Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
TÜRK ANSİKLOPEDİSİ
CİLD X X
F A S İ K Ü L : 137
1
[ M . E .
— —
B . Ilı
r
D E V L E T KİTAPLARI
İSLÂM SANATI
EMEL ESİN
M İ L L İ EĞİTİM B A S I M E V İ A N K A R A 1972
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
280 I İTTİHADtYESt — İSLÂM SANATI
mlan a za-
ran ında . ın-
'esinde us
(bk. H A Üst; ıı-
:uğı la
İ Ç I K a,
Ana lerir ıİ
curr Al i , 1-
[anrr k
• 1 1 J J
Müd k ı. „.. t katıl ı-
sı'nıı n naiKı mekt n bahsi d imi T-
vet i a 1921 sini 1-
l an ;
İ S L Â M S A N A T I , Hicret in i l k yılı (622) ndan gü-nümüze kadar İs lâm ü lke le r inde gel işen sanat. 1300 yılı aşan bir zaman boyunca ve m e k â n olarak da doğuda Çin i le Birmanya'dan bat ıda At lan t ik Okyanusu'na kadar uzanan geniş alana yayılmış bulunan İ. S., tar ihi devrelere ve coğrafî bölgelere göre , çeşitli kollara ayrı l ı r . Bu kol lar ın hepsinde ortak bir İ. S. üs lûbu vardır ve bu üs lûbun özell iğine İs lâmî umdeler biç im vermişt i r . Böylece İ. S. üs lûbunun özell ikleri en çok d in î sanat eserlerinde be l i r i r . .
I . S.'na üs lûbunu veren baş umde ş u d u r : Is lâmiyet in i lâh kavramı , madde â leminin b iç imler inden ve hat tâ hayal ve tasavvurdan da ötede b u l u n d u ğ u için tasvir, özel l ikle canlı yaratık tasviri, düşünceyi ibadete teksife engel teşkil eder ve bu sebeple dinî İ. S.'nda tasvir yapı lmaz. H indu , Buddhist veyâ Hır is t iyan, heykellere ve tasvirlere d ikkat in i toplayarak vecde var ı rken , M ü s l ü m a n ancak tasvir ve tasavvurların yok o lduğu anda, ruhaniyetin eşiğine erer. Tasvir yokluğunun sonucu olan bir özell ik de tezyinî dekorun önem almasıdır . I . S.'nda başlıca tezyinî dekor unsur la r ı , bazen timsal mahiyetinde olan geometrik biçimler ve özell ikle Kur an remizler idir : İnsan ruhunu anlatan N û r âye-tindeki mijkât (hücre veyâ s ü t u n ) , kandil , parlak yıldız ve ebedî hayat bağı, cennetin mübarek ağaçlar ı , ç içekler i , yemişleri , suları g ibi remizler temsil edi l i r . Kuran âyetler in in muhtelif yazılar i le yazılması İ . S. 'nın bir diğer alâmetidir. Başlıca yazılar şun l a rd ı r : Erken pap/riiı'lerde rastlanan ve eğik el i f ler i ile tebarüz eden yaz ı ; kûf î ; r e y h â n î ; s ü l ü s ; nesih; t a l îk ; nesta'lik.
!• S., hat sanat ından başka, başlıca şu kollarda ge l i şmiş t i r : Mimar î ve mimar î dekorda da yer alan taş , alçı , pişmiş sırlı veyâ sırsız toprak, f i l dişi ve tahta oyma ile kaba r tma la r ı ; mermer ve sedef k a k m a l a r ı ; çini ve cam kap ve ş işe ler ; hal ı lar , kumaş ve i ş lemeler ; kitap resmi, tezhip ve ciltler.
I . İ l k c û m i l e r : İlk İs lâm camii, Hicret in 1. y ı l ında (622) Hazret - i Muhammed'in eshap i le b i r l ik te bina
ett iği K u b â Mescidi i d i . Gerek K u b â Mescidi gerek derhal a rkas ından yapı lan Medine'deki Mescid - i Nebevî putperest tap ınaklar ın ın resim ve heykellerine bir tepki olarak son derecede sade idi ler . Bu i l k câmiler, Med i ne'de utum adı verilen kale şekl inde bu lunuyor la rd ı ve taş veyâ tuğ ladan yapı l ı , dör t duvar iç inde bir kumluktan ibâret idiler. Bi r kaya parçası , Kıblenin yönünü gös ter iyordu. Hayat ın ın sonuna doğru Hazret - i Mı ıham-med'e ayakta hutbe vermek zor ge lmeğe başlayınca, ı lgın ağacından bir minber yapı ld ı . Kıb leye karşı d iz i l i hurma ağaçlar ın ın da l la r ın ın birbir ine ö rü lmes inden müteşekki l çardak, namaz kı lanlar ı güneş ten muhafaza ederdi. Ezan, mescidin duvar ı üzer inden okunurdu. Medine Câmi i ' n in avlusunda bir de kuyu vardı . İlk mescidlerin bu basit unsurlar ı , her vakit için mescid p lan ın ı tayin e t t i : Duvar iç inde avlu ve şadırvan, gölgel ik revaklar, mihrap ve minber, ezan okunacak yüksek sed.
I I . Emevî devri (661 - 750) : Emevî le r İs lâmi-yetin i l k devrindeki sadelikten uzaklaşarak İs lâmiyet ten önceki mabedlerin ih t işamını can land ı rmak istediler. İslâmiyetten önceki Arabistan'da eski Yemen, Babil eserleri u n u t u l m a ğ a yüz tu tmuş , Sasanî, Hellenist ik Mıs ı r ve Roma sanatı tesirleri nüfuz etmişt i . Emevî ler , sanat i lhamını bu
. kaynaklardan ve Bizans'tan a lmış lardı . Hicaz ' ı terk ederek Hi lâfe t merkezi olarak Bizans'a bağlı Hır is t iyan Arap sülâlesi Gassanoğul la r ın ın yurdu olan Suriye ve K u d ü s ' ü seçtiler. Emevî sanat ının i l k eserlerinden b i r i 691de K u d ü s ' t e yapı lan Mescid - üs - sahrâ (Mi râc Mescidi) i d i . I V - V . yüzyıl Hır i s t iyan Martyr ia ve Bapt i s te r ion ' la r ı gibi merkezî p l ân ı olan sekiz köşeli mescid, Suriye'de V I I . yüzyı lda yapı lan kiliseler tarzında kubbeliydi. Bu binanın etrafına sonradan revaklar, medreseler i lâve eden ve yüzünü gök ve sarı çini ile kaplayan T ü r k Memlûk la r ı ve Osmanl ı l a r , Mirâc Câmi i 'n in güze l l iğ ine ka tk ıda bu lunmuş oldular. 705'te Mirâc Camii yanında yapı lan Mescid - i Aksâ ise, b inan ın uzun tarafına parelel revaklar i le bazilika p lân ında üstü çatı ile ö r tü lüydü . 705'te Şam'da eski bir Jüp i t e r tapınağı ve Yahya Kihsesi 'nin yerinde bina edilen mozaiklerle süslü Emevî Câmii , i l k olarak İs lâmî cemaatin duruş tarzına gö re inşâ edi lmişt i ve revaklar Kıbleye nâzır ve b inanın
i cephesine paralel olarak diz i lmiş t i . Emevî Câmi i ' nde görü-I len şekilde mihrap karş ıs ındaki maksûre (halifeye mahsus
kapal ı yer) ise Medine Câmi i ' nden m ü l h e m d i . M a k s û r e şekl inin Halife Osman (644 - 656) veyâ Mervan İbn el -Hakem (684 - 685) devrinde Medine Câmi i ' ne bir yeni l ik olarak i lâve edi ld iğ in i M e d î n e tar ihçis i Samhûdî rivayet eder. Şam'daki maksûre üzer ine bir de kubbe ilâve edi lmişt i . Vel îd b. Abdü ' l - Me l ik ( 7 1 5 - 7 1 7 ) devrinde Medi ne'de Peygamberin bina ett iği câmi yıkt ı r ı larak Bizans kayserinin Emevî halifesine yolladığı Rum ve Kıpt î işçiler, i l k Müs lüman la r ın ifadesi i le «kiliseye benzer biç imde» yeni bir yapı yaptı lar . Duvarlar yaldız ve mozaik i le süslendi. Hurma ağacından çardaklar revak biçimine g i rd i . Ö m e r b. A b d ü ' l - Aziz (717 - 720) devrinde i l k olarak Medine Câmi i ' ne hücre b iç iminde bir mihrap ve yapının dör t köşesine dör t minare yapı ld ı . Bu minareler dör tköşe kesitte idi ve muhtemel olarak Hır i s t iyan çan kulesini andır ıyordu. Arap minareleri çan kulesi b iç imine sadık ka ld ı .
Emevî saraylarının İs lâmiyet ten önce el - H î r a ' d a bulunan ve İ ran kü l tü ründek i Lahmî adlı bir Arap sülâlesinin saraylarını taklit ettiği sanıl ır . Şam, Suriye, Fil is t in ve Ürd ü n ' d e de Emevî saray ve av köşkler i bulunuyordu. Başlı-
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
İSLÂM SANATI 281
çaları ş u n l a r d ı : 728 târihinde yapılmış ve karışık üs lûpta duvar resimleri bulunan Kasrü ' l Hayr ; 743 t â r ih inde yapı lmış olan ve b i tk i ve hayvan mot i f ler i i le oymalı cephesi i le temayüz eden M ş a t t a ; Hal i fe Hişam (724 - 743) devrinde yapılan ve heykel ve Bizans usu lünde mozaikleri i le tanınan Hi rbe tü ' I Mef-cer; beşik kemerli üç paralel oda ve hamamdan müteşekkil ve Hellenist ik
i k * duvar resimleri bulunan f, Kuseyr Amra. K u s e y r Amra'da halifenin m a ğ l û p I ettiği hükümdar l a r ı n re- t simleri ile, H u a r t ' ı n san- | d ığ ına gö re 707 ve 712'-de Kuteybe'nin savaştığı «Türk hakanı oğ lu» Kü l T i g i n ' i n de tasviri var- | dır .
Fars ve Orta Asya tesirleri Yak ın D o ğ u d a , İs lâmiyet ten önce özel l ik le f T ü r k m e n i s t a n ' d a n Fars'a ve Suriye'ye uzanan Parth devleti devrinde ( M . Ö . 250 - 224) başlamışt ı . Eski Orta Asya tesirleri arasında Buddhist mimar î geleneğinde at nah biçiminde ve sivri kemerlere M o -reno dikkati çeker. A t nah biçiminde kemer İ s l âm! Arap sanat ının a l â m e t i oldu.
Arap la r ın Horasan ve Türk i s t an 'da elde et t ikler i ustalar yolu i le yeni Orta Asya tesirleri Emevî sanat ına da nüfûz etmekte i d i . Be lâzur î ' n in Vutûhul - buldan adlı eserinde şunlar kaydedil ir : Muâviye devrinde Basra'ya Horasanlı ustalar yerleşt i r i ldi . A b d u r r a h m â n b. Samura (ö lm . 670) Basra'da, Kâbi l l i ustalara kendi üs lûp la r ında bir câmi yapt ı rmışt ı . Horasan l ı ve Kâbi l l i us ta lar ın ancak İ ranl ı o l masını sanmak gerçeğe uymaz. 630 ve 726 yı l lar ında, Çinli seyyahlardan ve Arap kaynaklar ından öğren i ld iğ ine göre , asgari 630'dan beri Kâbi l ve 726'dan X . yüzyıl başına kadar hem Kâbi l hem Gazne ve Sicistan i l l e r i , Gök T ü r k aslından olup, T ü r k ş â h î veya Kâbu l şâh ile Rutb î l adlan alt ında i k i ayrı kola ayrı lan bir Buddhist sülâ lenin idaresinde i d i . Horasan ve Sind'de pek çok T ü r k l e r vardı ve Araplar bunlardan da faydalanıyor lardı . Emevî devrinde Orta Asya tesirlerine işaret eden J. Hami l ton , Mefcer sarayındaki heykellerin Türk i s tan üs lûbunda pişmiş ve boyalı topraktan o lduğuna da dikkat i çeker.
Kuzey Afrika 'ya İs lâmiyetin ilerleyişi bu ü lkede de Müs lüman eserleri vücûda gelmesine yol açt ı . 643'te Mıs ı r fâtihi Amr , Fustâ t ' ta bir câmi - mescid bina et t i rmişt i . Bu
İ S L A M S A N A T I : T i r -miz ( T ü r k i s t a n ) kuzeyinde
1107 tâ r ih l i Carkurgan minaresi
câmiin ancak 827'deki tamirlerden sonra aldığı şekil b i l i nir . Tunus'ta Kayrevan câmi - mescidinin yapımına 670'te başlanmışt ı , fakat bu mescid de I X . yüzyılda yeniden yap ı ld ı . Kuzey Afr ika câmi ler in in genel p lanı şöyle i d i : Or t a s ında şadırvan bulunan, etrafı revakh bir avlunun Kıble taraf ındaki çok sıralı revaklar ın üstü dam ile ö r tü lüdür . Dam ile ör tü lü revaklar ın mihverinde, mihraptan g i rişe doğru bir ilâ üç kubbe s ı ra lanır .
Emevî halifelerinin Suriye'de çökmesi üzer ine bu sülâlenin bir kolu Endü lüs ' t e yeni bir hi lâfet merkezi kurdu ve İ. S. faaliyeti bu ülkede de başladı . 785-961 yıl ları arasında, muhtel i f safhalarda inşâ edilen Kurtuba ( C ó r d o b a ) Mescidi i k i kat revaklar ı , çatılı yapısı ve mozaikleri ile Şam Emevî Mescidine benziyordu. Bu mescidin mihveri boyunca üç kubbe sıralanır . 936'da I I I . A b d u r r a h m â n ' ı n Kurtuba yanında yapt ı rdığı Med ine tü ' z - Zeh râ Sarayı, Emevî saray mimar î s in in Endü lüs ' t e bir ö rneğ id i r .
I I I . Abbtısî devrinin ilk yarısında (750 - X I . yüzyıl) Türkistan, Horasan, Yakın Doğu, Kuzey Afrika, Endülüs ( X I V . yüzyıla kadar): Abbasî taraftarları özell ikle Horasan l ı l a r o lduğu için, bu sülâle, hilâfet merkezini taraf tar lar ına yakın ülkelere , Irak'a get i r d i . Parth ve Sasanî impara to r luk la r ın ın hâ t ı ra la r ın ın yaşadığı Ktesiphon'daki T â k - i Kis râ yakınında, Belli Buddhist mabedi Nevbaha r ' ı n başrâhibi Bermekî ler soyundan vezirlerin idaresinde, Bağdad hi lâfet merkezi olarak kuruldu. İ ran k ü l t ü r ü n ü n ağır bastığı bu ü lkelerde , başa geçen ve sanat merkezleri kuran sülâleler in çoğu da İ r a n h i d i : Horasan'da T â h i r î l e r (820 - 8 7 2 ) ; Sicistan'da T ü r k Rutbi l ler in yerini alan Saffarî ler (868 - 1008); Rey, Hemedan, Kirman, Huzistan, İsfahan, ha t tâ Bağdad 'a kadar hâkim olan Büveyhoğul lar ı (932 - 1048). Curcân, Taberistan, Deylem h ü k ü m d a r ı Z iâ r î l e r (927 - 1028) den Merdâv ic (927 - 935) in , kendine kis râ lar ın tâç ve taht ını yapt ı r ı r ken, «Süleyman Peygamberin cinler i» g ib i sanat iş ler inde mâhi r T ü r k l e r ku l landığ ın ı İ bnü ' l - Esîr kaydeder. 1020 târ ihl i Kâbus kulesi veyâ türbesi de bu sülâleye atfedilir . Toharistan ve Huttal 'da ise T ü r k soyundan Banicur sülâlesi hâk imdi (847 - 948). M â v e r â ü n n e h i r ' d e bir Arap valí idaresinde, 810 yı l lar ına kadar, ancak ismen İslâmiyeti kabul e tmeğe başlayan T ü r k beyleri henüz devam ediyordu. Bunlar ın yerini alan ve İslâmiyeti Tü rk i s t an ' a gerçekten yerleşt iren İranl ı Samanî sülâlesi hizmetinde de çok T ü r k ler vard ı .
İ ran toprak la r ında , Emevî devri mescid mimar î s inde pek değiş ikl ik o lmadı . V I I I . yüzyı ldan D a r m h â n ve 960 civar ında Nay în mescidleri, N a y î n mescidinin f i lpâyelerin-deki alçı dekor, Mâveraünneh i r T ü r k beyleri saraylar ında gözüken tarzdadır . Bu devrin ün lü İs lâm anıt ları hakk ın da fazla bi lgimiz yoktur. T ü r k asıllı Abbâs b. Banicur'un Bt lh ' te yapt ı rdığı Nevşâd Sarayı, Ebû Müs l im ' in X . yüzyılda Merv'de câmi ve sarayı ile Amr İbnü ' l - Laîs Saffar î 'nin N i ş a p u r ' d a ve Şiraz 'da bina et t i rdiği c â m ü e r konu la r ında ancak pek açık olmayan tariflere dayanı l ı r . N i ş a p u r ' d a bulunan ve I X . yüzyıldan kaldığı sanılan duvar resmi, Batı Türk i s t an üs lûbuna bağlanır .
V I I I . yüzyıldan sonra Türk i s t an ve Türk l e r in tesirleri kuvvet lenmiş t i r . Abbasî halifeleri M â v e r â ü n n e h i r ' d e hükmeden T ü r k asıllı beyleri İs lâmiyete kazanmağa ve Bağdad 'a çekmeğe ça l ı şmış lard ı r . İs tahrî ve İbn Havkal 'e göre , halifelerin hizmetine giren T ü r k as l ından beylerin başlıcaları şun l a rd ı r : Soğd ve Fergana İhş îdler i (Farsça l â k a p ) , Bu-
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
282 İSLÂM SANATI
L L *>*b -* — ^ u
* — * W « 4 lü Cj
A - L a) tâ
İSLÂM S A N A T I : 1. I X - X . yüzyıl larda yazı lmış , ku f i harf l i X«r ' u« ( sûre X X V I , âyet 126 - 136; Brit ish
Museum Or. 1397); 2. K u d ü s ' t e 691 tar ih l i Mirâc Mescidi (Kubbet üs - s a h r â ) ; 3. 785 - 961 aras ında bina edilen
Endülüs ' t e Kur tuba ( C ó r d o b a ) mescidin i ç i ; 4. Kayrevan (Tunus) da 875 - 902 aras ında bina edilen
câmî - mescid
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
İSLÂM SANATI 283
harhudatlar, Usruşâne Afş în ' Iar t (Farsça l â k a p ) . T ü r k hakanlar ı soyundan İbn Hakan sülâlesi bu adlara i lâve edilebil i r . Pencikent bey ve ha tun la r ın ın da Ha laç adlı T ü r k boyundan olduklar ın ı O. İ. Smirnova (Monet s gorodiıça Pendjkent) adlı eserinde, T a b e r î ' d e n a lmış ve sikkelerdeki damgalar üzer inde yaptığı mukayeselerle teyid e tmişt i r . Huei Çao seyahatnâmesinden ve İbn H u r d â z b i h ' t e n 726'dan X . yüzyıla kadar Hut ta l beylerinin Gök T ü r k asıllı B ik (Bey) sülâlesi o lduğunu öğrenmekteyiz . Adı sayılan T ü r k beylerinin hepsi İ. S.'na tesir edeceğini kaydedeceğimiz saray ve vihâra (Buddhist manas t ı r ı ) Iarın b u l u n d u ğ u merkezlerde hâkimdi . Buna i lâve olarak, Abbasî hah'feleri Orta Asya'dan çok sayıda T ü r k l e r de ge t i rmiş le rd i r . Bunlardan Aşnas ve Ahmed İbn T u l ü n g ib i bâzısı en yüksek mevkilere çıkmış ve Tü rk l e r bâzı İs lâm anı t lar ı yapı lmas ına işt irak veyâ nezaret e tmiş lerdi r .
Abbasi halifelerinin ik inc i başkenti Samerra, El - M u -tastm'ın emrindeki T ü r k l e r için ve Y a k û b î ' n i n El - Buldan -ından öğreni ld iği g ib i , baştan aşağı T ü r k l e r , Hazarlar, Fer-ganal ı la r ve Horasan l ı l a r taraf ından bina edi lmiş t i r . Böylece Samerra yapılar ı İ. S.'nda bir d ö n ü m noktası teşkil eder. Samerra'da Karh Câmii ve çarşıs ını T ü r k beyi Aşnas ' ın kendi ı rkdaşları ile b i r l ik te , 836'da bina et t iğini Y a k û b i kaydeder. Hal i fe El - Mütevekk i l (847 - 861) El - H a î r ' d e başka bir câmi yapt ı rmış t ı r . Bu câmi i le onun yakın ında bulunup ona benzeyen ve bugün Ebû Du lâ f adı verilen câmi de Orta Asya yapı ge leneği özel l ik ler ini gös ter i r . Y a p ı malzemesi olarak ar t ık Emevî devrinde Suriye'de o lduğu gibi taş deği l , Horasan ve Türk i s t an malzemesi çiğ tuğla kul lanı lmışt ı r . El - Mustavfi 'ye göre , El - Mü tevekk i l Câmii-nin duvar lar ı kısmen seramik ile süslü i d i . Samerra câmi-lerinin e t raf ındaki dör t duvar, Orta Asya yapı lar ındaki gibi askerî kale veçhesi almışt ı ve kulelerle dona t ı lmış t ı . Yen i bir minare biçimi göze çarp ıyordu . Orta Asya kalelerinin köşe kuleleri ve Horasan ile Türk i s tan minareleri g ibi toparlak olan Samerra minarelerinin bir özell iği de hel ikoi-dal bir merdiven i le sarılı bu lunmala r ı i d i .
Samerra 'n ın diğer önemli anıt ı Cevsaku'l - Hakan î (Hakan K ö ş k ü ) i d i . Y a k û b i ' d e n öğrend iğ imize göre , bu köşk, T ü r k hakan la r ı soyundan A r t u n ç İbn Hakan idaresinde, henüz gayr - i M ü s l i m bulunan T ü r k l e r taraf ından 836'da yapı lmışt ı r . M i m a r î bak ımından Hakan Köşkü , beşik kemerli üç eyvandan müteşekki l girişi i le , T â k - i Kis râ veyâ T ü r k Rutb î l le r idaresinde o l d u ğ u n u kaydet t iğ imiz Sistan'da S a r - o - t a r sarayı ta rz lar ından m ü l h e m gözükmektedir. Hakan sarayının duvar resimleri ve alçı oymalar ı
ise hem teknik hem üs lûp hem de konu bak ımından Pencikent ve Varahşa g ib i T ü r k asıll ı Mâve raünneh i r beylerinin saraylar ındaki eserlere benzer. N i t e k i m Glück, Schlumberger, Ettinghausen, Grube gibi sanat tar ihçi ler i Samerra resimlerinin T ü r k veçheler ine işaret e tmiş lerdi . Schlumberger ise bunla r ı Uvgur duvar resimlerine benzetmiş t i . Samerra eserlerinden T ü r k beyi Afşin Haydar b. Kâvus b. Karakara 'n ın ün lü sarayından bir şey ka lmamış t ı r . 854 -859 da El - Mutevekki l ' in yapt ı rd ığ ı Balkuvârâ sarayı harabeleri henüz d u r m a k t a d ı r .
Horasan ve Tü rk i s t an ' dan İ. S. 'nın ak ta rd ığ ı bir mimarî biçimi de r ibât , medrese, han g ib i yapı la rd ı . Bunlar, hayrat adamak maksadı ile X I . yüzyıl Türkçes i ile «muyanhk» {Kutadgu bilig) ekseri bir d i n i yapı etrafında, derviş ve yolcular ın İs lâmî devirde, gaziler in de o turması iç in yap ı l ı rd ı . Muyanhk tarz ında bi nalar ın Buddhist v ihâra (manas t ı r ) smdan gelişt iği hem
tar ihi kayı t lardan hem de son arkeolojik araş t ı rmalardan anlaş ı lmış t ı r . T ü r k l e r i n bu ge l i şmedeki payını T ü r k ç e muyanhk kelimesinin hem vihâra hem han ve ribât anlamına gelmesi ispat eder. Esasen i l k r ibât lar ın yapı ldığı M â v e r a ü n n e h i r ve Hut ta l i l l e r i , T ü r k beylerinin idaresinde bulunuyordu ve bu devirde anı t lar ı onlar yapt ı r t makta i d i . V ihâ radan r ibâta geçişin bir ifadesi de devr in terminolojisinde ik is i aras ında bir fark görü lmemes i keyfiyetidir . Us ruşâne Afş în la r ın ın ceddi, g a y r - i Müs l im T ü r k l e r d e n Harahara (Karakara) nm M â v e ı a ü n n e h i r ' d e -k i belki Buddhist olan bir kül l iyes inden bahsederken, M u kaddesinin Ahsenul - takvim adlı eserinde «ribât» tabirini ku l lanmış t ı . Sonradan M ü s l ü m a n olan Afşin Haydar da, M â v e r a ü n n e h i r ' d e , Hudaisar'da İs lâmî bir ribât yapt ı rd ı . Orta Asya kül l iyeleler i , gerek v ihâ r gerek r ibât gerek han o l sun, aşağı yukarı aynı b iç imde idi ler . Dör tköşe p lânda , köşe ve kapı lar ı kulelerle muhkem bir kale olarak tebarüz etmekte idi ler . Bu kalelerin içi açık bir avlu teşkil edebilir veyâ dam ve kubbeler ile kapal ı o lab i l i rd i .
İç inde avlu bulunan kül l iyelere örnek olarak, I X -X . yüzyılda İs lâmî bir topluma tahsis edilen ve Buhara yakınında Kökş ibagan 'da belki r ibât olarak kul lan ı lan bir « T ü r k mel ik ' i şehri» göz ö n ü n e get i r i lebi l i r . Bu kül l iyenin dör tköşe p lânda müs tahkem duvar la r ı açık bir meydanı tahdit ediyordu. Güney - batı köşede mescid duruyordu. Sûrları tahkim eden kulelerin ateş yakarak haber leşmek için ve minare olarak da ku l lan ı ld ığ ı anlaşı l ıyor. Kale duvar lar ı içinde tahtadan mesken kal ın t ı lar ı da b u l u n m u ş t u r . V ihâ ra l a rda , meselâ T ü r g i ş devleti (658 - 766) devrinden kuzey - batı Tü rk i s t an ' dak i A k - beşim vihârası harabelerinde, r âh ip hücreler i , surların iç k ı smında revaklar boyunca d iz i l iyd i , ik inc i cins, üstü ö r tü lü kül l iye örneği olarak, T i rmiz yakınındaki I X . yüzyıldan kalma Kı rk Kız külliyesi a l ınabi l i r . Bu ö r tü lü yapının iç taksimat p lânı haç b iç iminde bir merkez etraf ında bulunuyordu. Haç ın merkezinde kubbeli bir büyük oda vardı ( ibâdet yeri veyâ h ü k ü m d a r o d a s ı ) . Kubbeli merkezi oda etraf ında haç b iç iminde koridorlar ve diğer odalar yer a l ıyordu. Binanın bir boyunca, yan yana duran ve eş b iç imde kubbeli küçük odalar d iz i l iyd i . Orta Asya'da, T i r m i z civarında V I I . yüzyı ldan kalma Azine - tepe gerek ortası açık gerek ör tü lü kül l iyelerde , v ihâra harabelerinde g ö r ü l d ü ğ ü gibi İs lâm mimarisinde çok gelişecek «dört ey-vanlı» (dör t büyük tâk ' ı olan) medrese ve medrese - mescid prototipleri de vardı . Abidevî tâk b iç iminde kapı mot i f i Yak ın D o ğ u ' d a başlamış olmakla beraber Orta Asya'da da yaygındı . M â v e r a ü n n e h i r ' d e İs lâm mimar î s inde 978 ta r ih l i Arap Ata Türbes inde gö rü lü r .
Buddhist mimar in in bir özell iği de duvar lar ın sathında yan yana ve üst üste dizi lmiş çok sayıda hücrelerdi (bunlara Burkan heykelleri konurdu) . Çok sayıda hücrelerin yan yana ve üst üste dizilmesi, bir süsleme usûlü ola'-rak, Orta Asya Buddhist sanat ından İ. S.'na geçmişt i r . M u -karnas denen, hücre b iç iminde kesintilerden müteşekki l I . S.'na mahsus motif de, son araş t ı rmalara göre , asgarî X . yüzl ıdan beri Orta Asya İ. S.'nda gelişmişti (Arap Ata T ü r b e s i ) .
Hat sanatı Abbasi devrinde çok ilerleyerek E l - H a l i l (ö lm. aş. yu. 786) , İbn M u k l a (881 - 950) ve Alî İbn Hi l â l ( X . yüzyıl) g ibi üstadlar yetişmiştir . T ü r k asıllı İbn T u l ü n sülâlesi devrinde (868 - 904), Çin - T ü r k dör tköşe mühür l e r ine benzeyen tuğra la r ve T ü r k il lerinde çok sevilecek celi yazı (uzun elif ve lâmlar ile temayüz eden şeki lde) örnekler i gö rü lü r .
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
284 İSLÂM SANATI
5
İSLÂM S A N A T I : 1. Samerra'da 848 - 852 a ras ında El - Mütevekk i l Bi l lah ' ın yapt ı rd ığ ı câmi - mescid ; 2. Samerra'da 836 da gayri M ü s l ü m T ü r k l e r i n eseri olan Hakan köşkündeki duvar resimlerinde T ü r k beylerinin tasvir ler i ; 3. Kahire'de T ü r k asıllı Ahmed İbn Tu lun 'un 876- 879 aras ında yapt ı rd ığ ı c â m i - m e s c i d ; 4. İs lâmiyeti kabul eden Satuk Buğra H a n ' ı n Kâşgar ( D o ğ u T ü r k i s t a n ) da türbesi ( T . O. Forsyth, Report of a Mission to Yarkend, Calcutta, J 8 7 5 ) ; 5. D o ğ u Türk i s t an ' da , Buddh ist Uygur Türk l e r in in bir stûpa'stndan çevri lmiş o lduğu anlaşı lan bir İ s lâm!
tü rbe ( A . von Le Coq, Buried Treasures of Chinese Turkestan. Londra, 1928)
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
İSLÂM SANATI 285
834 yı l ından beri Hicaz, Mıs ı r ve Suriye'de, Aşnas, İ tah , İbn Hakan soyu, U l u ğ Tarhan gibi T ü r k valiler birb i r in i takip etmekte i d i . Daha sonra, "İbn T u l o n sülâlesi ve Fergana İhş îd le r in in ahfad ından Muhammed b. To-ğuç ' un k u r d u ğ u İhş id sülâlesi ( 932 - 968 ) , Suriye ve Mıs ı r ' a Abbasî sanat ının T ü r k veçhelerini aksettirdi. İbn T u l ü n Câmii (876- 879) Kahire'de Samerra üs lûbunu kurdu. İbn T u l ü n soyundan Humaravaya (883 - 8 9 5 ) n ı n heykel yapt ı rdığı ve sarayında kendinin, hatununun ve nedimelerin taçlı heykelleri o lduğu rivayet edi l i r .
İfrikiyye (Tunus ve Cezayir'in doğusuna o devirde verilen ad) de Abbasî idaresinde İ. S. tesirlerine açık bulunuyordu. Benû Aglab sülâlesi (800- 908) burada gaziler için ribât'lar tesis et t i . Bu yapı lar , Fransız sanat târ ihçi ler i tarafından Bizans devri asker - r âh ip manas t ı r l a r ına benze-tilirse de, bâzı lar ı , meselâ Susa r ibât ı , Orta Asya r ibâ t l an -nın or tasında avlu olan tarzına da benzer. 909'da, Arap olmakla beraber Horasan tesirine de g i rmiş ve hizmetinde T ü r k beyleri bulunan Fâ t ımî sülâlesi I f r ik iyye 'y i almışt ı r . Bu devirde de Orta Asya tesirleri devam etmişt i r . Y a p ı d a taş yerine tuğla , çini , alçı ku l l an ı lmas ı ; eyvan, hücre ve mukarnas g ib i unsur la r ın çoğalması , X - X I . yüzyı l lardan şu anı t larda göze ç a ı p a r : El - Mehdi nin şehri El - Mehdiy-ye ve Sfax'daki câmi le r ; Benû H a m m â d sülâlesinin Cezayir 'deki kalesi; Hal i fe El - K â i m (934 - 946) in Mehdiyve'de ve Cezayir güneyindeki As î r ' de sa ray lar ı ; Kayrevan yanındaki Sabra köşkler i . D o ğ u ve Fas tesirleri a l t ında Tunus Fât ımî üs lûbu gel işmiş ve kendine vergi özell ikler kazanmışt ır .
792'de Fâ t ımî le r in Mıs ı r ' ı da a lması Tunus'ta kurulan üs lûbun yeni l ik ler ini Kahire'ye get i rmiş t i r . 972 tar ih l i El -Ezher Câmi i , Tunus üs lûbunun nüfûzunu göster i r . Kahire'de 990 - 1003'te yapı lan El - H â k i m Câmi i ise İbn T u l ü n devrinde Mıs ı r ' a gelen Abbasî üs lûbuna sadık kalmış t ı .
Fâ t ımî ha t ta t la r ı da Abbasî yazı ge leneğ inden i lham al ıyorlardı . Fâ t ımî devrinde çini lerde, kemik ve tahta oyma-larındaki şahıs tasvirleri Samerra Hakan K ö ş k ü n d e T ü r k lerin Orta Asya'dan ge t i rd iğ i güzel l ik kavramını aksettiriyordu.
Bu sanat ak ımı Fât ımî devrinde İfrikiyye kıyı lar ına vardıktan sonra, denizi aş ıp , Sicilya Norman kra l la r ın ın merkezlerine ulaşmışt ı r . Palermo köşkler i i le 1032- 1040'ta yapılan Capella Pa la t ina 'n ın tavan - altı mukarnas la r ında , Arapça yazılar ve Fât ımî üs lûbunda resimler meydana gelmişt ir .
Magr ib (Fas) ve Endü lüs daima birbirine tesir etmiş kü l tü r merkezleri i d i . 1031'de Kurtuba halifeleri inkıraza uğrayınca, Endü lüs lü le r Kuzey Afrikal ı Berber sülâ le ler inden Murâb ı t l a r ve M u v a h h i d l e r ' ı Endü lüs ' t e yerleşip cihada katı lmaya çağı rmış lard ı r . Temaslar büsbütün sıkı laşmış ve M u -vahhidler devrinde İfrikiyye'ye kadar uzanmış t ı r . Muvahhid-ler (1140- 1269) hizmetinde O ğ u z beyleri de_ b u l u n d u ğ u n a W . Bardhold dikkat i çeker. Bu gazi sülâleler i devrinde, âbidevî, sade ve asîl bir üs lûpta câmiler ve kaleler yapılmıştır . Fes'teki Karaviyyîn i le Cezayir, Nedroma câmileri ve Kurtuba Emevî câmii ü s lûbundak i Tlemsen Câmii (1136) Murâb ı t l a r sülâlesi devrindendir. Rabat'ta Hasan Câmii , Mer-rakeş ' te Kutubiyye Mescidi ve minaresi ve onun naziresi olan İşbiliye (Sevilla) deki Giralda minaresi de Muvahhidler eseri i d i . X I I I . yüzyılda muhtel i f başka M ü s l ü m a n sülâleler i f r ik iyye, Magrib ve Endü lüs ' t e g i t t ikçe incelen, parlak eserler vücuda ge t i rmiş le rd i r : Tunus'ta 1233 târihli Kasba C â m i i ;
Tlemsen'de 1296 târ ihl i Seyyid Hasan Mescidi ; Tlemsen ile Fes'te 1339 târ ihl i El - Ubbâd ve 1336 târ ihl i E l - Mansû ra mescidlcri; Rabat yanında türbeler ve nice medreseler. Gitt ikçe şâ i rane bir incel iğin zirvesine varmış Endülüs medeniyetinin tâcı , 1 3 1 4 - 1394 ' t e yapı lan ve kızıl taş duvarlar hâlâ iç inde çini ler ve alçı oymalı köşkler i Gı rna ta (Granada) da duran El - H a m r â ( İspanyolca Alhambra) Sarayı o lmuş tur . G ı rna t a ' n ın bir d iğer tepesinde Cennetü ' l - A r i f ise Kur'âıı'm rem'zletini âr if ler in şerh edebileceği şeki l lerde, havuzlar, sü tunlar , ağaç ve çiçekler i le temsil ediyordu. Kuzey A f r i k a - E n d ü l ü s sanat ı , Fas'ta g ü n ü m ü z e kadar yaşamışt ır . İspanya'da ise, X I I - X V . yüzyıl larda, İ spanyol lar ın geri ald ık lar ı bölgelerde , zorla Hı r i s t iyan et t ikleri ve Mudejar denen Arap la r ın elinde, Roman ve Got ik tarzları ile kar ışan bir E n d ü l ü s üs lûbu gel i şmiş t i r .
IV. X. yüzyıl başında Hakanlı Türkleri'nin îslâ-miyele geçmesinden X I I I . yüzyılda Moğol istilâsına kadar Türkistan, Horasan, Yakın Doğu: X - X I I I . yüzyı l larda bâzı T ü r k devletlerinin İs lâmiyete girmesi ve yeni T ü r k - İs lâm devletleri kuru lmas ı sonucunda İs lâm kült ü rünün veçhesi g i t t ikçe Türk leşe rek , sanatta da yeni bir devre açı lmışt ı r . Sanat tâ r ih i bak ımından T ü r k unsurunun X - X I I I . yüzyıl larda önem derecesini tartmak için şu mülâhaza yeter: Bu devirde Türk i s t an , Horasan ve Yakın Doğu da eser vücuda getirilen başlıca merkezler T ü r k ülkelerinde veyâ T ü r k h ü k ü m d a r l a r ı idaresinde i d i . Söz konusu devirde ve bölgede sanatsever T ü r k olmayan üç sülâleye karşı l ık yirmiden fazla sanatsever T ü r k sülâle saymak m ü m k ü n d ü r .
X - X 1 1 I . yüzyı l larda söz konusu bölgede T ü r k olmayan sanat hamisi sülâleler in başlıcaları İ ran l ı l a rdan G û r ' d a F i r û z k û h ' u kuran ve Bâmiyân i le Gazne'yi de alan Gû-rî ler ( 1 1 4 6 - 1 2 1 5 ) ; Araplardan, merkezleri Musu l bulunan ve T ü r k filozofu Fârâbî 'y i himaye eden H a m d â n î l e r (929- 1008) ve Mıs ı r ve Suriye'ye hâkim, Haç l ı l a r l a savaş eden İs lâm alpı Sa lâhadd in ' in soyu Eyyûbîler (1174-126o) ha t ı ra gelir. X - X I I I . yüzyı l larda, söz konusu bölgede sanat hamîsi ve i k i tanesi büyük imparatorluk kurup yeni sanat üs lûbu meydana getiren Hakan l ı l a r ve Selçuklu la r dahil olmak üzere , yirmiden fazla T ü r k sülâlesi idaresinde nice merkezler temayüz ediyordu. T ü r k il lerinde şu erken T ü r k - İs lâm merkezleri sayı labi l i r : İlk olarak İs-lâmiyeti kabul ettiği rivayet edilen ve 605'ten beri T ü r k tudunlar ı taraf ından idare edi l ip 819'da Hi lâfe te i lhak olan Taşkend i l i : Fâ râb î ' n in memleketi ve X . yüzyılda Müs lüman O ğ u z ve Kar luk lann merkezi Otrar i l i ve S ü t k e n d ; I X - X . yüzyıl larda Müs lüman la r ın çok o lduğu O ğ u z yab-gusu şehir ler i Yengikent ve Cend; 921'de Bulgar Tü rk l e r i h ü k ü m d a r ı Yı l t ava r Almış İslâmiyeti kabul edince İtil boyunca bir İs lâm şehri olarak bina edilen Bulgar; 893'te Samanî le r taraf ından a l ın ıp kilisesi camie çevrilen Kar luk şehri Taraz; Fergana ve bu ilde I X . yüzyılda Çur T i g i n adlı bir h ü k ü m d a r ı n idaresinde Uzkent ; 927 c ivar ında Gök Türk l e r in ahfâdı T ü r k veyâ Hakan l ı sülâlesinin İs lâmiyete geç ip bü tün Batı Türk i s t an ' ı fethetmelerinden sonra bu soyun muhtelif ko l la r ın ın Balasagun, Kâşgar , Hoten, Fergana (Uzkent ) , Semerkand, Buhara'daki başkentler i (Hakan l ı l a r , Se lçuklu lar taraf ından m a ğ l û p edilmekle beraber X I I I . yüzyılda Moğo l is t i lâsına kadar idareleri devam etti) ; H â -rezm'de Al tuntaş oğul lar ı (1017 - 1037) ve özel l ikle çok ese: bı rakan ve Moğo l l a ra karşı kahramanl ığ ı i le tanınmış Celâ leddin Hâ rezmşâh ' a kadar süren N u ş T i g i n oğul lar ı (1077 - 1230).
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
İSLÂM SANATI
İSLAM S A N A T I : 1. Buhara yanında T ü r k mel ik ' in in şehri Kökş ibagan 'da I X - X . yüzyı l lardan kald ığ ı sanı lan M e s c i d - i Dikkarun (b i l inen ve henüz ayakta kalan i l k T ü r k mescid id i r ) ; 2. Buhara'da Hakanh Arslan H a n ' ı n 1122'de yapt ı rdığı U luğ M i n â r ve arka planda (sonradan çok ramir g ö r e n ) U l u ğ C â m i ; 3. M â v e r â ü n n e h i r ' d e Hakanh devrinden ( X I - X I I . yüzyı l ) kalan bir mescidde oymalı tahta mihrap ( B . D e n i k é : Monuments de bois sculpté au Turkestan: Ars Islámica, I I / l ) ; 4. Hakanh Çu T i g i n Nasr b. İb rah im Şems u l - M ü l k ' ü n 1079'da H a r ç e n g ( T ü r kistan) de ribâtin yan cephesi. A . Nil ' sen, Monumental'naya arhitektura buharskogo oazisa, Taşkent , 1950) ; 5. Uz-kent (Türk i s t an ) te X I - X I I . yüzyıl Hakanh türbe le r inde pişmiş toprak oymasından Arapça yazı ( A . N . Bernştam,
Arbitekturnıe pamyalniki Kirgizii (Moskova, 1950).
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
İSLÂM SANATI 287
İSLÂM S A N A T I : Kahire'de 1361'de T ü r k M e m l û k l a r ı n d a n Sultan Hasan ' ı n yapt ı rd ığ ı kül l iye (E. Diez, Die Kunst der islamischen Völkern, Ber l in , 1915)
Türk i s t an ' ı n güney inde X - X I I I . yüzyı l larda T ü r k sülâ len tarafından idare edilen başlıca şu sanat merkezleri v a r d ı : A l p T i g i n ' i n k u r d u ğ u ve Sebük T i g i n oğ lu Mah-mûd ' un yükselt t iği Gazneliler (962 - 1186) ; 1205'te Gazne, Sind, Multan 'da ve 1191 - 1290'da Kuzey Hindistan'da devletler kuran Gûr î l e r in T ü ı k M e m l û k l a r ı ; Bengâle (1220 -1290) ve Delhi 'de (1290 - 1331) Halaç la r .
Türk i s tan ' ın bat ı s ında Büyük Selçuklu Devlet i i l k ünce 1038- 1055 y ı l l an aras ında şu illerde kuruldu ve eser b ı r ak t ı : Horasan (N i şapû r , Merv, Serahs, Herat, B ü s t ) , Sicistan, Kuhistan, G ü r g â n , Azerbaycan, Teberistan, Hazar güneyindeki i l ler ve Rey, Fars ( İ s f a h a n ) , K i rman , Bağdad . 1065 civarında Toharistan (Belh i l i ) ve Saganîân ( T i r m i z i l i ) da Selçuklulara tâbi oldu. 1087 yı l ında Mel ıkşah Türk i s t an ' a yü rüdü ve M â v e r a ü n n e h i r i l e A r g u merkezlerini a l ıp Balasa-ğun ve Kâşgar 'a doğru i ler ledi . Böylece Hakan l ı ve Selçuklu kü l tü r ve sanatları a ras ında derin bir kaynaşma oldu. Selçuklular diğer taraftan Arabistan kı tas ında güneye ilerleyerek Hicaz'a, ha t tâ Yemen'e nüfuz ediyor lard ı . 1 0 9 2 de Selçuklu devleti muhtel i f kollara ayrı ldı ve bu kol lar ın başkent ler i ayrı kül tür merkezleri o l d u : Horasan ve Irak ( 1 1 9 4 ' e kadar) ; Ki rman (1092 - 1187) ; Suriye ( 1 0 9 2 - 1117). 107Tde Malazgirt zaferini m ü t a a k ı p Se lçuklu lar Anadolu 'yu T ü r k lüğe açtı ve 1092 i le X I I I . yüzyıl a ras ında Ani 'den Ege kıyılarına kadar Se lçuklu eserleri meydana geldi.
X I - X I I I . yüzyı l la rda Anadolu'da başka T ü r k kü l tü r merkezleri de v a r d ı : Diyarbekir 'de 1096 - 1183 yıl ları arasında İnaloğul lar ı i le A r t u k o ğ u l l a r ı , 1 1 0 1 - 1231 arası Hisn -Keyfe ve Diyarbekir 'e, 1181 - 1261 arasında Harput 'a, 1106- 1408 arası Mardin 'e hâk im olarak bir çok anı t lar vü
cuda getirdiler. Ahlat ' ta Azerbaycan'dan gelen Begtimurlular (1099 - 1206) ; Erzurum'da Sa l tukoğul la r ı (1102 - 1193); Erzincan ve D iv r ik ' t e M e n g ü c e k o ğ u l l a n (1071 - 1252); Sivas, Amasya, Niksar, Çorum, Kastamonu, Elbistan, Malatya'da Dan i şmend le r (1063 - 1210) hep eser bırakan T ü r k sülâleleri i d i . Selçuklu Atabeyleri 'nden anı t lar inşâ eden şu soyları da sayabiliriz; Erdebil ve Nahcivan'da eserleri hâ lâ duran Azerbaycan Atabeyleri İ ldeniz oğul lar ı (1136-1225); İ rb i l ' de Begtiginli ler (1144 - 1232); Şam'da Büri sülâlesi (1104 - 1139); Musul , Vâsi t , Şam ve Haleb'de ( M e s c i d - i câmi) Zeng î l e r (1139 - 1174); Fars'ta merkezleri Şiraz olan ve 1144'te Şiraz Câmi Mescidini bina eden ve İranl ı şâir Sadî 'yi himaye eden Salguroğul la r ı (1144-1232).
Her muhi t in mahal l î bir geleneği de o lduğu muhakkak ise de, yukar ıda sayılan X - X I 1 I . yüzyıl a ras ındaki Türk i s t an , Horasan ve Yak ın D o ğ u merkezlerinin çoğunluğu Hakan l ı , Gazneli ve Selçuklu sanat lar ının tesirlerini de kaydetmekte idi ler . Hakan l ı ve Gazneli tesirleri güneyde Hindistan T ü r k devletleri merkezlerine ve batıda Horasan ve H â r ezm muhitine yayı l ıyordu. Selçuklu tesirleri ise bü tün İ r an ' a ve Arabistan yar ımadas ına yayı lmışt ı . Yön verici olan bu merkezlerin üs lûplar ın ın mukayeseli olarak t ah l i l i , ikinci derece muhit ler hakk ında da f i k i r verecektir.
Hakan l ı devrinin İ. S. t â r ih inde Samanî ve Gaz-nelilere nisbetle daha öneml i o lmasın ın bir sebebi, Ha-kanl ı lar ın kendilerini T ü r k i m p a r a t o r l u ğ u n u n mümessi l i hissederek büyük imar faaliyeti göstermeler i i d i . D i ğ e r bir sebep de, 927 civarında Hakan l ı l a r ın Burkan dininden İslâ-miyete geçmesi ile, V I I I - X . yüzyıl lar arasında Burkan
)
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
288 İSLÂM SANATI
İSLAM S A N A T I : 1. T ü r k m e n i s t a n ' d a X I - X I I . yüz
yı ldan Akçakale H a n ı ' n ı n rekonst i tüsyonu ( G . A .
Pugaçenkova, Iskuntvo 1' yurkmenislana, Moskova,
1967) ; 2. Hakan l ı devrinden, etrafı küf! yazılı , atlı
bir alp gösteren tunç ayna ( G . A . Pugaçenkova - L . I .
Rempel, lsloriya isskuslv Uzbekiitana, Moskova, 1965) ;
3. X I I . yüzyılda Merv'de T ü r k mimar ı Serhaslr M u
hammet! İbn Atsız ' ın eseri Sultan Sancar tü rbes i ; 4.
X I I I . yüzyıla âid bir Kuran ( sû re XC1V ve X C V )
(Bri t i sh Museum)
M
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
İSLÂM
İSLÂM S A N A T I : T ü r k m e n i s t a n ' d a Onev'de X V . yüzyıl or tas ında Mescidin rekonst i tüsyonu (T/irimenisl.ın
arhitektııra yadigârlıkları, Aşkâbâd , 1939)
sanatının Uygur ve Ka t luk muhitlerinde gelişen son şekill e r in i İ. S.'na aksettirmeleri keyfiyeti i d i . Böylece, i l k olarak yeni bir mescid tarzı , çok kubbeli mescid vücuda geldi. İlk devir İslâm mescidinin kapal ı k ı smından bahsederken bunun üstü çatı i le ö r tü lü revaklardan ibaret, «çok sütunlu» tipte b u l u n d u ğ u kaydedi lmiş t i . Kubbe unsurunun ise ancak muayyen yerlerde, mihrap veyâ maksure üs tünde, merkezde ve girişte b u l u n d u ğ u da söylenmişti . Gazne mescidinin kal ın t ı lar ından onun da bu şekilde olduğu anlaş ı lmaktadı r . Saman! devrinde Batı Türk i s tan 'da i k i tü r lü mescid vardı . Câmi - mescid olarak kul lanı lan namazgâh, mihrap l ık vazifesi gören bir müzeyyen duvarın Kıble taraf ında yükseldiği açık bir meydandan ibaretti. Buhara'da Mâh Mescidi kal ınt ı lar ı ise, muhtemel olarak çatı ile ör tü lüydü ve ortada dör t sütun üzer ine yükselmiş bir kubbesi vardı . Mâh Mescidi eski Tü rk i s t an ' da , meselâ Pencikend mabcdlerinde ve Buddhist minarede görülen Şekilde, merkezi p lânda bir mesciddi. T ü r k - İslâm mimarîsi ise, Buddhist gelenekten i lham a lmış t ı . Buddhist ma-bedleri yan yana dizi lmiş ve birbirine bitişik kubbeli hüc-
I reler olarak temayüz ederdi. Merkezi p lânda ve çok kubbeli bir yapının erken numunesi ise Uygur Buddhist mimarîs inde, beş kubbeli ve orta kubbesi daha yüksek olan Kurutka'daki Mabed I'de görü lü r . İşte yukar ıda adı geçen ve I X - X . yüzyı ldan sayılan Kökş ibagan şehrindeki Mescid - i D ikkâ rûn bu tarzda i d i : Dokuz kubbeli revaktan müteşekkil i d i ve orta kubbesi daha yüksekti . X I - X I I . yüzyıllar Hakanh mimarisi çok kubbeli mescidler ile temâyüz « t i . X I . yüzyılda T i rmiz 'de yapı lan üç kubbeli H a k i m el -T i t m i z i Mescidi, X I I . yüzyılda Buhara'da inşa edilen on i k i
SANATI 289
İSLÂM S A N A T I : Kı rg ız i s tan 'da X V . yüzyıl eseri Manas Türbes i
kubbeli Attar Mescidi g ib i . Uzkent'te 1012, 1152, 1186 târihli Hakanh hükümdar la r ı türbeleri de Buddhist ınabed-Icri ve s tûpa ( l ü ı b e ) lan gibi yan yana d i z i l i r d i .
Anadolu'daki Selçuklu ulu câmiler i , meselâ Kayseri ve Sivas'taki X I I . yüzyıl sonu câmiler i , Konya ve N iğ de'deki 1222, 1224 târihli Alâedd în câmiler i , 1228 târ ihl i D i v r i k Câmii , klâsik çok sü tunlu İslâm câmi - mescidi ile Hakanh mescidi arasında yer alır ve bunlarda da kubbe unsuru çoğa lmaklad ı r . İsfahan 'da Mel ikşah ' ın bina ettiği Cuma Mescidi ise, güney Türk i s tan v ihâra ' l a r ında kaydett iğimiz dört eyvanlı şekli gös ter i r .
Türk is tan ve Horasan'da, Samanı ve Gazneli devrinde, asgaı î Mi lâddan beri kul lanı lan cllipsoid kubbeler henüz hâk imdi . D o ğ u ve T ü r k Buddhist mimar î s inde görülen şekilde «Lotus» ( soğan) b iç iminde kubbe İslâm mimarisinde Türk le r in İslâmiyete girişi ile bir l ikte yayıldı . Mescid - i D ı k k â ı û n ' u n orta kubbesinde ve Hakanh yapılar ından meselâ Çu T i g i n Nasr b. İb râh im Şemsü'l - Mü lk ' -ün 1068 i le 1080 arasında yapt ı rdığı r ıbât lardan A k - Kut -tal'dakinde s t rdâbede görü lür . X I I . yüzyıl Selçuklu anıtlar ından Erzurum'da Saltuk Türbes i ' n in aslî kubbesinin de bu b iç imde o lduğu ve sonradan kümbed hâl ine sokulmuş o lduğu anlaşıl ıyor. Restorasyonda asli lotus biç imine ircâ edi lmiş t i r .
Hakanh mimar îs inde , Uygur s tûpa ' la r ında görülen üst üste çift kubbe ve T ü r k kubbeli çadır ının merkezi
İSLAM S A N A T I : Hive'de 1852 târ ihl i Emin Han Medresesi ve G ü d ü k Minâ re
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
290 İSLÂM SANATI
İSLÂM S A N A T I : l . 1211 de Mahmud İbn Sunkur adlı bir T ü r k ü n imzasını taşıyan mâdeni kalem kutusu (Bri t i sh Museum, Londra ) ; 2. Azerbaycan (Nahcivan) da İldenizl i Atabekler devrinden Yusuf İbn Kusseyr'in l l ö l târ ihl i
t ü rbes i ; 3. Keluk b. Abdullah eseri 1258 târihli Konya İnce Minaresi ve külliyesi
bacasına benzetilen fenerli kubbe tarzı da Arslan Kağan ' ın !119'da bina ettiği Buhara N a m a z g a h ı n ı n orta kubbesinde göze çarpar. Fenerli kubbe Selçuklu mimar î s inde de vard ı r (Konya'da İnce Minare ve Karatay kubbeleri) .
Orta Asya stûpa (Buddhist tü rbe ) ve naus (ateşperest türbesi) larının göçebe çadır ı ve çad ' r b iç iminde yapılan kurgan (mezar) dan aldığı unsurlar i le İs lâm, özel l ikle T ü r k -islâm türbe yapısına bu eski b iç imlerden gelen tesirler, sanat târ ıhçi ler ince çok araşt ı r ı lmış t ı r . Samanî (792 târihli Arap Âta, I X - X . yüzyı ldan İsmâil Samanî türbe ler i ) ve Gazneli türbeleri , Tü rkmen i s t an ' da bu lunmuş bâzı Kuşan devri naus'-
lan Tarzında, dör tköşe p lânda , ellipsoid kubbeli yapı la rd ı . Hakanlt mimar î s inde ise Buddhist s tûpa ve Mecusî naus'la-rmın T ü r k muhitlerinden gelişen daha geç şeki l ler inin hâ t ı raları kalmışt ı . S tûpa ' l a r g ibi poligonal p lânda , yüksek kas-naklı türbeler yapı l ıyordu ( X I . yüzyıldan kalan Şapuran Ata tü rbes i ) . Buddhist s tûpa lar ında ve T ü r k ( H a l a ç ) soyundan Pencikent beylerinin V I I - V I I I . yüzyıldan kalan naus ' l a r ında o lduğu g ib i . konik veyâ piramidal kümbedler Hakan l ı İ s lâm! türbe le r inde başladı (Taraz'da X . yüzyıldan sanılan İdr is Peygamher ile X I . yüzyıldan Balacı Hatun türbeler i ve Kırg ız i s tan 'da X I I . yüzyıldan Şah Fâzıl t ü rbes i ) . Hakan l ı
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
İSLÂM SANATI 291
İSLÂM S A N A T I : 1 . Sivas'ta 1271 tarihli Gök Medrese; 2. Sivaslı heykelci Nâsıruddin'in 1272 - 1279 arasında Aksaray ve Kayseri'de yazdığı eserlerden (Bibliothèque Nationale, persan 174) bir alp resmi; 3, 4. X - X I V . yüz
yıllarda gelişen İdil boyundaki Bulgar adlı Türk şehrinde Karasaray ve U luğ Minare (Adliye)
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
191 İSLÂM SANATI
m m
İSLAM S A N A T I : 1. Azerbaycan'da Karabağ 'da X I V . yüzyı ldan kalan türbe ve Çifte Minare ; 2. Tü rkmen i s t an ' da ffienç te X I V . yüzyıl eseri T u r a b î k H a n ı m Türbes in in çini mozaikli kubbesinin i ç i ; 3. Yesi (kuzey - batı Tü rk i s
tan) de X I - X I I . yüzyıl larda yaşayan büyük şâir Hoca Ahmed Yesevi'nin T imur taraf ından yaptır ı lan kül l iyes i ; • Scmerkand'da T imur ' un han ımla r ından Bibi Han ımın yapt ı rdığı mescid; 5. Reş idüddin ' in Cami • iit ıtvârib'iaAt
Oğuz târihi kısmının I I . 1634 nüsl ıasmdaki T i m u r l u devrinden bir resimde Oğuz H a n ' ı n tasviri ( T o p k a p ı Kü tüphanes i )
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
İSLÂM SANATI 293
- ^ - t r - - ^ .
İ S L Â M S A N A T İ : L â h u r ( L a b o r e ) da E v r e n g z î b (1658 - 1 7 0 7 ) ' ı n y a p t ı r d ı ğ ı Mescid C â m i
k ü n b e d b i ç i m i S e l ç u k l u m i m a r î s i n e de tesir etti. M u h t e m e l
o larak Bizans ü z e r i n d e n A v r u p a Romanesk devr i m i m a r î s i
i le i lg i l i olan E r m e n i k ü n b e d i , T ü r k r a r z ı n d a n epey a y r ı d ı r .
H a k a n h devrinde T ü r k i s t a n ' d a pek ç o k ı i bât y a p ı l d ı
ve i lk olarak r ibât lar han , y â n i yolcu ve tüccar lara b a r ı n a k
olarak k u l l a n ı l m a ğ a b a ş l a d ı . B a t ı T ü r k i s t a n ' ı n b ü t ü n kervan
y o l l a r ı n d a , muayyen mesafelerde diz i len H a k a n h devri ti-
bât ve h a n l a r ı n ı n b â z ı s ı h â l â ayakta d u r m a k t a d ı r . H a k a n h
r ibât ı ı i ın bir ö z e l l i ğ i , r i b â t ı n bazen eski T ü r k « b a l ı k »
( ( m ü s t a h k e m ş e h i r ) p l â n ı n d a o l m a s ı d ı r . R i b â t ı n teşk i l e t t i ğ i
kale i ç i n d e « o r d u » ( h ü k ü m d a r i k â m e t g â h ı ) , ik inc i bir iç
ka le teşk i l etmektedir. B u ö z e l l i k Ç u T i g i n N a s r b. İ b -
r â h i m Ş e m s ü ' l - M ü l k ' ü n 1079'da H a r ç a n g ' d a y a p t ı r d ı ğ ı R i -
bât - i Mel ik ' te g ö r ü l ü r . H a k a n h r i b â t l a r m ı n ba t ıya d o ğ r u
d e v a m ı n d a H â r e z m ş a h l a r m ve S e l ç u k l u l a r ı n nice medrese
ve han lar ı y ü k s e l d i .
Saman! m i n a r e s i n i n , b â z ı A r a p i l ler inde de o l d u ğ u
gibi ( savma'a ) , kale d u v a r ı ü z e r i n e d i k i l m i ş , s ü t u n l a r ı n
t a ş ı d ı ğ ı bir kubbeden ibaret o l d u ğ u , Narfahl Târibi'ndtn
a n l a ş ı l ı y o r . B u tahta ser - m i n â r ' I a r kolayca yanmakta id i .
H a k a n h devrinde ise, i lk olarak T ü r k i s t a n ' d a t u ğ l a mina
reler y a p ı l d ı . G ü n ü m ü z e kadar kalan en eski y a p ı l a r
b u n l a r d ı r . 1079 târ ih l i H a r ç a n g Ribât - i M e l ı k ' i n d e « o r d u »
( i ç ka le ) nun k ö ş e ku le l er i minare olarak k u l l a n ı l ı y o r d u .
1122'de ise, A r s l a n H a n , boyu 40 m kadar olan B u h a r a
U l u ğ M i n â r ' ı n ı , y ı k ı l ı r s a U l u ğ C â m i ' e zarar ver ir m ü l â h a
zası i le, camiden ayrı y a p t ı r d ı . H a k a n h minare ler i ç o k
luk O r t a A s y a kule ler i t a r z ı n d a toparlak p l â n d a id i ler .
K o ç o daki U y g u r H a k a n sarayı y a n ı n d a k i kuleye v e y â
V I I - I X . y ü z y ı l l a r d a Buddhis t T ü r k - ş â h l devrinde K â -
bıl de y ü k s e l e n Ç a k a r î - m i n â r ' a benzemekte idi ler . B u tarz
minareler Horasan 'da da ayn ı devirde v a r d ı . G ü n e y d e ,
T ı r m i z y a k ı n ı n d a , 1107 t â r i h l i C a r K u r g a n minares i ise,
bazı U y g u r s t û p a l a n gibi y iv l id i r . Y i v l i v e y â pol igonal
p l â n l ı minare T i ı m i z g ü n e y i n d e y a y g ı n d ı . 1020 t â r i h l i K â
bus K u l e s i , 1114 t â r i h l i G a z n e minare ler i , 1206 t â r i h i n d e
I ' t u t m ı ş ' m D e l h i ' d e y a p t ı r d ı ğ ı K u t b m i n a r ve 1271 târ ih l i
G ö k Medrese ( S i v a s ) minare ler i bu rarzdadnv
H a k a n h m i m a r î s i n i n t e z y i n a t ı S a m a n ! eserlerine rıis-
betle ö z e l l i k l e r arz ediyordu. O r t a A s y a malzemesi t u ğ l a
ve p i ş m i ş toprak y a n ı n d a , H a k a n h devrinde Batı T ü r k i s
tan'da b i r k a ç y ü z y ı l d ı r u n u t u l m u ş , fakat Ç i n ' e y a k ı n d o ğ u
T ü r k i l l er inde ( K o ç o sur lar ı k a p l a m a l a r ı ) devam eden s ır l ı
t u ğ l a l a r k u l l a n ı l m a ğ a b a ş l a n d ı .
H a k a n h m i m a r î s i n i n Buddhi s t tesirleri g ö s t e r e n un
s u r l a r ı n d a n sivri kemer, T ü r k - İ s l â m s a n a t ı n ı n a l â m e t i
o ldu. T e z y i n i motif lerde de H a k a n l ı l a r yeni l ik getirdi .
K l â s i k İ s l â m dekoru y a n ı n d a , Buddhis t gelenek ve Ç i n te
sirleri t e z a h ü r ü olan remizler yer a l d ı . D ö r t y ö n remzi
h a ç ; üç Buddhis t akidesi remzi T ü r k ç e * ü ç erdini denen üç
top; astral remiz lerden top ( a y ) ve n o k t a l ı top ( g ü n e ş ) ;
lotus g o n c a s ı . Ç i n - U y g u r d ö ı t k ö - e m ü h ü r l e r i b i ç i m i n d e
fakat K û f î A r a p harf ler i i le v ü c u d a get ir i len yazı tertip
ler i . H a k a n h devrinde , t u ğ l a l a r ile t e ş e k k ü l ettirilerek du
var dekorunda yer a l m a ğ a b a ş l a d ı ( T ü r k m e n i s t a n ' d a X I .
y ü z y ı l d a n kalan D a y a H a t u n r i b â t ı ) . B u tarz duvar dekoru
t u ğ l a y a p ı y a p ı l a n i l lerde, S e l ç u k l u devri T ü r k i s t a n , H o r a :
san, Azerbaycan ve İran 'da y a y ı l d ı . H a k a n l ı m i m a r î s i n i n
bir cephe t e z y i n a t ı da, ince kule lere benzeyen yiv l i oyma
lardan m ü t e ş e k k i l d i .
K u z e y T ü r k i s t a n ' d a , b u g ü n k ü Kazak i s tan 'dak i H a k a n h
y a p ı l a r ı n ı n alt k ı s ı m l a r ı n d a b ü y ü k boyda taş da k u l l a n ı l ı
yordu. S e l ç u k l u A n a d o l u ' d a ise taş malzeme h â k i m o ldu .
G e r e k p i ş m i ş toprak, gerek taş malzemeden cepheler ve tak
lar, sanar t â r i h ç i l e r i n i n h a l ı y a b e n z e t t i ğ i tertipler ve ince
likte s ü s l e n i y o r d u .
A r a p ç a yazı sanat ı T ü r k i s t a n ' d a ancak S a m a n î ve H a
kanh devr inde g e l i ş t i . S a m a n ! devrinden s ır l ı tabaklat ü z e
rinde g ö r ü l e n hat, İ s l â m i y e t t e n ö n c e k i S o ğ d ve S o ğ d c a d a n
a l ı n m ı ş T ü r k yaz ı c insine ç o k y a k ı n d ı . G a y - i M ü s l i m
T ü r k ( K a r l u k ) ve H a k a n h t a b a k l a r ı n d a K û f î yaz ı takl idi
dekor g ö z e ç a r p ı y o r d u . B u dekor â d e t a G ö k T ü r k y a z ı s ı n ı
h a t ı r l a t a n bir «tunik» b i ç i m arz ed iyordu . Fakat H a k a n h
devrinde, X I I . y ü z y ı l d a , g ü z e l K û f î ve bir nevi cel i s ü l ü s
y a z ı l a n g e l i ş t i . G a z n e v i ve S e l ç u k l u hat sanan ise A b b a s î
muhi t indek i i n k i ş a f ı t â k i p e t m i ş t i . G a z n e l i E b û B e k r ' i n H .
566 ( 1 1 7 0 ) târ ih l i Kı/r'an'ı, nes ih hat i le y a z ı l m ı ş t ı r . Â l î ' n i n
Menâkıh-l hunerıerân'ınds. k a y d e d i l d i ğ i gibi , X I I I . y ü z y ı l ,
B a ğ d . ı d ' d a b ü y ü k hattat Y â k u t ' u n y ü z y ı l ı id i . N e s i h ve sü
l ü s i le y a z d ı ğ ı ik i Kur'ariı mevcut olan Y â k u t ' u n m e ş h u r
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
294 İSLÂM SANATİ
İSLÂM S A N A T I : Lâhur (Lahore) da T i m u r l u devri Shalimar Bağı
altı öğrencisi İslâm â lemine yayı lmışt ı . Bunlardan T ü r k ol duğu adından anlaşı lan Mevlânâ Argun Kâmi l , Anadolu hattat lar ının pirlerinden sayıl ıyordu.
Figüratif sanat, özel l ik le çini , alçı , mâden , kabartma, cam ve kemik iş ler inde yer a l ıyordu. Hakan l ı figüratif sanatı doğrudan doğruya Türk i s t an ' ı n İs lâmiyet ten önceki geleneğinden inkişaf e tmişt i . At l ı veyâ avcı h ü k ü m d a r veyâ elinde kadeh tutan şahıs resimleri ile Türk l e r in heraldik motifleri (arslan, pars, karakuş) ve efsanevî yarat ıklar (kadın başlı kuş veyâ arslan) bu eserlerde temayüz ediyordu. Anadolu Selçuklu figüratif sanat ında ve kitap resminde de Türkis tan figüratif sanatının tesirleri gö rü lü r . Özel l ik le geç Uygur tantrik Buddhist devri astrolojik sanatı Sivaslı N â -sıruddin ' in 1272 - 1279 aras ında Aksaray ve Kayseri'de yaptığı büyü resimlerindeki çok başlı ve ko l lu şahıs larda aşikârdır .
Bir rivayete göre , Saman! Nasr İbn Ahmed ( 9 1 3 -942) devrinde, Çinl i sanatkâr lar , Kelile ve Dimne'nin bir nüshasına resimler yapmış lardı . Tü rk Memlûk la r ı devrinde Delhi'de duvar resimlerinin ve İ l tu tmış ' ın resminin Hı tay tarzında yapıldığı rivayet edi l i r . Bu devirlerde İslâm sanat ında gerçek Çin tesirleri mevcut deği ld i r . X - X I . yüzyılda Mer-vezî ve Kâşgarl ı Mahmud gibi yazarlar, Uygur di l ine ve Kâşgar 'a Hitay ve Çin dediklerine göre, «Çinli» ve «Hi tayl ı» sanatkârların, gayr - i Müs l im Uygur vevâ Kâşgarl ı olması da kabildi . Gazneli Sultan Mahmud'un da Ebtr-1 Hayr adlı birine duvar resimleri yapt ı rdığı At târ ' ın Tezkiret'iil evliyâ'-sında anlat ı l ı r . Gaznelilerin T ü r k askerlerini tasvir eden X I . yüzyıldan Leşkerî Bazar duvar resimleri Samerra üslûbunda i d i . Mani 'n in resimli kitabı Erjeng'in Gazne'de olduğu rivayet edi l i rdi ( E l - M a ' â l î , Beyân ül edyân). Sanat tar ihçi ler i , bu son rivayete dayanarak, muhtemelen Uygur olan Manihâî ressamların Gazne'de çalıştığı sonucuna varmışlardır . Esasen Gazne'de başlayıp Azerbaycan, İran ve Irak Selçuklu sanarına ç ini lerde ve kitap resimlerinde yayılan figüratif sanat, bu f i k r i teyid eder. T ü r k kıyafet inde zamanın yazarı Avfî 'n in edebî tabirleri ile «ay yüzlü», «çekik gözlü» «Türk per i» lerinin Gazne ve Selçuklu sanatındaki tasvirleri, Uygur Man ihâ î sanatının tarzına benzer.
Selçuklu devrinde Irak'ta gelişen kitap resmi mekteplerinde Bizans tesirleri göze çarpar . Es - Sûfî (903 - 936) nin
Yunan ası l lar ına dayanan ve bir Büveyhî h ü k ü m d a r ı için yazılan astrolojik eserinin yazmalar ında ise Samerra Hakan Sarayı 'nda gelişen Abbasî resim üs lûbu devam etmişrir . E s - S û f î yazmalar ın ın bir k ısmı Diya ıbek i r Ar tukoğ lu hükümdar ı için X I I . yüzyılda yapı lmışt ı (Süleymaniye ve T o p k a p ı kü tüphâne le r inde bu yazmalar v a r d ı r ) .
İSLÂM S A N A T I : Bursa'da 1421 ta r ih l i Yeşi l n in mihrâb ı
T ü r b e ' -
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
İSLÂM SANATI 295
•K^^İKaHFİ 1 '•«?- A İSLAM S A N A T I : Edirne'de Mimar Sinan ' ın 1568 - 1574 y ı l l an a r ı s ında yaptığı Selimiye Câmii ( I I . Selim Câmii)
Tü rk l e r in X - X I I I . yüzyı l lar arasında İ s lâm-â lemine ithal ettiği anlaşı lan bir sanat da halı (b. bk.) i d i . En eski düğümlü halı örneği Altay dağ la r ında , M . Ö . I V . yüzyıldan v e p r o t o - T ü r k olması muhtemel, kısmen Mongoloid bir boyun mezar la rmı ihtiva eden Pazır ık ku rgan ında bu lunmuş tur. M . O. I I - M . S. I I . yüzyı ldan kalmış olan H u n kurganlarında ise renkli parça lar la süslü keçe hal ı lar vard ı . Doğu Türk i s t an 'da , Turfan'da bulunan diğer bir d ü ğ ü m l ü halının I I I - I V . yüzyı l lardan kaldığı sanı lmaktadı r . Bundan sonraki bilinen en eski hal ı lar İs lâm muhit indedir ve muhtemel olarak, Fustat'ta bulunanlar dahil , hepsi T ü r k t ü r . En önemli eserler ise Selçuklu devri Anado lu ' dand ı r . X I I I -X I V . yüzyıl Selçuklu ha l ı l a r ındaki Kûfî yazıya benzeyen motifler, X I - X I I . yüzyıl Hakan l ı tabaklar ındaki Küf! taklidi dekordan gelişmiş gözükmekted i r .
V. Moğol istilâsından Osmanlı vc Tinııırlulara kadar: X I I I . yüzyıl baş ındaki M o ğ o l istilâsı sonunda İslâm '"er indeki eski merkezler yıkı lmış ve yenileri ku ru lmuş tu r . Fakat yine T ü r k asıllı veyâ T ü r k l e ş m i ş Moğo l sülâleler in merkezleri önder l ik e tmişt i r .
X I I I - X I V . yüzyı l larda şu merkezler be l i rmiş t i : Türk i l lerinde Çağatay Türk i s t an Han l ığ ı (1226- 1369), Uygur şehi r ler inden (Tur fan ve çevresi) Mâveraünneh i r (Buhara, Semerkand) e kadar uzan ıyo rdu : Türk i s tan Han l ı s ın ın merkezleri, Mâveraünneh i r d ış ında, Almal ık , Kayal ık , Talaş ve Karşı (Nasaf) i d i . 1250 s ı ra lar ında Türk i s t an han 'arı M ü s l ü m a n olmaya başladı , fakat a ra la r ında Buddhist
kalan ve Hır is t iyan olanlar da vardı . 1318'de Çağatay Müslüman han la r ından Süleyman ' ın ülkesinin, Çin s ınır ında Tun - huang'da yapt ı rdığı ve T ü r k ç e kitabesi de olan Buddhist tapınağı Çağatay Han l ığ ı ' n ın karma kü l tü rüne işaret eder. Alt ın Ordu Hanl ığ ı (1224 - 1427) İdil ı rmağı boyunda, Saray etraf ında merkezler kurmuş tu r . Bunlar da X I I I . yüzyılda İs lâmiyete g i rmeğe başlamışt ı . İ s lâm! bir şehir olarak X . yüzyılda k u r u l d u ğ u kaydedilen Bulgar, X I -X I I I . yüzyıl larda i l k önce tahta, sonra taştan anı t lar ı ile büyük bir merkez olarak meydana çıkmışt ı . Bulgar anı t lar ı Selçuklu ve Osmanl ı eserlerine benzer. İdil boyu T ü r k medeniyetinin vârisi Kazan (1437 - 1551), Astarhan (1466- 1502) ve Kı r ım (1420 - 1782) hanl ık la r ı olacaktı . Tü rk iye ' de X I I I - X I V . yüzyı l larda yeni beyliklerin merkezlerinde sanat gel iş iyordu. Kastamonu'da Çobanoğul la r ı (1203 - 1320), Samsun'da Can ikoğu l l a r ı (1251 - 1300), Lâ-rende, Karaman, Sivas ve Konya'da Karamanoğu l l a r ı (1256 -1486), Bal ıkes i r 'de K a r a s i o ğ u l l a n (1284 - 1331), Karahi-sar'da Sâhip Alpoğul la r ı (1285 - 1349), Beyşehi r 'de Eşref-oğıı l ları (1288 - 1327), Kastamonu, Sinop, Safranbolu'da İ s fend iyaroğul lan (1291 - 1 4 6 i ) , Ankara'da A h i l e r (1295 -1360), Kütahya 'da Germiyanoğul la r ı (1299 - 1388), Alâiyye, Antalya çevres inde T e k e o ğ u l l a n (1300- 1402), Beyşehir ve Akşeh i r ' de Hamidoğu l l a r ı (1300 -1389) , Menteşeoğul la r ı (1300 - 1425), Denizl i emi r ler i (1334 - 1331), Adana'da R a m a z a n o ğ u l l a n (1378 - 1608), Sivas'ta şâir Kadı Burha-neddîn (1380 - 1446).
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
296 İSLÂM
Selçuklu devletinin Horasan ve Yakın D o ğ u ' d a k i i l lerinde, kısmen T ü r k , k ısmen T ü r k olmayan bölgelere de uzanan topraklarda başlıca şu merkezler k u r u l m u ş t u r : İ lhanlı lar devri (1247 - 1344) nde Ara l boyundaki Oğuz illerinde, Azerbaycan'da, Fars ve Irak'ta mimar î eserleri vücuda gelmiş ve Azerbaycan ile Fars'ta kitap sanatı başlan ı ş t ı r (bk. İ L H A N L I S A N A T I ) . Şi ıâz 'da İncular (1226-1369) kitap resmini gel iş t i rmişt i r . Azerbaycan'da Çoban-oğulkırı Bakû 'daki meşhur sarayı yapt ı ran Şirvanşahla-nn Hakan ı kolu (1389 - 1516), Mazenderan ve Astar-âbâd'da Toğa t imur l a r (1336 - 1409) eserler vermiş t i r . Kara-koyunlular (1378 - 1468), Tebriz'de G ö k Mescid'i bina ediyor ve yerlerini Akkoyı ınlular (1468 - 1502) a bırakıyordu. T ü r k m e n sülâleleri devrinde kitap resminde yeni üslûplar meydana gelmişt i r . Herat, Gazne, Serahs ve N i ş a p û r ' d a hâkim olan ve eser bırakan Kert sülâlesi (1245 - 1322) nin Hıtay Türk l e r inden o lduğunu Semerkandl ı Devle tşah kaydetmektedir. Kirman'da Ku t luğ Hanlar Kara Hıtayl ı (1222 - 1340) ve Irak'ta Celâyir sülâlesi (1335 - 1423) Moğol i d i .
Suriye ve Mıs ı r ' da 1250 - 1389 aras ında T ü r k soyundan Bahrî Memlûk la r (1250 - 1389) ve onlar ı mütaak ıp Çerkez ı rk ından, fakat T ü r k d i l i ve kü l ıü rü içinde bulunan Burcî Memlûk la r (1389 - 1516) ö z ' bir stvritrrüslûbu kurmuşlardı r . M e m l û k üs lûbu, Abbasî sanat ının bir devamı i d i , fakat T ü r k Memlûk la r ın memleketleri Orta Asya ve Bulgar ile Tü rk iye ' n in ve İ lhanl ı la r ın da tesirlerini kaydediyordu. Memlûk mimarîs i , malzeme olarak mermer kullanmakla tebarüz etmişt i r . Hindistan'da T ü r k soyundan T u ğ l u k sülâlesi (1321-1414) ve Sind'de, Tatta'da merkez kuran ve T ü r k adlar ı alan (Argı ın , T u ğ l u k ) hükümdar l a r , Türk is tan Hakanl ı üs lûbunu devam et t i rmiş lerdi r . T ü r k olmayan İranlı sülâleler de Hindistan'da klâsik İslâm üslûbu olan aynı tarzda eserler b ı r akmış la rd ı r : Bidar'da Behmânî le r (1347 -1526 ) , A h m e d â b â d ' d a Gucerat hükümdar la r ı ( 1390-1583). Hindistan mimar î malzemesi bu devirde de hep kırmızı taş olarak kalmışt ı r .
Selçuklu üs lûbuna sâdık kalan Anadolu, Hakan l ı tarzını gel iş t i ren Hindistan ve Abbasî geleneğini temsil eden M e m l û k i l l e r i (Suriye, Mıs ı r ) d ış ında X I I I - X I V . yüzyıl lar ın hâkim karakteri eklektizm i d i . X I I I . yüzyıl başındaki Moğo l istilâsı yerleşmiş İslâm medeniyetinin birçok eserlerini yıkmış ve onlar ın yerine, Çin 'den İdi l boyuna, Anadolu'ya ve Irak'a kadar uzanan bir imparator-
İSLÂM S A N A T I : İ s tanbul 'da mimar Sedefkâr Meh-med Ağa 'n ın 1609- 1617 yılları aras ında yaptığı Sultan
Ahmed Câmi i 'n in içi
SANATİ
luğun ifadesi olarak muhtelit veçheli bir sanat ge t i rmiş t i . Moğol la r İslâınm büyük şehir ler ini ele geçir i rken sanatkârları esir a l ıyor lard ı .
Kalkaşandî , Tü rk i s t an ' dak i bütün sanatkâr lar ın başka merkezlere dağı t ı ld ığ ın ı söyler. Ögedey (1229 - 1241) devrinde Hera t l ı kumaşçı la r Turfan'a, Uygurlar ise Hcrat'a yerleşt i r i lmişt i . Böylece ayrı üs lûplar arasında kaynaşma oluyor ve eklektizm vücuda geliyordu. En değer l i bilginler ve sanatkâr la r ise Moğo l h ü k ü m d a r l a r ı n ı n saraylarına ça-ğ ı r ı l ıyordu . Bunlardan adı Tatar T o ğ a o lduğu anlaşı lan bir Uygur T ü r k ü , 1204 yı l ında Çingiz Han'a esir düşmüş ve onun emri üzerine henüz alfabesi olmayan Moğol dil ine T ü r k Uygur alfabesini uygulamış t ı . Böylece Moğol la r Türk tesirine de girdiler. Bundan sonra Türk le r aracılığı ile Buddha dinini de kabul eden bâzı Moğo l l a r T ü r k bahşilc-ri (Buddha dini üs tad lar ı ) nin öğrencisi oldular. Buddhist ve hat tâ M ü s l ü m a n Türk l e r in ve özel l ikle Uygur lar ın Moğol başkent ler inden Kayalık, Hanba l ık ve Karakorum'da vücuda get i rdikler i mimar î , resim ve hat eserleri hakk ında , gerek Y ü a n târihi gerek Rubruquis gibi o devirde Moğol impara to r luğunu boydan boya gezen seyyahlar tafsilât verir. Tü rk sanatkâr lar ın ın ve bahşi ler inin , başka İç Asyalılar ile b i r l ik te , İ lhanlı lar taraf ından Yak ın Doğu 'ya da davet edildiğini ve orada resimli Buddhist tap ınaklar ve daha sonraki İs lâm! devrede de muhtelif sanat eserleri vücuda get i rdikler ini Reş idüddîn Fazlullah târ ih inden öğreniyoruz (bk. İ L H A N L I S A N A T I ) . Böylece Moğol devrinde İslâm sanatına nüfuz eden D o ğ u tesirlerinin bir kısmı da Türkler yolu ile gelişti . D o ğ u tesirleri Moğol devrinde İs lâm sanatına çok yeni unsurlar ve bu arada, İs lâmda mekruh olan figüratif dinî resim tarzını da get i rdi .
VI. XV. yüzyıldan sonra: Çin s ınır ında, İs lâınm serhaddi olan D o ğ u Türk i s t an 'da , İslâmiyetten önce hâkim olan T ü r k Buddhist sanatı uzun süre yaşadı . 14l9'da Turfan'a ve Aratam'a varan T i m u r l u elçileri Buddhist manast ı r ı ile İs lâm câmi ve tekkesini yan yana görmüş le rd i . Moğol devrindeki mimâr î şekilleri T u ğ l u k T i m u r oğullar ı devrinde (1382 - 1757), Turfan, Karaşehir , Aksu ve Kâşgar 'da devam etmişt i r . Uygur «Lotus» kubbesinin Koço 'da Mabed Beta'da görülen ve sanat târ ihçi ler ince«ak ö y » e benzetilen şekli İslâm mimar î s ine uygulanmışt ı ve X I I I - X I V . yüzyıl larda Karaho-to'dan ( M ü s l ü m a n Tü rbes i ) Semerkan'de (Şalı-1 Zinde, X I V . yüzyıl türbe ler i ) ve İdil Bulgar ' ına (Karasaray) kadar yayılmıştı . D o ğ u Türk i s tan , bu basık kubbenin asıl yurdu olarak buna sâdık kaldı . Bir taraftan Çin tesirleri de i ler l iyor ve Çin köşkler ine benzeyen, pagoda gibi minareli , tahta câ-miler Yarkend'de ve Karakoruın dağları ötesi Keşmir 'de yapı l ıyordu. Yakub Bey (1865 - 1877) in Doğu Türk i s tan ' ı Osmanl ı İmpara to r luğuna bağlaması keyfiyeti sanal tesirlerine yol açmamışt ı . Sanatkârlar ı arasında X V . yüzyılda bir L'ygur «bahşi» o lduğu sanılan Mehmed Siyah Kalem ve Şeyhî g ib i , İs lâmiyetten önceki Uygur sanat ından ilham alanlar bulunuyordu.
Batı Türk i s t an 'da , özel l ikle Semerkand'de, T imur ile bir l ikte yeni bir üs lûp başladı . T ü r k ve Iran zevklerini bir leşt iren T i m u r l u üs lûbu, bu sülâlenin kol lar ının hükmettiği bütün illerde 1369 - 1500 aras ında yayıldı . Mâveraünne-hir 'de, Ba ' ı Türk i s t an ' ın başka merkezlerinde, Fergana'da, Horasan'da (1414 - 1506), Belh, Herat, Kâbi l , Meşhed, Rey, Hemedan, İs fahan 'da T i m u r l u üs lûbu gel iş t i . Aynı tarz T ü r kis tan ' ın plastik üslûbu olarak Özbek hanlar ı (1465 - 1553)
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
İSLÂM SANATI 297
devrinde, Semerkand, Buhara ve Belh'te, Buhara'da Cani-oğullan (1600 - 1785) ve Ata l ık lar (1785 - 1911), Hive î ıanla" ( U 1 5 - 1873), Hokand hanlar ı (1700 - 1877) devirlerinde, Rus isti lâsına kadar devam etti. T i m u r l u üslûbu Moğol istilâsından pek az hât ıra muhafaza etmişt i . Mimaride doğrudan doğruya Hakanl ı üs lûbuna bağlanıyordu. Timurlular, ya birçok Hakanl ı eserlerini imar ettiler veyâ yenilediler. Yüksek elipsoid cinsten «Lotus» kubbeler, yuvarlak biçimde kasnaklar, Hakan l ı devrinden daha mübalâğal ı şekiller aldı . Parlak mavi çini mozaikler ve sırlı tuğla lardan müteşekkil büyük Kûfî yazılar bütün duvar lar ı kapladı . Abidevî eyvanlı T i m u r l u ve Özbek câmi - mescidlcri, T imur devri Bibi H a n ı m Mescidi, X V I . yüzyıldan kalan Buhara Cuma Mescidi, bu üslûpta yapı ld ı . Semerkand'de Hakanl ı devrinde başlayan türbeler mahallesi Şâh - i Zinde'ye Timurlular pek çok yeni anı t lar ilâve ettiler. Hakan l ı devrinde yapılan büyük T ü r k şâir ve mutasavvıfı Ahmed Yesevî 'n in külliyesi, T imur taraf ından yenilendi. Keş ' te T imur 'un «Ak» sarayının ayakta duran çini ler le kaplı tâkı bu devrin büyük anıt larındadır . Semerkand'in «çihar - bağ» üs lûbunda havuzlu bahçeleri devrin edebiyat ında akisler bırakt ı .
T i m u r l u resim sanatı, özell ikle Semerkand ve He-rat'ta, X V . yüzyılda gelişti ve çok i ler ledi . Tema bakımından Moğol devri Çin ve Uygur motiflerine ve zevkine bağlı kalmakla beraber, İ r an ' ın şâ i rane tesiri T i m u r l u resim sanatını gi t t ikçe daha fazla zarafete ve incelmeğe sevk etti ve X V . yüzyıl sonunda Bihzâd ile zirveye erdi.
X V . yüzyılda Herat ve diğer yerlerde T ü r k asıllı bahşilerin, Mansûr , M a h m û d Bahşi gibi hattat ve nakkaşların Uygur hatt ı ile T ü r k ç e yazılı ve ekseri figüratif dinî resimleri olan eserleri Uygur sanat geleneğine daha bağlı kalmıştı .
Arapça hat sanat ında celî ve özell ikle nestâlik ilerledi. Bu kolda M i r Al î , Sultan Alî gibi üstadlar yetişti . Zamanın en büyük ha t t a t l a r ından b i r i T imur ' un torunu Baysungur (1397 - 1433) idi
Iran Safevî sanatı (1501 - 1785) T i m u r l u sanat ının İran zevkine daha yakın, en incelmiş veçhe sinin mirasçısı oldu ve pek çok sanatkârlara da tevarüs ett i . «Nisf - i c ihân» sayılan İsfahan şehri Safevî sanatının âbidesi oldu.
Hindistan'da T u ğ l u k üslûbu, mimar î , resim saha lar ında ve diğer sanat kol lar ında, yerli H ind tesirleri ile kar ışarak yeni şekiller vücûda get i rmiş t i . Dckken'de üç T ü r k sülâlesi önemli sanat merkezleri vücuda getirdi . I I . Murad'tn oğ lunun ku rduğu rivayet edilen ve eserleri Osmanl ı tesirleri kaydeden Bi jâpûr 'da Âdil - şâhî ler ( 1489- 1685 ) ; B idâ r ' da Berîd - şâhî ler ( 1491 -1609); Gulkunda'da Kutb-
İSLAM S A N A T I : X V -X V I . yüzyıl T ü r k ç e Acâ-ıb • id mahlûkat'ıan namaz kılan meleklerinaesmi ( B r i tish Museum A d d . 8994)
W • %> v . ,
t , , v* ..•. • •
• B' "»'Ä* * -»•vi«• < i .
1 " * ? - ' ' "
İSLÂM S A N A T I : Hâfız Osman ' ı n 1642 - l618'de yazdığı bir Kur'an'di Fât iha
şâhî ler (1512 - 1682) (bk. H İ N D İ S T A N T Ü R K MERK E Z L E R İ N D E S A N A T ) . Ahmed Nagar N i z â m - şâhî ler i (1485 - 1 572) T ü r k deği ldi . Çin Kıl ıç gibi T ü r k ç e adlar kullanlan Haydarâbâd Nizamla r ın ın ecdadı muhtemel olarak Türk i s t an ' dan 1600'den önce gelmişt i . Nizamlar Dekken T ü r k kül tür merkezlerinin vârisi oldular.
1525'te Babur'un Hind is tan ' ı fethi bu kıtaya T i m u r l u sanatını getirdi (bk. H İ N D İ S T A N T Ü R K M E R K E Z L E R İ N DE S A N A T ) . Mescidler, türbeler , «çihar - bağ» lar, havuzlar, köşklet , Semerkand'de yapılmış bulunanlara benzetilmek istendi. Mimar î Hind is tan ' ın kızıl taşı ve son devirde beyaz mermer ile yapı ldı . Resim sanatı da T i m u r l u üs lûbunda başladı ve sonradan Jesuit papazlar ın ın taşıdığı Avrupa te-sirleri kaydetti. Büyük sanat anıt lar ı bırakan Hindistan T i m u r l u devri 1857'de İngi l iz istilâsı ile sona erdi
Türkiye 'de teşekkül eden Osmanl ı üslûbu bir yandan Anadolu Selçuklu ge leneğine dayanıyor, bir yandan da Osmanl ı la r ın İç Asya'dan get i rd iğ i veyâ Moğol istilâsı devrinde gelen bâzı D o ğ u tesirlerini kaydediyordu. Mimar îde Osmanl ı devrinde gelişen özell ikler ş u n l a r d ı : Merkezî kubbeli ve bunun etrafına yarım kubbelerin ilâvesiyle genişleyen âbidevî câmi yapısı , Osmanl ı sanat ının dünyada emsâli o l mayan bir eseridir. Kubbeler gerek câmi gerek türbelerde yarım küre veyâ daha basık i d i ; kurşun ör tüsü hafifçe kenarlarda kalkıkt ı ve çiçek kadehi şeklini andır ıyordu.
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
298 İSLÂM S A N A T I — İSLÂM TAKVİMLERİ
İSLÂM S A N A T I : Hattat Kâmi l Efendi (1862 eseri celi T e h l i l (Lâ i lâhe İ I l 'Al lah)
1941)
Basık kubbe Bizans tesirlerine işaret ediyordu, fakat çiçek kadehim hatır latan şeklin, T ü r k Buddhist mimar îs in in «Lotus» kubbesinin Moğol devrindeki son safhası o l d u ğ u n u kaydettik.
X V I I . yüzyılda İs tanbul minareleri, madde kanunlarını âdeta hiçe sayarak, ruhaniyeti ifade eden bir inceliğe erdi. Osmanl ı minaresi, T ü r k yuvarlak kesitli minare tarzının Selçuklu Anadolu'daki inkişafı ve sivri külahı bakımından, İdil Bulgar minaresine benzer şekilde tekâmüle vard ı .
Şekil ve tema bakımlar ından Osman l ı çeşmeleri de önemli Islâmî eserlerdir. Ya t ık Selçuklu sandukalar ından çok, Orkun i l ler indeki İslâmiyetten önceki v e . İ d i l Bul -gar ' ındaki erken İ s l im i devrinden ( X I I X I I I . yüzyı l lar) kalmış olan ayakta duran mezar taşlarına benzeyen Osmanl ı mezar taşlarını da zikredelim.
Erken Osmanl ı kitap resminin Uygur sanat ından, muhtemel olarak Moğol devrinde i lham ald ığ ı , I 4 l 6 ' d a Amasya da Ahmedi 'nin iskender - nâme'sine yapılan resimlerden anlaş ı lmaktadı r . X V I . yüzyı lda Avrupa resmi bu tarzı öğrenmek isteyen Fât ih in Nakkaş Sinan Beğ 'e pek tesir edememişt i . Fakat X V I . yüzyı ldan sonra şâ i rane ve biraz zayıflatıcı İran tesirleri geldi. Bunlara rağmen, Osmanl ı resim üslubu özel i ,ği„ı muhafaza e t t i : C idd î konulara, d in î , târ ihî sahnelere meyli ile, kuvvetle çizilmiş ve büyük çapta motifler i , parlak renkleri ile Osmanl ı resmi, V I I . yüzyılda T ü r k i s
tan'da başlayan T ü r k resim tarz ının son mümessil i oldu. Klâsik Osmanl ı tarzında nakkaş lardan X V I - X V I I I . yüzyıl larda Haydar, Osman, Lûtf i , Levnî gibi üstadlar yetişti. Tar ihç i Al î , Osmanl ı mücel l id ler inin sade fakat mükemmel eserler in i , İ ran ' ın süslü cildlerine tercih eder ve Kanuni devrinde yetişenleri özel l ikle anar.
Arapça hat sanatı Osmanl ı devrinde yeni bir gelişmeye vardı . Al î , Türk le r in hamasî üslûba, büyük ve cesur çizgi lere meyline dikkati çekerek Tü rk iye hat ta t lar ı ve Ahmed Karahisar î (aş . yu. 1466-1566) den «celâl ve cemâl şöhreti ile maruf azizler» ve «t îg gibi kıl ıç kul lananlar» diye bahseder. D i ğ e r Osmanl ı ha t ta t la r ından Amasyalı Hamidul lah (1429 - 1510) ve Hafız Osman (1642 - 1698) ün salmışlardı . Osmanl ı l a r , ekseri T ü r k l e r g ib i , özel l ikle sülüs, reyhânî , nesih ve bun la r ın celisini yazardı. İran tarzı ta ' l îk yazısında da Yesar î (ö lm. 1766) gibi üstadlar yetişti . Osmanl ı fermanlar ındaki tuğra ve divâni hat da sanat eseri olarak haz ı r lan ı rd ı . Rık 'a , Osmanl ı Türk le r i nin icadı sayılırdı . Harflerden müteşekki l esoterik insan resimleri çokluk Bektaşî eseri i d i .
Osmanl ı çinileri Tü rkmen i s t an ' da X I V - X V . yüzyıllarda gelişen tarzlardan başlayıp kendine mahsus klâsik İznik ve Kütahya üs lûbuna varmış t ı . Büyük çiçek ve mon-cuk (ç in tamani 'n in Tü rkçes i ) mot i f l i kadifeler ve çatmalar Osmanl ı kumaşçı l ığ ının eşsiz eserleridir.
Osmanl ı hal ı lar ı da T ü r k hal ıc ı l ığının Eurasia göçebe sanat ından gelişen heraldik tertiplerden mücerred ideogramlara geçmiş geleneğini devam ett ir iyordu. Mihrap l ı T ü r k namaz seccadeleri İs lâmi duygular ın ifadesidir. Hal ı sanat ında, küçük mot i f l i İran ha l ı la r ın ın takl id i , T ü r k geleneğinin sağlamlığını izale ederek öz üslûbun kaybına yol açt ı .
Osmanl ı sanat ının nüfûz sahası, impara to r luğun üç kıta üzerine genişlemesini takip ederek, kuzeyde Kafkasya ve Kı r ım 'dan , batıda Macaristan'a, güneyde Yemen'e ve Tunus'a kadar vardt. Osmanl ı T ü r k tarzı , İs lâm sanatının son büyük üslûbu oldu. — Emel Esin
İ S L Â M T A K V İ M L E R İ : Takvim, Arapçada «eğriyi doğru l tmak , bir şeye kıymet tâyin e tmek» an lamında mastardır . Buna göre , zamanın tâyininde terim olarak kul lanı l mak tad ı r .
Müs lüman la r aras ında zamanı tâyinde başlangıç olarak Hz. Peygamber'in 20 Eylül 622'de Mekke'den Medine'ye hicreti kabul edi lmişt i r . Ancak, Müs lüman takviminin başlangıç yıl ının tâyini Hicret in 16, 17 veyâ 18. yılında karar bu lmuş tu r . Takvim başlangıcının bizzat Peygamber taraf ından tesbit ed i ld iğ ine ve i l k defa Hal î fe Ebu Bekir zamanında Yemen valisi Ya'Ia b. Ümeyye tarafından ku l lanı ld ığ ına dâir söylenti ler varsa da, gerçekte bu başlangıcı Hz. Ö m e r tesbit e tmişt i r . Söylendiğine göre Ebu Musa el -Eş 'a r i 'n in ikazı üzerine Halife çevres indeki ler le görüşmüş , İran ve Bizans takvimlerini incelemiş, a ldığı tekliflerden Peygamber'in doğum târ ih in i , bu târihin kesin olmaması sebebiyle benimsememiş , Hz. A l i ' n i n , Peygamber'in hicretle İs lâm devletini k u r d u ğ u n u öne sürerek bu yılı değer lendi r me tekl i f in i kabul e tmişt i r . Takv im baş langıc ın ın tesbiti en doğru iht imalle 17. Hicret y ı l ında o lmuş tu r .
Bu târ ihin tesbitinden önce Müs lüman la r , İzin yıl ı , Deprem yılı, Veda yılı , F i l yılı g ibi başlangıçlara it ibar ederlerdi. Böylece Hicret g ü n ü İ. T . ' n i n başlangıcı olmuşsa da, takvim usulü Kuran ile tesbit edi lmiş o lduğundan yılın ayları eskisi gibCmuhafaza edi lmiş ve Muharrem ayı bir inci
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı