol ordularının komu-

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 43

43 Halife Nasir devrinde yaşadığı bilinen bu mutasavvıfın hangi yıllar arasında yaşadığı ise tespit edilememiştir.44 TAESCHNER (1950), ss.14-15.

Page 45: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

tanı Hülagü’nün Bağdat’ı zaptedip Abbasi hilâfetinekanlı bir şekilde son vermesiyle olmuştur.

Aslında Hilâfet bu tarihte son bulmadı. Mısır’a ilticaeden Abbasi şehzadesi Halifeliğe fütüvvet teşkilâtınında reisi olarak devam etti. Hatta Mısır Sultanı Baybarsda, Halifenin verdiği “libas el-fütüvve” ile teşkilâtadahil edildi.

Ancak Fütüvvet teşkilâtının hiyerarşik olarak en üs-tünde yer alan Hilâfet gücünden çok şeyler yitirmişti.Buna bağlı olarak Halifeye bağlı fütüvvet teşkilâtı dazaman içinde tamamen dağıldı.45

1.2.2. Ahi Teşkilatı, Ahi Evren, Tasavvuf Felsefesi

Ahî teşkilâtı, fütüvvet teşkilâtını model alarak Sel-çuklu Sultanı 1.Gıyasettin Keyhüsrev’in daveti üzere1204 yılında Anadolu’ya gelen Ahî Evren (1171-1261) tarafından Selçuklu Anadolu’sunda kurulmuş-tur.

Ahî teşkilâtı kurulmadan önce de “Ahî “ isimli Fütüv-vet fikrini benimsemiş Türk Sufilerin Orta Asya’dadaha sonra da Anadolu’da mevcut olduklarını kaynak-lar kaydetmektedirler. Hatta bu kişilerin liderliğindeküçük serbest fütüvvet birliklerine benzer birliklerinde önceleri varolduklarına dair kaynaklarda bazı ipuç-ları vardır.46

Ancak bu tür serbest birlikleri ve “Ahî “ isimli Türksufilerin, yahut Türk kültür muhitinde aldıkları isimle“Ahî “ isimli “derviş” veya “şeyh”lerin fütüvvet teşki-lâtı modeline göre kurulmuş merkezi, bürokratik vehiyerarşik bir teşkilât oluşturmaları Ahî Evren tara-fından gerçekleştirilmiştir.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E44

Ahî Evren’in hayatı ve fikirlerini tahlil ederek47, Ahîteşkilâtının kuruluşu, gayesi, fütüvvet teşkilâtınabenzerliği ve farklılıkları ana hatlarıyla ortaya konu-labilir.

Desnatani-Menkıbevi ismi “Ahî Evren” olan şeyh Na-sır’üddin Mahmud bin Ahmet el-Hoyi, adına düzen-lenen vakfiyesinde geçen ismi ise “pir-i piran şeyhNasruddin Ahî Evren” dir.48

İsmine yapılan ekten de anlaşılabileceği gibi, Azerbay-can’ın Hoy şehrindendir. 566/1171-659/1261 yıl-ları arasında yaşamıştır.49

Ahî Evren, çocukluğunu ve ilk tahsil devresini Azar-baycanda tamamlayıp gençlik döneninde 1190-1202yılları arasında Horosan ve Maveraünnehir’e gidipbüyük üstadlardan dersler almıştır.

Yirmiye yakın eser kaleme alan Ahir Evren’in eserle-rinden devrinin önemli ilimlerini tahsil ettiği anlaşıl-maktadır. Özellikle tefsir, hadis, kelam, fıkıh, tasavvufgibi ilimlerle birlikte tıp ve felsefe sahasında da eserlervermiş, İbn-i Sina, Suhreverdi, el-Maktul ve Razi nineserlerini çok iyi okuyup incelemiş, İhvanü’s-safa Ri-saleleri’nden geniş ölçüde eserlerinde yararlanmış,Selçuklu ricalinin talebi üzere, İbn-i Sina gibi bazıalimlerin eserlerini Farsçaya da çevirmiştir.

Bu çokdisiplinli alanlarda verdiği eserlerinden de an-laşıldığı gibi Ahi Evren 1190-1202 yılları arasında al-dığı medrese eğitiminde, dini bilimlerin yanında, tıbve felsefe eğitimi de almıştır.

Tasavvuf eğitimini pekiştirmek için sufiliğe başlayıpderviş olmuş, sufiliğe kabul şartı gereği tasavvufî ter-biye alabilmek için de dericilik mesleğini öğrenerekustalık derecesine yükselmiştir.

45 TAESCHNER(1950), s.17.46 Bu birliklere dâir bkz., KÖPRÜLÜ(1988), ss..83-93. Aynı yazar(1984) ss.211-216. TOGAN(1981), ss.112-115.; ÖGEL(1989), ss.269-274.47 Ahî Evren’in, şahsı, eserleri ve fikirleri ile ilgili yayınlar için bkz., BAYRAM, “Ahî Evren Kimdir? Gerçek Şahsiyeti ve Eserleri”, ss.18-28.; Aynı yazar(1986).,

ss.175-185. Aynı Yazar(1981), ss. 623-641.; ayrıca bkz., ÇAĞATAY, ss.253-280.; Aynı yazar, ss.281-292.; TAESCHNER(1964), ss.3-5. KALA(1998), ss.17-39. DEMİR(2000).

48 VGM Arşivi, Defter no: 608/2, s. 16 vd.49 Ahî Evren’in doğumu ve ölüm tarihi hakkında oldukça ayrıntılı kaleme alınmış olan şu esere bkz., BAYRAM(1981), ss.623-641.

Page 46: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 45

Esnafgeçittöreni

Page 47: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu tahsil döneminin sonunda önemli idarecilerin yar-dımcılığını yaptığı da anlaşılmaktadır. Konevi’ye yaz-dığı bir mektubunda belirttiği gibi 596/1199 yılındaBüyük Selçuklu Devletinin önemli şehirlerinden He-rat’da “Kazi’l-Kuzat” Fahrüddin Razi’nin hizmetindebulunup, böylece fıkıh bilgisini arttırdığı gibi, devletidaresi ve idare hukuku alanlarında tecrübeler edin-mişti.

Tasavvufî terbiyeyi Horasan’da ve Türkistan bölge-sinde ilk Türk mutasavvıflarından olan Ahmet Yes-evi’nin (ölm.562/1166) talebelerinden aldı. Tasavvufterbiyesini almak için başvurduğu Ahmet Yesevi derv-işlerinin tekke/zaviyelerinde müritliğe kabul edilmekiçin meslek sahibi olma kaidesi gereği debbağlık mes-leğine girdi. Tasavvuf-meslek ilişkisi burada dikkatiniçekmiş ve benimsemiştir. Daha sonra kurduğu Ahiteşkilatına giriş kaideleri arasında yer alan, Ahiliğegirip İslam tasavvufunu öğrenebilmek için aynı za-manda meslek sahibi olmak kaidesini Ahmet Yes-evi’nin tasavvuf öğretisinden almıştır. Bu anlamdaAhmet Yesevi’nin tasavvuf-meslek ilişkili tasavvuf öğ-retisi ile tarikatının hiyerarşik örgütlenme modeli,Ahiliğin, Ahilik teşkilatının temel kaynakları arasındayer alır.

Aldığı tasavvuf eğitimini, tasavvuf terbiyesini geliştir-mede diğer önemli bir gelişme de Ahi Evren’in 1202yılında Hicaz bölgesine ve oradan Bağdat’a gitmesidir.1202-1204 yılları arasında yer alan bu dönemde, AhiEvren Abbasi Halifesi Nasır Li-Dinillah öncülüğündedoğup gelişen Fütüvvet tasavvufunu öğrenmek için1202 yılında önce Hicaz bölgesine ve oradan da Hali-fenin yanına Bağdat’a gitmiş, Fütüvvet şalvarını giye-rek fütüvveti benimsemiş mutasavvıflarla tanışmıştır.

Fütüvvetin öncü mutasavvıfları arasında olup İbnü’l-Arabi’nin Fütühat el-Mekkiyye isimli eserinde meşhursûfilerden birisi olarak kaydettiği Evhaüddün Kirmani(ö.635/1237) ile Hicaz’da Hac seyahatinde tanışmışve kendisini şeyh edinerek, intisap etmiştir.

“Menakıb-ı Evhaü’d-din-i Kirmani” adlı eserde belir-tildiğine göre, tanıştıran kişi Razi’nin talebelerindenTacüddin Muhammed el-Urmevi olup, tanıştırılan Ahi

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E46

Evren, “danişmen-i Rumi”(Anadolu bilgini) olaraktakdim edilmişti. Bu ifadelerde de yer aldığı gibi artıkAhi Evren İslam dünyasında, bir anadolu bilgini ola-rak ünlenmiş bulunuyordu. Ahi Evren bu dönemde,bu ilim irfan merkezinde ilmi alanlarda kendisinidaha da geliştirirken, tasavvuf alanında hocası/şeyhi-nin yanında fütüvvette şeyhlik derecesine ulaşmıştır.

Bu devrede Fütüvvet öğretisi ile birlikte fütüvvet teş-kilatının kaidelerini, hiyerarşik yapısını ve işleyişinide öğrenen Ahi Evren, Ahi teşkilatını kurarken fütüv-vet teşkilatı ve kaidelerini temel almıştır.

Deri kurutma işlemi

Page 48: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

1204 yılında Selçuklu tahtına çıkan 1.Gıyasettin Key-hüsrev (1204-1211), tahta çıkışını Halifeye bildir-mek üzere Hocası olan Sadruddin Konevi’nin babasıMecdüddin İshak’ı Bağdat’a elçi olarak gönderdi. Bunakarşılık Fütüvvet Teşkilatının kurucusu Abbasi Hali-fesi Nasır li-dinillah(1180-1225) sultanı Fütüvvetedavet etti.

Sultan daveti kabul ettiğini bildirip Fütüvvetin öndegelenlerini Fütüvveti anlatmak ve fütüvvet şalvarınıgiyerek fütüvvet teşkilatına girmek üzere Anadolu’yadavet etti. Bağdat’tan aynı yıl (1204) Hacca giden Sul-tanın elçisi dönüşte Bağdat üzerinden Anadoluya ge-lirken, Sultanın davetine icebet ederek Sultan’aFütüvvet şalvarını giydirmek, Ahiliği Anadolu’da an-latmak üzere, Ahi Evren’in de içinde olduğu Fütüvve-tin ileri gelenlerinden oluşan heyeti de yanına alarakAnadolu’ya döndü.

Heyette bulunan Ahi Evren, şeyhi Evhaüddin Kir-mani, Ebu Cafer Muhammed el-Berzai ve Endülüslübüyük mutasavvıf ve mütefekkir Muhyiddin Arabî vebirçok meşayih ve bilginlerle birlikte geldi, bütünAnandolu’yu gezerek Fütüvveti anlattı. Sultan’a Fü-tüvvet şalvarı giydirildi. 1204 yılı sonunda başlayanAnadoludaki bu islamı tebliğ ve fütüvveti anlatmafaaliyeti 1205 yılı boyunca da devam etti.

Bu devrede Fütüvvetin ileri gelen şeyhlerinden ol-duğundan “şeyh” lakabıyla anılan Ahi Evren bir yılboyunca Selçuklu Anadolu şehirlerinde halka İs-lamı tebliğ etti, tasavvuf ve fütüvveti öğretti.Ahi Evren’in tasavvuf-fütüvvet öğretisiniAnadolu halkı Ahilik olarak benimsemiştir.

Ahî Evren’in Anadolu’daoldukça geniş fikrî-siyasîfaaliyetlerde bulunabil-mesi, bu sıralarda Sel-çuklu tahtında bulunanI.Gıyasettin Keyhüsrev (1192-

1196,1205-1211), sonra da bu Sultan’ın iki oğlutahta geçiş sırasıyla, I.İzzeddin Keykavus(1211- 1220)ve I.Alaaddin Keykubat(1220-1237)’ın destek ve hi-mâyeleriyle olmuştur.50

Ahî Evren teşkilâtçı düşüncelerini de anlattığı fikrî sa-hada çok sayıda eser kaleme aldı. Bu eserlerden onye-disi, değerli araştırıcı Mikâil Bayram tarafından ilimalemine tanıtılmıştır.51

Ahî Evren bu eserlerinden üçünü I.Alaaddin Keyku-bat’a, ikisini de bu Sultan’ın komutanlarından Cela-leddin Karatay ve Seyfeddin Tuğrul’a ithaf etmişti.52

Ahî Evren eserlerinden bazılarını “siyasetname” tü-ründe kaleme almıştı. Özünde “fütüvvet fikri”ni ihtivaeden bu tür eserler özellikle Sultan’lara ve devletinileri gelenlerine öğüt niteliğinde, yapılması ve yapıl-maması gerekenleri anlatmak için yazılır,devlet idare-cileri tarafından da bu tür eserlerin devrin sayılı

bilginlerince kaleme alınması teşvik edilirdi.53

Nitekim Ahî Evren’in bildiğimiz kada-rıyla üç eserini devrinin Sultanı ve ilerigelen devlet adamlarına ithaf etmesinin

önemli nedenlerinden birinin, bu ri-calin kendisinden bu tür eserler ver-mesini istemelerinin bir nişânesiolarak görebiliriz.

Diğer bir ifadeyle Ahî Evren’in teşkilâtlailgili fikirleri devrin Devlet adamlarıncada destekleniyordu. Ahî Evren’in teşki-lâtçı fikirlerinden özellikle iktisadî ha-yatın teşkilâtlandırılmasıyla ilgilifikirleri konumuz açısından önemlidir.Zira Anadolu’daki Selçuklu devletinin

siyasî idarecilerince de desteklenen bu fi-kirler Ahî teşkilâtının felsefesini ve iktisadi

alanda kümelenme modeli teorisinin nüvesinioluşturmuşlardı.

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 47

50 BAYRAM(1991), s.176.51 BAYRAM, “Ahi Evren Kimdir”, ss.658-668.52 BAYRAM, Agm., s.22.53 Siyasetnâmeler hakkında geniş bilgi için bkz., UĞUR(tarihsiz).

Page 49: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

1.2.3. Ahi Teşkilatının Tasavvuf Felsefesi: Ahilik Okulu

Ahi Evren’in tasavvuf felsefesini şöyle özetleyebiliriz.Meslek sahibi mürşidi olanlar mürşidinden din vemeslek öğrenip, iktisadi faaliyette bulunurlar. Böylecekendinin ve insanların ihtiyaçlarını giderirken dün-yada varoluş nedenini, Allahın varlığını daha iyi kav-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E48

rarlar ve gereğini yaparlar. Mürşidi olmayanlar ise var-lığın anlamını düşünmeden dünyevi heva ve hevesle-rine ulaşmak için iktisadi faaliyetlerle meşgulolduklarından Allah’ı unutma tehlikesi içindedirler.Ahi Evren, bu anlayış temeline dayalı olarak iktisadifaalişetleri de içine alan tasavvufi düşünce ve tasav-vufi felsefeyi geliştirmiştir.

Ahi Evren bu ana fikri işlediği füttüvvete dayalı ta-savvufi eserler kaleme aldı. Medreselerde, hangah-larda, tekke ve zaviyelerde bu fikre dayalı tasavvufadair dersler verdi. Mesleki eğitim, üretim ile tasavvufarasında ilişki kurarak ve bunu eserlerinde işleyerek,talebelerine anlatarak Ahi Tasavvuf Felsefesi okulunukurdu, Ahilik felsefesini geliştirdi.

Bu ana tasavvufî fikirleriyle ilgili olarak kısaca “Tabrisa”olarak bilinen “Tabsiretü’l-Mübtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi” adlı 660/1262 yılında Konyalı Ali b. Süley-man b. Yunus tarafından Ladik (Denizli)’ de istinsahedilen eserinde54 Ahi Evren şöyle demektedir;

“Dünyadaki varlıklar dört çeşittir. Bunlar: Madenler, bit-kiler, hayvanlar ve insanlardır. Madenlerden süs eşyası,para ve yakacak olarak, bitkilerden yiyecek, meyve ve ilaçolarak hayvanlaran binek ve besin olarak insanlardan isebazen nikahlamak, bazen ücretle çalıştırmak ve diğer bazıişlerde yararlanılır. Cebab-ı Allah bütün bu anlamları şubir ayettle ifade ediyor, “Eşler, oğullar, altın ve gümüştenistiflenmiş yığınlar, çayıra salınmış atlar, davar sürüleri veekinler hep insan için bezendi. İşte bunlar hayatın geçicifaydalarıdır”. (Al-i İmran Süresi, 3/14) Kişinin bu düny-evi zevklere yönelişi Kur’an-ı Kerim’de “heva” diye adlan-dırılmıştır. “Fakat kim rabbinin huzurundan korkupnefsini heva ve hevesten alıyorsa cennet onun varacağı yerolacaktır” (Nazihat Suresi, 80/41) Kişinin zevk ve istek-lerinin kaynağı olan eşyayı elde etmek ve istifade edilirhale getirmekle uğraşması cihetine gelince: Bu çeşitli mes-lek ve sanatların usulleri birçok hile ve tuzakların sanatve kurallarından ibaret olup insanlar dünyaya geliş vegidişlerini anlam ve mahiyetini düşünmeksizin onunlameşgul olmaktalar. “Allah’ı unuttular, Allah da onu ken-dilerine unutturdu. İşte onlar fasık kimselerdir”(Haşr Su-resi, 60/19). Böyleleri çöl ortasında bineğine yem ve sutedariki ile uğraşıp didinirken esas gayesi olan Kabe’yi

54 Halet Efendi İlavesi Süleymaniye Ktp, nr. 92’den nakleden ve neşreden BAYRAM(1995), s. 182.

Kazlıçeşme deri ustaları

Page 50: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

tavaf etmeyi unutup, kafile geçip gidince de çöl ortasındaaç ve susuzluktan ölerek yılan ve haşereye yem olan hacıadayına benzerler. “Ey müminler size Allah yolunda sa-vaşa çıkın denince yere çöküp kaldınız. Yoksa dünya ha-yatını ahirete tercih eder mi oldunuz” (Tevbe Suresi,9/38)”

Ahi Tasavvuf Felsefesi İle İktisadi Faaliyetin Birlikteliği

Ahi Evren’in tasavvuf felsefesinde, tasavvuf ile ikti-sadî üretim arasında yakın bir ilişki kurulmuştur. Sırfiktisadi üretimle meşguliyet, Allah’ı unutturabilir.Ancak iktisadî üretim yapmadan insan medeni ihti-yaçlarını karşılayamayacağından iktisadî üretimdende kaçınmak mümkün değildir. İşte Ahi tasavvuf fel-sefesi bu iki zarureti telif ederek yeni bir sentez oluş-turmuştur.

Fütüvvet teşkilâtı iktisadî hayatın düzenlenmesiyleilişkili bir teşkilât değildi. İktisadi hayatın da düzen-lenmesini amaçlayan Ahi Teşkilatı idi. Bu teşkilatAhî Evren’in fütüvvet teşkilâtını model alarakdevletin desteğiyle İslam anlayışına göre ikti-sadî faaliyetleri belirli bir düzen-organizas-yon içinde yürütmek üzere kurduğuteşkilâttı. Ayrı ve farklı bir teşkilâtolup kurucusuna atfen ismi “AhîTeşkilâtı” idi.

“Ahî teşkilâtı” iktisadî hayatın bütünkollarına ve devlet bürokrasisinin dedahil olduğu mesleklere kadar nüfuzetmiş bir teşkilâttı.Barkan aralarında “Ahî “ lerin de yeraldığı“kolanizatör derviş” ismini verdiği, müteşebb-islerin, çiftçilik ve sair mesleklerle ilgilerinişöyle anlatıyor. Bu dervişlerin “yalnız toprak açıp,taşını buğdayını arıdıp bağ ve bağçe yetiştirmeklekalmayıb gayet iyi cinslerde meyve ağaçları limon,

portakal ve gül bahçeleri yetiştiren mahir bağçivanlar,değirmen argı ve binası inşa eden, kuyu kazıp su çıka-ran ve araziyi sulamasını bilen muktedir mühendislerolduğu da anlaşılmaktadır”.55

Ahî Evren’in yukarıdaki ifadelerini de dikkate alarakbir yorum yaparsak, tarım ve ticaret sektörleri dahaönce örgütlenmiş olsalar da özellikle tarıma dayalı sa-nayi makineleri üretimi başta olmak üzere sanayi üre-ticilerinin mesleki birlikler halinde örgütlenmelerigerekiyordu. Sanayi üretim birlikleri öncülüğünde, sa-nayi, tarım ve ticaret sektörlerinin birbirleriyle ilişkilihalde yeniden örgütlenmesi gerekiyordu. Bunun içinde devletin gerekli iktisadi kanuni düzenlemeleri yap-ması gerekiyordu.

Böylece Ahi Evren’in teorisi, öğretileri ve uygulama-ları ile çiftçilik ve tüccarlık yapan Ahî’lerin yanındasanayi üretim birlikleri kurarak teşkilatlanan sanayiciAhi’ler de ortaya çıkmaya başladı.

Ahî’lerin devlet bürokrasisinde yer almaları ise eskifütüvet geleneğinin devamıydı. Ahiler, teşkilâtla-rının dayandığı fikrî-ahlâkî kaideleri, teşkilât içihiyerarşiyi, teşkilâta giriş ve terfilerdeki, dahaçok şeklî nitelikler taşıyan bürokrasiyi anlatanbirçok eser kaleme almışlardı.“Feta” yerine “Ahî “ ismi kullanıldığından Ahîteşkilâtı mensuplarınca kaleme alındıklarındaşüphe olmayan “Ahî fütüvvetnameleri” ismi ve-rilen bugün elimizde mevcut bu tür eserden de56

açıkca tespit edilebileceği gibi, “Ahî fütüvvetna-meleri” Halifeye dayanan fütüvvet teşkilâtı içinkaleme alınan “fütüvvetname”lerden yararlanı-larak yazılmış olup, hatta bu fütüvvetnamele-rin bazı bölümleri “Ahî fütüvvetnamelerine”aynen aktarıl mıştır.57

Bu husus daha önceki islâmmutasavvıflarınca fütüvvetinfikrî-ahlakî kaideleri işleyen

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 49

55 BARKAN(1942), ss.354-386. Ahilerin Anadolu’da kır ve şehirlerde ne kadar yayılmış olduklarına dair en geniş bilgiyi ise İbn-i Batuta seyahatnamesi ver-mektedir. Bu seyahatnamede yer alan Ahî’lerle ilgili kısımlar için bkz., PARMAKSIZOĞLU(1986).

56 GÖLPINARLI(1950), s.23 vd. ; ÇAĞATAY, “Fütüvvette Ahiliğin Ayrıntıları”, s.262 vd.57 GÖLPINARLI (1950), s.24 vd. TAESCHNER(1950), s.18 vd.; ÇAĞATAY(1983), s.218 vd.

Page 51: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

yönünün çok ileri derecelerde geliştirmiş olmasındankaynaklandığı gibi, Ahî Evren ve haleflerinin fütüv-vete bağlı tasavvufu kabul ve temsil etmelerinin depayı büyüktür.

Ahilerin Kadınlar Kolu Teşkilatı: Ahi Bacılar Teşkilatı

Ahi teşkilatı bir çatı teşkilat olup, bu teşkilatın kadın-lar koluna “Ahi Bacılar Teşkilatı” denilmektedir. AhiBacılar Teşkilatı’nın kurucusu Ahi Evren’in eşi FatmaBacı’dır58. Fütüvvet Ahilik tasavvuf felsefesini benim-serler. Ev ekonomisi içinde, pazara yönelik üretim ya-parlar. Anadolu’da bacılar tarafından ev ekonomisifaaliyeti içinde birçok yöresel kilim, halı, iplik, kumaşdokuma, el işleri geliştirmişlerdir. Ev ekonomisi kap-samında kadınlar tarafından ürütilen ürünler pazardaönemli paya sahipti59.

1.2.4. Ahi Teşkilatını-Felsefesini Yaymak ÜzereKurulan Ahi Lakaplı Vakıflar

Ahiler, Anadolunun her yerinde Ahi lakaplı vakıflarkurmuşlardı. “Ahi Mesud Vakfı” gibi adlarla “Ahi” la-kabı da kullanılarak Ahiler tarafından kurulan bu va-kıflar, ticaret yolları üzerinde, ıssız yerlerde buralarışenlendirmek, Ahi felsefesini yaşatmak üzere Ahilertarafından kurulmaktaydı. Ahi lakaplı vakıflar özel-likle şehirlerde sanayi ve ticaret merkezlerinde meslekerbabına, tüccara, yolculara, misafirlere ve halka Ahifelsefesini, Ahi teşkilatını anlatmak ve yaymak üzereAhilerin kurduğu vakıflardı.

Öncü/lilder Ahilerin kurduğu vakıflara “Ahi BabaVakfı” deniyordu. Öncü/lider Ahi bacılar tafından ku-rulan vakıflara ise “Ahi Ana Vakfı” deniyordu. Ahi Ba-ba’lar bilinen/meşhur öncü Ahilerdir ve birçok AhiBaba vakfı vardır. Ahi Baba’ların kadınlar kolundakiyerini Ahi Ana’lar temsil etmekteydi. Ancak AhiAna’lar üzerinde mevcut literatürde yeterince durul-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E50

mamıştır. (Bkz. Aşağıda Ahi Ana vakıflarının da yeraldığı tablo.)

Ahi vakıflarının en önemli faaliyeti Ahilik okulunamensup şeyh ve müritleri vasıtasıyla bulunduklarıbölgede kurdukları vakıf, tekke ve zaviyelerde Ahi ta-savvufunu-felsefesini anlatarak ve bu yolda hizmetederek Ahiliği yaymaktı.

Ahiler tarafından kurulan Ahi lakaplı vakıflar ile AhiEvren tarafından Kırşehir’de kurulan Ahi Evren Vakfıve Kırşehir’deki Ahi Evren vakfını temsilen diğer şe-hirlerde kurulan Ahi Evren vakıfları farklıdırlar.

Ahi lakaplı vakıflar ile Ahi Evren vakıflarını birbiriylekarıştırmamak gerekmektedir. En önemli fark Ahi la-kaplı vakıflar Ahilik felsefesini yaşatmak ve Ahi teş-kilatını yaymak için kurulurlar. Ahi Evren vakıfları iseAhi Evren kümelenme modeline-felsefesine uygunesnaf-sanayi birliklerini kurmak ve yönetmek üzerekurulurlar.

Tespit ettiğimiz Ahi lakaplı vakıflar listesini, vakıfla-rın bulundukları yerleri ve kurucularını belirterek aşa-ğıda veriyoruz. Tablo Ahilikle ilgili çok önemli bilgilerihtiva etmektedir. Ahilerin Selçuklu döneminde Ahi-liği, Ahi teşkilatını yaymak üzere Anadolu’da kurduk-ları Ahi lakaplı vakıfların oldukça yaygın olduğunutesbit etmiş bulunuyoruz. Tabloda, Selçuklu döne-minde Selçuklu Anadolusunun her köşesinde, şehir vekırlarında birçok Ahi vakfının kurulduğu görülmek-tedir. Tablodan izleyebildiğimiz Anadolu’daki Ahi vakıfları-nın, Selçuklu’dan sonra Beylikler döneminde varlığınıkoruyarak ve sayıları artarak Osmanlı dönemine in-kital ettikleri görülmektedir. Osmanlı fetihleriyle bir-likte Ahiliğin Ege-Akdeniz’e, Çanakkale üzerindenEdirne ve Marmara bölgesine yayıldığını da tespit et-mekteyiz. Bu tablo aşağıda ayrıca verilen Ahi EvrenVakıfları tablosu ile birlikte değerlendirildiğinde Ahi-likle beraber sanayileşmenin Anadolu’da yayılma ha-ritasını da vermektedir.

58 Ayrıntılı bilgi için bkz.; BAYRAM(2002).59 Ahi Bacıların iktisadi faaliyetleri için bkz; ERDEM(2010), ss. 23-50.

Page 52: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 51

BOA Tasnifi Defter no Vakfın Adı ve Yeri

1 EV.H MH.d 03551 Ahi Baba (Bayezid) Zaviyesi Vakfı (Divriği)

2 EV.d MH.d 12737 Ahi Baba Zaviyesi Vakfı (Kayadibi Köyü, İrle)

3 EV.d MH.d 13301 Ahi Ana Vakfı (Malkara)

4 EV.d MH.d 13507 Ahi Baba Zaviyesi Evkafı (Hacı karye-Ökse)

5 EV.d MH.d 13507 Ahi Baba Zaviyesi Evkafı (Kadı karyesi-Çarşamba)

6 EV.d MH.d 15365 Ahi Baba Vakfı (Konya)

7 EV.d MH.d 15658 Ahi Baba (şeyh Hasan) Zaviyesi Vakfı (Uşak)

8 EV.d MH.d 15658 Ahi Baba Zaviyesi Vakfı (Banaz-Kütahya)

9 EV.d MH.d 16688 Ahi Baba Zaviyesi (Kadıköy, Ökse, Canik)

10 EV.d MH.d 21171 Ahi Baba Zaviyesi (Banaz)

11 EV.d MH.d 22114 Ahi Baba Vakfı (Tokat)

12 EV.H MH.d 00090 Ahi Muhiddin Vakfı (Tokat)

13 EV.H MH.d 00090 Ahi Muhyiddin ve Vezir Vakfı (Tokat)

14 EV.H MH.d 00090 Ahi Tuman Tekkesi Vakfı (Denizli)

15 EV.H MH.d 00090 Ahizade Camii Vakfı (Anteb)

16 EV.H MH.d 00554 Ahi Ahmed zaviyesi Vakfı (Ayntab)

17 EV.H MH.d 00554 Ahi Ali zaviyesi Vakfı (Behisni)

18 EV.H MH.d 00554 Ahi Eyüb zaviyesi Vakfı (Malatya)

19 EV.H MH.d 03551 Ahi Mehmed Zaviyesi Vakfı (Kaniabad)

20 EV.H MH.d 03551 Ahi Yusuf Zaviyesi Vakfı (Divriği)

21 EV.H MH.d 04634 Ahi Ali Zaviyesi Vakfı (Sivas)

22 EV.H MH.d 04634 Ahi Firuz Mezraası Vakfı (Geyve)

23 EV.H MH.d 06530 Ahizade Camii (Ayntab)

24 EV.H MH.d 08120 Ahi Dayı ve Ahi Kamil Evkafı (Tokad-Sivas)

25 EV.H MH.d 08120 Ahi Paşa Evkafı (Tokad-Sivas)

26 EV.d MH.d 09582 Ahi İsmail Vakfı (Bilecik)

27 EV.d MH.d 09582 Ahi Kılıç Zaviyesi Vakfı (Eski Şehir)

28 EV.d MH.d 09582 Ahi Mahmud Zaviyesi Vakfı (Sultanönü)

29 EV.d MH.d 09582 Ahi Ömer Mescidi Vakfı (Mihaliç)

30 EV.d MH.d 09582 Ahi Rüstem Zaviyesi Vakfı (Seferihisar)

31 EV.d MH.d 10455 Ahi İsa Zaviyesi Vakfı (Kayseri)

32 EV.d MH.d 11009 Ahi Akbel Vakfı (Tokat)

33 EV.d MH.d 11009 Ahi Çelebi (Ser-etibba’yı Hassa-i Esbak) Vakfı (İstanbul)

34 EV.d MH.d 11009 Ahi Çelebi Vakfı (Hayrabolu)

35 EV.d MH.d 11009 Ahi İsa Zaviyesi Vakfı (Kayseri)

36 EV.d MH.d 12262 Ahi Efendi (şeyh şaban hulefasından) Tekke ve Zaviyesi Vakfı

37 EV.d MH.d 12737 Ahi Hüseyin Zaviyesi (Ulubolu)

38 EV.d MH.d 12737 Ahi Kızı Mescidi Vakfı (Antalya)

Ahi Lakaplı Vakıflar Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Page 53: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E52

39 EV.d 12737 Ahi Muhyiddin Vakfı

40 EV.d 12737 Ahi Muhyiddin Zaviyesi Vakfı (Uluborlu)

41 EV.d 12737 Ahi Ömer Muhyiddin Zaviyesi Vakfı (Uluborlu)

42 EV.d 12737 Ahi Paşa Zaviyesi Vakfı(Kırşehir)

43 EV.d 12850 Ahi Hoca Zaviyesi Evkafı (Niğde)

44 EV.d 12850 Ahi Mahmud Zaviyesi Evkafı (Bor)

45 EV.d 12850 Ahi Mahmud Zaviyesi Evkafı (Kırşehir)

46 EV.d 12850 Ahi Mesud Evkafı (Kırşehir)

47 EV.d 12850 Ahi Mesud Zaviyesi Evkafı (Kırşehir)

48 EV.d 12850 Ahi Paşa Zaviyesi Evkafı (Niğde)

49 EV.d 12850 Ahi Süleyman Evkafı (Aksaray)

50 EV.d 12850 Ahi Süleyman Zaviyesi Evkafı (Aksaray)

51 EV.d 12923 Ahi Çelebi Zaviyesi Vakfı (Devrekani)

52 EV.d 12923 Ahi Hızır Vakfı (Bayramiç)

53 EV.d 12923 Ahi Mehmed Karyesi Vakfı (Sandıközü karyesi, Karahisar-ı Sahib)

54 EV.d 12923 Ahi Mehmed Tekkesi Vakfı (Yazıköyü, Ağırdos, Aydın)

55 EV.d 12923 Ahi Mustafa Mahallesi Mescidi Vakfı (Niğde)

56 EV.d 12923 Ahi Mustafa Vakfı (Kütahya)

57 EV.d 12923 Ahi şerefüddin Vakfı (Ankara)

58 EV.d 12923 Ahiler karyesi Camii (Divan Orman, Şumnu)

59 EV.d 13019 Ahi Hızır Vakfı (Mayramiç)

60 EV.d 13019 Ahi Mustafa Mahallesi Mescidi Vakfı (Niğde)

61 EV.d 13019 Ahi Şerefeddin Vakfı (Ankara)

62 EV.d 13301 Ahi Çelebi Vakfı (İstanbul)

63 EV.d 13301 Ahi Emir Ahmed Vakfı (Tokmak mahallesi- Sivas)

64 EV.d 13301 Şahin Zaviyesi Vakfı (Niksar)

65 EV.d 13301 Osman, Şeyh (Ahi Evran Zaviyesi Mütevellisi)

66 EV.d 13301 Ahi Çelebi Camii (Meyve iskelesi- İstanbul)

67 EV.d 13301 Ahi Çelebi Vakfı (İstanbul)

68 EV.d 13301 Ahi Şahin Zaviyesi Vakfı (Niksar)

69 EV.d 13507 Ahi Ali bin Ali Paşa Evkafı (Samsun)

70 EV.d 13507 Ahi Ali bin Ali Paşa Evkafı (Samsun)

71 EV.d 13818 Ahi Ali Zaviyesi (Kütahya)

72 EV.d 13818 Ahi Çelebi Zaviyesi (Devrekani-Kastamonu)

73 EV.d 13818 Ahi Çelebi Zaviyesi (Kastamonu)

74 EV.d 13818 Ahi Mehmed Mezraası Vakfı (Paşa Köyü-Tekfurdağı)

75 EV.d 13872 Ahi Çelebi Zaviyesi Vakfı (Devrekani)

76 EV.d 14059 Ahi Ali Vakfı (Sivas)

77 EV.d 14059 Ahi Muhyiddin Ebutalib Vakfı ( Tokad )

Ahi Lakaplı Vakıflar Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Page 54: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 53

78 EV.d 14059 Ahi Muhyiddin Vakfı ( Niksar-Tokad )

79 EV.d 14059 Ahi Paşa Vakfı ( Tokad )

80 EV.d 14059 Ahi Pehlivan Vakfı ( Niksar-Tokad )

81 EV.d 14059 Ahi Şah Vakfı ( Niksar-Tokad )

82 EV.d 14059 Ahi Yusuf Vakfı ( Turhal-Tokad )

83 EV.d 14064 Ahi Akbel Vakfı ( Tokad )

84 EV.d 14064 Ahi Paşa Vakfı ( Tokad )

85 EV.d 14064 Ahi Pehlivan Vakfı ( Niksar-Tokad )

86 EV.d 14636 Ahi Çelebi Zaviyesi Vakfı (Devrekani-Kastamonu)

87 EV.d 14823 Ahi Çelebi Camii Vakfı (İstanbul)

88 EV.d 14840 Ahi Çomak Vakfı (Çukurcuk)

89 EV.d 14840 Ahi Elvan Vakfı (Ankara)

90 EV.d 14840 Ahi Elvan Vakfı (Şorba)

91 EV.d 14840 Ahi Şerefeddin Vakfı (Ankara)

92 EV.d 14840 Ahi Tura Mahallesi Mescidi Vakfı (Ankara)

93 EV.d 14840 Ahi Yakub Vakfı (Ankara)

94 EV.d 15365 Ahi Ali Vakfı (Merzifon, Amasya)

95 EV.d 15365 Ahi Arslan Zaviyesi Vakfı (Ağa ve Baş karyeleri, Kütahya)

96 EV.d 15365 Ahi Arslan Zaviyesi Vakfı (Civarşehir, Kütahya)

97 EV.d 15365 Ahi Arslan Zaviyesi Vakfı (Kütahya)

98 EV.d 15365 Ahi Bayezid ve Danişmendli Zaviyesi Vakfı (Iğdır karyesi, Şeyhlü, Karahisar-ı Sahib)

99 EV.d 15365 Ahi Bayezid Zaviyesi (Sandıklı, Karahisar-ı Sahib)

100 EV.d 15365 Ahi Bayezid Zaviyesi Vakfı (Sandıklı, Karahisar-ı Sahib, Kütahya)

101 EV.d 15365 Ahi Celaleddin Vakfı (Tokad)

102 EV.d 15365 Ahi Çelebi Vakfı (Kastamonu)

103 EV.d 15365 Ahi Durmuş Zaviyesi (Lazkiye, Menteşe)

104 EV.d 15365 Ahi Elvan Camii Vakfı (Ankara)

105 EV.d 15365 Ahi Emir Ahmed Çelebi Vakfı (Sivas)

106 EV.d 15365 Ahi Haydar Vakfı (Kastamonu)

107 EV.d 15365 Ahi Hüsameddin Vakfı (Ankara)

108 EV.d 15365 Ahi İsa Zaviyesi Vakfı (Gesi karyesi, Kayseri)

109 EV.d 15365 Ahi İsmail Zaviyesi Vakfı (Susuz karyesi, Karahisar-ı Sahib, Kütahya)

110 EV.d 15365 Ahi İsmail Zaviyesi Vakfı (Susuz ve Mihail köyleri, Karahisar-ı Sahib)

111 EV.d 15365 Ahi Kayser Zaviyesi Vakfı (Akhisar, Saruhan)

112 EV.d 15365 Ahi Koç Zaviyesi Vakfı (Eskişehir, Kütahya)

113 EV.d 15365 Ahi Koca Vakfı (Dereviran karyesi, Kütahya)

114 EV.d 15365 Ahi Koca Zaviyesi Vakfı (Seydigazi, Kütahya)

115 EV.d 15365 Ahi Mahmud (Ahi Darbhaneci) Vakfı (Amasya)

116 EV.d 15365 Ahi Mahmud Zaviyesi Vakfı (Eskişehir, Kütahya)

Ahi Lakaplı Vakıflar Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Page 55: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E54

117 EV.d 15365 Ahi Mansur Zaviyesi Vakfı (Saruhan)

118 EV.d 15365 Ahi Mehmed Efendi Vakfı (Bursa)

119 EV.d 15365 Ahi Mesud ve Yusuf Fakih Vakfı (Bolu)

120 EV.d 15365 Ahi Muhyiddin Vakfı (Tokad)

121 EV.d 15365 Ahi Musa Vakfı (Kütahya)

122 EV.d 15365 Ahi Musa Zaviyesi Vakfı (Kütahya)

123 EV.d 15365 Ahi Mustafa Vakfı (Erbaa, Tokad)

124 EV.d 15365 Ahi Nasuh Camii Vakfı (Ankara)

125 EV.d 15365 Ahi Paşa Vakfı (Kenan karyesi, Seferihisar-ı Günyüzü, Ankara)

126 EV.d 15365 Ahi Rüstem Zaviyesi Vakfı (Seferihisar, Ankara)

127 EV.d 15365 Ahi Rüstem Zaviyesi Vakfı (Seferihisar-ı Günyüzü, Ankara)

128 EV.d 15365 Ahi Selçuk Zaviyesi (Karahisar-ı sahib)

129 EV.d 15365 Ahi Selçuk Zaviyesi Vakfı (Ahular karyesi, Karahisar-ı Sahib, Kütahya)

130 EV.d 15365 Ahi Şerafeddin Vakfı (Ankara)

131 EV.d 15365 Ahi Şeyh Timurtaş Zaviyesi Vakfı (Aslıhanlar karyesi, Kütahya)

132 EV.d 15365 Ahi Şorba Zaviyesi Vakfı (Kastamonu)

133 EV.d 15365 Ahi Tanrrvermiş Vakfı (Karahisar-ı Sahib)

134 EV.d 15365 Ahi Temur Vakfı (Dörtdivan, Bolu)

135 EV.d 15365 Ahi Tura Vakfı (Ankara)

136 EV.d 15365 Ahi Türkmen Zaviyesi Vakfı (Perli karyesi, Kütahya)

137 EV.d 15365 Ahi Yakub Vakfı (Ankara)

138 EV.d 15365 Ahi Yunus Vakfı (Gönen, Karesi)

139 EV.d 15365 Ahi Yusuf Zaviyesi Vakfı (Kütahya)

140 EV.d 15365 Ahi Yusuf Zaviyesi Vakfı (Turhal, Tokad)

141 EV.d 15658 Ahi Arslan Zaviyesi Vakfı (Kütahya)

142 EV.d 15658 Ahi Arslan Zaviyesi (Etrafşehir)

143 EV.d 15658 Ahi Arslan Zaviyesi Vakfı (Eğrigöz-Kütahya)

144 EV.d 15658 Ahi Ayca Zaviyesi (Altuntaş-Kütahya)

145 EV.d 15658 Ahi Bayezid Zaviyesi (Karahisar-ı Sahib)

146 EV.d 15658 Ahi Bayezid Zaviyesi (Sandıklı)

147 EV.d 15658 Ahi Çoban (Yılan Korkan) Zaviyesi Vakfı (Seyidgazi)

148 EV.d 15658 Ahi Doğan Zaviyesi Vakfı (Kütahya)

149 EV.d 15658 Ahi Eyice Zaviyesi (Kütahya)

150 EV.d 15658 Ahi İsmail Vakfı (Bilecik)

151 EV.d 15658 Ahi İsmail Zaviyesi (Kütahya)

152 EV.d 15658 Ahi İzzeddin Zaviyesi (Kütahya)

153 EV.d 15658 Ahi İzzeddin Zaviyesi Vakfı (Etrafşehir)

154 EV.d 15658 Ahi İzzeddin Zaviyesi Vakfı (Kütahya)

155 EVd 15658 Ahi Kılıç Zaviyesi Vakfı (Eskişehir)

Ahi Lakaplı Vakıflar Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Page 56: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 55

156 EV.d 15658 Ahi Klılıç Zaviyesi (Seyidgazi)

157 EV.d 15658 Ahi Koca Zaviyesi Vakfı (Seyidgazi)

158 EV.d 15658 Ahi Koca Zaviyesi Vakfı (Kütahya)

159 EV.d 15658 Ahi Kolukesik Zaviyesi Vakfı (Giregi-Kütahya)

160 EV.d 15658 Ahi Kulu Zaviyesi (Giregi-Kütahya)

161 EV.d 15658 Ahi Mahmud Han Zaviyesi Vakfı (Altuntaş- Kütahya)

162 EV.d 15658 Ahi Mahmud Zaviyesi Vakfı (Eskişehir)

163 EV.d 15658 Ahi Mahmud Zaviyesi Vakfı (Seyidgazi)

164 EV.d 15658 Ahi Musa Zaviyesi Vakfı (Kütahya)

165 EV.d 15658 Ahi Mustafa Tekyesi Vakfı (Kütahya)

166 EV.d 15658 Ahi Nasuh (Şeyh Sinan) Zaviyesi Vakfı (Altuntaş)

167 EV.d 15658 Ahi Nasuh Zaviyesi (Kütahya)

168 EV.d 15658 Ahi Nasuh Zaviyesi Vakfı (Altuntaş)

169 EV.d 15658 Ahi Salih Zaviyesi (Seyidgazi)

170 EV.d 15658 Ahi Salih Zaviyesi Vakfı (Eskişehir)

171 EV.d 15658 Ahi Selçuk Zaviyesi (Kütahya)

172 EV.d 15658 Ahi Sökmen Zaviyesi Vakfı (Etrafşehir-Kütahya)

173 EV.d 15658 Ahi Sökmen Zaviyesi (Kütahya)

174 EV.d 15658 Ahi Şaban Zaviyesi (Gediz)

175 EV.d 15658 Ahi Şeyh Timurtaş Zaviyesi (Kütahya)

176 EV.d 15658 Ahi Timurhan Zaviyesi (Altuntaş)

177 EV.d 15658 Ahi Timurhan Zaviyesi (Kütahya)

178 EV.d 15658 Ahi Timurhan Zaviyesi Vakfı (Altuntaş)

179 EV.d 15658 Ahi Yunus Zaviyesi Vakfı (Bilecik)

180 EV.d 15658 Ahi Yusuf (İshak Fakih) Zaviyesi (Kütahya)

181 EV.d 15658 Ahi Yusuf Zaviyesi (Karahisar-ı Sahib)

182 EV.d 15658 Ahi Yusuf Zaviyesi (Kütahya)

183 EV.d 15810 Ahi Comak Vakfı (Ankara)

184 EV.d 15810 Ahi Elvan Vakfı (Günyüzü, Ankara)

185 EV.d 15810 Ahi Hüsameddin Vakfı (Ankara)

186 EV.d 15810 Ahi Murad Mahallesi Mescidi Vakfı (Ankara)

187 EV.d 15810 Ahi Rüstem Vakfı (Beypazarı, Ankara)

188 EV.d 15810 Ahi Şerefeddin Vakfı (Ankara)

189 EV.d 15810 Ahi Yakub Zaviyesi Vakfı (Ankara)

190 EV.d 16213 Ahi Abdullah Vakfı (Sivas)

191 EV.d 16213 Ahi İkbal Vakfı (Sivas)

192 EV.d 16213 Ahi Yusuf Vakfı (Sivas)

193 EV.d 16316 Ahi Çuhan Vakfı (Çukurcuk-Ankara)

194 EV.d 16316 Ahi Dura Vakfı (Ankara)

Ahi Lakaplı Vakıflar Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Page 57: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E56

195 EV.d 16316 Ahi Elvan Vakfı (Ankara)

196 EV.d 16316 Ahi Hüsameddin Vakfı (Ankara)

197 EV.d 16316 Ahi Murat Vakfı (Ankara)

198 EV.d 16316 Ahi Rüstem Vakfı (Seferihisar-Ankara)

199 EV.d 16316 Ahi Süleyman Vakfı (Ayaş-Ankara)

200 EV.d 16316 Ahi Zerafettin Vakfı (Ankara)

201 EV.d 16316 Ahi Yakub Vakfı (Bey Pazarı-Ankara)

202 EV.d 16688 Ahi İzzeddin Zaviyesi Vakfı (Kütahya)

203 EV.d 16688 Ahi Yusuf Tekkesi Vakfı (Turhal)

204 EV.d 16699 Abdüsselam Bey Camii (İzmid)

205 EV.d 16699 Ahi Ali Zaviyesi Vakfı (Samsun, Canik)

206 EV.d 16699 Ahi Çelebi Zaviyesi Vakfı (Kastamonu)

207 EV.d 16699 Ahi Çelebi Zaviyesi Vakfı (Sorkun, Devrekani)

208 EV.d 16699 Ahi Durmuş Zaviyesi (Lazkiye-i Denizli)

209 EV.d 16699 Ahi Emir Zaviyesi Camii (Sivas)

210 EV.d 16699 Ahi Karyeleri Mezraa Vakfı (Geyve)

211 EV.d 16699 Ahi Mustafa Çelebi Mescidi (Kütahya)

212 EV.d 16699 Ahi Şerafeddin Paşa Vakfı (Çoğlu çiftliği, Murtazaabad,Ankara)

213 EV.d 16699 Ahi Yusuf Tekkesi Vakfı (Turhal)

214 EV.d 16704 Ahi Ali Vakfı (Samsun)

215 EV.d 16858 Ahi Mesud Zaviyesi Vakfı (Kırşehir)

216 EV.d 16858 Ahi Paşa Zaviyesi Vakfı (Niğde)

217 EV.d 16858 Ahi Süleyman Vakfı (Aksaray, Niğde)

218 EV.d 17413 Yeşil Ahi Vakfı (Kırlan Karyesi, Ankara)

219 EV.d 17413 Yeşil Ahi Vakfı (Nusretler Karyesi, Ankara)

220 EV.d 17608 Ahi Mesud Zaviyesi Vakfı (Kırşehir)

221 EV.d 17608 Ahi Paşa Vakfı (Niğde)

222 EV.d 18062 Abdülvehhab Gazi Zaviyesi Vakfı (Sivas)

223 EV.d 18062 Ahi Eşrefeddin Vakfı (Ankara)

224 EV.d 18112 Ahi Ali bin Ali Paşa Vakfı (Samsun)

225 EV.d 18112 Ahi Ali Vakfı (Musul)

226 EV.d 18112 Ahi Ali Vakfı (Samsun)

227 EV.d 18112 Ahi Çelebi Vakfı (İstanbul)

228 EV.d 18112 Ahi Çomak Vakfı (Ankara)

229 EV.d 18112 Ahi Dede Zaviyesi Vakfı (Kastamonu)

230 EV.d 18112 Ahi Efendi Vakfı (İstanbul)

231 EV.d 18112 Ahi Mustafa Ağa Vakfı

232 EV.d 18112 Ahi Şerafeddin Vakfı (Ankara)

233 EV.d 18806 Ahi Çomak Vakfı (Bala-Ankara)

234 EV.d 18806 Ahi Hüsameddin Vakfı (Ankara)

Ahi Lakaplı Vakıflar Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Page 58: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 57

235 EV.d 18838 Ahi Paşa Zaviyesi Vakfı (Niğde)

236 EV.d 19389 Ahi Ali Zaviyesi Vakfı (Sivas)

237 EV.d 19389 Ahi Emir Ahmed Vakfı (Sivas)

238 EV.d 19389 Ahi Mehmed Vakfı (Sivas)

239 EV.d 19389 Ahi Muhyiddin Ebu Talib Vakfı (Tokad)

240 EV.d 19389 Ahi Nahçivan Vakfı (Erbaa)

241 EV.d 19389 Ahi Paşa Vakfı (Tokad)

242 EV.d 19389 Ahi Yusuf (Diğer) Vakfı (Turhal)

243 EV.d 19389 Ahi Yusuf Vakfı (Turhal)

244 EV.d 19389 Ahmed Efendi ve Mihran Bey

245 EV.d 19627 Ahi Paşa Vakfı (Tokat)

246 EV.d 19720 Ahi Çomak Vakfı (Ankara)

247 EV.d 19720 Ahi Uzan Vakfı (Ankara)

248 EV.d 19785 Ahi Elvan Vakfı (Niksar)

249 EV.d 19785 Ahi Emir Ahmed Vakfı (Sivas)

250 EV.d 19785 Ahi Muhyiddin Ebû Talib Vakfı (Tokat)

251 EV.d 19824 Hasan Efendi (Şeyh Evran Zaviyesi Vakfı Mütevellisi)

252 EV.d 19962 Ahi Çelebi Zaviyesi Vakfı (Devrekani-Kastamonu)

253 EV.d 19962 Ahi Menteş Zaviyesi Vakfı (Çorum)

254 EV.d 19976 Ahi Ali Zaviyesi Vakfı (Sivas)

255 EV.d 19976 Ahi Emir Ahmed Vakfı (Sivas)

256 EV.d 19976 Ahi Mehmed Gelendüzi Vakfı (Sivas)

257 EV.d 19976 Ahi Muhiddin Vakfı (Tokat)

258 EV.d 19976 Ahi Yusuf Zaviyesi Vakfı (Divriği)

259 EV.d 20258 Ahi Mesud-ı Kebir Vakfı (Kırşehir)

260 EV.d 20258 Ahi Mesud-ı Sagir Vakfı (Kırşehir)

261 EV.d 20870 Ahi Ali Zaviyesi Vakfı (Sivas)

262 EV.d 20870 Ahi Emir Ahmed Vakfı (Sivas)

263 EV.d 20870 Ahi Mehmed Vakfı (Sivas)

264 EV.d 20870 Ahi Muhiddin Ebu Talib Vakfı (Sivas)

265 EV.d 20870 Ahi Paşa Vakfı (Sivas)

266 EV.d 20870 Ahi Tayy ve Ahi Kamil Vakfı (Sivas)

267 EV.d 20963 Ahi Akbal Vakfı (Tokad)

268 EV.d 20963 Ahi Ali Vakfı (Sivas)

269 EV.d 20963 Ahi Nahcivan Vakfı (Erbaa)

270 EV.d 20963 Ahi Tay ve Ahi Kamil Vakfı (Sivas)

271 EV.d 20963 Ahi Yusuf Vakfı (Turhal)

272 EV.d 21739 Ahi Ahmed Zaviyesi Vakfı (Sivas)

273 EV.d 21739 Ahi Mehmed Gelenduz Vakfı (Sivas)

274 EV.d 21739 Ahi Viran Şeyh Yusuf Zaviyesi Vakfı (Seferihisar)

Ahi Lakaplı Vakıflar Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Page 59: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E58

275 EV.d 22114 Ahi Çelebi Vakfı (Hoca Alaaddin Mahallesi)

276 EV.d 22114 Ahi Çelebi Vakfı (Kastamonu)

277 EV.d 22114 Ahi Mehmed Vakfı (Balıkesir)

278 EV.d 22114 Ahi Mehmed Vakfı (Kazabad)

279 EV.d 22114 Ahi Viran Vakfı

Ahi Lakaplı Vakıflar Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Page 60: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

1.2.5. Ahi Teşkilatını Temsil Etmek Üzere Kurulan Ahi Evren Vakfı

Ahi teşkilatı, uzun süre kurucusu Ahi Evren tarafın-dan temsil edilmiş olup 1247’de Ahi teşkilatını temsiletme yetkisi Kırşehir’de Ahi Evren tarafından kurulanAhi Evren Vakfı’na devredilmiştir. Bu devir vakfiyeninSelçuklu Sultanı adına kadı tarafından onaylanmasıile tescillenmiştir60.

Ahi Evren tarafından Kırşehir’de kurulan Ahi EvrenVakfı ve bu vakfı temsilen atanan Ahi Babalar tarafın-dan diğer şehirlerde kurulan Ahi Evren Vakıfları ileAhiler tarafından kurulan Ahi lakaplı vakıflar birbi-rinden farklı vakıflardır. Bunları karıştırmamak gerek-mektedir.

Ahi teşkilatını temsil eden Ahi Evren’in, Ahi felsefesive kümelenme modeli teorisine göre kurulan esnaf-sanayi birliklerini denetleme, seçilen birlik yönetici-lerini onaylama gibi yetkileri vardı. Kısaca “FaydalıModel Kurma ”(sınai mülkiyet) hakkını içeren bu yet-kiler de 1247 tarihinden itibaren, Ahi Evren tarafın-dan Kırşehir’de kurulan Ahi Evren Vakfı’nadevredilmiştir.

Aşağıda Ahi Evren’in geliştirdiği kümelenme modeli-nin sınai mülkiyetle ilgili haklarının Ahi Evren Vakfıtarafından korunması konusu ayrıca ele alınacaktır.

Kırşehir Ahi Evren Vakfının vakfiyesi incelendiğinde,vakfın bu tür görevlerinden açıkça bahsedilmediği gö-rülmektedir. Ancak Ahi Baba/Ahi şeyh icazeti verme

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 59

60 Kırşehir Müzesindeki, 676/1277 kadı tescil-onayı tarihli Ahi Evren Vakfı Vakfiyesi. Yayınlayan; KÖKSAL(2008), ss.175-181.

Kervan ve yükü

Page 61: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

yetkisi Kırşehir Ahi Evren vakfı’na aitti. Bu icazetmesleğinde ustalık derecesini elde etmiş Ahi felsefesive Ahi esnaf-sanayi kümelenme modelini öğrenmişolanlara Kırşehir Ahi Evren Vakfı tarafından veril-mekteydi. İcazetli Ahi Baba ve Ahi şeyhler, diğer şe-hirlerde Ahi Evren vakfını temsil etme ve Ahi Evrenvakfını kurma, esnaf-sanayi birliklerini kurma ve bir-lik yöneticilerini (Ahi Baba, şeyh, kethüda) atama yet-kisine sahipti. İcazetli Ahi baba/şeyhler bu üstyönetim görevleri karşılığında esnaf-sanayi birlikle-rinden ücret/aidat almakta, bu gelirlerinden KırşehirAhi Evren vakfına ödeme yapmaktaydılar. KırşehirAhi Evren vakfının bu tür icazetli Ahi baba/şeyhler-den elde ettiği gelirler arizi olduğundan, vakfiyedevakıf akarlar arasında yer almamaktadır.

Ahi Evren Vakfıyla ilgili arşive belgeler incelendi-ğinde ise, Kırşehir merkezli Ahi Evren Vakfı tarafın-dan diğer şehirlerde Ahiliği anlatmak ve Ahi felsefesive kümelenme modeline uygun mesleki teşkilatı kur-mak ve denetlemek üzere Kırşehir Ahi Evren vakfın-dan icazet alan, görevlendirilen “Ahi Baba”lar, “AhiŞeyh”ler, bu görevlerini yerine getirmek için görevlen-dirildikleri şehirlerde öncelikle Ahi Evren Vakfı’nıkurup mütevellisi-yöneticisi oluyorlardı61.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E60

Kırşehir’deki Ahi Evren Vakfından icazetli “AhiBaba”lar, “Ahi Şeyh” tarafından diğer şehirlerde ku-rulmuş birçok Ahi Evren Vakfı vardır. Bu vakıflardantespit ettiğimiz birçok örneği aşağıda tabloda veriyo-ruz.

Bazı araştırmacılar farklı şehirlerdeki Ahi Evren va-kıflarını belgelerde tespit edip, Ahi Evren’in sadeceKırşehir’de değil başka şehirlerde de vakıf kurduğunuzannederek, Kırşehir Ahi Evren vakfının Ahi teşkila-tını temsil eden tek yetkili vakıf olma özelliğini kav-rayamamışlardır.

Ahi Evren tafından kurulan tek vakıf Kırşehir’dekiAhi Evren Vakfı’dır. Diğer vakıflar Kırşehir’deki AhiEvren Vakfı’ndan icazet alarak diğer şehir ve bölge-lerde temsil etme yetkisi verilen Ahi Şeyhler, Ahi Ba-ba’lar tarfından Ahi Evren Vakfı adı ile kurulanvakıflardı.

Ahi Evren vakıflarının en önemli görevi Ahi teşkilatınıtemsil etmektir. Ahi Evren tarafından kurulan Kırşehirmerkezli Ahi Evren vakfı, Selçuklu’lardan sonra Os-manlı’lar ve daha sonra da Cumhuriyet döneminde Va-kıflar Genel Müdürlüğü yönetimi altında mazbut vakıfstatüsünde varlığını devam ettirmektedir.

Ahi Evren vakfının Ahiliği temsil etme görevini bil-meyen bazı araştırmacılar Ahi teşkilatının ve Ahiliğinzamanla yok olduğu gibi, yanlış kanaatler ileri sürmüş-lerdir. Ahi Evren Vakfı ve bu vakfın temsilcileri olarakşehir ve bölgelerde kurulan Ahi Evren vakıfları ile il-gili bir envanter çalışması yapmak gerekmektedir.

Bu envanter çalışmasına bir başlangıç olarak Anadoluşehirlerinde tespit ettiğimiz Ahi Evren vakıflarınınlistesini aşağıda veriyoruz.

Yukarıda verilen Ahi vakıfları tablosu ile birlikte aşa-ğıdaki Ahi Evren Vakıfları tablosuna baktığımızdaAhiliğin, Ahi Evren Vakıflarının ve beraberinde de sa-nayileşmenin Anadolu’nun her yerine yayıldığınıaçıkça görmekteyiz.

61 Bkz. aşağıda ikinci bölümde Ahi Evren Vakfiyesi ve arşiv belgelerinin değerlendirildiği bölüm.

Çeşme başı

Page 62: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 61

Sıra No BOA Fonu Defter no Tarih Vakfın Adı Vakfn Bulunduğu yeri

1 EV.HMH.d 00090 1046 Ahi Evran Zaviyesi Vakfı Zile

2 EV.HMH.d 00090 1046 Ahi Paşa ve Ahi Evran Vakfı Tokat

3 EV.HMH.d 00552 1100 Ahi Evren zaviyesi Vakfı Ayıntab

4 EV.HMH.d 00554 1100 Ahi Evren Vakfı Elbistan

5 EV.HMH.d 03551 1145 Ahi Evren Zaviyesi Vakfı Kırşehir

6 EV.HMH.d 04634 1161 Ahi Evren Zaviyesi Vakfı Yenipazar

7 EV.HMH.d 04634 1161 Ahi Evren Zaviyesi Vakfı Zile

8 EV.HMH.d 06530 1199 Ahi Evran Vakfı Niksar

9 EV.HMH.d 08120 1224 Ahi Evren Vakfı Tokad-Sivas

10 EV..d 09582 1273 Ahi Evran şeyh Yusuf Zaviyesi Vakfı Seferihisar

11 EV..d 09890 1250 Şeyh Ahi Evren Vakfı Günyüzü kazası

12 EV..d 10455 1260 Ahi Evran Vakfı Zile

13 EV..d 11009 1255 Ahi Evran Vakfı Zile

14 EV..d 12262 1261 Ahi Evran Zaviyesi Kırşehir

15 EV..d 12737 1262 Ahi Evran-ı Veli Zaviyesi Vakfı Kırşehir

16 EV..d 12850 1262 Ahi Evran-ı Veli Zaviyesi Evkafı Kırşehir

17 EV..d 12923 1262 Ahi Evren Zaviyesi Vakfı Kırşehir

18 EV..d 12923 1263 Ahi Evren Zaviyesi Vakfı Kırşehir

19 EV..d 13019 1263 Ahi Ervan Zaviyesi Kırşehir

20 EV..d 13301 1263 Ahi Evran Zaviyesi Kırşehir

21 EV..d 13507 1264 Ahi Evran Zaviyesi Evkafı Samsun

22 EV..d 13507 1264 Şeyh Evran Zaviyesi Evkafı Bafra-Canik

23 EV..d 13818 1265 Ahi Evran Zaviyesi Vakfı Kırşehir

24 EV..d 13872 1266 Ahi Evran Zaviyesi Vakfı Konya

25 EV..d 14059 1266 Ahi Evran Vakfı Zile-Tokad

26 EV..d 14064 1266 Ahi Evran Vakfı Tokad

27 EV..d 14086 1266 Ahî Evran Zaviyesi Vakfı Kırşehir

28 EV..d 14636 1268 Ahi Evran Zaviyesi Vakfı Kırşehir

29 EV..d 14823 1268 Ahi Evren Zaviyesi Kırşehir

30 EV..d 14840 1268 Ahi Evran Vakfı Beypazarı

31 EV..d 15365 1270 Ahi Evran Vakfı Kurupazar-ı Nallı, Ankara

32 EV..d 15365 1270 Ahi Evran Vakfı Tokad

33 EV..d 15658 1270 Ahi Evran Zaviyesi Kütahya

34 EV..d 15810 1272 Ahi Evran Zaviyesi Vakfı Beypazarı, Ankara

35 EV..d 16213 1273 Ahi Evran Vakfı Sivas

Ahi Evran/Ahi Evren Vakıfları Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Page 63: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E62

36 EV..d 16316 1274 Ahi Evran Vakfı Günyüzü-Ankara

37 EV..d 16684 1275 Terminoloji Ahi Evran-ı Veli Zaviyesi Kırşehir

38 EV..d 16688 1275 Ahi Evran Zaviyesi Vakfı Kırşehir

39 EV..d 16699 1275 Ahi Evran Zaviyesi Kırşehir

40 EV..d 16704 1275 Ahi Evran Zaviyesi Kırşehir

41 EV..d 16858 1276 Ahi Evran Hahgahı Zaviyesi Kırşehir

42 EV..d 17529 1280 Ahi Evran Vakfı Sivas

43 EV..d 17608 1278 Ahi Evran Veli Vakfı Kırşehir

44 EV..d 18407 1280 Ahi Evran Zaviyesi Vakfı Samsun-Canik

45 EV..d 18806 1281 Ahi Evren Şeyh Yusuf Vakfı Günyüzü-Ankara

46 EV..d 18838 1281 Ahi Evran Veli Zaviyesi Vakfı Kırşehir-Niğde

47 EV..d 19389 1282 Ahi Evran Vakfı Tokad

48 EV..d 19627 1282 Ahi Evran Vakfı Tokad

49 EV..d 19669 1282 Ahi Evran Vakfı Sivas

50 EV..d 19720 1282 Ahi Evran Vakfı Araç

51 EV..d 19720 1282 Ahi Evran Vakfı Kırşehir

52 EV..d 19720 1282 Ahi Evran Vakfı Kütahya

53 EV..d 19785 1283 Ahi Evran Vakfı Tokat

54 EV..d 19962 1283 Ahi Evran Zaviyesi Vakfı Günyüzü

55 EV..d 19976 1283 Ahi Evran Vakfı Tokat

56 EV..d 20258 1283 Ahi Evran-ı Veli Vakfı Kırşehir

57 EV..d 20870 1285 Ahi Evran Vakfı Sivas

58 EV..d 20963 1285 Ahi Paşa ve Ahi Evran Vakfı Tokat

59 EV..d 21171 1286 Ahi Evran Vakfı Samsun

60 EV..d 22058 1288 Ahi Evran Zaviyesi Vakfı Kırşehir

61 EV..d 22114 1288 Ahi Evran Vakfı Kırşehir

62 EV..d 22481 1289 Ahi Evran Veli Vakfı Kırşehir

63 EV.d 19269 Şeyh Ahi Evran Vakfı Sivas

Ahi Evran/Ahi Evren Vakıfları Kaynak: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Page 64: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Tablolar incelendiğinde en çok Ahi Evren Vakfı’nınKonya-Ankara-Kırşehir-Kayseri merkezli olarak içAnadolu’da, daha sonra da Sivas-Tokat-Samsun mer-kezli Karadeniz’e ve doğuya doğru yayıldığını görüyo-ruz. Güneydoğuda da Antep dikkati çekmektedir.

Yine her iki tablodan, Osmanlı’ların kuruluşu ve ge-lişmesine bağlı olarak Eskişehir, Bilecik, Denizli mer-kezli olarak Ahiliğin Ege-Akdeniz bölgesindeyaygınlaştığını, Osmanlı fetihleriyle birlikte Biga, Ça-nakkale, Edirne ve oradan İstanbul’da olmak üzereMarmara bölgesinde Ahi vakıflarının yaygınlaştığı gö-rülmektedir.

Ahi lakaplı vakıflar ile Ahi Evren vakıflarının bu ya-yılma haritası aynı zamanda Anodulunun Selçukludöneminde başlayıp, Osmanlı döneminde devam edensanayi devriminin yayılma haritasıdır.

Henüz Selçuklu ve Osmanlı döneminde Ahi Evren Va-kıfları’nın ve Ahi Vakıfları’nın tam listesi ortaya çık-mamıştır. Ancak burada yayınladığımız iki tablo,toplam 342 Ahi vakfı ile ilgili oldukça önemli verileriçermektedir. Birçok Ahi vakfını ilk kez ortaya çıkar-tan bu araştırmamızda Ahi vakıflarıyla ilgili veriler,Ahiliğin Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasının tamanınayayıldığını, Ahilik ile sanayileşme arasındaki yakınilişkiyi şüpheye yer bırakmayacak ölçüde ilk kez bel-geleriyle birlikte ortaya koymaktadır.

1.3. Ahi Kümelenme Modeli-İktisadî Düşünce, İktisadî felsefe, Değerler Sistemi veYayılması: İslam Tasavvufu KaynaklıFütüvvetnameler-Ahi Fütüvvetnameleri, Tekke,Zaviye, Mektep ve Medreselerde Öğretilmesi-Yayılması

İslam tasavvufu kaynaklı fütüvvet teşkilatının felsefe-sini, değerler sistemini anlatan eserlere fütüvvetnamedenmektedir. Fütüvvet teşkilatı ve fütüvvetnamelerdoğrudan iktisadi düşünce içermezler. Ahi teşkilatınınfelsefesini değerler sistemini anlatan eserler olan Ahi

fütüvvetnameleri, fütüvvetnamelerin felsefesini, de-ğerler sistemini içerdiği gibi iktisadi düşünce, iktisadifelsefe ve değerler sistemini de oluşturan eserlerdir.Bu yönüyle önceki fütüvvetnamelerden önemli fark-lılıklar içeren, Ahi Evren’in İslam fütüvvet tasavvu-funa dayalı iktisadi düşünce ve felsefesinibenimseyerek anlatan fütüvvetnamelere, Ahi fütüv-vetnameleri denmektedir.

Ahi Evren, Sultanlar başta olmak üzere siyasi-idari yö-neticilere, iş dünyasına, ilim alemine, talebelere vehalka yönelik İslam tasavvufunu anlattığı yirmiyeyakın eser kaleme almıştır. Ahi fütüvvetnameleri, Ahi

Evren’in eserlerindeki düşüncelerini de yansıtmasıbakımında önemlidirler.

Ahilik felsefesi ve Ahilik, Ahi Evren’in İslam tasav-vufu öğretisine bağlı Ahiler tarafından kurulan vakıf-ların cami, tekke, zaviye, mektep ve medreselerivasıtası ile kısa zamanda Anadolu’nun her yanına ya-yılmıştır.62 Ahi vakıfları cami, tekke, zaviye, mektep vemedreselerinde anlatılan fütüvvetnameler ve Ahi fü-

A H İ E V R E N K Ü M E L E N M E M O D E L İ V E E S N A F - S A N A Y İ D E V R İ M İ 63

62 BARKAN(1942-1), ss.279-353.

Germe-Kurutma işlemi.

Page 65: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

tüvvetnameleri ve şecerenamelerin muhtevası ile ilgiliaşağıda bilgi verilecektir.

Müslümanlar arasından iş ve meslek sahibi olanlarınmürit-üye olabildiği Ahi vakıflarının şeyh, pir adı ve-rilen mütevelli başkanları-yöneticileri Ahi Evren’ingeliştirdiği iş ahlakı ve iş-yaşam felsefesini anlatıp ya-yıyorlardı. Bu yönüyle Ahilik, müteşebbis iş adamı kimliğininoluşmasında ve müteşebbis yetiştirmekte önemli birrol oynadı.

Kır ve şehirlerdeki Ahi vakıfları, tekke ve zaviyelerinindiğer bir hizmet alanı da başta tüccarlar olmak şehirdışından gelen “ebna-i sebil” dedikleri yolculara, mi-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E64

safirlere ücretsiz kalacakları ve dinlenecekleri yer sağ-lamaktı. Bu yönüyle de Ahiler, özellikle ticaret yollarıüzerinde ve şehir merkezlerinde bu hizmeti verecekbirçok vakıf, tekke ve zaviye kurarak üretimin ticaretekonu olarak tüccarlar eliyle bölgeler arası taşınması vesatışını kolaylaştıran önemli bir destek sağlıyorlardı. Misafir etme hizmeti ile aynı zamanda da başta tüccarve gezginler olmak üzere misafirlerine, Ahilik felsefe-sini hem anlatıyor hem de uygulamalı olarak yaşata-rak göstermiş oluyorlardı. Her gittiği şehirde Ahilertarafından karşılanıp misafir edilen İbn-i Batuta Ahi-lerin misafiri olarak Ahiliğin felsefesini, şehrin ilerigelenleri arasında yer alan Ahi iş adamlarını, saygın-lıklarını, misafirperver tutum ve davranışlarını ese-rinde uzun ve ayrıntılı anlatmaktadır.

Page 66: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından
Page 67: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

2.1.Ahilik Felsefesi Değerler Sistemi Açısından: Ahi Fütüvvet ŞecerenamelerindeAhi Evren, Debbağlık, Debbağların Piri

Ahi fütüvvet şecerenameleri, fütüvvetin devamı ola-rak Ahilik tasavvuf felsefesini ortaya koyan meslek-lerle, iktisadî teşkilatlanmayla ilgili bilgi veren enönemli belgelerdir.

Şecerenamelerde, Fütüvvet Ahilikle birleşmiştir. Enüst makam olan Ahi şeyhlik makamı aynı zamandafütüvvet şeyhlik makamı ile birdir. Bu nedenle şeyh-lik makamına Ahi Fütüvvet şeyhliği makamı denil-mektedir. Bu belgeler aynı zamanda Ahi Evren’in tümmesleklerin şeyhi-öncüsü ve debbağların piri-üstadıkabul ederek, sanayiyi oluşturan mesleklerle ilgiliüstattan üstada geçiş silsilesini de verirler. YukarıdaFütüvvetnameler değerlendirilirken belirtildiğigibi, fütüvvetnamelerde ve Ahi fütüvvetname-lerinde Ahilik, Ahi Evren, meslekle, debbağlıklailgili bilgiler bulunmaz. Nadir olarak meslekpirleri ve meslek adabından bahsedilir. Fütüvvetfelsefesi, makamlar, terfiler, törenler gibi fütüv-vet erkanı anlatılır.

Fütüvvet felsefesiyle birlirte Ahilik, Ahi Evren,meslekler ve debbağlıktan bahseden belgeler AhiFütüvvet şecerenameleridir.

Muallim CEVDET1 ve dahasonra Abdülbaki GÖLPINARLIFütüvvetnameler ve AhiFütüvvetnameleri üzerineöncü ve önemli araştır-malar yapmış ve ya-yınlamışlar, ancakAhi Fütüvvet Şece-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E66

renamelerinin ise çok azını görmüşlerdir. Bu şecere-namelerin, Kırşehir’deki Ahi Evren Vakfı tarafındandiğer şehirlerde, bölgelerde kurulan Ahi Evren Vakfışeyhliği makamına atanan Ahi şeyhlerine verilen ica-zetnameler olduğunu, Ahi Evran Vakfına bağlı ica-zetnameli ve beratlı Ahi Fütüvvet şeyhleri tarafındanveya onlar adına kaleme alındıklarını tespit edeme-mişlerdir.

Bu Ahi Fütüvvet şecerenameleri, Kırşehir Ahi EvrenVakfı tarafından atanan şeyhlere, bu atamayı yapan

Ahi Evren Vakfı şeyhlerince verilen ica-zetnameleri de içeren belgelerdir.

Cevat TARIM ve İlhan ŞAHİN Ahi EvrenVakfı şeyhleri tarafından diğer bölge ve şe-hirlerde seçilen Ahi Baba’lara Ahi Evren

Vakfını temsil ettmelerinden dolayı icazet-name verildiğini belirtmişlerdir. ŞAHİN bu

tespitini icazetnameye değil, verilen bir be-rata dayandırarak belirtmektedir2. İşte burada

ele aldığımız şecerenameler, bahis konusu buicazetnameleri de içeren belgelerdir.

İcazet verilen Ahi şeyhinin şeceresini içeren vepirinin Ahi Evren olduğunu belirten Ahi Fütüv-

vet şecerenamelerinin, icazetnameler olduğunuAhi fütüvvet şecerenamelerini inceleyen ve yayın-

layan araştırmacılar da tam olarak belirleyememiş-tir. Fütüvvetname ve Ahi şecerenameleri üzerine

yaptığım yoğun araştırma ve incelemelerim so-nucunda Ahi fütüvvet şecerenameleri ile

Ahi Evren Vakfı arasındaki icazetnameverme-alma bağlantısını tespit ederekbazı şecerenamelerin icazetname olduk-

larını tespit etmiş bulunuyorum. Aşağıdaanlatılacaktır.

İ STA N B U L’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İE S N A F SA N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ

1 CEVDET(2008). Bu kitabın değerlendirilmesi için bkz.GÜNAYDIN(2006), ss.187-222. 2 ŞAHİN(1986). s.163

Page 68: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

2.1.1. Ahi Tabiri

Fütüvvet ve Ahilik üzerine önemli çalışmalar yapanGÖLPINARLI, fütüvvetnameler ile Ahi fütavvetna-melerindeki terimleri(ıstılahları) karşılaştırarak,Anadolu’da Türk illerinde kaleme alınan Ahi fütüv-vetnamelerinde “Ahi” tabirinin, fütüvvetnamelerdeki“şeyh” terimi-ıstılahı yerine kullanıldığını, diğer ta-

rikatların şeyhleri gibi Ahilerin de zaviye reisi oldu-ğunu belirtir. Türk illerinde fütüvvette şeyhlik maka-mına erişenlere “Ahi” denmesinden dolayı bufütüvvetnamelere “Ahi Fütüvvetnameleri” dendiğini,yine fütüvvetnamelerde şeyhlerin şeyhine (“şeyhe’l-şuyuh”) de Ahi Baba dendiğini söyler3. Aynı yazarMesnevi dibâcesinde Ahi Baba yerine Ahi Türk dedendiğini kaydetmektedir. Böylece fütüvvetname-

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 67

3 GÖLPINARLI (1950), ss. 17, 37-38.

Kazlıçeşme (Panoromik)

Page 69: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E68

Deri kaftanlıdebbağlar

Page 70: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

lerde zaman ilerledikçe, terimlerin içeriğinin fazla de-ğişmediğini ancak terimlerin adlandırılmasında de-ğişmeler olduğunu belirtmektedir4.

GÖLPINARLI tarafından yayınlanan ilk Türkçe fü-tüvvetname olan Burgazi Fütüvvetnamesinde ve Sey-yid Hüseyin fütüvvetnamesinde fütüvvetle ilgiliterimler anlatılmış olup, şeyhlik Ahilikten daha üstbir makam olarak tanımlanmaktadır. GÖLPINARLI’yıyanılgıya düşüren “bu üçü birdir” ibaresi olsa gerekir.

“… bilin ey iman ehli Yiğit ve Ahi ve Şeyh bu üçi bir-dür. Yiğitlik heves eylemekdür, Ahilik başlamakdurve Şeyh tamam kılmakdur. Yiğitlik sakal gelmekdürve Ahi sakala ak düşmekdür ve Şeyh tamam pir ol-makdur” 5.

Seyyid Hüseyin Fütüvvetnamesinde ise; “Pes Ahilerıstılahında Fetalık yiğitlikdür ve Ahilik kırgıllıkdurve Şeylik Pirlikdür”6 deniyor.

Fütüvvetnamelerde de, Ahi fütüvvetnamelerinde de,Ahi Evren’den bahsedilmez. Dolayısıyla debbağlıklailgili bilgi de yoktur. Fütüvet teşkilatının kurucusuNasır li-Dinallah’a kadar fütüvvet şeyhlerinin silsilesiverilir ve fütüvvet erkânı anlatılır. Bu erkân arasındafütüvvete üye olamayacak mesleklerden bahsedildiğigibi, Peygamberlerin, şeyhlerin mesleklerinden vebazı meslek adabından da bahsedilmektedir.

Fütüvvetname ve Ahi Fütüvvetnamelerinin meslek-iş-sanatla en önemli ilgisi, fütüvvete girme şartınıniş-meslek-sanat ehli olmak gerektiğidir. Fütüvvetteilerleme ile meslek-sanatta ilerleme arasında değerlersistemi, inanış ve merasimler tamamen kaynaşmış gö-rünmektedir.

Meslekte aşamalar olan çırak, usta, halife, Ahi, şeyh,şeyhe’l-meşâyih, Ahi Baba, duacı, çavuş, kethüda gibisınıflar ve dereceler, aynen Fütüvvet yolunun da sa-likleri-üyeleri, uluları, yöneticileridirler. Fütüvvetna-meler mesleklere dair doğrudan bilgi vermezler

ancak, meslekte ilerleyenlerin, fütüvetteki derecele-rini gösterirler. Fütüvvette şeyhlik derecesine eren,fütüvvete girmek için meslek ehli olma şartı nede-niyle, mesleğinde de meslek yöneticisi olan şeyhlikmakamına erişmiş veya erişmeye hak kazanmış ol-maktadır.

2.1.2 Ahi Evren, Ahi Evren Vakfı ve Şecerenameler

Ahi fütüvvet şecerenamelerinde yer alan, berat veri-lerek atanan Ahi şeyhleri, mesleğinde usta olup, aynızamanda Ahi Fütüvvet yolunu ve erkanını öğrenmişfütüvvet şeyhliği makamına hak kazanmış olanlararasından, Ahi Evren vakfı şeyhlerinin onayı ile se-çilip atanıyorlardı. Ahi Fütüvvet Şeyhinin üstattanüstada mesleği öğrenme silsilesi, diğer deyişle üstatlıkşecerenamesi bu nedenle önemliydi. Mesleği neolursa olsun tüm Ahi fütüvvet şecerenamelerinde,Ahi Evren tüm mesleklerin şeyhi, debbağların piriolarak zikredilmektedir.

Diğer yandan Kırşehirdeki Ahi Evren vakfına bağlıbu vakıflar, evlatlık vakıf statüsünde olup vakıf mü-tevellisi olarak atanan şeyhin vefatında şeyhlik ma-kamı en büyük evlada veya hisselere ayrılmış olarakevlatlarına intikal etmekteydi. Evlat olarak şeyhlikmakamına erişen Ahi Şeyhin soy silsilesi diğer de-yişle soy şecerenamesi bu nedenle önemliydi.

İşte Ahi Fütüvvet şecerenameleri belirttiğimiz bu ne-denlerle, Ahi fütüvvet şeyhleri tarafından bizzat veyaşeyhin adına kaleme alınıyor ve şecerename, vakıf ar-şivinde saklanıyordu. Ahi Evren vakfının şeyhleri ilebağlı diğer bölgelerdeki Ahi Evren vakfı şeyhlerininsilsilesini veren bu şecerenameler mesleklerin ve Ahi-liğin tarihini ve gelişimini veren önemli belgelerdir. Ahi Fütüvvet şecerenamelerinde, şeyhlerin Kırşe-hir’deki Ahi Evren vakfına bağlılığı ayrıca belirtil-mektedir. Ahi Sinan’a nispet edilen Ahi Mustafaşecerenamesinde şöyle anlatılıyor.

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 69

4 Mesnevi tercemesinden naklen; GÖLPINARLI (1950), s. 39.5 GÖLPINARLI (1956), s. 406 GÖLPINARLI (1956), aynı yer.

Page 71: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

“Sultan Ahi Evran Şeyh Mahmud bütün İslam ülke-lerinde bulunan tabakhane ve ocakları diriltip bayın-dır hale getirdi. Etraftaki bütün ülkelere halifeler(Ahi Evran temsilcileri) görderip oraların da ocakla-rını ihya ettiler. Zaviyeler ve binalar kurdular. Kıya-mete kadar halifeleri padişahlık beratıyla geziptabakhanelere konarak şerefle sancaklarını tarikatedebini, hakikat sırrını ve marifet aşkını telkin ettiler.Ahilere kethüdalara yiğitbaşılara tekke-nişilere alem-dar ve sacaktarlara kemer bağlanmışlara tekbir geti-rerek hırka kuşak ve taç giydirirler.”7

Fütüvetnamelerden farklı olarak Ahi Fütüvvet Şece-renamaleri, içeriğinde Ahi Evren’in ve meslekte üstadolanların silsilelerini vermesi bakımından oldukçafarklıdırlar. Ahi Evren’i pir kabul eden Ahi Fütüvvetşeyhliği makamına erişen şeyhler tarafından veyaşeyh adına kaleme alınmışlardır. Ahilik ve Fütüvvetfelsefesini ve değerler sistemini anlattığı gibi mutlakaşecerenamenin ait olduğu Ahi fütüvvet şeyhine kadargelen üstaddan üstada geçen silsileyi de verir. Ahi Ev-ren’in debbağlık mesleğinin piri olmasından dolayı,debbağlık mesleğine ait tedarik üretimve satışla ilgili önemli kaideleri ayrın-tılı anlatarak, kümelenme modelinegöre diğer meslek birliklerinin teşkilat-lanmasına örnek bir meslek modelioluşturulmakla adeta resmedilmektedir.

Diğer bir deyişle Ahi Evren’e bağlı olanve en üst Ahi Fütüvvet makamına erişenşeyhin şeceresini içeren Ahi fütüvvetna-melerine, kısaca şecerename denmekte-dir. Her şecerenamede menkibevî olarakAhi Evren’in peygamberimizin amcası Hz.Abbas’ınoğlu olduğu belirtilerek, Hz. Ademden Ahi Evren’ekadar fütüvvet silsilesi de verilir.

Ahi fütüvvet Şecerenamelerinde şeyhin makama ge-lişini gösteren iki tür silsile vardır. Soy silsilesi veüstat silsilesi. Şecerenamedeki Ahi fütüvvet şeyhlikmakamı silsilesi babadan oğula geçerek gelen bir sil-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E70

sile ise buna zürriyet/soy silsilesi denir. Bu tür şece-renameler Ahi fütüvvet şeyhinin zürriyet/soy silsile-sini verirler. Soy silsilesiyle şeyh olanlarşeceranamelerinde pirlerinin Ahi Evren olduğunumutlaka belirterek Ahi Evren’in menkıbevî hayatınıanlatırlar.

Şeyhlikte ikinci tür silsile, Ahi şeyhlik silsilesininüstatdan üstada geçtiği silsiledir. Bu tür silsilelere Ahifütüvvet şeyhi üstatları silsilesi denir.

Ahi fütüvvet şecerenamelerinde, üstad silsilesi AhiEvren’den başlar ve Ahi Evren’in menkıbevî hayatıanlatılır. Ahi Evren’in adı ve Evren lakabını alışı, kı-saca ad-lakab künyesi mutlaka belirtilir. Farsça AhiSinan şecerenamesine Ahi Sinan’ın kuşağını bağla-yanın Ahi Mahmud olduğu belirtilmektedir8. Bu şe-cerenameye ekli Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınanAhi Sinan icazetnamesinde ise “Pir-i piran aziz-i azi-yan Ahi Evran ser çeşme-i Sultan Ahi Evran ŞeyhMahmud pir-i Debbağan”9 denilerek pirlerin piri ol-duğu, debbağların piri olduğu, lakabının Evran, adı-

nın Mahmud olduğu belirtilmektedir.

Şecerenameyi kaleme alan Ahi fütüvvet şey-hinin şeyhlik makamına erişinin zürrî/soy-dan mı yoksa üstaddan mı olduğuşecerenamesinde verdiği silsileden anlaşı-lır. Aşağıda ele aldığımız ve yanlışlıkla AhiSinan’a nispet edilen, debbağların şeyhiSeyyit Mustafa’ya ait şecerenamedeki sil-sile türü, şeyhliğin babadan oğula geçişisilsilesini vermektedir. Yani zürriyet/soysilsilesi türündedir. Şeyh Mustafa bu ma-

kama, babadan oğula geçen bir silsile ile babasının ye-rine geçerek şeyh olmuştur.

Debbağların Piri, Debbağların ErkanıAhi Evren’in ve Fütüvvetin ileri gelenlerinin şecere-sini (soy veya üstad silsilesini) ve mesleklerin ustası-öğreticisi olan meslek pirlerini belirten ve

7 KÖKSAL vd. (2008), s.718 KÖKSAL vd. (2008), s.459 KÖKSAL (2008), s.53

Page 72: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Ahi-Fütüvvet kaidelerini anlatan Ahi Fütüvvet Şe-cerenameleri’ni incelediğimizde “Debbağların piriAhi Evran ibn Abbas”10 olarak kaydedildiğini görü-yoruz. Yani debbağ mesleğini öğrenip meslekte ilk ku-

şağı bağlanarak usta-pir olan ve sonrakilere kuşakbağlayan kişi Ahi Evren’di. Meslek pirliği makamımesleği ilk öğrenerek usta olan kişiye verilir. İlk mes-lek piri, mesleğinin sırlarını Fütüvvet yoluna girerek

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 71

Cami meydanında esnaflar

10 Kırşehir Müzesi, Bir nolu Ahi Musa Şecerenamesi, Rulo halinde, (Yayınlayan; KÖKSAL vd.(2008), ss.3-19, s.9).

Page 73: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

yükselirken ilhamla öğrenir. Fütüvvet erkanında mes-lek mutlaka mesleğin pirlerinden öğrenilir. Mesleğinilk pirinin mesleği öğrendiği piri-ustası olmayıp il-hamla öğrendiğinden, şecerenamelerde her mesleğinilgili olduğu peygamberler de belirtilirler. İlhamla öğ-reniş ilgili peygamberle ilişkilendirilir. Debbağlıkmesleğinin ilk piri Ahi Evren, bu mesleği ilhamla Hz.Muhammed’den öğrenmiştir. Şecerenamelerde bu il-hamla öğreniş bir menkıbe halinde anlatılır. Aşağıdadeğinilecektir.

Mesleği pirden-ustadan öğrenmek kaidesinin, yenimeslek geliştirmeye engel olabileceği düşünülebilir.Selçuklular ve Osmanlı’lar meslekte yeni bir teknikicat ederek buna bağlı yeni ürün-iş geliştiren mucit

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E72

ustalara, Allahın ilham vermesi kastedilerek “hüdai-nabit” diye adlandırılıyordu. Bu mucit ustayı yenimesleğin ilk piri-ustası kabul edip, yeni mesleğin bupir-ustadan öğrenilmesini sağlıyorlardı. Bu çokönemli bir meslek geliştirme modeli idi. Böylece heryeni icat, icadı yapan ustanın yeni meslek piri olmasıile hızla üretime uygulanarak yaygınlaştırılabili-yordu. Mesleği ustasından öğrenerek usta olanlara ise“pir-perver” denilmekteydi.

Tüm şecerenamelerde Ahi Evren’in menkıbevi hayatıanlatılırken, Ahi Evren’in otuziki esnafın-tüm meslek-lerin piri olduğunu, bu ünvanın, füttüvette ve debbağ-lıkta gösterdiği üstün başarıların neticesindePeygamberimiz tarafından Ahi Evren’e verildiği anlatılır.

Kahvehanede sohbet eden esnaf

Page 74: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu Fütüvvet şecerenameleri arasında yer alan Ahi Si-nan’a nispet edilen ancak debbağların şeyhi Seyyit el-Hacc Mustafa’ya ait olan üç numaralı şecerename,Ahilik-debbağlık ilişkisini ortaya koyan önemli bel-gelerden olup burada ayrıca ele alınıp değerlendirile-cektir11.

“Haza şecere-i füttüvvet der-beyan-ı erkan-ı debba-ğan” ifaleleriyle başlayan başlığından da anlaşıldığınagöre bu fütüvvet şecerenamesi müstakil olarak deb-bağlıkla ilgili fütüvvet şecerenamesidir.

Bu şecerename ile birlikte Farsça kaleme alınmış olanAhi Sinan şecerenamesi ilk kez Cevat Hakkı TARIMtarafından, Kırşehir Ahi Evren Vakfı evlatlarındankopyası elde edilerek kısmen çevrilerek yayınlanmış-tır12. Bu iki şecerenamenin bazı bölümleri GÖLPI-NARLI tarafından da değerlendirilmiştir13.

Ahi Evran Vakfı evlatları tarafından aslı Kırşehir Mü-zesine verilen bu şecerenamelerden üç numara ile ya-yınlanan şecere, Ahi Sinan’a nispet edilerekyayınlanmışsa da, şecerede gayet açıkça belirtildiğigibi bu şecere Ahi Şeyh Seyyid Mustafa’ya aittir. Aynıhata şecerenameleri konu edinen başka bir araştır-mada da tekrarlanmıştır14.

Kırşehir müzesindeki şecerenamelerin kitap halindeyayınlandığı Ahi Sinan’a nispet edilen Ahi Mustafaşecerenamesinin yayınında şecerenamenin tarihi deyanlış çevrilerek yüz yıl sonrasına tarihlenmiştir. Fü-tüvvet şecerenamesinin sonunda şecerenameninkimin adına yazıldığı ve tamamlandığı tarih belirtil-miştir. Şecerename, Rebiülevvel ayı ortalarında, 876/27-12.9.1471 tarihinde Farsça şecerenamelerden biray sonra, debbağların şeyhi Seyyid el-Hacc Mustafaadına, bizzat kendisi tarafından Osmanlı Türkçesiyle

yazılarak, Fatih Sultan Mehmed döneminde tamam-lanmıştır. Yani şecerename debbağların şeyhi Seyyidel-Hacc Mustafa’ya aittir15.

Şecerenamenin başlangıcında da debbağların şeyhiSeyyid Mustafa’nın şeyhliğine kadar babadan oğulageçen Debbağ Ahi Fütüvvet şeyhlerinin zürriyet şe-ceresi verilmiştir. Şeyhler şeyhi ve ariflerin kutbuSeyyid Mustafa, Malatyalı Seyyid Süleyman’ın oğlu-dur. Pirinin Ahi Evren olduğunu belirtmektedir16.

Aşağıdaki üç numaralı debbağlarla ilgili şecerenameyideğerlendirirken yine aynı müzede yer alan elimiz-deki en eski tarihli ve en yeni tarihli iki şecerename-den de yararlanılacaktır.

Kırşehir Müzesinde bulunan, iki numara ile yayın-lanmış Ahi fütüvvet şecerenamesi Ahi Sinan’a aitolup elimizdeki en eski tarihli şecerenamedir. EvahirMuharrem 876/20-30/06/1471 tarihinde Fatih Sul-tan Mehmet döneminde yazılarak tamamlanmıştır.Farsça olup çevrilerek yayınlanmıştır17. Son kısmındayer alan dua Osmanlı Türkçesi iledir. Duadan önceŞeyh Ahi Sinan’a kadar üstatdan üstada geçen fütüv-vet silsilesi verilmiştir.

Ahi Sinan bin Ahi Mesud kaydından anlaşıldığı gibiAhi Sinan, Ahi Mesud’un oğludur. Ahi Sinan’ın ku-şağını bağlayan üstadı ise Ahi Mahmud’dur.

Ahi Sinan’dan geriye doğru Ahi Mahmud’un kuşağınıbağlayıp çözen Çelebi İnamdır, diyerek fütüvvet ku-şağını bağlayıp çözen Ahi pirlerinin fütüvvet silsilesi,Ahi Evren’in kuşağını bağlayan Hazreti Muham-med’e (SAV) kadar verilmiş. Hz. Muhammed’in kuşa-ğını bağlayıp çözen Cebraildir Hazreti Allahtangelmiştir diyip silsile bitiriyor18.

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 73

11 Kırşehir Müzesi, Üç nolu Ahi Sinan Şecerenamesi adıyla yayınlanmış Ahi Mustafa Şecerenamesi, Rulo halinde. (KÖKSAL vd.(2008), ss.57-83). 12 TARIM (1938).13 GÖLPINARLI (1950), s. 79. 14 HACIGÖKMEN (2006), ss.292-293.15 Kırşehir Müzesi, Üç nolu Ahi Sinan Şecerenamesi adıyla yayınlanmış Ahi Mustafa şecerenamesi, (KÖKSAL vd. (2008), s. 83).16 Kırşehir Müzesi, üç nolu Ahi Sinan Şecerenamesi adıyla yayınlanmış Ahi Mustafa şecerenamesi, (KÖKSAL vd. (2008), s. 61).17 Kırşehir Müzesi, İki nolu Ahi Sinan Şecerenamesi, Rulo halinde, (Farsçadan çevirip yayınlayan; KÖKSAL vd. (2008), ss. 20-25)18 Kırşehir Müzesi, İki nolu Ahi Sinan Şecerenamesi, (KÖKSAL vd. (2008), s.51)

Page 75: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

“Bir kişi bu işte Ahi Sinan’ın himmetini arzu ederseona erişir ki onun kabulü fütüvvet ve yiğitliğin sul-tanı alemin Ahisi Nasırüddin Evran’ın kabulu gibi ta-nınır.” denilerek Ahi Sinan’ın Ahi Evren’i temsileden halifesi olduğu belirtilmiştir19.

Ahi Sinan’ın, üstadı Ahi Mahmud tarafından kuşakbağlanarak Ahi Fütüvvet şeyhi olarak dergahta hiz-mete başlama töreni sonunda yapılan Osmanlı Türk-çesinde dua ve buna şahitlik edenler şecerenameninsonunda yer almaktadır. Bu ek bölüm, Ahi Sinan şe-cerenamesinin aynı zamanda Ahi Sinan’ın şeyhliğeatanma icazetnamesi olduğunu da göstermektedir.

Kırşehir Müzesinde bir nolu şecerename Ahi Musa’yaait olup elimizdeki en yeni şecerenamedir. Osmanlıtürkçesiyle kaleme alınmış olup, 1247/1832 tarihli-dir20. İkinci Mahmut dönemine aittir.

Kırşehir müzesinde bulunan bu şecerenamelerin,aynı müzede yer alan Ahi Evren Vakfına ait vakfiyeve diğer Ahi Fütüvetname, şecerename ve beratlarla

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E74

birlikte Kırşehir Ahi Evren Vakfı arşivinden Kırşehirmüzesine intikal ettiği sanılmaktadır. Bu kısa tanı-tımdan sonra debbağlıkla ilgili Ahi fütüvvet kaidelerianlatan Ahi Sinan’a nispet edilen Ahi Mustafa’ya aitüç numaralı fütüvvet şecerenamesi metninin tahlilinegeçebiliriz;

Ahi Evren’in Tüm Mesleklere (Otuziki Esnafa) Ahiliği-Fütüvüvveti Öğretmek Üzere Önder ve Şeyh Olması

Ahi Mahmud’un Evren/Evran lakabını alması, Ahi-Fütüvvet önderi ve tüm esnafın piri olması şecerena-melerde anlatılmaktadır. Şecerenamelerde bu lakabınve ünvanların verilmesi manevi alemde yaşanmışmenkıbeler/hikayeler halinde anlatılarak peygambe-rimiz Hz. Muhammed’e dayandırılmaktadır.

Hz. Muhammed (SAV) ashabını toplayarak, Bedir sa-vaşına hazırlık yapılmasını emreder ve alem-i şerifin(sancak/bayrak) amcası Hz. Abbas’a verilmesini ister.Hz. Abbas artık yaşlandığını oğlu Şeyh Mahmud’a(Ahi Evren’e) sancağın verilmesini peygamberimizearz eder. Bunu kabul eden peygamberimiz sancağı Hz.Ali’ye getirtir ve Pir Ahi Evran Şeyh Mahmud’un boy-nuna asarak İslamın sancaktarı yapar ve dua eder.

Peygamberimiz duasını birlikte el kaldıran sahabele-rin ve melaikelerin de katıldığı geniş bir topluluktayapar. Peygamberimiz el kaldırıp Ahi Mahmud hak-kında hem dua eder, hem de ashabına vasiyet ederekbuyurur. Kıyamete kadar otuz iki esnafa(tüm meslek-lere) önder-şeyh olalarak fütüvveti öğretsin, fütüvve-tin öncüsü olsun. Tüm mesleklere, yol, erkan, şeriat,tarikat, hakikat, marifet üzere önder-şeyh olsun diye-rek Allah’tan niyaz eder. Bu geniş topluluk da aminder. Bu dua aynı zamanda sahabelere peygamberimi-zin yapılmasını buyurduğu vasiyeti olmuş olur.

“Hazreti Muhammed Mustafa Sallahlahu aleyhi ve sel-lem emr eyledi ki sahabeler cem olsunlar. Ve ashab cem

Deri mestler

19 Kırşehir Müzesi, İki nolu Ahi Sinan Şecerenamesi, (KÖKSAL vd. (2008), s.45)20 Kırşehir Müzesi, Bir nolu Ahi Musa Şecerenamesi, (KÖKSAL vd. (2008), s..3-19).

Page 76: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

oldukta buyurdu ki; Bedr-i Huneyn gazasına varmak ge-rekdir. Ve gazada lazım olan yarağınızı hazr eylen. Olvakit ki Allah emriyle hazır olunup gidesiz didikde ol ma-halde Hazreti Abbas Ekber radıyallahu anh ayağa kal-kup eyitdi: Ya Resulallah ben piri-i fani oldum oğlum şehMahmud benden kuvvetlidir Alem-i şerifinizi ana havaleidin. Bes Resulullah aleyhi’s-selam hoş öyle olsun didi.Andan ya Ali varın alem-i şerifi getürün didi. İmam Alikeremallahu vechehu dahi vardı getürdi. Rikabın hazret-i pir Ahi Evran şeyh Mahmud’un boynına hamail idüpteslim ve Hazret-i Resul Sallahhahu aleyhi ve sellemalem-i şerifi kendü mübarek eliyle Ahi Evran Şeyh Mah-mud’a havele kıldı. Ol zaman Hazret-i Resulullah Aley-hisselam el kaldurdu ve cemi otuz üç bin sahabe elkaldurdılar. Duaya amin didiler. Ol zaman duada haz-ret-i Cebrail Aleyhisselam ve Mikail ve İsrafil ve AzrailAleyhisselam ve sair yetmiş bin melaikeler de duada bileidi. Ve dahi eyitdi; Ey ashablarım çünki hak teala cani-binden bu denli Ahi Şeyh Mahmud’a bu kadar inayet

olundı ben dahi vasiyyet itdim dahi buyurdum ki; dahibu alemde hanedanda Abbas-ı ekber neslinden ta kıya-mete değin otuz iki esnafa yol ve erkan şeriat ve tarikatve hakikat ve marifet üzre süvar olsun”21

Böylece Ahi Evren tüm mesleklere Ahiliği-Fütüvvetiöğretmek üzere şeyh-önder oldu.

Ahi Evren’in “Evren” Lakabını Alması

Şecerenamelerdeki Ahi Mahmud’un, Evran/Evrenlakabını alması ile ilgili menkıbe ise şöyledir;Ahi Evran’a alem-i şerif verilerek alemdar olduğuBedir savaşından sonra Peygamberimiz Hz. Ali’ye,Ahi Mahmud’un nasıl savaştığını sordu. Bir elindekılıç bir elinde alem(sancak), Evran gibi çarpıştı ce-vabını alınca, Peygamberimiz Mahmud’u kavrayarak

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 75

Kazlıçeşme hamalları

21 Kırşehir Müzesi, Üç numaralı Ahi Sinan olarak yayınlanmış Ahi Mustafa Şecerenamesi, (KÖKSAL vd. (2008), ss. 62-63)

Page 77: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Evran’sın sen dedi. Böylece Ahi Mahmud’un lakabıda Ahi Evran oldu.

“Bes hazret-i Resulu’l-lah Hazreti Ali’den sual-ı şerif ey-ledi ki ya Ali kerremallahu vechelu Ahi Sultan ŞeyhMahmud ibni amucam Abbas-ı ekber gazada nice cengeyledi ve nice harb itdi ve el kılıçda nice idi. Hazreti Alieyitdi ya Resulallah bir eli alem-i şerifde ve bir eli kılıçdaher canibe ceng iderdi ve sıçradı Enran gibi anun içunana Sultan Ahi Evran şeyh Mahmut didiler”22

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E76

Hz.Muhammed’in(SAV) Debbağlığı Önceki Peygamberlerden Devralması, Ahi Evren’e Debbağlığı İhsan Etmesi23

Ahilik-Fütüvvet felsefesi ve öğretisinde, debbağlık dadahil olmak üzere tüm meslekler evvela peygamberlertarafından “Emr-i Hak”24 ile ilahi olarak öğrenilmişve insanlara öğretilmiştir. Debbağlık Hz.Adem pey-gamberin “emr-i hak” ile ilahi olarak öğrendiği ilkmesleklerdendir. Özellikle giyimle ilgili ilk meslektir.

Kazlıçeşmede işlenmiş deriler

22 KÖKSAL vd. (2008), ss.65-66.23 Kırşehir Müzesi, Üç numaralı Ahi Sinan olarak yayınlanmış Ahi Mustafa Şecerenamesi, (KÖKSAL vd.(2008), ss..63, 67.)24 (Kırşehir Müzesi, Bir nolu Ahi Musa Şecerenamesi, KÖKSAL vd (2008), s.15). Buradaki “Emr-i hak” ibaresi ile mesleklerin öğrenilmesinden, Kuran-ı

Kerim’de geçen Hz.Ademin ilk insan olarak yaratılıp, Allah(CC.)’ın Hz.Adem’e tüm eşyaların isimlerini öğretmesi kastedilmektedir. Hz.Adem’in şahsındainsana eşyanın isimleri öğretilirken, hangi ihtiyacını bu eşyalarla-mallarla nasıl karşılayacağı, bu eşyayı-malları nasıl temin edeceği-üreteceği öğretilmiş,esyayı-malı temin etme yeteneği verilmiştir. Her insan ezelde kendisine öğretilen bu bilgi ve beceriye, Ahi-Fütüvvet ehli şeyhinin yanında, bilgisini veyeteneğini geliştirerek erişebilir. Bugün bilim dünyası insanın yaşamı boyunca beyin kapasitesinin çok azını kullandığı, aslında kapasitesinin çok yüksekolduğunu ispat etmiş bulunmaktadır. İnsanın aklını-beynini kullanarak yaptığı keşifler aslında Allah’ın yaratılışta insana bahşettiği ve beyinde bulunanbu ezeldeki bilgilere ulaşmadır. Kuran’da insanın düşünüp aklını kullanarak ve çalışarak mutlak varlığın bilgisine ve ihtiyaçlarını karşılayabilme bilgive yeteneğine kavuşabileceği defalarca anlatılmaktadır. “Emr-i hak”tan olmayan ve şeyhi olmadan erişilen bilgi, yetenek ve maddi varlık ise insanı,şeytan örneğinde olduğu gibi, Allah’a asi olup şeytanın yoluna saptırabilir. Allah muhafaza etsin.

Page 78: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Hz. Şit peygamber, kumaş dokuma mesleği olan cul-lahlık mesleğini öğrenene kadar Hz. Adem’den baş-layarak deri tabaklanıp temizlenip giyilmiştir. Hz. Şithem debbağ hem de cullahtı. Peygamberler arasındailk debbağlık eden, deriyi temizleyip, kazanda tabak-layıp (“tennure edip”) elbise haline getirip eşi ve ev-latlarıyla giyen Hz. Adem (A.S.)’dir. Oğullarından Hz.Şit dericiliğin yanında, kumaş dokuma sanayini ge-liştirene kadar, elbise olarak deri giyilmiştir. Debbağ-lık mesleği Hz. Adem’den diğer peygamberlere venesillere intikal etmiş, oradan da Hz. Muhammed’eintikal etmiştir. Hz. Muhammed (SAV)’ de debbağlıksanayiini Ahi Evren’e ihsan etmiş, öğretmiştir.

“Resulullah Aleyhi’s-selam eyitdi: Ya ashab her peygam-berlerden birer yadigar kalmışdır. Hazreti Ademü’n-nebialiyhi’s-selam evvela debbagat edip giyerdi. Ehle libasidüp Hazret-i Havva ile ve evladlarıyla giyerlerdi. Taoğlu Şit aleyhi’s-selam cullahlık işleyinceye değin, ten-nure edip giyerlerdi. Gerçi Ademü’n-nebi aleyhisselambin yıl yaşadı ve hir bir yılda bir sanat çıkarırdı. Ve sualolsun ki kaç san’atı vardır. Cevap vir ki binbirdir. Allahte’ala hazretlerinin de binbir ismi vardır. Emr-i Hak’la çı-karmıştır. Ademü’n-nebi oğlu Şit aleyhisselam hem deb-bağ idi ve hem cullah idi. Ve balada mastur olanHazreti-i Adem’den ta bize değin gelen peygamberlerdenve ecdatlardan birer yadigar kalmışır. Dahi debbağlıksan’atı anlardan bize kalmışdır. Ve bize kaldı ve şimdi bizde ol sanayi’i Ahi Evran Şeyh Mahmud ibni Abbasaihsan eyledik. Andan hazreti Abbas ki resulün amnisidirve Ahi Evran’ın babasıdır. Resulu’l-lah hazretine eyitdiYa Resulallah çünki sen ana san’at bağışladın ve adınıAhi Evran kodun. Ve ahi ve sehi imiş”25

Ahi Evren’in Debbağların Piri Ünvanını Alması: Ahi Evren’in Üstadının Peygamberimiz Olduğu, Üstadın Yanında Fütüvveti ve Debbağlığı Öğrenmesi26

Ahi Evren, peygamberimiz Hz. Muhammed’in(SAV.)mucizelerinden olarak öğrettiği duasıyla, himmeti vekuvvetiyle fütüvveti de, debbağlığı da manevi olarak

peygamberimizden öğrenmiştir.

Peygamberimizin amcası Hz.Abbas’ın oğlu Ahi Evren,Peygamberimizden manen aldığı bir mucize olarakbirçok renk ve çeşitte deriler tabaklayıp bunları bohçaedip, sahabenin hazır bulunduğu mecliste peygambe-rimizin önüne koydu. Peygamberimiz bohçayı açtı,Hz. Ali ayağa kalkıp bohçadan bir deri aldı, kerametgösterip mübarek eli ile deriyi perdahlayıp parlattı.Peygamberimizin çok sevilen öğrencisi, “şakirdi”(kal-fası), Sultan Mahmud Ahi Evran, peygamberimizinelini öptü, böylece üstadın yanındaki hizmetini ta-mamlamış oldu. Yani Ahi Evran’ın üstadı peygampe-rimizdir. Peygamberimizin duasını alıp, yanındadebbağlık sanatını talim edip öğrenmiştir.

“andan peygamber aleyhisselam öri durdu. Hazret-i AhiEvran Şeyh Mahmud’un sağ elinini mübarek eline alupHazret-i Ali’nin matbahına girdiler. Bazı deri ki cem ol-muşdı. Kimi sığır derisi ve kimi keçi derisi ve kimi koyunderisi cümleten toksan tokuz deri idi. Resul aleyhisselamol derileri mübarek eliyle birer birer Sultan Ahi Evranşeyh Mahmud’a teslim eyledi. Mucizatıyla dua-i sebakvirdi. Ahi Evran Şeyh Mahmud dahi velayet-i Resulullahhimmeti ve kuvvetiyle öğrendi. Ve ol günde ve ol gecedesabaha değin Allah’ın lutfu keremiyle elvan elvan vedürlü dürlü reng idüp tamam kerde eylemiş ve bir boh-çaya bağlayup Resulullah önüne getürdü ve cemi ashab-lar meclisde hazır bulundu. Resul aleyhisselam dahimübarek ve şerif ve latif Allah’ın zat-ı nurundan yara-dılmış iki elleri ile bohçayı açdı. Ve cümle ashab temaşaeylediler. Bes Hazreti Ali Kerremallahu vechehu öridurdu. Mübarek eline birisini alup saykal-ı mücellah veperdah eyledi. Ve Sultan Mahmud Ahi Evran ibni AbbasResulullah’ın elin öpi ve müstahsen şagirdi idi. Andaniçün tamam idüp ve üstad hıdmetini bitürdi. Ve üstad kiResulullah’dır dua itdi ve debbağlık sanatın talim eyledi” “Ahi Evran Şeyh Mahmud ibni Abbas Amucatü’-nebialeyhisselam Ahi ve Fütüvvet ehli ve sahib ve debbağlarpiri oldı”27

Böylece Ahi Evren, Ahi ve Fütüvvetin öncüsü-şeyhive debbağların, deri sanayiinin piri oldu.

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 77

25 Kırşehir Müzesi, Üç nolu Ahi Sinan olarak yayınlanmış Ahi Mustafa Şecerenamesi, (KÖKSAL vd.(2008), s.67).26 Kırşehir Müzesi, Üç nolu Ahi Sinan olarak yayınlanmış Ahi Mustafa Şecerenamesi (KÖKSAL vd. (2008), ss.:63-64).27 Kırşehir Müzesi, Üç numaalı Ahi Sinan olarak yayınlanmış Ahi Mustafa Şecerenamesi, (KÖKSAL vd.(2008), s.63).

Page 79: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Debbağların Ahi Babaları

Bu gerçeği bilmeyenler, Hz. Muhammed’in (SAV) mu-cizelerini, Hz. Ali’nin kerametlerini ve Ahi EvranŞeyh Mahmud’un debbağlık sanatını inkar edenlervardır. Bunlar Ahi Evran’ın yetiştirdiklerine dil uza-tıp, debbağların ahmak, pis kimseler olduğu ve mes-leğin de pis olduğunu söylerler. Bunlar debbağlaraiftira etmektedirler. Oysa debbağhane ocaklarındannice peygamper, evliya ve Allah dostu geçmiştir. Bun-lardan biri olup, fütüvvet yolunu ihya eden hicri 401-461 yılları arasında yaşayan Şeyh Abdülkadir Ceylanidebbağların Ahi Babası’dır.

“Kanı ol bi-din-ü gözi körler ve kanı ol kulağı sağırimansızlar. Muhammed’in mucizatın ve Ali keramatin veSultan Ahi Evran Şeyh Mahmut hazretlerinin debbağlıksanatın inkar idüp ve Ahi Evran Şeyh Mahmud’un kü-çeklerine dil uzadup debbağlar ahmaklar dahi murdar-lardır ve murdar işlerler diyü tan iderler. Haşa ve kella kikendüleri murdarlardır ve ahmaklardır. Yoğsa debbağhaneocağından nice peygamber ve nice mürselan ve evliya nicegelüp geçmişlerdir. Ta sultan Abdülkadir zamanınaandan hazreti şeyhu’l-melaiketi ve’l-insi ve’l-cinni ŞeyhSeyyid Abdülkadir Ceylani tarik-i fütüvvete revnak virdive ihya eyledi. Hicretin dört yüz birinde dünyaya kadembasup ve beş yüz altmış birinde dar-ı dünyadan dar-ı be-kaya teşrif buyurdu. Ve debbağlara Ahi Baba olmuştur”

Ahi Evren’in İslam Alemindeki Debbağhane ve Ocağını(Meslek Birliklerini)Kurup İhya Etmesi ve Çevreye Halifeler Gönderip Debbağhaneler Kurdurması, Zaviyeler Bina Etmesi

Yine, “Sultan Ahi Evran ŞeyhMahmud” (Ahi Evren)’in bütünİslam alemindeki debbağhane veocağı (meslekleri) mamur hale geti-rip ihya etti. Etrafa ve bütün iklimlere-ülkelere halifeler (Ahiliği -debbağlığıbilen temsilciler) gönderdi. Bu AhiEvren temsicileri-halifeler oralardaki debbağhaneocaklarını (debbağ meslek birliklerini) kurdular, yenizaviyeler bina ettiler.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E78

Ahi Evren’in Temsilcisi Halifelerin Beratlı Olup Debbağhanelerde Fütüvveti Öğretmesi, Meslek YöneticilerineHırka, Kuşak, Tac Gidirmeleri.

Ahi Evren’in temscilcileri-halifeler, kıyamete kadargeçerli olan padişah beratıyla gezmektedirler. Debbağ-hanelere konup-yerleşip, şerefli sancaklarını (alem-işerif), tarikat edebini, hakikat sırrını ve marifet aşkınıtelkin ederler. Bu Ahi Evren temsilcileri-halifeler,Ahilere, kethüdalarına, yiğitbaşılara, tekye nişinle-rine, alemdarlara, sancaktarlara, kemer bağlanmışlaratekbir ile hırka ve kuşak ve tac verirler, giydirirler.

Şöyle bilinmelidir ki, Ahi temsilcileri-halifeler iki sil-siledir. Biri babadan oğula geçen “zürriyet silsilesi”,diğeri füüvvet silsilesidir.

Fütüvvet silsilesi üstattan üstada geçer. Füttüvvet sil-silesi zürriyet silsilesinden daha önemlidir ve mak-buldur. Abdülkadir Ceylani fütüvvet temsilcisi-halifesi’dir ve üstaddan yetişmiştir. Şöyle bilinsin kiyetiştireni(üstadı) olmayınca (“perverde olmayınca”)icazet veremez. İcazetnamesinde nasıl(hangi üstad-dan) yetişdiği belirtilir.

(Ahi temsilcisinin-halifenin) Elinde padişah beratı ol-madıkça tekkede kondurmasınlar (yerleştirilmesin).Elinde icazetnamesi ve padişah beratı olanı tekkedeyerleştirip, kendisine gereği gibi riayet edilsin ve çeki-nilsin. Verdiği tüm fermanlarına, emirlerine uysunlar.

Şayet hukuka (şeriate), tarikata ve fütüvvete aykırıbir teklif var ise itaat gösterilmesin.

Sultan Ahi Evran Şeyh Mahmud’un tarikatini Abdül-kadir Ceylani ihya etmiştir. Debbağhane ve ocağında

debbağ meslek birliğinde ne kadar zor dava vesorun varsa fetvasını verip sorunla-

rını çözmüş, ortadan kaldır-mıştır.

Nitekim Malatyalı Seyyit Süleyman oğlu ŞehhEbu Seyyid Abdülgani kendi üstadından naklederekşöyle rivayet eder: Hz. Adem peygamberden Sultan

Page 80: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 79

Kazlıçeşme’yeadını verençeşme harabhaldeyken.

Page 81: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Ahi Evran’ın zamanına kadar birçok büyük sultandebbağlık sanatını işlemiş olup, kerametleri ve muci-zeleri tevatüren yayılmıştır. Hatta dört peygamberdebbağhane ocağında bu üstat debbağlara işçilik et-miştir. Kitaplarda da yazılıdır.

Bu fütüvvet şeceresine göre, bir kimsenin hakkındakiiddialar ispatlandığında o kişi üstatların huzuruna ge-tirilsin. Eğer “tarik-yol ne ise razıyım” der ise, SultanAhi Evran Şeyh Mahmud’un tariki-yolu ve Hz. SultanAbdulkadir Ceyhani’nin fetvası gereğince 99 değnekvurulsun ve 1000 akçe tarikat cezası alınsın.

Bilinmiş olsun ki, çok zor bir sorunla karşılaşılırsa,bu sorun ocakta(meslek birliğinde) Ahi baba, ket-hüda ve yiğitbaşı, tekke veya tekkenişin olan azizlerhalletmeye kadir olamazlar ise, kadı efendiye gidipsorunlarını çözsünler.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E80

Bilinsin ki, olur olmaz şeylerden ötürü mahkemeye,beğlere ve ağa kapusuna varacak olur ise, Şeyh AhiSeyyid Abdülkadir Ceylani, “Şeran o kimselere nevacip” olur sorusuna karşılık olarak “katli vaciptir”fetvasını vermiştir. Eğe katledilmez ise, yakasını kesipbörkünü-başlığını alıp ocaktan(meslek birliğinden)kovsunlar. Şimdi (derilerin) hisselendirilerek ne şe-kilde taksim edilmesi gerektiğini açıklayalım; EvvelaAhi Baba, fekke, kethüda, yiğitbaşı üç buçuk hisse üçbedel alsınlar. Diğer tekke nişin ve belibağlı olan aziz-ler iki hisse ve üç bedel alsınlar. Alemdarlar ve San-caktarlar iki buçuk hisse ve bir bedel alsınlar. Başpaşayiğit ve baş sayacı iki hisse ve birbuçuk bedel al-sınlar. Her dolaşmalarında beşer deri alsınlar.

Şecerenamenin devamında, derinin kalan debbağlararasında yıllarına göre ustazadelere, ustalara ve ihti-yarlara, ustakarlara, kalfalara hisselendirilerek dağı-

Sipariş veren bir tüccar

Page 82: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

tılmasındaki hisseler ve bedeller belirtilmektedir. Us-takarların ve kalfaların, Ahi-Baba, kethüda vb. yöne-ticilerin emirlerine muhalefet ederler ise verilecekceza belirtilmektedir.

Bilinmiş olsun ki, şehirlerde debbağ haneye lazımolan deri, palamut, bernar, mazı, şap, yaprak vb. lazımşeyler vardır. Tüccarlar, bunları yurt dışından, şehir-den, çevreden veya başka köylerden getirebilirler.Tüccarlar bunların tamamını tekke kapısına getiripyüklerini indirsinler.

2.2.Ahi Kümelenme Modeline Uygunluk Açısından: İstanbul’da Ahi Teşkilatını TemsilEtmek, Kurmak ve Yaymak Üzere Ahi Halifesinin/Temsilcisinin, Ahi Babanın, Ahi Şeyhlerin Atanması, Ahi Vakıflarının kurulması, Debbağ Meslek Birliği İle İlişkisi

Birinci bölümde ayrıntılarıyla anlatıldığı gibi, AhiEvren tarafından Kırşehir’de kurulan Ahi EvrenVakfı, Ahi teşkilatını temsil etmek, Ahi tasavvuf fel-sefesini yaymak, meslek birliklerinin kurulmasındayardımcı olmak, meslek birliği yöneticilerini onayla-mak ve meslek birliklerini denetlemek görev ve yet-kisine sahipti. Kırşehirdeki Ahi Evren Vakfıtarafından diğer şehir ve bölgelerde temsilci olarakgörevlendirilen Ahi halifeleri/temsimcileri olan AhiŞeyhler, Ahi-Babalar, görevlendirildikleri bölgede AhiEvren vakfının görev ve yetkilerini kullanıyorlardı.Aynı zamanda bulundukları bölgede Ahi Evren Vakfı,ya da Ahi lakaplı vakıflar kurabiliyorlardı.

Bu kısımda, İstanbul’daki meslek birliklerinin özelolarak da debbağ meslek birliğinin Ahi teşkilatı ile,yani Kırşehir merkezli Ahi Evren Vakfınınhalifesi/temsilcisi Ahi Baba’lar, Ahi şeyhler ve bun-ların kurdukları Ali lakaplı vakıflar ile ilişkisini in-celenecektir. Böylece, Ahi kümelenme modelineuygunluk açısından Ahi Evren Vakfının ve temsilci-

leri olan Ahi Baba’ların ve Ahi şeyhlerin gözetimindeİstanbul meslek birliklerinin ve bunlar arasında yeralan İstanbul debbağ meslek birliklerinin kurulması,işlemesi ve denetlenmesi konusu da açıklığa kavuştu-rulmaya çalışılacaktır.

Osmanlı’ların kuruluşundan beri Ahi Teşkilâtı ile es -naf teşkilâtı arasındaki doğrudan ilişkiyi gösteren bel-gelerin kifâyetsizliğin den dolayı bu ilişkiyi tam olarakortaya koymak mümkün olmamıştır. Böyle bir ilişki-nin ilk devirlerden beri devam etmekte olduğuna dâiraz da olsa mevcut belge ve bilgiler değerlendirilerekyayınlanmıştır28.

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 81

Deriden cami kapısı örtüsü

28 Bu konuda yapılan bazı çalışmalar ve bibliyoğrafya için bkz., ERGİN(1922),Cilt 1, beşinci ve altıncı fasıllar s.575 vd.; GÖLPINARLI(1949), ss.3-354; TE-ASCHNER(1954), ss.1-32.; BAYRAM(1986), ss.176-185. ; ŞAHİN(1986), ss.159-174.

Page 83: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Osmanlı esnaf birliklerinin üst teşkilat çatısının Ahiteşkilatı olduğunu, bu teşkilatın Selçuklu dönemindeKırşehir’de Ahi Evren’in kurduğu Ahi Evren vakfımütevellileri tarafından tayin edilen halifeler/temsil-ciler tarafından yönetildiğini yukarıda ilk bölümdebelgeleriyle ortaya koymuş bulunuyoruz.

Selçuklu ve Osmanlı döneminde Anadolu’da şehir vebölgelerde kurulmuş birçok Ahi Evren Vakfı ve Ahilakaplı vakıfları ile bu vakıflara bağlı tekke ve zaviye-lerin sadece şehirlerde değil, kır bölgelerde de yayıl-dığını, bu vakıfların Ahi teşkilatını oluşturarak Ahitasavvuf felsesesine dayalı meslekî teşkilatlanmayıkurmak ve yürütmek üzere meslek birliklerine yöne-ticiler atadığını, yine bu vakıfların Kırşehir’deki AhiEvren vakfı tarafından atanan halifeler/tescilciler ta-rafından kurulduğunu ilk kez ilim alemine bu çalış-mamızda, belgeleriyle, Ahi Evren Vakıfları ve Ahilakaplı vakıflar tablosu ile birlikte belgelerine dayan-dırarak ortaya koymuş, açıklamış bulunuyoruz.

Ahi teşkilatının merkez yönetimini Kırşehir AhiEvren vakfı yapıyordu. Bu vakfa bağlı taşra teşkilatınıise bu vakfın şehir/bölge temsilcileri olan Ahi Ba-ba’lar, Ahi şeyhleri yönetiyordu. Bu temsilciler bölge-lerinde Ahi Evren vakfı veya Ahi lakaplı vakıflar dakurabiliyorlardı.

Öncelikle Kırşehir Ahi Evren Vakfı tarafından meslekbirliklerinin faaliyette oldukları her şehirde/bölgedeAhi teşkilatını en üst düzeyde temsil etme ve vakıfadına gelir toplama yetkisine sahip, vakıftan kadroluhalife/temsilci atanıyordu. Bu vakıf adına görevlen-dirme-atama, Ahi Evren Vakfı şeyhinden icazetnamealarak Ahi-Fütüvvet şeyhi olan Ahi-Fütüvvet şeyhleriarasından seçilerek yapılıyordu.

Bu seçimini de yine Ahi Evren Vakfı şeyhi yapıyordu.Bölge temsilcisi olarak seçilen Ahi-Fütüvvet şeyhine,vakıf tarafından Ahi Evren vakfının kadrolu görevlisiolduğunu belirten vakıf belgesi veriliyordu. Buna is-tihkak (hakediş) belgesi deniyordu. Bu kadrosu kar-şılığı vakıftan ücret alıyor, kadro görevini icra ederkenvakıf adına gelir topluyordu. Genellikle topladığı ge-lirden ücretini mahsup edip, artan geliri Ahi Evren

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E82

Vakfına intikal ettiriyordu. Gelir maaşından az ise,fark Ahi Evren Vakfı tarfından ödeniyordu.

Ahi Teşkilatı bölge temsilcisi makamına gelen şeyh,icazetnamesi ve Ahi Evren vakfının kadrolu bölge gö-revli belgesini, bölge kadılığına ibraz ederek kadınında onayı ile berat almaktaydı. Böylece Ahi Teşkilatınınbölge temsilcileri, Ahi Evren Vakfı’ndan icazetnameli,kadrolu ve bölge kadısının onayı ile beratlı, resmenonaylanarak tanınmış, etkin bir makamda idiler.

Bu Ahi halifesine/temsilcisine Ahi şeyh, daha çok daAhi Baba deniyordu. Bu Ahi temsilcisi halifelerin,bölgelerinde Ahi Evren vakfı veya Ahi lakablı vakıfkurma yetkileri vardı. Meslek Birlikleri yöneticileriniatamak, ustalık ve kalfalığa yükselenleri onaylamak,Ahi tasavvuf felsefesine göre meslek birliklerini de-netlemek, bu hizmetleri karşılığında Ahi Evren Vakfıadına gelir tahsil etmek başlıca görevleri idi.

2.2.1. Selçuklu’dan Osmanlı’ya Ahi Evren Vakfı’nın Görevleri-Yetkileri

Kırşehirde Ahi Evren tarafından Selçuklu dönemindekurulan Ahi Evren Vakfı’nın vakfiyesine bakıldı-ğında, vakfın Ahi Evren tarafından kurulduğu ve yö-netildiği, vefatından sonra da evlatlarına intikalederek yönetileceği belirlenmiştir. Yine vakfiyedeAhi Evren’in, Ahilerin şeyhi, sanayi meslekleri pirle-rinin piri ve debbağ mesleğinin piri olduğu belirtil-mektedir.

Tarikat şeyhlerinin, şeyhi oldukları tarikte icazet-name (yeterlik belgesi) verme yetkisini, Şeyh Ahi Ev-ren’de kullanmaktaydı. Ahilik bir tarikat olmasa da,Ahi Evren’in Ahi teşkilatlanmasında tarikat organi-zasyonundan faydalandığı görülmektedir. Tarikat-larda olduğu gibi Ahi Evren de, Ahi ŞeyhlerininŞeyhi idi ve Ahi-Fütüvvet şeyhliği mertebesine eri-şenlere ve meslekte kalfalık ve ustalık derecesine eri-şenlere şed kuşatarak icazetname vermekteydi.Tarikat şeyhleri icazetname verme yetkilerini, kendihalifelerini/temsilcilerini seçip diğer bölgelere gön-dererek bölgelerdeki bu temsilcileri vasıtasıyla kulla-

Page 84: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

nıyorlardı. Ahi Evren de şeyhlik icazeti alarak Ahişeyhliği mertebesine ulaşanlar içinden bölge temsil-cileri atayarak bu temsilci/halifeler vasıtasıyla yetki-sini kullanmaktaydı. Bu benzerliklere rağmenAhiliğin tarikatlardan en önemli farkı tarikatı tarikatşeyhi yönetirken, Ahi teşkilatını, Ahi Evren Vakfı’nınmütevellisi/yöneticisinin yönetmesidir. Bu yönetimyetkisi, Ahi Evren’in vafatından sonra, vakfiye gereğievlatlarına intikal ederek devam etmiştir.

Ahilikle ilgili olarak bugün elimizde Selçuklu döne-mine ait vakıf belgeleri, icazetnameler, Ahi Fütüvvet-nameleri ve şecerenameler ile Osmanlı dönemindenilgili berat, ferman, hüküm gibi değerlendirmemiziçin yeterli sayıda arşiv belgesi intikal etmiştir. Bunlarincelendiğinde, Osmanlı’da varlığını, görev ve yetki-lerini devam ettiren Ahi Evren Vakfı’nın Selçuklu dö-neminde kurulduğundan Osmanlı dönemi sonunakadar, Ahilik-meslek ilişkilerinde oynadığı rolün,Ahi Evren tarafından yürütülen ve evlatlarına intikalederek devam eden Ahi Evren Vakfı yöneticileriningörev ve yetkilerinin neler olduğunu ayrıntılarıyla bubelgelerden tespit edebilmekteyiz.

Konumuz açısından Ahi Evren vakfiyesindeki belir-leyici husus, Ahi Evren vakfının evlatlık vakıf statü-sünde kurulmuş olmasıdır. Osmanlı dönemibelgelerinde buna atıf yapılarak Ahi Evren’den bu-yana mütevelli olan evlatların(vakıf mütevellisinin)görev ve yetkilerinin değişmeden, kesintisiz devamettiği vurgulanmakta ve bu görev ve yetkiler belirtil-mektedir. Yani Ahi Evren vakfiyesinde yer alan AhiEvren evlatlarının vakıf mütevellisi olacağı şartı ge-reği vakıf yönetimi Ahi Evren evlatlarına intikal ede-rek Osmanlı döneminde de devam etmektedir. AhiEvren Vakfı kurucusu Ahi Evren, Ahi-Fütüvvet teş-kilatının şeyhi-önderi olduğundan, vefatından sonravakfın yönetiminin evlatlarınca sürdürülmesi şartınauygun olarak, Ahi Teşkilatı şeyhliği-önderi de AhiEvren’in evlatları olan vakıf mütevellisine intikal ede-rek devam etmiştir. Ahi Teşkilatı şeyhi-önderi, yaniAhi Evren ve Ahi Evren evlatları, Bu husus Osmanlıdönemi belgelerinde teyit edilmektedir. Nitekim aşa-ğıdaki 1197/1783 tarihli hükümde, Kırşehir AhiEvren Vakfı yöneticileri olan şeyhlerin sanayi meslek

birliklerinin üst yöneticileri oldukları, meslek yöneti-cilerini atama, icazet verme, kalfalığa ve ustalığa yük-selmelerini onaylama görev ve yetkisinin vakfınkurucusu ve cedleri olan Ahi Evren’den bu yana evlat-lık vakıf statüsünde evlatlarına intikal ederek meşru-hukuka uygun devam ettiği belirtilmektedir.

“… Medine-i Kırşehri’de medfun merhum Ahi Evran za-viyesinin evladiyet ü meşrutiyyet üzere ba berat-ı askerizaviyedarı olan kıdvetü’s-sulehai’s-salikin Şeyh Hafız

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 83

Fıçıda deri yumuşatma işlemi

Page 85: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Mehmet zide salahuhu Divan-ı Hümayunuma arzuhaledüp öteden berü zaviye-i mezbureye mutasarrıf olan abavü ecdadı Memalik-i mahrusemde vaki elh-i sanayi vedebbağ hırfetinin şeyhleri olup gerek duaca ve Ahi Babave gerek kethüda ve yiğitbaşı nasbı ve usta ve halifelikle-rinin icaret ü inabeti hususu eben an-ceddin marifetle-riyle ruyet olunageldiğinden naşi …”29

Selçuklu Döneminde Kurulan Ahi Evren VakfıVakfiyesinde Yer Alan Görevler

1.Ahi Evren’in Ahi şeyhi, sanayi meslek pirlerinin piri veşeyh olduğu Ahi Evren vakfiyesinde belirtilmektedir. (Aşa-ğıda bkz. Ahi Evran Vakfiyeleri, 1, 2, ve 3 nolu vakfiyeler.)“Hüsnü ahlâk sahibi zemanın kutbu asrın ehl-i ke-mâli Pir-i piran Ahi Evran şeyh Nasruddîn”

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E84

2. Vakıf yöneticisinin/mütevelinin şeyh olması şartı vak-fiyede yer almaktadır. (Aşağıda bkz. Ahi Evran Vakfiye-leri, 1, 2, ve 3 nolu vakfiyeler.). “… Zaviye mütevellisi (nazırı/yöneticisi) vakıf kuru-cusundan(Ahi Evren) sonra da, çocuklarından zühdsahibi şeyh olanlardan olacaktır ...”

Bu şeyhlik makamı, hem Ahi-Fütüvvet şeyhlik ma-kamına erişmiş olmayı, hem de meslekte şeyhlik yaniustalık makamına erişmiş olmayı içermektedir. Vak-fiyede pir olmak şartı yer almıyor. Pirlik, meslekte us-taların ustasına denilmektedir. Ahi Evren vakfiyedede belirtildiğine göre hem meslekte ustaların ustasıolan pir idi, hem de pirlerin piri idi. Şeyh olmaktangelen görevler, geleneksel tarikat şeyh ve pirleriningörev ve yetkilerini içerdiğinden, vakfiyede belirtil-memiş, ancak berat, hüküm, ferman gibi belgelerde

Deri kurutma işlemi

29 Bkz. aşağıda bir nolu belge’den naklen; ŞAHİN (1986), s.168.

Page 86: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

bu görev ve yetkiler ayrıntılı belirtilmiştir. Vakfiye dı-şındaki vakıfla ilgili belgelerde, berat ve hüküm/fer-manlarda yer alan bu görevler ve yetkiler aşağıdaayrıca anlatılacaktır.

3. İcazetname Verme Şed Kuşatma Görevi: Vakfiyede şeyhin, fütüvvet libası olan şeddi kuşana-rak Ahi Evren Zaviyesinde oturması şartı yer almak-tadır. (Aşağıda bkz. Ahi Evran Vakfiyeleri, 1, 2, ve 3nolu vakfiyeler.)

“…şeyhlik elbisesini(Ahi-fütüvvet libası) devamlı gi-yinen, dindar, Ahi zaviyesinde devamlı oturan …”

Böylece şeyhlik makamına eriştiğinde giydirilen Ahi-Fütüvvet libası (şed) hergün şeyh tarfından giyilerek,şeyhin halifelere, esnaf yöneticilerine, kalfa ve usta-lara icazetname verme, şed kuşatmasının önemi vur-gulanmaktadır. İcazetname verme, şed kuşatmagörevleri ikinci şıkta belirtilen vakfiye dışındaki AhiEvren Vakfı belgelerinde ayrıntılı anlatılmakta olupaşağıda ayrıca ele alınacaktır.

4.Vakfın, Görevli Olarak Ücretli Bölge Temsilcisi/Halifeolarak Ahi Şeh, Ahi-Baba Ataması: Vakfiyede vakıf görevli kadrosu olarak sadece şeyh be-lirtilmiştir. Şeyh, vakfın yöneticisi/ mütevellisi/ nazı-rıdır. Günlük bir dirhem yevmiye almaktadır. (Aşağıdabkz. Ahi Evran Vakfiyeleri, 1, 2, ve 3 nolu vakfiyeler).

“… Zaviyenin şeyh ve mütevellî ve nazırı vâkıfın teâ-kub ve tenâsül iden evlâdi zükûrundan olacak sonrainkirâza kadar evlâdı inâsından olacak ve türbeyemuttasıl bir mescid yapılacak ve şeyh bu mescidîn beşvâkit namazını kıldıracak ve namazlar akabinde va-kıfa du‘â ve Cum’a ve isneyn geceleri mescidte zikrul-lah edecek ve Sabah Namazından sonra Sure-i Yâsinive şeyh Hamidi Veli’nin evradîni okuyacaktır.”

Vakfiyede yapılması gereken görevler/hayrat hizmet-ler olarak vakfın mescit, türbe, zaviye, bina, bahçe veköylerinin bakımını yapmak, mahsulünü toplamak,gelen geçeni zaviyede misafir etmek ve imkan nisbe-tinde bunlar için harcama yapmak, vakfın yararlana-cağı işleri yapmak görevler arasında sayılmaktadır.

Vakfın akarına ve hayratına/yapılacak hizmetlere bak-tığımızda bu akarat ve hayratla ilgili işlerin sadeceŞeyh tarafından yerine getirilmesi mümkün olmadığıgibi, vakfiyede Şeyhin/nazırın yardımcı görevli istih-dam etmesinin önünde de bir mani bulunmamaktadır.

Ahi Evren Vakfı mütevellisi olan Şeyh tarafındandiğer bölgelerde Ahi Evren Vakfı şeyhini temsil edenhalifelerin/Ahi Şeyhlerin atandığını görmekteyiz. Butemsilciler vasıtasıyla meslekle ilgili görevlilerin ica-zet verilerek atanması, kalfa ve usta terfilerinin onay-lanması gibi hizmetler yapılmaktaydı. Bu görev vehizmetler ikinci maddede belirtilen vakfiye dışındakiAhi Evren Zaviyesi Vakfı belgelerinde ayrıntılı anla-tılmaktadır.

5.Temsilci/Halifelerin Ahi Evren Vakfı Şubelerini DiğerŞehir ve Bölgelerde Kurması:Diğer şehir ve bölgelerde kurulan Ahi Evren Vakıfla-rının, Kırşehir merkezdeki Ahi Evren Vakfına bağlı-lığı, bu vakıfların Kırşehir Ahi Evren Vakfı temsilcisihalifeler tarafından kurulması ile sağlanmaktaydı. Buşube vakıfların kurulmasına Osmanlı döneminde dedevam edilmiştir.

Şube vakfı kuran temsilciler/Ahi Şeyhler, merkez Kır-şehir Ahi Evren vakfından kadrolu-ücretli temsilcisideğil, kurdukları vakıf kadrosundan tahsisat alıyor-lardı. Böylece Ahi Evren vakfı bu bölgelerdeki gelirinişube olarak kurulan Ahi Evren vakfına bırakmış olu-yordu. Geliri yüksek yerlere, şehirlere ise KırşehirliAhi Evren Vakfı kadrosundan ücretli temsilci/halifeatıyorlardı.

Bu nedenle İstanbul gibi, Bursa ve diğer büyük şehir-lerde Ahi Evren Vakıfları yoktu, temsilcileri/AhiŞeyhler, Ahi Baba’lar ve bunların kurdukları Ahi la-kaplı vakıflar vardı. (Bkz. birinci bölümdeki Ahi la-kaplı vakıflar tablosu ve Ahi Evren Vakıfları tablosu).

6.Bölge temsilcisi/Ahi şeyh, berat alarak faaliyetlerini, hiz-meti karşılığı gelir teminini resmen onaylatıyordu.

Örnek olarak aşağıda kadrolu-ücretli Ahi Evren vak-fına bağlı Midilli bölgesine Ahi Teşkilatı halifesi ola-

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 85

Page 87: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

rak Ahi-Bata atanarak berat verilmesine dair aşağı-daki belgeyi veriyoruz.

Midilli bölge temsilcisi olan bu Ahi-Baba, Midilli’dekitüm esnaf birliklerinin üst âmiri idi. Bu Ahi-BabaAhmet, Midilli’de Ahi Teşkilatını temsilen kurulanAhi Baba Vakfı vakfiyesine göre “erbâb-ı istihkak”danseçilmiş, kadının bu seçi leni i‘lâmı üzerine bu kişiyeberât verilmişti.

“midillû cezîresinde cümle ehl-i hırfetin Ahi babalığınabâ berat-ı âli mutasarrıf olan Ahmed Nuri İbn Ha lil bi-veled fevt olub bu vechile mahlul ve hizmet-i lâzımesimu‘attal kalmakla yerine erbâb-ı istihkak dan... işbu dâ-rende arz-ı ubudiyyet Ahmed İbn Fazlullah dâilerine tev -cih ve yedine berât-ı şerîf...ihsan bu yurulmak niyâzıyla...pâye-i serir-i a‘lâya arz ve i‘lam olundu”30

Bu ilâm üzerine, kaleminden kayıtlar tedkik edilmişve nihâyet 24.R.1240/17.11.1824 târihinde berat ve-rilmişdir;

“Ber-mûcib-i arz bi-veled fevtinden merkûme tev-cih olundu”31

Bu temsilci Ahi-Baba’nın görevi yalnızcaMidilli’deki esnaf birliklerinin tümünütemsil etmekten ibâret değildi. Görevidolayısıyla ifâ etmesi gerekli hizmetleriolan, belgedeki ifadeyle hizmet-i lâzımesiolan bir kişiydi. Bu görev, irsen erkekevlâda intikal etmekte, erkek evlâtyoksa, yine bu göreve getirilebileceğiönceden belirlenmiş kişiler arasından,erbâb-ı istihkâk’dan seçiliyordu.

Ahi Evren Zaviyesi Vakfına Ait Vakfiye Belgeleri

Aşağıda Ahi Evren Vakfına ait üç ayrı vakfiye elealınmıştır. Bir nolu vakfiye 676/1277 tarihli olup el-deki en eski tarihli Ahi Evren vakfiyesidir. VakfiyedeAhi Evren lakabı ile asıl ismi olan Nasuriddin birlikte

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E86

belirtilerek ad ve lakaptan oluşan tam künyesi veril-mektedir.

Vakfiyede Ahi Evren rahmetle anıldığından, bu vak-fiye metninin Ahi Evren’in vefatından sonra yazıldığıanlaşılmaktadır. Vakfiyede Ahi Evren’in mülkü olupbüyük bölümü Kırşehir kazasına bağlı köylerde bulu-nan malının bir kısmını vakfederek tescil ettirdiği be-lirtilmektedir. Bu ifadeden Ahi Evren’in hayatta ikenvakfını kurup tahrir ve tescil ettirdiği anlaşılmaktadır.Bu vakfiyenin de bir ek/zeyl vakfiye olduğu anlaşıl-maktadır. Yani, Ahi Evren’in vefatından sonra, kalanmallarının bir kısmının da vakfedilerek daha önceAhi Evren’in hayatta iken kurduğu vakfa ilave edil-miştir. Şu halde bu ek/zeyl vakfiye olduğuna göre,Ahi Evren’in hayattayken kurduğu tahrir ve tescil et-tirdiği vakfın ve vakfiyenin tarihi 676/1277 tarihin-den önceki tarih olduğu anlaşılmaktadır.

Aşağıda iki nolu Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindebulunan vakfiye, Ahi Evren’in hayattayken tahrir ve

tescil ettirdiği ilk vakfiye olması ihtimali yüksektir.Ancak tahrir/tescil tarihinin belirtilmediği

anlaşılan bu vakfiyenin, Ahi Evren ta-rafından tahrir ve tescil ettirilerin buvakfiyenin, 706/1306 tarihinde yeni-den tescil edilmiş olduğu anlaşılmakta-dır.

706/1306 tarihli bu tescil tarihi, vak-fın ve vakfiyenin bulunduğu Kırşehirhenüz Osmanlı idaresine geçmedenönceki döneminde, beylikler dönemin-

dedir. Tescil sebebi Kırşehir’in Selçuk-lu’dan Beylerin idaresine geçmesi, bunedenle tüm vakıflarla beraber Ahi

Evren vakfının da tescil edilmesinden kaynaklanabi-lir. Nitekim VGM arşivindeki vakfiyeler incelendi-ğinde, Selçuklu sonrası Osmanlı öncesi dönemde,Anadolu Beyliklerine Selçuklu’dan intikal eden va-kıfların vakfiyelerinin yeniden tescil edildiği görül-mektedir.

30 BOA., Cevdet-İktisad, nr. 783.31 Ayn belge

Page 88: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

İki nolu bu vakfiyenin bir nolu 676/1277 tarihli vak-fiyeden önceye ait olduğunu kanıtlayan diğer bir gös-terge de Ahi Evren’in vakfiyede, mülkü olanmallarını vakfedip, kabrinin yanına mescit ve zaviyeinşa edilmesi şartını koymuş olmasıdır.

“… şu şart üzre vakfetmiştir ki vâkıfın Merkadi kurbındada bir Zâviye yapılacak ve bu Zaviyenin şeyh ve mütevellîve nazırı vâkıfın teâkub ve tenâsül iden evlâdi zükûrun-dan olacak sonra inkirâza kadar evlâdı inâsından olacakve türbeye muttasıl bir mescid yapılacak ve şeyh bu mes-cidîn beş vâki‘t namazını kıldıracak…”

Bir ve üç nolu vakfiyede ise bahsi geçen mescit ve za-viyenin inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

“… Ahi Evran vakfiyesi, zaviye mezarlığının yanında bu-lunmaktadır. Zaviye mütevellisi (nazırı) vakıf kurucu-sundan(Ahi Evren) sonra, çocuklarından zühd sahibişeyh olanlardan olacaktır. Kadında nesilleri kesilene kadarardarda göreve devam edeceklerdir. Türbeye yakın mes-citte namaz kılınır, ardından şeyh(vakıf mütevellisi), beşvakit namaz sonunda dua eder …”

706/1306 tescil tarihli vakfiyenin bir diğer önemliözelliği de bir ve üç nolu vakfiyelerdeki vakfedilenmülklere göre daha fazla mülk vakfedilmiştir. Bu ne-denle, bu vakfiye hem Ahi Evren’in ilk vakfiyesinihem de bir ve üç nolu zeyl vakfiyeleri içermektedir. Üçüncü belge olan tarihsiz vakfiyenin Ahi Evren’invefatından sonra kaleme alındığı ve 676/1277 tarihlivakfiyeye zeyl olduğu anlaşılmaktadır.

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 87

Seramik esnafı

Page 89: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

BİR NO’LU BELGE

Kırşehir Müzesinde bulunan 676/1277 tarihliArapça Ahi Evren Vakfiyesi metninin tercümesidir32.

Nasirüddin Ahi Evren’in Pirlerin Piri Olduğu“… zamanın ve devrin vekillerinden pirlerin piri olanNasirüddin Ahi Evran -ki Allah’ın rahmeti ve bağış-laması onun üzerine olsun- gördü ki dünya çok alda-tıcı ve zalimdir… fakat ahirete gelince o dahahayırlıdır.”

Ahi Evren’in Vakfettiği Mallar;“ …Ahi Evran, Kırşehir kazasına bağlı Kızılca Köyüdiye isimlendirilen köyde mal ve mülkünün dörtte bi-rini herkesçe bilinen bir tarzda vakfederek tescil et-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E88

tirdi. Özel şahısların mülkü olmaktan engelledi vehayır yaparak ebedileştirdi ve yine adı geçen ka-zaya(Kırşehir) bağlı Kızılca Köyü sınırında Pazargılköyünde herkesçe bilinen yerin dörtte biri ile ÇarukKöyü ile Ludran köyünün yarısı, Kulpak köyünün ya-rısı, Kara Halil köyünün yarısı, Mezran Umur köyü-nün yarısı, İnceğiz ve Kocak mezrasının içinde olanGökçeli köyünün yarısı, Kızılkaya köyünün yarısı, Ak-caağıl mezrasının yarısı, Mikail Hisarlı köyünün ya-rısı, Bekdüz(Begdüz) köyünün dörtte biri, Karslanköyünün altıda biri, Arslan Tomuş köyünün altıda birive Kırşehir kazasında Mikail Hisar’ın dışında ismi ge-çenlerin hepsi, Hacı Bektaş kazasına bağlı Gözağacıile birlikte Mucur köyünün dörtte biri ve GümüşKümbet köyünün yarısı Seyf Saray köyünün yarısıdiğer bazısı ile Göğkavak ve İlmelik köyünde İdris

Yüklü kervanlarla ticaret yapan esnaf

32 KÖKSAL vd. (2008), ss. 175-181.

Page 90: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Mezrası ve İlmelik köyünün yarısı ve diğer ismi Gökçeolan Gökçe Oyuk köyünün yarısı, Yazı Konak, Gül-lüce, bitişik Yazı Konak köyünün yarısı, Ahi Bozlarköyünün yarısı ile onun sınırında bulunan Güllüce,diğerinin (vakıfların) hepsi Kırşehir kazasından Kır-şehir’de birbirine bitişik iki çiftlik vardır. Bu çiftlik-lerde araziler, bahçeler, evler ile bir hamam ve birsahan vardır. Bu kayıt bilgilerinin sınırları ve resmikayıtlar, vilayet görevlileri ve mutasarrıflarca bilin-mekte olup, bunların hiç birisinde kesinlikle başka-larının hakları yoktur. ...”

Ahi Evren Vakıf Mütevellisi (Yöneticisi) Görevine Şeyh Olan Evladının Seçimi ve Görevleri;

“… Ahi Evran vakfiyesi, zaviye mezarlığının yanındabulunmaktadır. Zaviye mütevellisi (nazırı) vakıf ku-rucusundan(Ahi Evren) sonra, çocuklarından zühdsahibi şeyh olanlardan olacaktır. Kadında nesilleri ke-silene kadar ardarda göreve devam edeceklerdir. Tür-beye yakın mescitte namaz kılınır, ardındanşeyh(vakıf mütevellisi), beş vakit namaz sonunda duaeder, Cuma ve Pazartesi geceleri Allah’ı zikreder,sabah namazından sonra Yasin suresini okur, zikirle-rini okur. Hamdeden şeyhin (Ahi Evren) -Allah sır-rını kutsasın- zikirlerini yapmalıdır. …”

Ahi Evren Vakfının Mütevellisi (Yöneticisi)Olacak Şeyhin Vasıfları

“… Şeyh(mütevelli) samimi, dindar, Allah’tan korkancömert, zaman zaman uzlete çekilen, kanaat sahibi,güzel ahlak sahibi, hamd eden, şeyhlik elbisesini(Ahi-fütüvvet libası) devamlı giyinen, dindar, Ahi za-viyesinde devamlı oturan, vakıftan az verilen dir-hemle yetinen kişidir. O öldüğü zaman veya kötü birdavranışı ortaya çıktığında Ahi Vakfı mütevelliliği(Ahi reisliği) derece bakımından en dindar ve en fa-ziletli olan evlada verilir. Çünki vakıf idaresine bak-

manın şartlarından birisi, vakfedenlerin evladı olmakve kötülüğün yayılmasına çalışmayan dindar ve fazi-letli bir insan olmaktır…”

İKİ NO’LU BELGE

Vakıflar Genel Müdürlüğü(VGM) Arşivinde bulunan,706/1306 târihli (Şeyh Nasruddîn) Ahi EvranVakfı’na ait Arapça vakfiyenin tercümesidir33. Bu vak-fiyenin Ahi Evren’in hayatta iken tahrir/tescil ettir-diği ilk vakfiye olduğunu yukarıda belirtmiştik.Ayrıca, 676/1277 tarihli bir nolu vakfiyeye göre buvakfiyede, vakfedilen malların artmış olduğu görül-mektedir. Yani 706/1306 tarihli bu vakfiye, yenidentescil edilmiş bir “zeyl(ek) vakfiyedir.” Vakıf kurul-duktan sonra mütevelli, vakfiyeyi değiştirmeden sa-dece vakıf akarlarına ilave edilmek üzere yeni akarlarvakfedebilir. Bu durumda vakfiyeye ek(zeyl) yeniakarlar kayıt ve tescil edilir. Ancak bu vakfiyede sa-

dece ek akarlar değil vakfiyenin tamamı ek akarlarlaberaber kaydedilmiştir. Bu nedenle iki nolu bu vakfi-yeyi, henüz Osmanlı zeyl vakfiye usulünün şekillen-

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 89

İşlenmiş deri çizmeler

33 VGM, Defter nr. 608/2, s. 16, sıra 8.

Page 91: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

mediği Beylikler dönemi zeyl vakfiye örneklerindenbiri olarak kabul edebiliriz.

Kısaca özetlersek; Ahi Evren’in 676/1306 tarihli ilkvakfiye akarına ilaveler yapılmış, vakfiyenin diğertüm şartları aynı kalarak ilavenin yapıldığı706/1306 yılında bu zeyl vakfiye düzenlenmiştir.VGM arşivinde yer alan bu Arapça vakfiyenin Türk-çeye tercümesi, vakıf terimleri korunarak uzmanlar

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E90

tarafından yapılmış başarılı bir tercüme örneğidir. “Cenâb-ı Hakk’ın zikri celîli ile Teyemmün içün ismişerîfi ile başlıyorum, O; du‘âları semi’ ve kabul buyu-ran zâti ecellü a’lâ hazretleridir cümle medhü sena;noksandan, zevalden münezzeh ve izzü kemâl vekerem ve celâl vasıfları ile mavsûf ve ezelde ve lâye-zalde teğayyürden müberra ve şanı yüce ve ervâh veeşbahın haliki bulunan Cenâb-ı müte‘âl hazretlerininzâtına mahsustur.

Ve salât ve selâm; Havz-ı zülâl ve hayırlı nutuk vemekâl sahibi ve en yüksek hulûk ve fisâl ile mevsûfve yevmi kıyamette şefâ‘atkâr olan Efendimiz hazretiMuhammedîn ve cevab ve sualde musib ve adil ve i’ti-dalde kâim ve sabit ve hakkı inkâr ve cidâlden müte-cânib ve dünyanın şeref ve malini talebden muhterizbulunan âl ve ashâbının ve doğru yolda ve sıdk me-kâlde ve bedenleri ve kalbleri tathîr ve tanzîfte anlaratâbi‘ bulunan ve dîn semasında bedir ve hilâl gibi olanzevati aliyye hazeratının üzerine feyezan etsün Hay-râtın esrarına vâkıf ve hasenâtın asârına muttal bulu-nan ve fazıl ve ihsânı ile du‘âları kabul ve afüv vegufranı ile seyyieleri izale buyuran Cenâb-ı Hak bizianların zümresinde haşir buyursun, O; öyle bir zâtiecellü a‘ladır ki milkinden dilediğini kullarına temlîkve yerde ve gökte rızıklarını takdîr buyuran ve galebeve kibriya ve şükür ve sena zâtine has bulunan vehalis kullarını rızası uğrunda minnetsiz infak ve ta-sadduka muvaffak kılan zâti kibriya hazretleridir.Hüsnü ahlâk sahibi zemanın kutbu asrın ehl-i kemâliPir-i piran Ahi Evran şeyh Nasruddîn; dünya‘ninMekkâr ve gaddar ve âni ve seriüzzeval olduğunu vefazlu kerâm erbâbinın anınla mağ’rur olmayacağınıve dünyayı isteyen zillet ve nedâmete düşeceğini veahiret ise hayırlı ve nimetlerin ahseni olup ni’metle-rinde karışıklık ve şarabinda sarhoşluk bulunmadı-ğını venda Nur ve gılman ve melek ve rıdvan vehususiyle müşahadei cemali Rahman olduğunu bil-mesi üzerine milki sahîh ve hakkı sarîhi bulunan em-lâkini vakıf ve habs ve tahlid ve tescîl etti onlar daKırşehri Kazâsı’nda Kızılca Karyesi’nin nısfı şâyi’(ya-rısı) ve bu Karyenin sınırında bulunan Pazarağıl Kar-yesi’nin rub’ı şâyi’(dörtte biri) ve Çardak Karyesi’ninnısfı(yarısı) ve Lodran Karyesi’nin nısfı(yarısı) veKolpak Karyesi’nin nısfı(yarısı) ve Kara Halil Kar-

Deri kaftan

Page 92: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

yesi’nin nısfı(yarısı) ve Por köyü ve İnceker mezrası-nın nısfı(yarısı) ve Yazıbicir mezrasının nısfı veKoçak mezrasında Gökçelu Karyesi’nin nısfı ve Kızıl-kaya Karyesi’nin nısfı ve Ağmalceağıl mezrasınınnısfı ve Mikâilhisarlı Karyesi’nin nısfı ve Beğdur Kar-yesi’nin rub’u ve Karslan Karyesi’nin südüsü ve Ars-lan Tomuş Karyesi’nin nısfı zikr olunanların cümlesiKırşehri kazâsından olup yalnız Mikâilhisarlı KaryesiHacı Bektaş Kazâsı’na tâbi‘dir ve Hacı Bektaş Kazâ-sı’nda Koz Ağaç Karyesi ile birlikte Mucur Karyesi’ninrub’u ve Gümüş Künbet Karyesi’nin nısfı ve SefirSaray Karyesinin nısfı ve bazısı bazısına nakl olunanYazıkınık Karyesinin nısfı ve Ahiyüzler Karyesi’ninnısfı Kükgeven ve mezra İdris ve İlmülk Karyesi ileberaber Göllence; mezbûr Karyenin sınırında dahildirve Gökçeöyük Karyesinin nısfından ibarettir ve bun-ların cümlesi Kırşehri kazâsındandır ve nefsi Kırşeh-ride Kırşehriye merbût iki çiftlik olup bunlarda birtakım tarlalar ve bahçeler ve evler ve hammâm bulu-nup cümlesi mevkûfat meyanındadır ve bunlarıncümlesinin hudûdu ehli vilâyet indînde ma‘lûm vekayıtları mutasarrıflar nezdînde meşhurdur ve an-

larda kimsenin zerre kadar hakkı yoktur cümlesi vâ-kıfın kendînindir şu şart üzre vakfetmiştir ki vâkıfınMerkadi kurbında da bir Zâviye yapılacak ve bu Zavi-yenin şeyh ve mütevellî ve nazırı vâkıfın teâkub vetenâsül iden evlâdi zükûrundan olacak sonra inkirâzakadar evlâdı inâsından olacak ve türbeye muttasıl birmescid yapılacak ve şeyh bu mescidîn beş vâki‘t na-mazını kıldıracak ve namazlar akibinde vakıfa du‘â veCum’a ve isneyn geceleri mescidte zikrullah edecekve Sabah Namazından sonra Sûre-i Yâsin’i ve şeyhHamidi Veli’nin evradîni okuyacaktır, vâkıfı mûmâ-ileyh; Mezkûr şeyhin salîh ve mütteki ve müteverri’ve uzlet ve kanaat ve ahlakı hamide sahibi ve meşayihve suleha libâsını lâbis ve Zaviyede calis bulunmasınıve kendisine gallei vakıftan yevmi bir dirhem veril-mesini ve bu şeyhin vefâtı veya gayri meşrû‘ harekâtıvukûunda meşihatin alelmerâtib evlâdın aslahına ve-rilmesini şart kıldı ve nazırın da vâkıfın evlâdîndanve sai’ bi’l-fesâd olmayup sulehaden olmasını ve vâ-kıfın şartlarını ifâya çalışmasını ve kendisine gale-ivakıftan yevmi bir dirhem verilmesini ve bu nazır fe-sada sayettiğinde ciheti nezâret ref’ edilüp evlâddan

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 91

Kazlıçeşme atölyeleri

Page 93: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

diğerine verilmesini şart kıldı ve mütevellînin evlâd-dan re’yi savab ve aklı kâmil ve fikri tam kimse olma-sını ve zaviyenin ve merkâdin ve mescidîn umranınave Karyelerdeki evkâfın ikmâl ve tekâmülüne ve mah-sulatın zabtına çalışmasını ve mürtezikanın hakkınıvermesini ve vakfa menfaat verecek işleri yapmasınıve asla evkâfa hiyanette bulunmamasını ve mesarif-ten artanı alakader-il imkân müsafirlere sarf etmesinive zulmetmemesini ve mezkûr şartlara hiyanette bu-lunmamasını ve her hak sahibine hakkını vermesinive kendisine galle-i vakıftan şeyhe verilenin mislininverilmesini ve cümlesinin savab olan işlerle meşğûlve ahireti ta‘mîr ve ecdadîna du‘â ve gece ve gündüzCenâb-ı Hakk’a hamdetmesini ve cümlesi meşayih veebrardan olup kadîr ve menziletlerini Cenâb-ı Hakyükselderek dünyada ve ahirette anları şeref sahibikılmasını ve cümlesinin bu şurût üzre ikmâl-i hayâtve hatm-i enfas etmesini şart kıldı, mûmâ-ileyh vâkıf

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E92

mevkûfatını zikr olunan tertip ve üslüb üzre vakfı sa-hîhi şer‘i ve habsi muhâlledi mer‘î ile vakıf ve habsettibey’ hibe olunamayacak ve rehin verilmeyecek ve va-lilerden ve varislerden vesâir kimselerden bu vakfıtebdîle hiç bir kimsenin salahiyeti yoktur her kimtebdîline sa’yeden ise günahı ana ait ve her kim ik-mâline çalışır ise vâkıfın sevâbının misline nâil olacaknitekim hayra sa’y ve muavenet iden kimse hayrı iş-leyen gibidir denilmiştir Cenâb-ı Hak vâkıfı ve şart-larına ri‘âyet edeni zıllı arşda ve firdevsin ortasındabulunanların zümresinden kılsun o zâti ecellü a’lâhazretli ğani ve vehhab sıfâtları ile muttasıf bulunanve halkın hayırlısı ve faslı hi‘tâb sahibi olan Efendi-miz hazreti Muhammede kitâbı mübini inzâl buyuranilâhı ekremdir. Bizi ehli Sünnet ve kitâbdan ve amel-leri hayr olan Müminlerden kılsun bu vakıf ve hayrâtHicri yedi yüz altı senesinde vukû bulmuş-tur.(706/1306)”

Bakır işleme atölyesi

Page 94: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ÜÇ NO’LU BELGE

Kırşehir Müzesinde bulunan Kırşehir Kadısı tarafın-dan 2 Zilkade 1331/3.10.1913 tarihinde tescil edilen,kuruluş tarihsiz Arapça Ahi Evren Vakfiyesi Metni-nin tercümesidir34.

“… zamanın ve dönemlerin kutbu, pirlerin piri Nasi-duddin Ahi Evran Allah ona rahmet etsin ve günah-larını bağışlasın şöyle dedi; Dünya hilecidir zalimdirçabuk geçicidir, fanidir… vakfedilen … yerler söyle-dir. Kırşehir kazasına bağlı Kızılca diye isimlendirilenyerin dötrte biri, yine aynı kazaya bağlı Kızıca köyüsınırında Pazarağıl köyünün dötte biri, Çarık köyü-nün yarısı, Ludran köyünün yarısı, Kuyhak köyünüyarısı, Kara Halik köyünün yarısı, Umur köyü mezraıve İncik’in yarısı, Yazı Mesir merasının yarısı Koçakmezrasından Gökçeli köyünün yarısı …. Ahi Bozlarköyünün yarısı…“. Vakıf için verilen bu bilgilerinhepsi doğrudur. Vakfiye zaviye mezarlığının yanındabulunmaktadır. Zaviyede şeyh, mütevelli heyeti, vakıfkurucusunun çocuklarından peşpeşe nazırlık yapanzühd sahibi olanlar idarede olacaklardır. Sonra budevam etme kadında neslin kesilmesine kadar devamedecektir. Türbeye yakın mescitde namaz kılınır. Ar-dından şeyh beş vakit namaz sırasında dua eder.Cuma ve Pazartesi geceleri Allah’ı zikreder… Şeyhinsamimi dindar Allah’dan çok korkan çömert, zamanzaman uzlete çekilen kanaat sahibi, güzel ahlak sa-hibi, Allah’a devamlı şükreden hamd eden şeyhik el-bisesini devamlı giyinen dindar Ahi zaviyesindedevamlı oturan vakıftan az verilen dirhemle yetinen,öldüğü zaman veya kötü bir davranışı ortaya çıktı-ğında Ahi reisliği derece bakımından en dindar ve enfaziletli olan evlada verilir. Çünkü vakıf idaresinebakmanın şartlarından birisi vakfedenlerin evladıolmak ve kötülüğün yayılmasına çalışmayan, dindarve faziletli bir insan olmaktır. İlim tahsilinin şartla-rını yerine getirmeye çalışırsa her gün bir dirhem yev-miye verilir. Eğer böyle yapmaz da kötülük ve fesadiçin çalışırsa yevmiye bir dirhem verilmez. Vakfın ida-

resi diğer evlatlardan birine verilir… zaviyenin, kab-rin, mescidin ve vakfın bütün bahçelerin ve köylerinimarına çalışmaktır. Mahsulü toplamak ve yaratıklararızıklarını gerçek olarak vermek, vakfın yararlanacağıişleri yapmak, vakıf işlerini ve diğer işleri yaparkenhatadan kaçınmaktır. İmkan nisbetinde misafirlereyolculara harcama yapınız. Vakfa karşı haksızlıkta bu-lunmayınız …”

Osmanlı Kuruluşunda ve Gelişiminde AhiEvren Vakfı’nın ve Ahi Teşkilatı’nın Etkisi

Asıl adı Ahmet Aşıki olan Aşıkpazade’nin Tevarih-iAli Osman adlı tarihinde belirttiğine göre35 Osman-lı’ların kuruluşunda rol oynayan dört aslî unsurdanbiri Ahi Teşkilatı idi. Ahiliğin Osmanlı kuruluşundaoynadığı önemli rolü, yukarıda Ahi vakıfları tablo-suna baktığımızda da açıkça görmekteyiz. OsmanlıBeyliği topraklarında Ahi teşkilatı mensuplarınca ku-rulan Ahi vakıflarının ve bu vakıflara bağlı Ahi zaviyeve tekkelerinin oldukça yaygın olması, Ahiliğin Os-manlı kuruluşunda ve hızla yayılmasında oynadığıetkin rolü ortaya koymaktadır.

Ahilerin Osmanlı kuruluşunda oynadığı etkinliği art-tıran önemli bir unsur da Ahi Şeyh Edebali’ninOsman Gazinin Kayınpederi olmasıdır. Şeyh Edebali,Ahi Evren Vakfı’nın Bilecik-Söğüt bölgesi halifesi/temsilcisi idi. Şeyh Edebali Osman Bey’in babası Er-tuğrul Gazi döneminden de önce Kırşehir’den Bile-cik’e gelmiş36, burada vakfını ve tekkesini kurmuştu.Uzunçarşılı’nın tespitine göre Osman Gazi, Şeyh Ede-bali’yi şeyh edinerek ve kızı Malhatun ile evlenerekAhi teşkilatının nüfuzundan yararlanmıştı. Uzunçar-şılı konuyla ilgili şu önemli bilgileri vermektedir.

“Osman Bey’in faaliyeti esnasında, Orta Anadolu’daAhîlik ve Babaîlik olarak iki mühim tarikat vardı. AhîReislerinden olup, Eskişehir civarında İtburnu mevkiîndetekkesi bulunan Şeyh Edebali, o havalinin en itibarlı ve

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 93

34 KÖKSAL vd. (2008), ss. 155-163.35 AŞIKPAŞAZADE(1985)36 Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi’nden naklen; “Edebali” maddesi, MEB İslam Ansiklopedisi, 10.cilt, s.393.

Page 95: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

sözü geçen ulularındandı. Tahsilini Mısır’da yapmış olanEdebali’nin, kızı Malhatun’u Gazi Osman Bey almış vebu suretle Ahîlerin nüfûzundan istifade temin etmişti.Nitekim, Şeyh Mahmut Gazi, Ahî Şemseddin ve oğlu AhîHasan ve sonra da Osmanlı’larda Kadı, Kazasker ve Vezirolan Cendereli (meşhur tabir ile Çandarlı) Kara Halil deAhîlerden olup, bunların hepsi Osmanlı Beyliğinin ku-rulmasında ve büyümesinde hizmet etmişlerdi.”37

Şeyh Edebali, Ahi teşkilatının temsilcisi olarak Os-manlı’ların Ahi tasavvuf felsefesine göre sosyal-kül-türel ve meslekî teştilatlanmasında önemli roloynamıştır.

Moğol işgali döneminde Anadolu’da etkisizleştirilenAhi Evren Vakfı, Ahi teşkilatı ve temsilcilerinin, ŞeyhEdebali’nin Ahi teşkilatını Osmanlı kuruluşunda enüst düzeyde temsil etmeye başlaması ile Ahiliğin Sel-çuklu döneminde ulaştığı itibarlı döneme yenidendönüldü.

Ahi Evren Vakfı Temsilcilerinin/Halifelerinin(Ahi Teşkilatı Görevlilerinin)Görev ve Yetkileri

Ahi Evren Vakfı yöneticileri ve temsilcileri olan Ahiteşkilatı temsilcilerine, Osmanlı döneminde verilenhak ve yetkilerle ilgili elimizde yeterli belge ve bilgivardır.

Kırşehirdeki Ahi Evren Vakfı’na, dolayısıyla bu vak-fın Osmanlı şehir ve bölgelerinde temsilcileri olanAhi teşkilatı temsilcilerine Osmanlı döneminde veri-len berat, ahkam, ferman ve hükümlerin bir bölümüyayınlanmıştır. Bu belgelerin bir bölümü Kırşehir mü-zesinde yer almakta olup, bir bölümü ayrıca yayınlan-mıştır38.

ŞAHİN, Kırşehir Ahi Evren Vakfı ve görevlileri ile il-gili iki “hüküm” yayınlamıştır. İlk hüküm Osmanlıdevletinin tüm kazalarının kadılarına 29 Recep

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E94

1195/21.7.1781 tarihinde gönderilen hükmün, 9 Ce-maziye’l-evvel 1197/11.4.1783 tarihinde tekrarıdır.İkinci hüküm aynı vakfa ve görevlilerine ait başka birkonuda 22 Şaban 1198/10.7.1784 tarihlidir.

Aşağıda bir nolu belge olarak yer alan 1197/1783 ta-rihli hüküm, Osmanlı’nın tüm vüzeraya, mirimirana,kadılara ve naiblere gönderilmiştir. Hükümde Kırşe-hir Ahi Evran zaviyesinin evladiyet üzere beratlı za-viyedarı olan Şeyh Hafız Mehmet’in Divan’ıHümayun’a sunduğu arzuhal üzere verilen fermanda,esnaf yöneticilerinin nasbı-tayini, ustalık ve halifelikicazeti verilmesi, cedleri Ahi Evren’den beri evladiyetüzere, Ahi Evren Vakfı zaviyedarları tarafından gö-rülmekte olup hasıl olan mutad aidatlarının zaviye-nin tamiri ve gelen geçenin misafir edilmesine,ağırlanmasına harcanıp ancak bazı esnafın tayin veterfilerini bu hükmün hilafına kendileri yaparak AhiEvran Vakfı zaviye şeyhliğine müdahalelerinin menedilmesini talep etmiştir. Tüm bu olaylar anlatılırkenKırşehir Ahi Evran Zaviyesi şeyhlerinin görevleri detarif edilmiştir.

Aşağıda iki nolu belge olarak yer alan 1198/1784 ta-rihli hüküm, Osmanlı Devleti tüm kazaların kadıla-rına ve Rodoscuk(Tekirdağ) Naibine gönderilmiştir.Hükümde, Kırşehir Ahi Evran Zaviyesinin Şeyhi, Şeyh

Deri terlikler

37 UZUNÇARŞILI(1972), Cilt 1, s.105.38 KÖKSAL vd. (2008).

Page 96: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Hafız Mehmet ibn Musa ile bu vakfın şeyhi olduğunuiddia eden akrabası arasında İstanbul’da Kazaskerlikmakamında görülen davada, Kırşehir Ahi Evran Zavi-yesi şeyhlerinin görevleri de tarif edilmiştir.

Aşağıda üç nolu belge olarak yer alan 1280/1864 ta-rihli hüküm ise Kırşehir müzesinde bulunmaktadır.Bu üçüncü hükümde, ilk iki belgedeki hükümdeki gö-revler tekrarlanmıştır. Ayrıca ilk iki belgede “usta vehalifelerinin icazet ve inabeti”, “halife ve usta oğulla-rının nasb u tayini” olarak belirtilen göreve ilave ola-rak bu üçüncü belgede “şakirdlerin”(kalfaların) nasbve icazetleri” nin verilmesi görevi de eklenmiştir.

Aşağıda dört nolu belge olarak verilen 1283/1867 ta-rihli ferman, TEASCHNER tarafından yayınlanmıştır.Bu belge, büyük ihtimalle Ahi Evran Zaviyesi Vakfıevlatları tarafından Halim Baki KUNTER’e verilmiş,o da 1951 yılında kendisini ziyaret eden TEASCH-NER’e yararlanmak üzere belgeyi göstermiştir. Bubelgede de, diğer belgelerde belirtilen sanayinin yö-netilmesiyle ilgili Ahi Evren Vakfı şeyhinin görev veyetkileri aynen belirtilmiştir.

Ayrıca diğer belgelere göre en önemli ilave bilgi ola-rak; esnafın, Ahi Teşkilatı Şeyhinin sanayi meslek bir-liklerini yönetmesi vb. hizmetleri karşılığında AhiEvren Zaviyesi Vakfına “yeşil yaprak” diye adlandırı-lan aidat vermesinden bahsetmesidir.

Esnafın Ahi Evren Vakfına verilen aidatı “yeşil yap-rak” olarak adlandırması, esnaf yönetici, usta ve kal-falarına vakıf halifeleri olan Ahi şeyhleri tarafındaaverilen icazetnamenin yeşil yaprak üzerine konularaksunulmasından kaynaklandığı söylenebilir.

Bu belgelerden hareketle Kırşehirdeki Ahi EvrenVakfı mütevellisi ve temsilcilerinin sanayi-meslek-lerle ilgili görev ve yetkileri şunlardır;

Ahi Evren Zaviyesi (vakfı) mütevellisi olanlar, ecdat-ları Ahi Evren’den bu yana ülkedeki (Selçuklu ve Os-manlı ülkesinde) sanayi meslek birliklerinin veDebbağ Meslek birliklerinin şeyhleridir/yöneticileri-dir. (Bkz. aşağıda bir, iki ve üç nolu belgeler)

Ahi Evren Zaviyesi (vakfı) mütevellisi şeyhler, ülke-deki sanayi meslek birlikleri yöneticileri olan “Duacı”,“Ahi Baba”, “Kethüda” ve “Yiğitbaşı”ları nasb ederler,atarlar. (Bkz. aşağıda bir, iki ve üç nolu belgeler)

Ahi Evren Zaviyesi(vakfı) mütevellisi şeyhler, hali-felik (Ahi Evren Vakfını temsilcilik, Ahi teşkilatı tem-silciliği), ustalık, kalfalık icazetnamesi verirler. (Bkz.aşağıda bir, iki ve üç nolu belgeler)Ahi Evren Vakfı mütevellisi olanlar, debbağlık meslekbirliklerinin şeyhlerini seçerler. (bkz. aşağıda bir, ikive üç nolu belgeler)

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 95

Deri kıspet

Page 97: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Kırşehir Ahi Evren vakfı yöneticileri tüm ülkedeki bugörevleri yerine getirmek üzere, vakfı temsilen bölge-lere, şehirlere icazetnameli temsilciler, halifeler ata-maktaydılar. Ahi teşkilatını oluşturan bu Ahitemsilcisi halifeler, görevlendirildikleri bölgedeki sa-nayi meslek birlikleri ile ilgili yukarıda üç maddedetoplanan görevleri yürütmekteydiler.

Bölgenin Ahi vakfı temsilcisinin/halifesinin de hazırbulunduğu toplantıda, bölgedeki her sanayi meslekbirliği, kendi birliklerinin duacı, Ahi Baba, kethüda,yiğitbaşı görevlisini kendisi seçiyor, seçilen yönetici,Ahi vakfı temsilcisinin onayı ile nasb edilip atanı-yordu.

Esnaf birliğinin seçtiği, Ahi vakfı temsilcisinin onay-layarak atadığı meslek birliği yöneticisi, bölge kadı-sına beratını almak üzere başvuruyor, kadı da meslekbirliği yöneticisi olduğuna dair beratı veriyordu.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E96

Ahi Vakfı bölge temsilcisi olan halifelere Ahi Vakfıtarafından törenle Ahi kuşağı-şed kuşatılıp icazet-name veriliyordu. Ahi halifeleri, bölgelerinde AhiEvren Vakfı veya Ahi lakaplı vakıf kurma hakkına sa-hiptiler. Vakıf kurdukları takdirde, mütevelli beratınıilgili kadılıktan almaktaydılar. Vakıf kurmayan Ahihalifeleri/temsilcileri sadece icazetnameleri ile görevyapıyorlar, bunlara kadı tarafından berat verilmi-yordu.

Ustalığa terfi töreni de Ahi Vakfı yöneticileri halife-lerin katıldığı toplantıda yapılıyordu. Ustaya şed ku-şatılıp, Ahi halifesi tarafından icazetnamesiveriliyordu. Ustalığa terfi edenlere de kadı tarafındanberat veriliyordu.

Ahi Eren Vakfı yöneticileri ve temsilci yöneticileri,yaptıkları bu üç başlıkta belirtilen hizmetleri karşılı-ğında hizmet alan esnaftan ücret alıyorlardı. Bu üc-retin miktarı belli değildi. Bölge temsilcileri aldıklarıücretin bir kısmını Kırşehir Ahi Evren Vakfına gön-deriyorladı. Ahi Evren Vakfının bu geliri, zaviyeninbakım ve tamirine, misafirlerin yeme, yatma, ağırlan-ması gibi harcamalara sarfediliyordu.

Ahi Evren Vakfı Zaviyesi Vakfına ve Şeyhine Ait Ferman ve Beratlar

BİR NO’LU BELGE

Bu belge, Ahi Evran Zayiyesi Şeyhinin, Osmanlı sa-nayiindeki meslek birliklerinin ve debbağ meslek bir-liğinin şeyhi olduğunu ve bu kapsamdaki görev veyetkilerini belirten ve bu durumu tüm Osmanlı’dakivezirlere, mirmirana, kadılara ve naiblerine bildiren,9 Cemayizel evvel 1197/11.4.1783 tarihli fermandır.

Bu fermanda belirtildiğine göre Ahi Evran zaviyesiile ilgili ilk ferman 1195/1781 tarihinde verilmiştir.Nitekim yaptığım araştırmalarda aşağıda iki numaralıbelgede de belirtildiği gibi Ahi Evran Zaviyesi ile ilgiliverilen fermanlarda, ilk fermanın 1195/1781 tarihliferman olduğu belirtilmektedir.

Deri ciltli kitaplar

Page 98: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Osmanlı hukukunda ferman/hüküm, kadılığa veyaDivan-ı Hümayun’a yapılan şikayet üzere konu mah-keme edilerek verildiğinden, Ahi Evran Zaviyesi Vak-fıyla ilgili ilk şikayet ve davanın 1195/1781 tarihliolduğu anlaşılmaktadır. Bu tarihe kadar Ahi EvranZaviyesi’ne ve Şeyhine müdahale olmadığından, şeyhbelirtilen görevleri yerine getirebildiğinden konumahkemelere intikal etmemiş, ferman/hüküm’lerdeyer almamıştır.

“Memalik-i Mahrusemde vaki vüzeray-ı izamımınedama’l-lahu teala iclalehum ve mirimiran-ı kiram-lara ve kadılara ve naiblere hüküm ki:Medine-i Kırşehri’de medfun merhum Ahi Evran za-viyesinin evladiyet ü meşrutiyyet üzere bâ berat-ı as-keri zaviyedarı olan kıdvetü’s-sulehai’s-salikin ŞeyhHafız Mehmet zide salahuhu Divan-ı Hümayunumaarzuhal edüp öteden berü zaviye-i mezbureye muta-sarrıf olan aba vü ecdadı Memalik-i mahrusemde vakiehl-i sanayi ve debbağ hırfetinin şeyhleri olup gerekduacı ve Ahi Baba ve gerek kethüda ve yiğitbaşı nasbıve usta ve halifeliklerinin icaret ü inabeti hususueben an-ceddin marifetleriyle ruyet oluna geldiğin-den naşi ber mutad-ı kadim müteveccih olan aidat herne ise zaviye-i mezkürenin lede’l-iktisat tamir ü ter-mimine ve ayende vü revendenin itamı-ı taamlarınıharc u sarf oluna gelmiş iken el haletü hazihi esnaf-ımerkum beyninde bazı mechülül’l-ahval kimesnelermugayir-i kadim bila-izn duaguy ve Ahi Baba ve ket-huda ve yigitbaşı ve halife ve usta-oğullları nasb utayin birle şeyhlik-i mezkura müdahale olunduğun-dan bahisle bade-ezin o makulelerin ber vech-i mu-harrer vaki olan müdahale vü teaddilerin men ü defetdirilmek üzere emr-i şerif suduru istia ve Karahi-sar-ı Sahib naibinden aldığı ilamı ibraz etmeğin zavi-yedarlık-ı mezkurun kaydı Askeri Ruzmançesi’ndenve mukaddema zaviyedarlık-ı mezkür Hafız Mehmetibn Musa’nın umuruna bundan akdem müdahaleeden min kıbelli’l-ümm akrabasından Şeyh Ömer’inhilaf-ı şer-i şerif vaki olan müdalahesinin men ü de-fiyçün doksan beş (1195) senesinde verilen emr-i şe-rifin derkenarı mucebince sene-i sabıka evail-iSaferinde (Evail Safer 1196) dahi emr-i şerif verilmiş

olduğu Maliyeden derkenar olunmağla derkenarı mu-cebine emr-i şerif verilmek babında bi’l-fi’il Baş Def-terdar esseyyid Feyzullah dame uluvvuhu telhisetmeğle telhis mucebince amel olunmak babında ba-ferman-ı ali bin yüz doksan yedi senesi cumadel’l-ula-sının dokuzunu günü (9 Cemaziye’l-evvel1197/11.4.1783) emr-i şerif verilmek Maliye ahkamıkuyudatında mastur u mukayyeddir”39

İKİ NOLU BELGE

Bu belge, Ahi Evran Zaviyesinin evladiyet üzere şeyhiolan Şeyh Hafız Mehmet’in, akrabalarından olanŞeyh Ömer’in sahte senetle Ahi Evren evladındanşeyh olduğunu söyleyip sanayi ehlinden ve debbağ-lardan aidat topladığını şikayet etmesi üzerine, İstan-bul’da şeriat mahfilinde (Şeyhülislamlık’ta) görülen

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 97

Deri mushaf kabı

39 BOA, Cevdet İktisad, nr.1922’den naklen; ŞAHİN (1986), s.168.

Page 99: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

mahkemede, Şeyh Ömer’in bu iddiadan vazgeçtiğinedair 29 Recep 1195/21.7.1781 tarihinde verilen hük-mün/fermanın, 22 Şaban 1198/10.7.1784 tarihindetüm kadılara gönderilmesine dair hüküm/ferman’dır.

“Memalik-i mahrusemde vaki kazaların kadılarına veRodoscuk(Tekirdağ) Naibine Hüküm ki:… Memalik-i mahrusemde ehl-i sanayi’in pirleri olupKırşehri’de medfun olan merhum Ahi Evran zaviye-sinin evladiyet ü meşrutiyyet üzere berat-ı alişanımlazaviyedarı olan Şeyh Hafız Mehmet ibn Musa zide se-lahuhu İstanbul’da Mahfil-i Şeriyyat’da min kıbeli’l-ümm akrabasından Ömer ibn Ali nam kimesnemuvacehesinde zaviye-i mezküreye evladiyet ü meş-rutiyyet üzere ba-berat-ı alişan ben mutasarrıf ve za-viye-i mezküreye mutasarrıf olanlar kadimü’l-eyyamdan berü ehl-i sanayi ve debbağlar esnafınınşeyhi olup hidmetim hususunda kusurum olmamağlabir dürlü dahl ü taarruz icab etmez iken merkum şeyhÖmer ben merhum-ı müşarün ileyhin evladındanşeyhim deyu kizbe ictira ve sahte senet ibraz ve şeyh-

lik umurunu muhtell ü müşevveş ve meşihat-ı mez-kürenin aidatını esnafı mezkûreden fuzuli ahz u kabzve benim zabt u tassarufuma mümanaat etmeğle sualolunup mumanaatı men u def olunmak muradımdırdeyu dava etdikde merkum şeyh cevabında … ken-dünün evladiyyetde kat’a alakası olmadığı bi-tavihi

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E98

ikrar u itiraf ve bade’l-yevm dahl u taarruz etmemeküzee taaahhüd etmeğle vech-i muharrer üzere dahikendüye tenbih-i şeri olunmağla taarruz-ı ayyardanmasun olmak içün mahalline kayd ve şeyh-i mezku-run yedine emr-i alişanım verilmek recasına bi’l-fiilRumeli Kazaskeri Şeriyatçısı Ebubekir zine ilmuhuilam etmeğle ilame mucebince amel olunmak babındaba ferman-ı ali bin yüz doksabbeş senesi Recebininyirmi dokuzuncu günü (29 Recep 1195/21.7.1781)emr-i şerif verildiği defterde mastur u mukayyeddir.Emr u ferman devletlü saadetlü sultanım hazretleri-nindir. Fi 22 Şaban sene 1198 /(10.7.1784) ”40

ÜÇ NO’LU BELGE

Bu belge, Ahi Evran Zaviyesi Postnişini (şeyhi) Sey-yid Şeyh Abdullah’ın vefatı üzere yerinin en büyükerkek vakıf evladı ve işin erbabı olan, Şeyh Mustafab. Şeyh Mehmed’e tevcih edilip 7 Şevval 1280/16.3.1864 tarihinde kendisine berat verildiğine, şey-hin sanayi ve debbağların yönetimi gibi görevlerinedair 3 Zilkade 1308/ 10 Haziran 1891 tarihli berattır.Şeyhülislamlık ve Meclis-i Meşayih tarafından daonaylanmışır.

“Evkaf-ı mülhakadan Kırşehrinde Ahi Evran zaviyesivakfının post nişinlik cihetinin tevcihine dair varidolan karar kuyud-ı lazımesi bi’l-ihraç muamele kılın-ması lede’l-icrâ ol babda canib-i mahkeme-i teftişdenil’am ve taraf-ı şeyhü’l-İslamiyeden kılınan işaret vemeclis-i meşayihden yazılan mazbata muceblerinecihet-i mezkûre mutasarrıfı es-Seyyid eş-Şeyh Ab-dullah’ın vefatı vukuuyla mahlulünden ekber evlad-ı vakıfdan ve ehl-i erbabdan bulunan işbu tevki’irefi’u’ş-şan-ı hakani Şeyh Mustafa bin Şeyh Mehmedzide sallallahuya ber muceb-i nizam bi’n-nefsi bilakusür edayı hizmet etmek ve esnaf-ı ma’lumenin dahiAhi Baba ve yiğit başı ve kethüdalarıyla usta ve şa-kirdlerinin nasb ve icazetleri kema fi’s-sabık marife-tiyle icra olunmak üzere bi’t-tevcih yedine berat-ıalişanım ita olunmak babında canib-i nezaret-i evkaf-ı hümayununda bâ telhis ifade kılınmağla mucebince

Deri kurutma işlemi

40 ŞAHİN (1986), s. 167

Page 100: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

tevcih olummak fermanın olmağın binikiyüz seksensenesi Şevval-i şerifinin yedinci günü (7 Şevval1280/16.3.1864) bu berat-ı şerif-i alişanımı virdimve buyurdum ki muma ileyh-i salifü’z-zikr post-ni-şinlik cihetine edayı hidmet itmek üzere mutasarrıfola tahriran fi’l-yevmi’s-salis min şehri Zilkadei’ş-şerif sene semanin ve selase mie ve elf (3 Zilkade1308/10 Haziran 1891)41 ”

DÖRT NO’LU BELGE

Prof. Franz TEASCHNER tarafından yayınlanan bubelgenin42 değerlendirmesinde TEASCHNER’ın bir-çok hata yaptığı görülmektedir. Hüküm/ferman tü-ründe olan bu belgeyi, berat zannetmiştir. Belgeninniteliğini anlayamadığından içeriğindeki farkı dakavrayamamış, 1283/1867 olan fermanın tarihini dekendine göre yorumlayıp 1238/1822 olduğuna hük-mederek önemli bir hata daha yapmıştır. Berat, be-ratta belirtilen görevi üstlenen kişiye/görevliyeverilir. Ayrıca görevle ilgili tüm idari birimlere de buberat, fermanla bildirilerek bilgi verilirdi. Nitekim bubelgede sözkonusu Ahi Evran Zaviyesi Şeyhi Mus-tafa’ya verilen berat, yukarıda üç nolu belgede yer al-maktadır.

Bu ferman ise Ahi Evran Zaviyesi Şeyhi Seyyid HafızMustafa’nın, bazı esnafın aidatını vermediğiniDivan’ı Hümayun’a arzuhal göndererek şikayeti, Kır-şehir Kadısının da bu şikayeti doğrulayan ilamı üzere,tüm kadılara, naiblerine, zabitlere ve iş erlerine gön-derilen 3 Zilkade 1283/10 Mart 1867 tarihlihüküm/fermandır.

“Düsturun-ı mükerremun … memâlik-i mahrusemdevaki vüzeray-ı azamemin … memâlik-i mahrusemdevaki mirmiran-ı kirâm … ve akza kuzatü’l-müslimin… ve mefahir-ü’l-kuzât ve’l-hükkâm … kuzzât venüvvâb zide fezalihim ve mefahirü’l-emacid ve’l-a’yanve zabitân ve iş erleri zide kadruhum tevki’-i refi’-ihümayunum vasıl olacak malum olaki;

Medine-i Kırşehride vaki Ahi Evran zaviyesinin evladve akfede’n-kudvete’s-salih es-salikin seyyid şeyhhafız Mustafa zide selahenin mübarek rikab-ı kame-yab-ı mülukaneme takdim eylediği arzulal mefhu-munda öteden beru zaviye-i mezbureye mutasarrıfolan eba ve ecdadı memâlik-i mahrusemde vaki’ ehl-i sanayi’ ve debbağan hırfetinin şeyhleri olub gerekduacı ve Ahi Baba ve gerek kehdûda ve yiğitbaşı nasbve usta ve halifeliklerin icazet ve inabeti ve şedd-i

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 99

Deri giysiler

Bir ahşap esnafı

41 Kırşehir Müzesi iki nolu berat, naklen; KÖKSAL vd. (2008), s. 149.42 TAESCHNER(1956), Sayı 3, ss.93-96.

Page 101: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

bendi ve dükkanların ta’alluku hususu eban an-cedma’rifetleriyle ruyet birle ber mutad-ı kadim müte-veccih olan yeşil yaprak tamamiyle aidat her ne isezaviye-i mezburenin lede’l-iktiza tamir ve termi-minde ve ayende vü revendenin et’am-ı ta’amlarınaharç ve sarf oluna gelmiş iken el-haletü hazihi esnaf-ı merkum beyninde bazı mechulu’l-ahval kimesnelerber mutad-ı kadim ba’d-ezin o makulelerin ber-vech-i muharrer vaki olan müdahele ve te’addilerini men’ve mukaddem dahi esnaf tarafından müdahale olun-duğu inha olunduğuna binaen vaki’ olan müdahale-nin men’ ve def’i babında memalik-i mahrusemdevaki vüzera-ı azam ve mir-i miran-ı kiram ve kuzadve nüvvaba hitaben bin yüz doksan beş(1195) tari-hinde sadır olan emr-i şerif mucibince ikiyüzbeş(1205) ve otuz iki(1232) senelerinde dahi tecdidevamir-i şerife virilmiş olunduğı ve zaviye-i mezku-run Anadolu Muhasebesi derkenarı mantuk üzere vezaviyedarlık merkum Şeyh Mustafa an ekber evladvakfın ba-berat alişan uhdelerinde olub … evladamuşrut olub evladdan meşihate mutasarrıf olarakcümle mahsul vakfa kabz ile müsafirin geldikçe it’am-ı ta’am eylemeleri şurutundan idüği defter-i hakanikuyudatından müsteban olmağla bu suretde bermuceb-i kuyudat zabt ve tasarruflarında olub hasılat-ı merkum ötedenberu ne vechile zabt ve rabt ve ahzve kabz olunagelmiş ise kadimi üzere zabt ve rabt vekabz ve harc ve sarf olunmak üzere mukaddema sadırolan evamir-i şerife muceblerince emr-i şerifim i’tasınımenut u rai alişanım idüği Maliyeden derkenar ve ba-takrir lede’l-arz derkenarı mucebince emr-i şerifim ıs-darına irade-i seniyyem ta’alluk itmeğle mucibinceamel ve hareket olunmak fermanım olmağın hassatenuşbu emr-i alişanım ısdar ve muma-ileyhin yedine itaolunmuşdur. İmdi sizki vüzeray-ı azam ve mir miran-ı kiram ve mevali-i feham ve kuzat ve nüvvab ve mü-tesellim ve voyvodalar ve sair mumaileyhimsizber-vech-i muharrer zaviyei mezkurun bazı esnaf ta-raflarından müdahalelerini men’ ve def’ itdirilmeküzere istidai ve medine-i Kırşehri naibi mevlana Sü-leyman zide ilmuhunun bir kıta ilamını ibraz itmeklekuyuda müracaat olundukda zikr olunan zaviyedar-lığa bundan mukadden dahi esnaf tarafından müda-hale olunduğı inha olunduğuna binaen vaki’ olunanmüdahalenin men’ ve def’i babında memalik-i mah-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E100

rusemde vaki’ vüzeray-ı azam ve mir miran-ı kiramzabt ve rabt ve harç ve sarf itdirilmesi husununa bezl-i cel himmet ve sarf-ı ma-hasl mekennet eylemenizbabında ferman-ı alişamın sadır olmuştur. Buyur-dunki emr-i şerifim vardıkda bu babda mukaddemavarid ve hala sadır olan emr-i şerif-i alişanımın maz-mun-ı münifi ile amel ve hilafından rıza ve cevaz gös-termeden gayete’l-gaye tehaşi ve mücanebet eyleyesizşöyle bilesiz alamet-i şerife itimad kılasız. Tahriranfi’l-yevmü’s-salis min zi’lkadet’i-ş-şerife sene selasünesman ve mieteyn ve elf ( 3 Zilkade 1283/10 Mart1867)”

Deri kaplı zırh

Page 102: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

2.2.2.İstanbul’da Ahi Teşkilatı Halifesi/Temsi-cisi Şeyhler, Ahi Babalar ve Kurdukları Vakıflar:Ahi Lakaplı Vakıflar

İstanbul’da Ahi teşkilâtı temsilcileri Ahi Baba’lar, Ahişeyhler, hem Ahi Evren Vakfı tarafından atanan Ahiteşkilatı temsilcisi olarak hem de meslek birliğininüst yöneticileri olarak ilk devirlerden itibaren Os-manlı’nın sonuna 20. yüzyıla kadar, es naf birlikle-rinde esnaf âmirleri olarak mev cûdiyetlerinisürdürmüşlerdir.

Şu belgelerde bu husus açıkça gözle ni yor;

“Ehli-i hırefe tâbi‘ ... debbağin Kasım Paşa’da vâki deb-bağhânede olmalarıyla kâdîmü’l-eyyâmdan bu âna ge-lince hırfet-i mezbûremün Ahi-Baba tâ‘bir olınurdebbağbaşısı ...”43

“...tiftik..râyici üzerine iştirâ olu nup cümlesi iplik işle-yenler celb ve pa zar yerinde Şeyhi ma’rifetiyle iplik işle-yenler mübâya‘a eyle yüb...”44

“Kasımpaşada vâki‘... debbağhâ ne lerde kâin debbağ es-nafının Ahi-Ba ba’ları Ahmed...”45

Ancak belgelerde bahsi geçen bu es naf âmirleriningörevleri birlikler üstü bir nitelik taşımı yordu. Zirâbunlar yalnızca mensubu olduk ları esnaf birliğininâmirle riydi.

Fakat bir de Ahi Evren Vakfı tarafından Ahi teşkilatıtemsilcisi olarak atanan Ahi Şeyh, Ahi-Baba denilenan cak yalnızca bir esnaf birliğinin değil belirli bir me-kânda teşkilâtlanmış tüm esnaf birlik le rinin üstündeve tüm bu meslek birliklerini temsilen yer alan, esnafâmirlerinin de üstünde bir âmir vardı. İstanbul böl-gesine Ahi Evren Vakfı tarafından atanan Ahi Teşki-latı temsilcileri halifeleri olan bu Ahi Şeyh ve AhiBaba’ların kimler olduğunu incelememiz gerekmek-tedir.

İstanbul Esnaf birlikleri yöneticileri Şeyh ve Ahi Ba-ba’lar ile ilgili tespitlerimizle konuya girmekte faydavardır. 1.İstanbul’daki Ahi-Baba’lar aynı zamanda debbağesnaf birliklerin de bir üst yöneticisi idiler.

2.Debbağ esnaf birliklerinin yöneticileri kethüdalardı.Ancak Debbağ kethüdalarının üstünde bir de Ahi-Ba-baları vardı.

3. Debbağ esnafı Ahi-Babalarının aynı zamanda AhiEvran Vakfı’nın İstanbul temsilcileri olduklarını söy-leyebiliriz. Bunlar hem Ahi teşkilatı temsilcisi idilerve hem de Debbağların üst denetici-yöneticisi Ahi Ba-baları idiler.

Böyle bir birlikler üstü temsilci-amir’in olması ve bukişinin Ahi şeyhleri arasından seçilebileceğinin be-lirlenmiş olması, Ahi teşkilâtının kurucusu Ahi Ev-ren’in teşkilâtlanma modeline uygun olarakİstanbul’da da esnafın bir üst teşkilâtlanmaya gitti-ğini göstermektedir.

Bu üst teşkilâtın Ahi Teşkilatı olduğunu ve merkezi-nin Ahi Evren tarfından Kırşehir’de kurulan AhiEvren Zaviyesi olduğu yukarıda belge ve ayrıntılarıylaizah edilmiştir.

Ahi teşkilâtının kurucusu olan Ahi Evren’e ait AhiEvren Zaviyesi’nin önceki devirlerden beri Osmanlısonuna kadar kesintisiz olarak esnaf teşkilâtı üze-rinde nüfû zûnun olduğuna ve bu nüfuzûn da Os-manlı devletince onaylanarak hukukî bir hak olarakda mevcudiyetine dair elde mevcut bilgi ve belgelervardır. Bu bilgi ve belgelere göre Ahi Evren Zâviyesi evlâtlıkvakıf statüsünde tesis edil mişti. Bu yüzden şeyhlikmakamı Ahi Evren ailesi içinde babadan oğula intikalediyor, şeyh kadı tarafından merkezî oto riteye arz edi-

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 101

43 Galata kadısına 26.XII.1754-4.I.1755 tarihli hüküm; BOA., İstanbul Ahkam Defterleri (Bundan sonra İAD.), nr.3, s.335, h.1229’dan naklen, KALA (1997-1), ss.85-86; Benzer hükümler için ayrıca bkz. “Ahibaba” maddesi, KALA (1997-1), s.367.; KALA(1998-1), s.393.

44 Ankara v.s. mütesellim, kuzât ve nüvvâbına hüküm; BOA; Cevdet-İktisad nr. 694. Onsekizinci yüzyılda benzer hükümler için ayrıca bkz. “Şeyh” maddesi,KALA (1997-1), s. 385.

45 İstanbul kadısına 27.2.1215 /2.V.1800 tarihli ferman; İKS., nr. 76, vr. 44.

Page 103: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

liyor, devlet de berât vererek şeyhi tasdik ediyordu46

Bu berâtların muhtevasına göre Ahi Ev ren Zâviyesişeyhleri önceki devirlerden beri bütün esnafın vedebbağ esnafının şeyhleriydi.

Bu nedenle esnafın idarî görevlileri olan duâcı, ahi-baba, kethüdâ, ve yiğit başıları tâyin etmek, meslekteyeti şenlere usta ve kalfa (hâlife) icâzeti vermek hak-kına sahiptiler.

Bu hizmetleri nedeniyle ve Ahi Evren zâ viyesi’nin tâ-miri ve zâviyeyi ziyârete gelen le rin ağırlanmasına sarfedilmek üzere bütün esnaf evvelden beri zâviyeye biraidat vermek teydi.

“Medine-i Kırşehride medfûn merhûm Ahi Evran zâvi-yesinin evlâdiyyet meş rûtiyyet üzere bâ-berât-ı askerî zâ-vi ye dârı olan ... Şeyh Hâfız Mehmed ... dî vân-ıhümâyunûma arzuhâl edüb öte den beri zâ viye-i mezbû-reye muta sar rıf olan âbâ vü ecdâd memâlik-i mahrû semdevâkî‘ elh-i sanâyi‘ ve debbağ hırfetinin şeyhleri olup gerekdu‘acı ve Ahi Baba ve gerek kethûda ve yiğitbaşı nasb veusta ve halifeliklerin icâze inâ beti husûsu eben an-ceddinma‘rifetle riyle rü’yet oluna geldi ğinden nâşi ber-mu‘tad-ı kadîm müteveccih olan âidât her ne ise zâ viye-i mezkû-renin lede’l-iktizâ ta‘mir termîmine ve âyende vürevendenin it’âm-ı ta‘amlarına harc u sarf oluna gelmi-şiken...”47

Bu bilgiler Osmanlı esnaf teşkilâtının birlikler üstübir teşkilâtlanmaya gittiğini gös ter mekte dir.

Esnaf birliklerinin yoğunlaştığı önemli bir merkezolan İstanbul’da ise, esnaflar arası bir üst teşkilâtlan-maya dâir Ahi-Baba ve Ahi Şeyhlerin olduğu görül-mektedir. Bunlan meslek birliklerinin üst temsilcisioldukları gibi, Ahi Teşkilatının da İstanbul’daki tem-silcileri idiler.

İstanbul esnafının da uyguladığı farklı bir üst teşki-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E102

lâtlanma türü daha vardı. O da, farklı mekânda teşki-lâtlanan fakat aynı nitelikteki mal veya hizmetleriüreten birden fazla sayıdaki esnaf birliğinin kendile-rine bir üst temsilci-amir tayin etmeleri şeklindeydi.Meselâ, İstanbul’un dört ayrı kadılığında ayrı ayrı bir-likleri olan ve sandal kumaşı üreten sandalcı esnafı,kendi aralarında bir üst temsilci-amir seçmişlerdi.

“... âsitâne-i âliye ve bilâd-ı selâsede vaki‘ bilcümle san-dalcı esnafının ba-berât kethüdâları es-Seyyid hâfız Meh-med Emin ibn es-Seyyid Mustafa ve Medine-iÜsküdar’da merhum Sultan Selim hân tâbe serâh vakf-ışerîfinde merbut sandalcı esnafının kethüdâları es-SeyyidMehmed Salih İbn el-Hac Mus tafa...”48

Fakat bu tür bir üst teşkilâtlanma, tüm esnaf birlikle-rine şamil olma yıp yal nızca farklı mekânda fakat be-lirli bir bölge içinde (İstanbul gibi) aynı nitelikte malveya hizmet üreten esnaf birlikleri için varoldu -ğundan, diğer bölgelerle üst teşki lâtlanma iliş kisi ol-mayan sınırlı bir üst teşkilâtlanma şek liydi.

Yine üst teşkilâtlanma açısından İs tanbul ve Mani-sa’da debbağ, kun du racı, sarraç ve cullah esnafınınAhi-baba’ları olması nede niyle49 bu Ahi-baba’nın AhiEvren zaviyesi’nden icâzet aldığı kabul edilebilir.Ancak bu tür icâ zet alındığını gösteren herhângi birarşiv belge sine henüz tesâ düf edemedik.

Ancak 1230/1814 tarihinde tecdiden ya zıldığı belir-tilen bir fütüvvet nâmede50 şehre gelen hammaddeninesnafa nasıl dağıtılması gerektiği, çırakların nasıl ye -tiştirilip usta olaca ğına ve esnafla ilişkili düzenlemeve yasakla malara dair Ahi Ev ren tarafından ko -nulduğu ve uyulması gerektiği belirtilen, kâide ve ni-zâmlar sa yıl mak tadır ki, tetkik ettiğimiz resmi arşivbelge le rinde yer alan esnaf nizâmlarında da bu tür kâ -ide ve nizâmlar yer almaktaydı.

Bu hususlar bizi, Ahi teşkilâtıyla es naf birlikleri ara-

46 ŞAHİN (1986), s.161.; TAESCHNER(1956), Saya 3, ss.93 vd.; FAROQHİ(1975), s.206 vd.; FAROQHİ(1984), s.156 vd.47 BOA., Cevdet İktisat, nr. 1922, 9 Cumade’l-ûlâ 1197/ 12.4.1782 târihli belgeden ve aynı mahiyette BOA. Cevdet İktisad nr. 1750, 2 Cumâde’l-âhır 1258/

11.7.1842 tarihli belgeden naklen ŞAHİN(1986), s.168-169.48 İstanbul kadısına 1 Şaban 1228/30. 08.1813 tarihli ferman, İKS., nr. 135, vr. 3.49 İKS., nr. 76, vr. 45.; ERGİN(1922), Cilt 1, s.537 vd.; ULUÇAY(1942), ss. 70-71. ; FAROQHİ(1984), s.156.50 ECER(1988), Sayı 53, ss.171-182.

Page 104: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

sında, esnaf kâide ve nizâmlarının belirlenmesindedoğru dan bir ilişkinin olduğunu bu ilişkinin AhiEvran tekkesi tarafından birlik ler üstü bir üst teşkilâtolarak da devam ettirildi ğini, devletin de zikredilentek kenin Ahi Şeyhle riyle esnaf birlikleri arasındakiilişkiyi desteklediğini or taya koymaktadır.Diğer yandan, Osmanlı devletinin ilk de vir lerden iti-baren Osmanlı sonuna kadar devam ettiğini bildiği-miz Ahi Teşkilatı çatısı altında esnaflar arası üstteş kilâtlanmaya dair İstanbul ve civar bölgelere ait yu-karıda atıfta bulunduğumuz bilgi ve belgeler varsa da,bu ilişkinin yaygın ve etkili olarak İmpa ra torluğundiğer bölgelerinde de câri olduğu anlaşılmaktadır.

2.3.Ahi Kümelenme Modeline Uygunluk Açısından: İstanbul’daki Debbağ Meslek Bikliklerinin Yöneticisi Ahibaba, Kethüda veYiğitbaşılar, Görevleri, İlgili Arşiv Belgeleri

2.3.1. İstanbul Debbağ Meslek Birliği Yöneticilerinin (Ahi Baba, Kethüda, Yiğitbaşı) Görevleri

Arşiv belgelerinde İstanbul Debbağ Meslek Birlikleriyöneticilerinin görevlerinin neler olduğunu ayrıntılıolarak tespit edebilmekteyiz. Aşağıdaki belgelerde yeralan bu görevleri şöyle sıralayabiliriz;

Esnaf birliğini temsil ederler. Bu temsil meslekî vehukukî alanları kapsar.

Deri temin edilecek selhanelerden, esnaf birliği his-sesine düşen derilerin tedarik edilmesini yönetirler.Derilerin debbağlara tevzi ve taksimini yaparlar.

Her debbağ dükkanının deri tevziinden alacaklarıhisseleri belirlerler. Kalfalık ustalık terfilerini yapar-lar.

Esnaf birliği nizamının uygulanmasını denetlerler.Uymayanları uyarır, meslekten men edebilir, gerekligörürse kadılığa/mahkemeye konuyu intikal ettirirler.

İstanbul Debbağ Meslek Birliği Yöneticileri(Ahi Baba, Kethüda, Yiğitbaşı) ile İlgili Arşiv Belgeleri

1.BELGE

İstanbul Kadısının 25 Zi’l-hicce sene 1138 [24 Ağus-tos 1726] tarihli maruzu51

“Ma‘rûz-ı dâ‘î-i devletleridür ki: Mahmiyye-i İstanbul hısnı ebvâbından Yedikulle ka-pusı hâricinde vâkı‘ debbâğ tâifesinün ahibabaları olan

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 103

Deri kitap cildi

51 Naklen, KALA(2003).

Page 105: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

İmâm el-Hâcc Mûsâ ve kethudâları İsmâ‘îl kendi hâl-lerinde olmayup kadîmden ilâ hâze’l-ân fusûl-ierba‘ada virilen narh-ı cârînün adem-i itâ‘ati ve tebdîlve tağyîri ve celebkeşân tâifesinün zararları vesâir tez-vîrât ve fesâdları içün dâru’n-nedve olan menzille-rinde dâimâ akd-i meclis-i şerr idüp tezvîrât ve fesâdüzrelerdür diyü teşekkî olındukda mezbûrân İmâm el-Hâcc Mûsâ ve İsmâ‘îl dahi kendi rızâlarıyla kasr-ı yeditmeleriyle tâife-i mezbûrenün ihtiyârlarından olupmuhtârı ve mu‘temedi olan Yeniusta oğlı el-Hâcc Ab-

dullâh bin Mustafâ ahibaba ve es-Seyyid Ahmed binAlî kethudâ canib-i şer‘den nasb u ta‘yîn olındığıhuzûr-ı âlîlerine i‘lâm olındı emr ü fermân hazret-iveliyyü’lemründür. Fî 25 Zi’l-hicce sene [1]138 [24Ağustos 1726]”

2.BELGE

İstanbul Kadısının Fî 25 Zi’l-hicce sene [1]138/ 24Ağustos 1726 tarihli maruzu52..

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E104

“Ma‘rûz-ı dâ‘î-i devletleridür ki: Mahmiyye-i İstanbulhısnı ebvâbından Yedikulle kapusı hâricinde olandebbâğ tâifesinün mukaddemâ ahibabaları İmâm el-Hâcc Mûsâ bin el-Hâcc Mehmed ve kethudâlarıİsmâ‘îl bin İbrâhîm meclis-i şer‘-i şerîfde kassâbân-ıganem kethudâları Mehmed Ağa bin Hüseyin ve çâr-yekciler kethudâsı el-Hâcc Alî ustalarından MahmûdAğa bin Hüseyin ve el-Hâcc Halîl bin Bektâş ve dîğerel-Hâcc Alî bin Mahmûd ve Osmân bin Abdullâh bi’l-fi‘l kasâbbaşı olan Osmân Ağa hâzır iken mezbûrûnkassâb tâifesi sizün menzillerinüz dâru’n-nedve olupiçlerinde tezvîrât ve fesâd üzre olan eşhâs tecemmu‘ve bey‘ eylediğimüz koyun ve keçi ve kuzı derilerinünbahâlarını noksân virmek üzre ve narh-ı cârînünadem-i itâ‘ati ve tebdîl ve tağyîri ve bizüm ve celeb-keşân tâifesinün zararları vesâir tezvîrât ve fesâd içünakd-i meclis-i şerr idüp envâ‘-ı habâset ve tezvîrâtiçün müşâvere ve ibâdullâhı ızrâr idersinüz diyü biz-den teşekkî eylediler husûs-ı mezbûr nefsü’l-emr ol-dığı müte‘ayyin oldukdan sonra ba‘de’l-yevmmenzilimüzde bu makúle müfsid ve müzevvir eşhâsıcem‘ itmeyüp ve kendimüz dahi bi’nnefs debbâğlarumûrına karışmamağa ta‘ahhüd eyledük eger menzi-limüzde bu makúle müfsid ve müzevvir eşhâsı cem‘itmeyüp ve kendimüz bi’n-nefs debbâğlar umûrınakarışırsak talâk-ı selâse üzerimüze olsun diyü şart veta‘lîk itdükleri tescîl-i şer‘î olındı el-emrü limen le-hü’lemr”

3.BELGE

İstanbul-Yedikule, Galata-Kasımpaşa ve Üsküdar’dabulunan debbağ esnâfına dair İstanbul, Galata ve Üs-küdar kadılarına evâhir-i Muharrem 1140 [8-17Eylül 1727] tarihli hüküm53.

“İstanbul ve Galata ve Üsküdar k�dîlarına hüküm ki:Yedikulle ve Üsküdar ve Kasım Paşa vesâir tevâbiidebbâğları … debbâğlarun Ahi Baba ve kethudâlarıbi’l-cümle sâir müsinn-ü ihtiyar ustaları…”

Deri ayakkabı

52 OTD/İK/24/40A/2’den naklen, KALA(2003).53 OTD/AŞ/112/384/1’den naklen, KALA(2003).

Page 106: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

4.BELGE

Yedikule’de debbağ tâifesine dair İstanbul kadısınaevâhir-i C 1143 [1-9 Ocak 1731 ] tarihli hüküm54.

“… mahmiye-i İstanbul’da Yedikulle hâricinde vâkidebbâğhâne ustalarınun Ahî babaları Mûsâ Efendiibn-i el-Hâcc Mehmed ve kethudâları el-Hâcc Mus-tafâ bin Yûsuf ve yiğitbaşıları İsmâîl Çelebi bin el-Hâcc İbrâhîm ve ihtiyârlarından el-Hâcc Mûsâ binHüseyin ve el-Hâcc Abdullâh bin Mustafâ vesâiri ”

5.BELGE

AH/3/335/1229, Kasımpaşa’daki debbağ esnafı veHassa debbağlara dair Galata kadısına evâsıt-ı Ra sene[1]168 [26 Aralık1754 -4 Ocak1755] tarihlihüküm55.

“Galata kadîsına hüküm ki:Ehl-i hırefe tâbi on bir nefer ber vech-i maktû sâhib-i esâmî debbâğîn-i hâssa ve serrâc şâkirdleri zümre-sinden dahi on üç nefer debbâğîn Kasım Paşa’da vâkidebbâğhânede olmalarıyla kadîmü’l-eyyâmdan bu ânagelince hırfet-i mezbûrenün ahibaba tâbîr olınur deb-bâğbaşısı ve kethudâ ve yiğitbaşısı debbâğ-ı hâssadanolan on bir neferden kadîmî tarîkları üzre olınagelüpve debbâğîn içün mahsûs olup Kasım Paşa’da zebh olı-nan derilerün tevzî’u-taksîmi ve kadîmî nizâmlarıüzre vâki’ olan umûrlarınun kezâlik ru’yeti debbâğba-şıları ve kethudâ ve yiğitbaşıları marifetiyle görilege-lüp serrâc şâkirdleri zümresinden vesâir debbâğlardanbir vechile dahl îcâb itmez iken hâlâ serrâc şâkirdlerizümresinde[n] yalnız(?) bölüği neferâtınun bölükba-şısı olan Eğri Hâcî Alî ve neferâtından Mâldelisi ustaHüseyin ve Kaygusuzoğlı usta Mehmed vesâir nefe-râtları dahi birbirleriyle yekdil ü yekcihet olmalarıyladebbâğbaşılarına ve kethudâ ve yiğitbaşılarına adem-i itâatlerinden nâşî umûrlarına fuzûlî müdâhale vedebbâğîn içün iştirâ olınan derilerün tevzî u taksî-minde nizâm-ı kadîmlerine muğayir vaz[u] hareketve herbâr keşmekeşden hâlî olmayup hırfet-i merkú-

menün ihtilâline bâis oldukların debbâğbaşı ve ket-hudâ ve yiğitbaşıları neferâtıyla arz-ı hâl ve teşekkîitmeleriyle kadîmü’l-eyyâmdan berü debbağhâne-imezkûrede olan bi’l-cümle debbâğ tâifesinün debbâğ-başıları ve kethudâ ve yiğitbaşıları hırfet-i mezbûre

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 105

Kalaycı ustası

54 OTD/AŞ/129/339/2’den naklen, KALA(2003).55 Naklen, KALA(1997-1), ss.85-86.

Page 107: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

tâbi debbâğîn-i hâssadan tarîkları üzre olageldüğinebinâen fîmâ bad serrâc şâkirdleri bölüği neferâtınunbölükbaşısı olan mezbûr Hâcî Alî ve Mâldelisi ustaHüseyin Kaygusuzoğlı usta Mehmed vesâirleri ka-dîmleri nizâmlarına muhâlif debbâğbaşılarınun vekethudâ ve yiğitbaşılarınun gerek deri tevzî u taksî-mine ve gerek sâir umûrlarına karışmayup kadîmî ni-zâmlarına muğayir müdâhale ve muârazadan men udef olınmak bâbında Enderûn-ı hâssa hazînedârba-şısı el-Hâcc Hasan emr-i şerîf virilmek recâsına arzve vech-i meşrûh üzre amel olınmak bâbında karın-daşım hudâvendigâr-ı sâbık merhûm ve mağfûrun lehSultân Mahmûd Hân tâbe serâhu zamânında emr-işerîf virildüğin bildürüp tecdîdin recâ eyledikleri ecil-den hilâfına emr-i şerîf sâdır olmamış ise vech-i meş-rûh üzre amel olına diyü emr-i şerîf yazılmışdur. Fîevâsıt-ı Ra sene [1]168 [26 Aralık1754 -4Ocak1755]”

6. BELGE

İstanbul’da Yedikule haricindeki debbağ esnafı ile ke-çeci esnafının yapağı alım satım ve tahsis nizamınave bu nizama muhalefetin önlenmesine dair hükmünyenilenmesi için debbağesnafının arzuhali üzere İs-tanbul kadısına hüküm56.

“İstanbul kadîsına hüküm ki:Mahmiyye-i İstanbul’da Yedikulle hâricinde vâki’debbâğlar tâifesi arz-ı hâl idüp bunlar kadîmden berükassâblardan iştirâ eyledükleri yapağıdan ezmânta’bîr olınur yapağıyı semen-i misilleriyle keçeci tâi-fesine ve yumuşak ta’bîr olınur yapağıyı çukacı bâzer-gânı olan yehûdîlere bey’ idegelmişler iken hâlâkeçeci tâifesi bi’l-cümle yapağıyı noksân bahâ ile biziştirâ iderüz diyü bunları rencîde ve remîde üzre ol-malarıyla bundan akdem istidâ-yı inâyet ve mah-miyye-i İstanbul’da Yedikulle hâricinde vâkidebbâğhâne ustalarınun ahibabaları Mûsâ Efendi binel-Hâcc Mehemmed ve kethudâları el-Hâcc Mustafâbin Yusûf ve yiğitbaşıları İsmâ’îl Çelebi bin Hâcî İb-râhîm ve ihtiyârlarından el-Hâcc Mûsâ bin Hüseyin

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E106

ve Hâcî Abdullâh bin Mustafâ vesâirleri meclis-işer’de keçeci tâifesinden Abdullâh bin Allâhvirdi vekethudâları Mehemmed Odabaşı bin Ömer ve ihti-yârlarından el-Hâcc Ahmed ibn-i el-Hâcc Ömer veAbdullâh Odabaşı bin el-Hâcc Mehemmed ve yiğit-başıları Ahmed bin Mehmed vesâirleri mahzarlarındabundan akdem keçeci tâifesi debbâğlarun kassâblar-dan iştirâ ve dibâğat eyledükleri enva’ından koyunderilerinün yünleri ve yapağıları bi’l-cümle keçecileremahsûs metâ’ olmağla yedlerinde olan senedleri mû-cebince âhara bey olınmayup semen-i misilleriylecümlesini kendüler iştirâ itmek üzre iddi’â eyledük-lerinde debbâğlar dahi cevâblarında kadîmden ezmânta’bîr olınur yapağıları semen-i misilleriyle keçecilerbey’ idegelüp ve yumuşak ta’bîr olınan yapağıları çu-kacı bâzergânı olan yehûdîlere bey’ idegelmişizdürdiyü beynlerinde ba’de’l-münâza’a zikr olınan iki nev’yapağınun cümlesini dahi tüccâr-ı sâirenün şirâyatâlib oldukları semen-i misilleriyle keçeciler tâifesinebeya taahhüd idüp lâkin tüccâr tâifesi debbâğlarunmüctemi’ olan yünlerini ve yapağılarını râyic olınduğıüzre peşîn akçe ile şirâya tâlibler iken keçeciler tâifesiemti’a-i mezbûre mücerred bize mahsûsdur âhardankimesne iştirâ idemez alâ mehlin(?) biz istediğimüzvakitde iştirâ iderüz diyü peşîn akçe ile semen-i mi-silleriyle iştirâdan imtinâ’ idüp nisbeten iştirâ ile kıy-metlerine edâya kadir olduğımız vaktde edâ iderüzdiyü debbâğlarun derilerinün sıkleti vaktinde me-ta’larınun bey’ olınmasınun te’hîrine bâis olurlar isezikr olınan yünlerün ve yapağılarun cümlesini şirâyatâlib olan sâir tüccâr tâifesine semen-i misilleriylebey’ itmeleriyçün keçeci tâifesi debbâğlara mâni’ ol-mamak üzre icma’ u ittifâk ve ahd [ü] mîsâk eyledük-lerin sâbıka İstanbul kadîsınun Bâb nâibi i’lâm vei’lâmı mûcebince amel olınmak bâbında ammim Sul-tân Ahmed Hân zamânında virilen emr-i şerîf mûce-bince bin yüz kırk üç senesi Cemâziye’l-âhir’inde emrmerhûm ve mağfûrun leh karındaşım hudâvendigâr-ı sâbık Sultân Mahmûd Hân tâbe serâhu zamânındadahi emr-i şerîf virildüğin bildürüp tecdîdin recâ it-meğin hilâfına emr virildiği yoğise vech-i meşrûhüzre amel olınmak içün yazılmışdur. Fî evâil-i C sene1168 [ 15-24 Mart 1755 ]”

56 BOA, Ahkam defteri nr.3, s. 360, sıra 1297’den naklen, KALA(1997-1), ss.104-105

Page 108: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

7.BELGE

OTD/AH/3/360/1298 Yedikule haricinde debbağ es-nafının celeb esnafından deri satın alma nizamına vebu nizama muhalefetin önlenmesine dair hükmün ye-nilenmesi için debbağ esnafının arzuhali üzere İstan-bul kadısına hüküm57.

“İstanbul kadîsına hüküm ki:Yedikulle hâricinde vâki’ debbâğ esnâfı fukarâsıSüdde-i sa’âdet’üme arz-ı hâl idüp bunlar san’atlarıylahâsıl eyledükler[i] meta’larından umûr-ı seferiyyeiçün Cebehâne ve Tersâne-i âmire’me iktizâ idenleribahâlarıyla viregelüp san’atlarına vesîle olan derilericeleb tâifesinden nizâm-ı kadîm üzre alageldükleribahâ ile almağa râzîlar olup hilâf-ı nizâm-ı kadîm iz-diyâd-ı bahâ teklîfi ile rencîde olınmaları îcâb itme-yüp ve celeb tâifesinün zebh olınan hayvânlarındanzuhûr iden derilerinün envâ’ına vaktine göre kıymettakdîr ile yedlerine evâmir-i aliyye virilüp ve husûsanbundan akdem bâ fermân-ı âlî ma’rifet-i şer’le san’at-larından hâsıl olan emti’alarına sınıfı(?) ile evveldenfürûht eyledüklerinden noksân kıymet takdîr olın-muş iken celeb tâifesi hilâf-ı nizâm-ı kadîm izdiyâd-ıbahâ ile virirüz diyü nizâ’ ve ol vechile te’addî veta’cîzden hâlî olmayup muğayir-i emr-i âlî ve narh-ıcârî gadr sadedinde oldukların bildürüp hilâf-ı emr-iâlî ve muğayir-i nizâm-ı kadîm vech-i meşrûh üzreolan te’addîleri men’ u def’ olınmak bâbında hükm-ihümâyûnum recâ eyledükleri ecilden sâdır olan fer-mân-ı âlîye imtisâlen debbâğ ustalarınun yedlerindeolan hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn ile mu’anvenbir kıt’a emr-i âlîşân vesâir evâmir-i aliyyeye nazarolındukda kassâb tâifesinün her fasılda zebh eyledük-leri cülûd-ı hayvânâtdan su sığırı derisi yüz yiğirmi-şer akçeye ve öküz derisi yüz onar ve inek derisiseksener ve dana derisini kırkar ve keçi derisini yi-ğirmişer ve yapağısı yolınmaduk koyun derisi aybsuzkırkım zamânına değin onar ve kuzı derisi üçer ak-çeye ve rûz-ı hızırda koyun kırkıldukta zebh olınanderisi mayısda üçer ve haziranda beşer ve temmûsdaaltışar ve ağustosda sekizer ve eylülde onar akçeye vekoyunların yapağısı uz[a]nup kırkılmadın [ve] yolın-

madın zebh olındukda bıçağa pârelenmeyüp sâlîm ol-dukda içinden alâların hufyeten âhara bey eyleme-mek üzre rûz-ı kasımda on iki akçeye ve iki kırkımtabîr olınur vaktlerde zebh olındukda tule tabîr olınurher ne zamân derisi gelür ise altışar akçeye”

İ S TA N B U L ’ DA D E R İ C İ L İ K L E İ L G İ L İ E S N A F S A N AY İ B İ R L İ K L E R İ N İ N K Ü M E L E N M E M O D E L İ 107

57 Naklen, KALA(1997-1), s.105 .

Terkedilen Kazlıçeşme

Page 109: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

8.BELGE

AH/5/323/962 Galata kadısına, Şaban ayı başlarısene 1174/ 8 - 17 Mart 1761 tarihli hüküm58.

“Galata kâdîsına [hüküm] ki: Galata kazâsı muzâfâ-tından Kasım Paşa’da vâki debbâğ ustaları Südde-isa’âdet’üme gelüp kadîmden berü gerek yirli ve gerektaşradan gelen inek ve öküz gönleri ve yağ tulumla-rını akçeleriyle iştirâ ve kârhânelerinde dibâğat idüpSerrâchâne ve tâcir ve mîrî saka [ve] meşakkcı ve di-kici tâifelerine bey birle kefâlet kılınup Yedikulle deb-bâğları tarafından kat’â dahl ü ta’arruz olınagelmişdeğil iken Yedikulle debbâğları mücerred tama-ı hâm-larından nâşî (…) Kasım Paşa debbâğlarınun kethu-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E108

dâları Ahmed Çelebi ve müsinn ü ihtiyâr ustalarındanel-Hâcc İbrâhîm ve Ahibaba’ları Abdurrahmân Ağave Mehmed ve Ahmed ve Osmân ve Alî ve Sâlih nâmkimesneler talebleriyle husûs-ı mezbûrun sıhhati ehl-i vukûfdan sikat-ı muvahhidînden istifsâr ve istihbârolındukda tâife-i merkûme kadîmden berü gerek yirlive gerek taşradan gelen inek ve öküz gönleri ve yağtulumlarını akçeleriyle iştirâ ve kârhânelerinde dibâ-ğat birle taraf-ı mîrîye vesâir ibâdullâha bey idüp birvechile zarûret ve muzâyaka çekdürmeyüp ve vâki’olan umûr ve nizâmlarını beynlerinde kendilerigörüp Yedikulle debbâğları tarafından bunlarun umûrve nizâmlarına katâ dahl ü taarruz olınagelmiş değiliken …evâil-i Ş sene [1]174/ 8 - 17 Mart 1761”

58 Naklen, KALA(1997-1), ss.293-294.

Page 110: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından
Page 111: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu bölümde İstanbul’daki debbağ meslek birlikleri,Hassa debbağlar, üye adetleri, dükkan adetleri,gedikdükkan adetleri, üretim bölgeleri,sanayi siteleri veinşa eden vakıflar konularını ele alacağız.

3.1.Meslek Birliklerinin Oluşması

3.1.1.Genel Özellikler

a.Esnafın Özerkliğiİşkollarının alt birimlerinde teşkilatlanan esnaf bir-liklerinden herbirinin, birlik içi ilişkilerini ve üre-timle ilgili kaidelerini belirleyen en önemli unsurbirliğin kendisi idi. Bu kaidelerin öncelikle genelhukuk ve zabıta kurallarına uygun olması gereki-yordu. Birliğin üretimle ilgili faaliyetleri, ilgili örf veadetler ile o birliği oluşturan çalışanların ortaklaşaoluşturduklar kural ve nizamlar ise birlik içi veüretimle ilgili kaideleri belirleyen en önemli un-surlardı. Esnaf teşkilâtının, esnaf birliklerinin butür yapılanmasında, özellikle de esnafla ilgili örfve adetlerin oluşmasında, Ahi teşkilâtının temsil-cileri olan Ahi Baba, Ahi Şeyh’lerin oynadıklarıkurucu rolün payı büyüktür.1

Esnaf birliklerine, üretim ve çalışmahayatlarının organizasyonuyla ilgilikaide ve kuralları belirlemede tanı-nan böylesine geniş bir özerkliğin sı-nırları vardı.

Esnaf otonomisiyle belirlenen bu kaide, kural ve uy-gulamaların, genel hukuk ve zabıta kuralllarına tersdüşmemesi, esnaf birlikleri arasında ve diğer mal ve

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E110

hizmet üreten kesimler ve organizasyonlar arasındakiilişkileri bozucu değil tamamlayıcı yönde olması ge-rekliydi.

Oldukça genel hatlarıyla çizdiğimiz bu sınırlar, esasenesnaf birliklerini aştıklarından, zorunlu olarak dev-letin, tüm ekonomiye şâmil mal ve hizmet üretim vetüketiminde uygulanacak genel kâide ve kuralları be-lirlemiş olmasını gerektiriyordu2.

Bu husus bizi bu genel kâide ve kuralların neler ola-bileceği sorusuna verilecek cevapların da, Osmanlıla-rın mal ve hizmet üreten kesimlere tanıdıklarıözerklik ve bu özerkliğin devletçe sınırlarının belir-lenmesi olduğu sonucuna ulaştırıyor.

Esnaf özerkliğine başta devletin yer aldığı dış unsur-larca doğrudan yapılan en az müdahale, üretim ve is-tihdamla ilgili zümre içi ilişkilerin kaide vekuralların belirlenmesiyle oluşan çalışınların vas-fına dayalı hiyararşisine yapılmaktaydı.

Bu tür müdahaleler ise genellikle ilgili örfve adetlere uygulanan kaide ve kurallarave genel hukuka uymayan esnafın yineesnaf tarafından kadılığa ya da doğrudanDivan’a şikâyet edilmeleri sonucunda do-

ğuyordu.3

Özerkliğe en çok müdahale ise; esnaf bir-liklerinin hammaddeyi temini, hammaddeyi

mamul hale getirirken uygulayacağı üretim tekniklerive üretimin kalitesi ile, mamul hale gelen malın satışaşamalarında ortaya çıkıyordu. Bir mal veya hizmetinüretiminden tüketimine kadar hemen her aşamada

1 Esnaf teşkilâtının bu tür yapılanmasında, özellikle de esnafla ilgili örf ve adetlerin oluşmasında, Ahi teşkilâtının esnaf teşkilâtına tesirinin payı büyüktür.KALA(1990), ss.8-10. Ayrıca bkz; GENÇ(1986), ss.116-117.; GERBER(1988), s.43 vd.; BAER(1970), s.33 vd.

2 Esnafla ilgili bu tür genel kaide ve kuralların önemli bir kısmı, ihtisap kanunları ve bazı genel kanunnâmeler içinde yer almaktaydı. İhtisap kanunlarıiçin bkz., BARKAN(1942-3a), ss. 1-15; Aynı yazar(1942-3b), ss. 16-41.; Aynı yazar (1942-3c), ss.168-177. Genel kanunnâmeler için ise bkz.AKGÜN-DÜZ(1990-1996); ANHEGGER- İNALCIK(1956).

3 GKS., nr. 191, s. 343, evâhir M. 1057/ 6-16.II.1647; DALSAR(1960), s.115 vd., GENÇ(1986), s.118.

M E S L E K B İ R L İ K L E R İ N İ N O LU Ş M AS I ve VA K I F S İ ST E M İ : İ STA N B U L D E B B AĞ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ ve İ LG İ L İ VA K I F L A R

Page 112: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ortaya çıkan bu müdahalelerde, en çok söz edilen vebelgelerde çok sık yer alan husus ise narh, narhın be-lirlenmesi ve narha uyulması konularıydı.

Esnafa en çok müdahalenin yapıldığ narh ile ilgili ko-nuları esnaf özerkliğine müdahale edilmesi açısındanyaklaşarak ele aldığımızda, bu alanda bile esnaf özerk-liği boyutlarının esnekliği olmayan kesin sınırlarlabelirlenmiş olmadığı, hatta olan sınırlamaların dazaman içinde esnaf özerkliği lehine genişleme temâ-yülünde bulunduğunu söyleyebiliriz.

Narh ile ilgili olarak esnafa tanınan özerkliğin sınır-ları Osmalıların ilk devirlerinden itibaren çizilmişti.Bu konuda elimizde Fatih devrinden başlayarakgerek genel kanunnâmelerde ve gerek ihtisap ka-nunlarında vâzedilmiş birçok kanun vardır.4 Bunlararasında yer alan 1087/1676 tarihli bir kanunna-mede; ehl-i dükkan olarak geçen esnafın, haddindenfazla fiyatla satış yapıp müşteriye zarar vermesininkamuya verilen bir zarar olduğu, bu zararın kaldırıl-mas için narh verilmesi ve narh işinden sorumluolanlar anlatılmaktaydı.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 111

4 Bunlardan bazılar için bkz. ANHEGGER-İNALCIK(1956), ss. 3, 4, 16, 24, 67, 82, 83, 84.; BARKAN(1942-3abc); ÖZDEĞER(1987), ss.165-172.; 976/1568tarihli Kanunnâme , İ.Ü. Kütüphanesi, no.1807, ss. 72-78.; KÜTÜKOĞLU(1983), YÜCEL(1982).

Deri kurutma işlemi

Page 113: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

“...ehl-i dükkân bâyilerinde hadden tecâvüz idüb müşte-rilere zarar isâbet eylerse def’i zarar içün taraf-i sultânî-den tâyin-i narh lâzım geldikde evvel müdebbir-i umur-ıcumhur olan vekil-i devlet bî garaz ehl-i vukufla meşveretidüb bâyilere ve müşterilere zarar olmamak şartıylaakvât-ı nâsa ve sîir mühimmâta ve akvât-ı bahâyime

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E112

tayin-i narh içün kadı efendiye yâhud meclise hitâbenfermân buyrulur anlar dahî fermân mucibince tayin-inarh idüb dâima icrâsıyla mukayyed olurlar narh tut-mayanları hallerine göre tayir iderler...”5

Kânunnâmede, narh tâyini ile kamuya verilen zarar ara-sında doğrudan bir ilişki kurulmuştur. Şayet esnaf,haddini aşkın fiyatla satış yaparak müşteriye zarar ve-rirse bu zararın önlenmesi için narhın yeniden tayinedilmesi öncelikle devletin vekili tarafından6 kadıveya meclis’e (Dîvân- Hûmâyun’a) ferman gönderi-lerek emredilirdi. Yeni narh hem o malı satan esnafahem de müşteriye zarar vermeyecek oranda olmalıydı.Bu hususlar esnafa, esnaf özerkliği lehine devamlıkullanılabileceği ipuçlarını da vermişti. Esnaf, ürettiğimal ve hizmetin maliyetindeki artışları ve diğer malve hizmet fiyatlarındaki artışları kendi mal ve hizmetfiyatına yansıtabilmesi için narhın da yükseltimesigerekiyordu.

Bunun için esnaf, narhın üstündeki fiyatlarla müşte-riye satış yaparak, narhı yaygın olarak ihlâl etmekte,iktisadi nedenlere dayanan bu mecburi narh ihlâliyledoğan narhın üstünde yüksek fiyatla satışlar, yukarı-daki kanunnâme metninde de belirtildiği gibi kamuyaverilen bir zarar olduğundan zararın def`i için hemesnaf hem de müşteri lehine narhın yeniden belirlen-mesi zarureti ortaya çıkmaktaydı.

Bu nedenle, zararın söz konusu olduğu mahallin ka-dısına ferman yazılmakta, kadı ve ehl-i vukuf danarhı yeniden tayin için toplanıp, hem maliyet fiyat-larında hem de diğer mal ve hizmet fiyatlarındakiartış göz önüne alarak sözkonusu mal ve hizmetin fi-yatını yükselterek narh belirlenmekteydi.7

Burada sözkonusu edilen narh ihlâlleri, spekülasyongayesiyle oluşturulan yüksek fiyatlardan kaynakla-nan narh ihlâlleri değil, esnafın ürettiği mal ve hiz-metin maliyetindeki ve diğer mal ve hizmetlerdekifiyat artışlarından kaynaklanan mecburi narh ihlâl-lerydi.

5 “Tevkii Abdurrahman Paşa Kânunnâmesi”, Milli Tetebbûlar Mecmuası, C.1, Say 3, s.505, Matbaa-i Amire 1331.6 Kanunda, narh işinden öncelikle sorumlu mercî olarak kaydedilen vekil-i devlet’ten kasıt sadrazamdı.(BARKAN(1942-3a), s.1).7 Narhın belirlenmesi usulleri hakkında geni izahat için bkz. KÜTÜKOĞLU(1983), ss.9-19.; SAHİLLİOĞLU(1967), Sayı 2, ss.54-56; Sayı 3, ss. 50-53.

Çeşme başında dinlenen esnaf aileleri

Page 114: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu tür narh ihlâllerinden dolay esnafın kad tarafın-dan uyarılması fakat narh ihlâllerinin sıklaşarak yay-gınlaşmaya devam etmesi nedeniyle yukarıda kanunmetninde belirtildiği gibi, def-i zarar içün, narhın yük-seltilmesine dair fermanın verildiğini gösteren veadeta kronolojik bir seyir izleyen ve yeni narh tayi-nine sebep olan bu aşamalara dair kadı sicillerindeilâm ve fermanlardan oluşan birçok vesika mevcut-tur.

Mesela, İstanbul’daki hamal esnafının semtlere olanuzaklığına göre narhlar daha önce belirlenmiş vefakat bir zaman sonra bazı hamallar narhın dört katfazlasına kadar ücret isteyerek câri narhı ihlâl etme-leri nedeniyle halkın zarardan korunması için kadıyayeniden hamal nahlarını tayin etmesi ve tayin edilennarha uymaları için hamal esnafını tenbih etmesi fer-man buyrulmuştu;

“...hammal taiferinin fi’l-asl ücret-i hammâliyeleri taraftaraf ve semt semt tefrîk olunarak hadd-i îtidâlleri olaraknizâm tahtında iken bir müddettenberû..taife-i merkúmeferce bulub ve fırsatı ganimed bilüb hâmil olduklar yük-lerden tahmilinden dört kat ziyâde akçe mütâlebe eyle-dikleri...cümlenin mâlumu olan hâlâtdan olub bunun birhüsn-i süret ve nizâma rabtı ile ibâdulahın mazarrât-ıbeyhûdeden vikâyesi lâzıme-i halden olmağla imdi fi-mâba`d hammal taifesine..mahalline göre birer mu`tedilfiyat vaz` ve...ziya`de mutâlebe eylememek üzere ham-mallar kethüdâsına ve sair iktizâ idenlere gereği gibi ten-bih ve te’kide dikkat...”8

Ferman gereği İstanbul kadısının düzenlediği ham-mallara ait narh defteri de, bu fermanın hemen al-tında sicile işlenmiştir. Daha sonra hamallara yeni birnarh tâyini ancak bu tarihten 13 sene sonra eski nar-hın, yapılan hizmetin câri piyasa değerinin altındakalması nedeniyle, hamalların bu narha ekseriyetleuymamaları başka bir deyişle mecburî narh ihlâlelleriyaşaması sebebiyle verilmiştir.

“..Hammallar tâifesi tamamen narhsız ve terâzüsüz esnafolub kendilerinde asla insâf olmadığından ibadullâhın ih-

tiyaçlarını gördüklerinde muradları miktâr ücret olma-dıkça hamûle yüklenmeyüb ücretleri bâzan hamûlerininesmânını girân ve cümleyi ızrârda oldukları zâhir ve aşi-kâr olmak hasebiyle bundan akdem bu hususa bir nizâmve arka hamalları ve bargir ve himâr hamallarının herbir mahalden her bir mahalle...hammâliyelerine tâyin kı-lınmış ve nizamının devam ve istimrarıyçün buyuruldu-lar yazılmışiken mürûr-i vakt ve tebeddül-i zâbitânvesilesiyle nizâmların tecâvüz ve hâlen hâri ez-adl veinsaf hammaliyelerini zı’fından efzun olunmuş olduklarıecilden bunlar ücret-i hammâliyelerine ez-ser nev birnizâm virilmesi mühim ve muktezî olmağla...”9

Ne var ki, esnafın narhı yükseltmek için câri narhıyaygın olarak ihlâl yoluna gidebilmesi, narh verilentüm mal ve hizmetler için sözkonusu değildi.Zaruri gıda maddeleri olan ekmek, et, her türlü katıve sıvı yağlar, peynir, süt, yoğurt ile bu maddelerin ya-pımında kullanılan ürünler (Buğday, arpa, çavdar v.s.hububat, un, büyük ve küçükbaş hayvanlar) için, buürünlerin kıtlık ve bolluğuna, maliyet fiyatlarındakiartış ve azalışa göre, narhlar derhal yeniden belirle-niyordu.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 113

Deriye işlenmiş Piri Reisharitası

8 İstanbul kadısına 23.10.1226/12.XI.1811 tarihli ferman, İKS., nr.106., vr.20a.9 İstanbul kadısına 25.11.1239/22 Haziran 1824 tarihli ferman, İKS, nr.194, vr.23.

Page 115: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Devletin zaruri gıda maddelerine uygulandığı bu özelfiyat politikasıyla narh, ekonominin doğal kanunla-rından kaynaklanan rasyonel nedenlerle değiştiril-mesi gerektiğinde yeniden belirleniyordu.

Zirâ, sınai ve ticarî mallara nispetle fiyat elâstikiyetiyüksek olan bu tür zarurî gıda maddelerinin kıtlığıveya bolluğu, o malın fiyatını da derhal etkilemek-teydi.10

Bu hususu çok iyi kavramış görünen Osmanlı devle-tinin fiyat politikasını yönlendirenler, bu tür gıdamaddelerinin azlığına, çokluğuna ve bu azlığın veçokluğun olduğu mevsimlere göre fiyatı yeniden be-lirleyerek zaman gecikmesine meydan vermeden yeninarhı tâyin ediyorlardı.11

Zaruri gıda maddelerinin fiyatlandırılmasında göste-rilen bu hassasiyete, şehirlerin ihtiyacı kadar iaşeninkırdan şehre akışını temin ve kıtlığın olmaması içinşehirde ürüne verilen narhın tüccar için câzip olmasıgerekliliğinin de payı büyüktü.12

Narh defterleri ve diğer kadı sicillerinde bolluk veyakıtlıklarda, bu tür ürünlerin fiyatlarında düşüş veçıkış şeklindeki dalgalanmaları izlemek mümkündür.Meselâ, buğdayın bolluğundan dolayı ekmek fiyatı,60 dirhemi 2 pareden, derhal 68 dirhemi 2 pareyedüşürülmüş, ucuzlatılmıştır.13 Özellikle kış mevsi-minde şehirlere gıda maddelerini ulaştırmak zorlaş-tığından zarurî gıda maddelerinin fiyatları da kışınbaşlamasıyla birlikte yükselirdi. Mesela İstanbul’daetin halka satış fiyatı okkası 35 para iken, kışın baş-lamasıyla birlikte 45 paraya çıkarılmıştır.14

Zarurî gıda maddelerine verilen narhı ihlâl ederekyüksek fiyatla satan esnaf, vurguncu anlamında muh-tekir olarak vasıflandırılıyor ve ağır cezalara çarptırı-lıyordu. Bu cezalar arasında idam da vardı.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E114

İstanbul Mercan’da halka, câri dirhemden eksik dir-hemle ekmek satan fırının tezgâhtarı, fırınınınönünde idam edilmiş, kaçan fırın ustasının da yaka-lanıp idâmı için civar kadılara emirler verilmişti.15

Zaruri gıda maddeleri dışındaki mal ve hizmet fiyat-larında, narh yükseltmeyi gerektiren nedenler gıda

Deriden mamul Hacivat Karagöz

10 GÜRAN(1987), s.231.11 KÜTÜKOĞLU(1983), s.9 vd.12 GÜÇER(1964), s.39; FAROQHİ(1984), s.221 vd.; ÜLGENER(1984), s.54 vd.13 İstanbul kadısına, 29.5.1229/19.III.1813 tarihli ferman; İKS, nr.135; vr.5.14 İstanbul kadısına 22.10.1243/16.V.1827 tarihli ferman; İKS., nr.154, vr.64.15 BOA., Hatt- Hümâyun tasnifi, Belge no.15705)..

Page 116: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

maddelerinde olduğu gibi tabiat şartlarından kaynak-lanan kıtlık veya bolluklara değil, bu tür mal ve hiz-metlerin üretiminde, öncelikle piyasada o mal vehizmete olan talebe göre üretim kapasiteleri oluştu-rulmuş olan üretim birimlerinin belirli bir oranda kâredip etmediklerine bağlıydı.

Narh, yapılan kârı da ihtiva ediyordu. Bu nedenle butür mal ve hizmetlere verilen narhın, mal ve hizmet-lerin girdi maliyetlerindeki değişmelere diğer mal vehizmetlerdeki fiyatların göreceli olarak değişmesinediğer bir deyişle genel ekonomideki fiyat hareketle-rine göre ayarlanmasını gerektiriyordu.

Halbuki kadı ve ehl-i vukufun, böyle bir hesaplamayıyapmaları ellerinde bazı ölçüler olmadan mümkündeğildi.

Esâsen böyle bir hesaplamayı kendiliğinden yapanmekanizma piyasaydı. Piyasada mal ve hizmetin arzve talebine göre oluşan fiyat bu tür hesapları kendiiçinde saklı tutarak oluştuğundan, oluşan bu piyasafiyatı Osmanlı kadısı ve ehl-i vukuf açısından hem sa-tıcı hem de alıcıya zararı olmayan en iyi narh fiyatıydıdenilebilir.

Muhtemelen bu yüzdendir ki, gıda maddeleri dı-şındaki mal ve hizmet narhları yukarıdabelirttiğimiz gibi ancak yaygın olarakihlâl edilmeye başlandıktan sonrayeniden belirleniyordu.

Yani önce piyasada o mal ve hiz-metin fiyatı oluşuyordu sonrakadı ve ehl-i vukuf toplanıp, buoluşan fiyata aşağı yukarı yakınolan yeni narhı belirliyordu. Nite-kim gıda maddelerine verilen narhumumiyetle art arda her sene veya aynısene içinde iki, hatta üç kere değişirdi.16

Gıda maddeleri dışındaki mal ve hizmet fiyatlar ise,gıda maddelerinde olduğu gibi asgari her yıl yenidenbelirlenmiyordu. Bazıları iki-üç yılda bir bazıları iseuzun fasılalardan sonra yeniden belirleniyordu.

Mesela H.1223-1255/1808-1839 yılları arasında,otuzbir yılı kapsayan dönemde İstanbul’da ilk narhhammaddesi sahtiyan olan çeşitli cins ayakkabılariçin H.1230/1814’de belirlenmiş, ikinci narh ise 13yıl aradan sonra, H.1243/1827 de yeniden belirlerekverilmişti.17 Bu narhlardan H.1230/1814 yılına aitnarhın veriliş nedenini, narhı veren İstanbul kadısışöyle izah ediyordu;

“env-i ayakkabıların fiyatı narhından kat fâhiş olduğun-dan bu defa bâ-irâde-i seniyye teftî ve tefahhüs tüccar vegerek esnaf zarardan vikâye her biri istintâk olunub rı-zâlarıyla tayin olunan fiyât defteridirki ber-vech-i âti zikrolunur”18

19. yüzyılın ikinci yarısının başlarına kadar, esnaf sis-temi, aşağıda ayrıntılarıyla anlatılacağı gibi esnafa ta-nınan tekel haklarına dayanıyordu. 18. yüzyılın ikinciyarısından itibaren ise esnaf, kendilerine tanınantekel haklarına dayanarak, piyasa fiyatlarını da âdetatekelleri altına alarak yükseltmeye başlamışlardı.19

Dışa kapanarak tekelleşme eğiliminden dolayartık iktisadî hayata zarar vermeye baş-

layan esnaf tekellerinin yükselttiğipiyasadaki fiyatlar nedeniyle narh-lar da olması gerekenden dahayüksek fiyatlarda oluşmaya başla-mış, esnaf otonomisine en çokmüdahale nedeni olan narh, esna-

fın dışa kapanarak tekelleşme eği-limi nedeniyle eskiye oranla daha

da güçlenen esnaf özerkliği karşı-sında, bu özelliğini kaybetme dönemine

girmişti.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 115

16 Mesela kasap esnafının halka sattığı koyun etinin okkası H.1246/1830 yılı içinde 22.0I/29.08’ de 55 para, 27.3./16.09’ da 60 para, 17.5./04.11’ de 72para olarak üç kere ayrı narh verilerek değiştirilmişdi (İKS nr.201, vr.194).

17 İKS., nr.201, vr.151 vd.; vr.188 vd.18 25.6.1230/8.04.1814 tarihli İstanbul Kadısının ilâmı, İKS., nr.201, vr.151.19 AYNURAL(1988), s.135 vd.

Page 117: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Hatta esnafın dışa kapanarak tekelleşme eğilimiylehayli genişleyen esnaf özerkliğinin belirlediği piyasafiyatları, devletin de narh adı altında kabul ettiği birşekle dönüşmeye başlamıştı.

Mesalâ, İstanbul’daki debbağ esnafı, hammaddeleriolan palamudu, palamudcu esnafından öncelikli satı-nalma tekeli hakkına sahip oldukların-dan, alış fiyatını düşürmek için satınalmıyordu.

Palamudcu esnaf da tekel gereği pala-mudu debba esnafından başkasına sa-tamadığından ürünü elinde fazlatutamıyor ve bir müddet sonra dahaucuz fiyata debba esnafına palamudusatmaya razı oluyordu.

Debbağlar bununla da kalmamışlardı.Sadece ihtiyaçları kadarını değil ihti-yaçları olmayan palamudu da satın alıp,daha sonra yüksek fiyatla tüccara sat-maya başlamışlar, böylece palamudcuesnafının yaptığı palamud ticaretine de el atarak birnevi esnaf-tüccar haline dönüşme eğilimine girmişler,tekel haklarına dayanarak fiyatları düşürmeye veyayükseltmeye başlamışlardı.20

Bu gelişmeler Osmanlı esnaf sistemini bozucu yön-deydi. Diğer yandan piyasadaki fiyat hareketlerini çokyakından takip eden merkezî otorite, fiyat yükseliş-lerinin nedenlerini soruşturmaya başlamış ve fiyat ar-tışlarındaki en önemli faktörün esnaf tekelleriolduğunu, yüksek fiyatların nedenini bizzat soran III.Selim’e özellikle belirtmişlerdi;

“Beyaz üzerine şerefyafta-i sûdür olan Hatt- hümâyunşevketmakrûnda eşyânın bâhâlar ziyâde olduğunun se-bebini suval eyledim gelen şeylerin her cinsini bir esnafkendüye hasr idüb fermanlar yapdırub âhiri alamadığın-dan neş’et idermiş...”21

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E116

Esnaf birliklerinin, esnaf tekelleri vasıtasıyla narhayaptıklar müdahale,19.yüzyılın başlangıcında mer-kezî otoritede esnaf özerkliği aleyhine neticeler vere-cek tarzda karşı tepkiye yol açtı.

III. Selim, fiyat artışlarının esnaf tekellerinden kay-naklandığını öğrenince, esnafın halka zarar verici şe-

kilde tekelleşmesi nedeninin devletçeverilen nizâm olduğunu, bu yüzden za-rurî gıda maddeleri dışında, bu tür ve-rilen nizâmın aslında nizamsızlık oluphalka faydası olmayan esnaf tekelleri-nin kadılar tarafından tesbit edilip butür zararlı tekellerin lağv edilmeleriiçin tarafına bildirilmesini istedi.

“...havâyic-i zarûriyeden olub vaktiyle bulun-maması ibadullaha muzır olan şeylerden donyağı gibi ve ânın emsâlinin nizâmları dursunsâir o misüllülerin kayıdlarını birer birer ihrâçitdirdüb bekâsı muzır olanlar huzuruma arz ilekayıdların terkîn itdiresin nizâm deyü yapdık-ları nizamsızlıkdır bunların cümlesine ibadul-

laha rahne-dâr olmayacağı vechiyle nizâm verilmekmatlubumdur...”22

Bu emrin tatbikiyle birlikte III. Selim’le başlayan,esnaf teşkilâtının yeniden yapılandırılması dönemiaynı zamanda, esnaf tekellerinin konusu olan mal vehizmetleri satın alma, üretme, üretimde belirli üretimtekniklerini uygulama ve satma haklarına dayanarakfiyatları yükseltmek, esnaf tekeli dışındakilerin aynıürünü aynı kalitede ve daha ucuz üretse bile üretim-lerini engellemek gibi yollarla artık iktisadi hayatazarar verici yönde dışa kapanarak tekelleşme eğili-mine giren esnaf özerkliği karşısında devletin, bu türzarar verici esnaf tekellerini kaldırmak dışa açık, ik-tisadi hayata daha faydalı bir esnaf sistemi oluştur-mak için verdiği mücadelenin de tarihidir.

Bu mücadele, özellikle II. Mahmut döneminde yoğun-luk kazandı. Bu dönemde, esnaf otonomisiyle merkezi

20 İKS., nr.154, vr.32b, evasıt- şevval 1241/8-18.5.1825.21 İstanbul Kadısına 3.3.1209/28.9.1794 tarihli ferman; BOA., Cevdet-İktisad, no:1085.22 Ayn belge.

Page 118: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

otorite arasındaki yoğunlaşan bu mücâdele, gerçektehemen her dönemde sözkonusuydu. Diğer yandan bumücadele çalışmamızın bundan sonraki her aşama-sında ele alacağımız konuların özünde yer alan anatemayı oluşturacaktır.

b.Birlik Oluşturmanın GerekliliğiBelirli bir iş koluna ait belirli mal ve hizmetleri dahauygun şartlarda üretebilme leri için meslekle ilgili es-nafın bir araya gelerek, kendi alanlarında faaliyet gös-ter mek üzere kendi esnaf birliklerini oluşturmalarıgerekiyordu. Bu belirli işkolunun, yine belirli alt iş bi-rimlerinde faaliyet göstermek üzere esnafın teşkilât-lanabilmesi için ise, esnaf birliklerinin üretimfaaliyetlerinin alanı, üreteceği mal ve hizmetle rin ni-teliği ve üretim tekniklerinin belirlenmiş olması uy-gulanan esnaf sisteminin gereğiydi23 .

Bu gereklilikler, esnaf hukukuna ve esnafın teşkilât-lanma sistemlerinin iskeletini oluş turan tahsis poli-

tikası gereği esnaf birliklerine tanınan, hammadde te-mini, mal ve hizmet üretim ve satışı alanlarındakitekel haklarıyla yakından ilişkiliydi.

Esnaf, devletin esnafa yönelik uyguladığı tahsis poli-tikası gereği esnaf birliklerine tanınan tekel haklar-dan yararlanabilmek, mesleki menfaatlerini korumakve genişletmek için esnaf birlikleri oluşturarak teşki-lâtlanmak zorundaydı.

3.1.2.Birliğin Unsurları

a.Birliğin Faaliyet AlanıTeşkilâtlanma yolunda atılan ilk adım, teorik olarakbelirli bir bölgede aynı mesleği icrâ eden esnafın,ortak nizam çerçevesinde biraraya gelerek esnaf gu-rubu oluşturmasıydı. Bu kurgunun, Ahi Evren’in kü-melenme modeline dayalı meslek birliklerioluşturulması teorisine dayandığı açıktır.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 117

TabaklanmışDeri

23 GENÇ(1986), s.113-114; TODOROV(1967), s.28 vd.; BAER(1970), s.24 vd.

Page 119: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Böyle bir meslekî gurubun faaliyetinin, aynı mesleğiicrâ eden ve o meslekî alanda ve bölgede teşkilâtlan-mış olan esnaf birliğinin hinterlan tına dahil olma-ması gerekiyordu.Bunun anlamı teşkilâtlanmasını tamamlamış esnafbirliğinin, teşkilâtlandığı mes lekî alanda ve hinter-lantı dâhilinde aynı nitelik ve teknikle mal ve hizmetüreten ayrı bir meslekî gurubun faaliyetini (ki bu faa-liyet ferden de olabilir) durdurabilmesi diğer deyişleo mesleki alanda teşkilât olarak faaliyet gösterebilmetekeline sahip olabilmesiydi24.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E118

Başlıbaşına bu husus bile esnafın, kendi mesleki faa-liyet alanında teşkilâtlanmayı tamamlayabilme yo-lunda büyük çaba göstermesinin önemli birnedeniydi.

Esnaf gurubunun hak ve yükümlülüklerinin geçerliolduğu coğrafi bir alan ve bu alanın da sırırları vardı.Bu sınır, faaliyetin yapıldığı mahallin dahil olduğukadılığın sınırı idi. Bu coğrafi sınır, esnaf gurubunatanınmış olan hak ve yükümlülüklerin de genel sını-rını oluşturmaktaydı. Mesela esnafa tanınan tekel

Germe işlemi ve debbağ ustası

24 Bu hususlar esnafa tanınan hammadde ve ürünü satın alma, ürctme ve satma tekelleriyle ilgili olup 4.bölümde ayrıca incelendiginden bibliyografya ilgilikısımlarda verilmis olup burada tekrarlanmamıstır.

Page 120: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

hakları, esnafın faaliyetini yürüttüğü kadılık sınırıdahilinde geçerli olup, bu sınırın dışında o esnaf bir-liğine tamınmış olan tekel hakları geçersizdi.

b.Birliğin Üretim Faaliyeti Alanı: Üretimin Yapıldığı İşkolu, Üretimin YapıldığıMahal, Üretimin Niteleği ve Tekniği Esnaf birliğinin oluşumunda önemli bir unsur da, bir-liğin belirli bir alt işkolunda faaliyet gösterebilme-siydi. Bu model, üretim tekniği ve üretiminyapısından kaynaklanmakla birlikte, piyasanın ihti-yaç duyduğu mal ve hizmetlerin en küçük mal ve hiz-met birimine kadar karşılanmasında ve kalitenin önplanda tutulabilmesinde önemli bir yere sahipti.

Esanaf birliği, üretimi bir arada ve belirli bir mahaldeyapabilmekteydi. Bir arada olabilmeyi temin eden enönemli unsur, üretim mahallinin belirli olması idi.

Esnaf birlikleri tüm işkolunu kapsayacak şekilde birteşkilatlanmaya gitmemiş, faaliyet gösterdikleri işko-lunun alt birimlerinde her mal ve hizmetin niteliğinegöre ayrı guruplar hâlinde teşkilâtlanmaktaydı.25

Bir başka deyişle, belirli bir mekânda üretilen farklınitelikteki her mal ve hizmet için farklı birlikleroluşturuluyordu. Esnaf, ürettiği mal ve hizmetin ni-teliğindeki farklılıklara göre farklı birlikler oluştur-duğundan, bu nitelik farkının neler olduğu üzerindedurmak gerekmektedir.

Öncelikle nitelik farkı, belirli bir mal ve hizmetinüretim aşamalarındaki farklılaşmasından doğmak-taydı. Mesela belirli bir malın, hammadde halinde te-mininden nihai tüketilen mal haline gelinceye kadargeçirdiği her aşamada ayrı esnaf birlikleri faaliyet gös-teriyordu. Dericilik işkolu bu duruma güzel bir misalteşkil ediyor: Deri hammaddesinin temini için gerekli

canlı hayvan temin eden celepler, canlı hayvanı sal-hanelerde kesip derisini debbağlara veren kasaplar,deri hammaddesinin işlenmesi aşamasında debbağlar,derinin mamul hale gelmesi aşamasında kavaflar vesaraçlar farklı birlikler oluşturmuşlardı.26

Hizmet üretiminde de yine, üretim aşamalar itiba-riyle farklı birlikler vardı. Meselâ esnafa ait ham-madde, erzak mamul ve yarı mamul malı, tüccarıngetirdiği iskelelerden esnaf loncalarına taşıyanlar, de-nizde kayıkçılar karada ise hamallar olarak teşkilât-lanmışlardı27

Mal ve hizmetlerdeki nitelik farkı, sadece farklı üre-tim aşamalarında değil aynı üretim aşamasında dasözkonusu ise yine farklı birlikler oluşturuluyordu.

Mesela kasaplar; koyun kasapları ve sığır kasaplarıolarak ikiye ayrılarak teşkilâtlanmışlardı. Hamallarise hizmeti ifâ etme medodlarına göre arka hamaları,bargir(at) hamalları ve hımar(merkeb) hamalları diyeüç ayrı şekilde Teşkilâtlanmışlardı.28 Ekmek imâleden fırıncılar, ekmek iki ayrı çeşitte imal edildiğin-den ikiye ayrılarak habbazan ve francılacı olarakfarklı birlikler oluşturmuşlardı.29

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 119

25 GENÇ(1986), s.115; BAER(1970), s.33.26 Celep ve kasapların kurduklar farklı birlikler ve teşkilâtlanmalar hakkında bkz. GREENWOOD(1988); KALA(1985); ULUÇAY(1942), s.68 vd.27 Kayıkçılar için bkz. ORHONLU(1966), ss.109-134.28 Hammal esnafı narh defteri,İKS., nr 106, vr. 20a.; Ayn arşiv, nr.154, vr. 28a.29 İKS., nr. 135, vr. 15a; İKS., nr. 106, vr. 10a.

Page 121: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Hem farklı üretim aşamalarında olmalarından hemde ayn aşamadaki nitelik farkından dolayı ayrı bir-likler oluşturma yoluna gidilen mal ve hizmetlere aiten çarpıcı misâli ise inşaat işkolunda görürüz; neccar,kârsudeci, sıvacı, kaldırımcı, lâğımcı, bıçkıcı, tuğla dö-kücü, tolos dökücü30, gibi üretilen her ayrı niteliğesahip mal ve hizmet için ihtisaslaşan her esnaf gu-rubu farklı birlikler oluşturmuşlardı.31 Bu misallerçoğaltılabilir.

Esnafın, üretilen mal ve hizmetin niteliğindeki fark-lılıklara göre birbirlerinden bağımsız farklı birlikleroluşturma yoluna gitmeleri özelliğinin geçerliliği ise,belirli mekân sınırları içerisinde sözkonusuydu.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E120

Diğer bir şekilde ifade edersek, belirli bir mekânın sı-nırları dahilinde ayn nitelikte mal ve hizmet üretimiiçin farklı esnaf birliği kurulamamakta, ancak farklınitelikli mal ve hizmet için farklı birlikler oluşturu-labilmekteydi.32

Belgelerden ulaştığımız sonuç, genellikle bu sınırlarınidârî birimler olan kadılıkların sınırlarıyla aynı oldu-ğudur. Bu aynilikte devletin, esnafla ilgili her türlüicraat ve politikaları yürütmekle görevlendirdiği ka-dıların bu görevlerini tam olarak icrâ edebilmelerinitemin etme gerekliliğinin de pay vardı.

Esnaf birlikleri açısından baktığımızda, mekân sınır-laması, esnaf teşkilâtının yapısı üzerinde önemli biretkiye sahipdi. Gerçekten de belirli bir mekân içinde,aynı niteliğe sahip mal ve hizmetler için farklı birlik-ler oluşturulmazken, genellikle kadılıkların idârî sı-nırlarıyla özdeşleşmiş bu mekanın dışına çıkıldığında,esnafın aynı nitelikte mal üretmesine rağmen mekânfarklılığından dolayı farklı birlikler oluşturma yolunagitmekteydi.

Mesela İstanbulda aynı nitelikte mal üreten debbağesnafı aynı zamanda kadılık olan İstanbul, Eyüb veÜsküdar’da birbirinden bağımsız üç ayrı birlik oluş-turmuşlardı.33 Fakat bu aynı nitelikteki mal ve hiz-metler için ayrı birlikler oluşturabilme mekânınınsınırlarını, yanlızca kadılığın idarî sınırları belirle-miyordu.

Şayet kadılığın idarî sınırları geniş bir coğrafî alanıkapsıyor, bu coğrafî alan da nüfus yoğunluğu yükseksemtlerden oluşuyor ve üretilecek mal ve hizmetin ta-lebi bölge ve hinterlantında yüksek bir seviyede bu-lunuyorsa bu durum o mal ve hizmeti üreten esnafınçoğalmasına neden oluyordu. Bu takdirde, birlik oluş-turabilme mekânının sınırların ayn kadılığa bağlıfakat farklı semtler belirliyordu. Mesela yine debbağ

Sakatatçı

30 17.7.1223/19.IX.1808 tarihinde İstanbul kadısının düzenlediği inşaat işlerinde çalışanların ücret defteri, İKS., nr.97, vr.120a.; Bursa Kadılığı sicilleri(BKS.)(I), nr. B131/346, vr.56b.

31 İnşaat işkolunda faaliyet gösteren esnaf ve birlikleri hakkında bkz. ORHONLU(1981), ss. 1-30.32 Bu husus esnaf tekelleriyle yakından ilişkili olup, ileride ayrıntılarıyla anlatılacaktır.33 İKS., nr.154, vr.32., keza boyacı esnafı İstanbul ve Galata’da iki ayrı birlik oluşturmuştu. GKS., nr. 191, s. 343, Evahir M. 1057/ 6-16.II.1647.

Page 122: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

esnafı Galata kadılığına bağlı Kasımpaşa ve Tophanesemtlerinde iki ayrı birlik oluşturmuşlardı.34

Esnafın, üretilen mal ve hizmetin niteliğine ve mekânfarklılığına göre birbirlerinden bağımsız birikler oluş-turmalarının esnaf birliklerinin dışa kapanması, dışaaçılması ve birlikler arası rekabet açılarından daönemli sonuçları vardı.

Belirli bir mal veya hizmeti üretmek üzere teşkilâtla-nan esnaf, o mal ve hizmet üretimini birliğe dâhilolan esnafın sayısıyla sınırlandırıp bir anlamda dışakapanıyor birlik dışındaki kişilerin o mal veya hiz-meti üretmelerini devletin kendilerine tanıdığı belirliniteliklerdeki mal ve hizmeti üretme tekeli haklarınadayanarak önlüyorlardı.35

Bu husus bizi, teşkilâtlanmış esnafın rekabetsizliktendolayı ürettiği mal veya hizmetin kalitesini yükselt-meye çalışmayan yeni teknik geliştirme ve uygulamagereğini duymayan tamamen içe kapalı bir esnaf sis-temi oluşturduğu teşhisini koymamıza neden olabi-lir.36

Ancak Osmanlı esnaf teşkilâtınnın organizasyonunda,esnafın bu tür genel iktisâdî hayata dışa kapanaraktekelleşme eğilimine girerek zarar verilmesini önleyecekmekânizmalar da vardı.

Şayet mevcut esnaf birliklerinin üretmekte olduklarımalların niteliğinden farklı ve ekonominin ihtiyaçduyduğu yeni bir ikâme mal üretilmeye başlanırsa, buikâme malı üreten esnafa rakip esnaf birliğinin mü-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 121

Deriyi dönerfıçıdayumuşatmaişlemi

34 İKS., nr.154, vr. 32.35 ERGİN(1922), Cilt 1, s.644 vd.; GERBER(1988), s.62 vd.; UlUÇAY(1942), Belge no. 16, 21, 22.; GENÇ(1987) , s.153.36 Nitekim Ergin bu teşhisi koymuştur. (ERGİN(1922), Cilt 1, s.645 vd.)

Page 123: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

dahale etmemesi için, merkezden kadılıklara ferman-lar gönderiyordu.

Meselâ, Atıf efendi, Beykoz’da kumaş dokuma tezgah-ları kurmak istemiş ve numune olarak şallı, çiçekli vesair kumaşdan dokuyup Bab-ı âli’ye sunmuştu. Buüretimin ve böyle bir hizmetin Devlet-i Aliyye’yemenfaati olduğundan, Dersaadet ve civarındaki çeşitlinevi kumaş dokuyan kemhacı ve sandalcı esnaf bir-liklerinin bu yeni nevi kumaş üretimine müdahale et-memeleri için kethüdâlarına kadı tarafından tenbihedilmesine dâir ferman gönderilmişti.37

Bu durumda, her esnaf birliği her zaman için kendibirliği dışında üretilecek olan yeni bir ikâme malınrekabetiyle karş karşıya gelebileceğinden esnaf birli-ğinin ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatı, kalitesi ve bir-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E122

lik içinde yeni üretim teknikleri geliştirmeye çabala-maları gerekmekteydi.

Bu husus esnaf birliklerinin kendi gelecekleri açısın-dan hayatî önem taşımaktaydı. Tekilâtlanmış esnafbirliklerinin dışında kalanlar da, mal veya hizmetüretimine katılabilmek için ya mevcut esnaf birliği-nin içinde çıraklıktan itibaren yetişmiş olmak veyaekonomi yararına yeni bir ikâme mal ve hizmet üret-mek zorundaydılar.

İkinci durumun geçerli olması için yeni bir teknik,uygun fiyat ve yüksek kalite gerekiyordu. Bu tür yenibir mal ve hizmet üretilmeye başlandığında, yeni biresnaf birliğinin de tohumları atılmış oluyor, üretimbaşladığı andan itibarende bu yeni esnaf birliği de ku-rulmuş oluyordu.

Tabakhane

37 İstanbul kadısı ve ihtisap ağasına 12 Muharrem 1243 (07.08 1827) tarihli ferman; İKS, nr.154, vr.53.

Page 124: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bütün bu izahlardan çıkan sonu şudur; Sınırları be-lirli bir mekânda aynı tür tamamlayıcı ve ikâme mal-ların üretiminde, esnaf üretme tekelinden dolayıfarklı esnaf birlikleri kurulamıyordu.

Yeni tamamlayıcı mal ve hizmetler üretebilmek içinyeni esnaf birlikleri oluşturabilmek konusunda iseesnaf üretim tekelinden doğan bir sınırlandırmayoktu.

Yeni mal ve hizmet üreten yeni esnaf birlikleri oluş-turabilmek konusundaki sanırlandırmalar, ikâme malve hizmetlerde ortaya çıkmaktaydı. Ancak bu tür sı-nılamalar mutlak anlamda sırlandırmalar değildi.Yeni ikâme mal üretecek esnaf birliği, üreteceği yeniürünün üretim onayını aldığında sınırlandırma ge-çersiz oluyordu.

c.Esnaf Birliğinin NizamıTeşkilâtlanma, esnaf gurubuna dahil her esnafın uya-cağı ve uygula yacagı ortak nizamların oluşturulmasınıgerekli kılıyordu. Esnaf birliğinin teşkilatlanmasını ta-mamlamasında çok önemli bir unsur olan esnaf ni-zamları, önemine binaen çalışmamızda ayrı bir bölümhalinde ele alınmıştır.

3.2 İstanbul Debbağ Meslek Birlikleri: Kuruluşu ve Gelişimiİstanbul’da debbağlık denilen deri sanayiinin kuru-luşu, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiylegerçekleşti.

Roma ve Bizans dönemi İstanbul’unda deri sanayiiyoktu. Ahi Evren’in Kayseri’de ilk kez Debbağ meslekbirliğini kurarak sanayi devrimini başlatması örneği,Fatih tarafından İstanbul fethedildiğinde adeta İstan-bul için tekrarlanmıştır.

Cumhuriyet döneminde Kazlıçeşme dericileri diyeanılmaya başlanan Yedikule debbağ meslek birliği,

Ahi teşkilatının önderliğinde Osmanlı İstanbul’undailk kurulan meslek birliği idi.38

İstanbul’da en eski ve Ahi Babası olan ilk meslek bir-liği Yedikuke debbağ meslek birliği idi. Daha sonraGalata, Kasım Paşa Üsküdar ve Eyüp debbağhanelerive meslek birlikleri kurulmuştur.

“Yedikulle debbâğları kadîm olmağla İstanbul ve te-vâbiinde zebh olınan hayvânâtun cülûdını bunlaralup badehû Galata ve Kasım Paşa ve Üsküdar ve EbîEyyûb-ı Ensârî’de debbâğhâneler binâ ve vakf olın-dukda oldukları yirlerde zebh olınan cülûdı ânlaralup âhara taarruz itmemek üzre evâmir-i şerîfe vi-rüldükden”39

Ahi Evren Vakfı’nın bölge temsilcisi seçtiğihalife/şeyhe esnafın Ahi Baba dediğini biliyoruz. Ahiteşkilatının İstanbul halifesi/şeyhi, aynı zamanda Ye-dikule debbağ esnaf birliğinin Ahi Babası idi.

İstanbul Ahi Teşkilatı şeyhi, ilk olarak Yedikule deb-bağ meslek birliğini kurarak aynı zamanda Yedikuledebbağlarının da Ahi Babası oldu. Diğer meslek bir-liklerinin de şeyh/kethüdalarını atayarak teşkilatlan-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 123

Tabakhane,deri kurutmaişlemi

38 Türk deri sanayiinin duayenlerinden olan, Kazlıçeşme dericilerini Fetihten bugüne Ahilik değerleriyle birlikte makaleler halinde anlatan önemli eseriçin bkz. YELMEN(1998). Yine ömrünü Kazlıçeşme’de dericiliğe adayan YELMEN’in kendi hayatını anlatırken Cumhuriyet dönemi Türk dericilik tarihinide anlatmış olduğu biyografik eseri için bkz. YELMEN(2009).

39 BOA,Atik Şikayet Defterleri, Defter nr.121, s.519, hüküm 1.

Page 125: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

malarına öncülük etti. Kısaca Yedikule debbağ meslekbirliğinin Ahi Baba’sı, Ahi teşkilatının İstanbul bölgeşeyhi olarak, diğer meslek birliklerinin şeyhlerininde şeyhi idi.

İstanbul Ahi Teşkilatı Şeyhi Ahi Baba ve Zaviyesiİstanbul Ahi Teşkilatı şeyhini ve İstanbul’daki zavi-yesini uzun süredir araştırmakta idim. Eriştiğimsonuç bu zaviyenin Derya Ali Baba Vakfı zaviyesi ol-duğudur. Fatih’in Sakabaşısı olan Derya Ali Baba ta-rafından Kazlıçeşme Fatih Camii yanında kurulanzaviyenin tevliyeti, debbağların Ahi Babasına vakfe-dilmişti. Debbağların Ahi Babasının Derya Ali BabaZaviyesinin mütevellisi olması şartı, vakıf şartı idi.

Fatih’in vakıf debbahaneler inşa edip kiraladığı ilkdebbağ meslek birliği Yedikule debbağ meslek birliğiolduğundan, Yedikule debbağ meslek birliği Ahi Ba-bası, Derya Ali Baba Zaviyesinin şeyhi olmuştu.

Konunun önemi bakımından sakabaşılık ile Derya AliBaba Zaviyesi vakfı ile ilgili bilgileri vermek gerek-mektedir.

Yeniçeri sakabaşılarının en önemli görevleri arasında,ordunun su ihtiyacının teminin için gerekli su kırba-larının ürettirilerek temini geliyordu. Bu kapsamdakigörevi, gerekli su kırbası ihtiyacını temin için debbağ-lardan işlenmiş deriyi satınalıp, saraçlara tevzi edipyeterli adette su kırbasını ürettirip temin etmek idi.Sakabaşıların su kırbası üretimiyle ilgili görevlerininanlatıltığı belge aşağıdadır.

Belgenin konusu, Yeniçeri Ocağı Sakabaşısı tarafın-dan Yeniçeri Ocağı sakaları için gerekli kırba, meşk,musluk için gerekli işlenmiş derinin rayiciyle debbağesnafından satın alınıp Saraçhanede kırbacı, koğacıvesairlere tevzi edip ihtiyaçların karşılanmasına, Ye-niçeri Ocağı sakabaşınının işlenmiş deriyi rayicin al-tında Yedikule debbağlarından satınalma talebininönlenmesine dair hükümdür.40

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E124

“Âstâne kãyimmakãmına ve kãdîsına ve sekbânbaşıyahüküm ki:Üsküdar ve Eyyûb-i Ensârî ve Hasköy’de ve Pîrî Paşa veKãsım Paşa ve Tophâne ve Hâslar ve gayrı mahallerdevâkı‘ debbâğân tâyifesi fukarâları Edirne’de Dîvân-ı hü-mâyûnuma arz-ı hâl sunup Dergâh-ı âlî yeniçeri ocağı-nun sakalarına kadîmü’l-eyyâmdan virilegelen kırba [ve]meşk ve musluk mühimmâtları râyic olduğı üzre ocağ-ımezbûre sakabaşısı ma‘rifetiyle iştirâ ve mahallerinetevzî‘ u teslîm olınup âsûde hâl üzre iken hâlâ sakabaşı-ları beş yüz akçe elyak gavsâle râyic oldığı bahâsındanakçeye taleb idüp olıgelmişe râzî olmayup noksânı iletaleb idüp fukarâya gadr u zarar olmak görinür mukad-demâ Yedikulle debbâğları husûs-ı mezbûr içün arz-ı hâleyledüklerinde ânlarun yedine virilen emr mahallindederkenâr olınup mûcebince emr-i şerîf ihsân olınmak bâ-bında inâyet recâ itmeleriyle İstanbul’da Yedikulle hâri-cinde debbâğ tâifesinün ihtiyârları arz-ı hâl idüp dibâğateyledükleri deri Serrâchâne’de kırbacı ve koğacı vesâirlerebahâları ile bey‘ idüp ve mezbûrlar dahi işledükleri meşkve kırba ve musluk Dergâh-ı mu‘allâm yeniçeri ortasınavesâirlerine viregelüp kimesneye gadr olmaz iken bundanakdem ref‘ olınan kethudâları Câbî(?) Hüseyin nâm ki-mesne yeniçeri sakabaşısı ile yekdil olmayla bunlara ka-dîme muhâlif ve hilâf-ı şer‘-i şerîf be gãyet ıslâh gavsâlekendülerine beşer guruşa olmış iken elbette bize ikişerbuçuk guruşa virin diyü cevr ve zulm ü te‘addî eyledük-lerin bildürüp mu‘tâd-ı kadîm olugeldiği üzre sakabaşıolanlar kendülerine yarar metâ‘ı bahâsı ile buldukları

40 BOA., Maliyeden Müdevver Defter nr. 9879, s.249, sıra 1.

Page 126: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

yirlerden narh-ı cârî üzre rızâları ile alup ba‘de’l-yevmhilâf-ı şer‘-i şerîf ve kadîme muğãyir te‘addîleri rencîdeolınmak bâbında hükm-i hümâyûnum recâ itmeğin hilâf-ı şer‘ [u] kãnûn rencîde olınmaya diyü Dîvân tarafındanemr-i şerîf virildüği derkenâr olınup Üsküdar ve Hâslarve gayrı mahallerde vâkı‘ debbâğîn tâifesi arz-ı hâl idüpve bâ‘is eyledükleri gâvsâle ve derilerinden Yeniçeri ocağısakalarınun meşk ve musluk içün sakabaşısı ma‘rifetiylemübâya‘a idecekleri gâvsâleyi mezbûrlardan noksân bahâile istemeyüp beş yüz akçeye virileceği deriyi iki ve üç yüzakçeye almak murâd idüp gadr itmeleriyle derkenâr olın-duğı üzre mukaddemâ Yedikulle debbâğına virilen emr-işerîf mûcebince mezbûrlara dahi ihsân buyurılmak recâ-sına arz-ı hâl itdüklerinde sakalara iktizâ iden mühim-mât içün akçe virilmişdür ve esnâf fukarâsına dahi gadrolmamak üzre fermân-ı âlîleri buyurılmağın Başmuhâ-sebe’den ihrâc ve hisâb olınduğı üzre Yeniçeri sakalarınabir çift meşke sekiz buçuk guruş ve bir musluğa altı guruşve bir kırbaya bir guruş ve bir rub virildiği derkenâr olın-mağla zikr olınan meşk ve muslukdan ne mikdâr gâvsâ-leden hâsıl olur ise bahâsiyçün tevkïf itdürüp ancakYeniçeri ocağına iktizâ iden meşk ve musluğun gâvsâle-siyçün kadîmden olıgeldükleri üzre Serrâchâne’den vegayrılardan hüsn-i rızâ ile alup esnâf fukarâsına cevr üte‘addî olmamak üzre emr-i şerîf virilmek bâbında iftihâ-rü’l-emâcid ve’l-ekârim başdefterdârum olan Halîl dâmeulüvvuhû telhîs itmeğin telhîs mûcebince şürûtıyla Mâ-liyyeden hükm-i hümâyûnum virilmek fermân-ı âlî sâdırolmağın vech-i meşrûh üzre emr-i şerîf yazılmak içün tez-kire virildi. Fî 15 Ş sene 1106 [31 Mart 1695]”

İstanbul’un Fetihinde askerin su ihtiyacını teminetmek görevini üstlenmiş olan Derya Ali Babanın, za-viyesi ve vakfı ile ilgili bilgileri de ele almak gereki-yor.

Hasan YELMEN’in verdiği bilgiye göre41 Derya AliBaba Zaviyesi Vakfı tevliyetine atama beratı aslı, Kaz-lıçeşme Türk Deri Sepicileri Birliği’nde bulunmak-taydı. Bu birliğin adı Cumhuriyet döneminde TürkiyeDeri Sanayicileri Derneği olarak değiştirildi. Öncekibirliğin ve daha sonra derneğin yeri Derya Ali BabaTürbesi-Zaviyesi bitişiğindeki Lonca meydanındainşa edilmiş olan Lonca Kahvesi’nin bitişik odasın-

daydı. Belirtilen Derya Ali Baba Zaviyesi vakfı müte-velli atama beratı aslı da derneğe devredilmişti.

Bu dernek, zaviye-türbe ve beratla ilgili Hasan YEL-MEN özetle şu bilgileri vermektedir42;

“Derya Ali Baba Fatih Sultan Mehmed’in sakabaşısı-dır. İstanbul’un fethinde askerlerin su ihtiyacını bir

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 125

Deriden mamul suret

41 YELMEN(2003), ss.58-78. 42 YELMEN(1998-1),ss.33-34. Aynı Yazar(2002), s.74-76.

Page 127: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

su kırbası-tulumundan karşıladığı söylenir. Bu mu-cizevi hizmeti ile dikkat çekmiş ve Fatih tarafındankendisine Derya Ali Baba zaviyesinin yeri tashis edil-miş, o da zaviyeyi inşa edip debbağ Ahi Babasını mü-tevelli tayin edip vakfetmişti. Türk Deri SepicilerBirliği Cumhuriyet döneminde dernek (Deri Sanayi-cileri Derneği) oldu. Dernek merkezi bu tekkede, tür-benin bitişiğindeki “lonca odası”nda idi. 1952 yılındaönceki Başkan Mahmut Çengiç’ten devraldığımızdört ferman vardı. Bunlardan biri 3.Ahmet’in döne-minde verilen Yar (Derya) Ali Baba Vakfı Zaviyesinintevliyetine atama berattır. 1121/1709 tarihli olup aslıderneğimizde olan müzehhep beratta şu önemli bil-giler yer almaktadır;

“İstanbul’da Yedikule haricinde bulunan merhum Yar Alinam sahibü’l-hayrın bina ve vakfeylediği zaviyenin tev-liyeti debbağ Ahi Babalarından olan esseyyid Mehmedbin Recep ihtayar ve alil olup kendi rızasıyla ayrılmaklakendisine hakanlığın işbu şanı yüksek fermanı verilenMustafa bin elhac Mehmed her vechile layık ve müstehakolmakla yevmi bir akce vazife ile tevcih olunup yedineberat-ı alişanım verilmek babında kadılar kadısı kadıMüslim’in Mevlana Ebu İshak İsmail zidet arzetmeğle(...) buyurdum ki (…) Mustafa bin Elhac Mehmed zik-rolunan zaviyde vakfedenin şartı mucibince mütevelliolup lazım gelen hizmeti meri ve müeddeb kılındıkdansonra yevmi bir akçe vazifesine mutasarrıf olup (…) 12Cemaziyelahir 1121/18 Ağustos 1709”

“Derya Ali Baba türbesinin yanında Ali Baba’dan te-varüs eden ve sonradan derneğimize verilen LoncaKahvesi vardı. Sonra Lonca kahvesi kapatılıp yerineiki katlı bina yapıldı. Üst kat derneğimize verildi” 43.

Bu ifadelerde geçen “lonca”, debbağ esnaf birliğininönemli toplantılarının yapıldığı, özellikle ham deri-nin esnafa hissesine göre tevzi edildiği yerdi. Bu yerinDerya Ali Baba Zaviyesine ait olup derneğe mirasenintikal ettiği anlaşıyor. Lonca mahalli ve Yedikuledebbağ esnafıyla ilgili “Lonca” da yapılan işler konu-sundaki belge aşağıdadır.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E126

Belgede, Yedikule’deki debbağ esnafı için gerekli de-riyi kasaplardan toplamak, debbağların “lonca” dedik-leri mahalde, debbağlara tevzi edilmek üzere, 3 tadatedici 2 katip ve bir münadi olmak üzere 6 kişinin gö-revli olduğuna. Bunların alacakları ücret belli ikendaha fazla talep eden katiplerin müdahalesinin ön-lenmesine dair 1141/1729 tarihli hüküm.44

“İstanbul kãdîsına hüküm ki:İstanbul’da Yedikulle hâricinde vâkı‘ debbâğ esnâfı fuk-arâsı Dîvân-ı hümâyûnuma arz-ı hâl idüp Yedikulle’dezebh olınan koyunlarun derilerini üç nefer ta‘dâd idici veiki nefer kâtibi ve bir münâdî kassâblardan cem‘ ve deb-bâğlarun lonca ta‘bîr olınan mahallerine götürüp deb-bâğlara teslîm olındukda debbâğ esnâfı taraflarındanhammâliyye nâmıyla mezbûrlara her yüz otuz aded de-ride ancak otuzar akçe virilüp ve meblağ-ı merkúmı mez-bûrlar beynlerinde taksîm ve mu‘tâd-ı kadîmün hilâfınacevr ü te‘addî olınmamak için mukaddemâ husûs-ı mez-bûra gereği gibi nizâm virilüp fukarâ istirâhat üzre ikenmezkûr altı neferden başyazıcı ta‘bîr eyledükleri kitâbetaslında etmek mukãbili berât ile olmayup esnâf beynindemuhtârları olan kimesne cümle ma‘rifetiyle nasb olına-gelmişiken bundan akdem kitâbet-i mezbûr ancak İsmâ‘îlnâm kimesneye on sekiz akçe yevmiyye hazîne-mânde veba‘dehû otuz akçe dahi hazîne-mânde iden Mehmmedhusûs-ı mezbûr içün birbirlerine düşüp hazîne-mânde-müz mukãbili etmeğimüzdür birbirlerimüze ulûfe virüpte‘ayyüş eylesek gerekdür diyü fukarâdan celb-i mâl sev-dâsına düşüp nizâmlarını fesh ve teğayyürine bâ‘is ve ah-vâlleri dîğergûn oldukların bildirüp men‘ u def‘i içünemr-i şerîfüm virilmek bâbında istid‘â-yı inâyet eyledük-leri ecilden imdi merkúm Kâtib Mehmed bundan akdemşeref-yâfte-i sudûr olan fermân-ı âlîşân mûcebince ta‘yînolınan avâyide kãni‘ ve esnâf dahi râzî olup kıbel-işer‘den i‘lâm ve Kâtib İsmâ‘îl’ün hazîne-mânde eyledüğion sekiz akçesi dahi bakïyye-i mahlûlden tevcîh olınma-ğın fîmâ ba‘d Kâtib Mehmed bâ fermân-ı âlî ta‘yîn olınanavâyidden ziyâde taleb itmemek ve esnâf dahi noksân tek-lîf itmeyüp kat‘-ı nizâ‘ olmak içün mahalline kayd veemr-i şerîf tahrîr olınmak diyü fermân-ı âlîşân sâdır ol-mağın mûcebince mahalline kayd olınup şürûtıyla emr-işerîf yazılmak içün işbu tezkire virildi. Fî 29 L sene 1141[28 Mayıs 1729]”

43 YELMEN(2003), s. 74.44 BOA, Maliyeden Müdevver Defter nr. 203, s.44A, sıra 2.

Page 128: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Osmanlı döneminde hazırlanan İstanbul Zaviye-Tekke-Dergah-Türbe mecmualarına baktığımızda,Derya Ali Baba Türbesinin kayıtlı olduğunu tespitettik. ““Yedikule: Deryayî Ali Baba Türbesi, Kazlı-çeşme yolunda” 45

Fakat, Derya Ali Baba adına zaviye-tekke-dergah kay-dına rastlayamadık.

Ancak yukarıda verdiğimiz Dericiler Derneğinde aslıbulunan berat kaydında açıkça Derya Ali Baba Zavi-yesi ve yöneticisi olan debbağ Ahi Babası olduğu ka-yıtlıdır. Bu kayıtlar tekrak tarafımızdan gözdengeçirilmiş Yedikule-Kazlıçeşme’deki kayıtlı zaviye-tekke-dergahların dökümü çıkarılmıştır. Evliya Çelebi Yedikule’deki dini yapıları belirtmekte-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 127

Kazlıçeşme atölyeleri

45 İstanbul Türbeleri mecmuası s.158’den naklen, GALİTEKİN-YURDAKUL(1999), sayı7, s.129.

Page 129: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

dir. Bunlar bir camii, yedi mescid, bir han, bir hamam,yedi sebil ve üç tekkedir46. Ancak Evliya, bu üç tekke-nin adını ve yerini vermemektedir.

1784 yılına ait İstanbul’da 229 adet tekke-dergah(hangah) kaydına göre Yedikule’de bulunan dergah-lar şunlardı47:

Yedikule kurbünde Mîrahûr tekyesi (Şeyh İbrahimEfendi), Yedikule Bucakbağı mescidi kurbünde nak-şibendi İbrahim Dede tekyesi,

1912 yılına ait Zaviye-Tekke-Dergah-Türbe istatistik-lerinin yer aldığı İstanbul İhsaiyat Mecmuası’nda Ye-dikule’de dört adet dergah-tekke olduğugörülmektedir 48 bunlar;

Hacı Evhadüddin Dergâhı YedikuleKule Meydanı Dergâhı YedikuleMîrâhûr Dergâhı YedikulePeruşan Baba Dergâhı Yedikule

Hacı Evhadüddin Dergâhı Yedikule KuleMeydanı Dergâhı Yedikule Mîrâhûr Der-gâhı Yedikule Peruşan Baba Dergâhı Yedi-kule Zaviye - Tekke - Dergah - Türbemecmualarında Derya Ali Baba Türbe kay-dının bulunmaması tekkenin başka biradla kaydedilmiş olması ihtimalini ortayakoyduğu gibi zaviye kaydının olmaması19. Yüzyılda Türbenin korunup zaviyeninniteliğini kaybettiğine de delalet edebilir.Zaviyenin, Yedikule Debbağ esnaf birliğiyönetimine tahsis edilmesi dolayısıyla za-manla esnafın yönetim odasına dönüştü-ğünü, bu esnaf birliği yerine Osmanlı dönemisonunda kurulan Türk Deri Sepicileri Birliği-nin aldığını ve bu birliğin yerini de Cumhuri-yet döneminde Türkiye Deri SanayicileriDerneği’nin aldığını tespit etmiş bulunuyoruz. Der-nek başkanının yukarıdaki ifadelerinden dernek ye-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E128

rinin aslında Derya Ali Baba’dan kendilerine intikalettiğini bildiklerini açıkça göstermektedir. Ancak bu-radan zaviye olarak değil de türbenin bitişiğindekiyer olarak bahsedilmektedir.

Bu gelişme, Kışehir Ahi Evren Zaviyesi tarafındandiğer şehirlerdeki zaviyelere atanan Ahi şeyhlerinin,Ahi Baba olarak meslek birliği yöneticileri olduklarıtüm esnaf birliklerinde yaşanan bir durumdur. AhiBaba’ların meslek birliği yöneticisi olarak kullandık-ları zaviyeler zaman içinde özellikle esnaf birlikleri-nin şirketleşmeye başladıkları 1860 lardan itibaren,esnaf-dernek-şirket yönetim odasına dönüşerek za-viye niteliğini kaybedip yönetim odası niteliğine dö-nüşmüşlerdir.

Ancak zaviyeler vakıf yeri olduklarından, vakfın ama-cına uygun olarak esnaf birliğinin yöneticileri tara-fından kullanılma şartı devam etmiş, bu nedenlezaviye niteliği kaybolsa da bu yerler, esnaf-şirket-der-

nekle ilgili yönetim merkezi olmaya devam etmiş-lerdi.

Bir başka ihtimal de zaviyenin adının farklıkaydedilmiş olmasıydı. Nitekim yukarıdaYedikule’de kayıtlı dört dergah içinde yeralan ve “Kule Meydanı Dergahı” olarakYedikule’de belirtilen dergahın neresi ol-duğu tam olarak belirlenememiştir.

Necip Bey haritasında ve Pervetiç Harita-sında Derya Ali Baba Türbesinin yeri, do-layısıyla Zaviyenin yeri belirtilmiştir.Pervetiç Haritası Kazlıçeşme Paftasında,Kazlı Çeşme karşısında “Kahve” ibaresiylebelirtilen “Lonca Kahvesi” ile “Lonca Mey-danı”, Zaviye ve türbe binaları işaretlidir49. Bu haritalardan da hareketle Derya Ali Baba

Zaviyesi ve Türbesinin yerini tam olarak tarifedebiliriz. Türbe ve zaviye, Lonca Kahvesi ile bitişik-tir. Meşhur Kazlı Çeşmenin tam karşısında, Kazlı-

46 Evliya ÇELEBİ(1314), cilt 1, s.391.47 BOA, D.BŞM, Defter nr.1208, ss.11-13’ten naklen; ÇETİN(1981), Sayı 13, ss.583-590. 48 “Tekaya ve Zevaya”, İstanbul Beldesi İhsaiyat Mecmuası, s. 18-30, C.1, İstanbul 1328(1912).49 Kazlıçeşme Paftası, PERVETITCH(tarihsiz), s.201.

Page 130: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

çeşme yolu üzerindedir. Osmanlı döneminde Kazlı-çeşme Yolu olarak bilinen caddenin adı Cumhuriyetdöneminde Demirhane caddesi olarak değiştirilmiştir.Bu düzenlemeye göre zaviyenin bulunduğu yer EskiKazlıçeşme Yolu, yeni adıyla Demirhane Caddesi ileZakir Başı (Paşa) Sokağının bitiştiği yerdedir. Tekke-nin doğu cephesinde Kazlıçeşme Fatih Camii, batıcephesinde Kilise vardır. Kazlıçeşme sanayii taşınıpbinalar yıkıldıktan sonra halihazır durumda, mermerkaz resmi çalınmış olan Kazlı Çeşme ile Fatih Camive Kilise durmaktadır. Ancak Derya Ali Baba Tekkesive türbesi yıkılmıştır. Derya Ali Baba türbesi mezar-yeri ise durmaktadır.

Sonuç olarak yukarıdaki bilgileri değerlendirdiği-mizde; Belgelerde Yedikule Debbağ Ahi Babaların de-riyi dağıttığı Lonca Meydanının, Derya Ali BabaZaviyesi vakfına ait olduğu anlaşılıyor. Deri SepicileriBirliği Cumhuriyet döneminde birlikten dernek sta-tüsüne dönüşünce de yine yerinde kalmış. Vakıf şartıolarak Yar Ali Zaviyesi tevliyetinin vakıf şartı olarak,Yedikule Debbağları Ahi Baba’larına verildiği anlaşı-lıyor. Yedikule Debbağ esnafının Ahi Babaları İstan-bul Bölgesinin Ahi Teşkilatı şeyhi idi. Kırşehir AhiEvren Vakfı İstanbul’da Ahi Evren Zaviyesi kurma-mış, Yar Ali zaviyesi tevliyeti Ahi Babalara yani Ahişeyhlere verildiğinden bu zaviyeyi Ahi Evren zaviyesiolarak kullanmışlardı. Zaviye mütevellisi olan DebbağAhi babası hem zaviyeyi hem de debbağ esnaf birli-ğini buradan yönetiyordu. Özellikle esnafa ham derialım satım ve dağıtımının yapıldığı lonca yeri bu za-viyeye ait mekandaydı.

Fatih’in Eyüp ve Ayasofya vakıfları vakfiyesinde yeralan debbağ sanayi sitesi inşası kayıtları da konumuzaçısından önemli kayıtlar içermektedir. Fatih’in İstan-bul’da inşa edip vakfederek bizzat kurduğu üç sanayisitesi vardı.

Fatih’in inşa ettiği ve inşası ilk tamamlanan debbağ-haneler Eyüp debbağhaneleri olup 10 dükkandanoluşuyordu. İnşası 861/1457 tarihinde tamamlan-mıştı. Eyüp debbağhaneleri, surdışında olduğundanYedikule Debbağ meslek birliğine bağlı idi. Eyüp deb-bağ meslek birliği, Galata, Kasım Paşa ve Üsküdar

debbağ meslek birlikleri kurulduktan sonra kurulmuşve Yedikule debbağ meslek birliğinden ayrılmıştır.

Fatih’in inşa ettiği ikinci sanayi sitesi İstanbul’un enbüyük debbağ sanayi sitesi olarak inşa edilmiş olup,inşası uzun süre almıştı. Bu sanayi sitesi, 27 adet ikikatlı kârhane denilen atölyelerden oluşan büyük birsite olarak inşa edilen Yedikule debbağhaneleridir. İn-şası 875/1470 tarihinde tamamlanmıştı. Daha sonrailavelerle 360 debbağhaneye kadar çoğaltılmıştır.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 129

Atütürk'ün süet deri ceketi.

Page 131: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Fatih’in üçüncü olarak inşa ettiği sanayi sitesi ise Sa-raçhane idi. Saraçhanedeki üretim debbağ üretiminebağımlıdır. Fatih, üretim yapılan sanayi siteleri dı-şında, perakende satış yapılan birçok çarşı da kurmuş-tur. Ancak bu çarşılar da yine üretim yapılan sanayisitelerine bağlı olduğundan, ilk üretim yeri olarak sa-nayi sitelerini Eyüp ve Yedikule debbağhanelerini/sanayi sitesini inşa etmişti.

Yedikuli debbağ meslek birliği, Ahi Teşkilatının İs-tanbul bölge temsilcisi/halifesi olan Ahi Baba tara-fından fetihte 1453’de kurulup faaliyete geçtiğianlaşılıyor. Bunların bir kısmı 1457 de inşası tamam-lanan Eyüp debbağhanelerinde faaliyete başlamış,önemli kısmı ise Yedikule debbağ sanayi sitesi inşa-sının 1470 te tamamlanmasına kadar geçen 18 yıliçinde Yedikule surdışında kurdukları geçici üretimyerlerinde debbağlık yapmışlardı.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E130

Öncelikle askeri ihtiyaçları temin için Yedikule dedebbağ üretiminin başladığını, ihtiyaç için bazı Yeni-çeri askeri sınıfından olanların debbağ işgücüne ihti-yaç olduğundan bu askerler arasından yetiştiriliğinisöyleyebiliriz.

Yedikule debbağ sanayi sitesi, Fatih Sultan MehmetVakfının içinde yer alan Ayasofya Camiine akar/gelirsağlamak üzere inşa edilmiş ve İstanbul kadılığınabağlı kurulan İstanbul debbağ meslek birliğine kira-lanmıştır.

Fatih Vakfı tarfından inşa edilen ilk debbağhane olanEyüp debbağhanesi, Fatih Sultan Mehmet vakfı içindeyer alan Eyüp Camiine akar/gelir sağlamak üzere inşaedilmiş ve Eyüp kadılğına bağlı Eyüp debbağ meslekbirliğine kiralanmıştır. Osmanlı şehirlerinin tümünde olduğu gibi İstan-

Debbağhane, kurutma işlemi

Page 132: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

bul’da da ticari ve sanayi altyapı inşası, ticaret çarşı-ları ve sanayi sitelerinin tamamı vakıflar tarafındaninşa edilmiştir. Fatih Vakfının vakfiyesi incelendi-ğinde iktisadi ve stratejik önemine göre birçok çarşıve sanayi sitesinin inşa edildiği görülmektedir.

Bu anlamda Fatih Sultan Mehmet’in 861/1457 tarihliEyüp Camii Vakfı vakfiyesinde ve 875/1470 tarihliFatih ve Ayasofya Camii Vakfı vakfiyesinde İstan-bul’un yeniden inşası, sanayinin kurulmasıyla ilgilialtyapı inşa faaliyetleri ve sanayicilerin İstanbul’a gö-çünün teşvikiyle ilgili önemli bilgiler verilmektedir.

861/ 1457 tarihli olup, aslı kaybolduğundan990/1582 yılında yenilenen Eyüp Sultan Camii Vakfıvakfiyesinde, Eyüp’de 10 adet debbağhanenin inşaedilerek Eyüp debbağ esnafına kiralandığı belirtil-mektedir50.

875/1470 tarihli Fatih vakfiyesinde verilen bilgiyegöre, Fatih vakfının inşa faaliyetleri debbağ sanayi si-teleri de dahil olmak üzere Eyüp vakfının tamamlan-masından 6 yıl sonra, 867/1462 de başlamış ve875/1470’te tamamlanmış, yani fiilen inşa faali-yeti dokuz yıl sürmüştü.

Fatih, fetihten itibaren 18 yılda şehrin genişle-tilerek yenileyip, yeni binalar, yerleşim yerleri,sanayi siteleri ve çarşılar yaptıktan sonraAnadolu ve Rumeli’den nüfusun İstan-bul’a gelmisini teşvik ettiklerini belirt-mektedir. Fatih özellikle Sanayiehlinin ve meslek birliklerinin İstan-bul’a aileleriyle gelip yerleşmeleriniteşvik ettiklerini vakfiyesinde önemlebelirtmekteydi.

“Şehr-i mezburu teshir sur-ı barusını ben-nayı himmeti tamir itdükden sonra Rumili veAnadolu taraflarıdan İstanbul’da karara rağbet iden ra-iyyet men olunmayup belki her taraf ashab-ı sanayi uhıref ehli iyali ile pay-i tahta irsal oluna diyü ahkam-ı

mutaa gönderilüp hasbe’l-memur şehr-i mezbur kema kanmamur olmuştur”.51

Fatih vakfiyesinde İstanbul’un yeniden kurulmasınıanlatılırken, İstanbul’un fethi küçük cihat olarak ni-telendirmekte, şehrin yeniden imarı, inşası ve birİslam şehri, Cihan devletinin başkenti yani dünyabaşkenti olarak düzenlenmesi faaliyeti ise vakfiyedebüyük cihat olarak nitelendirilmekteydi. Fatih, İstan-bul şehrinin İslam şehri ve dünya başkenti olarak ye-niden kurulması faaliyetine başlamayı cihat-ıasgardan cihat-ı ekbere geçmek olarak tanımlamak-taydı.

“ol padişah (…) tarik-i şer’-i kavime (İslam üzere olankavme) salik olmağla bad-ban-ı himmeti ile bahreyne (ikidenizin birleştiği İstanbul’a) malik olduktan sonra fütu-hat-ı behiyyeden feragat ve dil-hahları müyesser olmağlabu mertebelere kanaat ve sekizyüz altmış yedi senesinde(867/1462) şükran li hazihi’n-nizam cihat-ı asgardancihad-ı ekbere müracaat ve bu kitab-ı müstetabda bast-ıtasfil olunan hayrata azimet (…) niçe yüz deyr-i dir-sa-leden çirk-i şirki izale edip encümen-i zikrullah ve iba-det-gah-ı ehl-i intibah idüp işbu sekiz yüz yetmiş beşsenesi mah-ı Receb’inde (Receb 875/1470) ebniye-ihayrat vasıl-ı mertebe-i tamam (…) olmağla”52

İslam aleminin merkezi ve dünya başkentiİstanbul’un inşasının, fethinden daha zor

olduğu Eyüp vakfı hariç tutulursa asılinşa faaliyetinin fetihten 9 yıl sonrabaşlatılabilmesinden de anlaşılmak-tadır. 1453 fetihten itibaren baktı-ğımızda da, Fatih vakfının ve diğervakıfların şehri inşaya başlaması 9

yıl sonra olabilmiştir.

Fatih, fetihten itibaren önce Eyüp Vak-fı’nın 861/1457 de dört yılda inşasını ta-

mamlanmıştır. Önce Eyüp’ün inşa edilip yeni biryerleşim alanına dönüştürülmesinin manevi bir yönüolduğunu da Fatih, vakfiyesinde belirtmektedir. Fatih vakfiyesinde fethi anlatırken, Muharrem

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 131

50 VGM, Defter nr. 610, sayfa 193, sıra 230. 51 VGM, Kasa Defteri nr. 46, ss. 35-36. Ayrıca bkz. Fatih Sultan Mehmed Vakfiyeleri(2006), s. 2252 VGM, Kasa Defteri nr. 46, ss. 36-38. Ayrıca bkz. Fatih Sultan Mehmed Vakfiyeleri(2006), s.22

Page 133: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

855/1451 yılında Osmanlı tahtına çıktığı günden iti-baren İstanbul’un fethi için Allah’a dua ve rica edipzamanındaki evliyadan himmet talep ettiğini, istira-hat ve ara vermeyi kendine haram edip gerekli hazır-lıkları ihmal etmeden tamamladıklarını, fetih nasipolur ise İstanbul’un tamamını vakfetmeye niyet etti-ğini anlatır. 51 gün kuşatmadan sonra Allah’ın yar-dımı, evliyaullahın imdadı ve ariflerin kutbuAkşemseddin Hazretlerinin tebşiri ile 857/1453’tefethin gerçekleştiğini belirtmektedir.

“Sekiyüz elli beş senesi Muharremü’l-haramında serir-isaltanat-ı Osmaniyeyi teşrif (…) şeref bahş-ı efser-i pa-dişihi olduğu günden İstanbul fethini Rabbü’l-izzettenreca ve zeman-ı devletlerinde olan evliyaullahdan himmetistida idüp bu hatıra ile ara u istirahati haram ve tertib-i mukaddemata min gayr-i ihmal ikdam buyurup (…)Sahib-i devlet (Fatih) Rabb-i izzet fethi müyesser idersecümlesin vakf ideyüm diyü niyyet ve beynehu ve beyne’l-lah muahede ve akdi azimet eyleyüp elli bir gün muha-saradan sonra bu padişah-ı ali nijada rabb-i kerimünis’adı ve evliyaullahın imdadı ve belki kutbu’l-arifin Ak-semseddin Hazretlerinin tebşiri ve ol hayy-i kadirün tes-hil ü teysiri karin-i hal ve berarende-i amal olup sekizyüz elli yedi senesi mah-ı Cumade’l-ahiresinde (Cemazi-yelahir 857/1453) feth u teshir müyesser oldu”.53

Akşemseddin Fatih’e fethi müjdelemişti. Bu müjdenin(tebşirin) önemli göstergelerinden birisi de Akşem-seddin’in, Hz.Eyüp’ün medfun olduğu yeri keşfi idi.Aksemseddin muhasara sırasında rüyasında, Peygam-berimizin Medine’ye hicretinde ilk misafiri olduğu veevinde kaldığı sahabelerinden Hz.Eyüp’ün, İstanbul’ufethetmek için gelip, şehit olup medfun olduğu yerigörmüştü. Fatih bu yerin keşfedilmesini ve ilk vakıfolarak Eyüp Türbesi ve Camii ile çevresinin buradainşasını istemiş ve İstanbul’un vakıflar tarafından in-şasını öncelikle bu bölgeden başlatmıştı. Hz.Eyüp tür-besi ve mescidinin inşası fetihten önce başlatılmış,fetihle hızlanarak külliyesi ve akarlarıyla beraber861/1457 de Eyüp vakfı ve inşası tamamlanmıştı.Daha sonraki dokuz yıl içinde ancak yeni şehrinplanlaması ve yatırım kaynaklarının temin ve tahsi-sinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Fatih bu süre içinde

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E132

fethe devam ederek, İstanbul’un çevresi kabul ettiğiBalkanlar’ın fethini yani İstanbul’un gerçek anlamdaçevresiyle birlikte fethi sürecini de tamamlanmıştı.Fatih kendinden önce fethedilen Bizans’ın elindekiBalkan’ların (bugünki Bulgar ve Yunan toprakları)kalan kısmını da İstanul’un fethinden sonraki 10 yıliçinde fethetti. Fatih İstanbul’un fethinden iki yılsonra 1455’te Sırbistan’ı, 1462’de Romanya’yı,1463’de Bosna’yı ve 1466’da Arnavutluk’u da fethe-derek Adriyatik e ulaştı. Fatih vakfının asıl gelir kay-nakları, Balkanlar’da fethedilen bu bölgelerdevakfedilen tarım arazileri ve mukataalardı.

Fatih vakfiyesinde İstanbul’un fethiden sonraki onsene daha çevrenin fetihinin ve ıslahın sürdüğünü,on sene sonra İstanbul’un vakıflar yoluyla inşasınabaşladıklarını anlatmaktadır. Bu konuda vakfiyede yeralan ayrıntıda Fatih, on sene fetih ve cihada, ahvalinıslahına devam ettiklerini, daha sonra kadı ve asker-lere, önde gelen ayana, ulema, meşayih ve fukahaya,sahip oldukları mal ve nimetten İstanbul’da vakfet-mek üzere hayrat inşasına emir, ruhsat ve izin verdi-ğini, böylece her vakıf sahibinin bir mahalli inşa edipo mahalle onların isminin verildiğini belirtiyor.

“Ol padişah-ı pak (Fatih) nihad-ı kamil on sene dahi fethu teshir-i bilâd ve ikâmet-i alâm-ı cihât ve ıslah-ı ahval-i ibad ile takayyüd buyurup kuzat-ı asâkir ve sair ayanu ekabir ve ulema-yı kiram ve meşayih-i izam ve fukaha-yı zevi’l-ihtirama ve bi’l-cümle erkan-ı saltanat-ı ebediy-yü’l-kıyama vasıl oldukları mal-ı ganimet ve Rabb-iizzitün kerem eylediği nimetden nass-ı kerimi üzre İstan-bul’da inşa-yı hayrata ruhsat ve ibda-ı meberrata icazetvirüp her biri bir mahalli ihtiyar ve ol mahalle anlar ismiile iştihar bulup...”54

Fatih on yıl sürekli savaşarak elde ettiği bu büyük fe-tihlere yukarıda belirttiğimiz gibi küçük cihat di-yordu. Asıl büyük cihat İstanbul başta olmak üzerefethedilen bu büyük coğrafyanın imarı ve böylecehalkın kalbinin fethedilmesi idi.

Aynı zamanda şair olan Fatih, vakfiyesinde asıl fethin

53 875/1470 tarihli Fatih Vakfiyesi VGM, Kasa Defteri nr.46, ss.30-31. Ayrıca bkz. Fatih Sultan Mehmed Vakfiyeleri(2006), Vakfiye I, s. 21.54 875/1470 tarihli Fatih Vakfiyesi, VGM, Kasa Defteri nr.46, ss.33-34. Ayrıca bkz. Fatih Sultan Mehmed Vakfiyeleri(2006), Vakfiye I, s. 21.

Page 134: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

(büyük cihatın) şehirler kurararak halkın gönüllerinifethetmek olduğunu, adeta dünya hükümdarı olmak,yönettiği devleti dünya devleti yapmak isteyenlerinbaşlarına taç etmeleri gereken şu önemli beyitle an-latmıştır.

“Hüner bir şehir bünyad eylemekdürReaya kalbin abad eylemekdür”55

Fatih’in İstanbul’a iskan edilmek üzere sanayi mesleğimensuplarının meslek birliği üyeleri ve aileleriyle İs-tanbul’a yerleşmeleri için gönderdiği emirler sonu-cunda İstanbul’a ilk gelen meslek grupları arasındadebbağlar ve kasapların bulunduğunu söyleyebiliriz.Debbağ ve kasapların yoğunluğu nedeniyle aileleriyle

yerleştikleri yerlere yukarıda Fatih’in vakfiyesinde be-lirttiği gibi mahalleyi kuranların adları verilmişti.Yeni gelen bu nüfusla İstanbul’da “Debbağzade Ma-hallesi”56, Üsküdar’da “Debbağlar Mahallesi”57, Fa-tih’te “Kasap İlyas Mahallesi”58 gibi meslek erbabıncayeni mahalleler kurulmuştu. Mahalle mescidini inşaedip vakfeden kişinin adı ve bazen de mesleği bu mes-cit çevresinde kurulacak mahalleye ad olarak verili-yordu.

Fatih vakfı tarafından dericilikle ilgili olarak Yedikuleve Eyüp debbağhanelerin yanında, deri tedariği içinselhaneler, kasap dükkanları inşa edilmiş, işlenmişderiden mamul eşya üretenler için saraçhane çarşısıve sanayi sitesi inşa edilmişti.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 133

Deri kurutma ve germe işlemi

55 VGM, Kasa Defteri nr.46, s.36. Ayrıca bkz. Fatih Sultan Mehmed Vakfiyeleri(2006), Vakfiye I, s. 22.56 BOA, Atik Şikayet Defteri nr.7, sayfa 91, hüküm nr.303.57 BOA, İstanbul Ahkam Defterleri nr.10, sayfa 241, hüküm nr.85858 Bu mahalle ismini, Kasap Hacı İlyas tarafından yapılıp vakfedilen camiden almaktaydı. 1546 tarihli İstanbul vakıfları tahrir defterinde vakıf kaydı “Ma-

halle-i Cami-i Kassab Hacı İlyas” olarak geçmekteydi. Naklen, BEHAR(1998), ss.7-103.

Page 135: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Deri ve deri mamullerinin halkın kullanımının ya-nında askeri alanda da son derece yaygın kullanımalanının bulunması deri sanayisini stratejik konumdatutuyordu.

Fatih’ten sonra, görülen ihtiyaç üzere Yedikule veEyüp debbağhaneleri genişletilmiş, ilave olarak Ka-sımpaşa, Tophane ve Üsküdar’da farklı vakıflar tar-fından debbağhaneler inşa edilerek, bu bölgelerdekurulan debbağ meslek birliklerine kiralanmıştır.

Tüm dönemler boyunca Osmanlı İstanbul debbağmeslek birlikleri beş ayrı bölgede faaliyet gösterimişti.Bu nedenle İstanbul debbağları Osmanlı arşiv belge-lerinde “beş ocak” olarak isimlendiriliyordu.

İstanbul debbağhanelerin en büyüğü ZeytinburnuKazlıçeşme’de kurulan Yedikule Debbağ Sanayi Site-sidir.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E134

a. İstanbul Debbağ Atölyelerinin ve Çalışanların Sayısı

Evliyâ Çelebi, seyahatnamesinde İstanbul debbağlarıiçin verdiği bilgiye göre, İstanbul ve üç beldesindetoplam debbağ atölyelerinin sayısı yedi yüz adetti. Ça-lışan sayısının ise üç bin kişi olduğunu kaydeder.Debbağların pirlerinin “Zeyd Hindî” olduğunu, Os-manlı ülkesinde debbağlara “Ahi” denildiğini belirtenEvliya Çelebi, Ahilerin pirinin Kayseri’den çıkan “AhiEvren” olduğunu söyler59. 17. yüzyılın ortalarındaEvliya’nın verdiği İstanbul’da toplam yediyüz (700)debbağ atölyesi olduğu ile ilgili bilginin abartılı olma-dığını söyleyebiliriz. Nitekim bu rakamın yarısındanfazlasını Yedikule debbağhaneleri oluşturuyordu.

Aynı yüzyılın sonlarında aşağıda bir numaralı belgeolarak yer alan 1107/1696 tarihli fermanda Fatih’inİstanbul’u fethinde Yedikule’de üçyüzaltmış (360)

Derikurutma

işlemi

59 Evliyâ ÇELEBİ(1314), Cilt 1, s.594.

Page 136: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

adet debbağhane (debbağ atölyesi) inşa ettiği belirtil-mektedir. Aşağıda ayrıca izah edileceği gibi 360 deb-bağhanenin tamamı değil bir bölümü Yedikule’de,önemli bölümü ise İstanbul’un muhtelif yerlerindeolup Yedikule esnaf birliğine bağlı ve Ayasofya Vakfıkiracıları idiler. Aynı fermanda İstanbul’daki diğerdebbağhanelerin sayısı da belirtilmektedir.60

Yedikule debbağ esnafına ve Ayasofya vakfına bağlıYedikule surları haricinde (Kazlıçeşme’de) ve İstan-bul’un muhtelif yerlerinde toplam 360 adet debbağ-hane vardı.

Eyüp kazasında, Hasköy Piri Mehmet Paşa vakfı deb-bağhaneleri hariç, Eyüp iskelesinde toplam 39 debbağ-hane vardı. Piri Mehmet Paşanın üç debbağhanesini dedahil ettiğimizde toplam 42 debbağhane vardı.

Galata kazasında, Kasımpaşa’da; Kasım Paşa ve SinanPaşa vakıflarının, Tophanede ise Kılıç Ali Paşa vakfı-nın olmak üzere toplam 44 adet debbağhane vardı.

Üsküdar kazasında, Atik Valide Sultan, Safiye Sultanve Mihrimah Sultan vakıfları tarafından inşa edilentoplam 31 adet debbağhane vardı.

Buna göre 17. yüzyılın sonu 18. yüzyılın başında İs-tanbul’da, Yedikule debbağlarınna bağlı Yedikule’deve bağlı bölgelerde 360 debbağhane, Eyüp, Galata veÜsküdar’da 117 debbağhane olmak üzere İstanbul’datoplam 477 debbağhane vardı. Debbağhanelerinbüyük bölümü, yaklaşık �’ü Yedikule’de ve Yedikuledebbağlarına bağlıydı.

“Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân-ı Gãzî tâbe serâhu hîn-i fethde Yedikulle hâricinde leb-i deryâda otuz üç bâb sel-hâne ve üç yüz altmış bâb debbâğhâne binâ (…)Üsküdar kazâsında vâkı‘ selhânelerde zebh olınan derileriyine kazâ-i mezbûrda Atîk Vâlide Sultân ve Safiyye Sul-tân ve Mihrimâh Sultân ihdâs eyledükleri otuz bir adeddebbâğhânelerine ve Galata kazâsında vâkı‘ selhânelerdezebh olınan derileri Tophâne’de Kılıç Alî Paşa’nun veKãsım Paşa’nun ve Sinân Paşa’nun muhdes kırk dört

aded debbâğhânelerine ve Hazret-i Ebî Eyyûb-i Ensârîkasabası içinde zebh olınan derileri Hasköy’de Pîr Meh-med Paşa’nun ve Eyyûb iskelesinde ihdâs olınan otuzdokuz bâb debbâğhâneye ifrâz ve ta‘yîn olınmağla herdebbâğ olmadukları yirlerde zebh olınan derileri”

Bu rakama İstanbul ve çevresinde perakende haldekidebbağ dükkanlarının da ilave edilmesi gerekir.Ancak bunların sayısını tam olarak bilemiyoruz.

17.yüzyılın ortalarında Evliya’nın verdiği toplamüçbin (3.000) kişinin debbağlık yaptığı ile ilgili raka-mın da abartılı olmadığını söyleyebiliriz. Nitekim aşa-ğıda 18. Yüzyıl ortalarında iki numaralı belge olarakverilen 1726-28 tarihli esnaf sayım defterine göre,Yedikule debbağ atölyelerinde atölye başına ortalamadört kişi çalışmaktaydı. Bu ortalamayı toplam 477atölyeye uyguladığımızda debbağ atölyelerinde top-lam 1908 kişinin çalıştığı rakamına ulaşılır. Bu ra-kama perakende debbağhanelerde çalışanlar dahildeğildir. Evliya’nın yüzyıl önce verdiği rakamın çokuzağında sayılmaz.

Yedikule debbağ meslek birliğinin Ahi Babası, hemdebbağ meslek birliğinin şeyhi/piri hem de KırşehirAhi Evren Vakfı Zaviyesi tarafından İstanbul bölge-sini temsilen seçilen Ahi Teşkilatı Halifesi/şeyhi idi.

Yani Yedikule Debbağları Ahi Baba’sı olan şeyh, hembu debbağların şeyhi hem de İstanbul’daki sanayi bir-liklerinin şeyhlerinin şeyhi idi. Diğer bir deyişle AhiEvren Vakfı Zaviyesi tarafından seçilen İstanbul ve üçbeldesini içenen bölgedeki Ahi teşkilatının temsil-cisi/halifesi Yedikule debbağlarının Ahi Babası olanşeyhti.

Yukarıda anlatıldığı gibi bölge temsicisi olan Ahişeyhi, o bölgedeki sanayi meslek birliklerinin deşeyhi idi. Evliya Çelebi İstanbul esnafını anlatırken,İstanbul’daki meslek birliklerinin şeyhlerinin şeyhin-den bahseder. İşta bu şeyhlerin şeyhi Ahi teşkilatınınİstanbul temsilcisi olan Ahi şeyhi idi. Yedikule debbağmeslek birliğninin de Ahi-Babası idi.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 135

60 BOA, Mühimme Defteri, Numara 108, sayfa 255, hüküm 1081.

Page 137: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Böylece ilk meslek birliği olan Yedikule debbağ mes-lek birliğinin Ahi Babası olan Ahi şeyhi ve ondansonra gelen Ahi şeyhler, İstanbul meslek birliklerinin,Ahi Evren’in Ahi teşkilatı modeline göre teşkilatlan-dırmasında önemli bir rol oynadı.

Debbağ atölyelerinin yapı özellikleri, niteliği hak-kında bilgiyi ise 19.Yüzyıldaki debbağhâneler hak-kında bilgi veren Balıkhâne Nâzın Ali Rıza Beyvermektedir;

“... Bu dükkanların her biri birer fabrika halinde, ikişer,üçer katlı büyük binalardı. Her debbağhâne bir ustanınidaresi altındaydı. Her birisinde bostan kuyusu büyük-lüğünde kuyular, büyük kazanlar ve alatlar bulunurdu.Her tabakhânenin hayvanla taşınır birer değirmeni bu-lunur, burada palamut öğütülürdü.”61

Debbağ atölyelerindeki kazanlar ve aletler hakkındakimâlûmatı ise TEKİN vermektedir62.

Usta Olanın Dükkan/Atölye Açıp İşletebilmesi

Esnaf sayım defterinde aşağıda Yedikule debbağ es-nafı sayımına ait belgede, 64 karhane/atölyenin sa-hibi/işletmecisi olan ustalar da kaydedilmiş veatölyesinde çalışan kalfa, işçi ve çıraklar isimleriylebelirtilerek bu işletmeci ustaların kefaletine bağlan-mıştır.

“mahall-i mezkûrda olan debbâğ ve koyun ve sığır kas-sâbları ve mûmcı ve hâncı ve aşcı vesâirlerinden her hır-fetün ustaları birbirlerine kefîl olup ve her usta dahi kendi

Kazlıçeşme'nin son debbağ ustalarından.

61 ALİ RIZA BEY(1337), s.2.62 TEKİN(1997), s.351.

Page 138: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

kârhânesinde bulınan işçi ve hademesine tekeffül itmele-riyle bu minvâl üzre kefâletleri tahrîr olındukdan sonra”63

Bu kayıtlar incelendiğinde her bir atölyenin sahibi-nin adı belirtilmiştir. Yukarıya aldığımız bu ön ka-yıtta, adı belirtilen atölye sahiplerinin tamamınınçalışanlarına kefil olan ustalar olduğu anlaşılmakta-dır. Yani usta olmayanlar dükkan açıp işletemezlerkaidesi bu kayıtlarda fiilen gözlenmektedir.

Usta olmayanın debbağ dükkanı açıp işletemiyeceğikaidesinin ne kadar sıkı uygulandığına dair örnek birbelge veriyoruz.

Üsküdar’a bağlı Kavak’da debbağ dükkanı açan us-taya, usta olmadığından debbağlık yapamayacağınadair müdale edilmiş, dükkan sahibi usta, kadılığagidip ustalalığını belgeleyip, dükkanının kapatılma-sını önlemişti. Aşağıda bu belgeyi veriyoruz.

Ustanın yanında yetişip usta olunmadan yani “pir perver” usta olmadan debbağ dükkanıaçılamayacağına dair belge;

Belge, Üsküdar’a tabi Kavak mevkiinde debbağlıkyapan el-Hacc Mehmet kendisinin ve babasının Üs-küdar’da debbağ el-Hacc Mahmud bin el-Hacc Ahmetadlı ustanın yanında yetişip “pir perver” usta olduk-larına, kendisinin usta olmadığını söyleyip müdahaleedilmesinin önlenmesine dair fermanın 1.Sultan Ab-dülhamid’in cülusu sebebiyle yenilendiğine dair Fî 2Z sene 1206 [22 Temmuz 1792] tarihli hükümdür64. “Üsküdar ve İstanbul kãdîlarına ve hâssa bostâncıba-şına ve Yoros nâibine hüküm ki: Bin iki yüz üç senesi Receb-i şerîfinün on birincigünü taht-ı âlî baht-ı Osmânî üzre cülûs-ı hümâyûn-ı meymenet-makrûnum vâkı‘ olup umûmen tecdîd-ievâmir emrim olmağın medîne-i Üsküdar’a tabiKavak nâm mahallde debbâğ olan el-Hâcc Mehmedbin Mustafâ meclis-i şer‘a varup medîne-i Üsküdar’daDebbâğ Mahmûd ibn-i el-Hâcc Ahmed mahzarında

gerek mezbûr el-Hâcc Mehmed ve gerek mezbûr ba-bası Mustafâ pîr u perver usta olup kadîmü’l-eyyâm-dan berü Kavak kasabasında vâkı‘ arsası Sultân SelîmHân vakfı olan debbâğhânede debbâğlık idüp ve deb-bâğ ustalarından ma‘dûd vukúf-ı tâmmı olan bîgarazmüslimînden suâl olınup ihtiyârları ve i‘lâm olınmasımatlûbum didükde Yedikulle’nün dâhil ve hâric veHazret-i Eyyûb’de ve Kãsım Paşa ve Tophâne’de olandebbâğlardan el-Hâcc Alî ibn-i Ramazân ve Kethudâel-Hâcc Ahmed ibn-i (kesik) ve el-Hâcc Mehmed ibn-i Alî ve Kâtib el-Hâcc Mehmed ibn-i Mehmed veAhmed ibn-i Ömer ve İbrâhîm ibn-i Bâyezîd ve es-Seyyid Hasan bin Şa‘bân Mustafâ bin Mehmed ve es-Seyyid Mehmed bin Osmân ve es-Seyyid Hasan binMustafâ ve Ahmed bin el-Hâcc Süleymân ve es-Sey-yid el-Hâcc İsmâ‘îl ibn-i (kesik) ve Alî Efendi binYûsuf ve Mehmed bin Süleymân ve Hasan bin Abdul-lâh ve Mehmed Usta bin Ahmed ve Monlâ İbrâhîmibn-i el-Hâcc Mehmed ve Usta ibn-i Hüseyin ve Halîlibn-i el-Hâcc Hüseyin ve es-Seyyid Mustafâ bin el-Hâcc Mehmed ve Alî Yazıcı bin Hüseyin ve HâfızMehmed bin İbrâhîm nâm kimesneler meclis-i şer‘-işerîfe hâzırûn olup mezbûr el-Hâcc Mehmed içün ka-dîmü’l-eyyâmdan berü gerek kendi ve gerek babası pîru perver usta olmağla mahall-i mezkûrda debbâğlıkişleyüp esnâfımızdan ma‘dûddur diyü haber virdük-lerinde Üsküdar kadısı mevlânâ Mehmed Ârif zîdetfezâiluhû yedine bir kıt‘a hüccet i‘tâ ve rikâb-ı hümâ-yûnuma memhûr i‘lâm itmeğin i‘lâmı mûcebinceamel olınmak bâbında bin yüz seksen beş senesi Mu-harrem’inün yiğirmi üçünci güninde vâlid-i mâcidemmerhûm ve mağfûrun leh Sultân Mustafâ Hân tâbeserâhû zemânında virilen emr-i şerîf ammim merhûmSultân Abdülhamîd Hân tâbe serâhûnun vaki olancülûs-ı hümâyûn içün tecdîden virilen emr-i şerîfiDer-sa‘âdetüme gönderüp tecdîd recâ itmeğle imditecdîd olınmak fermanum olmışdur. Fî 2 Z sene 1206[22 Temmuz 1792]”

Çalışanlar: Kalfa, İşçi ve Çıraklar

Yedikule debbağlarına ait iki nolu belgede Kârhane

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 137

63 İstanbul Müftülüğü Şeriye Sicilleri Arşivi, İstanbul Kadılığı, Defter nr. 24. Varak 7864 BOA; Kamil Kepeci Tasnifi, Defter nr. 2538, sayfa100.

Page 139: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

denilen bu 64 debbağ atölyesinde çalışanlar isimle-riyle belirtilmiş olup, ustalar dahil toplam 228 kişiçalışmaktadır. Bu rakamlara göre atölye başına orta-lama dört kişi çalışmaktaydı. Bu kayıtlarda çalışanınvasfı, dükkan sahibi 64 usta hariç, kalfa, işçi, çırakolarak ayrıca belirtilmemiştir.

Askeri Sınıfa Mensup Çalışanlar

Yedikule debbağlarına ait iki nolu belgede yer alanesnaf sayın defterinde, çalışanların 134’ünün Beşe ol-duğu, yani askeri sınıfa dahil olduğu kayıtlıdır. Bu ça-lışanlardan bazıları usta olup debbağ atölyesiişlettikleri de kayıtlarda yer almaktadır. Örneğin 5numaralı debbağ atölyesinin sahibi bir beşedir.

“5.Kârhâne-i Yûsuf Beşe”65

Bu esnaf sayım defterinde yer alan diğer esnaf kayıt-ları tarafımdan incelenmiş, Yedikule debbağları dı-şında askeri sınıfa dahil esnaf olarak çalışana dairbaşka bir kayıt bulunamamıştır. Bu askeri sınıfa men-sup olanların yalnızca Yedikule debbağhanelerindeçalışmasının sebebini ayrıca araştırmak gerekmekte-dir. Fatih döneminden beri bu askeri sınıf mensupla-rının Yedikule debbağhanelerinde çalıştıklarıanlaşılmaktadır.

Bu sonradan ortaya çıkan bir gelişme değildir. Bu ne-denle başta Mecelle-i Umur-ı Belediye yazarı Muhar-rem ERGİN olmak üzere, bu defterdeki Yedikuledebbağlarına dair kayıtlardaki askeri sınıfa mensupolanların çalıştığını kanıt olarak belirterek, askeri sı-nıfın giderek esnaflaştığını ve yozlaştığını ileri sür-müşlerdir. Halil İNALCIK da aynı kanaatıpaylaşmaktadır.

Bu istihdam, sonradan ortaya çıkan bir gelişme olma-yıp Fatih döneminden beri olduğu ve yalnızca Yedi-kule debbağlarına özel bir örnek olduğu, başkaörneklerinin bulunmadığı dikkate alındığında, askerisınıfın giderek esnaflık yapmaya başlayarak yozlaştı-ğına delil olarak ileri sürülemeyeceği kanaatindeyim.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E138

b. Debbağ Atölye ve Dükkanlarının Kuruluşu/İnşasıyla İlgili Fatih Sultan Mehmet Vakfı Vakfiyeleri (Fatih, Ayasofya ve Eyüp Vakıfları)

Aşağıda ayrıntıları verildiği gibi, tarihsiz olan birinciFatih Ayasofya Vakfiyesine göre Fatih, İstanbul’dadebbağ için toplam 79 debbağ dükkanı, 3 depo ve 1palamud değirmeni inşa etmiştir. 875/1470 tarihliikinci Fatih Ayasofya Vakfiyesinde ise toplam 27 deb-bağ dükkanı kayıtlıdır. Ancak bu dükkanlar birincivakfiyedeki 79 debbağ dükkanının içinde olduğun-dan ayrıca toplam rakama eklenmiyecektir. Üçüncüvakfiye Fatih’in Eyüp Sultan Vakfına ait olup bu vak-fiyede toplam 10 adet debbağ dükkanı ve 4 depo var-dır. Buna göre Fatih vakfı vakfiyelerine göre Fatih,İstanbul’da toplam 89 debbağ dükkanı, 7 depo ve 1palamud değirmeni inşa edip vakfetmiş ve debbağlarakiraya verilmiştir.

Birinci Vakfiye (Fatih ve Ayasofya Vakfı):

VGM arşivinde 575 numaralı defterde kayıtlı FatihSultan Mehmet Vakfiyesidir. Arapça ve tarihsiz olanbu vakfiyede Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa

Kurbanlıklar

65 İMŞS, İstanbul Kadılığı, Defter nr. 24, Varak 82B.

Page 140: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

edilip vakfedilen debbağ dükkan adetleri ve yerleriaşağıdadır.66

Bu kayıtlara göre Fatih, Fatih ve Ayasofya vakıflarınaait olmak üzere, İstanbul’da toplam 79 debbağ dük-kanı ile debbağlara ait 3 depo ve 1 palamud değirmeniinşa edip vakfetmiştir. Bu dükkanlar ve bulunduklarıyerler şöyledir.

1. Deniz tarafında ”Debbağlar Kapısı” denilen mahaldetoplam 43 dükkan, 3 Depo/mahzen ve 1 palamud de-ğirmeni inşa edilip vakfedilmiştir. Bu dükkanlar vebulundukları mahaller şöyledir;

“666-Debbağlar kapısı hâricinde deniz tarafında kâin onbeş dükkânın kezâlik orada kâin üç mahzenle birlikte ta-mamı. Cümlesinin hudûdı Bahrimaliha ve mevâza-i hâ-liyeye müntehidir.

667-Mezbûr kapıda kâin ve dört taraftan sur ile ve tarîkile mahdûd dükkânın tamamı.

668-Mezbûr kapının aşağısında kâin ve sur ile ve üç ta-raftan tarîk ile mahdûd bitişik iki dükkânın tamamı.

669-Mezbûr kapının aşağısında kâin ve dört taraftantarîk ile mahdûd bitişik beş dükkânın tamamı.

670-Mezbûr mevzi‘de kâin ve üç taraftan tarîk ile vebeylik bağçe ile ve Bakırcı Mahmud’un odaları ile mah-

dûd dükkânın ve Palamut değirmeni denilen değirmenintamamı.

671-Kezâlik mezkûr kapının karşısında kâin ve iki ta-raftan tarîk ile ve Hacı Sinan Fakıh mülki ile ve MüderrisMevlânâ Musluhiddin mülki ile mahdûd bitişik ve birisibaşçı dükkânı olan beş dükkânın tamamı.

672-Mezbûr dükkânların karşısında kâin ve üç taraftantarîk ile ve diğer taraftan Uskufcu Mustafa’nın mülki ilemahdûd bitişik on dükkânın tamamı.

673-Mezbûr mevzi‘de kaîn ve tarîk ile ve mezbûr Mus-tafa’nın mülki ile ve hâl-i mevzi‘ ile ve Memun’un mülkiile mahdûd debbağ dükkânın tamamı.

674-Mezbûr mevzi‘de kâin ve tarîk ile ve zımmî DemirciYani mülki ile ve mezkûr dükkânlar ile mahdûd bitişikiki dükkânın tamamı.

675-Debbağlar arasında kâin ve üç taraftan tarîk ile vediğer taraftan hâl-i mevzi‘ ile mahdûd dükkânın ta-mamı.”

2. “Kara Kadı Mahallesi”nde iki katlı 4 debbağ dük-kanı inşa edilip vakfedilmiştir.

“687-Karakadı Mahallesi’nde kâin ve Sabuncu Yunus’anisbetle ma‘rûf ve Yahûdî İlya mülki ile ve Reyanlı Sali-hiye mülki ile ve Yahûdî Samol mülki ile ve tarîk-i âmmile mahdûd dört aded Debbağ dükkânın üst kısımları ilebirlikte tamamı.”

3. Sarayburnu tarafında “Yalıkapısı”nda “DebbağlarÇarşısı” inşa edilip bu çarşıdaki 24 dükkan vakfedil-miştir. Ancak 875/1470 tarifli Fatih vakfiyesindedebbağlar çarşısı ile ilgili bir kayıt bulunmamaktadır.Bu vakfiyede bahsedilen “Debbağlar Çarşısı”nın Ye-dikule debbağlarının tabakladıkları derilerin satıldığıçarşı olması muhtemeldir. Bu dükkanlarda debbağlıkyapılmadığını söyleyebiliriz. Zira diğer belgelerde Sa-rayburnu’nda debbağlık yapıldığı, işlenmiş deri satıl-dığına dair başka bir kayıt henüz tespit edemedik.Hatta Sarayburnu’ndu debbağlar çarşısından bahse-den başka kayıt da göremedik.

“49-Mezbûr mevzi‘de kâin Debbağlar Çarşısı ismi ilemüsemma ve baş tarafında Pirinç satanların dükkânları

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 139

66 VGM Arşivi, Defter nr. 575, sayfa 82-106, sıra nr. 46.

Kırbalısucu

Page 141: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

mevcûd ve üç taraftan çarşı ile mahdûd ve diğer taraftanmezkûr Hacı Halil dükkânlarına müntehî bitişik yiğirmidört dükkânın tamamı.

50- Sur cânibinde ve mezkûr dükkânların baş tarafınınkarşısında kâin ve tûlen baş tarafından Yalı Kapısı”

4. Kale içinde Unkapanı yakınında, Debbağ MahmutSeydi’ye kiralanmış 4 dükkan. Arsası vakfa ait olup,üst bina inşası kiracıya ait olan mukataalı vakıf dük-kanlardır.

“71-Kal‘a dâhilinde mezbûr Kapı kurbında kâin, bir so-kakta ve bitişik ve ikisi eski ve ikisi yeni ve Debbağ Mah-mud Seydi’nin elinde dört dükkânın tamamı olup cümlesişöhretlerine mebnî tahdîtden müstağni ve mukâta‘alıdır-lar”.

5. Unkapanı yakınında, 3 debbağa kiralanmış olan 3adet debbağ dükkanı. Arsası vakfa ait olup, üst binainşası kiracıya ait olan mukataalı vakıf dükkanlardır.

“76-Mezkûr Kapı kurbında kâin kısmen muttasıl ve kıs-men munfasıl ve Debbağ Kara Nasuh ve Debbağ KaraYakup ve Debbağ Amasyalı Kemâl ve Helvacı Ali ve Ka-yacuklu Mehmed nâm kimselerden her birine birer tanesiâid ve sâhiblerinin isimleri ile mu‘ayyen olmakla tahdît-den müstağni ve mukâta‘alı beş aded dükkânın tamamı”.

6. Debbağlar Mahallesi ile Unkapanı arasında, Deb-bağlara ait 1 büyük dükkan.

“338-Debbağlara mensûb kâin ve Bevvâb Hacı Sinan ye-dinde ve iki taraftan tarîk-i âmm ile ve mezkûr HacıSinan Mescidi ile ve Hacı Halil Vakfı ile mahdûd hânût-i sultânîn tamamı.”

İkinci Vakfiye (875/1470 Tarihli Fatih ve Ayasofya Vakfı

Aslı VGM arşivinde 46 numaralı Kasa Defterindeolan 875/1470 tarihli Osmanlıca Fatih Vakfiyesinde,Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa edilip vakfedi-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E140

len debbağ dükkan adetleri ve yerleri söyledir67; Aya-sofya vakfına ait olmak üzere Fatih, Surdışında (Ye-dikule) “Debbağhane” denilen yerde 27 debbağdükkanı inşa edip vakfetmiştir.

1. Debbağhane denilen kale dışında deniz kerarında27 adet vakıf dükkan.“86- Evkaf-ı şerifeden biri dahi debbağhane diküdleribazardur. Yiğirmi yedi bab dükkandur. Sahil-i bahradüşmüşdür haric-i kaladadur”

Her iki vakfiyede vakfedilen birçok dükkanın hangimeslek birliği tasarrufunda olacağı belirtilmediğin-den, debbağ dükkan adetleri tam olarak belirleneme-mektedir. Örneğin ikinci vakfiyede Surdışındakidebbağhanede 27 dükkan kaydı varken, yukarıdakitarihsiz birinci Fatih vakfiyesinde Debbağhane Kapısıdışında (Yedikule) olarak belirtilen aynı debbağha-nede 43 dükkan, 3 depo ve 1 palamud değirmenikaydı vardır.

Ayrıca yine birinci vakfiyede Sarayburnu’nda “dabbağ-lar çarşısı”nda 24 dükkan kaydedilmiştir. İkinci vak-fiyede ise debbağlar çarşısından bahsedilmemektedir.

Üçüncü Vakfiye (Eyüp Vakfı)

Aslı VGM arşivi, 18 numaralı Kasa Defterinde olan861/1457 tarihli olup, kaybolduğunda 990/1582 ta-rihinde yenilenen Fatih’in Eyüp vakfı vakfiyesindeyer alan debbağ dükkan adetleri ve yerleri şöyledir:Fatih, Eyüp’te 10 debbağ dükkanı ve bu dükkanlarınönünde 4 depo inşa edip vakfetmiştir.

“Ebu Eyub-i Ensari Kasabası dâhilinde merhûm Zal Pa-şa’nın rûhu içün yapılan câmi‘-i şerîfin civârındaki deb-bâğ dükkânlarının önünde kâin birbirine muttasılfevkânî beş adet hucrenin tamâmı ki hudûdu dört taraf-tan umûmî ve husûsı yollarla çevrilmiştir. Yine mezbûrkasaba dâhilinde kâin on adet Debbâğ dükkânlarının ta-mâmı ki hudûdu mumcu dükkânı ile Ferah Kethüdâ vakfıile mezbûr vakıf ile ve deniz ile mahdûttur”.68

67 VGM Arşivi, Defter nr. 613, ss.27-51, sıra nr.4. Ayrıca bkz. Fatih Sultan Mehmed Vakfiyeleri(2006), I. Vakfiye, s. 29 68 VGM, Defter nr. 610, sayfa 193, sıra 230. Ayrıca bkz. Fatih Sultan Mehmed Vakfiyeleri(2006), II. Vakfiye, s. 3

Page 142: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

3.2.1.Yedikule-Zeytinburnu Debbağ Meslek Birliği, İşletmeci ve Çalışanlar(Usta, Kalfa ve Çıraklar) YedikuleSanayi Sitesini İnşa Eden Fatih Sultan Mehmet Vakfı, İlgili Arşiv Belgeleri

Bugün Zeytinburnu’nda yer alan, Osmanlı döne-minde İstanbul Kadılığı’na/kazasına bağlı YedikuleDebbağhanesi, Fatih Sultan Mehmet Vakfı tarafındaninşa edilmiştir. Yedikule Debbağ Meslek Birliği FatihSultan Mehmet vakfının kiracılarıydı. Elde edilenkira geliri, Fatih Vakfına bağlı Ayasofya Camii’ne

akar/gelir olarak tahsis edilmişti. Üretim BölgeleriYedikule’de, surdışındaydı.Fatih Vakıf tarfından inşa edilen Yedikuledeki üretimbölgesine baktığımızda, vakfiyede sınırları tarif edil-miştir. Bir tarafı açık üç tarafı çevrili bir çarşıdır vedükanlar birbirine bitişiktir. Altta a şıkkında yer alanFatih Vakfiyelerine göre Yedikule’de toplam 43 dük-kan 3 depo ve 1 palamud değirmeni vardı. Aşağıdaayrıntıları verilmiştir. Altta b şıkkındaki 1107/1696tarihli fermana göre Yedikule’de Ayasofya vakfınaait/bağlı toplam 360 adet debbağhane olduğu belir-tilmektedir. Altta c şıkkında belirtilen 1140/1728 ta-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 141

Surre kervanı

Page 143: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

rihli İstanbul Kadısı’nın ilamında ise Yedikule’de ya-pılan debbağ esnaf sayımına göre toplam 64 debbağ-hane vardı.

a-875/1470 tarihli Fatih Sultan Mehmet vakfı vakfiye-sinde pazarlar ve çarşılar sayılırken Yedikule debbağ-hanesi olarak kurulan sanayi sitesi de tarif edilmiştir.Bu tarife göre; debbağhane denilen pazardır, 27 dük-kandır, deniz kenarında ve sur dışındadır, denilmekte-dir. Bu dükkanlar, aşağıdaki tarihsiz Fatih vakfiyesindebelirtilen 43 dükkan içinde yer almaktadır.

“Debbağhane didükleri bazardur. Yiğirmi yedi bab dük-kandur. Sahil-i bahra düşmüşdür haric-i kal’adadur.”69

Tarihsiz olan Fatih vakfiyesinde ise Debbağlar Kapısı(Yedikule) haricinde toplam 43 dükkan, 3 depo(mah-zen) ve 1 palamud değirmeni vakfedildiği belirtil-mektedir. Bu vakfiyede debbağhane sitesi(çarşısı)denilmeden “Debbağlar kapısı” denilmektedir. Bölge-deki dükkan adetleri belirtilmektedir. “Debbağlar Kapısı” haricinde/surdışında 15 dükkanve 3 depo/mahzen. Hudut olarak etrafı boş ve bir ta-rafı deniz olarak belirtilmektedir. Yine Debbağlar Ka-pısı”nda sur ile çevrili 1, sura bitişik olarak 2 dükkan,sura yakın ve dört tarafı yolla çevrili 5 dükkan, 1 dük-kan ve 1 Palamud değirmeni, Bir tarafı Hacı SinanFakı mülküne, bir tarafı Müderris Mevlana Muslihid-

Kazlıçeşme

69 VGM Arşivi, Kasa Defter nr. 46, s.83-84. Ayrıca bkz. Fatih Sultan Mehmet Vakfiyeleri(2006), I.Vakfiye, s.29.

Page 144: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

din mülkine sınır, iki tarafında yol olan biri başçıdükkanı toplam 5 dükkan. Bir tarafı Mustafa’nın mül-kine bitişik 10 dükkan. Yine aynı yerde ayrı olarak 4dükkan.

“666-Debbağlar kapısı hâricinde deniz tarafında kâin onbeş dükkânın kezâlik orada kâin üç mahzenle birlikte ta-mamı. Cümlesinin hudûdı Bahrimaliha ve mevâza-i hâ-liyeye müntehidir.

667-Mezbûr kapıda kâin ve dört taraftan sur ile ve tarîkile mahdûd dükkânın tamamı.

668-Mezbûr kapının aşağısında kâin ve sur ile ve üç ta-raftan tarîk ile mahdûd bitişik iki dükkânın tamamı.

669-Mezbûr kapının aşağısında kâin ve dört taraftantarîk ile mahdûd bitişik beş dükkânın tamamı.

670-Mezbûr mevzi‘de kâin ve üç taraftan tarîk ile vebeylik bağçe ile ve Bakırcı Mahmud’un odaları ile mah-dûd dükkânın ve Palamut değirmeni denilen değirmenintamamı.

671-Kezâlik mezkûr kapının karşısında kâin ve iki ta-raftan tarîk ile ve Hacı Sinan Fakıh mülki ile ve MüderrisMevlânâ Musluhiddin mülki ile mahdûd bitişik ve birisibaşçı dükkânı olan beş dükkânın tamamı.

672-Mezbûr dükkânların karşısında kâin ve üç taraftantarîk ile ve diğer taraftan Uskufcu Mustafa’nın mülki ilemahdûd bitişik on dükkânın tamamı.

673-Mezbûr mevzi‘de kaîn ve tarîk ile ve mezbûr Mus-tafa’nın mülki ile ve hâl-i mevzi‘ ile ve Memun’un mülkiile mahdûd debbağ dükkânın tamamı.

674-Mezbûr mevzi‘de kâin ve tarîk ile ve zımmî DemirciYani mülki ile ve mezkûr dükkânlar ile mahdûd bitişikiki dükkânın tamamı.

675-Debbağlar arasında kâin ve üç taraftan tarîk ile vediğer taraftan hâl-i mevzi‘ ile mahdûd dükkânın ta-mamı.”

b-Aşağıda belge olarak yer alan 1107/1696 tarihlifermanda ise Fatih’in İstanbul’u fethinde Yedikule’de360 adet debbağhane (debbağ atölyesi) inşa ettiği be-lirtilmektedir.

“Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân-ı Gãzî tâbe serâhu hîn-i fethde Yedikulle hâricinde leb-i deryâda otuz üç bâb sel-hâne ve üç yüz altmış bâb debbâğhâne binâ ve Ayasofya-i

kebîr câmi‘-i şerîfine vakf ve icâre-i mu‘accele ve yevmîdört yüz akçe icâre-i müeccele ile debbâğlara îcâr olınup”

Ancak bu 360 debbağhanenin tamamının Yedikule’deolmadığı anlaşılıyor. Özellikle aşağıda 1140/1728 ta-rihli ilamda belirtildiği gibi Yedikule’deki debbağesnaf sayımına göre Yedikule’de toplam 64 adet deb-bağ kârhanesi vardı. Diğer debbağhaneler Yedikuledebbağ esnafına ve Ayasofya vakfına bağlı olup ancakİstanbul’un muhtelif yerlerine dağılmış haldeydi.

Yedikuledeki debbağ atölye/dükkan adedi ve Yedikuledebbağ meslek birliği üye adeti ile ilgili ayrıntılı bilgiveren bir başka belge aşağıda iki numaralı belge ola-rak verilmiştir. Bu belge 1140/1728 tarihli İstanbulesnaf sayım defterinde yer almaktadır.

Bu sayım defterine göre Yedikule’de 64 adet debbağkarhanesi/atölyesi mevcuttur. Her atölyeyi bir usta iş-letmektedir. Atölyelerde toplam 228 kişi çalışmakta-dır. Atölye başına ortalama dört kişi çalışmaktadır.

Kârhane denilen her atölyenin önünde tabaklamadakullanılan kireç kuyuları vardı. Bu kuyuların hayli teh-likeli olduğu ve insanların düşerek öldüğü bu nedenletedbir alınması konusunda Şeyhülislam Ebussuud’unİstanbul kadısına ilettiği talep üzere İstanbul kadısııslah çalışmaları başlatmıştı. Bu vesileyle de Yedikuledebbağhanelerinde bulunan atölyeler, bu atöyeleri işle-tenler ve atölyelerde çalışanlar kaydedilmişti. Nizam-lara uyacaklarına dair kefalet alınmış, Ahi Babaları vekethüdaları nizama uymadıkları gerekçesiyle görevdenalınıp yerine yeni Ahi-Baba ve kethüda atanmıştı.

Yedikule Debbağ Meslek Birliği Arşiv Belgeleri

Birinci Belgeİstanbul’daki debbağhaneler ve inşa eden vakıflarlailgili ayrıntılı bilgi veren 1107/1696 tarihli ferman-dır. Bu fermana göre 17. yüzyılın sonu 18. yüzyılınbaşında İstanbul’da, Yedikule’de 360 debbağhanevardı70.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 143

70 BOA, Mühimme Defteri, Numara 108, sayfa 255, hüküm 1081.

Page 145: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

“İstanbul ve Hâslar kãdîlarına ve müfettiş-i evkãf olan(boş) zîde fazluhûya hüküm ki:

Mahrûse-i İstanbul’da vâkı‘ merhûm ve mağfûrun lehceddüm Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân-ı Gãzî tâbeserâhu hîn-i fethde Yedikulle hâricinde leb-i deryâdaotuz üç bâb selhâne ve üç yüz altmış bâb debbâğhânebinâ ve Ayasofya-i kebîr câmi‘-i şerîfine vakf ve icâre-i mu‘accele ve yevmî dört yüz akçe icâre-i müecceleile debbâğlara îcâr olınup feth-i hâkãnîden berü otuzüç bâb selhânelerde sekiz yeniçeri meydânı ve sarây-ı atîk ve cedîd ve şehr ta‘yînâtı içün Üsküdar ve Galatave Hâslar kazâsında hâric-i şehrde bi’l-cümle leb-ideryâda ve dâhil-i şehre nakl olınan selhânelerde kas-sâb tâifesinün zebh eyledükleri hayvânât derilerinüncümlesin narh-ı cârî üzre vakf-ı mezbûr müste’cirleriiştirâ ve aded-i dekâkîn üzre ber mûceb-i defter-imümzâ Lonca ta‘bîr olınur mahallde tevzî‘ ve dibâğatve tathîrden sonra ulûfesüz mîrîye müte‘allık mühim-mât-ı seferiyye vesâyir ibâdullâha fürûht idüp minba‘d hârice bir kıt‘a deri virilmemek üzre ellerindeolan atîk emr-i şerîf dokuz yüz kırk dört senesindetecdîd olınup ve dokuz yüz elli ve elli beş ve yetmişve yetmiş beş târîhinde dahi kassâb tâifesi hâsıl eyle-dükleri hayvânât derilerin bunlara satup âhara sat-mayup cümlesin bunlar almak üzre mülûk-imâziyeden hatt-ı hümâyûn ile mu‘anven müte‘addidevâmir-i şerîfe virilüp ve ba‘dehû kat‘-ı nizâ‘ olınmaküzre Üsküdar kazâsında vâkı‘ selhânelerde zebh olı-nan derileri yine kazâ-i mezbûrda Atîk Vâlide Sultânve Safiyye Sultân ve Mihrimâh Sultân ihdâs eyledük-leri otuz bir aded debbâğhânelerine ve Galata kazâ-sında vâkı‘ selhânelerde zebh olınan derileriTophâne’de Kılıç Alî Paşa’nun ve Kãsım Paşa’nun veSinân Paşa’nun muhdes kırk dört aded debbâğhâne-lerine ve Hazret-i Ebî Eyyûb-i Ensârî kasabası içindezebh olınan derileri Hasköy’de Pîr Mehmed Paşa’nunve Eyyûb iskelesinde ihdâs olınan otuz dokuz bâbdebbâğhâneye ifrâz ve ta‘yîn olınmağla her debbâğ ol-madukları yirlerde zebh olınan derileri alup âharamüdâhale eylememek içün bin on altı ve kırk dört vealtmış beş ve yetmiş sekiz ve doksan beş senelerindenâzır-ı vakf olan Dâru’s-sa‘âde ağaları arzları mûce-bince evâmir-i şerîfe virilmişiken kanâ‘at olınmayupbunlara mahsûs İstanbul’da olan mevâzı‘dan kadîme

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E144

muhâlif deri almalarıyla bunlara kifâyet eylemedü-ğinden nısfından ziyâde kârhâneleri mu‘attal ve ha-râbe ve taraf-ı vakfa âyid olan icârât virilmeyüpmahsûl-i vakfa gadr olınmağın ânun gibi debbâğlıkişlemek isteyenler Yedikulle hâricinde vakf-ı mezbûrakãrâtında işleyüp âhar yirlerde işleyenler men‘ olı-nup husûs-ı mezbûr ceddüm Sultân Murâd Hân-ısâlis zemânında murâfa‘adan İstanbul kãdîsınun ar-zıyla kangı tarafa virilen emr ile amel olına diyü tel-hîs olındukda ceddüm Ebu’l-feth müşârun ileyhünYedikulle debbâğları tarafına virilen emr ile amelolına diyü mukaddemâ vârid olan emr-i şerîfde mu-sarrah ve taraf-ı vakfda mahfûz ve ma‘mûlün bih def-ter-i mastûr u mukayyed iken Üsküdar’da vâkı‘merhûm Atîk Vâlide Sultân’un muhdes on iki bâbdebbâğhânesine sarây-ı cedîd kassâbbaşı yediyle Mat-bah-ı âmirem içün zebh olınan ağnâm derileri ve Sa-fiyye Sultân’un on bir bâb muhdes debbâğhânesisarây-ı atîk içün zebh olınan derileri ve MihrimâhSultân’un sekiz bâb debbâğhânesine Şuhûdkapu-sı’nda ve Balıkbâzârı’nda zebh olınan derileri veKãsım Paşa’nun muhdes hâssa mîrî kârhâne debbâğ-ları meydân selhânelerinde beher yevm elli adedkoyun derisi ve yine Kãsım Paşa’nun muhdes yiğirmidört bâb debbâğhânesine Balatkapusı’nda ve Hasır is-kelesinde ve Samatya kapusında üç aded selhânedezebh olınan derileri ve Sinân Paşa’nun muhdes on ikibâb debbâğhânesine sarây-ı atîk içün zebh olınan ağ-nâmdan altı yüz vukıyye lahmun derisi ve Hasköy PîrMehmed Paşa’nun muhdes üç debbâğhânesine sığ yi-rinde Yedikulle hâricinde beher yevm yiğirmi adedkoyun derisi ve Eyyûb-i Ensârî debbâğları Ayvansaraykapusı hâricinde ve Yenikapu taşrasında Mevlevîhânekurbında olan selhânelerden deri almak üzre vukıyyetasrîh olınmışdur diyü Ayasofya-i kebîr vakfı tara-fında mahfûz atîk evâmir-i şerîfenün hilâfına sonra-dan hilâf-ı inhâ birer tarîkıla emr-i şerîf ihrâc veta‘ahhüd hüccetleri itdürdüp bunlara küllî gadr itme-leriyle bundan akdem defe‘âtile murâfa‘a-i şer‘-i şerîfolınduklarında yedlerinde olan evâmir-i şerîfe ve hüc-cet-i şer‘iyyeleri mûcebince kadîmisi üzre amel olınupol vechile te‘addîleri men‘ u def‘ olınmak içün hüc-cet-i şer‘iyye virilüp min ba‘d zikr olınan muhdesdebbâğ tâifesi kadîme muhâlif dahl ü ta‘arruz eyleme-mek üzre emr-i şerîf virilmişiken ref‘ine âhardan tas-

Page 146: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

rîh olınduğı üzre beynimüzde icmâ‘ u ittifâkımuz var-dur diyü şirrete sülûk ve nizâ‘ idüp Vezîr-i a‘zam-ısâbık müteveffâ İbrâhîm Paşa ve Siyâvûş Paşa huzû-rında dahi murâfa‘a-i şer‘-i şerîf olınduklarında bun-lara hüküm olınmağla fîmâ ba‘d ol vechile iddi‘âidenlerün da‘vâların istimâ‘ı içün bir tarîkla fermândahi ibrâz ider ise amel olınmayup müfettiş-i evkãfhuzûrında görilüp men‘ u def‘ ve bu makúle Dîvân-ıhümâyûnumda murâfa‘adan cevâbı virilen da‘vânuntekrâr istimâ‘ı memnû‘ olmağla hâli üzre ibkã eyleye-siz diyü bin doksan altı senesinde virilen emr-i şerîfbundan akdem tecdîd ve birkaç def‘a murâfa‘a-i şer‘-i şerîf olınup keyfiyyet-i ahvâlleri tefahhus olındukdamüslimân bîgaraz ve mu‘temedün aleyh müslimânbulınanlar içün cümleden kadîm olınup ta‘âm-ı ibâ-dullâh ve mühimmât-ı seferiyyeye lâzım gelen debbâğmetâ‘ı kalmak Yedikulle debbâğlarından iştirâ olınup

zikr olınan muhdes debbâğlarun mîrîye dahi fâideleriolmayup dibâgat eyledükleri kalb ve amel-mânde ol-mağla sefîneler ile âhar diyâra irsâl ve mezkûrlar dahita‘arruzları olmayup âmme-i ibâdullâhun ta‘arruzlarıbunlardan olınduğı ihbâr itmeleriyle mezkûrlarunyedlerinde olan ma‘mûlün bih temessükâtı mûcebinceamel olınup mazmûnlarına (...) muğãyir men‘ u def‘ve kat‘-ı nizâ‘ birle cânib-i şer‘den iki kıt‘a hüccet-işer‘iyye ve mûcebince amel olınup fîmâ ba‘d mezbûr-lar bir tarîkla fermân dahi ibrâz iderler ise ma‘mûlünbih olmaya diyü merhûm ve mağfûrun leh karında-şum Sultân Süleymân Hân tâbe serâhu zemânındaemr-i şerîf virilmeğle ol emr-i şerîfi getürdüp müced-deden hükm-i hümâyûnum recâ eyledükleri vech-imeşrûh üzre beynlerinde kadîmden ne vechile cârîolıgelmiş ise yine ol vechile amel olınmak bâbındafermân-ı âlîşânum sâdır olmışdur... sene 1107/1696”.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 145

İstanbul'un ilk Fatih camii, Kazlıçeşme.

Page 147: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

İkinci Belge

Aşağıda yer alan belge, 1139/1726 tarihinde Yedi-kule debbağhanelerinden birinin kireç kuyusunudainsan ölüsü bulunması üzererine, bu bölgede yer alandebbağhanelerin ve bunlarla aynı mahalde bulunankasap, mumcu, aşçı ve hancı meslek birliklerinin ustave çalışanlarının sayımı yapılmış olup, 1140/1728 yı-lında yapılan sayım defteridir. Bu sayım defterinegöre Yedikule’de 64 adet debbağ karhanesi/atölyesivardır. Her atölyeyi bir usta işletmekte ve atölyelerdetoplam 228 kişi çalışmaktaydı71.

““Ma‘rûz-ı dâ‘î-i devletleridür ki:Bundan akdem Yedikulle hâricinde vâkı‘ debbâğhâ-nelerden birinün kuyusunda bir kimesne maktûl bu-lınmağla mahall-i mezkûrda olan debbâğlar vekassâblar ve mûmcılar vesâirleri tekfîl ve kefâletleritescîl olınup fîmâ ba‘d ahvâlleri mazbût olmak içüniktizâ iden husûsda tekayyüd ve ihtimâm olınmak bâ-bında fermân-ı âlî sâdır olmağın imtisâlen leh ma-hall-i mezkûrda olan debbâğ ve koyun ve sığır

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E146

kassâbları ve mûmcı ve hâncı ve aşcı vesâirlerindenher hırfetün ustaları birbirlerine kefîl olup ve her ustadahi kendi kârhânesinde bulınan işçi ve hademesinetekeffül itmeleriyle bu minvâl üzre kefâletleri tahrîrolındukdan sonra her debbâğhânenün kireclik ta‘bîrolınan çukurları meydânlarda olup mahfûzu’l-etrâfolmamağla mürûr u ubûr iden ibâdullâh ale’l-gafleiçine düşüp helâk olmadığı takdîrce dahi mutazarrırolmak emr-i bedîhî olmağla def‘an li’z-zarari’l-âmmfîmâ ba‘d debbâğ ustalarından herkes kendi kârhâne-sinde olan kireçliğinün etrâf-ı erba‘asını müstemirrenbâkï olmak içün taş ve kirec ile zemînden kadden iki-şer buçuk zirâ‘ kârgîr dîvâr ve her birine kapular vaz‘ile etrâfını hıfz itmek lâzım ve mühimm olmağın herbirine gereği gibi tenbîh olınup lâkin mahall-i mez-kûr hükkâm ve zâbitlerinden ba‘îd olmak takrîbiylemakarr-ı erâzil ve eşhâs ve müslim ve kefereden nîcemechûlu’l-hâl kimesnelerün mecma‘ı oldığı ecildenzabt u rabtları husûsında kemâl-i tekayyüd iktizâidüp zabt-ı hâlleri dahi mahall-i mezbûrda bulınanhıref-i merkúme ustalarınun teyakkuz ve tekayyüd-lerine manût olmağla kemâl-i teharrî ve ol havâlîyi

Huzurakabul

71 İstanbul Müftülüğü Şeriye Sicilleri Arşivi, İstanbul Kadılığı, Defter nr. 24, Varak 78 vd.

Page 148: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

fesâddan hıfz u sıyânet içün ba‘de’l-yevm mahall-imezkûrda maktûl bulınup kãtili ma‘lûm olmadısama‘rûzât Ebissu‘ûd’dan olup amel olınmak fermânbuyurulan Hazreti İmam Ebû Yûsuf kavli üzre sükkânüzerine iktizâ iden diyetini vârisi var ise vârisine yokise taraf-ı mîrîye zikr olınan debbâğ ve kassâb vemûmcı ve hâncı ve ışcı ustaları virmek üzre müekkedfermân âlî ve başmuhasebeye kayd buyurılup zikr olı-nan dîvârları dahi debbâğ ustası ber vech-i muharrerbinâ itmek üzre izzetlü yeniçeri ağası dâ‘îleri mübâşirta‘yîn buyurılmak emr-i savâb idüği huzûr-ı âlîlerinei‘lâm olındı. Bâkï fermân men lehu’l-emrindür. Fî 24Şehri Rebî‘u’l-âhir sene [1]139 [19 Aralık 1726]72”

15 Nisan-19 Mart 1728 tarihlerindeYedikuleDebbağlarının yapılan sayımı aşağıdadır.73

“Bâ sahhFîmâ ba‘d şürut-ı nizâm ale’d-devâm mer‘î ve düs-tûru’l-amel tutılmak üzre İstanbul kãdîsı fazîletlüefendinün sicillâtına kayd ve mazmûnıyla amel olmakiçün ve bir sûreti izzetlü yeniçeri ağası tarafına viri-lüp hîn-i iktizâda mürâca‘at olınmak diyü buyuruldı.Fî 5 N sene [1]140 [15 Nisan 1728]”

“Sâdır olan fermân-ı âlîye imtisâlen bu fakïre hâlâDer[gâh]-ı âlî yeniçerileri orta çavuşı Mahmûd Çavuşile hısn-ı Kostantıniyyetü’l-mahmiyye ebvâbındanYedikulle hâricinde vâkı‘ hâlâ kassâblar kethudâsıMehmed Ağa’nun odasında akd olınan meclis-i şer‘-i şerîfle hâlâ mahall-i mezbûrda vâkı‘ debbâğlar hır-fetinün ahibabaları Kanbûr Mûsâ bin Mehmed vekethudâları es-Seyyid el-Hâcc Mehmed ibn-i es-Sey-yid el-Hâcc İsmâ‘îl ma‘rifetiyle hırfet-i mezbûrenünmecmû‘ı kârhâneleri ustaları vesâir ricâlinün ismleridefteridür ki ber vech-i âtî zikr olınur.Fî 7 Ş sene 1140 [19 Mart 1728]

1.Kârhâne-i Kanbur el-Hâcc Mûsâ AhibabaMehmed Beşe

Sâlih BeşeÖmerAlîMustafâMezbûrûna mezbûr Kanbûr el-Hâcc Mûsâ kefîldür.

2.Kârhâne-i el-Hâcc AbdullâhOsmân BeşeReceb BeşeHâcı HüseyinMustafâ BeşeSüleymân BeşeMehmed BeşeDîğer Mehmed BeşeSüleymânİsmâ‘îlMezbûrûna el-Hâcc Abdullâh kefîldür.

3.Kârhâne-i Osmân ÇelebiEl-Hâcc İbrâhîmAhmed BeşeMehmed Beşeİbrâhîm Beşeİsmâ‘îl BeşeEs-Seyyid HalîlHüseyin BeşeHasan BeşeMezbûrûna Osmân Çelebi kefîldür.

4.Kârhâne-i el-Hâcc MehmedMehmed BeşeAhmed BeşeDîğer Mehmed BeşeSüleymân BeşeAlî BeşeMezbûrûna el-Hâcc Mehmed kefîldür.

5.Kârhâne-i Yûsuf BeşeNasûh BeşeMehmed BeşeMezbûruna Yûsuf Beşe kefîldür.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 147

72 İstanbul Müftülüğü Şeriye Sicilleri Arşivi(İMŞS), İstanbul Kadılığı, Defter nr. 24, Varak 78 A.73 İMŞS, İstanbul Kadılığı, Defter nr. 24, Varak 82B vd.

Page 149: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

6.Kârhâne-i Gönci el-Hâcc MehmedMustafâ BeşeÖmer BeşeAlî BeşeMezbûrûna Gönci Mehmed kefîldür.

7.Kârhâne-i el-Hâcc Süleymânİsmâ‘îl BeşeAhmed BeşeAyvaz BeşeMezbûrûna el-Hâcc Süleymân kefîldür.

8.Kârhâne-i Kapudân es-Seyyid el-Hâcc Ahmedİsmâ‘îl BeşeÂşûr BeşeEl-Hâcc AlîMehmed BeşeMezbûrûna es-Seyyid el-Hâcc Alî kefîldür.

9.Kârhâne-i es-Seyyid el-Hâcc Mehmed vekîl-i kethudâHâcı OsmânİbrâhîmMustafâ BeşeDîğer MustafâMehmedDîğer MehmedDîğer MustafâHüseyinDîğer MustafâMezbûrûna es-Seyyid el-Hâcc Mehmed kefîldür.

10.Kârhâne-i el-Hâcc MustafâİvâzKara MehmedVeli BeşeMûsâ Beşeİbrâhîm BeşeMezbûrûna el-Hâcc Mustafâ kefîldür.

11.Kârhâne-i Yiğitbaşı Mustafâ ÇelebiAhmed BeşeOsmân BeşeHasan BeşeMezbûrûna yiğitbaşı Mustafâ kefîldür.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E148

12.Kârhâne-i es-Seyyid el-Hâcc Sâlih ÇelebiHâcı ÖmerMehmed BeşeHasan BeşeHalîl BeşeMezbûrûna es-Seyyid el-Hâcc Sâlih kefîldür.12.Kârhâne-i Kayyım Hâcı İsmâ‘îlMehmed BeşeHüseyin BeşeMustafâ ÇelebiMezbûrûna Hâcı İsmâ‘îl kefîldür.

13.Kârhâne-i Çûkadâr el-Hâcc MehmedÖmer BeşeSüleymân BeşeEbubekir BeşeMezbûrûna Çûkadâr Hâcı Mehmed kefîldür.

14.Kârhâne-i Hâcı Mehmedİbrâhîm BeşeHalîlMehmed BeşeMezbûrûna el-Hâcc Mehmed kefîldür.

15.Kârhâne-i Kuşcı Ömer BeşeSüleymân Beşeİbrâhîm BeşePaşalı MustafâMezbûrûna Kuşcı Ömer Beşe kefîldür.

16.Kârhâne-i el-Hâcc AlîHüseyin BeşeHalîl BeşeAlî BeşeMehmed BeşeDîğer Mehmed Beşeİbrâhîm BeşeDîğer Mehmed BeşeMezbûrûna el-Hâcc Alî kefîldür.

17. Kârhâne-i Hasköyli MehmedMehmed BeşeMahmûd BeşeSüleymân BeşeMehmed Beşe

Page 150: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Yûsuf BeşeMezbûrûna Hasköyli Mehmed kefîldür.18. Kârhâne-i Esîrzâde İsmâ‘îl ve şerîki Bekrizâde HasanOsmân BeşeEbubekir BeşeAhmed BeşeMezkûrûna mezbûrûn kefîldür.

19.Kârhâne-i Lükser Hâcı SüleymânEyyûb BeşeAlî BeşeYûsuf BeşeMezbûrûna Lükser Hâcı Süleymân kefîldür.

20. Kârhâne-i el-Hâcc AhmedHalîl BeşeMustafâ BeşeSâlih BeşeMustafâ BeşeMezbûrûna el-Hâcc Ahmed kefîldür.

21. Kârhâne-i Hâcı İsmâ‘îl İslâh olasıSüleymân BeşeHasan BeşeÖmer BeşeMezbûrûna Hâcı İsmâ‘îl kefîldür.

22. Kârhâne-i Bodur Hâcı AhmedAlî BeşeSüleymân BeşeHasan BeşeAhmed Beşeİbrâhîm BeşeMezbûrûna Bodur el-Hâcc Ahmed kefîldür.

23. Kârhâne-i Küçük OsmânAbdullâh BeşeAbdü’l-mü’min BeşeMezbûrûna Küçük Osmân kefîldür.

24. Kârhâne-i es-Seyyid MehmedMehmed Beşeİsmâ‘îl Beşe

Halîl BeşeMezbûrûna es-Seyyid Mehmed kefîldür.25. Kârhâne-i Atazâde Ahmed ÇelebiVeli BeşeÖmer BeşeHüseyin BeşeHalîl BeşeMezbûrûna Atazade Ahmed kefîldür.

26. Kârhâne-i Köse İbrâhîmYûsuf BeşeHalîl BeşeDîğer Halîl BeşeMezbûrûna Köse İbrâhîm kefîldür.

27. Kârhâne-i Molla İsmâ‘îlMehmed BeşeHasan BeşeMezbûrûna Molla İsmâ‘îl kefîldür.

28. Kârhâne-i İsmâ‘îl BeşeÖmer BeşeMehmed BeşeMûsâ BeşeHasan BeşeMustafâ BeşeMezbûrûna İsmâ‘îl Beşe kefîldür.

29. Kârhâne-i es-Seyyid Abdullâhİsmâ‘îl BeşeVeli BeşeAlî BeşeAhmed BeşeMezbûrûna Seyyid Abdullâh kefîldür

30. Kârhâne-i Mustafâ Çelebiİbrâhîm BeşeMûsâ BeşeAlî BeşeAbdullâh BeşeMezbûrûna Mustafâ Çelebi kefîldür.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 149

Page 151: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

31. Kârhâne-i Halîl ÇelebiKör AhmedKalaycı AlîAhmed BeşeSüleymân BeşeDîğer Süleymân BeşeMezbûrûna Halîl Çelebi kefîldür.

32. Kârhâne Yanık MehmedHüseyin Beşeİbrâhîm BeşeDîğer Hüseyin BeşeMezbûrûna Yanık Mehmed kefîldür.

33. Kârhâne-i Ömer BeşeOsmân BeşeEbubekir BeşeMezbûrûna Ömer Beşe kefîldür.

34. Kârhâne-i Hasköyli Ahmed CanAlî Beşeİbrâhîm BeşeOsmân BeşeMezbûrûna Ahmed Can kefîldür.

35. Kârhâne-i Kara MehmedKara Mehmed BeşeHüseyin BeşeMezbûra Kara Mehmed kefîldür.

36.Kârhâne-i Ganîzâde MustafâAhmed BeşeAlî BeşeMezbûrûna Ganîzâde Mustafâ kefîldür.

37. Kârhâne-i Sarı İbrâhîmMustafâ BeşeDîğer Mustafâ BeşeMezbûrûna Sarı İbrâhîm kefîldür.

38.Kârhâne-i Kara İsmâ‘îlHasan BeşeHüseyin BeşeÖmer BeşeMezbûrûna Kara İsmâ‘îl kefîldür.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E150

39. Kârhâne-i Recebzâde Mehmed ÇelebiMehmed BeşeAlî BeşeMezbûrûna Recebzâde Alî Çelebi kefîldür.

40. Kârhâne-i Molla OsmânAhmed BeşeDîğer Ahmed BeşeMezbûrûna Molla Osmân kefîldür.

41. Kârhâne-i Ahmed BeşeMehmed BeşeMezbûrûna Ahmed Beşe kefîldür.

42. Kârhâne-i Usta HüseyinAhmed BeşeAlî BeşeHasan BeşeMezbûrûna Usta Hüseyin kefîldür.

43.Kârhâne-i İsmâ‘îl44. Kârhâne-i Mustafâ45.Kârhâne-i Alî Çelebi46. Kârhâne-i Ahmed Çelebi47.Kârhâne-i Mehmed Çelebi48.Kârhâne-i Abdullâh Çelebi49.Kârhâne-i es-Seyyid Ahmed50.Kârhâne-i İsmâ‘îl Çelebi51.Kârhâne-i Köse Mehmed52. Kârhâne-i Usta Hasan53. Kârhâne-i Mahmûd Çelebi54. Kârhâne-i Kara Hâcı Ahmedzâde55. Kârhâne-i Küçük Mehmed Çelebi56. Kârhâne-i Dâmâd İsmâ‘îl Beşe57. Kârhâne-i Hasköyli Hâcı Süleymân58. Kârhâne-i Seyyid İbrâhîm59. Kârhâne-i Ahmed Odabaşı60. Kârhâne-i Bozmazzâde Alî61. Kârhâne-i Pekmez Süleymân62. Kârhâne-i Köse Abdullâh63. Kârhâne-i Muharremzâde64. Kârhâne-i dîğer Süleymân Beşe”

Page 152: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Üçüncü Belge

Aşağıda yer alan belge, İstanbul’da Yedikule haricindekiyerlerde olan selhanelerin kaldırılıp, Fatih SultanMehmet vakfı tarafından Yedikule’de inşa edilmişolup daha sonra Mustafa paşa tarafından yenilenipAyasofya Vakfı’na vakfedilen 33 Salhaneye taşınma-larına ve Ayasofya Vakfı’na 20 bin akçe mukataa ilekiralanmasına dair İstanbul Mollası’na, Yeniçeri Ağa-sı’na, Muhtesib Ağası’na, Subaşına, Koyun Emîni’ne,Büyük Ayasofya Mütevellisine, debbâğlar ve kassâblarkethudâsına evâil-i B sene 1115 [10-19 Kasım 1703]tarihli hükümdür74. “İstanbul mollasına ve yeniçeri ağası ve muhtesibağası ve subaşı ve koyun emîni ve Ayasofya-i kebîrmütevellîsi ve debbâğlar ve kassâblar kethudâsı zîdekadruhuma hüküm ki:

Vezîr-i azam-ı sâbık müteveffâ Mustafâ Paşa’nun oğlıve evkafınun mütevellîsi olan vezîrüm Alî Paşa edâ-mallâhu teâlâ ilâlehû tarafından Südde-i saâdetümearz-ı hâl sunup cedd-i emcedüm Sultân Mehmed Hânaleyhi’r-rahmetü ve’l-gufrân İstanbul’ı feth idüpmahmiyye-i mezbûre makarr-ı ehl-i İslâm oldukdaşehr içinde koyun ve sığır boğazlanması makul ve mü-nâsib görilmeyüp Yedikulle’nün taşrasında leb-i der-yâda kârgîr binâ ile otuz üç bâb selhhâne binâ vebasdırma içün gelen sığırlara dahi tokat tayîn olın-dukdan sonra Ayasofya-i kebîr câmiine vakf idüpcümle İstanbul’un koyun ve sığırı mahall-i mezbûrdaboğazlanup ve sığır dahi ânda tokatda fürûht ve kas-sâb tâifesi dahi ism ü resmleriyle defter olınup cüm-lesi bir yirde mazbût olmağla başcılar baş ve debbâğlarderilerin ve mûmcılar yağın alup bir nesnesi hâricegitmemeğle zarûret ve muzâyaka çekilmedüğinden

Kazlıçeşme vakıf kira gelirlerinin bağlandığı Ayasofya Camii.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 151

74 BOA, Atik Şikayet Defterleri, Defter nr.40, sayfa 59, sıra 332.

Page 153: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

mâadâ şehr [ve] günde ne mikdâr koyun kifâyet ey-ledüği malûm ve muzâyaka zemânlarında müteayyenolan kassâblar vakt ü zemânıyla koyun tedârük veşehre et yetişdürüp bu vech üzre amel ve bu kanûn vekaideye muğayir bazı ebvâb-ı kala hâricinde ve İstan-bul içinde ve kasaba-i Ebî Eyyûb-i Ensârî’de ihdâs olı-nan selhhânelerün refi ve bu üslûb-ı merğubunistikrâriyçün âbâ vü ecdâdum enâra’l-lâhu teâlâ be-râhihim zemânlarında müteaddid hutût-ı şerîfe veevâmir-i münîfe sâdır olmışiken yine kassâb tâifesikanûn-ı kadîme muğayir Yedikulle selhhânelerin terkve her biri İstanbul’da vâkı mahallât ve çârsû arala-rında selhâne ihdâs idüp şehr içinde koyun ve sığırzebh itmeleriyle revâyih-i kerîheden şehr halkı mü-teezzî olduğından gayrı fezâlât-ı müntenihesindenmütekevven ufûnet-i hevâdan emr-i hakla vebâ vehummâ gibi niçe illet ve emrâz mütevellid ve bununemsâli kabâyih-i kesîresi beyne�n-nâs zâhir ve müte-ayyen olmağla fîmâ bad zebh olınan koyun ve sığırkemâ fi�l-evvel Yedikulle’de zebh olınup muhdes olan

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E152

selhânelerün cümelesi vâlid-i mâcidüm merhûm vemağfûrun leh Sultân Mehmed Hân tâbe serâhununzemân-ı saâdet-i ktirânlarında hatt-ı hümâyûn-ı saâ-det-makrûnlarıyla ref ve müşârun ileyh MustafâPaşa’nun Yedikulle hâricinde leb-i deryâda mücedde-den binâ ve vakf eyledüği otuz üç bâb selhânelerenakl ve basdırma içün zebh olınan sığırlara dahi tokattayîn ve Ayasofya-i kebîr vakfına dahi yiğirmi binakçe mukataa bağlanup zikr olınan selhhânelerdenon dokuz bâb selhâne koyun kassâblarına ve on ikibâb selhhâne dahi sığır kassâblarına tahsîs ve her birselhânelerün hisseleri ta„yîn ve kassâblar ale�l-esâmîtahrîr olınmışiken aralarına ecânib karışup birbirle-rinün hisselerine ta„arruz itmeleriyle her bir selhhâ-nenün hissesi ve kassâb üstâdlarından kaç neferünuhdesinde olduğı mücedden tahrîr ve defter ve vakfakayd ve herbirine mütevellî-i vakf tarafındanma„mûlün bih temessük virilmek üzre sâdır olanemr-i âlî mûcebince bin doksan iki senesinde Anadolımuhâsebesine dahi kayd olınmışiken husûs-ı mez-

Kalaycı

Page 154: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

bûrda sâdır olan hatt-ı hümâyûn ve evâmir-i aliyye vevaz„-ı kadîme muğayir Edirnekapusı ve Kumkapu veSamadya ve Balat ve Fener ve (boş) kapuları hâricindeve Hazret-i Ebî Eyyûb-i Ensârî kasabasında bazı sel-hâneler ihdâs ve İstanbul’da dükkânlarda dahi boğaz-lanup mahrûse-i mezbûrenün ba’zı hevâsına veahâlîsinün zaruret ve ızdırâblarına bâ’is oldukların-dan mâadâ vakfun ve Ayasofya-i kebîrün yiğirmi binakçe mâl-ı maktû’ınun ibtâline bâdî olmalarıyla umû-mem muhdes olan selhhâneler ref’ ve bu husûsdasâdır olan hatt-ı hümâyûn ve evâmir-i aliyye mûce-bince amel olınmak üzre vâlid-i mâcidüm merhûm vemağfûrun leh müşârun ileyh zemânlarında hatt-ı hü-mâyûn-ı sa’âdet-makrûnlarıyla mu’anven virilen emr-i şerîf mûcebince ecdâd-ı izâmum enâra’llâhu teâlâberâhihimün hîn-i fethden berü cârî olan âsâr-ı ha-seneleri tebdîl ü tağyîr olınmayup muhdes olan selh-hâneler ibtâl ve Yedikulle’den gayrı yirde koyun vesığır boğazlanmayup fermân-ı hümâyûna ve vaz-ı ka-dîme muhâlif hareket idenlerün haklarından gelinüpber üslûb-ı sâbık amel olınmak üzre hudâvendigâr-ısâbık karın-daşum Sultân Mustafâ Hân zemânındasâdır olan hatt-ı hümâyûn mûcebince emr-i şerîf vi-rildüğin bildürüp tecdîdin recâ itmeğin vech-i meş-rûh üzre amel olına diyü yazılmışdur. Fî evâil-i B sene1115 [10-19 Kasım 1703]”

3.2.2. Eyüp Debbağhanesi ve Debbağ Meslek Birliği, Debbağhane-Dükkan Adedi,Eyüp Debbağhanesini İnşa Eden Fatih’in EyüpSultan Vakfı, İlgili Arşiv Belgeleri

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethinde, Fatih vakfıolarak Yedikule debbağhanelerini inşa etmiş ayrıca,Eyüp kazasında da Eyüp debbağhanelerini inşa etmişve Eyüp Sultan Vakfını kurarak vakfetmişti. Eyüpdebbğhanelerini de bu vakfa bağlı inşa ettiği EyüpCamiine akar-gelir olmak üzere debbağ esnafına ki-ralamıştı.

Fatih’in inşa ettiği ve inşası ilk tamamlanan debbağ-haneler Eyüp debbağhaneleriydi. 10 dükkandan olu-

şuyordu. Eyüp debbağhanelerinin İnşası 861/1457tarihinde tamamlanarak Eyüp Sultan Vakfı akarlarınakatılmıştı. Eyüp Sultan vakfiyesinde dükkanlar şöyletarif edilmekteydi;

“Ebu Eyub-i Ensari Kasabası dâhilinde merhûmZal Paşa’nın rûhu içün yapılan câmi‘-i şerîfin civâ-rında … kâin on adet Debbâğ dükkânlarının ta-mâmı ki hudûdu mumcu dükkânı ile Ferah Kethüdâvakfı ile mezbûr vakıf ile ve deniz ile mahdûttur”.75

Eyüp debbağhaneleri surdışında olduğundan, merkeziYedikule surları dışında bulunan Yedikule debbağmeslek birliğine bağlı yamak esnaf statüsünde idi.Eyüp yamak debbağ esnafı, Eyüp vakfı kiracıları idi.Daha sonra müstakil Eyüp debbağ esnaf birliği halinegeldi. Diğer bir ifade ile müstakil Eyüp Debbağ Meslekbirliği daha sonra kurulmuştu.

Aşağıda 1142/ 1729 tarihli belgede Eyüp debbağ mes-lek birliğinin, Galata, Kasım Paşa ve Üsküdar debbağmeslek birlikleri kurulduktan sonra kurulmuş olduğubelirtilmektedir76. Ancak aşağıda belgelendirileceğigibi, bu tarihten çok önce Eyüp debbağ meslek birliği,Yedikule debbağ meslek birliği yamaklığından ayrılıpmüstakil hale gelmişti.

Bu ayrılmayı, idari olarak bölgelerin ayrılması ile deilişkili görebiliriz. Meslek birliğinin teşkilatlanmabölgesi kadılıklardı. surdışındaki Yedikule, İstanbulKadılığı’na bağlıydı. Eyüp, fetihten sonra Osmanlılartarafından inşa edilerek kurulan yeni bir yerleşimyeri idi. İdari merkez olarak Haslar kadılığı ile birlikteayrı bir kadılık ve idari bölge haline getirildi. Böyleceİstanbul kadılığına dahil Yedikule debbağ meslek bir-liğine bağlı yamak Eyüp debbağhaneneleri de ayrılıpmüstakil hale geldi.

Bu ayrılışın zamanı ile ilgili kayıtlar incelendiğinde enönemli belgenin, Fatih’in Eyüp Vakfı vakfiyesinde yeraldığı görülmektedir. 16.yüzyılın sonunda 1582 yılındaEyüp debbağ meslek birliğinin Yedikule debbağların-dan ayrı, müstakil olarak varlığını tespit ediyoruz.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 153

75 861/1457 tarihli Eyüp Sultan Vakfı vakfiyesi, VGM, Defter nr. 610, sayfa 193, sıra 230.76 BOA, Atik Şikayet Defteri, Defter nr.121, s. 519, sıra 1.

Page 155: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

861/ 1457 tarihli olup, aslı kaybolduğundan990/1582 yılında yenilenen Eyüp Sultan Vakfı vak-fiyesinde, Eyüp’de 10 adet debbağhanenin ve bu deb-bağhanelerin önünde yer alan 5 adet deponun(hücrenin) vakfedildiği ve Eyüp debbağ esnafına ki-ralandığı belirtilmektedir.77

861/1457’de inşası tamamlandığında Yedikule deb-bağ esnaf birliğine yamak olan Eyüp debbağhanele-rinin, bu belgede 990/1582 yılında artık müstakilolarak Eyüp debbağ meslek birliğine kiralandığınıtespit etmekteyiz. Aşağıda 1142/1729 tarihli belgedeolduğu gibi Yedikule debbağları, müstakil Eyüp deb-bağ meslek birliği kurulduktan sonra birçok kerelerEyüp debbağhanelerine deri tevziine itiraz ederek bumüstakiliyeti tanımazlıktan gelmiş olsalar da bundabaşarılı olamamışlardı.

17.yüzyılın sonlarına ait aşağıda belgeler yer alan1107/1696 tarihli fermanda ise Hasköy’deki PirMehmet Paşa debbağhaneleri hariç, Eyüp kazasında,Eyüp iskelesinde 39 debbağhane kurulduğu belirtil-mektedir78. Eyüp Sultan Vakfı tarafından kurulan 10debbağhanenin zamanla 39 debbağhaneye ulaştığıanlaşılmaktadır. “Hazret-i Ebî Eyyûb-i Ensârî kasabası içinde zebh olı-nan derileri Hasköy’de Pîr Mehmed Paşa’nun veEyyûb iskelesinde ihdâs olınan otuz dokuz bâb deb-bâğhâneye ifrâz ve ta‘yîn olınmağla”1212/1797 tarihli aşağıda belgelerde yer alan hü-kümde, Eyüp Hasköy’de Pir Mehmet Paşa’nın inşa et-tiği üç debbağhane olduğu belirtilmektedir. Budebbağhaneler de önce Yedikule debbağ meslek birli-ğine bağlanıp/nakledilip Fatih’in Ayasofya Vakfınadevredilmişti. Daha sonra bu debbağhaneler Fatih’inEyüp Sultan Vakfına devredilmiş ve bunlar Eyüp Deb-bağ meslek birliği olarak Eyüp Sultan vakfına kiracıolmuşlardır79.Sonuç olarak tüm bu verileri topladığımızda, 18. yüz-yıl sonu itibariyle Eyüp’te, Hasköy dahil olmak üzere

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E154

42 debbağhane vardı. Bunların tamamı Eyüp Sultanvakfının kiracılarıydı.

a.Fatih’in Eyüp Sultan Vakfiyesi

Fatih’in Eyüp Sultan Vakfına ait 861/1457 tarihlivakfiyesi kaybolduğundan 990/1582 tarihinde yeni-lenen, aslı VGM arşivi, 18 numaralı Kasa Defterindeolan vakfiyede yer alan debbağ dükkan adetleri veyerleri şöyledir; Eyüp’te 10 debbağ dükkanı ve budükkanların önünde 4 adet depo Fatih tarfından işaedilip, Eyüp Sultan Vakfı’na vakfedilmiştir.

“Ebu Eyub-i Ensari Kasabası dâhilinde merhûm Zal Pa-şa’nın rûhu içün yapılan câmi‘-i şerîfin civârındaki deb-bâğ dükkânlarının önünde kâin birbirine muttasılfevkânî beş adet hucrenin tamâmı ki hudûdu dört taraf-tan umûmî ve husûsı yollarla çevrilmiştir. Yine mezbûrkasaba dâhilinde kâin on adet Debbâğ dükkânlarının ta-mâmı ki hudûdu mumcu dükkânı ile Ferah Kethüdâ vakfıile mezbûr vakıf ile ve deniz ile mahdûttur”80

b.Eyüp Debbağ Meslek Birliği, Arşiv Belgeleri

Birinci BelgeEyüp’te debbağ esnafının deri alım ve tahsis nizam-larına ve bu nizamlara Yedikule debbağ esnafı tara-fından yapılan müdahalenin önlenmesine dair Haslarmollasına evâil S sene [10]78 [23 Temmuz-1 Ağustos1667] tarihli hüküm81.

“Hâslar mollasına hüküm ki: Ordû-ı hümâyûnuma mektûb gönderüp kazâ-i mez-bûrda vâkı‘ Ebâ Eyyûb-i Ensârî aleyhi’r-rahmetü’l-bârî evkafınun bi’l-fi‘l mütevellîsi olan Abdurrahmânzîde kadruhû ile evkafı mülhakatından olan debbâğ-hâne debbâğlarından Yûsuf ve İbrâhîm ve Mehmedvesâirleri meclis-i şer‘a varup kazâ-i mezbûredekoyun ve keçi ve sığır derileri kadîmü’l-eyyâmdan

77 VGM, Defter nr. 610, sayfa 193, sıra 230. 78 BOA, Mühimme Defteri, Numara 108, sayfa 255, hüküm 1081.79 BOA, İstnabul Ahkam Defteri nr.13, s.123, hüküm nr.453. 80 VGM, Defter nr. 610, sayfa 193, sıra 230. Ayrıca bkz. Fatih Sultan Mehmed Vakfiyeleri(2006), II. Vakfiye, s.3.81 OTD/AŞ/ 6/73/308’den naklen, KALA(2003), Cilt 11, s. 137.

Page 156: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

narh-ı cârî üzre vakf-ı mezbûr debbâğlarına bey‘ olı-nup âhara bey‘ olınmamak üzre hatt-ı hümâyûn-ısa‘âdet-makrûnumla emr-i şerîfüm virilmişiken Yedi-kulle debbâğları mukaddemâ nizâ‘ idüp murâfa‘a-i şer‘olduklarında ber mûceb-i emr-i şerîf Eyyûb debbâğ-larına hüküm olınup ellerine hüccet-i şer‘iyye viril-mişiken hâlâ yine Yedikulle debbâğları kadîmemuhâlif inâd ve hüccet-i şer‘le ve emr-i şerîfüme mu-ğayir medîne-i mezbûrede zebh olınan sığır derilerinalup ihtilâle bâ‘is olmağın mezbûrûn debbâğlar vak-fun icâresin edâda usret çekmeleriyle vâkı‘ hâli i‘lâmeyledüklerinde ellerinde olan hüccet-i şer‘iyye ve evâ-mir-i şerîfe ve bîgaraz müslimânlardan istihbâr olın-dukda fi’l-vâkı‘ kazâ-i mezbûrede zebh olınan koyunve keçi ve sığır derilerin medîne-i mezbûre debbâğla-rına bey‘ ve gayriye bey‘ olınmamak üzre emr-i şerîfve mûcebince hüccet-i şer‘iyye virilüp Yedikulle deb-bâğları medîne-i mezbûre debbâğlarından deri almak-dan memnû‘ oldukları mukayyed olduğından mâ‘adâahâlî-i vilâyetden dahi nice mu‘temedün aleyh kimes-

neler haber virmeleriyle kadîmden olıgeldüği üzreYedikulle debbâğları ve gayrılar medîne-i mezbûredezebh olınan koyun ve keçi ve sığır derilerine müdâ-hale itmemek üzre emr-i şerîfüm virilmek bâbındainâyet recâsına arz eyledüği ecilden ellerinde olanhatt-ı hümâyûnuma ve temssükâtlarına muğayir son-radan hatt-ı hümâyûn ve temessükât sâdır olmış iseellerinde olan temessükâta ve kadîmden olıgelenemuğayir dahl ü ta‘arruz olınmayup hatt-ı hümâyûn-ı sa‘âdetmakrûn mûcebince amel olına diyü emr-işerîf yazılmışdur. Fî evâil S sene [10]78 [23 Temmuz-1 Ağustos 1667]”

İkinci BelgeEyüp’te debbağ esnafının deri alım ve tahsis niza-mına ve bu nizama Yedikule debbağ esnafı tarafın-dan yapılan müdahalenin önlenmesine dair İstanbulkaimmakamına ve kadısına evâsıt-ı mâh-ı Rebî‘u’l-evvel sene 1078/31 Ağustos-9 Ekim 1667 tarihlihüküm82.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 155

Deri germe işlemi

82 OTD/AŞ/6/87/370’den naklen, KALA(2003), Cilt 11, s. 142.

Page 157: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

“İstanbul kayimmakamına ve kadîsına hüküm ki:Arz gönderüp müşârun ileyhün nâzırı olduğı Hazret-i Ebâ Eyyûb-i Ensârî aleyhi’r-rahmetü’l-Bârî evkafınunvakfı debbâğhânesinden dibâğat iden debbâğ tâifesimedîne-i mezbûrda vâkı‘ olan selhânelerde zebh olınankoyun ve keçi ve sığır derilerin narh-ı cârî üzre akçe-leriyle alup hâricden bir ferd dahl eylemeyeler diyüellerinde müte‘addid ahkâm-ı şerîfe ve hüccet-i şer‘iyyeve hatt-ı hümâyûn-ı sa‘âdet-makrûnumla olup âharunalâkası yoğiken Yedikal‘a debbâğları şirrete sülûk idüpkadîmden alıgeldüği yirlere kanâ‘at itmeyüp tâife-imezbûrenün ellerinde olan ahkâm ve hatt-ı hümâ-yûn-ı sa‘âdet-makrûn ve evâmir-i şerîfe ve hüccet-işer‘iyyelere muğayir bir hüccet ibrâz idüp medîne-imezbûrda zikr olınan sığır derilerin biz aluruz diyümüdâhale itmeleriyle muzâyâka virdüklerinden gayrıvakfun icâresin virmeğe iktidârları olmayup her vechilegadr olmağın tâife-i mezbûre ile Yedikulle debbâğlarıellerinde olan temessükâtlarıyla Dîvân-ı Edirne’yeihzâr olınup da‘vâları vüzerâ-yı izâmum ve kadîasker-lerüm huzûrlarında şer‘ile görildükde Yedikulle deb-bâğlarınun Eyyûb debbâğları yedlerinde olan temessükifesh ider temessükleri olmayup şirret eyledüklerizâhir olmağla Eyyûb-ı Ensârî debbâğlarınun ellerindeolan temessükât ve hatt-ı hümâyûn-ı sa‘âdet-makrûnmûcebince medîne-i mezbûrede vâkı‘ olan selhânelerdezebh olınan koyun ve sığır kadîmden olıgeldüği narh-ı cârî üzre akçeleriyle yine Eyyûb debbâğları alup Ye-dikulle debbâğları müdâhale eylememek üzre hüccetolınup kat‘-ı nizâ‘ ve fasl-ı husûmet olmağın ba‘de’l-yevm vech-i meşrûh [üzre] medîne-i mezbûrda vâkı‘olan selhânelerde zebh olınan koyun ve keçi ve sığırderileri narh-ı cârî üzre Eyyûb-ı Ensârî debbâğlarıalup âhardan Yedikulle debbâğları vesâirleri bir vechiledahl ü ta‘arruz eylemeyeler şürût ve kuyûdı ile emr-işerîf virilmişdür.Tahrîr fî evâsıt-ı mâh-ı Rebî‘u’l-evvelsene 1078 [31 Ağustos-9 Ekim 1667]”

Üçüncü BelgeEyüp kazasında, Hasköy Piri Mehmet Paşa vakfı deb-bağhaneleri hariç olmak üzere, Eyüp iskelesinde top-lam 39 debbağhane vardı.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E156

“Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân-ı Gãzî tâbe serâhuhîn-i fethde Yedikulle hâricinde leb-i deryâda otuz üçbâb selhâne ve üç yüz altmış bâb debbâğhâne binâ …Üsküdar kazâsında vâkı‘ selhânelerde zebh olınan de-rileri yine kazâ-i mezbûrda Atîk Vâlide Sultân ve Sa-fiyye Sultân ve Mihrimâh Sultân ihdâs eyledükleriotuz bir aded debbâğhânelerine ve Galata kazâsındavâkı‘ selhânelerde zebh olınan derileri Tophâne’deKılıç Alî Paşa’nun ve Kãsım Paşa’nun ve Sinân Pa-şa’nun muhdes kırk dört aded debbâğhânelerine veHazret-i Ebî Eyyûb-i Ensârî kasabası içinde zebh olı-nan derileri Hasköy’de Pîr Mehmed Paşa’nun veEyyûb iskelesinde ihdâs olınan otuz dokuz bâb deb-bâğhâneye ifrâz ve ta‘yîn olınmağla her debbâğ olma-dukları yirlerde zebh olınan derileri”83

Dördüncü BelgeYedikule debbağ esnâf birliğinin kadim/ilk kurulanesnaf birliği olduğuna, Eyüp debbağhanelerinin son-radan kurulduğuna, Selhanelerde ve kasap dükkan-larında kesilen hayvan derilerinin bunlara aitolduğuna Eyüp’teki debbağların müdahalesinin ön-lenmesini talep etmişler ancak durum incelenerek,Yedukule debbağ esnaf birliğinin ilk kurulan olupFatih vakfı Ayasofya Camii akarından kiracı oldukla-rına Galata, Kasımpaşa, Üsküdar ve Eyub debbağ bir-liklerinin sonradan vakf edilen debbağhanerdekurulduğuna ve bunların bulundukları mahalde ke-silen hayvan derilerini alıp diğer bölgelere karışma-mak üzere nizam verildiğine tarafların bunu kabulettiğine böylece aralarında murafaa olunduğuna dairİstanbul, Galata, Üsküdar ve Haslar kadılarına evâhir-i Ra sene 1142 [14-23 Ekim 1729] tarihli hüküm84.

“İstanbul ve Galata ve Üsküdar ve Hâslar kadîlarızîdet fazluhum hüküm ki:Yedikulle’de vâkı debbâğ fukarâsı Südde-i saâdetümearz-ı hâl idüp merhûm ve mağfûrun leh Ebu’l-fethSultân Mehmed Hân tâbe serâhu hazretleri hîn-ifethde Yedikulle hâricinde selhhâneler ve debbâğhâ-neler binâ ve Ayasofya-i kebîre vakf ve muacceliyetile debbâğlar îcâr ve bi’l-cümle İstanbul’un dâhilinde

83 OTD/MHM/108/255/1081’den naklen, KALA(2003); Cilt 84, İstanbul 2004.84 BOA, Atik Şikayet Defteri nr.121, s.519, sıra 1.

Page 158: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ve hâricinde ve leb-i deryâda ve kasabâtda kasâb tâi-fesinün zebh eyledükleri cülûd-ı hayvânâtın narh-ıcârî üzre vakf-ı mezbûrun dükkânlarında dibâgat olı-nup âhar yirlerde işleyenler men u def olına diyühatt-ı hümâyûn-ı saâdet-makrûn ihsânolınmışiken bunun hilâfı müsâmaha ve müsâhele se-bebi ile etrâf kasabâtda debbâğhâneler binâ ve bunla-run tayînâtları olan derileri âhar eyleyüp küllî gadrolmağla hâlâ Eyyûb’da vâkı sonradan muhdes bir kaçdebbâğhânelerinün ve el-yevm fermân-ı âlî ile ref olı-nup mezbûrlar kemâl-i inâd ve muhâlefetlerindennâşî yirlerinden hareket eylemedüklerinden mâadâkassâblarından çâryekçi nâmıyla Eğrikapu vesâir ma-hallerde peydâ olan selhhânelerde zebh olınan cülûd-ı ağnâmı kendüler ahz eyledüklerinden bu defafermân-ı âlî üzre mezbûrlar Yedikulle’ye bunlar ilemaan debbâğlık işlemeğe geldükleri ve kayd ü bendkendülere teslîm olınmak şartıyla zikr olınan derileribunlar almağa tâlibler iken mezbûrlar ziyâde hîlele-rinden nâşî kassâb-ı mezbûrlar ile yekdil ve ittifâk ve

bir tarîkle fermân alup hilâf-ı hatt-ı hümâyûn ve mu-ğayir-i evâmir-i aliyye selhhâne-i mezkûrede zebh olı-nan cülûd-ı ağnâmı karşu muhdes debbâğlara denizaşurı nakl itdürdüklerin bildürüp ol bâbda istidâ-yıinâyet ve Yedikulle debbâğlarınun senedleri getürdi-lüp nazar ve mazmûnları ne ise hakîkati üzre ilâmolınmak bâbında sâdır olan fermân-ı âlîye imtisâlenyedlerinde olan senedlerine nazar olındukda cennet-mekân Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân hazretleri ze-mânından yedlerinde sened olmayup ancakcennet-mekân firdevs-i âşiyân Sultân Mehmed Hânaleyhi’r-rahmeti ve’lgufrân hazretleri ve badehû gelenmülûk-ı mazıyye hazerâtı ve cenâb-ı hilâfet-meâbum-dan hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn ile muanven altıkıta evâmir-i aliyyede Yedikulle debbâğları kadîm ol-mağla İstanbul ve tevâbiinde zebh olınan hayvânâtuncülûdını bunlar alup badehû Galata ve Kasım Paşa veÜsküdar ve Ebî Eyyûb-ı Ensârî’de debbâğhâneler binâve vakf olındukda oldukları yirlerde zebh olınan cü-lûdı ânlar alup âhara taarruz itmemek üzre evâmir-i

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 157

Bıçak atölyesi

Page 159: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

şerîfe virüldükden sonra oldukları yirlerün cülûdınakanâat itmeyüp Yedikulle debbâğlarına mahsûs İstan-bul ve leb-i deryâsında mezbûha hayvânât derisindenkadîme muhâlif deri alanlar ve ânun gibi debbâğlıkişlemek isteyenler Yedikulle’ye nakl ve ânda dibâgatitmek üzre kat-ı nizâ birle nizâm virdüğin hâlî hâ-zırda ve murâfaadan virilen iki kıta hüccet-i şeriyyedahi bu mazmûnı nâtık olduğın sen ki İstanbul kadîsımevlânâ Mehmed Râşid zîdet fezâiluhûsun ilâm it-menle ilâmun mûcebince amel olınmak bâbında fer-mânı âlîşânum sâdır olmışdur. Nâilî. Fî evâhir-i Rasene 1142 [14-23 Ekim 1729]”

Beşinci BelgeYedikule debbağ esnafının debbağ nizamına aykırıdavrandığına, Eyüb Ensari vakfı kiracıları Debbağ es-nafına bağlı 83 adet kasap dükkanı olup, bunlardanüç dükkanı Yedikule debbağ esnafının işgal edip Eyüpdebbağlarına mahsus derilere el koyduklarına, bu mü-dahalelerinin önlenmesine ve Kasapbaşı marifetiyleİstanbul’da kesilen sığır, keçi, koyun derilerinin Ye-dikule, Eyüp, Kasımpaşa, Tophane ve Üsküdar’dakidebbağ esnafına dağıtılmasına dair 3 C Sene 1202[11 Mart1788] tarihli hüküm85.

“İstanbul kadîsına ve dergâh-ı âlî yeniçeri ağasınahüküm ki: Hazret-i Ebâ Eyyûb-i Ensârî evkãf-ı şerîfi müste’cirlerinden dibâğatustaları Dîvân-ı hümâyûnumaarz-ı hâl idüp evkãf-ı mezbûrahâsıl kayd olınup yedlerindemevcûd müte‘addid hutût-ı hü-mâyûn ile mu‘anven şurût ve ku-yûdlarını hâvî virilen nizâmdüstûrü’l-amel tutılmak üzre mer‘îve mu‘teber ve seksen üç aded İstanbulve gayrihî dâhilinde Başmuhâsebe’de mukay-yed nizâma muğãyir kimesnenün hareketi iktizâitmez iken şimdi muğãyir-i hatt-ı hümâyûn ve şurûtEyyûb ve Eğrikapu ve Edirne ve Topkapu ve Yenikapuvesâir ma‘lûmları olmayan emkine ve mezbah add ey-ledükleri dekâkîn vesâir etrâf ve havâlîde vesâir ma-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E158

hâll derûn ve bîrûnda ve leb-i deryâda zebh olınanağnâm ve celeb vesâir debbâğ ustalarına mahsûs olupisti‘mâl eyledükleri emti‘alarını Yedikulle debbâğ us-taları müdâhale birle seksen üç aded dükkânlarındanüç adedini muğãyir-i nizâm zabta tasaddî eyledükle-rinden ashâb-ı dükkân ve selhânelerine ve iyd-ı ed-hâda ve havza(?) ta‘bîr olınur mahaller ki leb-i deryâvesâirede zebh olınan derilerün yalnız ağnâmdan Ye-dikulle’den birer akçe ziyâde virüp koyun derilerin-den kırkmadan ve yolmadan ve bıçak ağzı açmadanve a‘lâsına çıkmadan sâlimen virüp bir dürlü ezâ vecefâ itmemeleriyçün ta‘ahhüd ve nizâm-yâfte olup bâi‘lâm-ı şer‘î ve bâ hatt-ı hümâyûn amel olınmak üzremahalline kayd olınmağla muğãyir-i hareket ve tam‘-ı hâmma tebe‘iyyet idüp mezbûrlarun o makúle ha-reketleri Vizelü’ye ve Kara Karyelü’ye ve kanâreci vekürkci tâifelerine ziyâde bahâ ile esnâf-ı mezbûrlarunhaberi olmaksızın hufyeten kaçırup (...) itmemek üzrenizâm-ı kaviyyeye bend olındığın bildürmeleriylemukaddemâ virilen emr-i şerîfüm mûcebince bu def‘adahi emr-i şerîfüm virilmek bâbında istid‘â inâyet it-meleriyle Hazîne-i âmiremde mahfûz olan Başmuhâ-sebe defterlerine nazar olındukda Hazret-i EbâEyyûb-i Ensârî radıye anhü’l-Bârî evkãf-ı şerîfelerin-

den dabbâğhânelerinde olan debbâğ ustaları-nun kethudâsı Abdullâh Usta ve

yiğitbaşıları Mehmed ve ihtiyârlarındanmüseccelü’l-esâmî yiğirmi nefer kimes-

nelerün şurût ve kuyûdı hâvî tara-feynün yedlerinde olan senedâtımu‘teberelerine nazar ve tatbîk veru’yet ve i‘lâm olınmak bâbındaşeref-yâfte-i sudûr olan fermân-ı

âlî mûcebince esnâf-ı mezbûre yed-lerinde [olan] senedât-ı mu‘tebereye

ve kassâbân tâifesinün yedlerinde olanemr-i âlişâna ba‘de’n-nazar debbâğ usta-

ları mezbûrûn bi’l-ma‘iyye ru’yete me’mûr Hare-meyn müfettişi müderrisînden es-Seyyid Alî Behcetile akd olınan meclis-i şer‘-i münîrde kassâbbaşısıİsmâ‘îl dâme mecduhû hâzır oldığı hâlde vakf-ı mez-bûr kassâblarından kethudâları Ebûbekir Usta ve ih-tiyârlarından es-Seyyid Mehmed Emîn ve el-Hâcc

85 BOA, Kamil Kepeci defter nr. 2536, s.64.

Page 160: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

İsmâ‘îl vesâir on sekiz nefer kimesneler muvâcehele-rinde derkenâr nâtık olduğı üzre Anadolı ve Rûmilitaraflarından tevârüd iden Yedikulle salhânelerindenzebh olınan ağnâm ve keçi ve kuzı ve bakar cülûdı vebi’t-terâzî ashâbından bâzâr ve kassâbbaşı olanlar ta-raflarından mübâya‘a olınup mühimmât-ı seferiyyevesâir cânib-i mîrîyçün iktizâ ideni edâya menût vemütevakkıf ve bâkï kalan cülûdı kassâbbaşı ma‘rife-tiyle Yedikulle ve Eyyûb Ensârî ve Galata ve Üsküdarve Kâsım Paşa ve Tophâne debbâğlarına tevzî‘ olın-mak bâ fermân-ı âlî nizâm-yâfte olan şurût-ı mer‘iy-yeden oldığından kassâbbaşı-ı mûmâ ileyhünyedlerine i‘tâ idüp meclis-i şer‘de mu‘âyene olanmemhûr temessüki mûcebince kat‘-ı bâzâr olınmışi-ken vakf-ı müşârün ileyhün kassâbları salhânelerinde

zebh olınan ağnâm derilerinün beher adedine vaz‘olınan fiât-ı maktû‘dan ziyâde bizlerden birer akçe ta-lebiyle ta‘cîz ve tekdîrden hâlî olmamalarıyla bervech-i muharrer bir akçe ziyâde taleb eylemeleri men‘u def‘ olınmak murâdımızdur didüklerinde medîne-imezbûre kassâbânı dahi cevâblarında derkenârdamastûr emr-i âlîşân mantûkınca medîne-i Hazret-iEbâ Eyyûb Ensârî’de vâkı‘ kassâb ustaları zebh eyle-dükleri koyun ve kuzuların birer akçe bâc harçlarınserçin mukãta‘asını edâ ve seksen üç aded kassâb dük-kânların vakf-ı mezbûrun dört aded mükemmel sal-hânelerine merbût salhâne-i mezkûrun ve iyd-i edhâda dekâkîn-i mezbûrede zebh olınan ağnâmun cülûdıvakf-ı müşârün ileyh hazretlerinün debbâğlarınunbi’l-icâreteyn uhdelerinde mukayyed bulındığındanbiz bir akçe dahi vakf-ı şerîfe viregeldüği vakf-ı şerîfdebbâğları vakf kassâblarınun ancak zebh eyledüklerikoyun cühûdı Yedikulle kassâb ustaları bâzârındanbirer akçe ziyâdeye olmak üzre temşiyyet ve nizâm vi-rilüp ve nizâm-ı mezkûr düstûrü’l-amel tutılmak üzreemr-i âlîşânda musarrah olındığından mâ‘adâ kassâbtâifesinden bundan akdem nizâm-yâfte olan şurût-ıcedîdlerini dahi husûsında nizâm-ı kadîmleri ne vec-hile ise nizâmları tecdîd olınup hilâfıyla hareket olın-mamak üzre bâ hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn ibkãolınmağla debbâğ esnâfı ustalarından kırk senedenmütecâviz zemândan berü iştirâ eyledükleri ağnâmcülûdınun ziyâde iktizâ iden birer akçeden zimmet-leri iki bin yedi yüz on yedi guruş dört pâreye müc-temi‘ olmağla (...) diyü ba‘de’d-da‘vâ ve’l-münâza‘amuslihûn tavassut idüp zikr olınan Eyyûb-i Ensârîkassâbarı salhânelerinde zebh eyledükleri koyununderileri vakf-ı müşârün ileyh debbâğlarınun emti‘â-imahsûsalarından olmağla vakf-ı müşârün ileyhe bey‘idüp ziyâde bahâ ile âhara ve kürkci tâifelerine ve ka-nâreciye bey‘ itmeyüp ve eğer ideri olur ise (...) hak-larından gelinmek üzre şurût-ı nizâmları nizâm-yâfteolınup debbâğ esnâfı yedlerinde olan dokuz yüz yi-ğirmi yedi senesi târîhiyle muvarrah sûret-i emr-i âlîve senedât-ı sâire-i mu‘tebere mûceblerince rûz-ı hı-zırden mukaddem yolınmadan ve kırkılmadan Eyyûbdebbâğlarına bey‘ idüp Vize ve civâr-ı sâire debbâğla-rına bey‘ itmemek üzre ta‘ahhüd ve eğer hilâf-ıta‘ahhüd hareket ideri olur ise mantûk-ı emr-i âlîüzre te’dîblerine râzî olduklarından sonra kassâbân-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 159

Kösele ayakkabı malzemeleri.

Page 161: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ı mezkûr sâlifü’z-zikr iki bin yedi yüz on yedi guruşdört pâreye müte‘allık âmme da‘vâ ve kâffe-i mütâle-bâtdan debbâğãn-ı mezkûrenün zimmetlerini ibrâ-yıâmm ile ibrâ vüe iskât eyledüklerinde ânlar dahi ibrâ-yı mezkûrı ba‘de’l-kabûl debbâğãn-ı mezkûre dahivakf-ı müşârün ileyhün salhânelerindezebh olınan koyun derisini şurût-ınizâm-ı kadîmlerini ve mantûk-ıemr-i âlî üzre Yedikulle kassâb us-taları bâzârından birer akçe ziyâ-deye olmak ta‘ahhüd idüp buvechile ba‘de kat‘ı’l-münâza‘a deb-bâğ esnâfı olan şurûtlarınun istihkâ-mını hâvî yedlerine emr-i şerîf-iâlîşânum sudûrını istid‘â ve yazıcı (...)Mehmed mübâşeretiyle İstanbul kã-dîsı Mehmed Ârif Efendi i‘lâm itmeğin i‘lâmı mûce-bince Haremeyn muhâsebesine ilm u haberi virilüpbin yüz doksan dört senesi Receb-i şerîf’inün on ye-dinci güni emr-i şerîf-i âlîşânum virildiği derkenârolınmağla imdi derkenârı mûcebince amel olınmakbâbında fermân-ı âlîşânum sadır olmışdur. Fî 3 CSene 1202 [11 Mart1788]”

Altıncı BelgeEyüp Hasköy’de Pir Mehmet Paşa’nın inşa ettiği üçdebbağhane önce Yedikule debbağ meslek birliğinebağlanıp/nakledilip Fatih’in Ayasofya Vakfına devre-dilmişti. Daha sonra bu debbağhaneler Fatih’in EyüpSultan Vakfına devredilmiş ve bunlar Eyüp Debbağmeslek birliği olarak Eyüp Sultan vakfına kiracı ol-muşlardır. Eyüp Sultan vakfına ait Eğrikapı selhane-lerine bağlı İstanbul’da 83 adet kasap dükkanındakesilen hayvan derileri Eyüp debbağhanelerine aittir.Yine Eğrikapı’da bulunan 1.Abdülhamit vakfı selha-nelerine bağlı İstanbul’da 223 kasap dükkanında ke-silen koyun keçi, kuzu ve bakar derileri iseYedikule’de Fatih Ayasofya vakfına ait debbağ dük-kanlarda bulunan Yedikule debbağ esnafına aittir.Birbirlerine müdahale etmemelerine dair evâhir-i Casene [1]212 [11-20 Kasım 1797] tarihli hüküm86.

“[Derkenar] Başmuhâsebe ve Haremeynü’ş-şerîfeyn

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E160

muhâsebelerine ilm ü haberleri virilmişdür”.“İstanbul kadîsına ve müderrisîn-i kirâmdan Hare-meynü’ş-şerîfeyn müfettişine hüküm:

Mübârek rikâb-ı kâm-yâb-ı husrevâneme arz-ı hâltakdîm iden Yedikulle hâricinde vâkı‘ debbâğ esnâfı-

nun kethudâsı es-Seyyid el-HâccÖmer ve Ahibabaları Hasan Ustave yiğitbaşıları Mustafâ Usta vemüsinn ü ihtiyâr söz sâhiblerin-den el-Hâcc Mustafâ Usta ve el-

Hâcc Ahmed Usta ve MehmedEfendi ve Süleymân Usta ve Halîl

Usta ve Hasan Usta ve dîğer HalîlUsta ve es-Seyyid el-Hâcc Ahmed

Usta ve el-Hâcc Hüseyin Usta veİsmâ‘îl Usta ve âhar Halîl Usta vesâirleri çihârşenbihgüni arz odasında sadr-ı a‘zamum huzûrında sen kiİstanbul kadîsı mevlânâ-yı mûmâ ileyh Hamdullâhzîdet fezâiluhûsun senünle bi’l-ma‘iyye ru’yeteme’mûr müfettiş-i mûmâ ileyh Ahmed Şevki zîde il-muhû ile akd olınan meclis-i şer‘-i münîrde Ayasofya-i kebîr câmi‘-i şerîfi evkafı mütevellîsi hâcegân-ıDîvân-ı hümâyûnumdan Dâru’s-sa‘âdeti’ş-şerîfemağası kâtibi İsmâ‘îl Kâmil zîde mecduhû tarafındanvekîl oldığı Abdülkadir bin Mehmed ve es-SeyyidHasan bin es-Seyyid Mustafâ şehâdetleriyle sâbit olanel-Hâcc Mehmed Efendi ibn-i İbrâhîm muvâcehe-sinde işbu yedimüzde olup meclis-i şer‘de mu‘âyeneolınan evâmir-i aliyye-i müte‘addîde nâtık oldığı üzreEbu’l-feth Sultân Mehmed Hân aleyhi’r-rahmetü ve’l-gufrân hîn-i fethde Yedikulle hâricinde leb-i deryâdaotuz üç bâb selhâne ve üç yüz altmış bâb debbâğhânebinâ ve Ayasofya-i kebîr câmi‘-i şerîfine vakf ve icâre-i mu‘accele ve yevmî dört yüz akçe müeccele ile deb-bâğlara îcâr olınagelür iken muahharan sâdır olanemr-i âlîşân nâtık oldığı üzre vüzerâ-yı izâmdan mer-hûm Pîr Mehmed Paşa’nun medîne-i Ebâ Eyyûb-i En-sârî kazâsı muzâfâtından kasaba-i Hâsköy’de binâ veihdâs olınan üç bâb debbâğhâne Yedikulle’ye naklolındukda Hâsköy bedeli nâmıyla sekiz bin guruşmu‘accele ve beher yevm kırkar akçe icâre-i müecceleile bâ temessük-i mütevellî debbâğan tâifesine îcâr

86 BOA, İstnabul Ahkam Defteri nr.13, s.123, hüküm nr.453.

Page 162: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

olınmışiken ber vech-i muharrer sâdır olan emr-i mü-nîfüm mantûkı üzre Hâsköy bedeli nâmıyla Yedikul-le’ye nakl ve debbâğana îcâr olınan debbâğhâneHazret-i Ebâ Eyyûb-i Ensârî vakfına virilmeğle deb-bâğ esnâfınun medfû‘ları olan sekiz bin guruş mu‘ac-celenün istirdâdı ve icâre-i müeccele nâmıyla beheryevm takdîr olınan kırk akçenün ref‘ u ilkası murâdı-mızdur diyü da‘vâ itdüklerinde mârrü’l-beyân Hâsköykasabasından Yedikulle’ye nakl olınan debbâğhâne-imezkûreden hisse alan kimesnelerün o târîhde cânib-i vakfdan istîcâr eyledükleri hisseleriyçün ne mikdârmu‘accele virdükleri ve mu‘accele-i mezkûreyi viren-lerün ekserîsi vefât itmeleriyle vereselerine isâbetiden mikdârun ma‘lûm olması ve bu husûs şer‘anda‘vâya kadir hasm-ı şer‘î olınması emr-i asîr oldığın-dan da‘vâ-yı mezkûrenün netîcesi nizâ‘-ı lafzîye mün-tehî olacağı debbâğan tâifesi merkumûna yegân yegânifâde ve tefhîm olındukda merkumlar dahi tasdîk vemu‘accele-i merkum da‘vâsından keff-i yed ve mu‘ac-cele da‘vâsından cânib-i vakf-ı şerîfi ibrâ ve müeccele

nâmıyla birer akçe zamm olınup yevmî dört yüz ak-çeye iblâğ olınan kırk akçenün ref‘ u ilkası husûsındadef‘aten ref‘ u tenzîli îrâd-ı vakfun def‘aten tenzîlinimüstelzim oldığından mütevellî-i vakf-ı şerîf-i müşâ-run ileyh ile muhâbere ve fîmâ ba‘d gerek vakf-ı şerîf-i müşârun ileyhden ve gerek vakf-ı âhardanmukata‘alu elli aded debbâğhânelerden olmak üzrezikr olınan dört yüz akçe müeccelelü hisselerindenferâğ u intikal zuhûrında ta‘arruz olınmayup mahlûlvâkı‘ oldukda kadîmî olan üç yüz altmış akçe tenezzülolıncaya değin hisse-i mahlûl kimesneye virilmeyüpbu vechile hem îrâd-ı vakf hasârdan masûn ve hemhisse sâhibleri hasarâtdan me’mûn olacakları debbâ-ğan-ı mezkûreye tefhîm olındukda debbâğan-ı mez-kûre dahi sûret-i mezkûreye râzî ve mütevellî-i mûmâileyhün vekîli merkum el-Hâcc Mehmed Efendi mü-tevellî-i mûmâ ileyhün vech-i muharrer üzre olan rızâve ta‘ahhüdini bi’l-muvâcehe meclis-i şer‘de habervirüp sûret-i rızâ tarafından zâhir ve bedîdâr olduk-dan sonra debbâğ esnâfınun yedlerinde olup şürût-ı

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 161

Debbağhane

Page 163: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E162

Deri temizleme işlemi ve deri ustası

Page 164: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

nizâmlarını hâvî olan evâmir-i aliyyemde tahrîr übeyân oldığı üzre Üsküdarlılarun beğlik selhânedenaltı yüz vukıyye luhûmı gelen ağnâmdan mâ‘adâ zebholınan hayvânâtun cülûdını ve Ayasofya-i kebîr vak-fından olan ma‘lûmetü’l-hudûd debbâğhâneler muh-tell ü müşevveş olmağla vakf-ı müşârun ileyhmütevellîsi tarafından müceddeden tahrîr ve müs-te’cirlerinün yedlerine meccânen temessük virilme-sini ve derileri Yedikulle debbâğlarına mahsûs olanhayvânât zebh olındukda derileri yolınmadın ve kır-kılmadın ancak Yedikulle debbâğhânelerinde debbâğ-lık işleyenler alup âharı ta‘arruz u müdâhale itmemekve Eyyûb-i Ensârî vakfından Eğrikapu selhânelerinemerbût ve mahalleri tasrîhiyle tahrîr olınan seksenüç aded kassâb dükkânları misillü merhûm cennet-mekân firdevs-âşiyân Sultân Abdülhamîd Hân tâbeserâhu vakfından olup Eğrikapu selhânelerine mer-bût Âstâne-i aliyyem ve tevâbi‘inde vâkı‘ Hare-meynü’ş-şerîfeyn ve Başmuhâsebe kalemlerindemukayyed olan iki yüz yiğirmi üç aded kassâb dük-kânlarınun merbût oldığı selhânelerde zebh olınupluhûmı dükkân-ı mezkûrede bey‘ olınan koyun vekeçi ve kuzı ve bakar derileri üç yüz altmış adeddenibâret olan Yedikulle debbâğhânelerinde dibâgat olı-nup âhar mahalle gitmemek üzre Başmuhâsebe veHaremeynü’ş-şerîfeyn muhâsebesine ilm ü haberlerivirilüp müceddeden yedlerine tuğrâ-yı garrâ ilemu‘anven emr-i şerîfüm i‘tâsını istid‘â eyledüklerinimüfettiş-i mûmâ ileyh bi’l-ma‘iyye i‘lâm itmeğlei‘lâmun mûcebince amel olınmak fermânum olmağınimdi siz ki mevlânâ-yı mûmâ ileyhimâsız ber vech-imeşrûh amel ve harekete ikdâm ve dikkat ve hilâfıhâlet ve hareket vukû‘ını tecvîzden ittika vemübâ‘adet eylemenüz bâbında. Fî evâhir-i Ca sene[1]212 [11-20 Kasım 1797]”

3.2.3. Kasımpaşa Debbağhanesi ve Kasımpaşa Debbağ Meslek Birliği, KasımpaşaHassa Debbağ Esnaf Birliği, Kasımpaşa Debbağhanesini İnşa Eden Kasım Paşa ve Sinan Paşa Vakfı, İlgili Arşiv Belgeleri

Kasımpaşa Debbağhanelerinde hem Kasımpaşa deb-bağ meslek birliği, hem de Hassa/Miri (devlet) Deb-

bağ esnaf birliği faaliyetteydi. Yani özel sektör vekamu sektörü aynı bölgede faaliyetteydi. Kasımpaşadebbağhanelerinin bir kısmı Kasım Paşa Vakfı tara-fından, bir kısmı da Sinan Paşa Vakfı tarafından inşaedilmişti. Kasım Paşa vakfı tarafından inşa edilen deb-bağhaneler, Kasımpaşa debbağ esnaf birliğine kiralan-mıştı.

Sinan Paşa vakfı tarafından inşa edilen debbağhanelerKasımpa Hassa(Miri) debbağ esnaf birliğine kirala-mıştı. Kasım Paşa vakfı tarafından inşa edilen ve Ka-sımpaşa debbağ esnaf birliğine kiralanan debbağdükkan adedi 24 İdi. Sinan Paşa vakfı tarafından inşaedilen ve Kasımpaşa Miri/Hassa debbağ esnaf birli-ğine kiralanan debbağ dükkan adedi 12 idi. Bu dük-kanlarda çalışan usta sayısı 11, çırak-kalfa statüsündeçalışan sayısı 13 olmak üzere toplam çalışan sayısı 24idi. Kasımpaşa Miri/Devlet Debbağhanesi, sarayın iş-lenmiş deri ile ilgili ihtiyaçlarını karşılamak üzere ku-rulmuştu.

Bu miri debbağhane, Enderun Ehli Hıref (Esnaf) teş-kilatına bağlı Hassa debbağ esnaf birliği tarafındanişletilmekteydi. Aynı debbağhanede Hassa Saraç Şa-kirdleri esnaf birliğine bağlı 11 şakirt-çırak, Hassadebbağ esnaf birliği ustalarının yanında debbağlıkyapmaktaydı. Zamanla debbağlığı öğrenip ustalık ma-kamına erişen bu çırak kadrosundaki ustalar, Hassadebbağ dükkanlarından ayrılıp ayrı dükkan açmak is-temeye başlamışlardı. Aşağıda 1095/ 16841168/1754 tarihli belgelerde yer alan bu taleplereizin verilmemiş, yine hassa debbağ esnaf ustalarınındükkanlarında onlarla birlikte usta olarak debbağlıkyapmaya devam etmişlerdi.

Belirtilen tarihli belgelerde bu miri debbağhanedeHassa debbağ esnaf birliğine bağlı 11 debbağ ustasıile Hassa Saraç Şakirdleri Esnafına bağlı 13 debbağustası olduğu anlaşılıyor. Ancak Hassa Saraç şakird-leri kadrosundaki 13 usta, Hassa debbağ esnaf birli-ğinin 11 ustasına ait 12 dükkanda çalışmaktaydı.

Kasım Paşa ve Sinan Paşa debbağhanelerindeki deb-bağ esnafının ve miri debbağ esnafının Ahi Babalarıve kethüdaları aynıydı.

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 163

Page 165: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

a.Kasımpaşa Hassa Debbağ Esnaf Birliği, İlgili Arşiv Belgeleri

Birinci BelgeGalata’da Sinan Paşa vakfı kiracıları olan KasımpaşaHassa debbağ esnaf birliğinin deri alım ve tahsis ni-zamlarına ve bu nizamlara Yedikule vesair debbağ es-nafı tarafından yapılan müdahalenin önlenmesinedair İstanbul kadısına evâil-i M sene [10]84 [18-27Nisan 1673] tarihli hüküm87.

“İstanbul kadîsına hüküm ki: Müteveffâ Sinân Paşa evkafı debbâğları Dergâh-ımu‘allâma arz-ı hâl idüp mahrûse-i İstanbul’da Emi-nöni’nde zebh olınup Sarây-ı atîka virilen lahm-ı ga-nemün derilerin ve muharrir-i mezbûrdan zebholınan sığır derilerin kadîmü’l-eyyâmdan berü vakfındebbâğları alup âhardan müdâhale olınagelmiş değili-ken hâlâ Yedikulle vesâir yirlerden olan debbâğ tâi-fesi ol koyun ve sığır derilerin biz aluruz diyü kadîmeve mukaddemâ virilen emr-i şerîfüme muhâlîf dahl[ü] ta‘arruzdan hâlî olmadukların [bildürüp] men‘ udef‘ olınmak hüküm recâ şer‘le görilmek içün hükümyazılmışdur. Fî evâil-i M sene [10]84 [18-27 Nisan1673]”

İkinci BelgeKasımpaşa Hassa debbağ esnaf birliğine, bulunduklarımiri debbağhaneye ve nizamına, bunların saray içinalaca, güderi, sahtiyan vb. deri tabakladıklarına, bumiri debbağhanedeki/karhanedeki hassa debbağlarlabirlikte debbağlık yapan saraç şakirtleri(çırakları) es-nafına bağlı 13 debbağın ayrılıp debbağhaneyi/kar-haneyi taksim etmek istediklerine, bu müdahaleninönlenmesine dair 16 Ca sene 1095 [1 Mayıs 1684]tarihli hüküm88.

“Âstâne-i sa‘âdetde sadâret-i uzmâ ve vekâlet-i kübrâkãyimmakãmı olan vezîr paşaya ve Galata kãdîsınahüküm ki: Ehl-i hıref zümresinden debbâğ tâyifesiEdirne’de Der-sa‘âdetüme arz-ı hâl idüp Galata kazâsımuzâfâtından Kãsımpaşa kasabasında vâkı‘ hâssa deb-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E164

bâğlar içün ta‘yîn olınan mîrî kârhâne kadîmü’l-ey-yâmdan bu âna gelince dibâğat idüp Harem-i hümâ-yûn-ı Enderûn hazînesine mu‘tâd üzre virilügelenalaca ve güderi ve sahtiyân ve gayri zimmetiyle edâvü teslîm idüp ber vechile taksîrâtımuz yoğiken yinekârhâne-i mezbûrde sarrâc şâkirdlerinden on üç neferkimesneler dahi bizümle ma‘an dibâğat idüp sâkinleriken hâlâ mezbûrlar şirrete sülûk idüp kadîme muhâ-lefet biz bu kârhâneyi taksîm idüp sizin ile ma‘an ol-mazuz diyü rencîdeden ve ta‘arruzdan hâlîdeğillerdür kârhâne-i mezbûr kadîmü’l-eyyâmdan buâna gelince ne minvâl üzre tasarruf olınagelmiş iseyine ol minvâl üzre tasarruf olınup mezbûrlara veâhardan kimesneye ol vechile dahl ü ta‘arruz itdüril-meyüp men‘ u def‘ olınmak bâbında emr-i şerîfüm vi-rilmek recâ eyledükleri ecilden imdi kadîme muğãyirhilâf-ı şer‘ u kãnûn dahl itdürilmeye diyü fermânumolmışdur. Fî 16 Ca sene 1095 [1 Mayıs 1684]”

Üçüncü Belge Kasımpaşa’da Hassa debbağ esnaf birliğinin 11 ustasıile Hassa Saraç Şakirtleri (çırakları) esnaf birliğine(zümresine) bağlı 13 debbağ ustasının üretim yaptığıMiri debbağhaneye, buradaki debbağlara derinin tak-simi gibi debbağ esnafına dair işlerin, Hassa debbağesnaf birliğinin Ahi Baba tabir edilen debbağbaşısı,kethüdaları ve yiğitbaşısı tarafından yapıldığına,ancak Saraç Şakirdi Zümresinden dericilik yapan, be-lirtilen 13 debbağ ustasının deri tevzi ve deri işlemenizamına uymadıklarına, bu müdahalelerinin önlen-mesine dair 1.Mahmut döneminde verilen hükmünyenilenmesine dair Galata kadısına evâsıt-ı Ra sene[1]168 [26 Aralık1754 -4 Ocak1755] tarihlihüküm89.

“Galata kadîsına hüküm ki:Ehl-i hırefe tâbi on bir nefer ber vech-i maktû sâhib-i esâmî debbâğin-i hâssa ve serrâc şâkirdleri zümre-sinden dahi on üç nefer debbâğin Kasım Paşa’da vâkidebbâğhânede olmalarıyla kadîmü’l-eyyâmdan bu ânagelince hırfet-i mezbûrenün Ahi Baba tâbîr olınurdebbâğbaşısı ve kethudâ ve yiğitbaşısı debbâğ-ı hâs-

87 OTD/AŞ/8/387/1882’den naklen KALA(2003), Cilt 12, s.112.88 BOA, Maliyeden Müdevver Defter nr. 9860, s.41, sıra 2.89 BOA, İstanbul Ahkam Defteri nr. 3, s.335, sıra 1229’dan naklen KALA (1997-1)

Page 166: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

sadan olan on bir neferden kadîmî tarîkları üzre olı-nagelüp ve debbâğin içün mahsûs olup Kasım Paşa’dazebh olınan derilerün tevzî u taksîmi ve kadîmî ni-zâmları üzre vâki olan umûrlarınun kezâlik ruyetidebbâğbaşıları ve kethudâ ve yiğitbaşıları marifetiylegörilegelüp serrâc şâkirdleri zümresinden vesâir deb-bâğlardan bir vechile dahl îcâb itmez iken hâlâ serrâcşâkirdleri zümresinde[n] yalnız(?) bölüği neferâtınunbölükbaşısı olan Eğri Hâcî Alî ve neferâtından Mâldelisiusta Hüseyin ve Kaygusuzoğlı usta Mehmed vesâirneferâtları dahi birbirleriyle yekdil ü yekcihet olma-larıyla debbâğbaşılarına ve kethudâ ve yiğitbaşılarınaadem-i itâatlerinden nâşî umûrlarına fuzûlî müdâhaleve debbâğin içün iştirâ olınan Derilerün tevzî u tak-sîminde nizâm-ı kadîmlerine muğayir vaz [u] hareketve herbâr keşmekeşden hâlî olmayup hırfet-i merkú-menün ihtilâline bâis oldukların debbâğbaşı ve kethudâve yiğitbaşıları neferâtıyla arz-ı hâl ve teşekkî itme-leriyle kadîmü’l-eyyâmdan berü debbağhâne-i mez-

kûrede olan bi’l-cümle debbâğ tâifesinün debbâğbaşılarıve kethudâ ve yiğitbaşıları hırfet-i mezbûre tâbi deb-bâğin-i hâssadan tarîkları üzre olageldüğine binâenfîmâ bad serrâc şâkirdleri bölüği neferâtınun bölük-başısı olan mezbûr Hâcî Alî ve Mâldelisi usta HüseyinKaygusuzoğlı usta Mehmed vesâirleri kadîmleri ni-zâmlarına muhâlif debbâğ başılarınun ve kethudâ veyiğitbaşılarınun gerek deri tevzî u taksîmine ve gereksâir umûrlarına karışmayup kadîmî nizâmlarına mu-ğayir müdâhale ve muârazadan men u def olınmakbâbında Enderûn-ı hâssa hazînedârbaşısı el-HâccHasan emr-i şerîf virilmek recâsına arz ve vech-imeşrûh üzre amel olınmak bâbında karındaşım hu-dâvendigâr-ı sâbık merhûm ve mağfûrun leh SultânMahmûd Hân tâbe serâhu zamânında emr-i şerîf vi-rildüğin bildürüp tecdîdin recâ eyledikleri ecildenhilâfına emr-i şerîf sâdır olmamış ise vech-i meşrûhüzre amel olına diyü emr-i şerîf yazılmışdur. Fî ev-âsıt-ı Ra sene [1]168 [26 Aralık1754 -4 Ocak1755]”

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 165

Tabakhaneler

Page 167: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Dördüncü BelgeKasımpaşa’da Sinan Paşa vakfının 12 dükkanında ki-racı olan Kasımpaşa hâssa debbağ esnaf birliğinin ki-racılık, kethüdalık ve ücret nizamlarına ve bunizamlara muhalefet ederek kethüdalık iddiasındaolanların önlenip kethüdalığın Istablı Amire debbağ-larına vermesine dair ilâm üzere Galata mollasınahüküm. Bu hüküm terkin edilmiş, Istablı Amire deb-bağlarına verilen kethüda tayin hakkı kaldırılıp tek-rar kethüdalık Hazine-i Hassa debbağlarınaverilmiştir.1175/1762 tarihli hüküm90.

“[Derkenar] Zikr olınan kethudâlık kadîmîsi üzreehl-i hırfete tâbi Hazîne-i hâssa debbâğları tarafındanmerkúm Osmân üzerine ke’l-evvel îfâ ve Istabl-ıâmire debbâğları tarafından kethudâ olan merkúm el-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E166

Hâcc Ahmed’ün ref’i iktizâ eyledüğin hâlâ İstanbulkadîsı fazîletlü Mehmed Emîn Efendi ilâm itmeğleilâmı ve sâdır olan fermân-ı âlî mûcebince Istabl-ıâmire debbâğları tarafına virilen işbu emrün kaydı refve terkin olınup Dîvân’da emr-i şerîf tahrîr ve Piyâdemukabelesine ilm ü haber virilmişdür. [Fî] evâsıt-ı Ssene [1]176 [1-10 Eylül 1762”.

“TerkinGalata mollâsına hüküm ki:Kasım Paşa’da vâki Sinân Paşa evkafından on iki bâbdebbâğhâne müste’cirlerinden malûmu’l-esâmî on üçnefer debbâğan gelüp mezbûrlar yevmî birer akçe ulû-feye mutasarrıf Istabl-ı âmire’ye tâbi hâssa debbâğlar-dan olup Has âhûr raht hazînesine kösele ve güderivesâir levâzımâtı edâ ve mevsim-i çayırda mîrî anbâra

Debbağ ustası ve kurutma işlemi

90 BOA, İstanbul Ahkam Defteri nr. 6, s.138, sıra 393’den naklen, KALA(2007-1)

Page 168: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

otlak nakl ve itmâmına değin edâ-yı hıdmet idegelüpihtiyâr ve pullısı(?) bir buçuk akçe ile kethudâ veumûrlarını her hâlde ruyet ve nizâm virüp âsûde üzreiken debbâğhâne-i mezbûrede sâkin Enderûn’da ha-zînedârbaşıya tâbi on bir nefer debbâğın kethudânuzbizden olup umûrınuza bizler karışıruz diyü kethudâve zâbitlik iddiâsıyla dâimâ tekdîr ve tahkir idüpnizâm-ı kadîmeleri muhtell ve müşevveş olmağın Pi-yâde mukabelesi kuyûdâtı mûcebince neferât-ı mez-bûrenün pullısı(?) ve ihtiyârı kethudâ olmak üzreyedlerine emr-i âlî itâ olınmasın istircâ ve yevmî birbuçuk akçe ulûfe ile kethudâlıkları Ahmed Hasanüzerinde ve zümre-i mezbûre neferâtı yevmiyyesimaktû olup ve iktizâ iden husûsları mîrâhor-ı evve-lüm ilâmıyla olagelmişdür diyü piyâde mukabelesin-den derkenâr olınmağla derkenârı mûcebince âharneferâtun kethudâları neferât-ı mezkûrenün umûr uhusûslarına karışmak her hâlde münâsib olmayup ni-zâmları muhtell ve müşevveş ve nizâdan hâlî olma-mağla neferât-ı âharun kethudâları neferât-ımezkûreye karışmayup umûrlarına nizâm ve temşiy-yet ve akibetleriyçün piyâde mukâbelesi kaydı mûce-bince bir buçuk akçe ile kethudâ ve ikinci yiğitbaşıtayîn olınup Galata mahkemesi sicilline kayd olınmaküzre yedlerine emr-i âlî itâ ve ihsân olınmasıyçünhâlâ Mîrâhor-ı evvelüm olan İbrâhîm dâme mecduhûilâm itmeğin ilâmı mûcebince amel olınmak bâbında.Fî evâsıt-ı Za sene [1]175 [3 -12 Haziran 1762]”.

b. Kasımpaşa Debbağ Esnaf Birliği, İlgili Arşiv Belgeleri

Birinci BelgeGalata’da Kasım Paşa vakfı debbağhanelerinin kiracısıdebbağ esnafının deri alım ve tahsis nizamlarına vebu nizamlara Yedikule, Üsküdar ve Tophane debbağesnafı tarafından yapılan müdahalenin önlenmesinedair Galata kadısına evâil-i şehr-i Muharrem sene[10]84 [18-27 Nisan 1673] tarihli hüküm91.

“Galata kadîsına hüküm ki:

Galata muzâfâtından Kasım Paşa’da vâkı‘ müteveffâKasım Paşa evkafı akarâtından olan debbâğhânenünmüste’cir debbâğ tâifesi Dergâh-ı mu‘allâma arz-ı hâlidüp mahrûse-i Galata’da ve nevâhiyesinde zebh olı-nan koyun ve kuzı ve keçi ve sığır derilerin kadîmü’l-eyyâmdan berü debbâğlarun alıgelüp âharun alâkasıolmayup ve mukaddemâ kadîme muhâlif dahl üta‘arruz olınmamak bâbında emr-i şerîf virilmişikenhâlâ Yedikulle ve Üsküdar ve Tophâne vesâir evkafdebbâğları kadîme muhâlif biz aluruz diyü dahl üta‘arruzdan hâlî olmadukların bildürüp mukaddemâvirilen emr-i şerîf mûcebince ve kadîmden olıgeldüğiüzre amel olınmak bâbında emr-i şerîfüm recâ eyle-dükleri ecilden imdi şer‘le ahvâlleri şer‘le görilmekemrüm olmışdur. Fî evâil-i şehr-i Muharrem sene [10]84 [18-27 Nisan1673]

İkinci BelgeKasımpaşa’da Kasım Paşa Vakfı ve Sinan Paşa Vakfıkiracıları olan debbağ esnafının ve Kasap esnafınınderi alım satım nizamına ve bu nizama muhalefeteden bazı debbağların müdahalesinin önlenmesinedair Galata mahkemesi Bâb naibinin ilâmı üzere Ga-lata mollasına hüküm92.

Galata mollâsına hüküm ki:Mahrûse-i Galata’ya muzâfe kasaba-i Kasım Paşa’davâki kassâb tâifesinün yiğitbaşıları İsmâîl Çelebi vemusin ü ihtiyâr ustalarından Mahmûd Çelebi veMolla Mehmed dimekle marûf kimesneler vesâir mü-seccelü’l-esâmî ustalar ve Galata Bâb mahkemesi’ndekasaba-i mezbûrede vâki Kasım Paşa ve Sinân Paşa ev-kafı debbâğhânelerde müstecir olan debbâğ ustalarıkethudâsı el-Hâcc Mehmed ve yiğitbaşısı Ahmed veihtiyâr ustalarından el-Hâcc İbrâhîm vesâir[leri] mu-vâcehelerinde merkúmûn debbâğlarun yedlerindeolan senedât-ı müteaddideleri mantûklarınca kasaba-i mezbûre hudûdı dâhilinde vâki selhânelerimüzdezebh eylediğimüz koyun ve kuzı ve keçi derileri ka-saba-i mezbûre debbâğlarınun metâ-ı mahsûsları ol-mağla kadîmden bu âna gelince sayf ü şitâda âhardan

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 167

91 OTD/AŞ/8/386/1878’den naklen KALA(2003), Cilt 12, s. 112. 92 OTD/AŞ/4/8/23’den naklen, KALA (2003).

Page 169: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

bir ferde bey olınmayup yapağısı yolınmaksızın Ye-dikulle’de virilen nizâm-ı kadîm ve narh-ı cârîsi üzrekasaba-i mezbûre debbâğlarına bey olınagelmişikenmezbûrûn debbâğlardan bazıları ber vech-i muharrerşirâsı bize mahsûs olan mârrü’z-zikr derileri ecânib-den kimesnelere hufyeten beyle nizâmımuza halel vekisb ü kârımuza da kesel virirsinüz diyü münâzaa vemuhâtamaya tesaddî itmişler idi el-hâletü hâzihî bey-nimüzde tevfîk ve ıslâh olınup bizlere fîmâ bad zebheylediğimüz koyun ve kuzı ve keçi derilerini kemâ fi’l-evvel Yedikulle nizâmı üzre kasaba-i mezbûre debbâğ-larına bey idüp min bad ecânibden bir kimesneye beyile muhill-i nizâm ve muğayir-i senedât hareket itme-mek üzre taahhüd eyledün didüklerinde anlar dahibade’t-tasdîk bu âna gelince beynlerinde cârî olan ahzü itâ ve muâmelât-ı şettâya müteallika âmme-i davâ-dan ahad tarafeyn âharı ibrâ ve ıskata ve kat-ı nizâ it-meleriyle husûs-ı mezbûr içün tuğrâlı emr-i âlîrecâsın[d]a oldukların Galata Bâb mahkemesi nâibimevlânâ Ahmed zîde ilmuhû ilâm itmeğin ilâmı mû-cebince amel olınmak içün yazılmışdur. Fî evâil-i Zasene 1168 [9 -18 Ağustos 1755]”

Üçüncü BelgeKasımpaşa’da Kasım Paşa ve Sinan Paşa Vakfı debbağ-hanelerdeki debbağ esnafının Ahi Babaları ve kethü-daları ile kasap esnafının ve Galata’da deposu(mahzeni) olan tüccarın, hayvan ve deri alım satım,taksim, tevzi ve tahsis nizamlarına ve bu nizamlaramuhalefetin önlenmesine dair hükmün yenilenmesiiçin Galata kadısının ilâmı üzere yine Galata kadısınahüküm93.

“Galata kadîsına hüküm:Galata kazâsı muzâfâtından Kasım Paşa’da vâki debbâğtâifesi gelüp Galata sâkinlerinden el-Hâcc Abdullâhnâm kimesne muhill-i nizâm-ı kadîmleri olur hareketile teaddîden hâlî olmaduğın bildürüp ol bâbda istidâyıinâyet ve mahrûse-i Galata’ya muzâfe kasabada KasımPaşa’da vâki müteveffâ Kasım Paşa ve Sinân Paşa ev-kaflarından olan debbâğhâne ustalarından ahibabalarıel-Hâcî İbrâhîm ve kethudâları Ahmed Çelebi ve yi-ğitbaşıları Osmân ve ustalarından Yûsuf Ağa ve el-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E168

Hâcî Halîl ve el-Hâcc Molla Mehmed ve Molla Ahmedve Mustafâ Çelebi ve Molla İbrâhîm ve Molla Mustafâve es-Seyyid Yûsuf ve Hâfız Mustafâ dimekle marûfvesâir cerîdede mazbûtu’l-esâmî kimesneler Galatamahkemesi’nde meclis-i şerde Galata’da vâki mehâzinashâbından el-Hâcc Abdullâh ve Hasan Beşe dimeklemarûf kimesneler ile Yako nâm yehûdî muvâcehelerindeber mûceb-i senedât kadîmü’l-eyyâmdan berü İslâmbolve Üsküdar’da ve Eyyûb ve tevâbilerinde vâki selhâ-nelerde hâsıl öküz ve inek ve câmûs ve koyun ve kuzıve keçi derileri ve tüccâr tâifesinün Karadeniz câni-binden vesâir etrâfdan getürdükleri hâm ve kurıdibâğlı öküz ve inek ve câmûs ve dana ve buzağıderileri dahi mahsûs metâımuz olup râyici üzre bizalup lonca olınur mahallde aded-i dekâkîne ihtiyârla-rımuz marifetiyle hisselerine göre tevzî olınagelüpgerek kassâb tâifesi ve gerek taşradan getüren tüccârtâifesine gerek efrence ve gerek sanatımuz erbâbındanolmıyan kimesnelere katan bey ve ânlar dahi şirâdanve müdâhaleden ez kadîm memnûlar iken mezbûr el-Hâcc Abdullâh ve Hasan Beşe ve Yako cülûd-ı mezkûreyihufyeten iştirâ ve tuzlayup der mahzen ve ihtikâr veibâdullâha ziyâde bahâ ile bey itmeleriyle nizâm-ıkadîmimüze halel virdükleri hasebiyle yedimüzdeolan hucec-i şeriyye ve evâmir-i aliyye mûceblerincemerkúmûnun yedlerinde olan cülûd-ı mezkûreyi değerbahâsıyla bize bey ve fîmâ bad hilâf-ı hucec-i şeriyyeve evâmir-i aliyye nizâm-ı kadîmimüze muğayir hare-ketden men olınmak matlûbımuzdur diyü teşekkî vebâlâsı fermân-ı âlî keşîdeli bin yetmiş üç senesi Şabâ-nü’l-muazzam’ınun yiğirmi ikinci güni târîhiyle mü-verrah ol hînde İstanbul kadîsı olan müteveffâ ŞeyhMehmed Efendi imzâ ve hatemini hâviye bir kıta vebin doksan dört senesi şehr-i Rebîu’l-âhir’ün ikincigüni târîhiyle müverrah ol hînde Galata’da nâibü’ş-şer olan Hüseyin Efendi imzâ ve hatemini hâviye birkıta ve bin yüz kırk altı senesi Zi’l-kade’sinün yiğirmiyedinci güni târîhiyle müverrah ol hînde Galata kadîsıolan sâbıka şeyhülislâm ve müfti’l-enâm olan mevlânâVeliyyüddîn edâma’llâhü teâlâ fezâilehû hateminihâviye bir kıta hucec-i şeriyye ve bâlâsı tuğrâ-yı garrâile muanven ve müveşşah üç kıta evâmir-i aliyye ibrâzeyledüklerinde bade’l-feth ve’l-kırâet mazmûnları bi’l-

93 OTD/AŞ/6/60/166’den naklen, KALA(2003).

Page 170: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

cümle takrîr-i meşrûhlarına mutâbık olmağla ânlardahi mezâmîn-i senedât-ı mezkûreyi ikrâr ü itirâf it-meleriyle ber mûceb-i hucec-i şeriyye ve evâ[mir]-ialiyye hareket ve itâat ve fîmâ bad gerek kassâb tâife-sinden ve gerek taşradan getüren tüccâr tâifesi cülûd-ı mezkûreyi iştirâ ve tuzlayup der mahzen ve ihtikârile nizâm-ı kadîme ve hucec-i şeriyye ve evâmir-ialiyyeye muhâlif hareket itmemek üzre mezbûrûn el-Hâcc Abdullâh ve Hasan ve Yako’dan her birinün ba-de’t-tenbîh ânlar dahi mütenebbih ve bade’l-yevmber vech-i muharrer hucec ve evâmir-i aliyyeye itâat üinkıyâd ve husûs-ı mezbûr içün yedlerine tuğrâlı emr-i âlî inâyet ve ihsân olınmak bâbında istirhâm eyle-düklerin sen ki mevlânâ-yı mûmâ ileyh es-SeyyidAhmed zîdet fezâiluhûsun ilâm itmenle ilâmun mû-cebince amel olınmak bâbında fermân-ı âlîşân yazıl-mışdur. Fî evâsıt-ı Ra sene 1175 [10-19 Ekim 1761]”

Dördüncü BelgeOTD/AŞ/160/461/1743 Kasımpaşa’da Kasım Paşavakfına ait 24 debbağhaneye ve debbağ esnâfının tah-sis, tevzi ve taksim nizamlarına, bu nizamlara Top-hane debbağları tarafından yapılan müdahaleninönlenmesine dair Galata monlâsına evâhir-i M sene1153 [18-27 Nisan 1740] tarihli hüküm94.

“Galata monlâsına hüküm ki:Kasım Paşa evkafınun berât-ı şerîfümle mütevellîsiolan Feyzullâh zîde mecduhû gelüp müteveffâ KasımPaşa evkafıdan Kasım Paşa kasabasında vâkı‘ yiğirmidört bâb debbağhâneleri olup Galata ve tevâbi‘indeolan selhhâne ve dükkânlarda zebh olınan koyun vekuzı ve keçi ve sığır derileri kadîmü’l-eyyâmdan berüyiğirmi dört hisse olmak ve beher hissesi yüz yiğirmibeşer aded olmak üzre vakf-ı mezbûrun zikr olınan yi-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 169

Mesire alanında dinlenen esnaf

94 OTD/AŞ/160/461/1743’den naklen, KALA (2003).

Page 171: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ğirmi dört debbâğhânelerine tevzî‘ u taksîm ve berminvâl-i muharrer nizâm virildüğini müş‘ir yedlerindehüccet-i şer‘iyye ve senedât-ı sâireleri var iken bundanakdemce Ayasofya-i kebîr evkafından Tophânede Ki-reckapusı hâricinde vâkı‘ üç bâb debbâğ dükkânları-nun müste’cirleriyle yine Tophâne kasabasında vâkı‘Kılıç Alî Paşa evkafından olan sekiz aded debbâğ dük-kânlarınun müste’cirleri birbirleriyle münâza‘a ve şey-hülislâm müfettişi ile Haremeyn müfettişi ma‘an akd-imeclis-i şer‘ ve Kılıç Alî Paşa evkafı müstağallâtındanKireckapusı hâricinde vâkı‘ sekiz bâb debbâğ dükkân-larınun müste’cirleri hâzır oldukları hâlde Tophânekasabası selhhânelerinde ber vech-i mu‘tâd kadîmdenhâsıl olan deriler on bir sehm i‘tibâriyle tevzî‘ u taksîmve sihâm-ı mezkûreden üç sehmi Ayasofya-i kebîr vak-fından olan dükkânlara ve sekiz sehmi Kılıç Alî Paşavakfından olan sekiz aded dükkânlara tevzî‘ olınagel-mişken kadîmden Ayasofya-i kebîr vakfından olan üçbâb dükkâna mu‘ayyen olan üç sehmden ancak birsehmi virilüp ma‘dâyı virmekde te‘allül itmeleriylehakïkat-i hâl bîgaraz müslimînden istihbâr ve kadîmîüzre tevzî‘ u teslîm olınmak matlûbımuzdur diyüba‘de’d-da‘vâ Ayasofya-i kebîr vakfından olan dükkân-lara kadîmü’leyyâmdan berü ber vech-i muharrer üçsehm virilegeldiğini Kılıç Alî Paşa evkafı müte’cirleriinkâr itmeleriyle husûs-ı mezbûr kemâl-i ıttlâ‘ı olansikat-ı müslimînden hakïkat-i hâl istihbâr ve fi’l-ha-kïka ber vech-i muharrer selhhâne-i mezkûrelerdenhâsıl olan deriler kadîmden berü minvâl-i meşrûhüzre olageldüğin alâ tarîkı’şşehâde cümle muvâcehe-sinde haber virmeleriyle ber mu‘tâd-ı kadîm hâsıl olanderilerün sekiz sehmi Kılıç Alî Paşa vakfından olandükkânlara ve üç sehmi Ayasofya vakfından olan dük-kânlara tevzî‘ u taksîm olınmak Haremeyn müfettişiAhmed ve şeyhülislâm müfettişi Osmân zîde ilmuhü-mânun i‘lâmları ile elli iki senesi Şevvâl’inde emr-i şe-rîfüm virilmişiken zikr olınan Ayasofya ve Kılıç AlîPaşa evkaflarından olan debbağ dükkânları müste’cir-leri kasaba-i Tophâne’de olan selhhânelerün derlerinalmağa kanâ‘at itmeyüp yedlerinde olan emr-i şerî-füme ve kadîme muğayir Galata ve tevâbi‘inde vâkı‘selhhâne ve dekkâkinde zebh olınan koyun ve kuzıve keçi ve sığır derilerine dahi müdâhale ve KasımPaşa evkafı debbâğhâneleri müste’cirlerine gadr sev-dâsında oldukların bildürüp Kasım Paşa evkafı

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E170

müste’cirlerinün yedlerinde olan hüccet-i şer‘iyye vesenedât-ı sâireleri ve kadîmîsi üzre amel olınup ka-dîme ve yedlerinde olan emr-i âliye muğayir mezbûr-lara ve âhara müdâhale itdürilmemek bâbındahükm-i hümâyûnum recâ ve Dîvân-ı hümâyûnumdamahfûz olan kuyûd-ı ahkama mürâca‘at olındukdaAyasofya ve Kılıç Alî Paşa evkafı müste’cirleri yedle-rine vech-i meşrûh üzre emr-i şerîfüm virildiği mas-

Debbağ ustası ve deri kurutma işlemi

Page 172: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

tûr u mukayyed bulınmağın mukaddemâ sâdır olanemr-i şerîfüm mûcebince amel olınmak içün yazılmış-dur. Fî evâhir-i M sene 1153 [18-27 Nisan 1740]”

3.2.4.Galata Kazası Tophane Debbağhanesi ve Debbağ Meslek Birliği, Debbağhaneyi İnşa Eden Kaptan Ali PaşaVakfı, İlgili Arşiv Belgeleri

Galata Tophane’de Kaptan Ali Paşa Vakfı 8 adet deb-bağhane inşa etmiş ve Tophane Debbağ esnaf birli-ğine kiralamıştı. Daha önce bu debbağhanelerTopçubaşı Hamza’nın mülki idi. Ancak işletilemeye-rek boş kalmıştı. Vakıf bu debbağhaneleri TopçubaşıHamza’dan satın almış, yeniden onarıp ihya etmiş veTophane debbağ esnafına kiralamıştı.

Tophane’de ayrıcı Fatih’in kurduğu Ayasofya Vakfı’naait 3 adet debağhane daha vardı. Böylece Tophane’detoplam 11 adet debbağhane vardı.

Birinci BelgeTophane’de Kaptan Ali Paşa Vakfına ait 8 debbağha-neyi tasarruf eden Tophane debbağ esnafının derialım ve tahsis nizamına ve bu nizama Kasımpaşa deb-bağları tarafından yapılan müdahalenin önlenmesihususunda verilen hükmün yenilenmesine dair Ga-lata kadısına evâsıt-ı R sene 1116 [13-22 Ağustos1704] tarihli hüküm95.

“Galata kadîsına hüküm ki: Şeyhülislâm nezâretinde olan evkafdan mahrûse-iGalata muzâfâtından Tophâne’de vâkı‘ müteveffâ Ka-pudân Alî Paşa evkafından olan sekiz bâb debbâğhânedebbâğlarından Hâcı İbrâhîm ve Hâcı Mehmed veEbûbekir ve Hasan ve Hâcı Himmet ve Hâcı İsmâ‘îlve İbrâhîm ve Hüseyin ve Ahmed ve Mustafâ vesâyir-leri arz-ı hâl iderler mahrûse-i Galata surınun dâhi-linde ve hâricinde vâkı‘ selhânelerde ve Tophâne veArabkapusı ve Sarâyöni ve Beşiktaş’dan Sarıyar’a va-rınca vâkı‘ olan selhânelerde ve Tophâne’de Dergâh-ı mu‘allâm topcılarına lahm-ı ganem virilegelen

dükkânlarda zebh olınan kuyun ve kuzı ve keçi vesığır derileri Tophâne debbâğhânelerinde debbâğolanlar yüz on altı sene mukaddem zikr olınan deb-bâğhânelerün mâliki olan müteveffâ Topcıbaşı Hamzanâm kimesnenün zemânında alıgelüp ve ba‘zı zikrolınan debbâğhâneler birkaç seneden hâlî ve mu‘attalkalmağla müteveffâ-yı mûmâ ileyh Kapudân Alî Paşaiştirâ ve müceddeden binâ ve ihyâ ve vakf eyledükdensonra mevâzi‘-i mezbûre selhânelerinde zebh olınankoyun ve kuzı ve keçi ve sığır derilerin Tophâne deb-bâğları alagelüp lâkin Kasım Paşa debbâğlarıkadîmemuğayir bunlara mu‘ayyen olan ba‘zı selhânelereta‘arruz itmeğle mukaddemâ virilen evâmir-i şerîfe vehüccet-i şer‘iyye mûcebince amel olınmak içün mü-ceddeden cânib-i şer‘den hüccet-i şer‘iyye virildüğinbildürüp taht-ı kazânda vâkı‘ mevâzi‘-i mezkûredezebh olınan koyun ve kuzı ve keçi ve sığır derileri ka-dîmden virilegelen hisselerine müdâhale olınmayuphüccet-i şer‘iyye ve kadîmisi üzre amel olınmak üzremerhûm ve mağfûrun leh karındaşum Sultân MustafâHân tâbe serâhu zemânında emr-i şerîf virildüğin bil-dürüp mûcebince tecdîdin recâ eyledükleri ecildenmukaddemâ virilen emr-i şerîf mûcebince amel olın-mak içün yazılmışdur. Fî evâsıt-ı R sene 1116 [13-22Ağustos 1704]”

İkinci BelgeTophane’de debbağ tâifesinin deri alım ve tahsis ni-zamına ve bu nizama Kasımpaşa debbağları tarafın-dan yapılan müdahalenin önlenmesi hususundaverilen hükmün yenilenmesine dair Galata kadısınaevâsıt-ı B sene 1143 [20-29 Ocak 1731] tarihlihüküm96.

“Galata kadîsına hüküm ki:Şeyhülislâm nezâretinde olan evkafdan mahrûse-iGalata muzâfâtından kasaba-i Tophâne’de vâkı‘ mü-teveffâ Kapudân Alî Paşa evkafından olan sekiz bâbdebbâğhâneden gayrıdan Hâcı İbrâhîm ve Hâcı Meh-med ve Ebûbekir ve Hasan ve Hâcı Himmet ve Hâcıİsmâ‘îl ve İbrâhîm ve Hüseyin ve Ahmed ve Mustafâvesâirleri Südde-i sa‘âdetüme gelüp mahrûse-i Galata

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 171

95 OTD/AŞ/40/336/1552’den naklen KALA (2003), Cilt 39, s. 103.96 OTD/AŞ/130/119/3’den naklen, KALA (2003).

Page 173: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

sınurınun dâhilinde ve hâricinde vâkı‘ selhhânelerdeve tophânelerde ve Azebkapusı ve Sarâyöni ve Beşik-taş’dan Sarıyar’a varınca vâkı‘ olan selhhânelerde vetophânelerde Dergâh-ı mu‘allâm tophânelerine lahm-ı ganem virilegelen dükkânlarında zebh olınan koyunve kuzı ve keçi ve sığır derilerin Tophâne debbâğhâ-nelerinde debbâğ olanlar yüz on altı sene mukaddemzikr olınan debbâğhânelerün mâliki olan müteveffâTopcıbaşı Hamza nâm kimesnenün zamanıdan alage-lüp ve ba‘dehû zikr olınan debbâğhâneler bir kaç senehâlî ve mu‘attal kalmağla müteveffâ-yı mûmâ ileyhKapudân Alî Paşa istimâ‘ ve müceddeden binâ ve ihyâve vakf eyledükden sonra mevâzı‘-ı mezbûre selhhâ-nelerde zebh olınan koyun ve kuzı ve keçi ve sığır de-rilerin Tophâne debbâğları alagelüp lâkin Kasım Paşadebbâğları kadîme muğayir bunlara mu‘ayyen olınanba‘zı selhhânelere ta‘arruz itmeğle mukaddemâ viri-len emr-i şerîf ve hüccet-i şer‘iyye mûcebince amelolınmak içün mücededen cânib-i şer‘den hüccet-i

şer‘iyye virilmeğle taht-ı kazânuzda vâkı‘ mevâzı‘-ımezkûrede zebh olınan koyun ve kuzı ve keçi ve sığırderilerinden kadîmden virilegelen hisselerine müdâ-hale olınmayup hüccet-i şer‘iyye ve kadîmîsi üzreamel olınmak üzre merhûm ve mağfûrun leh vâlid-imâcidüm Sultân Mustafâ Hân tâbe serâhu ve ba‘dehûammüm Sultân Ahmed Hân zemân-ı sa‘âdet-iktirân-larında evâmir-i şerîf virildüğin bildürüp mûcebincetecdîdin recâ eyledükleri hilâfına emr-i âhar sâdır ol-mamış ise mûcebince amel olınmak içün yazılmışdur.Fî evâsıt-ı B sene 1143 [20-29 Ocak 1731]”

Üçüncü BelgeTophane’de Ayasofya-i Kebir Vakfı’na ait 3 debbağ-hanelerin tevzi ve tahsis nizamına ve bu nizama KılıçAli Paşa Vakfı’na ait Tophanede’ki debbağ esnafı ta-rafından yapılan müdahalenin önlenmesine dair Ga-lata kâdîsına ve Tophane naibine evâil-i Ş sene 1152[3-12 Kasım 1739] tarihli hüküm97.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E172

Mesire

Page 174: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

“Galata kâdîsına ve Tophâne nâibine hüküm ki:Ayasofya-i kebîr câmi‘-i şerîfi evkafından Tophâne’deKireckapusı hâricinde vâkı‘ üç bâb debbâğ dükkânla-rınun müste’cirlerin Mûsâ bin Mehmed ve Mehmedbin Mustafâ nâm kimesneler gelüp kasaba-i Tophâneselhhânelerinde hâsıl olan deriler on bir sehm i‘tibâ-riyle tevzî‘ u taksîm ve sihâm-ı mezkûreden üç sehmibunlara ve sekiz sehmi kasaba-i mezbûrede vâkı‘ KılıçAlî Paşa vakfından olan sekiz aded dükkânlara tevzî‘olınagelmişiken zikr olınan sekiz aded dükkânlarunmüste’cirleri muhâlefet üzre oldukların bildirüp olbâbda istid‘â ve Dâru’ssa‘âde ağası nezâretinde olanevkafdan Ayasofyai kebîr câmi‘i şerîfi evkafı ve müs-tağallâtından kasaba-i Tophâne’de Kireckapusı hâri-cinde vâkı‘ üç bâb debbâğ dükkânlarınun taraf-ıvakfdan müste’cirleri olan mezbûrân Mûsâ Efendi binMehmed ve Mehmed Çelebi bin Mustafâ Aayasofyavakfı mütevellîsi vekîli el-Hâcc Nasrullah bin Abdül-latîf hâzır oldığı hâlde a‘lemü’l-ulemâi’l-mütebahhirînhâlâ şeyhülislâm ve müftîu’l-enâm olan mevlânâ Sey-yid Mustafâ edâma’llâhu te‘âlâ fezâiluhûnun hânele-rinde taht-ı nezâretlerinde olan evkaf müfettişi ilema‘an akd olınan meclis-i şer‘-i şerîf-i enverde müşâ-run ileyhün nezâretlerinde olan evkafdan Kılıç AlîPaşa evkafı müstağallâtından zikr olınan Kireckapusıhâricinde vâkı‘ sekiz bâb debbâğ dükkânlarınun müs-te’cirleri olan el-Hâcc Osmân bin Ömer ve el-HâccHüseyin bin Hüseyin ve el- Hâcc Mehmed bin Meh-med ve Ömer Çelebi ibn-i Ibrâhîm ile vakf-ı mezbûrmütevellîsi vekîli el-Hâcc Alî bin Ramazân hâzır ol-duğı hâlde terâfu‘ idüp vakf-ı mezbûre selhhânele-rinde ber vech-i mu‘tâd-ı kadîmden hâsıl olan derileron bir sehmden i‘tibâriyle tevzî‘ u taksîm ve sihâm-ımezkûreden üç sehm-i Ayasofya vakfından olan dük-kânlara ve sekiz sehmi Kılıç Alî Paşa vakfından olansekiz aded dükkânlara tevzî‘ olınagelmişiken kadîm-den Ayasofya vakfından olan üç bâb dükkânamu‘ayyen olan üç sehmün ancak bir sehmi virilüp ikisehmi virmekde te‘allül itmeleriyle hakïkat-i hâl ehl-i vakf1 bîgaraz müslimînden istihbâr olınup kadîmîsiüzre deriler üç sehmi ba‘de’t-tevzî‘ teslîm ile olınmasımatlubımuzdur diyü ba‘de’d-da‘vâ Ayasofya vakfın-dan olan dükkânlara kadîmü’l-eyyâmdan ber vech-i

muharrer üç sehm hissesi virilegeldiğini mezbûrûninkâr itmeleriyle husûs-ı mezbûra kemâl-i ıttılâ‘ı olansikat-ı müslimînden hakïkat-ı hâl istihbar olındukdafi’l-hakïka vech-i muharrer üzre selhhâne-i mezbûre-lerden hâsıl olan deriler kadîmden on bir sehm i‘ti-bâriyle sekiz sehmi Kılıç Alî Paşa vakfından olansekiz bâb dükkânda ve üç sehmi Ayasofya vakfındanüç bâb dükkânlara virilegelüp kadîmü’l-eyyâmdanberü minvâl-i meşrûh üzre olageldüği alâ tarîkı’şşe-hâde cümle muvâcehesinde haber virmeleriyle bervech-i mu‘tâd-ı kadîm hâsıl olan derilerün sekizsehmi Kılıç Alî Paşa vakfından olan dükkânlara ve üçsehmi Ayasofya vakfından olan dükkânlara tevzî‘ utaksîm olınmak üzre müekked emr-i şerîfüm recâ-sında oldukların Haremeyn müfettişi mevlânâAhmed ve müfettiş şeyhülislâm mevlânâ Osmân zîdeilmuhumâ i‘lâm itmeleriyle i‘lâmları mûcebince amelolınmak içün yazılmışdur. Fî evâil-i Ş sene 1152 [3-12 Kasım 1739]”

3.2.5.Üsküdar Debbağhaneleri ve Debbağ Taifesi. Debbağhaneleri İnşa Eden Atik ValideSultan Vakfı, Safiye Sultan Vakfı ve MihrimahSultan Vakfı, İlgili Arşiv Belgeleri Üsküdar kazâsındaki selhânelerde kesilen hayvan de-rileri, yine Üsküdar’da Atîk Vâlide Sultân, Safiye Sul-tân ve Mihrimâh Sultân vakfı tarfından inşa edilentoplam otuz bir aded debbâğhânelere tahsis edilmişti.Mihrimah Sultan vakfının 8 debbağhanesi vardı.Kalan 23 debbağhane Atik Valide Sultan ve SafiyeSultan vakfına aitti.

Üsküdar, İstanbul’un fethinden yaklaşık yüz yıl öncefethedilmişti (1352). Aşağıda 1064/1654 tarihli bel-geden İstanbul’un ilk debbağhanelerinin İstanbul’unfethinden önce Üsküdar’da faaliyete başladıkları an-laşılmaktadır.

Ancak bu debbağhaneler vakıflar tarafından inşa edil-memişti. Üsküdar debbağ esnafı da vakıf kiracısı de-ğildi. Fetihten sonra Üsküdar’daki debbağhanelerinve debbağ esnafının Fatih Sultan Mehmet tarafından

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 173

97 OTD / AŞ / 161 / 253 / 1039’ den naklen, KALA (2003).

Page 175: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Ayasofya vakfına bağlı inşa edilen Yedikule debbağ-hanelerine nakledildiği yine aynı belgeden anlaşıl-maktadır. Ancak yine aynı belgeden bir kısım debbağesnafının Üsküdar’da kalarak debbağlığa devam et-tikleri de anlaşılmaktadır. Zira bunlar Üsküdar’da ke-silen hayvan derilerinin kendilerine tahsis edildiğinibelirtmişler, ihtilaf Fatih’e intikal ettirilmiş, Fatih, de-rilerin Yedikule debbağhanenerine verilmesini, bukonuda Ayasofya vakfiyesiyle amel edilmesini fermanetmişti. Böylece Üsküdar debbağhanelerinin Yedikuledebbağ esnafından deri temin ederek Üsküdar’da deb-bağlığa devam ettikleri anlaşılmaktadır. Daha sonra Üsküdar’da Atik Valide Suldan vakfı tar-fından debbağhaneler inşa edilmişti. Bu debbağhane-lere deri tahsisini engelleyen hüküm olup olmadığıhususunda Fatih’in Ayasofya vakfiyesine bakılmış,vakfiyede Yedukule debbağhanelerine dahi deri tah-sisiyle ilgili madde olmadığı anlaşılmıştı. Bunun üze-rine, Üsküdar ve bazı bölgelerde kesilen hayvanderilerinin Atik Valide Sultan vakfına tahsis edilme-sine dair Sultan Murat tarafından ferman verilmişti.Bu tahsis Atik Valide Sultan vakfı vakfiyesine de kay-dedilmişti. Böylece Üsküdar debbağ esnaf birliği ku-rularak Atik Valide Sultan vakfı tarafından inşaedilen Üsküdar debbağhanelerinin kiracısı oldu. Üsküdar ve çevresinin gelişmesiyle birlikte Üskü-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E174

dar’da debbağhane inşa eden ikinci vakıf, Safiye Sul-tan Vakfıdır. Bu vakıf tarafından Üsküdar’da debbağ-haneler inşa edilmiş ve Üsküdar debbağ esnafınakiralanmıştı.Kanuni döneminde Üsküdar’da Mihrimah Sultanvakfı tarafından sekiz adet debbağhane daha inşa edi-lerek Üsküdar debbağ esnafına kiralanmıştı.

Birinci BelgeÜsküdar Atik Valide Sultan vakfı debbağhaneleri ileYedikule’de bulunan vakıf debbağhaneler arasındaderi alım ve tahsis nizamları hususunda vuku bulananlaşmazlığın giderilmesine dair İstanbul, Üsküdarve Galata kadılarına 1064 [1654] tarihli hüküm98.

“İstanbul ve Üsküdar ve Galata kadîlarına hüküm ki:Merhûm ve mağfûrun lehâ Vâlide Sultân tâbe serâhâmukaddemâ Üsküdar’da vâkı‘ debbâğhânelerinde binâve camî‘-i şerîfine vakf itdüklerinde İstanbul’da Çatladıkapusında ve Emîn iskelesinde ve Kumkapusı’nda veEyyûb iskelesinde ve Galata’da Kassâb Süleymân dük-kânında ve müteveffâ Mehemmed Ağa dükkânındave Kasım Paşa Perverî vakfında ve Kurıçeşme’de Altunburnı(?) ve Yenihisâr ve Tarabya ve Sarıyar ve Bü-yükdere ve Üsküdar kazâsında Kassâb Süleymân’unköprüsü yanında olan (...) ve Üsküdar’da Yeni mahalleve Üsküdar muzâfâtından İstavroz ve karye-i ÇengelKanluca ve Beğkozı ve Yoros’da zebh olınan koyun vekeçi ve sığır derilerin merhûm hudâvendigâr tâbe se-râhu emr-i şerîfiyle merhûm-ı müşârun ileyhânunzikr olınan debbâğhânesine hisse ta‘yîn idüp vakfi-ye-i ma‘mûlun bihâsında dahi mastûr iken zikr olınanderi hissesini Ayasofya-i kebîr evkafından İstanbul’daYedikulle hâricinde vâkı‘ debbâğhâne müste’cirlerifuzûlen almağla müşârun ileyhânun vakfına gadr ol-mağın Dergâh-ı mu‘allâm kapucılarından olup müşârunileyhânun vakfına mütevellî olan kıdvetü’l-emâsilve’l-akrân (boş) zîde kadruhû ve Ayasofya-i kebîr ev-kafına mütevellî olanlar ve Dergâh-ı mu‘allâm nüv-vâblarından olan Yûsuf ve Yedikulle debbâğhânelerinünmüste’cirleri bi’lfi‘ l Dâru’s-sa‘âdetüm ağası olup evkafnâzırı olan kıdvetü’l-havâss ve’l-mukarrebîn umdetüashâbü’l-ferdü’l-mekîn mu‘temedü’l-mülûk ve’s-selâtîn

Yün Yorgancı esnafı

98 OTD/AŞ/3/56/185’den nakler, KALA (2003).

Page 176: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ve enîsü’d-devletü’l-ehliyyeti culusü’l-hazreti (...) hâ-kaniyye bi mezid-i inâyeti’l-meliki’l-a‘lâ Mustafâ Ağadâme izzuhû yanına ihzâr olınup husûs-ı mezbûrmüfettiş-i emvâl olan Mehmed Alî zîdet fezâiluhûmûmâ ileyh yanında istimâ‘ eyledüklerinde mütevef-fâ-yı mezbûr Yûsuf mukeddemâ Ebu’l-feth merhûmSultân Mehmed Hân-ı Gazî tâbe serâhu İstanbul’ıfeth eyledüklerinde Yedikulle’de olan selhâne ve deb-bâğhâne dükkânların binâ ve Ayasofya câmi‘-i şerîfineri‘âyeten vakf idüp İstanbul’da zebh olınan koyun ve

keçi ve sığır derilerin Yedikulle debbâğlarına ta‘yînidüp vakfnâmede mastûr iken Üsküdar debbâğlarımevâzi‘-i mezbûrede zebh olınan koyun ve keçi vesığır derilerinden hisse ta‘yîn olmışdur diyü nizâ‘ it-düklerin husûs-ı mezbûr telhîs olınup dedem merhûmve Sultân Mehemmed merhûm tâbe serâhuya arzolındukda ceddüm Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hânta‘yîn ve vakf lâzimesiyle amel olınup Yedikulle deb-bâğlarına virile diyü hatt-ı hümâyûn ile fermânolınup tekrâr emr-i şerîf virilmişdür diyü cevâb vir-meğin mezbûr el-Hâcc Kasım dahi merhûm Ebu’l-feth Sultân Mehmed’ün ol vechile ta‘yîn ve vakfınakayd itdürmesi hilâf ve umûr-ı mezbûreden debbâğlarsâbıka hilâf-ı vâkı‘ inhâ itmeleriyle dedem merhûmSultân Mehmed Hân tâbe serâhu zemânında emr-işerîf virilüp ma‘a hâzâ ol emr-i şerîfde Ebu’l-fethSultân Mehmed Hân’un vakfiyesiyle amel olına diyüfermân olmışdur lâkin sâbık merhûm[e] Vâlide SultânÜsküdar’da olan debbâğhâneleri binâ ve câmi‘-işerîfine vakf itdüklerinde merhûm Ebu’l-feth SultânMehmed’ün vakfiyyesine nazar olındukda ta‘yîn veşerîkleri aslı olmamağın üslûb-ı sâbık üzre mevâzi‘-imezbûrda zebh olınan derilerin kendü debbâğhânelerimüste’cirlerine ta‘yîn itdürüp merhûm Sultân MurâdHân tâbe serâhu zemânında bir emr-i şerîf alup vak-fiyyesinde kayd olınmışdur diyü haber virüp icrâ-yıhakk olmasın taleb itmeğle mezbûr müteveffâ Yûsuf’danve Yedikulle debbâğlarından temessük taleb olındukdamerhûm dedem Sultân Mehmed Hân zemânında vi-rilen emr-i şerîfden gayrı temessükleri olmayup olemr-i şerîf dahi merhûm Ebu’l-feth Sultân Mehmed’ünşartı ve vakfiyyesiyle ameli havâle olınup vakfiyyesinenazar olındukda kat‘â ta‘yîn ve şart itmesi bulınmayupmezbûr Hâcı Kasım ile Üsküdar debbâğlarından te-messük taleb olındukda ceddüm Sultân Murâd Hântâbe serâhu zemânında virilen emr-i şerîf ibrâz idüpnazar olındukda mevâzi‘-i mezbûrede zebh olınanderiler Üsküdar debbâğlarına hisse ta‘yîn olınduğımastûr olınup ve merhûme-i müşârun ileyhânunvakfiyyesine nazar olındukda ber mûceb-i emr-i şerîfta‘yîn olınup tekayyüd bulınup hakkı müşârun iley-hânun vakfı tarafından idüği zâhir olmağın vakfiyeile amel olınup hilâfıyla dahl ü ta‘arruz olınmamakiçün tenbîh olındığına müfettiş mevlânâ-yı mezbûrmufassal ve meşrûh mümzâ ve mahtûm hüccet-i

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 175

Deri yayık.

Page 177: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

şer‘iyye virmeğin mûcebince amel olınmak içün mer-hûmân-ı mağfûrun lehâ dedelerüm Sultân Murâd veSultân Mehemmed Hân zemânlarında virilen evâ-mir-i şerîfüm merhûm ammüm Murâd Hân hüdâ-vendigâr tâbe serâhu zemânında sa‘âdet-iktidârlarındantahrîr olınup evâmir-i şerîfe virilmeğle hâlâ cülûs-ıhümâyûnum vâkı‘ olmağla ke’l-evvel evâmir-i şerîfetahrîr olınmasın emr idüp buyurdum ki vusûl buldukdabu bâbda mukaddemâ virilen mufassal ve meşrûhevâmir-i şerîfe ve hüccet-i şer‘iyye mûcebince amelidüp min ba‘d hilâfına rızâ ve cevâz göstermeyesinşöyle bilesiz ve ba‘de’t-taleb bu hükm-i hümâyûnumıellerinde ibka idüp alâmet-i şerîfe i‘timâd kılasız.[Tahriren fî Fi evâil-i şehr-i Ramazânü’l-mübârek]Sene 1064 [16-25 Temmuz 1654]

İkinci BelgeÜsküdar Atik Valide Sultan vakfı debbağ esnafınınderi alım ve tahsis nizamlarına ve derisi vakfa tahsisedilmiş olan Emin iskelesinden Balıkpazarına naklo-nunan selhaneye bazı şahıslar tarafından yapılan mü-dahalenin önlenmesine dair İstanbul kadısına evâsıt-ıL [10]80 [4-13 Mart 1670] tarihli hüküm99.

“İstanbul kadîsına hüküm ki: Dâru’s-sa‘âdet ağası arz gönderüp Üsküdar’da vâkı‘müşârun ileyh nâzırı olduğı merkume Atîk VâlideSultân tâbet serâhânun evkafı debbâğhânelerine Çat-ladı kapu’da ve Emîn iskelesinde Sarây-ı âmiremdevâkı‘ matbah-ı âmirem içün zebh olınan ağnâmun de-rileri virile diyü vakfa hâsıl kayd olınduğı vâkıfe-imüşârun ileyhânun vakfiyye-i ma‘mûlün bihâsındamastûr u mukayyed olınup hâlâ Emîn iskelesindevâkı‘ müceddeden câmi‘-i şerîf binâ oldukdan sonraselhâne-i mezbûr Balıkbâzârı’na nakl olınup kadî-mü’l-eyyâmdan [bu] âna değin müdâhale olınagelmişdeğil iken ba‘zı kimesneler şart-ı vâkıfa muğayir dahlitmeleriyle mahsûl-i vakfa gadr olmağın vakfiyye-ima‘mûlün bihâ ve hüccet-i şer‘iyye ve mukaddemâ vi-rilen evâmir-i şerîfüm mûcebince dahl olınmayupSarây-ı hümâyûnumda vâkı‘ Matbah-ı âmirem içünkassâbbaşı yediyle her ne mahallde ağnâm zebh olı-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E176

nur ise vakfiyye-i ma‘mûlun bihâ mûcebince vakfundebbâğhânelerine virilüp taraf-ı âhardan bir ferdedahl ü ta‘arruz itdürilmemek bâbında emr-i şerîfümrecâsıyle i‘lâm itmeğin vech-i meşrûh üzre amel olın-mak içün şürûtıyla hüküm yazılmışdur. [Fî] evâsıt-ıL [10]80 [4-13 Mart 1670]”

Üçüncü BelgeÜsküdar’da debbağ esnafının deri alım ve tahsis ni-zamlarına ve bu nizamlara Kasımpaşa debbağ esnafıtarafından yapılan müdahalenin önlenmesine dair İs-tanbul, Galata ve Üsküdar kadılarına evâhir-i Z sene[10]83 [8-17 Nisan 1673] tarihli hüküm100.

“İstanbul ve Galata ve Üsküdar kadîlarına hüküm ki: Üsküdar’da vâkı‘ merhûme Atîk Vâlide Sultân tâbetserâhânun evkafından mahmiyye-i mezbûrede vâkı‘vakf debbâğhâneleri olan debbâğ tâifesi arz-ı hâl idüpkadîmü’l-eyyâmdan matbah-ı âmirem içün kassâbbaşızebh eyledüği mîrî koyunlarun derileri vâkıfe-i mü-şarun ileyhânun Üsküdar’da olan debbâğhânelerindeişleyen müste’cirlerin alalar diyü vakfiyye-i ma‘mûlünbihâsında münderic ve şart ve ta‘yîn olup ber mûceb-i şart-ı vâkıf icrâ olınmak üzre bundan akdem Dâru’s-sa‘âdetüm ağası olup vakf-ı mezbûr nâzırı olan AbbâsAğa dâme ulüvvuhûnun arzı mûcebince emr-i şerî-füm virilüp ve yedlerinde ma‘mûlün bih hüccet-işer‘iyyeleri var iken Galata kazâsı muzâfâtından kasa-ba-i Kasım Paşa’da vâkı‘ müteveffâ Sinân Paşa evkafıdebbâğları mücerred mezbûrları ta‘cîz içün İbrâhîmPaşa sarâyı matbah-ı âmireye dâhil değildir diyü mü-dâhale itmeleriyle Dîvân-ı hümâyûnumda murâfa‘aolduklarında yedlerinde olan temessükâtlarına nazarolınup kassâbbaşı yediyle her ne mahallde ağnâmzebh olınur ise vakfiyye-i ma‘mûlün bihâ mûcebincevâ-kıfe-i müşârun ileyhânun debbâğhânelerine viri-lüp taraf-ı âhardan bir ferd müdâhale ve mu‘âraza ey-lememek bâbında yedlerine müte‘addid evâmir-işerîfe ve hüccet-i şer‘iyye virilmeğle yedlerinde olanevâmir-i şerîfe ve hüccet-i şer‘iyyeye muğayir kassâb-başı yediyle zebh olınan koyunlarun derilerine KasımPaşa debbâğlarındahl ü ta‘arruz itdürilmemek bâ-

99 OTD/AŞ/7/8/19,’den naklen, KALA(2003), Cilt 11, s.161. 100 OTD/AŞ/7/97/333’den naklen, KALA(2003), Cilt 11, s.176.

Page 178: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

bında emr-i şerîfüm recâ eyledükleri ecilden vech-imeşrûh üzre yazılmışdur. Tekrâr hüküm virildi. Fîevâhir-i Z sene [10]83 [8-17 Nisan 1673]”

Dördüncü BelgeÜsküdar’da Mihrimah Sultân vakfına ait 8 (sekiz)debbağhanenin kiracıları olan debbağ esnafının derialım ve tevzi nizamına muhalefet eden Safiye Sultânvakfı kiracıları olan debbağ esnafının müdahalesininönlenmesine dair hükmün yenilenmesi için esnafınarzuhali üzere Üsküdar naibine hüküm101.

“Üsküdâr nâibine hüküm ki:Medine-i Üsküdar’da vâki‘ merhûme Mihrimâh Sul-tân tâbet serâhânun sekiz bâb vakf debbâğhânesimüste’cirleri Südde-i sa‘âdet’üme arz-ı hâl idüp me-dîne-i mezbûrede vâki‘ Büyük iskeleden Zencirlikuyu

hudûdına varınca zebh olınan davarlarun derileribunlara ve Balaban iskelesinden Atbâzârı’na varıncazebh olınan davarlarun derileri dahi merhûme Sa-fiyye Sultân debbâğhânelerine virilegelmişiken zikrolınan Safiyye Sultân debbâğhâneleri müste’cirlerikendilerine virilegelen derilere kanâ‘at itmeyüp vech-i meşrûh üzre bunlara mahsûs Büyük iskeleden Zen-cirlikuyu hudûdına varınca zebh olınan davarlarunderilerin dahi alup bunlara küllî gadr olınmağla vech-i meşrûh üzre olan gadr u te‘addîlerin men‘ u def‘olınmak bâbında mukaddemâ istirhâm ve sâdır olanfermâna binâen Üsküdar’da vâki‘ merhûme Mihri-mah Sultân’un sekiz bâb vakf debbâğhânenün sabıkamüste’cirlerinden Halîl bin Abdullâh ve Alî bin Meh-med ve es-Seyyid Süleymân bin Mustafâ ve es-Seyyidİsmâ‘îl vesâirleri mahfil-i kazâda medîne-i mezbûredevâki‘ merhûme Safiyye Sultân debbâğhâneleri müs-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 177

101 BOA, İstanbul Ahkam Defteri nr. 4, s.37, belge nr. 103’den naklen, KALA (2007-1).

Yumuşatma işlemi ve deri ustası

Page 179: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

te’cirlerinden sâbıklar el-Hâcc Mehmed bin Mûsâ veMustafâ bin Hüseyin ve Sâlih bin Ahmed ve el-HâccMahmûd ve Ahmed vesâirleri mahzarlarında takrîr-ikelâm ve ta‘bîr-i ani’l-merâm idüp yedimüzde olan se-nedler nâtık oldığı üzre kadîmü’l-eyyâmdan Yedikulleselhânelerinden iki hissedârından mâ‘adâ Galatasa-râyı’nda ve Üsküdar’da ve Beşiktaş’da ve Yehûdîlermahallesi’nde ve Gülfâm Hâtûn vakfı olan dükkân-larda ve Şuhûdkapusı’nun içerüsinde ve taşrasında veBalatkapusı’nun içerüsinde ve taşrasında zebh olınandavarlarun derileri bizüm debbâğhânemüze yakınolup ve vech-i meşrûh üzre alagelüp ve merhûm Sul-tân Murad Hân ve merhûm [ve] mağfiret-nişân Sul-tân Mehmed Hân hazerâtından evâmir-imüte‘âddidemüz var iken bundan akdem her birisibirer tarîk ile yedimüzden nez‘ olınup âkıbetü’l-emryetmiş seksen seneden berü medîne-i Üsküdar’da Ba-laban iskelesinden Atbâzârı’na varınca zebh olınandavarlarun derileri merhûme Safiyye Sultân debbâğ-hânelerine ve Büyük iskeleden Zencirlikuyu’ya va-rınca zebh olınan davarlarun derileri bizümdebbâğhânelerimüze virilegelüp ve bu vechile kat‘-ınizâ‘ ve fasl-ı husûmet olınup biz dahi bu mertebeyekanâ‘at ve kadr-ı kifâye ta‘ayyüş ider iken mezbûrlarbuna dahi kanâ‘at itmeyüp ellerinde olan emr-i âlîdemutlakan iskeleden Atbâzârı’na varınca zebh olınandavarlarun derilerini almak üzre musarrah ikenBüyük iskeleden Zencirlikuyu hudûdına varınca zebholınan davarlarun derilerini dahi alup gadr itmele-riyle bin yüz yiğirmi dört senesinde müsinn ü ihtiyârkimesnelerden bâ fermân-ı âlî husûs-ı mezbûr istifsârolındukda vech-i meşrûh üzre Balaban iskelesindenAtbâzârı’na varınca Safiyye Sultân debbâğhânelerineve Büyük iskeleden Zencirlikuyu’ya varınca Mihri-mah Sultân debbâğhânelerine yetmiş seneden berüvirilegelüp bu vechile nizâm virildüğin ihbâr eyle-düklerine binâen yedlerine emr-i âlîşân virilmişikenmezbûrlar Büyük iskeleden Zencirlikuyu’ya varıncazebh olınan davarlarun derilerini bizüm muahhar fer-mânımuz vardur diyü elimüzden alup külliyet ile gadrve kat‘-ı rızkımuza bâ‘is olmalarıyla tarafeynün se-nedlerine nazar olınup mûceb-i şer‘îsi icrâ olınmakmatlûbumuz didüklerinde evvelen Mihrimâh Sultân

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E178

debbâğları senedlerine nazar olındukda mazmûnlarıtakrîr-i meşrûhlarına muvâfık olup ve mûmâ ileyhâSafiyye Sultân debbâğlarınun yedlerinde olan muah-har fermâna nazar olındukda mazmûnınun netîcesiyedlerinde olan hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn ilemu‘anven emr-i âlîşâna binâ olınmağla hatt-ı hümâ-yûn ile mu‘anven olan emr-i âlîşâna dahi nazar olın-dukda ancak iskeleden Atbâzârı’na varınca diyütasrîh olınup Zencirlikuyu’ya varınca kaydı olmama-ğın Safiyye Sultân debbâğları yedlerinde olan muah-har fermân hilâf-ı inhâ ile olmış oldığı zâhir veMihrimah Sultân debbâğları külliyet ile kesbden men‘olınmak hilâf-ı şer‘-i şerîf olmağın mukaddemâ Mih-rimah Sultân debbâğlarına virilen emr-i âlîşân nizâmıüzre Balaban iskelesinden Atbâzârı’na varınca mer-hûme Safiyye Sultân debbâğhânelerine ve Büyük is-keleden Zencirlikuyu’ya varıncaya dek zebh olınandavarlarun derilerini merhûme Mihrimah Sultân deb-bâğhânelerine virilmek üzre amel olınmak tarafey-nün hâllerine evfak oldığın sâbıka İstanbul kadîsımevlânâ Veliyyüddîn i‘lâm itmeğin mevlânâ-yı mûmâileyhün i‘lâmı mûcebince amel olınup tarafeyn hilâ-fına te‘addî itdürilmemek bâbında ammim SultânAhmed Hân tâbe serâhu zamânında virilen emr-işerîf hudâvendigâr-ı sâbık birâder-i mağfiret-penâhmerhûm Sultân Mahmûd Hân tâbe serâhu zamânındakırk altı senesi evâhir-i şehr-i Rebî‘u’l-evvel’inde tec-dîd olındığın bildürüp ol bâbda müceddeden emr-i şe-rîfüm recâ eyledükleri ecilden hilâfına emr-i şerîfvirilmemiş ise nizâmları ve vech-i meşrûh üzre amelolınmak bâbında fermân-ı âlîşân yazılmışdur. Fî evâ-hir-i S sene [1]169 [26 Kasım - 4 Aralık 1755]”

Beşinci Belgeİstanbul’da Üsküdar ve Yedikule debbağlarının derialım ve tahsis nizamlarına ve bu nizamlara müdaha-lede bulunanların cezalandırılmasına dair hüküm102.

“İslâmbol kadîsına hüküm ki:Âstâne-i aliyyemde Bâğçekapusı kurbında Yeni câmi‘-i şerîf havlısında vâkı‘ çâryekçi kassâbları zebh eyle-dükleri ağnâmun cildlerin Yedikulle debbâğlarınavirmeyüp Üsküdar debbâğlarına virmek irâdesiyle

102 BOA, İstanbul Ahkam Defterleri nr.8, s.88, belge nr.277’den naklen, KALA (2007-1).

Page 180: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

rikâb-ı müstetâbuma arz-ı hâl birle tasdî‘a ictisâr ey-ledüklerine binâen hîn-i vaz‘ ve vakt-i îcâdlarındazebh eyledükleri ağnâmun cildlerini kangı tarafa vir-mek üzre nizâm virilmiş ba‘de’t-tashîh bir nizâmarabt ve iktizâsı i‘lâm olınmak bâbında sâdır olan fer-mân-ı âlî muktezâsınca Yedikulle ve Üsküdar debbâğ-larınun ahibabaları ve ihtiyâr ustaları bi’l-fi‘l Dergâh-ımu‘allâm yeniçerileri ağası olan Osmân Ağa dâmeulüvvuhû getürdüp ba‘de’l-istintâk Yedikulle debbâğ-larınun yedlerinde olan hatt-ı hümâyûn-ı mevhibet-makrûnla müveşşah emr-i âlîşâna imrâr-ı nazarolındukda İstanbul ve hâricinde leb-i deryâda zebholınan koyun ve keçi ve kuzı derileri Yedikulle deb-bâğlarına müte‘ayyin oldığı bu vechile tashîh olın-dukdan sonra Üsküdar debbâğları dahi bizüm deyedimüzde sened vardur diyü cevâba tesaddîlerindeYedikulle debbâğlarınun kadîmi ifhâm ve ba‘de’l-ilzâm tarafeynün tatyîb-i hâtırlarıyla beynlerindehüsn-i nizâm ve def‘-i münâza‘a ve ihtisâmlariyçünikdâm olınup öteden berü Üsküdar debbâğları İstan-bul’da vâkı‘ beğlik selhâneden rûz-merre yüz ellişerderi alınup yüz onını Üsküdar’da vâkı‘ merhûme vemağfûrun lehâ Atîk Vâlide Sultân tâbet serâhâ evkafıdebbâğlarına ve kırk derisini dahi yine Üsküdar’damerhûm[e] ve mağfûrun lehâ Safiyye Sultân tâbet se-râhâ evkafı debbâğlarına virmek şürût-ı nizâmların-dan olduğından bu def‘a Üsküdar debbâğlarınun dahiyedlerinde senedleri bulınmak takrîbiyle imtisâlenleh selhâne-i mezbûreden kadîmden alageldükleribeher yevm yüz ellişer deri üzerine beher yevm ellişerderi dahi zamm ve rûz-merre beğlik selhâneden ikişeryüz deri ahz ve kemâ kân yüz on derisini müşârunileyhâ Atîk Vâlide Sultân tâbet serâhâ evkafı debbâğ-larına ve doksan derisini müşârun ileyhâ Sâfiye Sul-tân tâbet serâhâ evkafı debbâğlarına iktisâm ve i‘tâeylemek üzre tarafeyn irzâ ve iskât ve [ka]t‘-ı mü-nâza‘a olınup kassâbbaşı el-Hâcc Alî zîde mecduhû vekassâb kethudâları ve cümle debbâğ ustaları ve ihti-yârları muvâcehesinde bu vechile nizâm virilüp vecümlesi bu şürûtla nizâm ve kailler ve râzîlar olupbundan böyle bu nizâmları dahi ilâ mâ şâe’llâhu te‘âlâdüstûru’l-amel ve mer‘î ve mu‘teber tutılup ba‘de’l-yevm her kangı tarafdan hilâfına hareket zuhûr ider

ise mücâzât-ı mâ belîğaları icrâ olınmak şartıyla tara-feyne birer kıt‘a emr-i âlîşânum inâyet ve ihsân olın-mak muktezâ-yı hâlden idüğin ağayı mûmâ ileyhi‘lâm itmeğin i‘lâmı mûcebince işbu şürût ilâ mâşâe’llâhu te‘âlâ düstûru’lamel ve mu‘teber tutılupba‘de’l-yevm her kangı tarafından hilâfına hareketzuhûr ider ise cezâ-yı mâ belîğları icrâ olınmak içünYedikulle debbâğları yedlerine başka bir kıt‘a emr-işerîf virilmeğle vech-i meşrûh üzre amel olınmak bâ-bında fermân-ı âlîşânum yazılmışdur. Fî evâhir-i Nsene 1181 [10-19 Şubat 1768]”

3.2.6.Çevre Yerleşimlerde Debbağlık:

İstanbul’un çevre yerleşimlerinde de debbağhanelerinşa edilmiş olup, debbağlık yapılıyordu. Bu debbağ-hanelerin bulunduğu çevre yerleşimler Rumeli yaka-sında Silivri ve Küçükçekmece, Anadolu yakasında daBeykoz’da idi. Bu debbağhaneleri işleten ustalar, us-talıklarını İstanbul’daki debbağ esnaf birliklerinde ye-tişerek elde etmiş ustalardı. Bu çevre debbağhanelerbirkaç dükkandan ibaret küçük çaplıydı.

Çevre Yerleşimlerde Debbağlık İle İlgili Belgeler

Birinci BelgeBeşiktaş’ta, Şeyh Yahya Efendi Vakfı’na ait Beykoz(Yoros) kazasına bağlı Kavak mevziindeki debbağ-hane ve vakıf emlakini zapteden şahıs arasındaki ih-tilafın ilgili kadılıkta görülmesine dair Galatakadısına evâsıt-ı Ra 1108/8-17 Ekim 1696 tarihlihüküm103.

“Galata kadîsına hüküm [ki]: Beşiktaş’da medfûn merhûm Şeyh Yahyâ Efendi ev-kafınun evlâdiyyet ve meşrûtiyyet üzre bi’l-fi‘l be-rât-ı şerîfümle mütevelliyesi olan Sâliha nâm hâtûn gelüpvakf-ı merkumun vakfiyye-i ma‘mûlün bihâsında mu-kayyed akarâtından Yoros kazâsına tâbi‘ Kavak nâmmahallde vâkı‘ vakf menzil ve çiftlik ve fırın ve deb-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 179

103 OTD/AŞ/22/71/456’den naklen KALA(2003), Cilt 16, s. 157.

Page 181: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

bâğhâne ve mehâzîn ve bâğçe ve dekâkîn MustafâOdabaşı dimeğle ma‘rûf kimesne mülkiyyet üzre zabtidüp vakfa gadr u te‘addî eyledüğin bildürüp vekâle-tün hasebiyle şer‘le görmen bâbında hükm-i hümâ-yûnum recâ itmeğin da‘vâların şer‘le kemâl-i hakk uadl üzre görüp faysal virüp vuku‘ı üzre i‘lâm eylemeniçün yazılmışdur. Fî evâsıt-ı Ra sene [1]108 [8-17Ekim 1696]”

İkinci BelgeSilivri’de debbağ esnafının deri alım, tevzi ve taksimnizamlarına ve bu nizamlara bazı şahıslar tarafındanyapılan müdahalenin önlenmesine dair Silivri nai-bine evâhir-i C 1108/ 15-23 Ocak 1697 tarihlihüküm104.

“Silivri nâhiyesi nâibine hüküm [ki]: Silivri kasabasında vâkı‘ debbâğ tâifesinden (boş) ve(boş) nâm kimesneler gelüp kasaba-i mezbûrda zebholınan ve taşradan bey‘ içün gelen koyun ve keçi vesığır derileri kadîmden bu âna değin kethudâ ve yi-ğitbaşıları ma‘rifetiyle lonca yirinde dükkân ashâbınaale’s-seviyye tevzî‘ ve hisse olınagelüp hüccet-işer‘iyye dahi virilmişiken içlerinden ba‘zıları hüccet-i şer‘iyye ve kadîme muğayir taşradan gelen derilerilonca yirine gelmedin alup te‘addî ve beynlerinde ih-tilâle bâ‘is oldukların bildürmeğle hüccet-i şer‘iyyemûcebince amel olınup kadîme muğayir ol vechilete‘addîleri men‘ u def‘ olınmak içün yazılmışdur. Fîevâhir-i C sene [1]108 [15-23 Ocak 1697]”

Üçüncü BelgeBeykoz kazasına tabi Kavak’ta Şeyh Yahya Vakfı’na aitdebbâğhanenin deri alım nizamına ve bu nizama Üs-küdar debbağ taifesinden bazı şahıslar tarafından ya-pılan müdahalenin önlenmesine dair Beykoz (Yoros)kadısına evâhir-i R sene 1113/ 25 Eylül-3 Ekim 1701tarihli hüküm105.

“Yoros kadîsına hüküm ki:Beşiktaş’da âsûde e‘izze-i kirâmdan eş-Şeyh Yahyâkuddise sırruhü’l-azîz evkafınun evlâdiyyet ve meş-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E180

rûtiyyet üzre mütevelliyesi olan Sâliha nâm hâtûngelüp vakf-ı mezbûrun defter-i cedîd-i hâkanîde mu-kayyed akarâtları Yoros kazâsına tâbi‘ Kavak kasaba-sında vâkı‘ kadîmî vakf debbâğhânenün müste’cirlerikadîmü’l-eyyâmdan berü kasaba-i mezbûrede ve Bey-koz ve Kanlıcak ve Anadolıhisârı’nda ve Yeniköy’deve Rûmilihisârı’nda zebh olınan koyun ve keçi ve sığırderileri alup dibâğat idegelmişler iken Üsküdar’daba‘zı debbâğ tâifesi kadîme muhâlif müdâhale ve bey‘u şirâlarına muhâlefet idüp te‘addî itmeleriyle nâzır-ı vakf Galata kadîsı huzûrında murâfa‘a-i şer‘-i şerîfolduklarında kadîmü’l-eyyâmdan berü vakfun deb-bâğhânesi müste’cirleri zikr olınan derileri narh-ı cârîüzre iştirâ eyledükleri cemm-i gafîr ve cem‘-i kesîr şe-hâdetleriyle şer‘an sâbit ve zâhir ve mu‘ârazadan men‘birle kıbel-i şer‘den hüccet-i şer‘iyye virilmişikenmezbûrlar kanâ‘at itmeyüp ol hüccet-i şer‘iyyeye mu-ğayir fuzûlî müdâhale vü te‘addîden hâlî olmadukla-rın bildürüp kadîme muhâlif müdâhaleden men‘ udef‘ olınmak bâbında hükm-i hümâyûnum recâ itme-ğin mütevelliye-i mezbûrenün yedinde olan hüccet-işer‘iyye mûcebince amel idüp kadîm olan vakf deb-bâğhânesine ve müste’cirlerine hilâf-ı şer‘-i şerîf dahlü ta‘arruz olınmamak içün hüküm yazılmışdur. Fîevâhir-i R sene 1113 [25 Eylül-3 Ekim 1701]”

Dördüncü BelgeKüçükçekmece’de bir adet debbâğhanenin deri alımve tahsis nizamına ve bu nizama bazı şahıslar tarafın-dan yapılan müdahalenin önlenmesine dair Haslarmollasına evâil-i C sene 1114/ 23 Ekim 1 Kasım1702 tarihli hüküm106.

“Hâslar mollasına hüküm ki:Debbâğ tâifesinden Mustafâ gelüp mezbûr kazâ-imezbûr muzâfâtından Küçük Çekmece’de sâkin olupkasaba-i mezbûr ve kurâlarında zebh olınan koyun vekeçi ve kuzı ve sığır derilerin kadîmü’l-eyyâmdanberü bu alup dahl olınmak îcâb itmez iken kasabadanba‘zıları alup kadîme muhâlif te‘addî itmeleriyle mu-kaddemâ defe‘âtle murâfa‘a-i şer‘ olduklarında men‘olınmak üzre i‘lâm ve mûcebince fermân sâdır olmış

104 OTD/AŞ/22/111/722’dan naklen, KALA(2003), Cilt 16, s. 161.105 OTD/AŞ/34/129/553’den naklen, KALA (2003), Cilt 37, sayfa 13.106 OTD/AŞ/35/86/358’den naklen, KALA(2003), Cilt 37, s. 72

Page 182: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

iken yine te‘addî eylemeleriyle te‘addîleri şer‘le men‘olına diyü yazılmışdur. Fî evâil-i C sene [1]114 [23Ekim 1 Kasım 1702]

Beşinci BelgeKavak’ta Şeyh Yahya Efendi Vakfı’na ait debbağhane-nin kiracısı debbağ esnafının deri alım ve tahsis ni-zamına ve bu nizama kasap taifesi tarafından yapılanmüdahalenin önlenmesine dair Galata mollasına veYoros(Beykoz) kadısına evâsıt-ı Za sene 1114/ 29Mart-7 Nisan 1703 tarihli hüküm107.

Galata monlâsına ve Yoros kadîsına hüküm [ki]: Beşiktaş’da medfûn Şeyh Yahyâ Efendi kuddise sirru-hu’l-azîz evkafınun ber vech-i meşrûta mütevelliyyesiolan Sâliha nâm hâtûn gelüp vakf-ı mezbûr akarâtın-dan Yoros kazâsında vâkı‘ Kavak karyesinde vâkı‘ deb-bâğhânenün müste’ciri olan debbâğlar yüz yiğirmiseneden berü hüccet-i şer‘iyye mûcebince Galata ka-zâsı muzâfâtından İstinye nâhiyesine tâbi‘ Yeniköy veRûmilihisârı ve Büyükdere ve Sarıyar ve Yoros kazâ-sına tâbi‘ Anadolıhisârı ve Kanlıcak ve Beğkoz nâmmahallerde olan selhânelerde kassâblarun zebh eyle-dükleri koyun ve keçi ve sığır derilerin narh-ı cârîüzre iştirâ ve vakfun debbâğhânesinde dibâğat idegel-mişler iken zikr olınan kassâb tâifesi birbirleriyle yek-dil olup selhânelerinde hâsıl olan derileri kadîmemuhâlif âhar debbâğlara bey‘ itmeleriyle bundanakdem murâfa‘a-i şer‘ olduklarında kadîmîsi üzreamel olınmak içün yedlerine hücec-i şer‘iyye virilme-ğin hâlâ ba‘zıları ol hüccet-i şer‘iyyelere muğayirte‘addî ve müste’cirlerine ve vakfa gadr eyledüklerinbildürüp hüccet-i şer‘iyyeleri mûcebince amel ve ka-dîmîsi üzre amel olınmak içün yazılmışdur. Fî evâsıt-ı Za sene [1]114 [29 Mart-7 Nisan 1703]”

Altıncı BelgeKavak’ta Şeyh Yahya Efendi Vakfı’na ait debbağhane-nin kiracısı debbağ esnafının deri alım ve tahsis ni-zamına, bu nizama kasap taifesi tarafından yapılanmüdahalenin önlenmesi hususunda verilen hükmünyenilenmesine dair Galata mollasına ve Yoros kadı-

sına evâsıt-ı Ca sene 1115/ 22 Eylül-1 Ekim 1703 ta-rihli hüküm108.

“Galata monlâsına ve Yoros kadîsına hüküm ki: Beşiktaş’da medfûn Şeyh Yahyâ Efendi kuddise sır-ruhu’l-azîzün evkafınun ber vech-i meşrûta mütevel-liyesi olan Sâliha nâm hâtûn Südde-i sa‘âdetüme arz-ı hâl idüp vakf-ı mezbûr akarâtından Yoros kazâsınatâbi‘ Kavak kasabasında debbâğhânenün müste’ciriolan debbâğlar yüz yiğirmi seneden berü hüccet-işer‘iyye mûcebince Galata kazâsı muzâfâtından İstinyenâhiyesine tâbi‘ Yeniköy ve Rûmilihisârı ve Büyükdereve Sarıyar ve Yoros kazâsına tâbi‘ Anadolıhisârı ve

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 181

107 OTD/AŞ/37/462/1853’den naklen KALA (2003), Cilt 38, s. 189.108 OTD/AŞ/39/502/2107’den naklen KALA(2003), Cilt 39, s.58.

Kapalıçarşı

Page 183: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Kanlıcak ve Beğkoz nâm mahallerde olan selhânele-rinde kassâblarun zebh eyledükleri koyun ve keçi vesığır derilerin narh-ı cârî üzre iştirâ ve vakfun deb-bâğhânesinde dibâğat idegelmişler iken zikr olınankassâb tâifesi birbirleriyle yekdil olup selhânelerindehâsıl olan derileri kadîme muhâlif âhar debbâğlarabey‘ itmeleriyle murâfa‘a-i şer‘ olduklarında kadîmîsiüzre amel olınmak içün yedlerine hücec-i şer‘iyye vi-rilmişiken ba‘zıları te‘addî ve müste’cirlere vâkı‘ gadritmeleriyle kadîmisi üzre amel olına diyü hudâven-digâr-ı sâbık karındaşum Sultân Mustafâ Hân zemâ-nında emr-i-şerîf virildüğin bildürüp mûcebince mü-ceddeden hükm-i hümâyûnum recâ itmeğin vech-imeşrûh üzre amel olınmak içün yazılmışdur. Fî ev-âsıt-ı Ca sene 1115 [22 Eylül-1 Ekim 1703]”

3.3. Meslek Birlikleri ve Vakıf Sistemi: İstanbul Debbağ Esnaf Birliklerinin Kiracı Olduğu Vakıflar

Vakıflar, ticaret siteleri ve çarşıların altyapı yatırımcısıoldukları gibi, Osmanlı sanayi sitelerinin inşa edile-rek kurulmasında da yatırımı gerçekleştiren kurum-dur. İhtiyaç duyulan sanayi sitelerini inşa edip, ilgilimeslek birliklerine kiralıyorlardı. İstanbul’daki deb-bağhane adı verilen deri sanayi sitelerinin tamamı va-kıflar tarafından inşa edilmiş ve debbağ meslek birliğiişletmecileri olan ustalara kiralamışlardı.

Esnaf birlikleriyle vakıflar arasında en önemli ilişkikiracılık ilişkisi idi. Burada vakıf kira sisteminin, deb-bağ esnafı örnek alınarak esnaf birliklerinin ihtiya-cına göre geliştirilmesi anlatılacaktır.

İstanbul esnafı vakıf dükkanlarda kiracı olarak üreti-minlerini sürdürmekteydi. Bu anlamda Osmanlı va-kıfları, İstanbul’da olduğu gibi diğer şehirlerinkuruluş ve gelişmesinde önemli bir rol üstlenmişlerdi.

Osmanlı vakıf sisteminin önemli bir unsuru olan burol gereği şehrin ihtiyacı olan çarşı ve siteler halindedükkanlar vakıflar tarafından inşa ediyorlardı.

Amaçlananlar arasında şehrin ihtiyacı olan mal ve

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E182

hizmetleri üretmek ve temin etmek de olduğundaninşa edilen site dükkanlar, dükkanların sahibi olanvakıflar tarafından esnaf birliklerine ve tüccara kirayaveriliyordu. Vakıflarla esnaf birlikleri arasındaki enönemli ilişki böylece ortaya çıkmış oluyordu.

Kiraya veren vakıf ile kiralayan esnaf arasındaki ilişki,zamanla kiracı esnaf lehine gelişdi. Kiracı esnafın ki-raladığı dükkan üzerindeki kiracılık hakkı zamanlagenişletilerek mülkiyete yakın bir tasaruf şekline dön-üştü.

Bu dönüşümün en önemli saiki esnafa tanınan sınaimülkiyet hakları, diğer ifadeyle esnaf tekelleri idi.Kira ile ilgili hukuki gelişmeler sınai mülkiyet hakla-rını / esnaf tekellerini tamamlayıcı unsur olarak gö-rüldüğünden, esnafa tanınan tekel haları devamlıgenişletilirken aynı yönde kiracılık hakkı da esnaf le-hine devamlı genişletildi.

Ancak bu tek taraflı bir gelişme değildi. Yukarıda deb-bağ esnafının kiracı olduğu vakıflarla ilgili bilgiler ve-rilirken bir çok örnekte görüldüğü gibi, ham deritahsisleri debbağhanesi olan vakıflara yapılıyordu.Debbağ esnafı, vakıf debbağhanelerin kiracısı olarakbu tahsis hakkından faydalanıyordu. Hammadde tah-sis hakkının debbağ esnaf birliğine değil de kiracısıoldukları vakıf debbağhanelere tahsis edilmeesi kiracıesnafın aynı kadılık sınırları içinde başka bir yerdefaaliyette bulunmasını da imkansız kıldığından, vakıfile kiracı sanayici-esnaf birliği arasında bir zorunlubağ kurulmuş oluyordu.

Esnaf-sanayi birliklerinin vakıflarla ilişkisi temeldekiracılığa dayanmakla birlikte, tedarik, üretim ve satışile ilgili esnaf birliklerine tanınan sınai mülkiyet hak-larını / tekel haklarını icra edebilecekleri yer, kiracısıoldukları vakıf yer olduğundan bu ilişkili tarafları bir-birine bağlayan güçlendirilmiş bir ilişki idi.

Diğer yandan vakıflar inşa ettikleri sanayi sitesini, il-gili sanayici esnaf birliğine kiralıyor, kira akdini esnafbirliği ile yapıyordu. Esnaf birliğine bağlı esnaf ileayrı bir ferdi kira akdi yapmıyordu. Birliğe bağlı es-nafa, tasarruf ettiği vakıf dükkanın kiracı mutasarrıfı

Page 184: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

olduğuna dair vakıf tarfından temessük veriliyordu.Esnaf temessük belgesinde belirlenmiş dükkanın ki-rasını esnaf birliğine ödüyor, esnaf birliğinde topla-nan kiralar topluca vakfa ödeniyordu. Esnaf birliği,ödenmeyin dükkan kiralarını kendisi tamamlayarakvakfa kirayı tam ödemek zorunda idi. Bu nedenledükkanların, kiracının ölümü, iflası gibi nedenlerleboş kalmaması, kirasını ödeyemeyen esnafın yerineesnaf birliğinin kirayı vakfa ödeyip kiracı esnaftantahsil etmesi, ödememenin devamı halinde dükkanınilgili esnaf birliği üyesi başka bir esnafa kiralanmasıgibi konularla esnaf birliği doğrudan muhatap idi.

Kira aylık ödeniyordu. Ancak bazı esnaf birliklerininkira miktarı günlük olarak belirleniyor, aylık ödeni-yordu. Örneğin aşağıda kiracılıkla ilgili belgeler ara-sında yer alan Z. sene 1168/ 08-17 Ağustos 1755tarihli belgede, Yedikule haricindeki Kazlıçeşme deb-bağ esnaf birliğine kiralanan 33 selhane ve 360 deb-bağhanenin günlük kira bedeli 400 akçe idi. Bu bedelaylık olarak vakfa ödeniyordu.

İcareteyn sistemi ile kiralamada aylık kiranın dışındabaşlangıçta ayrıca peşin kira alınıyordu. Buna karşılıkvakıf yerin bakım ve onarımını vakıf üstlenmişti.İcare-i Vahide, İcare-i Tavile gibi, icareteyn sistemin-den önce uygulanan kira sistemlerinde ise peşin kirayoktu, aylık kira vardı. Vakıf yerin bakım ve onarımıise kiracıya aitti. Ancak bu iki kira sistemi zamanlayerini icareteyn sistemine bırakmıştı. Bu geçişte sınaimülkiyet haklarının sürekli geliştirilmesi politikasıetkiliydi. Esnafa kiralanan dükkan ile ilgili sükna hu-kukunun ve buna bağlı gedik hukukunun geliştiril-mesi ile icareteyn olarak adlandırılan yeni kirasistemi ortaya çıktı. Biz burada kiracı esnaf lehine kira ile tasarruf konu-sunda uygulanan hukuk sahasındaki gelişme safha-larını ayrıca ele alacağız.

Esnafla, dolayısıyla debbağ esnaf birlikleriyle ilişkisi

açısından kiracı esnaf ve kiralayan vakıflar ile ilgilibu gelişmeler iki safhada ele alınabilir.

3.3.1.Birinci safha: İcare-i Tavîle Bu safha icareteynli vakıf usulüne benzer usullerinuygulamaya konulduğu safhadır. Fatih Sultan Meh-med döneminde(1451-1481) uygulandığını bildiği-miz bu usul, vakıf yerin kirâcısı durumundaki esnafiçin önemli bir gelişme olan ve Kanunî Süleyman dö-neminde(1520-1566) tam olarak uygulamaya konu-lan icâreteynli vakıf usulunun ilk uygulamalarıydı.109

Bu safhada yaygın olarak kullanılan, vakıf yeri kirâile tasarruf usulu ise, icare-i vâhide denilen usuldu.

Bu usulün en belirgin özelliği bu tür vakıf yerlerinbelirli bir süre için peşinatsız ve aylık kira alınarakkiraya verilmesiydi. Bu belirlenen süre bitince kirâakdî sona eriyordu.110

Fatih Sultan Mehmed, icâre-i vâhideli vakıflar usu-lünden farklı bir usulde bir kirâ akdi ile vakıf yerlerikiraya vermeye başladı. İcare-i Tavile denen bu yeniuygulama daha çok icareteyn usulüne benziyiordu.

Meselâ, Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya Vakfına aitGalata’da Karaköy kapısındaki salhane, peşinat (mu-accele) ve müeccele (aylık kira) alınarak kiraya veril-mişti111.

Yine Fatih Sultan Mehmed döneminde Ayasofya-ikebir vakfına ait İstanbul’daki 33 adet salhane iledebbağhane icâre-i muaccele ve müeccele karşılığı vesüre belirtilmeden debbağ esnafına kirâya vermişti.112

Bu tür icareteyn usulüne benzeyen kira akitlerineicare-i tavîle deniyordu.113

İcare-i tavîle sistemi ile, vakıf yeri kirayla tasarrufeden esnafa bu yeri belirli bir müddetle değil de kira-sını ödediği müddetçe süresiz tasarruf etme hakkını

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 183

109 Bu usullerin iktisâdi işletmeler açısından tahlili için bkz., KALA(1990), 7. Vakıflar Haftası Sayısı, ss. 1-9.110 AKGÜNDÜZ(1988-2), s.304; BİLMEN(1985), Cilt 5, s.17 .111 Bkz. Aşağıda kira ile ilgili belgeler, 1653 tarihli Galata Kadısına hüküm.112 İstanbul kadısına yollanan 1-10.11.1104/13-23.8.1692 tarihli hükümden naklen, Ahmet Refik ALTINAY(1929), s.9.113 İcâre-i tavîle dâir Fâtih’in meşhur şeyhülislâmlarından Molla Gürâni Ahmet Şemseddin’in (Ölüm H.893/1487) fetvâsı için bkz., ÖZTÜRK(1983), s.111.

Page 185: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

veren icaâreteyn sistemine önemli bir adım atılmışoluyordu.114 Bu husus üretimin devamlılığı açısındanesnaf için oldukça önemli bir gelişmeydi.

Fatih Sultan Mehmet devrinde (1451-1481), kiralıkvakıf yerler “icare-i vahide” ismi verilen kira usulüyleilgili bir hukuki mevzuata göre kiralanıyorlardı. Ki-racının kira akdini yenileme hakkı açısından bu usu-lün en belirgin özelliği, kira akdinin akittebelirlenmiş olan bir süreyle sınırlı ol ması ve bu sürebitiminde akdi yenileme hakkının kiracıya tanınma-mış olmasıydı.Ancak zaman içinde kiralık vakıf akarlarda vakıf ge-lirlerini azaltan birçok preblemler ortaya çıktı. Buproblemlerin başında kiralık iktisadi işletmelerin deyer aldığı vakıf binaların zamanla yıpranarak veya yı-kılarak yahulta doğal afetler nedeniyle özellikle deyangınlar sonucunda harab ola rak, neticede kısmenveya tamamen onarılması yahut yeniden inşaasınıngerekli olması geliyordu. Bu masrafları kiracı değil ki-ralayan vakıf karşılaması gerektiğinden, vakıflar akar-lardan elde eltileri kira gelirlerinin önemli birkısmını bu tür onarım masraflarına ayırmak zorundakalıyorlar, azalan gelirler nedeniyle onarılamayan, ye-niden inşa edilmeyen vakıf akarlar zaman içinde ço-ğalınca da vakıfların elde ettikleri kira gelirleriönemli oranlarda azalıyordu115.“icâre-i vahide” sistemiyle kiraya verilmiş vakıf akar-larla ilgili olarak bahsi geçen onarım ve inşayla ilgilimasrafların vakıfları gelir kaybına uğratarak şiddetlikrizlerle karşı karşıya getirdiğine dair iki önemli gös-terge vardır. Bunlar, yeterli miktarda para ayrılarakonarılamayan birçok vakıf dükkân binaların oturula-maz durumda olmalarından, kiracılar tarafından boş-altılmış olmaları nede niyle ya yıkıma terkedilmeleri,yahutta vakıf mütevellisince kiracı tarafından yeni-den inşası veya ona rılması şartıyla kiracıya mukataayaverilmeleriydi116.İkinci gösterge ise, artan vakıf masraflarını karşıla-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E184

mak için kira fiyatlarının aşırı ölçülerde arttırılmasınedeniyle boş olan, onarılan veya yeniden inşa edilenyerleri kiralayacak kimselerin bulunamaması, yüksekkira ödemekte olan kiracıların da kiralarını ödeyemezduruma düştüklerine dair vaki şikâyetleriydi117.Fatih’in te’sis ettiği Ayasofya vakıflar’nda dahi bu türproblemler çıktığından, önlem olarak kiraların “ecr-imisli” ni aşmaması, hatta boş kiralık vakıf yerlerin ki-

114 İcare-i tavîle ile ilgili geniş bilgi veren Akgündüz bu esasen bu sistemin icareteyn sisteminden ayrı ve farklı kabul edilemeyeceğini icare-i tavîle sistemigeliştirilerek icareteyn sisteminin doğduğunu belirtkmektedir. (AKGÜNDÜZ(1988-2), s.358-359).

115 Meselâ, II. Bayezid’in Edirne’deki imareti için te’sis ettiği vakfın 1489 ile 1616 yılları arasındaki 127 yılı zarfında; “inşa ve tamir giderleri” % 175 artmış,Edirne’deki dükkânlardan ve bir hamamdan elde edilen kira gelirleri ise % 50 azalmıştı. (BARKAN,(1964), Cilt 1, Sayı 2, ss. 252-253).

116 KALA(1988), s. 118.; BARKAN(1943), ss. 383-384; DÜSTUR(1289-1), Cilt 1, s. 232.117 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, nr.43, s.58.

Kapalıçarşı esnafı

Page 186: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

raya verilebilmesi için kira fiyatının gerekirse düşü-rülmesi emredilmişti118.

Bu önlemlerin içinde kiracının kira akdini yenile -yebilmesi hakkı henüz sözkonusu değilse de “kiracılıkhakkı” ile ilgili olarak kira miktarını tayininde kira-layan vakfın, kiralanan yerin “ecri misli” nden fazlakira istemesi yasaklanarak kira artışlarının önüneönemli bir set çekilmiş oluyordu119.

Vakıf dükkân ve binaların onarımı veya yeniden in-şasıyla ilgili yeni çözümler bulunmaya çalışılırken, ki-racıya kira akdinin yenileme hakkı tanıyarak veyakira akdini süreyle sınırlandırmadan vakıf yerin ki-racıya “ecr-i misli” ile kiralanması karşılığında, kirala-nan yerin gerekli onarım ve inşasının kiracıtarafından yapılması şartı uygulanmaya başlandı.“İcare-i vahide-i kadime” denilen bu kira sistemi120, “ki-racılık hakkı” açısından daha da geliştirilerek nihayet“icareteyn” sistemi ortaya çıktı.

3.3.2. İkinci Safha: İcareteynli Vakıfların Oluşumu ve Doğuşu

Bu başlıkta, başta debbağ esnafı olmak üzere, esnafaçısından vakıf mülkü kirâ ile tasarruf konusundanuygulanan hukuk sahasındaki gelişmeler ve “icare-teynli vakıflar” oluşumu ve doğuşu ele alınacaktır. Ko-nuyu vakfa ait olup kira karşılığı tasarruf edilendükkân veya atölyelerde mal ve hizmet üreten esnaflaözellikle debbağ esnafı ile ilişkili olarak sınırlandıra-rak ele alacağız.

Öncelikle islâm ve Osmanlı hukukunda sükna (veyakirdar) denilen ve mütevellinin izniyle kiracıya kira-lanan yerin içinde tasarruf etme hakkı tanınan şey-lerin neler olduğu ve süknâyı tasarruflarından dolayımutasarrıfların hangi haklara sahip olduklarını ince-lemek gerekmektedir.

Birinci Aşama: Sükna Hukukunun Oluşması

Ebussuud (896-982/1490-1574) süknaya dair risa-lesinde121 süknayı şöyle tarif ediyor; Vakf veya miriarazi üzerinde vakf arazi ise mütevellinin miri araziise devletin izniyle kiracı tarafından inşa edilen evvesair binalar veya dikilen ağaçlar, oluşturulan bağlarbahçeler ile, vakıf dükkânda kiracı olan tüccar, ehl-isanayi ve ehl-i hırefin, vakıf mütevellisinin izniylevakıf dükkâna getirip koyduğu veya vakıf dükkândainşa ettiği vakfa ilhâk edilen, raf, dolap, sandık gibiaksâm ile, debbağ dükkânlarındaki özel imal edilmişdestgâhlar, küpler, kuyular, ocaklar ve sair emsâl sa-nâyi aletleri (âlât-ı sanayi) gibi san’at ve mesleğin ic-rası için gerekli olan her türlü edevât ve alât-ısanayidir. Sükna’ya kirdar da denilmektedir;

“... ıstılah-ı fukahada süknâ binaya ve eşçara ve tüccarınve ehl-i sanayiin ve erbab-ı hırefin dekâkin-i mevkufedeizn-i mütevelli ile bi şarti’l-karar ilhak ve binâ ettiklerirâf dolab ve sandukdur ki bina-i vakfa yapulu veya mah-luv ola ve debbağ dükkânlarında yapulu dezgâhlar ve ya-pulu kuyular ve ocaklar ve bunun emsâli edâvat ve âlât-ısanayi ve ehl-i hırfetin bi-şarti’l-karar izn-i mütevelli ilevakıf dükkânda terkîb-i karar ile ve ittisal-i te’bid ile

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 185

118 istanbul, Üsküdar ve Galata’daki Ayasofya vakfına ait akarlardan elde edilen varidatı tespit için hazırlanan 890/1485 tarihli defterde, “bazı dekâkinlerinkirası ziyade olmağın hayli dekâkinler hâli bulundu ve... kira indirmek dahi deva olmamağın” denilerek durumun vehâmeti anlatılıyordu. Bu arz’a verilen cevaptaise “kirası indirile ziyade görülen hâline göre icab-ı görile... bab icarede ecr-i misilden ziyade olmaya” deniliyor. Kira fiyatlarının indirimi ve kira fiyatının “ecr-imisil” ile sınırlandırılması baş vurulan çareler oluyor du. (Aynı belge).

119 Barkan “ecr-i misil” ile kiraların sınırlandırılmasını, kiraların bir nevi dondurulmuş olduğu şeklinde yorum luyor ve kira gelirlerinin zaman içinde düşüşünüböyle izah ediyor. (BARKAN, Ömer L.; Adı geçen makale,s. 253). Halbuki “ecr-i misil” uygulaması bilâkis, yukarıdaki dipnotta Ayasofya Vakıf akarlarıylailgili açıkça be lirtildiği gibi, aşırı artan vakıf kira fiyatları nedeniyle boş kalan kiralık yerlerden dolayı azalan kira vari datının arttırılması için, kira fiyat-larının düşürülmesini, yeni kira fiyatının ise kiralanacak gayrimenkulun cari piyasa değerini ifade eden “ecr-i misli”ne göre belirlenmesini öngörüyordu.Bu duruma göre “ecr-i misil” uygulaması, kiralanacak yerin cari piyasa değerinin ne üstünde ne de altındaki bir fiyatla kiraya veril mesine son verenanlamda bir sınırlandırmaydı. Nitekim, Mecelle madde 414’de “ecr-i misl, bi-garaz ehli vu kufun takdir ettikleri ücrettir” deniliyor. (BERKİ(1985), s. 78).Ayrıca “Ecr-i misil’1 için bkz. AKGÜNDÜZ,(1988-2), s. 306 vd.

120 Mahiyeti için bkz., ÖZTÜRK(1983), ss. 105-106.; AKGÜNDÜZ(1988-2), s. 400. Diğer yandan Köprülü, Osmanlı hukukçularının “icareteyn” ve hatta “mu-kataa” usulünü geliştirerek bulurlar ken, İslâmî kaynakların yanında, Roma hukukundaki “emphytıose” denilen bir nevi mülkiyet tasarrufu şeklinden deyararlanmış olabileceklerini söylüyor. (KÖPRÜLÜ(1963), ss. 402-403).

121 Konumuzla ilgili bu önemli risaleAkgündüz tarafından ayrıca yayınlanmıştır. (Bkz; AKGÜNDÜZ(1987), sayı 46, ss.149-162).

Page 187: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ilhak ve bina olunan âlât ve esbabdır ve arz-ı mevkufeüzerinde arz-ı miri üzere bi-şarti’l-karar bina ve garsolunan mukata‘alu evler, bağlar ve bahçeler...”122

Ebussuud’un bu risalesinden sonra Osmanlı pozitifhukukunda uygulamaya konulan süknayı yukarıdakitanımdan yararlanarak yalnızca sanayici ve esnaf ileilişkili olarak tanımlarsak; vakıf binada kiracı olan sa-nayici/esnafın vakıf mütevellisinin izniyle sanayi si-tesine, dükkânına getirip koyduğu veya sanayisitesinde, dükkânında inşa ettiği, sanayi üretimini,san’atını icra edebilmesi için gerekli her türlü aletedavattan oluşan sabit sermayeye sükna denmekteydi.

Bu tanımlama, gedik terimi kullanılmaya başlandık-tan sonra yapılan gedik tanımıyla doğrudan ilişki idi.Belgelerdeki tanımına göre gedik, sanayicinin (ehl-isanayinin), esnafın (ehl-i hırefin) mesleğini icra ede-bilmek için gerekli aletlerden yani alat-ı lâzıme’denibaretti.

“...gedik alât-ı lâzımeden ibaret olub..”123

ve gedik kaydının yapılabilmesi için kiracı esnafın,mülk sahibinin veya mütevellinin iznini de almış ol-ması gerekiyordu.124

Sükna terimiyle daha sonra doğan gedik terimi ara-sındaki bu ilişki, süknayı tasarruf eden sanayici ve es-nafın bu tasarrufdan doğan hakları konusunda dadevam etmekteydi.

Bu ilişkiyi de tam olarak ortaya koyabilmek için yineEbussuud’un bahsedilen sükna risalesi’ne dönmek ge-rekiyor. Sükna, risale metninde açıkca belirtildiğiüzere sükna(dükkân) fiyatlarının otuzbin, kırkbin

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E186

akçe gibi çok yüksek fiyatlara çıkması sonucu amme-ireaya için (ki bu ifadede öncelikle kastedilenler süknatasarruf edenler, sükna tasarruf etmek isteyenler vesüknaya konu olan vakıfların mütevellileri olması ge-rekir) önemli bir konu (iktisadi ve sosyal bir kriz) ha-line gelmişdi. Bu durumda sükna konusunda çıkan veçıkacak olan sorunlar için fetva verilmesi gerektiğihalde gerek müfti gerekse kadılardan hiçbiri bu ko-nuya sahip çıkmıyorlardı. Hatta bunlar süknanın neolduğu konusunda yeterli bilgi sahibi dahî değil-lerdi125.

İşte böyle bir ortamda bu konu Kanuni tarafındanEbussuud’a hitaben;

“... süknâ ve girdâr lâfızları kütüb-ü fıkhiyede ne manayaıtlak olunur bey‘ ve şirâsı ve hibesi ve vakfiyyeti ve şuf’asısahih olur mu ve bu ahkâmın sıhhâtine delâlet ider mesâilyerlü yerinden tahrir oluna...”126

denilip ferman edilerek Ebussuud görevlendirilmiş,Ebussuud da bu sorulara cevap olarak hazırladığı ri-saleyi Kanuni’ye arz etmişti.127

“... bu dâileri (“Ebussuud bin Muhammed el-imadi”) me-sâili yerlü yerinden kemâli dikkât ve sa’y edûb bulub hâk-i pay-i şeriflerine arz olundu...”128

Görüldüğü gibi, sosyal ve ekonomik yönlerden top-lum için önemli hale gelen meselelerin uygulamalıhukukta yer alabilmeleri için öncelikle bu hususlardauzman kişiye (veya kişilere) bu meselenin Osmanlıteorik hukukundaki yeri tespit ettirtiliyor, bunun içinde öncelikle Osmanlı hukukunun kaynağını oluştu-ran İslâm hukukuyla ilgili kaynaklardan yararlanılı-yordu.

122 EBUSSUUD; “Sükna risalesi”, Süleymaniye ktp. yazmaları, İsmihan Sultan Tasnifi, nr.223, vr.134b.123 İKS., nr.97 vr.43a., 12.R.1220/10.7.1805.124 İKS., nr.135, vr.17b., 21.Z.1229/4.12.1814.125 EBUSSUUDEBUSSUUD(963/1555), vr.135b. Burada Ebussuud’un süknanın bilinmediği tespiti ile kastettiği, süknayı (dükkanı) tasarruf eden, kiralayan

veya kiraya verenlerin sükna tasarrufundan doğan hak ve hukuklarını bilmemeleri idi. 126 EBUSSUUD(963/1555), vr.134b.127 Ebussuud’un, risalesini hangi tarihde ve hangi padişaha arzettiğini risâle metninde zikretmemişse de bizim yararlandığımız risalesinin kaleme alınış

tarihi, kaleme alan Edirne kadısı Şeyh Muhammed bin Nasr tarafından 963/1555 olarak kaydedilmişdir. Kanuni’nin saltanat yıllarına rastlayan bu yılmuhtemelen risâlenin arzedildiği yıldır. Risalenin daha önceki yıllarda da arzedilmiş olma ihtimali düşük de olsa vardır. Ancak 963/1555 yılının bizetelkin ve temin ettiği sonuç Risalenin Ebussuud Efendi tarafından Kanuni’ye sunulduğu ihtimalinin yüksek olmasıdır.

128 EBUSSUUD(963/1555), vr.135b.

Page 188: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Nitekim sınai mülkiyet hakklarını içeren esnaf-sanayitekellerinin en geliştirilmiş hâli olan gedik hukuku-nun ve gediklerin doğmasında en önemli hukukîtemel, Osmanlı teorik hukukunda süknanın yerininbelirlenmiş olması olduğu söylenebilir. Yine bu açıdanbakarsak, gedik teriminin 17.yüzyılın ortalarından iti-baren kullanılmaya başlanması gedikin uygulamalıhukukta yeralabilmesi için gerekli sosyal ve iktisadiyönlerden zorlayıcı şartların da ancak 17.yüzyılın or-talarına doğru olgunlaşabilmesinden kaynaklanmışolabileceği sonucuna telkin etmektedir.129

Gedik uygulamasının uygulanan Osmanlı huku-kunda ve İslâm hukukundaki dayanak noktası olansükna (veya Girdar) hukukunun, Osmanlı teorik hu-kukunda yer alışı esasen Ebussuud’un sükna risalesi’nisunduğu Kanuni döneminden daha önceki devirlerdegerçekleşmişdi.

Her ne kadar Ebussuud, sükna risâlesinde kendi risâ-lesi yazılana kadar Osmanlı müfti ve kadılarının sük-nanın ne demek olduğunu dahi yeterincebilmediklerini söylüyorsa da, yine aynı risâlenin de-vamında eski Şeyhülislamlardan Hamid Efendinin(901-908/1496-1512) sükna konusunda Ebussu-ud’un risalesinde belirttiği görüşleri doğrultusundafetva vermiş olduğunu daha sonra Manisa müftüsüMuhammed Çelebi, Rodos Müftüsü Hüssam Efendive Kıbrıs Müftüsü Nurullah Efendinin de Şeyhülis-lâm Hamid Efendinin fetvası doğrultusunda fetvaverdiklerini belirtmektedir.130 Bu zatların hepsi deEbussuud’un sükna risalesinden önce bu fetvaları ver-

mişlerdi. Nitekim Hamid Efendi II.Beyazıd (836-918/1481-1512) devri Şeyhülislamlarındandır.

Bu husus bizi, sükna meselesinin Kanunî dönemin-den önce de ele alındığını fakat Osmanlı hukukundayaygın olarak sükna hukukunun uygulanması içingerekli sosyal ve iktisadi alanda elverişli ve zorlayıcışartların ancak Kanuni döneminde ortaya çıktığı so-nucuna götürüyor.

İşte Kanuni döneminde, Ebussuud’un risalesiyle yay-gın olarak uygulamaya konulan gedik hukukunun vedolayısıyla da esnaf tekellerinin hukukî temelini oluş-turan sükna hukukunu, sükna risâlesinde yeraldığışekliyle süknayı tasarruf eden esnafın hak ve yüküm-lülüklerine kısaca değinerek ortaya koymak gedik hu-kukunu kavramak açısından faydalı olacaktır:

1. Vakıf dükkânda bulunan sükna mutasarrıfı tarafın-dan satılabilir. Süknanın alım-satımı için mutasarrıfınvakıf mütevellisinden izin alması gerekmez.131 Yalnız,sükna satışının sahih olabilmesi için süknanın tama-mının satılması gerekir. Süknanın yarısının satılmasısahih değildir.132

2. Sükna hükmündeki alet ve edavatın mutasarrıfıesnaf (edevât ve alât-ı ehl-i hıref) süknasını vakfede-bilir.133

3. Vakıf dükkânda bulunan sükna hibe edilebilir.134

4. Süknanın şüf’ası ise tartışmalıdır.135

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 187

129 KALA(1990-2), s.1 vd.130 EBUSSUUD(963/1555), vr.135b-136a.131 Gerçi halk arasında süknanın satılabilmesi için mütevelliden izin alınması gerektiği inancı yaygınsa da böyle bir iznin alınmasının gerekmediğini belirten

Ebussuud, mütevelliden yalnızca sükna vaz‘ edilirken izin alınması gerektiğini, hatta sükna satıldığında yeni mutasarrıf süknayı harab etse ve yerine yenibir sükna va‘z etse, bu yeni süknanın vaz‘ı için de mütevelliden izin almak gerekmediğini belirtiyor (Ebussuud, Agr., vr.135a).

132 EBUSSUUD(963/1555), aynı yer.133 Ebussuud, bu tür vakfiyetin sıhhat ve lüzumunu anlamanın menkul konusunu araştırıp öğrenmekle ilişkili olduğunu belirtiyordu. (Ebussuud, Agr, vr.135a)

Böylelikle Ebussuud Süknanın vakfedilmesi konusunda şüpheleri olanların bulunduğunu ama bu şüphelerin gereksiz olduğunu da dolaylı olarak ifadeetmiş oluyordu. Ebussuud sükna ile yakın ilişkisinden dolay atıfta bulunduğu menkul konusunda da bir risale kaleme almış, menkul malların da vakfedilebileceği tezine dayanan bu risalesi devrinin meşhur şeyhülislâmlırının da yer aldığı bazı hukuk âlimlerince çok sert eleştirilmiş ve hatta reddedilmişsede Osmanlı iktisadî hayatının düzenlemesiyle ilgili en önemli içtihatlardan birisi olan bu tez yaygın bir hukuk kesimi ve Osmanlı devleti idârecileri ta-rafından kabul edilmişti. Bu risale sanayici ve esnafla ilgili olarak gedik hukukunun oluşmasında, sermaye açısından ise Osmanlı para vakıflarının ihdâsışeklinde uygulanmıştı. (Bu önemli risâle ve eleştirisi için bkz., EBUSSUUD, “Risale fi vakfi’l-menkul ven-Nukud”, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, no.477/2, vr. 1-16.; ÇİVİZADE Mehmed Muhyiddin Efendi, Ebussuad’a Reddiye, Süleymaniye Ktp., Reşit Efendi, no. 1177, vr.158b-161a.

134 EBUSSUUD(963/1555), vr.135a.135 EBUSSUUD(963/1555), Aynı yer.

Page 189: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

5. Sükna tasarrufdan doğan tüm haklar mutasarrıf öl-düğünde ecr-i mislini (cârî kirâ bedelini) ödemekkaydıyla varislerine intikal eder. Varisi yoksa beytül-mal’a (devlet hazinesine) kalır.136

Ebussuud risalesinde, yukarıda beş şıkta topladığımızsükna tasarrufundan doğan hakları şu gerekçelere da-yandırmıştır:

1.Sükna ancak vakıf mütevellisinin karar şartıyla (“bişartil karar” )137, vakfın kiracısı tarafından elde edi-lebilinecek bir haktır.

2. Böyle bir hak olarak sükna; alım satımı sahih oluptasarruf eden kişinin mülkiyete konu olan mallarıhükmündedir.138

3. Sükna öncelikle menkul bir maldır.139

4. Fakat karar şartı gereği vakıf mütevellisi ve süknâyıtasarruf edecek olanın ortaklaşa verecekleri kararlabu menkul mallar süresiz ve tamamen vakfa ilhakedilirler:

“... bi şarti’l-karar izn-i mütevelli ile vakıf dükkânda ter-kib-i karar ile ittisal-i te’bid ile ilhâk ve bina olunan aletve esbabdır”140

5. İşte süknanın vakfa bağlı kalmasını temin etmekgayesinden doğan süknanın vakfa ilhak edilmesi so-nucunda sükna taşınabilir menkul mal iken, vakfabağlı başka yere nakli mümkün olmayan taşınamazgayrımenkul mal özelliğini de kazanmaktadır.Bu durumda Ebussuud’a göre sükna: gayrimenkulhükmünde menkul mal’dır.

6. Süknanın bir süreyle sınırlı tutulmaksızın vakfa il-hakı, kiracının kirâ akdinin belirli bir süreyle sınır-landırılması durumunda kiracı aleyhine cereyan eden

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E188

bir sonuç doğuracakdı. Zira kiracının, sükna tasarru-fundan doğan tüm hakları kira akdinin bitmesiylesona erecek fakat kiracı sükna denilen ve sabit serma-yesini oluşturan alet ve edevatları geri alamayacakdı.İşte bu gibi sükna hukuku sistemini olumsuz yöndeetkileyecek sonuçlar dolaylı yollarla izale edilmişti.

Zirâ sükna mutasarrıfı kiracının kirâ akdi sona ersedevakfa zarar vermemek ve ecr-i mislini ödemek şartıylakira akdini uzatma hakkı vardı.141

Bu durumda, sükna tasarrufundan doğan tüm haklarmutasarrıf için süreyle sınırlandırılıp mütevellininmüdahalesine yol açılmadan sürekli bir hakka hukukiifadesiyle hakk-ı karara dönüşmüş oluyordu.

Şu halde Ebussuud’a göre Sükna; hakk-ı kararı olangayrimenkul hükmünde menkul mal’dır.

Altı şıkta topladığımız hususlardan çıkan sonuç Ebus-suud’un sükna tasarrufundan doğan hakları iki temelgerekçeye dayandırmakta olduğudur:

1.Süknanın hakk-ı kararı vardır.

2. Sükna hakk-ı karardan dolayı mülkiyete konu olangayrımenkul hükmünde menkul mal’dır.

Ebussuud’un ortaya koyduğu bu temel gerekçelersükna konusunda ve uygulamadaki Osmanlı huku-kunda önemli değişiklikleri de beraberinde getiri-yordu. Esnaf tekellerinin gelişerek gedik hukukununoluşması için gerekli ve en uygun zemini hazırlayacakolan bu değişiklikler şunlardı:

1. Ebussuud, sükna risalesini hazırladığı sıralarda uy-gulamadaki hukukda, teoride olmayan (şer’i olma-yan) bir anlayışla sükna, oldukça sınırlı bir mülkiyetekonu ediliyor mutasarrıf öldüğünde sükna tüm varis-

136 EBUSSUUD(963/1555), 134b.137 Karar şartı teriminin diğer ifade şekli süknanın oluşabilmesi için vakıf mütevellisinin süknaya izin vermesi şartı’dır. Nitekim yukarıda bu ifadeyi kullan-

dık.138 “Sükna ... bi şarti’l-karar bey‘ ve şirâsı sahih olan emlâk akara mülhaktır...” (EBUSSUUD(963/1555), aynı yer).139 EBUSSUUD(963/1555), vr.134a-b.140 EBUSSUUD(963/1555), vr.134-b.141 EBUSSUUD(963/1555), vr.136a.

Page 190: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

lerine değil sadece ecr-i mislini vermek şartıyla oğluveya kızına kalabiliyordu.

Eğer oğlu veya kızı yoksa sükna vakıf mütevellisincezabt ediliyordu. Ebussuud bu yoldaki uygulamanınkaldırılmasını çünkü, süknanın hakk-ı kararı oldu-ğundan mülkiyete konu olduğunu bu durumda yal-nızca ecr-i mislini vermek şartıyla şer‘an tümvarislere intikal edebileceğini varis yoksa beytül-mal’den zabt edilmesi gerekdiğini, vakıf mütevelli-since zabt edilmesinin şer‘an caiz olmayacağınısavunarak142, süknânın mülkiyete konu olan sınırla-rını genişletiyordu.

2. Ebussuud, halk arasında mutasarrıfın süknayı sa-tabilmesi için mütevelliden izin alması gerektiğinedair inancın varolduğunu, gerçekte ise süknanın mül-kiyeti tasarruf edende olduğuna göre mütevellidenböyle bir izin almak gerekmediğini hatta sükna harabolsa mutasarrıfın yeni sükna vaz’ı için de mütevelli-den izin alması gerekmediğini belirterek143, mülkiyetekonu olan süknanın tasarrufundan doğan haklaramütevellinin müdahalesinin sözkonusu olamayaca-ğını vurgulayarak sükna mutasarrıfına sınırları ol-dukça geniş özerk bir hareket alanı sağlıyordu.

İkinci Aşama: İcareteynli Vakıfların Doğuşu

Ebussuud’un Kanuniye sunduğu sükna risalesindekisükna tasarruf edene tanınan haklar yine Kanuni dö-neminde uygulanmaya başlanan icareteyn denilenvakfı kiraya verme de yeni bir usulun doğmasıyla bir-leştirilince esnaf-sanayi sınai mülkiyet haklarının(esnaf-sanayi tekellerinin) gelişmesi ve gedik huku-kunun ortaya çıkmasını temin eden gerekli hukukizemin tamamlanmış oluyordu.

Ebussuud’un Sükna risalesinde açıkça belirtildiği gibisükna hukuku öncelikle deri sanayinin ihtiyaçlarınıkarşılamaya yönelikti. Debbağların sınai mülkiyethaklarını geliştirmeyi hedefliyordu144.

Üretimin sürdürülebilirliğini temin ve teşvik edenkira ile ilgili geliştirilen “İcareteyn” sistemi de önce-likle Fatih’in Ayasofya Vakıfları kiracısı olan debbağesnaf-sanayi birlikleri için uygulanmaya başlandı.Böylece Kanuni döneminden itibaren, deri sanayici-lerinin mülkiyet hakları ile kiracılık hakları birliktegeliştirilerek ve bu haklar tüm ekonomiye teşmil edi-lerek mesleki gelişme ve üretim artışlarını teşvik edenönemli iktisadi teşvikler sağlandı.

Yukadıda değinildiği gibi, icareteynli vakıflar doğma-dan evvel “icare-i vahide” denilen usulle vakıf yerlerkiraya veriliyordu.145

İcare-i vahide usulunde vakıf yer ay, sene gibi belirlibir müddetle sınırlı olarak kiraya verilir, ferağ ve in-tikal gibi herhangi bir tasarrufa hakkı olmayan kiracı,kira müddeti dolunca kiraladığı vakıf yeri vakıf mü-tevellesine boş olarak teslim ederdi.146

Fakat bu tür vakıf yerlerin tamiri, yanan ve yıkılanvakıf binalarının yeniden inşası, vakfa aitti.

Şayet vakıf, yerini tamir ettiremezse kirası düşüyorveya vakfın yanan yıkılan binayı yeniden inşa edecekmali gücü yoksa, vakıf o yerden sağlanan gelirden ta-mamen mahrum kalıyor, neticede vakıflar gelir kay-bına uğrayıp gitgide işlevlerini yitirmeyebaşlıyorlardı.147

Vakıf aleyhine olan bu gelişmeler yaygın bir halalınca bahsedilen mahzurları giderebilmek için Ka-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 189

142 EBUSSUUD(963/1555), vr.134b.143 EBUSSUUD(963/1555), vr.135a.144 “... ıstılah-ı fukahada süknâ … debbağ dükkânlarında yapulu dezgâhlar ve yapulu kuyular ve ocaklar ve bunun emsâli edâvat ve âlât-ı sanayi ve ehl-i

hırfetin bi-şarti’l-karar izn-i mütevelli ile vakıf dükkânda terkîb-i karar ile ve ittisal-i te’bid ile ilhak ve bina olunan âlât ve esbabdır” (Ebussuud; “Süknarisalesi”, Süleymaniye ktp.yazmaları, İsmihan Sultan Tasnifi, nr.223, vr.134b).

145 DÜSTUR, Birinci Tertip, Cilt 1, s.232; SIDKI(1325), s.5146 AKGÜNDÜZ(1988-2), s. 304; .BİLMEN, “icare-i vahideli vakıflar” maddesi, Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu , C.5, s.17.147 İstanbul Üsküdar ve Galata’daki Fatih’in te’sis ettiği Ayasofya vakfına ait varidat defteri, BOA., Maliyeden Müdevver Defterler Tasnifi, Defter no. 43, s.58;

DÜSTUR, aynı yer; SIDKI(1325), aynı yer.; KALA(1990-3), s.3.

Page 191: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

nuni Sultan Süleyman döneminde icrateyn denilenyeni bir vakıf yeri kiraya verme usulu uygulanmayabaşlandı.

Sıdkı ve Ömer Hilmi Efendi eserlerinde icâreteynlivakıfların başlangıcını 1020/1611 tarihli bir irâdeyedayandırmaktadır. O.N.Bilmen de muhtemelen bu ya-zarlardan yararlanarak başlangıcı yine 1020/1611 ta-rihi olarak belirtiyor148.

Ancak, Ahmed I (1012-1026/1603-1617) döneminerastlayan bu yıldan daha önce, Kanuni (926-974/1519-1566) döneminde icareteynli vakıflarınihdas edildiği, Osmanlı resmi yayın organı olan “dus-tur”da da kayıtlıdır149.

AKGÜNDÜZ ise, icareteynin Kanuni devrinde uygu-lanmakta olduğunu kabul ettiği gibi, esâsen Kanunidevrinden çok daha öncelerden beri uygulanan icare-itevîle’nin icareteyn sistemi olduğunu belirtmektedir150.

ÖZTÜRK de Barboros Hayreddin Paşaya aitH.941/1534 tarihli bir vakfiyeye dayanarak Kanunidevrinde icareteyn sisteminin varlığın kanıtlamakta-dır151.

İcareteynli vakıflar şu şartları içeriyordu:152

1. Kiracıdan başlangıçta ve bir defaya mahsus olmaküzere “icare-i muaccele” ismiyle kiralanan akarın kıy-metine yakın bir meblağ peşin olarak alınır, bu para-lar o akarın onarımına vesair vakıf harcamalarına sarfolunabilirdi. 2. Kiracı, her sene sonunda “icare-i müeccele” ismiylecüz’i bir meblağı vakfa ödemekle mükellefdi. 3. Kiracı yerleşdikten sonra, akarın her türlü onarımıkiracıya aitdi ve mütevellinin izniyle her ne “bina veinşaa” ederse vakfa teberru etmesi şarttı.Yukarıdaki üç maddedeki yükümlülüklerine karşılıkkiracı akarı,

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E190

1. Ömür boyu tasarruf etmek,2. Başkasına ferağ edebilmek,3. Kendi hesabına başkasına kiraya verebilmek,

Öldüğünde erkek ve kız evlâdına akarın tasarruf etmehakkı bedelsiz ve eşit olarak intikal etmek, hakkınasahipti.

5. Şayet Kiracı, erkek veya kız evlâda sahip değilse öl-düğünde akar “mahlul” olarak vakıfca zabt edilirdi.

İcareteynli vakıflara ait vakıf dükkânların ömür boyutasarruf edilebilmesiyle gelen yeni uygulamayı, böylebir dükkân da kiracı olan esnafın mesleğini icra ede-bilmesi için gerekli her türlü alet edevatı içeren süknatasarrufundan doğan haklarıyla birleştirdiğimizde or-taya çıkan hukukî hak ve yükümlülükler, sanayici veesnafa tanınan sınai mülkiyet haklarının yani esnaftekelleri ve gediklerin hukukî temellerini oluşturmuş-lardı. Bu haklar deri sanayinin gelişimi ile yakındanilişkili olarak öncelikle debbağ esnaf-sanayi birlikle-rinin ihtiyaçları gözetilerek geliştirilmişti.

Debbağ, Salhane, Kasap Esnaf Birliklerine Ait Kiracılıkla İlgili Belgeler

Birinci Belge Galata’da Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya Vakfı’naait selhanenin peşin kirası ile aylık kira tutarına, Top-hanede yeni kurulan selhanenin mevcut Ayasofyavakfı selhanesi gelirine azaltarak zararı dolayısıylakapatılmasına dair Galata kadısına evâhir-i M sene1063 /3-12 Ocak 1653 tarihli hüküm153.

“Galata kadîsına hüküm ki: İftihârü’l-havâss ve’l-mukarrebîn Dâru’s-sa‘âdetümağası Behrâm Ağa dâme ulüvvuhû Südde-i sa‘âde-tüme arz-ı hâl gönderüp Ayasofya-i kebîr evkafından

148 SIDKI(1325),s.6.; Ö. HİLMİ EFENDİ(1307), s.12. BİLMEN(1985), Cilt 4, s.304. 149 DÜSTUR, Birinci Tertip, C.1, s.232.150 AKDGÜNDÜZ(1988-2), s.361.151 ÖZTÜRK(1983), Age., s.111.152 AKDGÜNDÜZ(1988-2), s.363 vd.; DÜSTUR, Birinci Tertip, c.1, s.232-233; SIDKI(1325), ss.5-6; BİLMEN(1985), Cilt 5, ss.21-23.153 OTD/AŞ/2/74/301’den naklen, KALA(2004), Cilt 11, s. 14.

Page 192: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

olup Galata’da Karaköy kapusında vâkı‘ bir bâb sel-hâneye vezîr-i a‘zam-ı sâbık müteveffâ Ahmed Pa-şa’nun oğlı olup Dergâh[-ı mu‘allâm]kapucıbaşılarından olan Mustafâ dâme mecduhûhayli zemândan berü mu-tasarrıf olup Galata selhâ-nesinde sekiz hisse ve mahrûse-i İstanbul’da vâkı‘Tahte’l-kal‘a selhânesinde iki hisse ve Fındıklı ve Top-hâne’de zebh olınan bakar ve ağnâm başları dahi Fın-dıklı’da vâkı‘ selhâne ile iştirâ olmak üzre icâre-imu‘accele-i ma‘lûm ve beher mâh beş yüz on akçeicâre-i müeccele ile tasarrufında iken hâliyâ Recebnâm kadî kasaba-i Tophâne’de mü-ceddeden bir sel-hâne binâ ve ihdâs idüp kat‘â zebh olınan koyun vekeçi ve sığır başlarından hissesi yoğiken kapucıbaşımûmâ ileyhün hisselerine müdâhale ve mu‘ârazadanhâlî olmamağla bundan akdem murâfa‘a-i şer‘-i şerîfolup elinde olan temessükâtına nazar olındukda minba‘d mezbûr Receb Kadî’nun hissede alâkası olmayupzikr olınan selhânelerinde olan hisseler mûmâ iley-hün olduğına hüccet-i şer‘iyye virilmeğle elinde olanhüccet-i şer‘iyye mûcebince mûmâ ileyhe kapucıbaşıMustafâ dâme mecduhûnun hisselerine mezbûrReceb Kadî vesâirleri dahl eylemeyüp ve selhâne ka-dîmden Ayasofya-i kebîr vakfına mahsûs olmak üzrehatt-ı hümâyûn-ı sa‘âdet-makrûn ve evâmir-i şerîfevârid olmağla kadîmden olıgeldüği minvâl üzre amelolınup min ba‘d hilâf-ı kanûn yeniden selhâne binâolınmamak bâbında emr-i şerîfüm virilmek recâsınai‘lâm itmeğin bu âna değin olıgeldüği üzre amel olı-nup min ba‘d muhdes ve mu‘tâd ve olınıgelmişe mu-hâlif müceddeden selhâne ihdâs olınmaya ve olmış isema‘rifet-i şer‘-i şerîf ile ref‘ u def‘ olınmak emrüm ol-mışdur buyurdum ki şürûtı üzre yazılmışdur. [Fî] evâ-hir-i M sene [10]63 [3-12 Ocak 1653]”.

İkinci BelgeEyüp’te, Eyüp Sultan Vakfı’nın kiracıları olan debbağesnafının deri alım ve tahsis nizamlarına. Bu nizamaYedikule debbağ esnafı tarafından yapılan müdahalenedeniyle kira ödeyemez duruma geldiklerine, müda-halenin önlenmesine dair Haslar mollasına evail S.sene 1078/ 23 Temmuz-1 Ağustos 1667 tarihlihüküm154.

“Hâslar mollasına hüküm ki: Ordû-ı hümâyûnuma mektûb gönderüp kazâ-i mez-bûrda vâkı‘ Ebâ Eyyûb-i Ensârî aleyhi’r-rahmetü’l-Bârî evkafınun bi’l-fi‘l mütevellîsi olan Abdurrahmânzîde kadruhû ile evkafı mülha-katından olan debbâğ-hâne debbâğlarından Yûsuf ve İbrâhîm ve Mehmedvesâirleri meclis-i şer‘a varup kazâ-i mezbûredekoyun ve keçi ve sığır derileri kadîmü’l-eyyâmdannarh-ı cârî üzre vakf-ı mezbûr debbâğlarına bey‘ olı-nup âhara bey‘ olınmamak üzre hatt-ı hümâyûn-ısa‘âdet-makrûnumla emr-i şerîfüm vi-rilmişiken Ye-dikulle debbâğları mukaddemâ nizâ‘ idüp murâfa‘a-işer‘ olduklarında ber mûceb-i emr-i şerîf Eyyûb deb-bâğlarına hüküm olınup ellerine hüccet-i şer‘iyye vi-rilmişiken hâlâ yine Yedikulle debbâğları kadîmemuhâlif inâd ve hüccet-i şer‘le ve emr-i şerîfüme mu-ğayir medîne-i mezbûrede zebh olınan sığır derilerinalup ihtilâle bâ‘is olmağın mezbûrûn debbâğlar vak-fun icâresin edâda usret çekmeleriyle vâkı‘ hâli i‘lâmeyledüklerinde ellerinde olan hüccet-i şer‘iyye ve evâ-mir-i şerîfe ve bîgaraz müslimânlardan istihbâr olın-dukda fi’l-vâkı‘ kazâ-i mezbûrede zebh olınan koyunve keçi ve sığır derilerin medîne-i mezbûre debbâğla-rına bey‘ ve gayriye bey‘ olınmamak üzre emr-i şerîfve mûcebince hüccet-i şer‘iyye virilüp Yedi-kulle deb-bâğları medîne-i mezbûre debbâğlarından deri almak-dan memnû‘ oldukları mukayyed olduğından mâ‘adâahâlî-i vilâyetden dahi nice mu‘temedün aleyh kimes-neler haber virmeleriyle kadîmden olıgeldüği üzreYedikulle debbâğları ve gayrılar medîne-i mezbûredezebh olınan koyun ve keçi ve sığır derilerine müdâ-hale itmemek üzre emr-i şerîfüm virilmek bâbındainâyet recâsına arz eyledüği ecilden ellerinde olanhatt-ı hümâyûnuma ve temssükâtlarına muğayir son-radan hatt-ı hümâyûn ve temessükât sâdır olmış iseellerinde olan temessükâta ve kadîmden olıgelenemuğayir dahl ü ta‘arruz olınmayup hatt-ı hümâyûn-ı sa‘âdet-makrûn mûcebince amel olına diyü emr-işerîf yazılmışdur. Fî evâil S sene [10]78 [23 Temmuz-1 Ağustos 1667]”

Üçüncü BelgeÜsküdar’da Atik Valide Sultan Vakfı’na ait debbağ-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 191

154 OTD/AŞ/6/73/308’den naklen, KALA(2004), Cilt 11, s. 137,

Page 193: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

hane ve dükkanlara icareteyn sistemi ile mutasarrıfolanların kiracılık nizamına ve vefat eden kiracınınvarisi evlatlarının varis kiracılar olarak vakıf defterinekaydolup temessük almalarına, aksi halde bu yerlerinbaşkalarına icareteyn sistemi ile kiralanacağına dairvakıf mütevellisine evâil-i B sene 1158/ 30 Temmuz-8 Ağustos 1745 tarihli hüküm155.

“Üsküdar’da vâkı‘ merhûm Atîk Vâlide Sultân evkafımütevellîsi olan zîde kadruhûya hüküm ki:Mütevellîsi oldığın vakf-ı mezbûrun vakfiyye-ima‘mûlün bihâsında mukayyed müsakkafâtından me-dîne-i Üsküdar’da bâzâr-ı esb dâhilinde olan debbâğ-hâne ve dükkânlara icâreteyn ile mutasarrıfolanlardan ba‘zıları fevt olup evlâdlarına intikal ey-ledükde esâmîlerin defter-i evkafa kayd ile temessükalmağa rağbet itmedüklerinden vâkı‘ olan mahsûlâtıketm ü ihtifâ ve îrâd-ı vakfun kesr ü noksânına vedefter-i vakfun muhtell ve müşevveş olmasına bâ‘is übâdî oldukları inhâ olınmağla fîmâ ba‘d vakf-ı mez-bûrdan icâreteyn ile debbâğhâne ve dükkânlara mu-tasarrıf olanlardan fevt olanlarun evlâdları taraf-ıvakfdan temessük alup ismlerin defter-i evkafa kayditdürmek üzre tenbîh ü te’kîd ve rağbet itmeyüp inâditdükleri sûretde icâreteyn ile âhara îcâr olınacağınıkendülere tefhîme dikkat ve ihtimâm eyleyesin diyüiftihâru’l-havâss ve’l-mukarrabîn mu‘temedü’l-mülûkve’s-selâtîn muhtârü’l-izz ve’t-temkîn bi’l-fi‘l Dâru’s-sa‘âdetüm ağası olan el-Hâcc Beşîr Ağa dâme’t-ulüv-vuhû tarafından mühürlü mektûb virilmeğle vech-imeşrûh üzre amel olınmak içün yazılmışdur. Fî evâil-i B sene 1158 [30 Temmuz-8 Ağustos 1745]”

Dördüncü BelgeBeşiktaş’ta, Yahya Efendi vakfına kira geliri getirendebbağhane, dükkan, çiftlik gibi taşınmazlarda mül-kiyet iddia eden eski mütevelli vekili Mustafa Odaba-şı’nın evvelce davası görülmüş olup, verilenmuarazadan men kararının yenilenmesine dair Ga-lata mollasına ve Yoros kadısına evâsıt-ı Ca sene1115/ 22 Eylül-1 Ekim 1703 tarihli hüküm156.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E192

“Galata monlâsına ve Yoros kadîsına hüküm ki: Beşiktaş’da vâkı‘ müteveffâ Yahyâ Efendi vakfınun ev-lâdiyyet ve meşrûtiyyet üzre mütevelliyesi olan Sâlihanâm hâtûn Südde-i sa‘âdetüme arz-ı hâl idüp vakf-ımezbûra sâbıka mütevelliye vekîli olan Mustafâ Oda-başı dimeğle ma‘rûf kimesnenün vakfa hiyâneti zâhirolmağla azl olınup muhâsebesi görildükde zimme-tinde mâl-ı vakfdan iki üç bin guruş zuhûr itmişikenbir akçe virmedüğinden mâ‘adâ şirrete sâlik olupmezbûreyi dâimâ rencîde ve her kadî geldükde hilâf-ı inhâ ile emr-i şerîf ihrâc ve üzerine mübâşir ta‘yînve vakf-ı mezbûrun vakfiyye-i ma‘mûlün bihâsındamukayyed akarâtından taht-ı kazânuzda vâkı‘ men-ziller ve debbâğhâne ve bâğçe ve dekâkîn ve çiftlik vemehâzîn içün benüm mülkümdür diyü iddi‘â idüpbirkaç def‘a [murâfa‘a-i] şer‘ olduklarında mezbûrMustafâ’nun şirreti zâhir ve iddi‘âsı lağv olmağla bî-vech mu‘ârazadan men‘ birle hüccet-i şer‘iyye viril-mişiken tekrâr müdâhaleden hâlî olmamağla te‘addîsimen‘ birle hudâvendigâr-ı sâbık karındaşum SultânMustafâ Hân zemânında emr-i şerîf virildüğin bildü-rüp müceddeden hükm-i hümâyûnum recâ itmeğinvech-i meşrûh üzre amel olınmak içün yazılmışdur.Fî evâsıt-ı Ca sene 1115 [22 Eylül-1 Ekim 1703]”

Beşinci BelgeEyüp Sultan Vakfının kiracıları olan, Eyüp’teki deb-bağ, mumcu ve kasap esnafının kira, hayvan alımı,salhanelerde kesimi, deri ve iç yağlarının tevzi niza-mına ve vakfa ait olmayan yeni salhane açarak bu ni-zama muhalefet edilmesinin önlenmesine dairhükmün yenilenmesi için Haremeyn müfettişininilâmı üzere Yeniçeri ağasına evâhir-i Ş sene 1161/16- 24 Ağustos 1748 tarihli hüküm157.

“Dergâh-ı mu‘allâ’m yeniçerileri ağası el-Hâcc HasanAğa’ya hüküm [ki]:Debbâğ ve mûmcı ustaları arz-ı hâl idüp Ebî Eyyûb-iEnsârî aleyhi’r-rahmetü’l-Bârî evkaf-ı şerîfeleri hu-dûdı dâhilinde selhânelerde zebh olınan ağnâmun de-rileri vakfun debbâğhânesine ve iç yağları

155 OTD/AH/2/26/93’den naklen KALA (2003).156 OTD/AŞ/39/502/2106’den naklen KALA(2004), Cilt 39, s. 57.157 OTD/AH/2/308/1027’den naklen KALA (2003).

Page 194: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

şem‘hânesine ve icârâtı taraf-ı vakfa beher mâh edâolınmak üzre bundan akdem bâ hatt-ı hümâyûn vakf-ı şerîfe hâsıl kayd ve bu vechile nizâm virilmişikenmârrü’z-zikr selhâne ashâbından usta İbrâhîm veMustafâ ve Mehmed ve Osmân nâm kassâblar muğa-yir-i nizâm kadîmî selhânelerin terk ve Eyyûb ve Eğ-rikapu dâhillerinde selhâne ihdâs idüp debbâğ vemûmcı esnâfı fukarâlarına gadr eyledüklerin bildürüpvakf-ı şerîfi sıyâneten ve ahvâl-i fukarâya merhame-ten kadîmî selhânelerde işleyüp nizâma muğayir ha-reket itdürilmemek bâbında emr-i şerîfüm recâ vesâdır olan fermân-ı âlîye imtisâlen Dâru’s-sa‘âdetü’ş-şerîf’em ağası nezâretinde olan evkafdan Hazret-i EbîEyyûb-i Ensârî radiye anhü Rabbühü’l-Bârî evkafımütevellîsi vekîl-i müsecceli es-Seyyid Ahmed Ağa İs-tanbul’da Karagümrük’de vâki‘ iki bâb dükkânda kas-sâb olan Alî ve kassâblardan Mehmed ve İbrâhîmmuvâcehelerinde Eyyûb kassâblar kethudâsı el-HâccMustafâ ve yiğitbaşıları es-Seyyid Mehmed vesâirlerive Yedikulle kassâblar kethudâ’sı el-Hâcc Alî ve yiğit-başı Alî ve koyun emîni Ebûbekir vesâirleri hâzır ol-dukları hâlde medîne-i mezbûre hudûdı dâhilinde vehavâlîsinde olan selhânelerde zebh olınan ağnâmunderileri vakfun debbâğlarına ve yağları mûmhânele-rine virilmek üzre yedimüzde olan hatt-ı hümâyûnmûcebince vakfa hâsıl kayd olınup İstanbul’da koyunzebh itmek memnû‘ ve mezbûr Alî’nün tasarrufındaolan dükkânun biri vakfa ve biri Yedikulle’ye tâbi‘iken mezbûrûn kendü dükkânlarda ve âhar mahal-lerde zebh eyledükleri ağnâmı Hazret-i Eyyûb selhâ-nelerine tâbi‘ olan dekâkînde bey‘ ve ol vechile yağ vederilerini izâ‘at ve vakfa gadr itmeleriyle suâl olınupkadîmîsi üzre vakf-ı mezbûr hudûdı dâhilinde ve ha-vâlîsinde olan selhânelerde koyun zebh idüp yağ vederilerini vakfun mûmhâne ve debbâğlarına virüpâhar mahallerde zebh olınmamak üzre mezbûrûnatenbîh olınmak matlûbımuzdur didüklerinde gıbbe’s-suâl ve’linkâr esnâf-ı mezbûreden dahi istintâk olın-dukda fi’l-hakika medîne-i mezbûre hudûdı dâhilindeve havâlîsinde olan selhânelerde zebh olınan ağnâ-mun derileri vakfun debbâğlarına ve yağları mûmhâ-nelerine virilegelüp ve mezbûr Alî’nündükkânlarınun biri medîne-i mezbûre selhânelerineve biri Yedikulle’ye tâbi‘ olmağın dükkânlarda ve âharmahallerde koyun zebh itmek memnû‘ oldığını her

biri haber virmeleriyle fîmâ ba‘d gerek dükkânlardave gerek âhar mahallerde koyun zebh ve hilâf-ı hatt-ı hümâyûn Hazret-i Eyyûb selhânesine tâbi‘ dekâ-kînde bey‘ itdürmeyüp kadîmîsi üzre herkes kendüyemahsûs olan selhânelerde zebh ve tevâbi‘inden olandükkânlarda bey‘ idüp her biri âharun dükkânınata‘arruz itmemek üzre mezbûrûna tenbîh eyledüğinHaremeyn-i şerîfeyn müfettişi mevlânâ Ni‘metullâhzîde ilmuhû i‘lâm itmeğin i‘lâmı mûcebince amel olın-mak içün yazılmışdur. Fî evâhir-i Ş sene 1161 [16 -24 Ağustos 1748]”

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 193

Terkedilen Kazlıçeşme tabakhaneleri

Page 195: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Altıncı BelgeFatih’in Ayasofya Camii Vakfı kiracılarından Yedikuleharicindeki debbağ ve kasap esnafı ile salhanelerinkira, hayvan kesimi, deri alım satım, tevzi, dükkânadedi ve kiracılık nizamına ve bazı kasap esnafınınderileri başka esnafa, şehir dışına ve yabancı tüccarasattıklarından dolayı zararları olup vakfa kira ödeye-mez hale geldiklerine, bu nizama muhalefetinin ön-lenmesine dair hükmün yenilenmesi için İstanbul veHâslar kadılarına evâil-i Z. sene 1168/ 08-17 Ağustos1755 tarihli hüküm158.

“İstanbul ve Hâslar kadîlarına hüküm ki:Mahrûse-i İstanbul’da ceddüm merhûm ve mağfûrunleh Ebu’l-Feth Sultân Mehmed Hân tâbe serâhununAyasofya-i kebîr câmi‘-i şerîfi evkafından Yedikullehâricinde vâki‘ debbâğ tâifesinün ihtiyârları gelüpmerhûm-ı müşârun ileyh İstanbul’u feth ü teshîr ey-ledükde mahmiyye-i mezbûrelerde Yedikulle hâri-cinde binâ ve Ayasofya-i kebîr câmi‘-i şerîfi’ne vakfeyledüği otuz üç bâb selhâne ve üç yüz altmış bâbdebbâğhâne icâre-i mu‘accele ve yevmî dört yüz akçeücret-i müeccele ile debbâğlara îcâr olınup feth-i hâ-kanîden berü zikr olınan otuz üç bâb selhânede sekizyeniçeri meydânı ve sarây-ı atîk ve cedîd ve ta‘yînât-ı sâire içün bi’lcümle kassâb tâifesinün zebh eyledük-leri hayvânât derileri tuzlamazdan mukaddem bilânizâ‘ bunlara bey‘ eyleyüp bunlar dahi dibâğat ve ta-tahhurdan sonra ulûfesüz mîrîye mühimmât-ı sefe-riyye ve âmme-i ibâdullâh mesâlihi içün fürûht idüpâsûde-hâl üzreler iken hâlâ ba‘zı kassâb tâifesi kadîm-den su sığırı derisi yüz yiğirmişer akçeye iken üçeryüz altmışar akçeye ve öküz derisi yüz onar akçeyeiken üçer yüz akçeye ve inek derisi seksener akçeyeiken ikişer yüz akçeye ve dana derisi kırkar akçeyeiken yüz yiğirmişer akçeye ve keçi derisi yiğirmişerakçeye iken ellişer akçeye ve koyun derisi onar akçeyeiken yiğirmişer akçeye virirüz diyü ta‘annüd ve tuz-layup mücerred tama‘-ı hâmısıyla efrenc sefînelerineve İznikmid vesâir mahallere ve etrâf debbâğlarınavirüp sene be sene bahâların ziyâdeye çıkarmalarıylamazarratları izdiyâd ve ol vechile icâre-i vakfı virmeğeiktidârları olmayup mîrî mühimmât-ı seferiyye içün

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E194

Dergâh-ı mu‘allâ’m yeniçeri ortasına ve cebehâne veTersâne-i âmire’me kıbra ve meşk ve maslak ve dağar-cık ve donanma-yı hümâyûnum sefînelerine sarnuçiçün ve barut kîsesi ve tirşe ve meşin ve Serrâchâne’dedikici fukarâsına sahtiyân virüp ve keçeciler dahi ce-behâne içün yapağı taleb idüp yedlerinde metâ‘ olma-yup mîrîye ve şehre küllî muzâyaka virmemeleriylemukaddemâ İstanbul kadîsı huzûrında cümle kassâ-bân ve debbâğan murâfa‘a olduklarında tarafeyne vi-rilen huccet sicill-i mahfûzdan derkenâr olındukdakassâb tâifesinün zebh eyledükleri hayvânât derile-rinden su sığırı derisi yüz yiğirmişer ve öküz derisiyüz onar ve inek derisi seksener ve dana derisi kırkarve keçi derisi yiğirmişer akçe ve pâresüz yapağusı ol-maduk koyun derisi aybsuz kırkım zamânına değinonar akçeye ve kuzı derisi üçer akçeye rûz-ı hızırdakoyun kırkıldukda zebh olınan koyun derisi tuleta‘bîr olınur mayısda onar akçeye ve haziranda beşerakçeye ve temmuzda altışar akçeye ve ağusto[s]da se-kizer akçeye ve eylülde onar akçeye ve koyunların ya-pağısı uzayup kırkılmadın ve yolınmadın zebholındukda bıçağıyla pârelenmeyüp sâlim oldukdaiçinden a‘lâların hufyeten âhar[a] bey‘ itmemek üzrerûz-ı kasımda on iki akçeye ve iki kırkım ta‘bîr olınurmahallerde zebh olındukda derisi tule ta‘bîr olınupher zamân derisi gelür ise altışar akçeye ve keçi derisipârelü ve yoluk oldukda onar akçeye ve koyun derisipârelü ve yoluk oldukda beşer akçeye ve debbâğ usta-larına bey‘ itmek üzre mastûr u mukayyed bulınmağlavech-i meşrûh üzre amel olınup fîmâ ba‘d tuzlayupziyâde bahâ teklîfi ile te‘addî itdürilmemek merhûmve mağfûrun lehüm Sultân Süleymân ve SultânAhmed Hân ve vâlid-i mâcidüm Sultân Mustafâ Hânve ammim Sultân Ahmed zamânlarında virilen emr-i şerîf hudâvendigâr-ı sâbık merhûm ve mağfiret-penâh karındaşum Sultân Mahmûd Hân tâbe serâhuzamânında tecdîd eyledüklerin bildürüp yedlerindeolan emr-i şerîf bu def‘a dahi tecdîd olınmak bâbındaemr-i şerîfüm recâ eyledükleri ecilden hilâfına emr-iâhar virilmeyüp ve tecdîdinde dahi bir vechile mah-zûr yoğise vech-i meşrûh üzre amel olınmak içün ya-zılmışdur. Fî evâil-i Z sene 1168 [08-17 Ağustos1755]”

158 OTD/AH/4/23/64’den naklen, KALA (2003).

Page 196: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Yedinci BelgeÜsküdar’da Mihrimah Sultân Vakfı’nın kiracıları olandebbağ esnafının deri alım ve tevzi nizamına muha-lefet eden Safiye Sultân vakfı kiracıları olan debbağesnafının müdahalesinin önlenmesine dair hükmünyenilenmesi için esnafın arzuhali üzere Üsküdar nai-bine hüküm159.

“Üsküdâr nâibine hüküm ki:Medine-i Üsküdar’da vâki‘ merhûme Mihrimâh Sul-tân tâbet serâhânun sekiz bâb vakf debbâğhânesimüste’cirleri Südde-i sa‘âdet’üme arz-ı hâl idüp me-dîne-i mezbûrede vâki‘ Büyük iskeleden Zencirlikuyuhudûdına varınca zebh olınan davarlarun derileribunlara ve Balaban iskelesinden Atbâzârı’na varıncazebh olınan davarlarun derileri dahi merhûme Sa-fiyye Sultân debbâğhânelerine virilegelmişiken zikrolınan Safiyye Sultân debbâğhâneleri müste’cirlerikendilerine virilegelen derilere kanâ‘at itmeyüp vech-i meşrûh üzre bunlara mahsûs Büyük iskeleden Zen-cirlikuyu hudûdına varınca zebh olınan davarlarunderilerin dahi alup bunlara küllî gadr olınmağla vech-i meşrûh üzre olan gadr u te‘addîlerin men‘ u def‘olınmak bâbında mukaddemâ istirhâm ve sâdır olanfermâna binâen Üsküdar’da vâki‘ merhûme Mihri-mah Sultân’un sekiz bâb vakf debbâğhânenün sabıkamüste’cirlerinden Halîl bin Abdullâh ve Alî bin Meh-med ve es-Seyyid Süleymân bin Mustafâ ve es-Seyyidİsmâ‘îl vesâirleri mahfil-i kazâda medîne-i mezbûredevâki‘ merhûme Safiyye Sultân debbâğhâneleri müs-te’cirlerinden sâbıklar el-Hâcc Mehmed bin Mûsâ veMustafâ bin Hüseyin ve Sâlih bin Ahmed ve el-HâccMahmûd ve Ahmed vesâirleri mahzarlarında takrîr-ikelâm ve ta‘bîr-i ani’l-merâm idüp yedimüzde olan se-nedler nâtık oldığı üzre kadîmü’l-eyyâmdan Yedikulleselhânelerinden iki hissedârından mâ‘adâ Galatasa-râyı’nda ve Üsküdar’da ve Beşiktaş’da ve Yehûdîlermahallesi’nde ve Gülfâm Hâtûn vakfı olan dükkân-larda ve Şuhûdkapusı’nun içerüsinde ve taşrasında veBalatkapusı’nun içerüsinde ve taşrasında zebh olınandavarlarun derileri bizüm debbâğhânemüze yakınolup ve vech-i meşrûh üzre alagelüp ve merhûm Sul-tân Murad Hân ve merhûm [ve] mağfiret-nişân Sul-

tân Mehmed Hân hazerâtından evâmir-i müte‘âddi-demüz var iken bundan akdem her birisi birer tarîkile yedimüzden nez‘ olınup âkıbetü’l-emr yetmiş sek-sen seneden berü medîne-i Üsküdar’da Balaban iske-lesinden Atbâzârı’na varınca zebh olınan davarlarunderileri merhûme Safiyye Sultân debbâğhânelerine veBüyük iskeleden Zencirlikuyu’ya varınca zebh olınandavarlarun derileri bizüm debbâğhânelerimüze viri-legelüp ve bu vechile kat‘-ı nizâ‘ ve fasl-ı husûmet olı-nup biz dahi bu mertebeye kanâ‘at ve kadr-ı kifâyeta‘ayyüş ider iken mezbûrlar buna dahi kanâ‘at itme-yüp ellerinde olan emr-i âlîde mutlakan iskeleden At-bâzârı’na varınca zebh olınan davarlarun derilerinialmak üzre musarrah iken Büyük iskeleden Zencirli-kuyu hudûdına varınca zebh olınan davarlarun deri-lerini dahi alup gadr itmeleriyle bin yüz yiğirmi dörtsenesinde müsinn ü ihtiyâr kimesnelerden bâ fer-mân-ı âlî husûs-ı mezbûr istifsâr olındukda vech-imeşrûh üzre Balaban iskelesinden Atbâzârı’na va-rınca Safiyye Sultân debbâğhânelerine ve Büyük is-keleden Zencirlikuyu’ya varınca Mihrimah Sultândebbâğhânelerine yetmiş seneden berü virile gelüpbu vechile nizâm virildüğin ihbâr eyledüklerine bi-nâen yedlerine emr-i âlîşân virilmişiken mezbûrlarBüyük iskeleden Zencirlikuyu’ya varınca zebh olınandavarlarun derilerini bizüm muahhar fermânımuzvardur diyü elimüzden alup külliyet ile gadr ve kat‘-ırızkımuza bâ‘is olmalarıyla tarafeynün senedlerinenazar olınup mûceb-i şer‘îsi icrâ olınmak matlûbumuzdidüklerinde evvelen Mihrimâh Sultân debbâğları se-nedlerine nazar olındukda mazmûnları takrîr-i meş-rûhlarına muvâfık olup ve mûmâ ileyhâ SafiyyeSultân debbâğlarınun yedlerinde olan muahhar fer-mâna nazar olındukda mazmûnınun netîcesi yedle-rinde olan hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn ilemu‘anven emr-i âlîşâna binâ olınmağla hatt-ı hümâ-yûn ile mu‘anven olan emr-i âlîşâna dahi nazar olın-dukda ancak iskeleden Atbâzârı’na varınca diyütasrîh olınup Zencirlikuyu’ya varınca kaydı olmama-ğın Safiyye Sultân debbâğları yedlerinde olan muah-har fermân hilâf-ı inhâ ile olmış oldığı zâhir veMihrimah Sultân debbâğları külliyet ile kesbden men‘olınmak hilâf-ı şer‘-i şerîf olmağın mukaddemâ Mih-

İ S T A N B U L D E B B A Ğ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ V E İ L G İ L İ VA K I F L A R 195

159 OTD/AH/4/37/103’den naklen, KALA (2003).

Page 197: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

rimah Sultân debbâğlarına virilen emr-i âlîşân nizâmıüzre Balaban iskelesinden Atbâzârı’na varınca mer-hûme Safiyye Sultân debbâğhânelerine ve Büyük is-keleden Zencirlikuyu’ya varıncaya dek zebh olınandavarlarun derilerini merhûme Mihrimah Sultân deb-bâğhânelerine virilmek üzre amel olınmak tarafey-nün hâllerine evfak oldığın sâbıka İstanbul kadîsımevlânâ Veliyyüddîn i‘lâm itmeğin mevlânâ-yı mûmâileyhün i‘lâmı mûcebince amel olınup tarafeyn hilâ-fına te‘addî itdürilmemek bâbında ammim Sultân

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E196

Ahmed Hân tâbe serâhu zamânında virilen emr-işerîf hudâvendigâr-ı sâbık birâder-i mağfiret-penâhmerhûm Sultân Mahmûd Hân tâbe serâhu zamânındakırk altı senesi evâhir-i şehr-i Rebî‘u’l-evvel’inde tec-dîd olındığın bildürüp ol bâbda müceddeden emr-i şe-rîfüm recâ eyledükleri ecilden hilâfına emr-i şerîfvirilmemiş ise nizâmları ve vech-i meşrûh üzre amelolınmak bâbında fermân-ı âlîşân yazılmışdur. Fî evâ-hir-i S sene [1]169 [ 26 Kasım - 4 Aralık 1755]”

Page 198: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından
Page 199: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Esnaf Meslek İmtiyazları/Tekelleri ve Üretim, İstanbul Deri İşleme-Üretimi SınaiMülkiyet-Tekel Haklarının (Üretim İmtiyazı-Gedik Hakkı) Debbağ Meslek Birliklerine Ait Olması, Bu Hakkın BölgeselSınırları, İlgili Arşiv Belgeleri

İstanbul’da deri işleme ile ilgili tekel hakları, geliştir-dikleri sınai mülkiyet hakklarına dayalı olarak beşayrı bölgede kurulmuş olan debbağ meslek birlikle-rine aitti. Bu bölgeler ve ilgili debbağ meslek birlikleriyukarıda ayrıca anlatılmıştır. Her esnaf birliği ken-dine ait bölgedeki deri işleme hakkına sahipti. Ancakbu bölgelerdeki debbağ esnaf birlikleri arasında veyadışarıdan diğer meslek birliklerinden debbağlara aittekel haklarını ihlal edenler de oluyordu.

Osmanlıların esnaf birliklerine tanıdıkları meslekitekel doğuran haklar, meslek imtiyazlarına değil sınaimülkiyet haklarına dayanıyordu. Diğer deyişle esnaftekelleri, mesleki imtiyazlardan kaynaklanmıyor, saltmeslek imtiyazına dayanmıyordu. Bu tekel doğuranhaklar, meslek birliklerinin ge-liştirdikleri sınai mülkiyet hak-larına dayalı olarak, bu haklarıkorumak ve geliştirmek ama-cıyla veriliyordu.

Örneğin deri işlemede bir deri us-tası yeni bir teknik geliştirildi-ğinde, yeni teknik geliştiren buustaya, liderliğinde ayrı bir deri esnafbirliği kurma ve bu yeni teknikle üretim yapmahakkı-tekeli veriliyordu. Böylece farklı teknikte üre-tim yapan yeni bir deri esnaf birliği kuruluyordu.

Bu durumda deri üretimi, hem yeni geliştirilen teknikile, hem de daha önceki teknik ile iki ayrı esnaf birliğitarafından icra ediliyordu. Halkın talebine göre, iler-leyen süreçte, hangi teknikte üretilen deri daha çoktalep-tercih ediliyorsa mesleki gelişim yönü de o deri

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E198

meslek birliğinin gelişimi yönünde oluyar, diğer birlikise süreç içinde geriliyor, kapanıyordu. Böylece hemteknik gelişim hem de mesleki gelişim birlikte sağla-nabiliyordu.

4.1.Esnaf Birliklerine Tanınan Sınai Mülkiyet Hakları-Tekel Hakları ve Debbağ Meslek Birlikleri

Osmanlı devleti esnaf-sanayi birliklerini, ilişkili tarımticaret ve sanayi alanlarında sınai mülkiyet haklarınadayalı mesleki imtiyazlarla/tekellerle desteklemeyeyönelik üretim politikaları uygulamaktaydı.

Esnaf birliklerine, geliştirdikleri sınai mülkiyete da-yalı tanınan bu tekel haklarının, devlet-esnaf (üre-tici)-tüketici üçlüsünden herhangi birinin mutlakzararına olmayan, mümkün olduğunca bu üç kesimede yarar sağlayan haklar ve yükümlülükler doğurmasıgerekliliği, gerçekte Osmanlılar devletinin hemenher döneminde devletçe uygulanan genel üretim-tü-

ketim politikalarının en önemli he-defleri arasındaydı.

Bu politikanın genel hedefleriniortaya koyan Ahi Evren’in kü-melenmeye dayalı üretim teori-sinde açıkladığı, Selçukluların vedaha sonra da Osmanlı’nın ilk

devirlerinden beri devletçe uygu-ladıkları, esnaf birliklerinin arala-

rında yıkıcı bir rekabete girerek zarargörmelerini önlemek, üretimin devamlılığını sağlaya-cak iktisadî-hukukî tedbirleri almak, mal ve hizmet-lerin kaliteli ve kalitesine uygun fiyatta üreterektüketici yararına üretim yapabilecek vasıfta kişilerinyalnızca o mal ve hizmetleri üretmesini temin etmek,böylece sanatın inceliklerini bilmeyenlerin hem kâ-litesiz hem de yüksek fiyatla mal üreterek tüketiciyeve ekonomiye zarar vermesini ve haksız kazanç elde

M E S L E K İ M T İ YA Z L A R I -T E K E L L E R İ : İ STA N B U L D E B B AĞ M E S L E K B İ R L İ K L E R İ N İ N S I N A İ M Ü L K İ Y E T H A K L A R I

Page 200: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

B Ö L Ü M I V 199

Ayakkabıcılargeçit töreninde

Page 201: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

etmesini önlemek gibi kaygılarla, esnaf birliklerinetanıdığı mal ve hizmetleri üretme, satma ve satınalmatekelleri bu genel üretim-tüketim hedeflerine ulaş-makta kullanılan en önemli araçlar olmuşlardı.

Bu yüzdendir ki Ahi Evren’in debbağ esnaf birliğinikurarak teorisini ilk uygulamaya koymasından itiba-ren gelişmeye başlayan esnaf tekellerini ve bu tekel-lerin daha da geliştirilmiş hali olan Osmanlı esnafgedikleri ve gedik hukukunun oluşumunu kavrayabil-mek öncelikle esnaf tekelleri ve gediklerin ortaya çı-kışına neden olan, devletin esnafa yönelik üretimpolitikalarının hedeflerini ve bu hedefleri gerçekleş-tirmek için devletin uyguladığı politikalarla, esnafbirliklerinin çabalarını ortaya çıkan sonuçlarıyla bir-likte gelişme safhaları itibariyle incelemek gerek-mektedir.

Bu hususlar ise bize, debbağ esnaf birliğinin nüvesinioluşturan Selçuklu esnaf-sanayi birliklerinden başla-yarak Osmanlı Devletinin kuruluş-teşkilâtlanış dö-nemlerinden itibaren esnaf tekellerinin kaldırıldığı19.yüzlılın ilk yarısına kadar ki esnaf-sanayi birlik-lerinin hukuki, iktisadi gelişme safhalarını tesbit veincelemeyi gerektirmektedir. Bu safhaların öncü sek-törleri ise deri ve tekstil idi.

Birinci Safha: Mal ve Hizmetleri, Üretmek, Satınalmak ve Satmak Tekellerine Dayalı EsnafTeşkilâtlanma Sisteminin Doğuşu

Bu safha devletin esnafı teşkilâtlandırma çabalarınıve sonuçlarını içermektedir.

Gerçekten de devlet bu safhada, izlediği genel mâhi-yetteki iktisadi-sosyal politikaların hedeflerine uygunolarak esnafa yönelik izleyeceği politikaların hedef-lerini oluşturmak ve bu hedeflere yönelik politikalarçerçevesinde esnafa hukukî-iktisadî hak ve yükümlü-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E200

lükler tanıyarak, esnafı teşkilâtlandırma çabaları içe-risindeydi.

Yukarıda birinci bölümde anlatılan Ahi-Esnaf teşki-lâtının 13. yüzyılın başlarında kuruluşundan1

16.yüzyılın ortalarına kadar devam eden bu safhadadevlet esnafı teşkilâtlandırma çabalarını esnafla ilgilidüzenlemeleri de içeren genel kanunnâmeler ve özel-likle bu genel kanunnâmeler arasında yer alan genelihtisap kanunnâmeleriyle yürütmekteydi. Elimizdemevcut, Osmanlı devletinin esnafla ilişkili düzenle-meleri de içeren genel kanunnameler, Fatih SultanMehmed (855-886/1451-1481) döneminden itiba-ren başlamaktadır.2

Çarşı

1 Ayrıca bkz. KALA (1990-1), s.7 vd.2 Esnafla ilişkili, II. Mehmed dönemine ait kanunnamelerin de yeraldığı Mehmed II ve Bayezid II dönemine ait genel kanunnameler için bkz., ANHEG-

GER- İNALCIK (1956); Tamamı.; 17 yüzyıl öncesi esnafla ilgili hükümler içeren genel kanûnnâmeler için bkz. BARKAN(1943); ss. 69, 85, 123, 124,134, 167, 199, 218, 226, 229, 255, 321, 322, 330, 380, 390, 396, 400.; AKGÜNDÜZ(1990); ss.413-414, 417-418, 423-424, 430-431, 435-438, 446,448, 450-451, 454-455, 456-457, 489.; ÖZDEĞER(1987), ss.129-172.; UYSAL (1982); Ayrıca bkz., H.976/1568 Tarihli Osmanlı Kânûnnâmesi, Tamamı.Osmanlı Kanunnâmelerinin tamamı için bkz. AKGÜNDÜZ (1990-1996), Cilt 1-9.

Page 202: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Ancak bu genel kanunnamelerinin metninde olub-gelmiş kânun dan da bahsedilmekte, tarihi belirtilme-yen ancak daha önceki devirlerde de bahsi geçenkonuda kanunların olduğunu belirten ifadeler yer al-maktadır.3

Bu durum bize 2. Mehmed döneminden çok dahaönce Selçuklulardan itibaren de esnafı ilgilendirenhususları da içeren kanunnâmelerin olduğunu gös-termektedir.

Bu yüzden, incelediğimiz birinci safhanın devletinesnafla ilgili kanunlar yaparak aktif politikalar uy-gulamaya başlamasının başlangıcını Fatih SultanMehmed devrinin de öncelerine dayandırmak gerek-mektedir.

Eldeki Fatih devrinden itibaren mevcut ihtisap ka-nunnameleri4 ve diğer esnafla ilgili genel kanûnnâ-melerin metinlerinden çıkardığımız sonucagöre bu safhada devlet esnafın teşkilâtlanmasistemini de şekillendirecek sosyal ve ikti-sadî mâhiyetleri olan şu iki hedefi gerçekleş-tirmek gayesi içerisindeydi;

1. Üretimin halkın ihtiyacını karşılamasını,diğer bir ifadeyle talebi karşılayacak kalitesi be-lirlenmiş üretimin gerçekleşmesini temin etmek.Talebi karşılayacak miktarda ve kalitede üretiminher zaman için devamlılığını sağlamak.

2. Üretilen her ürün ve hizmete kalitesine görehem üretici hem de tüketici açısından uygunbir fiyat koymak. Konulan bu fiyatların uy-gulanmasını temin etmek.

Biz, devletin bu genel sosyal-iktisadi hedef-lerinden ilkini gerçekleştirmek için gösterdiğifaaliyetlere üretim politikaları, ikincisi için gösterdiğifaaliyetlere fiyat(veya narh) politikaları diyeceğiz.

Devlet bu safhada devrin şartlarına göre zikredilen

hedefleri gerçekleştirmek için uygulayacağı üretim vefiyat politikalarını, bu politikaların hedeflerini ger-çekleştirebilecek yükümlülük ve haklara sahip ikti-sadî organizasyonlara dayandırmak durumundaydı.

Nitekim bu safhadaki ihtisap kanunnameleri ve es-nafla ilgili diğer genel kanunnamelere baktığımızdadevletin tarım kesiminde ve şehirlerde uyguladığıüretim ve fiyat politikalarını hep bu politikaların he-deflerini gerçekleştirebilecek iktisadî organizasyon-lara dayandırmak gayesiyle hareket ettiğini ve bugayeye uygun iktisadî organizasyonları oluşturabil-mek için çaba gösterdiğini görüyoruz.

Gerçekten de bu safhada devlet, şehirlerdeki iktisadîhayatın organizasyonunda esnaf birliklerine büyükönem veriyordu. Esnafın, devletin üretim ve fiyat po-litikalarının hedeflerini gerçekleştirebilecek tarzdateşkilâtlanmasını temin için, başka bir deyişle ihti-sap kanunları ve genel kanunnamelerde yeralan es-

nafla ilişkili yükümlülükleri yerinegetirebilecek esnaf birliklerini oluştur-

mak yönünde çaba harcıyordu.

Devlet, esnafa sadece yükümlülükleryüklemiyordu. Esnafın bu yükümlü-lükleri yerine getirebilecek tarzdaesnaf birliklerini oluşturması için es-nafa bu tür teşkilâtlanmayı câzip kıla-cak haklar tanıyordu. Bu haklar diğerbir yönüyle ve aynı zamanda esnafındevlete karşı yükümlülüklerini de içeri-yordu.

İhtisap kanunları ve esnafla ilgili genel ka-nunnamelerden çıkardığımız sonuca göre,

devletin esnafa tanıdığı haklar ve yükümlü-lükler esnafa ait satınalma, üretme ve satma tekel-

lerinin doğmasına yolaçan aşağıdaki şu beş unsuruiçeren haklar ve yükümlülükler olup, esnafa büyükavantajlar sağlayan bu haklar çerçevesinde, esnaf bir-likleri oluşturuluyordu.

B Ö L Ü M I V 201

3 ANHEGGER- İNALCIK (1956), s.67.4 Bu tip kanunnamelere misâl olarak bkz.; BARKAN(1943), s.387-395; BARKAN(1942-2) Tamamı.; BARKAN(1943) ss. 123, 134, 167, 226, 229, 255,

330, 387-396, 400.; AKGÜNDÜZ (1990) ss. 233-238, 378-380.

Page 203: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu haklar ve içerdikleri yükümlülükler şu beş unsu-run belirlenmesinden müteşekkildi. - Hangi mal ve hizmetleri- Hangi kalitede- Hangi bölgede (mahalde)- Hangi fiyattan- Kimler satınalmak, üretmek ve satmak haklarına sa-hiptirler?

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E202

Devletin, bu beş unsuru içeren esnafa ait satınalma,üretme ve satma hakları ve yükümlülüklerinden te-şekkül eden esnaf birliklerini oluşturma politikası,19. yüzyılın ikinci yarısının başlarına kadar devameden sınai mülkiyete dayalı tekel doğuran haklar, Os-manlı esnaf teşkilâtlanma sisteminin temelini oluş-turmuştu.

Devletin esnafı teşkilâtlandırma çabalarını elimizdekibelgelere göre 15.yüzyılın ikinci yarısına kadar da-yandırmak mümkündür.

Fatih devrinden itibaren elimizdeki ihtisap kanunna-melerinde esnaf birliklerinin üreteceği ürünün, cinsi,kalitesi ve fiyatı(narh) belirtilerek bunlara uymayanesnaf birliği üyelerine verilecek cezalar belirtilmek-teydi.

Mesela Fatih devrinde çıkarılan elimizdeki en eskitarihli ihtisap kanunnamesinde5 İstanbul’da dahilolmak üzere tüm Osmanlı esnafının esnaf birliklerihalinde örgütlenmiş olduğunu “ehl-i hırfet” tabiri ileifade edilmektedir. Birlik üyesi olmayan esnafa, za-naatkar anlamında “ehl-i hıref” denmekteydi. Birlikhalinde teşkilatlanmış esnaf birliğine “hırfet” buesnaf birliğine üye esnafa ise “ehl-i hırfet” den-mektedir. Fatih döneminde İstanbul esnafı da dahilolmak üzere esnafın birlikler halinde teştilatlandı-ğını bahsi geçen kanunname “ehl-i hırfet” tabirin-den anlamaktayız.

Bu kanunnamede ilk defa hırfet-birlik üyesi Osmanlıesnafının alımda düşük fiyat verip satımda ise yüksekfiyat ile satıp, istedikleri fiyattan sattıklarını, makulkar hadlerinin yüksek olduğunu, makul kar oranınakanaat etmediklerinden bu durumun halkın şikaye-tine sebep olduğu, çözüm bulunması için şikayetin di-vana arz edildiği belirtilmektedir. Divanda çözümolarak, her bir esnaf birliğinin tüketiciye sattığı herürün için, hammadde alım satım vergisinin, ham-madde ve üretim maliyetinin ve makul kar haddininayrı belirlenip buna göre narh (fiyat) tayin edilme-sine karar verilmiş ve bu husus kanunlaştırılmıştır.

Deri çizmeler ve ustası

5 AKGÜNDÜZ (1990), s.378.

Page 204: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

“… Şimdiki halde dergâh-ı madelet-penahıma şöylearz olundu ki ehl-ı hirfet almakda satmakta ifrat vetefrit edüb beraber faideye kanaat etmezler imiş. Herhice isterle ise ol vech üzere satarlar imiş. Eyle olsabu babda anların hallerine nazar edip elh-i hirfetinalub sattuğu nesnelerün asıl sermayelerini ayru veharcın ayru teftiş itdürüb ana göre kendüler içün fa-yide kodurub narhını tayin etdürdüm. İşbu vech üzreki zikr olunur”

Yine aynı ihtisap kanunnamesinde, debbağların de-riyi temin ettikleri kasaplarla ilgili olarak derinin ka-litesi açısından deriyi delmeden ve zedelemedenhangi aletle nasıl yüzmeleri gerektiği de belirtilmek-teydi.6 Bu ihtisapnamede şikayete konu serbest fiyatuygulamasınından vazgeçilip narh verilmesi usulunegeçilmesinin hemen ardından deri ve kasaplardanbahsedilmesi, halkın şikayetinin özellikle et ve derifiyatlarından kaynaklandığına delalet etmektedir.

“deriyi kasbane (bağırsaktan yapılmış kesici bir alet) ileyüzeler, bıçağ ile yüzmeyeler, delük ve yaruk etmeyeler.Eğer deride delük ve yaruk bulunursa yüzen kimesnenin(kasabın) muhtesib hakkından gelüp cerimesin ala.”

Yine bu kanunlarda bahsedildiğine göre, her esnafbirliği için, birliği temsil eden esnaf ustaları sınaimülkiyet hakları kendilerine ait olan bir numune-prototip üretiyordu. İhtisap kanununda da, birlikmensuplarının yapacakları üretiminin bu numune-prototip üretilen ürüne uygun olması isteniyordu.Esnaf “ihtiyar ustaları”, “ak sakallı ustalar” gibi tanım-lamalarla anılan bu meslek üstadlarının ürettiği pro-totip üretime uygun olmayan üretim hatalı, bozuküretim anlamında “müşevveş” kabul ediliyordu. Tü-keticinin zarar görmemesi için bu tür ürünlerin satışıyine kanunla yasaklanmıştı. En önemli düzenleme de,prototip ürün üretmeyi öğrenmek için çıraklık ve kal-falık eğitimi almayan, ustalık beratı olmayanların üre-tim yapmasının yasak olmasıdır.

Mesela, Bursa ihtisap kanunnamesinde7 işlenmiş

deri kullanarak çizme ve ayakkabı üreten çizmeci veayakkabıcı esnaf birliği ile ilgili kanun maddele-rinde, numune-prototip çizme ve ayakkabı çeşitlerianlatılmıştır. Her numune çizme/ayakkabının kendiiçindeki farklı çeşitlerinin hangi hammadde kulla-nılarak, nasıl yapılacağı, kalitesi detaylı belirtilmiş-tir. Her numunenin kalitesine göre fiyatı dabelirtiliyordu. Mesela, kırmızı sahtiyan çizme, şir-vani sahtiyan başmak (ayakkabı), mutlak başmak,sağrı şirvani başmak, yeniçeri pabucı, firengi sarı pa-bucı, karasığır firengisi, deste pabucı gibiçizme/ayakkabı numune çeşitleri, hangi hammaddekullarılarak imal edildiği anlatılmışır. Bu nunume-prototip tasvirlerinde orta kalite üretim örneklen-dirilmektedir. Bu orta kalite örneğe göre bir üstkalite ile bir alt kalite belirlenerek her ürün üç ka-litede üretilmekteydi. Kalite farkı kullanılan malze-meden-hammaddeden kaynaklanmaktaydı. Kalitefarklı olsa da işçilik tüm ürün çeşiklerinde aynıstandartta idi. Numune-prototip üründe kalitelimalzemenin nerede kullanılabileceği, ayakkabınınbüyüklüğü (ulu, ulu-orta, orta) ve ne kadar fiyatfarkı olduğu detaylı anlatılmaktaydı.

“Ve mutlak başmak ki sağrı gön ve üç katar sahtiyanastar, sağrı ökçe, ulu orta ayak olsa; narhı on sekiz akçeola. Ve orta ayak, on beşe ola. Ve sağrı başmak, ulu-orta olup zikr olunan esbabla olsa; otuz iki akçeye ola.Orta ayak yiğirmi altı (yirmialtı) akçeye ola. Meşinibeş akçeye alına, iç ediğü yedi akçeye ola”.

Esnaf birliğinin üretiminin numuneye-prototipeuygun olması için, bu üretim bilgi ve becerisine sahipustalar tarafından yapılması, sürekliliğin sağlanmasıiçin de üretimin bu ustaların yetiştirdiği çırak ve kal-falar tarafından yapılması, kısaca ürünü üretebilecekyetkinlikte üreticilerin yer aldığı esnaf birliklerininkurulması gerekiyordu. Devlet de sınai mülkiyet hak-kını esnaf birliklerine tanıyarak, esnaf birliklerininkurulmasını teşvik ediyor, üretim yetkinliğine sahipustalar da esnaf birliği kurarak sınai müalkiyete da-yalı tekel üretim hakkını elde ediyordu.

B Ö L Ü M I V 203

6 AKGÜNDÜZ (1990), s.379.7 BARKAN (1942-2).

Page 205: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Deri dışında mesleki teşkilatlanma ile ilgili örneklerebakarsak mesela yine Fatih devrine ait bir kanûnnâ-mede yeralan hükümde, İstanbul’da mum imâlininve satışının kaliteli olması ve vasıflı ustalar tarafındanüretilmesinin temini için, mumhane’den başka biryerde mum imal edilmesi yasaklanmıştı. Üretimin sa-dece mumhane’deki mumcu esnaf birliği tarafındanyapılmasını temin için de, mum üretiminde kullanı-lacak hammaddenin başka yere satılmadan sadecemumhane’ye götürülüp satılması gerektirdiği emredi-liyordu.

“...buyurdum ki mumhanemden gayrı yerde mum dö-külmeye ve satılmaya ve büyük balan kalıbı ve kicikalıbları ve pâre mumları getürüb mumhaneme sata-lar gayrı yerde zinhâr satmayalar...”8

Böylece İstanbul bölgesinde, mumun, üretme satmave mum üretimi için gerekli hammaddeyi satınalmahakları devletçe yalnızca mumhane denilen binâda ye-ralan mumcu esnafına tanınmış oluyordu.

Görüldüğü gibi devletin tanıdığı haklarla mumha-ne’deki mumcu esnafı, İstanbul bölgesinde mumuüretme, satma ve mum hammeddesini satınalma te-keline sahip olmuş olurken, devlet de İstanbul’dakimumcu esnafını tekel hakları çerçevesinde teşkilâtla-mış oluyordu.

Tabii devlet esnafı, tanıdığı tekel doğuran haklar çer-çevesinde teşkilâtlerken, oluşturduğu bu esnaf bir-likleri vasıtasıyla üretim ve fiyatla ilgili politikalarınınhedeflerini gerçekleştirmeyi amaçlıyordu.

Mum üretimi için gerekli hammadde mumhâneyesevk ettirilerek İstanbul için yeterli mum imâli sağ-lanmaya yönelik tedbir alınmış oluyor, mum, mumhâ-ne’de üretileceğinden ve satılacağından kâlite ve fiyatkontrol de kolaylışmış oluyordu.

Bu safhada devlet esnaf birliklerine tanıdığı tekel içe-ren hakların korunmasını da aktif olarak üstlenmişti.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E204

Nitekim mumcu esnafına Padişah kanunu’yla tanın-mış olan mum üretme ve satma tekeline rağmen Bur-sa’da bakkal esnafından Hacı Sinan Kulu İlyas’ınmum alıp sattığı Bursa kadısı tarafından tespit edile-rek mum alıp-satma ve üretme yasağına uyması ihtaredilmişti.9

Tüm bu anlatılanları toparlarsak, Selçuklu döne-minde Ahi Evran tarafından başlatılan esnaf birklik-lerini yukarıda belirtilen beş unsura dayalı haklartanınarak teşkilatlandırma çalışmalarının yer aldığıbu ilk safha içinde, Osmanlı kanunlaştırma faaliyet-leri özel bir yer tutmaktadır. Piyasa düzenleyici temelkanunlaştırma faaliyetlerinin de yer aldığı Fatih dö-neminden başlanarak sonraki dönemlerde devameden kanunlaştırma çalışmaları Kanuni Sultan Süley-man döneminde (16.yüzyıl ortaları) tamamlanmıştı.

Özellikle Fatih dönemi kanunlarında piyasayı düzen-leyici birçok hüküm bulunduğu ve bu hükümlerindaha önceki kanun ve uygulamaları gözeterek oluş-turulduğu görülmektedir.

Sultan Fatih’in hattının olduğu “kanunname-i AliOsman”ın başlagıç ibaresinde “bu kanunname atamve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur.Evlad-ı kiramın neslen bade neslin bununla amil ola-lar” denilmektedir. Fatih’ten sonraki kanunlar daFatih kanunlarını kaynak kabul edilmekteydi.

Bu kanunnamelerde İstanbul başta olmak üzere şe-hirlerin ihtiyacı olan gıda maddelerinin yanında, sa-nayi üretimi için gerekli hammaddelerin tedarikedilebilmesi için bölgelerle ilişkilendirilmiş tedarikzincirleri oluşturulduğunu, bu emtiaların tüccar tara-fından gümrük ve kapanlara getirilmisi, buradan çarşıve pazar esnafına ve daha sonra halka satılması, top-tan ve pekatende satış fiyatının-narhın belirlenmesigibi önemli düzenlemeler yer almaktadır.

Bu kanun düzenlemeleri içinde İstanbul debbağ esnafbirlikleriyle ilgili olarak, büyük ve küçükbaş kasaplık

8 ANHEGGER- İNALCIK (1956), s.56.9 BKS., nr.A4/4, vr. 61a, 10 Ra. 889/ 7.4.1484’den naklen İNALCIK(1980), s.12.

Page 206: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

hayvanların tedarik bölgelerinden hayvan tüccarı-ce-lepler vasıtasıyla getirtilmesi, kasaplar tarafındansatın alınıp, bağlı oldukları salhanede derinin zarargörmeden özel aletlerle yüzülüp, selhaneye tahsisli-bağlı debbağ esnaf birliklerine satılması, debbağlarıntabakladığı derinin cins ve kalitesine göre fiyatınınbelirlenerek, ayakkabıcı-çizmeci ve terzilere satılmasıgibi ayrıntılı birçok düzenleme yer almaktadır.

İkinci Sahfa: Her Esnaf Grubunun Kendilerine Ait Nizâmı Oluşturma Çabaları:Tekel Haklarına Dayalı Esnaf TeşkilâtlanmaSisteminin Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması

16. yüzyılın ortalarından itibaren başlayan bu safha-nın belirgin iki ayrı özelliği vardır.

Bunlardan ilki, devletin birinci safhada esnafı teşki-lâtlandırma çabalarına bu safhada artık esnaf grupla-rının da yaygın ve aktif olarak katılmasıydı. Bu esnafbirliklerinin başında da deri sektörüyle ilgli İstan-bul’un farklı bölgelerinde faaliyet gösteren debbâğesnaf birlikleri gelmekteydi. İlişkili olarak da derihammadde tedarikçisi olan kasaplar ve selhaneler ileişlenmiş deriyi satın alıp ayakkabı ve giyim eşyasınadönüştürüren esnaf birlikleri vardı.

Esnaf birlikleri bu safhada, faaliyet gösterdikleri alan-larda devletin fiyat ve üretim politakalarının hedef-lerini gerçekleştirmek konusunda esnaftan beklediğiyükümlülükleri yerine getirebilmeleri için kendile-rine, yukarıda sayılan beş unsuru içeren haklarısomut olarak kendi esnaf birliği için tanınmasını veonaylamasını istiyorlardı.

Böylece esnaf birliği üyeleri de, esnaf birliklerine ta-nınan tekel doğuran haklardan yararlanabilmek içindevletin fiyat ve üretim politikalarının hedeflerinigerçekleştirecek yönde faaliyet gösterme çabası içinegirerek, devletin birinci safhada gerçekleştirmek is-tediği amaçlar bu ikinci safhada fiilen kendini göster-meye başlamış oluyordu.

Meselâ, Yedikule debbağ esnafı ham deri tedarik im-tiyazı ile ilgili Fatih döneminde kendilerine kanun ileverilen imtiyaz hakkının ferman olarak verilmesini2. Selim döneminde talep edip almışlar, daha sonrabu imtiyaza aykırı davrananlar olduğunu belirtip tek-rar yenilenmesini talep edip ikinci kez ham deri te-darik imtiyazı fermanı almışlardı.

Verilen fermanın ayrıntılarında bu hususlar anlatıl-maktadır. Ferman içeriğinde yer aldığına göre; İstan-bul’un diğer yerleri gibi Galata ve Haslar’da kesilensığır, keçi ve koyun derileri, Yedikule’de Fatih SultanMehmet Ayasofya Vakfına ait debbağ dükkanlarınaverilip işlenmesi, diğer yerlere verilmemesi kanun idi.Ancak Galata’da ham deri satılmakta ve işlenmekteolduğu şikayeti Gatata kadısına ve kadı tarafından daSultan Selim’e arz olunmuştu. Verilen kararda, Ga-lata’daki selhanede ve Galata ve Haslar’da kesilenhayvan derilerinin tamamının Yedikule debbağlarına

B Ö L Ü M I V 205

Kazlıçeşme atölyeleri

Page 207: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

verilmesi, İstanbul’daki tüm kasapların kestiklerihayvan derilerini Yedikule debbağlarına satmalarıbaşka yere satmamalarına, ilgililere tenbih olunma-sına dair hüküm-ferman (emr-i şerif) verilmişti.Ancak bu karara bir müddettir yine uyulmadığındanFatih Ayasofya vakfı geliri azalmış, Yedikule debbağesnaf dükkanları boş kalmış, bu nedenle yeni bir fer-man verilmesi vakıf mütevellisi tarfından talep edil-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E206

miş, aynı içerikte yeni ferman verilmiştir. Fermanınbir nüshası Fatih Ayasofya Vakfı mütevellisine birnüshası da Yedikule debbağlarına verilmişti.

“[Derkenar] Yedikulle debbâğlarına virildi. Fî 21 Msene 985 [10 Nisan 1577]Hâslar kãdîsına hüküm ki: Mektûb gönderüp Ayasofya-i kebîr evkãfı mütevellîsi Bâlîdâme mecduhû meclis-i şer‘a gelüp Galata ve Hâslar’daboğazlanan sığır ve keçi ve koyun derileri İstanbul’da Ye-dikulle’de merhûm Sultân Mehmed Hân binâ idüp câmi‘-i mezbûre vakf eyledüği debbâğ dükkânlarındaişlenügelüp ol vakfun vesâir evkãfun mukãta‘alu yirle-rinde dükkân olmayup ve âhar yire deri virilmemekkãnûn iken Galata’da işlenen ve boğazlanan deri hîle ileâhar mahallelerde işlenüp mâl-ı vakfa zarar olup ve Ga-lata kassâbları dahi mahall-i mezbûrda olan debbâğlaravirülügelmişdür diyü kãdîları mevlânâ Muhyiddîn’denarz alup merhûm mağfûrun leh Sultân Selîm Hân tâbeserâhûya arz olındukda mahall-i mezbûrda olan selhhâneve Galata ve Hâslar’da boğazlanan deriler cem‘an Yedi-kulle debbâğlarına virilüp ve cümle kassâb tâifesine dahihâsıl eyledükleri derileri mezbûrlara satup âhar yire sat-mayalar diyü tenbîh olınup müekked emr-i şerîf virilmi-şidi hâlâ Galata’da boğazlanan deriler âhar yirde işlenüpmâl-ı vakfa küllî zarar olup debbâğ dükkânlarınun ekserihâlî kalup husûs-ı mezbûr içün müceddeden emr-i şerîfvirilmesin bildürmekde Hazret-i Eyyûb-i Ensârî aleyhi’r-rahmetü’l-Bârî’nün kendü vakf debbâğhânesinden gay-rıyi uslûb-ı sâbık üzre Yedikulle’de olan debbâğhâneyevarılmasın10 emr idüp buyurdum ki emrüm mûcebincemerhûm-ı müşârun ileyhün vakf debbâğhânesindenmâ‘adâ evvelden olıgeldüği üzre Yedikulle’de olan deb-bâğhâneye olıgelene muhâlif kimesneye nizâ‘ itdürmeye-sin”11.

Bu hüknün tarihi olan 10 Nisan 1577 den kısa birsüre sonra, 9 Temmuz 1577’de Galata Kasımpaşa’daselhaneye bağlı kasap Hacı Mehmed’in kestiği hayvanderilerinin Yedikule esnafının dışında, İstanbul’dakibeş debbağ esnafına verilmesine dair ferman veril-mişti. İstanbul’daki bu beş debbağ esnafına verilen ni-zamda, sadece saray için üretim yapma hakları vardı,Yedikule debbağ esnafları gibi saray dışında halka

10 virilmesin11 10 Nisan 1577 tarihli hüküm, BOA, MHM, Defter nr. 30, s.27. x

Deri kırbalı sucu

Page 208: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

satış yapamıyorlardı. Bu ham deri tahsis-tekel hakkıYedikule debbağlarına tanınan ham deri tahsis-tekelhakkı ile çeliştiğinden 10 Nisan tarihli yukarıdakihükümde belirtildiği gibi Yedikule debbağları hamderinin kendilerine verilmesi konusunda kanun vefermanları olduğunu belirtip İstanbul’daki beş debbağustasına yapılan bu ham deri tahsisini de içeren, tümham deri tahsislerinin kaldırılmasını talep ederek ka-dıya şikayetle başvurmuşlar ve bu talepleri onaylan-mıştı.

Ancak İstanbul’daki beş debbağ esnafı kadıya başvu-rup Kasımpaşa’da selhane kasabı Hacı Mehmed’inkestiği hayvan derilerinin kendilerine vermesi nizam-ları gereği iken veremeyip başkalarına, yani yukarı-daki 10 Nisan 1577 tarihli hüküm gereği Yedikuledebbağ esnaf birliğine sattığını belirterek şikayet et-mişlerdi. Kadı esnaf birliğinin nizamını incelenmiş,Yedikule debbağ esnaf birliği karşı çıksa da mahkemekasap Hacı Mehmedin kestiği hayvanların ham deri-lerini bu beş debbağ esnafına vermesini onaylayarak,Yedikule debbğlarının itirazlarını dolaylı olarak kabuletmemişti. Zira devlet piyasa düzenleyici rolünü bu-rada da oynayarak, işlenmiş ham deri talep eden yer-lere göre, ham deri tahsis imtiyazını dagenişletmekteydi. Sarayın işlenmiş deri ihtiyacınıkarşılamak için faaliyet hakkı tanınan İstanbul’da beşdebbağ ustasına, üretim yapabilmeleri için belirtilenselhaneye bağlı kasaptan ham deri tedarik etme hakkıtanınmış, belirtilen kasabın ham deriyi başkalarına(Yedikule debbağlarına) satmaması tenbih edilmişti.

“[Derkenar]Mezbûr Pîr Nazar ve Mahmûd’a virildi.Fî22 R sene 985 [9 Temmuz 1577]Galata ve Hâslar kãdîsına hüküm ki:Hâlen hâss-ı hümâyûnum içün münkaş ve sahtiyân iş-leyen Mahmûd ve Hüseyin ve Nasûh ve Pîr Nazar veHasan nâm kimesneler Südde-i sa‘âdetüme gelüp KãsımPaşa’da vâkı‘ olan Selhhâne kassâbı Hâcı Mehmed’ün bo-ğazladuğı davarlarun derileri mezbûrlara ta‘yîn olınmakiçün İstanbul kãdîsı ellerine hüccet virmiş iken mezbûrHâcı Mehmed boğazladuğı davarun derilerin ta‘yîn olın-duğı üzre bunlara virmeyüp âhara bey‘ itmeğle muz-

âyaka virdüğin bildürmüş ol bâbda hükm-i şerîfüm talebeyledükde üzerine buyurdum ki vusûl buldukda göresizmezbûrîn-i mûmâ ileyhe Kãdî cânibinden ol vechile hüc-cet virilmiş ise ellerinde olan hüccetleri mûcebince mezbûrKassâb Mehmed’ün boğazladuğı koyun ve keçi ve sığırderilerini âhara virdürmeyüp min ba‘d mezkûra virdüre-siz ba‘de’t-tenbîh ânlar ile yazup bildüresiz ki hakkındangeline”12

Yine devletin sektörler arası ve esnaf birlikleri ara-sında piyasa düzenleyici rolü kapsamında, 1578 ta-rihli bir ferman ile İstanbul dışından ham deri teminederek işlemeyi taahhüt eden Kasımpaşa debbağesnaf birliğinin faaliyetinin onaylanması talebinedevlet olumlu yanıt vererek, ham deriyi İstanbul dı-şından temin etmesi şartı ile ham deri işleme iznivermişti.

Ancak, Yedikule debbağları kendileri dışındaki bu Ka-sımpaşa debbağ esnaf birliğine ham deri verilmesinede itiraz etmişler, Kasımpaşa debbağ esnaf birliğininham deri tedariğini engellemişler, ham derinin yal-nızca kendilerine verilmesinin kanun ve ferman ge-reği olduğunu belirtmişlerdi. Ham deri almalarıengellenen Kasımpaşa esnaf birliğininin kadıya şika-yeti üzerine, mahkeme taraflara verilen nizamları in-celemiştir. Yedikule debbağlarına tanınan ham deritedarik imtiyaz hakkı yalnızca İstanbul’da kesilenhayvan derileriyle ilgili olduğundan Yedikule debbağesnaf birliğinin bu itirazları kabul edilmemiş, İstanbuldışından ham deri temin ederek Kasımpa debbağesnaf birliğinin üretim yapılabileceği tekrarlayıp Ye-dikule debbağlarının engel olmaması emredilmiştir.

“[Derkenar]Mezbûrlardan Ahmed nâm kimes-neye virildi.İstanbul kãdîsına hüküm ki:Müteveffâ Kãsım Paşa’nun vakf dükkânlarındaolan debbâğlar gelüp İstanbul ve Galata’da boğaz-lanan derilerden gayrı hâricden getürdükleri deri-lere dahi İstanbul ve Yedikulle debbâğları mâni‘olup dahl eyledüklerin bildürüp tezallüm eyledük-leri ecilden min ba‘d İstanbul’da ve Galata’da bo-ğazlanan derilerden mâ‘adâ hâricden getürdükleri

B Ö L Ü M I V 207

12 9 Temmuz 1577 tarihli hüküm. BOA, MHM, defter nr.31, s.57.

Page 209: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

derilere İstanbul debbâğları dahl itmeyüp KãsımPaşa debbâğlarına virilmesin emr idüp buyurdumki vusûl buldukda bu bâbda mukayyed olup emrümüzre İstanbul ve Galata’da boğazlanan davarlarunderilerinden mâ‘adâ mezkûrlarun hâricden getür-dükleri derilere min ba‘d İstanbul debbâğları emr-işerîfüme muhâlif dahl itdürmeyesin.Bu dahiBir sûreti Galata ve Hâslar kãdîsına yazıldı. Fî 3R sene 986 [9 Haziran 1578]”13

Bu safhada deri sektörü dışında devletin İstanbul’dakiesnaf birliklerininin imtiyaz taleplerini onaylamayayönelik teşkitlandırmasında başka bir örneği bakkalesnafı ile ilgili verebiliriz. Bakkal esnafı, İstanbul ka-dısına başvurarak İstanbul’a gelen pirinç, revgan-isade, çırağ yağı, çerviş yağı, zeyt yağı, şirugan, asel,tulum peyniri, bastırma, badem, nohud ve kayısıyı,kadîmden beri kendileri satarlarken bir zamandır baş-kalarının da alıp İstanbul’un haricinde ve başka di-yarlarda sattıklarından bu maddeler kıtlaşarak halkınihtiyacını karşılamamakta ve kıtlıktan dolayı da bumaddelerin fiyatlarının yükseldiğini belirterekşikayet etmekteydiler.

Çözüm olarak da, şayet bu maddele-rin alım satımı hakkı (satınalma vesatma tekelleri) yalnızca kendilerine ta-nınırsa bu maddelerde bu tür kıtlık ol-mayıp fiyatlarının da artmayacağınıbildirmişlerdi.

İstanbul kadısının bu durumu ilamıüzerine verilen fermanla, belirtilen tekelhakları bakkal esnafına verilmişti.14

İkinci safhanın ikinci belirgin özelliği iseartık esnafın, esnaf birliklerinin mal vehizmetleri satınalması üretmesi ve sat-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E208

masıyla ilişkili her türlü hak ve yükümlülüklerininbirinci safhadaki gibi ihtisap kanunları ve esnafla il-gili diğer genel kanunnamelerde genel mahiyetleriyledüzenlenmiş olmasıyla yetinmemeleriydi. Her esnafbirliği kendilerine devletin tanıdığı hak ve yükümlü-lüklerden oluşan birliğe ait esnaf nizamnâmelerinioluşturma çabası içine girmişlerdi.

Bu aşamadan sonradır ki devletin bu aşamadan ön-ceki dönemlerde yürürlüğe koyduğu ihtisap kanun-ları muhtevasındaki kanunnamelere artık rastlanmaz.Bu tür kanunnameler, her büyük şehir için o şehir-deki esnafla ilgili çıkartılan ve oldukça ayrıntılı ola-rak esnafın ürettiği mal ve hizmetleri kalite vecinslerine ayırarak fiyatlarını ve üreten esnafı belirt-tiği gibi, cinsine göre hangi mal ve hizmetin hangikalitede olması gerektiğini üretilirken uyulması ge-rekli ve kaliteyi etkileyen önemli kaideleri içeriyordu.Ancak bunlar esnaf birlikleriyle ilgili fakat genel ka-nunnamelerdi. Özellikle aynı üretim faaleyetinde bu-lunan, aynı hammaddeyi kullanan esnaf birliklerinetanınan sınai mülkiyet haklarını da içeren imtiyaz ça-tışmalarından kaynaklanan esnaf birlikleri arasındakimüdahaleleri önleyecek nitelikte özel esnaf nizamla-

rına ihtiyaç vardı.

Bu nedenlerle esnafla ilgili kanunnâmeler-deki bu genel haklarla ilgili içerik artıkesnaf birliklerine tanınan tekel hakları-

nın yer aldığı, Dîvan-ı hümâyun kalemle-rinden birene ve kadı sicillerine kaydedilenesnaf birliğine özel esnaf nizamnalelerindeyer alıyordu.15

Her esnaf birliği artık kendi özel niza-mını onaylatarak, birliğe ait esnaf ni-zamı resmen kayıt altına alınmışoluyordu. Bu esnaf nizamı kayıtları

13 BOA, MHM, defter nr. 34, s.273.14 İstanbul kadısına 25.9.967/4.VI.1559 tarihli hüküm; Ahmet Refik(1929), s.79.15 Gerçekten 17.yüzyıldan sonra sadece muhtesip ile ilgili nizâmnâme, ferman, ilâm ve berâtlarda esnafa ilişkin hususlar vardı. Ayrıca esnafa ilişkin bu

hususlar muhteva bakımından da öncesinden farklıydı. Zira bunların muhtevasına baktığımızda narhın kontrolü, ölçü ve tartı aletlerinin kontrolü, ih-tisapla ilgili vergilerin toplanması gibi genel zabıta denetimi ve vergi tahsili ile ilgili kaide ve kuralları içermekte olup daha evvelki devirlerde olduğugibi esnaf birlikleriyle ilgili genel nizâmları içermiyorlardı. (Bu konuda birkaç misal için Bkz; İhtisap Ağalığı Nizamnâmesi, ERGİN(1922), s.335-358;Ayrca ihtisapla ilgili diğer belgeler için bkz., Adı geçen yazar, Age., ss. 331-334.) Zira belirttiğimiz gibi esnaf ile ilgili hususla artık genel kanunlardadeğil, her esnaf birliğine özel nizamnameler ile düzenleniyordu.

Page 210: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

özellikle aynı üretimi yapan, aynı hammaddeyi kul-lanan esnaf birlikleri arasında çıkan hak-yetki çatış-maları ortaya çıktığında önem taşıyordu. Böyle birdurumda kayıtlı her bir esnaf birliği nizamı incele-nerek karar veriliyordu.

Esnaf birliğinin kazanmış olduğu hakları koruması,varlığının devamıyla ilgili bu tür hayati kararlar içinonaylanmış esnaf nizamnameleri en önemli belge-lerdi. Bu onaylı esnaf nizamlarına göre haklı ve hak-sız taraf tespit edilerek haksız tarafın müdahalesiengellenerek karara bağlanıyordu,

Bu müdahale tekrarlanır ise artık hem esnaf nizamıhem de verilmiş karar dikkate alınarak duruşmayagerek kalmadan en kısa sürede karar verilerek taraf-ların birbirine zarar vermesi, en önemlisi de üretiminolumsuz etkilenmesi önlenebiliyordu.

Böylece esnaf birliklerine tanınan imtiyazlardan kay-naklanan birlikler arası çatışmalar, çekişmeler taraf-lardan birinin kadıya veya divana şikayeti üzerinemahkeme konusu edilerek, onaylanmış esnaf birliğinizamlarında tanınan hakları korunabiliyor, müdaha-leler önleniyor, mahkemede verilen kararlar da esnafbirliği nizamını koruyan kararlar olarak daha sonraki

ihtilafların kısa sürede sonuçlandırılmasında etkilioluyordu.

Nitekim yukarıda bahsettiğimiz, Yedikule debbağ es-nafına verilen, Kasımpaşa debbağ esnafına verilen veİstanbul’daki beş debbağ esnafına verilen ham deriyinereden tedarik edeceklerini belirten hüküm-fer-manlar, belirtilen esnaf birliklerinin tedarik nizam-larını oluşturmuştu. Yine bakkal esnafına verilen,cinsleri tek tek belirtilen maddelerin alım-satımı hak-kını İstanbul’daki bakkal esnafına tanıyan hüküm-ferman artık, İstanbul bakkal esnafının bu konudakiesnaf nizâmını oluşturmuş olmaktaydı.

Her dört örnekte de esnaf birliğinin şikayeti üzerinegenel kanuna ve varsa onaylı esnaf nizamlarına bakı-larak haksız taraf tespit edilerek karar verilmişti.Haksız tarafın tespiti ile haklı taraf esnaf nizamınınuygulanmasında yeni bir hak kazanmış olduğundan,daha sonra yine aynı konuda ortaya çıkan ihtilaflarda,daha önce verilen kararlar müktesep hak olarak kul-lanılıyor, ihtilaflar hızla çözüme kavuşturulabiliryodu.

Esnaf birliklerine tanınan tekel haklarının korunma-sında, esnaf birliğinin kiracısı olduğu vakıfların daönemli katkıları olduğu görülmektedir. İstanbul’daesnaf-sanayi çarşı, han ve dükkanlar inşa edip debbağesnafı başta olmak üzere esnaf birliklerine kiralayanvakıflar, kiracı esnaf birliklerinin üretimini engelle-yecek esnafın kirasını ödeyemez hale düşmesinesebep olacak müdalahelere karşıydılar. Kiracısı esnafbirliği lehine, vakıf kira gelirlerinin azalmasını önle-mek için bu müdahaleyi yapanları kadıya hatta divanaşikayet etmektiydiler. Belgeler incelendiğinde özel-likle Fatih Sultan Mehmed’in kurduğu Ayasofya vakfımütevellilerinin kiracaları olan Yedikule debbağ es-nafını koruyucu yönde mahkemelerde itirazlarda bu-lundukları görülmektedir.

Yedikule debbağ esnafı tekel haklarını olumsuz etki-leyerek üretimlerine rakip yeni üreticiler ortaya çık-tığında yukarıda 10 Nisan 1577 tarihli belgeörneğinde verildiği gibi itirazı bizzat esnaf birliği ola-rak kendileri değil Ayasofya vakfı mütevellisi Divan’aşikayette bulunarak yapıyordu.

B Ö L Ü M I V 209

Esnaf ve çarşı

Page 211: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu şikayetlerde genellikle Fatih Ayasofya vakfının ki-racısı Yedikule debbağ esnafına yapılan müdahalele-rin işlerin bozularak dükkanların boş kalmasınasebep olduğu ileri sürülüyordu. Fatih Ayasofya Vakfımütevellisinin itirazları hayli etkili oluyordu.

Vakıflar ve kiracıları olan esnaf birliklerini ele aldı-ğımız yukarıda 3. bölüm ilgili kısımda, İstanbul’dakiesnaf birliklerinin oluşmasında vakıfların önemli rolüolduğunu anlatmıştık. İstanbul’un tüketim ihtiyacıgözetilerek inşa edilen vakıf çarşı, han ve dükkanlarhenüz inşa edilmeden hangi esnaf birliklerine kira-nacağı da belirleniyordu. Böylece İstanbul’un tüketimihtiyacı ile vakıf inşası ve vakıf yeri kiralayacak esnafbirlikleri arasında önemli bir ilişki vardı. Bu ilişkiesnaf birliğine tanınan meslek imtiyazlarının tayi-ninde de etkili oluyordu. Bu etki özellikle esnaf bir-liklerinin birbirine karşı açtıkları imtiyaz davalarındagörülmekteydi.

Yedikule esnaf birliklerinin imtiyaz alanı, diğer vakıf-lara bağlı debbağ birlikleri kuruldukça gittikçe daral-maktaydı. Özellikle Kanuni döneminden itibarenİstanbul’un nüfus ve yerleşim olarak hızla büyümeyebaşlamasının da etkisiyle bu durum açıkça kendinigöstermekteydi. İstanbul, yeni sultan ve vezirler tara-fından kurulan vakıf çarşı han ve dükkanlar inşasıylabüyürken, özellikle Kasımpaşa, Tophane ve Üskü-dar’da debbağhaneler ve bu debbağhanelere ham deritedarik eden salhaneler inşa edilmiş, buralar yenidebbağ esnaf birlikleri ve selhaneler kurularak kira-lanmıştı16.

Bu yeni debbağ esnaf birliklerinin yöneticileri de, Ye-dikule debbağ esnaf birliğinde olduğu gibi Ahi Ba-ba’lar idi. Bu nedenle yeni kurulan debbağ esnafbirliklerinde dericilikle ilgili sınai mülkiyet haklarıkonusunda, yeterliliği olan ustaların üretim yapmasıhususunda sorunlar yaşanmamıştı. Yedikule debbağesnaf birliği de bu açıdan bir itirazda bulunmamıştı.

Yedikule debbağ senaf birliğinin itirazları, yeni deb-bağ esnaf birliklerinin ham deri tedariğine olmuştu.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E210

Fatih Ayasofya Vakfı kiracısı Yedikule esnaf birliği heryeni debbağ esnaf birliği ve selhane kurulduğunda,vakıf mütevellisi yoluyla, bazen doğrudan veya bir-likte itiraz etmiş, ham deriyi sadece kendilerinin satınalma hakkı olduğunu belirtmişlerdi. Önceleri bu iti-razları Ayasofya vakfının zarar görmesi dikkate alına-rak İstanbul selhanelerinde kesilen hayvan derilerintamamının Yedikule debbağ esnaf birliğine verilmesi,yeni kurulan debbağ esnaf birliklerinin de ham deriyiYedikule debbağları Ahi-Babasının gözetiminde veonayıyla tedarik etmesi benimsenmişti. Ancak bu te-

16 Bkz. 3.bölüm.

Çarşı, Şerbetçi

Page 212: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

darik sisteminin yürütülmesi pratikte mümkün olma-mış, her bir yeni debbağ esnaf birliğine yeni inşa edi-len selhanelerde kesilen hayvanların derileri tahsisedilmişti.

1500’lü yılların başlarından itibaren kurulmaya baş-lanan yeni debbağ esnaf birlikleriyle başlayan her birdebbağ esnaf nizamının belirlenmesi süreci yaklaşık200-250 yıllık uzun bir zaman diliminde sonuçlana-bilmiş, 1750’lerde tamamlanabilmişti. Bu zaman di-limi içinde debbağ esnaf birlirleri arasında özellikleYedikule debbağ esnaf birliği ile diğer debbağ esnafbirlikleri arasında ham deri tedarik imtiyazı iddiala-rına dayalı devamlı mahkemeye taşınan ihtilaflar ya-şanmıştı. Bu süreçle ilgili, kadılık mahmeke sicilkayıtlarında ve divan defterlerinde bir çok mahkemekarararı, bu kararlara itirazlar ve yeniden mahkemeedilerek verilen kararlar bulunmaktadır17.

Bu gelişmelerle birlikte değerlendirdiğimizde ele al-dığımız bu ikinci safhada, birinci safhadan itibarensınai mülkiyet hakkına dayalı tekel doğuran haklartanınarak oluşturulan esnaf birlikleri daha sistemlibir şekilde hem devletin hem de esnaf birliklerininçabalarıyla özel esnaf nizamları onaylanarak yaygın-laştırılmış, böylece sınai mülkiyet haklarına-tekelleredayalı esnaf birliklerinden oluşan esnaf teşkilâtlanmasistemi önemli ölçüde geliştirilmişti.

Üçüncü Safha: Tekellere Dayalı Esnafın Teşkilatlanma Sistemini Olgunlaştırma Çabaları: Esnaf Ruhsat Sistemi ve “Gedik”lerin Doğuşu:

16.yüzyılın sonlarından itibaren başlayan bu safha üçgelişme aşamasından oluşuyordu.

Birinci Aşama: Esnaf Kefalet-Ruhsat SistemiBu aşama, hem devletin hem de esnaf birliklerinindaha önceki safhalarda oluşan tekellere dayalı esnafınteşkilâtlanma sistemindeki eksiklikleri gidermek vebu sistemi olgunlaştırmak amacına yönelik çabaları

ile bu çabaların sonucu doğan kefalet ve ruhsat sis-temlerinin oluşmasını ihtiva etmektedir. Bu aşamadaöncülüğü yine deri ve tekstil sektörü yapmaktaydı.

Bu aşamada ustanın dükkan açabilmesi için kadı si-ciline kayıtlı kefilinin olması uygulaması başlatılmış-tır. Ustalık esnaf birliği tarafından onaylanmakta,devletin onayına gerek bulunmamaktaydı. Usta olandükkan açabilmekte, devletten onay almasına yaniruhsata gerek görülmemekteydi. Ancak bu yeni uy-gulama ile ustanın dükkan açabilmesi için kadı sici-line kayıtlı kefilinin olması isteniyordu. Yani Devletinkefili onaylamadığı ustalar dükkan açamayacaktı. Bugelişme esnaf teşkilatlanma sisteminde önemli adım-ların atılarak hızlı bir gelişmeye yol açmışır.

Önceki safhalarda oluşturulan esnaf sisteminin, dev-letin üretim ve fiyat politikalarının hedeflerini ger-çekleştirme gayesini yerine getirmeyi temin edecekyükümlülükleri içermek açısından özellikle önemlibir eksikliği vardı.

Bu eksiklik, esnaf birliklerine verilen, mal ve hizmet-lerin satınalınması, üretilmesi ve satılması konusun-daki hak ve yükümlülükleri içeren esnaf nizamlarınınuygulanmasından sorumlu tarafların ve kişilerin tamolarak belirlenmemiş olmasından kaynaklanıyordu.

Bu eksikliği gidermek için yeni bir sistem, esnaf ke-falet sistemi uygulanmaya başladı. Bu sisteme göreesnaf nizamı, bu nizamı uygulayacak taraflar ve kişi-ler ilgili kadı tarafından tesbit edilip birbirine kefiledilip sicile kaydediliyordu. Bu kayıtlar esnaf tahrir-leri olarak da bilinmektedir. Başta Yedikule debbağesnaf birliği olmak üzere İstanbul debbağ esnaf bir-likleri de nizamları, yöneticileri, ustaları ile bazen debunlara ilaveten kalfa ve çırakları da dahil edilerek il-gili kadı tarafından tahrir edilip kadı siciline kayde-diliyordu.

Amaç her bir esnaf birliğinin nizamı, yöneticileri vedükkan işleten ustalarının tespit edilerek, birlik yö-netici ve üyelerinin esnaf nizamını uygulamak üzere

B Ö L Ü M I V 211

17 Bkz. 3.bölüm, Yedikule, Eyüp, İstanbul, Kasımpaşa, Tophane, Üsküdar debbağ esnaf birlikleriyle ilgili belgeler.

Page 213: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

birbirine kefil olarak devlete karşı da sorumlu olma-ları idi.

Böylece devlet, şehrin ihtiyacını karşılamak için ge-rekli üretimin esnaf birliği üyeleri tarafından yapıl-masını taahhüt altına almış oluyor, esnaf birlikleri vedükkan işleten üyeleri-ustaları da, üretimle ilgili sınaimülkiyet haklarına dayalı tekel haklarını, resmendevlete onaylatmış oluyorlardı.

Özellikle üretim dükkanlarda, deri üretimi debbağ-hane atölyelerinde gerçekleştirildiğinden, üretimhakkı da sadece birliğe üye usta olanlara tanındığın-dan, dükkan/atölye işleten ustalar üretim yapma te-kelini devlete onaylatarak güvence altına almışoluyorlardı. Ancak bu üretim tekeli hakkına karşılıkdevlete karşı yükümlülüklerini de kabul edip birbir-lerine de kefil oluyorlar, esnaf nizamlarına ve belirti-len kaliteye uygun üretim yapıp, narh fiyatındansatacaklarını tahhüt etmeş oluyorlardı.

Esnaf tahrirleri ile diğer tahrirleri karşılaştırdığı-mızda en önemli fark esnaf tahrirlerinin diğer tahrir-lerde olduğu gibi vergi yükümlülerini belirlemekamacıyla yapılmamasıydı. Devlet esnaf tahrirleri ilevergi mükellefini değil üretim yapanlarıbelirleyerek ihtiyacı karşılayacak üre-timin sürekliliğini teminat altınaalmak istiyordu. Üreticinin bir-lik üretim nizamına, narha,devletin üretim politikasınauygun üretim yapılmasınıtemin etmeyi amaçlıyordu.

Aslında devlet vergi mükellefle-rini belirlemek için köy, kasaba veşehirlerde yaptığı tahrirler ile vergimükellefinin yaptığı üretimi de denetle-miş oluyor, üretimin sürdürülebilmesini esas alarakgerektiğinde savaş, kıtlık, iktisadi kriz dönemlerindevergiyi azaltıyor, hatta sınırlı süreli vergi muafiyeti ta-nıyor, üretimi teşvik ediyordu. Şehirde esnaf birlikle-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E212

rinin yaptıkları üretim üzerinden vergiye tabi olma-ması da devletin hem üretimi teşvik hem de pera-kende satış fiyatı-narhı yükseltmeden halkınfaydalanmasını sağlamaktı.

Osmanlılar kurdukları mali düzende, vergi kaynak-larını belirlemek ve yönetmek üzere köy, kasaba ve şe-hirlerdeki üreticileri, işletmelerini ve vergiyükümlülüklerini tahrir ederek mükellefleri isimle-riyle tespit etmekteydi. Bu tahrir defterleri ve bölge-lerde uygulanan vergi kanunu esas alınarak tahrirdefterinde yer alan mükelleflerden vergileri tahsil et-mekteydi. Sarayda defterhanede saklanan bu vergitahrir defterleri, ihtilaf halinde başvurulan en önemlibelgelerdi. Mükelleften fazla veya eksik vergi alınmasıhalinde, mükellefin veya maliye adına tahsildarın şi-kayeti halinde mahkeme, bölge kanunu ve tahrir def-terini esas alınarak karar veriyordu.

“Arazi-tarım tahir defterleri” de denilen bu tahrir-sayım defterlerinde çiftçilik ve hayvancılık yapan mü-kellefler yer almakta, esnaf ve tüccar vergimükellefleri ise yer almamaktaydı18.

Ancak Fatih devri kanunnamelerinden itibarenköyde-kırda (şehir-kasaba dışında) faaliyet

gösteren “sanat ehli”nden yıllıkmaktu vergi alındığı görülmekte-dir. İlde-bölgede narh fiyatlarınauymak şartı ile bu sanat ehlininüretim yapabileceği, kendile-rinden berlirtilen yıllık vergidışında vergi alınmaması vezorla çalıştırılmamaları emre-

dilmekteydi.

“… ve köyde oturan sanat ehli cüllah ve derzive pabuçcı ve demürci ve kömürci ve bunlar emsali

ve gayrı yılda üç hizmet veya üç akçe vere. Ziyade sanatehlidür deyüb güç ile iş işletmeyeler ve teaddi edüb nes-nelerin almayalar. Meğer ki il narhına razı olup iradesiyleişleyeler”19

18 BARKAN (1943).19 893/1488 istinsah tarihli “Kanun-ı Sultan Muhammed Han”, madde 46’dan naklen AKGÜNDÜZ(1990), s.353.

Page 214: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Yine Fatih dönemi kanunnamelerinden itibaren köy-şehir-kasabalarda faaliyet gösteren “sanat ehli” gayrimüslimlerden “ispençe” olarak yıllık maktu vergialınmaktaydı. Bunların ildeki-bölgedeki narh fiyatla-rına uymak şartı ile üretim yapabilecekleri, kendile-rinden belirtilen yıllık vergi dışında vergi alınmamasıve zorla çalıştırılmamaları emredilmekteydi.

“ve derziden cüllahdan ve kürkçiden ve papuçcıdan ve atişledenlerden ve gayrı sanat ehli kafirden yiğirmi beş akçeispençe alıdıktan sonla burlar sanat ehlidür deyüp nesne-lerin almayalar üzerlerine iş, güçile bırakmayalar. Meğerki kendiler il narhına razı olalar, ol vakit işleyeler”20.

Ancak bu kanunlar, şehir-kasabalardaki müslümanesnafı içermemekteydi. Yani şehir-kasabadaki müslü-man “sanat ehli” yıllık maktu vergiye tabi değildi.

Müslüman olsun olmasın, kanunnamelerdeki köy, ka-saba ve şehirde sanat ehli ile ilgili bu maddeler, kadı-lıklarda kurulabilen esnaf-meslek birliği ve üyeleriniyani “elh-i hırfet”i içermemektedir. Birlik üyesi olma-yan “ehl-i sanat”ı içermekteydi.

Belirtilen şehir dışındaki bu sanayi faaliyetleri ferdifaaliyetlerdi. Yani arizi sanayi faaliyetleriydi. Asılsınai ticari faaliyetler, şehirde esnaf-meslek birliğimensubu-üyesi sanayici ve tüccarlar tarafından yapıl-maktaydı. Müslüman olsun olmasın, meslek birliğiüyesi esnaf için aynı kanunlar geçerliydi. Hak-yü-kümlülük lerde farklılaştırma yoktu. Kuruluş ve işleyişleri 3. bölümde ayrıntılı anlatılanesnaf-meslek birlikleri ve üyeleriyle ilgili olarak vergikanunları-fermanlar incelendiğinde, esnaf-meslekbirliği üyesi esnaftan dolaylı vergi alındığı, üyeninyaptığı sınai ticari üretimden doğrudan vergi alınma-dığı, kadılık sınırları içinde esnaf birliğine üye olma-yanların üretim yapmasının ise yasak olduğugörülmektedir.

Yine vergi kanunları-fermanlarda vergi kaçırılması-nın önlenmesi ve vergi tahsilatının kolaylaştırılması

içn alım satıma konu tüm ürünlerin pazarlar, kapan-lar ve gümrüklerde alınıp satılması hariçte satılmasıkanunen yasaktı. Pazar, kapan ve gümrüklerde alına-cak vergiler, emtianın cinsine göre belirlenerek dü-zenlenmişti.

Her pazar, kapan ve gümrük için ve vergi tahsil dö-nemini içeren her yıl için, alınacak vergiler ve vergitahsil usulünü anlatan kanun ve fermanlar çıkartıl-maktaydı. Bu kanun-ferman, ilgili yılın vergiyi tahsilile görevli olan vergi tahsildarı emin veya mültezi-

B Ö L Ü M I V 213

20 893/1488 istinsah tarihli “Kanun-ı Sultan Muhammed Han”, madde 59’dan naklen AKGÜNDÜZ(1990), s.356.

Göç

Page 215: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

mine veriliyor, ayrıca da defterhanede ilgili kaleminekaydediliyordu. Bu tür kanun-fermanlara “yasak-name” de deniliyordu21.

Pazar, kapan ve gümrüklerin olduğu bölgelerde tüccarve esnaf arasında hammadde, yarı mamul ve mamulmal toptan alınıp satılabiliyor, aralarında perakendesatış yapılamıyodu. Toptan alış veriş vergiye tabiydi.

Belirtilen Pazarlar ile pazar kapsamında olan kapalıçarşılarda halka parekende satış yapılmaktaydı. Pare-kende satış vergiye tabi değildi.

Bu vergi düzenlemelerine göre esnaf, hammaddeyitoptan satınalırken vergi ödüyor, üretip perakendehalka sattığında ise vergi ödemiyordu. Böylece esnafüretim üzerinden doğrudan vergi ödemiyordu. Do-laylı vergi ödüyordu.

Esnaf üretim üzerinden doğrudan vergi mükel-lefi olmadığından, doğrudan vergi ödeyentarım kesimi için yapılan tahrir-sayımlaresnaf için yapılmamıştı. Bu nedenle üre-tici esnafın tahrir edildiği defterler 16.Yüzyıl sonuna kadar, yani ele aldığımızbu üçüncü aşamaya kadar yapılma-mıştır, yoktur.

Esnaf götürü vergiye tabiydi. Esna-fın faaliyette bulunduğu dükkanlarüzerinden alının, ihtisap vergisiiçinde yer alan “yevmiye-i dekakin”veya “dekakin rusumu” denilen ihti-sap vergisi, Fatih döneminden beriesnaf birliğinin faaliyetine göre belir-lenmiş maktu miktar üzerinden her birdükkandan muhtesip tarafından alınmak-taydı. Ancak tüm İstanbul esnafı ihtisap ver-gisine tabi değildi. Birçok esnaf birliği,konumuz açısından İstanbul debbağ esnaf birlik-leri, ihtisap vergisinden muaftı22. Ancak işlenmiş derikullanan bazı esnaf birlikleri ihtisap vergisine tabiydi.

İhtisap vergisine tabi esnaf birliklerine ait dükkanla-rının tahriri de bu üçüncü aşamada yapılmaya baş-lanmıştı.

Fatih dönemi ihtisab kanununu kaynak aldığını be-lirten Beyazıt dönemi 1502 tarihli “İstanbul ihtisapkanunu”na baktığımızda sadece esnaf birliklerinin sa-tınalacakları hammaddeler ile satacakları ürünlerinnarh fiyatları veya maliyet üzerinden kâr oranları be-lirtilmekteydi23. İstanbul İhtisabına tabi dükkan ver-gisinden ise bahsedilmemişti.

Esnaf birliklerinin teşkilanlanma aşamalarından elealdığımız 16. yüzyılın sonunda başlayan bu üçüncüaşamada, daha önce yapılmayan esnaf tahrirleri-sa-yımları ilk defa olarak yapılmaya başlanmıştı.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E214

21 Pazar, kapan ve gümrüklerde vergilerin toplanması, vergi miktarı, usul ve esasları ile ilgili bu tür kanunlar için bkz. AKGÜNDÜZ (1990).22 1682 tarihli bu muafiyet listesi için bkz. KAZICI (1987), s.150.23 AKGÜNDÜZ (1990), 2.cilt, ss.286-304.

Derisi işlenmiş

bir kalkan

Page 216: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu tahrirlerin bir kısmı, İstanbul Mukataası İhtisapgelirleri içindeki dükkanlar üzerinden alınan vergi-nin tespiti için, diğer kısmı da esnaf nizamını uygu-layacak birlik üyesi ustaların ve kefillerinin tespitiiçin yapılmıştı. Her iki tahririn de İstanbul kadısı ta-rafından yapılması ferman edilmişti.

Bu aşamada artık esnaf birliklerinin teşkilatlanmasıtamamlandığından, her esnaf birliğinin yeri ve bağlıdükkan sayısı da belirlenmiş olduğundan bu tür ay-rıntılı sayımlar da artık yapılabiliyordu.

Osmanlı bütçe kalemleri içinde ve İstanbul mukataasıkalemleri arasında İstanbul ihisap vergisinin 17. yüz-yıldan itibaren yer aldığını görüyoruz. Nitekim BAR-KAN Osmanlı bütçelerine dair değerlendirmesinde24

İstanbul ihtisabı ile ilgili ayrıntılara da yer vermiştir.Buna göre daha önceki bütçelerde mukataa gelirleribütün olarak yer alırken ayrıştırılıp İstanbul Muka-taası olarak ilk kez 1639(H.1046) tarihli bütçede yeralmıştır. Ancak İstanbul Mukatası gelirleri içinde İs-tanbul ihtisap geliri ayrıca belirtilmemiştir. İlk kez1698 (H.1110) tarihli bütçede İstanbul Mukatası ka-lemleri arasında İstanbul ihtisap vergisi 1.720.000akçe olarak yer almıştır. Bu vergi kalemi daha sonrakitarihli bütçelerde de yerini korumuştu25.

17.yüzyıldan itibaren İstanbul ihtisap mukataasıoluşturulup, bu verginin esnaf birliklerine göre farklımaktu miktarlarda ve günlük olarak dükkanlardantoplanması uygulamasına geçilmişti. İhtisap vergi ka-lemleri arasında yer alan dükkanlar üzerinden esnafbirliği faaliyet alanına göre farklı belirlenmiş günlük“dekakin rusumu” denilen dükkan vergisinin tespitiiçin kadıya dükkanları tahrir-sayım emri verilerek, buvergiye tabi esnaf dükkanların sayım-tahriri başlatıl-mıştı.

Örneğin debbağların işledikleri deri ile ilişki esnaf

birlikleri arasında yer alan pabuççu ve tuzcu esnafı ileilgili ihtisap tahrir kayıtlarını inceleyebiliriz.

Eski İstanbul kadısı tarafından 1681 tarihindetahrir edilip sonra da 1682’de İstanbul kadısı ta-rafından yapılan tahrir kaydına esas alınan İstan-bul ihtisap mukataasına tabi pabuç saltacı esnafbirliğine ait 20 dükkan kayıtlıydı. Buna göre herbir dükkandan günlük bir akçe dükkan resmi alı-nıyordu.

“Defter-i esnâf-ı saltacıyân-ı pâpûc ber mûceb-itahrîr-i cedîd defter-i İbrâhîm Efendi kãdî-i İstan-bul der sâbık ve bâ fermân-ı âlî el-vâkı‘ Za sene1092[1681]

Saltacıyân-ı pâpûccı dükkânaded 20Fî yevm 20 beher dükkân fî yevm 1

İstanbul kãdîsı sâbık İbrâhîm Efendi bâ fermân-ıâlî tahrîr eyledüği İstanbul ihtisâbı mukãta‘ası te-vâbi‘inden yiğirmi aded pâpûccı saltacılar dükkân-larından yevmî birer akçe resm verilmek üzretahrîr-i cedîd defterine kayd olmağın işbu sûret aynıile asl defterden nakl olındı.Fî 20 M sene 1093[29 Ocak 1682]”26

1682 tahinde İstanbul kadısı tarafından tahrir edilenİstanbul ihtisab mukataası kapsamında dükkân resmiödeyecek Hasır iskelesindeki tuzcu esnafını gösterirdefter sureti aşağıdadır. Buna göre Hasır İskele-si’ndeki Tuzcu esnafına ait dokuz dükkanın her bi-rinden günlük bir akçe dükkan resmi alınıyordu.

“Defter-i esnâf-ı tuzcıyânKol-ı Eksük Hasır iskelesi Dükkân-ı Kaya Hâtûn bu dahi 1 yalnız birdür.

B Ö L Ü M I V 215

24 BARKAN(1953), ss.210-211.25 ÇELİK, Merkez maliye bürolarının 1653 (H.1063) yılından itibaren bütçede yer alışından başlayarak 1786 (H.1200) tarihine kadar 24 bütçe içinde

maliye bürolarından birini oluşturan İstanbul Mukataası verilerini tablo halinde yayınlamıştır. Bu 24 bütçedeki toplam bütçe gelirinin ortalama oranolarak %1.5-2’sini, yaklaşık 15 milyon akçesini, İstanbul Mukataası gelirleri oluşturmaktadır. Ancak tablo, İstanbul Mukataası kalemlerinden İstanbulİhtisabı ile ilgili veriler içermemektedir. (ÇELİK (2006), ss.139-140).

26 BOA, MAD, defter nr. 526, s.74.

Page 217: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Dükkân-ı Hâcı Nasûh bu dahi 1 yalnız birdür. Dükkân-ı Hâcı Mehmed bu dahi 1 yalnız birdür.Dükkân-ı Bayram Beşe bu dahi 1 yalnız birdür.Dükkân-ı Hâcı Mustafâ bu dahi 1 yalnız birdür.Dükkân-ı el-Hâcc Osmân bu dahi 1 yalnız birdür.Dükkân-ı dîğer Hâcı Osmân bu dahi 1 yalnız bir-dür (mukãbili şod)Dükkân-ı Hâcı Mustafâ bu dahi 1 yalnız birdür.Dükkân-ı Kahramân Ağa bu dahi 1 yalnız birdür.

Bâ fermân-ı âlî İstanbul kãdîsı sâbık İbrâhîmEfendi müceddeden tahrîr eyledüği İstanbul ihtisâbmukãta‘asına tâbi‘ dekâkîn rüsûmından tuzcı dük-kânlarından tahrîr-i cedîd defteri mûcebince beheryevm alınacak resmün defteridür ki aynı ile asl tah-rîr defterinden işbu sûret nakl olındı.Fî 20 M sene1093 [29 Ocak 1682]”27

Bu aşamadaki bir diğer önemli gelişme ise esnaf bir-likleri nizamlarının ve üyelerinin İstanbul kadısı ta-rafından tahrir-kayıt edilmesi ve birbirlerine kefiledilmesinin ferman edilmesi üzerine, İstanbul kadısıİstanbul ve “bilad-ı selase” denilen üç kadılıktaki(Eyüp, Galata, Üsküdür) esnaf birliklerini nizamlarıve üyeleriyle birlikte sicil defterlerine kaydetmeyebaşlamasıydı.

Bu sicil kaydı ve yürütülen işlemlere gelince; önce-likle esnaf birliğine ait esnaf nizâmı ve bu nizâmdakihak ve yükümlülükleri uygulayacak Ahi Baba, ket-hüda, yiğitbaşı gibi esnaf birliğinin yöneticileri baştaolmak üzere tüm esnaf birliği ustaları kadı tarafındantesbit ve kaydediliyordu.

Esnaf birliğinin üyeleri olan esnaf, kadının tesbit vekaydettiği kendilerine ait esnaf nizâmına uyacakla-rını beyan ediyorlar ve bu hususta birbirlerine kefiloluyorlardı. Birbirlerine kefil olan esnaf birliği üye-lerinin görevleri, adları ve dükkanlarının yeri kadı ta-rafından tek tek sicile işleniyordu.

Daha sonra kadı bu sicil kaydını, diğer deyişle esnafbirliği nizamını, nizamı uygulayacak yöneticileri ile

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E216

üreticilerin onayını Divan-ı hümâyun’a ilâm edi-yordu. Nizam onaylanarak uygulanması için ilâmıyollayan kadıya ferman yazılıyor, bu ferman ayrıcamerkezde ilgili kalemine kaydedilordu.

Böylece, esnaf birliğinin nizamı, birliğin üyeleri, gö-revleri, dükkanlarının yeri ve toplam dükkan adeditespit ve kaydedilmiş oluyordu.

Bu esnaf tahrirleri arasında İstanbul debbağ esnaf bir-liklerinin tahrirleri de ayrıntılı yapılmıştı.

İstanbul kadısı tarafından 11 Ağustos 1726 (11 Zi’l-ka‘de sene 1138) tarihinde başlatılan İstanbul esnafsayımlarında Yedikule debbağ esnafı da 15 Nisan1728 (5 N sene 1140) tarihinde sayılarak kaydedil-mişti28.

“Bâ sahhFîmâ ba‘d şürut-ı nizâm ale’d-devâm mer‘î ve düstûru’l-amel tutılmak üzre İstanbul kãdîsı fazîletlü efendinünicillâtına kayd ve mazmûnıyla amel olmak içün ve bir sû-reti izzetlü yeniçeri ağası tarafına virilüp hîn-i iktizâdamürâca‘at olınmak diyü buyuruldı. Fî 5 N sene [1]140[15 Nisan 1728]”

“Sâdır olan fermân-ı âlîye imtisâlen bu fakire hâlâDer[gâh]-ı âlî yeniçerileri orta çavuşı Mahmûd Çavuş ilehısn-ı Kostantıniyyetü’l-mahmiyye ebvâbından Yedikullehâricinde vâkı‘ hâlâ kassâblar kethudâsı MehmedAğa’nun odasında akd olınan meclis-i şer‘-i şerîfle hâlâmahall-i mezbûrda vâkı‘ debbâğlar hırfetinün ahibaba-ları Kanbûr Mûsâ bin Mehmed ve kethudâları es-Seyyidel-Hâcc Mehmed ibn-i es-Seyyid el-Hâcc İsmâ‘îl ma‘ri-fetiyle hırfet-i mezbûrenün mecmû‘ı kârhâneleri ustalarıvesâir ricâlinün ismleri defteridür ki ber vech-i âtî zikrolınur”.

Alıntıda belirtildiği gibi sayımı yapması için İstanbulkadısına ferman gönderilmişti. Sayım için kadı öncebirliğin bulunduğu mahalle giderek esnaf birliği yö-neticilerini topluyordu. Nitekim İstanbul kadısınagönderilen ferman gereği İstanbul kadısı, Yedikuleharicinde bulunan Yedikule debbağ esnaf birliğinin

27 BOA, MAD, Defter nr.526, s.2.28 İKS, Defter nr.24, s.82B.

Page 218: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

bulunduğu bölgeye gitmiş, ancak debbağların değilkasaplar kethüdasının odasında toplanılmıştı. Top-lantıya Yedikule debbağ esnaf birliğinin Ahi babasıve kethüdası katılmıştı.

Sayımda, sayıma konu esnaf birliğine ait dükkanlarustaları ve diğer çalışanları ile birlikte kaydediliyordu.Alıntıda da görüldüğü gibi debbağ esnaf birliğine aitdebbağhaneler ile bu debbağhanelerdeki ustalar vekalfa, çırak gibi diğer çalışanlar kaydedilmişti.

Kaydedilen esnaf ustaları, kaydedilen nizamlarınauyacaklarına dair birbirlerine kefil oluyorlar, esnafyöneticileri de esnaf birliği ustalarının tamamınakefil oluyordu.

İşte biz esnafla ilgili bu yeni uygulamaya, uygulama-nın özünün tahrir edilen ustaların ve yöneticilerin il-gili oldukları esnaf nizamını uygulamaya kefilolmalarına dayandırılması nedeniyle kefalet sistemi di-yoruz.

Devletin daha önceki kefaletin olmadığı esnaf sisti-mindeki eksikliği farketmesinde rol oynayan önemlifaktör, bazı işi iyi bilmeyen esnafın insan sağlığına vezaten kıt olan kaynakları ısraf ederek genel ekono-miye zarar veren üretimde bulunmalarıydı.

Bu zarar sadece işi iyi bilmeyen kasapların deriyi yü-zerken zarar vermesinde, deriyi tabaklamayı henüzbilmeyenlerin deri tabaklaması gibi nedenlerle ele al-dığımız deri sektöründe değil, esnaf-sanayi ile ilgili

tüm sektörlerdeki esnaf birlikleri için de sözkonusuidi.

Devlet daha önceki safhalarda sadece derisektörü değil diğer sektörlerle ilgili ola-

rak bu durumun farkındaydı ve bazıönlemler almışdı.

Meselâ İstanbul’daki serâser esnafı-nın29 kumaş dokurken kullandığıgümüşü, bu esnaftan işi iyi bilme-yen eksik vasıfta bazı ustaların işiiyi bilmediklerinden ısraf etmelerinedeniyle, para basımında da kul-lanılan gümüşün kıtlığına yolaçtık-

ları tespit edilmiş ve önce Kanuni,sonrada Selim II, dönemlerinde serâ-

ser san’atını iyi bilir ustalar tesbit edi-lerek, bu ustaların sahip oldukları yüz

adet kumaş tezgâhının haricindeki tez-gâhlarda bu san’atın işlenmesi yasaklan-

mıştı.

Fakat bu yasağa rağmen, Selim II’den sonra gelenMurad III döneminde ise Seraser tezgâhları tekrarkontrol edildiğinde, ikiyüzaltmışsekiz adete çıktıklarıve hayli gümüşün ısraf edildiği tesbit edilmesi üze-

B Ö L Ü M I V 217

29 Altın ve gümüş telle çeşitli kıymetli kumaşlar dokuyan esnaf.

Derisi işlenmiş başka bir kalkan

Page 219: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

rine, yine bu san’atı iyi bilen ustaların tesbit edilmesive bu ustalara ait yüz kumaş tezgâhının haricindeki-lerin kaldırılması için İstanbul kadısına hüküm yol-lanmışdı.30

Görüldüğü gibi, devletin önlem alıp yüz tezgâhdanfazlasını yasaklamasına rağmen yine de yeni tezgâh-lar kurulmuşdu. Kısaca devletin aldığı önlem yeter-siz kalmıştı.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E218

İşte bu yetersizlikleri gidermek için, esnaf sistemindebu yetersizlikleri giderici önlemler alınması gerekli-liğinin inancıyla devlet, kefalet sistemi’ni uygulamayakoymuştu.

Artık esnaf nizâmındaki hak ve yükümlülükleri uy-gulayacaklarına dair birbirlerine kefil olan esnaf bir-liğinin yönetici ve üyelerinin isimleri vedükkânlarının yeri tek tek kaydedildiğinden kefili ol-mayanlar o meslek ve san’atı icrâ edemiyorlardı.

Meselâ İstanbul’daki paçacı esnafının, baş ve paça ni-zâmına uygun ve temiz paça yapmadıklarına dâirhalkın şikâyeti üzerine bu durumun düzeltilmesinedâir İstanbul kadısına ferman yollanmış, kadı da pa-çacı esnafını toplayarak,

“... baş ve paçaları gereği gibi tathir ve pâk itmeküzere her birine terbiye ve birbirlerine kefil...”

olduklarını belirterek, bu kefil olanların isim ve dük-kânları teker teker kaydetmişti. Kadı, kaydettiği buhususların paçacı esnafının yeni nizamı olması içinferman verilmesini (onaylanmasını) Divan-ı hümâ-yun’a ilâm etmiş ve ferman gönderilmişti.31

Kefâlet sistemi, her esnaf birliğinin, kendi esnaf ni-zâmını uygulamasını teminde, esnaf kethüdalarınada büyük sorumluluklar yüklüyordu.

Esnaf birliğinin hiyerarşik olarak en üst yöneticisiolan kethüdalar, kefalet sisteminin uygulanmaya baş-lanmasıyla birlikte hem kethüdası olduğu esnaf bir-liğine tanınan hakları korumak hem de esnafbirliğinin üstlendikleri yükümlülüklerini yerine ge-tirmesini temin etmek hususunda tüm esnaf birli-ğine kefil olduğunu kabul ediyor ve kadı da bu hususukethüdanın ismini de belirterek kaydediyordu.32

Böylece kethüdaların devlete karşı esnaf birliği adınasorumlulukları daha da artmış oldu. Diğer yandan

30 İstanbul kadısına 12.2.985/4.V.1577 tarihli hüküm Ahmed REFİK(1929), s.116.31 İstanbul kadısına 15.10.1138/II.VI.1725 tarihli ferman, İKS., nr.24, s.14b, naklen KALA(1998), s.115.32 Aynı belge.

Deri ayakkabıcı

Page 220: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

birlik üyelerinin esnaf nizamına uyup uymadıklarınıdenetleme ve gereğini yapma konusunda da en so-rumlu kişiler kethüdalardı. Bu sorumlulukları ölçü-sünde de yetkileri arttırılmış oluyordu.

Kefil olan ve kefil oldukları esnaf birliği nizâmını uy-gulayacaklarını taahhüd eden diğer birlik üyeleri ise,kendi meslek ve san’atlarında yetişip o meslek vesan’atın icrasını en iyi bilen ustalardan oluşmak-taydı.

Bu konuda kalaycı esnafına verilen nizâma dâir İstan-bul kadısına 23.8.1138/ 25.IX.1725 tarihli fermandaşöyle deniliyor;

“...San’atında mâhir olan ustalar birbirlerine kefilolduklarıdır ki ale’l-esâmi ber vech-i âtî zikr olu-nur...”33

Şayet verilen nizam birden fazla esnaf birliğini ilgi-lendiriyorsa, tarafların kefalet sistemi gereği verilennizamı uygulayacaklarını taahhüd etmeleri gerekiyor,taraflardan ortak nizâmı uygulayacaklarına dair ta-ahhüd alınıyordu.

Meselâ İstanbul’a keten getiren tüccarın bu keteni ke-tenci esnafına vermesine dair verilen nizam hem ke-tenci esnafını hem de keteni getiren tüccarıilgilendirdiğinden her iki tarafın da kefâleti alınmıştı.34

Kefalet sistemi çerçevesinde, kefilli nizâma bağlananesnaf birliklerinin icrâ ettikleri iş ve mesleği kefilsizesnaf icra edilemiyordu.

“...kefilsiz olub... kadimden olagelene muhâlif veemr-i şerifime mugayir kimesneye iş etdirmiye-sin...”35

Ele aldığımız aşamadaki esnaf nizamlarında artık ke-filli esnafa yalnızca o iş ve mesleği icra etmek hakkıtanınmış oluyordu. Diğer bir deyişle böylece sadecekefilli esnafa o iş ve mesleği icre etme ruhsatı verilmiş

oluyordu ki, bundan dolayı biz buna ruhsat sistemi di-yoruz.

Verdiğimiz bilgileri birleştirirsek, ruhsat sistemi ke-falet sisteminden doğan bir sonuçtu.

Devletin kefalet ve ruhsat sistemlerini uygulamayabaşlamasıyla birlikte esnaf birlikleri de bu sistem içe-risinde yer almak böylelikle kendilerine tanınan tekeldoğuran haklarını güvence altına almış olmak istiyor-lardı.

Özellikle bu son bahsettiğimiz nedenden dolayıdır ki,kefalet ve ruhsat sistemi devlet zoru ve çabasıyladeğil bizzat esnaf birliklerinden gelen bu sistemedahil olma istek ve çabalarıyla hızla yayıldı.

İkinci Aşama: “Ustalık Hakkı”nı Verme Yetkisinin Esnaf Birliğine Tanınması Bu aşama, ruhsat ve kefalet sistemleriyle esnaf birlik-lerinin yapılandırılmasında uygulamaya başlanılanyeni düzenlemenin esnafın yükümlülüklerinin ya-nında esnafa tanınan tekel doğuran hakların geniş-letilerek daha sistematik hale getirilmesiniiçermekteydi.

Özellikle esnaf birlikleri, birlikleriyle ilgili esnaf ni-zâmına uyacaklarını taahhüd ederlerken bir yandanda üstlendikleri yükümlülükleri yerine getirebilecekhaklara sahip bir esnaf birliği oluşturmak yolundaçaba harcıyorlardı. Devlet de böyle bir gerekliliğikabul ederek onaylıyordu.

Bu aşamada, esnaf birliklerine tanınan yeni haklarınbaşında kimlerin ustalık yapabileceğini tâyin yetkisi-nin esnaf birliğinin kendine ait olan ve ilgili esnaf ni-zâmında da açıkca kaydedildiği şekilde, yalnızca oesnaf birliğine tanınmasıydı.

Örneğin debbağlardan işlenmiş deri satınalıp çeşitligiyim eşyası diken esnafın ustalık hakkının birlik

B Ö L Ü M I V 219

33 İKS., nr.24, vr.10b’den naklen, KALA(1998), s.116.34 İstanbul kadısına 29.10.1138/11.VI.1725 tarihli ferman; İKS., nr.24, vr.17b’den naklen KALA(1998), s.116.35 İstanbul kadısına 17.2.990/26.11.1582 tarihli hüküm; Ahmet Refik(1929), s.122.

Page 221: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

mensubu ustaların yanında yetişerek elde edilebile-ceği, yetişmeden iş işlenemeyeceğine dair nizamonaylanmıştı.

“Sâbıka İstanbul kadîsı Abdullâh Efendi’ye hüküm ki:Dikici tâifesinden Seyyid Hüseyin (boş) ve (boş) ve (boş)nâm kimesneler gelüp bunlar üstâda varup hıdmet idüpkethudâ ve yiğitbaşı marifetiyle başka çıkup hâm-dest de-ğiller iken yine sanat-ı mezbûrdan bazıları bize kesâd vi-rirsiz diyü hilâf-ı şer rencîde üzre oldukların ve bu bâbdaşeyhülislâmdan fetvâ-yı şerîfe virildüğin bildürüp tead-dîleri men u def olınmak bâbında hükm-i hümâyûnumrecâ eyledükleri ecilden sen ki mevlânâ-yı mûmâ ileyhsinfetvâ-yı şerîfeleri mûcebince amel olınmak içün yazılmış-dur. [Fî] evâhir-i Ra sene [1]110 [27 Eylül-6 Ekim1698]”36

Böylece ruhsat sistemiyle, yalnızca kefili olan ustalar-dan oluşan esnaf birliğine tanınan o iş ve mesleği icrâedebilme tekeli ustalık hakkının kimlere ait olacağınadair kaideler çerçevesinde ustalık hakkı verme yetki-sinin de esnaf birliklerine tanınmasıyla daha da pe-kişmiş oluyordu.

Bu durumda hem kefilsiz olan hem de ustalık yapa-bileceğine dair esnaf birliğinin onayını almamış olanusta, mesleği icrâ edemeyecekti.

Meselâ, İstanbul’daki iğneci esnafının nizâmına göre,kethüda yiğitbaşı ve ehl-i hibrelerinin izni olmadanve kefili olmadan kimsenin dükkân açıp bu mesleğiicrâ edemeyeceği, İstanbul kadısına ferman edilmişdi.

“... kefilsiz olub mezbûrların izni olmadan... dük-kâna geçüb.. olagelene muhalif ve emr-i şerifimemugâyir kimesneye iş etdirmeyesin...”37

Bu aşamadaki diğer önemli bir gelişme de kefaleti alı-nan ustaların isimleriyle birlikte kefalet senedinekaydedilen ustaların sahip oldukları dükkanların ha-ricinde dükkân açılamayacağının esnaf nizâmlarındayeralmaya başlamasıydı.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E220

Meselâ İstanbul kasap esnafının nizâmı ve bu nizâmakefil olan esnafın ismi ve dükkânları kaydedildiktensonra,

“... fimaba’d İstanbulda mevcûd olan dekâkîn kifâyedidûb ziyâde kılınmak ba‘isü’l-ihtilâl olma‘la kat‘an zi-yâde dükkân ihdâs olunmayûb ve bu nizâm düsturu’l-amel kılınmak...”

denilerek, İstanbul’daki kasap dükkânlarının adedi,bu kaydedilen kasap dükkânı adediyle sınırlandırıl-mış oluyordu.38

Sonuç olarak bu aşamada bir yandan esnaf birlikle-rine ustalık hakkı iznini verme yetkisi tanınırken diğeryandan da, nizâma kefil olan ustaların sahip olduklarıdükkân adedinin hâricinde dükkân açılması yasakla-nıyordu.

Böylece esnaf birliğine tanınan tekel doğuran haklaroldukça genişletilmiş oluyordu.

Üçüncü Aşama: Gedik Hakkı, Gedikli Esnaf Sistemi 17.yüzyılın ortalarından itibaren başlayan bu aşama,esnaf birliklerine tanınan yeni bir hakkın, gedikhakkı’nın doğuşu aşamasıdır.

Gedik hakkını ayrı bir aşama olarak almamızın ne-deni bu hakkın tekel haklarına dayalı, en geliştirilmişhak ve yükümlülüklere sahip esnaf birliklerinden olu-şan gedik sistemi’nin oluşmasına yol açan ve 19. yüz-yılın ortalarına kadar esnafın teşkilâtlanma yapısınıoluşturan gedik sistemi’ni doğuran esnafın teşkilât-lanma sisteminin niteliği açısından da oldukça önemlibir gelişmeyi içermesinden kaynaklanmaktadır.

Bu aşamada ilk gelişme ikinci safhadaki gelişmelerindevamı mâhiyetindedir. Nitekim daha önceki aşa-mada esnaf birliğine üye ustaların işleteceği toplamdükkân adedinin esnaf nizâmının uygulanmasına

36 BOA, Atik Şikayet, Defter nr.29, s.242.37 Aynı belgeden naklen, Ahmed Refik(1929), aynı yer.38 18 Şevval 1138/19.6.1725 tarihli, İKS; nr.24, vr.14b’den naklen KALA(1998), s.119.

Page 222: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

kefil olan ustaların işlettikleri dükkân adediyle sınır-landırılması ile, esnaf birliklerinin nizâmlarında ye-raldığı şekliyle ustalık hakkı verme yetkisinin esnafbirliklerine tanınması arasında bu üçüncü aşamadadoğrudan bir ilişki kuruldu.

Daha önceki aşamalarda, esnaf birliği üyesinin ilgilimeslek ve san’atı müstâkîl olarak icrâ edebilme hak-kına sahip olabilmesi için o meslek ve san’atın ustalıkhakkı’nı kazanmış olması gerekiyordu. Ustalık hakkıalabilmek için gerekli şartlar şunlardı;

1. O iş ve mesleği iyi bildiğine ve o mesleğe ait nizâmıyerine getireceğine dâir bağlı olduğu esnaf birliğin-

deki diğer ustaların kendisine kefil olması, diğer birdeyişle kefilli olması,

2. O iş ve meslekle ilgili esnaf birliğinin de kendiesnaf nizamında yeraldığı şekilde o kişiye ustalık ya-pabileceğine dair ustalık hakkı iznini vermiş olmasıgerekiyordu.

İşte esnafın meslek ve san’atını müstâkil olarak icraedebilmesi hakkını belirleyen bir ve ikinci şıklardakihususlara, bu üçüncü safhada yeni biri daha eklen-mişdi. Bu yeni gelişme, yukarıda ikinci aşamada ye-ralan gelişmelerden birisi olan esnaf birliklerinindükkân adedinin esnaf nizâmına kefil olan ustalarınişlettikleri dükkân adediyle sınırlandırıp bu adedinüstünde dükkân açılmasının yasaklanmasıydı.

Dükkân adedinin sınırlandırılması demek esnafın, birve ikinci şıklarda yeralan hususlara sahip olması ha-linde bile artık meslek ve san’atını müstâkilen icraedebilmek hakkına sahip olmaması demekti.

Artık esnafın meslek ve san’atını müstakil olarak icraedebilmesi için bir ve ikinci şıklara ilaveten buüçüncü aşamada yeni uygulamaya konulan bir şartadaha sahip olması gerekiyordu.

Yeni uygulamaya göre, bu sınırlı sayıda işletilen dük-kânlardan herhangi bir nedenle boşalan bir dükkânolursa bu boş dükkân ancak kefilli ve ustalık hakkınasahip esnaf birliği üyesi bir ustaya, esnaf birliği niza-mınca verilebiliyordu.

“...ta‘yin olunan dükkânlardan ma‘ada dükkân ihdâs it-meyûb ve ta‘yin olunan... dükkânlardan biri mahlul ol-dukda yine cümle ma‘rifetiyle (bu) dükkân ... virilüb...”39

Sınırlı sayıdaki dükkânların haricinde dükkân açıla-madığından yeni uygulamaya göre kefilli ve ustalıkhakkına sahip esnafın meslek ve san’atı müstakil icrâedebilmesi için artık bir de bu sınırlandırılmış sayıdaişletilen dükkânlardan birine sahip olmas gereki-yıordu.

B Ö L Ü M I V 221

39 BOA; İstanbul Ahkâm Defterleri; nr.3, sayfa 354, belge nr. 1282’den naklen; KALA (1998-1), ss.98-99.

Deri yay kılıfı, sadak, kemer

Page 223: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Diğer bir deyişle bu sınırlı sayıdaki dükkânlardan bi-rine sahip olmak demek o meslek ve san’atı müskâkilicra edebilmek hakkına (imtiyazına) sahip olmak de-mekti.

Böylece sınırlı sayıdaki dükkân ile, meslek ve san’atımüstakil icra edebilme hakkı (imtiyazı) arasında doğ-rudan bir ilişki kurulmuş oluyordu.

Nitekim bu gelişme ile birlikte gedik kelimesinin deesnafla ilgili olarak imtiyaz anlamında kullanılmayabaşlandığını görüyoruz.

Gerçekten de esnafa ait sınırlı sayıdaki imtiyazlı dük-kânlara bu dönemde imtiyazlı dükkân anlamında“gedik dükkân” deniliyordu.

“... gedik ta‘yin olunan dükkânlardan ma‘adâdükkân ihdâs itmeyüb ve tâ‘yin olunan gedikdükkânlardan biri mahlûl oldukda yinecümle ma‘rifetiyle dükkân gediğivirilüb...”40

Süleyman Sudi de gedik kelimesi-nin imtiyaz anlamına geldiği söy-lenmektedir41

Üçüncü aşamada uygula-maya konulan bu yeniuygulamaya biz gedikhakkı diyoruz. Artık,

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E222

meslek ve san’atın müstakil olarak icrâ edilebilmesigedik hakkının elde edilmesine, yani gedik dükkânasahip olmaya bağlıydı.

Gedik hakkı uygulamasının başlaması ile birliktegedik hakkının kimlere ve nasıl tanınacağı sorularıda beraberinde geldi.

Bu sorulara cevap mâhiyetindeki gelişmeler ise uygu-lanan hukukta kiracıyla ilgili hukukî haklardaki ge-lişmelerle de yakından ilişkiydi.

Zirâ Osmanlı esnaf sistemi için her nevi yeni uygu-lamamın öncelikle uygulamaya konulduğu ve impa-ratorluk sathına yayıldığı merkez olan ve bu itibarla

esnafa ait gediklerle ilgili ilk uygulamaların dabaşlatıldığı yer olan İstanbul’da gedik dükkânlarınbüyük bölümü esnafın kira ile tasarruf ettiği dük-kânlardı. Dükkan ve debbağhaneler sahibi vakıf-lardı. Mülk sahibi vakıfın da mülkü olandükkanlar üzerinde hakları vardı.

Bu safhada uygulamaya konulan gedik sistemi,mülkiyeti vakıflara ait dükkanların tasarrufu ileilgili olduğundan, dükkanların gedikli dük-kana çevrilerek kiralanması usulünün de ge-liştirilmesi gerekiyordu.

Vakıf tarafından da onaylanan gedikli vakıfdükkanlar ile henüz gedik verilmemiş olangediksiz dükkanlar bu aşamada ortaya çık-mıştır.

Şu halde kiracıyla ilgili uygulanan hukuk-taki gelişmeleri de ayrıca incelemek gerek-mektedir. Bu yapıldıktan sonradır kigedikli dükkan-esnaf ile gediksiz dükkan-esnaf arasındaki farklar analşılabilsin42.

“Gedikli dükkan sistemi de denilen “ge-

40 Aynı belgeden naklen, KALA(1998-1), aynı yer.41 Süleyman SUDİ(1307), s.96; ERGİN (1922), s..652.42 Bu konu yukarıda 3. Bölümde, “Meslek Birlikleri ve Vakıf Sistemi: İstanbul Debbağ Esnaf Birliklerinin Kiracı Olduğu Vakıflar” başlığı altında incelen-

miştir.

Page 224: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Meselâ debbağların ham deri tedarik ettikleri kasap-lıkla ilgili , İstanbul’daki kasap esnafı birliği, kasapdükkânı gediklerine dâir nizamlarını kendileri belir-lemişler ve bu nizâmı, devlet de onayladığına dair es-nafa ferman vermişdi. Devletin de onayladığı bunizâma göre, gedik dükkâna sahip bir kasap ustası öl-düğünde, tasarrufundaki dükkân gediği, nazırlarolan “Yeniçeri Ağas, kethüdaları ve ihtiyar ustaları”tarafından, ölen ustanın erkek evlâdına verilecek,şayet erkek evlâdı yoksa yine bu kişilerce gedik, bir-likte yeralan esnafdan “müstahak” olanına verilecekdi.

“...mezburların nizâmları bir kasab ustası fevt ol-dukda tasarrufunda olan kasab dükkânı gediği nâ-zırları olan atufetlü yeniçeri ağası ve kasaplarkethüdası ve ihtiyar ustaları ma’rifetleriyle evlâd-ızukürü kalursa evlâdına ve evlad-ı zukürü kal-mazsa ağay-ı mumâileyh ve kethüda ustaları ma’ri-fetleriyle bir müstahaka virilegelme’le...”47

Görüldüğü gibi, kasap esnafı birliği, boş kalan “gedikdükkân”ın “gedik hakkı”nın kime verileceğinden çok,

dikli esnaf sistemi” ilk olarak İstanbul’da uygulamayakonuldu ve diğer şehirlere yayıldı. Ancak tüm impa-ratorluk şehirlerinde uygulanmadı. Bölgesinde büyükşehirler için uygulandı. İstanbul başta olmak üzereBursa, İzmir, Halep, Kudüs, İskenderiye, Selanik,Bosna gibi büyük-gelişmiş şehirlerdeki vakıf dükkan-lar, gedik dükkana çevrilerek esnafa kiralandı.

Gedikli Esnaf SistemiOsmanlı esnaf teşkilâtının en önemli gelişme aşama-larından olan esnaf gediklerinin doğuşu aşaması, 17.yüzyılın ortalarından itibaren başladı.

Öz olarak ifade edersek “gedik hakkı” dediğimiz, iş vemesleği müstakil olarak icra edebilme hakkının kim-lere tanınacağına dair düzenlemeler, 17. yüzyılın or-talarından itibaren o iş meslekle ilgili esnafbirliklerince yapılmaya başlanmıştı43

Aslında bu sonuç, esnaf birliklerine tanınan tekel do-ğuran hakların, Fatih devrinden başlayarak devamlıolarak esnaf lehine geliştirilmesinden44 doğmuştu.

Birbirini tamamlayan ve daha önceki devirlerden berigelen gelişmeler nedeniyledir ki, gedikleşme aşama-sından önceki devire ait bir gelişme olan “ustalıkhakkı” verme yetkisinin45, esnaf birliklerine tanınma-sından sonra ancak, bu yetkinin daha da genişletilmişbir hâli olan, “gedik hakkı”yla ilgili düzenleme ve uy-gulamaların da, esnaf birliklerince esnaf nizâmı ha-line getirilmesi ve devletin de bu nizamlarıonaylamaları, mümkün olmuştu.

Neticede “gedik dükkânlar”dan oluşan her esnaf bir-liği, bu “gedik dükkânlar”ın adediyle sınırlı işyerle-rini, hangi durumlarda ve kimlerin “gedik hakkı”nasahip olarak işleyebileceklerini belirleyerek, bu hu-susları kendi esnaf nizâmları haline getiriyorlar, dev-let de bu nizamları onaylıyordu.46

B Ö L Ü M I V 223

43 İKS, nr. 24, vr. 17a’dan naklen KALA(1998), s.51.44 Bu gelişmeler için bkz., KALA (1988), s.88 vd.; KALA(1998), ss.50-61; İNALCIK (1960), ss. 45-102; BAER (1970-1), ss. 145-165; BAER (1970-2), ss.

29-49; GERBER(1988); AKARLI (1988), ss.1-37. 45 KALA(1988), s.102 vd.46 İKS., nr.106, vr 2b.; İKS., nr.135, vr. 34b’den naklen KALA(1988), s.52.47 İKS; nr. 24, vr. 17a.

Deri mushaf kabı

Page 225: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

nasıl verileceğine dair bir nizam belirlemiş, “gedikhakkı” verme yetkisini, Nâzıraları Kethüdaları ve İh-tiyar Ustalarından oluşan bir heyete bırakarak, bu he-yeti, özellikle ölen ustanın erkek evlâdı olmamasıdurumunda, “gedik hakkı”nın kime verileceğini be-lirlemeye tam yetkili kılmıştı.

Gedik dükkânlardan oluşan her esnafbirliği, yukarıdaki misâlde ver-diğimiz, boşalan gedik dük-kânın, “gedik hakkı”nın,kimlere nasıl verilece-ğine dair nizâma,aşağı yukarı benzerşekilde, bu hususdakikendi nizamlarını be-lirleyerek uyguluyor-lardı.48

Ancak bu tür esnaf ni-zâmları, gerçekte, yanlızca ni-zâmın ait olduğu esnaf birliğinedahil esnafı bağlamıyor, “gedik”e bağlanmışdükkânın mülküne sahip olanları (mülk sahibini veyasahiplerini) da, bağlamış oluyordu.

Nitekim büyük bir bölümü kiralık dükkânlar olan bu“gedik dükkânlar”ın mülk sahipleri, hukuken mülk-leri olan bu dükkânları istedikleri kişiye kiraya verme,veya istemedikleri kişiye kiraya vermemeleri hakkınasahiplerken, mülk sahipliğinden doğan bu hukukîhakları, gedik’le ilgili ve yine hukukî bir hak olarakesnaf birliklerinetanınan boşalan gedik dükkânınkimlere nasıl verileceğini belirleyen esnaf nizâmla-rıyla çelişiyordu. Zirâ bu nizâmlara göre belirlenenkişi(esnaf), “gedik hakkı”nın sahibi olarak, gedik dük-kâna yerleşmek, (dükkânın yeni kiracısı olmak) hak-kına, yine hukuken sahipti.49

Bu çelişki, mülk sahipleriyle, gedik dükkânlardan olu-şan esnaf birlikleri, arasında, çekişmelerin doğmasınayol açtı.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E224

Meselâ, Karamustafapaşa vakfına ait salhanelerdenolan, İstanbul’da Sulu-Manastır civârında, İstanbulkasap esnafı birliğine ait bir “dükkân gedik”inin, mu-tasarrıfı olan Mehmed ölmüş, esnaf birliğinin nizâ-mına uygun olarak, bu “dükkân gedik” Hasan’averilmişti. Fakat bu dükkân, vakfın mülkü olduğun-

dan, Vakıf mütevellisi de yine aynı dükkânı, başkabir şahsa, Ali’ye kiraya vermişdi. Ali,

dükkânın kendisine vakıf müte-vellisince kiraya verildiğine

dair temessükle gelip,dükkâna yerleşmiş olanHasan’ı çıkartmak iste-miş, bunun üzerinekasap esnafı, durumuİstanbul kadısına ilete-rek, Ali’den, esnafınnizâmını bozduğu için

şikayetçi olduklarını be-lirtmişlerdi.

“...Merhum Karamustafapaşa Yedi-kule kapusu haricinde vaki’ müceddid ebnâ ve

vakf eylediği salhaneler mülhâkâtından onüçüncüsalhaneye mülhak olub mahmiye-i İstanbulda SuluManastır kurbunda sebilhâne köşesinde olan bir bâbkasap dükkânı gediğine mutasarrıf olan Mehmedfevt oldukda nazır mumaileyh ve kethüda ve ihtiyarustaları ma’rifetleriyle sahib-i arzuhal Hasana ve-rilüb üzerinde iken Ali nam kimesne hilâf-ı nizamben dükkân mezburun gediğini mütevelliden temes-sük ile aldım zabt iderüm deyü büyüce müdahale venizam-ı kadime halel virüb...”50

Tabiiki mülk sahipleriyle, gedik dükkânlardan oluşanesnaf birlikleri arasında, “gedik hakkı”nın doğuşuylabirlikte ortaya çıkan, mevcut hukuktan doğan böyle-sine önemli bir anlaşmazlığa devlet çözüm bulmakmecburiyetindeydi. Anlaşmazlık hukukî hakların çelişmesinden doğu-yordu ve ancak bu çelişkinin giderilmesiyle ortadankaldırılabilirdi ki, bu durumda da ortaya, taraflarıbağlayan yeni bir hukukî durum çıkacaktı.

48 İKS,nr. 135, vr. 7b., İKS., nr. 154.,vr. 44a.49 İKS., nr. 106, vr. 6b.50 İKS., nr. 24, vr.17a.

Page 226: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

İşte “gedik hukuku”nun esnaf birlikleriyle doğrudanilişkili olarak doğuşu, bu çözüm arayışlarıyla birlikteortaya çıktı. Bulunan çözümler “gedik”e, uygulananhukukla çelişmeyen hukukî bir mâhiyet kazandırdıve II. Mahmud dönemine kadar, “gedik hukuku” geli-şerek, mâhiyeti devamlı genişletildi.

“Gedik hakkı”nın uygulanmaya başlanmasıyla ortayaçıkan, gedik dükkânlardaki kiracı esnafla, mülk sa-hipleri arasındaki anlazmazlığın kaynağı olan, hu-kukî çelişkinin esnaf lehine giderilmesinde,böylelikle de “gedik hukuku”nun doğarak,“gedik”lerin hukukî meşruiyet kazanmasında ikiönemli faktör rol aynadı.

Bunlardar ilki, hukukî çelişki, kiracı esnafla mülk sa-hibi arasında çıktığından, kiracı esnaf lehine önemligelişmeleri içeren süknâ ve icareteynli vakıflardandoğan kiracının hukuki haklarıdır.

Süknâ, kiracının, süknâ denilen alet edevattan dolayımülkiyet üzerinde doğan bir nevi tasarruf hakkıydı.İcareteyn usulü ise kiracıya, mülk üzerinde belirli birsüreyle sınırlandırılmamış olan ve ölümünden sonrada belirli şartlar çerçevesinde, mülk sahibinin iznialınmadan devam eden bir kirâ ile tasarruf usulüydü.51

Gedik hukuku, “sükna” ve icârateyn usulunun, bugenel esasları üzerinde inşa edilmişti.

Ancak “gedik hukuku”, mâhiyeti geliştirildikçe, süknave icâreteyn usulünün önemli ölçüde diğer özellikle-rini de bünyesinde toplayacaktı, fakat bu usullerle çe-lişen, farklı özelliklerde kazanacakdı.

İkinci faktör ise, esnaf üretim sisteminin devamlılı-ğını temindi. Devlet, üretim ve fiyatla ilgili hedefle-rini gerçekleştirmeye yönelik politikalarıdoğrultusunda oluşturduğu, tekel haklarına dayalı es-nafın teşkilatlanma sisteminin, en geliştirilmiş şekliolan, “gedik hakkı”na dayalı esnaf sisteminin devam-lılığı, üretim ve fiyatla ilgili hedeflere ulaşılabilmesi

için gerekliydi. Nitekim yukarıda verdiğimiz, kasapgediği dükkânına ait kasap esnafı ve mülk sahibi vak-fın temsilcisi mütevelliler arasındaki anlaşmazlıkta,İstanbul kadısı, kasap esnafı lehine anlaşmazlığı çöz-müş ve gerekçe olarak da, kasap esanfının, “gedikhakkı”yla ilgili nizâmı şayet korunmazsa bu esnaf bir-liğinin zor duruma düşeceği, bu durumun da fiyatlarıyükselterek halka zarar vereceği, bahis konusu“gedik”in Hasan’da kalacağına dair ferman verilirse,Allah indinde de sevabı verilenlerden olunulacağı,ilâm edilerek belirtiliyordu.

“...Mezburların nizâm-ı kadimleri müra’at olunmazsaahvallerî muattâl ve müşevveş ve narh-ı câriye halel veibadullaha ızrar ve iz’ac mukarrer olmağın dükkân-ımezbûrûn gediği nâzırları olan atufetlû yeniçeri ağası vekethüdaları ve ihtiyar ustaları ma’rifetleriyle Hasanazabt ve yedine hükm-i Hümayûnı nâtık ferman-ı âlî bu-yurulursa indallah mesâb ve me’cur olurlar”52

“Gedik hukuku”nun doğuşu ise, “gedik sistemi”ninoluşmasıyla eşanlamlıydı.

Gedik”le İlgili Eksik Tanımlamalar: “Gedik” Nedir? Şimdiye kadar esnafla ilgili olarak, “gedik”lerin mâ-hiyeti, tam olarak ortaya konulmamış olmasından do-layı, yapılan “gedik” tanımlamaları eksik kalmış,araştırıcılar konuyu daha çok sınırlı bir açıdan değer-lendirerek, “gedik”in ancak kısmî tanımlamasını yap-mışlardır.

Bu nedenle, Osmanlı esnafının teşkilâtlanma siste-minde, önemli bir yeri olan “gedik sistemi”, basit birsisteme indirgenmiş olarak, okuyucuya Osmanlıesnaf sistemiyle ilgili bazen oldukça yetersiz ve yanlışsonuçlar içeren bilgiler verilmiştir. Bu eksik tanımla-maları iki gurupta toplayabiliriz.

Birinci guruptakiler, gedikleri yanlızca tekel doğuranhaklar olarak görürler. Bu guruptakiler özellikle Sü-leyman Sudi’nin gedikle ilgili yaptığı şu tanımlamayadayanmaktadırlar.

B Ö L Ü M I V 225

51 EBUSSUUD, vr.134.vd.; AKGÜNDÜZ (1987), ss.149-162.52 İKS., nr.24, vr. 17b.

Page 227: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

“Gedik denilen şey adeta bir inhisâr vaya bir imtiyaz de-mekten ibâretdir ki sahiplerinin işleyeceği işi başkaları iş-lememek ve satacağı şeyi başkaları satmamak şartıylataraf-ı hükümetden virilen senedin icray-ı ahkâmıdır”53

Gedikler konusunda, Osmanlıca tek müstakil eserinsahibi olan Sıdkı da, Süleyman Sudi’nin bu tanımla-ması doğrultusunda Gedik’e dâir bilgi veriyordu.

“...evâilde usta çıkmaklığa ve âlât-ı sanâîye gedik nâmıverilmiş ise de gediği böyle ustalık hakkı veya âlât-ı sanâîdiye ta’rif etmekden “icray-ı san’at ve ticaret idebilmekselâhiyeti” diye ta’rif eylemek daha münasib olur.”54 Heriki tanımlamada, esnaf gedikleriyle ilgili en yaygın kabulgören tanımlamalardır.

Bu tanımlamalar da gedik, mal ve hizmetlerin satına-lınması, üretilmesi ve satılması hakkı olarak tarif edil-mektedir.

Gerçekte bu haklar, “esnaf tekelleri”nin doğmasınayolaçan ve gediklerin ortaya çıkışından çok daha ön-celeri, Fatih Sultan Mehmed döneminden beri, dev-letçe esnafa tanınmış olan haklardı. Bu tekel hakları,gedik’lerin yanlızca temelini oluştururlar, yapısınıtârif etmekten uzaktırlar.

İkinci guruptaki eksik tanımlamalar ise “gedik”lerindoğuşuyla ilgilidirler. Bunlar da kendi içinde üçe ayı-rabiliriz.

Birinci kısımdakiler, gediklerin tekel haklarınadayal olarak doğduğunu kabul ederler.Bunlar ara-sında ilk sırada yer alan Sıdkı, eserinde gediklerin “in-hisâr”(tekel) usûlünün sonucu olarak doğduğunu veinhisâr usûlünün de yaklaşık 1140/1727 tarihinde,esnafın sayısının sınırlandırılması şeklinde ortayaçıktığını söyler.55

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E226

Halbukî tekeller bir kenara, “gedik”lerin ortaya çıkışıdahî bu tarihden çok daha önceye dayanır.

Meselâ, bizim tespit edebildiğimiz en eski “dükkângedik”i kaydı 1070/1659 tarihinde, camcı esnafınaverilen “gedik”tir.56

İkinci kısımdakiler ise arşiv belgelerindeki ifâdelerebağl kalarak esnafın kullandığı âlet ve edevâta belge-lerde gedik dendiğini ve gedik sahibi esnafa “tezkire”verildiğini buna göre de gediklerin doğuşunu arşivdebu tür esnaf âlet ve edevâtının gedik ismiyle yaygınolarak kaydedilerek tezkire verilmeye başlandığ 18.yüzyıdan itibâren başlatmak gerektiğini, gedikle ilgiliilk kayıtların ise 1700’ün ilk yarısında başladığınkabul eder.57

Bu görüş gedik hukukunu, gedik denen esnaf âlet veedevâtıyla ve bu tür âlet ve edevâtın tasarruf şekliylesınırlandırmasından doğan eksikliğinin dışında doğ-rudur.

Üçüncü kısımdakiler ise; gedik’in esnaf tekellerini ih-tiva etmeyen ayrı ve farklı bir tesarruf şekli olduğunugedik’in doğuşunun da bu tür tasarruf şeklinin uygu-lanmaya başlamasıyla ortya çıktığın kabul eder.

“Gedik hakkının menşei” ismiyle, önemli bir çalışma-sını yayınlayan Ahmet Akgündüz, gedik’in bir çeşittasarruf hakkı olduğunu, gedik hakkının kaynağını“inhisar usulünde değil”, Ebussuud tarafından kalamealınan “süknâ” risalesinde aramak gerektiği58 teziniileri sürmektedir. Bu anlamıyla gediğin, 1727’denönce ticarî inhisar usulü olmadığından, “ticaretin ic-raası için tanınan imtiyaz mânası”nı henüz almamışolduğunu belirtir.59 AKGÜNDÜZ, gediğin inhisarla il-gili manasını inhisar usulünün kabulü olan 1727’densonra aldığını söyler60.

53 SÜLEYMAN SUDİ (1307), s. 96.54 SIDKI( 1325), s.20.55 SIDKI(1325), s.19.56 BOA.; İstanbul Ahkâm Defteri, nr.3., S.354, Hüküm no 1282’den naklen KALA(1988), ss.57-58.57 AKARLI (1988), s.2 vd. ile dipnot 3.58 AKGÜNDÜZ (1987), s. 154.59 AKGÜNDÜZ (1987), s. 153.60 AKGÜNDÜZ(1987), s. 159.

Page 228: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu tanımlama gedik hukukuyla, Ebussuud’un süknarisalesi arasındaki ilişkiyi ortaya koyması bakımındanoldukça yerindedir. Ancak kurumsal gelişim, krono-loji olarak bu ilişki tersine kurulmuştur. Zirâ, yuka-rıda incelediğimiz gibi, “gedik hakkı”, gedikhukuku’nun doğuşuna neden olmuştur. Diğer bir de-yişle gedik hakkı, süknâdan doğan bir hak gibi kabuledilerek meşrûiyet kazanmıştır. Bu gedikle ilgiliönemli bir gelişmeydi. Fakat esnaf birliklerine gedik hakkı’nın tanınması,Ebussuud’un sükna risalesinden çok daha sonra, tes-

pit ettiğimiz kadarıyla en erken 1070/1659 da, ortayaçıkmışdı.

Bu nedenle esnafla ilişkili olarak “gedik hakkı”nın do-ğuşu süknâ risalesiyle başlamadı, tersine, gedikhakkı’na hukuki bir meşrûiyet kazandırılmak için,gedik hakkı, süknâdan doğan haklar gibi kabul edildi.Buna rağmen, yine de şer’i hukuk açısından gedik,meşrû olup olmadığı bakımından daima tartışma ko-nusu edilmişti.61

Diğer yandan, Akgündüz’ün Ebussuud süknâ risale-sini hazırladığında henüz ticarî inhisar olmadığı bunedenle gedik hakkının önceleri inhisarı içermediğigörüşü de, bu tür tekellerin, Fatih döneminden beriverilmekte olduğu gerçeğiyle çelişmektedir.

Bu bilgilerle birlikte “gedik”in tanımlanmasını artıkyapabilirz. “Gedik hakkı”, esnafın mal ve hizmetlerisatınalması, üretmesi ve satmasıyla ilgili olarak, esnafbirliklerine verilen hukuki-iktisadi mahiyetleri olanen gelişmiş ve genişletilmiş hakları ve yükümlülükleriiçerir. Gedik terimini, bu geniş manasıyla tanımlaya-biliriz. Gedik; devletin üretim ve fiyat politikalarınınhedeflerini gerçekleştirmeye yönelik bir nevi “iktisadigelişme”nin temini için gerekli ve birbirini tamamla-yan iktisadi ve hukuki şartları oluşturmak gâyesiyle,devlet ve esnaf birliklerinin ortaklaşa çabaları sonu-cunda 17. yüzyılın ortalarından itibaren doğan “te-kellere dayalı üretim sistemi”dir.

Bu tanımlama, “gedik terimi”yle ilgili üç önemli tes-pite dayandırılmıştır;

1. gediklerin oluşturulma amacı (hedefi), üretim vefiyatlarla ilişkili olarak iktisadi gelişmenin temini içingerekli iktisadi-hukuki şartları oluşturmakdır.

Bu amaç, devletin ve esnaf birliklerinin ortaklaşaamacıydı.62

B Ö L Ü M I V 227

60 AKGÜNDÜZ(1987), s. 159.61 İKS., nr.97, 43a.62 Esnafbirlikleri kendilerine üretimle ilgili tekel hakları ve gedik verilmesini devletten talep ederken, bu taleplerine gerekçe olarak, bu tür hakların üre-

timlerinin artmasına ve fiyatların narha uygun olmasına temin edeceğini ileri sürüyorlar, bu gerekçelerin doğruluğu kadı tarafından araştırıldıktan sonrabu tekel hakları esnafa veriliyordu. (İKS., nr.135, vr. 34b., İKS., nr.154, vr.63b).

Kurutma işlemi, kara tabakları

Page 229: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

2. Devlet, “gedik”lerin ihdâsından çok daha öncekidevirlerden beri bu amacı gerçekleştirmeyi de ihtivaeden “tekelleşmeye yönelik üretim politikaları” uygu-lamaktaydı. Diğer yandan esnaf birlikleride bu poli-tikalar doğrultusunda “üretim tekelleri oluşturma”çabasındalardı.63

3. Devlet açısından “Gedik”, üretim ve fiyata ilgili he-deflere uluşmak için uygulanan “politikalar”ı gerçek-leştirmek için kullanılan bir “araç”dı.

Bu “araç”, daha önceki devirlerdenberi esnaf birlikle-rine verilen belirli mal ve hizmetleri, üretme satmave satınalma tekellerini de içerecek şekilde devletin17. Yüzyılın ortalarından itibaren esnaf birliklerinetanıdığı, daha geniş hukuki ve iktisadi haklar ve yü-kümlülüklerden oluşan geniş bir muhtevaya sahipdi.

Esnaf birlikleri açısından ise gedik; elde edilmek çaba-sında olunan bir amaçtı, çünkü gedikden doğan haklar(“gedik hakkı”) her esnaf birliğinin mesleğini icraetmek için kadimden beri geliştirdiği üretimle ilişkiliteknik kaideleri, meslekle ilişkili disiplini sağlayan,üreticilerin sosyal hiyerarşiyle ilişkili kaideleri (usta-kalafa-çırak ilişkileri ve ustalık hakkıyla ilişkili kaide-leri) ve devletin esnaf birliklerine tanıdığı hukuki veiktisadi hak ve yükümlülüklerin tümünü içeren64en ge-lişmiş” teşkilâtlanma şekli”ni oluşturmaktaydı.

İktisadi ve hukuki mâhiyeti itibariyle ise gedik; dev-letin ve esnaf birliklerinin çabalarıyla hukuki ve ik-tisadi sahalarda, esnaf birliklerine, daha geniş haklartanınarak doğdu.

Devlet bu geniş mahiyetli “araç”ı, esnaf birliklerinin“gedikleşme” çabalarına ve devletin üretim hedefle-rini gerçekleştirmeye yönelik olarak 17. yüzyılın so-nundan itibaren yaygınlaştırarak kullanmaya başladı.

Böylece “gedik”in hukuki-iktisadi mahiyeti ve yaygınolarak kullanıllmaya başlanmasıyla birlikte yeni birüretim sistemi doğdu. Bu üretim sistemi, bünyesinde

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E228

esnaf birliklerine çok daha önceki devirlerden beri ta-nınan, belirli mal ve hizmetleri üretme, satma ve sa-tınalma tekellerini de içermekteydi. Bu yönüyle ifadeedersek; gedik sistemi, tekel haklarına dayalı üretimsistemidir.

4.2.Üretimle İlgili Esnaf Teşkilatlanma Sistemi ve Debbağ Meslek Birlikleri

Esnaf birliklerinin, ihtiyaçları olan hammaddeyi te-minleri ikâme ve tamamlayıcı mal ve hizmetleri

63 KALA (1988), s.88 vd.64 İKS, nr. 106, vr.8a, İKS., nr. 135, vr.17b.,İKS., nr.135, vr. 7b, İKS.,nr. 154, vr.44b.

Germe işlemi ve deri ustası

Page 230: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

üretmeleri ve satmaları aşamalarındaki tüm faaliyet-leri çoğunlukla devletin esnaf birliklerine tanıdığıtekel doğuran haklara dayanıyordu.65

Üretim krizlerini önleyecek bir hammadde temin sis-temi oluşturmak özellikle ikâme mal ve hizmetüreten esnaf birlikleri arasındaki haksız rekabetiönlemek kaliteli ve uygun fiyatta hem tüketici hemde üretici yararına sosyal ve ekonomik verimliliğiyüksek bir üretim ve satış sistemi oluşturabilmek içinbüyük çabalar harcayan merkezi otorite ve bu otori-tenin temsilcisi olan kadılar, daha önceki uzun sü-reçte Selçuklu’dan Osmanlı’ya oluşturulan sınaimülkiyet haklarına dayalı esnaf-sanayi politikası ge-reği çareyi genellikle hangi esnaf birliklerinin hangitür mal ve hizmetleri hangi haklara sahip olaraküretip satabileceklerini belirlemekte, başka bir de-yişle esnaf biriliklerine tekel doğuran haklar tanı-makta buluyorlardı.66

Ticarî alanda verilen tekellerden, esnaf-sanayi birlik-lerine verilen ihtiyaçları olan hammaddeyi satınalma belirli mal ve hizmetleri üretme ve satma te-kellerine kadar, oldukça yoğun olarak bir çok alandadevlet, bu tür tekel hakları tanıyordu.67

Tekel haklarının Osmanlı ekonomisinde böylesineyaygınlaşmasındaki en önemli unsurların başındaüretimin sürdürülebilirliğini sağlama, talebi karşıla-yabilecek miktarda ve kalitede, uygun fiyatla üretimyapılmasını temin etmek geliyordu.68

18. Yüzyılın sonlarna doğru ise önemli bir unsurdaha ilâve oldu. Sanayi kapitalizmine aşamasında

hızla adım atan ülkelerin yüksek hammadde taleple-rini karşılamak ve ürettikleri mamullere pazar bula-bilmek için gelen yabancı tüccarın, Osmanlıesnafının ihtiyacı olan hammaddenin büyük bölü-mün yüksek fiyatlar vererek alıp götürmeleri, el-lerindeki mamulleri düşük fiyatla satarak Osmanlıesnaf-sanayi üretimine rakip olmalar sonucu69 iç pi-yasada doğması muhtemel üretim krizleri ve fiyat is-tikrarının bozulması gibi Osmanlı ekonomik vesosyal dengelerini kökünden sarsıcı tehlikelerdenkorunmak için de en etkili yollardan biri, esnafa ta-nınan tekel haklarıydı.

Diğer yandan merkezi otorite tarafından verilen butekeller mutlak anlamda verilmiş sayılmıyor hem tü-ketici ve hemde üreticiye fayda sağlamayan hattazarar veren tekeller derhal lağv ediliyordu70

Kısaca genel karakteristiğini çizmeye çalıştığımız budaha çok tekellere dayanan ilişkiler manzûmesinihammaddenin temininden mamul hale getirilip sa-tılmasına kadar geçen her aşamada ayrıntılarıyla elealmak gerekmektedir.

4.2.1. Esnaf Teşkilatlarına Hammaddenin Temini Aşamasındaki İlişkiler ve Sistemler

İkâme mal ve hizmet üreten esnafın genellikle ham-madde girdileri ortak ürünlere dayalı olduğundan butür ortak nitelikteki hammaddelerin temini aşama-sında birlikler arası rekâbet sadece belirli bir bölgeiçinde cereyan eden rekâbet olmaktan çıkıp impara-torluk dahilinde aynı ortak ürünü kullanan esnaf bi-riliklerinin rekabeti şeklinde oluyordu.

B Ö L Ü M I V 229

65 Debbağ esnaf birlikleri başta olmak üzere her esnaf birliği için bu tür tekeller söz konusuydu. Meselâ Galata’daki ekmekçi esnafınının kendi bölgesiiçinde satış tekeli hakkı vardı. (GKS., nr. 311, s.136., H.1021/1612). Galata’daki mumcu esnafına, bu esnafın yer aldığı mumhaneden başka yerde mumüretilmesi yasaklararak, mum üretme tekeli hakkı tanınmıştı (GKS., nr.191, s. 590, H.1035/1625). Yine Bursa’daki mumcu esnafının da üretme tekelihakkı vardı (İNALCIK (1980-1981), s.12.) Bu misaller çoğaltılabilir. Esâsen İstanbul esnaf birliklerine verilen tekel hakları ve nizâmlar ile genelolarak esnafla ilgili genel kanunnâme, yasaknâme ve ihtisap kanûnlarında yer alan hususlar, İmparatorluğa şâmil esnafla ilgili ortak özeliklerin vebenzer teşkilâtlanmanın oluşmasında en başta gelen kaynaklardı. Mesela bahsi geçen mum üretme tekeli hakkı ile ilgili düzenlemenin kaynağı birkanûnnâme idi. “Mum yasağı” da denilen bu kamûnnâme için bkz. ANHEGGER-İNALCIK(1956), s.56.

66 İNALCIK (1973), s.156 vd.; GERBER(1988), ss.54-56, 68 vd.; KÜTÜKOĞLU(1986), s.59 vd.; ERGENÇ(1973) s.151,152.67 Osnanlı esnaf sisteminde olduğu gibi ticaret sisteminde de tüccara tanınan tekel hakları hayli yaygındı. Mesela İstanbul için bu tür tekel hakkına sahip

tücarların başında Kapan tüccarı gelmekteydi. Bu tüccar hakkında geniş mâlumat için bkz. AYNURAL (1988),. s.3 vd.68 İNALCIK(1970), s. 217.; GÜÇER(1987), s.49; MANTRAN(1986) s.36.69 KASABA(1988), s.18 vd.70 İstanbul’daki terzi, yaymacı, fermeneci ve paçacı esenafına verilen üretme ve satma tekeli, tekel haklarını bu esnafın fiyatları yükseltmek için kul-

lanmaya başlamaları nedeniyle lağv edilmişti (İKS., nr. 154, vr. 64a, H.1243/1828).

Page 231: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bölgeler arası ikâme mal üreten esnaf arasındaki re-kabet tüm İmparatorluk sathına yaygınlığı açısındanöncelikle zorunlu gıda maddeleri üretiminde kul-lanılan hububat nevî ürünler ile büyük ve küçükbaşhayvanların temininde71 daha sonra da sınai mamulüretimi girdileri olan yün, ipek, pamuk, deri gibihammaddelerde ortaya çıkıyordu.

Zorunlu gıda maddelerindeki bu öncelik, bu ürün-lerin tüketiciye ulaştığı yerde mâmul hale getiril-mesi zorunluluğundan kaynaklanan yaygınteşkilâtlanmadan doğmaktaydı.

Halbuki sınai ürünleri üreten esnaf için, gıda mad-delerinde olduğu gibi, ürünün bayatlamadan taze ola-rak tüketiciye ulaştırılması problemi olmadığındanbu tür esnaf teşkilâtlanırken dikkate aldığı en önemlifaktör üreticeği ürünlere talebin en yüksek olduğubölgelerin nereler olduğudur ki, bu bölgeler impara-torluğun diğer bölgeleri ve dış dünya ile de sık işbir-liği içinde olmaları bakımından sınai mâmul üretenesnaf birliklerinin yoğunluğunun artmasına etkieden bölgelerdir.

Nitekim Osmanlı imparatorluğunda sınai ürün üre-ten esnaf birlikleri, İstanbul, Bursa, Edirne, Selânik,İzmir, Ankara, Halep gibi hem nüfus hem de diğerbölgeler ve de dış dünyayla ilişkisi yoğun olanbölgelerde toplanmışlardı.72

Hatta bu ortak ürün-hammadde yün, pamuk, ipek,deri gibi sanayi kapitalizmi aşamasına adım atan ül-kelerin de şiddetle talep ettiği ürünler ise bu çe-kişme-rekabet imparatorluk sınırlarını da aşıpuluslararas bir mâhiyet kazanıyordu.73

İmparatorluk dahilinde ve haricinde, hammaddeyitemin etmek için yapılan bu mücadelede en büyükrolü yerli ve yabancı tüccarlar oynuyorlardı. Gerçek-ten bu mücâdele öylesine şiddetli ve 18. yüzyılın son-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E230

larından itibaren çoğunlukla hammaddeyi en yük-sek fiyatla satın alıp ülke dışına çıkarmayı amaçlayanyerli ve yabancı tüccar lehine sonuçlandığından mer-kezî otorite bu duruma sık sık müdahale edip aldığıönlemleri uygulamaya koyuyordu.İstanbul debbağ esnaf birliklerinin ihtiyacı olan hamderinin temini de dahil olak üzere Osmanlı devle-tince yerli sanayinin hammadde ihtiyacının teminive hammaddenin Başta Avrupa olmak üzere dışarıyakaçırılmasının önlenmesi için uygulamaya konulandevletin aldığı bu önlemleri ve oluşturulan tedariksistemini iki aşamada ele alabiliriz.

4.2.1.1.Devletin Serbest Ticarete Dolaylı Yoldan Müdahaleleri: Tedarik Zincirlerine Dayalı Ticaret Sistemi

18. yüzyılın ikinci yarısından önce devlet Osmanlıesnaf birliklerine daha çok mal ve hizmet üretme vesatma alanlarında tekel hakları tanımış, hammaddetemini alanında ise esnaf birliklerinin yanında İstan-bul gibi büyük tüketim merkezlerinin yeterli iaşe-sini ve üretim için gerekli hammaddeyi teminendişesinden kaynaklanan öncelikle gıda maddele-riyle ve deri ve kumaş üretimiyle ilgili hammaddeleriçin öncelikli bölge alım tekelleri oluşturmuştu.74

Büyük şehirlerin iaşesinin temini sorununun çözümüiçin geliştirilen iaşe politikası olarak araştırmacılartarafından ele alınarak incelenen konunun diğer birboyutu da şehirdeki esnaf birliklerinin halkın ihtiya-cını karşılayacak üretimi yapabilmeleri için ihtiyaçduyulan hammaddenin tedarik edilmesi idi. Yeterlihammadde temini için Osmanlılar İaşe politikasınıda için alan tedarik zincirine dayalı ticaret sisteminigeliştirdiler. Esnaf birliklerinin ihtiyacı olan yeterlihammadde tedarik edilmeden, hammaddenin yurti-çine başka bir bölgeye ve yut dışına ihracı yasaktı. Bu ihraç yasağı, çoğu araştırmacıların halen anla-

71 Tüketici nufus ile idârî ve askerî nufusun yoğunluğu bakımından bölgeler arası rekabette öncelikli halde olan İstanbul ile diğer bölgeler arasındakirekabete en canlı misâl, et ve hububat nevi ürünlerin temini ve üretilmesinde görülüyordu.(Ayrınt için bkz., Antony Greenwood, Agt.; Ahmet Kal’a, Adgeçen yüksek lisans tezi.)

72 SAHİLLİOĞLU(1968) ss. 61-65.; İNALCIK(1979-1980), s.37 vd.73 KASABA(1988), s.37 vd.; BRAUDEL(1989), s.427 vd. ; İNALCIK(1979-1980), s.42 vd.74 Et ve hubat ürünü için İstanbul, öncelikli bölge alım tekeli hakkına sahipti. Hububat ürün için bkz., GÜÇER(1950), S.397 vd.; GÜRAN(1988), s.245vd.;

FARAQİ(1979), s.139 vd. FAROQHİ(1979), s.139vd.

Page 232: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

makta zorluk çekerek zannettikleri gibi Osmanlı’nınticaretten anlamamalarından değil üretimi korumapolitikaları gereği idi.

Yeterli hammaddenin temini için kurulan bu tedariksistemini tehdit eden en büyük unsur 18.yüzyıl son-larından itibaren hissedilmeye başlanan Avrupa sa-nayi devrimi ile birlikte Avrupa’nın ihtiyacı olanyüksek hammadde talebi idi. Sanayi devriminin Os-manlı üzerindeki hissedilir etkisi öncelikle hammad-denin yurtdışına kaçırılmaya başlanması ile ortayaçıkmıştı. 18.yüzyılın sonundan itibaren Osmanlı üre-timini etkileyen en önemli sorun hammadde kaçak-çılığı olmuştu.

Yaygın olarak 18. Yüzyılın sonlarından itibaren dıştalebi yüksek ve devamlı kaçakçılığa konu olan ürün-leri câri narh üzerinden satınalma önceliğini dev-let, bu ürünleri hammadde olarak kullanan Osmanlı

esnaf birliklerine tanıdı. Bu birlikler ihtiyaçları ka-darını satın almadan tüccar eliyle ürünün başka biryere sevkedilmesi yasakladı.Başta deri ve kumaş hammaddesi olmak üzere ham-madde tedarik zincirleri oluşturarak, tedarik zinciriile hammadde ihtiyacı karşılandıktan sonra artanürünün ihracı politikası 16. yüzyıl başlarından itiba-ren uygulanmaya başlanarak giderek yaygınlaştırıl-mış ve 17. yüzyılın ortalarından itibaren oluşumtamamlanmıştı.

Mesela 1581 tarihli bir hükümde Kasımşapa debbağ-ları ham derinin Venedik tüccarına satılıp yurtdışınaihracından dolayı hammadde bulamadıklarından üre-tim yapamadıklarını ve ham derinin fiyatının da yük-seldiğini şikayet etmişleri. Galata kadısına şikayetüzere, depolarda 5408 koyun derisi ile 41 sıgır derisibulunup el konulmuş ve debbağlara satılmıştır. Derisahibi tüccar ise Galata kadılığına gelip derinin ya-

B Ö L Ü M I V 231

Kurutma işlemi

Page 233: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

bancı tüccara satışının yasak olduğunu bilmediklerinibundan sonra olmayacağını bildirmişlerdi.

“[Derkenar] Mîr Çâvûş’a virildi.Galata kãdîsına hüküm ki: Mektûb gönderüp Kãsım Paşa debbağlarından Hâcı Abdîbin Velî ve Murâd bin Alî ve İsmâ‘îl bin Süleymân Der-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E232

gâh-ı mu‘âllâm çâvûşlarından Beşîr Çâvûş meclis-i şer‘agelüp Galata ve Kãsım Paşa kassâbları zebh eyledüklerikoyunlarun ve keçilerün ve sığırlarun derilerin bize vir-meğe elimüzde emr-i şerîf var iken Venedik’e ve dârü’l-harbe giden kâfirlere virilmeğle dükkânlarımuz mu‘attalve meşin ve sahtiyân ve gön bahâlu olup Galata kâfirle-rinün mahzenlerinde her kangı tâcirün derisi bulınursagirift olınmak fermân olınmışdur idüklerinde çâvûş-imezbûr ile üzerlerine âdem gönderilüp tefahhus olın-dukda beş bin dört yüz sekiz koyun ve kırk bir sığır derisibulınup kãnûn üzre ta‘yîn olınan kassâblar(?) ile deb-bağlara satılup akçesi der-kîse lındukdan sonra derilerünsâhibleri gelüp derileri dârü’l-harbe giden kâfirlere yasağolduğın bilmez idük şimden sonra bir deri bulınursa giriftolınup hakkımuzdan gelinsün ammâ mukaddemâ aldu-ğımuz derilerün akçelerin bize virilsün didüklerinde arzeyledüğin ecilden zikr olınan deriler mîrîye zabt olınupve ândan gayrı kâfire bey‘ olınmak içün der-mahzen olanderiler mîrîye zabt olınmağın emr idüp buyurdum ki var-dukda bu bâbda gereği gibi mukayyed olup eğer zikr olı-nan derileri mîrî içün zabt eyleyüp ve eğer kâfire bey‘olınmak içün âhar yirde der-mahzen olınmış deriler varise ânı dahi girift eyleyüp mîrî içün zabt itdüresin. Fî 5L sene [98]9 [2 Kasım 1581]”75

Deri dışındaki esnaf için de örnekler verebiliriz. Me-sela ince harir(ipek), gazzaz esnafı’nın ürettiği çeşitlikumaşların hammaddesi olup, Edirne ve civarındaüretilen bu hammaddeden İstanbul ve sair Osmanlımemleketlerindeki gazzaz esnafı ihtiyacı kadar al-madıkça yabancı tüccara veya yabancı tüccar hesabınaçalışanlara satılmayıp uygulanan nizam gereği tümü-mün İstanbul’a sevkedilmesi isteniyordu:

“...İstanbul şalisi ve gezi ve dimi ve sandal ve kuşak vepûşi ve emtia-i saire i‘maline muktezî olup Edirne vehavâlisinde husule gelen meşdûd ta‘bir olunur inceharir gazzaz taifesine mahsus olan harirden âsitâne-i âliye ve sair memâlik-i mahrûse müstevfî olmadıkçamüste’men taifesinin gerek kendülerine ve gerek tarafla-rından getürdükleri âdemlerine harir iştirâ itdirilmemesive ba‘de-l-yevm mevcud olan ve gerek husûle gelen ha-ririn bir dirhemi mahal-i sâireye virilmeyüb cümlesininnizâm vechiyle âsitâne-i saadete irsâl olunması...”76

75 BOA, Mhm, Defter nr.43, s.16.76 BOA., Cevdet-İktisad, nr.588, 28 N.1241/4.IV.1825. Et için bkz. GREENWOOD(1988).

Deri germe işlemi, deri ustası

Page 234: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Konumuz açısından burada daha ayrıntılı olarak üze-rinde durmamız gereken ve yukarda kısmen bahsigeçen bir husus başta İstanbul olmak üzere belirlibölgelerdeki esnaf birliklerine hammadde teminindediğer bölgelerde yeralan esnaf biriliklerine nazaranöncelik tanınmasıydı.

Hammaddesini taşradan-şehirdışından temin edenhemen her esnaf biriliği için geçerli olan bu umumînizama göre oluşturulan öncelikler sırasının ba-şında İstanbul bölgesi geliyor, daha sonra diğer Os-manlı devleti dahilinde olan bölgeler geliyordu. Ensonda ise dışarıya ihraç edilmek üzere Osmanlı esnafbiriliklerinin ihtiyâcından fazla olan hammaddeninsatılabildiği yabancı tüccarlar geliyordu.

İhrâcı dış ülkelere yasak olan ürünlerin dışındaki hertürlü katı ve sıvı gıda maddesinin üretiminde kulla-nılan ürünler ile yün, pamuk, ipek, deri gibi imalatsanayiinde kullanılan ürünler için bu sıralama ge-çerliydi.77

Öncelikle İstanbul’daki esnaf birliklerinin lehine,hammaddenin mecburî olarak sevkedileceği bölgealım tekelleri oluşturan bu sistem gereği bölgeler-arası rekabette olsun dış rekabette olsun İstanbulbölgesindeki esnaf birlikleri oldukça avantajlı birkonuma yükseltilmiş oluyorlardı.

Yanlızca İstanbul için değil üretimleri tamamıylataşradan gelecek hammaddeye bağlı diğer impara-torluk dahilindeki yerlerde yeralan esnaf birlikleriiçin de bu tür bölge alım tekelleri vardı.

Mesela Ankara’daki gazzaz ve sofçu esnafının kul-landıkları tiftik yün ipliği üreten Ankara ve civarın-daki Kangırı, Kal‘acık, İstanos Mihalıccık, Seferihisar,Beypazar vesair ile bu havaliden gelip geçen yörük

taifesinin ürettikleri tiftik yün ipliğinin tüm Anka-ra’ya sevkedilmesi zorunluydu.

Şal ve sof yapımında kullanılan ince iplik, öncelikleAnkara’lı gazzaz ve sof esnafınca alınıp, ancak bu es-nafın üretimde kullanmadığı kaba iplik’i tüccar An-kara’da satın alabilip, İstanbul, İzmir Halep ve diğeryerlere sevk edebiliyordu.78

Bu sistem gereği hammaddeyi öncelikle en yakın böl-gedeki esnaf birlikleri satınalma hak ve tekeline sa-hiplerdi. Yakın çevre de dahil olmak üzere bölgedeüretilen hammaddenin(ürünün) tümüyle bu esnafbirliklerinin bulundukları bölgeye nakledilmek vebölge esnafı ihtiyacı kadarını aldıktan sonra ancakbaşka bölgelere sevkedilmek üzere tüccara satılabil-mek kaydına tabiydi.

Fakat İstanbul bölgesi ile diğer bölge alım tekellerininönemli bir fark vardı. İstanbul bölgesi sadece yakınçevresindeki hammadde kaynakları üzerinde değil ge-rekirse imparatorluğun tüm hammadde kaynaklarüstünde satınalma tekeline sahip olabiliyordu.

Tüm üst idarî, askerî bürokratların ve merkezî ordu-nun yer aldığı İstanbul’un, diğer bölgelere nazaranyüksek tüketici nüfusu ve en ufak bir sosyal huzursuz-luğun dahi impatorluğun diğer bölgelerini etkileye-ceği endişesiyle başta gıda maddeleri ihtiyari olmaküzere tüketim için gerekli her türlü ürünün temini veüretimin yapılabilmesi için, alınan tüm ekonomik vesosyal önlemler, İstanbul’u diğer bölgelerden farklı vedaha imtiyazlı kılan nedenlerdi.

İstanbul için, Osmanlının ilk devirlerindenberi sürüge-len bölge alım tekeli imtiyazı, 1838 Baltaliman Osmanlı-İngiliz ticaret andlaşmasının, 2 ve 3. maddeleriyle ilgaedilen diğer tekel haklarıyla birlikte kaldırıldı.79

B Ö L Ü M I V 233

77 Bu konuda arşivde hayli belge olmakla birlikte bunlar arasından seçilmi şu belgelere bakılabilir: BOA., Hatt- Hümâyun, nr. 32618, Ayn tasnif, nr.32290M.; Cevdet İktisad, nr.996; İstanbul alamu(d tüccarına dâir Ferman, evâsıt Şevval 1241/V.1826 ortaları, İKS., nr.154, vr.32.

78 BOA, Cevdet İktisad, no 694, 6.3.1244/15.I.1828. Faroqhi, Ankara’dan tiftik ve tiftik ipliği ihraç yasağının 1645’den önce konulduğunu belirtmektedir(FAROQHİ(1985), s.253.

79 Bu antlaşmanın ikinci maddesinde ki şu genel hüküm zikredilen tekeller açısından önemli sonuçlar doğurdu. “...İngiltere kraliçesi ve pâdişâhınıntebeası ve bunların hidmetlerinde istihdâm olunanlar min-ba‘d memâlik-i mahrusemin her bir mahallinde bi’l-istisnâ memâlik-i mahrûse mahsulive kârı olarak her cins ve nev’i emtia ve eşyâyı mubâyâya me’zun olalar ve saltanat-ı seniyye dahî gerek zirâ‘at ve hırâset ile hâsıl olur ve gereksâir cem’i eşya hakkında yed-i vâhid usulüni bi’l-küllüye terk ve ibtaline resmen müteahhid olmuş olma‘la...”, (Muahedât Mecmuası(1294), s.273).

Page 235: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Hammadde teminiyle ilgili bu genel sistemi İstanbulbölgesi ağırlıklı olarak ele alırsak, böyle bir sisteministenilen sonucu verebilmesi için hammadde kaynak-larının sıkı bir şekilde denetlenmesi üreticinin ürü-nün öncelikle tâbi olduğu bölgenin hammaddeihtiyacını temin eden tüccara satması gerekiyordu.

Fakat ne var ki diğer bölgelerdeki esnaf birliklerininve özellikle de sanayi devrimini gerçekleştirme aşa-masındaki ülkelerin hammadde taleplerinin yüksek-liğinden dolayı tüccar hammaddeyi üreticiyenarhının üstünde yüksek fiyatlar vererek satın alıyorve gizlice başka bölgelere ve yabancı tüccara yüksekfiyatlarla satıyordu.

Merkezî otorite ise bu tür kaçakçılığ ve karaborsayıönleyebilmek için yeni çözümler geliştiriyor ve ilgilikadılıklara sık sık bu konuda fermanlar yolluyordu.

Başta buğday, zeytinyağı gibi gıda maddelerinin ya-nında dış talebi yüksek olan ipek, yün, pamuk, derigibi sınai mamul üretiminde kullanılan hammad-delerin kaçakçılığı oldukça yoğun ve yaygın bir haldi.

Meselâ, Bursa ve civarında üretilen ipeğin öncelikleİstanbul’a gönderilip ihtiyaçdan fazlası ancak sair yer-lere gönderilmesi nizam gereği iken, ipek, üretildiğiyerlerden yurt dışana kaçırılmak için en uygun limanolan İzmir’e ve diğer mahallere gizlice sevkediliyordu.

“Burusa ve havâlisinden kat-ı külli harir İzmir cânibineve mahal-i sâireye nakl olunduğu ihbâr kılındığından...Burusada husule gelen harir dersaadete nakl ve tesyârolunmakda ise de Bilecik ve köyleri ve Söke ve İnegöl veGemlik ve Pazarköy ve Mudanya ve sair harir çıkan ma-hallerden harir eshâbı yedlerinde olan hariri kadimi veç-hiyle Burusa mizanına götürmeyüb hafîce mahal-i âhiregötürdüklerinden...” 80

Hammaddenin dışarı kaçmadan öncelikle İstanbulesnaf birilkleri sonra da diğer bölgelerdeki Osmanlıesnaf birliklerince temin edilmesi için devletin uy-guladığı çeşitli çözüm yollar vardı.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E234

Bunların başında geleni hammadde üretilen bölge-lere fermanlar yollanarak ürettikleri ürünün tamamı-nın tüccar eliyle belirli bölgelere (bölge tekellerine)gönderilmesini temin etmekti.

Yukarıda aldığımız ipekle ilgili fermanda da açıkçabelirtilen bu uygulamada iki amaç gözetiliyordu.

Bunlardan ilki tüm ürün bölge tekellerine gönderi-leceğinden üreticinin elinde mal stoklanmasını vegizlice yabancı tüccara satmasını imkansız kılmakdı.

Nitekim, İstanbul’daki debbağ esnafının kösele vemeşin imali için gerekli palamud’a dair 7.7.1242/5.II.1827 tarihli İstanbul kadısının ilâmında81:

“...kösederesi ve tuzla ve kazdağı ve sair mahallerdehusule gelen palamudu bir müddetden berû ba‘zıerbab-ı ihtikâr mahallerinden dûn bahâ ile iştira ve galîbahâ ile Anadalu ve Rumeli taraflarına ve müste’men tai-fesine bey‘ ve furuhta ictira‘ itmekde olmalarıyla...”

denilerek, ilâmın devamında da bu durumun önlen-mesi için bu bölgelerdeki tüm palamudun İstanbul’asevkedilmesi isteniyordu.

İkincisi de bölge alım tekellerinde yeralan esnafın,yeterli miktarda ve kaliteli, mamul üretilebilmesinitemindi. Bu amacın gerçekleştirebilmesi için devlettüm hammaddeyi, bölge tekellerine sevkettirerek, es-nafın yeterli miktarda ve kalitesi yüksek hammaddeyiseçip almasın sağlıyordu.

Özellikle ipek, sahtiyan, palamud gibi imâlat sanayi-inde kullanılacak hammaddenin kalitesi, üretimin ka-litesi için çok önemli olduğundan belirli bölgelerdeüretilen bu ürünlerin tümünün İstanbul’a gönde-rilmesi isteniyordu. Bu hususta palamud hammadde-siyle ilgili olarak İstanbul kadısının 7.7.1242/5.II.1827 tarihli ilâmında şöyle deniliyordu:

“...husule gelen palamudun cümlesi tüccar yediyledersaadete gelüb içinden be ocak ta‘bir olunur debbağ

80 BOA., Cevdet-İktisad, nr.996, 10.N.1242/7.3.1827.81 BOA, Cevdet İktisad no:585.

Page 236: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

esnaf işlerine yarayacak palamudu iştirâ eyledikten sonrafazla kalur ve esnafın işlerine gelmeyerek almaktan istin-kaf eyledikleri ma‘rifet-i şer‘i ve esnaf ma‘rifetiyle müte-beyyîn olur ise ol vakitde bu tarafdan diyar-ı ahirefuruht olunmasına ruhsat verilmek...”82

Her iki şıktaki amaç gerçekleştiğinde kaçakçılığınhammadde tıkanıklığına neden olup Osmanlı esnafve üreticisini üretim krizine sürüklemesi önlenmişolacakdı.

Ancak belirli bölgelerdeki belirli hammaddelerin, tü-müyle başta İstanbul olmak üzere çeşitli bölge tekel-lerine sevkedilmesi üretici açısından önemliproblemleri de beraberinde getiriyordu.Mesela İstanbul’a tümüyle sevkedilme kaydına tabihammadde-ürün İstanbul esnafının talebini aşarak

bol miktarda üretildiği senelerde talebi aşan miktarında İstanbul’a sevki ürünün maliyet fiyatını yükselti-yor, diğer yandan bolluk ürünün satış fiyatını düşür-düğünden maliyeti yüksek fiyat düşük bir ürünüİstanbul’a sevketmek tüccara cazip gelmiyor, sevkedentüccar da çoğu kez zararına ürünü elinden çıkarmakzorunda kalıyordu.

Diğer yandan yine İstanbul’da, İstanbul esnafınınhammadde ihtiyacından fazla ürünün mevcudiyetiyalnızca o yıl ki mahsülün bolluğundanda kaynakla-nıyordu.

Zira İstanbul esnafı yalnızca belirli bölgelerden gelenhammaddeyi satınalmakla kayıtlı değildi. Bölgesinebakılmaksızın kalitesini ve fiyatını en uygun bul-duğu ürünü satın alıyordu.

B Ö L Ü M I V 235

82 Aynı belge.

Tabakhane, deri kurutma işlemi

Page 237: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Bu durumda ürünün tümüyle İstanbul’a sevketmekbaşka bir yere satamamak kaydıyla bağlı olan üretici,İstanbul esnafının başka bir yerden ihtiyacı olanürünü (hammaddeyi) temin etmesi durumunda veyaürünün bol olduğu yıllarda daima arz fazlası ürünü-nün elinde kalması riskiyle karşı karşıya kalıyor,zarar ediyordu.

Sözkonu her iki husus, başka bir yere satılmaksızıntümüyle İstanbul’a nakledilmek kaydına tâbi ürün-lerden biri olup Akdeniz civarındaki bölgelerde üre-tilen palamut üreticileri için de geçerliydi:

“...palamud külliyet üzere olub mahallerinden diyar-ıâhire nakl ve müste’men taifesine furuh olunamayarakDersaadetde dahî teksir ve adem-i revâc cihetiyle cümle-sinin bu tarafa (Dersaadete) nakl ve ba‘hu buradan hâ-rice satılmak suretinde beyhûde bir takım masârıf-ınakliyye sebebiyle tüccara zarar ve ziyân olacağına mebnîzarûrî el çekdiklerinden mevcud olan palamud mahalle-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E236

rinde çürüyüb fenâ-pezîr olarak gerek palamud tüccarıve gerek palamud mahsuluyle ta‘yin itmekde olan fukaragürühu mübtelây-ı gadr ve hasar olmakda oldukları tah-kik olunub...”83

Esnafın talebini aşan arz bolluğundan doğan bu za-rarlar esnafla tüccarın sık sık mahkemlerde kadıönüne çıkmalarına neden oluyordu.

Bu davalarda umumiyetle tüccar elindeki mala esna-fın düşük fiyat vermesi ve esnafın hammadde ih-tiyacın karşılamadan harice mal satmalarının yasakolması nedeniyle zarar etiklerinden şikayet etmekde,esnaf da hammaddenin ihtiyaçlarından çok miktardaolmasından ve önemli bir kısmının da çürük olupişlerine yaramadığından fiyatının düşük olduğunuve çürük ürün satın alamadıklarını söylemektydiler. Kadı da her iki tarafın kabul ettiği fiyat ve miktarıbelirleyerek bu anlaşmazlığı çözümeye çalışmak-taydı.84

83 Aynı belge.

Deri germe işlemi

Page 238: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

4.2.1.2.Devletin Serbest Ticarete Doğrudan Müdahaleleri: “Ruhsat Tezkiresi” ve “Yed-i Vahit” Ticaret Sistemi

Esnaf birliklerinin hammadde teminini kolaylaş-tırmak amacıyla devletin ticârete dolaylı müdaha-lelerde bulunarak çözüm arayışları ve uygulamalarıortaya yeni problemler çıkarmıştı.

Bu problemlerin halli için yeni çözüm arayışları, ne-ticede devletin serbest ticarete doğrudan müdâhaleetmesini gerektirdi. II.Mahmud devrinde(1808-1839) devletin bu müdahaleleri had safhaya çıktı veruhsat tezkiresi sistemi ve yed-i vâhid sistemi denilenticaret sistemleri doğdu.

Ruhsat Tezkiresi SistemiHammadddenin dışarıya kaçırılmadan öncelikle İs-tanbul sonra da diğer bölgelerdeki esnafa akmasınıtemin için uygulanan,belirli bölgelerdeki ürünlerintümüyle bölge alım tekellerine sevk edilmesi şeklin-deki ticaret sisteminin üreticinin zararına olan yan-larını iyice belirginleşmesi, diğer yandan esnafkoruyucu yönü daha ağır basan bu sistemi esnafın,narh ve genel ticaret sistemini bozucu yönde kullan-maya başlamıştı. Bölge alım tekelerinde yer alan bazıesnaf ihtiyacından fazla hammadde satın alıyor, satınalırken de fiyat düşürmek için ürünü zamanında satınalmayıp bölge alım tekeli gereği esnaf ihtiyacı kadarürünü tüccardan satım almadan tüccarın başka biralıcıya satış yapamaması kaidesinden yararlanarak,tüccarı mağdur duruma düşürmek, ürünün kalitesinibeğenmemek gibi yollara baş vuruyor, böylelikleucuza kapattıkları ürünün ihtiyaçlarından fazla ola-nını diğer bölgelere ve yabancı tüccara yüksek fiyat-larla satıyorlardı85. Büyük ölçüde bu durum üzerineyeni bir sistem uygulanmaya başladı.Esnaf birliklerin hammadde temininde uygulamayakonulan bu usule ilk adım, İstanbul debbağ esnafınınhammaddesi olan palamut ürününün temininde,

1242/1826 yılında başlanarak atıldı. Esnafın üretimiiçin gerekli ve temininde güçlük çekilen kritik ham-maddelerin üretildiği bölgelerin en uygun yerine dev-let tarafından bu yeni ticaret sistemini uygulamaklagörevli bir memur tayin edildi. Bu memur, yeni sisteme göre emrine verilen görevlimemurları ürünün üretildiği yerlere yerleştirecekbölge alım tekellerinde yer alan esnaf ne miktar vekalitede hammadde ihtiyacı varsa, bu memura her yılbildirilecek, memur bu istenilen miktar ve kalitedekiürünü, vaktine mahiyetindeki görevliler vasıtasıylaürünü üretildiği bölgelerden temin ettirtip göndere-cek, öncelikle İstanbul bölge alım tekelinde yer alanesnafın ihtiyacı tamamen karşılandıktan sonra üzünbaşka bölgelere veya ürünü ülke dışına ihraç etme is-teyen tüccara satılabilecek, alım-satımların tümü, gö-revli memurun vereceği tezkireyle olabilecek,tezkiresi olmayan tüccar, ürünü hiçbir yere alıp sevkedemeyecekti.

“... umur-ı mühimme-i devlet-i aliyyenin ta‘tilden ve deb-bağ esnafının dahî palamud hususunda müzâyakadanvikâyeleri mühim ve elzem olduğu misüllü fukarâ ve zua-fânun dahî gadr ve zarardan himâyeleri matlub-ı âli ol-duğuna mebni şu hususda tarafeyn müntefî vemütemetti‘ ve zımnında kimesneye gadr ve hasar olma-mak garazıyla bu maddeye taraf-ı devlet-i aliyyeden hâ-cegân-ı dîvân-ı humâyundan Ömer Lütfi Efendi ... ta‘yinve me’mur mumâileyhin herbir mahalle semt olan İz-mirde ikâmet ve sâir kaza ve iskelelere tafından iktizâsınagöre mücerreb ve mu‘temed ademler ik’adıyla evvelemirdedersaadete luzumu olan palamudu gâyed a‘lasından ola-rak vakt ve zamanıyla tamamen sevk ile cümle debbağesnafına lâzım olan palamud bâligan-mâ-belağ vuruditdikden sonra mahallerinde fazla kalan palamud sâirmahallere ve rumeli yakasına ve müste’men tâifesineme’mur mumaileyh ma‘rifetiyle bey‘ ettirilmek dersaa-detde palamudun miktar-ı luzum keyfiyyeti me’mur mu-maileyhin ma‘lumu olacağına mebnî onun izn ve tezkiresiolmadıkca bir dirhem palamud imrârına ruhsat virilme-mek üzere bâ irade-i seniyye tanzim ve ol babda emr-icelil-i âlişan sudur itmekle ...”86

B Ö L Ü M I V 237

84 Mesela palamud tüccarıyla İstanbul debbağ esnafı arasındaki bu tür bir anlaşmazlığı İstanbul kadısı evasıt.10.1241/ V.1825 ortaları tarihli ilâmıyla,anlatttığımız tarzda çözdüğünü bildiriyordu (İKS, nr.154, vr.32).

85 BOA., Cevdet İktisad nr. 694; İKS., defter nr.154, vr.32, Evasıt 10.1241/10-20.4.1826 tarihli ferman.86 7.7.1242/15.2.1827 tarihli ferman, BOA., Cevdet İkitisad, nr.585.

Page 239: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Hammadde alım-satımlarının tezkireye bağlandığı buyeni usulde devlet, önceki usullerdeki salt düzenle-yici, kontrol edici ve cezalandırıcı rolünün yanındayeni bir fonksiyon daha üstlendi. Devlet artık ham-madde alım-satımında taraflar arasında mutlak ara-cıydı. Zira devletin ve görevlendirdiği memurun izniolmadan ve tezkiresi alınmadan hammadde alışverişiyapılamayacaktı. Gerçi devlet, eskiden beri bu nevitoptan mal alım-satımlarında vergisini tahsil edebil-mek, vergi kaçırılmasını önlemek için, alım satımlarıkendi gözetimi ve denetimi altında yaptırıyordu.Bunu temin için de toptan mal alım-satımlarını belirliyerlerde (kapan, mîzan, iskele,han, pazar yerleri v.b.)yaptırtıyor, Vergi tahsil memurları da bu yerlerdehazır bulunduğundan alım-satım yapıldığında derhalvergiyi tahsil ediyorlar ve verginin ödendiğine daireda tezkiresi veriyorlardı87. Bu yeni usulde ise artıkdevlet, hammaddeyi üretildiği yerde gözetim ve de-netim altına alıyor, tüccarın bu ürünü satın alıp her-hangi bir yere sevk edebilmesi için tezkire almasıgerekiyordu.

Tezkire usulunü uygulamakla devlet dört ayrı gayeyigerçekleştirmişoluyordu. a-Hammadde kaçakcılığınıönlemek böylelikle de; b- vergiyi tam olarak tahsiletmek, c-öncelikle İstanbul ve diğer Osmanlı dahilin-deki esnaf birliklerine yeterli ve kaliteli hammaddeyitemin etmek. Tüm bu gayeleri gerçekleştirirken de;d-üreticiyi mağdur etmemek.

Aslında bu konuda devletin gayesi çok daha kapsam-lıydı: Devamlı savaşlar ve iç ayaklanmaların yanında,sanayi kapitalizmi aşamasındaki ülkelerin yüksekhammadde talebi ve mamul maddelerinin Osmanlıpazarlarına girmesiyle sarsılmaya başlayan, iç ticaretve üretim ilişkileri88, bir yandan ekonomik ve sosyalhuzursuzlukların giderek yaygınlaşmasına nedenolurken, diğer yandan devletin vergi gelirlerindeönemli ölçüde kayıplara-azalmalara yol açıyordu. Ti-caret ve sanayi alanlarındaki üretim ilişkilerinin ye-niden düzenlenerek işlerlik kazandırılmasıgerektiğini çok iyi kavramış görünen Mahmut II ve

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E238

diğer ricâl, 1242/1826 de yeniçeriliğin kaldırılması-nın ardından hemen her alanda giriştikleriyenidendüzenleme ve yapılaşma hareketleri arasında, tica-retve sanayi ile ilgili düzenlemelere, yine aynı yıl “İh-tisap Nezareti”ni kurarak89 başladılar.

87 Lütfi Güçer; “Osmanlı İmparatorluğunun Ticaret Politikası”, Türk İktisat Tarihi Yıllığı, İ.Ü.İktisat Fakültesi yay.,Sayı 1, İstanbul 1988, ss.51-55.88 PAMUK(1988) ss.15-20, Reşat KASABA(1988) ss.44-46.89 KAZICI (1987) s.34 vd.

Deriden mamul giysiler

Page 240: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

“İhtisap Nezareti”nin ihdasından sonra ihtisabın vemuhtesiplerin görevi daha önceki ihtisap uygulama-larında olduğu gibi, “İhtisap rusumu”nu toplamaknarhı kontrol etmek gibi..sadece vergi ve zabıta me-murluğu yapmak değil, bunlarla birlikte, devletin ti-caret ve sanayi alanlarındaki politikalarının aktifuygulayıcısı olmak, görevlerini de üstlenmişlerdi90.

Nitekim öncelikle İstanbul ve diğer bölgelerindekiOsmanlı esnaf birliklerinin hammadde ihitaycınıtemin için yeni uygulamaya konan tezkire usulunuyürüten devletin görevlerini-memurlar, İstanbul’da vetaşrada uygun merkezlerde yerleşenihtisap mukataa-ları nazırları ile bu mukataa nazırlarına bağlı ihtisapmemurlarıydı91. Böylece muhtesip şehirlerde sanayive ticareti denetim yanında,artık sanayi için gereklihammaddenin üretildiği tarım kesiminde de denetimrolünü üstlenerek, gıda ve sınai mamul üretimi için-gerekli hammaddenin iç ve dış ticaretini kontrol al-tında tutan en önemli mercî olmuşdu. Bunlara bir deihraç edilen ürünlerden alınan ihtisap resmiyle, ithaledilen eşyadan1243 (1827) de alınmaya başlanandamga resmini de eklersek92, muhtesibin, ihracat veithalatı kontrol fonksiyonu daha da belirginleşmişolur.

Devlet bir yandan ticaret ve sanai alanlarındaki yeniuygulamaların aksamamasını temin için aktif birgörev üstlenirken, diğer yandan da artan giderler ne-deniyle ticaret ve sanayiden elde ettiği vergi gelirle-rini de arttırmaya çalışıyordu.

Devletin “tezkire usulü”nü uygulamaya koyarak özelteşebbüsün ticaretine doğrudan müdahalelerde bu-lunmaya başlamasının belirli bölgelerle sınırlı kalma-yıp, tüm imparatorluk sathına yaygınlaşmasını teminiancak, “tezkire usulü” uygulamalarını üstlenen veyeni ihdas edilen ihtisap teşkilâtının, imparatorluksathına yayılmasıyla gerçekleşebilirdi.

Nitekim, “tezkire usulu” yaygınlaşmadan önce, özel-likle hammaddenin iç ve dış ticarete sık konu olduğuve ithal malların imparatorluğa girişinin yapıldığı be-lirli bölgeler, ticari canlılıklarındaki önceliğe göre,birer birer ihtasapla ilgili yeni uygulamaların yaygın-laştırıldığı bölgeler olmuşlardı.

İhtisab’la ilgili yeni uygulama, önce 1242/1826 daİstanbul bölgesinde başlanmış, daha sonra1243/1827 de İzmirde93, yine aynı yıl ve 1244/1828yılları içinde yaygınlaşarak, Edirne ve Bursa ve diğerbölgelerde uygulanmaya başlandı94.

İhtisab uygulamalarının yaygınlaşmasına paralel ola-rak önceliri yalnızca palamud ürününde uygulanantezkire, daha sonra kök boya, mazı ve kuru incir ürün-lerine de teşmiledildi95.

Bu noktada iç ticarette uygulanmaya başlanan “tez-kire usulü”nun yaygınlaştırılma nedenleri üzerindedurmak gerekiyor.

Tezkire usulü, bu usule tabi ürünleri, üreticiden satınalma hakkının, belirli tüccarlara tanınmasıyla ilişkiliolduğundan,tezkireli tüccarın, tezkireye tabi ürünüüreticiden satın alması ve dahilde satmak üzere sev-ketmesi, tamamen iç ticaretle ilişkili faaliyetlerdi.

İç ticaret yapma hakkı ise tamamiyle Osmanlı tebaasıolan gayrı müslimler ile müslüman tüccarlara aitdi.Dahilde yetişen ürünlerin herbirinin hangi yer ve li-manlardan ihraç edilebilecekleri ve bu yer ve liman-lara hangi yollarla ulaştırılacağı belirli olup, her ürünbu belirli yollar ve limanlar üzerinden sevkedilebili-yordu. Bu husus, hem iç ticarete konu olan ürünler-den elde edilecek vergi gelirinin ait olduğumukataalarla, hem de kaçakçılığın önlenmesi çabala-rıyla yakından ilişkiliydi.Vergi gelirinin ait olduğumukataanın haricindeki bir bölgeye ürün sevkedilirse

B Ö L Ü M I V 239

90 1242 (1825) tarihli ihtisap nizamnamesi, Topkapı Sarayı Mizesi Arşivi., E.1339.91 BBA., Cevdet-iktisad, no: 694.92 BBA.,Cevdet İktisad, no: 818.93 BBA.,Cevdet-İktisat, no. 818.94 BBA., Cevdet-Maliye, no:4392; Osman Nuri, MUB, C.1 ss. 356-58; CEZAR(1986), s.251.95 İKS, nr.154, vr.72a.

Page 241: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

(kaçırılırsa), mukataa vergi kaybına uğrayacağından,vergi kaybının önlenmesi için ürünün mukataa böl-gesine sevki gerekiyordu. bu tür bir mali sistem,iç ti-carete konu olan her ürünün ihraç edilecekleri yerlerive bu yerlere ulaşım güzergâhlarının belirlenmesini,gerektiriyordu.

1838 Baltalimanı andlaşmasına kadar, her ürün için,iç ticaretindenalınacak vergilerin hangi mukataaya aitolduğu münferit fermanlarla düzenlendiğinden, iç ti-careti yapılan ürünlerin sevk güzergahları ve ihraçyerlerin ayrı ve toplu halde belirtenbir belge yokdu.Fakat 1838 Baltalimanı anlaşmasıyla, yabancı tüccarada iç ticaret yapabilmek hakkı tanınıca, yabancı tüc-carında uyması için Osmanlı devleti dahilinde üreti-lip iç ticarete konu olan ürünlerin sevk güzergahlarıve ihraç edilecekleri yerlerin toplu bir listesi yapılarakandlaşmaya ilave edilmişdi96.

Yabancı tüccarlar ise, dahilde satın aldığı malı yineülke dahilinde satması yasak olduğundan (iç ticaretyasağı), ancak ihrâcı yasak olmayan hangi ürünlerisatınalıp dış ülkelere ihraç edeceklerse, o ürünlerisevkedildiği yerler ve limanlarda yerleşiyorlardı. Ger-çekte yabancı tüccar, iç ticaret yapamama yasağını çe-şitli yollarla aşmışdı.

Osmanlı tebaası arasından gayrı müslim veya müslü-man kişileri, ücret karşılığı tutarak veya ortak alarakişbirliği içine giren yabancı tüccar, talep ettiği ürünübu kişiler vasıtasıyla temin ediyordu. Yabancı tüccar-taleb ettiği ürünleri temin edebilmek için, işbirliğiyaptığı kişiler vasıtasıyla gerekirse, serbest ticareti ya-pılan ürünü en yüksek fiyatı vererek satın alıyor, veyabölge alım tekelleri’ne gönderilmesi gereken ürününüreticisine yüksek fiyatlar vererek kaçak olarak satı-nalıp ihraç ediyordu97. Tabiiki bu durum Osmanlıtüccarının ticaretine olduğu kadar, esnafın da ihtiyacıolduğu miktarda hammadde temin edememesinden

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E240

dolayı, zararına neden oluyordu. Nitekim,bu nedenleBursa, Amasya, Antakya ve diğer yerlerden Haleb’egelen ipeğin alım satımı ve ipek dokumacığıyla geçi-nen halepli tüccar ve esnaf, halepteki yabancı konso-los ve tüccarın kendilerine bağlı adamları vasıtasıylayüksek fiyatlar vererek ipeği satınalmasındanzarargördüklerini bu yüzden ipek ihracının yasaklanma-sını istemişlerdi98.

Bu tür müdahalelerle yabarcı tüccar,ürünün fiyatınıyükselterekveya kaçakçılık yaparak, Osmanlı tüccarve esnafına, iç ticaret ve üretim dengesini bozarakzarar veriyorlardı.

Suistimallerinden dolayıdır ki yabancı tüccarla ilişki-leri olup bu nevi zarar verici ticari faaliyetlerde bulu-nan kişilere bu zararları sabit olmasada pek iyi birgözle bakılmıyordu99.

Diğer yandan yabancı tüccarın işbirliği yaptığı kişi-ler,ürün mahallindeki resmi görevlilerle (ehl-örfle)anlaşıyorlar, ehl-i örf ürünü kendilerine satmaları içinüreticiye baskı yapıyor ve üreticiden ucuza satınaldığıürünü, anlaştıklarıfiyatla yabancı tüccarın adamlarınasatıyor, bu durumda,ürünü ehl-i örf’ce düşük fiyatlakapatılan üretici haylizarar görüyordu100.

İşte, hem Osmanlı üreticisi, esnafı ve tüccarının hemde, kaçakçılıktan doğan vergi kaybından dolayı dev-letin zararına olan bu gidişi durdurmak için devletceuygulamay konantezkire usulu, öncelikle bu zararla-rın sözkonusu olduğu ürünlerin “tezkire” ile alım-sa-tımı usulune bağlanmaları ile başlayıp, daha sonra,diğer ürünlere de yaygınlaştırılmasıyla birlikte, gide-rek imparatorluk dahilinde yaygınlaştı.

Nitekim daha önce alım-satımı tezkireye bağlananpalamud,kök boyu, mazı ve incirden sonra revgan-ızeyt (zeytinyağı),yapağı, şem-i asel’in (balmumu) ti-

96 Bu liste ve Listenin hazırlanması sırasındaki çekişmeli müzakereler için bkz. KÜTÜKOĞLU, Cilt 2, ss.14-22.97 BBA, Cevdet-iktisad, no: 585.98 BBA, Cevdet-İktisad, no 22).99 Nitekim bu tür faaliyette bulunan kişiler için yolsuz kazanç elde edenler anlamında sık sık muktekir ve madrabaz sıfatlarının kullanıldığını görüyoruz:”..ef-

renç taifesinin simsar ve komisyonucu ve şerikleri olan muktekir ve madrabaz makulelerinin..” (İ.K.S. nr.154 vr.72 a).100 Aynı belge.

Page 242: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

careti de yukarıdaki belirttiğimiz zararlardan koru-nabilmek için tezkire usulune bağlandı101.

Daha sonraki yıllarda ise tezkire usulü, yeni ihtisapusulünün bölgeler itibariyle yaygınlaşmasıyla birlikteticareti yapılan hemen her ürün için yaygınlaştırıldı.Bu bilgilerin ışığı altında “tezkire usulu”nun özellik-lerinisıralarsak:

a- Tezkireye tabi ürünün ticaretini ancak, o, ürününüretildiği mahallin bağlı olduğu ihtisap nezareti ta-

rafındanverilen “ruhsat tezkiresei” sahibi tüccar ya-pabilirdi. “Ruhsat tezkeresi” herhangi bir tüccara ve-rilmez, öncelikle”...ehl-i ırz ve islâm ve reayatüccarı...”na verilirdi102.

Tezkire sadece islâm ve reaya tüccarına verilmiyordu,şayet”ehl-i ırz” ise yabancı tüccara’da veriliyordu. Me-sela tezkireye bağlanan “Kızılca Tuzla” kazasında üre-tilen Palamudun 1252/1836 senesi muhsulu, Bulakisimli İngiliz tüccarınca elindeki ruhsat tezkerisinebinâen satın alınmışdı103. Yabancı tüccar iç ticaretya-pamayacağından tezkereyle satınaladığı ürünü doğ-rucadışarıya ihraç ediyordu.. Böylece “muhtekir vemadrabaz”denilen yabancı tüccarla üretici arasındakiaracılar tamamen aradan çıkartılmaya çalışılıyordu.

b- “Ruhsat Tezkire”li tüccarın satınaldığı ürünü ne-reye sevkedeceği ve miktarı ihtisap memurunca ayrıbir “tezkire”olarak düzenlenip tüccara veriliyor, Ürü-nün sevkedildiği yer ve iskelelerde ihtisap memurlarıtüccarın elindeki sevk teskiresinikontrol edip, ürününtezkirede yazılı miktar ve sevkedilecek yer olark uy-gunluğunu denetliyor, böylece ürünün, istenilen yereistenildiği miktarda ve kaçırılmasına fırsat verilme-den sevkedilme gayesi gerçekleştirilmeye çalışılı-yordu104.

c- İstanbulun bölge alım tekeli olarak önceliği oldu-ğundan “tezkire usulu”ne tâbi ürünlerden öncelikliİstanbulun ihtiyacıkarşılıyordu:

Bunu gerçekleştirebilmek için, İstanbulun ihtiyacınıkarşılayanher kazanın, ne miktar ürün vereceğini, ih-tisap memurları ellerindeki kayıtlara binaen bildik-lerinden, bu memurlar İstanbul’un ihtiyacı karşılanakadar öncelikle İstanbul’a sevk tezkiresi veriyorlar,bunun için de, bilinen miktar kadar kazalardan gön-derilecek ürünü satın alan tezkireli tüccarın elindekiürünü İstanbula sevkedeceğini ve miktarını tüccarınsevk tezkiresine kaydedip, bu tüccar sevk tezkire-sinde yazılı miktar kadar ürünü, İstanbul’a sevkedip,

B Ö L Ü M I V 241

101 Aynı belge.102 Aynı belge.103 BBA., Cevdet-İktisad, no : 967.104 İKS.,nr.154, vr.72 a; BBA, Cevdet-İktisad, no 694.

Deriden mamul giysiler

Page 243: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

bu miktar sevkin yapıldığına dair İstanbulkadısındanilmühaber alıp, bağlı olduğu (tezkireyi kendisineveren) ihtisap nezaretine götürüyor, şayet tüccar il-mühaberi götürmez veyaürünü tezkirede yazıldığı gibiİstanbul’a değilde başka bir yere sevkederse, ürününvergisi tüccardan tahsil edilip ruhsat tezkiresi elindenalınıyordu105.

d- Verilecek “ruhsat tezkiresi” sayısı sınırlı değildi.Böylece iç ticaretin, sayısı sınırlı bir grup tüccarınelinde olmasına fırsat verilmiyordu.

e- Tezkire sisteminde hammaddeye narh verilmiyor,üretici ürününü “ruhsat tezkiresi”sahibi tüccar ara-sından en yüksek fiyatı veren tüccara satıyordu106.Son şıkta yeralan fiyat serbestisi hususu üreticinintezkire usulünü kolaylıkla benimsemesi ve tezkireusulünün yaygınlaşmasının en önemli nedenlerindebirisi olup, hammaddenin narha tabi olduğu “yed-ivahid” sisteminden tekrar “tezkire sistemine” dönü-şün başlıca sebebi olacaktır. Fakat ne var ki, OsmanlıÜreticisi,sanayisi ve tüccarı lihen ioldukca buyukavantajlar sağlayan tekire usulünü, İngilizler ve diğersanayi kapitalizmini uygulayan ülkeler Osmanlı dev-letinden hammadde temininde en büyük engellerdenbiri olarak gördüklerinden, yoğun çaba sarfederek1838 ticaret andlaşmasının ikinci maddesiyle kaldırt-mayı başarmışlardı.

Yed-i Vahid SistemiDerinin tabaklanmasında kullanılan pamud ürünüyed-i vahid kapsamında olduğundan bu sistemi ayrıcaincelememiz gerekmektedir.

İhtisap nezâreti teşkilâtının şehirlerin yanında taş-raya da yaygınlaştırılmasıyla devletin daha aktif ola-rak ticaret ve sanayi faaliyetlerinde rol alması diğeryandan yeniden yapılaşma faaliyetleri nedeniyleartan devlet harcamalrını finansmanı için yeni glerkaynaklarına şiddetle ihtiyaç duyulması, ticaret sis-temi ve esnaf birliklerine, özellikle de ikâme mal üre-ten esnaf birliklerine hammadde temini açısından,

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E242

yeni bir usulün doğmasına yol açtı. “Yed-i vahid” ismiverilen bu usulde devlet, ticarî kârı yüksek bazı ham-madde ve yarı mâmullerin tek alıcısı ve satıcısınınkendisi olduğunu ilân etti.“Yed-i vahid”, özel kesimin yürüttüğü ticarî faaliyetsahasında devletin de, yeni bir gelir kaynağı olarak

105 İKS., nr.154, vr.72a.106 Aynı belge.

Deriden mamul giysiler

Page 244: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

pay almak istemesi sonucunda doğan bir usuldü. Bugâyeyle devlet, ticarî kârı yüksek hammadeleri tespitediyor ve bu hammaddelerin ticâretini özel kesimeyasaklıyordu.

Meselâ palamud ticareti çok kârlı olduğundan, “yed-i vahid” usulüne bağlanmasının devletin menfaatineolduğunu bildirilmesi üzerine;

“palamud...mübayâ idüb İzmir ve sâir iskelelere naklile frenklere satan palamud tüccarı..palamudun ger-miyyen revâcına binâen evvelkinden ziyâde intifa‘ ey-ledikleri istihbar olunmuş ve yed-i vahid sûretiylebey‘ ve şira‘ olunduğu takdirde cânib-i miriye dahî zi-yâde menfaat hasıl olacığı anlaşılmış olacağınamebni..”107. İzmir, Aydın, Saruhan, Suğla, Menteşe,Teke, Karahisar-ı Sahib, Kütahya, Hüdâvendigâr, Ka-rasi ve Biga sancakları ve kazalarında üretilen pala-mud 1247/1831 yılında yed-i vahid usulüne dahiledilmişti108.

Ancak, “yed-i vahid sistemi” ile devletin amacı ticarîkârdan pay almaktan çok, uzun yıllardır mücadele et-tiği hammadde kaçakçılığı ve bu kaçakçılığın sonuç-ları olan vergi kayıpları ile üretim krizlerinin artıktamamiyle son bulması yolunda önemli bir adım dahaatmaktı.

Bu usulde devlet bir yandan ticarî kâr ederken, diğeryandan tezkire usulünün fonksiyonunu da üstlenip,kaçakçılığa en çok konu olan hammaddelerin ticare-tini bizzat yaparak bu tür hammaddelerin kaçakçılı-ğını engellemiş olacaktı. Devletin bu gayesini,ticaretini “yed-i vahid” kapsamına aldığı ürünlerebaktığınızda görmek mümkün olmaktadır. Zirâ yed-ivahid’e konu olan ürünler Osmanlı esnafının yanındasanayi kapitalizmine adım atan ülkelerin de en çok

talep ettiği ürünler olup, bu yüzden hem ticarî kârıyüksek, hem de kaçakçılığa en çok konu olan ürün-lerdi.

Bu ürünler arasında yer alan tütün 1245/1829 yı-lında, ipek 1246/1830, palamud 1243/1831, zeytin-yağı ve sabun (başlangıç yılı belli değil), ayfon1251/1835 yıllarında “yed-i vahid” usulüne bağlan-mıştı109 . Tekel anlamına gelen “yed-i vahid” terimi,osmanlı esnaf üretim sistemiyle ilgili literatürde, tüc-carın taşradan getirdiği belirli hammaddelerin yal-nızca belirli esnaf birliklerine tevzî edilmesi hakkıolarak (“yed-i vahidden tevzi”) 18. yüzyılda kullanı-yordu.110

Bu terim Osmanlı malî literatüründe ise, yine 18.yüzyılda ortaya çıkan malikâne ve esham sistemle-riyle beraber kullanılmaya başlanmıştı. Birden fazlamalikâneciye satılan bir mukataanın idaresinin tekelden yapılması (“yed-i vahid”)111, veya belirli birürün veya ürünler üzerine kurulu farklı bölgelerdekimukataaların tek mukataa adı altında toplanarak,yine tek elden idaresi (yed-i vahidden zabt veidare)112, anlamında kullanılıyordu.

Bizim ele aldığımız manada ise “yed-i vahid” yine te-kelden idare anlamını korumakla birlikte, kapsam ola-rak oldukça farklı bir nitelik ve anlam kazanmıştır.

Bu farklı anlamıyla, “yed-i vahid” bir arşiv belgesindeşöyle tarif ediliyor;

“..yed-i vahid denilen şey bir mahsulün devlet tara-fından mübayaa ve iştirâ olunub ba‘dehu yine devlettarafından bey‘ ve füruht olunması demektir”113. Bel-gede de açıkça izah edildii gibi artık “yed-i vahid”; ti-carî devlet tekelleri, manasında kullanılan bir terim

B Ö L Ü M I V 243

107 BOA, Cevdet-Maliye no. 3264.108 Aynı belge.109 BOA, Cevdet – İktisat, no. 1703; Aynı arşiv, Hatt-ı Hümayun, no. 3290m; Cevdet – Maliye, no. 3264; Hatt-ı Hümayun, no. 32618; Cevdet – Maliye, no.

502 (Belgeler yukarıdaki ürün ismi sırasına göre verilmiştir).110 İstanbul kadısına 1-10.11.1190/10-20.1.1777 tarihli hüküm; (BOA, İstanbul Ahkâm Defterleri, nr. 9, sayfa 88)111 BOA., Cevdet – İktisad, no. 243; Yavuz Cezar, Osmanlı Meliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, Alan yay., İstanbul 1986, s. 106.112 Yavuz Cezar, Age., s. 82.113 BOA., Mesail-i Mühimme-i İngiltere, no. 806/1; M. S. Kütükoğlu, Osmanlı – İngiliz İktisadi Münasebetleri, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü yay., Cilt

1, Ankara 1974, s. 65.

Page 245: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

olmuştu. İşte bu anlamda “yed-i vahid”, yeni bir tica-ret usulünü’de içeriyordu ki biz bu usule “yed-i vahidsistemi” diyoruz.

“Yed-i vahid sistemi”, II.Mahmud döneminde uygu-lanmaya başlandı. Başlagıç tarihini kesin olarak be-lirleyememekle birlikte, yeniden yapılaşmaçabalarının başladığı 1242/1826 ile 1245/1829 ta-rihleri arasındaki bir tarih olması gerektiğinitahminettiğimiz ve 1245/1829 yılında uygulanmakta oldu-ğunu tespit ettiğimiz114 “yed-i vahid sistemi”nin baş-lıca özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.

a- “Yed-i vahid”; yalnızca ticari faaliyet alanlarındakurulan ticari devlet tekelleri olup, mal ve hizmetüretimi alanlarında kurulan devlet tekellerindenfarklıdır. Yukarıda aldığımız belgedeki tarifinde degörüldüğü gibi yed-i vahid usulünde devlet, bir tüccargibi sadece ürünün satın alınması ve satılması aşama-larında faaliyet göstermekteydi.Bu ürünün üretimiveya satın alınan ürünü işleme tabi tutup yarı mamulveya mamul hale getirip satmak gibi, faaliyetler” yed-i vahid” usulunda sözkonusu değildi. Bu husus “yed-ivahid”in en belirgin özelliğidir. Zira Osmanlı devle-tinin önceki devirlerinden beri mülkiyetini ve üretmehakkına elinde bulundurduğu yerler ve ürünlervardı115. Devlet bu yerlerde üretilen ürünlerin ve üre-tim hakkını elinde bulundurduğu ürünlerin, hemüretilmesi hem de satılmasını, tekeli altında tutu-yordu. İşte bu tür bir ürünün üretimi ve satışıyla ilgilidevlet tekelleriyle, “yed-i vahid” usulundeki devlet te-kelleri arasında fark vardı. Bu fark da “yed-i vahid”inbir ürünün üretimiyle değil, sadece ticari bir faaliye-tolarak tekelden alımı ve satımı ile ilgili olmasındankaynaklanıyordu.Bu yüzden, iki ayrı devlet tekelinibirbirine karıştırmamak gerekir. Nitekim 1838 Bal-talimanı andlaşmasının ikinci maddesiyle “yed-ivahid” usulü kaldırıldıktan sonra İngilizler, tuz,barut,saçma gibi devletin üretim ve satış tekellerinin de“yed-i vahid”e dahil olduğunu ve kalkdığını zannet-tiklerninden, İngiliz tüccarı bu tür devlet tekellerine

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E244

müdahale etmeye başlayınca, devlet, derhal hareketegeçerek bu tür devlet tekellerinin “yed-i vahid”denfarklı olduğunu, meselâ devlete ait tuz üretimive satışıtekeliyle, “yed-i vahid” arasındaki fark için:tuzlalar,“...devletin malıdır ve bir kimse nasıl malını istediği-nesatarsa devlet de mülk-i mahsusunda çıkan tuzlarıbazı şartlarla ilzam ve ihâle etmektedir” halbuki”yed-i vahid bir kazanın ahalisinin, mahsullerini diledi-kelri gibi tüccara satmalarına ruhsat vermeyib

114 BOA., Cevdet -İktisad, no:1703.115 Top, barut, kurşun,saçma, tüfenkgibiaskeri malzeme ile Tuzlaların da dahil olduğu madenler, taş ocakları, bazı ormanlar, iskeleler, dalyanlar, çeltik sahaları,

darphaneler, bazı boyahane, mumhane ve simkeşhaneler ilh. gibi (L.Güçer “XV-XVIII.asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Tuz inhisarı ve Tuzlarınİşletme Nizamı”; İFM., Cilt XXIII, no.1-2, s.98)

Deriden mamul giysiler

Page 246: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

hükümed tarafından tamamiyle ahz olunarak bir eldeahara satılması kaziyyesidir”116 diyerek İngiliz devle-tini uyarmıştı.

b- “Yed-i vahid”e ko nu olan ürünler, daha önce özelteşebbüs tarafından, iç ve dış ticareti yapılabilenürün-ler olup, “yed-i vahid” sistemi bu ürünlerdenbazıla-rının ticaretin özel teşebbüs elinden alınıp devlet’ehasredilmesidir117

c- Devlet, “ved-i vahid”e konu olan ürünlerin tek alı-cısı ve satıcısıydı. Bu özellik devletin İstanbul’a iaşetemini hususunda olduğu gibi, eski devirlerden berisürdürdüğü çeşitli ticari faaliyetleriyle, “yed-i vahid”şeklindeki ticari faaliyetlerini birbirinden ayırmakta-dır.”Yed-i vahid”e tabi ürünü, devletin (kamunun) ha-ricinde, kendi adına hiçbir tüccar satın alamaz vesatamazdı. Yed-i vahid sistemi dışında devletin katıl-dığı diğer ticari faaliyetlerde ise devlet, sadece talepettiğiürünü “öncelikli satın alma hakkına” sahip olup,özel teşebbüs devletin ardından ikinci alıcı ve satıcıolarak piyasada faaliyet gösterebilirdi. Nitekim İstan-bul’un iaşesini temin için aynı alanda hem kamu hemde özel teşebbüs faaliyetdeydi118.

d- “Yed-i vahid” ismi altında devletin yaptığı ticarifaaliyetlerin finansmanı “sermaye akçesi” adıyla”Mu-kataat Hazenesi”nden karşılanıyor, bu ticari faaliyet-lerdenelde edilen kârlar da yine “Mukataat

Hazinesi”ne gelir kaydediliyordu119. Daha sonra, 1Ağustos 1834 de “Mukataat Hazinesi”nin yerini alan“Asakir-i Mansure-i Muhammediyye Hazinesi”120 bugörevleriüstlenmişdi121.

e- “Yed-i Vahid” kapsamındaki ürünlerin üreticidentoplanmasındanmüşteriye satılamsına kadar her türlüfaaliyet mukataat hazinesine bağlı olarak, “emanetusulü”yle yapılıyordu.Yed-i vahid’e tâbi her ürün içinbir “emin” tayin ediliyor,”Mukataat hazinesine” aitolan “Yed-i vahid” harcamaları ve gelirleri bu “emin”ler vasıtasıyla sarfedilip,toplanıyordu122.“Emin”e,”Yed-i Vahid”e tabi ürünü satınalabilmesiiçin,”Mukataat Hazinesi”nden “sermaye akçesi” adı al-tında ürün cinsine göre değişen miktarlarda sermayeveriliyor, “emin”, bu sermayeyle mâhiyetindeki adam-ları vasıtasıyla toplattığı ürünü, yerli ve yabancı müş-teriye satılmak üzere belirli iskele ve merkezlere sevkettirtiyor, bu sevk işlevinde gerekirse “müslim vereaya tüccarı”na nakliye masrafı (+) kâr vererek an-laşan “emin”, ürünün istenilen yere sevkini anlaştığıtüccar eliyle de yaptırılabiliyordu123.Tüm bu hizmetlerine karşılık “emin”lere uhdelerin-deki ürünlere göre farklı miktarlarda, “Mukataat Ha-zinesi”nden”maaş” veriliyordu. Meselâ “Yed-i vahid”etabi olan palamudürünüyle ilgili hizmetleri karşılığı“emin”e senede 50.000 guruş maaş verilirken124,Afyon ürünüyle ilgili hizmetleri görecek “Emin”e ise2500 guruş aylık maaş veriliyordu125.

B Ö L Ü M I V 245

116 BOA Hariciye arşivi, no:1453’den naklen M.S. Kütükoğlu,Osmanlı İngiliz İktisadi Münasebetleri, II, s.48117 Dışarıya ihracı yasak olan hububat yaş meyva gibi ürünlerin iç ticaretiyle, üretimi ve satışı devlet tekellerine ait ürünlerin haricindeki tüm ürünlerinin

iç ve dış ticareti, yerli tüccar tarafından yapılıyordu (GÜÇER(1988), s.47 vd.).1838 Balta limanı anlaşmasına kadar yabancı tüccar ise,yerli tüccarın iç vedış ticaretini yaptığı bu ürünlerin yalnızca dış ticaretini yapabiliyordu (GÜÇER(1988), s. 65 vd.). İşte “yed-i vahid”e konu olan ürünler, özel ticari teşeb-büsünün iç ve dış ticaretini yaptığı bu ürünlerden bazılarıydı.

118 GÜÇER(1964), ss.397-416).119 BOA, Cevdet-İktisad, no 612; Cevdet-Meliye,no:3264.120 CEZAR(1986), s.260.121 BOA, Cevdet-maliye, no:502.122 Aynı belge.123 BOA, Cevdet-Maliye, no 27758 “Yed-i Vahid”e tabi ürünün tüccar eliyle de sevkedilebilmesi, bazı araştırıcıları yanıltmış ve tezkireli tüccarın kendi adına

ürünü satın alması ve satması olan “Tezkire usulü”yle , “Yed-i vahid” usulündeki, tüccarın devlet adına ürünü bir yerden diğer bir yere, mukataat hazeni-sinden “emin”ler eliyle ödenen nakliye masrafı+kâr karşılığında sevketmesi usulünü, karıştırmışlardır. Meselâ şu paragrafta böyle bir karıştırma oldukçabarizdir. “Yed-i vahid’e tâbi mahsulün toplanması o havalinin ihtisap nazırına havale edilir ve her sene sonradan mahsudu yapılmak üzere, merkezeden“sermaya akçesi” adıyla bir miktar da avans gönderilirdi. Nazır da alım-satım selâhiyetini, elinde mühürlü tezkiresi olan müslim ve reaya tüccarına veri-yordu. Bu tüccar, malın istihsal edilği yere giderek müstahsilinden satın alıp mıntıka merkezi olan şehre getiriyor, burada icab eden resimleri alındıktansonra İstanbul’a sevk yahut ihracı yasak olmayan, emtiadan ise, ecnebi tüccara satıyordu.Bu suretle hem tüccar kâr ediyor hem de devlet hazinesinevaridat sağlanıyordu” (KÜTÜKOĞLU(1974) s.66).

124 BOA, Cevdet-Maliye no:3264.125 BOA, Cevdet-maliye,no:502.

Page 247: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

f- “Yed-i Vahid sistemi” kapsamında olup, devletin sa-tınaldığı tüm ürünler narh’a tâbiydi.Son şıkta yeralan, ürünlerin narh’a tabi olması hu-susu, üreticinin”Yed-i Vahid sistemi”nden en çok şik-gâyetçi olduğu nedendi. Yabancıtüccar, yalnızcadevletin satınalma hakkına sahip olduğu “yed-ivahid”e tabi ürünü, üreticiden resmi olmayan yollar-dan kaçak olarak satınalma yoluna gidiyor, bununiçinde üreticiye, devletin ödediği fiyat olan narh’ın üze-rindefiyatlar veriyordu. Meselâ “Yed-i vahid”e tabi biryük tütünün narhı 1245/1829 yılında 57,5 guruşkenaynı yıl yabancı tüccarın bu ürüne verdiği fiyat 80 venihayet 100 guruşa kadar yükselmiş, bunun üzerineüreticinin 1500 yük tütünü kaçak olarak yabancı tüc-cara sattığı tesbit edilmişdi126. Bu durumda üretici de,“Yed-i vahid”e tabi olmadan önceki “Tezkire” siste-minde olduğu gibi, ürünün fiyatının serbest bırakıl-masınıistiyordu. Ürünlerini narh’ın üstünde yüksekfiyatlar veren tüccara satamadıklarından zarar ettile-rini belirtip, şikayetediyorlardı. Hatta Selânik ihtisapnazırının tütün (“duhan”)”yed-i vahid”i için merkezeyolladığı “arz”ında da belirttiğigibi; şayet tütününnarhı, yabancı tüccarın tütüne verdiği narh’ın üzerin-deki yüksek fiyata nazaran arttırılmazsa üreticininartık tütün yetiştirmek istemiyeceği hususu127 diğer“Yed-i Vahid”e tabi’ ürünler için de geçerli bir hal al-mışdı. Meselâ “Yed-i Vahid”e tabi olan ipek üreticileride aynı hususlarda şikâyet ediyorlardı:”..herbir va-kitde haririr revâcı nısf ve ahd üzere olmayup bazanziyade olacağından canib-i miriyçün takdirolunan fimikdarıyla mubayaa olunduğu halde eshab-ı mahsulebir nevi gadr ve hasara mucib olacağı..128.

Üretici ve ürünün serbest ticaretini yapamayan tüc-cardangelen şikâyet ve baskılar sonucunda “Yed-iVahid”e tabi olan ipek ürününden “yed-i vahid”in1247/1831 yılında kaldırılması gibi;

“..Burusa ahalisinin harir (ipek) ticaretlerinden başkamedâr-ı ta’ayyüşleri olmadığı...haklarında merhamet ve

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E246

ihsan-ı ‘aliye zuhuruyle haririn yed-i vahid ile cânib-imiriden iştirasından sarf-ı nazar birle..”129

diğer bazı “yed-i vahid”e tabi ürünlerden de bu usulkaldırılarak, bu ürünleri üreten üreticilerin müşteri-den isteyeceği fiyatlarla bu ürünlerin ticareti yenidenserbest bırakılırken, “Yed-i vahid”in kaldırıldığı buürünlerin bir kısmında, yeniden “ruhsat tezkiresi”usulü uygulanmaya başlandı. Meselâ zeytin yağındanve palamuddan 1250/1834 yılında “yed-i vahid” kal-dırılmış, palamud ürününde yeniden tezkire usulunedönüştürülmüştü130.

Bu sonuç gösteriyor ki, “Yed-i Vahid” sisteminde, ka-çakçılığa konu olan ürünlerin üretimini doğrudankontrolü altına almakta ve hazine gelirlerini arttır-mak gibi iki önemli hedefi gerçekleştirmekle birliktedevlet, “Yed-i Vahid”e tâbi ürünün üreticisinin ve tüc-carının menfaatlerini eskisine kıyasen azaltan birsonuç doğuran bu sistemi terketmekde tereddüt gös-termemekteydi. Bu husus bizi, asıl hedefin, salt devletmenfaatinin değil, üretici ve tüccarın da menfaatinigözeterek, sınai üretim için hammadde ihtiyacını tamolarak karşılayacak, sanayi kapitalizminin yabancıtüccar vasıtasıyla Osmanlı üretim dengelerini bozma-sına izin ve fırsat vermeyecek bir sistem oluşturmakolduğu sonucuna götürüyor. Devletinbu tür bir teda-rik sistemi oluşturmak için gösterdiği çabaların sonu-cuna bakılırsa, bilhassa “Yed-i Vahid sistemi”ndenkısmen de olsa yeniden “Ruhsat tezkiresi” sisteminegeçişe bakarak, mevcut tedarik sistemleri arasında,asıl hedefe, en uygun olanının “Ruhsat tezskiresi” sis-temi olduğunu gösteriyor.

Kapitalist sanayi ülkesi olma yolunda adımlar atan ül-kelerinbaşında yeralan İngiltere’nin, Osmanlı devle-tinden ihtiyaçları olan hammaddeleri teminetmelerini engelleyen “Ruhsat tezkiresi” ve “Yed-ivahid” usullerini kaldırmak için gösterdikleri çaba-larının, resmi belgelerde yeraldığı ismiyle “Yed-i

126 BOA;Cevdet-İktisadt, no:1703.127 Aynı belge.128 BOA, Hatt-ı Hümayun, no:32290 m.129 BOA., Hatt-ı Hümayun, no:32290 N.130 BOA:, Hatt-ı Hümaynu, no:32618 A; Cevdet İktisad, 967.

Page 248: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Vahid” üzerinde yoğunlaştığını görüyoruz.Halbukiyukarıda da belirtildiği gibi, “Yed-i vahid” uygulama-ları, Osmanlı devletince, hammadde üreticisine vetüccara verdiği zararlardan dolayı, 1838 Baltalimanıandlaşmasından önce büyük oranda uygulamadan

kaldırılmış, ancak bazı ürünler için kısmen devameden bir sistemdi. Asıl yaygınlaşan sistem “Ruhsattezkiresi” usuluydu. İngilizlerin “Yed-i vahid”in kal-dırılması konusunda ısrarları, bu sistemin zararlı ol-masından dolayı birçok Avrupa ülkelerindekaldırıldığını belirterek bu zararlarısayıp dökme-leri131 hep “Yed-i vahid” ile “Ruhsat Tezkiresi” usulle-rini birbirine karıştırmalarından kaynaklanıyordu.Hatta İngilizler, Osmanlı üretim ve ticaretsahaların-daki her türlü tekelleşme eğiliminin devlet eliyle or-ganize edilmesine “Yed-i Vahid” dediklerinden, 1838Baltalimanı andlaşmasıyla “Yed-i vahid” kaldırıldık-tansonra, gerçekte “Yed-i vahid” sistemi dışında olandevletin tekel faaliyetlerine müdahale eden İngilizler,bu tekel faaliyetlerinin yed-i vahide dahil olduğunuve andlaşma gereği kaldırılmış olduğunu ileri sürmüş-ler, Osmanlı devleti de buna itiraz ederek “yed-ivahid” ile diğer tekellerin birbirinden farklı oldukla-rını belirtince, İngilizler yine itarazlarına devam et-mişler fakat bir yandan da, “Yed-i vahid”le diğertekeller arasındaki farkı öğrenek için Türkiye’dekikonsoloslarından izahat istemişlerdi132.

Osmanlı devleti, kendi iradesiyle “Yed-i Vahid” usu-lünü zararlı bularak önemli nisbete uygulamadan kal-dırılmasınarağmen, yabancı bir ülkeyle yaptığıandlaşmaya “Yed-i Vahid”in kaldırıldığına dair birmadde konulmasını sakıncalıbuluyordu. Böyle birmadde, “yed-i vahid sistemin”ni uygulayıp uygulama-maktaki ihtiyarlarının Osmanlı devletinin elindenalınması demekti. Nitekim bu konuda, Namık PaşaLondra’dan yolladığı Şukka’da, şayet gümrük tarife-leriyle ilgili diğer devletlerle yapılan andlaşmalara,“Yed-i vahid” usulunun kaldırılması hususu ulave edi-lirse, andlaşlaya taraf devletlerin Osmanlı devletine,bu maddeyi bahane ederek müdahale edebileceklerinibelirterek, uyarıda bulunuyor, böyle bir maddenin an-dlaşmada yer almamasını belirtiyordu133.

Fakat ne varki, Osmanlı devleti, zaten dahili ekono-misinde, uygulamasını sınırlandırdığı “yed-i vahid”i,

B Ö L Ü M I V 247

131 Lord Ponsonby’den Reşit Paşa’ya ifade edilmek üzere Mizancı’ya hitaben yazılan tahrirat (BOA., Hatt-ı Hümayun, no:46409 A, sene 1254/1838) bu hu-susları tamamiyle içeriyor.

132 Bu hususda geniş izahat için bkz.M.S. Kütükoğlu: Osmanlı-İngiliz İktisadi münasebetleri, II, ss.466-50.133 BOA., Hatt-ı hümayun, no:46430, Sene 1250/1834).

Deriden mamul giysiler

Page 249: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

resmen kaldırdığını yaptığı ikili anlaşmalara koymayıbir koz olarak, başta İngilizlerin bir türlü yenilemeyeyanaşmadıkları 1220/1805 gümrük tarifesini,son-rada diğer ülkelerle olan gümrük tarifelerini yenile-mek için kullanmaya başladı. Gerçi Osmanlıların“Yed-i Vahid sitemi”ni kaldırmaları şartınıileri sürenİngilizlerdi134. Fakat zaten “Yed-i vahid”ikaldırmayadoğru önemli adımlar atan Osmanlılar için bu hususherhalde, böyle bir şartın ikili andlaşmaya konulma-sındandoğacak mahsurun dışında, dahili ekonomideönemli bir değişiklik ve olumsuz etki doğurmayaca-ğının tahmin ediyorlardı.

Nitekim bu nedenle İngilizlerin “yed-i vahid”in eko-nomiye vereceği zararları ileri sürerek Osmanlı dev-letinin “yed-i vahid”i kaldırmaya iknâ çabaları, zatenOsmanlı ricâlinin çok daha önceden oldukça iyi kav-radıkları “yed-i vahid”in zararlı olduğu, hususundabir yenilik getirmediğinden sonuçsuz kaldı.

Ancak İngilizler, Osmanlıların, Mısırda bağımsızlı-ğını ilân etmeye hazırlanan Mısır valisi Mehmed AliPaşa’yı dize getirebilmeleri için, Mısır eyaletinde yay-gın olarak kullanılan “yed-i vahid” usulunu kaldırma-larını, bunu temin için de, Osmanlı devletinin “yed-ivahid”i tüm imparatorlukta kaldırması gerektiğini,böylelikle Mehmed Ali’ye de, ekonomik gücünün candamarını keserek, büyük bir darbe vurulabilecğini vekendilerinin de bu konuda Osmanlı devletine destekvereceklerini belirterek faaliyet göstermeye başladık-tan135 sonradır ki, Osmanlı ricâli, siyasi yönü dahaağır basan Mısır meselesinin çözümü için “Yed-ivahid sistemi”nin kaldırdığını, İngilizlerle imzalana-cak ticaret andlaşmasına koymayı kabul etdi. Buhusus,1838 Baltalimanı andlaşmasının 2.maddesiolarak kaydedildi.Böylece, ekonomik mahiyeti olan veuygulamadan, bu andlaşmadan çok daha önce büyükölçüde kaldırılan “Yed-i vahid”, Mısır meselesininhalli için İngilizlerin, Mehmed Ali’ye karşı Osmanlı

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E248

devletini desteklemesi hususunu teminde, Osmanlıdevletince bir araç olarak kullanılmışdı. Fakat ne varki 1838 Baltalimanı andlaşmasının ikinci maddesi,aynı zamanda “Ruhsat tezkiresi” usulunu de kaldırı-yordu. İşte bu ilave hususundan dolayıdır ki, özelliklebu ikinci madde, yabancı devletlerin Osmanlı ticaretive sanayiine müdahalelerine neden olan, asıl dayanaknoktaları olmuş, Osmanlı esnaf sistemindeki yenidendüzenleme çabalarına rağmen Tanzimat dönemindebaşlayan bozulmanın, en önemli nedenini teşkil et-mişti.

4.2.2. Temin Edilen Hammaddelerin DağıtımıAşamasındaki İlişkiler ve Sistemler : Hammadenin İlgili Esnaf Birliklerine Satışı,Tevzi ve Taksimi

Mal ve hizmet üretimlerinde aynı hammadde girdi-sini kullanan ikâme mal ve hizmet üreten esnaf bir-likleri arasındaki ilişkiler özellikle düzenlenmesigereken ilişkilerdi.

Bu ilişkilerde bu tür esnaf birliklerinin birbirlerinemüdahaleleri, haksız rekabete girmeleri daha çokesnaf özerkliğine dayanarak yürütülen oldukça dü-zenli birlikler arası ilişkileri bozucu böylece esnaf sis-temine zarar verici bir mâhiyet alabilmekteydi136.

Nitekim, birliklerarası mevcut düzenli ilişkileri bo-zucu mahiyetteki müdahalelerden zarar gören esnafbirlikleri kendi faaliyet gösterdikleri alanda devletadına bu tür şikayetlerin, uygunsuzlukların dinlenipdüzeltilmesi ve yeni usullerin uygulamaya konmasıyolunda faaliyet gösterdikleri mahallin kadısına veyadoğrudan Divan-ı Hümâyun’a başvuruyorlardı.137

Hammaddenin esnaf birliklerine dağıtımı aşamasındaikâme mal ve hizmet üreten esnaf birliklerinin bir-birlerine zarar verici yönde müdahalelerini ve spekü-

134 Aynı belge.135 BBA, Hatt-ı Hümayun, no:46409A.136 KÜTÜKOĞLU(1980), s.68; TODOROV(1967) s.19 vd.137 Bu hususta oldukça bol kadı sicil kaydı mevcuttur. Mesala, Tophane’deki fırıncı esnafı bazı vakıf fırınlarının bölgelerine gelip ekmek satarak kendilerine

zarar verdiklerinden şikâyetle, câri nizamlarına aykırı olan bu durumun düzeltilmesi için Divan- Hümâyun’a başvurarak Galata kadısı’na vâki mü-dühaleyi önlemesi için ferman yollatmışlardı (GKS., nr. 311, s.136, Evâil Ca. 1021/1-10.5.1612).

Page 250: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

lasyonu önlemek böylece tüketiciye ucuz ve tabep et-tiği yeterli miktarda ürün sunalabilmek amaçlanmak-taydı.

Osmanlı develetinin iktisadî hayatına yön veren idâ-recilerinin ilk devirlerden beri geliştirdikleri ve uy-guladıkları sisteme göre, zaman içinde aşamalı olarakve bölgeler itibariyle hangi hammaddenin hangiesnaf birliğine ait olduğu ve birlik mensupları ara-sında nasıl dağıtılacağı tesbit ve tâyin olunmuştu138.

Bu sistemde bölgeler itibariyle belirli esnaf birlikle-rine ait olan hammadde bu esnaf birliliklerince satı-nalınacak ve aralarında tevzi edilecek kapan iskeleve pazarlara tüccar eliyle getiriliyordu.

Gelen hammaddeyi öncelikli alım hakkı evvelâ ohammaddenin hasredildiği esnaf birliklerine tanını-yor, esnaf birlikleri ihtiyacı olduğu kadarını satınal-dıktan sonra kalan hammadde tüccardan talep edenesatılabiliyordu139.

Devlet mâliyesi açısından da bu sistemin yararları bü-yüktü. Dış ve iç gümrük vergi ve rusumlarının tamolarak toplanabilmesi herhangi bir kaçağa meydanverilmemesi için gümrüğe tâbi tüm emtianın güm-rük alınan mahallere intikal etmesi gerekiyordu.Ayrıca genellikle gümrükler emtia cinslerine göreayrı ayrı mukataalara bölünmüş olduklarından em-tianın, emtiadan alınacak vergi gelirinin ait olduğumukataa bölgesine gelmesi gerekiyordu.140

Bu yönüyle esanafa tanınan öncelikli alım tekelleri,emtiayı alım yerinin gümrükler olması dolayısıylaOsmanlı gümrük sistemini tamamlayıcı rol oynu-yordu. Emtianın gümrük ve rusum alınan bölgeyegelmesine ve hâriç yerlerde gümrük ödenmeden giz-lice alım-satımının yasaklanmış olduğuna dâir genel

veya belirli bölgeleri ihtiva eden mâhiyetindeki ka-nûnnâmelerde yer alan düzenlemelerin yanında141,azalmakla birlikte yine de vergi kaçırma devam edi-yordu.142

Esnaf birliklerine tanınan kullandıkları hammadde-leri öncelikle satın alabilme (öncelikli alım tekeli)haklarının tanınmasıyla doğan ve yaygınlaşan tekel-lerin oluşturulmalarındaki birlikler arası yıkıcı rekâ-beti önlemek, üretimin devâmlılığını temin etmek,fiyatları makul seviyede tutmak gibi, yukarıda bahse-dilen iktisadi istikrarı sağlayıcı gâyeler, 18. yüzyılınsonlarına doğru mal ve faktör piyasalarının nüfus ar-tışı üretim ve tüketim alışkanlıklarındaki değişme veçeşitlenmelerle birlikte genişleme temayülünün art-ması sonucunda gerçekleştirilmesi zor bir hal almayabaşlamış, hatta esnaf birliklerine tanınan tekel hak-ları bu gayeleri gerçekleştirmek bir yana iktisadîhayata zarar vermeye başlamıştı.

Bu husus, özellikle III. Selim’ce teşhis edilmiş ve za-rurî gıda maddeleri haricindeki ürün-hammaddeleriesnaf birliklerinin satınalma tekelleri kaldırılmıştı.

“...Erzak ma‘kulesinde bu nizam mani‘ değil vakı‘a heristeyen alsa vaktiyle zahire bulunmaz lâkin sebze ve etinmadrabazlara ve eşya-i sâirenin ez-cümle engüri şalisive bunun emsali şeylerin bir esnafa mahsuriyeti ve âhirinbey‘ ve şira‘ idememesi ne içün olsun...”143

Bu fermanın uygulamaya konulmasıyla artık esnafbirliklerinden yalnızca gıda maddeleriyle ilgili malve hizmet üreten esnaf birliklerine ait öncelikli alımtekelleri herhangi bir kayıtla sınırlandırılmadandevam ediyordu.

Fakat bu tür öncelikli alım tekelleri ne sahip ikâmemal ve hizmet üreten esnaf birlikleri arasında birbir-lerinin tekellerine müdahaleler ise önceden olduğu

B Ö L Ü M I V 249

138 İNALCIK(1970), s.216 vd.; ERGİN(1922), Cilt 1, s.644 vd.; MANTRAN, Cilt 2, s.76 vd.139 GÜÇER(1988), s.48 vd.; GERBER(1988), s.48 vd.140 GÜÇER(1988), s.52-55.141 Misâl için bkz. H.976/1568 tarihli Osmanlı Kanunnasi , İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi, nr. TY. 1807, vr.69-78; ANHEGGER-İNALCIK(1956),

ss.78-81; BARKAN(1943), ss.211-213.142 Mesela, İstanbul Kapan-ı dakik ve meyve mukataası’na gelmesi gereken emtiayı getirmeyip gizlice alıp satanlara dair zikredilen mukataa eminini

şikâyet ediyordu (GKS., nr.191, s.593, 12 Zilkade 1030/26.9.1621).143 İstanbul Kadı’sına 3.3.1209/28.I.1794 tarihli ferman; BOA, Cevdet-İktisad, no:1085.

Page 251: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

gibi yine devam ediyordu. Bu müdahalelerin asıl ne-deni, bu tür esnaf birliklerinin büyümek, yeni mal vehizmetler üretebilmek çabalarıydı.

Gerçekten de bu tür hammadde-ürün satınalma te-kelleri, bir yanıyla belirli hammadde-ürünü yalnızcabelirli esnaf birliğinin satınabilmesi hakkını tanıya-rak tekel sahibi esnaf birliğine önemli bir avantajsağlıyorsa da, diğer yandan bu tür satınalma tekelle-riyle ilgili haklar diğer esnaf birliklerine de tanındı-ğından her satınalma tekeline sahip birlik sadecekendi tekeline ait ürünü-hammaddeyi satınabilmeklesınırlandırılmış oluyordu.

İşte bu yüzdendir ki, her devirde esnaf birliklerininyeni mal ve hizmetleri üretme çabaları, çoğunluklaikâme mal ve hizmet üreten diğer satınalma tekelinesahip esnaf birliğine ait ürün-hammaddeyi satınal-masını gerektiriyordu.

Böyle bir teşebbüs tekeller arası müdahale ve müca-deleler zincirini başlatıyor ve ilgili kadıya yapılan şi-kayetle konu mahkemeye intikal ediyordu.Mahkemeye, müdahale eden ve müdahale edilenesnaf birliklerinin idareci ve yönetim kurulları çağrı-lıp, dinleniyor ve çoğunlukla müdâhale eden tarafuyarılıyor ve müdahaleden men ediliyorlardı.144

Yanlızca gıda maddeleri üreten esnafın önceliklialım tekelinin devam etmesi kararının alındığı III.Selim devrinde ve sonrasında da bu tür birlikler arasımüdahaleler devam etti.

Meselâ lor peynirinin alım satımı manav ve bakkalesnafına ait olup bu cinsin dışındaki her nevi peyni-rin alım satım tekeli sadece bakkal esnafına aitkenmanav esnafı bakkal esnafına ait peynir alım satımtekeline müdahale etmiş bunun üzerine bakkal esnafımanav esnafını kadıya şikayet etmişdi.145

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E250

Bu tür satınalma tekellerinin devlet otoritesince tas-diki ve devam ettirilme gayretlerinde devletin sosyalsukünün devamını sağlamak amacı da ağırlıktaydı.

Bu amaca göre, hammaddenin spekülasyon gayesiylearacılar tarafından satınalanıp yüksek fiyat verenbaşka bölgelere ve yabancı tüccara satılmasını önle-mek, özellikle İstanbul, İzmir gibi büyük tüketimmerkezlerinde yeralan nüfusun mâdur olmamasınıtemin etmekti. Böylelikle kıtlıktan dolayı çıkabilecekhuzursuzluklar, karışıklıklar ve hatta ayaklanmalarönüne geçilmiş oluyordu.146

Nitekim hammaddenin üreticiden alınıp hammadeyikullanacak esnaf birliklerine ulaştırılmasında 19.yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarından itibaren uygul-lanmaya başlanan ruhsat tezkiresi ve yed-i vahid usul-leri içinde yer alan her türlü tekel hakları dahuzursuzluk, karışıklık ve ayaklanmalara neden ola-bilecek kıtlıkları önlemek, böylece sosyal sükünündevamını sağlamak gayesini gerçekleştirmeyi de içer-mekteydi.

Bu noktada şunun ilâve edebiliriz ki, esnaf birlikle-rine hammadde-ürünü tüccardan satınalalmada ta-nınan öncelikli alım tekeli hakkı, Osmanlı devletininilk devirlerinden beri esnaf birliklerine verilen tekelhaklarını tamamlayan bir anlamda tekeller zincirinioluşturan bir halkaydı.

Satınalma tekelinin, her ürün için ayrı bir esnaf gu-rubuna aidiyetindeki amaç ise esnaf sistemini veesnaf birliklerini birbirlerine zarar verecek yıkıcı vehaksız rekabetten korumaktı.

Fakat ne var ki, III. Selim döneminde artık sadecegıda maddeleriyle ilgili mal ve hizmet üreten esnafbirliklerine ait tekeller haline indirgenen önceliklialım tekeline sahip esnaf birlikleri arasında büyüme

143 İstanbul Kadı’sına 3.3.1209/28.I.1794 tarihli ferman; BOA, Cevdet-İktisad, no:1085.144 GKS., nr. 311, s. 515, Evahir Receb 1014/1-11.12.1606; GKS., nr. 191, s.566, Evahir Safer 1035/1-11.11.1625; İKS., nr. 24, vr.11, Evâhir Şaban

1138/20-30.4.1725; Mübahat Kötükoğlu, Agm., s.70 vd.145 İKS., nr.154, vr.50b, 18.5.1242/18.12.1826.146 Meselâ peynirle ilgili satınalma tekelleri, bakkal ve manav esnafına bu gayeyle verilmişdi (Ayn belge).; ÜLGENER(1984); s.66 vd.; GÜÇER(1954), s.4

vd.; BRAUDEL, Cilt 1, s.393 vd.

Page 252: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

çabalarından kaynaklanan müdahaleler, tekel siste-minin gayesine uygunluğunun tartışılmaya başlan-masına neden oldu.

Aşağıda anlatacağımız bu tartışma ve yeni çözüm ara-yışları, yalnızca birlikler arası müdahalelerin yapıl-dığı ürün-hammadde tekelleri için sınırlıtutuluyordu. Bu tür tekellerin mevcut olduğu tümgıda işkolu için genel bir tartışmaya gidilmiyordu.

Meselâ manav esnafının, peynirle ilgili bakkal esna-fına ait satınmalma tekeline müdahaleleri üzerine,bakkal esnafı Dîvan’a arzuhal verip bu müdahaleninönlenmesini istemişti. Bunun üzerine bakkal esna-fına verilen tekelle ilgili ferman kaydı ilgili kalemdençıkartılıp, İstanbul kadısı ile İhtisap Ağası’nın budurumu müzakere etmeleri ve neticeyi Dîvan’a ilâmetmeleri istemişti.147

İstanbul kadısı da durumu İhtasap Ağası’yla müzâ-kere etmiş, sonra bakkal ve manav esnafını da mah-kemeye çağırmış, bu yapılan müzakerelerde şuhususlar üzerinde durulmuştu:

Bu tür gıda maddelerinde esnaf birliklerine verilensatın alma tekellerinden güdülen asıl maksat, halkın(tüketici ve diğer üreticilerin) yararını temin etmek-tir. Bu yüzden bakkal esnafına verilen peynirle ilgilisatınalma ve satma tekelinin;

a- kaldırılmasında fayda-menfaat var mıdır?

b- Yanlız bakkal esnafına verilen bu tekelin zararlarınelerdir?

c- Peynir alımı tekele tabi olmayıp, her isteyen (esnafbirlikleri veya kişiler) satınalsa kıtlık ve fiyatının yük-selmesi sözkonusudur mudur?

Bu üç şıkta yeralan hususlar aynı zamanda bilir kişi-lere (“ehl-i vukuf”) de sunulmuş ve şu cevaplar alın-mıştı:

a- Bir metâın alım satımı tekel altında olmayıp, her-kes alıp satabilirse metâın fiyatı düşer.

b- Fakat bu metâın alım-satımı bir sınıfın (esnaf bir-liğinin) tekeli altında olursa istedikleri fiyata satacak-larından fiyatlar yükselir.

c- Şayet ürün-hammadde, yasak olan mahallere git-mez, gönderilmesi engellenirse kıtlık da sözkonusuolmaz.

Bu cevaplardan ve durumun tahlilinden sonra İstan-bul kadısı ve İhtisap Ağası bakkal esnafına verilenpeynir alım satım tekelinin kaldırılmasının halkın(tüketici ve diğer üreticilerin) yararına olacağını Dî-van’a ilâm etmiş, bu ilâm üzerine II.Mahmud’un bu-yurduğu hatt-ı hümayunda;

“Benim vezirim işbu takririn manzûr ve ma‘lum-ı hümâ-yunum olmuştur vakı‘a bu mâkûle şeylerde inhisârınmazzarrâtı der-kâr ve def‘i ibâdullah hakkında hayırluolacağı zâhir ve bâhir olma‘la peynir hakkındaki inhi-sârın ref’iyle gerek manav ve gerek bakkal esnafı ale’s-se-viyye bey‘ ve şira‘ itmelerine ruhsat i‘tasıyla tanzîm veicrâsına ibtidâr olunsun”148

denilerek, 1824 yılında bakkal esnafının tekeli kal-dırılmıştı.

Diğer bölgelere olduğu gibi İstanbul kadısına da alı-nan yeni karar ve uygulamayı bildiren ilmûhabergönderilmişti149

Bu misâldeki ayrıntılar ortaya koymaktadır ki esnafbirliklerine, hammadde ve kullanacağı ürünü teminetmesi safhasında olduğu gibi tevzii safhasında da,uygulanan sistemlerin üretici ve tüketici açısındanfaydalı olup olmadığı oldukça ayrıntılı bir analizetabi tutuluyordu.

Şayet uygulanan sistemler üreticiler ve tüketiciler açı-sından faydalı değil zararlı bir hal arzederek uygun

B Ö L Ü M I V 251

147 BOA., Hatt-ı hümayun, no:32426, H.1240/1824.148 Aynı belge.149 İKS., nr. 154, vr. 50b., 18.5. 1242/ 18.XII.1826 tarihli ferman.

Page 253: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

fiyat, kaliteli ve yeterli üretimin temini gibi devletinekonomik politikasının asıl hedeflerini gerçekleştire-miyor aksi sonuçlar doğuruyorsa, istenilen sonuçlarıdoğuracak yeni sistemlerin uygulanmasına geçmekdedevlet tereddüt etmiyor, derhal buralara müdahale edipeski sistemin yerine yenisini uygulamaya koyuyordu.

4.2.3. Üretim ve Satış Aşamalarındaki İlişkiler ve Sistemler

Debbağ üretim sistemiyle ilgili konular 3-4.bölümdeilgili başlıklarda ayrıntılı anlatıldığından burada Tan-zimat’a doğru tasfiye edilen bu sistemin son dönemianlatılacaktır.III.Selim devrinde gıda maddeleri üreten, alan vesatan esnaf dışındaki esnaf birliklerine ait tekellerinkaldırılmaya başlanmasıyla, II.Mahmut döneminde1824 yılından itibaren gıda maddeleriyle ilgili üre-tim alanlarında da esnaf birliklerinin hammadde veürün temini tekellerinin bakkallardan başlanarakkaldırılması aşamaları, bu üçüncü safhayı da doğru-dan ilgilendiren değişikleri içinde saklı tutuyordu.

Başka bir deyişle II. Mahmut devrinde artık yanlızcagıda işkolunda devam etmekte olan tekel haklarınınbu işkolunda yer alan esnaf birliklerince kullanılanhammadde ve ürünlere ait alım tekellerinin kaldırıl-masıyla birlikte satış tekelleri de kaldırılmıştı.

Zirâ yukarıda satınalma tekellerinin kaldırılmasıylailgili hususların yer aldığ bahsi geçen kararlardayanlızca satınalma tekelleri değil satış tekellerinin dekaldırıldığı belirtiliyordu.150

Ancak şu hususu da önemle kaydekmek gerekir kiII.Mahmud döneminin başlangıcında halâ oldukçayaygın olarak uygulanan gedik sistemi gerçekte be-lirli mal ve hizmetlerin yine belirli esnaf birliklerinceüretilip satılabilmesi tekelleriydi. Şu halde gedik sis-temine dahil olabilen esnaf birlikleri için üretim te-

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E252

kelleri yanında satış tekelleri de devam ediyordu. Biz“gedik sistemi” ni ayrıca inceleyeceğimizden151 buradagedik sistemi dâhilindeki üretim ve satış tekellerinesahip esnaf birliklerinin hem kendi aralarındaki hemde çevreyle olan ilişkilerine değinmiyeceğiz.

Üretim ve satış aşamalarında, tüm esnaf birliklerinidahil edebileceğimiz genel sistemin karakteristiğiüzerinde genel hatlarıyla durmak gerekiyor.

Üretilen nihâi mâmulun bölgelerarası ve uluslararasırekabette payı yüksekti. Bu sebeple özellikle ikâmemal üreten esnaf birlikleri diğer bölgelerden veya dışülkelerden gelecek ikâme mallarla girecekleri rekâbetikazanırlarsa ancak üretime devam edebileceklerinigayet iyi biliyorlardı.

Bu bilinçle ikâme mal üreten esnaf birlikleri, üretimyaptıkları kendi bölgelerine dışarıdan gelecek rakipmallarla iki yoldan mücadele yapıyorlardı.

Birinci yol; bölgelerine dışardan rakip malların giri-şinin devletçe yasaklanmasını temin etmekti.

Meselâ, İstanbul’da deri ayakkabı üreten esnaf bir-likleri bunu başarmışlar ve ithal kadın ayakkabılarınİstanbula girişi yasaklanmıştı152

İkinci yol; Belirli mal ve hizmetlerin üretim ve satıştekelini elde eden esnaf birliklerinin bölgeleri hari-cinde de olsa rakip mallar üreterek kendileriyle reka-bet eden diğer esnaf birliklerini lağv ettirmeleriydi.

Meselâ İzmir’de Darphane-i amire’ye bağlı Lâleli Vak-fı’na ait kumaş üzerine basmacılık sanatının icrâ edil-diği binanın haricinde bu mesleğin icrası yasakolduğuna dair ellerinde ferman olan basmacı esnafı,Manisa’da ve kazalarında aynı mesleği icra eden es-nafın dağıtılmasını istemiş isteği kabul edilerek bah-sedilen esnaf dağıtılmıştı.153

150 BOA., Cevdet-İktisad, no:1085, Hatt-ı Hümayun no:32426; İKS, nr:154, vr.50b.151 KALA(1990-2), Sayı 66, İstanbul 1990, ss. 1-9.152 İstanbul kadısına 12 Ca 1239/14.I.1824 tarihli ferman; İKS., nr.194, s.19.153 BOA., Cevdet-Darphane; no 1359., Aslında esnaf nizâmnâmelerinin hemen hepsi de bu tür kendi birlikleri dışındakilerin aynı üretimi yapmalarını

önleyici kâideler içermekteydiler.

Page 254: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Fakat böyle bir sonuç kolay olmayıp bazı şartlara ta-biydi.

Aslında devletin rakip mallar üreten esnaf birlikle-riyle ilgili politikası aynı bölge içinde veya birbirleri-nin piyasalarına müdahale edebilecek yakınlıktafarklı bölgelerde aynı nitelikte mal üretimine dayalıbirden fazla birlik kurulmasına müsaade etmemekşeklindeydi.

Böyle bir politikanın uygulanmasında lehinde kararverilen birlik, üretim tekelini elinde tutan esnaf bir-liğiydi.

Fakat üretim tekeline sahip esnaf birliğine rakip aynınitelikte mal üreten yeni bir esnaf, esnaf grubu veyaesnaf birliği faaliyet yasağına rağmen piyasada faali-yet göstermeye başlarsa derhal lağv edilmiyor şöylebir yol izleniyordu:

a- Şayet rakip esnaf birliğinin ürettiği ürün, üretimtekeline sahip esnaf birliğinin ürettiği ürünün kali-tesinde ve fiyatı da aynı hatta daha düşükse bu rakipbirlik, üretim tekeline sahip esnaf birliğiyle birleşti-rililiyordu.

Meselâ İstanbul’daki Alacacı ve peştemalcı esnafı,ürettiği malları aynı kalitede ve ucuz fiyatla üretenGeyve kazasına bağlı Ortaköy’deki reayanın üretimyaptığı tezgâhlarını kapattırması için İstanbul kadı-sına başvurmuş, kadı da bu tezgahları, ustaları vediğer çalışanları İstanbul’daki alacacı ve peştemalcıesnafına dahil etmişti.154

b- Rakip esnaf birliğinin ürettiği ürünün aynı alandaüretim tekeline sahip esnaf birliğinin ürettiği ürenekıyasen kalite ve fiyat üstünlüğü yoksa, diğer bir de-yişle üretim tekeline sahip esnaf birliğinin ekonomikverimliliği daha yüksekse bu takdirde rakip esnaf bir-liği lağv edilerek tezgah ve aletlerine devletçe el ko-

nulup bunlar, esnafın kapatılmasını talep eden ve oalanda üretim tekeline sahip olan esnaf birliğine ve-riliyordu.155

Şu hade, her iki şıkta uygulanan çözümlerde her-hangi bir üretim daralmasına meydan verilmezken,üretim ve satış tekelleri de mutlak bir tekel olarakkabul edilmiyordu.

Şayet bu tekelin dışında aynı alanda faaliyet gösterenekonomik verimliliği yüksek bir esnaf birliği ortayaçıkarsa lağv edilmeyip tekel sahibi esnaf birliğiylebirleştiriliyordu.

Bu tespitler bize, mal ve hizmet üretimi ve satışı aşa-malarında da devletçe güdülen ekonomik politikanınhem tüketici hem de üreticiye azamî yarar sağlayanbir sistemin oluşturulmasını temine yönelik oldu-ğunu gösteriyor.

Bazı durumlarda belirli mal ve hizmetleri üretme vesatma tekeline sahip olan esnaf birlikleri tekellerindeolan mal ve hizmetleri cinslerine göre ayırıp kendiaralarında yeniden bölünerek, hangi cins mal ve hiz-metin hangi esnaf birliklerinin üretme ve satma te-keline ait olduğunu kararlaştırarak anlaşıyorlar156,böylelikle üretim ve satış tekelinin konusu belirli birmal ve hizmetin bütününü değil bir veya birkaç cin-sini ihtiva eder bir hal alıyordu.

Mesela İstanbul’daki sandalcı esnafı 32 ayrı çeşitteipekli kumaş üretme tekeline sahip olup bunlardan2 çeşidini Selimiye’deki sandalcı esnaf birliği imalederken, 30 çeşiti ise İstanbul’daki sandalcı esnaf bir-liği üretiyordu.157

Yine kumaş boyama tekeli de boyacı esnafınca ikiyeayrılarak pare boyacı ve ihram boyacı ismiyle alt birteşkilâtlanma yoluyla alt tekeller oluşturmuşlardı.158

Fakat bu tür alt teşkilâtlanma yoluyla oluşturulan alt

B Ö L Ü M I V 253

154 İstanbul kadısına 13 Ca 1243/ 2.I.1828 tarihli ferman; İKS., nr.154, vr.62.155 BOA.., Cevdet-Darphane, no:1359.156 Nikoloy Todorov, Agm., s.19.157 İKS, nr.215, vr.62 b.158 BOA., Hatt-ı hümayun, no:135.

Page 255: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

tekeller uzun ömürlü olamıyorlardı. Zira alt tekellerinbağlı olduğu tekelin işi daha çok ciro yapıyorsa, diğeralt birliklerdeki esnaf, fazla ciro yapan alt tekele aitmal ve hizmet cinsinin üretimini yapma yoluna gi-diyordu.

Bu durumlarda alt tekelleri oluşturan alt esnaf birlik-leri arasındaki müdahale ve mücadele ekonomiyezarar verir bir hal almadan devlet müdahale ederek,bu tür alt birlik-içi problemlerin çıktığı alt tekellerilağv ediyor, tüm esnaf birliğine, tekellerinde olan malve hizmet cinslerinin tümünü üretme ve satma hak-kını tanıyordu.

Nitekim yukarıda bahsettiğimiz sandalcı esnafına aitalt üretme tekelleri 25.10.1247 /28.III.1831 tari-hinde, boyacı esnafının alt üretme tekelleri ise20.3.1229 /10.III.1813 tarihinde lağv edilmiştir.159

4.3.Meslek Geliştirme ve İstihdam

Tanzimat’a kadar sürecek Osmanlı klasik dönemininistihdam politikası iş bulma değil meslek öğrenmedir.12-15 yaş arasında çıraklık yaşında mesleği öğrenmeküzere ustanın yanına çırak girilerek, meslek öğrenimibaşlıyordu.

Ancak çırak girmek, istihdam edilmek anlamına gel-miyordu. İşi öğrenme dönemi olan bu dönemin so-nunda kalfalığı yükselmesi halinde istihdam edilmiş,işe başlamış oluyordu.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E254

Kalfa, ücretli çalışan işçi statüsündeydi. Üretimineyardım ettiği ürünün satışından pay/hisse almak şek-linde de ücretlendirilebiliyordu. Kalfalık 15-16 ya-şında başlıyor ve mesleğine göre ustalığa yükselmesüresi değişiyordu.

Debbağlık mesleğinde, kalfalıktan ustalığı yükselmesüresi ortalama on yıldı. Kalfa, usta olduktan sonraayrılıp kendi dükkanını açma hakkı kazanıyordu.Veya bir müddet ustasının yanında, ustanın ortağıolarak çalışmasına devam ediyor, boşalan dükkanolursa, o dükkanı devralarak artık kendi dükkanındaüretime başlıyordu.

Çıraklıktan işçiliğe ve daha sonra da müteşebbisliğedönüşen bu süreç tam bir meslek geliştirme süreciydi.Çırak olarak mesleğe giren her aday, ilerinin o mes-lekteki işçi adayı, daha sonra da müteşebbis adayı idi.

Çıraklıkta başarılı olamayan yani kalfalığı yüksele-meyen, ustasının tavsiyesi ile meslek değiştiriyordu.Kalfalıkta başarılı olup ustalığa yükselen ancak mü-teşebbisliği başaramayan, yani ayrı dükkan açamayanustalar da vardı. Bu ustalar, ustalarının yanında yar-dıncı eleman olarak veya ustaya ortak olarak çalış-maya devam ediyordardı.

Ancak genel olarak bu sistem; çıraklık, kalfalık ve us-talığa yükselip müstakil iş kurmak şeklinde işliyordu.Bu konuyla ilgili ayrıntılar yukarıda 2 ve 3. bölümdeilgili başlıklar altında anlatılmıştır.

159 İKS.,nr.215, vr.62b; BOA, Hattı hümayun, no 135.

Page 256: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından
Page 257: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

I- ARŞİV BELGELERİ

1- BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİVİ

a- Baş Muhasebe Defterleri Defter no.: 305, 822, 1093, 1406, 2246,2610,3032, 3077,3182, 3292, 3737

b- Cevdet-Darphane Belge no.: 1359, 3504,

c- Cevdet-Hariciye Belge no.: 930, 4339,

d- Cevdet-İktisatBelge no.: 18, 22, 27, 117, 146, 351, 243, 585,588, 612, 694, 783, 818, 990, 967, 996, 1339,1677, 1789, 1085, 1703,

e- Cevdet-Maliye Belge no.: 103, 502, 3264, 4392, 5843, 8842,27758

f- Hatt-ı Hümâyun Belge no.: 135, 217, 15705, 32290M, 32290N,32426, 32618, 32618A, 35543, 36439, 40775,40788, 46068, 46409, 46430 46409A, 46430,46438D, 46950, 50483,

g- İstanbul Ahkâm DefterleriDefter no.: 1-26

h- Kâmil Kepeci Defter no.: 6290, 6320, 6524, 6544, 6565,

ı- Maliyeden Müdevver DefterlerDefter no.: 19, 987, 4596, 22064, 3421, 3841,

j- Mühimme Defterleri Defter no.: 1, 2, 8, 49, 69, 81, 92, 98, 126, 198,241.

k- Atik Şikayet DefterleriDefter no.:2, 22.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E256

l- Temettüat Defterleri Defter no.: 24, 26, 43, 159, 186, 1409, 5819,7470, 10393, 16112

M. Muhtelif Fonlar:İ.MVL., Dosya no:520, Gömlek No:23374Divan-ı Hümayun Nizamat Defteri 3. DH.MKT, Dosya no:1507

2- BURSA MÜZESİ MÜRÜRLÜĞ ARŞİVİBURSA ŞER‘İYYE SİCİLLERİ

Defter no.: B59/213, B107/321, B130/345,B131/346, B132/347, 412

3- İSTANBUL MÜFTÜLÜĞÜ ŞER‘İYYE SİCİLLER ARŞİVİ

a- Evkaf-ı Hümâyûn Müfettişliği Mahkemesi Defter no.: 1, 7, 9

b- Galata Kadılığı Sicilleri Defter no.:190, 191, 198, 229, 310, 311, 343,443, 446, 518, 520, 555, 635, 655, 665, 1040

c- İstanbul Kadılığı Sicilleri Defter no.: 24, 54, 59, 65, 68, 73, 74, 76, 80, 88,91, 94, 97, 106, 135, 154, 194, 201, 213, 334

d- Üsküdar Kadılığı Sicilleri Defter no.: 2, 3, 4, 21, 24, 28, 40

4- TOPKAPI SARAYI MÜZESİ ARŞİVİ No.: E.1399

II- YAZMA ESERLER

AHÎ EVREN; Letâif-i Hikmet, Paris BibliothiqueNationale, Nr. 99.

Page 258: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

BALİ EFENDİ(Sofyalı); Vakf-ı Nukudun CevâzıHakkında Çivizâdeye mektub, SüleymâniyeKütüphanesi, Esat Efendi, No: 188, Varak43-53a.

ÇİVİZADE, Mehmed Muhiddin Efendi; Ebussuud’aReddiye, Süleymâniye Kütüphanesi, ReşidEfendi, No:1177, Varak 158b/161a.

EBUSSUUD, Muhammed El-İmâdî; Süknâ Risâlesi,Süleymâniye Kütüphanesi, İsmihan Sultan,No: 440, Varak: 133b-136a.

______; Risale Fi Vakfi’l-Menkul Ven Nükud,Süleymâniye Kütphanesi, No: 477/2, Varak1-16.

______; Para Vakfına Dair Türkçe Fetva, SüleynâniyeKütüphanesi, Pertevniyal, No:958, vr. 174b-175a.

______; Binâ Vakfına Dâir Türkçe Mektup,Süleynâniye Kütüphanesi, Şehit Ali Paşa,No: 2828, Varak 116a-117b.

976/1568 TARİHLİ OSMANLI KÂNUNNAMESİ;İstanbul Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar,No:1807.

1092/1681 TARİHLİ ESNAF DEFTERİ; Atatürk(Belediye) Kütüphânesi, Muallim CevdetYazmaları, No: B.2.

1176/1762 TARİHLİ ESNAF DEFTERİ; Atatürk(Belediye) Kütüphânesi, Muallim CevdetYazmaları, No: B.10.

III- YAYINLANMIŞ BELGELER,ÇEVİRİLER(Osmanlıca, Arapça, Farsça)

AHMET CEVDET PAŞA; Tarih-i Cevdet, Matbaa-iOsmâniye, Dersaadet 1309, Cilt 1, 8-12.

_____ (Neşreden C. Baysun); Tezâkir 1-12, TürkTarih Kurumu Yayını, Ankara 1986.

AKGÜNDÜZ, Ahmet(1988-1); (Türk DünyasıAraştırmaları Vakfı Araştırma Hey’eti ileBirlikte); Şer’iyye Sicilleri Mâhiyeti TopluKataloğu ve Seçme Hükümler, Türk DünyasıAraştırmaları Vakfı Yayınları, Cilt 1,İstanbul 1988.

______(1989); Şer’iyye Sicilleri Seçme Hükümler, TürkDünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, Cilt2, İstanbul 1989.

______(1990-1996); Osmanlı Kanunnâmeleri, Cilt 1-9. FEY Vakfı Yayınları, İstanbul 1990-1996.

______(1990); Osmanlı Kanûnnâmeleri ve HukukîTahliller 1. Kitap Osmanlı Hukukuna Giriş veFatih Devri Kanunnâmeleri, FEY VakfıYayınları, İstanbul 1990.

ALİ, Rıza Bey(1338); «13. Asr-ı Hicrîde İstanbulHayatı.» Peyam-ı Sabah (Peyam-ı Sabah),İstanbul 1338, ss. 1-5.

ALTINAY (1929), Ahmet Refik; Onuncu Asr-ı Hicrideİstanbul Hayatı(961-1000), Türk TarihEncümeni Külliyatı Yayınları, İstanbul1929.

______(1930); Hicri On İkinci Asırda İstanbul Hayatı(1100-1200), Türk Tarih EncümeniKülliyatı Yayınları, İstanbul 1930.

______(1931); Hicri On Birinci Asırda İstanbul Hayatı(1000-1100), Türk Tarih EncümeniKülliyatı Yayınları, İstanbul 1931.

______;(1935); On Altıncı Asırda İstanbul Hayatı(1553-1591), Maarif Vekâleti Yayınları,İstanbul 1935.

______(1988); Hicri On Üçüncü Asırda İstanbulHayatı (1200- 1255), Enderun KitabeviYayınları, İstanbul 1988.

K A Y N A K Ç A 257

Page 259: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ATEŞ, Süleyman(1997); Tasavvufta Fütüvvet SülemiFütüvvetnamesi, Ankara Üniversitesi İlahiyatFakültesi, Ankara 1977.

AŞIKPAŞA(AŞIKİ) Ahmet(Hazırlayan Nihal ATSIZ)(1985); Ahmet Aşıki Aşıkpaşaoğlu Tarihi;Kültür Bakanlığı, Ankara 1985.

AYNİ ALİ EFENDİ(1280); Kavanin-i Al-i Osman DerHülâs-i Mezâmin-i Defter-i Dîvân, İstanbul1280.

DÜSTUR, 1. Tertip, Cilt 1, İstanbul 1289.

DÜSTUR, Tertib-i Evel Mütemmim, İstanbul.

DÜSTUR, Zeyl, Cilt 1, İstanbul 1289.

Fatih Sultan Mehmed Vakfiyeleri. Çamlıca Vakfı Yayn.,İstanbul 2006.

İBN BATUTA(1986) (Çeviren İsmetParmaksızoğlu); İbn BatutaSeyahatnâmesinden Seçmeler, Milli EğitimBakanlığı Yayını, İstanbul 1986.

İBNÜ’L-ESİR(1987); El-Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi,Bahar yay., İstanbul 1987

İNALCIK, Halil (1980-1981); “Osmanlı İdareSosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili BelgelerBursa Kadı Sicillerinden Seçmeler I. Sicil:Muharrem 889-29 Zilhicce 890”, Belgeler,Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 10, Say14, 1980-1981, ss. 1-91.

______ (1988); “Osmanlı İdare Sosyal ve EkonomikTarihiyle İlgili Belgeler: Bursa KadıSicillerinden Seçmeler II. Sicil I Safer 883-Muharrem 886”, Belgeler, Türk TarihKurumu Yayınları, Cilt 13, Say 17, Ankara1988, ss. 1- 41.

______ (1960); “Bursa I: 15. Asır Sanayi ve TicaretTarihine Dair Vesikalar”, Belleten, Türk Tarih

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E258

Kurumu Yayını, Cilt 24, Sayı 93-96, Ankara1960, ss. 45-102.

______ (1956); ANHEGGER, Robert (1956);Kanunnâme-i Sultanî Ber Muceb-i Örf-iOsmanî, Türk Tarih Kurumu yay., Ankara1956.

KALA, Ahmet (1997-1) (Proje ve Yayın Yönetmeni)Ahmet Tabakoğlu, Ahmet Kala, SalihAynural, İsmail Kara, Eyüp Sabri Kala;İstanbul Esnaf Tarihi-1(1742-1764); İstanbulKülliyâtı-I, İstanbul Büyükşehir Belediyesiİstanbul Araştırmaları Merkezi Yayınlarıno.1, İstanbul 1997.

______ (1997-2); İstanbul Ticaret Tarihi-1(1742-1779), İstanbul Külliyâtı-III, İstanbulBüyükşehir Belediyesi İstanbulAraştırmaları Merkezi Yayınları no.50,İstanbul 1997.

______ (1998-1); İstanbul Esnaf Tarihi-2(1764-1793), İstanbul Külliyâtı-VIII, İstanbulBüyükşehir Belediyesi İstanbulAraştırmaları Merkezi Yayınları no.61,İstanbul 1998.

Karakoç, Serkiz(1341); İhtira Beratı Kanunu veAlamet-i Farika Nizamnamesi, Kitaphane-iCihan yayınları, İstanbul 1341/1923,s.575.KAYA, Aslan;

KAŞGARLI MAHMUT (Çeviren Besim Atalay)(1985); Divan Lûgat-İt-Türk Tercümesi, Cilt1, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1985.

KATİP ÇELEBİ (Yayına hazırlayan Orhan ŞaikGökyay)(1980); Mîzanü’l Hakk Fi İhtiyari’lAhakk, Tercüman 1001 Temel Eser Yayını,İstanbul 1980.

KEKLİK, Nihat; İbn’ül-Arabi’nin Eserleri ve Kaynaklarıİçin Misdak Olarak el-Fütühat el-Mekkiyye,İÜEF. yay., Cilt II, Bölüm A, İstanbul 1974

Page 260: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

KOÇİ BEY(1303), Koçi Bey Risalesi; Ebuzziya neşri,1303.

KÖKSAL, M.Fatih(2006); “Kırşehir MüzesindekiAhilik Şecerenameleri”, II.Ahi Evran-ıVeli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu,Kırşehir 2006, ss.313-323

KÖKSAL, M.Fatih, KUTURCUOĞLU, Orhan (2008);Kırşehir Müzesindeki Ahilik Belgeleri,Kırşehir Valiliği Yayınları, Kırşehir 2008.

LÜTFİ EFENDİ (Ahmed Lütfi), Tarih-i Lütfi, Cilt 1-16, Matbaa-i Amire, İstanbul 1290.

MEHMET NEŞRİ; Kitâb-ı Cihan-Nümâ Neşrî Tarihi; 2Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara1987.

MUAHEDAT MECMUASI(1294), Cilt 1, HakikâtMatbaası, İstanbul 1294.

ONGAN, Halit(1976); Ankara’nın İki Numaral Şer’iyeSicili, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara1976.

ÖMER HİLM EFENDİ; İthaf-ül Ahlâf Fî Ahkâm-ilEvkaf, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını,Ankara 1977.

ÖZDEĞER, Hüseyin(1987); “Kanûnnâme-i SultanSelim Hân” Türk İktisat Tarihi Yıllığı, Say 1;Yıl 1987, ss.165-172.

Resmi Gazete, muhtelif sayılar.

Resmi Sınai Mülkiyet Gazetesi(1931), İktisatVekaleti yayınları, Sayı 1, Ankara 1931

TEVKİİ ABDURRAHMAN PAŞAKANUNNAMESİ(1331), Milli TetebbularMecmuası, Cilt 1, Say 3, İstanbul 1331,ss.497-544.

UYSAL, Abdullah (1982) (Hazırlayan); Zanaatkârlar

Kanunu (Kanûnnâme-i Ehl-i Hıref), Kültür veTurizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1982.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı(1986); “Ehl-i hırefdefteri”, (932/1526 tarihli), Belgeler, cilt XIsayı 15, 1986, ss. 23-77.

YUSUF HAS HACİB(1985) (Çeviren Reşit RahmetiArat); Kutadgu Bilig, Türk Tarih KurumuYayını, Ankara 1985.

YÜCEL, Yaşar(1982); 1640 Tarihli Es’ar Defteri, Dilve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları,Ankara 1982.

IV- KİTAP, MAKALE VE TEZLER

AKARLI, Engin Deniz(1988); “The Uses LawAmong İstanbul Artisans And Tradesmen:The Story Of Gedik As ImplementsMastership Shop Usufruct And Monopoly1750-1850”, Intermational Seymposium OnLegalism And Political Legitimation İn TheOttoman Empire And İn The Early TurkishRepublic Ca. 1500 to 1940 December 1-3,Universitat Bochum, Ruhr 1988, ss. 1-37.

AKGÜNDÜZ, Ahmet(1986); Mukayeseli İslâm veOsmanlı Hukuku Külliyâtı, Dicle ÜniversitesiHukuk Fakültesi Yayını, Diyarbakır 1986.

______ (1988-2); İslâm Hukuku ve OsmanlıTatbikâtında Vakıf Müessesesi, Türk TarihKurumu Yayını, Ankara 1988.

______ (1987); “Osmanlı Hukukunda GedikHakkının Menşei ve Gedik Hakkıyla İlgiliEbussuud’un Bir Risalesi”, Türk DünyasıAraştırmaları, Türk Dünyası AraştırmalarıVakfı Yayını, Sayı 46, İstanbul 1987, ss.149-162.

ARNOLD, T.W. (Çev.Hasan Gündüzler); İntişar-ıİslâm Tarihi, Akçağ yay., İstanbul 1982

K A Y N A K Ç A 259

Page 261: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ATEŞ, Süleyman(1977); Tasavvufta Fütüvvet, AÜİFyay., Ankara 1977.

AYNURAL, Salih(1988); Selim III dönemindeİstanbul’da İktisadî Hayat (1789-1807),Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbulÜniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,İstanbul 1988.

AYVERDİ, Ekrem Hakkı(1958); Fatih DevriSonlarında İstanbul Mahalleleri Şehrin İskân veNüfusu, Vakıflar Umum Müdürlüğü Yayını,Ankara 1958.

BAER, Gabriel (1970-1); “Guilds İn Middle EasternHistory”, Studies İn The Economic History OfThe Middle East, Edited By M.A.Cook, NewYork 1970, ss. 11-30.

______ (1970-2); “The Administrative EconomicAnd Social Functions Of Turkish Guilds”,International Journal Of Middle East Studies,Cambridge University Press, Volume 1, 1970,ss.28-50.

______ (1974)(Çeviren Sami Ferliel); “TürkLoncalarının Yapısı ve Bu Yapının OsmanlıSosyal Tarihi İçin Önemi”, Tarih Dergisi,Ankara Üniversitesi Yayını, Cilt 8-12, Sayı14-23, 1969-1974, ss. 99-119.

BAĞIŞ, Ali İhsan; Osmanlı Ticaretinde GayriMüslimler: Kapitülasyonlar Beratlı TüccarlarAvrupa ve Hayriye Tüccarları( 1750-1839),Turhan Kitabevi, Ankara 1983.

______ (1985); “Osmanlı Ekonomisinde TicaretSektörünün Görünümü Yabancı Tüccar veGayrimüslim Tebaanın İzmir TicaretindekiYeri ve Önemi”, 1885-1985 TürkiyeEkonomisinin 100 Yılı ve İzmir Ticaret OdasıSempozyumu 21-23 Kasım 1985, İzmirTicaret Odası Yayını, Ayrı Bası, ss. 1-12.

BARKAN, Ömer Lütfi (1943); 15 ve 16. Asırlarda

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E260

Osmanlı İmparatorluğu’nda ZıraatEkonomisinin Esasları, Cilt 1, Kanunlar,İstanbul 1943.

______ (1972); Süleymâniye Camii ve İmâreti İnşaatı(1550-1557), Türk Tarih Kurumu Yayınları,Cilt 1, Ankara 1972,

______ (1942-1); “Osmanlı İmparatorluğu’nda Birİskân ve Kolonizasyon Metodu OlarakVakıflar ve Temlikler I: İstilâ DevirlerininKolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeleri,Vakıflar Dergisi, Vakıflar Genel MüdürlüğüYayınları, Sayı 2, 1942, ss. 279-386.

______ (1942-2); “Osmanlı İmparatorluğu’nda Birİskân ve Kolonizasyon Metodu OlarakVakıflar ve Temlikler II: Vakıfların Bir İskânve Kolonizasyon Metodu OlarakKullanılmasında Diğer Şekiller”, VakıflarDergisi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları,Sayı 2, 1942, ss.305-353.

______ (1949 ); “Osmanlı İmparatorluğu’nda Birİskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler I, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 11, No. 1-4, İstanbul 1949-1950, ss. 524-569.

______ (1951); “Osmanlı İmparatorluğu’nda Birİskân ve Kolonizasyon Metodu OlarakSürgünler II, İktisat Fakültesi Mecmuası, C.15,No.1-4, İstanbul 1951-1952, ss.56-78.

______ (1942-3a); “15. Asrın Sonunda BazıŞehirlerde Eşya ve Yiyecek FiyatlarınınTesbit ve Teftişi Hususların Tanzim EdenKanunlar, I: Kanûnnâme-i İhtisab-ı İstanbulel-Mahrûsa”, Tarih Vesikaları, Say 5, 1942,ss.1-15;

______ (1942-3b); “15. Asrın Sonunda BazıŞehirlerde Eşya ve Yiyecek FiyatlarınınTesbit ve Teftişi Hususların Tanzim Eden

Page 262: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Kanunlar, II: Kanunnâme-i İhtisab-ı Bursa”,Tarih Vesikaları, Say 7, 1942, ss.16-41.;

______ (1942-3c); “15. Asrın Sonunda BazıŞehirlerde Eşya ve Yiyecek FiyatlarınınTesbit ve Teftişi Hususların Tanzim EdenKanunlar III: Suret-i Kanunnâme-i İhtisab-ıEdirne Bi-Ma’rifet-i Mevlânâ MuhyüddinKad-i Edirne el-Ma’ruf bi-Yarluca Fi evâsıt-ıZilhicce Sene 907”, Tarih Vesikaları, Sayı 7,1942, ss. 168-177.

______ (1953);”Osmanlı Bütçelerine Dair Notlar”,İktisat Fatültesi Mecmuası, Cilt 15,Sayı 1-4, İstanbul 1953-54, ss.238-250.

______ (1970); “16. Asrın İkinci YarısındaTürkiye’de Fiyat Hareketleri”, Beleten, TürkTarih Kurumu Yayını, Cilt 34, Sayı 136,Ankara 1970, ss.557-607.

BARKAN, Ömer Lütfi(1975); “The price revolationof the 16.th century”, İnternationalJournal o f Middle East Studies, Sayı 6, 1975:ss.3-28.

BARNES, John Robert(1986); An Introduction ToReligious Foundations In The Ottoman Empıre,Leiden 1986.

BARTOLD, W.; İslâm Medeniyeti Tarihi(1973),Diyanet İşleri Başkanlığı yay., Ankara 1973.

BAYRAM, Mikâil(1990); Ahi Evren ve AhiTeşkilatının Kuruluşu, Konya 1990.

______ (1994); Fatma Bacı ve Bacıyan’ı Rum. Konya1994.

______ (1986); “Anadolu Selçuklular ZamanındaAhi Teşkilâtının Kuruluşu ve Gelişmesi”,Ahilik ve Esnaf Konferanslar ve SeminerMetinler Tartışmalar, İstanbul Esnaf veSanatkârlar Dermekleri Birliği Yayınları,İstanbul 1986, ss. 175-185.

______ ; “Ahî Evren Kimdir? Gerçek Şahsiyeti veEserleri”, Türk Kültürü ve AraştırmalarıDergisi, cilt 16, Sayı 191, ss.18-28.

______ (1981); “Ahî Evren’in Öldürülmesi ve ÖlümTarihinin Tespiti”, 9. Tarih Kongresi, Ankara,21-25 Eylül 1981, Cilt II, TTK, yay., Ankara1981., ss.623-641.

______ (1995); Ahi Evren Tasavvufi Düşüncenin EsaslarıTabsiratü’l Mühtedi ve Tezkiretü’l-Müntehi,Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 1995.

______ (2001)«Türkiye Selçukluları DönemindeBilimsel Ortam ve Ahiliğin DoğuşunaEktisi.» Türkler, 7. Cilt, 2001: 258-263.

______ (2002);«Bacıyan-ı Rum ve Fatma Bacı.»Türkler Ansiklopedisi Cilt, 6, 2002: 365-375.

BAYRAMOĞLU, Fuad(1983); Hacı Bayram-ı VeliYaşamı Soyu Vakfı, 2 Cilt, Türk TarihKurumu Yayınları, Ankara 1983.

BEHAR, Cem(1988); “Kasap İlyas Mahallesiİstanbul’un Bir Mahallesinin Sosyal veDemografik Portresi 1546-1885”, Sayı 4,.»İstanbul Araştırmaları (İBB), İstanbul 1998;ss.7-103.

BERKİ, Ali Himmet(1985); Açıklamalı Mecelle(Mecelle-i Ahkâm-Adliye), Hikmet Yayınları,İstanbul 1985.

BİLMEN, Ömer Nasuhî(1985); Hukuk-ı İslâmiye veIstılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, Bilmen Yayınları,Cilt 5, İstanbul 1985.

BOLAY, Süleyman Hayri(1986); Aristo Metafiziği ileGazzali Metafiziğinin Karşılaştırılması,: MEB., İstanbul 1986.

BRAUDEL, Fernand(1989)( Çeviren Mehmet AliKılıçbay) ; Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, Cilt1, Eren Yayınları, İstanbul 1989.

K A Y N A K Ç A 261

Page 263: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

______ (2002) (Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay);Maddi Uygarlık Ekonomi ve Kapitalizm XV-XVIII Yüzyıllar, Gece Yayınları, Ankara2002, Cilt 1.

CEVDET, Muallim(Çeviren Cezair Yarar)(2008);İslâm Fütüvveti ve Türk Ahîliği İbn-iBattuta’ya Zeyl,İşaret Yayınları, İstanbul2008.

CEZAR, Mustafa(1985); Tipik Yapılarıyla OsmanlıŞehirciliğinde Çarşı ve Klâsik Dönem İmarSistemi, Mimar Sinan Üniversitesi Yayını,İstanbul 1985.

CEZAR, Yavuz(1986); Osmanlı Maliyesinde Bunalımve Değişim Dönemi (18.yy’dan Tanzimat’a MaliTarih), Alan Yayıncılık, İstanbul 1986.

ÇAĞATAY, Neşet(1981); Bir Türk Kurumu Olan Ahilik,Selçuk Üniversitesi Yayını, Konya 1981.

______ (1983);“Fütüvvetnameler Nedir NiçinDüzenlenmiştir”, Makaleler ve İncelemeler,Selçuk Üniversitesi yay., Konya 1983.

______ ; “Fütüvvetçilikle Ahiliğin Ayrıntıları”,Makaleler ve İncelemeler, ss.253-280.

______ ; “Ahiliğin Orta Çağ Anadolu ToplumunaEtkileri”, Makaleler ve İncelemeler, ss.281-292.

ÇELİK, Gülfettin (2006); “Osmanlı DevletindeMerkezi Hazinenin Büroları”, OsmanlıMaliyesi Kurumlar ve Bütçeler, Cilt 1, İstanbul2006, ss. 115-147.

ÇİZAKÇA, Murat(1980); “Fiyat Tarihi ve Bursa İpekSanayii: Osmanlı Sanayiinin ÇöküşüÜzerine Bir İnceleme”, Toplum ve Bilim, Güz1980, Say 11, ss. 89-114.

______ (1980); “Fiyat Tarihi ve Bursa” MakalesineEkler ve Düzeltmeler”, Toplum ve Bilim, Kış1980, Sayı 12, ss.113-118.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E262

DALSAR, Fahri(1960); Bursa’da İpekçilik, İktisatFakültesi Maliye Enstitüsü Yayını, İstanbul1960.

DANİŞMEND, İsmail Hâmi(1947); İzahlı OsmanlıTarihi Kronolojisi, Cilt 1-4, Türkiye Yayınları,İstanbul 1947-1955.

DAVİS, Ralph(1967); Aleppo And Devonshire Square:English Traders İn The Levant İn The 18th

Century, London 1967.

DERİCİOĞLU, Hayri(1967); Marka Mevzuatımız veTatbikatı, Cilt 1, San Matbaası, Ankara 1967.

DEANE, Phyllis (Çeviren Tevfik Güran)(1988); İlkSanayi İnkılabı, TTK yayınları, Ankara 1988,ss.104-124.

DONAY, Süheyl, YURTCAN, Hayri(1974); MarkalarKanunu ve İlgili Mevzuat, İstanbul 1974.

DONUK Abdülkadir(1982); “Eski TürklerdeHükümdarın Vazifeleri ve Vasıfları”, TürkDünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 17, Nisan1982, ss.44-85.

EBU YUSUF (Yakub Bin İbrahim) (Çeviren AliÖzek)(1970); Kitâbü’l Haraç, İstanbulÜniversitesi İktisat Fakültesi MaliyeEnstitüsü Yayını, İstanbul 1970.

ERDEM, B.Bahadır(2002); Patent HakkınınKorunmasına ve Patent Hakkına İlişkinSözleşmelere Uygulanacak Hukuk, BetaYayınları, İstanbul 2002.

EFLAKİ, Ahmet(1986); Ariflerin Menkıbeleri(TercümeEden Tahsin YAZICI). İstanbul: MEB, 1986.

EREMYA ÇELEBİ KÖMÜRCÜYAN(1988)(Tercüme ve tahşiye eden Hrand D.Andreasyan) ; İstanbul Tarihi 17. Asırdaİstanbul, Eren yayınları, İstanbul 1988.

Page 264: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

ERDEM, Yasemin Tümer (2010); Bacıyan-ı Rum’danGünümüze Türk Kadınının İktisadi HayattakiYeri. İstanbul: İstanbul Ticaret Odası, 2010.

ERGENÇ, Özer (1973); “1600-1615 Yıllar ArasındaAnkara İktisadî Tarihine Ait Araştırmalar”,Türkiye İktisat Tarihi Semineri MetinlerTartışmalar 8-10 Haziran 1973, HacettepeÜniversitesi Yayını, Ankara 1975, ss. 145-163.

ERGİN, Osman Nuri (1922); Mecelle-i Umur- ıBelediye, Cilt 1, İstanbul 1922.

______ (1936); Türkiyede Şehirciliğin Tarihi İnkişafı,İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesiİktisat ve İçtimaiyat Enststitüsü Yayını,İstanbul 1936.

ERGİN Muharrem (1989); Dede Korkut Kitabı I,TDK.yay., Ankara 1989.

EVLİYA ÇELEBİ MEHMED ZILL İBN DERVİŞ(1314); Evliya Çelebi Sayahatnâmesi, AhmedCevdet Tab’ı, İkdam Matbaası, Dersaadet1314.

FAROQHİ, Suraiya(1986); Peasants Dervishes AndTraders İn The Ottoman Empire, London1986.

______ (1984); Towns And Townsmen Of OttomanAnatolia Trade Crafts and Food Productionİn An Urban Setting, 1520-1650, CambridgeUniversity press, Cambridge 1984.

______ (1975); “16-17. Yüyıllarda Orta Anadolu’daŞeyh Aileleri”, Türkiye İktisat Tarihi SemineriMetinler Tartışmalar 8-10 Haziran 1973,Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara1975, ss.197-226.

______ (1981)“; İstanbul’un İaşesi ve Tekirdağ-Rodoscuk Limanı (16.-17. Yüzyılar)” , Türkİktisat Tarihi Üzerine Araştırmalar, ODT

Gelişme Dergisi, 1979-1980 Özel Sayısı,1981, ss.139-154.

______ (1985);“Onyedinci Yüzyıl Ankara’sında Sofİmalatı ve Sof Atölyeleri”, İktisat FakültesiMecmuası, İstanbul Üniversitesi İktisatFakültesi Yayını, ss.237-259.

GALİTEKİN, Nezih, YURDAKUL,İlhami(1999); «İstanbul Türbeleri.» İstanbul Araştırmaları, 1999: 91-129.

GENÇ, Mehmet; Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet veEkonomi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2009.

______ (1988); “Osmanlı Esnafı ve Devletleİlişkileri”, Ahilik ve Esnaf Konferanslar veSeminer, İstanbul Esnaf ve SanatkârlarDermekleri Birliği Yayını, İstanbul 1986, ss.113-124.

______ (1987); “17-19. Yüzyıllarda Sanayi veTicaret Merkezi Olarak Tokat”, TürkTarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu 2-6 Temmuz 1986, İbni Kemal AraştırmaMerkezi Yayını, Ankara 1987, ss. 145-169.

GERBER, Haim(1988); Econmy And Socıety In AnOttoman City:Bursa 1600-1700, Jerusalem1988.

GEYİKDAĞI, V. Necla(2008); Osmanlı DevletindeYabancı Sermaye (1854- 1914), HilYayınları, 2008.

GREENWOOD, Antony(1988); İstanbul’s MeatProvisioning: A Study Of The CelepkeşanSystem, Yayınlanmamış Doktora Tezi, TheUniversity Of Chicago, Chicago 1988.

GREGORY EBU’L-FARAC(1950); Abû’l-Farac Tarihi,cilt II., TTK yay., Ankara 1950.

GÖLPINARLI, Abdülbâkî(1950); “İslâm ve Türkİllerinde Fütüvvet Teşkilâtı ve Kaynakları”,

K A Y N A K Ç A 263

Page 265: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

İktisat Fakültesi Mecmuası, İstanbulÜniversitesi İktisat Fakültesi Yayını, Cilt 11,No. 1-4, Ekim 1949-Temmuz 1950, ss. 3-354.

______ (1953); “Burgazi ve Fütüvvetnamesi”, İFM.,Cilt 15, no. 1-4, 1953-54, ss.76-154.

______ (1955-1); “Fütüvvetname-i Şeyh SeyyidHuseyn ibn Gaybi”, İFM.,Cilt 17, no.1-4,1955-56, ss.73-126.

______ (1955-2); “Şeyh Seyyid Gaybi Oğlu ŞeyhSeyyid Hüseyin’in “fütüvvetnamesi”, İFM,Cilt 17, no. 1-4, 1955-56, ss. 27-72.

—.(1956)«Fütüvvetnami-i Sultani veFütüvvet Hakkında Bazı Notlar.» İktisat Fakültesi Mecmuası, 1956-2: 127-155.

GÜÇER, Lütfi(1964); 16-17. Asırlarda Osmanlıİmparatorluğunda Hububat Meselesi veHububattan Alınan Vergiler, İstanbulÜniversitesi İktisat Fakültesi yayını,İstanbul 1964.

______ (1988); “16-18. Asırlarda Osmanlıİmparatorluğu’nun Ticaret Politikası”, Türkİktisat Tarihi Yıllığı, İstanbul ÜniversitesiTürk İktisat ve İçtimâiyat TarihiAraştırmaları Merkezi Yayını, Sayı 1, Yıl1987, İstanbul 1988, ss.1-128.

______ (1950); “18. Yüzyıl Ortalarında İstanbul’unİaşesi İçin Lüzumlu Hububatın TeminiMeselesi”, İktisat Fakültesi Mecmuası, İstanbulÜniversitesi İktisat Fakültesi Yayını, Cilt 11,No. 1-4, Ekim 1949-Temmuz 1950, ss.397-416.

______ (1954); “15. Yüzyıl Sonlarında Osmanlıİmparatorluğu Dahilinde Hububat TicaretininTâbi Olduğu Kayıtlar”, İktisat FakültesiMecmuası, İstanbul Üniversitesi İktisatFakültesi Yayını, İstanbul 1954, ss.1-20.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E264

GÜNAYDIN, Yusuf Turan(2006); «“MuallimCevdet’in İbn-i Batuta Seyahatnamesine Yazdığı Zeyl’in AhilikAraştırmaları Bakımından Önemi”.» 2.Ahi Evran-ı VeliAhilik Araştırmaları Sempozyumu,2006, ss.187-222.

GÜRAN, Tevfik(1988); “İstanbul’un İaşesindeDevletin Rolü 1783-1839, İktisat FakültesiMecmuası, İstanbul Üniversitesi İktisatFakültesi Yayını, Cilt 44, Say 1-4, İstanbul1988, ss.245-277.

______ (1987); “Osmanlı Tarım Ekonomisi, 1840-1940”, Türk İktisat Tarihi Yıllığı, Sayı 1,İstanbul 1987, ss.

______ (1992); “Tanzimat Döneminde DevletFabrikaları”, 150.Yılında Tanzimat, TTK Yayınları, Ankara 1992.

GÜRAN, Ceyhan(1976); Türk Hanlarının Gelişimi veİstanbul Hanlar Mimarisi, Vakıflar GenelMüdürlüğü Yayınları, Ankara 1976.

HACIGÖKMEN, M.Ali(2006); «AhiŞecerenamelerinin Tarihi Temeli ve Yazılış Sebepleri.» II.Ahi Evran-ı Veli veAhilik Araştırmaları Sempozyumu. Kırşehir: Ahi EvranÜniversitesi Ahilik Kültürünü Araştırma Merkezi, 2006. 285-296.

HATEMİ, Hüseyin(1979); Medeni HukukTüzelkişileri I, İstanbul Üniversitesi HukukFakültesi Yayını, İstanbul 1979.

HERSLAG, Zvi Yehuda(1977); “The Late OttomanFinances: A Case-Study İn Guild AndPunishment”, Türkiyenin Sosyal ve EkonomikTarihi (1070-1071) Birinci Türkiye’nin Sosyalve Ekonomik Tarihi Kongresi Tebliğleri, EditörsOsman Okyar- Halil İnalcık, HacettepeÜniversitesi yay., 1977, ss. 297-310.

Page 266: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

HEYD, W.(1975)( Çeviren Enver Ziya Karal); YakınDoğu Ticaret Tarihi, Türk Tarih KurumuYayınları, Ankara 1975.

HOBSON, John A.(1954); The Evolution Of ModernCapitalism, London 1954.

ISSAWI, Charles(1980); The Economic History OfTurkey 1800-1914, The University OfChıcago Press, Chicago 1980.

İNALCIK, Halil(1973); The Ottoman Empire TheClassical Age 1300-1600, London 1973.

______ (1978); The Ottoman Empire ConguestOrganization And Economy, London 1978.

______ (1985); Studies İn Ottoman Social AndEconomic History, London 1985.

______ (1994); An Economic And Social History OfThe Ottoman Empire 1300-1914, CambridgeUniversity Press, Cambridge 1994.

______ Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu ÜzerineAraştırmalar-1. İstanbul: İş Bankası, 2009.

______ Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600). İstanbul: YKY, 2009.

______ (1970); “The Ottoman Economic Mind AndAspects Of The Ottoman Econoy”, Studies İnThe Economic History Of The Middle East FromThe Rise Of İslam To The Preset Day, EditedBy M.A. Cook, New York 1970, ss.207-218.

______ (1981); “Osmanlı Pamuklu Pazar Hindistanve İngiltere: Pazar Rekabetinde EmekMaliyetinin Rolü”, Türkiye İktisat TarihiÜzerine Araştırmalar: II, ODTÜ GelişmeDergisi, 1979-1980 Özel Sayı, 1981, ss. 1-65.

KALA, Ahmet(1998); İstanbul Esanaf Esnaf Birliklerive Nizamları-1, İstanbul Külliyâtı-I, İstanbulBüyükşehir Belediyesi İstanbul

Araştırmaları Merkezi Yayınları no.15,İstanbul 1998.

______ (Editör)(2003); Osmanlı ve Türk DünyasıBelgeseli-OTÜRKDİJİTAL, AHMET KALAYayınları, İstanbul 2003-2004.

______ (2006); From Distinctive Signs To TheTrademarks -Alamet-i Farikadan Markaya,Türk Patent Enstitüsü Yayını, Ankara 2006.

______ (2008); Türk Sınai Mülkiyet Hakları Tarihi,Türk Patent Enstitüsü yay., Ankara 2008.

______ (1988); Mahmut II Döneminde Sanayininİktisadî ve Sosyal Organizasyonu ve BuOrganizasyonda Tanzimata Doğru YapıDeğişmeleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi,İstanbul Üniversitesi Sosyal BilimlerEnstitüsü, İstanbul 1988.

______ (1985); Osmanlı Devletinde İstanbul’un Etİhtiyacını Temin İçin Kurulan Kasap ve CelepTeşkilâtları (16, 17 ve 18. Asırlarda),Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbulÜniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,İstanbul 1985.

______ (1990-1); “Fütüvvet ve Ahiliğin Doğuşu”,Türk Dünyası Araştırmaları, Türk DünyasıAraştırmaları Vakfı Yayını, Sayı 56, Nisan1990, ss. 273-282.

______ 1990-2); “Gediklerin Doğuşu ve GedikliEsnaf”, Türk Dünyası Araştırmaları, TürkDünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, Say 57,Haziran 1990, ss.1-9.

______ (1990-3); “Fatih Devrinden Bugüne KiralıkVakıf İkitisadî İşletmelerinde KiracılıkHakkı İle İlgili Hukukî-İktisadî Gelişmelerve Yapılabilecek Yeni Düzenlemeler”,Vakıflar Dergisi, 7. Vakıflar Haftası Sayısı,1990, ss. 1-9.

K A Y N A K Ç A 265

Page 267: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

______ (1990-4); “Tanzimat Öncesinde veSonrasında İktisadî Manzara”, 150. YılındaTanzimat, Açık Oturumlar Dizisi: 7, AydınlarOcağı Yayını, İstanbul 1990, ss. 47-60.

______ (1992-1); “19.Yüzyılın İlk Yarısına Kadarİstanbul Kasap Esnafının Organizasyonu”, SosyalSiyaset Konferansları, Otuzyedinci-Otuzsekizincikitaplar, İstanbul 1992, ss.111-117.

______ (1992-2); “Osmanlı Devletinin SanayileşmeÇabaları”, II.Abdülhamid ve DönemiSempozyum Bildirileri, Seha Neşriyat, İstanbul1992, ss.181-190.

______ (1993-1); “XIX. Yüzyılın OrtalarındaOsmanlı Devletinde Ailenin İktisadî Yapısı”,Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi,T.C.Başbakanlık Türk Ailesini Koruma veTanıtma Vakfı Yayını, İstanbul 1993, 1.Cilt,ss.311-317.

______ (1993-2); “Osmanlı DevletindeSanayileşmenin İlk Yıllarında ÖzelFabrikalar”, Türk Dünyası Araştırmaları ”,Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, sayı 83,Nisan 1993, ss. 107-132.

______ (1994); “Esnaf” maddesi, İslam Ansiklopedisi,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, İstanbul1994, Cilt 11., ss.423-430.

______ (2003). «Osmanlı Esnafı ve SanayisiÜzerine Yapılan Çalışmalarla İlgili Genel Bir Değerlendirme.» TürkiyeAraştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 1, Sayı 1 (Bilim Sanat VakfıYayınları), İstanbul 2003, ss. 245-266.

______ (2006); “Der Einfluss der Istanbuler Zünfte aufdie Ausbildung des Osmanischenzunftsystems(1750-1840)”, İstanbul: vomimperialen Herrschersitz zu Megapolis,Martin Meidenbauer Yayınları, Münih2006, ss.215-244.

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E266

KARİNABADİZADE Ömer Hilmi- SUNGURBEYİsmet(1978);; Eski Vakıfların Temel Kitabı,İstanbul Üniversitesi Hukuk FakültesiYayınları, İstanbul 1978.

KARPAT, Kemâl(1985); Ottoman Popilation 1830-1914 Demographic And Social Charasteristics,The University Of Wisconsin Press,Wisconsin 1985.

KASABA, Reşat(1988); The Ottoman Empıre And TheWorld Economy The Nineteenth Century, StateUniversity Of New York, New York 1988.

KAYA, Aslan, VAROL, OKUTAN(1998); FikriMülkiyet Hukuku, Beta yayınları, İstanbul1998.

KAZICI, Ziya(1987); Osmanlılarda İhtisap Müessesesi(Ekonomik Dini ve Sosyal Hayat), KültürBasın Yayın Birliği Yayını, İstanbul 1987.

KÖPRÜLÜ, Fuad(1984); Türk Edebiyatında İlkMutasavvıflar, Diyanet İşleri BaşkanlığıYayınları, Ankara 1984.

______ (1988); Osmanlı Devletinin Kuruluşu, TürkTarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988.

KÜÇÜK Hasan(1980); Tarikatlar, Türdav yay.,İstanbul 1980

KÜTÜKOĞLU, Mübahat(1974); Osmanlı-İngilizİktisadî Münâsebetleri (1580-1838), Cilt 1,Ankara 1974.

______ (1976); Osmanlı-İngiliz İktisadi Münâsebetleri(1838-1850), Cilt II, İstanbul 1976.

______ (1983); Osmanlılarda Narh Müessesesi ve1640 Tarihli Narh Defteri, Enderun Yayınları,İstanbul 1983.

______ (1986);”Osmanlı Esnafında Oto-KontrolMüessesesi”, Ahilik ve Esnaf Konferanslar ve

Page 268: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

Seminer Metinler Tartışmalar, İstanbul Esnafve Sanatkârlar Dermekleri Birliği Yayını,İstanbul 1986, ss.55-76.

LEWIS, Bernard(1937); “The Islamic Guilds”, TheEconomic History Review, Valume 8, 1937-38,ss. 20-37.

MADDİSON, Angus(2001); The World Economy AMillennial Perspective . Paris: OECD Development Centre Studies , 2001.

MANTRAN, Robert (1986) (Çeviren Mehmet AliKılıçbay-Enver Özcan); 17.Yüzyılın İkinciYarısında İstanbul, 2 Cilt, V Yayınlar, Ankara1986.

NUTKU, Özdemir(1987); IV. Mehmet’in EdirmeŞenliği (1675), Türk Tarih KurumuYayınları, Ankara 1987.

ORHONLU Cengiz(1966); “Osmanlı TürkleriDevrinde İstanbul’da Kayıkçılık ve Kayıkİşletmeciliği”, Tarih Dergisi, Sayı 21, İstanbul1966, ss.109-134.

______ (1981); “Şehir Mimarları”, OsmanlıAraştırmaları, II, İstanbul 1981, ss. 1-30.

ÖGEL, Bahaeddin(1989); “Türk İçtimaî DüzenininTürk Mitolojisindeki İzleri”, Türk Mitolojisi,Cilt I, TTK.yay., Ankara 1989.

ÖNSOY, Rifat; Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii veSanayilişme Politikası, Türk İş Bankası,Ankara 1988.

ÖZDEĞER, Hüseyin (1988); 1463-1640 Yıllar BursaŞehri Tereke Defterleri, İstanbul Üniversitesiİktisat Fakültesi Türk İktisat ve İçtimâiyatTarihi Araştırmaları Merkezi Yayını,İstanbul 1988.

______ (1987); “I.Sultan Selim Kanûnnâmesi veTahlili”, Türk İktisat Tarihi Yıllığı, İstanbul

Üniversitesi İktisat Fakültesi Türk İktisat veİçtimaiyât Tarihi Araştırmaları Merkezi,Sayı 1, Yıl 1987, ss.129-175.

ÖZDEMİR, Rifat; 19. Yüyılın İlk Yarısnda AnkaraFizik Demografik İdârî ve Sosyo-EkonomikYapısı 1785-1840, Kültür ve TurizmBakanlığı Yayınları, Ankara 1986.

ÖZKAYA, Yücel; “18. Yüzyılda Osmanlıİmparatorluğunda Esnaf Sorunları”, 9. TürkTarih Kongresi Ankara 21-25 Eylül 1981Kongreye Sunulan Bildiriler, Türk Tarih KurumuYayınları, Cilt 2, Ankara 1988, ss. 1037-1048.

ÖZTÜRK, Mustafa; Orta Anadolu’da Fiyatlar (1785-1860), Yayınlanmamış Doktora Tezi,Ankara Üniversitesi Sosyal BilimlerEnstitüsü, Ankara 1971.

ÖZTÜRK, Nazif; Menşe’i ve Tarihi Gelişimi AçısındanVakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını,Ankara 1983.

ÖZTÜRK, Ali İhsan(2010); Osmanlı’danCumhuriyet’e İmtiyaz Usulüyle Yürütülenİstanbul Belediye Hizmetleri Yap-İşlet-DevretUygulaması (1852-1964). Kültür AŞYAYINLARI, 2010.

ÖZIRMAK, Yasemin(1985); 1500 ve 1584 TarihliTahrir ve Evkaf Defterlerine Göre KayseriVakıfları. Ankara: Gazi Üniversitesi YüksekLisans Tezi, 1985.

PAMUK, Şevket(1984); Osmanlı Ekonomisi ve DünyaKapitalizmi (1820-1913), Yurt Yayınları,Ankara 1984.

______ (2005). Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi,:İletişim yay., İstanbul 2005.

______ PAMUK, Şevket(2007); Osmanlı Ekonomisi veKurumlar, İş Bankası Yayınları, İstanbul2007

K A Y N A K Ç A 267

Page 269: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

PASKALEVA, Virgini(1967)a; “Osmanlı BalkanEyâletlerinin Avrupalı DevletlerleTicaretleri Tarihine Katkı (1700-1850)”,İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 27, No.1-2,Ekim 1967-Mart 1968, ss.37-74.

PERVETİTCH, Jacques; Jacques Pervetitch SigortaHaritalarında İstanbul. Axa Oyak-Tarih VayfıYay., İstanbul, Tarihsiz.

RICHARDS, Denis, Antony QUİCK(1961); Britain1714-1851, Longmans yayınları, London1961.

SAHİLLİOĞLU, Halil(1967) ;“Osmanlılarda NarhMüessesesi ve 1525 yılı Sonundaİstanbul’da Fiyatlar”, Belgelerle Türk TarihiDergisi, Cilt 1, Say 1, Ekim 1967, ss. 36-41;Sayı 2, Aralık 1967, ss. 54-56; Cilt 3, Sayı 3,Kasım 1967, ss. 50-53.

______ (1969); “Esnaf Cemiyetleri İçinde Usta-Kalfa Çekişmesi”, Belgelerle Türk TarihiDergisi, Sayı 17, Şubat 1969, ss.58-61.

______ (1968); “17.Yüzyılda Sırmakeşlik ve Altın-Gümüş İşlemeli Kumaşlarımız”, BelgelerleTürk Tarihi Dergisi, Say 16, Aralık 1968, ss.48-52.

SHAW, Standford J.(1971); Between Old And NewThe Ottoman Empire Under Sultan SelimIII 1789-1807, Harvard University Press,1971.

SIDKI (1325); Gedikler, Tanin Matbaası, Dersaadet1325.

SÜLEYMAN SUDİ(1307); Defter-i Muktesid, Cilt 1-3, Dersaadet 1307.

ŞAHİN, İlhan(1986); “Osmanlı Devrinde Ahî EvranZâviyesinin Husûsiyetine Dâir BâzıMülâhazalar ve Vesikalar”, Ahilik ve EsnafKonferanslar ve Seminer Metinleri Tartışmalar,

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E268

İstanbul Esnaf ve Sanâtkârlar Dernekleri BirliğiYayını, İstanbul 1986, ss.159-169.

TABAKOĞLU, Ahmet(1997); Türk İktisat Tarihi,Dergâh Yayınları, İstanbul 1997.

______ (1974); “Tasavvufun İçtimaî, İktisadî veSiyasî Yönleri”, Fikir ve Sanatta HareketDergisi, Sayı 90, 91, 92, İstanbul 1973-Sayı97, 100, İstanbul 1974.

______ (1987); “Osmanlı Ekonomisinde FiyatDenetimi”, İktisat Fakültesi Mecmuası,İstanbul Üniversitesi İktisat FakültesiYayını, Cilt 43, Say 1-4, 1987, ss.111-150.

TAESCHNER, Franz (Tercüme Ş. Akkaya)(1956);“Kırşehirde Ahî Evren ZâviyesininMütevellisine Ait 1238/1822-1823 TârihliBir Berât”, Vakıflar Dergisi, Vakıflar GenelMüdürlüğü Yayınları, Say III, 1956, ss.93-96.

______ (Çeviren Fikret Işıltan)(1954); “İslâmOrtaçağında Futuvva (Fütüvvet Teşkilâtı)”;İktisat Fakültesi Mecmuası, İstanbulÜniversitesi İktisat Fakültesi Yayını, Cilt 15,No 1-4, Ekim 1953-Temmuz 1954, ss.1-32.

TARIM, Cevat Hakk(1938)ı; Tarihte KırşehriGülşehri. Kırşehir: Kırşehir Vilayet Matbaası,1938.

TEKİN, Zeki(1997); «İstanbul Debbağhaneleri.»Ankara Üniversitesi OTAM Dergisi, Sayı 8,Ankara 1997, ss. 349-364.

______ (1992); Tanzimat Dönemine Kadar Osmanlıİstanbulu’nda Dericilik, Basılmamış DoktoraTezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul 1992.

TEKİNALP, Ünal(2002), Fikri Mülkiyet Hukuku, Betayayınları, İstanbul 2002

Page 270: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

TODOROV, Nikolay(1967); 19.Yüzyılın İlkYarısında Bulgaristan Esnaf TeşkilâtındaBazı Karakter Değişmeleri, İktisat FakültesiMecmuası, Cilt 27, no.1-2, Ekim 1967-Mart1968, ss. 1-36.

TOPRAK, Zafer(1982); Türkiye’de “Milliİktisat”(1908-1918), Yurt Yayınları, Ankara1982.

______ (1978); “Cihan Harbi Yıllarında İttihat veTerakki’nin İaşe Politikası”, BoğaziçiÜniversitesi Dergisi, Cilt 6, 1978, ss. 211-225.

______ (1980); “Türkiye’de Korporatizmin Doğuşu”,Toplum ve Bilim, Sayı 12, Kış 1980, ss. 41-49.

TOGAN, Zeki V.(1981); Umumi Türk Tarihine Giriş,Enderun yay., İstanbul 1981

TURAN, Osman(1971); Selçuklular Tarihi ve Türkİslam Medeniyeti. İstanbul, 1980.

______ (1971). Selçuklular ve İslamiyet, İstanbul,1971.

TURAN, Osman(1984); Selçuklular ZamanındaTürkiye Tarihi, Nakışlar yay., İstanbul 1984.

UĞUR ,Ahmet(Tarihsiz); Osmanlı Siyâset-nâmeleri,Kültür ve sanat yay., Tarihsiz.

ULUÇAY, M. Çağatay(1942); 17. Yüz YıldaManisa’da Ziraat Ticaret ve Esnaf Teşkilâtı,CHP Manisa Halkevi Yayınları, İstanbul1942.

______ (1985); 18 ve 19. Yüzyıllarda Saruhan’daEşkiyalık ve Halk Hareketleri, İstanbul 1955.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı(1971); Osmanlı Tarihi,Cilt 1,. Türk Tarih Kurumu, Ankara 1972.

ÜLGENER, Sabri(1984); Darlık Buhranlar ve İslâmİktisat Siyaseti, Maya Yayınları, Ankara1984.

______ (1981); İktisâdi Çözülmenin Ahlâk veZihniyet Dünyası Fikir ve Sanat Tarihi BoyuAkisleri İle Bir Portre Denemesi, DerYayınları, İstanbul 1981.

______ (1950); “14. Asırdanberi Esnaf Ahlâk veŞikâyeti Mûcip Bâzı Halleri”, İktisat FakültesiMecmuası, İstanbul Üniversitesi İktisatFakültesi Yayını, Cilt 11, No.1-4, Ekim1949-Temmuz 1950, ss. 388-396.

YELMEN, Hasan(2002); Bir Ömrü Deriyorum,Derimod Yay., İstanbul 2002.

______ (2001); Türk Dericiliği 2400 Yaşında,İstanbul 2001.

______ (1998). Kazlıçeşmede 50 Yıl, Cilt 1, EzgiAjans, İstanbul 1998/1.

______ (1998). Kazlıçeşmede 50 Yıl, Cilt 2, EzgiAjans, İstanbul 1998/2.

K A Y N A K Ç A 269

Page 271: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından

D E B B A Ğ L I K T A N D E R İ C İ L İ Ğ E270

Page 272: DEBBAĞLIKTAN DERİCİLİĞE Prof. Dr. Ahmet KALA · Özellikle Kazlıçeşme bölgesinin su kaynaklarına ve tabaklama işlemi için gerekli diğer un- surlara bolca sahip olmasından