24
Aylık Gazete Monatliche Zeitung Nisan 2010 Sayı / Ausgabe: 19 Tanıtım Sayısı Gratisexemplar 2 Mehmet Turhan Kutlu ictima 7 Mustafa Mullaoğlu HZ. MUHAMMED(S.A.V)E ÖVGÜLER 10 Av. Süleyman Boynukara Gençlik Şöleni 14 Kemal KÜÇÜK YAŞASIN! BAHAR GELDİ, GÜL GELDİ Köşem Milli Görüş Lideri 54.Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin ER- BAKAN Viyana´daydı. Prgoramı gereği Düsseldorf’ tan Türkiye´ye uçması gereken Erbakan hocamız İzlanda´da meydana gelen volkan patlaması sonucu oluşan kül ve toz bulutundan bütün Avrupa´da uçak seferlerinin iptal olması nedeniyle Anavatana uçmak için 20 Nisan’ da saatler gece 02.00’ yi gösterirken be- raberindeki heyetle birlikte Viyanamıza teşrif ettiler. Duisburg, Milli Görüş Liderini ağırladı Viyana’dan Tarih Geçti Milli Görüş 40. Yılı kutlamaları çerçevesinde Almanya’nın Duisburg kentinde yapılan toplantıya T.C. 54. Hükümet Başbakanı ve Millli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan katıldı. Milli Görüşün 40. Yılı etkinlikleri kapsamında düzen- lenen program 22. Avrupa Kur’an-ı Kerim Yarışması bir- incisi Ali Rıza Yaman’ın okuduğu açılış Kur’an-ı Kerimi ile başladı. Belçika, Hollanda, Avusturya ve daha bir kaç bölgeden katılan yaklaşık 2500 yönetici salonu doldurdu. Açılış konuşmasını yapan IGMG Teşkilatlanma Başkanı Sami Ganioğlu teşkilatın bugüne gelmesinde emeği geçenlere teşekkürlerini sundu ve ‘Bizim için heryer hiz- met mekanıdır, anlayışıyla aramızdaki sevgiyi ve muhab- beti arttırmalıyız.’ dedi. Sayfa 3 Sayfa 3

Dewa 04

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Dewa gezetesi nisan sayisi

Citation preview

Page 1: Dewa 04

Aylık GazeteMonatliche Zeitung

Nisan 2010Sayı / Ausgabe: 19

Tanıtım SayısıGratisexemplar

2Mehmet TurhanKutlu ictima 7Mustafa Mullaoğlu

HZ. MUHAMMED(S.A.V)E ÖVGÜLER 10 Av. Süleyman BoynukaraGençlik Şöleni 14 Kemal KÜÇÜK

YAŞASIN! BAHAR GELDİ, GÜL GELDİKöşem

Milli Görüş Lideri 54.Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin ER-BAKAN Viyana´daydı.Prgoramı gereği Düsseldorf’ tan Türkiye´ye uçması gereken Erbakan hocamız İzlanda´da meydana gelen volkan patlaması sonucu oluşan kül ve toz bulutundan bütün Avrupa´da uçak seferlerinin iptal olması nedeniyle Anavatana uçmak için 20 Nisan’ da saatler gece 02.00’ yi gösterirken be-raberindeki heyetle birlikte Viyanamıza teşrif ettiler.

Duisburg, Milli Görüş Liderini ağırladı

Viyana’dan Tarih Geçti

Milli Görüş 40. Yılı kutlamaları çerçevesinde Almanya’nın Duisburg kentinde yapılan toplantıya T.C. 54. Hükümet Başbakanı ve Millli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan katıldı.

Milli Görüşün 40. Yılı etkinlikleri kapsamında düzen-lenen program 22. Avrupa Kur’an-ı Kerim Yarışması bir-incisi Ali Rıza Yaman’ın okuduğu açılış Kur’an-ı Kerimi ile başladı.

Belçika, Hollanda, Avusturya ve daha bir kaç bölgeden katılan yaklaşık 2500 yönetici salonu doldurdu. Açılış konuşmasını yapan IGMG Teşkilatlanma Başkanı Sami Ganioğlu teşkilatın bugüne gelmesinde emeği geçenlere teşekkürlerini sundu ve ‘Bizim için heryer hiz-met mekanıdır, anlayışıyla aramızdaki sevgiyi ve muhab-beti arttırmalıyız.’ dedi.

Sayfa 3

Sayfa 3

Page 2: Dewa 04

HABER - AVUSTURYANisan 102

Mehmet TURHANIFW Genel Başkanı

www.dewa.at

Sahibi | Herausgeber: Metin Malçok; Thelemangasse 8/2 A-1170 Wien

Layout & Graphics: Mesut Güneş [email protected] Mikail Cerit [email protected]İnternet Sorumlusu: Fatih Yayla [email protected] | Anzeigen: Metin Malçok [email protected]: Selma Gümüşer [email protected] Sema Gümüşer [email protected] İlknur Özyürek [email protected] Halil Ekinci [email protected] Zeynep Berre Özçelik [email protected]

Viyana & Çevresi

Salzburg & Linz Bölgesi

Salzburg & Linz Bölgesi

Niederşsterreich Bölgesi

Genel Koordinatör Abdi TAŞDÖĞEN Tel: +43 650 888 0700 a.tasdö[email protected] Sorumlusu Volkan MERAL Telefon: +43 650 525 4343 [email protected] Ömer KUTLUCAN [email protected] Mahmut YILDIZ [email protected] Tirol Koordinatörü Yılmaz AKIN Telefon: +43 676 400 1970 [email protected] Muhammed BUSUN [email protected]

Mehmet IŞIK [email protected] AKDEMİR [email protected] LINDTNER [email protected]

Linz Koordinatörü Murat Başer 0699 / 17 05 53 27 [email protected]

Salzburg Koordinatörü Metin Akay 0660 / 21 00 727 [email protected]

Vorarlberg & Tirol Bölgesi

Freie Mitarbeiter

Freie Mitarbeiter

Freie Mitarbeiter

Freie Mitarbeiter

DEWA´DAN BİR YENİLİK DAHAHer hafta Cuma günleri saat 14:30 – 16:30 arası hukuk danışmanımız tarafından her türlü Hukuk sorunlarınızı

danışabilecek ve her türlü Antraglarınızı doldurabileceğiniz, sizlere sözlü açıklamasını yapacak ekibimizle yardımcı olmaktan mutluluk duyarız.

İlknur ÖZYÜREKNot: Danışmanlığımız ücretsizdir !

Adres: Thelemangasse 8/2 - 1170 Wien

Kutlu İctimaNisan ayı bir bahar ayıdır. Bahar ise insanı ümitlendiren, şenlendiren, neşelendiren bir mevsimin adıdır.Nisan´ı farklı kılan ana unsur yıllardan beri gelenek haline getirilen Kutlu Doğum programlarıdır.Hele bu program Viyana´da olursa, elbette ki farklı bir yansıma arzeder, çünkü viyana´da Peygamber hatrına duvarları yıkmış, engelleri kaldırmış ve bir model olmuş “Kutlu Doğum Platformu” vardır.Danimarka´da ki talihsiz karikatür krizinden sonra 2006 yılında, O yüce Rasülün muhabbet harcıyla biraraya gelen sivil kuruluşlar, yine O´nun sevdasıyla ara ve fire vermeden bu güzelliklerini devam ettirmiş, her iki yılda bir, bir büyük salon programı tertib ettirilmiştir. 2006, 2008 ve nihayet 2010 un 10 Nisan´ında yine insan seline dönüşen mahşeri bir kalabalık ve coşkuyla Avusturya´nın en büyük salonunda cem olmuş, ‘Ümmetin olarak işte buradayız ya Resulallah’ demişlerdir. Bu coşkun seli şu ifadelerle selamlamıştık: Bahçe tarafına gitmiştim, bütün gülleri açılmış olarak gördüm.Gülistan canibinden bana Muhammed´in kokusu geldi.Veşşems onun yüzünü, Velleyl onun saçlarını vasfeder,Viyana´dan bu büyük salondan bana Muhammed´in kokusu geldi.Ufkuna Cenneti saklayan Medine´si ve Ravzasında Cennet kokan Nebi.Cenab-ı Barinin en güzel eseri.Ey Nebi!İşte Ümmetin, burada onbinler, ekranda milyonlar huzurundayız.Salat ve selam Sana´dır, kabul buyur ey Nebi.Yıl 2006, Semayı kara bulutlar kaplamış, hava kararmıştı.Ey Nebi, diyenlerin beti benzi sararmıştı.

Danimarka´dan zuhur etmişti bu çirkin densizlik.Ne yazık, ne mahrumiyet, ne talihsizlik, sensizlik.Müminlere canlarından daha değerlidir buyurdu Hz. Allah, Muhammed Nebi.Aşıkların kıyam etti Avusturya´da genç-ihtiyar, hanım ve sabi.Seferber olmuştu Federasyonlar, ve DerneklerSenin yoluna herşey feda, diyerek şefaatin bekler.Ahdettik, söz verdik muhabbetin içün cem olmayaDüşmanıdır ruhu Nebi tefrikayla ayrı kalmaya.Evs ve Hazreci ateş uçurumunun kenarından Kurtaran harç bunyan-ı marsus olmaktı.İslam Federasyonu, Atib, İslam Kültür Merkezleri, Türk Federasyonu, Wonder, Sol-mit, Musak, Atam, B.Mosaik ve Nur Cemaati olarak Cihana görevimiz örnek olmaktı.Ey Nebi!Ey kokusu çölleri cennete çeviren gül Nebi.Gönlünden gül dökülen Resul Muhammed Nebi.Senin aşkına kırdık çengelleri, tek tek geçtik bütün engelleri,Kalın kalın duvarlar örülmüştü aramıza, yıktık bütün çemberleri.Musabların, Ebazerlerin daralınca gelip sana diyorlardı Ey Nebi!İşte onbinler huzurundayız affet bizi, kabul buyur ey Nebi.Cihanda en fazla tesmiye edilendir senin güzel adın.Gönüllere ve zihinlere en fazla nakşedilendir, getirdiğin kitabın.Modeldir bütün hanımlara ezvac-ı tahiratın,Muhabbetleri gönüllere sinmiştir bütün Ali´n AshabınAli´n, Fatıma´n, Ebubekir´in, Zeyd´in gibi olsak, Seni onlar gibi seviyor olsakSende onları sevdiğin gibi bizi sever misin ey Nebi!Asrı Saadetinden olamadık, kokladığın gül, soluduğun hava, yediğin hurma olamadık Ey Nebi!Bir kez olsun Gül yüzüne yüz süremedik ey Nebi!Ancak, Medine´ne girer gibi geldik, gül Ravzana erer gibi geldik, işte beraber haykırıyoruz, sana AŞIĞIZ, SENİ SEVİYORUZ,Salat ve Selam sana ey Güzel Nebi!Muhammed Mustafa´na hem civar et Ya Kerim!Cennetül firdevs içinde ya Rahim.Kutlu Doğum programımız bu yılda TV5 ten canlı olarak yayınlanmış, Viyana coşkusu, başta Türkiyemiz olmak üzere milyonlarla paylaşılmıştır.Katkı ve emeği geçen, ayrıca programa iştirak eden herkese müteşekkiriz.Duamız, Allah sizleri ‘gel habibim sana aşık olmuşam cümle halkı sana bende kılmışam’ dediği habibine komşu eylesin. Allahın selamı üzerinize olsun.

Page 3: Dewa 04

HABER - AVUSTURYA Nisan 10 3

Milli Görüş 40. Yılı kutlamaları çerçevesinde Almanya’nın Duisburg kentinde yapılan toplantıya T.C. 54. Hükümet Başbakanı ve Millli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Er-bakan katıldı.

Milli Görüşün 40. Yılı etkinlikleri kapsamında düzen-lenen program 22. Avrupa Kur’an-ı Kerim Yarışması bir-incisi Ali Rıza Yaman’ın okuduğu açılış Kur’an-ı Kerimi ile başladı.

Belçika, Hollanda, Avusturya ve daha bir kaç bölgeden katılan yaklaşık 2500 yönetici salonu doldurdu. Açılış konuşmasını yapan IGMG Teşkilatlanma Başkanı Sami Ganioğlu teşkilatın bugüne gelmesinde emeği geçenlere teşekkürlerini sundu ve ‘Bizim için heryer hiz-met mekanıdır, anlayışıyla aramızdaki sevgiyi ve muhab-beti arttırmalıyız.’ dedi.

IGMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü, ‘Farklı bir Dünya mümkündür’ iddiamızı ortaya attık ve bunun peşindeyiz. Bu hayalimizin içini doldurup, aynı iddia ve iradeyi ileriki nesillere de aktaracağız.’ dedi.

Selamlama konuşmalarının ardından kürsüye gelen IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan yaptığı konuşmada, Avrupa’da Müslümanların son 40 Yıllık tecrübesinin kısa bir tarihçesini aktardı. ‘ Eskiden sayıları belirli olan

Camilere, şimdi binler ilave oldu, eğitim kurumları ile Avrupa’nın her noktasında hizmetler, kararlı ve programlı bir şekilde yürütülür hale geldi.’ diyen Karahan bugünleri miras bırakanlara teşekkürlerini sunup, kendilerinin de bu mirası gelecek nesillere taşıyacaklarınının sözünü verdi.

Programda herkesin merakla ve heyecanla beklediği T.C. 54. Hükümet Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan konuşmasına, toplantıya katılanlara tebrik ve teşekkürlerini sunarak başladı. Erbakan, ‘Bizleri bir araya getirerek bu kutlamayı nasip eden Cenabı Hakk’a sonsuz şükürler ed-iyorum.’ dedi. Milli Görüş hareketinin ortaya çıktığında önemsenmeyen bir hareket olduğunu, ancak bugün çok önemli yerlere geldiğine vurgu yaptığı konuşmasında ‘Bir çok olaylar mütevazi sahneler içinde cereyan eder. O zaman önemini kavrayamadığımız bazı olayların tarih geçtikçe ne kadar önemli olduğunu kavrarız. Milli Görüş hareketi de böyle bir tarihi olaydır. Bu hareket, herhangi bir hareket değildir. İnsanların fevkalade bunaldığı, zulümler yaşadığı bu bunalım dünyasından kurtularak adil bir dünyanın kurulması hareketidir’ şeklinde tanımlayan Milli Görüş Lideri, tarihi süreç içerisinde zulüm ve adale-tin hüküm sürdüğü dönemlerin kısa bir özetini verdi.

“ İslam dini rahmet dinidir. Peygamber Efendimizde bütün alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Yani İslam dinin temeli rahmettir, kardeşliktir. İnsanlık olarak yeniden

bu anlayışa ihtiyacımız var,” diyen Prof. Dr. Necmettin Erbakan İslam tarihinde fetihlerde bile düşmanlara mer-hamet ile yaklaşıldığını üç örnekle aktardı. “ Mekke’nin Fethi’nde Efendimiz kan dökmedi. Kalpleri fethetti. Kendisine büyük işkenceler yapanları affetti ve sonunda Medine’deki 2 hücreli evine geri döndü. Kudüs’ün Hz. Ömer tarafından fethedilmesi ile, Hristiyanlar ve Yahud-iler dinlerinde özgür bırakıldı ve bunları garanti altına aldı. Yine aynı şekilde, Kudüs’ün Selahattin Eyyubi döne-minde fethedilmesidir. Herkes dininde serbest olacak dedi ve fetihten sonra şehirde kimsenin kanı dökülmedi.”

Erbakan, kendisinin Başbakan olduğu dönemlerdeki bazı tecrübelerini ve İslam Birliğinin sağlanması yönündeki çalışmalarını da anlattığı toplantıda anılarından örnekler sundu.

Dünyada korkunç bir gelir dağılımı adaletsizliği olduğunu söyleyen Erbakan, BM tarafından hazırlanan bir rapordan, bu adaletsizliklere ilişkin örnekler sundu ve ilaçsızlıktan ve açlıktan ölenlerin sayılarının giderek artmasına rağmen lüks tüketiminde aşırı seviyeye geldiğini söyledi ve bu adaletsizliğin dünyada barışı ikame edemeyeceğini, işgalleri, savaşları ve isyanları arttıracağını söyledi.Salondaki yöneticilerin, duygulandıran “Mücahit Er-bakan” sloganlarıyla toplantı sona erdi.

M i l l i Görüş Lideri 54.Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN Viyanadaydı.Prgoramı gereği Düsseldorf’ tan uçması gereken Erbakan hocamız İzlanda´da meydana gelen volkan patlaması sonucu oluşan kül ve toz bulutundan bütün Avrupa´da uçak seferlerinin iptal olması nedeniyle Anavatana uçmak için 20 Nisan’ da saatler gece 02.00’ yi gösterirken beraberindeki heyetle birlikte Viyanamıza teşrif ettiler.Viyana İslam Federasyonu Genel Başkanı ve yönetim kurulu üy-erleri tarafından karşılanan Er-bakan hocamız, kalacağı otele yerleştirildi.Geceyi istirahat ed-erek geçiren Milli Görüş Lideri, sabah saat 08.00’ da sabah kahvaltısına katıldı. Viyana İslam Federasyonu’nun Erbakan hocamızın şerefine düzenlemiş olduğu bu kahvaltıya T.C Viyana Büyükelçisi Kadri Ecvet Tezcan, IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik KARAHAN ve Genel Merkez yönetim kurulu üyeleri, VİF Genel Başkanı Mag. Mehmet TURHAN ve bölge yönetim kurulu üyeleri, gençlik kolları, şubelerimizin başkanları ve imam-hatipleri, Viyana Müftüsü Dr. Ramazan YILDIZ, MUSAK Başkanı Fuat SANAÇ katıldılar. Kahvaltı, Eski Başbakan Nec-

mettin ERBAKAN, eski İçişleri Bakanı Şevket KAZAN, TV5 Genel Müdürü Yakup BUDAK’ ın katılımıyla başladı. Kahvaltıda VİF Genel Başkanı Mag. Mehmet TURHAN kısa bir selamlama konuşmasıyla misafirlere “Hoşgeldiniz” diyerek mikrofonu Büyükelçi Kadri Ecvet Tezcan’a takdim etti. Veciz bir konuşma yapan Sayın Büyükelçi espirili bir lisanla İzlanda´da meydana gelen volkana gön-derme yaparak “ Bazen tabiat hadiselerine teşekkür etmek gerekir. Eğer bu olmasaydı Başbakanımızı Viyana´mızda ağırlama şerefine nail olamayacaktık” dedi. Daha sonra söz alan İGMG Genel Başkanı Ya-

vuz Çelik Karahan Erbakan hocamıza hayırlı yolculuklar diledikten sonra söz alan Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmet-tin Erbakan, Büyükelçiye teşekkür ed-erek başladığı konuşmasında Avrupada yaşayan müslümanlar olarak misyonumuz-un çok büyük olduğunu, dünya genelindeki manevi buhranın ancak Milli Görüş ile çözüleceğini söyledi. Ecdadımızın tarihte iki defa bu topraklara geliş gayelerinin to-prak ve mal olmadığını, bu insanların da İslam´ın nimetlerinden yararlanmalarını istedikleri için geldiklerini ifade eden Er-bakan hoca yakın tarihimizle alakalı da il-ginç bir tesbitte bulundu. Churcill‘ ın 1945

y ı l ı n d a İsviçre’nin Zürih

kentinde verdiği kon-feransdan „Biz Avrupalılar olarak neden savaşıyoruzda, kucaklaşmıyoruz“ sözünü hatırlatan Necmettin Erbakan “ Temeli barış ve kardeşlik olan İslam dinine mensup ülke-lerin insanları neden birbiri-yle savaşırda, kucaklaşmaz?„ diyerek bizlere misyonumuzu bir kez daha hatırlatmış oldu.İnsanlığın kurtuluşu için yeni bir dünyanın kurulması gerektiği fikrini yineleyen Erbakan hocamız salondakilere teşekkür ederek sözlerini noktaladı.Otel çıkışında herkesle musa-faha yapan Milli Görüş Lideri dualarla havaalanına uğurlandı. Viyana Havaalanının VİP salo-

nunda bir müddet istirahat eden Necmettin Erbakan uçuş saatinin gelmesiyle birlikte korumalarının eşliğinde uçağa gitti.

NOT: ZAMANIN VE MEKANIN DARLIĞI HASEBİYLE HOCAMIZIN

GELİŞİNİ, SEVENLERİNE DUYURAMADIĞIMIZ İÇİN ÖZÜR

DİLERİZ.

Duisburg, Milli Görüş Liderini ağırladı

Viyana’dan Tarih Geçti

Page 4: Dewa 04

HABER - AVUSTURYANisan 104

Geçtiğimiz günlerde Avusturya genelinde yapılan WKO seçimlerini kazanan türk kökenli İşverenlerini, Viyana Başkonsolosu sayın İbrahim Mete Yağlı Bey, konsoloslukta vermiş olduğu resepsiyonda bir araya getirdi.

Resepsiyonda davetlileri kapıda karşılayan Başkonsolos ve değerli eşi herkese tek tek hoşgeldiniz diyerek, seçimlerdeki başarılarından dolayı kutladı.

Açılış konuşmasını yapan sayın İbrahim Mete Yağlı, başarılarından dolayı herkesi kutladı. Konuşmasına devam eden sayın Başkonsolos İbrahim Mete Yağlı, artık seçim sürecinin geride kaldığını, bundan sonra el ele verip Avusturya toplumuna nasıl katkıda bulunulabilir,

bunların el birliğiyle bir araya gelinip çözümlenmesi gerektiğini belirterek, seçimlerde oy kullanan İşverenlere vefa borcunun unutulmaması gerektiğinin altını çizdi.

Resepsiyona katılan misafirlerin çok samimi bir havada sohbet etmeleri gözden kaçmadı. Daha sonra seçimlerde en çok türk kökenli adayların seçilmesine fırsat tanıyan SWV Genel Başkan yardımcısı sayın Resül Ekrem Gönültaş bu güzel ve nazik daveti için tüm arkadaşlar adına sayın Başkonsolos İbrahim Mete Yağlı´ya teşekkür etti.Daha sonra özenle hazırlanan ikramlar davetlilere ikram edilerek program sona erdi.

Açılış konuşmasında Sayın Büyükelçi davetlilere hoşgeldiniz derken, resepsiyona uzaktan ve yakından iştirak eden herkese teşekkür etti.

Doktorluğun kutsal bir meslek olduğunu ve bir kutsal olduğu kadar da zor olduğunu ifade etti. “Aslında bizler doktora gittiğimizde sizlerin birer insan olduğunuzu, sizinde birer anne baba olduğunuzu unutuyoruz

ve herşeyinizi bırakıp sadece bizimle ilgilenmenizi istiyoruz. Bizim bu haksız isteğimiz karşısında , sizin mesleginizi yine de en iyi şekilde yaptığınızı görüyor ve biliyoruz” diyen Tezcan, resepsiyonun amacının Doktorlarımızla tanışmak, sohbet etmek ve borçlu olduğumuz teşekkürlerimizi sunmak olduğunu söyledi. Türk ve Avusturyalı Doktorların meslektaşlarıyla tanışıp, irtibat içerisinde olması gerektiğini

sözlerine ekleyen Büyükelçi, davetlilere ayrı ayrı teşekkür ederek konuşmasını bitirdi.

Ardından kendi alanlarında nam salmış olan Doktorlara birer plaket takdim edildi ve misafirler için özel hazırlanmış Türk mutfağından zengin yemeklerin bulunduğu ikramdan sonra resepsiyon sona erdi.

02.04.2010 günü, 2. Viyana’daki Kuba Camiinde yapılan kan bağışı kampanyasına ilgi büyüktü. 20 kişilik bir ekiple gelen Rotes Kreuzun calışanları katılımdan gayet memnun kalarak , bu kampanyanın her yıl yapılmasının çok güzel ve faydalı olacağını söyledi. Yaklaşık 150 kişinin kan bağışı yaptığı kampanyada cemiyet başkanı Bayram Koca ile yapılan söyleşide bu fikrin nerden geldiği soruldu. Bayram bey’de insan sağlığı için yılda en az 2 kere kan verilmesinin kandaki hücrelerin yenilenmesine, kan akışının daha rahat olmasından dolayı ve verilen kanların ihtiyaç sahibi başka insanların sağlığına kavuşmasına vesile olduğu ve dolayısıyla 2 yönden de faydası olan, hem kişinin kendi sağlığı hem de başka insanların hayatının kurtulmasına vesile olacağı için bu kampanyayı başlattıklarını ifade ederek bu faaliyetlerin her yıl düzenleneceği bildirildi.

Kuba Camiinden Kan Bağışı

Kampanyası

Aşağı Avusturya’da bulunan Sollenau Yeşil Camiide muhteşem bir Sıra Gecesi düzenlendi. Çeşitli etkinliklerin hazırlandığı geceye katılım büyüktü.Programı organize eden Sollenau Gençlik Başkanı Harun Erciyas açılış konuşmasında, küçüğünden büyüğüne herkese katılımlarından dolayı teşekkür etti. Daha sonra söz alan Cemiyet Başkanı Ali Özer, katılımcılara gurbet ellerde böyle güzel bir gecede bizlerle birlikte oldunuz, yanlız bırakmadınız diyerek teşekkürlerini sundu. Ardından Bad Vöslau Camiinden gelen saz ekibi türkü, ilahi ve ezgileriyle geceye renk kattı. Programa katılanlar da ara ara söyledikleri parçalarla eğlencenin dozunu biraz daha yükseltti. Usta ellerin hazırlamış olduğu, kültürümüzde önemli bir yere sahip olan çiğ köfte ikramının ardından bir başka gecede buluşmak üzere program sonra erdi.

Sollenau Yeşil Camiinde Sıra Gecesi

Doktorlar Elçilikte

Tc. Viyana Büyük Elçisi Sayın Kadri Ecvet Tezcan Viyana´daki Türk ve Avusturyalı Doktorlar adına elçilikte bir resepsiyon düzenledi.

Başkonsolos WKO Seçimlerinin Galiplerini Ağırladı

TAZİYE GEÇMİŞ OLSUNEski Ayasofya başkanı Ahmet Öztürk Bey’in Amcası Ali Öztürk Bey hakk’ın rahmetine kavuşmuştur Mer-huma Allah’tan rahmet kederli Ailesine sabr-ı cemil niyaz ederiz DEWA Gazetesi

Sollenau Cemiyetimizden Yüksel Onmaz Bey ameliyat olmuştur. Kendisine Allah’tan acil şifalar dileriz

DEWA Gazetesi

TAZİYEVorchdorf cemiyetinden Erkan Karataş Beyin kayınpederi hakk’ın rahmetine kavuşmuştur Merhuma Allah’tan rahmet kederli Ailesine sabr-ı cemil niyaz ederiz

Page 5: Dewa 04

HABER - AVUSTURYA Nisan 10 5

09.04. Cuma günü Viyana Belediye Başkanı Michael Häupl ile Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Kadri Ecvet Tezcan’ın birlikte düzenledikleri Basın Toplantısında, Büyükelçi Tezcan; Entegrasyonun çift taraflı bir süreç olduğunu ve bu süreçte, her iki tarafın da iyi niyetle, karşılıklı saygı ve anlayışla hareket etmesinin toplumun tümünü başarıya götüreceğini belirtti. Buna karşın Häupl ise; dil bilmek Entegrasyonu açacak olan anahtardır, dedi.

Büyükelçi Tezcan anadil bilinmeden başka bir dilin öğrenilmeyeceğinin bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek olduğunu, ancak bu gerçeği yalnızca İçişleri Bakanı Fekter’ in kabul etmek istemediğini söyledi. Bu konuyla ilgili olarak öğleden sonra ders saatleri dışında ve haftada ortalama 2-3 saat olarak gerçekleştirilen Türk Dili derslerinin okul müfredatı ve okul saatleri içerisinde, seçmeli zorunlu ders olarak yapılmasının yararlı olacağını

belirtti. Häupl ise günümüzde ana dili Türkçe olan yaklaşık 6.000 öğrencinin 131 okul yerinde Türkçe dersi aldığını açıkladı.

Çocukların almanca öğrenmesi kadar, ailelerin ve bilhassa annelerin de Almanca öğrenmesinin gerekliliğinden, Elçilik olarak en önemli gördükleri vazifelerden birinin kadınlara ulaşmak olduğu ve bu doğrultuda her hafta kadınlarla toplantı yapıldığından bahseden Büyükelçi, Viyana Belediyesinden bu yöndeki mevcut çalışmalarını yoğunlaştırmalarını ve ailelerinde Almanca derslerine katılmaya teşvik edilmesinin yararlı olacağını belirtti. Başladığı tarihten (2006) bugüne “Mama lernt Deutsch” kursları kapsamında yaklaşık4.600 Anne mezun oldu.

Günümüzde Viyana’da bine yakın Türk Akademisyenin, kültürel ve siyasal bir çok alanın içinde olduğunu, ancak bu durumun Avusturya basını tarafından öne

çıkarılmadığı belirten Büyükelçi Türk basını aracılığıyla, Anne ve Çocuklara ilgili oldukları alanlarda Viyana Belediyesi tarafından oluşturulan imkanlardan faydalanmaları çağrısında bulundu.

*Almanca öğrenmek isteyen ya da Almanca bilgisini geliştirmek isteyen göçmen çocuklar, gençler ya da aileler için:Belediye Dairesi 17- Entegrasyon ve çeşitlilik Dairesi

İletişim Hattı: 4000/81510 *Teknik alanda meslek eğitimi almak isteyen göçmen gençler için:

Waff-Viyana Çalışanları Teşvik Fonu Bilgi Hattı: 0800 20 20 22İş Kurumu- Gençler Bölümü1060 Viyana- Gumpendorfergürtel 2bTel. : 87 871-0

TEZCAN: “Entegrasyon çift taraflı bir süreçtir.”

Viyana İslam Federasyonu’nun (VİF) bünyesinde hizmet veren Selam Camii büyük bir başarıya imza attı. Selam Camisi’nde hafta sonu eğitime gelen öğrencilerin ve Genç-lik Grubunun hazırlayıp sunduğu program Kristal Düğün Salonu’nda gerçekleşti. Katılımın çok yoğun olduğu pro-grama Viyana Kadın Kolları Başkanı Nesrin Uyar Hanım başta olmak üzere bir çok camii başkanı, görevlileri, çok sayıda davetli ve öğrenci aileleri katıldı.

Açılış Kur’an-ı Kerim’i ile başlayan program Selam Camii’nin Kadın Kolları Eğitim Başkanı Aysun Yıldırım Hanım’ın selamlama konuşmasıyla devam etti. Aysun Hanım konuşmasında Selam Camii’nin Kadın Kolları Başkanı Necla Gündoğan Hanım ve ekibini sahneye davet ederek çalışma arkadaşlarına teşekkür etti.

Selam Camii olarak gerçekleştirdikleri programda güçlü kadrolarıyla özellikle Viyana’daki Müslüman çocuklara iyi bir hizmet vermeyi amaçladıklarını, milli ve manevi değerlerimize bağlı kalarak sağlıklı, umutlu bir gençlik yeiştirmeyi arzu ettiklerini belirttiler.

Öğrenciler şairin o güzel mısralarından;Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk;Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcukdiyerek söze başladılar ve kendilerini izlemeye gelen konuklara Evet bugün küçüğüz, Yarın büyüyeceğiz. Sizin işlerinizi, Bizler yürüteceğiznidalarıyla çok önemli mesajlar verdiler. Ayrıca "Gazzede her ölen 3 kisiden biri çocuktur.

Siz bilir misiniz nasıl bir duygudur Gazze´de çocuk olmakSiz bilir misiniz hergün bombalarla uyanmak nasıl bir duyguSiz bilir misiniz babanızı görmeden toprağa göndermek nedir?Nereden bileceksiniz siz hiç Filistinli olmadınız ki.

Her gün ninni yerine bomba sesleri duydu bu kulaklarımHer gün babamın işten değil bombalar arasından sağ dön-mesini beklemekNe demektir siz bilir misiniz nedir Gazze´de çocuk olmak"Sözleri yankılanırken Gençlik Grubu’ndan

Merve Tetik’in okuduğu Filistin Kan Ağlıyor şiirini derin bir hüzün ve sükut içinde dinlediler.

"Anne öldü mü çocuk Bahçenin en yalnız köşesinde Elinde siyah bir çubuk Ağzında küçük bir leke

Çocuk öldü mü güneş Simsiyah görünür gözüne Elinde bir ip nereye Bilmez bağlayacağını anne"

duyguları içinde şiirlerle, piyeslerle ve yarışmalarla de-falarca anne, anne, anne dediler ve annelerin kıymetini bilsek de anmakla hakkı ödenmez mesajını sundular. Gençlik Grubu’ndan Nafiye Türkmiş’in okuduğu ‘Sol Yanım Acıyor Anne’ şiirinde annesi ve kendisinin sarılıp ağlamaları herkesi duygulandırdı.Programda ezgiler, ilahiler, piyesler ve şiirlerin yanında yarışmalar da vardı. Özellikle Çocuğunuzu Ne Kadar Tanıyorsunuz? sloganıyla anne-kız yarışması ve minik sınıfların katıldığı yumurta taşıma yarışması heyecanlı sa-hneler yaşattı.Yine Gençlik Kolları’nın folklor ekibi sunmuş oldukları halk oyunlarıyla büyük ilgi gördü ve yoğun istek üzerine tekrar sahneye davet edildi.Programda bayanların hazırlamış oldukları yemeklere ve salonda düzenlemiş oldukları kermese de yoğun talep vardı.

Kapanış Kur’an-ı Kerim’in okunmasıyla program son bu-lurken öğrenciler Camii Başkanı Alaaddin Gündoğan Bey ve Eğitim Başkanı Fatih Alpaydın Bey’le beraber emeği geçen bütün görünen ve görünmeyen ellere teşekkür ettiler.

SELAM CAMİİ'NİN BÜYÜK BAŞARISI

St.Pölten Mevlana Camisine Hasta

Bakıcı Okulundan Ziyaret

12.03.2010 Cuma günü Hasta Bakıcı Okul’undan 30 öğrenci Öğretmen Sepp Gru-ber eşliğinde St.Pölten Mevlana Camisini ziyaret ettiler. Cemiyet Başkanı Mehmet Işık, Başkan Yardımcısı Hakan Akay ve İslam Enstitüsü öğrencisi Hamide Akdemir ziyaretçileri hoş bir havada karşılayıp camii hakkında bilgi verdiler.

Mehmet Işık’ın yaklaşık 1 saat süren Camii ve İslamiyet hakkında verdiği bilgilerden çok memnun kalan Sayın Sepp Gruber ve ögrenciler, memnuniyetlerini bir dahaki sefere daha kalabalık bir grupla geleceklerini söylerek ifade ettiler.

Sonrasında yapılanlar için teşekkürlerini sunan Sepp Gruber ve öğrenciler camiiden ayrıldılar.

Page 6: Dewa 04

DİN ve HAYATNisan 106

Alemlere rahmet Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimizin ahlaki hamidiyesinin hangi yönünü alırsak alalım her biri mükemmel dereceye ulaşmış özellik olduğuna şahid olacağız. Nasıl olmasın ki? Rabbimiz Kuran-ı Hakiminde Meâlen “Şüphesiz ki sen (Muhammed) çok yüce ahlak üzeresin” (Kalem suresi ayet 4) buyuruyor. Rabbimiz tarafindan ahlâkı övülmüş ve taltif edilmiş olan Peygam-berimiz (sav) her noktada olduğu gibi ahlâk kurallarında da zirve ve en güzel örnek olan bir şahsiyetti. Onun için Efendimizin bu yüce ahlâkını her yönüyle iyi öğrenmeli ve yaşamalıyız. Şüphesiz ki Efendimizin zirve olduğu ahlâk kurallarından biriside doğruluktur. Doğruluk herza-man ve zeminde hakkı ve doğruyu söylemektir, yani mal, makam, ev, iş, menfaat … karşısında doğruyu ve hakkı eğip bükmeden söyleyebilmektir. İnsan doğruyu söyl-eye söyleye sadıklardan olur ve sadıklar da Rabbimizin rızasına mazhar olur. Alemlere Rahmet Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin hayatının her anı doğrulukdan iba-rettir, çünkü doğruluk onun hayatında gerçek anlamını kazanmıştır. Efendimizin doğrulunu dost düşman severek veya sevmeyerek ikrar edip övmüşdür. Bizler de onun ümmeti olarak Muhammed-i (s.a.v ) ahlaki her yönünde olduğu gibi doğruluk yönünü de kendimize örnek alıp ha-yat tarzı olarak yaşamalıyız ve Efendimizin Kutlu doğum ayının arefesini de fırsat bilerek hayatımızı yeni baştan gözden geçirmeliyiz. Ne Mutlu Peygamber ahlakını kend-isine örnek edinerek dost doğru bir hayat yaşayana. Selam ve dua ile Mehmet Davutoğlu Hamidiye Cemiyeti İmam Hatibi

Rasulullah (sav) ve Doğruluk

Peygamberimiz`(Sav)’in Beşeri (İnsani) Yönü

Hz. Peygamber, beşeri yönü itibariyle bizim gibi bir insandır. O'da yer, içer, sıcaktan soğuktan etkilenir. Yarın ne olacak, ilerde neler olacak bilemez. Gülmesi, ağlaması vardır. Üzülür, sevinir. En çokta tabiki ümmeti için üzülür.Risalet yönüyle ise, vahye mazhardır. Allah'dan gelen me-sajlara bir alıcı durumundadır.

Peygamberin bir beşer olması, O'nun için bir noksanlık değil, aksine bir kemâldir. Bir beşer değil de, bir melek olsaydı, insanlara önder olamazdı, rehberlik edemezdi.

Sahabiler, Hz. Peygamberin beşeriyet ve risalet yönlerini ayırt edebiliyorlardı. Mesela, Bedir savaşı öncesi Rasu-lullah orduyu bir yere yerleştirdiğinde sahabilerden Hu-bab B.Münzir "Ya Rasulallah, eğer buraya yerleşmemiz Allah'dan sana gelen bir vahiyle değilse, suları tutup düşmana göre avantajlı bir durumda olmamız daha uy-gundur" der. Hz.Peygamber uygun görür ve Hubab'ın görüşüne göre hareket edilir.

Selam ve dua ileŞahin GÜMÜŞER Sultan Ahmet Cemiyeti İmam-Hatibi

Ben beş söz söyleyeceğim, beş

nasihatım var. Bunları kim alabilir, veyahut

bunu alıp da başkasına kim bildirebilir?

Cenab-ı Peygamber SAS Hazretleri bir gün cemaate hita-ben diyor ki:

"--Ben beş söz söyleyeceğim, beş nasihatım var. Bunları kim alabilir, veyahut bunu alıp da başkasına kim bildire-bilir?.."

Ebû Hüreyre RA demiş ki: "--Ben yaparım yâ Rasûlallah!" "Elimden tutarak bana dedi ki: (İttekıl mehàrim) 'Haram-lardan sakın!'"

Binâen aleyh, "Haramlardan kaçın!" E, ne olacak?.. (Tekün a'beden-nâs) "İnsanların en àbidi sen olursun."İkinci sözü: (Verda bimâ kasemallàhu lek, tekün a'nen-nâs) "Allah-u Teàlâ'nın taksimine razı ol, İnsanların en zengini olursun!"

Üçüncüsü de çok şayan-ı dikkat bir şey yâni; Tirmizî Hazretleri'nin rivayeti: (Ve ahsin ilâ cârike tekün mü'minen) Ne kadar mühim. "Sen komşuna ihsân eyle ki, mü'min olasın!"

Ancak Efendimiz (Eûzu bike min câris-sû') "Yâ Rabbi, kötü komşudan sana sığınırım ben!" buyurmuş. Neden?.. (İn raâ haseneten efenâ) "İyilik yaparsın; görür ama hiç söylemez, saklar. (Ve in raâ seyyieten efşâ)kötülük yapar-san, yayar.

Üçüncü söz: "Mümin olmak için komşuya ikram et!"(Ve ehibbe lin-nâs mâ tühibbu linefsik) "Bütün insanlar için iste..." Burda bak lin-nâs tabiri var, insanlar için. İnsanın içinde iyisi var, kötüsü var, dinlisi var, dinsizi var, hepsi var... Fakat sen bütün insanlar için iste! Neyi?.. (Mâ tühibbu linefsik) “Nefsin için istediğini” (Tekün müsli-men) "O zaman müslüman olursun!" Yalnız nefsine kaldın mıydı, yandı işin... Beşinci nasihati de: (Ve lâ tüksirid-dahk, feinne kesreted-dahki tümîtül-kalb) "Gülmeyi çok yapma, gülme iyi değil. Ne yapar?.. Kalbi karartır.(Fe inne eb'aden-nâs minallah elkalbül-kàsî) "Allah'tan en uzak insanlar, kalpleri kara olan insanlardır." Selam ve dua ile Hamdullah GÖÇTÜ

Page 7: Dewa 04

DİN ve HAYAT Nisan 10 7

Mustafa MULLAOĞLUdedi ki: "--Ey Ebû Zer, üstündeki insanlara bakma! Kendinden üstünlere bakma!.."(Men tevadaa refeahullah) Tevazi yapabiliyor musun; Allah seni yükseltir. Yapamıyorsan; alçaltır, çıkamazsın yukarıya...İkinci nasihatı; diyor ki: "--Yâ Ebâ Zer, miskinleri sev ve onlara yakın ol!" Üçüncü nasihati: "--Ey Ebâ Zer, sıla-i rahim yap!.. Akraba ü taallûkatından ayrılma; onlar sana ne kadar gelmiyorlarsa da... Sana küsseler de, dargınsalar da yine sen git; kusurlarına bakma!.." "--(Ve lâ tehàfü levmete lâim) Ey Ebâ Zer! Hiçbir lâimin levminden korkma!.. Seni ayıplarlar; ayıplasınlar varsın, korkma!.. Beni ayıplarlar diyerekten ahlâk-tan ayrılma, haktan uzaklaşma!..""--(Kulil-hak, ve in kâne mürre) Hakkı da söyle, ne kadar acı olsa da!.. Hak acıdır ama, acı da olsa söyle, korkma!..""--(Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh)'a devam et!.. (Feinnehâ kenzün min künûzil-cenneh) Bu cennet hazinelerinden bir hazinedir." diyor.

Selam ve Dua ileAbdullah AKINMescid-i Aksa İmam- Hatibi

Halilim, dostum peygamber (sav) bana nasihat etti,

BATILI İLİM ADAMLARINDAN,HZ. MUHAMMED(S.A.V)E ÖVGÜLER:

Alemlere rahmet, Hz. Muhammed(s.a.v)Efendimizin dünyayı şereflendirmesi münasebetiyle dünyanın her yerinde coşkulu proğramlar düzenlenerek Hz. Peygamberimiz(s.a.v)anıldı ve insanlık aleminin onun getirdiği kurtuluş reçetesine ne kadar muhtaç olduğu çeşitli vesilelerle bir kez daha vurgulandı.Bu proğramlarda, Hz. Peygamberimiz(s.a.v)le ilgili Cenab-ı Allah(cc)ne buyurmuş, Peygamberimiz(s.a.v)kendisini nasıl tanıtmışlar, sahabe-i kiram onun hakkında ne buyurmuşlar, tarih boyunca onun hakkında söylenmiş olan en güzel sözler, nesirler, na’tlar ve şiirler hep zikredildi. Bu makalemizde ise onunla ilgili batılı gayrimüslim, aklı selim ve itidal sahibi ilim, fikir ve devlet adamları neler söylemişler ona yer vermek istedik. Bu günün itidalden ve aklı selimden uzak, eğer Muhammed şimdi çıksa gelse, onu tererüst ilan ederim diyecek kadar kendini bilmez bazı kimselere kendi büyüklerinden bir ders ve cevap olması temennisiyle.Neler söylemişler? Birlikte dinleyelim:Meşhur İngiliz filozof Bernard Show, Hz. Muhammed(s.a.v)ile ilgili şu itirafta bu-lunur ve der ki: ‘’Muhammed’in dini, müthiş bir diriliği bünyesinde sakladığı için üstün bir takdire layıktır. O hayatın çeşitli safhalarını sindirme gücüne sahip tek dindir. Muhammed’in insanlığın kurtarıcısı olduğunu kabul etmeyi bir ödev kabul ediyorum. Onun prensiplerine bağlanan bir şahıs, modern dünyanın idaresini eline aldığı zaman dünyanın bütün problemlerini çözmeyi başaracaktır.’’(Prof. Abdullah Nasıh Ulvan. Kitle İletişim Araçları ve İslam)Cherfils’in, (Bonaparte et İslam) ismindeki eserinden aynen alınmıştır:Napolyon şöyle diyordu:Allah’ın varlığını ve birliğini, Musa peygamber kendi milletine, İsa peygam-ber Romalılara; fakat Muhammed peygamber bütün dünyaya bildirdi. Arabistan tamamıyla putperest olmuştu. İsa aleyhisselamdan altı asır sonra Muhammed peyg-amber kendisinden önce gelmiş olan İbrahim, İsmail, Musa ve İsa’nın Allah’ını Ara-plara tanıttı. Arapların yanına sokulan Aryenler, hakiki İsa dinini bozarak onlara Al-lah, Allah’ın oğlu, Ruhulkudüs gibi, kimsenin anlayamayacağı inançları yaymaya çalışıyor, doğunun barış ve huzurunu tamamen bozuyorlardı. Muhammed peygamber onlara doğru yolu gösterdi. Araplara yalnız bir tek Allah olduğunu, Onun ne babası, ne de oğlu bulunmadığını, böyle birkaç Allah’a tapmanın puta tapmaktan kalan saçma bir âdet olduğunu anlattı.) Cherfils’in, (Bonaparte et İslam) ismindeki eserinden aynen alınmıştır. Almanya’da Stuttgart şehrinde 1888’de yayınlanmış olan Kürschner ansiklopedisinin (Muhammed ve İslam dini) hakkındaki yazısından bir bölümü şöyle:(Hazret-i Muhammed, gayet güzel huylu, güler yüzlü, kibar tavırlı ve çok dürüst bir zattı. Daima hiddet ve şiddetten kaçmış, hiçbir zaman zulüm yapmamıştır. Müslümanların daima iyi huylu, güler yüzlü olmasını istemiş, Cennete iyi huy ve sabırla gidileceğini bildirmiştir. Doğru sözlülüğün, merhametin, fakirlere yardımın, misafirperverliğin, şefkatin, Müslümanlığın esas temelleri olduğunu beyan etmişti. Daima kanaat ile yaşamış, debdebe ve gösterişten kaçınmıştır. Müslümanlar arasında hiçbir sınıf farkı tanımamış, en fakir bir Müslümanın bile hatırını gözetmiştir. Büyük bir zaruret olmayınca, zora başvurmamış, bütün meseleleri tatlılıkla, anlaşmayla, nasi-hat ve izahla halletmeye uğraşmış ve başarılı olmuştur. 630’da tekrar Mekke’ye dö-nerek, bu şehri kolayca fethetmiş ve çok kısa zaman içinde, vahşi Arapları, dünyanın en medeni insanları haline getirmiştir.)Prens Bismark eski Alman devlet adamı şu tarihi itiraflarda bulunuyor: ‘’Muhtelif devirlerde,beşeriyeti idare etmek için tarafı lahutiden geldiği iddia olunan bütün münezzel semavi kitapları tam ve etrafıyla tetkik ettimsede,tahrif olundukları için,hiçbirisinde aradığım hikmet ve tam isabeti göremedim. Bu kanunlar değil bir cemiyet, bir hane halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lakin Muhammedilerin(a.s.v)Kur’anı bu kayıttan azadedir. Bu Kur’anı her cihetten tet-kik ettim, her kelimjesinde büyük hikmetler gördüm. Muhammedilerin düşmanları bu kitabı Muhammedin yazmış olduğunu iddia ediyorlarsada,en mükemmel hatta en mütekamil bir dimağdan böyle bir harikanın zuhurunu iddia etmek,hakikatlere göz kapayarak kin ve garaza alet olmak manasını ifade ederki,buda ilim ve hikmetle kabili telif değildir. Ben şunu iddia ediyorumki,Muhammed(a.s.v)mümtaz bir kuvvettir. Kudret tezgahının böyle ikinci bir vucudu imkan sahasına getirmesi ihtimalden uzaktır.Sana muasır bir vücut olamadığımdan dolayı müteessirim, ey Muhammed(a.s.v)muallimi ve naşiri olduğun bu kitap, senin değildir,o lahutidir. Bu kitabın lahuti oldığunu inkar etmek, mevzu ilimlerin butlarını ileri sürmek kadar gülünçtür. Bu-nun için,beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra göre-meyecektir. Ben huzuru muhabbetinde kemali hürmetle eğilirim. 1927 m.yılında Viyana üniversitesi hukuk fakültesinin salonunda gerçekleştirilen uluslararası hukuk konferansının kapanış konuşmasını yapan,Viyana üniversitesi hukuk fakültesi dekanı Prof. Schepril, şöle diyordu: İnsanlık alemi(Hz.)Muhammed(s.a.v)gibi bir şahsiyete sahip olduğundan dolayı daima iftihar etmlidir. Çünkü O ümmi olmasına rağmen, bundan on küsür asır önce, öyle bir şeriat getirmiştirki, biz Avrupalılar böyle bir şeriata ikibin sene sonra bile ulaşabilsek kendimizi dünyanın en bahtiyar insanları sayarız.(Şeriatüzzaman velmekan.Prof.Dr.Abdullah Nasih Ulvan.)Es-Salâtu ves-Selâmu Aleyke Yâ Rasulallâh. Es-Salâtu ves-Selâmu Aleyke Ya Habîballâh. Es-Salâtu ves-Selâmu Aleyke Yâ Seyyidel-Evveline vel-Âhirîn.Mustafa MULLAOĞLU

Page 8: Dewa 04

EĞİTİM - AVUSTURYANisan 108

Hamidiye camii "SEYAHAT EDİNİZ SIHHAT BULUNUZ" hadisi gereğince Ostern tatilinde 27.03.-31.03.2010 tarihleri arasında, Hamidiye Eğitim Müdürü Muhammed Şenol Bülbül rehberliğinde, 19 kişilik öğrenci gurubuyla 5 gün süren İstanbul Kültür Gezisi düzenledi. Hamidiye eğitim

müdürü, katılımcılarıyla birlikte hem bedenen hem de mânen sıhhat bulduklarını, aynı zamanda 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul`u gezdikten ve tarihi havasını soluduktan sonra Viyana`ya daha bilinçli bir şekilde döndüklerini ifade etti.

Hamidiye`de İstanbul Gezisi

02-05 Nisan tarihleri arası, Sultan Ahmet ve Mektep 10 Eğitim kurumları tarafından organize edilen Eğitim ve Spor kampı başarı ile tamamlandı. Kırksekiz öğrenci ve on eğitimcinin katılmış olduğu kamp, Yukarı Avusturya Eyaleti’nin (OÖ) en güzel yerleşim yerlerinden biri olan Königswiesen’de gerçekleştirildi. Doğanın huzur veren yeşilliklerinin ortasında muhteşem bir dağ evinde doya doya vakit geçiren öğrenciler, otelin mütevazi havuzunda gönüllerince yüzmenin, yeşillikler ortasında koşmanın ve yeni dostluklar kurmanın tadını çıkardılar. Kamptan

sonra hocalarla sohbet edip görüşlerini bildiren öğrenciler, kamptan son derece memnun kaldıklarını ve imkan buldukları sürece her sene katılmak istediklerini ifade ettiler. Düzenlemiş oldukları kamp hakkında kısaca sohbet etme fırsatı bulduğumuz Sultan Ahmet Eğitim merkezi müdürü Ömer Dikici, kamp hakkında şunları dile getirdi: “Bu tip kamplar öğrencilerimizin motivasonunu arttırmakta, milli ve manevi değerlerine güç katmaktadır. 2010-2011 Eğitim ve Öğretim yılında yapılacak kamp için de rezervasyonumuzu yaptırdık.” dedi.

Mektep Kampta!

Git odana ders çalış yoksa kafanı kırarım! Senin için her zorluğa katlanıyoruz. Yemiyoruz yediriyoruz, içmiyoruz içiriyoruz. Daha ne yapalım? İster kabul edelim ister etmeyelim çevremizdeki her şey değişiyor. Kendimizi bu değişimin dışında tutmak istesek de bu mümkün görünmüyor. Televizyonuyla, internetiyle, caddesiyle, sokağıyla, yaşamın her boyutunda oluşan farklı anlayış ve tarzlar bizi etkiliyor ve değiştiriyor.Doya doya hayatımı yaşadığım ve hayatımda oldukça pozitif izler bıraktığına inandığım çocukluğuma dönmek için zaman zaman eski mahallemize karşı bir özlem oluşur. Sincan’dan yola çıktığımda daha mahalleye varmadan alıp çocukluğuma götüren “Şaşmaz” fabrikasıyla karşılaşırım. Mahallemiz, çocukluğumda Ankara’nın en kenar semtlerinden biriydi. Birkaç gecekondu ve etrafı boş arsalarla dolu bir semt. Okuldan gelir gelmez çantamızı eve atar, elimizde bir parça kuru ekmekle sokağa fırlardık. Akşama kadar arkadaşlarımızla çevremizde bolca bulunan oyun alanlarında çeşitli oyunlar oynar, güreşir, yerlerde yuvarlanır, akşam evin yolunu tutardık. Tabi üzerimizde çimen ve çamur lekeleriyle birlikte. Eve girmemle annemden fırçayı yemem bir olur sık sık biten deterjan için “Çabuk bakkala git, ‘Şaşmaz’ al gel.” derdi. Evet, o zamanlar deterjan dendimdi akla Şaşmaz gelirdi. Tabi zaman içinde bizler büyümeye bununla birlikte çevremiz de hızla değişmeye başladı. Boş tarlalara yüksek binalar, fabrikalar kurulmaya, toprak yollarımız asfalt olmaya başladı. Çevremizdeki her şeyin hızla değişmesiyle beraber doğal olarak üzerimize bulaşan kirler de değişmeye başladı. Toprak ve çimen lekesinin yerini asfalt lekesi, fabrika yağları ve farklı kirler aldı. Ancak deterjan deyince ilk aklımıza gelen “Şaşmaz” bu değişimi fark edemedi. Sanki üzerimizde aynı lekeler varmış gibi aynı formülle aynı deterjanı çıkarmaya devam etti. Bu değişimi fark eden diğer deterjan firmaları yeni kirlere özgü yeni formüller ürettiler. Annemle birlikte birçok insan da “Şaşmaz” alışkanlığından vazgeçerek yeni kirleri daha iyi çıkarttığına inandıkları yeni formüllü deterjanlara yöneldiler.İşte değişen ve farklılaşan kirlere karşı yeni formüller üretmeyen deterjanları nasıl terk edip yeni deterjanlara yöneldiysek; hala anne - babamızdan gördüğümüz yöntemlerle çocuklarımızı eğitmeye kalkarsak onlarda bizleri terk edeceklerdir. Çünkü anne babamızdan gördüğümüz formüllerle yaşamın her boyutunda meydana gelen farklı anlayış ve tarzlara ayak uydurup çocuğumuzla

istenilen düzeyde ilişki kurup onları eğitmemiz mümkün görünmüyor. Çocuklarımızı kendi yaşam çağımıza götürme imkânımız olmadığına göre şimdi karar verme zamanı. Ya kendi anne babamızdan gördüğümüz ve öğrendiğimiz yöntem ve anlayışlarla ama bu günün koşullarında çocuk yetiştireceğiz ya da kendimizi geliştirerek hem kendi mutluluğumuz hem de çocuklarımızın her yönden sağlıklı

olmaları için çaba harcayacağız. Ancak ne gariptir ki yaşamın her alanındaki değişime çok çabuk adapte olup ayak uydururken eğitim söz konusu olduğunda bu alanla ilgili ne kadar gelişme, ilerleme ve anlayış farklılıkları oluşsa da atalarımızdan görüp öğrendiğimiz yöntem ve anlayışlara sıkı sıkı bağlı kalabiliyor, sonra da “Bu çocuklar bizi niye anlamıyor, çocuğumla hiçbir şey paylaşamıyorum, beni dinlemiyor.” diyebiliyoruz. Elimizdeki eski formüllerle değişen dünyanın değişen şartlarına çözüm üretemememize şaşıyor, çocuklarımızı suçluyoruz.Geçen gün televizyonda kısa metrajlı bir film izledim, böcekleri tanıtıyordu. Gübre böceğinin yaşamını anlatan bir belgeseldi. Böcek gübreleri misket büyüklüğünde toplar haline getirerek belirli bir bölgeye yuvarlıyordu. Böcek bu gübreyi yuvarlarken gübre bir dikene saplanıyor. Böcek arka ayaklarıyla iterek bütün gücüyle yükleniyor ancak bir sonuç alamıyor. Birkaç dakikalık bu çabadan bir sonuç alamayınca önce durup bir durum değerlendirmesi yapıyor. Sorunu anlamaya çalışıyor, gübre etrafında birkaç tur atıyor, problemi çözmeye çalışıyor. Sonunda sorunu fark edip önce

gübrenin altını kazmaya başlıyor. Belirli bir miktar çukur oluşturup sonra dikenin battığı noktanın tersi istikametinde itmeye başlıyor ve kısa sürede taşıdığı gübreyi dikenden kurtarıp yoluna devem ediyor. Kıssadan hisse: Böcek deyip geçtiğimiz insan oğlunun yanında zerre hesabı olmayan bir canlı karşılaştığı problemin birkaç denemeden sonra inatla çözülemeyeceğini fark

edip problemin kaynağına inerek yeni durumlara karşı yeni formüller üretebiliyor. Gel gör ki bütün mahlûkatın efendisi insan farklı durumlarda bile halen aynı yöntemleri kullanmakta inat ediyor.“Git odana ders çalış yoksa kafanı kırarım! Senin için her zorluğa katlanıyoruz. Yemiyoruz yediriyoruz, içmiyoruz içiriyoruz. Daha ne yapalım?” Annem bu sözlerle beni odaya kapatır, ben de tarih kitabımın, içine koyduğum Tommiks, Teksas kitaplarını hatmederdim. Annem arada bir kapıyı aralayıp bakar “Aferin.” derdi. Babamı ise eğitim hayatım pek ilgilendirmez, eve bir problem getirmediğim sürece hiçbir işime karışmazdı. Bir problem oluşmuşsa da nedenlerini pek araştırma ihtiyacı duymaz, olayın sonucuna göre işlem yapardı. Sonuç, etrafımıza baktığımızda yirmi otuz yıl öncesine göre müthiş değişiklikler olduğunu görebiliyoruz. Gökdelenler, lüks arabalar, akla hayale gelmeyecek elektronik aletler, son model telefonlar… İnsanlık bunlara karşı çok çabuk adapte olup bu gelişmelere ayak uydurmuş, çok kısa bir sürede bunları en mükemmel şekilde kullanabilme

becerisini gösterirken aynı becerinin eğitime gelince tam aksi yönde başarısızlık gösterdikleri veya değişmemek için ağız birliği etmişçesine çaba gösterdiklerini görmekteyiz.Hayatımızın diğer yönleriyle ilgili başarıyı eğitimde de gösteremediğimiz takdirde çocuklarımız elimizden ve evimizden yavaş yavaş uçup gidiyorlar. Bu değişime ayak uyduramadığımız takdirde bu insanları eğitip avukat yapsak bile otuz bin insanımızın katili olabiliyor, okutup doktor yapsak bile parası için anne - babasının gözünü kırpmadan öldürebiliyor, beş dil öğrense bile sevgilisinin boğazını testere ile kesebiliyor. Çocuklarımız bizden kopuyor. Artık ne biz onları ne de onlar bizi anlayabiliyor. Sanki aynı evi yıllarca paylaşmamışız da farklı gezegenlerde gelmiş farklı türler gibiyiz. Biz kafamızı hala kuma sokup aynı nakaratı tekrarlıyoruz. Her şey değişse de eğitim bahis konusu ise değişmedik, değişmeyeceğiz. Şair ne güzel anlatmış “Ne atom bombası / Ne Londra Konferansı./ Bir elinde cımbız, bir elinde ayna/ Umurunda mı dünya…"

Değiştik, Değişiyoruz, Her Konuda İki İleri

Page 9: Dewa 04

EĞİTİM - AVUSTURYA Nisan 10 9

Bismillahirrahmanirrahim.İnsanı eşrefi mahlûkat olarak yaratan, yaşatan, bilmediklerimizi öğreten, kurtuluşumuzun tek çaresi İslam’ı gönderen, mülkün sahibi, yöneten, mühlet veren, hesap gününün hâkimi, Rabbimiz Allah(c.c)’a hamd ederiz, şükrederiz.

Salât ve selamımız her şeyi tanzim edici, rahmet peygamberi, öğretmenimiz, liderimiz, örneğimiz, rehberimiz, efendimiz, peygamberimiz, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) üzerine olsun

Allah (c.c) kemal sıfatları ile muttasıftır. Evrende ne varsa bir hikmetle yaratan odur.

“O,(Allah) gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yaratandır. “Ol!” dediği gün her şey oluverir. O’nun sözü gerçektir.”(En’am Suresi–73)

Bilelim ki,Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.Bizleri insan olarak yaratan da Allah’tır. Evrimcilerin zannettikleri gibi maymundan evrimleşerek insana dönüşmüş varlıklar değiliz. Allah(c.c) bizleri niçin yaratmıştır? Kula kul olmamız için değil, kedisine kullukta bulunmamız için yarattığını bildirmiştir.“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi- 56)

Ve insan, bu yaratılış hikmetine uygun olarak bu dünya hayatında, Allah (c.c) tarafından imtihan edilmektedir. “…Onu (insanı) imtihan edeceğiz. Onun için onu işiten ve gören yaptık. Biz ona (İslam’ı) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.”(İnsan Suresi–2,3)

İnsanların bu imtihanı kazanabilmeleri, iki cihan saadetine nail olmaları için Allah(c.c), Kitapları ve bu kitapları öğreten öğretmenler olarak peygamberleri göndermiştir. Bu, Allah(c.c)’ın insanlara bir lütfüdür ve ikramıdır. “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, kendilerini (kötülüklerden ve inkârdan) temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.”(Al-i İmran Suresi–164)

İnsanoğlunun dünyadaki imtihanı bir Hak-Batıl mücadelesi şeklinde yürümektedir. Bugün bu mücadele şuurlu Müslüman topluluklarla, üstün ırk inanışının ve materyalizmin temsilcileri ırkçı emperyalizm ve işbirlikçileri arasıda geçmektedir. Hakkı benimseyenler ve üstün tutanlar tek bir ümmet olarak bir taraftır. Batılı benimseyenler ve kuvveti üstün tutanlar tek bir millet halinde karşı taraftır. Mücadele bu iki taraf arasıda yürümektedir. İnsan, bu iki taraftan birini tercih ederek imtihan olmaktadır. İnsan ahiret hayatında, tercih ettiği tarafın Allah(c.c) katındaki itibarına göre bir akıbet bulacaktır.

Peygamberler ve onlara inanan şuurlu Müslümanlar hakkı üstün tutan tevhit medeniyetini kurmak ve yürütmek için mücadele ederken, Irkçı emperyalizm ve işbirlikçileri, nefislerini, arzularını ilah edinenler, kuvveti ustun tutan bir zulüm medeniyeti kurmak için çalışırlar. “İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut (batıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.”(Nisa Suresi–76) Irkçı emperyalizm ve işbirlikçilerinin en belirgin özelliği İslam’ın düşmanı olma özellikleridir. Ancak Allah (c.c.) nurunu tamamlayacaktır. “Onlar ağızlarıyla (çeşitli vasıtaları kullanarak) Allah’ın nurunu (İslam’ı) söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.”(Saf Suresi–8)

Hâlihazır zulüm dünyası yerine Hakkı üstün tutan, herkese hakkını veren bir saadet dünyasının biran evvel kurulması şarttır.

Ve bu istikamette saadet dünyasını kuracak olanlar da ancak, şuurlu Müslümanlardır. “Allah uğrunda, hakkını vererek cihat edin. O, sizi seçti… …O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’an’da) size “Müslümanlar” adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlanızdır. Ne güzel mevladır, ne güzel yardımcıdır!” (Hac Suresi–78)

Peygamberimiz (s.a.v) bu geçeği, genel olarak bütün insanlığa ve özel olarak bütün inananlara, kıyamete kadar değişmez bir kural olarak, veda hutbesinde ilan etmiştir. “Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberin (s.a.v.) sünnetidir.” Bu iki emaneti tanımak ve beyan ettiği esaslara uymak kurtuluştur.Kur’an-ı Kerim, İslam dininin kaynağı ve esasıdır. Tabi olmamız için indirilmiş mübarek bir kitaptır. “İşte bu (Kur’an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah’tan korkun ki size merhamet edilsin.”(En’am Suresi–155)

Kur’an-ı Kerim, korunmuş bir kitaptır. “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.”(Hicr Suresi–9)

Kur’an-ı Kerim, fert ve cemiyet olarak bütün insan sınıflarına, bütün ülkelere ve bütün zamanlara, insan hayatının tamamı için, maddî ve manevî varlığı için, bir hidayet rehberidir, kurtuluş reçetesidir. “Bu (Kur’an), bütün

insanlığa bir açıklamadır; takva sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.”(Ali İmran Suresi–138) “Biz, Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.”(İsra Suresi–82)Cumhurbaşkanından başbakana, genelkurmay başkanından erata, bürokratından sade vatandaşa, öğretmeni, üniversite hocasından öğrencisine, sanayicisinden işçisine, tüccarından müşterisine ve sokaktaki adama kadar herkes, kendisiyle alâkalı bir esası, nasihati, ikazı, onda bulur. Dünya ve ahiret huzuru ve saadeti ilgili, bilgi ve dersleri ondan alır. “Elif. Lam. Ra. (Bu Kur’an), Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye layık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.”(İbrahim Suresi–1)

Kur’an-ı Kerim, bir bildiridir. “İşte bu (Kur’an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek İlah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.”( (İbrahim Suresi–52)

Kur’an-ı Kerim, insanlığı fitnelerden koruyandır. Haris bin A’ver’den rivayet edilmiştir. Bir gün Hz. Ali şöyle dedi: “Bakınız, ben Resûlüllah (s.a.v)’tan ‘Yakında fitneler kopacaktır’ buyurduğunu işittim. Bunun üzerine, ‘Ey Allah’ın elçisi, bu fitnelerden kurtuluşun çaresi nedir?’ diye sordum. ‘Allah’ın kitabı, Kur’an’dır” buyurdular…”

Peygamberimiz(s.a.v), mükemmel bir talim - terbiyeci ve öğretmendir.“ Ben de ancak bir muallim(öretmen)olarak gönderildim”(İbni Mace- Mukaddime–17)

Hepimiz bir gün öleceğiz ve Rabbimizin huzuruna çıkıp O’na dünya hayatımızın hesabını vereceğiz. Hesabı günün birinde O’na vereceğimize göre niçin emirlerine itaat edip yolunda yürümeyelim ki. O bize emrediyor. “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.”(Muhammed Suresi–33) “Her kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.”(Nur Suresi–52)

Bundandır ki Kur’an’ın ve Peygamberimizin rehberliği, önderliği, öğretmenliği ve eğitimi olmadan İnsanlar, rahmete, saadete, huzura, barışa kavuşamaz.

Bu gerçekleri günümüzde insanlığa kimler öğretecek? Şuur sahibi alimler, eğitimciler, öğretmenler öğretecek. Bilelim ki şuur sahibi alimler, eğitimciler, öğretmenler peygamberlerin varisidirler. Peygamberler ve peygamberimiz bu işi nasıl yapmış ise onlarda aynı şekilde yapmak durumundadırlar.Burada en büyük görev öğretmenlerindir.

Şuurlu Bir Öğretmen, Peygamberimiz (s.a.v)’in inandığına inandığı gibi inanır, yaşar ve yaşatır, İnkâr ettiği şeyi inkâr ettiği gibi inkâr eder ve karşı koyar, O’nun insanlığa öğrettiği şeyleri öğretir, talim ve terbiyede takip ettiği metodu uygular, her alanda O’nun gibi olmaya çalışır. O’nun dost bildiğini dost, düşman bildiğini düşman bilir. Mücadele ettiği dava için nasıl mücadele etmiş ise, O’nun gibi davası için mücadele eder.

Şuurlu Bir Öğretmen, İslamsız saadet olmaz gerçeğini kavramış, Müslümanlığının şuurunda olan, hayrı ve şerri, marufu ve münkeri, helali ve haramı bilen, hayrın hâkimiyeti, şerrin yok edilmesi için mücadele eden kimsedir.Şuurlu Bir Öğretmen ve Üniversite hocaları, sevginin, barışın ve kardeşliğin, özgürlüğün, adaletin, saygınlığın, hoşgörünün, refah ve bereketin, güvenin, izzet ve onurun olduğu; “Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya”nın kurulması mücadelesinin kalbidirler. Şuurlu Bir Öğretmen, örnektir. Öğrencilerine öğüt verir, onları ifsat etmez, ıslah etmeye çalışır. İnanç ve ibadet esaslarını öğretir. Marufu, münkeri, hayrı, şerri, helali, haramı öğretir. Cenneti, cehennemi, kabir hayatını, hesap gününü, ahireti öğretir. Sosyal barışın tek ilacı İslam’ın ahlak

kuralları edebi, iffeti, hayâyı, sevgiyi, saygıyı, kardeşliği, haklara riayeti öğretir. Doğruyu, iyiyi ve güzeli, faydalıyı ve adaletiöğretir. Faydalı olan şeyleri yaptırır, zararlı olan şeylerden sakındırır. Terbiye eder. Allah’tan korkan, Allah rızası için iş yapansalih, kaliteli, lider nesiller olarak yetişmeleri için çalışır.

Şuurlu Bir Öğretmen, Peygamberimizin “Sizin en hayırlınız Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve onu başkalarına öğretenlerinizdir” (R Salihin- 995) beyanına layık olmak için azmeder, sabreder, kınayanın kınamasına aldırmaz.

Öğretmenliğini bu şuurla yapanlar için Peygamberimiz şu müjdeyi vermektedir. “Hiç şüphe yok ki Allah(c.c), melekler, yerde ve gökte bulunanlar, yuvasındaki karıncadan balığa varıncaya kadar her şey, insanlara hayrı, iyiliği öğreten kimseye dua ve istiğfar eder.”(Tirmizi: İlim–19)

Ve bu yazımızı şu dua ile bitirelim.“Ey Rabbimiz! Gerçekten biz, “Rabbinize iman edin!” diye imana çağıran bir davetçiyi (Peygamberi, Kuran’ı) işittik ve iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al. Ey Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla vaat ettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsvay etme; şüphesiz sen vadinden caymazsın!” (Al-i İmran Suresi–193,194)

İsmail Hakkı Akkiraz

KUR'AN-I KERİM, PEYGAMBERİMİZ VE ŞUURLU ÖĞRETMEN

Page 10: Dewa 04

HABER - AVUSTURYANisan 1010

Av. Süleyman BOYNUKARA

Viyana Gençlik Federasyonu olarak 1 Mayıs´ta kutlamayı düşündüğümüz gençlik şöleninin hazırlıkları tüm hızı ile ilgili komisyon tarafından yürütülmektedir. Avrupa´nın yoğun hayat şartları altında, maneviyattan uzak bir yaşamın çarkında,ruhi bunalımların ve psikolojik rahatsızlıkların,yoz bir kültürün girdabında farklı arayışların içerisinde olan neslimizin manevi tekamülünü sağlama noktasında ciddi gayretleri olan JUWA her açıdan içeriği dopdolu olan bu programla binlerce gencimizin özlem ve hasretini çektiği,kardeşlik ruhu ile kucaklaşacağı coşkulu bir şöleni hep birlikte yaşamanın ümidini taşıyoruz.

Programın içeriğini kısaca sizlere takdim etmek gerekirse programa iştirak edecek davetlilerimizi aşağıda kısaca sizlere tanıtmanın faydalı olacağı kanaatindeyim.

ULVi ALACAKAPTAN, yıllardan beridir mustazafların, mazlumların, horlanmışların, dışlanmışların, ezilmişlerin sesi olma noktasında sanatını icra etmiş, ortaya koyduğu sanatla insanların hem manen bilinçlenmesini hem de eğlendirmesini başarmış kendi sahasında zirve bir isim. Ulvi Alacakaptan 1 Mayıs gençlik şöleniminize ayrı bir güzellik katacaktır.

SEYFULLAH 5 kişilik profesyonel bir grupla alışagelmişin dışında farklı bir formatla 1 Mayıs´ta binlerce gencimizi coşturacaktır. Yapacakları canlı müzikle farklı tarzlarda etkili bir sanat ortaya koyarak gençliğin bilinçlenmesine, uyanmasına, şuurlanmasına inşaallah vesile olacak, manevi bir coşku ile yeniden kendini keşfedecektir.

SEYFULLAH yıllardan beridir müzik sektörünü elinde tutan sol cenahla yarışacak bir performans ortaya koyarak, taklitçi bir anlayışın dışında tamamen kendilerine ait bir tarz ortaya koyarak milyonların gönlünde taht kurmuş bir sanatçımız. 1 Mayıs´ta Seyfullah ekibi ile inşaallah bizimle olacaktır.

Grup NASİHAT Belçika Milli Görüş Teşkilatlarında görev yapan birbirinden kıymetli kardeşlerimizin kendi gayretleri ile ortaya koydukları bir çalışmanın sonucu oluşan güzide bir guptur. Asrımızda hasseten gençliğin ilgi duyduğu Rap türü müzik yapan ve bu tarzla İslami kitlelere aktarmaya gayret eden farklı bir grup. Bu güne kadar farklı ülkelerde icra ettiği programla binlerce gencin sevgisine mazhar olmuş bir grup. İnşaallah 1 Mayıs´ta grup nasihat şölenimizde bizlerle birlikte olacaklar.

Dogan Öztürk, Can Öztürk ikilisi anadolu kültürünü yansıtan halk müziği ile 1 Mayıs´ta ki programımıza inşaallah ayrı bir güzellik ortaya koyacaktır.

Avusturya da farklı etkinliklerde sanatlarını icra eden İHYA grubu da inşaallah o gün bizimle birlikte olacaktır.

Ayrıca güzel sesi ile düğünlerimize manevi bir iklim kazandıran Pottendorf cemiyet başkanımız Ahmet Okur ve Badvöslau cemiyet başkanımız Ramazan Geçgel´in yürüttüğü ilahi grubu da mevcut duruma göre aramızda olacaklardır.Gençliğimizin bünyesinde hazırlanacak skeçler, anadolu kültürünü yansıtan folklor ve halay gösterileri ile inşaallah baştan sona dolu dolu bir programı hep birlikte yaşayacağız.Bu programa genç yaşlı, kadın erkek bütün kardeşlerimizin katılımını bekliyoruz. Bu coşkulu günümüzde manevi bir atmosferde kucaklaşmak ve eğlenmek arzusundayız.1 Mayıs´ta Stadthalle-F de 17:00 de buluşmak ümidi ile Allah´a emanet olun!Çalışmak bizden, destek sizden muvaffakiyyet Allah´tandır! Süleyman Boynukara

1 MAYIS TA STADTHALLE-F DE BULUŞUYORUZ!rtt

Aradığınız sağlık ve lezzet ise,tercihiniz Nazar olsun...

Page 11: Dewa 04

HABER - TÜRKİYE Nisan 10 11

Page 12: Dewa 04
Page 13: Dewa 04

Aylık GazeteMonatliche Zeitung

Nisan 2010Sayı / Ausgabe: 19

Tanıtım SayısıGratisexemplar

İŞ

TE PEYGAMBER AŞKI

Viyana´da farklı cemaatlerin biraraya gelip oluşturdukları platformun düzenlemiş olduğu Kutlu Doğum programı Viyana Stadthalle´nin en büyük salonunda 10 binlerin üzerinde bir katılımcı kitlesiyle Resulullah Efendimize yakışır bir şekilde kutlandı. Kutlu Doğum platformu adına Atib başkanı ve din işleri müşaviri Mehmet Emin Çetinin konuşmasıyla başlayan program daha sonra Viyana İslam Federasyonu Genel Başkanı Mag. Mehmet TURHAN ın konuşmasıyla devam etti.

Sayfa 15

Page 14: Dewa 04

HABER -BATI AVUSTURYA Nisan 1014

Kemal KÜÇÜK AİF - Avusturya İslam Federasyonu, Hall in Tirol Şubesi İlkbahar’ın ilk gününe Kermesle başladı. Kermese halk büyük ilgi gösterdi. Hall in Tirol Cemiyet Başkanı Şenol Eski konuyla ilgili olarak Dewa Gazetesi’ne şunları açıkladı: “Allah’a çok şükürler olsun cemiyetimizi canlandırmak, birlik ve beraberlik içerisinde kaynaşmayı sağlamak üzere bu Kermesi düzenledik. Burada kadınlarımızın emeği çok büyük, onlara teşekkür ederken burada fedekarca

çalışan, emeği geçen kardeşlerimize ve bi-zleri yalnız bırakmayan tüm insanlarımıza teşekkür ediyorum. Hepsinden Allah (cc) razı olsun.” dedi.

2 gün devam eden Kermes’de Türk mutfağından çeşitli örnekler dikkatleri çek-ti. Döner ve adana ilgi görürken en büyük ilgiyi çocukların oynaması için getirilen zıplama balonu gördü.

Kermesle ilkbahara merhaba

Tirol - Vomp Kadınlar Teşkilatı’nın düzenlediği Kutlu Doğum kutlamaları çerçevesinde yakın cemiyetler proğramı destekledi. Destekleyen cemiyetler başlıca Wörgl, Brixlegg, Jenbach, Hall in Tirol ve Innsbruck cemiyetleri de kendi özel göster-ileriyle proğrama renk kattı.

Program Kur’an-ı Kerim okunarak başladı.

Vomp Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hilal Atabey selamlama konuşması yaptı ve herkese teşekkür etti. Peygamberimizin hayatından anlatımın yapıldığı programa büyük katılım gerçekleşti. Genç kızlar ilahilerle programı süslerken, Jenbach Kadınlar Gençlik Teşkilatının oynadığı pi-yes büyük ilgi ile gördü. Program esma-ül hüsna ve dua okunarak sona erdi.

Vomp kadınlar teşkilatından anlamlı program

İnsan hayatının değişik evreleri bazen mevsimlere benzetilir. İlkbahar mevsi-mi doğumu, yaz mevsimi gençliği, sonbahar yaşlılığı, kış mevsimi ise ölümü anlatır. Kış mevsimi aynı zamanda doğum öncesi hazırlık dönemi olduğu için ölüm sonrası yeni bir hayatın başlayacağının da habercisidir. İşte içinde bulunduğumuz günler yeni bir hayatın başlangıç günleridir yani Tabiatta bit-kilerin çiçek ve yaprak açmaya başladığı, Kış uykusuna yatan birçok canlının uyanmaya başladığı, Göçmen hayvanların yeni yerde yaşamlarını sürdürmek için göç yollarına düştükleri zamandır.

Bu durum aslında insan için sürekli bir hatırlatmadır. Ey insanlar! öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmayanlar! bakın Allah (cc) kurumuş gibi görünen şu bitkilere nasıl hayat veriyor. Adeta ete kemiğe bürünür gibi nasıl yaprağa, çiçeğe, meyveye dönüşüyor. Bakında ibret alın! En iyi zanaatkarlar Allah(cc)ın yarattığı bu ağaçlardan masa sandalye gibi mobilyalar yapabilirken Al-lah (cc) o odundan yaprak, çiçek ve meyve çıkarıyor. Bakında Allah(cc)ın kudreti karşısında nasıl aciz kaldığınızı görün ve sadece Allah (cc)a kulluk edin mesajı veriyor.

Mevsimler içinde İnsanların büyük çoğunluğunun sevdiği mevsim ilkbahardır. Çünkü ilkbahar bizleri anakucağı gibi saran ve ısıtan, karanlık ve karamsarlıktan uzaklaştıran güneş görünmeye başlar. Tabiat adeta bir karşılama töreninin hazırlıklarına başlar. Çiçekler rengarenk heryerden boy göstererek mis gibi kokular saçmaya, Kuşlar, kelebekler neşe içinde uçuşmaya başlar. Zor günler-in geride kaldığını hisseden canlılar yeniden harekete geçer. Arılar vızır vızır dolaşarak bu karşılama töreninde sunulacak bal gibi bir ziyafeti hazırlamaya başlar. Gökkuşaklarının gerdanlık gibi gökyüzüne asılması bu karşılama töreninin bir parçası olur. Bütün bu hazırlıklar tabiatta olurken çeşit çeşit meyve ve sebzeler ikram edilmek üzere hazırlıklarına başlar çiçeklerini açar-lar. Böylece karşılamak için tören hazırlıkları tamamlanmıştır. Sadece bütün bu şölenin gerçekleşebilmesi için yağmura ihtiyaç vardır.

İşte böyle bir zamanda Allah (cc) Rahmetini gönderir ve şölen başlar. Ana-doluda Yağmurun bir adıda rahmettir. Allah (cc) İşte böyle bir mevsimin orta ayında, yağmur ayı, rahmet ayı olarak bilinen nisan ayında kötü ve karanlık günlerin, acı ve gözyaşı günlerinin geride kaldığını müjdeleyen Rahmetini gönderir. Miladi 20 Nisan 571 Rebiulevvel ayının 12'sinde Alemlere rah-met olarak Hz. Muhammed (sav) efendimizin dünyaya teşrifi ile Allah (cc)insanlığa bahar müjdesini verir. Kur'an-ı Kerim'de Allah (cc) Alemlere rah-met olarak göderdiğini bizlere bildiriyor. Bu rahmetten istifade etmek isteyen, nasibi olan bütün insanlara müjdeler olsun bahar geldi. Müjdeler olsun Hak geldi, Adalet geldi, Barış geldi, İnsan hak ve hürriyetleri geldi velhasıl dünya ve ahiret saadeti geldi. Bütün soru ve sorunlarına çözüm arayanlar O'nun (sav ) getirdiklerine sarıldığı , tabi olduğu kadar yeryüzüne ilkbahar geldi. Tabiki bu rahmetten istifade etmek isteyenlere. Nasıl mı? İlahi davete icabet ederek.Toprağın yağmur sularını emerek canlılara hayat verdiği gibi O'nun (sav) getirdiklerini yaşayarak ve yaşatarak.

Salat ve Selam rahmet Peygamberine (sav), Selam O'na (sav) tabi olanlara olsun.

YAŞASIN! BAHAR GELDİ, GÜL GELDİ

Page 15: Dewa 04

AKTUALİTE Nisan 10 15

Viyana´da farklı cemaatlerin biraraya gelip oluşturdukları platformun düzenlemiş olduğu Kutlu Doğum programı Viyana Stadthalle´nin en büyük salonunda 10 bin-lerin üzerinde bir katılımcı kitlesiyle Re-sulullah Efendimize yakışır bir şekilde kutlandı. Kutlu Doğum platformu adına Atib başkanı ve din işleri müşaviri Meh-met Emin Çetinin konuşmasıyla başlayan program daha sonra Viyana İslam Federa-syonu Genel Başkanı Mag. Mehmet TUR-HAN ın konuşmasıyla devam etti. Turhan, Kutlu Doğum platformunu oluşturarak tüm teşkilatlarla birlik olup Viyana´dan üm-met birliğinin tüm Dünya´ya örnek olması gerektiğini İslam´a yapılan saldırıların birlik ve beraberlikle püskürtüleceğini söyleyerek okuduğu bir şiirle sözlerini noktaladı. Ardından diğer federasyon ve dernek başkanları birer selamlama ve teşekkür konuşması yaptılar. Günün misafir konuklarından biri olan Büyükelçi Kadri Ecvet Tezcan kürsüye gelerek duygu dolu bir konuşma yaptı. Tezcan “ Benim Peyg-amberimin ismi bu kadar insanı biraraya getirebiliyorsa, bizi kimse tutamaz yolu-muz açıktır. Biz müslümanların bu kutsal günlerde birlik beraberlik içinde olmamız

çok daha önemlidir. Sevgili müminler, müs-lümanlar olarak Rehberimiz Kur´an, ön-derimiz yüce Peygamberimizdir ve zaman durana kadarda bu böyle devam edecektir. Hergün batılı gazetelerde müslümanları aşağılayan yayınlar yazılar okuyoruz, ben bir şeyi çok merak ediyorum, diğer dinlerin temsilcileri neden ortaya çıkıp buna dur demiyorlar neden bugün bu kutsal günde aramızda yoklar? Bu yaşadığımız ülkede 1912 yılında islamı resmi din olarak kabul etmiş, yaklaşık 100 yıl olmuş o günün si-yasetçileri ne kadar saygılı, ileri görüşlü insanlarmış bu gün ise gözlerimiz arıyor nerdeler günümüzün siyasetçileri, benim dinime dindaşlarıma aynı saygıyı göstersin-ler. Bunların korkuları zenginlikleri, üstün-lükleri ellerinden gideceğindendir, bir gün gelip kavgayı bırakıp kardeşce İslam ülkelerinin birlik olmalarından korkuyor-lar. Bizim bugün göstermiş olduğumuz bütün cemaatlerin bir araya gelmesinden korkuyorlar.“ diyen Büyükelçi yer yer coşkulu alkışlar karşısında konuşmasına devam edemedi. Konuşmasının son bölümünde Büyükelçi Tezcan „Dünya büyük, herkese yeter bunları anlatmak yine biz müslümanların görevi şunu bilsin-

lerki İslam´ın adaleti, İslam´ın dürüstlüğü, doğru sözü, İslam´ın insan sevgisi onları da bağışlayacak ve esirgeyecektir.“ diyerek sözlerini bitirdikten sonra Viyana Büyük şehir Belediye Başkanı Michael Häupl kürsüye gelerek Viyanalı müslümanlar diy-erek konuşmasını sürdürürken şöyle devam etti: “Bu kutlu doğum programına davet ettiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Eğer birbirimizi sever saygı duyarsak an-cak bu şekilde barış içinde yaşarız çünkü Viyana´da diğer dinlerden ve diğer ülke vatandaşlarıyla bir arada yaşamaktayız. Siz müslümanlar Viyana´nın güzellikler-isiniz, sizlerden ricam almanca öğreniniz, bizde sizlere ana dilinizi öğrenmeniz için okullar açarak Viyana´da kardeşlik içinde yaşayacağız.

Bazı siyasetçiler Avusturya´da İslam´ı ko-rku dini gibi göstermeye çalışıyorlar bu-nun böyle olmadığını sizler ve bizler elele verip bunu birlik beraberlik içinde göster-memiz gerekir.“ Diyerek sözlerini bitirdi. Daha sonra Türkiye´den gelen sanatçılar, konuşmacılar programa renk kattılar. Tv5 ekranlarından canlı yayınlanan program gecenin geç saatlerine kadar sürdü.

VİYANA´DA KUTLU DOĞUM COŞKUSU

Page 16: Dewa 04

RÖPORTAJNisan 1016

RÖPORTAJDeğerli Hocalarımızdan Mag. Salih Aydın ile birlikte Felsefe üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Sizleri de bu güzel söyleşimizle başbaşa bırakıyoruz.Dewa: Hocam öncelikle okuyucularımıza kendizini tanıtır mısınız?Mag. Salih Aydın: Ben Salih Aydın, Yozgat´ın Akdağmadenindenim, İmam hatip Lisesinden sonra, İstanbul’da Medreseye gittim. Daha sonra Mısır’da İslam Hukuk’u okudum ve Türkiye´ye döndüm fakat Türkiye´de Diplomalarımızı kabul etmediler. Diplomayı kabul ettire-bilmek için İzmir Dokuz Eylül Üniversites`inde İlahiyat oku-dum. Master´ın 1. yılına Erzurum Atatürk Üniversitesi´nde başlayıp, Tezimi Ankara Üniversitesi´nde bitirdim. Avrupa´da Doktora yapmayı çok istiyordum ve Avusturya´da Akrabalarım ve Arkadaşlarım çok olduğu için, hem Doktora yapmak amaçlı hem de hizmet etme açısından burayı tercih etmiş oldum. Viyana Üniversitesi Orientalistik-Arabistik bölümünde Doktoraya başladım, derslerimi bitirdim ve Tez-imi de bitirmek için uğraşıyorum.Dewa: Hocam ilk olarak Fıkıh okurken daha sonra Felsefeye nasıl geçiş yaptınız?Mag. Salih Aydın: Şöyle bir olay var, Türkiye´de İlahiyatta kabul edilen 5 tane Fakülte vardı, bunlardan birisi de İslam Fıkıh bölümüydü ve özelliği de bitirenler Hafız oluyordu. Bende eğer buraya kayıt olursam hiç olmazsa Hafız olurum düşüncesiyle Fıkıh bölümünü seçmiştim, yoksa ciddi anlam-da, şuurla, bilinçle Fıkıh seçeyim diye birşey olmadı. Ama neticede bu bölümü seçtim fakat, yavaş yavaş bu bölümün benim istediğim gibi olmadığını görmeye başlamıştım, yani Türkiye´den Kitaplar getirtiyordum, hiçbir zaman müfredatta geçen Kitaplarla yetinmiyordum, başta Marmara İlahiyat ol-mak üzere Kitaplar getirtiyor ve okuyordum. Orada aradığım şeyin aslında bu işin temeli, Felsefesi, geri planı olduğunu anladım. Bu arada da abim İlahiyatta okuyordu ve onun Kitaplarıyla karşılaştım, işte Mehmet Aydın´ın Din Felsefe-si gibi ve baktım ki benim aradığım şey, ilgimin, alakamın cevabını tam bu noktada buldum. Daha sonra da yavaş yavaş o yönde okumalarımı arttırdım. Türkiye´ye 9 Eylül Üniversi-tesine döndüğümde de en çok Felsefeci oradaydı. Felsefeye ilgim bu şekilde oldu.Dewa: Hocam mesela İslam Dünyası şu an bir çok Prob-lemle karşı karşıya kalıyor, sizce bu Problemler Felsefeyle çözülebilir mi? Mag. Salih Aydın: Benim inancım şu, kesinlikle Müslü-manlar derin bir Felsefeye sahip olurlarsa ancak Problem-leri çözebilirler, çünkü Felsefi bir altyapı varsa, bilimsel bilgi ortaya çıkar. Bilimsel bilgi de Teknolojiye dönüşüyor. Dolayısıyla Müslümanlar ne zaman Felsefede güçlüler, za-ten doğal olarak Bilim de orda oluyor, bilimsel bilgi de üre-tiliyor. Bilimsel Bilginin üretildiği topraklarda da Teknik bilgilere, Teknolojiye, hayatta ihtiyaç duyduğumuz Prob-lemleri çözmede işimize yarıyor, dolayısıyla biz Altın Çağ dediğimiz 10. Yüzyılda Felsefede en öndeydik, Batıdakiler bizim Üniversitelerimizde gelip okuyorlardı. Ozaman biz Medeniyette de, Teknikte de en öndeydik. Ne zaman ki Felsefi alt yapı zayıfladı buna bağlı olarakta bilimsel bilgide, üretimde dıştan alma şekline dönüştük. Dolayısıyla Felsefe deyince Müslümanlar belkide ‚Hikmet‘ anlamaları gereki-yor, Hikmet Kuran-ı Kerim´in en önemli kavramlarından birisidir ve bize yabancı birşey de değil. İnancımıza göre Peygamberliğin kaynağındandır. Ama Müslümanlar malesef belirli bir dönemde Felsefeyle ilgili çalışmaları azaltmışlar, bunun sebebi gereksiz tartışmalar, gereksiz mezhepler arasında kalmalar, kardeşliğimizin zedelenmesi hep Felsef-eye yüklenmeye çalışılmış, bu arada İmam Gazali´ye olan aşırı itimat, ve eğer o Felsefede Problem görüyorsa, ki aslında görmüyordu. Ve biz şöyle diyoruz İmam Gazali değil Gazalicilik İslam Dünyasında çöküşü başlattı. Gazaliyle Gazaliciliği ayırmamızın temel sebebi bu. İmam Gazali´nin Felsefede, Tasavvufta, Kelamda, Usulul Fıkıhta da sözü var, yani bütün İlimlerde bir canlanmaya sebep olmuş bir

büyüğümüz. Ama o zamanındaki Problemleri çözerken bir yol takip etmiş, belli Hedefler koymuş, Problemler tespit etmiş, onların çözümüyle ilgili öneriler ortaya koymuştur. Ondan sonra gelenler sanki o Problem kıyamete kadar herkesin Problemi gibi, onun çözüm şekli Gazali‘de olduğu şekliyle düşünülmüş ve dolasıyla Gazalicilik diye birşey başlamış ve bu Gazalicilik aslında İslam dünyasını Prob-lemli hale getirmiştir, yoksa İmam Gazali Hazretleri Kelam‘ı güçlendirmiştir, Felsefeyle Kelam‘ı birbirine meyis etmiştir. Tasavvufu sünnileştirmiştir, İslam‘a yakınlaştırmıştır. Yani o alanların hepsinde en güçlü isimlerden birisi nasıl olurda düşüncenin dumura uğramasına sebep olabilir. Onun yaptığı neydi? Diyordu ki, bana göre şu grubun şu görüşü yanlıştır. Mesela İmam Gazali Felsefe yanlıştır demiyor, ama felanca Felsefecinin, felanca görüşü yanlıştır diyordu ve bundan doğal bir şey yoktu, zaten ondan öncesinde de herkes aynı şekilde yapıyordu, birbirini eleştiriyorlardı. Hiç kimse diğer bir Felsefeciyi ya da diğer bir Ekol‘ü kökten kabul veya reddetmiyordu. Ama İmam Gazali hazretlerine geldiğimiz dönemde, birkere Zaman‘ın da farklı bir durumu var, yani doğudan Moğollar saldırıyor, Batıdan Haçlı Seferleri, İslam zaten kendi içinde paramparça olmuş küçük devletçiklere ayrılmış. Bizi birleştiren hadisenin göstermelik deüil, sem-bolik bir manevi güce sahip duruma gelmesi. Böyle bir bölünme, parçalanma karşısında İmam Gazali hazretleri, acaba Problem nerde diye sorumlu bir kişi olarak sorunun nerde olduğunu sormuş. O da Problemi, dini bakış açısının zayıflamasında görmüş, yani ozaman ki İlimler, Bilimler gelişmiş, hep böyle yakın sebeplerle olayları açıklama söz konusu olmuş, diyelim ki bir Kimyager bir Analizi, bir Sen-tezi hep böyle yakın sebepleriyle mesela „Kar sıcaklıkla erir“ şeklinde açıklıyor. Ama biz aynı şekilde o Kar´ın erimesini Allah´ın iradesiyle de açıklayabilirz, ikiside doğrudur. Fakat İmam Gazali hazretlerinin zamanında Bilim yapan insanların o ikincil sebepler, bilimsel bakış açısına saplanıp kaldıklarını, bu gerçeğin asıl dini bakış açısını ihmal ettilerini görüyor ve bizim dirliğimizin dağılması, parçalanmamızın temel sebebi, dini bakış açımızın zayıflamış olmasındandır diyor. Onun için „İhya-i ulumud-din“ kitabını yazıyor, anlamı ise „Din İlimlerini Canlandırma“ dır. Bunun çağrışımı nedir? Demek ki dini bakış açısı, din ilimleri zayıflamış kendi zamanında. Çağımızın Probleminin çözümü için dini bakış açımız güçlendirilmelidir diyor. Yani İnsanların İman Problemleri başlıyor. Mesela yağmur neden yağar bilim-sel bakış açısıyla açıklanıyor, deniliyor ki yoğunlaşmadan, sıcaklıktan, basınçtan vs. Bunlar doğru açıklamadır, ama en nihayetinde bunların böyle olmasını irade eden bir Allah var, bu da dini bakış açısıdır. İmam Gazali‘den sonra işler tam tersine dönüşüyor. İmam Gazali‘nin kendi çağındaki Problem, İnsanların bilimsel bakış açısına saplanmaları, dini bakış açısını unutmalarıdır, ama daha sonra İnsanlar İmam Gazali´yi yanlış anlayınca İslam Dünyasında bilimsel bakış açısı yerilmeye başlanıyor. Müslümanlar neden geri kaldı? E „Allah öyle irade etti“ demek cevap oluyor. Müslüman-lar tembeldir, az çalışıyor demiyoruz, yani Allah´ın irade-sine, kudretine bağlamışız, çünkü İmam Gazali hazretleri burda Problemi görüyor yani birazda huccetul İslam de-mek, İslam‘ın temel kanıtı demek. Madem ki İmam Gazali olaylara böyle bakmıştır diyor, o çok büyük bir huccettir, onun dediği gibi davranacağız. İmam Gazali‘den sonra bir tembellik başlamış, bilimsel üretim zayıflamaya başlamış, kendi elimizde kurduğumuz bilimsel kurumları, kendi elimi-zle yıkmaya başlamışız. Mesela 1700-1800 yılları arasında İstanbul Rasathanesini bir fetvayla yıkmışız, ama ondan önce bir Rasathane kurabilmek için devlet bütün imkanlarını seferber ediyor. Niye yıkıyoruz peki? Diyoruz ki lüzum-suz, gereksizdir, Allah´ın işine Karışmak olarak görüyoruz, dini bakış açısına terstir diyoruz. Oysa Rasathane deyince, bugün Dünyanın en büyük kurumu neresidir, NASA´dır diy-oruz değil mi? NASA aslında bütün uzaydaki olup bitenleri, hareketleri tespit etmeye, bir bilgi geliştirmeye çalışıyor

ve böyle büyük bir kurum şimdi Amerika´nın değil, bütün Dünya´nın en gözde kurumu. O zamanlar bizdeydi, ama biz daha sonra bir Fetvayla bunları yıkar hale gelmişiz. Bunun sebebi İmam Gazali değil aslında, ama İmam Gazali´nin yanlış anlaşılmasından doğan bir zihniyet, bu tür yanlışlara sebebiyet vermiştir. Yoksa İmam Gazali hazretleri asla Felsefe‘ye, Kelam‘a, Fıkıh‘a, Tasavvuf‘a karşı çıkmış değil.Dewa: Peki Hocam bu düşünceleri nasıl yıkabiliriz?Mag. Salih Aydın: Bu düşünceleri yıkabilmek için öncelikle bilimsel kurumlarımızın çok faaliyet göstermesi gerekiyor, yani bütün İslam Dünyasını kastediyorum, Türkiyemiz başta olmak üzere çok ciddi anlamda bu tür bilim yapan kurumlara ödenek ayrılacak ve dolayısıyla onların hizme-tine girmiş olacak. İkincisi birbirimize tahammül kültürü geliştirmemiz gerekiyor, yani birimizin söylediklerine, fikir-lerine, düşüncelerine mutlaka tahammül etmemiz gerekiyor, çünkü bu tahammül olmadığı sürece bilim gelişmez, yani ben sizin yanınızda rahat konuşuyorsam, sizden bir baskı görmüyorumda ondan konuşuyorum, eğer bir baskı hissed-ersem konuşamam ve böyle bir düşüncede gelişmez içimde yok olup gider. Karşılıklı birbirimizin önünü açma, ufkunu genişletme, sahip çıkma, saygı duyma şeklinde olacak ki o ortamda bulunan İnsan, ben yeni birşeyler söyleyebilirim, bundan zevk duyuyorum diyebilmeli. Mesela şimdi diyelim ben öyle ortamlara giriyorum ki, o ortamda belirli konu-lara asla giremiyorum, neden? O konulara girdiğim zaman alacağım tepki ve o tepkiye bağlı olarak ilişkilerim bozu-lacak, mesela Dostum ama, aramızda soğukluk meydana gelecek. Bütün bunlar bile insanın düşünmesinin önündeki engellerdir. Başta Türkiyemiz olarak konuşuyorum, Laik-lik diye bir şey düşünce var, aslında Laiklik nedir? Din ve Düşünce özgürlüğünü geliştirmenin adıdır. Fakat öyle uygulanmadığı zaman yapabileceğimiz ne var, bir şeyi eleştirdiğimiz zaman, çekiniyoruz acaba benim başıma ne gelir diye, orada asla o düşünce gerçekleşemiyor. İşte bunları Demokratik bir ortamda elbirliğiyle ne zaman yıkabilirsek, üstesinden gelebilirsek, o zaman herkes potansiyelini aktif hale getirmek için çaba sarfedecek, rahatlıkla kendini ifade edecektir. Yani Kurumlarımız olacak, ta ki ana okullarından tutun, yüksek eğitim veren kurumlarımıza kadar çok özgür çalışabilecekler ve diğer kurumlardan hepsine çok daha fa-zla devlet ödenek ayıracak, ancak o zaman teker dönmeye başlar diye düşünüyorum. Ve biz Dünyamızı aydınlatmaya, o karanlıktan kurtulmaya başlarız. Bunları yapamadiğimiz sürece o karanlık devam edecektir. Bunun gerçekleşmesi içinde mutlaka Tahammül kültürümüz gelişmelidir. Devlet ve kişiler, cemaatler birbirlerine baskıdan vazgeçecekler, birbirlerine saygı duyacaklar. Yani benim hizmetim böyle, saygı duyacağım, o da bana saygı duyacak, ve karşılıklık- bu fikir ve hizmet yarışı ancak o zaman harekete geçecek ve canlanacaktır.Dewa: Hocam,son olarak biz gençlere neler söylemek isters-iniz?Mag. Salih Aydin: Benim kardeşlerime her zaman söylediğim ve gördüğüm şey şu, genelde bu en başta da kendimde var, başka Fakültelerden Üniversitelerden gelmiş birileri olarak, Dil Problemlerini halledemiyoruz, öncelikle Dil Problemini halledeceğiz ve bir kaç Dil bilmeye çalışacağız. Çünkü artık Dünya küçüldü, Dünyanın bütününden faydalanmak gereki-yor. Bir noktaya gelebilmemiz için bir kaç Dil bilmemiz şart. İkincisi herkes mutlaka belirli bir alanda çalışacak, o uzmanlık alanında çok başarılı olacak, mesela Hukuk di-yelim, Hukuk Felsefesi başta olmak üzere çok ciddi an-lamda kendimizde Hukuk misyonu oluşacak, alanımızda en gözde Talebe, en başarılı Talabe olacak, ama bu da yet-miyor malesef, herkesin mutlaka bir alanı olacak fakat, bu alanları birbirine bağlayacak olan genel Felsefeyle her müs-lüman ilgilenecek. Yani ben Tıpta okuyorum Felsefeyle ne alakam olabilir demeyecek, çünkü Dal ancak Gövdeye bağlanabilirse yeşilliğini, canlılığını devam ettirebiliyor. Mesela Tarihte bu günümüzdeki başarılı insanlarımızdan

Page 17: Dewa 04

RÖPORTAJ Nisan 10 17

AİF – Avusturya İslam Federasyonu, Eğitim Başkanlığının organize ettiği Aile ve Çocuk Eğitim seminerleri Vorarlberg ve Tirol eyaletlerinde gerçekleştirildi. Ön kayıt usulü ile hazırlanan seminerlere ilgi ve katılım yoğundu.

Tirol, Hall in Tirol şehrindeki Park Hotel ve Vorarlberg, Feldkirch Montforthaus’da gerçekleşen programlara 160 civarında kişi katıldı. Her iki seminerinde açılış konuşmasını AİF Genel Başkanı Kemal Küçük gerçekleştirdi.

Aile ve Çocuk Eğitimi konulu sunumu ise Eğitimci, Araştırmacı – Yazar Hasan KOÇ bey yaptı. Ağırlıklı olarak Em-pati konusunu işleyen Koç, Ebeveyin-lerin kendi aralarındaki ve çocuklarına karşı ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini aktardı.

AİF Eğitim Başkanı Selim Kavas bey-de katılımcılara kısa bir selamlama konuşması yaptı ve bu seminerler dizisi-nin devam edeceği müjdesini verdi.

Programlar soru-cevap bölümünden sonra okunan Kur’an-ı Kerimler ile sona erdi.

Aile ve Çocuk Eğitimi

Türkiye Cumhuriyeti Viyana Büyükelçisi Sayın Kadri Ecvet TEZCAN ve TC Bregenz Başkonsolosu Sayın Nuray İNÖNTEPE ile birlikte Avusturya’nın önemli sivil toplum kuruluşları arasında yer alan AİF - Avustu-rya İslam Federasyonu Merkezini ziyaret ettiler.

AİF Genel Başkanı Kemal KÜÇÜK beyin önemli bir mazeretinden dolayı hazır bulunamadığı ziyaretin ev sahipliğini kendisine vekaleten AİF Genel Sekret-eri Abdi TAŞDÖĞEN bey yaptı. Onbir AİF Merkez Yürütme Kurulu Üyesin-inde hazır bulunduğu ziyaret programının hoşgeldiniz konuşmasını gerçekleştiren Taşdöğen, AİF’in yapısı, faaliyetlerini, hiz-met alanlarını Büyükelçi ve Başkonsolosa aktardı. Daha sonra hazır bulunan AİF Merkez Yürütme Kurulu Üyeleri kısa kısa söz aldılar.

Birimlerin kendilerini tanıtmalarından son-ra hitap eden TC Viyana Büyükelçisi Sayın

Kadri Ecvet TEZCAN, Avusturya İslam Federasyonu’nun çalışmalarını yakınen takip ettiğini söyledi ve bu çalışmaların devam etmesini istedi. “Bazen üzerim-izde baskılar oluşabilir. Sakın korkmayın! Yılmadan, usanmadan mücadeleye el ele devam edeceğiz!” diyen Büyükelçi, diğer sivil toplum kuruluşları (çatı kuruluşları) ile müşterek çalışmalara dikkat çekti: “Ne güzel; geçtiğimiz yıllarda Kutlu Doğum Programı müşterek yapıldı. Bu çalışmalar birlik ve beraberlik içerisinde ülkemize yakışır bir şekilde mutlaka devam etmeli, bozulmamalı.”

Avusturya’daki bütün derneklere eşit me-safede olduğunu belirten Tezcan, AİF’in varlığının önemine vurgu yaparak, “Türki-ye Cumhuriyeti’nin Büyükelçisi olarak Devlet kapısının sizlere ardına kadar açık olduğunu belirtmek istiyorum.” dedi.

Bregenz Başkonsolosu Nuray İNÖNTEPE bey Avusturya İslam Federasyonu’na

teşekkür ederek, camianın büyüklüğüne ve önemine dikkat çekerek şunları söyledi: “Afrika, Kenya’da görev yaptığım dönemde bayram namazını kılmaya gittiğimde insan-lar bana, ‘Buraya beyazlar fazla gelmez siz nerden geldiniz’ diye sordular. Ben Türkiye’den geliyorum dediğimde soruyu soran kişi, ‘Yoksa siz Milli Görüşten mi geli-yorsunuz?’ diye sordu bana.” Böyle bir olay yaşadığını ve bundan mutluluk duyduğunu belirtti Başkonsolos. Teşkilat bünyesinde yapılan Kurban Kampanyası neticesinde o ülkelerde kurbanların dağıtılmasının se-vindirici olduğunu söyleyen İnöntepe, bu gibi çalışmaların devamı temenni ettiğinide belirtti.

Ziyaret çerçevesinden yeni inşaa ed-ilen Avusturya İslam Federasyonu Merkezi ve Feldkirch Merkez Camii TC Viyana Büyükelçisi ve TC Bregenz Başkonsolosu’na gezdirdi.

Büyükelçi Kadri Ecvet Tezcan ve Bregenz Başkonsolosundan AİF`e ziyaret

Kısa adı AİF olan, Avusturya İslam Federasyonu, Jenbach Sultan-ahmet Camii kanserli çocuklar için yardım toplayan Ticaret Lisesi talebelerinden Ebru Şahin, Katharina Rohrmoser ve Nadin Schwa-bl güzel çalışmalarına maddi yardım yaparak katkıda bulundu.

Konuyla ilgi olarak talebeler şunları söylediler “Biz Schwaz Han-delschule 3bs sınıfında okuyoruz. Öğretmenimizle beraber Kanser

hastası çocuklarını ziyaret ettik. Çocukları görünce çok etkilendik ve herkesden yardım toplamaya karar verdik ve bu projemizi ilgi-lilere ilettik ve böyle bir projeyi başladık. Arkadaşımız Ebru cami-den de toplayabiliriz dedi, fakat bizler olmaz diye düşünmüştük. Caminin bize maddi katkısına çok sevindik. Yardımlarınızdan dolayı teşekkür ederiz.” dediler.

Camiiden kanserli çocuklara yardım

örnekler vereyim. Seyyid Hüseyin Nasr bütün ilimlerde çok başarılı, aynı zamanda Felsefede başarılı. İslam Dünyasına gelelim mesela Farabi, Mantığın İslam Dünyasında kabul ettiricisi, kurucusudur. Aynı zamanda hareketle, Matema-tikle vs. Her alanla ilgili Kitapları var ve artı olarakta asıl alanı Felsefedir. Felsefe dediğimiz yani bütün varlık hakkında genel bir bilgiye sahip olmak gerekiyor. Varlığın o kadar çok alanları var ki, Kimyada uzmanlaşan bir İnsan da aslında varlıkla uğraşıyor, veya Biyolojideki bir İnsan da varlığın bir türüyle uğraşıyor ama farklı açılardan, binlerce farklı açı onu birleştirip varlık, bilgi, değer üzerine temel bir Felsefemiz olacak ki onları anlamlandırabilelim bir yere oturtabilelim. Dolayısıyla buradaki kardeşlerin benim gibi yapmayacaklarını, en azından ciddi anlamda bir kaç tane Dil halledeceklerine kanaat getiriyorum. Ama Dil sadece araç asla bir amaç değil, Dil sadece bizim hedefimize

ulaşabilmemiz için, önümüzdeki engelleri kaldırmaya yarayacak, işimizi kolaylaştıracak olan bir vasıtadır. Bilim adamı onun için Dil‘i öğrenecek ve de öğrendikten sonra kendi alanında en başarılı olacak ama herkes ekstra ikinci bir çalışma olarak mutlaka Kelamla, Felsefeyle, Tasav-vufla, Valıkla ilgilenecek. O zaman çok ciddi büyük al-imler yetiştirmiş olacağız, Dünya‘da sözü geçen Alim-ler olacağız. Ama işte ne kadar alanımızda güçlü olursak olalım, o alanın diğer alanlarla bağlantısında başarısızsak, asla Dünya çapında bir İnsan olamayız. Peki noluruz? sadece, bir işyerinde çalışan güzel bir eleman oluruz. Mesela bir Tıpçısın ve sadece alanını biliyorsun, doğru tabi onun da faydası var ama sadece bir Hastahanede başarılı bir Doktor olabilirsin. Bütün İnsanlığa verebileceğin birşey olmaz. Ya da diyelim ki Hukukçusun, batının Felsefeciler-ini Kant´ı Descartes´ı ele alın mutlaka çok ciddi anlamda

bilimsel bilgilerde, Politik bilimlerde söz sahibiydiler ama onun üzerine aynı zamanda da Felsefeciydiler, Filozoftu-lar. Bizim İslam Dünyasına geldiğimizde de öyle, İmam Gazali´yi ele alalım, bütün alanlarla ilgili Kitapları vardır. Batıda Orta Çağ´daTıp biliminde en güçlü isimlerden birisi İbni Sina idi, Zekeriya Razi idi. Bunlar sadece Tıp´ı değil, Tıp´ın Felsefesini de biliyorlardı. Böyle bir yol izlersek çok fazla Dünya çapında İnsanlar yetiştirebiliriz, bütün Dünya´ya İslam‘ın evrenselliğini tebliğ edebiliriz, yoksa başarılı işçiler, başarılı memurlar, başarılı hocalar oluruz.Dewa: Hocam çok teşekkür ediyoruz, keyifli bir söyleşi oldu.Mag. Salih Aydin: Ben de çok teşekkür ediyorum.

Page 18: Dewa 04

DİN ve HAYATNisan 1018

Ayın Ayet-i Kerimesi

''Acaba sizden öncekilerin başlarına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeksizin, kolayca Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?

Onlar öylesine ağır sıkıntılara ve zorluklara uğradılar, öyles-ine sarsıldılar ki, peygamberleri ile çevresindeki inanmışlar ';

ALLAH'ın yardımı ne zaman gelecek?" dediler.İyi bilin ki, ALLAH'ın yardımı yakındır.'' (Bakara/214)

Bu âyet, ilahî terbiye metodunu açıklamaktadır. Allah’ın rızası ve cenneti ucuz değildir. Gayret, sabır ve sebat imtihanlarından geçmek, böylece pişip bir kıvama ermek gerekir. Allah bu dünyaya sa’y (çalışma)

kanununu koymuştur, atalete ve gevşemeye yer yoktur. İşlemeyen demir pas tutar çürür, işleyen demir ışıldar. Dünya rahat yeri değil, hizmet yeridir. Mükâfat yurdu ise âhirettir. Rahat yeri olsaydı Allah en seçkin kulları olan Peygamberlerini burada rahat ettirirdi. Âyet başta Asr-ı saadetteki ashab olarak,

kıyamete kadar gelecek müminlerin himmetlerini kamçılamaktadır

Page 19: Dewa 04

HABER - DÜNYA Nisan 10 19

Şeyh Ahmet Yasin, tekerlekli san-dalyesi ile sabah namazı çıkışında İsrail füzeleri ile şehid edilmişti: İslam ümmetinin son dönemlerde yetiştirdiği sembol isimlerden Şehit Şeyh Ahmet Yasin, şehadetinin yıldönümünde dualarla anılıyor. O, gerek imani bağlılığı ve gerekse de inandığı değerler uğruna verdiği mücadelesi ile ümmete örnek oldu. İbadetlerindeki hassasiyeti de onu şehadete götüren yolda bir mihenk taşı oldu.Filistin'deki İslâmî direnişin manevi önderi ve örnek şahsiyeti olan Şeyh Ahmed Yasin, Siyon-ist İsrail tarafından şehit edilişinin yıldönümünde, geçtiğimiz hafta İslam dünyasının farklı yerlerinde çeşitli vesilelerle anılmıştı.Müslümanların ilk kıblesinin de içinde bulunduğu Filistin’de işgalcilere karşı direnişin öncülüğünü yapan, vücudunun felçli olmasına rağmen Allah yol-unda mücadeleden geri kalmayan HAMAS'ın manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin, Siyonistlerin düzenl-edikleri bir suikast neticesi 22 Mart 2004 tarihinde şehit düşmüştü. Evinin yakınındaki camide sabah namazını kılmasının ardından işgalci Siyonistlerin helikopterleri tarafından fırlatılan füzelere hedef olmuştu.

Ümmet, Şeyh Ahmet Yasin'i UNUTMADI

1936 yılında doğdu. Hezimet üzerine hezimetin geldiği yılların çocuğu olar-ak yaşadı. Babası, o beş yaşında iken öldü. 1948 olaylarında, Arap ülkelerinin basitliği, henüz on iki yaşında olduğu halde onu kendi çaresini üretmeye itti. O yılda Gazze’ye hicret etti. Orada fakir-lik, itilmişlik ve yokluk içinde bir hay-ata atılmış oldu. Gazze’deki Mısır or-dusunun yemekhanelerinden, askerlerin artırdığı yemekleri toplayarak karınlarını doyurmaya çalıştılar. 1952 yılında on altı yaşında iken bir oyun esnasında boynu kırıldı. Sakat kaldı. Ondan son-ra hayatının geri kalan kısmını felçli olarak yaşadı. İsrail hapishanelerindeki işkenceler anında sağ gözünü tama-men, sol gözünü de nispeten kaybetti. Kulaklarında sürekli bir iltihap ona acı verdi. Böbrek sorununu yıllarca yaşadı. Mide rahatsızlıkları sık sık onu doktora sevk etti. 1954 yılında Mısır tarafından ‘İhvancı’ olmak suçuyla itham edilip hapse kondu. 1967 hezimetinden sonra

camilerde Filistinlileri cihada teşvik eden konuşmalar yaptı. Gazze’de İslam Konseyi başkanı oldu. 1982 yılında İsrail tarafından, askeri bir örgüt kur-mak töhmetiyle hapse atıldı. On üç yıl ceza yedi. 1985 yılında bir esir değişimi ile hapishaneden kurtuldu. 1987 yılında ‘Hamas’ örgütünü kurdu. Hamas’ın açılımı, ‘İslamî Direniş Hareketi’ idi. Şehadetine kadar bu örgütün liderliğini yaptı. Örgütle beraber birinci İntifada hareketi başlatıldı. 1988 yılında evini bastılar. Lübnan’a sürgün edilmekle te-hdit edildi. 1989 yılında yüzlerce Hamas üyesiyle beraber tutuklandı. 1991 yılında ömür boyu hapis artı on beş yıl cezaya mahkûm edildi. 1997 yılında bir esir değişimi ile tekrar hapishaneden kur-tuldu. 2003 yılında helikopterlerle evi bombalandı. Hafif yaralarla kurtuldu. 22 Mart 2004 sabahı Sabah namazını evinin yakınındaki bir camide kıldıktan sonra, füzelerle şehit edildi.

ŞEREFLİ BİR HAYAT HİKAYESİ

Katolik dünyasının kalbi konumundaki Vatikan, alışılmadık bir seks skandalıyla çalkalandı. Papa'nın ekibinden önemli bir görevlinin adı utanç verici bir skandalla Dünya çapında tanındı. Papa’nın mabey-incisi Angelo Balducci erkek fahişe ayar-larken suç üstü yakalandı. İngiliz Guardian gazetesi, polisin dinleme kayıtlarına day-anarak Balducci için aralarında papaz ol-

mak için eğitim gören birinin de olduğu çok sayıda fahişe ayarlandığını öne sürdü. Olay Vatikan'da büyük bir utanca yol açtı. Ange-lo Balducci 15 yıldır çok prestijli bir görev olan Papalık’ın tören teşrifatçılarından biri olmanın yanı sıra, kilisenin dünya çapındaki misyonerlik faaliyetleri için danışmanlık da yapıyordu.

Eşcinsel seks skandalı Vatikan'ı karıştırdı!

Independent gazetesi, İngiliz ordusunun atış talimlerinde cami şeklinde hedef tahtaları kullandığını, İngiliz Savunma Bakanlığının ise konunun ortaya çıkmasının ardından özür dilediğini yazdı. Gazete, Kuzey Yorkshire'da bulunan bir askeri poligonda camiye benzer, yeşil kub-beli atış tahtalarının İngiliz ordusunun Af-ganistan eğitimleri için kullanılmasının, ülkedeki Müslüman toplumun ve dernek-

lerinin tepkisine neden olduğunu bildirdi.İngiliz Ordu Sözcüsünün konuyla ilgili Müslüman toplumunda neden olunan rahatsızlık için özür dilediğini kaydeden Independent gazetesine göre, sözcü, "Bu şekildeki atış tahtalarını, camiye benzet-me gibi bir maksadımız kesinlikle yoktu, sadece askeri personelimizin eğitimi için benzer bir operasyon ortamı yaratmaya çalıştık" diye konuştu.

İngiltere, Müslümanlardanözür diledi

Page 20: Dewa 04

HABER - DÜNYANisan 1020

İspanya'da bulunan Kurtuba'da Müslümanların oluşturduğu bir turist gru-bu katedrale çevrilmiş Kurtuba Camii'nde namaz kılmak isteyince olay çıktı.

120 kişilik turist grubundan 7-8 kişi ya-sak olmasına aldırmadan namaza durunca güvenlik polisi çağırdı. 19 ve 23 yaşlarında iki turist direnince yaşanan itiş kakışta bir polis ile güvenlik görevlisi hafif yaralandı. İki turist ‘kamu düzenini bozmaktan’ tutuklandı. Psikopos, Müslümanların kas-ten namaz kılmaya çalıştıklarını savundu.

Kurtuba Camii İspanya'nın Cordoba şehrinde sonradan kiliseye çevrilmiş olan camidir. Endülüs Emevilerinin başkenti Kurtuba'da 600 cami vardır. Bu camilerin en anıtsal ve ihtişamlısı Kurtuba Camii'dir. Abdurrahman I tarafından yaptırılan ve 785 yılında inşaasına başlanan caminin yapımı bir yılda tamamlanmıştır. Kurtuba Camii, 1523'te katedrale çevrilmiştir ve çeşitli ilaveler yapılmıştır. Bu ulu cami bugün maalesef Cordoba Katedrali'dir.

Kurtuba Camii'nde namaz gerginliği!

6-7 Nisan tarihlerinde muhalefet yanlıları Devlet Başkanı Kurmanbek Bakiyev’in kriminal yönetimi yüzünden felaketin eşiğine gelmelerine dayanarak hükümete karşı kanlı bir ayaklanma başlattı ve Devlet Başkanı Bakiyev'in istifası talebiyle sokak-lara döküldü. Resmi rakamlara göre 75 kişinin hayatını kaybetmesinden ardından Kırgızistan’da geçici hükümet kuruldu. Geçici hüküme-tin başına Lale Devrimi'nde Bakiyev'in sağ kolu olan, eski Dışişleri Bakanı ve Sosyal Demokrat Partisi Milletvekili Roza Otun-bayeva getirildi.7 Nisanda ki çatışmalarda ölenlerin anısına

9-10 Nisan günlerinin yas ilan edildiği be-lirtildi.Bilindiği gibi Kırgızistan da Rusya ve ABD’nin üsleri bulunmakta; Rusya Kırgızistan da ki ABD üssünün kapatılması isteğinde bulunurken, Kırgızistan da geçi-ci olarak kurulan Hükümet ise Rusya’nın desteğini istedi ve hükümetin ekonomi konularından sorumlu Başbakan Yardımcısı Almazbek Atambayev, Rusya'ya yaptığı ilk yurtdışı ziyaretini tamamlayarak ülke-sine döndü. Özbekistan ise muhalefetin hükümeti ele geçirdiği Kırgızistan'la olan sınırını kapattı.

Kırgızistan’da hükümet devrildi.

İran savunma bakanı general Vahidi’nin katıldığı törende İran yapımı Mirsad adlı ilk orta menzilli füze savunma sistemi tam-amlanarak devreye girdi. Mirsad füze savunma sisteminin benzer-lerine göre daha yüksek kabiliyetlere sa-hip olduğunu açılayan General Vahidi söz

konusu sistemin elektronik savaşta yük-sek kabiliyete sahip ve diğer savunma sis-temleri ile de bütünleşme özelliğine sahip olduğunu vurguladı.Söz konusu sistemin seri imalatına ise bu yıl geçileceğini ve İran silahlı kuvvetlerine teslimatının başlanacağını ifade edildi.

İran Mirsad isimli Füzesini tanıttı

Moritanya, İsrail ile tüm diplomatik ilişkilerini kesti.Moritanya Dışişleri Bakanı el-Naha Veled Hamdi Bint Miknas başkent Novakşot’ta ülkesinin, İsrail ile tüm diplomatik ilişkilerini 20 Mart 2010 tarihi itibariyle ni-hai bir şekilde kestiğini ilan etti.

Moritanya Ocak 2009 tarihinde İsrail’in Gazze Kesimine yönelik düşmanlığını protesto etme nedeniyle diplomatik ilişkilerini askıya aldığını açıklamıştı. İsrail’in söz konusu saldırılarında Filistin kaynaklarına göre 1400’den fazla şehit düşmüştü.

Türkiye’nin yapamadığını Moritanya yaptı

Page 21: Dewa 04

DEUTSCH Nisan 10 21

MedizinZu den berühmtesten und wichtigsten Medizinern aller Zeiten gehört neben dem bereits erwähnten Ibn Sina (Avicenna) auch Ar-Rasi (lateinisiert zu „Rhases“), die zusammen mit Hypokrates und Galen die wichtigsten Säulen der abendländischen Medizin bilden. Noch heute studiert kein Österreicher, Deutscher oder Franzose Medizin, ohne in Vorlesungen mehrfach die Namen „Avicenna“ und „Rhases“ zu hören.

Eine große Leistung der Araber bestand auch darin, das medizinische Studium auf eine wissenschaftliche Grundlage zu stel-len und die ärztliche Ethik wieder auf eine hohe Stufe zu heben.

Die einzelnen Fachrichtungen der Medizin wurden systematisch entwickelt, darunter die Chirurgie, die Augenheilkunde, Or-thopädie, Schmerzbetäubung, Wundebe-handlung sowie die Behandlung Geistesk-ranker.

Hospitäler waren auf hohem Niveau. Wenn wir uns wieder Spanien an-schauen, das große Krankenhaus in Cor-doba hatte fließendes Wasser und Bäder sowie verschiedene Abteilungen für die entsprechenden Krankheiten, jede Abteilung geleitet von einem Spezialisten.

Kunst und ArchitekturEs ist überwältigend, was die Mauren in Spanien allein an Kunst und Architek-tur hinterlassen haben. Cordobas große Moschee zählt zu den eindrucksvollsten Monumenten des maurischen Stils. Noch berühmter ist die Alhambra in Granada. Sie

ist ein im Originalzustand erhaltener maur-ischer Königspalast im Kalifatstil.

Technologische Innovationen

Technologische Innovationen spielten ins-gesamt eine große Rolle in dem Erbe, dass die arabische Welt, überwiegend vermit-telt über Andalusien, dem mittelalterlichen Europa hinterließ. Papier wurde bereits erwähnt, aber dies betrifft auch andere be-deutende Technologien: die Windmühle, neue Techniken der Metallverarbeitung, der Keramikherstellung, im Bauwesen, im Bereich der Spinnerei und Weberei.

Es gäbe noch viele andere Beispiele zu er-wähnen.

Die Beiträge muslimischer Wissenschaftler widerlegen eindrucksvoll die These, die Muslime hätten lediglich das Wissen der Griechen bewahrt und es dem Westen später zurückgegeben. Neuere Forschun-gen qualifizierter Historiker ermöglichen uns, die Qualität dieser Beiträge ganz neu zu verstehen und zu bewerten. Sie belegen nämlich, dass muslimische Wissenschaftler sowohl nahezu jeden Zweig der Wissen-schaft beeinflussten als auch eine entschei-dende Rolle beim Aufbruch der Menschheit ins Zeitalter der Renaissance spielten.

Heute jedoch leistet die muslimische Welt leider nur noch einen unverhältnismäßig kleinen Beitrag zur Weiterentwicklung der Wissenschaften, dessen Qualität oben-drein oft auch noch zu wünschen übrig lässt. In Zahlen ausgedrückt bedeutet dies: 41 Länder mit vorwiegend muslimischer Bevölkerung stellen ca. 20% der Weltbev-ölkerung, erbringen jedoch lediglich ca. 5% des wissenschaftlichen Outputs aller Länder. Diese Tatsache lässt uns fragen: „Sind der Islam und die moderne Wissen-schaft unvereinbar?“ Die Leistungen mus-limischer Wissenschaftler in der Vergan-genheit beweisen ganz eindeutig, dass der Islam nicht das Problem ist und dass diese Religion der wissenschaftlichen Entwick-lung nicht im Wege steht. Die heutige Situ-ation der Wissenschaft in den muslimischen Ländern ist auf andere Faktoren zurück-zuführen – nicht auf ein einziges Problem, sondern auf viele unterschiedliche Prob-leme, die sich gegenseitig verstärken.

Abdi TasdögenInfo: [email protected]

Die kulturellen Leistungen des Islam für Europa bzw. die Welt - Teil II

„Wer mit offenen Augen und Ohren in einem von Türken, Arabern, Afghanen be-wohnten Stadtteil lebt, wird bald Frauen mit blauen Flecken und Brandwunden zu sehen bekommen und Geschichten hören von rasend eifersüchtigen Männern, die jeden Blick ihrer Ehefrau, und Jungen, die jedes Gespräch ihrer Schwester kontrollieren“, schreibt der Literaturkritiker Gustav Falke in der FAZ zur Einführung seiner Rezension über die sog. Streitschrift der sog. Islamkritikerin Seyran Ates. Wahrscheinlich haben viele Leser ihren Augen nicht getraut und mussten den Satz in der FAZ vom 04. Februar 2010 mindestens ein zweites Mal lesen. Aber es stimmt wirklich! Gustav Falke behauptet tatsächlich, dass die meisten Menschen, die in einem von Türken, Arabern und Afghanen, also abgekürzt von Musli-men bewohnten Stadtteil leben, blind und taub sind, wenn sie nicht schon bald und dann auch regelmäßig auf daher taumelnde Frauen (natürlich bevorzugt mit Kopftuch) stoßen, die so aussehen, als ob sie gerade Bekanntschaft mit den Fäusten von Witali Klitchko gemacht hätten oder als Kerze

missbraucht wurden. Aber sie haben ja ans-telle von Witali Klitschko ihre Männer oder Brüder oder Söhne oder alle auf einmal, die sie, natürlich zur Rettung ihrer Ehre,

gerne mal abwechselnd, mal gemeinsam in den Ring bitten, wohl ab und zu auch mal anzünden. Ein Wunder also wenn man in den exterritorialen Muslim-Ghettos noch unversehrte Frauen sieht.

So in etwa läuft es in den Ghettos ab, wenn auch hier ein bisschen überzogen darg-estellt. In etwa so überzogen, wie es auch

Gustav Falke getan hat… Diese Klischees von wir rational, ihr emotional, wir kultiviert, ihr primitiv, wir zivilisiert, ihr wild, wir triebbeherrscht, ihr triebhaft, wir Vernunftwesen, ihr Körperwesen, wir selbständig, ihr un-selbständig, wir vernunftgeleitet, ihr in-stinktgeleitet verwundern nicht mehr. Auch wenn sie inzwischen unverblümt in den Feuilletons von intellektuell ans-pruchsvollen Zeitungen erscheinen. Mal abgesehen davon, dass gerade solche Darstellungen wie das Zitierte das Leid von Frauen, die tatsächlich Gewalt er-fahren, relativiert, interessiert mich eines besonders. Wie viele Strafanzeigen auf-grund beobachteter Straftaten gegenüber

muslimischen Frauen hat Gustav Falke bei den Strafverfolgungsbehörden bisher schon eingebracht? Es müssten ja eine ganze Menge gewesen sein.

Muslimische Frauen mit blauen Flecken und Brandwunden!?!?!

In Innsbruck tätiger Priester hat sexuellen Missbrauch gestanden und ist zur Selb-stanzeige bereit. Nachdem er es gestanden hat wurde er suspendiert. Zuvor hatte sich sein Opfer bei der Ombudsstelle gemel-det. Dies bestätigte Generalvikar Jakob Bürgler dem ORF Tirol. Die Handlungen seien nicht innerhalb der Diözese Innsbruck passiert. Nach Bürgler sei ein derart schwerer Fall wie dieser sei im Zuständigkeitsbereich der Diözese noch nicht aufgetaucht. Indessen hat nun auch die evangelische Kirche A.B. Österreichs ein Diszipli-narverfahren gegen einen pensionierten Priester eingeleitet. Im Jahr 1974 soll er bei einer Autofahrt nach Hause von einem Ausflug einem damals 14-Jährigen „in die Hose gegriffen“ haben, wie das Op-fer angibt. Bischof Michael Bünker sagt: „Die Kirchenleitung muss davon ausge-hen, dass das ein berechtigter Vorwurf ist. Es war ja aus den deutschen Beispielen bekannt, dass ein Fall von sexueller Ge-walt auch bei uns nicht auszuschließen ist. Aber das hat mich sehr betroffen gemacht. Ich geniere mich, dass ein Pfarrer so etwas tut.“Kirchenintern wird sich demnächst ein Disziplinarsenat damit beschäftigen. Ihm gehören Richter und Anwälte an, die alle nicht im Solde der evangelischen Kirche stehen. Ihr Spruch wird für die Kirchenlei-tung bindend, wie Bischof Bünker betont. Der Pfarrer, der die Tat bestreitet, ist seit ungefähr eineinhalb Jahren in Pension. Laut Bünker drohen ihm der Entzug des Pfarrertitels und eines Teils der Pension – zwischen einem Viertel und einem Drittel.Schwerer Verdacht auch gegen ein Sen-iorenheim im Salzburger Pongau: Dort wurden vor zwei Wochen drei Mitarbei-terinnen fristlos entlassen. Sie sollen Be-wohner bestohlen und zum Teil sogar sex-uell missbraucht haben. Möglicherweise gab es auch einen Sterbehilfe-Versuch. Die Staatsanwaltschaft wurde einge-schaltet.

Priester gestand den sexuellen Missbrauch

Page 22: Dewa 04

DEUTSCHNisan 1022

Schwangerschaftsübelkeit und Schwangerschaftserbrechen

90% aller Schwangeren leiden unter Übelkeit und Erbrechen. Meistens sind die Be-schwerden gering und vergehen von selbst bis zur 14. Schwangerschaftswoche. In der 9. Schwanger-schaftswoche kann das Schwangerschaftserbrechen maximal ausgeprägt sein. In einzelnen Fällen können die Beschwerden manchmal bis zur 20. Schwangerschafts-woche anhalten. Ein exzessives Schwangerschaftserbrechen liegt vor, wenn die Schwangere 3x am Tag erbricht und Gewicht (> 3kg) verliert. In solchen Fällen sollte der Frauenarzt oder der Hausarzt aufgesucht werden. Anhaltendes bzw. exzessives Erbrechen kann zu allgemein-er Schwäche, Verlust von Elektrolyten, Flüssigkeit führen und eine Infusionstherapie er-forderlich machen.

Welche Symptome treten auf?- Manche schwangere Frauen klagen über morgendliche Übelkeit. Die Übelkeit kann auch über den ganzen Tag anhalten.- Einmaliges oder mehrmaliges Erbrechen - Geruchs- und Geschmacksempfindlichkeit- Appetitverminderung, Gewichtsabnahme- Allgemeine Schwäche, Müdigkeit

Was sind die Ursachen für das Erbrechen?- Schwangerschaft bzw. das Schwangerschaftshormon (HCG)- Stress und Belastung- Unregelmäßige Nahrungsaufnahme- Magenbeschwerden , Magenentzündung, Magengeschwür- Schilddrüsenüberfunktion, Schilddrüsenunterfunktion- Leberentzündungen, Bauchspeicheldrüsenentzündungen

Wie kann das exzessive Schwangerschaftserbrechen festgestellt werden?Durch eine Harnuntersuchung und Blutabnahme.

Wie erfolgt die Behandlung?- Ernährungsberatung: mehrere kleinere Portionen über den ganzen Tag verteilt; reichlich Flüssigkeit; Nahrungsmittel mit viel Kohlenhydrate, wenig Fett und wenig Säure; als

Zwischenmahlzeit trockene Salzkekse; stilles Wasser statt Mineralwasser; keine scharfen und sauren Nahrungsmittel.- Vermeidung von Stress und Belastung. Viel Ruhe, Entspannung und Erholung- Akupunktur - Akupressur (Anbringen von Bändern an den Handgelenken; Massieren am Handgelenk)- Medikamente gegen Übelkeit, Vitamin B6 - Ingwertee oder Ingwerkapseln- Stationäre Aufnahme mit Infusionstherapie bei schweren Formen

Die Schwangerschaft kann manchmal mit Strapazen und Beschwerden verbunden sein. Am Ende der Schwangerschaft wartet jedoch eine große Belohnung. Diese Belohnung, das Kind, ist die größte Wiedergutmachung! Dr. Nalan Taşdöğen

Page 23: Dewa 04

DEUTSCH Nisan 10 23

Page 24: Dewa 04

yuva kurar!