19
Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Eki’dir. AĞUSTOS 2017 / Yıl: 24 - Sayı: 202 “Somuncu Baba Bahçesinin T aze Çiçeği”

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Eki’dir.

AĞUSTOS 2017 / Yıl: 24 - Sayı: 202

“Somuncu Baba Bahçesinin Taze Çiçeği”

“Kur’an-ı Kerim, Allah ve onun yarattıklarına karşı borçlu olduğumuz bütün

ahlâkî vazifeleri en ince noktalarına kadar bildirmiş, insanın her an bir derece daha yükselerek, ahlâkî olgunluğun

en üst basamağına çıkması, dünya ve ahirette mutluluk ve kurtuluşa ermesi için gerekli olan bütün esasları ve ahlâkî umdeleri bizlere

emir buyurmuştur. Kur’an’ın göstermiş olduğu bu güzel yol, ruhumuzu yükselten, ruha hürriyet ve istiklâl veren, insanı en olgun bir hâle

getiren nurlu bir yoldur. Tükenmek bilmeyen bir ahlâk hazinesidir. Öyle ise, bizim de nurlu yoldan gitmemiz, Kur’an’ın emreylediği

güzel huyları kendimize mal etmemiz, kötü huylardan uzak kalmamız, yap dediklerini yapmamız, yapma

dediklerinden sakınmamız lâzımdır.”

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)

Page 2: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Editör’den Merhaba

Musa TEKTAŞcocuk@somuncubaba. net

Sevgili arkadaşlar;

Öğütleri, sözleri ve hayatlarıyla insanlık tarihine yön veren önemli şahsiyetleri tanımaya devam ediyoruz… Bu ayki örnek isimler Fatih Sultan

Mehmed ve hocası Akşemseddin Hazretleri…

Fatih Sultan Mehmed 29 Mart 1432’de Edirne’de doğdu. Babası Sultan İkinci Murad, annesi Huma Hatun’dur. Devrinin en büyük ulemalarından birisiydi ve

yedi yabancı dil bilirdi. Âlim, şair ve sanatkârları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. 20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan Mehmed,

İstanbul’u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldırarak Fatih unvanını aldı. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul’un

fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk

hükümdarıydı. Orta Çağ’ı kapatıp, Yeniçağ’ı açan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed, Nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü Maltepe’de vefat etti ve Fatih Camii’nin yanındaki Fatih Türbesi’ne defnedildi. Hocası Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed’in en çok değer verdiği âlimlerden biridir. Akşemseddin

Hazretleri’nin başta öğrencisi Fatih Sultan Mehmet olmak üzere, oğullarına ve talebelerine yaptığı, hepimizin bildiği ama yine de hatırlamaya ihtiyaç

duyduğumuz öğütleri şöyledir:

• Her işe besmele ile başla! • Temiz ol. • Daima iyiliği adet edin. • Tembel olma. • Namaza önem ver. • Nimete şükret belaya sabret. • Dünya mutluluğuna mağrur

olma. • Kendini başkalarına methetme. • Edepli mütevazı ve cömert ol. • Tırnağınla dişini kurcalama. • Namahreme bakma. Harama bakmak gaflet verir. • Düşen şeyi

alıp temizleyerek yersen fakirlikten kurtulursun.

Somuncu Baba Hazretleri’nin talebesi olan Hacı Bayram-ı Veli’den feyz alan Akşemseddin Hazretleri; İslâm medeniyetinin yetiştirdiği mümtaz isimlerden

biridir. Kendisi mikrobun tanımını ilk yapan kişidir. Ancak laboratuvar ortamında ispat etmediği için bilimsel olarak bugün kabul edilmemektedir. Pasteur mikrobu

deneysel olarak gözlemleyip tanımlayınca mikrobu bulan kişi olarak kabul edilmiştir. Her şeye rağmen Akşemseddin Hazretleri Fatih Sultan Mehmet

Han gibi üstün bir şahsiyeti yetiştirdiği için ve de ilim dünyasındaki bâtıni ve nazarî çalışmaları ile de kalplerimizde silinmeyecek

bir yerdedir. Güzel ahlakı ve öğütleri bize yol gösterecektir.

(Bir Hadis)“Allah bir kuluna hayır murad etti mi onun cezasını tacil edip dünyada

verir; bir kulu hakkında da kötülük murad etti mi onun günahlarını tutar, Kıyamet günü cezasını verir.”

(Tirmizi, Zühd 57, (2398)

(Bir Ayet)“Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği

gibi yapandır.”(4/Nisâ, 86)

Somuncu Baba

Abdullah KAMEROĞLU

ErtuğrulTUNÇ

Muhammet Eymen ARSLAN

Ahmet SiraçGÜL

Fatma Zümra POSTACI

Mustafa MiraçAYDIN

AysimaTUNÇ

HamitTUNÇ

Ebrar ŞeymaTUNÇ

Mizgin Melek AYDIN

Zehra Nur YARBI

ŞevvalAYDEMIR

Arkadaşlar sizler de Çocuk Albümümüzde vesikalık fotoğraflarınızın yayınlanmasını istiyorsanız [email protected] adresimize gönderiniz.

Page 3: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Yıl: 11 Sayı: 128Çocuk Eki

Somuncu Baba Çocuk Dergisi AĞUSTOS 2017 Yıl: 24 Sayı: 202

Basım Tarihi: AĞUSTOS 2017Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Ekidir.

İmtiyaz Sahibi ve

Genel Yayın YönetmeniBekir AYDOĞAN

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüM. Hulusi ERDEMİR

Yayın EditörleriM. Nazmi DEĞİRMENCİ

Musa TEKTAŞ

Yayın KuruluProf. Dr. Nihat ÖZTOPRAK / Prof. Dr. Ali YILMAZProf. Dr. Sebahat DENİZ / Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ

Prof. Dr. Abdullah KAHRAMANProf. Dr. Ali AKPINAR

Grafik Tasarım ve Uygulamaİrem BAYRAKTAR

Yapım

www. grafiturk.com.tr

Baskı & Üretimİhlas Gazetecilik A.Ş.

Merkez Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A /41Yenibosna/İSTANBUL Tel: 0 (212) 454 30 00

Basım-Yayım-Dağıtım-PazarlamaVİSAN İktisadi İşletmesi

Zaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad. No: 71 (44700) Darende / MALATYA

Tel:(422) 615 15 00 Faks:(422) 615 28 79www. somuncubaba. net

cocuk@somuncubaba. net

grafitürk

İçindekilerÖnce Şöhret Yaktı ............................................................... 4

Sırrı ER

Ecel Geldi Cihana ............................................................... 6

Kasım DEMİR

200 Lira ................................................................................... 8

Hamidullah HALICI

Zafer Bayramı .......................................................................10

Naciye BEYZA

Camgöz ve Arkadaşları Göbeklitepe'de ...................12

Raziye SAĞLAM

İdris Aleyhisselam ..............................................................14

Ali BÜYÜKÇAPAR

Seyyid Battal Gazi ...............................................................16

Mustafa AKGÜN

Şiir ......................................................................... 18

Kasım KAPLAN

Bunları Biliyor muydunuz? ....................... 20

Nisa ERCİYES

Sesli Düşünen Öğrenci ............................... 22

Erdal KARASU

Kardeş Candır ................................................... 24

Hale Nur KELKİT

Hasta Ziyareti .................................................... 26

Hakan YILDIRIM

Mohaç Zaferi ve Zirveleşen Osmanlı ..... 28

İsmail ÇOLAK

Tarihte Bu Ay ................................................... 30

Yusuf HALICI

Bulmaca ............................................................. 32

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 20174 5

Page 4: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Gecenin karanlığında bir kadının acı

feryadı sokağı ayaklandırmıştı:

- İmdat! Yanıyorum! Kurtarın beni!..

Bu sesle yataklarından fırlayıp cam-

lara koşan mahalle sakinleri, sokağın

başındaki apartmanın en üst katının yan-dığını gördüler. Mahallenin en eski apart-manı, âdeta bir meşale gibi tepesinden tutuşmuş yanıyordu. Kırmızı alevler ge-cenin karanlığına farklı bir görünüm ka-zandırıyordu. Manzara gerçekten dehşet vericiydi. Bir taraftan da en üst kattan,

Sırrı ER

Önce Şöhret Yaktı

alevlerin arasından yükselen o canhıraş feryat:

- Yanıyorum! Ne olur kurtarın beni!..

Aradan on dakika geçmeden itfaiye araçları sokağa süratle daldılar. Siren sesleri, araçların tepelerinde yanıp sö-nen lâmbalar, üst katı bir sarmaşık gibi kuşatan alevler ve bir kadının feryatları sinirlerimizi altüst etmişti.

Üzerinde itfaiye elbisesi olan görevliler hemen işe koyuldular. Arı gibi çalışıyorlar-dı. Daha önceden görev dağılımı yaptıkla-rı belli oluyordu. Herkes üzerine düşen görevi hiç geciktirmeden yapıyordu.

İçeri dalan itfaiye görevlisi yerde yatan kadının yanına ulaşınca, gördüğü man-zaraya hem şaşırmış, hem de üzülmüş. Odanın içinde çok sayıda boş içki şişesi varmış. Kadın son derece sarhoşmuş ve saçları yandığı için acı içinde kıvranıyor-muş. İtfaiye görevlisi, yangın söndürme tüpündeki köpükleri kadının üstüne püs-kürtmüş. Hemen kucağına alarak pence-renin önüne getirmiş.

Yaralı olarak kurtarılan kadın, hemen hastaneye götürüldü. Yangın söndürül-dükten sonra herkes birbirine aynı soru-yu soruyordu: “Kimdi bu kadın? Yangının çıkış sebebi neydi?”

Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın, genç yaşta şöhretin ve alkolün kurbanı olmuş birisiymiş. Bir gün sonra bu olay birkaç gazetede ayrıntılı olarak anlatılınca biz de bu kadının ba-şından geçen macerayı öğrenmiş olduk.Yıllar önce bu kızın çevresindekiler, “Sen

çok güzelsin, mutlaka güzellik yarışmala-rına katılmalısın, dereceye girersen kö-şeyi dönersin.” diyerek onu kandırmışlar. Genç kızın ailesi bu işe razı olmamış. O da ailesinin haberi olmadan müracaat etmiş. Yarışma sonunda bu kız dereceye girmiş. Hemen iş teklifleri yağmış kendi-sine. Ailesi bu duruma karşı çıkınca kız da bir gece terk etmiş evi. “Beni arayıp sormayın. Kendi hayatımı kazanıp özgür-ce yaşamak istiyorum.” diye bir not bı-rakmış giderken.

Önce adını değiştirerek başlamış işe. Handan olan adı Sevda oluvermiş. Fo-toromanlarda oynamış. Mankenlik, foto-modellik derken çevresi iyice genişlemiş. Genç yaşta gelen şöhret onu şımartmış ve değiştirmiş. Önce içkiye alıştırmış-lar onu. Diskoteklerde ve barlarda vakit geçirmeğe başlamış. Çevresinde fırıl fırıl dolanan gençlerin ahlâksız tekliflerine karşı koyamamış. Bu çirkin yaşantıdan kurtulmayı denemiş fakat gücü yet-memiş. Yangının olduğu gece sevdiği adamla tartıştığı için morali bozuk olarak gelmiş eve. Sarhoş olana kadar içmiş. Ağ-zındaki sigaranın çarşafın üzerine düştü-ğünü geç fark etmiş. Başlamış bağırmağa. İtfaiye görevlisi onu kurtardığında saçları da yanmış durumdaymış.

Olay gazetede ayrıntılı biçimde yer alınca hepimizin merakı sona ermiş oldu. Genç kadın bir hafta hastanede tedavi gördü.

Mahalleden bir grup insan kendisini ziyaret ettik. İçler acısı bir durumla kar-şılaştık. Korkunç yangından sonra eski güzel yüzü kaybolmuş, geriye, yüzünde yanık izleri olan çirkin bir kadın kalmıştı.

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 20176 7

Page 5: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Bir gün bir topluluk kervan ha-linde hacca gidiyordu. Eskiden hacca deve kervanlarıyla aylarca yol almak suretiyle gidilirdi. Çok zahmetli olan bu hac yolunda hasta olup ölenler olurdu. Zaman zaman haydutlar yollarını keser, onları soyarlar, bazılarını da öldü-rürlerdi. Şimdi ise uçağa binip bir-

kaç saatte kutsal beldelere gidili-yor.

Hacca giden bu kervanın yolu Kûfe Şehri’ne uğradı. Orada ko-nakladılar. O esnada kervana ya-lınayak, sarıksız, şapkasız bir fakir katıldı. Ben de hacca gidiyorum, diyordu. Oradaki herkesle hemen arkadaş oldu. Çok sempatik çok sevimli bir adamdı. Yürürken iki tarafına salınarak yürüyor ve şöyle tatlı tatlı konuşuyordu:

- Binecek ne devem var, ne de eşeğim. Sırtımda eşek gibi yüküm de yok. Yanımda sorumluluğunu alacağım hiç kimse yok. Kendisi-ne itaat edeceğim bir padişahım da yok. Bakın nasıl rahat hareket ediyorum, güzel güzel geziyorum. Günlerim çok güzel ve huzurlu ge-çiyor. Bir de size bakın, nasıl sıkın-tılısınız. Benden iyisi var mı?

Sadi Dede’denGülistan

Hikâyeleri

Ecel Geldi Cihana

KasımDEMİR

Deve üzerinde yolculuk yapan hacılar-dan bir ona acıyarak:

- Ey derviş, böyle yalınayak, başı açık ne-reye gidiyorsun? Geriye dön, yolumuz çok uzun, yolculuğa dayanamazsın sonra ölür-sün, dedi. Fakir derviş bu sözlere hiç aldır-madı. Yine sıcak çölde salınarak yalınayak yürümeye devam etti.

Biraz yolculuktan sonra ona “Geri dön, dayanamazsın.” diyen adam, bir konak ye-rinde öldü. Bunun üzerine fakir derviş öle-nin başucuna giderek, eğilip kulağına şun-ları söyledi:

- Bak ben ne kadar zorluk çektim ölme-dim. Ama sen huzur içerisinde rahatlıklar içerisinde öldün. Kimin öleceğini kim bile-bilir ki…

Sadi Dede diyor ki:

“Bir adam, çok ağır bir hastanın başu-cunda sabaha kadar ağlamış. Sabahleyin hasta iyileşmiş fakat hastaya ağlayan adam aniden ölmüş.

Bir bakarsın rüzgâr gibi koşan yarış at-ları, bazen sakatlanıp gidecekleri yere ulaşamayıp yarı yolda kalırlar. Ama topal

eşek yavaş yavaş da olsa gideceği yere ula-şır.

Tıpkı bunun gibi nice sağlıklı insanlar ölüp toprağın altına giriyorlar. Ama yıllarca hasta yatağında yatan insanlar yaşıyorlar.”

Kimin öleceğini Allah’tan başka kimse bilemez. Eceli gelmeden kimse ölmez. Ece-li geleni de hiç kimse yaşatamaz. Önemli olan ölüm başımıza gelmeden, öbür dün-yaya hazırlanmak değil midir?

Ölüm başımıza gelince, yaptığımız gü-nahlar için tevbe de etmediysek, ahirette halimizin nasıl olacağını nereden bilebiliriz?

Öyleyse ne zaman öleceğimizi bileme-diğimiz için daima ölüme hazır bulunma-mız gerekir. O da nasıl olacak; daima yaralı işler yapıp, Allah’ın buyruklarını yapmakla, Peygamberimiz’in yolundan gitmekle olur.

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 20178 9

Page 6: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

200 LİRADerleyen: Hamidullah HALICI / Çizen: Hamit YÜKSEK

Acil olarak bir işi yetiştirmeleri gerektiği halde, fabrikada üretim durmuştu. Çünkü küçük ama çok önemli bir makine bozulmuştu. O olmadan da kimse

çalışamıyordu. Fabrikanın müdürü, makineyi tamir etmesi için şehirden ünlü bir usta getirdi. Usta makineyi dikkatle inceledi. Ve sorunu hemen anladı: Bir

vida gevşemişti. Onu sıktı ve makine tekrar tıkır tıkır çalışmaya başladı.

Müdür sorunu fabrikanın sahibine götürmek zorunda kaldı. Durumu öğrenen fabrika sahibi ustayı davet etti ve sordu:

– Bir vida sıkmak için neden bu kadar yüksek bir ücret istiyorsunuz?

Sıra, bu emeğin karşılığı olarak ödenecek ücrete gelmişti. İki yüz lira istiyorum, dedi usta. Fabrika müdürü, basit bir vida sıkma işi karşılığında iki yüz lira

ödemeyi kesinlikle reddetti. Usta ise daha az ücrete razı olmuyordu.

Ustanın cevabı şöyle oldu:

– Ben iki yüz lirayı bir vidayı sıktığım için istemedim ki! İstediğim paranın sadece on lirası vidayı sıkmak içindi, geriye kalanı ise hangi vidayı sıkmak

gerektiğini bildiğim için.

Bu ustaca cevap karşısında, fabrika sahibi talep edilen paranın hemen ödenmesini emretti ve ustayı da fabrikasına Teknik Müdür olarak işe aldı.

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201710 11

Page 7: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Ecdadımız; yokluklar içinde ve en ağır şartlar altında, tarihte benzeri görülme-miş bir destan yazmıştır. 30 Ağustos Zaferi, Türk milletinin asla esir edilemeyeceğinin; semaları süsleyen Türk Bayrağı’nın gönder-den indirilemeyeceğinin ve gök kubbeyi çınlatan ezan seslerinin dindirilemeyece-ğinin bütün dünyaya ilan edildiği kutsal bir zaferdir. Bu zafer, aynı zamanda esaret altında bulunan diğer Müslüman milletlere de ilham kaynağı olmuştur.

23 Ağustos-12 Eylül 1921 tarihleri ara-sında yapılan Sakarya Meydan Muharebe-si sonrasında TBMM tarafından, Mustafa Kemal’e “Gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbe-si verilmiştir. Bu savaş Mustafa Kemal’in önderliğinde yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı.

Malazgirt Savaşı’yla 26 Ağustos’ta (1071) Anadolu’nun Türklere kapıların açan kahraman ordumuz; Başkomutanlık Meydan Muharebesi’yle de Anadolu top-raklarının “Türk Vatanı" olduğunu düşmana ispatlamıştır.

Türk tarihi zaferlerle doludur. Ama 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanan Dum-

lupınar Savaşı, Türk ulusunun yeniden di-rilişidir.

30 Ağustos 1922 tarihi, Türk ulusunu esir etmek isteyen düşmanlara karşı; ka-dınıyla çocuğuyla, ordusuyla el ele verdiği bir savaşta ulusal benliğini kurtardığı ve Zafer Destanı’nın yazıldığı gündür.

Bugün bir millet olarak tek vücut oldu-ğumuz ve düşmana karşı zafer kazandığı zafer günüdür. 30 Ağustos günü yaşanan zorlukları hatırlayarak elimizdekilerin de-ğerini bilmek, emeği geçen herkesi hatır-lamak ve anıları canlı tutmak adına önemli bir gündür.

Türk’ün olağanüstü gayret ve gücünü tüm dünyaya göstermiş olması açısından büyük bir öneme sahip olan, 30 Ağustos Zaferi, millî bir bayram olarak büyük bir coşku içerisinde kutlanmaktadır.

Düşmanın, haksızca ve alçakça, hain iş-galine “Dur!” diyen ve kanının son damla-sını akıtmadan yurdunu bırakmayacağını tüm dünyaya ispatlayan, dosta güven, düş-mana korku veren kahraman ordumuzla gurur duymaktayız.

Naciye BEYZA

Zafer Bayramı

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201712 13

Page 8: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Sevgili çocuk dostlarım;

Şanlıurfa'da bugün, şehrin 15 km dı-şındaki ve 12.000 yıl öncesine ait kalın-tıların bulunduğu Göbeklitepe'ye gidiyo-ruz. Sonra da kalan vakte göre, arkeoloji ve mozaik müzesine gideceğiz.

Yolda Selim'in anlattığına göre, Taş Devri’nden kalan Göbeklitepe'de etrafı T şeklinde sütunlarla çevrili, üstleri açık yapıların kalıntıları bulunuyor. T şeklin-deki bu sütunların üzerinde ise kabartma olarak yapılmış, hayvan resimleri ile so-yut başka başka resimler varmış. Bu yapı-lar dünyanın ilk tapınaklarıymış. Zeliş'le Ömer bütün anlatılanları dikkatle dinli-

yorlar ama Uzun Kulak'la benim pek de ilgimizi çekmiyor. Yalnız sütunların her birinin ağırlığının 40-60 ton olduğunu söyleyince Uzun Kulak'la göz göze geldik. Sanırım ikimiz de aynı şeyi düşünüyor-duk. 12 bin yıl önce, vinçler ya da taşı-mayı kolaylaştıracak başka aletler yoktu. Bu sütunlar nasıl taşınmıştı acaba? Aynı şaşkınlığı Zeliş'le Ömer de yaşamış olma-lılar ki, ikisi aynı anda "60 ton muuuu?" diye sordular. Selim onların şaşkınlığına gülümsedi ve

- Sade siz değil, buna herkes şaşırıyor çocuklar ama henüz nasıl olabildiğini bu-lamadılar.

Göbeklitepe'ye vardığımızda Selim'ler çekim için hazırlanırken, biz çocuklarla birlikte koşarak T şekildeki sütunların ya-nına vardık. Sütunların üzerinde tilki, yılan, yaban ördeği gibi resimler vardı. Yalnız bir sütunun yan tarafında, büyük kabartma aslan resmi çok ilginçti.

Göbeklitepe'den sonra arkeoloji ve mozaik müzesine gittik. Müzede, Harran Ovası’nda yapılan kazılarda çıkarılanlarla, diğer höyük ve yerleşim yerlerinde bulu-nan eserler sergileniyor. Müze kalabalık olduğu için, çekimler yarın yapılacak. Bu-gün ise ön hazırlık olarak, eserler hakkında bilgi almak için müze müdürüyle görüştü-ler. Zeliş'le Ömer müzeyi çok beğendiler. Eski çağlara ait eşyalar çok ilgilerini çekti.

Şanlıurfa da, ülkemizin diğer şehirleri gibi harika bir yer. Selim, özellikle arke-olojik müzelerini gezmenin, eski çağlar-daki yaşam hakkında görerek bilgi sahi-

bi olmaya faydası olduğunu söyledi. Biz de onlarla birlikte bütün bunları görüp öğrendiğimiz için, oldukça kültürlü birer kedi ve köpekmişiz. Selim böyle güzel şeyler söyleyince, Ömer'le Zeliş birden bizi alkışlamaya başladılar. Müzeyi gezen diğer insanlar da onlara katılınca, kendi-mizi sahnede gibi hissettik.

Sizleri de bu güzel yerlere bekliyoruz çocuklar. Hoşça kalın…

Camgöz ve Arkadaşları

Raziye SAĞLAM Kedi

Camgöz’ün GünlüğüGöbeklitepe'de

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201714 15

Page 9: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Çok uzun yıllar önceydi, keşke tarih veri-

lebilseydi ama yazılı kaynaklarda, zamanın

o dilimiyle ilgili bilgilere ulaşma imkânımız

maalesef olmuyor.

Âdem Peygamber Hakk’ın rahmetine ka-

vuştuktan sonra oğulları farklı coğrafî böl-

gelerde yaşamaya başladılar. Dağ başları

gibi yüksek yerleri kendilerine yurt edin-

dikleri gibi ovaları da mesken olarak kendi-

lerine seçtiler.

İdris Peygamber’e gelinceye kadar onlar-

ca nesil geldi. Âdem Peygambere indirilen

sayfalar insanlar arasında okundu ve hayat

ölçüsü olarak Allah’ın emir ve yasakları ka-

bul edildi. Çıkar hesapları, şirk düşüncesi-

nin cazip yönleri, hırs ve yönetme arzusu insanları Allah’ın emirlerinden uzaklaştırdı.

Çok kitap okuduğu için kendisine İdris adı verilen Unnuh Peygamber yazı yazmayı da bilirdi.

Meraklı bakışlarını gökyüzüne çeviren Hz. İdris yıldızlarla ilgili bilgilerde edinmiş, soğuk ve sıcaktan korunmak için terzilik mesleğinin gereklerini de yerine getirmiş-tir. Hayatları, insanların daha iyi bir yaşama ulaştırma yolunda çabalarla geçen peygam-berlerin çeşitli mesleklerin de kurucuları ol-duklarını görmek ne büyük bir saadet!

Kendisine otuz sayfa kitap indirilen Hz. İdris, kitaptaki esaslara göre amel eder in-

sanları Hakk’a davet ederdi. Kabiloğulları arasında puta tapıcılık yaygınlaşmış, içki, kumar, hayâsızlık normal hale gelmişti. Onların bu durumunu takip eden Hz. İdris uyarılara başlamış insanları Allah’a kulluğa davet etmişti.

Dünyanın bir imtihan yeri olduğu hep unutuldu!

İman için gerekli kişisel çabaları yerine getirmeyenleri bekleyen cehalet her zaman insanların önünde engel oldu. İlgi, şüphe, zan ve inanç basamaklarıyla ulaşılan iman hakikati sorumluluk ve gayreti de şart kıldı. Tevhit düşüncesi İslâm’ın ilk başta koyduğu temel bir esastı ve bu hakikat Hz. İdris tara-fından da defalarca dile getirildi.

Doğru olma yolunda tavsiyeleriyle in-

sanları uyaran Hz. İdris bu yolda çetin çile-

leri de göğüsledi. Her kese göre bir doğru-

luk anlayışından farklı olarak Allah’a göre

doğruluk esasını getiren bu yüce peygam-

ber hayatını hep doğru yaşadı.

Doğruluk ulu bir erdemdir!

Evlatlarına kötü insanlarla dostluğu, ar-

kadaşlığı da yasaklayan Hz. İdris, bunun

elim sonuçlarını defalarca çocuklarına an-

lattı. İnsanlarla birlikte yaşamayı öncelikle

belirli kurallar etrafında kenetlenmek ola-

rak bizlere de tavsiye eden bu peygamber-

den alacağımız en büyük ders bu olsa ge-

rektir.

AliBÜYÜKÇAPAR

Hz. İdris Aleyhisselam

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201716 17

Page 10: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Anadolu’nun Müslümanlar tarafından fethinin baş-

laması VII. ve VIII. asırlardır. O zaman Malatya mühim

merkezlerden biridir. O zamanın Malatya Sultanı güçlü-

dür ve çevreye hâkimdir.

Malatya Sultanı’nın Hüseyin Gazi adında bir kuman-

danı vardır. Hüseyin Gazi Müslümanların Anadolu’nun

doğusunu fethetmesinden sonra gelip oraya yerleşmiş

bir ailenin oğludur. Malatya’nın önde gelen kişilerin-

den olmuştur. Hüseyin Gazi’nin, Peygamberimizin so-

yundan geldiği bildirilmektedir. Malatya Sultanı tara-

fından çok sevilen bir kumandandır.

Hüseyin Gazi’nin Cafer adında bir oğlu vardır.

Cafer daha küçük yaşlarda İslâmî hassa-

siyeti fazladır. İslâmî ilimleri edinmeye baş-

ladı.

Kur’ân ve hadis üzerinde zamanının de-

rin âlimlerinden dersler aldı. İslâmî bilgiler-

de derinleşti.

O zaman cihad zamanıydı. Müslümanlar-

la Bizanslılar devamlı mücadele halindeydi.

Bunun için Müslüman çocuk ve gençlerin

savaşmayı iyi bilmesi gerekiyordu. Böylece

geleceğe kendilerini hazırlamış olacaklardı.

Çocuk Cafer de öyle yaptı.

Geçmiş kahramanlardan gıpta ettikleri

bulunuyordu.

Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Hamza gibi hayatla-

rını Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yoluna vakfet-

miş kahramanlar vardı. Onlar efsane ötesi

gerçekleri yaşayan kahramanlardı.

Zamanın silahlarını çok iyi bir şekilde

kullanmayı öğrendi Cafer.

Ata binişi seyredenlerde hayranlık uyan-

dırıyordu.

Attığı oklar çok uzun menzillere ulaşıyor,

hedefini buluyordu.

Kılıç kullanmada da çok ustaydı.

Güreşte değme kişi onunla başa çıkmazdı.

İri yarıydı ve boyunun 2.40 metre olduğu

bildiriliyordu.

O zamanki Müslüman gençler böylece

yetişip gidiyordu. Cafer de bu çocuklar ara-

sındaydı.

Bölgenin Rum kumandanı Cafer’in baba-

sı Hüseyin Gazi’yi bir av esnasında hile ile

öldürür. Cafer bu kalleşliği hazmedemez.

Babasının intikamını alır.

Bu başarılarından dolayı Cafer Serasker

unvanını alır. Daha sonraki savaşlarda da

Cafer başarılar kazanır. Malatya beylerinin

güvenini kazanır.

Rum Kayser, Ahmer kumandasındaki

bir orduyu Malatya üzerine gönderir. Cafer,

Ahmer’le yaptığı birebir mücadeleyi kazanır.

Bunun üzerine Ahmer onun mertliğine hay-

ran kalır ve Müslüman olur. Kendisine Cafer

tarafından “Ahmed” ismi verilir. Ahmet de

Cafer’ e “Battal” lakabını takar.

Bu ara Battal Gazi II. İstanbul kuşatması-

na da katılmıştır. Birinci İstanbul kuşatması

Medine’de Peygamberimize (s.a.v.) ev sa-

hipliği yapan Eyüb Sultan tarafından yapıl-

mıştı. Battal Gazi kuşatma sırasında yirmili

yaşlardadır.

Seyyid Battal Gazi 740 yılında Eskişehir’in

şimdiki Seyitgazi ilçesi yakınlarında yapılan

savaşa katılmıştır. Bu savaşta yaralanmış ve

şehid olmuştur. Türbesi oradadır.

Battal Gazi’nin VIII. asırda başlattığı bu

akınlar ve kahramanlıklar daha sonraki asır-

larda yoğunlaşarak devam etmiştir. Anado-

lu tamamen Müslümanların olmuş, akınlar

Viyana’ya kadar uzanmıştır.

Mustafa AKGÜN

Seyyid Battal Gazi

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201718 19

Page 11: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Akıllı çocuk

Okullu çocuk

En çok sevilen

Bakımlı çocuk

Sevgili çocuk

Bilgili çocuk

En çok övülen

Görgülü çocuk

Uyuyan çocuk

Büyüyen çocuk

En çok şey bilen

Okuyan çocuk

Çalışan çocuk

Yarışan çocuk

En çok beklenen

Çalışkan çocuk

Biz saygı ailesi

Bağlıyız birbirine

Çıkmaz kimsenin sesi

Bağırmaz diğerine

Bizde herkes herkese

Saygı duyar derinden

Babam eve gelirse

Herkes kalkar yerinden

Çocuklar saygılıdır

Anne ve babasına

Geçmişine bağlıdır

Laf etmez atasına

Herkes işini bilir

Aksatmaz görevini

Herkes sever sevilir

İhmal etmez evini

Saygı AilesiKasım

KAPLAN

KasımKAPLAN

Sevgili Çocuk

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201720 21

Page 12: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Balonlu Fok

Deniz Kalamarı

Ağaçkakanın Hızı

Ağustos Böcekleri

Ağaçkakanın gagasıyla ağacı delme hızı saatte yaklaşık olarak 40 km’dir. Eğer kuşun gagasında özel bir kilit sistemi olmasaydı bu hız nedeniyle gagası iki parçaya ayrılır-dı. Vuruşun şoku öyle büyüktür ki, bunun etkisi direkt olarak beyne gitmiş olsaydı kuş bilincini kaybederdi. Ancak burada kuş bilincini kaybetmez, çünkü beyni tam gaga-sının seviyesinde yer almaktadır ve şokun etkisi gaganın tabanında yer alan kasların

“şok emici” işlevi nedeniyle azaltılır.

Bu böcekler, bütün gün ötebilme özelliğine sahiptir. İşin ilginç yani ise, bu sesler ağızdan çıkmadığı için öterken aynı zamanda yemek de yiyebilirler. Erkek böceklerin yanlarında ve kuyruk bölgelerinde bir adet ses çıkarma organı bulunmaktadır. Bu organ bir davul görünümündedir. Ortaya çıkan ses ise, kasların hareketiyle birlikte titreşme yoluyla meydana gelir. Türün dişi böcekleri, ince dallara küçük yarıklar açarak bu yarıklara yumurtalar bırakır. Yumurtalar kırılınca yavrular çıkar ve toprağa düşerek toprağa gömülürler. Ve toprak altında ağaç köklerinden özsu emerek, yıllarca kalabilirler. Bu böceklerde, toprak altındayken kanat bulunmaz. Kanatlanma işlemi ise çok ani bir şekilde olur ve binlerce ağustos böceği bir anda yeryüzüne çıkar. Burada ise, sadece birkaç hafta yaşayabilirler. u nedenle bu böceklerin asıl yaşam alanı toprağın içidir denilebilmektedir. Kanatlanıp yeryüzüne çıkan bu böceklerin çoğu diğer hayvanlara yem olmaktadır. Yem olmaktan kurtulmayı başaranlar ise, bir araya gelir ve koro halinde tiz seslerle öterler.

Balonlu foklar yalnızca Kuzey Atlantik’in küçük bir kısmında yaşamaktadırlar. Burunlarının üzerinde suda bulundukları zaman şişip inen ilginç bir balon vardır. Bu balonu rakiplerine gözdağı vermek amacıyla da kullanırlar. Bu canlılar 3 metre boya ve 400 kg ağırlığa erişebilirler. Ağız-burun kısmı ve burun siyah renklidirler. Erkek tehlike sırasında burnunun üstündeki hortumsu kırmızı torbayı şişirir. Bu büyük torba sayesinde 22 dakikaya kadar dalabilirler. Bu balon dolup boşalırken bir ses çıkar. Çiftler halinde yaşarlar.

Sahip oldukları uzunluklarının önemli bir kısmını kafalarına bağlı 2 adet kola borçlu olan kalamarlar, doğadaki en büyük rakipleri olan kaşalot balinaları ile karşılaştırıldığında ağırlık olarak oldukça zayıf kalmaktadır.

Ölçülen en yüksek ağırlık dişilerde 275 kg, erkeklerde ise 150 kg. kadardır. Dünya üzerindeki en büyük gözlerden birine sahip olan dev kalamarın bir gözünün çapı 30 cm’yi bulmaktadır.

Beslenirken avını yakalamak için kullandığı kollarının üzerinde yüzlerce vantuz bulunur. Avını hem bu vantuzların emici kuvveti hem de bu vantuzların etrafına dizili küçük dişler sayesinde yakalayarak ağzına doğru çeker.

Bunları Biliyor muydunuz

NisaERCİYES

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201722 23

Page 13: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Hafta sonu, ikindi üzeri, annemin baş-

ka okuldan öğretmen arkadaşı Lamia Hoca

bize geldi. Karşılıklı koltuklarda oturup kah-

ve içerken söz yine okuldan, öğrencilerden

ve anılardan açıldı. Sonra Lamia Hoca okul-

da geçen bir hatırasını anlatmaya başladı:

"Altıncı sınıfların tarih dersine giriyordum.

Öğleden sonra 6-A sınıfında dersim vardı.

Konuyu anlattım. Dersle ilgili olarak öğren-

cilere sorular sordum. Daha zilin çalmasına

on dakika vardı.

Yalnız 6- A sınıfında şöyle bir durum var.

Ön sırada oturan Melahat adlı öğrenci sesli

düşünür. Kafasından geçenleri cırcır böce-

ği gibi cır cır kendi kendine konuşur durur.

Önceleri onun bu durumuna alışamamış-

tım. Öğretmenler odasında, diğer öğretmen

arkadaşlarla konuştuğumda onlar da onun

bu hastalığından şikâyetçiydiler. Düşüne-

biliyor musun, sen ders anlatırken o kendi

kendine, karşısında biri varmış gibi konu-

şup, anlatıp duruyor. Sen dersi ilgi çekecek

biçimde anlatıyorsun ama yakınındaki öğ-

renciler onu dinliyor. Yanında oturan, derse

ilgili öğrenciler de bu durumdan rahatsız-

dılar. Ne kötü bir şey. Melahat'ı ikaz ettim.

"Ben konuşmuyorum, sadece düşünüyorum."

dedi. "O zaman hiç bir şey düşünme." de-

dim. "O mümkün mü?" dedi. Ailesine haber

verdim. "İlgilenin çocukla..." dedim. "Ar-

kadaşları da durumdan rahatsız." Ama bir

çare olmadı ailesine söylemem. Derse kal-

dırıyorsun, soru soruyorsun, susuyor. Yerine

oturtturuyorsun sesli düşünmeye başlıyor.

Her ders böyle. Diğer öğretmen arkadaşlar

da, "Yapacak bir şey yok..." dediler.

Anlatmamı bitirmiştim. Ayakta durama-

yacak kadar yorgundum. Kürsüye geçtim,

sandalyeye oturdum. Son dersti. Okuldan

çıkınca eve gidecektim. Melahat tam kar-

şımda oturuyordu; yine kendi kendine ses-

li düşünüyordu: "Cumartesi olunca, sabah

kahvaltıyı yaptıktan sonra banyo yaparım,

sonra annem saçlarımı tarar, güzel giysile-

rimi giyerim. Hediyemizi alır, arabaya biner,

nikâha gideriz. Yemekler yeriz orada..." San-

ki bana anlatır gibiydi. Bir an sınıfta olduğu-

mu unuttum. Sanki Melahat arkadaşımmış

gibi "Ne takı takacaksınız?" diye merakla

sordum. Bana baktı ve: "Bilezik..." dedi. "İnce

mi, kalın mı bilezik?" dedim. "İnce... " dedi.

Sonra düştüğüm durumun farkına var-

dım. Merak bir girdap gibiydi. Nasıl utandım.

Öğrenciler durumu anlayamamıştı. Allahtan

zil çaldı da sınıftan kendimi dışarı attım..."

Koltuklarımızda otururken, Lamia

Hoca’nın anlattıklarına gülmeye başladık.

Lamia Hoca da güldü. "İnsan unutamıyor,

ne öğrenciler geldi- geçti elimizden..." dedi.

ErdalKARASU Sesli

Düşünen Öğrenci

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201724 25

Page 14: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Bir zamanlar çok kavga eden iki kardeş

varmış. Bu iki kardeşin hiç mutlu, birlikte

fotoğrafı dahi yokmuş. Sonra kardeşten

biri kaza geçirmiş. Kardeşi yokken sanki bir

yarımmış diğer kardeş. Sonra kardeşi iyile-

şince asla konuşmamış. Çünkü ona yanlış

bir şey söylerim, kalbini kırarım diye

korkuyormuş. Diğer kardeş de onun

neden böyle yaptığını çok merek

ediyormuş. Eskiden olsa sürekli

kavga eder asla yan yana otur-

mazlarmış. Şimdi ne kavga

ediyor ne de yan yana

oturuyorlarmış. Sonra

kardeşi neden yaptığı-

nın üstüne gitmeye karar

vermiş. Sürekli kardeşini

izliyor, ne yaptığını anla-

maya çalışıyormuş. Diğer

kardeş de kardeşinin ne

yaptığını anlamış olacak

ki, sonunda yanına gidip

her şeyi itiraf etmiş. Kar-

deşine demiş ki:

-Bak kardeşim senden uzak durmamın se-

bebi, sana zarar vermek istemem. Gerçek-

ten sana zarar vermek istemiyorum. Seni de

çok sevmem bunun sebebi.

-Gerçekten mi? Ne yalan söyleyeyim ben

de seni çok seviyorum, lütfen benden uzak

durma.

Böyle konuştuktan sonra, birbirlerini hiç

üzmemiş ve hep mutlu yaşamışlar.

Saygı

Bir zamanlar büyüklerine saygısı olma-

yan bir çocuk varmış. Bu çocuk hep anne-

sine bağırır, dedesine saygısız davranırmış.

Sonra bir gün uyurken bir ses ona:

-Annene babana büyüklerine saygı duy!

Eğer duymasan başına kötü şeyler gelebilir!

Birkaç sene sonra senin çocukların da sana

saygı duymaz!

Çocuk bu rüyadan etkilenmiş ve annesi-

ne asla bir daha bağırmamış hep nazik ve

hoşgörülü davranmış. Dedesine ve annean-

nesine de hizmet edip sevgi ile davranmış.

Hale Nur KELKİT

Kardeş Candır

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201726 27

Page 15: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

- Olur tabi, neden olmasın, dedim. Di-ğer arkadaşlar da beni onayladılar. Yarım saat sonra aynı ağacın altında buluşma-yı kararlaştırıp evlere dağıldık. Su gibi geçen zamanın ardından Ali’nin haricin-de herkes buluşma yerine gelmişti. Beş on dakika daha Ali’yi bekleyip öğretme-nimizin evine doğru yola koyulduk.

Kısa bir yürüyüşün ardından apart-manın girişine geldiğimizde Ali’yle kar-şılaştık. Asansörün önünde bir ileri bir geri gidiyor; arada bir saatine bakıp bir şeyler mırıldanıyordu. Göz göze geldiği-mizde öfkeli bakışlarla Ali:

- Yahu nerede kaldınız? İki saattir sizi bekliyorum, dedi. Mehmet ise Ali’ye;

- Hem buluşma yerini şaşırıyorsun hem de bize kızıyorsun, diye çıkıştı. Ma-dem sıkıldın, asansöre binip çıksaydın öğretmenimizin yanına…

- Sanki ben bilmiyorum çıkmasını? Yo-ruldum, asansörle çıkayım dedim, bak-

tım asansörün üzerinde “4 kişilik” ya-zıyor, dolayısıyla bir kişi olduğum için binemedim. Kalan 3 kişiyi beklemek zorunda kaldım. Ohh, neyse şimdi 4 kişi olduk, artık binebilirim, deyince kahka-halarla asansöre bindik.

Öğretmenimizin evine vardığımızda kapıyı eşi Nafiye Hanım açtı ve bizi daha önceden tanıdığı için içeriye davet etti.

İçeriye girdiğimizde öğretmenimiz yatağına uzanmış yatıyordu. Benzi her zamankinden soluktu ve sakalları da bir hayli uzamıştı. Bizi görünce yüzündeki tatlı gülümsemeyle yatağından doğ-ruldu. Biz de hemen ellerinden öptük. İçilen içeceklerin eşliğinde öğretme-nimizin hâlini hatırını sorduktan sonra hastalığı ve durumu hakkında bilgi aldık. Önemli bir şey olmadığını öğrenince öğ-retmenimizin hayır duasını alarak güzel bir iş yapmanın verdiği mutlulukla ora-dan ayrıldık.

Bugün yine arkadaşlarla oyun oy-nuyorduk. Çekişmeli geçen birkaç oyunun ardından serin bir ağaç göl-gesi bulup oturduk. Şuradan buradan konuşurken söz İngilizce Öğretmeni-miz Halil Bey’den açıldı.

Bu sırada Samet, öğretmenimizin hasta olduğunu, bir haftadır da onu görmediğini söyledi. Bunun üzerine Mehmet:

- Öğretmenimizi ziyarete gidelim mi, ne dersiniz, dedi. Ben de:

HakanYILDIRIM

Hasta Ziyareti

Oğuzhan'ın Günlüğü

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201728 29

Page 16: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Fransa Kralı I. Fransuva, 1525 yı-lında gerçekleşen Pavia Savaşı’nda, Alman İmparatoru Şarlken’e ağır bir şekilde yenilmiş ve esir düşmüştü.

Zor durumda kalan kral ve annesi Düşes Dangolen, Kanuni’ye mektup yazıp yardım istediler. Kanuni, annesi-

nin kaleme aldığı mektuptaki şu acıklı

satırlara dayanamamıştı:

“Şimdiye kadar oğlumun kurtu-

luşunu Şarlken’in insafına bırak-

mıştım... Hâlbuki Şarlken, oğluma

hakaretler ediyor... Hükmünüzün

dünyaya geçtiğini tüm âlem

biliyor. Azamet ve şanınız ile oğlumun kur-tulmasını sağlamanızı yüce şahsınızdan ni-yaz ediyorum.”

Muhteşem Süleyman, büyüklüğünü gösterdi. Yazdığı mektuplarla kralı ve an-nesini teselli etti. Yardıma geleceğini, kralı esirlikten kurtaracağını müjdeledi.

Ben ki, Sultanlar Sultanı!

Kanuni’nin, Fransuva’ya yazdığı tarihî mektup, Padişah’ın kendisi gibi muhte-şemdi. O zamanlar, Osmanlı’nın süper bir dünya devleti olduğunun güçlü bir gös-tergesi olan, bu müthiş mektup şöyleydi:

“Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla. Cenab-ı Hakk’ın yardımı, Rasûller âleminin yıldızı Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayır du-alarıyla dolu mucizeleri ve dört halife Hz. Ebu Bekir’in, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin mübarek ruhlarının koruması altın-

da daima muzaffer Sultan Selim Han oğlu Şah Sultan Süleyman Han.

Ben ki, sultanlar sultanı, kralların kralı, ülkelerin hükümdarlarına taç giy-diren, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Karadeniz’in ve Akdeniz’in, Rumeli’nin ve Anadolu’nun, Dulkadir, Diyarbekir, Kürdis-tan, Azerbaycan, Acem, Şam, Halep, Mısır, Mekke, Medine, Kudüs eyaletlerinin, Ara-bistan ve Yemen’in bütün bölgelerinin hâkimi; şanlı ve yüce atalarımın muzaffer kudretleri sayesinde alevlenen kılıcıma emanet ettikleri birçok eyalet ve ülke sa-hibi; nihayet Sultan II. Bayezid oğlu Sul-tan Selim Han oğlu Şah Sultan Süleyman Han’ım. Sen ki Fransa vilayetinin kralı Françesko’sun.

Hükümdarların sığındığı kapımın eşiği-ne uzattığın mektuptan haberim oldu ki, memleketinin toprakları düşman tarafın-dan işgal olunup, sen dâhi şu anda onlar elinde esir bulunmaktasın. Kurtulmak için bizden yardım dilemektesin. İmparatorla-rın mağlup ve hapsedilmesi olacak işler-dendir. Yüreğiniz teselli bulsun. Ümidinizi kesmeyin.

Yüce atalarımız, Allah onların kabirleri-ni nur içinde tutsun, düşmanlarını kahret-mek ve sayısız fetihlere ermek maksadıy-la her vakit cihat için kılıç çekmek fırsatını kaçırmayıp, ben dâhi onların açtığı çığırda harekete geçip, her gün zorlu kaleler ve girilmesinde engeller bulunan şehirler fethetmiş bulunmaktayım. O sebepten gece ve gündüz atımız eyerlenmiş ve kı-lıcımız kuşanılmıştır. Allah hayırlar nasip eyleyip, ne dilerse öyle olacaktır.”

Osmanlı veMohaç Zaferi

İsmailÇOLAK

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201730 31

Page 17: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

16 Ağustos 1064 Türklerin

Anadolu’da İlk Fetih Günü

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi

30 Ağustos Zafer Bayramı

17-25 Ağustos İbn-i SinaHaftası

26 Ağustos 1074

Malazgirt Zaferi

28 Ağustos 1987 Kocatepe

Camii’nin İbadete Açılması

TarihteBu Ay

YusufHALICI

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 2017 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201732 33

Page 18: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Çengel Bulmaca

(Bir Hadis)“Allah bir kuluna hayır murad etti mi onun cezasını tacil edip dünyada

verir; bir kulu hakkında da kötülük murad etti mi onun günahlarını tutar, Kıyamet günü cezasını verir.”

(Tirmizi, Zühd 57, (2398)

(Bir Ayet)“Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği

gibi yapandır.”(4/Nisâ, 86)

Somuncu Baba

Abdullah KAMEROĞLU

ErtuğrulTUNÇ

Muhammet Eymen ARSLAN

Ahmet SiraçGÜL

Fatma Zümra POSTACI

Mustafa MiraçAYDIN

AysimaTUNÇ

HamitTUNÇ

Ebrar ŞeymaTUNÇ

Mizgin Melek AYDIN

Zehra Nur YARBI

ŞevvalAYDEMIR

Arkadaşlar sizler de Çocuk Albümümüzde vesikalık fotoğraflarınızın yayınlanmasını istiyorsanız [email protected] adresimize gönderiniz.

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | AĞUSTOS 201734

Page 19: Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...ARSLAN Ahmet Siraç GÜL Fatma Zümra ... Sabah olduğunda olay da aydınlanma-ğa başlamıştı. Yanmaktan son anda kur-tarılan bu kadın,

Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Eki’dir.

AĞUSTOS 2017 / Yıl: 24 - Sayı: 202

“Somuncu Baba Bahçesinin Taze Çiçeği”

“Kur’an-ı Kerim, Allah ve onun yarattıklarına karşı borçlu olduğumuz bütün

ahlâkî vazifeleri en ince noktalarına kadar bildirmiş, insanın her an bir derece daha yükselerek, ahlâkî olgunluğun

en üst basamağına çıkması, dünya ve ahirette mutluluk ve kurtuluşa ermesi için gerekli olan bütün esasları ve ahlâkî umdeleri bizlere

emir buyurmuştur. Kur’an’ın göstermiş olduğu bu güzel yol, ruhumuzu yükselten, ruha hürriyet ve istiklâl veren, insanı en olgun bir hâle

getiren nurlu bir yoldur. Tükenmek bilmeyen bir ahlâk hazinesidir. Öyle ise, bizim de nurlu yoldan gitmemiz, Kur’an’ın emreylediği

güzel huyları kendimize mal etmemiz, kötü huylardan uzak kalmamız, yap dediklerini yapmamız, yapma

dediklerinden sakınmamız lâzımdır.”

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)