139
değirmen edebiyat ve düşünce dergisi her anlam bir

değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

değirmenedebiyat ve düşünce dergisi

her anlam bir

Page 2: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Her Anlam Bir Değirmen

Edebiyat ve Düşünce DergisiYıl:8 / Sayı 25 / Nisan - Mayıs

ISSN 1307 - 3087

Alfa Kurye Basım Yayın Dağıtım Hizmetleri

Adına Sahibi

Adem YILDIRIM

Genel Yayın Yönetmeni

Rüstem [email protected]

Yayın Kurulu

Mehmet ÖZDEMİR, Menderes DAŞKIRANSebahattin KARAKOÇ, Rıdvan ŞİMŞEK

Teknik Konsept

İsa [email protected]

Dağıtım

Kültür Dergi Dağıtım

Kapak Fotoğraf

İsa CIDA

Kapak - Grafik Tasarım

Ferit Ö[email protected]

Yönetim Adresi

Tığcılar Mah. Dönergeçit Sok. Altun İş Merkezi No:4 Daire:3 Adapazarı / SakaryaTel: 0505 647 03 25 - e-posta: [email protected]

www.degirmendergisi.com

Abone: Yurtiçi-yıllık: Kurumlara 40 TL / Şahıslara 30 TL,Yurtdışı-yıllık: Kurumlara 40 EURO Şahıslara 30 EURO,

Rüstem Budak Adına Posta Çeki: 533 94 08,Türkiye Ziraat Bankası Öznur Yıldırım adına IBAN TR16 0001 0000 1956 5129 9250 01

Yayımlanan eserlerden yazarları mesuldür.Yayın Kurulu, yayımlanmasına karar verilen eserlerde düzeltmeler yapabilir.

Değirmen Dergisi kaynak gösterilerek iktibas yapılabilir.T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Desteğiyle…

Page 3: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Değ

irmen

Bu Sayıda

DİBÂCE

Değirmen005

MUSİKİNİN SON SİLİK FOTOĞRAFI;TAMBURİ CEMİL BEY

Reşit Güngör KALKAN039

SENİN İÇİN

Bahaettin KARAKOÇ007

ŞİİRİN BÜYÜSÜ

Kibar AYAYDIN028

YÜZ YILLIK MESELE

Necati MERT014

O GELEN

Xalide EFENDİYEVA009

017KAYNAKLARI KULLANMA KLAVUZU

Rüstem BUDAK

KONAK MEYDANINDA BİR ESKİCİ

Şahan ÇOKER011

UÇURUMUN KENARINDA...

Sebahattin KARAKOÇ035

SESSİZLİĞİN ÇIĞLIĞI

Mehmet ÖZDEMİR013

DALIP GÖTÜREN

Evliya ÇELİK008

BU, İYİ BİR GÜNMÜŞ

Aslan GÜLCE044

BİLGİNİN YENİDEN İNŞASI İÇİN FETA

Menderes DAŞKIRAN051

MODERN DÜNYADA SÜNNETİNAKTÜEL DEĞERİ

Yusuf YAVUZYILMAZ056

SUSTURA

Murat ÇELİK065

ARAMIZDA GÖKYÜZÜ VARDI

Recep Şükrü GÜNGÖR047

Page 4: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

BOHEM ÇIRPINIŞLARDAAÇAN BİR LOTÜS; Necip FAZIL

Leyla YILDIZ080

YOL BİRDEN DİLE GELDİ

Asiye YÜCEL121

AFORİZMALAR

Oktay ÖZMAN138

tAV uk bUDu

Hüseyin YILMAZ119

TÜRKÇENİN SIRLARI HAKKINDA

Murat SOYAK105

110BAHAR GELDİ

Muaz ERGÜ

125BOĞAZ’IN MAVİ SULARIYLASÖYLEŞEN ŞEHİR: İSTANBUL

M. Nihat MALKOÇ

133ÖLÜMCÜL TUZAK YADAHOLLYWODVARİ TUZAK

Hakan BİLGE

113GELENEKLİ TÜRK SANATLARININKAYNAKLARI

Mustafa GENÇ

SENAİL BEY

Said COŞAR075

YANILGIDAN AŞKA BİR YOL...

Mehmet ABDİRGAN069

ÇOCUKLAR UYANMADAN

Atıf Emre ÖZDEMİR067

OTUZ İKİ GÜN YÜZÜ

Cafer DOĞANAY068

SELAHATTİN HİLAV’I OKURKEN

Cafer GARİPER070

Page 5: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Meyve vermeyen bir ağaç kadarfaydasız olsun bu yazdıklarım.Dallarını meyvasına tama, edipKimse taşa tutmasın.Bu yazdıklarım çok budaklı, çok bükümlüBir ağaç kadar faydasız olsun.O zaman marangozlar kesip biçmeye değer bulmaz böyle bir ağacı.Dokusu gevşek, gözenekleri geniş, reçinesizbir ağaç gibi faydasız olsun bu yazdıklarım.Odun olmaz bu ağaçtan desinler,yakmasınlar.Faydasız olsun, yine debir ağaç gibi olsun bu yazdıklarım:Kökü topraktabaşı gökyüzüne dönük.Belki kimse bahçesine dikmez,şehrin bulvarlarına dasokmazlar onu.Amauzak, kıraç bir ıssızlıktabunalmış bir yolcu dibinde oturacağı,sırtını dayayacağı bir ağaç buldu diyeferahlarsabu yeter.

(Chuang Tzu’nun peşinden)

Değirmen Dergisi yirmibeşinci sayısıyla elinizde. Bu sayımızın dosya konusu “Kaynaklarımız”.

Biz derginin bu sayısını hazırlarken Ortadoğu’daki yangın etki alanını genişleterek ve yakıcı tesirini artırarak devam ediyordu.

Yangına odun taşıyanları ve ateşi harlayanları ekranlar aracılığıyla görüyoruz, fakat kibriti çakan eli göremiyoruz. Sadece tarihten getirdiğimiz tecrübeyle tahmin ediyoruz.

Tam da kaynaklarımzın önemi burada birkez daha ortaya çıkıyor. Eğer kaynakalarımızı layıkı veçhile kullanabil-seydik ve anlayabilseydik bunlar bölgenin başına gelmeyecekti.

Kaynakları tanıma ve onların değerini bihakkın verebilme, sürekli kaynayan bir coğrafyada daha bir önem arzetmektedir.

Bu sayıya şiirleriyle bu toprağın çoktan sesi olmuş ama yaşadığımız şu cangılda araya gitmiş Bahaettin Karakoç, Mehmet Özdemir gibi şairler şiirleriyle; Necati Mert ve Rüstem Budak’la beraber derginin daimi ve misafir yazarları makale, deneme, öyküleriyle bu sayıya katkıda bulundular.

Dosya başlığımız yazarlarımızı bu konuda yazmaya icbar etmediği için, her yazarımız gönlünden geçeni ve gönlünü çeleni yazmıştır.

Artık entellektüel duruşunu ve kurumsal kimliğini tescillettirmiş olan Değirmen Dergisi’nin nice sayılarında buluşmak dileğiyle.

Değirmen

Dibâce

Page 6: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız
Page 7: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 7

Feth ett iğ in her yer dâhi l , art ı tüm asuman seninNerde bir ateş par lasa her yükselen duman senin

Sen konuşunca sultanım kuşlar ın di l i bağlanırDi l in efsunkâr bir güldür, lebler inse kalkan senin

Anladın mı bülbül niç in f igan eder senin iç inGözler in Münker-Nekir’dir , yüreğin bir volkan senin

Ne zaman at ına binip âlemi seyran eylesenAydınlanır karanl ık lar, ış ı ldarken tolgan senin

Bi l k i bir handır bu acun dolar boşal ı r daimaHan da mihman da nedir k i , bütün bu hanüman senin

Bahaett in bir gezgin kul, şanını hep tesci l eyleŞi i r in sözü mü olur, taşıdığı tek can senin

Bahaettin KARAKOÇ

SENİN İÇİN

Page 8: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen8

Evci çık ınca her akşam işten Ahşap bir yol gıc ırdayarak açı l ı r önüme Ve ben yürürüm bir olmuşa binmeden

Rujsuz bir öpücük görsem yerde Al ı r anl ıma koyar ım hemen Al lah göstersin diye yeni yüzünü dünyanın Yürürüm bir olmuşa binmeden

Açl ıktan atanmış bu şehre sanki insanlar Kamyona benzemeyen ama kamyona benzemeyen Az kals ın bir i beni el l iy is i sansa da Yürürüm bir olmuşa binmeden

Hayata at ı l ıp tutulmayan çocuklar Al ın yazı lar ın ı bir kâkül i le örtenler Kırmızı kazak giymeyi unutan senler Dedesiy le fotoğraf ı olmayan kimi benler k imi İbrahimler Siz ler i bulmak iç in s iz ler i bulmak iç in Yürürüm bir olmuşa binmeden

Evliya ÇELİK

DALIP GÖTÜREN

Page 9: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 9

Nece zülmetdi bu dünya. Nece dehşetdi bu dünya, Tutaraq erşin el inden Dolanan derddi bu dünya. Kimine mehrini vermiş, Kimine sertdi bu dünya. Acı var, miskini var, canis i hem cel ladı var, “Fani dünya”-adı var. Ne bu dünya, ne rezalet? Yox edalet! Tökülür qan, ezi l i r can, ölür insan. Uca dergahe tutubdur üzünü gör bu müselman. Ulu Tanr ım, senedir tekce güman, Sene iman ve inam. Iznin i le gele imam, çeke encam. Gele bir gün, bite hicran, Gopa tufan, coşa ümman, Yar ı la bağrı semanın. Çöke zülmet ve nehayet, o gel işden bir e lamet.. . Aman Al lah! Sinesi nurdu semanın, üreyi durdu semanın, Nece mavi, nece engin, nece zengindi sema? ! Ne xezine, ne def ine?

Xalide EFENDİYEVA

O GELEN

Page 10: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen10

O semadan ki , yere nur doğulur, Ona betninde emanet ver i len dürr doğulur. Budu heyran kesi l ib göyde melekler de susur, Göy susur… yer de susur… yerde çiçekler de susur… O gülün etr ine heyran kepenekler de susur… Ona betninde emanet ver i len dürr doğulur. Möcüze! Göyde göy qurşağı var, yoxdu yağış, Qanadın saxlayaraq gör nece heyret le baxır göydeki quş, Her teref seyre dal ıb, göyde sükut… yerde sükut… Bir de göyden ası lan pembe bulud, bir de umud. O bulud biz lere bir can get ir i r , O bulud biz lere mehman get ir i r . O gelen sevgi l i canan, O gelen biz lere derman, Gözün aydın, a müselman, O gelen Sahibi - Dövran!

Page 11: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 11

Binlerce yı l ın Şah damarı , Kaybedince çocuklar ın ı , At ın ın dışkıs ından arpayı seçt i . Ağladı ve yedi. Ağladı ve yemin ett i . Bekle beni dedi; Şam, Kudüs, Bağdat, Bosna Bekle ki Bitmesin bu koca kavga.

Onu görenler Resimlere saklandı, sonra Postal lara ve bayraklara. Düşler in i keskin v icdanlar ına gömüp Kaçt ı lar bir bir mezar l ıktan Onu bir yet imler anladı Bir de kaçamayan güvercinler

Konak Meydanı’nda Hi la l vurgunu bir eskici Anlatmak iç in sadece bu hikâyeyi Sesinde düş İnsan arar, Gözünde yaş İnsan sayardı.

Şahan ÇOKER

KONAK MEYDANINDA BİR ESKİCİ

Page 12: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen12

Bir de beni sorardı Sokak tabelalar ına Bi l i rdi k i i f lah olmaz Güvercin del is i Adam deği l bu Tuna’dan, Dicle’ye İk i ayakl ı su kasidesi

Ezels iz ve ezbersiz Çocuklar ı kayır ı rdık Oysa şehir ler ne kalabal ıkt ı Ve biz im kol lar ımız yoktu Yanıma yaklaşt ı sonra Şimdi git dedi Git, utanmasın pol is ler Konak Meydanı kumrulara kals ın Biz bi l iyoruz ya yeter Bohçası olmayan kız lar ın Giz l i aşklar ı olduğumuzu

Git Bırak adın hain olsun Git Dağ senin Deniz benim olsun

Konak Meydanı’nda Hi la l vurgunu bir eskici Anlatmak iç in sadece bu hikâyeyi Sesinde düş İnsan arar, Gözünde yaş İnsan sayardı.

Bir de beni sorardı Sokak tabelalar ına

Page 13: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 13

Bugün güneşin doğuşu başka Havanın tenime değişi başka

Kaskat ı kesi ld i hüzünSaklandı bulutun iç ine yağmurİçin iç in ağladı kuşlar

Dert ler im sel sel aksa denizeTaşımaz bu yükü upuzun ırmakAl ın al ın yüreğimi de art ıkAğır geldi yaşamak

Gözler im kaçt ı iç imeÜzerime çöktü karanl ıkIş ığı sağdı güneşten Günün sancısı kuşlukIş ık istedim bir daha ış ık

Yalnız l ığ ım dağ dağ sıral ıMusal laya yapışt ı tenha duygular Dışar ıda kupkuru kalabal ıkİç imde genleşt i boşluk

Uzandım güneye bir gölge boyuTaş dokundu Taşt ı iç imden çıplakl ıkÜşüdüm

Duydum çığl ığ ını sessiz l iğ inBir kuş kanat landı göğePatlatt ı kulak zar ımı basınçYüzüm yüzüne yaslandı yar ın

Aç üstümü beni seyretYüzümde ekşimsi ayr ı l ıkSeyrek seyrek diş ler imKalbim gibi k ır ık

Ah Böceğin ağzında moraran et imYeniden çoğalsa kemiğimde

Mehmet ÖZDEMİR

SESSİZLİĞİN ÇIĞLIĞI

Page 14: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen14

Bir di li di l yapan, kelimeleri deği l , cümleleridir. Di l , şahsiyetini cümleden alır. Cümle de yargıdır. Yani y üklem. Bu ne demek? a) Fii l ler in çekimlenişi ; b) İsimlerin ekf ii l alışı .

“ Telefon” olsun, “ hoca” olsun yabancı kelimelerdir. İ lki Fransızcadan, i kincisi Farsçadan gelmiştir. “ Telefon etmek” bi leşik f i i ldir; “ Telefon ed-iyor-um” la “Hoca-sın” da cümle. Yabancı kelimey i Türkçe cümle yapan da üzerlerindeki bu zaman ve kişi ekleridir. Bu ekler di lden di le değişir, bundandır işte di lin şahsiyetinin cümlede aranışı .

Cümle sade y üklem deği l elbette. Öznenin de tümleçlerin de y üklemle bağlanışlar ı di lden di le değişir. Keza her di lin y ine kendi tamlama ve çoğ ul kural lar ı vardır. Sözgelimi telefon ettiğim yerin “ev ” olduğ unu “-e” ekiyle belir tir iz biz: “Ev-e telefon ediyor um.” Ama İngi liz , Fransız böyle demez. Türkçenin çoğ ul eki “-ler/-lar ”dır: “ hoca-lar ” gibi . Ama “ hoca”nın çoğ ulu Farsçada “ hâcegân”dır. “ Telefon” la “f ihrist”i de biz “telefon f ihrist-i” diye yan yana getir ir iz , bir Alman, bir Finli ise başka türlü .

Köşey i dershaneye çev irdim; kıvamında bırakıp sadede geley im.

Tam y üz y ı l önce, 11 Nisan 1911’de, Selani k’te, gençler Ziya Gökalp’ın, Ömer Sey fettin’in ve Ali Canip’in öncülüğ ünde “Genç K alemler ” adıyla bir dergi çıkarırlar. Osmanlıca deni len di l , f i i l çekimleriy le ve cümle yapısıy la Türkçedir, yazı Türkçesidir ama Arapçanın, Farsçanın tamlama ve çoğ ul kural lar ını da barındır ır. Gençler di li bu y ükten kur tarmak isterler işte. Arapça, Farsça kelimelere ise z inhar dokunmazlar, o kadar ki “fevk-al-âde” ve “darb-ı mesel” gibi , “ kâinât” (yaratıklar) ve “ahlâk” (huylar) gibi klişeleşmiş tamlama ve çoğ ul lar ı da tutarlar. Di lin kelime olmadığını bi lir ler çünkü.

Necati MERT

YÜZ YILLIK MESELE

Page 15: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 15

Yüz Yıllık Mesele

Gelgelelim bu Sade Dilci ler ’in karşısında eskici ler vardır: Fesahatçı lar. Arapça, Farsça düşkünü “Ser vet-i Fünun” ar tıkları . Bir de Tasf iyeci ler. Koy u mil liyetçi ler. Liderleri , Yusuf Akçura. Dernekleri , Türk Derneği , Türk Yurdu, Türk Ocağı . İstekleri , Arapça, Farsça kelimeleri di lden tamamen sür üp atmak . 40’ lı y ı l larda Nur ul lah Ataç’ la geldiğini sandığımız öz Türkçeci lik bu mi l liyetçi lerle yerleşir ası l . Kuzey Türklerinin di l ler inden yararlanmak , dahası çocuklara Arapça, Acemce ad lar yerine Alp, Gökalp, Oğ uz, Turg ut , Er tuğr ul , Gündüz gibi Türk ad ları koy mak da onlarla başlar. Ömer Sey fettin, “Genç K alemler ”deki i lk yazısı “ Yeni Lisan”da, “ ‘Dernek’in arkasına takı lıp … bundan bir düzine asır ev velki g ünleri yaşayan kav imdaşlarımızın yanına mı gidelim? Bu bir intihardır!” der. Yandaşlığını intiharla eşit tuttuğ u dernek Türk Derneği’dir.

Cumhuriyet , çağdaş ve laik bir toplum/ulus yaratma projesinin parçası kı lar di li . 1931’de Türk Tarih Kur umu, 1932’de Türk Di l Kur umu kur ulur. İ lki Mustafa Kemal’in Tarih Tezi’ne yaslanır, ikincisi Güneş-Di l Teorisine. Buna göre, di lde ne kadar Arapça, Farsça kelime varsa, hepsine öz Türkçe karşı l ık bulunacak , yani Tasf iyeci lik yapı lacaktır. 1935’e kadar tam gaz çalışı l ır. Uriel Heid , özleştirmeci liğin başlangıcını “di lsel anarşi” olarak gör ür, 1935’ten sonraki yavaşlamasını da anarşinin farkına varı lmasına bağlar.

Atatürk’ten sonra yeniden y ük selti l ir özleştirmeci li k . İnönü, Eylül 1941’de “gerçek bir ulusal di lin yaratı lması için … Türk aydınlarını uyaran bir bi ldir i” yay ımlar, bir de örnek nutku olur. R adyo ve gazeteler öz Türkçe kampanyaları başlatır, halk TDK sözcükleri için teşv ik edi lir. Fakat şurası i lginç: Di l meselesi din’den bağımsız y ür ütülmez y ine. Din mi nerden çıktı ? Yahu, Cumhuriyet meseley i din’den ay rı hiç düşünmedi ki . Nisan 1928’de Anayasa’nın ikinci maddesinden “ Türkiye Devleti’nin dini İslam” i fadesi çıkarı l ır, May ıs’ta Meclis’te Latin harf ler i konuşulur, 9 Ağ ustos’ta Gazi’nin Sarayburnu nutku ve di l direkti f ler i , 3 K asım’da

Page 16: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen16

Necati MERT

da yeni harf ler in kanunu gelir. Unuttum: Fuat Köpr ülü başkanlığında bir profesörler heyetinin dinde reform önerisi de ay nı y ı ldır. 1929’da okul lardan Arapça, Farsça dersleri kaldır ı l ır. 1932’de TDK zuhur eder. Kuran, ezan ve kametin Arapça okunması tam on sekiz y ı l yasaklanır. İ lahiyat Fakültesi , İslam Araştırmaları Enstitüsü’ne bu dönemde dönüştür ülür. Ayasof ya’nın müze yapı lması , hafta tati l inin cumadan pazara alınması , dini unvanların kaldır ı lması , okul müfredatlar ından din derslerinin çıkarı lması da y ine bu 1933-35 döneminde olur. İnönü’ lü 1941 y ı lı da, 1925 Şapka ve 1928 Harf K anunlarına uy mayanların cezalarının ar tır ı ldığı y ı ldır. Ay rıca ezan ve kametin Arapça okunması yasaklanmakla da bırakı lmaz ar tık , kanun ihlali say ı lır, uy mayanlara hapis cezası getir i l ir. Nur ul lah Ataç, bu İnönü döneminin di l l ideri işte.

İ lginçtir, eski TDK olsun, onun bug ünkü takipçi ler i olsun, “Genç K alemler ”in Sade Dilci ler ’i i le aralarındaki temel farka hiç değinmez, hatta –zi hinleri çelerek adeta- onları Nur ul lah Ataç’ la tamamlanmış gibi gösteriverirler.

O ysa “Uydurma söz yapmay ız / Yapma yola sapmay ız / Türkçeleşmiş, Türkçedir / Eski köke tapmay ız” der Ziya Gökalp. Kelime mi l liyetçi liği yapmaz. Din’ le de problemleri yoktur onların. Olsaydı , “ateş’in od’dan, keder ’in kayg u’dan, Al lah’ın Çalap’tan daha Türkçe olduğ unu” söyleyebi lir miydi hiç Ömer Sey fettin?

“Genç K alemler ”in y üzüncü y ı lında o g üzel insanlara selam göndermek istedim.

Page 17: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 17

Varlık âleminin bütün unsurları kendi lerine kay naklı k teşki l eden bir esere bağlıdır. Sebep olarak doğr udan ve dolaylı birbir ini besler, etki ler, dönüştür ür ve öldür ür. İnsanın sürekli l i k ve yeni lik bağlamında dayandığı kay naklar vardır. İnsan bu kay nakları düşünerek , okuyarak , tar tışarak , eleştirerek ve tekli f ederek kendi zamanını kuşanmaya çalışan bir döng ü içindedir. Kendi aidiyetini dayandırdığı kay nakların hüv iyeti ve kul lanma yöntemi önemlidir. Bu yazımızda insanların düşünsel , ekonomik , siyasi , bireysel ve sosyal hayatını belir leyen kay nakları kul lanma yöntemi üzerinde duracağız .

K aynakları kaynak kılan Dünyada hangi din, düşünce, akım veya ideoloji olarak ne dersek

diyelim beslendiği , i lham aldığı metinler, sözler, hikâyeler ve eserler vardır. Bu kay naklar insanın bu dünyada var oluşundan it ibaren çoğalarak devam etmektedir. Irk , din, di l , coğraf ya temelinde yaşadığı her ay rışma insanların üretim biçimlerini ve ür ünlerini de çeşitlendirmiştir. İnsan kendi ser üveninde g üne g ün, y ı la y ı l , y üzy ı la y üzy ı l , biny ı la biny ı l eklerken her geçen an içinde geleceğini kurmak için sürekli geçmişe dönüp bakma ihtiyacı hissetmiştir. Şimdi yapı lmak istenen şeylerin geçmişte örneği var mıydı ? İnsanlar bu sor unları aşmak için hangi yöntemleri kul landı lar? Yaşanan zamanı anlatan eser, parça, söz , hikâye, menkıbe, kıssa ve masal lar var mıdır? Geçmiş her an insanın dönüp okuyacağı ve bakacağı bir metin gibi haf ızada yerini kor umaktadır. Zaman içinde eskiyen, unutulan, hiçbir iz bırakmadan varlı k âlemine karışanlar olduğ u gibi tar ihi ve mekânı aşan söz ve eserlerde vardır. Bunların varoluş g ücü insanlığın aradığı sor uları cevaplayabi lmesinden kay naklanır. Hiçbir eser zorla kalıcı bir kay nağa dönüşmemiştir. Baskı , korku veya çı kara dayalı olarak bazı dönemlerde temel kay nak gibi gör ünenlerin üzerlerinden g ünler geçmeden etki ve değerini y it irdiğini görmektey iz .

Rüstem BUDAK

KAYNAKLARI KULLANMA KLAVUZU

Page 18: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen18

Rüstem BUDAK

K ay nak bel li bir zaman ve mekânda or taya çı kar ancak o döneme ve yere mahkûm kalmadan insanlığın aklında, kalbinde, di linde ve elinde elinde dolaşıma girer. Bu dolaşım yaygınlı k doğ ur ur ve kalıcı bir etki bırakır. Bug ün kay nak olarak insanlığın elinde olan eserlere baktığımızda or tak bazı özel likler olduğ unu gör ür üz:

1- İnsanın var oluşundan it ibaren yaşadığı varoluşsal ızdırap vardır. Bunu dindirmek , haf i f letmek ve anlamlı kı lma aray ışına girer. K ay nak teşki l eden metinlerin çoğ u varoluş korkusunu ve acısını dindirenlerdir. İnsan r uhunun, aklının ve nefsinin aray ışlar ını yönlendirmeye ve asli yolunu bulmaya çalışır.

2- İnsan yolunu şaşırmış bir yolcudur. Gittiği yoldan ve yaptığı işlerden şüphededir. Bu şüphe her an onu kuşatmaktadır. Bunu içinden atmak istemekte, ne zaman böyle dav ranırsa her defasında yeni bir şüphe i le karşı laşmaktadır. Bu dur um onun aklını ve benliğini rahatsız eder. Şüphelerinin cevabını arar. Yaşadığı zamanı kav ramaya çalışır ve benzer şüpheleri taşıyanları bulmaya çalışır. Bunun içinde eskimeyen ve çağları aşarak intikal eden eserlere bakmaya lüzum gör ür.

3- K ay naklar insanlar aracı lığıy la intikal ettiği için insanların verdiği değerle orantı l ı olarak diğer zamana geçer. İnsan haf ızası bu anlamda devasa bir mirasa ev sahipliği yapmaktadır. Varlı k âleminde söylenen hiçbir şey yok olmadığı için bunlar her an dolanımdadır. İhtiyacı olan, aray ış içinde bulunan herkes bu imkânı elde etmeye muktedirdir.

4- Siyasi sistemlerin, iktidarlar ın, yönetimlerin insana yol gösterici olarak sundukları eserler çoğ u kez insanlı k âleminde yer bulmamıştır. Zira çoğ u kez iktidarı ele geçiren ve bel li bir kay naktan beslendiğini iddia eden insanlar zamanla zümreleşmekte, ardından katı laşmakta ve bu katı olan şeyler zamanla buharlaşmaktadır. Geriye kalan ise bu iddiaya zemin oluşturan eserlerin i lk hal ler idir. Bu nedenle kay naklar kendi dönemlerindeki i lk metinlerdir. Ardından bu metinlere getir i len yor umlar, değerlendirmeler zenginlik açısından bir anlam taşımakta ancak çoğ u kez de i lk metinin anlam zenginliğini de bozmaktadırlar.

Page 19: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 19

Kaynakları Kullanma Klavuzu

İnsan ihya, aşma ve inşa çabası içindedir. Kurduğ u medeniyetler bu aray ışın tezahür üdür. İnsanlık var oluşundan beri or tak anlam aray ışı içinde bunu siyasal , sosyal , kültürel ve ekonomi k anlamda belirgin- yaygın kı lmaya çalışır. İbn Haldun’un devletler için biçtiği süre olan insan ömr ü ay nı zamanda her çağın bir dönüşüm olmasının da zor unluluğ unun işaretidir. Geçmişin bir ikimlerinden beslenir, ancak temelde bunları aşmaya çalışan bir irade ve geleceği inşa çabası , her an yeni bir yol veya pencere açı lmasına vesi le olmaktadır. Bu çerçevede kay naklar zamanın eskitemediği değerler olarak dur urken bunlardan beslenen yeni bir kay nağın da çıkışını zor unlu kı lmaktadır.

K aynakların kaynağıVarlık âleminin öncesinden oluşumunu sağlayan, irade or taya koyan,

şeki l lendiren ve sürdüren ana kay nak vardır. Var olanlar, var edi lenler üzerinde iki unsur or taya çıkarır: madde(alet) ve mana(anlam). İnsana cüzi olarak veri len yaratıcı irade; insana alet üretimini , geliştir i lmesini ve çeşitlendir i lmesini sağlamaya çalışır. Yeni bir söz , dur um, dav ranış, eylem olarak yeni leyerek ve yeni lenerek var olur. Bireysel , sosyal , kültürel , ekonomik ve siyasi alan başta olmak üzere her an ve yeni bir hususta anlam vermek ister. Bu anlamlar bir i kerek din, ideoloji , akım, gör üş, duyg u, edebiyat , felsefe, gelenek hususlarında dev r alınan ve dev r edi len parça-bütünler halini alır. Bir taraf tan beslenirken, diğer yandan beslemeye devam eder.

İnsan giderek zaman ve mekân üzerindeki etkisini ar tır ıyor. Bu ay nı zamanda bireysel ve küresel hâkimiyet alanını kurmak ve genişletmek isteğindendir. Kendini merkeze koyan insan varlı k âleminin hâkimi gibi dav ranır. Hâlbuki insanın kendi varlığı dışında çok geniş, henüz sınırlar ı bi l inmeyen ve tar ihine erişi lemeyen bir âlem vardır. Hep öncey i arar, i lki bulmaya çalışır. Yeni yapmaya çalıştığı şeyler ve üretimler bu kay nağın farklı suretlerde tecel lisidir. Tarihsel dev inim içinde söylenen hiçbir söz ve eylem kaybolmaz. Bu sözler tar i hin akışında sor uların cevabını vermeye çalışır. Merak uyandığında ve şüphe edi ldiğinde bu sor u karşı l ığını bulur.

Page 20: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen20

Rüstem BUDAK

K aynakların keşfiK ay nakların keşf i birazda Amerika’nın keşf i g ibidir. Amerika varlı k

olarak yer y üzünde bulunan bir coğraf ya ve medeniyettir. Ancak buranın varlığından habersiz olan başka bir insan için bu bölgenin tanınması kendi açısından bir keşi f t ir. Yok olanı var etme deği l var olanı bulma ve tanımadır. Arayan- bulan şu imkâna sahiptir: Onu kendi çerçevesi içinde tanımlama g ücüne erişir. Diğer insanlara kendi okuy uş, düşünüş ve algı imkânları tanıtır. Normal şar tlarda kay naklık teşki l eden eserin mesajının hedef i i le ondan beslenen insanın yor umu değişebi lmektedir. Kendi özg ünlüğ ü içinde yer vermektedir.

Dolaşımda olan kay naklar olduğ u gibi keşf edi lmey i bekleyenlerde vardır. Bunlardan bazı lar ı zamana direnemey ip y ı kı lan medeniyetlerin toprağındadır. Bunların aray ıcı lar ı kay nakları bulmak için büy ük bir emek ve mücadele i le elde etmeye çalışır lar. Bu kay nakların üzerinde bulunanlar z ihin olarak derin bir kopuş yaşadı kları için bunları anlama ve tanıma çabası içine girmezler. Di line yabancı laşmış, kav ram i lişkisini kurmamış ve aray ışlar ının cevabını yanlış yerlerde aradığı için bu yabancı laşma sürer.

Atıl kaynaklarZaman eskitir, dönüştür ür ve yeni ler. İnsan çoğ u kez içinde

bulunduğ u imkânların ne kadar olduğ unu ve bunların etki derecesini ölçemez. Kul landığı bi lgi ve belgeleri ar tı k kul lanımının değeri kalmadığını düşünerek bir yana bırakır. Bir köşeye bırakarak unutur. Yanı başında aradığı bir çok sor unun cevabını barındıran kay nağa yönelmez. Kendinde y itirdiğini başka yerde aramaya başlar. Atı l bırakı lan bu kay naklar tar ihin derinliklerinde keşf edi lmey i beklerler. Tarihin bel li bir i lerley iş sürecindeki dur umunu kendi yaşadığı zaman di limi ve coğraf yada sabitleyenler; geçmekte olan, dur durak bi lmeyen zamana yabancı kalır lar. Atı l bıraktıkları z ihinleri , bir ikimleri ve kay nakları i le varoluş kaygısından ve varetme çizgisinden koparlar.

Page 21: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 21

Kaynakları Kullanma Klavuzu

İnsana, zamana, mekana, hakikate yaklaşan hiçbir şey eskimez. Etkisini ve değerini y it irmez. Hakikat değeri ar ttı kça, kalıcı l ığı da ar tar. Herkes bu hakikate yabancı laştığı için yer y üzünde onulmaz acı lar çekmekte, kaotik bir sürece girmektedir. Var olana yeni-lenmiş bir bakışla yaklaşabi lenler zaman yolculuğ una eşlik edebi lir ler. Atı l bırakı lmayan akı l i le atı l bırakı lmayan kay naklar arasında bağ kur ulmalıdır.

Kirletilmiş kaynaklarK ay nak eserlerin insan haf ızasındaki aktarımı her zaman bazı şeylerin

eklenmesi , bazı şeylerinde çıkarı lması sonucunu doğ ur ur. Her okuyan ve yor umlayan metinin doğ uş şar tlar ının ve r uhunun dışına çı karak kendi yaşadığı zamanı esas alarak izah etmeye çalışır.

Bu sürecin en hassas noktası bi lginin i ktidar-yönetim için kul lanı labi lir bir konuma gelmesidir. İktidarlardan bazı lar ı bu metinleri- bi lgi ler i insanlığın hay rına bir çabaya dönüştürmek isterler. Erdemli insan- erdemli toplum r uhunu yakalamaya çalışır lar. Ancak öte yandan büy ük çoğ unluk iktidarlar bu bi lgiy i kendi egemenliklerinin devamını sağlayacak bir dayanak olmasına çalışır lar. İktidar onu sahiplenip r uhunu çıkarıp sadece klişe sloganlarıy la uyg ulamaya çalışıyormuş gibi yapar, hal k veya bu kay nakların i lk sahipleri bu geçici dur uma aldanarak destek verirler. Kısa bir süre sonra iktidarın bu bi lgiy i dönüştürdüğ ünü gör ünce ar tı k onların el ler inden ve hâkimiyetlerinden çı kmıştır.

K ay nakların özündeki anlam kay masına yol açan diğer önemli sebeplerden bir i de bu bi lginin takipçi ler inin yozlaştırmasıdır. Çoğ u kez bu kay naktaki bi lginin bel li bir zaman ve şar tlar ın ür ünü olduğ unu unutarak her zaman ve mekânda hazır aktarım çabasına girerler. Zamanın r uhuna aykır ı olan bu süreç bi lginin dondur ulması sonucunu doğ ur ur.

K ay nakların yeni yor umunda bunun üzerinden kendi mi kro egemenlik çabalarını geliştirmek isteyenler bunları kendi çıkar ve korkularını esas alarak dönüştür ürler. Bun yaparken de takipçisi , seveni , bağlısı olduğ unu iddia ederler. Kendi leri dışında kimsenin bu metinleri-

Page 22: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen22

Rüstem BUDAK

bi lgiy i anlayamayacakları- yor umlayamayacakları iddiasında bulunurlar. Bu metni okuyan dışardan bir kimsenin yor umunu önemsemezler. A sli olanın kendi olduklarını düşünürler. Bu genel li kle maddi bir döng ünün de oluştuğ u bir or tama ev ri l ir. Bu bi lgiy i mülkiyetleştirerek kendi özelinde bir sistem kur ulur. Bi lginin özg ür dolaşmasını engel lerler.

Yeni kaynakların imkânıÂlemin tarihi sürekli l ik ve yeni lik barındıran yapıdadır. Birbir ine sıkı

sıkıya bağlı süreçlerin toplamıdır. Sürekli l ik içinde varlık her an yeniden inşa halindedir. Yeni sözler, yeni bi lgi ler, yeni tanımlamalar… Bir yandan “söylenmemiş bir söz yoktur ” iddiası diğer yandan “yeni şeyler söylemek” gereği arasında gidip gelinir. Günü ve çağı yor umlayacak bir akı l i htiyacı or taya çıkar. Bu bir yandan geçmişin tüm bir ikimleri etkisini oluştur urken, diğer yandan yaşanan an ve gelecek için zamanı kuşanarak bir izah etme gereği zor unluluğ u çıkar. Bu i htiyaç kendini dayatır. Bu toplumsal bir talep olarak kendini bel li eder. Bu taleplerin karşı l ığı olarak bir prati k or taya çıkmaya başlar. Ve nihayetinde bu süreci taçlandıran sözler ve metinler kendini gösterir.

Yeni bir inşa çabasındaki irade; kay nakları tekrar tekrar okur. Bu okuma yaşadığı zamanı anlama çabasındandır. Bütün medeniyetlerin or tak özel liği geçmişteki kay naklarla kurdukları bağdır. Medeniyetler yeni kay naklar i le söz söyleme çabasında i ken diğer yandan insanlığın geçmişte or taya koyduğ u kay naklara yönelir. Hatta bir yerde yeni kay naklar, bu kay nakların yor umlanarak yeni bir söz haline gelmiş halidir.

Kutsallık ve kaynaklarİnsan r uhunun her an yeniden var oluş hikâyesinde mi l letler içinde yol

gösterici olarak çıkan önderlerin sundukları mesajlar ın etraf ında zamanlı oluşan kutsal lık olg usu kay nakların niteli k ve etkisini şeki l lendir ir. Kutsal olan kay nağın anlam ve yor umu da bel li bir sistem içinde sunulur. İ lk haliy le herkesin ulaşabi leceği ve anlayabi leceği bir metindir. Önderler; sını f , konum ve bölge farklı l ığı gözetmeden tüm insanlığın anlayabi leceği ve yaşayabi leceği bir mesaj niteliği içinde sunarlar. Ancak

Page 23: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 23

Kaynakları Kullanma Klavuzu

zaman içinde bu kay nakları bazı kişi ve zümrelerin anlayabi leceği ve yaşayabi leceği iddiası ön plana çıkar. Bu nedenle tüm kutsal say ı lan kitapların yor umlamacı lar ı seçkin-kutsal bir zümre oluşturmuşlardır. Bu zümreler kutsal bi lginin temsi lcisi olarak kendi lerine kutsal lı k atfederler. Kendi yor umları dışındaki izahları kabul etmezler.

Kutsal lık olg usu bi lgiy i dondurmay ı beraberinde getir ir. Kutsal lı k i lk önce saygı i fade ederken ardından bu katı laştır ı larak ve r itüel leştir i lerek kay nak i le insan arasına mesafeler konulmaya başlanmıştır. Kutsal lık olg usu anlam- anlama- yaşama- yaşatma pratikleri yerine daha çok bel li kalıplar içinde saygı gösterme ve değer verme çabası içinde bazı sabitelerle hareket etmey i or taya çıkarır.

Kutsal say ı lan kay naklarda genel li kle öz metinler var i ken ve mesajın yaşam pratiği kor unurken diğer yandan takipçi ler i olduklarını iddia edenler esas anlamda kendi pratik yaşam değerlerine göre yor umlarlar. Yaptıklarını kay nak esere dayandırarak bazı arg ümanlar kul lanırlar. Gerçekte ise kendi , çıkarlar ı kor uma, korkularını giderme ve hâkimiyetlerini sağlama alma çabasının parçası olarak kul lanırlar. Bu bir süre sonra oluşan yaşam teorisi ve pratiği o kutsal kay nağın parçası gibi algı lanmaya başlanır. Toplum bunu ar tık kutsal kay nağın emri gibi algı layarak yaşamaya başlarlar. Kutsal metinler hazırda dur ur i ken onları okuma- anlama çabası yerine ar tık geleneğin içine sinmiş- parçası haline gelmiş algı i le hareket etmek çabası ön plana çıkar. Hatta bu gerçekli kten bahsedi ldiğinde insanlar o kişiy i dışlarlar. Yalan- yanlış olduğ unu iddia ederek bozg unculukla itham ederler.

Birbirlerini besleyen kaynaklarYalnız yaratı lan insan çoğaldı . Yer y üzü coğraf yasına dağı ldı . Kur ucu

iradesi gereği ai leler, toplumlar, devletler ve medeniyetler var etti . Birbir iy le bazen ir tibatını kaybetti bazen de yeniden tanışmaya çalıştı . İnsanlığın genel bir ikiminden faydalanamadı . Kendi zamanı içinde dünyasını kurmaya çalıştı . Bir yandan da diğer insan ve toplumlar i le

Page 24: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen24

Rüstem BUDAK

ir t ibatını koparmamaya çalıştı . Bu ir tibatlı l ık hali bi lgi ve gelişmişliklerin aktarımını zor unlu kı ldı . Tarih bu etki leşimlerin toplamıdır. Son iki y üzy ı lda ulusçuluk akımının din, ırk ve akademi temelinde bi lgiy i tekel leştirme çabaları beyhudedir. Bi lginin or taya çı ktığı bir coğraf yası ve insanı olmuştur ancak bu diğer yer ve insanlardan habersiz ve kopuk olduğ u anlamı taşımaz. K ay nakların y urdu ve ırkı yoktur. Bütün insanlığın or tak malıdır. Bunun bel li bir zamana, bölgeye ve ırka indirgenmesi en çok çağımızda olmuştur.

K ay nak asabiyetçi liği söz ve bi lginin dolaşımını engel lemiştir. Bir bi lgi ve metin önce ulus düzey inde aidiyeti or taya konulmaya çalışı l ır. K ay nak ve bi lgi ulus düzey inde merkezi leştir i lerek izah edi lmeye çalışı l ır. Bu çoğ u kez hal klar ve ülkeler arasındaki ay rı l ık ve çatışmay ı da beslemektedir. Devlet hâkimiyetini hâkim kı lma çabası sahiplendiği ideolojiy i yay ma kisvesi i le sürdür ülür. Devletler ve halklar bu maskelemey i görmeden kay naklara dönük bir öf ke, önyargı ve uzlaşmazlı k içine girerler. İnsanlığın or tak malını mülkleştirerek bel li bir bölge ve insana hasretmek kay naklardaki bi lginin önyargısız ve açık dolaşımını engel ler. İnsanlar bu hâkimiyet mücadelesi içinde don kişot vari bir dur uşla hayali düşmanlar yaratır ve savaşmaya çalışır. Savaştığı şeylerin gerçekliği or taya çı kana kadar bu aldanış devam eder.

Çağımızda ay rışan deği l birbir iy le her düzeyde etki leşim içinde olunması , kay naklık teşki l eden hususların tanınması , eleştir i lmesi ve krit ik edi lmesini kolaylaştırmıştır. Daha önce kabi le, ırk ve coğraf ya temelinde yaşanan ay rışmalar g ünümüzde bireysel zemine doğr u kay mıştır. Ö yle ki her insan kendi şahsında ay rı bir örneklik ve kay naklı k teşki l edecek kadar çeşitlenmiştir. Bireysel varlı k olarak kendisini sınırlayan hiçbir algı ve anlay ışı kendine bağlay ıcı kabul etmeden bir i l işkiye geçmektedir.

“ Yitik hikmet” daimi aray ış ve paylaşımın i fadesidir. Her kayboluş halinde ve yeni bir yol bulma çabası vardır. Bulduğ unu iddia edip

Page 25: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 25

Kaynakları Kullanma Klavuzu

bekleyenler zamanın dışına it i l ir ler. İnsanlığın bir i kimi olan tüm kay nakları gözeten bir anlay ışla çerçeve çiz i lmelidir. Âlem içinde olan ve söylenen tüm kelimeler hakikate yaklaşmak için vesi le kı l ınmalıdır. K ay nak asabiyetçi liği i le bir şeyleri muhafaza ve müdafaa gay reti içinde olduklarını iddia edenler, dayandıkları kay nağı yok ettiklerinin farkında deği ldirler. O kay nağa kay naklık eden başka kay naklar vardır. Ve kendisinden sonraki başka kay naklara kay naklı k edecektir.

K aynakları nasıl okumalı?Hangi alan i le i lgi l i olunursa olunsun, o alanı geçmişle i lgi kuran

bir temeli- kay nağı vardır. İnsan bu anlamda kendi ırki aidiyetinden düşünsel aidiyetine kadar her türlü hatıra ve bi lgiy i taşımaya- tanışmaya çalışır. Ancak çoğ u kez insan hem kendi zamanının hem de başka zaman ve mekânların kay nak üretimlerinden habersiz halde yaşamaya devam eder. Bu tanışıklığı sağlayacak şey kişinin var oluş kaygısını nerede aray ıp karşı lamak istediğine bağlıdır. K ay naklı k eden eserleri ismen bi lir, kişi ler i tanır. Bunları tanıma, okuma ve anlama ameliyesine girmez.

İnsan her daim mil liyetçi liği(asabiyetçi liği) olan bir varlı ktır. Sadece ırki deği l düşünsel ve sosyal alanda da bu kendini gösterir. K ay nak mil liyetçi liği de vardır. Kendi tar ihsel döng üsünde kay naklık eden şeylere sıkı sıkıya bağlıdır. Bu kay nağı ömr ü boy unca kor umaya çalışır ve geleceğe sağ- salim dev r etmek ister. Bağlı l ığı ve okuy uşu da ar tı k r itüel leşen bir sürece bağlı olmaya başlar.

İnsanlar çoğ u kez kay naklardaki bi lgi lere yeni anlam kazandırma çabası içinde olmaz. Or taya çıktığı dönemdeki y ükleni len anlam i le bütün zaman içindeki değişimler göz önüne alınmadan değerlendirme çabası içinde olunur. Bu nedenle kay nakları genel li kle başka insan ve medeniyetler geliştir ir ler. Geleneğin dışından gelerek haki kate yaklaşmaya çalışır lar. Onlar bu kay nağı yeni bir anlam örg üsünde

Page 26: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen

Rüstem BUDAK

değerlendirme çabası içinde olurlar. K ay nakları geliştirenler ve yeni okumaya tabi tutanlar, kay nakları üretenler deği l dışardan gelerek eserlerin hakkını verenler olmaktadır.

K ay nakların yor umunda or yantalist okuma ve yor umlama biçimi hastalı klar ından bir idir. Bir başka ülkenin kay naklarını insanlığın faydasına kı lacak bir aktarım ve yor umlama deği l kendi hâkimiyet alanını tahkim etme ve yaygınlaştırma çabasının parçası olur. Batı bu anlamda kendi dışındaki ülkelerin sadece yeraltı ve yer üstü hammaddelerini sömürmedi . En büy ük sömür üy ü kay nak eserleri ve bi lgi ler in aktarımında yaptı . Diğer ülke ve kıtalarda elde ettiği bi lgiy i- kay nağı aldı . Ancak bundan tüm insanlığın aray ışlar ına cevap verecek üretimden ziyade kendi çıkar ve menfaat odağına yerleştirdi . Ö yle yor umlar yaptı ve izahlar getirdi ki kay nakların anlaşı lmasını kolaylaştırma deği l karmaşı k , kaotik bir yapının oluşmasına hizmet etti . Diğer yandan kay naklardan faydalanırken, kay nakları aldıkları ülke ve insanlara bunlar i le i lgi l i özg üveni zedeleyecek , küçümsey ici , basite indirgeyen tutumlar i le psikoloji k üstünlük sağlamaya çalıştı .

Sonuç:İnsanlığın kur tuluşu da, kaybedişi de y ine aklı ve bir i kimi i le

olmuştur. Tarihi ve kay nakları bir yandan ayakbağı olurken, diğer yandan derin çıkmazlardan kur taran klav uza dönüştü . Bunu kendi hayatına mecz eden insan oldu. K ay nak insan- kay nak bi lgi ler toplumu haki kate yaklaştır ır lar. Var oluşunun gerçekliğine ulaştır ır lar. Var olanları doğr u bir şeki lde okuma, anlama, yaşama çabası i le birlikte yeni bir şeyler yaratma çabası da v ücud bulmalıdır. K ay naklarla kur ulacak sağlı klı bir i l işki yeni kay nakların oluşmasına f ırsat verecektir.

26

Page 27: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Fotoğraf: İsa CIDA

Page 28: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen28

Şiir, kur uluş nizamı , kelime seçimi , terkip ve ele aldığı konu it ibariy le diğer türlerden ay rı lan; farklı özel li klere sahip, edebî bir türdür. Şiir bir nev i sözün lisana akışı oradan insan muhay y i lesinde suret buluşudur. Şair denen adam yaptığı işin hem farkında olan hem de olmayandır. İ lham dediğimiz şiir in oluşma key f iyeti i le di lin bi linçli bir vaziyette kul lanımı şiir i oluşturan unsurlar arasındadır. Dolay ısıy la i lham i le di lin kul lanımı iradi ve gay ri iradi bir süreç içersinde ele alınıp değerlendir i lebi lir. Şiir in kendi iç nizamı , di l denen varlığı onu kul lanan nezdindeki karşı l ığıdır. Şiir, bir anlatım biçimi , bir eylem, bir haykır ış ya da bütün bunların ötesinde varlık karşısındaki acziyet ve sükût halinin kelimelerle i fadesi ; di l in söze dönüşerek , mutlak hakikat karşısındaki ontolojik varlığımızın, bir nev i hayat buluşudur. Onu şeki l lendiren, ona r uh katan şair ise bir bakıma kelimelerin kimyasını çözen insandır. Tabiî ki her şey kelimede bitmiyor. Kelimelerin birbir iy le temasından hâsı l olan g üçlü anlam bağları , şi ir in ası l kudretini oluştur ur. Nesir telkin eder, nazım ise hem tel kin hem de tesir eder. Telkin ve tesir g ücü ise ası l büy ük şiir in mayasını oluştur ur. Şair, harf , hece ve kelimey i şiir dediğimiz yapının içerisinde büy ülü sözlere dönüştürerek , di l in en raf ine haline ulaşır. Sözün büy üsü şiir in ası l kudretidir. Bu kudreti de or taya çı karan şair in maharetidir

Dil EvreniŞiir anlam ve yapı unsurlarıy la en dokunaklı bir anlatım aracıdır.

İsmet Özel’in de v urg uladığı gibi ; “Şiir yalnız düzyazıyla deği l , başka hiçbir sanata, hiçbir biçime, hiçbir eyleme dönüştür ülemeyen bir anlatım aracıdır.”1 Şiir, onu yazan şair in duyg u ve düşünce peteklerinden süzülerek gelen usarenin di lin imkânlarıy la hayat bulmasıdır. Di lin imkânlarını iy i kul lanabi len şair, iç nizamı sağlam bir kale tesis etmiş olur. Böylece şiir yeni inşa süreçlerine ev ri l irken, hayatî unsurlarını doğ up geliştiği di l ev reninde şeki l lendir ir. Şiir doğduğ u di lin çocuğ u olduğ u için hiçbir zaman tam manasıyla başka bir di le çev ri lemez. “Şiir

Kibar AYAYDIN

ŞİİRİN BÜYÜSÜ

Page 29: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 29

Şiirin Büyüsü

bütün edebiyat içinde di lin soy utla temasının en başat alanıdır. Var ve hazır bulunandan yeni bir öze sıçrama noktaları şi ir in imkânları içinde aranır. Şiir in elde ettiği her yeni i fade imkânı , her konu yeni lenişi , her özg ün perspekti f özel likle o şiir in or taya konulduğ u di lde insan zi hninin atı lganlık potansiyelini geliştirebi lmesi demektir.”2

En g üzel şiir ler, di l in inceliklerini iy i bi len ve kelimeleri , mısraların içerisinde tıpkı Platon’un söylediği gibi “ büy ülü sözlere” dönüştürebi len, söz sultanları taraf ından kaleme alınmıştır. Bu söz sultanları bir yönüyle; “Hem duyg uların, zevklerin, hem de di lin hastalanmasını önleyen kor uy ucu, zenginleştir ici , y üceltici tutumlarını ısrarla sürdüren kültür hekimleridir.”3 Di l zevkinin tadına varmış pek çok şair, duyg unun tek si f edi lmiş halini mısralara aktarabi ldiği için naif bir söz ustasına dönüşmüştür. Yahya Kemal’in mısra-ı bercestesi bu haki katin en açı k bir terennümüdür.

Üstâd elinde ser-te-ser âhenk olur l isanMızraba ses verir kelimâtıyla tel gibi Şiir üzerine yazı lmış olan poetik metinler, anlam, mev zu, kav ram,

estetik , imaj, simge, di l bi l im ve müzikalite gibi pek çok açıdan ele alınıp, değerlendir i lebi lecek hususlara sahiptir. Her şiir başlı başına bir z ihnî bir ikim ür ünüdür. Onun için şiir lere yaklaşım tarzı ay rı bir önem ar zeder. Özel likle de şiir tahli lcisi için pek çok sor un, eserin eleştir isinde bir problem olarak or taya çıkar. Şiir, şair i taraf ından söylenmiş/yazı lmış olmakla birlikte, şair in şiir i olmaktan çı kmış; onu okuyan ve onun üzerinde yor um yapan tahli lcinin araştırma nesnesine dönüşmüştür. Ar tı k bu aşamadan sonra “şiir ” çok yönlü okuma biçimlerine tabi tutularak çözümlenmeye, daha doğr usu ne anlam i fade ettiği , hangi frekanslarla , hangi t itreşime sahip olduğ u belir lenmeye çalışı l ır. “Okuy ucunun şiire getirdiği yor um, yazarın yor umundan farklı , ay nı derecede geçerli olmayabi lir. Şiirde yazarın düşündüğ ünden daha çok şey i fade edi lmiş olabi lir. Farklı yor umlar, bir şey i farklı açı lardan gören kısmi açı klamalar olarak düşünülebi lir. Bir şiir in birden fazla yor uma açı k olması , onun di lin imkânlarını aşan bir anlama sahip olmasından i ler i gelebi lir.”4

Page 30: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen30

Kibar AYAYDIN

Bunun yanında şiir i söyleyen ve yazan şair, onunla i letişim halinde olan okuy ucunun anlamlandırma çabasına karşı pek duyarlı olmak zor unda deği ldir.

Şiir öznel bir dünyanın ür ünüdür. “İmgenin alımlanması için şiirsel metnin kendisine konulacak yol gösterme eklenti ler i , metni şiirsel bir metin olmaktan çıkarır. Neden? Bir imgenin nası l alımlanması gerektiği konusunda okura yol göstermek , o imgey i ‘imge’ olmaktan çı karır, ‘ kav ram’a dönüştür ür. Şiir de, Söz olmaktan çıkmış, Di l olmuştur ar tık .”5 Söylenmiş olan bütün her şey, şair in kendi özelinde inşa ettiği bir imgelem sürecini kapsar. Bu süreç içerisinde okuy ucu, kendi beğenisi i le ör tüşebi leceği imgeler bulabi leceği gibi , esteti k algı lar ına hitap etmeyen imgelerde bulabi lir. Şair in şiir ini beğendirmek gibi bir kaygısı zaten yoktur.

Şiir i esrarlı terkipler halinde, buhurdanlıklardan insan dimağına ulaştıran, oradan çok yeni duyg u ve f ikir sentezleri çıkar tan di lin kul lanış biçimidir. Di l meselesini hal letmiş her şair, f ikir ve duyg u terkibinden doğan sesi kelimelerin nizamına aktarabi lir. Bu aktarımda di l bir şair in en önemli meselesidir. “Bir şair in şairliği nereden anlaşı l ır; her gerçek şair in kendine özg ü bir şiir di l i vardır, bir şiirde anlatım, teknik kusursuz olabi lir, ama o şair eğer bir şiir di l i kurmamışsa, eseri estetik bir değerden yok sun demektir. Gerçek şiirde sözcükler bir baş dönmesine tutulurlar, sözcüklerin şair in yaratıcı iradesiyle bir hor tuma kapı lmış gibi yerli yerlerini almaları danstaki f ig ürlerin bütünden kopmadan bir anlama bür ünmeleri gibidir. Her gerçek şiirde bu bütünlük vardır.”6 Şiirde z ir vey i yakalamış şairler in kul landı kları kelimelere bakın; onların di li adeta bir kuy umcu hassasiyetiy le işleye işleye bel li bir kıvama getirdi kleri gör ülecektir. “Mısra benim haysiyetimdir ” diyen Yahya Kemâl’ le, mısraların örg üleştirdiği kıt ’alar ı tunç kapı lara benzeten Ahmet Haşim’in; yakaladığı di l zevki , şairler in kelime seçimindeki hassasiyeti göstermesi bakımından oldukça çarpıcı örneklerdir. Onun için Mal lermé “Şiir kelimelerin dinidir.” diyerek , şi ir in bu yönüne v urg u yapar.

Page 31: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 31

Şiirin Büyüsü

Sözcüklerin R aksı Şiirde kul lanı lan her kelime, hem biçim hem de anlam yönüyle

bir fonk siyonu i fade eder. Sıradan bir kelimenin g ünlük dolaşımdaki karşı l ığı bir mısra içerisinde tamamen değişir. Kelimelerin bağlaşı klı k ve bağdaşıklık içerisindeki ter tip biçimleri , mısralara ay rı bir tesir g ücü kazandırır. Roland Bar thes’in söylemiyle “Büy üley ici olan, sözcüklerin kendi g üçleri , kendi g üzel likleri deği l , bir araya getir i l iş biçimidir.”7 Bu biçimlenişte, şi ir in teması i le musikisi arasındaki uy um ise, şi ir in ası l büy üsünü oluştur ur. Şiir, zaten Valer y ’nin söylediği gibi “sesle anlamın birleşmesi” deği l midir? Tanpınar, mısralarda birer anlam yelpazesine dönüşen ‘ kelime’ için şu değerlendirmey i yapar: “O ar tık şiirde yalnız kamusta mevcut olan veya f i lân mânaların sahibi olan kelime deği l , bir hâlet-i r uhiyenin malzemesini kendinde bulmuş olduğ u bir sanat malzemesidir ki , içine gireceği terkipte kemiyeti i le beraber key f iyetini de kul lanacaktır. Ahengi , telkin kudreti , ses şekli , rengi i le o, sanatın nizamında kâh bir ham boya parçası , kâh bir mozai k taşı ve kâh bir ses ve çok defa bütün bunların hepsi birden olacaktır.”8

Her büy ük şiir, neşet ettiği r uh ikliminin kalp ürper ti ler iy le yazı lır. “Şiir her ne kadar bireysel bir algı lama biçimi olsa da son ker tede yazı ldığı zamanın tanığıdır ve istesek de toplumsal içeriğinden arındıramay ız onu .”9 Şair in iç dünyasında yoğr ulmuş, bin bir duyg u yoğ unluğ undan kelimelerin imtizacına havale edi lmiş ses, ahenk ve söyley işin meydana getirdiği kompozisyon, şiir in büy üsünü oluştur ur. “Şair r ûh momentlerini(öf ke, hüzün, acı , korku, g üvensizli k vb.) derinliğine yaşar, bu çelişki lerden bir terkip meydana getir ir. Onları hareketli tablolar halinde bize sunar, biz buna kelimelerin ördüğ ü bu büy ülü binalara şiir deriz . Bu binalar eskimez, çünkü bizi hemen mantığın cenderesinden kur tararak çocukluğ un cennet ülkesine geri götür ür.”10

Şiir in yazı lması ya da söylenmesi , şair in yaşadığı pek çok tecr übenin di lin insicamına aktarı lması ; duyg u ve düşüncenin bir hamule halinde mısraların nescine yedir i lmesinden ibarettir. Mahir bir sanatkâr, di l in bütün g üzel liklerini şiir in tamamında gösterebi lmelidir. “K ay ıp Şiir ”i

Page 32: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen32

Kibar AYAYDIN

için kaleme aldığı gir iş yazısında, Ay vazoğlu’nun söylediği gibi ; “…Dile o kadar hâkim olmalı ve f ikirler inizi , duyg ularınızı öylesine kesi f hâle getirmelisiniz ki , tek kelimey i bi le yerinden kımı ldatmak mümkün olmasın.”11 Mısraların kur uluşunda ne ek sik bir kelime olmalı , ne de fazla bir kelime. Mayalanmış bir hamur gibi olmalı , okundukça duyg u ve anlam genişlemesine imkân vermeli , insana bir şeyler sezdirmelidir. Tanpınar ’ın bir konferans esnasında söylediği şu sözü ne kadar manidardır. “Bir şair için en önemli şey di lin dehasını bulmaktır.” 12 Dilin dehasını keşfeden şair ise t ıpkı Şeyh Galip’in söylediği gibi “ kelama can verme” sırr ıy la uzun bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk di l ev reninde sürekli yeni keşi f lere açık yanıyla , tay y-ı zaman ve tay y-ı mekân aralı klar ında, şiir in söze ve eyleme dönüşen r itmik yapısını şaire inşa ettir ir. Şiir i “di lde bir yolculuk , insanî ve hayatî bir iç yolculuk” olarak gören Haydar Erg ülen, şair i “Bu iki yolculuğ u birlikte süren adam”13 olarak niteler. Behçet Necatigi l ise “Şairler ” isimli şiir inde bu yolculuğ un bitev iye oluşunu imler.

Ne gördük se iy i kötü/Ömür biter biz hâlâ/SöylerizNe varsa şu dünyada/Türlü gör üntüler/Gelsek de sonuna/Söyleriz .Bazen boş g ünler/Geçer birden dolunca/SöylerizNe biter/Ne kalır geçmiş kitaplarda/Ölümden sonra da/Söyleriz Şiir, şair in di li temel lük edişinin özg ün bir biçiminin adıdır. “İkinci

Yeni Şiir ini” değerlendir irken, bu ekoldeki şairler in di l hususundaki i fadelerine yer veren Mehmet Can Doğan, di lin görsel leştiği g ünümüz modern toplumunda şiir i tek g üvenli bir sığınak olarak gör ür. “Çağdaş şiir geldi kelimeye dayandı , diyen Cemal Süreya, şi ir in sözcüklerle yazı ldığını söyleyen İlhan Berk , ‘Şiir in oluştuğ u yer di ldir, biçimdir ’ diyen Ahmet Oktay, sözcükleri , salt göstergeler olarak almıyorlar tabiî ki . Kur ulu düzene karşı sözcüklerin taşıdığı y ı kıcı r uhu, kurdukları imge dünyası i le i fade ediyorlar.”14

Estetik Hâz Büy ük şiir ler in insanı sarsan yanı , o şiir in anlam katmanları arasında,

kişisel hayatımızla bağlantı l ı pek çok duyg u yoğ unluğ unun varlığıdır. Bu gerçeği Mehmet Erdoğan; “Bizi şi ire sevk eden dür tü , kendi var oluşumuzu algı lama, i fade etme ve bir parçası olduğ umuz bütüne karşı

Page 33: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 33

Şiirin Büyüsü

içimizde taşımız olduğ umuz aidiyet duyg usudur.”15 şeklinde i fade eder. Bu duyg u yoğ unluğ u, farklı zaman ve mekânlarda şiir in inşat edi lişinden doğan armoniyle yeniden yakalanabi lir. Bazen de şiir in bizzat kendi g üzel liğinden taşan “estetik hâz” o şiir i büy ük yapabi lir. Yahya Kemâl’in “Çamlıca Gazeli”ndeki mısraları , bu “estetik hâz”zın bir bakıma poeti k bir v urg usudur.

Biz şi’r i böyle söyledik ağ yâr söylesünHem dost söylesün bunu hem yâr söylesün

Renk aldı özge âteşimizden şerâb ü g ülPey mâne söylesün bunu g ülzâr söylesün

Mızrâb-ı tab’ımız sözü kalbetti besteyeHem beste söylesün hem kâr söylesün

“Esrâr-ı nazmı şerhedemez akl-ı dünyev îEf lâke perr ü bâl açan ef kâr söylesin

Bîgâneler bu sâhada mâzûrdur KemâlErbâb-ı zevk şi’r imi her bâr söylesün.”Estetik haz , şi irden taşan mananın, r uhî insiyaklarımız üzerindeki

etkisiy le de ele alınabi lir. Etkinin şiddetini ise kişisel tecr übelerimiz , hayata bakışımız , olay ve hadiseleri yor umlay ış şekli i le kültür bir ikimimiz belir leyecektir. Bazen de büy ük şiir kolekti f şuur u harekete geçiren bir nizamı estetik kaygı lardan uzak bir şeki lde inşa eder. O zaman, “Hiçbir gerçek şiir, değerini sadece edebî-esteti k vasf ından almaz. İnsana, insanlığa bir şey söyleme arzusu gerçek şiir in nihai varlı k sebebi say ı labi lir.”16 Şiirdeki mükemmeliyeti , şi ir in bizzat kendisinde arayan Tanpınar ’ın ısrarla üzerinde durduğ u gibi ; “…Şiirden anladığımız mâna, kelimelerin terkibinden doğan r it im, ahenk vs. vasıtalarla alelâde lisanla i fadesi kabi l olmayan der unî hâletler imizi , heyecanlarımızı , neş’e ve kederimizi i fade eden ve bu suretle bizde bediî alâka dediğimiz büy üy ü tesis eden bir sanat olmasıdır. Zâhir î bir bakış bununla, vezin, kaf iye,

Page 34: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen34

Kibar AYAYDIN

şeki l dediğimiz kay ıtlar ın arasında hiçbir münasebet bulamaz; bunları sonradan gelen, hakikî bünye i le alakası olmayan i lâveler, lüzumsuz kay ıtlar gibi gör ür; fakat biraz daha yakından gören bir göz , bütün bu sonradan gelme lüzumsuz i lâvelerde şiir in nizamını , mükemmeliyet dediğimiz kıv ı lcımı çıkar tmak için, zekânın madde i le mücadelesini temin eden esaslı unsur u bulur.”17 Şiirde kul lanı lan her bir kelime şiir in iç musikisini oluştur ur. Bu musikinin notaları birbir ine öyle kenetlenmiştir ki , hiçbir kelimey i yerinden oy natmak mümkün olmadığı gibi , en ufak bir müdahaleye dahi geçit vermez. Ender unlu Vâsı f ’ın bey tinde olduğ u gibi .

“O g ül-endâm bir al şâle bür ünsün y ür üsünUcu gönlüm gibi ardınca sür ünsün y ür üsün.”Büy ük şiir ler, hiç farkında olmadığımız duyg uları bize yaşatır. İnsanın

tasarlay ıp da bir türlü i fade edemediği düşüncelerin, bazen gözyaşı bazen de bir tebessümle geçiştir i len duyg u boşalmalarının yankısını büy ük şiir lerde bulabi lir iz . Şiir in büy ük olup olmaması bir iddia olarak or taya çıkmaz. “Eğer bir şiir biz i heyecanlandırabi liyorsa, bize belki de çok önemli bir şey i fade ediyor demektir.”18 Müşterek duyg ulanmalar kadar ferdî hassasiyetler de şiir in kalıcı ve büy ük oluşuna katkı yapar. “Her r uh her şiir i tatmaya müsait deği ldir. Şiir i htiyacı , insani olmakla beraber, insanlar kadar da şiir ihtiyacı vardır deni lebi lir. Ancak kuv vetli bir telkin ve bir i klim ay nı şiir le birçok r uhları tatmin edebi lir. K arakterimize uyg un olmayan şiir lerden aldığımız zevk genel likle z i hnidir ve bu zevki bir r uh ürpermesi olan hakikî şiir hâzzı i le karıştırmamak lâzımdır. Bununla beraber hayat ve kültür karakterimizi sürekli olarak yoğ urduğ u için r uhumuzun iştahı şiir in bütün gamlarını dolaşabi lir.”19

Bel li dönemlerde ele alınan konular ne kadar zaman geçerse geçsin, insanlığın tamamını i lgi lendirdiğinden önemlerini kolay kolay kaybetmezler. Mesela , ölüm, aşk , kahramanlık , özg ürlük , g urbet , vatan gibi konular şairler taraf ından her daim ele alınıp işlenmişlerdir. Bu şiir ler zamanın y ıpratıcı l ığına karşı hem yapı hem de anlam itibariy le dimdik ayakta dur urlar. İnsanî duyarlığımızı ‘varlık’ içersisinde hissettiren; oluşturdukları hava i le baş dönmesi veren bu şiir ler daima büy üktür.

Page 35: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 35

Bahar geldi y ine, baharların i lki . Ben bütün baharlarda olduğ u gibi y ine bir hoşum be Hacım.

Sensiz bu ikinci bahar. Bir i geçmiş gitmiş de hiç farkında olmamışım. Takv ime baktığımda anladım ya da anlamış gibi yaptım. Gerçi biz seninle hiç bahar yaşamadık , yaşayamadık … Bütün mevsimlerimiz kıştı ,hem de kara kış . Sen gittin nelerden kur tuldun bi lmiyor um, ama buralarda hemen her şey ay nı . Herkes işinde g ücünde. Çoğ unluğ un söylediği gibi hayat devam ediyor. Ancak bizim için hayat deni len bu meşgale epey zor oluyor. Biz sen varken senin gibi olmamak için ne kadar uğraşmış olsak da beyhude uğraşmışız . Sen yokken tıpkı senin gibi olduğ umuzu, garip bir ürper ti duyarak anladım. Hacım sen yok sun biz pusulası ve rotası şaşmış vaziyettey iz . Ne dostlar ımızı ne düşmanlarımızı tanıyor um. Daha doğr usu kime dost kime düşman deni leceğini bir türlü kestiremiyor um. Daha da doğr usu insanların neden i l la da dost ya da düşman olması gerektiğini bir türlü anlamıyor um. Senin insanlarla i l işkindeki tutarsızlığın, bu i l işkideki çizgi ler inin belirsizliği ,senin dost ya da düşman tanım ve tasr i f ler indeki oy naklık ay nen bizlere de sirayet etmiş de bunu senden sonra anladı k . Sahi Hacım senin bu tasnif in konjonktürel mi , yok sa katagorik miydi ? Böyle bir cümleyle bu sor uy u sen varken sana sorsaydım amma kızardın. Diyeceğin de bel liydi hani . Siz in okuduklarınız hep ay ı kur t bu okumanın donattığı bir z ihinden doğr u bir cümle südur etmez zaten, doğr u bir cümle südur etmemişse doğr u bir düşünce de var olamaz der ve bizi alaya almaya devam ederdin. Ama Hacım şunu kendine bi le it iraf etmekten hep korktun. O korku paniği doğ urdu ve sen hep hata yaptın. Hata yaptıkça sinirlendin ve bütün sinir ini bizden çıkardın. Peki neydi senin kendine bi le it iraf etmekten korktuğ un? A slında sen hep bizim sana benzeme ihtimalinden korktun. Bunun önüne geçemeyeceğini anladığında ise pani kledin. Sonrası hata üstüne hata, gerçi hiçbir zaman hatalarını kabul etmedin. Bütün hatalarının üstünü bizim – sana göre – hayattaki başarısızlığımızla

Sebahattin KARAKOÇ

UÇURUMUN KENARINDA…

Page 36: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen36

Sebahattin KARAKOÇ

ör tmeye çalıştın, bu da senin nefs-i it imadını yeniden kazanmanı sağladı . Neyse Hacım bütün bunları boş verelim. Buralarda neler oluyor ona bakalım, onlardan bahsedelim. Dünyanın döndüğ ünü siz in öğrenci li k zamanınızda da defalarca söylemişlerdir, hem de dünyanın dönmediğini bir zamanlar iddia etmiş olanlara hakaretler ederek , onları küçümseyerek . Yani anlayacağın bu g ün de dünyanın döndüğ ünü söylüyorlar ancak ; onun yanına hayat devam ediyor diye neye tekabül ettiğini bi lmediğim bir cümle daha ekledi ler. Cümle âlem bug ünlerde bu cümley i kul lanıyor. Yani kaybetmek yok . Buna inandırmak istiyorlar ve başarıyorlar da. Bu cümley i en çok telaf f uz edenlere baktığımızda onlar her daim kaybedenler. Sen bu cümley i y ı ldızını kaybettiğinde söyler miydin? Söyleyemeyeceğin için bir ömür yenik yaşadın. O ysa şunun farkına varamadın o köyde deği l Müdür ’ün kızına âşık olduğ unu cümle âleme haykırmak , onun hayalini kurmak bi le çok büy ük bir muzaf feriyettir. Ama senin v uslatın gerçekleşmey ince sen bunu büy ük bir hezimet olarak algı lay ıp hayatını bu yeni lginin moral çöküntüsüyle inşa etmeye çalıştın, ama olmadı . Hanımınla bütün kavgan onda Yı ldız Hanım’ı bulamadığın içindi . Çünkü Yı ldız’ın bir zamanlar yaşadığı ev in önünden geçerken ki halin hep gözümün önündedir. Nası l da masum ,çocuk su, ezik . . Çünkü onda indirmiştin göky üzündeki y ı ldızı yere. Yı ldızlar ın hiç kuşkusuz en g üzel sey redi ldiği yerde sen yere indirmiştin, elini uzatsan dokunacaktın ama olmadı . Sen yaklaşmaya çalıştıkça t ıpkı uf uk çizgisi gibi hep uzağa daha uzağa gitt i y ı ldız . Ve sen öylece kalakaldın. Yani senin için zaman orda dondu. Hayat hiç devam etmedi… Ama bug ün kaybedenler ‘Hayat devam ediyor ’ diyerek av unuyorlar.

Hayatı devam ettir irken kimsenin kendisini görmediğini anlayanlar, sır f fark edi lmek için ‘ ben ben’ diye bağır ıyorlar. Ve ‘ hep senin bu tipler için söylediklerin aklıma geliyor. Hani derdin ya; bir adam sürekli ben diyorsa, o hep başkası olmaya çalışıyordur. O ben ben diyen kimseye sen kimsin diye sor ulduğ unda verebi leceği hiçbir cevabı yoktur.

Ve ben demeye devam eden bir insan aslında hiç bir şey olamadığının farkına varmış, onu başkasının fark etmesini engel lemeye çalışma gay retkeşliğinden başka bir şey deği ldir bütün yaptığı . Ve onları ciddiye

Page 37: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 37

Uçurumun Kenarında...

almaya gerek de yoktur. Ben de sürekli o t ip adam olur mu derdim. Ama Varmış hem de çok yanımızda bizleri ‘ dehasıyla ve bir iktirdi kleriy le tenv ir eden ettiğini zannedenler o kadar çok ki .

Ve senden tevar üs ettirdiğimiz terbiyenin baskısı sonucu, onlara ‘sen de kimsin?’diyemiyor uz .

Buralarda dur um böyle be Hacım. Yani eski hamam eski tas yaşadığımız dünyay ı soracak olursan, zaten sormasan da söyleyeceğim: Uzakdoğ u y ı kı ldı , Or tadoğ u yanıyor. Sen olsaydın Hacım, Uzakdoğ u’da olan felakete bakıp, haklı olarak , Al lah’ın kudretinin ne büy ük olduğ undan, Or tadoğ u’da olanlara bakıp, Al lah’ın gazabının bu kutsal coğraf yaya tasal lut edenlere mutlaka ulaşacağını söyler ve kul luk vazi feni yerine getirmiş olurdun.

Sen en azından kul luk vazi feni i fa için bunları düşünür, hatta söylerdin. Ya bizler?

Hacım bütün bunları sana niye anlattım, bu söyledi klerimden senin haberin olacak mı ? Buralarda olmadığın için olmayacak , olsaydın da olmayacaktı , çünkü bu anlattıklarım senin hiçbir zaman ciddiye almayacağın bir dergide yay ımlanacak . Bu dergi r utin aralıklarla yay ınlanıyor. Her say ısında bir dosya işliyor. Bu say ısının dosya başlığı ‘ kay naklarımız’ .

K ay nakların kur uduğ unu mu anlatacağız , yok sa kur uduğ unun farkında olmayarak cehaletimizi mi açı k edeceğiz? Elbette ki üzerinde yaşadığımız coğraf yanın inşa ettiği bir hayat diskur u var, ve bu tarz-ı hayatın kay nakları var. Fakat biz bu kay nakların kendisiy le deği l , taşıy ıcı lar ıy la hemhal olduğ umuz için kay naklar hakkında söyleyeceğimiz taşıy ıcı lar ın esatir i hayatlar ından mukaddem olan bir bukle sunmaktan, daha ziyade, satmaktan öte bir şey yapmamış olacağız .

K ay naklardan söz ederken aslında kendimizden söz etmiş olacağız . Tam da bu çağın r uhuna uyg un olarak .

Page 38: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Tamburi Cemil Bey

Page 39: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 39

Üslup, nizam bir tarafa , geçmiş medeniyetin bakiyesine sığındığımız bir icik l iman olarak musikimiz , defteri dür ülmüş lir ik bir gönül haritası olarak taş plaklarda sükun halini sürdür üyor. Özel li kle Mızı ka-i Bando’nun İstanbul’a teşr i f edip boğazı Av r upa kırması bir hasret nazarıy la temaşa eylemesinden sonra, bu fası l bitmez bir akardeon masalına bür ündü. Hâlihazırda ceddim musi kişinas Sultan Selim-i Sâlisin’in icra eylediği büy ülü nefesler, kudüm, cura ve tanbur eşliğinde meşk eylerken mızıkanın saray kesafetine tahammülü ne kadar sürecekti , doğr usu pek müşki l bir sor u idi . Bu sor unun bendenizi götüreceği icracı tamı tamına Osmanlının gölgesinde kaltebanlığa mey i l l i Ermeni , Rum, Yahudi tabiatı deği l , bi lakis varlığına medy un-u şükran olduğ u asli vatan parçasını peşkeş çeken dönme zihniyettir. Fakat bu parçanın musi ki mev zusu pek netamelidir ve kay ıt düşmek gerekirse medeniyet bahsinin pek kurnaz garb klasiğidir vesselam. Zira Sultan Selim-i Sâlisin’in vefatı esnasında hırkasının cebinde Nev res-i K adîm’in: “Kendi elimle yâre açıp verdiğim kalem / Fet va-y ı hûn-i nâhakımı yazdı iptidâ” bey tinin yazı lı olduğ u ahterli bir kâğıdın çıkmış olması kuv vetle muhtemel padişahın y üzünü çev irdiği afakın kast-ı mahsusa olmadığını cümle âleme i lan eylemektedir.

Er zur umlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin musi ki babında di le getirdiği pek asude mısralardan anladığımız odur ki , r uhumuzda titreşen iki dünya perdesine geri lmiş hayat , klasik nazarları her daim y üklenme zahmetine duçar olacaktır: “Mûsıkî hi kmete dâir fendir / Bi lene bi lmeyene r ûşendir / Nice esrârı var idrâk idecek / Yer gelür sîneleri çâk idecek” K altebanlığa mey i l l i olmayan Ermeni , Rum, Yahudi üçgeninden neşet edecek ve dehrin sancısını seslerle terennüm eyleyen suf i takımı , musi ki bağlamında önemli kahramanlar irad eylemişler, doğr udur. Zira

Reşit Güngör KALKAN

MUSİKİNİN SON SİLİK FOTOĞRAFI;TAMBURİ CEMİL BEY

Page 40: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen40

Reşit Güngör KALKAN

bestelenmiş eserin aktarımına dair en önemli belge hı f zedi lmiş bel lek olarak insandır ki , ‘meşk’ olan gönül lerin sefası ev velemir z ikredi len mil letler vasıtasıy la kabul görmüştür. Bununla birlikte, Itr i’nin, Dede Efendi’nin kay ıp bestelerinin varlığına dair ay rıntı kelebeği nerelere uçmuştur, bi l inmez. Kültür dokusuna esaslı bir kalıp arayanların bu kapıdan girmeleri hususunda kutsay ıcı bir fet vaya rastlamamış olsam dahi , Osmanlının musiki sahnesi için biçtiği kaftan kay ıp bel leklerde unutulup gitmiştir. Her ne kadar resmi sı fatlar ın gölgeliğine sinmiş terennüm fası lası bir dönem anaç gövdesiyle bir dergâh bulmuşsa da gövdesine zerkedi lmiş esas vazi fey i siv i l anlay ışta i fa eylemiştir. Bu kadar kara kabak , karabatak arasında sı kışmış bir fen ameliyesi içinde musiki , tercihen rey ini önce Topkapı Saray ı , sonrasında ise paşaların, vezirler in, kadı lar ın konakları aşkına kul lanmıştır. Gelenek i le klasik form arasında bağrı yanık bir der v iş gibi İstanbul başta olmak üzere, Anadolu ve Balkanlar ’ı bir baştan bir başa ‘meşk’ eden sanatkârlar elinde Türk musikisi , vardığı menzi l açısından bir yol ay rımında bulunduğ unu neden çok sonra anlay ıvermiştir. Zira uhrev i miskinliğe kapı lar ın kapandığı ve fakat meşhur lale dev rinin dünyalık ‘an’a perdelerini açtığı zamanlar, felsefenin ve Av r upai yaşam tarzının dayatma halinde hissedi ldiği erken dönem Osmanlı aydınlanması öncesinde yekpare v ur uş ar tık tütsüler yakmaktan vazgeçmiştir. Hususen, dünyalı k tadlar z ihnin kalbe dokunan lir ik anı lar ını musi kiye dokumuştur deni lebi lir. Klasi k dönem sanatçı lar ını bu mahur duyg unun kesi f or tamına çeken esas olg u ise eşya i le bütünleşmek arzusunun ‘ses’te karar kı l ınmasından mütevel lit bir ahiret aray ışıdır. Ö yle ki , Cinuçen Tanrı kor ur üstadımızın i fadesiyle, ‘en yalın ezgi lerle zaman ötesini anlatan, derinliğiy le insanı sonsuza kanatlandıran bir müzik’t ir.

Meselenin duyg u nazarı şöyle dursun, ‘Osmanlı musi kisi’ bünyesinde barındırdığı engin hoşgör ü denizinde bir iken katrelerle geniş bir reper tuar oluştur urken kay nağına yabancı bir ses, t ını g üzel liğini asla dışlamayarak zir veleri kendisine hay ran bırakmıştır. Bu hay ranlık hayatın bütününe sinmiş, hayatı letafet y üklü bi l lûr duyg ular ameliyesine

Page 41: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 41

Musikinin Son Silik Fotoğrafı; Tamburi Cemil Bey

çekmey i ustalıkla başarmıştır. Zira al la turca olan her şey, batı müziğine Türk nefesini tüm yakıcı l ığıy la üf lerken Mozar t , Beethoven, Gluck ve Haydn’ın ‘ Türk operası’ salgınına yakalanmış olmaları kimseye şaşır tıcı gelmeyecekti . Ay nı şeki lde, çağrısına y üzbinlerin koşarak icabet ettiği f i lozof Mevlana’nın sistemleştirdiği ve bug ün mevlev i liği resmi makamlar nazarında kabule hasreden yegane unsur, elbette musi kiden başka bir şey deği ldir. Çünkü bu süreçte ‘mevlev i ay inleri , sadece bestekârlı k kabi liyetinin en y ük sek i fade ve isbat vasıtası deği l , ay nı zamanda makam, usul , geçki , prozodi , ses ve saz icracı lığı konularında da, i lg i l isi i le adeta konuşan bir öğretmen gibidir.’

Bir zamanlar okuduğ unuz yazının naşir i de bağlama sevdasına tutulmuştu da tez kızaran g ül lere y üz çev ir ip vaktini harcamaktan son anda verdiği kararla kur tulmuştu . Aylarca devam ettiği bir tanbur belasını sav uştur up kaval-f lüt karışımı bir sesin büy üsüne kapı ldığını anladığın da ise gençlik çoktan veda etmişti fakire. Bunlar bir tarafa , meseley i Tanburi Cemil Bey ’in, asr ın son vedasını sunan büy ük dehanın kalitesine getirmek niyetindey im.

Osmanlının musiki sanatında son zir ve olarak gördüğ ü Tanburî Cemil Bey, oğlu Mesud Cemil’in i fadesiyle, “ Tanburî Cemi l kimdir? Bizim için manası nedir? Yaşadığı dev irde, o zamanki y ük sek cemiyetin ve bütün imparatorluk içindeki sanatsever halkın bir ‘Orfeon’ gibi bağlandığı bu sanatkârın ölümünden sonraki yazı lar, onu nev ’i şahsına münhasır bir v ir tüöz olarak vası f landır ır. Tanburî Cemi l’in, eline aldığı herhangi bir tahta parçasından bi le g üzel sesler çı kar tacak derecede doğ uştan v ir tüöz olduğ u şüphesiz ise de, şahsiyetinin tahli l inde o eski Türk musikisi’ne en y ük sek i fade tarzını veren, bu mûsi kîye yeni bir uslûb getiren yaratıcı bestekar taraf ıdır. Bu yaratıcı bestekâr taraf ının eşsiz örnekleri de ne meşhur peşrev ve saz semai leri , ne de mahdut bir kaç şarkısı deği l , belki romantik r uhunun kalıp halindeki ölçülerinden, zamanımızdaki en modern musiki anlay ışlar ına pek uyg un olarak kur tulabi ldiği tak simleridir. Av r upa’da musi kinin bug ünkünden daha az

Page 42: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen42

Reşit Güngör KALKAN

mantı klı ve hesaplı olduğ u, musikişinasların bestekârlı kla v ir tüözlüğ ü nef isler inde birleştirdikleri mesud dev irlerde, Org ve Klavsen’ ler in başında yapı lan ve bug ün için ebediyen kaybolup giden improv izasyon şeklindeki besteleri düşünürsek , Cemil’in Tak sim bestelerini zapteden şu alelade siyah plâkları kasalar içinde saklamak icabeder.” diyerek uğ urladığı babası için kaderin elim ci lvesine erken yaşta r ıza göstermek dur umunda kalmıştır. Tuhaftır, bütün ömr ü boy unca yaşadığı duyg uları , gönlünden taşan rak sla i lham sancısını ber taraf edecek bir yol aray ışı hiç bitmeyen Cemil Bey, eline aldığı her mûsi kî aletinde bir daha kolay kolay kimsenin erişemeyeceği bir z ir veye çıktığında, vakit tamam olmuş, ‘ kırk üç y ı l l ık kısa ömr ü ve y irmi beş y ı l l ık sanat hayatı boy unca içini dökecek , hissettiğini söyletecek bir araç aramaktan hiç bı kmamıştır.’ Neydi büy ük üstadı böylesi içli fası lalar halinde durmak sızın aray ışa iten? Batmakta olan bir imparatorluğ un bakiyesi için çı ldır ırcasına besteler yapıp gözünün gördüğ ü bütün musiki aletler ini en üst düzey ustalı kla çaldığı halde bir türlü uslanmayan, doy mayan bu iştihanın kay nağında duran şey acaba neydi ?

Oğlu Mesud Cemil’in, üstadın ölümünden sonra kaleme aldığı , Tanburî Cemil’in Hayatı isimli kitaptan öğrendiğimiz odur ki , o zamanlar imparatorluğ un pay itahtı olan İstanbul , üç kıtay ı saran hudut bölgelerinin her taraf ından gelen, her cins halkla dolu olduğ u için fol klor bakımından çok zengin bir şehirdir. Tanburî Cemi l’in o zamanlar gitt iği konaklarda birden bire or tadan kaybolduğ u, arandığı zaman mutfak dairesinde aşçıbaşından saz dinlerken bulunduğ u, sokakları dolduran her cins di lencinin peşinden giderek okudukları melodi leri Hamparsum notası i le zapt ettiği , tütün kaçakçı lar ı , çobanlar, arabacı lar, kay ı kçı lar, askerlerle düşüp kalkarak onlardan halk musi kimizin özünü tattığı , hayatının hikâyelerine karışan en di kkati çeken hadiselerdir. Halk sazını tanıyan, halktan bir sanatkar gibi , halk musi ki’sine mahsus uslûb ve teknikle çalan Cemil , bir g ün R ami isimli köy kahvesinde duvarda ası l ı sazı görmüş, kahveciden iz in olarak çalmağa başlay ınca, kahveci :

Page 43: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 43

Musikinin Son Silik Fotoğrafı; Tamburi Cemil Bey

“Efendi , ben gay rı bu sazı elime almam al senin olsun, al götür ” dediği r ivayet edi lmektedir.

Bu , ses ahengini yakalamaya çalışan yazının sonunda şunlar söylenebi lir, Tanburî Cemil , özel likle Tanzimat’tan bu yana bir armoni bozukluğ unun peşinden koşan ve Cumhuriyet hareketiy le ‘şuur unu bulan yeni leşme r uhunu eski köklerden aldığı esrarlı kudretle besleyerek sezen ve bu duyg usunu zamanın imkan ve vasıtalar ı içinde azami i fadey i veren sanatkardır. Klasik uslûbun hem hay ranı , hem hakimi olan Tanburî Cemil , her eserinde bu klasi k olg unluğ u gösterdiği gibi , daima uzak , hassas, muzdarip, t itrek ve coşkun bir romantizmin şiir ini bol bol vermiştir. Tak simleri gibi hayatı ve hatıramızda kalan f i kirler i de bunu anlatır. Doğ uştan sanat vergisi i le çalışkanlığı bir araya getirme örneği olarak Tanburî Cemil her sanat yolcusunun tanıması lazım gelen çehredir.’

Geniş bir sanat albümünü çev releyen ve Osmanlı sesine karışan son dönem icracı lar, y it ip giden bir hatıranın iz inde, aray ışlar ını dör t başı mamur bir ergenlik sonrası bularak , ustalı k dev irler inde bu toprağın sesleriy le yaralandı lar. Zira bu topraklarda neşv ü nema bulan asude r uh, tar ihte eşi benzeri gör ülmemiş envai çeşit sanat aşığını y ine bu topraklarda bağrına basmıştır.

Page 44: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen44

Gömleğim, arp çalan kadının sır tında… Aklım, g üneye gitmek isteyen bir kuşun başında… O halde çıplak ve kuzeydey iz Olric.

Yön duyg umuzu henüz y itirmemişiz efendimiz… Bu iy i! Uyandık mı ?Kesin deği l efendimiz . Elimizdeki tek veri ; huzursuz olduğ umuza

dair bir ihbardan ibarettir şimdi lik .Uyanmaya karar vermek zor bir terci htir. Uyanmanın içinde bol

miktarda demir minerali ve aminoasitler var. Kımı l kımı l insan zararlısı , küfe küfe amir v ir üsü , okka okka iş var… Uyanmanın içinde cehenneme gitmiş sevgi li ler var…

Merinos cinsi bir koy un ihbar etti , uykumuzda bi le huzursuz olduğ umuzu Olric , bundan eminim… Çünkü beğenmedik elyaf ın sıcaklığını , atkının, berenin, eldivenin sıcaklığını . “Isınmak içsel bir eylemdir ” dedik , “ bu y ünler, bu koy unlar bizi üşümekten kor umaz” dedik , “ klima almay ın âşık olun” dedi k … Hükümet çok kızdı bize… Merinos cinsi koy unların hemşeri li k duyg uları çok gelişmiştir.

Efendimiz , g üne başlamak için önce kendinize gözlerinizi kanıtlamak zor undasınız!

Bunları ezberlemiş olmalıydık … Sünnet edi ldiğimiz g ün basit ay rıntı lar hakkında şüpheye düşmey i bırakmalıydı k …

Bir g ünlüğ ümüz, bir adres defterimiz ve yangından i lk kur tarı lacaklar l istemiz olmalıydı…

Yaşantımız al fabetik olarak sıralamalıydı k : Klozet , lavabo, musluk , havlu , çaydanlık … Şeklinde sırasıy la yaşamalıydı k g ünü…

Bazı hüzünler vardır ki geceyarısından sonrasına yakışır… Bizim konuları ele almay ı , gözealma biçimimiz yanlış… Z ey tini nimetten say ıp der tleşmemeliydik , doğr u nimet fasulye olacaktı … Merak etmeyecektik pey nir in etnik kökenini… Ama işte oldu bütün bunlar, şimdi her sabah yeniden kanıtlamak zor unday ız deli olmadığımızın ay rıntı lar ını … Salaklığım dışında hakkımda başka ne bi liyor ansi klopedi ler?

Hiçbir şey yazmıyorlar efendimiz .

Aslan GÜLCE

BU, İYİ BİR GÜNMÜŞ

Page 45: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 45

Bu, İyi Bir Günmüş

Güzel , o halde 3200 y ı l l ık yazı tar ihinde sıradan ve ünsüz bir harf iz , bu iy i . Amatör r uhumuzu henüz kaybetmemişiz demek ki…

Otel odasında mıy ız? Yerde, el dokuması bir ki l im gör üyor um.Hay ır, efendimiz ki l imin parasını ödediniz .Her türlü kul lanım hakkı sadece bana ait olan maddi bir nesneye mi

sahibim ben, bu korkunç bir şey… Bana neden engel olmadın Olric? Biz mül kiyet duyg umuzu y itirmemiş miydik?

Hay ır efendimiz… Biz bir dönem; emek karşı l ığı edini len ücretin de küçük bir mülkiyet olduğ unu ve yaşanı lanların emek- sermaye çatışması deği l , büy ük mülkiyet- küçük mülkiyet savaşı olduğ unu düşünmüş, sarih ve sahih bir komünist olmak için Das K apital’i yeniden inceleme kararı almıştık … Netekim; daha sonra bu kararımızı unuttuk ve unutkanlık sürecinde edinebi ldiğimiz kadar mülkiyet edindi k … Kilim o g ünlerden kalma.

Biz kötü bir insanız Olric.Neden kötü olalım efendimiz . Metal-İş Sendikası başkanının sarayları

var, biz im bir çulumuz mu batıyor komünistler in gözüne. Biz kötü bir adam olmazsak ,K arl Mar x iy i bir f i lozof olamaz. .Suçu

üstlenelim Olric… Evet , biz anlamadık … Bir sistem bir topluluğa uyg ulanamıyorsa suçlu biziz . Ki lolarınızın hiçbir kabahati yok , eğer o koca kıçınız donunuza sığmıyorsa suçlu; ben ve Orliciz .

Suçu üstlenelim Olric bu işin sonu kötüye varır.Peki efendimiz .Olric , şuramda bir sancı var, şubat sabahlarında fena sızlıyor.Vaktiy le bir kadının gözünden düşmüştünüz, kalbiniz kır ı lmıştı .

Kroni k kalp kır ığı vakası efendimiz… Ağrınızın t ıpta bir adı yok bu y üzden resmi bir acı deği l . Tedav i edi lemez. A şısı üstünde çalışmak için ödenek ay rı lamaz. Bi lim hissettiğiniz acıy ı yok say ıyor.

Zaten bi lim bu işe karışsın istemem… Köstekli saat gibi bir şeydir bu , yadigâr diye saklanır. Bir kapsül hapla takas edi lecek şey deği l aşk kır ığı … İy i leşmek istenmez… Çare aranmaz…

Gav urca Olric.Gav urca bir Anadolu sız ısı g ibi sancır. Ben, acı lar ımı köylü bir kadının

hastalığına benzetir im. Erkek cenini düşük yapmış tazecik bir aşiret gelin gibi utanır ım y itiklerimden… Kimsenin y üzüne bakamam… Bak

Page 46: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen46

Aslan GÜLCE

gördün mü Olric utanabi liyor uz . Demek ki ölmemişiz uykumuzda… Çay içtiğimiz bardak hala sıcak , çok uzağa gidememişiz , hala yaşıyor uz… Bu iy i mi , kötü mü Olric?

Bi lemiyor um efendimiz . Hangisi benim el ler im, hangisi gecenin yaprakları seçemiyor um…

Derimiz kararmış, ağzımızın içi ek şi , hasta gibiy iz… Biz eskiden denizdi k deği l mi Olric?. . Üçüncü jeolojik zamanda falan yani… Saçlarımızın arasında deniz kumları bulmadı lar mı ? Kim bi lir biz im eskiden ne ışı lt ı l ı yakamozlarımız vardı ?

Bizim bütün zamanlarda bütün varlığımız sadece yalnızlığımızdı efendimiz… Mayakovski’ye benzememek için uydur uyorsunuz bütün bunları . Mav i için; derinliğini kolay y itiren aptal bir renk demediniz mi ? Ya kar beyazı , g üneş sarısı , kan kırmızısı için söyledi kleriniz?

Gecenin renginde açan naz çiçeği midir vazodaki ?Hay ır efendimiz tamamen organik papat ya. Demek y ine haber yok .Yok efendimiz .Ve hala iy i bir g ün öyle mi Olric… Evet , efendimiz siz onu sev mekten kendinizi tanıyorsunuz… Haber

var veya yok bu deği l önemli olan… Ay nada bir y üzünüz olsun ve ay naya bakacak bir y üzünüz olsun diye sev iyorsunuz.

Siz i onu severek kendinize bir ad ediniyorsunuz böylece kâinatta yalnız ve tanımsız bir nesne olmaktan kur tuluyorsunuz. Bir bi linç edinip onunla kâinatı tanımlıyorsunuz…

Sizin sevdiğinizi , sadece siz böyle yoğ un sevebi liyorsunuz. . İnsanların sev me yoğ unluğ u vardır, böylece diğer metal aşkışımlardan ay rı lar… A şkınız siz in özg ül ağırlığınızdır, size bir kimli k kazandırıyor t ıpkı adınız gibi …

Ay rı lıyorsunuz… Uzay ın sonsuz boşluğ undan bir nebula gibi kopuyorsunuz, odundan, kütükten ay rı l ıyorsunuz… Fihristleniyorsunuz… Şeki l alıyorsunuz sonra bu şekliniz , size benzeyen diğer şeki l ler arasında bir fark kazanıyor. Siz onu severek siz oluyorsunuz…

Uyanalım Olric… Yaşamak için bir sebebimiz var :Onu sev iyor uz

Page 47: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 47

Şu Bulgar kız ıy la aramızda ne var? Müphem. K afam, tersine kapanmış tunç havan. Cumbalar demir halka.

Hele bir dinle türkümü, sonra konuşur uz:“ Tuna’da çırpar beziniKim sarmaz Bulgar kız ını”Bölük emini , akışıklığımızı gördü. Birbir imize söz atıyorduk . Bulgar

kız ı taraçaya çıkmıştı . Dal boylu , uzun siyah düz saçlıydı . İr i üzüm gözlüydü. Geniş bir gölge gibiydi . O g ünden sonra onun sütun hayalini gördüm. İçimin müphem kıy ı lar ında kara kıyametler koptu . Mekkâreci getir atlar ı , dedim çıkalım yola. Bu cıbır mekkâreciyle ne kadar yol alabi lirdim?

Balkan harbindeydik . Üçüncü ay ında, biz i amansız bir açlık , bir hasret , bir g urbet sardı .

Çanka kalesinde emirerimle ben kalmıştık . Otuz askerimden dokuzunu şehit , üçünü esir vermiştim. On sekizi de yaralanmıştı , onları emniyet alt ındaki hastanelere sevk etmiştim.

Güvenim tam deği ldi siv i l lere. Her an karşıya geçebi lir lerdi . Dağlarda barınan çeteleri gizli g izli beslediklerini duy uyordum.

Yaralı lar ın yedisinin yolda öldüğ ü haberi geldi . Merkeze haber gönderecek askerim de yoktu . Emirerimi göndersem,

burada korkunç hadiseler yaşamaktan korkuyordum. Bir kur u başım kaldı , neden korkay ım, bundan korkunç daha ne olabi lir diyordum kendi kendime. Lakin nefsim söz dinlemiyordu, yalnız kalamam diyordu.

Mekkârecinin cı l ız atlar ı beni dağ başında bıraktı . Şimdi keskin bir müphem/şüphe yaşıyor um. Çanka’ya dönebi lir im ama çetelerin kaley i ele geçirmiş, emirerimi

şehit etmiş olmalarından korkuyor um. Yüzümdeki yara gitt ikçe azıyor. K an akmaya başladı kça, çantamda

taşıy ıp durduğ um torbadan az bir kum bastır ıyor um.

Recep Şükrü GÜNGÖR

ARAMIZDA GÖKYÜZÜ VARDI

Page 48: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen48

Recep Şükrü GÜNGÖR

Saçlarım uzadı , yağlandı . Formam üç aydır su y üzü görmedi .Parmaklarımın boğ umları pas tutmuş gibi kir bağlamış. Ayaklarım

şerha şerha yarı lmış. Mekkârecinin gözleri ikidir boşluğa kay ıyor. Bu çocuğ un hâlinden

derin bir ürper ti duy uyor um. İki gecedir yol alıyorduk .Devam edemedim. Kesi ldim. K arayel azgın azgın esti kten sonraydı ,

kesi f bir sis kapladı yörey i . Çanka çok aşağı larda kaldı . Benekli atlar ın y ür ür hâli de kalmamıştı .

Donarak can vermek nedir, anlamaya başlamıştım. Ayaklarımın, el ler imin ucundan dermansızlık v ücuduma doğr u yay ı lmaya başlamıştı . Mekkarecinin kı lı bi le kıpırdamıyordu.

Mekkareci dedim, sen üşümüyor musun?Hay ır, dedi . Gözleri boşluğa kaydı .Tek kelimelik cevabından ürktüm. Elimi si lahıma götürdüm, tetiği

açtım.Sana emrediyor um, arabay ı Çanka’ya çek . Yarım saat içinde orada

olmazsan seni öldüreceğim. Ağzımdan kıv ı lcım yay ı lıyordu. Arabay ı uçur urcasına sürdü.Suy umca gitmesinden hoşnuttum. Arada bir arkaya dönüyor, bir söz

etmiyordu.K aşlarımın çatıklığını , bakışlar ımın ser tliğini bozmuyordum.

Sonunda kaleye vardık . A skerlerimi emirerimin yanında beni bekler bulunca içim kabardı ,

gözlerim doldu. O dağa niye gitt iğimi ne mekkareci ne de emirerim bi liyordu.Mekkareciy i tutuklattım. İki g ün sonra sorg uya çektirdim. Demiş

ki : “Çeteler bana çok para verdi . Komutanı öldür dedi ler. Eğer onu öldürmezsen kendini ölü bi l .”

Mekkareci müphem olmaktan çıktı . Çanka kar alt ında kalmıştı .Ek si on iki derece. Dağdaki ler ölmüştür. Dün sabah mekkarecinin

donmuş uzuvlarını çözemedik . K alenin “can kuy usu”na attık .

Page 49: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 49

Aramızda Gökyüzü Vardı

Şu Bulgar kız ı! Tövbe estağf ir ul lah!Emirerimi çağırdım. Bulgar türküleri söylenen plaklar bulmasını

emrettim. On dakika sonra kenarları kır ı lmış, eski bir plak getirdi . K arşı ev in yaşlı sahibinden almış. Dinledim. Bir daha dinledim. Türkünün r it imlerinde kızın süzülüşünü gördüm/duydum.

Eğitim sahasında askerlerim sabah spor u yapıyordu. Tüfekli hareketleri talim ediyorlardı . Alelacele giy inip onlara dahi l oldum. Öğleye kadar da yanlarında kaldım. Yemekten sonra üst kata , odama çı ktım. Maltız yeni tutuşmuştu . Odacının önceden hazırladığı sıcak suy u dökünüp kur ulandım.

Maltız alevlenmişti .Anneme mektup yazdım. R ahmetli babamı sordum. Ağlayacağını

bi ldiğim hâlde yazdım. Babamın fesli fotoğraf ını istedim.Dava’dan bir bölüm okudum, uykum gelmedi . Ak şam yemeğini

askerlerle yedim. Parmakları kalınlaşmış, damarları şişmiş, alınları nasır bağlamış askerlerimin gözleri ışı l ışı ldı .

Eve dönebi lmey i ümit eden var mı , dedim. Yozgatlı er Mehmet , “ Vatan için şehit olmaya geldi k , kumandanım.

Eve dönme hayal ler i kurmaya gelmedi k .” dedi . Odama çıktım. Bu askerlerle bağrıma taş basar, kaley i kor ur um dedim. Gramofonda takı lı duran plağı açtım. Odacı son işler ini gör üyordu.

Halis bir Bulgar idi . Yanık bir Bulgar türküsü dinlemeye başladı k . Saimov, dedim, bu türkü ne anlatıyor?Yüzü kızardı . Bey im dedi , bunu bana sormay ın. Sana teminat veriyor um, bir şey yapmayacağım, dedim.Dedi ki : Bu türkü Bulgar zaferini anlatıyor. Gözümün önü karardı . Uzak , çok uzaklara gitt im.Ar tık , Bulgar kız ıy la aramızda koca göky üzü vardı .

Page 50: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız
Page 51: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 51

İnsanın yapıp ettikleri üzerine ve hayata dair düşünenlerin bir kuş haf i f l iğinde üzerinden geçtiği , oldukça sor unlu bir alan olarak g ünümüz hakim bi limsel disiplinlerinin geliştiği pozitiv ist dönem, insanlığın semalarında bir samyeli gibi esmeye devam etmektedir. Ancak insanlar bundan habersiz olarak pozitiv ist anlay ışın etkisini kaybettiğini düşünürler. Pozitiv ist anlay ışın kendisini konumlandırırken cepheden y ür üttüğ ü taarr uz karşısında y ür ütülen direnç, y üzeysel gör ünürlüklere yönelik olarak kendini anlamlandırırken, daha derinlerdeki tahribatı fark edemedi . Özel likle pozitiv ist anlay ışlar ın din ve yaratıcının varlığına yönelik olarak meydana getirdiği , ist i f hamların izale edi lmesi anlamındaki çalışmalarla bir bakıma pozitiv ist anlay ış kendisinin teslim olduğ unu ihsas ettirdi . Böylece din ve iman kur tarı lmış, pozitiv izm de tari hin çöplüğ üne atı lmış olacaktı . Tüm gelişmeler bu zanları besleyecek şeki lde zuhur etti . Pozitiv ist unsurların daha derinlere kök salması engel lenemedi .

En hassas noktaların denenmesi sonrasında yeni lgisini kabul etmiş gözükerek , hayatı kuşatma altına aldığı tüm unsurlarından sadece bir isini geri çekmek suretiy le, başarı l ı bir metot or taya koydu. Bu dur umun anlaşı lması ancak şu g ünlerde daha mümkün olmaktadır. Pozitiv izm, bu çeki liş esnasında diğer kuşatıcı unsurlarını hayatın gerçekliğine tekabül eden ahval ve şerait olarak kabul lendirme başarısı gösterdi . İşin i lginç taraf ı pozitiv ist bi l imler, deney ve gözlem esasına göre çalıştıklar ını i fade ederek , duy u organlarına dayalı bir tanımlama ve insan idrakına dayalı bir anlamlandırma faaliyeti sürdürdüklerini iddia etmişlerdir. Ve ası l olanlarda ondan sonra olmaya başladı . Pozitiv izmin bu anlamda en önemli başarısı kuşkusuz , tanımlamalar yoluyla geliştirdiği bi l imleri ve bi limsel yöntemidir. Modern bi limler olarak da kendini i fade eden tanımlamalara dayalı bi l imler, tüm zamanı ve mekânı kuşatmış dur umdadır. Ar tık insanlığın anı , geçmişi ve geleceği onlardan sor ulmaktadır. Ö yle kanık sanmış bir yapı or taya çı kmıştır ki , pozitiv izm

Menderes DAŞKIRAN

BİLGİNİN YENİDEN İNŞASI İÇİN FETA

Page 52: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen52

Menderes DAŞKIRAN

üzerine reddiyeler oluşturanlar dahi modern bi limlerde dereceler kat etmek için birbir iy le yarışa girmiş bulunmaktadırlar. Çünkü oluştur ulan algı , modern bi limlerin insanlık cevherinin or tak ür ünü olduğ una odaklanmıştır. Adeta bu dur um kozmik bir kural muamelesi görmüştür.

Bununla birlikte, sosyal bi l imler alanında y ine tanımlamaya dayalı olarak meydana getirdiği kuşatma atmosferinin tam olarak hedef ine ulaştığı da söylenemez. Çünkü; sosyal bi limler, insanların it irazlarıy la sürekli çalkalanıp durmaktadır. Sosyal bi limlerle i lgi l i de formel bir disiplin geliştirmesi , mühendisli kler ve bu mühendislikleri besleyen teoremlerin, formül lerin her geçen g ün insanları çı kmazlara sür üklediğinin gör ülmesi pozitiv ist , indirgemeci , müstağni gör ücü, tanımlay ıcı iştahanın oldukça başını ağrıtmaktadır. Ancak bu konudaki eleştir i yangınının fen bi limleri alanındaki modern-pozitiv ist teoremlere, formül lere sıçraması şimdi lik ustalıklı bir şeki lde engel lenmiş gör ünüyor. Or tak insan f ıtratı reddiyelerinin siyasi tarafgirlikler nezdinde meze yapı lması , duyarlı l ığın diğer pozitiv ist bi l imleri de sorg ulay ıcı bir tarzda ele almasını engel lemektedir.

Modern-pozitiv ist bi l imlerin, gerçekliği olmayan tanımlamaları genele yay ma başarısına dayanarak bi limlerini geliştirmesi , teknolojinin g ücü ve albenisi i le büy üklenmesi , insanların onu olduğ undan da fazla görmesini sağladı . Oluştur ulan, zanların kuv vetlendir i lmesinden başka bir şey deği ldi . Hızlı değişimler zanları besledi , zanlar, değişmeleri hızlı gelişme olarak okudu. Ancak ası l anlaşı lamadı . Gelişme varsa bi le bu hızlı bir gelişme kabul edi lse de bunun sebebi tanımlamanın kolay olması , herhangi bir kayda bağlı kalmaması olduğ u anlaşı lamadı . Özel likle son iki y üzy ı lda akla hayale gelmedik gelişmelerin ve çabaların arkasındaki yegâne gerçek , tanımlama kolaycı lığıdır. Bu açıdan bakı ldığında tanımlamaya dayalı bi l imler, aslında haki kati veya hakikatin herhangi bir y üzünü yansıtmamaktadır. Çünkü haki kat sancısından doğan bi limler olmadığı gibi , hakikatle arasında ir t ibat kurma hassasiyeti de göstermemektedirler. Bu bi limler, eşeklere yapı lan muamele tür ünün bir tezahür ü olarak karşımıza çıkmışlardır. Eşeği arpanın peşinde koşturmak veya korkutarak ona iş gördürmek gibi . Bi limsel çalışmalar ve üretimleri

Page 53: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 53

Bilginin Yeniden İnşası İçin Feta

de, insanlığın statü ve mülkiyet bir ikiminden üst düzeyde isti fade etmey i bir ödül olarak sunarken; kimi yerlerde de -Japonya örneğinde veya bizim çocuklarımıza her sabah yaptır ı lan sadakat taahhütlerinde olduğ u gibi- mi l l i korkuların kamçı lanmasıyla veya genlere yerleştir i len intikam duyg usunun motivasyonuyla kendine uyg ulama alanı bulmuştur.

Modern bi limlerin kendi paradigmasına uy umlu bir or tam oluşturması , okul deni len ikna odalarıy la insanlara yay ması ve zamanla kendisini genel geçer hale dönüştürmesi , her konuda tar tışı lmaz otorite olmasını sağlamıştır. Oluşturduğ u rol ler ve statüler, insanlar taraf ından kapış kapış edi lmekte, rol lere uy umlu varlı klara dönüşmek için toplumun tüm kesimlerinden insanlar, olur olmaz gay retlerde bulunmakta, bin bir emekle yeni yeni hokkabazlı klar ihdas ederken; say ı lı g ünlerin çabuk gelip geçeceğinden habersizdirler. Mi lyonlarca y ı l geçmişi olan dünyanın g ünlerini , bir asır içindeki uyg ulamaları i le hemen tüketti ler. Daha dünyanın yaşayacağı g ün kalmadı . Dünyanın dönmesi , g üneşin doğması tehlikede. Ar tı k insanoğlu g ün y üzü görmeme riski i le karşı karşıya. Fer yatlar ın y ük selmesi , acı lar ın çoğalması , f ıtratın tam tahrip olmadığı gönül lerde yavaş yavaş eleştirel bir dur umun or taya çı kmasına sebep olmuştur. Ancak yaşanı lan atmosfer bir araf dur umunu hatırlatmaktadır. Her taraf ta bağıranlar, çağıranlar…İnsanlar bir şeylerin yanlış gitt iğini fark edebi liyorlar. Ancak bu farkındalık onları sonuçlar üzerinde yoğ unlaşmaya yönelmekte, böylece ener ji ler ini birbirler ine odakladıkları kavga ve şiddete taşımaktadırlar.

Çünkü sonuçlar üzerinde yoğ unlaşmak , ister istemez kavgalara sebebiyet vermektedir. Bu dur um hesap edi lmeyen yeni sor unlar or taya koy maktadır. Nelerin olması gerektiğini idrak edemeyenlerin, sıkıntıy ı farketme farkındalıkları bir bi l inç düzey i yansıtmaktan ziyade saman alev i fonk siyonu görmektedir.

Uzun y ı l lar reak siyonerlik üzerinden ak siyonerlik devşir i ldi . Reak siyoner olmanın aslında edi lgen bir iş tutma biçimi olduğ u anlaşı lamadı . Çünkü her türlü reak siyonerlik , ak siyon olan kurmacanın

Page 54: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen54

Menderes DAŞKIRAN

kıskacından, dönüştürmesinden kendini kur taramaz. Diğer taraf tan ak siyonun üzerinden hareket inşaası kendi varlığının hiçliği anlamını içermektedir.

A sı l farkındalık , ne yapacağını bi lmektir. Ne olması gerektiğini bi lmektir. Belir ti len dur umun tahakkuku hem zordur, hem kolaydır. Z or olmasının göstergesi , parçalanmış hayatın kendisidir. Bi limler merkezinde hayatın kategorize edi lmesi ve her bir kategorinin z ıtlar ı üzerinden kendini anlamlandırması sarmalından insanın kur tulması hiçte kolay bir şey deği ldir. Kolay olması yeniden kendimizi inşaa etme yeteneğimizin her zaman baş ucumuzda olmasıdır. Hatta her defasında hatırlatmasıdır. Yapı lacak olan sadece bir an için nefeslenmek , şahitliği ikrar etmek ve sonra haykırmak .

Hayata anlamlı bir bakışın da temeli bu zaten: Şahit olmak , şahitlikten kaçınmamak . Tanımak ve tanıdığını başka tanışı klı klara vesi le olsun diye zamana ve mekana katacak küçücük örnekliklere dönüştürmek . İşte bu basit irade, g ünümüz insanına yeni bir paradigma için mümbit bir kay nak oluşturacaktır. Ancak tıpkı diğer kay naklarımız gibi , şahitlik üzerine kur ulan medeniyet tefekkür ümüz tanımlamaya deği l , tanımaya dayalı bir hayat nizamı , sosyo ekonomik sistem oluşturmay ı bir görev olarak sunmaktadır.

Bu görev in i fasından ziyade, medeniyet referansımızın temelini oluşturması açısından “tanıma” “ anlama” ameliyesinin bizzat kendisi sonsuz bir hazine hükmündedir. Gerçekliği kendi gerçeğinde görme ve kabul etme yerine, arzusunu gerçekliğe kabul ettirmek için gerçekliği tahri f etme anlamındaki tanımlamadan ay rı olarak tanıma; gerçekliğin olduğ u gibi kabul edi lmesi anlamına gelir ki , bu işin daha yeni başlaması demektir. Hakikat tasav v ur unu i fade eden Hz. İsa’nın mesajının tahri fatı , tahri fatçı gelenekten beslenen batı medeniyetinin bi linç alt ına yerleşerek , mül kü tahri f etmesine yarayacak tahri fat paradigmasını inşaa etmek için tahri fatla özdeş olan, eşyaya yönelik tanımlamalar gerçekleştirmesine zemin hazırladı . Bununla birlikte tanıma isteğine sahip olanlar, istek i le irade arasındaki derin uçur umu anlamak yerine ay ni leştiğini düşünerek

Page 55: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 55

Bilginin Yeniden İnşası İçin Feta

tanıma emel lerini sey re dönüştürdüler. Tanımlama başlı başına bir cüret , bir müstağni görme, bir ak siyon iradesi bahşettiğinden dolay ı v ücut bulan tanımlar, katlanarak çoğalmakta, böylece tanımlay ıcıya dayalı bir kurg u, hayatın gerçeği yargısına dönüşerek dünya üzerindeki yaşam i lişki ler ini biçimlendirmektedir, biçimlendirecektir.

Tanıma-anlama iradesi henüz daha sözünü söylememiştir. İçin için kay namaktadır. Bir volkan patlaması kapının eşiğindedir. Siyasal ref lek slere dayalı “inti fada”, hızlı bir şeki lde medeniyet kodlarımızın kıtalar dolaşmasına vesi le, gerçek “inti fada” lar ın habercisi olacaktır. Medeniyet kodlarımız , insanın eline şaşmaz bir ölçü sunmaktadır. Bu ölçünün g ündem oluşturması , kendi boyasıyla zamanı ve mekanı boyaması süreci insanlığın müjdecisidir.

Varlığın sırr ını çözecek , varlığın türlü hal ler inin anlaşı lmasını sağlayacak , gerçek i l im ve hikmeti or taya çı karacak insani uğraş olan tanıma-anlama i lmi , tanımlandırma ve anlamlandırma i l imlerinin sığlığından öte, mavera yönelimli , gerçeğin kendisi olan yeni bir bi l im disiplinini insanlığa sunacaktır. Tanımak-anlamak zahmetli ve bir o kadar da zaman alıcı olmasına karşın, mey veleri de o oranda tatlı ve çeşitl idir. İradeniz oranında muhatap olunan unsur, size kendini gösterir. Tanıma eyleminin en basit adımları dahi , hakikatle bağlantısı nedeniyle tanımlanmadan kat be kat daha iy i bir uf uk sunacaktır insanlara. Feta merkezli bu yeni bi limsel z ihniyet ; arama, tanıma ve kor uma temel leri üzerine hayatı yeniden inşa etme yeteneğinde ve kararlı l ığındaki tek l imandır.

A shab-ı Kehf de arama, Hz.İbrahim’de tanıma ve Hz. Yusuf ’ta kor uma olarak tanım bulan FETA kav ramı , bize sadece bir ahlaki öğreti deği l ; yeni bir bi l im disiplininin inşası imkanını da sunmaktadır.

Page 56: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen56

Hz. Peygamber bu dünyadan ay rı l ırken “Size iki şey bırakıyor um. Onlara sımsıkı sarı ldığınız sürece doğr udan ay rı lmamış olursunuz: Al lah’ın kitabı ve benim sünnetim” diyerek inananlara veda etmiştir. Bu ay nı zamanda Müslümanların üzerine titremesi gereken i ki temel kay nağa işaret ediyordu. İslam alimleri de bu mirasa büy ük ölçüde sahip çıkmışlar ve onu kor umak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamışlardır.

Hiç şüphesiz sünnet , gerek İslam’ın anlaşı lması ve açıklanmasında gerek se Kuran’ın tefsir edi lmesinde İslam’ın temel kay naklarından bir isidir. Bi lindiği gibi bazı emir ve yasakların kapsamı , ibadetlerin nası l yapı lacağı vb. dur umlar Hz. Peygamberin tanı klığı ve uyg ulamasıyla anlam kazanmıştır. Bu y üzden Hz. Peygamberin söz f i i l ve dav ranışlar ından oluşan sünnet kül liyatını kor unmanın İslam açısından daima özel bir anlamı olmuştur. Sünnet kül liyatının kor unmasında or taya çı kan en önemli engel lerden bir isi uydurma hadisler sor unudur. Uydurma hadisler dolay ısıy la sünnet etraf ında oluştur ulmaya çalışı lan şüpheler İslam alimlerinin çabalarıy la büy ük ölçüde engel lenmiştir.

Sünnetin Gerçekliği ve Uydurma Hadislerin Tarihsel Arkaplanı

Sünnetin gerçekliğinin tespiti ve bunun için geliştir i len, metin tenkiti ve r ivayet z incir i gibi teknikler tar ih i lminin oluşumuna da önemli katkı lar yapmıştır. Hadis i lminin oluşmasını zor unlu kı lan etkenlerden en önemlisi uydurma hadisler ve bu tür hadislerin yarattığı sakıncalardır. Bundan dolay ı sahih hadislerin uydurma hadislerden ay rı larak tespiti özel bir önem kazanmıştır. İslam alimleri uydurma hadislerin tespitinde bazı i lkeler belir lemiştir. Bu i lkeler şunlardır:

1)Hadis uyduranın it iraf ı2)laf zında veya manasında bozukluk olması .3)Kur ’an’a sahih sünnete ve icmaya muhali f olması .

Yusuf YAVUZYILMAZ

MODERN DÜNYADA SÜNNETİNAKTÜEL DEĞERİ

Page 57: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 57

Modern Dünyada Sünnetin Aktüel Değeri

4)Akla, hisse ve müşahedeye aykır ı olması .5) İstikbal le i lgi l i tar ih ve g ünler.6)Birçok kimsenin görmesi gereken hadisey i tek bir kişinin görmesi .7) R av inin dur umundan anlaşı lması .8)Hadisin bizzat kendisinin batı l ve t ıp vasf ında olması .(Ci han, s:15-

22)Hz. Peygamberin yaşamı boy unca onun adına hadis uydurma

teşebbüsleri olsa bi le bunlar kısa sürede or taya çıkıyordu. Çünkü Hz. Peygamber henüz hayatta idi ve onun adına uydur ulan sözleri bizzat kendisine sorarak test etmek imkanı vardı . Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer döneminde de bu tür eylemlere kalkışı lmasına rağmen, hadis uydurma faaliyeti son derece sınırlı kalmıştır. “Hadis uydurma hareketi , sistemli bir şeki lde (hz) Osman’ın öldür ülmesi neticesinde meydana gelen olaylarla birlikte or taya çıkmıştır. Bu hareket hicri II . Ve III . A sırda en y ük sek sev iyeye ulaşmıştır.”(Cihan, s:203) Hadis uydurma faaliyetler inin bu dönemden it ibaren yoğ unlaşması tesadüf i bir olay deği ldir. Şurası bir gerçek ki , II . ve III . A sırdan it ibaren İslam dünyasında iç bütünlüğ ü tehdit eden siyasal ve sosyal olaylar baş göstermeye başlamıştır. Olayların taraf ı olan kişi veya gr uplar haklı l ıklar ını kabul ettirmek için, kendi leri hakkında Hz. Peygambere dayanan olumlu r ivayetler uydurma yoluna gitmişlerdir. Bununla da yetini lmemiş karşı taraf la i lgi l i yerici r ivayetler de uydur ulmuştur. Bu faaliyetin Peygambere bağlı olan halk kesimi üzerinde büy ük etki yapacağına hiç kuşku yoktur. Hz. Osman’ın katledi lmesinden sonra meydana gelen Cemel ve Sı f f in olayları , Hz. Hüsey in’in katledi lmesiyle sonuçlanan Kerbela Olay ı , Hakem olay ı , Nehrevan savaşı ; Harici ler, Şii ler, Mürcie ve diğer ekol ler in kendi iddialarını kuv vetlendirecek hadisler uydurmaları ; tasav v uf ekol ler inin uydurdukları hadisler; Emev i ve Abbasi hali feleri lehinde ve aleyhinde uydur ulan hadisler; Arapların ve Arap olmayan ulusların lehinde veya aleyhinde uydur ulan hadisler, hadis uydurma faaliyetini z ir veye çı karmıştır.

Page 58: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen58

Yusuf YAVUZYILMAZ

Hadis uydurma faaliyetinde or taya çıkan diğer önemli bir faktörde, hadis uydurmanın tar tışmalarda üstünlük kurma arzusu ve yeni lme kaygısının beslediği psikolojik dur umdan kur tulmak ve rakibi alt etmek için başv ur ulan bir yöntem olarak kul lanı lmasıdır.

Uydurma hadis konusunda bir önemli etken de İslam düşmanlarının y ı kıcı faaliyetler i olmuştur. Özel likle Yahudi ve Hıristiyan din bi lginlerinin çabaları ve İslama duydukları düşmanlık onları hadis uydurma faaliyetine yöneltmiştir. Yahudi ve Hıristiyan din bi lginlerinin yanında zındıkların hadis uydurmadaki amaçları İslam akidesini bozmak , İslamın temel prensiplerini tahrip etmek , İslam ahlakını bozmak ve İslam’ın etraf ında şüpheler oluşturmaktır. İslam alimleri de hadis uyduran bir rav inin niçin bu faaliyette bulunduğ u üzerinde kafa yormuşlardır. Ünlü İslam bi lgini Bir uni de bir kimsenin hadis uydurmasının alt ında şu nedenlerin olabi leceğini belir t ir: “ Bazı lar ı it ibar ve çıkar sağlamak amacıyla yalan söyler. Mensubu olduğ u için ai lesini veya mi l letini y üceltmesi veya kazanç elde edeceği düşüncesiyle karşı ai ley i veya mil leti karalaması mümkündür. Her iki dur umda da müteharrik g üç hırs ve nefrettir. Bir başka sını f insan da hizmetinde oldukları insanları sevdikleri ya da aralarındaki anlaşmazlı klar nedeniyle nefret ettikleri için yalan söyler. Bu rav i ler bir önceki rav i lere benzer; çünkü onlar da kişisel önyargı larla hareket etmişlerdir. Kimisi de korktuğ u ya da elde bir edeceği bir şey olduğ u için yalan söyler. Kimisinin yalan söylemesi de sır f tabiatı icabıdır. Son olarak bir insan, başkalarının söyledi klerini kör ü kör üne izlemesi nedeniyle yalan söyler. (S.H.Nasr ’dan, Özafşar,s:48)

İşte bütün bu problemler İslam alimlerinin kucağına sahi h hadislerin uydurma hadislerden ay ırma gibi bir sor unu bıraktı . Bu sor unun çözümü islamın geleceği anlamında son derece belir ley ici olacaktır. Nitekim bu çabalar, hadis ve tar ih i lminin doğ uş ve gelişimine büy ük katkı yapmıştır. Uydurma hadisleri or taya çıkarmanın önemli bir yöntemi metin tenkiti yapmaktır. “ Bunun da kendine göre kriterler i vardır:

a . Kur ’an’a sahih hadislere ve dinin temel prensiplerine aykır ı olması ,

Page 59: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 59

Modern Dünyada Sünnetin Aktüel Değeri

b. Akla tabi ve sosyal gerçeklere ters düşmesi ,c. Tarihi gerçeklere ters düşmesi ,d . Küçük f i i l lere çok mübalağalı karşı l ı klar vadetmesidir.”(Özafşar,

s:39) Bu özel liklerin bir ini veya birkaçını taşıyan hadislerin uydurma hadis oldukları kesindir.

Türk Geleneğinde Hz. PeygamberTürk- İslam geleneğinde Sünnet kav ramına o kadar büy ük değer

veri lmiştir ki , bunun için müstaki l eserler yazı lmış ve sünnetin temel kay nakları olan Buhari ve Müslim haf ızlar ı yetişmiştir. Bu geleneğin yerleşmesinde Hz. Peygambere duy ulan saygı ve sevginin özel bir önemi vardır. Süley man Çelebi’nin yazdığı “Mevlid” i le özel li kle divan edebiyatı geleneğinde yazı lan naatlar Hz. Peygambere duy ulan saygı , sevgi ve muhabbetin en önemli örnekleridir. Ay nı dur um g ünümüze kadar devam etmiştir ki , Sezai K arakoç’un ve İsmet Özel’in naatlar ı bu tür ün en etki ley ici örneklerindendir. Osmanlı larda hadis çalışmaları kur uluş dönemlerine kadar geri götür ülebi lir. Osmanlı müel li f ler i , Hz. Peygamber ’in kırk hadisle i lgi l i sünnetini göz önüne alarak , özel li kle kırk hadis çalışmalarına yönelirler. Bunlar arasında şu isimleri sayabi lir iz : Hamidüddin Ak saray i , İbn Kemal , Cemaladdin Ak saray i , Lütf i Paşa, Taşköpr ülüzade, Abdülvasi Efendi , Muhammed Himmetzade, el- Bosnav i , Bursalı İsmai l Hakkı , Akkirmani Mehmet Efendi , Hanif İbrahim Efendi , Mustafa Vahy i Efendi ve Gümüşhanev i .

Osmanlı döneminde sadece alimler ve tasav v uf çev releri deği l , bunların dışındaki gr uplarda konuyla i lgi l i eserler vermişlerdir. Özel likle Divan şairler inin Hz. Peygamberin çeşitl i özel li klerini anlatan eserler vermeleri , bu sahadaki bi lginin yaygınlaşmasına büy ük katkı yapmıştır. Bunlar arasında Kemal Ümmi, Nevai , Fuzuli , Nev i , A şık Çelebi , Lati f i , Ali , Hakani , Okçuzade, Osmanzade Taib, Nabi , Münif , Nüzhet Ömer Efendi ve İsmai l Müf it Efendi gibi şairler i sayabi lir iz . Osmanlı kültür ünde hadis tasav v ur unun oluşmasına katkı yapan iki kardeş de Yazıcıoğlu Mehmed ve Ahmed-i Bican’dır. Ay rıca Diyarbakırlı Ahmedi’nin çalışmalarıda

Page 60: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen60

Yusuf YAVUZYILMAZ

önemlidir. Osmanlı popüler hadis kültür ünün oluşmasında say ı lan eserlerin yanı sıra , A ziz Mahmud Hüday i ve Ebussuud Efendi’nin çalışmaları da hayli etki li olmuştur. ( Özafşar,s: 101-118)

Cumhuriyet Döneminde Açı lan İlahiyat fakülteleri sayesinde gelişmeye başlayan akademik hadisçi lik , hadis çalışmalarına yeni bir boy ut kazandırmıştır. Osmanlı döneminde popüler düzeyde süren hadis çalışmaları , i lahiyat fakültelerinde yetişen akademisyenler sayesinde i lmi bir derinliğe kav uşmuştur. Bu çalışmalar arasında şunları sayabi lir iz : Zakir K adir i Ugan’ın “Dini ve gay ri Dini Rivayetler,” Fuad Sezgin’in “Buhari’nin K ay nakları hakkında Araştırmalar,”M.Said Hatiboğlu’nun “İslami Tenkit Zihniyetinin Doğ uşu ve Hadis Tenkitçi l iği ,” Talat Koç y iğit ’in “ Hadis Tarihi ,” Hay ri Kırbaşoğlu’nun “ İslam Düşüncesinde Sünnet ,” Mehmet Görmez’in “Sünnet ve Hadisin Anlaşı lması ve yor umlanmasında Metodoloji Sor unu,” Mehmet Emin Özafşar ’ın “Hadisi yeniden Düşünmek .” ( Özafşar, s: 121-128,özetlenerek)

İslam Geleneğinde Sünnetin Değeriİslam geleneğinde sünnetin değerini belir leyen temel neden, Hz.

Peygamberin İslam’ın doğ uşunda ve gelişim ev relerinde oy nadığı merkezi roldür. “Hz. Peygamber ’in vahiy almaya başlamasından it ibaren ölünceye kadar Mekke ve Medine’de geçirdiği 22 y ı l l ı k peygamberlik hayatı , dine i l işkin bi lginin ve İslam’ın öngördüğ ü ideal hayat modelinin kay nağıdır. Dinin anlaşı lması söz konusu olduğ unda sünnetin bir inci l bir öneme sahip olması bundandır.”(Bedir, 2007)Vahy in doğr u olarak anlaşı lmasında ve dinin temel kural lar ının açıklanıp benimsenmesinde Hz. Peygamberin y üklendiği misyonun vazgeçi lmez değerde olması , hadis çalışmalarını dinin temel kay nakları arasına sokmuştur. Çünkü Hz. Peygamber;

1)Kur ’an’ın indir i lmesine tanık olan özel nitelikli bir kişi olması ,2) Kur ’an’ın hükümlerini açıklayan ve yor umlayan bir konumda

bulunması ,

Page 61: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 61

Modern Dünyada Sünnetin Aktüel Değeri

3)Kur ’an’da açıklanmaya muhtaç hükümlerin açıklamasını yapmış olması ,

4) Al lah’ın emir ve yasaklarını en iy i anlayan ve yor umlayan bir konumda bulunması ,

5) Vahy in tarihle buluştuğ u her saf haya tanıklık etmesi nedeniyle dinin doğr u olarak anlaşı l ıp değerlendir i lmesinde vazgeçi lmez bir öneme sahiptir.

İslam geleneğinde sünnetin yerinin ve öneminin belir lenmesinde hiç şüphesiz Hz. Peygamberin nası l algı landığı son derece önemlidir. Çünkü Peygamber tasav v ur u, Peygamberden gelecek bi lginin nası l değerlendir i leceği konusunda da belir ley ici olacaktır. Mustafa İslamoğlu , zaman içinde üç farklı Peygamber tasav v ur unun oluştuğ unu, bunlardan bir inin gerçek ikisinin de sahte tasav v ur olduğ unu sav unur:

“1)A şır ı y üceltmeci peygamber tasav v ur u.2)İndirgemeci peygamber tasav v ur u.3)Kur ’an’ın peygamberi .”(İslamoğlu ,2009)Bunlardan i lki olan “aşır ı y üceltmeci anlay ış” neredeyse peygamberi

insani tüm vası f lar ından sıy ırarak neredeyse onu bir melek sev iyesine çı kararak algı lar. İkinci anlay ış ise tam tersi peygamberi diğer insanlardan ay ıran önemli özel likleri görmezden gelerek sıradan bir insan şeklinde algı lar. O ysa Hz. Peygamber ne melek sev iyesinde bir varlık ne de sıradan bir insandır. Bu iki olumsuz peygamber algısının yaratacağı sakıncalar nelerdir. A şır ı y üceltmeci ve indirgemeci yaklaşımın “İkisi de ay nı kapıya çı kmıyor mu: Hayattan dışlamak … Ne ki , bir incisi bu sonucu y üceltme adına gerçekleştir irken, ikincisi indirgeme adına gerçekleştir iyor.Bir inci ler peygamberlerine, Hz. İsa’y ı y ücelteceğim derken yarı i lah haline getiren Hıristiyanların dav ranışını sergi lerken, i kinci ler peygamberlerini taşlayarak öldüren, i f t ira eden, onları kovalayan ve onlara sıradan bir i muamelesi yapan Yahudi lerin yaklaşımını benimsiyor.Şu bir gerçek ki , bir peygamber iki tür yaşar: Bir incisi f iz i ki varlığıy la , i kincisi misyonuyla. Bir peygamber i ki kez öldür ülebi lir: Bir incisi f iz iki varlığını or tadan kaldırarak , ikincisi misyonunu or tadan kaldırarak .

Page 62: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen62

Yusuf YAVUZYILMAZ

Eğer peygamberin f iz iki varlığı or tadan kaldır ı lmış fakat misyonu yaşıyorsa, o gerçekte yaşıyor demektir. Çünkü peygamberi peygamber yapan bedeni deği l mesajıdır. Fakat , eğer or tadan kaldır ı lan misyonu ise, işte peygamber ası l o zaman ölmüş ve öldür ülmüş demektir.” (İslamoğlu ,2009)

A şır ı y üceltmeci anlay ış ve indirgemeci anlay ışın tar i hsel süreçte nası l bir peygamber tasav v ur una yol açtığını bi liyor uz . Maalesef bu iki anlay ış taraf ından kuşatı lan peygamberlik anlay ışının gerçekliğin üzerini önemli ölçüde kapattığını ve peygamberin misyonunu tanınmaz hale getirdiğini gör üyor uz . Sünnet mirasının i lmi yöntemlerle gözden geçir i l ip, gerekli ay ıklama yapı larak kul lanı labi lir hale getir i lmesi peygamberlik misyonunu da Kur ’an’i bir çerçeveye otur tacaktır.

Uydurma hadislerin yarattığı f i i l i dur um iki farklı tav rın oluşmasında etki li olmuştur:

1)Sav unma ref lek siyle hadis adı alt ında or taya konan bütün kül liyata hiçbir eleştir iye başv urmak sızın sahip çı kmak .

2) Hadisi tümüyle görmezden gelerek ve sadece Kur ’an üzerinde yoğ unlaşarak hadis karşıt ı bir noktaya varmak .

Hiç şüphesiz bu iki dur um sağlıklı bir bakış açısı deği ldir. Bu noktada sağlıklı bir sonuca ulaşmak için geleneği süzgeçten geçirerek hadis olarak sunulan malzemenin ne kadar sağlıklı olduğ unu belir lemek ve uydurma olarak g ünümüze kadar gelen hadisleri özenle ay ı klamak gerekir. Çünkü sünnet Kur ’an’ın key f i yor umunun önündeki en büy ük engel lerden bir idir.

Günümüzde Sünnet Nasıl Anlaşılmalı?Müslümanların tar ih boy unca oluşturdukları düşüncelerin temel

kay naklarından bir i de hiç şüphesiz sünnettir. Hz. Peygamber ’in vefatından sonra Müslümanlar hangi coğraf yada yaşarsa yaşasınlar, onları İslam düşüncesine bağlayan en önemli bi lgi ağı sünnet ve onun devamlı lığıdır.

Page 63: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 63

Modern Dünyada Sünnetin Aktüel Değeri

Özel likle son dönemlerde meydana gelen değişimler Müslümanların algısını önemli ölçüde zorlamıştır. “Diğer yandan iki asırdır dünyanın karşı karşıya olduğ u (Batı l ı laşma ve çağdaşlaşma olarak anlaşı lan) modernite olg usu, biz i tüm değerler ve kur umlar gibi dine de farklı bir bakış açısından yaklaşmaya zorlamaktadır. Batı medeniyetinin küresel etkisi , diğer toplumlar gibi Müslüman toplumları da kuşatmıştır. Modernite, insanlara değer ve araçlardan kur tulmaları gerektiği düşüncesini empoze etmektedir. Bu bağlamda din odaklı bakış açısı ve bunun beslediği dini değerler,ciddi bir anlamda zemin kaybetmiş ve Batı l ı değerler, küresel değerler adı alt ında Müslüman toplumları kuşatmaya başlamıştır.”(Bedir, 2007) İşte sünnet tam bu noktada Müslümanların kendi dışında oluşan felsefelere karşı sığınacakları en önemli l imandır. Sünnet , batı medeniyetinde or taya çı kan modernitenin tekçi ve egemen anlay ışına karşı farklı bir hayat algı lamasının kapı lar ını açmaktadır. Av r upa merkezli bir tar ih okumasını eleştirecek ve alternati f bir anlay ış geliştirecek yeni bir okumaya i htiyaç vardır. Bu yeni okumanın parametrelerini hiç şüphesiz sünnetin çerçevesini çizdiği anlay ış oluşturacaktır. Dünyanın yeni değerleri olan kadın hakları , ekoloji k duyarlı l ıklar, azınlıklar, demokratik değerler, engel li ler, çocuklar, hay van hakları vb. gibi değerlerle sünnet mirasını yeni bir okumaya tabi tutarak yeni cevaplar üretmek gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki , sünnetin yaşayan sünnet olabi lmesi için g ünümüz dünyasının aktüel sor umlarına cevap üretmelidir.

Öteki i le barış içinde bir arada yaşamak sor unu hiç şüphesiz modern dünyanın en önemli problemlerinden bir idir. Bi lindiği gibi faşizm, nasyonel sosyalizm ve sosyalizm gibi kitlesel kıy ımlara yol açan ideoloji ler modernitenin çocuğ udur. 20. Yüzy ı l bu ideoloji ler in egemenliğinde büy ük etnik kıy ımlara ve trajik göçlere yol açtı . O ysa İslam ötekiy i olduğ u gibi kabul eder ve sır f öteki olduğ u için öldür ülmesini onaylamaz. Ay rıca bir hak sızlığın gideri lmesi için birbir inden farklı ideoloji lere, dinlere ve kültürel aidiyetlere sahip insanların bir araya gelip or tak hareket etmelerini önerir. Bunun teorik alt yapısını Hz. Peygamber ’in yaşamında

Page 64: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen64

Yusuf YAVUZYILMAZ

bulmak mümkündür. Hz. Peygamber, İslam henüz gelmeden gençlik y ı l lar ında, hak sızlığa karşı çıkmak ve adaleti sağlamak amacıyla , diğer insanlarla bir araya gelerek “Hıl f u’ l- Fudul”(Erdemli ler itt i fakı) teşki latını kurmuşlardır. Bu teşki latla birbir ine benzemeyen ve değişik dünya gör üşlerine sahip insanlar erdem temelinde bir araya gelmişlerdir. Burada dikkat edi lecek nokta bu antlaşmanın İslam’dan önce gerçekleştiği , İslam geldikten sonra geçerli l iğini kor uy up kor umayacağı sor unudur. Bi lindiği gibi bu teşki latta bir araya gelen taraf lar hak sızlığa karşı birlikte mücadele etmek için yemin ediyorlardı . Hz. Peygamber İslam geldikten sonra böyle bir teşki lata çağrı ldığında ne yapacağı sor usuna bu yemini “ kız ı l tüylü bir deve sür üsüne dahi değişmeyeceğini , tekrara çağır ı ldığında hiçbir tereddüde düşmeden katı lacağını” belir tmiştir. Bu dur un bize ne zaman olursa olsun Müslümanların erdem ve adalet temelinde yapı lacak antlaşmalara katı lmalarında bir sakınca olmadığını göstermektedir.

K aynakça:1)Uydurma Hadislerin Doğ uşu ve Sosyo- Polit ik Olaylarla İlgisi ,

Prof. Dr. Sadık Cihan, Etüt yay ınları , Samsun, 1997.2) Üç Muhammed, Mustafa İslamoğlu , Düşün yay ıncı lık , 2009,

İstanbul .3) Sünnet , Mur teza Bedir, İsam yay ınları , İstanbul , 20074) Hadis İlmine Giriş , Mehmet Emin Özafşar, Dem, İstanbul , 2009

Page 65: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 65

IKendime tam otuz ik i diş lek güler imSonra evler ine dağıt ı r ım cins huylar ımı Sürgünlüğüm mağripl i bir yolcu tayfasıYalnız kent in l imanından hareket leTanrının kitabına başlar ım

Harf ler in z i l ine basar ım sesleKör düğüm yaparım di l ler indenOkutmam. Hiç açık vermedim payımdanGünahım vebal imin zafer çalgıcıs ıdırTennure giy iml i zenne ve maskara ağzı

“Hiç” beni bu kadar kelepçeleme En son aşka şi i r yazdım bozuldu düzeneğiTopa tutuldu kara sevdaBir baytar ar ıyor ş imdi kalbiDomuz kapakçığı son int ihar ın adı

I ICismimi sorma yabancı Beni kuşatmaya gel iyorsun kara kol lar ındanBi l iyorum gözler inden bel l iDüşmekle ölmek arasında çünkü zamanTetikçi rol : t ıknefes imanı

Biz ler deği l miydik göğün prensler iMavi sakal lar ına sürtünen eşkıyanınAğzına güzel avrat otu t ıkayanGardiyanlar var - hükmün Cezayir menekşeler iİs l i hücremizin tavanında

Murat ÇELİK

SUSTURA

Page 66: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen66

Sarı kese kağıt lar ın ı y ı r tma art ıkKülah yap odamıza koyar ız tane taneBenimki kültür lü sanat l ı sayfaSana bir int ihar haberiİşte! İşte mukadderat! Öleceksen ölme İnt ihar ı bekle!

I I IDemir i bükmeyi bu sabah öğrendimRabis gerdim kol kanat ve popl in Sülfür yüksel ince taşan bir madde Düşersen gökyüzü morar ırTutamak ve iskele ayaklar ımın üzer inde

Meczup köyün kötürüm di lencis iYaygara ağız l ı muhtar ve maşası devr inMezarl ık borsası ferah bir sayfadırKöyün en püfür yer inde kr izantemlerAhval içer ik l id ir ahal i ne bi l i rse

Yaşamakla ömür tükenir kanca koparHani ateş vardı cennetten kovulanMavisine tal ib im belki cennet kokarBu iş i bırakıyorum anne yakındırHer iş i bırakt ığım gibiy im susmakta ağır

Page 67: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 67

Yönümün güneyini en iy i ben bi l i r imKımı ldayan kirpiğinde kendinden geçmek gibidirİnsanlar ın sularda ıs ındığı mahşerHarf in le yaşlandığım mahal lenin sapağındaYirmi yedi katt ı r oturulan evler

Nar çiçeği gibidir sesinin taneler iYı ld ız lar ı kabuk bağlar kaybolmakt ır buBazen görünürsün caddelerde art ık s ırEl ler im poşet kokar gündüzler i sokaktaKime dokunsam bi lk i sağır

Bir kuş konar duvağına o kadar güzelTül lenip durur büyür karanl ık belki zorDeğişiyor dağlar ım zaman ölüm yer iMum gibi gündüzlerde aranmayanBeni gömüyor başka bir erkeğin el ler i

Kan gibi ser indir dokunmak acıyaBulut lar is lenir soba aral ık lar ında gecedirDüz bir ovada ölmek f ikr im el ler imde yoncaBardak olmak ister im şöyle çiçekl iSu dediğin el ler imde kır ı l ınca

Art ık bir ayakkabı raf ında ömrüm tozluTezgahlarda kat lanır az kalmışsa vakit kalbimNefesim araba kornalar ın ın ucunda bir yerde miHazır ım yüküm karanf i l o lacaksa eğerÇocuklar uyanmadan unutmasınlar emi

Atıf Emre ÖZDEMİR

ÇOCUKLAR UYANMADAN

Page 68: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen68

Sigar ım iç inde biraz çay,Biraz da nane gübürü;Geris i Adıyaman,İzmir,Bafra tütünü.Hepsi,Metel iksiz gecemin siyah ürünü.Az önce aldım haberiniSolmuş Zonguldak’taOtuz ik i gün yüzü.Derinledi nefesim çekt im özünü,Gözler im donuk, yüzüm solgun bir ölü yüzü.Odama doldu nanenin keskin kokusu,Karışt ı gün görmemişler in ruhlar ına.Dışar ı att ı bedenim,Ayaklar ım ve el ler im.Vurdumduymaz küfür ler le doldurdum geceyiGün görmemişler, unutulmuşlarHem burada, hem öbür yanda.Emekçi ler ölmedi diye diyeHaykırdım!Kaldır ıp kafanı, zaval l ı uyuyanArt ık uyan, uyan!Yanmayacak sobanEl imdeki bu cigaraya, çay gübürü girmeyecek bir dahaİnan!Ölü bedenler ine bi le küfrett i bir y ı lanDurma dostum, yı lma, dayan.Vur yüzüne, yumruğunu sıkt ın,Yett i mi art ık, bi l inmez diren.Ne kadar sürecek bu zulümTaşı doğrayıp, suyunu sıkanı,Sofrasına get ir ip kat ık yapanlar ı ,Unutma yaşadığınca an!Göreceğiz elbet hakkınca bir zaman…

Cafer DOĞANAY

OTUZ İKİ GÜN YÜZÜ

Page 69: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 69

Yanı lgı lar ımın kamçısına düşer dünyaNispet i , v icdanının hıncı akışkan alevGözler inde mor gecelerden bir mendi lZamanı yutarcasına yırt ın ırSürat inde, kocaman diş ler iy le bir dev. Kızgınl ık lar ımda büyürHer bir i Buraklaşan adımlar ımdaCinayet saat ler i hayat ın.Harman yangınlar ınca usul usulBuz kesen bir a lazdayım, üşürüm.Yıkanır, asit l i b ir sağanakta hüznüm,Çocukluğumun yüzü yaral ıToz toprak kokusu yıkanır.Yıkanır e l ler imde çamurlar ı bi lyeler iminHer ağlayış ımda,Düşer toprağın sin iz ler ineBen de büyürüm… Büyüdükçe ben, büyür ömürdeHer insan gibi bir yalnız l ık.Kaderin sat ı r aralar ında acımsı ve kekreBir tül giz l id ir gözlerden okunan.Can savunmasız, can üryan bir akşamdaDolaşır ruhum gözler indeLaldır suskusu sessiz l iğ inKalpten kalbe bir suf le l ik andır yaşananAşka uzanan candır.Ey aşk!Susuzluğumu yalnız l ığ ımca kandır…

Mehmet ABDİRGAN

YANILGIDAN AŞKA BİR YOL…

Page 70: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen70

Selahattin Hilav ’ın Yapı Kredi Yay ınları arasında i kinci baskısı yapı lan Edebiyat Yazı lar ı var elimde. Hi lav, “1950’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi” kten sonra “1954-1958 y ı l lar ı arasında Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe dersleri al”mış. Yani edebiyata felsefe bir ikimiyle yaklaşan bir yazar. Kitabın i lk baskısı 1993’te ikinci baskısı ise 1995’te yapı lmış. Kitapta yer alan yazı lar 1962-1993 y ı l lar ı arasında yay ımlanan kitap gir işi , çeşitl i dergi lerde yer alan eleştir i , inceleme, deneme, eleştir i ve sor uşturmalara veri len cevaplardan oluşuyor. Bölümler “Gerçeküstücülük”, “Nâzım Hi kmet”, “Kemal Tahir ”, “Ahmet Hamdi Tanpınar ”, “Şairler ve Şiir ”, “Denemeler-İncelemeler-Eleştir i ler- Sor uşturma Cevapları” başlıklar ını taşıyor. Alt bölümlerle kitap zengin bir içeriğe kav uşmuş. Fransız ve Rus edebiyatıy la birlikte Türk edebiyatı üzerinde yapı lan tespit ve değerlendirmeler dikkate değer. Fakat , bu uf uk açıcı yazı larda katı lamadığımız , fazla sübjekti f bulduğ umuz gör üşlerle de karşı laşı l ıyor. Burada Selahattin Hi lav ’ın Edebiyat Yazı lar ı’nda yer alan problemlerden birkaçına temasla yetineceğiz .

Selahattin Hilav, 1974 tarihli “Nâzım Hi kmet Üzerine Notlar ” başlı klı yazısında Nâzım Hikmet’in Türk şiir indeki yerini belir lemeye çalışırken Ahmet Hâşim ve Yahya Kemal’ le karşı laştırarak şöyle diyor:

“O y ı l lar ın ikinci büy ük şair i Yahya Kemal i le A . Hâşim arasındaki or tak noktalardan bir i , her ikisinin de Türkçenin gerçek bir şiir di l i olarak kul lanı labi leceğine inanamay ışlar ıdır. A . Hâşim, Edebiyatı Cedîdeci lerden ar takalan Osmanlıca i le sembolist bir şiir yapmaya özenmiş, Yahya Kemal ise Türkçe i le Osmanlıca arasında gidip gelmiş; bir yandan ‘Ses’i ve ‘Açık Deniz’i öte yandan gazel ler i ve ‘Selimnâme’y i

Cafer GARİPER

SELAHATTİN HİLAV’I OKURKEN

Page 71: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 71

Selahattin Hilav’ı Okurken

yazmıştır. Türk di liy le gerçek şiir yazı lamayacağı konusunda Divan şairler i ve okumuşlar arasında yaygın olan inanç, bu i ki şairde ör tük olarak or taya çıkar.”(s.36)

Burada üzerinde dur ulması gereken üç problemle karşı laşıyor uz . Bir incisi “[o] y ı l lar ın ikinci büy ük şair i” nitelemesi , i kincisi “ Türkçe i le Osmanlıca” kelime gr ubu, üçüncüsü ise Ahmet Hâşim’in ve Yahya Kemal’in “ Türkçenin gerçek bir şiir di l i olarak kul lanı labi leceğine inanamay ışlar ıdır.”

Hi lav, Yahya Kemal’i “[o] y ı l lar ın i kinci büy ük şair i” olarak nitelemiş. Bir incisinin kim olduğ unu söylememiş. Bununla birlikte sözlerinden Nâzım Hikmet’i dönemin bir inci şair i olarak gördüğ ünü çı karmak g üç deği l . Bir inci ve ikinci şair i tespit etti kten sonra sıra üçüncüye ve diğerlerine gelir. Ancak , bu hiç de doğr u yol deği ldir. Şairler i , sanatkârları sıralamak için elimizde sağlam bir ölçü yok . Hi lav da sağlam ölçü gösteremiyor. Böyle olunca onun bu nitelemesi kendisiy le sınırlı sübjekti f değerlendirme olmaktan öteye geçemiyor. Şairler i , sanatkârları bir inci , ikinci şeklinde sıralamaya çalışmak hiç doğr u bir metot deği l . Edebiyat araştırmacı lığına ve gerçek eleştir iye uy maz.

İkinci problem olarak Say ın Hilav, y ukarıdaki alıntı ladığımız cümlelerde de gör üldüğ ü üzere, di l imizi “ Türkçe i le Osmanlıca” şeklinde i kiye ay ır ıyor. Türkçenin dışında ‘Osmanlıca’ diye i kinci bir di l varmış gibi gösteriyor. O ysa dur um hiç de öyle deği l . Gerçekte Osmanlı mi l leti olmadığı gibi Osmanlıca diye bir di l de yoktur. Osmanlı , bir devlet sistemine veri len addır. Türkçenin İmparatorluk döneminde kul lanı lan şekline Osmanlı Türkçesi demek daha yerinde adlandırma olur. Osmanlı Türkçesinde 15. y üzy ı ldan it ibaren yazı di linde Arapça ve Farsça kural lar ve kelimeler yer tutmaya başlamıştır. Bu dur um Türkçenin ve Türk edebiyatının problem yaşamasına yol açmıştır. Ancak , bütün yazı di li ağdalı bir şekle bür ünmediği gibi konuşma di li de sadeliğini kor uyabi lmiştir.

Page 72: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen72

Cafer GARİPER

Üçüncü olarak Selahattin Hilav, A . Hâşim’in ve Yahya Kemal’in Türkçenin şiir di l i olarak kul lanı labi leceğine inanmadıkları iddiasında bulunuyor. İddiasına belge olarak da şair in “ ‘Ses’i ve ‘Açık Deniz’i öte yandan gazel ler i ve ‘Selimnâme’y i yazmış” olmasını gösteriyor. Bu iddia , 19. y üzy ı lın sonlarıy la 20. y üzy ı lın başlarında eser veren, başta Ser vet-i Fünun ve Fecr-i Âtî mensupları olmak üzere, çok say ıda sanatkâr için doğr uluk pay ı taşır. Fakat , Yahya Kemal için doğr uluğ u olan bir tespit deği ldir. Yahya Kemal , Paris’te daha 1904-1905’te Ser vet-i Fünun estetiğinden ve di linden uzaklaşarak yeni bir estetik ve şiir di l i kurmanın gereğine inanır. Onun 1906’dan it ibaren, henüz Yeni Lisan hareketinin or taya çı kmadığı y ı l larda or taya koy maya başladığı ,

Canavarlar kaçıyormuş gibi g ür bir doludanBir salip ordusu bozg un kaçıyordu Niğbolu’dan.

Şehsüvârânı kı l ıç koy mamak azmiyle kınaDoludizgin koşuyorlardı akından akınamısralarındaki Türkçe söyley iş bunu gösterir. Yahya Kemal , Türkçenin

cümle yapısını hâkim kı lmaya çalıştığı , Arapça ve Farsça terkiplerden, anlaşı lmayan kelimelerden arındırma çabası içinde olduğ u bu di l le daha sonraki y ı l larda dikkate değer şiir ler or taya koyar. Söz konusu şiir ler, Kendi Gök Kubbemiz adlı şi ir kitabında toplanmıştır. Şiir di l inin Türkçeleşmesi yolunda Yahya Kemal kadar etkisi olan az say ıda şairden söz edi lebi lir. O,

Ey çehre-i behîc-i ümîd, işte ma’ kesinK arşında: Bir semâ-y ı seher, sâf ü bî-sehâb,Âg ûş-ı lerze-dârı açık bekliyor… Şitâb!Ey fecr-i hande-zâd-ı hayât , işte herkesinEnzârı sende; sen ki hayâtın ümîdisin,Alnında bir Sitâre-i nev, yok , bir âf-tâb,veya An-be-an v üs’at-ı sükut ar tar;Uy ur emvâc, uy ur r iyâh-ı tuy ûr. .Sanki r ûhum âsümânda yatar,

Page 73: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 73

Selahattin Hilav’ı Okurken

Sanki r ûhumda hep tabiat uy ur! şeklinde i fadesini bulan Ser vet-i Fünun şiir di l inden farklı olarak

ay nı y ı l lar içerisinde Akıncı şiir inde, Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendi k ; Bin atlı o g ün dev gibi bir orduy u yendi k!

Ak tolgalı beylerbey i haykırdı : İlerle!Bir yaz g ünü geçtik Tuna’dan kaaf i lelerle. . .

Şimşek gibi bir semte atı ldık yedi koldan, Şimşek gibi Türk atlı lar ının geçtiği yoldan.

Bir g ün dolu dizgin boşanan atlar ımızla Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla . . .

Cennette bug ün g ül ler i açmış gör ür üz de Hâlâ o kız ı l hâtıra t itrer gözümüzde!

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendi k ; Bin atlı o g ün dev gibi bir orduy u yendi k! söyley işine ulaşır.

Yahya Kemal’in “gazel ler i ve ‘Selimnâme’y i yazmış” olması , Selahattin Hilav ’ın i ler i sürdüğ ü gibi , “ Türk di liy le gerçek şiir yazı lamayacağı” şeklinde bir “inanç”a sahip olmasından deği ldir. Yeni leşmenin başlangıcından it ibaren yeni liği y ür üten sanatkârlarca klasi k Türk şiir inin yok say ı lmaya çalışı ldığı bir dönemde onda yaşaması gerektiğini düşündüğ ü cevheri bulup or taya çı karmak isteğinden kay naklanır. Klasik Türk şiir i her şeye rağmen önemli bir estetik bir i kimi i fade eder. Beş y üzy ı lın estetik katmanının yok olmasını Yahya Kemal , doğr u bulmamıştır. O, yeni şiire eski şiir in içinden geçerek varı lacağını bi liyordu. Bir başka yönüyle klasik şiir onun için âdeta bir okul görev i üstlenmişti : Şiir zevkinin olg unlaşacağı ve şiir yazma yol lar ının keşfedi leceği bir okul .

Page 74: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen74

Cafer GARİPER

Nitekim Yahya Kemal’den sonra yetişen Nâzım Hi kmet , Behçet Necatigi l , Atti la İl han, Turg ut Uyar gibi çok say ıda sanatkâr klasik edebiyatın formlarından ve estetiğinden yararlanma yoluna gider. Onun üslup ve di l özel liklerine yaklaşan söyley işler i dener. Bu da Yahya Kemal’in klasi k şiir i önemsemesinin haklı gerekçeye dayandığını gösterir. Bug ün de aslında şiir imizin önünde duran önemli tecr übelerden bir i klasik Türk şiir idir. Onu yok sayarak bir yere varmamız pek mümkün gör ünmüyor.

Selahattin Hilav ’ın i ler i sürdüğ ü gör üşler ve eleştirel bakışı Nâzım Hi kmet’i y üceltme arzusundan doğmuş gör ünüyor. Bizde bir sanatkârı y üceltmek için başka sanatkârları küçültmek çabası çokça başv ur ulan metottur. Fakat , edebiyat bi limine ve teorine dayanmayan bu tür yaklaşımlar sonunda i ler i sür ülen gör üşlerin sübjekti f kalmasına, zaman içinde geçerli l iğini kaybetmesine yol açıyor. Tıpkı Hi lav ’ın bu gör üşleri gibi .

Page 75: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 75

Hikâyemizin kahramanı Senai l Bey; başlıca özel liği cimri olması . Bunun dışında Senai l Bey or ta boylu , etine dolg un bir adam. Sarı saçlı ve beyaz y üzlü… Yakışıklı mı ? Eh, deni lebi lir… A şağı y ukarı kırk yaşlarında, iki çocuk sahibi . Sev imli , yardımsever bir eşi var; Bayan Emine… Bu ai lenin iki çocuğ undan bir i ( küçüğ ü) ayakkabı boyacı lığı yapıyor, diğeri ise f ır ıncının yanında çırak …

Senai l Bey tuhaf adam; bir eli sürekli bıy ığında. Uzun bıy ı klarının ucunu mütemadiyen bur uyor… Ona göre bıy ı k erkekliğin göstergesi ve z inhar kesi lmemeli . Bayan Emine sık sı k Senai l Bey ’e bıy ıklarını kesmesi yönünde telkinlerde bulunuyor hatta bıy ıklarını keserse daha genç gör üneceğini falan iddia ediyor. Çokluk Senai l Bey de bu f ikre –genç gör üneceği f ikr ine- katı l ıyor ama ne zaman ay nanın karşısına geçse bıy ıklarını kesemeyeceği gerçeğiyle de y üzleşiyor.

O g ün (yani hikâyemizdeki olayların yaşanacağı g ün); Senai l Bey için sıra dışı deği ldi . Ay na karşısında bıy ıklarını kesip kesmeme konusunda eni konu düşünmüş, y ine bıy ıklarına kıyamamıştı işte. Bayan Emine’nin hazırladığı kahvaltı sofrasına oturduğ unda hâlâ aklı bıy ıklarında idi . Ekmeğine tereyağı sür üp çay ından bir y udum aldı . Bayan Emine çocukların kahvaltı bi le etmeden işe gitmelerinden der t yanıyordu. Senai l Bey umursamadı . Ona göre işe ne kadar erken çıkı lırsa o kadar çok para kazanı labi lirdi . A slında çocuklarını çalıştırmaya gerek sinimi yoktu Senai l Bey ’in ama istiyordu ki hayatı öğrensinler… Para kazanmanın zorluğ unu bi lmeyenler harcamay ı da bi lemezdi .

Kendisi çocuklukta t icarete atı lmış ve bug ünlere kadar gelmişti . Yokluğ u, para kazanmanın zorluğ unu iy i bi l iyordu. Bug ün Tanrı’ya şükür dur umları iy iydi . Ha, söylemey i unuttuk Senai l Bey, İmaretçi ler sokağının en işlek marketinin sahibidir. Yanında asgari ücretli bir çocuk çalışır.

Said COŞAR

SENAİL BEY

Page 76: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen76

Said COŞAR

Gerçi Senai l Bey ’in çocuğ un babasına: “Oğluna meslek öğretiyor uz burada, bir de üste para mı vereceğiz!” dediği r ivayet edi lmektedir ama bu kül liyen yalandır, Senai l Bey ’i çekemeyenlerin bir uydurmasıdır. Doğr usu ay ın bir inde çocuklarının kazandıkları paray ı el ler inden alıp bu oğlana ödeme yaparken Senai l Bey ’in canı fena hâlde sı kı lmaktadır ve içi içini kemirmektedir ama yapı lacak bir şey yoktur.

Senai l Bey bu sıkıntı l ı r uh haliy le çıktı dışarıya… “Bug ün markete uğramasam iy i olacak” diye düşündü. Çünkü bug ün ay ın üçüdür ve marketteki oğlan büy ük olası l ıkla maaşını isteyecektir. (Senai l Bey marketteki oğlanın maaşını her ay önceki aydan bir g ün sonra verir böylece i ki buçuk y ı l kadar sonra bir ay tasarr uf etmiş olacaktır.)

Henüz daha Senai l Bey ’in veletler i paray ı tamamlayamadığı için bug ün markete uğraması sakıncalıdır. Hem bir g ün daha kâr etmiş olmak da cabası .

Senai l Bey, ‘Janjan K afe’ye gitmeye karar verdi . Burası hem ucuz hem de Senai l Bey ’in marketine nazır idi . Senai l Bey ek spressosunu y udumlarken bir taraf tan da markete gireni çı kanı kontrol etmek istemektedir. Zira marketi emanet ettiği oğlanın kazancın bir kısmını cukkaladığından şüphelenmektedir.

Janjan K afe’nin sahibesi , Senai l Bey ’den zerrece hazzetmemektedir. Çünkü Senai l Bey bir tane ek spresso içip masay ı saatlerce işgal eden tiplerdendir ve üstüne üstlük hiç bahşiş verdiği de vaki deği ldir. Dolay ısıy la bu küçük kafede boş yer çok önemli olduğ u için Senai l Bey ’in böyle bir yerde istenmemesi gayet normaldir. Janjan K afe’nin sahibesi , Senai l Bey kafeye adımını atar atmaz için için söylenmiş midir, söylenmiştir ama Senai l Bey çoktan sokağa bakan masalardan bir ine kur ulmuş ve ek spressosunu söylemiştir bi le.

Page 77: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 77

Senail Bey

Senai l Bey; bu kafey i sev mektedir çünkü bu kafede f iyatlar oldukça ucuzdur ve içeceklerin yanında muhakkak bir di lim v işneli kek i kram edi lmektedir. Senai l Bey ek spressosunu y udumlay ıp v işneli kekten bir ısır ık alırken göz ucuyla da marketini takip etmektedir.

İmaretçi ler sokağının bu küçük kafesi boyacı çocukların da uğrak yeridir. Senai l Bey kaç kez bu dükkânda küçük oğlu i le karşı laşmış ve ona pabuçlarını boyatmıştır (tabi beş kur uş vermeden, oğluna para mı verecekti bir de…). Şimdi de göz ucu i le pabuçlarına şöyle bir bakmış ve boyanma vaktinin çoktan geldiğini fark etmişti . Hazır burada otur urken küçük oğlan gelse ve sevgi li babacığının pabuçlarını boyalasa fena olmayacaktır ama ufaklık henüz or talarda gör ünmemektedir. Yan masadaki ir i kıy ım kodamanın ayakkabı lar ını boyayan çocuğa seslendi Senai l Bey. Çocuk yeni bir müşteri bulduğ u düşüncesi i le kodamanın ayakkabı lar ını alelacele boyay ıp Senai l Bey ’den yana döndü. Hemen boya sandığını koydu Senai l Bey ’in pabuçlarını elindeki f ırça i le temizlemeye koy uldu. Senai l Bey ayağını geriye çekerken: “Hay ır, hay ır ayakkabı lar ımı boyaman için çağırmadım seni…” diyebi ldi . Çocuk durdu , Senai l Bey ’e ‘Peki , ne için çağırdın be adam’ der gibi lerden baktı . Senai l Bey konuşmasını sürdürdü. “Eee… Sana İbrahim’i soracaktım, İbrahim Güleç… Kendisi benim oğlum olur da…”

Boyacı çocuk durakladı anımsamaya çalıştı : “İbrahim hmm… Evet , sanır ım aşağı mahal lede.” dedi ve tekrar Senai l Bey ’in pabuçlarını temizlemeye koy uldu. Senai l Bey ayağını çekmeye çalışıyor, çocuk bırakmıyordu. Nihayet Senai l Bey ayağını boyacı çocuğ un elinden kur tarabi ldi . Fena halde sinirlenmişti ama etrafa rezi l olmamak için bir şey diyemiyordu. Masadan kalktı , kasaya doğr u i lerledi . Borcunu ödey ip çı kacaktı . Çocuğ un sesi duy uldu: “Hey Bay ’ım bir şey unutmadınız mı ?”

Senai l Bey gay ri ihtiyari geriye doğr u döndü. Çocuk devam etti :“Bana beş l ira verecek siniz…” dedi . “Nee… Beş l ira mı ? O neden?”“Ayakkabı lar ınızı parlattım ya…”

Page 78: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen

Said COŞAR

K an bey nine sıçradı Senai l Bey ’in … Yine de bir şey diyemedi çünkü bu küçük kafede insanlara rezi l olmaktan çekiniyordu. İster istemez elini cebine attı . Beş l ira saydı , ayakkabıcı çocuğa uzattı . Eli t itr iyordu. Çocuk paray ı cebine indir irken:

“ Teşekkür ederim efendim…” dedi . “Sizin gibi centi lmenlere her zaman rastlanmıyor.”

Senai l Bey kaşlarını çattı ama ses etmedi . Ek spressonun tutarını ödey ip Janjan kafeden çıktı . Canı çok sıkkındı . Pisi pisine beş l irası gitmişti . Ak şam İbrahim’i bir g üzel dövecekti . Ne olurdu yani şu çocuk gibi İbrahim de biraz girgiç olaydı . Günde üç beş deği l belki on beş hatta y irmi ayakkabı bi le boyayabi lirdi . Ama nerde; İbrahim si l ik , sini k bir çocuktu işte…

Senai l Bey Janjan kafeden çıktıktan sonra kafe sahibesi hiç âdeti olmadığı halde boyacı çocuğ un başını ok şadı ve ona bir di lim v işneli kek ikram etti …

78

Page 79: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Necip Fazıl

Page 80: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen80

Bir serzeniştir Necip Fazı l . Şiir vadisinde manayla musi kiy i göklerde rak s ettir irken y ük selen serzeniş. Bohem hayatın serzenişi . Bohem hayat ; kendi i fadesiyle “ başıbozukluk ve serseri l ik .” Bataklı klar inşa eder Necip Fazı l’ı . Düşmüşlerin mekânında bulur “ kendi sesinin yankısı”nı . Şiir ler i haykır ıştır. Sefahatin kırbacından doğar bu haykır ışlar.

Bataklık kamışından imal edi lmiş bir neyde inleyen nağmedir Necip Fazı l ; “iç bur untuları”nı terennüm eden bir nağme. Fer yaddır o, maddeye hapsedi lmiş mananın fer yadı .

Cumhuriyetin i lan edi ldiği y ı l lardır. Bakanlı k taraf ından felsefe tahsi lini için Paris’ teki ünlü Sorbon Üniversitesi’ne gönderi lecektir. Yirmi yaşındadır. “Herkes cüce, bense dev ” diye kendine gökdelenler inşa ettiği y irmi yaşında. Serde şairlik sarhoşluğ u… Dergi lerde yer alan i l k şair iy le kendini özel ve önemli görmenin g ur ur u.

Sene 1924. İstanbul’dan Marsi lya’ya hareket eden gemidedir Necip Fazı l . Galata Rıhtımından henüz ay rı lmışlardır. Bu Fransız mektepli ve Amerikan Kolejli bu genç başındaki fesi denizin derinliklerine atar ve kol lar ını Av r upa’nın esrarengiz hülyasına açar. Uzun süredir merakını kamçı layan Av r upa’nın.

Bohem hayat , şaire Paris’in büy ülü kapısıy la aralanacak ve Necip Fazı l g irdiği o kapıdan perişan, derbeder ve melankolik olarak çı kacaktır:

“ Yer y üzünde yalnız benim serseri Yer y üzünde yalnız ben derbederim.” (Serseri ,1924) Paris’te bir otele iner. Sorbon Üniversitesi’y le ay nı muhitte yer

alan Sen Jermen Bulvarı’ndaki Türkeli K ahvesi meskeni olur. Kumara burada tutulur şair. Yük sek eğitimli ve köklü bir ai le olan Maraşlı Kısakürekzâdeler ’in ihtimam ve imtiyazlarla büy ütülen tor unları burada kumar i l letiy le z i l lete düşer. Genç Türkiye’nin hayal ler i de kumar masalarına gömülür. Yeni Türk Devletinin büy ük umutlarla gönderdiği

Leyla YILDIZ

BOHEM ÇIRPINIŞLARDAAÇAN BİR LOTÜS: Necip FAZIL

Page 81: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 81

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

talebesi , o civardaki Sorbon’u tanımaz bi le.Paris’ le düşer genç şair. Şûh bir kadın gibi gelir ona Paris . Şûh

cazibeli , işveli , esmer bir kadın. Gecenin simsiyah pençesiyle yaklaşır, siyah gözleriy le hükmeder ona:

“Bir esmer kadındır ki , kaldır ımlarda gece, Vecd içinde başı dik , hayalini sür ükler. Simsiyah gözlerine, bir an gözüm değince Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime, der.” (K aldır ımlar,1927)Hipnoz alt ındadır sanki :“Bütün bir mevsim Paris’te g ündüz nası ldır, haberim olmadı . Gecenin

başlangıcında hafakanlarla yatağımdan f ır lay ıp kulübe koşuyordum.” (Babıâli , s . 29)

Yaşamın çıkmazında “ kendi kendini aray ışın müthiş helezonları ve korkunç gir inti çıkıntı lar ı arasında” yalpalayan şair, şehvetin pençesine düşer:

“Bu ak şam bir ateş duy up etimde K adın, kadın diye içimi oydum.” (Hayal , 1924)Ona göre ; “ Çölde kaçan bir serap” t ır kadın. Ulaşı lmaz. Şey tanın g ünahı beklediği kadar bir kadını özlediğini di le getiren şair,

i l kel dür tülerinin esaretinde, arzularına hayal ler inin kanatlar ını giydir ir: “Birden karanlıklar sökülüverdi Odama bir hayal dökülüverdi K arşımda gezindi , bükülüverdi Onu gözlerimizle çır ı lçıplak soydum.” (Hayal , 1924)“ Tadı , zehrinde erzak olan kadın” lara duyduğ u fetişist ve mazoşist bir

işt iyak , sür ükler onu ardından: “Her kadının bastığı yerde sanki kalbim var K albim ki vahşi bir zevk alır ezi l işinden. Ömr ümüzün geçtiği yolda bana sorsalar Gidiyor um bir kadın bacağının peşinden. (K adın Bacağı ,1926)

Page 82: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen82

Leyla YILDIZ

“Anı yakalama hevesi ve gecenin nefesiy le sokaklara , kulüplere ve otel odalarına sür üklenen şair, zevk tuzaklarının kölesi olmuştur.

“Gittikçe kesi l ir derken sadalar Gece, bir siyah el gözümü bağlar ;” (Ağlayan çocuklar,1924)Somut zevklerin kucağında, “madeni som ıstırap” t ır kadın. Ondan da

usanç gelir bazen: “Ey kadın, bu ak şam sana da doydum.”

(Hayal , 1924)Her türlü hazzın dor uğ undayken düştüğ ünü fark eder: “Ar tık ben ne g ünah olsa işler im Yumuşak yastığa değdi dişler im.” (Hayal ,1924)İçki , kadın ve kumarın mengenesinde kıv ranan şair, ay nanın

karşısına geçip “Ay nalar, söyley in bana, ben kimim?”diye naralar atar Paris’te. Kısakürekzadeler ’in manev i telkinlerle yoğr ulan oğ ul lar ı “otel odasında, ay nanın karşısında; uçları simsiyah tırnaklarıy la yanaklarını kanatırcasına ağlayarak ;

—Al lah’ım, beni kendimden kur tar.” (Babıâli , s . 32) diye haykır ır. Necip Fazı l , hatıralar ında Paris yaşamına yer vermeyecektir i lerde ;

“edep ve hicabı” mani olduğ u için.Paris ar tık “ kâbus şehri”dir şair in gözünde. Cazibesini y it irmiştir.

“İçinde döv ünüp ağlayan g urbet”tir Paris . Bu g urbette mutsuzdur: “Duyarım, içime sığınmış ağlar. Bir ufacık çocuk , bir küçük ök süz .” (Ağlayan çocuklar,1924)K açmak ister, kaçıp kur tulmak . Cinsel liğini satan kadınların

yatağından kaçmak , r uhunu kur tarmak ister, bir derdin potasında eriyen r uhunu.

“Fahişe yataklardan kaçtığın g ünden beri Erimiş r uhlarınız bu derdin potasında.” (K aldır ımlar–2,1927)

Page 83: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 83

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

Aray ış içindedir. Entel lektüel bir buhran kriz inde aray ış… Kimi aradığını , ney i aradığını bi lmeden bir aray ış…

Yı l larca gezdirdim hoy rat başımı Aradım, bir ömür, arkadaşımı .” (Serseri ,1924)Tek başınadır. Yalnız y ür üyen bir adamdır Paris’te. K alabalıklar içinde

yalnız y ür üyen bir adam: “Ölsem dikecek yok mezar taşımı Halime ben bi le hay ret ederim.” (Serseri ,1924)İç burkan bir çaresizlikle annesine der t yanar. Gurbet köşelerinde

sür ünmekten muzdariptir: “Ben bu g urbet i le düştüm düşeli , Her g ün biraz daha süzülmektey im. Her gece içine mermer döşeli Bir soğ uk yatakta büzülmektey im.” (Anneme Mektup,1924) Ruhsal trajedisi , otel odalarında sahne alır ası l .“Zaman; otel odalarının asli lambalarında, küf lü ay nalarında, kır ı k

masalarında, izbe sofalarında, çiv i yaralarında ve tavan aralarında insanı yalnızlığa, unutulmuşluğa terk ediyordu.” Kendini y it irdiği uzletinde adeta merhamet di lenir:

“Bir merhamettir yanan, daracık odaların, İsl i lambalarında, isl i lambalarında. Gelip geçen her y üzden gizli akis kalmış, Küf lü ay nalarında, küf lü ay nalarında. Atı lan elbiseler, boğazlanmış bir adam, Kır ık maslarında, kır ık masalarında. Bir sırr ı sür üklüyor, terlikler t ıpır t ıpır, İzbe sofalarında, izbe sofalarında. Atıyor sız ı lar ın, çıplak duvarda nabzı , Çiv i yaralarında, çiv i yaralarında, Kulak verin ki zaman, tahtay ı kemiriyor,

Page 84: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen84

Leyla YILDIZ

Tavan aralarında, tavan aralarında, Ağlay ın, aşinasız , sessiz , can verenlere Otel odalarında, otel odalarında…” (Otel odaları ,1927) Kimsesizlik , çaresizlik onu sokaklara iter: “Başını bir gayeye satmış kahraman gibi “Etinle, kemiğinle sokakların malısın.” (K aldır ımlar–2, 1927)Sonu kabre çıkan kaldır ımlarda yağız atlı süvaridir, atını dör tnala

koşturan süvari . Bu ölüm menzi linde onu yalnız kaldır ımlar anlayacak , kaldır ımları yalnız o.

“ Yağız atlı süvari , koştur atını , koştur! Sonunda kabre çıkar bu yolun kıv rımları . Ne kaldır ımlar kadar seni anlayan olur, Ne senin anladığın kadar, kaldır ımları .” (K aldır ımlar -2,1927)K aldır ımların kucağında dindir ir yalnızlığını . K âh annedir kaldır ımlar; “K aldır ımlar çi lekeş yalnızlar ın annesi” (K aldır ımlar -2,1927) K âh arkadaş. “İkinizin de ne eş ne arkadaşınız var; Sükût gibi münzev i ; çığlık gibi hürsünüz Dünyada taşınacak bir kur u başınız var; Onu da hangi diyar olsa götür ürsünüz.” (K aldır ımlar -2,1927) “K aldır ımlarla kendini özdeşleştir ir: “İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanı k Bir i benim, bir i de serseri kaldır ımlar.”Gözleri kaldır ımlarda,” K aldır ımlar ”şiir ini içinde bir i ktire bir i ktire

gider oteline. Saatlerce y ür ür. (Babıâli , s . 32) “Ben gidey im yol gitsin, ben gidey im yol gitsin.” (K aldır ımlar -1,1927)

Page 85: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 85

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

K aldır ımlarda gece uzun bir yolculuktur, bu yolculuk bitsin istemez. “Aman sabah olmasın, bu karanlık sokakta. Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğ um.” (K aldır ımlar -1,1927)Derin bir karamsarlıkla , karanlığın koy nuna girer: “Ne sabahı görey im, ne sabah gör üney im Gündüzler size kalsın, verin karanlı kları . (K aldır ımlar -1,1927)K aybolmak , yok olmak ister, gecenin ör tüsüyle: “Islak bir yorgan gibi sımsıkı bür üney im Ör tün, üstüme ör tün, serin karanlı kları . (K aldır ımlar -1,1927)Bey ninde tehlike sinyal ler i… Tedirgindir: “K ara gökler, kül rengi bulutlarla kapanı k Evlerin hocasını kol luyor y ı ldır ımlar.” (K aldır ımlar -1,1927)“Marazi bir hassasiyet , acıtan bir hayal kuv veti i le” geri l ir: “ Yolumun karanlığa saplanan noktasına Sanki beni bekleyen bir hayal gör üyor um. (K aldır ımlar -1,1927)Korkular esir almıştır onu. Halisünasyonlar görmektedir: “İçimde damla dama bir korku bir ikiyor Sanıyor um her sokak başını kesmiş devler.” (K aldır ımlar -1,1927)Vehimler üzerine üzerine gelmektedir: “Gözüne mil çeki lmiş bir ama gibi evler.” (K aldır ımlar -1,1927)Sanrı lar ına hezeyanlı düşünceler de katı l ır: “Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanır ım. Onu bir başkasına ram oluyor, sanır ım. Görsem pencerede, soy unan bir karaltı .” (K aldır ımlar- 3,1927)

Page 86: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen86

Leyla YILDIZ

Istıraplarını , kâh sevgi li kâh anne olan kaldır ımların kucağında dindirecektir:

“Bana düşmez can vermek y umuşak bir kucakta Ben bu kaldır ımların emzirdiği çocuğ um.” (K aldır ımlar- 1,1927)K aldır ımlarda, bohem sav r ukluğ uyla hayatın akışına bırakır kendini .

Yapayalnız , aşinasız . K aldır ımlarda duyar i lhamın sesini . K aldır ımlarda can çekişir, kaldır ımlarda doğar yeniden.1928’de yay ımlanacak olan“K aldır ımlar ” şiir kitabı çalkantı lar yaratacak ve “K aldır ımlar Şair i” diye yepyeni bir şair doğacaktır.

Şair i , Paris r üyasından Mil li Eğitim Bakanlığı uyandırır. K âbusların hücum ettiği Paris r üyasından. Bakanlık , y ur t dışına gönderdiği talebesinin derbeder yaşantısını öğrenmiş ve bursuna el koy muştur. Ondan y urda dönmesini ister. Bu esnada, babasının ölüm haberi ulaşır. Kı lı bi le kıpırdamaz. Annesini kaybettiğinde hiçbir şey hissetmeyen Alber t Camus’un “ Yabancı”sı gibi . Duyg ularını kaybetmiştir; başıbozukluk ve serseri l iğin büsbütün azdığı Paris’te boşluğa düşmüştür. Yabancı laşma yaşar.

Dönüş parası için day ısına el açar, ama onu da kumarda kaybeder. Marsi lya’dan İstanbul’a hareket eden gemiye kendini bin bir g üçlükle atar. Per vasızlık ve avarelik kanına işlemiştir ar tı k . Döndüğ ünde ne zamandır görmediği hasta ve yalnız annesine dahi gitmez. Ayakları onu Babıâli’ye götürmektedir. K açmak istediği hayat tarzı alabi ldiğine kuv vet ve cazibeyle onu kendine çekmektedir. Mıknatısa tutulmuş gibidir; gece hayatının, içkinin, kadının, kumarın tadı kanında alev alevdir. Tutuşturmuştur bir defa. İf lahı g üçtür.

Paris dönüşü doğr uca, Hakkı Tarık Us’un çıkardığı “ Vakit” gazetesine gider ve binanın üst katında bir odaya şi ltey i atar. Böylece şair in daha uzun sürecek 2.bohem dev ri başlayacaktır.

Paris , şair in r uh atmosferinde ciddi yaralar açmıştır. K ay nağı belirsiz korkular, uykusuzluk , çökkünlük , umutsuzluk , çaresizlik , insanlardan kaçma, huzursuzluk , ölüm arzusu, kaygı ve endişeye halisünasyonların eklenmesiyle şair psikotik bir tabloya sür üklenmektedir. Bu tablonun

Page 87: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 87

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

sey ri Babıâli yaşamında daha da şiddetlenecektir.Babıâli’deyken de daima huzursuzdur; inf ial ler içinde seslerle

irki lmektedir odasında. “Her gece peri ler uy ur odamda, Derinden gelir uzun nefesler, Yanan mum, bir r üya sey reden camda Bir ağız hastanın nabzıdır sesler.” (Gece Yarısı ,1925)Gaipten gelen sesler onu çı ldır tan senfonidir: “Hep bu ayak sesleri , hep bu ayak sesleri . Dolaşıyor dışarıda, g ün batışından beri . Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime, Bir eski çıban gibi işl iyor içerime. (Ayak sesleri ,1925)Yalnızlığın uğ ultusu , ayak sesleri olup kulaklarını t ırmalar. Ayak

sesleri karşısında mağluptur. “Sesler,ayak sesleri ,kesi lmez çıtırdı lar!) (…) Kimsesiz gecelerim, bu kesik sesle doldu, Ar tık , atan kalbim de bir ayak sesi oldu.” (Ayak sesleri ,1925)Sesler, zaman zaman şiddetini ar tır ır; çan sesi olarak bey nini kemirir.

Çan sesleri çı ldır ışa çağrıdır. Odamda yanan mumu üf ledi bir çan sesi Gözlerim halka gördü bu açan sesi Önümden bir hız geçti , aktı ateşten izler; Açı ldı kıv rım kıv rım toprak alt ı dehlizler. Şimşekler yanıp söndü, şimşekler sönüp yandı . Derindeki sarnıçta durg un sular uyandı .” (Çan sesi ,1925)Balyozdur çan sesleri , bey nine inen. Yı ldır ıcı ve çı ldır tıcı bir orkestra;

vahşetin orkestrası .

Page 88: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen88

Leyla YILDIZ

“Sağa sola sal lanıp, dan, dan, dan, dan, çaldı çanlar; Durmadan çaldı çanlar, durmadan çaldı çanlar. Sular ürperdi , eşya ürperdi , tunç ürperdi ; Çanlar, kocaman çanlar, korkunç korkunç ürperdi . (Çan sesi ,1925)Engin bir muhay y i le, vehimlerine kanat takar tavan aralarında; oy un

oy nar kendisiy le: “Gittikçe alçalır, y ük selir tavan, Duvarda küçülür, büy ür parmaklar Elbisem çiv ide canlanır o an İçinde bir başka v ücudu saklar. (Gece yarısı ,1925)Ür per ti lerle diken üstündedir. K ay nağı belirsiz korkulara z incirlidir. “Birdenbire bir şey çatırdar, derken, Merdivenden gelir bir ayak sesi . Basamaklar birer birer esnerken, Ki litl i kapının düşer perdesi .” (Gece Yarısı ,1925)Korkularını tetikleyen bu tavan aralarında olur sanatkâr. Yankı

uyandıran şiir ler ini buralarda ibda eder. Tavan arasındaki duvara, bir t it iz ör ümcek gibi ”içsel âleminin metaf iz ik ürper ti ler ini” ince ince işler: Göğsünden sadır olan bu ini lt i lerle ör ülür onun sanatı .

K ay nayan bir y ürekle inşa olur onun sanatı . Ay nı y ı l “Ör ümcek Ağı” ad lı şi ir kitabı yay ımlanınca edebiyat çev releri taraf ından bir “Baudelaire” gibi karşı lanır. Yı l 1925.Türk Edebiyatında bir Baudelaire doğar. Melankoli , yalnızlık , korku, toplumla uy uşmazlı k gibi temalar ve zaman ör ümcek imgeleri onu Baudelaire’ye yaklaştırmıştır. “Coşkun i lham ve temiz bir Türkçeyle y ı l lardır beklenen şair ” diye bahsedi lir kendinden. Abdul lah Cevdet İçtihad Mecmuasının kapağına onun resmini koyar ve “ Türkiye’nin Bodleri” diye de başlık atar.

Şair in Babıâli’deki ası l durağı ikbal ve Meserret K ahveleridir. Müdev imidir bu kahvelerin. İkbal ve Meserret Babıâli’de siv r i lmek isteyenlerin yatağıdır ay nı zamanda. Ahmet Hamdi Tanpınar, Nur ul lah

Page 89: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 89

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

Ataç, Ahmet Kutsi Tecer, Hi lmi Zıya Ülken, Mükremin Hali l Yınanç ve Peyami Safa buranın sakinleri . Şair, bu simalarla kumar ve münakaşalara boğ ulur. Tahsi li yarım kalmıştır. Nafakasını banka memuriyetiy le temin etmektedir. Bu iş onun mizacına aykır ıdır; mizacına ve f ıtratın. Ruhuna ambargo konulmuştur sanki . İnf ial lerle daraldıkça daralır. Gece olunca iç sı kıntı lar ı , bunaltı lar ın içinde pansiyonların tavan arası odalarının yolunu tutar. Bu ürper ti dolu mekânlarda bunalımı , halisünasyonlar olarak inf i lak eder

“Şu karşı ev in boş odalarında, Duvarlara sinmiş bir hayalet var. Elinde mum, gece or talarında Bucak bucak gezer, bir ini arar. Camlar tutuşurken, eski kafesler, Beyaz duvarlara ak setmiş dur ur. Dağınık sür üy ü toplayan sesler, K apıya sokulup tokmağa v ur ur.

Sonra işit i l ir ser t bir hıçkır ık , Basar odaları belirsiz cinler. K aranlık avluda döner bir çı krı k , Sanırsın, kundakta bir çocuk inler.” (Boş Odalar,1925)Ruhsal y ıpranmaların somutlaştırdığı hayali varlıklar, gece yarısı kan

ter içinde uyanan şair in, başucuna kadar sokulur:“Gözler parlay ınca karanlı larda, Kemikten parmaklar ter imi si ler,Yan yana oturmuş, bekler dışarıda,Sarışın kedi ler, siyah kedi ler…” (Gece Yarısı ,1925)Hafakanları azmıştır. Perdelerin indir i ldiği , ayak sesleri ve çıt ır t ı lar ın

kesi ldiği süt beyaz duvarlı bu odalarda, mumun yarattığı gölgelerin alt ında bir ölü gör ür yatağında. Bu ölü , kendisidir:

Page 90: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen90

Leyla YILDIZ

“ Yatıyor yatağında, dimdik , upuzun, ölü; Üstü , boy nuna kadar çarşaf la ör tülü . Bezin üstünde, ayak parmaklarının iz i ; Mum alev inden sarı , baygın ve donuk benzi . Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana; Gözleri renkli bir cam, mıhlı ahşap tavana. Küçük bir çizgi , küçük , t itreyen bir an kadar. Sarkık dudaklarında ası l ı t itrek bir an; Bel li ki , birdenbire gitmiş çırpınamadan. Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm.” (Ölünün Odası ,1925) 1926–27 seneleri . Şair tatminsizidir. İnkisarlar içinde oradan oraya

intikal etmektedir. Hâlbuki bu y ı l larda gör ünüşte onu mutsuz edecek bir sebep yoktur. Ank siyete bozukluğ u i le sav r ulmaktadır. İstanbul’da çalıştığı bankaların Anadolu şubelerine kaçar. Oralarda sükûna erimey ince tekrar İstanbul’a döner. Şair, iç sı kıntı lar ının mengenesinde aray ış peşindedir. İstanbul’a dönünce bankadan da ay rı l ır. Babıâli hengâmesine tam manasıyla dalacaktır.”Sokrat ’tan Bergson’a; Bodler ve R imbaud’dan Abdülhak Hamit ’e kadar yaptığı değerlendirme ve hiç bitmeyen aray ışlar.” Bi lhassa Bergson’dan etki lenmeler mistik hüv iyet kazanınca açığa çıkacaktır.

Beylerbey i’nde ikamet eden annesi ona bir ev tutmuştur. Bu “eğri büğr ü” ahşap ev ; çocukluğ unun geçtiği Çemberlitaş’tadır. Hâlbuki Çemberlitaş’ta kocaman bir ahşap konakta gözlerini açmıştır hayata. Yı l 1904.Çocuk denecek yaştayken yazdığı “Bir Yalnızlık Gecesinin Vehimleri” hikâyesindeki mekân işte bu görkemli konaktır. Harem ve selamlık halinde iki kapı lı , dör t katlı bahçeli bir konak … Bu konakta ai le reisi konumundaki büy ükbabası Cinayet ve İstinaf mahkemesi hâkimliğinden emekli olan Maraşlı Hi lmi Efendi’nin gözbebeği olarak büy ür.

“Büy ükbabamı gör üyor um; aşağı kattaki yemek salonunda, büy ük sofranın başında… Etraf ında haremi , kızlar ı , gelini ve tor unları … Salonda ve yanı başında ben varım… Hava soğ uk sa muhakkak onun

Page 91: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 91

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

kürküne bür ülüy üm.” (O ve Ben, s .7)Şimdi beş parasızdır. Fakr u zar uret içinde gir yandadır. Üstelik “eğri

büğr ü” ev ona yabancıdır; alıştığı konforlu yaşam tarzına aykır ı : “Uzun bir uykudan kalkıp bir sabah. Baktım ki yepyeni odamda eşya. Çocukluk ev im bu deği ldi… Ey vah! Gördüğ üm, deği ldi bi ldiğim dünya!” (Rüya,1926)Ay nadaki yansımasına bakarken teessür ü gözlerinden okunmaktadır. “Akmayan yaşlarla sıcacık y üzün; Yav r um, bug ün seni , pek olg un gördüm. Gözünde bir küçük noktadır hüzün Neşeni ne bug ün ne de dün gördüm.” (Ay nadaki Haylime,1926)Dipsiz bir kuy u gibi kendine çeker onu karamsarlık , Acizdir, biçaredir.

Hüznü, kızgın bir demirdir: “Sanma bir g ün geçer bu karanlı klar. Gecenin ardında y ine gece var. Çocuklar hıçkır ır, anneleri ağlar Yaşlar gözlerinle kal anneciğim.” (Anneciğim,1926) Babıâli’de sefalet ve sefahat dolambacının dehlizler inde var oluşunun

iz ini sürer. Hocası ve dostu Mustafa Şekip’in ve Abdul lah Cevdet’in ev inde sohbet oy un fası l lar ı… Peyami Safa i le birahanelerde geçen felsef i ist işareler; gazeteci Eli f Naci ve musikişinas Mesut Cemi l i le barlarda tüketi len hayat… K alabalıklar içinde tek başınadır, “öz y urdunda sürg ün” Ümit ve ümitsizlikle yoldan geçen üç atlıya elini uzatır:

“Sür ün atlı lar sür ün sür ün Beni alıp götür ün Bu i lde pek yalnızım.” (Üç Atlı ,1926)Birer cam gözlü devlere benzettiği “ kat kat çıkmış evlerin” boğ ucu

dünyasından kur tulup.” Hiç şaşmayan bir saat gibi işleyen tabiat ’ın

Page 92: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen92

Leyla YILDIZ

kucağına atı lmak ister: “K alk arkadaş gidelim! Dereler yoldaşımız , Dağlar omuzdaşımız , Dünyay ı sey redelim, Şehirler in dışından. Esmerden, sarışından K açalım, kur tulalım! (Şehirler in Dışından,1926) Bu keşmekeş dünyanın esaretinden azat edi lmek ister: Bırak , key f ini sürsün. Şehirler in, köleler! Yeter bizi tuttuğ u Tükensin velveleler.” K alk arkadaş gidelim.” (Şehirler in Dışından,1926)Trajik öğelerle iç sıkıntısını sergi lerken adeta bir Alber t Camus ve

Jean Paul Sar tre’dir. Egzistansiyalizmin penceresinden bakar varlığa. Dünyaya atı lmış, özg ürlüğe zincirlenmiş çağdaş bir köledir:

“K aç mevsim bekley im daha kapında, Ayağımda zincir, boy numda kement? Beni de piştiğin bela kabında, O kadar kay nat ki , buhara benzet.” (Yunus Emre,1926)Ölüm yegâne kalesidir. Bir sığınak ; anne gibi . “Bu kış yolculuk var, diyorsa için, Beni de beraber al anneciğim.” (Anneciğim,1926)Babıâli’de aray ışlar devam etmektedir. Genç yaşta tanıştığı Abdülhak

Hamid’in ev indeki edebi sohbetleri hiç kaçırmaz. Gece olup ev ine gidince kendisiy le baş başa kalır; kendisi ve hafakanları i le. Uyku i le uyanı klı k arasında geçen sanrı lar ın gerçekliğinde hayali varlık sadece kendisidir:

Page 93: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 93

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

“Kendim ayakucuma büzülmüş, uy umakta; İplik iplik sarıyor sükûtu bir y umukta, Hırı l hır ı l Hırı l hır ı l… Bir göz gibi süzüyor beni camlardan gece, Dönüyor etraf ımda bir sür ü kambur cüce, Fır ı l f ır ı l Fır ı l f ır ı l… Söndür ün lambaları , uzaklara gidey im; Nurdan bir şehir gibi r uhumu sey redey im, Pır ı l pır ı l Pır ı l pır ı l … Sussun, sussun, uzakta ölümüme ağlayan, Gencim, ölmem, arzular kanımda bir çağlayan, Şır ı l şır ı l Şır ı l şır ı l…” (Say ı klama,1927)Sorg ulama içinde hesaplaşmaya geçer. Öf kesi azgın bir deniz gibi

kabarmıştır: “Hangi der t kaldı , söyle bağrını üşüşmeyen, Hangi ölüm şarkısı , bu di linden düşmeyen? Hangi öf keyle y üzün, böyle karıştır yer yer Sana yan mı baktı lar, bir şey mi söyledi ler? (A zgın deniz ,1927)İçsel âlemindeki patlamaları , di l in büy üsüne aktararak isyan tufanları

kopar tır. Hırçınlıklarını azgın bir denize giydirerek saldır ıya geçer. İntikam ve hınç doludur:

“Bir şey dinleme ar tık , bir şey dinleme! Çağır bütün g ünahkâr r uhları cehenneme! K arşısına, sahi l , kaya, insan kim çı karsa v ur! Vur başına, âlemde, kör sağır ne varsa v ur! (A zgın Deniz ,1927)

Page 94: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen94

Leyla YILDIZ

Hiddet ve nefreti kayaları döven ser t dalgalar gibidir; muhatabının suratına çarpar. Buna daha sonraları , mürid vasf ını elde edince, Al lah adına, ideal ler i için yapacaktır: “Al lah için kızmak ne büy ük şey, içinde bulunduğ umuz dev rin Al lah düşmanlarına karşı nefret , gay z , hiddet y üz bin namazdan üstündür.”diyecektir. Deni lebi lir ki bütün mütefekkirler, ideologlar yaşadığı toplumu rahatsız eden insanlardır. Sokrates: “Ben Tanrı’nın siz in başınıza musal lat ettiği bir ak sineğiy im.” sözüyle bunu en g üzel şeki lde i fade etmiştir.

Şair in bohem hayatında en karanlık y ı l lar 1928–1929 seneleridir. Beyoğlu A smalı Mescit sokağı’ndaki pansiyonda sefahat ve sekerata gark olur. Burada Peyami Safa , Çal lı İbrahim, Mesut Cemi l , Eli f Naci ve Eşref Şef ik i le beraber kalmaktadır. Ressamlı , heykeltıraşlı , şairli , muharrirli , profesörlü bir g ür uhla bu tavan arası odalarda türlü türlü sarhoşluklar yazar. Doludizgin y ür üyen içki , kadın, kumara bir de eroin eklenir. Kumar felsefesini Dostoyevski ve Stephan Zweig gibi ustaların da yaptığı üzere bir eserir inde, “Namı Diğer Parmak sız Salih t iyatrosunda i fşa eder.

Tüm bu ipti lalara rağmen şair, tatminsizdir. A zaptadır. Zaman r uhsal bir azapla geçmektedir. Psikolojik bütünlüğ ü dağı lmış, r uhu çarmı ha geri lmiştir:

“A zap, saçlarıma ak , Yüzüme çizgi serdi , Ruhumu, çır ı l çıplak , Soy up çarmıha gerdi .” (A zap,1928)İntizarını çarpıcı imajlarla anlatır: “Bağrım, çizgi çizgi kan; Beni sey retti hay ran. Bir kadın oldu o an, Kendini bana verdi…” (A zap,1928)Islah ve i f lah olmaz düşkünlükle gözleri sokak kadınlarındadır: “Ö yle bir sokak ki bu Her köşede bir kadın;

Page 95: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 95

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

Geçene, öz yolcusu Gibi bakar… Anladın.” (1928,Sokak) İştihalarını dizginleyemez. Nef is karşısında mağluptur, nefsin ezeli mağlubu: “Cinnet , şüphe, korku, benim eserim; Sıcak kalbinizde gizlidir yerim, Bir kurdum ki , siz i hep diş diş yerim Ve gezerim her g ün elbisenizde…” (Nefs,1928)Ay nı y ı l “K aldır ımlar ” şiir kitabı neşredi lir. “ Yalnızlık , vehimler,

say ıklamalarla inşa ettiği trajik bir krateri , ori j inal imajlarla edebiyat pody umuna çıkarır. Müthiş bir alkış tufanı kopar. O y ı l lardaki şiir atmosferine yeni bir soluk getirmiştir. Cumhuriyet Dev rinin meşhur edebiyat tar ihçisi İsmai l Habib Sev ük , “Edebi Yeni liğimiz”de onun his ve hayal y ük sekliğine hiçbir şair in çıkmamış olduğ unu söyler. Dev rin büy ük eleştirmeni Nur ul lah Ataç, onu yarına kalacak tek şair olarak gösterir. Yakup K adri , Alp Dağları’ndan gönderdiği makalede, şair in i lk defa kendisi taraf ından keşfedi ldiğini i ler i sürer. Gazeteci ve şair Yaşar Nabi de ondan “Bir mısraı , bir mi l lete şeref verecek şair ” diye bahseder. Altmış dör t yapraklık bu şiir kitabı hakkında yazı lanlar bunun on mislini aşar. Neredeyse bütün matbuat dünyası , onun yazı ve şiir ler ini yay ımlamak için yarışa girer. Bu arada, şi ir ler i ders kitaplarına alınır ve gençlere büy ük şair diye tanıtı l ır.

Bu y ı l larda özel bir şirkette muhasebe şef i olarak çalışır. Peyami Safa idaresindeki “Cumhuriyet” gazetesinde yazı lar yazar. Ay nı dönemde Nazım Hikmet de “Resim Ay ” mecmuasında şiir ler ini neşretmektedir. Fütürizmin kur ucusu İtalyan şair Marinetti’nin açtığı yoldan giden Nazım Hikmet’in şiir ler i için “Keman sesini ayakları alt ında çiğneyen dav ulun zaferi” benzetmesini yapar. Ay nı sıralarda batı l ı roman tekniğinin üstadı Halit Ziya i le tanışır.

Bu y ı l larda Babıâli , şair in i fadesiyle “ hengâme”dir. “Meddahlı k! …Ve aşk ve değer hükmünden yok sunluğ un doğ urduğ u bin ir dal lı felaket

Page 96: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen96

Leyla YILDIZ

ağacı … Ahlak sızlık …”(Babıâli , s .91).Tam bir dedikodu panay ır ıdır Babıâli . Yahya Kemal’den Ahmet Haşim’e ve Hüsey in Cahit ’e kadar herkesi bir dedikodu dalgası sarmıştır. Şair, y ine yalnızdır; kalabalığa gömülü bir münzev idir:

“ Yalnızlık bir fenerse Ben de içindeki mum.” (Yalnızlık ,1929)Hâlbuki Peyami Safa’nın tuttuğ u dairede onun annesiyle beraber

kalmaktadır.O vakitler, hayatında yepyeni bir say fa açı lır; Ankara’ya gider ve

Orada iş Bankası’na girer. Ankara’da yeni muhitler edinir. En çok Yakup K adri i le Falih Rıf kı Atay ’ın evlerine uğrar. Cemiyet içinde cemiyetten tecritt ir y ine. Uzlet köşesinde yalnızlık trajedisini sergi ler.

“İnsanlar içinde en yalnız insan; Düşün, taş duvara başın gömülü! Ve kapan sükûta, granitten, taştan, Mazgal lı bir kale gibi ör ülü .” (Geceye Şiir-2,1930) Yalnızlık senfonisi , gece çökünce çınçın öter kulağında: “Beni yad edermiş gibi , bütün g ün Ötün kulağımda, çın çın geceler!” (Geceye Şiir–1,1930)İnleyen birer nağmedir elemleri ; geceler ise dostu . Ruhunu beden

işkencesinden kur tarmay ı di ler. “Geceler çekmey in benimçin hüzün, Gelin siz , r uhumu tenimden süzün; Bırakın naşımı yerde g ündüzün Gölgemi alın da kaçın geceler. (Geceye Şiir–1,1930)Ulus’ta Babıâli kahveleri fonk siyonunu gören İstanbul Pastanesi ve

Ker piç Lokantası vardır. Buranın müdav imleri Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Nabi Nay ır, Feridun Fazı l Tülbentçi ; Nur ul lah Ataç ve Ahmet Kutsi Tecer i le sık sık bir araya gelir. “Kendi lerine Amerikan vari yeni

Page 97: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 97

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

bir dünya arayan Babıali sız ıntı lar ı…”(Babıali s .103) arasında ölü gibi kımıltısızdır;

“Ölüler içinde en yalnız ölü .” Fi ldişi kulesinde sanatının doğ um sancı lar ıy la kıv ranmay ı yeğlemektedir:

“Gözlerim bir kuy u, di lim kördüğ üm; Bir gör ünmez âlem olsa gördüğ üm; Mermer bir kabuğa gir ip, ördüğ üm, K apansam içimden gelen ahenge.” (Geceye Şiir–3,1930)K abına sığmayan r uhu, çalkantı lar meydanıdır; bu meydanda

f ır t ınalar eser: “Sesimi alıp da kaybetse r üzgâr. Versem gözlerimi bir sonsuz renge! İçimde bir mahşer uğ ultusu var; Ruhumdur çağıran, tenimi cenge.” (Geceye şiir–3,1930)Var oluşun sırr ına vakıf olmadığı için ürper tiy le doludur. Dünya

vahşet alanıdır ona göre; can alır, kan içer: “Mercan mercan, uçuk dudağında kan, İnci , inci soluk şakağında ter. Ne baş yedi , ne kan içti bu meydan; Bu meydan âşıktan canını ister.” (Mansur,1930)Acıy ı kutsal laştırarak acıdan kur tulmak derdindedir. Sosyolog

Durkeim, i lkel insanların genel likle acıy ı kutsal saydı klarını , bir örgeni acıtmanın o örgene kutsal lık sağladığına inandı klarını yazmaktadır. Antik Çağ ’da Kinikler aşır ı çi leciydi . Hint Brahmacı lığı ve Budacı lığı da çi lecikler öğreti ler ine dayanır. İ lkel Av ustur yalı lar ise acının bedeni etki lediğine ve yaşam g ücünü ar ttırdığına inanırdı . A şk ve ızdırap şair i Fuzuli , der tler ine derman bulunmasını istemez, z ira dermanın zehri , helakine neden olacaktır. Şair de t ıpkı Fuzuli ve çi leci ler gibi o da ıstırap ister:

Page 98: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen98

Leyla YILDIZ

“ Tatlıydı akrebin sana kıskacı , Acıya acıda buldun i lacı , Diyordun, geldikçe üst üste acı ; Bir azap isterim bundan da beter.” (Mansur,1930) “Madde ve ötesini kurcalama buhranı …Her şey in künhünü, dibini , dayanağını , aslını , arama belası” y ine

yapışmıştır yakasına: “Kimbilir, belki de evlerin cinleridir: Kol lar ı bir davet gibi göğe y ük selir, Ölüler, ölüler, arka arkaya gelir, Ruhların mehtaba daldığı taraçalar, Bacalar…” (Bacalar,1930)Yır tıcı , kanatıcı , derin bir hassasiyetle bakar dış dünyaya. A par tmanlar,

içinde facialar ın koptuğ u azap kuleleridir. İnsanlar ise cüceleşmiş devdir gözünde.

“A zap kuleleri , cüceleşmiş devlerin; Kör mazgal lar ında rak sı var alevlerin; Ö yle evcikler ki , tepesinde evlerin, Kopuyor içinde gör ünmez facialar, Bacalar…” (Bacalar,1930)Ölüm korkusu, sinsi sinsi gezer peşinde daima: “Geride kalanlar hap döv ünse de İnsanlar birer birer y ine gidiyor.” (Tabut ,1930)1931’de askerlik hayatı başlar. Taşkışla ve Harbiye’de geçen askerlik

hayatından kaçıp bohem macerasına atı l ır. Peyami Safa , İbrahim Çal lı , Fikret Adi l ve Dar ülf ünundan Hocası Mustafa Şekip i le uzun entelektüel sohbetlere dalar. O dönemde ebedi olma tutkusu ölüm korkusunu dir i tutar:

Page 99: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 99

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

“ Ya bin y ı l , ya bin asır sonra gelecek Koklarken kül ler imi mezarımda bir böcek O kadar yanacak ki , bir y ük süklük toprağım Yerden bir damar gibi kopup f ışkıracağım!” (Ruh,1931)Bu dönemde disiplinsizlik , hapis, f irardan mahkemeye kadar düşer.

A skerdeyken subaydır. Bu sıralarda edebiyatçı lar ın meskeni , Şişli’de Abidin, Ari f ve Ahmet Dino kardeşlerin ev idir. Bu mekânda eroin eşliğinde madde r uh üzerine tar tışmalar yaparlar.

Şair in r uhsal daralmaları ateşler, say ı klamalarla devam etmektedir. Ateşler içindeyken kimsesizliğin çelik pençesinde ai lesini gör ür hayal meyal .

“Dizi lir ayakta… Anne, baba ve kardeş. Hayal , uzak , uzakta, Ender f i i l lerle g üreş. Başından kayar yastık , Nura döner karanlık ; Sırlar çözülür ar tık , Kırka çıkınca ateş…” (40 Derece,1931)İstanbul’daki bu y ı l lar ında “züppeler çerçevesi” diye isimlendirdiği

bir lokalde Süley man Nazif , Far uk Naf iz Çamlıbel , Yusuf Ziya Or taç, Orhan Sey f i Orhun, İzzet Melih, İsmai l Habib Sev ük , Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı i le alabi ldiğine entelektüel sohbetler yapar.

“Fransız kültür ünün te’sir inin, muaşeret ocağı gibi bir yerdir.” Bu pastane. (Babıâli , s .131)

K aygı bozukluğ u zaman baskısı olarak dışa v ur ur kendini . Bu avarelikte ömür hızla akıp gitmektedir:

Page 100: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen100

Leyla YILDIZ

“Dün, bug ün, yarın, siz , biz , Bu yay ın içindey iz; Onu y üz y ı l say ın siz . Ömür on iki saat…” (Saat 12,1931)1932 y ı lında “Ben ve Ötesi” adlı eseri yay ımlanır. Ziya Osman Saba,

Ben ve Ötesi’ni “ Türk Edebiyatının en kuv vetli şi ir kitabı” diye niteler.O sıralarda şair, Hamid hay ranıdır. “Şair-i A zam” Abdülhak Hamid

i le Maçka Palas’taki dairesinde tanışır. Ondan i lt i fat gör ür. Sek sen yaşındaki Hamid’ le kısa sürede “sarmaş dolaş olur ”. Hamid şaire “Ey zekâ !” diye hitap ederken Hamid’in eşi Lüsyen Hanım onu otuzundan ek sik şairler inin en üstünü!” (Babıâli , s .142) diye talt i f eder.

1934 y ı lı sonlarıdır. Şöhreti gitgide ar tmaktadır. Varlık Dergisinde şair in “ Bu Yağmur ” şiir i yay ımlanır. Bedbaht ve kötümserdir y ine:

“Bu yağmur, karnımı boğan iplik , Tenimde acısız yatan bir bıçak Bu yağmur, yerde taş ve bende kemi k , Dayandıkça çisi l çisi l yağacak .” (Bu yağmur,1934)Beylerbey i’nde akraba yalısında oturmaktadır ar tık . Mükel lef bire

yalıda Babıâli’nin ev velce say ı lan simalarıy la sabahlara kadar süren par ti lerde içki eşliğinde entelektüel mev zularda devamlı münakaşa ederek çırpınmaktadır.

O y ı l , Lüsyen Hanım’ın aracı lığı i le kendisinden 7–8 yaş büy ük , zengin, Paşa kız ı… Hanım hayatına girer. Ar tık … Hanım, Genç Şairde, “dinmez bir diş ağrısı , sabit bir f ikirdir… dir ” (Babıâli , s .174) Edebi bi lgi ve kültür ü fazla olan… Hanım, şair in şiir ler ine hay randır. “ Toprağında bir taş olup bekleyeceği” bu kadının yalısından çıkamaz olur. Yı l lardır onun özlemini taşımıştır.

“Sen, kaçan ürkek bir ceylansın adeta: Ben, peşine düşmüş bir canavarım! İstersen dünyay ı çağır imdada; Sen varsın dünyada, bir de ben varım!” (Bekleyen,1930)

Page 101: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 101

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

Şair in “Enseni yakacak ateş nefesim” dediği bu kadının peşinde daima bir ayak sesi olsa da hala aray ış melankolisinde kıv ranmaktadır. Bunu daha sonraları ;

“Aylarca gezindim y ıkık ve şaşkın Benliğim bir kazan ve aklım kepçe Deli ler köy ünden bir menzi l aşkın, Her f ikir içimde bir çi f t kelepçe.” (Çi le,1939)Şeklinde i fade edi lcektedir.Şair çaresiz depreniş ve çırpınışlar da tükenmektedir. Mülev ves

or tamlardan cinnetin eşiğine gelmiştir: “Bu yağmur, deli l ik vehminden üstün K aranlık , kov ulma düşünceden Cinlerin bey ninde yaptığı düğ ün Sulardan, seslerden ve gecelerden…” (Bu yağmur,1934)Şair in “ korkunç üstü korkunç bir buhran dediği müthiş bir kr izle tam

da cinnet noktasına geldiği 1934 sonlarında Beyoğlu Ağa Camii’nde dev rin ünlü İslam mütefekkir i Abdülhakim Ar vasi’nin vaazıyla karşı laşır. Bu karşı laşma onun ensesinde demir bir balyoz etkisi yapar; dünya bir bardak su gibi çalkalanır sanki . Gece bir hendeğe düşercesine birden gerçeğin kucağına düşer. K anlı bir şafakta Abdülhakim Ar vasi bir çi l horoz olup ona yepyeni bir dünya hediye eder. Ar vasi’nin gör üşleri , düşünceleri , telkinleri , tav ırlar ı ve örnek yaşamı şair i derinden etki ler. Nihayet aşkıyla yanıp tutuştuğ u …Hanım’a yazdığı mektupta “ siz mutlak yokluğ unuz içinde malikiyetin mahr umluğa dönen şekliy le karşıma mutlak varlığı , Al lah’ı çıkardınız .diye yazar.

“ Tam otuz y ı l , saatim işlemiş ben durmuşum; Göky üzünden habersiz uçur tma uçurmuşum. K âinattaki nizamı fark eder. Bu düzen onu tefekküre götür ür: “Fikret , nası l kur ulmuş iç içe bu i klimler? Nası l kay naştır ı lmış, sesler, renkler, hacimler? Hay ret ve hay ranlıkla bu sani önünde diz çöker:

Page 102: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen102

Leyla YILDIZ

“Atomlarda cümbüş, donanma şenli k , Ve çev re çev re nur, çev re çev re nur İç içe mimari iç içe benlik , Bi ldim seni ey R ab, bi linmez meşhur!”Bu tefekkür ona gerçek sanatı fark ettir ir; şair in sanat anlay ışı

değişecektir bundan sonra: “ Anladım işi , sanat Al lah’ı aramakmış; Mari fet bu; gerisi çelik çomakmış.”Edebi olma muradından ebedi olmaya inti kal eder. “ Gökte saman

yolu”na, “dipsizlik gölünde inci ler ”e göz diker. “K açır beni ahenk , al beni birlik ; Ar tık barınamam gölge varlıkta. Ver cüceye onun olsun şairlik , Şimdi gözüm büy ük sanatkârlıkta. ( Çi le, 1939)Ferdiyeti etraf ında ördüğ ü kozasından si lkinip bir ici k meselesi

sonsuza varmak için nefsine y üklenir. “ Diz çök , ey zorlu nefs önümde diz çök!” ( Çi le, 1939)

Ar tı k gerçek sevgi liy i bulmuş, mutmain olmuştur. Ona ulaşmak için intisap ettiği Efendisinin peşinden koşacaktır. Sevgi li addettiği… Hanım karşısında adeta:

“Nesin sen hakikat olsan da çeki l .”der.“Genç şair,… Hanım’ı , kabzasına kadar ciğerine girmiş bir bıçak gibi

öz eliy le sökerek çöplüğe atar.”İnsiyakları i le inşiraha kav uşur. Ruhsal bir dinginli k ve huzur çalar

kapısını . Sükûnete ermiştir nihayet. “Evet , her şey bende bir gizli düğ üm Ne ölüm terleri döktüm nelerden! Dibi yok göklerden yeter ürküttüğ üm, Yetişir çektiğim, mesafelerden.” (Babıâli , s .189)

Page 103: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 103

Bohem Çırpınışlarda Açan Bir Lotüs: Necip Fazıl

Bir bıçak gibi söküp attığı… Hanım’ın çı ktığı yarada yepyeni bir i lt i hap peydahlanmıştır: Fikir çi lesi

“Akrep, nokta nokta r uhumu sokmuş, Mevsimden mevsime girdim böylece. Gördüm ateşte, cımbızda yokmuş, Fikir çi lesinden büy ük işkence…” (Çi le,1939)“Bir f ikir ki , sıcak yarada kezzap, bey in zarında sülük”tür. Bu y üzden

bey ni zonk zonk zonklamaktır. Çünkü “Başını , bir davaya satmış”tır. Mistik ve idealist temay ül le “arşa gebe”dir.

“Ben ki , toz kanatlı bir kelebeğim, Minicik gövdeme y üklü K afdağı . Bir zerreciğim ki , Arş’a gebey im, Dev sancı lar ımın budur kay nağı !” (Çi le,1939)Hata ve g ünahlarla dolu mazi’den ve r uhsal çalkantı lardan muzaf fer

bir komutan edasıyla çıkar. Tanpınar ’ın i fadesiyle “ Yelesi , taze ve keskin bir bahar kokusu i le kabar tmış bir küheylan gibi , bur un delikleri açı l ıp kapanarak şahlanan bir genç adamdır ” ar tı k . “Rüyalarda içtiği cinnet” yön değiştirmiş; “mukaddes emanetin dönmez davacısı” olmuştur. Şimdi” kitleleri inandığı tek’e davet edecektir.” 1947 yay ımlanan Büy ük Doğ u’nun kapağında, bütün say fay ı kaplayan dev bir adam si luleti yer alır. İki kolu havada ve iki bacağı açı ktır. Arka planda, adamın bacakları arasında binlerce insan y ığını…Şaha kalkmış haykırmaktadır.

“Durg un kalabalıklar bu cadde çı kmaz sokakHaykırsam kol lar ımı makas gibi açarak .”

K aynakça Necip Fazı l , Çi le, ,Büy ük Doğ u, Bütün Eserleri ,4 Yard.Doç.Dr.Hasan Çebi , Bütün yönleriy le Necip Fazı l Kısakürek’in

Şiir i , , Kültür Ve Turizm Bak .Yay. Ank .1987Necip Fazı l Kısakürek / Kendi Sesinin Yankısı , Hazırlayan: Orhan

Okay, Etki leşim Yay. İst–2009

Page 104: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen104

Leyla YILDIZ

Necip Fazı l Kısakürek , Babıâli ,2.b İst .1976Necip Fazı l Kısakürek , O ve Ben,5.b İst .1987 Orhan Okay, Si l ik Fotoğraf lar, Ötüken Yay. İst . 2005 Orhan Hançerlioğlu , Felsefe Sözlüğ ü, Remzi Kitabev i , İst .1979 Fatih Alperen, “ Tohum Saçan Adam” ,Sız ıntı Dergisi ; Ocak 2008,Yı l :

29,say ı : 348M.Orhan Okay ,“İnsan, sanatçık/ Şair ve düşünür olarak Bir Necip

Fazı l Kısakürek por treni , ,Hece Aylık Edebiyat Dergisi , Yı l :9,Say ı :97,Ocak 2005

10) Canan Sev inç, “Bir Huzursuzluğ un şiir i” : Ör ümcek Ağı’ndan Çi le’ye Necip Fazı l’a ve sanatına Yöneti len Eleştir i lere Toplu Bakış, Hece…

11)Mustafa Şeri f , Onaran, “Bohemlikten Bi lgeliğe Necip Fazı l” ,Hece Aylık Edebiyat Dergisi , Yı l :9,Say ı :97,Ocak 2005

Page 105: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 105

Tarihte, di lde, kültürde devamlı lı k esastır. Di l bütün bir ikimiyle nesi l ler i birbir ine bağlamaktadır. Zaman zaman di le çeşitl i müdahaleler yapı lmış olsa da akış devam ediyor.

“Di l , varlığın ev idir ” der Heidegger. ‘ Varlığın ev i’ benzetmesi di l için söylenebi lecek en isabetli tar i f t ir. Zira insanoğlu bir di lin içinde hissetmeye, tefekkür etmeye başlar. Bu yönüyle di l , varlığın tekâmül ettiği bi l inç alanıdır.

Di l , anlama-anlatma-anlaşma hususunda araçtır. Bu yönüyle bir görev i y üklenmiştir. Halimize tercüman olduğ u sürece kıy met kazanır. İ letişimi sağlama noktasında di lin etkin kul lanımı önem arz etmektedir. Yanlış anlaşı lmaların çoğ u di li nok san kul lanmaktan kay naklanır. Doğr u kelime, doğr u cümle kul lanımı neticesinde olumlu sonuçlar alınabi lir. Yakınlaştırdığı gibi uzaklaştır ır da di l . İy i leştirdiği gibi kötüleştir ir de di l . Dostluğ u sağladığı gibi düşmanlığı da başlatabi lir di l . Yücelttiği gibi alçaltabi lir de di l . Özen ve dikkat gerektir ir.

George Or wel , ‘1984’ adlı romanında di l bozumu i le oluştur ulan kaos or tamında mil letler i ‘sür üler ’ haline getirme düşüncesini işler. Bu roman i l kin 1949’da bası lmıştır. Romanda totaliter tek par tinin yönetiminde korku , propaganda ve bey in y ıkama i le halkı ve hayatı ‘ karar tma’ polit ikası ustalıkla tenkid edi lir. Bu roman, son dev irde di l üzerine önemli bir dikkati içermektedir ve cümlemiz için ikâz niteliğindedir.

Di lde sadeleştirmenin bir ölçüsü var mı ? Yok sa her kelimenin kökenine bakıp ırkçı bir tav ırla di lden mi kovacağız? Bu yöntemin olumsuz sonuçları bir bir or taya çıkıyor. Yeni nesi l , İstiklâl Marşımızın di lini dahi anlayamaz oldu. Ref ik Halid K aray ’ın, Reşat Nuri Güntekin’in, Peyami Safa’nın romanları g ünümüzde okuy uculara sadeleştir i l ip de

Murat SOYAK

TÜRKÇENİN SIRLARI HAKKINDA

Page 106: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen106

Murat SOYAK

sunuluyor. El li y ı l önce yazı lan eserlerin di line yabancı laşmış bir topluluk var. Bu kötülüğ ü mil lete reva görenler utansın. Biz her el l i y ı lda bir di lde sadeleştirme yapacak olursak elimizde kalan ‘ kuşdi li’ olur.

Di lden kelime atıp kök süz sözcükler uydurmanın faydası olmadı . Ev imizi y ıkma niyetinde olan kişi ler i , kur umları tanımalıy ız . Di l bozumu karşısında teyakkuzda olmamız gerekir.

Di le musal lat olan uydurmacı lık hastalığı neyse ki şimdi eski şiddetinde deği ldir. Bu dur um, g ünümüz için olumlu bir gelişmedir. Zararın neresinden dönersek kârdır hesabınca yeniden ‘ Yaşayan Türkçe’ esas olmalıdır. Tarihten bug üne bütün kazanımlarıy la ‘ Yaşayan Türkçe’ bize yeni imkânlar sunabi lir.

Nihad Sâmi Banarlı , ‘ Türkçenin Sırlar ı’ kitabında öztürkçeci li k , uydurmacı lık akımına karşı çıkmış; di limizdeki Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin yerine uydur ulan sözcüklerin yanlışlığı üzerinde durmuştur. 1972 y ı lında i lk basımı yapı lan bu kitapta Türkçe’nin g üzel li klerini , inceliklerini ve ahengini konu olarak işleyen 43 makale bulunmaktadır.

Osmanlı devletinin son dev rinde, di lde mi l lî ve şuûrlu ıslahat çalışması Sultan Abdülhamîd dev rinde başlamıştı . Sonraki y ı l larda da bu çaba devam etmiştir. Özel likle ‘ Yeni Lisancı lar ’ bu hususta gay ret göstermişlerdi . Ağdalı söyley iş yerine İstanbul halkının konuşmasını esas almak ; di lde yabancı kaide ve terkipleri terk etmek gibi amaçları vardı . Bu yöneliş o dev ir için bir zar uretti . K ararlı ve ölçülü bir yaklaşımdı bu.

Nihad Sami Banarlı , ‘İmparatorluk Di l ler i’ isimli yazısında der ki : “Haki kât şudur ki Türk mil leti g ibi , asırlarca hattâ çağlarca dünya sathında konuşmuş, büy ük ve fâtih bir mi l letin di li “özdi l” olamaz; imparatorluk di li olur.” Bu tespit üzerinde önemle durmak gerekir. ‘İmparatorluk di li’ kav ramıyla anlatı lmak istenen düşünce nedir? Bu kav ramın içeriği ve özel likleri hakkında şu bi lgi ler veri l ir: “Bir kısım di l ler vardır ki yalnız bir vatanda deği l , birçok vatanlarda devlet kurmuş hâkimiyet

Page 107: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 107

Türkçenin Sırları Hakkında

kurmuş, büy ük mil letler in di lidir. Bu di l ler pek tabiî olarak medeniyet ve hâkimiyet götürdükleri ülkelerin di l ler inden derlenmiş kelimelerle de zengin büy ük di l lerdir. İmparatorluk di l ler i , mi l letler in hâkim oldukları topraklardan vergi alır, baç alır, mahsûl toplar gibi kelime de alır lar. Hem bu alışın ölçüsü de yoktur. Kendi lerine lâzım olduğ u kadar veya canları istediği kadar alabi lir ler. Bir taraf tan kendi kültür, sanat ve i ktidarlarını bu ül kelere yayarlar; dünyanın dör t bucağında kendi hükümlerinin geçtiğini gör üp kendi di l ler inin konuşulduğ unu duy manın; kendi bay raklarının dalgalandığını görmenin hazzını , g ur ur unu tadarlar. Öte yandan ay nı ülkelerden derledikleri lüzumlu kelimeleri kendi di l ler inin gramerine, estetiğine ve fonetiğine göre “mi l li leştirerek” kendi kelimeleri yaparlar.” (s.30)

Büy ük bir coğraf yada hüküm süren devletin di li ‘özdi l’ olamaz.

Fethettiği yerler gibi fethettiği kelimeler de vardır. Di limizdeki Arapça, Farsça vd . di l lerden kay nağını alan kelimelerin varlığı di l imize bir renk , bir çeşni , bir kuv vet vermiştir. İmparatorluk di li , bir medeniyet di lidir. O medeniyetin içinde farklı kav imlerin, farklı kültürlerin, farklı coğraf yaların derin katkısı vardır. Bu dur um, tar ih boy unca di limizin büy ük zenginliği olmuştur.

Kitapta ‘Güneş-Dil Teorisi’ bahsi var ki birkaç kelam etmeden geçemey iz . Nihad Sâmi Banarlı , bu teorinin gerekçesi ve hususiyetleri hakkında şu bi lgi ler i verir: “ Türkçe’nin bir kay nak di l olarak başka di l lere, tar ihin en eski asırlar ından beri çok say ıda kelime vermiş bir di l olması ihtimâlini dikkate alır. Bu kelimeleri araştır ır. Bulabi ldiği nisbette bir di l ferahlığına, bir gönül huzur una ulaşır. Ev velce başka di l lere bizim verdiğimiz bu kelimeleri , y ine o di l lerden alarak , kul lanmamızda bir mahzur olmayacağı kanâatine varır. Böylece Türkçe’ye başka di l lerden gelmiş ve Türkçeleşmiş bütün kelimeleri , Türkçe sayarak , öztürkçeci li kten doğan büy ük di l keşmekeşini , hem de mi l lî r ûhu incitmeden önlemeğe çalışır.” (s.307)

Page 108: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen108

Murat SOYAK

Öztürkçe sav unucuları di l i tahrip etmişti . Türkçey i bir çı kmazdan kur tarmak için üreti lmiştir bu teori . Di limizde kul lanımda olan bütün kelimeleri kor umak , sahiplenmek için bu teori bir imkân sağlamıştır. Di lde mevcut kelimeleri atmak suretiy le yapı lan büy ük yanlıştan dönmek lüzumu hissedi lmişti . Bu teori i le amaçlanan “Ev velce gir i len çıkmaz bir yolu , mi l letin gönlünü incitmeden terk etmek şeklindeki çok ince bir buluştur.” (s.106)

Yunus Emre Türkçesi edebiyat ve f ikir dünyamız için rehber

niteliğindedir. Üzerinde önemle dur ulması gerekir. Yunus Emre’nin di lde ulaştığı g üzel lik şöyle i fade edi lir: “ Yeni vatan coğraf yasının topraktan y ük selen bütün g üzel seslerini Türk halk di liy le birleştirmiş, Anadolu Türkçesine o çağlara kadar hiçbir Türkçede gör ülmemiş bir mûsıkî işlemiştir. Anadolu’da bir felsefe olmaktan y ük selerek bir îman derecesine varan ve çok say ıda halkı kendi ışıklı çerçevesine toplayan tasav v uf felsefesini , Türk di liy le söylemenin, hem de ki fâyetle söylemenin sırlar ını bulmuştur.” (s.92)

Yunus Emre’nin şiir ler inde Türkçenin g ücü okunur. Cümle g üzel likler kıvamını bulmuş halis bir Türkçe i le di l lendir i l ir. Yunus Emre, di l hususunda da uf uk şahsiyettir. “ Tam bir büy ük şair sezişiy le mi l letinin l isânını hissetmiş ve ondaki g üzel sesi duy muştur. Yine çok olg un bir insan olarak , kendi leriy le medenî alışverişler yapı lan başka mi l letler in di l ler inden alınmış kelimeleri , bir imânın ve ir fânın i fâdesi için en tabiî sözler bi lerek Türkçenin sesine, mîmârîsine ve estetiğine göre söylemekte gösterdiği hüner ve olg unluk , yaptığı her iş kadar büy üktür.”(s.96)

Kelimelerin kökenine bakıp da değerlendirme yapı ldığında di l bir çıkmaza gider. Zira tar ih boy unca çeşitl i kav imler ve kültürler i le temasımız oldu. Verdiğimiz kelimeler var; aldığımız kelimeler var. Bunda yadırganacak hiçbir şey yok . Türkçe, kendi içine kapanan bir kabi le di li deği ldir. Başka di l lerden aldığımız kelimeler zaman içinde öylesine işlenmiştir ki ar tık bize ait olmuşlardır. Mesela ‘gönül , g ül , merdiven,

Page 109: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 109

Türkçenin Sırları Hakkında

köşe, perşembe’ kelimelerinde olduğ u gibi . Ni had Sami Banarlı bu hususta şöyle der: “Gör ülüyor ki di l ler in kelimeleri deği l fakat sesleri mi l l îdir; her di lin kendi iç ve dış mûsıkîsi mi l l îdir. Türkiye’de bir türlü di kkat edi lemeyen, büy ük di l hakîkati budur. Hiçbir medeniyet di linin bütün kelimeleri mi l l î olamaz fakat ‘sesi’ mutlaka mi l lî olur. Bir de mîmârîsi mi l l î olur. Yani , kelimelerin yan yana gelmesinden doğan söz isti f i , bu yan yana gelişler in yarattığı i fâde âbidesi mi l l îdir.”( s .34)

Mi l lî mücadele döneminde Türkçe öz kıvamına ulaşmıştı . Bu g üzel menzi l , di l ırmağının asırlarca süren yolcuğ undan sonra oluşturduğ u bereketli bir delta ovası gibidir. Dev rin âlimleri , şairler i , edipleri , mütefekkirler i bal tadında bir Türkçey i o dev irde eserlerinde kul lanmışlardı . Nihad Sami Banarlı , hocası Yahyâ Kemal’e işaret eder ve der ki : “ Yahyâ Kemal Türkçesi , l isânımızın büy ük f ır t ınalar geçirdiği bir çağda, Türkçenin sesine, mîmârîsine, r ûhuna ve dehâsına sâdı k kalmak yoluyla bu lisânı kendi dev rinin şâhikasına ulaştırmıştır.”(s.123)

Di l , nihayetinde canlı bir varlık . K âinatın varoluşu i le yaşıt . Ve eşyanın bütün isimleri insana öğreti ldi . Di l i le oy nayanların iy i niyetli olduklarını düşünemey iz . Elbette di lde yeni kelimeler olacaktır, türeti lecektir. Di lin kul lanımı dâhi linde, kendi iç mantığında bu kabul edi lebi lir ama edebiyat yerine ‘yazın’, kitap yerine ‘ beti k’, peygamber yerine ‘yalvaç’ demenin di le bir katkısı olamaz. Di li zenginleştirmenin yolu ev vela mevcut bir ikimi görmekle başlar. Di l ocağında pişip de zaman eleğinden geçen kelimelere -kökeni nereye ait olursa olsun- sahiplenmek gerekir. Bir bütünlük ve ahenk içinde ışı ldayan o kelimeler ar tı k bize aitt ir. Medeniyet uf uklu bir yaklaşım esas olmalıdır.

Page 110: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen110

“Dün bir g ül düşmüş bir taraçadanBahar gelmiş dedim başımı kaldırmadan”

Sezai KAR AKOÇ

Bahar geldi . Çiğ taneleriy le uyanıyor g ül ler. Güneş gri bulutlar arasında bir gör ünüp bir kayboluyor. Gün v ur unca ürperiyor kuy tularda zambaklar. Serin, y umuşak bir r üzgar sessizce dokunup geçiyor y üzüme. Ötelerden bir el dokunuyor r uhuma. K arları er iten g üneşin şen şarkısına kuşlar eşlik ediyor. Bin bir ses, bin bir renkle…. Yakı lıp y ı kı lan benlikler yeniden onarı lıyor her bahar.

Bin bir ışık huzmesinin içinden çı kıp gelen sağanaklar sanki bir nisan şakası yapar gibi ıslatıyor sokakları . Çay ır çimen, bör tü böcek uyanıyor uzun uykusundan. Toprağın rahminde bir doğ um sancısı . Yeniden doğ ur uyor kendini baharın kucağına. Sidretül Münteha’dan düşmüş bir dir i l iş şarkısı yay ı lıyor yer y üzüne.

Bahar geldi diyor um!. . . Hanımeli , defne, ıhlamur, iğde kokularıy la sarhoş oluyor g ünler. Tabiatın tuval ler inden akan renk cümbüşleriy le ve parlak çizgi lerle y ür üyor bahar yaşamın kalbine doğr u. Baygın sardunyalarla , yasemenlerle çı ldır ıyor kaldır ımlar. K aranf i l kokuyor şimdi alacakaranlıklar. Gül kokuyor…. Nazlı nazlı sal lanıyor nergizler haf i f bir r üzgarla . Leylak kokusuyla g ülümsüyor ı l ık bahar ak şamları . Namütenahi bir huzurla otur uyor y ı ldızlar göğ ün derinli klerinde. Ay damlıyor şimdi bahar gecelerine. A şkla söyleşiyor, aşkla söylüyor bütün bör tü böcek sessiz bahar gecelerinde.

K aç bahardır g ül ler düşüyor taraçalardan ve modern dünya dönüp bakamıyor bahara. Dönüp dur uyor hep mevsimsiz bir zamanda. Hep mevsimsiz bir bahçede son bahara yapraklarını döken devasa bir yorg unluk ağacı….

Şirazesi dağı lmış kitaptan kopan bir yaprak gibi sav r ulup dur uyor modern insan bir oraya bir buraya…. Baharın dir i l iş şarkısının tını lar ı değmiyor kulaklarına modern insanın kaç bahardır.

Muaz ERGÜ

BAHAR GELDİ

Page 111: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 111

Bahar Geldi

K aç zamandır kurak toprağa benziyor uz hepimiz . Rüzgarın ayaklarımızın alt ına serdiği , ayaklarımıza kapanan envai çeşit çiçeklerin kokusuyla kendinden geçmiyor r uhlarımız . Kirpi kleri yedi iklimin nefesiy le bi lenmiş, saçlarında bin bir çiçek reyhası , av uçlarında semavatın vecd rak s ettiği sevgi li yok . Hasretinden tamburların çatladığı sen yok sun….

Bahar geldi diyor um!. . . Bir sonbahar sürg ünü r uhlarımıza yağmur yağmasa da, hiçbir mevsim hiçbir g üneş doğmasa da muzip bir çocuk sıcaklığıy la yokluyor bahar en kuy tu yerlerimizi . Yüzünü dön diyor toprağa. Dinle diyor dir i l işi ve dir i ltenin nefesini …. Yaşamaktan soğ uyan bedenlerimize bir nisanda daha dokunuyor g ün ışığı . Her bahar bir çığ y uvarlıyor içimize. Her bahar yaralıyor aşkın oku. Bahar geldi . I l ı k bir r üzgarla ürperiyor leylaklar. Sonsuzca bir ümit sarıp sarmalıyor bütün bir kainatı .

Bahar geldi . O uzaklardaki , hatıralar ülkesindeki sevgi linin bahar bahçesinde menek şeler açıyordur. Papat yalar bir rak sa başlıyordur g üneşle. Saçlarına değen r üzgarlar mest oluyordur. Saçlarının her telinden kadim bir “ Vav ” dökülüyordur tar i hin av uçlarına. Ayaklarının değdiği yerler gelinciklerle doluyordur. O yaşmağını toprağı ör ten bereketli bir ekin tarlası gibi ör tüyordur geceye. K adim bir Kudüm kadim bir Şark’ı çalıyordur. Hasretinin sız ısından çatlıyordur o Kudüm. Kedi ler geliyordur bahçesine. Kedi leri sev iyordur o karanf i l gölgelerinde. Ni lüferlerle söyleşiyordur gizli g izli . Nar çiçeklerine f ısı ldıyordur sır lar ını . Kırlangıçlar konuyordur omuzlarına.

Bahar geldi . Yağmur yağıyordur. Mahzun bir hatırlay ış oluyordur şimdi geçmiş zaman. Mahcup bir dokunuşla dokunuyor uzdur sevgi linin si lüetine.

Bahar geldi . Akan sular sele, eylül ler nisana döndü. Bahar geldi diyor um. Dünya g urbetinde bir bahar daha…..Bahar geldi . Güneş y ine doğ uyor, dünya y ine dönüyor, bahar y ine

geliyor.Nereye dönsek y üzümüzü, g ül ler in şarkısı ……Nereye dönsek bahar……Bahar….

Page 112: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Fotoğraf: Mustafa ERDOĞAN

Page 113: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 113

Üç kıtada birden yaşayan Türk mi l letinin geniş bir tar ihi ve kültür ü i le birli kte kendine has zengin bir sanatı vardır. Tari hte, Or ta A sya’da çeşitl i ad lar alt ında devletler kuran Türklerin i lk sanat eserleri burada kendini gösterir. İslam öncesi ve sonrası olmak üzere i ki ana dev reye ay rı lan sanatımızın i lk dev rine ait moti f ler mi l l i kültür ve folklör ün etkisiy le gelişmiş, İslamiyet ’in kabulünden sonra da bu kültür ün etkisiy le daha zengin hale gelmiştir. İslam dininin kabul edi lmesiyle birli kte bu dinin kültür çerçevesi içerisine giren Türklerin müşterek İslami motif ler i benimsedikleri , hatta onlara kendi renklerini vermelerinin yanında İslam öncesi dev re ait eski sanat geleneklerini de terk etmediklerini gör ülür. Bu dur um Türk sanatının hiçbir zaman mi l li vasf ını kaybetmediğinin bir deli l idir.( Koyaş, E,F, 1983–1984:1.)

Her toplum “g üzel”ini , kendinde var olan geleneklerinin, inancının mi l li zevk ve ölçüleri i le benimser ve anlamlandırır. Bu farklı l ı k o toplumun yaşadığı coğraf yadan ve kültürden kay naklanır. Yaşadığı süreçte kazandığı bi lgi ler ve kurduğ u medeniyetler sayesinde olg unlaşır.Türk toplumunun sanat zevkini , estetik anlay ışını , sanatın g ünlük yaşamdaki yerini , en iy i yansıtan alanlardan bir i de gelenek sel sanatlardır.

Türk Sanat geleneklerinin özünü kor uyan, maziden g ünümüze Türk kültür ünün devamını sağlayan ve Türk kimliğini çizen gelenekli sanatlar ımızı derinlemesine incelemek ; temelinde yatan felsefey i ve bunun çizgi lere, şeki l lere yansımasını anlamak ve anlatmak , bir manada kendimizi anlamak , mi l l î kimliğimizi tanımak ve tanıtmaktır. Çünkü bir mi l letin tar ihi , yaşadığı hayattır. Kültür ü ise, kendi tar i hi içinde yaşarken edinmiş olduğ u inanç ve dav ranış biçimidir. Bu kültür, sahip olduğ u gelenekler i le nesi lden nesi le aktarı l ır. Gelenekler ay nı zamanda ait olduğ u mil letler in kimliğini belir ler. İşte bu nedenle gelenek sel sanatlar, mi l l î kültür ümüzün temel taşlar ından bir idir.

Mustafa GENÇ*

GELENEKLİ TÜRK SANATLARININ KAYNAKLARI

Page 114: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen114

Mustafa GENÇ

Sanatta , estetik değerlerin yanı sıra toplumun öz benliği vardır. Bu öz benli k ise, sanatın estetiğini or taya koyan insanın içinde yaşadığı toplumun zekâsı , hayat felsefesi , ahlak nizamı , maddi ve manev i istekleridir.

Sanat bir anlatış , bir i fade ediş şeklidir. Anlatı lan ise, sanatkârın iç ve dış dünyasıdır. Başka bir dey işle, insanın yaşadığı dünyay ı gönül gözü i le sey rederken gördüklerini , hissettiklerini sembol lerle anlatmasıdır. Sanat düşünülen, hissedi len duyg u ve düşüncelerin maddede biçimlenerek hayat bulması veya mananın maddeye yansımasıdır. Her sanat eserinin temelinde, onu var eden bir mana ve duyg u mevcuttur.

Atalarımız , “A şk olmay ınca, meşk olmaz” demiş ve işin özünü ne g üzel i fade etmişlerdir. Zira g üzel lik , aşk ve sanat , birbir ini var eden ay rı lmaz üç temel kav ramdır. Güzelden mak sat “aşk” t ır. A şkın di li ise “sanat”tır.

Genel olarak bir sanat eserinde iki çeşit özel li k bulunur. Bunlardan bir kısmı , eserin kimliğini belir leyen, mi l l i değerleri yansıtan özel li klerdir. Eserin ait olduğ u kültür ün izler ini taşır. İçinde kısmen geleneklerinin de bulunduğ u bu özel likler hassasiyetle kor unmalıdır. (BİROL,2007: 76)

Diğer bir gr up ise farklı okul lara , y üzy ı l lara veya sanatkârın kişi l iğine göre değişebi len özel liklerdir. Bir eserin meydana gelişinde çok önemli olan bi lgi , görg ü ve yetenek , sanatkârın tav rını belir ler ki bu karakterin, kişi l iğin esere yansımasıdır. Bu tav rı tanıtan özel likler, şahıslara ve or taya koydukları üsluplara göre değişir. Fakat herhangi bir sanatkârın, eserinde sey redi len kendine has tav rı veya üslubu, hayatı boy unca çalışmalarında devam eder. Tıpkı çocukluktan yaşlı l ığa kadar, dönem dönem çeki lmiş resimlerde sey redi len, değişmeyen y üz i fadesi ve bakışlardaki mana i le değişen y üz hatlar ı gibi .

Sanat ev renseldir. Fakat sanatçının mensup olduğ u bir mi l let ve içinde yetiştiği bir kültür vardır ve o, bu or tamda şeki l lenen bir kimliğe sahiptir. Başarı l ı bir eserde de işte bu kimliğin yansıması sey redi lir. Şayet eser bu özel li klerden mahr um kalmışsa, bir özenti veya taklitten başka bir

Page 115: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 115

Gelenekli Türk Sanatlarının Kaynakları

değer taşımaz. Modern resmin en önemli isimlerinden olan Picasso’nun eserlerinde İspanyol kültür ünün etkisi gör üldüğ ü gibi ; Mimar Sinan’ın eserlerinde de akı l almaz ustalıkla kul landığı kubbe, inancın odak noktası olan tevhid şevkinin maddeye yansıması izlenir. (Birol ,2007: 76)

K arahanlı lar ’dan başlayarak , İslamiyet sonrası Türk kültür ve sanatında, yeni dinin etkisiy le sanatsal alanın i lgi odağında başkalaşımlar gör ülür. Cami , medrese, köpr ü, ker vansaray gibi mimari yapı lar; heykel yerine bitkisel moti f ler ağırlıklı üç boy utlu taş işlemeci liği tür ünde mimari süslemeler; resimden çok minyatür; graf i k sel tasarımlar anlamında hat , tezhip; f ig ürati f desenli çini , cam, maden işler i ve serami kler daha çok önem veri len sanatsal etkinlikler olmuştur. Selçuklu hükümdarları da g ünümüz atölye ve tasarım merkezleri anlamında “Nigarhaneler ” ve resim enstitüsü anlamında “Nakkaşhaneler ” yapmışlardır.(Alakuş, 1997:68) Ay nı geleneği Osmanlı larda da Saray ın Bir un teşki latına mensup Ehl-i Hiref ocağında gör ür üz .

Modernleşme süreciyle birlikte, Osmanlı aydınından g ünümüze hala kafa karışıklığı devam etmektedir. Çünkü toplumsal değişim kolay bir süreç deği ldir. O ysa sanay i dev rimiyle tüm Dünyay ı etkisi alt ına alan ve g ünümüzde bi lişim teknolojisindeki hızlı i lerlemeyle devam eden küresel leşme olg usu ve paralelindeki modernleşme süreci g ünümüz içinde ay nı karışıklıkta devam etmektedir.

Fas kültür üne ait olan “fes” Osmanlı toplumuna geldiğinde; halk , kav uğ unu çıkarıp fesi giy mek istememiş ama ay nı toplum Şapka Dev rimi sonrasında ise fesini çıkarmamak için direnç göstermiştir. Bizde geleneğe bağlı Türk Sanatı bir türlü anlaşı lamamıştır ve kafa karışıklığı hala da devam etmektedir. Gelenek yeterince anlaşı lamadığı için ona bağlı olarak devam eden ve gelişen sanat da anlaşı lamamıştır.

Gelenek , sağlıklı yeni liğin ve değişimin i lk şar tıdır.(Ay vazoğlu ,1996:17) Osmanlı’da bi lim ve sanat ay nı sözcükle anlatı l ırdı . Bi lim için sanay i , bunun üst düzey sanatsal çalışmaları için ise Sanay i-i

Page 116: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen116

Mustafa GENÇ

Nef ise sözcüğ ü kul lanı lırdı . Modern toplum yaşantısının zorladığı iş bölümü ve uzmanlaşma anlay ışı i le, bi l im ve sanatla uğraşan “akademi” bi limsel olma özentisi içinde “üniversite” olmaya çalışmış; üniversite ise sanatı küçümsemiş, yoz ve g üncel örnekleri ölçü almış ve bi lim adına yabancı lar ın yor umlarının dışına çıkamamıştır.

Mehmet Akif ’in şu tespiti biz im için çok önemlidir. “Eski eski olduğ u için atı lmaz; kötüyse atı l ır. Yeni , yeni olduğ u için alınmaz; iy iyse alınır.” Geleneğin doğr u anlaşı lması bu tespitler in iy i değerlendir i lmesiyle mümkün olabi lecektir.

Av r upa sanatında “gelenek” kav ramı doğada gör üleni taklit eden ve Rönesanstan beri süregelen bir olg u için söylenirdi . Av r upa gelenek sel sanatında genel likle ağaç ağaca, kuş kuşa, insan insana benzeti lmeye çalışı l ırdı . Günümüzde ise bu sanatın yeri ise müzeydi . Buna alternati f olarak bulunan yol ise soy ut sanattı . Yani biz Türklerin y üzy ı l lardır gelenek sel dokumalarımızda kul landığımız motif ve tarzdı . Türk toplumu gelenek sel değerlerini kor umay ı ve geliştirmey i hep başarmıştır. Av r upa’da Rönesansı başlattığı kabul edi len İon ve Bizans kültürleri i le iç içe yaşamalarına karşın onlardan faydalanma gerek sinimleri duy mamışlardır.

Türklerin sanatsal duyg ularını yansıttı klar ı gelenek sel dokumalarımızda ne İslam süslemelerindeki salt geometrik dengeye dayalı matematik düzen ne de Bizans’ın kural lar ve yasaları alt ında kıv rı l ıp kalmış sıkıntı ve bedbinlik vardır. Yine mimaride Efes’teki İsa Bey Camii dünyanın i lk asimetrik eseridir.(Uğ urlu , 1997:292)

Yahya Kemal`in eserlerini ve estetik gör üşlerini doğr u yor umlayan, en iy i öğrencisi A . H. Tanpınar`ın i fadesiyle, «değişerek devam etmek , devam ederek değişmek» şeklinde özetlenebi len dinami k gelenek anlay ışı son derece önemlidir. Her zaman bazı sosyal ve kültürel temel lere bağlı moti f lerle oluşan gelenekten faydalanmak isterken, onu oluşturan değerleri gözden uzak tutmamalı .

Gelenekten böyle faydalanmak isteğinin, kendi liğinden olması ,

Page 117: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 117

Gelenekli Türk Sanatlarının Kaynakları

«akademik» deni len zorlamalara düşmemesi ve «turisti k i lgi ler»e dönüşmemesi için yeterli bir kültürel bir i kim gerekir. Yok sa or taya çıkan şeyler, y ine eskinin birer taklidi ve ori j inaliteden yok sun özenti li kler olmaktan kur tulamaz.

Daha pek çok örnekte gör üldüğ ü gibi , mi l l i olmayan bir sanat , mi l letlerarası değere de sahip olamaz. Kısaca sanatta ev rensel liği yakalamak , üstün yetenek yanında şahsî , mi l l î ve yöresel kimliğin g üçlü olmasıyla mümkündür. Hattımızın, tezhibimizin, ebr umuzun, minyatür ve kat ’ımızın okyanus aşır ı z iyaretler i ve gördükleri hüsnü kabul , ev renselin; gelenek sele sadece hazır deği l ay nı zamanda mecbur olduğ unun işaretidir.(Birol , İ , 2009:13)

İnsanın şahsiyeti ve onu muhafaza etmesi , sahip olduğ u akı l i le mümkündür. Ulusların haf ızası da tar ihidir. Çünkü tari h yaşanan hayattadır. Kültür ü ise, kendi tar ih içinde yaşarken olaylardan doğan kendine has tepki ler in or taya çıkardığı , inanç şekli ve dav ranış özel likleridir. Bu özel likler ise ait olduğ u mi l letin karakterini anlatır. Ay rıca kültür ün ası l özel liği geleneklerinin bulunmasıdır. Köklü bir kültür geleneği sayesinde zamanımızdan önce yaşamış y üzlerce neslin hayat tecr übesinden faydalanma f ırsatı bulunur. Ulusları birbir inden ay ıran da budur. Bu nedenle bir mi l let kendi klasi klerine sı kı sıkıya bağlı olmalıdır. Esas olan, geleneğe dönmek deği l ; gelenekten kopmamak ve onu zamanın koşul lar ına göre geliştirmektir. Kültür ümüzün vazgeçi lmez olan bu sanatlar ı , geçmişteki en mükemmel şekliy le g ünümüze taşımak , çağımızın yeni yor umlarıy la geliştirerek hayatın içine taşımak , yaşanır hale getirmek gerekir. .(BİROL, İ , 2009:19)

Gelenek kav ramı anlaşı ldığında Gelenek sel Türk Sanatlarını anlayabi lir ve değişimi sorg ulayabi lir iz . Matbaanın icadıyla binlerce hattatın işsiz kaldığı bir Osmanlı toplumu i le harf inkı lâbından sonra toplumun okuma yazma oranında gör ülen azalma da dünya popüler kültür ünün etki ler ini hızlandırmıştır. Geçmişi ve geleceği konusunda ne olduğ una bir türlü karar veremeyen toplumlar başka kültürlerden çabuk etki lenirler.

Page 118: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen118

Mustafa GENÇ

Sanat eseri yapı ldığı y üzy ı lın izler ini taşımadığı için de onu, daha sonraki nesi l lere aktaramaz. Medeniyet ise bırakı lan eserlerin kalitesiy le belir lenir.

Sanatta kor unması gereken, kural lar ve kalıplardan ziyade değerlerdir. Bu değerler, o sanata dev rinin estetik anlay ışı içinde mi l li , mahal li ve şahsi kimlik kazandıran, veri lmek istenen mesajı veya manay ı anlatacak i fade üslubunu belir leyen, ecdat yadigârı değerlerdir. Bunları i fade etmek için kul lanı lan kural lar, sembol ler, malzemeler dönemin şar tlar ına, ihtiyacına, sanat anlay ışına, zevkine, medeniyet sev iyesine bağlı olarak değişebi lir ve değişmelidir. Yeter ki kor unması gerekenlerin farkına varalım ve hassasiyetle onlara sahip çıkalım ki gelenek geleceğe taşınsın.

*Sakar ya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Gelenek sel Türk Santları Bölümü Halı Ki lim Ve Kumaş Tasarımı Ana Sanat Dalı Başkanı

K aynakçaAy vazoğlu , B,(1996), Geleneğin Direnişi , Ötüken Yay ınları , İstanbul .Birol , İA , (1997), “Gelenek sel Sanatlar ın Eğitimdeki Yeri ve Önemi”

Türkiye’deki El Sanatlar ı Geleneği ve Çağdaş sanatlar içindeki Yeri Sempozy umu Bi ldir i ler i , Kültür Bakanlığı Yay ınları :1861, Ankara.

Birol , İA , (2009), Türk Tezy ini Sanatlar ında Desen Tasarımı  Çizim Tekniği ve Çeşitler i , Kubbealtı Neşriyat , İstanbul .

Mülay im, S,( l999), Değişimin tanı kları Or taçağ Tük Sanatında Süsleme ve İkonograf i , K aknüs Yay ınları No:33,İstanbul .

Page 119: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 119

bu metinin menüsünde bi lim adamı tuğrasıy la gelecek mehdiye dairBi lgi işleme m e ktedir. tAV uk bUDuZindanın gediklerini saran ör ümcekler nice nice sene anında ağlarını

bıraktı lar toprağa yakınkapı gıcır tı lar ının öçgözlü ekranında Kİ bir alt yazı lım bağı lında

dağı lan sehpa ayağı di li çeki lircesine appışan sineğin bey in arkası dışav ur um

yalnızlığındaKİ tav ukbudları al lem edi lip kal lem EDİliP elden düşünce zümr üdüankanın si l i k

soluğ u parke üzerinebir resme yarıçıplak kaş montajla yerleştir i l ip elma di limlendi

bıçakları parmak uçlarındada bi lmem kaç bin zaman kesiminde zindanın çatalına düşen ışık

taklit maklit yoluyla daolsa tabir sözledi r üyay ı bele ayakta,oturarak tahir ir tahve geceley in yan üzere yattığında beyaz yas t ığına saç bağından zırhını ve tahtını bi lmembilmemkaç bin sene gerisinden bize doğr u süzülen ulak peçelerin parçalarınaişlemeli yazıyla gön deri ceğini di lemeden önce bir takım içinde erkek

sür üklenerekle sır tüstü ranza boy unu aşmayan ipte dizi l i fasulye ir i l iğinde Kİ

ör ümcek dul olan av rata yapışınca alt ekrana ezi len oraklar i lk alta düşenrenk 7 defa koro sonunda yargı landı ZENC i de kapı gıcır tı lar ının muhay yer perdeleri dişlendir irken etininhizasında suskulanarak ;TEMBİHLE! Aralarına girecek dalgay ı

Hüseyin YILMAZ

tAV uk bUDu

Page 120: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen120

tAV uk bUDu

Babayla oğluna eşraf tan üç şahit bir i dir i Tek gözle kapı arkasına tutulan ay nada pas tutan kaçak bıçak bir kere dahi ve SAKIN!Bir kere dahi başını bükerek pedal lıKoltuğ undan y ukarıya bakmamay ı görmeleri için7 semiz i lk renktekineğin müsür ünden tozunu dahi si lkelemedenK açıran kurbağa sür üsü mısır ı toklanmadan közledi Çinko kovalı meva yapımı sobada binbir sene önünde çeki len Derisi r üzgarın şiddetiy le kası larak kası klarında mebla mevla abla

huuu SESDalga boy unu aştı babanın arkasınada İd ar tık bakan düşüne annenin çorabı şef faf bir intihar sözlemi gibi bacaklarını bıçaktan sökmeye çalışırken dör t şahit bir i ölüek gözle tepeden boy unları eciş bücüş eden rotfaydır anıştırmasıındakihal kaları Kİ hu usunda şey tanerin göz altlar ı ekrandan kırbaçlanırmı kaf havliy le çekerek say ısını say madankarıncaların safrasından di lüstüne eği len çi lek bir doğr u çemberigibi sandı Kİanlık bir sonsuz sözde yaşama olanaklarını ismet aşktaşkt dev bir cin

puntosundaiçine çekerrrek K anun HÜKMÜN de karar nameyle çi leği geceye sindirecekti idalik yazı kipinde ev ren üzerine çı karak mısır taneleriy-miş gibi yaparak nokta.karıncalar ani bir göz patlamasıyla bütün türleri y uttu kayarak dibe

fazlı bir İZ kesti .

Page 121: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 121

Bunca yaşadıklarının kendine ait olup olmadığını düşünüp ağır ağır adımlıyordu yolu , ne şikâyetin merkezi ne de nedeni bel liydi . Ayağının ucuna gelen taşı umursuz bir hareketle bir f iskede öte tarafa sıçratmıştı . Bu , onun sıkıntı lar ını haf i f letmiş gibi bir daha bir daha yaparak , yerindeki taşlar ın biraz daha öteye f ır latı lmış olması onda garip bir öç alma duyg usu hissettirmişti . Bir an:

Şu inceleşip uzayan yol lar ın yerinde olsaydım keşke! Dedi . Ne iy i hissiz , acısız , hasretsiz , g ünahsız ve en g üzeli ölümsüz diye düşündü. Yor ulduğ unu anladı , yolun kıy ısındaki ağacın alt ına oturdu, biraz dinlenecekti .

Düşünceleriy le kala kaldığını zannettiği bir anda içinden bir ses. . . Şu fani dünya kur ulalıdan beri kaç y ı l geçmişse taşlar ın o yaşta olduğ unu ve yolun tarihten tarihe geçişine şahit olduğ unu düşündü. Hangi tar ihteydi bi linmez ülkelerin bir inden diğerine gitmek için yola çıkan atlı yaya aç, susuz bir ordunun kimseciklerin inanmadığı , inanamayacağı zaferlere imza atmak için bu yol lar ın yolcusu olmuşlardı da yol larla birli kte cenk türküleri söylemişlerdi . Çoğ u zaman uzun yol lar ın ardındaki sevgi liye bu türkülerle selam gitmişti yol lardan… Yol ların tükenmeyeceğini sananlara müjdelerini yol gözley ici lere y ine yol lar göstermemiş miydi ?

Bir defasında yol sır t ına aldığı ölümcül bir hastay ı doktora yetiştirmek için kıv rı lan dönemeçlerine aldırmak sızın çok mesafeler kat ettiyse de nihayet ömr ü yetmeyen hastanın son nefesini verdiğini gör ünce sır tından indirmiş bu kez de bağrını açarak , sinesine sarıp sarmalamıştı .

Ak şamları en koy u karanlığı y üreklerden önce yol lara çöker. Bi lmem bi lir misiniz? Ay ışığı da olmazsa iy ice umutsuz bir kıv rı l ışın iplik ipli k çözüldüğ ü bir y umaktır sanki o vakitlerde yol… Bir daha hiç g ün ışığı görmeyecekmiş gibi ağaçların esrarengiz gölgeleri serin ve koy u düşer

Asiye YÜCEL

YOL BİRDEN DİLE GELDİ

Page 122: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen122

Asiye YÜCEL

yolun üzerine boylu boy unca… Bir gece kuşu sanki hiç doğmayacak bir g üneşin kendince müjdesini salar or talığa gece saatlerinde. Ne zaman y ı ldızlar ı düşürse gece yol lara saçlarına çiçekler takmış sevdalı bir kız gibi söyleşir dur urlardı . Sabahın en erken saatlerine yol şahittir her şeyden ve herkesten önce. Dağların kuy tu yerlerinde sür üsüyle sabahley in çoban davarlarını geçir ir tozu dumana kata kata çıngırak sesleriy le.

Yolun gözleri mahmur ama sabahı gördüğ üne mutlu üzerine i lk basacak yolcularını beklemeye koy ulur ar tık . Bir tekerlek gıcır tısı bir at nalı ya da bir ayak tıpır tısı duyar uzaklardan…

Yolu içinin taa derinliklerine işleyen o ahenkli ses kendine getir ir ve atar üstünden sabah mahmurluğ unu… Güneş tepelerin arkasından göz kır parken or talığa yol , içini ısıtacak bir başka sevgi linin peşine düşmüştür ar tık . Ak şama kadar g üneşin ci lveleri i le bir böyle bir şöyle değişip dur ur yol… K ah sarmaş dolaş olup g üneşle terler buram buram kah ağaçların dal lar ına saklanan g üneşin saklambaç oy ununa sobe der kıv rı lan yerlerinde…

Kıy ı lar ında en g üzel hal ler iy le g ür g ür açan o yaban menek şeleri , gelinci kler, kümelenir seri l ir yolun kıy ı lar ına… Soğ uk g ünlerde onları üşütmemek için yol kıy ısındaki küçük öbeklere saklamıştır ayazlı gecelerde. Onlarda unutur mu bu vefalı yol arkadaşını… Renk renk açarak kıy ı lar ında kızı l dudaklardan dökülen öpücük misali adım başı öperler yolu .

Ne zaman yapı ldığı , kimin yaptırdığı bel li olmayan bir çeşmenin oluğ u doldur up boşaltırken kendini yol bu sesin tek sevdalısı g ibidir. Yolcuların dudakları değdikçe çeşmeye nası l da kıskanır yol serin öpücükleri…

Page 123: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 123

Yol Birden Dile Geldi

Çeşme en çok içini yola dökmüştür, kışlar ı daha mahzun hatta cı l ız olur yolun arkadaşı , yazın söylediği şır ı l şır ı l türkülerin yerini ağır bir yas havasını andıran ini lt i ler almıştır ar tık …

Yol lar ki mevsimden mevsime değişendir. Kışlar ı yağan karın her yeri kapattığı , bütün kirler i ör ttüğ ü ve her köşey i bucağı beyazla sarıp sarmaladığı zamanlarda bi le bağrındaki ateşten olsa gerek kar bi le durmaz yol üzerinde erirdi , er irdi de o beyaz ölümün tek ve en iy i habercisi olurdu kıv rı lan, inceleşen yol lar…

Yol dağların ve ovaların, geçit vermez yerlerin çaresi , i lacı olurdu. Sar p yerlerinse umudu. Uzakları yakın yapan, gidenleri getirendi o. Ak şamları sabaha çev iren sabahları ak şama. Göky üzünün değiştiği her dur umda cefakâr bir ana gibi onu kucaklayan bir geçittir.

Ne kadar dinlendiğini tam olarak kestiremedi . Bir r üyadan uyanır gibi si lkindi , sağını ve solunu kolaçan etti . Ar tık bi ldiği bir şey vardı yolda can vardı , onda tecr übe, onda çi le daha g üzeli ise umut vardı , yalnız olmadığını düşündü. Yolcu her adımını gör üp yolun hissettiğini anlarcasına sevgi i le bastı yolun üstüne. Ümitle baktı yolun inceldiği uzak noktaya…

Page 124: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Fotoğraf: İsa CIDA

Page 125: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 125

K an kırmızı şafaklara düşer İstanbul’un yakuttan sureti … Gökler söyleşir Boğaz’ın masmav i sularıy la . Bir ikindi yağmur u öper Sultanahmet Meydanı’nın kesme taşlar ını . Rüzgâr ok şar soylu kentin sırma saçlarını . Uf ukta sonsuzluğa ki lit lenir bir çi f t mav i bakış…

Ay nalar taşıyamaz şehrin doy umsuz g üzel liğini . Ay nalar ki hasedinden tuz buz olur. Eminönü’nde g üvercinler barışa havalanır gagalarında taşıdıkları zey tin dal lar ıy la . Varoşlarda bir horoz sabahı müjdeler karanlığa gömülmüş şehrin sakinlerine. Bir bağrı yanık Salacık’ta Kızkulesi’ne döker cümle der tler ini . Hüzne banı lmış bir uzun hava tuttur ur ay ışığı gecelerde. . .

İstanbul , düşlerimin mümbit toprağı… Tir yaki liğimin tavan yaptığı demlerde sigaramdan çektiğim i lk nefes… Galata Köpr üsü’nden masmav i sulara saldığım oltamın ucundaki umut… İstanbul , ay nadaki y it ik suretim… Emeğim, ekmeğim, emel lerim, hayal ler im… İçimdeki sessiz çığlık … İstanbul başımın tacı , hasta gönlümün tek i lacı…

İstanbul , Kumkapı’da ‘v ur patlasın çal oy nasın’ gecelerinde masamdaki mezem… İstanbul bağrı yakınlara sunulan bir zemzem… Tutkuların en asi l i , can parçası , hüzünlerimin en soylusu, en acıtanı… Yüreğimde yanan ateşlere dökülen benzin… Fer yadımın izdüşümü.. .

Samat ya’da suların lâl dudaklarından hasretle öpen bir ak şam g üneşidir İstanbul… Güneşin pı lını pır tını topladığı bir i kindi vaktinde denize nazır bir kahvehanede içi len demli çay ın doy umsuz key f idir İstanbul… Hüzünlerin kalbime abandığı seher vakitler inde kirpiklerime değen bir damla tuzlu sudur nihayetinde… A şklarımın kundağı , muhabbetin g ül

M. NİHAT MALKOÇ

BOĞAZ’IN MAVİ SULARIYLA SÖYLEŞEN ŞEHİR: İSTANBUL

Page 126: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen126

M. Nihat MALKOÇ

bahçesi… İstanbul bir deli poy raz , bardaktan boşalırcasına yağan bir sağanak yağmur…

Emirgan’da lalelerin çanak yapraklarına değen bir çiy tanesidir İstanbul … Edmondo de Amicis’ın tabir iy le “İstanbul Av r upa`nın g ündüz en parlak , gece en karanlık şehridir.” Hissiyatın kı l ıçdarı Ahmet Haşim de bu ecnebiye şu sözle karşı l ık verir: “ K aranlı k bir gece, saat 10’a doğr u , Haydarpaşa`dan Beykoz’a kadar otomobi l i le bir gezinti yaptınız mı ? Yapmadınızsa, otomobi l zevklerinin en kuv vetli ler inden bir ini hiç tatmadınız demek!”

İçim dışım İstanbul’dur benim… Denizde kum bende İstanbul… İstanbul için “Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl ü bahâdır/Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdır ” der Lale Dev ri şair i Nedim… Gerçek o ki İstanbul , dünya içinde başlı başına bir dünyadır. R ahmetli Orhan Kemal ,  “-İstanbul’da yaşamak beş y üz bin l ira eder ” dermiş.  Bence az bi le demiş…

Bir sonbahar yaprağının hüznünü taşır İstanbul… Hüzün ki bu şehrin en içli hâlinin tasav v ur udur. Kentin mav i gözlerinden süzülür ir i bir damla yaş… İskelelerin duvarlarından yansır vapurların düdükleri… Çamlıca, y ukardan süzer sehrengizleri kıskandıran kentin soylu g üzel liğini . Yedi tepeli şehirde geçmişle bug ün kol kola y ür ür geleceğin aydınlı k şafağına. Eski gramofonlarda çalınan İstanbul’a dair türküler daha bir yanı k , şarkı lar daha bir mahzundur. Her bir i y ürek delen misalidir. Şehrin uyanış demlerinde gamzeli y üzlerden yay ı lan tebessümler ay nalardan taşmıştır. İstanbul , sımsıcak yatağından kalkıp g üne “Merhaba” demiştir. Gecey i geride bırakıp aydınlıklara doğr u yol almıştır öylece…

İstanbul , Kumkapı’da yenen balığın arkasından içi len şarabın kekremsi bir tadıdır damağımda. Üsküdar ’a gider i ken bir dönemeçte aniden karşımıza diki len sulusepken bir yağmurdur biraz da… Altın boy nuz olarak gönül lerimizde taht kuran Boğaziçi şıngır mıngırdır Salah

Page 127: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 127

Boğaz’ın Mavi Sularıyla Söyleşen Şehir: İstanbul

Birsel’in dey imiyle. Mav inin gönül leri mest ettiği bir hayal beldesidir. Balı klar da delicesine âşıktır Boğaz’ın mav i li klerine. Ağlarda dans edişleri bundandır belki de. . .

İstanbul , âhların ve aşkların pay itahtıdır; kadim sevdaların şahididir. Ay rı l ı klara panzehir olmuştur bu gizemli coğraf yanın gizemli köşeleri . Nice cihangirler bu şehre sevdalanmıştır. İmparatorluğ u esaretten kur taranlar, bu şehrin esir i olmaktan kur tulamamışlar. Bu kent , şairler in bitmez tükenmez i lham kay nağı olmuştur mav iyle yeşi l in or tasında. Methiyeler İstanbul’ la bir başka anlam kazanmış, bir başka g üzel leşmiştir. Bu şehre dair şehrengizlerde kanatlanmış kelimeler… Gözler doy mamış kentin g üzel liğini temaşa etmekten.

İki y üzlü bir şehirdir İstanbul… Bir y üzü ak , bir y üzü karadır bu kadim kentin. Panzehir ini içinde saklayan bir zehirdir kimi leri için… Bir yanı küf kokarken, öbür yanı misk kokar bu şehrin. Şair in dediği gibi “Beyoğlu tepinirken ağlar K araca Ahmet. . .” Fakat belki de bu iki y üzüdür onu diğerlerinden farklı ve gizemli kı lan… Zira bir tav us kuşu gibidir bu kent.

Ne g üzel demiş şair: “Ey İstanbul İstanbul senin i ki y üzün var/Bir y üzün g ülüyorken diğerinde hüzün var ” diye… Ö yle deği l mi ki ?. . . Bir yanı yetimdir İstanbul’un…. Yetim çocuklara yataktır buz gibi kaldır ımlar… Mav i gökler ayazlarda yorgandır kimsesizlere.

Yakuttan bir coğraf yanın üstünde ay misali parı ldayan emsalsiz bir incidir İstanbul… Şehirler in sultanıdır açık ara. . . Hisarlar, muhaf ız ıdır bu mav i gelinlikli tazenin. Surlarında zamanın nabzı v ur ur gece g ün demeden. Ay rı lıktan muzdarip bir sevdalının y üreğindeki hüzündür bu şehir… Gün batımında tı lsımlı sularda arz-ı endam eden bir peridir vesselam…

Osmanlı’nın pembe düşü, Bizans’ın kâbusudur Türk İstanbul… Çağlar dev iren keskin bakışlar ın menzi lidir. Nebi’nin muştusuna

Page 128: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen128

M. Nihat MALKOÇ

mazhar olan Sultan Fatih’in yadigârıdır bizlere. Surlardaki taşlar ın di le, y üreklerdeki hissiyatın tele geldiği bir huzur beldesidir. Tarihe açı lan bir koridordur baştanbaşa. Dünle yarın arasına kur ulmuş kadim bir asma köpr üdür. Kimler geçmedi ki bu köpr üden. Bir çeşmedir İstanbul , kimler içmedi ki bu kutlu çeşmeden?. . .

Mar tı sesleriy le uyanır gecey i bir başına geçiren Eminönü o derin uykusundan. Saba makamında ezanlar çınlatır yeri göğ ü. Gül suretli insanlar daha bir rahatlamış halde inerler Yeni Cami’nin kaldır ımlarından. Mısır Çarşısı’nda besmeleyle açı lır kepenkler. . . ‘R astgele’ diyerek oltasını Haliç ’in mav i sularına atar Unkapanı Köpr üsü’nde diki len bir yetim çocuk … Demli bir çay ın en sadık dostu olur gev rek simitler. Ekmek arası balı k yemek için sıraya girer g üne umutla başlayan kadını erkeği , kız ı kızanı… Eminönü ki g üvercinlerin bay ram yeridir.

Gün dipdir i y irmi dör t saattir İstanbul’da… Bu şehir hep ir i ve dir idir zaman koridor unda. Bir yanı uy usa öbür yanı uyanı ktır. Zamana direnen ve vakti kuşatan İstanbul ; Emirgan’da gökleri perdeleyen çamlı klarda içi len demli bir çay, K anlıca’da yenen yoğ ur t , Sarıyer ’de doy umsuz bir balı k z iyafetidir. İstanbul si lueti r uhları dindiren tarihin bir büy üsüdür. Zamanı ve mekânı kuşatan, kabına sığmayan bir asi çocuktur İstanbul ay nalarda.

Piyerloti’de zamanı dondur up bir kareye sığdırmaktır İstanbul… Gözbebeklerini bay ram yerine dönüştürmektir o doy umsuz manzarada. Teleferi kle tepeden bakmaktır hayata. Peygamberin mi hmandarının bakışlar ında kaybolup yepyeni ve uhrev î bir kimliğe bür ünmektir r uhların mahşeri Ey üp Sultan’da. Hayatı temize çekme yeridir Ey üp bir anlamda. Piyerloti’den İstanbul’a bakmak gaf letle körelen bakışlar ı tefekkürle ci lalamak , mezar taşlar ına bakarak sonumuzu düşünmek , r uhları acı laştıran ölümü iy ice hazmetmektir.

İstanbul bir başka g üzeldir erg uvanlar açtığında. Erg uvanlar ki bu kentin insanlarını aşka çağır ır. Bu g üzel şehirde baharın ve y üreklerde

Page 129: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 129

Boğaz’ın Mavi Sularıyla Söyleşen Şehir: İstanbul

tomurcuklanan aşkın müjdecisidir erg uvanlar. . . Onlar ki bu şehrin z i hnimize kazınan suretinin ay rı lmaz bir parçasıdır. Pembenin, kav r ulan r uhumuza kattığı esintidir erg uvanlar… İstanbul’un doy umsuz g üzel liğini bir de erg uvan vakti sey retmeli … Bir gelinli k misali r üzgârda salınışını görmeli baharda…

Baharı da, yazı , da, hazanı da, kışı da g üzeldir İstanbul’un yaşamasını bi lenlere… Bu şehir hayatı kucaklayan şef katli bir bağır, merhametli bir y ürek , hep veren el , sözün en g üzelini l isan-ı hâl i le söyleyen di ldir. İstanbul’u hep bir dişi olarak tasav v ur etmişim ben… Zira nazenin, alımlı , kibar bir kadına benzer bu şehir… Bakan gözleri kamaştıran bir g üzel lik … Cazibesi ve şuhluğ u di l lere destandır bu şehrin. Yüreklerimizi yangın yerine döndüren özlemlerimizin l imanıdır. Her semtinin apay rı g üzel likleri vardır kendince. Beyatlı’ya göre bir semtini sev mek bi le bir ömre değerdir İstanbul’un. “Ey üp ök süz , K adı köy süslü , Moda kur umlu(dur), Ada’da r üzgâr, uçan eteklerden sor umlu(dur)” şair in dey imiyle…

Bir şiirdir İstanbul , değme şairler in y üreğinden nakış nakış süzülen… Şiir imizin bitmez tükenmez duyg u dağarcığıdır. Adına, tar tışmasız en çok şiir yazı lan şehirdir bu mübarek belde. Dar vakitlerde şairler in imdadına yetişen i lham meleğidir. Orhan Veli’nin gözleri kapalı dinlediği ; bu şehrin müzmin aşığı olan Yahya Kemal’in “Ömr üm oldukça gönül tahtına key f ince kur ul!” dediği ; Ümit Yaşar ’ın odada, ay nada, çantada, masada, oltada, kısacası nereye bak sa orada gördüğ ü; Ziya Osman’ın öpüp başına koy mak istediği , gözleriy le kucakladığı ; Necip Fazı l’ın bu şehrin müdav imlerinin ağlayanını bi le bahtiyar gördüğ ü; Lale Dev ri şair i Nedim’in ise bir taşını bütün İran’ la değişmeyeceği emsalsiz bir şehirdir.

Medeniyetlerin nurdan beşiği , Av r upa kültür başkentidir İstanbul . Bu şehir mazi , bu şehir hâl ve bu şehir istikbaldir. Nereye bakarsanız tar i h g ülümser y üzünüze. Camisiyle, ki l isesiy le ve hav rasıy la dinler arası diyaloğ un en g üzel örneğidir. Bu coğraf ya üzerinde kur ulan asma

Page 130: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen130

M. Nihat MALKOÇ

köpr üler, sevgi linin boy nuna takı lmış gerdanlık gibi anlamlı ve değerlidir. Bu köpr üler ki A sya’yla Av r upa’y ı bağlar birbir ine. Nice sular akmıştır bu köpr ülerin alt ından…

Bir zamanlar Bizans’ın Kostantiniye’si olan bu kadim kent , eski ler in tabir iy le “Dar ü’ l-hi lafet , Dar ü’ l-saltanat , Deraliy ye, A sitane, Dersaadet , Selâtin, Beldetü’t-tay y ibe, İslambol , Dar ü’ l-mülk , Pay itaht-ı saltanat , Südde-i saltanat”tır ar tık … İstanbul , seherde Süley maniye’nin minarelerinden y üreklere akan saba makamında bir kutlu ezandır. Yüreklerimizdeki kir i temizleyen, ek sik yanlarımızı tamlayan, fani liğimizi gideren bir bengisudur. Bu şehir, çöl leşen r uhlarımıza, oluklarından zemzem akıtan bir hayat çeşmesidir.

İstanbul , maddeden çok mânâdır uhrev i bakışlarda. Bu şehir, çağ açıp çağ kapayan Fatih’in emsalsiz fethini gören nasipli Üsküdar ’dır biraz da. “Hangi şehir görmüş onun gördüğ ünü?/Üsküdar, bir ulu r üyay ı görenler şehri!” dir şair in dey imiyle. Üsküdar ki Anadolu veli ler inden mutasav v ıf şair A ziz Mahmut Hüdai’nin şeref lendirdiği mübarek topraktır. Öte yandan Beykoz’daki Yuşa Tepesi şehre her dem manev i bir hava pompalıyor. Yuşa Hazretleri şehrin en hâkim tepesinden bu kentin gönül lü manev i kor uy uculuğ unu yerine getir iyor.

İstanbul kavgalarımızın ve sevdalarımızın asi ve mav i şehridir; y üreklerden taşan yalnızlıklar ımızın sığınağıdır. “Salkım salkım tan yel ler i estiğinde/mav i patiskaları y ır tan gemi lerinle/uzaktan seni düşünür düşünür üm” diye başlayan şarkı lar ın muhatabıdır; beklemekten muzdariptir. Bunun için buğ uludur İstanbul’un gözleri… O, basiret nazarlar ıy la bakan gözlerimiz , tutan el ler imizdir. Gül y üzlü hatıralar ın mahşeridir geçmişin kavşağında. . .

K adim ve mağr ur bir tar ih yatar İstanbul’un içli y üreğinde. A sırlar ı koy nunda saklar bu şehir… Şair in dey imiyle ”Ar tık eski harpleri anlatır taş duvarlar…” K apalıçarşı şehrin nabzının attığı müstesna mekânlardandır.

Page 131: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 131

Boğaz’ın Mavi Sularıyla Söyleşen Şehir: İstanbul

Şair in dey imiyle kapalı bir kutudur K apalıçarşı…

Mehtaplı gecelerde ay ışığıy la öpüşür Boğaz’ın bi l lurdan suları . Zaval lı y üreğim sabaha umut bir iktir ir heybesinde. Ey üp’ün koy nunda uy uyan Haliç , sabahın i lk ışıklar ıy la kalkar kuştüy ü yatağından; ov uştur ur çapaklı gözlerini . Rüyadan uyanır K asımpaşa sır tlar ı…

Saçları sarıdır, gözleri mav idir, bağrı açıktır intihar bakışlı Beyoğlu’nun… Taptaze aşkların beşiği , yarım kalan aşkların mezarlığıdır. A şüf tedir İstiklal Caddesi… Gecenin karanlığında kaybolur f ısı lt ı lar… Yetimdir bir köşede büzülüp duran Ağa Camii ; ne kadar da yabancısıdır bu sokakların. Ne kadar da yalnızdır kalabalıkların or tasında. Şaire “Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,/Yalnız senin göğsünde büy ük r uhun ağlıyor.” dedir ten mabettir Ağa Camii … Ki lise ve hav ralarla ay nı havay ı tenef f üs eden yalnız r uhların emin sığınağıdır.

Büy ükada masmav i denizlerin en sadı k dostudur. Fay tonlar düşlerimi taşır Büy ükada’da. K aracaahmet’te pişmanlıklarını say ıp döker münzev i bir r uh… Haydarpaşa’da gözyaşları hicran dağlarının üstünden aşar. Bir el , bir elden koparken y ürekler yangın yeri … K asımlarda sancı lanır Dolmabahçe’nin mahzun y üreği . K asımpatı lar büker boy nunu…

Mabetler şehridir İstanbul… Süley maniye, Sultanahmet , Beyazıt ; İslam’ın kalbinin attığı , uhrev î tecessüslerin tavan yaptığı mekânlardır. Minarelerden dökülen ezanlar mızrak gibi saplanır taşlaşmış y üreklere. Ezanlar çanlarla barışıktır; papazla imam dosttur birbir iy le.

Gülistanımızın nadide g ülüdür İstanbul… Boğaziçi’nde geceye akan ay ışığı , gönül lerin ey vanıdır. Ezel ve ebedin koy un koy una yattığı r uhlar mahşeridir. Zincirlikuy u’da ser v i ler in gölgesinde bir ölüm sessizliğidir İstanbul . . . Bir mum misali er iyen zamanın eşyaya ak sidir. Yürekleri ür per ten bir yankıdır. Aray ışlar ın son durağıdır. Bu şehir iştahlı bir vampirdir. İçine aldığı Yusuf y üzlüleri bir daha geri vermeyen bir derin kuy udur bu şehir. . .

Page 132: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 133

Bu yazıda The Hur t Locker ’dan (2008, Ölümcül Tuzak) hareketle Hol ly wood’un propaganda araçlarının satır aralarını okumaya çalışacağız…

The Hur t Locker ’da yakın-plan’da gör ünen bir Iraklı var mı ? “Öteki” olmadan, koşulsuz kabul edi len bir canlı organizma? Ama bu bi le yeni bir düşünce say ı lmaz. Klasik dönem Amerikan sinemasından propagandist i ki örnek : Henr y Hathaway ’in The House on 92nd Street ’inde (1945, 92. Caddedeki Ev) Amerikan ajanı Bi l l Dietr ich (Wi l liam Ey the), hayatını tehlikeye atarak Nazi lere karşı mücadele eder. Kimli k değiştir ir, Almanya’da eğitim gör ür, ajanlığın kitabını yazar. İkinci Savaş döneminden bir casusluk ser üveni … Samuel Ful ler ’ın Pickup on South Street ’inde (1953, Güney Caddesindeki Pikap) McCoy (Richard Widmark) ve Candy ’i ( Jean Peters) ay nı ulv i menfaat biraraya getir ir: Sov yet komünist tehlikesine karşı mücadele. Soğ uk Savaş döneminden gizi l bir propaganda f i lmi . . . Yakın dönemden i ki örnek : Sinema araçlarını oy uncak gibi alıp kul lanan muhafazakâr Steven Spielberg ’in Sav ing Private Ryan’ında (1998, Er Ryan’ı Kur tarmak) “ağır çekim”de kolunu bacağını y it iren Amerikan askeri ; Munich’te (2005, Müni h) y ine “ağır çekim”de ölen İsrai l l i ler f i lan. . . Amerikalı ön saf ta onur uyla ölmüştür hep; cow-boy ’uyla , si lahşör üyle, ajanıyla , rozetlisi ve takım elbiselisiy le…

Sinemasal bir gezintiAmerika Birleşik Devletler i için Vietnam kelimenin en basit anlamıyla

bir çamurlu bataklıktı . Geri l la savaşı y ür üten çeki k gözlüler Amerikan ordusunu ciddi kay ıplara uğratmıştı . Bununla birli kte Amerikan ordusu, çoluk çocuk , genç yaşlı ay ır t etmeden önüne ne gelir ve kim çı karsa y ük sek kalibre si lahları i le, napalm’ leri i le yerle bir ediyordu.

Hakan BİLGE

ÖLÜMCÜL TUZAK YA DAHOLLYWODVARİ TUZAK

Page 133: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen134

Hakan BİLGE

Mezkûr savaş çı lgınlığı , hastalıklı bünye, Stanley Kubrick’in Ful l Metal Jacket ’ında (1987), Michael Cimino’nun The Deer Hunter ’ında (1978, Avcı), Francis Ford Coppola’nın A pocaly pse Now ’ında (1979, Kıyamet), Oliver Stone’un Platoon’ında (1986, Müfreze); kent vebası anlamında Mar tin Scorsese’nin Ta x i Driver ’ında (1976, Tak si Şoför ü) işlenmişti… Şimdi Irak ve Or tadoğ u söz konusu. Ama Vietnam Sendromu salt f i lmlerle deği l , rock soundları i le, 68 hareketi ve çiçek çocuklar i le, Jean Genet , Jean-Paul Sar tre gibi düşünür ve yazarlar eliy le hemen her or tam ve ül kede defaatle protesto edi lmiş ise de; şu haliy le Irak için ay nısını söylemek çok zor. Vietnam’da olan-bitenin salt bir katliam, insan ırkına yönelti lmiş ve yeni si lahların denendiği bir deney or tamı gözüyle bakabi len dünya halklarının; Irak veya Afganistan için ay nı v izyonu kor uduğ u iddia edi lebi lir mi ? Bunun yanıtını vermek kolay, evet ; ama fazla uzağa gitmeye de gerek yok . K athr y n Bigelow ’un The Hur t Locker ’ı tastamam özetliyor meseley i…

“Sendrom” sözcüğ ü katliam coğraf yası Vietnam cangı lındaki Amerikan askeri için bizatihi biçi lmiş kaftandı . The Hur t Locker ’da cadde aralarında, çatı larda, tehlikeli ve meşum sokaklarda bomba arayan Özel Timler kafası t ıraşlanıp Irak’a zorla götür üldükleri için mi önem ar z ediyorlar? Her Iraklının, yoldan geçen bir çocuğ un, sarı klı ve de şalvarlı ihtiyar amcanın, işpor tacı bir adamın ve dahi bi lcümle müslüman Arap’ın potansiyel suçlu , dahası hem suçlu hem g üçlü olduğ u bir uzamda sinemanın realitesinden bahsedi lebi lir mi ? Ülkesine petrol için zorla girdiğiniz , bebelerini öldürdüğ ünüz, açlı ktan ve de i laçsızlıktan ölüme terk eylediğiniz bir coğraf yada hangi ulv i menfaatler adına terör estir ip jandarmalık yapıyorsunuz? The Hur t Locker ’ın bu bağlamda savaş karşıt ı olduğ u ya da savaşa objekti f bir v izyonla yaklaştığı söylenebi lir mi ? Hadi canım, şaka mı yapıyorsunuz!. . . The Hur t Locker, Strange Days’de (1995, Tuhaf Günler) Amerika’y ı kutsayan, cinsiyet ay rımcısı bir yönetmenin f i lmidir. Ar tık yeni ideolojik bir özel liği daha var; Amerika’nın kıçını yalamak!. . .

Page 134: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 135

Ölümcül Tuzak ya da Hollywodvari Tuzak

“Öteki” lerAmerika her daim “öteki” yaratmay ı becermiş bir süper-devlettir.

Nazi ler üzerine propaganda yapıtlar ı çektir iyor, Japonlara atom bombası hediye ediyorsa da f i lmlerinde bu gerçeği sürekli bastır ıyor, Sov yet komünistler ini tukaka i lan ediyor; Çinliy i , Kuzey Koreliy i , Afganlıy ı , Vietnamlıy ı , İranlıy ı , Iraklıy ı…eziyor, yok ediyor, dışlıyor, öteki leştir iyor… Amerika için düşman veya “öteki” sürekli değişse de, or tak amaç ve hedef baki kalıyor. Kim ya da ne olduğ u önemli deği l ; “öteki”ni ay nada görmektense ay nay ı yerle bir ediyor… Fizik sel sınırlar ı olmayan, coğraf yasından binlerce ki lometre uzaklıktaki ülkelere gir ip çı kıyor. . . Şu: Amerika düşmanı en çok ülkedir ar tık . “Öteki” icat etmekte hep bir adım önde y ür üyor. “Öteki”ni değiştir ip biçimlendirirken Coca-Cola’sını ihraç ediyor. Fast Food’unu açı kgönül lülükle armağan ediyor. Fi lmlerini pazarlıyor. Özg ürlükçülüğ ünü i lan ediyor… Bu bağlamda The Hur t Locker ’da da James Cameron’ın Avatar ’ında da y ine “düşman-öteki” ler in karşımızda belirmesi tesadüf deği l . Sinema ve dolay ısıy la Hol ly wood Dream Factor y halen iki l i karşıtl ığın çocuk bahçesi olarak dominant dev ingenliğini or taya koy uyor. Avatar ’daki “ büy ük kur tarıcı mitos”u The Hur t Locker ’da yerini “i lahi adalet”in (Bush’un kulakları çınlasın!) tecel lisi için sokakları ve dolay ısıy la bu sokaklarda dev inen Iraklı lar ın kor unması amacıyla hayatını tehli keye atan Amerikan askeri t ipolojisine bırakıyor. A slında amaç özg ürlüğ ü inşa etmek . İlahi adalet aşağı y ukarı budur. Militer / totalitar ist dayatma, iktidar aygıtı , yay ı lmacı kan emici lik f i lan şöyle dursun; öldürmek kaçını lmaz olabi lir. Eğer i lahi adaleti sağlamak istiyorsanız mutlaka önünüze çı kan böcekleri ezmek zor undasınız . “Bakın!” diyor The Hur t Locker, “Sizin için, adalet için, teröristler in temizlenmesi için Amerikan askeri hayatı i le kumar oy nuyor. O ysaki onun da bekleyen bir karısı , bir çocuğ u var. Ai lesinden ki lometrelerce uzakta düşman avlıyor. Bakın, Amerikan askeri özg ürlük için ölüyor!” K ati l , terörist ve insan avcısı “Iraklı öteki” olduğ una göre Amerikan askeri de “ kahraman” oluyor haliy le. “Düşman” var ise “ kahraman” da olmalı . “Kötü” olduğ una göre mutlaka bir de “iy i” olmalı … “ The Hur t Locker ’da yakın-plan’da gör ünen bir Iraklı var mı ? “Öteki”

Page 135: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen136

Hakan BİLGE

olmadan, koşulsuz kabul edi len bir canlı organizma?” demiştik y ukarıda. İşte bu noktaya geliyor uz . The Hur t Locker ’da öykü boy unca hep Beyaz Adam var. Olan-biten Beyaz Adam’ın v izör ünden kurg ulanıyor. Beyaz Adam’ın dışında kalanlar anormal ve cehennemî boy utuyla Irak ve onun içinde dev inen “öteki”dir. . .

Savaş çığırtkanlığı & insan trajedisiSavaş çığır tkanlığı ideolojik temel lidir malum. The Hur t Locker nereye

konumlanıyor peki ? K aotik uzamı “gör ünüş”ü kur tarmak için her şeyden önce. Perdedeki Iraklıy ı avlarken, yönetmen de ideoloji k-kamerası i le sey irciy i avlayabi lmelidir! Ö yleyse yöntem bel li : Özdeşleşim polit ikası Beyaz Adam’ın y ür üy üşü, konuşması , düşünüş tarzı , eylemsel liği üzerine kurg ulanmalı . Acı çeken Amerikalı askeri görmeli , hissetmeli sey irci . K aderini paylaşabi lmeli . Sonra Oscar ’ lar yağar başınızın üzerine; ödül lendir i l irsiniz , Amerikan askerinin trajedisine odaklandığınız için… Ama Iraklının kaderi kimsenin umur unda deği ldir. Doğr usu savaş Irak’ta neden vardır, bu sor uy u sormak kimselerin aklına bi le gelmez… The Hur t Locker da bu çizgiy i takip eden bir propaganda f i lmidir. Siz basında ve elektronik medyada savaş-karşıt ı f i lan olduğ unu okudunuz; evet , ama f i lmlerin paketlenip pazarlanabi lmesi için bunlar ideoloji k-ekonomi k önkoşuldur… Dokümanter anlatım sti l ine yakın durduğ u, tarafsız olmaya çalıştığı yazı lıp çiz i ldi . “Bağımsız” bir f i lm olduğ u belir ti ldi . Ve daha bir sür ü şey… Ama The Hur t Locker ’da “Iraklı yoktur ”; Amerikan ideolojisinin görme biçimine göre kurg ulanmış bir “Öteki-Iraklı” vardır. Dolay ısıy la özdeşleşim polit ikaları da bu nedenle Beyaz Adam’ın v izör üne göre ayarlanmıştır.

The Hur t Locker ’ı savaş-karşıt ı bir f i lm olarak değerlendirebi lmek mümkün mü? Bunu “ belgeselci biçem”in doğr udan baz alınmasına dayalı olarak “gözlemci” anlatımına bağlamak da olanak sızdır. “Gözlemci” v izyon, savaşı salt bir olg u olarak deney imlemek i le eşanlamlı ; fakat The Hur t Locker tarafsız deği l , bi lakis Beyaz Adam’ın gözünü ödünç aldığı için taraf lıdır… O ysa savaşa sosyolojik bir olg u , psikoloji k bir felaket ,

Page 136: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen 137

Ölümcül Tuzak ya da Hollywodvari Tuzak

ekonomik bir y ıkım olarak bakacak sanız , -tarafsız olmasanız bi le- ( ki ezi lenin ya da sömür ülenin yanında saf tutmak kimi kez taraf lı olmay ı da beraberinde getirecektir doğal olarak) dür üst olmanız gerekir. Nereye baktığınızın önemi büy ük ; çünkü dür üstlük bunu gerektir ir. The Hur t Locker nereye bakıyor? Doğr udan Amerikan askerinin gözlerinin içine bakıyor… Öte yandan, savaşın anlamsal lığı / nedensel liği problematiği söz konusu. Amerika niçin orada? Niçin Özel Tim’ ler etraf ta dolaşıyor? Bombalar niçin patlıyor? İnsanlar hangi sebepten ölüyor? Emper yalizm nedir? Bu sor uları yanıtlamadan veya görmezden gelerek savaşa salt bir olg u olarak bakamazsınız . The Hur t Locker bütün bu sor uları es geçtiği içindir ki savaş-karşıt ı bir f i lm deği ldir. Aldığı Oscar ’ lar ı da sonuna dek hak etmektedir; çünkü perdede acı çeken, özg ürlük için canlarını feda eden zaval lı Amerikan askerleri salınmaktadır…

Sonuç1) Hol ly wood’daki “zenci açı lımı” şimdi lerde “ kadın yönetmen

açı lımı” i le devam edeceğe benziyor… Barack Obama’nın Başkan seçi lmesi , sürekli zenci oy unculara veri len Oscar ödül leri epey şaşır tıyor! Ki düne kadar zenci ler, halk otobüsleri ve tramvaylarda ay rı köşelerde oturmak zor undaydı lar. Amerika gerçekten büy ük gelişim içerisinde!. . .

2) The Hur t Locker ’ın Venedik Fi lm Festival’inde de ödül ler alması , hanidir Av r upa’nın bel li başlı festival ler inin Hol ly wood değerleri i le uzlaşmaya başladığını gösteriyor. Sinemanın gelecekte alacağı şeki l bağlamında hayati bir meseledir bu . Cannes Fi lm Festivali’nde her y ı l tamamen reklam amaçlı olarak kısır Amerikan f i lmlerinin yarışması ve ay rıca festivalin sürekli Amerikan f i lmleri i le açı lış yapması kanıt olarak mimlenebi lir. Bu bağlamda Berlinale’nin Venedik ve Cannes’a göre daha tutarlı bir yol izlediğini , polit ik tutumunu muhafaza ettiğini söyleyebi lir iz .

3) Hiçbir sinemasal anlamı olmayan Oscar ödül leri de yanlış kalemlerde cisimleşip bi linçsiz bir si laha dönüşüyor ve doğr udan Ameri kan ideolojisine hizmet ediyor. A sı l acı olan da bu!. . .

Page 137: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Yıl 8 Sayı 25Edebiyat ve Düşünce DergisiDeğirmen

Tanrı inanı lmazdır

Uykulu zamanlarda rüya, boş zamanlarda hayal, ağır zaman-larda gerçek; işte bütün bir hayat.

İnsan tanr ıdan çok günahlar ına inanır.

Düşler oradan gel i r ; dünya henüz yuvar lak deği lken en uzak yer neresiyse…

Televizyonsuz bir ev modern zamanın inzivasıdır .

Şeref l i insanlar meslekler in in ana-babalar ıdır .

Bazı kural lar ideal ize edi lmemel idir . Onlar sadece dengeyi sağlar. Bu tür kural lara tamamen r iayet edi len bir dünya çok sık ıc ı olurdu.

İnsanlar çoğu zaman şu ik is in i isteyerek yapmazlar; te leviz-yon iz lemek, bir ine oy vermek.

Günahlar paylaşı ld ıkça azal ı r .

Rüyalar, tanr ın ın biz uyurken saçımıza dokunuşudur.

Duygusal karar lar hüsran get ir i r . Ortada iy i bir sonuç varsa ger iye bakıp mantık aramak gerekir.

Karar ver irken en mantık l ı o lanı aramak öylesine sinir bozucu, aşağı layıc ı ve acı ver ic idir k i sonunda bütün bu duygular karar ı etki ler.

Her akım kendi cehalet in i doğurur.

Tutkulu insanlar en basit mesele hakkındaki karşı l ık l ı b ir ko-nuşmada bi le s ize karar l ı l ık maruziyet i yaşat ır .

Aptal lara aptal olduklar ın ı h issett i rmeyin. Çaresiz kal ıp duy-gusal laşır lar. Bu sadece aptal olmalar ından daha kötüdür.

Oktay ÖZMAN

AFORİZMALAR

138

Page 138: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

İstanbul Özel Sayısı

Çatışma Kültürü

Talepler İçin:0505 647 03 25

[email protected]

Gelecek

Yüzyılın Kitapları

Page 139: değirmen - EBAimg.eba.gov.tr/909/95d/1d1/8db/f3a/5e4/aba/b26/ad3/415/e...kelimeleri dilden tamamen sürüp atmak. 40’lı yıllarda Nurullah Ataç’la geldiğini sandığımız

Oyun

Kimlik

Talepler İçin:0505 647 03 25

[email protected]

Barış Kültürü

Mahalle