12
Ekonomik ve siyasal krizin, iş- sizliğin, işten çıkarılmaların orta- sında giriyoruz bu sene 8 Mart'a... Açlığın, yoksulluğun, katliam- ların, işkencelerin, tecavüzlerin, kadın cinayetlerinin, savaşların ol- madığı bir dünya isteyen Emekçi Kadınlar, “Kadın, Devrim, Özgür- lük” diyerek bir araya geliyor. 8 Mart günü 19.00'da Galata- saray Meydanı'nda toplanarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlarının Kapitalizme Karşı Savaş Gü- nü'nde isyanını haykıracak. 8 Mart'ın hemen ardından 10 Mart günü Emekçi Kadınlar İşçi Kadın Kurultayı'nda toplanacak. Petrol İş Sendikası'nda Kurultay için bir araya gelecek işçi kadın- lara uzatacak mikrofonları ve so- runlarını dinleyecek, hep birlikte çözüm arayacaklar. Emekçi Kadınlar – EKA tüm işçi, emekçi ve öğrenci kadınları, Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü yaratan ve yaşatan işçi, emekçi ka- dınların kararlılığıyla, salonlarda, meydanlarda bir araya gelmeye, öfkeyi haykırmaya davet ediyor. Toplumsal Çatışmalar Son Noktasına Kadar Keskinleşiyor C.Dağlı Kürt halkının UKH öncülü- ğünde Abdullah Öcalan’a uygula- nan tecrit politikasının son bulması için başlattığı eylemler ve açlık grevleri zindanlar sorununu tekrar öne çıkardı. Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi eylemi, Nasır Yağız ve yüzlerce Kürt yurtseverin katılı- mıyla dalga dalga yayıldı. Açlık grevi eylemleri, özellikle Av- rupa’da uzun yürüyüşler, mitingler ve daha başka eylem biçimleriyle desteklenince etkisini iyice gös- termeye başladı. >>Editör... 3 2 11 5 2 Devrime Proleter Aşı Umut Çakır 4 Olgularla İç Savaş-5 Özgür Güven 5 Devrimci Durumu Ve Devrimi Kavramak-2 İ.Cevat Çetiner 10 Venezuela: Karar Anı Sinan Kaleli 8 “AKP’yi Geriletmek” Mi Devrim Mi? Ali Varol Günal 9 ZİNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! FABRİKALAR TARLALAR SİYASİ İKTİDAR HER ŞEY EMEĞİN OLACAK 27 Şubat - 13 Mart 2019 / S 69 / 1 TL V enezuela devrim ve karşı-devrimin uluslararası mücadele alanı haline geldi. Ülke içindeki karşı-devrimcilerin başarı- sız olmasından sonra sürece doğrudan müdahale eden ve askeri işgalin koşullarını hazırlayan emperyalistler, karşılarında sadece Bolivarcı devrimin güçlerini ve Venezuela emekçilerini değil, en başta kendi ülkelerinin işçi ve emekçileri olmak üzere uluslararası proletar- yayı ve dünya emekçi halklarını buluyor. Askeri kargo ve nakliye uçakları Venezuela sınırlarına silah, mü- himmat ve emperyalist orduların özel kuvvetlerini taşıyor. Kolombiya, bir askeri işgal girişiminin ana üssü haline getirildi. Benzer gelişmeler Brezilya’da da yaşanıyor. Aynı şekilde Ekvator da sürece dahil. Vene- zuela içindeki paramiliter faşist güçler yeniden hareketlendi. Sınırda as- keri sabotaj eylemlerine başladılar. Venezuela ordusunun alt rütbelilerinden küçük bir grup asker de çaldıkları zırhlı araçlar ve si- lahlarıyla birlikte Kolombiya sınırındaki barikatları yararak Kolombi- ya’ya geçti. Gerginlik tırmanıyor. Tüm bu girişimlere karşı 23 Şubat’ta dünyanın dört bir yanında Ve- nezuela’ya emperyalist işgal ve müdahaleye karşı, darbeye karşı eylem- ler düzenlendi. Başta Toronto olmak üzere emperyalistler bizzat kendi ülkelerinden emekçilerin protestolarıyla karşılaştılar. Dünya genelinde 130’dan fazla protesto gösterisi gerçekleşti. Darbenin birinci ayında dü- zenlenen eylemler dünya halklarının ve uluslararası proletaryanın açık bir şekilde darbe ve işgale karşı olduğunu, Bolivarcı devrimle dayanışma içinde bulunduğunu gözler önüne serdi. Bir kez daha hep bir ağızdan haykırdılar: “We Shall Overcome/We Are Not Affraid” (Üstesinden ge- leceğiz/Korkmuyoruz!) VENEZUELA: KORKMUYORUZ, BAŞARACAĞIZ! Antep Özsever Tekstil İşçileri Eylemde 11 Şubat günü Antep Organize Sanayi böl- gesinde Özsever Tekstil işçileri, işbaşı yapmaya- rak eyleme geçti. Uzun zamandır huzursuzluğun hakim olduğu Özsever Tekstil'de işçiler, gece 24.00’e kadar fabrika önünde eylem yaptı. İş bırakan 3 vardiyadan 140-150 kadar işçi, davul ve zurnalarla halaylar eşliğinde fabrikanın önünde bekliyorlar. Antep’te Başpınar Organize Sanayi Bölge- si’nde işçiler uzun süredir patlamaya hazır. Sibaş İşçilerini Ziyaret Ettik İzmir Mücadele Birliği olarak grevlerinin 57. gününde Sibaş işçilerini ziyarete gittik. Araların- daki uyum ve birlik ilk anda göze çarpıyor. Bir- birlerine danışarak, birbirlerinin önüne geçmeden ama arkada da kalmadan hepimize ne yapmak is- tediklerini anlatmaya çalışmaları oldukça etkile- yiciydi. Dans sanatçısı iki arkadaşımız, dayanışma için bizimle birlikte geldiler ve işçilere gösterile- rini sundular. Daima Aramızda Genç adam... Partinin çocuğu ve geleceği... Hep ilerlemek isteyen, Parti’ye bağlılığı asla edil- gen ve körü körüne olmayan, yapıcı öneri ve eleş- tirilerini her gerekli platformda sunan komünist militan... Mücadelenin her alanında izlerin var. Bir ti- yatro oyununda, bir şiirde, bir bildiri dağıtımında, bir mitingde elinde megafonla yürüyüşte, bir kür- süde, bir çatışmada, bir eğitim çalışmasında, zin- danda... Zordur komünist adına layık olmak. Hele böylesine genç yaşta! KADIN DEVRİM ÖZGÜRLÜK 8 Mart Cuma 19.00 Galatasaray Meydanı ..... 10 Mart Pazar 11.00 Petrol İş Sendikası

DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

Ekonomik ve siyasal krizin, iş-sizliğin, işten çıkarılmaların orta-sında giriyoruz bu sene 8 Mart'a...

Açlığın, yoksulluğun, katliam-ların, işkencelerin, tecavüzlerin,kadın cinayetlerinin, savaşların ol-madığı bir dünya isteyen EmekçiKadınlar, “Kadın, Devrim, Özgür-lük” diyerek bir araya geliyor.

8 Mart günü 19.00'da Galata-saray Meydanı'nda toplanarak 8Mart Dünya Emekçi KadınlarınınKapitalizme Karşı Savaş Gü-nü'nde isyanını haykıracak.

8 Mart'ın hemen ardından 10

Mart günü Emekçi Kadınlar İşçiKadın Kurultayı'nda toplanacak.Petrol İş Sendikası'nda Kurultayiçin bir araya gelecek işçi kadın-lara uzatacak mikrofonları ve so-runlarını dinleyecek, hep birlikteçözüm arayacaklar.

Emekçi Kadınlar – EKA tümişçi, emekçi ve öğrenci kadınları,Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nüyaratan ve yaşatan işçi, emekçi ka-dınların kararlılığıyla, salonlarda,meydanlarda bir araya gelmeye,öfkeyi haykırmaya davet ediyor.

Toplumsal Çatışmalar SonNoktasına Kadar Keskinleşiyor

C.Dağlı

Kürt halkının UKH öncülü-ğünde Abdullah Öcalan’a uygula-nan tecrit politikasının son bulmasıiçin başlattığı eylemler ve açlıkgrevleri zindanlar sorununu tekraröne çıkardı.

Leyla Güven’in başlattığıaçlık grevi eylemi, Nasır Yağız veyüzlerce Kürt yurtseverin katılı-mıyla dalga dalga yayıldı. Açlıkgrevi eylemleri, özellikle Av-rupa’da uzun yürüyüşler, mitinglerve daha başka eylem biçimleriyledesteklenince etkisini iyice gös-termeye başladı.

>>Editör...

32 115

2

Devrime Proleter Aşı

Umut Çakır 4

Olgularla İç Savaş-5

Özgür Güven 5

Devrimci Durumu VeDevrimi Kavramak-2

İ.Cevat Çetiner 10

Venezuela: Karar Anı

Sinan Kaleli 8

“AKP’yi Geriletmek” MiDevrim Mi?

Ali Varol Günal 9

ZİNDANLAR YIKILSINTUTSAKLARAÖZGÜRLÜK!

FABRİKALAR TARLALAR SİYASİ İKTİDAR HER ŞEY EMEĞİN OLACAK 27 Şubat - 13 Mart 2019 / S 69 / 1 TL

Venezuela devrim ve karşı-devrimin uluslararası mücadelealanı haline geldi. Ülke içindeki karşı-devrimcilerin başarı-sız olmasından sonra sürece doğrudan müdahale eden ve

askeri işgalin koşullarını hazırlayan emperyalistler, karşılarında sadeceBolivarcı devrimin güçlerini ve Venezuela emekçilerini değil, en baştakendi ülkelerinin işçi ve emekçileri olmak üzere uluslararası proletar-yayı ve dünya emekçi halklarını buluyor.

Askeri kargo ve nakliye uçakları Venezuela sınırlarına silah, mü-himmat ve emperyalist orduların özel kuvvetlerini taşıyor. Kolombiya,bir askeri işgal girişiminin ana üssü haline getirildi. Benzer gelişmelerBrezilya’da da yaşanıyor. Aynı şekilde Ekvator da sürece dahil. Vene-zuela içindeki paramiliter faşist güçler yeniden hareketlendi. Sınırda as-keri sabotaj eylemlerine başladılar. Venezuela ordusunun altrütbelilerinden küçük bir grup asker de çaldıkları zırhlı araçlar ve si-lahlarıyla birlikte Kolombiya sınırındaki barikatları yararak Kolombi-ya’ya geçti. Gerginlik tırmanıyor.

Tüm bu girişimlere karşı 23 Şubat’ta dünyanın dört bir yanında Ve-nezuela’ya emperyalist işgal ve müdahaleye karşı, darbeye karşı eylem-ler düzenlendi. Başta Toronto olmak üzere emperyalistler bizzat kendiülkelerinden emekçilerin protestolarıyla karşılaştılar. Dünya genelinde130’dan fazla protesto gösterisi gerçekleşti. Darbenin birinci ayında dü-zenlenen eylemler dünya halklarının ve uluslararası proletaryanın açıkbir şekilde darbe ve işgale karşı olduğunu, Bolivarcı devrimle dayanışmaiçinde bulunduğunu gözler önüne serdi. Bir kez daha hep bir ağızdanhaykırdılar: “We Shall Overcome/We Are Not Affraid” (Üstesinden ge-leceğiz/Korkmuyoruz!)

VENEZUELA:KORKMUYORUZ, BAŞARACAĞIZ!

Antep Özsever Tekstilİşçileri Eylemde

11 Şubat günü Antep Organize Sanayi böl-gesinde Özsever Tekstil işçileri, işbaşı yapmaya-rak eyleme geçti. Uzun zamandır huzursuzluğunhakim olduğu Özsever Tekstil'de işçiler, gece24.00’e kadar fabrika önünde eylem yaptı.

İş bırakan 3 vardiyadan 140-150 kadar işçi,davul ve zurnalarla halaylar eşliğinde fabrikanınönünde bekliyorlar.

Antep’te Başpınar Organize Sanayi Bölge-si’nde işçiler uzun süredir patlamaya hazır.

Sibaş İşçileriniZiyaret Ettik

İzmir Mücadele Birliği olarak grevlerinin 57.gününde Sibaş işçilerini ziyarete gittik. Araların-daki uyum ve birlik ilk anda göze çarpıyor. Bir-birlerine danışarak, birbirlerinin önüne geçmedenama arkada da kalmadan hepimize ne yapmak is-tediklerini anlatmaya çalışmaları oldukça etkile-yiciydi.

Dans sanatçısı iki arkadaşımız, dayanışmaiçin bizimle birlikte geldiler ve işçilere gösterile-rini sundular.

DaimaAramızda

Genç adam... Partinin çocuğu ve geleceği...Hep ilerlemek isteyen, Parti’ye bağlılığı asla edil-gen ve körü körüne olmayan, yapıcı öneri ve eleş-tirilerini her gerekli platformda sunan komünistmilitan...

Mücadelenin her alanında izlerin var. Bir ti-yatro oyununda, bir şiirde, bir bildiri dağıtımında,bir mitingde elinde megafonla yürüyüşte, bir kür-süde, bir çatışmada, bir eğitim çalışmasında, zin-danda... Zordur komünist adına layık olmak. Heleböylesine genç yaşta!

KADINDEVRİM

ÖZGÜRLÜK

8 Mart Cuma 19.00Galatasaray Meydanı

.....

10 Mart Pazar 11.00Petrol İş Sendikası

Page 2: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

2 MÜCADELE BİRLİĞİ 27 Şubat - 13 Mart 2019

TOPLUMSAL ÇATIŞMALAR SONNOKTASINA KADAR KESKİNLEŞİYOR

BAŞYAZI C. DağlıTüm kapitalist dünya toplumsal savaş alanı. Proletaryanın dev-

rimci savaşı her yerde yükseliş çizgisinde. Tarihin en devrimci dönemikendi sonuçlarına doğru hızla ilerliyor. Bu sonuç, proletaryanın tarih-sel devrimci görevlerinin dünyada kesin zaferi olacaktır. Sonuç dahakısa zamanda alınır, çünkü mücadele devrimci tarzda gelişiyor.

Kapitalist toplumun her yerde, yeni ve daha iyi bir topluma gebeolduğunu ve yeninin doğmakta olduğunu kavramak gerekiyor. Bu top-lum, kendi içinde, geleceğin tüm ögelerini taşıyor. Önce nüve halindeolan bu ögeler, gelişme eğilimleri, biçimlenip gelişerek, gelişmenin enyüksek evresine ulaştı. Bu evreden daha yüksek gelişme biçimi, dahaalt gelişme biçiminde kendini göstermiştir. Yeni bir topluma geçiş ka-çınılmazdır. Yeni toplum, eski toplumun yerini alacaktır. Yeni toplu-mun ortaya çıkışı, sakince olmayacak, fakat gürültülü- çatırdaması veyıkılmasıyla olacaktır.

Yeni toplum tam da böylesine fırtınalı bir süreçte doğar. Bu, her ba-kımdan devrimci bir süreçtir. Toplumsal ve tarihsel koşullar, daha ileritopluma geçiş için ne denli olgun olursa olsun, devrimci sınıfın eylem-leriyle, zor yoluyla, devrimle bu süreci hızlandırması gerekiyor. Yanigeçiş dönemi, devrimci geçiş dönemi olarak oluşturulmalıdır. Sosya-lizm, bir toplumsal sistem olarak devrimci bir dönemde inşa edilir.Bütün bu mücadele, bütün bu çaba, bir alt biçimden bir üst biçime, dahaalt toplumdan, daha üst topluma geçiş bu süreci devrimci bir süreç ola-rak oluşturmak içindir. İşçi sınıfı hedefine, süreci devrimci bir süreçolarak devam ettirerek ulaşır.

Biz, çok ilerinin görevlerini değil, bugünün görevlerini ortaya ko-yuyoruz. Küçük burjuva hareketler de doğmakta olan toplumun, eskitoplumun ilişkilerinden, zincirlerinden kurtarılmasından sözediyorlar,fakat çok ilerinin bir sorunu olarak görüyorlar. Biz, toplumu sermaye-den özgürleştirme görevini, geleceğin değil, bugünün görevi olarak ko-yuyoruz. Devrimcilik proletaryanın zincirlerini bugünden kırmasıdır.

İnsanlar ancak önlerine gelen sorunları çözerler. Çünkü bu sorun-lar kendi çözümünü de içerir. Toplum, kendi gelişmesi içinde bu nok-taya gelir. Ve her yerde bu noktaya, sorunun çözümüne gelmiştir. Tamda bu noktada asıl mesele çelişki/ sorun ve çözümü yalnızca açıklamakdeğil, çözümü hızlandırmaktır. Devrimci öznenin, proleter sınıfın vedevrimci sınıf partisinin önemli ve ivedi görevi budur.

Tarihsel olaylara sığ bir şekilde yaklaşanlar, 20. yüzyılın büyükdevrimci olaylarını derinlikli olarak değerlendiremezler. Bir yüzyılıdevrimler yüzyılına çeviren toplumsal mücadelelerin devrimci özü vekeskinliği, onlar tarafından halen açıklanmış değil. 20. yüzyılın sınıfmücadelelerinin en önemli niteliği toplumsal çatışmaların son nokta-sına dek keskinleşmesidir. Bu nokta anlaşılmadan, ne büyük Ekim Sos-yalist devrimi gerçek anlamıyla değerlendirilebilir, ne de yüzyılın tümdevrimleri. Dünyayı sarsan fırtınalar estiren 21. yüzyılın küresel baş-kaldırılarının devrimci niteliğine baktığımızda günümüzün toplumsalçatışmalarının, önceki yüzyıldan daha az keskin olmadığını söyleyebi-liriz. Çağın ve toplumsal olayların devrimci karakterine ve keskinliğinerağmen, her şeyi nasıl da ılımlı bir hava içinde ele alıyorlar. Bu unsur-lar ne devrimin güncelliğini kavrayabilir, dolayısıyla ne de devrimeciddi olarak hazırlanabilirler. Bu bakışta burjuva etki çok barizdir.

Yeni bir topluma geçiş; salt iradi bir çabanın ürünü değildir, fakatoluşmuş olgunlaşmış maddi koşullarının dönüştürülmesinin bir ürünü-dür. Var olan maddi unsurlara yeni bir biçim verilmesidir. Maddi ko-şullar hatalı bir yaklaşımla, ekonomik koşullarla özdeş olarak görülüyor.Maddi koşullar, ekonomik koşullardan daha fazlası ve daha kapsamlı-sıdır. Maddi koşullar bütünlüklü olarak sosyalizme geçmek için olgun-laşmıştır derken, salt ekonomik durumdan sözetmiyoruz, buradaki“bütünlüklü” ifadesi, devrimci teorinin maddi bir güç haline gelmesini,yani dünyayı dönüştürücü bir güç olmasını, sosyalizm uğruna dövüşenmilyonlarca işçinin mücadelesini ve örgütleri de kapsamaktadır. Kısa-cası yeni toplum kurulurken dayandığı tüm ögeleri içine alır.

Gelişmiş maddi koşulları sosyalizme dönüştürecek olan komünisthareket, komünist işçiler, tüm kapitalist ülkelerde kitlesel bir güçtür.Devrimci niteliğinin ve niceliğinin güçlenmesiyle birlikte toplumdakietkisi ve ağırlığı artmıştır. Dünyayı değiştirmeye yönelik devrimci vedönüştürücü bir güçtür. Devrimci komünizm, salt teori düzeyinde değil,siyasal bir güçtür, maddi bir güçtür. Komünist kitlelerin sayısı her ka-pitalist ülkede nüfusa oranla sürekli artıyor. Bu, proletaryanın sınıf mü-cadelesi açısından yeni bir durumdur. Bu gerçeklik gözönündetutulmadan sınıflar savaşının bugünkü durumu sağlıklı olarak anlaşıla-maz.

Buna rağmen komünist kitleler, emekçi kitlelerin küçük bir bölü-müdür. Fakat devrimci komünist kitleler, örgütlü, aktif, cesurca bir mü-cadeleyle büyük halk kitlelerini devrime yöneltebilir ve devrimibaşarıya ulaştırabilirler. Devrimin zaferi için, yalnızca kitlelerin kendi-liğinden hareketi beklenmemeli, örgütlü, devrimci eylemlerle, devrimcikitle eylemleriyle, emekçilerin geniş kitleleri harekete geçirilmelidir.Ya da kendiliğinden gelme harekete öncülük ederek, bilinçli, amaçlı,devrimci bir harekete dönüştürmelidir. Özetle, devrimci komünist partiönderliğindeki mücadele sonucu belirler.

Sosyal reformistleri ve oportünist sosyalistleri dinleyecek olursak,devrimin gerçekleşmesi için, nüfusun büyük çoğunluğunun bizim tarafageçmesi, mesela seçimlerde oyların çoğunu almamız gerekiyor. Bu, çokiyi bilinen devrimci olmayan yoldan sosyalizme geçme reformist anla-yışıdır. Sınıf mücadelesi gerçeğiyse, sosyalizme devrimci yoldan geçi-leceğini ortaya koyuyor.

Devrimi, devrimci gruplar gerçekleştirir. 20. yüzyılın toplumsaldevrimleri devrimci gruplar tarafından gerçekleştirildi. Son yirmibeşyıldır, dünyadaki isyan ve ayaklanmalar devrimci gruplar tarafındanyapıldı. Devrimci gruplar -ki her yerde büyük kitlesel güçtür- daha genişkitleleri harekete geçirerek, isyan ve ayaklanmaları devrime dönüştü-rebilirler.

Anlatılanlardan şu sonuç çıkar ki, devrimci öznenin rolü, her za-mankine göre önde ve belirleyicidir. Devrimci komünist partisi, kapi-talizmden komünizme geçişin yol göstericisi, öncü gücü ve devrimciiradesidir.

Küba Cumhuriyeti Devrimci Hü-kümeti, ABD Hükümetinin Boli-varcı Venezuela Cumhuriyetine

karşı "insani müdahale" kisvesi altında askeribir macera hazırlığı konusunda artan baskı veeylemlerini kınar ve uluslararası toplumu bunuengellemek için harekete geçmeye çağırır.

6 Şubat ve 10 Şubat 2019 tarihleri ara-sında bir çok askeri nakliye uçağı, Porto Ri-ko'daki Rafael Miranda Havaalanı'na, DominikCumhuriyetindeki San Isidro Hava Üssü'ne veKarayip Adalarında bulunan diğer stratejik üs-lere, büyük ihtimalle bu ülkelerin hükümetleri-nin haberi olmadan uçuşlar gerçekleştirdi. Buuçuşlar, Özel Operasyon Birlikleri ve ABDDeniz Kuvvetleri birimlerinin etkin olduklarıaskeri tesislerden yapıldı. Bu birimler, diğer ül-kelerin liderlerine yapılanlarda olduğu gibi,gizli operasyonlarda kullanılıyor.

(.....) Bunlar, kişisel olarak ya da DışişleriBakanlığı aracılığıyla, geçen Mayıs'ta BaşkanNicolas Maduro Moros'u Anayasal Başkan ola-rak seçen 6 milyondan fazla Venezuelalı'yakarşı bir parlamenter olarak sadece 97 bin oyalmış bir gaspçıyı tanımanın reklamını yapar-ken, bir çok hükümet üzerinde onları Venezue-la'da yeni bir Başkanlık seçimi için keyfi birçağrıyı desteklemeye zorlayan, vahşi bir baskıkuran aynı kişilerdir.

Başkan Maduro'yu destekleyen kitleselgösterilerin ve Ulusal Bolivarcı Silahlı Kuv-vetlerin bağlılığı tarafından kanıtlanan, darbeyekarşı Bolivarcı Chavista halkın gösterdiği dire-nişten sonra ABD hükümeti, uluslararası siyasive medya kampanyalarını yoğunlaştırdı ve ara-sında bu kardeş ülkenin halkında ciddi insanizarar ve acımasız mahrumiyete yol açan Vene-zuela'nın üçüncü ülkelerin bankalarında bulu-nan değeri milyarlarca dolar tutan fonlarınıdondurma ve petrol gelirlerini çalmanın da ol-duğu tek taraflı ekonomik yaptırım önlemleriniartırdı.

ABD, bu acımasız ve kabul edilemez yağ-malamaya ek olarak Venezuela'ya askeri birsaldırı başlatmak için insancıl bir bahaneüretme niyetinde ve gözdağı, baskı ve zora baş-vurarak Washington tarafından dayatılan ku-şatmanın yol açtığı ekonomik zararlakıyaslandığında binlerce kez daha az olan sözde

insanı yardım adı altında bu egemen ülkenintopraklarına girmenin yollarını araştırıyor.

Gaspçı ve kendinden menkul "Başkan",söz konusu insani yardımın alınması bahanesialtında ABD askeri müdahalesine çağrı yapmaisteğini utanmadan ilan etti ve bu manevranınegemen ve onurlu reddini insanlığa karşı bir suçolarak tanımladı. Üst düzey ABD yetkililerigün be gün küstahça ve şamatayla sözkonusuVenezuela olduğunda "askeri müdahale dahilolmak üzere her türlü seçeneğin masada oldu-ğunu" bize hatırlatıyorlar.

(.....) Açık ki, Birleşik Devletler, uluslar-arası gözlemcilerin denetiminde zorla bir insanikoridor açma, sivilleri korumak ve gerekliadımları atmak gibi yükümlülüklerin yerine ge-tirilmesinin yolunu açıyor. Çok büyük insankaybıyla sonuçlanan ve çok ciddi zararlarasebep olan Yugoslavya, Irak ve Libya'ya karşıbaşlattığı savaşlar sırasında ABD tarafındanbenzeri davranışlar ve bahanelerin kullanıldı-ğını hatırlamak anlamlı olacaktır.

ABD hükümeti, Amerika'nın emperyalistegemenliği önündeki en büyük engeli, Boli-varcı Chavista Devrimini ortadan kaldırmayaçalışıyor ve Venezuela halkını gezegenimizdekien büyük sertifikalı petrol rezervlerinden ve bir-çok stratejik doğal kaynaktan mahrum etmekistiyor. ABD askeri müdahalelerinin Meksi-

ka'da, Nikaragua'da, Dominik Cumhuriye-ti'nde, Haiti'de, Küba'da, Honduras'ta birdenfazla ve en son Grenada ve Panama'da yolaçtığıüzücü ve acılı tarihi unutmak mümkün değil-dir.

General Raul Castro Ruz tarafından 14Temmuz 2017 tarihinde yapılan uyarıda olduğugibi "Venezuela'ya karşı saldırganlık ve darbetehditleri, bütün Amerikamıza zarar veriyor vesadece halkımız üzerinde kontrol sağlayabil-mek için bizleri bölen, tıpkı dünyanın değişikbölgelerinde görüldüğü gibi bu bölgedeki hesapedilemez sonuçlara neden olabilecek çelişki-lerle ilgilenmeyenlerin çıkarlarına yarıyor".Tarih, bölgedeki yeni bir emperyalist askerimüdahaleyi ve sorumsuzca onu destekleyebi-lecek suç ortaklığını sert bir şekilde yargılaya-caktır.

Bugün Venezuela'da tehlikede olan LatinAmerika ve Karayiplerin ve Güneyin diğerhalklarının egemenliği ve onurudur. Aynı şe-kilde, Uluslararası Hukukun ve BM Şartı'nınüstünlüğünün hayatta kalması tehlikededir.Bugün tanımlanmakta olan bir hükümetin meş-ruiyetinin, halkının açık ve egemen iradesindenmi yoksa yabancı güçler tarafından tanınma-sından mı kaynaklandığıdır.

Devrimci Hükümet, 2014 yılında CE-LAC'ın devlet ve hükümet başkanları tarafın-dan kabul edilen Latin Amerika ve KarayipleriBarış Bölgesi olarak tanımlayan Bildirgede or-taya konan ilkelere dayanarak Venezuela vebölgede barışın savunulması için uluslararasıseferberliğe çağırır.

(.....) Devrimci Hükümet, Anayasal Dev-let Başkanı Nicolas Maduro Moros, BolivarcıChavista Devrimi ve halkının sivil ve askeribirliği ile sağlam ve dayanışmasını yineliyor vedünyanın bütün halklarını ve hükümetlerini ba-rışı savunmaya ve Latin Amerika ve Karayip-ler'de, Rio Bravo'dan Patagonya'ya kadar bütünhalkların bağımsızlığına, egemenliğine ve çı-karlarına zarar verecek yeni bir emperyalistmüdahaleye karşı, siyasi ve ideolojik farklılık-ların üstünde, ortak bir muhalefet kurmaya ça-ğırıyor.Havana, 12 Şubat 2019Granma International’dan çevrilmiştir.

Çeviri Kolektifi

Devrimci Hükümet'in AçıklamasıVENEZUELA'YA KARŞI ABD ASKERİ MACERASI DURDURULMALIDIR

ÇEVİRİ

Benercidir bir kavgaya her hal ve şartta bağlı kalmanın adı.Hiçbir şeyi kavgadan öte ve önce görmemenin adı. Bu yüzden dili-mizden düşmez Nazım’ın “şehir uzakta/genç adam ayakta” diye baş-layan mısraları.

Seni ilk tanıdığımda henüz çocuk yaşta büyümüş bir militandın.Aklı açık, berrak... Yaşına göre inanılmaz bir adanmışlıkla bağlan-dığın kavga... Bu yüzden taktım “genç adam” ismini sana. Gençadam... Bu ada senden daha fazla yakışacak kaç kişi vardı ki dün-yada!

Farkında mıydı dışımızdakiler sana bu ismi verişimin nedeni-nin, bilmiyorum. Benimsediler çabucak. Ama sen farkındaydın.Okudun Benerci’yi bir solukta. Benerci-Somadeva sosyal medyahesabının adı oldu bir anda.

Genç adam... Partinin çocuğu ve geleceği... Hep ilerlemek is-teyen, Parti’ye bağlılığı asla edilgen ve körü körüne olmayan, yapıcıöneri ve eleştirilerini her gerekli platformda sunan komünist mili-tan...

Mücadelenin her alanında izlerin var. Bir tiyatro oyununda, birşiirde, bir bildiri dağıtımında, bir mitingde elinde megafonla yürü-yüşte, bir kürsüde, bir çatışmada, bir eğitim çalışmasında, zin-

danda... Zordur komünist adına layık olmak. Hele böylesine gençyaşta!

Gençlerin her birinin faaliyet içinde anısı var seninle. Ne çokyaşama temas ettin. Ve onlarla eski kuşak arasındaki köprü gibiydin.

Son görüşmelerimiz geliyor aklıma... Partinin aldığı kararlarıduyduğunda yüzünün aydınlanan hali... Planlamaya dair uzun ko-nuşmamız... Büyük görevler, omuzlanan büyük yükler... Nasıl dainanç ve güvenle yüklenmiştin o görevi. Beklenen, hep istenen, arzuedilen adımın atılmakta oluşunun bilinciyle...

Kavgadır, duralamaya gelmez. Durmak ihanettir. Hep yürümelihedefe, menzile. Böyle düştük yola. Varacağımız menzilin haya-liyle.

Onca zaman sonra, ayrı bir yerde olduğunu sanıyorken... “Gençadamdan haber alamıyoruz” dendiğinde... Matem marşı döküldü du-daklarımdan:

O / büyük / bir / ışık / gibi döğüştü.Kasketli / bir güneş / halinde düştü.Çan çalmıyoruz. / Çan çalmıyoruz.Yok salâ veren! / Bu giden bir biten şarkı değildir

Adı Soyadı : Kenan AktaşDoğum Yeri ve Tarihi : 1988 AdanaAna Adı : GüzelBaba Adı : İmamKatılım : 2003Ölümsüzleştiği Tarih : 5 Mart 2018 /

Meydanke, Afrin

GENÇ ADAM DAİMA ARAMIZDA“O, devrim ve komünizmin yorulmak bil-

mez bir savaşçısıydı. Gençliğin parti saflarındaörgütlenerek devrim ve komünizm davasına ka-zanılması için gece-gündüz demeden, profes-yonelce ve yıllarca mücadele etti. Nerede görevverildiyse oraya koştu, nerede ihtiyaç duyul-duysa orada hazır oldu.”

Page 3: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

3MÜCADELE BİRLİĞİ27 Şubat - 13 Mart 2019

Baş tarafı 1. sayfadaÖncelikle şu noktanın altını çizmek gerek: Fa-

şist Türk devletinin ve dinci faşist iktidarın Abdul-lah Öcalan’a karşı 20 yıldır uyguladığı tecrit veimha politikası özünde Kürt halkının imhasınıamaçlıyor. Faşist devlet, bir halkı kölelik altındatutmanın ve giderek imha etmenin en etkili yolu-nun o halkın önderlerini yok etmekten geçtiğini bi-liyor.

Bu yüzden inkar, imha, yok etme faşist devle-tin ve tüm faşist iktidarların değişmez politikası ola-gelmiştir. Erdoğan ve faşist iktidarı bu imhapolitikasını faşist Ecevit-Bahçeli hükümetindendevralmıştı. Onlar da kendilerinden önceki faşistiktidarlardan. 90’lı yıllar faşist iktidarların zindankatliamlarıyla geçti. Devrimci tutsakları tecritetmek ve ardından teslim almak için, katliamlarabaşvurmak dahil başvurmadıkları yol, denemedik-leri yöntem kalmadı. Öncesi bir yana, 12 Mart fa-şizmi ve ardından 12 Eylül 1980 faşizminden buyana, yani yaklaşık elli yıldır tüm hükümetlerin vefaşist devletin değişmeyen politikasıdır bu.

Abdullah Öcalan’a başta olmak üzere, Kür-distan ve Türkiye halklarının devrimci kadrolarınabugün uygulanan insanlık dışı tecrit ve katliam po-litikası, faşist devletin tüm iktidarlarının bu ortakpolitikasının devamı ve sonucudur.

Faşist devlet, emekçi sınıfların ve ezilen halk-ların tutsak ettiği devrimci önderlerini her zamanbir rehine olarak görmüş ve böyle davranmıştır. Herbaşı sıkıştığında zindanlara saldırması, idamı gün-

deme getirmesi, tecridi ağırlaştırması bu rehine po-litikasının sonucudur.

Kürdistan ve Türkiye halkları üzerindeki baskıve zulüm politikasının bir ayağı asker ve polis ise,diğer ayağı da mahkemeler ve zindanlardır. Ordu-polis-mahkemeler ve zindanlar faşist devletin vetüm faşist iktidarların esas ve başlıca dayanağıdır.Bunlar olmadan faşist iktidarlar bir hiç’tir.

Bu yüzden bugüne kadarki tüm burjuva ge-rici/faşist iktidarların ilk işi her zaman polisi, or-duyu personel, silah, araç vb. yönlerdengüçlendirmek; yeni zindanlar inşa etmek, hakim vesavcıları dokunulmaz kılacak yasalar çıkarmak veparaya boğmak olmuştur. Aralarındaki tüm ayrılıkya da farklılıklara rağmen tüm gerici/faşist iktidar-ların ortak ilkesi “Polisin-askerin elini soğutma-mak” olagelmiştir. Çünkü burjuva egemenliğintemel direklerinden ikisi işte bu iki aygıttır.

Bu iki aygıtın işlevini tamamlayan diğerönemli iki aygıt, mahkemeler ve zindanlardır. Polis-asker-zindan zinciri olmadan mahkemeler de birhiç’tir. Dolayısıyla, burjuva toplumda yasalarınruhu mülkiyet ise, onlara kan ve can katan temelaraçlar da sözünü ettiğimiz üç halkalı zincirdir. Buüç halkadan polis ve asker birbirlerinin yerini tutsada hiç biri zindanların yerini tutamaz.

Abdullah Öcalan ve iki ülkenin tüm devrimcitutsaklarına katliam ve insanlık dışı tecrit politikasıuygulanmasında zindanların bir halkın imhasındave genel olarak emekle sermaye sınıfı arasındakisınıf savaşında nasıl bir rol oynadığını bir kez daha

görmüş oluyoruz. Zindanlar burjuva sınıf egemen-liğinin, ezilen halklar ve emekçi sınıflar üzerindekibaskı aracı olarak devlet aygıtının temel direklerin-den biridir. Nasıl ki, ordu ve polis olmadan devletolmaz ise, bu temel direk olmadan da devlet olmaz.

Buna karşılık, zindanlarda işkence, zulüm,baskı, yok etme, katliamlar olduğu kadar bunlarakarşı Kürdistan ve Türkiye devrimcilerinin şanlızindan direnişleri de var. Zindanlarda faşist devleteteslim olmama, boyun eğmeme Türkiye ve Kür-distan devrimcilerinin artık geleneksel çizgisi ha-line gelmiştir.

Bu direniş ve savaş ateşi, 12 Eylül faşizmi ko-şullarında bedenlerini ateşe atan Mazlum Do-ğan’lardan 96’ Ölüm oruçlarına, oradan 19 AralıkZindan savaşlarına kadar büyük bedeller ödenerekcanlı tutuldu. Zindanlardaki devrim ateşini söndür-mek için çare olarak baktıkları F Tipi zindanlar dabu devrim ateşini söndüremedi. Ölüm oruçları,açlık grevleri, çeşitli biçimlerdeki direnişler bugüne kadar kararlılıkla sürdü. Bugün ise, bedeninitecride karşı ölüme yatırmış olan Leyla Güven,Nasır Yağız ve yoldaşlarının eylemleriyle devrimateşi gürleşerek yanıyor.

Türkiye ve Kürdistan zindanlar tarihi -ve as-lında tüm devrimler tarihi- burjuva egemenliğin yı-kılması ve halkların özgürleşmesi, emekle sermayearasındaki savaşın kazanılması için bir halk ayak-lanmasının ilk hedefinin zindanlar olması gerekti-ğini defalarca kanıtlamıştır. Halkların ve emekçisınıfların tam ve kesin kurtuluşuna açılan ilk kapı

politik iktidarın fethi ise, politik iktidarın fethinegiden ilk adım da zindanların yıkılması, tutsaklarınözgürleştirilmesi olacaktır. Tarihteki neredeyse tümbüyük devrimlerin halkların, yoksulların zindanlarasaldırmasıyla başlamış olması bir rastlantı değil,ama zindanların sınıf egemenliğinde oynadıkları buözel rol nedeniyledir.

Leyla Güven ve yoldaşlarının başlattıklarıeylem bu hedefe yürümek için gerekli koşulları ol-gunlaştırıyor. Bu yüzden Türkiye ve Kürdistanhalkları, emekçi sınıfları, UKH ve tüm devrimcigüçler başlayan eylem dalgasının hedefini “tecri-din kırılması” gibi dar bir hedefle sınırlandırmakyerine, zindanların yıkılması ve tutsakların özgür-leştirilmesi biçimine dönüştürmeliler.

Zindanların yıkılması ve devrimci tutsaklarınözgürleştirilmesi iki ülkenin halklarının özgürlü-ğüne giden yolu sonuna kadar açacaktır. Çünkünasıl ki bir halk zindanları yıkıp tutsakları özgür-leştirmeden özgür olamaz ise, zindanları yıkıp tut-saklarını özgürleştiren bir halk da artık baskı,sömürü ve kölelik koşullarında tutulamaz.

Ortadoğu ve Avrupa’ya, hatta dünyanın pekçok yerine yayılan bu eylem dalgası, zindanlarınduvarlarını çatlatıyor, faşist devletin ve dinci faşistiktidarın dayanaklarını zayıflatıp güçten düşürüyor.

Onun için bir kez daha “Zindanlar YıkılsınTutsaklara Özgürlük” diye haykırmanın zamanı.

Editör ZİNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!

Bilimsel sosyalizmin kurucusuKarl Marx’ın Kuzey Lon-dra’daki Highgate Mezarlı-

ğındaki anıt mezarı son iki haftada ikincikez tahrip edildi. Anıt üzerine boyayla“Soykırımın mimarı”, “Nefret doktrini”ve “Açlığın ideolojisi” yazıldı…

16 Şubat gecesi yaşanan saldırınınardından Britanya Komünist Partisi mezarbaşında bir açıklama yaparak, saldırınınişçi sınıfına dönük olduğunu söyledi.

Kapitalizm, tarihsel sınırlarının so-nuna geldikçe işçi sınıfı ve emekçilerinMarksizme olan ilgisi artıyor. Marx'ın me-zarına 15 gün içinde ikinci kez saldırılmışolmasının arkasında sermaye güçlerininolduğunu gösteren en önemli olgu budur.Ancak onların unuttukları bir gerçek var,o da Marx'ın ölümsüzlük anıtını tahrip et-seler bile, işçi sınıfının yolunu aydınlatanbilimsel düşüncelerini yok edemeyecek-leridir. Onlar granitten bir eser olarak in-

sanlığın ufkunda yükselmeye devam ede-ceklerdir.

Yaşasın Marksizm Leninizmin Yüce İdeolojisi

Van Zindanı'nda Ölüm Orucu SürüyorVan F Tipi Hapishanesi’nde havalandırma alanlarının tel kafesle kapatılması gibi hak

ihlallerine karşı başlatılan ölüm orucu eylemi üzerine, hapishane idaresi hak ihlalleri kapsa-mında uygulamaların yapılmayacağı yönünde beyanda bulunmuş, TKP/ML dava tutsağıKadir Karabak ve MKP dava tutsağı Esat Naci Yıldırım ölüm orucu eylemini 21 Ocak günüsona erdirmişti.

Ancak hapishane idaresinin verdiği sözleri tutmadığını söyleyen Kadir Karabak’ın bir-kaç gün sonra yeniden ölüm orucuna başladığı öğrenildi.

Kendilerine aileleri ile görüş yapmak istediği sırada ayakkabı araması, baskın ve aramaşeklinde sayım dayatıldığını belirten tutsaklardan Kadir Karabak, hapishane idaresinin verdiğisözleri tutmadığını söyleyerek ölüm orucuna yeniden başladı.

Karabak, hapishane idaresinin ölüm orucu eylemine son vermeden evvel yaptıkları an-laşmaya uymadıklarını belirttiğinde “Öyle bir anlaşma yok” yanıtı aldığı öğrenildi.

Karabak'ın, kaldığı hücrede tutsak arkadaşlarının yardımı ile eylemini sürdürdüğü belir-tildi.

İHD İstanbul Şubesi, İstanbul TabipOdası ve SES üyelerinden oluşan AçlıkGrevlerini İzleme Heyeti, Bakırköy KadınHapishanesi'nde Abdullah Öcalan ve siyasitutsaklara yönelik tecridin kaldırılması ta-lebiyle açlık grevinde olan tutsakları ziya-ret ederek sağlık durumları hakkında bilgialdı.

19 Şubat günü yapılan ziyaret sonrasıbasın açıklaması yapmak isteyen heyetepolis "valilik tarafından izin verilmediği"gerekçesiyle izin vermedi. Heyet üyeleriBakırköy Kadın Hapishanesi önünde bilgi-lendirme şeklinde izlenimlerini aktardı.

İHD İstanbul Şube Başkanı GülserenYoleri, heyet olarak içeri alınmadıklarını,avukat kimlikleri sayesinde içeri girip gör-üştüklerini anlattı.

Bakırköy Kadın Hapishanesi'nde altıkişinin açlık grevinde olduğunu söyleyenYoleri, bu altı kişiden dördünün ilk açlıkgrevine başlayanlar olduğunu ve 64. gün-lerinde olduklarını, diğer iki kişinin ise 35.günlerinde olduklarını aktardı.

Tutsakların gerekli sıvı alabildiklerini,beslenmelerini sağlayabildiklerini ve vita-min kullanımına ilişkin bir sıkıntılarının ol-madığını belirten Yoleri, tutsakların sadecegünlük olarak hekimler tarafından kontroledilmelerinde bir sıkıntı yaşadıklarını, tut-sakların hekimler yerine sağlık görevlileritarafından ziyaret edildiklerini söyledi.

Heyet olarak Marmara Bölgesi'ndekitüm hapishaneleri ziyaret edeceklerini söy-leyen Yoleri, bu sürecin gözlemcisi olacak-larını söyledi.

Açlık Grevindeki Kadın Tutsaklara Ziyaret

Abdullah Öcalan üzerindeki tec-ridin kaldırılması talebiyle 100 gündüraçlık grevinde olan DTK Eşbaşkanı veHDP Hakkari Milletvekili Leyla Gü-ven’e destek için bölgedeki 15 farklıkentten Diyarbakır’a doğru yürü-yüşe geçen HDP milletvekilleri,15 Şubat günü kente ulaştı.

"100. gününde Leyla'ya, tec-ridi kırmaya" sloganıyla 12 Şubatgünü Hakkari, Van, Kars, Iğdır,Bitlis, Ağrı, Muş, Şırnak, Mardin,Siirt, Batman, Dersim, Bingöl,Antep ve Urfa olmak üzere 7 ayrıkoldan başlatılmıştı yürüyüş.

Ve vekiller yürüyüşe başladıklarıilk günden itibaren attıkları her adımda,ulaştıkları her noktada polis abluka-sıyla, engellemeler ve polis saldırısıylakarşılaştı.

Hakkari’de, Van’da, Ağrı’da, Şır-nak’ta, Antep’te, Birecik’te, Nusay-bin’de HDP binalarını ablukaya alan

polis, binalardan çıkan HDP’lilerin vemilletvekillerinin yürümelerine izinvermedi. Oturma eylemleri yapılıp yü-rüyüş konusunda ısrarcı olunsa da,

polis sadece vekillerin yürüyüşüne izinverdi; kent merkezlerinde de yürüyüşolmadan, ancak araçlarla gidebilecek-leri söylendi. Vekillerin önünü her fır-

satta barikatlarla kesen polislerinvekilleri kalkanlarla itelemesi, darpetmeleri kameralara yansıdı. Pekçok yerde de kalkanların yanı sıragaz bombaları ile de saldırıldı.

15 Şubat günü vekillerAmed’e ulaştığında, bir gün ön-cesinden Leyla Güven’in otur-duğu site dahi polis ablukasına

alınmış, yollar bariyerlerle kapatıl-mıştı. Polisler yine valiliğin kararı

doğrultusunda yürüyüşe izin vermeye-ceklerini bildirdiler.

Yürümelerine izin verilmeyen ve-killer araçlarla Leyla Güven’in yanınagittiler.

“Tecrit Kalksın Leyla Yaşasın”HDP’li vekiller, 11 Şubat’ta, açlık grevinin 96. gü-

nünde olan Leyla Güven için Taksim Meydanı’ndan Gala-tasaray Lisesi önüne yürüyüş yapmak istedi.

Bu yürüyüşün ilanı, İçişleri Bakanı Süleyman Soy-lu’nun “sizi yürüten adam değildir” tehdidiyle karşılansa da,vekiller duyurdukları saatte yürüyüş için Taksim HillOtel’den “Tecrit Kalksın Leyla Yaşasın” önlükleriyle çıktı

Taksim Meydanı, sabah saatlerinden itibaren polis ab-lukasına alınmış, Taksim’e çıkan sokaklar da çevik kuvvetpolisleri ve tomalarla kuşatılmıştı.

Milletvekillerinin yürümek istediği İstiklal Caddesi gi-rişini kapatan polis amiri, “18 Ağustos 2018’den bu yanaTaksim Meydanı'ndaki eylemlere izin vermiyoruz. Eğer sizeizin verirsem o 8 ayın hesabını veremem” dedi.

Yürüyüşleri engellenen vekiller Taksim Hill Otelönünde Leyla Güven’in fotoğrafı ve “Tecrit Kalksın, Leyla

Yaşasın” pankartı ile basın açıklaması yaptı. Kısa bir süreyapılan oturma eyleminin ardından otelin içinde toplantıyageçildi. Ardından da vekiller otelden tek tek çıkarak LeylaGüven’in olduğu önlükler ve “Leyla haklıdır tecrit kalk-malı”, “Leyla Güven onurumuzdur”, “Direne direne kaza-nacağız” sloganlarıyla İstiklal Caddesi’nden GalatasarayMeydanı’na yürüdü.

"100. Gününde Leyla'ya, Tecridi Kırmaya"

“Leyla Güven Haklıdır,Tecrit Kalkmalıdır İnsiyatifi”,18 Şubat günü İstanbul’da açık-lama yaparak Leyla Güven ve300'ü aşkın siyasi tutsağın açlıkgrevinde olduğunu hatırlattı vecan kaybı yaşanmadan, birliktemücadele ve dayanışma çağrısıyaptı.

Taksim Hill Otel’de düzen-lenen basın toplantısına inisiyatifioluşturan siyasi parti ve kurum temsil-cileri katıldı.

İlk olarak söz alan HDK Eş Söz-cüsü ve HDP Milletvekili GülistanKılıç Koçyiğit, Güven ile birlikte 54cezaevinde 300’ü aşkın tutsağın açlık

grevinde olduğunu hatırlattı. Güvenşahsında yürüyen açlık grevi eylemi-nin talebinin, Abdullah Öcalan üzerin-deki mutlak tecridin kalkması yönündeolduğunu vurguladı.

İnisiyatif adına ortak açıklamayıCansu Kalender okudu, “talepleri ta-

lebimizdir, bunun için mücade-leleri mücadelemizdir, bununiçin iradeleri geleceğimizdir di-yoruz. Seslerine ses veriyor veartık yeter diyen herkesi ‘biz’olmak için çağrımıza yanıt ver-meye çağırıyoruz” dedi.

Açıklamanın ardından ini-siyatifte yer alan siyasi parti vekurum temsilcileri söz alarak,

ülke genelinde bir tecrit olduğunu söy-leyerek, açlık grevinin politik özgür-lüklerin kazanılması meselesiolduğuna değinip, açlık grevine sahipçıkma ve açlık grevindeki tutuklularıntaleplerinin kabul edilmesi için çağrıyaptılar.

"Açlık Grevinde Can Kaybı Yaşanmadan Tecridi Kaldıralım"

Page 4: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

4 MÜCADELE BİRLİĞİ 27 Şubat - 13 Mart 2019

DEVRİME PROLETER AŞIUmut Çakır

Her geçen gün daha iyi anlaşı-lıyor ki, bu kriz yeterinceuzun, yeterince derin ve yı-

kıcı olacaktır. Ne için yeterince? Şununiçin: Devrimci proletarya ve onun öncüsü,bu kriz süresince ya dinci faşist iktidarı de-virmiş ya da bu konuma oldukça yaklaş-mış olacaktır. Kriz, tüm boyutlarıylasınıflar savaşımını bu yeni dengeye doğruiteliyor.

Krize dair detaylı bilgiler, gazete veyayınlarda fazlasıyla yer buluyor. Ve artıkherkes krizi görüyor, yaşıyor, dinci-faşiz-min etkisi altında uyuşmuş olanlar bile.RTE de bu kez teğet geçmeyeceğini anla-mış, battı balık yan gider hesabıyla, krizidaha da derinleştirecek adımlar atıyor.Bankacılık sistemini felce uğratacak aklazarar tedbir paketleri ardı ardına açıklanı-yor. Ama, gözden kaçmasın diye, özel bir“önlem paketi”nin altını burada biz çize-lim: Önce Bahçeli dile getirdi, toplumunbozulan psikolojisi için, muhtemelen ya-tıştırıcı hapları leblebi gibi dağıtacak birdestek programı istedi. Hemen ardındaniktidar “kenevir ekimi” için talimat verdi.Dünyanın veya iç pazarın, kenevirden eldeedilen hangi ürüne acil ihtiyacı var? Yok,ama dinci-faşizmin kara para trafiğindengelecek finans imkanlarına çok acil ihtiyacıvar. Özellikle, son yılın cari açığı, görül-memiş boyutlara varan kara parayla kapa-tıldığı düşünülürse. Böylece,dinci-faşizmin, krize çözüm reçetesi bellioldu: Afganistan’ın elinde bulunan, dünyauyuşturucu trafiğinin başlangıç noktasıgörevini devralmak. Mali açıdan belki işeyarar, ama politik açıdan beş para etmez.En çok karşı-devrim saflarında etkisi his-sedilen çürümeyi hızlandırır, hepsi bu.

Öte yandan kriz, kendi işini görecek,farklı aşamalardan geçerek ilerleyecek,bazen kur şoku, bazen bankacılık şoku veborç krizleriyle derinleşirken; proletaryaya,bu uzun ve yıkıcı krizde iktidarı devirecekbir özgüven ve kararlılık kazandıracaktır.Bu tespit, yalnızca bir inanca veya umudadayanmıyor, bir motivasyon sağlama sözühiç değildir. Proletaryanın devrimci öncü-leri, böylesi bir gelişimi yaratacak ve omuzverecek güçlerin hazır olduğunu ve şimdibu güçlere “proleter bir aşı’nın, tüm mev-cut dengeleri altüst etmeye yeteceğini ileri

sürerken, hangi olgularadayanıyor, şimdi bunabakalım.

Sınıflar mücadelesi-nin dengesini belirleyeniki temel sütundan biri,burjuvazinin durumunubir Amerikan gazetesin-den okuyoruz. The NewYork Times, zenginlerinTürkiye’yi hızla terket-mesini mercek altına alıp,şu yorumu yapıyor:“Eğer tarihte ülkelerinyaşadığı önemli yıkım-lara bakılırsa, bu yıkımların öncesinde var-lıklı insanların o ülkeden göç ettiklerigörülür.” Türk tekelci sermayesinin ruhhali budur. Büyük yıkım öncesi büyükkaçış! Bu kaçış en büyükleri de içine ala-cak denli güçlü bir eğilim: Sabancılar,Ülker, Doğuş, Ciner, vd... Oysa, bu top-raklarda ekonomik ve politik krizler, hiç dealışılmamış bir şey değil. Büyük kriz dal-gaları, son otuz yılda, çoğu kez, büyük yı-kımlar yarattı ama hiç birinde servetsahipleri böylesine kaçıp gitme heveslisiolmamıştı. Bu krizi öncekilerden ayıran birşeyler olmalı. Bunun cevabı, NYT sütun-larında zaten verilmiş: tarihi önemde bir yı-kımın kaçınılmazlığı! Uzun yıllar toplumaegemen katlardan bakmanın tecrübesiylesermaye sahipleri, kazanamayacakları birkavganın patlamakta olduğunu görebili-yorlar. İşte bu yüzden moralsiz, özgüven-siz, gelecekten umutsuz bir ruh haliiçindeler.

Karşı-devrim cephesinin asıl toparla-yıcı ve yönlendirici gücü olan tekelci ser-mayenin içine düştüğü korku ve güvenkrizi, bu cephede işleri oldukça karmaşıkhale getiriyor. Günü kurtarma manevralarıözel çıkara odaklı politikalar, rakibin gö-zünü oymaya hazır yırtıcılık, karşı-devrimcephesinin farklı çıkar kesimleri arasındakonu gelmez kavgalara yol veriyor. Fetöavcılığı bahanesiyle bürokratik tasfiyelerhız kesmiyor; en küçük uygunsuz davranışbile ihanet sayılıyor ve ordu komutanları-nın apoletleri sökülüyor. Bu kargaşa vemoralsizlik belli bir noktadan sonra çö-zülme ve dağılma olasılığını güçlendiriyor.

Sınıfların mücadelesi ve karşılıklı

iliş-kilerine dayalı denge, di-

namik bir dengedir, taraflardan birininzayıflığı, diğerinin üstünlüğü ile telafi edi-lir. Devrimin büyük yığınları, uzun iç sa-vaşta ve sert kavgalarda elde ettikleribirikim ve sezgileriyle, düşmanın içine yu-varlandığı korku ve panik çukurunu görü-yor; devrim cephesi bu durumdan kendisiadına güven ve cesaret devşiriyor. Son za-manlarda, görece önemsiz sayılabilecekolaylarda bile “yeni bir Gezi” umudunadair gözlenebilen, elle tutulur beklenti, iştetam da bu karşılıklı dinamik dengeye da-yanıyor. Geniş emekçi kesimlerle yakınilişkisi olan her kişi ya da partinin rahat-lıkla gözlemleyebildiği bu “yeni Gezi”umudunun, nihayetinde bir beklentidenibaret olduğu, bu yanıyla, sınıflar mücade-lesinin somut, hesaba katılabilir bir parçasısayılamayacağı öne sürülebilir mi? Kuş-kusuz hayır. Bugüne kadar ki devrim de-neyimleri pek çok kez kanıtlamıştır ki,kitlelerde ortaya çıkan bu türden beklendi-ler, şu türden değişimlerin bir sonucudur:1) devrimci yığınlar arasında son ve tayinedici bir savaşım sorunu ortaya konmuşturve pratik bir çözüm beklemektedir, 2)geniş yığınlarda kendiliğinden bir kay-naşma ve basit bir protestoyla mevcut ikti-darı etkilemeye yönelik saf umut yokolmuştur; 3) bu umutsuzluğun ateşlediğinefret ve deneyimin öğrettiği birlik, genişkitleler ile sınıf bilinçli ileri unsurları bir-birine kaynaştıran kombinezonlar yarat-mıştır ve 4) tüm bunların sonucundakitleler bilinçli bekleyenler ile bilinçsizceumutsuzluğa düşmeye hazır olanlar ara-sında ikiye ayrılmıştır. “Yeni bir Gezi” tü-ründen, topyekün bir eylem beklentisi bukitleleri birleştiren bir ufuk çizgisi olarak

öne çıkar, ortakbir ruh halininbiçimlenişinedönüşür.

Bu toprak-larda “bilinçlibekleyenler”insayısı hiç de azdeğildir, milyon-lar ölçüsündedir.Bunlar, faşizmin

ördüğü yüksek bir barajın önünde,muazzam bir kitleyle duruyor ve barajdasızacak çatlak arayıp duruyorlar. Son ikiyılda onları milyonlar halinde bir arayagelip kendilerini test ederken, ya da Mu-harrem İnce gibi figürleri hızla yükseltip,aynı hızla gömerken gördük. Şimdi, bubaraj suyuna, şuradan buradan ince dere-ler halinde akan bir proleter sınıf hareketikatılıyor. Ve bu sınıf, toplumun tüm çelişkive çatışmalarını kendi özvarlığında bulanproletarya, giriştiği eylemlerin boyutunuaşan bir etkiyle, karıştığı baraj sularınıhızla kızıla boyamaya adaydır. Çünküancak bu sınıf, bilinçlice bekleyen veumutsuzluğa düşme noktasında öfkeduyan milyonların son/nihai bir kavgayagirebilmek için ihtiyaç duyduğu kararlılığı,karakter sağlamlığını, amaç yüceliğini vesermayeyle uzlaşmazlığı, harekete kazan-dırabilir. Ancak proletarya bir yandan ka-fasıyla baraj kapaklarını döven ama öbüryandan kuyruğuyla anayasal hayaller ba-taklığında debelenen bu son derce karma-şık topluluğa, sonuna kadar gidecek şiarlarıtaşıyabilir; çıkarları, bilinçleri, ideolojikangajmanları farklı kesimlerin nesnel açı-dan devrimci olan arayışlarına yön verip,hegemon bir rol oynayacak potansiyele sa-hiptir. Proletarya bu nitelikleri kazandıranöğeler, üretimde kapsadığı yer ve uzun içsavaşta defalarca görüldüğü gibi, diğeremekçi sınıfları peşinden sürükleyen bireylem kapasitesine, bilinç ve deneyimesahip oluşudur.

Krizin harekete geçirdiği işçi bölük-leri şimdilik birleşik ve güçlü bir eylemhattı yaratamadı, bu doğru. Ayrıca, şimdi-lik işçiler sendikal ve ekonomik talepler ileyola çıkıyorlar, bu da doğru. Ayrıca, şim-dilik işçiler sendikal ve ekonomik taleplerile yola çıkıyorlar, bu da doğru. Ancak, hiç

bir marksist, bir toplumsal hareketin niteli-ğini ve potansiyelini ilk adımda öne sür-düğü talepler ile ölçme budalalığınasaplanıp kalmaz. Aksine, mevcut hareketinhangi sınıf dengeleri ve hangi olgularlailişki içinde yükseldiğine bakmak gerekir.Krizin tetiklediği işçi sınıfı, sendikal veekonomik talepler öne sürüyor olabilirama, kavga için çıktığı arena, eski arenadeğil: 3. Havalimanı işçilerinin eylemle-rine bakmak, bu söylediklerimizi kanıtla-maya yeter, ya da Fransa’da SarıYeleklileri hatırlayalım.

Havada devrimin ağır bulutları top-lanmışsa, her şeyin bir fırtınaya dönüşme-sini “herkes” dört gözle bekler halegelmişse, her ekonomik grev, hızla politikkavgaya dönüşür, kendi dar sınırlarını aşar,küçük bir dere bile tüm baraj suyunu kızılrenge boyayabilir. Hele ki, krizin ufkundabeliren açlık tehdidi, her meseleyi acil veertelenemez kılıyorken, hele ki, dinci-fa-şizme destek veren yoksul kesimlerde san-dığa gitmeme eğilimleri baş göstermişken;hele ki Kürt halkında sınıfsal özlemler, ulu-sal özlemlerinin dahi önüne geçmişken.(Bkz. SAMER’in son araştırma sonuçları)

Sınıf dengelerinin gelinen aşama-sında manzara ortaya çıkıyor. Karşı-dev-rim cephesi, servetini kaçırmaya başlayansermayenin yarattığı güven yitimi ve moralbozukluğuyla kan kaybediyor; bu cephe-deki yoksullar tüm demagojiye ve açıkterör yöntemlerine rağmen kopuş içinde-ler, ya da devrim karşısında “hayırhah” birtutuma zorlanıyorlar; geride kalanlar iseözel çıkarları için birbirine çelme takıp du-ruyorlar. Devrim cephesi ise, ana karaktersağlamlığı ve bir sınıf hegemonyası taşı-yacak proleter hareketten besleniyor, umutve birliğini inat ve sabırla koruyor. Vehenüz, uzun bir krizin başlangıç aşamala-rındayız. Yeterince zamanımız olacak;manzaranın temel unsurları, gelişimleriniveya çöküşlerinin tüm potansiyelini buuzun sürede ortaya dökecek.

Leninist öncüye, “bu krizde sermayeegemenliğini ya çıkmış olacağız ya da bukonuma çok yakınlaşacağız” cüretini ka-zandıran gerçek, somut, elle tutulabilir, heradımda kanıtlanabilir olgular bunlardır.

Son zamanlarda, görece önemsiz sayılabilecek olaylarda bile“yeni bir Gezi” umuduna dair gözlenebilen, elle tutulur beklenti, iştetam da bu karşılıklı dinamik dengeye dayanıyor. Geniş emekçi ke-simlerle yakın ilişkisi olan her kişi ya da partinin rahatlıkla gözlem-leyebildiği bu “yeni Gezi” umudunun, nihayetinde bir beklentidenibaret olduğu, bu yanıyla, sınıflar mücadelesinin somut, hesaba ka-tılabilir bir parçası sayılamayacağı öne sürüle-bilir mi?

Bir Karayipler ülkesi olan Haiti’de en-flasyon ve yolsuzlukları protesto için son haf-talarda sürekli eylemler var.

Şiddetli ekonomik kriz ortasında kamuharcamalarını yanlış yöneten devlet başkanıJovenel Moise’ye karşı 7 Şubat günü başla-yan protesto eylemleri, çatışmalarla beraberayaklanma düzeyine yükselerek sürüyor.Ulusal para birimi ciddi bir düşüş gösterir-ken, yıllık enflasyon ise %15 açıklandı.

9 Şubat Cumartesi günü başkent Port-au-Prince'e giden ana erişim yolları ba-rikatlarla kapatıldı, araçlar yakıldı.

12 Şubat günü protesto-lar son hızıyla devamederken devletb a ş k a n ıMoise “de-mokratik sü-r e ç l e r ia n l a m a y a n ”halka “diyalog”çağrısı yaptığında ça-tışmalarda ölenlerin sa-yısı 9’a ulaşmıştı. Bunakarşılık Haitililer Moi-se’nin istifasını istedi.

13 Şubat günü ülkedekiçatışmalardan ve tüm güvenlik güçlerinin ey-lemlere yönlendirilmesinden faydalanan ce-zaevlerinden firarlar yaşandı.

16 Şubat gecesi Başbakanı Jean-HenryCéant bir açıklama yaparak Başbakanlık büt-çesinin %30 oranında azaltılacağı ve ayrıca-lıkların geri çekileceğini, yolsuzluklarınaraştırılacağını duyurarak yeni bir diyalogçağrısı yaptı. Ancak bu,paranın değerinindüşmesi ve süt gibi temel besin maddelerininfiyatlarının çok artmasıyla yoksullukları iyicederinleşen Haitililer için yeterli olmadı. So-kaklarda Amerikan bayrağı yakılarak “Ame-rikan kuklası başkanın defolması” ve“Amerikan işgalinin sona ermesi” istendi.Aynı zamanda Venezuela halkı ve Morales

ile de dayanışma sergilendi, hükümetin karşı-devrimci Guaido’yu desteklemesi protestoedildi.

Yaklaşık 10 gündür süren eylemlerdeokullar, hastaneler aksadı, işletmeler kapalıkaldı. Resmi olmayan rakamlara göre ise ça-tışmalarda ölenlerin sayısı 50 civarı.

Bu süreçte ABD, Haiti’debulunan bir kısım personel ve

ailelerinin ülkeden ayrılma-sını isterken, Kanada da

büyükelçiliğini geçiciolarak kapattı. Devlet

başkanı Moise iseayaklanan halkı

“silahlı gangs-terler ve uyuş-

t u r u c uk a ç a k ç ı -

ları” olarak nite-lendirdi.Sosyal medyada pay-

laşılan haberlerde, Haiti'de yaşa-nanlara dair gerçeklerin Batı

medyasında yansıtılmadığı dile getiriliyor ve"ABD medyası 'yoksul' Haiti'deki yerel mil-yoner ve milyarderlerden asla bahsetmez.Bunlar kitleleri köleleştirmek için refahınyüzde 80'ini çalar ve yabancılarla iş birliğiyapar. Siyasetçileri, darbe ve komploları,silah ve uyuşturucu ticaretini kontrol ederler,demokrasi aktivistlerini öldürürler ve BM iş-galcileri tarafından korunurlar" deniliyor.

Haiti’de yolsuzluklara karşı mücadele,Kasım ayının sonunda başlamıştı ve buradada polis saldırılarında en az 11 kişi ölmüş, 75kişi tutuklanmıştı. Binlerce kişi, Chavez’ingirişimi olan Petrocaribe fonlarının (LatinAmerika’da petrol satışını, fiyatları ve tica-reti düzenleyen bir oluşum) nereye harcandı-ğını sorarken, daha iyi yaşam koşulları,sağlık, eğitim ve ülkedeki yozlaşmış hükü-metlere bir son verilmesini istemiş, eylemle-rini genel grevle bütünleştirmişti.

Haiti’de Yoksulluk Ve Yolsuzluk KarşıtıAyaklanma Sürüyor

Arjantin’de “Halk Alanları”naPolis Saldırısı

2001-2002 ekonomik krizinden bu yana en yoğun yok-sullaşma dönemini yaşayan Arjantin halkı, pahalılık ve zam-larla baş edebilmek için başkent Buenos Aires’te pazarkurmaya başladılar. Halkın kendi ürettiği ürünleri getiripucuza sattığı, binlerce kişinin yararlandığı pazar yeri de hü-kümet tarafından yasaklandı.

Küçük üreticilerin ürettiğini satabilme imkanı bulduğu,halkın da ucuza meyve sebze alabildiği bu “Halk Alanları”,dün Arjantin polisinin saldırısına sahne oldu. Polis, “Ana-yasa Meydanı”nda pazar kurulmasını ve toplanılmasını ya-sakladı.

Polis, meydanın “kirlendiği” gerekçesi ile hiçbir uyarıolmadan satıcılara ve alışveriş yapan ailelere biber gazlarıile saldırdı. Her yaşta insanlara saldırılmasının yanı sıra, seb-zeler de tahrip edildi; satılmak istenen ürünlere el konuldu.

2014’ten beri kurulan bu pazarlar 2018’den itibarendaha genişlemiş, her mahallede açılması için talepler gel-meye başladı, ancak hükümet son aylarda bunlarla ilgili di-yalog yollarını kapatmıştı.

Saldırıya uğrayan pazar sakinleri, yine de ısrarla pazaryeri kurmaya devam edeceklerini söylüyorlar.

Hindistan’da 1 Milyon Komünist

Hindistan’ın Kalküta kentinde 1 milyonu aşkın kişiHindistan Komünist Partisi (Marksist)’nin düzenlediği “HalkTugayları” mitinginde buluştu; görülmeye değer kareler or-taya çıktı.

3 Şubat günü gerçekleşen miting, Hindistan KomünistPartisi (Marksist)’nin öncülüğündeki politik bir ittifak olanSol Cephe tarafından düzenlendi.

Narendra Modi liderliğindeki Hindistan hükümeti, ül-kede halk düşmanı yasaları uygulamaya koymaya devamediyor. Çiftçiler geçinememekten kaynaklı intihar ediyor veülke genelinde işsizlik oranı son 45 yılın en yüksek seviye-sine çıktı. Halk Tugayları mitinginde halka seslenen HKP(Marksist)’nin kadroları arasında Politbüro üyesi Md Salim,Biman Bose ve Surjya Kanta Mishrada bulunuyordu.

On Binlerce İşçiFiili Grevi Sürdürüyor

Meksika’nın ABD sınırındaki Matamoros kentinde bu-lunan sanayi bölgesinde yaklaşık 40 bin metal işçisinin Ocakayında sendikaya rağmen başlattığı fiili grev, bölgede işçiayaklanmasına dönüştü.

48 fabrikada taleplerini kabul ettiren on binlerce işçi 9Şubat’ta işlerine döndü, ancak aynı gün, daha önce greve çık-mamış 30 fabrikada daha işçiler iş bıraktı. Matamoros’ta 30yıl sonra ilk defa gelişen işçi ayaklanmasına bölgedeki CocaCola işçileri de katıldı. Burası, dünyanın en büyük ikinciCoca-Cola şişeleyicisi.

Coca Cola fabrikasında çalışan 300 işçinin yanı sıra So-riana, Smart ve Chedraui mağazalarında da işçiler zam vefazla mesai ücreti talebiyle greve çıktı.

Şehrin dört bir yanındaki protesto kamplarında işçiler,sendika liderlerinin üyelik aidatlarının toplanması söz ko-nusu olduğunda iyi olduklarını, ancak toplu sözleşme görüş-melerinde patronlarla uzlaşma yolları aradıklarını, busüreçlerde işçiye bilgi dahi vermediklerini söylüyorlar. İşçi-ler patronların sendikacılara işçilerden daha fazla “ödemeyaptıklarını” söylüyor.

Çoğunlukla uluslararası tekeller için otomotiv yan sa-nayi üretiminin yapıldığı, plastik, gıda gibi farklı sektörlerdenfabrikaların da bulunduğu Matamoros’da saatlik asgari ücretyaklaşık 1 dolar.

Page 5: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

5MÜCADELE BİRLİĞİ27 Şubat - 13 Mart 2019

OLGULARLA İÇ SAVAŞ-5 Özgür Güven

Daha önce Sovyetler Birliğive sosyalist sistemin dağıl-dığını, sosyalizmin inisiya-

tifi elinden kaçırdığını belirtmiştik. Bunufırsat bilen tekelci sermaye küresel öl-çekte kapsamlı bir saldırıya geçti. "Tari-hin sonunu" ilan etti. "Amerikan yüzyılı"ve "tek kutuplu dünya" diyerek dünyayıyeniden dizayn etmeye yöneldi. Bu pla-nın bir parçası da Ortadoğu'yu ABD çı-karlarına göre yeniden düzenlemekti. Buamaçla, 1990-1991'de 1. Körfez Savaşıdenilen Irak saldırısını başlattı. Bu sal-dırı dünyanın her yerinde kitleleri savaşakarşı sokağa döktü. Her yerde olduğugibi bizde de sınıflar mücadelesini sert-leştirip şiddetlendirdi. Ancak savaş kar-şıtlığı, kapitalist sistem karşıtlığınavarmadığı için emperyalist savaşın iç sa-vaşa dönüştürülmesi de gerçekleşmedi.

Emperyalist kapitalist sistem engüçlü olduğunu söylediği, öyle görün-meye çalıştığı bu dönemde, aslında ençok güçten düştüğü, zayıfladığı bir yenievreye girmişti. Dünya bunalımı olarakbaşlayan ve giderek derinleşen bu süreç,kapitalizmin kendi üzerine doğru çök-meye başladığı, aynı zamanda kapita-lizmden komünizme geçişin maddi önkoşullarının tarihte daha önce hiç olma-dığı ölçüde olgunlaşıp biriktiği bir sü-reçtir. Emperyalizmin kaptanları buçöküşü durdurabilmek için ellerindengelen her şeyi yaptılar, yapmaya dadevam ediyorlar. Tekelci kapitalist saldı-rılar bu süreçte artarak sürdü: IMF,Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütüve Serbest Ticaret Anlaşmaları gibi pekçok araç ve yöntemle bağımlı ülke eko-nomilerini tam ilhaka yöneldiler. Ba-ğımlılık ilişkisi zaten ilhak olmasınarağmen, daha önceki dönemde bağımlıülkelerdeki ekonomiler, işbirlikçilerieliyle yönetiliyordu; sözü edilebilecekoranda bir sermaye bağımlı ülkelerde bi-rikmişti. Şimdi emperyalist merkezler

bağımlı ülkelerdeki birikmişsermayeye el koymaya,ekonomilerini doğrudanemperyalist merkezlerdenyönetmeye; ilhakı daha daderinleştirerek sonuna kadarvardırma politikalarını uy-gulamaya koydular. Bunaitiraz eden işbirlikçi yöne-timler de birer birer tasfiyeedildi; karşısına çıkanlaraçeşitli ekonomik yollarla,olmazsa savaşla terbiyeedilmeye, boyun eğdirilmeye çalışıldı.

Ama işler hiç de emperyalist kap-tanların istediği gibi gitmedi; daha 20.yüzyılın sonuna bile varmadan küreselisyan patladı. Üstelik bu defa isyan veayaklanmalar bağımlı ülkelerde değil,doğrudan emperyalist merkezlerde pat-lak verdi. Dünya ölçeğinde yaşanan vederinleşerek devam eden bu süreç, biz-deki sınıflar mücadelesini ve güçler iliş-kisini de etkiledi.

90'ların ilk yarısı iç savaşın en sertgeçtiği yıllar oldu. Kentlerde ve kırlardayaşanan açık silahlı çatışmalar hızlasokak savaşlarına evrilirken, İzmir Bele-diye işçilerinin Ölüm Yürüyüşü, İstan-bul Belediye işçilerinin iş durdurmaeylemleri, sokak gösterileri kesintisiz ey-lemler olarak olağan eylemlerden sayıl-maya başladı. İlçe belediyelerinde işyeriişgalleri, barikatlar, yer yer silahlı çatış-malara varan sert eylemler gündeme gel-meye başladı. Öğrenci gençliğineylemleri üniversitelerden liselere ya-yıldı. Okullarda boykotlar, polislerle vegerici faşist kesimlerle çatışmalar yay-gınlaştı. Bu dönem devletin bütün baskı-larına, açık infazlarına, köy yakma veboşaltmalarına rağmen devrimin gelişipgüçlendiği yıllar oldu. Bu yıllarda her nekadar örgütlü devrimci güçler eylem-lerde yaygın olarak yer alıp etkili olsalarda hareketin kendiliğinden karakteri be-

lir-gin olarak öne çıktı.

1991-92 kış aylarının en sert günle-rinde yaşanan İzmir Belediye işçilerinin"Ölüm Yürüyüşü" sözü edilecek eylem-lerden biri olarak öne çıkar. İşten atılanişçiler günler, haftalar boyunca İzmir'deeylem içinde oldular. Sadece işçilerdeğil, işçi aileleri de her gün sokakta,kent meydanlarında eylem içinde oldu-lar. İşçiler sonunda Ankara'ya yürümekararı aldılar. Yolları daha İzmir çıkı-şında polis, jandarma tarafından kesilsede barikatları aşıp kararlılıkla yürüyüşedevam ettiler. Zorlu kış şartlarında gün-lerce süren eylem yol boyunca, geçtiğiher yerleşim biriminde işçi ve emekçile-rin desteğini aldığı gibi, İstanbul, Ankarave İzmir'den işçilerin ve gençliğin deste-ğini de yanında buldu. Yol boyunca uğ-radığı her kentte, kasabada, emekçilerin,halkın sempatisi ve desteğiyle karşılanıpuğurlandılar. Eylem, işten atılanların ye-niden işe alınmasıyla sonuçlandı.

Daha önce değindik, Kürdistan'da4000'den fazla köyün yakıldığı, boşaltıl-dığı, kırlarda dağlarda gerilla ile devletgüçleri arasında savaşın yaygınlaştığı vesertleştiği bir dönemdir. Ape Musa'dansonra Ankara'nın göbeğinde UğurMumcu, Bahriye Üçoklar gibi toplumdatanınmış gazeteci ve aydınlara yöneliksuikast eylemleriyle toplum terörize edi-lirken, Kürdistan'da ordu ve polisin ya-nında paramiliter bir örgütlenme olankoruculuk yaygınlaştırılarak Kürdün

Kürtle savaşı bir kezdaha gündeme getirilir.Resmi kolluk güçlerigerilla kıyafetleriyleköy basıp katliamlar ya-parken, tekelci faşistbasın bu katliamları vevahşeti haklı gösteripyeni yeni katliamlara

zemin hazırlamak üzere sefer-ber edilir. Siyasi yelpazede yer alan ensağından en soluna dek tekelci sermaye-nin bütün partileri, ya hükümet ortağıolarak ya da yaşanan vahşete, devlet bas-kısı ve terörüne parlamentoda yasal kı-lıflar uydurarak destek verir, ortakolurlar.

1991’de ve 92'de ulusal hareketinbir halk hareketi karakteri kazandığını,şehirlerdeki mücadelenin yükseldiğinive 92 Newroz'unda halka ateş açıldığınıyazmıştık. Şehir hareketinin önüne geç-meyi amaçlayan devlet, bu sefer dinci fa-şist çeteleri kullanmaya başladı.Kürdistan devrimcilerinin ve halkın kar-şısına resmi kolluk güçlerinin yanı sıra,Hizbullah adıyla örgütlenen bu çeteleriçıkardı. Polis ve askerin desteğini arka-sına alan bu çeteler eliyle Kürt halkı üze-rinde terör estirmeye başladılar; onlarcayurtsever bu çetelerin saldırılarında kat-ledildi. Buna rağmen hareketin gelişi-mini engelleyemeyince Şırnak'ta,Cizre'de, Lice'de kentlere, evlere ateşaçıldı. Cizre'de günlerce evler, işyerlerive sokağa çıkan herkes kurşunlandı. Budurumu gören ve belgelemeye çalışangazeteci İzzet Kezer açılan ateş sonucuölenler arasındaydı.

Tekelci faşist basın, Ağustos1992'de PKK'nin ağır silahlarla Şırnak'asaldırdığı haberini verdi. Oysa gerçek budeğildi. Faşist devletin kolluk güçleritanklarla, toplarla, roketler ve makinelitüfeklerle bütün kente rasgele ateş açmış,faşist basın da bunu çatışma diye yaz-

mıştı. Aynı şey 1993 Ekim ayında Li-ce'de tekrarlandı. 17 insanın öldüğü buolaylarda 250 civarında işyeri ve 400'denfazla ev yakıldı; halk göçe zorlandı. Bo-tan'dan göç eden halk, Güney Kürdis-tan'daki Maxmur Mülteci Kampı'nıkurdu. Bu kamp halen duruyor.

Sonrasında o dönemin Genel Kur-may Başkanı, tekelci sermayenin istek-lerine uygun olarak parlamentoya siyasipartilere ve basına bir talimat verdi: Top-yekün mücadele!.. Bu talimat gereği or-dusu, polisi, meclisi, basını vediğerleriyle bütün burjuva güçler biraraya gelip harekete geçtiler. Ordu şove-nizm, ırkçılık histerisiyle bütün KuzeyKürdistan'ı savaş bölgesi ilan etti. Sürekliolarak yeni yeni birliklerin sevk edildiğiKürdistan'ın kentleri, köyleri, dağları ya-kılıp yıkıldı. İnsanlar tek tek ve bazen detoplu olarak katledildi. Uluslararasısavaş kurallarını bile hiçe sayan ordusivil katliamlar yaptı; kimyasal silahlarla,işkencelerle, tecavüzlerle dolu, dünyanınen iğrenç, en vahşi savaşlarından birinibu isimle sürdürdü. Değişik biçimler ala-rak halen de sürdürüyor.

Asker, Kürdistan'da katliamlarla,yakıp yıkmalarla ve köy boşaltmalarlabu vahşi saldırıları sürdürürken, polis dekentlerde terör estiriyor açık infazlarıyaygınlaştırıyordu. İstanbul'da devrim-cilerin onar onar ev baskınlarında infazedildiği bu dönemde hükümet, bu katli-amların daha etkin olarak sürdürülmesiiçin orduyu ve polisi teşvik ediyor, sü-rekli olarak maddi, teknik ve kadrosaldüzenlemelerle destek veriyordu. Baş-bakanlar, hükümetler değişiyor, Özal,Demirel, Çiller, M. Yılmaz ve diğerleri,iç savaş hükümetlerinin başına geçiyor,bu savaş bütün vahşetiyle sürüp gidi-yordu. Mehmet Ağar gibi katillerin po-lislikten bakanlığa tırmanması, tekelcisermayenin katliamcı faşist yüzünün enaçık kanıtı oldu.

İşler hiç de emperyalist kaptanların istediği gibi git-medi; daha 20. yüzyılın sonuna bile varmadan küreselisyan patladı. Üstelik bu defa isyan ve ayaklanmalar ba-ğımlı ülkelerde değil, doğrudan emperyalist merkezlerdepatlak verdi. Dünya ölçeğinde yaşanan ve derinleşerekdevam eden bu süreç, bizdeki sınıflar mücade-lesini ve güçler ilişkisini deetkiledi.

Şireci Tekstil İşçileriÜcret Zammı İçin İş Bıraktı

Antep Başpınar Orga-nize Sanayi Bölgesi’ndebulunan Şireci Tekstil'inpamuk bölümünde, 9Şubat günü, 15.00-23.00vardiyası içeri girmedi.

Yağmurlu havayarağmen fabrikaya girme-yen Şireci Tekstil işçileri,"Hepimiz aylıklarımızadevletin verdiği %26zammı istiyoruz fazlasınıdeğil" diyerek taleplerini dile getirdi.

Dev Tekstil İş Çukurova Temsilciliği de bir açıklama yaparak, "Sendikamız haklarıolanı isteyen işçileri desteklemektedir. Bu hak arama çabaları karşısında patronlar işçi-leri korkutup yıldırmaya çalışıyorlar. İşçilerin gösterdiği bu tepki oldukça anlamlıdır. Hemkendileri hem diğer işçilere örnek olması açısından bir başlangıç olmalıdır. Bu ‘komik’zam, işçilerle dalga geçmek demektir. Bu asla bir geçim ücreti olamaz. İşçiler asgari üc-rete yapılan zam oranında bir artış istiyorlar.

İşçilerin talepleri son derece meşru ve haklıdır. Bu zam oranlarıyla değil geçinmek,yaşamak bile zordur. Hayat pahalılığının gittikçe arttığı, işsiz sayısının çoğaldığı bir za-manda işçi ücretleri insanca yaşamaya yetecek bir seviyede olmalıdır. Aynı zamanda iş-çilere iş güvencesi sağlanmalıdır" dedi.

11 Şubat günü Antep Organize Sa-nayi bölgesinde Özsever Tekstil işçileri,işbaşı yapmayarak eyleme geçti. Uzunzamandır huzursuzluğun hakim olduğuÖzsever Tekstil'de işçiler, gece 24.00’ekadar fabrika önünde eylem yaptı.

İş bırakan 3 vardiyadan 140-150kadar işçi, davul ve zurnalarla halaylareşliğinde fabrikanın önünde bekliyor-lar. Fabrika önündeki işçilerden biri"bugüne kadar zamla ilgili herhangi birbilgi verilmedi ve Ocak ayı maaşımızzamsız bir şekilde yatırıldı. Biz de hak-kımız olarak zamla ilgili bilgi almak is-tedik. Ama bu bilgi bize verilmedi. Zamoranı söylenmediği halde Cumartesigünü muhasebe müdürü bize patronu-muz isteyen çalışır, isteyen işten çıkardedi ve muhasebeci herkesin isminiyazdı. Çıkışlarınız yapılacak dendi vehala beklemedeyiz" diyor.

İşçilere önce %13 zam verileceğiaçıklanırken, işçilerin tepkisi üzerine

firma zammı %20,3’e çıkarıldı. Ancakişçiler hem işten çıkarılmaları engelle-mek, hem de istedikleri %26 zammıelde etmek için gündüz saatlerinden iti-baren firma önünde beklemeye devamediyorlar.

Eylemin saat 16.00 itibari ile baş-ladığını söyleyen işçiler, "biz hakkımızverilsin istiyoruz. Kimsenin işine son ve-rilmesin" diyorlar.

İşçilerin bekleyişi günün ilk saatle-rine kadar sürdü...

Antep’te Başpınar Organize Sa-nayi Bölgesi’nde işçiler uzun süredirpatlamaya hazır. Ard arda firmaların ka-panması, toplu işten çıkarmalar ve enson, hükümetin açıkladığı oranların çokaltında zam yapılması ya da hiç yapıl-maması OSB’ni kaynayan bir kazanadönüştürdü. “Bu şartlarda çalışmayangitsin” diyen patronlar bir taraftan işçiçıkarırken, diğer taraftan iş ilanları ve-rerek daha düşük ücretlerle yeni işçilerarıyorlar. Günde 4 vardiya servis yapanservis şoförleri de kendilerinin ne zamoranlarının belli olduğunu ne de maaş-larını aldıklarını söylüyor.

Antep’te işçi sınıfı yeni patlama-lara gebe.

Antep Özsever Tekstil İşçileri Eylemde

Gaziantep Bir Tekstil ŞehridirMerhabalar, Antep Organize Sanayi'de çalışan

bir tekstil işçisiyim. Firmamızda 700’e yakın işçi ça-lışıyor. Günlük 8 saat çalışıyoruz. 12 saat çalışan firmafazla kalmadı buralarda. Bizim firmamız birçok fir-maya göre iyidir, çocuklarımın montuna kadar veri-yor, ayakkabıma kadar veriyor.4 ayda bir, senede birerzak desteği veriyor. Burada birçok iş yerinde görü-lemeyen olanaklar bunlar. Yine bizim firma, piyasa fi-yatı neyi veriyorsa onu veriyor bizlere. Düzeleceksepiyasa düzelecek. Ama çok fazla sorunları olan fir-malar var, bu firmalarda çalışan arkadaşlarımın so-runları var.

Şireci Tekstil’de ufak çaplı eylemler oldu. Bir-kaç yerde daha böyle şeyler yaşandı. Asgari ücretinaçıklanmasının ardından, firmalar kendilerinin belir-lediği %'lik zamları açıklıyorlar. Birçok firma asgariücretin üzerinden %26’lık zamları uygulamazken,bizim firmamızda şu an bir sıkıntımız yok. Antep teks-til piyasasında ederince alıyoruz maaşlarımızı. Birçokfirmada çalışan işçi arkadaşlarım, ücretlerinin bir kıs-

mını elden, bir kısmını bankadan alıyor hala. Bizimfirma, tüm ücreti banka üzerinden veriyor. Benim1900 lira aylığım vardı, şimdi 2300 lira oldu. 400-410lira zam oldu yani. Asgari geçim indirimiyle aldığımnet 2620 lira.

Batıda bu işi yapanlar 3000-3500 lira falan alı-yorlar. Buradaki sektöre göre -gerçi kendileri belirli-yorlar- fiyatlar böyle. Komşum Şireci’de çalışıyor,bire bir yaşananları anlatabilir size. Onun şikayetleriçok fazla.

Bizim de kendimize göre hoşnut olmadığımızşeyler var tabi. Asgari ücrete %26 gelmedi mi? Maa-şımızı alırken asgari ücret üzerinden yatırdılar, tümünüyatırmadılar. Yani ilk kez başımıza geliyor bu. Bizdendaha düşük fiyata çalışan çok arkadaşımız var. Gazi-antep bir tekstil şehridir. Çok sorunlu arkadaşımız var.Onlarla görüştüreyim sizi, bize değer verdiğiniz, so-runlarımızı dile getirdiğiniz için teşekkür ederiz yani.Arkadaşlarımla konuştuklarınızı yayınlarsanız çok iyiolur.

Antep’ten Bir Tekstil İşçisi

Merhaba ben Antep Organize Sanayi de dörtsene çalıştıktan sonra Temmuz-Ağustos 2018’deişten ayrıldım. İş yeriyle anlaşma yaptık, eğer kıdemtazminatımın yarısını verirsem kendileri çıkarmışgibi göstereceklerdi. Ben de işsizlik maaşını alabi-lecektim.

Anlaşmayı yaptık, çıkışımı verdiler ama banabir de açık senet imzalattılar. Okutturmadılar bile,neye imza attığımızı bilmeden imzaladık. Dediler ki;“ paranın yarısını biz alacağız yarısını sana verece-ğiz." Bankadan parayı çektim getirdim 5 bin lirayıverdim, 4.700 de bende kaldı… Ardımdan aradılar,dediler ki; “4 binini de öde yoksa senedini vermiyo-rum.” Ben vermedim… Kendileri çıkarmış gibi gös-tereceklerdi öyle yapmadılar. Birkaç kişiye dahabunu yaptıklarını biliyorum. Devamsızlıktan çıkışverdiklerini yazmışlar, sigorta da alamıyorum buyüzden. Uğraştım avukat da bir şey söylemedi. Şuan Adana’dayım çalışmıyorum, işsizlik parası ala-mıyorum. Evimin kirasını zor ödüyorum. Nasıl ya-

parız bilemiyorum.İş yerinde çalışırken çok sık iş kazaları mey-

dana geliyordu. Bizim arkadaşın üç parmağı koptu.Bir "geçmiş olsun"demediler. Ondan bir hafta son-rada bakımcının parmağı koptu. Mahkemelikler şuanda.

Yemekleri çok kötüydü; tatsız tuzsuz yemek-lerdi. Bir kişi çıkıp, "beğeniyorum" diyemez bin kişiiçinde. Yemeğin ne kadar kötü olduğunu söylediği-mizde; “biz de aynısını yiyoruz” diyorlardı. Yalan!Kendisine dışardan kebap geliyor, tavuk geliyor, etgeliyordu. Bizim yediğimizi yemiyorlardı.

Bizim işsizliğimizi verseler, yine kendimizitoplardık. Ailem de yok, bizi tamamen gözden çı-kardılar, “Ne yaparsanız yapın” dediler. 31 yaşında-yım, evliyim üç çocuğum var. 14-15 yaşından beriçalışıyorum, yine de olmuyor. Ben de hakkımı isti-yorum.

Adana’dan İşsiz Bir Baba

“Ben Hakkımı İstiyorum”

Page 6: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

6 MÜCADELE BİRLİĞİ 27 Şubat - 13 Mart 2019

Ekonomide Kaygı Veren Gelişme: Sebze Kuyruğunun Ar-dından Çöpten Yiyecek Toplamak da Zenginlik Belirtisi

Olarak Pazarlanmaya Başlandı... Zaytung

Çöpten yemek toplayan kadının aslında hayvenler için yemek topla-yan zengin bir hayvansever olduğunun ortaya çıkmasının ardından,çöpten kağıt toplayanların da hali vakti yerinde çevreci aktivistler

olduğu anlaşıldı... Zaytung

MKÜ’de DÖB’lü Öğrenciler VeDevrimci Dostlarımıza Faşist Saldırı

Mustafa Kemal Üniversitesi’nde aylardır yükselmekte olan devrimcidurumun farkında olan ve devrimcilerden korkan dinci-gerici-faşist zih-niyet ve onun temsilcileri saldırganlaştılar.

20 Şubat Çarşamba günü üniversite Ülkü Ocakları ve Ak Gençlik(ÜniAk) amfide toplanmış, rektörlük ve polis desteği ile eylem gerçek-leştirmişti. Devrimcileri MKÜ’de barındırmayacaklarını söyleyerek teh-ditler savurdular. SMF’li bir öğrenci dostumuz telefonla çekmek isterken,bir sivil polis tarafından tehdit edildi.

Faşistler açık çağrı yapmış, toplantı düzenlemişti. Yaptıkları toplan-tıda devrimcilere yönelik saldırı gerçekleştireceklerini, bunu 24 ŞubatPazar gününe kadar bitirmiş olacaklarını söyleyerek; faaliyetleri ile dik-kat çeken kişileri (DÖB’lü bir öğrenci arkadaşımızın kaldığı apart dadahil, 6 dostumuzun kaldığı apart isimleri) alenen teşhir etmişler.

22 Şubat gecesi saat 22.30-23.15 sıralarında DÖB’lü arkadaşımızınyolu 3 kişi tarafından kesilerek darp edildi, bıçak çekilerek tehdit edildi.Arkadaşımızın boynunda kızarıklıklar ve tırnak izleri dışında sağlık du-rumu oldukça iyi. Yine aynı şekilde SMF’li arkadaşlarımıza İİBF ÜlküOcakları başkanı olduğu bilinen şahsiyet mesaj atarak, aynı tehditkar ifa-deleri tekrarlayıp; saldırıların devamı geleceğini net şekilde belirtmişler.

Devrimciler çok iyi bilmektedir ki, bu saldırıların asıl amacı yük-selmekte olan ayaklanmanın önünü kesmek, kampüslerde gerici zihni-yeti yaygınlaştırmaktır.

Ne baskılar ne tehditler ne de saldırılar yolundan alıkoyamaz zafereyürüyenleri!

Yaşasın Devrimci Öğrenci Birliği!Antakya DÖB

Mustafa Kemal Üniversi-tesi’nde yaklaşık 3 ayönce artan ekonomik-si-

yasal kriz ve öğrenci sorunlarına karşıayaklanan gençlik, eylemlerine hızladevam ediyor.

Üniversite içerisinde yemekhane,yurt ve ulaşım zamları ile öfke patlamanoktasına ulaşmış ve bu şartlarda öğre-nim görme koşullarının olmadığını dilegetiren gençlik geri adım atmayacağınınet bir şekilde belirtmişti. 19 Aralık2018 gününde doğallığında gelişeneylem kararı ile bir araya gelen öğrenci-ler kampüs girişinde toplanmış; sorun-lara çözüm bulmak isteyen gençliğinsesi kampüs duvarlarından sokaklarataşmıştı.

Başlangıçta ulaşım zamlarına tepkiolarak bir araya gelen gençlik, asıl soru-nun artan siyasal-ekonomik kriz oldu-ğunu görmektedir. Ve sorunlarıntemelinde çürümüş kapitalist siteminkendisi vardır.

Kendi öğrencilerinden korkan rek-törlük başlangıçta orta yolu bulmaya ça-lışmış, karşılık bulamayınca gerçekyüzünü göstermekten çekinmemişti.Polis ile iş birliğinin düzeyini yükselt-miş ve daha da saldırgan tavır sergile-mişti. Eylemler, polis ve rektörlükbaskısı ile kontrol altına alınmaya çalı-şılsa da çabaları karşılık bulamadı. Baskıne kadar artarsa artsın eylemler daha dakitleselleşti.

Devam eden eylem sürecini iyi çö-zümlemek ve yaygınlaştırmak için alı-nan toplantılardan çıkan karar ile “MKÜ

Öğrenci Meclisi” kuruldu. Dinci-gerici eğitim sisteminin getirmişolduğu bütün sorunları yakındanele alacağını belirten gençlik, bir-leşik mücadeleyi esas alarak daharadikal ve hızlı pratik ile yolunadevam edecek. Afiş, sticker, yazı-lama, sosyal medya vb. propa-ganda araçları aktif kullanılacak,ekonomik krizden en çok etkile-nen işçi sınıfıyla gençlik arasındabağ kurulacaktır.

Çalışmalarına hızla devameden MKÜ Öğrenci Meclisi, 19Şubat günü kampüste “Söz SırasıBizde/ Söz Sırası Gençlikte” di-yerek “Söz Sırası Bizde” isimlibir etkinlik gerçekleştirdi. Etkin-lik açılış konuşması ve selamlama ilebaşladı. Ardından şiir dinletisi, açıkkürsü ve müzik dinletisi eşliğinde ha-laylarla devam etti.

Açılış konuşmasında artan ekono-mik krizin gençlikte yarattığı etkilerinneler olduğu, öğrencilerin maddi du-rumu göz önünde bulundurmaksızınalmak zorunda bırakılan kitap dayatma-ları, ırkçı-gerici düşüncelerle öğrencilerihedef haline getiren söylemlerle tehditaltında bırakma/korku yaratma ve sin-dirme politikasının yaygınlaştırılması,12 bin öğrencinin maddi durumu el ver-mediği için eğitimini yarıda bırakmak yada ara vermek zorunda bırakılması, üni-versite ve liselerde cinsiyetçi eğitim po-litikasının şiddetini arttırarakuygulanması, tacizin-tecavüzün artışgöstermesi, ulaşım-yemekhane-

barınma zamlarına dikkat çekmek ge-rekliliği ve bütün bu sorunların çözümnoktasının tartışılması, ortak mücadeleverilmesi konularına değinildi.

Şiir dinletisinde DÖB’lü arkadaşı-mız söz alarak katledilen bütün kadınla-rın anısına Adnan Yücel’den “YeryüzüAşkın Yüzü Oluncaya Dek” ve NazımHikmet’in “Yaşadım Diyebilmek İçin”şiirlerini okudu. Kürtçe ve Arapça şiirlerile dinleti sonlandı.

Açık kürsüde değinilen konular ise:•Mustafa Kemal Üniversitesi’nde

ücretsiz ringin olmaması•Ulaşıma %50 zam yapılması•Yemekhaneye %25 zam yapılması

porsiyonların azalması•İlkokul-ortaokul-lise-üniversite

içerisinde öğrencilere yönelik cinsel is-tismarın artış göstermesi

•Öğrencilerin burs ile geçineme-

mesi, çalışmak zorunda kalması•Mezun olduktan sonrası

için endişe duyulması, gençliğingeleceksizleştirilmesi

•İşe alınırken güvenlik so-ruşturması ve mülakatın dayatıl-ması

•Çevreye ve doğaya sahipçıkılması, ekolojiye dikkat çekil-mesi

•Artan ekonomik-siyasalkrizin hesabını işçi-emekçi sınıf-lara kesilmesi

•Meslek liseleri ve üniversi-telerde staj adı altında emek sö-mürüsü gerçekleştirilmesi

•Dinci-gerici iktidarın oluş-turmaya çalıştığı nesil profilini

kabul eden gençliğin teşhir ve tecrit edil-mesi

•İlerici-devrimci gençliğin asılsızsuçlamalar ile gözaltına alınması, ders-lere alınmaması

•Bütün bu bahsedilen sorunlarınsistem sorunu olduğu,

•Çözüm yolunun birleşik mücadeleve örgütlenmek olduğu,

•Üniversitede yaşanı-lan sürecin değerlendirmesi(19 Aralık’tan bugünebakış)

oldu.Açık kürsünün ardın-

dan Ciran Erbane Topluluğuile müzik dinletisine geçildi.Erbane ezgileri ile sesiniyükselten gençlik, halaylarlaetkinliği sonlandırdı.

Sonuç olarak, kendi fikirlerimizisavunmaktan, yaygınlaştırmaktan alıko-yamazlar bizleri. Tacize-tecavüze uğra-dığımız, kadınlarımızın vahşicekatledildiği, giderek artan ekonomik-si-yasal krizin hesabının emekçi sınıfa ke-sildiği günlerden geçmekteyiz.Burjuvazi ömrünü uzatmak adına faşistbaskıları arttırsa da, işçiler-emekçiler-gençler-öğrenciler-kadınlar birlikte mü-cadele veriyorlar.

Ve bu savaşın kazananı emekçi sı-nıflar olacaktır.

Artan ekonomik kriz, yaşamın hernoktasını etkiliyor. Başlangıçta ulaşımzammına karşı sokağa çıkan gençlikgördü ki asıl sorun kapitalist sisteminkendisi muhatabı da burjuvazidir. Her-kesi birlikte örgütlü mücadele alanlarınaçağırıyoruz. Mustafa Kemal Üniversite-si’nden yükselen ses coğrafyamızdakibütün gençliğin sesidir.

Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!Yaşasın Halkların

Birleşik Mücadelesi!Antakya/ DÖB

Mustafa Kemal Üniversitesi’nden Yükselen Ses

Öğrencilerden İHD’de AçıklamaMKÜ’lü öğrenciler, 23 Şubat

günü saat 17.00’da Antakya İHD’debu saldırılara karşı bir basın açıklamasıyaparak saldırılara dair detaylı açık-lama yaptı, saldırıların devrimci öğ-rencileri yolundan döndürülemeyeceğivurgulandı.

İHD Hatay Şubesi de bir açıklama yaptı, “Takım elbiseli 3 kişinin üni-versite çıkışında öğrencilere bıçak gösterip, 'Sizleri yakından takip ediyo-ruz. Kaldığınız apart binaları ve dairelerinizi biliyoruz. Geçen haftaüniversite içinde yaptığınız etkinlikten de haberdarız. Siz devrimcileri, sos-yalistleri ve yurtseverleri üniversite içerisinde barındırmayacağız. Sizleriöldüreceğiz. Bu pazara kadar yaşarsanız şükredin' diye tehdit etmiş" di-yerek; tehdidin öğrencilerin yaşam hakkına bir saldırı olduğunu söyleye-rek Valilik, Cumhuriyet Başsavcılığı ve MKÜ Rektörlüğü’nü göreveçağırarak, gerekli soruşturmaların yapılmasını istedi.

Geçtiğimiz günlerde Yüksel Cad-desi’nde, açlık grevinde olan ÇHD’li avu-katlar için bir eylem gerçekleştirildi.Üniversite öğrencisi Merve Demirel, An-kara'da katıldığı bu eylemde gözaltına alı-nırken polisin cinsel saldırısına uğradı.

Saldırıya uğrayan üni-versite öğrencisine yönelikbildik devlet aklı, saldırıyıonayladı ve haklı göstermeyeçalıştı.

Faşizmin sistematik işkencesilahlarından cinsel işkencenintürlerinden biri olan bu onursuz, insan-lığa sığmayan saldırı ne ilktir ne de son ola-caktır. Sermaye sınıfı faşist devlet aygıtıaracılığıyla emekçilere, gençlere, kadınlarayönelik kapsamlı bir varlık-yokluk savaşısürdürürken, bugün başkentin göbeğindegenç bir kadının devlet güçleri tarafından

taciz edilmesi, dün gerillaların çıplak be-denlerinin teşhir edilmesi, cenazelere iş-kence yapılması bir devlet biçimi olanfaşizmin bu insanlık dışı saldırılar konu-sunda ne kadar istikrarlı olduğunu gösteri-yor.

Bundan kay-naklı bu eylem,k e n d i n ibilmez,

sapık bir devlet görevlisinin kendi kafasınagöre yaptığı bir saldırı değildir. Bu saldırı,faşist devletin sokakta eylem yapan kadına,eşi, erkek arkadaşı tarafından şiddete, saldı-rıya, tecavüze uğrayan kadına, dinci-faşiz-min istediği toplum profiline uymadığı için

dışlanan genç kadınlara, cinsel yöne-limlerinden dolayı öldürülen, işkenceye

maruz kalan farklı cinsel kimlikleredüşmanlığının kanıtıdır. Yani ka-dına yönelik şiddet bir devlet politi-kasıdır ve buna karşı, kadın erkek

işçiler, genç kadınlar, emekçiler dev-rimci mücadeleyi yükselterek, şiddetin

kaynağı kapitalizme karşı devrimci iktidarkavgasını büyüterek cevap verebilir. Açık-lamalarla yetinmek, onları bundan vazge-çirmez, onların düzenini alaşağı etmekiçin kavgayı her yerde büyütmek gerek!

İstanbul /DÖB

Taciz Sistematik Devlet İşkencesinin Bir Parçasıdır!

Uyuyan Ses, İspanyol yazar Dulce Chacon’un bir romanın-dan uyarlanmış ve gerçek olaylardan alınmış bir dramfilmi.

Filmde 1940 yılında, İs-panya İç Savaşı'ndan sonra Ge-neral Franco ve askerlerininiktidarı ele geçirmesiyle beraber fa-şizme karşı mücadele yürüten vedaha sonra tutsak edilen komünist-lere yapılan işkenceleri bir abla ve kızkardeş üzerinden çarpıcı şekilde anla-tıyor. Faşizmin varlığını sürdürebilmesiiçin kilisenin üstlendiği görevleri ve ko-münistlere karşı yapılan baskı ve işken-celeri izleyiciye etkili şekilde aktarılıyor.

“Savaş suçlusu” olarak faşistler tara-fından tutsak edilen ve idam edilmek içinçocuğunun doğumu beklenen Hortensia,kardeşi Pepita sayesinde dağda faşistlerekarşı mücadeleyi sürdüren eşi ile iletişime

geçer. Pepita bunun sayesinde Kara Parka kod adlı komünistgerilla komutanı ile tanışır ve birbirlerine aşık olurlar.

Bunlar yaşanırken faşist Franco ve askerlerinin ko-münistlere karşı baskısı her gün git gide artar. Bir zaman-lar özgürlükleri için faşistlere karşı savaşmış kadınlar,şimdi faşistler tarafından ölümle cezalandırılmaktadır.Kadınlar, faşistler tarafından katledileceklerini bilmele-rine rağmen yine de boyun eğmezler, savaşırlar. İs-panya, komünistler için artık bir hapishane olmasınarağmen faşistlere karşı mücadelelerini dağlardadevam ettirir. Hortensia'nın daha bebeğine doyama-dan faşistler tarafından katledilmesi, faşizmin nekadar acımasız ve vahşi olduğunu gözler önüne se-riyor.

İspanya İç Savaşı'ndan sonra faşistlerin ko-münistlere ve kadınlara yönelik baskı ve işken-celerini izleyiciye başarılı bir şekilde aktarmasıve içinde bulunduğu dönemi çok iyi bir bi-çimde yansıtması nedeniyle kesinlikle izlen-mesi gereken bir film.

Uyuyan Ses

Page 7: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

7MÜCADELE BİRLİĞİ27 Şubat - 13 Mart 2019

Batmak İçin Yerel Seçim Sonrasını Bekleyen BakırköyEsnafına Binali Yıldırım'dan Teşekkür Ziyareti...

ZaytungGENÇLİK YAYINININ

ÖNEMİ ÜZERİNE

Umut GüneşÖğrenci gençlik içinde görünür olmak istiyorsak,

gençlik içinde görüşlerimizin yayılmasını, örgütsel gü-cümüzün büyümesini istiyorsak gençliğe farklı araç-larla gitmemiz gerekiyor.

Disiplinli ve sürekli faaliyet sürdürülmeden tazeunsurlara ulaşmak, gençliğin yürüyebileceği bir yolaçmak olanaklı olmayacaktır. Bundan dolayı pratikfaaliyetlerdeki düzenimizi sağlayacak merkezi genç-lik yayınının düzenli hazırlanması, dağıtılması, gen-çliğe ulaştırılması büyük bir önem arz ediyor. Gençlikyayınının düzenli dağıtılmasının bir bölgedeki politiketkimizi artıracağından şüphe duyulmasın. Merkeziperiyodik yayının politik niteliğini yükseltmeliyiz.

Burjuva dünyanın, reformizmin görüşleri, ideo-lojisi bu dönemlerde hiç olmadığı kadar yaygınlaştı-rılmaya çalışılıyor, devrimci görüş ve yaklaşımlarınyayılmasını engellemek için sermaye hiç olmadığıkadar çaba gösteriyor. Gençlik yayınımız hem faşizmi,emperyalist-kapitalist sistemi teşhir etmek, hem de yü-rünecek mücadele hattının ajitasyon ve propaganda-sını gençliğe anlatmak için en önemli aracımız olarakönümüze çıkıyor. Bu yayının hem basılı halini canlıilişkiler kurmak için kullanmalıyız, hem de internette,sosyal medyada, tartışma platformlarında yaymak,daha fazla okura ulaştırmak için, dijital yayıncılığı cid-diyetle ele almalıyız.

Çalışmalarımızın her birini ciddiyetle ele almak,her biri üzerinde yoğunlaşmak gerektiğini belirtmiş-tik. Öğrenci gençliği etkilemenin yollarından biri ya-pılan işe ne kadar önem verildiği, bu iş üzerinde nekadar yoğunlaşıldığı ve çaba sarf edildiği ile ölçülür.Bir örnekle bunu açımlamaya çalışalım. İşyerinde işiniaksatırsan, sorumluluğunu yerine getirmeyip tembellikyaparsan, işe zamanında gelmeyip yavaş çalışırsan,diğer işçilerin gözünde tembel ve güvenilmez bir işçiolarak görülürsün, sözünün diğer işçiler için bir kıy-meti olmaz. İşçiler, emekçiler çalışkan ve disiplinli in-sanlardır, kapitalist dünyanın tüm sömürü vezorluklarına karşı göğüs germek, ailelerini ve kendi-lerini geçindirmek için çalışmak zorundadırlar. İşsizkalan veya ücreti düşen bir işçi çocuğuna bakamaz, ai-lesini geçindiremez, kirasını ödeyemez. Bugünlerdeişsiz kalan emekçilerde, genç işsizlerde intiharların art-masının bir nedeni budur.

Öğrenci gençlik için bu çok mu farklı? Öğrencigençliğin belli kesimleri için bu durum hiçbir fark ta-şımıyor. Okul saatlerinden sonra, hafta sonları işegidip ailesinin geçimine yardımcı olan, iş cinayetle-rinde hayatını kaybeden öğrenci sayısı düşünüldü-ğünde, durumun pek de farklı olmadığını görüyoruz.Toplumsal köken olarak daha kalburüstü kesimlerdengelen öğrenci gençlik kesimleri ise, geçim açısındandaha az sıkıntı yaşadığı, çalışmak zorunda olmadığıiçin disiplin, süreklilik gibi konularda daha gevşekolur. Fakat toplumsal kökeni işçi sınıfı olan öğrencigençlik kesimleri, hayat tarzı bakımından küçük-bur-juva bazı özellikler taşısa da, işçi sınıfının bazı temelkarakteristiklerini kendi içinde barındırmaktadır.

Bunları anlatıyoruz çünkü öğrenci gençlik çalış-malarımızda zorlu hayat koşullarının disipline ettiğiişçiler gibi bir disiplin ile çalışmalarımızı yürütmeli-yiz. Gençlik yayınları örgütlenmek için temel araçla-rımızdan biri olduğuna göre, disiplin ve süreklilik bupratiğimiz için de geçerlidir. Verdiğimiz işçi örneğin-deki gibi disiplinli bir şekilde işe gidip, çalışmazsa kar-şılaşılacak zorluklar nasıl çok büyük olacaksa, merkeziyayınımızın da dağıtımı, çıkarılması, yayılması içinöyle hareket etmeliyiz.

Öğrenci gençliğin karakteristik özelliklerindenbiri olan ertelemecilik, esneklik, sıkı disiplin göstere-meme gibi alışkanlıklar faaliyetlerimiz için ön açıcıdeğil, aksatıcı olacaktır.

Bundan tam 7 yıl önceydi. An-takya’da bir panel düzenlemiştikDÖB olarak ve panele konuşmacı-

lardan biri olarak bir yoldaşla birlikte, Kenanyoldaş gelmişti.

İlk o zaman görmüştüm Kenan’ı…Daha önceden gençlik çalışmalarındaKenan yoldaştan bahsediliyordu, ama il dı-şından yoldaşların gelmesi ve onlarla tanış-mak, bizim için büyük bir heyecan vemutluluktu. Ve yoldaşla tanışmış olmak ozaman benim için büyük bir mutluluk ol-muştu. Yoldaşın o zamanki genç yaşınarağmen düzenlediğimiz panelde bu kadarderinlikli bir anlatım yapması, onun o gençyaşına rağmen politik olarak ne kadar yet-kin olduğunu göstermişti.

O ilk tanışmanın ardından üniversi-teye İstanbul’a yerleştiğimde gözlerimin ilkaradığı insanlardan biri de Kenan yoldaştı.Onunla çalışma yapma fırsatı yakalamış,onu daha fazla tanıma fırsatı bulmuş ola-caktım. Yoldaşı daha fazla tanımaya başla-dığımda, bende bıraktığı en önemliizlenimlerden bir tanesi, hangi işi yaparsayapsın, o işi ileri bir bilinç, disiplin ve cid-diyet ile yapıyor oluşuydu. Okuma alışkan-lığı, kendini ideolojik ve politik olarakyetiştirme konusunda disiplin ve kararlılıkile yapıyor oluşuydu. Onun bu özelliği,sakin karakteriyle birleşince, kiminle konu-şursa konuşsun bir görüşü anlatma konusunda,yoldaşla sohbet ederken herkese keyif verirdi.

Yoldaşla ne zaman buluşsak dergide, sanatmerkezinde, bir işi yapmak için herhangi biryerde, mahallede hiç fark etmez, yoldaş o sakinve emin bakışlarıyla, o bilge konuşmasıyla soru-

larımızı cevaplardı. Yoldaşa soru sorduğumuzdaçay mı içiyor, elindeki bardağı bırakır ve anlat-

maya başlardı. Bunu hiçbir zaman üstünkörü yada konuyu özetler biçimde yapmazdı, derinleme-sine anlatırdı ve her zaman okumanı önereceğibir kitap, izlemeni önereceği bir film olurdu.

Bir gün Aksaray’da birlikte gazete katlıyor-

duk, ulusal sorun ve Rojava devrimi üzerine soh-bet ediyorduk. Kenan yoldaş, gazeteyi katlarken

anlatmaya, konuyu açımlamaya çalışı-yordu. Dergideki espritüel yoldaşlar-

dan biri bizim sohbetimizi görünceyoldaşın yanına gelip gülerek“Kenan çok anlatma gençlere sonrasenin önüne geçerler” demişti.Kenan yoldaş dikkati dağılmadanbu espriye, “Yoldaş zaten beni geç-meleri için anlatıyorum, yeni yeti-şen gençliğimiz onlarınönündekileri geçmeli ki gelişim sü-rekli olsun” cevabını vermiş ve an-latmaya devam etmişti.

Evet, yoldaşı birçok farklı şe-kilde hatırlıyorum, birlikte çok anı-larımız oldu. Fakat bugün nereyegitsem, neyden bahsetsem, kurum-larımıza ne zaman uğrasam yolda-şın izleri orada hala taptaze. Sankidün dergideymiş ya da bir işi hallet-mek için aceleyle yola çıkmış gibi...Evet yoldaş hala yanımızdasın, halaaramızdasın, o ışıl ışıl gözlerin, ogüzel dişlerinle bizlere gülümse-men, o yoldaşça yaratılan paylaşım-lar seni birilerinin aramızdanalmasına izin vermeyecek.

Biz de senin çabalarınla, seninemeklerinle de yoğrulan bu mücade-

leye senin gibi kendimizi daha fazla ver-meli, senin gibi mükemmel bir kafa, cüretli birmilitan, devrimi her yere taşımak için mücade-leyi büyüten bir devrim neferi olmak için dahafazla çabalamalıyız.

Bir Genç Yoldaşın

Öğrenci ve işçi hare-ketinde düzene karşıtepkilerin dile geti-

rildiği birçok anti-kapitalist ey-leme kucak açan BeyazıtMeydanı’nda, 16 Mart 1978’dekanlı bir katliam yaşandı. Bundanönceki süreçte burjuvazi, düzen-lediği tüm saldırılara rağmen işçihareketindeki ve devrimci gençlikhareketindeki yükselişin önünegeçememişti.

1977 1 Mayıs'ına doğru, ül-kenin her tarafında grevleryaşanmaktaydı. Yeniden yük-selişe geçen işçi ve öğrencigençlik hareketi işçilerle bir-likte dayanışma içindeydi. Yük-selişe geçen devrimci hareketinönünü kesmek için devlet, 1977 1Mayıs'ında, 36 işçiyi katletti.

Devletin üniversiteler politi-kası, üniversitelerde sivil faşist-polis işbirliğiyle devrimciöğrencileri üniversitelere sok-mama politikasıydı. İstanbul’daçoğu üniversite faşistler tarafın-dan işgal altındaydı. Devrimci öğ-renciler, devletin bu politikalarıyüzünden okuluna devam edemi-yordu. Devlet paramiliter faşist-leri işçi önderlerinin ve devrimcigençlik hareketinin üzerine sal-maya başlamıştı.

Yükselişe geçen işçi vegençlik hareketini teslim almakhedefiyle faşistler, İstanbul Üni-versitesi'nde “Merasim Birliği”adı verilen polislerin desteğiyle,polisin temin ettiği ya da teminedilmesine izin verdiği silahlarladevrimci öğrencilerin üzerine sal-dırıyorlardı. Devrimci öğrencilerde bu saldırılara karşı saldırıylayanıt vererek faşistleri püskürtü-

yordu.Üniversitelerdeki faşist işga-

lini ortadan kaldırmak için hare-kete geçen devrimci öğrenciler 16Mart günü Süleymaniye’de topla-narak Merkez Bina'ya doğru yü-rüyüşe geçtiler. Diğerüniversitelerde okuyan devrimciöğrenciler de Eczacılık Fakültesi-nin önüne kadar arkadaşlarınaeşlik ettiler. Faşist-ler, bir

sal-d ı r ıh a -

zırlığındaydı.O gün bir şey göze çarp-

mıştı; Her gün öğrenciler polisgözetiminde okul kapısından çı-karlardı. O gün o polislerin yerineyeni bir ekip gelmişti. Paramiliterfaşistler de devletin desteğiyle,yürüyüşe geçen devrimci öğrenci-lere karşı saldırı hazırlığına giriş-mişlerdi.

O gün Süleymaniye’ye git-mek üzere okuldan çıkışa doğruyönelen devrimci öğrencilerin Sü-leymaniye’ye açılan çıkış kapısını

kullanmalarını polis engelledi.Bunun üzerine öğrenciler BeyazıtMeydanı’na açılan kapıya yö-neldi. Kapıdan çıkmaya başlayandevrimci öğrencilerin üzerinebomba atıldı, kurşun yağdırıldı.“Beyazıt Meydanı komünistleremezar olacak”

slogan-larıylayapı-l a nsal-d ı -

rıda 7devrimci öğ-

renci; Hatice Özen, CemilSönmez, Baki Ekiz, Turan Ören,Abdullah Şimşek, Hamit Akıl veMurat Kurt yaşamını yitirdi,50’den fazlası yaralandı.

Katliamdan sonra binlercedevrimci öğrenci merkez binayayürüdü. Denetim devrimci öğren-cilerin eline geçti. Faşist işgalsona ermişti. Katliam sonrasındaortaya çıkan bilgiler, devletin kat-liamdaki rolünü ortaya koyu-yordu. Katliamda kullanılanbomba faşistlerle iletişim halindebulunan emekli yüzbaşı MehmetAli Çeviker’in depolarındaki

TNT kalıplarından yapılmıştı.Katliamı gerçekleştirenlerden biriolan faşist Zülküf İsot’un ablasıRemziye Aykol’un açıklamalarıda, devletin katliamdaki rolünüortaya koyuyordu. Katliamı ger-çekleştiren Zülküf İsot’un ablasıkatliam emrini verenin AlparslanTürkeş olduğunu açıkladı.

Türkeş hiçbir zaman bu kat-liamdan yargılanmadı. Bu olayınsorumlularından biri de Reşat Al-tay’dır. Bombayı atanların arka-sından gitmek isteyen polisler,Reşat Altay tarafından engellen-mişti. 16 Mart katliamından 1 aysonra devrimci öğrenciler tarafın-dan sevilen İstanbul ÜniversitesiHukuk Fakültesi hocası ServerTanilli suikasta uğradı ve felçkaldı. Daha sonra 16 Mart kat-liamı davası 2010 yılı Martayında zaman aşımına uğrayarakkapandı.

16 Mart katliamı, işçi sını-fına ve devrimci öğrencilere ya-

pılan ne ilk ne de son saldırıydı.Faşist devlet, her zaman kanlı kat-liamlarla, imha, yok etme politi-kalarıyla yükselişe geçen devrimhareketinin önünü kesmek iste-miştir. Bugün dinci-faşist iktida-rın Kürt halkına yaptıkları gibi.1960-80 arasındaki dönemde fa-şist devlet, kendi egemenliğinikorumak için en acımasız katli-amları yapmıştır ve yapmaya dadevam etmektedir. Yükselişegeçen devrimci hareketin önünükesmek isteyen faşist devlete, işçisınıfı ve gençlik her zaman gere-ken cevabı vermiştir ve vermeyede devam edecektir.

İstanbul'danBir DÖB'lü Öğrenci

16 Mart Beyazıt Katliamı

Yanımızdasın Yoldaş

KENAN AKTAŞ(TAYLAN DEMİRCİOĞLU)

1988-2018

Page 8: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

Emeğin Dünyası8 MÜCADELE BİRLİĞİ 27 Şubat - 13 Mart 2019

VENEZUELA:KARAR ANI

Sinan KaleliVenezuela’da iç savaş boyutlanarak devam

ediyor. Emperyalist camia kukla “başkanları” üze-rinden Bolivarcı devrimi ezmek, hükümeti devir-mek için girişimlerine hız verdi.

Karşı-devrimciler doğrudan emperyalist as-keri işgalin koşullarını oluşturmak istiyorlar. Fa-şist iktidarların işbaşında olduğu Brezilya veKolombiya, gericilerin işbaşında olduğu Ekvatortarafından çevrelenen Venezuela, tıpkı sırtlan sü-rüsünün sürekli saldırısı altındaki bir av gibi sınır-larda saldırıya uğruyor. Sürekli komplolarla,“sahte bayrak” saldırılarıyla uğraşmak zorunda ka-lıyor.

Sokaklarda milyonlar halinde çavistalar (dev-rim yanlıları) gösteriler düzenliyorlar. Her yer kı-zıla bürünüyor. Çeşitli sosyalist, ilerici vekomünist örgütler “Anti-emperyalist ve Anti-faşistHalk Cephesi”ni kurdu Venezuela’da. AyrıcaHugo Chavez Halk Savunma Tugayları oluştu-ruldu. Bu milis tugaylarının ilk işlerinden biri Ko-lombiya sınırındaki karşı-devrimci faaliyetleregözdağı niteliğinde sınıra yürümek oldu. Emper-yalist komplo ve saldırganlık arttıkça tabandaemekçi yığınların örgütlenme ve hareketliliği deartıyor. Bizzat halkın silahlanarak sürece doğru-dan müdahalesi, bu devrimci demokrasi, uluslar-arası emperyalist darbenin bozguna uğratılacağı vedevrimin ileri adımlar atacağı konusunda umut ve-riyor.

Karşı-devrim Kolombiya sınırında (sınırınKolombiya tarafında) bir konser düzenleyince,aynı gün aynı saatte sınırın bu tarafında da Boli-varcılar konser düzenledi. Brezilya ve Kolombiyasınırından “insani yardım” adı altında “yardımkonvoyu” sokmak isteyen emperyalistler (ki bunukendi kuklaları Guaido’nun çağrısı ile yapmayakalktılar) bu yasadışı girişimlerini hayata geçire-mediler. Sınırlar kapatıldı. “Maduro yardımları en-gelliyor” diye yaygara kopardılar. Hemen Rusya,meşru başkan Maduro ile irtibat halinde bizzat BMaracılığıyla tıbbi malzeme yardımı gönderdi. Em-peryalistlerin propagandalarının etkisini belli öl-çüde kırdı bu girişim. Ardından Kolombiyasınırında karşı-devrimciler bekletilen “yardımkonvoylarını” ateşe verdiler. Suçu Bolivarcı yöne-time atmaya çalıştılar. Açıktan bir askeri işgalinönünü açma girişimleri tüm bunlar. Açık bir sabo-taj, askeri deyimle “false flag” saldırısı. Tüm buolaylar sırasında emperyalistlerin askeri kargo venakliye uçakları Karayiplerden ve Latin Ameri-ka’nın pek çok yerinden Kolombiya merkezliolmak üzere Venezuela sınırlarındaki ülkeleresilah, mühimmat ve asker taşıyor. “Puppet Pawn”Guaido’ya yaptıracakları bir destek çağrısı ile Ve-nezuela’nın işgalini başlatmayı planlıyor emper-yalistler.

Daha önce de defalarca söyledik. Vene-zuela’da asıl sorun Bolivarcı Devrim’in, yoksulemekçi yığınlara dayanan bu devrimin, küçük-bur-juva önderlik tarafından arafta durmaya çabala-ması, ileri kararlı adımlar atmamasıdır. KumandanChavez’in (ki kendisi albay iken ilerici bir darbeyapmaya çalışıp başarısız olmuştu) başkan seçil-mesinden bugüne, emperyalizm ve işbirlikçi Ve-nezuela burjuvazisi pek çok darbe tezgahladı,ekonomik sabotaj eylemleri yaptı, açıktan suikast-lara yöneldi, şiddet eylemleri yaptı, çavistaları ka-çırıp katletti, ambargolar uyguladı... Kelimeningerçek anlamında kesintisiz bir iç savaş yürüttüuluslararası sermaye. Tüm bunlara rağmen Boli-varcı yönetim seçimlere, bıçak sırtı dengelere, an-lamsız bir “meşruiyet” çizgisine saplanıp kaldı.İçerde karşı-devrimin asıl dayanağı olan serma-yeyi kamulaştırmadı. Ekonominin büyük bir bö-lümü tekellerin elinde. Tüm bu gerçekliğe rağmenhala hasımlarını devrimci zor ile, gerektiğinde“kızıl terör” ile tasfiye etmeye yönelmedi Boli-varcı devrim. Bu, onun yumuşak karnıdır.

Tehlike büyük. Emperyalist işgal sınırınhemen dibinde fırsat kolluyor. Venezuela emekçihalkı silahlanmış ve aktif olarak bekliyor. Fakatzaman geçiyor. Sürecin uzaması, şimdilik devrimeve Maduro’ya sadık olan orduda kopmalara, tav-samaya yol açacaktır. Unutulmasın. Uluslararasısermaye adam satın alarak, şantajla, komplo ile be-lirli mevkilerdeki insanları saf değiştirmeye zorla-yarak kazanmaya oynuyor. Onlar halkı kazanmakdeğil, halkı ezmek ve denetim altına almak içinyapar planlarını. Bu nedenle devrim ne kadar hızlıve enerjik hareket ederse o kadar yüksek başarışansı bulacaktır. Aksi halde silahlanmış halkınumut veren refleksine rağmen devrimin yenilgisi,her geçen gün artan bir ihtimal olmaya devam ede-cek.

İstanbul Avcılar'da bu-lanan YFA MomentumTekstil'de 9 işçinin işten atıl-ması üzerine Dev Tekstil İşSendikası, 20 Şubat günü iş-yeri önünde basın açıklamasıyaptı.

YFA Momentum Teks-til yönetimi, işçiler ve sendi-kanın eylem yapacağınıöğrenince işçilerin yemeksaatini sarkıttı. İşten atılan iş-çiler ve sendika da YFA Mo-mentum patronlarının butavrına karşılık açıklama saa-tini işçilerin yemekten dönüşsaatine erteledi.

Basın açıklaması önce-sinde Dev Tekstil İş Temsil-cisi Okan Karaçam'ınfabrikadaki işçilere yönelikbaskı ve saldırı koşullarınıanlatması ve sloganlar üze-rine işçiler fabrika bahçe-sinde toplanarak alkışlarlaarkadaşlarına destek verdi.Fabrika özel güvenlik görev-lileri fabrika girişine ettenduvar örüp servis araçlarınıçekerek işçilerin birbirinigörmesini önlemeye çalıştı.Okan Karaçam konuşma-sında, işçilerin baskıyla kö-lece çalıştırılmaya karşısendikalı olmaları ve birliktedavranmaları çağrısı yaptı.

Deriteks Avrupa Yakasıüyeleri, TOMİS üyeleri,Mücadele Birliği veBDSP'nin de katılarak destekverdiği eylemde "SendikaHaktır İşten Atmak Suçtur","Atılan İşçiler Geri Alınsın","Birleşe Birleşe Kazanaca-ğız" sloganları atıldı.

Basın açıklamasını işçi-lerden Atilla Karakoç okudu.Kârlarını arttırmak için krizifırsata çeviren YFA Momen-tum yönetiminin işten atmasaldırılarına ve tehditlerinehız verdiğini, baskıyı ve sö-mürüyü ağır-laştıran fabrikayönetiminin,fabrikada kö-lece çalışmakoşullarını ha-yata geçirdi-ğini aktardı.

Y F AM o m e n t u myönetiminin, işçilere kuralsızçalışma koşullarını dayattı-ğını, maaşlarını geç ödedi-ğini, bunun yanısıra YFAMomentum patronununOcak ayı zammını da yap-madığını söyledi.

İşçilerin bu dayatmalarave kuralsız çalışma koşulla-rına karşılık iş yavaşlatmaeylemi gerçekleştirdiğini ak-taran Karakoç, patronun ça-lışma koşullarını düzeltmekyerine iş yavaşlatan 8 işçiyiişten çıkardığını, daha öncede sendika yöneticileri veüyelerinin haksız, hukuksuzsebeplerden kaynaklı iştençıkarılmış olduğunu belirtti.

"Bizler işçi sınıfı olarakörgütlü olmadığımız için bubaskı, saldırı ve kölelik uygu-lamalarına dur diyemiyoruz.İnsanca çalışma ve yaşamkoşullarını elde etmemizintek yolu fabrikada birlik ol-maktır. Haklı ve meşru talep-lerimizi elde etmek için

üretimden gelen gücümüzükullanmalıyız. Bu saldırılaraancak sizler fabrikada birlikolarak cevap verebilirsiniz.Daha iyi çalışma koşullarıiçin fabrikada komitelerinizioluşturmalısınız" diyerek iş-

çileri sendikalı olmaya vegüçlerini birleştirmeye çağı-ran Karakoç, düşük ücretlerleçalışmamak için, insanca ya-şamaya yeten ücret için,baskı ve sömürüye durdemek için adım atmak vemücadele etmek gerektiğinivurguladı.

Karakoç, YFA Momen-tum işçilerine seslenerek"Sizler makinenin bir parçasıdeğilsiniz. Emeğiz ve alınte-rimiz ile yaşayanlarsınız.Şunu unutmayın ki birlik ol-duğumuzda çok daha iyişartlar ve koşullar bizim ola-caktır” diyerek onları DevTekstil’e üye olmaya davetetti.

Basın açıklaması slo-ganlarla sona ererken, güven-lik görevlileri ve amirleritarafından giriş kapısındanuzaklaştırılmaya çalışan işçi-ler, eylem yapan arkadaşlarıfabrika önünden ayrılıncayakadar alkışlarla bekledi.

"YFA Momentum İşçileri İşe Geri Alınsın"Real ve Uyum Makro İşçileriVenezuela Halkının Yanında

Mağa-zaların kapa-t ı lmas ıy laişsiz bırakı-lan ve tazmi-n a t l a r ıödenmeyenReal Marketİşçileri ve

Uyum/Makro Market işçileri, 18 Şubat günü ilk olarak Bay-rampaşa Forum İstanbul AVM'de bulunan Media Markt Ma-ğazasında, alacaklarının ödenmesi talebiyle kasa kilitlemeeylemi yaptı.

Medya Markt mağazasından elektronik ürünler alarakkasaya gelen market işçileri ürünleri alamayacaklarını, çünküMedia Markt ortağı olan Real Market'in tazminatlarını gaspettiğini söylediler.

İşçilerin kasada ürünleri işlemden geçerken Nakliyat İşSendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu kısa birkonuşma yaparak, Real Market işçilerinin tazminatlarınınödenmesi için Real Market ve Uyum/Makro Market işçileri-nin eylemler yaptığını söyleyerek müşterilerden Media Marktve Metro Marketlerden alışveriş yapmamaları çağrısında bu-lundu. İşçiler daha sonra dışarı çıkarak Forum İstanbul AVMönünde basın açıklaması yaptı.

Real Market İşçileri Yılmaz Balkese ve Ahmet Kara,burada halka seslenerek Real ve Makro/Uyum market işçile-rinin mağazalar kapatılarak ya da devredilerek işsiz bırakıl-dığını uzun yıllar çalışan ve bir marka olabilmelerini sağlayanişçilerin tazminatlarının gasp edildiğini aktardı.

Eylem sürecini aktaran işçiler Forum İstanbul AVM'yegelen halka mağazalardan alışveriş yapmamaları çağrısındabulundu.

Nakliyat İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçü-kosmanoğlu da işçilerin eylem süreci ve hukuksal süreci hak-kında bilgileri aktardı.

Market işçileri ve Nakliyat İş Sendikası olarak ABD veAB emperyalistlerinin Venezuela Devlet Başkanı Maduro'yuhedef almasının Venezuela halkına yönelik bir saldırı olduğuifade edilerek, Venezuela halkının yanında oldukları vurgu-landı.

Buradan Güneşli'de bulunan Uyum/Makro Genel Mü-dürlük önüne giderek basın açıklaması yapıldı. Oradan da slo-ganlarla 100 metre ilerideki Metro Market mağazası önünegelindi. İşçilerin mağazaya girmemesi için özel güvenlik gö-revlileri etten duvar ördü.

İşçiler burada da konuşma yaparak, tazminatlarının öde-ninceye kadar Metro Market ve ortaklığı bulunan mağazalarönünde eylemlerini sürdüreceklerini söylediler.Belçika’da 4 Yılın Ardından Genel Grev

Belçika’da üç büyük sendikanın çağrısı üzerine 13 Şubat günü kamu ve özel sektörde ulu-sal çapta greve gidildi. Grev, 12 Şubat akşam 22.00’de başladı.

Belçika’da daha iyi ücret, emeklilik ve sosyal yardımların arttırılması ve kariyer sonrasıdaha iyi koşullar için başlatılan genel grev nedeniyle, hava ulaşımı durdu, toplu ulaşım büyükoranda aksadı, pek çok noktada blokaj eylemleri yapıldı. Grev çağrısı sosyalist FGTB, Hıristi-yan CSC ve liberal CGSLB sendikasının çağrısıyla gerçekleşti.

Grevden kamu idari kurumları, postaneler, okullar, hastaneler, atık toplama merkezleri et-kilenirken, başta Brüksel bölgesi olmak üzere toplu ulaşım ağır şekilde aksadı. Tüm uçuşlar,“kilit mevkideki personel sayısı konusunda hiçbir kesinliğin bulunmadığı” gerekçesi ile 24 sa-atliğine iptal edildi. Anvers Limanı'nda çalışmalar da yüzde 80 oranında durdu.

Grev ayrıca 29 NATO ülkesinin savunma bakanlarının 13-14 Şubat günleri yapılması plan-lanan toplantısını da etkiliyor.

Belçika’daki son genel grev Aralık 2014’te gerçekleşmişti.

Kıbrıs’ta İnşaat İşçilerinden Grev13 Şubat

Çarşamba günüGüney Kıbrıs’tayaklaşık 15.000inşaat işçisi,daha iyi çalışmakoşulları için 24saatlik grevyaptı.

Grevdeki işçiler, Lefkoşa ve Baf’taki PEO, Limasol,Larnaka ve Gazimağusa’da ise SEK tesislerinde bir arayageldi. İşçiler, talepleri karşılanana ve sorunları çözülene kadarpes etmeyeceklerini yinelediler.

İşçilerin talepleri: çalışma saatleri, ücretler, tatillerini,sigorta ve ihtiyat fonlarını kapsayan toplu bir anlaşma yapıl-ması. İşçiler, patronların yasadışı istihdamı ve haksız reka-beti teşvik ettiğine, bunun yanında işçilere gerekenden dahaaz ödeme yapmaya çalıştığına dikkat çekiyorlar.

PEO Başkanı Pambis Kyritsis, Lefkoşa’daki toplantı-dan önce yaptığı açıklamada “Biz düzenlenmiş istihdam iliş-kileri istiyoruz” dedi.

PEO Genel Sekreteri Michalis Papanicolaou ise tasarı-nın yıllarca süren müzakerelerin sonucu olduğunu hatırlata-rak patronların birden bire bu tasarıyı yok saymayakalkıştığını söyleyerek “Yıllardır konuşuyoruz ve şimdi kabuledilenleri uygulamayı reddediyorlar. İşverenler, ‘ekonomikkrizden sonra istediğimiz her şeyi yapabiliriz, bu yüzden an-laşmayı reddediyoruz.’ diyor. Diyalogdan bahsediyorlar, nediyaloğu? 10 yıldır diyalog kurduk” diyor.

Dünyanın her yerinde inşaat işçileri ayakta ve örgütlen-melerini, eylemlerini sürdürüyor.

Bahçelievler, Kocasinan' da bulunanÖzgül Nakış'ta işçiler sürekli fazla mesai yap-mak zorunda bırakılıyor. Günde 12 saat çalı-şan işçilerden bunun üzerine bir de Cumartesigünü mesai yapmaları istendi. Ücretleri öde-nirken ise fazla mesaileri yok sayıldı.

İşçiler, ağır çalışma koşullarının iyileşti-rilmesi için Türk İş'ebağlı Deriteks Sendi-kası’nda örgütlendi.İşçilerin fazla mesaiücretlerini talepetmek ve insanca ko-şullarda çalışmak içinsendikalı olmalarıüzerine, Özgül Nakışpatronu 14 işçiyi iştençıkardı.

11 Şubat günü işçiler, Deriteks Sendikasıüyeleri ve çok sayıda emek dostlarıyla birliktebasın açıklaması yaparak Özgül Nakış patro-nunun işçi ve sendika düşmanlığını protestoetti.

Özgül Nakış önünde toplanan işçiler"Atılan İşçiler Geri Alınsın", "Sendika Ana-yasal Haktır Engellenemez", "Yaşasın SınıfDayanışması", "Birleşen İşçiler Yenilmezler"dövizleri taşıdı.

Eyleme Türk İş'e bağlı Belediye İş Sen-dikası, Tümtis Sendikası, DİSK' e bağlı Gıdaİş Sendikası, İnşaat İşçileri Sendikası üyeleri,Zeytinburnu Belediyesi'nde işten atılan KenanGüngördü, HDK üyeleri de katılarak destekverdi. "Özgül Nakış İşçisi Yalnız Değildir","Atılan İşçiler Geri Alınsın", "Sendika HaktırEngellenemez" sloganlarının atıldığı eylemde

basın açıklamasını Deriteks Sendikası AvrupaYakası Temsilcisi Veysel Ulaş Arslan yaptı.

12 saat çalışan ve ücretlerine zam isteyennakış işçilerine Özgül Nakış patronunun as-gari ücrete yapılan zammın yarısını teklif et-mesi üzerine, işçilerin düşük zam dayatmasınave fazla mesai ücretlerinin ödenmemesine

karşı iş bırakarak tepki-lerini gösterdiklerini,insana yaraşır iş ve in-sanca yaşayacak ücrettalep ettiklerini söyledi.

İşçilerin hakarama mücadelesindeen önemli yöntemin ör-gütlü ve birlikte hareketetmek olduğunu ifade

eden Arslan "İşçilerin birlikte hareket etmek-ten başka gücü yoktur. Kölece çalışma koşul-larına dur demek emeğin ve alın terininhakkını almak için atılan her adım doğru biradımdır. Bulunduğumuz her yerde işçilerin so-runlarını çözmek de sendikamız Deriteks'inboynunun borcudur" diyerek sözlerini ta-mamladı.

Deriteks Sendikası Genel Merkez Örgüt-lenme Sekreteri Ayhan Yanılmaz ise ülkede iş-çilere tam bir zulüm uygulandığını, fazlamesai ücretlerini isteyen Özgül Nakış işçileri-nin, işçiler suç işlemişler gibi kapının önünekonulduğunu belirterek, nakış işçilerini sendi-kalı olmaya ve örgütlenmeye çağırdı.

Eylem hep birlikte "Nakış İşçisi YalnızDeğildir", "Birleşe Birleşe Kazanacağız","Atılan İşçiler Geri Alınsın", "Yaşasın SınıfDayanışması" sloganları atılarak sonlandırıldı.

Özgül Nakış İşçileri Mesai Ücretlerini İstedi İşten Atıldı

Öğretmenlerden 2 Günlük GrevIrak’ın birçok bölgesinde öğretmenler çalışma ve eğitim

koşullarının düzeltilmesi talebiyle iki günlük greve gitti.Öğretmenler, 16 Şubat günü Bağdat, Basra, Divaniye,

Anbar, Zikar, Necef, Diyala ve Kerkük başta olmak üzere birçok bölgede greve gitti.

Öğretmenler Sendikası’nın çağrısı üzerine greve gidenöğretmenler hükümetten taleplerinin karşılanmasını istedi. Ta-lepleri, eğitimdeki gerileme ve müfredat reformunun değiş-mesi. Öğretmenler aynı zamanda diğer devlet görevlilerininsahip olduğu hakların öğretmenlere tanınması ve lojman ve-rilmesini de istiyor.

Öğretmenlerin şikayetçi olduğu konuların en başında daokul binalarının yetersizliği geliyor. Yüzlerce kerpiç okul ol-duğunu, bina yetersizliğinden üçlü eğitim yapıldığını söyle-yen öğretmenler, bunun öğrencilerin eğitimini etkilediğinisöylüyor.

Irak’ta önceki aylarda da binlerce öğretmen maaş öde-melerinde yaşanan gecikmeleri protesto etmek ve ücretlerindeyapılan kesintilere son verilmesi talebiyle eylemler düzenle-mişti.

Page 9: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

27 Şubat - 13 Mart 2019Emeğin Dünyası 9MÜCADELE BİRLİĞİ

"AKP'Yİ GERİLETMEK" Mİ,DEVRİM Mİ?

Ali Varol GünalÖnlerinde Gezi Ayaklanması gibi bir örnek durur-

ken devrimden umudunu kesenlerin "sürekli karamsar"lı-ğının onları getirdiği son nokta, "AKP'yi geriletmekararlılığı"dır. Ortalama solun tüm yayınlarını boydanboya kaplayan bu kararlılık(!) gerçekten insanın gözleriniyaşartıyor!

Uzunca bir süredir bir devrimle iktidarı ele geçirmedüşüncesinden vazgeçmiş olan ortalama sol, "hak, hukuk,adalet" derken kendisini adım adım, Lenin'in deyimiyle,"aşırı muhalefet partisi" konumuna taşıdı. Deyim yerin-deyse "burjuva muhalefet”in boşluğunu doldurmak içincanhıraş bir şekilde birbiriyle yarıştı. CHP ile girişilen gi-rift ilişkiler de, teşbihte hata olmaz, pastaya mum dikti!

"AKP'yi geriletmek" için "Muhalefeti ya da solu bir-leştirmek" adına atılan adımlar bizim açıkgözlerin çoğunuşaşı bıraktı! Bu aklıevveller devrimin olamayacağından okadar eminler ki, "hiç değilse" "AKP'yi geriletmek için"bir araya gelmek "bir demokrasi, direniş cephesi oluştur-mak için" ivedilikle hareket etmek gerekiyordu.

Ne zaman ortalama sol güç kaybetse, kendine olangüvenini yitirse, özellikle seçim dönemlerinde bu "de-mokrasi" vb cephesini gündeme getirir. Bu adeta içineherkesin doldurulabileceği bir heybe gibidir. Aslında dev-rimden umudu kesmişlerin "hiç değilse" diye diye gittik-leri dipsiz bir kuyu ağzıdır bu. Devrimi ne kadar "uzakta",ne kadar "imkansız" ve "hayal" olarak görüyorlarsa okadar hevesle koştukları bir çukurdur! Kendileri onadoğru koşarken gelmeyene de kızgınlık ve öfke duyduk-ları bir çukur.

"Genel seçimde olmadı, yerel seçimde yapalım"mantığıyla hareket edildiğinde durumundan memnun ol-mayan milyonlarca insanın dikkati, dolaysız kitle müca-delesinden çeliniyor ve seçimlere odaklanıyor. Başkanlıkseçiminden sonra sadece parlamentoya değil, seçimlerede güvenini kaybetmiş olan insanların önüne yine aynılapa konuluyor ve bile bile lades demeleri isteniyor. Buanlayışa karşı çıkıp devrimci kitle mücadelesinin öne-minden bahsettiğimiz her yerde "tamam, varsa yapın ör-gütleyin" diyerek topu bize atanların yönlerini çoktanbataklığa çevirmiş olduklarını görmemiz gerekiyor. Yı-ğınların önüne devrimci bir politika koymak yerine, "do-muzdan kıl koparmak" anlayışıyla hareket edenleringittikleri yer, reformizm ve sivil toplumculuktur.

Yığınların artan huzursuzluğunu ve öfkesini göre-meyenler baktıkları yerde sadece umutsuzluk görüyorlar.Onu da kendi karamsarlıklarıyla özdeşleştiriyorlar. Hal-buki, milyonlarca insanın içine düştüğü umutsuzluk ol-madan devrimci bir kalkışmanın olamayacağını, bugünekadarki devrim deneyimlerinden öğrenmiş olmak gere-kirdi. Devrimin gücünü kendi güçleriyle ölçenler, kendi-lerini yığınlara bir devrimin gerekliliğini vezorunluluğunu propaganda etme takatinden de yoksunhissediyorlar. Oysa,

"...bir partinin öğüdüyle düzinelerce milyon insandevrim yapmaz" diyor Lenin, "yineliyorum, onlarca mil-yon insan ısmarlama devrim yapmaz, onlar bunu, üzerineumarsız bir yoksulluk çökerse, halk dayanılmaz bir durumiçine düşerse, onlarca milyon insanın genel atılımı, ka-rarlılığı tüm eski bariyerleri kırıp attığında ve gerçektenyeni bir yaşam yaratacak durumda olduğunda yapar"

İşte şimdi her şeyden önce milyonlarca insanın budurumda olup olmadığına bakmak gerekiyor. "Hayır,henüz değil" diyenlere tanzim satış kuyruklarında bekle-yen insanları göstermek yeterli olacak mıdır bilmiyoruz.Zira devrimden ve devrimde bir zafer imkanından çoktanumudunu kesmiş olanların kafalarını seçmen listelerindenkaldırıp buraya bakacaklarından da şüpheliyiz.

"AKP'yi geriletme" anlayışının kitlelere devrimci birpolitika gibi sunulması ortalama solun içinde bulunduğuhazin durumu gösteriyor aslında. Bu yüzlerine vurulduğuher yerde "elbette her şey değil, ama bir şey, önemli birşey" diyenler sanıyorlar ki, AKP bu seçimlerde biraz oykaybetse ya da bir kaç belediyeyi, muhtarlığı vb kaybetsebu devrimsel sonuçlara yol açacak. Halbuki, karşı-devrimcephesi bu durumda ne yapacağını hangi planı ya da plan-ları devreye koyacağını gizlemeye bile gerek duymadanaçıklıyor. Şimdi bu verili koşullarda hiç değilse söylemdüzeyinde kendilerine devrimciyim diyenlerin kendileri-nin ne yapmayı düşündüklerini kitlelere açıklamaları ge-rekmez mi? Ama yok, "hem ağlarım hem giderim"modunda, sonucu önceden belli bir sürece sürükleniyorve kendileriyle birlikte başkalarını da sürüklemek istiyor-lar.

Bizim onlara söyleyebileceğimiz tek şey istedikleriyere gitmekte özgür olduklarıdır; ama emekçi sınıfları,yoksulları, ezilen halkları devrime doğru, burjuva ege-menliğin yıkımına doğru yürümekten alıkoyamayacak-lardır; çünkü yaşamın bizzat kendisi, devrimin butoplumsal güçlerini böylesi bir tarihsel eyleme sürüklü-yor.

Daha şimdiden devrimin bu toplumsal güçleriyle“AKP’yi geriletme” reformizmi arasındaki makasın gi-derek açıldığını görüyoruz. Sosyal reformistlerin karam-sarlığının temeli olan bu gelişme, devrimin fırtınasının dahabercisidir.

DİSK, 52'nci kuruluş yıldö-nümü nedeniyle 13 Şubat günü İs-tanbul Fatih'te bulunan SaraçhaneParkı'nda etkinlik düzenledi.

Yağmurlu havaya rağmen et-kinliğe DİSK'e bağlı bir çok sendi-kanın üyeleri katıldı.

DİSK Genel Başkanı ArzuÇerkezoğlu burada yaptığı konuş-mada DİSK'in1960'larda yükselensosyal mücadelelerin ve sınıf kav-gasının içinden doğduğunu söyledi.

Saraçhane Meydanı'nınDİSK'in kuruluşuna giden yoldaönemli bir kilometre taşı olduğunusöyleyen Çerkezoğlu, "SaraçhaneMeydanı Türkiye işçi sınıfınınayağa kalktığı yerdir. 31 Aralık1961'de sendika, toplu sözleşme vegrev hakkını savunmak için on bin-lerce işçi Saraçhane Meydanı'nıdoldurdu ve o gün işçiler bir sınıfolarak sahneye çıktılar." dedi.

Arzu Çerkezoğlu DİSK'in 52.kuruluş yılında işçi sınıfının temeltaleplerini şöyle sıraladı:

*Sendikalı olmak, biz işçileriçin en temel yasal ve Anayasalhaktır. Sendikal örgütlenmeninönünde engel olan işkolu ve iş-yeri/işletme barajları kaldırılmalıdır.

*Sendikal nedenli işten çıkar-malara karşı iş güvencesi yaptırım-ları güçlendirilmeli ve işler halegetirilmelidir.

*Grev hakkı eksiksiz olarak ta-nınmalıdır. Grev erteleme adı al-tında uygulanan grev yasaklarınason verilmelidir.

*Ücretler enflasyona karşı ko-

runmalı, işçilerin ve tüm çalışanla-rın krize karşı korunması için ücret-lere en az enflasyon oranında zamyapılmalıdır.

*KHK ile yapılan ve başındanitibaren bir eşitsizlik ve adaletsizlikyaratan taşeron işçilerin kadroyaalınmasında yaşanan ayrımcılığason verilmelidir. Kamu işçisi olarakkadroya alınmayıp belediye şirket-lerine geçirilen taşeron işçilerin ya-şadığı mağduriyet ortadankaldırılmalı ve kamu işçisi olarakkadroya alınmalıdır.

*Kamuya ve belediye şirketle-rine geçirilen taşeron işçilere ikincisınıf işçi muamelesi yapılmasındanvazgeçilmelidir. 4+4 zam uygulan-masına son verilmeli, kamuya vebelediye şirketlerine geçirilen işçi-lere aynı işi yapan işçilerle eşit ücretverilmeli ve özgür toplu sözleşmehakları tanınmalıdır.

*Emekli aylık ve gelirleri en-flasyon ve milli gelir artışı dikkatealınarak derhal güncellenmeli, as-

gari ücretin altında kalan tümemekli aylık ve gelirleri derhal as-gari ücret düzeyine çekilmeli,emeklilikte yaşa takılanların sorun-ları çözülmeli, yaratılan bu mağdu-riyet ortadan kaldırılmalıdır.

*Türkiye dünyanın en adalet-siz vergi sistemlerinden birine sa-hiptir. Vergilerin dörtte üçü ücretlilerve tüketiciler tarafındanödenmektedir. İşçi sınıfıüzerindeki çifte vergiyüküne son verilmeli,vergideki bu büyük ada-letsizlik ortadan kaldırıl-malı, asgari ücrettümüyle vergi dışı bıra-kılmalı ve net olaraködenmelidir. Yüzde15'lik ilk dilim vergioranı yüzde 10'a düşü-rülmeli, vergi dilimlerien az enflasyon ve milli gelir artışıoranında yükseltilmelidir. Az kaza-nandan az, çok kazanandan çokvergi alınmalıdır.

*Yaşadığımız ekonomik krizinen önemli sonucunun artan işsizlikolacağını bugün ülkeyi yönetenlerde kabul ediyor. O nedenle topluişten çıkarmalar yasaklanmalıdır.

*İşsizlik Sigortası Fonu siyasaliktidarın arpalığı olmaktan çıkarıl-malıdır. İşsizlik sigortasından yara-lanmak için son üç yılda 600 günolan yararlanma koşulu 180 güneindirilmeli ve işsizlik ödeneklerininmiktar ve süresi uzatılmalıdır.

*Ücret Garanti Fonu uygula-ması iyileştirilmeli, işçilerin en azaltı aylık ücret alacaklarını ve tümdiğer alacaklarını güvence altına al-malıdır.

*"Herkesin çalışması için, her-kesin daha az çalışması” ilkesi doğ-rultusunda haftalık çalışma süresigelir kaybı olmaksızın 37,5 saate,fazla mesailer için uygulanan yıllık270 saat sınırı, 90 saate düşürülme-lidir.

Konuşmanın ardından DİSKKorosu'nun söylediği Enternasyo-nal ve devrimci marşlarla eylemsona erdi.

DİSK: Emeğin Türkiye'sini Kurmak İçin

İşsizler Ordusu İleTerbiye Edilmeye Çalışılan İşçiler

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanları,Şehir Hastanesi’nin açılmasıyla mağdur edildiler.

İşsiz bırakılan bir hastane çalışanı, “Bizler yaş sı-nırını aşan personelleriz. CV’lerimiz değerlendirilmi-yor hiçbir yerde. İş arıyoruz, bir yandan da mahkemesüreçlerimizi takip ediyoruz” diyerek durumlarını an-lattı. 11 Şubat günü yaptıkları eylemde işçiler adınabasın açıklamasını okuyan Aslı Serdaroğlu ise; “13 yıl-dır hepimiz, şirketler değişse de tam zamanlı olarakbulunduğumuz hastanede halkımıza hizmet ettik. ... se-simizi duyun” dedi.

Aynı hastanede çalışan ve Şehir Hastanesi’ne ge-çebilen bir emekçi arkadaşımızın anlatımı da şöyle:

“Geçen sene verilen kadroyu da alamadık. 240 ki-şiyiz hastanemizde. Bizde sıkıntı şu ki, ‘Şehir Hasta-nesine geçeceksiniz, orada yüksek maaşlabaşlayacaksınız’ diye iki senedir asgari ücretle zor-baca çalıştırdılar bizi. Şu anda başlayacağımız yerdede asgari ücret vereceklerini söylüyorlar. İşinize gel-mezse dünya kadar cv var diye tehditlerle önümüze ge-çiyorlar. Yemekhanede de aynı şey geçerli. ‘Alırız sizihastaneye, asgari ücretle gelirseniz’ diyorlar. ŞehirHastanesi’nin adı aslında zorbalık. (…)

Ufak çaplı eylemler yaptık. Birer saat iş bırakmagibi eylemlerdi bunlar. O kadar acı ki, sayımız az ol-duğu için sendika da arkamızda durmadı, hastanemizde, klinik şeflerimiz de arkamızda durmadı. ‘AtatürkHastanesi olarak Şehir Hastanesi’ne %30 personelverme hakkımız var’ dediler. Şu an sadece 7 kişi ça-ğırmışlar, onlar da torpili olan insanlar, geri kalanınhepsi işsiz.”

Karanlık bir kuyuda yol arıyor milyonlarcaemekçi. Kimisi bireysel çözümler üretmeye çalışıyor,kimisi toplumsal mücadeleye katılma yolunu tercihediyor. Gerçek olan şu ki, toplumun üretici güçleri,kendilerini ifade edebilecek bir kanal arıyor. İşsizkalma pahasına, hak gasplarına karşı diş bileyenler, birkalemde işine son verilen üretim hayatından uzaklaş-tırılan, dolayısıyla yaşamın kıyılarına itilen milyon-larca işsiz aynı havuzda biriken su damlaları gibiköpürüyor.

Görüştüğümüz birçok insan, bir değişimin kendi-liğinden geleceğine dair karamsar. Bu, devrim cephe-sinin güçlülüğünün bir yansıması değil de nedir?İnsanın kendi kurtuluşu ile toplumun kurtuluşunu bu-luşturan kanal tam da devrimci kanal değil midir?

DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’na üyeBeşiktaş Belediyesi İşçileri, Beşiktaş Beledi-yesi Personel Hizmetleri AŞ'nin kapısınagrev kararı astı.

Levent Birlik Parkı'nda toplanan beledi-yenin çeşitli birimlerinde çalışan 200'ü aşkınişçi, "İş, Adalet, Özgürlük", "Toplu SözleşmeHakkımız Engellenemez", "Direne DireneKazanacağız" sloganları atarak NispetiyeCaddesi'ndeki Beşiktaş Belediyesi’ne yü-rüdü.

Belediye binası önünde açıklama yapanGenel-İş Sen-dikası Ana-dolu 1 No'luŞube SekreteriTaner Yayla,Beşiktaş Bele-d i y e s i ' y l etoplu sözleşmemasasına otur-

mak için sendika olarak 4 aydır girişimlerdebulunduklarını, ancak hiç birinden sonuç ala-madıklarını anlattı. Yayla, "Bizler 12 milyonişçinin hakkı için mücadele ediyoruz. Talep-lerimiz 2019 yılındaki asgari ücret farkınınişçilere yansıtılması, çalışma süresinin 40saat ile sınırlandırılması, ücretlere dayalışartların yerine getirilerek yüzde 4'e mahkumedilmemesini talep ediyoruz. Bu zaten yasalhakkımız. 40 günlük süreleri var, eğer bu süreiçerisinde toplu sözleşme masasına oturul-mazsa grev hakkımızı kullanacağız" dedi.

K o n u ş -manın ardın-d a nişçiler,BeşiktaşB e l e d i y e s iPersonel Hiz-metleri AŞ'ninkapısına grevpankartı astı.

Beşiktaş Belediyesine Grev Kararı Asıldı

CHP'li AvcılarBelediyesi'nde, ParkBahçeler, Fen İşleri,Destek Hizmetleri,Güvenlik, İç Temiz-lik, Temizlik İşleri,Ulaşım (Başşoförlük)ile Veterinerlik Mü-dürlüklerinde çalışanBelediye İş, TümBel-Sen ve Güven-lik-İş sendikalarınaüye işçiler, 2 aydır ücretlerinin ödenmemesinedeniyle 22 Şubat günü iş bırakma eylemiyaptı.

Yıllardır maaşlarını düzenli alamayantemizlik birimlerine bağlı işçiler, sadece birsabah işe çıkmayınca çöpler toplanamadı.Sokaklarda çöpler konteynırların etrafındayığınak oldu.

İşçiler sabah saat 10.00'da MarmaraCaddesi'nde toplanarak Avcılar BelediyeBaşkanlığı binası önüne protesto yürüyüşüve basın açıklaması yaptı.

“Direne Direne Kazanacağız”, “Kah-rolsun Ücretli Kölelik Düzeni”, “Yaşasın Ör-gütlü Mücadelemiz”, “Emekçiyiz HaklıyızKazanacağız", “İşçiler Burada Başkan Ne-rede" sloganları atarak, düdük çalarak ve al-kışlarla protesto yürüyüşü yaparak AvcılarBelediyesi Başkanlık binası önüne yürüyen

işçiler 2 aylık ücret alacakları olduğu haldekendilerine 1000 TL ödendiğini kiralarını vefaturalarını ödeyemediklerini bir çok işçininicralık olduğunu söyledi. Belediye binasıönünde basın açıklamasını Belediyesi İşSendikası İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı ErolÖzdemir yaptı.

İşçilerin verilen sözlere itibar ederekverdikleri hizmetleri aksatmadan yerine ge-tirmelerine rağmen, bu sözlerin hep havadakaldığına dikkat çeken Özdemir "İşçilerinücretlerinin zamanında ve düzenli yatırıl-ması talebiyle buradayız. Bu haklı ve meşrutalebimiz karşılanana kadar demokratikhaklarımızı kullanmaktan geri durmayaca-ğız" dedi.

Tüm Bel-Sen İstanbul 1 Nolu ŞubeBaşkanı Kadri Kılıcı da Avcılar halkına hiz-met veren işçilerin maaşlarının ödenmesiniistedi.

Avcılar Belediyesi İşçileri İş Bırakarak Yürüdü

Page 10: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

10 MÜCADELE BİRLİĞİ 27 Şubat - 13 Mart 2019

DEVRİMCİ DURUMU VEDEVRİMİ KAVRAMAK-2 İ.Cevat Çetiner

Ekonomik-politik krizin so-nucu olarak kitle faaliyetle-rinde oldukça büyük artış

olur. Bu nesnel bir durum, devrimci du-rumdur. Bir sınıf ve partinin iradesindenbağımsız olarak gerçekleşir. Çok güçlüsiyasi partiler olsa dahi, gerçekleşen kitlefaaliyetinin ağırlıklı bölümünü kendili-ğinden hareket oluşturur. Devrimin yük-selişinin doruk noktasına vardığıdönemlerde, bir devrimin arifesinde bilebu değişmez. Çünkü kriz, milyonları et-kiler, onlara dokunur, evinden içeri girersofrasına oturur, sohbetlerine misafir olurve harekete geçmeye zorlar. Hiçbir parti,ekonomik politik krizden, devrimdendaha iyi örgütleyici olamaz.

Krizin yarattığı oldukça artan yığınfaaliyetinin, krizle iç içe ve ondan besle-nerek devam etmesi, işçi sınıfı önderli-ğindeki emekçi sınıfların, kendiliğindende olsa, iktidarı devirecek (sarsacak) dü-zeyde yığın eylemi yapma gücüne ulaş-masını olanaklı hatta zorunlu kılar.Hiçbir partinin çağrısı ve örgütlenmesiolmadığı halde, iktidarı devirecek (ya dasarsacak) nitelikte yığın eyleminin ortayaçıkışı, dünya tarihinde istisnai bir durumdeğildir. Devrimci durum, karşı devrimtarafından sonlandırılamadığı takdirde,devrimin öznel koşulunun oluşmasını dasağlar.

Lenin daha 1901’de şöyle der:“Otokrasinin, onu her yandan tehdit edenherhangi bir KENDİLİĞİNDEN PAT-LAMANIN ya da önceden görülmeyenpolitik komplikasyonların baskısı altındadüşmesi tamamen olanaklı ve tarihselolarak KESİNLİKLE DAHA BÜYÜKolasılıktır.”

Lenin’in tespiti, dört yıl sonra ken-dini doğrulatacaktır. 1905 devriminedamgasını vuran kendiliğinden kitle ha-reketi olur. 1905-07 iç-savaş süreci bo-yunca gerçekleşen kitle faaliyetleri,ağırlıklı olarak, partilerin örgütlü faali-yetinin ürünü olmamıştır. Nesnel koşul-ların sürüklemesi sonucu, yığınlarınkendiliğinden faaliyeti olarak gerçekle-şir. Öyle ki, devrimin doruk noktası olan9-17 Aralık genel silahlı halk ayaklan-masına bile damgasını vuran, kendiliğin-

denlik olacaktır. Lenin şöyle ifade ederdurumu: “...hiç kuşkusuz sokak savaşıonu (savaş grupları birleşik konseyini)dinlemeden patlak verdi... Grev, özellikleEkim’den sonra oluşan NESNEL KO-ŞULLARIN BASKISIYLA ayaklan-maya dönüştü... Proleter mücadele,ÖRGÜTLERİ AŞARAK grevden ayak-lanmaya geçiyor...”

Ha keza, 1905 Aralık ayaklanmasıgibi Gezi ve 6-8 Ekim genel halk ayak-lanmaları da bir siyasi partinin örgütlü,planlı faaliyeti olarak ortaya çıkmadı.Kendiliğinden patlamalardı. Bu genelayaklanmaların doğmasına vesile olan-ların amacı, bir talep doğrultusunda yı-ğınları gösteriye, çağırmaktan ibaretti.İktidarı devirme gücüne sahip olmayanyöntemlerle, barışçıl yöntemlerle yığın-ları harekete geçmeye çağırmışlar ve yı-ğınlar bu çağrıya umulanın çok ötesindebir katılımla cevap vermişlerdir.

Ama yığınlar harekete geçtiktensonra, çağrıcıların niyetini, çizdikleri sı-nırları aşmıştır. Yığınlar 1905 Aralıkta,Gezi’de, 6-8 Ekim’de, “barışçıl gösteri-den ayaklanmaya geçişin gerektirdiğimücadelenin nesnel koşullarındaki deği-şikliği, önderlerinden önce fark ettiler”.Barışçıl gösteriler yığınları hoşnut et-mekten çıkmış, bundan sonra ne olacak,diye sorarak daha enerjik eylemler talepetmişlerdir. Önderlerini beklemeksizinkendi yaratıcılık ve inisiyatifleriyle hare-kete geçmişler, iktidarı devirme niteli-ğine, gücüne sahip bir hareket tarzıbenimsemişlerdir. Önderlerin sesiniancak, harekete geçtikten sonra, arkadanduyabilmişlerdir.

Gezi ve 6-8 Ekim; 1905 Ara-lık ayaklanmasında olduğu gibi,devrimin nesnel koşulununyanı sıra öznel koşulunun daoluştuğunu gösterdi. İşçisınıfı emekçiler, zorlan-madığı taktirde devril-meyecek olan eskiiktidarı yıkacak (yada sarsacak) güçteyığın eylemiyapma gü-cüne ulaş-

tıklarını gösterdiler.1905 Aralık ayaklanması otokrasiyi

yıkamamış ama onu sarsmış ve birDuma(meclis) kurulmasını kabul etmekzorunda bırakmıştır. 6-8 Ekim ayaklan-ması, iktidarı yıkamasa da sarsarak Ro-java devriminin doğmasını sağladı. Geziayaklanması ise, diğerleri gibi elle tutulursomut bir kazanım elde edemediyse de,iktidarı sarsarak Türkiye ve K. Kürdistansiyasal tarihinin akışını değiştirmiştir.Gerek işbirlikçi sermayenin arasındakigerekse emperyalist ülkelerle Türkiyearasındaki çelişkilerin derinleşmesinden15 Temmuz darbesine ve başkanlık sis-temine geçilmesine kadar uzanan bir dizisiyasal gelişme; Gezi genel halk ayak-lanmasının doğrudan etkisi ve baskısı al-tında gerçekleşti. Ama hepsindenönemlisi, halk, demokrasisi ve özgürlüğüdoğrudan kendi eylemiyle sağlayabile-ceğini ve bunun mümkün olduğunugördü. “Komünizm gelecekse onu da bizgetiririz” anlayışının, burjuvazinin ideo-lojik hegemonyasının sarsılmasına nedenoldu.

1905’i Gezi ve 6-8 Ekim’den ayı-ran, 1905’te başlayıp üç yıl süren iç-sa-vaşın sonunda kitle hareketinin (ki birhafta sürecek genel silahlı halk ayaklan-ması boyutuna ulaşmıştı) karşı-devrimtarafından ezilmiş olmasıdır. Sadece, yı-ğınların iktidarı devirecek (ya da sarsa-cak) düzeyde yığın eylemi yapma gücüortadan kaldırılmamış; aynı zamanda, yı-ğınların oldukça artmış bulunan faaliyetide bastırılarak, devrimci durum sonlan-dırılmıştır.

Gezi’de, 6-8 Ekim’de ve sonrasında

ise, karşı-devrim, işçi sınıfının ve emek-çilerin iktidarı yıkacak yada sarsacakgüçte yığın eylemi yapma gücüne dahison verememiştir.

Gezi, karşı-devrimin öznel koşu-lunu ortadan kaldırmasıyla sonlanmadı.Bizzat yığınların geri çekilmesiyle son-landı. Devrimci kitleler, güçlerini muha-faza ederek geri çekildiler. “Bu dahabaşlangıç” şiarı, bunun bizzat yığınlar ta-rafından anlatımıdır.

Ki Gezi’nin üzerinden daha bir yılgeçmeden 6-8 Ekim ayaklanması patlakverdi. Bu sefer iktidarı yıkıcı-sarsıcı yönüdaha belirgin, ileri, gelişkin olan yön-temlere çok daha kısa zamanda ve dahayoğun başvurdu yığınlar. Ve yine karşı-devrim tarafından ezildikleri için değil,güçlerini koruyarak kendi istekleriyle ileçekildiler.

Devamındaki bir yıl boyunca kitle-sel eylemler, yığın faaliyetleri, Amed-Suruç-Gar katliamlarına rağmen büyükmitingler, çeşitli vesilelerle yapılan gös-teriler vs devam etti. Ve bu sürecin so-nunda, yaygın yerel özerklik ilanları(...savaşları) gerçekleşti. Ve elbette buarada, Rojava’ya verilen büyük destekteunutulmamalı.

Emekçi sınıfların iktidarı devirecek-sarsacak düzeyde yığın eylemi yapmagücünün sonlandırılamaması, 15 Tem-muz darbesini doğurdu. Darbe, başkaseslerin yanında esas olarak, oldukçayaygın olarak yığın faaliyetini (devrimcidurumu) sonlandırmayı amaçladı. Amabunu başaramadığı gibi, iki buçuk yıldıruygulanan tüm politikalara rağmen, dev-rimin öznel koşularında bir değişiklikyapmayı, sonlandırmayı bile başaramadı.

Durum öyledir ki, kilometrelerceyürüyen Kılıçdaroğlu İstanbul’un içindeyürümeyi göze alamadı. Seçimlerde hilevar dedi ama halktan gelen baskıya rağ-men, sonuçlarını kaldıramayacağımızgelişmeler olur, kan dökülür diyerekhalkı sokağa çağıramadı. Mitinglere ka-tılan milyonların, seçim gecesi sokakçağrısı talep ettiğini gören İnce, onbin-lerce avukat cüppesini hazırlasın YSKönünde toplanacağız dedi ama ortalardagörünemedi. 6-8 Ekim’in “şaşkınlığı” ve

karşı-devrimin faturayı kendilerine kes-mesinin sonucu iyice liberalleşen HDPyöneticileri ise, genel ayaklanma havası-nın güçlendiği anlarda sessizliğe gömül-meye özen gösterir hale geldi. İktidar sıksık ve korkuyla Gezi’yi anar ve bir bekasorunundan bahseder hale geldi. Tümbunlar, iktidarı devirecek (ya da sarsa-cak) güçte yığın eylemi yapma gücüneulaşan halkın sindirilememiş olmasın-dan.

Gelinen noktada, Gezi ve 6-8Ekim’de genel ayaklanma için vesilesinibulan işçi ve emekçi yığınla, yeni birayaklanma için vesilesini aramayadevam ediyor. Ekonomik ve siyasal krizve sonucu olarak devam eden yaygınyığın faaliyeti, devrimci durum, genelayaklanma için vesilesini arayan işçi veemekçilerden gerilikten, Kürt halkındankadınlardan, vb oluşan devrimci kitleyibesleyerek daha büyük daha yıkıcı birgüç haline gelmesini sağlamakta, devri-min öznel koşullarını daha da olgunlaş-tırmakta.

Tarihin akışın olgunlaştırarak gün-deme getirdiği devrimin bize ve halk kit-lelerine çok şey öğrettiğine hiç kuşkuyok. Fakat, bu devrimin zaferi için, Le-nin’in söylemiyle, “militan politik partiiçin ŞİMDİ SORUN, bizim devrime her-hangi bir şey öğretecek durumda olup ol-mayacağımız, sosyal-demokratÖĞRETİMİZİN doğruluğunu ve biriciktutarlı devrimci sınıfla PROLETARYAile BAĞIMIZI, devrime proletaryanındamgasını vurmak, devrimi sadece sözdedeğil gerçekten TAYİN EDİCİ ZAFEREgötürmek... (küçük burjuva devrimciliği-nin istikrarsızlığını, yarım gönüllülüğünüve ihanetini paralize etmek bn.)... içinKULLANACAK DURUMDA olup ol-mayacağımız sorunudur”

Demek ki, devrim için değil devri-min zaferi için komünist partinin varlı-ğına, yetmez ve devrime önderlik edecekdurumda olmasına ihtiyaç vardır. Dev-rim partilerin değil halkın, devrimci yı-ğınların eseridir. Devrimin zaferi ise,komünist partinin devrimci yığınlara ön-derlik edecek konumda olmasına bağlı-dır.

Emekçi sınıfların iktidarı devirecek-sarsacak düzeyde yığın eylemi yapma

gücünün sonlandırılamaması, 15 Temmuzdarbesini doğurdu. Darbe, başka seslerin ya-

nında esas olarak, oldukça yaygın olarak yığınfaaliyetini (devrimci durumu) sonlandırmayı

amaçladı. Ama bunu başaramadığı gibi, iki buçukyıldır uygulanan tüm politikalara rağmen, devrimin

öznel koşularında bir değişiklik yapmayı, sonlandır-mayı bile başaramadı.

Merhaba ben Antep'te Poliüre-tan terlik, sandalet sektöründe çalışı-yorum. 2005’ten beri aynı firmadaçalışıyorum. Bu sektörün denetlen-diğini hiç görmedim, sigortalı da ça-lıştırıyor sigortasız da çalıştırıyor.Çoğunun yemek, servis ve sigortahakları verilmiyor. İstediği gibi zamyapıyor, isterse zam yapmıyor. İşinegelirse çalış, işine gelmezse çalışmadiyorlar. Bu sene verilen %26,5 ye-rine zam yerine %15 verdiler. Ge-nelde vermiyorlar, verenler de böyleveriyorlar.

8 yaşımdan beri bu sektö-rün içindeyim, 29 yaşındayımşu an. İlk sayacılığından başla-dım zaten. Ondan sonra fabri-kaya geçtim. Evliyim buarada. Buralarda en büyük so-runumuz devletin gerekli de-netlemeleri yapmıyor oluşu, buyüzden gerekli güvenlik alınmıyor.Denetim için gelenler patronun yazı-hanesine gidiyor, yemeğini yiyor tat-lısını yiyor çıkıyor. Gelip işçiye birşey soran yok. Bizim fabrikada 250kişi vardır. Sigortalı gözükenler de50 kişidir. Suriyeliler bizimle aynı işiyapıyorlar, ama bizden daha çokönemseniyor. Çünkü onlar sigortasızçalışıyor. Masrafsız çünkü. Organizesanayiden bir arkadaşım geldi; Gül-san’da çalışıyormuş. İş kazası geçir-miş. Orada birkaç ölüm veyaralanma da olmuş. Bu arkadaşı dahakkını aradığı için kovmuşlar. Şu anmahkemelikler. Bacağında iki platintakılı. Burada iyi bir yer söyleyememfabrika olarak.

Antep’te fabrikalar yoğunlukta

olarak şehir içinde de toplanmış. El-bette sanayi içerisinde asıl yoğunluk.Ben şehir merkezindeki fabrikadaçalışıyorum. Benim bulunduğumyerde 250-300 fabrika var. Biz se-zonluk çalışıyoruz. Birinci aydan iti-baren vardiya almaya başlarız. 5-6vardiya, yeri gelir 7-8 vardiyayakadar çıkıyoruz. Üç dört ay çalışıyo-ruz. Sigortası yapılanlar yapılıyor,yapılmayanlar kalıyor. Çoğunlukla

yapılmıyor zaten. 3-4 ay çalıştıktansonra iş akdine son veriyorlar. Me-sela ne kadar çalıştı. Aylığı 100 lira-dan hesaplıyorlar, kaç ay çalıştırılırsaona göre veriyorlar. Bütün yıl çalışı-yoruz. Fakat alamadığım haklarım-dan birisi yıllık iznim. İnsanlarsigortasız çalışıyor, kiminin bankaborçları var, kiminin haczi var ondanyaptırmıyor; kimi üç-beş ay girip çı-kacak ondan yaptırmıyor. Genelde18 yaş altı ve Suriyeli çalıştırdıklarıiçin her vardiyada en fazla 1-2 işçi-nin sigortası oluyor. Onlar da demir-başlar zaten. Onları da vardiyalarapaylaştırıyorlar. Sezon sonunda yabir vardiya ya iki vardiya kalıyorlar.

40- 50 kişi falan kalıyorlar yani.İşçiler zenginin eline kalmış.

Büyük firmalar istediği zamlarla işçiçalıştırıyorlar. Herkes kafasına göreişçi çalıştırıyor. Herkesin borcu var.Herkes çalışıyor, ama herkesin borcuvar. “Ben bir gün işe gitmezsem yev-miyem kesilecek” diyor. Korkuyorda, söyleyenlerin başına gelenlerigörüyor. Devlete bir şey söylesenhürriyetinden oluyorsun. İşverene birşey söylesen işinden oluyorsun. Ek-

meğinden oluyorsun açıkçası.Büyük bir adaletsizlik ve

belirsizlik var. Ne yapıyorne ediyorlar diye düşünenyok, düşünüyorsa bile seseden yok.

Sosyal hayat sıfır. 8saat çalışan var, 12 saatçalışan var. Ben bu sek-

törde günde 12 saatten aşağıçalışmadım. Cumartesi

15.00’te çıkıyorum, Pazar günü detatil zaten. Vaktimiz yok. Mesela si-zinle görüşürken bile, bir saat sonrayazabildim,anca yemek yiyebildim,ancak müsait olabildim.

Ne yaşıyorsak kendi ettiğimiz-den. Birlik olduktan sonra her şeyinüstesinden geliriz. Birlik olamıyoruz.Halkın gücünün üstüne güç tanımı-yorum. İnsanlar kafasını gömmüşbana dokunmayan yılan bin yaşasın.Yanında adam öldürsen dönüp kılınıkıpırdatmayacak halde. Bilmiyorumama umarım iyi olur. Birbirimizi bul-duktan, organize edildikten sonra herşey olur niye olmasın. 10 kişiden biriçıksın yine iyidir.

Antep'ten Bir Fabrika İşçisi

Antep Organize Sanayi Bölgesinde çalışanve 11 Şubat günü grev yapan Özsever Tekstil’debir dönem çalışmış olan bir işçi yaşadıklarınıpaylaştı bizlerle:

Biliyorsunuz devlet asgari ücrete %26 zamverdi, ama işverenler bunu uygulamıyor ve %15veriyor, itiraz edenlerin de işine son veriyorlar.8-9 ustanın işine son verdiler şimdi. Biri 30 yıl-lık usta olduğu için işçilerinin haklarını aradı.Bunun için de işine son verdiler. Genelmüdürün, şefin, kalite kontrol şe-finin… hepsinin işine son ver-diler. Bir ay içinde de şu ançalışan herkesi işten çıkara-caklar. Sadece haklarınıaradıkları için, insanlarınişlerine son verdiler. İşçi-ler ‘biz çalışmayız ustamızgiderse’ dediler, avukatfalan geldi işçileri korkuttu-lar. ‘Çalışmazsanız hiçbirhak alamazsınız, çalışırsanızbir ay sonra sizi çıkaracağız’ de-diler. Şu an işçiler çalışıyor Bir aysonra çıkaracaklar ama işçileri. Gece24.00’te iki avukat, emniyet müdürü falan geldi.Hepsini çağırmış noteri çağırmış. İşçilerin gö-zünü korkuttular. Bilgimiz olmadığı için iş başıyapıldı. ‘Şu an çalışmazsanız hiçbir hakkınızıalamazsınız’ demişler. İşçiler de para için çalışı-yor zaten.

Genel müdürümüzün işine son verdiler. 30yıllık emeği var. Bütün işçileri o toplamıştıoraya. Fabrikanın bu duruma gelme durumu oişletme müdürünün sayesindeydi. 30 yıldan faz-ladır orada çalışıyor. İşçiler bu zammı kabul et-meyince patronun yanına çıktı, ‘işçiler bunukabul etmiyor’ diye. Sırf bunu söyledi diye iştenkovdular.

7 yıl çalıştım, geçen krizde beni de çıkardı-lar, ben de işsizim. İçerde 180-190 kişi çalışıyor.Daha önceden 300 kişiydik. 180’e düştük. Yani

300 kişinin yapacağı işi 180 kişiye yaptırıyorlar.Hepsine yükleniyorlar. Antep Organize Sana-yi’de hepsi bu durumda. Birlik olmaya çalışıyo-ruz, işçilerin gözlerini korkutuyorlar. Birkonuşanın işine son veriyorlar gerisini siz düşü-nün. Kiminin üç çocuğu, kiminin dört çocuğuvar. Kimi kiracıdır. O bağlıyor. Yoksa kiminorada ne işi var… Korkutuyorlar sadece, amaç-

ları bu. Devletin verdiği zammı verseler hiç-bir sıkıntı olmayacak. Çalışır

insanların çoğu, ama zam %10’ugeçmiyor yazık günah değil

mi ya.Bizden önce bir arka-

daşın parmağı kopmuştu.Şikayet etmesinler diyebirazcık para vermişlerdieline, hepsi o. Devletzammı veriyor, bir daha

gerisine bakmıyor. Devletdiyor ki ‘ben bu zammı ve-

reyim oy toplarım’ gibisin-den. Ne de olsa kimse

vermeyecek o zammı, %50 desemde kimse vermeyecek. Herkes bunu bili-

yor, kimse konuşamıyor.Her zam zamanı tüm patronlar buluşur An-

tep’te bir kahvaltıda. Konuşurlar. Herkesin bir-birinden haberi var, işçilerin birbirinden haberiyok. Tek sıkıntı orada. Antep’te işçiler o kadarzor şartlarda yaşıyor ki, ya çalışacaksın ya daçekip gideceksin diyorlar işçilere.

Zavallı işçiler hep eziliyor. İşçiler bir ol-duktan sonra işveren hiçbir şeydir. Sen çalış-mazsan, işveren hiçbir şeydir. Yeter ki birlikolsun beraberlik olsun, işverenler işçilerin hak-kını yemesin. Devletimizden sadece bunu isti-yoruz.

Desteğiniz için teşekkür ederiz. Gelişmeleroldukça ben de size yazarım.

Antep’te Organize Sanayii’den Bir İşçi

“Bir Şey SöylesenHürriyetinden Veya İşinden Oluyorsun"

Tek Sıkıntımız İşçiler Olarak Birleşememek!

Page 11: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

11MÜCADELE BİRLİĞİ27 Şubat - 13 Mart 2019

KADINLARIN TAM KURTULUŞUHEDEFLENMELİ

Bugünkü ailede erkek mülksahibidir. Kadın ise mülki-yetten yoksundur ve erkeğe

ekonomik olarak bağımlıdır. Ekonomikbağımlılık, her tür bağımlılığın temelidir.Aile içinde erkek burjuvadır. Kadın iseproletaryayı temsil eder. Bu ilişki aileiçindeki kadın erkek ilişkisi, karşıtlık iliş-kisidir.

Önemli olan kadınların ekonomikolarak ezilmemesidir. Kadınlar toplumsalüretim sürecinde yer alarak, erkeğe olanekonomik bağımlılığa son verir. Kadınınezilmesinde, kadının erkeğe ekonomikbağımlılığı tek etken değildir, fakat temelolandır. Kadının ekonomik olarak ezil-mesi ortadan kaldırıldığı zaman, kadınınezilmesini sağlayan tüm unsurlar da or-tadan kalkar. Bu, tam bir toplumsal dev-rimi gerektirir. Kadını köleleştiren tümilişki ve anlayışların tamamen ortadankaldırılması için mücadele bu zemindeolanaklıdır.

Bugünkü toplumda da kadının top-lumsal konumu köleliktir, cinsel ezilme-dir. Kadının toplumsal pozisyonunundeğişmesi, kadının özgür olması için,toplumsal mülkiyetten, sermayeden öz-gürleşmelidir. Yalnızca kadın ve erkek iş-çilerin önderliğinde bir devrim sonverebilir sermayenin egemenliğine. Yal-nızca devrim son verebilir kadının butoplumdaki toplumsal pozisyonuna.

Kadınların içinde bulundukları ko-şulları ve bugünkü toplumu değiştirme-den; sosyalizme geçmeden ne erkeklerleyaşamın her alanında eşitlik gerçekleşe-bilir, ne de kadının kişiliği tam olarak ge-lişebilir.

Kadınların ezilmesi, özel mülkiyettoplumlarının varlıklarını sürdürmeleri-

nin bir koşulu olmuştur. Kapitalist üretimyalnızca metalar üretmez; kadınların ezil-mişliğini ve erkeğin egemenliğini kadın,erkek ilişkisini de yeniden üretir. Bu ilişkiburjuva toplumun tüm toplumsal ilişkile-rinde ortaya çıkar. Buradan şu sonuççıkar ki, toplum dönüştürülmeden yenibaştan kurulmadan, kadınların toplumsalkonumu değişmez.

Dikkat edilirse, kadınların toplum-sal konumunun (pozisyonu) değişmesiifadesine büyük önem veriyoruz. Marx’ınbelirttiği gibi, sosyal ilerleme kadın cin-sinin toplumsal pozisyonuyla tam olarakölçülebilir. Kadının toplumdaki toplum-sal konumunun değişmesi, yani kadınla-rın tam kurtuluşu sosyalizminkurulmasının ön koşullarından biridir.

Kadının toplumsal ezilmesi, burjuvatoplumun sınırları içinde ne kadar zorla-nırsa zorlansın ortadan kalkmaz. Kadınlaerkek arasında biçimsel eşitlik, en ilerinoktasında, kadınla erkeği bu toplu-mun “eşit yurttaşları” durumunagetirir. Fakat bunun ötesine var-maz. Kadınların kurtuluşu isebiçimsel “eşit yurttaş” olma-nın ötesinde ve ilerisindedir.

Biçimsel eşitlik, kadın-lar lehine yasal düzenleme-ler, iyileştirilmeler, yani “eşityurttaşlık” reformu düzenle-meleridir. Birçok ülkede bunoktaya gelinmiştir. Bu noktadayeni bir savaşım gerekir: Kadınıngerçek eşitliği, gerçek özgürlüğü içinsavaşım. Kadınların yaşamda gerçek eşit-liği ve gerek özgürlüğü reformist düzen-lemeleri değil, toplumun devrimcidönüşümünü gerektirir.

Biçimsel eşitliğin derinleşmesi, ala-

nının ve kapsamının genişlemesi, iyileş-meler, reformlar burjuva toplumun bualanda yetkinleşmeye uygun olduğunu veyetkinleştiğini, ama tam da bu nedenle yı-kılmak zorunda olduğunu gösteriyor.Burjuva toplum sınırlı bir toplumdur.Bundan şu sonuç çıkarılır ki, kadının hakeşitliği bu toplumda sınırlıdır. Feminizm,kadınları bu sınırlılık içinde boş yere oya-lıyor. Kadınlar ancak burjuva sınırlılıkla-rının olmadığı, koşulların özgür olduğubir toplumda gerçek bir eşitliği elde ede-bilir. Ancak sosyalizmde kadınlarla er-keklerin eşitliği yaşamın bir gerçeğihaline gelir.

Kadınların tam kurtuluşu, insanalniteliğin zafere ulaşması demekti. İnsanalzafer, insanlık öncesi tarih çağlarının sonaermesidir.

Sorunun çözümü, eski toplumuniçinde kadınların lehine değişiklikler yap-

mak değil, bir toplumdan başka bir top-luma geçişte yatıyor. Bu, nicel değişimledeğil, nitel değişimle olur. Oysa femi-nistlerin çizgisi, nicel değişimler üzerine

dayalıdır. Toplumun değişimi ve kadın-ların toplumsal konumunun değişimi,nicel artışlarla gerçekleşmez. Bu çevre-ler, kadınların devrimci savaşımının, ka-dınların toplumsal konumunda temeldebir değişim aşamasına gelip dayandığınıanlamış değil.

Dünyanın değişiminde, kadınlaretkin bir güçtür. Ama tarihsel dönemle-rin değişiminde kadınların rolü öne çıka-rılmamıştır. Tarihin itici gücü her tarihselçağın devrimci kitleleridir. Her yeni birtarihsel dönemin başlamasında kadın kit-lelerinin önemli bir yeri olduğu halde bugerçek her zaman yok sayılmıştır.

Bu bakış açısı sosyalizmde değişir.Sosyalizmde kadınların toplumsal konu-munun değişimiyle birlikte, toplumun ka-dınlara bakışında da köklü değişiklik olur.Bu sorunun çözümünde büyük ilerle-meye karşın, yeni toplumda, eski toplu-mun izleri, çizgileri, kalıntıları devameder. Bundan dolayı diyoruz ki, kadının

kurtuluşu, kadınların kendi ellerinde-dir.

Burjuvazi gücünü, enerjisinitüketti. Devam etmek için yenigüçlere, enerjilere gereksinimduyuyor. Enerjisine, çabalarına,çalışmalarına ihtiyaç duyduk-ları kadınların gücüdür. Bu çer-çevede, hükümet, meclis,

belediyeler, diğer siyasi kurum-lar ve kapitalist işletme yönetim-

lerinde (bankalar, şirketler vb)kadınlara daha fazla yer veriliyor.

Bunun yanında, her yerde isyan eden,ayaklanan kadınları burjuva toplum yö-netimlerine çekmek kadınların artan baş-kaldırılarını önlemenin en kolay yoluolarak görülüyor. Kadınlar açısından bur-juva yönetime katılım, kadınların kendi

hareketini, kendi elleriyle pasifize etmesi,dağıtması demektir. Ödünler uğrunakadın hareketini zayıflatmak da aynı so-nuçları doğurur. Başka bir anlatımla bu,kadınların kurulu düzene boyun eğmesi,kadınların, kadın cinsinin kölelik koşul-larına destek vermesidir. Bu, kadınlarınoyalanmasıdır, devrimden uzak tutulma-sıdır. Kadınları, kadın cinsinin kurtulu-şunu sağlayacak olan sosyalizm uğrunasavaşımdan alıkoymaktır. Oysa, kadınla-rın kurtuluşuna giden yolu yalnızca dev-rim açabilir.

Sosyalist bir toplumun yaratılması-nın ve kadın cinsinin kurtuluşunun, boşbir rüya olarak kalmaması için siyasi ik-tidarın proletarya tarafında ele geçirilmesihedeflenmelidir.

Bugüne kadarki hiçbir devrim ka-dınların toplumdaki konumunu değiştir-medi. Aksine kadınların toplumsalezilmesi, her devrimden sonra devam et-tirildi. Yalnızca proletaryanın toplumsaldevrimi, kadınlar açısından başarılı dev-rimdir. Çünkü, kadınların tam kurtuluşu,proletaryanın toplumsal devrimiyle, si-yasi iktidarın ele geçirilmesiyle birliktegerçekleşir.

Kadınlar, bugüne kadar gerçekleşenbütün devrimlerde yer aldı. Fakat, hiçbirdevrime, 20. yüzyılın toplumsal devrim-lerine katıldıkları kadar kitlesel bir güçlekatılmadılar. Kadınlar proletaryanın top-lumsal devrimlerinde tarihte görülmemişbir güçle (kitlesellikle) yer aldı. Çünkü budevrim, kadınların kurtuluşunu sağlaya-cak tek devrimdir.

Kadınlar olmadan, eski toplumakarşı zafer kazanılamaz. Kadınlar eskitoplumdan, devrimci olarak davranarakve devrimle köklü bir kopuş gerçekleşti-rebilirler.

Meksika’da bulunan Zapatista Ulusal KurtuluşOrdusu, dünyanın dört bir yanında mücadele eden ka-dınlara mektup yazdı.

“Kız kardeşler, yoldaşlar. Söylemek ya da sizihaberdar etmek istediğimizşey biraz üzücü. Çünkü buMart 2019’da, Zapatistatopraklarımızda, İkinciUluslararası MücadeleEden Kadınlar Buluş-ması’nı yapamayacağız.Yeni hükümetlerin dahaönce açıkça yapacaklarınısöylediği büyük kapitalist-lerin mega projeleri ortaya çıktı. Maya Treni’nden,Tehuantepec Kanalı planından, ahşap ve meyve ürün-leri için ağaç dikiminden bahsettiler. Ayrıca maden-cilik şirketlerinin ve büyük gıda şirketlerinin detopraklara gireceğini söylediler. Topraklarımızı me-taya dönüştürerek biz yerli halkları yok etme girişi-minde bir tarım planı da var. Carlos Salinas deGortari’nin başarıyla tamamlayamadığı şeyi tamam-lamak istiyorlar çünkü biz, onu isyanımızla durdur-duk.

(…)Gerçek şu ki, onlar yerli halklara karşı her şeyi

elde etmeye çalışırlar, topluluklarını, topraklarını,dağlarını, nehirlerini, hayvanlarını, bitkilerini ve hattataşlarını bile. Yani onlar, sadece biz Zapatistalaradeğil, aynı zamanda yerli olduğunu söyleyen tüm ka-dınlara da karşıdır. Ve sonra erkeklere de karşıdır,ancak şimdi biz kadınlardan bahsedeceğiz. Toprakla-rımızın artık bizim için değil, gelip yürüyüş yapacak,büyük otelleri, harika restoranları ve bu lükslere sahipolmak için gerekli işletmeleri olan turistler için var ol-masını istiyorlar. Onurumuzu ayda birkaç kuruşa sat-mak için onların piyonları, köleleri olmamızıistiyorlar. Bu kapitalistler ve yeni hükümetlerde on-lara itaat edenler, istediğimiz şeyin para olduğunu sa-nıyorlar.

(…)Siz bu kelimeleri okurken, bu ilerlemeci ya da

gerici dünyalarda kaç kadın öldürüldü yoldaşlar, kızkardeşler? Belki biliyorsunuzdur ama tabi ki sizebunu söyleyeceğiz: Zapatista bölgesinde uzun yıllarboyunca tek bir kadın bile öldürülmedi. Ama evet,onlar bizim geri kalmış, cahil, önemsiz olduğumuzusöylüyorlar. Belki en iyi feminizm nasıldır bilmiyo-ruz, belki lügatın nasıl değiştiğini veya toplumsal cin-siyet eşitliğinin ne olduğunu bilmiyoruz. ‘Toplumsalcinsiyet eşitliği’ dedikleri şey bile adil değil, çünküsadece kadınların ve erkeklerin eşitliğinden söz edi-yorlar. Onları hala erkek ya da kadın olmaya mı zor-layacağız? Bu insanlar bunu yapmak istemiyorsa veonlara saygı gösterilmezse bu işi başaramayız. Bildi-

ğimiz şey özgürlüğümüz için savaştığımız ve şimdiözgürlüğümüzü savunmak için savaşmamız gerekti-ğidir, böylece büyükannelerimizin çektiği acı, kızla-rımız ve onların kızları tarafından çekilmeyecektir.

Biz savaşmak zorun-dayız ki tarih tekerrür etme-sin ve sadece yemekyaptığımız, dünyaya getir-dikten sonra utanma, aşağı-lanma ve ölüm içindebüyüdüklerini göreceğimizçocuklar doğurduğumuz odünyaya geri dönmeyelim.Biz, aynı şeye geri dönmek

için silahlanmadık. Biz 25 yıldır turistlere, patronlara,ustabaşılara hizmet etmek için direnmiyoruz. Biz,artık, otel ve restoranlarda birkaç peso için yabancı-lara hizmet eden işçiler olmak için, eğitim, sağlık, kül-türün yaratıcıları olmayı bırakmayacağız. Önemliolan az ya da çok peso olup olmaması değil, önemliolan onurumuzun bir bedeli olmamasıdır. Bu yeni hü-kümet, kadın olduğumuz için, beklediğimiz şeyin iyibir işveren ve iyi ücret olduğunu, patronlarımız ve on-ların ustabaşılarına itaatkar biçimde çarçabuk başı-mızı eğeceğimizi sanıyor ya da buna inanıyor. Amahayır, istediğimiz şey kimsenin bize tanımadığı öz-gürlüktür, fakat biz, kanımızla bile olsa savaşarak onukazanırız

(…)Yoldaşlar, kız kardeşler; mücadeleyi bırakma-

yın. Bu kahrolası kapitalistler ve onların yaptıklarıyanlarına kâr kalan yeni hükümetleri bizi yok etsebile, siz kendi dünyanızda savaşmaya devam etmeli-siniz. Çünkü biz buluşmada, dünyanın herhangi birköşesindeki tek bir kadın, kadın olmaktan korkmasındiye mücadele edeceğimiz konusunda anlaşmıştık.Orası da sizin köşeniz yoldaşlar ve kız kardeşler, Za-patista topraklarında bizde olduğu gibi, orada da şimdisıra sizde. Ve biz korkmuyoruz, yoldaşlar ve kız kar-deşler. Size verdiğimiz ateşi koruyun. Sönmesine izinvermeyin. Bizim ateşimiz burada kanımızla sönmüşolsa bile, hatta başka yerlerde de sönmüş olsa bile,kendi ateşinizi koruyun, çünkü zor zamanlardan geç-sek de biz kimsek öyle kalmak zorundayız. Biz, mü-cadele eden kadınlarız. Özet şu ki, biz buluşmayıyapmayacağız ve dolayısıyla katılmayacağız. Eğerkendi dünyanızda bu buluşmayı yaparsanız ve sizeZapatistaların nerede olduğunu, neden gelmediğinisorarlarsa, onlara gerçeği söyleyin. Zapatistaların, ka-dınlar olarak kendi özgürlükleri için, kendi köşele-rinde savaştıklarını söyleyin. Hepsi bu kadar,yoldaşlarınıza ve kız kardeşlerinize iyi bakın.

Güneydoğu Meksika DağlarındanZapatista Kadınları, Şubat 2019.”

“Size Verdiğimiz Ateşi Koruyun”İzmir Mücadele Bir-

liği olarak grevlerinin 57.gününde Sibaş işçilerini zi-yarete gittik. Aralarındakiuyum ve birlik ilk andagöze çarpıyor. Birbirlerinedanışarak, birbirlerininönüne geçmeden ama ar-kada da kalmadan hepimizene yapmak istediklerini an-latmaya çalışmaları oldukçaetkileyiciydi.

Dans sanatçısı iki arkadaşımız, dayanışma için bi-zimle birlikte geldiler ve işçilere gösterilerini sundu-lar. Sibaş işçileri bu dansı öğrenme konusunda neleryapabileceklerini öğrenmek için hemen dansçı arka-daşları sardılar. Her konuşmanın başında “bundan biryıl önce bunu merak etmezdik, bilmezdik, yapmazdık"deniyor. Sibaş işçilerinin bu bir yılda aldıkları yol umutverici.

Bir yıl önce 8 Şubat'ta sendikalaşmadan hemensonra işten atmalar başlamış. Bu sayı seksen kişiye çık-mış. İçeride hala sendikalı arkadaşları var. İçeridekibaskı çok yüksek. Bazı arkadaşları işlerini kaybetme-mek için istifa etmişler.

Bundan sonrasını onların dilinden aktaralım. Ko-nuşmalar, sohbetler öylesine akıp gitti ki hepsini ak-tarmak neredeyse imkansız. Bir önceki MücadeleBirliği’nde yayınlanmış ayrıntılı bir röportaj var. Siz-lerle ziyaretimizden tekrara düşmemeye çalışarakancak parçaları aktarabiliyoruz.

“Bir yıl önce bana ‘şu greve ziyarete gidelim’denseydi bana anlamsız gelirdi. Şimdi her ziyaret biziheyecanlandırıyor. Grevdeki diğer arkadaşlarımızı daziyaret ettik. Flormar'ı, Cargil'i... nerede varsa yine gi-deceğiz. Sadece bugün değil, mutlaka buradan zaferleçıkacağız ve ondan sonra da gideceğiz.”

“Bizi en çok kendi arkadaşlarımızın eyleme ka-tılmaması üzüyor. Patrondan ne gelse haklılığımızıdaha iyi görüyoruz. Buraya bakan kamera yerleştirdi-ler. El sallıyoruz. (Patron, ya da onun yanlısı birilerigeçince hemen sloganlar atılıyor) Bizim köyümüzünaltına bu fabrika kurulunca burası bizim hem ekmekkapımız hem de tek iş alanımız oldu. İşini kaybedenle-rin gidecek bir yeri yok. Anlıyoruz arkadaşlarımızıama birleşirsek kazanacağımızı onların da görmesilazım. Gece evleri dolaşmaya devam ediyoruz.”

“Burada çok şey öğrendik. Sendikacı arkadaş-lardan, gelenlerden. (Her konuşmayı dikkatle dinle-diklerini, her konuşmadan bir şeyler öğrenmeyeçalıştıklarını hemen fark ediyorsunuz) daha da öğre-neceklerimiz var. Yanlışlarımızı doğrularla değiştiri-yoruz.”

“Önceleri ailelerimizbile bize karşıydı. Bizim bu-ralarda böyle şeyler pekolmaz. Sonra onlar da anla-dılar. Şimdi ‘çadıra gitmiyormusun’ diye soruyorlar.Onlar da değişti. Çocukları-mız evde, okulda eylemi ko-nuşuyor tartışıyorlar.

“Jandarma çadırı yık-maya geldi. Valilik emriyle.Bunun bizim hakkımız oldu-

ğunu anlatmaya çalıştım. Geceydi tektim. Direndim.Tutanak tutup gittiler. Sabah geldiğimde yıkılmıştı. Es-kisinden daha sağlam yaptım yeniden. Yine yıksınlaryine hem de bundan da sağlamını yapacağım. Bu de-mirleri evden getirdim, her şeyi evden getirdik. Kaza-nıncaya kadar da buradayız. Kimse bizi buradanatamaz.”

“Uzak ilçelerden, bir saatlik yoldan dayıbaşlarıaracılığıyla taşeronlar getirdiler. İş müfettişi geldi-ğinde taşeronların hepsini gece vardiyasına koymuşlar.Onlara bize yaptıkları baskıyı yapamıyorlar. Kalan ar-kadaşlarımızı da bize katılırlar korkusuyla atamıyor-lar. Daha önce tazminatını alıp çıkmak isteyenlerehakkını vermiyor ya da çıkartmıyorlardı. Eylem baş-ladıktan sonra tazminatları en yüksekten vererek çıkışyapmaya çalışıyorlar.”

“Çalışırken, şu anda çalışan arkadaşlarımız dabunları yaşıyorlar, sürekli her şeye ‘kapı orada’ der-lerdi. Onlar bizi baskıyla, işten atılma korkusuyla sin-direbileceklerini sandılar. Daha önce bunu yapmışlarve sendikalaşmanın önüne geçmişler. Bizi durdurama-yacaklarını anlamadılar. Bize baskı yapmak yerine ko-nuşsalardı, sorunlarımızla ilgilenselerdi biz bir yılönce ikna olabilirdik.”

“Meralarımızı kapattılar. Hayvancılık yapardıkonu da artık yapamıyoruz. Bir çuval yem olmuş 100 tl.Gücü mü yeter köylünün. Bu eylemi mutlaka zaferlebitireceğiz. Gidecek yerimiz yok bizim. Kazanacağız,kazanmak zorundayız. Kimse bizi yolumuzdan alıko-yamaz.”

Çaylar, sohbetler, halaylar, film önerileri payla-şımları, sloganlar eşliğinde işçi sınıfının uyanışınatanık olarak sürdü ziyaretimiz. Enver Gökçe'den"Dost" şiirini okudu bir işçi yoldaşımız. Son günlerdeinternet sorunu yaşanması üzerine konuşulmuştu. İş-çiler aynı anda video kaydı yaptı kaybetmemek için.

Büyük bir heyecanla ve umutlarımızı tazelemişolarak sarılıp birbirimize, yeniden gelme planlarını ya-parak yola koyulduk. "işçi sınıfının kapitalizmde teközgür olduğu alan eylem alanıdır" sözü ete kemiğe bü-rünmüştü.

Buradan Mutlaka Zafer Halaylarıyla Çıkacağız!

Page 12: DEVRİM ÖZGÜRLÜK fileEkonomikvesiyasalkrizin,iş-sizliğin,iştençıkarılmalarınorta-sındagiriyoruzbusene8Mart'a... Açlığın,yoksulluğun,katliam - ların,işkencelerin,tecavüzlerin,

Mücadele Birliği Gazetesi / Sayı: 69 / 27 Şubat - 13 Mart 2019 / Yaygın Süreli Dağıtım Sahibi: YeniDönem Yayıncılık Basın Dağıtım Eğitim Hizmetleri Tanıtım Org.Tic.Ltd. Şti. Adına: Cem MehmetSOLHAN / Adres: İskenderpaşa Mah. Sofular Cad. No: 8/3 Fatih - İSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 53332 57 / Sor. Yazı İşl.Müdürü: Cem Mehmet SOLHAN / Baskı Yeri: Yön Basım Yayın, Davutpaşa Cad.Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No:366 Topkapı - Zeytinburnu - İSTANBUL

www.mucadelebirligi2.netwww.facebook.com/MucadeleBirligiGazetesi

www.twitter.com/mucadelebirlig2

[email protected]@[email protected]

Kadının özgürleşmemücade les indetam kurtuluşu he-

defleyen ve bu alanda uzun za-mandır faaliyet yürüten bizEmekçi Kadınlar, ideolojik ola-rak sarsılmadan, sağa-sola yal-palamadan, feminizmebatmadan, marksizmi referansalıp doğru zamanda sözümüzüsöyleyerek, kadın hareketinigüçlendiren etkinliklere imza-mızı attık.

Kadını ezen, baskı altınaalmaya çalışan ve doğal olaraközgürleşmesini engelleyen tümuygulamalara karşı durup mü-cadeleyi yükseltmeye çalıştık.Uluslararası kadın konferansın-dan sempozyumlara, salonlar-dan sokaklara toplumsal süreceyön veren bir çok eylem ve et-kinlikler düzenledik. 40 yılıaşkın deneyim ve tecrübeleri-mizle işçi kadın kurultayını ör-gütlemek zamanımızın vemücadelenin gerekliliklerinecevap vermek bizim için zorun-luluktu. Özellikle ekonomik kri-zin biz emekçilerin yaşamınıderinden etkilediği bu zaman-larda... Tam da kapitalizminçöktüğünü gördüğümüz, salla-sak yıkılacak dediğimiz şu gün-lerde...

Kurultaya Doğru Giderkenİşçi kadın kurultayı kapsa-

mında yaptığımız çalışmalarda;her sektörden, her alandan ka-dınla iletişime geçip, hazırladı-ğımız kısa anketlerle onların evve iş yaşamlarındaki sorunlarınıdinledik. Fabrikalarda, tekstilatölyelerinde kadınlarla sohbet-ler edip, yaşamlarına dokun-maya çalıştık. Eviçi temizlikişçileriyle bir araya gelerek on-ları yıpratan çalışma koşullarınıve zorluklarını dinledik. Eylem-deki Flormar işçilerini sık sık zi-yaret edip kurultay ile ilgiligörüşlerini aldık. Onların ey-leme geçiş süreçlerini, çalışmakoşullarını, bir kadın olarakevde ve işyerinde yaşadığı zor-lukları anlatmalarını istedik.Her görüştüğümüzde onlarıngelişimine de tanıklık ettik.

Yine 58 gündür eylemdeolan Sibaş işçisi kadınlarlaeylem deneyimlerini dinledik.Mahallelerde sticker çalışmasıyaparak kadınların detaycı ze-kalarına güvendik. Sosyal med-yadan Dünyaya Başkaldırıyoruzfacebook ve Emekçi Kadınlartwitter hesabımızı aktif kullanıpgörünürlüğü arttırdık. Yine sos-yal medya aracılığı ile anketi-mizi ulaşamadığımız, bizimleiletişime geçmek isteyen kadın-

lara daha kolay ulaşmasını sağ-ladık. Düzenli toplantılar alarakkurultay çalışmasına her günyeni bir kadını katmaya çalıştık.Her ay sonu kahvaltılar organizeedip kurultay toplantıları alarak

farklı kadın arkadaşların görüş-lerini alıp, katılımlarını sağla-dık.

Sendika ve odalarda yıl-larca örgütlenme faaliyetindebulunan kadınlarla işçi kadın ör-

gütlenmesi üzerine sohbetleredip, işçi kadınların katılımınısağlamaya çalıştık. Grev yap-mış, eyleme geçmiş işçi kadın-lardan mücadele deneyimleriniaktarmalarını istedik. Ücretli-işsiz mimarlardan alanlarına yö-nelik maruz kaldıklarısömürüyü bizimle kurultaydapaylaşmalarını istedik. KHK ileihraç edilen emekçilerin süreç-lerini bir de kadın gözündengörmek istedik.

Emekçi mahallelerde ku-rultaya doğru giderken; ev top-lantıları, kahvaltılar organizeedip, işçi kadınlar ve eşleri ileçalıştay düzenledik. Kurultaydatartışacağımız iki ana maddeolan işçi kadınların iş yaşamı ileilgili sorunlar ve bunların çö-zümleri yani örgütlenme üzerin-den yürütülen çalışmayaekonomik kriz damgasınıvurdu. Var olan hiç bir sorunuekonomik ve iktisadi yapısındankopuk ele alamayacağımız gibiişçi kadın kurultayını toplamayaiten koşulları görmezden gele-mezdik. Bu koşullar ekonomikkrizin kendisidir, kapitalizminyapısal bunalımıdır. Bizi birvarlık yokluk sınırına getirengelişmelerdir. Büyük bir yıkımıyarattığı gibi kurtuluşumuzungüncel şartlarını da yaratan

mevcut koşullardır. Bunu aşmakistiyorsak sınıfın ve işçi kadın-ların örgütlü bir güce dönüşme-sini ön şart olarak kabuletmemiz gerekiyor.

Biz işçi, emekçi kadınlarısömüren köleleştiren bu sistemnasıl ki doğarken bizim ve ço-cuklarımızın kanı - emeği üze-rinden yükseldi ise yine bizimve çocuklarımızın kanını eme-rek, emeğimizi sömürerek bata-cak. Bizim sorunlarımızyaşamsal ve derindir, çözümyolları da bir o kadar köklüdür.Toplumsal kurtuluşumuzu sağ-layacak olan yegane sınıf işçi sı-nıfı ise, yükselen kadınmücadelesini nihai hedefe ulaş-tıracak olan yine işçi sınıfınınkadınlarıdır. Bu nedenle kadınyığınlarının gücünü heba eden,kadın örgütlenmesini kaydığıküçük burjuva zeminden endoğru sınıfsal öze oturtmak ge-rektiğini, işçi kadın kurultayınında bu özü yakalamaya uygun biraraç olduğunu düşünüyoruz.Tüm işçi-emekçi kadınları 10Mart’ta toplanacak İşçi Kurulta-yında sorunlarımızı ortayakoyup çözümlerimizi birliktebulmaya çağırıyoruz.

EMEKÇİ KADINLAR(EKA)

DÜNYAYA BAŞKALDIRAN KADINLARİŞÇİ KADIN KURULTAYINDA BULUŞUYOR!

10 Mart’ta düzenlenecek olan İşçi Kadın Kurultayı içinçalışmalarımız hız kesmeden devam ediyor.

Doğal olarak, bu kurultayı örgütlerken bir dizi etkin-liklerle güçlendirmek gerek. Bununbir ayağı olarak 17 Şubat’ta İstan-bul Sarıgazi’de Kızıldere KöyDerneği’nde emekçi kadınlarlatoplanıp bir çalıştay gerçekleştir-dik.

Kurultay konularımızı gün-deme getirip, işçi kadınların ev veiş yaşamında yaşadıkları zorluklarıtartıştık. Tabii bu zorlukların ana se-bebi kapitalizmi ve onun hayatımızda yarattığı tahribatı gör-mezden gelemezdik.

İşçi kadınlar tek tek söz alırken, krizin yaşamlarını nasıletkilediğinden başladılar. Geçinmenin zorluklarından, çalış-tıkları işyerinde kadın olmaktan dolayı yaşadıkları zorluk-

lardan bahsettiler. Erkek işçilerle aralarındaki ücret eşitsizli-ğine işaret ederek, adeta yaşamak için değil çalışmak içinyaşar hale geldiklerini dile getirdiler…

Onları dinleyen eşleri, belkide ilk defa yüzleşiyorlardı bu so-runlarla... Erkek işçiler de sömü-rünün, krizin derinliğininfarkındaydılar. Söz aldıklarındasınıf bilinçli sistem eleştirisi yap-maları, kendilerine güvenmeleri,kendilerini rahat ifade edişlerikadın işçilere göre daha farklıydı.

Belki de beş bin yılın onlara verdiğigüvendi bu. Lakin herkes oradan işçi kadın kurultayının nekadar gerekli olduğunu, erkek işçilerde işçi kadın örgütlen-mesinde kendilerine en az kadınlar kadar görev ve sorumlukdüştüğünü bilince çıkararak ayrıldılar.

Emekçi Kadınlar EKA

İşçi kadın kurultayına az kalmışken 8 Mart’ta yaklaşı-yorken, eylemlerinin 283. gününde Flormar işçilerini yine veyeniden ziyaret ettik.

Kadının halinden kadın anlar, tabii ki aynı sınıfın ka-dınları... İkiyüzlü günleri deviren, umudundan, inancındanzerre taviz vermeyen Flormar işçisi kadınlarla bir araya gel-dik. Hava güzel çadır kurmamışlar; bir an tereddüt ettik,acaba artık çadır kurmayacaklar mı diye? Neyse ki sadecegüneşten faydalanmak istemişler. Malum patron tarafındanpolislerce sobaları kaldırtılmıştı. Ellerinden gelse, işçilerdekiinat, ısrar; dışarıdan gelen destek olmasa çadırı da kaldırta-caklar. Bizimkiler inatçı, başladıkları işi bitirmeden kimsedöndüremez onları.

Güneşli bir günde, açık havada samimi sohbetler ettik.Kadınlar sordu, biz anlattık; bizsorduk kadınlar anlattı. İş koşulla-rını, örgütlenme süreçlerini, kadınolarak iş yerinde yaşadıkları zor-lukları, erkek işçilerle eşit olmayanmaaşlarını, yıllarca çalışmış olma-larına rağmen asgari ücrettenöteye gitmeyen ücretini yani tümhak gasplarını anlattılar. Uzun

eylem günleri boyunca kadınlar çok şey öğrenmiş, sınıf bi-linci kazanmışlar. 8 Mart’ın neden Dünya Emekçi KadınlarGünü olduğunu eylem sürecinde bilince çıkarabilmişler.Bunun üzerine güzel sohbetler edip işçi kadın kurultayı sü-recimizi paylaştık.

Daha önceki ziyaretlerimizde kurultay kapsamında on-larla yaptığımız anketlerin sonuçları üzerine merak ettikle-rini aktardık, sorularını yanıtladık. İşçi Kadın Kurultayı’nıngerekliliği, kadın özgürleşme mücadelesine katacağı ivmeyi,bugün bunun yapılmasının mücadele açısından zorunlulukolduğunun paylaştık. Kurultayın kendi sendikalarında ger-çekleşiyor olması da onları ayrı mutlu etmiş ki, bizimle pay-laşmaktan hiç sakınca duymadılar. Güzel sohbetimiz yerinihep birlikte çekilen halaylara bıraktı. Ardından sloganlarla,

bir birimizden aldığımız güçleyanlarından şimdilik ayrıldık.

Her ziyaretimizde farklısonuçlar çıkarıyoruz çünkü; ge-lişim süreklidir. Onlar gelişiyor,ilerliyor ilk günkü işçiler değil-ler. Şimdi daha inançlı, daha öf-keli!

Emekçi Kadınlar EKA

10 Mart’a Giderken Emekçi Mahallede Kadınlardan Çalıştay 8 Mart'ta Saat 19.00'daGalatasaray'dayız

2019'un 8 Mart'ına mutfağı-mızda yangınla giriyoruz...

Ekonomik krizin, işsizliğin,işten çıkarılmaların acısını en çok bizkadınlar yaşıyoruz.

Aile bütçemiz sarsılmış du-rumda...

Savaşlarda olduğu gibi ekono-mik ve politik kriz dönemlerinde deilk gözden çıkarılanlar bizler, biz işçikadınlar, emekçiler oluyor... Yaşam-dan kovulmak isteniyoruz...

Kadın cinayetlerine, şiddetemaruz kalmamız yetmedi, şimdi deaçlıkla terbiye edilmek isteniyoruz.Evin dört duvarına hapsedilmek is-teniyoruz.

Bize dayatılanları istemiyoruz...zorbalığı, baskıyı, açlığı, yokluğu,yoksunluğu, işsizliği istemiyoruz.Çocuklarımızın geleceğinin çalına-rak yaşamdan kovulmasına sessiz kalmayacağız...

Katliamların, işkencelerin, tecavüzlerin, kadın cinayetlerinin olmadığı bir dünya is-tiyoruz. İnsanca yaşayabileceğimiz, çocuklarımızın yanaklarının kırmızı elmalar gibiolduğu, ağız dolusu kahkahalarla gülebildiğimiz bir dünya istiyoruz.

Kendi özgürlüklerini kendi ellerine alabilmek için kadınlar, dünyanın bir çok ye-rinde mücadele ediyor. Dünyayı biz kadınların eylemleri değiştiriyor.

Dünyayı güzelleştiren ve değiştirenleriz. Yeni bir yaşam bizlerin mücadelelerindendoğacaktır.

Tüm bunların bilinciyle bu sene de işçiler, emekçiler, Türk ve Kürt kadınları ola-rak, her ulustan, mezhepten emekçi sınıfın kadınları olarak sokakları eylem alanına çe-virelim.

8 Mart dünya emekçi kadınlar gününü yaratan ve yaşatan işçi, emekçi kadınlarınkararlılığıyla, mutfağımızı yangın yerine çeviren burjuvaziye duyduğumuz kin ve öfkeyisokaklarda haykıralım.

Kadın, Devrim, Özgürlük şiarıyla 8 Mart günü saat: 19.00'da Galatasaray Meyda-nında buluşalım.

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!Kadın Devrim Özgürlük!

Özgürlüğümüz Ellerimizde!Emekçi Kadınlar (EKA)

Flormar İşçilerine EKA Ziyareti