49
ETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak I. GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE İÇİN FELSEFE? II. DOĞA- ÇEVRE ETİĞİ GELİŞİMİ 1. Ahlaki Duruşların Doğa Lehine Genişletilmesi Süreci 2. Radikal Ekoloji a. Derin Ekoloji- Varlık Hakları b. Sosyal Ekoloji ve İdealizm c. Ekofeminizm III. ETİK SORGULAMA VE ÇEVRE ODAKLI BİLİMSEL ÇALIŞMALARDA ETİK SORGULAMA IV. SONUÇLANDIRMA V. KAYNAKÇA Yaşamın ve zamanın değerini bilmeyen, onu değerlendiremez, Leonardo Da Vinci I. GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE İÇİN FELSEFE? Doğal çevrenin hızla kalitesini kaybederek tükenmesine ve yapısının bozulmasına yol açan nedenlerin anlaşılmasına yönelik bilimsel çalışmalar sürerken, insana dayanan etik sorgulamalar da gündeme taşınmıştır. Aslında felsefenin başlangıcını teşkil eden etik sorgulamalarla filozoflar, ilkçağlardan bu yana toplumsal yaşamda insan için en iyi olanı aramıştır. Doğru olduğuna inanılan fikrin yaygınlaşması için eğitim bir araç

etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

  • Upload
    others

  • View
    20

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

ETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ

Prof. Dr. Zerrin Toprak

I. GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE İÇİN FELSEFE?

II. DOĞA- ÇEVRE ETİĞİ GELİŞİMİ

1. Ahlaki Duruşların Doğa Lehine Genişletilmesi Süreci2. Radikal Ekoloji

a. Derin Ekoloji- Varlık Hakları

b. Sosyal Ekoloji ve İdealizm

c. Ekofeminizm

III.ETİK SORGULAMA VE ÇEVRE ODAKLI BİLİMSEL ÇALIŞMALARDA ETİK SORGULAMA

IV. SONUÇLANDIRMAV. KAYNAKÇA

Yaşamın ve zamanın değerini bilmeyen, onu değerlendiremez,

Leonardo Da Vinci

I. GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE İÇİN FELSEFE?

Doğal çevrenin hızla kalitesini kaybederek tükenmesine ve yapısının bozulmasına yol

açan nedenlerin anlaşılmasına yönelik bilimsel çalışmalar sürerken, insana dayanan etik

sorgulamalar da gündeme taşınmıştır. Aslında felsefenin başlangıcını teşkil eden etik

sorgulamalarla filozoflar, ilkçağlardan bu yana toplumsal yaşamda insan için en iyi olanı

aramıştır. Doğru olduğuna inanılan fikrin yaygınlaşması için eğitim bir araç olarak

kullanılmıştır. Bugün doğaya ait sahip olduğumuz bilgileri kullanarak ve tarihi süreç içindeki

düşünürlerin öğretilerinden yola çıkarak geçmiş ile çok rahat bağlantı kurabiliriz.

Felsefe deyimi Yunanca “Philosophia” sözcüğünden gelmektedir. Tabiat, matematik

ve metafizik ilimleri tek tek felsefeyi oluşturmaktadır. Fizik ve metafizik, deneysel olarak

“aklın” kendi başına bırakıldığında neyi bilip neyi bilmediklerini ispatlamaktadır. Bugünün

düşünüş temellerinin kaynağı olan ilk ve ortaçağ filozofları, esasen doğaya bakarak

Page 2: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

sorgulamalarını yapmıştır. İsa’dan önce VI. Yüzyılda eski Yunan uygarlıklarında yaşamış

düşünürler, felsefi düşüncenin kaynağı olarak gösterilmektedir. Çünkü aklın yer aldığı

mantıksal çıkarsamalar Yunanlı düşünürlerin eserlerinin odağında yer almıştır.

Felsefi düşünüş, belli bir doğa tasarımı içermektedir. Felsefenin Eski Yunan’daki ilk

çıkışına geri gidildiğinde, felsefenin öncelikle bir doğa felsefesi olarak ortaya çıktığı, buna

bağlı olarak da ilk filozofların “doğa filozofları” olarak anıldığı görülmektedir. Tarihin bilinen

ilk filozofları Sokrates öncesi İonyalı1 doğa bilginleri “Doğa nedir?” diye sorguladıklarında;

aslında dünyanın yapıldığı temel töz2(özdek, madde) ya da tözlerin ne olduğunun yanıtını

aramaktaydılar. Doğanın belirli ve değişmez kanunları olduğunu düşünen bilimin Miletoslu

öncüleri, doğa olaylarının oluşumunu özgür düşünce yöntemi ile ele almışlar ve birçok

bilimin temellerini atmışlardır. Bu bilim adamları ''İonya Doğa Filozofları'' veya ''Miletos

Okulu'' olarak anılmaktadır. Miletos'ta doğan Miletli Thales(M.Ö. 624–546) en eski ve en

ünlü “Doğa Filozofu” olarak bilinmektedir.

Doğa tarihi ile ilgili çalışmaları olan Carolus Linnaeus(1707–1778) ve Comte de

Buffon’a(1707–1788) göre klasik dönemin doğa tarihi çalışmalarının babası Ulisse

Aldrovandi(1522–1605) olarak gösterilmelidir.3 Tıp ve felsefe ile ilgilenen ve eski

kaynaklarda Aldrovandus olarak adı geçen Aldrovandi’nin doğaya yönelik çalışmaları,

kendisinin doğa tarihçisi olarak adlandırılmasına yol açmıştır ve 1565’li yıllarda Bologna

Üniversitesi’nin ilk Doğa Bilimleri Profesörü’dür. 14 ciltlik “Doğa Tarihi” adlı eseri olan

Aldrovandi sadece teorik yönüyle değil, 1568 yılında Bologna’da kendisi tarafından

yapılandırılan ve yönetilen halk botanik bahçesi örneğindeki gibi eylemleriyle de öne

çıkmıştır.

Bununla birlikte “çevresel etik” konusunun felsefenin belirli bir disiplini olarak

1970’li yıllarda geliştiğini söylemek durumundayız. Çevre etiği konusunun önemi ve

farkındalığı sağlamada özellikle kimyasal atıkların kamu sağlığı ile yaban hayatına olan ciddi

etkilerinin konu alındığı Rachel Carson’un “Silent Spring” adlı 1962 yılında ilk baskısı

yapılan kitabı önemli bir kaynak araştırma4 olarak gösterilmektedir. Bu yayınlar kuşkusuz

1İyonya (Ionia eski Yunancada Ἰωνία veya Ἰωνίη), Bugünkü Türkiye’nin Anatolia/Anadolu olarak tanımlanan sahil bölgesi, bu bölge tarihte Smyrna olarak bilinen İzmir’e yakındır: http://en.wikipedia.org/wiki/Ionia , erişim:12.25.2010.2 Töz, değişen yüklemlere desteklik eden değişmez gerçeklik; kendi kendisiyle, kendi kendisinde var olan anlamındaki felsefe kavramı. Öznede değil, kendinde var olan. Bağımsızca kendi içinde var olan, cevher.3 http://www.dogatarihi.net/ulisse-aldrovandi/ , erişim: 02.01.20114 http://www.biologicaldiversity.org/publications/papers/Silent_Spring_revisited.pdf , erişim: 06.01.2011.

Page 3: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

artırılabilir. XX. yüzyılın en büyük şairlerinden olan Paul Valéry’nin(1871–1945) “Bir metnin

kesin bir anlamı yoktur”( il n’ya pas de vrai sens d’un texte) görüşünü oluşturan sözcüklerden

birisiyle küçük bir oynamayla;

“Bir metin yoksa gerçek yoktur”( il n’ya pas de vrai sans d’un texte) ya da “yazılı bir

metni oluşturulmamışsa olgunun bir değeri yoktur” diyerek, doğa dengesinin bozulmasını

konu alan çalışmaların önemini vurgulamak gerekir. Bu çalışmalar sayesinde artan oranda

doğadan gelen ve doğayı bozan çevre odaklı felaketler hiç kimsenin görmezlikten

gelemeyeceği bir boyuta taşınarak kapsamlı ve çok yönlü sorgulamalarda önemli bir

işlevsellik yaratmıştır.

İnsanların yaşadıkları dünyayı kirletmeleri halinde dört unsurun (maddenin dört hali

toprak, su, hava ve ateş/okültizm) başkaldırmalarıyla karşılaşacakları öngörüsü(Hermetizm)

çeşitli tanımlamalarla tarih boyunca ifadelendirilse de, XX. yüzyıl5 biterken elimizde gören

gözlere ve düşünebilen zihinlere mesaj verebilecek düzeyde, yeni yeni ortaya çıkan çevre

sorunlarını haber verdiği kadar çözümüne de katkı yapabilecek iyi bir literatür bilgisi

oluşmuştur. Bu şekilde bir bakıma, doğanın maalesef parça parça bozulmasını gözler önüne

seren “doğanın tahrip tarihi” yazılmaktadır.

Bu makalenin içeriğini oluştururken amacım, farklı disiplinlerdeki düşünürlerin çevre

konusundaki çalışmalarında yer verdikleri bilgileri alt alta dizmek değildir. Kuşkusuz

insanların kulağından çok gözünün farkındalıkta öne çıkması, alan araştırmalarını önemli

kılmaktadır. Bilimsel çalışmaların sonuçlarının ortaya çıkardığı bilimsel destek, toplumsal ve

idari farkındalığın artmasına çok hizmet etmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi kurumsal-

toplumsal sorumluluk taşıyan doğa korumaya yönelik önlemler alınmasını hızlandırmaktadır.

Ancak sorun anlatımına odaklı değil, ekolojik çevre dengesi için felsefi düşünmenin

temellerinin içselleştirilmesini bugünlerde daha işlevsel bulduğumu ve bu doğrultuda

metnimin içeriğinin oluşturulmasına özen gösterdiğimi okuyucu ile paylaşmak isterim.

Günümüze kadar çevresel etik ile ilgili sorgulamalardan doğan sınıflandırma aşağıda genel bir

fikir vermesi açısından yer almıştır.

II. DOĞA-ÇEVRE ETİĞİ GELİŞİMİ

5 20. yüzyıl, Gregoryen takvimine göre 1 Ocak 1901'de başlayıp 31 Aralık 2000'de sona eren yüzyıldır.

Page 4: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

Etik terimi Yunanca ethos yani töre sözcüğünden türemiştir. Etik kavramının özetle iki

yönü olduğunu söyleyebiliriz. Etik kavramının ilk olarak çağrıştırdığı duygu, iyi bir insan

olmanın gerekliliklerinin neler olduğunun ortaya konulmasıdır. Bağlantılı olarak, bireylerin

karşılıklı ilişkilerinde davranışların sınırının neler olduğunun öğrenilmesini sağlamaktadır. Bu

nedenle modern anlamda kullandığımız etik konusu içeriğinin temel ilkeleri insanlık tarihinde

genelde ahlak felsefesi içinde incelenmiştir. Zaman içinde ahlaki değerler geliştirilmiş ve

sınıflandırılmıştır.

1. Ahlaki Duruşların Doğa Lehine Genişletilmesi Süreci

İlkçağ felsefesi Helen döneminde Doğa Felsefesi, “doğaya doğa olarak” yaklaşan ve salt

doğaya odaklanılarak yapılan özgül araştırma olarak algılanmasına karşılık, ortaçağ

felsefesinde anlam daralmasına uğrayarak metafiziğin bir alt konumu durumuna düşmüştür.

Başka bir ifadeyle daha çok maddesel tasarımlardan metafizik tasarımlara doğru değişim

göstermiştir. Aralarında farklılıklar taşımakla birlikte, ilkçağ doğa filozoflarının felsefi

başlangıçlarındaki varsayım, bütün şeylerin belli bir maddi kaynaktan geldiğini düşünme olan

“felsefî maddeciliktir.6 Ortaçağın felsefe geleneklerinde antikçağın önemli filozoflarının ve

felsefe akımlarının çoğu, “şüphecilik” hariç geçerliliğini sürdürmüştür. Başka bir ifadeyle

Platon, Aristo, Stoacılık din içine saklanarak varlıklarını sürdürmüştür. Gilson bu hususu

şöyle izah etmektedir: “Yunan felsefesi olmadan ortaçağ felsefesini anlamak, hatta tasavvur

etmek imkânsızdır. Aristoteles, Platon ve Yeni –Platoncular insan düşüncesinin eğitimcileri,

yeniden eğitimcileri olmuştur... Kilise Babaları’na uzanan kökenlerden XIV. Yüzyıl sonuna

kadar Hıristiyan düşünce tarihi, doğal akıl ile imanın –var olduğu yerde- uzlaştığını

sergilemenin ve var olmadığı yerde de bunu sağlama gayretinin tarihi olmuştur”. Gilson’un

yorumuna göre; Aristototelesçilik, XII. Yüzyılın insanları için belirleyici bir tecrübe değeri

taşımaktadır. Akıl ve imanı ne tek başlarına ne de bir arada ele alabildikleri için birbirinden

ayırmaları ve birini diğerine uydurmaları gerekmiştir. Bu gayretten büyük skolâstik sentezler

doğmuştur. Skolâstiklerin neden hiç fazla uzatmadan vahyedilmiş dogmadan yüz

çevirmediklerini ve din öğretilerine bağlı kaldıklarını bu nedenle anlamak kolaydır.7

Sokrates(M.Ö. 470), Platon(M.Ö. 427–347) ve Aristo(Aristoteles M.Ö. 384–322) gibi

kilise/din babalarının eserleri, sınıfta okunabilen ve konuşulabilen düşünceler olarak

6 Yusuf Okşar, "İslam Kelamında Nedensellik ve Adetullah" Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Adana, 2008, s.17.7 Etienne Gilson, Ortaçağda Felsefe: Patristik Başlangıçtan XIV Yüzyılın Sonlarına Kadar, Çev. Ayşe Meral, İstanbul, 2007; s.730–732.

Page 5: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

değerlendirilmiştir. Bu nedenle de , klasik “class-ic” olarak kabul edilerek günümüze kadar

sahiplenilerek gelebilmiştir. Bu dönemin eserlerinde doğanın/evrenin anlaşılmasına yönelik

sorgulamalar dinle ilişkilendirilmektedir. Benzer şekilde, Skolâstik(Scolastik) Felsefe de

”school” ile ilişkili olup okulda okutulabilen anlamına sahiptir.8 Oysa günümüzde verilere

dayanan “Bilim Dünyası” nın görüşleri geçerlidir, ortaçağ için geçerli olan din olarak ortaya

konulan bilinenlerdi. Bu husus da okullardaki eğitimin yönü açısından ihmal edilebilecek bir

konu değildir. Bu görüşten hareketle, fikirlerin raf ömrüne bakarken çok yönlü ve dikkatli

karar vermek durumundayız. Bu husus, aynı zamanda geleceğe sürdürülebilirlik adına

aktarmak istediklerimizin sınıflarda yer açarak sağlanabileceğinin hareket noktası olarak

önemsenmektedir.

Kendisi pek bilinmese de fikirleri yaygın olarak kullanılan Plotinus (MS 204–270) ilkçağ

filozoflarından gerek Aristo gerekse Platon’u iyi analiz edebilmiş önemli bir filozoftur.

Plotinus açıklamalarını yukarıdan aşağıya , “Biri/to hen ya da İyi/ta kalon” başlangıç noktası

olarak geliştirmiştir. Plotinus’a göre “Bir” esasen iyilik ve güzelliklerin kaynağı “Tanrıdır”,

ona daha uygun bir isim bulunamaz ve Bir’e erişebilmeye çalışmak varlığı en iyi olmaya

yaklaştırmaktadır.9 Platon tek başına Tanrı’ya erişmeye çalışmanın yetersiz kaldığını ve

eylemle desteklenmesi gerektiğini belirtmiştir. Plotinus, iyiliğin ve güzel davranışın topluma

en gerekli şey olduğunu göstermeye çalışmıştır. Onun öne çıkardığı bu duruşu, bu makale

için çevre korumacı yaklaşımlar bağlamında yorumlandığında temel bir hareket noktası

oluşturmaktadır. Hatta bireyin soyut anlamda mükemmele erişmesini, aynı anda hem

merdiven çıkıp hem de üzerindeki dış elbiselerinden soyunan kişi olarak tasvir etmiştir.10

Plotinus, Stoacıların dönemsel yeniden oluşum öğretisini kabul etmektedir. Ancak bu

görüşlerin nasıl uzlaştırılabileceğini göstermemiştir. Bu konudaki genel düşüncesi, dünyanın

her zaman var olduğu ve her zaman var olacağıdır. Duyum dünyası, bir bütün olarak

sonsuzdur, onun yalnızca parçaları değişmektedir. “ilahi zihin” ile “varlığa” işaret etmek için

sık sık “idea” terimini kullanmaktadır.

Antik çağda Sophokles’in (M.Ö 496–406) Antigone yapıtında yer alan “doğal hak”

düşüncesi ile hak kavramı ortaya konulmuştur. Doğal hak, “Tanrının değil, doğanın verdiği

bir haktır ve zamanaşımına bağlı değildir”. Doğal hak kavramı ile dil düzleminde insan

haklarına giden bir başlangıç yapıldığı düşünülmektedir”.11 Spinoza(1632–1677) doğal hukuk 8 Doç. Dr. Kubilay Aysevener, DEÜ, DESEM- felsefe kursu notlardan. Aralık 2010.9EnneadVI.9.4: http://www.iep.utm.edu/plotinus/#SSH2d.ii ve bkz http://remacle.org/bloodwolf/philosophes/plotin/enneade6.htm , erişim: 24.12.2010.10 Şerife Hanım Altuner, “Plotinus’ta Bazı Din Felsefesi Problemleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi, Din Felsefesi Anabilim Dalı, Yükseklisans Tezi, Isparta, 2006, s. 37.11 Christian Destain, Aydınlanma, (Çev.) İsmail Yerguz, İstanbul, 2010, s. 125.

Page 6: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

ile doğal yasa arasında ayrımı ortaya koyan düşüncelerinde bu fikirden yararlanarak,”…hiç

kimsenin iyi olduğu yargısına vardığı bir şeyden vazgeçmemesi evrensel bir doğa yasasıdır.

İnsan ancak daha büyük bir iyiliğe sahip olacağı umudu taşırsa ya da daha büyük oranda bir

zarara uğrayacağı korkusuna kapılırsa iyi dediğinden vazgeçebilir” demiştir. “İçinde herkesin

doğduğu ve yaşamının büyük bölümünü geçirdiği doğal hukukun ve doğa kurumunun hiç

kimsenin istemediği ve üstesinden gelemediği şeyler dışında hiçbir şeyi yasaklamadığını”

savunmaktadır. Bu görüşleri tamamlayan hiç kimseye kendimize yapılmasını istemediğimizi

yapmamak ve başkasının hakkına kendi hakkımız gibi saygı göstermek12 düşüncesi

Spinoza’nın savunduğu temel felsefedir.

Çevresel etik konuları, insanların doğal çevre ile olan ilişkilerinden doğmuştur.

Aslında canlı varlıkların “doğası bozan” insan kaynaklı ahlaki yetersizliğin yarattığı olumsuz

etkilerden yola çıkılmıştır. Herhangi bir konunun etik boyutunu ortaya koyan yazılar

geçmişten günümüze genelde örneklere dayandırılmaktadır. Çünkü “gerçeğe ulaşmada

birbirini takip eden diyalogları anlamak için gösterilmesi gereken dikkat, gayret ve kavrama”

baskısından bu yöntemle zihinler biraz kurtulmakta ve rahatlamaktadır.

Anlamada kolaylık sağlayan “örnekleme” metodunu kullanarak konuyla ilişkili

olduğunu düşündüğüm bir anım ile makalemin içeriğini geliştirmek istiyorum. “Siyaset ve

Yönetimde Etik” konulu, internetten toplantı anonslarına hala erişilebilir, katılımcı olduğum

bir sempozyumda “Çevre Etiği” konusunu tartışmış ve “etik davranış” ile “siyasetçi” ve

“yönetici” bağlantılarını kurmaya çalışmıştım. En önemli tartışma zeminim “kamu

yönetiminde gizlilik” konusuyla ilgiliydi. En sonunda özetlediğim kurgu, aşağıda da

değerlendirildiği gibi “çevre hakkının insan hakları dizgesinin özü olduğu”, doğaya saygısı

olmayan siyasetçilerin kimseye saygısı olamayacağıydı. Ayrıca kamu politikalarının doğaya

olumsuz etkisini gizlilik, “gözlerden bir müddet saklıyor, kötü yönetimin zamanında

anlaşılmasını engelliyor ve paydaşların davranışlarını etik sorgulama alanına geç alıyordu”.

Ancak söz konusu sempozyumun sonuç bildirisinde bu fikrim yer bulmamıştı. Çünkü

“Siyaset ve Yönetimde Etik” içeriği ile “Çevre Etiği” ilişkisi kurulamamıştı? Yine 1990’larda

“Ergonomi” konulu akademik bir toplantıda çalışmamızı ortaklaştırdığımız bir akademisyen

ile neredeyse toplantıdan “dışlanacağımızı” isteyen grup davranışlarını hala hatırlıyorum.

Belki toplantıda bulunan bir katılımcı bu yazımı okur ümidiyle, olguyu yazmadan

geçemeyeceğim. Kusurumuz veya hatamız, “ işçi sağlığı ve iş güvenliği” ile ergonomi

12 Blandine Kriegel, Klasik Siyasi Felsefe Metinleri, (Çev), Zühre İlkgelen, İstanbul, 2010, s.72-74

Page 7: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

arasında ilişki kurarak, bu sorunun, aslında çevre koruma koşullarının sağlanamamasına

dayalı bir etik durum olduğunu Avrupa Konseyi’nden 10 yıl kadar önce söylemekti.

İnanılmaz ama toplantı katılımcıları nerdeyse Ankara’ya gitmek için yol masraflarımızın

sempozyum üzerinden karşılanması için bir abartılı bir tebliğ konusu uydurduğumuz fikrine

varmış gibiydi… Bu anıların varlığını, en iyiye ulaşmada yarışamama kabiliyetinden çok,

yeterince sorgulayamama etkisi olarak görmek gerekir. Nitekim Plotinus, âlemdeki varlıkların

iyi ve güzel olabilmek için gayret gösterdiğini ama her isteyenin istediğine ulaşamadığını,

çünkü “kapasiteleri kadar iyi” olabileceklerini ileri sürmektedir. Bu tespit ise evrensel iyiye

erişmek için uygulanması gereken ortak doğruların ortaya konulması ve izlenmesi ve

paylaşılması için uygun ortamlar geliştirilmesi gereğini yeterince açıklamaktadır.

Aslında bütün bu anlatılanlar benzeri hadiseler geçmişte yaşanmış olmalıdır ve

herhangi bir zamanda da farklı şekillerde karşılaşılabilir. Bağlantılı olarak, gerek mevcut bilgi

birikimi koşullarında ve gerekse dogmatik kalıplar içinde bilgilerimizi anlamlandırırken,

ahlaki basamaklardan ne kadar yükselerek evrensel ahlaka/etiğe erişebiliyoruz? Çoğu düşünür

zamanında anlaşılamadığını belirtmektedir ve zaten çoğu öne çıkan kayda alınmış çarpıcı

örnekleri bilim tarihinde görmekteyiz. Ancak algılama ve içselleştirme konusu, sadece

düşünsel enerji ile sınırlı değildir. Çıkar ilişkileri de bireysel ve grup odaklı kabulleri

etkilemektedir. Sadece mekanik değil zihinsel yönde de geliştiğini düşündüğümüz demokratik

ülkelerde bile, kimi araştırmacılar “iklim değişiyor” diye gelecek adına toplumu uyardıkları

için mahkemeye çağrılıp sorgulanınca, ülkem adına rahatladım demesem olmaz.

Günümüzde de “tutucu kalıplarla” biçimlendirilmiş yeni “red için red” örnekleri

sıklıkla etrafımızda adeta dans etmektedir. Sonuçta, müzakere ortamlarında karşılaştığımız

“orta çağ engizisyonu benzeri” karşı koyuş ya da duruşların, stratejik olarak da konuşmalara

“ne ilgisi var” diye başlama refleksi yarattığını okuyucuyla paylaşmak istiyorum. Bu metodik

yaklaşımı kime borçluyuz?

Demokritos’un (M.Ö. 420) nedensellik bağlantısından bahsetmesi ve meydana gelen

her şeyin bir nedene bağlantısının Aristo tarafından ortaya konulması, olguları sebep ve

sonuçları itibariyle birbirleriyle ilişkilendirmesi “nedensellik” sorgulamalarını geliştirmiştir.

Güneş çıkınca toprak ısındığını, sıcaklık (sonuç) ile güneş(neden) arasında zorunlu doğal sıkı

bir ilişki bulunduğunu insanlar biliyorlardı veya bu ilişkinin farkındaydılar. Bilim adamları-

düşünürlerce bu zorunlu ilişkiler “tabiat kanunu” olarak kabul edilmiştir. Platon( Politika ve

Page 8: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

Yasalar) başta olmak üzere filozofların “erdemi” analiz eden çalışmalarını hatırlarsak, her bir

analiz için konunun felsefi dayanağının, aslında felsefenin klasik değerlendirme

yöntemlerinden yola çıkarak araştırıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kuşkusuz evrenin

işleyişinde insan alışkanlığının da varlığının hesaba katılmasına dikkat edilmesi (Berkeley,

David Hume) analizlerde önem taşımaktadır. Günümüzde araştırmacılar geçmişte olduğundan

daha az baskı altında mıdır? Araştırmacıların üzerine, akademik etik kodları tutturmadaki

ısrarlarından dolayı, kalabalıklar herhangi bir nedenle geldiğinde bilimsel gerekleri savunma

zorunda kalma konusu sıkıntılı gündemdir. İleride bu konuya tekrar döneceğim.

Çevre etik ilişkisi yaşamın hareketliliğinden kaynaklanmıştır. Felsefi yaklaşım olarak

yukarıda da belirtildiği gibi 1970’li yıllarda “çevre etiği” doğrudan işlenmiştir. Kuşkusuz,

özellikle 1960’lı yıllarda endüstrileşme, teknoloji ile bağlantılı ekonomik kalkınma hamleleri,

kentleşme ve nüfus artışının doğal çevre üzerine olan etkileri gözle görünür hale geldiğinde

ahlak felsefesi de gündeme girmiştir. Aslında 1930’ların ekonomik kriz yılları da

ekonomistlerin kıt kaynak, yenilenebilir, yenilenemez kaynak olgusunu gözden geçirmeye

başladığı dönemler olarak değerlendirilmektedir. İktisat ilminin, “ahlak felsefesi” içinde

incelenmesi de bu etki-tepki ilişkilendirmesini kolaylaştırmıştır.

Farklı filozoflarca geliştirilmiş farklı cevaplarla yaşamın sürdürülebilirliğinin

sorumluluğunda insanın aldığı rol, çevresel etiğin değişik yönlerini karşımıza getirmiştir.

Aslında felsefe ile yapılmak istenen de klasik rolünün etkilerini yeniden denemek yada

sorgulamaktır. Sokrates “Bir şeyi daha iyi kullanmak için onunla ilgilenmemiz gerekir”

derken, Aristo ise; “Bir şeyi bilmemiz için varlık nedenini ortaya koymak gerekliliğini”

sorgulamıştır. Kant(1724–1804) zaman ve mekânın özne ile ilişkisini kurup, vaktiyle

oluşmuş bir bilginin değişebilirliğini göstermiştir. Neticede felsefenin tarihten gelen

geliştirilmiş tartışma yöntemleri bizi iyiye, doğruya ve güzele ulaştırmada uyarıcı, yol

gösterici rol üstlenebilir. Dolayısıyla yeniden ve yeniden işlenebilir.

Günümüze kadar çevresel etik ile ilgili fark ediş ve sorgulamaların gelişimine bağlı

olarak sınıflandırma yapılabilir. Genel olarak ahlaki duruşlar insanın yararına

değerlendirilirken, insanın yararlandığı hayvanlar ve bitkiler de yine onun yararı için

“gözetilmektedir”. Bu şekilde “varlıkların hakkı” kavramına bir geçiş yapılmıştır. Ancak

sürdürülebilir yüksek çevre kalitesi hedefi için toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel

Page 9: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

yapısı bu yeni kabule uygun hale getirilmelidir. Çevre adına yapılacak fedakârlıklarda rol ve

sorumluluklar nasıl gelişecektir. Ülkelerin sorumlulukları için neler yapılabilir.

Ahlâk fenomeni (bilgi) felsefi açıdan incelendiğinde,13 içeriği ve ahlâk düşünüşü

çağlara, toplumlara göre değiştiği görülmektedir. Toplumun yapısındaki değişmelere bağlı

olarak, davranış biçimleri üzerindeki ahlâk değerlendirmeleri de değişmektedir. Ahlâk

kuralları çağdan çağa, toplumdan topluma değişmektedir. Ahlâksal tavır ise insanın içinde

bulunduğu toplumsal çevre ile ilgilidir. Bu çevre ilkel bir insan için kabile çevresi, bağlı

bulunduğu soy soptur. Uygar insan için bu çevre ulusa, devlete hatta uluslararası bir platforma

uzanmaktadır.

Kant’ın(1788), erkek merkezli hak tanımı özetle, “bireyin diğer bireylerle bağdaşabilir

özgürlüğü” temeline dayanmaktadır.14 Aldo Leopold’un(1946), çevre etiği ile ilgili hak

kavramına bakışına göre; biyolojik toplumun bütününü ve devamlılığını koruma isteği,

“hakkı” doğurur, eğer bu istek bundan başka bir şeye yönelirse o istek artık hak olmaktan

çıkmaktadır. “Doğal kaynakların hakları” gibi yeni boyutlara ulaşmasını sağlayacağımız etik,

kendi sınırlarını da zorlayarak birçok darboğazın aşılmasına katkıda bulunabilecektir.

Ahlâk, ilgi alanını hakla sınırlandırmayı öğrenmiştir. Kabul edilen hak kavramı ile

bağlantılı olarak doğru, iyi, güzel ve adil olanı ayırmayı bize bırakır. Ahlâk ve ödevin

sınırlarını, nasıl olması gerektiği sorusu ile genişletebildiğimiz ölçüde, insan davranışının

normlar boyutu olan ahlâkın kısırlılığı aşılır ve bu anlamda “etik yapı”, mükemmelliği

yakalayabilir.15 İnsan merkezli ideoloji çerçevesinde doğa yönüyle etik bir boşluk

bulunmaktadır. Bu boşluk, doğal dengenin sağlanmasına ilişkin olarak, insanların tanı

gecikmesini aşarak zamanla “doğanın kendi düzeninde var olan” değeri benimsetecek hak

tanımlamaları ile giderilecektir.

Klasik hümanistik ahlâk, eko-sistemi bilinmeyen bir âlem olarak ele almaktadır.

Biyolojik hakları elde etmek zordur ve biyolojiye, ahlâki haklar zorla kabul ettirilmiştir. Öte

yandan ekonomik gelişme eko-sisteme dayanmaktadır. Bu bağlamda temiz hava, temiz su,

orman politikası, yenilenebilir ve yenilenemez nitelikli tüm kaynakların korunmasıyla ilgili

bütün mevzuat düzenlemeleri eko-sistem düzeyinde bütüncül bir uygulama ile bağlantılıdır.

13 Kant, fenomen mefhumunu toptan yeni bir kavrayışa taşımıştır. Fenomen artık görünüş değil “beliriş” olarak tanımlanmaktadır. Böylece fenomonolojiye geçilmiştir: Gilles Deleuze, Kant Üzerine Dört Ders, Çev. Ulus Baker, İstanbul, 2007, s. 24-25.14 Bkz eko-feminizm bölümü.15 Birol Ertan, “Doğal Kaynakların Hakları”, Sosyal Demokrat Değişim, S: 9, 1997, s. 118-127; Birol Ertan, “Cansız Varlıkların Hakları Olabilir mi? En Azından Tartışabilir miyiz?”, Birikim, S: 102, 1997, s. 54-60.

Page 10: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

Bir bakıma 1776 yılına gelinceye kadar ahlak felsefesi içinde incelenen İktisat, geleceğini

yine geçmişinde mi aramaktadır?16

Pragmatik olarak tamamen bizden kaynaklanan nedenler tartışılırken ne yapacağımıza

karar verebiliriz. Hümanizm, eko-sisteme saygı için gerekli araçlardan biridir. Bu araçlara

sahip olduğumuzda, eko-sistemi korumak için gerekli tedbirleri almayı düşünebiliriz. Aslında

çevre değerlerine saygı insana saygıyı da kapsar ve bir bakıma saygının başlangıcıdır. Başka

bir ifadeyle insana saygı, çevre değerlerine de saygının bir açılımıdır. Dolayısıyla çevrenin

odağında etkileyen olarak insan olsa da, diğer varlıklarla aynı mekânı(oikos)17

paylaşmaktadır. Oikos, bir ailenin evi olabileceği gibi bir şehir ve hatta bir ülke anlamına

gelebilir. Ekonomi kelimesi içerisindeki oikos, açıkça kurucusu ve yöneticisi insan olan bir

evdir. Buna karşılık “ekolojik” kelimesi, insanların hayvanlar ve bitkiler ile beraber tüm

yaşam alanını kaplayan ortak bir ev yani “oikos” içinde yaşadığımıza dikkatimizi

çekmektedir. Bu oikosun kendine ait bir iç düzeni vardır. Bu düzen ev içindeki yaşamın

gelişmesi ve evriminden sorumludur. Açıkça bilinmektedir ki, “doğa evi” ve onun ilkeleri,

insanlık tarafından oluşturulmamıştır, o halde insanlar tüm diğer canlılarla birlikte bu evde

misafir durumundadır.

Bu söz konusu düzen, Yunanca “logos” kelimesinden gelen “lojik” eki ile

gösterilmektedir. Heraklitos’un (M.Ö. 6. yüzyıl) felsefesinde “logos” tüm varlıkların ve

dolayısıyla tüm evrenin prensibidir. Logos kavramı, geniş bir kavram olan ekolojinin

tanımlanmasında yer alır. Ekoloji, doğanın kendi kendini organize etmesinin bilimidir. Bu

prensiplere göre yeni düzenler, ekosistemler, türler, bitkiler, maddeler vb. evrim geçirmekte

ve eskiler yok edilmektedir. Bu prensiplerin tamamına “logos” denilmektedir. Varlıkların

hakkını, bu bütünlükte uygulayacak olan da kuşkusuz insandır.

2. Radikal Ekoloji

İnsan merkezli çevre korumacı yaklaşımlar, doğanın bozulmasının önüne

geçemeyeceğinden, ideolojik olarak yetersizdir. En iyimser bir yaklaşımla ancak sona

varmayı geciktirebilir. Bu nedenle insanın çıkarlarına dayalı bir çevre korumacı ideoloji ile

doğanın korumasını sağlamak sürdürülebilir değildir. Hayvanlar ve bitkilerin, bütün canlıların

dâhil olduğu bir dünya evinin kurallarını oluşturmalıyız. Bu düşünüş derin ekoloji ifadesiyle,

eko-denge adına radikal bir düşünce sistemini oluşturmuştur.

16 Zerrin Toprak, Çevre Yönetimi ve Politikası, İkinci Baskı, İzmir, 2004, s. 3-817 Malte Faber vd., “Towards and Open Future: Ignorance, Novelty and Evolution”, Ecological Economics-Concept and Methods, Edward Elgar Publishing Limited, Cheltenham, 2004, s. 27.

Page 11: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

a. Derin Ekoloji- Varlık Hakları

Ekoloji terimi, Alman bilim adamı Ernst Haeckel tarafından 1889 yılında Eski Yunanca

Oikos (ev) ve Logos (bilim) sözcüklerinden türetilmiştir. Haeckel ekoloji terimini açıklarken,

insana ait bütün bilgilerin ekonomi ile ilgisini belirterek, hayvanların organik ve inorganik

çevresiyle olan bütün ilişkilerinin açığa çıkarılması anlatımını kullanmıştır. Bu anlatıma

hayvanların ve bitkilerin birbirleriyle dostça ve düşmanca doğrudan veya dolaylı bütün

ilişkileri dâhildir. Bu ilişkiler bir bakıma Darvin’in işaret ettiği gibi “varlığını devam ettirme

mücadelesi” döngüsüdür.18

Elton, 1927 yılında bitki ve hayvan topluluklarına ait kavram ve bulguları “Hayvan

Ekolojisi” adlı kitabı ile bir araya getirmiştir. Elton’a göre canlılar tek tek değil; aralarındaki

beslenme ilişkilerine göre tür grupları halinde ele alınmalıydı. Elton ilk defa türlerin

birbirleriyle evrimsel uyumuna ve sistem içindeki değişimlere ağırlık vermiştir. İngiliz

biyologu Tansley, 1935 yılında “eko-sistem” sözcüğünü, canlıların birbirleriyle ve

çevreleriyle olan ilişkilerinin dinamik bir sistem yarattığı anlamında kullanmıştır.19

Bugün ekosistemi, insana hizmet amacının bir aracı olarak değil, ancak kendi başına bir

değer olarak gören “derin ekoloji” olarak adlandırılan düşünüş, insani değerlerin başka

varlıklar için de söz konusu olup olamayacağı fikrine dayanmaktadır.20 Öteki canlı varlıkları

etik dizgemizin sınırları dışında tutmak ne felsefi, ne toplumsal olarak kabul edilebilir

olmaktan uzaklaşmaya başlamıştır. Başka bir anlatımla, etik alanında nesneyi özne

yapabildiğimiz, onu özneleştirdiğimiz oranda ona bir etik değeri yüklemiş olmaktayız.21

“Doğal kaynakların hakları” gibi yeni boyutlara ulaşmasını sağlayacağımız etik kurgu,

insan merkezli ideolojiye karşı henüz tam bir hâkimiyet sağlamış değildir. Bu çerçevede

doğanın korunması yönüyle etik bir boşluk bulunmaktadır. Bu boşluk, doğaya ilişkin olarak,

insanların tanı gecikmesini aşarak getirecekleri(zaten var olan) haklar ile giderilecektir.

Eko-sistem; aynı kaderi paylaşan, denizde ve karada yaşayan bitki ve hayvanları içeren

bir canlılar topluluğudur. Eko-sistem hayata devamlılık ve destek vermektedir. Ekolojistler

eko-sistemi; türlerin hayatta kalma istekleri için “organizma ihtiyaçlarının karşılanması”

anlamında objektif olarak yeterli toplumlar şeklinde kabul etmektedir. Objektif süreçteki bu 18 Ernst Haeckel, Edward J. Kormondy, “Concepts of Ecology”, Englewood Cliffs, N. J. Prentice-Hall, 1969, s.VIII’ten aktaran Matthew Edel, Foundations of Modern Economics Series, Prentice-Hall, Inc. Englewood Cliffs, New Jersey, 1973, s.6.19 Mine Kışlalıoğlu ve Fikret Berkes, Çevre ve Ekoloji, TÇVY, İstanbul, 1989, s.37.20 Günseli Tamkoç (der.), Derin Ekoloji, İzmir, 1994, s.2–16.21 Yaman Örs, “Etik Açısından Doğal Çevremiz”, İnsan Çevre Toplum, Edit. Ruşen Keleş, 2. Baskı, Ankara, 1997, s.361–371.

Page 12: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

hükme karşılık sübjektif olarak, ahlâkçılara göre ise; eko-sistemler “görevleri” ile ilgili olarak

yeterli toplumlardır. Onlara göre, doğa için ahlâkın yapabileceği bir şey yoktur, yalnız

insanlar ahlâki sübjeler ve görevin objeleridir. Başka bir ifadeyle sadece insanların sübjektif

ve objektif yönden fonksiyonları vardır. Buna karşılık çevre etiğinin amacı, ahlâki

yükümlülüklerin sınırlarını yeniden tanımlamaya çalışma ve bu anlamda ilkelerini koyma22

olarak belirtilmektedir. Bütün ahlâk ilimleri hayatta uygun bir saygı arar, fakat insan hayatına

saygı bütün hayata saygı için sadece bir yan hazırlık olarak değerlendirilmektedir. Sonunda

ahlâk ilminin bahsettiği şey, insan ve insanın ilgisi dışında kalan yeni bir şeyleri görmektir.

Kapsamlı bir çevre etiği, değerlerini ve fonksiyonlarını dünyamızda bulacaktır. Bütün

ahlâki görüşler ise yaşam için uygun birer yol göstericidirler. Bu ekolojik anlayış, biyoloji ve

ahlâkın alışılmamış bir işbirliğini gerektirmektedir. İnsan tercihlerinin ötesinde, doğanın

değeri yoktur, görüşü doğru/bilimsel bir yaklaşım değildir. Bu nedenle “meta-ekolojiye”

yönelmek durumundayız23 fikri geliştirilmektedir.

Özetle, “saygı sözcüğü”, bitki ve hayvanlara saygıyı da gerektirmektedir. Bitkiler ve

hayvanlar şikâyet edemez ve hakları insanlar tarafından korunmayı gerektirmektedir. Bu

nedenle de, dünyadaki canlılara için nasıl bir sorumluluk anlayışı gereklidir sorgulamasıyla

gelen stratejiler günümüzde öncelikli bir konuna sahiptir.

b. Sosyal Ekoloji ve İdealizm

Sosyal sorunlar ve toplumsal baskıların ekoloji üzerine etkileri, çevre sorunlarının

nedeni ve sorumlularının “bulunup ortaya çıkarılması” amacını karşılamaya yönelik, sosyal

ekolojik analizler kullanılmaktadır. Çevre sorunlarının büyük bir kısmı ekonomik gelişme için

yapılan ekonomik faaliyetlerden kaynaklanırken, ekonomik gücü olmayanlar aynı zamanda

sorunlu alanlarda oturan ve daha çok zarar görendir. Ayrıca toplumsal algılar da çevre

sorunlarının giderilmesinde dikkate alınması gereken bir husustur. Marksist analizlerde de

üretimin eşitlik, özgürlük ve mülkiyet gibi konularda toplum aleyhine gelişen

paradoksallıklar24 ortaya konulmaktadır. Bu görüşlere göre özetle, her “özel işte” sadece

toplumsal yararlılıklar değil, bireylerin özgür iradeleriyle sıkı sıkıya bağlı insan haklarının

kurucu referansları da iptal edilmektedir.

22 Holmes Rolston III, “Challenges in Environmental Ethics” The Environment in Question, Edit.David E.Cooper&Joy A.Palmer, London, 1992, s.135-146.23 Rolston, a.g.m., s.144.24 Etienne Balibar, Marx’ın Felsefesi, (Çev.) Ömer Laçiner, 4. Baskı, İstanbul, 2010, s. 99-101.

Page 13: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

Bu tanımlamalar bir dizi sorgulamaları beraberinde getirmektedir. Yukarıda

kullanılan “iyi, doğru, kötü ve yanlış” sözcüklerinin herkes için ne anlama geldiği konusunun

tereddütlü ve yoruma bağlı olmaktan çıkarılması önem taşımaktadır. Öncelikle etik değerler

kişiye bağlı (sübjektif) olmamalıdır. Herkes doğruluğunda oydaşmalıdır. Esasen etik

standartlar oluşturma gerekliliği, sübjektif olmaması nedeniyledir. Aksi takdirde etik

sorgulamaları müzakere etmek gereği ortaya çıkmazdı. Farklı kültürel ve sosyal altyapıya

sahip kişilerin farklı etik kurallarından söz ediyorsak, ülkesel çoğunluk aynı etik kuralda

birleşemiyorsa, aslında tartışılan konu, küresel ölçekte henüz “ahlaki değerler” düzeyinde

demektir.

Sosyo-kültürel analizlerden hangilerini etik sorgulamaya taşımalıyız? Ahlaki değerleri

bir “piramit” içinde farklı seviyelere yerleştirmek gerekirse, sosyo-kültürel değerleri(kız

çocuklarını okutmamak gibi evrensel ahlaki ölçülerin dışında değilse) ülkesel hatta ülke

içinde bölgesel farklılıkları nedeniyle tabana koymamız ve herkese kabul ettirmek için

tartışmamamız gerekir. Zirve ise “etik değerlere” ayrılmalıdır. Zirve değerlerin tüm dünyaya

“çevre koruma-kullanma dengesi, kişisel haklar ve özgürlükler, dayanışma, varlık hakkı” gibi

kazandırılması için üzerinde çalışılarak, uluslararası kurallaştırmanın sağlanması,

yaygınlaştırılması için iyi bir yöntemdir.

Bir olgunun etik dışı kurgusu ülke içinde veya dışından açıkça görülse de toplumsal

uygulamaların ısrarla sürdürüldüğü otoriter ve totaliter baskıcı rejimlerde etik olmayan

duruşların yaygınlığı, sözde hukuki yapılar oluşturulmak suretiyle, “haklılık” varlığı kuşkusuz

iddia edilemez. Etik kabullerin yaygınlaştırılmasında toplumsal çıkarlara odaklı-hukuki

sistemin zorlayıcı varlığı etkili olmaktadır. Aksi de gelişebilir ve siyasi çıkarlara odaklı ve

etik olmayan bir çizgiye topluluklar taşınabilir.

Bazen gerçekler, “göründüğü gibi” gelişmeyebilir. Etik düşünme ve davranma belki

bir ideoloji olarak düşünülmesi gereken statüye sahiptir.25 Bu kabul ise etik kurgunun,

bilindiği gibi belirli kalıplar içinde hareket etmeyi önermesi ve evrensel kabullerle

desteklenen gelişmeler ile bağlantılı olmasına dayanmaktadır.

c. Eko feminizm

25 Darcy Nickell ve Harold A. Herzog, Jr., Ethical Ideology and Moral Persuasion: Personal Moral Philosophy, Gender, and Judgments of Pro- and Anti- Animal Research Propaganda, Volume 4, Number. 1, The White Horse Press, Cambridge, UK., 1996, s.54-55.

Page 14: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

Sosyal ekoloji gibi eko feminist düşünce de sosyal hakimiyetler ve dünyanın doğasındaki

hakimiyetler ile ilişkiler ağına işaret etmektedir. Felsefenin ahlak, iktidar ve güç ilişkiler

ağındaki sorgulamalarına feminist bakış açısından ekoloji de eklenmiş ve tanınmış feminist

yazarlar tarafından çok yönlü değerlendirilmiştir. Eko-feminizm, erkeklere odaklı ve onun

kontrolündeki kadını ezen faaliyetlerin benzerinin, doğayı tüketme için yapıldığına işaret

etmektedir. Irk, sınıf, cinsiyet farklılığı ve doğa üzerinden işleyen sömürü düzeni sorgulanmış

ve çözümlemeler yapılmıştır. Kadınların ezilmişliği ile doğa koruma ilişkisi neden

kurulmuştur?

İnsanlık tarihi içinde “dünyaya sürgün nedeni” gösterilen ve kadın ile bağlantı kuran dini

menkıbelerle başlatılarak bugüne kadar getirilen kadın aleyhine söylemler, ülkelerin idari ve

toplumsal yapılarının sahip oldukları gelişmişlik ve demokrasi algısına göre az çok

biçimlendirilmiştir. Kadının toplum içindeki din etkisiyle değişken haline gelen “konumu” ile

“olması gereken yeri” tartışmaları bu çalışmaların kaynağını oluşturmaktadır. Tarihi süreç

içinde etik çizgide gelişmesi gerekirken, karşılaşılan kötü örnekler nedeniyle kadının

statüsünün eskinin de gerisine düşeceği korkusu, eğitim ve iktidar ilişkilerinde farklı cinslerin

eşit eğitimi ve eğitimde süreklilik konusunu canlı tutmaktadır.

Kamusal hayatta kadını görünür kılmak ve kalıcılık tartışmaları devam ederken,

sürdürülebilir çevre konularına “kadın ve çevre” de eklenmiştir. Kadının çevre korumacı

yaklaşımlardaki rol ve sorumlulukları öne çıkarılmış, en azından düşünülmesi sağlanmıştır.

Eski Yunan’da aşağılanan ve dışta bırakılan kadına ayrılmış geleneksel ahlak düzeninin dışına

taşılarak özellikle Val Plumwood (1939–2008) ile geliştirilmiş evrensel etik bir çizgi içinde

desteklenecek zemin yaratılmıştır.

Haklar kavramı sürecinde hiçbir zaman gerekli önemin verilmediği bir konu kadına

bakış açısıdır. Olympe de Gouges (1748–1793), sürekli toplumsal bütünlükte dışta bırakılan

kadını, Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları çalışmasında kaleme almış ve sonunda giyotin altında

can vermiştir. Olympe de Gouges, “Kadının darağacına çıkma hakkı olduğuna göre Meclis

kürsüsüne çıkmaya da hakkı olmalıdır” diyordu.26 Kadına karşı yüzyıllardır bitmeyen kinin

kaynağı nedir? Nasıl beslenmektedir? Zorba güçlerce kadına karşı zor kullanmaya odaklı,

bahane ve destek kuvvet hep olagelmiştir. Kadınlara karşı geliştirilen ve kadının doğumla

sürüklediği bu güç toplamda toplumundan ivme kazanmaktadır.

26 Destain, a.g.e., s. 128.

Page 15: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

Kant’ın “kadını” dışta bırakan hak kavramının içeriğinden bahsetmek yerinde

olacaktır. Aslında Kant ortaya koyduğu orijinal çözümlemeler kadar itici ve birbirine zıt

çelişkili açıklamalarıyla kendisinden sonraki kuşaklara kelimelerin anlamlandırılmasına bağlı

olarak yorumlanabilecek düşünceler listesi bırakmıştır. Bu yönüyle Kant’ın güçlü zekâsının

yarattığı eleştirel felsefesi birçok filozof ve düşünüre yeni ufuklar açmıştır.27 Kant’ın hak

kavramının taşıdığı maalesef tutarsız ve çelişkili yorumlamaları, düşünürlerin onun

çalışmalarını haklı olarak “birbirleriyle uzlaşamayan görüşler” tanımlaması içinde

değerlendirmelerine yol açmıştır.28 Ancak, içeriğinin ülkelere göre şiddeti değişerek

gelişmesi, herkes tarafından “uçuk” bulunmadığını gösteren fenomendir.

Kadınlarla ilgili görünür, görünmez engeller ile bir bütün olarak düşünüldüğünde

toplumsal gelişme odaklı tasarımlarda din babalarının hala güçlü etkisi görülmektedir. Kant’ın

edilgen vatandaş olarak kabul ettiği “kadın cinsi” kiliseye göz kırpılıp tam da onun istediği

gibi görmezlikten gelinmiş ve vatandaş sözcüğünün içi boşaltılıp “erkek” odaklı hale

getirilmiştir. Edilgen vatandaşlar-kadınlar, Kant’a göre “Cumhuriyetin sadece yardımcısıdır.

Çünkü edilgen vatandaşlar başka bireylerden emir almak veya onların koruması altına girmek

zorundadır”.29 Böylece toplum dendiğinde, aslında bütün çabaların etken vatandaş erkeklerin

özgürlüğü için yapıldığı açıkça görülmektedir.

Kuşkusuz bu gibi gayretleri yaygın olarak küresel düzlemde görebiliriz. Özellikle dini

eğitim veren kurumlarda felsefe kitaplarının düşünmeyi teşvik etmesi ve gelişmeye yol

göstermesi için başucu kitabı olmasına karşın, yine bu tip kurumların temsilcileri aracılığıyla

yapılan akıl dışı yorumlar zaman zaman gündeme düşmektedir. Dini sözcükleri doğru

çözümleyip algılama güçlüğü çeken etkili mevkilerdeki kimi yorumcular ilkçağ ve ortaçağ

felsefecilerinin görüşlerinin egemenliğini az çok yüzyıllara taşırken kimi bağnazlıkları da

bugünlere alıp getirmekte, dine doğrulatmakta ve toplumlara dayatabilmektedir. Aksi de

doğrudur. Engizisyon korkusuyla orta çağ dini inanışı ile paralel hale getirilmiş görüşler

aslında dini görüşler haline gelmiş ve yaygınlaştırılmıştır. Belki bazı kişiler de Makyavelist

nedenlerle(çıkar ve korku etkisi) toplumdaki faaliyetlerini daha rahat sürdürebilmek için,

bizim örneklemimizde kadın için “ver ve kurtul” zihniyetini bugüne taşımışlardır. Neticede

korkak veya zalim, “destekçi gruplar” toplumlarda her zaman var olmuşlardır. Önemli olan 27 Hakan Çörekçioğlu, “Kant: Çağdaş Politik Düşüncenin Ufku” , Kant Felsefesinin Politik Evrimi; (Der) Hakan Çörekçioğlu, İstanbul, 2010, s. 1-2.28 Bkz. Susan Mendus, “Dürüst Ama Dar Kafalı Bir Burjuva mı?” Çev. Hakan Çörekçioğlu, Kant Felsefesinin Politik Evrimi; (Der) Hakan Çörekçioğlu. İstanbul, 2010, s. 126-127. 29 Mendus, a.g.e., s.129.

Page 16: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

kadın karşıtlığının “yasal zeminlere” yerleştirilmesine giden yolun farkına varmak ve

engellemektir. Toplumun evrensel ahlaktan sapmaması için geçmişte yaşanan cadı avına,

günümüzde rastlanıldığı gibi “topuk takipçiliğine” soyunan meslekler türemesine, meşru

olmayan yasal zeminler yaratılmasına izin veya geçit vermemenin önemi görülmektedir.

Kadınlara yönelik engellemelerin aşılabilmesi için Kant’a göre kadının kendi

kendisinin efendisi olması gerekmektedir. Mamafih Kant bu önermeyi yaparken her türlü

yetenek, zanaat, güzel sanatlar ve bilime sahip olma koşullarına ihtiyaç bulunduğunu belirtmiş

ise de kadınların “eğitilmemesi gereği üzerinde” de ayrıca “önemle” durmuştur. Çoğu

düşünür tarafından itici ve sığ bulunan bu fikre göre; “erkek” türü itibariyle zaten “erkek”

olduğu için listelenen koşulları aşmıştır ya da erkeklerde varlığının aranmasına gerek

bulunmamaktadır.30 Bu durumda kadınlar zaten yarış çizgisini aşamamaktadır ve genelde en

olumlu koşullarda! Sadece seçen durumundadır, seçilememektedir.

Erasmus(1466 veya 1469 doğum -1536 ölüm), “delilerin akıllıca şeyler söylediği de

olur ancak bu genel geçer ilke kadına uymaz”31 diyerek “aklını kadınlarla bozmuşlar”

kervanına katılmaktadır. Aslında Erasmus deli olmaktan memnundur ve neden

yadsımayacağını uzun uzun anlatırken(!), söylediği “akıllıca” şeylerle özellikle de kadın dışı

konularda mütevazı mı olduğunu söylemektedir? İşin kötüsü betimlemelerinin en sonuna

kadın ve deli ilişkisini koyarak toplumun kadın lehine düşündüğünü zannederek “hata

yapmasını!” önleme çabaları, kendisinin gerçek anlamda söz konusu kervan içinde

değerlendirilebilirliğini kolaylaştırmaktadır.

Friedrich Nietzsche(1844–1900), aşçı olarak bile bir yere gelememiş kadın, nerde

sanat veya bilimde başarılı olacak32 tarzı yaklaşımlarla Platon’un tavsiyesine uygun33 bir

şekilde, kadınların dikkatini çekmeye mi çalışmaktadır?

Umberto Eco, “bir metnin aşırı yorumunu ayırt edebileceğimizi ve ettiğimizi” ısrarla

belirtmektedir. Ayrıca, yorumun potansiyel olarak sınırsız olmasının yorumun bir amacı

30 Mendus, a.g.e., s.131.31 Desiderius Erasmus, Deliliğe Övgü, (Çev). E. Murat Cengiz, İstanbul, 2007, s. 141–142.32 Friedrich Nietzsche, İyinin ve Kötünün Ötesinde, İstanbul, 2010, s.157–162.33 Platon öğütlerinden birinde, “sevgilinize hakaret edin” diye ilgi çekmenin etkili yollarını göstermektedir. Dosteyevski ise, kanaatimce, herhalde bu öğüdün geçerliliğini denemiş(?) ve modern dünyada başarısız olmuştur: bkz. Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Yeraltından Notlar, (Çev.) Nihal Yalaza Taluy, İkinci Bası, İstanbul, 2009, s. 136-137.

Page 17: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

bulunmadığı ve kendi başına buyruk akıp gittiği” anlamına gelmediği ve mutlu sonla da

bitmediğini”34 sorgulamaktadır. Öte yandan anlama ve yorumlamanın farklılığı nedeniyle,

anlamanın “bilgi” ile desteklenmesi gerektiği konusu, “yorumlama hataları” alıp başını

giderken ve günümüzde bilgiye erişimin arttığı koşullarda, daha çok önem kazanmaktadır.

Aslında, bireylerin tembelliği ve aceleciliği gibi faktörler nedeniyle de bilgiyi oluşturmadan,

bilgi desteğinde anlamlandırmadan yorumlamaya giriştiğini ve anlam önemli iken, yorumun

anlamı yedeğine aldığı hususu eleştirilmektedir35. Ben bu değerlendirmeye, uygulamada daha

çok öne çıkan “ideolojik hedefler” faktörünü de ilave etmekteyim.

Modern demokratik devletlerde “kadın cinsi” bir şekilde demokratik haklara sahip

olmuşsa bile yine de cam tavanı aşması mümkün görünmemektedir. Aştığında ise arkasında

güçlü, etkin bir erkeğin desteği ya da gölgesi izlenebilmektedir. Kant’ın olmazsa olmaz

unsurları, geçerliliğini kadınlar için günümüzde de korumaktadır. Özellikle gelişmemiş

toplumlarda, kız çocuklarının eğitiminin engellenmesine odaklı “yerleşmiş” davranış biçimi,

karşı stratejileri yokuş yukarı bir mücadeleye dönüştürmüştür. Modern bir devletin en önemli

görevi, toplumun sürdürülebilirliği adına, eğitimi engellenenlerin önündeki görünür,

görünmez engelleri çekmesidir. Bu çalışmalar ulusal ve uluslar arası düzeyde çeşitli başlıklar

altında sürdürülmektedir.

Bu çalışmalar içinde konumuzla ilgili olarak, eko-feminizm aktiviteleri, son yirmi yıl

içinde toplumda kadınların dezavantajlı konumu ile doğanın tahribi arasındaki bağlantıların

kuramsallaşmasına katkıda bulunmuştur. Bazı düşünürler, eko-feminizmi kuramsal açıdan

zayıf bularak, derin ekoloji ve sosyal ekoloji ilişkilendirmesi içindeki tartışmalara alınmasının

doğru olmadığı ve çevre korumacı sorgulamaları oyaladığı fikrini ortaya koymuşlardır. Çünkü

çözümlemelerde ağırlık, doğaya tahakküm eden unsurların benzer davranışı öteden beri kadın

için de sergiledikleri olgusudur.

Aslında doğadaki varlıkların değerine odaklı derin ekolojik felsefe; örgüt, nüfus, ekonomi

ve doğa ilişkiler alanında kadını da koruma kapsamına almakta mıdır? Veya kadın doğa

korumada önemli bir rol oynamakta ve oynadığı bu önemli rol için önemliliğinin yapıtaşları

listesine doğa da eklenecek ve onu daha da “önemli” hale getirecek ve ikinci plana alınmaktan

kurtaracak mıdır? Kadın cinsine karşı doğumundan başlatılarak yapılan, en diplomatik bir

34 Umberto Eco,Yorum ve Aşırı Yorum, Türkçesi Kemal Atakay, Dördüncü Bası, İstanbul, 2008, s. 26, 36–3835 http://www.scribd.com/doc/17275935/yorum-ve-anlam-interpretation-and-meaning, erişim: 28.03.2011

Page 18: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

anlatımla “adaletsizlikler” ve “zalim” tutumlar dünyada her gün izlenebilen bir gerçektir.

Bununla beraber, eko feminizm, derin ekolojinin felsefi radikal duruşunun bir bakıma kadın

için tekrar değerlendirilmesi olmalıdır. Yani analizler kadına ve doğaya olan tahakkümlerin

ortaklığı üzerinden değil, varlık olarak kadının toplumdaki rolünün evrensel etik çizgiye

eriştirilmesi üzerinden yapılmalıdır. Kadın konusu kendi başına incelenmeli, “doğaya” ortak

korumacı yaklaşımlarla eklemlenmemelidir. Doğaya destek verilmesi ve bu desteğin özellikle

kadınlardan gelmesi farklı bir olgudur. Kuşkusuz önemsenmelidir.

III. ETİK SORGULAMA VE ÇEVRE ODAKLI BİLİMSEL ÇALIŞMALARDA

ETİK SORGULAMA

Somut bilimsel metotlar kullanılarak en azından çok ayrıntılara girmese de temel

dayanakları itibariyle felsefenin sorunlarına yaklaşım Natüralizmin ayırıcı özelliğidir. Bu

haliyle somut, izlenebilir, elle tutulan bilginin değerlendirilmesi bugünün çağdaş

yaklaşımlarıyla benzerdir. Bununla birlikte, natüralistlere göre akıl(mind), doğal olanın

dışında değildir. Zenon (M.Ö. 335-263) Stoa Okulunun kurucusu olup, insan ruhunun en iyi

ifadesini akılda ve akıllılıkta bulduğunu savunmaktadır. Zenon'un ahlâk felsefesi ise, bir

yandan akla ve bilgiye, bir yandan da doğal düzene boyun eğmeye dayanmaktadır.

Oysa Platon, Descartes ve Kant’ın akla ilişkin örneklemeleri natüralist değildir.36

Natüralizmin bilimsel olmayan yönünde etik yaklaşım çok önemlidir. Friedrich

Nietzsche(1844–1900) tam da bu noktadan “akademisyenler veya aydınlara” seslenerek,

akademisyenlerin bağımsızlık ilanını, felsefeden kurtuluşunu hoş karşılamadığını, “kaba

insanın içgüdülerine kapıyı açıp, felsefeyi yıkan” zihniyeti felsefenin yokluğunda daha insani

olmanın(kaba insan) sağlandığı37 eleştirileriyle değerlendirmektedir. Söz konusu filozoflar ve

etraflarındaki onlarcasının geliştirdiği felsefe ile dinin uyumlu dansında “kadın motifinin”

dışta kalması, evrensel etik(haklar) konusunun önemini ve bilimin objektifliği konusunu bize

tekrar hatırlatmaktadır.

Etik kavramı; geçmişte olduğu gibi günümüzü biçimlendiren ve geleceğe de fikir

verecek şekilde insanların tutum ve davranışlarının çok yönlü değerlendirilmesini

içermektedir. Dünyanın her yerinde-evrensel geçerliliği olan ilke ve kuralların bütününün etik

anlayışa insanları yönelttiği hatırlandığında, bir bakıma ahlaki kurallardaki gelişme

36 http://www.iep.utm.edu/naturali/ : 10.01.201137 Friedrich Nietzsche(2010); a.g.e, s. 121-123

Page 19: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

sürecindeki doğruluk tartışmaları olgunlaşmış değerlerdir. Etik kabullerin varlık nedeni,

insan davranışlarına yol gösterme ve insanın keyfi davranışlarının önüne ahlaki

sorumlulukları koyarak toplumsal olarak güvenli yaşayabilme ve varlığa saygıyı sağlamaktır.

Uluslararası anlaşmalar ve sözleşmelere bu tarz değerlendirmeler olarak bakabiliriz. Etik

kurallar, insanın isteğine bağlı bir yaşam süremeyeceği veya keyfi davranamayacağı bir

dünyayı tanımlamaktadır.

Etik sorgulamalar; davranışların, cesaretlendirme ve uygulamaların etik hayatın bir

parçası olduğunu ve ne kadar kabullenildiğinin bağlantılarını göstermektedir. Bu gelişmenin

mantıksal sorgulama başlangıcı “doğruluk” sözcüğünün içerik analizine dayandırılabilir.

Michel Foucault(1926–1984) “Doğruluk ve İktidar” başlıklı söyleşisinde38 doğruluğu;

“dairesel olarak, hem kendini meydan getiren ve destekleyen iktidar sistemlerine, hem de

kendisinden sonuç olarak çıkan ve kendisini devam ettiren iktidar etkilerine bağlı” bir kural,

sınıflandırma, öne sürülüş ve işleyiş için düzenlenmiş yargı biçimlerinin bütünü ile

ilişkilendirerek anlamak gerektiğini ileri sürmüştür.

Jürgen Habermas (d. 18 Haziran 1929) ilki doğa bilimlerine tekabül eden ve araçsal

bilgiyle uğraşan, diğeri insan bilimlerine karşılık gelen ve yorumlayıcı bilgiyi konu edinen ve

üçüncüsü de eleştirel bilgiye denk gelen, özgürleşme ya da olgunlaşma üzerinde duran üç

insani ilgiden bahsetmiştir. Bu ilgiler aracılığıyla elde edilen bilgi; iletişim, güç, egemenlik ve

baskı aracılığıyla bozulmadığı sürece rasyoneldir.39 Dostoyevski(1821-1881), bugünün

insanının birçok bakımdan barbarlık dönemi insanından daha üstün görüşlü olduğunu kabul

etmekle birlikte aklın bilginin gösterdiği yoldan bir türlü gitmeye alışamadığını, sağduyu ve

bilimle ıslah edildiğinde insanın eski ve kötü alışkanlıklarını bırakıp normale döneceğini

düşünmenin abartılı olduğuna dikkat çekmiştir. İnsana gerekli olan tek şeyin hür irade

olduğu, açıkça yazmasa da bu iradenin de kimin kontrolünde olduğunun bilinmediğini “ …bu

iradeyi de kim bilir hangi şeytan…” ifadeleriyle40 yazılarında hissettirmektedir. Yine de

Platon’un yazılarında, bilmek ile bilmemek arasında “doğru düşünmek”41 diye bir şeyin

varlığına dikkat çektiğini hatırlamak yerinde olacaktır.

Aydınlanmanın temel felsefesi, hem bireyin kendisinin hem de başkalarının

özgürlüğüne önem veren bir hümanizmdir. Özgürlüğün kazanılması da her açıdan sorumluluk 38 Arnold I. Davidson, “Arkeoloji, Genealoji , Etik”, Foucault Fikir Mimarları Dizisi-24, (çev.) Veli Urhan, Yazan ve Yayıma Hazırlayan Veli Urhan, İstanbul, 2010, s. 249.39 Foucault Fikir Mimarları Dizisi-24(2010);”Aydınlanma ve Foucault”, çev.Hakan Gündoğdu”, s. 434-43540 Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (2009), s. 26-27.41 Platon(2010); Şölen-Dostluk, Çev. Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat, İstanbul, s.43-44

Page 20: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

üstlenmektir.42 Foucault’ya göre, aydınlanmanın çelişkili sonuçları bulunmaktadır. Kişinin

kendi başına düşünme cesareti göstermesini isteyen tutum ile aydınlanmamış olandan

korkmak ve ona sınır çizmek arzusu iki önemli gerilim kaynağı olarak düşünülmektedir.

Bağlantılı olarak, aydınlanma idealleri insanları kontrolden kurtarmak isterken pratikte tam

tersi olmuş, gelişen bilgi ve teknolojilerle insanlar kontrol edilmeye, düzene sokulmaya, uysal

bedenlere, kitlelere dönüştürülmeye çalışılmıştır. Birey artık hem “betimlenebilen, hakkında

yargıda bulunulabilen, başkalarıyla kıyas edilebilen” hem de “eğitilecek, düzeltilecek,

normalleştirilecek, dışlanacak” bir şey olurken ordu, okul ve hastane gibi kurumlarda toplumu

disipline edici bir dizi teknik kullanılma tercihi, giderek iktidarın bu araçlarla toplumda etkili

olmasını sağlamaya yaramıştır.43 Bu tespitler de, verimlilik öngörüsü içinde “ordu, okul ve

hastane” öncelikli kurumsal yapılanma hedeflerine hükümetlerin neden odaklandığını veya

tekrar gözden geçirme amaçlı, stratejik eylem konusu haline getirdiğini bize açıklamaktadır.

Otorite ve iktidarın, aynı zamanda sürdürülebilirlik kontrol mekanizması yapı taşı olan

eğitim kurum ve kuruluşlarına neden etkide bulunmayı istediği anlaşılabilmektedir. Bu

şekilde bulunduğu kurumsal ağ içinden ve dışından, iktidarı elinde tutanlar ile

etkilenenlerden, ideolojik temellendirmelere göre gelebilecek telkin ve uyarılar ile tehditler

(1986 Çernobil nükleer sızıntının Ukrayna’dan Türkiye’ye etkisi olmadığına ilişkin resmi

açıklama örneğindeki gibi)44, kuşkusuz bilimsel çalışmaları bir şekilde etkileyebilecektir.

Disiplin ve cezanın dayanağının ne olması gerektiği bu noktada önem taşımaktadır.

Etik söylemin dayandığı temel değerler içinde giderek geliştirilen kişisel haklar ve

özgürlükler, ekonomik haklar ve çevre hakları birbiriyle bağlantılı olarak değerlendirilen

“haklar kullanımı” ve etik ilişkilendirme bu makalenin özüdür. Listelenen haklar

farkındalığında ilk iki sıradaki konular doğrudan insan ile ilgilidir. Çevre hakkı varlık olarak

insanı da kapsamaktadır. Nihai tahlilde, matematiksel bir yaklaşımla, “haklar toplamı değil,

çarpımından” söz edebiliriz. Neticede bir hak sıfırlanırsa, diğer haklar da aslında

“sıfırlanmaktadır” ya da kaybolmaktadır. Dayanışma hakları içinde yer alan çevre koruma ve

kullanma dengesine yönelik konular, belirtilen bu matematiksel betimleme için iyi bir örnek

oluşturmaktadır.

Etik değerlerin kişiye bağlı (sübjektif ) olmadığı ve herkesin doğruluğunda uzlaşması

gereği hatırlanmalıdır. Esasen etik standartlar oluşturma zorunluluğu, sübjektif olmaması 42 Christian Destain(2010); Aydınlanma, Çev. İsmail Yerguz, İstanbul, s. 141-14143 Foucault Fikir Mimarları Dizisi-24(2010); a.g.e., 438-43944 http://forum.kanka.net/archive/index.php/t-25835.html: erişim 07.02.2011

Page 21: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

nedeniyledir. Aksi takdirde etik sorgulamaları müzakere etmek gereği ortaya çıkmazdı. Farklı

kültürel ve sosyal altyapıya sahip kişilerin farklı etik kurallarından söz ediyorsak, ülkesel

çoğunluk aynı etik kuralda birleşemiyorsa, aslında tartışılan konu sadece bir ülke için geçerli

ise, en azından henüz o ülke “ahlaki değerler” düzeyinde demektir. Bu kabul, tartışılan konu

dünyanın çoğunluğu tarafından kabul edilmiş ise evrensel düzeyde “etik değerini” kuşkusuz

ortadan kaldırmamaktadır.

Bir olgunun etik dışı kurgusu, ülke içinden veya dışından açıkça görülse de toplumsal

uygulamaların ısrarla sürdürüldüğü otoriter ve totaliter baskıcı rejimlerde etik kabul

edilemeyecek idari duruşların yaygınlığı, sözde hukuki yapılar oluşturularak ve bu yapılara

dayanarak, kuşkusuz yönetim lehine haklılık iddiası doğuramaz. Etik kabullerin

yaygınlaştırılmasında toplumsal çıkarlara odaklı-hukuki sistemin zorlayıcı varlığı etkili

olmaktadır. Aksi de gelişebilir ve siyasi çıkarlara odaklı ve etik olmayan bir çizgiye

topluluklar taşınabilir.

Felsefeciler tarafından nadiren incelenen bir konu olmasına rağmen kişilerin ahlaki

felsefelerini oluşturan “bireysel farklılıkların”, çatışma yaratan etik duruşları

“belirginleştirdiği” konusu önemsenmektedir. Forsyth(1980), ahlaki ideolojinin; -sosyal ve

ahlaki kaynakların değişimlerinin etkisinde kalan önemli belirgin davranışların-ahlaki

kararlara dayalı oluştuğunu göstermiştir.45 Forsyth etik karar verme sürecini oluşturan iki teori

geliştirmiştir. Bu modelde, relativizm46 ve idealizm47 olarak iki boyut etik ideolojiyi

beslemektedir.

Relativizm ahlaki kararların daima evrensel ahlaki ilkelerle uyumlu olduğuna dair

kabullerin reddedilmesinin derecelendirilmesidir. Bazı düşünürler, bireysel inanışlardaki

ahlaki kabullere dayalı etik sorgulama olasılıklarını kabul etmezken, diğerleri davranışların

45 Donelson R. Forsyth, EPQ, Journal of Personality and Social Psychology, 39, (1980)s. 175–184, 46 Felsefede Relavitizm: Günümüzde kullandığımız anlamda kurucusu eski yunanlı Protogaras olan ve genel gerçek bir gerçeklikten ziyade herşeyin insanın içinde bulunduğu ruh hali ve algılama düzeniyle bağlantılı olarak kişiden kişiye değişiklik gösterebileceğini savunan felsefe ekolu. Temel kurgu: 'rüzgar üşüyene göre sert esmektedir'. Kişiden kişiye değişmeyen nesnel bir hakikat, herkes için geçerli olan mutlak doğrular bulunmadığını, hakikatin ya da doğruların bireylere, çağlara ve toplumlara göreli olduğunu savunan anlayış; kişiden kişiye, çağdan çağa, toplumdan topluma değişmeyen birtakım doğrular, evrensel hakikatler bulunduğunu reddeden tavır. mutlak veya değişmez ya da evrensel standart ya da ölçütlerin bulunmadığını öne süren yaklaşım; bir teorinin, kendisinin dışında ve kendisinden bağımsız olan doğruluk ölçütleri sağlayamaması durumu: http://www.uludagsozluk.com/k/relativizm/ , erişim:03.11.2010.47 Felsefede İdealizm: dünyanın temellendirilmesinde en önemli görevin, bilince ya da maddi olmayan zihne yönelik bir gerçeklik kuramı geliştirmek olduğu düşüncesine dayandırılmıştır. İdealizm anlayışının temelleri Platon'un "Idealar Dünyası Kuramı" ile ortaya atılmıştır: http://www.felsefe.gen.tr/idealizm_nedir.asp erişim:03.11.2010

Page 22: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

toplumdaki kuralların keskin hâkimiyetinden doğduğuna ve görmezlikten gelinemeyeceğine

inanmaktadır. İdealizm ise, bireysel inanışların bir derecesidir ve teoride ahlaki davranışlarda

pozitif sonuç üretme kaçınılmazdır. Objektif idealizmin kurucusu Platon'dur(M.Ö. 427–347).

Platon'a göre, dünyadaki varlıklar (bizim varlık sandığımız nesneler), gerçek varlıklar

olmayıp yalnızca bu nesnelerin ilk örnekleri (paradeigmata) olan ideaların (düşüncelerin) bir

yansımasıdır. Bu kurgulamada, düşüncenin kendisi esas varlıktır ve madde esas varlığın

yalnızca yansımasıdır. Modern biçimiyle sübjektif idealizmin kurucuları Berkeley (1685–

1753) ve Hume'dur (1711–1776). Berkeley dünyayı, insanın dış dünya hakkındaki tüm

bilgisini, onun duyumları aracılığıyla elde ettiği ve ne elde ettiği ile açıklamaktadır. Dış dünya

ancak insanın bilincinde vardır. Maddi dünya yalnızca duyumlarda vardır. Buna göre,

“Dünya” düşünebilen ve duyumsayabilen insanın düşüncesinde- bilincinde yer almaktadır.

Etik- İdeolojik yönüyle bir şeyin olumsuz sonuçlarını en aza indirmekle ilgili iken diğerlerine

göre daha fazla kazanım sağlamaktadır.

Realizm ise ikinci bir ideolojik yaklaşım olarak, ahlaki kurallar ve ilkelere vurgu

yaparak kararların doğru ve yanlış olup olmadığını tanımlamaktadır. Bu iki yaklaşımın da

birlikte kullanılması tavsiye edilmektedir. İdeali sağlama açısından “doğru olanın yapılması”

daima arzu edilen sonuca ulaşılmasına yol gösterecektir.48 Bu yaklaşım, Pareto(1848–1923)

nun tanımladığı; “bir şey için fayda veya refah yaratırken diğerleri için zarar doğurmaktan

kaçınma olarak” özetlenebilecek “pareto optimali” felsefesi ile bir bakıma paralellik arz

etmektedir.

İdealizm içinde bireysellik49 düşük bir değere sahiptir, beklenmedik ve uygun olmayan

çıktıların nedeni ise, daha çok kişilerin kendi doğru bildikleri ahlaki çizgilerinin yolunda

gitmelerinden kaynaklanmaktadır. Nitekim Van Dun eşinde denediği diyalektik

yaklaşımlardan da yola çıkarak herkesin doğrusunun farklı olduğuna inandığını belirtmiştir.

Felsefi tartışmaların bir rekabet ortamı yaratmak için kullanılamayacağı, yani oyuncuların

hamlelerine odaklı bir satranç oyunu sayılamayacağı50 niteliğine vurgu yapılırken; eğer

normlar kişiler için reddedilemez bir değere sahip ise(a priori) “müzakerenin”, ancak o zaman

48 Donelson R. Forsyth, Ernest H. O’Boyle, Jr., Michael A. McDaniel , “East Meets West: A Meta-Analytic Investigation of Cultural Variations in Idealism and Relativism”, Journal of Business Ethics, Springer, 83, 2008, s. 814– 815, 827.49 Bireyin özgürlüğüne büyük ağırlık veren ve genellikle kendine yeterli, kendi kendini yönlendiren, görece özgür bireyi ya da benliği vurgulayan siyaset ve toplum felsefesi50 Frank Van Dun, “Argumentation Ethics And The Philosophy of Freedom” Libertarian Papers, Vol. 1, Art. No. 19 , 2009, s.6, 9.

Page 23: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

tüm katılımcılar için sistematik ve felsefi yaklaşımlarla geliştirilebilmeye değecek bir anlam

taşıyabileceği belirtilmektedir. Genel yaklaşımlar, ahlaki duruşlar ve toplumu

yönlendirmelerin evrensel ahlaki kodlar içinde olması üzerinedir. Bu gereklilik ise

ortak/evrensel etik kuralları içeren davranış kılavuzu oluşturulması anlamına gelmektedir. Bu

kılavuzlar uluslar arası anlaşma ve sözleşmeler olarak değerlendirilebilir.

Forsyth’nin kullanımında idealizm ve realizm terimleri51, birbirini tamamlarken diğer

yaklaşımları reddederek kültürü öne çıkaran ahlaki sorgulamayı yapmaktadır. Bu anlamı ile

idealizm, teknik bir felsefi kullanım olan metafizik duruş-hem doğrulanabilen hem

yanlışlanabilen (Platon ve Berkeley) kullanımından farklılaşmaktadır. Çevrenin korunması ve

kullanırken yok etmemeyi sağlayan “yüksek çevre kalitesi” idealine erişmeyi hedefleyen erek,

bu bakımdan Forsyth felsefesine yakındır. Ayrıca, ani veya yavaş gelerek bireye, topluma ve

doğaya insan eliyle zarar veren ve zararı dehşetle hissedilen konular gerek somut gerekse

yaşanmış tecrübeler ile bağlantılı olup nedensellik (Hume) sorgulamalarına ihtiyaç

duymaktadır.

Bilim ve doğa birlikteliği, bize toplumun( bazen birey ve topluluklar bazen de yasal

karar alıcılar) her an değişebilen isteğine ve tansiyonuna göre hareket etmek bilim insanının

işi midir? sorusunu sordurmaktadır. İnsanlık tarihindeki iz bırakan olaylar analiz edildiğinde,

korku ve çıkar ilişkisi içinde sürdürülen “Makyevelist yaklaşımların” sıkça yaşandığını

anlayabiliyoruz. Bireylerin genel fayda yaratan kararlardan ziyade, ellerindeki kazanımlarla

ilgili olduğu bilinmeyen değildir. Bağlantılı olarak öncelikle bilim hatta çevre bilim, siyasi ve

idari baskı ve korkulara açık serbest bırakılması gereken bir değer midir? Sorusu tartışmayı

gerektirmektedir. Bilimsel çalışmalar kuşkusuz moral değerler ve toplumun kültür

değerlerinden bilgi desteği almaktadır.52 Bu durumda toplumun idari ve demokratik yapısını,

toplumsal ve beşeri sermayesine göre ortaya çıkan bağlantıları, yaşam sürecinde mevcut bilgi

koşullarında ilmi olan bir değerlendirmeye oturtmak gerekmektedir.

51 Metafizik veya epistemolojik yaklaşımı temel alması bakımından idealizmin iki temel biçimi vardır: Metafizik idealizm gerçekliğin idealara dayandığını, epistemolojik idealizm ise bilgi sürecinde zihnin yalnızca tinsel olanı kavrayabileceğini ya da nesnelerin gerçekliğinin algılanabilirliklerinden kaynaklandığını savunur. İlk biçimi ile idealizm dünyadaki temel tözün madde olduğunu, bunun da maddi biçimler ve süreçlerle bileneceğini ileri süren maddeciliğin, ikinci biçimi ile insan biliminin, zihnin dışında ve bundan bağımsız olarak var olan nesneleri gerçekte oldukları gibi görüp kavradığını öne süren gerçekliğin karşıtıdır. Gözlemlenebilir gerçekleri ve ilişkileri vurgulayarak metafizik görüşlere karşı çıkan olguculuk ile ateizm ve şüphecilik gibi akımlarda idealizme karşı çıkmaktadır; http://www.ydicagri.org/Sayilar/005/05egitim_felsefe_idealizm.htm , erişim:22.01.2011.52 19 Aralık 2008 - Su Stresi ve Teknolojik Yenilikler, Toplumsal Algılar İZİSYÖM Farkındalık Toplantısı 10 -:http://www.deu.edu.tr/DEUWeb/Icerik/Icerik.php?KOD=9996

Page 24: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

Toplumdaki tarihsel gelişmeleri araştırmaya heveslenebiliriz. Ancak seçtiğimiz konu

hiç işlenmemiş veya işlenememiş olabilir. Sorgulamalarının toplum açısından “tehdit” olarak

değerlendirildiği, bu konulara ilişkin ilmi araştırmalarda sahnenin dışında kalmaya da özen

göstermek, objektifliği korumak bazen kolay olmasa da önem taşımaktadır. Objektif

olabilmek için bilimsel çalışmaların gerektirdiği olguları test etmek ve çok yönlü sorgulamak

iyi düşünme metotlarının temel felsefesini oluşturmaktadır. Karşılaşılan zorluklar, tehdit

algılamalarının toplumsal yayılımına bağlı değişecektir.

Etik duruşlar, bilim dünyasının gelişmesine hizmet eder mi? Basit tartışmalardan yola

çıkabilir miyiz? Bilimsel çalışmalar bir yönüyle toplum için yönetime doğru karar aldırmayı

sağlar. Çalışmaların etik yönüyle “çalışma konusuna ilişkin yönetimin stratejik kararlarının

verilmesinde adil, tarafsız, varlık haklarına saygı ve toplumsal bütünlüğü koruma, huzurlu

yaşam, yaşam kalitesi, barışı sağlama gibi” demokrasinin temel değerlerinin geliştirilmesine

hizmet etmesi beklenmeli midir? Kuşkusuz evet. Aksi takdirde bilimsel çalışmanın etik

olmayan amacından bahsedilebilir. Bu karanlık network ilişkileri kuşkusuz konumuz değildir.

Doğal çevrenin korunması konuları, sosyal ahlâk düzeni/etik değerler ve politika ile

yakından ilgilidir. Özellikle tarım, enerji ve sanayi sözcükleri makro ekonomik sektör

politikaları ile yerli ve yabancı yatırımlara ilişkin “mali”, “ticari” kararlar çevre korumacı

tartışmaların vazgeçilmez “kalkanları”dır. Bu nedenle “nüfus”, “kaynaklar”, “çevre”,

“kalkınma ve gelişme” ile “çıkar” sözcükleri, politik-ekonomik analizlerde yardımcı anahtar

sözcük olarak önem kazanmış ve aralarındaki ilişkiler yol göstericilik işlevini üstlenmiştir. Bu

sözcükler ise daha iyi bir yaşam sürme amacına hizmet eden çalışmaları anlatmaktadır.

Amaçların gerçekleşmesinde en temel araç, kamu hizmetinin etkin yürütülmesi ve bu

etkiyi yaygınlaştıracak mümkün olan bütün araçları etkili kullanmaktır. Bu konu yaşam

kalitesinin artırılmasına yönelik proje üreten politik felsefeyi tekrar karşımıza getirmektedir.

Politik felsefenin hareket noktaları, bilimsel çalışmaları kabulleri ve yöntem tercihleri yönüyle

etkilemektedir.

Politik felsefenin farklı boyutları olsa da ideolojik olarak liberal, sosyalist, muhafazakâr

ve anarşist düşünce, insanın iyi bir yaşam sürmesi gereğinde hemfikirdirler. Kendi politik

felsefeleri ve değerlendirmelerine göre iyi bir yaşam için uygun yapılanma önermektedirler.

Liberalizm görüşü, etimolojik olarak “özgürlük” sözcüğünden gelmektedir. 20. yüzyılda

adaletten daha ziyade özgürlük ve tolerans gözde hale gelmiştir. Bu çizgi, sosyalist ve sosyal

Page 25: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

demokrat politikaları geliştirirken özgürlüğün yanına “sorumluluk” eklenmiştir.53 Sosyalistler,

serbest piyasa tercihine karşı(kapitalizm), üretim araçlarının kontrolü ve gelirin ya da

kaynakların yeniden dağıtımının merkezi otorite tarafından sağlanmasına odaklanmışlardır.

Muhafazakârlar(tutucu değil), tipik olarak insan tabiatı için kötümser ve şüphecidir.

Anarşi(anarchy)sözcüğü Yunancadır ve “başsız” anlamındadır. Politik anlamı, devletin

olmadığı sosyal ve politik sistemdir. Hiyerarşik ve otoriter yapılanmaların en aza inmesinden

yana olmayı karakterize etmektedir. Bütün “izm”ler tüm yönleriyle insan hayatını ve yaşamın

etkililiğini sorgularken bilimsel ve somut ahlaki çözümlemeler yapmaktadır. Nedeni ise,

bilindiği gibi aydınlanma etkisi ile geçmişte olduğu gibi her şeyi “ilahi takdir ve kabullerle”

kolaylıkla izah edememe zamanı içinde olunmasıdır.

Geleneksel etik tartışmalarından günümüze etik felsefe, insanların iyi bir yaşam

sürmesi ile ilgilidir. Günümüzün politik yaklaşımı, yukarıda da belirtildiği gibi kamusal

tercihlerin ekonomik gelişme kadar doğanın sürdürülebilirliğini en azından teoride kabul

etmiştir ve içselleştirilmesi önem kazanmıştır. Çevre korumacı felsefe, en geniş anlamı ile

“çevrecilik” (environmentalist) olarak tanımlanmaktadır. Bu politik felsefe, sadece insanın tek

başına hakları ile ilgili olmayıp dünyamızdaki diğer canlıları da kapsamaktadır.

Bireysel haklardan toplumsal haklara yönelişte; bireysel haklar kontrollü hale

getirilirken dezavantajlı gruplar(kadınlar, gençler, engelliler vb) için sorumluluk, kültürel,

ırksal, dini ve cinsiyet orijinleriyle ilgili olarak özgürlük ile özerkliklerini evrensel etik haklar

içinde tanımlayarak politikalar geliştirmek, yabancı yerleşiklere de en azından şimdilik yerel

düzeyde vatandaş gibi hak kazandırmak ve borç yüklemek gibi pratikler, kamu politikalarının

temel işlevini oluşturmaktadır. Aslında bütün bu farklı politik felsefe ile hedeflenen

yaklaşımların ortak noktası yine bir anlamda siyasi/yönetsel ahlâk sorunu ile yakından

ilişkilidir. Etik değerler, eğer ahlâki değerlerin üst süreci ise siyasi/yönetsel etiğe ancak varlık

merkezli çevre etiği ile ulaşmak mümkündür. İnsan kaynaklı doğayı etkileyen bütün

olumsuzluklar, evrensel düzeyde etik değerlendirmesine alınmamaktadır. Aslında politik

felsefenin sorularının ne tür çalışmalarla karşılandığı önemlidir. Bu sorgulamalar genel

53 Van Dun, Sınırlı koşullar altında geliştirildiğini kabul etmek zorunda olduğumuz, etik tartışmalarının öncelikli koşulu, doğanın kanunları ve insan dünyasının kanunlarını ihmal etmemek olup, ‘Tanrı, Toplum, Bilim, Fayda ve daha ne kadar yararlı inanışlar ve bugüne kadar değişmeden gelebilmiş kurallar, varken, Libertarianism’in bizi bireylerin eşit ve özgürlüğüne odaklı radikal duruşlarıyla kör etmesine ve köşeye sıkıştırmasına fırsat vermemeli’diyerek tepkilerini dile getirmiştir: Van Dun, a.g.m., s. 32.

Page 26: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

olduğu kadar bulunulan konumdaki bireysel ve kurumsal sorumluluklarla da

ilişkilendirilebilir. Bu sorular;

Toplum ile bireyin ilişkisi ne olmalıdır?

Sosyal alanda etik duruşlar ne olmalıdır?

Yaşanılan kurumsal devlet alanında bireyin yeri ve yaşam biçimi ne

olmalıdır?

Mevcut hakim /egemen kurumlar ile ilişkilerde oluşturulan standartlar

ne olmalıdır?

Politik felsefenin ilgilendiği iyi bir toplumsal hayat, yaşam kalitesi göstergelerinin54

iyileşmesi, oy kullanma, kamusal hayata katılım gibi konulardır. Vatandaşların yaşama

sevinci kuşkusuz çevre koruma hedefi ile yakından ilişkilidir. Politik hayata iz bırakan ve

katledilerek öldürülen kadın yöneticilerden Indira Gandhi(1917–1984)de “yoksulluk en kötü

çevre kirlenmesidir” demiştir. Ayrıca Gandhi modern çağda yer alan bütün “izm” lerin

erkeklere çalıştığını ve onların önemli olduğu varsayımına hizmet ettiğini55 , aslında kirliliğin

teknik bir sorun olmayıp “diğerlerinin” haklarının ihlali ile ilgili olduğunu belirtmiştir. Savaş

varsa hangi ekolojik proje varlığını sürdürebilir? diye sorgulamıştır.

IV. SONUÇLANDIRMA

Çevre korumacı temel felsefenin senaryosunda hükümetlerden ziyade toplumlara

hizmet eden çalışmalar yer almaktadır. Ancak çevresel sürdürülebilirlik için yine de idarenin

desteği önemlidir. Ayrıca idarenin etik kuralları kendisi için de koyması ve sorgulaması

gerektiği de bilinmektedir. Evrensel sorumluluk, komşuluk hukuku ve bütünleşik yönetim

planlaması gibi konular demokratik yönetişim çerçevesinde düşünülmektedir.

Dünya’da yüksek peyzajlar ve çevre kalitesine erişmek için ortak akıl ve adımı

sürdürülebilir kılmayı sağlamaya yönelik bu nedenle uluslararası anlaşmalar yapılmaktadır.

Ayrıca ülkelerin artık birkaç anlaşmayı “yemek seçer gibi” beğenip alarak ve bu kadarı ile

“yetinmesi de” mümkün görünmemektedir. Çünkü artık anlaşmaların birbiriyle bağlantılı ve

uyumlu beraberliği planlanmaktadır. Bu nedenle de bütünleşik evrensel ya da bölgesel idari

kurallara bağlanmış toptan bir “çevresel etik yasal paketi” bulunmaktadır ve bu etik normatif

54 Zerrin Toprak, Kent Yönetimi ve Politikası, İzmir, 2010, s. 34-3755 Indra Gandhi,Of Man and His Environment, India, New Delhi, 1992, s.16-19.

Page 27: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

alan sürekli geliştirilmektedir. Belirlenen ilke kararlarının uygulamadaki yansımalarının

teknolojik izlenebilirliği, ülkeden bölgeye açılan evrensel yaptırımlara hatta müdahalelere

adım adım idari sistemleri yöneltmektedir. Çevre sorunlarının evrenselliği, ülkelerin

egemenliğinin toprağa bağlı olmayan zihinsel sınırlarının da nereye kadar uzandığını

düşündürürken, gelişen haklar kavramıyla birlikte ahlaki algıları değiştirmekte, etik çizgilere

doğru geliştirmekte ve dönüştürmektedir.

Özetle; Davranışlarımızı, olguların gerekliliğine mi yada soyut etik ilkelere göre mi

düzenleyeceğiz? Seçeneklerinden ilkinin tercihinde, akıl yürütmede genelde öncelik

verdiğimiz alışkanlığımızın doğada ortaya çıkan izlenebilir hastalıklı somut göstergeleri ve

“ötekileştirme”, sağlıklı kentlerdeki sürdürülebilir gelecek adına bizi korkutmalıdır. Bu

nedenle doğru bilgiyi üretmek ve yaygınlaştırmak kadar, ilginin ayakta kalmasını sağlamak

için hatırlatmak ve her zaman etik yönde yorumlamak önem taşımaktadır.

V. KAYNAKÇA

ALTUNER Şerife Hanım, “Plotinus’ta Bazı Din Felsefesi Problemleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi, Din Felsefesi Anabilim Dalı, Yükseklisans Tezi, Isparta, 2006.

AYSEVENER Kubilay, DEÜ, DESEM- felsefe kursu notlardan. Aralık 2010.

BALIBAR Etienne, Marx’ın Felsefesi, (Çev.) Ömer Laçiner, 4. Baskı, İstanbul, 2010.

ÇÖREKÇİOĞLU Hakan, “Kant: Çağdaş Politik Düşüncenin Ufku” , Kant Felsefesinin Politik Evrimi; (Der) Hakan Çörekçioğlu, İstanbul, 2010.

DAVIDSON Arnold I., “Arkeoloji, Genealoji , Etik”, Foucault Fikir Mimarları Dizisi-24, (çev.) Veli Urhan, Yazan ve Yayıma Hazırlayan Veli Urhan, İstanbul, 2010.

DELEUZE Gilles, Kant Üzerine Dört Ders, (Çev.) Ulus Baker, İstanbul, 2007.

DESTAIN Christian, Aydınlanma, (Çev.) İsmail Yerguz, İstanbul, 2010.

Page 28: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

DOSTOYEVSKI Fyodor Mihayloviç, Yeraltından Notlar, (Çev.) Nihal Yalaza Taluy, İkinci Bası, İstanbul, 2009.

ECO Umberto, Yorum ve Aşırı Yorum, Türkçesi Kemal Atakay, Dördüncü. Bası, İstanbul, 2008.

EDEL Matthew, Foundations of Modern Economics Series, Prentice-Hall, Inc. Englewood Cliffs, New Jersey, 1973.

ERASMUS Desiderius, Deliliğe Övgü, (Çev). E. Murat Cengiz, İstanbul, 2007.

ERTAN Birol, “Cansız Varlıkların Hakları Olabilir mi? En Azından Tartışabilir miyiz?”, Birikim, S: 102, 1997.

ERTAN Birol, “Doğal Kaynakların Hakları”, Sosyal Demokrat Değişim, S: 9, 1997.

FABER Malte vd., “Towards and Open Future: Ignorance, Novelty and Evolution”, Ecological Economics-Concept and Methods, Edward Elgar Publishing Limited, Cheltenham, 2004.

FORSYTH Donelson R. EPQ, Journal of Personality and Social Psychology, 39, 1980.

FORSYTH Donelson R., Ernest H. O’BOYLE, Jr., Michael A. MCDANIEL , “East Meets West: A Meta-Analytic Investigation of Cultural Variations in Idealism and Relativism”, Journal of Business Ethics, Springer, 83, 2008.

GANDHI Indra, Of Man and His Environment, India, New Delhi, 1992.

GILSON Etienne, Ortaçağda Felsefe: Patristik Başlangıçtan XIV Yüzyılın Sonlarına Kadar, (Çev.) Ayşe Meral, İstanbul, 2007.

GÜNDOĞDU Hakan, ”Aydınlanma ve Foucault”, Foucault Fikir Mimarları Dizisi-24, (çev.) Hakan Gündoğdu”, 2010.

KIŞLALIOĞLU Mine ve Fikret BERKES, Çevre ve Ekoloji, TÇVY, İstanbul, 1989.

KRIEGEL Blandine, Klasik Siyasi Felsefe Metinleri, (Çev), Zühre İlkgelen, İstanbul, 2010.

MENDUS Susan, “Dürüst Ama Dar Kafalı Bir Burjuva mı?” Çev. Hakan Çörekçioğlu, Kant Felsefesinin Politik Evrimi; (Der) Hakan Çörekçioğlu. İstanbul, 2010.

NICKELL Darcy ve Harold A. HERZOG Jr., Ethical Ideology and Moral Persuasion: Personal Moral Philosophy, Gender, and Judgments of Pro- and Anti- Animal Research Propaganda, Volume 4, Number. 1, The White Horse Press, Cambridge, UK., 1996.

NIETZCHE Friedrich, İyinin ve Kötünün Ötesinde, İstanbul, 2010.

OKŞAR Yusuf, “İslam Kelamında Nedensellik ve Adetullah” Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Adana, 2008.

Page 29: etik ve çevre etiğikisi.deu.edu.tr/zerrin.toprak/çevre felsefesi ve çevre... · Web viewETİK FELSEFE VE ÇEVRE ETİĞİ Prof. Dr. Zerrin Toprak GİRİŞ YERİNE; NEDEN ÇEVRE

ÖRS Yaman, “Etik Açısından Doğal Çevremiz”, İnsan Çevre Toplum, Edit. Ruşen Keleş, 2. Baskı, Ankara, 1997.

PLATON, Şölen-Dostluk, (Çev.) Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat, İstanbul, 2010.

ROLSTON III Holmes, “Challenges in Environmental Ethics” The Environment in Question, Edit.David E.Cooper&Joy A.Palmer, London, 1992.

TAMKOÇ Günseli (der.), Derin Ekoloji, İzmir, 1994.

TOPRAK Zerrin, Çevre Yönetimi ve Politikası, İkinci Baskı, İzmir, 2004.

TOPRAK Zerrin, Çevre Yönetimi ve Politikası, İzmir, 2003.

TOPRAK Zerrin, Kent Yönetimi ve Politikası, İzmir, 2010.

VAN DUN Frank, “Argumentation Ethics And The Philosophy of Freedom” Libertarian Papers, Vol. 1, Art. No. 19 , 2009.

http://en.wikipedia.org/wiki/Ionia , erişim:12.25.2010.

http://remacle.org/bloodwolf/philosophes/plotin/enneade6.htm , erişim: 24.12.2010.

http://www.biologicaldiversity.org/publications/papers/Silent_Spring_revisited.pdf , erişim: 06.01.2011.

http://www.dogatarihi.net/ulisse-aldrovandi/ , erişim: 02.01.2011.

http://www.felsefe.gen.tr/idealizm_nedir.asp erişim:03.11.2010.

http://www.iep.utm.edu/naturali/ , erişim: 10.01.2011.

http://www.iep.utm.edu/plotinus/#SSH2d.ii , erişim: 24.12.2010.

http://www.uludagsozluk.com/k/relativizm/ , erişim:03.11.2010.

http://www.ydicagri.org/Sayilar/005/05egitim_felsefe_idealizm.htm , erişim:22.01.2011.

http://www.deu.edu.tr/DEUWeb/Icerik/Icerik.php?KOD=9996, erişim: 07.02.2011

http://forum.kanka.net/archive/index.php/t-25835.html: erişim 07.02.2011

http://www.scribd.com/doc/17275935/yorum-ve-anlam-interpretation-and-meaning,erişim

28.03.2011