9
! n = = : : Kristeva Günümüzde göster- gebilim, gösterge (signe) modeli ve onun bağlılaşıkları üzerine ku- rulmuştur: Iletişim ve yapı. Bu modellerin''akıI-merkezli" (logo- centrique) v e'tetnik-merkezli" (eth- nocentrique) sınırı nelerdir ve on- lar metafizikten kaçınmak isteyen bir $aretlemeye (notation), temel- de nasıl hizmet edemezler? Derrİda Burada bütün tavırlar ikircikli. Eğer bir gün, metafizik düşünceden birdenbire kurtulabi- leceğimizi varsayacak olursak, ki ben buna inanmıyorum, gösterge (signe) kawamı, bu yönde aynt an- da hem bir fren, hem bir ilerleme anlamlarına gelecektir. Çünkü, eğer kökü ve içerdiklerinden ötü- gösterge kavramı baştan başa metafizikse, sistematik olarak sto- ik ve ortaçağ tanrıbilimleri ile da- yanışma içinde ise, onun bağımlı kaldığı _garip bir şekilde aleti de olduğu_ ve görev değiştirmeler (d6placement), "sınır-parçala(n)_ ması'' (d6-limitants) etkilerini oluş- turmuştur: Bu ve görev, veya yer değiştirmeler, bu kawamın içinde doğduğu ve hizmete başladığı sis- temin sınırlarını aynı anda hem belirterek (marquer), hem de gevşe- terek (dessener) ve böylelikle, belli bir noktaya kadar, onu öz topra- ğından kopararak, bize gösterge kavramının metafiziğe aidiyetini eleştirme olanağını sağlamıştır. Bı,ş ffi'd-ryince ileri götürül- ' 3 Haziran l968'de Informaıion sur les science sociales l4l'de yayımlanmıştır (Çeviri Ekim l94'te Afa Yayınları tarafından yayımlanmış halinin düzel- tilmiş biçimidir). melidir, fakat belli bir noktada, böyle bir modelin "akılmerkezlive etnikmerkezli sınırları'' ile karşı- laşmak kaçınılmaz olacaktır. Işte, belki tam bu sırada bu kavramı bı- rakmak gerekecektir. Fakat bu anı belirlemek çok zordur ve o hiçbir zaman salt değildir. Gösterge kav- ramlnln bütıin bulgusal (euristiqu- es) ve eleştirel kaynakları tüketil- melidir ve bu tüketilme böylece bütün alanlarda ve bağlamlarda aynı ölçüde olmalıdır. oysa kaçı- nılmaz olarak, gelişim eşitsizlikleri (bunlar herzaman olacaktır) ve bazı bağlamlarln zorunluluğu, bir başka yerde, araştlrmanın en ör- tük, gizli, söylenemez bir noktasın- da bir engel olarak işlev göreceği anlaşılmış olan bir modele başvur- mayı, strateji açısından vazgeçil- mez kılmaya devam edecektir. Sadece örneklerden birini ala- cak olursak, Saussure'cü tipteki bir göstergebilimin çifte rolü oldu- ğunu gösterebiliriz. BİR YAN- DAN, mutlaka kararlı eleştirel bir rol: 1_ Geleneğe karşı, gösterilenin gösterenden ayrılmaz olduğunu, gösterilen ve gösterenin tek ve ay- bir üretimin iki yüzünü oluştur- duklarını saptamıştır. Hatta Saus_ sure bu karşıtlığı veya bu "iki yüzlü tekliği" herzaman yapıla gelmiş olan ''ruh ve beden ilişkisine'' ben- zetmeyi bile açıkça reddetmiştir. "Bu iki yüzlü birim çoğu kez, be- den ve ruhtan oluşan insan kişiliği birimi ile karşllaştırıImıştır. Bu karşılaştırma pek doyurucu değil- dir" (Cours de linguistique gıindrale, Göstergebİlİm Ve Gramatoıoİı rammatologie" bilimsellik kavramı ve normlannt " onto-theologie " ye (v arlıkıanrıbilim e) akıl-merkezciliğe (logocentrisme), s e sb i]im c ili ğ e b a ğLay a n Iıer şeyİ yaprparçala(n)masına (d6construire) uğratmalıdır, J. Kristeva - J. Derrida 17s

Derrida - Göstergebilim Ve Gramatoloji

  • Upload
    bahar

  • View
    112

  • Download
    16

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Çevirmen: Tülin AkşinDil TÜRKÇE

Citation preview

Page 1: Derrida - Göstergebilim Ve Gramatoloji

!n

=

=

:

:

Kristeva Günümüzde göster-gebilim, gösterge (signe) modelive onun bağlılaşıkları üzerine ku-rulmuştur: Iletişim ve yapı. Bumodellerin''akıI-merkezli" (logo-centrique) v e'tetnik-merkezli" (eth-nocentrique) sınırı nelerdir ve on-lar metafizikten kaçınmak isteyenbir $aretlemeye (notation), temel-de nasıl hizmet edemezler?

Derrİda Burada bütün tavırlarikircikli. Eğer bir gün, metafizikdüşünceden birdenbire kurtulabi-leceğimizi varsayacak olursak, kiben buna inanmıyorum, gösterge(signe) kawamı, bu yönde aynt an-da hem bir fren, hem bir ilerlemeanlamlarına gelecektir. Çünkü,eğer kökü ve içerdiklerinden ötü-rü gösterge kavramı baştan başametafizikse, sistematik olarak sto-ik ve ortaçağ tanrıbilimleri ile da-yanışma içinde ise, onun bağımlıkaldığı _garip bir şekilde aleti deolduğu_ iş ve görev değiştirmeler(d6placement), "sınır-parçala(n)_ması'' (d6-limitants) etkilerini oluş-turmuştur: Bu iş ve görev, veya yerdeğiştirmeler, bu kawamın içindedoğduğu ve hizmete başladığı sis-temin sınırlarını aynı anda hembelirterek (marquer), hem de gevşe-terek (dessener) ve böylelikle, bellibir noktaya kadar, onu öz topra-ğından kopararak, bize göstergekavramının metafiziğe aidiyetinieleştirme olanağını sağlamıştır.Bı,ş ffi'd-ryince ileri götürül-

' 3 Haziran l968'de Informaıion sur lesscience sociales l4l'de yayımlanmıştır(Çeviri Ekim l94'te Afa Yayınlarıtarafından yayımlanmış halinin düzel-tilmiş biçimidir).

melidir, fakat belli bir noktada,böyle bir modelin "akılmerkezliveetnikmerkezli sınırları'' ile karşı-laşmak kaçınılmaz olacaktır. Işte,belki tam bu sırada bu kavramı bı-rakmak gerekecektir. Fakat bu anıbelirlemek çok zordur ve o hiçbirzaman salt değildir. Gösterge kav-ramlnln bütıin bulgusal (euristiqu-es) ve eleştirel kaynakları tüketil-melidir ve bu tüketilme böylecebütün alanlarda ve bağlamlardaaynı ölçüde olmalıdır. oysa kaçı-nılmaz olarak, gelişim eşitsizlikleri(bunlar herzaman olacaktır) vebazı bağlamlarln zorunluluğu, birbaşka yerde, araştlrmanın en ör-tük, gizli, söylenemez bir noktasın-da bir engel olarak işlev göreceğianlaşılmış olan bir modele başvur-mayı, strateji açısından vazgeçil-mez kılmaya devam edecektir.

Sadece örneklerden birini ala-cak olursak, Saussure'cü tiptekibir göstergebilimin çifte rolü oldu-

ğunu gösterebiliriz. BİR YAN-DAN, mutlaka kararlı eleştirel birrol:

1_ Geleneğe karşı, gösterileningösterenden ayrılmaz olduğunu,gösterilen ve gösterenin tek ve ay-nı bir üretimin iki yüzünü oluştur-duklarını saptamıştır. Hatta Saus_sure bu karşıtlığı veya bu "iki yüzlütekliği" herzaman yapıla gelmişolan ''ruh ve beden ilişkisine'' ben-zetmeyi bile açıkça reddetmiştir."Bu iki yüzlü birim çoğu kez, be-den ve ruhtan oluşan insan kişiliğibirimi ile karşllaştırıImıştır. Bukarşılaştırma pek doyurucu değil-dir" (Cours de linguistique gıindrale,

Göstergebİlİm Ve Gramatoıoİı

rammatologie"bilimsellikkavramı ve

normlannt

" onto-theologie

" ye (v arlıkıanrıbilim e)

akıl-merkezciliğe(logocentrisme),

s e sb i]im c ili ğ e b a ğLay a n

Iıer şeyİyaprparçala(n)masına(d6construire)

uğratmalıdır,

J. Kristeva - J. Derrida

17s

Page 2: Derrida - Göstergebilim Ve Gramatoloji

Toplum bilim

s.145, Türkçe çeviri: Berke Vardar: Genel DilbilimDersleri, s.110).*

2- Göstergebilimsel işleyişin ayrımsal (differentiel)ve biçimsel (formel) karakterinin altını çizerek, ''sesin(son) maddesel öğenin kendisinin dile ait olmasınınolanaksızlığı''nı göstererek ve de onun (dilbilimselgöstergenin) "özünde hiç de sescil (phonique) olma-dığını'' (a.g'y.'|ar, s.164, s.8) söyleyerek, aynı andahem gösterilen içeriği ve hem de -artık ses (la pho-nie)** olarak ne üstünlüğü ne de ayrıcalığı kalan- ''dı-

şavurum maddesini'' töz-parçala(n)masına uğratarak(d6_ substantialisant), dilbilimi de genel göstergebili-min basit bir parçası yaparak (s.33), Saussure, gele-

nekten ödünç aldığı gösterge kavramını metafizik ge_

leneğinin aleyhine çevirme yolunda önemli katkılardabulunmuştur.

Bununla birlikte, yine de, Saussure gösterge kav_

ramından yararlanmaya' onu kullanmaya devam etti-

ği öIçüde bu geleneği onaylamaktan kaçınamamıştır;bu kavramdan, hiçbir kavramdan da yapılamayacağıgibi, mutlak yepyeni bir kullanım ve mutlak gelenek-sel bir kullanım yapmak olanaklı değildir. En azın-dan, onun sisteminde bulunup içerilenlerden bir bö-lümünü eleştirisiz bir şekilde farz etmek zorunda ka-lırız. Saussure'ün, giriştiği eleştirel çalışmanın bütünsonuçlarını çıkarmayı reddetmek zorunda kaldığı hiçdeğilse bir nokta vardır, bu da yerine koyacak dahaiyibir şey bulunmadığı için "gösterge'' (''signe'') sözcü-

ğünü kullanmaya boyun eğdiği pek de beklenmedikolmayan o andır. "GöSteren'' ve ''gösterilen'' sözcükle-rinin ortaya atılmasının gerekçesini açlkladıktan son-ra Saussure şöyle yazar: "Gösterge''ye gelince, biz bu_

nunla yetiniyoruz, çünkü gündelik dil bize bir başka-sını esinlemediği için onun yerini ne ile değiştirebile-ceğimizi bilmiyoruz'' (a.g.y.'|ar s.99-100; s.72). Ve baş-ka bir olasılığı da görmek gerçekten zor; göste-ren/gösterilen karşılığını ileri sürerek başladıktanSonra göSterge'nin içini nasıl boşaltabilirsiniz.

Şimdi ''gündelik dil'' masum veya yantutmaz (ne-utre) değildir. O batı metafiziğinin dilidir ve yalnızcabütün düzenlerden aldığı önemli sayıda varsayımlartaşımaz, birbirinden ayrılamaz olan varsayımları dataşır, ve çok az dikkat edilmiş olmasına karşın, bunlarbir sistem şeklinde birbirlerine düğümlüdürler. Budurumun Saussure'ün söylemi üzerindeki etkilerinibelirtebiliriz. İşte bunun için ÖBÜR YANDAN:

I- Signarıs (gösteren) ve signatum (gösterilen) ara-sında kesin bir ayırım gözetilmesi -bir temel ve huku-ki ayırım olarak- signatum ve kavram arasındakidenklik (s.99)' kendisinde gösterilen bir kavramı, d.ü'

' ;;" brro"" .""-ki alıntıtarda gerekli çeviri değişiklik_leri yapılmıştır (Ç.N.).

t* Derrida, metafizik düşüncede ('prösence' felsefesinde) konu'

şan ses (la phonie) logos ile dolaysız yakınlıkta bulunduğundan,ayrıcalıktı bir konumu olduğuna işaret etmektedir (De la Gram'matologie, Minuit, l967, s.23' vd.) (Ç.N.).

şüncede yalın (simple) olarak bulunuşunda (prösen_ce), konuşulan dilden bağımsızlığı içinde, yani birgösterenler sisteminden bağımsız olarak, düşünmeolanağını ve hakkını bize açık bırakmaktadır. Bu ola_nağl bize açık bırakarak _ve bunun böyle oluşu göste_ren/gösterilen karşıtlığı ilkesinin kendisindendir, yani,gösterge ilkesinin_ Saussure, elde ettiği, biraz öncebahsettiğimiz eleştirel kazançlara ters düşmektedir.Özünden ötürü, kendisinden başka hiçbir gösterenegönderme yapmayacak, göstergeler zincirinden altakalacak ve belli bir noktada, artık kendisi göSterenolarak işlev yapmayacak olan ve benim ''transenden_tal gösterilen'' (signifid transcendanral) olarak adlan-dırmayı önermiş olduğum klasik gereksinime Saussu-re haklılık kazandırmaktadır. Aksine, böyle bir tran-sendental gösterilenin olanaklılığını taltlŞma konusuyaptığımız andan itibaren ve bütüır gösterilenleringösteren konumunda da bulunduğunu tanıdığımızyerde," gösterilen ve gösteren ayrtmı -gösterge_ kö_

keninde sorunsal hale gelmektedir. Anlaşıldığı gibi,burada çok ihtiyatlı uygulamamız gereken bir işlevvar, çünkü; a) bu işlev bütün metafizik tarihinin zorluyapı parçala(n)masından (ddconstruction) geçmeli-dir. Bu metafizik tarihi ki, bütün bir göstergebilimselbilime, "transendental gösterilen''i ve dilden bağımsızbir kavramı, temel bir gereksinim olarak, zorla be-nimsetmiştir ve.benimsetmekten de hiçbir zaman geri

kalmayacaktır. Bu gereksinim, örneğin felset'e gibibirşeyle dışarldan zorla kabul ettirilmemiştir, ama bizimdilimizi, kültürümüzü,''düşünce sistemimizi'' tarihe ve

metafiziğin sistemine bağlayan herşeyle oluşturul_muştur, b) bu sadece, bütün düzeylerde, gösteren ve

gösterileni birbirine karıştırmaktan da ibaret değildir.Bu karşıtlığın Veya ayrlmın kökten ve mutlak olmayışıbu karşıtlığın iş görmesini ve hatta bazı sınırlar içinde-çok geniş sınırlarda- vazgeçilmez olmasını engelle_

mez. Örneğin, hiçbir çeviri onsuz olanaklı olamazdı.Ve gerçekte ''transendental'' teması mutlak saltlıkta,saydim ve tek anlamlı (univoque) bir çevrilebilirlikufkunda ortaya çıkmıştır. Olanaklı olabildiği sınırlar_

da (limit) Veya en azından olanaklı görülebildiklerinde,

çeviri, gdsteren ve gösterilen arasındaki ayrımı kulla-

nır. Fakat eğer bu ayrım hiçbir zaman salt değilse, çe-viri ondan daha çok salt değildir ve çeviri anlayışınınyerini bir dönüşüm (transformation) an|ayışı almalı_'dır:

bir dilin başka bir dil-tarafından, bir metinin di-

ğer bir metin tarafından düzenlenen dörıüşümü' Bi-

iim, gerçekte, gösteren aletinin -Veya aracının- erden

ve dokunulmamlş bıraktığı, bir dilden bir başkasına

veya tek Ve aynl bir dilin kendi içinde, salt gösterilen-

ıei ''taşıması'' (transport) ile hiçbir Zarnan ilişkimiz ol-

mayacaktır ve olmamıştır.2- Saussure sescil töz'ü (substance phonique) ayraç

arastna alma gereksinimini duymuş olsa da, "gö1ec9-

ğiz ki, dilin öz niteliği dilsel göstergenin sescil (phonı-

176

j

Page 3: Derrida - Göstergebilim Ve Gramatoloji

r ta

,:I

:

,j

Toplumbilim

qge) niteliğine yabancıdırn fa.g.y.'lar, s.21, s.8]."ozünde o (dilsel gösteren) hiçbir şekilde sescil değil-dir' [Fr., s.164], Saussure, özellikle metafizik olan ba-a temel nedenlerden dolayı sözü (parole), yani gös-tergeyi konuşan sese (phon6) bağlayan her şeyi ayrı-calıklı kılmak zorundadır. Di\ünce ve 'insan sesi'(voix) arasında, anlam (sens) ve ses (son) arasında'doğal bir bağdan da bahsetmekteydi (Fr., s.46).Hatta bir ndüşünce-ses'ten de bahsetmektedir(a.g.y.lar, s.156; s.I22). Ben başka yerlerde, böyle birtawın metafizik geteneğinden neler aldığını ve hangizorunluluklara boyun eğdiğini göstermeye çalıştım.Her durumda bu tavır, Coıırs'un en ilginç eleştirelmotifine ters düşerek dilbilimini düzenleyici model,genel göstergebilimin''patronu" yapmayı amaçlamak-tadır. Fakat, haklılık ve teorik bakımından, dilbiliminya|nızca, genel göstergebilimin bir parçası olması ge-rekir. Böylece keyfilik (nedensizlik), (l'arbitraire) te-ması, bu temanın en verimli yollarından (yani biçim-selleştirmeden -''la formalisation'') saptırılarak, sıra-dtieenci bir erekbilime (töl6ologie hi6rarchisante)doğru geri çewilmiştir: "Onun için diyebiliriz ki, gös-tergelerin her bakımdan nedensiz olanları başkaların-dan daha iyi göstergebilimsel sürecin idealini gerçek-leştirirler. İşte bunun için dil (langue), dışavurum sis-temlerinin en karmaşığ ve en yaygını, aynı zamandahepsinin en karakteristik olanıdır ve bu anlamda dilkendine özgü bir sistem olsa da, dilbilim bütün göster-gebilimin geıul patronu olabilif (a.g.y.'lar, s.101, s.74).Aynı tavrı ve aynı kavramları tamtamına Hegel'debulabiliriz. Coırs'daki bu iki an arasındaki çlişki, Sa-ussure'ün bir başka yerde kabul etmiş olduğu nokta-da da belirginleşir: ''insana doğal olan sözlü dil (lan-gage parl6) değildir, ama bir dil kurma özelliğidir (fa-cult6) yani birbirlerinden ayırdedilir olan bir göster-geler sistemi...', yani tözden örneğin sescil tözden ba-

ğımsız olan l<od ve ırtil<ıhıanyon olaııığı (possibilit€).

3- Gösterge kavramı (göstereıı/gösterilen) kendiiçinde, sescil tözü ayrıcalıklı kılma zorunluluğunu ta-

şır ve dilbilimini göstergebilimin 'patron''luğuna yük-seltir. Konuşan ses (la phon6) gerçekten, gösterilenkavramın düşüncesi ile en yakından, en mahrem birşkilde birleşmiş.olarak l<endini biliııce veren' göste-ren maddesidir. Insan sesi (la voix) bu görüşe göre,bilincin ta kendisidir. Ben konuştuğum zaman,yalnız-ca di\ündüğüm şeyden ötürü var olduğumun bilinci-ne v:ırmıyorum, ama düşüncemin ve nkawamınn enyakınında' dünya içine düşmeyen, dışarı verdikçduyduğum -anladığım (i'entends), benim ve salt veözgür kendiliğindenliğime (spontan6itĞ) dayalı gibigörünen, hiçbir aleti, aksesuarı, dünyadan alınan hiç-bir gücü kullanmayı gerelsindirmeyen' bir gösterenide muhafaza ettiğimi biliyorum. Yalnızca gösteren vegösterilen birleşmiş gibi olmuyor, bu karışıklıkta gös-teren kawamı, kendi olduğu gibi, kendi bulunuşun-

dan başka hiçbir şeye gönderme yapmadan, kendikendisini sunmasına bırakmak için, kendini silmiş ve-ya saydamlaştırmış gibi oluyor. Gösterenin dışallığindirgenmiş gibi oluyor. Tabii ki, bu deneyim bir tu-zaktır, fakat öyle bir tuzak ki onun zorunluluğunda(n€cessit6) bütün bir yapı (structure) veya bütiin birdönem kendini örgütlemiştir; bu dönemin derinlikle-rinden bir göstergebilim kendini öyle yapılaştırmıştırki, temel kavramları ve ön varsayımları Platon'danHusserl'e, Aıistoteles'ten, Rousseau'dan Hegel'e vb.,kadar açıkça saptanabilinir.

4- Göstergenin dışsallığını indirgemek, gösterge-bilimsel uygulamada psişik (ruhsal) olmayan her şeyidışlamaktır. oysa fonetik göstergeye ve dilbilime ta-nInan ayrıcalık yalnızca, Saussure'ün,'dilbilimsel gös-terge böylece, iki yüzlü psişik bir kendiliktir (entit6)"(a.g.y.'lar, s.99, s.71) önermesine izin verebilir. Buönermenin kendi içinde sıkı bir anlamı olduğunu var-sayacak olursak fonetik - dilbilimsel olsun veya olma-sın, bu kawamı başka göstergelere nasıl yaygınlaştıra-bileceğimizi pek göremiyoruz. Bu yüzden, özelliklefonetik göstergeyi bütün göstergelerin'patronu' yap-madan, genel göstergebilimi bir psikoloji'nin içinekaydetmek (inscrire) pek olanaklı olmayacaktır. Herşeye karşın Saussure'ün yaptığı budur: "Demek kigöstergelerin yaşamını toplumsal yaşamın öz bağrın-da inceleyecek bir bilim tasarlanabilir; bu bilim sosyalpsikolojinin bir bölümünü oluşturacaktır, ve bundandolayı da genel psikolojinin; biz bu bilimi göstergebi-lim (Fr. sdmiologie (yunanca semeion, ('signe') (işaret,gösterge)) olaıak adlandıracağız. Göstergebilimi bizegöstergelerin nelerden meydana geldiklerini, hangiyasalar tarafından yöneltildiklerini öğretecektir. He-nüz böyle bir bilim olmadığı için, nasıl bir şey olacağı-nı söyleyemeyiz. Fakat o var olmaya hak kazanmıştır,yeri önceden belli olmuştur. Dilbilim bu genel niteıik-li bilimin bir bölümünden başka bir şey değildir.Onun için göstergebilimini ortaya çıkaracak yasalardilbilime uygulanabilir olacaktır ve bu bilim, insanailişik olgular bütünü içinde kendini iyice betimlemişbir alana yeniden bağlanmış bulacaktır. Göstergebili_min yerini tam olarak belirlemek psikologa aittir"(a.g.y.'[ar,s.33, s. 18-19).

Tabii ki, modern dilbilimciler ve göstergebilimci_ler, Saussure'de veya en azından bu Saussure'cü psi_kolojizmde kalmamışlardır. Kopenhag okulu ve bütünAmerikan dilbilimciliği onu açıkça eleştirmiştir. Fa_kat, benim Saussure iieerinde ısrar etmem sadece,onu eleştirenlerin bile Saussure'ü genel göstergebili_min kurucusu olarak tanıdıklarından ve ona kavram-larının çoğunu borçlu olduklarından ötürü değildir.Bunun nedeni her şeyden çnk Saussure'de yalnızca,gösterge kavramının psikolojist (ruhbilimci) kullanımıeleştirilemeyeceğindendir. Psikolojizm (ruhbilimcilik)iyi bir kawamın kötü kullanımı değildir; psikolojizm

ii

177

Page 4: Derrida - Göstergebilim Ve Gramatoloji

Toplum bilim

gösterge kavramının kendisi içinde, başlarken söylediğım giui, ikircikli bir şekilde kaydedilmiş (inscrit) zo-runıu kııınrruştır (pr6scrit). Gösterge modeline ağırlıkvererek, bu ikirciklik''göstergebilimsel'' projenin ken_

disini belirler: bütün kavramlarının organik bütünlüğüile ve özellik|e itetişim kawamı ile; çünkü bu iletişimkawamı, bir özneden bir başkısınc geçiş sürecinden veanlam verme işlevinden ayrılabilen, ondan ayrı olmahakluna sahip gösİenlen bir objenin, bir anlamın veyabir kavramın kimliğini geçirmekle yükümlü bir aktarma'yı (trarısmission) içrmektedir. Iletişim önceden özne_

ieri ,arsayar, (bundan kimlik ve bulunuşun (pr6sence)anlam ver(ne işleminden önce yapılaşmış olduğu çı-kar) ve objeleri de önceden varsayar' bunlar gösteri-len'kawamlarıdır, yani düşünülen öyle bir anlam ki,iletişim geçidinin onu ne yapılaştırmaya' ne dönüşümeuğratmaya hakkı vardır. A, C'ye B'yi iletir. Göstergearacılığı ile, verici alıcıya bir şey iletir, vb.

Değindiğiniz öbür durum, yani yapı (slructure)kavramının durumu kesinlikle daha belirsizdir. Herşey ona yaptırmak istediğimiz işe bağlıdır. Göstergekivramı gibi -ve dolayısıyla göstergebilim gibi_ aynıanda akıl-merkezli (logocentrique) ve etnik-merkezli(ethnocentrique) dayanakları hem destekler, hemjarsar. Biz bu kavramları ıskartaya çıkarmak isteme-dik, zaten bunu yapabilecek durum da yok. Hiç kuş-kusuz, göstergebilimin içinde, kavramları dönüştür-mek, onları yerlerinden etmek (d€placer)' varsaylm-larına karşı çıkarmak, onları başka zincir halkalarınayeniden_kaydetmek (r6inscrire), çalışma alanını azarazar değiştirmek, ve böylece yeni biçimlenmeleri(configuration) üretmek gerekir; ben kesin bir kopu-

şa (la rupture), bugün sık sık denildiği gibi, epistemo_lojik bir kesintinin (coupure) biricikliğine (unicit6)inanmıyorum. Kesintiler, her zaman kaçınılmaz bir

şekilde, çözmeye devam ettikleri eski dokulara kendi_

lerini yeniden yazar|ar, hiç sona ermemecesine. Busona ermeyiş bir ilinek (accident) veya olumsallık(contingence) değildir; bu özseldir, sistematik ve te-

oriktir. Bu durum hiçbir şekilde, bazı kesintilerin zo-runluluğunu ve göreceli önemini, yeni yapıların orta-ya çıkışını veya betimlenmesini ortadan kaldırmaz...

Kristeva''Tam bulunmayışın (non_pr6sence) yeniyapısı'' olarak ''gramme" nedir? "Diffğrance'' (ayıram)olirak yazı nedir? Bu kavramların, göstergebiliminanahtar-kavramları olan gösterge (fonetik) ve yapı ileilgili olarak, ortaya çıkardıkları kopuş (rupture) han_

gisidir? Grammatoloji'deki metin (texte) anlayışı na_

iıl, dilbilimsel ve göstergebilimsel bir anlayış olan di-legetirme (6noncö) anlayışının yerine geçmektedir?

Derrida Yazının indirgenmesi (r€duction) -göste-

renin dışsallığının indirgenmesi olarak- sescilik (pho-nologisme) ve alıılmerkezcilik (logocentrism9) il9başbişa gider. Saussure'ün geleneksel bir işlem ile, kibu Platon'da, Aıistoteles'te, Rousseau'da, Hegel'de,

Husserl'de vb.'de bulunmaktadır, yazıyı nasıl, gerek_siz ve aynı zamanda tehlikeli bir dışsal temsil olgusuolarak dilbilimsel alanın -dilin (langue) ve sözün (pa_

role)_ dışına attığını biliyoruz: ''Dilsel obje yazılansözcük ve söylenen sözcüğün birleşimiyle betimlen_mez. Sonuncusu kendi başına onu yapılaştırır(a.g.y.'|ar, s.45, t: s.27-28) "yazı içsel sisteme (dilin) .|.

yabancıdır'' (s.44, s.27) ''yazı dilin (la languge) görüşü-nü perdeler: o bir giysi değilse de bir kılık değiştirme_dir (travestissement)'' (s.51, s.33). Yazıy|a dilin bağı"yüzeysel (superficiel)", "yapay (factice)dir. Bir "ga-riplikle" yazı, bir ''imge''den başka birşey olmamasıgerekirken ''baş rolü ele geçiriyor'' ve ''doğal ilişki ter_

sine çewiliyor'' (S.4, 29).Yazr bir ''tuzaktır'', onun ha_

reketi ''kısır döngüsel" ve ''zorbaca"dır, zararları cana_

varsı, şaşılacak büyüklüklerdedir'',''doğaya aykırı ya-

ratılış (t6ratologiques) durumlarıdır'',''dilbilim özelbir bölümde bunları gözlem altına almalıdır" (s.54;

35) vb. Tabii ki, yazıntn temsil anlayışıyla kavranması(''dil ve yazı birbirinden ayrı iki gösterge sistemidir;ikincisinin tek varoluş nedeni birinciyi temsil etmektİr

(s.45, s.27)). Saussure'ün dil çalışmalarını "kısıtlayan''

şey olarak tanıdığı (s.48, s.29-30), sescil _ alfabetik ya-

zı kullanımına bağlıdır. Alfabetik yazı, gerçekten sözütemsil eder ve aynl zamanda onun karşısında kendinisiler gibidir. Gerçekte, benim yapmaya çalıştığım gibi,

tam saltlıkta fonbtik olan bir yazı bulunmadığını ve

sesciliğin (phonologisme) bir kültürde, alfabe kullanı_

mlnın sonucundan ziyade, bu kullanımın belli birtemsili (repr6sentation), belli bir etik veya değerbi-

limsel (axiologique) deneyimi (6xp6rience) olduğunugöstermek olanaklıdır. Yazı, işaretlemesinin (notati-on) saydamlığında yetkinlikle temsil edilmiş olduğun-dan, onu söyleyen öznede ve anlamı, içeriği, değeri

karşılayan kişide anında var olduğundan, canlı sözün

doluluğu karşısında kendini silmek zorunda kalacak-

tır.

Şimdi, eğer, etnik-merkezcilikten (ethnocentris_me) başka bir şeyden dolayı ayrıcalıklı kılmadığım'z'fon'etik yazı fl'Jciiture phondtique) modeli ile kendi_

mizi sınirlandırmaktan vazgeçersek ve salt bir fonetikyazı bulunmayışl olgusunun (göstergelerin, noktala-ma işaretlerinin, aralıkların, çizgi_işaretlerinin (eraP_

tı6mi) vb., işleyişinin kaçınılmai ayrımlarının zorunlukııdıği yer-dağılımı (espacement) olgusunun doğur-

ous neoenıeiden obıiyı) sonuçıarrn' da çıkarırsaksesiiıci (phonologiste) veya akıl-merkezci (logocen-

triste) tüm mantık sorunsal hale geliyor- onun ğeÇer_

lilik veya haklılık (ı6gitimit6) alinı dar ve yapmacık

kalıyor. oysa, SaussĞ'ün kendisinin bize hatırlattığıgibi, ayırım (diff€rence) ilkesini tutarlılık içinde dik'

kate alacak olursak, bu ''dğJimitation" (''sınır-parça_

ta(n)ması'') vazgeçilmez oluyor. Bu ayrım (farklılık)iıkeii, sadece tek bir tözü (substance) -burada zaman'

sal (temporelle) denen seicil (phonique) töz, bir baş-

174

Page 5: Derrida - Göstergebilim Ve Gramatoloji

-

Toplum bilim

kasını, mesela uzamsal (spatiale) denen grafik tözü-dışlayarak, ayrıcalıklı kılmamaya bizi zorlamıyor, t'a-

kat her anlatım (signitication) sürecini ayrımların tbr-mel bir oyunu gibi ele almaya da bizi zorluyor. Yaniizlerin (tr6ces) oyunu.

Niçin izlerin? ve hangi hakka dayanarak, her türlütözü (substance) sescil, gratik, veya başka türlü olsunyansızlaştırmış göründüğümüz anda grammatiği,(grammatique) yeniden ileri sürüyoruz? Tabii ki so-run aynt yazı kavramına yeniden başvurmak ve sorgu-ya çektiğimiz simetrisizliği (dissym6trie) sadece tersi-ne çevirmek değildir. Sözkonusu olan yeni bir yazıkavramı üretmektir. Bunun adını gramme veya diffö-rance o|arak koyabiliriz. Ayrımlarln oyunu' gerçek-ten, sentez ve göndermeleri varsayar. Fakat bu ayrım-lar oyunu hiçbir anda, hiçbir anlamda, bir "yalın'' öğe-nin kendi kendiliğinden bulunmasını (pr6sent), vekendisinden başkasına gönderme yapmamaslnt ya-saklar. Ister konuşulan söylem, ister yazılı söylem dü-zeyinde olsun, hiçbir öğe sadece kendi kendinde bu-Iunmayan bir başka öğeye gönderme yapmadan gös-terge olarak işlev göremez. Bu zincirleniş, her ''öğe-nin'' -sesbirimsel (phoh6me) veya gratiksel (graphö-me)- zincirin Veya sistemin öbür öğelerinin kendisin-de bıraktığı izlerden itibaren kendini yapılaştırmasınıgerektirir. Bu zincirlenme, bu doku, başka bir metnin(texte) dönüşümünden başka bir yerde kendini üret-meyen metin (texıe)'dir. Hiçbir şey, ne öğeler içinde,ne sistem içinde, hiçbir yerde, hiçbir zaman sadecebulunur (prdsente) veya sadece bulunmaz (absent)değildir. Baştan başa ayrımlar (tarklılıklar) ve izlerinizlerinden başka hiçbir şey yoktur. Böylece ''le gram-me" (dokusal veya metinsel birim) göstergebilimin engenel kavramı olmaktadır -ki böylelikle grammatolo-gie" ortaya çıkmaktadır- ve bu kavram yalnızca, klasikve dar anlamdaki yazı alanına uygun değildir, dilbi-limsel alana da uygun düşmektedir. Bu kavramınavantajı _belli bir yorumlayıcı bağlamla kuşatılmış ol-ması koşuluyla, çünkü hiçbir başka kavramsal öğeninde olamayacağı gibi, bu kavram kendi başına bir şeygösteremez Veya yeterli olamaz- ilkede, göstergeninsesbilimci (phonologiste) eğilimini yansızlaştırmasın-da ve ''grafik tözün (substance graphique) bütün bi-limsel alanlarını (batı dünyasının ötesindeki tarih veyazı sistemlerini) özgür kılarak, (göstergeyi) gerçektedengelemesindedir. Şimdiye kadar ise bu gratik mad-de, azımsanılmaz yararları olmasına karşın hep gölge-de veya saygınlıktan yoksun bırakılmıştır.

"Le gramme" (metinsel birim), "diffdrance" (ay,-ram) gibi, kendini artık bulunuş/bulunmayış (prtisen-celabsence) karşıtlığından itibaren düşündürmeyeizin vermeyen bir yapı Ve bir harekettir. ''La ditf6ran-ce'' (ayıram) ayrımların (ditf6rence) sistematik oyu-nudur, yani, ayrımların izlerinin, öğelerin birbirleriarasında ilişki kurabilmelerini sağIayan dağılımın (es-

pacement)' Uzamda bu dağılım veya yer-olma (espa-cement) aynı anda hem etkin hem edilgen bir üretiın-dir (diff6rance'ın a'sı etkin ve edilgene ilişik kararslz-lığa (indĞcision), bu karşıtlık taratından yöneltilmeyeve dağıtılıma uğramaya kendine izin vermeyen şeyeişaret eder)' onsuz terimlerin ''doluluğu'' (''pleins") sö-zünün hiçbir anlama gelemeyeceği ve iş göremeyece-

ği aralıklardır (intervalles). Bu söz zincirinde (chiineparl6e) de yer-olmadır, zamansal ve çizgisel dediği-miz yer-oluş (''devenir-espace") - yazry| olanaklı kılanve sözle yazı araslndaki tüm ulaşımı, tüm birinden di-

ğerine geçişleri olanaklı kılan, yalınızca buyer-oluştur.

Dffirance'ın 4 Slna yüklenen etkinlik (l'activitö)ve üretkenlik (productivit6) ayrımların oyununun do-

ğurgan (g6n6ratiQ hareketine gönderme yapar. Buayrımlar gökten düşmemişlerdir ve onlar, kapalı birbilime ait bir işlevin tüketebileceği durağan bir yapıiçinde, ilk ve son olarak kaydedilnriş (inscrites) değil-dirler. Ayrımlar (farklılıklar) dönüşümlerin etkileri-dir ve bu açıdan ''dif'Ğrance" teması, yapı kavramının,durağan, bir zamanlı (synchronique), sınıt'lıındırmacl,tarih_dlşıcı (anhistorique) vb., motiti ile bağdaşmaz.Fakat kendiliğinden anlaşıldığı gibi, bu motif, yapıkavramını betimleyen tek motif değildir ve dolayıslylaayrımların üretimi,''diff6raRce", yapı-dışı (astructura-le) değildir: o, bir noktaya kadar, bir yapı bilimine yerverebilecek, sistematik ve düzenli değişimleri üretir.''Dit'tErance'' kavramı,''yapısalcılığın'' en geçerli ilke-sel gereksinimlerini bile geliştirir.

Dil ve genel olarak Saussure'ün "Slnitlandırma]ar''("classifications'') olarak betimlediği bütün gösterge-bilimsel kod, o halde etkilerdir (eft'ects), ama bu etki-ler bir özne nedeniyle bir töz (substance) veya her-hangi bir yerde bulunan ve ditTdrance'ın hareketiırindışında kalan bir varolan (6tant) yüzünden değildir.Göstergebilimscl''ditlğrance"ın dışlnda ve öncesindebulunuş (pr6sence) olmadığına göre, Saussure'ün diliçin söylediğini: "Dil (la langue), sözün anlaşılır ola-bilmesi ve bütün etkilerini üretebilmesi için gcrckli-dir; fakat söz de dilin kurulabilmesi için gercklidir;tarihsel açıdan, söz olgusu herzamaıı öncedir" (Var-dar, s.22. Değişiklik yapıldı) sözlerini, göstergeler sis-temi gencline yayabiliriz. Işte burada bir döngü (cerc-le) vardır, çünkü dil ve sözü, kod ve mesajı, şema (sc-h6ma) ve kullanınıı (l'usage) vb., kesin olarak.ayırde-dersek ve böylelikle ilcri sürülen iki postulata da haktanımak istersek, neredcıı başlayacağılnızl Ve dil ol-sun Veya söz olsun, herhangi bir şeyin genelde nasılbaşlayabileceğini bilemeyiz. Bu yüzden, dil/söz,kod/mesaj vb. (onlarla dayanışma içinde olan herşey)ayırımından önce, ayrımların sistematik bir iiretimini,biı ayrımlar sisteminin iiretimini -bir ''ditlTrance''ı- kA-bul etmeliyiz ki nihayet onun etkileri içinden Soyutla-ma ile ve belirlenmiş güdülenmelere göre di]in bir

179

Page 6: Derrida - Göstergebilim Ve Gramatoloji

Toplum bİlİm

dilbiliminin ve sözün bir dilbiliminin vb., çerçevesiniçizip çıkarabilelim.

o halde, hiçbir şey _hiçbir bulunan (prösent) veaymm- yapmayan (in -diff6rante) var-olan (6tant),''ditl€rance" ve yer-olma'dan (l'espacement) önce gel_memektedir.''Diff6rance''ın (ayıramın) gerektiğindeve empirik olarak onun doğrultusunda oluşacağı biröznesi' ajanı,yazarı ve ustası yoktur. Oznelik (subjec_tivit6) -nesnellik (objectivit6) gibi- diffğrance'ın biretkisidir, bir -diff6rance' sistemi içinde yazılı bir etki.İşte bunun için dffirance'|n a's| yer-olmanın (espace-ment) zaman-olma (temporisation) olduğunu da ha-tırlatır ve dolambaç (d6tour), süre (dölai) ki onuniçinden sezgi (intuition), algı (perception) tüketim(consommation), tek kelimeyle bulunana (au pr6-sent) ilişki, bulunan bir gerçekliğe bir var--olana (dun dtant) gönderme, herzaman ayrımlaşmadır (sontdffir4s)." Ayrımlaşmadır çünkü, bir öğenin geçmişveya gelecekte bir izler ekonomisi içinde, bir başkaöğeye gönderme yapmadan iş görmemesini ve birşeybildirmemesini,''anlam'' ("sens") almamasını veyailetmemesini talep eden ayrım (diff6rence) ilkesininta kendisi nedeniyle. 'Diffğrance'ın bu ekonomik yö_nü, bir güçler alanında, -bilinçli olmayan- belli birmuhasebeyi (calcul'ü) araya soktuğu ölçüde dar an_lamdaki göstergebilimsel (semiotique) yönden ayır-dedilemez. Bu durum, öznenin ayrımların sistemineve dit'Ğrance'ın (ayıramın) hareketine bağımlı oldu-ğunu doğrular. Bu, ne kendi kendinde bulunan (prö-sent) ne de ilkin ditTdrance'dan önce bulunan, kendi-ni yalnızca, kendi içinde bölünerek, kendini yayarak(s'espacant)''zamanlaştırarak" (''temporisant''), ay-rımlaştırarak (se ditĞrant) yapılaştıran bir özneninvurgulanmasıdır ve Saussure'ün dediği gibi' ''dil (lan-gue) (ki ayrımlardan başka bir şeyden meydana gel-mez) konuşan öznenin bir işlevi değildir''. Kendinekenetlenen kavramlar zinciriyle birlikte diff6rancekavramının araya girdiği noktada, metafiziğin bütünkavramsal karşıtlıkları -ki bunlar en yüksek gönder_me olarak bir var-olanın varlığını benimserler (örne-ğin, öznenin kimliği biçimi altında bütün işlemlerdebulunan, bütün ilinek veya olayların altında bulunan,canlı konuşmasında (parole vive) kendisinde bulu-nan, bildirdiklerinde veya bildirilerinde, dilinin (lan-gage) nesnelerinde ve edimlerinde bulunan vb.). Bü_tün bu metatizik karşıtlıkIar (gösteren/gösterilen, du-yulur/düşünülür, yazılsöz, söz/di|, ayrı zamanlık/birzamanl ık (di achronie/synchronie) uzaml zaman, edil -

genlik/etkinlik vb.) eski anlamlarından kopmaktadır-lar. Bütün bunlar, şu veya bu şekilde, dit'Ğrance'danönce gelen, ondan daha özgün olan, en son çözümle-mede ondan arta kalan (l'exec6dant) ve onu yönetenbir d_eğerin veya

-bi1 an]amın bulunuşuna, (pr6sence),

' "Differel'fiilinin bir anlamı da ertelemektir. Derrida'nın kulla-nımı bu ikinci anlamı da içermektedir (Ç.N.).

diff6rance'ın hareketini bağımlı kılma anlamına gelir-ler. Bu h6lA, yukarıda ''transendental gösterilen;ola-rak adlandırdığımız bulunuştur (pr€sence).

Kristeva Göstergebilims_el''anlam,' (sens) kawa-mtntn fenomenolojik ''anlam'' (sens) kavramından be_lirgin bir biçimde ayrımlaştığı iddia edilmektedir. Bu-na karşın, onların suç ortaklıkları nelerdir ve göster_gebilimsel proje hangi ölçüde metafizik-içi kalmakta_dır?

Derrida Herşeyden önce, fenomenolojik anlam(sens) kavramının kapsamı çok daha geniş, çok dahaaz belirlenmiş göründüğü doğrudur. ona sınır tant_mak bile zordur. Her deneyim anlamın (sens, Sinn)deneyimidir. Bilince görünen her şey, genel olarak biibilinç için olan her şey anlamdır (sens). Anlam görün-günün (ph6nom6ne) görüngüselliğidir (ph6nomönali-t6). Mantık Araştırmaları'nda, Husserl, Frege'nın Sjıınve Bedeutung ayırımını reddetmektedir. Daha sonra'bu ayırım ona yararlı görünmüştür, ama onu Fregegibi anladığı için değil, anlamın en genel kapsamındi-ki anlam (Sinn) ile, mantıksal veya dilsel bir bildirininnesnesi olan anlatım (signification) (Bedeutung) şek-lindeki anlamın arasındaki aytrtmı vurgulamak için.İşte bu noktada sizin biraz önce değindiğiniz

',',ç b'-

taklığı ortaya gkabilir. Böylece, örneğin:L- Husserl, anlamı (Sinn veya Bedeııtııng), bildiri-

den ve dile getirmeden (l'6nonc6) veya bildiriyi hare-kete geçiren anlatımın (signitication) intention'undan(B ede ut u ngs - I nt e nt io n) ayrı tutmak için, özgü ıılüğünütanıdığı ama gramatiksel- mantık soruıısalından dlşla-dığı, gösteren (duyulur) yüz ve gösterilen (düşünülür,ideal, "ruhsal'') yüz arasında, kesiıı bir iıytrtm yapmakzorunda kalmaktadır. Bclki burada ]dees I'den bir bö-lüme atıfta bulunmak iyi olacaktır'' ''Biz, çıkış noktasıolarak, dışavurumunun bedensel taraf denen duyulur(sensible) yüz ve duyulur olmayan, "ruhsal'' (spirituel-Ie) yüz arasındaki çok tanınmlş aytrımı kabul ediyo-ruz. Birincisiyle ilgili olarak çok sıkı bir tartlşmayagirmemize gerek yoktur, ne de bu iki yüzün ne şekil-de birleştiği ile. Kendiliğinden anlaşıldlğı gibi, böyle-likle biz hiç de önemsiz olmayan fenomenolojik so-

runların başlıklarına i\aret etmiş buluııuyoruz. Bizbakışımızı ya|nızca, 'söylemek-istemek' ('voulo-ir-dire') (Bedeuten) ve Bedeutung ile kısıtlıyoruz. Kö-kende bu sözcükler yalnızca dilsel alanla (sprachlicheS phö re),' d ış la şt ırm a' (exp r i m e r) a l a nıy la ( de s A us drii c -

kens) ilgilidirler. Fakat, bu sözcüklerin anlatımınıngenişletilmesi, Ve onların belli bir şekilde no-etik-noematik alanın bütününe uygulanmasına izinverecek uygun bir değişikliğe tabi tutulması asla kaçı-nılmazdır. o halde dışIaştırım (expression) edimleriile iç içe örülmüş (verfloclııen) olsun veya olmasın,bütün edimler için kaçınılmazdır. Ve bu aynı zaman-da, bilginin yolunda önemli bir adımdır. Biz kendi_miz, anlamın (Sinn), ama, yine de genel olarak Bede'

lAO

Page 7: Derrida - Göstergebilim Ve Gramatoloji

I:

Toplumbİlİm

utung i|e eşdeğerli bir sözcük olarak, bütün intenti_onel yaşantıları ile ilgili durumlarda, bu görüş çerçe-vesinde, durmadan konuşmuşuzdur. Biz açıklık kaygı-sı nedeniyle Bedeutung sözcüğünü eski anlayq İçiryözellikle mantıl<sal Bedeutung'un dışlaşımsal karmaşıkkullanımları için yeğliyoruz. ''Sens'' sözcüğüne gelin-ce, onu en geniş kapsamı içinde kullanmaya devamediyoruz.'' Böylece ister "gösterilen'' veya''dışlaştırı-lan'' olsun veya olmasın anlatımın (significaiton) birsüreci ile iç içe örülmüş olsun veya olmasın, "anlam''(le "sens'') sonuç olarak bir gösterenin duyulur yüzüile birleşebilen, ama kendisinin ona hiç gereksinimiolmayan, düşünülür (inteligible) veya ruhsal (spiritu-elle) bir idealite'dir. onun bulunuşu (pr6sence), anla-mı Veya anlamının özü, fenomenologun göstergebi-limci gibi, bir salt bütünlüğe, anlam veya gösterilenlekesinlikle özdeşleştirilebilen bir yüze (face) gönder-medç bulunulduğunu ileri sürdüğü andan itibaren, buiç içe örülmenin dışında düşünülmektedir.

2) Bu anlam veya salt gösterilen katmanı Hus-serl'de açık olarak, göstergebilim pratiğinde en azın-dan örtük biçimde dilbilim-öncesi (pr6-linguistique)veya göstergebilim-öncesi (pr6-semiotique) olan(Husserl, dışlaştırım-öncesi (pr6-ex-pressif) der) biranlam katmanına gönderme yapar. oyle ki, onun bu-lunuşu (pr6sence) diftğrance'ın çalışma alanının dı-şında ve öncesinde, anlatım (signification) sürecininveya sisteminin dışında ve öncesinde düşünülebile-cektir. Ancak, bu anlam katmanı anlamı gün ışığınaçıkaracak, onun çevirisini yapacak onu taşıyacak, onuiletecek, onu canlı kılacak, dışlaştıracak vb., demek-tir. o halde, böyle bir anlam -ki her iki durumda dat'enomenolojiktir ve son çözümlemede algısal görüdekendini bilince özsel olarak veren her şeydir- bir gös-teren konumunda oyuna giriş olmayacaktır, onu dahabaştan bir gönderme (renvoi), bir iz (trace), bir''gramme'', bir yer-olma (espacement) yapacak ilişki-sel ve ayırdedici (ditf6rantiel) dokuda kaydedilmiş(inscrit) olmayacaktır. Metafizik her zaman, anlamınbulunuşunu (pr6sence), şu veya bu ad altında, l'diffğ-rance'dan koparıp çıkarmak istemekten ibaret olmuş-tur, bunu gösterebiliriz; ve her seferinde, bir salt an-lam (sens) veya bir salt gösterilen anlamının veya kat-manının kesip çıkartlldığı veya kesin bir şekilde ayrıtutulduğu ileri sürüldüğünde, aynı jest yapılmaktadır.Ve göstergebilim -şimdiki şekli ile- gösterilenin öz-deşliğine başvurmaktan nasıl düpedüz kurtulabilir?Anlam (sens) ve gösterge veya gösterilen ve gösterenarasındaki ilişki, böylece bir dışsallık (l'exteriorit€)ilişkisi oluyor; daha iyisi, Husserl'de olduğu gibi bura-daki, oradakinin dışsallaşması (l'ext6riorisation, Ae-usserung) veya dışlaştırımı (expression, Aussdruck)oluyor. Dil dışlaştırımı (expression) olarak belirleni-yor -bir içsel'in mahremiyetinin dışına sürüIen- ve bu-rada, biraz önce Saussure'le ilgili olarak söylediğimiz

bütün zorlukları Ve Varsaylmları yeniden buluyoruz.Ben başka yerlerde, tüm fenomenolojiyi bu dışlaştı-rım (expression) ayrıcalığına götüren sonuçlara işaretetmeye çalıştım: "belirtme'' (indication) salt dil (dilinmantıksallığı) alanının dışına atıImış, sese (voix) zo-runlu olarak ayrıcalik tanınmıştır vb. Ve bu durumu-nu Mantık Araştırmalaıından, bu ilginç ''salt mantıkgrameri'' projesinden itibaren görebiliriz ama her şe-ye karşın, bu çalışma şimdi bazı modern dilbilimcile-rin gönderme yaptıkları Fransız 'J'7. ve 18' yüzyıla aitbütün ''açıklamalı genel gramer" projelerinden çokdaha önemli ve tüketicidir.

Krİsteva Eğer dil yetisi (Iangage) her zaman için''dışlaştırım'' ise, ve onun kapatması (sa clöture) böyle-Iikle gösterilebilirse hangi ölçüde, hangi tip bir uygııla-ma ile bu dışlaştırımlılık (expressivitE) aşılabilir? Hangiölç üde dışlaşt ırıImazl ılık ( non-e'rpress iv it 6 ) ö nem Ii ola-caktır? G rammatoloj i dilb ilimsel' de n ziyade'' mant ıksalmatematik" işaretlemeye dayalı dışlaşıırımsız (nqn-ex-pressive) bir "göstergebilim' (s4miologie) olmayacakmıdır?

Derrida Burada açıkça çelişmeli görünecek biryanıt Vermeyi yeğliyorum' Bir yandan, dışlaştırımcılıkhiçbir zaman sadece aşılabilir bir şey değildir; çünküiç/dış karşıtlığının salt yapısı o|an dffirance'|n etkisiniindirgemek ve -dışarı-vurulan (expressive) yeni-den-sunuluş (re-per6santation) olarak, içerde yapıIaş-mış olanın dışarıya çevirisi olarak- kendisini kendisi-ne temsil etmeye onu zorlayan dil yetisinin (langage)etkisini indirgemek o]anaksızdır. Dilin dışlaştırım(expression) olarak temsil edilmesi ilineksel bir ön-yargı değildir, bu Kant'ın transendantal yanılsama (il-lusion transcendantale) olarak adlandırmış olacağıbir çeşit yapısal aldatmacadır. Bu, dil yetilerine (Ian-gages), dönemlere, küItürlere göre değişir. Hiç kuş-kusuz ki batı metatiziği bu yanılsamadan güçlü bir sis-temleştirme kurmuştur, ama ben bu durumun yalnız-ca batı metatiziğine özgü bir şey olduğunu iddia et_menin çok ileri gidilmiş ve ihtiyatsızca ileri sürülmüşolacağına inanıyorum. Beri yandan ve tersine çevire-rek söylemeliyim ki, eğer dışIaştırımcılık (l'expressi-vizme) sadece ve bir defada her zaman jçin aşılabile-cek bir şey değilse, dışlaştırımlılık (l'expressivit6) in-san istese de istemese de, bilse de bilmese de her za-man zaten aşılmış bir olgudur.

Anlam dediğimiz (dışlaşürılacak olan) şey, zatenbaştan başa, bir ayrımlar dokusundan yapılaşmış oI_duğu öIçüde, zaten halen bir metin'in bülunduğu, baş-ka metinlere göndermelerden oluşan bir dokusal,metinsel (textuelle) ağ bulunduğu, sözüm ona ''yalın''her''terim''in bir başkasının izi tarafından damgalan-mış bulunduğu bir dokusal (textuelle) dönüşüm oldu-ğu ölçüde, anlamın sözüm ona içselliği üzerinde onunkendi öz "dış''ı (dehors) tarafindan zaten çalışıImıştır(traveill6). o her Zaman kendini kendinin dışında ta-

lal

Page 8: Derrida - Göstergebilim Ve Gramatoloji

Toplum bilim

şır. o zaten bütün dışlaştırım (expression) edimlerin-den önce (kendi kendinden) ayrımlıdır. Ve yalnızcabu koşul nedeniyle o bir "syntagma'' veya bir metinyapısallaştırabilir. o yalnız bu koşuldan ötürü ''göste-ren'' (signifiante) olabilir. Bu bakış açısından, hangiölçüde'' no n- express iv itö'' nin, dışlaştırılmazlığın göste-ren olabileceği sorusu belki sorulmamalıdır. Yalnızca''non-expressivitğ'' gösteren olabilir, çünkü tam hakkı-nı vermek gerekirse, sentez, "syntagme'', "ayırım'' Ve

metin (texte) olmadan anlatım (signification) olamaz.Ve metin anlayışı, bütün içerdikleri ile düşünüldüğüzaman tek anlamlı (univoque) "dışlaştırım" anlayışıylabağdaşmaz. Tabii ki, yal.nız metin gösteren'dir, dedi-

ğimiz zaman anlatım, gösteren-olma (significance) vegösterge (signe) değerlerini zaten dönüştürmüş bulu-nuyoruz. Çünkü, eğer gösterge'yi en ciddi klasik sınlr-lar içinde kavrayacak olursak tersini söylememiz ge-rekir: anlatım (significaiton) dışlaştırımdır (expressi-on), metin hiçbir şey dışlaştırılmadığından (exprimer)önemsizdir (est insignifiante), -gösteren- değildir vb.Gramatoloji "metinsellik'' (veya''dokusallık'') (''textu-alite'') bilimi olarak, ancak gösterge kavramının dö-nüşüme uğratılması ve birlikte doğduğu dlşlaştırımcı_lığlndan (expressivisme) koparılması koşulu ile birdışlaştırımsız (non-expressive)''göstergebilim'' olabi-lecektir.

Sorunuzun son bölümü daha da zordur. Mantık-sal-matematiksel işaretlemeye (notation) karşı olançekingenlik, metafiziğe, ve göstergebilimsel ve klasikdilbilim projelerine egemen olmasından dolayı,"akıl-merkezciliğin'' (''logocentrisme'') ve "sesbilimci-lik''in (''phonologisme'') damgasını taşıdığı açıktır. Fo-netik-olmayan (ıron-phondtique) matematiksel yazı-nın Rousseau, Hegel, vb. tarafından eleştirisi (örne-ğin Leibniz'ci ''caract6ristique" projesi), hiç de rast_lantısal olmayan bir şekilde Saussure'de açıkça görü-len doğal dillere olan tercihe paralel olarak bulunur(b|a., le Coıırs, s.57). Bu önvarsayımlar sistemindenkoparak ayrılacak bir ''grammatologie'', bu nedenlegerçekten, dilin matematikselleşmesini özgürleştir-meli, ''bilim" yapmanın, her zaman için, ''Logos''unemperyalizmine bir karşı koyuş (örneğin hep eskidenberi, ve daha da artan bir şekilde fonetik-olmayanya-zıya başvurarak)3 olduğunu da bildirmelidir. Her ia_man, "Logos''u ''phone''ye bağlayan her şey kendinimatematik tarafından sınırlandırılmış bulmuştur. Ma-tematiğin ilerlemesi ise kesinlik]e, fonetik olmayanbir yazının kullanımı ile dayanışma içindedir. Bu ilkeve bu ''grammatolojik'' görev üzerinde, hiçbir kuşku-nun olanaklı olmadığına inaıııyorum. Fakat matema-tiksel işaretlemenin (notation) yayılması (extention),ve genel olarak yazlnın (6criture) biçimleştirilmesi(tbrmalisation) çok yavaş ve çok ihtiyatlı bir şekildeolmalıdır, en azından, eğer onun şimdiye kadar dışın_da bırakıldığı alanları etkili bir şekilde ele geçirmesini

istiyorsak. "Doğal'' diller üzerine, ''doğal" diller aracı_lığı ile eleştirel bir çalışma, klasik işaretlemenin (no_tation) içeriden tüm dönüşümü, diller ve ''doğal" yazı-lar arasındaki ahşverişin sistematik bir uygulaması,Sanlyorum ki, böyle bir biçimleştirilmeyi hazırlamahVe ona eşlik etmelidir. Sonsuz bir görev, çünkü, bazıtemel nedenlerden dolayı, doğal dilleri ve matematik_ ''sel olmayan işaretlemeyi (notation) mut]ak bir şekil-de indirgemek her zaman için olanaksız olacaktır'Formalizmin ve matematizmin ''naif' yüzünden dekaçınmak gerektir. Unutmayalım ki, bu formalizm vematematizmin ikincil işlevlerinden biri, metafizikiçinde, akıl-merkezli (logocentirique) tanrıbilimini ta-mamlamak ve doğrulamak olmuştur, başka bir yan-dan ona karşı da çıksa. Işte böylece Leibniz'de üni-versel, matematiksel olan ve tbnetik-olmayan(non_phonetique) "characteristique'' projesi bir yalın_lık metafiziğinden ayrılamaz durumdadır ve dolayısıy-la tanrısal anlayışın varlığından (existence),* kutsal(divin) "logos"tan.

Matematiksel işaretlemenin (notation) etkili birşek:lde ilerlemesi, öyleyse, metatiziğin d6constructi-on'u (yapı-parçala(n)ması) ile, matematiğin kendisi_nin ve her zaman onun kendisi için model oluşturdu-ğu bilim kavramının derinden yeniden yenilenmesiyleat başı gider.

Kris]eva Göstergenin sorgulanması bilimselliğin(scient iJi cit E ) s orgtılo nmas ı o ldıığıına göre, hangi ölçİi-de "grammıtologie'' bir bilimdir veya bir "bilim" değil-dir? Bazı göstergebilimsel çalışmaların grammatolojikprojeye yakın olduklarını düşiinüyor mıısunıız, eğerevetse, hangileri?

Derrida''Grammatologie'' bilimsellik kavramı ve

normlarını ''onto-theologie''ye (varlık-tanrıbilime)akıl-merkezciliğe (logocentrisme), sesbilimciliğe bağ-layan her şeyi yapı-parçala(n)masına (ddconstruire)uğratmalıdır. Bu, klasik bilim projesine aykı-rı-davranmanın (transgression) bilim-öncesi empiriz-me yeniden düşme olmasından durmadan kaçınmasıgereken, m|Jazzam Ve Sonu olmayan bir çalışmadır'Bu çalışma bir çeşit çifte kaydı ''grammatolojik" uygu-lamada Varsayar: aynı anda hem pozitivizmin veyametafizik bilimciliğinin (scientisme) ötesine gitmeyigerektirir, hem de bilimin etkili çalışmasında, nelerin,onunla başlangıcından beri tanımında ve hareketindeağırlık alan metatjzik bağlardan kurtulmasına katkıdabulunduğunun altını çizmeyi gerektirir. Bilimsel pra-tik içinde nelerin Zalen, her zaman, "akıl-merkezli"(''logocentriQue")''kapatma''dan (clöture) arta ka]ma_

ya başlamış olduğunu izlemeli ve pekiştirmelidir. Işte

bu yüzden, grammatoloji'nin "bilim'' olup olmadığısorusuna yalın bir yanıt yoktur. Tek sözcükle söyleye-ceksem, o hem bilimi kaydeder (inscrit) ve hem de bi-

limi sınır-parçala(n)masına uğratır (d6-limite), o, bili-min normlarına kendi öz yazısı içinde özgürce ve tı_

1821

Page 9: Derrida - Göstergebilim Ve Gramatoloji

Toplum bİlİm

tizlikle işlev gördürür; bir kez daha söylüyorum,grammatologie klasik bilimsellik ahlamını çerçevele-yen sınırları çizer (marque) ve aynı'zamanda da bu sı-nırlan gevşetir (desene).

Aynı nedenden, hiçbir bilimsel göstergebilim çahş-ması yoktur fi "grammatologie''ye hizmet etmesin. Vebiz herzaman, göstergebilimsel biı söylemin metafizikvarsayımlarına karşı, bilimin göstergebilim içindeürettiği''grammatolojik'' motifleri geri çevirebilece-ğiz. Saussure'ıJın Cours'unda bulunan formalist ve ay-rımsal motiflerinden itibaren''psikolojizm"i''sesbilim-cilik''i, daha da çokça görülen yazlnın dışlanmasınıeleştirebilir iz. Aynı biçimde, Hjelmslev'in "glossema-tique''inde, Saussure'cü psikolojizmin eleştirisinin,dışlaştırım töz'ünün yansızlaştırılmasının ve dolayısıy-la''sesbilimcilik''in -''yapısalcılığın'' (''structuralisme''),içkinciliğin (immanentisme), metafizik eleştirisinin,oyun tematiğinin, vb., eğer bütün sonuçları çıkarımla-nırsa, naif bir şekilde kullanılan (göSteren/gösterilençiftinin geleneği içinde dışlaştırım/içerik ikilisi; önce-ki her iki terim için uygulanan biçim/töz (for-me/substance)- karşıtlığı; "deneyci ilke'' (''principe em-pirique'', vb.)' bütün bir metafizik kavramsallığını(conceptualit€) dışlayabiliriz. Apriori olarak diyebili-riz ki, göstergebilimsel araştırmaların bütün önerme-Ierinde, bütün sistemlerinde -ve siz benden daha iyi,en güncel örneklerini sayabilirsiniz- meİafızik varsa-yımlar eleştirel motiflerle yanyana yaşarlar. Ve budurum ya|nızca, belli bir noktaya kadar aynı dil yeti-sinde (langage) veya daha ziyade, aynı dilde (langue)yaşamakta bulunduklarından ötürüdür. Kuşkusuz ki,"la grammatologie'' bir başka bilim, yeni bir içerikledonatılmış yeni bir bilim dalı, iyice belirlenmiş yenibir alan olmaktan daha çok, bu dokusal, metinsel(textuelle) ayrılmanın (partage) uyanık olarak işleni-şidir.

Çeviren: Tülin Akşin'

Notlar1- Yani, kavranılır (l'intelligible). Gösteren ve gösterilen arasın-

daki ayrım herzaman duyulur (sensible) ve kavranılır arasında_ki ayrımı yeniden doğurmuştur. Ve bu XX. yüzyıIda stoik baş_

langıcında olduğundan daha az ortaya çıkmamaktadır. ''Mo-dern yapısalci düşünce bunu açıkça yerleştirmiştir: Dil bir gös_tergeler sistemidir, dilbilim göstergeler biliminin, senıiotiqııe'in(veya, Saussure'ün deyimi ile sömiologie (göstergebilim)) için_de bir bölümdür. Ortaçağ tanımı _aliquid stat pro aliquo'yu-bizim çağımız yeniden canlandırmış, onun herzaman geçerıireverimli olduğunu göstermişıir. İşte bu nedenle, g.n"ııikt" bü_tün göstergelerin, özellikle dilbilimsel göstergenin kurucuözelliği onun çift karakterliliğinde yaıar: biri duyulur ve öbürükavranılırdır _ bir yandan signans (Saussure'ün signifianı'ı (gös-teren), diğer yanda signaıum (signifi6) (gösterilen)" (R. Jacob-son, Essaıs de linguistique gönErak, fr., Minuit, 1963, s.162).

2- Bkz.' De la Granınntologle, s.106_108.

3- De la Grammatologie, s.12.

4- "Fakat, benim "caracteristique"imin temeli neyse, onun aynrzamanda Tanrının varlığının kanıtının da temeli olduğunu söy-lemek şimdilik bana yeter; çünkü ''yalın'' ("simple") düşünceler''caracteristique"in öğeleridir ve yalın biçimler (fomıes) şeylerinkaynağıdır' Şimdi ben bütün formların birbiriyle uyum içindebulunduklarını ileri sürüyorum. Bu durum,''carasteristique"ıntemellerinin ne olduğunu en sonunda açıklamadan kanıtlaya-mayacağım önermedir. Fakat, eğer bu kabul edilecek olunur_sa, mutlak olarak alınan bütün yalın formları kapsayan Tanrı(Dieu) doğasının (nature) olanaklı olduğu çıkarımlanır. Şimdibiz yukarıda..Tanrı eğer olanaklı ise Tanrı olur (Dieu est) diyekanıtladık. oyleyse o vardır (il existe). Kanıtlanması gerekenbu idi" (Prenses Elisabeth'e Mektup, 1678).

5- De la Gramnıatologie, i.83, vd.

i-

' (Dr.) oDTÜ Felsefe Bölümü

143