18
HAFTALIK AVRUPA HABER DERGİSİ 11 MART 2013 | SAYI: 20 DÜNYA PARA SİSTEMLERİNDE TEHLİKELİ OYUNLAR Hamburg’daki İstasyon Tiyatro İletişim’den sert eleştiriler Destek çağdaşa değil kebap kültürüne! Kriz, dövizi silaha dönüştürüyor

Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Dünya para sistemi, para bölgeleri, dolar, avro, yen, ruble, renminbi, ECB, Mario Draghi, Portekiz Karanfil Devrimi, Marinella Corregia, Suriye, baris, Bati, Sartre, Liberation, İstasyon Tiyatro İletişim, Celil Denktas, Olgay Sadak, Serap Sadak, Demir Gokgol, Asli Kayabal, Ugur Hukum

Citation preview

Page 1: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

HAFTALIK AVRUPA HABER DERGİSİ 11 MART 2013 | SAYI: 20

DÜNYA PARA SİSTEMLERİNDE TEHLİKELİ OYUNLAR

Hamburg’daki İstasyon Tiyatro İletişim’den sert eleştiriler

Destek çağdaşa değil kebap kültürüne!

Kriz, dövizi silaha dönüştürüyor

Page 2: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

2 | 11 Mart 2013 | AvrupaGüN

IMPRESSUM / KÜNYE

Yayıncı | Verleger:BIMBayerisches Institut für Migration e.V.Truderinger Strasse 280 d81825 München

Tel: 089 201 86 303 / Fax: 089 125 90 291info(@)[email protected]/avrupagun

Sorumlu Yönetmen (V.i.S.d.P):Osman Çutsay

Sanat Yönetmeni | Artdirektor:Ömer Yaprakkıran

İÇİNDEKİLER

3Kriz, para alanlarını birbirine karşı tavır almaya zorluyorDünya paralarının tehlikeli bilek güreşiDolar, Avro, Sterlin, İsviçre Frankı, Renminbi, Yen, Ruble... Her para bölge-sinin yönetenleri, kendi paralarını diğer büyük paralar karşısında devalüeetmeyi hayırhah bir yol olarak görmeye başlıyor.

7Askerlerin tasarruf önlemlerine halkla birlikte tepkisi şaşırtıyorPortekiz’de yeni bir Karanfil Devrimi söylentileri

8Marinella Corregia ile Suriye’deki savaşın arka planı üzerineBatı’nın savaştaki rolü acımasız“Avrupa, ABD ve BM’nin silahlı gruplara destek verilmesi kuralını çiğneyenbazı ülkeler gibi, BM’de alınan kararları uygulamıyor. Atılan bütün adım-lar, insanlık adına atıldı deniyor. Bir tarafı şeytanlaştırırken 'Suriye halkınıntemsilcileri' diye kabul ettikleri öteki kanadı baştacı ediyorlar.”

ASLI KAYABAL

11Sartre’ın gazetesi Libération 40 yaşındaJean-Paul Sartre’ın 1973’te kurduğu Libération gazetesi geçen ay 40 ya-şına bastı. İlk sayıda amaç, “Ötekiler egemen güçlere yaltaklanırken Libé-ration gerçeği söyleyecektir” ifadesiyle özetlenmişti.

UĞUR HÜKÜM

12Hamburg’daki İstasyon Tiyatro İletişim, 24 yıldır ayakta, ama…Kebap kültürüne destek büyük!Almanya’da kendi yağıyla kavrulan ve ayakta kalmaya çalışan, sayısı hiç deaz olmayan Türkçe tiyatro toplulukları var. Bunlardan biri, gerçekten detemsili niteliğe sahip. Alamadığı desteklerle, çözmeye çalıştığı sorunlar veaşıp geçmeye çalıştığı çelmelerle, Hamburg’daki İstasyon Tiyatro İleti-şim’den söz ediyoruz..

CELİL DENKTAŞ

Page 3: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

Kriz, para alanlarını birbirine karşı tavır almaya zorluyor

Dünya paralarınıntehlikeli bilek güreşi

Dolar, Avro, Sterlin, İsviçre Frankı,Renminbi, Yen, Ruble... Her parabölgesinin yönetenleri, kendi para-larını diğer büyük paralar karşısındadevalüe etmeyi hayırhah bir yol ola-rak görmeye başlıyor. Tabii bununçok tehlikeli bir sürece karşılık geldi-ğini sadece ekonomistler değil,siyasal ve askeri tarih uzmanları daiyi biliyor. İki dünya savaşı, böylemasum cepheleşmelerin sonununçok kanlı bittiğini gösteriyor.

FRANKFURT - Dünya ölçeğinde bir paralarsavaşı gündemde. Bu, gerçi henüz tam anla-mıyla patlak vermedi, ama ortalık fena kızışı-yor. Çekişmeler ve rakip paralar aleyhine çözümarayışları, her büyük ekonomik birimin kendiparasının değerini yabancı paralar karşısındadüşürme çabaları, artık gözlerden kaçmayacakkadar belirgin. Birçok uluslararası uzman içinküresel bir paralar savaşı çoktan başladı. DoğuAsya’nın iki dev ekonomisi Japonya ve Çin,kendi açılarından paralarının değerini düşüre-rerek dünya pazarındaki yerlerini korumaya ça-lışıyorlar. Örneğin Çin, Japonya’nın, yoğunbiçimde para bastığını ve para arzındaki bu artışüzerinden bir tür savaş başlattığını düşünüyor.En azından Çin Merkez Bankası içinde böyle dü-şünenlerin etkili olduğu yolundaki sinyallerekonomi basınında tartışılıyor. Benzer bir eği-

AvrupaGüN | 11 Mart 2013 | 3

FOTO

:WIK

IMED

IACO

MM

ON

S/

WO

RLD

ECO

NO

MIC

FORU

M

MARIO DRAGHI

Page 4: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

4 | 11 Mart 2013 | AvrupaGüN

lim, Fransa ve krizdeki Güney Avrupa ülkele-rinde de var.

Şubat ayı ortasında Moskova’da yapılan G-20 zirvesinde, para savaşlarından pek bahsedil-medi, hatta bu sorun yokmuş gibi davranıldı.Böylece Japon yönetimi tuttuğu yolun doğrulu-ğuna biraz daha inandı. OECD Genel SekreteriAngel Gurria, bir paralar savaşının “gündemdeolmadığının” altını çizdi. Avrupa Merkez Ban-kası (ECB) Başkanı Mario Draghi de “paralar sa-vaşı” olasılığına karşı uyarıları, ki bu tehlikeyeyönelik bazı saptamalar Dünya Bankası’ndan dagelmişti, abartılı bulduğunu açıkladı. IMF Baş-kanı Christine Lagarde, önde gelen paralarda pi-yasa gereklerine uygun oluşmuş döviz fi-yatlarından büyük bir sapma olmadığını söyle-yerek belki “günü kurtarmış” oldu. Ama sorunvarlığını koruyor.

Gerçek ve gölgesiDünya ekonomisindeki parasal cepheleşme-

lerle ilgili son ve kolaycı açıklamalar gerçeği yan-sıtmıyor. En azından böyle düşünen çevrelerinsayısı ve ağırlığı hızla artıyor. Örneğin Japonya,Amerikan Doları karşısında Japon Yeni’nin de-ğerini düşürmeye devam etti ve böylece sanayiüretiminde bir artış sağladı. Yenin değeri dü-şünce dünya pazarlarında Japon mallarınınsatış şansı arttı, dolayısıyla parasal rekabet üre-time de yansımış oldu. Ancak son haftalardaiyice gerileyen yenin bu tutumu, Pekin’in tepkigöstermesine yol açtı. Çin Merkez Bankası üstyönetimi, gelişmeleri, “Çin her şeye hazırdır”saptamasıyla karşıladı. Bu saptama, dünya eko-nomi basınında “Çin para savaşına da hazır”sözleriyle yorumlandı.

Aslında dünya ekonomisindeki durumun içaçıcı olmadığı konusunda herkes hemfikir. Yanisadece Avro Bölgesi resesyona girmiş, reel üre-tim burada gerilemiş değil. AB’nin motor gücüAlmanya’da 2012’nin son çeyreğinde de milligelir yeniden küçüldü. ABD’nin ise yılbaşındayaşadığı bütçe sorunu ve bu yıl 85 milyar dolar-lık, önümüzdeki 10 yılda da bir trilyon dolarlıktasarruf yapılması gereği, sadece Washington’dadeğil dünya ekonomisinin tüm su başlarında birtehdit olarak algılandı. ABD’nin doları tekrarsilah olarak kullanacağına inananların sayısıyüksek. Doların değer yitireceğine, daha doğ-rusu siyasi irade kullanılarak değerinin düşürü-leceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Bu nedenle Avrupa’da da Avrupa Ortak Pa-rası avronun diğer dünya paraları karşısındamutlaka değer yitirmesi gerektiğini savunanla-rın sayısı artıyor. Dünya ekonomisinin yer yeraçıkça resesyona girdiği koşullarda, avroyu veAvrupa ekonomisini diğer büyük ekonomiler veparalar karşısında rekabet edebilir hale getir-menin daha etkili bir yolu henüz bulunmuşdeğil. Üç aylık dönemler itibariyle iki ve dahaçok dönem üst üste reel milli gelirin gerilemesi(“negatif büyüme”) olarak tanımlanabilecek re-sesyonun, hızla bir çöküşe dönüşebileceğini uz-manlar kadar siyaset dünyası da biliyor.

ECB’ye siyaset aşısı

Biraz da bu nedenle, Fransa’da, bir süredir,Avrupa Merkez Bankası’nın krizle mücadeledeetkili olabilmesi için daha da politikleştirilmesi,bir başka deyişle, siyasi iradenin direktifleridoğrultusunda krize karşı çıkması gerektiği sa-vunuluyor. Geçen hafta başında yapılan AvroBölgesi ülkelerinin maliye bakanları toplantı-sından önce Fransa Sanayi Bakanı Arnoud Mon-

Page 5: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

AvrupaGüN | 11 Mart 2013 | 5

tebourg, açıkça Avrupa Merkez Bankası’ndanyakındı. “Olağanüstü bir eylemsizlik” içinde ol-makla suçladığı Frankfurt’taki parasal merkezinyeniden tanımlanması için baskıyı artırdığı göz-lenen Fransız bakan, temel görevi parasal istik-rarı sağlamak, avronun hızla değer yitirmesinive kazanmasını engellemek olan ECB’yi siyase-tin kara sularına çekmek için çaba harcıyor.

ECB’nin ekonomik büyüme, işsizlikle, Av-rupa halkıyla hiç ilgilenmediğini belirten Mon-tebourg’a göre, Avrupa Merkez Bankası eko-nomik büyümeyi sağlamak zorunda. Çıkardığısonuç da çok açık: Avrupa eğer büyümek isti-yorsa avronun değerini düşürmek zorunda.Fransız bakana göre, ECB Başkanı Draghi avro-nun aşırı değerli olduğunu ve daha düşük de-ğerli bir paraya ihtiyaç duyulduğunu açıklamak-tan artık kaçamaz.

Fransa merkezli bu yaklaşımın Berlin’i ra-hatsız ettiği, ama İspanya, Portekiz, İtalya gibiülkelerden destek aldığı biliniyor. Krizdeki buülkeler yüksek değerli bir avro nedeniyle reka-bet güçlerini yitiriyorlar. Reform önlemleriylehalklarının alım gücünü kısıtlayan, kemer sıkmapolitikası uygulamasıyla ücretleri düşen ve kur-sağından keserek tasarruf yapmak zorundakalan kriz ülkelerin içinde bulunduğu durum,Almanya Başbakanı Angela Merkel’i bile bazı ta-vizler için kapı aralamaya zorluyor. Diğer dünyaparaları karşısında aşırı değer kazanan avronun,krizdeki ülkelerde işgücü maliyetlerini düşüre-rerek kazanılan, daha doğrusu kazanılacağı dü-şünülen rekabet gücünü sıfırladığını Merkel degörüyor çünkü.

Almanya Başbakanı için dolar karşısında1.30 /1.40 aralığında seyreden bir avro, “nor-malini bulmuş” demektir. Ancak Angela Merkel,Güney Avrupa’daki avro ülkelerinin kemersıkma politikalarıyla üretim maliyetleri içindekiişgücü payını düşürdüğünü, ama avronun aşırıdeğerli olması nedeniyle bu acı ilacın krizdekiülkelerin ihracat gücüne herhangi bir katkıdabulunamadığını da görüyor. Bu “düşük işgücümaliyeti avantajı”, avronun yüksek değeri nede-niyle güneş görmüş kardanadam gibi eriyor.

Gerçekten de Avrupa’daki gelişmeler farklıbir yol izliyor. ECB Başkanı Mario Draghi’ningeçen yıl “Avroyu kurtarmak için ECB’nin gere-ken her şeyi yapacağı” şeklindeki açıklamasınınetkileri sürüyor. ECB, o ifadeler sayesinde, biz-zat Draghi’nin ağzından, sınırsız devlet tahvilisatın almaya ve böylece neredeyse sınırsız parabasmaya hazır olduğunu ilan etmişti. İrlanda vePortekiz’in dönüşüyle igili planlar çerçevesindebu çok tartışmalı devlet tahvili satın alma prog-ramına yeniden girişilebileceğinden söz ediliyor.

Kriz bitmiyor ki...

Avro krizinin bir türlü sonu gelmiyor. Brük-sel’de krizin bittiği yolundaki açıklamalar ol-madı değil, ama “somut gerçek” başka bir teldençalıyor. Sorunlar büyüyor ve kriz kendisini gün-lük hayatta da hissettiriyor. O nedenle olmalı,Avro Grubu içinde, iflas tehdidi altındaki avroülkelerine verilen ve verilecek kredilerin geriödemelerinin sadece epey uzak bir geleceğe er-telenmesi tartışılmakla kalmıyor, Portekiz ve İr-landa’nın uluslararası mali piyasalara dönüşünüsürekli kurtarma fonundan yeni kredilerle des-teklemek de konuşuluyor. Ekonomi dünyasınıyakından izleyen Reuters’in yeni kredilerle des-teği katlama konulu bir haberi geçtiğimiz gün-lerde doğrulanmıştı.

ECB, böyle bir durumda kriz ülkelerindendevlet tahvilleri satın alacak ve bu ülkeler içinfaizler suni olarak düşük tutmuş olacak. Bununanlamı, kriz ülkelerinden satın alınan tahville-rin ECB ve kurtarma fonuna aktarılması, dola-yısıyla da nihai yükün Avrupa’nın zengin ül-kelerindeki, özellikle Almanya’daki vergi yü-kümlülerinin sırtına binmesidir. Tabii, yoksul-luğun hızla yayıldığı AB’nin motor ülkesinde,böyle bir politikaya halktan destek almak pekmümkün görünmüyor.

Kriz ülkelerinin bu yolla finans piyasalarınabaşarıyla ve tekrar döndüğü propagandası belkiyapılabilecek, ama birçok mali ve siyasal göz-lemciye göre de, bu yolla gizli gizli bir paralar sa-vaşına girilmiş olacak. Çünkü bu sınırsızkrediler üzerinden sınırsız para yaratılmış ola-cak ve bu da avronun değerini düşürecek. En-flasyon da cabası. Sonuçta Fransa’nın istediğiolacak.

Ancak böyle bir sonuç, ECB’nin temel işlevi-nin de ihlali anlamına gelecek: Parasal istikrar.Piyasaları kredi veya paraya boğmanın doğal so-nucu, enflasyon tehdidinin yükselmesi, dolayı-sıyla parasal istikrarın çiğnenmesi oluyor.

Gelinen noktada, krizin boyutları artık kim-sede “Armudun sapı var, üzümün çöpü var” diyedüşünecek bir hal bırakmadı. Ciddi ciddi bu iş-lerden vazgeçiliyor ve her para bölgesinin ege-menleri, kendi parasını diğer büyük paralarkarşısında devalüe etmeyi hayırhah bir yol ola-rak görmeye başlıyor. Bunun çok tehlikeli bir sü-rece karşılık geldiğini ise sadece ekonomistlerdeğil, siyasal ve askeri tarih uzmanları da iyi bi-liyor. �

Page 6: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

6 | 11 Mart 2013 | AvrupaGüN

Page 7: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

AvrupaGüN | 11 Mart 2013 | 7

kerlerinden gelen sinyaller doğrultusunda yöndeğiştirmek üzere bir karar vermesini istedi.

AB Komisyonu, IMF ve Avrupa Merkez Ban-kası’dan (ECB) oluşan üçlüye karşı ve “Üçlü’yeLanet Olsun!” sloganı altında düzenlenen devgösterilere Portekiz gibi 10 milyon nüfuslu birülkede 1.5 milyon insanın katılmasının büyükanlamına dikkat çekilirken, ordudaki hareket-lenme Batı Avrupa’nın yerleşik medyasındahafta sonuna kadar ya hiç “görülmedi” ya dayasak savma kabilinden bir yer bulabildi.

Derinleşen kriz nedeniyle askeri temsilcile-rin açıkça halkın tepkisine katıldıklarını açıkla-ması, Portekiz’de 25 Nisan 1974’te faşist rejimeson veren “Karanfil Devrimi” türünden bir ha-vanın ortaya çıktığı yorumlarına yol açtı. Askerprotestocular “Halkın yanındayız“ mesajı verir-ken, iktidarı ağır sözlerle suçlamayı sürdürdü-ler. Hükümetin Portekiz’i finans piyasalarınaresmen sattığını savunan ordunun çeşitli dü-zeylerdeki temsilcileri, silahlı kuvvetlerin ülke-nin parçalanmasına ortak edilemeyeceğiniyinelediler. Ordu mensuplarının, yüksek işsiz-lik ve yoğun yoksullaşma gibi “suçların” cezasızkalmayacağı umudunu dile getirmeleri de dik-kat çekti.

Bu arada Portekiz Silahlı Kuvvetleri ile ilgilitasarruf önlemlerinin de askerleri harekete ge-çirdiği ileri sürüldü. Sürekli yenilenen tasarrufönlemleri, vergi artırımları, sosyal güvenlik ala-nındaki kesintiler ve ücretlerde indirim gibi gi-rişimlere halkla birlikte karşı çıkan ordumensuplarının, özellikle Portekiz hükümetininorduyla ilgili en son 218 milyon avroluk bir ta-sarruf planından çok rahatsız olduğu gözlendi.Portekiz ordusundan emekli olanların maaşla-rıyla ilgili düzenlemeler de huzursuzluğu ar-tırdı. Askerler Birliği (AP) Başkanı Luis Reis,“Emekli fonları iflasın eşiğinde” derken, hükü-metin bu fonlara el uzattığını vurguladı. Coelhohükümetinin son iki yılda emekli fonlarındandevlet bütçesine milyarlarca avro kaydırdığı, busayede bütçe açığını daha düşük göstermeye ça-lıştığı biliniyor. �

BERLİN - Krizle mücadele adına sonu birtürlü gelmeyen kemer sıkma politikaları mil-yonlarca Portekizliyi sokağa dökerken, ordumensuplarının da iktidara açık biçimde cephealdığı gözleniyor. Lizbon’daki sağcı hükümetinavroyu korumak adına altına imza attığı anlaş-malara tepkiler büyük bir hızla yayılıyor. Silahlıkuvvetlere ait kalemlerde art arda yapılan ke-sintiler ve özellikle emeklilik fonlarının “açık ka-pama” gerekçesiyle genel bütçeye devri orduemeklilerinin maaşlarını da tehlikeye düşü-rünce, siyasal ortam iyice gerginleşti. Portekizordusuna mensup binlerce subay, astsubay veaskerin 20 Mart’ta hükümetin tasarruf önlem-lerine karşı düzenlenen protesto gösterilerinekatılacağı açıklandı.

İktidardaki muhafazakar hükümetin tasar-ruf önlemlerindeki ısrarına karşı çıkan Portekizordusu mensuplarının çeşitli kuruluşlarından500 kadar temsilci geçen hafta bir konferans dü-zenledi. Çarşamba akşamı bu konferansın ar-dından yapılan açıklamalarda, ortak bir kararlaBaşbakan Pedro Passos Coelho’ya sunulmaküzere bir yazı üzerinde anlaşma sağlandığı bil-dirildi.

Almanca konuşulan dünyada ana akım med-yanın sumen altı ettiği konuları haberleştirmekve “tekzip yememekle ünlü” alternatif nitelikli“telepolis.de” sitesindeki bir haberde, Porte-kiz’de halkın öfkesini artık askerin de paylaştı-ğına dikkat çekildi. Habere göre, Subaylar Birliği(AOFA) Başkanı Manuel Pereira Cracel, sözügeçen toplantıda ülkenin tehlikede olduğunubelirterek, hükümetin, izlediği politikayla Por-tekiz’in ve ordunun altını oyduğunu, bu aradaaskerin de aşağılandığını ileri sürdü. Toplantıyıyöneten Albay Vasco Lourenço’nun kendi ko-nuşmasında “Portekiz’in bir uçuruma doğru yu-varlandığını” belirttiği kaydedilen haberde, ordumensuplarının protesto gösterilerine açıkça veartan oranda katıldığı hatırlatıldı. Sosyal gü-venlik sistemindeki kazanımların tek tek kırpıl-masına çalışanlarla beraber karşı çıkan Portekizsilahlı kuvvetleri mensuplarının önceki haftacumartesi günü de 1.5 milyon kişinin ülke ça-pında katıldığı gösterilerde yer aldığı belirtildi.Vasco Lourenço, konuşmasında, sağ hükümeteseslenerek, bu dev yürüyüşlerin anlamını artıkkavramaya çağırdı ve Portekiz toplumuyla as-

Portekiz’de yeni bir KaranfilDevrimi söylentileri

Page 8: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

“Avrupa, ABD ve BM’nin silahlıgruplara destek verilmesi kuralınıçiğneyen bazı ülkeler gibi, BM’dealınan kararları uygulamıyor.Atılan bütün adımlar, insanlık adınaatıldı deniyor. Bir tarafı şeytanlaştı-rırken 'Suriye halkının temsilcileri'diye kabul ettikleri öteki kanadıbaştacı ediyorlar.

MİLANO - Suriye Dostları adıyla Roma’dadüzenlenen zirvenin ardından ABD Dışişleri Ba-kanı John Kerry, İtalya Dışişleri Bakanı GiulioTerzi ve Suriyeli muhaliflerin lideri Muaz el Ha-tib’in düzenlediği ortak basın toplantısında,“ABD, AB, İtalya, Suudi Arabistan, Katar, Tür-kiye teröristlere destek veriyor. Barışı engelli-yor” yazan bir afiş açıldı. Villa Madama’da Esadhükümetini düşürme planları yapan SuriyeDostları’nı protesto eden bu kişi, “Roma SavaşKarşıtı Ağ” (Rete No War Roma) aktivisti ve IlManifesto’nun gazetecisi Marinella Correg-gia’ydı. Çok sayıda kitabı olan Marinella Cor-reggia, aynı zamanda Afganistan’dan Irak’a,

8 | 11 Mart 2013 | AvrupaGüN

Marinella Corregia ile Suriye’deki savaşın arka planı üzerine

Batı’nın savaştakirolü acımasız

ASLI KAYABAL

Page 9: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

- Roma Savaş Karşıtı Ağ’ın aktivistisin. Suriye’dekisavaş ve Suriye Dostları konusundaki görüşün nedir?

MARINELLA CORREGIA - Suriye’de hükü-metin birçok hatası oldu, bunu kendileri deaçıkladılar zaten. Suriye’de demokratikleşmeadına atılan

adımlar sırasında, ülkede kaos ortamı yara-tan silahlı gruplar mevcuttu. Geri kalan adım-ları da Suriye Dostları attı. Dostlar, Suriye’dedemokrasi ve sosyal haklar için güdülen müca-delede barış yanlılarını değil, sorunları savaşlaçözmek isteyenleri destekledi. Ardından da si-yasi, medyatik, maddi destek ve silahlar geldi.Suriye Dostları’nın içinde kimler var? ABD, İn-giltere, Fransa, İtalya gibi savaş kışkırtcıları ileArap dünyası için bir utanç abidesi olan dikta-törlerin elindeki Suudi Arabistan ve Katar.Neden bazı “dostlar”, Suriyelilerin barışçıl birbiçimde sandık başına gitmesi için her iki tarafarasında aracılık yapmadı? Suriyeli muhaliflerve “Dostlar”, Kofi Annan’a varana kadar herkesiboykot ettiler. Bu nedenle biz onları “Suriye’ninDüşmanları” diye tanıyoruz.

Daha önceki savaşlarda da tanık olduğumuzgibi medya, gerçek haberler vermediğinden, ay-nı zamanda “Savaşa karşı gerçek haber komitesi”gibi de çalışıyoruz; “www.sibialiria.org” adlı habersitesi bu amaçla kuruldu. Site, Suriye’den aktarı-lan haber kaynaklarındaki zıtlıkları ve muhalif-lerden yana olan haberleri ortaya koyuyor.

Silahlı muhaliflerden yana olan ama onları“aktivist” diye adlandıran medyanın haberlerinebakacak olursak, Suriye’de her gün barıştanyana kadınlar, çocuklar öldürülüyor. Suriye’deölündüğü bir gerçek. Ama kim, kimi öldürüyor?Kim daha sonra açıklamada bulunuyor? Suri-ye’den gelen “kıyım ve saldırı” haberlerinin bir-çoğunun gerçekleri yansıtmadığı ortaya çıktı.

Suriye’de gerçekte silahlı grupların yüz yüzegeldiği bir savaş var. (Ordu ve silahlı muhaliflerçok sayıda yabancı ve Cihad yanlısıyla savaşı-yor.) Siviller ise her iki tarafın arasında. Bizi em-peryalizm karşıtı diye adlandıranları protestoediyorum. İki yıldır süren savaşın tek sorum-lusu, emperyalistler. Bir ülkenin yakılıp yıkıl-masına ve insanlık trajedisine neden oldular.

Afganistan’dan Libya’ya, Yugoslavya’dan Irak’a bir-çok savaş bölgesinde bulundun. Türkiye’ye de git-tin mi? AKP hükümetinin Suriye politikasıkonusunda ne düşünüyorsun?

Kosova’dan Hindistan ve Pakistan’a kadar sıcakbölgelerde savaş karşıtı protestolarda yer alanbir aktivist. Marinella Correggia’yla, Roma’daSuriye Dostları’nın toplantısındaki protestosu,Suriye’de süren savaş, Suriye Dostları, Tür-kiye’de AKP hükümetinin Suriye’yi hedef alanpolitikası üzerine görüştük.

- Suriye Dostları’nın Roma zirvesinin ardındanABD ve İtalya dışişleri bakanlarının düzenlediğibasın toplantısında, Suriye’de süren savaşı ve so-rumlularını protesto etmeye nasıl karar verdin?

MARINELLA CORREGIA - Benim gönüllüsavaş karşıtlığım, 1991 yılında Irak’ın işgal edil-diği dönemde başladı. Her zaman barış yanlısıolduklarını savunan ama gerçekte olmayan, çe-şitli organizasyonlarca finanse edilen gruplarıniçinde yer almadım. Batılı güçlerin bombardı-manlar ya da Suriye örneğindeki gibi planlayı-cısı olduğu savaşlara karşı bir militanlıkbenimki. Stratejik ve ekonomik gerekçelerle ya-pıldığı iddia edilen savaşlar, insanlara doğru birtercih gibi satılıyor. Bu yönde 1991 Irak savaşı,önemli bir çizgiydi. 1945 yılından bu yana bom-balanmayan benim ülkem İtalya, şimdi “insan-cıl” gerekçelerle başka ülkelerin halklarını bom-baladığı zaman, bu beni sarsıyor ve birçok yalanbarındıran bu seçimi, ırkçı bir tercih diye algılı-yorum.

Savaşlar, kitlesel bir ölüm cezasını çağrıştı-rıyor. Savaş olmaksızın her şey mümkün, amabirçok coğrafyada güdülen savaşlarla artık hiç-bir şey mümkün değil. Karanlık bir tabloylakarşı karşıyayız. Batının son yıllarda yaptığı sa-vaşlar, trajediler doğurdu. Irak yakılıp yıkıldı,can vermeye devam ediyor; Libya’da durumaynı; Yugoslavya artık yok ve Afganistan’da avcıABD uçakları, çamurdan kulübelerde yaşayançocukları öldürüyor, Ama işin en acı yanı, Libyayakılıp yıkılırken barış yanlılarının sessizliğiydi.İtalya’da Libya savaşına karşı çıkanlar, Suriye ör-neğinde olduğu gibi küçük bir azınlıktı. Barışyanlılarını 2003’te maddi yönden destekleyenkuruluşlar sessiz kaldı. Böylece çölde tek ba-şıma, tek kuruş ücret almadan ve büyük özveri-lerde bulunarak aktivist olmaya karar verdim.Bu süreçte (1991 yılında medyanın Irak sava-şındaki vurdumduymazlığına karşı gazeteci ol-maya karar vermiştim) gönüllü aktivistliğigazetecilik mesleğimle birleştirdim. Uluslararasılobilerin ikiyüzlülüğü ortada. Bir yandan “barışistiyoruz” diyorlar, öte yandan savaş yapanlarısilahlandırıyorlar.

AvrupaGüN | 11 Mart 2013 | 9

Page 10: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

MARINELLA CORREGIA - Adı geçen ülkelerve bazı başkalarında “savaş muhabiri” değil,“bizim” hükümetlerimiz, NATO ve Batı bomba-larken, çıkan delegasyonlarda “savaş karşıtı ba-rışsever” olarak bulundum. Suriye’deykenTürkiye’den gelen ve bazı ülkelerin başkalarınınişlerine burunlarına sokmasına karşı olan birdelegasyonla da tanıştım.

Türkiye’ye hiç gitmedim. 2003 yılında Tür-kiye’de, Irak’ta savaşa karşı yapılan protesto çokönemliydi. Suriye’deki sorun konusunda Tür-kiye niçin görüşmüyor? Neden silah aktarımınadestek veriyor? Neden Suudi Arabistan ve Ka-tar’ın yanında? İran karşıtlığı? Çok yazık. Öteyandan NATO var ve Türkiye, NATO’nun içinde.

Biz “Sibialiria” isimli internet sitesinde dü-zenlediğimiz barış platformunda, İtalya’da ya-pılan seçimlerde aday olan siyasetçilere İtal-ya’nın NATO’dan çıkmasını önerdik. İtalya’dakiüslerden havalanan askeri uçaklar konusundabir trampleniz, Birleşmiş Milletler anlaşmasınıve anayasanın 11. maddesini çiğniyoruz. Bun-lar Türkiye için de geçerli. NATO’dan çıkmak,savaşlara destek vermemeyi ifade ediyor. NATOüyesi olmayan, partnerliği süren İrlanda, askerimisyonlara katılmakla yükümlü değil. Ama sa-

vaşlara katılmamak için, NATO’dan çıkmak ge-rekli.

Avrupa’nın Esad’a karşı yaklaşımını ve izlediği si-yaseti nasıl değerlendiriyorsun? Esad’ın iktidardandüşmesi Suriye’yi de siyasi ve dini bir kaosa sürük-leyebilir mi?

MARINELLA CORREGIA - Avrupa, ABD veBM’nin silahlı gruplara destek verilmesi kura-lını çiğneyen bazı ülkeler gibi, BM’de alınan ka-rarları uygulamıyor.

Atılan bütün adımlar, insanlık adına atıldıdeniyor. Bir tarafı şeytanlaştırırken “Suriye hal-kının temsilcileri” diye kabul ettikleri öteki ka-nadı baştacı ediyorlar. Bu yaklaşım, Suriye’ninparçalanmasına ve çok sayıda kişinin yaşamınıyitirmesine neden oluyor. BM, silahlı gruplarındesteklenmesini yasaklıyor. ABD 1986’da Nika-ragua’yı hedef aldığı için mahkum edilmişti.Ancak gerek Avrupa ve gerekse Arap şeyhleri veemirler, cihad güçlerinden ürktükleri için cihadyanlısı olmayan grupları silahlandırıyor. Amaher iki grubu ayırt etmek çok güç, çünkü birarada çalışıyorlar. 2014 seçimleri, siyasi ve dinibir kaosa neden olmadan, bir çözüm getirebilirdiye umut ediyorum. �

10 | 11 Mart 2013 | AvrupaGüN

Page 11: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

Sartre’ın gazetesiLibération 40 yaşında

UĞUR HÜKÜM

PARİS - Varoluşçu ünlü yazar ve düşünür,eylem adamı Jean-Paul Sartre’ın (1905-1980)kuruculuğunu ve ilk genel yayın yönetmenliğiniüstlendiği, Fransa’nın en saygın ve büyük gaze-telerinden sol liberal eğilimli Libération (Kur-tuluş) şubat ayında 40 yaşına bastı. Gazete buvesileyle 5 Şubat salı günü okurlarına 5 Şubat1973 tarihli ilk deneme sayısının 4 sayfalık birtıpkıbasımını dağıttı.

Popüler adıyla “Libé”nin şu andaki GenelYayın Yönetmeni Nicolas Demorand bu yaşgünüiçin kaleme aldığı “Libé’nin en güzel günleri ge-lecekte” başlıklı makalesine, “Kırk yıl: Libé engüçlü yaşında. Okurlarımıza armağan olarak da-ğıttığımız tıpkıbasım ilk sayımızdaki gibi bu ga-zete daima farklı kalacak. Belki 1973’tekilogomuz değişti, ama gazetemiz 1981’de ClaudeMaggiori’nin çizdiği logo gibi canlı, kıpır kıpırbir gündelik gazete ve değişik bir gazetecilikimajımız hep aynı kaldı. 40 yıl sonra şu 4 say-fayı okuduğunuzda zamansallığın yarattığışokla başımız dönse de, bütün saygın basın-yayın organlarının yapması gerektiği gibi gün-celi sorgulamak ilkesi koruyor. Bunun için cüreteden, kurcalayan, soruşturan, ‘ifşa eden’; yal-nızca homurdanan, söylenen değil, sesi-sözüduyulmayanlara söz veren özgür bir basın zo-runludur...”

Bir cins çağrı veya manifesto gibi basılan ga-zetenin ilk sayısında Sartre’ın imzası değil amadamgasını taşıyan “Her sabah ÖZGÜR bir gün-delik gazete istiyorsanız” başlıklı manşet yazısışöyle başlıyordu: “Özgür bir gazetenin çıkacağıhaberi yayılmaya başladığından beri ülkede yenibir umut şekillendi. Hepimiz özgür bir gazetedüşlüyoruz, zira üst düzey memurdan grevci iş-çiye hepimiz biliyoruz ki, mutlak demokrasi veözgürlük için kamuoyunun seferberliği hayatibir silahtır...” Dört sayfalık gazetenin iki buçuksayfası 3000 kişinin çalıştığı Paris’in en tanın-mış 3 büyük mağazasını kapatıp emlak spekü-lasyonculuğuna soyunan patron Willot ailesiniteşhir etmeye ayrılmıştı. Son sayfadaysa okur-lara mali destek çağrısının yanı sıra, gazetenintavrı konusunda akla gelecek ilk sorular kısacacevaplanıyordu. Bunlardan ilki, “Libération öte-kiler gibi bir gazete mi olacak?” idi. Cevap:

AvrupaGüN | 11 Mart 2013 | 11

“Evet, ama Libération gerçeği söyleyecektir. Pat-ronlar, adalet, siyaset adamları, idari makam-ları teşhir edecektir... Öteki basının egemengüçlere yaltaklandığı noktada Libération sözüişçilere, köylülere, memurlara, küçük esnafa;mücadele edenlere verecektir...”

1968 Mayısı rüzgârlarıyla 1971’de Maoistmilitan ve gazeteciler tarafından kurulan APL(Agence Presse Libération / Libération BasınAjansı) bağımsız bir gazete düşlüyordu. Bu düş1973 şubatında 2 sayı, mart, nisan ve mayıs ay-larında 2’şer veya 3’er sayı olarak gerçekleşe-bildi. Reklamsız ve sadece okurların desteğiyleyaşamayı hedefleyen ekip ancak 1973 sonundadüzenli sayılabilecek bir yayıncılığa geçebildi.Kurucuları arasında yer alan 68 önderlerindenSerge July’nin 1974-2005 arasında yönettiğigazete zaman zaman çıkamama dahil çeşitli aşa-malardan geçti. Solun 1981 zaferinden sonrasosyal demokrat bir çizgiye kayan gazete içindeyer yer liberter (özgürlükçü-anarşist) öğeler ta-şısa da giderek sol liberal bir yayın politikasınayerleşti. 2000’li yılların ilkyarısında mali açıdantamamen soluğu kesilen gazetenin sermayesine2005 yılında Edouard de Rotschild girdi. Bugüngazete binasının sahibi Bruno Ledoux ile gaze-tenin yüzde 53,28 hissesini paylaşan Rotschilddışında bazı sol eğilimli bilinen zenginlerle, ça-lışanları (çok küçük bir dilimi) Libération’a or-taklar. 2012 itibariyle borçlarını asgariyeindiren gazetenin 2012 bilançosunda artıya geç-mesi bekleniyor.

Özel baskıyı noktalayan son yazıda iki gaze-teci Fabrice Drouzy ve Béatrice Vallaeys bu-günkü çizgiyi şöyle özetlemişler: “Libé,1973’teki ilk sayısının başyazısını şu sözlerle bi-tiriyordu, ‘Fransa’yı özgür haberlerle saran birörümcek ağı gibi sarmak istiyoruz. Haber kay-nağımız halktır...’ Kırk yıl sonra tarzımız vearaçlarımız değişti. Fakat inançlarımız aynensürüyor...”

Page 12: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

12 | 11 Mart 2013 | AvrupaGüN

Hamburg’daki İstasyon Tiyatro İletişim, 24'üncü yılında ayakta, ama…

Kebap kültürünedestek büyük!

CELİL DENKTAŞ

Page 13: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

HAMBURG - Almanya’da kendi yağıyla kav-rulan ve ayakta kalmaya çalışan, sayısı ihmaledilebilir boyutlarda olmayan Türkçe tiyatrotoplulukları var. Bunlardan biri, gerçekten detemsili niteliğe sahip. Alamadığı desteklerle,çözmeye çalıştığı sorunlar ve aşıp geçmeye ça-lıştığı çelmelerle, Hamburg’daki İstasyon Ti-yatro İletişim’den söz ediyoruz. Hamburg’un 24yıllık Türk tiyatro grubu İstasyon Tiyatro İleti-şim, nisan ayında “Kutu Kutu” adlı yeni oyu-nuyla seyirci karşısına çıkacak. MemetBaydur’un yazdığı, Serap Sadak'ın sahneyekoyup yönettiği oyun, grubun 16’ncı çalışması.Grup kurulduğundan bu yana eşine ender ras-lanır bir inatla, “entegrasyon koşullu sanat fon-ları”na avuç açmadı, Türkçe tiyatro, hem de titizbir Türkçe ilkesinden taviz vermedi. Bir istisna,o da konuşmadan çok beden diline ve müziğedayanan, “Bilder einer Immigration”. Kaderincilvesi, bu oyun da grubun Almanya’yı temsilenTürkiye’de, “24. Denizli Uluslararası Amatör Ti-yatrolar Festivali”ne katılmasını sağladı. “Al-manya’da yabancı olmak”ın hemen hemen tümçaresizliklerini yaşamış ve bunlarla baş etmeyibaşarmış olan İstasyon Tiyatro İletişim’in çey-rek yüzyıla yaklaşan öyküsünü kurucuları SerapSadak ve Olgay Sadak’tan dinledik.

- Almanya’da yabancılar ve özellikle de Türkiyeligöçmenler üzerindeki uyum ve dil baskısının bun-altıcı bir hale dönüştüğü son yıllarda siz halainatla, “anadilde sanat” ilkenizi sürdürüyorsunuz.Anlaşılan bundan taviz vermeye de niyetiniz yok.Nedenlerine girmeden önce, isterseniz bu yolanasıl, kimlerle çıkıldı, bunu sizden öğrenelim.

SERAP SADAK - Tiyatro grubumuz 1989 yı-lında oluştu. Hamburg Türk Toplumu’nun yö-netim kurulundaydım; ikinci başkandım. Birbina alınmıştı, bir takım çalışma grupları oluş-turalım diye karar alınmıştı. Bir sürü çalışmagrubu yazdık. Üyelerimize hangilerine ilgi gös-terdiklerini sorduk. En çok istenenler, folklor, ti-yatro ve klasik Türkmüziğiydi. Folklor çalışan çokdernek olduğu için biz diğer ikisini düşündük.OLGAY SADAK - İstersen biraz daha baştan

alalım. Daha önce biz Norderstedt semtindeoturuyorduk. Orada alternatif bir kilise vardı. Okiliseye devam eden Alman arkadaşlar saye-sinde, Türk-Alman dostluk cemiyeti ya da grubukurma şeklinde bir fikir oluştu. İşte, müzikliköfteli Türk geceleri yapıyorduk, senede bir defaveya iki defa. Hamburg’danmüzisyen bulup ge-tiriyorduk. Giriş ücreti falan yok, üç-beş kuruşmasraflarımızı çıkartsın diye alıyoruz, ama birkâr gayesi gütmeden. Almanlar, biz, meccanençalışıyorduk orada. O zaman böyle, sosyal

Serap Sadak: “Çokkültürlüproje isteniyor ama benbugüne kadar çokkültürlüprojeye uygun tiyatro metnigörmedim.”Olgay Sadak: “Yarı Türkçe,yarı Almanca, bir de dahaziyade Türkiye’ye biraz

dokunduran... Onlara destekolabiliyorlar.”

AvrupaGüN | 11 Mart 2013 | 13

20. yIL hATIrAsI

Page 14: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

alanda bir dernekçilik başlamış oldu. SonralarıHamburg’da oturan bazı arkadaşlar kanalıylaHamburg Türk Toplumu’yla tanıştık. Daha doğ-rusu onlar bu derneğe üye olmuşlardı, bizi deüye olmaya çağırdılar. Toplantılara filan katıl-dık. Biz üye olduğumuz sıralarda GöçmenlerBirliği’ne girelim mi, girmeyelim mi tartışmasıyapılıyordu orada. Bugünkü TGH’nin, o za-manki ismi Göçmenler Birliği’ydi. 1984-85 ol-malı. O zaman bir de, Sosyal DemokratlarDerneği vardı. Dernekler faaliyetlerini çok zorşartlar altında yürütüyorlardı. Ne doğru dürüstbir bina, ne toplantı yeri. Mesela yönetim ku-rulu toplantıları lokantalarda yapılıyordu falan.İşte 1989 yılında bu üç dernek bir araya gelerekAltona hastanesinin boşalttığı eski binanın birbölümünü belediyeden kiraladı. Üç dernek an-laşarak onunmukavelesini yaptılar. Yani üçü desorumlu oluyordu. Ardından da çalışma grup-ları oluşturulmasına karar verildi.

Hevesin ötesi

SERAP SADAK - O zaman oluştu evet. Artıkbelli bir yerimiz olacaktı, çünkü daha evvel bizterzi dükkanlarında falan koro çalışıyorduk.İşte, tiyatrodan anlayan arkadaşları davet ettik.Onlarla beraber bir konsept hazırlandı. O kon-septin üzerinde çalışıldı. Konsepti toparlayan,Cengiz Talinli arkadaşımızdır. Hâlâ elimizdediro konsept de. İçimizde tiyatrodan en fazla anla-yan oydu. Gerçi o da tiyatrocu değildi. Tabii birde Naci var, Naci Özaslan. İlk doğaçlama çalış-malarını yaptıran kişidir. Yani ilk hocamız sayı-lır. Daha sonra Samsun Şehir Tiyatrosu’ndan AliSinan arkadaşımız, soyadını hatırlayamadım,kısa bir süreliğine aramıza katıldı. Aslında tu-rist olarak Hamburg’daydı ve bize yardımcı

oldu. Hatta ilk kez bir oyun için kolları sıvadık.“Batakhane Gülü” adlı bir oyundu. Ama AliSinan arkadaşımızın vize süresi dolunca oyunyarım kaldı. Tabii acele edilmesinin nedeni ti-yatroya gelen arkadaşların bir an önce sahneyeçıkıp kendilerini gösterme hevesiydi. Halbukiilk toplantılarımızda önce nasıl bir grup olaca-ğımızı konuşmuştuk. Hatta, ayda bir buluşupburadaki tiyatroları izleyelim, ondan sonra ken-dimize dönük bir şey yapabilir miyiz onu düşü-nelim dedik. Böyle başladığımız halde insanlar-da bir oyun oynama arzusu olduğunu da farkettik. Sonuçta kendi tiyatro oyunculuğumuzugeliştirmek için bir şeyler yapmayı denedik.Fakat bizi çalıştıracak insan bulmak çok zordu.Tiyatro da bizim dışarıdan gördüğümüz gibikolay bir şey değilmiş tabii. Bunu içine girdikçeanladık.OLGAY SADAK - Burada bir nokta belki il-

gini çeker, şöyle: Binanın kiralanması, enter-nasyonal bir yer olması koşuluna bağlanmıştı.Dolayısıyla ilk başta binayı İtalyanlarla ve Hır-vatlarla paylaşıyorduk, yani Yugoslavya bölün-meden önce, Hırvatlar gelip gidiyorlardı. Dahasonra onların kullandıkları oda bir süreliğineHırvatistan Konsolosluğu işlevi de gördü. Sonraayrıldılar.

- Genelde, amatör olsun, profesyonel olsun, dünya-nın her yerinde tiyatroların yalnızca gişe gelirle-riyle ayakta kalabilmelerinin mümkün olmadığınıbiliyoruz. Bu durum amatör tiyatrolar için her-halde daha bir zor. Özellikle de günümüzde Al-manya gibi, Türkçeye karşı alerjinin giderekyükseldiği bir yerde anadilde tiyatroya devam et-mekte olanlar için. Dolayısıyla bu işin desteksiz yü-rüyemeyeceği belli. Peki sizin bu destek almakonusunda ne tür girişimleriniz oldu, onu kısaca

14 | 11 Mart 2013 | AvrupaGüN

Page 15: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

AvrupaGüN | 11 Mart 2013 | 15

Serap Sadak, 1948 İstanbul do-ğumlu. Üniversite dahil, tüm eğiti-mini de İstanbul’da tamamlamış.Tiyatroyla ilişkisi, ilkokul yıllarındaannesinin onu sık sık elinden tutupçocuk tiyatrolarına götürmesiyle baş-lıyor. Bu ilişki kısa zamanda tutkuyadönüşüyor. Öylesine ki, “Yeni bir oyu-nun gelip de annemin haydi tiyatroyademesini iple çekerdim” diyor. Ancakbu çok erken alevlenen tutku gençlikyıllarında bir türlü bir yaşam tarzına,bir meslek tercihine dönüşemiyor. EşiOlgay, Serap’ın babasının 50’li ve er-ken 60’lı yılların tiyatro, sinema,müzik gibi uğraşların iyi aile kızlarınapek de yakıştırılmadığı ortamını önesürüp engel çıkardığını şaka yollu id-dia etse de Serap, bu geride kalışı ken-di utangaçlığına ve biraz da döneminolanaklarına, daha doğrusu, olanak-sızlıklarına bağlıyor. Zaten bugün bile,bunca yılın tecrübesine, tiyatroylabunca içli dışlı olmasına rağmen hâlâsahne korkusunu yenememiş olmak-tan şikayetçi.Serap Sadak, İstanbul Üniversitesi

Basın Yayın Yüksek Okulu GazetecilikBölümü’nü bitirdikten sonra bir süregazetelerde çalışmayı deniyor. Ancakbu sektörde “mektepli”lerin “alaylı”larkarşısında pek de şansı olmadığını an-layınca, bir özel bankanın reklam bö-lümünde çalışmaya başlıyor. Bir süre

sonra aynı sorunburada da patlak veriyor ve bu kez deaynı bankanın dış ilişkiler bölümünegeçiyor.Bir gün, Boğaz’da yaşanılan küçük

bir trafik kazası esnasında Olgay Sa-dak’la tanışmaları da işte bu yıllararastlıyor. Almanya’ya çoktan yerleşmişolan Olgay’ın o yıllarda Türkiye’de pekbilinmeyen sprey boyayı arabasınınzulasından çıkartıp hafifçe çizdiğidiğer arabaya “Almancı havalar”la fıs-fıslaması Serap’a sevimli gelince tiyat-roya doğru ilk adım da atılmış oluyor.Bir yıl kadar nişanlılık, ardından evli-lik ve ver elini Hamburg. Yıl 1972.Bu karşılaşma anının yıllar sonra,

tiyatro arkadaşları tarafından ellincidoğum günü armağanı olarak sahnedecanlandırılması Serap’a, hiç unutama-yacağı ve tiyatroya bağlılığını daha daartıran çok hoş bir sürpriz olacaktır.Serap Sadak, Hamburg’da, banka-

cılıktan emekli olduktan sonra kendi-sini tam anlamıyla tiyatroya veriyor.Çıraklıkla başlayıp detaylarını dene-yimlerle ve eline geçen tüm tiyatro ki-taplarını, oyunları okuyarak öğren-mekte olduğu tiyatronun artık “en”sorumlusu. Gerçi kendisine kalsa he-nüz öğrenemediği o kadar çok şey varki!

Serap Sadak

Page 16: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

anlatır mısınız? Tabii buna bağlı olarak da: Buncasüre ayakta kalabilmenizin sırrı nedir?

SERAP SADAK - Biz anadil konseptimizi ya-zarken sadece Türkçe için değil, herkesin kendianadilinde bir şeyler yapmasının önemli olduğudüşüncesinden yola çıktık. Bizim anadilimizTürkçeydi, biz sanatımızı Türkçe yapabilirdik.İnsanların kendi dilini kendi kültürünü anla-madan bir başkasının içerisinde yaşayabilmesi-nin, onu öğrenebilmesinin daha zor olduğunainanıyoruz. Bununla birlikte, insanların işte ne-ticede yakınlarının bir kısmı Türkiye’de. Orayagittiklerinde ya da orayla ilişkilerinde doğru ko-nuşabilmelerinin çok önemli olduğunu düşü-nüyoruz. Zaten bu, burada büyüyenler için varolan büyük bir sorun. Ayrıca Hamburg’da Türk-çeyi anlayan pek çok kişinin yaşadığını düşünü-yoruz. Yani herhangi bir yabancı dilde tiyatrooluyorsa Türkçe niye olmasın? Bizim yola çıkışnedenimiz, evet, bir yerde kendi kültüründenkopmamak, onun da bir değeri olduğunu anla-mak, hiç boş ve dayanaksız bir yerden gelmedi-ğini yetişen nesillerin hissetmesini gerektiğinidüşünmek. Bunun dışında iletişim dili olarak,geldikleri ülkeyle iletişimlerinin devam etme-sinde aracı olabilmek. Oysa. senin de dediğingibi, Türkçe karşıtlığında çok ileri gidiliyor. Sonyıllarda duyuyoruz ki okullardaki veli toplantı-larında, “Çocuklarınıza hiç öğretmeyin, Türkçe-nin hiçbir şekilde Almanya’da geleceği yok” diyefikirler beyan ediliyor. O duruma gelmiş.OLGAY SADAK - Bize dediler ki, niye Al-

manca yapmıyorsunuz mesela? Madem öyle,

destek de yok. Yahu bir sürü Alman tiyatrosuvar. Otuz-kırk tane vardır muhakkak, amatörolan. Onlar da pek iyi şartlarda çalışmıyorlar.İşte diyelim biz de Almanca yaptık. O zamanbize gelecek olan üç tane Alman ahbabımız,dört tane Türk ahbabımız. O kadar. Ne o? Des-tek alınacak. Bir Türk yazarını da Almanca oy-nasak netice değişmeyecek. Bunu yapanarkadaşlar da oldu. Neticede dediğim gibi oldu,olay bitti. Başladı ve kısa zamanda bitiverdi.SERAP SADAK - Bizim tiyatro oluşmadan

önce böyle bir girişimimiz oldu. O zaman bir fonvardı.

Demir Gökgöl şansı

OLGAY SADAK - Türkischeseater’i söylü-yorsun herhalde. Evet, Doğu’yla birleşmedenönce “Arbeitsbeschaffungsmassnahme”, kısacaABM, vardı. Bu, devletin işsizlere mesleklerinegöre bir yer bulma desteğiydi. Buna dayanarakFeramuz Sancar ve Naci arkadaşımız Türkischeseater’i kurmuşlardı. Serap da kurucu üyeydibuna. Oranın elemanı, maaşlı çalışandı. Ancakhiç Türkçe oyun yoktu. Mesela Nâzım Hik-met’in Sevdalı Bulut adlı oyununu Almanca sah-nelemişlerdi. Hatta oyuncuların tamamı verejisörü de Alman’dı; yani, Türkisches ea-ter’in. Ama bir süre sonra kapandı. Onun bileparasını kesmişlerdi. Gerçi bir takım anlaşmaz-lıklar çıkmış, ama detayını bilmiyorum. Şimdiöyle bir şey yok yani artık. Türkisches eaterdiye biz çıkıyoruz karşılarına. Bu arada bize

16 | 11 Mart 2013 | AvrupaGüN

Page 17: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

bir işti. Ama yine de o zor dönemimizi biroyunla bir verime dönüştürdüğümüz için mut-luyduk. Galiba bu işin sırrı da bu.

Kebap kültürüne destek çok!

- Peki, destek verme karşılığında ne tür beklentilerdile getiriliyordu?

SERAP SADAK - Biz her dönemde, ilgili kül-tür dairesinden, “Kulturbehörde”, biraz destekalabilmek için başvuruda bulunduk. Fakat işteson yıllarda, son dediğim de böyle 10 yıldırfalan, anadilde oynanan tiyatrolara katkıda bu-lunmak istemiyorlar. Çokkültürlü projeler isti-yorlar. Çokkültürlü proje isteniyor ama, çokkültürlü projeye uygun tiyatro metni de ben

oyuncu ajanslarından ara sıra telefonlar geliyor,çevrilecek dizilere oyuncu var mı diye. Meselapek çok arkadaşımız TV dizilerinde rol aldı. Bazıfilmlerde oynayan arkadaşlarımız oldu. Ben dedahil olmak üzere. Internette bizi buluyorlar.SERAP SADAK - Bir de, Almancayı gayet

güzel konuşan Alman oyuncular varken, yani çe-virisi olan bir Türk yazarının oyununu niye Al-manlar oynamasın da biz oynayalım. Yani ozaman da ters gelmişti bize. Şimdi tabii ki buoyunları oynayacak gençlerimiz yetişti, amabaşladığımız dönemde bizim diksiyon olarak,dilbilgisi olarak daha hakim olduğumuz dilkendi anadilimizdi. O zamanlar şimdiki gibi ge-liştirme kursları falan da yoktu. Herkes kendiolanağıyla Almanca öğreniyordu. Dolayısıyla Al-mancayı, hem de teatral biçimde kullanabilecekkapasitede insanlar tiyatroda zaten yoktu. Gerçibizim çıkış noktamız da hep anadil konseptioldu. Başlangıçta ekonomik zorluklar vardı.Oyunların çıkması çok zaman alıyordu. Bizi de-vamlı çalıştıracak bir kimse bulamıyorduk.Bazen Alman oyuncular bulunuyordu ama onlarda ancak beden dili konusunda yardımcı olabili-yorlardı. Biz, anadil konseptiyle kurulmuş bir ti-yatro grubu olduğumuzdan diksiyonlarımızı,Türkçemizi daha iyi kullanmayı öğretecek çalış-malar istiyorduk. Bu imkanları burada senelerceyakalayamadık. Kendi aramızda bu işleri birazdaha iyi yapabilen birilerinin yönlendirmesiyleçalışmalara devam ettik. O dönemde, DemirGökgöl arkadaşımız bize yardım etmeyi kabuletti. Demir, Avusturya’da tiyatro tahsil etmiş birarkadaşımızdı. Hem Almanca hem de Türkçediksiyonu çok güzel, sesinin tonunda müzikolan çok değerli bir tiyatrocu arkadaşımızdı. Ko-nuşma tiyatrosuna önem veren bir tiyatro-cuydu. Bu yüzden bizim diksiyon, şiir okuma,vurgulama yeteneklerimizin gelişmesinde ol-dukça emeği geçmiştir. Çok da titizdi. Biz, şiirokumanın keyfini, zevkini ondan öğrendik.Demir Gökgöl bizim için büyük bir şanstı. Onundöneminde bir miktar “rejisör parası” yardımıaldığımızı da hatırlıyorum. Dediğim gibi, oyun-lar, çeşitli sıkıntılar nedeniyle yavaş çıkıyordu.Büyük fedakarlıklar gerektiriyordu. Hepimiz,tüm arkadaşlar canla başla hep en iyisini yap-maya çalıştık. İlk oyunumuzu kendi olanakları-mıza uygun olsun diye, Muzaffer İzgü’nün birhikayesinden yola çıkarak hazırladık ve çok ilkelşartlarda oynadık. İşte sahne diyelim, iki ya daüç tane podest iki bina öteden, üst katlardansırtta indiriliyordu. Lambalar Bergedorf sem-tinden kiralanıyordu. Hafta sonunda oyun oy-nanıyor, tekrar geri götürülüyordu. Çok yorucu

AvrupaGüN | 11 Mart 2013 | 17

İstasyon Tiyatroİletişim’in oyun künyesi

Başbakan Deli mi?yöneten: Cengiz Talinli (1991)

Aynalı Aynasızlaryöneten: Zeki Şahin (1995)

Evcilik Oyunu, yöneten: Demir Gökgöl (1997)Kadıncıklar, yöneten: Demir Gökgöl (1998)

Sadece Bindörtyüzellidokuz Kuponayöneten: serap sadak (1999)

Hadi Öldürsene Canikomyöneten: Demir Gökgöl (1999)

Yangın Yerinde Orkideleryöneten: Umut sinan Zor (2002)

Kadınlık Bizde Kalsınyöneten: Umut sinan Zor (2003)

Bir Garip Akşamyöneten: serap sadak (2005)

Düdüklüde Kıymalı Bamyayöneten: serap sadak (2007)

Bilder einer Immigrationyöneten: Telat yurtsever (2008)

Çin Kelebeği, yöneten: serap sadak (2010)Sınır, yöneten: serap sadak (2011)Gözükara Alaturka

yöneten: serap sadak (2011)

İstanbul’un Orta Yeri Sinema(Demir Gökgöl’ün anısına)

yöneten: serap sadak (2012)Kutu Kutu, yöneten: serap sadak (2013)

Page 18: Dünya para sisteminde tehlikeli oyunlar

görmedim. Uyduruk bir şeylerdi benim şimdiyekadar gördüklerim. İşte anadilde olmasın, karı-şık yapın, kaynaştırma olsun, Almanlar da izle-sin diye bize diretti “Behörde”. Hatta bir baş-vurumuzda, orada yabancıların başvurularınapara veren bölümde çalışan Muhlise arkadaşı-mız, “Ne kadar çok karışık olursa ben ona o ka-dar çok destek veriyorum” demişti.OLGAY SADAK - Bir de yabancılara ayrılan

bütçe çok cüzi. Esasında burada yaşayan yabancıoranına baktığınız zaman... Her zaman eleştiri-yoruz onu. Mesela, bir Altona tiyatrosuna yapı-lan destek, bütün yabancılara yapılan yardım-dan çok daha fazla. Bu işin politik yanı, maale-sef. Biz bunu eleştirdik diye bize biraz kızdılarda. Biraz aramız açıldı “Kulturbehörde”yle. “Kul-turbehörde” genelde, kebap kültürüne para ver-mek istiyor. Kebap kültüründen kastım da, yarıAlmanca yarı Türkçe işte onların istediği gibibir, ne bileyim işte, lahmacundu bilmemneydifalan, böyle bir şeyler olsun... Beklentileri o.Kendi görmek istedikleri.SERAP SADAK - Olgay’ın kebap kültürü de-

diği, gayet kırık bir Almancayı Türkçemizin içe-risine sokup, böyle işte ezik, hiçbir derinliğiolmayan çok basit konuları, sözleri içeren bir“şey”leri oynamak destekleniyor anlamındaydı.Bir de işte o kültür dairesinde kararları veren ki-şinin durumu da çok önemli.OLGAY SADAK - Yarı Türkçe, yarı Almanca,

daha doğrusu, ne Türkçe ne de Almanca. Ha, birde işte daha ziyade Türkiye’deki iç politikaya,Türkiye’ye biraz dokunduran... Onlara meseladestek olabiliyorlar.SERAP SADAK - Önceki yıl yine Hamburglu

tiyatrocu arkadaşlarımızdan Telat Yurtsever’lebir konuşmamız olmuştu. “Göç” konusuyla ilgilitasarladığı bir projeyi tiyatromuzla gerçekleş-tirmeyi önerdi. İşte Almanya’ya geldiğimiz yıl-ların müzikleriyle birlikte, daha çok bedendiline dayalı, her iki dilden de çok az teksti olanve biraz da dans tiyatrosunu anımsatan bir şeyyapalım, başvuralım, kabul ederlerse dedi. Baş-vuruda bulunduk. Onlar da kabul ettiler. Ve

işte, “Bilder einer Immigration” oyunumuz böy-lece oluştu. Bu aynı zamanda, biz İstasyonlularadına beden dilini geliştirmek için çok iyi birolanaktı. Demir’den konuşma tiyatrosu bilgisinialdığımızı daha önce söylemiştim. Telat davücut diline önem veren bir rejisör ve böyleliklebu oyun, bizim belki eksik olan o tarafımızı des-teklemiş oldu. Hatta bu oyunumuzla biz Türki-ye’de, 24. Denizli Uluslararası Amatör TiyatrolarFestivali’ne, Almanya’yı temsilen katıldık. Ora-daki ismimiz “Göç Sahneleri”ydi.

- Bunca olumsuzluklara karşın Almanya’yı temsi-len Türkiye’ye gönderilmeniz ilginç. Yani size çek-tirdiklerinin acısı bir bakıma çıkmış oldu mudiyelim?

SERAP SADAK - Belki işte dil ağırlığı olma-masının avantajıydı. Sanırım daha çokmüzik vedans olduğu için bizi seçmişlerdi. Ama bu dene-yimde de tabii ki büyük zorluklar yine oldu. Ve-rilen para fazla bir şey değildi. Zaten dörtte üçüreji parasıydı. Kalanı da işte afiş, kırtasiye falan.Onda da 70 avro açık olunca, böyle 70 avro ci-varında bir şeydi galiba, onun hesabını vereme-dik biz, nereye ne yaptığımızı, onu bile geriistediler.

- Yani yol paraları, konaklama parası verilmedi misize?

SERAP SADAK - Hayır. Bir sürü arkadaşkendi cebinden verdi, yani bir kısmını, bir kıs-mını da biz tiyatro kasamızdan karşılayabildik.Herkesin uçak parasını verebilecek bir tiyatrokasası bu kadar sene içerisinde maalesef oluşa-madı. Bir fon bulabilir miyiz diye sorduk soruş-turduk ama maalesef bulamadık. Onu dasöyleyeyim: Bizim çatı derneğimiz de bize böylebir destek yapmadı. Ya da uçak şirketleri. Eski-den bu tür destekler olabiliyordu. Ama bu seferhiçbir şekilde olmadı. Bu yüzden de yalnızca ar-kadaşların bir yığın özverisiyle oraya gittik gel-dik. Bu Denizli seyahati işte, “desteği” bize pa-halıya mal oldu. Ama yine de çok güzel bir tec-rübeydi bizim için. �

18 | 11 Mart 2013 | AvrupaGüN

DENİZLİ ULUsLArArAsI TİyATro fEsTİvALİ