8
Adalet yok, işsizlik çok Rıdvan Turan’a, Oğuzhan Kayserilioğlu’na, Ahmet Şık’a adalet yoksa, işsizlik, yolsuzluk, yoksulluk çoksa, söz, yetki, karar, iktidar halka > 7 > 6 Daima Hakan Öztürk Hicret Mikrofonu uzatıyorlar genç adama ve genç adam elbette ki, Fransa’ya geri döneceğini söylüyor. Sayfa 3 Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde özelleştiri- lerek British American Tobacco(BAT)’ya satılan TEKEL fabrikasında 120 işçinin iş hakkı fes edildi. 31 Mart’ta fabrikayı terk etmeyerek üretimi durduran işçiler, çadır- lar kurarak direnişe devam ediyorlar. ‘Ergenekon’ soruşturmasında gözaltına alı- narak mahkemeyesevk edilen gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık tutuklandı. TEKEL’in ateşi sönmüyor Bu kitap fazla sana Mersin İl Örgütü yeni yerinde Grev zaferler sonuçlandı Krizin sonu var mı? Nükleer sağlığa zararlıdır Yayınladıkları istatistikler aynı gün yalanlanıyor. Makyajla, boyayla eko- nomi tıkırında diyorlar ama madalyonun öteki yüzü öyle gözükmüyor. İstatistikler- de gözükmeyen işsizlik, emekçi mahal- lelerinde, kahvelerde hepimizin gözüne batıyor. İşsizlik çok İktidardakiler kendi hesaplarına çalışıyor. İşine geleni tutukluyor, işi- ne gelemeyeni tutuklamıyor. Yandaşlara para dağıtıyor, emekçilere işsizlik dayatı- yor. Ancak emekçilerin iktidarı olursa bu devran döner. Sözün, yetkinin ve kararın emekçiler tarafından kullanıldığı bir dü- zen adaleti sağlayabilecektir. >>3 Söz, yetki, karar, iktidar halka İşkenceciler, darbeciler, ergenekon- cular, susurlukçular ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor. Cumartesi Anneleri asıl faillerin yargılanmasını istiyor. Meh- met Ağar, Tansu Çiller tutuklanmazken; Rıdvan Turan, Oğuzhan Kayserilioğlu tu- tuklanıyor. Gazeteciler kitap yazdıkları için, devrimciler siyaset yaptıkları için tu- tuklanıyor. Adalet yok Yenilgi İyi Bir Okuldur Viladimir Iliç Lenin >>2 >>6 >>8 >>2 >>3 Sadece Sınav Değil Eğitim Sisteminin Bütünü “Şifreli” Gülsüm Kav . Libya’da çember daralıyor, Ortadoğu’da yoksul halk diktatörlere karşı ayaklanıyor. Tunus, Mısır, Yemen derken dalga dalga yayılan ayaklanmalar son süreçte Libya’da devam ediyor. Yasa tasarısı komisyonda, Kadın cinayetlerine karşı bütünlüklü mücadelenin şart olmasından hareketle hazırlanan yasa tasarısı geçtiğimiz günlerde Meclis’e sunuldu. 04 08 “Marksist Kriz Kuramları Işığında Küresel Kriz” çalışmasıyla bizlerle buluşan Cüneyt Akman kriz konusunda ele aldığı kapsamlı çalışmasıyla sorularımızı yanıtladı. 2007’de başlayan krizin Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye nasıl yansıdığını değerlendirdik. >>5 Merhaba Yoldaşlar, 1 Mayıs’ı bayrak edenler, Partimiz son dönemde Cumartesi Anneleri, Gençlik ve Kadın Ci- nayetleri konusunda yakalamış olduğu örgütlü müca- dele başarısını 1 Mayıs alanında da yakalayacak. >>3 Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun emekçileri, kadınları, gençleri, işsizleri ve toplumun adalet isteyen tüm kesimlerini 1 Mayıs’ta EHP kor - tejiyle Taksim Meydanı’nda olmaya çağırdı. 7 Nisan 14 EHP Genel Başkanı Sibel Uzun’dan 1 Mayıs Çağrısı YGS’de şifre skandalı Sorunun öğrencilerden kaynaklı olduğunu savu- nan ve çözümün öğrenci- leri didik didik aramak- ta olduğu zihniyeti yine körelmişliğini gösterdi. Sınavda kullanılan kalem- lerin tehdit olduğu ge- rekçesiyle sınav merkezi tarafından temin edilmesi de çözüm geliştirmedi. Sı- navda yine yolsuzluk ol- duğu anlaşıldı ve sorunun kaynağı sınav sorularının kendisinde. >>4

Emekçi Harket 14. Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Emekçi Hareket Gazetesi

Citation preview

Page 1: Emekçi Harket 14. Sayı

Adalet yok,işsizlik çokRıdvan Turan’a, Oğuzhan Kayserilioğlu’na, Ahmet Şık’a adalet yoksa, işsizlik, yolsuzluk, yoksulluk çoksa, söz, yetki, karar, iktidar halka

>7 >6

DaimaHakan Öztürk

HicretMikrofonu uzatıyorlar genç adama vegenç adam elbette ki, Fransa’ya geri

döneceğini söylüyor.

Sayfa 3

Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde özelleştiri-lerek British American Tobacco(BAT)’ya satılan TEKEL fabrikasında 120 işçinin iş hakkı fes edildi. 31 Mart’ta fabrikayı terk etmeyerek üretimi durduran işçiler, çadır-lar kurarak direnişe devam ediyorlar.

‘Ergenekon’ soruşturmasında gözaltına alı-narak mahkemeyesevk edilen gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık tutuklandı.

TEKEL’in ateşi sönmüyor Bu kitap fazla sana

Mersin İl Örgütü yeni yerinde

Grev zaferler sonuçlandı

Krizin sonu var mı?

Nükleer sağlığa zararlıdır

Yayınladıkları istatistikler aynı gün yalanlanıyor. Makyajla, boyayla eko-

nomi tıkırında diyorlar ama madalyonun öteki yüzü öyle gözükmüyor. İstatistikler-de gözükmeyen işsizlik, emekçi mahal-lelerinde, kahvelerde hepimizin gözüne batıyor.

İşsizlik çok

İktidardakiler kendi hesaplarına çalışıyor. İşine geleni tutukluyor, işi-

ne gelemeyeni tutuklamıyor. Yandaşlara para dağıtıyor, emekçilere işsizlik dayatı-yor. Ancak emekçilerin iktidarı olursa bu devran döner. Sözün, yetkinin ve kararın emekçiler tarafından kullanıldığı bir dü-zen adaleti sağlayabilecektir. >>3

Söz, yetki, karar, iktidar halka

İşkenceciler, darbeciler, ergenekon-cular, susurlukçular ellerini kollarını

sallayarak dolaşıyor. Cumartesi Anneleri asıl faillerin yargılanmasını istiyor. Meh-met Ağar, Tansu Çiller tutuklanmazken; Rıdvan Turan, Oğuzhan Kayserilioğlu tu-tuklanıyor. Gazeteciler kitap yazdıkları için, devrimciler siyaset yaptıkları için tu-tuklanıyor.

Adalet yok

Yenilgi İyi Bir Okuldur

Viladimir Iliç Lenin

>>2 >>6 >>8>>2>>3

Sadece Sınav Değil

Eğitim SistemininBütünü “Şifreli”

Gülsüm Kav.

Libya’da çember daralıyor, Ortadoğu’da yoksul halk diktatörlere karşı ayaklanıyor. Tunus, Mısır, Yemen derken dalga dalga yayılan ayaklanmalar son süreçte Libya’da devam ediyor.

Yasa tasarısı komisyonda,Kadın cinayetlerine karşı bütünlüklü mücadelenin şart olmasından hareketle hazırlanan yasa tasarısı geçtiğimiz günlerde Meclis’e sunuldu.

04

08“Marksist Kriz Kuramları Işığında Küresel Kriz” çalışmasıyla bizlerle buluşan Cüneyt Akman kriz konusunda ele aldığı kapsamlı çalışmasıyla sorularımızı yanıtladı. 2007’de başlayan krizin Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye nasıl yansıdığını değerlendirdik. >>5

Merhaba Yoldaşlar, 1 Mayıs’ı bayrak edenler, Partimiz son dönemde Cumartesi Anneleri, Gençlik ve Kadın Ci-nayetleri konusunda yakalamış olduğu örgütlü müca-dele başarısını 1 Mayıs alanında da yakalayacak. >>3

Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun emekçileri, kadınları, gençleri, işsizleri ve toplumun adalet isteyen tüm kesimlerini 1 Mayıs’ta EHP kor-tejiyle Taksim Meydanı’nda olmaya çağırdı.

7 Nisan 14

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun’dan 1 Mayıs Çağrısı

YGS’de şifre skandalıSorunun öğrencilerden kaynaklı olduğunu savu-nan ve çözümün öğrenci-leri didik didik aramak-ta olduğu zihniyeti yine körelmişliğini gösterdi. Sınavda kullanılan kalem-lerin tehdit olduğu ge-rekçesiyle sınav merkezi tarafından temin edilmesi de çözüm geliştirmedi. Sı-navda yine yolsuzluk ol-duğu anlaşıldı ve sorunun kaynağı sınav sorularının kendisinde. >>4

Page 2: Emekçi Harket 14. Sayı

7 Nisan 20112

Üniversi te lerde söz, yetki, karar

hakkı için mücadele eden öğrenci gençliğin, müca-delesini bir adım daha-yukarı taşıdığı son aylar-da, Genç-Sen, 4. Olağan Genel Kurulu’nda, kapi-talizmin üniversitelere ve gençliğe saldırılarını tarifleyerek önümüzdeki dönem ana politik hattını belirledi. Genel Kurul’a 40’a yakın ilden 920 Genç-Sen’li katılırken,

sendikanın izlemesi ge-reken mücadele hattını hep beraber çizdiler.

Genel Kurul’da ka-rar altına alınan tüzük değişiklikleriyle birlikte Merkez Yürütme Kurulu, nispi seçim sistemiyle se-çildi. 5. Olağan Genel Ku-rul’unu delegasyon sis-temiyle gerçekleştirme kararı alındı. Çoğulculuk esasına göre tüm politik eğilimlere temsil imkanı

sağlayan bu yöntemlerle Genç-Sen büyüdüğünün işaretlerini verdi.

Geleceksizliğe karşımücadele hattıİçinde bulunduğu-

muz kriz döneminde, tüm dünyada, hatta ege-menler tarafından bile, problem olarak nitelen-dirilmeye başlanan genç işsizliği ve üniversitede okuyan yaklaşık 2 mil-yon öğrenciyi bu hat-

ta mücadeleye çağıra-cak politikaları tartışan Genç-Sen’liler fakülte-lerden ve birimlerden örgütlenerek mücadele hattını örecekler.

Kongrede karar altına alınan önergelerle birlik-te Genç-Sen, üniversite gençliğini, YÖK’e ve ge-leceksizliğe karşı örgütlü mücadeleye dâhil etmeyi önüne koydu.

İrtica yılları (1907-1910).Çarlık galip gelmişti. Bütün devrimci partiler ya da muha-

lefet partileri ezilmişlerdi. Siyasetin yerini, yılgınlık, durgunluk,

bölünmeler, dağılma, davayı terk ediş ve ahlaksızlık almıştı.

Felsefi idealizme doğru artan bir eğilim görülüyordu ve mistisizm, karşı-devrimci bir ruh halinin büründüğü bir kılıktı.

Ama aynı zamanda, devrimci partilere ve devrimci sınıfa, son derece yararlı bir tarih diyalektiği dersi veren, siyasi savaşı yılmadan yürütmeyi onlara anlatan ve öğ-reten de, bu büyük yenilginin kendisidir.

İnsan gerçek dostlarını felaket anında tanır.

Yenilgi, ordular için iyi bir okuldur.Galip gelen çarlık, Rusya’nın kapita-

lizm-öncesi ataerkil düzeninin kalın-tılarını bir an önce yıkmak zorundadır. Rusya’nın burjuva gelişmesi gerçekten hızlı ilerlemeler kaydediyor.

Sınıfların dışında ya da üstünde ka-lınabileceği hayali, kapitalizmden kaçını-labileceği hayali, tuz buz olmuştur.

Sınıf savaşı yepyeni bir biçimde ve daha açık seçik olarak gelip çatıyor.

Devrimci partiler, eğitimlerini tamam-lamalıdırlar.

Onlar taarruz etmeyi öğrenmişlerdir. Şimdi artık bu bilimin başka bir bilimle tamamlanmasının zorunlu olduğunu anlamak gerekiyor: en iyi nasıl ricat edi-lecektir? Hem taarruz, hem ricat bilimini öğrenmeden galebe çalmanın olanaksız olduğunu anlamak gerek ve devrimci sı-nıf, kendi öz tecrübesiyle bunu anlamaya çalışıyor.

Yenilgiye uğramış olan bütün devrim-ci partiler arasında, en düzenli biçimde ricat edebilen, “ordularına” en az zarar getirerek, yönetici çekirdeğinden en az kayıplarda bulunarak, derin ve tamiri mümkün olmayan bölünmelere uğra-madan en az moral bozukluğu ile ve en geniş, en iyi düşünülmüş, en enerjik çalışmaya yeniden atılabilecek biçimde ricat edebilen, bolşevikler oldu.

Eğer bolşevikler bunu başardılarsa, bu, sadece ricat etmenin gereğini an-lamayan, en gerici parlamentolarda bile legal olarak çalışmanın, en gerici sendikalarda, kooperatiflerde ve benzeri örgütlerde çalışmanın gereğini anla-mayan devrim gevezelerini, gözlerinin yaşına bakmadan zamanında suçlayıp saflarından atmış olmalarındandır.

Atılım yılları (1910-1914). Başlangıçta ilerleme inanılmayacak

kadar yavaş oldu. Sonra, 1912’de, Lena olaylarından

sonra, giderek hız kazandı. Bolşevikler, görülmedik güçlüklere göğüs gererek, işçi sınıfı saflarında burjuvazinin ajanı oldukları, 1905’ten sonra bütün bur-juvazi tarafından anlaşılmış olan ve bu yüzden de burjuvazi tarafından, bolşe-viklere karşı, türlü yollarla desteklenen menşevikleri yenilgiye uğrattılar.

Bununla birlikte, bolşevikler, yeral-tı çalışmalarını “legal olanaklardan” açıkça yararlanma ile birleştiren doğru taktiği uygulamış olmasalardı, bu sonu-cu hiç bir zaman elde edemezlerdi.

En gerici Dumalarda bile, bolşevikler, tüm işçi sınıfının temsilini sağlayabildiler.

[Sayfa: 16,17, 18]

Viladimir İliç Lenin, “Sol” Komünizm - Bir Çocukluk Hastalığı, Ankara, Sol Yayın-ları, 1999

Akıntıya KarsıYenilgi İyi Bir

Okuldur

Viladimir Iliç Lenin..

Nükleer enerjiyi kulla-nan bir ülke Japonya

Japonya’da birden fazla kul-lanılan nükleer santral, ener-ji üretimi için kullanılıyor. Japonya’daki bu santrallerin bir kısmı yaşanan tsunami felaketinden zarar gördü. 3 numaralı santrallerde patla-malar meydana gelirken Fu-kuşima nükleer santralinde ise radyoaktif erime başladı. Diğer santrallerde de patlama olması bekleniyor. Nükleer santrallerden sürekli radyas-yon dağılırken bölgeden 180 binin üzerinde insan tahliye edildi. Bunun bir benzeri de Çernobil olayında yaşanmıştı.

Türkiye Hükümeti’ninnükleere bakışıÜlkeler artan enerji ihti-

yaçlarını ucuza mal etmek için nükleer santrallere baş-vuruyor. Bunun bir örneği de ülkemizde yaşanmakta. Türkiye Rusya’yla anlaşma yapmış ve Mersin-Akkuyu

da nükleer enerji sant-rali yapıl-maya baş-lanmışt ır. Sinop’ta da bir nükle-er santral yapı lma -sı için de J a p o n y a ile görüş-m e l e r yapılma-ya baş-landı. Japonya’daki nükleer krize rağmen nükleer enerjinin güvenli olduğunu belirten ülkemizin yönetici-leri, Rusya’nın Türkiye’deki nükleer enerji tesisinin in-şasını sürdüreceğini belirtti. Birçok kişinin tepkisine yol açan, nükleer santral inşaa-tı için, Enerji Bakanı Taner Yıldız “Dünyadaki 442 sant-ral kapanmadıkça nükleer enerjiden vazgeçmeyiz” diye konuşarak insan yaşamını ne

den-li önemsediklerini de gösterdi. Sadece 50 yıl ömrü olan ve sonrasında imha edil-mesi gereken nükleer sant-rallerin Japonya’da ya da Çer-nobil faciasında olduğu gibi bir sorunla karşılaştığında insan yaşamını bir anda sona erdirebiliyor ve gelecek nesil-lerin yaşamlarını da olumsuz yönde etkiliyor.

Nükleer sağlığa zararlıdırNükleer enerji, dünya üzerindeki petrol ve doğalgaz rezervlerinin tükenebilir olması ve belli ülkelerde var olması nedeniyle, bütçe ayırmak zorunda kalan birçok kapitalist ülke tarafından tercih ediliyor.

Kadir Can Alkır

Genç-Sen 4. Olağan Kongresi toplandı

Press: Basın emekçilerini anlama kılavuzu

Gelecek tartışılıyor

Felaket geliyorum demez

90’lı yılların ba-şında yayın ha-

yatına başlayan Özgür Gündem gazetesi kısa bir süre sonra devle-tin engellemelerine ve baskılarına maruz kalmış, birçok gaze-te muhabiri o dönem tehdit edilmiş, işken-ce görmüş ve öldürül-müştü. Yönetmen ve senarist Sedat Yılmaz tarafından beyazper-deye aktarılan film bu süreci en gerçekçi bir şekilde izleyenlere ulaştırıyor.

Film, ofis çalışa-nı olarak Diyarbakır Bürosu’nda çalış-maya başlayan genç Nazım’ın muhabirliğe adım atması ve diğer muhabirlerle bera-ber bu baskılara kar-şı mücadele etmesini anlatıyor. Vizyona gi-rişi basılmamış kitap-larından ötürü gaze-tecilerin tutuklandığı ve Özgür gündem ga-zetesinin kapatıldık-tan 17 yıl sonra tek-rardan okuyucuları ile buluşacağı bir dö-neme denk gelmesi

filme ayrıca özel bir önem atfediyor.

Basın özgürlüğü konusunun bu kadar güncel bir tartışma ol-duğu günümüzde geç-mişten bugüne bu bas-kılara maruz kalan, aynı büroda çalışırken sokak ortasında öldü-rülen arkadaşlarının fotoğraflarını çekip, bir gazeteyi basmak üzere bürolarından dahi çıkamayan gaze-tecilerin hikâyesini iz-lemek için izlemeliyiz.

Hali hazırda var olan işsizliğin her geçen gün artması, başta

üniversite öğrenciler olmak üze-re gençliği etkiliyor. Genç-Sen’liler üniversitelerde fakülte fakülte toplanarak mezun olduktan sonra kendilerini nelerin beklediğini ve bu koşulların nasıl değişebileceğini tartışıyor.

Anadolu Üniversitesi İİBFToplantıda fakültede kulüplerin

bünyesinde gerçekleştirilen serti-fika programlarının işsizlik konu-suyla uzaktan yakından ilişkisinin olmadığı ifade edilirken İİBF’nin KPSS’ ye hazırlık dersanelerine dönmeye başladığı da gündem edi-lerek tüm fakülte öğrencilerinin or-taklaştığı talepleri belirlemek için anket yapılması kararı alındı.

Uludağ Üniversitesi Sağlık YüksekokuluÖğrencilerin bölümü tercih ne-

denleri bir sağlık çalışanı olmayı gerçekten istemeleri değil; iş bula-bilme imkânlarına ve geleceklerine duydukları kaygı olduğu sonucuna varıldı. Ancak Tam Gün Yasası ya da sağlıkta özelleştirmeye gidilmesi gibi uygulamalarla sağlık çalışanla-rının da geleceksizleştirmeden pay-larını aldığı tespit edildi.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Toplantıda fakültenin nasıl bir

gelecek sunduğu ve verilen eğitimin iş bulmak için yeterli olup olmadı-ğı konuşuldu. İş bulma olasılığı en yüksek bölümlerden biri olarak bi-linen hukuk fakültelerinde bile me-zun olduktan sonra avukat olunup olunamayacağı kaygısı anlatıldı.

Japonya’daki depremin meydana geldiği gün-

den bugüne nükleer sızıntı-nın boyutları Çernobil’i kat ve kat aştı. Okyanusa ulaşan sızıntı gelecek nesillerin ya-şam koşullarını önemli öl-çüde etkileyecek. Bir enerji elde etme aracı olarak nükle-er santraller tekrardan tartı-şılmaya başlandı. Acaba çok fazla enerji isteyen kapitalist ülkelerin oyuncağı santral-lerin yerine nasıl bir enerji mümkün? Rüzgar, güneş ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının varlığı ve bi-limsel olarak insanlığa nükle-er enerjiye göre daha uygun-luğu kanıtlanmışken nükleer enerjide ısrar etmek ancak kapitalizmin kar hırsı ve re-kabet hırsıyla anlaşılabilir.

Japon Ulusal Polis Ajansı’ndan yapılan açık-

lamada, ülkede meydana gelen deprem ve tsunami ve daha sonra ortaya çıkan nükleer kriz nedeniyle 12.087 kişinin öldü-ğünün belirlendiği, 15.552 kişi-nin akıbetinin ise henüz bilin-mediği belirtildi. 167.700 evin elektrikten yoksun bulunduğu ülkede en az 200 bin ev de su-

dan mahrum durumda.Deprem, tsunami ve nükleer

enerji santralinin neden olduğu nük-leer krizin Japonya’ya maliyetinin 300 milyar doları bulacağı hesapla-nıyor. ABD’de 2005 yılında meydana gelen Katrina kasırgası ise 81 milyar dolarlık hasara neden olmuştu.

Genç-Sen’in her yıl yaptığı kongrenin dördüncüsü 19 Mart’ta Ankara’da yapıldı. Kongrede Genç-Sen’lilerin hazırladığı önergeler tartışıldı, MYK üyeleri belirlendi.

Press filmi, Özgür Gündem gazetesi Diyarbakır Bürosu muhabirlerinin 90’lı yıllardaki OHAL koşullarında gazetecilik yaparken karşılaştıkları güçlükleri mücadelelerini anlatıyor.

Genç-Sen üniversitelerde birim top-lantılarında geleceğini tartışıyor.

Nükleersiz dünya mümkün

Can Ersoy

Serkan Atak Bilge Su Erdoğan

“Nükleer santralden dönüş yok?”

Başbakan Erdoğan, nükleer enerji dosyasını Rus liderler ile masaya yatırdı.

“Deprem denen olay olamaz diye bir şey yok. Olabilir. Deprem şiddeti en fazla kaç olabilir? İşte 8.5. Kaç ola-bilir? 9. Kaç olabilir? 9.5. Fakat öyle şiddette bir deprem olabilir ki bunu da aşar e ne olacak? O zaman yapma-yalım mı diyeceğiz?”

“Evdeki tüp bile tehlikeli”“Riski olmayan hiçbir yatı-

rım yoktur. Yani evinize Aygaz tüpü de koymamak gerekir. Ülkeden ham petrol hattının geçmemesi gerekir. Çünkü bunların hepsinin bedeli var.”

“Televizyon da izlemeyelim”Nükleer enerji konusundaki

kararlılıklarının devam ettiğini belir-terek, ‘’Riski var diye arabaya binme-yecek miyiz? Karşı çıkanlar bilgisayar kullanmıyor mu, televizyon seyretmi-yor mu” dedi.

Çernobil’in ardından

Bakan Cahit Aral da

radyasyonlu çay içmişti.Başbakan ve nükleer

Page 3: Emekçi Harket 14. Sayı

7 Nisan 2011 3

Danıştay tarafından “Anayasaya aykırı-

lık” gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi’ne gönderilen ve 44 bin kişinin mağdur olduğu yasa mahkemece “Anayasaya aykırı değil-dir.” denilerek iptal etme-me kararı aldı.

4-C, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4-C fıkrasıyla belirlenmiş ‘geçici personeli’ kapsı-yordu. Mahkemenin bu kararı “güvencesiz ve ge-çici çalışma biçiminin” ge-çerli olmaya devam ede-ceğini gösteriyor.

Mikrofonu uzatıyorlar genç adama ve genç adam elbette ki, Fransa’ya geri

döneceğini söylüyor.Bunu, bir çare bulmuş olmanın

ferahlamasıyla söylüyor. Biraz da olsa mutlu.

Fransa’ya dönecek ve kurtulacak.Fransız Devrimi’nin ve Paris Komünü’nün

yaratıcıları Japonya’dan kaçıyor.İnsanlığı kurtarmak için defalarca soylu

sıçramalar yapmış bir kavmin evlatları bugün ancak bu kadar.

Peki, çileli Japon halkı ne olacak?Bu soru ne mikrofon uzatanın ne de

cevap verenin gündemi değil.Bir kötü kalpli sekreterin felsefesiyle “o

sizin sorununuz beyfandı”.Bu soru televizyonlarında durumu izleyen

insanlığın da gündemi değil hala.Bir Fransız ne yapabilirdi ki nükleer

santral kazası olduğunda?Ülkesine geri dönerdi.Buraya bir işaret koysak ve bir baksak

insan olmaktan kaç fersah gerideyiz diye?Kar için rekabet edildi, hammadde için

rekabet edildi, enerji için rekabet edildi ve sonunda ne oldu?

İşte bu oldu. Nükleer enerjiden yararlanıp ta, öne fırlamak isteyen ülkelerden birinde daha nükleer santral patladı.

Enerji konusunda rekabet varken, nükleer santrallerin kurulması engellenebilir mi?

Nükleer santraller varken, kazalar engellenebilir mi?

Acı tecrübeler gösteriyor ki ikisi de mümkün değil.

Peki, nükleer santralleri ortadan kaldırmak için uluslararası rekabeti ortadan kaldırmaya ne dersiniz?

Ben şahsen Allah derim.Ne oldu işi kapitalizmi ortadan

kaldırmaya mı getirdim?Çok mu ideolojiğim?Siz gerçekçi, bilimsel ve serbest

kafalısınız değil mi?Sizin çözümünüz ne öyleyse?Fransız genç adamın Tokyo’dan, Paris’e

gitmesi mi?Hem Fransızlar hem de Japonlar için bir

çözümü yok mu kimsenin ey insanlık?Japonlar unutularak Fransızlar nasıl

konuşulabilir?Bu kadar karardı mı kalplerimiz?Şu insanlığın çekildiği yere bakınız.

Rekabetin ortadan kaldırılmasını konuşmamak için, Japonya’nın lafını açmak istemiyor.

Kapitalizm, insanları insan olmaktan çıkardı konuşmadınız. Kapitalizm, korkunç diktatörlerin, korkunç işkencelerini yarattı konuşmadınız. Kapitalizm, haddi hesabı olmayan işsizlik ve yoksulluk yarattı konuşmadınız.

Bakalım şimdi ne yapacaksınız?Kapitalizmin rekabetçi doğası dünyayı

yok etmenin son dönemecinde.Japonya’dan yükselen radyasyon

Amerika’ya da, Avrupa’ya da ulaşabiliyor. Hiç sorun değil.

Uranyum eşitlikçi bir element. Radyasyonu paylaştırıyor. Aynı zamanda enternasyonalist bütün ülkelerin üstüne yayılıyor. Sınırlar yok onun için.

Uranyum bütünsel düşünüyor. Meselelere dünya ölçeğinde bakıyor.

Bu hasletler sadece insanlıkta yok.Çernobil’de kaza olursa Ukrayna’daki

Türkiyeliler nereye dönmeli?Türkiye’ye mi?Bir insan bir sorunla karşılaşınca hep

özüne mi dönmeli? Ülkesine mi dönmeli? Çocukluğuna mı dönmeli? Fabrika ayarlarına mı dönmeli? Damarlarındaki asil kana mı dönmeli?

Bir insan neye dönmeli?Bir insan ömrünü neye vermeli?Bir insan aklına ve vicdanına dönemez

mi? Olamaz mı?Nükleer kazaları rekabet, rekabeti

kapitalizm yaratıyorsa, kapitalizmi ortadan kaldıralım, diyemez mi?

İnsanlık sadece Japonya’dan Fransa’ya mı gidebilir ya da Libya’dan Türkiye’ye?

Hz. Muhammed, yeniden Mekke’den Medine’ye gidemez mi hiç?

Lenin, Finlandiya garına giremez mi?Mao, uzun yürüyüşü bir kez daha

başlatamaz mı?Ernesto, Arjantin’den Küba’ya göçemez mi?İnsanlığın aklına ve vicdanına dönen

büyük bir hicret başlatılamaz mı?

Daima

Hicret

Hakan Öztürk

Merhaba Yoldaşlar, 1 Mayıs’ı bayrak edenler,

Partimiz son dönemde Cu-martesi Anneleri, Gençlik ve Kadın Cinayetleri konusunda yakalamış olduğu örgütlü mü-cadele başarısını 1 Mayıs ala-nında da yakalayacak.

1 Mayıs 1977’de 37 kişiyi kaybettik. Unutulmaz yılın adı oldu 1977 ve Taksim Meydanı.

Partimiz ve direnenler Tak-sim Meydanı’nın devrimcilere ait olduğunu yıllardır yasak yüzünden kurulan barikatları aşarak gösterdi.

İnsanlık işsizlik ve yoksul-luk yüzünden hayatta kalma savaşına devam ediyor.

Çünkü tüm dünyada satama-ma ve üretememe sorunu var-dır. Dünya serbest piyasacıdır. Dünya, özelleştirmeci, borsacı, sıcak paracı, IMF’ci, dış borç ba-ğımlısıdır. Türkiye’nin herhangi bir adi kapitalist ülkeden bir farkı yoktur. Bu nedenle kriz bizi teğet meğet geçmemiştir. Kriz Türkiye’yi de vurmuştur. Vurmaya devam etmektedir.

Tunus’ta işsizlik yüzünden Muhammed Bauazizi bedenini ateşe vermesi ile meydanla-ra dökülen Ortadoğu halkları kapitalizmin alternatifsiz ol-madığını gösterdi. Dünyanın değişebilmesi için insanlığı ce-saretlendirdiler.

Irak’ta olduğu gibi isyancıla-

rı kurtarmak bahanesi ile Libya topraklarına saldıran emper-yalistler Kaddafi gibi halkların düşmanıdır. Muhalifleri silah-landırmaya çalışan emperya-listler kardeşin kardeşe kurşun sıkmasını istemektedirler.

Bir diğer kapitalizm felaketi enerji rekabeti üzerine kurulu-dur. Japonya’da halkın yaşadık-ları sadece doğa felaketi değil bir kapitalizm felaketidir. Kapi-talizm için insan olmasın ama mutlaka kâr olsun. Nükleer fe-laketten dünya bu kadar kötü etkilenirken AKP hükümeti hiç istifini bozmadan nükleer santral anlaşmaları imzaladı.

AKP hükümeti bir taraftan gazetecilerin basılmamış ki-taplarını yasaklıyor. Basılma-mış kitap düşmanı, düşünce düşmanı, ideoloji düşmanı hü-kümetin bu halka hiç bir iyiliği dokunamaz.

Bu hükümet döneminde ka-dın cinayetleri % 1400 arttı. Kadın cinayetlerini durdurmak için meclise kadar kendi yasa teklifini götüren partimizin ka-dın örgütü önemli başarılara imza atmış bulunmaktadır.

Üretenlerin yönettiği bir dün-ya yegâne seçenektir. Kriz döne-minde sosyalist devrimimizi ya-ratmanın imkanı vardır. 41 ilde örgütlenerek il, ilçe, beldelerde partimizin bayrağını, sosyalizmi her köşeye taşımalıyız.

Asgari ücreti bir araya ge-

tirmek için çocuğunun yüzünü günde bir saat görenler, ağır iş-gücüne rağmen hakkettiklerini hiç bir zaman alamayanlar, si-gortalı olduğunu sanıp aylarca sigortasız çalıştırılarak hakla-rından çalınanlar, iş cinayetle-rinde arkadaşlarını kaybedip aynı işte çalışmak zorunda ka-lanlar, aylarca çalışıp ortadan kaybolan taşerondan hakkını almaya çalışanlar, yıllarca üni-versiteden sonra hemen çalı-şabilmek için dirsek çürütüp bittikten sonra işsizler ordu-suna katılanlar, iş aramaktan bıkıp umudunu kaybedenler, kadın katliamlarında yakın-larını kaybedenler, geleceğini isteyen gençler, nefret cina-yetleri ile burun buruna yaşa-yan LGBTT’ler, dili ve kimliği için mücadele eden kürt hal-kı, 17000 faili meçhulün he-sabını sormak için mücadele

edenler, işkencede yakınlarını kaybedenler, gözaltında yakın-larını kaybedenler, Cumartesi Anneleri, nükleer santralle-re hayır diyenler, tutuklanan gazeteciler için meydanlara çıkmak isteyenler, tutuklanan siyasetçiler için meydanlara çıkmak isteyenler, bir daha Ja-ponya gibi nükleer felaketlerle karşılaşmamak için mücade-le diyenler, kapitalist zalimler nedeniyle yakınları sürgünde olan cezaevinde olanlar, inanç-ları yüzünden ezilenler, kim-likleri yüzünden dışlananlar Emekçi Hareket Partisi’nin yü-reği sosyalizm için atanlardan oluşan kortejine hepinizi davet ediyoruz.

Üreten biziz yöneten de biz olacağız.

YAŞASIN 1 MAYIS!

Söz, yetki, karar, iktidar halka

EHP 1 Mayıs’a hazırlanıyorEmekçi Hareket Partisi ör-

gütlü olduğu tüm illerde 1 Ma-yıs hazırlıklarına başladı. Geç-tiğimiz yıl Taksim’de partimiz güçlü kortejiyle yerini almıştı. Bu yıl da Yıldız Yumruk’u Tak-sim Meydanı’na taşıyacak olan partimiz illerde güçlü bir pro-paganda ile halkımıza emek ve demokrasi mücadelesini anla-tıyor.

İllerde yaptığımız siyasal gündem toplantıları ile yoldaşlarımız yü-rütülecek 1 Mayıs çalışmaları, hedefleri ve 1 Mayıs’ın siyasal tarihi üzerine de-ğerlendirmeler yaptı. 1 Mayıs hazırlıkları için bütün illerimizde 1 Mayıs komiteleri oluşturuldu. Emekçi Hareket gazetemizin ilçelerde, üniversitelerde, kent merkez-lerinde yaygın bir şekilde dağıtımı yapıl-maya devam ediyor.

Önümüzde kalan 1 aylık süre zarfında da, partimiz kent merkezlerinde açacağı stantlarda çalışmalarımızı duyuracak, ga-zetemiz ve bildirimiz 1 Mayıs stantların-da halkımıza dağıtılacak. İllerde 1 Mayıs’ı değerlendirmek için her hafta genel üye toplantılarımız yapılacak. “Daima” te-orik dergisi Siyasi Büro Üyemiz Hakan Öztürk’ün sunumu ile tüm illere canlı ya-yın ile aktarılacak.

Emekçi Hareket Partisi geçtiğimiz yıl-lardaki Taksim kararlılığını bu yıl da gös-terecek. Güçlü korteji ile Partimiz Yıldız Yumruk’u Taksim’de parlatacak.

Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun emekçileri, kadınları, gençleri, işsizleri ve toplu-mun adalet isteyen tüm kesimlerini 1 Mayıs’ta EHP kortejiyle Taksim Meydanı’nda olmaya çağırdı.

Neden 1 Mayıs?1 Mayıs; işçilerin, dayanışma,

yardımlaşma, kardeşlik ve yol-suzluğa, yoksulluğa, sömürüye, karşı seslerinin birleştiği ve en gür çıktığı gündür. 1886’da Ame-rikalı işçilerin 12 saat ve haftada 6 gün olan çalışma koşullarının, 5 gün ve 8 saat olması için burjuva-ziye (patronlara) karşı başlatmış olduğu genel grev hızla yayılmış, direniş zaferle noktalanmıştır. Bur-juvazinin yoğun saldırıları sonucu 4 işçi idam edilmiştir. İşte bunun içindir ki 1 Mayıs, işçilerin, dayanışma ve direnişin sembolüdür.

2010’da Taksim’i kazandıkTürkiye işçi sınıfı ve devrimciler 1977’de 34 şe-

hit verdiği1 Mayıs Bayramı’nı ve Taksim Meydanı’nı yeniden kazanmak için yıllarca mücadele etmiştir. Polisin coplarına, gaz bombalarına maruz kalıp yıl-madan, ısrarla Taksim Meydanı’nı isteyen işçilerin ve devrimcilerin kararlılığı ile bu ülkenin en güzel meydanı emekçilerin haklı mücadelesine açılmıştır.

Bu ülkenin en güzel alanlarını, en güzel meydan-larını üreten Türkiye işçi sınıfı, üretenlerin yöneti-mi için bu alanlara sahip çıkmalıdır. Yasaklamala-ra, baskılara, şiddete boyun eğmemelidir. Başı dik, sesi gür ve yum-ruğu sert bir şekilde çıkıp haykırmalıdır: Üreten Biziz Yöneten de Biz Olacağız!

Grev zaferle sonuçlandıEskişehir Doruk Ev Gereçleri Fabrikası’nda başlayan grev kazanımla sonuçlandı.

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendika-sı ile MESS (Türkiye Metal Sanayicileri

Sendikası) arasında uzun bir süredir yürütülen 2010-2012 metal işkolu grup toplu iş sözleş-mesi sonucu anlaşmaya varılamaması, 10 bin işçinin grev kararı almasına neden olmuştu.

İşveren sendikası MESS’in 30 yıllık dayatma-sına karşı; 21 yıl aradan sonra tam 33 fabrikada 10 bin işçinin yaydığı direniş dalgası şimdi her yerde kazanmaya devam ediyor.

İlk zaferin Gebze Çayırova’da Areva Fabrikası’nda daha grev başlamadan kazanıl-masının ardından bir zaferde Eskişehir’den gel-di. İşveren, Birleşik Metal-İş’in şartlarını kabul etti. Anlaşmaya göre;

• 600 metal emekçisinin olduğu Doruk Fabrikası’nda işçileri ücretlerine 44 ile 109 ku-ruş arasında zam yapılacak.

• Daha önce 2. kademe olan sosyal hakları 1.kademe olacak.

Birleşik Metal-İş bu anlaşma ile Doruk Fabrikası’nda da MESS ve Türk-İş arasında im-zalanan anlaşmadan daha üstün olan bir anlaş-ma imzalamış oldu.

Doruk Fabrikası’nda direnişte olan bir işçi ile grev hakkında düşüncelerini sor-duğumuz kısa bir röportaj yaptık:Bu greve başlama sebebiniz nedir? İşve-renden talepleriniz nelerdir?Bu grev sadece Eskişehir’de değil, tüm ülke-

de metal işçilerinin başlattığı grev. Bizim işve-rene karşı art niyetimiz yok. Biz genel hakları-mızı istiyoruz. Ne bir kuruş fazla ne bir kuruş eksik. Biz de her insan gibi hakkımızı istiyoruz.

8 gündür grevdesiniz. Tüm Türkiye’de çı-kılan grevin burada gidişatı nasıl?Tabi greve tüm Türkiye’de bizimle beraber

çıkmaları bizim için çok önemli. Herkes bize ne kadar çok destek olursa biz o kadar güçlenece-ğiz. Biz diğer işçilerinde örgütlenmelerini ve herkesin bize katılmasını istiyoruz.

Türkiye’de benzer koşullarda çalışmak zorunda kalan işçilere söylemek istediği-niz şeyler var mı?Onlar da direnişimize destek vermeli ve bir

an önce örgütlenmeliler kendi içlerinde. Onlar-da birlikte mücadele ile ayakta durabildiklerini göstermeliler. Zafere direnerek ulaşabiliriz.

Anayasa Mahkemesi 4-C’nin iptalini reddettiDirenişleri tüm Türkiye’de tarih yazan TEKEL işçilerinin de tabi olduğu 4-C yasasının iptal istemi Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi.

Page 4: Emekçi Harket 14. Sayı

7 Nisan 20114

“Yaralarımız bile farklı olsaGözyaşlarımızın tadı birben sen o hepimiz aynı hikayedeyizher nerde olursak olalımbaşlangıç ve bitiş aynıdünyanın her yeri kalemsona doğru hızlıca koşuyorum”

Birisi kadın, beşi İran’daki Kürt hareketinden olan siya-

si mülteciler 2007 ile 2010 yılları arasında BM’den cevap almalarına rağmen başka bir ülkeye halen gön-derilmemişler ve kampta tutulu-yorlar.

E y l e m d e k i mültecilerin iki ta-lebi var:

1. BM’nin Tür-kiye temsilciliği-nin bir an önce gönderilecekleri ülkeyi belirlemesi.

2. Ülke belir-lendikten sonra

tekrar senelerce bekletilmeden he-men üçüncü ülkeye gönderilmeleri.

Ölüm orucundaki siyasi mülte-ciler dün BM temsilciliğine ilettik-leri bildiride “Kuruluşunuzun bu üzücü ve çok acı davranışına, bizim hayatlarımızın önemsenmemesine üzülüyoruz. Bu yüzden bizler de hakkımızı alana kadar ve istekleri-miz gerçekleşene kadar başlatmış olduğumuz ölüm orucunu sürdüreceğiz.” diyorlar.

Diğer ülkelerde ayaklan-malardan sonra en azından

diktatörler ülkeyi terk etmiş-lerken Libya’da durum oldukça farklı ilerlemekte. Kaddafi’nin baskıcı ve zorba rejiminin yöne-timindeki Libya halkı 42 yıllık öfkesini başka ülkelerde gelişen ayaklanmalardan da feyz alarak sokaklarda dile getirmeye başla-dı. Kaddafi’nin buna karşı tepkisi oldukça sert oldu ve muhalifleri kanlı bir biçimde susturmaya çalıştı. Ayaklanmanın büyüme-siyle birlikte geri adım atmak bir yana verdiği demeçlerde halkını tehdit etmeye başladı.

Emperyalistler İş BaşındaTam da bu noktada başını

Fransa ve ABD’nin çektiği güçler devreye girerek her zamanki bi-lindik söylemleriyle, yani “insan hakları ve demokrasi götürüyo-ruz” vaadleriyle Libya’ya mü-

dahele edeceklerini açıkladılar. Çok geçmeden NATO askerleri yola çıktılar ve Libya’da emper-yalist işgal başladı. NATO’nun harekatıyla birlikte ölen siville-rin sayısının artmasından baş-ka bir şey değişmiş değil. Zaten Kaddafi’nin elinde can çekişen Libya halkının başında şimdi bir de emperyalistlerin bombaları ve füzeleri patlıyor.

Erdoğan’dan 180 DereceBu süreç içerisinde

“NATO’nun Libya’da ne işi var” diyen Başbakan Erdo-ğan 180 derece dönüş yaparak TBMM’den tezkereyi acilen çı-kardı. Başka bir deyişle Türkiye bir fiil Libya’ya yapılan emper-yalist saldırının bir parçası hali-ne geldi. Son olarak ise Libya’yı bombalayan uçakların Adana’ki İncirlik Askeri Üssü’nden kalktı-ğı ortaya çıktı.

Görünen o ki emperyalistle-rin Ortadoğu’daki pastadan pay kapma isteği güncelliğini hala koruyor ve Türkiye de pastadan aslan payını almak iseyen ülke-

lerin başında geliyor. Libya halkı ise tüm bu saldırılar karşısında direnmeye devam ediyor.

Halil Altunpolat

Tunus ve Mısır’da halk diktatörleri devirdi. Libya’da da Kaddafi’ye direniyor. Tüm dünya-daki adaletsizliklerin ortağı emperyalistler ise fırsattan istifade Libya’yı işgal ediyor.

Kaddafi bahane işgal şahane

Dara kentinde başlayan eylemler, Suriye’de bir-

çok kente sıçradı. Esad Hükü-meti, isyanının yaşandığı her şehire çok sayıda asker gön-dermesiyle, halka açılan ateş sonucunda ölü sayısı 100’ü aştı. Halk, çöp konteynır ve taşlarla barikat kurarak, fa-şist diktatöre karşı direniyor. Sünnilerin ve Alevilerin bir-likte dayanışarak direnmesi dikkat çekti. 1963’ten beri OHAL’le yönetilen halk, köklü reformlar istiyor.

Suriye diktatöre karşı

- NATO aracılığıyla kurulan derin devlet güçleri binlerce kişinin öldürülmesi ve göz altında kaybedilmesi olaylarına imza attı.

- Emperyalizmin çıkarına ters düşen ül-kelerde askeri darbeler örgütlenerek mil-yonlarca insan cunta rejimleri tarafından katledildi. Şili, Vietnam, Kamboçya...

-2001 - ABD 11 Eylül saldırılarını ve uluslararası terörizmi bahane göstererek Afganistan’ı işgal etti. İşgal sırasında resmi rakamlara göre yaklaşık 5000 sivil öldürül-dü.

-1990 – Petrol rezervlerinin peşindeki ABD, Irak’ı Kuveyt’le olan savaşı bahane göstererek işgal etti. Savaşta 200 bin Irak askeri ölürken 100 binden fazla sivil de katledildi.

-2003 – ABD, “Irak’ı özgürleştirme Operasyonu” adını vererek, insan hakları ve demokrasi götürüyoruz söylemleriyle süsleyerek Irak’ı işgal etti. İş-gal esnasında ve sonrasında yaklaşık 1 mil-yon sivil yaşa-mını kaybetti.

Emperyalizmin Masallarıİşte emperyalist devletlerin demok-rasi yalanlarından birkaç örnek;

Güncel tartışma konularından biri de Ortadoğu’da gelişen ayaklanma-

ların emperyalistler tarafından destek-lendiği yönünde. Ancak bu iddia belirgin bir biçimde sorunları görmezden gelen bir yaklaşım olmanın ötesine geçemiyor. O sorun da şu: Ortadoğu ülkelerinde ciddi bir açlık, yoksulluk ve işsizlik sorunu var. Tunus’ta ayaklanma işsiz bir gencin ken-dini yakmasıyla başlamıştı. Benzer şekil-de Yemen, Mısır, Suriye ve son olarak da Libya’da da ayaklanmaların temel nedeni insanların yoksulluğu.

Emperyalistler açısından bakıldığında elbette yaşananları izlemekle yetinmeye-cekleri gün gibi ortada. Yani bu kadar çok petrolün ve ucuz işgücünün olduğu başka bir deyişle pastanın bu kadar büyük oldu-

ğu Ortadoğu’da emperyalistler kendine pay almanın derdinde. Bu emperyalist-kapitalist düzenin önümüze koydu doğal bir sonuç. Eğer bu sonucu değiştirmek istiyorsak ezilen halkların mücadelesini görmezden gelemeyiz.

Evet, emperyalistler Libya’yı ayaklan-mayı bahane ederek işgal etmiş olabilirler. Ancak unutmamak gereken birşey var ki, ABD Irak’ı “Özgürleştirme” bahanesiyle iş-gal etmişti. Yani emperyalistler için işgale neden yaratmak kolay. Bu nedenle halkın başkaldırısını görmezden gelemeyiz. Dik-tatörlük rejimlerine ve sömürü düzenine karşı olan ayaklanmalar iyidir ve içinde bir yerlerde bir devrim ihtimalini de ba-rındırdığını görebilmek gerekir.

İşgalin nedeni ayaklanmalar mı?

İran’da idamlara son

Aralarında iki çocuğun da bulunduğu dokuz mülteciden çocuklar dışındakiler ölüm orucuna başladılar. Van’daki BM temsilciliğinin önünde başladıkları eylemi sürdürüyorlar.

Mülteciler ölüm orucunda

Peyman Bashiri

NATO Ne Zaman4 Nisan 1949 yılında Washington’da kurulan NATO temelde 3 nedenle

kuruldu. Birincisi SSCB’ye karşı kapitalist-lerin bir savunma örgütü, ikincisi ABD’nin Avrupa ülkelerinin yanında yer almasını sağlamak, üçüncüsü de Almanya’nın yeni-den silahladırılmasını sağlamaktı. Böylece Sosyalist bloğa karşı etkin bir politik ve yer yer askeri müdahalelerde bulunan bir birlik kurulmuş oldu.

Türkiye NATO’ya Ne Zaman Girdi? Türkiye Yunanistan’la birlikte NATO

üyeliğine kabul edildi. Böylece Türkiye de emperyalist güçler arasında fiilen yer al-maya başladı. Türkiye NATO’ya girebilmek için Kore’ye asker göndererek bağlılığını ispat etmeye çalışmıştır.

NATO’nun İcraatları- Savunma amaçlı bir örgüt olarak ku-

rulduğu iddia edilmiş olsa da kendi belir-lediği Kuzey Atlantik sınırları dışındaki

birçok operasyonda yer aldı.- Kurulmasıyla birlikte üyesi olan ülke-

ler de İtalya’daki Gladio tipi derin devlet faaliyetlerinin örgütlenmesi için kolları sıvadı. Bu örgütler özellikle sosyalist hare-ketlerin yok edilmesi için etkin bir biçim-de kullanıldı.

- 1990’da sosyalist bloğun yıkılmasıyla birlikte kendine yeni görev alanları açan NATO ABD’nin Afganistan ve Irak işgalle-rinde önemli roller üstlendi.

- NATO Sol-sosyalist iktidarların olduğu ülkelerde bir yandan derin devlet çalışma-ları yürütürken bir yandan da buralardaki askeri darbelere zemin hazırlayarak cunta rejimlerinin kurulmasını sağladı.

- Emperyalizmin askeri gücü olarak ça-lışmalarına devam eden NATO son olarak Libya’nın emperyalistler tarafından işgalin-de yine en önemli rolü üstlenmiş durumda.

NATO, gitgide güçlenen Sovyet Bloku karşısında Batı’nın ortak bir güç halinde birleşmesi sonucu zaruri olarak kuruldu.

Farzad Ka-n a m g a r , Şirin Alam-holi, İhsan Fetahi ’nin ve Şirkoh Maref i ’n in i d a m ı n a baktığımzda, aslında iran halkının bas-tırılması ve bu kapitalist-faşist reji-minin hayata tutunması için olduğu-nu görebiliriz.

Ondan daha önemlisi İslami re-jim Şirkuh’un tam bir Mayıs’ta ki idam cezasının aslında üç mesajı var: Birincisi İslami Cumhuriyeti’n bir yandan işçi hareketini, diğer ta-raftan Kürdistan hareketini ve İran halkına tüm hareketinizi bastırıyo-rum, demeye getirmesidir.Burada sosyalistlere düşen görev ise, idamın her turuyle mücadele etmektir.Yaşasın Dünya İşçilerinin DayanışmasıYaşasın Enternasyonal Hareket

Liselilerin geleceğine hile karıştırılamazLiseli öğrencilerin uğradığı bu haksızlık için sınav sistemine

ve bu sistemin içinde barındırdığı ÖSYM’ ye karşı Zonguldak maden-ci anıtı önünde Liseli Muhalefet, Genç-Umut ve Liseli Hareket’in bulunduğu lise örgütleri bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Zonguldak madenci anıtı önün-de gerçekleşen basın açıklamasında liseli örgenciler ÖSYM’nin tesadüf

açıklamalarıyla bu sistemin ne den-li güvenilir olduğunu vurgulayarak ÖSYM başkanı Ali Demir’ i istifaya çağırdı. Eyleme katılan örgenciler “parasız eğitim!,sınavsız üniversi-te!” sloganıyla bu eğitim sisteminde yapılan haksızlıkların önüne geçil-mediğini hatta haksızlıklara ortak olunduğunu belirterek eşit, parasız, sınavsız ve bilimsel bir eğitim ta-leplerini yinelediler.Artık bir açıkla-

ma yapılmasının önemi olmadığını, emeklerinin çalındığını ve bu eğitim sistemi değişmedikçe bu olanla-rın son bulmayacağını dile getiren öğrenciler sık sık “parasız,sınavsız eğitim”, “eğitim hakkımız engellene-mez”, ”örgenciyiz haklıyız kazanaca-ğız” sloganlarını atarak eylemlerini sonlandırdılar. Liseli Hareket Anka-ra ve Mersin’de de eylemlerini ger-çekleştirecek.

YGS’de şifre skandalı büyüyorGeçen yıl KPSS’de yaşanan kopya nedeniyle bu sene YGS için sözde alınan önlemler boşa çıktı.

Sorunun öğrencilerden kay-naklı olduğunu savunan ve

çözümün öğrencileri didik didik aramakta olduğu zihniyeti yine kö-relmişliğini gösterdi. Sınavda kul-lanılan kalemlerin tehdit olduğu gerekçesiyle sınav merkezi tarafın-dan temin edilmesi de çözüm geliş-tirmedi. Sınavda yine yolsuzluk ol-duğu anlaşıldı ve sorunun kaynağı sınav sorularının kendisinde.

Çözüm ismi değiştirmekte değilÖSYM’de yapılan değişikliklerin

yapısal olduğu iddia edilse de yapılan

yenilikler çözüme yönelik değil. Çözü-mü tespit edip somut öneriler sunan özneler dikkate alınmadan yapılan değişiklikler görüldüğü gibi çözüm üretmiyor.

Amaç sorunun çözümü değilÇözüme yönelik adımlar atılmı-

yor. Alınan bu önlemlerin sadece göstermelik olduğu ise sınav son-rası yaşananlar göstermektedir. Sınavda tedbir amaçlı verilen ka-lemlerin karşılandığı şirketin YÖK Başkanı’na ait olduğu ise gözlerden kaçırılmayacak bir ayrıntı.

Page 5: Emekçi Harket 14. Sayı

7 Nisan 2011 5

Türkiye solu krizi doğru ele alabiliyor mu? Krizi yorumlamak başka bir şey, dep-

rem, salgın hastalık gibi yarattığı etki başka bir şey. Hatta daha vahim etkile-ri var. Bırakın teğet geçmeyi, Dünya’da krizden en çok etkilenmiş ülkelerden biridir Türkiye. Çünkü işten atılmalar daha fazlalaşabiliyor. Bu krizin zor bir tarafı vardı; önceden bildiğimiz kriz şablonlarına bazı bakımlardan çok uyuyordu, bazı bakımlardan hiç uymu-yordu. 1970’lerde çok yaygın bir Mark-sist kriz teorisi, Marks’ın, Kapital’de de işlediği, azalan kar oranları veya düşen kar oranları teorisidir. Tüketim, kapi-talizmin bir aracıdır, pekâlâ sosyal de-mokrat politikalarla bu gelir dağılımı biraz düzeltilebilir; böylece kapitalizm artık krize girmez. Marks şunun altını çizer: Kapitalizmde, hele de büyüyen bir kapitalizmde, düzgün orantıları ku-racak bir mekanizma yoktur. Planlı bir ekonomi olmuş olsa bu orantıları tes-pit eder, yapmaya çalışırsın. Bir toplam malın içinde değer olarak baktığımızda Marksist düşüncede ölü emek dediği-miz yani işçilerin canlı emeğinden sö-mürülerek biriktirilmiş üretim araçları vardır. Bir de canlı emek dediğimiz; bu da yaptığınız normal bir yatırımda veya bir sanayicinin yaptığı yatırımda aldı-ğı bir makinenin fiyatı ya da kiraladığı işçilerin ücretleri ve hammadde vardır. Marks der ki zaman içinde değişmeyen sermayenin yani makinelerin değer olarak oranı işçi ücretlerine oranla ar-tar. Bir şartla; artık değer oranı sabit kalır. Yani hiçbir reformist politika bu durumu değiştiremez. Bu 1920’lere ka-dar giden bir düşüncedir esasen. Fakat ilginç olan 1970’lere kadar bu başat bir kriz teorisi olarak ön plana hiç çıkma-mıştır. 70’lerde böyle oldu. Buradaki kâr oranının düşmesi, sermayenin or-ganik bileşiminin artmasıyla alakalı bir şey. Fakat bu, tedrici olan bir şey. Bu tedrici harekette kriz için bir zemin hazırlasa da krizi kendi başına yarat-ması olsa olsa bir durgunluğa götürür. Dolayısıyla zaman içinde, aslında uzun dönemde bizi bunalım teorilerine gö-türdü. Yani uzun dalgalar teorisine.

Kriz dönemselleştirmesi yapılabilir diyebilir miyiz?Mahir’in bahsettiği bunalım, bizim

bildiğimiz krizin ötesinde bir şey oldu-ğunu düşünüyorum. Bu bir siyasal, re-jimsel ve aynı zamanda alt yapısal bir kompozit. Birleşik dünya çapındaki bir hadiseyi anlatır. Dolayısıyla bunu üçün-cü bunalım dönemini diye ele almamak lazım. Dolayısıyla bu işimize yarar mı, meseleye bakmak için önemli bir ze-mindir. Fakat o zemini, o düşünceyi al-gılamazsak zarar verir. Şimdi Türkiye öyle bir büyüdü ki o büyümenin sağ-lıklı bir büyüme olup olmadığı ayrı bir tartışma fakat 1 trilyonluk bir rakamla büyümüş bir ekonomimiz var. Ve dışa çok açılmış, ihracat talebine çok duyar-lı, pazar kavgası yapmak zorunda. İşte Lenin’in daha öncesinde Buharin’in on-dan önce başkalarının anlattığı emper-yalizmin temel pazar kavgası meselesi, Türkiye’nin ciddi sorunudur. Yani Tür-kiye eskisi gibi bir tane batılı koltuk altında onun yardımlarıyla falan istese de yaşayamıyor. Çünkü büyük paraya ihtiyaç var. Öbür taraftan da tek başına bu işi yapacak asla gücü olmadığından böyle büyük bir emperyal haline ge-

lemediğinden bir yerlere yedeklenir. Bu Mahir’in anlattığı anlamda 60’ların Türkiye’sinin de önemli farkıdır. Ciddi bir emperyal güç haline mi gelmeye ça-lışacak bilemiyoruz, işi zor.

70’lerde başlayan krizin sürdüğünü konuşabilir miyiz?70’ler krizi derken burada çok ciddi

bir ekonomik kriz yaşandı. Bugünle-re getiren şey bu: 1974 petrol krizleri vs. Hep bir önceki kriz bir sonraki kri-zi tetikledi. Yani o 74’lerdeki şiddetli kriz bir enflasyonla çözülmeye çalışıldı küresel çapta. Bu sefer onun yarattığı küresel tahribat, bir müddet sonra enf-lasyon çok yaygınlaştığında, kapitalist-lerin elindeki sermaye değersizleşme-ye başladı. İkincisi de sendikaları falan yok ederek, işçilerin taleplerini engel-leyerek, bu iş yapılırken bunun getir-

diği bazı sorunlar çıktı. Bu sefer kendi ülkeleri de dahil olmak üzere birçok ülkede büyük krizler başladı. 1980’ler sonrası dünyada krizlerin sıklığının çok fazla olduğu dönemdir. Dünyada mali krizlere yol açtı o sırf para politikası vb. şeyler. Sendikalar bloke edildi, işçilerin saat ücretlerinin de kesilmesi bu sefer de efektif talep sorununu yarattı: Efek-tif talep sorununu aşmak için bunlar bi-reysel borç vermeyi geliştirdiler. Bunla-rın üzerinden yaratılmış muazzam bir menkulleştirme operasyonu geldi. Bu menkulleştirmeden kastettiğim özel bir tür finansal operasyondur. Bu son krizi de yaratan menkulleştirmenin getirdiği aşırılıklardır. İnsanlara maaş yerine borç vermeye kalktığın için bu oluyor. Yani kapitalizm, mevcut bir kri-zi çözmek için bir operasyon yapıyor. Kapitalizmin bir tarihi biçim olarak ciddi sınırlamalarıyla ikide bir kafasını oralara vurması ve dolayısıyla o sınır-lamaları çözmeye çalışmak için başka yerlerdeki sınırları aşırı zorlamasından kaynaklanıyor. Onu yapmaya çalıştıkça bu tarihi sınırları çözemediği için içeri-de aşırı operasyonlar yapıyor. Şimdi biz bunu çözemediğimiz müddetçe de bu beceriksizliğimizin maliyetini de bütün dünya halkları olarak ödüyoruz.

Bir yandan da Ortadoğu ‘da gelişmeler var: Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da olan ayaklanmalar var. Kriz oradaki ayaklanmalarda

tetikleyici bir faktör oldu mu?Dünya’da bir Geniş Ortadoğu proje-

si vardır: Bir ucu Afganistan, öbür ucu Bosna’dadır, Kuzey Afrika’yı da içerir. Dünyanın iki bloklu sistem haline gel-mesiyle daha önce olması düşünülme-yen bir nevi Bask rejimler ya da milli-yetçi rejimler ya da sosyalizan rejimler, Ortadan kaybolduğunda, iki bloklu re-jim için, 1990’lardan beri bu yapılma-ya çalışılıyor. Emperyalizmin şu anda yaptığı, eski olması gereken, Sosyalist bloğun olmadığı dönemdeki rejimle, dünyada yeniden örgütlenmek. Bunun Ortadoğu’daki adı Geniş Ortadoğu Pro-jesi olarak yapılmaya çalışılıyordu. Em-peryalizmden daha içli dışlı ilişkileri kurmuş olan; Mahir’in terimini kullana-lım onu içselleştirmiş olan bu proje, da-imi sürecek ve yaptırılmaya çalışılacak. Fakat bunun şu sıralarda ortaya çıkma-

sının önemli nedeni bu halk ayaklan-malarını da kendileri oluşturmuş diye bakmamak lazım. Mısır için ne geri bir ülkedir, ne reform yapmıştır, ne IMF’yle görüşmüştür dendi. Ama öyle değil. IMF tarafından 4 sene arka arkaya en reformcu ülke diye ödül almıştır. Özel-leştirmelerden tutun, borsadan bütün bu operasyonların en fazla uygulandığı ve dolayısıyla işsizliğin alıp başını git-tiği bir durum ortaya çıktı. Türkiye’yle kıyaslarsak 80’lerin ilk yarısına denk gelen bir dönem oldu. Tunus için de böyle; çok ileri bir ülkedir.

AKP ve CHP gibi partiler hep sadakavari sosyal yardım projeleri öneriyorlar. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz.Doğrusunu isterseniz ben AKP’nin

halk nezdindeki meşruiyetinin kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Orta Doğu’da-ki rejimlerden biraz daha farklı bir po-zisyonu var tek tek bakıldığında. Suudi Arabistan en eski rejimlerden bir tane-si. Tamamen Amerikan askeri yardımı ve inanılmaz petrol gelirlerinin sada-ka gibi dağıtılmasıyla ayakta duran ve bütün bu vahabi ideolojisine rağmen kendi halkına karşı kendisini çok zayıf hisseden, tedirgin hisseden bir kraliyet ailesi var. En tehlikeli rejimlerden bir tanesi Suudi rejimidir ve ABD açısın-dan en ciddi problemlerden bir tane-sidir. Yani dünyada İslamcı fundeman-talistlerin o kökten dinciliği yaya yaya

ve Amerika’nın 11 Eylül gibi en temel düşmanı olarak görüp aynı zamanda en çok kucaklamak istediği rejim aynen de bu. Ve demokratik olarak hareket etme-si gerekirse mesela Bahreyn’i destekle-mesi lazım ama olamaz çünkü oradaki çoğunluk Şii. Dolayısıyla oraya Suudiler ayaklanan halka ateş açtılar ve orayı öyle bastırdılar. Amerika’nın 1990’dan beri en çok hedef aldığı yerlerden biri Suriye idi. Suriye şimdiye kadar manev-ralarla paçasını hep bu zamana kadar kurtardı. Şimdi de tabi onu yıkarsa ye-rine tekrar İslamcı kökten dinci bir şey gelir mi diye düşünceler var. Kürtler gene rejimin dışında kalmışlar orada. Bir yerlerden para bulur, kendisinin bir araya gelmesi mümkün olmayan it-tifaklara para dağıtarak yanında tutar. Türkiye’de ekonomik krizleri genellik-

le siyasal krizler yaratır. İşte bu şekil-de egemen ittifak çözülmeye başladığı zaman, zaten ekonomik kriz de başlar arkasından daha şiddetli.

Şurayı biraz daha açabilir miyiz:Türkiye’nin ekonomi gidişatı iyi gibi gözüküyor ama ne gibi sorunlar var sizin gözlemlediğiniz.Artı değer üretmiyor. Anlatmaya ça-

lıştığım şey işsizlikle aynı şey. Yani yap-tığın senin dünyadaki finansal sermaye-yi topluyorsun, bu sene 50 milyar dolar; az bir para değildir, onu alıyorsun bura-daki bankacılık sektörüne veriyorsun. Bankacılık sektörü onu finansal çarpan mekanizmalarıyla daha büyük miktar-da iç kredi haline getiriyor. Kendi üret-mediği, tasarruf etmediği şeyi böylece dış tasarruf olarak kullanıyor. Bundan bir üretim yapıyorsun. Şimdi bundan yaptığın üretim eğer gerçek bir üretim olsaydı, gerçek bir katma değer üretse, aslına bakarsanız bir müddet sonra cari açık vermezsin veya cari açık azalır. O katma değer bir şekilde seni geri dön-dürecek. Bu cari açığın arttığına göre, sen aslında bir katma değer üretmiyor-sun. Türkiye’nin sistemi buna benzer bir sistem olduğundan dolayı, bunun bir de ithalat-ihracata açık olması, Tür-kiye’deki üretim zincirinin birbiriyle ilişkili mekanizmaları bu ülkede oluş-madığı için, sadece son aşamaları bura-da oluştuğundan bütün bunlar işsizli-ğin temel problemlerinden bir tanesini yaratıyor. Ülkede gerçek bir sermaye

bikrimi oluşturmuyor. Gerçek sermaye birikimini oluşturmadığı için, sermaye birikiminden de tasarruf etmen lazım ki yeni yatırımlar için kullanasın. Ta-sarruf edemediğin için yeni yatırımla-rı yeniden borçlanmayla yapıyorsun. Cari açık tasarrufun olmadığı anlamına geliyor. Ve ciddi kar elde ediyorsan bir tasarrufun, oradan biriktirdiğin bir şey olmalı.

Değişmeyen sermayenin yükseldiği koşullar oluyor. Bunda bir zorunluluk olarak kar oranlarının düşme eğilimi oluyor. Bunun dışında bir ihtimalin gerçekleşmesi mümkün mü? Nasıl ele alırsınız?Kar oranları düşmüyor ki. Şöyle söy-

leyeyim 100 yıllık tarih içinde baktığın-da kar oranları bu anlamda düşüyor. Bunun temel bir sebebi var. En esaslı açıklama benim şimdiye kadar duydu-ğum Marks’tandı. 1970’lerde ve 80’ler-de bu konu ile ilgili ciddi tartışmalar vardı. Bir Japon iktisatçı bunu eleştiren bazı formüller yazdı, bunun üzerine tartışmalar koptu. Aktüel kar azalış ve çoğalışlarıyla alakası zayıf. Aktüel ne-denlerle örneğin 10 senelik zaman zar-fında karlılığın artışı ve azalışı bundan bağımsız demeyim ama bir hayli özerk. Yani 100 yıllık eğilimin içinde örneğin 2007’ye kadar karlar yüksekti. Çok daha enteresan bir şey daha söyleyece-ğim, her kriz öncesinde karlar yükselir hatta krizi yaratan şeylerden bir tane-si karların olması gerektiğinden daha yüksek olup sonra ani kötümserlikle tepe aşağı çakılmasıdır. Karlar daha düşük, durağan bir yerde olsaydı bi-zim anladığımız anlamda kriz olmazdı zaten. Hiçbir kriz kapitalizmde devam etmez. Hep dönemsel olarak tersine hızlı yükselişler olur, zikzaklar çizen di-namik bir sistemdir.

Finansallaşmayı buradan anlayabiliyor muyuz?Kapitalizmin temel çağımızın son

dönem bunalımı finansallaşma buna-lımıdır. Kapitalizmin giderek kapita-list üretimin içinde finans piyasası-nın etkinliği çok artıyor. Yani toplam GSYH’nin eskiden %10 bile değilken şimdi artık %25’i finans sektörü tara-fından üretiliyor. Finans sektörü Mark-sist şemalarda kısır sektör. Orada bir kar çıksa dahi artık değer çıkmamış gibi oluyor. Marks kredi bölümünü Kapital’de gördüğümüz şekliyle kredi mekanizmalarının ne işe yaradığını an-latır. Üretim için ne kadar elzem oldu-ğunu anlatır. Kredi şunu sağlar; senin gelecekteki yaratılacak değerleri bu-günden kullanabilmeni. Finans piyasa-sı geliştikçe kredi zincirinin boyutunu artırabiliyor. Sovyetlerle kapitalist reji-min birbirinden soğuk savaş dönemin-de, bir üstünlüğü bu kredi meselesini çok iyi kullandılar. Böylece kapitalizm, gelecekteki imkânları şimdiden kulla-nıp; onlara karşı bir üstünlük sağlarken sosyalizm kendi bankacılık mekaniz-malarını çok düzgün kuramadı. Finans piyasaları şunu yapar bir de, mevcut sermayeyi daha da hızlı döndürür. Top-lam finans piyasasının miktarı oranı arttığında senin toplam kar oranının kısır olduğundan dolayı azalmasını beklersin. Ancak sermayen eskisinden daha hızlı döner.. Peki kar oranı nasıl hesaplanır? Senede bir hesaplanır. Fi-nans piyasası yükseldi diye kar oranları düşmez; düşmedi de nitekim.

Krizin sonu

var mı?“Marksist Kriz Kuramları Işığında Küresel Kriz” çalışmasıyla bizlerle buluşan Cüneyt Akman kriz konusunda ele aldığı kapsamlı çalışmasıyla sorularımızı yanıtladı. Emre Öztürk

Türkiye’de ekono-mik krizleri genellik-

le siyasal krizler yaratır. Bu şekilde egemen ittifak çözülmeye başladığında, zaten ekonomik kriz de başlar arkasından.

Krizin vahim etkile-ri var. Bırakın teğet

geçmeyi, Dünya’da kriz-den en çok etkilenmiş ülkelerden biridir Türki-ye. Çünkü işten atılma-lar daha fazlalaşabiliyor.

Kapitalizmin temel çağımızın son dö-

nem bunalımı finansal-laşma bunalımıdır. Kapi-talizmin üretimin içinde finans piyasasının etkin-liği giderek artıyor.

Cüneyt Akman kimdir?Boğaziçi Üniversitesi’ni bi-tirdikten sonra kısa bir süre İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde asistanlık ya-pan Cüneyt Akman, Dünya Gazetesi’nde gazeteciliğe baş-ladı. Birçok ekonomi dergisinin editörlüğünü yürüten Cüneyt Akman’ın, etkileri hala süren 2007 krizi ile ilgili seri kitap-larının ilki olan ‘Marksist Kriz Teorileri Işığında Küresel Kriz’, yaşadığımız küresel bunalım ile ilgili bir taraftan Marksist kriz teorisi geleneği açısından bir başvuru kaynağı özelliği taşıyor.

Page 6: Emekçi Harket 14. Sayı

7 Nisan 20116

İki saat kırk beş dakika,Nabız yüksek, beyinler bütün sınırlarını

zorluyor,Sorular uzun, sorular zor.Zaman soruları yapabilmek için kısa, temel

ihtiyaçlar için çok uzun. Ağızlar kupkuru ama su içemez. Güvenlik nedeniyle sınav salonundan tuvalete dahi çıkılamayacak bu sefer.

Hayatını bağladığı bu sınava girerken küpesinden, kemerine, başörtüsünden hızmasına varana kadar didik didik el ile arandı. ÖSYM sınavın güvenliğine büyük önem veriyordu ya.

Ama işte YGS ‘den 2 gün geçmeden yeni bir sınav skandalını konuşuyoruz.

Biliyorsunuz bizde skandallar da çeşit çeşit; Siyaset, adalet, eğitim alanları başta olmak üzere periyodik skandallar yaşıyoruz. Eğitim klasmanı skandallar sonucunda geldiğimiz son nokta ise şudur:

YGS’dek şifre iddiaları ister doğrulansın, ister doğrulanmasın. Sınava giren öğrenci kardeşlerimiz için, artık bunun bile bir önemi kalmadı ki.

Öğrenciler öyle bir yerde ki; “sınav iptal olsa ne olacak. Bizim inancımız kalmadı, yine yapacaklarını yaparlar” diyorlar.

Belki de dün bu olay vesilesiyle daha açık söyledikleri güvensizliklerini ifade etmiş olmayacaklardı; eğer ÖSYM Başkanı çıkıp samimiyetle güven veren bir açıklama yapsa idi, inanabilirlerdi.

Aslında şüphe yıllardır akıllarının bir yerindeydi ama yine de tersine inanmak isterlerdi. Nihayetinde hayatını bu sınava bağlamış, son yıllarını gözlerinin önü çöke çöke dershanelerde geçirmiş bu genç insanların ihtiyacı, umuda bağlanmaktı şüphesiz.

İnanmamaya hiç meraklı değillerdi. Artık inanmıyorlar. İsterse şifre iddiaları

doğrulanmasın. Milyonlarca genç insan bu sisin ortasında bırakıldıktan sonra bunun bir önemi yok ki.

Öyle ya da böyle bir üniversiteye girebilse bile, milyonlarca genç insanı bekleyen şey; giderek artan genç işsizlik olduktan sonra bunun bir önemi yok ki.

Bu gelinen son noktadır. Ve biz bu noktaya adım adım eğitim sisteminin

piyasalaştırarak geldik. Çocuklarımızı, ilkokuldan başlayarak bu

piyasacı, rekabetçi, sınavcı tahripkar sistemin eline bırakarak geldik.

Eğitimcilerin ve öğrenci velilerinin bu sisteme teslim olması, dershanesi ve özel dersleriyle bu piyasacı sistemin peşinde sürüklenmesiyle geldik.

Eğitimciler ekmek parası, veliler iyi niyetli bir şekilde çocuklarına bir gelecek kazandırmak peşindeydi. Öyle ki bir çok veli, çocuklarının dershane ve okul taksitlerini ancak ek işler yaparak ödeyebiliyor.

Öyle ki, taksitlerini ödeyemeyen veliler intihar ediyor. Ya da evlatlarını intiharlarla kaybediyorlar.

Daha fazla skandala gerek var mı eğitim sistemimizde?

Öğrenci ve veli intiharlarından daha ala “şifreli” skandal olabilir mi?

Peki bu kadar tahripkar bir eğitim sistemi karşısında ne yapmak gerekir?

Birincisi konu sadece YGS sınavı konusu değil, bütünseldir. İlkokul öğrencisinin girdiği SBS cenderesi ya da diğer sınavlar daha masum değildir. Bu sınav sistemi , mutlaka ilkokuldan başlayarak bütün aşamalarda değişmelidir.

Tamamen özel okul, özel ders odaklı piyasacı sistemin dayattığı sınav sisteminin değişmesi demek, tamamen sınav sistemine odaklı eğitim sisteminin yapısını değiştirmeyi beraberinde getirecektir.

Bunun için ihtiyaç olan ise; sadece ve sadece velilerin, eğitimcilerin ve genç insanların fikri ve pratik mücadelesidir.

Çünkü biliyoruz ki, başka bir dünya mümkün olduğu kadar başka bir eğitim sistemi de mümkündür.

Türkiye’nin egemenlerinden bunu beklemeye gerek yok.

Onlar üniversite sınavının skandalsız olanını, yani iyisini bile çocukların bir çoğunun ÖSS’den “0=sıfır” çektiği bir yere getirenlerdir. Onlar intiharları yaratanlardır.

Oysa genç nesillerin bu kadar umutsuz olmak yerine, yeteneklerine göre yönelerek yaratıcı bir emekle gerçek anlamda başarılı olabildikleri eğitim yöntemleri vardır. Ve bundan yüzyıllar önce dahi denenmiş, sağlıklı, engelli çocuklar arasında ayrımları dahi ortadan kaldırabilen, öznesinin öğrenciler olduğu katılımcı eğitim yöntemlerinin arayışına ve mücadelesine girmek öğrencinin olduğu kadar, eğitim emekçisinin ve velilerin de boynun borcudur.

Sadece Sınav Değil Eğitim Sisteminin

Bütünü “Şifreli”

KızıldenizGülsüm Kav Bu kitap fazla sana

4 Nisan 1949 NATO kuruldu Washington’da ABD ve bazı Avrupa ülkeleri Kuzey Atlantik Paktı Örgütü (NATO) ‘nun kuruluş anlaşmasını imzaladılar. NATO’nun bir güvenlik örgütü olarak kurulduğu söylense de temelde SSCB’ye karşı kurulduğu zaman içinde de kendini gösterdi. Sonraki süreçlerde de emperyalistlerin işgal politikalarının en önemli aygıtı olarak devam etti. 4 Nisan 1968 Martin Luther King öldürüldü ABD’de özellikle siyahlara karşı uygulanan ayrımcılığı ve ırkçı bakış açısını değiştirmek için mücadele eden ve bu konuda da old-ukça başarı sağlamış bir önder olan Martin Luther King uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

10 Nisan 1919 Emiliano Zapata öldürüldü Meksika’da yoksul köylülerin haklarını Diaz diktörlüğüne karşı korumak ve bir toprak reformu sağlamak için mücadele veren Meksikalı devrimci Emiliano Zapata hükümet güçlerince pusuya düşürülerek öldürüldü. 16 Nisan 1917 Lenin Nisan Tezleri’ni açıkladı Ekim Devrimi’nin önderi V.I. Lenin sürgünde bulunduğu İsviçre’den Rusya’ya dönerek sosyalist devrimin gerçekleştirilmesi için çalışmalara başlanması çağrısında bulundu. Bu çağrısını güçlendiren ve temelelndiren Nisan Tezleri’ni de bu dönemde açıkladı. 16 Nisan 1973 THKP-C Davası başladı THKP-C önderi Mahir Çayan ve yoldaşlarının 30 Mart’ta Kızıldere’de katledilmesinin ardından yapılan operasyonlarla tutuklanan diğer THKP-C’lilerin davası başladı. Açılan davada 256 devrimci yargılandı. Bunlardan 10’u için idam kararı isteniyordu.

Hazırlayan: Halil Altunpolat

Günlerin Getirdiği

Tutuklanması gerekenler

Ahmet Şık ve Nedim Şener kitap yazdıkları

gerekçesiyle suçlu bulunarak tutuklandılar. Yargının her-hangi bir suç işlemedikleri-ne kanaat getirdiği Necdet Menzir, Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Doğan Güreş… Cumar-tesi Anneleri’nin çocuklarını işkence tezgâhlarında kaybe-denlerdir. Bu gerçek Galatasa-ray Meydanı’ndan her Cumar-tesi yükseliyor. Gazetecilerin hücrelerinde bulunması gere-kenler işte o işkencecilerdir.

“Ahmet Şık ve Nedim Şe-ner tutuklandı.” Gazetele-

rin bu manşetini, Ahmet Şık’ın basılmamış kitabının yayıne-vinden, gazeteden, bulunduğu bütün bilgisayarlardan silin-mesi izledi. Kitap yakmak ta-rihte hep Ortaçağ karanlığına göndermeler yaparak lanetle-

nir. AKP Hükümeti, ‘Kitap Yak-ma’ olayına yirmi birinci yüzyıl Türkiye’sinde bir gömlek daha giydirerek kitap taslığını basıl-madan sildi. Hızını alamayan hükümet, Silivri Cezaevi’nde kitabın bir kopyasını bulma ih-timali ile Ahmet Şık’ın hücresi-ni aradı. Kendisine bir şiirin çok

görüldüğünü söyleyen Başba-kan, bir kitabı çok gördü.

Başbakan öğreniyor,öğretiyorGazetecilerin tutuklanma-

sına Başbakan: “Yargının işine karışmam, yetkim dâhilinde değil” dedi. Hâlbuki 28 Şubat, 27 Nisan… Başbakana yargının işlerine mutlaka karışması ge-rektiğini öğretti. Partisi kapatıl-ma tehlikesi ile baş başa kalınca yargıyı yönetmesi gerektiğini de öğrendi. AKP bu öğrendik-leri ile Ergenekon davasının ka-rar vericisi oldu. Hükümet TMY, TCK ve CMK’da yaptığı değişik-likler ile saldırılarını kitabına uydurduktan sonra devrimcile-re, gazetecilere dersini vermek istiyordu. Ergenekon davası-nı demokrasi mücadelesinin önemli virajlarından biri olarak gören Türkiye halklarının vic-danı, bir kitap yazdı diye özgür-lüğüne el konan gazeteciler için sızladı; Ortadoğu’da yanan ateşi gören Başbakan artık kendisini iktidar yapan bu halkın korku-suyla yürüyecektir.

‘Ergenekon’ soruşturmasında gözaltına alınarak mahkemeye sevk edilen gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık tutuklandı. Tarihte kitaplar

hep yakıldıHükümet, Ahmet Şık’ın kitabının si-

linmesine tepki verenlere tarihte ilk defa kendileri-nin yapmadıklarını söyle-di. Hükümet’in yaptığı bu açıklama birkaç örnekle doğrulandı: Çin İmparato-ru Qin Şi Huang. M.Ö. 212 yılında pek çok felsefe ve tarih kitabını imparatorluk kütüphanesi için birer nüs-ha ayırdıktan sonra yaktı. İskenderiye Kitaplığı, M.S. 392 yılında Romalılar tara-fından yakıldı. Naziler, 10 Mayıs 1933’de Berlin’de Opera Meydanı’nda 20 bin kitabı yaktılar. 12 Eylül’de on binlerce kitap yakılarak, SEKA’da geri dönüşüme ve-rilerek imha edildi.

Bağımsız yargı mümkün mü?Yargı her zaman için yasama ve yürüt-me olarak ifade edilen organlar arasın-

da farklı ve ayrı bir konumda görülür. An-cak maalesef liberal tasavvurdaki kuvvetler ayrılığı ilkesi tarihin hiç bir döneminde so-runsuz bir şekilde pratikleşmemiştir. Zira nihayetinde liberal sistemlerdeki hukuk mekanizması egemen sınıfların çıkarları-nı korumaya yönelik oluşturulmuş kurallar bütünüdür. Toplumun ve bireyin haklarını koruyan, siyasal iktidardan her anlamda ba-ğımsız, ezilenlere hukuksal koruma getiren bir yargıdan bahsetmek abesle iştigaldir. Bunun için tüm hukuksal mevzuatın ve en önemlisi zihniyetin tamamen değişmesi lazım.

İddianameye göre IMF’yi protesto etmekten, Te-

kel eylemleri gerçekleştirmeye kadar meşru olan tüm müca-deleler şuç teşkil etmekte. Sıra Kimde İnisiyatifi ise mahkeme sürecinde toplumsal basıncı sağlayacak çeşitli eylemlilikler gerçekleştirecek.

SDP ve TÖP yöneticileri 21 Eylül günü, evleri basılarak gö-zaltına alınmış, asılsız bir çok suçlamayla tutuklanıp, ve Emni-yet Müdürü olarak bir çok dev-rimcinin işgenceden geçmesin-de birebir sorumlu olan Hanefi Avcı ile aynı davaya dahil edil-mişlerdi. Devrimci mücadelede emekten,demokrasiden, kadın haklarından, halkların kardeş-liğinden yana örgütlü mücade-le yürütenler ile devrimcilerin işkencecisi Hanefi Avcı’nın aynı davada yer alması en başından bu operasyonun aslının devrim-cilere yönelik bir komplo oldu-ğunu akıllara yerleştirmişti. 6 ay sonra ilk duruşma gerçek-leşecekken, açıklanan iddiana-mede Tekel eylemlerine katıl-maktan, İMF’yi protesto etmeye kadar, haklar için verilen meşru mücadelede kazanılan birçok hak, suç olarak nitelendiriliyor.

Demokrasi mücadelesi büyüyecekSıra Kimde İnisiyatifi ise, tu-

tuklamalardan bu güne devrim-

ci örgütle-rin bir araya gelerek yü-rüttüğü sis-tematik bir mücadeleyi ortaya koyu-yor, Ahmet Şık tutuklamasın-da da hızla ey-lemini gerçek-leştiren ve bir komplo örneği olarak, Ahmet Şık’ın adının Er- genekon ile anılmasına tepkisini gösteren İnisiyatif, dava süresince de top-lumsal basıncı oluşturmak için eylemliliğine devam edecek. Gerek duruşma önlerinde, ge-rek meydanlarda, gerekse basın

a ç ı k -lamalarıyla bu haksız

tutuklamaları protesto edecek olan Sıra Kimde İnisaiyatifi bir çok ilde eylemliliğini sürdüre-rek devrimci tutsakların ser-best bırakılmasını sağlayacak.

SDP, TÖP, Ahmet Şık... Sıra Kimde?SDP ve TÖP yöneticileri 21 Eylül’den bugüne hala tutuklular. 13 Nisan’da davaları görülmeye başlayacak.

Ahmet Şık’ın tutuklanması gündeminde bağımsız yar-gıyla ilgili biz de Avukat Veysel Ok’un görüşlerini aldık:

Ergenekon soruştur-ması adı altında yapılan

operasyonlar, tutuklamalar, suçlularla suçsuzların aynı kefeye koyulup yargılanması soruşturmanın amacından çıktığını gösteriyordu. Yapı-lan operasyonlar tüm muhalif kesimlere bir saldırı aracı du-rumuna gelmişti.

AKP hükümeti, özellikle son zamanlarda gazetecile-

rin tutuklanmaları karşısında aldığı tepkiler dolayısıyla da bu tür yöntemlere başvur-muş gibi görünüyor. Yargının siyasallaştığı da göz önüne alınınca, bu durum “terfi” etmek değil, hem soruştur-ma sürecini sulandırmaya yönelik hem de alınan tepki-lere karşı bir şeyler yapıyor-muş gibi görünme çabasıdır. Eskişehir Hazal Akyel

Ödül mü ceza mı?Özge Akman

Şükrü Oral

Page 7: Emekçi Harket 14. Sayı

7 Nisan 2011 7

Cumartesi Anneleri faille-rin bulunması, katillerin

yargılanması için 314. Kez kayıp-ların hesabını sordu.

Her hafta Galatasaray’da bir araya gelen ve eylemin sonunda soluğu nezarette alan Cumartesi Anneleri, yıllara ve polis şiddeti-ne meydan okudu. Kararlılıkları rakamlara yansıdı. İHD verilerine göre 1994’te 328 olan kayıp iddi-ası, 1995’te 220’ye düştü. Daha sonra da 194’e, 66’ya, 29’a...

Kenan Bilgin, Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç, Fehmi Tosun,

Ali İhsan Dağlı, Düzgün Tekin, Hasan Gülünay, İsmail Şahin, Hü-seyin Taşkaya, Murat Yıldız, Fer-hat Tepe...ve daha birçoklarının annesi, eşi, kardeşi, çocuğu, 314. kez oturma eylemlerini gerçek-leştirdiler. Ve elleri, bir daha bı-rakmamacasına şimdi de Ergene-koncuların yakasında. Daha önce kayıplarını isteyen Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları, şim-di kayıp dosyalarının Ergenekon davasına dahil edilmesini de isti-yor. EHP Cumartesi Anneleri’nin ilk döneminden bu yana Genel

Başkanı’ndan, tüm parti dostla-rına kadar her hafta Galatasaray Meydanı’nda eyleme katılıyorlar. Eskişehir Süleyman Semiz

18 Aralık 2009’da, TEKEL’in özelleştirilmesi ile işten atıla-

rak 4-C statüsünde çalıştırılmaları-na hayır demek için Ankara’da top-lanan ve 78 gün boyunca Sakarya Meydanına çadırlar kurarak direnen tekel işçilerinin mücadelesinin ateşi sönmüyor. Sendikanın kendilerini bu mücadelede yalnız bırakmaları nedeniyle Ankara’daki direnişin ar-dından, İstanbul’da çadırlar kurarak güvencesiz çalışmaya, taşeronlaştır-maya ve 4-C’ye karşı meşaleli yürü-yüşler düzenleyen tekel işçileri şim-di de Samsun’da direnişte.

BAT Tekelciye verdiği sözü tutmadı4-C’yi kabul etmeyerek, özel-

leştirme ile fabrikayı devralan BAT(British Amerikan Tobacco) ile çalışmaya başlayan işçiler iş hakla-rının fes edilmesi üzerine fabrikayı

terk etmeyerek direnişe geçti ve 8 gündür üretimi durdurdu. Günler-dir direnişlerine devam eden işçiler haklarını geri alana kadar direniş-lerinin devam edeceğini bildirdiler. İşten çıkarılan işçilerin aileleri, fab-rikada çalışan diğer işçiler ve halk çadırlarda direnişe destek veriyor-lar. Fabrika direnişi sonlandırabil-mek için işçilere 3 defa farklı teklif-ler sunduysa da, işçilerin taleplerini karşılamadığı için teklifler yırtılıp atıldı. Hiçbir gerekçe gösterilme-den işten çıkarılan işçiler, yatırılan kıdem tazminatlarını kabul etmi-yorlar. İşverenle yapılan toplantıda işten çıkarılmalarının nedenini so-ran işçiler, “Pazar payımız düştü!” cevabına karşı, “Pazar payında 3. sıradasınız, düşmesi gibi bir durum söz konusu değil. Ayrıca, payınız her düştüğünde işçi mi çıkaracaksınız?” diye sordular. İşten çıkarılan işçiler-

le yaptığımız görüşmelerde; işçiler işe alınırken, “Paranızı harcayacak yer bulamayacaksınız, bizde işçi çı-kartmak olmaz!” söylemleri, Özel sağlık sigortası, kar payından prim, sosyal aktiviteler, vs. gibi olanakları sunan fabrika yönetimi, bunlardan hiçbirini yerine getirmediği gibi, kanser hastası olan bir işçiye hiçbir yardım yapmıyor. İşçiler kendi ara-larında yardım toplayıp arkadaşları-na destek olmaya çalışıyorlar.

Emekçi Hareket Partisi Üyele-ri, direniş alanında gece gündüz onlarla birlikte ve işçilere yol-daşlık etmeye devam ediyor. TE-KEL işçileri, 78 gün süren dire-nişlerinin ardından, devletin tüm baskılarına, sendikanın sırt dönme-sine rağmen 4-C’ye, işten çıkarma-lara, özelleştirmelere karşı direniş-lerini sürdürmeye devam ediyorlar. Samsun İbrahim Keskin

12 Haziran seçim-lerine beraberce

girme kararı alan siyasi oluşumlar düzenledik-leri basın toplantısıyla “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku” nu oluş-turduklarını ilan ettiler.

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun’un katılımıyla gerçekleşen basın top-lantısında BDP Eş Baş-kanı Selahattin Demir-taş açış konuşmasında “Türkiye’deki emek, öz-gürlük ve barıştan yana olan bütün siyasi güçler 12 Haziran seçimlerine hazırlanırken, Türkiye alternatifsiz olmadığını gösteriyor. Türkiye ulu-salcı, milliyetçi cephey-le, dinci cephe arasında sıkışmak zorunda de-ğildir. Türkiye çok farklı kültürlerin, inançların bir arada yaşadığı ve kendini özgürce ifade etme isteğini her fırsatta haykırdığı bir toplumsal gerçeklik üzerinde de kendi alternatifini üret-melidir inancıyla bizler de 12 Haziran seçimleri-ne “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku” olarak hazırlanıyoruz dedi.

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun ise “Sivil ita-atsizlik aslında tam bir sivil itaatsizliktir” diyen Başbakan’ın, söz konusu Ortadoğu halkları olunca

sempatik konuşabildiği-ni ancak kendi halkları-nı ise bu kadar ciddiye almadığını söyleyerek, konuşmasına “bu hükü-met döneminde %1400 artan kadın cinayetle-rine, tutuklanan siyasi parti yöneticilerinden, 12 Eylül döneminde bile görülmemiş bir yasakçı-lıkla basılmamış kitap-ların yasaklanmasına, işsizlik rakamlarıyla oy-nanarak gizlenmeye çalı-şılmasına” değindi. Tüm bu güncel gelişmelerin ortasında alternatif oluş-turmanın, birleşik mü-cadele hattını örmenin önemli olduğunu ifade etti.

Blok bileşenleri:Barış ve Demokra-

si Partisi, Emek Partisi, Emekçi Hareket Parti-si, Eşitlik ve Demokra-si Partisi, Devrimci İşçi Partisi, Devrimci Sosya-list İşçi Partisi, İşçilerin Kardeşliği Partisi, İşçile-rin Sosyalist Partisi, Sos-yalist Demokrasi Partisi, Demokrasi ve Özgürlük Hareketi, İşçi Cephesi, KÖZ, Sosyalist Birlik Ha-reketi, Sosyalist Gelecek Partisi Hareketi, Sosya-list Dayanışma Platfor-mu, Toplumsal Özgürlük Platformu ve Türkiye Gerçeği.

Derin devletin, “derin-lerden” su üstünde fü-

tursuzca gezindiği 90’ların ortalarında gerçekleşen kaza devletin çok temel bir çeliş-kisini gözler önüne sermişti. Devletin birçok provokasyon-da ve manipülasyonda bulun-duğu, gündemi değiştirmek/yaratmak veya belli bir hare-keti bastırmak adına sistema-tik eylemler gerçekleştirdiği devrimciler cephesinden söy-leniyordu. Malum kaza tiyatro perdesinin bir anda düşüver-mesi gibi bir etki yaratmıştı. Bu süreçten sonra karşılaşılan her durumda halk “acaba?” deme şansını yakalayabildi. Aynı yıllar faili meçhullerin, gözaltında kayıpların herhan-gi bir asayiş konusu haline ge-tirilmeye çalışıldığı zamanlar-

dı. Cumartesi Anneleri ilk defa o yıllarda Galatasaray Lisesi önünde kaybedilen evlatları için sessiz direnişlerine başla-mışlardı ve her eylemleri yeni işkence ve göz altılarla karşı-lanıyordu.

Kazanın akabinde ardı ar-dına Susurluk raporları ha-zırlanmış ve neredeyse hiçbir sonuç alınmamıştı. Dava süre-cini devralan yeni hükümetler yeni raporlar hazırlayıp konu-yu geçiştirmekten öteye git-mediler ve sessizce hasıraltı ettiler. Cezalandırılan birkaç kişi ancak çete kurmuş birkaç çocuk muamelesi gördüler. Tüm bu aklama çalışmaları-na rağmen halkın hafızasında hep bir devletin aynası şeklin-de kaldı.

Bugün ise dava tekrar gün-deme geldi gelmesine ancak durumda hala bir bulanıklık hâkim. Susurluk sonrasında çete kurmaktan hüküm giyen Ayhan Çarkın isimli özel tim-cinin günah çıkarma niteliğin-

deki itirafları aslında söylene gelen devlet katliamlarını ka-nıtlayacak nitelikte olduğunu gösteriyor.

Susurluk raftan iniyorSusurluk hükümlüsü, eski polis Ayhan Çarkın’ın itirafları üzerine yakınları öldürülenler ve avukatlar yeniden yargılama için harekete geçti ve sorumluların yargılanmasını talep etti.

Can Çoksöyler

Zafer Üskül’den seçim atağıCumartesi An-neleri eylem-

lerine katılan ilk hü-kümet yetkilisi olan Zafer Üskül , Ertuğ-rul Günayla birlikte AKP’nin “demokrasi manifestosu” dediği seçim bildirgesini yazacak, “şimdi de-mokrasi zamanıdır.” Sloganı öne cıkara-cağını temel hak ve özgürlükler üzerin-de duracağını söylü-yor. Seçimler yakla-

şırken bu demokrasi söylemlerinin sa-dece seçim amaçlı mı kullanıldığı ise merak uyandırıyor. AKP’nin ileri demok-rasi söylemleri son-rasında, kendisine karşı çıkan en ufak çatlak sesi susturma-ya çalışmıştı. Bugün Üskül’ün demokrasi söylemlerinin kime göre, neye göre ve kimin için biçimlen-diği merak konusu.

Anneler ergenekoncuların peşinde

TEKEL’in ateşi sönmüyorEmek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu Kuruldu

Susulukta ne oldu3 Kasım 1996’da DYP Şanlıur-

fa milletvekili Sedat Edip Bucak, İstanbul Kemalettin Eröge Po-lis Okulu Müdürü Hü-seyin Kocadağ, derin devletin önde gelen tetikçisi Abdullah Çatlı ile Gonca Us’un bulun-duğu arabaya bir kam-yonun çarpmasıyla, devrimcilerce o güne kadar söylenen fakat devletçe gizlenen de-rin devlet gerçeği gün gibi ortaya çıkmıştı. Bu dönemden sonra ardı ardına hazırlanan göstermelik raporlar bir sonuca ulaşmadığı

gibi, dönemin Başba-kanı Necmettin Er-bakan “fasa, fiso”, dö-nemin Adalet Bakanı Şevket Kazan “Sürekli Aydınlık için Bir Daki-ka Karanlık” eylemleri ile İlgili “Mum söndü yapıyorlar” diyerek derin devlet gerçeğini önemsizleştirmeye ça-lışmışlardı.

Ayhan Çarkın kimdir?Susurluk sanığı Özel Tim’ci Ay-

han Çarkın, Susurluk ve Ergenekon ile ilgili itiraflarda bulundu. Kendisini ve yaptık-larını “Ben 1986’da Güneydoğu’ya ilk gön-derilen 320 kişilik Özel Harekât grubu içindey-dim. 1990’a kadar böl-gede kaldım. Hepimiz kana bulaşmıştık. Öyle korkunç şeyler yapıldı ki o halka… B.. yedirdik bu millete. Tırnaklarını söktük, dilini yasakla-dık, biz bunu yaptık…” gibi sözlerle anlatan

Çarkın, Tansu Çiller, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin gibi isimlerle alakalı olarak süreci yöneten tarafta olduk-ları, birçok katliamın önde gelen isimleri ol-duklarını söyledi.

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük

2. Başlıca özelliğiniz? Mertlik

3. Mutluluk nedir? Sağlıklı olmak

4. Mutsuzluk nedir? En sevdiklerinden ayrı olmak

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? İyi niyetli hatalar

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalan söylemek

7. En sevmediğiniz şey? İhanet

8. En sevmediğiniz kişiler? Riyakar insanlar

9. En sevdiğiniz iş? Yemek yapmak, mutfakta vakit geçirmek

10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet

11. En sevdiğiniz yazar? Yaşar Kemal

12. Kahramanınız? Karl Marx

13. Kadın kahramanınız? Aleksandır Kollontai

14. En sevdiğiniz çiçek? Gül

15. En sevdiğiniz renk? Siyah

16. En sevdiğiniz yemek? Kuru fasulye

17. En sevdiğiniz düstur? Mutlu, sağlıklı, dürüst yaşa

18. En sevdiğiniz söz? Mahir, Hüseyin, Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş

18SORU

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

Medine Öztürk EHP İstanbul Üyesi Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde özelleştirilerek British American Tobacco(BAT)’ya

satılan TEKEL fabrikasında 120 işçinin iş hakkı fes edildi. 31 Mart’ta fabrikayı terk etmeyerek üretimi durduran işçiler, çadırlar kurarak direnişe devam ediyorlar.

Page 8: Emekçi Harket 14. Sayı

Emekçi Hareket 15 Günlük Gazete İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Fadik Temizyürek - Bozkurt Mah. Türkbeyi Sk. No:79-81 Şişli/İstanbul Basıldığı Yer: Ezgi Matbaası - Sanayi Cad. Altay Sk. No:10 Yenibosna/İstan-bul Türü: Yaygın Süreli Yayın Genel Yayın Yönetmeni: Emre Öztürk, Görsel Tasarım: Gürkan Köse, Pınar Atalar, Nacican Altın Haber Koordinatörü: Rıfat Çapar, Melike Çınar İstanbul:Barış Şahin Eskişehir: Merve Demir Ankara: Yaşar Türk Dağıtım: Sanem Deniz Kural [email protected]

ADIYAMANAFYONANKARA

MAMAKÇANKAYA

ANTALYA

AYDINBARTINBOLUBURSAÇANAKKALEÇORUM

ODUNPAZARI

GÜNGÖREN

KÜÇÜKÇEKMECEKADIKÖY

MALATYA

SAMSUN

TRABZONZONGULDAK

HATAY

TELEFON

0506 828 78 66�

0555 552 78 65

0543 958 58 530539 986 84 51

0536 882 31 040312 418 94 46

0222 221 20 780222 229 36 030507 995 81 26

0506 976 61 440232 484 80 59

0507 707 20 03

0555 839 86 52

0553 740 67 190212 249 81 19

0507 959 34 590216 330 84 56

ADRES

Yükseltepe Mah. 1666. Cad. 1945. Sk. No: 1 Keçiören

Yasa Cad. Yasa Han No: 24 Kat: 3 D:31

Tepecik Mah. Çeltik Geçidi Sk. Seymen Apt. No: 2 D: 5

MAIL

[email protected]

[email protected]

[email protected]

[email protected]

w w w. e h p. o r g. t r a d re s i n d e n g a ze te m i ze a b o n e o l a b i l i r s i n i z

[email protected] 0531 687 10 71 Çay Mah. Çay 2 Sok. NO:27/A

18 Aralık 2009’da, TEKEL’in özelleştirilmesi

ile işten atılarak 4-C statüsünde çalıştırılmalarına “Hayır” demek için Ankara’da toplanan ve 78 gün boyunca Sakarya Meydanı’na çadırlar kurarak direnen tekel işçilerinin mücadelesinin ateşi sönmüyor. Sendikanın kendilerini bu mücadelede yalnız bırakmaları nedeniyle Ankara’daki direnişin ardından, İstanbul’da çadırlar kurarak güvencesiz çalışmaya, taşeronlaştırmaya ve 4-C’ye karşı

meşaleli yürüyüşler düzenleyen Tekel işçileri şimdi de Samsun’da direnişte. 4-C’yi kabul etmeyerek, özelleştirme ile fabrikayı devralan BAT ile çalışmaya başlayan işçiler iş haklarının feshedilmesi üzerine fabrikayı terk etmeyerek direnişe geçti ve 31 Mart’ta üretimi durdurdu. Günlerdir direnişlerine devam eden işçiler haklarını geri alana kadar direnişlerinin devam edeceğini bildirdiler. Direnişteki işçilerin aileleri, fabrikada çalışan diğer işçiler ve halk çadırlardaki direnişe destek veriyorlar. Direnişi ziyaret eden Emekçi Hareket Partisi Samsun üyeleri, direnişi selamlayarak desteklerini iletti.

TEKEL işçileri, 78 gün süren direnişlerinin ardından, devletin tüm baskılarına, sendikanın sırt dönmesine rağmen 4-C’ye karşı direnişlerini sürdürmeye devam ediyorlar.

Kurulduğu günden bu yana ‘’İş-size iş bulun ya da defolun’’ şia-

rını alanlara taşıyan Emekçi Hareket Partisi Mersin İl Örgütü yeni il bina-sına taşındı. Mersin’de gerçekleştir-diğimiz eylemlerde “Emekçi Hareket Partisi”, “EHP’li Kadınlar” ve “Liseli

Hareket” bayraklarını gururla taşıyan yoldaşlarımız ve parti dostlarımız yeni yerimize taşınmamızınçok daha faydalı olacağının farkında-dır. Mersin İl Örgütü olarak yeni yeri-mizde daha çok işçi daha çok emekçi ağırlamanın mutluluğu içindeyiz.

IMF BaşkanıDominique Strauss-Kahn

..

‘‘

Ekonomik kriz kapıdaUluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn, dünyanın bir sonraki ekonomik krize hazırlanmaya ihtiyacı olduğunu söyledi.

Gelecekte yaşanılacak krizin zamanını ve doğasını tahmin edemeyeceğini ifade eden Strauss-Kahn, ancak krizin geleceğinden emin olduğunu belirtti.

‘‘

ı lISTE KRIZ

Mahirler’i sade-ce anmak değil,

anlamanın ve yapma-nın önemini vurgu-ladık bulunduğumuz bütün illerde. Mahir Çayanlar’dan aldığımız deneyimi daha da ile-riye taşımanın kararlı-lığıyla çıktık Devrimci Yol’umuza. Aynı karar-lılıkla Kesintisiz Dev-rim Yolunda Emekçi Hareket Partisi ile yıl-dızlaşan yumruğumu-zu tüm illerde oligar-şinin burçlarına dikme gayretiyle örgütlüyoruz çalışmalarımızı.

Egemenlerin sandı-ğının aksine devrimci mücadele hiç bitmedi, daha da büyümeye de-vam ediyor. Sistemin her saldırısında daha da artıyor Devrimci Da-yanışma bilincimiz.

Kızıldere Emekçi Hareket Partisi için, tüm yoldaşlarımız için emperyalizme ve faşizme karşı veri-len mücadelenin adı oldu, 1 Mayıs 77 oldu, Terzi Fikri oldu, İlyas Has, Hıdır Aslan oldu. Kızıldere Devrimci

Yol’umuzun ve müca-delemizin tarihi oldu her daim. Mahirler’den, Terzi Fikriler’den, Özençler’den aldığımız bayrağı daha da yük-seğe taşımak için mü-cadele ediyor tüm yol-daşlarımız. Kesintisiz Devrim yolunda müca-dele ediyor partimiz. Bu mücadeleyi daima ileriye taşımaya da bü-tün kararlılığımızla de-vam edeceğiz. Yolumuz açık olsun.

Kesintisiz devrim yolundayız30 Mart 1972’de Kızıldere’de yoldaşlarımıza doğrultulan faşist namlulara karşı 39. yılında da Mahir’lerin ve siper yoldaşlarının bizlere bıraktığı devrimci deneyimi sahiplendiğimizi göstermiş olduk.

Gökhan Asan

Yasa tasarısı komisyondaKadın cinayetlerine karşı bütünlüklü mücadelenin şart olmasından ha-reketle hazırlanan yasa tasarısı geçtiğimiz günlerde Meclis’e sunuldu.

Kadın cinayetlerine karşı geçtiğimiz yıldan bu yana sis-

tematik mücadele yürüten EHP’li Kadınlar’ın da bileşeni olduğu Ka-dın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun hazırladığı yasa ta-sarısı, meclis Adalet Komisyonu’nda görüşülmeye başlanıyor. İstanbul ve Ankara’da gerçekleştirilen pe-riyodik eylemler, ardından Mü-nevver Karabulut, Ayşe Paşalı gibi kamuoyunun gündemine oturmuş davaların takibi ile kadın cinayet-lerine karşı mücadeleyi yükselten platform, kadın cinayetlerine karşı bütünlüklü mücadelenin şart olma-sından hareketle hazırladığı yasa tasarısını geçtiğimiz günlerde mec-lise sundu.

Milletvekilleri ile yapılan görüş-meler sonucu Sebahat Tuncel’in tamamını, Fatma Şahin ile Nevin Gaye Erbatur’un ise belli bölümle-rini meclise sunduğu yasa tasarısı,

Ceza Kanunu ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’da deği-şiklikler öngörüyor. Kadın katille-rine haksız tahrik, etkin pişmanlık, iyi hal, gelecek gibi gerekçelere da-yanarak verilen ceza indirimlerinin kaldırıldığı tasarı; namus saikiyle, cinsiyet ayrımcılığı ile, cinsel yö-nelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılı-ğıyla işlenen cinayetlerde katillere ağır ceza verilmesini sağlayacak değişiklikleri içeriyor. Ayrıca şid-dete uğrayan veya şiddete uğrama ihtimali bulunan tüm kadınlar için her ne suretle olursa olsun koru-ma tedbiri alınmasını sağlayacak düzenlemeler yapılıyor. Tasarının komisyonda görüşülmesinin ardın-dan meclis genel kurulunda da ka-bul edilmesi ile kadın cinayetlerini durdurma mücadelesinde ciddi bir adım atılmış olacak.

İdam isteğinin diğer yüzü

Davaların takipçisiyizMünevver Karabulut cinayeti dava-sını EHP’li Kadınlar’ın da bileşeni

olduğu Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun takip etmeye başlamasının etkisiyle, katiller lehine ilerleyen davada ka- tilleri koruyan kararlar alı- n a m a m a y a başladı. Ka- dın cinayet-lerinin ancak s i s t e m a t i k mücadele ile d u rd u r u l a -bileceğinden h a r e k e t l e yaptığı eylem- lerin yanı sıra bütün- lüklü bir yasa tasarısı hazırlayarak meclise sunan platform, katille-rin “kimyasını bozan” mücadelesine devam edecek ve 8 Nisan’da görülecek Münevver Karabulut cinayeti duruşmasında Bakırköy Adliyesi’nde olacak.

Doğançayır Belde Örgütü’nde İran’lı EHP’lilerin de katılımıyla

gerçekleştirilen siyasal gündem top-lantısında; Libya’ya yönelik işgalin emperyalist ülkelerin iş birliği ve çı-karları doğrultusunda gerçekleştiği

ve işgalin yayılabileceği vurgulanırken Emperyalist çıkarların kriz dönemle-rinde kendini işgallerle ve savaşlarla gösterdiğini, işgal altında bulunan halkların da bu saldırılara direnişlerle karşılık verecekleri belirtildi.

Mersin İl Örgütü yeni yerinde

Doğançayır’da işgal tartışıldı

Güngören 1 Mayıs’a hazırlanıyorİstanbul Güngören’de hane-lere gazete dağıtımından, ev

ziyaretlerine, Tozkoparan halkının gündemlerinin tartışıldığı toplantı-lardan, 1 Mayıs’a giderken ilçemizde yürüyecek çalışmalara kadar, tüm faaliyetleri Güngören halkıyla be-

raber örgütleme hedefiyle yürüyen İstanbul İl Örgütü her Çarşamba il-çelerinin de katılımıyla 1 Mayıs gün-demli Siyasal Gündem Değerlendir-me Toplantıları’nı gerçekleştiriyor.

4-C’liler direniyorÖzelleştirilerek British American Tobacco’ya devredilen TE-KEL fabrikasında 120 işçinin iş hakkı feshedildi.

Sanem Deniz Kural

Geçtiğimiz yıl Kayseri’de kaybolan 3 çocuğun cesetlerinin Yozgat’ta toprağa

gömülü olarak bulunması ve çocuklardan bi-rinin tecavüze maruz kaldığı anlaşılmasının ardından, çocuk istismarı ve cinsel saldırı suçlarında cezaların ağırlaştırılmasını öngö-ren ve iki yıldır tozlu raflarda bekletilen yasa tasarıları Meclis’te görüşmeye açıldı. Ayrıca BBP de bu olayı öne sürerek, idam cezasının geri getirilmesini gündeme taşıdı.

Kadın cinayetlerinde olduğu gibi cinsel saldırı suçlarında da en ağır cezaları gerek-tiren tedbirler alınmadığında bu suçların oranlarının arttığı çok açık bir gerçek. Ancak kadın cinayetlerini, taciz ve tecavüzleri hiçbir zaman gündem etmemiş olan faşizmin, şimdi çocuk istismarını kendine malzeme yapması ve idamı geri istemesi yalnızca ikiyüzlülüktür. Kadın mücadelesi veren Sakineler’in idam cezalarına çarptırıldığı bu düzeni iyi bilenler olarak, idam talebinin neye denk düştüğünün farkındayız. Buna verilecek en güzel cevap ise; tacize, tecavüze ve kadın cinayetlerine ağır ceza getiren yasal düzenlemeleri müca-delemizle kazanmamız olacaktır.

Daima’nın ilk sayısını EHP il ve ilçe örgütlerinden temin edebilirsiniz.

Abone FormuAdınız Soyadınız:

Emekçi Hareket gazetemizi düzenli takip etmek için aşağıdaki formu doldurarak abone olabilirsiniz.

1 yıllık abonelik için 0749 471420035001 Şükrü Oral adına Ziraat Bankası hesap numarasına 15 TL yatırarak formu Feridiye Cad. No 41 Taksim / İstanbul adresine postalayınız.

E-Postanız:

Adresiniz:

Mesleğiniz:

Telefon Numaranız: