Upload
others
View
11
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü DergisiThe Journal Of Social Sciences Institute
ISSN: 1302-6879
VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİSOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ
THE JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES INSTITUTE
YIL/YEAR: 2018 SAYI/ISSUE: İSLAM KONGRESİ ÖZEL SAYISI
ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİDİR
TARAFINDAN TARANMAKTADIR
DERGİMİZ
Tübitak DergiPark
DergiParkAKADEMİK
akademik
430
MÜSLÜMAN ORTA DOĞU‟NUN TARĠHĠ VE SOSYAL GELĠġĠMĠN
ÖZELLĠKLERĠ
HISTORICAL AND SOCIAL PECULIARITIES OF THE MOSLEM MIDDLE
EAST EVOLUTION.
Prof. Dr. Rafael MUHAMETDINOV
Tarih ilimlerinde Ph.D, Türk Dünyası Asamblesi,
Özet
Müslüman Orta Doğu, dünyanın günümüzdeki en sorunlu bölgelerinden biridir. Orta Doğu‘nun
sorunları kendi tarihine sahiptir. Ġlgili sorunları, bu bölgenin XX. ve XXI. yüzyıllarındaki tarihini,
hanedan ilkelerine ve dine bağlı olan tarımsal toplumdan burjuvazi, milliyetçilik ve laikliğe bağlı olan
endüstriyel topluma evrim tarihi olarak incelediğimizde anlayabiliriz.
Türkiye ve Arap ülkeleri, bu yoldan farklı Ģekilde ve farklı tarihi dönemlerde geçmiĢtir. Bu
farklılıklar hem ekonomik modellerinin farklılığı hem de Ġslam, milliyetçilik ve laiklik gibi ideolojik
akımların oranlarındaki farklılıklardan oluĢmuĢtur.
Benim düĢünceme göre hem Türkiye hem Arap ülkelerinde toplumun burjuva modeline ve
milliyetçiliğe geçme habercisi, çağdaĢlaĢtırma hareketi olarak bilinen cedidizm (ceditçilik) akımında
yansıtılan XX. yüzyılının baĢındaki geliĢimin Tatar burjuva modeli idi
Türkiye, endüstriyelleĢmeden baĢarılı Ģekilde geliĢimin burjuva modeline geçerek, Orta
Doğu‘nun mühim ülkelerinden birine dönmüĢ ve yeni jeopolitik perspektiflere sahip dünya politikasının
bir oyuncusu olmuĢtur.
Anahtar kelimeler:islam, burjuvazi, millet.
Abstract
The Moslem Middle East today is one of the hottest regions of the planet. Its problems have their
history. We can understand them if we regard the evolution of this region in the 20th
and 21st centuries as
a way of development from an agrarian society, which was based on a dynastic principle and religion, on
to an industrial one, connected with bourgeois features, nationalism and secularism.
Turkey and Arab countries have passed this path in a different way and at different historical
periods. The differences are caused by different economic patterns used as well as by differences in the
proportion of suchideological currents as Islam, nationalism and secularism.
My belief is that Tatars with their bourgeois model of development at the beginning of the 20th
century, which was expressed in jadidism (a renovated movement), were the forerunners of a transition to
a bourgeois model of society and nationalism both for Turkey and for Arab countries.
Turkey, having successfully carried out industrialization and havingswitched over toa bourgeois
model of development, has become not only one of the influential states of the Middle East, but a player
of the world politics who has new, now geopolitical perspectives.
Keywords:islam, bourgeois, nation.
GiriĢ:
Dinlerin, tüm yarı-feodal toplumlarda devlet ideoloji rollerini oynadıklarını
tarihten bilmekteyiz. Örneğin, orta çağda Arap Halifeliğindeki Ġslam. Sovyetler
Birliğinde bile, bu ülke sosyal açıdan yarı-feodal bir kuruluĢ olduğu için, komünizm
ideolojisi devlet dininin rolünü oynamıĢtır. Bazı ülkeler, dinin bayrağı altında global
projeleri kurmaya çalıĢmıĢtır. Örneğin, Osmanlı Devleti – evrensel halifelik ve Rusya –
üçüncü Roma projeleri. 1917 yılından sonra Rusya, üçüncü Roma projesini yeni bir
hedefe değiĢtirmiĢtir. Bu hedef, Evrensel BolĢevik Devrimi idi.
Prof. Dr. Rafael MUHAMETDINOV 431
Fakat Rönesans döneminden ayrıca sonraki endüstriyel ve burjuva
devrimlerinden sonra Avrupa keskin bir dönüĢ yapmıĢ, Müslüman Doğu ise Batı‘dan
çok geride kalmıĢtır.
Sonradan Avrupa‘da, iktidarların ayrılması, demokrasi ve bireysel haklar
anlamları meydana gelmiĢtir. XIX. yüzyılında milletler oluĢmuĢtur. Hepsi bunlar
toplumun laikliğinin arka planında gerçekleĢmiĢtir. Din, insanın özel ve kiĢisel bir
konusuna dönüĢmeye baĢlamıĢtır. Din, devletin alanı olarak değil, insanın kalp ve ruhu
mevzusu olarak ortada kalmıĢtır. Avrupa halkları, kendi benzersizliğini din sayesinde
değil, kendi tarih, dil, folklor, edebiyat ve millet sayesinde saklayabilmiĢlerdir.
Aynı zamanda Doğu, feodalizm (derebeylik) ve VII. yüzyılına ait kutsal
metinlerin geleneksel açıklamalarının etkisi altında bulunmaktaydı.
XX. yüzyılının birinci yarısında bazı Müslüman ülkelerde, Avrupa yolunu taklit
etmeye çalıĢan iktidarda bulunan laik elitin ince bir tabakası oluĢmaya baĢlamıĢtır.
Sonradan dekolonizasyon döneminde Yakın Doğu‘nun Arap ülkeleri oluĢmuĢtur. Bu
ülkeler, genelde laik milliyetçi diktatörlükler Ģeklinde geliĢmiĢtir. Onlardan hiçbiri sabit
ve sağlam değildi. Böyle bir durumun üç sebebi vardı: ilk sebep, diktatörlerin halka
sosyal açıdan yakın olmaması, ikinci sebep, onların, halkın ideolojisine yani Ġslam‘a
dayanmaması, üçüncü sebep ise, onları destekleyen insan sayısının az olması idi.
Bu açıdan Türkiye yukarıda sözü geçen ülkelere benzemiyordu. Atatürk‘ün
rejimi sabit ve sağlam idi, çünkü Türkiye hiçbir zaman Batı‘nın sömürgesi olmamıĢtı ve
Türkiye‘de devletçilik gelenekleri çok güçlüydü. Türkiye, global bir plandan
vazgeçmiĢti. Halifelik kaldırılmıĢtı. Türk milliyetinin oluĢturulmasına yönelik bir yol
seçilmiĢti.
Örnek olarak Ernest Gellner‘in düĢüncelerine dayansak, Avrupa anlayıĢında
millet, endüstriyel devirde burjuva toplumu oluĢurken, ortaya çıkmaktadır. Milletin
sosyal iticisi, sosyal sınıf olan burjuvazidir (özellikle küçük ve orta). Ayrıca milletin
oluĢma sebeplerinden biri, evrensel okuryazarlığın yayılması ve yüksek milli kültürün
olmasıdır (Milli üniversiteler ve milli idari dil).
Türkiye‘de Ġslam yerine milliyetçilik ideolojisi ve laik milli eğitim sistemi
getirilmiĢtir. Türkiye‘de burjuvazi geniĢ bir sosyal sınıf olarak XX. yüzyılının 70-80‘li
yıllarına kadar mevcut olmadığı için, milliyetin sadece üst yapısal kısmının, yani yüksek
milli kültürün oluĢturulmasına baĢlamıĢlardı. O zamanlardaki Türk toplumunun sosyal
yapısı ile ilgili Fransız araĢtırmacı Fransua Jorjon‘un düĢüncesi ilgi çekmektedir. Onun
fikrince, «Burjuvazinin Türkiye‘de varlığı ya da yokluğu, 60‘lı yıllarda bile aydınlar
arasında tartıĢma konusu oluyordu!» 1.
ĠĢin tuhafı, burjuvazi bir sınıf olarak ancak XX. yüzyılının 70-80‘li yıllarında
Ġslami faktör nedeniyle oluĢmaya baĢlamıĢtır. Bununla ilgili olarak, Türk araĢtırmacı
ġerif Mardin‘in gösterdiği Turgut Özal‘ın ülke ekonomisinin canlanmasına neden olan
meĢhur ekonomik reformları ve Ġslami faktörün arasındaki bağlılık en çok ilgimi
çekmiĢtir. AraĢtırmacı «Bence, ücra ve sapa taĢra bölgelerinin ve kuĢ uçmaz kervan
geçmez yerlerin ekonomisi dediğim toplumsal yapı taĢralı ve Ġslami kökenlidir...
Toplumsal yaĢamı etkileyen Ġslami değerler örneğini Müslümanın vergilendirme
usulünde görürüz. Müslüman «milli vergilendirme» kavramını «hayırseverlik» Ģeklinde
algılar» 2, diye yazıyor. Böylece binlerce fabrika ve tesisler ve ayrıca ileride iktidara
Adalet ve Kalkınma Partisini getiren orta sınıf oluĢturulmuĢ oldu. Bana göre, bu
durumdaki Ġslam‘ın rolü, onun, dine aykırı olmayan iĢin veya baĢka bir deyiĢle insan
yüzlü geniĢ halk Türk kapitalizminin oluĢturulmasında yardımcı olmasıydı.
MÜSLÜMAN ORTA DOĞU‘NUN TARĠHĠ VE SOSYAL GELĠġĠMĠN ÖZELLĠKLERĠ 432
XX. yüzyılında Arap dünyasında neler olmuĢ? Orada ―Avrupa yolundan
geçmemiz gerekmiyor, biz Ġslam esasında kendi medeniyetimizi geliĢtiririz‖ sloganını
içeren bir eğilim meydana gelmiĢti. Bana göre bisikleti yeniden icat etmek
gerekmemektedir. Dinin, yukarıda ve Kuran‘da (Ulum-u Nakliye) yazıldığı gibi kendi
bir mekanın olması gerekmektedir. Kalanlar ise, dine hiçbir atıf yapmadan Ulum-u
Akliye ‘ye dayanmalıdır. Fakat bu ısrarlı ve uzun süreli çaba gerektirir. Bazı insanlar ise
en kolay yolun birbirlerinin kafalarının kesilmesi olduğunu düĢünür. Avrupa
tecrübesinin ve alegorik ve felsefi açıdan taze Ģekilde açıklanan kutsal metinlerin
öğrenilmesi yerine kitlede Kuran‘ın kelimesi kelimesine olan yorumlanmasının ve orta
çağı Halifeliğin tekrardan oluĢturulmasının propagandası yapılır. Bu açıdan Taliban, El-
Kaide ve DAIġ‘ın meydana gelmesi anlaĢılmaktadır. Bağımsızlık ve orijinallik, geçmiĢe
kaçarak saklanamaz.
Arap dünyasında ise bugüne kadar endüstriyel toplum ve sınıf Ģeklindeki
burjuvazi oluĢmamıĢ durumdadır. ġu anda bile gaz ve petrol çıkarımını görmezden
gelsek 35 milyon insan nüfusuna sahip Ġspanya‘nın gayri safi milli hasılası, 200 milyon
insanı aĢan nüfusa sahip 22 Arap ülkesinin gayri safi milli hasılasını aĢmaktadır.
Bunun yüzünden Arap milliyetçiliği ve Pan Arabizm esasında birleĢik Arap
milletinin oluĢturulmasını kasteden global Arap projesi uygulanmamıĢtır.
Fakat milliyetlerin oluĢmasının bazı temel süreçleri gerçekleĢtirilmektedir. Arap
baharı bu süreçlerin dıĢ yansıması olabilir
Otoriter rejimler tarafından aydınlar ve gençlerin eğitim seviyesinin
yükseltilmesi yani oluĢturulan milliyetin yapısında ancak üst yapısal kısmın
oluĢturulması, fakat onun esas kısmının yani geniĢ bir üretimin ve bağımsız bir
burjuvazinin oluĢturulmaması Arap baharın baĢarısızlığıydı. Bu durumun sonucu,
gençlerin arasında iĢsizlik oranının artması idi. Muhalefetin mücadelesi, sadece
kendiliğinden oluĢan bir protesto idi fakat fazlasına dönüĢemedi, çünkü muhalefet
iktidara gelebilmek için ne ekonomik ne de siyasi esasa sahipti
Laik bölgesel Arap milliyetçiliklerinin baĢarısızlığı, onların sadece Avrupa
milliyetçiliğinin basit bir kopyası olmasındadır. Fakat doğu milliyetçilik farklı ve
benzersiz olup kendi, Ġslam kültürüne bağlı zihinsel ve ideolojik köklerden çıkmalıydı.
Müslüman toplum (hem ülkeler arasında hem de her ülkenin içinde) hem Ġslami
ideoloji hem de etnik açısından da derinden bölünmüĢtür (Bunun güzel bir örneği-
Suriye içi çatıĢma). Bu durumu, global projelere sahip ülkeler kullanmaktadır. ġu anda
Müslüman toplum, yeni yolun aranması ile ilgili derin bir kriz aĢamasında
bulunmaktadır. Bunun yüzünden kaos, kargaĢa ve savaĢlar ortaya çıkmaktadır.
Müslüman dünyanın büyük bir sorunu, ekonomiğin ve kaliteli eğitim alanının,
nüfusun artmasına yetiĢmemesidir.
Hayatın gerçekleri herhangi bir dogmadan daha güçlüdür. Bu yüzden Ġslam‘ın
yorumlanması ve Ġslam rolünün yeni yaklaĢımlarına konulacak yasaklar, toplumda
ikiyüzlülük ve yalanlara yol açar. Toplum, içinden çürümeye baĢlar. Bunu hepimiz
SSCB öreğinde görmüĢtük. Ayrıca, Ġranlı bilim adamları ile konuĢma sırasında, Ġran
hayatındaki gerçekler ülkenin resmî ideolojisine aykırı olduğu zaman, onların bu
gerçekleri görmezden geldiklerini fark ettim. Önceden aynen böyle bir Ģekilde Sovyetler
Birliği‘nin komünist liderleri de davranmıĢlardı.
Benim düĢünceme göre, hem Türkiye hem Arap ülkelerinde toplumun burjuva
modeline ve milliyetçiliğe geçme habercisi, geliĢimin Tatar burjuva modeli idi. XX.
Prof. Dr. Rafael MUHAMETDINOV 433
yüzyılının baĢında Tatar milliyetçiliği, cedidizm (çağdaĢlaĢtırma hareketi) üzerinden
Ġslami kültür ile bağlı, benzersiz bir fenomen idi.
Milliyetlerin oluĢmasında dinin rolü ile ilgili olarak, XX. yüzyılının baĢında
Yusuf Akçura Ġslam‘ın, kendi içinde milliyetlerin oluĢmasına imkân sunabilmek için
değiĢmesi gerektiğini düĢünüyordu. Y. Akçuranın fikrine göre, «Böyle bir değiĢim
(Ġslam rolünün değiĢimi) ise hemen hemen zorunludur. Zamanımız tarihinde görülen
eğilim ırklardan yanadır. Dinler siyasi ehemmiyetlerini ve kuvvetlerini kaybettikçe,
toplumsal olmaktan ziyade kiĢiselleĢiyorlar... Dolayısıyle dinler ancak ırklarla
birleĢerek, ırklara yardımcı ve hatta hizmet fonksiyonu icra ederek siyasal ve toplumsal
önemlerini muhafaza edebilirler» 3.
Tatar toplumunun evrimi ve evrimdeki Ġslam‘ın katkısı konuĢulduğunda
aĢağıdaki düĢünceler sunulabilir. XX. yüzyılının baĢından itibaren 1917 yılına kadar
Tatar toplumu, burjuvazinin geliĢimi ve modernizasyon açısından Müslüman
dünyasının lideri idi. Halka, camilere ve medreselere bakımı içeren kendi hayırseverlik
ve bağıĢ kurumlarıyla yakından bağlı olan milli burjuvazi oluĢmuĢtu. Evrensel
okuryazarlık vardı ve yüksek medrese Ģeklindeki yüksek kültür oluĢmaktaydı. Siyasi
partiler ve geliĢmiĢ basın mevcuttu. Müslüman mahalle, sivil toplumun bir prototipi idi.
Bu dönemde bütün Müslüman dünya için önemli olan Musa Bigiev, Ziya Kemali,
Rizaeddin Fahretdinov, Galimcan Barudi gibi seçkin düĢünürler yaĢamıĢ ve çalıĢmıĢtı.
O zamanlarda ne Osmanlı Türkiye ne de Arap dünyası böyle bir topluma sahipti.
Ataerkil ve feodal normlardan burjuvazi stiline ve hayatın modernleĢmesine
geçiĢ, cedidizm adını almıĢ çağdaĢlaĢtırma hareketi kapsamında gerçekleĢtirilmekteydi.
Ceditçilik akımında, geliĢime kavuĢmak için Ġslamcılık(dinsel geleneklere saygı
duyma, dinsel eğitimin reformu), Türkçülük(Türk milli bilinci, tüm Türklerin birlik
duygusu, Türk tarihi üzerinden araĢtırmalar), ModernleĢme(burjuvazi iliĢkilerinin
geliĢimi, kadınların özgürlükleri, sosyal ve ekonomik ilerleme) yönlerini içeren
geliĢimin Tatar modeli oluĢmuĢtu.
Ġdeoloji ve siyaset açısından Tatar ceditçiliğinin kalbi, Tatar elitin tarafından,
Ġslam‘ın, milliyetçilik ve ona eĢlik eden modernleĢme ile uyumlu sentezin oluĢturulması
çabasına odaklanmıĢtı.
Türkiye, Yakın Doğu‘nun güçlü bir ülkesidir. Türkiye aynı anda Arap devletleri,
Avrupa Birliği, ABD, Rusya ve Türk devletleri ile farklı yönlerde hareket etmektedir.
Fakat Türkiye‘nin bütün bu konularda kendi stratejik önceliklerini seçmesi
gerekmektedir.
ġu anda global projeler iddiasında sadece ABD ve Çin bulunmaktadır. Diğer
ülkeler din ve kültür kriterlerine göre büyük bölgesel projelere birleĢmektedir. Örneğin,
Avrupa Birliği, Arap Devletleri Ligi, Rus dünyası, Türk dünyası. Modern dünyada iki
esas eğilim yani küreselleĢme ve milliyetçilik vardır. Bu eğilimler ABD‘de bile görüldü.
ABD‘nin son seçimlerinde Trump‘ın Amerikan milliyetçiliğinin Obama‘nın
küreselleĢmesini yendiğini söyleyebiliriz.
Türkiye, stratejik ilkelerini ancak yukarıda yazıldığı eğilimleri dikkate alarak
ayrıca dinselliğe ve laikliğe, toplumun devrim ve evrim yollarının geliĢimine, Rusya‘ya
ve hala Rusya‘ya bağımlı olan Türk devletlerine ve halklarına, Arap dünyasına,
Müslümanların Avrupa‘ya göç sürecine kendi davranıĢını belirleyerek kurabilir.
Türkiye‘nin, Yakın Doğu devletlerinin Ġslam esasındaki dayanıĢma ve birliği
üzerinden seçtiği yolun uzun süreli bir perspektife sahip olmadığını düĢünüyorum,
MÜSLÜMAN ORTA DOĞU‘NUN TARĠHĠ VE SOSYAL GELĠġĠMĠN ÖZELLĠKLERĠ 434
çünkü ideoloji ve siyaset açısından Arap ülkeleri, bölgesel Arap milliyetçiliklerinin
akımı içerisinde geliĢecektir. Onlar için Ġslam her zaman Arap milli temeli üzerinde
ortaya çıkan bir din olacaktır ve Araplar için Türkiye ancak ticari ve ekonomi ortak
olarak kalacaktır.
Yakın gelecekte Çin‘in, ekonomik ve demografi problemleri yüzünden kuzey ve
batı yönlerinde yer alan Avrasya topraklarına dikkat edeceğini düĢünüyorum. Bu
topraklarda özellikle Orta Asaya ve Kazakistan‘da Çin Rusya hırsları ile karĢılaĢacaktır.
Böylece, Türk dünyası iki güç yani Çin ve Rusya arasında kalacaktır.
Fakat Batı ve özellikle ABD, Orta Asya sayesinde ne Çin ve Rusya‘nın aĢırı
güçlenmesini isterler. Onların kısa süreli perspektifte Avrasya‘da en azından Türk ve
Rus dünyalarının eĢitliğini isteyeceklerini düĢünüyorum.
Ama uzun süreli perspektifte Türk Dünyasının Avrasyada avantajı olabilir,
çünkü Türkiye NATO üyesıdir, ve er-geç onu Avrupa Birliğine alacaklar. Demek ki,
bütün Turklerin Batıyla iliĢkileri de Ruslara göre daha sıkı olacak. Böylece Türk
Dünyası Avrasyanın ciddi ve büyük oyuncusu olabilir.Ama böyle bir senarionu
baĢarmak için, Türkiyenin seküler bir devlet olarak kalması lazım, devlet dini siyasi
alanda kullanılmamalı ve Batıyla ortak bir dil bulmalıdır.
KAYNAKLAR
Georgeon F. (1986)Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri. - Ankara.: Yurt yayınları, s. 113.
Mardin ġ. (1992)Makaleler 3. Türkiye'de Din ve Siyaset. - Ġstanbul: ĠletiĢim yayınları, s.
234, 235.
Akçura Y. (1976) Üç tarz-ı siyaset. - Ankara: Türk tarih kurumu yayınları, VII.Dizi –
Sa. 73, s. 34, 35.