Upload
lyminh
View
272
Download
15
Embed Size (px)
Citation preview
Önsöz 1
HADİSLERLE
EZELDEN EBEDE
EHL-İ BEYT DÂVÂSI
2 Önsöz
EHL-İ BEYT DÂVÂSI
Mehmet Akif Arlı
Aralık 2017 İstanbul
Görüş ve sorularınız için iletişim adresi:
Mehmed Emin Güvener kimdir?:
www.mehmedeminguvener.com
© Tüm hakları saklıdır.
Önsöz 3
4 Önsöz
İSTİKLÂL MARŞI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar;
‘Medeniyyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Önsöz 5
Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı!
Düşün, altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Canı, canânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.
Rûhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar -ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır rûh-u mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl.
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Mehmet Akif Ersoy
6 Önsöz
Önsöz 7
İçindekiler
Bayrak 3
İstiklâl Marşı 4
İçindekiler 7
Kısaltmalar ve Kavramlar 9
Önsöz 11
Takdim 14
Giriş 17
1- Genel Olarak Ehl-i Beyt 31
Ehl-i Beyt Hakkında Âyetler ve Hadisler 33
Ehl-i Beyt İle İlgili Hadisler 79
2- Hz. Fâtıma (ra) 113
3- Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) 133
Hz. Hasan (ra) 153
Hz. Hüseyin (ra) 167
Kerbelâ 172
Kerbelâ Fâciâsı 177
4- Hz. Ali (kv) 203
Büyük Fitne 329
Hz. Osman (ra)’ın Şehâdeti 335
Hz. Ali (kv)’nin Halife Seçilmesi 341
Cemel Vak’ası 343
Sıffîn Savaşı 344
Hakem Olayı (Tahkim) 367
İki Başlı Halifelik Dönemi 374
Mısır’a Saldırı ve Mısır’ın İşgali 374
Basra ve Kûfe Vilayetlerine Saldırılar 377
Mekke, Medine ve Yemen’e Saldırılar ve Katliamlar 379
Nehrevan Savaşı 383
Hz. Ali (kv)’nin Şehâdeti 389
Halifelik Otuz Yıldır 397
5- Ehl-i Beyt Düşmanları 401
Muâviye b. Ebû Süfyân 401
Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e Sövülmesi, Lânet Okunması
Devlet Geleneği Oluyor 403
8 Önsöz
Muâviye, Hz. Hasan (ra) İle Yaptığı Anlaşmalara Uymadı 407
Ehl-i Beyt’in ve Ashâb-ı Kiram’ın
Muâviye ve Yönetimiyle İlgili Görüşleri 408
Abdurrahman b. Halid b. Velid’in Öldürülmesi 418
Hucr b. Adîy ve Arkadaşlarının Öldürülmesi 419
Hz. Peygamber (sav)’in Minberinin ve Âsâsının
Şam’a Nakledilmek İstenmesi 421
Yezîd’in Veliaht Tayin Edilmesi 422
İlgili Hadisler 424
Muâviye İle İlgili İşaretler 434
Amr İbnü’l Âs 470
Muğîre b. Şu’be 472
Ziyâd b. Ebîhi 473
Mervan b. Hakem 477
Yezîd b. Muâviye 479
Ehl-i Beyt Düşmanları Hakkında 480
Dühât-ı Arab! (Arab Dâhileri!) 481
Resûlüllah (sav)’in Şefaâti ve Sünneti İle İlgili
Bazı Âyet ve Hadisler 485
İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe Rahmetüllahi Aleyh 488
Türkler’de Ehl-i Beyt Sevgisi 490
Sünnî, Şiî, Alevî 496
Sonuç 498
Cuma Hutbesinde El Açılıp Âmin Denilmesi Hakkında 502
Kaynaklar 504
Önsöz 9
Kısaltmalar ve Kavramlar
Aleyhimür rıdvan: Allah (celle celâlühü) hepsinden razı olsun. (Ashâb-ı Ki-
ram için)
Âl-i Muhammed: Ehl-i Beyt. Peygamberimiz (sav)’in aile fertleridir. Ken-
disi, Hz. Ali (kv), Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) ve bunların
soyundan gelenlerdir.
as: Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı üzerine olsun.
Asr-ı Saâdet: Peygamber (sav) efendimizin peygamberlik yaptığı devir.
BMT: Hâkim Nişabûrî’nin El-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn kitabında bir hadisi
naklettikten sonra şöyle bir not koyduğunu işaret eder: “Buhârî ve Müslim’in
şartlarına göre sahihtir. Fakat ikisi de bu hadisi tahriç etmemişler.” Bu
kitap içerisinde 170 defa geçmektedir. Sahih olan, yani doğruluğundan şüphe edil-
meyen 170’e yakın Ehl-i Beyt hadisi Buhârî ve Müslim tarafından nakledilmemiştir.
DİA: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
Fâcir: yalancı, fitneci, fesatçı.
Hâricî: Hakem Olayı’nı kabul etmeyerek Hz. Ali (kv)’nin cemaatinden ayrı-
lan kimseler.
H: Hicrî.
Hulefâ-yi Râşidîn: Peygamberimiz (sav)’den sonra gelen Dört Büyük Hali-
fe. Hz. Ebû Bekir (ra), Hz. Ömer (ra), Hz. Osman (ra), Hz. Ali (kv) ve onların devri.
İbn, bin, b. “Oğlu” anlamında kullanılmıştır. Kadınlar için b. “binti” anla-
mında “kızı” kullanılmıştır.
kv: Kerrem Allahü Veche. Allah onun yüzünü keremlendirsin, şereflendirsin.
Hz. Ali (kv) bir an bile putlara tapmadığı için ona özel olarak söylenmiştir.
M: Mîlâdî.
Minber: Halife, devlet yöneticisi ve valilerin konuşma yaptıkları resmî ma-
kam. Günümüzde, imamların hutbe okuduğu mekân, yer.
Mürtezâ: Hz. Ali (kv)’ye Tebûk’ten sonra verilen ismidir. Allah’ın rızasını ka-
zanmış demektir.
Oryantalist: İslâmî konuları araştıran ve Müslüman olmayan Batılı araştır-
macılar için kullanılır. Şarkiyatçı, müsteşrik.
ra: Radiyallâhü anh/anhâ/anhüm. Allah ondan razı olsun.
Radiyallâhü anhüm ve erdahüm: Allah ondan razı olsun ve onu razı et-
sin.
Râfizî: Hz. Ebû Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) başta olmak üzere Ashâb-ı Ki-
ram’ın ileri gelenlerinden bazılarını küfürle itham eden ve kin besleyen kimse.
s.: sayfa
sav: Sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: Allah, O’na ve Ehl-i Beyt’ine
salât ve selâm etsin.
Seyyid: Efendi, seçkin, seçilmiş, en üstün.
Tâzim: Saygı gösterme ve övme anlamlarında; radiyallâhü anh ve hazret gi-
bi kelimeler kastedilmiştir.
Te’vil: Yanlış yorumların düzeltilip, doğru yorumların ortaya konulması. Hz.
Ali (kv)’nin Kur’ân’ın yanlış yorumlanmasını düzeltmesi ve yol göstermesidir.
Vâsî: Peygamberlerin ilmine vâris ve vekil olan kimse. Peygamberimiz
(sav)’in vâsisi Hz. Ali diye nakledilmiştir.
10 Önsöz
Önsöz 11
Önsöz
ÖNSÖZ
﷽
İslam âlimleri, asırlar boyunca Allah’ın ve Resûlüllah’ın
emri olarak kabul ettikleri Ehl-i Beyt hakkında çok sayıda eser
kaleme almışlardır. Hadis, Tasavvuf, Edebiyat gibi birçok ilim
dalında Ehl-i Beyt hakkında çeşitli eserler verip, onlara karşı
sevgi, saygı ve bağlılıklarını ortaya koymuşlardır.
Biz de Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
efendimizin Ehl-i Beyt’ine olan sevgi, saygı ve bağlılığımızın
bir göstergesi olarak ve Ehl-i Beyt’i daha yakından tanımak
için, kaynaklardan Ehl-i Beyt’in faziletleri hakkında âyet ve
hadisleri bir araya getirmeye çalıştık.
Böylelikle ilk aşamada âlemlere rahmet olarak gönderi-
len Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin temiz Ehl-i
Beyt’i hakkında bilgiler, ikinci aşamada konu bütünlüğünü
tamamlamak için, Ehl-i Beyt düşmanları hakkındaki tarihi
bilgileri de özet olarak kayıt altına almaya çalıştık.
Ortaya çıkan bu mütevazı çalışmayı, bir kitap olarak ço-
ğaltmamıza ruhsat veren; Âlemlerin Rabbi olan Allah’a sonsuz
hamdü senâlar olsun. O’nun Resûlü Muhammed Mustafa
efendimize ve seçkin Ashâb’ına, temiz Ehl-i Beyt’ine, pâk zev-
celerine sınırsız salât ve selâm olsun.
12 Önsöz
Şunu da arz etmeden geçmeyelim ki; Ehl-i Beyt’i bize
öğreten aziz ve mümtaz insan Halvetî yolunun ışığı, cennet-
mekân Pîri Sânî Mehmet Emin Efendi’yi de minnetle ve şük-
ranla yâd ediyoruz. Eğer o muhterem insanı tanımasaydık;
bugün Ehl-i Beyt gibi, cennet yolunu aydınlatan bu yoğun ışığı
göremeyebilirdik. O muhterem insandır ki; Hz. Hüseyin (ra)
ve Ehl-i Beyt; Kerbelâ sahrasında susuz olarak katledildi diye;
ona hürmeten, ömür boyu kana kana şeffaf bardaklardan su
içmedi. Ehl-i Beyt’in kimler olduğunu; dostunu ve düşmanını
bize öğreten o güzîde insandır. Bu kitap Mehmed Emin Efen-
di’nin bize gösterdiği, doğru yol üzere hazırlandı. O her anında
Ehl-i Beyt ile yaşadı. Bize de Ehl-i Beyt ile yaşamayı öğretti.
Allah (celle celâlühü), ondan ve Ehl-i Beyt’in nurlu yolundan
bizleri ayırmasın.
İnanıyoruz ki, İslam tarihinin en önemli sîmâları olan;
Ashâb-ı Kiram ve Ehl-i Beyt büyükleri ile ilgili yaptığımız bu
çalışma, ilim erbabına da cesaret verip, bundan sonra daha
doğru bir yol tutmalarına vesile olacaktır.
Bu kitabın hazırlanmasında emeği geçen bütün kardeş-
lerimize de müteşekkirim. Hadislerin ve kaynakların derlenme-
sinde emeği geçen Manavgat İmam Hatip Lisesi ve İ.Ü. Ede-
biyat Fakültesi, Tarih Bölümü, 1993 yılı mezunu Ahmet
Türkoğlu’na da ayrıca teşekkür eder, şükranlarımı sunarım.
Bu vesile ile Allah (celle celâlühü) kendi rızası ve
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şefaâtiyle, Ehl-i
Beyt sevgisini ve nurunu Ümmet-i Muhammed’in gönlünde
yeşertsin, canlandırsın ve uyandırsın. Âmin.
Mehmed Âkif Arlı
Önsöz 13
Kıta
Gün gibi aşikâr değil mi, küfr ü inkârın senin?
Râfizî dersin Hânedân-ı Muhibban’a zahida!
Eğer Râfizîlikse sevmek Resûl’ün Ehl-i Beyt’ini,
Razıyım bütün âlem kâfir desin bana…
14 Takdim
Takdim
TAKDİM
Elhamdülillâhi Rabbi’l-Âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ
Rasûlinâ Muhammed’in ve alâ âlihî ve Eshâbihî ve Ezvâcihî
ve Ehl-i Beytihî ecmaîyn.
Allahümme salli vesellim, alâ Seyyidinâ Muhammed’in
ve alâ âl-i Seyyidinâ Muhammed.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Her kim benim söylediğim dışında, kasten yalan
yere bir hadis uydurursa cehennemdeki ateşe hazırlan-
sın.” 1
“Haddinden fazla hiddet, gayedeki hikmeti yok eder”
sözünden yola çıkarak Cenâb-ı Hak’tan yumuşak üslup, doğru
sözlü ve istikamet üzere olmak için yardım diliyoruz.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem efendimiz
bir hadisinde; iyi ya da kötü bir kişi hakkında açıklama yap-
mışsa onu aynı ile aktarmak, nakledenin vazifesi olduğu gibi,
onu duymak ve idrak etmek bütün ümmetin de hakkıdır. Yan-
lış olan, O’nun hadisini değiştirerek, bozarak nakletmek ya da
yeri gelmişken kasten nakletmekten geri durmaktır. Hiç kimse,
ümmeti için ağlayan, yalvaran Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemden daha merhametli ve daha koruyucu değildir.
1 Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buhârî, Polen Yay., İstanbul
2009, İlim 38, Cenaze 33; Müslim b. Haccac el-Kuşeyri en-Nişaburî, Sahih-i Müs-
lim Şerhi el-Minhac, İmam Muhyiddin en-Nevevî, Terc. M. Beşir Eryarsoy, Polen
Yay., 2012 İstanbul, Zühd 72 / XI, 610; Sünen-i Ebû Dâvud Terc., Süleyman b. El
Eş’as b. İshak es-Sicistani el-Ezdi, Abdullah Parlayan, Konya 2007, İlim III, 4, 3651;
Tirmîzî Terc., Ebû Mûsa Muhammed b. İsa b. Sevre et-Tirmîzî (v. 279/892), Sü-
nen, Abdullah Parlayan, İstanbul 2007, İlim 8, 2660 / II, 667; İbn Mâce, Ebû Abdil-
lah Muhammed b. Yezîd Mâce el-Kazvini, Sünen, Haydar Hatipoğlu, Kahraman
Yay., İstanbul 1982. Mukaddime, I, 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Ocak Yay.,
İstanbul 2013, XVI, 23956; Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî, Râmûz el-Ehâdis,
Müterc. Abdülaziz Bekkine, Milsan Matbaası, s. 14
Takdim 15
Yaptığımız araştırmalarda, zamanımızda Ehl-i Beyt ile il-
gili olan hadislerin dağınık ve günümüz şartlarında pek anla-
şılmaz olduğunu gördük. Bu boşluğu doldurmak için Rabbi-
miz’in yardımıyla, bu hadisleri bir araya getirmeye gayret ettik.
Bu yüzden de; birbirine benzeyen olayları ve bu olaylar içinde
geçen âyet ve hadisleri yan yana ve iç içe anlaşılacak şekilde
koymaya çalıştık. Böylelikle değişik kaynaklardan gelen ri-
vâyetleri bir araya getirerek her kesimden okuyucunun anla-
yacağı şekle getirmiş olduk.
Çalışmamız, Resûlüllah (sav) efendimizin Ehl-i Beyt’i,
Hz. Ali (kv), Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan (ra), Hz. Hüseyin
(ra)’ı ve bunlara zulüm ve düşmanlık edenleri kapsamaktadır.
Hz. Ali (kv)’den önceki üç büyük halife ve Cemel Vak’ası’nda
bulunan Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve Hz. Âişe annemiz hakkın-
daki hadisler ve faziletler ölçü olması için kısmen alınmıştır.
Hazırladığımız bu çalışma; Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin Ehl-i Beyt’i, Hz. Ali (kv) , Hz. Fâtıma (ra),
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) ile ilgili bütün âyet, hadis
ve tarihi bilgileri kapsamıyor; ancak Cenâb-ı Hakk’ın dilediği
ve takdir ettiği kadarını kayda almış olduk. Bu kadar âyet ve
hadis ortaya çıktığı zaman bile Ehl-i Beyt’in; İman ve İslam
dairesinde nasıl bir cevher olduğu ve nasıl ihmal edilmiş bir
konu olduğu ortaya çıkıyor.
Âyetlerin iniş sebebi ve yorumlanması ile ilgili tefsir
âlimleri arasında farklı görüşler ve farklı yorumlar yer alır. Bi-
zim kayda aldığımız âyetler, farklı görüşleri içermediği gibi o
âyetin tefsiri de değildir. Biz sadece, bazı rivâyet tefsirlerinde
Ehl-i Beyt ve Hz. Ali (kv) isminin nasıl geçtiğini gösteren âyet-
leri kayda almış olduk.
Cenâb-ı Hak: “Her bilgi sahibi üzerinde, her şeyi bi-
len Allah vardır.” (Yûsuf, 12/76) buyurmaktadır. Kitap içerisinde
yorumdan çok faydalandığımız kaynaklardaki bilgi cümlelerini
aynısı ile aktarmaya çalıştık. Ancak kaynaklarda hadisler, farklı
cümle ya da farklı lafızlarla nakledilmektedir. Mükerrer olma-
sın diye birçok hadis birleştirildiğinden, birebir hadisi karşıla-
mayabilir. Bir hadisin detayını anlamak için, altında yazan
16 Takdim
bütün kaynakları incelemek gerekecektir. Çok az hadiste za-
man zaman kısaltmalar yapılmıştır. Hadislere hiçbir şekilde
ilave yapılmamıştır. Eğer ilave yapılmış gibi görülüyorsa, hadi-
sin altında yazan diğer kaynaklara da bakılmalıdır.
Uydurma ya da yalan olduğu kabul edilen bir hadis ve-
ya haber kitap içerisinde yer almamıştır. Hadislerin senet ve
lafızlarından daha çok anlamlarını dikkate aldık. Belki senet-
lerde zayıflık ve lafızlarda farklılıklar olabilir. Ancak hadislerin
İslam akidesine uygunluğu, Resûlüllah (sav) efendimize ve
onun temiz Ehl-i Beyt’ine yakıştığı dikkate alınmıştır. Hadisler
hakkında Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: “Söylemiş olayım
veya olmayayım; bir konuda benim adıma hayırlı ve gü-
zel bir şey işittiğiniz zaman ben onu söylemişimdir. An-
cak benim adıma kötü bir şey söyleniyorsa bilin ki ben
kötü bir şey söylemem.” 2
Bütün bunlara rağmen, “Hata kullara mahsustur” düstu-
ru ile eğer hata ile bir karışma var ise, bizim eksikliğimiz ve
kusurumuzdur. Düzetilmesi için yardımcı olana minnettar olu-
ruz. Hz. Ömer (ra) efendimiz: “En sevdiğim insan bana ku-
surlarımı hatırlatandır” buyurur. Eksiklikler ve kusur bizden,
tamamlama ve doğruluk Allah ve Resûlü’ndendir.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Fitneciler ve bozguncular çoğaldığı, Müslümanlar
aldatıldığı zaman; doğruyu bilenler bunu ortaya koyup
herkese duyursun! Eğer doğruyu bildiği halde anlatmaz-
sa, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun
üzerine olsun!” 3
2 Ahmed, Müsned, I, 808
3 Ahmed b. Hacer el-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, Yakıcı Yıldırımlar, Bedir Yay.,
Terc. Hasib Seven, İstanbul, s. 34
Giriş 17
Giriş
GİRİŞ
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Ashâb-ı Ki-
ram içerisinde bazı sahâbîlerine işaret etmiştir. İşaret ettiği
Ashâb’ının birinin de Hz. Ali (kv) efendimiz olduğunu görüyo-
ruz. Rey, görüş, ilim ve irfan başta olmak üzere birçok konuda,
Hz. Ali (kv)’ye işaret edildiğini görüyoruz.
Sevgili Peygamberimiz (sav)’in: “Yâ Ali! Ben bu
Kur’ân’ın tenzilinde (inişinde) savaştım, sen ise
Kur’ân’ın te’vîlinde (yorumlanmasında) savaşacaksın!” 4
buyurması;
“Ali, benim vâsî ve vârisimdir” 5
buyurması;
“Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır” 6
buyurması
ve benzer hadisler, aynı anlamda ona yapılan özel işaretlerdir.
Bilindiği gibi İslam âlimleri, bir konuda hüküm ya da
fetva verecekleri zaman; önce Kur’ân’a, sonra Sünnet’e, sonra
Hulefâ-yi Râşidîn’den başlayarak Ashâb-ı Kiram’ın görüşlerine
ve kendilerine kadar gelen diğer İslam büyüklerinin görüş ve
reylerine bakmışlardır. Kur’ân ve Sünnet’in anlaşılmasında;
Asr-ı Saâdet ve Hulefâ-yi Râşidîn dönemini de yaşamış olan
Hz. Ali (kv); hem kendi dönemindeki farklı konularda, hem de
kendisinden önceki üç halife döneminde ortaya çıkan prob-
lemlere çözüm üretmiş ve bıraktığı bu mirasla, hemen her
konuda İslam âlimlerine yol göstermiştir.
4 Hz. Ali bölümü, 407-409. Hadisler
5 Hz. Ali bölümü, 209-230. Hadisler
6 Hz. Ali bölümü, 76-79. Hadisler
18 Giriş
Hz. Ali (kv) efendimizin ilimlerin kaynağı ve taşıyıcısı ol-
duğunu görüyoruz. Resûlüllah (sav) efendimizden aldığı ilimle-
ri aynı ile kendisinden sonraki nesillere aktarmış ve açıklamış-
tır. Fıkıh ilminde; hac ve zekât hükümlerinin belirlenmesinde,
namaz, abdest, oruç vs ibadetlerin hükümlerinde, had ve ce-
zaların uygulanmasında belirleyici rol oynadığını görüyoruz.
Zühd ve takvâda ise, zaten tasavvufun kurucusu durumunda-
dır.
Kitap içerisinde geçen birçok hadislerinde Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem efendimiz; Hz. Ali (kv)’yi
sevmeyi, onu dost edinmeyi ve ona yardım etmeyi teşvik etti-
ğini görüyoruz. Ayrıca ona düşman olmaktan da sakındırıyor.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem efendimizin ha-
dislerinde Hz. Ali (kv)’yi sevenlere duâ ettiğine, sevmeyenlere
de bedduâ ettiğine şâhid oluyoruz.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin:
“Ashâb’ım ve ümmetim içerisinde en doğru hüküm vere-
niniz, Ali’dir” 7
buyurarak, olaylar ve kişiler ile ilgili Hz. Ali
(kv)’nin kararlarının doğruluğunu teyit eder nitelikte olduğu
göz ardı edilmemelidir.
Hadis-i Şerif’lerde, Hz. Ali (kv)’ye dost olanların, Al-
lah’ın ve Resûlüllah’ın dostu, ona düşman olanların da Al-
lah’ın ve Resûlüllah’ın düşmanı olduğu haber veriliyor. 8
Yine Hz. Ali (kv)’nin bakış açısını ele alacak olursak; o
kendisinden önce gelen Hz. Ebû Bekir (ra), Hz. Ömer (ra), Hz.
Osman (ra) ve Cemel Vak’ası’nda bulunan, Hz. Talha, Hz.
Zübeyr ve Hz. Âişe annemizi hayırla anmış ve kusurları varsa
da bağışlamıştır. Onları hayırla anmayı bütün İslam Ümme-
ti’ne de tavsiye etmiştir. Ancak Hz. Ali (kv)’nin düşman gör-
dükleri ve düşman ilân ettikleri bunların dışındadır.
Hz. Ali (kv) kendisinden önceki üç halifeye hakkıyla biat
etmiş, tam anlamıyla sadakât göstermiştir. Üç halifenin de
kendisine verdiği vazifeleri yapmış, içinden çıkılmaz konularda
7 Hz. Ali bölümü, 52-58. Hadisler
8 Ehl-i Beyt bölümü, 92., 102. Hadisler ve Hz. Ali bölümü, 131., 170-175., 192., 342-
349. Hadisler
Giriş 19
onların en yakın danışmanı durumunda olmuştur. Onların ya
da kendisinin verdiği mahkeme kararlarında; gerekli had ve
cezaları uygulayan bir kadı olduğunu ve fitnelerin önünde bir
set gibi durduğunu görüyoruz.
Kendi hilâfeti zamanında Hz. Ebû Bekir (ra) ve Hz.
Ömer (ra) aleyhinde konuşanlar olduğunu duyunca, onların
hakkını savunan bir hutbe okumuş ve onları hayırla yâd etmiş-
tir. Hz. Osman (ra)’ı bazı hususlarda uyarmış olmasına rağ-
men; hiçbir zaman aleyhinde bulunmamış, daima ona yar-
dımcı olmuştur. Hz. Ali (kv)’nin uyarılarını dikkate almaması-
na rağmen, Hz. Osman (ra)’ın evi kuşatıldığı zaman, oğulları
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ı onun kapısına muhafız
olarak koymuştur.
Daha sonradan olan çocuklarına kendisinden önceki üç
halifenin ismini vermesi, Müslümanlara yol göstermiş ve her-
hangi bir düşmanlığı olmadığını ortaya koymuştur. Hz.
Ömer’e (ra) de kendi kızı Ümmü Gülsüm’ü nikâhla vermesi de
bu konuda yol gösterici olmuştur.
Cemel Vak’ası’nda; Hz. Âişe annemiz, Hz. Talha ve Hz.
Zübeyr’in kendisine karşı durmalarını; savaş esnasında uyar-
mış ve savaş sonrasında da bağışlamıştır. Bu iki sahâbînin
Resûlüllah (sav) tarafından şehâdeti haber verilmiş ve cennet
ile müjdelenmiştir. Hz. Ali (kv)’nin bu ikisini de, Hz. Âişe an-
nemizi de, düşman ilân ettiğine dair hiçbir kayıt yoktur. 9
Hz.
Ali (kv), Hz. Âişe annemize karşı saygıda kusur etmemiş, sa-
vaştan sonra onun ihtiyaçlarını karşılayıp, kardeşi Abdurrah-
man’ın korumasında Medine’ye uğurlamıştır. Hz. Âişe anne-
miz de ömrü boyunca bu duruma pişman olup, tövbe etmiştir.
Birçok kaynakta belirtildiği üzere Ashâb-ı Kiram’ın mer-
tebeleri ve tabakaları vardır. İlk iman edenler, ilk Muhâcir ve
ilk Ensâr, Bedir, Uhud, Hendek ve Hudeybiye’de bulunanlar
sınıf sınıf, tabaka tabakadır. Bedir Savaşı’nda bulunanlar ve
Hudeybiye’de Şecere-i Rıdvan biatında bulunanlar, Resûlüllah
(sav)’in dili ve Kur’ân âyetleri ile bağışlanmışlardır.
9 İbn Kesîr Ebû’l-Fida, İmadüddin İsmail b. Ömer b. Kesir ed-Dımaşkî eş-Şâfî, El-
Bidâye Ven-Nihâye, Büyük İslam Tarihi, Çağrı Yay., İstanbul, 2008, VII, 398
20 Giriş
Ebû Hureyre’nin bildirdiğine göre Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyuruyor: “Allah-ü Teâlâ,
Bedir Ashâbı’na rahmetiyle tecelli edip şöyle buyurdu:
Ne yaparsanız yapın, ben sizi şimdiden affettim.” 10
Kerim Kitabımız’da da: “Sana ağaç altında, biat eden
mü’minlerden Allah razı oldu.” (Fetih, 48/18) buyrulmaktadır.
Câbir el-Ensârî’nin bildirdiğine göre, Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ağacın altın-
da bana biat edip, benim siyasi otoritemi kabul edenler-
den hiç kimse cehenneme girmeyecektir.” 11
“Ancak
kırmızı devenin sahibi hariçtir.” 12
Bununla beraber, kaynaklarda asıl Ashâb ile ilgili ayırt
edilen ana konu şudur: Mekke’nin Fethi’nden önce Müslüman
olanlar ve Mekke’nin Fethi’nden sonra Müslüman olanlar. Bu
konudaki âyet-i kerime şöyledir:
“Fetihten (Mekke) önce, Allah yolunda malını har-
cayıp savaşanlarınız, diğerleriyle bir olmaz. Onlar sonra-
dan harcayıp, savaşanlardan daha üstündür. Bununla
beraber Allah hepsine cenneti vaâd buyurdu.” (Hadîd, 57/10)
Mekke’nin Fethi ile birlikte insanlar kılıç korkusundan
“Müslüman oldum!” demişlerdir. Merhamet Peygamberi,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Dili ile: “Lâ
ilâhe illallah, Muhammed’en Resûlüllah” diyerek, İs-
lam’ını ikrar edene dokunmayın!” diye irade buyurmuşlardır.
Ancak ruhsat verilen, serbest bırakılan; “Tulekâ” kısmı
bunların dışındadır. Mekke’nin Fethi günü, Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Mekkeli müşriklere; Hz. Yu-
suf’un kardeşlerine dediği gibi şöyle buyurdu: “Bugün sizler
10
Ebû Dâvud, Sünnet, III, 4654; Ahmed, Müsned, XVIII, 26496; Hâkim, Ebû Abdil-
lah Muhammed el-Hâkim en-Nişaburî, El-Müstedrek Âle’s-Sahîhayn, Konevî Yay.,
Konya, 2013, IX, 7051; Nureddin el-Heysemî, Sahih-i İbn Hibban Zevâidi, Ocak
Yay., İstanbul, 2012, II, 475; Süyûtî, Ebûl Fazl Celaleddin, Abdurrahman b. Ebî Bekr
b. Muhammed el-Hudayri es-Süyûtî eş-Şâfî, Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, Yeni Asya
Yay., İstanbul, I, 451
11 Müslim, Fazilet 163 / X, 435; Tirmîzî, Menâkıb 58, 3860 / III, 611; Ebû Dâvud,
Sünnet, III, 4653
12 Tirmîzî, Menâkıb 58, 3860 / III, 611
Giriş 21
azarlanıp kınanmayacaksınız. Gidin hepiniz serbestsi-
niz!” (Yûsuf, 12/92) 13
Bu eman listesinde; Ebû Süfyân ve oğulları Yezîd ve
Muâviye, Hakem b. Ebî’l Âs, Attab b. Esid, Halid b. Esid, Ha-
kem b. Saîd, Velid b. Ukbe gibi isimler geçmektedir. 14
Müellefe-i Kulûb kabul edilen bu kişilerin Hz. Ebû Bekir
(ra) zamanında, Yermük Savaşı’ndan sonra iyi niyetle ve icmâ
ile müellefelikten çıkarıldıkları nakledilmektedir. 15
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Mekke’nin
Fethi’nden sonra yapılan, Huneyn Savaşı’nda elde edilen
ganîmetlerin büyük bölümünü, Kureyş’in ileri gelenlerine kalp-
leri İslam’a ısınsın diye dağıtmıştır. Bunlar başta, Ebû Süfyân,
oğulları Muâviye ve Yezîd, Ebû Cehîl’in oğlu İkrime, Safvân b.
Ümeyye ve diğerleridir. Merhamet Peygamberi, Efendimiz
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, bu ganîmetin dağılımından
Ensâr-ı Kiram’ın rahatsız olduğunu gördü. Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ashâb’ına bu ileri gelen Ku-
reyşliler için “Müellefe-i Kulûb” kelimesini kullanarak onlara
ganîmeti dağıttığını açıkladı. Ensâr-ı Kiram’a da: “Ben sizin-
leyim, siz Resûlüllah’a razı değil misiniz?” buyurdu. Onlar
da: “Razıyız, Ey Allah’ın Resûlü!” dediler. 16
13
Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerir b. Yezîd el-Âmulî et-Taberî el-Bağdadi,
Tarih-i Taberî, Sağlam Yay., İstanbul, III, 264; Zemahşerî, Mahmud b. Ömer b.
Muhammed el-Zemahşeri, Tefsir-i Keşşaf, Dâr’el-Mashaf Yay., Kahire, 1966, IV,
239; İbn Sa’d, Ebû Abdillah Muhammed b. Sa’d b. el-Kâtip el-Hâşimi el-Basrî el-
Bağdadi, Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebir, Siyer Yay., İstanbul, 2014, II, 145; Zehebî,
Tarihü’l-İslam ve Vefâyatü’l-Meşâhiri ve’l A’lâm, Terc. Muzaffer Can, Cantaş Yay.,
1994, İstanbul, IV, 236
14 Bu isimler ve detaylı bilgi için baknz: İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdül Melik b.
Hişâm el-Basrî el-Mısri (v. 218/833), Sîret’ün-Nebevîyye, Terc. Abdülvehab Öztürk,
Kahraman Yay., 2014, IV, 209; Ebû Cafer Muhammed b. Cerir b. Yezîd el-Âmulî et-
Taberî el-Bağdadi, Tefsir-i Taberî, Câmiu’l-Beyan, Mustafa el-Bab Matbaası,
Kahire, 1954, XIV, 313; Kurtûbî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed Ebî Bekr b.
Ferh el-Kurtûbî, El-Câmi li-ahkâmil-Kur’ân, VIII, 179, Beyrut, 1986.
15 Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin Beyhakî, Sünenü’l Kübra, Dâr’ul-Fikr Yay., Beyrut,
1980, VII, 20
16 Geniş bilgi için baknz: Müslim, Zekât 135 / V, 220; Ahmed, Müsned, IX, 13461;
Tarih-i Taberî, III, 284; İbn Sa’d, Tabakât, II, 157; Zehebî, Tarihü’l-İslam, IV, 296; İbn
Kesîr, El-Bidâye, V, 27; Köksal, M. Âsım, İslam Tarihi, Hz. Muhammed sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin Hayatı, Şamil Yay., 1987, XV, 497-509; Cengiz Kallek,
DİA, Müellefe-i Kulûb, XXXI, 475.
22 Giriş
Ayrıca Mekke’nin Fethi’nden sonra Medine’ye evini ta-
şıyan Ebû Süfyân ve oğulları gibi kimseler “Muhâcir” olarak
kabul edilmemiştir.
İbn Abbas’ın naklettiğine göre, Peygamber sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Mekke’nin Fet-
hi’nden sonra artık hicret yoktur; fakat cihad ve niyet
vardır. Allah yolunda savaşa çağırıldığınız zaman hemen
katılın.” 17
Cerir b. Abdullah’ın naklettiğine göre, Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Muhâcir ve
Ensâr birbirlerinin dost ve yardımcılarıdır. Kureyş’ten
Tulekâ olanlar (Mekke’nin Fethi günü serbest bırakılan-
lar) ve Sâkif’ten olan yardımcıları; bu dünyada da âhiret-
te de birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır.” 18
Sâkifliler, cahiliye döneminde de Kureyş’in, özellikle de
Ümeyyeoğulları’nın müttefikiydi. Emevî iktidarının da en ya-
kın yardımcıları olmuşlardır. Muğîre b. Şu’be, Ziyâd b. Ebîhi,
Ubeydullah b. Ziyâd, Zalim Haccac gibi birçok kimse Emevî
iktidarını yükseltmek için çalışan Sâkifliler’di.
Şunu da göz ardı etmemek gerekir ki; Mekke’nin Fethi
ile birlikte münâfıkların sayısı giderek artmaktadır. Tebûk Sefe-
ri’ne yüzlerce münâfığın katılmadığı bütün kaynaklarda mev-
cuttur.
Buna rağmen Tebûk Seferi dönüşünde kendi ordusu
içinden, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme; 12
kişilik sûikast timi kurulduğu ve Cebrâil (as)’ın bunu haber
verdiği nakledilmektedir. Ashâb-ı Kiram’dan bazıları bunları
öldürmek ya da en azından isimlerini ilân etmek istediyse de
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buna izin ver-
memiştir. 19
17
Buhârî, Cihad 27, 2825; Müslim, Emirlik 20 / VIII, 486; Tirmîzî, Siyer 33; Nesâî,
Beyat 15; Zehebî, Tarihü’l-İslam, IV, 256
18 Ehl-i Beyt Düşmanları bölümünde 144. Hadis
19 Geniş bilgi için bak.: Ahmed, Müsned, XVIII, 25485; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 90;
Ahmed Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârihi Hulefâ; Bedir Yay., 1986, İstan-
bul, I, 228.
Giriş 23
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Kişi ağzı
ile: Lâ ilâhe illallah diyorsa, bana böylelerini öldürmek
yasaklandı.” buyurdu. 20
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem efendimiz:
“Ashâb’ım arasında on iki tane münâfık vardır. Deve
iğnenin deliğinden geçmeden, bunlar cennete giremez-
ler.” buyurmuşlardır. 21
Hz. Ali (kv)’nin; Muâviye b. Ebû Süfyân, Amr İbnü’l Âs
gibi bazı kimseleri, onlarla birlikte olanları düşman ilân ettiği
ve onlarla savaştığı tarihi bir gerçektir. Hâricîler’i ise, hem
düşman ilân etmiş, hem de Peygamberimiz (sav)’in emri gere-
ğince öldürmüştür. 22
Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellem; Ehl-i Beyt’in ve Hz. Ali (kv)’nin sevilmesi ve sayılması
konusunda ne kadar çok uyarı yaptığını kitap içerisinde yüz-
lerce örnekle görüyoruz. Yine Ehl-i Beyt’e ve Hz. Ali (kv)’ye
karşı; düşmanlık edip, lânet okuyan, onlara zulmedenleri de
Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem efendimizin dili
ile nasıl cezaların beklediğini de görüyoruz.
Kitap içerisinde geçen yüzlerce Hadis-i Şerif’e baktığı-
mızda; Sevgili Peygamberimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, Hz. Ali (kv) ve Ehl-i Beyt’ini yeterince tanıtmış ve ümme-
tine emanet etmiştir. Maalesef bu konuda yapılan bazı çalış-
malara baktığımızda, araştırmacılar; Hz. Ali (kv) ve Muâviye
sanki herhangi iki rakipmiş gibi oryantalist bir bakış açısıyla
konuyu incelemişler, kanaatimizce bu kadar hadisi göz ardı
etmişlerdir. Ehl-i Beyt’e karşı gösterilmesi gereken sevgi, saygı
ve bağlılığı da terk etmişlerdir. Takdir edilir ki, Ehl-i Beyt’e
alenen düşmanlık etmekten çekinmeyen bu kimselerin, mûte-
ber ve muhterem kabul edilmeleri inançlı yürekleri titretmekte
ve yaralamaktadır.
20
İbn Hacer, Ebûl Fazl Şihabüddin Ahmed b. Ali b. Muhammed El-Askalânî, El-
Metâlib’ül-Âliye fi Zevâid il-Mesânid is-Samâniye, (En eski 8 adet Hadis Müsnedi),
Terc. Âdem Yerinde, Ocak Yay., 2010, III, 2838
21 Müslim, Münafıklar 9 / XI, 272; Ahmed, Müsned, XIX, 27534; İbn Kesîr, El-
Bidâye, V, 90
22 Hz. Ali bölümü, 423-435. ve 590-597. Hadisler
24 Giriş
Bu konuda öncelikle cevap bulunması gereken ana ko-
nu şudur: İstişare ve biatla seçilmiş olan; meşrû halife Hz. Ali
(kv)’nin ne kusuru vardı da, Şam Valisi Muâviye ona itaat
etmedi? Hangi yetkiye dayanarak kendisine biat topladı? Te-
meli ve dayanağı olmayan bir iddiayla ortaya çıkan Muâviye,
nasıl Hz. Ali (kv) ile eşit şartlardaymış gibi değerlendirilebilir?
“Muâviye İle İlgili İşaretler” bölümü bu yüzden hazırlanmıştır.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yüzlerce
hadisinde sevgi gösterdiği ve ümmetine emanet ettiği Ehl-i
Beyt’ine alenen düşmanlık etmekten çekinmeyen bu kimsele-
rin tespitinin yapılmasından geri durulduğunu görüyoruz.
Sevgili Peygamberimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi veselle-
min: “Yâ Ali! Ben bu Kur’ân’ın tenzilinde (inişinde) sa-
vaştım, sen ise Kur’ân’ın te’vîlinde (yorumlanmasında)
savaşacaksın!” 23
hadisine bakacak olursak: Peygamber sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yaptığı savaşlar, dostları ve
düşmanları açıktır. Ancak Kur’ân’ın yorumlanması ile ilgili Hz.
Ali’nin yaptığı savaşların tam anlaşılmadığını, tarafların nitelik-
lerinin ne olduğunun, tam olarak tespit edilmediğini görüyo-
ruz.
İslam Ümmeti için “ibretlik ve numûne” olacağı haber
verilen, Hz. Ali (kv) devri savaş ve olayları açıklanıp dersler ve
ibretler çıkarılması elzemdir. Hz. Ali devri bugün İslam dünya-
sında çıkan karışıklıklar ve olayların filtresi ve anahtarı kıyme-
tindedir. Hz. Ali (kv)’ye karşı savaşan taraflar ve gruplar detay-
lı şekilde ortaya konulmalıdır.
“Biz tarafsızız, siz savunma-saldırı yapıyorsunuz” diyen
kimselerin Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin emir-
lerini, tavsiyelerini ve emanetlerini nereye koyduklarını merak
ediyoruz. Acaba bu hadislerden haberleri mi yok!! Yoksa bu
hadislerden şüpheleri mi var! Bu kitap içerisindeki hadisler
incelendiği zaman taraflı olanların ve saldırı yapanların kimler
oldukları görülecektir. Kitaplarında “Muâviye’nin aleyhinedir”
diye hiçbir hadis nakletmedikleri gibi, bir dönemin tarihini bile
23
Hz. Ali bölümü, 407-409. Hadisler
Giriş 25
“Muâviye’nin aleyhinedir” diye yok sayanlar hangi tarafsızlık-
tan bahsedecekler acaba!
Acayip olan şudur: Hz. Ali (kv)’nin düşmanları çok açık
olduğu halde ve yüzlerce hadis ile ortaya konulduğu halde,
onlara sahip çıkıp savunan kişinin halidir. Yüzlerce hadisten
bir örnek alalım: “Ali’ye düşmanlık eden, Allah’a düşman-
lık etmiştir.” 24
Bu hadis ve benzerlerini bilen kimse, “Allah’ın düşman-
lığından mı korkmuyor! Resûlüllah’ın sözüne mi güvenmiyor!
Yoksa bu hadislerden şüphesi mi var!” demekten insan kendi-
ni alamıyor. Oysa bu gibi hadisler en güvenilir kaynaklarda
yer almaktadır.
Çalışma tarzımız ve bakış açımız; Resûlüllah (sav) efen-
dimizin hadisleri, Hz. Ali’nin görüşleri ve mücadelesi doğrultu-
sundadır. Objektiflik olsun diye, olaylara ve kişilere, müsteşrik-
lerin ve Ehl-i Beyt düşmanlarının baktığı yerden bakmayaca-
ğız. Çünkü birçok konuyu hadisler açıklamaktadır. Örneklere
bakalım;
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ashâb’ına;
Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i göstererek
şöyle buyurdu: “Ey Ehl-i Beyt’im, size karşı savaşanlarla
ben de savaş halindeyim. Size karşı selâmet ve barış
içinde olanlarla ben de selâmet ve barış halindeyim.” 25
“Ehl-i Beyt’imi size emanet ediyorum. Ehl-i
Beyt’ime karşı davranışınızdan dolayı Allah’ın azabını
hatırlatırım.” 26
“Bana Ehl-i Beyt’im ile halef olunuz” veya “Ben-
den sonra Ehl-i Beyt’imin hakkını gözetiniz.” 27
“Ey Allah’ım, sen bilirsin ki ben ve Ehl-i Beyt’im;
her mü’minin koruması gereken emanetleriz.” Veya “Al-
lah’ım! Ehl-i Beyt’imi koru! Ben onları her mü’mine ayrı
ayrı emanet ediyorum.” 28
24
Hz. Ali bölümü, 113., 192., 227., 293., 344-349., 368-369. Hadisler
25 Ehl-i Beyt bölümü, 215. Hadis
26 Ehl-i Beyt bölümü, 15., 92., 93. Hadisler
27 Ehl-i Beyt bölümü, 144. Hadis
28 Ehl-i Beyt, 153. Hadis
26 Giriş
“Hasan ve Hüseyin’i ben seviyorum, siz de sevin.
Onlara düşmanlık eden bana düşmanlık etmiştir, onları
inciten beni incitmiştir.” 29
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem yüzlerce
hadisinde: “Ali’nin tarafı olun, Ali’ye itaat edin, Ali’nin
sevgisini tavsiye ediyorum, Ali’yi veli edinin, Ali’ye bak-
mak ibadettir, Ali’yi anmak ibadettir vb” buyurarak, Hz.
Ali (kv)’yi şiddetle bize tavsiye ediyor. Bunun aksine; “Ali’yi
sevmeyenin münâfık olduğunu, Allah’ın ve Resûlüllah’ın
düşmanı olduğunu, Ali’yi incitenin kendisini inciteceği-
ni, hakkın daima Ali ile olduğunu vb” buyurarak, Hz. Ali
(kv)’yi her hâlükârda sevmemiz gerektiğini bize emrediyor. 30
Bu başlıklar ve benzeri meallerdeki birçok hadisi kitap içeri-
sinde bulacaksınız.
İlk selef âlimleri, İmam-ı Âzam Ebû Hanife ve peşinden
gelen imamlar, zulüm yönetimi devrinde yaşadılar, işkencelere
ve zulümlere maruz kaldılar. Ancak zalimlere tâzim ve hürmet
ettiklerine rastlamıyoruz. Daha sonra gelen İslam âlimlerinin
de zalimlere tâzimde ve hürmette bulunmadıklarını görüyoruz.
Bugün geldiğimiz noktadaysa; zalimlere tâzim edilir, rahmet
okunur oldu. Allah şahidimiz olsun ki, biz zalimlerin zulmüne
rıza gösterip, onlara rahmet okuyanlardan değiliz!
Bu kitapta Emevîler’den bu tarafa gelenek halinde,
Muâviye ve taraftarlarının korkusundan; zulümleri gizleyen,
zalimleri koruyan ve kollayan bir zihniyeti görmeyeceksiniz.
Ehl-i Sünnet, Ehl-i Beyt’e sırtını dönüyormuş gibi bir anlayışı
asla görmeyeceksiniz!
Kadı İyaz, Beyhakî, el-Bagâvî, İmam Şâfî, el-Heytemî ve
daha başka âlimlerden bildirilmiştir ki:
Gerçek Ehl-i Sünnet çizgisi Ehl-i Beyt iledir. Ehl-i Sün-
net’in ilim kaynağı Ehl-i Beyt’tir. Ehl-i Sünnet, Ehl-i Beyt ile
kâimdir. Ehl-i Beyt’i seven, yolundan giden ve hakkını koru-
yan gerçek Müslümanlara; Ehl-i Sünnet denir. Ehl-i Beyt’in
hepsini sevmek, kadın-erkek her Müslümana farz ve lazımdır.
Ehl-i Beyt’i sevmek imanın şartıdır.
29
Lütfen bakınız: Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü Hadisleri.
30 Lütfen bakınız: Hz. Ali Bölümü Hadisleri.
Giriş 27
Bu kitapta; “Hz. Ali haklıydı, Muâviye de haksız de-
ğildi” diyen bir zihniyetin karşılığı olmadığını göreceksiniz.
Bir tek “Ashâb’ım yıldızlar gibidir…” hadisini alıp,
bunca Ehl-i Beyt ile ilgili hadisleri nereye koyacağız? Allah’ın
inâyetiyle, bu kitapta resme geniş bakacağız, fotoğrafın tama-
mını göreceğiz.
Ehl-i Beyt konusunu irdeledikçe bu hususun İslam’ın ve
imanın temel dinamiklerinden birisi olduğu görülüyor. Oysa
Ehl-i Beyt kelimesini duymayan, bilmeyen ya da yanlış bilgi-
lendirilen nice Müslümanlar var. Bu kitap vicdanlardaki bu
kanamaların bir tezâhürüdür. Bu kadar önemli bir konuya
Müslümanların duyarsız bırakılması ve Ehl-i Beyt tabirinin
farklı yorumlanması; daha ötesi Ehl-i Beyt tabirinin gerçek
anlamının halk tabakaları tarafından anlaşılmaması; ikincisi
ise, Ehl-i Beyt adı altında, Ehl-i Beyt düşmanlarının da met-
hediliyor olması sözkonusudur. Âyet ve hadisler inananlara
yükümlülükler getirir.
Bakış açımız ve geleneğimiz öteden beri var olan bir an-
layış üzerinedir. Ehl-i Beyt yolu, ilk selef âlimlerinin yolu ve
çizgisidir. Sıdk ve istikamet üzere yürüyen hiçbir İslam âlimi bu
çizgiden uzaklaşmamıştır. Asırlardır süregelen bu anlayış,
Resûlüllah’ın ilminin vârisi ve büyük âriflerin asıl yolu, çizgisi
ve geleneğidir.
Kur’ân ve Hadis ilimlerine büyük ölçüde Hz. Ali (kv)
efendimiz sayesinde ulaşılmaktadır. Hemen bütün mezheble-
rin dayanağında Hz. Ali (kv) vardır. “Evliyaların Pîri, Pîrlerin
Şâhı” gibi ünvanlarla anılan Hz. Ali (kv) efendimiz bu vasıfları
ile tasavvufun kaynağı durumundadır. Onun için, Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem efendimiz şöyle buyurdu:
“Ben ilmin şehriyim. Ali onun kapısıdır. Her kim ilim
dilerse kapıya gelsin!” 31
Temenni ediyoruz ki, yapmış olduğumuz bu çalışma; İs-
lam âleminde, Allah’ın kudret ve inayetiyle birlik ve beraberli-
ğe yardımcı olacak ve Ehl-i Beyt sevgisini gönüllere yerleştire-
cektir.
31
Hz. Ali bölümü, 76. Hadis
28 Giriş
Bazı kimselerin bilerek ya da bilmeyerek, dostluk ve ba-
rış adına Ashâb-ı Kiram’a ve Ehl-i Beyt’e; düşmanlık ve zulüm
edenleri, iyi insanlar olarak gösterme yoluna girdiklerini görü-
yoruz. Bu kimselerin nasıl beyhûde bir yola girdiklerine ba-
kın!..
Meşrû Halife Hz. Ali (kv)’ye itaat etmeyip isyan eden
Muâviye, dünya menfaati karşılığında yanına topladığı birta-
kım kimselerle, önce tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan olan
Sıffîn Savaşı’nı yaptı. Bu savaşta yetmiş binden fazla insan
öldü. Bâtıl bir hile ile savaşı durduran Muâviye ve Amr İbnü’l
Âs’ın, yine bâtıl bir hile ile Hz. Ali (kv) efendimizi halifelikten
hal’ edip, uzaklaştırdıklarını görüyoruz.
Hz. Ali (kv) efendimizin halifeliğinin son iki yılında İslam
devletine müdahale eden ve Müslüman halka musallat olan
Muâviye, bâtıl bir dâvâ ile Şam’da halifelik ilan etti. Hz. Ali
(kv) vazifesinin başında olduğu halde bütün İslam beldelerine
saldırdı. Binlerce Müslümanı öldürüp, Ashâb-ı Kiram’ın başına
basarak zorla biat aldı. Bu tehditler, zorbalıklar, katliamlar
Ashâb-ı Kiram’ı ve Ehl-i Beyt’i saf dışı bırakıp, Kerbelâ katlia-
mı gibi birçok mezalimin önünü açıyordu. Bunun neresi dost-
luğa ve barışa sığdırılabilir ki!
Ancak, Hadis-i Şerif’lerin ve tarihi gerçeklerin üstünün
örtülemeyeceği, bunlar ile mutlaka yüzleşilmesi gerektiği çok
açıktır.
Muâviye ve yardımcılarının sadece Ehl-i Beyt’e düşman-
lık yapmadıklarını; kendilerine taraf olmayan, tasdik etmeyen
Ashâb-ı Kiram’a ve sâlih kimselere de musallat olduklarını
görüyoruz. Böylece Müslümanlar arasında ilk fitneler ve ilk
ayrılıkların başladığına da şâhid oluyoruz.
İslam inancı; “Allah için sevmek ve Allah için buğ-
zetmek” 32
üzerine kurulmuştur. Ehl-i Beyt ile beraber, Ehl-i
Beyt düşmanlarını da sevenler; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem efendimiz başta olmak üzere, Ehl-i Beyt hane-
danının bundan incineceğini düşünmüyorlar mı acaba? Dost
ile düşmanın sevgisi; bir gönül içinde bütünleşir mi?
32
El-Askalânî, El-Metâlib, III, 2867
Giriş 29
Bu kadar âyet, hadis ve sahâbî rivâyetleri ile destekleye-
rek ortaya koyduğumuz Ehl-i Beyt gerçeğini; bazı araştırmacı-
ların hiçbir şer’î dayanağı olmaksızın âyet ve hadislerden so-
yutlama gayretine girdiklerini görüyoruz. Söylemlerinde “Ehl-i
Beyt ile ilgili âyet yoktur. Var olan hadisler ya zayıftır, ya uy-
durmadır. Ehl-i Beyt; sadece Peygamberimiz (sav)’in hanımla-
rıdır, hatta Ashâb-ı Kiram’dan bazılarını da içine almaktadır.
Dolayısıyla Ehl-i Beyt; Şiâ’nın siyasî istismar amacıyla kullan-
dığı bir tabirden öte bir şey değildir” diyerek Ehl-i Beyt gerçe-
ğini pasifize etme ve inkâr etme gayretine girmişlerdir. 33
Ehl-i Beyt tabiri; Şiâ ile özdeşleştirilecek bir tabir değil,
İslam inancının bir gerçeği ve temel taşlarındandır. Geçmişte
ve günümüzde Şiâ’nın Ehl-i Beyt’i istismar etmesi, kışkırtma
amacıyla kullanması ayrı bir konudur. Ehl-i Beyt tabirinin
Şiîlikle birlikte anılması ve Şiîliğin gölgesinde bırakılması kabul
edilemez.
Sonuç olarak Ehl-i Beyt tabirini pasifize etme gayreti
güden çalışma ve kitaplar, Kur’ân ve Sünnet ile örtüşmediği
için, İslam Ümmeti tarafından bir karşılık bulamamıştır. Bu tür
kitaplar ve çalışmalar, bu konudaki nifak tohumlarının devamı
niteliğindedir.
Müslüman kişi, âyet ve hadis olan bir konuda; âyetin ve
hadisin gereği neyse o tarafa eğilir, tarafsız kalamaz. Ehl-i Beyt
ile ilgili sorguya çekileceğimizi Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem haber veriyor. 34
Ehl-i Beyt tabiri, objektiflik ve bilimsellik adına; âyet,
hadis ve hak sözlerin yanına muhalif ve karmaşık fikirler ko-
nulmuş, İslam Ümmeti’nin kafası karıştırılmıştır. Ehl-i Beyt
tabiri halk tabakaları tarafından bilinmez ve anlaşılmaz bir
tabir haline getirilmiştir. Ancak uzman kimselerin konuya
hâkim olduklarını görüyoruz. Bu uzman kimselerin de; ya
Muâviye’nin ve yandaşlarının zamanında ektiği zehirli tohum-
33
Geniş bilgi ve farklı yorumlar için baknz: Bahaüddin Varol, Ehl-i Beyt Kavramsal
Boyut, Yediveren Yay., Konya, 2004, s. 60-99; B. Varol, Ehl-i Beyt Sevgisi Ne-
dir? Nasıl Olmalıdır?, İstem Dergisi, Yıl:1, Sayı:2, 2003
34 Baknz: Ehl-i Beyt bölümü, 15., 17., 100., 138., 217. Hadisler; Hz. Ali bölümü, 381-
384. Hadisler
30 Giriş
lardan etkilendiğini ya da çeşitli sebeplerle bu konularda ko-
nuşmaktan geri durduklarını görüyoruz. Bazı cahil kimselerin
de zalimlere rahmet okumaya devam ettiğini görüyoruz. Bu
kadar âyet ve hadis, hâşâ ki boşa söylenmiş olsun! Bu yüzden
muhalif ve karmaşık söylemlerden mümkün mertebe uzak
durmaya gayret edeceğiz.
Âyetler, hadisler, ilk selef âlimlerinin görüşleri ve tarihî
kayıtlar ortadadır. İnanıyoruz ki bu Ehl-i Beyt düşmanları ve
savunucuları olan kimseler; bu bilgiler ışığında vicdanlarda
değerlendirilecek ve gönüllerde gerekli karşılığı bulacaktır.
Emevîler ve yandaşlarının; Hulefâ-yi Râşidîn dönemin-
den hemen sonra siyasî devlet otoritesi ile yüz yıl hükmettiğini
söylersek konuyu hafife almış oluruz. Hem Emevî, hem Ab-
basî döneminde Ümeyyeoğulları’nın etkisini sürdürdüğünü
görüyoruz. Siyasî iktidarların tarihi gerçekleri kendi lehlerine
değiştirdikleri bilinen bir gerçektir. İslam eserlerinin ve Hadis
kitaplarının bu dönemlerde kayda alındığı unutulmamalıdır. O
zamanlar kurulan korku imparatorluğunun günümüzde de
hüküm sürdüğü görülmektedir.
Bu realiteyi kabul etmek istemeyenler olabilir. Bu duru-
mu basit bir örnekle açıklayalım. Mahallemize yeni yapılan
caminin adının “Ehl-i Beyt Camisi” olmasını talep edelim.
Yetkili kimselerin bu isimden nasıl korktuklarına, nasıl geri
durduklarına bir bakın! Maalesef bu “Ehl-i Beyt” isminden ve
sevgisinden kaçmak, Emevîler’in ve yandaşlarının ekmiş oldu-
ğu zehirli tohumların bugün de etkisini sürdürdüğünü göster-
mektedir. Hani Sevgili Peygamberimiz sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemin Ehl-i Beyt tavsiyesi! Ehl-i Beyt emaneti nerede
kaldı?
Hak ve hidâyet üzere olanlara selâm olsun.
Ehl-i Beyt Bölümü 31
Birinci Bölüm
Ehl-i Beyt Bölümü
GENEL OLARAK EHL-İ BEYT
Ehl-i Beyt Nedir? Ehl-i Beyt Kimlerdir?
Ev halkı anlamına gelen “Ehl-i Beyt” tabiri genel olarak
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin kendi aile fertle-
ri için kullanılmıştır. Başta kendi zat-ı şerifleri olmak üzere; Hz.
Ali (kv), Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)
olmak üzere beş kişidir.
Bazı hadislere dayanılarak, genel anlamda, Ehl-i Beyt
tabiri içerisine, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
bütün hanımları, bütün akrabaları, Ümmü Seleme annemiz,
Selman-ı Fârisî Hazretleri, Ashâb’dan Vâsile b. Eskâ, hatta
bütün Ashâb-ı Kiram, kıyamete kadar gelen bütün Müslüman-
lar girebilir şeklinde yorumlar vardır.
Ancak bizim konumuz; Ahzâb Sûresi 33. âyette geçen
ve Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin abası altına
alarak, hadisleriyle belirlemiş olduğu “Ehl-i Beyt” tabiridir.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin iltifatları gereği
vârid olan bazı hadisleri yanlış değerlendirmemek gerekir. Ehl-
i Beyt tabirini geniş anlamıyla ele alarak, açıklamaya çalışırsak
konuyu ana ekseninden kaydırmış, başka mecralara taşımış
oluruz. Bu da doğal olarak konuyu çarpıtmamıza sebep ola-
caktır. Biz bu kafa karışıklığından uzak durup sadece özel olan
“Ehl-i Beyt” tabiri üzerinde duracağız. 35
35
Geniş bilgi ve farklı yorumlar için baknz: Bahaüddin Varol, Ehl-i Beyt Kavramsal
Boyut, Yediveren Yay., Konya, 2004, s. 60-99; B. Varol, Ehl-i Beyt Sevgisi Nedir?
Nasıl Olmalıdır?, İstem Dergisi, Yıl:1, Sayı:2, 2003
32 Ehl-i Beyt Bölümü
Ahzâb Sûresi 33. âyetin meali:
“Evlerinizde oturun, ilk cahiliye devrinde olduğu
gibi açılıp saçılmayın. Namaz kılın, zekât verin, Allah ve
Resûlü’ne itaat edin.
Ey Ehl-i Beyt, muhakkak ki Allah, sizden her türlü
pisliği gidermek ve tertemiz kılmak ister.” (Ahzâb, 33/33)
Âyet-i kerimenin birinci kısmı Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellemin hanımlarına hitap ettiği için müennes bir
hitap iledir. Ancak âyet-i kerimenin ikinci kısmı müzekker bir
hitap iledir. Çünkü Ehl-i Beyt’in çoğunluğu erkektir. Türkçede
kadınlara ve erkeklere siz diye hitap edebilirsiniz. Ancak Arap-
ça’da bu mümkün değildir. Dolayısı ile Allah celle celâlühünün
işareti çok açıktır. 36
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin, yirmi ci-
varında farklı rivâyet ve farklı zamanlarda vârid olan Kisâ Ha-
disi’nde; Hz. Ali (kv), Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan (ra) ve Hz.
Hüseyin (ra)’ı örtüsünün ya da abasının altına alması ve o
şekilde duâ etmesi. Sekaleyn Hadisi’nde, Hz. Ali (kv)’yi yanı-
na oturtup elinden tutması ve onu Ashâb’ına takdim etmesi.
Meveddet âyetinde geçen ve sevgisi vacip olan yakınları ola-
rak: “Ali, Fâtıma ve iki çocuklarıdır” buyurması. Mübâhale
âyeti geldiği zaman Hz. Ali (kv), Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan
(ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ı yanına alarak Necranlı Hıristiyanla-
rın olduğu çöle yürümesi. Altı ay veya sekiz ay boyunca Hz.
Fâtıma’nın kapısına gelerek “Ey Ehl-i Beyt!..” (Ahzâb, 33/33)
âyetini okuyup, onları sabah namazına çağırması. (Bu âyet ve
hadisleri ilerleyen sayfalarda göreceksiniz.) Ve benzeri hadisler de Ehl-i
Beyt’in belirlenmesinde ve kimler olduğu hususunda bize yol
gösteren işaret taşlarıdır. 37
Kitap içerisinde geçen bazı hadislerde: “Ehl-i Beyt’im
benden sonra; bencillik ve şiddetli bela görecek ve di-
yardan diyara sürüleceklerdir!” 38
örneğinde olduğu gibi
birçok hadiste; Hz. Ali (kv), Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan (ra),
36
Emir, Enis, Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resûlüllah, Der Yay., İstanbul, 1993, s. 16
37 Geniş bilgi için baknz: Gülgün Uyar, Ehl-i Beyt İslam Tarihinde Ali-Fâtıma Evladı,
Marmara İlâhiyat Vakfı Yay., 2011, s. 38-39
38 Hz. Ali bölümü, 276. Hadis
Ehl-i Beyt Bölümü 33
Hz. Hüseyin (ra)’a ve bunların nesline işaret ettiği, tarihin sey-
rine bakarak açık olan bir mûcizedir. Zulme ve sürgüne uğra-
yanların kimler olduğu gayet açıktır. Bu örnekleri çoğaltmak
mümkündür, ancak bu kadarını yeterli görüyoruz. Şiâ’nın bazı
gruplarının da aynı sonuca ulaşıyor olması Ehl-i Beyt gerçeğini
değiştirmez.
İslam tarihinde; Hz. Hasan (ra)’ın neslinden gelenlere
“Şerif”, Hz. Hüseyin (ra)’ın soyundan gelenlere “Seyyid” de-
nilmiştir. Bunlar “Evlâd-ı Resûl” olarak kabul edilmişlerdir.
Kendilerine saygı ve sevgi göstermek Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi veselleme saygı ve sevgi göstermek anlamına
gelmiştir. Halk arasında tanınmaları için yeşil sarık, yeşil cübbe
onların nişaneleri sayılmıştır. İslam tarihinde onların isimleri,
şecereleri ve ahlâkî durumlarını tespit eden teşkilâtlar kurul-
muş, sadaka almaları haram kılındığı için devlet tarafından
kendilerine tahsisat bağlanmıştır. Evlâd-ı Resûl’ün ileri gelenle-
rine “Nakîbü’l-Eşraf” denilirdi. Bunlar padişahların taht mera-
simlerinde bulunur ve padişahların tâcını ve hırkasını giydir-
meleri uğur sayılırdı.
Ehl-i Beyt’in özellikleri, faziletleri, menkîbeleri ve mâruz
kaldıkları üzücü olayları konu edinen birçok müstakil eser ya-
zılmıştır. 39
EHL-İ BEYT HAKKINDA ÂYETLER ve HADİSLER
I. Âyet: Tathir Âyeti ve İlgili Kisâ Hadisleri
1- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem bizdeyken şu âyet nâzil oldu: “…Ey
Ehl-i Beyt! Allah sizden günahlarınızı gidermek ve sizleri
tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzâb, 33/33) Evde; Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin
vardı. Resûlüllah; onlara bir örtü bürüdü, (üzerindeki abanın
altına onları da çağırarak) şöyle duâ etti: “Allah’ım işte bun-
lar benim Ehl-i Beyt’imdir, bana ait olan kimselerdir.
39
Geniş bilgi için: Mustafa Öz, DİA, Ehl-i Beyt, X, 498; Süleyman Uludağ, DİA, Âl-
i Aba, II, 306; Şit Tufan Buzpınar, DİA, Nakîbüleşraf, XXXII, 322
34 Ehl-i Beyt Bölümü
Bunlardan günahı gider ve bunları kirlerden tertemiz
kıl!” buyurdu. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
bu sözü üç defa tekrarladı.
Ümmü Seleme annemiz: “Ey Allah’ın Resûlü, ben de
sizinle miyim?” diye sordum. Bana: “Sen yerinde dur, sen
zaten hayır ve saâdet üzeresin, sen Resûlüllah’ın zevce-
sisin.” diye cevap verdi. 40
2- Hz. Âişe annemiz; Tathir âyetinin tefsiri hakkında şu
hadisi rivâyet etmiştir: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âli-
hi vesellem, üzerinde siyah kıldan nakışlı bir kumaş ol-
duğu halde sabahleyin evden çıktı.
O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına aldı. Son-
ra Hüseyin geldi, onu da örtü altına aldı. Sonra Fâtıma
geldi, onu da aldı. Sonra Ali geldi, onu da örtünün altına
aldı. Sonra da: “Ey Ehl-i Beyt; Allah kusurlarınızı gide-
rip, sizi tertemiz yapmak istiyor” buyurdu.” 41
3- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurmuştur ki: “Tathir âyeti; beş
kişinin hakkında nâzil olmuştur: Ben, Ali, Fâtıma, Hasan
ve Hüseyin.” 42
4- İbn Havşeb el-Hanefî, Ümmü Seleme annemizden
nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem benim
yanımdayken, Hasan ve Hüseyin’i iki koltuğuna alıp, Fâtıma
40
Tirmîzî, Menâkıb 32, 3787/ III, 582; Ahmed, Müsned, XV, 21744; Hâkim, El-
Müstedrek, V, 3611/ VII, 4759 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 407; Hatîb Bağdâdî,
Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit el-Bağdadi, Tarih-i Bağdad, Saâdet Matbaası,
Kahire, 1931, IX, 126-127, 4743; Vâhidî, Ebû’l Hasan Ali b. Ahmed b. Muhammed
en Nişaburî el-Vâhidî, Esbâb-ü Nüzûl, El-Halebî Matbaası, Kahire, 1968, s. 239;
İbn Kesîr Ebû’l-Fida, İmadüddin İsmail b. Ömer b. Kesir ed-Dımaşkî eş-Şâfî, Tefsir,
Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yay., İstanbul, 1993, XII, 6523; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VIII, 65; İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, Akçağ Yay., Ankara, 1992, XIII, 54;
Süleyman Uludağ, DİA, Âl-i Aba, II, 306
41 Müslim, Fazilet 61 / X, 299; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4761 BMT; Beyhakî, Sünen,
II, 149; İbnü’l Megâzilî, Ebû’l Hasan Ali b. Muhammed el-Megâzili el-Vâsıtî el-Şâfî,
Menâkıb-ı Ali b. Ebî Tâlib, Dâr’ul-Adva Yay., Beyrut, 1983, s. 302-305; Ebû’l Hasan
Alâddin Ali b. Muhammed el-Hâzin el-Bağdadi, Lübâb’üt-Te’vil fi Mean’it-Tenzil,
Mustafa el-Bab Yay., Kahire, 1955, V, 259; İbn Kesîr, Tefsir, XII, 6524; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VIII, 65; Kütüb-i Sitte, XIII, 57
42 Ahmed, Müsned, XV, 21750; Tefsir-i Taberî, XXII, 6; Ebül Kasım Süleyman b.
Ahmed Eyyüb et-Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, Mektebetü’l-Selefiyye Yay., Medine,
1968, I, 135; İbn Kesîr, Tefsir, XII, 6524; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 341, 324
Ehl-i Beyt Bölümü 35
çıkageldi. Elinde Hasan’ın sıcak yemeği olan çömleği vardı.
Yemeği, Resûlüllah (sav)’in önüne koyunca, Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Hasan’ın babası nerede?”
buyurdu. Fâtıma: “Evde” dedi. Resûlüllah (sav) onu da çağır-
dı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ali, Fâtıma,
Hasan, Hüseyin oturup yemeği yediler. Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem; her zaman beni de dâvet ederdi, bu
defa beni çağırmadı. Yemekten sonra Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem elbisesi ile üzerlerini kapladı ve: “Al-
lah’ım! Sen onlara düşman olana düşman ol, dost olana
da dost ol.” buyurdu.” 43
5- Hz. Hüseyin’in şehâdet haberi gelince Ümmü Seleme
annemiz şöyle dedi: “Allah, Irak halkına lânet etsin. Onu öl-
dürdüler, Allah da onları öldürsün. Onu kandırıp zelil ettiler.
Allah onlara lânet etsin. Bir sabah Fâtıma, Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi veselleme yaptığı etli yemekten getirmiş-
ti. Tabağı Resûlüllah (sav)’in önüne koyunca Resûlüllah (sav):
“Amcan oğlu Ali nerede?” diye sordu. Fâtıma: “Evdedir”
cevabını verince; “Git ve onunla iki oğlunu getir.” Hz.
Fâtıma, oğullarını ellerinden tutup geldi. Hz. Ali de arkaların-
dan geliyordu. Resûlüllah (sav)’in yanına gelince; Resûlüllah
(sav), çocukları kucağına oturttu. Hz. Ali sağına, Hz. Fâtıma
da soluna oturdu. Resûlüllah (sav), Medine’de üzerinde yat-
mak için kullandığımız Hayber işi bir yaygıyı çekip aldı. Hep-
sini bu örtü ile örttü. Sol eli ile örtüyü tuttu. Sağ elini de aça-
rak şöyle duâ etti: “Allah’ım! Bunlar benim Ehl-i
Beyt’imdir. Onların kusurlarını gider ve tertemiz kıl!”
diye tekrarlamaya devam etti. Ben “Ey Allah’ın Resûlü, ben
de Ehl-i Beyt’ten değil miyim?” deyince, “Bilakis sen de
ailemdensin, örtünün altına gir!” buyurdu. Ben de onun
amcaoğlu, kızı ve torunları için ettiği duâ bitene kadar bekle-
dim ve duâ bitince ben de örtü altına girdim.” 44
43
Ebû Ya’lâ, Ahmed b. Ali b. el-Müsenna el-Musulî, Müsned, Dâru’l-Me’mun Yay.,
Beyrut, 1990, XII, 383, 6951; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 4005
44 Ahmed, Müsned, XV, 21746
36 Ehl-i Beyt Bölümü
6- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem evimde olduğu sırada hizmetçi gelip,
Ali ve Fâtıma’nın kapıda olduğunu haber verdi. Resûlüllah
bana “Ehl-i Beyt’im geldi, bir köşeye çekil” buyurdu. Ben
de bir kenara çekildim. Ali, Fâtıma ve çok küçük olan Hasan
ve Hüseyin içeri girdiler. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem çocukları aldı. Öptü, kokladı ve kucağına oturttu. Ali
ve Fâtıma’ya da sarıldı. Sonra kendisine ait bir elbise ya da
örtüyü bunların üzerine örttü ve: “Allah’ım! Ehl-i Beyt’imi,
cehenneme değil sana arz ediyorum!” Ümmü Seleme an-
nemiz: “Ey Allah’ın Resûlü! Ya ben?” diye sordum: “Sen
de!” buyurdu. 45
7- Zeyneb b. Ebû Seleme nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin kalma sırası Ümmü Seleme annemi-
ze gelmişti. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; ya-
nında Fâtıma, Hasan ve Hüseyin ile birlikte Ümmü Sele-
me’nin evine girdiler. Hasan’ı bir tarafına, Hüseyin’i diğer
tarafına, Fâtıma’yı da önüne aldı. Sonra: Allah’ın rahmeti,
bereketi sizin üzerinize olsun, Ey Ehl-i Beyt! “Şüphesiz
O, hamde lâyıktır, şeref ve kerem sahibidir.” (Hûd, 11/73)
Ben ve Ümmü Seleme de oturuyorduk. Bunun üzerine, Üm-
mü Seleme ağladı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, ona baktı ve: “Seni ağlatan nedir?” buyurdu. “Ey Al-
lah’ın Resûlü! Ehl-i Beyt’i sadece onlara özel kıldın, beni
ve kızımı bıraktın!” dedi. Bunun üzerine Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Sen ve kızın da Ehl-i
Beyt’tensiniz!” buyurdu.” 46
8- Ebû Ammâr nakletti: Vâsile b. Eskâ’nın yanında, Hz.
Ali’den bahsedilince bana: Ben, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemden gördüğüm bir şeyi haber vereyim deyip şöy-
le nakletti: Hz. Ali’yi sormak için Fâtıma’nın yanına gittim.
Bana: “Resûlüllah’ın yanına gitti” dedi. Ben de oturup
beklemeye başladım. Bu sırada Hz. Peygamber (sav) geldi.
Yanında Ali, Hasan ve Hüseyin vardı. Resûlüllah (sav), Hasan
45
Ahmed, Müsned, XV, 21745
46 Taberânî, Mu’cemü’l-Kebir, X, 300, 20174
Ehl-i Beyt Bölümü 37
ile Hüseyin’in elinden tutmuştu. Girince Ali ve Fâtıma’ya yak-
laştı ve onları önünde oturttu. Hasan’ı bir dizine, Hüseyin’i de
diğer dizi üzerine oturttu. Sonra abasıyla onları sardı ve: “Al-
lah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz
yapmak istiyor.” âyetini okuyup, şöyle buyurdu:
“Allah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir ve Ehl-i
Beyt’im rahmetine daha çok hak sahibidir.” 47
Vâsile: “Ey Allah’ın Resûlü, ben de senin ailenden
miyim?” diye sorunca, Resûlüllah (sav) efendimiz: “Evet, sen
de ailemdensin” buyurdu. Vâsile: “En çok ümit ettiğim şey
işte Resûlüllah (sav)’in böyle söylemesidir” derdi. 48
9- Bu âyet nâzil olduğu zaman, Hz. Ali (kv) şöyle naklet-
ti: “Vahiy indiği zaman Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem: “Çağırın! Çağırın!” buyurdu. Hz. Safiye: “Kimi
çağıralım?” deyince, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellem: “Ehl-i Beyt’imi; Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’i
çağırın!” Onlar geldiğinde elbisesini üstlerine serdi. Ellerini
göğe doğru kaldırdı ve şöyle buyurdu: “Allah’ım, bunlar
benim Ehl-i Beyt’imdir. Salât ve selâmını; Muhammed’in
ve Âl-i Muhammed’in üzerine kıl!” Sonra da Ahzâb Sûresi
33. âyeti okudu.” 49
10- Enes b. Mâlik nakletti: “…Ey Ehl-i Beyt; Allah
günahlarınızı giderip, sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzâb,
33/33) Bu âyet indiği zaman; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, sabah namazına giderken altı ay boyunca Hz.
Fâtıma (ra)’nın kapısına uğrayıp: “Ey Ehl-i Beyt, namaza
kalkınız! Ey Ehl-i Beyt! Allah günahlarınızı giderip sizi
tertemiz yapmak istiyor” buyurdu. 50
47
Ahmed, Müsned, XV, 21750; Hâkim, El-Müstedrek, V, 3612 BMT; El-Evzâî,
İmam Evzâî, Sünen, Armağan Yay., 2012, s. 278
48 El-Evzâî, Sünen, s. 279
49 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4763 BMT
50 Tirmîzî, Tefsir 34, 3206/ III, 283; Ahmed, Müsned, XVIII, 26175; Hâkim, El-
Müstedrek, VII, 4794 BMT; Ebû Dâvud Süleyman İbn Dâvud et-Tayâlisî, Müsned,
Dârül-Maârif Yay., Haydarabat, H. 1321, VIII, 274; El-Hâzin, Lübâb, V, 259; Müba-
rek b. Muhammed İbnü’l Esîr el-Cezerî, Câmi’ul Usül li-Ehâdis er-Resûl, Dâr’ül-
İhya Terâsü’l-Arabî Yay., Beyrut, 1950, IX, 156; İzzeddin b. Ebî’l Hasen Ali b. Mu-
hammed İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe fi ma’rifeti’s sahâbî, Dâr’ul-Şâb Matbaası,
Kahire, Tarihsiz, VII, 233; İbn Kesîr, Tefsir, XII, 6521; Kütüb-i Sitte, XIII, 56; El-
38 Ehl-i Beyt Bölümü
11- Süyûtî, Ahzâb 33. âyetin tefsiri ile ilgili şu hadisleri
nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Allah’ım! Bunlar benim seçkinlerim ve Ehl-i
Beyt’imdir. Onlardan her türlü pisliği gider ve onları ter-
temiz kıl!” Yine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
şöyle buyurdu: “Ben ve Ehl-i Beyt’im her türlü günahtan
uzağız.” Başka bir rivâyette Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah’ın tertemiz kıldığı biz
Ehl-i Beyt, peygamberler şeceresindeniz. Risâletin yeri,
meleklerin onlara inip çıktıkları, rahmet evi ve ilim ma-
deni biz Ehl-i Beyt’iz.” 51
İmam Süyûtî, Ahzâb 33. âyetinin Hz. Ali, Hz. Fâtıma,
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında indiğini; Müslim, Tirmîzî,
İmam Ahmed, İbn Cerir et-Taberî, İbn Ebî Şeybe, İbn Ebû
Hatim, İbn Merdûye, İbn Münzir ve Hâkim’in; Hz. Âişe anne-
mizden naklettiklerini kaydediyor.
Altı ay veya sekiz ay boyunca bu âyeti sabah namazında
Hz. Ali ve Hz. Fâtıma’nın kapısında okuduğunu ve namaza
davet ettiğini de Enes b. Mâlik’ten naklettiklerini kaydediyor.
52
II. Âyet: Mübâhale Âyeti ve İlgili Hadisler
12- Ebû Saîd el-Hudrî ve Abdullah b. Abbas nakletti
(yirmi civarında sahâbîden rivâyet gelmiştir): Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, İslam’a dâvet mektubu gön-
derdiği zaman, Necran Hıristiyanları, Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem ile tartıştılar ve peygamberliğine dair
delil istediler. Bunun üzerine, Âl-i İmrân 61. âyet nâzil oldu:
“İsa, Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna dair, sana bu
ilim geldikten sonra, kim seninle bu hususta tartışacak
olursa, de ki: Gelin oğullarınızı ve oğullarımızı, kadınla-
rınızı ve kadınlarımızı, kendinizi ve kendimizi çağırıp
Askalânî, El-Metâlib, III, 3704 (İbn Ebî Şeybe’den sekiz ay boyunca diye naklediyor);
İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 336
51 Süyûtî, Ebûl Fazl Celaleddin, Abdurrahman b. Ebî Bekr b. Muhammed el-Hudayri
es-Süyûtî eş-Şâfî. Ed-Dürrül-Mensûr, Dârul-Fikr Yay., Beyrut, 1983, VI, 604,
Ahzâb Sûresi 33. âyetin tefsiri
52 Süyûtî, ed-Dürrül-Mensûr, VI, 605
Ehl-i Beyt Bölümü 39
toplanalım, sonra niyaz edelim ki, Allah’ın lâneti yalan-
cılar üzerine olsun!” (Âl-i İmrân, 3/61)
Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem; Hz. Ali (kv), Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hü-
seyin (ra)’ı yanına aldı ve onlara doğru çöle yürüdüler. Bütün
Ashâb-ı Kiram onlara bakıyordu.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Al-
lah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Ben âmin dedi-
ğimde siz de âmin deyin!” buyurdu ve Necran Hıristiyanla-
rının bulunduğu çöle çıktı. Bu durum Hz. Ali (kv) için şerefler-
den bir şeref sayılmıştır. 53
Hıristiyan toplumunun bilgini dedi ki: “Ey Hıristiyan
toplumu, öyle yüzlerin bizlere doğru geldiğini görüyo-
rum. Öyle ki, Allah’tan bir dağın yerinden oynamasını
isteseler, mutlaka dağ yerinden oynar. Onlarla sakın
lânetleşmeyin. Aksi halde yeryüzünde, kıyamet gününe
kadar hiçbir Hıristiyan kalmaz.”
Necran halkı, Peygamber (sav) ve Ehl-i Beyt’inin yüzle-
rine bakıp korktular da bu lânetleşmeye katılmadılar. Müslü-
man da olmadılar. Ancak cizye ödemeyi kabul ettiler. 54
III. Âyet: Meveddet Âyeti ve İlgili Hadisler
“Ey Resûlüm! Müslümanlara de ki: Tebliğ ve beşare-
time karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum; istediğim,
ancak yakınlarıma (Ehl-i Beyt’ime) sevgidir.” (Şûrâ, 42/23)
53
(Müslim, Fazilet 32 / X, 268; Tirmîzî, Menâkıb 21, 3724 / III, 559; Hâkim, El-
Müstedrek, VII, 4773 BMT; Ahmed, Müsned, XIX, 27509; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,
532; Hâfız Ebûl Abbas Muhibüddin Ahmed b. et-Taberî el-Mekki, Zehâiru’l-
Ukbâ fi Menâkıb-ı Zevil Kurba, Dar’el-Maârife Yay., Beyrut, 1974, s. 25; İbnü’l Esîr
el-Cezerî, Câmi’ul Usül, IX, 470; Harezmî, Hâfız Ebû Müeyyed Muvaffak b. Ahmed
b. el-Bekri el-Mekki el-Hanefî Ahtab Harezmî, Menâkıb-ı Emirü’l-Mü’minin Ali b. Ebî
Tâlib, Haydariye Matbaası, Necef, 1965, s. 96-97; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
329; Kütüb-i Sitte, XII, 467-468; Mustafa Fayda, Hz. Muhammed’in Necranlı
Hıristiyanlarla görüşmesi ve Mübâhale, İslam İlimleri Enstitüsü Dergisi, 2 (1975),
s. 143-149
54 Hadisin tamamını rivâyet edenler: Tefsir-i Taberî, III-IV, 299-301; Zemahşerî,
Keşşaf, I, 178, Âl-i İmrân Sûresi, 61. âyet; Muhammed Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i
Kebir, Dâr’el-Fikr Yay., Beyrut, 1985, IV-V, 89, Âl-i İmrân Sûresi, 61. âyet; Şems-i
Sivasî, Şeyh Şemseddin es-Sivasî; Menâkıb-ı Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, Dört Halife,
Eskişehir Kütüphanesi, İstanbul, s. 266. Hadisler birleştirilmiştir. Farklı râvilerden de
rivâyet edilmiştir.
40 Ehl-i Beyt Bölümü
13- İbn Abbas şöyle nakletti: Bu âyet hakkında Ashâb-ı
Kiram: “Ey Allah’ın Resûlü! Sevgi ve muhabbetleri bize
vacip olan yakınların kimlerdir?” diye sorduklarında
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Onlar; Ali, Fâtıma ve iki evlatları Hasan ve Hüse-
yin’dir.” 55
Yukarıda geçenlere ilave olarak; bazı kaynaklar, bu âye-
tin tefsiri ile ilgili şöyle hadisler de nakletmişlerdi:
14- Zemahşerî’den: “Ehl-i Beyt’ime zulmedip, onlar-
la bana eziyet edenlere cennet haramdır.” 56
15- Zeyd b. Erkâm nakletti: “Sizlere Allah’ın azabını;
Ehl-i Beyt’ime yapacağınız muameleden dolayı hatırlatı-
rım.” 57
16- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Beni akrabalarım ile aranızda hatırlayınız. Be-
nim akrabalarıma ihanet etmeyiniz, yalanlamayınız ve
beni bu yüzden incitmeyiniz.” 58
17- MuhibüddinTaberî ise, bu âyet hakkında, yukarıda-
kilere ilave olarak Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselle-
min şöyle buyurduğunu nakletti: “Sizlerden tebliğimden
dolayı alacağım ecri, Allah-ü Teâlâ, Ehl-i Beyt’ime mu-
habbet olarak kıldı. Yarın sizlerden Ehl-i Beyt’imi sora-
cağım.” 59
55
İbn Münzir, İbn Ebû Hatim, İbn Merdûye (İbn Merdeveyh) tefsirlerinde; Taberânî
Mu’cemü’l-Kebir’de; Buhârî Tecrid Terc., Sahih-i Buhârî, Tecrid-i Sarîh Tercümesi,
Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 1984, XI, 176; Muhibüddin Taberî, Hâfız
Ebûl Abbas Muhibüddin Ahmed b. et-Taberî el-Mekki, Zehâiru’l-Ukbâ fi Menâkıb-ı
Zevil Kurba, Dar’el-Marife Yay., Beyrut, 1974, s. 25; Er-Râzî, Tefsir-i Kebir, XIV, 166-
168, Şûrâ Sûresi 23. âyetin tefsiri; İbn Kesîr, Tefsir, XIII, 7099; Süyûtî, Ebûl Fazl
Celaleddin, Abdurrahman b. Ebî Bekr b. Muhammed el-Hudayri es-Süyûtî eş-Şâfî,
İhyaü’l-Mevt: İhya’ül-Mevt bi Fezâilil Ehlil Beyti, Rehber Yay., Ankara, 2. Hadis; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 379; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 309
56 Zemahşerî, Keşşâf, V, 211; El-Heytemî, Es-Savâikü’l-Muhrikâ, s. 393
57 Müslim, Fazilet 36 / X, 274; Tirmîzî, Menâkıb 32, 3788 / III, 582; Nesâî, Ebû
Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali en-Nesâî, Es-Sünen’ül Kübrâ, Ocak Yay.,
İstanbul, 2011, VII, Hasâis, 8410; Süyûtî, ed-Dürrül-Mensûr, VII, 348, Şûrâ Sûresi 23.
âyetin tefsiri; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 5. Hadis
58 Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr I, 76
59 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 25
Ehl-i Beyt Bölümü 41
*- İmam Şâfî Hazretleri; bu Meveddet âyetine ve hadis-
lere dayanarak; namazda son tahıyyatta, salli-bârik okumanın
ve Ehl-i Beyt’i sevmenin farz olduğu kanaatine varmış ve şöy-
le beyitler söylemiştir:
“Ey atlı, Mina’da şeytan taşlama yerinde dur:
Hîf Mescidi’nde oturana da, ayakta durana da,
Sabahleyin coşkun sel gibi Mina’ya akan hacılara da,
Şöyle haykır: “Ehl-i Beyt-i Muhammed’i sevmek Râfizîlikse eğer,
Şâhid olsun Râfizîliğime insanlar, cinler.”
“Ali’yi sevdim diye Râfizî dediler,
Hayır, vallahi o dinim, imanım ve benim velimdir,
O Ali ki, en iyi imam ve hâdidir,
Eğer o dostun sevgisi, râfizilikse şöyle derim;
Kulların en Râfizîsi benim, ikrar ederim.” 60
18- Kerbelâ fâciasından sonra, Şam’a götürülen Ali
Zeynel Âbidin, kendisini sorgulayan birine Şûrâ Sûresi 23.
âyeti sordu. Adam bu âyeti hatırladı ve okudu. Şamlı adam:
“Sevgisi bizlere farz olan yakınlar siz misiniz?” diye sor-
du. Zeynel Âbidin: “Evet, meveddetleri farz olan bizleriz”
dedi. 61
19- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdular ki: “Nîmetleri ile sizi
beslediği için Allah’ı seviniz. Beni de Allah sevgisi için
seviniz. Ehl-i Beyt’imi de beni sevdiğiniz için seviniz.” 62
60
Er-Râzî, Tefsir-i Kebir; Şûrâ Sûresi 23. âyetin tefsiri; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ,
s.301; Kundûzî, Süleyman b. İbrahim b. Huvace b. Hüseyin el-Kundûzî el-Belhi el-
Hanefî, Yenâbiül Mevedde, Meveddet Pınarları, Ş. Yeşil Yay., İstanbul, 2010, s.
108
61 Tefsir-i Taberî, XXV, 25, Şûrâ 23. âyetin tefsiri; İbn Kesîr, Tefsir, XIII, 7098;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 130
62 Tirmîzî, Menâkıb 32, 3789 / III, 583; Hatîb Bağdâdî, IV, 160; Hâkim, El-Müstedrek,
VII, 4770 BMT; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 136; Zehebî, Şemseddin Muhammed b.
Ahmed b. Osman el-Zehebî, Mîzânü’l-İ’tidal, El-Halebî Matbaası, Kahire, 1963, s.
482; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 18; İbn Kesîr, Tefsir, XIII, 7101; Süyûtî,
İhyaü’l-Mevt, 9. Hadis; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 385; Süyûtî, ed-Dürrül-
Mensûr, VII, 348, Şûrâ Sûresi 23. âyetin tefsiri; Kütüb-i Sitte, XIII, 52
42 Ehl-i Beyt Bölümü
20- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim Ehl-i
Beyt’ime, kin besleyip, düşmanlık ederse münâfıktır.” 63
21- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Nefsim elinde olan
Allah’a yemin olsun ki; her kim biz Ehl-i Beyt’e düşman-
lık ederse, Allah mutlaka onu ateşe sokacaktır.” 64
IV. Âyet: “İman edip sâlih ameller işleyenlere, esir-
geyen Allah; gönüllerde sevgi uyandırır.” (Meryem, 19/96)
22- Hz. Ali (kv) nakletti: Bir gün, bir adam beni yolda
gördüğünde dedi ki: “Ey Hasan’ın Babası, Allah’a yemin
olsun ki, ben seni Allah için seviyorum.”
Hz. Ali (kv) eve geldiğinde, Resûlüllah (sav)’e adamın
yolda söylediğini anlattı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Mutlaka sen o adama bir
iyilikte bulunmuşsundur.” Hz. Ali (kv) dedi ki: “Ey Allah’ın
Resûlü! Ben o adama hiçbir iyilikte bulunmadım.” Bu-
nun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Mü’minlerin kalplerini Meveddet âyeti ile sana
yakınlaştıran Allah’a hamdolsun.” 65
23- Bu âyetin tefsirinde el-Heytemî, Hz. Ali (kv)’nin oğ-
lu Muhammed Hanefî’den şöyle bir hadis nakletti: “Her
mü’minin kalbinde mutlaka Ali ve Ehl-i Beyt’ime karşı
sevgi vardır.” 66
24- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Biz Ehl-i Beyt’in sevgisini gönüllerinize yerleş-
tiriniz. Her kim, gönlünde Ehl-i Beyt sevgisi olduğu hal-
de Allah’ın katına varırsa, cennete şefaâtimiz ile girecek-
63
İbn Adîyy Kâmil’de; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 18; Süyûtî, ed-Dürrül-
Mensûr, VII, 348, Şûrâ Sûresi 23. âyetin tefsiri; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 13. Hadis; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 389; Münâvî, Abdürrauf b. Tâcü’l-Ârifin Münâvî,
Künüz el-Hakâik, Dâr’ul-Fikr Yay., Beyrut, II, 93
64 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4771 BMT; İbn Hibban, II, 490; Süyûtî, ed-Dürrül-
Mensûr, VII, 348, Şûrâ Sûresi 23. âyetin tefsiri; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 14. Hadis; İbnü’l
Megâzilî, Menâkıb, s. 138; Ali el-Muttakî el-Hindî, Müntehab’ül Kenz, Mektebetül
İslâmi Yay., Beyrut, 1978, V, 94; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 389
65 Harezmî, Menâkıb, s. 197
66 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 385
Ehl-i Beyt Bölümü 43
tir. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki
bir kulun ameli ancak biz Ehl-i Beyt’in hakkını bilirse
makbul olur.” 67
25- Hübeyre b. Yerim nakletti: Hz. Ali (kv) Kûfe Mesci-
di’nde vurulduğu zaman; Hz. Hasan (ra), başında siyah bir
sarık olduğu halde, hutbeye çıkıp Allah’a hamd ve senâ ettik-
ten sonra şöyle buyurdu: “Aranızdan öyle bir adamı kay-
bettiniz ki, onu ne öncekiler geçmiş, ne de sonrakiler
yetişebilir. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
bir sefer olduğu zaman sancağını ona verir, düşman üs-
tüne gönderirdi. Onu gönderdiği zaman; sağında Cebrâil
(as), solunda Mikâil (as) bulunurdu. O gittiği yeri fet-
hetmeden asla geri dönmezdi.” 68
“O geride ne gümüş ne de altın bıraktı. Ancak
onunla eşine bir hizmetçi almak istediği yedi yüz dirhe-
mi vardı.” 69
Hutbenin devamında Hz. Hasan (ra): “Ey İnsanlar!
Beni tanıyan tanır ve tanımayan bilsin ki ben, Peygam-
ber (sav)’in ve O’nun vâsîsi Ali’nin oğluyum. Ben, Al-
lah’ın azabıyla korkutan ve müjdeleyicinin oğluyum. Ben
o Ehl-i Beyt’tenim ki, Cebrâil (as) hep o eve inip çıkardı.
Ben, o Ehl-i Beyt’tenim ki, Allah onlardan her türlü pis-
liği giderip onları tertemiz kılmıştır. Ben o Ehl-i
Beyt’tenim ki, Allah onların sevgisini her Müslümana
farz kılıp, şöyle buyurdu: “De ki: Ben sizden tebliğime
karşılık bir ücret istemiyorum. İstediğim ancak yakınla-
rıma, Ehl-i Beyt’ime sevgidir. Kim bir iyilik kazanırsa biz
onun iyiliğini arttırırız.” (Şûrâ, 42/23)
67
El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 387
68 Ahmed, Müsned, XIX, 27619; İbn Sa’d, Tabakât, III, 40; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb,
s. 13; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 412; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 74;
İbnü’l Esîr, İzzeddin b. Ebî’l Hasen Ali b. Muhammed İbnü’l Esîr (v. 630/1233), El-
Kâmil fit Tarih, Bahar Yay., İstanbul, 1986, III, 408
69 Devam edenler: Nesâî, Hasâis, 8354; Ahmed, Müsned, XIX, 27620; İbn Hibban, II,
469; Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdullah b. İshak el-İsfahânî, Hilyetü’l-Evliya ve
Tabakâtü’l Asfiya, Ocak Yay., İstanbul, 2015, XI, 380; El-Askalânî, El-Metâlib, IV,
4514-4515; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 522
44 Ehl-i Beyt Bölümü
Ey İnsanlar! Biliniz ki, Allah’ın bu âyetteki “Kim
bir iyilik kazanırsa” denilmesinden maksat biz Ehl-i
Beyt’in sevgisidir.” 70
26- Hz. Hasan (ra) bir hutbelerinde şöyle buyurdu:
“Beni bilen bilir, bilmeyen bilsin ki Allah Resûlü’nün torunu-
yum!” Ve şu âyetleri okudu: “Ey Peygamber! Biz seni ger-
çekten bir şâhid, bir müjdeci, bir korkutucu ve Allah’a
O’nun emri ve etkisiyle bir davetçi ve nur saçan bir kan-
dil olarak gönderdik.” (Ahzâb, 33/45-46) “Ben müjdecinin, ben
korkutucunun oğluyum. Ben o Ehl-i Beyt’tenim ki, Allah onla-
ra sevgi ve dostluğu farz kıldı. Peygamber (sav)’e indirdiği
Kur’ân’da sevgi ve dostluk borcunu bildirdi.” 71
V. Âyet: Salâvât Âyeti ve İlgili Hadisler
“Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber’e çok
salât ve tekrim ederler. Ey İman Edenler! Siz de O’na
salât edin, tam bir teslimiyetle de selâm verin.” (Ahzâb,
33/56)
27- Ka’b b. Ucre ve Ebû Mes’ûd nakletti: Ashâb-ı Ki-
ram: “Sana nasıl selâm vereceğimizi öğrendik, Ey Al-
lah’ın Resûlü! Salâtı nasıl yapacağız?” dedikleri zaman:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Şöyle söyle-
yin!” buyurdu: “Allah’ım! Âlemlerde, Muhammed’e ve
Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine salât (rahmet) eyle, nasıl ki
İbrahim’e ve İbrahim’in Ehl-i Beyt’ine salât eylediysen.
Ve âlemlerde, Muhammed’i ve Muhammed’in Ehl-i
Beyt’ini mübarek kıl, nasıl ki İbrahim’i ve İbrahim’in
Ehl-i Beyt’ini mübarek kıldıysan. Şüphesiz, sen hamde
lâyıksın, kerem ve şeref sahibisin.” diyerek salât getirin.
Selâm da bildiğiniz gibidir.” 72
70
Hutbenin tamamını nakledenler: Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4855; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 138; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 380; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 57
71 M. N. Bursalı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Sultan Yay., İstanbul, s. 213
72 Buhârî, Duâ 32. Bab / Buhârî, Tefsir 65, 10. Bab; Müslim, Namaz 17 / III, 194;
Nesâî, IX, 9792; Ahmed, Müsned, XV, 21749; İmam Mâlik b. Enes, El-Muvattâ
Terc., Kahraman Yay., İstanbul, 2013, I, Namaz 107/22; Ebû Dâvud, Salât, I, 979;
İbn Mâce, Salât, III, 25, 906; Hâkim, El-Müstedrek, V, 3628 / VII, 4764 BMT; Bey-
hakî, Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin Beyhakî, Sünenü’l Kübra, Dâr’ul-Fikr Yay.,
Ehl-i Beyt Bölümü 45
*- Fahreddin er-Râzî, Ahzâb 56. âyetin tefsirinde: “Pey-
gamber (sav)’in Ehl-i Beyt’i kendisi ile şu beş şeyde eşit kılın-
mıştır: 1- Selâmda 2- Salâtta 3- Kusur ve kirlerin giderilmesin-
de 4- Sadakanın yasaklığında 5- Sevgide.” 73
28- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim bize ve Ehl-i
Beyt’imize salâvât getirir ve bunun karşılığını tam olarak
almak isterse; “Allah’ım! İbrahim’in âline salât eylediğin
gibi, Nebî Muhammed’e, mü’minlerin anneleri olan zev-
celerine, nesline ve Ehl-i Beyt’ine de salât eyle! Şüphesiz
sen hamde lâyıksın, şeref ve kerem sahibisin.” desin. 74
29- Câbir b. Abdullah el-Ensârî buyurdu ki: “Kıldığım
namazda; Muhammed sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine salât getirmezsem, na-
mazımın kabul olmayacağını bilirdim.” 75
Daha başka
sahâbîlerden de aynı şekilde haberler gelmiştir.
30- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Eksik bir şekilde bana salât etmeyiniz.” Ashâb
sordu: “Ey Allah’ın Resûlü, eksik salât nasıl olur?” Efen-
dimiz buyurdu ki: Eksik salât, “Allahümme salli alâ Mu-
hammed’in” demektir. Salâtın tamamı şöyledir: “Alla-
hümme salli vesellim alâ Muhammed’in ve alâ Âl-i Mu-
hammed.” 76
Salâtın tam olması için Ehl-i Beyt’in de dâhil
edilmesi şart koşulmuştur.
31- Ebû Mes’ûd el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Her kim, namazında
bana ve Ehl-i Beyt’ime salât getirmezse, o kişinin nama-
zı kabul edilmez.” 77
Beyrut, 1980; Câmiu’l Şu’abu’l-Îmân, Ocak Yay., İstanbul, 2015, II, 461; Dâre-
kutnî, Ebû’l Hasan Ali b. Ömer, Sünen, Ocak Yay., İstanbul, 2015, I, 584; Tefsir-i
Taberî, XXII, 43; Kadî İyaz, el-Kadı Ebül Fazl İyaz b. Mûsa el-Yahsûbi el-Endülüsî,
Şifâ-i Şerif, Gönüllere Şifa Muhammed Mustafa, Akçağ Yay., Ankara, 2012, s. 297;
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 19; Er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Ahzâb Sûresi 56.
âyetin tefsiri; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 517; Kütüb-i Sitte, VII, 135
73 El-Heytemî, Es-Savâikü’l-Muhrikâ s. 337; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 128; M.
N. Bursalı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, s. 211
74 Ebû Dâvud, Salât, I, 982
75 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 19
76 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 331; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 128
77 Dârekutnî, I, 587; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 293
46 Ehl-i Beyt Bölümü
32- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyur-
du ki: “Bana ve Ehl-i Beyt’ime salât getirin.” 78
33- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kıyamet günü in-
sanların şefaâtime en layığı; bana en çok salâvât geti-
rendir.” 79
34- İmam Şâfî Hazretleri şöyle buyurdu: “Ey Resûlül-
lah’ın Ehl-i Beyt’i! Sizleri sevmek, Allah’ın indirmiş ol-
duğu Kur’ân’da farzdır. Kadrinizin âlisine şu yeterlidir
ki, her kim sizlere salât etmezse o kişinin namazı kabul
olunmaz.” 80
35- Ebû Talha el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem: Cebrâil (as) bana, Âlemlerin Rab-
bi’nden müjde getirdi: “Sen şuna razı değil misin, Yâ Mu-
hammed! Ümmetinden sana salâvât okuyan herkese ben,
on salâvât okurum. Ümmetinden sana bir selâm gönde-
ren herkese ben on selâm yollarım.” 81
36- Âmir b. Rebia nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bana salâvât okuyan Müs-
lüman kişiye melekler salâvât okur. Bana salâvâtı devam
ettirdiği sürece meleklerin ona salâvâtı devam eder. Bu
duruma göre salâvâtı ister çok okuyun, ister az.” 82
37- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kim bana bir defa salâvât
okursa Allah (celle celâlühü) de ona on defa salâvât
okur.” 83
78
Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 45
79 Tirmîzî, Salât 352, 484 / I, 267; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, II, 469; Kadî İyaz, Şifâ-i
Şerif, s. 299; Şâzeli Şeyhi Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat,
Salâvât-ı Şerife Şerhi, İzmitli Kara Dâvud zâde Mehmed Efendi Şerhi. Merve Yay.,
İstanbul, s. 25; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 591; Kütüb-i Sitte, VII, 136
80 M. Parsâ, Faslü’l-Hitab’dan; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 293; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 335; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 128
81 Ahmed, Müsned, X, 15051; Hâkim, El-Müstedrek, V, 3628 BMT; Beyhakî,
Şu’abu’l-Îmân, II, 468; El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 25; Ramazan Balcı, Sevgilinin
Bahçesi: Ravzatü’l-Ahbab Terc., Gelenek Yay., İstanbul, 2003, s. 322
82 İbn Mâce, Salât, III, 25, 907; Ahmed, Müsned, X, 15048; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân,
II, 466-467; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 300; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 288; El-Cezûlî,
Delâilü’l-Hayrat, s. 25
83 Müslim, Namaz 17 / III, 70; Ahmed, Müsned, X, 15041
Ehl-i Beyt Bölümü 47
38- Hüseyin b. Ali (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “İnsana cimrilik yö-
nünden şu yeterlidir: Yanında adım geçtiği halde salâvât
okumaz.” 84
39- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yanında ismim anıldığı hal-
de bana salâvât getirmeyen kişinin burnu yerde sürtül-
sün!” 85
40- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Yanında ismim anılan kimse
bana salâvât getirsin. Bana bir defa salâvât getirene Al-
lah-ü Teâlâ on salâvât sevabı yazar.” 86
41- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bir topluluk toplanır, Allah’ı
zikretmeden, Resûlüllah’a salâvât getirmeden dağılırsa;
bu meclisleri kıyamet günü bir hasret ve pişmanlık vesi-
lesi olur.” 87
42- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bir grup insan, bir yerde
oturur ve Allah’ı zikretmeden, musâfaha edip, Peygam-
ber’e salâtü selâm getirmeden dağılırlarsa; Allah’a karşı
bir kusur işlemiş olurlar. Dilerse onları cezalandırır, di-
lerse bağışlar.” 88
43- Câbir el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bir yerde toplanıp da
84
Tirmîzî, Duâ, 3546 / III, 477; Nesâî, IX, 9790; Ahmed, Müsned, X, 15062; Hâkim,
El-Müstedrek, II, 2059 BMT; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, II, 471; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s.
301; El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 25; Kütüb-i Sitte, VII, 136; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr,
I, 569 / II, 204. Hadisler birleştirilmiştir. Farklı rivâyetleri de vardır.
85 Ahmed, Müsned, X, 15063; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3320; Hâkim, El-
Müstedrek, II, 2059; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 294
86 Tirmîzî, Salât 352, 485 / I, 267; Nesâî, IX, 9806; Dârimî, Rikak 58, 2775; Süyûtî,
Câmiu’s-Sağîr, III, 354
87 Ahmed, Müsned, XVI, 23254; Hâkim, El-Müstedrek, II, 2061 BMT; Beyhakî,
Şu’abu’l-Îmân, II, 472; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 256; El-Askalânî, El-Metâlib, III,
3426
88 Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, II, 472; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 301; Süyûtî, Câmiu’s-
Sağîr, II, 157; Kütüb-i Sitte, VII, 198
48 Ehl-i Beyt Bölümü
Peygamber’e salâtü selâm getirmeden dağılanlar, leş
kokusundan daha çirkin bir koku taşıyarak dağılırlar.” 89
44- Hz. Hasan (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Benim kabrimi bayram
şenliği şeklinde ziyareti âdet edinmeyin. Evlerinizi de
kabristana çevirmeyin. Nerede olursanız olun bana
salâtü selâm getirin. Zira nerede olursanız olun, salâtü
selâmınız bana ulaşır.” 90
45- Ebû Hureyre nakletti: “Kabrimin yanında bana
salâvât getirenin sesini işitirim. Uzakta bana salâvât
getirenin salâvâtı ise bana ulaştırılır. 91
Buna karşılık da
bu kişinin dünya ve âhiret sıkıntıları giderilir. Kıyamet
gününde o kimsenin şâhidi ve şefaâtçisi olurum.” 92
46- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ümmetimden biri, bana bir salâvât okursa,
kendisi için on iyilik yazılır. 93
Kötülük hanesinden on
kötülük silinir.” 94
47- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: Bir kimse ezan ve kâmeti dinledikten sonra
aşağıdaki duâyı okursa; kıyamet günü şefaâtime nail
olur: “Ey bu tam dâvetin ve kılınan namazın Rabbi Al-
lah’ım! Muhammed’e Vesîle ve fazilet ihsan eyle! Ve
O’nu kendisine vaâd ettiğin Makâm-ı Mahmud’a ulaştır!”
95
*- İlgili âyet şöyledir: “Gecenin bir kısmında uyanıp,
sadece sana özel olmak üzere; onunla (Kur’ân’la) fazla-
dan olarak Teheccüd Namazı kıl! Ümit edilir ki, Rabb’in
seni Makâm-ı Mahmud’a ulaştıracaktır.” (İsrâ, 17/79)
89
Nesâî, IX, 9803; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, II, 472; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 302
90 Ebû Dâvud, Hac, II, 2042; Ahmed, Müsned, XVIII, 25633; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s.
303; El-Askalânî, El-Metâlib, I, 577; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 315
91 Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 302; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 364
92 Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, II, 478/ IV, 558
93 Ahmed, Müsned, X, 15039
94 Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 299; El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 27
95 Nesâî, IX, 9791; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 299; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3324; El-
Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 27; Ezan Duâsı
Ehl-i Beyt Bölümü 49
48- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim yazdığı kitapta, bana salâvât okursa;
o kitapta salâvâtlı ismim kaldığı sürece melekler onu
yazana salâvât okur.” 96
*- Ebû Süleyman Darânî şöyle nakletti: “Bir kimse Al-
lah-ü Teâlâ’dan bir hacet dileyeceği zaman Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin üzerine çokça
salâvât getirsin. Bundan sonra hacetini Allah-ü Teâlâ’ya
arz etsin. Duâsının sonunu da yine Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi veselleme salâvât okuyarak tamamlasın.
Allah-ü Teâlâ iki salâvâtı kabul buyurur. Allah-ü Teâlâ
kerem sahibidir. İki makbul salâvâtın arasında makbul
olmayan bir şey bırakmaz.” 97
49- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bir kimse bana; cuma günü
yüz salâvât okursa, onun seksen senelik hatası bağışla-
nır.” 98
50- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Cuma günleri bana
okuyacağınız salâvât-ı şerifeyi arttırınız.” 99
51- Ebû Ümame nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Cuma günleri bana çok
salâvât getirin. Çünkü ümmetimin salâvâtları, her cuma
günü bana sunulur. Ümmetimin bana en yakın olanları,
en çok salâvât getirenleridir.” 100
52- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Cuma günü ve gecesi ba-
na salâvât getirin. Çünkü bunu yapana kıyamet günü,
lehinde şâhidlikte bulunur ve şefaât ederim.” 101
96
Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 296; El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 27
97 El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 27
98 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 534; El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 33
99 Ahmed, Müsned, V, 7475; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3322; Beyhakî, Şu’abu’l-
Îmân, III, 599; El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 25
100 Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 599; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 302; Süyûtî, Câmiu’s-
Sağîr, I, 380
101 Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 599; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 380
50 Ehl-i Beyt Bölümü
53- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bir kimse bana; cuma günü
yüz kere salâvât-ı şerife okursa, kıyamet günü muazzam
bir nurla gelir. Onunla gelen nur, yaratılmışlara taksim
edilse, hepsine yeter.” 102
54- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bana salâvât okuyan için,
Sırat üstünde büyük bir nur olacaktır. Bir kimse Sırat
üstünden geçerken nur ehli olunca, cehennem ehli olmaz
artık.” 103
55- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bir kimse bana salâvât okumayı unutursa (terk
ederse), cennet yolunu kaybetmiş olur.” 104
56- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Dünya hayatında bana en çok salâvât-ı şerife
okuyanınız, âhirette en çok zevce alanınız olacaktır.” 105
57- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kevser Havuzu’m için kıyamet günü, bana bir-
takım cemaatler gelir. Ancak ben onları, üzerime çokça
salâvât getirmeleri ile tanırım.” 106
58- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Sizden kıyamet gününün korku ve sıkıntısın-
dan ilk kurtulanlar, bana en çok salâvât getirenleriniz-
dir.” 107
59- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Nebi’ye salâvât-ı şerife okunan meclisten o
kadar güzel bir koku yükselir ki semânın ortasına kadar
ulaşır. Bunu duyan melekler şöyle derler: Bu, Muham-
med Resûlüllah’a okunan salâvât meclisinden gelen ko-
kudur.” 108
102
Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 600; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, IX, 464; El-Cezûlî,
Delâilü’l-Hayrat, s. 40
103 El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 33
104 İbn Mâce, Salât, III, 25, 908; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, II, 474; Ebû Nuaym, Hilye-
tü’l-Evliya, IX, 453; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 301; El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 33;
Kütüb-i Sitte, VII, 142
105 El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 33
106 Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 300; El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 35
107 Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 300
108 El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 41
Ehl-i Beyt Bölümü 51
60- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bir kimsenin işinin bitmesi zorlaşırsa, bana
salâvât okumayı çoğaltsın. Çünkü bana okunan salâvât
bazı sıkıntıları giderir. Rızıkları artırır. İşlerin hayırla
bitmesini sağlar.” 109
61- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hiçbirinizin imanı kemâle
ermez. Ancak ben o kimsenin kalbinde, sevgi cihetiyle;
kendi özünden, malından, çocuğundan, babasından ve
bütün insanlardan daha fazla yer tutmadıkça.” 110
62- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yeryüzünde Allah’ın
seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selâmını de-
vamlı bana tebliğ ederler.” 111
63- Fedâle b. Ubeyd nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem; duâ eden bir adamın salât ve selâm oku-
madan duâsını bitirdiğini gördü. Adamı yanına çağırarak şöyle
buyurdu:
“Biriniz duâ ederken; Allah-ü Teâlâ’ya hamdü senâ
ederek başlasın, sonra Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine ve
Ashâb’ına salât ve selâm okusun, sonra da dilediğini
istesin.” 112
64- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Biriniz Allah’tan bir
şey dilemek istediği zaman; ona lâyık olduğu şekilde
hamdü senâ ederek başlasın. Sonra Peygamber’e salâtü
selâm getirsin, sonra dilekte bulunsun. Böylece yapılan
duâ kabul olmaya daha lâyıktır.” 113
109
El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 45
110 Dârimî, Ebû Saîd Osman b. Saîd b. Halid ed-Dârimî, Sünen-i Dârimî Terc.,
Konya, 2011, Rikak 29, 2744; El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 47
111 Nesâî, IX, 9811; Ahmed, Müsned, X, 15058; Hâkim, El-Müstedrek, V, 3629 BMT;
Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, II, 477; Dârimî, Rikak 58, 2777; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II,
11; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 302; Kütüb-i Sitte, VII, 137
112 Ebû Dâvud, Salât, I, 1481; İbn Mâce, Salât, III, 25, 906; Tirmîzî, Duâ 65, 3476 /
III, 441; Hâkim, El-Müstedrek, II, 872 BMT; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s.294; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 333; Kütüb-i Sitte, VI, 536
113 Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 294; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 333
52 Ehl-i Beyt Bölümü
65- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah’a hamd ve bana
salâvât ile başlanmayan her önemli iş, hayırlı sonuç
vermez. Neticesizdir ve bereketten mahrumdur.” 114
66- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Hiçbir duâ yoktur ki, Peygam-
ber’e ve Ehl-i Beyt’e salâtü selâm getirilinceye kadar
kendisiyle gök arasında perde olmasın. Bunu yapınca
yani ehlime de salâtü selâm getirilince bu perde yırtılır
ve duâ yükselir. Bunu yapmazsa duâ geri döner.” 115
67- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Peygamber’e salâtü selâm
getirilmedikçe her duânın bir perdesi vardır, hedefine
ulaşamaz.” 116
68- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Duâ eden bir kimse bana ve
Ehl-i Beyt’ime salâvât okumadıkça hedefine ulaşamaz.”
117
69- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyur-
du ki: “İki salâvât arasındaki duâ red olunmaz.” 118
70- Câbir el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Beni bineğin üzerindeki
kişinin su matarası durumuna koymayın. Bilirsiniz, bi-
nek üzerindeki kişi matarasını doldurur; yükünü hayvana
yükler ve matarasını da eğerin arkasına bağlar. İhtiyacı
olduğunda ondan içer ve abdest alır, ihtiyacı olmazsa
döker. Beni böyle yedeğe almayın. Duânızın; hem başın-
da, hem ortasında, hem de sonunda beni yâd edin.” 119
114
Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 122
115 Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân II,475; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 294; Râmûz el-Ehâdis, s.
381
116 Deylemî’den; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 295; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 125; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 335; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 128; Râmûz el-
Ehâdis, s. 342; Kütüb-i Sitte, VII, 142
117 Ebû’ş-Şeyh’ten; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 401; Kütüb-i Sitte, VII, 142
118 Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 295
119 Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, II, 475; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 294; El-Askalânî, El-
Metâlib, III, 3316
Ehl-i Beyt Bölümü 53
71- Ömer b. Hattab (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Duâ gök ile yer arasın-
da durur. Peygamber’e salâvât getirinceye kadar o
duâdan hiçbir şey Allah katına yükselmez.” 120
72- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim bana bir kere
salât okursa, Allah (celle celâlühü) de ona on salât okur
ve on günahını siler, mertebesini on derece yükseltir.” 121
73- Ebû’d Derdâ nakletti: “Kim sabah ve akşam bana
on defa salâvât getirirse, kıyamet günü şefaâtim ona ula-
şır.” 122
74- Hz. Ali (kv) nakletti: “Bana salâvât okuyana, Al-
lah (celle celâlühü) Uhud Dağı kadar bir sevap yazar.” 123
75- Ebû Talha el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bana Rabb’im ka-
tından bir melek geldi ve şöyle dedi: Ümmetinden kim
sana bir salâvât getirirse, Allah bundan dolayı ona on
sevap yazar, on günahını siler. Derecesini on kat yüksel-
tir ve getirdiği salâvâtın aynısı ile karşılık verir.” 124
76- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e
yüz salâvât okursa; Allah (celle celâlühü), o kişinin yüz
ihtiyacını giderecektir.” 125
77- İbn Ebî Şeybe ve İbn Merdûye (İbn Merdeveyh),
Ebû Hureyre’den nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Bana salâvât getirin. Çünkü bana
getirdiğiniz salâvâtlar sizin için berekettir.” 126
78- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bana salâvât getiriniz ki,
Allah da size merhamet etsin.” 127
120
Tirmîzî, Salât 352, 486 / I, 268; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3313
121 Nesâî, IX, 9807; Kütüb-i Sitte, VII, 136; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3315; Hâkim,
El-Müstedrek, II, 2062 BMT; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân II, 465
122 Taberânî, Kebir’den; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 365
123 Abdürrezzâk’tan; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 366
124 Ahmed, Müsned, X, 15051; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 43
125 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 295
126 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 516
127 İbn Adîyy’den; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 516
54 Ehl-i Beyt Bölümü
79- Deylemî’den, Abdullah b. Ömer nakletti: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Meclisleri-
nizi bana ve Ehl-i Beyt’ime salât ve selâm getirmekle
ziynetlendiriniz. Zira bana salâvât getirmeniz size nur
olur.” 128
80- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, şöyle
duâ buyurdu: “Ey Allah’ım! Salâtını, rahmetini, mağfire-
tini ve rızanı İbrahim (as)’a ve ehline kıldığın gibi, ben-
den olan, benim de onlardan olduğum; Ali, Fâtıma, Ha-
san ve Hüseyin’e salâtını, rahmetini, mağfiretini ve rızanı
üzerimize kıl!” 129
81- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyur-
du ki: “İki mü’min bir araya geldiklerinde veya karşılaş-
tıklarında benim üzerime salâvât getirerek, musâfaha
ederlerse, daha elleri birbirinden ayrılmadan Allah-ü
Teâlâ onların günahlarını bağışlar.” 130
82- Ukbe b. Amr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah’ım, ümmî olan Pey-
gamber Muhammed’i ve O’nun Ehl-i Beyt’ini yücelt!” 131
83- Salâvâta devam eden mü’minlerin, Hz. Peygamber
(sav)’i rüyalarında görme devletine nail olmaları umulur. Bir
hadislerinde, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
şöyle buyurdu: “Beni rüyada gören gerçekte beni görmüş-
tür. Çünkü şeytan kendisini bana benzetemez.” 132
*- İmam Nevevî, bazı hadis âlimlerinden, salât ve
selâmın birbirinden ayrılarak kısa salât okunmasının mekruh
olduğunu nakletmiş ve şöyle bir hâdise de nakletmiştir:
“Hadis hafızlarından birisi, “Kitap yazarken, kısaca salât
kelimesini yazardım. Peygamber (sav)’i rüyada gördüm:
“Uyanık ol! Kitabında bana salâtı tamamlamaz mısın?”
128
Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 450; Râmûz el-Ehâdis, s. 293
129 Harezmî, Menâkıb, s. 25; Aladdin Ali b. Hüsâmettin el-Muttakî el-Hindî, Ken-
zü’l-Ummâl, Dâr’el-Kütüb el-İslâmi Yay., Halep, 1975, XII, 101; Ali el-Muttakî,
Müntehab, V, 93; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 331 Bu ve benzeri salâvât-ı
şerifeler kaynaklarda çeşitli şekillerde mevcuttur, biz sadece bir örnek aldık.
130 Ebû Dâvud, Edeb, III, 5211
131 Ebû Dâvud, Salât, I, 980
132 Buhârî, Tabir 10, 6993; Müslim, Rüya 10 / X, s. 22; Ahmed, Müsned, XIII, 19905
Ehl-i Beyt Bölümü 55
buyurunca artık salât ve selâmın tamamını yazar oldum.” de-
miştir.” 133
84- İbn Âsâkir, Hz. Hasan (ra)’tan nakletti: “Bana çok
salâvât getirin. Çünkü bana getireceğiniz salâvâtlar, ba-
ğışlanma vesilesidir. Benim için Derece ve Vesîle’yi iste-
yiniz. Çünkü bana verilecek olan Vesîle, Rabb’im katın-
da, sizin için şefaât sebebidir.” 134
85- Ebû Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Cuma günü bana salât ve
selâm getirmeyi çoğaltınız. Sizin salât ve selâmlarınız
bana ulaştırılır.” 135
Hazır olanlardan: “Ey Allah’ın Resûlü!
Kabrinizde çürümüş bir kemik haline gelmiş bulunurken,
bizim salât ve selâmlarımız sana nasıl ulaştırılır?” diye
sordular. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Bili-
niz ki, Allah (celle celâlühü), peygamberlerinin cesetle-
rini çürütmesini ve yemesini yeryüzüne haram kılmıştır.
Allah’ın peygamberleri; diridir ve rızıklandırılırlar. Bir
kimse bana selâm verince muhakkak Allah ruhumu iade
eder. Ben de onun selâmına karşılık veririm.” 136
86- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bir kimse bana selâm verin-
ce muhakkak Allah ruhumu iade eder. Ben de onun
selâmına karşılık veririm.” 137
87- Cafer b. Muhammed nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah (celle celâlü-
hü) perşembe günü ikindiden sonra, semâdan yeryüzüne
ellerinde altın sahifeler ve altın kalemler olan melekler
indirir. Bu melekler o gün ve o gece Resûlüllah (sav)’e
getirilen salâvâtları yazarlar. Bu durum cuma günü, gün
batıncaya kadar sürer.” 138
133
El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 334
134 Nesâî, IX, 9790; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, IX, 320; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I,
380 / II, 465
135 Hâkim, El-Müstedrek, V, 3630 BMT; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 598
136 İbn Mâce, Cenaze, IV, 65, 1636, 1637; Nesâî, II, 1678; Ahmed, Müsned, V, 7475 /
X, 15061; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 597; A. Köksal, İslam Tarihi, XVIII, 115; Ebû
Dâvud sadece son cümleyi nakleder: Ebû Dâvud, Hac, II, 2041
137 Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, II, 477
138 Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 601
56 Ehl-i Beyt Bölümü
88- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kıyamet günü her yerde
bana en yakınınız, dünyada bana en çok salâvât getire-
ninizdir. Allah (celle celâlühü) cuma günü ve gecesi ba-
na yüz defa salâvât getirenin yüz ihtiyacını giderir. Bun-
ların yetmişi âhiret ihtiyacı, otuzu dünya ihtiyacındandır.
Sonra Allah ona bir melek görevlendirir. Bu melek, ge-
tirmiş olduğunuz salâvâtları bana hediye olarak takdim
eder ve getiren kişinin ismini, soyunu, aşiretini bildirir.
Ben de onu yanımdaki beyaz bir kâğıda yazarım.” 139
89- Abdurrahman b. Avf nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, vakıf hurmalıklarına doğru çıkıp gi-
dince arkasından takip ettim. Hurmalığa girer girmez öyle
uzun bir secde yaptı ki, vefat ettiğini sandım. Yanına yaklaşın-
ca doğruldu. “Ey Allah’ın Resûlü! Aziz ve celil olan Allah
ruhunu kabzetti sandım.” dedim. Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem: “Cebrâil (as) bana gelip, aziz ve
celil olan Allah’ın; “Sana selâm verene ben de selâm
veririm, sana salât getirene ben de salât getiririm” bu-
yurduğunu müjdeledi. Bu habere şükrâne olarak secdeye
kapandım.” buyurdu. 140
*- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Cebrâil (as) bana bildirdi ki: Yâ Muhammed!
Ümmetinden sana kim salâvât okursa, yetmiş bin melek
ona salâvât okur. Bir kimseye melekler salâvât okuyun-
ca, o cennet ehli arasına girer.” 141
90- Enes b. Mâlik nakletti: Hz. Ömer (ra), Resûlüllah
(sav)’in peşinden gitti ve onu secde halinde bulunca durup
bekledi. Bir süre sonra Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem başını secdeden kaldırıp şöyle buyurdu: “Ey Ömer,
geri durmakla iyi ettin. Zira Cebrâil (as) bana gelerek,
kim sana bir salâvât getirirse, Allah (celle celâlühü) ona
on salât getirir ve on derece makamını yükseltir, diyerek
müjdeledi.” 142
139
Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 600
140 Ahmed, Müsned, X, 15056; Hâkim, El-Müstedrek, II, 841/2063 BMT; Beyhakî,
Şu’abu’l-Îmân, II, 465
141 El-Cezûlî, Delâilü’l-Hayrat, s. 33
142 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3319
Ehl-i Beyt Bölümü 57
91- Ammâr b. Yâsîr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah bana meleklerinden
bir melek verdi. Ben ölünce bu melek benim kabrim üze-
rinde durur. Ne zaman bana bir salâvât getirilse; “Yâ
Muhammed: Falan oğlu Falan sana salâvât gönderiyor”
diyerek, o kişiyi ve babasının ismini zikreder. Buna kar-
şılık Allah da ona on salât eder.” 143
VI. Âyet: Tebliğ Âyeti
“(Ey Peygamber) Rabb’inden sana indirilen emri
insanlara ilet. Eğer yapmazsan, O’nun elçiliğini yerine
getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur…” (Mâi-
de, 5/67)
Ebû Saîd el-Hudrî dedi ki: “Bu âyet Gadîr-i Hûm gü-
nü Ali b. Ebî Talib hakkında indi.” 144
Bu âyetin nüzul sebebi ve nüzul zamanı hakkında mü-
fessirler arasında ihtilaf vardır.
Sekaleyn Hadisi, Gadîr-i Hûm Hutbesi
92- Vedâ Haccı dönüşünde Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem; Mekke ile Medine arasında Cuhfe’de yolların
ayrıldığı noktada, Gadîr-i Hûm denilen mevkiye yaklaştıkla-
rında Ashâb-ı Kiram’ın ağaçların altında toplanmasını istedi.
Ağaçların altını dikenlerden temizletti ve gölgelik yaptırdı.
Ashâb’ına öğle sıcağında namaz kıldırdı. Sonra deve hamud-
larını birleştirerek üç basamaklı bir minber kurdurup,
Ashâb’ına hutbe okudular. Yanında da Hz. Ali (kv) oturuyor-
du. Allah’a hamdü senâ ve halka nasihat ettikten sonra şöyle
buyurdular:
(Otuzdan fazla Ashâb-ı Kiram’dan rivâyet edilmiş ve
daha iyi anlaşılması için rivâyetler birleştirilmiştir. Genel olarak
Zeyd b. Erkâm rivâyeti esas alınmıştır.)
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Ashâb-ı Ki-
ram’a hitaben üç defa: “Bilmez misiniz ki, ben mü’minlere
kendi nefislerinden daha öncelikliyim?
143
El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3318
144 Süyûtî, ed-Dürrül-Mensûr, III, 117; Şevkânî, Muhammed b. Ali eş-Şevkânî.
Fethü’l-Kadir, Mustafa el-Bab Yay., Kahire, 1932, II, 57, Mâide Sûresi 67. âyetin
tefsirinden
58 Ehl-i Beyt Bölümü
Ey İnsanlar! Lâtif ve her şeyden haberdar olan Al-
lah, her peygamberin ancak kendinden önceki peygam-
berin yarı ömrü kadar yaşayacağını bildirdi. Öyle sanıyo-
rum, Allah’ın katına dâvet edildim ve bu dâvete icabet
edeceğim şüphesizdir. Haberiniz olsun ki; ben size iki
önemli (iki ağır, paha biçilmez şey) emanet bırakıyorum;
biri öbüründen daha büyüktür. Onlara sarıldığınız sürece
benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Bunlardan biri
Allah-ü Teâlâ’nın Kitabı’dır. O, Allah’ın semâ ile arz ara-
sına uzanmış ipi olup, kim ona tutunursa hidâyet üzere
olur. Kim de onu terk ederse sapkın bir yola düşmüş
olur. İkincisi ise Itretim (yakınlarım) yani Ehl-i
Beyt’imdir.
Bu ikisi, Kevser Havuzu üzerinde bana tekrar dö-
nünceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar. Bakın
görün, benden sonra onlara nasıl davranacaksınız? Bakın
görün, bana nasıl halef olacaksınız? Ehl-i Beyt’ime karşı
davranışınızda Allah’ı(n azabını) hatırlatırım.” Bunu üç
kere tekrarladı. 145
Sonra yanında duran Ali b. Ebî Tâlib’in elinden tutup
yukarıya kaldırdı. Sonra şöyle buyurdular: “Ey İnsanlar! Al-
lah benim mevlâmdır. Ben de sizin mevlânızım. Ben ki-
min mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım, onu
seveni sev! Ona dost olana dost ol! Ona düşman olana
düşman ol! Ona yardım edene yardım et! Onu yalnız bı-
rakanı yalnız bırak!” 146
145
Müslim, Fazilet 36-37 / X, 274-277; Tirmîzî, Menâkıb 32, 3788 / III, 582; Ahmed,
Müsned, I, 783 / XIX, 27490; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4765 BMT; Ebû Nuaym,
Hilyetü’l-Evliya, XI, 424; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 234; El-Heysemî, Nureddin Ali
b. Ebî Bekr b. Süleyman el-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, Mektebetü’l-Kuds Yay.,
Kahire, 1934, IX, 164; Râmûz el-Ehâdis, s. 144; Kütüb-i Sitte, XIII, 57. Rivayetler
birleştirilmiştir.
146 Hadisin başından buraya kadar kısmını rivâyet edenler: İbn Mâce, Mukaddime, I,
11, 116; Nesâî, VII, Hasâis, 8410; Ahmed, Müsned, XIX, 27496; Hâkim, El-
Müstedrek, VI, 4632 BMT; Vâhidî, Esbâb-ü Nüzûl, s. 135, Mâide 67. âyetin tefsiri; Er-
Râzî, Tefsir-i Kebir, VI, 53, Mâide Sûresi 67. âyetin tefsiri; El-Askalânî, El-Metâlib, III,
3958-3973; Harezmî, Menâkıb, s. 93-94; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, III, 294; İbn Kesîr,
El-Bidâye, V, 366-367 / VII, 541; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, I, 193; İbn Hibban,
II, 466; A. Köksal, İslam Tarihi, XVII, 312-313
Ehl-i Beyt Bölümü 59
Bundan sonra, Ashâb’ın çoğu, hatta mü’minlerin anne-
leri bile Hz. Ali’yi tebrik edip, gözün aydın olsun dediler. Hz.
Ömer (ra), Hz. Ali (kv)’nin yanına gelip en yüksek sesi ile:
“Seni tebrik ederim! Seni tebrik ederim! Ey Ebû Tâlib’in
oğlu, bugün kadın-erkek, her mü’minin mevlâsı olarak
geceledin ve sabahladın!” 147
Bunun üzerine Hz. Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdular: “Allâhü Ekber! Dini kâmil etti-
ği, nîmeti tamamladığı, benim Peygamberliğime ve
Ali’nin mü’minlerin velisi olduğuna, razı olduğu için Al-
lah’ı tâzim ederim.” 148
*- Daha sonraları, Zeyd b. Erkâm’dan Gadîr-i Hûm
Hutbesi soruldu. “Sen bunu kendi kulaklarınla duydun
mu?”
Zeyd dedi ki: “Bir ben değil, ağaçların altında olan
bütün Ashâb bu duruma şâhid oldular.” 149
*- Hadisi rivâyet eden Zeyd b. Erkâm’dan soruldu:
“Peygamberimizin hanımları da Ehl-i Beyt’ten midir?”
“Hayır, Allah’a yemin olsun, Peygamberimizin ha-
nımları Ehl-i Beyt’inden değildi... Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin Ehl-i Beyt’i aslı ve kendinden
sonra sadaka haram olan ailesidir.” dedi. 150
*- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem Mâide
Sûresi 3. âyete işaret buyurmuştur:
147
Hadisin başından buraya kadar rivâyet edenler: Ahmed, Müsned, XIX, 27500;
Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 394; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 544; Geniş bilgi için baknz:
E. R. Fığlalı, DİA, Gadîr-i Hum, XIII, 279; M. Öz, DİA, Sekaleyn, XXXVI, 325
148 Hadisin başından buraya kadar kısmını rivâyet edenler: Harezmî, Menâkıb, s. 93-
94; Er-Râzî, Tefsir-i Kebir, VI, 53, Mâide Sûresi 67. âyetin tefsiri; Muhibüddin Taberî,
Zehâiru’l-Ukbâ, s. 67; Altıparmak, Muînüddin Muhammed Emin el-Miskin el-Hirevi,
Meâricü’n-Nübüvve, Berekât Yay., İstanbul, s. 736-737; Kundûzî, Yenâbiül Me-
vedde, s. 32
149 Baştan buraya kadar nakledenler: Nesâî, VII, 8092 / Hasâis, 8410; İbn Kesîr, El-
Bidâye, V, 366
150 Müslim, Fazilet 37 / X, 277; Nesâî, VII, 8119; Nevevî, Ebû Zekeriyya Muhyiddin
Yahya b. Şeref en-Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn, Tercüme, Sâlih Uçan, Arslan Yay.,
İstanbul, 1989, I, 332; İbn Kesîr, Tefsir, XII, 6525; Kütüb-i Sitte, XIII, 57. Hadisler
birleştirilmiştir. Farklı râvilerden de rivâyet edilmiştir. Zehebî de, Telhis’inde bu hadi-
sin sahih olduğunu kaydediyor. III, 109
60 Ehl-i Beyt Bölümü
“Bugün dininizi kemale erdirdim, size verdiğim
nîmetimi tamamladım ve İslam’ı size din olarak beğen-
dim.” (Mâide, 5/3)
Hz. Ömer (ra) buyurdu ki: “Ben bu âyetin hangi gün
indiğini biliyorum. Âyet, Arafat’ta bir cuma günü geldi.”
151
*- Buhârî ve Müslim’in de naklettiğine göre Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem Vedâ Haccı’na beraberinde
yüz deve getirmişti. Altmış üç tanesini bizzat kendisi kesti. Geri
kalanları da Yemen’den gelip kendisine katılan Hz. Ali (kv)
kesti ve yüze tamamladı. 152
93- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey İnsanlar! Ben de insanım, şüphesiz
Rabb’imden bir elçi gelip beni dâvet edecektir. Ben de
icabet edeceğim. Aranızda değeri biçilmez iki şey bırakı-
yorum. Birincisi, Allah’ın Kitabı’dır. Onda nur ve hidâyet
vardır. Her kim buna tutunursa hidâyet üzere olur ve her
kim Kitab’ı terk ederse sapıklığa düşer. Allah’ın Kita-
bı’nı alın ve Ehl-i Beyt’imle beraber ona tutunun. Ehl-i
Beyt’ime karşı davranışınızı, Allah’ın azabı ile hatırlatı-
rım.” 153
94- Asbağ b. Nebâte nakletti: Hz. Ali (kv); kendi halife-
liği döneminde ihtilâflar baş gösterdiği vakit; Kûfe’de Rahabe
Mescidi önünde hazır bulunan Ashâb-ı Kiram’a hitaben: “Kim
Gadîr-i Hûm günü; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemin ne buyurduğunu, kendi kulakları ile duyduysa
Allah aşkına ayağa kalksın ve söylesin!” buyurdu. Hazır
olanlardan on iki kişi civarında ayağa kalkıp dediler ki: Evet
şâhid oluruz. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Gadîr-i Hûm günü Ali’ye hitaben şöyle buyurdu: “Ey İnsan-
lar! Allah-ü Teâlâ mü’minlere kendi nefislerinden daha
evlâ değil midir?” Hazır olanlar: “Evet evlâdır” dediklerin-
de; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, şöyle devam
buyurdu:
151
Buhârî, Megâzi 77, 4407; Müslim, Tefsir 54 / XI, 640
152 Müslim, Hac 19 / VI, 19; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4439; İbn Kesîr, El-Bidâye, V,
283
153 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 64; Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn II, 644
Ehl-i Beyt Bölümü 61
“Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır.
Allah’ım onu kabul edip yardımda bulunana; sen yar-
dımcı ol ve onu inkâr edip düşmanlık edene, sen de
düşman ol!” 154
95- Berâ b. Azib, Saîd b. Vehb ve Enes b. Mâlik naklet-
ti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, şöyle buyur-
du: “Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır.
Allah’ım onu kabul edip yardımda bulunana sen yardım-
cı ol! Onu inkâr edip düşmanlık edene sen de düşman ol
ve onu seveni sev!” 155
*- On iki kişi ayağa kalkıp Gadîr-i Hûm gününe şâhidlik
ederken, o güne şâhid olan üç kişi de ayağa kalkmayıp şâhid-
lik etmediler. Onların ayağa kalkmayıp şâhidlik etmediğini
gören Hz. Ali (kv), onlara bedduâ etti ve bedduâsı onlara isa-
bet etti. 156
96- Fıtr b. Halife, Ebû İshak, Amr zî Merâ, Saîd b. Vehb
ve Zeyd b. Yusey; Hz. Ali (kv)’den şöyle işittiklerini anlattılar.
“Gadîr-i Hûm günü, Resûlüllah (sav)’in hutbe okuduğunu
ve hutbesinde ne buyurduğunu işiten varsa, Allah hakkı
için duyduklarını söylesin!” buyurdu. Bunun üzerine Bedir
Ashâbı’ndan on üç kişi ayağa kalktı ve Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğuna şâhidlik ettiler:
“Ben mü’minlerin canlarından daha öncelikli değil mi-
yim?” Oradakiler: “Evet, Ey Allah’ın Resûlü!” dediler.
154
Ahmed, Müsned, XIX, 27492; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 388; İbnü’l Esîr,
Üsd’ül-Ğâbe, VI, 130-131; Taberî bu kısmı Zeyd b. Erkâm’dan naklediyor ve ayağa
kalkan Ashâb’ı 16 kişi olarak veriyor. Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 67; Ali
el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 104; Süyûtî, Ebûl Fazl Celaleddin, Abdurrahman b.
Ebî Bekr b. Muhammed el-Hudayri es-Süyûtî eş-Şâfî, Târihu’l-Hulefâ, Saâdet
Matbaası, Kahire, 1952, s. 169 (Süyûtî, otuz kişi) Rivayetler birleştirilmiştir.
155 İbn Abdirabbih, Ebû Ömer Ahmed b. Muhammed b. Abdürabbih el-Kurtûbî el-
Endülüsî, El-İkdül Ferîd, Mektebe’t-Nahdad Yay., Kahire, 1962, IV, 311; İbnü’l
Megâzilî, Menâkıb, s. 20; Ebûl Hüseyin Abdulvahab b. Hasan el-Kilâbî, Müsned,
Dâru’l-Adva Yay., Beyrut, 1983, Hadis 31; Hatîb Bağdâdî, XII, 377; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 67; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 368; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s.
169; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 104. Değişik râviler de vardır. Rivayetler
birleştirilmiştir.
156 Ahmed, Müsned, XIX, 27492; Belâzürî, Ahmed b. Yahya Belâzürî, El-Ensab’ül
Eşraf, Müessesetü’l-Âlem Yay., Beyrut, 1974, II, 156; Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, I,
64-65; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 388; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII,
131
62 Ehl-i Beyt Bölümü
Râviler dedi ki: Bunun üzerine Resûlüllah (sav), Ali’nin
elinden tuttu ve: “Ben kimin velisiysem, bu da onun veli-
sidir. Ey Allah’ım! Kim onu veli edinirse, sen de onun
velisi ol. Kim onu severse, sen de onu sev. Kim ona
düşmanlık ederse, sen de ona düşmanlık et! Kim ona
yardım ederse, sen de ona yardım et. Kim onu yardımsız
bırakırsa, sen de onu yardımsız bırak!” buyurdu. 157
*- Hz. Ali (kv), yukarıdaki sözleri de içeren, Gadîr-i Hûm
hadisi hakkında şâhid istediği zaman; on yedisi Bedir
Ashâbı’ndan olmak üzere, otuz sahâbî bu hadisi bizzat Pey-
gamber (sav)’den dinlediklerine şehâdet ettiler. 158
97- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem Gadîr-i Hûm’daki ağacın yanına geldi. Elimden
tutarak şöyle buyurdu: “Allah’ın sizin Rabb’iniz olduğuna
şehâdet etmiyor musunuz?” Ashâb: “Evet ediyoruz” dedi-
ler. “Allah ve Resûlü’nün size nefislerinizden daha sevim-
li olduğuna ve Allah ve Resûlü’nün sizin dostunuz oldu-
ğuna şehâdet etmiyor musunuz?” diye sordu. Ashâb-ı Ki-
ram:
“Evet, ediyoruz” dediler. Bunun üzerine şöyle buyur-
du: “O halde şunu iyi bilin ki; Allah ve Resûlü kimin
dostu ise, bu Ali de o kişilerin dostudur. Size öyle şeyler
bıraktım ki, onlara sarıldığınız sürece sapmazsınız. Bun-
lardan biri Allah’ın Kitabı, O’nun ipidir ki; bir ucu O’nun
elinde, bir ucu da sizin elinizdedir. Bir diğeri de Ehl-i
Beyt’imdir.” 159
98- Âişe b. Sa’d nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, Hz. Ali’nin elinden tutarak, Allah’a hamd ve
senâ ettikten sonra şöyle buyurdu: “Benim sizin için kendi
canlarınızdan daha üstün olduğumu biliyor musunuz?”
Halk: “Evet doğru söyledin Ey Allah’ın Resûlü!” dediler. O
157
Ahmed, Müsned, XIX, 27495; Nesâî, VII, Hasâis, 8419; Ebû Bekr Ahmed b. Amr
b. Abdil Hâlik el-Bezzar el-Basrî, Müsned, Müessesetü’l-Ulûmi’l Kur’ân Yay., Medi-
ne, 1988, III, 34, 786; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 368 / VII, 525
158 Ahmed, Müsned, XIX, 27496; İbn Âsâkir, Ebû Muhammed Bahauddin el-Kasım
b. Ali b. Hasen el-Şâfî İbn Âsâkir ed-Dımaşkî, Târîhu Medîneti Dımaşk, Dâr’el-Tarif
lil Matbuat Yay., Beyrut, 1975, II, 7
159 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3972
Ehl-i Beyt Bölümü 63
zaman Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz.
Ali’nin elini kaldırarak: “Ben kimin velisiysem bu da onun
velisidir. Benim ödemem gereken şeyleri benim yerime
ödeyecek olan kişidir. Allah onu dost edineni dost edi-
nir. Ona düşmanlık edene de düşmanlık eder.” buyurdu.
160
99- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali, Kur’ân
ile beraberdir. Kur’ân da Ali ile beraberdir. Bu ikisi,
Kevser Havuzu’nun başında, bana kavuşuncaya kadar
asla birbirinden ayrılmazlar.” 161
100- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem vefat
etmeden önce hastalandığı sırada hazır bulunanlara şöyle
buyurdu: “Ey insanlar! Şüphesiz âni bir şekilde ruhumu
teslim eder, aranızdan ayrılırım. Mazeretiniz olmasın
diye sizlere bir daha hatırlatıyorum. Aranızda iki önemli
halife bırakıyorum. Biri Allah’ın Kitabı, diğeri de Ehl-i
Beyt’imdir.” Sonra Ali (kv)’nin elinden tutup sözlerine şöyle
devam etti: “Bu Ali, Kur’ân ile beraberdir. Kur’ân da, Ali
ile beraberdir. İkisi Kevser Havuzu başında bana gelene
kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Bunlara karşı nasıl
davrandığınızı sizlere soracağım!” 162
101- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Fâtıma kalbimin sevincidir. Oğulları ilmimin
semeresidir. Kocası da gözlerimin nurudur. Evlatları ve
nesilleri ise Rabb’imin emniyeti ve gökten yere uzanmış
olan Allah’ın ipidir. Her kim onlara tutunursa kurtulur.
Her kim de muhalefet ederse aşağılara düşüp helâk
olur.” 163
102- Berâ b. Azib nakletti: Bir gün Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Ali (kv)’nin elinden tutup şöyle
160
Nesâî, VII, Hasâis, 8425
161 Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, I, 255; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4685 BMT; Harezmî,
Menâkıb, s. 110-111; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 66; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 173;
Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 282
162 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 287
163 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 82
64 Ehl-i Beyt Bölümü
buyurdu: “Ben mü’minlere kendi nefislerinden daha sev-
gili değil miyim?” Hazır bulunanlar:
“Evet, Ey Allah’ın Resûlü! Sen bize kendi nefsi-
mizden daha azizsin!” dediler. Sonra Hz. Ali (kv) için şöyle
buyurdular: “Bu benim dostumdur ve benim dostlarımın
da dostudur. Yâ Rabbi! Sen onu sevenleri sev! Ona düş-
man olanlara düşman ol!” 164
VII. Âyet: “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı tutunun.”
(Âl-i İmrân, 3/103)
103- Bu âyetin tefsiri ile ilgili şu hadisler naklediliyor:
Zeyd b. Erkâm nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Aranızda iki halife bırakıyorum.
Biri şanı yüce olan Allah’ın Kitabı’dır ki, gök ve yeryüzü
arasında uzanmış bir iptir. Diğeri de yakınlarım, Ehl-i
Beyt’im. Bunların ikisi kıyamet gününde Kevser Havu-
zu’nun kıyısına varana kadar asla birbirinden ayrılmaz-
lar.” 165
104- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Muhakkak ben,
içinizde iki şey bırakıyorum ki; ona sımsıkı sarıldığınız
takdirde asla sapıklığa düşmezsiniz. Allah’ın Kitabı ki,
bir ucu Allah’ın elinde, diğer ucu da sizin elinizde olan
bir ip gibidir. Diğeri de Ehl-i Beyt’imdir. Muhakkak bu
ikisi, Kevser Havuzu’nun başında bana kavuşuncaya ka-
dar birbirinden ayrılmayacaktır.” 166
105- Başka bir rivâyette Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurmuştur: “Ben sizlerden önce gö-
çüp, cennetteki havuzumun kıyısında bekleyeceğim. Ba-
kayım, aranızda bırakacağım, iki kıymet biçilmez şeye
nasıl davranacaksınız?”
164
Molla Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, Bedir Yay., İstanbul, 1976, s. 185
165 Tirmîzî, Menâkıb 32, 3788 / III, 582; Ahmed, Müsned, I, 789; Âl-i İmrân Sûresi
103. âyetin tefsiri ile ilgili; Er-Râzî, Tefsir-i Kebir, IV-V, 178; Süyûtî, ed-Dürrül-Mensûr,
II, 284-285
166 Ahmed, Müsned, I, 785 / XX, 28940; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 55. Hadis; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 34
Ehl-i Beyt Bölümü 65
Ashâb sordular: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu iki değer
biçilmez şey nedir?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem buyurdular ki:
“Büyüğü Allah’ın Kitabı’dır ki, bir tarafı Allah’ın
elinde, diğer tarafı sizin elinizdedir. Ona tutunursanız
asla doğru yoldan çıkmazsınız. Küçüğü olan ise Ehl-i
Beyt’imdir. İkisi bana Kevser Havuzu’mun kıyısında ka-
vuşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Ben bunu
Rabb’imden istedim. Sakın bunların önüne geçmeyiniz,
helâk olursunuz. Onlara bir şey öğretmeye de kalkışma-
yınız. Zira onlar sizden daha bilgilidirler.” 167
106- Câbir b. Abdullah nakletti: Vedâ Haccı esnasında,
Arefe günü Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin,
Kusvâ isimli devesinin üzerinde şöyle buyurduğunu işittim:
“Ey İnsanlar! İyi bilin ki, size öyle iki şey bıraktım ki,
ona sarıldığınız müddetçe asla yoldan çıkmazsınız: Al-
lah’ın Kitabı ve yakınlarım olan Ehl-i Beyt’im.” 168
107- Zeyd b. Sâbit nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bu iki şey, Ehl-i Beyt ve
Kur’ân; kıyamet günü Kevser Havuzu’nun başında topla-
nıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır.” 169
108- Cafer-i Sâdık Hazretleri, Âl-i İmrân 103. âyetle ilgi-
li şöyle buyurdu: “Allah’ın ona tutunmanızı emrettiği ip,
Ehl-i Beyt olarak bizleriz.” 170
VIII. Âyet: “Şunlar ki; gece ve gündüz, gizli ve
aşikâr mallarını tasadduk ve infak ederler, onların ecirle-
ri Rabb’leri katında hazırdır. Onlar için korku yoktur,
mahzun da olacak değillerdir.” (Bakara, 2/274)
109- Abdullah b. Abbas nakletti: “Hz. Ali (kv)’nin dört
dirhemi vardı. Birini gece, birini gündüz, birini açıktan, birini
167
Süyûtî, ed-Dürrül-Mensûr, II, 284-285, Âl-i İmrân Sûresi 103. âyetin tefsiri; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 339
168 Tirmîzî, Menâkıb 32, 3786 / III, 581; İbn Kesîr, Tefsir, XIII, 7100; Süyûtî, İhyaü’l-
Mevt, 40. Hadis
169 Kütüb-i Sitte, XIII, 58
170 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 130
66 Ehl-i Beyt Bölümü
gizli sadaka olarak verdi. Bunun üzerine yukarıdaki âyet nâzil
oldu.” 171
IX. Âyet: 110- Ebû Zerr, İbn Abbas ve Abdullah b.
Selâm nakletti: Bilal bir gün öğle namazı için ezan okudu, halk
namaza başladı. Cemaatten biri rükûda, biri secdedeyken bir
dilenci mescide gelip bir şeyler istedi. O sırada rükûda olan
Hz. Ali, dilenciye yüzüğünü verdi. Dilenci bu olayı Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme bildirdi. O sırada vahiy
geldi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, gelen bu
âyet-i kerimeyi okudu: “Sizin veliniz; ancak Allah’tır!
O’nun Resûlü’dür ve namaz kılıp, rükû eder bir halde
zekât veren mü’minlerdir.” (Mâide, 5/55)
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, bu âyet
nâzil olunca şöyle buyurdu: “Beyyine (delil) olan bu âyeti,
Ali hakkında indiren Allah’a hamdolsun.” 172
X. Âyet: “Kim bir iyilik kazanırsa, biz onun bu hu-
sustaki iyiliğini artırırız.” (Şûrâ, 42/23)
111- İbn Abbas şöyle nakletti: “Bu âyette geçen “İyi-
lik” kelimesinden maksat Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine olan
sevgidir.” 173
XI. Âyet: “Sen ancak kavmi Allah’ın azabından
korkutucusun, her kavmin bir de hâdisi vardır.” (Ra’d, 13/7)
112- Abdullah b. Abbas nakletti: “Bu âyet indiği zaman,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem elini, Hz. Ali
(kv)’nin omuzuna koyup şöyle buyurdu: “Ben, Allah’ın aza-
171
Er-Râzî, Tefsir-i Kebir, IV, 90; Harezmî, Menâkıb, s. 198; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe,
IV, 104; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 88-89; Nureddin Ali b. Muhammed
el-Sabbağ el-Mâliki, Fusülü’l-Mühimme fi Marifet el-Eimme, Taşbaskısı, İran, h.
1303, s. 122; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 267; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde,
s. 122
172 Belâzürî, El-Ensab, II, 104; Tefsir-i Taberî, VI, 288-289; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb,
s. 311; Harezmî, Menâkıb, s. 187; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 102; İbnü’l
Esîr el-Cezerî, Câmi’ul Usül, IX, 478; Er-Râzî, Tefsir-i Kebir, VI, 28, Mâide Sûresi 55.
âyetin tefsiri; El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 122-123; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-
Ummâl, XIII, 108
173 Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 3. Hadis
Ehl-i Beyt Bölümü 67
bından korkutanım, Ali ise halkın hâdisidir, yol gösteri-
cisidir. Her kim benden sonra hidâyet bulmak isterse;
ancak seninle bulur, Yâ Ali!” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem; Ra’d Sûresi 7. âyetine işaret buyurdu.” 174
Ra’d Sûresi’nin 7. âyeti ile ilgili şu hadisler de nakledili-
yor:
113- Hz. Ali (kv) nakletti: “Sen ancak bir uyarıcısın.
Her kavim için de bir yol gösteren vardır.” (Ra’d, 13/7)
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Âyette geçen uyarıcı Resûlüllah’tır. Yol gösterici
Ali’dir.” 175
Diğer bir rivâyette: “Yol gösterici Hâşimoğulla-
rı’ndan bir adamdır.” 176
114- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Allah’ın azabıyla korkutan benim, doğru yolu
gösteren ise Ali’dir.” 177
XII. Âyet: “En yakın akrabalarını inzar et (uyar)!”
(Şuarâ, 26/214)
115- Hz. Ali (kv) şöyle nakletti: “İslam’ın ilk yıllarında;
emir şeklindeki bu âyet geldiği zaman; Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Hatice annemizden yemek yap-
masını istedi. Bana da: “Abdülmüttâliboğulları’nı dâvet
et!” buyurdular. Davet ettim, otuz kırk kişi kadardılar. Hepsi
bir tabaktan yediler ve hepsi bir kaptan su içtiler. Onlara sun-
duğum yemeği ve içeceği onlardan sadece bir kişi yiyip bitire-
bilirdi, ancak hepsi doydu. Bu durumu gören Ebû Leheb:
“Muhammed, size sihir yapıyor!” dedi ve söylendi. Halk
dağıldı. Birkaç gün sonra yine aynı dâvet verildi. Yine aynı
şeyler oldu. Halk iyice doyduklarında, Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Abdülmüttâlibo-
ğulları! Ben size özel olarak ve halka genel olarak, İslam
dinini tebliğ etmek üzere gönderildim. Gördüğünüz gibi
174
Tefsir-i Taberî, XIII, 108; Ra’d Sûresi 7. âyeti ile ilgili; Er-Râzî, Tefsir-i Kebir, IX,
15; Süyûtî, ed-Dürrül-Mensûr, IV, 608; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30 ve Kenzü’l-
Ummâl, XI, 620; Şevkânî, Fethü’l-Kadir, III, 66; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 26
175 Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4702 BMT
176 Ahmed, Müsned, XIV, 21600; Hatîb Bağdâdî, XIII, 372-373
177 Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 79
68 Ehl-i Beyt Bölümü
hepinizi bir tabak yemek ve bir kap su ile doyurdum.” 178
“İçinizden hanginiz benim yardımcım, sahibim (arkada-
şım) ve kardeşim olmak şartıyla bana biat eder?” Diğer
bir rivâyette ise: “İçinizden hanginiz benimle beraber ol-
mak şartıyla, borcumu öder, vaâd ettiklerimi yüklenir,
cennette benimle birlikte bulunur ve Ehl-i Beyt’im içinde
halifem olmak ister?” 179
Hazır olanlar bu durumdan çekindiler ve geri durdular;
yaşça en küçük olanı bendim. “Ben ederim, Ey Allah’ın
Resûlü!” dedim. Bu sözlerini üç defa tekrarladı. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem her defasında beni oturttu.
Ancak üçüncü defasında kabul edip, elini elimin üzerine koy-
du.” 180
116- Aşağıdaki kaynaklar, yukarıdakilerden farklı olarak
şunu da naklediyorlar: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem, Hz. Ali’nin omzuna elini koydu ve şöyle buyurdu:
“Gerçekten de, içinizde Ali; benim vâsîm, kardeşim ve
halifemdir.” 181
XIII. Âyet: Şâhid ve Meşhûd Âyeti
Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Şanı yüce olan Allah’ın
Kitabı’nda her âyetin ne zaman ve ne için indiğini bili-
rim. Allah’ın Kitabı’nda her Kureyşli için cennete veya
cehenneme sevk eden âyetler inmiştir.”
117- O anda hazır olan bir kişi dedi ki: “Ey
Mü’minlerin Emiri! Senin hakkında ne inmiştir?” Hz. Ali
(kv) şöyle buyurdu: “Böyle kalabalık bir toplum içinde sorma-
saydın sana cevap vermezdim. Ancak; Allah’ın Kitabı’nda
şunu okumadın mı: “Rabb’inden açık bir delil üzerinde
178
İbn İshak, Ebû Abdullah Muhammed b. İshak b. Yesar b. Hıyâr el-Muttâlibî el-
Kureyşî el-Medenî, Kitabü’s Sîret ve’l Megâzî, Terc. İlk Harf Yay., 2013, s. 206
179 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 128-129
180 Buraya kadar nakledenler: Nesâî, VII, Hasâis, 8397; Ahmed, Müsned, XV, 21707;
Tefsir-i Taberî, XIX, 121; İbn Kesîr, El-Bidâye, III, 60-61; El-Heysemî, Mecmaü’z-
Zevâid, IX, 113; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 18
181 Tarih-i Taberî, III, s. 85; El-Bagâvî, Meâlimü’t-Tenzil, V, 127; İbnü’l Esîr, El-Kâmil,
II, 63-64; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 39; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 114;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 18
Ehl-i Beyt Bölümü 69
bulunan ve onu ondan bir şâhid takip eden…” (Hûd, 11/17)
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem Rabb’inden açık
bir delil üzerinde bulunandır. Ben de ondan, ona şâhid olanım
ki; arkasından gidip onu takip edenim. Allah’a yemin olsun ki;
bir kişinin Allah’ın biz Ehl-i Beyt’e ne özellikler vermiş olduğu-
nu öğrenmesi benim için dünyanın bütün mal ve mülkünden
daha hayırlıdır.” 182
Harezmî, yukarıdakilere ilave olarak şunu da nakledi-
yor: Abdullah b. Abbas bu âyet için şöyle buyurdu:
“Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme ilk
şâhid olan ve ondan olan Ali’dir.” 183
XIV. Âyet: “Bir de ileri geçenler ki, ileri geçmişler-
dir.” (Vâkıa, 56/10)
118- Ashâb-ı Kiram, dediler ki: “İleri geçenler; iki
kıbleye namaz kılanlar. Allah’a ve Resûlü’ne itaatte ileri
gidenlerdir. Hicrette ileri gidenlerdir. İlk namaz kılanlar-
dır.” gibi yorumlar yaptılar. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle cevap verdi: “Bütün bu sıfatlar, önde
olan Ali b. Ebî Tâlib’de mevcuttur.” 184
XV. Âyet: “Ey İman Edenler! Şanı yüce olan Al-
lah’tan sakının ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe, 9/119)
119- Bu âyetle ilgili İbn Abbas şöyle nakletti: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Bu âyetten
maksat; Ali b. Ebî Tâlib ile beraber olunuz. Genel olarak
sâdıklar kastedildiği halde, özel olarak Ali b. Ebî Tâlib
kastedilmiştir.” 185
120- İmam Zeynel Âbidin, bu âyeti okuduğu zaman
uzun bir duâ ederdi. “Bu âyet, biz Ehl-i Beyt içindir” buyu-
rurdu. 186
182
Tefsir-i Taberî, XII, 15; Hûd Sûresi 17. âyet ile ilgili; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s.
270; El-Bagâvî, Meâlimü’t-Tenzil, III, 224; Süyûtî, ed-Dürrül-Mensûr, IV, 409-410
183 Harezmî, Menâkıb, s. 197; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde s. 25
184 Harezmî, Menâkıb, s. 195; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 30
185 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 421-422; Harezmî, Menâkıb, s. 198
186 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 131
70 Ehl-i Beyt Bölümü
XVI. Âyet: “İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah’ın rı-
zasını kazanmak için, kendi canlarını seve seve feda
ederler…” (Bakara, 2/207)
121- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, hicret için yola çıkarken Hz. Ali
(kv)’ye şöyle buyurdu: “Yeşil örtüm ile örtün ve yatağıma
yat! İnşallah onlardan hiçbir kötülük sana gelmez!”
Hz. Ali (kv) yatağa yattığı vakit; Cenâb-ı Hak, Cebrâil
(as) ve Mikâil (as)’a şöyle vahyetti. “İkinizi birbirinize kardeş
kıldım. Birinizin ömrünü diğerinizin ömründen daha kısa kıl-
sam, hanginiz kardeşinin uğruna hayatını feda eder?” Bunun
üzerine her ikisi de kendi hayatlarını tercih ettiler. Şanı yüce
olan Allah buyurdu ki: “Neden Ali b. Ebî Tâlib gibi olmadınız.
Kendisini Peygamber’i ile kardeş kıldım. O hiç tereddüt etme-
den kendisini tehlikeye attı ve O’nun yatağına yattı. Yeryüzü-
ne hemen inin ve Ali’yi düşmanların şerrinden koruyun!”
Hemen yeryüzüne indiler. Cebrâil (as), Hz. Ali (kv)’nin başu-
cunda, Mikâil (as) da ayakucunda durdular ve şöyle buyurdu-
lar: “Ey Ali b. Ebî Tâlib! Sana kutlu olsun! Sana kutlu
olsun! Kim senin gibi olabilir! Allah (celle celâlühü),
meleklerine karşı seninle övünüyor.” 187
Bu durum üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem Medine’ye doğru yönelince yukarıdaki âyet-i kerime
nâzil oldu. 188
“Hicret zamanında müşrikler, Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin canına kastettikleri zaman; Hz.
Ali (kv), kendi canını feda etti ve Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin yatağına yattı.” 189
187
Yakûbî, Ahmed b. Ebû Yakub b. Cafer el-Yakûbî, Tarîhu’l Yakûbî, Dâr Saâdet
Yay., Beyrut, Tarihsiz, II, 39; El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 33
188 İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 103-104
189 Baştan buraya kadar âyet ve hadisleri nakledenler: Nesâî, VII, Hasâis, 8355;
Ahmed, Müsned, XIV, 21528; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4322 BMT; İbnü’l Megâzilî,
Menâkıb, s. 112-118; Er-Râzî, Tefsir-i Kebir, III, 221, Bakara 207. âyetin tefsiri; Altı-
parmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 460. Bazı rivâyetlerde farklılıklar vardır. Âyeti de
nakletmeyenler vardır.
Ehl-i Beyt Bölümü 71
XVII. Âyet: Âdem (as)’ın Tövbesi: “Âdem,
Rabb’inden birtakım kelimeler aldı ve alıp onları ezber-
ledi. Bu kelimelerle de yalvardı. O da tövbesini kabul
etti.” (Bakara, 2/37)
122- Abdullah b. Abbas nakletti: Ashâb-ı Kiram,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme sordular: “Ey
Allah’ın Resûlü! Âdem (as) hangi kelimeler ile yalvardı
da Allah (celle celâlühü) onun tövbesini kabul etti?”
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Âdem (as); Muhammed, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin
hakkı için yardım istedi de; Allah (celle celâlühü) tövbe-
sini kabul etti.” 190
123- Câbir el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: Allah (celle celâlühü),
Âdem ve Havva’yı yarattığı zaman cennette gururlu bir şekilde
gezip şöyle diyorlardı: “Bizden daha güzel olan var mıdır?”
Onlar bu haldeyken; emsali olmayan, yüzünün nuru gözleri
söndürecek bir kuvvetle yayılan bir cariye sûreti gördüler. De-
diler ki: “Ey Rabb’imiz, bu sûret nedir?” Allah (celle celâlü-
hü) buyurdu ki: “Bu, Fâtıma’nın sûretidir, çocuklarınız-
dan, Cennet Seyyidesi’dir.” Sordular ki: “Rabb’imiz, ba-
şındaki taç nedir?” Allah (celle celâlühü) buyurdu ki: “Cari-
yenin başındaki taç kocası Ali’dir.” Dediler ki; “Kulakla-
rındaki küpeler nedir?” Allah (celle celâlühü) buyurdu ki:
“Bu çocukları Hasan ile Hüseyin’dir. Sizleri yaratmadan
bin yıl önce yaratılmışlardır.” 191
XVIII. Âyet: “Allah, savaşta mü’minlere kifâyet et-
ti.” (Ahzâb, 33/25)
124- Abdullah b. Mes’ûd, bu âyet hakkında şöyle bu-
yurmuştur: “Biz, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
190
İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 63; Süyûtî, ed-Dürrül-Mensûr, I, 147, Bakara Sûresi
37. âyetin tefsiri; Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 224 (Bu kaynakta isimler ve
nasıl duâ ettiği detaylı olarak anlatılmıştır.); Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 13
191 Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 495; Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 224; Fuzûlî,
Hadîkatü’s-Süadâ, Saâdete Ermişlerin Bahçesi, İstanbul Maârif Kütüphanesi, 1955,
s. 162
72 Ehl-i Beyt Bölümü
zamanında bu âyeti: “Allah, savaşta mü’minlere Ali ile
kifâyet etti” şeklinde okurduk, çünkü bu âyet Hendek Savaşı
esnasında Ali b. Ebî Tâlib, Amr b. Abdüved’i öldürdüğü za-
man inmişti.” 192
125- “Hendek Savaşı’nda, Amr b. Abdüved, meydana
at sürüp, İslam askerinden er dilediği zaman onun dillere des-
tan kahramanlığını bilen herkes başını öne eğdi. Amr, atı ile
meydanda çırpındıkça, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem: “Yok mu şu kâfirin şerrinden bizi kurtaracak!”
buyururdu. Kimseden ses çıkmazdı. Ancak Hz. Ali (kv), her
defasında “Müsaade et, Ey Allah’ın Resûlü!” diye kalkardı.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem iki defa
onu durdurup, “Yâ Ali! Gelen Amr’dır!” buyurdu. Üçüncü
defasında; kendi zırhını, kendi imamesini ve kendi Zülfikâr
kılıcını ona kuşattı ve aşağıdaki duâyı yaptı.” 193
126- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem Hen-
dek Savaşı’nda, Hz. Ali (kv)’yi Amr b. Abdüved’in karşısına
çıkarırken Allah (celle celâlühü)’ye şöyle duâ etti: “Ey Al-
lah’ım, Bedir’de Ubeyde b. Haris’i benden aldın.
Uhud’da Hamza b. Abdülmüttâlib’i benden aldın. Bu ise
Ali’dir. Beni yalnız bırakma, sen vârislerin en hayırlısı-
sın.” 194
Sonra Hz. Ali (kv) meydana çıkıp Amr b. Abdüved’i
öldürdü. Bunun üzerine;
127- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki, Ali b. Ebî Tâlib’in
Hendek Savaşı’nda, Amr b. Abdüved’le savaşı, ümmeti-
min kıyamete kadar tüm amelinden daha faziletlidir.” 195
192
İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 420; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 380; Ahzâb Sûresi
25. âyeti ile ilgili: Süyûtî, ed-Dürrül-Mensûr, VI, 590
193 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4385; İbn Kesîr, El-Bidâye, IV, 183-184; Altıparmak,
Meâricü’n-Nübüvve, s. 599-601; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 159-160
194 Harezmî, Menâkıb, s. 87
195 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4382-4383 BMT; Hatîb Bağdâdî, XIII, 18-19; İbnü’l
Megâzilî, Menâkıb, s. 112-118; Harezmî, Menâkıb, s. 58; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i
Güzîn, s. 295; Hadisleri birleştirerek nakleden: Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s.
599-601. Geniş bilgi için baknz: A. Köksal, İslam Tarihi, XII, 257-259
Ehl-i Beyt Bölümü 73
XIX. Âyet: “İman edip sâlih ameller işleyenler ise,
mutlaka halkın en hayırlısıdır.” (Beyyine, 98/7)
128- Bu âyet indiğinde Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem; Hz. Ali (kv)’ye karşı şöyle buyurdu: “Halkın en
hayırlısı olan sen ve şiândır (taraftarındır). Sen ve seven-
lerin kıyamet gününde razı olduğunuz ve razı olunduğu-
nuz bir şekilde geleceksiniz. Senin düşmanların ise dar-
gın ve suç yüklü bir şekilde başları yukarı doğru kalkmış
vaziyette, Allah’ın huzuruna geleceklerdir.” 196
El-Heytemî devam ediyor: Hz. Ali (kv) sordu: “Ey Al-
lah’ın Resûlü! Benim düşmanlarım kimlerdir?” Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki:
“Senin düşmanların, senden uzaklaşıp, sana lânet
edenlerdir. Fakat arşın gölgesine önceden giden, hayırlı
olanlara ise ne mutlu!”
Hz. Ali (kv) tekrar sordu: “O hayırlı kişiler kimler-
dir?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Onlar senin şiân (taraftarların) ve senin sevgilile-
rindir.” 197
XX. Âyet: “Şüphesiz, biz sana Kevser’i verdik.” (Kev-
ser, 108/1); “Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadir,
97/3)
129- Yusuf b. Sa’d nakletti: Hz. Hasan b. Ali (ra),
Muâviye’ye biat edip, anlaşma yaptığı zaman bir adam ona
doğru kalktı ve: “Mü’minlerin yüzünü kara ettin!” dedi.
Bunun üzerine Hz. Hasan (ra) şöyle buyurdu: “Allah’ın rah-
meti üzerine olsun. Beni kınama! Hak Teâlâ Hazretleri;
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme, Ümeyye-
oğulları’nın birbiri arkasına minberinin üzerine çıktıkla-
rını gösterdi. Bu Resûlüllah’ın hoşuna gitmedi, O’nu
üzdü.” Bunun üzerine: “(Ey Muhammed!) Şüphesiz, biz
sana Kevser’i verdik.” âyeti ve “Kadir gecesi, bin aydan
daha hayırlıdır.” âyeti geldi.”
196
Taberânî’den; El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 122; Harezmî, Menâkıb, s. 187
197 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 348 / s. 363
74 Ehl-i Beyt Bölümü
Kasım dedi ki: Bin aydan murad, Emevî saltanatıdır ki,
bin aydı. Emevîler’in hükümranlık süresini hesap ettik, ne bir
gün fazla, ne de bir gün eksik olduğunu gördük. Seksen dört
yıl, üç aydı. Dünya mülküne karşı Ehl-i Beyt’e Kevser Havuzu
verilmiştir. 198
130- Câbir el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Allah, Mûsa’ya kendisiyle
konuşma, bana ise zâtını görme nîmetini verdi. Ayrıca
bana şefaât makâmı olan Makâm-ı Mahmud ve insanla-
rın başına varacakları Kevser Havuzu’nu vermekle üstün
kıldı.” 199
131- “Asıl soyu kesik olan, sana kin besleyendir.”
(Kevser, 108/3) Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin ilk
doğan erkek çocukları vefat ettiğinden, bazı müşrikler kendi
arasında konuşup Peygamber (sav) için “Nesli kesildi!” gibi
sözler söylediler. Bunun üzerine “Asıl soyu ebter olan, kin
besleyendir!” âyeti geldi. Rivayete göre bu sözü söyleyen
Amr İbnü’l Âs’ın babası, Âs b. Vâil’di. 200
İbn İshak, bu sözü
söyleyenin Amr İbnü’l Âs olduğunu nakleder. 201
XXI. Âyet: “Muhakkak Rabb’in sana verecek ve sen
de razı olacaksın!” (Duhâ, 93/5)
132- İbn Cerir, Tefsir’inde; İbn Abbas’tan nakletti: “Bu
âyette geçen “Resûlüllah’ın Rızası”ndan birisi de Ehl-i
Beyt’inden kimsenin ateşe girmemesidir.” 202
Heytemî devamla; Kurtûbî ve Süddî’den nakletti: “Allah
(celle celâlühü), Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
bu dileğini kabul etti.” 203
198
Tirmîzî, Tefsir 86, 3350 / III, 372; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4849-4864; İbnü’l
Esîr, El-Kâmil, III, 416; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 333; Molla Câmi, Şevâhidü’n-
Nübüvve, Muzaffer Ozak terc., Salah Bilici Yay., 1958, s. 259; Fuzûlî, Hadîkatü’s-
Süadâ, s. 253; Ramazan Balcı, En Sevgilinin Dostları, Ravzatü’l-Ahbab tercüme-
si, Nesil Yay., İstanbul, 2005. s. 365. Hâkim, Hz. Hasan (ra)’a bu sözleri söyleyen
kişinin, Hz. Ali’nin arkadaşlarından Süfyân b. el-Leyl olduğunu naklediyor.
199 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 452
200 İbn Sa’d, Tabakât, III, 4; Zemahşerî, Keşşaf, IV, 291
201 İbn İshak, Sîret, 338
202 Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 37. Hadis
203 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 360
Ehl-i Beyt Bölümü 75
133- İmran b. Husayn nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Rabb’imden; Ehl-i
Beyt’imden hiçbirini ateşe sokmamasını istedim de, bu
isteğimi bana verdi.” 204
134- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Rabb’im, Ehl-i Beyt’im
hakkında bana; onlardan tevhidi ve benim peygamberli-
ğimi tasdik edenlere, azap etmeyeceğini vaâd etti.” 205
XXII. Âyet: “Ey Resûlüm! Onların içinde bulundu-
ğun halde Allah onlara azap edecek değildir.” (Enfâl, 8/33)
Ehl-i Beyt’in içinde Resûlüllah (sav) de bulunduğu için
Ehl-i Beyt azaptan emindir diye yorumlanmıştır. 206
XXIII. Âyet: “Şüphesiz ki Allah; Âdem’i, Nuh’u, İb-
rahim sülâlesini, İmrân sülâlesini birbirinden gelmiş
birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah her
şeyi hakkıyla işitendir, layıkıyla bilendir.” (Âl-i İmrân, 3/33-34)
135- Âl-i İmrân 33-34. âyetlerin tefsiri hakkında Abdul-
lah b. Mes’ûd, şöyle buyurdu: Âl-i İmrân’dan murad Âl-i İbra-
him, Âl-i İmrân, Âl-i Yâsîn ve Âl-i Muhammed’den iman
edenlerdir. Allah-ü Teâlâ: “İyi bilin ki; İbrahim’e insanların
en yakını, ona tâbi olanlardır…” (Âl-i İmrân, 3/38) buyuruyor.
Onlar da mü’minlerdir. 207
“Âl-i İbrahim, Âl-i İmrân, Âl-i Yâsîn nasıl özel olarak
Kur’ân’da zikredilmişse, Âl-i Muhammed’de aynı anlamda
özeldir” denilmek istenmiştir.
XXIV. Âyet: “Bilmiyorsanız zikir ehline sorun…”
(Nahl, 16/43)
136- Cafer-i Sâdık, Mûsa Kazım ve oğlu İmam Rıza,
şöyle açıkladılar:
204
Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 446, 4630; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 411
205 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4772 BMT; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 35. Hadis; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 412
206 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 344
207 Buhârî, Enbiyâ 44. Bab; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, s. 100
76 Ehl-i Beyt Bölümü
“Bu âyet-i kerime, Müslümanlara; ihtilâfa düştükleri za-
man Ehl-i Beyt’e müracaat etmelerini emretmektedir. Çünkü
zikir ehlinden maksat Ehl-i Beyt’tir.” 208
XXV. Âyet: “Bizden saâdet ve selâmet Âl-i Yâsîn
üzerine olsun!” (Sâffât, 37/130)
137- Fahreddin er-Râzî’nin de içinde bulunduğu, Tefsir
âlimlerinden bir cemaat, İbn Abbas’tan naklettiklerine göre:
Bu âyet-i kerimede geçen Âl-i Yâsîn’den maksat; “Âl-i Mu-
hammed’e selâm olsun!” demektir. 209
XXVI. Âyet: Allah-ü Teâlâ, kıyamet günü meleklerine:
“Onları durdurun! Çünkü onlar sorumludurlar!” (Sâffât,
37/24)
138- Deylemî, bu âyetin tefsiri ile ilgili Ebû Saîd el-
Hudrî’den şöyle rivâyet etti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Ve onları hapsedin, çünkü onlar Ali’yi kendilerine
dost edinmediklerinden sorguya çekileceklerdir.”
Vâhidî, bu âyet için şöyle der: “Bu âyet Hz. Peygamber
(sav)’in Ehl-i Beyt tavsiyesine uymayanlar için indirilmiştir.
“Onları durdurun! Onlar mutlaka Ali ile Ehl-i Beyt’in
sevgisinden sorumlu tutulacaklardır.” Bu âyet Ehl-i Beyt’e
gerekli sevgiyi göstermeyenler içindir.” 210
139- Asbağ b. Nebâte nakletti: Hz. Ali (kv) şöyle buyur-
du: “Kur’ân-ı Kerim dört kısım üzerine nazil olmuştur.
Dörtte biri bizim hakkımızda, dörtte biri düşmanlarımız
hakkında (bir rivâyette kâfirler hakkında), dörtte biri
sünen ve emsal, diğer dörtte biri ferâiz ve ahkâm.” 211
208
Nahl Sûresi, 43. âyetin tefsiri; Hâkim Tefsiri, Şevâhidü’t-Tenzil, I, 334; Taberî
Tefsiri, XIV, 109; İbn Kesîr, Tefsir, IX, 4501; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 35
209 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 337; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 128
210 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 337
211 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 21
Ehl-i Beyt Bölümü 77
XXVII. Âyet: “Yoksa Allah’ın fazlından insanlara
verdiği nîmetleri kıskanıyorlar mı?” (Nisâ, 4/54)
140- Ebû’l-Hasan el-Megâzili, Muhammed Bâkır’dan
şöyle nakletti: “Allah’a yemin ederim ki, bu âyette bahse-
dilen insanlar biz Ehl-i Beyt’iz.” 212
XXVIII. Âyet: “Ey İman Edenler! Peygamber ile ko-
nuşacağınız zaman bu konuşmadan önce sadaka veri-
niz!” (Mücâdele, 58/12)
141- Hz. Ali (kv) nakletti: “Yukarıdaki âyet geldiği za-
man Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bana şöyle
sordu: “Bu durumda bir altın verilmesine ne dersin?” diye
sorunca; “Buna güçleri yetmez” dedim. Resûl-ü Ekrem
(sav): “Ne kadar olsun?” diye sorduğunda ise: “Bir arpa
kadar altın” cevabını verdim. Bunun üzerine Resûlüllah
(sav): “Çok zâhid birisin” buyurdu.
Sonra: “Gizli bir şey konuşmaktan önce sadaka
vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah
da sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı verin.
Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.” âyeti geldi. Benim sayemde insanların yükünü
hafifletti.” 213
*- Bu âyet ile yalnız Hz. Ali (kv) amel etmiştir. 214
XXIX. Âyet: “Hiç şüphe yok ki, ben tövbe eden,
iman edip sâlih amel işleyen, sonra da hak yola giren
kimse için çok bağışlayıcıyım.” (Tâhâ, 20/82)
142- Sâbit el-Benânî ve Ebû Cafer el-Bâkır: Bu âyette
geçen; “Hak yola girenlerden maksat, Peygamberimiz sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin Ehl-i Beyt’inin sevgisiyle
hidâyetlenmiş kimse demektir” diye nakledilmiştir. 215
212
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 131
213 Nesâî, VII, Hasâis, 8484; İbn Hibban, II, 468; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3769
214 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 26; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 284
215 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 347
78 Ehl-i Beyt Bölümü
XXX. Âyet: “Cennetlikler, cehennemliklere: “Biz
Rabbimiz’in bize vaâd ettiğinin gerçek olduğunu gördük.
Siz de Rabb’inizin size vaâd ettiğinin gerçek olduğunu
gördünüz mü?” diye seslenirler. Onlar “Evet” derler. O
sırada bir müezzin: “Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine
olsun” diye seslenir.” (A’râf, 7/44)
143- *- Muâviye’nin Hz. Ali (kv)’ye hutbelerde sövdüğü
ve mü’minleri katletmeye başladığı haber verildi. Hz. Ali (kv)
Kûfe’de hutbeye çıkarak yukarıdaki âyeti okudu ve: “Bu âyet-
te geçen müezzin, dünyada ve âhirette benim” buyurdu.
216
216
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 26
Ehl-i Beyt Bölümü 79
EHL-İ BEYT HADİSLERİ
Resûlüllah (sav)’in Ehl-i Beyt Tavsiyesi, Ehl-i Beyt Ema-
neti; Ehl-i Beyt’in Üstün Konumu, Sevgi ve Saygısının
Emredilişi
144- Abdullah b. Ömer nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem son sözlerinde şöyle buyurdu: “Bana
Ehl-i Beyt’im ile halef olunuz.”
Diğer rivâyetlerde:
“Benden sonra Ehl-i Beyt’imin hakkını gözetiniz.”
“Ehl-i Beyt’im ile ardımdan geliniz.” 217
145- Abdullah b. Ömer nakletti: “Peygamber sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemden sonra; Hz. Ebû Bekir (ra) şöyle
buyurdu: “Muhammed sallellâhü aleyhi ve âlihi veselle-
min Ehl-i Beyt’ini gözetin!” diye, Ashâb-ı Kiram’a tavsiyede
bulundu. Zira Peygamber (sav)’den şu hadisi işittim: “Fâtıma
benden bir parçadır; onu öfkelendiren, beni öfkelendir-
miş olur.” buyurdular.
*- Bazı rivâyetlerde: “Ey İnsanlar! Ehl-i Beyt’e hür-
met ederek, Resûlüllah’a olan hürmetinizi gösteriniz”
buyurdu. 218
146- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Sizin en hayırlınız, ben-
den sonra Ehl-i Beyt’ime hayırlı olanınızdır.” 219
217
El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 163; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 17. Hadis; Süyûtî,
Câmiu’s-Sağîr, I, 110; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 340
218 Buhârî, Fazilet 22, 3757/29, 3767; Buhârî Tecrid Terc. IX, 367; Nevevî, Riyâzü’s-
Sâlihîn I, 333; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 96-97; Kütüb-i Sitte, XIII, 59
219 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5410 BMT; Hatîb Bağdâdî, XII, 277; İbnü’l Megâzilî,
Menâkıb, s. 130; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 91; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII,
94; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 411; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 135
80 Ehl-i Beyt Bölümü
147- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kim beni; Ehl-i Beyt’im ile hatırlar ve yâd
ederse, Allah’ın yanında bir hakka sahip olur.” 220
148- Hz. Hasan b. Ali (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her şeyin bir esası
vardır. İslam’ın esası da Resûlüllah (sav)’in Ashâb’ını ve
Ehl-i Beyt’ini sevmektir.” 221
Diğer bir rivâyette: “İslam’ın
esası; benim ve Ehl-i Beyt’imin sevgisidir.” 222
149- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Benim Ehl-i Beyt’imi hakkıyla bilmek cehen-
nemden kurtuluştur. Ehl-i Beyt’imi sevmek Sırat Köprü-
sü’nden geçmektir. Ehl-i Beyt’ime yardım etmek cehen-
nem azabından emin olmaktır.” 223
150- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bu-
yurdu ki: “Âl-i Muhammed (Muhammed’in Ehl-i Beyt’i)
ilmin kaynağı ve rahmetin aslıdır.” 224
151- Selman-ı Fârisî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Başın gövdedeki ve
gözün baştaki yeri gibi, Ehl-i Beyt’ime yer verin. Zira
gövde ancak baş ile hidâyet bulur. Baş ise ancak göz ile
hidâyet bulur.”
*- Farklı tercüme: “Âl-i Resûlümü, vücuttaki baş gibi
edinin! Başta da göz gibi edinin! Baş gözsüz yol bula-
maz!” 225
152- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Sırat Köprüsü üzerinde
ayakları en sabit olanınız; Ehl-i Beyt’imi en çok ve şid-
detli seveninizdir.” 226
Süyûtî: “Ehl-i Beyt’imi ve
Ashâb’ımı en çok seveninizdir.” diye ilave etmiştir. 227
220
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 18
221 Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 28. Hadis
222 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 94
223 Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 282; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 241
224 Belâzürî, El-Ensab, II, 156
225 El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 10; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 172
226 Hâkim, Deylemî Müsned’ül Firdevs ve İbn Adîyy El-Kâmil’de; El-Heytemî, Savâi-
kü’l-Muhrikâ, s. 412; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 9
227 Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 47. Hadis; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 71; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 37
Ehl-i Beyt Bölümü 81
153- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Allah’ım! Ehl-i Beyt’imi koru! Ben onları her
mü’mine ayrı ayrı emanet ediyorum.” Aynı hadise farklı
rivâyet: “Ey Allah’ım! Sen bilirsin ki ben ve Ehl-i Beyt’im;
her mü’minin koruması gereken emanetleriz.” 228
154- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ehl-i Beyt’imin insanlar üzerindeki fazileti;
menekşe çiçeğinin, diğer çiçek kokularına olan üstünlü-
ğü gibidir.” 229
155- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdular ki: “Benim kendisine
sığındığım sırdaşım Ehl-i Beyt’imdir. Dayanağım da
Ensâr’dır. Öyleyse Ehl-i Beyt’in ve Ensâr’ın iyiliklerini
kabul edin, kusurlularını affedin.” 230
156- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Âl-i Muhammed’i
bir gün sevmek, bir sene ibadetten hayırlıdır. Her kim bu
durum üzere vefat ederse cennete girecektir.” 231
157- Abdurrahman b. Avf’ın azatlısı Meyna b. Ebî
Meyna nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
şöyle buyurdu: “Ben ağacım, Fâtıma onun dalı, Ali onun
aşısı, Hasan ve Hüseyin onun meyvesi, bizim şiâmız (ta-
raftarlarımız) o ağacın dallarıdır. Ağacın kökü ise Adn
Cenneti’ndedir. Bunun dışında kalan diğerleri ise cenne-
tin diğer yerlerindedir.” 232
158- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ben ağacım, o ağacın gövdesi Fâtıma, dalları
Ali, meyveleri Hasan ve Hüseyin, yaprakları ise biz Ehl-i
Beyt’i sevenlerdir. Hepimiz hakkıyla cennette olacağız.”
233
228
Taberânî, Mu’cemü’l-Kebir, V, 234; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, 1819; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, XII, 101; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 44; Hilal-Abdullah Kara,
İki Sultan İki Kurban, Nesil Y., İstanbul, 2010, s. 163
229 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 41
230 Tirmîzî, Menâkıb 65, 3904 / III, 629; Ahmed, Müsned, IX, 13479; Süyûtî, İhyaü’l-
Mevt, 51. Hadis; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 341; Kütüb-i Sitte, XIII, 61;
Yenâbiül Mevedde, s. 105
231 El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 10; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 72
232 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4809
233 El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 10-11; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 75
82 Ehl-i Beyt Bölümü
159- İbn Sa’d nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ben ve Ehl-i Beyt’im, cen-
nette bir ağacız ki, dalları dünyadadır. Kim bize tutunur-
sa, Allah’a doğru giden bir yola tutunmuş olur.” 234
160- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Cennette Peygamber için Vesîle adında bir yer
vardır. İşte o yerde ben, Fâtıma, kocası, Hasan ve Hüse-
yin birlikte olacağız.” 235
161- Hz. Ali (kv), Hz. Fâtıma (ra) birlikte nakletti: Ben
evde uyuduğum bir sırada Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem içeri girip, kızı Fâtıma’ya şöyle buyurdu: “Ben, sen,
bu uyuyan ve oğulları kıyamet gününde bir mekânda ola-
cağız.” 236
*- Hadisin baş kısmında şu ilave var: Hz. Ali (kv) naklet-
ti: “Resûlüllah bizi ziyaret etti ve yanımıza yattı. Hasan ve Hü-
seyin de uyuyorlardı. Hasan su istedi. Resûlüllah (sav) kalkıp
kendi eliyle ona su içirdi. Bu arada Hüseyin suyu alıp içmek
istedi. Resûlüllah buna mani oldu. Önce Hasan’a, sonra Hü-
seyin’e su içirdi. Fâtıma (ra): “Hasan sanki sana daha se-
vimli, Yâ Resûlüllah!” dedi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem: “Hayır ikisi de bana sevimlidir. Ancak önce
Hasan istedi” buyurup, sonra da yukarıda geçen hadisi bu-
yurdu.” 237
162- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ben, Fâtıma, Ali, Hasan ve Hüseyin; etrafı çev-
rili, temiz, mukaddes, üstü de Rahman’ın Arşı olan; be-
yaz bir kubbenin altındayız.” 238
163- Ali b. Hüseyin’den; amcam Hz. Hasan (ra) şöyle
nakletti: Dedem Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
buyurdu ki: “Ben, Allah-ü Teâlâ’nın nurundan yaratıldım.
234
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 16; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 340
235 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 247; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 94
236 Tayâlisî, Müsned, I, 26; Ahmed, Müsned, XVIII, 26150; Buhârî Tecrid Terc. VII,
253; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4719 BMT; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, VII, 224-225; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VIII, 337; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 25
237 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3983
238 Harezmî, Menâkıb, s. 214-215; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 174; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 100; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 92
Ehl-i Beyt Bölümü 83
Ehl-i Beyt’im de benim nurumdan yaratıldı. Ehl-i
Beyt’imi sevenler de onların nurundan yaratıldı. Geri
kalan insanlar ise cehennemi tadacaklardır.” 239
164- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kevser Havuzu başında, ba-
na ilk kavuşacak olan Ehl-i Beyt’imdir.” 240
165- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ehl-i Beyt’im ve sevenleri; Kevser Havuzu’mun
başına, cennette iki saçın birbirine yakın oldukları gibi
beraber gelecekler.” 241
166- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey İnsanlar! Ben sizlerden önce Kevser Havu-
zu’na gidip, orada sizleri bekleyeceğim. Sizlere neslimi
hayır ile vasiyet ederim. Buna karşılık ise Kevser Havu-
zu’mun kenarında beraber olmayı vaâd ediyorum.” 242
167- Hz. Hüseyin b. Ali (ra) nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “İslam çıplak-
tır. Giyimi hayâ, ziyneti vefâ, mürüvveti sâlih amel, dire-
ği de verâ’dır. Her şeyin bir temeli vardır. Müslümanlığın
temeli de Ashâb’ımı ve Ehl-i Beyt’imi sevmektir.” 243
168- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yâ Ali! İslam çıplaktır. Elbi-
sesi takvâ ve daha kıymetli elbisesi de hidâyettir. Ziyneti
hayâ, direği vera’, kıvamı sâlih amel ve İslam’ın esası da
bana ve Ehl-i Beyt’ime muhabbettir.” 244
169- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! İslam’ın elbisesi takvâdır. Tüyleri irşad,
ziyneti ise hayâdır. Direkleri günahlardan uzak kalmak-
tır. En güzel yetenek ise sâlih ameldir. İslam’ın esası ise
beni ve Ehl-i Beyt’imi sevmektir.” 245
239
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 11
240 Deylemî’den; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 45. Hadis
241 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 18
242 El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 11; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 101; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 352
243 Râmûz el-Ehâdis, s. 189
244 Râmûz el-Ehâdis, s. 498
245 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 105
84 Ehl-i Beyt Bölümü
170- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim bizi, Ehl-i Beyt’i severse, fakirliği gi-
yinmeye hazır olsun.” 246
171- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Çocuklarınızı üç şey üzere
yetiştiriniz. Benim sevgim ve Ehl-i Beyt’imin sevgisi üze-
rine, Kur’ân okumaları üzerine yetiştiriniz.” 247
“Zira
Kur’ân okuyup, hükümleri ile amel edenler; kıyamet gü-
nünde hiçbir gölgenin bulunmadığı zaman peygamberler
ve iyi insanlarla Allah’ın gölgesindedirler.” 248
172- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah’ın üç hürmeti
vardır. Bunları gözetenin dini ve dünyası muhafaza edi-
lir. Yoksa hiçbir şeyi korunmaz. Bunlar şunlardır; İs-
lam’a hürmet, Peygamber’e hürmet, benim Ehl-i
Beyt’ime ve sülâleme hürmet.” 249
173- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Allah (celle celâlühü), bende ve Ehl-i
Beyt’imde fazileti, şerefi, cömertliği, kahramanlığı, ilmi
ve hilmi topladı. Âhiret bizim, dünya ise sizindir.” 250
174- Vâsile b. Eskâ nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem Ali’yi sağına, Fâtıma’yı soluna oturttu. Hasan
ve Hüseyin’i dizlerine oturttu ve şöyle buyurdu: “Ey Al-
lah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Beni ve Ehl-i
Beyt’imi kendi katına al, ateşe değil!” 251
175- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ehl-i Beyt’imi ancak mâhir (nasipli) kişi sever
ve ancak bedbaht (nasipsiz) kişi sevmez.” 252
246
Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 639
247 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 14; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 385
248 Baştan nakledenler: Deylemî’den; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 46. Hadis; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 102
249 Hâkim ve Deylemî’den; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 59. Hadis; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 340; Râmûz el-Ehâdis, s. 129; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 92
250 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 254
251 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 407; El-Evzâî, Sünen, s. 278; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-
Ummâl, XII, 101; İbn Hacer, Ebûl Fazl Şihabüddin Ahmed b. Ali b. Muhammed El-
Askalânî, El-İsâbe, Seçkin Sahâbîler, Sağlam Yay., 2011, s. 313
252 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 18
Ehl-i Beyt Bölümü 85
176- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem sabah namazını kıldıktan sonra yüzünü bize
dönüp şöyle buyurdu: “Ey Müslüman toplumu; her kim
Güneş’i görmezse Ay’a tutunsun. Her kim Ay’ı görmezse
Zühre Yıldızı’na tutunsun. Her kim Zühre Yıldızı’nı gör-
mezse, İki Kutup Yıldızı’na tutunsun.”
Hazır olanlar dediler ki: “Güneş, Ay, Zühre Yıldızı ve
İki Kutup Yıldızı nedir?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem buyurdu ki: “Ben Güneş’im, Ali Ay’dır, Fâtıma
Zühre Yıldızı’dır, İki Kutup Yıldızı; Hasan ve Hüse-
yin’dir. Hepsi Allah’ın Kitabı’nda birbirine yapışmış ve
kıyamet gününde Kevser Havuzu’nun kenarına varana
kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır.” 253
177- İyaz el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ashâb’ıma ve Ehl-i
Beyt’ime hürmet ederek, bana hürmetinizi muhafaza
ediniz. Kim ki onlara hürmetle bana olan hürmetini teyit
ederse, Allah da onu dünya ve âhirette korur. Her kim de
onlara hürmet etmeyerek, bana olan hürmetini muhafaza
etmezse; Allah onlara yüz çevirir. Ve bir kimseden de
Allah yüz çevirirse, onun azaba yakalanması çok yakın-
dır.” 254
178- Peygamberimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem;
Ebû Zerr’i, Hz. Ali (kv)’yi çağırması için gönderdi. Ebû Zerr,
Hz. Ali’nin evine vardığında el değirmeninin kendi haline zahi-
re öğüttüğüne şâhid oldu. Bu durumu Peygamber (sav)’e ha-
ber verdi.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Ey Ebû Zerr! Anlamadın mı? Allah’ın yeryüzünde
gezen melekleri vardır. İşte onlar Âl-i Muhammed’e yar-
dımcı olmak için vazifelendirilmişlerdir.” 255
253
Ebû İshak Ahmed b. Muhammed es-Salebî en-Nişaburî, Kısâsü’l-Enbiyâ Nefâi-
sü’l Arâis; İsa el-Bab Yay., Kahire, Tarihsiz, s. 8
254 Râmûz el-Ehâdis, s. 19
255 Molla Sîret’ten; Es-Salebî, Kısâsül Enbiyâ, s. 222; Muhibüddin Taberî, Hâfız
Ebûl Abbas Muhibüddin Ahmed b. et-Taberî el-Mekki, Er-Riyâdü’n-Nadıra fi
Fazîletü’l-Aşere-i Mübeşşere, İttihadü’l-Mısrî Matbası, Kahire, II, 222; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 393
86 Ehl-i Beyt Bölümü
179- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle duâ buyurdu: “Allah’ım! Ehl-i
Beyt’imin rızkını kendilerine yetecek kadar ihsan eyle!”
256
180- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her peygamberin ümmeti içerisinde bir benze-
ri vardır. Ali benim benzerimdir. Oğullarım Hasan, İbra-
him’in benzeri ve Hüseyin, Mûsa’nın benzeridir. Hüse-
yin’in oğlu da, Harun’un benzeridir.” 257
181- Ebû Hâşim nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, mescidden geri dönerken; Ali ve Fâtıma’nın
yere uzandıklarını ve güneşin üstlerine vurduğunu gördü. Baş-
ları ucunda durup, Hayber elbisesi ile gölge yaptı ve şöyle
buyurdu: “Öncekilerin ve şimdikilerin en sevgilileri kal-
kın!” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bunu üç
kere tekrar etti.” 258
182- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Erkeklerinizden en
hayırlısı Hz. Ali (kv), gençlerinizin en hayırlısı Hz. Hasan
(ra) ve Hz. Hüseyin (ra), kadınlarınızın en hayırlısı Hz.
Fâtıma’dır (ra).” 259
183- Zeyd b. Erkâm nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kendisine şu beş şey
verilen kimsenin âhiret amelini terk etmesi hususunda
mazereti kabul edilmez. Saliha bir hanım, hayırlı oğul-
lar, insanlarla güzel geçinme kabiliyeti, kendi memleke-
tinde bir geçim kaynağı ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin
sevgisi.” 260
184- Ebû’ş-Şeyh nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Ey İnsanlar! Gerçekten fazilet,
256
Ahmed, Müsned, X, 14887
257 Harezmî, Menâkıb, s. 85
258 İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, VI, 317; İbn Hacer, Ebûl Fazl Şihabüddin Ahmed b. Ali
b. Muhammed El-Askalânî, El-İsâbe fi Temyiz El-Sahâbe, Kalkuta, Hindistan
baskısı, IV, s. 211
259 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 102; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 93; Râmûz
el-Ehâdis, s. 281
260 Deylemî’den; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 384, 3982
Ehl-i Beyt Bölümü 87
şeref, rütbe, başkanlık, Allah’ın Resûlü ve nesli içindir.
Öyle ise kendinizi bâtıl düşüncelere kaptırmayın!” 261
185- Abdullah b. Abbas nakletti: Hz. Abbas, Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemi hastalığında ziyarete gelmiş-
ti. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemi kaldırıp sedir
üzerine oturttu. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem:
“Allah da seni yükseltsin, yüceltsin Ey Amca!” diye duâ
buyurdu. Hz. Abbas: “Ali, içeri girmek için izin istiyor”
dedi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem “Girsin”
buyurdu. Ali, Hasan ve Hüseyin ile birlikte içeri girince; Hz.
Abbas: “Ey Allah’ın Resûlü! Bunlar senin evladındır” de-
di. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Ey Amca!
Onlar senin de evladındır” buyurdu. Hz. Abbas (ra): “Ben
onları severim” dedi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem: “Senin onları sevdiğin gibi, Allah da seni sev-
sin” buyurdu. 262
186- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki, hiçbir kimse bi-
zimle mukayese olunamaz.” 263
187- Zeyd b. Erkâm nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Sen ve kızım
Fâtıma; cennetteki sarayımda benimle beraber olacaksı-
nız.” 264
188- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Benden sonra ümmetimden gelen bir cemaatin
içinde, Ehl-i Beyt’imden adalet sahibi olanlar vardır. Ehl-
i Beyt’imden olan bu kimseler; sapıtanların ve İslam di-
nini bozanların, dini iptal edip başkalarının delillerini
kendine mal edenlerin dâvâlarını ve cahil kimselerin
dine getirdikleri yeni yorumları yok ederler. Uyanın!
261
El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 393
262 Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, I, 90
263 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 17; Süyûtî, Ebûl Fazl Celaleddin, Abdur-
rahman b. Ebî Bekr b. Muhammed el-Hudayri es-Süyûtî eş-Şâfî, Cem’ul Cevâmi,
Dâr’ül-Kütübi’l İlmiyye, Beyrut, 2000, VII, 356; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 94; Ali
el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 104; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 129; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 37
264 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 89; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 50
88 Ehl-i Beyt Bölümü
Gerçekten din imamlarınız, güçlü ve yüce olan Allah’a
giden elçilerinizdir. Kimi Allah’a elçi olarak gönderece-
ğinizi iyi düşünün!” 265
189- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kim Allah’ı severse Kur’ân’ı sever. Kim
Kur’ân’ı severse beni sever. Kim de beni severse
Ashâb’ımı ve yakınlarımı sever.” 266
Resûlüllah (sav), Ehl-i Beyt’ini Nuh (as)’ın Gemisine
Benzetiyor
190- Ebû Zerr el-Gıffârî nakletti: Ebû Zerr, Kâbe’nin ka-
pı halkasından tutup şöyle diyordu: Beni tanıyan tanır, tanı-
mayan bilsin ki, ben Ebû Zerr’im. Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu kendi kulaklarımla
duydum, eğer yalan duymuşsa bu kulaklarım sağır olsun:
“Ehl-i Beyt’im, Nuh’un gemisi gibidir. Kim bunlara tutu-
nursa kurtulur, doğru yolu bulur. Kim de, muhalefet
ederse boğulur, helâk olup gider.” 267
Ebû Saîd ve İbn Abbas rivâyetinde, bu hadise şunu da
ilave etmişlerdir: “Ehl-i Beyt’im de, Benî İsrail’in mağfiret
(kurtuluş) kapısı gibidir. Her kim o kapıdan girdiyse ba-
ğışlanmıştır.” 268
Ehl-i Beyt, Emniyet ve Güvendir
191- Seleme b. Ekvâ nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yıldızlar gök ehline
emniyet ve güvendir. Ehl-i Beyt’im de ihtilaflara karşı
ümmetime emniyet ve güvendir.”
265
Molla, Sîret’ten; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 341
266 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 387
267 Hâkim, El-Müstedrek, V, 3365 / VII, 4774 BMT; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 4003;
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 425; Hatîb Bağdâdî, XII, 91 (Enes b. Mâlik’ten);
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 20; İbn Kesîr, Tefsir, XIII, 7101; Süyûtî, İh-
yaü’l-Mevt, 26. Hadis
268 Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, I, 139-140 / II, 22; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 4004;
İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 132; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 27. hadis; El-Heytemî, Savâi-
kü’l-Muhrikâ, s. 339; Râmûz el-Ehâdis, s. 391; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 72
Ehl-i Beyt Bölümü 89
*- Bazı rivâyetlerde: “Yıldızlar gök ehline emniyet ve
güvendir. Ehl-i Beyt’im de yeryüzü için güvencedir.” şek-
lindedir. 269
192- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Yıldızlar yok olup gittikleri zaman, göktekiler
de yok olup gideceklerdir. Ehl-i Beyt’im yok olup gittik-
lerinde de, yeryüzündeki halk da yok olup gidecekler-
dir.” 270
193- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “İnsanların boğul-
mamaları için yıldızlar onlara emniyet ve güvendir. Üm-
metimin ihtilâfa düşmemesi için Ehl-i Beyt’im, ümmeti-
me emniyet ve güvendir. Araplar’dan bir kabile Ehl-i
Beyt’ime muhalefet ederse, ayrılıp böylece şeytanın tara-
fı olmuş olurlar.” 271
194- Câbir el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz o, kıyametin
kopacağının bir bilgisidir.” (Zuhruf, 43/61) âyetini okudu ve
şöyle buyurdu: “Yıldızlar semâ ehli için bir emniyettir.
Yıldızlar gittiği zaman, semâya vaâd olunan şey gelir.
Ben de hayatta olduğum müddetçe, Ashâb’ım için bir
emniyetim. Ben bu dünyadan gittiğim zaman, Ashâb’ıma
vaâd olunan şey gelir. Ehl-i Beyt’im de ümmetim için bir
emniyettir. Ehl-i Beyt’im gittiği zaman, ümmetime vaâd
olunan şey gelir.” 272
269
İbn Ebî Şeybe ve Müsedded, Müsned’lerinde; Tirmîzî Nevâdir’ül Usul’de; Ebû
Ya’lâ ve Taberânî’den; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 4002; Muhibüddin Taberî, Zehâi-
ru’l-Ukbâ, s. 17; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 92; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 88;
Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 21. Hadis; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 345; Münâvî,
Künüz el-Hakâik, II, 133
270 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 345
271 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4759 BMT; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 17;
Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 35. hadis; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 102; Ali el-
Muttakî, Müntehab, V, 93; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 414; Râmûz el-Ehâdis,
s. 238
272 Hâkim, El-Müstedrek, V, 3728 BMT; Zuhruf 61. âyeti, Mehdî Âl-i Resûl hakkında
nâzil oldu diye nakledilmiştir. El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 364
90 Ehl-i Beyt Bölümü
Ehl-i Beyt’in Şefaât İle İlgili Konumu
195- Abdullah b. Ömer nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde;
ilk şefaâtim, Ehl-i Beyt’imedir.” 273
196- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Şefaâtçiler beştir: Kur’ân,
akrabalık, emanet, Peygamberiniz ve Ehl-i Beyt’im.” 274
197- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kıyamet gününde ilk olarak Ehl-i Beyt’ime
şefaâtçi olacağım. Sonra Kureyş’ten olan akrabalarıma,
sonra Ensâr toplumuna, sonra bana iman edip takip
eden Yemen halkı ve diğer Araplar’a; sonra da Arap ol-
mayanlara ve diğerlerine şefaâtçi olacağım. İlk şefaâtçi
olduklarım ise daha faziletlidirler.” 275
198- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Şefaâtim, ümmetimden Ehl-i
Beyt’imi sevenler içindir. Ehl-i Beyt’im ve sevenleri; be-
nim şiâmdır (taraftarımdır).” 276
Ehl-i Beyt’e İkram ve İhsan Edenler
199- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde dört kişiye
şefaâtçi olacağım. Neslime ikramda bulunana, onların
ihtiyaçlarını karşılayana, emirlerinde onlara yardımcı
olana, kalbi ve dili ile onları sevenlere.” 277
273
Taberânî’den; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 20; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 42.
Hadis
274 Deylemî’den; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 476, 4967; Râmûz el-Ehâdis, s. 216
275 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 112; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 91; El-Heytemî, Savâi-
kü’l-Muhrikâ, s. 361
276 Hatîb Bağdâdî, II, 146; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 40; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 41.
Hadis; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 93; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 100;
Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 149; Râmûz el-Ehâdis, s. 306; Kütüb-i Sitte, XIII, 84
277 Deylemî’den; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 18; El-Sabbağ, Fusülü’l-
Mühimme, s. 10; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 48. Hadis; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
393; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 77; Hilal-Abdullah Kara, İki Sultan İki Kurban, s.
164
Ehl-i Beyt Bölümü 91
200- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kim Ehl-i Beyt’ime karşı
ihsanda bulunur da; onun karşılığını dünyada alamazsa,
ben kıyamet gününde ihsanda bulunanları ödüllendire-
ceğim.” 278
201- Hz. Osman (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kim, Abdülmüttâlib
neslinden birine iyilik yapar da bunun karşılığını ondan
alamazsa, kıyamet günü onun karşılığını ben veririm.” 279
202- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim Ehl-i Beyt’imden
birine iyilik yaparsa, kıyamet günü o iyiliğin karşılığını
ben veririm.” 280
203- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bir kimse bana yakınlaşmak ve kıyamet gü-
nünde yanımda bir değeri olmasını isterse ve bu değer-
den dolayı şefaâtimi umarsa, Ehl-i Beyt’ime iyilik edip,
onları sevindirsin.” 281
Resûlüllah (sav) Buyurdu Ki: “Vallahi, Ehl-i Beyt’imi
Sevmeyenin Kalbine İman Girmez.”
204- Muttâlib b. Rabia nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Vallahi Ehl-i
Beyt’imi sevmeyenin kalbine iman girmez. Ey Ehl-i Beyt!
Sizi Allah’a ve bana yakınlığınızdan dolayı sevmedikçe.”
282
205- Abbas b. Abdülmüttâlib (ra) nakletti: Kureyş’ten
bazıları kendi aralarında konuşurken biz yanlarına vardığımız-
da, bize düşmanlıklarından dolayı konuşmalarını kesiyorlardı.
278
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 19; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 92; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 95; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 412; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 111
279 Ebû Nuaym, Hilye ve Hatîb Bağdâdî’den; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 52. ve 53. Hadis
280 İbn Âsâkir’den; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 54. Hadis
281 Deylemî’den; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 392
282 Tirmîzî, Menâkıb 29, 3758 / III, 572; Nesâî, VII, 8120; Ahmed, Müsned, XVIII,
26180; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5483 / IX, 7044; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 4. Hadis; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 385; Râmûz el-Ehâdis, s. 456
92 Ehl-i Beyt Bölümü
Bu durumu Resûlüllah (sav)’e anlattık. Bunun üzerine Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Neden
toplu halde oturup konuştuğunuzda, Ehl-i Beyt’imden
biri yanınıza yaklaştığında konuşmanızı kesiyorsunuz?
Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bir kişi Al-
lah için ve bana yakınlıklarından dolayı Ehl-i Beyt’imi
sevmedikçe kalbine iman girmez.” 283
206- Abdülmüttâlib b. Rabia b. Haris b. Abdülmüttâlib
nakletti: Hz. Abbas, öfkeli bir şekilde Resûlüllah (sav)’in yanı-
na girdi. Ben de Resûlüllah (sav)’in yanındaydım. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Seni öfkelendiren şey
nedir?” buyurdu. Abbas (ra) buyurdu ki: “Ey Allah’ın
Resûlü! Bizimle, Kureyş arasında ne var? Kendi araların-
da güler yüzle konuşuyorlar, bizi görünce suratlarını ası-
yorlar!” Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem kızdı ve yüzü kıpkırmızı oldu. Sonra şöyle buyurdu:
“Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki; Allah ve
Resûlü’nün hatırı için, bir kimse sizi sevmedikçe kalbine
iman girmez. Ey İnsanlar! Her kim amcamı incitirse beni
incitmiş olur. Bir kimsenin amcası, onun babası gibidir.”
284
207- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bu-
yurdu ki: “Hiçbir kimse beni kendisinden daha fazla sev-
mediği müddetçe gerçek iman sahibi olamaz. Ancak Ehl-
i Beyt’imi de kendi ehlinden, beni de kendinden daha
çok sevmesi gerekir.” 285
208- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem buyurdu ki:
283
İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 140; Ahmed, Müsned, XIX, 26794; Hâkim, El-
Müstedrek, VII, 5484 / IX, 7043; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 96-97; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 385; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 62
284 Tirmîzî, Menâkıb 29, 3758/ III, 572; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 140; Nesâî, VII,
8120; Ahmed, Müsned, XVIII, 26181; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5483 / IX, 7044; İbn
Kesîr, Tefsir, XIII, 7099; Muhammed b. Süleyman Ebû Abdullah Şemseddin er-
Rudânî el-Mekki, Cem’ul Fevâid min Cem’ul Usul ve Mecmaü’z-Zevâid, Ocak
Yay., İstanbul, 2008, VII, 565; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 385
285 Beyhakî, Ebû’ş-Şeyh ve Deylemî’den; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 385; M.
N. Bursalı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, s. 214
Ehl-i Beyt Bölümü 93
“Sizden biriniz beni kendi babasından, çocukların-
dan ve diğer insanlardan daha çok sevmedikçe tam iman
etmiş sayılmaz.” 286
209- Abdurrahman b. Ebû Leyla nakletti: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Bir kula be-
nim nefsim ve zatım, kendi nefsinden, zatından daha
sevgili olursa; benim ehlim ve neslim kendi ehli, ailesi
ve neslinden daha sevgili olursa ancak iman sahibi
olur.” 287
210- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bir mü’min, beni sevdiği sevgi ile Ehl-i
Beyt’imi de severse, ancak iman sahibi olabilir.” 288
211- Hz. Hasan (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Biz Ehl-i Beyt’in sevgi-
sini isteyiniz ve sımsıkı sarılınız. Çünkü her kim Allah’ın
huzuruna bizleri sevdiği halde varırsa, bizim şefaâtimizle
cennete girecektir. Nefsim elinde olan Allah’a yemin
olsun ki bizim yani Ehl-i Beyt’in hakkını bilmeyen bir
kulun bütün amelleri ve ibadetleri ona fayda vermeye-
cektir.” 289
212- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim Âl-i Muhammed’in sevgisi üzere öl-
müşse; iman üzere ve şehit olarak ölmüştür. Her kim Âl-i
Muhammed’in sevgisi üzere ölürse; gelinin kocasının
evine girdiği gibi cennete girecektir.” 290
286
Buhârî, İman 8, 14; Müslim, İman 70 / I, 522; İbn Mâce, Mukaddime, I, 9, 67; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 385
287 Taberânî, Ebül Kasım Süleyman b. Ahmed Eyyüb et-Taberânî, Mu’cemül
Evsât, Dâr’ul-Fikr Yay., Ürdün, 1999, IV, 223, 5790; El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme,
s. 11; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 385
288 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 272
289 Taberânî, Evsât’tan; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 172; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt,
18. Hadis; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 387; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 78
290 Er-Râzî, Tefsir-i Kebir, XIV, 166-168, Şûrâ Sûresi 23. âyetin tefsirinden; El-
Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 127
94 Ehl-i Beyt Bölümü
Hz. Ali (kv) ve Ehl-i Beyt, Her Hallerinde Hz. Peygamber
(sav)’in Mescidi’ne Girebilirlerdi
213- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Hayız olan ka-
dının ve cünüp olan erkeğin mescidime girmesi haram-
dır. Fakat Muhammed (sav) ve eşleri, Ali, Fâtıma, Hasan,
Hüseyin bu kuralın dışındadır.” 291
214- Sa’d b. Ebî Vakkas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ali’ye buyurdu ki: “Yâ Ali! Bu
mescidde, senden ve benden başkasının cünüp olarak
bulunması haramdır.” 292
Ehl-i Beyt’e Eziyet Edenler, Savaş Açanlar ve Düşmanlık
Edenler
215- Ebû Hureyre ve Zeyd b. Erkâm nakletti: Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Ali, Fâtıma, Hasan ve
Hüseyin’e bakarak şöyle buyurdu: “Ey Ehl-i Beyt’im! Size
karşı savaşanla ben de savaş halindeyim. Size karşı
selâmet ve barış içinde olanla ben de selâmet ve barış
halindeyim.” 293
216- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin ya-
nında Hz. Ali (kv), Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hü-
seyin (ra) olduğu halde bir gölgeli ağacın altında oturuyorlar-
dı. Hazır bulunanlara şöyle buyurdu: “Ey Müslüman toplu-
luğu! Kim bu gölgeliğin altındakilere selâmet içinde
olursa, ben de ona karşı selâmet içinde olacağım. Kim
onlara karşı savaş içinde olursa, ben de onlara karşı sa-
vaş içindeyim. Kim onlara yardımcı olursa, ben de ona
291
Beyhakî, Sünen, VII, 65; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 101; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VII, 536
292 Bezzar’dan; Tirmîzî, Menâkıb 21, 3727 / III, 560; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 536; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 281
293 Tirmîzî, Menâkıb 61, 3870 / III, 615; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 145; Ahmed,
Müsned, XVIII, 26151; Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, II, 1; Hatîb Bağdâdî, XII, 127;
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4767 / 4768; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 64; Harezmî,
Menâkıb, s. 90; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 176; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 66-335;
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 25; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 485; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 324. Hadis değişik râvi senetleri ile de rivâyet edilmiştir.
Ehl-i Beyt Bölümü 95
yardımcı olacağım. Benim bu Ehl-i Beyt’imi, ancak mü-
barek dedelere ve temiz doğuma sahip olanlar severler.
Bunlara ancak kötü dedelere ve haram doğuma sahip
olanlar düşmanlık ederler.” 294
217- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ehl-i Beyt’ime karşı hayır işlemeyi, birbirinize
tavsiye edin! Yarın kıyamet günü; Ehl-i Beyt’im için size
hesap soracağım! Kim onlara karşı düşmanlık yapmışsa,
benim düşmanlığımı karşısında görecek. Her kimden
dâvâcı olursam, şüphesiz o kimse ateşe girecektir!” 295
El-Heytemî bu hadise şöyle ilave ediyor: “Ehl-i
Beyt’ime; bir karış olsun hakkımı gözeten kimse, Allah-ü
Teâlâ’nın yanında, kendine bir emniyet sağlar.” 296
218- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bir insan Rükûn ve Makâm arasında saf dursa,
namaz kılıp oruç tutsa, aynı zamanda kalbinde Ehl-i
Beyt’e düşmanlık olduğu halde, Allah’ın huzuruna çıkar-
sa, şüphesiz ateşe girecektir.” 297
219- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Abdülmüttâlibo-
ğulları; iyi bilin ki, ben Allah’tan sizin için üç şey iste-
dim. Allah’tan hak üzere olmanızı diledim. Cahilliğinize
ilim vermesini diledim. Her türlü sapıklıktan hidâyete
erdirmesini diledim. Yine Allah’tan sizleri cömert, kah-
raman ve merhametli kılmasını diledim. Şayet bir kişi
Rükûn ile Makâm arasında durup namaz kılsa, oruç tut-
sa, sonra da Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine düşman olarak
ölse cehenneme girer.” 298
220- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu:
294
Muhibüddin Taberî, Er-Riyâdü’n-Nadıra, II, 189
295 İbn Sa’d ve Molla Sîret’ten; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 18; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 340; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 104
296 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 340
297 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 18
298 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4766 BMT; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 11. Hadis; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 390; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 110
96 Ehl-i Beyt Bölümü
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki; her
kim biz Ehl-i Beyt’e düşmanlık ederse, Allah mutlaka
onu ateşe sokacaktır.” 299
221- Câbir b. Abdullah nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Her
kim biz Ehl-i Beyt’e düşmanlık ederse, Allah-ü Teâlâ o
kişiyi kıyamet gününde Yahudi olarak haşredecektir!” 300
*- El-Heysemî, Câbir’in şöyle dediğini nakleder: Ben
dedim ki: “Ey Allah’ın Resûlü! O kişi namaz kılıp oruç
tutsa da mı, Yahudi olarak haşredilecek?” Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Evet, o kişi na-
maz kılıp, oruç tutsa da!” 301
*- Heytemî’nin ilavesinde ise: “Hatta “Lâ ilâhe illal-
lah” şehâdetini getirmiş olsa bile.” 302
222- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim, Ehl-i Beyt’im ile bana eziyet ederse,
Allah’a eziyet etmiş olur.” 303
223- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim, Ehl-i Beyt’imden birine düşmanlık
ederse, benim şefaâtim o kişiye haramdır.” 304
224- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ehl-i Beyt’im ile
bana eziyet edene, Allah’ın azabı şiddetli olur.”
Diğer bir rivâyette: “Akrabalarımdaki şerefim yönün-
den beni inciten kimseye, Allah’ın azabı çok çetin olur.”
305
225- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu:
299
Bu bölümde 21. Hadis’in tekrarıdır.
300 Taberânî, Evsât’tan; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 19. Hadis
301 El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 172
302 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 389
303 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 103; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 92; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 103
304 El-Heytemî, Es-Savâikü’l-Muhrikâ, s. 237
305 Deylemî’den; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 42; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 49. Hadis; Ali el-
Muttakî, Müntehab, V, 91; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 93; Münâvî, Künüz el-
Hakâik, I, 30; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 410
Ehl-i Beyt Bölümü 97
“Her kim, Âl-i Muhammed’e düşmanlık edip ölür-
se, kıyamet gününde alnına “Allah’ın rahmetinden uzak-
tır” yazılı olarak gelecektir.” 306
226- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Biz Ehl-i Beyt’e kim düşmanlık eder, kıskanır-
sa; kıyamet gününde cennetteki Kevser Havuzu’mdan,
ateşten kamçılarla kovulacaktır.” 307
227- Ali b. Ebî Talha nakletti: Hacca gitmiştik. Hz. Ha-
san (ra), Muâviye b. Hudeyc’in Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e dil uzat-
tığını duyduğu zaman şöyle buyurdu: Ey Muâviye b. Hudeyc!
Bize düşmanlık etmekten sakın! Allah’a yemin olsun kıyamet
gününde, karşılaşacağını sanmıyorum ya, eğer onunla karşıla-
şacak olursan elinde Tik ağacından bir âsâ olduğu halde
münâfıkları havuz başından uzaklaştırdığını göreceksin. Zira
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
Bize düşmanlık eden ve haset eden hiç kimse yoktur ki;
kıyamet günü, Kevser Havuzu’ndan ateşten kırbaçlarla
kovulmuş olmasın. “Zaten ona iftira eden zarar eder.”
(Tâhâ, 20/61) 308
228- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Canımı kudret elin-
de bulunduran Allah’a yemin ederim ki; Ey Ehl-i Beyt,
kimse size düşmanlık edemez. Ancak düşmanlık edecek
olan olursa, Allah onu yüzüstü cehenneme sürer.” 309
229- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bir kimse benim, Ehl-i
Beyt’imin, Ensâr’ın ve Arab’ın hakkını tanımazsa o üç
kişiden biri olur: Ya münâfıktır veya zînâ mahsulüdür
yahut da anası onu haram muameleden almıştır (hayız
hali veya lohusalıktan).” 310
306
Harezmî, Menâkıb, s. 32
307 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 104; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 389
308 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4724 BMT; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 15. Hadis. Muâviye b.
Hudeyc, Muâviye’nin komutanlarındandır.
309 Râmûz el-Ehâdis, s. 457
310 Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, II, 496; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 16. hadis; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 387; Râmûz el-Ehâdis, s. 442; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s.
252
98 Ehl-i Beyt Bölümü
230- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Biz Ehl-i Beyt’i temiz işlerde bulunan
mü’minler sever. Ancak kötü işlerde bulunan münâfıklar
sevmez.” 311
231- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah (celle celâlühü),
doyduktan sonra yiyeni, ibadet ederken gafil olanı, Pey-
gamber’in Sünneti’ni terk edeni, Peygamber’in Ehl-i
Beyt’ine düşmanlık edeni, ahdini bozanı, komşusuna
eziyet edeni ve kendi dininden olmayanlara zulüm eden-
leri, sevmez.” 312
232- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim, Âl-i Muhammed’e düşmanlık edip, bu
hâl üzere ölürse kâfirdir.” 313
233- İbn Abbas’tan: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Hâşimoğulları’na ve Ensâr’a
düşmanlık etmek küfür, Araplar’a düşmanlık etmek ise
nifaktır.” 314
234- Hz. Ali (kv) ve Hz. Âişe annemiz nakletti: Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Altı
kısım kimse vardır ki; onlara Allah (celle celâlühü), pey-
gamberleri ve duâsı kabul edilen her hayırlı kimse lânet
eder: 1- Allah’ın Kitabı’na ilave yapanlar. 2-Allah’ın ka-
derini yalanlayanlar. 3- Ümmetim üzerine zorbalıkla mu-
sallat olup; Allah’ın zelil kıldığını aziz, aziz kıldığını da
zelil kılmaya çalışanlar. 4- Allah’ın haram kıldıklarını
helâl sayanlar. 5- Allah’ın Ehl-i Beyt’im hakkında yapıl-
masını haram kıldığı şeyleri, helâl sayanlar. 6- Sün-
net’imi terk edip bid’ate yönelenler.” 315
311
El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 388
312 Deylemî’den; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 50. Hadis; Râmûz el-Ehâdis, s. 92
313 El-Askalânî, El-İsâbe, I, 266
314 Taberânî ve Hâkim’den; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 12. Hadis
315 Hâkim, El-Müstedrek, IX, 7061 BMT; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 57. ve 58. Hadis;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 110
Ehl-i Beyt Bölümü 99
Hz. Ali (kv) rivâyetinde “Kaderi yalanlayanlar” yerine;
“Hicretten sonra bedevi hayatına dönüp dinden çıkan-
lar” diye ilave etmiştir. 316
235- Enes b. Mâlik’ten: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Yâ Enes! Bu gece Allah (celle
celâlühü) bana Kevser ikram etti. O, cennette bir nehir-
dir ki; uzunluğu altı yüz yıllık, genişliği ise şark ile garp
arası kadardır. Ondan benden evvel hiç kimse içemez.
Ondan ahdini ayakaltına alan, Itretimi yitiren ve Ehl-i
Beyt’imi katleden tadamaz.” 317
236- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Biz Ehl-i Beyt’i takvâlı ve mü’min olan kişiden
başkası sevmez. Müşrik ve şâkî (şerli) olan kişiden baş-
kası da buğz etmez.” 318
237- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Allah’ın gazabı Yahudi ve Hıristiyanlara şid-
detli oldu. Neslim ile bana eziyet edenlere de Allah’ın
gazabı şiddetli olacaktır.” 319
238- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bir kimse ecelinin geciktirilmesini ve Allah’ın
kendisine lütuf ettiği şeylerden faydalanmayı severse,
Ehl-i Beyt’im nezdinde benim halefim olmaya baksın.
Onların hakkında iyi niyet beslemeyen kimsenin ömrü
kısalır. Kıyamet günü de yüzü kara olarak huzuruma ge-
lir.” 320
Hz. Peygamber (sav)’in Nesli, Hz. Ali (kv) ve Hz. Fâtıma
(ra)’dan Devam Edecektir
239- Abdullah b. Abbas nakletti: Bir gün Hz. Ali,
Resûlüllah (sav)’in huzuruna geldi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, ayağa kalkıp boynuna sarıldı. İki gözünün
arasından öptü. Orada hazır olan, babam Abbas dedi ki:
316
El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 390; Tirmîzî, Beyhakî Şu’abu’l-Îmân’da, Dâre-
kutnî Efrad’da, Hatîb Muttefeak vel-Müfterak’ta nakletti.
317 Râmûz el-Ehâdis, s. 494
318 Molla’dan; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 388
319 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 292
320 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 411
100 Ehl-i Beyt Bölümü
“Bunu seviyor musun, Ey Allah’ın Resûlü?” Resûlüllah
(sav) efendimiz buyurdu ki: “Ey Amca! Allah’a yemin olsun
ki, Allah’ın Ali’ye olan sevgisi, benimkisinden daha şid-
detlidir. Zira Allah (celle celâlühü), her peygamberin
neslini kendi sulbünden kıldı. Benim neslimi ise Ali’nin
sulbünden kıldı.” 321
240- Câbir el-Ensârî ve Abdullah b. Abbas nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Allah-ü Teâlâ, her peygamberin neslini kendi neslinden
devam ettirdi. Benim neslimi ise; Allah (celle celâlühü),
Ali b. Ebî Tâlib’in neslinden devam ettirdi.” 322
241- Câbir el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her baba evladının kök
sülâlesi vardır. Nesebi ondan ilerler. Yalnız Fâtıma’nın
sülâlesi bana çeker. Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Be-
nim hamurumdandır. Vay onların faziletini inkâr edenle-
re! Onlara muhabbet edene, Allah muhabbet eder. Onla-
ra düşmanlık edene, Allah da düşmanlık eder.” 323
242- Hz. Fâtıma (ra)’a nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bütün insanlar huy
ve şekil bakımından baba tarafına uygun olurlar. Kızım
Fâtıma’nın çocukları müstesnadır. Onların babaları ve
yakınları benim. Kendileri benim mayamdandır. Onların
faziletlerini inkâr edenlerin vay haline!”
Farklı rivâyet: “Her kadının evladı soy sop bakımın-
dan, baba tarafına çeker. Ancak Fâtıma’nın evlatları
bundan müstesnadır. Çünkü ben Fâtıma evladının velisi-
yim ve soyunun sahibiyim.” 324
321
Hatîb Bağdâdî, I, 316-317; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 159; Muhibüddin Ta-
berî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 62 / s. 67; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 168;
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 205; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 99
322 Taberânî ve Hatib’den; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 49; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s.
398; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 463; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 413; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 99
323 Râmûz el-Ehâdis, s. 128
324 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4824; Hatîb Bağdâdî, XI, 285; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II,
92; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 29., 30., 31. Hadis; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3997; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 98; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 353 / s. 413;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 39. Hadisler birleştirilmiştir.
Ehl-i Beyt Bölümü 101
Hâşimoğulları’nın Üstün Konumu
243- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Benî Hâşim; Araplar’ın ve tüm yaratılmış in-
sanların en hayırlısıdır.” 325
244- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bir adam oturduğu yerden ancak Hâşimoğulla-
rı için ayağa kalkar.” 326
245- Hz. Âişe annemiz nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Cebrâil (as) bana
dedi ki: Yeryüzünü doğusundan batısına kadar aradım.
Muhammed’den daha faziletli bir insan bulamadım. Yer-
yüzünü doğusundan batısına kadar aradım, Hâşimoğulla-
rı’ndan daha faziletli bir toplum göremedim.” 327
246- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her peygambere yedi seçkin
yardımcı kimse verildi. Bana ise on dört tane verildi: Hz.
Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Cafer-i Tayyar, Hz.
Hamza, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Mûs’ab b. Umeyr,
Hz. Bilal, Hz. Selman, Hz. Ammâr, Hz. Abdullah b.
Mes’ûd, Hz. Mikdat ve Hz. Huzeyfe b. Yemân.” 328
247- Hübeşî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âli-
hi vesellem buyurdu ki: “Allah (celle celâlühü) insanların
içinden Arab’ı, Arab’dan Kureyş’i ve ondan da Benî
Hâşim’i, ondan da Ehl-i Beyt’imi, ondan da beni seçti.
Hz. Hamza (ra), Hz. Ali (kv), Hz. Cafer (ra), Hz. Hasan
(ra), Hz. Hüseyin (ra)’in arasından.” 329
248- Vâsile b. Eskâ nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Allah-ü Teâlâ, İbrahim oğullarından İsmail’i, İs-
mail oğullarından Kinâne’yi seçti. Kinâne’den Kureyş’i
325
Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 99; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 84
326 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 43; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4172
327 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 84; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 415
328 Tirmîzî, Menâkıb 31, 3785 / III, 585; Ahmed, Müsned, XVIII, 26490; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 286; Râmûz el-Ehâdis, s. 128
329 Râmûz el-Ehâdis, s. 86
102 Ehl-i Beyt Bölümü
seçti. Kureyş’ten Hâşimoğulları’nı seçti. Hâşimoğulla-
rı’ndan da beni seçti.” 330
249- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Biz Abdülmüttâliboğulları
yedi kişi cennetin efendileriyiz. Ben, Ali, Hamza, Cafer,
Hasan, Hüseyin ve Mehdî Âl-i Resûl, cennetin seyyidleri-
yiz.” 331
250- Enes b. Mâlik’ten: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Ey Hâşimoğulları, cennetin kapı
halkasını elime alsam, ilk olarak sizleri içeri bırakır-
dım.” 332
251- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “İnsanların en hayırlısı Araplar,
Araplar’ın en hayırlısı Kureyş, Kureyş’in en hayırlıları ise
Hâşimoğulları’dır.” 333
Resûlüllah (sav)’in En Sevdiği Kimseler
252- Bir kadın, Hz. Âişe annemize, Hz. Ali (kv)’yi sor-
du: Hz. Âişe annemiz buyurdu ki: “Allah’a yemin olsun ki,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme yeryüzün-
de Ali’den daha sevgili kimse yoktu. Kadınlardan da
Fâtıma’dan daha sevgili birisi yoktu.” 334
253- Hz. Âişe annemiz şöyle buyurdu: “Resûlüllah’a
Ali’den ve Fâtıma’dan daha sevgili kimseyi görmedim.”
335
330
Müslim, Fazilet 1, 1 / X, 41; Tirmîzî, Menâkıb 1, 3605 / III, 507; Ahmed, Müsned,
XVII, 24799; Hâkim, El-Müstedrek, XI, 7036; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân II, 347; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 415; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 50
331 İbn Mâce, Fitne, X, 34, 4087; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4993 BMT; Hatîb Bağ-
dâdî, IX, 434; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 48; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s.
89; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 209; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
362
332 Hatîb Bağdâdî, IX, 439; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 360
333 Deylemî’den; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 60. Hadis
334 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4784 BMT; Hatîb Bağdâdî, XI, 430; Harezmî, Menâkıb,
s. 37; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, VII, 223; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 277
335 İbn Âsâkir ve Zehebî’den; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 44
Ehl-i Beyt Bölümü 103
254- Abdullah b. Büreyde babasından nakletti:
“Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin en sev-
diği kimse erkeklerden Ali, kadınlardan Fâtıma’ydı.” 336
255- Üsâme b. Zeyd nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ehl-i Beyt’imden bana
en sevgili olan Fâtıma’dır.” 337
256- Cümey b. Umeyr et-Teymî nakletti: Halamla bir-
likte Hz. Âişe’nin yanına gittik ve ona soruldu: “Hangi kadın,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme daha sev-
giliydi?” “Fâtıma” dedi. “Ya erkeklerden?” diye soruldu.
“Fâtıma’nın kocası Ali’dir. Zira Ali; çok oruç tutar, çok
namaz kılardı.” 338
Aynı hadise farklı rivayet: Hz.Âişe annemize Hz. Ali so-
rulduğunda buyurdu ki: “Ali kadar Resûlüllah tarafından
sevilen başka bir adam görmedim. Ali’nin hanımı Fâtıma
kadar Resûlüllah (sav) tarafından çok sevilen başka bir
kadın görmedim.” 339
257- Hz. Ömer (ra)’ın naklettiğine göre, kendisi Hz.
Fâtıma (ra)’nın yanına girdi ve şöyle buyurdu: “Ey Fâtıma!
Allah’a yemin ederim ki; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi veselleme, senden daha sevimli birini görmedim.
Yine Allah’a yemin ederim ki babandan sonra bana in-
sanlar arasında, senden daha sevimli bir kimse yoktur.”
340
258- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi veselleme sordum. “Ey Allah’ın Resûlü! Fâtıma mı
sana daha sevgilidir, yoksa ben mi?” Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki:
336
Tirmîzî, Menâkıb 61, 3868 / III, 615; Nesâî, VII, Hasâis, 8444; Hâkim, El-
Müstedrek, VII, 4784; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 163; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI,
395; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 35
337 Tirmîzî, Menâkıb, 41, 3819 / III, 596; Hâkim, El-Müstedrek, V, 3615; Süyûtî,
Câmiu’s-Sağîr, I, 83; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 108; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 419
338 Tirmîzî, Menâkıb 61, 3874 / III, 617; Nesâî, VII, Hasâis, 8443; Hâkim, El-
Müstedrek, VII, 4798 BMT; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 396; Muhibüddin Taberî,
Zehâiru’l-Ukbâ, s. 35; Kütüb-i Sitte, XIII, 42. Hadisler birleştirilmiştir.
339 İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 547
340 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4789 BMT
104 Ehl-i Beyt Bölümü
“Fâtıma, bana senden daha sevgilidir. Fakat sen
bana, Fâtıma’dan daha izzetlisin.” 341
El-Heysemî yukarıdaki hadise şöyle ilave ediyor: “Seni
sanki havuzumun başına gelmek isteyen münâfıkları ko-
valarken görüyorum. Kevser Havuzu’mun etrafında gök-
lerdeki yıldızlar kadar bardaklar vardır. Ben, sen, Hasan,
Hüseyin, Fâtıma, Âkil ve Cafer, cennetteki köşkler üze-
rinde birbirine karşı karşıya oturan kardeşleriz.” 342
259- Üsâme b. Zeyd nakletti: Ben, Resûlüllah (sav)’in
kapısında beklerken Ali ve Abbas geldiler. İçeri girmek için izin
istediler. Ben, Resûlüllah (sav)’e haber verdim. İzin verildi,
içeri girdiler. “Ey Allah’ın Resûlü! Ehlinden hangisinin
sana daha sevimli olduğunu sormaya geldik?” dediler.
Resûlüllah (sav): “Muhammed’in kızı Fâtıma’dır.” buyurdu.
Bunun üzerine “Fâtıma’yı sormadık, erkeklerden kim?”
diye sordular. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem; “Ehlimden bana en sevgili olanı, kendisine
Allah’ın nîmet verdiği ve benim de kendisine ihsanda
bulunduğum Üsâme b. Zeyd’dir.” “Sonra kim?” dediler.
Sonra “Ali b. Ebî Tâlib’dir.” buyurdu. Abbas (ra): “Amcanı
en sona bıraktın!” dedi. Resûlüllah (sav): “Zira Ali, önce
hicret ederek seni geçti.” buyurdu. 343
Resûlüllah (sav)’in Vefatında Ehl-i Beyt’in Konumu
260- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, vefat etmeden önce bizi Âişe annemi-
zin evinde topladı, bize duâlar etti ve etrafındakilere vefat ede-
ceğini haber verdi. Küçük büyük herkes ağlaştı. Sonra da
şehâdet getirdiler. Hazır olan Ashâb’ı sordular: “Sizi kim yı-
kasın Ey Allah’ın Resûlü!” “Beni Ehl-i Beyt’imden, en
yakınlarımın yıkaması daha iyidir.” buyurdu. “Mübarek
cisminizi hangi elbise ile kefenleyelim?” dedik. Sırtındaki
341
Taberânî, Evsât’tan; Nesâî, VII, Hasâis, 8478; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, VII, 224;
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 29; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr-2, III, 40; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 419
342 El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 173
343 Tirmîzî, Menâkıb, 41, 3819 / III, 596
Ehl-i Beyt Bölümü 105
elbiseyi göstererek, “Beni şu elbisemle kefenleyin. Mısır
beyazına veya Yemen kumaşına sarın.” buyurdu. Sorduk:
“Kabir makâmınız nerede olmalı?” “Bulunduğum yerde.”
buyurdu. “Namazınızı kim kıldırsın?” diye sorduk. O, şöyle
buyurdu: “Durun!” buyurdu ve ağladı, “Beni de ağlattınız”
buyurdu. “Beni yıkadıktan ve kefenledikten sonra, bu
evimdeki yatağımın üzerine ve kabrimin kenarına koyun.
Sonra da yanımdan bir saat çıkınız. Namazımı önce dos-
tum Cebrâil (as) ve bütün melekler sırası ile kılarlar.
Sonra da grup grup içeri girin, namazımı kılın ve bana
salâtü selâm getirin. Bağırıp çağırıp beni üzmeyin. Önce
Ehl-i Beyt’imin erkekleri, sonra Ehl-i Beyt’imin kadınları
namazımı kılsın. Sonra da siz mü’minler üzerime namaz
kılarsınız. Ashâb’ımdan burada olmayanlara benden
selâm söyleyin. Kıyamete kadar gelecek kardeşlerime de
benden selâm söyleyin. Allah şahidimdir ki kıyamete
kadar gelecek bütün Müslümanlara selâm verdim.” 344
Ashâb-ı Kiram ağlaşarak tekrar sordular: “Sizi kabre kimler
indirsin?” Efendimiz (sav): “Ehl-i Beyt’imden en yakınla-
rım, meleklerin de yardımı ile indirirler.” buyurdu. 345
Bundan sonra, Cennetü’l-Bâki kabristanlığını ziyaret
edip duâ etti. Sonra Hz. Meymune annemizin evine, oradan
da Hz. Fâtıma (ra)’anın teklifi ile Hz. Âişe annemizin evine
geçirildi ve artık orada kaldı. Dışarı çıkması gerekirse bir om-
zunda Hz. Ali (kv), diğer omzunda Hz. Abbas ya da Hz. Ab-
bas’ın oğullarından biri olurdu. 346
261- Hz. Abbas’ın oğlu Fazl nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin hastalığı şiddetlendiğinde,
Ashâb’ı ile helâlleşti. Ashâb’dan Ukkâşe’nin Tebûk Seferi sıra-
sında Resûl-ü Ekrem (sav)’in devesine vurduğu kamçının ken-
disine isabet ettiğini söylemesi ve kamçı ile kısas istemesi üze-
rine, Ashâb-ı Kiram’ın itiraz sesleri uğultuya dönüştü.
344
Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4455
345 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4392; İbn Sa’d, Tabakât, II, 260; İbn Kesîr, El-Bidâye,
V, 433
346 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4441 BMT; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 127-129
106 Ehl-i Beyt Bölümü
Efendimiz, o kamçının Hz. Fâtıma (ra)’nın evinde oldu-
ğunu ve onu Selman’ın getirmesini istedi. Selman kamçıyı Hz.
Fâtıma (ra)’dan isteyince; Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan (ra) ve
Hz. Hüseyin (ra)’ı gönderdi ve: “Resûlüllah’a vuracakları
kamçıya siz siper olun, o kamçıları size vursunlar.
Resûlüllah çok hasta, dayanamaz.” buyurdu.
Oysa Ukkâşe b. Mihsan’ın maksadı sonradan anlaşıldı.
Kısas için Resûlüllah (sav)’in gömleğini soyduran Ukkâşe,
Resûlüllah (sav)’in tenine değmeyi ve nübüvvet mührünü
öpmeyi murad etmişti. Bu muradına kavuştu. 347
Hz. Peygamber (sav)’in Nesli ve Akrabalığının Durumu
262- İbn Abbas ve Câbir el-Ensârî nakletti: Hz. Ömer
(ra), Hz. Ali (kv)’nin kızı Ümmü Gülsüm ile evlendiği zaman
şöyle buyurdu: “Beni tebrik etmiyor musunuz? Ben, Resûlül-
lah (sav)’in şöyle buyurduğunu işittim: Benim sebebim (ak-
rabalığım) ve nesebim (soyum) hariç, kıyamet günü bü-
tün sebep ve nesepler kesilecektir.” 348
263- Abdullah b. Evfâ nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah-ü Teâlâ’ya ni-
yaz ettim: Ehl-i Beyt’ime alıp evlendiklerimin ve kızlarım-
dan evlendirdiklerimin cennette benim dostlarım olma-
sını diledim. Bu isteğim bana verildi.”
Farklı tercüme: “Ümmetimden onunla evleneceğim
ya da benimle evlenecek kimsenin cennette olmasını
Rabb’imden diledim, bu dileğim kabul edildi.” 349
264- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Akrabalığımın âhi-
rette bir faydası olmayacağını söylüyorsunuz. Aksine
dünyada da âhirette de bu yakınlığım sürecektir. Ben
347
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 135-137
348 Taberânî ve İbn Âsâkir’den; Ahmed, Müsned, XVIII, 26126; Hâkim, El-Müstedrek,
VII, 4738; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr-2, III, 39; İbn İshak, Sîret, 341; Ebû Nuaym, Hilye-
tü’l-Evliya, XI, 268; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3980-4020; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 32.,
33. ve 34. Hadis; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 352-353-413; Râmûz el-Ehâdis,
s. 321. Hadisler birleştirilmiştir.
349 İbn Merzuk’tan; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4722 BMT; El-Askalânî, El-Metâlib, III,
4019; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 411
Ehl-i Beyt Bölümü 107
hepinizin Cennet Havuzu’na gönderdiği öncünüz olaca-
ğım.” 350
265- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ehl-i Beyt’imi cen-
net ehli dışında bir kimseyle evlendirmesin diye
Rabb’ime duâ ettim.” 351
Hz. Ebû Bekir (ra)’ın Ehl-i Beyt’e Karşı Davranışı
266- Hz. Âişe annemiz nakletti: Hz. Fâtıma (ra),
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin vefatından son-
ra Hz. Ebû Bekir (ra)’tan kendisine düşen mirastan ve Fedek
arazisinden pay istedi. Bunun üzerine vârid olan haberi Hz.
Ebû Bekir (ra) şöyle nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Biz peygamberlere mirasçı
olunmaz. Bıraktığımız bütün mallar sadakadır. Ehl-i Beyt
de bu maldan ihtiyacını alır.” Hz. Ebû Bekir (ra) devamla
şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki bana, Muham-
med’in Ehl-i Beyt’ini gözetmek, kendi yakınlarımı gö-
zetmemden daha sevimli ve üstündür.” 352
267- Şa’bi nakletti: “Hz. Fâtıma (ra) hastalandığında,
Hz. Ebû Bekir (ra) ziyaretine geldi. İçeri girmek için izin istedi.
Bunun üzerine Hz. Ali (kv), “Ey Fâtıma! Bu gelen Ebû Be-
kir’dir, izin verirsen seni ziyaret etmek istiyor?” dedi. Hz.
Fâtıma (ra): “İzin vermemi ister misin?” dedi. Hz. Ali (kv):
“Evet” dedi. Hz. Ebû Bekir (ra), Hz. Fâtıma’nın rızasını almak
için yanına girdi ve: “Allah’a yemin olsun ki evi, malı, ai-
leyi ve aşireti; yalnızca Allah’ın rızasını, Resûlü’nün rı-
zasını ve siz Ehl-i Beyt’in rızasını kazanmak için terk
ettim.” dedi. Sonra Hz. Fâtıma (ra)’dan rızasını talep etti.
Nihayet Hz. Fâtıma (ra) ondan razı oldu.” 353
350
Ahmed, Müsned, XVIII, 26183
351 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 411; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 135
352 Buhârî, Megâzi 14, 4033 / Fazilet 12/22; Ebû Dâvud, Harac, II, 2968; Ahmed,
Müsned, IX, 13427; İbn Sa’d, Tabakât, II, 316; Zehebî, Tarihü’l-İslam, II, 357; İbn
Kesîr, Tefsir, XIII, 7099; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 474
353 Beyhakî, Sünen, VI, 91, 12735; İbn Sa’d, Tabakât, X, 26; İbn Kesîr, El-Bidâye, V,
481
108 Ehl-i Beyt Bölümü
Sadakanın Ehl-i Beyt’e Haram Oluşu
268- Abdülmüttalib b. Rabia b. Haris b. Abdülmüttalib
nakletti. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Şüphesiz bu sadaka (zekât), insanların kirleri-
dir. Bu sebeple; onu almak, Muhammed’e ve Muham-
med’in Ehl-i Beyt’ine helâl olmaz.” 354
269- Ebû Hureyre nakletti: “Hz. Peygamber (sav)’e sa-
daka olarak, hurma dolu bir sepet getirilmişti. Hasan ile Hüse-
yin bu hurma ile oynaşıyorlardı. Hasan b. Ali, bir hurma tane-
sini alarak ağzına götürdü. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem bunu görünce, onun ağzından hurmayı çıkardı ve:
“Sen Âl-i Muhammed’in sadaka yemediğini bilmiyor mu-
sun?” buyurdu.” 355
Hz. Hasan (ra)’tan gelen rivâyette: “Sa-
daka hem Muhammed’e, hem de Ehl-i Beyt’ine helâl de-
ğildir.” 356
Ehl-i Beyt’e Zulmetmek, Savaş Açmak, Onları Aldatmak
ve Onlara Sövmek Haramdır
270- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ehl-i Beyt’ime zulmedenlere, Ehl-i Beyt’ime
karşı savaşanlara, Ehl-i Beyt’imi aldatanlara ve onlara
sövenlere Allah-ü Teâlâ, cenneti haram kılmıştır.” 357
*- Yani, Ehl-i Beyt’ime eziyet ve zulmedene cennet ha-
ram kılınmıştır. Beyhakî ve Bagâvî bunu açıkça söylemişlerdir.
İmam Şâfî de kesinleştirmiştir ki; Ehl-i Beyt’i sevmek farz, buğz
etmek haramdır. 358
354
Ebû Dâvud, Harac, II, 2985; El-Askalânî, El-Metâlib, I, 831
355 Buhârî, Zekât, 57, 1485; Müslim, Zekât 161 / V, 257; Ahmed, Müsned, V, 6433 /
VII, 9341; Dârimî, Zekât 16, 1649; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 365
356 Müslim, Zekât 161 / V, 258; Ahmed, Müsned, XI, 16475; İbn Sa’d, Tabakât, VI,
365
357 Taberânî’den; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 20; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 111; El-Heytemî, Es-Savâikü’l-Muhrikâ, s. 393 / s. 403
358 Er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Şûrâ Sûresi 23. âyetin tefsiri; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 391
Ehl-i Beyt Bölümü 109
Ehl-i Beyt’e Bela Gösteren, Belaya Uğrayacaktır
271- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Benden sonra sizler, Ehl-i Beyt’ime belalar
göstereceksiniz!” 359
272- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Sizler, benden sonra Ehl-i Beyt’ime karşı ya-
pacaklarınızdan dolayı belalar göreceksiniz.” 360
273- Umare b. Yahya b. Halid b. Urfuta nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurdu:
“Şüphe yok ki siz, benden sonra Ehl-i Beyt’imle imtihan
olunacaksınız!” 361
Ehl-i Beyt’e Zulmeden, Eziyet Eden ve Düşman Olanların
Durumu
274- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ehl-i Beyt’ime zulüm edenlerin vay haline!
Onların azabı münâfıklar ile birlikte cehennemin en alt
tabakasında olacaktır!” 362
275- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Benim kanımı dökene veya benim neslime ezi-
yet edene; benim, meleklerin ve Allah’ın gazabı çok şid-
detli olur.” 363
Ehl-i Beyt Zulümlere Uğrayıp, Diyardan Diyara Sürüle-
cektir
276- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Allah (celle celâlühü), biz Ehl-i Beyt için, âhi-
reti dünyanın önünde tuttu. Ehl-i Beyt’im benden sonra,
bencillik ve şiddetli bela görecek ve diyardan diyara sü-
rüleceklerdir!” 364
359
Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 78
360 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 101
361 Taberânî, Mu’cemü’l-Kebir, III, 80; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 58
362 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 66 / s. 403
363 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 42; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 39
364 Hâkim, El-Müstedrek, IV, 464; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 17; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIV, 267
110 Ehl-i Beyt Bölümü
277- “Ehl-i Beyt’im benden sonra gerçekten; üm-
metim tarafından öldürülmek, eziyet görüp, başka ülke-
lere sürgün edilmek gibi olaylarla karşılaşacaklardır!
Toplumlardan bize karşı en şiddetli düşman olanları ise
Benî Ümeyye, Benî Muğîre ve Benî Mahzum’dur!” 365
Mehdî Âl-i Resûl Ehl-i Beyt Neslinden Gelecektir
278- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Biz öyle bir Ehl-i
Beyt’iz ki; Allah bizlere dünyayı değil, âhireti nasip etti.
Benden sonra Ehl-i Beyt’im; bela, şiddet, dağıtılma ve
sürgüne uğrayacaklar. Nihayet doğu tarafından siyah
bayraklılar gelecek, hayır üzere hükümdarlık isteyecek-
ler. Kendilerine istedikleri verilmeyecek. Bunun üzerine
savaşacaklar ve Allah tarafından yardım görecekler.
Durum böyle olunca istedikleri kendilerine geri ve-
rilecek, fakat kabul etmeyecekler. O hükümdarlığı; ismi
ismime, babasının adı babamın adına uyan Ehl-i
Beyt’imden bir kimseye teslim edecekler. O Mehdî Âl-i
Resûl’dür ve yeryüzüne sahip olur. Kendisinden önce
baskı ve zulümle dolu olan yeryüzünü doğruluk ve ada-
letle doldurur. Sizden veya sonradan gelen birisi ona
yetişirse, kar üzerinde sürünerek de olsa; gelsin, ona
katılsın! Onlar mutlaka hidâyet sancaklarıdır.” 366
279- Hz. Ali (kv) ve Ebû Saîd nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yeryüzü zu-
lüm ve düşmanlıkla dolmadan kıyamet kopmayacaktır.
Sonra bu an geldiğinde Ehl-i Beyt’imden olan Mehdî Âl-i
Resûl ortaya çıkıp, dünyayı doğruluk ve adalet ile doldu-
racak, tıpkı zulüm ve düşmanlık ile dolmuş olduğu gibi.”
367
365
Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8547 BMT; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 401
366 İbn Mâce, Fitne, X, 34, 4082; Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8482; Râmûz el-Ehâdis, s.
135; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 46
367 Ebû Dâvud, Mehdî, III, 4283; Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, II, 148; Hatîb Bağdâdî,
I, 370; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 78; Ahmed, Müsned, XX, 28514-28521;
Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8712 BMT; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 194; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, XIV, 271
Ehl-i Beyt Bölümü 111
Muhibüddin Taberî şöyle ilave ediyor: “Orada hazır
olan Selman-ı Fârisî dedi ki: “O adam kimdir, Ey Allah’ın
Resûlü?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, ya-
nında bulunan Hüseyin’in omzuna dokunarak şöyle buyurdu:
“Benim bu çocuğumun neslindendir.” 368
280- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Mehdî Âl-i Resûl bizdendir.
Ey Ehl-i Beyt! Size müjdeler olsun. Allah (celle celâlü-
hü), onu bir gecede ortaya çıkarır ve olgunlaştırır.” 369
281- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ehl-i Beyt’imden
adı adıma benzeyen bir adam, dünyaya sahip olmadan
kıyamet kopmayacaktır.” 370
282- Huzeyfe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Mehdî Âl-i Resûl, evladım-
dan bir adamdır. Yüzü parlayan yıldız gibidir. Mehdî Âl-i
Resûl’ün adı adım gibidir.” 371
283- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Dünyanın yok olmasına bir gün kalsa bile; Ehl-
i Beyt’imden ismi ismime benzeyen Mehdî Âl-i Resûl,
mutlaka iş başına geçecektir.” 372
284- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Mehdî Âl-i Resûl, bizden,
Ehl-i Beyt’tendir.” 373
285- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Dünyanın ömründen yal-
nız bir gün bile kalsa, Allah azze ve celle o günü, Ehl-i
Beyt’imden bir kişi için; Deylem Dağı’na ve Kostantiniy-
ye’ye (İstanbul) sahip oluncaya kadar uzatacaktır.” 374
368
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 136
369 Ahmed, Müsned, XX, 28520; Râmûz el-Ehâdis, s. 237
370 Ahmed, Müsned, XX, 28506
371 Rüyânî’den; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 408; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIV,
264, s. 268
372 Tirmîzî, Fitne 52, 2231 / II, 450; El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 311; Ebû Nu-
aym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 77; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIV, 269
373 İbn Mâce, Fitne, X, 34, 4085; Ahmed, Müsned, XX, 28510; Hâkim, El-Müstedrek,
XI, 8717 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 77; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 359;
Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIV, 264
374 İbn Mâce, Cihad, VII, 11, 2779; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 371
112 Ehl-i Beyt Bölümü
286- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Fâtıma! Sana müjdeler olsun! Sevinmelisin
ki, Mehdî Âl-i Resûl sendendir! Senin neslindendir.” 375
287- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Mehdî Âl-i
Resûl haktır, zuhur edecektir. Kendisi Fâtıma’nın çocuk-
larından, benim neslimdendir.” 376
288- Câbir b. Semüre nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Benden sonra on iki
halife olacak, hepsi de Kureyş’tendir.” 377
375
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 136; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 95; Ali
el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIV, 584; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 5
376 Ebû Dâvud, Mehdî, III, 4284; Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8714; Zehebî, Mîzânü’l-
Îtidal, s. 87; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 187; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIV, 264,
s. 591; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 367; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 129
377 Ebû Dâvud, Mehdî, III, 4279; Tirmîzî, Fitne 48, 2223 / II, 446; Ahmed, Müsned,
XIX, 27052-27080; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 271; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
416; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 258
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü 113
İkinci Bölüm
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
Hz. FÂTIMATÜ’Z-ZEHRA (ra)
Hz. Fâtıma (ra)’nın Özet Hayatı
Hz. Fâtıma (ra), ilk vahyin gelmesinden bir yıl kadar ön-
ce Mekke’de doğdu. Peygamberimiz (sav)’in en küçük kızıdır.
Hz. Fâtıma (ra), Bedir Savaşı’ndan sonra Hicret’in 2. yılında,
Hz. Ali (kv) ile evlendi. Bu evliliklerinden Hasan, Hüseyin,
Muhassin, Ümmü Gülsüm ve Zeyneb isimlerinde çocukları
dünyaya gelmiştir. 378
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ın
dışında Muhassin, doğumun hemen sonrasında vefat etti. An-
cak büyüyen kızları çeşitli evlilikler geçirmişlerdir. 379
Künyeleri: Ümmü Muhammed; kızını anne sevgisiyle
seven Peygamber (sav) de “Babasının Annesi” anlamında
Ümmü Ebîhâ diye hitap etmiştir. Lakapları ise: Betül, Azra,
Raziye, Marziye, Meymune, Zekiye ve Zehra’dır. 380
Hz. Fâtıma (ra), Mekke’de İslam’ın ilk tebliğ yıllarında
Mekkeli müşriklerin Peygamberimiz (sav) Kâbe’de secdeye
vardığı zaman omzuna deve işkembesini koymaları üzerine
onu bu durumdan kurtardı. Bu işi yapanlara kızdı ve Peygam-
berimiz (sav)’in üzerini temizledi.
Hicret’in 2. yılı, Bedir Savaşı’ndan sonra, Zilhicce ayın-
da, Kurban Bayramı’ndan sonra Hz. Ali ile evlendirildi.
378
İbn Sa’d, Tabakât, X, 25
379 İbn Kesîr, El-Bidâye, III, 519
380 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 155-157
114 Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
Uhud Savaşı’nda, savaşa katılan on hanımla birlikte yi-
yecek ve su taşıdı. Yaralılara baktı. Peygamberimiz (sav)’in
dişinin kırılması üzerine, yüzündeki kanları temizledi. Kanın
durmadığını görünce bir hasır parçası yakıp, külleri ile kanı
durdurmayı başardı.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin vefatın-
dan altı ay sonra vefat etti. Vasiyeti üzerine Hz. Ali (kv) cena-
zesini yıkadı. Esma b. Umeys, ona yardım etti. Cenazesi tabut
içerisinde taşınıp geceleyin Cennetü’l-Bâki mezarlığına defne-
dildi. 381
Hz. Fâtıma (ra)’nın Doğumu
1- Molla Sîret’ten: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Cebrâil (as), bana cennetten bir
elma getirdi. Elmanın bir kısmını yedim, bir kısmını da
Hatice’ye verdim, o yedi. Bu zaman Hatice hamile kaldı
ve şöyle anlattı: Hamileliğim çok hafif geçti. Doğum za-
manında Kureyş kadınlarından yardım istedim, fakat
onlar yardıma gelmediler. Ben bu haldeyken odama gü-
zellikleri ve nurları tarif edilemeyecek derecede dört ka-
dın girdi. Birincisi: “Ben senin annen Havva’yım” dedi.
İkincisi: “Ben Müzâhim kızı Asiye’yim.” Üçüncüsü:
“Ben, Mûsa’nın kız kardeşi Gülsüm’üm.” Dördüncüsü:
“Ben, İmrân kızı Meryem’im.” Hepsi birden bana dediler
ki: “Bizler sana bu durumda gereken yardımı yapmak
için geldik.” Sonra Fâtıma yere secde ederek düştü ve
parmaklarını yukarı kaldırmıştı.” 382
Hz. Fâtıma (ra)’nın Fazileti
2- Hz. Âişe annemiz nakletti: “Fâtıma’dan daha sâdık
birini görmedim. Fâtıma’dan daha faziletli olan ancak
babasıydı.” 383
381
M. Y. Kandemir, DİA, Hz. Fâtıma, XII, 219; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI,
437-439
382 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 45; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 154;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 44
383 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4810 BMT; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 201;
Taberânî, Mu’cemül Evsât, II, 118, 2721; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3986
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü 115
3- Hz. Âişe annemiz nakletti: “Şekil, hâl ve tavır ba-
kımından, kalkışında ve oturuşunda Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi veselleme, kızı Fâtıma’dan daha
çok benzeyen hiç kimseyi görmedim. Fâtıma, Resûlül-
lah’ın yanına girdiği zaman, Resûlüllah ona doğru ayağa
kalkar, onu öper ve kendi yanına oturturdu. Resûlüllah
efendimiz de Fâtıma’nın yanına girdiği zaman, Fâtıma
oturduğu yerden kalkar, Resûlüllah’ı öper ve O’nu kendi
yanına oturturdu.”
Farklı rivâyet: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
veselleme, hadis ve kelam bakımından, Fâtıma kadar
benzer birini görmedim. Fâtıma babasının yanına geldiği
zaman, Resûlüllah (sav) ayağa kalkardı. Onu karşılar,
elinden tutar ve meclisinde yer verirdi.” 384
4- Bir gün Muhâcir ve Ensâr hanımları bir araya topla-
nıp, Hz. Fâtıma (ra)’nın da aralarına katılması için Resûl-ü
Ekrem (sav) efendimizden izin istediler. Hz. Fâtıma (ra) güzel
elbiseleri olmadığı için katılmak istemedi. Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem: “Ey Fâtıma! Bizim yolumuzda
kimseyi ümitsiz bırakmak yoktur.” buyurarak, onu gön-
derdi. Hz. Fâtıma (ra), toplantıdan üzüntülü döndü. Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, o toplantıya katılan ha-
nımlardan birini çağırıp, toplantının durumunu ve Fâtıma
(ra)’nın halini sordu: O kadın: “Ey Allah’ın Resûlü, Fâtıma
gelince bütün kadınlar, onun güzel elbiselerine hayran
kaldılar. Birbirlerine bu elbiseleri nereden almışlar diye
konuştular.” Hz. Fâtıma (ra) buyurdu ki: “O halde, niye
bana öyle gözükmedi ki, ben de sevineyim.” Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “O güzel elbi-
seleri senin üzerine örttüler, sen onları görmedin, o elbi-
selerin güzelliği bundandır.” 385
384
Buhârî, Fazilet 27; Müslim, Fazilet 98 / X, 350; Tirmîzî, Menâkıb 60, 3872; Ebû
Dâvud, Edeb, III, 5217; İbn Hibban, II, 477; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4785-4807
BMT; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 41
385 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 122-123; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 162-265.
Biraz farklı ama aynı konuyu aktarıyor.
116 Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
5- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kıyamet günü olunca, perde
gerisinden bir münâdi şöyle seslenecek: “Ey mahşer hal-
kı, gözlerinizi kapayın! Fâtıma b. Muhammed geçecek.”
denilir ve Fâtıma üzerinde iki yeşil kumaş olduğu halde
geçer.” 386
6- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem; Fâtıma’ya hitaben şöyle buyurdu:
“Muhakkak Allah-ü Teâlâ; ne sana, ne de evlatlarından
hiçbirisine azap edecek değildir!” 387
Hz. Fâtıma (ra)’nın Hz. Ali (kv) İle Evlendirilmesi
7- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemin yanındaydım. O’na vahiy gelmeye başladı-
ğında kendinden geçti. Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem vahiyden sonra kendine geldiğinde bana buyurdu ki:
“Cebrâil (as)’ın ne ile bana geldiğini biliyor musun?”
Ben dedim ki: “Allah ve Resûlü daha iyi bilirler.” Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Cebrâil
(as), Fâtıma’yı Ali ile evlendirmemi bana emretti.” 388
8- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Yanıma bir melek gelip dedi ki: Ey Muham-
med! Yüce olan Allah, sana selâm eder ve buyurur ki:
Ben kızın Fâtıma’yı, Ali b. Ebî Tâlib’e göğün yüksekle-
rinde nikâhladım. Sen de dünyada nikâhlarını kıy!” 389
9- Enes b. Mâlik nakletti: Bir gün Peygamberimiz sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin hizmetindeydim. Mübarek
yüzünde vahiy alâmetleri belirdi, sonra da şöyle buyurdu:
386
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4781/4811 BMT; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 239; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 418; Kütüb-i Sitte, XIII, 44. Bu hadisin farklı rivâyetleri
de vardır.
387 Taberânî’den; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 39. Hadis; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
362
388 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, I, 235; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 31; El-
Heysemî, meleklerin gökyüzünde yaptıkları düğünü ve vasıflarını uzun uzun anlatır.
El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 15229
389 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 32
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü 117
“Ey Enes! Cebrâil (as) gelip, Ali ile Fâtıma’yı ev-
lendirmemi emretti. Muhâcir ve Ensâr’ın ileri gelenlerini
topla!” Ben de Resûlüllah (sav)’in emri ile Muhâcir ve Ensâr’ı
topladım. Efendimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem güzel
bir hutbe okudu ve şöyle buyurdu: “Ey Ashâb’ım! Allah-ü
Teâlâ’nın emri ile Ali ile Fâtıma’yı nikâhlayacağım, siz
de buna şâhid olun!” Bundan sonra Hz. Ali (kv) huzura geti-
rildi. Ona şöyle buyurdu: “Yâ Ali! Fâtıma’yı dört yüz mis-
kal gümüş ile sana nikâhladım, kabul ettin mi?” Hz. Ali
(kv) cevap verdi: “Razıyım, kabul ettim Ey Allah’ın
Resûlü!” 390
10- İbn Büreyde babasından nakletti: “Hz. Ebû Bekir ve
Hz. Ömer de, Resûlüllah (sav)’den Hz. Fâtıma’yı istediler.
Ancak Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem “Yaşı
küçüktür” buyurdu. Hz. Ali istediğinde ise Hz. Fâtıma’yı
onunla evlendirdi.” 391
11- Abdullah b. Abbas nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ali (kv) ile Hz. Fâtıma (ra)’yı ev-
lendireceği zaman; Resûlüllah (sav): “Fâtıma’ya mehir ola-
rak bir şey ver!” buyurdu. Hz. Ali (kv): “Benim yanımda
mehir olarak verebileceğim bir şey yok” dedi. Bunun üze-
rine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Hutamiy-
ye, zırhın nerede, onu ver!” buyurdu.” 392
12- Enes b. Mâlik nakletti: Önce Hz. Ebû Bekir, Resûlül-
lah (sav)’den Hz. Fâtıma’yı istedi. Sonra Hz. Ömer istedi. Her
ikisine de Resûlüllah cevap vermedi. İkisi birlikte, Hz. Ali’nin
yanına gelerek durumu anlattılar. Hz. Ali’nin de Hz. Fâtıma’yı
istemesini söylediler. Hz. Ali de öncekiler gibi, gelip Resûlül-
lah’ın önünde oturdu. Resûlüllah (sav) öncekilere sorduğu gibi
“Ne istiyorsun?” diye sordu.
390
Tirmîzî’nin Nazmı Dârü’l-Sıbteyn kitabından; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 168-
169; Fuzûlî, Hz.Ali ve Hz.Fâtıma’nın nikâhını, düğününü ve çeyizini uzun uzun anla-
tır. Cebrâil (as) ve meleklerin de dâvete katıldığından bahseder.
391 Nesâî, VII, Hasâis, 8454; İbn Hibban, II, 478, s. 479
392 Ebû Dâvud, Nikâh, II, 2125; Nesâî, V, 5541; Ahmed, Müsned, XII, 17787; El-
Askalânî, El-İsâbe, s. 482; İbn Kesîr, El-Bidâye, III, 518
118 Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
Hz. Ali de: “Ey Allah’ın Resûlü! Sen benim duru-
mumu ve İslam’daki önceliğimi biliyorsun, beni Fâtıma
ile evlendirmeni istiyorum.” dedi. Bunun üzerine Resûlüllah
(sav): “Yanında mehir olarak vereceğin bir şey var mı?”
diye sordu. Hz. Ali: “Atım ve zırhım var” buyurdu. Resûlül-
lah (sav): “Atın sana lazım, zırhını sat parasını getir!”
buyurdu. Hz. Ali, zırhını dört yüz seksen dirheme satıp parası-
nı Resûlüllah (sav)’e getirdi. Resûlüllah (sav) paradan bir kıs-
mını alarak: “Ey Bilal! Bu para ile koku al!” buyurdu ve
Hz. Fâtıma’yı hazırlamalarını emretti. Çeyiz olarak, iplerle
örülmüş bir karyola ve içi lif dolu deriden bir yastık verdi. Hz.
Ali’ye de: “Fâtıma hazırlanıncaya kadar bekle!” buyurdu-
lar. Hz. Fâtıma, Ümmü Eymen ile beraber gelip evin içinde bir
tarafta oturdu. Resûlüllah (sav) gelip: “Kardeşim Ali burada
mı?” buyurunca, Ümmü Eymen: “Kardeşin olduğu halde,
ona kızını mı verdin?” dedi. Resûlüllah (sav): “Evet” bu-
yurdu. Sonra Hz. Fâtıma’dan su istedi. Hz. Fâtıma bir kâse su
verdi. Resûlüllah suyu alıp içine üfledi. Sonra da Hz. Fâtı-
ma’ya: “Yaklaş!” buyurdular. Suyu Hz. Fâtıma’nın göğüsleri
üzerine ve başına serpti. “Allah’ım! Onu ve neslini, Şey-
tan’ın şerrinden sana sığındırırım.” diye duâ etti. Sonra:
“Arkanı dön!” buyurdu. Dönünce iki omuzları arasına ve
sırtına da o sudan serpti. Yine aynı duâyı etti. Sonra Hz. Ali’yi
yanına çağırıp bunun aynısını ona da yapıp duâ buyurdular.
Sonra da: “Allah’ın adıyla ve bereketiyle ailenin yanına,
gerdeğe gir!” buyurdular. 393
Hz. Osman (ra)’ın Hz. Ali (kv)’ye destek olmak için;
bahsi geçen zırhı satın aldığı ve sonra Hz. Ali (kv)’ye tekrar
hediye ettiği nakledilir.
13- Aynı hadise farklı rivâyet: Enes b. Mâlik nakletti:
Ben, Resûlüllah (sav)’in huzurundayken O’na vahiy hali geldi
ve kendine geldiğinde şöyle buyurdu: “Şüphesiz! Rabb’im
bana, Fâtıma’yı, Ali ile evlendirmemi emir buyurdu.
393
Nesâî, VII, Hasâis, 8455; İbn Hibban, II, 480; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4806; İbn
Sa’d, Tabakât, X, 22; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 319 / s. 366; Şems-i Sivasî,
Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 263
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü 119
Ey Enes! Git, Ebû Bekir’i, Ömer’i ve Ashâb’dan bazıları-
nı çağır!” Bunun üzerine ben gidip çağırdım. Tabakta hurma-
lar dağıtıldı. Resûlüllah (sav), bir hutbe okudular. Sonra da
Hz. Ali’ye gülümseyerek şöyle buyurdular: “Gerçekten her-
şeye galip ve yüce olan Allah’ın emriyle, dört yüz miskal
gümüş mehir ile Fâtıma’yı sana nikâhladım. Razı oldun
mu?” Hz. Ali (kv): “Razı oldum” buyurdu. Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle duâ buyurdu: “Allah’ım,
dağınık işlerinizi birleştirsin, talihinizi kuvvetlendirsin.
Üzerinize bereket indirsin ve sizden çok güzel bir nesil
yetiştirsin!” 394
14- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem; Fâtıma’yı, Ali ile evlendirmek istedi-
ğinde, Fâtıma’ya bir korku düştü. Bunun üzerine Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey kızım
korkma! Seni Ali ile evlendirmemi Allah (celle celâlühü),
bana emretti.” 395
15- Abdullah b. Abbas nakletti: “Fâtıma, Ali ile gerdeğe
girdiği gecede; Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
imam olarak, Cebrâil (as) sağında, Mikâil (as) solunda ve
yetmiş bin melek de arkasından geliyordu. Hepsi gün doğana
kadar Allah’ı tesbih ve takdis ettiler.” 396
16- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz.
Fâtıma’yı (ra), Hz. Ali (kv) ile evlendirdiği zaman Ashâb’dan
bazıları konuştu. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ben kendiliğimden Ali’ye
kızımı vermedim. Allah (celle celâlühü), Ali’yi kızımla
evlendirdi.” 397
17- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah-ü Teâlâ, bana
Fâtıma ile Ali’yi evlendirmemi emretti.” 398
394
El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 320-322 / 365
395 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 31
396 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 26
397 Yakûbî Tarihi, II, 39
398 Taberânî, Mu’cemü’l-Kebir, V, 117; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 455; Ali el-Muttakî,
Müntehab, V, 30; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 320; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I,
57
120 Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
18- Abdullah b. Abbas nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Fâtıma’yı Ali ile evlendirdiği zaman
Fâtıma, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme: “Ey
Babacığım! Beni fakir, hiçbir şeye sahip olmayan biriyle
mi evlendirdin?” buyurdu. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem: “Ey Fâtıma! Razı olmaz mısın ki; Allah
(celle celâlühü) yeryüzünde iki adamı seçti, biri baban,
diğeri kocandır.” 399
19- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem; kızı Hz. Fâtıma (ra)’yı, Hz. Ali (kv) ile
evlendirdiği düğün sabahı, Hz. Fâtıma (ra)’nın içine bir korku
düştü. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellem şöyle buyurdu: “Ey Fâtıma! Seni dünyada seyyid,
âhirette de sâlih olan biriyle evlendirdim.” 400
“Ey Fâtıma! Allah seni Ali ile evlendirmemi emre-
dince, Cebrâil (as)’e emir verdi. Cebrâil (as) dördüncü
semâda durdu. Melekler saf saf durdular ve Cebrâil (as)
onlara bir konuşma yaptı. Ben de seni Ali ile evlendir-
dim. Sonra Allah cennet ağaçlarına emretti. Ağaçlar, süs
ve giysiler yetiştirdi. Sonra bunları meleklere doğru
saçmasını istedi. Melekler bu süs ve giysilerden aldıkları
nispette kıyamete kadar bunlarla övüneceklerdir.” 401
20- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Fâtıma! Seni Ehl-i Beyt’im içinde bana en
sevgili olan, Ali ile evlendirdim.” 402
21- Ebû Eyyüb el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem hastalandığında, O’nu ziyaret etmek
için kızı Fâtıma geldi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellemin zayıf bir hale düştüğünü görünce dayanamayıp göz-
399
Hatîb Bağdâdî, IV, 195; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4700; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-
Ummâl, XIII, 108-109; Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 489; Şems-i Sivasî, Çehâr-
ı Yâr-i Güzîn, s. 305
400 Belâzürî, El-Ensab, II, 119; Hatîb Bağdâdî, IV, 129; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, I,
237; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 44; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II,
604
401 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 404
402 Nesâî, VII, Hasâis, 8456; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3959; Ali el-Muttakî, Münte-
hab, V, 31
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü 121
yaşı döktü. Bunu gören Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem kızı Fâtıma’ya şöyle buyurdu: “Razı olmaz mısın
ki; seni ümmetimin içinde ilk İslam olanı, en bilgilisi ve
en kuvvetli hilme sahip olanı ile evlendirdim. Allah-ü
Teâlâ, yeryüzündeki insanlara bakıp beni aralarından
seçti ve peygamber olarak gönderdi. Sonra bir daha yer-
yüzündeki insanlara baktı ve kocanı seçti. Sonra bana
vahyedip seni onunla evlendirmemi ve onu kendime vâsî
ve kardeş edinmemi emretti.” 403
22- Ma’kil b. Yesâr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Fâtıma! Razı olmaz
mısın ki; ümmetimin en hayırlısı, ilk İslam olanı, ümme-
tim içinde en bilgili olanı ve en faziletli hilme sahip ola-
nıyla, seni evlendirdim. 404
Allah’a yemin olsun ki, senin
oğulların da cennet gençlerinin seyyidleridirler.” 405
Bu hadisin baş kısmını, İbnü’l Esîr, Hz. Ali (kv)’den şöy-
le nakletti: “Ebû Bekir ve Ömer, kızı Fâtıma’yı Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemden istediler, onlara
vermedi. Sonra bana verdi. Fâtıma’nın bundan haberi
olunca ağladı.” Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, yukarıdaki hadisi buyurmuştur. 406
23- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali olmasay-
dı, Fâtıma’ya denk bulunmazdı.” 407
403
Belâzürî, El-Ensab, II, 104; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 101; İbn Âsâkir, Târîhu
Dımaşk, I, 239; Harezmî, Menâkıb, s. 63; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 135;
Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 31; Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 489
404 Ahmed, Müsned, XIX, 27515; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, I, 233; Zehebî, Tarihü’l-
İslam, VI, 389; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 78
405 İbn Abdilber, Ebû Ömer Cemûlüddin Yusuf b. Abdillah b. Muhammed b. Abdil-
ber en-Nemerî, El-İsti’âb fi mârifeti’l-Ashâb, Nahdad el-Mısır Matbaası, Kahire, s.
1099; Harezmî, Menâkıb, s. 58
406 İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, VII, 221
407 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 68; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 294
122 Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
Resûlüllah (sav)’in Her Sefere Çıkarken ve Dönüşünde
Hz. Fâtıma (ra)’nın Yanına Uğraması
24- Resûlüllah (sav)’in âzatlısı Sevbân nakletti: Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bir sefere çıkacağı zaman
son olarak Fâtıma’ya uğrardı. Seferden döndüğünde ise
O’nun huzuruna ilk olarak Hz. Fâtıma (ra) girerdi. 408
Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, yine bir gazâdan döndü.
Fâtıma kapısının üzerine kıldan yapılmış, üzerinde resim olan
bir çul asmıştı. Hasan ve Hüseyin’e de gümüşten iki bilezik
takıp ziynetlendirmişti. Seferden dönen Resûlüllah (sav), bu
defa Fâtıma’nın yanına girmedi. Hz. Fâtıma (ra), Resûlüllah
(sav)’in neden gelmediğini anladı ve çul perdeyi yırttı. Bilezik-
leri de kırıp çocukların eline verdi. Bunun üzerine Hasan ve
Hüseyin ağlayarak Resûlüllah (sav)’in yanına geldiler. Resûlül-
lah (sav), bilezik parçalarını alıp bana verdi ve şöyle buyurdu:
“Ey Sevbân, şunu Medine’de falan aileye ver. Şüphesiz
Hasan ve Hüseyin ile annesi ve babası benim Ehl-i
Beyt’imdir. Onların dünya hayatında güzel nîmetleri yi-
yip bitirmelerini hoşgörmüyorum. Ey Sevbân; Fâtıma
için denizaygırı dişinden bir gerdanlık ve fildişinden ya
da deniz kaplumbağası kemiğinden iki bilezik satın al.”
409
25- Ebû Salebe el-Huşenî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, bir seferden döndüğü zaman ilk önce
mescide gider, iki rekât namaz kılardı. Sonra Fâtıma’ya uğrar,
daha sonra da hanımlarının yanına gelirdi. Yine bir seferden
döndüğünde; mescidde iki rekât namaz kıldı. Sonra da Fâtı-
ma’nın yanına geldi. Fâtıma, O’nu evin kapısında karşıladı ve
yüzünü, gözünü, sakallarını öpmeye başladı ve ağladı.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem ona: “Seni ağla-
tan nedir?” buyurdu. Fâtıma: “Senin saçların dağılmış,
bedenin yorgun düşmüş, elbisen de eskimiş olarak görü-
408
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4792
409 Ebû Dâvud, Teraccül, III, 21, 4213; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 37. M.
Taberî, hadisin ikinci kısmını nakletmemiştir.
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü 123
yorum” dedi. Resûlüllah (sav) ona: “Ağlama! Allah babanı
öyle bir işle gönderdi ki, yeryüzünde hiçbir ev ve çadır
kalmayacak ki; benim gönderildiğim bu iş sebebiyle iz-
zet ya da zillete sokulmuş olmasın. Böylece bu iş gece-
nin ulaştığı her yere ulaşacaktır.” 410
Hz. Fâtıma (ra)’nın, Resûlüllah (sav)’in Bir Parçası Ol-
duğu
26- Bir gün, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, Hz. Fâtıma (ra)’nın elinden tuttuğu halde dışarı çıktı ve
hazır olanlara şöyle buyurdu: “Kim bunu tanırsa tanır ve
tanımazsa Muhammed’in kızı Fâtıma’dır. Kendisi ben-
den bir parçadır. Kendisi kalbim ve iki tarafım arasında
bulunan ruhumdur. Her kim ona eziyet ederse, bana ezi-
yet etmiştir. Bana eziyet eden ise Allah’a eziyet etmiş-
tir.” 411
27- Hz. Ebû Bekir (ra) nakletti: Peygamber sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdular ki: “Fâtıma benden bir
parçadır; onu öfkelendiren, beni öfkelendirmiş olur.” 412
28- İbn Zübeyr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Fâtıma benden bir parçadır.
Ona eziyet eden bana eziyet eder. Onu inciten beni inci-
tir.” 413
29- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah-ü Teâlâ, Fâtıma’nın
öfkelenmesi ile öfkelenir. Onun rızası sebebiyle rıza gös-
terir.” 414
410
Taberânî, Mu’cemü’l-Kebir, IX, 263, 18041; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4790 BMT
411 El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 150
412 Buhârî, Fazilet 22, 3757 / 29, 3767; Buhârî Tecrid Terc. IX, 367; Nevevî, Riyâzü’s-
Sâlihîn I, 333; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 96-97; Kütüb-i Sitte, XIII, 59
413 Müslim, Fazilet 93 / X, 344; Tirmîzî, Menâkıb 61, 3869 / III, 615; Nesâî, VII,
Hasâis, 8466; Ahmed, Müsned, XVIII, 26125; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4804; Ebû
Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 434; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 483; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 418
414 Taberânî, Mu’cemü’l-Kebir, IX, 363; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4783 BMT; El-
Askalânî, El-İsâbe, s. 485; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, VII, 224; Muhibüddin Taberî,
Zehâiru’l-Ukbâ, s. 39; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 507; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl,
XII, 111; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 391; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 57;
Râmûz el-Ehâdis, s. 501; Kütüb-i Sitte, XIII, 44
124 Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
Hz. Fâtıma (ra)’nın Nesli ve Sevenleri Cehennemden
Azattır
30- Misver b. Mahreme nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Fâtıma benden bir
parçadır. Onu öfkelendiren şey, beni de öfkelendirir.
Onu sevindiren şey, beni de sevindirir. 415
Kıyamet günü
benim nesebim, sebebim ve akrabalığım hariç, hiç kimse
nesebine sahip çıkamayacaktır.” 416
31- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kızım Fâtıma’nın ismini Al-
lah (celle celâlühü), şu mânâda verdi: Allah (celle
celâlühü), onun da, onu sevenlerin de alakasını cehen-
nemden kesmiştir.” 417
32- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Fâtıma! Adının niye Fâtıma olarak verildi-
ğini biliyor musun?” Hz. Ali (kv) sordu: “Ey Allah’ın
Resûlü! Niye Fâtıma olarak isim verildi?” Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah (celle
celâlühü) onu, neslini ve sevenlerini ateşten kestiği için
ona Fâtıma adını verdi.” 418
33- Hz. Peygamber (sav)’in âzatlısı Sevbân nakletti:
“Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yanına Fâtıma
b. Hübeyre, elinde altından iri yüzükler olduğu halde gelmişti.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, kadının ellerine
vurdu. O da kalkıp, Fâtımatü’z-Zehra’nın (ra) yanına girdi.
Ona Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin davranışını
anlattı. Bunun üzerine Hz. Fâtıma (ra) boynundaki altın zinciri
çıkarıp: “Bunu, bana Hasan’ın babası Ali hediye etti”
415
Müslim, Fazilet 94 / X, 344; Nesâî, VII, 8312 / Hasâis, 8465; Beyhakî, Sünen, VII,
64; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 435; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3980; Muhi-
büddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 37; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 108;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 133
416 Hadisi tam nakledenler: Ahmed, Müsned, XVIII, 26126; Hâkim, El-Müstedrek, VII,
4787-4801 BMT; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr-2, III, 39; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
413; Râmûz el-Ehâdis, s. 321
417 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 65; Râmûz el-Ehâdis, s. 139
418 Deylemî’den; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 26; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 347 / s. 413
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü 125
dedi. Zincir daha elindeyken, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem yanlarına girdi ve şöyle buyurdu: “Ey Fâtıma!
Halkın: “Resûlüllah’ın kızının elinde ateşten bir zincir
var!” demesi seni memnun eder mi?” buyurdu ve böyle
diyerek oturmadan geri dönüp gitti. Bunun üzerine Hz. Fâtıma
(ra), zinciri çarşıya gönderip sattırdı. Parasıyla bir köle satın
aldı ve onu âzad etti. Bu olanlar Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi veselleme anlatılınca: “Fâtıma’yı ateşten kurtaran Al-
lah’a hamdolsun!” buyurdular.” 419
34- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Fâtıma! Allah’tan takvâ
üzere ol! Rabb’inin farzını yerine getir! Ehlinin işini yap!
Yatağına girince; 33 kere tesbih Sübhânallah, 33 kere
tahmid Elhamdülillah, 33 kere de Allâhü Ekber diye
tekbir getir! Böylece yüz eder. Bu senin için bir hizmet-
çiden daha hayırlıdır.” 420
35- Ebû Zerr ve Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Fâtıma,
iffetini korudu da Allah (celle celâlühü) ona ve nesline
cehennemi haram kıldı.” 421
Hz. Fâtıma (ra), Pak ve Temizdir
36- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kızım Fâtıma, be-
şerî bir hûridir. O hiçbir zaman aybaşı olmaz ve doğum
anında da pislik zuhur etmez. Allah (celle celâlühü), onu
ve sevenlerini ateşten uzak tuttuğu için adını Fâtıma
verdi.” 422
419
Nesâî, VIII, 9378; Ahmed, Müsned, XIV, 20237; Hâkim, El-Müstedrek, VII,
4778/4782 BMT
420 Buhârî, Fazilet 9, 3705 / Nafaka 6-7 / Duâ 11. Bab; Ahmed, Müsned, IV, 5486 / X,
14627; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4759 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 438;
Râmûz el-Ehâdis, s. 14
421 Bezzar, Ebû Ya’lâ, Ukayli, Taberânî ve İbn Şahin Sünnet’te; Buhârî Tecrid Terc.
IV, 44; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3987; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4779 BMT; Ebû
Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 434; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 38. Hadis; Süyûtî, Câmiu’s-
Sağîr, I, 600; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 361/461; Râmûz el-Ehâdis, s. 124
422 Hatîb Bağdâdî, XII, 331; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 26; Ali el-Muttakî,
Müntehab, V, 97; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 109; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 362
126 Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
37- Esma b. Umeys nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi veselleme şöyle sordum: “Fâtıma, Hasan’ı doğurdu-
ğunda ondan kir kanı çıktığını görmedim.” Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Bilmez misin
ki; kızım Fâtıma, tertemiz kılınmıştır. Ondan ne aybaşı,
ne de doğum anında kir kanı görülür.” 423
Hz. Fâtıma (ra)’nın Duâsı ve Bereketi
38- Hz. Ömer (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, bir gün Hz. Fâtıma (ra)’nın odasına girdiğin-
de onu gamlı ve ıstıraplı buldu. Sebebini sorunca, Hz. Fâtıma
(ra): “Ey Allah’ın Resûlü! Evde yiyecek hiçbir şeyimiz
yoktur. Söylemeyeyim dedim ama Hasan ve Hüseyin aç-
lıktan halsiz düştüler. Bu hususta Cenâb-ı Hakk’a duâ
edip, yalvarmak için ruhsat var mıdır?”
Efendimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Ey Kızım; Allah-ü Teâlâ, ihlâs sahiplerinin
duâsını, elbette kabul eder.” Bunun üzerine Hz. Fâtıma (ra)
mübarek ellerini kaldırıp şöyle duâ etti: “Yâ Rabbi! Bilirsin
ki; kadınların ve çocukların açlığa dayanacak güçleri
yoktur. Ya bize güç ver ya da dayanabileceğimizden fazla
zorluk verme!” Bu duâdan sonra Hz. Fâtıma (ra) elinde ol-
madan mecalsiz yere düştü. Cebrâil (as) hemen Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme haber getirdi: “Ey Allah’ın
Resûlü! Fâtıma’nın âhı, feryadı; göklerde melekleri coş-
turdu.” Bunun üzerine Efendimiz (sav) hemen Fâtıma (ra)’nın
yanına varıp, başını dizinin üstüne, mübarek ellerini de onun
göğsüne koydu ve: “Yâ Rabbi! Sen Fâtıma’yı açlık sıkıntı-
sından koru!” buyurdu. Hz. Fâtıma (ra) sonra şöyle anlattı:
“O duânın bereketi ile ömrüm oldukça, açlıktan yana
şikâyetim olmadı.” 424
39- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, bir
gün Hz. Fâtıma’nın odasına gelip: “Ne haldesin kızım?”
diye sordu. Hz. Fâtıma (ra) cevap verdi: “Ey Allah’ın
423
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 44
424 İmam Necmeddin’den; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 174-175
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü 127
Resûlü! Fakirliğimiz o dereceye vardı ki, üç günden beri
evimize yiyecek girmedi.” Efendimiz sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Ey Fâtıma! Mutfağa gidip bak!”
Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra), mutfakta
gördüler ki, bir kâse içinde yemek var. Hemen alıp Resûlüllah
(sav)’in önüne götürdüler. Resûlüllah (sav), Hz. Ali (kv), Hz.
Fâtıma (ra), Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra), o yemekten
yiyip doydular. 425
40- Câbir el-Ensâri nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem birkaç gündür bir şey yememişti. Bu kendisi-
ne ağır gelince hanımlarını dolaştı ancak hiçbirinin yanında
yiyecek bir şey bulamadı. Hz. Fâtıma’nın odasına gelip: “Ey
Kızım! Yanında yiyecek bir şeyler var mı, ben açım!”
buyurdu. Hz. Fâtıma (ra): “Ey Allah’ın Resûlü! Biz de aynı
vaziyetteyiz!” deyince, Efendimiz (sav) üzgün halde dışarı
çıktı.
Hz. Fâtıma (ra), mahcup bir şekilde Cenâb-ı Hakk’a duâ
ederken komşularından biri iki ekmek ile bir parça et getirdi.
Hz. Fâtıma (ra)’a da yiyeceğin üzerini örttü. Bunu kendime ve
yanımdakilere değil Resûlüllah (sav)’e vereceğim diye bekletti.
Resûlüllah (sav) tekrar geldi. Hz. Fâtıma: “Anam babam sa-
na feda olsun, Allah-ü Teâlâ bize bir şey gönderdi, onu
sana sakladım” dedi. Resûlüllah (sav) efendimiz: “Getir
bakalım” buyurdu. Fâtıma kabın üstünü açınca şaşırıp kaldı.
Kabın içi ekmek ve et ile dolmuştu. Nihayet bunun Allah’tan
bir bereket olduğunu anladı, Allah’a hamd ve Resûlü’ne salâtü
selâm getirdi. Efendimiz (sav), yemeği görünce “Kızım bu
yemek sana nereden geldi?” diye sordu. Fâtıma (ra): “Ey
Babacığım! O, Allah’tandır. O dilediğini hesapsız şekilde
rızıklandırır.” deyip Allah’a hamdetti.
Allah Resûlü sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, yemeği
görünce: “Ey Fâtıma! Allah’a hamdolsun ki, kendi katın-
dan yemek vermekle, İmrân kızı Meryem’in mertebesini
sana ihsan etti.” diye duâ buyurdu. Sonra Hz. Ali, Hz. Ha-
san, Hz. Hüseyin ve Resûlüllah (sav)’in eşlerine haber gön-
425
Meâricü’n-Nübüvve’den; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 176
128 Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
derdi. Sonra, o cennet yemeğini hep birlikte yediler. Bütün
komşulara dağıttılar, yine de yemek olduğu gibi duruyordu. 426
Hz. Fâtıma (ra)’nın Cennet Kadınlarının Seyyidesi Oldu-
ğu
41- Huzeyfe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Daha önce yeryüzüne hiç inme-
miş bir melek, Allah-ü Teâlâ’dan izinli gelip, bana selâm
ve müjde getirdi. Fâtıma’nın cennetteki kadınların seyyi-
desi olduğunu, Hasan ve Hüseyin’in de cennetteki genç-
lerin seyyidi olduğunu müjdelemek için indiğini söyledi.”
427
42- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; hasta-
lığı esnasında yanına gelen kızı Fâtıma (ra)’ya şöyle buyurdu:
“Ey Fâtıma! Dünya ve ümmetimin kadınlarının başına
Seyyide olmaya razı olmaz mısın?” 428
43- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Fâtıma, (Meryem
hariç) cennet kadınlarının seyyidesidir.” 429
44- İmran b. Husayn ve Hâşim b. Urve babasından
nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Meryem kendi zamanındaki kadınların en ha-
yırlısıdır. Fâtıma da kendi zamanındaki kadınların en
hayırlısıdır.” 430
426
El-Askalânî, El-Metâlib, III, 4001; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 176-177; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 43
427 Tirmîzî, Menâkıb 31, 3781 / III, 580; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 118; Ahmed,
Müsned, XVIII, 26594; Nesâî, VII, 8307 / Hasâis, 8462 (Ebû Hureyre’den rivâyet);
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4775 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 429; El-
Askalânî, El-Metâlib, III, 3978; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 33; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VIII, 337; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 92; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 419;
Kütüb-i Sitte, XII, 531. Hadisler birleştirilmiştir.
428 Müslim, Fazilet 7 / X, 349; Tayâlisî’den, Ahmed, Müsned, VI, 196-197; İbn Sa’d,
Tabakât, X, 26; Nesâî, VII, Hasâis, 8463; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4794 BMT;
İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, VII, 223; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 97; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, XII, 110; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 40; El-Askalânî, El-
İsâbe, s. 484
429 Buhârî, Fazilet 12/29; Ahmed, Müsned, XVIII, 26133; Nesâî, VII, Hasâis, 8461;
Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 40; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 485; Kütüb-i Sitte, XIII, 43
430 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 430; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3982; El-
Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, Menâkıb 990
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü 129
45- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Cennet kadınlarının en
faziletlileri; Huveylid kızı Hatice, Muhammed kızı Fâtı-
ma, Firavn’un karısı Asiye ve İmrân kızı Meryem’dir.” 431
46- Aburrahman b. Ebû Leyla nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Fâtıma;
İmrân kızı Meryem, Firavn’un ailesi Asiye ve Huveylid
kızı Hatice’den sonra bütün âlem kadınlarının seyyidesi-
dir.” 432
Resûlüllah (sav)’in Vefat Haberi ve Hz. Fâtıma (ra)
47- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Fetih senesinde Fâtı-
ma’yı çağırarak, özel olarak konuştular. Fâtıma ağladı.
Sonra tekrar özel olarak konuştular. Fâtıma bu sefer
güldü. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem ve-
fat edince Fâtıma’dan ağlamasını ve gülmesini sordum.
Hz. Fâtıma (ra) o zaman bunu açıklamadı, daha sonra sordu-
ğumda şöyle anlattı:
“Önce Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem vefat edeceği haberini verdi, ağladım. İkinci konuş-
mamızda benim İmrân kızı Meryem hariç diğer kadınla-
rın cennette seyyidesi olacağımı müjdeledi, bunun üzeri-
ne güldüm.” 433
48- Hz. Âişe annemiz ise şöyle nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin vefatına doğru olan hastalı-
ğında, bütün hanımları huzurunda toplanmıştık. Fâtıma, aynı
Resûlüllah (sav)’in yürümesi gibi yürüyerek yanımıza geldi.
431
Tirmîzî, Menâkıb 62, 3878 / III, 619; Nesâî, VII, 8297; Ahmed, Müsned, XVII,
24718; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 6478-4808-4904 BMT; Hatîb Bağdâdî, XII, 185;
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 445; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 363; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 42; İbn Hibban, II, 477; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 360, İbn
Abbas’tan nakletti.
432 Râmûz el-Ehâdis, s. 322
433 Müslim, Fazilet 98 / X, 349; Tirmîzî, Menâkıb 61, 3873 / III, 617; Nesâî, VII,
Hasâis, 8460; Ahmed, Müsned, XVIII, 25592; Dârimî, Mukaddime 14, 80; Kütüb-i
Sitte, XIII, 43
130 Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
Resûlüllah (sav), kızı Fâtıma’ya: “Merhaba! Hoşgeldin,
Ey Kızım!” diyerek yanına oturttu. Sonra, ona bir şeyler fısıl-
dadı. Bunun üzerine Fâtıma; şiddetli bir şekilde ağladı.
Resûlüllah (sav), onun üzüntüsünü görünce ikinci defa bir
şeyler daha fısıldadı. Bunun üzerine Fâtıma güldü. Fâtıma, o
zaman bunu açıklamadı. Resûlüllah (sav)’in vefatından sonra,
o gün ağlamasının ve gülmesinin sebebini sorduk; Fâtıma
buyurdu ki: “Resûlüllah bana, “Her sene Cebrâil (as) bir
defa gelir, Kur’ân’ı mukabele ederdik. Bu sene ise, iki
defa geldi ve iki defa mukabele ettirdi. Bundan ecelimin
yaklaştığını anladım. Sabırlı ve anlayışlı ol! Ben senin
için ne güzel selefim (öncüyüm).” buyurdu. Bu haberi
alınca, ben de ağladım. Resûlüllah benim üzüldüğümü
görünce bana şöyle haber verdi: “Ey Fâtıma! Ev halkım-
dan bana cennette, ilk kavuşacak olan sensin. cennet
kadınlarının seyyidesi olmaya razı değil misin?” buyu-
runca ben de razıyım deyip; tebessüm ettim, güldüm.” 434
49- İbn Âsâkir, Vâsile’den nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Fâtıma! Yakınla-
rımdan olup, bana en önce kavuşacak olan sensin. Eşle-
rimden bana en önce kavuşacak olan ise, eli en açık
olanınızdır. Yani Zeyneb’dir.” 435
50- Hz. Fâtıma (ra) nakletti: “Ben bir gün Âişe’nin ya-
nındayken Resûlüllah (sav) geldi ve bana: “Dünya kadınla-
rından hiçbirisinin karşılaşmadığı bir haberle karşılaşa-
caksın. Ancak sabır noktasında onların en aşağısı ol-
ma!” buyurdu. Ve o yıl içerisinde de vefat etti.” 436
51- Ebû Eyyüb el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin vefatından önce hastalığında Hz.
Fâtıma (ra) ağlayınca; kızı Fâtıma’ya karşı şöyle buyurdu: “Ey
Fâtıma! Niçin ağlıyorsun? Biz Ehl-i Beyt’e, yedi özellik
434
Buhârî, Fazilet 12, 3715-3716 / Menâkıb 25, 3623-3626 / İzin 43; Müslim, Fazilet
97-99 / X, 349; Ebû Dâvud, Edeb 143-144, 5217; Tirmîzî, Menâkıb 61, 3872 / III,
616; İbn Mâce, Cenaze, IV, 64, 16271; Nesâî, VII, 8308-8311 / Hasâis, 8459; Ah-
med, Müsned, XVIII, 25590; İbn Sa’d, Tabakât, II, 251; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya,
XI, 432; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 392. Hadisler birleştirilmiştir.
435 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 120
436 Tefsir-i Taberî, III, 264
Hz. Fâtıma (ra) Bölümü 131
verilmiştir ki; bu özellikler ne bizden öncekilere, ne de
bizden sonrakilere verilmiştir. Peygamberlerin en fazilet-
lisi babandır. Vâsîlerin en faziletlisi senin kocandır. Şe-
hitlerin en faziletlisi babanın amcası Hamza’dır. İki ka-
natlı olup cennette uçan Cafer-i Tayyar bizdendir. Bu
ümmetin içinde başlı başına bir toplum olan Hasan ve
Hüseyin ise senin çocuklarındır. Allah’a yemin olsun ki
Mehdî Âl-i Resûl de bizlerdendir.” 437
52- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin hastalığı ağırlaştığında, ağrısı ve acısı şid-
detlendiğinde; Hz. Fâtıma (ra): “Vay babamın ıstırabına!”
buyurdu. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, ona:
“Bugünden sonra, babana ıstırap yoktur” buyurdu. Resûl-
ü Ekrem (sav) vefat edince, Hz. Fâtıma: “Ey kendisini dâvet
eden Rabb’e, icabet eden babacığım! Ey gideceği yer,
Firdevs Cenneti olan babacığım! Ey Cebrâil’in vefat ha-
berini verdiği babacığım!” dedi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem toprağa verildikten sonra; Hz. Fâtıma (ra)
şöyle buyurdu: “Ey Enes! Resûlüllah’ın üzerine toprak
atmaya gönlünüz nasıl razı oldu?” 438
53- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin vefa-
tından sonra, Hz. Fâtıma (ra)’nın hiç gülmediği haberi, kesin
olarak doğrudur. O kadar ki komşularının gelip: “Ey Resûlül-
lah’ın kızı! Ya geceleri ağla, gündüzleri istirahat et; ya da
gündüzleri ağla, geceleri istirahat et!” diye nasihat ettikleri
nakledilmektedir. 439
54- Ebu Cafer nakletti: “Hz. Fâtıma (ra)’nın, Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem’den sonra güldüğü
görülmedi.” 440
437
Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, I, 28; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 102; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 135-136. Taberî, yukarıdaki iki hadisi bir bütün olarak
nakletmiştir. El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 314; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
371; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 14
438 Buhârî, Megâzi 83, 4462; İbn Mâce, Cenaze, IV, 65, 1629; Ahmed, Müsned, XVIII,
25623/25637; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4452 BMT; Dârimî, Mukaddime 14, 88;
Belâzürî, El-Ensab I, 552
439 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 180
440 İbn Sa’d, Tabakât, II, 252; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 438
132 Hz. Fâtıma (ra) Bölümü
Hz. Fâtıma (ra)’nın Vefatı
55- Ümmü Selma nakletti: “Hz. Fâtıma, vefat etmeden
önce hastalığa yakalanmıştı. Ben de onun rahatsızlığında yar-
dım ediyordum. Hastalığı iyice ağırlaşmıştı. Ali de bazı işleri
için evden ayrılmıştı. “Anneciğim! Bana su hazırla, boy
abdesti alacağım!” dedi. Hz. Fâtıma, o güne kadar gördü-
ğüm en güzel boy abdestini aldı. Sonra “Anneciğim, bana
yeni elbiselerimi ver!” buyurdu. Ben de yeni elbiselerini
verdim, onları giydi. “Anneciğim! Yatağımı odamın ortası-
na ser!” buyurdu, ben de serdim. Hz. Fâtıma sağ yanı üzerine
kıbleye karşı yatağına uzandı, elini yanağına koydu. “Anneci-
ğim! Şimdi ben vefat edeceğim, yıkandım, temizlendim,
kimse gelip üzerimi açmasın!” buyurdu ve vefat etti. Sonra
Ali geldi. Ben de olup biteni ona haber verdim.” 441
441
Ahmed, Müsned, XVIII, 26166; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 486; İbn Sa’d, Tabakât, X,
26
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 133
Üçüncü Bölüm
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Hz. HASAN (ra) ve Hz. HÜSEYİN (ra)
Doğumları ve Özet Hayatları
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ın doğum ebesi Es-
ma b. Umeys şöyle nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem; torunları Hasan ve Hüseyin’in doğumlarından
sonra kulaklarına ezan okudu. Her biri için de akika kurbanı
kestirdi. Her ikisini de doğumlarının yedinci günlerinde sünnet
ettirdi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Fâtı-
ma (ra)’ya onların saçlarını kestirip ağırlığınca gümüş tasad-
duk etmeyi emretti. Hz. Fâtıma (ra) da bu emri yerine getirdi.”
442
Hz. Hasan (ra), Hicret’in 3. yılında; Hz. Hüseyin (ra) ise
Hicret’in 4. yılında dünyaya geldiler. 443
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) hakkında; ilk iki hali-
fe devrinde kaynaklarda fazla bir bilgi yoktur. Hz. Osman (ra)
devrinde Saîd b. Ebî’l Âs ile Horasan seferine katıldılar. Hz.
Osman (ra)’ın evi kuşatıldığında, babaları tarafından onun
evini korumakla ve onun evine su taşımakla vazifelendirildiler.
Cemel Vak’ası ve Sıffîn Savaşı’na babaları Hz. Ali (kv) ile bir-
likte katıldılar. 444
442
Tirmîzî, Edâhî, 17 / II, 109; Ebû Dâvud, Akika 21; Ahmed, Müsned, IX, 12610;
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4880 / X, 7662 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 354; M. Câmi,
Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 199; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 243
443 İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, II, 10, 18
444 E. R. Fığlalı, DİA, Hz. Hasan, XVI, 282; E. R. Fığlalı, Hz. Hüseyin, XVIII, 518-521;
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in hadislerle açıklanan hayatları için baknz: Hilal Kara -
Abdullah Kara, İki Sultan İki Kurban, Nesil Yay., İstanbul, 2010.
134 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
1- Hz. Fâtıma (ra)’nın doğum sancıları başlayınca, Pey-
gamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem geldi. Kızının hatırını
sordu. Sonra da: “Doğum olunca, bana haber vermeden
çocuğa bir şey yapmayın!” diye tembih etti. Ayrıca kızına:
“Çocuğa süt vermeden önce bana haber et! Benden önce
çocuğa süt verme!” buyurdu, sonra oradan ayrıldılar.
Bir süre sonra çocuk, Mistah kızı Sevde’nin kucağında
doğdu. Sevde hemen çocuğun göbeğini kesti ve onu sarı renk-
li bir beze sardı. Az sonra Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem, tekrar geldi ve kızının durumunu sordu. Sevde: “Ey
Allah’ın Resûlü! Çocuk doğdu. Göbeğini kestim. Onu
sarı renkli bir beze sardım.” dedi. Efendimiz sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem: “Bana âsi oldun” buyurdular. “Size
âsi olmaktan Allah’a sığınırım! Ben sadece göbeğini kes-
tim! Buna da mecburdum!” dedi. Efendimiz sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem: “Çocuğu bana getir!” buyurdular.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, kendisine
haber verilmemesine ve çocuğun sarı renkli beze sarılmasına
kızmıştı. Çocuk getirilince, hemen sarı bezi attı. Çocuğu beyaz
bir beze sardı. Tükürüğünden çocuğun ağzına verdi.
Bu doğan Hz. Hasan’dı. Peygamber sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, Hz. Hasan’ın sağ kulağına ezan, sol kulağına
kamet okudular. Yine İhlâs Suresi’ni okudular. Mübarek ağız-
larında yumuşattıkları hurmayı çocuğun ağzına verdiler. Ve
isim koydular. 445
Bugünden sonra, yeni doğan çocuklar
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme getirilir oldu.
Efendimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, çocuklara duâ
eder, ezan ve kamet okur, ağzında ezdiği hurmayı çocuklara
yedirir ve isim koyar oldu.
Hz. Hasan doğduktan elli gün kadar sonra, Hz. Hüseyin
anne rahmine düştü. Bu nedenle aralarında yıl farkı yoktur.
Esma b. Umeys nakletti: Hz. Hasan’ın doğumundan bir
yıl sonra, Hz. Hüseyin dünyaya geldi. Onu beyaz bir hırkaya
sardım. Allah Resûlü’ne götürdüm. Hüseyin’in sağ kulağına
ezan, sol kulağına kamet okudu. Sonra onu bağrına bastı,
445
Ebû Dâvud, Edeb III, 116, 5105; Tirmîzî, Edâhî 17, 1514 / II, 109
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 135
ağladı. Ben “Niye ağlıyorsun, Ey Allah’ın Resûlü?” diye sor-
dum. “Oğlumun haline ağlıyorum. Benden sonra onu
isyankâr, zalim bir tâife katledecektir. Şefaâtim onlara
yetişmeyecektir!” buyurdu. Sonra da: “Esma bunu Fâtı-
ma’ya söyleme! O henüz doğum yaptı.” buyurdular.
Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan’ın doğumunda babasının
emrine uymuş ve onu emzirmemişti. Ancak Hz. Hüseyin doğ-
duğunda onu babasına göstermeden emzirmek zorunda kal-
mıştı. Bu yüzden Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem: “Hz. Hasan doğduğunda bana getirdiler. Ancak Hü-
seyin doğduğunda ağzına bilmediğim bir şey koymuşsu-
nuz. Bu yüzden Hasan, Hüseyin’den daha bilgilidir.” bu-
yururdu. 446
2- Abdullah b. Abbas nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin
(ra)’tan her biri için, ikişer koç akika kurbanı kesti.” 447
3- Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, hiçbir
çocuğun biatını almamasına rağmen; Hz. Hasan, Hz. Hüseyin
ve Abdullah b. Cafer, Peygamberimiz (sav)’e İslamiyet üzerine
biat ettiler. Resûlüllah (sav) de onların biatını kabul etti. 448
*- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem vefat et-
tiğinde Hz. Hasan (ra) sekiz yaşında, Hz. Hüseyin (ra) ise yedi
yaşındadır. Hz. Ömer (ra) vefat ettiğinde 19-20 yaşlarındalar,
Hz. Osman (ra) vefat ettiğinde ise 32-33 yaşlarına gelmişlerdi.
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ın hayatları hakkında kay-
naklarda yeterli bilgi olmadığını görüyoruz.
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ın Fazileti
4- Hoca Muhammed Parsâ, Faslü’l-Hitab’dan şöyle
nakleder: Hz. Resûl’ün ciğerparelerine şu medhiye yeterlidir:
“İyi bilin ki Allah (celle celâlühü), siz Ehl-i Beyt’ten her
türlü pisliği giderdi ve sizi, tertemiz yaptı.” 449
446
Ebû Dâvud, Edeb 21; Nesâî, Akika 4; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3989; Balcı,
Ramazan, Gül Nesli, Hz. Fâtıma ve Ehl-i Beyt, Nesil Yay., İstanbul, s. 64
447 Ebû Dâvud, II, 2841; Nesâî, IV, 4531; Ahmed, Müsned, IX, 12608
448 İbn Abdirabbih, İkdü’l-Ferîd, II, 220; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 338; El-
Kandehlevî, Yusuf, Hayatü’s-Sahâbe, Timaş Yay., İstanbul, 1988, I, 389
449 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 280-281
136 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
5- Hz. Ebû Bekir (ra) halifeliği sırasında Ehl-i Beyt ile il-
gili olarak şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Resûlüllah’a olan
hürmetinizi, O’nun Ehl-i Beyt’ine de göstererek devam
ettiriniz.” 450
6- Yine Hz. Ebû Bekir (ra) bir sözünde: “Allah’a yemin
olsun ki, benim yanımda Resûlüllah’ın akrabaları, kendi
akrabalarımdan daha üstün ve daha sevimlidir.” buyurdu.
451
7- Hz. Ömer (ra)’ın halifeliği sırasında Medine’de kurak-
lık olmuş, defalarca yağmur duâsına çıkılmasına rağmen bir
netice alınamamıştı. Hz. Ömer, Hz. Abbas’ın yanına gelerek;
onu, Hz. Ali’yi, Hz. Hasan’ı, Hz. Hüseyin’i yanına aldı ve on-
larla yağmur duâsına çıktı. Onlardan başka da kimseyi yanına
almadı. Hz. Ömer duâ etti, onlar da âmin dediler. Bu duânın
sonucunda yağmurun yağdığı ve insanların rahata kavuştuğu
nakledilmektedir. 452
8- Hz. Ömer (ra) zamanında Yemen Valisi, Medine’ye
kumaş göndermişti. Hz. Ömer (ra) bu kumaşı Muhâcir ve
Ensâr arasında pay etti. Ertesi günü, Hz. Hasan (ra) ve Hz.
Hüseyin (ra)’ın üzerinde bu kumaştan olmadığını gördü. Der-
hal Yemen Valisi’ne emirname yazıp, bu kumaştan ilave gön-
dermesini istedi. “Bu ikisinin üzerinde bu kumaşı görme-
mem beni üzer” buyurdu. 453
9- İbnü’l Kırânî, Ebû Hureyre’den nakletti: “Bir gün Ha-
san ve Hüseyin’in dargınlıklarını duydum. Hüseyin’e gittim,
“Git ağabeyinle barış” dedim. Bana şöyle dedi: “Ben de-
dem Resûlüllah (sav)’den duydum ki: “Kardeşler üç günden
fazla dargın durmazlar. Önce barışan, önce cennete gi-
rer.” Ben ağabeyimden önce cennete girmek istemem. Bunun
üzerine Hasan’a gittim. Hüseyin’e söylediklerimi ona da söy-
ledim. “Kardeşim doğru söylüyor” deyip hemen kalktı. Kar-
deşine gitti ve özür diledi, barıştılar.” 454
450
Buhârî, Fazilet 22, 3757/29, 3767; Buhârî Tecrid Terc. IX, 367; Nevevî, Riyâzü’s-
Sâlihîn I, 333; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 96-97; Kütüb-i Sitte, XIII, 59
451 Buhârî, Megâzi 14, 4033 / Fazilet 12/22; Ebû Dâvud, Harac, II, 2968; Ahmed,
Müsned, IX, 13427; İbn Kesîr, Tefsir, XIII, 7099
452 Hâkim, El-Müstedrek, III, 334; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 199;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 133; El-Heytemî, Es-Savâikü’l-Muhrikâ s. 396
453 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 412; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 293; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VIII, 338
454 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 56
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 137
*- Medâinî nakletti: Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin arasında
bir tartışma oldu. Birbirlerine darıldılar. Bir süre sonra Hz.
Hasan, Hz. Hüseyin’e gidip üzerine yumuldu ve onu öpmeye
başladı. Hz. Hüseyin de kalkıp onu öptü ve şöyle dedi:
“Aslında önce benim gelmem ve seninle barışmam
gerekirdi. Ancak fazilete senin benden daha fazla layık
olduğunu gördüğümden, senin hak ettiğin fazileti senden
almak istemedim. Önce gelip barışmakla da bu fazileti
senin kazanmanı istedim.” 455
10- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz.
Hasan ve Hz. Hüseyin’e bakıp şöyle buyurdu: “Allah sizde
iki şeyi birleştirmez. Nübüvvet ve Hilâfet.”
Zerkânî şöyle devam etti: “Elhamdülillah! Resûl’ün
duâsı ve Allah’ın tasdiki ile Ehl-i Beyt neslinden pek çok sey-
yid, ulema ve evliya gelmiştir. Şüphesiz bu nübüvvet neslidir.”
456
11- Ukbe b. Amir nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hasan ve Hüseyin, Arş’ın
iki kılıcıdırlar.” 457
12- Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, Cebrâil (as)’a: Göklerden buraya nasıl geliyorsun? diye
sordular. Cebrâil (as): “Kanadım altında bir tılsım vardır.
Onda Hasan ve Hüseyin yazılıdır. Bu iki isimden kuvvet
alırım.” buyurdular. 458
Hasan ve Hüseyin İsimlerinin Verilişi
13- Resûlüllahsallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bu iki oğlumun isimlerini; Hasan ve Hüseyin
olarak vermeye emrolundum.” 459
14- Hz. Ali (kv) nakletti: Hasan doğduğunda Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, bize geldi ve buyurdu ki:
455
İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 338
456 Zerkânî, Şerhü’l-Mevâhibü’n-Ledüniyye’den; Hilal-Abdullah Kara, İki Sultan İki
Kurban, s. 164
457 Taberânî’den; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 115; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 420
458 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 204
459 Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 53
138 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
“Bana oğlumu gösterin, ona ne isim koydunuz?” Ben
dedim ki: “Adını “Harb” koydum!” Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem: “Hayır! Oğlumun adı, Hasan’dır.”
buyurdu. Hüseyin doğduğunda, Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem yine bize geldi ve buyurdu ki: “Bana oğlu-
mu gösterin, ona ne isim koydunuz?” Ben dedim ki: “Adı-
nı “Harb” koydum.” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem: “Hayır! Oğlumun adı, Hüseyin’dir!” buyurdu.
Üçüncü oğlumuz doğduğunda yine Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem, bize geldi ve buyurdu ki: “Bana oğlumu
gösterin, ona ne isim koydunuz?” Ben dedim ki: “Adını
“Harb” koydum.” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem: “Hayır! Oğlumun adı Muhassin’dir. Üçünün adı da
Harun (as)’ın oğulları; İbranice karşılığı olan Şeber, Şü-
beyr ve Müşebbir’in adları karşılığıdır.” buyurdu. 460
15- İmran b. Süleyman nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hasan ve Hüseyin
isimleri, cennet ehlinin isimlerindendir. Çünkü cahiliye
devrinde Araplar, böyle isimleri bilmiyorlardı.” 461
16- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Harun (as) oğullarına, Şeber ve Şübeyr adını
vermişti. Ben de oğullarım Hasan ve Hüseyin’e; Ha-
run’un verdiği isimleri Arapça olarak verdim.” 462
Resûlüllah (sav)’in Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’a
Olan Sevgileri, Onların Sevgilerinin Tavsiye Edilmesi ve
Düşmanlık Edenlerin Durumu
17- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ın ellerin-
den tutup buyurdu ki:
460
Ahmed, Müsned, IX, 12710; Beyhakî, Sünen, VI, 63; Hâkim, El-Müstedrek, VII,
4826/4836 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 358; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s.
119; İbn Hibban, II, 481; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 520
461 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 358; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 185; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 421
462 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 421
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 139
“Her kim beni sever, bu iki çocuğu, onların babala-
rını ve annelerini severse, kıyamet gününde benimle be-
raber, benim derecemde olacaktır.” 463
18- Üsâme b. Zeyd nakletti: Bir akşam karanlıkta,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin kapısına gittim.
Resûlüllah (sav)’i, bilmediğim bir şeyi örtünmüş halde gör-
düm. İşimi bitirince: “Bu örtündüğün şey nedir?” dedim.
Resûlüllah (sav), örtüyü açınca; bir bacağına Hasan’ın, diğer
bacağına da Hüseyin’in sarılmış olduğunu gördüm. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bu ikisi
benim ve kızımın çocuklarıdır. Allah’ım! Ben bu ikisini
seviyorum. Sen de bunları sev ve bu ikisini sevenleri de
sev!” 464
19- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, bir omzunda Hz. Hasan, diğer omzunda Hz.
Hüseyin olduğu halde, onları öpüp koklayarak, Ashâb’ının
yanına geldi. Ashâb’ı dediler ki: “Ey Allah’ın Resûlü, bunla-
rı seviyor musun?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem şöyle buyurdu: “Hasan ve Hüseyin, benim ve kızımın
çocuklarıdır. Allah’ım sen bilirsin ki, ben bunları seviyo-
rum, sen de sev! Sevenleri de sev!” 465
Hadis devam edi-
yor: “Onlara düşmanlık eden bana düşmanlık etmiş
olur.” diye ilave ediyor. 466
20- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Her kim Hasan ve Hüseyin’i
severse, beni sevmiştir.
463
Tirmîzî, Menâkıb 21, 3733 / III, 562; Ahmed, Müsned, XVIII, 26145; Taberânî,
Mu’cemü’s-Sağîr, II, 70; Hatîb Bağdâdî, XIII, 278; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 370;
Harezmî, Menâkıb, s. 82; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 110; Muhibüddin Taberî,
Zehâiru’l-Ukbâ, s. 91 / s. 123; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 312; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 37
464 Tirmîzî, Menâkıb 31, 3769 / III, 576; Nesâî, VII, Hasâis, 8471; İbn Sa’d, Tabakât,
VI, 408; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 310/420; İbn Hibban, II, 484; Zehebî,
Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman el-Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ,
Beyrut, 2004, 1596
465 Ahmed, Müsned, XVIII, 26135; Nesâî, VII, Hasâis, 8471; El-Askalânî, El-İsâbe, s.
311; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 374; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 121;
Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 188
466 Nesâî, VII, 8108; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 364; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 65
140 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Her kim de bunlara kin tutup, düşmanlık ederse;
bana kin tutup, düşmanlık etmiş olur.” 467
21- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım! Ben o iki çocu-
ğu seviyorum. Sen de sev! Onları sevenleri de sev ve on-
lara düşmanlık edenlere, sen de düşmanlık et!” 468
22- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Benim nazarımda Ehl-i
Beyt’imden en sevimlisi, Hasan ile Hüseyin’dir.” 469
23- Selman-ı Fârisî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hasan ve Hüseyin benim
çocuklarımdır. Her kim onları severse beni sevmiş olur.
470
Beni sevenleri de Allah sevecektir. Allah (celle
celâlühü), sevdiklerini cennete sevk edecektir. Her kim
onlara düşmanlık ederse bana düşmanlık etmiştir. Bana
düşmanlık edene de, Allah düşmanlık edecektir. Allah
(celle celâlühü), her kime düşmanlık ederse, onu ateşe
sokacaktır.” 471
24- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kim, beni severse; Hasan ve Hüseyin’i sevsin!”
472
25- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz.
Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’a bakıp: “Allah’ım! Ben bun-
ları seviyorum, sen de sev!” buyurdu. 473
Beyhakî’nin ilave-
sinde: “Her kim beni severse, bunları da sevsin!” 474
467
İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 143; Ahmed, Müsned, XVIII, 26134; Hâkim, El-
Müstedrek, VII, 4830 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 363; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s.
111; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 313; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 65-335; Süyûtî, Câmiu’s-
Sağîr, III, 315; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 106; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII,
121; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 420
468 Nesâî, VII, 8112; Ahmed, Müsned, XVIII, 26138; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4852
BMT; Tayâlisî, Müsned, X, 332; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 114; Ali el-
Muttakî, Müntehab, V, 106; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 313; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I,
44; Râmûz el-Ehâdis, s. 186
469 Tirmîzî, Menâkıb, 31, 3772 / III, 577; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 420
470 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 124
471 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4829 BMT; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 119
472 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 121
473 Tirmîzî, Menâkıb 3784; Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, I, 199-200; Kütüb-i Sitte, XII,
490
474 Beyhakî, Sünen, II, 263
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 141
26- Üsâme b. Zeyd nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, beni ve Hasan’ı dizine alır: “Allah’ım! Ben
bu ikisini seviyorum, sen de sev!” buyururdu. 475
27- Berâ b. Azib nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, Hasan ve Hüseyin’i gördü: “Allah’ım! Ben bu
ikisini seviyorum, sen de sev!” buyurdu. 476
28- Atâ nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellem, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i omzuna alıp şöyle buyur-
du: “Ey Allah’ım! Ben, Hasan ile Hüseyin’i seviyorum.
Sen de sev!” 477
29- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi veselleme: “Ehl-i Beyt’inden hangisini en çok sevi-
yorsun?” diye sorulmuştu. “Hasan ve Hüseyin” diye cevap
verdi. Hz. Fâtıma (ra)’ya: “Benim oğullarımı bana çağır!”
diye emreder; onları getirtip koklar, kucaklardı. 478
30- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, mes-
cidinde onların birini sağ dizine, diğerini sol dizine oturtmuş;
bir birine, bir diğerine sevgi gösteriyordu. Sahâbîden birisi:
“Ey Allah’ın Resûlü! Onları seviyorsun herhalde?” deyin-
ce: “Kim onları severse beni sevmiş olur. Her kim de
onlara düşmanlık ederse, bana düşmanlık etmiş olur!”
buyurmuştur. “Ehl-i Beyt’inden en sevimli olanlar kimler-
dir?” diye sorulunca Hz. Peygamber (sav): “Hasan ve Hüse-
yin’dir.” diye cevap verdi. Hz. Fâtıma’ya onları çağırmasını
söyler, onlar gelince de kucaklar ve öperdi. Hz. Hasan veya
Hz. Hüseyin’in ağladığını duyduğu anda hemen onların yanı-
na koşardı. Etrafındaki insanlara da, onların sesini duyunca
elinde olmadan kalktığını söylerdi. 479
475
Buhârî, Fazilet 22, 3747; Ahmed, Müsned, XVIII, 26532; Nesâî, VII, 8115 (Hz.
Hüseyin’i de eklemiştir); İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 516 / VIII, 64; El-Askalânî, El-İsâbe,
s. 311
476 Tirmîzî, Menâkıb 31, 3782 / III, 580; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 336; El-Askalânî,
El-Metâlib, III, 3992, Ebû Hureyre’den
477 Ahmed, Müsned, XVIII, 26141; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 114; İbnü’l
Megâzilî, Menâkıb, s. 375; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 43
478 Tirmîzî, Menâkıb 31, 3772 / III, 577; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 104; İbn Kesîr,
El-Bidâye, VIII, 336; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 83; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
311; Kütüb-i Sitte, XII, 491
479 El-Askalânî, El-İsâbe, s. 313; Zehebî, Târihu’l-İslam, 36-60; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VIII, 65
142 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
31- Enes b. Mâlik ve Abdullah b. Ömer nakletti: Hasan
ve Hüseyin, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
karnı üzerinde oynaşıyorlardı. Bu esnada Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu işittim: “Hasan
ve Hüseyin, dünyada (ümmetim içinde) benim iki reyha-
nımdır.” (Fesleğenlerimdir. Güzel kokulu çiçeklerimdir.) “Ha-
san ve Hüseyin; onlar benim dünyada kokladığım iki
reyhanımdır.” 480
32- İbn Ebû Nu’m nakletti: İbn Ömer’in yanında bulu-
nuyordum. Birisi ona sivrisineğin kanının hükmünü sordu. İbn
Ömer: “Sen nerelisin?” dedi. Adam: “Irak halkından” de-
di. İbn Ömer: “Şuna bakın, hem Resûlüllah’ın oğlunu öl-
dürmüşler, hem de bana sivrisineğin kanından soruyor-
lar. Ben, Resûlüllah şöyle söylerken işittim: Hasan ve
Hüseyin, benim dünyada iki reyhanımdır.” 481
33- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem namaz kılarken, Hasan ve Hüseyin
sırtına çıkıp iniyorlardı. Hazır olanlar, onların bu hareketlerine
engel olmak istediler. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem onları kucağına alıp şöyle buyurdu:
“Onları bırakın! Anam ve babam onlara feda olsun! Beni
kim severse, onları da sevsin!” 482
34- Enes nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem secde ederken Hasan ve Hüseyin gelip sırtına çıkar-
lardı. Allah’ın Resûlü de secdeyi uzatırdı. “Yâ Resûlüllah
secdeyi uzattınız?” denilince de: “Oğullarım beni binek
yaptılar, onları indirmek hoşuma gitmedi.” buyururdu. 483
480
Buhârî, Fazilet 22, 3753; Tirmîzî, Menâkıb 31, 3770 / III, 576; Nesâî, VII, 8111 /
Hasâis, 8476; Ahmed, Müsned, XIX, 27648; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 188; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 113; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 63; Kütüb-i Sitte, XII,
497; Fazilet, V, 333. Bu hadis bütün kaynaklarda var olup, çeşitli zamanlarda değişik
râvilerden nakledilmiştir.
481 Buhârî, Fazilet 22, 3753 / Edeb 18, 5994; Tirmîzî, Menâkıb 31, 3770 / III, 576;
Nesâî, VII, Hasâis, 8477; Ahmed, Müsned, XIX, 27648; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 407;
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 426; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 335; Er-Rudânî,
Cem’ul Fevâid, VII, 572; Köksal, M. Âsım, Kerbelâ: Hz. Hüseyin ve Kerbelâ Fâcia-
sı, Akçağ Yay., İstanbul, 1984, s. 241
482 Nesâî, VII, 8114; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 428; Muhibüddin Taberî,
Zehâiru’l-Ukbâ, s. 123; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 376; İbn Hibban, II, 484; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VIII, 65; Râmûz el-Ehâdis, s. 556
483 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3998
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 143
35- Abdullah b. Şeddad babasından nakletti: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, akşam ya da yatsı nama-
zında yanımıza geldi. Hasan veya Hüseyin’den birini taşıyor-
du. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, öne geçip
çocuğu yere bıraktı. Sonra tekbir getirip namaza durdu. Na-
maz esnasında uzunca bir secde yaptı.
Babam devamla dedi ki: Secde çok uzadığı için başımı
kaldırıp baktım. Bir de ne göreyim. Secdede olan Resûlüllah
(sav)’in sırtına çocuk binmiş duruyor. Ben hemen secdeme
döndüm. Namaz bitince Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
veselleme Ashâb’ı sordular: “Ey Allah’ın Resûlü! Namaz
sırasında öyle bir secde yaptınız ki, önemli bir hâdise
oldu yahut vahiy indi zannettik.”
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Hayır,
bunlardan hiçbiri olmadı. Fakat oğlum sırtıma bindi.
Ben de acele etmedim. O kendisi ininceye kadar bekle-
dim.” 484
36- Câbir b. Abdullah el-Ensârî nakletti: Bir gün
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yanına uğra-
dım. Baktım ki Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Hasan ve Hüseyin’i sırtına bindirmiş yerde gezdiriyor ve şöyle
buyuruyordu: “En güzel deve, sizin üzerine bindiğiniz
devedir. En güzel biniciler ise sizlersiniz.” 485
37- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, bir
gün otururken yanına Hasan ve Hüseyin geldiler. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem ayağa kalkıp onları karşıla-
yıp, geldiklerine çok sevindi. Her birini bir omuzuna alıp şöyle
buyurdu: “En güzel binek, sizin üstüne bindiğiniz binek-
tir. En güzel biniciler ise sizlersiniz.” 486
38- Selmân-ı Fârisî nakletti: Bir öğle vakti, Resûlüllah
(sav)’in etrafında toplanmış oturuyorduk. O sırada Ümmü
484
Nesâî, I, 731; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4825 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 410;
İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 66; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 573; Kütüb-i Sitte, XII,
493
485 Tirmîzî’den; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 375; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 66; El-
Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 15078
486 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 130
144 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Eymen telaş içinde gelip, Hasan ve Hüseyin’in kaybolmuş
olduğunu haber verdi. Efendimiz hemen yerinden fırlayıp:
“Kalkıp çocuklarımı arayın!” buyurdu. Ashâb’ın her biri bir
tarafa Hasan ve Hüseyin’i aramaya çıktılar. Ben, Resûlüllah
(sav)’den hiç ayrılmadım. O’nunla birlikte Medine dışına ka-
dar çıktık. Hasan ve Hüseyin, birbirine sarılmış, çok korkmuş-
lardı. Tam karşılarında, dilini çıkarmış, kuyruğunun üzerine
dikilmiş bir yılan vardı, ıslık çalıyordu. Resûlüllah (sav), yılana
birkaç taş atıp onu uzaklaştırdı. Sonra çocuklara koşup onları
kucağına aldı, sevip okşamaya başladı. Bir taraftan da:
“Anam babam size feda olsun! Sizi bulduğum için Al-
lah’a hamd ederim!” diyerek şükrediyordu.
Çocuklar sakinleşince birini sağ, birini sol omuzuna aldı.
Ben de: “Müjdeler olsun! Bineğiniz ne kadar güzel!” de-
dim. Resûlüllah (sav): “Binicileri de çok güzel!” buyurdular.
487
39- Hz. Ömer (ra) nakletti: Hasan ve Hüseyin’i Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin omuzları üzerinde gör-
düm ve: “Altınızdaki at da ne güzelmiş” dedim. Allah’ın
Resûlü de: “Üstümdeki iki süvari de ne güzel” buyurdu. 488
40- Ya’lâ el-Âmirî nakletti: Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin
yarışırcasına koşarak Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lemin kucağına atladılar. Efendimiz onlara sarıldı ve şöyle
buyurdu: “Çocuk kişiyi cimri ve ürkek yapar.” 489
41- Havle b. Hâkim nakletti: Bir gün Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, kucağında Hz. Fâtıma’nın
çocuklarından birisi olduğu halde şöyle buyurdu: “Muhakkak
siz evlatlar; insanı cimrilik, korkaklık ve cahilliğe itersi-
niz. 490
Muhakkak siz Allah’ın reyhanındansınız.” 491
487
El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 15081; Hilal-Abdullah Kara, İki Sultan İki Kurban,
s. 53
488 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3996
489 Ahmed, Müsned, XVIII, 26144; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 410; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VIII, 65. Çocuğu olan kimse kolay kolay canını tehlikeye atmaz, malını da kolay kolay
harcamaz denilmek istenmiştir.
490 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4825
491 Tirmîzî, Birr 11, 1910 / II, 294
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 145
42- Abdullah b. Ebî Büreyde babasından nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, bize hutbe ver-
mekteydi. Hasan ve Hüseyin üzerlerinde kırmızı gömlekler
olduğu halde, düşe kalka geldiler. Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, minberden indi. Onları kucağına aldı ve
minbere çıktı. Önüne oturttu ve şöyle buyurdu: “Allah (celle
celâlühü), ne doğru söylemiş: “Mallarınız ve çocuklarınız
ancak bir imtihan vasıtasıdır.” (Enfâl, 8/28) Şu iki çocuğun
durumlarına baktım; yürüyorlar, tökezleyip düşüyorlar.
Dayanamadım, konuşmamı keserek onları kaldırdım!”
buyurdu. 492
43- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz.
Hasan ve Hz. Hüseyin’e hitaben şöyle buyurdu: “Doğrusu
siz Allah’ın ruhundansınız. Siz saygı görüp sevileceksi-
niz.” 493
44- Yahya b. Ebî Kesîr nakletti: Hz. Peygamber sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hasan veya Hüseyin’in ağla-
dığını işitti. Hemen endişeyle kalktı ve şöyle buyurdu: “Şüp-
hesiz ki çocuk imtihan vesilesidir. Ağlama sesini duyun-
ca düşünmeden kalktım.” 494
45- Abdullah b. Cafer nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem bir seferden döndüğü zaman, Ehl-i
Beyt çocukları tarafından karşılanırdı. Resûlüllah (sav), yine
bir seferden dönüyordu, ben de karşılamaya götürüldüm.
Önce beni önüne aldı. Hz. Fâtıma’nın iki çocuğundan biri de
getirildi. Onu da arkasına aldı. Böylece bir binek üzerinde üç
kişi olarak Medine’ye girdik.” 495
46- Ebû Hureyre nakletti: “Biz Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem ile yatsı namazını kılıyorduk. Secdeye
gittiği zaman, Hasan ve Hüseyin sırtına çıkıyorlardı.
492
Ebû Dâvud, Salât, I, 1109; Tirmîzî, Menâkıb 31, 3774 / III, 577; Nesâî, II, 1743;
İbn Mâce, Libas, IX, 20, 3600; Ahmed, Müsned, VI, 7752; Hâkim, El-Müstedrek, II,
1048 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 361; İbn Hibban, II, 1; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
63-65-336; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 573; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 311
493 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 63
494 El-Evzâî, Sünen, s. 279
495 Müslim, Fazilet 66 / X, 303; Ahmed, Müsned, XVIII, 25812; El-Heysemî, Mec-
maü’z-Zevâid, 15081
146 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Başını secdeden kaldırdığı zaman, o ikisini yumuşak bir
şekilde yere koyuyor ve namaza devam ediyordu. Nihayet
namaz tamamlanınca onları önüne oturttu. Daha sonra onları
öpüp sevdi ve: “Haydi, annenize gidin!” buyurdu. Onlara
doğru kalktım: “Ben götüreyim, Ey Allah’ın Resûlü!” de-
dim. “Hayır, kendileri gitsin!” buyurdular. O sırada bir şim-
şek çaktı ve etrafı aydınlattı. O şimşeğin aydınlığında anneleri-
nin yanına girinceye kadar aydınlık devam etti.” 496
47- İyas babasından nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin kırçıl katırını (Düldül); üzerinde Al-
lah’ın Nebî’si ve Hasan ile Hüseyin olduğu halde çekip sür-
düm. Nihayet onları; birisi önünde, birisi arkasında olduğu
halde Nebî’nin odasına girdirdim.” 497
48- Enes b. Mâlik nakletti: Bir gün Resûlüllah (sav) ikin-
di namazını kıldıktan sonra hanımı Ümmü Habibe’nin evine
gitti. Biraz sonra beni yanına çağırdı. “Ey Enes! Gidip dört
tane muz al ve bana getir.” buyurdular. Hemen çarşıya
gidip dört muz alıp döndüm. Efendimiz (sav)’in yanına vardı-
ğımda bana şöyle buyurdu: “Fâtıma’nın evine git! Bu muz-
lardan birini Hasan’a, birini Hüseyin’e, diğer ikisini de
Fâtıma’ya verip gel!” buyurdu. Hemen Resûlüllah (sav)’in
arzusunu yerine getirip, geri döndüm. 498
49- Kenzü’l-Garaib’den şöyle nakledilir: Bir gün
Arabî’nin birisi, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme
bir ceylan yavrusu hediye etti. Efendimiz o yavruyu, Hz. Ha-
san’a hediye etti. Hz. Hüseyin (ra) bunu haber alıp: “Dedeci-
ğim! Bana da bir ceylan ver!” diye ağlamaya başladı. Efen-
dimiz, Hüseyin’e ne cevap vereceğini düşünürken, çölden bir
ceylan önüne yavrusunu katarak koşup geldi. Ceylan, Allah’ın
izni ile dile gelip: “Ey Allah’ın Resûlü! Allah-ü Teâlâ kendi
keremi ile bana iki yavru ihsan etmişti. Birini avcı yakaladı.
496
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4835 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 408; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VIII, 337; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 15076; Şevâhidü’n-Nübüvve, s.
200; M. Câmi, sadece Hz. Hasan’ı zikretmiştir.
497 Müslim, Fazilet 60 / X, 298
498 İbn Manzur, Muhtasar Târîhu Dımaşk li İbn Âsâkir; Suriye, 1984, VII, XXV, 14;
Hilal-Abdullah Kara, İki Sultan İki Kurban, s. 46
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 147
Diğerini emzirmekle meşgulken kulağıma şöyle bir ses geldi:
Ey Ceylan, bir yavrun Hz. Hasan’a hediye edildi, diğerini
de Hz. Hüseyin’in hizmetine ver ve gönlündeki kederi
sil!” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, buna
memnun olarak o ceylan yavrusunu da Hz. Hüseyin (ra)’a
hediye edip hatırını hoş etti. 499
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) İle İlgili Cebrâil
(as)’ın Verdiği Haberler ve Bazı Menkîbeleri
50- İ’lâmil Verâ kitabı, İbn Abbas’tan nakletti: Ben,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin hizmetindey-
dim. Hz. Fâtıma (ra) ağlayarak gelip: “Ey Baba, Hasan ve
Hüseyin evden çıktılar, dönüşleri uzadı. Ali de evde değil
ki onları arasın! Başlarına bir şey gelmesinden korkuyo-
rum!” buyurdu. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem:
“Üzülme Ey Kızım! Allah-ü Teâlâ onları korumada biz-
den ileridir.” Sonra şöyle duâ buyurdular: “Yâ İlâhî! Bu
şehzâdeler eğer denizde ise, inayet kayığı ile bize eriştir!
Eğer sahrada iseler, hidâyet ışığı ile bizlere kavuştur!”
Derhal Cebrâil (as) gelip, haber getirdi: “Ey Allah’ın Resûlü!
Onlar dünya ve âhiretin en faziletlileridir. Anneleri ise
daha yücedir. Hiç üzülmeyin, onlar Benî Neccar mezarlı-
ğında rahat üzeredirler. Hak Teâlâ, iki meleği onları ko-
rumaya vazifelendirdi.” Bundan sonra Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem onları o hazireden getirdi. 500
51- İbnül Hassan, Ebî Avayid’den nakletti: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hasan ve
Hüseyin, Arş’ın iki küpesidir.” 501
52- Taberî’nin tefsirinde şöyle naklediliyor: Ashâb-ı Ki-
ram’dan Dıhye adında bir sahâbî vardı. Ticaretle uğraşır, se-
yahate çıkar ve Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
yanına gelirken eli boş gelmezdi. Hasan (ra) ve Hüseyin (ra)
için hediyeler getiren iyi huylu biriydi. Bir gün Cebrâil (as),
Ashâb’dan Dıhye’nin şeklinde Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
499
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 279-280
500 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 246; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 59
501 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 279-280
148 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
âlihi vesellemin yanına gelip oturdu. O şehzâdeler de Dıhye
zannıyla, Cebrâil (as)’ın dizlerine çıkıp, yakasına el atarak,
hediye araştırmaya başladılar. Efendimizin bu durumdan canı
sıkıldı, engel olmak istedi. Cebrâil (as): “Ey Allah’ın Resûlü!
Onlara engel olma! Edebi terk ettiklerini de düşünme!
Çünkü ben onların hizmetkârıyım. Çok defa Fâtıma te-
heccüd namazından sonra uykuya dalmış ve bunlar ağ-
lamaya başladığı zaman, Allah-ü Teâlâ’dan ferman gel-
miş, beşiklerini sallayım ve gözyaşlarını dindireyim. Ta
ki, Fâtıma uyanmasın. Yakama sarılmaları önemli değil,
ancak ne araştırırlar acaba?” dedi. Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem: “Seni Dıhye sandılar, Dıhye her
geldiğinde onlara hediyesiz gelmez, onu araştırırlar.”
buyurunca, Cebrâil (as) hemen cennetten bir salkım üzüm ve
bir nar getirdi, onlara verdi. Tam bu sırada bir dilenci ortaya
çıkıp: “Ey Ehl-i Beyt, bize üzüm ve nardan nasip yok
mu?” dedi. Efendimiz, yaratılışı icabı dilenciye vermek isteyin-
ce Cebrâil (as) engel oldu: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu dilenci
Şeytan’ın kendisidir. Cennet meyveleri kendisine haram
olduğu halde hile ile onları yemek ister.” buyurdu. Cebrâil
(as), Şeytan’ı gönderdi, sonra da ağladı. Efendimiz sebebini
sorunca da: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu iki şehzâdenin birini
zehirle, diğerini de kahır kılıcı ile şehit edecekler, bunla-
ra erişecek olan bela ve musibetler sizin de mânevî mer-
tebenizi yüceltecektir.” 502
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Cennet Gençlerinin Seyyidle-
ri’dir
53- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hasan ve Hüseyin,
cennet gençlerinin seyyidleridir. Fâtıma ise Meryem ha-
riç cennet kadınlarının seyyidesidir.” 503
54- Ebû Saîd el-Hudrî ve Abdullah b. Abbas nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, buyurdular ki:
502
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 274-275
503 Nesâî, VII, Hasâis, 8461-8472; Ahmed, Müsned, XVIII, 26149
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 149
“Hasan ile Hüseyin (ra), cennet gençlerinin seyyidleri-
dir.” 504
55- Abdullah b. Mes’ûd ve Ebû Huzeyfe nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yüzünde sevinç
alâmetleri gördüğümüzde şöyle sorduk: “Ey Allah’ın Resûlü!
Bugün yüzünüzde sevinç alâmetleri görüyoruz.” Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Niye se-
vinmeyeyim, Cebrâil (as) bana gelip müjdeledi ki: Hasan
ile Hüseyin, cennet ehlinin gençlerinin seyyidleridir. Ba-
baları onlardan daha hayırlıdır (faziletlidir).” 505
56- Abdullah b. Abbas nakletti: “Hasan ile Hüseyin
cennet gençlerinin seyyidleridir. Kim onları severse, beni
sevmiş olur. Kim onlara düşmanlık ederse, bana düş-
manlık etmiş olur.” 506
57- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hasan ve Hüseyin;
İsa b. Meryem ve Yahya b. Zekeriyya hariç, cennetteki
bütün gençlerin seyyidleridir.” 507
Resûlüllah (sav)’in “Hasan Benden, Hüseyin Ali’dendir”
Buyurması
58- Mikdam b. Ma’di Kerib nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hasan ben-
dendir, Hüseyin ise Ali’dendir.” 508
504
Tirmîzî, Menâkıb 31, 3768 / III, 575; Ahmed, Müsned, XVIII, 26148; Hâkim, El-
Müstedrek, VII, 4831 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 364; Hatîb Bağdâdî, II, 185; Ebû
Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 428; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, I, 368; Muhibüddin Ta-
berî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 129; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 313; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
336; Râmûz el-Ehâdis, s. 202; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 62-63; Kütüb-i Sitte, XII,
492
505 İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 118; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4832 / VIII, 5683
BMT; İbn Abdirabbih, İkdü’l-Ferîd, IV, 312; Hatîb Bağdâdî, X, 231; İbn Sa’d, Ta-
bakât, VI, 364; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 129; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-
Ummâl, XII, 112; Harezmî, Menâkıb, s. 209; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 65; Râmûz el-
Ehâdis, s. 202
506 Beyhakî, Sünen, IV, 29; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 123; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, XII, 113; Râmûz el-Ehâdis, s. 202
507 Nesâî, VII, 8113 / Hasâis, 8475; İbn Hibban, II, 482; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 364;
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 427; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 336; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 420
508 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 114; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 420;
Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 117
150 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Râviler: “Ahlâk, edep ve şekil bakımından Hz. Hasan
(ra), Resûlüllah (sav)’e; Hz. Hüseyin (ra) da Hz. Ali (kv)’ye
benzerdi.” demişlerdir.
59- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Hasan, Resûlüllah’a
göbeğinden başına kadar olan kısmında; Hüseyin de
bundan aşağı olan kısmında çok benzerdi. Benzerliği
aralarında paylaşmışlardı.” 509
*- Hz. Hasan (ra)’ın Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
veselleme benzemesi ve Hz. Hüseyin (ra)’ın Hz. Ali (kv)’ye
benzemesine bir teşbih de şudur: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, Hayber’de Yahudi kadının yedirdiği zehirli
koyunun tesiriyle ateşlenmiş ve şehâdete ermiştir. Hz. Hasan
(ra) da zehirlenmek sûretiyle şehâdete ermiştir. Ve her ikisi de
Medine’deki makâmlarındadır. Hz. Ali (kv) ve Hz. Hüseyin
(ra) efendilerimiz ise kılıç ile şehâdete erip Irak ülkesinde
mekân tutmuşlardır. 510
60- Halid b. Ma’dan der ki: Mikdam b. Ma’di Kerib ile
Amr b. el-Esved, Muâviye’nin yanına gittiler. Muâviye, Mik-
dam’a: “Hasan b. Ali’nin ölümünü bildirmiyor musun?”
diye sorunca, Mikdam: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn”
dedi. Muâviye: “Sence bu musibet mi?” diye sordu.
“Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem onu kucağına
alıp: “Hasan benden, Hüseyin ise Ali’dendir” buyurmuş-
ken nasıl musibet olarak görmeyeyim?” karşılığını verdi. 511
Ancak Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Nesli İçin Aya-
ğa Kalkılır
61- Eban nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Sizlerden biri, kimse için ayağa
kalkmasın. Ancak Hasan ve Hüseyin’in sülâlesinden
olursa o müstesnadır.” 512
509
Tirmîzî, Menâkıb 31, 3779 / III, 579; Ahmed, Müsned, XVIII, 26158; İbn Sa’d,
Tabakât, VI, 359; Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, 1596; İbn Hibban, II, 485; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VIII, 64; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 199; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s.
277
510 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 131
511 Ahmed, Müsned, XVIII, 26142
512 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 107; Râmûz el-Ehâdis, s. 490
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 151
62- Benzer bir rivâyette; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Meclisinizde ancak Hasan ve
Hüseyin veya nesilleri için ayağa kalkınız.” 513
Resûlüllah (sav)’in, Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)
İçin Yaptığı Özel Duâ
63- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Getirin oğullarımın
ikisini de (Hasan ve Hüseyin); onları İbrahim (as)’ın iki
oğlu İsmail ve İshak’ı Allah’a sığındırdığı şeyle sığındı-
rayım.” buyurup şöyle duâ etti: “İkinizi zarar verecek, her
şeytandan ve her türlü haşerattan, size zarar verebilecek
her gözden tam mânâsıyla Allah’a sığındırırım.” 514
Resûlüllah (sav), Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ın
Güreşlerini Seyrediyor
64- İbn Abbas ve Muhammed b. Ali nakletti: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, cenazelerin konulduğu yer-
de oturuyordu. Hasan ve Hüseyin güreş tutmaya başladılar.
Efendimiz (sav) gülerek: “Ha gayret Hasan, göreyim seni!
Yakala Hüseyin’i!” buyurunca, Hz. Ali (kv): “Ey Allah’ın
Resûlü! Sen Hüseyin’i kayırmalı değil miydin? Hasan
daha büyüktür.” dedi. Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem: “Baksana şu Cebrâil (as) da “Ha gayret Hüse-
yin! Göreyim seni!” diyor.” buyurdu. 515
65- Abdullah b. Abbas nakletti: Bir gün Ashâb-ı Ki-
ram’dan bir grup ile Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lemin huzurunda bulunuyorduk. Bir kişi gelip Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi veselleme bir elma verdi. Hz. Hasan (ra)
ve Hz. Hüseyin (ra) oradaydılar. Elmayı birine verse diğeri
mahzun olacaktı. İkisi de elmaya bakıyorlardı. Cebrâil (as)
513
Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 122; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 393
514 Buhârî, Enbiyâ 10, 3371; İbn Mâce, IX, Tıb 37; Tirmîzî, Tıb 18, 2060 / II, 359;
Ahmed, Müsned, XIII, 19583; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4834 BMT; İbn Sa’d, Ta-
bakât, VI, 410; Râmûz el-Ehâdis, s. 453
515 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 372; Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, III, 190-191; El-Heysemî,
Mecmaü’z-Zevâid, VIII, 992; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3994
152 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
gelip: “Ey Allah’ın Resûlü! Emret güreşsinler, kim galip
gelirse elmayı ona verirsin!” deyince emrettiler ve güreşme-
ye başladılar. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
“Tut, Yâ Hasan!” diye buyururdu. Ben dedim ki: “Ey Al-
lah’ın Resûlü! Yalnız Hasan’a mı tut dersiniz?” deyince
“İşte Cebrâil (as) da “Tut, Yâ Hüseyin!” diyor.” Bir ri-
vâyette: Hz. Fâtıma (ra) da oradaydı. “Ey Allah’ın Resûlü!
Büyüğüne mi tut dersin, küçüğüne mi?” diye sorunca; işte
şu Cebrâil (as) da “Tut, Yâ Hüseyin!” diyor buyurdular. Gü-
reş uzadı, yenişemediler. Cebrâil (as), cennetten bir elma daha
getirdi. İkisine de birer tane verip sevindirdiler. 516
Resûlüllah (sav)’in Vasiyeti ve Emaneti
66- Zeyd b. Ebî Râfi nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem vefat edeceği hastalığına yakalandığı za-
man, Hz. Fâtıma (ra); Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ı
yanına alıp, Resûlüllah (sav)’in ziyaretine gitti. Bir ara Hz.
Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ı göstererek şöyle buyurdu:
“Ey Allah’ın Resûlü! Bak oğulların da seni ziyarete geldi-
ler, onlara miras olarak bir şey bırakır mısın?” Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, buyurdu ki: “Hasan’a hey-
betimi ve liderliğimi; Hüseyin’e de cesaretimi ve cömert-
liğimi bırakıyorum.” 517
İbn Manzur devam ediyor: “Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Fâtıma (ra) ile Hz.
Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) gidince hüzünlendi ve hazır
bulunanlara şöyle buyurdu: “Allah’ım! Ehl-i Beyt’im! Ben
onları bütün mü’minlere tek tek emanet ediyorum.” 518
67- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyur-
du ki: “Hasan’a benim görünüşüm ve yüce olma şerefim,
Allah tarafından verilmiştir. Hüseyin’e ise huyum ve ik-
ramım verilmiştir.” 519
516
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 204
517 İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, V, 467; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 15098-15099;
İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 252; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 419
518 İbn Manzur, Muhtasar, VII, 24
519 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 113
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 153
Hz. HASAN (ra)
Özet Hayatı ve Hilâfetten Çekilmesi
Emirü’l-Mü’minin Hz. Hasan b. Ali (ra), On İki İmam’ın
ikincisidir. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Lakapları: Müctebâ,
Sıbt, Tâkî, Zekî, Tayyib, Vefî, Emirü’l-Mü’minin ve Seyyid’dir.
Hicret’in 3. yılında Ramazan-ı Şerif ortasında Medine’de doğ-
du. (625-Şubat) Cebrâil (as), ismini cennet ipeklerinden bir
ipeğe sarılı olarak getirdi ve Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi veselleme hediye etti. Yirmi beş kere yaya olarak hac
vazifesi yaptı. Hz. Hasan (ra)’ın fazileti ve menkîbeleri hakkın-
da gelen haberler pek çok ve sağlam kaynaklara dayanır. 520
Hz. Hasan (ra) şöyle buyurdu: “Ben, Rabb’imin evi,
Kâbe’ye binek üzerinde ulaşmaktan utanırım. Yaya ola-
rak gitmeyi tercih ederim.” Hz. Hasan (ra), Allah yolunda
iki defa bütün malını tüketti. Üç defa da bütün malını paylaştı.
521
Hz. Hasan (ra), altı ay fiilen halifelik yaptı. 28 Safer,
Hicrî 49 yılında Medine’de vefat etti. (7 Nisan 669) Vefatın-
dan önce kardeşi Hz. Hüseyin’e, Resûl-ü Ekrem (sav)’in yanı-
na gömülmek istediğini vasiyet etti. Ancak Mervan b. Hakem
ve Emevîler’in karşı çıkması ile Cennetü’l-Bâki’de, annesi Hz.
Fâtıma (ra)’nın yanına defnedildi. Hz. Hasan soyundan gelen-
lere “Şerif” ünvanı verilmiştir. 522
Hicrî 40 yılında Hz. Hasan (ra), halife seçildi. Halifeliği
altı ay, altı gün sürdü. Kırk bir yılında Rabiülevvel ayının yirmi
beşinci günü halifelikten çekildi. 523
520
Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, 3264; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 199; B. Varol,
Hz. Hasan, s. 52
521 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, I, 445; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 68; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 313
522 E. R. Fığlalı, DİA, Hz. Hasan, XVI, 282
523 M. N. Bursalı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, s. 161
154 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
68- Hz. Ali’nin vefatından sonra Irak halkı, Hz. Hasan’a
biat ettiler. Bunu duyan Muâviye, Dahhak b. Kays’ı yerine
vekil bıraktı ve Irak seferine çıktı. Hz. Hasan (ra) da, ona karşı
ordusuyla Kûfe’den dışarı çıktı.
On iki bin kişilik öncü birliğini Muâviye üzerine Musul’a
doğru gönderdi. Hz. Hasan (ra)’ın ordu komutanlarına
Muâviye tarafından rüşvet verildiği ve casuslarının her tarafta
olduğu nakledilmektedir. Medayin’de Sâbât mevkiinde ordu-
sunun durumunu denetleyen ve ordusu içerisindeki isteksizliği
gören Hz. Hasan (ra), bir konuşma yaptı. Özetle, ordusunun
bu vaziyetine bakarak savaş olacağını sanmadığını söyledi.
Hz. Hasan (ra)’ın bu konuşması, vaziyetin farkına varamayan
kimselerce şaşkınlıkla karşılandı. Bu konuşmadan sonra
Hâricîler: Hâşâ ki, “O da babası gibi, kâfir oldu!” dediler.
Hz. Hasan (ra), seccadesinin üzerindeyken Muâviye’nin casus-
larından ya da Hâricîler’den olan bazı kimseler, sûikast niye-
tiyle onu iki uyluğundan yaraladılar ve seccadesini altından
çektiler. Hz. Hasan (ra), güvendiği kabilelerden yanına çağıra-
rak, Medâyin’de kisraların Beyaz Köşk’üne sığındı. Burada
Medayin Valisi tarafından tedavi ettirildi. Kendisinin yaralan-
masından doğan dedikodulara, askerin dağınıklığına ve istek-
sizliğine bakıp, Muâviye ile barış görüşmelerine başladı. 524
İbn Ebû Hatim’den nakledilen ise şöyle: Hz. Hasan (ra),
halife seçildikten sonra, namaz kılarken bir kişi üzerine saldır-
dı. Onu hançerle böğründen yaraladı. Hz. Hasan (ra), birkaç
ay tedavi gördü, iyileşti ve sonra minbere çıkıp şöyle buyurdu:
“Ey Irak halkı! Biz sizin emirleriniziz ve misafirleriniziz. Biz Ehl-
i Beyt’iz. Allah-ü Teâlâ bizim hakkımızda: “Ey Ehl-i Beyt!
Allah muhakkak sizden eksikliği gidermek ve tertemiz
kılmak ister.” buyurdu.” Ebû Cemile der ki: Hz. Hasan (ra)
bu âyeti o kadar çok tekrarladı ki, mescidde bulunan herkes
hüngür hüngür ağladı. 525
524
Belâzürî, El-Ensab, I, 142; Tarih-i Taberî, IV, 75; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4860;
Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, 1597; En Sevgilinin Dostları, s. 358-359; E. R. Fığlalı, DİA,
Hz. Hasan, XVI, 282. Rivayetlerde farklılıklar var.
525 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 412; İbn Kesîr, Tefsir, XII, 6526; İbn Sa’d, Tabakât, VI,
382; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 125
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 155
Kaynaklar, Hz. Hasan (ra)’ın ordusu içine sızan Muâvi-
ye’nin casusları vasıtasıyla, teklif edilen rüşvetlerden, fitneci-
lerden dolayı savaşacak durum kalmadığını, eğer savaş olsay-
dı Irak’tan ve Şam’dan çok insan öleceğini, Hz. Hasan’ın da
bu vebali yüklenmek istemediğini naklediyor. Hz. Hasan (ra)
ruhsat üzere, Hz. Hüseyin (ra) azimet üzere hareket etti diye
nakledilmiştir. Zaten Hz. Hüseyin (ra), Hz. Hasan (ra)’ın
Muâviye ile yaptığı barışı benimsememiştir. Ancak Hz. Hasan
(ra) sağ oldukça da ona itaat etmiştir.
69- Hâricîler, Nehrevan yenilgisinden sonra küfre düş-
tüklerine inandıkları; Hz. Ali, Muâviye ve Amr İbnü’l Âs’ı, aynı
tarihte, sabah namazında öldürmeye karar verdiler. Hz. Ali
(kv), bu kişilerden İbn Mülcem tarafından şehit edildi. Muâvi-
ye yaralı kurtuldu. Amr İbnü’l Âs ise namaza gelmedi, yerine
gelen vekili öldürüldü. Hz. Ali (kv) şehit olunca Muâviye, Ku-
düs’te kendisini yeniden halife ilan edip, biat aldı. Muâviye
yönetimi tam olarak devralmak üzere büyük bir orduyla Irak’a
doğru yürüdü. Aynu’t-Temr ve Enbar’ı işgal edip Medayin’e
geldi. Hz. Hasan ise Kûfe’de babasına biat üzere olan kimsele-
rin biatını aldı. Ordusunu toplayıp Medayin’e doğru, Muâviye
ordusuna karşı çıktı. Ancak Hz. Hasan’ın öncü birlikleri komu-
tanlarının Muâviye tarafına geçtiği yönünde dedikodu çıkarıl-
ması, ordu içinde huzursuzluğa sebep oldu. Bu dedikodular ile
Iraklılar savaştan geri durdular. Ardından Hz. Hasan’ın saldırı-
ya uğraması ve yaralanması, en önemlisi de Hz. Hasan’ın
savaş taraftarı olmaması, barış görüşmelerinin önünü açmıştır.
526
*- Muâviye ile Hz. Hasan, Meskin’de buluştular ve an-
laşma yaptılar. Hicrî 40 yılında halife seçilen Hz. Hasan (ra),
altı ay sonra, Rabiülevvel ayında, Hicrî 41 (661) yılında yöne-
timden çekildi. 527
70- Muâviye, Hz. Hasan (ra)’a gönderdiği elçisiyle ona
boş bir kâğıdın altını mühürleyip gönderdi. Bu kâğıda yazacağı
ve dileyeceği ne olursa olsun kabul edeceğini taahhüt ediyordu.
526
Aycan, İrfan, Saltanata Giden Yolda Muâviye b. Ebî Süfyân, Ankara Okulu
Yay., Ankara, 2014, s. 142
527 Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 144
156 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Hz. Hasan (ra): 1- Öncelikle herkesin affedilmesini ve
emniyet içinde olmasını yazdı. 2- Irak ve İran beldelerinde
bazı bölgelerin gelirinin kendisine verilmesini ve Hz. Hüseyin
(ra) için de belli bir miktar nakit istedi. 3- Hâşimoğulları ve
taraftarları için de Ümeyyeoğulları’na tanınan hakların tanın-
masını istedi. 4- Hz. Ali (kv) ve Ehl-i Beyt’e asla sövülmeye-
cek, hakaret edilmeyecekti. 5- Muâviye’den sonra yönetim Hz.
Hasan (ra)’a dönecekti. Kendisinden sonra oğlu Yezîd’i ya da
herhangi bir kimseyi tayin etmeyecekti. Bazı rivâyetlerde
hilâfet işi şûrâ heyetine havale edilecekti denilse de bu doğru
değildir. Çünkü Yezîd veliahd tayin edilirken hiç kimse bunu
dile getirmemiştir. Yine anlaşma şartlarında; Hz. Hasan ile Hz.
Hüseyin ve sevenleri hangi şehirde yaşamak isterlerse yaşaya-
caklardı. Muâviye ve taraftarları onlara bir zarar vermeyecek
ve hiçbir şekilde onları korkutmayacaktı. Muâviye, bu şartları
ve Hz. Hasan (ra)’ın gönderdiği mektupta ileri sürdüğü bütün
şartları kabul edip, altını mühürledi. Fakat Muâviye; ilk yıl
hariç, bu şartlara uymadı. Hz. Hasan (ra)’ı ortadan kaldırarak,
kendi oğlu Yezîd’i veliaht tayin etti. 528
Hz. Hasan (ra)’ın Yönetimi Devrettiği Zaman Yaptığı
Hutbe Konuşması
71- Hz. Hasan (ra), Muâviye ile anlaşma yaptığında;
Amr İbnü’l Âs’ın ısrarıyla Muâviye, Hz. Hasan (ra)’ın hutbeye
çıkıp, bunu ilân etmesini istedi. Hz. Hasan (ra), hutbeye çıkıp
şöyle buyurdu: Şüphesiz Muâviye, hakkı olmadığı halde,
benim hakkım olan hilâfet için benimle mücadeleye gi-
rişti. Ben de Müslümanların kanı dökülmesin diye hilâfe-
ti ona bıraktım. Ey Mü’minler! Biliyorum hilâfete lâyık
olmayan bir kişiye biat ettim diye beni kınıyorsunuz.
“Bilmiyorum, belki de bu sizin için bir fitnedir. Belki de
bir zamana kadar faydalanmadır.” (Enbiyâ, 21/111) âyetini
528
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4860-4861; Tarih-i Taberî, IV, 75-80; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VIII, 30; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 308-309; En Sevgilinin Dostları, s.
360-361; Hayatü’s-Sahâbe, III, 350; Ahmed Ağırakça, Emevîler Döneminde
Kıyamlar, Şafak Yay., İstanbul, 1992, s. 23; E. R. Fığlalı, DİA, Hz. Hasan, XVI, 282.
Rivayetlerde farklılıklar var.
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 157
okuyunca, Muâviye “Yâ Ebâ Muhammed! Bu kadar yeter!”
deyip hutbeye müdahale etti. Amr da, Muâviye de Hz. Hasan
(ra)’a ‘Hutbe oku’ dediklerine pişman olup Şam’a döndüler.
529
72- Hz. Hasan b. Ali (ra), Muâviye’ye biat edip, anlaş-
ma yaptığı zaman; bir adam ona doğru kalktı ve:
“Mü’minlerin yüzünü kara ettin!” dedi. Bunun üzerine Hz.
Hasan (ra) şöyle buyurdu: “Allah sana rahmet etsin! Beni
kınama! Hak Teâlâ Hazretleri, Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi veselleme; Ümeyyeoğulları’nın, birbiri
arkasına minberinin üzerine çıktıklarını gösterdi ve bu
Resûlüllah’ın hoşuna gitmedi, O’nu üzdü! Bunun üzeri-
ne: “(Ey Resûlüm!) Şüphesiz ki, biz sana Kevser’i ver-
dik!” âyeti ve “Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır!”
âyetlerini indirdi.” Bin aydan murad, Emevî saltanatıdır ki,
bin aydı. Seksen dört yıl, üç aydı. Dünya mülküne karşı Ehl-i
Beyt’e Kevser Havuzu verilmiştir. 530
73- Hz. Hasan (ra), yönetimden çekildikten sonra Irak
halkına şöyle hitap etti: “Ey Iraklılar! Siz bana üç kötülük-
te bulundunuz. Babamı öldürdünüz. Bana saldırıp, beni
yaraladınız. Malımı mülkümü talan ettiniz. Yarın kıya-
met günü; Ehl-i Beyt’e yaptığınız eziyetlerden dolayı Al-
lah-ü Teâlâ aramızda hâkimdir.” 531
74- Cubeyr b. Nufeyr nakletti: Hasan b. Ali’ye: “İnsan-
lar senin halifeliğini istiyorlar.” dedim. Hz. Hasan: “Arap-
lar’ın kafaları benim elimdeydi. Kiminle savaşırsam sa-
vaşacaklar, kiminle barışırsam barış yapacaklardı. (Böy-
le biat almıştım.) Ama ben halifeliği Yüce Allah’ın rıza-
sını aramak ve Ümmet-i Muhammed’in kanlarının dö-
külmesini önlemek için bıraktım. Sonra da Hicaz ehlinin
bu husustaki ümitsizlik ve boyun eğmeleri sebebiyle biri-
leri onu haksızca elimden aldı.” 532
529
Taberânî, Mu’cemü’l-Kebir, III, 26; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 415; En Sevgilinin
Dostları, s. 363; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 34/75; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
309; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 607
530 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 416; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 200, M. Ozak
terc., s. 259; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 253; En Sevgilinin Dostları, s. 365
531 Tarih-i Taberî, III, 76; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 385; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 413
532 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4848 BMT
158 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Hz. Hasan (ra)’ın Zehirlenmesi ve Vefatı
75- Hz. Hasan (ra), Kûfe’de Muâviye ile anlaşma yap-
tıktan sonra Medine’ye döndü. Düşmanları onu ortadan kal-
dırmak için fitne ve fesada başladılar. Önce Basra’daki dostla-
rından otuz sekiz kişiyi bir bahane ile öldürüp ortadan kaldırdı-
lar. Hz. Hasan (ra), bunu öğrendiği zaman Abdullah b. Abbas
ile Musul üzerinden Şam’a gitti. Muâviye ve Şam’ın ileri gelen-
leri; Hz. Hasan (ra)’a büyük hürmet ve ikramlarda bulundular.
Dönüşte yine Musul üzerinden geldi ve orada konakladı. Mu-
sul’da misafir olduğu yerde yiyecek ve içeceklerine karıştıra-
rak, üç defa zehir verdiler. Fakat bu zehir Hz. Hasan (ra)’a
tesir etmedi. Ancak mizacı bozulup, kederli bir hâl aldı. Daha
başka zehirleme girişimleri olduysa da başarılı olamadılar. Hz.
Hasan (ra), Medine’yi şereflendirip; Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellemin Ravzâ’sında yeniden sağlığına kavuştu.
Muâviye’nin yakın adamı, Mervan b. Hakem de Medi-
ne’deydi. Hz. Hasan (ra)’ı nasıl ortadan kaldırırım diye düşü-
nürdü. Hz. Hasan (ra)’ın eşlerinden Ca’de b. Eş’as’ı, Muâvi-
ye’nin oğlu Yezîd’in baş kadını yapmak ve daha başka
vaâdlerle kandırdı. Ca’de, Hz. Hasan (ra) uyurken başucunda
duran su testisi içine, elmas parçalarını atıp karıştırdı. Hz. Ha-
san (ra) uyanınca bu sudan içti ve ciğerleri parçalandı. 533
76- “Ca’de b. Eş’as, Hasan b. Ali’ye zehir içirdi. Hz.
Hasan (ra) zehirlendiğinde ciğerleri parçalandı. Vefat etmeden
önce kırk gün kan kustu. Bir tas doluyor, diğer tası getiriyor-
lardı.” 534
77- “Hz. Hasan (ra), Yezîd b. Muâviye ile evlendirilmek
vaâdiyle kandırılan Ca’de b. Eş’as b. Kays tarafından zehir-
lendi.” 535
533
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 253-262
534 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 390; Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, 1597; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VIII, 77
535 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 466; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, II, 15; Süyûtî, Târihu’l-
Hulefâ, s. 192; Sırma, İ. S., Örnek Halifeler, s. 177; Fığlalı, E. R, DİA, Hz. Hasan,
XVI, 283
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 159
78- Hz. Hasan (ra)’ın vefatıyla ilgili gelen haberlerden
biri de şudur: “Yezîd b. Muâviye, gizlice Hz. Hasan’ın zevcesi
Ca’de b. Eş’as’a yüz bin dirhem gönderdi. Hz. Hasan’ı zehir-
lerse kendisiyle evleneceği haberini gönderdi. Ca’de, Hz. Ha-
san’ı zehirleyince; Hz. Hasan (ra), kırk gün hastalandı ve sonra
vefat etti. Ca’de, Yezîd’e haber gönderip vaâdini hatırlatınca
Yezîd bu sözünü tutmadı. Hz. Hasan (ra)’ın zehirlendiği kesin-
dir. Ancak Hz. Hüseyin (ra)’ın o kadar sormasına rağmen ne
kendisini zehirlettireni söylemiş, ne de kendisi için başkasının
öldürülmesine razı olmuştur. Ca’de b. Eş’as, Hz. Hasan (ra)’ın
vefatından sonra Şam’a gidip kendisine vaâd edilen şeyleri
istedi. Muâviye ise Hz. Hasan gibi birine bile vefasızlık eden
bir kadının, kendilerine de vefasızlık edeceğini söyleyip oracık-
ta öldürtmüştür.” 536
79- Abdullah b. Cafer nakletti: “Hasan b. Ali’yi defalar-
ca zehirlediler. Son defa hariç hepsinden kurtuluyordu. So-
nuncusunda karaciğerinden rahatsızlandı ve vefat etti. Hanım-
larından Ca’de b. Eş’as b. Kays tarafından bir miktar mal kar-
şılığında zehirlendi.” 537
80- Hz. Hasan (ra)’ın vefatı zehirlenme ile olmuştur. Hz.
Hasan (ra)’ın yüzü zehirin etkisi ile değişti. O zaman Hz. Hü-
seyin (ra), kendisini kimin zehirlediğini sordu. Hz. Hasan (ra):
“Benim bildiğimi sen de bilirsin ama bize gammazlık
yapmak yakışmaz. Sabırlı olmak daha iyidir.” buyurdu.
538
81- Faslü’l-Hitab’da, Hoca Muhammed Parsâ şöyle
nakletti: Hz. Hasan (ra)’a altı defa zehir verdiler. Ancak Al-
lah’ın yardımı ile bunlardan kurtuldu. En sonunda elmas toz-
ları etkili oldu. Kendisini zehirleyenin eşlerinden Ca’de oldu-
ğunu bilmiş ve ona sitem etmiştir. Kitaplarda tafsilatı vardır.
Ömrü saâdetleri kırk yedi yıldır. 539
536
Tarih-i Taberî, III, 80; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 77; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 316-317
537 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4868-4869; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 77
538 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 390; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 316; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
76; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 201; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 262
539 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 263; En Sevgilinin Dostları, s. 366-368
160 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
*- Vefatı Hicret’in 50. yılında, Rabiülevvel ayının ilk
günlerindedir. 540
*- Ömrü saâdetleri 47 yıl olup, 7 yılı Resûlüllah (sav) ile,
30 yılı babası Hz. Ali (kv) ile ve 6 ay da halifelik yaptı. Geri
kalan ömrü saâdetlerini de; 9 yıl, 6 ayı Medine’de tamamladı.
541
82- Hz. Hasan (ra) vefat etmeden önce, Peygamberimiz
(sav)’in yanına defnedilmek için Hz. Âişe annemizden izin
aldı. Hz. Hüseyin (ra)’a da vasiyet etti. Ancak “Fitne tehlike-
si olursa, Bâki Kabristanlığı’na defnedersiniz” diye nasi-
hat etti. Hz. Hüseyin (ra), Hücre-yi Saâdet’e defnetmek istedi-
ğinde ise, Mervan b. Hakem ve Emevîler karşı çıktılar. Hz.
Hüseyin (ra), Hâşimoğulları ile birlikte silahlanıp vasiyeti yeri-
ne getirmek istedi. Ancak Ashâb’dan bazıları araya girerek,
fitne tehlikesinden bahsettiler. Hz. Hasan (ra), annesi Fâtıma-
tü’z-Zehra’nın yanına, Bâki Kabristanlığı’na defnedildi. Radi-
yallâhü anhü ve erdahü. 542
83- Amr b. Meymun nakletti: Hz. Hasan (ra)’ın vefat
haberi, Şam’a ulaştığında Abdullah b. Abbas gözleri görmez
halde Muâviye’nin sarayına girdi. Önünden yürüyen adama:
“Dikkat et, Muâviye kör olduğumu anlamasın, bu halime
sevinir” dedi. İçeri girince Muâviye: “Hasan b. Ali ölmüş”
dedi. İbn Abbas: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” dedi.
İbn Abbas, Muâviye’nin Hz. Hasan’ın vefatına sevindiğini
anladı ve: “Ey Muâviye, Allah’a yemin ederim ki, o senin
kabrine girmeyecek ve sen de ebedi dünyada kalamaya-
caksın” dedi ve kalktı. Muâviye: “Vallahi ömrüm boyunca
ben bu İbn Abbas gibi hazırcevap ve akıllı bir adam
görmedim” dedi. 543
540
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 201
541 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 317
542 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 392-394; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 616
543 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 400
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 161
Resûlüllah (sav)’in Hz. Hasan (ra)’a Sevgi Gösterileri
84- Berâ b. Azib ve Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem Hasan b. Ali (ra)’ı görünce
şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım! Ben Hasan’ı seviyorum, sen
de sev ve onu sevenleri de sev!” 544
85- Berâ b. Azib nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemi gördüm. Hz. Hasan’ı omzunda taşıyor ve de:
“Allah’ım! Ben bunu çok seviyorum, onu sen de sev!”
diye buyuruyordu. 545
İbnü’l Megâzilî ve İbn Kesîr “Sevenleri-
ni de sev” diye ilave ediyor. 546
Tayâlisî’den gelen rivâyette:
“Kim beni severse bunu sevsin” buyruluyor. 547
86- Ebû Hureyre nakletti: Medine çarşılarından birinde
Resûlüllah (sav) ile beraberdim. O çarşıdan ayrıldı, ben de
peşinden geldim. Fâtıma’nın evinin avlusuna geldi ve oturdu:
“Küçük nerede? Bana Hasan b. Ali’yi çağırın!” Bunu üç
defa tekrarladı. Bunun üzerine Hz. Hasan, boynunda karanfil-
den yapılmış boncuklar olduğu halde geldi. Bunun üzerine
Peygamberimiz (sav) kollarını açtı; o da kollarını açtı ve O’na
sarıldı. “Allah’ım! Ben bunu seviyorum, sen de sev ve onu
sevenleri de sev!” buyurdu. Ebû Hureyre: “Bu sözü duyduk-
tan sonra artık hiç kimse bana, Hasan b. Ali’den daha sevgili
gelmedi.” 548
87- Ebû Hureyre nakletti: Hz. Peygamber (sav), Hz.
Hasan’ı aramak için benim elimden tutarak Benî Kaynuka
çarşısına gittik. Birlikte dolaştık, ancak onu bulamadık.
544
Müslim, Fazilet 56 / X, 295; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 142; Nesâî, VII, 8107;
Ahmed, Müsned, XIX, 27625; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 363; Hatîb Bağdâdî, XII, 9; İbn
Abdilber, El-İsti’âb, s. 398; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 372; Muhibüddin Taberî,
Zehâiru’l-Ukbâ, s. 122; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 188; Ali el-Muttakî, Müntehab, V,
102; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 652; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 310
545 Buhârî, Fazilet 22, 3749; Müslim, Fazilet, 58, 59 / X, 296; Tirmîzî, Menâkıb 31,
3783 / III, 580; Ahmed, Müsned, XIX, 27628; Kütüb-i Sitte, XII, 490; Ebû Nuaym,
Hilyetü’l-Evliya, XI, 426
546 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 139; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 64
547 Tayâlisî, Müsned, III, 99
548 Buhârî, Giyim, 60, 5884; Müslim, Fazilet 57 / X, 296; İbn Mâce, Mukaddime, I,
11, 145; Ahmed, Müsned, XVIII, 26137; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 361; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VIII, 64; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 312
162 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Sonra oradan ayrıldık ve mescide geldik. Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Hasan’ı kendisine bulma-
larını Ashâb’ından istedi. Hz. Hasan gelince hemen onu oda-
sına götürdü. Onun elini sakalına dokundurdu, sonra yüzünü
ona iyice yaklaştırarak: “Allah’ım, ben onu seviyorum, sen
de onu sev 549
ve onu seveni de sev!” buyurdu. 550
*- Ebû Hureyre şöyle nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin bu duasından sonra: “Hiçbir gü-
nüm olmadı ki, Hasan’ı görüp de ferahlanıp, gözlerim
yaşarmamış olsun.” 551
88- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Hasan (ra)’ı boynu üzerinde taşırken
bir adam görüp dedi ki: “Ne güzel binektir bindiğin Ey
Çocuk!” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyur-
du ki: “Kendisi de, ne güzel binicidir!” 552
89- Abdullah b. Zübeyr nakletti: “Hz. Ali’nin oğlu Hz.
Hasan, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem secde-
deyken, gidip sırtına çıkardı. O inmedikçe Resûlüllah (sav),
onu sırtından indirmezdi. Bir seferinde Resûlüllah (sav) rükû
yaparken onun dedesinin bacaklarının arasından geçtiğini
gördüm. Bir taraftan girip, diğer taraftan çıkıyordu.” 553
90- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem uyurken; Hasan gelip, Resûlüllah (sav)’in
göğsüne kadar tırmandı ve üstüne akıttı. Ben bunu görünce
Hasan’ı, Resûlüllah (sav)’in üstünden çekmek istedim.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Ya-
zık ettin Ey Enes! Oğlumu, ilmimin semeresini rahat bı-
rak! Her kim ona eziyet ederse, bana eziyet etmiştir. Ba-
na eziyet eden de Allah’a eziyet etmiştir.” 554
549
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4844 BMT
550 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 361; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 64; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 311; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4876 BMT, Hz. Hüseyin diye nakletmiştir.
551 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 65; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 244
552 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 360; Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, 1596; Süyûtî, Târihu’l-
Hulefâ, s. 189; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 311. Aynı hadis Hz. Hüseyin için
114 numara ile nakledilmiştir.
553 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 360; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 312; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 311
554 Ahmed, Müsned, I, 1098-1101; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 102
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 163
91- Ebû Bekre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, bize namaz kıldırıyordu. Secdeye vardığında
Hasan gelip, Resûlüllah (sav)’in sırtına ve boynuna sıçradı.
Resûlüllah (sav), Hasan’ı indirmek için yavaşça başını kaldırdı.
Namazdan sonra Ashâb-ı Kiram sordular: “Ey Allah’ın
Resûlü! Hiçbir çocuğa buna davrandığınız gibi davran-
madınız!” deyince, Resûlüllah; “O, benim dünyadaki güzel
kokulu çiçeğimdir.” buyurdu. 555
“Umulur ki Allah onun
vasıtasıyla iki topluluğu barıştırır.” 556
92- Ebû Hureyre nakletti: Bir gün Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin Hasan’ı öptüğünü gören Akra b.
Hâbis ona: “Benim on çocuğum var ama daha hiçbirini
öpmedim” deyince; Peygamber (sav) efendimiz: “Merhamet
etmeyene merhamet edilmez!” buyurdu. 557
Başka bir ri-
vâyette ise: “Allah senin kalbinden merhamet duygusunu
almışsa ben ne yapayım!” buyurdu. 558
93- Ebû Seleme b. Abdurrahman nakletti: “Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem dilini çıkarıp Hasan’la oy-
nardı. Çocuk dilinin kırmızılığını görünce coşar, sevinirdi.” 559
94- Ebû Hureyre ise, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âli-
hi vesellemin, onu ağzından, zaman zaman da karnından öp-
tüğünü bildirmiştir. Bu nedenle o, Hasan’a rast geldiğinde:
“Bana müsaade et! Resûlüllah’ın seni öptüğü gibi öpe-
ceğim!” der, gömleğini kaldırır ve karnından öperdi. 560
95- Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
mescidde meşgulken, Hz. Hasan (ra) yanına gelip dizine otur-
du ve onun saçları ile oynamaya başladı. Efendimiz, yanağını
onun yanağına dokundurup: “Allah’ım! Ben onu severim,
onu seveni de severim.” buyurdu. 561
555
İbn Hibban, II, 484
556 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 425
557 Buhârî, Edeb, 18, 5997; Müslim, Fazilet 65 / X, 106; Ebû Dâvud, Edeb, III, 5218;
Tirmîzî, Birr 11, 1911 / II, 295; Ahmed, Müsned, XV, 22302; İbn Hibban, II, 485
558 Buhârî, Edeb, 18, 5998; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4846 BMT; İbn Sa’d, Tabakât,
VI, 360-363
559 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 360; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 311
560 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4838 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 360; İmam Ahmed
ve İbn Hibban, Umeyr b. İshak’tan nakletti: Müsned, II, 3878; XIX, 27629; İbn Hib-
ban, II, 486; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 66
561 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 245
164 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
96- Züheyr b. el-Akmer nakletti: Hasan b. Ali hutbe
okurken, Ensâr’dan bir adam kalktı ve şöyle nakletti: Şâhidlik
ederim ki, ben Resûlüllah (sav)’in Hasan’ı bel kuşağı üzerine
kucaklayıp şöyle buyurduğunu duydum: “Beni seven bunu
da sevsin! Bu sözlerimi mecliste hazır olan kimseler,
hazır olmayanlara bildirsin!” 562
97- İbn Sa’d, Resûlüllah (sav)’in Hasan’a Öğrettiği Duâ
başlığıyla birçok dua nakletmiştir. Hz. Hasan (ra) şöyle naklet-
ti: Dedem bana bazı ifadeler öğretti ki, ben onları vitir
namazında okuyorum. “Allâhümmehdinî fî men hedey-
te…” 563
Hz. Hasan (ra) beş vakit namaz kılmayı da dedesin-
den öğrendiğini nakletmektedir. 564
Hz. Hasan (ra) Seyyid’dir
98- Enes ve Ebû Bekre nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem mescidde hutbe verirken Hasan’ı ku-
cağına almış şöyle buyuruyordu: “Bu oğlum, benim hale-
fimdir, seyyiddir. Umulur ki onun sebebiyle Allah (celle
celâlühü), iki ordunun arasında barışı sağlar.” 565
99- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hasan seyyiddir.” 566
100- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bu oğlum Hasan’ın, seyyid olmasını dilerim!”
567
562
Ahmed, Müsned, XVIII, 26140; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4859; El-Askalânî, El-
İsâbe, s. 312; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 363; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 102; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 125; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 94; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 311
563 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 367; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, II, 11; El-Askalânî, El-İsâbe,
I, 328
564 Belâzürî, El-Ensab, III, 273
565 Buhârî, Sulh 9, 2704 / Menâkıb 25, 3629 / Fazilet 22, 3746 / Fitne 20; Ebû
Dâvud, Sünnet, III, 4662; Tirmîzî, Menâkıb 31, 3773 / III, 577; Nesâî, VII, 8109;
Ahmed, Müsned, XIX, 27621; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4862-4863; El-Askalânî, El-
İsâbe, s. 313; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 4000; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 362; İbn Kesîr,
El-Bidâye, VI, 300; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 420; Râmûz el-Ehâdis, s. 111;
Kütüb-i Sitte, XII, 498 / VI, 501; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 200; Fuzûlî,
Hadîkatü’s-Süadâ, s. 246. Hadisler birleştirilmiştir.
566 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4845 BMT; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 650
567 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 124
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 165
101- Câbir el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Her kim cennet ehlinden
birine bakmak isterse, Ali’nin oğlu Hasan’a baksın.” 568
Hz. Hasan (ra)’a Eziyet ve Düşmanlık Edenler
102- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kim Hasan’a eziyet ederse, bana eziyet etmiş-
tir. Bana eziyet eden ise, Allah’a eziyet etmiştir.” 569
103- Hz. Hasan (ra) şöyle buyurdu: “Her kim bize
düşmanlık ederse, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
veselleme düşmanlık etmiş olur.” 570
Hz. Hasan (ra), Hz. Ali (kv)’den Çok Resûlüllah (sav)’e
Benziyordu
104- Ukbe b. Haris nakletti: Hz. Ebû Bekir (ra), bir gün
ikindi namazını kıldı. Sonra beraberinde Hz. Ali (kv) olduğu
halde yürümeye başladı. Yolda Hz. Hasan’ı çocuklarla oynar-
ken gördü. Omzuna alıp: “Babam feda olsun! Ali’ye değil
Resûlüllah’a benziyor.” buyurdu. O sırada Hz. Ali de gülü-
yordu. 571
105- İbn Ebî Müleyke nakletti: Hz. Fâtıma oğlu Hasan’ı
zıplatarak oynatıyor ve şöyle buyuruyordu: “Babası Ali’ye
değil, babam Resûlüllah’a daha çok benziyor.” 572
106- Ebû Cuhayfe nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemi gördüm; Hasan b. Ali, O’na çok
benzerdi.” 573
568
Ebû Ya’lâ’dan; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 363; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s.
129; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 64; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 361; Ali el-Muttakî,
Müntehab, V, 102; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 421
569 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 125
570 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 241
571 Buhârî, Fazilet 22, 3750; Nesâî, VII, 8105; Ahmed, Müsned, XVIII, 26157; Hâkim,
El-Müstedrek, VII, 4837; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 312; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 359; İbn
Manzur, Muhtasar, VII, 8; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 476 / VIII, 63; Kütüb-i Sitte, XII,
491; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 199; Farklı râvilerden de rivâyet edilmiştir.
572 Ahmed, Müsned, XVIII, 26152; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 64
573 Müslim, Fazilet 107 / X, 137; Tirmîzî, Menâkıb 31, 3777 / III, 578; Nesâî, VII,
8106; Ahmed, Müsned, XIX, 27631; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 311; Hâkim, El-
Müstedrek, VII, 4839 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 358; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 63
166 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
107- Enes b. Mâlik nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi veselleme, Hasan b. Ali’den daha çok
benzeyen birini görmedim.” 574
Hz. Hasan (ra)’ın Bir Sözü ve Menkîbelerinden
108- Hz. Hasan (ra) şöyle buyurdu: “Bizler Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin eti, ehli, kanı ve
nefsiyiz. Biz, O’ndanız, O da bizdendir.” 575
109- Hz. Ebû Bekir (ra), Resûlüllah (sav)’in minberin-
deyken Hz. Hasan (ra) gelip: “Babamın yerinden in!..” de-
miştir. Hz. Ebû Bekir (ra) ise: “Doğru söyledin. Vallahi bu-
rası babanın yeridir.” diyerek onu alıp odasına götürmüş ve
onu ağırlamıştır. Bunu gören Hz. Ali (kv): “Vallahi bu benim
görüşüm değil” deyince, Hz. Ebû Bekir (ra): “Doğru söylü-
yorsun ama zaten ona önem vermedim.” 576
(Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra), Peygamberimiz
(sav)’e “baba” diyorlardı. Resûlüllah (sav)’in vefatından sonra
Hz. Ali (kv)’ye “baba” demeye başladılar.)
110- Emirü’l-Mü’minin Hz. Hasan (ra), bir gün İbn Zü-
beyr ve evlatları ile sefere çıktı. Kurumuş bir hurma bahçesine
vardılar. Hz. Hasan (ra) ve İbn Zübeyr için hurmaların altına
döşekler serildi. İbn Zübeyr: “Şu ağaçlarda hurma olsa da
yeseydik!” dedi. Hz. Hasan (ra): “Yaş hurma mı istersin?”
diye sordu. O da “Evet!” dedi. Bunun üzerine Hz. Hasan (ra),
ellerini duâya kaldırdı. Dudakları kıpırdadı ama ne dediği an-
laşılmadı. Hemen bir ağaç yeşerdi, yapraklandı ve yaş hurma
verdi. Orada bulunan bir deveci, “Bu sihirdir!” dedi. Hz.
Hasan (ra): “Hayır bu sihir değildir, bu Resûlüllah’ın oğ-
lunun kabul olunan duâsıdır!” buyurdu. Oradakiler bu
hurmalardan yiyip doydular. 577
574
Buhârî, Fazilet 22, 3752; Tirmîzî, Menâkıb 31, 3776 / III, 578; Ahmed, Müsned,
XVIII, 26154; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4840
575 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 52-53
576 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 376; Belâzürî, El-Ensab, III, 278; El-Askalânî, El-Metâlib, III,
3729, Hz. Hüseyin diye nakletmiştir.
577 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 201; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 248
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 167
Hz. HÜSEYİN (ra)
Hz. Hüseyin (ra)’ın Özet Hayatı ve Faziletleri
On İki İmam’ın üçüncüsüdür. Künyesi Ebû Abdullah’tır.
Lakabı Zekî, Sıbt, Mazlum, Şehîd ve Seyyid’dir. Hicret’in 4.
yılında, Şâban ayının dördüncü Salı günü Medine’de doğdu.
Hz. Hüseyin (ra)’ın yüzü, karanlık gecede etrafını aydınlatırdı.
Hacca daima yaya olarak giderdi. Yanındakiler bineklere bin-
se de, kendisi binmezdi. 578
111- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, sabah namazını kıldıktan sonra, mü-
barek yüzünü, Ashâb-ı Kiram aleyhimür rıdvana döndüler.
Üzüntülü kimseler yüzünü görseler sevinç duyarlardı. Sabah
namazını kıldıktan sonra Hz. Ali (kv)’yi çağırdılar. İkisi beraber
çıkıp, Hz. Fâtıma (ra)’nın evine gittiler. Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ali (kv)’ye: “Kapıda bekle, kim-
seyi içeri alma!” buyurarak içeri girdi. Melekler, Hz. Hüse-
yin’in doğumunu tebrike geliyorlardı. Ashâb-ı Kiram tekrar
dönerler diye bekledilerse de dönmediler. Hz. Ebû Bekir (ra),
başta olmak üzere diğer Ashâb-ı Kiram, Hz. Ali (kv)’nin evine
geldiler. Hz. Ali (kv), aldığı emri bildirmesine rağmen içeriye
girmek istediler. Hz. Ali (kv) bütün Ashâb’a dört yüz yirmi dört
bin meleğin tebrik için geldiğini haber verdi. Hep birlikte hay-
ret içinde kaldılar. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
kapıyı açtırdı ve herkesi dâvet etti. Hep birlikte içeri girdiler.
Hz. Ali’nin bu kadar meleği nasıl saydığını konuştular. Efen-
dimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ali’den bunu sor-
du: “Ey Allah’ın Resûlü! Melekler grup grup gelip, her
biri ayrı bir dil ile konuşup sayılarını bildirdiler” diye
cevap verdi. Efendimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Al-
lah aklını ziyâde etsin, Ey Ali!” buyurdular. Sonra; “Daha
acayip bir şey anlatayım mı, Yâ Ebû Bekir?” deyip şöyle
buyurdular: Meleklerin içinde; kanatları, elleri ve ayakları
kırık bir melek de tebrike geldi. Ona “Halin nedir?” diye
578
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 203
168 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
sordum. O melek şöyle anlattı: “Bir gün gök kapısını
açık bulup dünyaya baktım. Elden ayaktan düşmüş bir
kimse gördüm ve bu kimsenin bu halde yaşamasındansa
ölmesi daha iyidir dedim. Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ,
beni bu gördüğüm adam haline getirdi. Sonra da yeryü-
züne indirdi. Bu zamana kadar bazı adalarda yaşadım.
Şimdi ise sizin şefaâtiniz ve duânızla iyi olacağımı umu-
yorum.”
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, duâ bu-
yurdular. Cebrâil (as), Efendimizin duâsının kabul olduğu ha-
berini verdi. Hz. Hüseyin’in kundağından elini çıkarıp o mele-
ği mesh etmesini istedi, öyle yapıldı ve meleğin kanatları ve
kırıkları düzeldi. Melek sağlam olunca ağlamaya başladı. “Ni-
çin ağlıyorsun?” denildiğinde: “Kendim için değil doğumu
yerdekilere ve göktekilere müjde olan, bu çocuğu şehit
edecekler ona ağlıyorum” dedi. “Kim şehit edecek?” de-
diğimde ise: “Cebrâil (as)’den sor, o daha iyi bilir” dedi.
Cebrâil (as)’den bu meleğin nasıl bunu bildiğini sorduğumda
ise; Cebrâil (as): “Hak Teâlâ o meleği Hüseyin’in kabrini
muhafaza için, bin sene önce yarattı” deyip, birlikte gökle-
re yükseldiler. 579
Resûlüllah (sav)’in Hz. Hüseyin’e Olan Sevgisi
112- Ya’lâ b. Mürre nakletti: Resûlüllah (sav), yanında
sahâbîleri ile birlikte dâvet edildikleri bir yemeğe gidiyorlardı.
O sırada Hz. Hüseyin de yolda oynuyordu. Bunun üzerine
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem kollarını açarak,
onu yakalamak istediyse de; Hz. Hüseyin bir o tarafa, bir bu
tarafa kaçtı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, güle-
rek onun peşinden koştu. Onu yakaladı ve ağzından öptü.
Sonra da şöyle buyurdu:
“Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim. Allah
(celle celâlühü), Hüseyin’i seveni sever. Hüseyin torun-
579
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 203-204; İbn Hacer bu hadisi benzer şekilde
nakletmiş, fakat Hz. Hüseyin’den ve kırık kanatlı melekten bahsetmemiştir. El-
Askalânî, El-Metâlib, III, 3955
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 169
lardan bir torundur. Hüseyin’den nice topluluklar çıka-
caktır.” 580
113- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, Hz. Hüseyin’i işaret edip şöyle buyurdu: “Ey
Allah’ım! Ben bunu seviyorum, sen de sev.” 581
114- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Hüseyin (ra)’ı omuzlarında taşır-
ken Ashâb’dan bir adam gördü ve: “Ey Evlat! Bindiğin bi-
nek, ne güzel binektir.” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem de: “O da, ne güzel binicidir.” buyurdular. 582
115- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Hüseyin’i seven, beni sevmiştir.” 583
116- Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, namaz kılıyordu. Kulağına bir çocuk ağlaması geldi. Na-
mazını çabuk bitirip dışarı çıktı. Az sonra geri geldi ve şöyle
buyurdu: “Bir çocuk ağlaması duydum, onu Hüseyin san-
dım. Yâ Rabbi! Hüseyin’i ağlatanı affetme!” 584
117- Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, Hz. Fâtıma (ra)’nın evinin önünden geçerken Hüseyin’in
ağladığını duydu ve şöyle buyurdu: “Ey Fâtıma! Hüseyin’in
ağlamasının, beni ne kadar üzdüğünü bilmiyor musun?”
585
118- Kenzü’l-Garaib’den nakledildi: “Bir gün Hz. Hüse-
yin (ra), Sevgili Peygamberimiz (sav)’in yanında bulunuyordu.
580
Tirmîzî, Menâkıb 31, 3775 / III, 578; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 144; Ahmed,
Müsned, XIX, 27646; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4873 BMT; İbn Hibban, II, 487; İbn
Sa’d, Tabakât, VI, 410; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 135; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-
Ukbâ, s. 133; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 336; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 105; Kü-
tüb-i Sitte, XII, 491; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 277; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ,
s. 420
581 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4871-4876 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 426;
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 122; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 43
582 Tirmîzî, Menâkıb 31, 3784 / III, 581; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4844 BMT; Muhi-
büddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 131. Aynı hadisin benzeri Hz. Hasan için 86 numa-
ra ile nakledilmiştir.
583 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 105; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 125
584 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 205
585 El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 177; Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, III, 193; Muhi-
büddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 143; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 201;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, II, 214
170 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Evine dönmek istedi. Fakat o sırada şiddetli yağmur yağıyor-
du. Hz. Hüseyin (ra) duruma üzüldü. Onun mahzunlaştığını
gören, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Hü-
seyin (ra)’ın yağmurdan dolayı üzüldüğünü anlayınca duâ
buyurdular. Yağmur kesildi. Hz. Hüseyin (ra) evine gitti.” 586
119- Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, Hz. Hüseyin (ra)’ı kucağına aldı. Yüzünü yüzüne sürer-
ken Hz. Hüseyin (ra), Resûlüllah (sav)’in üzerine akıttı. O an-
da hazır bulunan Ümmü Fadl, Hz. Hüseyin (ra)’ı, Efendimiz
(sav)’in kucağından çekip almak istedi. Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem: “Ey Ümmü Fadl! Oğlumun küçük
abdestini bölme! Onu rahat bırak! Erkek çocuğununki
için su dökülür, kız çocuğununki için yıkanır, oraya biraz
su dökün!” buyurdu. 587
120- Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem; Hüseyin’i sağ dizine, oğlu İbrahim’i sol dizine aldı.
Cebrâil (as) gelip: “Hak Teâlâ Hazretleri bu ikisinden biri-
sini alacaktır, birini sen seç!” dedi. Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem: “Hüseyin’e hem ben yanarım, hem
de Ali ve Fâtıma. İbrahim’e ise sadece ben üzülürüm.”
diyerek tercihini yaptılar, üç gün sonra İbrahim vefat etti. Hz.
Hüseyin (ra) yanına her gelişinde şöyle buyururdu: “Selâmet,
saâdet o kimseye ki, oğlum İbrahim’i ona feda ettim.” 588
*- “Peygamberimiz (sav)’in oğlu İbrahim, 18 aylık iken
vefat etmiştir.” 589
Hz. Hüseyin (ra) Seyyid’dir
121- Câbir b. Abdullah nakletti: Hüseyin mescide girin-
ce, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyur-
du: “Her kim, cennet ehli gençlerinin seyyidine bakmak
isterse Hüseyin’e baksın.” 590
586
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 118
587 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 405; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4882 BMT
588 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 205; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 118; En
Sevgilinin Dostları, s. 369
589 İbn İshak, Sîret, 362; Asri Çubukçu, DİA, İbrahim, XXI, s. 273
590 Ebû Ya’lâ, Müsned, III, 397, 1874; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3990; Zehebî,
A’lâmi’n-Nübelâ, III, 190; İbn Hibban, II, 486; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 336
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 171
122- Selman-ı Fârisî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellemin yanına vardım, baktım ki kucağında
Hüseyin’i oturtmuş, onun gözünden ve dudaklarından öpüp
şöyle buyuruyordu: “Sen seyyid oğlu seyyidsin. Sen imam
oğlu imamsın. Sen hüccet oğlu hüccetsin. Sen hüccetle-
rin babasısın ki, Mehdî Âl-i Resûl de sendendir.” 591
Hz. Hüseyin (ra)’ın Bir Sözü ve Bir Menkîbesi
123- Hz. Hüseyin (ra) şöyle buyurdu: “Bir kişi Dey-
lem’de esir olup bizi severse, mutlaka Allah (celle
celâlühü) ona bizi sevdiğinden dolayı yardım edecektir.
Bizim sevgimiz, rüzgârın yaprakları döktüğü gibi günah-
ları düşürür.” 592
124- İmam Necmeddin, Ahseni Sîret’ten nakletti: “Bir
gün Kureyş’in ileri gelenleri ile Hz. Hüseyin (ra) yemek yiyor-
lardı. Kölelerinden birisi sıcak yemek tabağını, Hz. Hüseyin
(ra)’ın üstüne döktü. Yemeğin sıcaklığı ile Hz. Hüseyin (ra)
celalli bir şekilde köleye bakınca, köle korktu, “Kaza oldu
efendim bağışlayın!” dedi ve “Öfkelerini yutanlar…” diye
bir âyet okudu. Hz. Hüseyin (ra) bunu duyunca “Öfkemi
yendim, affettim!” buyurdu. Köle yine “İnsanların suçunu
affedip suçlamadan vazgeçenler!..” diye bir âyet okudu.
Hz. Hüseyin (ra): “Ben de Allah’tan korkan bir kulum,
seni affettim” buyurdu. Kölesi tekrar bir âyet okudu: “Allah
iyilik edenleri sever...” Bunun üzerine Hz. Hüseyin (ra):
“Seni kendi malımdan azat ettim, geçimini de kendi üze-
rime aldım” buyurdu. Mecliste hazır bulunanlar bu cömertlik
ve lütuf karşısında şaşıp kaldılar. Köle de sevinç nâmeleri dü-
züyordu.” 593
591
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 90
592 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 400
593 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 280; En Sevgilinin Dostları, s. 370, Faslü’l-Hitab’dan
cariye diye nakletti; M. N. Bursalı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, s. 201-202
172 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
KERBELÂ
Kerbelâ Fâciâsı İle İlgili Gelen Haberler
125- Ümmü Fadl nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin kucağında Hüseyin varken şöyle buyurdu:
“Cebrâil (as) yanıma gelip, ümmetimin oğlum Hüseyin’i
öldüreceğini bana haber verdi.” 594
126- Zeyneb nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem evimdeydi. Hüseyin henüz yürümeye başlamış-
tı. Hüseyin yürüyüp Resûlüllah (sav)’in kucağına oturdu. Onu
tutmak için koştuysam da yetişemedim. Resûlüllah (sav):
“Onu rahat bırak” buyurdu. Ben de bıraktım, o da Resûlül-
lah (sav)’in üzerine akıttı. Resûlüllah (sav): “Erkek çocuğu-
nunki için su dökülür, kız çocuğununki için yıkanır, ora-
ya biraz su dökün.” buyurdu. Sonra abdest alıp namaz kıldı.
Ayağa kalktığında Hüseyin’i kucağına aldı. Rükû ve secdedey-
ken yere bıraktı, sonra da oturup duâ etti ve ağladı. Sonra
dedim ki: “Yâ Resûlüllah, bugün seni hiç yapmadığın bir
şeyi yaparken gördüm, sebebi nedir” diye sordum. Şöyle
buyurdu: “Cebrâil (as) geldi ve bu oğlumu ümmetimin
öldüreceğini haber verdi. Bana onun yerini göster dedim.
Bana kırmızı bir toprak gösterdi.” 595
127-Enes b. Mâlik nakletti: Cebrâil (as), Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yanına gelmişti. Ümmü Se-
leme annemize Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Seleme! Kapıyı üzerimize ka-
pat ve içeriye kimseyi alma!” Ümmü Seleme annemiz izin
vermemesine rağmen, Hz. Hüseyin gelip kapıyı zorladı, içeri
girdi. Resûlüllah (sav)’in kucağına koştu. Efendimiz (sav) onu
öptü, sevdi ve omzuna aldı. Cebrâil (as): “Onu çok mu se-
versin?” dedi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
“Evet” buyurdu. Cebrâil (as): “İyi ama ümmetinin vefasız-
594
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4877; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 123
595 Ebû Ya’lâ’dan; El-Askalânî, El-Metâlib, I, 13; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4871
BMT; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 314
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 173
ları onu öldürecektir!” dedi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem: “Demek onu öldürecek olanlar, ümmetim-
den ha!” buyurdu. Cebrâil (as): “Evet, istersen onun öldü-
rüleceği yeri sana göstereyim mi?” Peygamberimiz (sav):
“Olur” buyurunca; Cebrâil (as) yeri gösterdi ve bir avuç kızıl
toprağı Peygamberimiz (sav)’e verdi. Peygamberimiz (sav)
toprağı, zevcesi Ümmü Seleme annemize verirken “Bu toprak
kan haline gelince, Hz. Hüseyin şehit edilir!” buyurdu.
Ümmü Seleme annemiz o toprağı bir cam şişe ya da cam ça-
nak içerisinde sakladı ve Hz. Hüseyin’in şehit edildiği gün
toprağın kan haline geldiği görüldü.” 596
128- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Bir gün Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; evinden çıktı ve bir za-
man sonra geri geldi. Mübarek saçı sakalı dağılmış, toprağa
bulanmıştı. Elinde bir şey vardı. “Ey Allah’ın Resûlü ne ol-
du?” diye sordum. Şöyle buyurdular: “Bu gece bana Irak’ta
bir makâm gösterdiler. Kerbelâ diyorlar. Hüseyin ve bazı
evladımın şehit edildiği yeri ziyaret ettirdiler. Onların
kanını devşirdim, elimde tuttuğum odur, bunu sakla!”
buyurdular. Ümmü Seleme annemiz şöyle devam etti: “Elime
aldım, bir kızıl topraktı. Bir şişeye koydum ve sakladım. Hz.
Hüseyin, Irak seferine çıkınca, her gün bu şişeye bakardım. 10
Muharrem günü, akşama doğru baktığımda bu şişenin içindeki
toprak, kızıl kan oldu. Hz. Hüseyin’in şehit olduğunu anladım,
çok ağladım. Hicret’in 61. yılı, Cuma-Aşûre günüydü. Elli yedi
yıl, beş ay yaşadı.” 597
129- Ensâr’dan Selma Kadın nakletti: Ümmü Sele-
me’nin yanına girdim ağlıyordu; “Niye ağlıyorsun?” diye
596
Ahmed, Müsned, XVIII, 26162; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4860 BMT; Taberânî,
Mu’cemü’l-Kebir, II, 234, 2750; İbn Hibban, II, 487; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 425; El-
Askalânî, El-Metâlib, III, 3999; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, II, 22; İbnü’l Esîr, El-Kâmil,
IV, 48; Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, III, 194; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 313-314 / VIII,
327; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 205; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 276; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 421. Bazı kaynaklar Cebrâil (as) yerine Yağmur
Meleği demişlerdir. Taberânî’de Kerbelâ ismi de geçer. Hadisler birleştirilmiştir. Konu
aynıdır, lafızlarda farklılıklar vardır.
597 İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 315; Kadî İyaz, Şifâ-i Şerif, s. 228; M. Câmi, Şevâhidü’n-
Nübüvve, s. 205; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 22
174 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
sordum: Şimdi Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellemi rüyamda gördüm. Başında ve sakallarında toprak
vardı, ağlıyordu. “Neyiniz var, Ey Allah’ın Resûlü?” de-
dim. “Az önce Hüseyin’in öldürüldüğüne şâhid oldum.”
buyurdu. Hesap edildi, bugün Kerbelâ gününe isabet ediyor-
du. 598
Hz. Hüseyin’in şehâdet haberi gelince Ümmü Seleme
annemiz, feryat etti. Sonra da: “Allah bu işi yapanların ev-
lerini ve kabirlerini ateşle doldursun!” deyip ağladı. Sonra
da dayanamayıp bayıldı.” 599
130- Abdullah b. Abbas nakletti: Gün ortasında
Resûlüllah (sav)’i rüyamda gördüm. Saçı sakalı dağınıktı.
Elinde, topladığı kanları içine doldurduğu bir şişe vardı. “Ey
Allah’ın Resûlü bu ne?” diye sorduğumda: “Hüseyin ile ar-
kadaşlarının kanı, bu kanı arayıp duruyordum.” buyurdu.
Râvi der ki: Söz konusu o günü aklımızda tuttuk ve o gün
Kerbelâ katliamı olduğunu öğrendik. 600
131- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Hüseyin (ra) için şöyle
buyurdu: “Cebrâil (as) bana “Onu seviyor musun?” diye
sordu. Ben de: “Evet seviyorum” dedim. Bunun üzerine
Cebrâil (as): “Bil ki, ümmetin bunu Kerbelâ denilen yerde
öldürecek!” diye haber verdi.”
Öldürülmek üzere Hz. Hüseyin (ra)’ın etrafı sarıldığında,
“Bu yerin adı ne?” diye sordu. “Kerbelâ” cevabını alınca,
Hz. Hüseyin (ra): “Resûlüllah doğru söylemiş, zira burası
gerçekten kerb (üzüntü) ve bela yurduymuş!” buyurdu. 601
132- Hz. Âişe annemiz nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Cebrâil (as), bana
torunum Hüseyin’in Tıff denilen yerde öldürüleceğini ve
598
Tirmîzî, Menâkıb 31, 3771 / III, 577; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 424; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VIII, 330; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 574; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde,
s. 140; Kütüb-i Sitte, XII, 494
599 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 462; Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, 1730; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VIII, 330; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 139
600 Ahmed, Müsned, XVIII, 26165; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 323; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VIII, 329
601 Taberânî’den; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 282; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 575
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 175
benden sonra ümmetimin fitneye düşeceğini haber ver-
di.” 602
133- Abdullah b. Nücey nakletti: Ben seferlerde Hz.
Ali’nin abdest kabını taşırdım. Sıffîn Savaşı’na doğru giderken
Hz. Ali (kv); Hz. Hüseyin (ra)’a şöyle buyurdu: “Yâ Ebâ Ab-
dillah! Fırat kenarında sabırlı ol!” diye iki defa söyleyince;
ben “Ne oldu?” diye sordum; Ali b. Ebî Tâlib şöyle anlattı:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Az önce, Cebrâil (as) yanımdan ayrıldı. “Hüseyin’in
Fırat kenarında katledileceğini söyledi.” 603
Sonra da
şöyle dedi: “Şehit olacağı yerin toprağından sana kok-
latmamı ister misin?” Dedim ki: “Evet.” Bunun üzerine
elini uzattı. O topraktan bir avuç aldı ve onu bana verdi. Ben
de kendimi tutamadım, gözlerimden yaşlar boşaldı.” 604
134- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Benim bu oğlum Hüseyin;
Irak’ta Kerbelâ’da katledilecektir. Kim ki, bu vâkıaya
şâhid olursa, kendisine yardım etsin!” 605
135- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Uhud şehitlerinin cenaze namazını kılarken, şehitlerin efendisi
Hz. Hamza’nın namazını önce kıldırdı ve onu kaldırmadı. Di-
ğer cenazeleri birer birer onun yanına koyarak namazlarını
kıldırdı. Böylece Hz. Hamza üzerine yetmiş defa cenaze na-
mazı kılmış oldu. 606
Fuzûlî, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemin bu kıldığı namazı Kerbelâ şehitleri için kıldığını nak-
letmiştir. 607
602
Taberânî’den; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 575; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s.
138
603 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 105
604 İbn Âsâkir’den; Ahmed, Müsned, XIX, 27641; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 426; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VIII, 328; Râmûz el-Ehâdis, s. 333; A. Köksal, Kerbelâ, s. 138;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 140
605 Ebû Nuaym, Delâil 26, s. 554; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 146; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VIII, 328; Râmûz el-Ehâdis, s. 111; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s.
139
606 Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2603 / VII, 4947 BMT; İbn Hişâm, Sîret, III, 129; İbn
Sa’d, Tabakât, II, 43
607 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 111
176 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
136- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah-ü Teâlâ bana
şöyle vahyetti: Ben, Zekeriyya oğlu Yahya (as) sebebiyle
yetmiş bin kişiyi öldürdüm. Hüseyin sebebiyle ise yetmiş
bin ve yetmiş bin kişiyi öldürürüm.” 608
137- Hz. Abbas nakletti: Bir gün, Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem Kerbelâ fâciâsını düşünüp kederlendi:
“Acaba o gariplerin intikamını, o zalimlerden kim alır?”
Cenâb-ı Hak’tan vahiy geldi ki: “Ey Allah’ın Resûlü, Zeke-
riyya oğlu Yahya için yetmiş bin kâfir öldürüldü. Kerbelâ
şehitleri için ise yetmiş kere yetmiş bin münâfık öldürül-
se gerektir.”
Gerçekten de bu vaâd tutuldu. Zira Muhtar es-Sakâfî,
Müseyyib b. Ka’ka, İbrahim b. Mâlik Eşter, Ebû Müslim Ho-
rasânî gibi zatlar birbirinin arkasından Ehl-i Beyt’in intikamını
almak için, Ehl-i Beyt düşmanlarından ırmaklar gibi kanlar
akıttılar. 609
138- Muhammed b. Sa’d nakletti: Emirü’l-Mü’minin
Hz. Ali (kv), Sıffîn Savaşı’na giderken Kerbelâ’ya uğradı. Sa-
ğına soluna bakıp ağladı ve yavaş yavaş geçti. Bir rivayette
ağaçların altında namaz kıldı: “Burası neresidir?” diye sor-
du. “Burası Kerbelâ’dır” dediler. Buyurdu ki: “Kerb (üzün-
tü) ve bela! Burası en büyük şehitlerin makâmıdır. Bura-
sı Ehl-i Beyt büyüklerinin kanlarının döküleceği
mekândır. Burada bir topluluk öldürülecektir ve hesapsız
cennete gireceklerdir!” Bu sözün anlamı ancak Kerbelâ
fâciâsı olunca anlaşıldı. 610
139- Hz. Hüseyin (ra), Kerbelâ toprağını görünce Ali
Ekber’e, babası Hz. Ali (kv)’den şöyle bir rivâyet nakletti:
“Babam Ali ile Sıffîn’e giderken bu sahrada konakladık. Şura-
608
Hâkim, El-Müstedrek, V, 3201 / VII, 4871 BMT; Hatîb Bağdâdî, I, 142; Muhibüd-
din Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 150; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 330; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, XII, 127; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 206; Râmûz el-Ehâdis, s.
157
609 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 82-83
610 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 427; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 328; M. Câmi, Şevâhidü’n-
Nübüvve, s. 190; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 204; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I,
641; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 350
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 177
da başını Hz. Hasan’ın dizine koyup uykuya daldı. Aniden
uyanıp, hemen irkilip bir ah çekti. Hz. Hasan bunun sebebini
sorunca: “Şimdi rüyamda gördüm, bu sahra kan deryası
olmuş! Benim Hüseyin’im o kan deryasının ortasında
yardım için seslenir! Ancak feryadına kimse gelmez!”
Sonra bana dönüp buyurdu ki: “Ey Hüseyin! Bu sahrada
başına bir iş gelse ne dersin?” Cevap verdim: “Ey Şâh-ı
Merdân! Sabrederim ve sabrıma karşılık ecri isterim!” 611
Kerbelâ Fâciâsı
1*- Kaynaklardan gelen bilgilere göre Hâşimoğulları ve
Ümeyyeoğulları arasındaki düşmanlık Hâşim ve Ümeyye’ye
kadar dayanır. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
büyük dedesi, Abdüşşems’in iki evladı Hâşim ile Ümeyye ara-
sındaki muhalefet, Abdülmüttalib ile Harb arasındaki düşman-
lık, Resûlüllah (sav) ile Ebû Süfyân arasındaki kavga, Hz. Ali
(kv) ile Muâviye arasındaki husûmet, Hz. Hüseyin (ra) ile
Yezîd arasında fitneye ve katliama dönüşmüştür. 612
2*- Muâviye’nin nasihati üzerine; Yezîd yönetime geçer
geçmez, Medine Valisi Velid b. Utbe b. Ebû Süfyân’a bir mek-
tup gönderdi: “Yazım sana geldiğinde Hüseyin b. Ali ve
Abdullah b. Zübeyr’i buldur ve bana biatlarını al! Eğer
biat etmekten kaçınırlarsa başlarını kes ve bana gön-
der!” diye emretti. Ama Velid bunu yapmaktan geri durdu. 613
3*- Mervan b. Hakem’in de hazır bulunduğu mecliste,
Medine Valisi Velid b. Utbe, Hz. Hüseyin’i herkesten önce biat
almak için konağına çağırdı. Hz. Hüseyin (ra): “Benim gibi
bir adam gizlice biat etmez!” deyip, vilayet konağından
çıktı. O çıkarken Mervan, Vali Velid’e şöyle dedi: “İşte Hüse-
yin, biat etmeden çıkıp gidiyor. Ya onu hapset, ya da
öldür!” Hz. Hüseyin (ra) çıkıp giderken Mervan’ı tersledi:
“Yalan söyledin! Vallahi sen alçaklaştın ve günaha gir-
din! Benim boynumu vurmaya ne senin gücün yeter, ne
611
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 369-374
612 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 302
613 Yakûbî, Tarih, II, 241; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 284-289; A. Köksal, Kerbelâ, s.
40 / s. 238
178 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
de Velid’in!” Velid: “Vallahi bütün dünya mülkü bana
verilse, yine de Hüseyin’in kanına girmem. Yarın Hüse-
yin’in kanının hesabını verecek kimsenin hali yamandır.”
dedi. 614
4*- Abdullah b. Abbas’ın Yezîd’e gönderdiği mektupta
açıklandığına göre: Hz. Hüseyin (ra)’ın Kûfe’ye dâvet edilişin-
de; Medine’den Mekke’ye, oradan da Kûfe’ye çekilmesinde,
Yezîd’in de parmağı vardı. 615
5*- Hz. Hüseyin (ra), Medine’de bulunan Mervan b.
Hakem’in de, Medine Valisi’ni sıkıştırmasıyla Mekke’ye geçti.
Kûfe’den gelen çuvallar dolusu dâvet mektupları üzerine de
Kûfe’ye doğru yöneldi. Onu seven herkes, ona engel olmak
istedi. Kûfe’ye gitmesini istemediler, çokça nasihat ettiler. Ba-
basının ve kardeşinin başına gelenleri hatırlattılar.
Hz. Hüseyin (ra): “Takdirin önüne durmayacağını,
Allah’ın takdiri ne ise onun gerçekleşeceğini” söyledi.
Önden amcasının oğlu Müslîm b. Âkil’i Kûfe’ye gönderdi.
Müslim, kısa sürede 18.000 kişinin biatını topladı. Bunu bir
mektupla Hz. Hüseyin (ra)’a haber verdi. 616
6*- Yezîd bunu haber alınca, babası Muâviye’nin baş
danışmanı, Hıristiyan olan Sercun b. Mansur’un fikrini aldı.
Sercun, Yezîd’e: “Eğer baban Muâviye sağ olsaydı ve Hü-
seyin, Kûfe’ye doğru hareket etseydi, ne tedbir alacağını
sana bildireyim mi?” dedi. Yezîd de: “Evet bildir!” dedi.
Sercun: “Basra Valisi Ubeydullah b. Ziyâd’ı, Kûfe’ye de
vali tayin et ve yetkilerini arttır! Baban sağlığında bu
emrin yazılmasını emretmişti.” dedi. Yezîd bu tavsiyeye
uyup, Nûman b. Beşir’i azletti. İbn Ziyâd’a Kûfe Valiliği’ni de
verdi. 617
614
Belâzürî, El-Ensab, IV, 14; Tarih-i Taberî, IV, 95; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 13/20;
İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 246; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 636; A. Köksal, Ker-
belâ, s. 43
615 Yakûbî, Tarih, II, 249; A. Köksal, Kerbelâ, s. 40/238; Mektubun tam metni için
baknz: A. Köksal, Kerbelâ, s. 248-252
616 Tarih-i Taberî, IV, 96; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 254-266; Fuzûlî, Hadîkatü’s-
Süadâ, s. 314-316; A. Köksal, Kerbelâ, s. 64; Gülgün Uyar, Ehl-i Beyt, s. 62
617 Belâzürî, El-Ensab, IV, 82; Tarih-i Taberî, IV, 98; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 26; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VIII, 255; A. Köksal, Kerbelâ, s. 54-55; Özkes, İhsan, Emevî Siya-
seti Dinin Saltanata dönüşmesi, Tekin Yay., 2013, s. 146
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 179
7*- Yezîd, İbn Ziyâd’a gönderdiği mektupta; derhal
Kûfe’ye geçmesini, Müslim’i yakalayıp öldürmesini emretti.
Sonra da, Hz. Hüseyin (ra)’ın Kûfeliler’den gelen mektuplar
üzerine yola çıktığını yazdı. Ve şöyle emretti: “Zamanlar ara-
sında senin zamanın, beldeler arasında senin belden
Hüseyin ile belalanmıştır. Ya onun biatını sağlayıp onu
köleleştir, ya da onu öldür. Yahut sen öldürülür, babana
kavuşturulursun Ubeyd!” diye tehdit etti. 618
8*- Yezîd’in emriyle, Basra’da kardeşini yerine vekil bı-
rakan Ubeydullah b. Ziyâd, Kûfe’ye akşamla yatsı arasında
yüzünü sarığı ile kapatmış şekilde geldi. Kûfe halkı onu Hz.
Hüseyin sanıp herkes evine davet ediyordu. Ubeydullah he-
men vilayet konağına, Eski Vali Nûman b. Beşir’in yanına
girdi. Ubeydullah, dikkatli ve tedbirli Müslim b. Akil’in nerde
olduğunu araştırdı. Hâni b. Urve’nin evinde saklandığını du-
yunca Hâni’yi vilayet konağına getirtip, şehit etti. Sonra da
Müslim b. Akil’in peşine düştü. Hz. Hüseyin (ra) namına Müs-
lim b. Akil’e biat eden Kûfeliler, Ubeydullah’ın Müslim taraf-
tarlarını öldürdüğünü gördükçe etrafından yavaş yavaş çözül-
düler. Nihayet yanında kimse kalmayan Müslim yakalandı ve
şehit edildi. Diğer rivâyette Hâni ve Müslim’in başlarını kesen
Ubeydullah kendisini kuşatan kalabalığın üzerine attı ve kala-
balık dağıldı. Bu gün Hz. Hüseyin, Mekke’den yola çıkmıştı.
619
9*- Yezîd b. Muâviye, Kûfe Valisi Ubeydullah b. Ziyâd’a
gönderdiği emirde şöyle diyordu: “Müslîm b. Âkil’i ve ona
yataklık eden Hâni b. Urve’yi öldürüp başlarını bana
gönderdiğin için sana aferin. Şimdi sıra Hüseyin’de, sana
doğru geliyor. Büyük bir ihtiyatla hareket et ve kaçması-
na izin verme! Ne sûretle olursa olsun, onun itaatini al
ve hakkından gel! Bundan sonra da benim ihsan ve ina-
yetimi bekle!” 620
618
Tarih-i Taberî, IV, 98; İbn Abdirabbih, İkdü’l-Ferîd, II, 218-219; Yakûbî, Tarih, II,
42; Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, I, 201-205; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 276; A. Köksal,
Kerbelâ, s. 56
619 Tarih-i Taberî, IV, 99; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 256-263
620 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 33; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 264; Yakûbî, Tarih, II, 229;
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 316-336; A. Köksal, Kerbelâ, s. 95-96
180 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
10*- Hz. Hüseyin (ra) Mekke’den çıkmak istediğinde
Abdullah b. Abbas, Muhammed Hanefî, Abdullah b. Ömer,
Abdullah b. Zübeyr, Ebû Saîd el-Hudrî ve şehrin ileri gelenleri,
Kûfe’ye gitmemesi yönünde ona çok nasihat ettiler ancak Hz.
Hüseyin (ra) onları dinlemedi. Irak’a gitme kararının kesin
olduğunu bildirdi. 621
11*- Kaynaklar, Mekke’den çıkarken Hz. Hüseyin (ra)’ın
bir rüya üzerine yola çıktığını ama rüyasını anlatmak istemedi-
ğini naklederler. Bu rüyada; “Emrolunduğum işi işlemek,
her şeyin önündedir” diyerek, yoluna devam ettiği kaydedi-
liyor. 622
12*- Şâ’bi der ki: Abdullah b. Ömer kendi malı ile meş-
gulken, Hz. Hüseyin (ra)’ın Irak’a doğru yola çıktığı haberi
geldi. İbn Ömer, Hz. Hüseyin (ra)’a üç günlük yolda yetişip,
“Nereye gidiyorsun?” diye sordu. Hz. Hüseyin (ra): “Bunlar
Iraklılar’ın bana yazmış olduğu biat mektuplarıdır” diye
karşılık verdi. Bunun üzerine İbn Ömer: “Gitme!” dediyse de
Hz. Hüseyin kabul etmedi. Sonra İbn Ömer şöyle dedi:
“Cebrâil (as) gelip Resûlüllah (sav)’i dünya ve âhiret ara-
sında serbest bıraktı, O da âhireti seçti. Vallahi dünya
size nasip olmayacaktır, Irak’a gitme!” dedi. Hz. Hüseyin
(ra) bunu da kabul etmeyince, İbn Ömer; Hz. Hüseyin (ra)’a
sarıldı ve: “Seni Allah’a emanet ediyorum! Allah’ın selâmı
üzerine olsun!” deyip, geri döndü. 623
13*- Abdullah b. Cafer, Hz. Hüseyin (ra)’ın bütün so-
yunu da yanına alıp yola çıktığını duyunca peşinden mektup
gönderdi. Mekke Valisi Amr b. Saîd bin Âs’tan aldığı emanla,
peşinden yetişip nasihat etti. Ancak yolundan döndüremedi.
Resûlüllah (sav)’i rüyasında görüp O’nun emri ile gittiğini; ister
lehine, ister aleyhine sonuçlansın bu yoldan dönmeyeceğini
621
Tarih-i Taberî, IV, 99-101; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 38-42; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VIII, 246; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 434; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 638; A. Köksal,
Kerbelâ, s. 97-105
622 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 44; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 273; A. Köksal, Kerbelâ, s.
109
623 İbn Hibban, II, 488; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 268; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII,
576; A. Köksal, Kerbelâ, s. 106
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 181
söyledi. Yolda Kûfe’den gelen Şair Ferazdak ile karşılaşıp du-
rumu sorunca, Ferazdak şöyle dedi: “Halkın kalbi seninle,
kılıçları Benî Ümeyye iledir. İlâhi takdir ise gökten iner
ve Allah dilediğini yapar!” Cevabını aldığı halde: “Doğru
söyledin, Allah’ın dediği olur. Allah dilediğini işler. Al-
lah’ın takdiri hoşumuza giderse şükrederiz. Eğer Rabbi-
miz’in takdiri umulanın dışında olursa, sabredenlerden
oluruz!” diyerek yolculuğunu sürdürdü. 624
14*- Mervan b. Hakem, İbn Ziyâd’a yazdığı mektupta
şöyle diyordu: “Vallahi Allah bizim elimize, tuzağımıza
Hüseyin’den daha kıymetli bir kimseyi düşürmemiştir.
Sakın onu kaçırmayasın!..” 625
15*- Ali Zeynel Âbidin’den nakledilir ki: Hz. Hüseyin
(ra) Mekke’den Kûfe’ye varana kadar, her konak yerinde; Hz.
Yahya (as)’ın hikâyesini anar ve şöyle buyururdu: “Ne zalim
bir zaman ki; Yahya gibi sâlih bir kimsenin mübarek
başını, Benî İsrail’den hiçbir işe yaramayan, fâcire bir
kadına hediye ettiler.” 626
16*- Hz. Hüseyin (ra) Kûfeliler’e, Kays b. Misher es-
Saydâvî’yi elçi gönderdi. Elçi, Vali Ubeydullah’ın komutanı
Husayn b. Numeyr tarafından yakalanıp, vilayet konağının en
yüksek yerinden aşağıya atıldı. Ancak atılırken kendisinin Hz.
Hüseyin (ra)’ın elçisi olduğunu, Hz. Ali (kv) ve Hz. Hüseyin
(ra)’ı methettiği, Yezîd’e ve İbn Ziyâd’a lânet okuduğu kayde-
dilmektedir. Hz. Hüseyin (ra)’ın Müslîm b. Âkil’e gönderdiği
sütkardeşi Abdullah da, Müslim öldürüldükten sonra Kûfe’ye
varmış ve o da vilayet konağından atılarak şehit edilmiştir. 627
17*- Hz. Hüseyin (ra), Yezîd askerleriyle karşılaşmadan
ve Kerbelâ’ya varmadan bir konak önce, bir rüya görüp gözle-
ri yaşlandı. Bu durumu gören Hz. Ümmü Gülsüm: “Ey Hüse-
yin! Ağlamana sebep nedir?” diye sorduğunda: “Şimdi
624
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 43-44; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 436; En Sevgilinin Dostları,
s. 372; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 277-279; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 639; E. R.
Fığlalı, DİA, Hz. Hüseyin, XVIII, 518; A. Köksal, Kerbelâ, s. 108-111
625 Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, IV, 204; A. Köksal, Kerbelâ, s. 111
626 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 206
627 Belâzürî, El-Ensab, III, 378; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 44-45; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VIII, 280; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 377-378; A. Köksal, Kerbelâ, s. 113
182 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Dedem Resûlüllah’ı gördüm, ağlayarak bana “Yâ Hüse-
yin, kavuşmamıza az kaldı” buyurdu.” 628
Bunun üzerine
Ümmü Gülsüm de ağlamaya başladı. Duruma şâhid olan Ali
Ekber: “Ey Baba! Biz düşmanla vuruştuğumuz zaman;
Hak bizim tarafımızda mıdır, yoksa onların tarafında
mıdır?” diye sorunca, Hz. Hüseyin (ra): “Hak bizdedir ve
biz de Hak ile beraberiz.” buyurdu. 629
18*- Kerbelâ’ya varmadan önce, Hz. Hüseyin (ra) ya-
nında bulunanlara içinde bulundukları durumu anlattı. Müslîm
b. Âkil’in, Hâni b. Urve’nin öldürüldüğünü haber verdi. Ya-
nındaki herkese ruhsat verip, çıkıp gitmelerine izin verdi. Ken-
disiyle Mekke’den gelen ashâbı dışındakiler dağılıp gitti. Bu
durumdan sonra Ubeydullah b. Ziyâd’ın öncü birliği olan Hürr
b. Yezîd ve askeri ile karşılaştılar.
Hürr b. Yezîd ile birlikte askeri, Hz. Hüseyin (ra) imam
olup arkasında namaz kılarlardı, ancak onu bir yere bırakmaz-
lardı. Böyle emir almışlardı. Hz. Hüseyin (ra) birkaç defa geri
dönmek için teşebbüs ettiyse de bırakılmadı.
Bu sırada Kûfe Valisi Ubeydullah’tan elçi gelip; onları
susuz ve ağaçsız bir yere indirme konusundaki emri getirdiler.
Böylece Fırat kenarında susuz ve ağaçsız Kerbelâ sahrasına
indirildiler. 630
19*- Ensâr’dan bir adam, Hz. Hüseyin (ra)’a geldi ve:
“Borcum var” dedi. Hz. Hüseyin (ra): “Borcu olan kimse
benimle birlikte savaşmasın!” deyince, o da çıkıp gitti. 631
20*- Hz. Hüseyin (ra), Kerbelâ toprağını görünce, Hz.
Ali (kv)’den şöyle nakletti: “Babam Ali ile Sıffîn’e giderken
buraya uğradık ve adını sordu. Kerbelâ olduğunu öğrendiğin-
de üzülerek şöyle buyurdu: “İşte onların hayvanlarından
indirilecekleri yer burasıdır. Erzaklarının ve yüklerinin
yerleri burasıdır. Arz ve semâ onlara ağlayacaktır. Onla-
628
İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 292; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 643
629 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 54; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 366; A. Köksal, Kerbelâ,
s. 134
630 Tarih-i Taberî, IV, 101; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 50-54; İbn Sa’d, Tabakât, VI,
443-444; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 281-287; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 640; A.
Köksal, Kerbelâ, s. 120 / s. 123 / s. 134
631 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 446; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 293
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 183
rın kanlarının döküleceği yer de şurasıdır.” diye buralara
işaret etmişti.” Hicrî 61, Muharrem ayı başında, Çarşamba
günüydü. 632
21*- Hz. Hüseyin (ra), Hürr b. Yezîd’in askerlerine nasi-
hat etti ve şöyle bir hadis okudu: “Kim zalim bir sultanın,
Allah’ın haram kılmak istediğini, Allah’ın ahdini bozdu-
ğunu, Resûlüllah’ın Sünneti’ne muhalif olarak, Allah’ın
kullarına düşmanlık ettiğini ve günah işlediğini görür,
onu eliyle veya sözüyle değiştirmeye çalışmazsa; Allah’ın
zalim sultanı sokacağı cehenneme onu da sokması üze-
rine düşen bir haktır.” Hz. Hüseyin (ra) şöyle devam etti:
“Haberiniz olsun ki, yöneticileriniz, şeytana itaat edip Allah’a
itaati terk ettiler. Fesadlarını açık ettiler. İslâmi hükümleri hiçe
saydılar. Ganîmeti ise nefislerinin istediği şekilde harcadılar.
Allah’ın haram kıldığını helâlleştirip, helâl kıldığını haramlaş-
tırdılar. Ben bunu değiştirmeye herkesten daha lâyıkım. Bana
biat edin! Bana tâbi olun!” 633
22*- Ubeydullah b. Ziyâd, Ashâb’dan Sa’d b. Ebî Vak-
kas’ın oğlu Ömer’i; Rey ve Taberistan valiliğine tayin etmişti.
Ancak Hz. Hüseyin (ra)’ın Kûfe’ye doğru geldiğini duyunca
askeriyle birlikte bu işi halletmesini, yoksa valilik beratını geri
vermesini istedi. Ömer b. Sa’d, geri durmak, bu işe bulaşmak
istemediyse de bu mümkün olmadı. Ubeydullah eğer bu işi
halletmezse, Ömer’in boynunu vurmakla ve evini yıkmakla da
tehdit etti. Ömer b. Sa’d valilikten vazgeçemedi. Dünya mevkî
ve makamı tatlı gelip, Hz. Hüseyin (ra) üzerine Kerbelâ’ya
gönderildi. Ubeydullah, Ömer b. Sa’d’ın tereddüt gösterdiğini
ve Hz. Hüseyin (ra) ile görüştüğünü duyup, Şimr b. Zilcevşen
ile yine asker gönderdi. Eğer Ömer b. Sa’d gevşeklik gösterirse
onun da öldürülmesini ve Şimr’in idareyi ele almasını emretti.
Ubeydullah’ın kesin talimatı: Hz. Hüseyin (ra) ve mahi-
yetinin susuz ve çaresiz bırakılmasıydı. “Ya Yezîd’e biat et-
sinler, ya da başlarını kesip bana yollayın!” diye kesin
emir verdi. Hz. Osman’ın susuz olarak katledilmesini örnek
632
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 52; A. Köksal, Kerbelâ, s. 138
633 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 51; A. Köksal, Kerbelâ, s. 125
184 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
gösterdi. Muharrem ayının yedinci günüydü. Bugünden sonra
Fırat nehri kıyısını beş yüz atlı bekleyip, su almalarına engel
oldular. Bu şehâdetlerinden üç gün önceydi. Yani üç gün su-
suz bırakıldılar. 634
Hz. Hüseyin (ra) bir yeri işaret edip kazdılar, su çıktı.
Yanındaki herkes içip, kandılar. Fakat su yine kayboldu.
Ubeydullah bu durumu duyup, “Kuyu kazıyorlarmış!” diye
yasak getirdi. 635
23*- Hz. Ali (kv) yıllar önce, bir gün Ömer b. Sa’d’a;
“Sen, cennet ile cehennem arasında muhayyer bırakıldı-
ğında, cehennemi tercih ettiğin zaman halin nice olacak-
tır!” diye Ömer b. Sa’d’ın bu zalimliğini haber vermişti. 636
24*- Muhammed b. Hüseyin Zebbale nakletti: “Hz. Hü-
seyin (ra), Ömer b. Sa’d ile geceleyip de öldürüleceğini gör-
düğü vakit, şöyle bir konuşma yaptı: Allah’a hamd etti. Zalim-
lerle birlikte yaşamaktansa, ölmeyi teşvik etti. Sonra Ker-
belâ’da Tıff denilen yerde öldürüldü.” 637
25*- Hz. Hüseyin (ra)’ın Yezîd’e biat etmediğini duyan
Kûfe Valisi Ubeydullah, Şimr lâinin de kışkırtmasıyla; Kûfe’de
ne kadar asker varsa Hz. Hüseyin (ra)’ın üzerine sevk etti.
Gidenlere mal veriyor, para veriyor; gitmeyenleri ölümle teh-
dit ediyordu. Bu sûretle Kûfe boşaldı. Hemen hemen herkes
Kerbelâ’ya geldi. 638
26*- Hz. Hüseyin (ra), Ashâb’ına ettiği nasihatte, karşı-
larındakilerin zalim ve küfür üzere olduklarını, büyük günahla-
ra girdiklerini, cehennemdeki yerlerine doğru gittiklerini anlat-
tı. 639
27*- Hz. Hüseyin (ra), şöyle duâ etti: “Allah’ım! Iraklı-
lar beni aldattı! Bana hile yaptılar! Bana biat ettiler, bi-
atlarını bozdular! Kardeşime yaptıklarını, bana da yaptı-
634
Tarih-i Taberî, IV, 103; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 445-446; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI,
317 / VIII, 283-290
635 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 55-59; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 642; A. Köksal,
Kerbelâ, s. 140; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 380-388
636 A. Köksal, Kerbelâ, s. 169
637 Taberânî’den; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 576
638 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 53; A. Köksal, Kerbelâ, s. 151
639 A. Köksal, Kerbelâ, s. 161
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 185
lar! Ey Allah’ım! Onların işlerini boz, dağıt! İntikamımı
onlardan sen al! Onları birer birer topla ve yok et!” 640
28*- Muharrem ayının dokuzuncu günü; Cuma gecesini
ibadetle, zikirle geçirdiler. Hz. Hüseyin (ra) ehline ve yanında-
kilere yine ruhsat verip, çıkıp gitmelerini istediyse de giden
olmadı. 641
Ertesi gün vuruşma kararlaştırıldı. Hz. Hüseyin (ra) ça-
dırların arka tarafına hendekler kazdırıp, savaş esnasında ka-
dınları ve çocukları korumak kastı ile ateş yaktırdı. 642
29*- Taberî, dokuzuncu günden itibaren şunları nakletti:
Bir ara Hz. Hüseyin’in gözlerini uyku bastırdı. Dedesi Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyuruyordu: “Ey
Hüseyin! Sakın üzülme! Sakın kederlenme! Yarın gece
bizimle akşamlarsın.” Hz. Hüseyin (ra) uyanıp, rüyasını
anlatınca etrafındaki kadınlar ve çocuklar ağlaştı. Hz. Hüseyin
(ra): “Ağlaşmayın! Düşman duyup da sevinmesin!” bu-
yurdu.
O gece geçti, sabah oldu. Cuma ve Aşûre günüydü. Hz.
Hüseyin sabah namazını kıldı. Ömer b. Sa’d askerine saf bağ-
latıp, Hz. Hüseyin’e saldırttı. Hz. Hüseyin (ra) atına bindi.
Kûfe askerinin önüne çıktı.
“Ey Kûfeliler! Size bazı sözlerim var. Hepiniz bilir-
siniz ki ben iki cihanın seçkini Hz. Muhammed Musta-
fa’nın kızı Fâtımatü’z-Zehra’nın oğluyum. Peygamber’in
bizim için: “Eti etimdir, kanı kanımdır” dediğini duyma-
dınız mı? “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır” dediğini
işitmediniz mi? Amcam Cafer-i Tayyar’dır. Babamın am-
cası şehitlerin efendisi Hamza’dır. Eğer siz Müslüman-
sanız yarın Allah-ü Teâlâ ve Resûlü’nün huzurunda ne
mazeret beyan edeceksiniz? Yahudiler, Hz. Musa’nın
toprağına saygı duyarlar. Hıristiyanlar, Hz. İsa’dan bir
nişane görseler ona hürmet gösterirler. Resûlüllah’ın
640
Tarih-i Taberî, IV, 103; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 447; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 309;
A. Köksal, Kerbelâ, s. 169
641 Tarih-i Taberî, VI, 103; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 293
642 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 60-62; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 296; A. Köksal, Kerbelâ,
s. 157
186 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
katında bu kadar izzet ve şerefim varken, şimdi ben ne
günah işledim ki benim kanımı helal görüyorsunuz? Eğer
Hak Teâlâ Hazretleri’nin rahmetinden ve Atam Muham-
med Mustafa’nın rahmetinden mahrum olmak istemiyor-
sanız bana yol verin! Mekke’ye gideyim, saltanattan vaz-
geçeyim ve bir köşeye çekilip oturayım!”
Hz. Hüseyin (ra)’ın bu sözlerine kimse cevap vermeyin-
ce şöyle buyurdu: “Hamdolsun ki biz Ehl-i Beyt’in hücce-
tini, sizin üzerinize vacip kıldı. Sizin bizim üzerimizde
bir hüccetiniz ve bir cevabınız yoktur.” 643
30*- Hz. Hüseyin (ra), şöyle devam etti: “Ben, Pey-
gamber’inizin kızı, Fâtıma’nın oğlu değil miyim? Ben
Peygamber’inizin vâsîsi olan Ali’nin oğlu değil miyim?
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin Hasan ve
Hüseyin için şöyle buyurduğunu işitmediniz mi?: “Sizler
cennet gençlerinin seyyidlerisiniz. Sizler Sünnet ehlinin
göz bebeğisiniz!” Bu hadisin doğruluğu için Kûfe’de yaşa-
makta olan Ashâb’dan bazılarını da şâhid gösterdi. 644
31*- “Medine’de Resûlüllah’ın Ravzası’na komşuy-
dum, beni durdurmadınız. Mekke hareminde itikâfa çe-
kilmemi lâyık görmediniz. Bana mektuplar göndererek,
canıma ve malıma teminatlar vererek beni buraya dâvet
ettiniz!”
Bundan sonra orada hazır olanlardan kendisine mektup
gönderenlerin bazılarının isimlerini söyledi. İnkâr ettiler. Hz.
Hüseyin mektupları gösterdi ve onları yaktırdı. O fesatçıların
inkâra mecalleri kalmadı. 645
32*- Hz. Hüseyin (ra) kendi atı ile düşman atlıları
önünde durdu ve şöyle seslendi: “Ben sizin Peygam-
ber’inizin evladı, O’nun damadı Ali’nin ve O’nun kızı
Fâtıma’nın evladı değil miyim? Ben sizin hayırlınız değil
miyim? Ben bu diyara sizinle savaş için gelmedim. Size
643
Tarih-i Taberî, IV, 105; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 296-297
644 Tarih-i Taberî, IV, 105; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 62-64; İbn Sa’d, Tabakât, VI,
447; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 297; A. Köksal, Kerbelâ, s. 167
645 Tarih-i Taberî, IV, 105; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 60-62; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
298; A. Köksal, Kerbelâ, s. 167-168; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 405
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 187
üç teklifte bulunuyorum: Ya beni bırakın Medine’ye dö-
neyim, ya da Şam’a Yezîd’in yanına gideyim! Ya da bir
sınır boyuna gideyim, serhat boyunda kâfirlerle cihad
edeyim!” 646
Ömer b. Sa’d bu teklifi kabul etti. Ubeydullah’a bu du-
rumu yazdı ancak Ubeydullah’ın yanına gidip, el verip biat
etmedikçe Ubeydullah, başka bir teklifi kabul etmedi. Hz. Hü-
seyin (ra) da Ubeydullah’a biat etmeyi kabul etmedi. 647
33*- Amr b. Haccac, Fırat kenarında suyun başını tutan
askerlerin komutanıydı. Hz. Hüseyin (ra)’ın su alması için
gönderdiği adamlara engel oldu. Hz. Hüseyin (ra) ona beddua
etti. Bu duası sebebiyle Amr b. Haccac susuzluk belasına uğ-
radı. “Susadım! Susadım!” diye bağırır, su içemez, içtiğini
kusardı. Bağıra bağıra ölüp gitti. 648
Bundan önce de, bundan sonra da birçok kerametler
meydana geldi. Yezîd askerleri bu kerametleri görüp ibret al-
mazlardı.
34*- Hicret’in 61. yılı, Muharrem ayının onuncu Cuma
günüydü. (10 Ekim 680) Ömer b. Sa’d, ilk oku attı ve bununla
övündü.
Hz. Hüseyin (ra) sakalını eline alarak: “Ey Zalim Ka-
vim! Yahudiler: “Aziz, Allah’ın oğludur!”, Hıristiyanlar:
“Mesih, Allah’ın oğludur!” dedikleri için helâk oldular.
Siz ise Resûlüllah’ın Ehl-i Beyt’ine kastettiğiniz için
helâk olacaksınız. Her biriniz bana hançerinizi soksanız
da ben yine: “Allah, sabırlıları sever!” mertebesini elden
bırakmayacağım!” dedi.
Ömer b. Sa’d’ın gayretini gören askerleri, Hz. Hüseyin
(ra)’a öyle bir ok yağdırdılar ki, atılan oklardan Güneş görün-
mez oldu.
646
Tarih-i Taberî, IV, 102; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 51; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ,
I, 642; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 413-414
647 Tarih-i Taberî, IV, 102; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 447; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 322;
İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 317 / VIII, 293
648 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 290; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 428-429; A.
Köksal, Kerbelâ, s. 145; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 642; Fuzûlî, Hadîkatü’s-
Süadâ, s. 393
188 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Düşman askeri sayısı on yedi bin ya da yirmi iki bindi.
Hz. Hüseyin (ra)’ın yanındakiler; kadınlar ve çocuklar hariç,
otuz ikisi atlı, toplam yetmiş iki kişiydi. 649
*- El-Heytemî, Hz. Hüseyin (ra) üstüne gönderilen
Yezîd askerinin yirmi bin kişi olduğunu naklediyor. 650
35- Hz. Hüseyin (ra)’ın yanındakilerden Züheyr b.
Kayn, Ömer b. Sa’d’ın askerine şöyle hitap etti: “Ey Kûfeli-
ler! Allah’ın azabından korkun! Müslümanın Müslüman
üzerinde nasihat hakkı vardır. Şu ana kadar aramıza kı-
lıç girmedi. Bu durum sürerse tek dinin sahipleri olan
kardeşleriz. Eğer aramıza kılıç girecek olursa, kardeşli-
ğimiz sona erecektir ve ayrı ayrı ümmetler olacağız. Ger-
çek şu ki Peygamber’inizin soyu ile imtihan ediliyorsu-
nuz. Bakalım siz Muhammed’den tarafa mı olacaksınız,
yoksa azgınlar azgını Ubeydullah’tan tarafa mı olacaksı-
nız! Allah’a yemin olsun ki, Resûlüllah’ın Ehl-i Beyt’ine
ve zürriyetine kasteden kimseler ve onlara yardım eden-
ler, Resûlüllah’ın şefaâtine eremeyecektir!” 651
36*- Hür b. Yezîd düşman askerleri arasındaydı. Sava-
şın ve cinayetlerin işleneceği kesinleşince kardeşi, kölesi ve
oğlu ile beraber saf değiştirdi. Hz. Hüseyin (ra)’tan özür dile-
yip, bağışlanmayı diledi. Hz. Hüseyin (ra), onu bağışladı. İlk
önce meydana çıkıp zalimlerle savaşıp şehit olan Hürr b.
Yezîd, kardeşi, kölesi ve oğludur. 652
37*- Ömer b. Sa’d’ın askerlerinden otuz kişi; Resûlüllah
(sav)’in oğlunun mâkul tekliflerini kabul etmediniz diyerek, Hz.
Hüseyin (ra) tarafına geçtiler ve merdâne cenk edip şehâdete
erdiler. 653
38*- Kûfe askeri, ilk hücumda geri püskürtüldü. İlk mü-
barezeleri, Hz. Hüseyin (ra)’ın askerleri kazandı. Abdullah b.
649
Tarih-i Taberî, IV, 105; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 66-68; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
299-301; A. Köksal, Kerbelâ, s. 176; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 406-407
650 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 428
651 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 299-300
652 Tarih-i Taberî, IV, 106; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 66-67; İbn Sa’d, Tabakât, VI,
447; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 299; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 645; A. Köksal,
Kerbelâ, s. 171-172; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 410-412
653 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 299; A. Köksal, Kerbelâ, s. 175
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 189
Havza adındaki bir nasipsiz, Hz. Hüseyin (ra)’i cehennemle
müjdeledi. Hz. Hüseyin (ra) ona bedduâ etti. Bedduâsı hemen
yerini bulup attan düştü ve ayağı üzengiye takılı kaldı. At ürk-
tü. Başını taşlara çarparak can verdi. 654
39*- Kerbelâ’da ilk şehitler verilmeye başladığında Hü-
seyin (ra) efendimiz şu âyetle cennet müjdesi veriyordu: “On-
lardan kimi adadığını (şehitliği) ödedi. Kimisi de bunu
ödemeyi bekliyor. Onlar hiçbir sûrette ahitlerini değiş-
tirmediler!” (Ahzâb, 33/23) 655
40*- Kerbelâ şehitleri, sırasıyla Kerbelâ Sultanı’ndan
müsaade alıp, meydana çıktılar ve şehâdete erdiler. Züheyr b.
Kayn, Habib b. Mutahhar (Müzahir), Büreyr b. Hudayr, Hürr
b. Yezîd, Abdullah b. Umeyr, Müslîm b. Asvece ve diğer
ashâbı şehit olduktan sonra; sıra Ehl-i Beyt yiğitlerine geldi ve
onlar da sırasıyla meydana çıkıp şehâdete kavuştular. 656
41*- Ehl-i Beyt’ten Olan Kerbelâ Şehitleri: Kerbelâ
pehlivanları, sırası ile Hz. Hüseyin (ra)’tan izin alıp er meyda-
nına çıktılar. Sonra susuzluktan dermansız kalıp, şehâdet şer-
betini içmişlerdir.
Ehl-i Beyt’ten ilk önce şehit olan: Fazıl b. Ali Mürtezâ.
Âkil evlatları: Abdullah, Cafer, Abdurrahman, Ubeydul-
lah.
Cafer-i Tayyar evlatları: Muhammed b. Abdullah b. Ca-
fer, Muhammed b. Avf b. Abdullah, Avn b. Avf.
Hz. Ali Mürtezâ evladı: Abbas. Abbas el Asgar, Avn, Ebû
Bekir, Ömer, Osman, Abdullah, Cafer, Muhammed el-Asgar,
Ubeydullah, Muhammed.
Hz. Hasan (ra) evlatları: Abdullah, Kasım.
Hz. Hüseyin (ra)’ın âzatlısı Firuzan, Muhammed b.
Enes.
Hz. Hüseyin (ra) evladı: Ali Ekber, Abdullah, Ali Asgar.
654
Tarih-i Taberî, IV, 106; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 68; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
301; A. Köksal, Kerbelâ, s. 178
655 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 52; A. Köksal, Kerbelâ, s. 183
656 A. Köksal, Kerbelâ, s. 191
190 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Yirmi üç yaşındaki Ali Zeynel Âbidin rahatsız olduğun-
dan Hz. Hüseyin (ra) emanetleri ve vasiyetleri ona havale
edip, meydana çıkmasına izin vermedi. 657
42*- Muhammed Hanefî nakletti: Hz. Hüseyin dâhil Hz.
Fâtıma (ra) evladından on yedi kişi şehit edildi. 658
*- İbn Kesîr ve el-Heytemî; Hz. Hüseyin dâhil Ehl-i
Beyt’ten 19 ya da 21 kişinin şehit olduğunu haber veriyor. 659
43*- Kerbelâ şehitleri içerisinde Ehl-i Beyt’ten Resûlül-
lah (sav)’e benzeyen nice yiğitler vardı. Resûlüllah (sav)’e en
çok benzeyenlerden birisi de Hz. Hasan (ra)’ın oğlu Kasım’dı.
Diğer birisi de Hz. Hüseyin (ra)’ın büyük oğlu Ali Ekber’di.
“Susuzum! Susuzum!” diye çarpıştılar ve cennete uçtular.
Hz. Hüseyin (ra)’ın üç yaşındaki çocuğunu da, kucağın-
dayken boğazından vurup şehit ettiler. Hz. Hüseyin (ra), oku
çocuğun boğazından çekip çıkardı. Çocuğu kenara kaldırırken,
zalimlere yine bedduâlar etti. 660
Hz. Hüseyin (ra)’ın yanında sadece birkaç kişi kalmıştı.
Diğerleri birer birer şehâdete ermişlerdi. Hz. Hüseyin (ra), Hz.
Ali (kv)’nin oğullarından Abbas’ı kadınlara ve çocuklara su
verilmesi için elçi gönderdi. Ancak zalimler elçiye itibar etme-
diler. 661
44*- Ehl-i Beyt’ten ilk şehit olan, Hz. Hüseyin (ra)’ın
büyük oğlu Ali Ekber’di. Hz. Hüseyin (ra) son nefesinde onu
kucağına aldığında şöyle diyordu: “Oğulcağızım, Allah seni
öldürenleri öldürsün! Onlar, Rahmân olan Allah’a karşı
ayaklandılar. Resûlüllah’a olan saygıyı terk ettiler. Sen-
den sonra dünya bana gerekmez!” 662
657
Kerbelâ Şehitleri’nin isimleri hakkında kaynaklarda ihtilâf vardır. Baknz: İbn Kesîr,
El-Bidâye, VIII, 307; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 652; A. Köksal, Kerbelâ, s. 213-
214; Gülgün Uyar, Ehl-i Beyt, s. 66-67; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 410-450
658 Taberânî’den; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 463; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 312; Er-
Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 581. Hz. Ali’nin, Hz. Fâtıma’dan olmayan evladı unu-
tulmamalıdır.
659 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 312; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 430
660 Tarih-i Taberî, IV, 108-109; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 449; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
309; A. Köksal, Kerbelâ, s. 201
661 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 75; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 450-470
662 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 76; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 307; İbn Sa’d, Tabakât, VI,
448; A. Köksal, Kerbelâ, s. 196-197
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 191
45*- Kerbelâ Sultanı Hz. Hüseyin (ra) tekrar çadırına
döndü. Hz. Ali Zeynel Âbidin’in hasta yatağından kalkıp mey-
dana çıkmak istediğini gördü. Ona tatlı sözler söyleyerek, Ehl-i
Beyt hanedanının yegâne vârisi olduğunu, hayatta kalması
gerektiğini anlattı. Bazı kıymetli emanetleri de ona teslim etti.
Sonra kendisi yeniden abdest aldı, temizlendi. Yeni elbiseler
giydi. Dede ve baba yadigârı kılıç ve silahları kuşandı. Atına
bindi ve meydana tekrar çıktı. Rivayete göre bu sırada: “Mü-
saade edin! Habeşistan’a, Hindistan’a ve daha başka
diyarlara gideyim!” dediği nakledilir.
Hz. Hüseyin (ra), çepeçevre atlılarla kuşatıldığı sırada,
ev halkından küçük bir çocuk: “Amcacığım, amcacığım”
diyerek, kadınların elinden kurtuldu. Hz. Hüseyin’e doğru
koşunca, bir zalim çocuğun havaya kalkmış olan koluna; bir
kılıç vurup kopardı. 663
Hz. Hüseyin’i saran piyade birlikleri, kurt saldırısına uğ-
ramış keçi sürüleri gibi, sağından solundan dağılıp kaçışmak-
taydılar. 664
Hz. Hüseyin (ra), susuzluktan son derece ıstırap için-
deydi. Su içmek maksadıyla Fırat nehrine yöneldi. Şimr ve
ileri gelenler: “Sakın Hüseyin’in su içmesine müsaade
etmeyin! Eğer su içip, hayvanını da sulayacak olursa ona
karşı kimse duramaz! Bu kadar emek boşa gider!” deyip
engel olmak istediler. 665
Hz. Hüseyin (ra), karşısına kim çıksa öldürürdü. Nârâsı-
nın gürültüsünden karşısına çıkacak er bulunmaz oldu. Ordu
komutanı Ömer b. Sa’d, askerine şöyle dedi: “Bugün, Pey-
gamber’in kahramanlığı ve Ali’nin kuvveti bu zatta top-
lanmıştır. Tek tek çıkarsanız hepiniz helâk olursunuz.
Hep birden saldırıp işini bitirin!” diye umumi hücum ver-
di.
663
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 78; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 310; A. Köksal, Kerbelâ, s.
205
664 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 79; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 450; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
310; A. Köksal, Kerbelâ, s. 206
665 Tarih-i Taberî, IV, 109
192 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Bir rivâyette tekrar suya yaklaştı. Su dolu elini ağzına
yaklaştırınca, ok atılıp mübarek dudakları ve dişleri kanadı.
Elindeki suya kan boşaldı. Sudan içmek mümkün olmadı.
At üzerinde tekrar mücadele başladı. Ne yana dönse ka-
çışırlar, arkasından vururlardı. Böylelikle yetmiş iki yarası ol-
duğu ve at üzerinde duracak dermanı kalmadığı rivâyet edili-
yor. 666
*- Ömer b. Sa’d, çadırının önünde Hz. Hüseyin (ra)’i
öldürmek için yaklaştı. Ancak Hz. Hüseyin (ra), Ömer’in yü-
züne bakıp: “Beni öldürmeye sen mi geldin?” deyince
utandı, geri döndü. Duran adamlarına: “Ne bakıyorsunuz,
öldürün! İşi uzatmayın!” diye bağırdı. Çılgınlar gibi Evlâd-ı
Resûl’e kastettiler. Hz. Hüseyin (ra) da onlara saldırdı. Bazıla-
rını öldürdü. Ömer ile Şimr mel’unu bir kenarda seyredip şöy-
le konuşuyorlardı: “Cihanda Hüseyin gibi bir er bulunmaz.
Gözünün önünde bunca ehlini katlettiler. Bunca günden
beri susuzdur. Bunca yerinde yarası var! Bunca erlik
olamaz!” dediler. 667
47*- Hz. Hüseyin (ra) düşman askerlerinin kadınlara
yaklaştığını görünce, kadınlara dokunulmaması konusunda
onları uyardı. Onlar da bu ricayı kabul ettiklerini beyan ettiler.
668
48*- Hz. Hüseyin (ra), susuzluktan ve kan kaybından
güçsüz düşmüştü. Uzun zaman oturdu, kimse yanaşamadı.
Sonra Sinan b. Enes ve Şimr b. Zilcevşen ona yanaştılar. Hz.
Hüseyin (ra) sordu: “Sen kimsin?” “Şimr b. Zilcevşen’im.”
“Zırhını aç da yüzünü göreyim!” buyurdular. Yüzünü açın-
ca domuz dişleri gibi, ön dişleri göründü. Yüzünde alaca vardı.
“Resûlüllah doğru söyledi. Bu bir nişânedir! Resûlüllah
(sav): “Ehl-i Beyt’imin kanlarını içen alaca, bir köpeğe
bakar gibiyim!” buyurmuştur.” 669
666
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 78-79; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 309; Fuzûlî, Hadîkatü’s-
Süadâ, s. 486-492
667 Tarih-i Taberî, IV, 109
668 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 310; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 429; A. Köksal,
Kerbelâ, s. 204
669 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 311; A. Köksal, Kerbelâ, s. 208; Fuzûlî, Hadîkatü’s-
Süadâ, s. 498
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 193
49*- Taberî şöyle nakletti: Hz. Hüseyin (ra), susuzluktan
ve kan kaybından güçsüz düşüp oturdu. Şimr b. Zilcevşen altı
adamıyla, Hz. Hüseyin (ra)’ın üzerine saldırdılar. Zür’a b. Şe-
rik et-Temîmî adında bir mel’un, Hz. Hüseyin (ra)’ın bir kolu-
na kılıç vurup, mübarek kolunu yere düşürdü. Hz. Hüseyin
(ra), o mel’una kılıç vurmak istediyse de buna gücü yetmedi.
Çadırına girmek için çadıra yöneldi. Zür’a mel’unu, Hz. Hüse-
yin (ra)’ın arkasından süngüsünü sokup, ön tarafından çıkardı.
O mel’un süngüsünü çıkarırken de, Hz. Hüseyin (ra)’ın temiz
ruhu, Hak Teâlâ Hazretleri’ne uçtu. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi
râciûn. 670
50*- Zübeyr b. Bekâr nakletti: “Hz. Hüseyin; Sinan b.
Enes en-Nehâi tarafından öldürüldü. Himyerli olan Havli b.
Yezîd el-Esbâhi tarafından başı kesildi ve Ubeydullah’a ödül
için götürüldü.” 671
51*- Hz. Hüseyin (ra), şehâdete erdiği anda yerden bir
toz bulutu yükselip, her tarafta bir bulanık karanlık oldu. Halk
kıyamet kopacak diye istiğfara başladı. Gökyüzünde melekler
mâtem tuttu. Mel’un Şimr, çadırları yağmalattı. Kadınlara do-
kunulmadı ancak temiz elbiselerini ve eşyalarını yağmaladılar.
Şimr, Ali Zeynel Âbidin’i öldürmek istedi ise de, Ömer b. Sa’d
engel oldu ve bu mukadder olmadı. 672
Zalimler güruhu o ka-
dar gaflet içerisindeydi ki, hem o kadar Evlad-ı Resûl’ü katle-
diyorlar, hem de namaz geçiyor diye cemaatle ikindi namazı
kılmaya davranıyorlardı. 673
52*- Hz. Hüseyin (ra)’ın mübarek vücudunda; sayısız ok
yarasından başka, otuz üç mızrak yarası ve otuz dört kılıç ya-
rası bulundu. Radiyallâhü anhü ve erdahü. 674
670
Tarih-i Taberî, IV, 110; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 450; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 310
671 Taberânî’den; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 450; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 310; Cem’ul
Fevâid, VII, 578
672 (İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 312
673 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 501
674 Tarih-i Taberî, IV, 110; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 80; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
312; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 653
194 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
*- Hz. Hüseyin (ra)’ın ashâbından şehit olanlar yetmiş
iki; Ömer b. Sa’d’ın askerinden ölenler, yaralılar hariç seksen
kişidir. 675
*- Taberî, Hz. Hüseyin ashâbının şehit sayısını; yüz kırk
kişi, Ömer b. Sa’d’ın ölü askerini de seksen sekiz olarak ver-
miştir. 676
*- Hz. Hüseyin ile birlikte şehit olanlar yetmiş iki kişi ol-
makla birlikte, sonradan katılanlarla seksen yedi kişi olmuşlar-
dır. Yirmi üçü Ehl-i Beyt’tendiler. Ömer b. Sa’d’ın askerinden
ölenler; seksen sekiz, bir o kadar da yaralılar vardı. 677
53*- Zührî nakletti: “Hüseyin öldürüldüğü gün, Şam’da,
Kudüs’te hangi taş kaldırıldıysa altından kan çıktı.” 678
54*- Ebû Kubeyl nakletti: “Hz. Hüseyin şehit edildiğinde
Güneş tutuldu. Gökyüzü kızardı. Gün ortasında yıldızlar gö-
rünmeye başladı. Gece olduğunu sandık.” 679
55*- Hz. Hüseyin’in mübarek cesedinden elbiseleri, so-
yulup alındı ve çıplak bırakıldı. Daha sonra on tane atlı tayin
edilip, Vali’nin emri üzere, Ömer b. Sa’d tarafından çiğnettiril-
di. Ehl-i Beyt kadınlarının da elbiseleri soyulup alındı. Takı ve
mücevherleri yağmalandı. 680
56*- Ömer b. Sa’d, Hz. Hüseyin (ra)’ın başını Havli b.
Yezîd ile Ubeydullah b. Ziyâd’a önden gönderdi. Kerbelâ’da
bir gün daha kalıp kendi askerinin ölülerini gömdürdü. Ker-
belâ şehitlerinin hepsinin başlarını ordusu içinde kabileler ara-
sında taksim edip, mızraklara taktırdı. Vücutlarını çıplak olarak
Kerbelâ sahrasında bıraktı. Ehl-i Beyt’ten geride kalan çocuk
ve kadınlar feryat figan içinde develere bindirilip, Kûfe’ye gö-
türüldüler. 681
675
İbn Sa’d, Tabakât, VI, 451; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 654
676 Tarih-i Taberî, IV, 111
677 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 81; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 312; A. Köksal, Kerbelâ, s.
213-214
678 Taberânî’den; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 466; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 580; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 424; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 141
679 Taberânî’den; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 580; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 424; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 141
680 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 81; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 312-313; A. Köksal, Ker-
belâ, s. 209-210-213
681 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 456; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 513
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 195
57*- Taberî’nin naklettiğine göre; o gün göklerden ağ-
lama sesleri geliyordu ve sahibi görünmeyen bir ses şöyle bir
şiir okuyordu: “Hesap günü; Hz. Hüseyin’i öldürenler,
Dedesi Muhammed Mustafa’dan şefaât mi umarlar!” 682
Üstleri başları soyulmuş kadınları ve çocukları; baş açık,
ayak yalın, çıplak develere bindirdiler. Feryat figan içerisinde
Kûfe’ye götürdüler. 683
58*- Şehitlerin başsız ve çıplak cesetleri; ertesi gün Benî
Esed mensuplarının ikamet ettiği, Gadiriyye köylülerince top-
rağa verildi. 684
Taberî, çıplak cesetler üç gün sonra gömüldü
demiştir. 685
59*- Kerbelâ katliamına katılanlardan; hastalığa uğra-
mayan, bir belaya uğramayan, hiç kimse kalmamıştır. Çokları
da delirmiştir. 686
60*- Havli b. Yezîd, Hz. Hüseyin (ra)’ın mübarek başını,
Ubeydullah’a vermek üzere akşama Kûfe dışındaki evine ge-
tirdi. Havli’nin hanımı, Ensâr’dan Ehl-i Beyt’i seven bir kadın-
dı. Gece teheccüd namazına kalktığında evin içinde bir aydın-
lık, bir ışık kaynağı olduğunu gördü. Işığın geldiği yeri arayınca
Hz. Hüseyin (ra)’ın başını buldu. O gece harikulâde haller
gördü. Havli’nin hanımı iyice anladı ki; bu toza toprağa bu-
lanmış baş, Resûlüllah (sav)’in oğlu Hz. Hüseyin (ra)’ın başı-
dır. O kadın: “Herkes evine altın ve gümüş getirir, sen
Resûlüllah’ın oğlunun başını mı getirdin? Bu işi nasıl
yaptınız?” diyerek kocasını azarlayıp, bir daha dönmemek
üzere evi terk etti. 687
61*- Zeyd b. Erkâm nakletti: “Kûfe Valisi İbn Ziyâd, Hz.
Hüseyin (ra)’ın mübarek başının getirilip bütün mahallelerde
dolaştırılmasını emretmişti. Ben pencereden dışarı bakıyor-
dum. Önümden geçerken, mübarek başın Kur’ân-ı Kerim
682
El-Heytemî, Es-Savâikü’l-Muhrikâ s. 423; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 329
683 Tarih-i Taberî, IV, 111
684 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 312; E. R. Fığlalı, Hz. Hüseyin, XVIII, 518-521; A.
Köksal, Kerbelâ, s. 214
685 Tarih-i Taberî, IV, 111
686 A. Köksal, Kerbelâ, s. 209; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 142
687 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 313; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 514-515; Cevdet
Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 654
196 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
okuduğunu işitiyordum. Ashâb-ı Kehf ile ilgili bir âyet-i kerime
okuyordu. Bunu işitince tüylerim ürperdi. “Ey Resûlüllah’ın
Oğlu; bu senin başındır, senin işin ne acayiptir!” diye
bağırdım.” 688
62*- Ertesi gün Havli b. Yezîd, Hz. Hüseyin (ra)’ın mü-
barek başını tabağa koyup, Ubeydullah b. Ziyâd’ın konağın-
daki meclise götürdü. Ubeydullah, Hz. Hüseyin (ra)’ın cemali-
ni hem seyrediyor, hem elindeki sopa ile dişlerine ve dudakla-
rına vuruyor, dokunuyor: “Hiç bu kadar güzelini görme-
dim, ne güzel dudakları var, ne güzel dişleri var!” diyor-
du. Mecliste hazır bulunan Ashâb’dan, Zeyd b. Erkâm ağlaya-
rak: “Çek o çubuğu, ben çok defalar Hz. Peygamber’in o
diş ve dudakları saygı ile öptüğünü gördüm!” dedi. Onun
bu konuşmasından etkilenip mecliste sesler çoğaldı. Ubeydul-
lah: “Ey İbn Erkâm! Sen bunamış bir ihtiyar olmasaydın,
seni şimdi öldürürdüm!” deyip kovdu. 689
Zeyd kalkıp gider-
ken: “Ey Halk! Bundan sonra kölesiniz. Hz. Fâtıma’nın
oğlunu öldürüp, Mercane’nin oğlunu emir edindiniz!”
diyerek, çıkıp gitti. 690
63*- Enes b. Mâlik nakletti: “Kûfe Valisi Ubeydullah b.
Ziyâd’a, Hz. Hüseyin (ra)’ın başı getirildi ve bir leğen içine
konuldu. Elindeki çubuğun ucu ile mübarek burnuna ve dişle-
rine dürtüyor ve: “Bu kadar güzelini de hiç görmedim!”
diyordu. Ben de ağlayarak: “O, Ehl-i Beyt arasında
Resûlüllah (sav)’e en çok benzeyendi.” dedim. Saçları,
Vesme denilen bir bitki ile kınalıydı.” 691
64*- Kerbelâ şehitlerinin başları kargılara takılıp, Ömer
b. Sa’d komutasındaki ordu Kûfe’ye girdi. Ehl-i Beyt kadınları
688
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 207
689 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 455
690 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 314; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 430; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 143; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 654; A. Köksal, Kerbelâ, s.
217; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 515-516; Sırma, İhsan Süreyya, Emevîler Dö-
nemi Hilâfetten Saltanata, Beyan Yay., 1990, İstanbul, s. 43
691 Buhârî, Fazilet 22, 3748; Tirmîzî, Menâkıb 31, 3778 / III, 579; Ahmed, Müsned,
XIX, 27642; İbn Hibban, II, 488; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 314; Er-Rudânî, Cem’ul
Fevâid, VII, 574; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 430; Kütüb-i Sitte, XII, 494. Bu
hadisin rivayetinde de lafızları farklıdır, birleştirilmiştir.
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 197
develerin üzerinde, insanların kimi tebrik eder, kimi başsağlığı
diler, kimi de feryat ve figan yaka yırtarlardı. Hz. Ali (kv)’nin
kızı Ümmü Gülsüm, onlara sitem ederek: “Ey Kûfe Halkı!
Mektuplar ve haberler gönderip, bizi dâvet edenler siz
değil misiniz? Yine ahdinizi bozup, Müslîm b. Âkil’i ve
Hz. Hüseyin’i şehit edip bizi buraya getiren siz değil mi-
siniz? Niçin teessüf edip, feryat ve figan edersiniz?” bu-
yurdu. 692
65*- Ehl-i Beyt kadınları ve çocukları, Ubeydullah’ın
meclisine getirildiler. Kadınlar kendi kıyafetlerinden başka
kıyafetler giymişlerdi. Hz. Zeyneb’in yüzü asık bir şekilde girip
oturduğunu görünce, Ubeydullah b. Ziyâd: “Bu kimdir?”
diye sordu. “Hz. Hüseyin’in kız kardeşidir” dediler. Ubey-
dullah, Hz. Zeyneb’e hitaben: “Ey Hatun! Allah’a hamdol-
sun ki sizi, zengin-fakir herkesin içinde mağlup edip,
girdiğiniz yolun hatalı ve haksız olduğunu meydana çı-
kardı! Allah’ın yardımıyla memleketin aynasını sizden
temizledik!” dedi.
Hz. Zeyneb hiddetlenerek: “Yalan söylüyorsun, Ey Al-
lah’ın düşmanı, İbn Mercane! Allah’a hamdolsun ki; bi-
zim hanedanımızı peygamberlik şerefi ile şereflendirdi.
O Peygamber’in Ehl-i Beyt’ini de, muhterem kılıp; “Ey
Ehl-i Beyt! Allah sizi her türlü kirden temizlemiş ve pâk
kılmıştı!” diye müjdelemiştir.” Ubeydullah: “Bizim galip
ve sizin mağlup olmanıza ne dersin?” dedi. Hz. Zeyneb
(ra): “Bizim başımıza gelenleri zaten dedemiz bize haber
verdi. Biz bunu zaten bekliyorduk. Allah-ü Teâlâ, dede-
mizi doğruladı. Biz de sabredenlerden olduk. Ama siz ne
yapacaksınız? Yakında bakalım başınıza neler gelecek!
Allah’ın adaleti burada da, âhiret gününde de yerini bu-
lacaktır!” dedi.
Ubeydullah b. Ziyâd’ın Ehl-i Beyt’ten duyduğu sözler-
den canı sıkıldı. Ali Zeynel Âbidin’in çocuk olup olmadığını
muayene ettirdi. Çocuk olmadığını anlayınca da öldürtmek
istedi.
692
Tarih-i Taberî, IV, 112; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 516-517
198 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Ancak Hz. Zeyneb canını ortaya koyup, feryat ile Zeynel
Âbidin’i kurtardı. 693
66*- Ubeydullah b. Ziyâd, Kûfe halkının mescidde top-
lanmasını istedi. Sonra minbere çıktı ve şöyle dedi: “Allah’a
hamdolsun, Emirü’l-Mü’minin Yezîd’e yardım etti ve
haklılığını ortaya çıkardı! Yalancı oğlu yalancı Hüseyin
b. Ali’yi ve taraftarlarını katletti!” dedi. Abdullah b. Afif el-
Kindî, Hz. Ali ile savaşlara katılıp bir gözünü Cemel’de, diğer
gözünü de Sıffîn’de kaybedip, âmâ kalmıştı. İbn Ziyâd’ın bu
hezeyanlarını duyunca: “Ey Mercane’nin Oğlu! Yalancı
oğlu yalancı, baban ile sensin! Yalancı oğlu yalancı, seni
vali yapan ile onun babasıdır! Peygamber’in oğlunu öldü-
rüp de, sıddıkların sözünü mü söylüyorsun!” deyince İbn
Ziyâd, derhal cami içinde onu astırdı ve etrafına korku saldı.
694
67*- Ehl-i Beyt ile tartışmadan galip çıkamayacağını an-
layan Ubeydullah, onlarla görüşmeden ve konuşmadan vaz-
geçip, şehir kıyısında bir mescide yerleştirdi. Halk ile görüşme-
lerini yasakladı. Ertesi gün; Muhakkir b. Salebe, Hasin b.
Muğîre, Züheyr b. Kays ve Şimr b. Zilcevşen gibi bazılarını;
“kesik başlar” ile Şam’a doğru yola çıkarttı. Zeynel Âbidin
Hazretleri’nin ve onunla birlikte on iki Ehl-i Beyt çocuğunun
elinde kelepçe, boynunda zincir vardı. 695
68*- Yezîd’e Ehl-i Beyt’in geldiği haber verildiğinde,
tahtını kurdurdu. Emretti, bütün askerleri karşısında durdu.
Kendisi de oturdu. Ali Zeynel Âbidin ve Ehl-i Beyt kadınları
getirildi. Yezîd’in karşısında durdular. 696
69*- Hz. Hüseyin (ra)’ın mübarek başı Yezîd’in önün-
deydi. Yezîd meclis içinde, elindeki çubuğu Hz. Hüseyin’in
ağzına burnuna değdiriyor, oynuyordu. Ashâb’dan Ebû Berze
693
Tarih-i Taberî, IV, 112-113; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 318-319; İbnü’l Esîr, El-
Kâmil, IV, 83; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 519-521; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I,
655. Benzer rivâyetler nakletmiştir.
694 Tarih-i Taberî, IV, 113; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 84; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
315; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 656; A. Köksal, Kerbelâ, s. 225
695 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 656; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 320; Fuzûlî,
Hadîkatü’s-Süadâ, s. 522-523; A. Köksal, Kerbelâ, s. 226
696 Tarih-i Taberî, IV, 114
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 199
el-Eslemî: “Ey Yezîd! Değneği Hüseyin’in ağzına koyup
eğleniyor musun? Çok defa Resûlüllah’ın, o ağıza azar
azar su içirdiğini gördüm. Çok defa o dudakları öptüğü-
nü bizzat gördüm. Yarın mahşer günü senin şefaâtçin İbn
Ziyâd, Hüseyin’in şefaâtçisi Resûlüllah’tır!” deyip, çıkıp
gitti. 697
70*- Hz. Hüseyin (ra)’ın şerefli başı, bir tabak içerisinde
Yezîd’in önünde duruyordu. O da aynı Vali Ubeydullah gibi
elinde bir çubukla onun dudaklarına ve dişlerine dokunup
duruyordu. Ebûl Müeyyede Harezmî şöyle anlattı: Ashâb’dan
Temir b. Cündüb o mecliste hazır bulunuyordu. Bu manzara-
ya dayanamadı: “Allah, elini kessin! Ey edepsiz! Bu sopa
ile oynadığın dudak ve dişler, Resûlüllah’ın öptüğü yer-
lerdir!” Yezîd, hiddetlenip: “Ey Temir! Eğer Resûlüllah’ın
sohbetine hürmetim olmasaydı, seni şimdi öldürtür-
düm!” Temir cevap verdi: “Ey nasipsiz adam! Resûlül-
lah’ın sohbetine hürmet edip de, evladına hürmet etme-
yişinin manası nedir?” deyince mecliste bulunanlar bu söz-
lerden etkilendi. Yezîd bir fitne çıkmasından korkup, Temir’i
dışarı çıkarttı ve başka bir şey söylemedi. 698
71*- Hz. Hüseyin ile birlikte on sekiz Ehl-i Beyt şehidi-
nin başları, Şam’da mızraklara asılarak halka teşhir edildi. 699
72*- Yezîd, Ehl-i Beyt’ten bazılarının hazır olmasını iste-
di. Hz. Zeyneb, Ümmü Gülsüm ve Ali Zeynel Âbidin içeri gir-
diler. Hz. Zeyneb perde arkasından Hz. Hüseyin’in kesik başı-
nı görünce feryat etti. Ümmü Gülsüm de; Hz. Hüseyin (ra) ile
tekrar görüşmek ve vedalaşmak arzusunu bildirdi. Ümmü Gül-
süm, Hz. Hüseyin’in başını görünce, kendinden geçti. Kendine
geldiğinde şöyle dedi: “Ey Yezîd! Allah’ın dergâhından
umarım ki; âhiretten önce dünya azabına uğrayıp mura-
dına ermeyesin!”
697
Tarih-i Taberî, IV, 114; Belâzürî, El-Ensab, II, 509; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 86;
İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 316; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 657; İbn Manzur,
Muhtasar, XXVI, 151; A. Köksal, Kerbelâ, s. 229; İslamoğlu, M., İmamlar ve Sul-
tanlar, Denge Yay., İstanbul, 1990, s. 86
698 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 537-538
699 A. Köksal, Kerbelâ, s. 227
200 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Yezîd: “Ey Hatun! Yalan dâvânızın ne netice verdi-
ğini görmedin mi?”
Ümmü Gülsüm: “Münâfıklar yalancıdır ve münâfık
olan kadınlar ve erkekler azaba uğrarlar…” (Fetih, 48/6) dedi.
Yezîd sonra, Ali Zeynel Âbidin’e yüzünü dönüp, “Bu
kim?” diye sordu: “Hüseyin oğlu Ali” denilince: “O öldü-
rülmedi mi?” dedi. “O, Ali Ekber’di. Bu, Ali Zeynel Âbi-
din’dir ki, hasta olduğundan kurtuldu.” denildi.
Yezîd: “Ey Zeynel Âbidin! Hüseyin’in hutbe okudu-
ğu minberler benim devletimin kahrı ve ayakları altında
ezilmiştir.” dedi. Zeynel Âbidin: “Ey Yezîd, bu minberler
kimin ecdadından kalmıştır, benim mi? Senin mi?” dedi.
Bunun üzerine Yezîd, Zeynel Âbidin’i öldürtmek istediyse de
Hz. Zeyneb ve Ümmü Gülsüm feryat figan araya girip buna
engel oldular.
Yezîd, Zeynel Âbidin’e: “Bir haceti olup olmadığını”
sordu. Zeynel Âbidin: “Ehl-i Beyt’ini alıp Medine’ye dön-
mek istediğini” söyledi. “Bu isteğin kabulümdür, başka
bir şey iste!” dedi. “Hz. Hüseyin’in kâtilini bana ver” de-
di. Yezîd, Kûfeliler’i topladı, kâtili sordu önce: “Havli b.
Yezîd” dediler. O, “Ben değilim, Şimr’dir” dedi. Şimr: dedi
ki: “Onun kâtili ben değilim, servetler harcayıp, ordular
hazırlayarak sefere çıkmış ve emirler veren kimse onu
öldürmüştür.” Yezîd bu sözlerden canı sıkılıp: “Lânet size ve
yaptığınız işe! Ben, Hüseyin’in öldürülmesine razı değil-
dim!” diyerek hezeyan etti. 700
73*- Ehl-i Beyt’in mazlum ve mağdur durumda olduğu
bütün Şam halkı tarafından anlaşılmıştır. Ehl-i Beyt, Şam’da
bulunduğu sürece kısım kısım tâziyelerde bulunanlar olmuştur.
Bazı Şamlılar, Yezîd’den Ehl-i Beyt’in genç kadınlarını istedi.
Yezîd vermek istediyse de; Hz. Zeyneb’in büyük gayretleriyle
bu girişimler engellenmiştir.
700
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 546-547
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü 201
Yezîd, Nûman b. Beşir’i otuz kişilik askeri birlikle; Ehl-i
Beyt’i yanına katıp hediyeler vererek, Medine’ye yolcu etti. 701
74*- Ubeydullah b. Ziyâd’a; Kerbelâ için pişman olup
olmadığı sorulduğunda şöyle açıkladı: “Ben ancak Yezîd’in
emrini yerine getirdim! O öldür dedi, ben de öldürdüm!
Bu işin sorumlusu Yezîd’dir!” dedi. 702
75*- Yezîd, Kerbelâ fâciâsından gayet memnun olduğu
için, bu hâdiseye karışanlardan hiçbirisini görevden almadı,
cezalandırmadı, kınamadı. 703
76*- Hz. Hüseyin (ra)’ın mübarek başının nereye gö-
müldüğü hususu ihtilâflıdır. Medine’de Bâki Mezarlığı’na, Ne-
cef’te babasının yanına, Kûfe dışında bir yere, Kerbelâ’da ce-
sedinin konulduğu kabre, Şam’da bilinmeyen bir yere, Rak-
ka’ya hatta Kahire’ye gömüldüğüne dair rivâyetler vardır. 704
77*- Imare b. Umeyr nakletti: “Ubeydullah b. Ziyâd ve
Kerbelâ fâciâsı kâtillerinin kellesi geldikçe, Kûfe’nin Rahabe
Mescidi’nin üstünde, üst üste dizildi.
Seyirci kalabalığa ben de yaklaştım. “Geldi, geldi!” di-
ye bağrışıyorlardı. Bu gelen nedir? diye yaklaştım. Meğer bir
yılanmış, kellelerin arasında dolaşıp burun deliklerine giriyor-
du. Derken, Ubeydullah b. Ziyâd’ın burun deliğine de girip
orada bir süre kaldıktan sonra çıkıp gitti ve kayboldu. Ben
uzaklaşırken kalabalık bağırıyordu: “Yine geldi, yine geldi!”
Yılan bunu iki üç defa yaptı.” 705
78*- Hz. Hüseyin (ra)’ın kâtillerinden ve Kerbelâ
fâciâsına yardımda bulunan hiç kimse yoktur ki, rezil olmadan
ve bir belaya uğramadan ölmüş olmasın. Hepsi de kısa zaman
içinde belasını buldu.
701
Tarih-i Taberî, IV, 114; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 87-89; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
321; İbn Manzur, Muhtasar, IX, 177; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 459; A. Köksal, Kerbelâ,
s. 233-236; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 553-554; Sırma, İ. S., Emevîler Dönemi, s.
47
702 A. Köksal, Kerbelâ, s. 238
703 Tarih-i Taberî, IV, 114; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 312/ VIII, 332; A. Köksal, Kerbelâ,
s. 237; E. R. Fığlalı, Hz. Hüseyin, XVIII, 518-521
704 E. R. Fığlalı, Hz. Hüseyin, XVIII, 518-521; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 334
705 Tirmîzî, Menâkıb 31, 3780/ III, 579; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 315; Er-Rudânî,
Cem’ul Fevâid, VII, 575; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 430; Kütüb-i Sitte, XII,
494; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 143
202 Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) Bölümü
Abdülmelik b. Âmir nakletti: “Ubeydullah b. Ziyâd’ı
Kûfe’de bir köşkte otururken gördüm. Hz. Hüseyin (ra)’ın başı
önündeydi. Sonra Ubeydullah’ın başını Muhtar es-Sakâfî’nin
önünde gördüm. Muhtar’ın başını Mus’ab b. Zübeyr’in önün-
de gördüm. Sonra Mus’ab’ın başını Abdülmelik b. Mervan’ın
önünde gördüm. Bunların hepsi kısa bir zamanda olup bitti.”
706
79*- Şâ’bi der ki: Rüyamda ellerinde mızraklarla gökten
bazı adamların indiğini ve Hüseyin’in kâtillerini aradığını gör-
düm. Çok geçmedi, Muhtar es-Sakâfî ortaya çıktı ve kâtilleri
öldürdü. 707
Zalimlere ve onlara sahip çıkanlara Allah’ın (celle
celâlühü) fermanı şöyledir: “Zalimlere en edna (az) meyille
meyletmeyin ki, size de ateş dokunmasın. Allah’tan baş-
ka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da göremez-
siniz.” (Hûd, 11/113)
706
El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4519; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 324; M. Câmi,
Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 206; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 431; A. Köksal,
Kerbelâ, s. 218
707 Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 580
Hz. Ali (kv) Bölümü 203
Dördüncü Bölüm
Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. ALİ EL-MÜRTEZÂ (kv-ra)
Hz. Ali (kv)’nin Özet Hayatı
Hz. Ali (kv), Hicret’ten 22 ya da 23 yıl önce, Milâdi 600,
Mekke’de doğdu. Beş yaşından itibaren Peygamberimiz
(sav)’in himayesinde büyüdü. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem peygamberliğini ilân ettiği zaman on yaşındaydı.
Hicret zamanında, Peygamberimiz (sav)’in yatağına yattı.
Mekkeli komşularına ait olan emanetleri sahiplerine teslim etti.
Kendi annesi Esed kızı Fâtıma, Hz. Fâtımatü’z-Zehra (ra) ve
Hz. Ebû Bekir (ra)’ın ailesi ile birlikte Kuba’da Peygamberimiz
(sav)’e yetişti.
Hz. Ali (kv)’nin bu yolculuktan dolayı ayakları şişmiş ve
yaralı olduğundan yürüyemez hale gelmişti. Bu yüzden
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin huzuruna çıka-
madı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bunu öğ-
renince, Hz. Ali (kv)’nin yanına geldi. Onu kucakladı, ayakla-
rını elleriyle meshetti ve duâ buyurdu. Hz. Ali (kv), bu duâdan
sonra hemen ayaklarının sıhhat bulduğunu ve bir daha ayak-
larından ağrı görmediğini anlatmıştır. 708
Hicret’in 2. yılında Peygamberimiz (sav); Hz. Ali (kv)’yi,
kızı Hz. Fâtıma (ra) ile evlendirdi. Bu evlilikten Hz. Hasan (ra),
Hz. Hüseyin (ra) ve Muhsin adlı erkek çocukları, Zeyneb ve
Ümmü Gülsüm adındaki kız çocukları doğdu. Muhsin yaşa-
madı, doğum sonrasında vefat etti. Hz. Ali (kv), Hz. Fâtıma
(ra)’nın sağlığında evlenmedi. Onun vefatından sonra çok
defa evlendi ve birçok çocuğu oldu.
708
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, II, 106
204 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv); Bedir, Uhud, Hendek, Hayber başta olmak
üzere Resûl-ü Ekrem (sav)’in yanında sancaktarı olarak bütün
savaşlara katıldı. Tarihte eşine az rastlanacak kahramanlıklar
gösterdi. Tebûk Seferi’nde Peygamberimiz (sav), onu kendi
yerine Medine’de vekil bıraktı.
Hz. Ali (kv), Peygamber (sav) efendimize kâtiplik ve va-
hiy kâtipliği yaptı. Hudeybiye Antlaşması’nı o yazdı. Mekke ve
Medine civarındaki putları temizleme vazifesi de ona verildi.
Resûlüllah (sav)’in cenazesini o yıkadı. Hz. Ebû Bekir
(ra) halife olunca, altı ay sonra Hz. Fâtıma (ra) vefat edene
kadar biat etmedi. Kendisinden önceki üç halife devrinde on-
ların en yakın yardımcısı durumundaydı. Hz. Ömer (ra)’ın;
Filistin ve Suriye seyahati sırasında Medine’de askeri vali ola-
rak kaldı. İçinden çıkılmayan idari ve dini konularda halifelerin
fahri danışmanı durumundaydı. Hz. Ömer (ra) zamanında
Hicret’in, Hicrî Yılbaşı kabul edilmesi de onun fikri ve teklifi ile
olmuştur.
Hz. Ali (kv), Halife Hz. Osman (ra)’ın evi kuşatılınca;
ciddi uyarılar yaptı ve ciddi tedbirler aldı. Kuşatmaya engel
olamayınca; Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’ı Halife’nin
kapısına, Halife’yi korumakla vazifelendirdi.
Hz. Osman (ra)’ın şehâdetinden sonra, halifeliği isteme-
yerek kabul eden Hz. Ali (kv), önce Cemel Vak’ası, sonra Şam
Valisi Muâviye’ye karşı Sıffîn Savaşı’nı, daha sonra da
Hâricîler’e karşı Nehrevan Savaşı’nı yaptı.
Hâricî Abdurrahman b. Mülcem tarafından Hicrî 40,
Milâdi 661 yılında, altmış üç yaşında Kûfe Camisi’nde şehit
edildi. Radiyallâhü anhüm ve erdahüm.
Kur’ân ve Sünnet ilmini en iyi bilen kişi olduğunu,
Sünnî ve Şiî kaynaklar ittifakla bildirmişlerdir. İslam Tasavvuf
Tarihi’nde; Tasavvuf’un kurucusu ve en önemli sîmâsıdır; bu
anlamda Türk Kültür ve Edebiyatı’nın en önemli şahsiyetidir.
Hz. Ali (kv)’nin kılıcının kınında taşıdığı bir “Hadis Sahi-
fesi” vardı. 586 adet olan bu hadisler 1986’da “Sahifetü’l-Ali
b. Ebî Tâlib” adıyla, Rıfat Fevzi Abdülmüttalib tarafından,
Kahire’de yayınlanmıştır. 709
709
M. Y. Kandemir, DİA, Hz. Ali, II, 375
Hz. Ali (kv) Bölümü 205
*- Hz. Ali (kv); birinci imamdır. Fil senesinden otuz yıl
sonra, 13 Receb, Cuma günü doğdu. Kâbe içerisinde doğdu.
İmamül Harameyn’in naklettiğine göre; Kâbe içerisinde daha
önce doğan olmadığı gibi, bundan sonra da doğan olmaya-
caktır. Onun faziletlerini kalem ile yazmaya ve dil ile anlatma-
ya imkân yoktur. 710
*- Hz. Ali (kv), doğduğu zaman annesi Esed kızı Fâtıma,
onu emzirmek istediğinde, annesine pençe atmış ve yüzünü
çizmiştir. Daha sonra evine gelen Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemi uyarmış: “Bu çocukta arslan pençesi var,
dikkat et!” demiştir. Hz. Ali (kv) ise, âdeta Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemi beklermişçesine; O’na karşı gayet tatlı
ve güler yüzlü davranmıştır. Efendimiz (sav) de ona ağzının
barından vermiş ve onu yıkamıştır. İsmini de “Ali” olarak ver-
miştir. 711
*- Ebû Tâlib’in; Akîl, Cafer, Tâlib ve Ali isminde dört
oğlu; Fâhite ve Cümâme isminde iki kızı vardır. Ali en küçük
oğludur. O dünyaya geldiğinde annesi Esed kızı Fâtıma ona
“Haydar” ismini verdi. Babası Ebû Tâlib ise bunu; “Ali” ola-
rak değiştirmiştir. 712
*- Hz. Ali (kv)’nin Künyeleri: Ebû Tûrab, Emirü’l-
Mü’minin, Haydar-ı Kerrar, Esedullah-ı Gâlib, el-Mürtezâ,
Şâh-ı Merdân, Şâh-ı Velâyet… 713
*- Ebû Tâlib’in ailesi kalabalık ve fakir olduğundan, kıt-
lık ve pahalılık zamanında; Hz. Abbas, Hz. Cafer’i; Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem ise Hz. Ali (kv)’yi terbiyesi
altına alıp yetiştirmişlerdir. 714
*- Hz. Ali (kv), insanlar arasında yüzü en güzel olanlar-
dandı. Sürekli gülümseyen bir sîmâya sahipti. 715
710
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 185 / s. 187; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 195 /
s. 198
711 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 198-199; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 258
712 B. Varol, Hz. Hasan, s. 30
713 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 205
714 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 200-201
715 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 404
206 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv)’nin Faziletlerinden
1- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, benden sonra sizin en faziletlinizdir.” 716
2- İbn Abbas ve Hz. Ömer (ra) nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu: “Ağaçlar kalem
olsa, denizler mürekkep olsa, cinler hesap etse, insanlar
yazsa da, Ali b. Ebî Tâlib’in faziletlerini tam olarak yaz-
malarına imkân yoktur.” 717
3- Hz. Ömer (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali’nin faziletleri gibi, hiçbir
insan fazilet kazanamadı. Zira Ali, kendisine tâbi olanı,
ancak hidâyete sevk eder ve sapıklıktan korur.” 718
4- Bir kişi, Abdullah b. Abbas’a dedi ki: “Sübhânallah!
Ali’nin menkîbeleri ve fazileti ne çoktur. Bunların üç bin
kadar olduklarını hesap ediyorum.” İbn Abbas dedi ki:
“Onun faziletlerinin otuz bine yakın olduklarını söyler-
sen daha doğru olur.” 719
5- İmam Ahmed b. Hanbel şöyle buyurdu: “Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin Ashâb’ı içerisinde
hiçbir sahâbîden Ali b. Ebî Tâlib’in fazileti kadar fazilet
rivâyet edilmemiştir.” 720
6- Abdullah b. Mes’ûd şöyle dedi: “Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemden sonra; Medine’deki
Ashâb-ı Kiram’ın, en faziletlisinin, Ali b. Ebî Tâlib oldu-
ğunu söylerdik.” 721
7- Abdullah b. Abbas nakletti: “Allah’ın Kitabı’nda
Ali hakkında olduğu kadar hiçbir Ashâb hakkında âyet
inmemiştir.” 722
716
Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 612
717 Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 467; Harezmî, Menâkıb, s. 2; Kundûzî, Yenâbiül Meved-
de, s. 73
718 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 61
719 Harezmî, Menâkıb, s. 3
720 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4628; Harezmî, Menâkıb, s. 3; Zehebî, Tarihü’l-İslam,
VI, 399; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 168; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 276;
Yenâbiül Mevedde, s. 106
721 El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 116
722 İbn Âsâkir; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 171; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
282/289
Hz. Ali (kv) Bölümü 207
8- Abdullah b. Abbas nakletti: “Ali hakkında üç yüz
âyet indi.” 723
9- Abdullah b. Abbas nakletti: “Şanı yüce olan Allah,
Kur’ân-ı Kerim’de her ne kadar; “Ey İman edenler…”
diye başlayan âyetler indirdiyse de, o âyetlerin muhatabı
olan kimselerin hepsinin şerifi ve emiri Ali’dir.” 724
Allah-
ü Teâlâ, Resûlüllah (sav)’in Ashâb’ını Kur’ân-ı Kerim’in bazı
âyetlerinde ayıpladığı halde Ali’yi her zaman hayır içinde andı.
725
10- Ebû Hureyre nakletti: Hz. Ömer (ra) buyurdu ki:
“Gerçekten Ali’ye üç haslet verildi ki; onlardan yalnız
birisi bana nasip olsa, bence kızıl tüylü develerden daha
sevgili olacaktı.” “Onlar nedir?” diye kendisinden soruldu:
“Resûlüllah’ın kızını onun ile evlendirmesi, cünüpken
Peygamber’in Mescidi’nde bulunmasının caiz olması,
Hayber Gazâsı’nda sancağı ona vermesidir.” 726
11- Abdullah b. Ömer nakletti: “Resûlüllah (sav) za-
manında, insanların en hayırlısı kendisiydi. Sonra Ebû
Bekir, sonra da Ömer’dir derdik. Ali b. Ebî Tâlib’e üç
özellik verilmiştir ki; onlardan birinin benim olması,
kırmızı tüylü develerin benim olmasından daha sevimli-
dir. Resûlüllah, onu kızı Fâtıma ile evlendirdi ve Fâtıma
da ona çocuklar dünyaya getirdi. Resûlüllah, onun kapısı
müstesna mescide açılan bütün kapıları kapattırdı.
Resûlüllah, Hayber günü sancağı ona verdi.” 727
12- Abdullah b. Abbas nakletti: “Ali’nin dört özelliği
vardır ki, başkasında yoktur.
Ali, Arab ve Arab olmayanlar içinde Resûlüllah ile
ilk namaz kılan kimsedir.
723
İbn Âsâkir’den; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 172; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
289; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 119
724 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 381
725 Taberânî ve İbn Ebû Hatim’den; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 207;
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 89; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 174;
Harezmî, Menâkıb, s. 188; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 31 / s. 38; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, II, 604 / XIII, 108; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 289; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 22
726 Ebû Ya’lâ’dan; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4689 BMT; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,
533; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 289; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 49
727 Ahmed, Müsned, XIX, 27485; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 533
208 Hz. Ali (kv) Bölümü
Savaşlarda Resûlüllah’ın bayrağının taşıyıcısıydı.
Uhud Savaşı’nda herkes Resûlüllah’ı terk ettiğinde
yanında Ali sebat etti.
Kendisi Peygamberimiz’i yıkayıp kabrine defnetti.”
728
13- Amru b. Meymun nakletti: Abdullah b. Abbas’ın
yanındaydım. Dokuz kişi gelip dediler ki: “Ey İbn Abbas!
Bizimle yalnız kal! Seninle konuşacaklarımız var!” İbn
Abbas: “Tamam” deyip, o kişiler ile gitti. Henüz gözleri kör
olmamıştı, görüyordu. O kişiler ile bir tenhada, bir süre konuş-
tular. Sonra İbn Abbas elbisesini silkerek, öfkeli bir şekilde
gelip şöyle dedi: “Bu adamlar öyle bir adamın hakkında
hataya düşmüşler ki, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem, onun hakkında:
- Hayber’de yarın sancağı öyle bir adama vereceğim ki;
“Andolsun! Allah’ın kendisini hiçbir zaman küçük dü-
şürmeyeceği, Allah’ı ve Resûlü’nü seven, Allah’ın ve
Resûlü’nün de onu sevdiği bir adam göndereceğim” bu-
yurduğu zaman herkes sancağı alma şerefine nail olmak için
ellerini uzattılar. Ancak Resûlüllah (sav): “Ali b. Ebî Tâlib
nerede?” deyip sancağı ona verdi. Resûlüllah (sav)’in duâsı
bereketiyle, Allah (celle celâlühü), Ali’nin eli üzere kaleyi fet-
hetti ve Ali, Safiye b. Huyey’i Resûlüllah (sav)’e getirdi.”
- Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Berâe
(Tevbe) Sûresi’ni, hacılara tebliğ etmek için Mekke’ye Ebû
Bekir’i gönderdi. Ancak, Ali’yi arkasından gönderip şöyle bu-
yurdu: “Sûre’yi ancak ben veya benim de ondan olduğum
bir kişi tebliğ edebilir.”
- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, İslam’ı ilk
tebliğ ettiği zamanda amcalarını toplayıp şöyle buyurdu: “İçi-
nizde bu işimde dünyada ve âhirette kim bana yardımcı
olur?” Hazır olan akrabaları sustu. Ancak Ali: “Ben olurum.”
buyurdu. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Sen benim dünya ve âhi-
rette velimsin.”
728
Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4639; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1090; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 59 / s. 86; Harezmî, Menâkıb, s. 21-22
Hz. Ali (kv) Bölümü 209
- Hatice’den sonra ilk İslam olan da Ali’dir.
- Tathir âyeti gelince, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem elbisesini Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’in üzerine
sererek şöyle buyurdu: “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden her
türlü pisliği gidermek ve sizleri tertemiz kılmak ister.”
(Ahzâb, 33/33)
- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hicret
gecesinde Ali’yi kendi yatağına yatırdı. Ali ise hiç tereddüt
etmeden kendisini Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
leme feda ettiğini gösterdi.
- Tebûk Savaşı’nda Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem, Ali’yi yerine vekil bıraktı. Ancak Ali ağladı ve
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme gelmek istediğini
söyledi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Sen benden; Harun’un Mûsa’ya olan
konumundasın. Ancak benden sonra peygamber yoktur.
Seni yerime halife bırakmadan benim buradan ayrılmam
doğru olmaz.”
- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu
ki: “Sen benden sonra, bütün mü’minlerin velisisin.”
- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ali’nin
kapısı müstesna bütün kapıları kapattırdı. Böylece Ali, cünüp
olduğu zaman bile mescidin içinden geçebiliyordu.
- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsı-
dır.” 729
14- Abdullah b. Mes’ûd ve Abdullah b. Abbas nakletti:
“Ali’nin on sekiz menkîbesi vardır ki, ümmet içinde hiç
kimse bu kadar menkîbeye sahip değildir.” 730
15- Kays b. Ebû Hazm nakletti: Medine’de insanların
toplandığını ve binek üzerinde bir süvarinin de Ali b. Ebî
Tâlib’e sövüp saydığını gördüm. Derken Sa’d b. Ebî Vakkas
729
Nesâî, VII, Hasâis, 8355; Ahmed, Müsned, XIX, 27470; Belâzürî, El-Ensab, II,
106-107; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4708 BMT; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 528; Muhi-
büddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 86-87; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 66
730 Taberânî’den; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 172; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
282; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 119
210 Hz. Ali (kv) Bölümü
oradan geçiyormuş, durdu ve: “Bu ne?” diye sordu. “Ali b.
Ebî Tâlib’e söven bir adam” dediler. Sa’d Hazretleri, kala-
balığın içine girdi ve adamın yanında durdu, sonra şöyle dedi:
“Ey filan; Ali b. Ebî Tâlib’e niye sövüyorsun? O ilk Müs-
lüman olan kişi değil mi? Resûlüllah ile birlikte ilk na-
maz kılan kişi değil mi? O insanlar arasında dünyaya en
az meyleden kişi değil miydi? O insanların en bilgilisi
değil miydi? Resûlüllah’ın kızının kocası değil miydi? O,
Resûlüllah’ın gazâlarında sancağının taşıyıcısı değil
miydi?” Sa’d Hazretleri, sonra kıbleye döndü ve şöyle duâ
etti: “Allah’ım bu senin velilerinden bir veliye sövüyor!
Bu topluluğu, onlara kudretini göstermeden dağıtma!”
Kays dedi ki: “Allah’a yemin ederim ki biz dağılmadan o
adamın bineğinin bacakları yere gömüldü ve o taşların
arasında, onu kafasının üstüne attı. Beyni dağıldı ve
adam öldü.” 731
16- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Allah azze ve celle,
anlaman için seni kendime yakın tutmamı emretti. Bu-
nun üzerine “Anlayışlı kulaklar anlasın diye” (Hakkâ, 69/11)
âyeti nazil oldu.” 732
Hz. Ali (kv)’nin Bazı Menkîbe ve Sözlerinden
17- Hz. Ali (kv), Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellemin zamanında katıldığı bütün savaşlarda ayrı ayrı kah-
ramanlıklar ve güzellikler göstermiştir. Bedir’de, Uhud’da,
Hendek’te, Hayber’de tarihte eşine az rastlanacak kahraman-
lıklar gösterdi. Mekke’nin Fethi’nden önce, savaş hazırlıklarını
haber veren bir mektubu Ashâb’dan Hatıb b. Ebî Belta, Mek-
ke’de bulunan ailesini korumak için göndermişti. Bir kadının
götürdüğü bu mektup, Cebrâil (as) tarafından Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi veselleme haber verildi. Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Ali (kv) ve Hz. Zübeyr’i, o
kadını bulup, mektubu getirmeleri için gönderdi. Onlar, o
731
Eş-Şeyh Ebû Bekir b. İshak’tan; Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 6176
732 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 382
Hz. Ali (kv) Bölümü 211
kadını bulup aradılar. Mektubu bulamayınca Hz. Ali (kv), kılı-
cını çekerek kadına: “Vallahi Resûlüllah yalan söylemez.
Mektubun sende olduğunu biliyoruz. Ya mektubu ver ya
da seni soyup mektubu arayacağız.” buyurunca kadın kor-
kusundan saç örgüleri içine sakladığı mektubu çıkardı ve Hz.
Ali (kv)’ye verdi. O da getirip Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi veselleme teslim etti. Böylece Mekke’nin fetih hazırlığın-
dan müşrikler haberdar olamadı. 733
18- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, Bedir günü bana ve Ebû Bekir’e şöyle buyurdu:
“Birinizin sağında Cebrâil, diğerinizin sağında Mikâil
var. İsrâfil de pek büyük bir melek olup, o da savaşta
hazır bulunur ve safta yerini alır.” 734
19- Abdullah b. Abbas nakletti: Hz. Ali (kv) bir savaşta;
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem zamanında şöyle
buyurdu:
“Şanı yüce olan Allah şöyle buyurdu: “Resûlüllah,
ölür veya öldürülürse geri mi döneceksiniz?” (Âl-i İmrân,
3/144) Allah’a yemin olsun ki, Allah (celle celâlühü) bize
hidâyet verdikten sonra asla geri dönmeyeceğiz. Eğer
katledilir veya ölürse, O’nun savaştığı yol üzere, ölene
kadar savaşırım. Allah’a yemin olsun ki, ben Resûlül-
lah’ın kardeşi, velisi, amcasının oğlu ve ilminin vârisi-
yim. O’na benden daha çok kimin hakkı var ki?” 735
20- İkrime nakletti: Hz. Ali (kv) bana şöyle dedi: İnsan-
lar Uhud günü Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
etrafından dağılınca, O’nu göremez oldum. Şehitler arasında
aradım, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemi bulama-
dım. Ben: “Allah’a yemin olsun ki Resûlüllah savaş mey-
danından kaçmaz ve O’nu şehitler arasında da göremiyo-
rum. Öyleyse Resûlüllah’ın sözünü tutmadığımızdan Al-
lah azze ve celle bize kızıp Peygamber’ini kendi katına
733
Buhârî, Megâzi 9, 3983 / 46, 4274; Müslim, Fazilet 161 / X, 430; Ahmed, Müsned,
XVII, 25392; Hâkim, El-Müstedrek, IX, 7049; Tarih-i Taberî, III, 255; İbn Kesîr, El-
Bidâye, IV, 476; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3779; Zehebî, Tarihü’l-İslam, IV, 210
734 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4709 BMT; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 362
735 Nesâî, VII, Hasâis, 8396; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4691; Muhibüddin Taberî,
Zehâiru’l-Ukbâ, s. 100; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 53
212 Hz. Ali (kv) Bölümü
kaldırdı.” dedim. “Artık benim için ölünceye kadar sa-
vaşmaktan daha hayırlı bir şey yoktur.” dedim. Kılıcımın
kınını kırdım. Sonra kâfirlere saldırdım. Sonra baktım ki
Resûlüllah, kâfirlerin arasında!” 736
21- Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, Hz. Ali (kv)’ye sordular, o da cevap verdi: “Beni sever
misin Yâ Ali?” “Severim Ey Allah’ın Resûlü.” “Hasan’la
Hüseyin’i sever misin?” “Evet, severim.” “Kızım Fâtı-
ma’yı sever misin?” “Severim Ey Allah’ın Resûlü.” Son
olarak Fahr-i Kâinat sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ali
(kv)’ye tekrar sordular: “Peki, Yâ Ali! Üç sevgi, kalpte nasıl
birleşir?” Bu soru karşısında Hz. Ali (kv), şaşırıp cevap vere-
medi. Eve gelen Hz. Ali (kv), düşünceli durumdaydı. Duruma
bir anlam veremeyen Hz. Fâtıma (ra) şöyle sordu: “Ne düşü-
nüyorsun? Bir şey mi oldu?”
Hz. Ali (kv); durumu anlatınca, Hz. Fâtıma (ra) tebes-
süm ederek şöyle açıkladı: “Buna cevap veremedin mi?
İnsandaki Allah ve Resûlü’ne olan sevgisi imandandır.
Eşine olan sevgisi insanın tabiatındandır. Çocuklarına
olan sevgisi ise yaratılıştan, şefkattendir.” Ertesi gün Hz.
Fâtıma (ra)’dan aldığı cevapları Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi veselleme iletince; Peygamberimiz sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdular ki: “Yâ Ali! Bu cevaptan nübüvvet
kokusu geliyor.” 737
22- Ebû Hazm nakletti: Uhud Savaşı’nda Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yarasının nasıl tedavi edildi-
ğini Sehl b. Sa’d şöyle anlattı: “Hz. Ali kalkanıyla su getiriyor,
Hz. Fâtıma da bu su ile Resûlüllah (sav)’in yüzündeki kanı
temizliyordu. Sonra Ali bir hasır yaktı ve külleri ile Resûlüllah
(sav)’in yüzünden akan kanı durdurdular.” 738
23- Hz. Ali (kv) çok ibadet ederdi. Her gece halvete çe-
kildiği yerden tekbir, tesbih ve tehlil sesleri duyulurdu. Seher
vakti mescide gelir, güneş doğana kadar kalırdı. Çok hilm
736
El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4323
737 Abdulkadir Geylâni (ks), Fethu’r-Rabbânî, Gelenek Yay., İstanbul, 2004, s. 30;
Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 269
738 Ahmed, Müsned, XIII, 19509
Hz. Ali (kv) Bölümü 213
sahibiydi. Yani yumuşaklık, tevâzû ve hoşgörü sahibiydi. Bir
gün kölesini defalarca yüksek sesle çağırdığı halde kendisin-
den cevap alamadı. Kölenin bulunduğu yere doğru gidince,
kölesi oda kapısının önünde dikilmiş: “Yâ Ali! Ben senin
hiddetini denemek istedim.” dedi. Hz. Ali (kv): “Ey gafil,
ben o kimseyim ki, seni imtihana memur edeni yani şey-
tanı hiddetlendiririm.” deyip kölesini azat etti ve ömür boyu
geçimini kendi üzerine aldı.
Hz. Ali (kv)’nin cömertliği Kur’ân-ı Kerim’de methedil-
miştir. (Bakara, 2/274) Tevâzûsu da dillere destandır. Halifeliği
sırasında daima yaya yürür, her işini kendisi görürdü. Bir gün
pazardan aldığı yükleri kendisi taşıyordu. Hizmetçilerinden
birisi: “Ey Mü’minlerin Emiri! Niçin yüklerini kölene ver-
mezsin?” Hz. Ali (kv): “Aile sahibi olan, yük taşımaya
daha lâyıktır.” Kölesi tekrar: “Sen halifesin ve doğudan
batıya kadar cihanın sultanısın.” dedi. Hz. Ali (kv): “Bir
insanın kendi yükünü taşıması eksiklik değil, aksine
kendi olgunluğudur.” diye açıkladı. 739
24- Hz. Ali (kv)’ye, bir savaşta ok isabet etmiş ve ok
kemiğe saplanmıştı. Çok uğraşılmasına rağmen oku çıkara-
madılar. Et ve deriyi yarmadan ve kemiği kırmadan bu ok
çıkmaz denildi. Hasan (ra) ve Hüseyin (ra) efendilerimiz ve
diğer büyükler: “Eğer durum buysa; onun namaza durma-
sını beklemek gerekir. Zira namazdayken, o sanki bu
dünyadan göçmüş gibidir.” dediler.
Farzları ve sünnetleri bitirmesine kadar beklenildi, sonra
nâfilelere başladı. Tedavi edecek olan şahıs deriyi yardı, kemi-
ği kırdı ve oku çıkardı. Hz. Ali (kv) henüz namaz halindeydi.
Namaz selâmını verince: “Sanki acım azaldı, işinizi yaptı-
nız mı?” diye sordu. Ona yapılanlar anlatıldı ve: “Nasıl ha-
berin olmadı?” diye sordular: Hz. Ali (kv): “Ben, Allah ile
münacat ettiğim zaman eğer dünya altüst olsa veya bana
kılıç ve kalkanla vursalar, Allah ile münacattan aldığım
lezzetten dolayı, benim acıdan bir haberim olmaz!” bu-
yurdular. 740
739
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 210; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 335
740 Deylemî, İrşâdü’l-Kulüb, II, 26; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 353
214 Hz. Ali (kv) Bölümü
25- Hz. Ali (kv), ordusuyla Sıffîn Savaşı’na giderken
yolda bir konak yerinde su bulunmadı. Her ne kadar sağa-sola
koşulup araştırıldıysa da, su bulunmadı. Hz. Ali (kv), ordusunu
yoldan saptırıp sahraya yöneldi. Çölde bir kilise göründü. Kili-
sedekilere su sordular, suyun çok uzakta olduğunu öğrendiler.
Bazıları çölde susuzluğa düşmekten korktuklarını söylediler.
Hz. Ali (kv), katırının yönünü kıbleye doğru çevirdi ve bir yeri
işaret ederek: “Şurayı kazın!” diye emretti. Kazdılar, büyük
bir kaya çıktı. Hz. Ali (kv): “Gayret edip, taşı kaldırın! Al-
tında su vardır.” dedi. Ashâbı çok uğraştılarsa da taşı kaldı-
ramadılar. Kendisi katırından indi. Kollarını sıvadı, parmakla-
rını taşın altına soktu, zorladı. Taşı söktü ve kenara attı. Altın-
dan tatlı ve soğuk bir su çıktı. Hz. Ali (kv)’nin ordusu o sudan
içti ve yola da götürdü. Sonra taşı yine yerine koydu ve:
“Üzerini toprakla örtün!” buyurdu.
O kilisenin rahibi, olup biteni seyrediyordu, hemen aşa-
ğı inip, Hz. Ali (kv)’nin huzuruna geldi. “Sen peygamber mi-
sin?” diye sordu. Hz. Ali (kv): “Son Peygamber’in halifesi-
yim.” dedi.
Rahip: “Elini ver ki, Müslüman olayım.” dedi. Rahip:
“Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlüllah” dedikten
sonra “Yine şâhidlik ederim ki; sen son Peygamber’in
vâsîsi ve vârisisin.” dedi. Hz. Ali (kv), rahibe: “Sen bu yaşa
kadar, kendi dininde yaşamışsın, neden şimdi bizim di-
nimize giriyorsun?” diye sordu. Rahip: “Ey Mü’minlerin
Emiri! Bu kiliseyi, bu taşı kaldıran kişi için yapmışlardır.
Burada bir kitap var. O kitapta bu su kaynağı ve bu taşı
kaldıranın bir peygamber vâsîsi olacağı yazılıdır. Bu ki-
tabı âlimlerimiz buraya koymuşlardır. Bu taşı senin kal-
dırdığını görünce arzuma kavuştum. Yıllardır beklediğim
şeyi buldum.” dedi. Emirü’l-Mü’minin Hz. Ali (kv), bu sözleri
duyunca ağladı ve gözyaşlarından sakalları ıslandı. Sonra;
“Allah-ü Teâlâ’ya hamdolsun ki; beni unutulmuşlardan
değil, kitabında zikredilenlerden eyledi.” dedi.
O rahip; Hz. Ali (kv)’nin ordusunda, Muâviye ordusuna
karşı savaştı ve şehit oldu. Hz. Ali (kv), namazını kıldı ve affı
Hz. Ali (kv) Bölümü 215
için duâ etti. Ondan bahsedince de “O benim dostumdur”
buyurdu. 741
26- Şâ’bi şöyle nakletti: Hz. Ali (kv) kaybolan zırhının
bir Hıristiyan’da olduğunu anlayınca, Kûfe Kadısı Şurayh b.
Hâni’ye dâvâ için başvurdu. Kadı Şurayh, Hz. Ali (kv)’ye: “Bu
zırhın sana ait olduğuna dair bir delilin var mı?” diye
sordu. Hz. Ali (kv), Hz. Hasan (ra)’ı şâhid gösterdiyse de Kadı
Şurayh: “O senin oğlundur” diyerek şâhidliği kabul etmedi.
“Başka delilin var mı?” diye sordu. Hz. Ali (kv): “Hayır,
yoktur” dedi. Kadı Şurayh zırhı Hıristiyan’a verdi. Hz. Ali (kv)
de olan bitene bakıp, gülüyordu. Hıristiyan bir müddet gittik-
ten sonra geri geldi ve şöyle dedi: “Ben bu hükümlerin pey-
gamberlerin hükümleri olduğuna ve Hz. Ali’nin Peygam-
ber’in halifesi olduğuna şehâdet ederim.” diyerek Müslü-
man oldu. Hz. Ali (kv)’nin zırhı Sıffîn’e giderken düşürdüğünü,
yolda bulduğunu anlattı. Nehrevan Savaşı’nda da, Hz. Ali (kv)
yanında Hâricîler’e karşı savaştı. 742
27- Hz. Ali, Kûfe’ye gelince Arab hâkimlerinden biri de-
di ki: “Ey Mü’minlerin Emiri! Allah’a yemin ederim ki,
sen hilâfet makâmını süsledin, hilâfet seni süslemedi. O
seni yüceltmedi, sen onu yücelttin. Onun sana olan ihti-
yacı, senin ona olan ihtiyacından fazlaydı.” 743
28- Muhammed b. Ka’b el-Kurâzî, Hz. Ali (kv)’nin şöyle
dediğini nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem ile birlikte, açlıktan dolayı karnımıza taş bağ-
lardık. Oysa şimdi kırk bin dinar zekât veriyorum.” 744
29- Cüneyd-i Bağdâdî (ks) nakletti: “Eğer Hz. Ali (kv);
savaşlardan biraz fırsat bulsaydı, bize tasavvufa ait çok
şeyler gelirdi ki, kalpler ona tâkat getiremezdi.” 745
741
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 190-191; biraz farklı nakledenler: Hatîb Bağ-
dâdî, XII, 305-306; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 411; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 212;
En Sevgilinin Dostları, s. 326; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 257
742 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 409; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 12; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 297; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 122; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I,
595
743 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 290
744 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, I, 115; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 397; Er-Rudânî,
Cem’ul Fevâid, VII, 537
745 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 185
216 Hz. Ali (kv) Bölümü
30- “Hz. Ali (kv); bir ayağını atının üzengisine koyarken,
Kur’ân-ı Kerim’e başlar, diğer ayağını üzengiye koyuncaya
kadar, mânevî bir kuvvetle hatim ederdi.” 746
31- Hz. Ali (kv)’nin hazır ve hoş cevaplarından biri de
şudur ki: Bir gün Yahudilerden bir grup geldi: “Ey Müslü-
manlar, siz Peygamber’inizin vefatından sonra ne yaptı-
nız? Birbirinize kılıç çekip savaş bile ettiniz!” dediler. Hz.
Ali (kv): “Ey Yahudiler! Daha sizin denizden ayaklarınız
kurumamıştı ki, Hz. Mûsa (as)’a: “Bize başkalarının ilâh-
ları gibi ilâh göster!” dediniz.” buyurdu. 747
32- Kûfe halkı, Emirü’l-Mü’minin Hz. Ali (kv)’ye gelip:
“Fırat nehrinin suları taştı, ekinlerimiz ziyan oldu. Duâ
buyurun da sular biraz azalsın!” dediler. Halk dışarda bek-
liyordu. Hz. Ali (kv), evine girdi. Az sonra Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin cübbesini giymiş, O’nun sarığını
başına sarmış, O’nun âsâsını eline almış olarak dışarı çıktı. At
istedi, bindi.
Fırat kenarına gitti. Halk da arkasından geldi. İki rekât
namaz kıldı. Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) da beraberin-
deydi. Köprünün üzerine çıkıp, âsâyı suya doğru uzattı. Su
biraz azaldı. “Yeter mi?” buyurdular. Halk; “Biraz daha
azalsın!” dediler. Yine âsâsıyla işaret buyurdu, biraz daha
azaldı. Üçüncüde yeter dediler. 748
33- Hz. Ali (kv), kendisinin haberlerini Muâviye’ye gö-
türdüğü için bir kişiyi suçladı. O şahıs bunu inkâr etti. Hz. Ali
(kv): “Yemin eder misin?” dedi. O şahıs gözlerinin üzerine
yemin etti ve gözleri kör oldu. 749
34- Evliyalar Sultanı Hz. Ali (kv), Kûfe Mescidi’nde
itikâfa girmişti. Bir fakir geldi. Çok açım diyerek, iftar edecek
bir şeyler istedi. Hz. Ali (kv) kurumuş bir parça ekmek verdi.
Ekmek kuru olduğu için fakir yiyemedi. Ekmeği sarığına bağ-
746
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 186; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 211; Şems-i
Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 336
747 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 186
748 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 188; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 348
749 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 406; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 14; El-Heytemî, Savâi-
kü’l-Muhrikâ, s. 292; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 193; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 52
Hz. Ali (kv) Bölümü 217
layıp dışarı çıktı. İftar etmek için bir şeyler arayan adam bil-
meden, Hz. Ali (kv)’nin evinin kapısını çaldı. Hz. Hasan (ra)
ve Hz. Hüseyin (ra), adama güzel yiyecekler ikram ettiler.
Adam memnun oldu. Teşekkür etti.
Sonra da şöyle dedi: “Mescidde yoksul ve garip bir
adam gördüm. Bana kuru bir ekmek verdi. Başka yiyecek
bir şeyi de yoktu. Adamın haline acıdım. Bu yemekler-
den biraz verirseniz; o garibe götürmek ve hayrını almak
isterim.” Bunun üzerine Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin
(ra)’ın gözlerinden yaşlar boşaldı. Adam sordu: “Niçin ağlı-
yorsunuz?” Cevap verdiler: “Senin o mescidde gördüğün
garip, Mü’minlerin Emiri ve bizim babamız Hz. Ali’dir.”
Adam o zaman, onların Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)
olduğunu anladı. 750
35- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! İyi işler-
de bulunanların imamı, en hayırlı olanın vâsîsi benim.
Ben tâhir ve hâdi olan neslin babasıyım. Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin kardeşi ve sevgilisi be-
nim. Mü’minlerin emiri, elleri ve ayakları, temiz olanla-
rın önderi ve vâsîlerin efendisi benim. Bana karşı savaş-
mak, Allah’a karşı savaşmaktır. Bana karşı barış içinde
olan, Allah’a karşı barış içindedir. Bana itaat etmek,
Allah’a itaat etmektir. Beni veli kabul etmek, Allah’ı veli
kabul etmektir. Bana tâbi olanlar, Allah’ın dostudur ve
bana yardımcı olanlar Allah’ın dinine yardımcı olanlar-
dır.” 751
36- Mekke’nin Fethi günü, Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem; elinde âsâsı olduğu halde Kâbe’yi tavafa
başladı. Kâbe’nin etrafında irili ufaklı, üç yüz altmış tane put
vardı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, elindeki
âsâ ile putlara dokunuyordu. “Hak geldi, bâtıl zail oldu!”
(İsrâ, 17/81) âyetini okuyordu ve putlar yüzüstü yere düşüyordu.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Kâbe’nin içine
girdiğinde bazı putlara yetişilemediğini gördü ve yanında bu-
750
M. N. Bursalı, Hz. Ali radiyallahü anh, Çelik Yay., 2012, s. 254
751 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 81
218 Hz. Ali (kv) Bölümü
lunan Hz. Ali (kv)’ye: “Sen, Peygamber’in ağırlığını taşı-
yamazsın, omuzuma bas!” buyurdu. Hz. Ali (kv), Resûlüllah
(sav)’in omuzlarına çıkıp putları aşağı attı. Sonra Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Yâ Ali! Kendini nasıl
hissediyorsun?” diye sordu. Hz. Ali (kv): “Bütün perdeler
kalktı, elimi uzatsam Arş’a değecek!” buyurdu. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Senin ha-
lin, Allah’ın sevdiği bir işi yaptığın için güzeldir. Benim
halim de Allah’ın sevdiği bir yükü taşıdığım için güzel-
dir.” 752
37- Esma b. Umeys, Hz. Fâtıma (ra)’dan nakletti: Ger-
değe girdiğim gece Ali’den korktum. Çünkü yer onunla konu-
şuyordu. Sabahleyin bu durumu Resûlüllah (sav)’e haber ver-
dim. Uzun bir secdeden sonra: “Ey Fâtıma! Sana müjdeler
olsun! Neslin çok temiz olacak! Allah-ü Teâlâ, kocana;
diğer insanların üzerine fazilet verdi. Zemine de doğudan
batıya kadar, yeryüzünde ne oluyorsa ona söylemesini
emir buyurdu.” 753
38- Esma b. Umeys nakletti: “Hayber’deydik. Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme vahiy gelirken, başını
Hz. Ali’nin dizine koydu. Böylece Hz. Ali (kv), ikindi namazını
kılamadı ve güneş battı. Vahiy sona erince, Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ali’ye sordu: “Ey Ali!
Namazını kıldın mı?” Hz. Ali (kv): “Hayır” buyurunca;
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Ey Allah’ım! Ali, senin ve Resûlü’nün taati üzereydi;
ona Güneş’i geri çevir.” diye niyaz etti. O anda Güneş iyice
geri çıktı ve Hz. Ali (kv) namazını kıldı. Güneş batarken de
testere sesi gibi bir ses çıkardı.” 754
752
Nesâî, VII, Hasâis, 8453; Ahmed, Müsned, XVII, 24960; Hâkim, El-Müstedrek, VI,
4324 BMT; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 105; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i
Güzîn, s. 357. Rivayetlerde farklılıklar var.
753 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 187; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 211; Şems-i
Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 336
754 Es-Salebî, Kısâsül Enbiyâ, s. 220; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 96; Harezmî,
Menâkıb, s. 217; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 549; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra,
II, 179-180; Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 76; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
290-291; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 112
Hz. Ali (kv) Bölümü 219
39- Allah (celle celâlühü) tarafından, Hz. Ali (kv) için
battıktan sonra Güneş’in iki defa geri geldiği nakledilmiştir.
Birincisi yukarıdaki, ikincisi de şöyle naklediliyor: Hz. Ali (kv),
kendi hilâfeti zamanında, Babil’e giderken Fırat nehrinden
geçmek istediler. İkindi namazı vaktiydi. Kendisi ve Ashâb’dan
bazıları namazlarını kıldılar. Diğerleri hayvanlarını sudan ge-
çirmekle meşgulken güneş battı, namazlarını kılamadılar. Bu
konuda hoşa gitmeyecek sözler söyleyenler oldu. Hz. Ali (kv)
bunu duyunca duâ edip, Allah-ü Teâlâ’dan Güneş’i geri çe-
virmesini niyaz etti. Cenâb-ı Hak, onun duâsı bereketiyle Gü-
neş’i geri döndürdü ve namazlarını kıldılar. Sonra da Güneş
korkunç bir ses çıkararak battı. Ashâb-ı Kiram aleyhimür rıd-
van korktular. Tesbih, tehlil ve istiğfar etmeye başladılar. 755
Resûlüllah (sav)’in Emaneti Konusunda Hz. Ali (kv)
40- Hz. Âişe annemiz nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, kurban keseceği zaman iri, besili,
boynuzlu, alacalı, iğdiş ya da hadım edilmiş iki koç satın alırdı.
Bunlardan birini ümmetinden Allah’ı birleyen ve peygamberli-
ğine şehâdet eden kimseler için keserdi. Diğerini ise kendisi ve
Ehl-i Beyt’i adına keserdi.” 756
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemden sonra
Hz. Ali (kv)’nin niçin çifte kurban kestiği sorulduğunda, Hz. Ali
(kv) buyurdu ki: “Resûlüllah (sav) kendisinden sonra
O’nun adına kurban kesmemi vasiyet etmişti. Ben de
yaşadığım sürece O’nun adına kurban kesmeye devam
edeceğim. Diğeri de kendim içindir.” 757
41- Abdullah b. Cafer nakletti: Resûlüllah (sav) vefat et-
tikten sonra, Hz. Ali (kv) bir tellal çıkartıp şöyle ilan ettirirdi:
“Her kimin Resûlüllah’tan alacağı varsa ve kime vaâdde
bulunmuşsa bana gelsin!” Hz. Ali (kv) vefat edene kadar,
kurban bayramlarında Akabe’ye adam gönderir, bu ilanı yap-
tırırdı. Hz. Ali’den sonra oğlu Hz. Hasan (ra), sonra da Hz.
755
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 103 / s. 193; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn,
s. 351
756 Ahmed, Müsned, IX, 12475
757 Ahmed, Müsned, IX, 12592
220 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hüseyin (ra) bu ilanı yaptırdı. Ancak Hz. Hüseyin (ra)’tan
sonra bu ortadan kalktı. Allah’ın kullarından Hz. Ali’nin yanı-
na ister gerçek, ister bâtıl bir iddiayla gelinsin, mutlaka mal
verirdi. 758
42- Abdullah b. Abbas nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin, başkasına yapmadığı; yetmiş
tane yerine getirilmesi gereken, vasiyeti sadece Hz. Ali
(kv)’ye yaptığını aramızda konuşurduk.” 759
43- Ebû Hassan nakletti: “Hz. Ali bir emir verdiği za-
man, o emir yerine getirilir ve kendisine: “Biz bu emri şu
şekilde yerine getirdik” denilirdi. Hz. Ali de: “Allah ve
Resûlü doğru söyledi” derdi. Bir gün Eşter kendisine: “Se-
nin bu söylediğin sözler halk arasında yayılıyor. Gerçek-
ten Resûlüllah’ın sana emanet ettiği yazılı bir şey var
mıdır?” diye sordu. 760
Bunun üzerine Hz. Ali (kv), şöyle buyurdu: “Benim ya-
nımda yazılı olan Ahkâm-ı Şeriat; Kur’ân-ı Kerim ve şu
kılıcımın kabzasında taşıdığım, Peygamberimizden işite-
rek yazdığım Hadis Sahifesi’nden başka bir şey yoktur:
Medine; şu Sevr Dağı ile şu Air Dağı arasıdır ki,
hürmeti vacip haremdir. Kim ki; Medine’nin bu haremi
içerisinde; Kitap ve Sünnet’e muhalif bir iş işlerse yahut
bid’at ehline yardım ederse; Allah’ın azabı, meleklerin
lâneti, bütün insanların nefreti bunu yapanların üzerine
olsun. Bunların ne tövbesi, ne de fidyesi kabul edilir.
Müslümanlardan herhangi birinin eman vermesi aynıdır,
geçerlidir. Kim ki, Müslümanlardan birinin verdiği ahdi
ve emanı bozarsa; Allah’ın azabı, meleklerin lâneti, bü-
tün insanların nefreti, bunu yapanların üzerine olsun! Bu
kimselerin ne farzları, ne de nâfileleri kabul edilecektir.
Her kim de; kendi mevlâsı ve efendisinden başka efendi
edinirse; Allah’ın azabı, meleklerin lâneti, bütün insan-
ların nefreti bunu yapanların üzerine olsun. Bu şuursuz
758
İbn Sa’d, Tabakât, II, 320
759 Taberânî Mu’cemü’s-Sağîr’den; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 400; Er-Rudânî,
Cem’ul Fevâid, VII, 536
760 Ahmed, Müsned, IX, 13628
Hz. Ali (kv) Bölümü 221
kimselerin; ne tövbesi, ne de adaleti kabul edilmeyecek-
tir.” 761
Resûlüllah (sav), Hz. Ali (kv)’ye Ebû Tûrab İsmini Verdi
44- Sehl b. Sa’d nakletti: “Ebû Tûrab ismini ona Pey-
gamberimiz (sav) verdi ve bu isim Hz. Ali’nin en çok sevdiği
isimdi. Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Hz. Fâtıma (ra)’nın evine geldi. Hz. Ali (kv)’yi göremeyince,
onu Hz. Fâtıma (ra)’dan sordu. Hz. Fatıma (ra): “Aramızda
küçük bir tartışma oldu. Kızıp dışarı çıktı. Benimle
kaylûle uykusu uyumadı.” dedi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, Hz. Ali (kv)’nin mescidde kaylûle uykusu
uyuduğunu öğrenince mescide geldi. Gördü ki; sırtından elbi-
sesi sıyrılmış, toprak üzerine bulanmış yatıyor. Efendimiz sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem sevgiyle, mübarek elleri ile
toprakları silkeleyerek:
“Kalk Yâ Ebû Tûrab! Kalk Yâ Ebû Tûrab!” buyur-
muşlardır.” 762
45- Ammâr b. Yâsir nakletti: Uşeyre Gazvesi’nde ben ve
Ali bir ağaca yaslanıp gölgesinde uyuyorduk. Bir ara Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yolu düşüp üzerimize
geldi: “Kalk Yâ Ebû Tûrab!” diye ayağıyla dürttü. 763
Sonra
da şöyle buyurdu: “Yâ Ali! Halk içinde, şâki sayılan en
kötü iki kimse vardır. Biri, Sâlih Peygamber’in devesini
kesen Uhaymir, diğeri de senin başına vurup, yüzünü
kanının rengine boyayan kimsedir.” 764
761
Buhârî Tecrid Terc. VI, 230-231; Buhârî, Kitap ve Sünnet 96- 5/ Fazilet 29, 1870;
Müslim, Hac 467 / VI, 365; Ahmed, Müsned, XIX, 27519; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI,
398; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 430
762 Buhârî, Fazilet 9, 3703; Buhârî Tecrid Terc. II, 385; Müslim, X, Fazilet 38, s. 278;
İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 10; El-Kilâbî, Müsned, Hadis 14; El-Sabbağ, Fusülü’l-
Mühimme, s. 23; Harezmî, Menâkıb, s. 7; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 36; İbn Kesîr,
El-Bidâye, VII, 525; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 185; Fuzûlî, Hadîkatü’s-
Süadâ, s. 202
763 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 404
764 Nesâî, VII, Hasâis, 8485; Ahmed, Müsned, XIX, 27617; Hâkim, El-Müstedrek, VI,
4734 BMT; İbn Hişâm, Sîret, II, 297; Tarih-i Taberî, III, 143; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI,
298/ VII, 509; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 202; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 56
222 Hz. Ali (kv) Bölümü
*- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Ali
(kv) ve Ammâr b. Yâsir’i yerde yatarken gördü. Hz. Ali (kv)
biraz tozlanmıştı. Bunun üzerine Resûlüllah (sav) şöyle buyur-
du: “Ey Toprağın Babası otur!” 765
46- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Senin isimlerinden en çok hak ettiğin
isim; “Ebû Tûrab” ismidir.” 766
Hz. Ali (kv)’nin “Bana Sorunuz!” Buyurması
47- Ebî Tufeyl nakletti: Hz. Ali (kv) kürsüde konuşurken
şöyle buyurdu: “Bana sorunuz! Allah’a yemin olsun ki,
bana ne hakkında sorarsanız size ondan haber verece-
ğim. Allah’ın Kitabı hakkında bana sorunuz. Hangi âye-
tin gece mi gündüz mü, düzlükte mi dağlıkta mı indiğini
ve kimin hakkında indiğini size haber vereyim.” 767
48- Saîd b. Müseyyeb şöyle dedi: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin Ashâb’ı içerisinde; Ali b. Ebî Tâlib
gibi hiç kimse “Bana sorunuz!” diyemedi.” 768
49- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Gayb sırlarından ba-
na sorunuz. Ben mürsel peygamberlerin bütün ilimlerine
sahibim!” 769
50- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Konuşan Kur’ân be-
nim!” 770
51- Şerh-ü Tarif’ten şöyle nakledildi: Ali b. Ebî Tâlib
âriflerin başıdır. O benzerini kimsenin söyleyemeyeceği şeyler
söylemiştir. Mesela bir gün minberde:
765
Belâzürî, El-Ensab, II, 90; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 117
766 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 36; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 69; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 117
767 İbn Sa’d, Tabakât, II, 342; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1107; Zehebî, Tarihü’l-İslam,
VI, 398; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 83; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
290; Harezmî, Menâkıb, s. 46 / s. 49; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 88 Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 119. İki farklı rivâyet birleştirilmiştir.
768 İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1102-1103; İbn Sa’d, Tabakât, II, 342; İbnü’l Esîr,
Üsd’ül-Ğâbe, IV, 100; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 399; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-
Ukbâ, s. 83; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 171; Harezmî, Menâkıb, s. 49; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 289; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 50
769 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 69
770 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 69
Hz. Ali (kv) Bölümü 223
“Bana arşın altındakilerden sorunuz, benim kalbim
ilimle doludur. Bu ilim, Resûlüllah (sav)’in mübarek
ağızlarının suyundandır. Allah’a yemin olsun ki, izin ve-
rilse Zebur’da, Tevrat’ta ve İncil’de yazan şeyleri söyler-
dim ve ehli tarafından bu tasdik olunurdu.” buyurmuştur.
771
*- Da’leb Yemâni adında birisi; Hz. Ali (kv)’nin yukar-
daki sözlerini duyunca, bir soru sorup Hz. Ali (kv)’yi rezil et-
mek istedi: “Yâ Ali! Rabb’ini gördün mü?” diye sordu. Hz.
Ali (kv): “Görmediğim bir Rabb’e ibadet etmem!” buyur-
du. Da’leb: “Nasıl gördün?” diye sorunca, Hz. Ali (kv): “Baş
gözü ile görülmez, ancak kalpler hakiki yakîn ile gö-
rür…” diye devam edince, Da’leb düşüp bayıldı. Kendine
gelince de: “Bir daha inat için soru sormayacağım!” diye-
rek söz verdi. 772
Hz. Ali (kv) En Doğru Hüküm Verendir
52- Hz. Ali (kv) nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, beni Yemen’e kadı olarak gönderdi. “Ey Al-
lah’ın Resûlü! Ben şeriat hükümlerine göre nasıl kadılık
yapılacağını bilmiyorum?” dedim. Mübarek elini göğsüme
koyarak şöyle buyurdu: “Allah’ım, ona doğruyu ilham et!
Allah’ım, ona ancak hakkı söylet! Onu en doğru hüküm
verenlerden eyle!” Bu duâdan sonra, iki kişi arasında hüküm
vermekten asla şüpheye düşmedim.” 773
*- Farklı rivâyet: Hz. Ali (kv) nakletti: “Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem beni Yemen’e göndermek iste-
diğinde gençtim. Kendisine: “Ey Allah’ın Resûlü! Beni ara-
larında yaşlıların olduğu bir topluluğa gönderiyorsun.
771
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 186; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 209; Şems-i
Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 334; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 96
772 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 186; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 347;
Eş-Şerif er-Râdi Ebu’l Hasan Muhammed b. el-Hüseyin b. Mûsa el-Musevi, Neh-
cü’l Belâğa, Hz. Ali’nin Konuşmaları Mektupları ve Hikmetli Sözleri, Çev. Adnan
Demircan, Beyan Yay., İstanbul, 2011, s. 187
773 Ebû Dâvud, Akdiye, III, 3582; Nesâî, VII, Hasâis, 8365; Ahmed, Müsned, XIX,
27513; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4714 BMT; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 397; İbn
Kesîr, El-Bidâye, V, 232; Riyâdü’n-Nadıra, III, 144; M. Y. Kandemir, DİA, Hz. Ali, II,
375; Gülgün Uyar, Ehl-i Beyt, s. 52
224 Hz. Ali (kv) Bölümü
Ben ise daha gencim.” dediğimde, Resûlüllah (sav) efendi-
miz elini göğsüme koydu: “Allah, kalbini doğruya yönelte-
cek ve dilini hak üzere sabit kılacaktır.” buyurdu. Bundan
sonra iki kişi arasında verdiğim hiçbir hükümden şüpheye
düşmedim.” 774
Şevâhidü’n-Nübüvve, bu hadisi naklettikten sonra Hz.
Ali (kv)’den rivâyetle şöyle devam eder: “Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Benim deveme bin,
Yemen’e git. Yemen yakınlarında falanca tepenin yanına
vardığında birtakım insanların seni karşıladığını göre-
ceksin. Orada taşa toprağa benden selâm söyle!” buyur-
dular. O tepenin yanına vardım. İnsanların bana doğru geldi-
ğini gördüm. Sonra da: “Ey taşlar, topraklar, ağaçlar!
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem size selâm
ediyor!” dedim. Yeryüzünde bir uğultu, bir gürültü koptu.
Resûl-ü Ekrem (sav)’in selâmını aldılar. Bunu gören ve duyan
insanların hepsi iman edip, Müslüman oldular.” 775
*- İbn Sa’d ise şöyle nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem; Ali b. Ebî Tâlib’i Yemen’e gönderdi. Ona bir
sancak bağladı. Kendi eliyle sarığını sardı ve ona: “Geriye
bakmadan yürü! Onların bölgesine vardığında, onlar se-
ninle savaşmadıkça, sen savaşma!” buyurup, 300 atlıyla
Yemen’e gönderdi. Yemen seferine, Hz. Ali (kv)’nin iki defa
gönderildiği naklediliyor. 776
53- Hicret’in 9. yılında, tebliğ vazifesi için Yemen’e
gönderilen Halid b. Velid, uzun zaman orada kalmasına rağ-
men, İslam’ın kabulünü sağlayamamıştı. Bunun üzerine
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ali (kv)’yi
yukarıdaki anlatıldığı üzere Yemen’e gönderdi.
Onun yaptığı çalışmalar sayesinde Hemedan halkı top-
luca Müslüman oldu. Hz. Ali (kv)’nin gönderdiği mektubu
okuyan Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, şükür
774
Nesâî, VII, Hasâis, 8363; Ahmed, Müsned, XI, 16583; İbn Sa’d, Tabakât, II, 341;
İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 232
775 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 127-128; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s.
325
776 İbn Sa’d, Tabakât, II, 171
Hz. Ali (kv) Bölümü 225
secdesine vardı. Başını kaldırınca da üç defa: “Selâm size
Hemedan!” buyurdu. 777
54- Hz. Ali (kv) şöyle nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem bana şöyle buyurdu: “İki kişi arala-
rında hüküm vermen için seni hakem tayin ederlerse,
birini dinler dinlemez hüküm verme! İkincisini de dinle-
dikten sonra nasıl hüküm vereceğini daha iyi anlarsın.”
O günden sonra iki kişi arasında hüküm vermekte şüpheye
düşmedim.” 778
55- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Ali
(kv)’nin verdiği hükümden memnun kalıp şöyle buyurdu:
“Hikmeti, biz Ehl-i Beyt’te toplayan Allah’a hamdolsun.”
779
56- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ümmetim içinde en doğru hüküm veren Ali b.
Ebî Tâlib’dir.” 780
57- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ümmetimin kadısı Ali’dir.” 781
58- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali benden, ben de ondanım. Ancak ben veya
o hüküm verebiliriz.” 782
59- Abdullah b. Mes’ûd şöyle dedi: “Medine ehli için-
de, en doğru hüküm verenin Ali b. Ebî Tâlib olduğunu
konuşurduk.” 783
777
Belâzürî, El-Ensab, II, 492; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 232; Muhibüddin Taberî,
Riyâdü’n-Nadıra, 109
778 Tirmîzî, Ahkâm 5, 1331/ II, 5; Ahmed, Müsned, XI, 16590; İbn Sa’d, Tabakât, II,
341
779 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 288; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 20 / s. 85;
Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 200; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 341;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 105
780 İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1102; Harezmî, Menâkıb, s. 39; Muhibüddin Taberî,
Zehâiru’l-Ukbâ, s. 83; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 198; Süyûtî, Târihu’l-
Hulefâ, s. 170; Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 729; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II,
17
781 İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 16-17
782 Harezmî, Menâkıb, s. 79
783 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4712 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, II, 343; İbn Abdilber, El-
İsti’âb, s. 1105; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 100; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3951;
Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 171; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 289; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 118
226 Hz. Ali (kv) Bölümü
60- Abdullah b. Abbas şöyle dedi: “Güvenilir bir kim-
se, bize bir fetvayı Hz. Ali’den haber verirse, ondan vaz-
geçip daha başka fetva aramazdık.” 784
61- Ebû Hureyre nakletti: Hz. Ömer (ra) şöyle buyurdu:
“Reyinde ve hükmünde en isabetli hüküm verenimiz, en
iyi fıkıh bilginimiz, Ali b. Ebî Tâlib’dir.” 785
62- Saîd b. Müseyyeb nakletti: Hz. Ömer (ra) buyurdu
ki: “Ali’nin bulunmadığı bir mecliste, zorlu fetvaları
çözmekten Allah’a sığınırım!” 786
63- Hz. Ömer (ra), içinden çıkılmaz durumlarda kaldığı
zamanların birinde; Hz. Ali (kv)’ye hitaben şöyle buyurdu:
“Allah (celle celâlühü), beni senden sonra hayatta bı-
rakmasın!” 787
64- Hz. Ömer (ra) hilâfeti zamanında, vermiş olduğu
yanlış karardan onu geri çeviren Hz. Ali (kv) hakkında şöyle
buyurdu: “Ali olmasaydı, Ömer helâk olurdu.” 788
65- Hz. Ömer (ra) devrinde iki köylü gelip, bir konuda
hüküm vermesini istedi. Hz. Ömer (ra), yanında bulunan, Hz.
Ali (kv)’nin bu ikisi arasındaki dâvâya bakmasını istedi. Hz. Ali
(kv) birinin hakkında hüküm verince öbür köylü: “Bu da kim
ki aramızda hüküm verir?” diye söylendi. Hz. Ömer (ra),
duruma kızarak köylünün yakasına yapıştı ve şöyle buyurdu:
“Sen bunun kim olduğunu biliyor musun? Bu, benim
mevlâm, erkek ve kadın bütün mü’minlerin de mevlâsı-
dır. Bu Ali, kimin mevlâsı değilse, o kişi mü’min değil-
dir.” 789
784
İbn Sa’d, Tabakât, II, 343; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 399; El-Askalânî, El-İsâbe, s.
88; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 288
785 İbn Sa’d, Tabakât, II, 343; Buhârî Tecrid Terc. IV, 42; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s.
1102; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 381; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 399; Muhi-
büddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 198; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 553; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 288; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 118; M. Y. Kandemir, DİA,
Hz. Ali, II, 375
786 Buhârî Tecrid Terc. IV, 42; İbn Sa’d, Tabakât, II, 343; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s.
1102-1103; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 82; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s.
171; Harezmî, Menâkıb, s. 51; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 553; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 289; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 88
787 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 82; Harezmî, Menâkıb, s. 54
788 İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1102-1103; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 82;
Harezmî, Menâkıb, s. 39
789 Harezmî, Menâkıb, s. 101
Hz. Ali (kv) Bölümü 227
Hz. Ali (kv)’nin İlmi Seviyesi ve Ümmetin En Bilgini Ol-
ması
66- Bir gün Ebû Tâlib, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemin Ali’nin ağzına, kendi ağzının barından (tükü-
rüğünden) verdiğini gördü. Ebû Tâlib sordu: “Yâ Muham-
med! Bu yaptığın nedir?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “İman ve hikmeti ona veriyo-
rum!” Bunun üzerine Ebû Tâlib şöyle dedi: “Ey oğlum Ali!
Amcanın oğluna (Resûlüllah’a) yardımcı ol ve O’nun
vezirliğini yap!” 790
67- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Benden sonra ümmetimin en bilgini; Ali b. Ebî
Tâlib’dir.” 791
68- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: “Farz ilminde, Medi-
ne’deki Ashâb-ı Kiram’ın en bilgini Ali b. Ebî Tâlib’dir.”
792
69- Hz. Âişe annemiz nakletti: “Şüphesiz Sünnet il-
minde, insanların en bilgini Ali’dir.” 793
70- Abdullah b. Mes’ûd ve İbn Abbas nakletti: Hz. Ali
(kv), Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yanınday-
ken Ali’nin ilmi hakkında soruldu. Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hikmet (ilim) on parçaya
ayrıldı. Dokuzu Ali’ye, geri kalan bir parçası insanlara
dağıtıldı.” 794
Abdullah b. Mes’ûd ilave etti: “O, bu biri de
diğer insanlardan iyi biliyordu.” 795
71- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, ilmimin torbasıdır.” 796
790
Harezmî, Menâkıb, s. 78; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 386
791 Harezmî, Menâkıb, s. 40; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 34; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 235
792 İbn Âsâkir’den; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 193; El-Heytemî, Savâi-
kü’l-Muhrikâ, s. 289; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 118
793 İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1104; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 399; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 78; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 289; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 49
794 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 379
795 İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1104; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 287; Harezmî,
Menâkıb, s. 40; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 100; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-
Ukbâ, s. 78; Râmûz el-Ehâdis, s. 335; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 69
796 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30
228 Hz. Ali (kv) Bölümü
72- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali ilmimin heybesi,
kasasıdır.” 797
73- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, ilmimin eşiğidir.” 798
74- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, ilmimin kapısıdır.” 799
75-Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, ilmimin bulunduğu yerdir.” 800
76- Abdullah b. Abbas nakletti: Peygamberimiz sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ben ilmin
şehriyim, Ali onun kapısıdır. Her kim ilim dilerse, kapıya
gelsin!” 801
77- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Ben ilmin şehriyim, sen ise kapısın.
Her kim kapıdan başka bir yerden şehre girdiğini söyler-
se yalancıdır.” 802
78- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ben cennet şehriyim, Ali de kapısıdır. Her
kim, cenneti isterse kapısından gelsin!” 803
79- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ben hikmet eviyim. Ali de o evin kapısıdır. 804
Her kim, hikmeti isterse kapısından gelsin!” 805
797
Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 66
798 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 602
799 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 221
800 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 482; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 16
801 Hatîb Bağdâdî, II, 377 / IV, 348; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4693 BMT; Taberânî,
Mu’cemü’l-Kebir, 10898; El-Kilâbî, Müsned, Hadis 2; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s.
80/81; Harezmî, Menâkıb, s. 40; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 77; Zehebî,
Mîzânü’l-Îtidal, s. 251; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 552; Süyûtî, Mu’cemü’s-Sağîr, I, 108.
Hadisler birleştirilmiştir. Birçok önemli kaynakta vardır. Farklı râvilerden de rivâyet
edilmiştir.
802 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 85
803 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 86 / s. 82
804 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3723 / III, 558; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 381; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VII, 552
805 Hatîb Bağdâdî, XI, 204; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 86-87; Muhibüddin Taberî,
Zehâiru’l-Ukbâ, s. 77
Hz. Ali (kv) Bölümü 229
80- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Allah’ın katına vardığımda; Rabb’im beni ten-
haya çekip ne öğretti ise Ali’ye de öğretti. Bundan; Ali,
ilim şehrimin kapısı oldu.” Sonra Resûlüllah (sav) yeryüzü-
ne indi ve Hz. Ali’ye şöyle buyurdu: “Ey Ali! Senin barışın
benim barışımdır. Senin savaşın benim savaşımdır. Ey
Ali! Sen benden sonra ümmetim içinde yaşayan ilimsin.”
806
81- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Rabb’im, Mîrac’da bana ne öğrettiyse, öğren-
diklerimin hepsini Ali’ye öğrettim. Ali, ilmimin kapısı-
dır.” 807
82- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali b. Ebî Tâlib, insanların içinde Allah (celle
celâlühü)’yü en fazla bilendir.” 808
83- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: “Kur’ân-ı Kerim, ye-
di harf üzere indi. Her harfin zâhirî ve bâtınî mânası var-
dır. Ali b. Ebî Tâlib’de bu harflerin zâhirî ve bâtınî ilmi
vardı.” 809
84- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Benim şanım şere-
fim, Resûlüllah (sav)’in şanı ve şerefidir. Benim dinim,
Resûlüllah (sav)’in dinidir. Her kim ilim olarak benden
bir şey alırsa, Resûlüllah (sav)’den almış gibidir.” 810
85- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemden sordular: “Ey Allah’ın Resûlü, kimden
ilim yazalım?” Buyurdu ki: “Ali ve Selman’dan yazın!” 811
86- Hz. Ali (kv) nakletti: Bana sordular ki: “Senin,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin Ashâb’ı
arasında, en çok hadis bilen kimse olmanın sebebi ne-
dir?”
Hz. Ali (kv) şöyle cevap verdi:
806
İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 50
807 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 69
808 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 33
809 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 380
810 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 46
811 Hatîb Bağdâdî, IV, 158
230 Hz. Ali (kv) Bölümü
“Ben Resûlüllah (sav)’e sorduğumda cevap verirdi.
Sustuğumda ise, Resûlüllah (sav) söze başlardı.” 812
87- Ahmed b. Menî’ Zâzan’dan nakletti: İnsanlar bir
gün Kûfe’de Hz. Ali (kv)’nin mutlu olduğunu gördüler ve ona
arkadaşlarını yani Ashâb-ı Kiram’ı sordular. O da “Hangi
arkadaşımı sorarsınız?” buyurdu. İnsanlar: “Abdullah b.
Mes’ûd” dediler. Hz. Ali (kv): “O, Resûlüllah’ın Sünneti’ni
bildi, Kur’ân okudu ve bunlarla amel etti.” buyurdu. “Pe-
ki, Huzeyfe?” diye sordular. Hz. Ali (kv): “Ona münâfıkların
ismi öğretildi. Eğer en zor meseleleri ona sorsanız, o
bunları bilir ve cevabını verirdi.” buyurdu. “Peki, Ebû
Zerr?” diye sordular. Hz. Ali (kv): “O ilimle dolu bir kaptır.
O dinine ve ilme karşı çok hırslı ve istekli idi. Çok soru
sorardı. Kimi sorularına cevap verilir, kimisine cevap
verilmezdi. Ancak kabı doluncaya kadar hep öğrendi.”
“Peki, Selman?” dediler. Hz. Ali (kv): “O bizden, Ehl-i
Beyt’tendir. Sizden kim Lokman Hekim gibi eskilerin
ilmini bilir ve sizden sonrakilerin ilmine ulaşabilir? Kim
ilk kitabı ve son kitabı okuyabilir? O bitmeyen bir deniz
gibiydi.” buyurdu. Oradakiler: “Peki, Ammâr b. Yâsîr’i
nasıl bilirsin?” dediler. Hz. Ali (kv): “O, Allah’ın imanını
etine, kanına, kemiklerine, kıllarına ve tenine işlediği bir
kimsedir. Bir an bile haktan ayrılmaz. Hak nereden kay-
bolursa o da oradan kaybolur. Ateşin ondan bir şey ye-
mesi yakışmaz.” buyurdu.
Oradakiler: “Ey Mü’minlerin Emiri! Biraz da ken-
dinden bize bahset” dediler. Hz. Ali (kv): “Durun! Allah,
kişinin kendisini kusursuz ve tezkiye edilmiş gösterme-
sini yasaklamıştır.” buyurdu. Bunun üzerine birisi şöyle
dedi: “Ey Mü’minlerin Emiri! Allah-ü Teâlâ şöyle buyuruyor:
‘Rabb’inin sana verdiği nimeti anlat!’ (Duhâ, 93/11)” Bunun
üzerine Hz. Ali (kv): “Rabb’imin bana verdiği nimeti anla-
tayım. Ben soru sorduğumda cevap verilirdi. Sustuğum
812
Tirmîzî, Menâkıb 21, 3722 / III, 558; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4687 BMT; İbn
Sa’d, Tabakât, II, 342; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, I, 90 / XI, 399; İbnü’l Esîr,
Üsd’ül-Ğâbe, IV, 110; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 120; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 116
Hz. Ali (kv) Bölümü 231
zaman benimle söze başlanırdı. Benim azalarımın arası-
na kadar, tıka basa ilimle ve imanla doldurulmuştur.”
buyurdu. 813
Hz. Ali (kv)’nin İmanı
88- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ali
(kv)’ye hitaben şöyle buyurdu: “Ey Ebû’l Hasan, Kâbe’nin
Rabbi’ne yemin olsun ki, sen mü’minsin.” 814
89- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, ayaklarına kadar imanla doludur.” 815
90- Hz. Ömer (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Eğer yedi gök ve iki yer-
yüzü terazinin bir tarafına konulsa ve Ali’nin imanı tera-
zinin öbür tarafına konulsa; Ali’nin imanı daha ağır ba-
sacaktır!” 816
Resûlüllah (sav) ile Hz. Ali (kv), Aynı Nurdan Yaratılmış-
lardır
91- Selman-ı Fârisî nakletti: Habibim Muhammed sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu kendim
duydum: “Ben ve Ali; Allah’ın elinde iki nurduk. Biz
Âdem yaratılmadan bin yıl önce Allah’ı tesbih ve takdis
ediyorduk.” 817
92- Selmânı Fârisî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! İkimiz Allah’ın
ruhundan yaratıldık. Allah (celle celâlühü), Âdem’i yara-
tınca bizi onun sulbüne verdi. Böylece nesillerden gele
gele Abdülmüttalib’in sulbünde ikiye ayrıldık. Bu nur
bende peygamberliğe, Ali’de ise halifeliğe ya da vâsîliğe
ayrıldı.” 818
813
El-Askalânî, El-Metâlib, III, 4022
814 Tirmîzî, Duâ 115, 3570/ III, 489; Kütüb-i Sitte, VII, 76
815 Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 17
816 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 358; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 289; Harezmî,
Menâkıb, s. 77-78; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 100; Ali el-Muttakî, Mün-
tehab, V, 34; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 617; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i
Güzîn, s. 294; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 53
817 Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 507; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 11. Bazı rivâyetler-
de on dört bin yıl önce denilmiştir.
818 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 88; Harezmî, Menâkıb, s. 88; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 11
232 Hz. Ali (kv) Bölümü
93- Câbir b. Abdullah el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Arafat’ta Hz. Ali’nin elini, ken-
di elinin üzerine koyarak şöyle buyurdu: “Ey Ali! Yanıma
yaklaş! Sen ve ben aynı şecereden yaratıldık. Senin cis-
min benim cismimden meydana geldi. Ben şecerenin
aslı, sen gövdesi, Hasan ve Hüseyin dallarıdır. Her kim
bu ağacın bir dalına tutunursa, Allah o kişiyi cennete
geçirecektir. Ey Ali! Ümmetim oruç tuta tuta yay gibi
olsa ve namaz kıla kıla yay kirişi gibi olsa; sana kin ve
düşmanlık besliyorlarsa, Allah onları muhakkak cehen-
neme dökecektir.” 819
94- Câbir b. Abdullah nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ben ve Ali; aynı
şeceredeniz. İnsanlar ise çeşitli şecerelerdendirler.” 820
Hz. Ali (kv); İlk İman Eden, İlk Namaz Kılan, İlk Müslü-
man Olandır
95- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, pazartesi günü gönderildi. Hz.
Ali (kv) de salı günü namaz kıldı.” 821
96- Hasan-ı Basrî nakletti: “Peygamber sallellâhü
aleyhi ve âlihi veselleme ilk iman eden Ali’dir.” 822
97- Zeyd b. Erkâm nakletti: “Resûlüllah ile ilk İslam
olan Ali’dir.” 823
98- Zeyd b. Erkâm nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemden sonra Allah’a ilk iman eden
ve namaz kılan Ali b. Ebî Tâlib’dir.” 824
819
İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 90/ s. 297; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, I, 132 / s. 134;
Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 302
820 Taberânî, Evsât’tan; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 400; Harezmî, Menâkıb, s. 87;
Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 171; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 31-32
821 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3728 / III, 561; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4643 BMT (Ebû
Zerr’den rivâyet); İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1095; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 93;
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 59; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 524; Kütüb-i
Sitte, XII, 465
822 Beyhakî, Sünen, VI, 207; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 94
823 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3735 / III, 563; Nesâî, VII, Hasâis, 8335; İbn Sa’d, Tabakât,
III, 21; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 15; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 93; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 58
824 Ahmed, Müsned, XVII, 24915, 24916; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1095; Nesâî, VII,
Hasâis, 8334; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4718
Hz. Ali (kv) Bölümü 233
99- Habbe el-Uranî nakletti: Hz. Ali’nin şöyle buyurdu-
ğunu duydum; “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem ile ilk namaz kılan benim.” 825
100- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz.
Ali’ye hitaben şöyle buyurdu: “Sen bana ilk iman edip, ilk
olarak tasdik edensin.” 826
101- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Âişe! Bu Ali ilk iman edendir.” 827
102- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Benimle ilk namaz kılan Ali’dir.” 828
103- Mücâhid nakletti: “İlk namaz kılan Ali’dir. O
esnada on yaşındaydı.” 829
104- Zeyd b. Erkâm nakletti: “Resûlüllah ile ilk na-
maz kılan Ali’dir.” 830
105- Abdullah b. Abbas nakletti: “Resûlüllah ile Ha-
tice’den sonra, ilk namaz kılan Ali’dir.” 831
106- Ebî Râfi nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem ilk namazını pazartesi kıldı. Hatice de
pazartesi gün sonunda namaza başladı. Ali ise ilk nama-
zını salı günü kıldı. Kendisi Peygamber sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem ile kimse namaz kılmadan yedi sene ve
birkaç ay da fazla namaz kılmıştır.” 832
107- Hz. Ali (kv) minberde şöyle buyurdu: “En büyük
sâdık benim.” 833
Hz. Ali (kv) şöyle devam etti: “Ebû Bekir,
825
Ahmed, Müsned, XVII, 24921; Nesâî, VII, Hasâis, 8332; Belâzürî, El-Ensab, II, 92;
İbn Sa’d, Tabakât, III, 21; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 93
826 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 58
827 El-Askalânî, El-İsâbe, IV, 183
828 Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 90
829 İbn Sa’d, Tabakât, III, 20; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4637
830 Tayâlisî, Müsned, III, 93; Nesâî, VII, 8081 / Hasâis, 8333; Ahmed, Müsned, XVII,
24917; Beyhakî, Sünen, VI, 206; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 14; Harezmî, Menâkıb,
s. 20
831 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3734 / III, 562; Ahmed, Müsned, XVII, 24919 / XIX, 27484;
Tayâlisî, Müsned, XI, 360; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1091; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,
524; Harezmî, Menâkıb, s. 22; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 58, İlk İman
Eden der
832 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 59; Harezmî, Menâkıb, s. 21
833 Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 212
234 Hz. Ali (kv) Bölümü
iman edip Müslüman olmadan önce, ben iman edip Müs-
lüman oldum.” 834
108- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Ben, Allah’ın kulu
ve O’nun Resûlü’nün kardeşiyim. En büyük sâdık (Sıd-
dîk-ı Ekber) benim, bunu benden sonra, kim iddia ederse
yalancıdır. Ben halktan yedi yıl önce namaz kıldım.” 835
109- Habbe el-Uranî, Hz. Ali (kv)’nin hutbe verirken üç
defa şöyle buyurduğunu nakletti: “Allah’ım bu ümmet için-
de; Resûlüllah ile birlikte kendimden başka, sana kulluk
eden birini tanımıyorum. Diğerleri namaz kılmadan yedi
sene önce ben namaz kılmaya başladım.” 836
110- İbn İshak nakletti: “Erkeklerden halkın içinde
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme ilk iman eden,
ilk namaz kılan ve Allah’tan O’na geleni tasdik eden, Ali b. Ebî
Tâlib’dir. Allah’ın selâmı ve rızası onun üzerine olsun.” 837
111- Ebû Eyyüb el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bana ve Ali’ye mu-
hakkak melekler yedi sene salâvât getirdiler. Nitekim
Ali’den başka benimle kimse namaz kılmıyordu. Hiç
kimse, “Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlüllah” de-
miyordu.” 838
112- Afif el-Kindî nakletti: Tâcirdim. Hacca, Mekke’ye
gidip Abbas’ın yanına uğradım. Abbas’ın yanındayken bir
adam dışarı çıkıp güneşe doğru bakıp namaza durdu. Sonra
adamın çıktığı yerden, bir kadın çıkıp arkasında namaza dur-
du. Abbas’a dedim ki; “Ey Ebül Fadl! Bunların yaptıkları
nedir?” Abbas bana dedi ki: “Bu Muhammed b. Abdullah
b. Abdülmüttalib, kardeşimin oğludur. Bu yanındaki
834
Belâzürî, El-Ensab, II, 146; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 58; Muhibüddin
Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 157
835 İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 120; Nesâî, VII, Hasâis, 8338; Hâkim, El-Müstedrek,
VI, 4641; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, II, 64; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 102; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VII, 526; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 59-60; Muhibüddin Taberî,
Riyâdü’n-Nadıra, II, 155; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 538
836 Nesâî, VII, Hasâis, 8339; Ahmed, Müsned, XIX, 27521
837 İbn İshak, Sîret, 196; İbn Hişâm, Sîret, I, 312
838 İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 94; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 14; Harezmî,
Menâkıb, s. 18-19; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 61; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-
Ummâl, II, 616
Hz. Ali (kv) Bölümü 235
kadın ise, eşi Hatice’dir.” Sonra büluğ çağına yakın ağır-
başlı bir çocuk çıkıp bu adamın arkasında namaza başladı.
Abbas bana dedi ki: “Bu çocuk da amcasının oğlu Ali’dir.”
Ben sordum ki: “Bu adam ne yapıyor?” Abbas dedi ki:
“Namaz kılıp, kendisinin peygamber olduğunu iddia edi-
yor. Fakat bu arkasında duran iki kişiden başka hiç kim-
se O’na tâbi olmadı. Kendisi kisraların ve kayserlerin
hazinelerinin de fetholunacağını haber veriyor.”
Afif el-Kindî, Müslüman olduktan sonra dedi ki: “Eğer
Allah bana İslam’ı o zaman nasip etmiş olsaydı, Ali’den
sonra ikinci olurdum!” 839
113- Hz. Ömer (ra) nakletti: Bir gün ben, Ebû Bekir,
Ebû Ubeyde b. Cerrah ve Ashâb’dan bazıları, Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yanında oturuyorduk.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem yanında bulunan
Ali’nin omzuna elini vurup, şöyle buyurdu: “Ey Ali! Müslü-
manların içinde ilk İslam olan ve ilk iman edenisin. Ba-
na, Harun’un Mûsa’ya olan konumundasın.” 840
El-Sabbağ, devam ediyor: “Kim beni sevdiğini söyle-
yip, sana düşmanlık ediyorsa yalancıdır. Ey Ali! Kim seni
severse beni sevmiştir. Beni seven kişiyi ise Allah (celle
celâlühü) sevecektir. Allah (celle celâlühü) sevdiği kişiyi
cennete koyar. Ey Ali! Kim sana düşmanlık ederse, bana
düşmanlık etmiştir. Bana düşmanlık eden ise Allah’a
düşmanlık etmiştir. Allah (celle celâlühü), düşmanlık
ettiği kimseyi cehenneme koyacaktır.” 841
114- Selman-ı Fârisî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Aranızdan ilk Müslü-
man olan ve cennetteki havuzun başına ilk varacak olan
Ali b. Ebî Tâlib’dir.” 842
839
Ahmed, Müsned, XVII, 24920; Nesâî, VII, Hasâis, 8337; Hâkim, El-Müstedrek, VII,
4895 BMT; İbn İshak, Sîret, 196; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1096; Zehebî, Mîzânü’l-
Îtidal, s. 223-224; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 59; İbn Kesîr, El-Bidâye, III,
41; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 103
840 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 58; Harezmî, Menâkıb, s. 19
841 El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 125
842 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4717; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3952; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 58
236 Hz. Ali (kv) Bölümü
115- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bu ümmetin içinde Peygamberine ilk varacak
olan ve ilk İslam olanı Ali b. Ebî Tâlib’dir.” 843
116- Selman-ı Fârisî nakletti: “Ebû Zerr, Mikdat,
Habbâb, Câbir, Ebû Saîd el-Hudrî, Zeyd b. Erkâm ve
bazı Ashâb dediler ki: Hatice’den sonra ilk İslam olan
Ali’dir. Bu Ashâb da Ali’yi, diğer Ashâb’dan üstün tutar-
lardı.” 844
Resûlüllah (sav) İle İlk Musâfaha Edecek Olan Kimse
Hz. Ali (kv)’dir
117- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin, Ali’nin elinden tutup şöyle buyur-
duğunu kendim duydum: “Kıyamet gününde benimle ilk
musâfaha edecek olan budur!” 845
118- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim Ali ile musâfaha ederse, benimle
musâfaha etmiş gibidir. Benimle musâfaha eden ise yük-
seklerde olan Arş’ın temeli ile musâfaha etmiş gibidir.
Her kim Ali’nin boynuna sarılırsa, benim boynuma sa-
rılmış gibidir. Her kim de benim boynuma sarılırsa, bü-
tün peygamberlere sarılmış gibidir. Her kim Ali’yi seven
biri ile musâfaha ederse, Allah (celle celâlühü) onun gü-
nahlarını affeder ve cennetine hesapsız olarak koyacak-
tır.” 846
119- Ebû Zerr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bu Ali, bana ilk iman eden
ve benimle kıyamet gününde ilk musâfahalaşacak olan-
dır. Bu Ali, en büyük sâdık, hak ve bâtılı birbirinden
ayırt eden ümmetimin fârukudur. Kendisi mü’minlerin
melikidir, mal ise zalimlerin melikidir.” 847
843
El-Kilâbî, Müsned, Hadis 10
844 İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1090; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 94
845 Hatîb Bağdâdî, IX, 453
846 Harezmî, Menâkıb, s. 226
847 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, I, 75-76; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 102; Ali
el-Muttakî, Müntehab, V, 33; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 616
Hz. Ali (kv) Bölümü 237
Resûlüllah (sav)’in Hz. Ali (kv)’yi Kendi Canından Say-
ması
120- Berâ b. Azib nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, Hz. Ali (kv)’ye hitaben: “Yâ Ali! Sen ben-
densin, ben de sendenim.” 848
Hz. Ömer (ra) şöyle dedi:
“Resûlüllah, Ali’den razı olarak vefat etti.” 849
121- Hz. Ali (kv) nakletti: “Cafer b. Ebî Tâlib ve Zeyd b.
Harise ile birlikte, Resûlüllah (sav)’in yanına girdik ve en çok
hangimizi sevdiğini sorduk. Resûlüllah (sav), Zeyd’e: “Sen
benim azatlımsın ve benimsin” buyurunca sevinçten hop-
lamaya başladı. Cafer’e: “Sen sîmâ olarak da, huy olarak
da bana en çok benzeyensin” buyurunca, Cafer de sevinç-
ten hoplamaya başladı. Bana da: “Ey Ali! Sen benim da-
madım ve torunlarımın babasısın; sen bendensin, ben de
sendenim” buyurunca, ben de sevinçten hoplamaya başla-
dım.” 850
122- Habeşî b. Cünâde nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Ben Ali’denim, Ali de
bendendir. Benim halklar ile yaptığım antlaşmaları yap-
ma veya bozma işlemi; ben veya Ali’den başka kimse
tarafından yapılamaz.” 851
123- “Ali bendendir. Ben de Ali’denim. Benim
adıma verilen sözleri ben ve Ali yerine getirebiliriz.” 852
124- “Ali bendendir, ben de ondanım. Ali’den baş-
ka hiç kimse benim yerimi eda edemez.” 853
125- İbn Bükeyr nakletti: “Ali benden ve ben
Ali’denim. Benim borcumu ancak; ben ve Ali öderiz,
başkası değil.” 854
848
Tirmîzî, Menâkıb 21, 3716 / III, 556; Ahmed, Müsned, XVIII, 26633
849 Buhârî, Fazilet 9 / Megâzi 43, 4251 / Sulh 6, 2698, 2699 / Cizye 19, 3184; Kütüb-i
Sitte, XII, 214
850 Ahmed, Müsned, XVIII, 26632; Nesâî, VII, Hasâis, 8402 (Nesâî, çok az farkla
rivâyet etmiştir); Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5010 BMT; Harezmî, Menâkıb, s. 27;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 99
851 Nesâî, VII, 8091 / Hasâis, 8400; Ahmed, Müsned, XIX, 27474; İbnü’l Megâzilî,
Menâkıb, s. 222; Harezmî, Menâkıb, s. 223; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 549
852 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3719 / III, 557
853 İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 119. Tevbe Sûresi ile ilgili nakledilmiştir.
238 Hz. Ali (kv) Bölümü
126- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi veselleme muz hediye etmişlerdi. O muzlardan
birinin kabuğunu çıkardı ve bana yedirdi. O anda yanımızda
bulunan biri dedi ki: “Ey Allah’ın Resûlü! Ali’yi seviyor
musun?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyur-
du ki: “Sen bilmiyor musun ki, Ali bendendir. Ben de
ondanım.” 855
127- Uhud Savaşı’nda Hz. Ali (kv)’nin; Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi veselleme topluca saldıran müşriklere
karşı, kahramanca hamleler yapıp; onların şerrinden Resûlül-
lah (sav)’i koruduğunu gören Cebrâil (as), Hz. Ali (kv)’yi öve-
rek şöyle buyurdu: “Yâ Muhammed! Ali’den zuhur eden bu
iş, kemal derecesinde civanmertliktir!” Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem de: “Evet öyledir, Ey Cebrâil!
Çünkü Ali bendendir, ben de ondanım.” buyurunca,
Cebrâil (as) da: “Ben de sizlerdenim.” buyurdu. Bunun üze-
rine aşağıdaki nida duyuldu. 856
128- Ebî Râfi nakletti: Biz, Uhud Savaşı gününde; gök-
lerden gelen şöyle bir nida duyduk: “Lâ fetâ illâ Ali, Lâ sey-
fe illâ Zülfikâr.” Yani “Ali gibi yiğit yoktur! Zülfikâr gibi
kılıç yoktur!” 857
*- Taberî’nin bildirdiğine göre Resûlüllah (sav) efendi-
miz, Uhud Savaşı esnasında kılıcı kırılan Hz. Ali (kv)’ye Zül-
fikâr isimli kılıcı verdi ve arkasından şöyle buyurdu: “Ali gibi
yiğit yoktur! Zülfikâr gibi kılıç yoktur!” 858
129- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, Tevbe Sûresi gelince hacılara tebliğ etmek
üzere Hz. Ebû Bekir (ra)’ı gönderdi. Sonra onu çağırıp:
854
Ahmed, Müsned, XIX, 27474; Nesâî, VII, Hasâis, 8405; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI,
391
855 Harezmî, Menâkıb, s. 25
856 İbn Hişâm, Sîret, III, s. 133; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 68; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 143
857 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 197; El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 43; Taberî’de,
İmam Muhammed Bâkır, “Bedir’de Rıdvan adlı melek nida etti.” diye bildirmiştir.;
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 74; İbn Kesîr, El-Bidâye, IV, 85 / VII, 361; İki
hadisi Uhud diyerek birleştirip nakledenler: Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 553-
554; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 104
858 Tarih-i Taberî, III, 177
Hz. Ali (kv) Bölümü 239
“Bunun ehlimden olmayan bir kimse ile tebliğ
edilmesi uygun değildir.” buyurdu. Hz. Ali (kv)’yi çağırdı ve
Sûre’yi Arafat’ta okuması için ona verdi. 859
130- Aynı hadisi Hz. Ali (kv) bildiriyor: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Ebû Bekir (ra)’ı, Hac emiri
tayin etti ve yeni nâzil olmuş olan Berâe (Tevbe) Sûresi’ni de
hükümlerini halka bildirmesi için ona verdi. Daha sonra beni
çağırıp: “Ebû Bekir’e yetiş! Kendisine yetiştiğin yerde
yanında bulunan âyetlerin yazılı olduğu mektubu al ve
onu Mekke halkına sen oku!” buyurdu. Hz. Ebû Bekir’e
Cuhfe’de yetişip âyetleri alınca, Hz. Ebû Bekir geri Resûlüllah
(sav)’in yanına döndü. Ve: “Ey Allah’ın Resûlü! Benim
hakkımda bir şey mi indi?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Hayır, fakat Cebrâil, bana gelip
dedi ki: Âyetleri sen veya senden olan biri edâ edebilir.”
860
*- Hicret’in 9. yılı Zilkâde ayının sonlarında, Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ebû Bekir (ra)’ı Hac
emiri olarak tayin ettiği zaman, Hz. Ali (kv)’yi de peşinden
gönderip, Tevbe Sûresi’nin ilk otuz âyeti ile birlikte şunları da
tebliğ etmesini istedi: “Mü’min olmayan, cennete giremez.
Kâbe’yi kimse çıplak olarak tavaf edemez. Bu seneden
sonra müşrikler Kâbe’yi tavaf edemez.” 861
131- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, benim nefsim gibidir! Ona itaat etmek,
bana itaat etmektir. Ona karşı âsi olmak, bana karşı âsi
olmaktır.” 862
132- Hz. Âişe annemiz, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemden sordu:
859
Tirmîzî, Tefsir, Tevbe, 3090 / III, 206; Nesâî, VII, Hasâis, 8406; Ahmed, Müsned,
XIV, 21537; Kütüb-i Sitte, XII, 471
860 Ahmed, Müsned, XIV, 21535; Nesâî, VII, Hasâis, 8407; Tirmîzî, Tefsir, Tevbe,
3090 / III, 206; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4431; Belâzürî, El-Ensab, II, 155; Muhibüd-
din Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 69; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 550; Cevdet Paşa, Kısâs-ı
Enbiyâ, I, 231
861 Ahmed, Müsned, XIV, 21539; Hâkim, El-Müstedrek, V, 3328 / VI, 4432 BMT;
Dârimî, Hac 74, 1925; Sevgilinin Bahçesi, s. 289; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 232
862 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 55
240 Hz. Ali (kv) Bölümü
“Ey Allah’ın Resûlü! Senden sonra insanların en
hayırlısı kimdir?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem buyurdu ki: “Ali b. Ebî Tâlib’dir. Kendisi nefsimdir,
ben de onun nefsiyim!” 863
133- Hz. Ali (kv)’den rivâyetle: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Sen benim
seçilmiş ve güvenilir dostumsun!” 864
134- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Sırrımın sahibi, Ali b. Ebî Tâlib’dir.” 865
135- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her peygamberin bir sır sahibi vardır. Benim
sır sahibim Ali b. Ebî Tâlib’dir.” 866
136- Hz. Ali (kv) nakletti: Hastalanmıştım. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem beni ziyarete geldi. Yatmış
olduğum yatağın üstüne yaslandı ve elbisesi ile beni örttü.
Sonra benim iyileştiğimi gördüğünde de mescide gitti. Nama-
zını kıldıktan sonra geldi ve elbisesini üstümden aldı. Sonra da
şöyle buyurdu: “Ey Ali! Ayağa kalk! Bütün hastalığından
kurtuldun!” Ayağa kalktığımda sanki önceden hiçbir şey ol-
mamış gibi kendimi iyi hissettim. Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem bana buyurdu ki: “Ey Ali! Namazımda
Rabb’im Allah’tan kendi nefsim için ne istediysem bana
verdi. Kendi nefsime ne istediysem, aynı şeyleri sana da
istedim. Onları da kabul etti. Ancak benden sonra pey-
gamberlik yoktur.” 867
137- Abdullah b. Haris nakletti: Ali b. Ebî Tâlib’e
sordum ki: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem ile olan en faziletli konumunu anlatır mısın?” Ali
dedi ki: “Bir gün Resûlüllah’ın yanında yatıyordum. Ken-
disi namazını kıldıktan sonra bana buyurdu ki: Ey Ali!
Allah’tan her hayırlı şeyi kendim için nasıl istediysem,
hep aynı şeyleri senin için de istedim. Allah’a her türlü
863
Harezmî, Menâkıb, s. 90
864 Nesâî, VII, Hasâis, 8404
865 Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 151; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 311
866 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 235
867 Nesâî, VII, Hasâis, 8479; Harezmî, Menâkıb, s. 86-87
Hz. Ali (kv) Bölümü 241
şerden kendimi nasıl sığındırdıysam, aynı sığınağı sana
da istedim.” 868
138- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Allah-ü Teâlâ, Resûlü ve Cebrâil (as)
senden razıdırlar.” 869
139- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’nin eli, benim elimdir.” 870
140- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’nin kanı kanımdır, eti etimdir.” 871
Resûlüllah (sav)’in Hz. Ali (kv)’yi Şikâyet Edenlere Ce-
vabı
141- İmran b. Husayn nakletti: Seferden dönen dört ki-
şi, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme, Hz. Ali
(kv)’yi şikâyet ettiler. Tek tek şikâyetlerini dinleyen Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem yüzünü onlardan çevirdi ve
kızarak şöyle buyurdu: “Ali’den ne istiyorsunuz? Ali’den ne
istiyorsunuz? Ali’den ne istiyorsunuz? Ali benden, ben
de Ali’denim! Ali benden sonra her mü’minin velisidir.”
872
142- Büreyde nakletti ki: Ali ile Yemen’e gitmiştim.
Orada Ali’den bana karşı ağır gelen şeyler gördüm. Seferden
döndüğümüzde Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
huzurunda Ali’nin yaptıklarını zikredip, onu şikâyet ettim.
Resûlüllah (sav)’in yüzü değişip bana şöyle buyurdu: “Ey Bü-
reyde! Ben mü’minlere kendi nefislerinden daha evlâ
değil miyim?” deyince, “Evet Ey Allah’ın Resûlü!” dedim.
868
Taberânî’den; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 61; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 43
869 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 34; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 621; Münâvî,
Künüz el-Hakâik, I, 41
870 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 252
871 Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 144
872 Tirmîzî, Menâkıb 20, 3712 / III, 553; Tayâlisî, Müsned, III, 111; Nesâî, VII, 8090 /
Hasâis, 8399; Ahmed, Müsned, XIX, 27468; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4636 BMT;
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 397; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 107; İbnü’l
Megâzilî, Menâkıb, s. 224; Harezmî, Menâkıb, s. 92; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 410-
411; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 392; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 538; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 67; İbn Hibban, II, 465. Hadisler birleştirilmiştir.
242 Hz. Ali (kv) Bölümü
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Ey Büreyde, Ali’ye kızma! Ali benden, ben de
Ali’denim. Ali’den ayrılan kimse benden ayrılmış olur.
Ali benden sonra sizin velinizdir. Ben kimin mevlâsı
isem, Ali de onun mevlâsıdır.” Bunun üzerine Büreyde
şöyle dedi: “Ondan sonra Ali en çok sevdiğim insan ol-
du.” 873
143- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Büreyde, Ali’yi ayıplayıp haddi aşma! Ali
bendendir, ben de Ali’denim.” 874
144- Ashâb’dan Amru b. Şâs, Yemen seferine Hz. Ali
ile birlikte katılmıştı. Seferde Hz. Ali’den sertlik gördüğünden,
sefer dönüşünde, mescidde Ashâb’ın önünde Hz. Ali’yi ayıp-
ladı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin bundan
haberi oldu. Bir gün Amru, mescide girdiğinde ona hiddetli bir
şekilde bakıp, şöyle buyurdu: “Ey Amru! Allah’a yemin ol-
sun ki, bana eziyet ettin!” Amru dedi ki: “Sana eziyet et-
mekten Allah’a sığınırım!” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem bunun üzerine şöyle buyurdu: “Evet eziyet
ettin, çünkü her kim Ali’ye eziyet ederse bana eziyet et-
miş olur! Ali’ye öfkelenen bana öfkelenmiş olur! Ali’yi
inciten gerçekten beni incitmiş olur!” 875
145- Berâ b. Azib nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem iki ordu gönderip; bunlardan birine Ali b. Ebî
Tâlib’i, diğerine Halid b. Velid’i komutan tayin etti ve: “Çar-
pışma olduğu takdirde başkomutan Ali’dir.” buyurdu. Ali
bir kale fethetti ve hoşumuza gitmeyen işler yaptı. Bunun üze-
rine Halid, Ali’yi kötüleyen bir mektubu benimle birlikte
Resûlüllah (sav) efendimize gönderdi.
873
Nesâî, VII, 8089 / Hasâis, 8413; Ahmed, Müsned, XVIII, 25514; Harezmî,
Menâkıb, s. 79; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 390; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 228; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 609; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 387. Hadisler
birleştirilmiştir.
874 Ahmed, Müsned, XVIII, 25513; İbnü’l Megâzilî, s. 225
875 Ahmed, Müsned, XIX, 27473; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4677; El-Askalânî, El-
Metâlib, III, 3966; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 392; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 229 / VII,
540; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 129; İbn Hibban, II, 464; El-Heytemî, Savâi-
kü’l-Muhrikâ, s. 386; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 103
Hz. Ali (kv) Bölümü 243
Mektubu, Peygamber (sav) efendimize okuyunca rengi
değişti ve sonra şöyle buyurdu: “Allah ile Peygamber’ini
seven ve Allah ile Peygamber’inin sevdiği bir kimse hak-
kında ne düşünüyorsun?” Ben de: “Allah’ın gazabından
ve Peygamber’inin gazabından Allah’a sığınırım. Ben
ancak bir elçiyim.” dedim. Bunun üzerine Resûlüllah sustu.
876
146- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: İnsanlar, Hz. Ali’yi
Resûlüllah (sav)’e şikâyet ettiler. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem ayağa kalkıp bir hutbe verdi ve şöyle buyurdu:
“Ey İnsanlar! Ali’yi bana şikâyet etmeyiniz. Allah’a ye-
min olsun ki o; Allah’ın zatı konusunda ve Allah yolunda
en çok sert davranan kimsedir.” 877
*- İbn Kesîr, bu şikâyet hadislerinin Hicrî 10. yılda,
Resûlüllah (sav)’in Veda Haccı’ndan önce Hz. Ali (kv)’yi Ye-
men’e göndermesi ile vârid olduğunu nakletmiştir. Gadîr-i
Hûm Hutbesi de bu olumsuz düşüncelere genel anlamda ce-
vap verme niteliğindedir diye açıklamıştır. 878
Resûlüllah (sav)’in En Yakını, Hz. Ali (kv) İdi
147- Berâ b. Azib nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali’nin bana yakınlığı ve
önemi; gövdemin üzerindeki başım mesabesindedir.” 879
148- Ümmü Seleme annemiz nakletti: “Allah’a yemin
olsun ki; vefa ve sevgide Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi veselleme insanların en sevgili olanı Ali’ydi.” 880
876
Tirmîzî, Menâkıb 21, 3725 / III, 559; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 391
877 Ahmed, Müsned, XIX, 27472; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4710 BMT; Ebû Nuaym,
Hilyetü’l-Evliya, XI, 403; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 391; Muhibüddin Taberî, Zehâi-
ru’l-Ukbâ, s. 99; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 129; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,
539; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 174; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, II, 620; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 283
878 İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 231
879 Hatîb Bağdâdî, XII, 12; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 92; Harezmî, Menâkıb, s. 87;
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 63; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 66; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 285; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 39
880 Nesâî, VII, Hasâis, 8487; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 553; El-Heysemî, Mecmaü’z-
Zevâid, IX, 112
244 Hz. Ali (kv) Bölümü
149- Muâzet el-Gıffârî nakletti: Peygamber sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Âişe’nin evindeydi. Ben oraya vardı-
ğımda Ali evden yeni çıkmıştı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemin Âişe’ye hitaben şöyle buyurduğunu kendim
duydum: “Ey Âişe! Ali bana en sevgili ve en keremli olan
erkektir. Onun hakkını daima bil ve ona ikramda bulun!”
881
150- Abdullah b. Nücey, Hz. Ali (kv)’nin şöyle buyur-
duğunu nakletti: “Resûlüllah’ın yanında öyle bir durumum
vardı ki; insanlardan hiçbir kimse böyle bir duruma sa-
hip değildi. Her gün seher vakti yanına gelir: “Es-selâmü
aleyke Yâ Nebîyallah!” diyerek onu selâmlardım.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, içeriden
hafif öksürürse geri evime dönerdim. Öksürmezse yanına
girerdim.” 882
151- Hz. Ali (kv) nakleder: “Resûlüllah’tan bir şey is-
tediğim zaman mutlaka bana verilirdi. Susup istemedi-
ğim zaman ise, verilmesi gereken şey önce bana verilir-
di.” 883
152- Ümmü Atiyye nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem; Ali’yi asker ile bir sefere gönderdi. Bir süre
sonra Ali’yi özleyen Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lemin, ellerini kaldırarak şöyle duâ ettiğini duydum: “Ey Al-
lah’ım! Bana Ali b. Ebî Tâlib’in yüzünü göstermeden
canımı alma!” 884
153- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemden
sonraydı. Bir kişi Ebû Zerr’in yanına geldi. Ebû Zerr, mescidin
içinde oturuyordu. Hz. Ali (kv) de onun önünde namaz kılı-
yordu. O gelen kişi Ebû Zerr’e dedi ki: “Ey Ebû Zerr! Sana
881
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 62; El-Askalânî, El-İsâbe, IV, 183; Muhi-
büddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 219
882 Nesâî, VII, Hasâis, 8446; Ahmed, Müsned, IV, 5642; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid,
VII, 535
883 Nesâî, VII, Hasâis, 8450
884 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3737 / III, 563; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 358; İbnü’l
Megâzilî, Menâkıb, s. 122; Harezmî, Menâkıb, s. 30; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 106;
İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 549; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 94; Er-Rudânî,
Cem’ul Fevâid, VII, 535
Hz. Ali (kv) Bölümü 245
en sevgili olan kişiden haber verir misin? Allah’a yemin
olsun! Sana en sevgili olan kişi, mutlaka Resûlüllah’a da
en sevgili kişidir.”
Ebû Zerr buyurdu ki: “Evet öyledir. Nefsim kudreti
elinde olan Allah’a yemin olsun ki; bana en sevgili olan,
zamanında Resûlüllah’a da en sevgili kimseydi. İşte o
budur!” diye önünde namaz kılan Hz. Ali (kv)’yi gösterdi. 885
154- Alâ el-Hadrâmî nakletti: Bir adam Abdullah b.
Ömer’e, Hz. Ali’yi sodu. İbn Ömer: “O, Resûlüllah’ın en
yakınıydı. Onun Resûlüllah’a olan yakınlığını görmek
istiyorsan mescidde onun evinden başka evin kalmadığı-
na bak! Başka da bir şey sorma!” dedi. Adam: “Ama ben
onu sevmiyorum!” deyince, İbn Ömer: “Allah da seni sev-
mesin!” buyurdu. 886
155- Abdullah b. Ömer’den sordular ki: “Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemden sonra halkın en
hayırlısı kimdi?” İbn Ömer önce bu soruyu sorana kızdı.
Sonra Allah’tan af dileyip şöyle devam etti: “Resûlüllah’tan
sonra halkın en hayırlısı; Resûlüllah’a helâl olan, ona da
helâl olandır. Resûlüllah’a haram olan, ona da haram
olandır.” Dediler ki: “O kişi kimdir?” İbn Ömer dedi ki: “O
kişi Ali’ydi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, mescide açılan kapıları kapattığında; Ali’nin kapı-
sını açık bıraktırdı ve buyurdu ki: Ey Ali! Sen benim
vârisim ve vâsîmsin. Sen borcumu ödeyecek ve vaâd et-
tiğimi yerine getireceksin. Sen, Sünnet’im üzerinde ol-
duğun halde öldürüleceksin. Her kim sana kin besler,
düşmanlık eder ve beni sevdiğini söylerse yalancıdır.
Beni hakikatte sevmiyordur.” 887
156- Abdullah b. Ömer nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi veselleme sordular ki: “Mîrac gecesinde Al-
lah-ü Teâlâ seninle kimin lügati ile muhatap oldu?”
Resûlüllah (sav) buyurdu ki:
885
İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 170; Harezmî, Menâkıb, s. 29-30; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 62-63; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 162
886 Nesâî, VII, Hasâis, 8435-8438
887 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 261
246 Hz. Ali (kv) Bölümü
“Allah, Ali b. Ebî Tâlib’in lügati ile bana muhatap
oldu. Ben de sordum ki: Yâ Rabbi! Sen mi bana muha-
tap oluyorsun yoksa Ali mi? Allah (celle celâlühü) bana
buyurdu ki: Ey Ahmed! Ben eşyalar gibi bir şey değilim,
insanlar ile kıyas edilemem ve eşyalar ile vasıflandırıla-
mam. Seni nurumdan yarattım ve senin nurundan Ali’yi
yarattım. Kalbinin içine baktım, kalbinde Ali b. Ebî
Tâlib’den daha sevgili olanı görmedim ve böylece kalbin
mutmain olsun diye onun lügati ile sana muhatap ol-
dum.” 888
157- Kusem b. Abbas’a soruldu: “Nasıl oldu da siz du-
rurken Ali, Resûlüllah (sav)’e varis oldu?” Kusem şöyle dedi:
“Çünkü Ali bizim aramızda, O’na ilk kavuşan ve O’na en
ileri derecede yakın olandı.” 889
Bu mirasın ilim olduğu
nakledilmektedir.
Hz. Ali (kv), İnsanların En Hayırlısıdır
158- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim Ali b. Ebî Tâlib için, “İnsanların en
hayırlısıdır” demezse küfre düşmüş olur. Kim bunda çe-
kişme yaparsa, kim bunda tereddüt eder, imtina ederse
küfre düşmüş olur.” 890
159- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi veselleme pişirilmiş bir kuş eti getirdiler, ben de hizme-
tindeydim. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bu-
yurdu ki: “Ey Allah’ım! En sevgili (hayırlı) kulunu bana
gönder de, bu kuşun etinden benimle beraber yesin!”
diye üç defa duâ buyurdu. Ben bunu duyunca: “Yâ Rabbi!
O kişiyi Ensâr’dan kıl!” diye duâ ettim. Ali gelip kapıya
vurdu. Ona Resûlüllah (sav)’in meşgul olduğunu söyledim.
Biraz sonra bir daha geldi, yine aynı şeyi söyleyip geri çevir-
dim. Üçüncü defa geldiğinde, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
888
Deylemî’den; Harezmî, Menâkıb, s. 37; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 13
889 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4690 BMT
890 Deylemî ve Ebû Ya’lâ’dan; Hatîb Bağdâdî, III, 192 / XII, 421; Ali el-Muttakî, Ken-
zü’l-Ummâl, XI, 625; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 35; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II,
16/17; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 37. Hadisler birleştirilmiştir.
Hz. Ali (kv) Bölümü 247
âlihi vesellem sesini duydu ve gelen kişiyi içeri almamı buyur-
du. Ali içeri girince Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, tebessüm edip şöyle buyurdu: “Allah’a hamdolsun ki;
seni, bu makâma sahip kıldı. Ben her yediğim lokmada
bana ve O’na en sevgili kulunu gönderip benimle bera-
ber yemesi için duâ ettim. O kişi de sen oldun.” Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem sonra şöyle buyurdu:
“Seni benim yanıma girmekte alıkoyan neydi?” diye so-
runca; Hz. Ali buyurdu ki: “Ey Allah’ın Resûlü, ben kapıyı
üç defa vurdum fakat Enes beni içeri almadı.” Sonra da
kuşu birlikte yediler. Adı geçen kuş bir tavuktu. 891
*- Es-Salebî devam ediyor: Enes b. Mâlik’e Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem sordu: “Niçin Ali’yi içeri
almadın Ey Enes?” “Ey Allah’ın Resûlü! Ben o kulun
Ensâr’dan olmasını diledim.” Resûlüllah (sav): “Ey Enes!
Ensâr toplumu içerisinde Ali’den daha hayırlı ya da daha
faziletli birisini bulmak mümkün mü?” 892
160- Hz. Ali (kv) gelirken Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem Ashâb’ına hitaben şöyle buyurdu: “İşte insan-
ların en hayırlısı geliyor.” 893
161- Câbir b. Abdullah’tan sordular: “Ali, aranızda
nasıl bir adamdı?” Câbir el-Ensârî, onlara şöyle cevap verdi:
“Allah’a yemin olsun ki; Ali, Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemden sonra insanların en hayırlısıdır.” 894
891
Tirmîzî, Menâkıb 21, 3721 / III, 558; Nesâî, VII, Hasâis, 8341; Belâzürî, El-Ensab,
II, 142; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4706-4707 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI,
398; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3962-3964; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 395; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VII, 545; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 62. Zehebî, bu
hadisi İbn Abbas’tan kısaca, aynı özle ifade etmiştir. Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 14;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 44. Hadisler birleştirilmiştir.
892 Es-Salebî, Kısâsül Enbiyâ, s. 160
893 Harezmî, Menâkıb, s. 62
894 Belâzürî, El-Ensab, II, 113
248 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv) Seyyiddir
162- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem Hz.
Ali (kv)’yi görünce şöyle buyurdu: “Merhaba! Ey Müslüman-
ların seyyidi ve takvâ sahiplerinin imamı!” Hz. Ali (kv)’ye:
“Peki sen buna karşılık nasıl şükrettin?” denilince: “Al-
lah’ın bana verdiklerinden dolayı hamd ettim. Beni üs-
tün kıldığı şeylerden dolayı şükrettim. Ve verdiği nimet-
lerin artması için dua ettim.” dedi. 895
163- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Sen dünyada ve âhirette seyyidsin!” 896
164- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem; Ashâb’ı ile otururken, Ali b. Ebî Tâlib
geldi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Ey Ali! Sen, Ashâb’ımın seyyidisin!” 897
165- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, Müslümanların seyyididir.” 898
166- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ben, âdemoğullarının seyyidiyim. Ali de Arap-
lar’ın seyyididir.” 899
167- Seleme b. Kehiyl nakletti: Bir gün Hz. Âişe,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yanındaydı. Hz.
Ali (kv) de onlara doğru geliyordu. Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Âişe; Araplar’ın seyyi-
dine bakıp şereflenmek istiyorsan, Ali b. Ebî Tâlib’e
bak!” Hz. Âişe dedi ki: “Sen, Araplar’ın seyyidi değil mi-
sin?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Ben Müslümanların imamı ve takvâ ehlinin sey-
yidiyim. Ali ise Araplar’ın seyyididir.” 900
895
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 382; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 55; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 619 / XIII, 177; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 89
896 Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 193
897 Hatîb Bağdâdî, VIII, 437; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 329; Ali el-Muttakî, Mün-
tehab, V, 36; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 627; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II,
193
898 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 263
899 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4683 BMT; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 112-118/214;
Harezmî, Menâkıb, s. 224; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 278
900 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4684; Hatîb Bağdâdî, XI, 89-90; İbnü’l Megâzilî,
Menâkıb, s. 213; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 118
Hz. Ali (kv) Bölümü 249
168- Benzer bir hadis; Hz. Hasan (ra) nakletti: Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bana
Araplar’ın seyyidini çağırın!” Hz. Âişe: “Sen, Araplar’ın
seyyidi değil misin?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem buyurdu ki: “Ben bütün insanların seyyidiyim, Ali
ise Araplar’ın seyyididir.” 901
169- Abdullah b. Esad b. Zürâre nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Mîrac’da şanı
yüce olan Allah, Ali hakkında bana üç şey bildirdi. Ali,
Mü’minlerin seyyididir. Ali, takvâ sahiplerinin imamıdır.
Ali, maddi-mânevî, elleri ve ayakları temiz olanların ön-
deridir.” 902
Hz. Ali (kv) Mü’minlerin Mevlâsı, Velisi ve Dostudur
170- Zeyd b. Erkâm ve Büreyde nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ben kimin
mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır.”
Farklı rivâyetler:
“Ben kimin velisiysem, Ali de onun velisidir.”
“Ben kimin dostuysam, Ali b. Ebî Tâlib de onun
dostudur.” 903
171- Huzeyfe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Eğer Ali’yi kendinize veli
edinirseniz, onu hâdi ve mehdî olarak görürsünüz. O,
sizleri doğru yolda tutar.” 904
901
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 379; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 396; Muhibüd-
din Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 70; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 47; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, II, 618
902 Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, II, 88; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4723 BMT; İbnü’l
Megâzilî, Menâkıb, s. 65 / s. 104; Harezmî, Menâkıb, s. 210; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s.
398; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 70; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 47
903 Tirmîzî, Menâkıb 20, 3713 / III, 554; İbn Mâce, Mukaddime, I, 1, 11 / I, 11, 116;
Nesâî, VII, Hasâis, 8415; Ahmed, Müsned, XIX, 27500; Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, I,
71; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 387; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3957; El-
Askalânî, El-İsâbe, s. 88; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 525; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 596
/ III, 390; Kütüb-i Sitte, XII, 465. Hadisler birleştirilmiştir. Birçok sahâbî tarafından
rivâyet edilmiştir.
904 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 406
250 Hz. Ali (kv) Bölümü
172- Abdullah b. Ömer nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem namazını bitirince bize doğru dönüp
şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Bu Ali, benden sonra dünya
ve âhirette sizin velinizdir.” 905
173- Büreyde nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ben her kimin velisi ve mu-
tasarrıfı olduysam, Ali de onun velisi ve mutasarrıfıdır.
Ey Büreyde! Mutlaka benden sonra Ali sizin velinizdir.”
906
Ali el-Muttakî ilave ediyor: “Ali’yi sev! Çünkü kendisi,
ancak emrolunduğu şeyi yapar.” 907
174- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Sen benden sonra, kadın ve erkek bü-
tün mü’minlerin velisisin.” 908
175- Zeyd b. Erkâm nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem, Hz. Ali’nin elinden tutup şöyle buyurdu:
“Haberiniz olsun ki, muhakkak Allah (celle celâlühü),
benim velimdir. Ben de her mü’minin velisiyim. Ben ki-
min velisiysem Ali de onun velisidir. Bu, kiminle barış
içindeyse, ben de o kişi ile barış içindeyim. Bu, kime
düşman olursa ben de o kişiye düşman olurum.” 909
176- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Seni seven kişi, seni kendisine veli ka-
bul edendir ki; Allah (celle celâlühü), o kişiyi bizimle
beraber kılacaktır!” 910
905
Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 203; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 257
906 Ahmed, Müsned, XVIII, 25514; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2635 BMT; İbnü’l
Megâzilî, Menâkıb, s. 20; İbn Hibban, II, 465; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 189
907 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 612; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30
908 İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1091; Harezmî, Menâkıb, s. 74; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,
530; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 88
909 El-Kilâbî, Müsned, Hadis. 9; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 277; Zehebî, Tarihü’l-
İslam, VI, 389; Râmûz el-Ehâdis, s. 168
910 Harezmî, Menâkıb, s. 195
Hz. Ali (kv) Bölümü 251
Resûlüllah (sav), Kendisinden Sonra Hz. Ali (kv)’yi Yol
Gösterici Olarak Tavsiye Ediyor
177- Zeyd b. Erkâm ve Huzeyfe nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim be-
nim gibi yaşamak, benim gibi ölmek isterse; Allah’ın
bana vaâd ettiği, ebedî cennette olmak isterse; benden
sonra, Ali b. Ebî Tâlib’i kendine veli edinsin. Çünkü o
sizi asla hidâyetten çıkarmaz ve asla sapıklığa sürükle-
mez.” 911
178- Huzeyfe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah’ın kudret eliyle cenne-
te dikmiş olduğu ve “Ol” demesiyle olan kırmızı yakut-
tan dala tutunmak kimi sevindirirse, Ali b. Ebî Tâlib’in
sevgisine tutunsun, kendisine veli edinsin.” 912
179- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim, benim hayatım gibi yaşamak ve Al-
lah’ın ebedî olarak vaâd etmiş olduğu cennette olmak
isterse, Ali’yi veli edinsin. Ali’nin kendisinden sonra gös-
terdiğini de kendine veli edinsin. O kişi benden sonra
Ehl-i Beyt’imden gelenlere tâbi olsun. Çünkü kendileri
benim neslimdir. Onlar benim mayamdan yaratıldılar.
Anlayışım ve bilgim onlara, Allah tarafından verilmiştir.
Ümmetimin içinden kim, Ehl-i Beyt’imin faziletlerini
inkâr ederse ve onlara namazında salât getirmezse, işte
bu kişilerin vay haline! Ehl-i Beyt’ime böyle davrananla-
rın üzerine Allah şefaâtimi nasip etmesin!” 913
911
Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4697 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 389-390;
Harezmî, Menâkıb, s. 34; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 325; Ali el-Muttakî, Müntehab, V,
32; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 611-612; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 21
912 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 389-390; Es-Salebî, Kısâsül Enbiyâ, s. 215;
İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 216; Harezmî, Menâkıb, s. 35; Muhibüddin Taberî,
Riyâdü’n-Nadıra, II, 215; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 16
913 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 389; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 103
252 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv)’yi Anmak, Ona Bakmak İbadettir
180- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali’ye bakmak iba-
dettir.” 914
181- Ebû Hureyre nakletti: Muaz b. Cebel’in devamlı
Ali’nin yüzüne baktığını gördüm. “Onu hiç görmemiş gibi,
devamlı Ali’ye niye bakıyorsun?” Muaz dedi ki: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu duy-
dum: “Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir.” 915
182- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’yi zikretmek, anmak, hatırlamak ibadettir.”
916
183- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Meclisinizi, Ali’yi zikrederek süsleyiniz.” 917
Hz. Ali (kv)’nin Eli Adalette Resûlüllah (sav)’in Eline
Eşittir
184- Hz. Ebû Bekir (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yâ Ebû Bekir! Be-
nim avucumla Ali’nin avucu adalette eşittir.” 918
185- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem yanına gittiğimde elleri arasında hurma var-
dı. Selâmlaştık, bana o hurmaları verdi. Saydım, yetmiş üç
taneydi. Oradan Ali b. Ebî Tâlib’in yanına vardım. Onun da
elleri arasında hurma vardı. Selâmlaştık. Tebessüm etti ve
914
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4736; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 208 Harezmî,
Menâkıb, s. 261; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 94; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 90;
El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 281
915 Hatîb Bağdâdî, I, 142; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4737; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb,
s. 207; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 402; Harezmî, Menâkıb, s. 260; Zehebî,
Mîzânü’l-Îtidal, s. 507; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 134/144; Taberî bu hadisi, Hz.
Ebû Bekir (ra), Muaz b. Cebel, Abdullah b. Mes’ûd ve Ebû Hureyre’den hep birden
rivâyet etmiştir.; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 94; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 395; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 51
916 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 206; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 19
917 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 211
918 Hatîb Bağdâdî, V, 37; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 129; Harezmî, Menâkıb, s. 211;
Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 31; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 186; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 64
Hz. Ali (kv) Bölümü 253
elleri arasındaki hurmaları bana verdi. Saydım, tam yetmiş üç
taneydi. Hayretler içerisinde Resûlüllah (sav)’in yanına gittim
ve olanları anlattım. Bana şöyle buyurdu: “Ey Ebû Hureyre!
Bilmez misin ki, benim ve Ali b. Ebî Tâlib’in eli, adalette
eşittir.” 919
Resûlüllah (sav)’in Dünyada ve Âhirette Bayraktarı Hz.
Ali (kv)’dir
186- Abdullah b. Abbas nakletti: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Ali’ye Bedir günü, sancağı teslim ettiği
zaman henüz yirmili yaşlardaydı.” 920
187- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Dünyada bayrağımın sahibi, Ali b. Ebî
Tâlib’dir.” 921
188- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Dünyada da, âhirette de bayrağımı Ali taşıya-
caktır.” 922
189- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme sor-
dular ki: “Ey Allah’ın Resûlü! Ali, Livâ-i Hamd’ı nasıl ta-
şıyabilecek?” Efendimiz (sav) buyurdu ki: “Nasıl taşımasın
ki; ona nice meziyetler verilmiştir. Kendisine sabrım gibi
sabır, Yusuf’un güzelliği gibi güzellik ve Cebrâil (as)’ın
kuvveti gibi kuvvet verildi. Bütün mü’minler benim san-
cağımın altında olacaktır.” 923
919
Hatîb Bağdâdî, VIII, 76-77; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 438
920 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4640
921 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 200; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 136
922 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, I, 146; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 75;
Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 191; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII,
136
923 Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 202; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn,
s. 303
254 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv)’ye Verilen Nimetler
190- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali ile ilgili bana üç nîmet verilmiştir ki, bu
nîmetler bana dünyadaki nîmetlerden daha sevimlidir. 1-
Kıyamet günü, Allah-ü Teâlâ halkın hesabını bitirene
kadar, Ali huzurda bulunacaktır. 2- Livâ-i Hamd Sancağı
elinde olup, Âdem (as) ile evlatları o sancağın altındadır.
3- Kevser Havuzu başında sâki olup, ümmetimden tanı-
dıklarına su verecektir.” 924
191- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, Ebû Berze el-Eslemî’ye şöyle buyurdu:
“Âlemlerin Rabbi olan Allah, Ali b. Ebî Tâlib hakkında
bana ahidler (garantiler) verdi. Ali hidâyet bayrağı ve
iman meşalesidir. Ali evliyamın imamıdır. Ali bana itaat
edenlerin nurudur. Ey Ebû Berze! Ali b. Ebî Tâlib, kıya-
met gününde benim eminim ve bayrağımı taşıyacak
olandır. Ali, kıyamet günü Rabb’imin rahmet hazineleri-
ni elinde bulunduracaktır.” 925
192- Ebû Berze nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: Âlemlerin Rabbi olan Allah, Ali
hakkında bana vaâdde bulundu: “Ali hidâyet sancağı, evli-
yanın imamı, bana itaat edenlerin nurudur. O, takva sa-
hiplerinin bilmesini gerekli kıldığım sözdür. Onu seven
beni sevmiş, ona düşmanlık eden bana düşmanlık etmiş-
tir. Bu müjdeyi ona bildir.” buyurdu. Ali gelip kendisine bu
müjdeyi verdiğimde: “Ey Allah’ın Resûlü, ben Allah’ın
kuluyum ve O’nun tasarrufu altındayım. Eğer beni ceza-
landırırsa, günahım sebebi ile cezalandırmış olur. Bana
müjdelediğin şeyi tamamlarsa, Allah (celle celâlühü)
buna daha çok hak sahibidir.” Ben: “Allah’ım, onun kal-
bini temizle ve baharını İslam dini kıl!” diye dua ettiğim-
de, Allah (celle celâlühü): “Evet öyle yapacağım” buyurdu.
Sonra: Onun Ashâb’ımdan hiç kimsenin uğramadığı belaya
924
El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 390
925 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 383; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 46-47
Hz. Ali (kv) Bölümü 255
maruz kalacağı bana gösterildi. “Ey Rabb’im, o benim kar-
deşim ve dostumdur” dediğimde Allah (celle celâlühü): “O
takdir edilmiş bir şeydir. Bununla hem kendisi hem de
onun üzerinden başkaları da sınanacaktır.” buyurdu. 926
*- Hz. Ali (kv) yukarıda kendisine verilenler ile ilgili şöyle
buyurdu: “Babamı defnedip Resûlüllah’ın yanına gelince
bana öyle şeyler söyledi ki; buna karşılık dünyanın be-
nim olmasını istemem!” 927
193- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali konusunda bana
beş şey verildi. Birincisi, öldüğümde edep yerimi örtecek
olan kişi olmasıdır. İkincisi, borcumu benim yerime
ödeyebilmesidir. Üçüncüsü, kıyamet gününde hesap bi-
tene kadar kendisine dayanacağım kişi olmasıdır. Dör-
düncüsü, cennette Kevser Havuzu’mdan dağıtmada, ba-
na yardım edecek kişi olmasıdır. Beşincisi, iman ettikten
sonra küfre düşmeyeceğinden, evlendikten sonra da zi-
naya bulaşmayacağından endişe etmeyeceğim biri olma-
sıdır.” 928
194- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Sana üç şey verilmiştir ki; ne bana ne
de başka insanlara verilmiştir. Sen bana damat oldun,
fakat ben böyle birine damat olamadım. Sana çok doğru
olan kızım eş olarak verildi, bana böyle bir eş verilmedi.
Senin neslinden Hasan ve Hüseyin verildi, bana böylesi
verilmedi. Fakat yine sizler bendensiniz, ben de sizler-
denim.” 929
195- Hz. Ali (kv)’den rivâyetle; Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yâ Ali! Senin hak-
kında Allah’tan beş şey istedim, birini kabul etmedi,
dördünü verdi. Ümmetimin senin başında toplanmasını
Allah’tan istedim kabul etmedi.
926
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 384; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 189; Ha-
rezmî, Menâkıb, s. 220
927 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 383
928 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 396
929 Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 202
256 Hz. Ali (kv) Bölümü
Senin hakkında bana verdikleri ise şunlardır: Kı-
yamet gününde ilk olarak ben ve yanımda sen kalkaca-
ğız. Önümde Livâ-i Hamd sancağını sen taşıyacaksın.
Evvelkileri ve sonrakileri geçeceksin. Benden sonra
mü’minlerin velisi de sen olacaksın.” 930
196- Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, Dıhye el-Kelbî’nin kucağında yaslanmış uyuyordu. Hz.
Ali (kv) içeri girip şöyle buyurdu: “Selâm üzerine olsun.
Resûlüllah nasıl sabahladı?” Dıhye dedi ki: “Ey Resûlül-
lah’ın Kardeşi! Resûlüllah hayır üzere sabahladı.” Hz. Ali
(kv) buyurdu ki: “Allah seni, biz Ehl-i Beyt’in yerine
mükâfatlandırsın.” Dıhye dedi ki: “Ben seni seviyorum ve
benim sana olan medhiyelerim var. Sen mü’minlerin
emiri, elleri ve ayakları temiz olanların önderi ve pey-
gamberler hariç bütün âdemoğullarının seyyidisin. Kı-
yamet gününde Hamd Bayrağı elinde olacak. Sen ve se-
venlerin Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem ile
birlikte cennete gireceksiniz. Her kim seni kabul ederse
kurtulacaktır. Her kim sana düşmanlık ederse, düşüp
kaybedecektir. Muhammed sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellemi sevenler seni sevenlerdir. Sana kin ve düşmanlık
besleyenlere Muhammed sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lemin şefaâti erişmeyecektir. Ey Allah’ın berraklığı, ya-
nıma gel ve Resûlüllah’ın başını benden teslim al!” Bu-
nun üzerine Hz. Ali (kv) destek olup, Dıhye’den Resûlüllah
(sav)’in başını teslim aldı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem uyandığında Hz. Ali (kv)’ye sordu ki: “Duymuş ol-
duğum mırıldanma neydi?” Hz. Ali (kv), Dıhye ile arasında
geçenleri anlattı. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! O, Dıhye değil, o
Cebrâil (as)’dı. Cebrâil (as), Allah’ın seni adlandırmış
olduğu “Mü’minlerin Emiri” ismin ile seni adlandırdı.
Yine mü’minlerin kalbine senin sevgini yerleştiren ve
kâfirlerin kalbine senin korkunu yerleştiren Cebrâil’dir.”
931
930
Hatîb Bağdâdî, IV, 339; Râmûz el-Ehâdis, s. 293
931 Harezmî, Menâkıb, s. 83 / s. 231
Hz. Ali (kv) Bölümü 257
197- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kıyamet günü biz
dört kişiden başka herkes yayadır.” Bunun üzerine amcası
Hz. Abbas ayağa kalkıp: “O binekli olanlar kimlerdir, Ey
Allah’ın Resûlü?” diye sordu. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, buyurdu ki: “Ben, Burak üzerinde olaca-
ğım…” deyip Burak’ın vasıflarını anlattı. Hz. Abbas tekrar
sorunca: “Kardeşim Sâlih, kestikleri devesinin üzerinde
olacak!” Hz. Abbas daha kimler var diye sorunca, Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Amcam Hamza b. Ab-
dülmüttalib, benim devemin üzerinde olacak!” Hz. Abbas
tekrar sorduğunda, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem: “Kardeşim Ali, cennet develerinin birinin üzerinde
olacak. Elinde Livâ-i Hamd sancağı, kendisi “Allah’tan
başka ilâh yok ve Muhammed O’nun Resûlü’dür” diye
nida edecek. Hazır olan halk diyecekler ki: “Bu ya mür-
sel bir nebîdir ya da Allah’a yakın olan bir melektir.” Bu
sözler üzerine Arş’tan şöyle nida gelecek: Bu ne mürsel
bir nebî, ne de Arş’ı taşıyan bir melektir. Bu, Ali b. Ebî
Tâlib’dir. Resûlüllah’ın vâsîsidir. Takvâ sahiplerinin
imamı, elleri ve ayakları temiz olanların önderidir.” 932
198- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde pey-
gamberler kavimlerine yetişebilmek için binek üzerinde
diriltileceklerdir. Sâlih Peygamber, dişi devesi üzerinde
diriltilecek. Ben de adımlarını gözünün gördüğü en uzak
noktaya ulaştıran Burak üzerinde diriltileceğim. Fâtıma
da benim önümde diriltilecektir.” 933
199- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem minbere çıkıp uzun uzun konuştuktan sonra
şöyle buyurdu: “Ali b. Ebî Tâlib nerede?” Ali hemen
Resûlüllah (sav)’e doğru yürüyüp: “Buradayım Ey Allah’ın
Resûlü!” dedi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Ali’yi kucakladı. İki gözünün ortasından öptü. Sonra da en
932
Hatîb Bağdâdî, XI, 112-113 / XIII, 122-123; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 77
933 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4780 BMT
258 Hz. Ali (kv) Bölümü
yüksek sesiyle şöyle buyurdu: “Ey Müslüman Toplumu! Bu,
kardeşim, amcamın oğlu ve damadımdır! Bu, cennet geç-
lerinin seyyidleri olan, torunlarım Hasan ile Hüseyin’in
babasıdır. Bu; üzüntüyü, gamı ve kederi benim başımdan
uzaklaştırandır. Bu, Allah’ın yeryüzündeki aslanı ve kılı-
cıdır. Buna düşmanlık edene Allah (celle celâlühü) lânet
etsin. Bu gibi durumlardan Allah (celle celâlühü) ve ben
uzağız. Her kim benden ve Allah’tan uzak olmak isterse,
Ali’den uzaklaşsın. Bu söylediklerimi hazır olanlar, hazır
olmayanlara bildirsinler. Otur Ey Ali! Bu söylediklerimi,
Allah (celle celâlühü) sana verdi.” 934
200- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Sen havuzumun ve sancağımın sahibi
ve kalbimin sevgilisisin. Sen benim vâsîm, ilmimin vârisi
ve benden önceki peygamberlerin mirasının emanetçisi-
sin. Sen, Allah’ın yeryüzündeki güvendiği ve insanlar
üzerinde O’nun hüccetisin. Sen imanın rüknü ve İslam’ın
direğisin. Sen, zifiri karanlığın meşalesi, hidâyetin nuru
ve dünya ehli için yükseltilmiş nişanesin. Ey Ali! Her
kim sana uyarsa kurtulur, her kim senden yüz çevirirse
helâk olur. Sen aşikâr, belli olan yol ve dosdoğru olan
Sırat’sın. Sen ak yüzlülerin önderi ve mü’minlerin sulta-
nısın. Ben kimin mevlâsı isem, sen de onun mevlâsısın.
Ben ise her erkek ve kadın mü’minlerin mevlâsıyım. Seni
ancak temiz doğumlu bir kişi sever ve sana ancak kötü
doğumlu olan kişi düşman olur. Mîrac’da Allah (celle
celâlühü), beni katına aldığında bana şöyle nakletti: Ey
Muhammed! Ali’ye benden selâm et ve bildir ki, kendisi
evliyamın imamı ve bana itaat edenlerin nurudur. Ona
bu keramet kutlu olsun.” 935
934
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 92; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 38
935 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 133
Hz. Ali (kv) Bölümü 259
Hz. Ali (kv)’de Peygamberlerin Sıfatları Vardır
201- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim Âdem (as)’ın ilmine, Nuh (as)’ın anla-
yışına, İbrahim (as)’ın hilmine, Zekeriyya (as)’ın zühdüne
ve Mûsa (as)’ın şiddetli vuruşuna bakmak isterse Ali b.
Ebî Tâlib’e baksın.” 936
202- Ebî’l Hamrâ nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim Âdem (as)’ın
ilmini, Nuh (as)’ın azmini, İbrahim (as)’ın hilmini, İsa
(as)’ın zühdünü görmek istiyorsa Ali’ye baksın.” 937
203- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim Âdem’e ilminden dolayı, Mûsa’ya şid-
detinden dolayı, İsa’ya zühdünden dolayı bakmak isterse
Ali’ye baksın!” 938
204- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim İbrahim
(as)’a hilminden dolayı, Nuh (as)’a hikmetinden dolayı,
Yusuf (as)’a cemalinden dolayı bakmak isterse Ali b. Ebî
Tâlib’e baksın!” 939
205- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Ashâb’ı ile birlikte oturduğu sırada, onlara hitaben şöyle bu-
yurdu: “Âdem (as)’ın ilminde, Nuh (as)’ın anlayışında ve
İbrahim (as)’ın hilminde sizlere birini göstereyim mi?”
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem sözünü bitirince,
Hz. Ali (kv) çıkageldi. Hz. Ebû Bekir (ra) buyurdu ki: “Ey Al-
lah’ın Resûlü! Bir adamı üç peygambere kıyas ettin,
kimdir bu kutlu adam?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem buyurdu ki: “Yâ Ebâ Bekir! Sen bu adamın kim
olduğunu bilmiyor musun?” Hz. Ebû Bekir (ra) dedi ki: “Al-
lah ve Resûlü daha iyi bilirler.” Resûlüllah sallellâhü aleyhi
936
Harezmî, Menâkıb, s. 40-41; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 93; İbn
Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 280
937 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 21
938 Harezmî, Menâkıb, s. 220; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 218
939 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 94; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra,
II, 218
260 Hz. Ali (kv) Bölümü
ve âlihi vesellem buyurdu ki: “O adam, Hasan’ın babası Ali
b. Ebî Tâlib’dir.” Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir (ra) buyurdu
ki: “Sana kutlu olsun, Ey Hasan’ın Babası!.. Kim senin
gibi olabilir, Ey Hasan’ın Babası!” 940
206- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim Âdem’in ilmine ve Nuh’un fıkhına
bakmak istiyorsa, Ali b. Ebî Tâlib’e baksın!” 941
207- Hz. Hüseyin (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ben, Harun b. İm-
ran (as), Yahya b. Zekeriyya (as) ve Ali b. Ebî Tâlib aynı
mayadan yaratıldık.” 942
208- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her peygamberin ümmeti içerisinde bir benze-
ri vardır. Benim benzerim ise Ali’dir.” 943
Resûlüllah (sav)’in Vârisi ve Vâsîlerin Sonuncusu Hz. Ali
(kv)’dir
209- Büreyde nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Her peygamberin vâsîsi ve vârisi vardır. Ali de be-
nim vâsî ve vârisimdir.” 944
210- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Vâsîm, vârisim, borcumu
ödeyen ve vaâd ettiğimi yerine getiren Ali b. Ebî
Tâlib’dir.” 945
211- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, benim kardeşim, sahibim, vezirim, geride
bıraktıklarımın en hayırlısıdır.
940
Harezmî, Menâkıb, s. 45
941 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 212
942 Hatîb Bağdâdî, VI, 59; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, I, 126
943 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 64
944 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, III, 5; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 201; Harezmî,
Menâkıb, s. 42; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 71; Muhibüddin Taberî,
Riyâdü’n-Nadıra, II, 178; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 121; Münâvî, Künüz el-
Hakâik, IX, 113
945 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 71; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra,
II, 178; Harezmî, Menâkıb, s. 27; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 61
Hz. Ali (kv) Bölümü 261
Ehl-i Beyt’im içinde halifem, vaâd ettiklerimi yeri-
ne getiren ve borcumu ödeyendir.” 946
212- Selman-ı Fârisî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem, Hz. Ali (kv)’ye hitaben şöyle buyurdu:
“Bu benim vâsîm, sırrımın yeri, hazırlığımı tamamlaya-
cak ve borcumu ödeyecek olan, geride bıraktıklarımın en
hayırlısıdır.” 947
213- Selman-ı Fârisî nakletti: Bir gün Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi veselleme sordum: “Ey Allah’ın
Resûlü! Her peygamberin bir vâsîsi vardır. Senin vâsîn
kimdir?” Resûlüllah (sav), o anda cevap vermedi. Daha son-
ra beni çağırıp şöyle buyurdu: “Ey Selman! Mûsa (as)’ın
vâsîsi kimdir bilir misin?” Ben dedim ki: “Evet, Mûsa
(as)’ın vâsîsi Yûşa b. Nun’du.” Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Senin dediğin gibi Yûşa,
Mûsa’nın vâsîsiydi. Zira kendisi Mûsa’dan sonra o top-
lumun en bilginiydi. Benim de vâsîm, sırrımın yeri, geri-
de bıraktıklarımın en hayırlısı, benim ihtiyaçlarımı yeri-
ne getirecek ve borcumu ödeyecek olan Ali b. Ebî
Tâlib’dir.” 948
214- İbn Neccar, İbn Abbas’tan nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Sıddıklar üç
kişidir; İsa (as)’ın mü’minlerinden Yâsîn ehli Habib-i
Neccar, Ehl-i Firavn’dan Hezkıl, Muhammed’in vâsîsi Ali
b. Ebî Tâlib’dir ki, kendisi hepsinden daha faziletlidir.”
949
Bazı rivâyetlerde, “Ehl-i Firavn’dan Hezkıl” yerine,
“Mûsa (as)’ın vâsîsi Yûşa b. Nun” denilmiştir.
946
İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, I, 78/115; Harezmî, Menâkıb, s. 62; El-Askalânî, El-
İsâbe, I, 217
947 Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 635; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 32
948 El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 114; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 610
949 Es-Salebî, Kısâsül Enbiyâ, s. 153 20; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 246; Harezmî,
Menâkıb; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 56; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 31;
Râmûz el-Ehâdis, s. 212
262 Hz. Ali (kv) Bölümü
215- Câbir el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Üç kişi vahye karşı, bir
an bile küfre düşmediler: Yâsîn ehli Habib-i Neccar, Ali
b. Ebî Tâlib ve Firavn’un karısı Asiye.” 950
216- Hz. Âişe annemiz ve Abdullah b. Abbas nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Önde gelenler (önce iman edenler) üç kişidir. Mûsa’ya
önde gelen Yûşa, İsa’ya önde gelen Yâsîn (Habib-i Nec-
car) ve bana önde gelen Ali’dir.” 951
217- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem Üm-
mü Seleme annemizin gününde, onun evinde; Hz. Ali (kv) ile
güneş batana kadar bir odaya kapanıp gizli görüştüler.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Cebrâil (as) ile
birlikte kendisinden sonra kıyamete kadar olacak olan olayları,
Hz. Ali (kv)’ye anlattı. Ümmü Seleme annemiz kendi gününde
böyle bir durum olmasından üzüntü duydu. Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Ali (kv) evden çıkarken,
Ümmü Seleme’ye şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Seleme! Bu
durumdan dolayı kusuruma bakma ve beni ayıplama!
Allah her ümmetin içinden bir peygamber seçti. Her
peygambere de bir vâsî seçti. Ben bu ümmetin peygam-
beriyim. Ali de neslim, Ehl-i Beyt’im ve ümmetim içinde,
benden sonra benim vâsîmdir.” 952
218- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin ve-
fatından on gün sonra, yabandan bir adam; elinde kamçı,
yüzünde peçe olduğu halde, mescide gelip Ashâb-ı Kiram’a
tâziye verdi.
Sonra da: “Muhammed sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellem gitti ise, Allah bâkidir. Aranızda onun vâsîsi ve
vârisi kimdir?” diye sordu. Hz. Ebû Bekir (ra) efendimiz, eli
ile Hz. Ali (kv)’yi gösterdi. 953
950
Hatîb Bağdâdî, XIV, 155
951 Deylemî ve Taberânî’den; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 536; Muhibüddin Taberî,
Zehâiru’l-Ukbâ, s. 58; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 284
952 Harezmî, Menâkıb, s. 89-90
953 Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 763
Hz. Ali (kv) Bölümü 263
219- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Kıyamete kadar ben peygamberlerin
sonuncusuyum. Sen ise kıyamete kadar vâsîlerin sonun-
cususun.” 954
220- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Ben peygamberlerin sonuncusu olma-
saydım, sen peygamberliğime ortak olurdun. Sen pey-
gamber değilsin, sen Peygamber’in vâsîsi ve vârisisin.
Sen vâsîlerin seyyidi ve takvâ sahiplerinin imamısın.” 955
221- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Ali, borcumu ödeyendir.” 956
222- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Sen cenazemi yıkayacak ve borcumu
ödeyecek olansın.” 957
223- Âişe b. Sa’d nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Borcumu ödeyecek ve
önemli işlerimi yerine getirecek olan Ali’dir.” 958
224- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Benden sonra sen ümmetimi her konu-
da aydınlatacak olansın. Ey Ali! Cesedimi sen yıkarsın.
Borcumu sen ödersin. Mezarıma beni indirecek olan ve
vaâdlerimi yerine getirecek olan da sensin. Sen dünya ve
âhirette bayrağımı taşıyansın.” 959
225- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Sen vaâd ettiklerimi yerine getirecek ve
Sünnet’im üzerinde olduğun halde öldürüleceksin.” 960
226- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme, bir
halı hediye ettiler. Bunun üzerine Efendimiz (sav), Enes b.
Mâlik’e buyurdu ki: “Halıyı ortaya ser ve Ashâb’ımdan
bazılarını çağır, halının kenarlarına otursunlar!” Sonra
954
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 30
955 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 81
956 Bezzar’dan; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 604; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 286; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 16
957 Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 193
958 Nesâî, VII, Hasâis, 8425; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 611
959 Harezmî, Menâkıb, s. 236
960 El-Kilâbî, Müsned, Hadis 1
264 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv)’yi çağırdı. Onunla gizli olarak uzunca bir görüşme
yaptıktan sonra: “Halının ortasına otur!” buyurdu. Herkes
hazır olunca Hz. Ali (kv): “Ey rüzgâr, bizi taşı!” buyurdu. Bir
yere vardıklarında, Hz. Ali (kv): “Nereye geldiğimizi biliyor
musunuz?” diye sordu. Yanında bulunan Ashâb: “Hayır!
Bilmiyoruz!” dediler. Hz. Ali (kv): “Burası Ashâb-ı Kehf’in
makâmıdır! Haydi, kardeşlerinizi selâmlayınız!” dedi.
Yanında bulunan Ashâb-ı Kiram, selâm verdiler fakat Ashâb-ı
Kehf’ten cevap gelmedi. Bunun üzerine Hz. Ali (kv): “Selâm
sizlere Ey Sıddıklar Topluluğu!” diye selâm verdi. Onun
selâmını hep bir ağızdan: “Selâm sana! Allah’ın selâmı ve
rahmeti senin de üzerine olsun!” diyerek aldılar. Hz. Ali
(kv): “Niye kardeşlerime cevap vermediniz?” Ashâb-ı Kehf:
“Biz sıddıklar toplumu, bir peygamber veya bir vâsîye
muhatap olabiliriz.” dediler. Bu hitaptan sonra Ashâb-ı Kehf
eski hallerine döndüler. 961
227- Cafer-i Sâdık babası ve dedelerinden, Hz. Ali
(kv)’den nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
şöyle buyurdu: “Ey Ali! Sen benim kardeşim, vârisim ve
vâsîmsin. Seni seven beni sevmiştir ve sana düşmanlık
eden bana düşmanlık etmiştir. Ey Ali! Ben ve sen bu
ümmetin babalarıyız. Ey Ali! Ben, sen ve evlatların sey-
yid ve âhirette melikleriz. Her kim bizleri tanırsa Allah’ı
tanımıştır ve her kim bizleri inkâr ederse Allah’ı inkâr
etmiştir. Ey Ali! Melekler senin sevginle Allah’a yaklaşır.
Eğer gökyüzündeki meleklerin sana olan sevgisi gibi yer-
yüzünde de sana sevgi olsaydı, ceza verecek kimse kal-
maz, cehennem kapıları kapanırdı.” 962
228- Abdullah b. Abbas nakletti: “Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin, başkasına yapmadığı;
yetmiş tane yerine getirilmesi gereken, vasiyeti sadece
Hz. Ali (kv)’ye yaptığını aramızda konuşurduk.” 963
961
İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 232-233; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 141
962 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 19
963 Bu bölümde 42. Hadis’in tekrarıdır
Hz. Ali (kv) Bölümü 265
229- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem vefat
edeceği zaman Hz. Ali (kv)’yi çağırttı. Kendi yatağına oturtup
ona şöyle buyurdu: “Ey Ali! Elbette zimmetimi kurtaran-
sın. Havuzumun kenarında benimle görüşecek olan ilk
kişi sensin. Benden sonra sana çok zarar gelir, ama sab-
ret! İnsanların çoğu dünyayı istedikleri zaman, sen âhire-
ti seçersin!” 964
230- Hz. Ali (kv), bir gün minbere çıktı ve şöyle buyur-
du: “Ben Allah’ın kulu, Resûlüllah’ın kardeşi ve vârisi-
yim. Cennetteki kadınların seyyidesini nikâh eden be-
nim. Vâsîlerin üstünü ve sonuncusu benim. Benden son-
ra kim, bu dâvâda bulunursa Allah-ü Teâlâ, o kimseye
bir musibet versin.” 965
Hz. Ali (kv)’nin Üstün Konumu
231- Câbir b. Abdullah nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem Tâif’in fethedildiği gün, Hz. Ali (kv)’yi
çağırdı ve onunla özel görüşme yaptı. Bu görüşme o kadar
uzadı ki halk: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, amcasının oğlu ile görüşmesini uzattı.” dediler.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bunu işitince:
“Onunla özel görüşmeyi ben kendi arzumla yapmadım.
Allah’ın emri ve arzusu ile yaptım.” diye açıkladı. 966
232- Sa’d b. Ebî Vakkas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Tebûk Seferi’ne çıkınca Hz. Ali’yi
Medine’de kendi yerine vekil olarak bıraktı. Hz. Ali ağlayarak:
“Ey Allah’ın Resûlü, beni çocukların ve kadınların ara-
sında mı bırakıyorsun?” dedi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem: “Ey Ali! Razı olmaz mısın, benim yanımda;
Mûsa (as)’ın yanında, Harun (as)’ın konumu ne ise,
964
Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 755
965 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 194; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 338
966 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3726 / III, 560; Hatîb Bağdâdî, XII, 402; El-Kilâbî, Müsned,
Hadis 12; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 107; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 124; Ha-
rezmî, Menâkıb, s. 82; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 85; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VII, 549; Kütüb-i Sitte, XII, 470
266 Hz. Ali (kv) Bölümü
sen de benim yanımda aynı konumdasın. Yalnız benden
sonra peygamberlik yoktur.” 967
233- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’nin bu ümmet içerisindeki yeri; Kur’ân’da
“Kulhü vallâhü ehad” gibidir.” 968
234- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Razı olmaz mısın ki, sen benden sonra
Harun’un Mûsa’ya olan konumundasın. Şu farkla ki,
benden sonra peygamber yoktur. Her kim seni severse
imana yaklaşmıştır. Her kim de, sana düşmanlık ederse
Allah (celle celâlühü), o kişiyi cahiliye ölümü üzerine
öldürecektir.” 969
235- Hz. Ebû Bekir (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Rabb’ime göre benim
durumum ne ise, bana göre de Ali’nin durumu odur.” 970
236- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Allah (celle celâlühü), Peygamberi Mûsa’ya
buyurdu ki: Bana temiz bir mescid inşa et ki, içinde sa-
dece sen, Harun ve onun oğullarını iskân ediniz. Allah
(celle celâlühü) bana da vahyetti ki, ben de temiz bir
mescid inşa edeyim ki, içinde sadece ben, Ali ve onun
oğullarını iskân etsinler.” 971
237- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz.
Ali (kv)’nin elinden tutup şöyle buyurdu: “Mûsa (as), Harun
(as) ile mescidinin temiz kılınmasını Rabb’inden diledi.
Ben de Rabb’imden mescidimi seninle ve neslinle temiz
kılmasını diledim.” 972
967
Buhârî, Megâzi 78, 4416 / Fazilet 9, 3706; Müslim, Fazilet 31 / X, 266; Tirmîzî,
Menâkıb 21, 3730 / III, 561; Nesâî, VII, 8082 / Hasâis, 8375; Ahmed, Müsned, XIX,
27505; Tayâlisî, Müsned, I, 29; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 115; İbn Sa’d, Tabakât,
III, 24; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 391; El-Kilâbî, Müsned, Hadis 29; İbnü’l Esîr,
Üsd’ül-Ğâbe, IV, 104; Harezmî, Menâkıb, s. 59-60; Râmûz el-Ehâdis, s. 499; Kütüb-i
Sitte, XII, 466. Hadisler birleştirilmiştir. Farklı râvilerden de rivâyet edilmiştir.
968 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 70; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 88; Şems-i Sivasî,
Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 294; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 125
969 El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 22
970 Harezmî, Menâkıb, s. 211; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 215; Muhi-
büddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 64; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 395
971 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 252
972 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 175
Hz. Ali (kv) Bölümü 267
238- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bu ümmetin içinde Ali’nin misâli, meşhur
Kâbe gibidir. Ona bakmak ibadet ve onu hac etmek
farzdır.” 973
239- Câbir b. Abdullah nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali’nin bu ümmet
üzerinde hakkı, babanın evlâdı üzerindeki hakkı gibidir.”
974
240- Ümmü Seleme annemiz nakletti: “Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem öfkeli olduğunda, Ali’den
başka kimse onunla konuşmaya cesaret edemezdi.” 975
241- Sa’d b. Ebî Vakkas nakletti: Bir gün Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yanındaydım. Aralarında Hz.
Abbas’ın da olduğu Ashâb’dan bir grup vardı. Hz. Ali (kv)
içeri girince etrafındaki Ashâb’ı kendiliğinden dışarı çıktı. Son-
ra kendi aralarında dediler ki: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, bizim dışarı çıkmamız için emir verdi
mi?” deyip içeri girdiler ve olanı anlattılar. Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, onlara buyurdu ki: “Allah’a
yemin olsun ki; ben onu içeri alıp sizleri dışarı çıkarma-
dım. Fakat Allah (celle celâlühü) onu içeri aldı ve sizleri
dışarı çıkardı.” 976
242- Rebî b. Hıraş nakletti: “Kûfe’de Rahabe meyda-
nında Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Hudeybiye Anlaşması gü-
nü, müşriklerin temsilcisi Süheyl b. Amr ve yanındakiler,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin huzuruna gelip
şöyle dediler: “Bazı kardeşlerimiz, çocuklarımız ve zayıf-
larımız; dinde bilgileri olmadan işlerini ve köylerini terk
edip sana gelmişlerdir, onları bize geri ver!”
973
İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 107; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 407
974 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 47; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 271; Harezmî,
Menâkıb, s. 219 / s. 230; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 171; Münâvî,
Künüz el-Hakâik, I, 119; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 293
975 Taberânî’den; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4703 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya,
XI, 396; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 116; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
281; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 116
976 Nesâî, VII, 8096 / Hasâis, 8370; Hatîb Bağdâdî, V, 294; Hâkim, El-Müstedrek, VI,
4659; El-Kilâbî, Müsned, Hadis 13
268 Hz. Ali (kv) Bölümü
Müşriklerin tekliflerini dinleyen Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Ey Kureyş Toplumu!
Akıllanacak mısınız? Yoksa Allah üzerinize öyle bir
adam gönderir ki, kalbini imanla imtihan etmiştir. Din
üzerine boyunlarınızı vurur!” Hazır olanlar: “Kimdir o
adam, Ey Allah’ın Resûlü?” diye sordular. Resûlüllah (sav):
“O adam ayakkabılarımı tamir edendir!” Ayakkabılarını
tamir için bana vermişlerdi.” 977
243- Abdurrahman b. Avf nakletti: Sâkifliler, Tâif ku-
şatması sırasında gelip; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemin yanına şikâyetçi olduklarında, onlara hitaben şöyle
buyurdu: “Ya tam Müslüman olun! Ya da üzerinize öyle
birini gönderirim ki; o benden, benim gibi biridir. O ge-
rekirse soyunuzu esir edecek ve gerekirse de malınızı
elinizden alıp, boyunlarınızı vuracak kudrettedir.” O an-
da hazır olanlardan Hz. Ömer (ra) dedi ki: “Allah’a yemin
olsun, o günkü gibi hiçbir zaman emirliği arzu etmedim.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, beni daha iyi
görebilsin diye göğsümü kabartıp öne çıktım. Ne var ki,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem yanında bulunan
Ali’nin elinden tutarak: “O adam budur! O adam budur!”
buyurdu.” 978
244- Aynı hadise farklı rivâyet: Abdurrahman b. Avf
nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Mek-
ke’nin Fethi’nden sonra on yedi veya on dokuz gün Tâif’i
kuşattı. Fakat fetih gerçekleşmedi. Sonra ayağa kalkıp, Allah’a
hamdü senâ ettikten sonra şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Ben
sizin için önden gideceğim. Size Ehl-i Beyt’im hakkında
hayırla davranmanızı tavsiye ediyorum. Benimle buluşma
yeriniz Kevser Havuzu’dur. Canım elinde olan Allah’a
977
Nesâî, VII, Hasâis, VII, 8362; Tirmîzî, Menâkıb 20, 3715 / III, 555; El-Kilâbî, Müs-
ned, Hadis 24; Harezmî, Menâkıb, s. 85; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 76;
Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 115; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 48. Hadisler
birleştirilmiştir.
978 Belâzürî, El-Ensab, II, 123-124; Nesâî, VII, Hasâis, 8403; El-Kilâbî, Müsned, Hadis
4; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1110; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 64; Ha-
rezmî, Menâkıb, s. 81; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 287. Hadisler birleştirilmiştir,
rivâyetlerde farklılıklar vardır.
Hz. Ali (kv) Bölümü 269
yemin olsun ki; ya namazınızı kılar, zekâtınızı verirsiniz,
ya da sizlere benden olan veya benim kendi canım gibi
bir adam göndereceğim ki; o savaşçılarınızın boyunlarını
vuracak, kadınlarınızı ve çocuklarınızı esir alacaktır!”
İnsanlar o kişinin Ebû Bekir ya da Ömer olduğunu sandılar.
Sonra Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ali’nin
elinden tutup: “O kişi budur!” buyurdu. 979
245- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Seher vakti doğan, Sa-
bahyıldızı’nın dünya ehline parladığı gibi Ali, cennette
öyle parlayıp, cennet ehlini aydınlatacaktır.” 980
246- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Allah (celle celâlühü), seni damat
edinmemi bana emretti.” 981
247- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali, kalk! Allah’a yemin
olsun ki, ben seni memnun ederim. Sen kardeşim ve ço-
cuklarımın babasısın. Sen benim Sünnet’im üzerinde
savaşacaksın! Her kim bana verdiği söz üzerine ölürse
cennet hazinelerindendir. Her kim sana verdiği söz üze-
rine ölürse, senin ve bizim sevgimizi kazanmıştır. Her
kim senin vefatından sonra, senin dinin üzerinde olduğu
halde ölürse, Allah (celle celâlühü) o kişiyi iman ve em-
niyet içinde, güneş doğduğu sürece tasdik edecek ve
böylece sona erdirecektir.” 982
248- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin yanındaydım. Ali bizlere doğru gelirken
Resûlüllah (sav) şöyle buyurdu:
979
Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2605 BMT; Bezzar, Müsned, III, 258, 1050; El-Askalânî,
El-Metâlib, III, 3949; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 286
980 Deylemî ve Beyhakî’den; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 140; Ali el-Muttakî, Münte-
hab, V, 31; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 66; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 285;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 67
981 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 86
982 İmam Ahmed, Menâkıb’dan; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 66; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 287
270 Hz. Ali (kv) Bölümü
“Ben ve bu gelen Ali, kıyamet gününde Allah-ü
Teâlâ’nın kulları üzerine hüccetiyiz.” 983
249- Safiye Annemiz nakletti: “Ey Allah’ın Resûlü!
Senden sonra benim gidecek bir yerim yok, kime iltica
edeyim?” diye sordum. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem, buyurdu ki: “Ali b. Ebî Tâlib’e sığın!” 984
250- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Medine ancak benimle veya seninle
huzura kavuşur.” 985
251- Muaz b. Cebel nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yâ Ali! Benimle sadece
peygamberlikte rakip olamazsın. Benden sonra peygam-
berlik yoktur. Halka yedi cihetten rekabet edersin ki, bu
hususta Kureyş’ten hiçbir kimse seninle boy ölçüşemez.
Ey Ali! Kureyş topluluğu içinde sen ilk iman eden ve bu
imanında Allah’a karşı en vefalı olanısın. Allah’ın emrini
yerine getirmekte acelecisin. Paylaştırmakta hak ve ada-
letle davranansın. Senden sonra gelenler için de adalet
örneğisin. Hüküm vermekte hiç kimse seninle mukayese
edilemez. Kıyamet gününde de onlardan daha büyük
üstünlüklere sahip olacaksın.” 986
983
Hatîb Bağdâdî, II, 88; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 45; Muhibüddin Taberî, Zehâi-
ru’l-Ukbâ, s. 77; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 193; Ali el-Muttakî, Münte-
hab, V, 30; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 620; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 80;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 80
984 El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 112-113; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3945; Er-
Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 536
985 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 31; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 607; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 33
986 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 375; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, I, 117; Muhi-
büddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 83; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 34; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, II, 617; Harezmî, Menâkıb, s. 60; Râmûz el-Ehâdis, s. 498; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 50
Hz. Ali (kv) Bölümü 271
Hz. Ali (kv), Dünya ve Âhirette Resûlüllah (sav)’in Kar-
deşi ve O’nunla Beraberdir
252- Hicret’ten sonra, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem; Ashâb’ını, Muhâcir ve Ensâr olarak birbirine
kardeş yaptı. O vakit, Ali b. Ebî Tâlib’in elinden tuttu ve: “Bu
benim kardeşimdir.” buyurdu. 987
253- Abdullah b. Ömer nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem; Ashâb-ı Kiram’ı birbiri arasında kar-
deş yaptı. Hz. Ali (kv), yanına ağlayarak gelerek: “Beni ki-
minle kardeş yaptınız, Ey Allah’ın Resûlü?” diye sordu.
Peygamberimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Ey Ali!
Sen benim dünyada ve âhirette kardeşimsin.” buyurdu.
988
Buhârî sadece: “Ey Ali! Sen benim dünyada ve âhirette
kardeşimsin.” kısmını naklediyor. 989
Mekke’de de benzer bir
hâdise cereyan etmiş ve Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem, Hz. Ali (kv)’yi yine kendisine kardeş yapmıştır. Bazı
rivâyetlerde Sehl b. Huneyf ile de kardeş yapıldığı nakledilmiş-
tir.
254- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Sen benim sahibim
ve kardeşimsin. Cennette de arkadaşımsın.” 990
255- Zeyd b. Erkâm’dan gelen rivâyetle, yukarıdaki ha-
dise şu ilave yapılmıştır: “Sen benim kardeşimsin. Razı
olmaz mısın? Âhirette ben çağrıldığım zaman, sen de
çağrılacaksın! Bana hulle giydirdiklerinde, sana da giydi-
recekler! Ben cennete girdiğimde sen de beraberimde
gireceksin!” O zaman Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Razıyım,
Ey Allah’ın Resûlü!” 991
987
İbn Hişâm, Sîret, II, 296; İbn Sa’d, Tabakât, II, 22
988 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3720 / III, 557; İbn Sa’d, Tabakât, III, 22; İbn Mâce, Mukad-
dime, I, 11, 120; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 37; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 91-92;
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 66; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 526; Kütüb-i
Sitte, XII, 465
989 Buhârî Tecrid Terc. IV, 41
990 Hatîb Bağdâdî, XII, 289; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1098; İbn Âsâkir, Târîhu Dı-
maşk, I, 109 / s. 122; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 46; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl,
XIII, 150
991 Belâzürî, El-Ensab, II, 144-145; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 75
272 Hz. Ali (kv) Bölümü
256- Hz. Ömer (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu kendim duydum: “Ey
Ali! Kıyamet gününde elin elimde olduğu halde, girdiğim
her yere sen de benimle beraber gireceksin!” 992
257- Ümmü Seleme annemiz başka bir rivâyet nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Ali b. Ebî Tâlib’in eti benim etimden, kanı benim ka-
nımdandır. Kendisi benden Harun’un Mûsa’ya olan ko-
numundadır. Ancak şu farkla ki, benden sonra peygam-
ber yoktur. Ey Ümmü Seleme şâhid ol, bil ve duy ki; bu
Ali mü’minlerin emiri, Müslümanların seyyidi, ilmimin
bulunduğu yer ve kendisi bana varan kapımdır. Kendisi
dinde kardeşimdir. Âhirette dostum ve benimle beraber
en yüce makâmda olacaktır.” 993
258- Hz. Âişe annemiz nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kardeşlerimin en
sevgilisi (hayırlısı) Ali’dir. Amcalarımın en sevgilisi (ha-
yırlısı) Hamza’dır. Ali’den bahsetmek ibadettir.” 994
259- Abis b. Rebia nakletti: “Kardeşlerimin hayırlısı
Ali, amcalarımın hayırlısı Hamza’dır.” 995
260- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Sana müjdeler olsun! Hayatın da, ölü-
mün de benimledir. Yani her iki halde de benimle bera-
bersin.” 996
261- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, iki
parmağını birbirine yaklaştırıp şöyle buyurdu: “Ben ve Ali;
kıyamet gününde, bu şekilde geleceğiz!” 997
992
İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 337; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 4024; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 89; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 36; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-
Ummâl, II, 627
993 Harezmî, Menâkıb, s. 86
994 Deylemî’den; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 38 / s. 299; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, III,
109; El-Askalânî, El-İsâbe, II, 2; Süyûtî, Cem’ul Cevâmi, IV, 266
995 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 364
996 El-Kilâbî, Müsned, Hadis 19; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 434; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, II, 615 / XIII, 144; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 33; Münâvî, Künüz
el-Hakâik, I, 6 / II, 192
997 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 436
Hz. Ali (kv) Bölümü 273
262- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Hesap gününde şöyle bir nida duyulacak: ‘Yâ
Muhammed! Sana, en güzel baba İbrahim ve en güzel
kardeş Ali’dir.’” 998
Resûlüllah (sav)’in Desteği ve Yardımcısı Hz. Ali (kv)’dir
263- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Allah (celle celâlühü) buyurdu ki: Ben yarattı-
ğım halkın içinden, berrak ve temiz olarak seçtiğim Mu-
hammed’i, Ali ile güçlendirip, destekledim.” 999
264- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Mîrac’a yükseldiğimde
Arş’ın sağ tarafında şöyle yazılı olduğunu gördüm: Al-
lah’tan başka ilâh yoktur. Muhammed O’nun Resûlü’dür.
O’na Ali ile nusret verdim, kuvvetlendirdim.” 1000
265- Cebrâil (as), Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemin yanına inip yeşil bir kumaş getirdi. Kumaşın üze-
rinde şöyle yazılıydı: “Allah’tan başka ilâh yoktur. Mu-
hammed, O’nun Peygamberi’dir. O’nu Ali ile kuvvetlen-
dirdim ve nusret verdim.” 1001
266- Esma b. Umeys nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu kendim duy-
dum: “Ey Allah’ım! Ben de kardeşim Mûsa (as)’ın duâ
ettiği gibi duâ ediyorum. Bana kendi ailemden kardeşim
Ali’yi vezir ver! Onunla beni destekle! Onu emrine ortak
yap ki; seni daha çok tesbih edelim ve seni daha çok
analım! Şüphesiz ki sen bizi görmektesin!”
Bunun üzerine Cebrâil (as), Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin huzuruna gelip şöyle buyurdu:
998
İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, I, 116-117; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 43-44; Ha-
rezmî, Menâkıb, s. 209; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 287
999 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 35
1000 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 391; Hatîb Bağdâdî, XI, 173; İbnü’l Megâzilî,
Menâkıb, s. 39; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 69; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı
Yâr-i Güzîn, s. 299; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 47
1001 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 201
274 Hz. Ali (kv) Bölümü
“Yâ Muhammed! Rabb’in sana selâm edip buyurur ki:
Ali senden, Harun’un Mûsa’ya olan konumu ne ise sen
de aynı konumdasın. Ancak senden sonra peygamber
yoktur.” 1002
267- Câbir b. Abdullah nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yer, gök yaratılma-
dan bin yıl önce cennetin kapısına şöyle yazılmıştı: Al-
lah’tan başka ilâh yoktur. Muhammed Resûlüllah’tır. 1003
Ali ise Resûlüllah’ın kardeşidir.” 1004
Hz. Ali (kv), Emirü’l-Mü’minin’dir
268- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Arş’ın altında, Levh-i Mahfuz’da şöyle yazıl-
mıştır: Ali b. Ebî Tâlib, Emirü’l-Mü’minin’dir.” 1005
269- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Gerçekten Ali, mü’minlerin
reisidir, mal ise münâfıkların reisidir.” 1006
270- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Ben mü’minlerin
padişahıyım, mal ise zalimlerin padişahıdır.” 1007
271- Ebû Zerr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bu Ali, bana ilk iman eden
ve benimle kıyamet gününde ilk musâfahalaşacak olan-
dır. Bu Ali, en büyük sâdık, hak ve bâtılı birbirinden
ayırt eden ümmetimin fârukudur. Kendisi mü’minlerin
melikidir, mal ise zalimlerin melikidir.” 1008
1002
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 63
1003 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 399
1004 Hatîb Bağdâdî, XII, 386; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 91; Harezmî, Menâkıb, s.
88; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 66-67; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 269; Ali
el-Muttakî, Müntehab, V, 46; Râmûz el-Ehâdis, s. 394
1005 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 248
1006 İbn Adîyy’den; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 260; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 66;
Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 31; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 604; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 286; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 16
1007 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 119
1008 Bu bölümde 118. Hadis’in tekrarıdır.
Hz. Ali (kv) Bölümü 275
Hz. Ali (kv)’nin Kapısı Hariç Mescide Açılan Bütün Kapı-
ların Kapatılması
272- Zeyd b. Erkâm nakletti: Ashâb’dan bazılarının
mescide açılan kapıları vardı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem bir gün şöyle buyurdu: “Ali’nin kapısı hariç,
mescide açılan bütün kapıları kapatınız.” 1009
Bunun üzerine Ashâb’dan bazıları konuştu. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, kalkıp Allah’a hamdü senâ
ettikten sonra şöyle buyurdu: “Ali’nin kapısı hariç, bütün
kapıları kapatmak ile emrolundum; aranızdan bu durum
üzerine konuşanlar oldu. Allah’a yemin olsun ki, ben
kendiliğimden açıp kapatmadım. Emrolunduğum şeyi
yaptım.” 1010
Bu hadisin benzeri: “Hz. Ebû Bekir’in kapısı müstes-
na!” diyerek rivâyet edilmiştir. Hz. Ali (kv)’ye ait olan hadis
daha önce, Hz. Ebû Bekir (ra)’a ait olan ise Resûlüllah (sav)’in
vefatı zamanında olup, Ashâb’a namaz kıldırması için buyrul-
muştur. 1011
273- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem elimden tutarak bana şöyle buyurdu: “Mûsa
(as) Rabb’inden, mescidini Harun ile yüceltmesini istedi.
Ben de Rabb’imden mescidimi seninle ve neslinle yü-
celtmesini istedim.” Sonra Ebû Bekir’e, Ömer’e ve Abbas’a
mescide açılan kapılarını kapatmaları için haber gönderdi.
Sonra da şöyle buyurdu: “Ben kendiliğimden kapılarınızı
kapatıp, Ali’nin kapısını açık bırakmadım. Allah (celle
celâlühü), sizin kapılarınızı kapattı ve Ali’nin kapısını
açık bıraktı.” 1012
1009
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 401
1010 Ahmed, Müsned, XIX, 27469; Nesâî, VII, Hasâis, 8369; Hâkim, El-Müstedrek, VI,
4688 BMT; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 76; Harezmî, Menâkıb, s. 223 / s.
234; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 401; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 535; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 49. Farklı râvilerden de rivâyet edilmiştir.
1011 Buhârî, Fazilet 3, 3654 / Menâkıb 45, 3904 / Mesâcid 80, 466; Müslim, Fazilet 2 /
X, 226; Tirmîzî, Menâkıb, 3661; Nesâî, VII, 8048; Kütüb-i Sitte, XII, 436; Açıklamayı
yapan: İbn Kesîr ve El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 283
1012 El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 114
276 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hayber Günü: “Allah ve Resûlü onu sever, o da Allah ve
Resûlü’nü sever” Buyrulması
274- Ebû Hureyre, Büreyde, Sehl b. Sa’d naklettiler:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hayber Sava-
şı’nda, önce bayrağı Hz. Ebû Bekir (ra)’a verip, sonra da Hz.
Ömer (ra)’a verip; askerle kaleyi fethetmesi için gönderdi. Hz.
Ebû Bekir (ra), Hz. Ömer (ra) da savaştılar ve geri geldiler.
Ancak fetih gerçekleşmedi. Sonra Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki; o,
Allah’ı ve Resûlü’nü sever, Allah ve Resûlü de onu sever-
ler!” “Allah onun eli üzere kaleyi fethedecektir! Kendisi
Kerrar’dır. Geri kaçmayacaktır!”
Bütün Ashâb-ı Kiram sancağı alabilmek ve bu şerefe
nail olmak ümidiyle boyunlarını uzattılar. Ancak Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Bana Ali’yi çağırın!”
buyurdu. Ali getirildi ama gözlerinden rahatsız, başı ağrıyordu.
Hemen gözlerine tükürüğünden sürüp, duâ etti ve sancağı ona
verdi. Allah (celle celâlühü) onun eliyle fethi müyesser kıldı.
1013
Ebû Hureyre ve Sehl b. Sa’d’ın rivâyetinde: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, sancağı Hz. Ali (kv)’ye ve-
rince, Hz. Ali: “Yâ Resûlüllah! Onlar da bizim gibi Müs-
lüman oluncaya kadar mı savaşacağım?” diye sordu.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Yavaşça git ve
onların sahasına girince, onları İslam’a davet et. Vallahi
1013
Hadisin baş kısmında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer kısmını nakletmeyenler: Buhârî,
Fazilet 9, 3701-3702; Müslim, Fazilet 33-34-35 / X, 270; Ahmed, Müsned, I, 327 /
XIX, 27511; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 117; İbn Hişâm, Sîret, IV, 16; Taberânî,
Mu’cemü’s-Sağîr, II, 11; Hatîb Bağdâdî, VIII, 5; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1099;
İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 104; İbn Sa’d, Tabakât, II, 113; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-
Evliya, XI, 376. Hadisin tamamını rivâyet edenler: Nesâî, VII, Hasâis, 8345; Hâkim,
El-Müstedrek, VI, 4396-4400 BMT; El-Kilâbî, Müsned, Hadis 27; El-Askalânî, El-
Metâlib, IV, 4354; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 181; İbn Kesîr, El-Bidâye, IV, 316-317;
Altıparmak, Meâricü’n-Nübüvve, s. 644; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 103. Bazı
rivâyetlerde hadisin baş kısmında Muhammed İbn Mesleme’nin de ismi geçmektedir.
Geniş bilgi için baknz: A. Köksal, İslam Tarihi, XIV, 165-171. Hadisler birleştirilmiştir.
Farklı râvilerden de rivâyet edilmiştir.
Hz. Ali (kv) Bölümü 277
senin sayende Allah’ın bir adama hidâyet vermesi, senin
için kırmızı develerin senin olmasından daha hayırlıdır.”
buyurdu. 1014
Büreyde rivâyetindeki ilave şöyle: “Hz. Ali kale kapısın-
dan içeri girip, halkla savaşa girince; Hayber savaşçısı Merhab
şiirler okuyarak, Hz. Ali’nin karşısına çıktı. Vuruşmaya başladı-
lar. Hz. Ali, Merhab’ın başına öyle bir kılıç darbesi indirdi ki,
herkes bu metal ve kemik sesini işitti. Kılıç Merhab’ın beynin-
den dişlerine kadar işledi. Karargâhtaki askerlere kadar bu ses
her tarafta yankılandı. Bundan sonra gerideki askerler ileri
gelene kadar fetih gerçekleşti.” 1015
Hz. Ali (kv)’nin Hayber’de Aldığı Peygamber Duâsı
275- Abdurrahman b. Ebî Leylâ’nın babası, Hz. Ali
(kv)’ye şöyle dedi: “Halktan bazıları kışın ince ve yazın
kalın giyinmene karşı çıkıyorlar.” Hz. Ali (kv), ona dedi ki:
“Hayber günü, sen bizimle beraber değil miydin?” “Evet
beraberdim.” Hz. Ali (kv) buyurdu ki: “Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Ebû Bekir (ra)’a sancağı verip savaşa
gönderdi. O başarı sağlayamadan geri döndü. Sonra Ömer
(ra)’ı gönderdi. O da başarı sağlayamadan geri döndü. Bunun
üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Sancağı öyle bir adama vereceğim ki: Allah ve
Resûlü’nü sever, Allah ve Resûlü de onu sever. O geriye
kaçmaz!” Ben de gözlerimden şikâyetçiydim. Tükürüğünü
gözlerime sürüp şöyle duâ etti: “Allah’ım, sıcak ve soğuğun
zararından onu koru!” Ben de o günden sonra, sıcak ve
soğuktan hiç zarar görmedim. Yazın yünlü elbise, kışın gömlek
giysem de bir etkisi olmuyor.” diye nakledilmiştir. 1016
1014
Nesâî, VII, 8093 / Hasâis, 8348; Ahmed, Müsned, IX, 13171; Ebû Nuaym, Hilye-
tü’l-Evliya, XI, 376; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 271
1015 Nesâî, VII, Hasâis, 8347; Ahmed, Müsned, XVII, 25356; Tarih-i Taberî, III, 233;
Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5900; İbn Sa’d, Tabakât, II, 115; İbn Kesîr, El-Bidâye, IV,
319
1016 İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 117; Nesâî, VII, Hasâis, 8345; Tirmîzî, Menâkıb 21,
3724 / III, 559; Ahmed, Müsned, XIX, 27506; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 387; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VII, 531; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 121-122; M. Câmi,
Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 103; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 536
278 Hz. Ali (kv) Bölümü
276- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Resûlüllah’ın Hay-
ber Savaşı’nda; yüzümü meshettiği, bana sancağı verdi-
ği, ağrıyan gözlerime tükürüğünü sürdüğünden beri, ne
gözüm ağrıdı, ne de savaşlarda sırtım yere geldi.” 1017
Resûlüllah (sav)’in Duâsıyla, Hz. Ali (kv)’nin Hayber Ka-
le Kapısını Kalkan Yapması
277- Ebî Râfi nakletti: “Hayber Kalesi’ne gittiğimizde
Ali ile beraberdik. Ali, kale halkı ile savaşırken kalkanı
yere düştü. Ali; kalkan yerine kale kapısını söküp, onu
kalkan olarak kullandı. Savaştan sonra, ben ve yedi kişi
o kapıyı kaldırmaya çalıştık fakat kaldıramadık.” 1018
278- Câbir b. Abdullah nakletti: “Hayber günü; Ali
kale kapısını sırtına merdiven yapıp, İslam askerini üze-
rinden geçirecek şekilde taşıdı. Sonra o kapıyı kırk ka-
dar kişi kenara çekebildi.” 1019
*- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Ben, Hayber kale ka-
pısını; cismani kuvvetle değil, Rabbânî bir kuvvetle kal-
dırdım.” 1020
Cennete İlk Girecek Kişi Hz. Ali (kv)’dir
279- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem bana şöyle buyurdu: “Cennete ilk girecek
olanlar; ben, sen, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’dir.” Ben,
Efendimiz (sav)’e sordum ki: “Bizleri sevenler, ne olacak
Ey Allah’ın Resûlü?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem buyurdu ki: “Sizleri sevenler arkanızdan cennete
gireceklerdir.” 1021
280- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Razı olmaz mısın ki, sen benimle cen-
1017
Ahmed, Müsned, XIX, 27508; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 290
1018 Ahmed, Müsned, XVII, 25358; İbn Hişâm, Sîret, IV, 16; Zehebî, Tarihü’l-İslam,
VI, 387; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 74; Tarih-i Taberî, III, 233; İbn Kesîr,
El-Bidâye, VII, 362; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 103
1019 Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 167; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 362
1020 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 103
1021 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4776 BMT; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s.
123; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 92; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 362
Hz. Ali (kv) Bölümü 279
nette beraber olacaksın. Hasan ile Hüseyin ve neslimiz
arkamızdan girecekler. Neslimiz, zevcelerimiz, şiâmız
(taraftarlarımız), sevenlerimiz sağımızda ve solumuzda
olduğu halde cennete girecekler.” 1022
281- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
Ashâb’ı ile birlikte oturduğu bir anda şöyle buyurdu: “Pey-
gamberler ve sıddıklarla beraber ilk önce cennete gire-
cek olan Ali b. Ebî Tâlib’dir.” Ashâb’dan Ebû Dücâne aya-
ğa kalkıp: “Ey Allah’ın Resûlü, sen bizlere şanı yüce olan
Allah’tan haber vermiştin ki; sen cennete girmeden önce
bir peygamberin cennete girmesi haramdır. Ümmetlerden
ise senin ümmetin geçmeden önce başka bir ümmetin
geçmesi de haramdır buyurdun.” dedi. Bunun üzerine
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Evet, doğrudur, öyle haber ettim. Fakat bilmez misin ki,
Hamd Bayrağı’nı taşıyacak olan en önde olacaktır. O da,
o gün Ali b. Ebî Tâlib’dir. Kendisi önümde ellerimin ara-
sında olup, ben ve tüm gelenler arkasından cennete gire-
ceğiz.” 1023
Hz. Ali (kv)’nin Bağışlanmış Olması
282- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Bağışlanmış olsan
bile, söylendiğinde bağışlanacağın bazı kelimeleri sana
öğreteyim mi?” diye sordu ve şöyle devam etti: “Halîm ve
Kerim olan Allah’tan başka bir ilâh yoktur. Günahların
cezasını vermeye güç yetirdiği halde, onlara yumuşak
davranarak, cezalarını geriye bırakan, cömert ve kerem
sahibi olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Göklerin ve
Arş’ın Rabbi olan Allah’ı her türlü eksiklikten tenzih
ederim. Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsus-
tur.” 1024
1022
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 90; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra,
II, 209; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 131; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII,
104-105; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 362; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 51
1023 Harezmî, Menâkıb, s. 227
1024 Nesâî, VII, Hasâis, 8356; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4725 BMT; İbn Hibban, II,
467
280 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv)’nin ve Sevgisinin Tavsiye Edilmesi
283- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali’yi sevmek; ate-
şin odunu yemesi gibi günahları yer, bitirir.” 1025
284- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Mîrac’da her vardığım
gök tabakası toplumunu Ali b. Ebî Tâlib’i özler ve arzu-
lar gördüm. Cennette gördüğüm her peygamber de Ali b.
Ebî Tâlib’i özlemekte ve arzulamaktaydı.” 1026
285- Büreyde nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Allah (celle celâlühü), bana
dört kişiyi sevmeyi emretti ve kendisinin de onları sevdi-
ğini bildirdi.” Bunun üzerine hazır olan Ashâb-ı Kiram: “Ey
Allah’ın Resûlü! Bize onların adını açıklar mısın?” dedi-
ler. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem üç defa şöyle
buyurdu: “Ali onlardandır.” Sonra: “Ebû Zerr, Mikdat ve
Selman’dır.” buyurdu. 1027
286- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Cennet, üç kişiyi özle-
mektedir. Bunlar; Ali, Ammâr ve Selman’dır.” 1028
*- Hadis devam ediyor: “Sen onlardansın Ey Ali!
Ammâr b. Yâsir de kendisi bazı yerlerde seninle beraber
olup, bu sayede büyük fazilet kazanacaktır. Selman ise
bizden, Ehl-i Beyt’tendir. Kendisi nasihat sahibidir. Onu
kendine yakın edin!” 1029
1025
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 91-92; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 34; Ali
el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 621; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 117; Şems-i Sivasî,
Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 293; Râmûz el-Ehâdis, s. 273
1026 Es-Salebî, Kısâsül Enbiyâ, s. 220; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 95;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 51
1027 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3718 / III, 557; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 149; Hâkim,
El-Müstedrek, IV, 4705 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 487; İbnü’l Megâzilî,
Menâkıb, s. 290; Harezmî, Menâkıb, s. 29 / s. 34; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX,
117; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 68; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 169; El-Askalânî, El-
Metâlib, IV, 4025
1028 Tirmîzî, Menâkıb 34, 3797 / III, 586; Belâzürî, El-Ensab, II, 122; Hâkim, El-
Müstedrek, VI, 4721 BMT; El-Kilâbî, Müsned, Hadis 21; Muhibüddin Taberî, Zehâi-
ru’l-Ukbâ, s. 89; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 209; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VII, 489; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 286; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s.
287
1029 El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 117; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4025
Hz. Ali (kv) Bölümü 281
Muhibüddin Taberî, bu hadisin baş kısmına şöyle ilave
ederek naklediyor: “Ey insanlar! Kardeşim ve amcamın
oğlu Ali b. Ebî Tâlib’i sevmenizi size tavsiye ederim.” 1030
287- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim, Allah’ın gazabını söndürmek ve ame-
linin Allah’ın yanında kabul edilmesini istiyorsa, Ali b.
Ebî Tâlib’i sevsin. Çünkü onun sevgisi imanı arttırır.
Onun sevgisi, tıpkı ateşin kurşunları erittiği gibi kötülük-
leri eritir.” 1031
288- Hz. Âişe annemiz nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin Ali’ye şöyle buyurduğunu duydum:
“Sana şunlar yeterlidir: Seni sevene ölüm esnasında
üzüntü yok! Ölünce kabrinde vahşet bulmaz! Kıyamet
gününde ise ona korku yoktur!” 1032
289- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey İnsanlar! Ümmetimin Zülkarneyn’i; karde-
şim ve amcamın oğlu Ali b. Ebî Tâlib’i sevmenizi size
tavsiye ederim. Onu ancak mü’min sever ve münâfık
olan da düşmanlık eder.” 1033
290- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Allah’ım, Ali’ye nusret ve yardım edenlere, sen
nusret ve yardım eyle ki; kendisi senin kulun ve benim
kardeşimdir.” 1034
291- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Allah’ım, Ali’yi; sâbit, hâdi ve mehdî kıl!”
1035
292- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali b. Ebî Tâlib, cennet kapısına asılan bir
halka gibidir. Her kim bu halkaya tutunursa cennete
girer.” 1036
1030
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 91
1031 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 255
1032 Hatîb Bağdâdî, IV, 102; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 89
1033 Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 214
1034 Harezmî, Menâkıb, s. 92; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 42
1035 Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 49
1036 Harezmî, Menâkıb, s. 220
282 Hz. Ali (kv) Bölümü
293- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bana iman edip, beni tasdik eden herkese; Ali
b. Ebî Tâlib’i tavsiye ederim. Her kim onu veli edinirse,
beni veli edinmiş olur ve her kim beni veli edinirse Al-
lah’ı veli edinmiş olur. Her kim Ali’yi severse, beni sev-
miş olur. Beni seven ise Allah’ı sevmiştir. Her kim Ali’ye
düşmanlık ederse, bana düşmanlık etmiştir. Bana düş-
manlık eden ise, şanı yüce olan Allah’a düşmanlık et-
miştir.” 1037
294- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Her kim seni severse, benim sevgim ile
sevmiştir. Bir kul ancak seni sevmekle benim velayetime
varabilir.” 1038
295- Muaz b. Cebel nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali’yi sevmek öyle güzel
bir iyiliktir ki, onunla beraber kötülük zarar vermez.
Ali’ye düşmanlık ise öyle bir kötülüktür ki, onunla bera-
ber hiçbir iyi amel fayda vermez.” 1039
296- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’yi sevmek, nifaktan kurtuluştur!” 1040
297- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’yi sevmek, günahlardan kurtuluştur.” 1041
298- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’nin sevgisi, ateşten kurtuluştur.” 1042
299- Zührî’den, o da Enes b. Mâlik’ten yeminle,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu-
ğunu rivâyet etti: “Mü’minin sıfatı (alâmeti), Ali b. Ebî
Tâlib’e olan sevgisidir.”
Farklı rivayetler:
1037
Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 32; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 108; Muhi-
büddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 166
1038 El-Askalânî, El-İsâbe, III, 205; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 622
1039 Harezmî, Menâkıb, s. 35; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 117; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı
Yâr-i Güzîn, s. 293; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 71
1040 Münâvî, Künüz el-Hakâik, s. 63
1041 Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 116
1042 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 104; Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 117
Hz. Ali (kv) Bölümü 283
*- “Mü’min kişinin amel defterinin başlığı, Ali b.
Ebî Tâlib’in sevgisidir.”
*- “Mü’min toplumun ünvanı, Ali b. Ebî Tâlib’e
olan sevgidir.”
*- “Mü’minlerin belirgin özelliği, Ali b. Ebî Tâlib’e
olan sevgileridir.” 1043
300- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Mü’minlerin sâlihi, Ali b. Ebî Tâlib’dir.” 1044
301- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali; benim aslım, Cafer ise fer’imdir.” 1045
302- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Benim köküm Ali’dir, dallarım ise Cafer’dir.”
1046
303- Selman-ı Fârisî’den Hz. Ali (kv)’yi sordular. O da:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurdu-
ğunu duydum: “Sizlere Ali b. Ebî Tâlib’i tavsiye ederim.
Kendisi sizin mevlânızdır ki, onu seviniz. Kendisi sizin
büyüğünüzdür ki, ona tâbi olunuz. Kendisi sizin bilgini-
nizdir ki, ona ikramda bulununuz. Kendisi sizi cennete
götürendir ki, ona saygılı olunuz. Ali sizleri dâvet ederse
ona icabet ediniz. Kendisi sizlere emrederse, ona itaat
ediniz. Beni sevdiğiniz gibi; onu sevin ve bana ikram
ettiğiniz gibi, ona da ikram ediniz. Ben sizlere Ali hak-
kında, ancak Allah’ın bana emrettiğini bildirdim.” 1047
304- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Allah’ım! Ali’ye ikram edene, sen de ikram-
da bulun!” 1048
1043
Hatîb Bağdâdî, IV, 410; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 243; Ali el-Muttakî, Münte-
hab, V, 30; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 601 / XI, 601; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II,
45 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 285; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 17; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 37
1044 Süyûtî, ed-Dürrül-Menşûr, VIII, 224, Tahrîm Sûresi 6. âyetin tefsiri
1045 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 66; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 16-17
1046 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 602
1047 Harezmî, Menâkıb, s. 226
1048 Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 43
284 Hz. Ali (kv) Bölümü
305- Hz. Ömer (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Beni seven, Ali’yi de se-
ver!” 1049
306- Enes b. Mâlik şöyle nakletti: Bir gün rüyamda
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemi gördüm, bana
şöyle buyurdu: “Ey Enes! Benden Ali b. Ebî Tâlib hakkın-
da duyduklarını ne sebepten başkalarına bildirmiyorsun?
Görmez misin ki, ölümün yaklaştı! Ali b. Ebî Tâlib’in
rızasını kazanmaya bak! Ömrünün son günlerinde herke-
se müjdele ki; cennete ilk girecek olanlar Ali ve neslini
sevenlerdir. Kendileri Allah’ın komşuları ve Allah’ın ev-
liyaları olan; Cafer, Hamza, Hasan ve Hüseyin’in de
komşularıdır. Ama Ali, en büyük sâdıktır. Onu seven
kıyamet gününde korku görmeyecektir.” 1050
307- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, sa-
bah namazını Ashâb’ı ile birlikte kıldıktan sonra şöyle buyur-
du: “Cennete gitmiş olan Ebû Tâlib’in oğlu Cafer’i gör-
düm… Ona en iyi amelinin ne olduğunu kendi bildikleri
ile sordum. Bana dediler ki: En faziletli amel; sana salât
etmek, su içirmek ve Ali b. Ebî Tâlib’in sevgisidir.” 1051
308- Enes b. Mâlik nakletti: Hz. Ali (kv), Bilal’e bir dir-
hem verip kavun almaya gönderdi. Bilal’in getirdiği kavun acı
çıkınca, Hz. Ali (kv) buyurdu ki: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu duydum: “Ey Ali! Al-
lah (celle celâlühü) senin sevgini tüm insanlara, ağaçla-
ra, yemişlere ve çekirdeklere sundu. Senin sevgini kabul
edenler tatlı, kabul etmeyenler ise acı ve kötü oldular.”
İşte bu kavunun benim sevgime icabet etmeyenlerden oldu-
ğunu sanıyorum.” dedi. 1052
309- Hz. Hasan (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bana, Araplar’ın seyyi-
dini çağırın!” Hz. Âişe: “Sen, Araplar’ın seyyidi değil mi-
1049
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 185
1050 Harezmî, Menâkıb, s. 32
1051 Harezmî, Menâkıb, s. 33
1052 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 92; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra,
II, 215
Hz. Ali (kv) Bölümü 285
sin?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki:
“Ben bütün insanların seyyidiyim, Ali ise Araplar’ın sey-
yididir.” Hz. Ali (kv) geldikten sonra Ensâr toplumunu da
çağırmamızı buyurdu. Ensâr toplumu da hazır olunca Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey
Ensâr toplumu; size bir yol göstereyim mi, ona tutundu-
ğunuz müddetçe asla yoldan sapmazsınız.” Ensâr toplumu
dediler ki: “Evet, Ey Allah’ın Resûlü! Göster!” Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “O yol Ali’dir.
Beni sevdiğiniz sevgiyle onu seviniz. Bana ikram ettiğiniz
gibi, ona da ikram ediniz. Bunu size söylememi şanı yü-
ce olan Allah (celle celâlühü) tarafından, Cebrâil (as)
bana bildirdi.” 1053
310- Zeyd b. Erkâm nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem, otururken bizlere şöyle buyurdu: “Sizlere
birini göstereyim mi ki; onu yol gösterici olarak kabul
ederseniz asla sapıtmaz ve helâk olmazsınız.” Ashâb de-
diler ki: “Evet, göster Ey Allah’ın Resûlü!” Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ali b. Ebî Tâlib’i işaret edip
şöyle buyurdu: “O kişi budur. Ona kardeş ve vezir olun.
Onu tasdik edip, ona nasihat edin. Bunları size haber
vermemi Cebrâil (as) bana bildirdi.” 1054
311- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem vefat edeceği hastalığı sırasında bir
sabah namazı çıkageldi ve Ashâb’ına şöyle nasihat etti:
“Ali’ye ve Abbas’a iyilikte bulunmanızı tavsiye ediyo-
rum. Çünkü onlara eziyet etmekten sakınan ve benim
onlardaki hakkımı gözeten herkese, Allah-ü Teâlâ bir nur
verecek ve o nurla yanıma gelecektir.” 1055
1053
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 379; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 70;
Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 47; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 618
1054 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 245
1055 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 286
286 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv)’nin Sevgisi Cennet Müjdecisidir
312- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemden sordum ki: “Ey Allah’ın Resûlü!
Kıyamet gününde ateşten cevaz var mıdır?” “Evet, var-
dır!” buyurdu. “O cevaz nedir, Ey Allah’ın Resûlü?” diye
sorduğumda, şöyle buyurdu: “Ali b. Ebî Tâlib’e edilen mu-
habbettir.” 1056
313- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kıyamet gününde Ali, havuzumun başında
duracak. Cennete ancak Ali b. Ebî Tâlib’in cevaz verdik-
leri geçecek.” 1057
314- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bu-
yurdu ki: “Kıyamet gününde Allah (celle celâlühü),
Cebrâil (as)’ın cennetin kapısına oturmasını ve cennete
ancak Ali b. Ebî Tâlib’den temiz bir kâğıtla geleni içeri
almasını emredecek!” 1058
315- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kıyamet gününde Sırat Köprüsü, cehennemin
kenarına kurulduğunda, onun üzerinden ancak Ali b. Ebî
Tâlib’den bir izin yazısı getiren geçebilecek!” 1059
316- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kıyamet gününde şanı yüce olan Allah beni ve
Cebrâil (as)’ı; Sırat Köprüsü üzerinde durduracaktır.
Ancak elinde Ali b. Ebî Tâlib’in müsaadesine dair belge-
si olanları geçebilecektir.” 1060
317- Hz. Ebû Bekir (ra); Hz. Ali (kv)’nin yüzüne bakıp
gülümsedi ve şöyle anlattı: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemin, Ali hakkında şöyle buyurduğunu kendim duydum:
“Sırat Köprüsü’nden ancak Ali’den cevazı (müsaadesi)
olanlar geçecektir.” 1061
1056
Hatîb Bağdâdî, III, 161
1057 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 119
1058 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 131
1059 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 242; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 302
1060 Harezmî, Menâkıb, s. 223; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 176;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 84
1061 Hatîb Bağdâdî, X, 357; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 67; Muhibüddin
Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 177; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 287
Hz. Ali (kv) Bölümü 287
318- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kıyamet gününde Ali b. Ebî Tâlib, cennetin
yükseklerinde olan Firdevs Dağı’nın üzerinde bulunacak.
O dağın üstünde Âlemlerin Rabbi’nin Arşı ve altında kol
kol akan cennet nehirleri vardır. Kendisi nurdan bir kür-
süye oturup elinde içecek olacak. Onu ve Ehl-i Beyt’ini
kabul etmeyenler, Sırat’ın üstünden geçemeyecek. Ali o
gün, sevenlerini cennete, düşmanlık edenlerini de ce-
henneme geçirecektir.” 1062
319- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yâ Ali! Halk ara-
sındaki misalin, Kur’ân’daki “Kulhü vallâhü ehad” Sûre-
si’ne benzer. Kim onu bir defa okursa, Kur’ân’ın üçte
birini okumuş gibi olur. Kim onu iki defa okursa,
Kur’ân’ın üçte ikisini okumuş gibi olur. Kim onu üç defa
okursa, Kur’ân’ın hepsini okumuş gibi olur. Yâ Ali! Sen
de böylesin! Kim seni kalbiyle severse, imanın üçte biri-
ni elde etmiştir. Kim kalbi ve diliyle seni severse, imanın
üçte ikisini elde etmiştir. Kim seni kalbi, dili ve eliyle
severse, imanın hepsini elde etmiştir. Beni hak olarak
peygamber gönderen Allah’a yemin olsun ki, eğer yeryü-
zünün ehli, gök ehli gibi seni sevmiş olsaydı, Allah on-
lardan hiçbirine ateşle azap etmezdi.” 1063
Hz. Ali (kv) ve Sevenleri Kurtuluşa Erecektir
320- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Allah (celle celâlühü), senin şiânı (ta-
raftarlarını) ve onları sevenleri bağışladı.” 1064
321- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Sen ve şiân (taraftar-
ların) cennettesiniz.” 1065
1062
Hatîb Bağdâdî, III, 161; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 173 / 177 / 244;
Harezmî, Menâkıb, s. 31; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 86 / s. 113
1063 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 21
1064 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 401; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 331
1065 Hatîb Bağdâdî, XII, 289; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 386; İbn Âsâkir, Târîhu
Dımaşk, II, 345
288 Hz. Ali (kv) Bölümü
322- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Bu ümmet, yetmiş
üç fırkaya ayrıldı. Yetmiş ikisi ateşte, biri ise beni seven-
ler ve şiâm (taraftarım) cennettedir.” 1066
323- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ümmetim içinde yetmiş bin kişi hesapsız ola-
rak cennete girecektir.” Sonra yanında bulunan Hz. Ali
(kv)’ye iltifat eden Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem: “Ey Ali! Hesapsız cennete girecek olanlar senin
şiândandır (taraftarındandır). Sen de onların başında
bulunacaksın!” 1067
324- Hz. Ali (kv) gelirken, Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem Ashâb’a hitaben şöyle buyurdu: “Nefsim
kudreti elinde olan Allah’a yemin olsun ki, bu gelen ile
şiâsı (taraftarları) kıyamet gününde kurtulanlardır.” 1068
325- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali ve şiâsı (taraftarı); kıyamet gününde mu-
radlarına ereceklerdir.” 1069
326- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Gökyüzünün bekçileri meleklerdir, yer-
yüzünün bekçileri de senin şiândır (taraftarlarındır).” 1070
327- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kıyamet gününde Ali b. Ebî Tâlib’i yedi isim
ile çağıracaklardır. Şunlardır: Ey Sıddîk, Ey Yol Gösteri-
ci, Ey Âbid, Ey Hâdi, Ey Mehdî, Ey Yiğit ve Ey Ali! Sen
ve şiân (taraftarın) hesapsız olarak cennete geçiniz.” 1071
328- Hz. Ömer (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu duydum: “Şanı yüce
olan Allah, Ali’nin yüzünün nurundan, yetmiş bin melek
yarattı. Onlar kıyamet gününde Ali’nin sevenlerine istiğ-
far edeceklerdir.” 1072
1066
Harezmî, Menâkıb, s. 237; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 23
1067 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 293; Harezmî, Menâkıb, s. 235; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 124
1068 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 348; Harezmî, Menâkıb, s. 62
1069 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 56
1070 Harezmî, Menâkıb, s. 235
1071 Harezmî, Menâkıb, s. 228
1072 Harezmî, Menâkıb, s. 31 / s. 236
Hz. Ali (kv) Bölümü 289
329- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’nin tarafı, Allah’ın tarafıdır. Ali’nin düşma-
nı olan insanlar, şeytanın tarafıdır.” 1073
Hz. Ali (kv)’yi Sevenlerin Mü’min, Sevmeyenlerin
Münâfık Oluşu
330- A’meş ve Zirr b. Hubeyş nakletti: Hz. Ali (kv) bu-
yurdu ki: “Tohumu yaran ve insanı yoktan var eden Al-
lah’a yemin olsun ki; ümmî olan Nebî, bana şu hususta
ahid (garanti) verdi: Beni mü’min olan sevecek, münâfık
olan da bana düşmanlık edecektir.” 1074
331- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’nin sevgisi imandır, Ali’nin düşmanlığı da
münâfıklıktır.” 1075
332- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’yi sevmek iman ve ona düşmanlık etmek
ise küfürdür.” 1076
333- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Seni ancak mü’min
sever ve senden ancak münâfık nefret eder.” 1077
334- Câbir el-Ensârî ve Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: “Biz
Ensâr topluluğu, münâfıkları, Ali b. Ebî Tâlib’den nefret
etmeleriyle tanırdık.” 1078
335- Ebû Zerr el-Gıffârî şöyle nakletti: “Biz münâfıkla-
rı Allah’ı ve Resûlü’nü yalanlamaları, namazdan geri
1073
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 55
1074 Müslim, İman 131 / I, 599; Ahmed, Müsned, XIX, 27481; İbn Mâce, Mukaddime,
I, 11, 114; Nesâî, VII, 8097 / Hasâis, 8431; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 385;
Hatîb Bağdâdî, XIV, 426; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 395; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,
547; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 170; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 89; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 38; Kütüb-i Sitte, XII, 468
1075 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XV, 105
1076 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 55
1077 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3736 / III, 563; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1099; Ebû Nuaym,
Hilyetü’l-Evliya, XI, 386; Harezmî, Menâkıb, s. 223; Râmûz el-Ehâdis, s. 140
1078 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3717 / III, 556; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 398;
Belâzürî, El-Ensab, II, 96; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 110; El-Sabbağ, Fusülü’l-
Mühimme, s. 124; Hatîb Bağdâdî, aynı hadisi İbn Abbas’tan nakletmiştir. Hatîb
Bağdâdî, XIII, 153; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 395; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-
Nadıra, II, 214; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 38
290 Hz. Ali (kv) Bölümü
kalmaları ve Ali b. Ebî Tâlib’e kin besleyip kızmaları
sebebiyle tanıyabiliyorduk.” 1079
336- Ümmü Seleme annemiz ve Müsâvir el-Himyeri’nin
annesi nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
şöyle buyurdu: “Münâfık olan kimse, Ali’yi sevmez.
Mü’min olan kimse de ondan nefret etmez, düşmanlık
etmez.” 1080
337- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim, bana ve getirmiş olduğuma iman et-
miş olduğunu sanıp, aynı zamanda Ali’ye de kin ve düş-
manlık besliyorsa o kişi yalancıdır, iman etmemiştir.”
1081
338- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Seni sevmek iman ve sana düşmanlık
etmek münâfıklıktır. Cennete ilk girecek olan, seni seven
ve cehenneme ilk girecek olan, sana düşmanlık eden-
dir.” 1082
339- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali; ilmimin kapısı ve benden sonra ümmeti-
me, risâletimi beyan edendir. Sevgisi iman ve ona düş-
manlık etmek münâfıklıktır. Ona bakmak huzur ve bere-
kettir. Ona yakınlık etmek ise ibadettir.” 1083
340- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, selâmet evinin kapısı gibidir. Kim ondan
geçerse, mü’min olur ve her kim ondan çıkarsa kâfir
olur.” 1084
341- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali, mağfiret diyarı-
nın kapısıdır. Her kim o kapıdan geçerse mü’mindir. Her
kim o kapıdan dışarı çıkarsa dinden uzaklaşmış olur.”
1085
1079
Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4698 BMT
1080 Tirmîzî, Menâkıb 21, 3717 / III, 556; Ahmed, Müsned, XIX, 27479; Er-Rudânî,
Cem’ul Fevâid, VII, 533
1081 Harezmî, Menâkıb, s. 35; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 122-123
1082 El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 127
1083 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 614; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 235
1084 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 285
1085 Dârekutnî, Efrad’dan; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 66; Ali el-Muttakî, Müntehab, V,
30; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 603; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 285;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 68
Hz. Ali (kv) Bölümü 291
Hz. Ali’yi Sevenler Allah ve Resûlü’nü Sevmiştir, Düş-
manlık Edenler de Allah ve Resûlü’ne Düşmanlık Etmiş-
tir
342- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim
Ali’yi severse, gerçekten beni sevmiştir. Her kim Ali’ye
düşmanlık ederse, gerçekten bana düşmanlık etmiştir.
Her kim Ali’yi incitirse, gerçekten beni incitmiştir. Beni
inciten ise, gerçekten Allah’ı incitmiştir.”
Farklı tercüme: “Her kim Ali’yi severse, beni sevmiş-
tir. Her kim Ali’den nefret ederse, benden nefret etmiştir.
Benden nefret eden ise, Allah’tan nefret etmiş olur.” 1086
343- Bir adam, Selman-ı Fârisî’ye sordu ki: “Ali’yi ne-
den aşırı bir derecede seversin?” Selman-ı Fârisî ona dedi
ki: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle dedi-
ğini kendi kulaklarımla duydum: “Her kim Ali’yi severse,
beni sevmiştir. Her kim de Ali’ye düşmanlık ederse, ba-
na düşmanlık etmiş olur.”
Farklı tercüme: “Ey Ali! Seni seven, benim dostum-
dur. Seni sevmeyen, benim nefret ettiğimdir.” 1087
344- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem bir gün Ali’nin elini tuttuğu halde şöyle
buyurdu: “Kim buna düşmanlık ederse, Allah’a ve Pey-
gamber’ine düşmanlık etmiş olur. Kim bunu severse,
Allah’ı ve Peygamber’ini sevmiştir.” 1088
345- Ebû Zerr el-Gıffârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurduğunu kendim duydum:
“Her kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Her
kim bana karşı isyan ederse, Allah’a karşı da isyan etmiş
1086
Taberânî’den; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 187-188; Muhibüddin Taberî,
Riyâdü’n-Nadıra, II, 166; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 65; Süyûtî, Târihu’l-
Hulefâ, s. 206; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 386
1087 Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4704 BMT; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 186; İbnü’l
Megâzilî, Menâkıb, s. 196; Harezmî, Menâkıb, s. 30; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II,
622 / VI, 157-158; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 318; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX,
132; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 205; Râmûz el-Ehâdis, s. 392
1088 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 109
292 Hz. Ali (kv) Bölümü
olur. Her kim Ali’ye itaat ederse, bana itaat etmiş olur.
Her kim Ali’ye karşı isyan ederse, bana karşı da isyan
etmiş olur.” 1089
346- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’nin dostu, Allah’ın dostudur. Ali’nin düş-
manı, Allah’ın düşmanıdır.” 1090
347- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Ali (kv)’ye bakıp şöyle buyurdu:
“Ey Ali! Sen dünyada da ulu bir kişisin, âhirette de…
Seni seven, beni sevmiş olur. Sana düşmanlık eden de
bana düşmanlık etmiş olur. Senin dostun, Allah’ın dos-
tudur. Senin düşmanın, Allah’ın düşmanıdır. Sana düş-
manlık edene yazıklar olsun!”
Farklı tercüme: “Ey Ali! Sen dünyada da seyyidsin,
âhirette de seyyidsin. Senin sevdiğin, benim sevdiğimdir.
Benim sevdiğim de Allah’ın sevdiğidir. Senin düşmanın,
benim de düşmanımdır. Benim düşmanım ise, Allah’ın
da düşmanıdır. Sana kin besleyip düşmanlık edenlerin
vay haline!” 1091
348- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Allah-ü Teâlâ Hazretleri senin rızan
sebebiyle razı olur ve senin öfkelenmen sebebiyle öfke-
lenir!” 1092
349- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ali hakkında şöyle duâ etti: “Yâ
Rabbi! Ona yardım et ve onu yardım vesilesi et! Ona
rahmet et ve onu rahmet vesilesi et! Yâ Rabbi! Ona dost
olana dost ol ve ona düşman olana düşman ol!” 1093
1089
Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4675-4696 BMT; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 188;
Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 167; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s.
66; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 614
1090 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 55
1091 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4695 BMT; Hatîb Bağdâdî, IV, 41; İbn Âsâkir, Târîhu
Dımaşk, II, 223; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 103 / s. 382; Harezmî, Menâkıb, s. 234;
İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 548; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 166; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 205
1092 Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 61
1093 Râmûz el-Ehâdis, s. 186
Hz. Ali (kv) Bölümü 293
Hz. Ali (kv)’yi Sevenlerin ve Sevmeyenlerin Durumları
350- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Bir kul Allah’a karşı Nuh (as)’ın kavmi
içinde kaldığı gibi kalıp, ibadet etse; Uhud Dağı gibi
altını olup, onu Allah yolunda harcasa; ömrü uzun olup
bin kere yaya olarak hac etmeye güç yetirse; sonra Safa
ve Merve arasında mazlum olarak öldürülse; bütün bun-
lara rağmen senin hilâfetini kabul etmez ve veli olmanı
reddederse, o kişi, cennete girmeyecektir.” 1094
351- Ammâr b. Yâsir nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Allah (celle
celâlühü), senin miskinleri sevmeni, miskinleri de ar-
kandan gelen toplum olarak kabul etmeni istedi. Miskin-
ler de imamları olarak seni kabul ettiler. Senin arkandan
gelip seni tasdik edenlere ne mutlu! Seni yalanlayıp,
sana düşmanlık edenlerin vay haline!” 1095
352- Hadisi kısaltıp nakledenler: “Ey Ali! Seni sevip
tasdik edene ne mutlu! Seni yalanlayıp düşmanlık ede-
nin vay haline!” 1096
353- Aynı hadise farklı rivâyet: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Allah (celle
celâlühü), seni öyle bir ziynetle süsledi ki, hiçbir kulu
ondan daha güzel bir ziynetle süslememiştir. Bu, iyilerin
ziyneti olan dünyada zâhid olmaktır. Ne sen dünyevî lez-
zetlerden nasiplendin, ne de dünya seni kullanabildi.
Allah sana miskinleri sevmeyi nasip etti. Seni itaat eden
olarak onlardan razı, onları da imam olarak senden razı
kıldı.” 1097
1094
Harezmî, Menâkıb, s. 28
1095 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 211; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 121; İbnü’l Esîr,
Üsd’ül-Ğâbe, IV, 101; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 54
1096 Hatîb Bağdâdî, IX, 72; Harezmî, Menâkıb, s. 30; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-
Ukbâ, s. 92; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 548; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 132;
Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 34; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 622
1097 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 405
294 Hz. Ali (kv) Bölümü
354- Sa’d b. Ebî Vakkas nakletti: Ashâb’dan bazıları
mescidin önünde oturdukları bir anda Hz. Ali’nin aleyhinde
konuşmaya başladılar. Mescidin içinde olan Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; kızgın ve öfkeli bir halde konu-
şanların yanlarına gelip, buyurdu ki: “Sizlere ne oluyor?
Bilmez misiniz ki; Ali’ye eziyet eden, bana eziyet etmiş
olur!” 1098
355- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Şanı yüce olan Allah sizlerle övündü ve sizleri
bağışladı. Ali’yi ise özel olarak bağışladı. Ben Ehl-i
Beyt’ime olan sevgimden dolayı bunu sizlere söyleyemi-
yorum. Fakat Cebrâil (as) bana dedi ki: Hakkıyla mutlu
o kişidir ki, Ali’yi hayatında ve vefatından sonra sever.
Tam nasipsiz de o kişidir ki, Ali’ye hayatında ve vefatın-
dan sonra düşmanlık eder.” 1099
356- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Tam anlamıyla mutlu kimse odur ki; Ali’yi ha-
yatında da, vefatından sonra da sever.” 1100
357- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Mübarek olanların en mübareği o kimsedir ki,
hayatında ve vefatından sonra Ali’yi sever. Kötü olanla-
rın en kötüsü o kimsedir ki, hayatında ve vefatından son-
ra Ali’ye kin besler, düşmanlık eder.” 1101
358- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Şanı yüce olan Allah, seni öyle bir süs-
ledi ki; bu süs, Allah’ın kullarına vermiş olduğu en güzel
şeydir. Bu süs ise, senin dünyadaki zühdündür ki, bun-
dan dolayı dünya sana düşmanlık eder. Sen kendini fa-
kirlere sevdirdin, onları da senin taraftarların ettin. Ey
Ali! Seni sevip, seni tasdik edene ne mutlu! Sana düş-
1098
Ebû Ya’lâ ve Bezzar’dan; Belâzürî, El-Ensab, II, 146; Ahmed, Müsned, XIX,
27473; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 540; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 173; Harezmî,
Menâkıb, s. 91; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
386
1099 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 47
1100 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 92; El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 124;
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 51
1101 Harezmî, Menâkıb, s. 37
Hz. Ali (kv) Bölümü 295
manlık edip, seni yalanlayanların vay haline! Her kim
seni sevip seni tasdik ederse onlar senin kardeşin ve
senin cennette ortaklarındır. Fakat her kim sana düş-
manlık edip, seni yalanlarsa; şanı yüce olan Allah (celle
celâlühü), o kimseleri, kıyamet günü yalancılar
makâmında tutacaktır.” 1102
Hz. Ali (kv)’yi Sevmeyenler Gayrimeşrû Doğumludur
359- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey İnsanlar! Evlatlarınızın helâlzâde olup ol-
madığını öğrenmek için, Ali’nin sevgisiyle imtihan edin.
Doğrusu Ali, sapkınlığa dâvet etmez ve hidâyetten de
uzak tutmaz. Dolayısıyla kim onu severse, sizdendir ve
kim de ona düşmanlık ederse, sizden değildir.” 1103
360- Enes b. Mâlik nakletti: “Biz Ensâr topluluğu, bir
adamın babasının oğlu olup olmadığını, Ali’ye olan
düşmanlıklarından dolayı tanırdık.” 1104
Hz. Ali (kv)’ye Karşı Duyulan Sevginin Büyüklüğü
361- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Sen olmasaydın, benden sonra
mü’minler belli olmazdı!” 1105
362- Hz. Ömer (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “İnsanlar, Ali b. Ebî
Tâlib’in sevgisi üzerinde toplansaydılar; Allah (celle
celâlühü), ateşi (cehennemi) yaratmazdı!” 1106
1102
Harezmî, Menâkıb, s. 66
1103 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 225
1104 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 224, 729
1105 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 70; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 152
1106 Harezmî, Menâkıb, s. 28; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 82
296 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv)’ye Karşı Savaşanların, Düşman Olanların,
Onu İncitenlerin ve Sevmeyenlerin Durumu
363- Ebî Râfi nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali’ye düşman olana, Allah
düşman olur!” 1107
364- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’nin savaşı, Allah’ın savaşıdır. Ali’nin barı-
şı, Allah’ın barışıdır.” 1108
365- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Kim sana karşı savaşırsa, Deccal’ın
taraftarı olarak savaşacaktır!” 1109
366- Ebû Zerr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Her kim beni terk
ederse, Allah’ı terk etmiş olur. Her kim seni terk ederse,
beni terk etmiş olur.”
Farklı tercüme: “Ey Ali! Her kim senden ayrılmışsa
benden ayrılmıştır. Benden ayrılan ise Allah’tan ayrıl-
mıştır.” 1110
367- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey İnsanlar! Ali’ye eziyet eden bana eziyet et-
miştir. Ali sizden önce iman etti. Allah’ın vaâdini yerine
getirmede de sizden daha vefalıdır. Ey İnsanlar! Her kim
Ali’ye düşmanlık ederse; Yahudi ve Hıristiyan olarak
ölmesinde bir fark yoktur.” 1111
368- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, bir
tel saçını eli ile tutup şöyle buyurdu: “Ey Ali! Her kim senin
bir saçına eziyet ederse bana eziyet etmiştir. Bana eziyet
1107
İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, II, 194; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 57; El-Askalânî, El-
İsâbe, I, 191; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 10;
Râmûz el-Ehâdis, s. 314
1108 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 55
1109 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 69
1110 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4682 / VII, 4757; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 240 / s.
277; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 33; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 66;
Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 167; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX,
135; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 114; Bezzar’dan; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII,
539
1111 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 52; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 294
Hz. Ali (kv) Bölümü 297
eden ise Allah’a eziyet etmiştir. O kişiye; Allah (cc), yer-
dekiler ve göktekiler lânet edecektir!” 1112
369- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Beni seven, Ali’yi
sevsin. Her kim Ali’ye düşmanlık ederse, bana düşman-
lık etmiş olur. Bana düşmanlık eden ise, Allah’a düş-
manlık etmiş olur. Her kim de Allah’a düşmanlık ederse
Allah (celle celâlühü), o kişiyi ateşe sokacaktır.” 1113
370- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kimde, şu üç şey bulunursa benden değil-
dir: Ali’ye düşmanlık etmek, Ehl-i Beyt’ime zulüm etmek
ve iman kelimelerden ibarettir demek!” 1114
371- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Şanı yüce olan Allah; Benî İsrail’i, peygamber-
lerine yaptıkları kötülüklerden dolayı yağmur rahmetin-
den mahrum bıraktı. Benim ümmetim de Ali b. Ebî
Tâlib’e olan kin ve düşmanlıklarından dolayı yağmur
rahmetinden mahrum edilecektir.” 1115
372- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Şanı yüce olan Allah; öyle yaratıklar yarattı ki,
kendileri ne Âdem’in neslinden, ne de İblis’in neslin-
dendir. Kendileri Ali b. Ebî Tâlib’e kin ve düşmanlık bes-
leyen kimselere lânet etmek üzere yaratılmışlardır. Onlar
sahrada dolaşan Toygar kuşlarıdır.” 1116
373- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Allah’ım; Ali’yi hâkir göreni, sen de hâkir
gör!” 1117
374- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Ashâb’ı ile birlikte oturuyorlardı. Ashâb dediler ki: “Ey Al-
lah’ın Resûlü! Allah’a yemin olsun ki, sen bize kendi
nefsimizden ve kendi evladımızdan daha sevgilisin.”
1112
Harezmî, Menâkıb, s. 235; El-Heytemî, Es-Savâikü’l-Muhrikâ s. 412
1113 Hatîb Bağdâdî, XIII, 32; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1101; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe,
V, 205; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30
1114 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 34-35
1115 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 223; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 141
1116 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 142
1117 Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 42; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 285
298 Hz. Ali (kv) Bölümü
O anda Ali b. Ebî Tâlib de yanlarına geldi. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Her
kim sana kızıp, düşmanlık edip, beni sevdiğini söylüyor-
sa yalancıdır. Beni sevmiyordur.” 1118
375- Sahâbîden Câbir b. Abdullah’a, Hz. Ali (kv) ile sa-
vaşmanın ve ona muhalefette bulunmanın haram oluşunu
sorduklarında cevap olarak şöyle buyurmuştur: “Hz. Ali ile
savaşmanın haram olduğunu kâfirler dışında kimse inkâr
etmez ve şüpheye düşmez.” 1119
Hz. Ali (kv)’ye Söven; Allah (cc)’ye ve Resûlüllah (sav)’e
Sövmüştür
376- Abdullah b. Abbas yolda giderken Hz. Ali (kv)’nin
aleyhinde konuşanları ve ona sövenleri duydu. Gözleri gör-
mediği için yanında bulunan oğlu Ali’ye: “Beni o topluluğun
yanına götür!” dedi. Abdullah b. Abbas, o topluluğun yanına
vardığında şöyle buyurdu: “Sizler mi Allah’a sövüyorsu-
nuz?” Onlar dediler ki: “Sübhânallah! Biz mi Allah’a sövü-
yormuşuz! Allah’a söven dinden çıkar?” İbn Abbas: “Siz
mi Resûlüllah’a sövüyorsunuz?” Onlar dediler ki:
“Sübhânallah! Biz mi Resûlüllah’a sövüyormuşuz!
Resûlüllah’a söven dinden çıkar?” İbn Abbas: “Sizler mi
Ali b. Ebî Tâlib’e sövüyorsunuz?” deyince, topluluk: “Bunu
soruyorsan, evet doğrudur!” İbn Abbas, şöyle devam etti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurdu-
ğunu kendi kulaklarımla duydum: “Her kim bana söverse
Allah’a sövmüş olur. Her kim Ali’ye söverse bana söv-
müş olur. 1120
Allah kendisine söven kişiyi yüzüstü ce-
henneme dökecektir!” 1121
1118
İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 185; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 51; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, XIII, 122-123
1119 İbn Manzur, Muhtasar, III, 112
1120 Ahmed, Müsned, XIX, 27480
1121 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 66; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra,
II, 166; El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 126; Harezmî, Menâkıb, s. 81; Şems-i
Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 290; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 79
Hz. Ali (kv) Bölümü 299
377- Ebû Abdullah el-Cedelî dedi ki: Ümmü Sele-
me’nin yanına girmiştim. Bana dedi ki: “Aranızda Resûlül-
lah’a mı sövüyorsunuz?” Dedim ki: “Sübhânallah! Allah
korusun!” Ümmü Seleme annemiz şöyle dedi: “Aranızda
Ali’ye ve Ali’yi sevenlere sövülmüyor mu?” Ebû Abdullah
dedi ki: “Evet, sövüyorlar!” Ümmü Seleme şöyle devam etti:
Resûlüllah (sav)’in şöyle buyurduğunu duydum: “Her kim
Ali’ye söverse, bana sövmüş olur.” 1122
378- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali’ye söven,
dil uzatan; bana sövmüş, dil uzatmış olur.” Farklı tercü-
me: “Ali’nin aleyhinde kötü konuşan, benim aleyhimde
kötü konuşmuş olur.” 1123
Hâkim’in ilavesinde: “Bana sö-
ven bir kimse de, Yüce Allah’a sövmüş olur.” 1124
379- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’ye sövmeyiniz! Çünkü kendisi Allah’ın za-
tına dokunmuştur.” 1125
380- Ebû Bekir b. Halid b. Urfuta nakletti: Medine’ye
Sa’d b. Mâlik’in yanına gelmiştim. Bana: “Sizin Ali’ye söv-
düğünüz haberini aldım” dedi. Ben: “Evet öyle yaptık”
dedim. O: “Belki sen de sövdün” dedi. Ben: “Allah’a sığı-
nırım” dedim. Sa’d b. Mâlik bana dedi ki: “Ali’ye asla söv-
me! Resûlüllah’ın Ali ile ilgili sözlerini işittikten sonra,
başıma testere dayasalar bile ona asla sövmem.” 1126
*- Ebû Saîd el-Hudrî ve Ebû Berze nakletti: Hz. Ebû
Bekir (ra) şöyle buyurdu: “Resûlüllah’a söven kimsenin
keffâreti öldürülmektir.” 1127
1122
Nesâî, VII, Hasâis, 8422; Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, II, 21; Hâkim, El-
Müstedrek, IV, 4673; Belâzürî, El-Ensab, II, 182; Hatîb Bağdâdî, XII, 401; Zehebî,
Tarihü’l-İslam, VI, 395; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 547; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid,
IX, 130; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 173
1123 Ahmed, Müsned, XIX, 27480; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 547; Süyûtî, Câmiu’s-
Sağîr, III, 359; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 281
1124 Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4674
1125 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 403; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 158
1126 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3967
1127 Hâkim, El-Müstedrek, VII-5617 / X-8109 BMT
300 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’in Sevgisinin Emredilişi ve Bu Ko-
nuda Sorguya Çekileceğimizin Haber Verilişi
381- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde
bir kimse şu dört şeyden sorgulanmadan bir adım ileri
geçemez: Ömrünü ne ile bitirdiğinden, bedenini ne ile
harcadığından, malını nereden kazanıp nereye harcadı-
ğından ve Ehl-i Beyt’ime olan sevgisinden sorulacaktır!”
1128
Hadis devam ediyor: Hz. Ömer (ra): “Ey Allah’ın
Resûlü, sizden sonra, size olan sevginin işareti nedir?”
diye sorduğunda; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
yanında oturan Ali’nin başına elini koyup şöyle buyurdu:
“Bana olan sevgi; benden sonra, buna gösterilecek olan
sevgidir. Ona itaat etmek, bana itaat etmektir. Ona mu-
halefet etmek, bana muhalefet etmektir.” 1129
382- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Seni kim severse, emniyet ve imanı hak
etmiştir. Sana kim düşmanlık ederse, Allah (celle
celâlühü), o kimseyi cahil olarak hayattan çeker ve haya-
tı esnasında Müslüman olarak yaptığı amellerden sorgu-
ya çekecektir.” 1130
383- Abdullah b. Ömer nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Seni razı ve hoşnut
etmeyeyim mi, Ey Ali? Sen benim kardeşim ve vezirim-
sin. Borcumu ödersin, verdiğim sözü yerine getirirsin.
Sünnet’im uğrunda savaşırsın. Üstlendiğimi de yerine
getirirsin. Her kim ben hayattayken seni severse, o üze-
rine düşeni yapmış olur, biz de onu severiz. Her kim
benden sonra senin hayatında seni severse, Allah o kim-
seyi emniyet ve imanla sona erdirsin. Her kim benden
1128
Taberânî, Mu’cemül Evsât, I, 596; Süyûtî, İhyaü’l-Mevt, 44. Hadis; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 29
1129 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 120; El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 124; Harezmî,
Menâkıb, s. 35-36
1130 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 31
Hz. Ali (kv) Bölümü 301
sonra ve seni görmeden seni severse, Allah o kimseyi de
emniyet ve imanla sona erdirsin. Ve onu korku gününde
emin kılsın. Her kim benden sonra, seni görmeden seni
severse, Allah o kişiye emniyet ve iman ile tasdik verip
onu korkulacak günde emniyetine alacaktır. Ey Ali! Kim
ki sana düşmanlık ederek ölürse, o cahiliye ölümü üzere
ölmüş olur. Allah o kişinin İslam üzere yapmış olduğu
amellerinden hesap soracaktır. Ona mağfiret etmeyecek,
hesaba çekecektir.” 1131
384- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Allah’ım, bu Ali’dir. Beni şimdi dinleyip
duyanların üzerine sen de şâhid ol ki; Ali’nin benim kar-
deşim, amcamın oğlu, damadım ve çocuklarımın babası
olduğunu onlara tebliğ ettim. Allah’ım, ona düşmanlık
edeni, ateşin içine dök!” 1132
385- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Şanı yüce olan Allah tarafından Cebrâil (as)
yeşil bir yaprağın üzerinde şu emri bana bildirdi: Bütün
kullarıma genel olarak Ali b. Ebî Tâlib’in sevgisini farz
kıldım. Bunu, benim yerime ümmetine bildir.” 1133
Hz. Ali (kv) Cennet ve Cehennemi Bölendir
386- Dârekutnî nakletti: Hz. Ömer b. Hattab, halifelik
işini altı kişi arasında bırakmıştı. Hz. Ali (kv) de o altı kişiden
biriydi ve diğerlerine uzun bir konuşma yaptıktan sonra şöyle
buyurdu: “Allah aşkı için söyleyin, Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu, benden başkası için
söylediğini duydunuz mu: “Ey Ali! Kıyamet gününde; cen-
net ve cehennemi bölen ve paylaştıransın. Ateşe: Bu se-
nin için, (kendin için ise) bu da benim için diyeceksin!”
Hazır olanlar dediler ki: “Hayır, vallahi başkası için duy-
madık.” 1134
1131
El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3969; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 121; Ali el-
Muttakî, Müntehab, V, 32; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 610; Râmûz el-Ehâdis, s.
168
1132 Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 32; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 609
1133 Harezmî, Menâkıb, s. 27
1134 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 244; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 287
302 Hz. Ali (kv) Bölümü
387- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Sen, cennet ve ce-
hennemi bölensin. Sen cennet kapısını vurup, oraya he-
sapsız gireceksin.” 1135
388- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Ateşi (cehennemi)
bölen benim!” 1136
389- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, ateşi (cehennemi) bölendir.” 1137
390- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali, cennet ve cehennemi bölendir.” 1138
Hz. Ali (kv), Kevser Havuzu’nun Sahibi ve Sâkîsidir (İk-
ram Edicisidir)
391- “Şüphesiz, biz sana Kevser’i verdik.” (Kevser,
108/1) Âyette de açık olduğu üzere, Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, Kevser Havuzu’nun asıl sahibi ve dağıtıcısı-
dır. Ancak Hz. Ali (kv) ve diğer yakınlarının da havuz başında
olup Resûlüllah (sav)’in hizmetinde Kevser dağıtmaları bu
duruma aykırı olmaz.
392- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kıyamet gününde Kevser Havuzu’mun sahibi
Ali b. Ebî Tâlib’dir.” 1139
393- Selman-ı Fârisî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu duydum: “Kevser
Havuzu’nun kıyısına ve İslam’a sizlerden önce ulaşan Ali
b. Ebî Tâlib’dir.” 1140
394- Ahmed b. Menî’, Câbir b. Abdullah’tan nakletti:
“Biz Ashâb topluluğu, mescidin içinde yatarken elinde bir
değnek ile Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem de bize
katılıp: “Mescidin içinde mi yatıyorsunuz?” buyurunca,
1135
Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 61; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 67; Ha-
rezmî, Menâkıb, s. 209
1136 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 152
1137 Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 16
1138 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 56
1139 Harezmî, Menâkıb, s. 219; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 17
1140 Hatîb Bağdâdî, II, 459; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1091; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb,
s. 15-16; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 94; Harezmî, Menâkıb, s. 17
Hz. Ali (kv) Bölümü 303
Resûlüllah (sav)’i gören Ashâb hemen toparlanıp ayağa kalktı.
Ali de onların arasındaydı, telaşla o da toparlandı. Bunu gören
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Sakin ol Ey Ali! Mescidin içinde bana ne helâl ise, aynı
şekilde sana da helâldir. Razı olmaz mısın ki; sen ben-
den Harun’un Mûsa’ya olan konumundasın. Ancak şu
farkla ki benden sonra peygamberlik yoktur. Allah’a ye-
min olsun ki, kıyamet gününde elinde bir değnek olduğu
halde Kevser Havuzu’mun başından münâfık adamları
kovacak, uzaklaştıracaksın. Sanki şu anda senin Kevser
Havuzu başındaki makâmını görmekteyim!” 1141
395- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bu-
yurdu: “Ey Ali! Kıyamet gününde elinde cennet âsâların-
dan bir âsâ olacak. Onunla münâfıkları havuzumun ba-
şından uzaklaştıracaksın!” 1142
Resûlüllah (sav)’in Vefatında Hz. Ali (kv)’nin Önceliği
396- Ümmü Seleme annemizin yemin ederek bildirdi-
ğine göre: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemi en
son gören kişi Hz. Ali’ydi. Resûlüllah (sav) vefat ettiği gün Hz.
Ali’ye gelmesi için haber gönderdi. Zannedersem onu bir ihti-
yacı için bir yere göndermişti. Üç defa “Ali geldi mi?” diye
sorup durdu. Hz. Ali, güneş doğmadan önce eve geldi. Gelin-
ce onunla özel bir işi olduğunu anladık ve dışarı çıktık. O gün
Resûlüllah (sav)’i Hz. Âişe’nin evinde ziyaret etmiştik. En son
dışarı çıkan kişi bendim. Kapıya en yakın oturan kişi de ben-
dim. Hz. Ali, Resûlüllah (sav)’in üstüne eğildi ve aralarında
uzun uzun özel bir şeyler konuştular. Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi veselleme son zamanlarında insanların en yakı-
nı Ali b. Ebî Tâlib’di. Resûlüllah (sav) hayattayken en son gö-
rüşen kişi Ali oldu.” 1143
1141
El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3977; Harezmî, Menâkıb, s. 60
1142 Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, II, 89; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 91; El-
Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 135; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 539; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 390
1143 Nesâî, VII, Hasâis, 8487; Ahmed, Müsned, XVIII, 25597; Hâkim, El-Müstedrek,
VI,4726 BMT; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s.72; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,553
304 Hz. Ali (kv) Bölümü
397- Hz. Âişe nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem vefat edeceği günde etrafında bulunanlara şöyle
buyurdu: “Bana Habibimi çağırın!” O’na Ebû Bekir (ra)’ı
çağırdılar. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, onun
geldiğini görünce, başını tekrar yastığına dayadı ve biraz sonra
şöyle buyurdu: “Bana Habibimi çağırın!” Ömer (ra)’ı çağır-
dılar. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ömer’i
görünce tekrar: “Habimi çağırın!” buyurdu.
Ben hazır olanlara dedim ki: “Vay halinize! Hemen
O’na Ali b. Ebî Tâlib’i çağırın! Allah’a yemin olsun ki,
başkasını istemiyor!”
Hz. Ali (kv) geldiğinde, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem onu görünce oturdu ve örtüsünü kaldırıp, Hz.
Ali (kv)’yi beraberinde örttü. Vefat edene kadar da onu kucak-
ladı. Vefat ettiğinde hâlâ kucağındaydı.” 1144
398- Benzer bir hadis: Abdullah b. Amru nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, hastalandığı za-
man hazır olanlara şöyle buyurdu: “Bana kardeşimi çağırı-
nız!” Hazır olanlar, Hz. Ebû Bekir’i çağırdılar. Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, onun çağrıldığını görünce yü-
zünü başka tarafa çevirdi. Sonra yine: “Bana kardeşimi ça-
ğırın!” buyurduğunda Hz. Osman’ı çağırdılar. Ondan da yü-
zünü çevirince Hz. Ali (kv)’yi çağırdılar. Hz. Ali (kv), içeri girin-
ce Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, elbisesi ile
onu örttü ve kendisini Hz. Ali (kv)’nin elleri arasına bıraktı. Hz.
Ali (kv) dışarı çıktığında ona sordular ki: “Sana ne söyledi?”
Hz. Ali (kv) dedi ki: “Bana bin kapı öğretti ve her kapı, bin
kapı daha açar.” 1145
399- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, bana bin ilim kapısı öğ-
retti. Her kapı da bin kapı açar.” 1146
1144
İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, III, 15; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 72;
Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 180; Harezmî, Menâkıb, s. 29
1145 Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 482; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 43
1146 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 484-485; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 114-
115
Hz. Ali (kv) Bölümü 305
400- Abdullah b. Abbas nakletti: “Resûlüllah (sav)’i yı-
kamak için toplandıkları evde; Ehl-i Beyt’inden Hz. Ali, Hz.
Abbas, oğulları Kusem ve Fadl, Üsâme b. Zeyd ve azatlısı
Sâlih vardı. Yıkamaya başlayacakları zaman, Ensâr’dan Evs b.
Havli ve Avf b. Hazrec oğullarından biri, Hz. Ali’ye hitaben:
“Ey Ali! Allah için diyorum, biz de Resûlüllah’a hizmet-
ten payımızı alalım!” dedi. Hz. Ali ona “İçeri gir!” buyurdu.
İçeri girdilerse de yıkamaya karışmadılar. Abbas, Kusem, Fadl
ve Ali, birlikte Resûlüllah (sav)’i çevirmekteydi. Üsâme ve
azatlısı Sâlih su dökmekteydi. Hz. Ali, Resûlüllah (sav)’i yıka-
maya başladı. Başka cenazelerde görülen akıntı ve benzeri
şeyler Resûlüllah (sav)’de yoktu. Hz. Ali yıkama işini bitirene
kadar: “Anam babam sana feda olsun; dirin de, ölün de
ne kadar temizdir” deyip durdu. Resûlüllah (sav)’i su ve sidr
ile yıkıyordu. Sonra onu kuruttular. Sonra iki beyaz ve Yemen
işi bir hırka ile olmak üzere üç giysi ile kefenlendi. Sonra Ab-
bas iki kişi çağırdı: “Biriniz Ebû Ubeyde b. Cerrah’a gitsin.
Biriniz de Ebû Talha el-Ensârî’ye gitsin.” Abbas onları gön-
derdikten sonra: “Allah’ım, Peygamber’in için sen seç!”
diye duâ buyurdu. Ebû Ubeyde’ye giden kişi onu yerinde
bulamadı. Ebû Talha’ya giden kişi onu buldu ve Ebû Talha,
Resûlüllah (sav) için mezar kazdı ve lahid yaptı.” 1147
401- Emirü’l-Mü’minin Hz. Ali (kv) şöyle anlattı:
“Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem vefat
edince, vasiyeti üzerine mübarek vücudunu ben yıkadım.
Benden başka kim onun vücuduna baksa kör olurdu.
Yıkarken sanıyordum ki, gaipten bana üç kişi yardım
ediyordu. Vücudunda hiçbir kusur bulamayınca: “Anam
babam sana feda olsun! Canlıyken de, mevt halindeyken
de; ne kadar güzelsin! Ne kadar güzel kokuyorsun!” de-
dim. O gün yeryüzü karanlık oldu. 1148
Peygamberimizin
vücudunu defnettikten sonra şöyle bir nida duyduk: “Es
selâmü aleyke ya Ehle’l-Beyt-i Resûlüllah ve rahme-
tullâhi ve berekâtühü!” 1149
1147
Ahmed, Müsned, VI, 8475; İbn Sa’d, Tabakât, II, 280/299; İbn Kesîr, El-Bidâye,
V, 441
1148 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4453 BMT
1149 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 118; Sevgilinin Bahçesi, s. 319
306 Hz. Ali (kv) Bölümü
402- Hz. Ali (kv), Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemi yıkadığı zaman ölüde aradığını (necâset) O’nda da
aradı, ancak aradığını bulamadı. Ve: “Babam sana feda ol-
sun, sen çok temizsin. Hayattayken temizdin, mevt ha-
linde de temizsin.” buyurdu. 1150
403- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ali’den başka hiçbir Müslümanın avret yerimi
görmesi helâl değildir.” 1151
404- Hz. Peygamber (sav)’in naaşı, sidr yaprağı ve saf
su ile üç defa yıkandı. Pazartesi günü vefat etmişti. Salı günü
Ashâb-ı Kiram kısım kısım gelip cenaze namazını kıldılar. 1152
Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Hiç kimse Resûlüllah (sav)’in
üzerine imamet etmesin. Zira o hem hayatında, hem de
vefatında sizin imamınızdır.” 1153
Hz. Ali (kv) Yüzünden, İki Grup İnsan Helâk Olacaktır
405- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Senin durumun İsa
(as)’a benzer. Yahudiler, ona kin besleyip, düşman oldu-
lar. Mübarek annesi Meryem’e iftira ettiler. Hıristiyanlar
da, onu aşırı bir sevgiyle yükselttiler. Ona yakışan dere-
ceden daha yüksek bir makama çıkardılar.” Hz. Ali (kv)
bu hadisi şöyle açıkladı: “Benim yüzümden iki grup insan
helâk olacaktır. Birincisi; benim hakkımda aşırıya kaçıp,
bende olmayan vasıfları bana yakıştırarak beni övenler-
dir. İkincisi de bana kin besleyip, düşmanlık yapıp, bana
iftira atmaya kadar götürenlerdir.” 1154
1150
İbn Mâce, Cenaze, IV, 10, 1467; Zehebî, Tarihü’l-İslam, II, 337
1151 İbn Sa’d, Tabakât, II, 280; Zehebî, Tarihü’l-İslam, II, 337; İbnü’l Megâzilî,
Menâkıb, s. 93
1152 İbn Mâce, Cenaze, IV, 65, 1628
1153 Ahmed, Müsned, VI, 8538; Sevgilinin Bahçesi, s. 319; İbn Sa’d, Tabakât, II, 293.
Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin cenazesi, yıkanması ve gömülmesi ile
ilgili geniş bilgi için baknz: A. Köksal, İslam Tarihi, XVIII, 98-104
1154 Nesâî, VII, Hasâis, 8434; Ahmed, Müsned, XIX, 27516; Hâkim, El-Müstedrek, IV,
4680 BMT; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3970; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 396; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VII, 548; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, 36399; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 23; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 133 / s. 282; Cevdet Paşa, Kısâs-ı
Enbiyâ, I, 597
Hz. Ali (kv) Bölümü 307
406- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Bazı insanlar beni
seviyorum sandıklarından, bazı insanlar da gerçekten
beni sevmediği için ateşe atılacaktır.” 1155
Hz. Ali (kv)’nin Kur’ân’ın Te’vili (Yorumlanması) İçin
Savaşması
407- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin dışarı çıkmasını bekliyorduk. Dışarı
çıkınca ayakkabısının kayışı koptu. Tamir için Hz. Ali (kv)’ye
verdi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Ben Kur’ân’ın inişi sebebiyle savaştım, aranızdan
biri de, bu Kur’ân’ın hükümlerinin te’vîli (yorumlanması)
için savaşacak.” Hazır olanlar bu şerefe nail olmak istediler;
Hz. Ebû Bekir (ra): “O adam ben miyim, Ey Allah’ın
Resûlü?” dedi.
Hz. Ömer (ra): “O adam ben miyim, Ey Allah’ın
Resûlü?” dedi.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki:
“Hayır siz değilsiniz! O adam ayakkabılarımı tamir
edendir.” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, ayak-
kabılarını tamir için Hz. Ali (kv)’ye vermişti. 1156
408- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu “Yâ Ali! Ben
Kur’ân’ın tenzili (inişi) sebebiyle savaştım. Sen de, bu
Kur’ân’ın hükümlerinin te’vîli (yorumlanması) için sava-
şacaksın!” 1157
409- Ebû Zerr nakletti: Bir gün Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem ile beraberdik. Bize buyurdu ki: “Nef-
sim kudreti elinde olan Allah’a yemin olsun ki; içinizde
1155
Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 38
1156 Nesâî, VII, Hasâis, 8488; Ahmed, Müsned, XIV, 21287; Hâkim, El-Müstedrek, IV,
4675 BMT; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 54-55 / s. 298; El-Kilâbî, Müsned, Hadis 23;
Harezmî, Menâkıb, s. 183; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 114; Zehebî, Tarihü’l-İslam,
VI, 404; Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 76; İbn Hibban, II, 467; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VI, 298 / VII, 555; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 282; Kundûzî, Yenâbiül
Mevedde, s. 48
1157 Ahmed, Müsned, XIV, 21286; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 613; El-
Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 281; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 45; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 561
308 Hz. Ali (kv) Bölümü
bir adam vardır ki, benden sonra Kur’ân hükümlerinin
te’vîli (yorumlanması) için savaşacak! Tıpkı benim
Kur’ân’ın inişinde müşrikler ile savaştığım gibi. Kendisi
“Lâ ilâhe illallah” diyenlere karşı savaşacaktır. Bu du-
rum insanlara ağır gelip Allah’ın velisine karşı çıkacak-
lardır. Tıpkı zamanında Mûsa (as)’ın Hızır (as)’a karşı
çıktığı gibi. Geminin delinmesine, çocuğun öldürülmesi-
ne ve duvarın doğrultulmasına karşı çıkması gibi.” Ebû
Zerr şöyle açıkladı: “Bu Hadis-i Şerif’teki kişi, Ali b. Ebî
Tâlib’dir.” 1158
Resûlüllah (sav)’in Hz. Ali (kv)’nin Başına Gelecekleri
Bildirmesi
410- Hz. Ali (kv)’nin künyelerinden biri de Ebû Reyha-
neyn’dir. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, vefa-
tından üç gün önce Hz. Ali (kv)’ye şöyle buyurdu: “Yâ Ebû
Reyhaneyn! Sana vasiyet ederim ki, bu iki reyhanı koru-
yasın. Bunların biri Hasan, diğeri Hüseyin’dir. Yâ Ali!
Yakında senin iki rüknün yıkılacak ve iki azan kesilecek-
tir.”
Hz. Ali (kv), Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lemin bu sözlerini şöyle yorumladı: “Resûlüllah (sav)’in ve-
fatından sonra çok büyük bela ve musibetler üstüme
yürüdü. O’nun ve Fâtıma’nın vefatı yıkılan iki rüknüm-
dür. Hasan ve Hüseyin’in şehâdet haberini Resûlüllah
(sav)’den işitmem de iki azamın kesilmesidir.” 1159
411- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem bana şöyle haber verdi: “Ümmet, benden son-
ra, sana karşı vefasız olup sözünde durmayacak, ihanet
edecektir.” 1160
412- Hayyan el-Esedî, Hz. Ali’den nakletti: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bana şöyle haber verdi:
1158
Harezmî, Menâkıb, s. 44
1159 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 401; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 203-204
1160 Hatîb Bağdâdî, XI, 216; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4731 / VII, 4740 BMT; İbn
Âsâkir, Târîhu Dımaşk, III, 115; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 617; El-Askalânî,
El-Metâlib, III, 3946; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 299 / VII, 511
Hz. Ali (kv) Bölümü 309
“Benden sonra ümmet, sana verdiği sözünde durmaya-
caktır. Sense benim dinim üzere yaşayacak, Sünnet’im
üzere öldürüleceksin. Seni seven beni sevmiş olur. Sana
düşmanlık eden bana düşmanlık etmiş olur. Şüphesiz bu
(sakalını gösterip), bundan akan kanla (başını gösterip)
boyanacaktır.” 1161
413- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bu-
yurdu ki: “Ey Ali! Benden sonra çok sıkıntı ve zorluk gö-
receksin!” Hz. Ali (kv) sordu ki: “Ey Allah’ın Resûlü! Din
üzere selâmetimden dolayı mı zorluk ve sıkıntı görece-
ğim?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Evet”
buyurdu. 1162
414- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Sizler; bana sövme-
ye, benden uzaklaşmaya ve beni inkâr etmeye zorlana-
caksınız!” 1163
*- Arkadaşlarına yaptığı bir konuşmada Hz. Ali (kv) şöy-
le buyurdu: “Benden sonra yutağı geniş, karnı büyük bir
kimse size galip gelecek. Bulduğunu yer, bulamadığını
ister. Onu öldürün! Ama öldüremeyeceksiniz. İyi bilin ki
sizden bana sövmenizi ve beni reddetmenizi isteyecek.
Bana sövün, bu benim için bir arınma, sizin için bir kur-
tuluştur. Reddetmeye gelince, beni reddetmeyin. Ben
fıtrat üzere doğdum, imanda ve hicrette öne geçtim.” 1164
415- Hz. Ali (kv) nakletti: Bir gün Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem ile birlikte Medine’deki bahçelerin
yanından geçiyorduk. Güzel bir bahçenin yanından geçerken
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme diyordum ki:
“Bundan daha güzel bahçe bulunmaz!” Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem de: “Cennette sana bundan
daha güzeli vardır!” buyuruyordu. 1165
Böylece yedi bahçe-
nin yanından geçtik. Ben hep aynı şeyleri Resûlüllah (sav)’e
1161
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4740
1162 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4732 BMT; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 34; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 617
1163 Belâzürî, El-Ensab, II, 119
1164 Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 69
1165 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4727 BMT
310 Hz. Ali (kv) Bölümü
söyledim. Resûlüllah (sav) de hep: “Senin için cennette, bu
bahçelerden daha güzeli vardır!” buyurdu.
Yolda tenha bir yere vardığımızda Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem boynuma sarılıp, içli içli hıçkırarak
ağlamaya başladı. Dedim ki: “Ey Allah’ın Resûlü! Seni ağ-
latan nedir?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
bana buyurdu ki: “Bazı adamların göğsündeki sana karşı
olan kin ve nefretinden dolayı ağlıyorum. Bu kimseler,
kalplerindekini benden sonra sana göstereceklerdir!”
Ben dedim ki: “Ey Allah’ın Resûlü bunların bana karşı
yaptıkları dinimdeki selâmetimden dolayı mı olacak?”
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki:
“Evet, dinindeki selâmetinden dolayı olacak!” 1166
Hz. Ali (kv) ve Hilâfet
416- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, bana buyurdu ki: “Sen Kâbe’nin konumun-
dasın. Sana gelirler, sen gitmezsin. Eğer bu toplum sana
gelip, hilâfeti teslim ederlerse kabul et. Vermezlerse bı-
rak yanlarına gitme, tâ ki onlar sana gelsin.” 1167
417- Huzeyfe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, bana buyurdu ki: “Eğer Ali’yi halife yaparsa-
nız, ancak böyle yapacağınızı zannetmiyorum, onu
hidâyete eren ve hidâyete erdiren, sizi nurlu ve aydınlık
yolda götüren birisi olduğunu görürsünüz.” 1168
418- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her kim, benden sonra halifelik için, Ali’ye
karşı kötülük ve savaş içinde olursa dinden uzaklaşmış
olur. Aynı zamanda Allah ve Resûlü’ne karşı savaşmış
gibidir. Her kim, Ali hakkında şüpheye düşerse dinden
uzaklaşmış olur.” 1169
1166
Hatîb Bağdâdî, XII, 398; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 325; El-Askalânî, El-
Metâlib, III, 3960; Harezmî, Menâkıb, s. 26; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 118;
Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 294; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 45
1167 İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 112; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 193; Şems-i
Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 295; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 596
1168 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 406
1169 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 46
Hz. Ali (kv) Bölümü 311
419- Arface nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Pek yakında çok fitneler, çok
fesadlar olacak. Kim ki, bu ümmeti bir baş altında top-
luyken ayırmak isterse, kim olursa olsun onu kılıçla vu-
run, öldürün!” 1170
420- Ebû Zerr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim halifelik için, Ali ile
savaşırsa onu öldürünüz!” 1171
421- Abdullah b. Amr nakletti: “Kim bir halifeye biat
etmişse, ona olanca gücüyle bağlansın ve itaat etsin.
Eğer bundan başka bir halife çıkıp da birincisine karşı
isyan ederse, ikincisinin boynunu vurun.” 1172
422- Abdullah b. Abbas nakletti: Ali b. Ebî Tâlib,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin vefatından ön-
ceki hastalığında yanından çıkınca halk: “Ey Ebû’l Hasan!
Resûlüllah nasıl sabahladı?” diye sordular. Hz. Ali: “Al-
lah’a hamdolsun iyi geçti” dedi. Abbas b. Abdülmüttalib,
Hz. Ali’nin elini tutup şöyle dedi: “Sence Resûlüllah bu has-
talığından vefat etmez mi? Ben Abdülmüttaliboğulla-
rı’nın ölüm zamanındaki yüzlerini biliyorum. Haydi,
Resûlüllah’a gidelim de, hilâfet işinin kimde olacağını
O’na soralım. Eğer hilâfet işi bizde olacaksa bunu öğ-
renmiş oluruz. Eğer bizden başkasında ise bunu konuşa-
lım da bu işi bize vasiyet etsin.” Bunun üzerine Hz. Ali
(kv): “Vallahi biz bunu sorar da; Hz. Peygamber sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem hilâfeti bize vermezse,
ondan sonra hiçbir zaman insanlar hilâfeti bize vermez-
ler. Vallahi asla bunu Resûlüllah’a sormam!” dedi. 1173
1170
Müslim, Emirlik 59 / VIII, 469; Ahmed, Müsned, XIX, 27296; Râmûz el-Ehâdis, s.
140
1171 Münâvî, Künüz el-Hakâik, II, 114
1172 İbn Mâce, Fitne, X, 9, 3956; Ahmed, Müsned, XVIII, 25655; Nesâî, VII, 7766
1173 Ahmed, Müsned, XVIII, 25575; İbn Sa’d, Tabakât, II, 249; Zehebî, Tarihü’l-İslam,
II, 351; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 393
312 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv)’nin Savaşması Emredilen Toplumlar ve Kö-
tüleri Öldüreceğinin Haber Verilmesi
423- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Ümmü Seleme’nin
evinde Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yanın-
daydım. Hz. Ali (kv) geldiğinde, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Seleme; bu gelen,
Nâkislere (ahitlerini bozanlara), Gâsidlere (hak yoldan
sapıp zulmedenlere) ve Mâriglere (dinden çıkanlara) kar-
şı savaşıp, onları öldürendir.” 1174
424- Câbir el-Ensârî ve Ebû Zerr el-Gıffârî nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Bu Ali, iyi ve temiz insanların imamı ve kötü kimseleri
öldürendir! Ona yardım eden, Allah tarafından yardım
görecektir! Ona karşı düşmanlık edeni ise, Allah değer-
siz kılacaktır!” 1175
425- Câbir b. Abdullah nakletti: Hudeybiye günü,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin Ali’nin elinden
tutup şöyle buyurduğunu duydum: “Bu, takvâ sahiplerinin
emiri ve kâfirleri öldürendir. Ali’ye yardım eden, Allah
(celle celâlühü) tarafından yardım görecektir. Onu hor
görmek isteyenler de Allah (celle celâlühü) tarafından
horlanacaktır. Hak Ali ile beraber ve onu takip etmekte-
dir. Bu yüzden her zaman onunla beraber olun!” 1176
426- Benzer hadis: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem Ümmü Seleme annemizin evindeyken kapı çalındı.
Ümmü Seleme kapıyı açınca Hz. Ali (kv)’nin geldiğini gördü.
Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Ümmü Seleme’ye buyurdu ki: “Ali’nin huyu huyum, eti
etim, kanı kanım, kendisi ilmimin bulunduğu yerdir.
1174
Es-Salebî, Kısâsül Enbiyâ, s. 240; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, III, 163; Muhibüddin
Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 110; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra, II, 240; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 110
1175 Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4699 BMT; El-Sabbağ, Fusülü’l-Mühimme, s. 122-123;
Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 66; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 30; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-
Ummâl, II, 602; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 285; Münâvî, Künüz el-Hakâik, II,
17; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 65
1176 Hatîb Bağdâdî, II, 377; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 80; Harezmî, Menâkıb, s. 111
Hz. Ali (kv) Bölümü 313
Benden duy ve şâhid ol ki: Ali, benden sonra ahdi bozan-
lara, hak yoldan sapıp zulmedenlere ve dinden çıkanlara
karşı savaşıp onları öldürendir. Benden duy ve şâhid ol
ki: Allah’a yemin olsun ki; Ali, Sünnet’imi ihya edendir.
Benden duy ve şâhid ol ki: Bir kul, Allah’a bin yıl ibadet
etse, bin yıl daha Kâbe’de Rükün ve Makâm arasında
bulunsa, sonra da Ali’ye kin ve düşmanlık beslediği hal-
de Allah’ın huzuruna çıkarsa; Allah (celle celâlühü), o
kişiyi burnu üzere cehennemin içine dökecektir!” 1177
427- Benzer hadis: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Seleme, benden duy ve
şâhid ol! Bu Ali, dünya ve âhirette kardeşimdir. Kendisi
dünyada sancağımın taşıyıcısı, âhirette de Livâ-i
Hamd’ın taşıyıcısıdır. Bu Ali benim vâsîm, bana lazım
olacak işlerimi yerine getirecektir. Münâfıkları cennette-
ki havuzumun başından kovacak olandır. Ey Ümmü Se-
leme! Bu Ali, Müslümanların seyyidi, takvâ sahiplerinin
imamı, elleri ve ayakları temiz olanların önderidir. Ken-
disi; ahdi bozanlara, hak yoldan sapıp zulmedenlere,
dinden çıkanlara karşı savaşıp onları öldürendir.” Ümmü
Seleme sordu ki: “Ey Allah’ın Resûlü! Ahdi bozanlar kim-
ler?” “Onlar, Medine’de Ali’ye biat edip, Basra’da ahdi
bozanlardır.” Ümmü Seleme tekrar: “Hak yoldan sapıp
zulmedenler kimlerdir?” Resûlüllah (sav), buyurdu ki: “On-
lar, Ebû Süfyân’ın oğlu ve Şam’daki yardımcılarıdır.”
“Ey Allah’ın Resûlü! Dinden çıkanlar kimler?” “Onlar
Nehrevan Ashâbı’dır.” 1178
428- Ebû Eyyüb el-Ensârî nakletti: Emirü’l-Mü’minin Ali
b. Ebî Tâlib, Nehrevan Savaşı gününde şöyle buyurdu: “Ahdi
bozanlara (Talha, Zübeyr ve Âişe), hak yoldan sapıp zul-
medenlere (Muâviye ve toplumuna) ve dinden çıkıp hü-
kümlerine uymayanlara (Hâricîler) karşı savaşmamı
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bana em-
retti.” 1179
1177
İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, III, 165; Harezmî, Menâkıb, s. 43-44
1178 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 81
1179 Hatîb Bağdâdî, VIII, 340-341; İbn Abdilber, El-İsti’âb, s. 1117; İbn Âsâkir, Târîhu
Dımaşk, III, 169; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 115; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 480;
Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 550
314 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hâkim, rivâyetinde Ebû Eyyüb el-Ensârî, Hz. Ömer dev-
rinde: Resûlüllah (sav)’in Hz. Ali’ye bu toplumlarla savaşması-
nı emrettiğini bizzat duyduğunu; Kimin safında savaşacağız?
diye sorduğunda, Resûlüllah (sav): “Ali b. Ebî Tâlib’in sa-
fında” buyurduğunu nakletmektedir. 1180
Hadisi rivâyet eden, Ebû Eyyüb el-Ensârî kendi kulakla-
rı ile Hz. Ali (kv)’ye söylenenleri duyduğu için, bütün savaşlara
Hz. Ali (kv)’nin yanında katılmıştır.
429- Hz. Ali (kv), Sıffîn Savaşı’na katılmakta tereddüt
gösterenlere şöyle buyurdu: “Ahdi bozanlarla, Hak’tan sa-
pıp zulmedenlerle, cemaatten ayrılanlarla savaşmakla
emrolundum.” 1181
Ebû Nuaym dedi ki: “Ahdi bozanlar, Cemel Sava-
şı’nda Ali’ye karşı savaşanlardır. Hak yoldan sapıp zul-
medenler ise Sıffîn Savaşı’nda Ali’ye karşı savaşanlardır.
Dinden çıkanlar ise Nehrevan’da Ali’ye karşı savaşanlar-
dır.” 1182
430- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Sen benden sonra; ahdi bozanlara kar-
şı, hak yoldan sapıp zulüm edenlere ve dinden çıkanlara
karşı savaşacaksın!” 1183
*- Hz. Ali (kv) kendi hilâfeti döneminde yukarıdaki hadi-
si okuduğu zaman hazır olanlardan biri sordu: “Ey
Mü’minlerin Emiri! Ahdi bozanlar kimlerdir?” Hz. Ali (kv)
şöyle açıkladı: “Ahdi bozanlar, Cemel Vak’ası’nda bana
karşı bulunanlar, hak yoldan sapıp zulüm edenler Şam
ehli ve Muâviye’dir. Dinden çıkanlar ise Hâricîler’dir.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bunlara
karşı savaşmamı bana emretti.” 1184
431- Ali b. Rabia nakletti: Hz. Ali (kv)’nin şu minber
üzerinde şöyle dediğini işittim: “Resûlüllah (sav) benden şu
1180
Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4729-4730; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 480
1181 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 550
1182 Belâzürî, El-Ensab, II, 138
1183 İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 112-118; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 39
1184 Harezmî, Menâkıb, s. 110-111; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 480; Ali el-Muttakî,
Müntehab, V, 39
Hz. Ali (kv) Bölümü 315
hususta ahit (söz) aldı. Bana biatını bozanlarla (Nâkis-
ler), zalim zorbalarla (Gâsidler), dinden çıkanlarla
(Mâriglerle) savaşmamı emretti.” 1185
432- Ammâr b. Yâsir şöyle dedi: “Ben biatını bozan-
larla, zalim zorbalarla ve dinden çıkan kimselerle sa-
vaşmakla emredildim.” 1186
433- Ebî Râfi nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ebî Râfi! Benden sonra
bir toplum, Ali’ye karşı savaşacaktır. O topluma karşı
savaşmak Allah tarafından haktır. Her kim, o topluma
karşı eli ile savaşmaya muktedir değil ise dili ile savaş-
sın. Dili ile savaşmaya muktedir değil ise kalbi ile savaş-
sın…” 1187
434- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Azgın ve âsi bir toplum sana karşı sa-
vaşacaktır. Sen de hak üzerinde olacaksın. O gün sana
yardımcı olmayan benden değildir!” 1188
435- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem biz Ashâb’ına; ahdi bozanlara, hak
yoldan sapıp zulmedenlere ve dinden çıkanlara karşı savaş-
mamızı emretti. Bizler sorduk: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu top-
lumlara karşı kimin safında savaşacağız?” Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Onlara karşı
Ali b. Ebî Tâlib’in safında savaşacaksınız ve Ali’nin sa-
fında olan Ammâr b. Yâsir, karşı tarafça öldürülecektir.”
1189
1185
El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4461-4462
1186 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4463
1187 El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 134; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 613
1188 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, III, 171; Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 33; Ali el-
Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 613
1189 Hâkim’den; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 114; Harezmî, Menâkıb, s. 122; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VII, 480
316 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv), İhtilâf Zamanında Hak ile Bâtılı Ayırt Eden-
dir
436- Ebû Zerr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bu Ali, bana ilk iman eden
ve benimle kıyamet gününde ilk musâfahalaşacak olan-
dır. Bu Ali, en büyük sâdık, hak ve bâtılı birbirinden
ayırt eden ümmetimin fârukudur. Kendisi mü’minlerin
melikidir, mal ise zalimlerin melikidir.” 1190
437- Ebû Zerr el-Gıffârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin Ali’ye hitaben şöyle buyurduğunu
kendim duydum: “Sen en büyük sâdıksın. Hak ile bâtılı
ayırt edecek fâruksun. Sen dinin seyyidi ve emirisin!” 1191
438- Enes b. Mâlik nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Ümmetimin ben-
den sonra ihtilâfa düştüğü konularda, sen açıklama ya-
pacaksın!” 1192
439- Enes b. Mâlik nakletti: Bir gün Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin hizmetindeyken bana buyur-
du ki: “Ey Enes! Abdest almam için bana su dök!” Sonra
iki rekât namaz kıldı ve bana buyurdu ki: “Ey Enes! Bu evin
kapısından ilk giren Mü’minlerin Emiri, Müslümanların
seyyidi, elleri ve ayakları temiz olanların önderi ve
vâsîlerin sonuncusudur.” 1193
Ben kendi kendime gizli dedim
ki: “Ey Allah’ım, Ensâr toplumundan bir adam gönder!”
diye duâ ettim. Ancak Ali geldi ve Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem: “Gelen kimdir?” diye sordu. Ben dedim ki:
“Ali geldi.” Bunu duyan Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem müjdeleyici olarak ayağa kalktı. Ali’nin boynuna
sarıldı, kendi terini sildi. Ali’nin yüzündeki teri kendi mübarek
yüzüyle sildi. Bu durumu gören Ali dedi ki: “Önceden bana
1190
Bu bölümde 119. Hadis’in tekrarıdır.
1191 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 56; Muhibüddin Taberî, Riyâdü’n-Nadıra,
II, 155
1192 Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4678 BMT; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 488; Ali el-
Muttakî, Müntehab, V, 33; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 615; Münâvî, Künüz el-
Hakâik, II, 192
1193 İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 259
Hz. Ali (kv) Bölümü 317
karşı yapmadığını şimdi mi yapıyorsun, Ey Allah’ın
Resûlü?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyur-
du ki: “Bunu sana karşı yapmaktan beni kim alıkoyabilir?
Sen benden sonra benim yerimi edâ edecek olan, sesimi
ümmetime duyuran ve ihtilâfa düştükleri konuda onlara
doğru yolu gösterip açıklama yapansın!” 1194
440- Ebû Leyla el-Gıffârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Benden sonra bir
fitne olacak. O fitne olduğunda, Ali b. Ebî Tâlib’in tara-
fını tutun! Zira kendisi hak ile bâtılı ayırt edecek olan
fâruktur.” 1195
441- Ebî Sahile nakletti: Ben ve Selman-ı Fârisî; Rabe-
ze’ye Ebû Zerr’i ziyarete gittik. Ebû Zerr, bizlere buyurdu ki:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurdu-
ğunu duydum: “Yakında bir fitne olacak, eğer sizler o
günü görürseniz, Allah’ın Kitabı’na ve Ali b. Ebî Tâlib’e
tutunun. Zira Ali, bana ilk iman eden, benimle cennette
ilk musâfaha edecek olan ve mü’minlerin arı beyidir.” 1196
442- Huzeyfe b. Yemân nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Benden sonra bir-
takım emirler gelecek ki, onlar benim yolumda gitmez-
ler. Âdetimi de âdet etmezler. Onlardan birtakımının
kalpleri insan sûretinde şeytan kalbidir.” Hz. Huzeyfe
dedi ki: “O zaman yetişirsem nasıl yapayım?” Efendimiz
(sav) buyurdu ki: “Emir-i Âzam’a itaat et. (O, Ali’dir.) Sır-
tına vurup lokmanı alsa bile.” 1197
1194
Hadisin tamamını nakledenler: Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 385; Harezmî,
Menâkıb, s. 42; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 135
1195 Harezmî, Menâkıb, s. 57; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 612; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 233; Râmûz el-Ehâdis, s. 304
1196 Belâzürî, El-Ensab, II, 118; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, III, 123
1197 Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8580 BMT; Râmûz el-Ehâdis, s. 303
318 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali (kv), Nereye Dönerse Dönsün Hak İle Beraberdir
443- Ka’b b. Ucre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ümmetimin içinde ayrılık
ve ihtilâflar olacak! O zaman Ali ve ashâbı hak üzerinde
olacaklar!” 1198
444- Ümmü Seleme annemiz ve Hz. Ali (kv) nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Allah (celle celâlühü), Ali’ye rahmetini ihsan etsin! Ey
Allah’ım! Ali, her nereye dönerse dönsün hakkı onunla
beraber kıl!” 1199
445- Ümmü Seleme annemiz nakletti: “Ali hak üzere-
dir. Her kim ona tâbi olursa haktan yana olur. Her kim
onu terk ederse hakkı terk etmiş olur. Bu bir ahid (ga-
ranti)dir ki; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
tarafından konulmuştur.” 1200
446- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Ali, hak üzerin-
dedir. Her kim onun arkasından gittiyse Hakk’a uymuş-
tur. Her kim Ali’yi terk ettiyse, Hakk’ı terk etmiştir.” 1201
447- Ebû Ya’lâ, Ebû Saîd el-Hudrî’den nakletti: Bir gün
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem evinde Ashâb’ı ile
birlikte oturuyorlardı, buyurdu ki: “Sizin en hayırlınız ver-
dikleri sözde durup, güzel davrananlardır. Allah (celle
celâlühü), takvâ ve kerem sahiplerini sever.” Bu esnada
Hz. Ali (kv) oradan geçiyordu. Onu işaret ederek, ileride çıka-
cak fitneleri hatırlatarak şöyle buyurdu: “Hak bununla bera-
berdir. Hak bununla beraberdir.” 1202
1198
Ali el-Muttakî, Müntehab, V, 34; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XI, 621; Râmûz
el-Ehâdis, s. 258
1199 Tirmîzî, Menâkıb 20, 3714 / III, 554; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4686 BMT; Ha-
rezmî, Menâkıb, s. 56, 223; Hatîb Bağdâdî, XIV, 321; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s.
112-118; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, III, 119; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, V, 30;
Münâvî, Künüz el-Hakâik, I, 121; Râmûz el-Ehâdis, s. 289; Kundûzî, Yenâbiül Me-
vedde, s. 55
1200 Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, s. 217
1201 El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, IX, 134-135
1202 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3974; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 244; Ali el-Muttakî,
Kenzü’l-Ummâl, II, 621; Râmûz el-Ehâdis, s. 203
Hz. Ali (kv) Bölümü 319
Ashâb’dan Bazılarının Yoldan Çıkacağının Bildirilmesi
448- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kevser Havuzu’mun başına tanıdığım
Ashâb’ımdan bir topluluk geldiğinde, benden uzaklaşıp
kaybolacaklardır! Bunu gördüğümde diyeceğim ki: “Ya
Rabbi! Bunlar benim Ashâb’ım!” Allah (celle celâlühü),
bana buyuracak ki: Sen bunların, senden sonra ne yap-
tıklarını bilmiyorsun!” 1203
449- Ebû Saîd el Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Âhirette:
“Ashâb’ım! Ashâb’ım!” dediğim zaman “Senden sonra
neler yaptıklarını bilmiyorsun” denilecek. İşte o zaman
ben de: “Benden sonra hallerini değiştirenler benden
uzak olsun, uzak dursun” diyeceğim.” 1204
450- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Bana olan ahidlerini bozanlar, benim Ehl-i
Beyt’imi katledenler, Kevser Havuzu’mdan içemezler!”
1205
451- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem minberde şöyle buyurdu: “Bazı kim-
selere ne oluyor ki, benim akrabalığımdan bir şey çık-
maz diyorlar. Hayır, Allah’a yemin olsun benim akraba-
lığım dünyada da, âhirette de geçerlidir. Ey İnsanlar,
bilin ki ben sizden önce havuz başına varmış olacağım.
Ben oraya vardığım vakit birtakım insanlar: “Ey Allah’ın
Resûlü!” şeklinde bana seslenmeye başlayacaklar. Ben
de: “Ben sizleri tanıdım fakat siz benden sonra olmaya-
cak şeyleri ortaya koydunuz. Gerisin geri, arkaya döndü-
nüz.” diyeceğim.” 1206
1203
Müslim, Fazilet 40 / X, 80; Ahmed, Müsned, I, 825; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 134
1204 Ahmed, Müsned, XVI, 23854
1205 Kütüb-i Sitte, IV, 411
1206 Hâkim, El-Müstedrek, IX, 7041 BMT
320 Hz. Ali (kv) Bölümü
Dört Büyük Halife’nin Ortak Faziletlerinden
452- İbn Enes nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Dört kişinin sevgisi, münâfık
olan bir kimsenin kalbinde birleşmez. Ancak mü’min
olan kimseler onları sever ki; Ebû Bekir, Ömer, Osman
ve Ali’dir.” 1207
453- Benzer bir hadiste, Peygamberimiz sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali’yi sevmek ve Ebû
Bekir ile Ömer’e buğz etmek, bir mü’minin kalbinde bir-
leşmez.” 1208
454- Enes b. Mâlik nakletti: Resûl-ü Ekrem (sav) ile bir-
likte mescidde otururken Hz. Ali geldi. Oturacak bir yer aradı.
Peygamberimiz (sav) de Ashâb’dan Ali’ye kim yer verecek
diye Ashâb’ına baktı. Hz. Ebû Bekir (ra): “Yâ Ebû’l Hasan
buraya!” diyerek yer verdi. Bunun üzerine Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Yâ Ebâ Be-
kir! Fazilet ehli olan kimseye; faziletli davranmayı, an-
cak faziletli kişi bilir.” 1209
455- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi veselleme: “Ey Allah’ın Resûlü! Senden sonra kimi
başımıza idareci olarak seçelim?” diye soruldu. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, şöyle buyurdu: “Ebû Be-
kir’i kendinize emir edinirseniz, ona güvenilir, inanılır.
Dünyadan yüzünü çevirmiş ve âhirete kalbini yöneltmiş
bir kimse olduğunu göreceksiniz! Ömer’i emir edinirse-
niz, onu güçlü, kendisine inanılır, Allah’ın buyruklarına
karşı hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmediğini
göreceksiniz! Ali’yi emir edinirseniz, seçeceğinizi zan-
netmiyorum ama, kendisine tâbi olanlara doğru yol gös-
terici ve kendisinin de doğru yolda bir kimse olduğunu
göreceksiniz!” 1210
1207
İbn Âsâkir’den; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4026; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ,
s. 191
1208 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 348
1209 İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 552; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 395; Şems-i
Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 352
1210 Beyhakî ve Zehebî Bezzar’dan; Ahmed, Müsned, XIX, 27014; El-Askalânî, El-
İsâbe, s. 89; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4491-4492 BMT; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,
554; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 128
Hz. Ali (kv) Bölümü 321
456- Hz. Ömer (ra) halifeliğinin son zamanlarında Me-
dine’de bir bahçede uzanmış dinlenirken: “Kendisinden son-
ra yerine kimi halife seçeceklerini” etrafındakilere sordu.
Hz. Zübeyr ve Hz. Talha’yı söylediklerinde Hz. Ömer bundan
hoşlanmadı. Hz. Ali’yi söylediklerinde: “Yemin olsun, siz
Ali’yi halife tayin etmezsiniz. Andolsun siz onu halife
tayin ederseniz, hoşlanmasanız da sizi, hakkı uygulama-
ya zorlar.” Hz. Osman’ın anne bir üvey kardeşi Velid b. Uk-
be: “Senden sonra halifenin kim olacağını biliyoruz” de-
di. Hz. Ömer yerinden doğrulup: “Kimmiş o?” dedi. Velid:
“Osman b. Affan’dır” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle
dedi: “Osman’da bu mal sevgisi ve yakınlarını kayırma
var olduğu sürece bu iş nasıl olacak?” 1211
457- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem bana şöyle buyurdu: “Aziz ve celil olan Al-
lah’tan seni önce hilâfete geçirmesini üç kere istedim,
kabul etmedi. Ancak Hz. Ebû Bekir’i kabul etti.” 1212
458- Câbir el-Ensârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ebû Bekir Sıddık (ra)
vezirimdir ve benden sonra ümmetim üzerine halifemdir.
Ömer (ra) benim lisanım üzere konuşur. Ali (kv) amca-
mın oğludur, kardeşimdir, bayrağımın taşıyıcısıdır. Os-
man (ra) bendendir ve ben de ondanım.” 1213
459- Enes b. Mâlik ve Saîd b. Zeyd nakletti: “Hirâ Dağı
sallanınca Allah Resûlü sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Sakin ol Ey Hirâ! Şu anda senin üzerinde bu-
lunanlar bir Peygamber, ya bir sıddık, ya da iki şehittir.”
Dağda Hz. Peygamber, Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali,
Talha, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. Ebî Vakkas
ve ben vardık.” 1214
1211
El-Askalânî, El-Metâlib, II, 2038
1212 Râmûz el-Ehâdis, s. 293; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 295
1213 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 158; Râmûz el-Ehâdis, s. 9
1214 Buhârî, Fazilet 5, 3686; Müslim, Fazilet 6 / X, 291; Ebû Dâvud, III, 4648; Tirmîzî,
Menâkıb 19, 3696 / III, 545; Nesâî, VII, 8100; Ahmed, Müsned, XVIII, 26484; Hâkim,
El-Müstedrek, VIII, 5954; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4025; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 195. Rivayetlerde isim farklılıkları vardır.
322 Hz. Ali (kv) Bölümü
460- Enes b. Mâlik nakletti: Peygamberimiz (sav) ile bir-
likte otururken, Ensâr’dan Ebû Ukâyl şöyle sordu: “Ey Al-
lah’ın Resûlü! Sizden sonra insanların en üstünü kim-
dir?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki:
“Ebû Bekir Sıddık’tır.” “Ondan sonra kimdir?” “Ömer’ül
Fâruk’tur.” “Ondan sonra kimdir?” “Osman b. Af-
fan’dır.” “Ondan sonra kimdir?” “Ali b. Ebî Tâlib’dir.”
Ebû Ukâyl: “Ey Allah’ın Resûlü! Amcanın oğlunu en sona
bıraktın. Oysa o senin kardeşindir?” dedi. Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Vay sana Ey
Ebû Ukâyl! Benim peygamberlerin sonuncusu olmamın
ne zararı oldu ki, Ali’nin sonuncu olmasının ne zararı
olacak. Âdem (as) yaratıldığı zaman, Cenâb-ı Allah bana
kıyamete kadar gelecek bütün inananların sevabını ba-
ğışladı. Ebû Bekir’e de onu sevip halifeliğini kabul eden-
lerin, peygamberlik gelmesinden kıyamete kadar gelenle-
rin sevabı bağışlandı. Ali b. Ebî Tâlib’e de yeryüzünde
doğusundan batısına kadar, bütün ibadet edenlerin se-
vabı bağışlandı.” 1215
461- Hz. Ali (kv) ve Câbir el-Ensârî nakletti: “Ebû Be-
kir ve Ömer, nebîler ve resûller hariç, gelmiş ve geçmiş
bütün cennet halkının olgunlarının seyyidleridir. Ey Ali,
kendilerine bunu bildirme!” 1216
462- Abdullah b. Amr İbnü’l Âs nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem ile beraberken Ebû Bekir geldi
ve yanına girmek için izin istedi. Resûlüllah (sav) bana: “Gir-
mesine izin ver ve onu cennetle müjdele!” buyurdu. Sonra
Ömer gelip girmek için izin istedi. Resûlüllah (sav) bana:
“Girmesine izin ver, onu cennetle müjdele!” buyurdu.
Sonra Osman gelip girmek için izin istedi. Resûlüllah (sav)
bana: “Girmesine izin ver, onu da cennetle müjdele!”
buyurdu. Resûlüllah (sav)’e: “Ben ne olacağım?” diye sor-
duğumda, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Sen
babanla birlikte olacaksın!” buyurdu. 1217
1215
Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 301; M. N. Bursalı, Hz. Ali, s. 300
1216 Tirmîzî, Menâkıb 16, 3666 / III, 534; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 95/100; Ah-
med, Müsned, XVIII, 26417; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 43
1217 Ahmed, Müsned, XVIII, 26434
Hz. Ali (kv) Bölümü 323
463- Abdurrahman b. Ahnes, Kûfe Mescidi’nde Muğîre
b. Şu’be, Hz. Ali’ye dil uzatınca Saîd b. Zeyd’in şöyle söyledi-
ğini nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “On kişi cennettedir. Ebû Bekir cennettedir.
Ömer cennettedir. Osman cennettedir. Ali cennettedir.
Talha cennettedir. Zübeyr cennettedir. Abdurrahman b.
Avf cennettedir. Sa’d b. Ebî Vakkas cennettedir. Saîd b.
Zeyd cennettedir. Ebû Ubeyde b. Cerrah cennettedir.” 1218
464- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Benden sonra bu ümmetin en hayırlısı; Ebû
Bekir, sonra Ömer, sonra Osman sonra da Ali’dir.” Mu-
hammed b. Hanefîyye demiştir ki: “Babam Ali (kv)’ye:
“Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemden sonra
bu ümmetin en hayırlısı kimdir?” diye sordum: “Ebû Be-
kir’dir” buyurdu. “Sonra kimdir?” dedim. “Ömer’dir” bu-
yurdu. Ondan sonra Osman diyeceğinden korktum; “Ondan
sonra sen misin?” dedim. “Ben, Müslümanlardan birisi-
yim” buyurdu.” 1219
465- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; bir
kişiye, birkaç deve yükü hurma verdi. O kişi: “Ey Allah’ın
Resûlü! Korkarım senden sonra bana bu şekilde bağış
yapan bulunmaz!” dedi. “Olur!” buyurdular. O kişi: “Sen-
den sonra kim olur?” diye sordu. “Ebû Bekir olacaktır!”
buyurdular. O kimse gitti, bunu Hz. Ali’ye söyledi. Hz. Ali (kv):
“Git sor ki, Ebû Bekir’den sonra kim olacaktır?” dedi. O
kişi tekrar sorunca: “Ömer b. Hattab olur!” buyurdular. O
şahıs yine Hz. Ali (kv)’ye gelip söyledi. Hz. Ali (kv):
“Ömer’den sonra kim olacaktır, sor!” dedi. O kişi tekrar
gitti ve sordu; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem:
“Osman ve Ali olacaklardır!” buyurdu. 1220
1218
Ebû Dâvud, III, 4649; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 133; Tirmîzî, Menâkıb 26,
3748 / III, 568; Nesâî, VII, 8153; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 324; Süyûtî,
Câmiu’s-Sağîr, I, 45; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 107; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I,
415. Aşere-i Mübeşşere
1219 Buhârî, Fazilet 5, 3671; Buhârî Tecrid Terc. IX, 337; Ebû Dâvud, III, 4629; İbn
Mâce, Mukaddime 11; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 360; M. Câmi, Şevâhidü’n-
Nübüvve, s. 166; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 174
1220 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 157
324 Hz. Ali (kv) Bölümü
466- Abdullah b. Abbas nakletti: Hz. Ömer (ra); zama-
nında Medayin fethinden elde edilen ganîmetleri Resûlüllah’ın
Mescidi’nde açtı. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin geldiğinde
ganîmet malından babalarına verdiği miktar kadar verdi. Bu,
Bedir Ashâbı’na verilen miktardı. 1221
Kendi oğlu Abdullah
geldiğinde bunun yarısını verdi. Abdullah b. Ömer itiraz ede-
rek şöyle dedi: “Hasan ve Hüseyin daha Medine sokakla-
rında oynarlarken, ben savaşlarda Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin önünde kılıç vurdum. Niçin
bana onlara verdiğinin yarısını veriyorsun?” Hz. Ömer (ra)
bunun üzerine oğluna şöyle buyurdu: “Senin onun babası
Ali gibi baban mı var? Onun annesi Fâtıma gibi annen
mi var? Onun dedesi Resûlüllah gibi deden mi var? Onun
amcaları gibi amcan mı var?..” diyerek sözü uzattı. Bu sözü
Hz. Ali (kv) duyunca: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemin şöyle buyurduğunu duydum: Ömer, cennet
ehlinin ışığıdır.” Hz. Ömer bunu duyunca yanına Ashâb’dan
birkaç kişi alıp, Hz. Ali (kv)’nin evine geldi. Resûlüllah (sav)’in
söylediği: “Ömer, cennet ehlinin ışığıdır.” hadisi doğru mu
diye sordu. Hz. Ali (kv): “Evet, doğrudur.” dedi. Hz. Ömer
(ra): “Bunu bana yazıp versen!” dedi. Hz. Ali (kv), Besme-
le’den sonra: “Ömer b. Hattab, cennet ehlinin ışığıdır.”
diye yazdı. Hz. Ömer (ra), bu yazının kefenine konulması için
evlatlarına vasiyet etti ve böyle yapıldı. 1222
467- Hz. Ebû Bekir (ra) vefat edeceği zaman bir vasi-
yetnâme ile Hz. Ömer (ra)’ı kendi yerine halife tayin etti.
Pencereden de başını çıkararak hazır olan Ashâb’a:
“Ben sizin için bir seçim yaptım, razı mısınız?” diye sor-
du. Hazır olan Ashâb: “Razıyız!” dediler. Hz. Ali (kv): “Ömer
b. Hattab’dan başkasına razı olmayız!” dedi. Hz. Ebû Be-
kir (ra): “Hayırlı olsun!” buyurdu. 1223
1221
İbn Sa’d, Tabakât, VI, 412
1222 İbn Manzur, Muhtasar VII, 21; Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, 1597; M. Câmi, Şevâhi-
dü’n-Nübüvve, s. 172
1223 Ahmed, Müsned, XIX, 27340; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 213; Cevdet
Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 336; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 171
Hz. Ali (kv) Bölümü 325
468- Hz. Âişe annemiz nakletti: Bir gün Resûl-ü Ekrem
(sav)’e: “İzin ver! Beni de vefatımda senin yanına koysun-
lar!” dedim. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bu-
yurdu ki: “Seni nasıl benim yanıma koyabilirler. Yanımda
Ebû Bekir, Ömer ve İsa b. Meryem vardır.” 1224
469- Enes b. Mâlik ve Abdullah b. Ömer nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Ümmetim içerisinde, ümmetime karşı en merhametlisi
Ebû Bekir’dir. Allah’ın dininde kâfir ve münâfıklara karşı
en şiddetlisi Ömer’dir. En hayâlısı Osman’dır. Hak ve
bâtılı ayırt etmek bakımından en güzel hüküm vereni de
Ali’dir.” 1225
“En güzel Kur’ân okuyanı Übey b. Ka’b’dır.
Helal ve haramı en iyi bilen Muaz b. Cebel’dir. Miras
ilmini en iyi bilen Zeyd b. Sâbit’tir. Şüphesiz her ümme-
tin bir emini vardır, bu ümmetin emini de Ebû Ubeyde b.
Cerrah’tır.” 1226
470- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah; Ebû Bekir’e merha-
met etsin, kızını benimle evlendirdi. Beni hicret yurdu
Medine’ye taşıdı. Kendi malından Bilal’i hürriyetine ka-
vuşturdu. Allah, Ömer’e merhamet etsin, acı da olsa
doğruyu söyler. Hakkı olduğu gibi açıkladığı için arka-
daşsız kalmıştır. Allah, Osman’a da merhamet etsin.
Melekler bile ondan hayâ ederler. Allah, Ali’ye de mer-
hamet etsin. Allah’ım, Ali nereye dönerse, hakkı da
onunla beraber, o yöne çevir!” 1227
471- Câbir b. Abdullah nakletti: “Biz, Resûlüllah (sav)
ile birlikteyken şöyle buyurdu: “Şimdi cennet ehlinden bir
adam çıkagelir!” Sonra Hz. Ebû Bekir (ra) çıktı geldi. Yine
1224
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 158. Hz. İsa’ya ayrılan yer durmaktadır.
1225 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 262
1226 İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 154; Tirmîzî, Menâkıb 33, 3790 / III, 583; Ahmed,
Müsned, XVIII, 26478; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4031; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 569.
Tirmîzî’de hadisin: “Hak ve bâtılı ayırt etmek bakımından en güzel hüküm
veren Ali’dir.” kısmının olmadığını görüyoruz. Hâkim’in ilavesinde: “Elbette bu
ümmetin en büyük âlimi Abdullah b. Abbas’tır.” buyruluyor. Hâkim, El-
Müstedrek, VIII, 6335
1227 Tirmîzî, Menâkıb 20, 3714 / III, 554; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 395; Süyûtî,
Câmiu’s-Sağîr, II, 427; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 554
326 Hz. Ali (kv) Bölümü
Resûlüllah (sav): “Şimdi cennet ehlinden bir kişi yanımıza
gelir!” buyurdu. Sonra Hz. Ömer (ra) çıktı geldi. Yine
Resûlüllah (sav): “Şimdi cennet ehlinden bir genç yanımı-
za gelir!” buyurdu. Sonra da: “Yâ Rabbi! Bu gelen Ali ol-
sun!” diye duâ buyurdu. Sonra da Hz. Ali (kv) çıktı geldi.” 1228
472- Kuzâ Kabilesi’ne karşı yapılan Zâtü’s-Selâsil Seriy-
yesi’nden, muzaffer olarak dönen Amr İbnü’l Âs anlatıyor:
“Hemen Resûlüllah’ın huzuruna çıktım. Resûlüllah’tan beni
taltif eden sözler bekliyordum, ancak böyle olmadı. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme şöyle sordum: “Ey Al-
lah’ın Resûlü, en çok sevdiğin kimdir?” Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Âişe’dir.” buyurdu. Tekrar
sordum: “Kadınlardan değil, erkeklerden?” Efendimiz
(sav): “Âişe’nin babası Ebû Bekir’dir.” buyurdu. Tekrar
sordum; “Ömer’dir.” buyurdu. Daha birçok defa sordum.
Efendimiz (sav) birçok Ashâb’ın ismini saydı. Beni en sona
bırakacak korkusuyla sustum.” 1229
473- Hz. Ali (kv); kendi hilâfeti devrinde Hz. Ebû Bekir
ve Hz. Ömer (ra) aleyhinde konuşanları duyduğunda bundan
rahatsız olup kendi aksakalından tutarak, hemen cemaati top-
layıp minbere çıktı. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in faziletlerini
ve Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme yakınlığını
anlatan uzun bir hutbe okudu. Her ikisini de hayırla yâd etti.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin de şöyle bu-
yurduğunu nakletti:
“Uyanık olunuz, Resûlüllah (sav)’den sonra bu
ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir ve Ömer’dir. 1230
Beni
seven, bu ikisini de sevsin!” diyerek kendi ashâbını uyardı.
Hz. Ebû Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra)’a kin ve düşmanlık besle-
yenlerin dinden çıkacaklarını haber verdi. 1231
1228
Ahmed, Müsned, XVIII, 26473; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4716 BMT; Zehebî,
Tarihü’l-İslam, VI, 396; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 546
1229 Buhârî, Fazilet 5, 3662; Buhârî Tecrid Terc. IX, 335; Müslim, Fazilet 8 / X, 232;
Tirmîzî, Menâkıb 63, 3890 / III, 623; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 101; Nesâî, VII,
8052; Ahmed, Müsned, XIX, 27327; Hatîb Bağdâdî, II, 425 / s. 430; Süyûtî, Câmiu’s-
Sağîr, I, 83; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 173; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I,
192-193; A. Köksal, İslam Tarihi, XV, 113
1230 Ahmed, Müsned, XVIII, 26446; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 363
1231 İbn Âsâkir’den; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 165 / s. 191; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 598
Hz. Ali (kv) Bölümü 327
*- Hz. Ali (kv): “Resûlüllah (sav)’den sonra bu üm-
metin en hayırlısı Ebû Bekir ve Ömer’dir.” deyince, bir
adam “Ya sen Ey Mü’minlerin Emiri?” diye sordu. Hz. Ali
(kv): “Biz Ehl-i Beyt’e kimse denk değildir.” cevabını ver-
di. 1232
474- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Resûlüllah
(sav)’den sonra bu ümmetin içinde en hayırlı kişi Ebû
Bekir ve Ömer’dir. İstesem üçüncü kişinin de kim oldu-
ğunu söylerdim.” 1233
Diğer bir rivâyette ise: “Kâbe’nin
Rabbi’ne yemin olsun ki o kişi benim.” buyurdu. 1234
475- Hz. Ali (kv)’nin, Hadis-i Şerif de olan şu sözü defa-
larca tekrarladığı nakledilmiştir: “Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellemden sonra bu ümmetin en hayırlısı,
Ebû Bekir ve Ömer’dir.” 1235
*- Hz. Ali (kv), Kendi çocuklarına kendinden önceki üç
halifenin de isimlerini vermiştir. Sağlığında onlar aleyhine kim-
senin konuşmasına müsaade etmemiş, daima hayırla yâd et-
miştir. 1236
*- Hz. Ömer (ra); Hz. Ali (kv)’nin, Hz. Fâtıma (ra)’dan
doğma kızı Ümmü Gülsüm’ü; Resûlüllah (sav)’in Ehl-i
Beyt’ine yakınlık kurmak için, Hz. Ali (kv)’den istedi ve nikâh-
la aldı. Bu evlilikten Rukiye ve Zeyd isimli çocukları oldu. 1237
476- Hz. Ali (kv); Hz. Osman (ra)’ı, kendi hilâfeti zama-
nında bazı hususlarda tenkit etti. Ancak daima yardımcı ol-
maktan da geri durmadı. Hz. Osman (ra)’ın evi kuşatılıp mah-
sur kaldığı zaman; Hz. Ali (kv), Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin
(ra)’ı, Hz. Osman (ra)’ı isyancılara karşı korumak ve Hz. Os-
man (ra)’ın evine su ve yiyecek taşımakla vazifelendirdi. Hz.
Peygamber (sav)’in gözünün nuru iki civan burada atılan ok-
larla yaralandılar.
1232
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 364
1233 Ahmed, Müsned, XVIII, 26442; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 363; İbn Kesîr,
El-Bidâye, VII, 524
1234 Ahmed, Müsned, XVIII, 26450
1235 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 365; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 301
1236 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 595
1237 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 424
328 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Osman (ra) şehit olunca, Hz. Ali (kv): “Bunu Os-
man’a nasıl yaparlar!” diye celallendi. Hz. Hasan (ra)’a ve
Hz. Hüseyin (ra)’a vurdu, tartakladı. Diğer gençleri de azarladı
ve evine gitti. 1238
477- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, kızı
Rukiye (ra)’yı ve vefatından sonra da, diğer kızı Ümmü Gül-
süm (ra)’yı Hz. Osman Zinnureyn (ra)’a nikâh etmiştir. “Bir
kızım daha olsa, onu da Osman’a verirdim. İnsanoğlun-
dan hiç kimseye bir peygamberin iki kızını almak nasip
olmamıştır.” buyurdular. 1239
478- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Tebûk Seferi öncesi Hz. Osman (ra)’ın cömertliğinden dolayı
hesapsız cennete gireceğini müjdelemiştir. Onun hakkında
buyurmuş olduğu şu Hadis-i Şerif meşhurdur: Abdurrahman
b. Semüre nakletti: “Bundan sonra Osman’ın işleyeceği
hiçbir günah Osman’a zarar vermeyecektir. Geçmiş ve
gelecek günahları bağışlanmıştır.” 1240
479- “Hz. Osman (ra), Tebûk ordusuna o kadar yar-
dımda bulundu ki, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem bir gece sabaha kadar: “Yâ Rab! Ben, Osman’dan razı-
yım, sen de razı ol!” diye duâ etti.” 1241
480- Hz. Ali (kv)’ye sordular ki: “Ebû Bekir ve Ömer
zamanında böyle fitneler, böyle savaşlar olmadı. Hz. Osman
(ra) ve senin zamanında ıstırap, üzüntü, savaşlar ve karışıklık-
lar oldu. Bunun sebebi nedir?”
Hz. Ali (kv): “Ebû Bekir ve Ömer’in yardımcıları
Osman ve bendim. Osman ve benim yardımcılarım ise
sizlersiniz!” buyurdu. 1242
1238
El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 270; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 492
1239 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 182; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 255;
Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 226
1240 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4609 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 372; El-
Askalânî, El-İsâbe, s. 72; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 173; M. Câmi, Şevâhidü’n-
Nübüvve, s. 182; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 253; Cevdet Paşa, Kısâs-ı En-
biyâ, I, 226
1241 En Sevgilinin Dostları, s. 210
1242 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 157
Hz. Ali (kv) Bölümü 329
BÜYÜK FİTNE
Kaynakların uzun uzadıya üzerinde durdukları ve fitne
olarak değerlendirdikleri dünya malı ve dünya menfaatine de
değinmeden geçmeyelim. Resûlüllah (sav) efendimiz ile başla-
yan İslâmî fetihler; Hz. Ömer (ra) devrinde zirveye ulaşmış,
Hz. Osman (ra) devrinde de sürmüştür. Bu fetihlerle İran ülke-
si tamamen fethedilmiş, Bizans topraklarının büyük bir bölü-
mü İslam ülkesi olmuş, Kuzey Afrika’dan Hindistan’a kadar
büyük bir İslam ülkesi meydana çıkmıştı. Bu fetihlerle elde
edilen ganimetler, Medine’ye geldikçe sosyal ve ekonomik
konumlar hızla değişiyordu. Bu gelen ganimetler ve fethedilen
ülkelerdeki zenginlikler; dünya malını, dünya menfaatini ön
plana çıkarıyor ve insanlar arasındaki fitneyi körüklüyordu.
481- Fitneden Korkan Hz. Ömer (ra)’ın Halife Se-
çimi: Hz. Ömer (ra), Muğîre b. Şu’be’nin kölesi, Ebû Lü’lü
tarafından yaralanınca; öleceğini anladı ve kendi yerine altı
kişilik bir şûrâ heyeti seçti. Hayatta kalan son Aşere-i Mübeşşe-
re mensupları olan; Hz. Ali, Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf,
Sa’d b. Ebî Vakkas, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam.
Yedinci kişiyi de oğlu Abdullah’ı seçti. Hz. Ömer’in talimatın-
da Abdullah halife olmayacaktı. Ancak oğlunun Abdurrahman
b. Avf’ın tarafını desteklemesini şart koştu.
Halife Hz. Ömer (ra)’ın talimatlarına dikkatinizi çekmek
istiyoruz: Suheyb-i Rumî’yi Medine kaymakamı ve mescide
imam tayin etti. Mikdad b. Esved’i şûrâyı toplamakla vazife-
lendirdi. Ensâr’dan Ebû Talha’yı elli kişilik bir askeri timle
şûrânın başına tedbir amaçlı vazifelendirdi.
Ebû Talha’ya verdiği talimat şöyle: “Üç gün içinde mut-
laka halife seçilmiş olacak! Eğer seçmezlerse hepsini öldürün!
Beş kişi bir tarafta, diğer tarafta tek kişi kalıp uyuşmazlarsa tek
kalanı öldürün! Dört kişi bir tarafta, iki kişi bir tarafta kalırsa iki
kişiyi öldürün! Üç kişi bir tarafta, üç kişi bir tarafta kalırsa oğ-
lum Abdullah hangi tarafı tutarsa, diğer tarafı öldürün!” 1243
1243
İbn Sa’d, Tabakât, III, 400-405; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 238; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 425-426; Ebû Zehra, Muhammed, Mezhebler Tarihi, İstanbul, s.
83-99; El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3925
330 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ömer (ra) son olarak şöyle buyurdu: “Müslüman-
larla müşâvere etmeksizin, zorbalıkla kendisini emir
kılmaya çalışanı hemen öldürünüz!” 1244
Aşere-i Mübeşşere’nin sağduyusu sayesinde, bunlardan
hiçbirine gerek kalmamıştır. Muâviye’nin halifelik iddiasıyla
ortya çıkmasını ve Ümmet-i Muhammed’in arasına nifak sok-
masını normal görenlerin, konunun hassasiyetine dikkatlerini
çekmek istiyoruz.
Hz. Ömer (ra) vefat etmeden önce seçmiş olduğu bu altı
kişilik şûrâ heyeti çalışmalarını şöyle sürdürdü: Abdurrahman
b. Avf; kendisi aday olmadığını söyleyerek, diğerlerinin görüş-
lerini sordu. Rey ve görüşler Hz. Ali (kv) ve Hz. Osman (ra)
üzerinde toplandı. Abdurrahman b. Avf, kim seçilirse seçilsin,
seçeceği halifeye herkesin itaat edeceğine dair söz aldı. Ertesi
gün mescide, herkesin huzuruna çıktılar. Abdurrahman b. Avf;
önce Hz. Ali (kv)’ye: “Allah’ın Kitabı ve Resûlüllah’ın
Sünneti üzerine amel edeceğine söz verir, teminat verir
misin?” diye sorunca, Hz. Ali (kv): “Allah’ın izniyle gücüm
yettiği kadar, yerine getiririm.” buyurdu. Hz. Osman (ra)’a
aynı soruyu sorunca, tereddütsüz ve şartsız teklif edilen şeye:
“Yerine getiririm.” diye kesin söz söyleyince, Abdurrahman
b. Avf, “Öyleyse şâhid olun! Boynumdaki emaneti Os-
man’a devrediyorum.” deyip, biat etti. 1245
Daha sonra Hz. Osman (ra) zamanında sıkıntılar çıktık-
ça, Hz. Ali (kv)’ye defalarca karşı çıkmasını isteyenler oldu.
Hz. Ali (kv); her defasında, şûrâ heyeti huzurunda Abdurrah-
man b. Avf’a verdiği sözü hatırlatıp: “Ben söz verdim, ahde
vefasızlık etmem.” buyururdu. 1246
1244
Ebû’l-A’lâ Mevdûdî, Hilâfet ve Saltanat, Hilal Yay., İstanbul, 2011, s. 90
1245 Geniş bilgi için baknz: Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 10; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ,
I, 426; Mustafa Fayda, DİA, Hz. Ömer, XXXIV, 44-51
1246 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4458
Hz. Ali (kv) Bölümü 331
Râfizîler ve Fitne İle İlgili Gelen Haberler
482- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Ey Ali, uyanık ol! Sen ve seven-
lerin cennetliksiniz. Bir kavim gelecektir ki, seni sever
görünecekler, İslam’ı küçültüp onu terk ederler. Okun
avı delip geçmesi gibi İslam’dan uzaklaşırlar. Lakapları-
na “Râfizî” denecektir. Onlara rastlarsanız öldürün! Zira
müşriktirler!” 1247
Râfizîler’in alâmetleri için Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Onlar, Cuma’ya ve cemaate
gelmezler. Ebû Bekir’i, Ömer’i ve Osman’ı da kötüler-
ler.” Hz. Ali (kv) şöyle açıkladı: “Şiâmızın (taraftarlarımı-
zın) ve sevenlerimizin vasfı şudur: Allah’a ve Resûlü’ne
itaat edip, amelimiz gibi amel edenlerdir.” 1248
483- Hz. Ebû Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) efendilerimiz
hakkında kötü konuşan Râfizîler, Allah tarafından çeşitli ceza-
lara çarptırılmışlardır. Hoca Muhammed Parsâ, Faslü’l-Hitab
adlı kitabından şöyle nakleder:
Hz. Ali (kv) buyurdu ki: “Bir grup insan beni Ebû Be-
kir (ra) ve Ömer (ra)’tan üstün tutacaklardır. Onların
kalplerinde nifak vardır. Müslümanların bölünmesini,
ihtilâfa düşmelerini isterler. Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, bana haber verdi ve beni onları öldür-
mekle emretti. Görünüşte Müslüman görünürler, içlerin-
de düşmanlık vardır. Yalan söylemek onlar için güzeldir.
Bütün kötülükler içlerindedir. Kur’ân’ı kendilerine göre
yorumlarlar. Fitne üzerinde birlik içindedirler. Ashâb-ı
Kiram aleyhimür rıdvana söverler. Hak Teâlâ onları af-
fetmez! Küçükleri de büyüklerine uyar. Yıllarca böyle
devam ederek Sünnet’i bozarlar, bid’atı yayarlar. O za-
manda Sünnet’e uyan kişi; şehitlerden, âbidlerden ve
gâzilerden faziletlidir. Saâdet onlarındır.
1247
Dârekutnî’den; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 386; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 364; Râmûz el-Ehâdis, s. 135; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 297
1248 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 364; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 297
332 Hz. Ali (kv) Bölümü
Yeryüzünde Râfizîlerden daha çok nefret edilmesi
gereken kimse yoktur. Yer onlara öfkelenir, gök onlara
öfkelenir. Râfizîlerin âlimleri, o gün gök altında bulunan-
ların en zararlılarıdır. Fitne onlardan çıkar. Gökteki me-
lekler onları pis ve habis diye isimlendirirler. Ashâb-ı
Kiram’ı kötüledikleri zaman göğüslerindeki hikmet gi-
der. Allah-ü Teâlâ, Râfizîlerin ve bid’at sahiplerinin, kı-
yamet gününde sûretlerini değiştirir.”
Ashâb-ı Kiram aleyhimür rıdvan, bu sözleri işitince Hz.
Ali (kv)’ye hitaben: “Ey Mü’minlerin Emiri! Biz o zamana
yetişirsek ne yapalım?” diye sordular. Hz. Ali (kv): “İsa
(as)’ın havarileri gibi olunuz. Hak Teâlâ, size ne emret-
tiyse; Peygamber’ine itaat, Ashâb’ına ve Ehl-i Beyt’ine
muhabbet ve Râfizîlere düşmanlık hususunda onları tat-
bik edin, sabredin. Hak ve Sünnet üzere olmak; günah ve
bid’at üzere olmaktan hayırlıdır.” buyurdu. 1249
484- Münâfık Abdullah b. Seb’e; Hz. Ali (kv)’yi, Hz.
Ebû Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra)’tan üstün tutmuştur. Hz. Ali
(kv), bunu duyduğu zaman, yemin ederek: “Onu öldürü-
rüm!” buyurdu. “Seni seveni niçin öldürüyorsun?” diye
sorulduğunda: “Beni onlardan üstün tutanı elbette öldü-
rürüm! Benim olduğum şehirde durmasın!” deyip, hemen
Kûfe şehrinden Medayin’e sürdürdü.1250
“Fitne öldürmekten daha şiddetlidir.” (Bakara, 2/191)
“Fitne öldürmekten daha büyük bir suçtur.” (Bakara,
2/217)
485- Hz. Ömer (ra) hilâfetinin son senelerinde, hazır
olan Ashâb-ı Kiram’a hitaben: “Resûlüllah’ın haber verdiği
fitne, hanginizin hatırındadır?” diye sordu. İçlerinden Hu-
zeyfe b. Yemân (ra): “Ey Mü’minlerin Emiri! Kişinin aile-
sinden ve malından, evladından ve komşusundan dolayı
fitneye uğramasıdır. Bu çeşit günahlara, oruç ve namaz-
lar, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak keffaret
olur.” dedi.
1249
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 175
1250 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 175; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 165;
Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 244
Hz. Ali (kv) Bölümü 333
Hz. Ömer (ra): “Maksadım o fitne değil, deniz gibi
dalgalanacak olan büyük fitneyi sordum.” deyince; Hz.
Huzeyfe: “Ey Mü’minlerin Emiri! Sen o fitneyi görmezsin!
Senin zamanında o fitneyle aranda sağlam bir kapı var-
dır.” Hz. Ömer (ra): “Bu kapı kırılacak mı, yoksa açılacak
mı?” diye sordu. Hz. Huzeyfe: “Kırılacak!” dedi. Hz. Ömer:
“Öyleyse artık kapanmaz!” deyip teessüf etti. Hz. Ömer
dışarı çıktığında konuyu iyice öğrenmek için Ashâb-ı Kiram,
Huzeyfe’den sordular: “Bu kapı nedir?” Huzeyfe: “Kapı
Ömer’dir!” Tekrar sordular: “Ömer kapıyı biliyor mu?”
Huzeyfe dedi ki: “Sabahtan sonra, akşamın geleceğini
nasıl bilirse, öylece bilir.” Huzeyfe sonra: “Kapının kırıl-
masının, Hz. Ömer’in şehit edileceğinin işareti” olduğunu
da söyledi. 1251
*- İslam âlimleri, büyük fitneyi; Hz. Osman (ra)’ın kanı
Mushaf-ı Şerif üzerine döküldüğü zaman başladı demişlerdir.
1252
Kırılacak olan kapının da Hz. Osman (ra) olduğu şeklinde
yorumlamışlardır. 1253
486- Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle anlattı: Osman hak-
kında konuşanlar gördüm. Mescidde tartışıyorlardı. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin hücrelerinden, bir kişi eli
ile Mushaf’ı işaret ederek şöyle dedi: “Sizler bilmiyor musu-
nuz ki, dinden ayrılıp parça parça olan kimselerden Mu-
hammed beridir ve uzaktır.” Sonra şu âyeti okudu: “Dinle-
rini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin
onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmış-
tır. Allah onlara ne yaptıklarını haber verecektir.” (En’âm,
6/159) 1254
487- Abdullah b. Amr nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Benden önceki pey-
gamberlerin ümmetlerine hayrı ve şerri göstermesi ve
1251
Buhârî, Menâkıb 25, 3686; Müslim, Fitne 26 / XI, 436; Tirmîzî, Fitne 71, 2258 / II,
467; İbn Mâce, Fitne, X, 9, 3955; Ahmed, Müsned, XX, 28432; Zehebî, Tarihü’l-
İslam, II, 91; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 279; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 415
1252 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 604
1253 M. Çağırıcı, DİA, Fitne, XIII, 156
1254 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4456
334 Hz. Ali (kv) Bölümü
onları uyarması bir hak ve görevdi. Bugün bu ümmet
âfiyet üzeredir. Ama sonradan başınıza birtakım bela ve
hoşlanmayacağınız şeyler gelecektir. Sonra öyle fitneler
başlayacak ki, “Bundan daha kötüsü olamaz” denildi-
ğinde daha kötüsü gelecek ve bir öncekini unutturacak-
tır. Öyle olur ki, mü’min: “İşte beni helâk edecek fitne
budur” der, fakat daha kötüsü gelince o fitne de açılıp
gider. Artık kim cehennemden kurtulup cennete gitmek
istiyorsa, kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkası-
na yapmasın. Artık kim bir halifeye biat etmişse, ona
olanca gücüyle bağlansın ve itaat etsin. Eğer bundan
başka bir halife çıkıp da birincisine karşı isyan ederse,
ikincisinin boynunu vurun.” 1255
Müslim devam ediyor: Abdullah b. Amr’ın başına topla-
nan halktan Abdurrahman b. Abdürabbilkâbe şöyle dedi: “Al-
lah için söyle, bu hadisi sen kendin duydun mu?” Abdul-
lah, kulakları ve kalbine işaret ederek: “Kulaklarım duydu,
kalbim de ezberledi.” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman:
“İşte senin amcaoğlun Muâviye, bize mallarımızı kendi
aramızda bâtıl yollarla yememizi ve kendimizi öldürme-
mizi emrediyor. Allah ise: “Ey İman Edenler! Mallarınızı
kendi aranızda bâtıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı
rıza ile yapacağınız ticaret bunun dışındadır. Kendi ken-
dinizi de öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok mer-
hametlidir.” (Nisâ, 4/29) buyurmaktadır.” Bir süre sustuk-
tan sonra şöyle dedi: “Allah’a itaat olan hususlarda ona
itaat et! Allah’a karşı mâsiyet olan hususlarda ona itaat
etme, karşı gel!” 1256
*- Hz. Ali (kv)’nin fitne ilgili kendisinden sonrakilere na-
sihati: “Fitneler geldiğinde sizin için en çok korktuğum
fitne Ümeyyeoğulları’nın fitnesidir ki bâtıl, hakka benze-
tilmiştir. O kör ve karanlık bir fitnedir. İşi genele yayıl-
mış, musibeti ise özel olmuştur. Öyle bir bela ki görene
isabet eder, kör olanı ıskalar. Allah’a yemin olsun ki
Ümeyyeoğulları’nı benden sonra ısıran yaşlı develer gibi
1255
İbn Mâce, Fitne, X, 9, 3956; Ahmed, Müsned, XVIII, 25655; Nesâî, VII, 7766
1256 Müslim, Emirlik 46 / VIII, 455
Hz. Ali (kv) Bölümü 335
kötülüğün sahipleri olarak bulacaksınız. Öyle ki bu deve
ağzıyla ısırır, eliyle vurur, ayağıyla tekmeler ve sütünün
alınmasına engel olur. Fitneleri çirkin ve korkutucudur,
cahiliye âdetlerinden bölümler taşır.” 1257
Hz. OSMAN (ra)’IN ŞEHÂDETİ (H.35/M.656)
Hz. Osman (ra)’ın Şehâdeti İle İlgili Haberler
488- 34/654 yılı Hac dönüşü, Hz. Osman (ra); ihtilâl
alâmetleri belirince, valilerini Medine’ye istişare için topladı.
Ashâb’ın ileri gelenleri de bu istişarede bulundu. Genel olarak
Ümeyyeoğulları’ndan olan bu valiler; söylentilerin bir dediko-
du ve tertip olduğunu, bu muhalif söylentileri çıkaranlara karşı
sert tedbirler alınmasını, gerekirse öldürülmesini tavsiye ettiler.
Hz. Osman (ra) da bu fikre katılınca, Hz. Ali (kv): “Muhalif-
ler, senin onları katletmenden çok senin adaletine muh-
taçtır.” dedi. 1258
Bu toplantıda Muâviye; Muhâcir ve Ensâr’ı tehdit etti ve
Hz. Ali (kv)’nin görüşlerine de karşı çıktı ve tartıştılar. Hz. Ali
(kv); Hz. Osman (ra) şehit edilmeden önce, isyancılar Medi-
ne’ye toplanmaya başladığında; Hz. Osman (ra)’a Muâviye’yi
valilikten alması için nasihat etti. Hz. Osman (ra): “Bilmez
misin, Muâviye’yi Ömer vali yaptı!” dedi. Hz. Ali (kv):
“Bilmiyor musun Muâviye, Ömer’den Ömer’in kölesinin
korktuğundan çok korkardı. Şimdi ise Muâviye; Os-
man’ın emridir diye, nice yolsuz işler yapıyor. Sen de bu
durumu düzeltmiyor ve valiyi değiştirmiyorsun!” dedi. 1259
489- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bir
gün Hz. Osman (ra)’ın yüzüne baktı. Gözleri yaşla doldu ve
mübarek yanaklarından yaşlar süzüldü. Sonra da şöyle bu-
yurdu: “Ey Osman! Çok zaman geçmez seni mazlum ol-
duğun halde katlederler. Allah, bütün şehitlerin selâmını
sana ihsan buyursun. O gün geldiğinde sabırlı ol! Allah-ü
1257
Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 102
1258 Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 24-26; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 85
1259 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 110; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 475; İslamoğlu,
M., İmamlar ve Sultanlar, s. 73; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 86
336 Hz. Ali (kv) Bölümü
Teâlâ’nın sana giydirdiği gömleği sırtından çıkarma! Çok
zaman geçmez Allah-ü Teâlâ sana bir gömlek giydirir.
Münâfıklar bunu senden soyup almak ister. Sen o göm-
leği çıkarma! 1260
Eğer çıkarırsan nefsimi kudret elinde
tutan Allah’a yemin ederim ki; deve iğnenin deliğinden
geçmeden cennete giremezsin!” 1261
*- Ebû Sehle şöyle nakletti: Hz. Osman kuşatıldığı za-
man, kendisinden sorduk: “Ey Mü’minlerin Emiri, seni ko-
rumak için âsilerle savaşmayalım mı?” Hz. Osman (ra)
şöyle dedi: “Hayır, çünkü Resûlüllah bana bir şeyler söy-
lemiş ve benden söz almıştır. Ben o söz için sabredece-
ğim.” Hz. Osman (ra), yukarıdaki hadise işaret etmiştir. 1262
490- Abdullah b. Riyâh ve Ebû Katade nakletti: Hz.
Osman (ra)’ın evini isyancılar kuşatıp da mücadele şiddetle-
nince, Hz. Osman (ra) kendi kölelerine buyurdu ki: “Kim kı-
lıcını kınına koyarsa azat olsun!” Hz. Hasan (ra) ile birlikte
Hz. Osman’ın yanına girdik. Hz. Hasan (ra): “Ey
Mü’minlerin Emiri! Senin emrin olmadan ben Müslüman-
lara kılıç çekmem. Sen hak üzere imamsın, emret bu
belayı başından defedeyim!” dedi.
Hz. Osman (ra) buyurdu ki: “Ey kardeşimin oğlu, kı-
lıcını al, evinde otur! Hak Teâlâ’nın emri ne ise o olacak-
tır. Bu gece rüyamda Resûlüllah’ı (sav) gördüm, bana
şöyle buyurdu: “Eğer mücadele edersen, yardım görür
kurtulursun. Mücadele etmez, şehit olursan, yarın iftarı
beraber ederiz.” Ben, Resûlüllah ile iftar etmek istiyo-
rum.” Hz. Osman (ra), oruçlu iken şehit edilmiştir. Hatta bir
önceki gün de içecek su bulamadığından yine su içemeden
niyetlendiği nakledilmiştir. 1263
1260
Tirmîzî, Menâkıb 19, 3705 / III, 550; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 101; Ahmed,
Müsned, XIX, 27404; İbn Sa’d, Tabakât, III, 71; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.
254
1261 Taberânî, Mu’cemül Evsât, 5749; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 283; En Sevgilinin
Dostları, s. 213
1262 İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 297
1263 İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 299-300; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 182; En
Sevgilinin Dostları, s. 268-269; Hz. Osman (ra)’ın şehâdeti ile ilgili baknz: El-Askalânî,
El-Metâlib, IV, 4438-4457; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4610
Hz. Ali (kv) Bölümü 337
Hz. Osman (ra)’ın Şehit Edilmesi
491- Hz. Osman (ra), halifeliğinin ikinci yarısında, başta
Ashâb-ı Kiram olmak üzere çeşitli gruplar tarafından eleştirile-
rin odağında olmuştur. En çok eleştiri aldığı konuların başında
yakın akrabalarını önemli devlet görevlerine getirmesi ve yine
akrabalarına bol miktarda karşılıksız bağışta bulunmasıdır. Hz.
Osman (ra), Muâviye’nin sınırlarını genişletip Suriye Genel
Valisi yaptı. Kûfe Valiliği’ne önce anne bir kardeşi Velid b.
Ukbe b. Ebî Muayt’ı, şikâyet olunca da yine akrabası Saîd b.
Âs’ı getirdi. Mısır Valiliği’ne Amr İbnü’l Âs’ın yerine kendi süt-
kardeşi Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh’i getirdi. Basra Valiliği’ne
Ebû Mûsa el-Eş’ari’nin yerine dayısının oğlu Abdullah b.
Âmir’i tayin etti. Amcasının oğlu Mervan b. Hakem’i de kendi
yanına müsteşar ve kâtip yaptı. Böylece bütün devlet kademe-
si ve yetkileri Ümeyyeoğulları elinde toplanmış oldu. Bu kim-
selerin bir kısmı Resûlüllah (sav) ve önceki halifeler tarafından
dışlandığı ve liyakat ehli olmadığı gerekçesi ile sürekli eleştirilir
olmuş ve Hz. Osman da bu anlamda eleştirilerin odağında
kalmıştır. Hz. Peygamber (sav)’in Ashâb’ı hayattayken, bazısı
kılıç zoruyla Müslüman olmuş, bazısı idam edilmekten kurtul-
muş, bazısı münâfıklıktan ilâhî damga yemiş, bu kimselerin
önemli görevlere tayin edilmesi Muhâcir ve Ensâr’ı üzmüştür.
Halife’nin ve Ümeyyeoğulları’nın uygulamalarını eleşti-
ren sahâbîlerden Hz. Âişe’nin maaşı azaltılmış, Ebû Zerr el-
Gıffârî sürgüne gönderilmiş, Abdullah b. Mes’ûd’un tahsisatı
kesilmiş ve dövülmüş, Ammâr b. Yâsir bayıltılıncaya kadar
mescidde dövülmüştü. Medine ve Mekke’nin dışında Kûfe,
Basra ve Mısır’dan da şiddetli şekilde eleştiriler gelmekteydi.
Bu eleştirileri yapan kişi ve gruplar çeşitli cezalara ve sürgünle-
re maruz kalmışlardır.
Sayıları binlerle ifade edilen isyancılar, Kûfe’den, Bas-
ra’dan, Mısır’dan ve daha başka vilayetlerden Medine’ye top-
lanmaya baladılar. İstekleri, Hz. Peygamber (sav)’in ve önceki
iki halifenin yolundan gidilmesi ile başlıyor, valilerin azledil-
mesi ve Hz. Osman’ın hilâfetten çekilmesine kadar dayanıyor-
du.
338 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hz. Ali, birkaç yıldan beri Ashâb-ı Kiram’ın ve dertlerini
anlatmak bakımından vilayetlerdeki muhaliflerin sözcüsü du-
rumundaydı. Hz. Osman’a destek olmak için her vesile ile fikir
veriyor ve nasihat ediyordu. Emevî ailesi ve özellikle de Mer-
van, Hz. Ali’nin fikirlerine ve görüşlerine değer verilmemesi
kanaatindeydiler. Bu anlamda Halife’nin yalnızlaşan durumu-
nu Hz. Ali’nin şu sözleri ifade ediyor: “Eğer hiçbir şeye ka-
rışmasam, evimde otursam; kendisini terk ettiğimi, yal-
nız bıraktığımı söylüyor. Eğer işlere Halife’nin lehine
müdahale eder, düzene sokarsam Mervan geliyor, işi bo-
zuyor ve onunla istediği gibi oynuyor.”
Muâviye, her an her şey olacak şekilde Halife’yi takip
ediyordu. Halife’yi Şam’a götürmek istedi. Ancak Hz. Osman
kabul etmedi. Medine’ye bir ordu gönderip, kendisine muhalif
olan Muhâcir ve Ensâr’a haddini bildirmek istedi. Hz. Osman
buna da izin vermedi. Muâviye her vesile ile Halife’yi koruya-
cağına dair söz verip Şam’a döndü.
İlk isyancılar Kûfe’den, sonra Basra’dan ve en kalabalık
ve şerlileri ise Mısır’dan geldiler. Elli gün kadar devam eden
bu kuşatma sürecinde, Hz. Osman başlangıçta isyancılara
nasihat etti. İsyancılar vilayetlerine dönmek üzere Medine’den
ayrıldılar. Mısır’a Muhammed b. Ebî Bekir, isyancıların isteği
üzerine vali tayin edildi. İsyancılar, Hz. Ali(kv)’yi de kefil tuttu-
lar. Üç günlük yol aldıktan sonra yolda Halife’nin kölesini gör-
düler ve sorguladılar. Kölenin üzerinde eski Vali Abdullah b.
Sa’d b. Ebî Serh’e gönderilen mektubu buldular. Mektup eski
valiye gönderilmiş ve yeni valinin öldürülmesini ve vaziyete el
konulmasını istiyordu. Hz. Osman’ın mührü ile mühürlenmişti.
İsyancılar yeniden geri döndüler, Hz. Ali ve diğer sahâbîleri
şahit tutarak, mektubu okudular.
Hz. Osman’ın mührünü, devesini ve kölesini Mervan b.
Hakem’in kullandığı ve yazıyı onun yazdığı anlaşıldı. İsyancı-
lar, Mervan’ı istediler. Ancak Hz. Osman, Mervan’ı isyancılara
teslim etmedi. Hz. Ali de Mervan’ın ortaya çıkmasını istediyse
de Hz. Osman yanaşmadı. Mektup hadisesi diğer vilayetlerde
de duyuldu. Dönen ve dönüş yolunda olan bütün isyancılar
tekrar geri Medine’ye geldiler.
Hz. Ali (kv) Bölümü 339
Hz. Osman’ın evini yeniden ve daha sıkı kuşatarak, ke-
sin olarak halifeliği bırakmasını istediler. Ancak Hz. Osman:
“Allah’ın giydirmiş olduğu bir elbiseyi çıkarmam” diyordu.
Hz. Osman, isyancıların şikâyetlerini tekrar dinledi.
Kur’ân ve Sünnet’e göre hüküm vereceğine dair söz verip
isyancıları ikna etti. Ancak Mervan’ın Hz. Osman’ın izniyle
yaptığı konuşma, isyancıları kızdırdı. Son on gününde Hz.
Osman’ın evinden çıkmasına ve mescidde imamlık yapmasına
da izin vermediler.
Hz. Osman bu aşamada gizlice valilerinden, özellikle de
Muâviye’den tekrar yardım istedi. Şehir dışına ordular gelme-
sine rağmen, şehre giren olmaması düşündürücüdür. Çoğu
Ashâb-ı Kiram’dan oluşan Medineliler, Hz. Osman’a kırgın
olduklarından kuşatma başlayınca evlerine kapanıp kapılarını
kapadılar. İsyancılar, Hz. Ali ve Ümmü Habibe’nin su ve yiye-
cek yardımını sert bir şekilde engellediler. Hz. Osman da ken-
disine yardım etmek isteyenlere engel oldu. Emrindeki kimse-
lerden savunma yapmalarını istemedi. Kimsenin kendisini
tehlikeye atmasını istemedi. Öldürüleceğini biliyordu. Ancak
halifeliği hiçbir şekilde bırakmadı. Resûlüllah (sav)’in, “Bir
musibetten sonra şehit olacağı haberini” ve “Yarın ken-
disiyle iftar etmesini istediğini” söylüyordu.
Bu sırada halifenin kapısında, aralarında Hz. Hasan ve
Hz. Hüseyin’in de bulunduğu Ashâb-ı Kiram evlatları nöbet
tutuyordu. Yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Bu
uğurda yaralandılar. Ancak Hz. Osman oruçluydu.
Âsiler, hac mevsiminden sonra kalabalığın artacağını
düşüncesi ve vilayetlerden yardım geleceği yönündeki haber
üzerine ellerini çabuk tuttular. Sonra da Mısırlı birkaç kişi kom-
şu evin duvarından veya çatıdan içeriye girdiler ve Hz. Os-
man’ı Kur’ân okurken şehit ettiler. Seksen yaşını geçmiş Hz.
Osman şehit edilirken yanında bulunan hanımı Naile’nin de
parmakları kesilmişti. Âsiler beytü’l-mali de yağmaladılar. Hz.
Osman’ın cenazesinin gömülmesini de engellediler. Ancak
akşam ile yatsı arasında gizlice namazı kılınıp defnedildi. 1264
1264
Geniş bilgi için baknz: Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 485; El-Askalânî, El-
Metâlib, IV, 4438; İsmail Yiğit, DİA, Hz. Osman, XXXIII, 441; Aycan, İ., Muâviye b.
Ebî Süfyân, s. 75-95
340 Hz. Ali (kv) Bölümü
492- Hz. Osman’ın öldürülmesi ile ilgili, Muâviye’nin
planı şöyle ortaya çıkıyor: Hayattayken faydalandığı Hz. Os-
man (ra)’ın, öldürülmesinden de faydalanmayı düşünmüş ve
bunu uygulamaya koymuştur. Önce Hz. Osman (ra)’ı Şam’a
götürmek istedi. Hz. Osman yanaşmayınca, onu koruyacağını,
pek yakında Medine’ye bir ordu göndereceğini söyledi. Ancak
Muâviye, orduyu hem geç göndermiş, hem de ordunun şehre
girmesini engellemiştir. 1265
*- Muâviye yirmi yıla yakın yönetimin başında bulundu.
Bu dönemde hiçbir zaman Hz. Osman (ra)’ın kanından bah-
setmedi. Onu şehid edenleri cezalandırma yoluna da gitmedi.
1266
493- Hz. Osman (ra), şehâdetinden altı ay önce Muâvi-
ye’den yardım istedi. Muâviye hemen gönderiyorum deyip altı
ay kadar sessiz kaldı. Adeta Hz. Osman (ra)’ın şehit edilmesini
bekledi. Hz. Osman (ra)’ın evi kuşatıldığı zaman, Muâviye’den
istediği Şam askeri geldi, Medine dışında ordugâh kurdu.
Muâviye askerine: “Benden haber gelmedikçe şehre gir-
meyeceksiniz!” diye kesin emir verdi.
Hz. Osman (ra) şehit edilince de: “Hz. Osman, Ali’nin
yardımı ve desteğiyle katledildi, sorumlusu odur!” diye-
rek Şamlıları kışkırttı ve fitneyi başlattı. Hz. Osman (ra)’ın ha-
nımı Naile’nin kesilen parmaklarını ve Hz. Osman (ra)’ın kanlı
gömleğini Şam Mescidi’ne astırdı ve bir yıl kadar orada bırak-
tı. Böylece Şamlılar: “Osman’ın intikamı alınmadıkça; ha-
nımlarımıza yaklaşmayacağız, sıcak yatakta yatmayaca-
ğız, soğuk su içmeyeceğiz!” diye yemin ettiler! 1267
1265
Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 121-151-153; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 88 /
s. 94; Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 25-26
1266 Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 51
1267 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 153; En Sevgilinin Dostları, s. 271-316-323; Cevdet
Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 488, 497, 503
Hz. Ali (kv) Bölümü 341
Hz. Ali (kv)’nin Halife Seçilmesi (H.35/M.656)
494- Hz. Osman (ra) şehit edildikten sonra, Ümeyyeo-
ğulları ve taraftarlarının da şehri boşaltmasıyla Medine’de kar-
gaşa ortamı ve belirsizlik hâkim oldu. İslam âlemi halifesiz
kalmıştı. İsyancılar, telaş içindeydi. Yeni halifenin kim olacağı
konusunda da anlaşamıyorlardı. Bu durumun sorumluluğunu
taşıyamayacaklarını bildikleri için Güzide Sahâbîleri ve Medi-
ne’nin ileri gelenlerini topladılar: “Sizler bu halkın en şeref-
lileri ve müşavere heyetisiniz. Sizlere iki gün süre veriyo-
ruz. Bu iki günde yeni halifeyi seçmezseniz, Ali’yi, Tal-
ha’yı, Zübeyr’i ve daha başkalarını öldüreceğiz!” dediler.
Medineliler korku ve telaş ile Hz. Ali’nin evine koştular.
Halifeliği üstlenmesi için rica ettiler. Hz. Ali: “Bu sizin işiniz
değildir. Bedir gazilerinin işidir. Onlar kimi dilerse o
seçilir.” buyurdu. Bedir gazileri içinden, Aşere-i Mübeşşe-
re’den; Hz. Ali, Talha, Zübeyr, Sa’d b. Ebî Vakkas, Said b.
Zeyd hayattaydılar. Sa’d b. Ebî Vakkas ve Said b. Zeyd siya-
setten uzaklaşmışlardı. Hz. Ali, Talha ve Zübeyr’den başka
halife adayı yoktu.
Medine’de bulunan Bedir gazileri ve ileri gelenler, hali-
feliği Hz. Ali’ye, Hz. Talha’ya ve Hz. Zübeyr’e ayrı ayrı teklif
ettiler. Kimse yanaşmadı. Talha ve Zübeyr de Hz. Ali’ye işaret
ettiler. Halk, tekrar Hz. Ali’ye gidip: “Elini ver, sana biat
edelim.” dediler. Hz. Ali (kv): “Beni bırakınız, başkasını
arayınız. Önümüze öyle işler çıkacak ki; onu akıllar al-
maz, yürekler dayanmaz, şekilleri ve renkleri vardır! Ben
halife olmak istemem, seçilen kimseye yardım etmek
isterim. Siz kimi seçerseniz ben ona biat eder, hepiniz-
den daha çok itaat ederim.” buyurdu. 1268
Bedir gazileri hep bir ağızdan: “Allah için insaf et Ey
Ali! Müslümanların başına gelen felaketi görmüyor mu-
sun?” diyerek, halifeliği kabulünü şiddetle ısrar ettiler. Hz. Ali,
kendisine yapılan sitem ve ısrarlar karşısında istemeyerek “Ya-
rın mescidde görüşelim.” dedi.
1268
Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 101
342 Hz. Ali (kv) Bölümü
Bedir ehli, fitne ve fesattan kurtulmak için bunu bir söz
kabul ettiler ve ertesi günü mescidde toplandılar. Talha, Zü-
beyr de dâhil olmak üzere, Bedir gazileri ve Medine ileri gelen-
leri oradaydı. Hz. Ali minbere çıkıp Bedir ehline hitaben şöyle
konuştu: “Bu iş sizindir. Kimsenin onda hakkı yoktur. Siz
kimi isterseniz o halife olur. Dün bir karar üzere ayrıl-
mıştık. Ben istemeyerek söz vermiştim. Siz beni seçmek
için ısrar etmiştiniz.” dedi. Hazır olanlar hep bir ağızdan:
“Biz aynı karardayız.” dediler. Hz. Ali: “Şahit ol Yâ Rab!”
buyurdu. İlk biatı Hz. Talha ve Hz. Zübeyr yaptılar. Diğer
Müslümanlar da biat edip; Hz. Ali (kv), İslam’ın Dördüncü
Halifesi oldu. 1269
1269
Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 495; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 358
Hz. Ali (kv) Bölümü 343
CEMEL VAK’ASI (H.36/M.656)
495- Hz. Osman isyancılar tarafından şehid edilince
Medine’de bulunan Ashâb-ı Kiram, Hz. Ali’yi halife seçti. Yeni
halifeyi bekleyen en önemli mesele, Hz. Osman’ın katillerini
bulup cezalandırmaktı. Ancak ortada belirli bir katil yok,
“Osman’ı biz öldürdük” diyen bir isyancı topluluğu mevcut-
tu. Şehre hâkim olan bu âsilerle hemen başa çıkılamayacağı
açıktı. Hz. Ali kendisine biat etmeye yanaşmayan bazı valileri
değiştirme kararı aldı. Bu durumu öğrenen Hz. Zübeyr, Kûfe
Valiliği’ni; Hz. Talha ise Basra Valiliği’ni istedi. Hz. Ali (kv):
“Benim yanımda Medine’de bulunun ve bana yardım
edin!” diye onları Kûfe ve Basra’ya göndermedi. Hz. Zübeyr
ve Hz. Talha bu defa umre için izin istediler. Hz. Ali (kv), dört
ay sonra Mekke’ye gitmelerine izin verdi.
Hz. Âişe, Ashâb-ı Kiram’ın büyük bir kısmı gibi Hz. Os-
man’ı son zamanlarda eleştirenlerden biriydi. İsyancılar, Me-
dine’yi kuşatınca Hz. Osman’ın gitmemesi için rica etmesine
rağmen Hz. Âişe, Mekke’ye hac için gitmişti. Hacdan sonra
Medine’ye dönmek üzere yola çıkan Hz. Âişe, Hz. Osman’ın
şehit edildiğini, Hz. Ali’nin halife seçildiğini öğrenince Mek-
ke’ye geri döndü. Hz. Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğü
yolundaki meşhur konuşmasını yaptı.
Saîd b. Âs, Mervan b. Hakem, Hz. Osman’ın Basra Va-
lisi Abdullah b. Âmir, Yemen Valisi Ya’lâ b. Ümeyye ve Velid
b. Ukbe gibi Emevî ileri gelenleri Hz. Âişe’ye biat edip toplan-
dılar. Ya’lâ b. Ümeyye, Abdullah b. Âmir, Cemel topluluğu-
nun masraflarını valilik hazinelerinden karşıladılar. 600 zekât
devesi, 400 bin dirhem altın ve başka askeri ihtiyaçlar
Emevîler’in bu gayrimeşrû harcamalarından karşılandı. Hz.
Âişe’nin bindiği deve de bunlardandı. Hz. Zübeyr ve Hz. Tal-
ha da bu topluluğa katıldılar ve Basra’ya doğru yola çıktılar.
344 Hz. Ali (kv) Bölümü
Basra yakınlarına vardıklarında Hz. Âişe, köpek sesleri
duydu ve buranın neresi olduğunu sordu. Rehber: “Hav’eb
suyu” dedi. O zaman Resûlüllah (sav)’in bu hareketi tasvip
etmeyen: “Acaba hanginize Hav’eb köpekleri havlaya-
cak!” hadisini hatırladı ve geri dönmek istedi. Ancak Abdullah
b. Zübeyr ve yanındakiler, rehberin yanıldığını, burasının
Hav’eb suyu olmadığını iddia ettiler. Sonra da: “Ali ordusuy-
la yaklaştı, yetişmek üzere deyip” topluluğu hareket ettirdi-
ler.
Basra önlerine geldiklerinde eski Basra Valisi Abdullah
b. Âmir’i, Basra’dan askeri destek için gönderdiler. Hz. Ali’nin
Basra Valisi, Osman b. Huneyf de elçi gönderip niye geldikle-
rini sordu. Hz. Âişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr: “İsyancıların
bozduğu düzen ve barış ortamını geri getirmek, Hz. Osman’ın
katillerini cezalandırmak ve Müslümanların arasını düzeltmek”
olduğunu söylediler. Bunun üzerine Basralılar ikiye bölündü
ve sert tartışmalar yaşandı.
Diğer taraftan Hz. Ali (kv), 3000 kişi ile Medine’den
çıkmış, Rabeze’den Basra Valisi Osman b. Huneyf’e mektup
göndermişti. Mektubunda: “Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’in hiçbir
zorlama olmadan biat ettiklerini” yazmıştı. Hz. Talha ve Hz.
Zübeyr, Medine’de yaptıkları biatı: “Kılıç, başımızın üzerin-
de olduğumuz halde biat ettirildik!” diye inkâr ettiler. Vali
Osman b. Huneyf, Hz. Ali’nin haklılığından bahsederek Basra
etrafından uzaklaşmalarını istedi. Cemel Ashâbı da kendileri-
nin haklı olduğunu söyleyip, Vali ve adamlarını esir aldılar.
Hz. Aişe’nin emriyle onu serbest bıraktılar. Ancak Vali Osman
b. Huneyf’in saçını, sakalını, kaşını, kirpiğini yoldular. Basra
beytü’l-malini da ele geçirdiler.
Cemel Ashâbı, Basra şehrini ele geçirmelerine rağmen
halkın askeri desteğini tam sağlayamadı. Kûfe ileri gelenlerine
de mektuplar gönderip, Hz. Ali’ye olan desteklerini çekmeleri-
ni ve kendilerine destek olmalarını istediler. Aynı günlerde Hz.
Ali de Kûfe’ye arka arkaya üç heyet gönderdi, ancak destek
alamadı. Kendi Kûfe Valisi Ebû Mûsa el-Eş’ari tarafsız kalmayı
tercih ediyordu. Bunun üzerine Malik Eşter, Hz. Ali’nin izniyle
valilik konağından Ebû Mûsa el-Eş’ari’yi çıkardı.
Hz. Ali (kv) Bölümü 345
Kûfe’den gerekli desteği zorla da olsa alan Hz. Ali, Bas-
ra’ya yöneldi ve Cemel Ashâbı’na, Ka’ka b. Amr’ı elçi olarak
gönderdi. Ka’ka, Hz. Ali’ye halife olarak biat edilirse, Hz. Os-
man’ın katillerinin cezalandırılacağı ve düzenin yeniden sağla-
nacağı yönünde ikna etmek için konuştu. Cemel Ashâbı da
buna iştirak etti. Daha sonra Hz. Ali; Hz. Talha ve Hz. Zübeyr
ile bizzat görüşerek Hz. Peygamber (sav)’in hadislerini hatırlat-
tı. Her iki sahâbî de savaştan vazgeçtiklerini söylediler. Hz.
Zübeyr’in oğlu Abdullah babasını korkaklık ve döneklikle suç-
ladı. Barış görüşmeleri devam ederken, bir gece iki tarafa da
saldırılar oldu ve iki taraf da kendilerini savaşın içinde buldu-
lar. Bir rivayette: Eğer barış olursa Hz. Osman’ın katilleri de
cezalandırılacağı için savaşı onlar körüklüyordu. Diğer bir gö-
rüş ise: Hilâfetin Hz. Ali’ye geçmesine engel olmak isteyen
Ümeyyeoğulları ve taraftarları körüklüyordu. Hz. Ali (kv) aske-
ri yirmi beş bin, Cemel Ashâbı isyancıları ise otuz bin kişi civa-
rındaydılar.
Hz. Ali ve Hz. Âişe savaşı durdurmak istedilerse de çar-
pışmalar şiddetlenerek devam etti. Yetmişten fazla kişi Hz.
Âişe’nin devesinin yularını tutarak can vermişti. Bu yüzden
Hz. Ali’nin emriyle devenin arka ayaklarına vuruldu, deve
yıkıldı ve isyancılar dağıldı. 1270
496- Muâviye, yönetimi ele geçirmek için önce Bizanslı-
larla anlaştı. 1271
Sonra da Hz. Ali (kv)’nin gücünü kırmak için
Cemel Vak’ası’nı hazırladı. 1272
*- Bu bilgilere dayanılarak şu kanaate varılmıştır: Cemel
Vak’ası, Emevîler’in devlet idaresini yeniden ele geçirmek için
başlattıkları bir savaştır. 1273
497- Damra b. Habib nakletti: Resûlüllah (sav)’in ya-
nında Hz. Âişe’den söz edildi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu:
1270
Geniş bilgi için baknz: Tarih-i Taberî, III, 570-571 / IV, 8-9; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VII, 365-372; En Sevgilinin Dostları, s. 282; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 518;
Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 101; E. R. Fığlalı, DİA, Cemel, VII, 320
1271 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 266
1272 Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 96-106
1273 Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 56-58
346 Hz. Ali (kv) Bölümü
“Âişe’yi bırakın. O gündüzleri oruç tutar. Dünyada
da, âhirette de benim hanımımdır.” 1274
498- Hz. Peygamber (sav)’in hanımları ile ilgili Allah
(celle celâlühü) şöyle buyuruyor: “Peygamber, mü’minlerin
kendi canlarından daha değerlidir. O’nun hanımları da
mü’minlerin anneleridir.” (Ahzâb, 33/6)
499- İfk Hâdisesi: Hz. Âişe annemiz ile Hz. Ali (kv)
efendimiz arasındaki kırgınlık; Hz. Âişe annemizin iftiraya uğ-
radığı zamana kadar uzanır. Hicrî 5. yılda Peygamber (sav)
efendimizin Beni Mustalik Gazvesi sırasında meydana geldi.
Hz. Âişe annemiz bir ihtiyaç için ordudan uzaklaştı. Bu arada
Hz. Hatice annemizden hatıra Yemen işi gerdanlığını kaybetti
ve onu bulmak için tekrar geri döndü. Hevdecinin içinde sa-
nıldığından hevdeci deveye yüklenip, ordu o bölgeden ayrıldı.
Sonra ordunun artçısı Safvân b. Muattal tarafından bulunup
orduya yetiştirildi. Münâfıkların Hz. Âişe annemiz için kötü
konuşması üzerine, Hz. Âişe annemiz töhmet altında kaldı.
Meydana gelen bu üzücü olay, bir aydan fazla sürdü. Bu sıkın-
tılı günlerin birinde Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem, Hz. Ali (kv) ile durumu istişare etti. Hz. Ali (kv) de Hz.
Âişe annemiz ile ilgili: “Ey Allah’ın Resûlü! Allah seni dar-
da bırakmaz. Senin için kadınlar da çoktur. Hizmetçi
kıza sor, o doğruyu söyler!” dedi. Bu söz, Hz. Âişe annemi-
zin kulağına gidince de bu kırgınlık oluştu. Daha sonra Hz.
Âişe annemizin temiz olduğuna dair Nûr Sûresi 11-21. âyetler
nâzil oldu. Cemel Vak’ası’ndan sonra da bu kırgınlık tamamen
ortadan kalkmıştır. 1275
500- Ebî Râfi nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Yakında seninle, Âi-
şe arasında bir hâdise olacak!” Hz. Ali (kv) buyurdu ki:
“Öyle ise Ey Allah’ın Resûlü! Ben Ashâb’ın en kötüsü-
yüm!” Efendimiz (sav) buyurdu ki: “Hayır, fakat bu hâdise
1274
El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4137
1275 Geniş bilgi için baknz: Ahmed, Müsned, XV, 21689; Buhârî, Şâhidlik 15, 2661;
Müslim, Tevbe 10, XI, 243; Tarih-i Taberî, IV, 6; İbn Hişâm, III, 411; İbn Kesîr, El-
Bidâye, IV, 273-274; En Sevgilinin Dostları, s. 282; M. Fayda, DİA, Âişe, II, 202; M.
Fayda, DİA, İfk Hâdisesi, XXI, 507
Hz. Ali (kv) Bölümü 347
olduğunda, sen onu evine teslim et!” (Cemel Vak’ası) 1276
Hz. Âişe annemiz de hayret edip güldü. Resûl-ü Ekrem (sav),
Hz. Âişe annemize şöyle buyurdu: “Hele düşün, Ey Hümey-
ra! Sefere çıkan kadın, sakın sen olmayasın!” 1277
501- Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem hanımlarına şöyle buyurdu: “İçinizde alnı tüylü deve
sahibi hanginiz? Hav’eb suyunda köpekler kendisine
havlayıncaya kadar gider! Sağ tarafında ve sol tarafında
çok kimseler ölür, kendisi de zor kurtulur!” Hz. Âişe, Ce-
mel Vak’ası olmadan önce yolda giderken köpeklerin havla-
masını duyuca; “Burası neresidir?” diye sordu. Hav’eb suyu
olduğunu öğrenince ısrarla geri dönmek istedi. Ancak “Ali b.
Ebî Tâlib ordusuyla arkamızdan geliyor” diyerek toplum onu
bırakmadı. 1278
502- Ebû Bekre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem, Cemel Vak’ası’na işaretle şöyle buyurdu: “Baş-
ları kadın olan bir topluluk çıkar, meşrû devlet düzenine
karşı çıkıp helâk olurlar, felah bulmazlar! Onların önder-
leri bir kadındır ve cennete girer!” 1279
503- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem hanımlarına şöyle buyurdu: “Acaba
hanginiz kırmızı yüklü devenin sahibi olacak? Etrafında
çok kişi öldürülecek! O da tam öldürülecekken kurtula-
cak!” 1280
504- Hz. Ali (kv), Cemel Ashâbı’na karşı Basra’ya doğ-
ru hareket etti. Kendi Kûfe Valisi Ebû Mûsa el-Eş’ari’den des-
tek almak için önce Muhammed b. Ebî Bekir ve Muhammed
b. Cafer b. Ebî Tâlib’i gönderdi. Ebû Mûsa el-Eş’ari: “Biz
Ali’nin buyruğuna girmeyiz. Osman’ın kanını isteriz.
1276
Ahmed, Müsned, XIX, 27525; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 161; Râmûz el-
Ehâdis, s. 303
1277 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4668; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 291; El-Heytemî, Savâi-
kü’l-Muhrikâ, s. 272
1278 Ahmed, Müsned, XIX, 27524; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 4671; Tarih-i Taberî, IV,
10; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 199; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 290; M. Câmi, Şevâhi-
dü’n-Nübüvve, s. 160; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 508 / s. 310
1279 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4474; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 291; M. Câmi, Şevâhi-
dü’n-Nübüvve, s. 160
1280 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4464; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 290
348 Hz. Ali (kv) Bölümü
Sen Muhammed b. Ebî Bekir, sen Osman’ın kâtillerin-
densin!” deyince, geri döndüler. Hz. Ali (kv) duruma çok
üzüldü ve Abdullah b. Abbas ve Mâlik Eşter’i gönderdi. Ebû
Mûsa, onlara da benzer şeyler söyledi. Ebû Mûsa el-Eş’ari,
halkın desteğini engellemeyi sürdürdü.
Hz. Ali (kv) üzgün ve gergin bir halde, Ebû Mûsa’ya, Hz.
Hasan (ra) ve Ammâr b. Yâsir’i gönderdi. Ebû Mûsa el-Eş’ari,
Hz. Hasan (ra)’ın mescide geldiğini duyunca hemen yanına
geldi. Ammâr b. Yâsir, Ebû Mûsa’ya kızarak: “Emirü’l-
Mü’minin’e halkın desteğini niye engelliyorsun?” deyince;
Ebû Mûsa, fitneden korkup köşesine çekildiğini söyledi. Ebû
Mûsa el-Eş’ari; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem-
den şöyle bir de hadis nakletti: “Yakın bir zamanda karan-
lık gecelerin bölümleri gibi içinizde fitneler çıkacaktır.
Kişi mü’min olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlaya-
caktır. Mü’min olarak akşamlayan kişi de kâfir olarak
sabahlayacaktır. Bu zamanda oturan ayakta olandan,
ayakta olan yürüyenden hayırlıdır. Yürüyen atlı olandan,
daha emindir.” 1281
Ebû Mûsa devamla: “Bu fitneden uzak durmak daha
hayırlıdır.” dedi. Ammâr b. Yâsîr: “Bu fitne, o fitne değil-
dir. Bu fitneden uzak kalıp, bir hakkın kaybolmasına
sebep olmaktansa, çalışıp o fitneyi defetmek daha gü-
zeldir.” diye söyledi. Ancak Ebû Mûsa yine de köşesine çe-
kilmeyi tercih etti. Doğal olarak valilikten de azledildi. 1282
*- Ebû Mûsa el-Eş’ari de Hz. Ali (kv)’ye biat etmeyip fit-
neden uzak durayım diyen Ashâb’dandır. Ancak Hicrî 39 yı-
lındaki Muâviye kuvvetlerinin saldırısında, can korkusundan
Muâviye’ye biat etmek zorunda kalmıştır. Ebû Mûsa hakkında
“Hakkı, bâtıldan ayırt edemez!” diye hadis vardır. 1283
1281
Sadece hadisin ikinci kısmını Ebû Hureyre’den nakledenler: Buhârî, Fitne 9,
7081, 7082 / Menâkıb 25, 3601; Müslim, Fitne 10 / XI, 422; Ahmed, Müsned, XX,
28309; İbn Mâce, Fitne, X, 10, 3961. Hadisin tamamını Ebû Mûsa’dan nakledenler:
Ahmed, Müsned, XX, 28323; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 381
1282 Tarih-i Taberî, IV, 18-19; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 381; En Sevgilinin Dostları, s.
295; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 515
1283 Tarih-i Taberî, IV, 20
Hz. Ali (kv) Bölümü 349
505- Cemel Vak’ası’ndan sonra; Hz. Ali (kv) efendimiz,
Hz. Âişe annemizin her türlü ihtiyacını karşılayıp, evine teslim
etmesi için kardeşi Abdurrahman b. Ebû Bekir’le gönderdi ve
kendisi de uğurladı. Hasan (ra) ve Hüseyin (ra) efendilerimiz
bir günlük yola uğurladılar. Hz. Âişe annemiz, ömrünün geri
kalanını bu hâdiseden dolayı tövbe ederek geçirdi. 1284
*- Cemel Vak’ası’ndan sonra, Hz. Âişe annemiz halka
hitaben: “Allah’ın kazâsı olan bir iş başımıza geldi. Bun-
dan sonra kimse gönlünde kin tutmasın. Hepiniz benim
oğullarımsınız. Ali ile benim aramda eskiden de hiçbir
mesele yoktu. Şimdi de bana en yakınınızdır. Aile ara-
sında böyle şeyler olur.” buyurdu. Hz. Ali (kv) de: “O,
Mü’minlerin Annesi’dir, gerçekten de aramızda hiçbir
mesele yoktur.” buyurdu. 1285
506- Hz. Ali (kv)’den Cemel Ashâbı’nın durumu sorul-
du: “Din kardeşlerimizdir. Ancak isyan edip, bize karşı
durdular.” Yine bu savaş sonundaki ganîmetin durumu so-
ruldu: “Bunlar küffar değil ki; mallarını taksim edip, ha-
nımlarını çocuklarını esir edelim! Ya Âişe kimin hissesi-
ne düşecek!” diye mal taksimi ve esir almayı yasak etti.
İmam-ı Âzam: “Hz. Ali’nin emirleri ve amelleri olmasaydı,
isyancılar hakkında ne muamele edeceğimizi bilemez-
dik!” buyurarak, Hz. Ali (kv)’nin savaş yoluyla bile Ümmet-i
Muhammed’e yol gösterdiğini nakletmiştir. 1286
507- Hz. Âişe annemiz nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu kendim duy-
dum: “Her kim Ali’ye karşı çıkarsa ateştedir.” Hazır olan-
lar Hz. Âişe’ye dediler ki: “Ey Âişe, sen niye karşı çıktın?”
Hz. Âişe buyurdu ki: “Bu hadisi, Cemel Vak’ası’nda unut-
muştum. Fakat Basra’ya gittiğimde aklıma geldi. Şimdi
de Allah’tan mağfiret diliyorum.” 1287
508- Cümey b. Umeyr et-Temîmî nakletti: “Annem ve
teyzem, Hz. Âişe’nin yanına girip: “Bize Ali’den bahset”
1284
Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 527
1285 Tarih-i Taberî, IV, 31; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 398/479
1286 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 526-527
1287 Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 79
350 Hz. Ali (kv) Bölümü
dediler. Hz. Âişe: “Elini Resûlüllah’ın elinin üzerine ko-
yan, kendisini O’nun için feda eden, Resûlüllah’ın eliyle
yüzünün terini sildiği bir adamın neyini bana soruyorsu-
nuz?” Annem ve teyzem: “O halde neden onun karşısına çık-
tın?” dediler. Hz. Âişe: “Hükmolunmuş bir şey… Yeryü-
zündeki her şeyi ona; “karşı çıkışıma” karşılık, fidye
vermek isterdim.” dedi. 1288
509- Bir gün Hz. Ali (kv) ile Hz. Zübeyr konuşuyorlardı.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Zü-
beyr ile tatlı tatlı konuşuyorsun ancak Zübeyr zalim ve
haksız olduğu halde seninle savaşacaktır.”
Cemel Vak’ası’nda, Hz. Ali (kv), Zübeyr’e Resûlüllah
(sav)’in: “Ey Zübeyr! Sen haksız olduğun halde, Ali ile
savaşacaksın fakat haksızsın!” buyurduğunu hatırlattı, bu-
nu hatırlayan Zübeyr savaşı terk etti. Ancak oğlu onu ikna
edip yemininden döndürdü. Bu yeminin kefareti olarak da
kölesini hürriyetine kavuşturdu. 1289
510- Savaş başlamadan Hz. Zübeyr’e nasihat eden Hz.
Ali (kv); Hz. Talha’ya da nasihat etti. Bu nasihatler sebebi ile
her ikisi de pişman oldular fakat evlatları onlara engel oldu.
Hz. Talha, kendi saflarında bulunan Mervan b. Hakem tara-
fından ok ile vurularak şehit oldu. Zübeyr ise savaş yerinden
çıkıp gitmek için giderken Sibâ Vadisi’nde Hz. Ali (kv)’den
mükâfat alırım düşüncesinde olan İbn Cürmüz tarafından şehit
edildi. Hz. Ali (kv) ise: “Ben, Resûlüllah’tan işittim, Zü-
beyr’in kâtilini ateşle müjdeleyin buyurdu.” Her iki
sahâbînin de vefat etmeden önce Hz. Ali (kv)’nin askerlerine
biat ettikleri ya da biat etmek istedikleri nakledilmiştir.” 1290
1288
El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4473
1289 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5629-5630; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 292 / VII, 390; El-
Askalânî, El-İsâbe, s. 101; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4461-4475; Zehebî, Tarihü’l-
İslam, VI, 195-198; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 520; M. Câmi, Şevâhidü’n-
Nübüvve, s. 160; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 273; Kütüb-i Sitte, XII, 475
1290 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 261; Ahmed, Müsned, XVIII, 26617; El-Askalânî, El-
Metâlib, IV, 4465-4467; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5626-5643; İbn Sa’d, Tabakât, III,
121; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 567; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 101; En Sevgilinin Dostları,
s. 304-305; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 520-525
Hz. Ali (kv) Bölümü 351
511- Hz. Âişe annemiz nakletti: Bir gün Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Osman’a baktı: “Allah (celle
celâlühü), şehit olacak Osman’a rahmet eylesin.” buyur-
du.
Sonra Ali ve Zübeyr’e bakıp: “Siz birbiriniz ile sava-
şacaksınız. Zübeyr, sen âsi olduğun halde!” buyurdu.
Sonra Talha’ya bakıp; “Allah (celle celâlühü), bunu
şehit edene rahmet etmesin!” buyurdu. 1291
512- Sevr b. Meczee nakletti: Cemel günü, Talha son
nefesini verirken yanından geçtim. Beni görünce: “Ey ay yüz-
lü kimlerdensin?” dedi. Ben de “Mü’minlerin Emiri
Ali’nin arkadaşlarındanım.” dedim. “Öyleyse uzat elini
sana biat edeyim.” dedi. Ben de elimi uzattım. Bana biat
edince, ruhunu teslim etti. Ben de bunu Hz. Ali’ye haber ver-
dim. Hz. Ali: “Allâhu Ekber! Resûlüllah: “Benim biatımın
sorumluluğu onun boynunda olmadan Allah onu cennete
sokmayacaktır.” derken dinledim.” buyurdu. 1292
513- Rifâ b. İyas dedesinden nakletti: “Cemel günü Hz.
Ali, Talha’ya haber gönderdi. Talha gelince Hz. Ali şöyle dedi:
“Allah için söyle, Resûlüllah (sav)’in: “Ben kimin mevlâsı
isem Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım, sen onu dost edi-
nenleri dost edin, düşman edinenlere düşman ol!” dedi-
ğini duymadın mı?” Talha, bu sözleri duyunca: “Evet, duy-
dum” dedi ve geri döndü. 1293
514- Kays b. Ebî Hazım nakletti: “Cemel gününde
Mervan b. Hakem’in, Talha’yı diz kapağından okla vur-
duğunu gördüm.” 1294
515- Hakem nakletti: “Cemel Vak’ası günü, Mervan
bir ok atıp Talha’yı yaraladı ve onu ayaklarından semerin
demirlerine bağladı.” 1295
1291
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 159
1292 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5647
1293 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5647
1294 Taberânî’den; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 95; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5644; Er-
Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 548
1295 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4461
352 Hz. Ali (kv) Bölümü
516- Yahya b. Saîd amcasından nakletti: “Cemel günü
Hz. Ali: “Kimseyi öldürmeyin, kimseye vurmayın…” diye
seslenirken, karşı taraf “Osman’ın intikamı!” diye bağrıştılar.
Hz. Ali ellerini açarak şöyle duâ etti: “Allah’ım, bugün Os-
man’ı öldürenleri gerisin geri çevir.” Sonra Zübeyr: “Ok
atın!” diye savaşı başlatmak istedi. Cemel Ashâbı bunun üze-
rine hamle yapmaya başladılar, ancak bozguna uğradılar.
Mervan b. Hakem de bir ok atarak, at üstünde olan
Talha’yı diz kapağı hizasından vurdu ve atının böğrüne yapış-
tırdı. Mervan koşup ona yetişti, Talha’nın boğazını kesti. Mer-
van yanında bulunan Hz. Osman’ın oğlu Eban’a hitaben:
“Babanın kâtillerinden olan birisinden seni rahatlattım”
dedi. 1296
*- Zeyd b. Ebî Üneyse nakletti: Hz. Talha’nın şehit edil-
diğini öğrenen Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Talha’nın kâtili-
ni cehennemle müjdeleyin.” 1297
517- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Talha ve Zübeyr, cennette
benim komşularımdır.” 1298
518- Talha b. Musarrif nakletti: Hz. Ali, Hz. Talha’nın
şehit düştüğü yere geldi. Bineğinden inip onu doğrultup oturt-
tu. Yüzünden ve sakallarından tozu silkeledi. Ona rahmet
okuyarak şöyle buyurdu: “Keşke yirmi yıl önce ölseydim
de, Talha’yı şu halde görmeseydim!” 1299
519- Hz. Ali (kv), Hz. Talha’nın oğluna şöyle buyurdu:
“Sakin ol ey kardeşim! Allah’a yemin ederim ki, Rabb’imin
baban Talha ile beni: “Biz onların göğüslerinden kini sö-
küp attık. Cennette karşı karşıya mutlulukla otururlar.”
(Hicr, 15/47) buyurduğu kimselerden kılacağını umuyorum.” 1300
1296
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5646; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 192-194
1297 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 193; İbn Sa’d, Tabakât, III, 255
1298 Tirmîzî, Menâkıb 20, 3741 / III, 565; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5616 BMT; Cev-
det Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 528
1299 Taberânî’den; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5650; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 233;
İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 400; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 548
1300 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 4013; Hâkim, El-Müstedrek, V, 3399 BMT; Zehebî,
Tarihü’l-İslam, VI, 234
Hz. Ali (kv) Bölümü 353
520- Muhammed Bâkır Hazretleri, dedesi Hz. Ali
(kv)’nin şöyle buyurduğunu nakletti: “Umarım ki; ben, Talha
ve Zübeyr, Allah’ın: “Biz onların göğüslerinden kini söküp
attık. Cennette karşı karşıya mutlulukla otururlar.” (Hicr,
15/47) buyurduğu kimselerden oluruz.” 1301
521- Şâ’bi şöyle dedi: “Ben, Resûlüllah (sav)’in
Ashâb’ının beş yüzden fazlasından dinledim; hepsi de: “Ali,
Osman, Talha, Zübeyr, cennettedir.” diyorlardı.” 1302
Allah
hepsinden razı olsun.
522- Muâviye, Hz. Ali (kv)’ye karşı Cemel Vak’ası sıra-
sındaki avantajlarını şöyle anlattı: “Ben dört konuda Ali’den
daha avantajlıydım. Ben sırrımı saklıyordum, o açığa
vuruyordu. Benim düzgün ve itaatkâr bir ordum vardı,
onun bozuk ve isyankâr bir ordusu vardı. Ben onu Cemel
Ashâbı ile baş başa bıraktım ve dedim ki: Cemel Ashâbı
ona galip gelirse onlar bana Ali’den daha ehvendir. Eğer
Ali onlara galip gelirse ben de onları dininde şüpheye
düşürürüm. Ben Kureyş’e Ali’den daha sevimliydim. On-
dan kaçıp bana gelenlere ne mutlu!” 1303
*- Cemel Vak’ası’ndan sonra Hz. Ali (kv), Basra’ya girdi
ve halktan biat aldı. Böylece Şam ve beldeleri hariç; Basra,
Kûfe, Hicaz halkı, Hz. Ali’ye biat etmiş oldu. Hz. Ali (kv), Bas-
ra’dan sonra Kûfe’ye geçti. Kûfe’yi idare merkezi yaptı ve bu-
rada yerleşti. 1304
1301
Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 214
1302 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 214
1303 Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 52
1304 Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 104
354 Hz. Ali (kv) Bölümü
SIFFÎN SAVAŞI (H.37/M.657)
523- Hz. Ali (kv), hilâfet makâmına geçince; Abdullah
b. Abbas’ı Şam’a vali göndermek istedi. İbn Abbas, Ashâb’ın
ileri görüşlülerindendi ve Hz. Ali (kv)’nin danışmanı duru-
mundaydı. Hz. Ali (kv)’ye nasihat etti. “Muâviye’yi azleder-
sen mutlaka Hz. Osman’ın kanını talep ederler. Eğer
Şam Valisi olarak bırakırsan bir sıkıntı çıkmaz. Sonra
ben Muâviye’yi valilikten almaya kefilim.” dedi. Ancak
Hz. Ali (kv): “Hayır, Muâviye’yi Şam’da bırakamam.
Ümeyyeoğulları’nı Müslümanların üzerine musallat ede-
mem. Benimle Muâviye arasında kılıçtan başka bir şey
yoktur.” buyurdu. 1305
Hz. Ali (kv)’nin bu sözleri Muâviye’ye ulaştırıldığında öf-
kelenip: “Vallahi Ali’ye bağlı olarak hiçbir idareyi kabul
etmeyeceğim, ona hiçbir şekilde biat da etmiyorum.”
dedi. 1306
Abdullah b. Abbas, Şam Valiliği’ne gönderilmedi. Hz.
Ali (kv), Sehl b. Huneyf’i Şam’a vali olarak gönderdi. Muâvi-
ye, Şam sınırından Sehl’i geri çevirtti. 1307
Hz. Ali (kv), Muâvi-
ye’ye Sebra el-Cühenî adında bir elçi gönderdi. Muâviye, elçi-
yi bir aydan fazla oyaladıktan sonra, Kubaysa adında bir elçiy-
le birlikte; içi boş, altı mühürlü bir mektup gönderdi. Hz. Ali
(kv) bu boş mektubun anlamını sordu. Elçi kendi canını emni-
yete aldıktan sonra: “Ben Şam’da öyle bir topluluk bırak-
tım ki, kısastan başka bir şeye razı olmuyorlar!” dedi. Hz.
Ali (kv): “Allah şâhittir ki ben, Osman’ın kanına bulaş-
madım! Ama Allah’ın takdiri ne ise o olacaktır!” buyur-
du. Hz. Ali (kv), elçilerden Şam’ın durumunu öğrendikten
sonra savaş hazırlığına başladı. 1308
1305
Tarih-i Taberî, III, 571
1306 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 245
1307 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 205
1308 Tarih-i Taberî, IV, s. 7; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 207; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,
370
Hz. Ali (kv) Bölümü 355
524- Hz. Ali (kv) halife seçildiğinde, Şam’da yirmi yıldır
bulunan Muâviye’nin yerine Ashâb’dan Sehl b. Huneyf’i vali
olarak gönderdi. Ancak Muâviye yeni valiyi kabul etmedi. Hz.
Osman (ra)’ın katillerinin kendisine teslim edilmesinden başka
hiçbir teklifi kabul etmeyeceğini bildirdi. Hz. Osman (ra)’ın
kanlı gömleğini Şam Mecidi’ne astırıp, halktan onun kanını
dâvâ etmek için biat aldı. Öyle ki, Şam halkı, Hz. Osman’ın
katili olarak Hz. Ali’yi biliyor ve Ali b. Ebî Tâlib’i öldürecekle-
rine dair yemin ediyorlardı. 1309
Muâviye, Halife Hz. Ali (kv)’nin kendisine itaat ve nasi-
hat etmesi için gönderdiği Sabra el-Cühenî adındaki elçiyi
oyaladı ve cevapsız olarak geri gönderdi. Hz. Ali (kv), Cemel
Vak’ası’ndan sonra Cerir b. Abdullah el-Becelî’yi elçi olarak
gönderdi. Muâviye yine elçiyi dört ay oyaladı. Hz. Ali’ye biat
etmeyeceğini, Hz. Ali’nin Osman’ın öldürülmesinde suç ortağı
olduğunu, kan dâvâsı talebinden vazgeçmeyeceğini, savaşa
hazır olduğunu bildirdi.
Savaşın kaçınılmaz olduğunu gören Hz. Ali (kv), savaş
hazırlığına başladı. Buna karşılık Şam’dan Irak’a doğru yürü-
yen Muâviye büyük bir orduyla Rakka yakınlarında, Sıffîn
denilen düzlük meydanda, Fırat kenarına ordusunu yerleştirdi.
Muâviye askeri Fırat kenarını tuttuğu için, ilk çatışmalar su
yüzünden çıktı. Velid b. Ukbe b. Ebî Muayt ve Abdullah b.
Sa’d b. Ebî Serh gibi kimseler Hz. Osman’ın susuz olarak kat-
ledilmesini gerekçe gösterip, Hz. Ali askerinin susuz bırakılma-
sını istediler. Hz. Ali (kv) efendimizin askeri ise, ilk çatışmaları
kazanıp suyu iki tarafa da serbest etti.
Hz. Ali (kv), sürekli elçiler gönderip Muâviye’yi itaate ve
biata çağırdı. Muâviye her defasında, Hz. Osman (ra)’ın katil-
lerini Hz. Ali (kv)’nin koruduğunu, katillerin kendisine teslim
edilmesini istedi.
Nihayet, Hz. Ali (kv)’nin halifelikten çekilmesini ve hali-
feliğin şûrâya havale edilmesini de istedi. Bu şekilde gerçek
niyetini ortaya koymuş oldu.
1309
Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 105
356 Hz. Ali (kv) Bölümü
Barış görüşmelerinden sonuç alamayan Hz. Ali (kv), as-
kerlerine şu emirleri verdi: “İlk savaşı siz başlatmayın, ka-
çanları ve yaralıları öldürmeyin, evlere girmeyin, yaşlıla-
ra, kadınlara ve çocuklara kesinlikle dokunmayın!” dedi.
Sonra yine Muâviye’yi isyandan vazgeçmeye ve itaate
davet etti. Üç ay kadar barış görüşmeleri ve teke tek mübare-
zeler devam etti. Hz. Ali (kv) barış görüşmelerinden sonuç
alamayacağını anladı. Dördüncü ayın sonunda çatışmalar
başlayınca Hz. Ali (kv) efendimiz bizzat ordusunun ön safla-
rında saldırıya geçti. Tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan
birisi yaşanıyordu. Etraf ceset doluydu. Ashâb’dan ve seçkin-
lerden çok kişiler öldürüldü. Ammâr b. Yâsir de şehit düştü.
Hz. Ali (kv), Muâviye’yi düelloya çağırdıysa da sonuç alamadı.
Nihayet Hz. Ali (kv)’nin ordusu, “Leyletü’l-Herîr” adıyla meş-
hur Cuma gecesi çatışmaları sabaha kadar bütün şiddetiyle
sürdürdü. Hz. Ali (kv), ünlü komutanı Mâlik Eşter ile Muâviye
askerine son darbeyi indirmek üzereyken, ümidini kaybeden
Muâviye savaştan kaçmaya karar verdi. Ancak, Amr İbnü’l
Âs’ın hilesi devreye girerek Kur’ân sahifelerinin kaldırılması ile
savaş durduruldu. 1310
*- Sıffîn’de savaş sahneleri o kadar dehşetliydi ki; sava-
şın şiddetini ve insanların nasıl kıyıldığını gören Hz. Hasan
(ra), aynı ortamı bir daha görmemek ve yaşamamak için halife
seçildiği zaman barış görüşmelerini tercih etmiştir.
525- Muâviye, Hz. Ali’nin elçisi Cerir b. Abdullah el-
Becelî’yi dört ay Şam’da oyaladı. Sonra da Hz. Osman’ın
kuşatılmasıyla Medine’yi terk eden ve Filistin’e yerleşen Amr
İbnü’l Âs’a mektup yazdı. Şam’a davet etti. İstikbalini Muâvi-
ye’nin yanında gören Amr ise oğulları ile birlikte Muâviye’nin
yanına geldi ve nasıl hareket edeceklerini birlikte planladılar.
Bütün Şam vilayetlerine, Şurahbil el-Kindî’yi göndererek:
“Hz. Osman’ı, Ali’nin koruduğu adamlar öldürdü! Os-
man’ın kanından, Ali sorumludur!” diye halkı ikna yoluna
1310
İsmail Yiğit, DİA, Sıffîn Savaşı, XXXVII, 107; M. Y. Kandemir, DİA, Hz. Ali, II,
373; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 540; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 105-
114
Hz. Ali (kv) Bölümü 357
gittiler. Sonra da Muâviye; Medine halkına ve özel olarak
Ashâb’dan bazı seçkinlere mektuplar yazıp, yanına dâvet etti.
Fitneden korkup köşesine çekilen; Sa’d b. Ebî Vakkas, Mu-
hammed b. Mesleme, Abdullah b. Ömer gibi bazı sahâbîler
cevabî mektuplarında; Muâviye’ye nasihat ettiler ve: “Senin
derdin Osman’ın kanı değil, dünya mülkü ve makâmı
sevdasıdır!” diye yazdılar. Ancak Muâviye ve Amr, bu nasi-
hatlere aldırış etmeyip planlarına devam ettiler. 1311
526- Sıffîn’de, savaş başlamadan önce elçiler gelip gidi-
yordu. Hz. Ali (kv)’nin elçilerinden olan Ashâb’dan Bişr el-
Ensârî, Muâviye’ye: “Ey Muâviye! Senin Osman’ın kanını
talep etmen bâtıldır. Bu kılıcı halkın arasından kaldır.
Hak halife olan, Ali’ye biat et! Ne dilersen onu yerine
getirelim!” dedi. Muâviye: “Vallahi, ben bu Osman’ın kanı
dâvâsından vazgeçmem!” dedi.
Kays b. Sa’d: “Bütün halk bilir ki, senin Osman’ın
kanını dileme hakkın yoktur! O bahane ile yönetimi ele
geçirmek istiyorsun! Bu boş dâvâyı bırak da itaat et! Bu
sebeple nice Müslümanın kanının vebâline gireceksin!
Resûlüllah’ın sahâbîsinin kılıçtan geçirilmesine ve şehit
olmasına sebep olacaksın! Ancak onların kanı seni ce-
henneme sürükleyecektir!” Muâviye bu sözlere kızarak:
“Sus! Ses çıkarma! Orada dur!” dedi. 1312
527- Muâviye, Hz. Ali (kv)’nin faziletlerine karşı kendi
faziletlerini şöyle anlattı: “Hz. Peygamber zamanında ben
zekât kâtibiydim. Kız kardeşim, Peygamber ile evliydi.
Annem babam Kureyş’in ileri gelenlerindendir. Hz. Ömer
ve Hz. Osman beni vali yaptılar, ben Şam hâkimi oldum.
Benimle Ali arasında fark yoktur. İki kişi bir işe talip
olur. Kim galip gelirse, o işi alır!” 1313
1311
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 284-287; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 539-546; Ay-
can, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 105-108
1312 Tarih-i Taberî, IV, 39
1313 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 264; En Sevgilinin Dostları, s. 324; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VIII, 19; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 148
358 Hz. Ali (kv) Bölümü
528- Hz. Ali (kv), Şam askerine karşı savaş hazırlığı ya-
parken, kendi ordu komutanlarının bazılarının; Muâviye ve
taraftarlarına küfür ve lânet edenlerini duydu. Bunu hemen
yasaklayıp: “Boş sözü ve lâneti bırakın! Hak bizimledir,
ellerinizi duâya açın!” buyurdu. 1314
529- Sıffîn günü bir adam: “Allah’ım, Şam halkına
lânet et!” deyince, Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Şam halkına
sövmeyin. Zira onlar büyük bir kalabalık teşkil ederler ve
aralarında abdallar vardır.” Bunu üç defa tekrar etti. 1315
530- Sıffîn Savaşı’nın başlarındaydı. Muâviye, Hz. Ali
(kv)’ye elçi ile mektup gönderdi. Muâviye: “Osman’ın kâtil-
lerini bana verin, ben kısas icra edeyim! Sonra da; sen
de, ben de hilâfetten çekilelim. Halk kimi dilerse onu
halife seçsin!” Hz. Ali (kv) bu sözlere kızdı ve şöyle buyurdu:
“Mü’minler toplandılar, beni zorla hilâfete getirdiler.
Şimdi sen kim oluyorsun ki; bana “Hilâfetten çekil!”
diyorsun!” 1316
531- Yine Sıffîn Savaşı’nın başlarında Hz. Ali (kv),
Muâviye’yi itaate ve cemaate davet ettiği mektubunda şöyle
yazıyordu: “Osman’ın kanı deyip duruyorsun; Osman ku-
şatıldığında onun ölümünü istedin ve onu yardımsız bı-
raktın. Nice kimseler bir şeylere ulaşmak ister, ama Al-
lah (celle celâlühü) kudretiyle ona engel olur. Eğer sen
bu arzuna kavuşacak olursan insanlar arasında adın “en
şerli” diye anılacak. Rabb’inden verilmiş bir hak olmadı-
ğından, zorbalıkla ulaştığından ateşe atılacaksın. Al-
lah’tan kork ve boş iddiaları bırak. Hilâfeti layık olana
ver, ikilik çıkarma!” 1317
532- Hz. Ali (kv) bu husustaki hükmü ve kararı; ta o
zaman açıklamıştır. Kim Hz. Ali (kv)’nin hükmünü geçersiz
kabul edebilir? Abdullah b. Abbas nakletti: “Güvenilir bir
kimse, bir fetvayı bize Hz. Ali’den haber verirse, ondan
vazgeçip daha başka fetva aramazdık.” 1318
1314
En Sevgilinin Dostları, s. 325
1315 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3184; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 302 / VIII, 40
1316 Tarih-i Taberî, IV, 41; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 250/272
1317 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 271
1318 Bu bölümde 60. Hadis’in tekrarıdır.
Hz. Ali (kv) Bölümü 359
533- Rabeze’de Hz. Hasan (ra), Hz. Ali (kv)’yi bazı ko-
nularda eleştirdiğinde Hz. Ali (kv) ona şöyle cevap verdi:
“Biat için vilayetlerden insanların itaat haberini bekle-
meme gerek yoktu. Biat sadece Medine ve Mekke’de
hazır olan Ashâb-ı Kiram’ın hakkıdır. Eğer onlar bu
hilâfet işini bir kişiye teslim ederlerse, bütün insanların
ona razı olmaları vacip olur.” dedi. 1319
534- Tarık b. Şihâb nakletti: Hz. Ali (kv): Rabeze’de
oğulları Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’a hitaben yaptığı
konuşmada: “Size ne oluyor ki, Allah’a yemin olsun ki
ben bu işi enine boyuna düşündüm, ölçtüm biçtim. Ka-
çınılmaz olarak ya bunlarla savaşacaktım ya da Mu-
hammed’e indirileni inkâr etmiş olacaktım!” 1320
535- Sıffîn Savaşı devam ederken, Şamlı isyancılar
içinden bir genç çıkıp şöyle dedi: “Benî Gassan meliklerinin
evladıyım. Osman’ın kanını talep ederim. Bize bildirildi-
ğine göre Ali, gerçekten Osman’ı öldürmüş!” dedi. Sövüp
sayarak, Hz. Ali saflarına saldırırdı. Hz. Ali’nin sancaktarların-
dan Hâşim b. Utbe b. Ebî Vakkas: O gence: “Sen ne dediği-
nin farkında mısın?” diye onunla konuştu. Genç dedi ki:
“Sizin emiriniz namaz kılmaz, siz de namaz kılmazmış-
sınız! Emiriniz bizim halifemizi öldürmüş, siz de ona
yardım etmişsiniz!” Hâşim onunla konuşup, doğruyu ona
tebliğ etti. Böyle olmadığına o genci inandırdı. O genç de dö-
nüp gitti. Meğer Şam’dan gelen askerler, “Hz. Osman’ı, Hz.
Ali öldürdü!” diye gelip bu yüzden savaşırlarmış! 1321
536- Abdullah b. Ebî Süfyân’ın bildirdiğine göre Hz. Ali
(kv) şöyle buyurdu: “Emevîler benimle savaşıyorlar ve
Osman’ı benim öldürdüğümü iddia ediyorlar. Ancak ya-
lan söylüyorlar. Hâlbuki onlar böyle söylemekle idareyi
istiyorlar. Eğer onların bana inanacağını bilsem Kâbe’de,
Makam yanında şöyle yemin ederdim: “Allah’a yemin
olsun ki, Osman’ı ben öldürmedim ve öldürülmesini em-
retmedim” derdim. Ancak onlar iktidarı almak istiyorlar.
1319
B. Varol, Hz. Hasan, s. 103
1320 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4655; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 285
1321 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 317; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 563
360 Hz. Ali (kv) Bölümü
Ben, Osman’ın ve kendimin Allah-ü Teâlâ’nın şu âyetine
nail olacağını umuyorum: ‘Biz onların gönüllerindeki kin
ve hasedi söküp aldık.’ (A’râf, 7/43)” 1322
537- Harun b. Anter babasından nakletti: Hz. Ali (kv)
yanında oturan Eban b. Osman’a şöyle derken dinledim:
“Benim ve senin baban hakkında aziz ve celil olan Allah’ın:
“Biz onların kalplerindeki kini söküp attık. Kardeşler
olarak sedirler üzerinde karşılıklı otururlar.” (Hicr, 15/47)
buyurduğu kimselerden olacağımızı umuyorum.” 1323
538- Hz. Ali (kv); Sıffîn Savaşı’nda, on iki bin yiğidi ar-
kasına takıp, Şam ordusu saflarına öyle bir saldırdı ki, bozul-
madık saf bırakmadı ve: “İsyancıları katlediyorum ama
onları azdıran, patlak gözlü ve karnı büyük Muâviye’yi
görmüyorum!” dedi. Nihayet önüne gelenleri kesip biçerek
Muâviye’nin yanına kadar vardı. “Ey Muâviye! Niçin bu
kadar halkın kanına giriyorsun? Benimle cenk meyda-
nında savaş ki, Yüce Allah ikimiz arasında hüküm ver-
sin! Ya ben kalayım, ya sen kalasın!” diye teklifte bulundu.
Muâviye bu durumu Amr İbnü’l Âs ile istişare etti. Amr: “Ali,
doğru söylüyor!” deyip, teklifi destekledi. Ancak Muâviye:
“Ey Amr! Senin benim yerimde gözün var. Bilmez misin
ki, Ali’nin karşısına kim çıkarsa; onu öldürür!” deyip
cesaret edemedi. Muâviye, Amr’a: “Emirlikte gözün yoksa
sen çık, Ali’nin karşısına!” dedi. Amr İbnü’l Âs da, Hz.
Ali’nin karşısına çıkmaktan geri durdu. 1324
*- Bazı rivayetlerde Amr İbnü’l Âs, Hz. Ali (kv)’nin karşı-
sında düelloya çıkmış ve atından düşürülmüştür. Hz. Ali
(kv)’ye karşı, arkasını dönmüş ve edeb yerini açmıştır. O da
bu durumu görünce onu öldürmekten vazgeçmiştir. Busr b.
Ebî Ertat da Hz. Ali (kv)’ye karşı aynı hareketi yapmış ve canı-
nı kurtarmıştır. 1325
1322
El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4453
1323 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4619; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 185
1324 Tarih-i Taberî, IV, 44; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 316; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI,
279; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 426-437; En Sevgilinin Dostları, s. 331; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 562; Sırma, İ. Süreyya, İslâmî Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi,
Beyan Yay., İstanbul, s. 155
1325 İbn Kesîr, El-Bidâye, IV, 40/ VII, 426; Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 85
Hz. Ali (kv) Bölümü 361
539- Ammâr b. Yâsir, Sıffîn Savaşı’nda yanındaki
Ashâb-ı Kiram ve Tâbiîn ile Amr İbnü’l Âs’ın bulunduğu tarafa
hücum etti. Amr İbnü’l Âs’a yaklaşınca şöyle buyurdu: “Yazık
sana, Ey Amr! Dinini Mısır’a değiştin!” Amr: “Öyle değil,
ben Osman’ın kanını talep ediyorum!” dedi. Ammâr b.
Yâsir: “Ey Amr! Ben şehâdet ederim ki, sen hiçbir işte
Allah rızasını gözetmedin! Bugün öldürülmezsen yarın
öleceksin! O zaman niyetini görür, hesabını verirsin!
Sen, bu sancak sahibi (Hz. Ali); Resûlüllah ile beraber-
ken üç defa onunla savaşmıştın! Bu savaşın dördüncü-
dür. O gün Kur’ân’ın nüzûlü için savaşmıştık. Şimdi ise
te’vili için, sana karşı savaşıyoruz!” dedi. 1326
540- Abdullah b. Seleme nakletti: Ammâr b. Yâsir’i
gördüm. İhtiyardı, uzun boylu ve esmerdi. Sıffîn günü elinde
bir harbe vardı ve şöyle dedi: “Nefsim elinde olan Allah’a
yemin ederim ki, ben bu Muâviye ile Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem zamanında üç defa sa-
vaşmıştım. Bu dördüncüdür. Nefsim elinde olana yemin
ederim ki, bizi Hacer’in hurma ağaçlarının dallarına ka-
dar kovalasalar bile kendimizin hak üzere olduğundan,
onların da bâtıl üzere olduğundan eminim.” 1327
*- Başka bir rivâyette Ammâr b. Yâsir, Amr İbnü’l Âs
için şöyle diyor: “Amr rağbetinden dolayı değil korkusun-
dan dolayı Müslüman oldu. Resûlüllah’tan sonra Müslü-
manlara düşmanlık beslemektedir.” 1328
Ammâr b. Yâsîr’in Azgın ve Âsi Bir Toplum Tarafından
Şehid Edilmesi
541- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ey Ali! Azgın ve âsi bir toplum sana karşı sa-
vaşacaktır. Sen de hak üzerinde olacaksın. O gün sana
yardımcı olmayan benden değildir!” 1329
1326
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 313; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 275; Cevdet Paşa, Kısâs-ı
Enbiyâ, I, 560-561
1327 Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5701-5731; İbn Sa’d, Tabakât, III, 294
1328 Tarih-i Taberî, IV, 54; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 150
1329 Hz. Ali bölümü, 434. Hadis
362 Hz. Ali (kv) Bölümü
*- Bu hadisi bilip de, Hz. Ali (kv)’nin yanında savaşa ka-
tılmayan birçok sahâbî ömür boyunca bunun tövbesini yap-
mışlardır. Örneğin: Abdullah b. Ömer vefat edeceği anda şöy-
le buyurdu: “Hayatımda bana en ağır gelen suç; Ali ile
beraber isyancı olan Muâviye’ye karşı savaşmamış ol-
mamdır.” 1330
542- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem biz Ashâb’ına; ahdi bozanlara, hak
yoldan sapıp zulmedenlere ve dinden çıkanlara karşı savaş-
mamızı emretti. Bizler sorduk: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu top-
lumlara karşı kimin safında savaşacağız?” Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Onlara karşı Ali
b. Ebî Tâlib’in safında savaşacaksınız ve Ali’nin safında
olan Ammâr b. Yâsir, karşı tarafça öldürülecektir.” 1331
543- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Ammâr b. Yâsîr’e şöyle buyurdu: “Ey Ammâr! Seni azgın ve
âsi bir topluluk öldürecek!” 1332
544- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ebû
Eyyüb el-Ensârî’nin evindeydi. Evde kendileri, Ebû Eyyüb,
Enes b. Mâlik ve Hz. Ali vardı. Sonra kapı çalındı. Ammâr b.
Yâsir de geldi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
Ammâr b. Yâsîr’e yakınlık göstererek şöyle buyurdu: “Ey
Ammâr! Seni azgın ve âsi bir topluluk öldürecek! Sen
haktan yana ve sen hak ile beraber olduğun halde! Ey
Ammâr! Ali’nin yalnız başına bir vadiye geçtiğini ve di-
ğer tüm insanların başka bir vadiye geçtiğini görsen bile
Ali ile beraber ol! Nitekim kendisi seni eziyet yoluna
götürmez ve hidâyet yolundan çıkarmaz!” 1333
Hadis devam ediyor: “Ey Ammâr! Her kim bir kılıç
takınıp Ali ile beraber düşmanlarına karşı savaşırsa, o
kişiye Allah (celle celâlühü) kıyamet gününde rahmet
1330
İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 115; İbn Sa’d, Tabakât, IV, 212; Hâkim, El-
Müstedrek, VIII, 6417
1331 Bu bölümde 435. Hadis’in tekrarıdır.
1332 Buhârî, Salât 63, 447 / Cihad 17, 2812; Müslim 73 / XI, 474; Ahmed, Müsned,
XIX, 26823; Nesâî, VII, 8217 / Hasâis, 8490; Kütüb-i Sitte, XII, 507
1333 Hatîb Bağdâdî, XIII, 186-187; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 613; Kundûzî,
Yenâbiül Mevedde, s. 64
Hz. Ali (kv) Bölümü 363
kuşağını takacaktır. Her kim kılıcını çekip düşmanları
ile beraber Ali’ye karşı savaşırsa, kıyamet gününde Allah
(celle celâlühü) o kişiye ateşten bir kuşak takacaktır. Ey
Ammâr, Ali’ye itaat etmek bana itaat etmektir. Bana
itaat etmek ise Allah’a itaat etmektir.” 1334
545- Hendek Savaşı’ndan önce, hendek kazıldığı gün,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ammâr b.
Yâsir’in başını okşayıp şöyle buyurdu: “Ey Ammâr! Seni âsi
ve azgın bir toplum öldürse gerektir!”
Sıffîn Savaşı şiddetlendiği zamanlarda Ammâr b. Yâsir:
“Bugün, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
vaâd ettiği gündür.” dedi. Hz. Ali (kv), cevap vermedi. Bir
daha söyledi, yine cevap vermedi. Üçüncü dediğinde, Hz. Ali
(kv): “Evet, o gündür!” buyurdu. Ammâr b. Yâsir, tekbir ge-
tirdi: “Rahmet rüzgârları esmeye başladı. Habibim Mu-
hammed’e ve O’nun yakınlarına kavuşuyorum!” dedi.
Muâviye tarafına hücum ile birkaç kişi daha düşürdü. Su iste-
di. Süt ile karışık bir sulu süt verdiler. O zaman tekbir getirip
yemin ederek, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
şöyle buyurduğunu nakletti: “Seni âsi ve azgın bir toplum
şehit edecektir. Şehit edilmen Cebrâil ile Mikâil arasın-
da olacaktır. O gün su istersin, sana su ile karışık süt
verirler. Dünyada son rızkın bir sulu süttür.” Sonra isyan-
cılar üzerine hücum etti. Şehit oluncaya kadar dönmedi. Radi-
yallâhü anhü ve erdahü. 1335
Birçok sahâbî tarafından, bütün kaynaklarda nakledilen
bu hadisler; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
mûcizesiyle şöyle zuhur etti: Hz. Ali (kv)’nin yanında Sıffîn
Savaşı’nda bulunan Ammâr b. Yâsîr; Muâviye askerlerince
öldürüldü. Muâviye de kâtili ödüllendirdi. Ravzatü’l-Ahbab’ın
nakline göre Muâviye, Ammâr b. Yâsir’in kâtiline bir dağarcık
altın verdi. 1336
1334
Harezmî, Menâkıb, s. 57 / s. 125; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 480
1335 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 313-314; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 480; Hâkim, El-
Müstedrek, VIII, 5722-5723; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4488-4492; Er-Rudânî,
Cem’ul Fevâid, VII, 588; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, M. Ozak Tercümesi, s. 210;
Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 561
1336 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, M. Ozak Tercümesi, s. 210; Cevdet Paşa, Kısâs-ı
Enbiyâ, I, 561
364 Hz. Ali (kv) Bölümü
546- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Müjde sana Ey Ammâr!
Sen azgın bir grup tarafından öldürülüp şehit olacaksın.”
1337
547- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Vah Ammâr vah! Seni âsi ve azgın bir toplum
öldürecektir. Ammâr onları, cennete çağırır! Onlar da
Ammâr’ı ateşe çağırırlar! 1338
Allah (celle celâlühü), o
toplumu şefaâtime nail kılmayacaktır.” 1339
548- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ammâr’ı öldüreni cehennemle müjdeleyin!
Ammâr nerede ise hak oradadır. Güneş deveran ettiği
müddetçe Ammâr haktan ayrılmaz!” 1340
549- Ammâr b. Yâsîr’e ait: “Âsi ve azgın bir kavim
tarafından öldürüleceği” hadisini; Muâviye ve Amr İbnü’l
Âs’ın komutanlarından Zülkülâ el-Himyeri işitmişti. Savaş sıra-
sında, arada bir: “Ey Amr! Bu Ammâr b. Yâsir benim ka-
famı karıştırıyor!” derdi. Amr İbnü’l Âs da: “O yakında saf
değiştirip, bizim saflara geçecek!” derdi. Ammâr b. Yâsir
şehit olduğu gün, Zülkülâ da öldürüldü. Amr İbnü’l Âs,
Muâviye’nin yanına gelip: “Bu iki ölümden hangisine sevi-
neceğimi bilmiyorum! Zira eğer Zülkülâ, Ammâr’ın şehit
edildiğini görseydi! Vallahi o meşhur hadisi söyler ve
Şam askerini bozardı!” deyip birlikte sevindiler. 1341
550- Sıffîn Savaşı’nın başlarında, Hz. Ali (kv), Adîy b.
Hatem’le elçiler gönderdiği zaman, elçi heyetinden Muâvi-
ye’nin savaş taraftarı olduğunu gören Şebbes b. Rebi: “Ey
Muâviye! Ammâr’ı öldürmek sana çok hoş mu geliyor?
Seni sevindiriyor mu?” diye sordu. Muâviye: “Beni bundan
1337
Tirmîzî, Menâkıb 35, 3800 / III, 588
1338 Buhârî, Salât 63, 447 / Cihad 17, 2812; Ahmed, Müsned, XIX, 26825; Kütüb-i
Sitte, XII, 507; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 571; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 435
1339 Harezmî, Menâkıb, s. 123; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 588
1340 Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5729; İbn Sa’d, Tabakât, III, 300; Cemaleddin Ataul-
lallah b. Fazlullah el-Şirazi, Ravzatü’l-Ahbab fi Siyeri’n-Nebî ve’l-Ashâb, Matba-i
Âmire Yay., İstanbul, 1852, Osmanlıca. Mütercim: Magnisavî Benlizâde, III, 517
1341 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 314; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 292; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VII, 432; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 561
Hz. Ali (kv) Bölümü 365
alıkoyacak bir durum mu var? Eğer Sümeyye’nin oğlunu
ele geçirecek olursam, onu Osman’ın kölesine karşılık
olarak öldüreceğim!” dedi. 1342
551- Ammâr b. Yâsîr ile ilgili Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ammâr’a düşman ola-
na, Allah düşman olur. Ammâr’a öfke duyana Allah da
öfke duyar.” 1343
552- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: “İnsanlar ihtilafa
düştüğünde ne yapayım?” diye soran adama Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “İnsanlar
ihtilafa düştüklerinde hak, Ammâr ile beraberdir.” 1344
553- Abdullah b. Amr İbnü’l Âs’tan rivâyet edilmiştir:
Resûlüllah (sav)’in Mescidi yapılırken herkes birer taş taşıyor-
du, Ammâr b. Yâsîr iki taş taşıyordu. Bunun üzerine Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Ey Ammâr! Seni az-
gın ve âsi bir topluluk öldürecektir! Ammâr’ın kâtilini
cehennem ateşiyle müjdeleyin!” buyurdu.
Savaş esnasında Ammâr b. Yâsir şehit olunca, Abdullah
babası Amr İbnü’l Âs ve Muâviye’nin yanına gelip Resûlüllah
(sav)’in hadisini hatırlattı. Amr da Muâviye’ye oğlu Abdul-
lah’ın söylediklerini iletince, Muâviye kızdı: “Saçmalıkların
bize yetmedi mi ey Amr! Öyleyse bizim yanımızda ne
işiniz var! Onu biz değil, bu savaşa getiren öldürmüştür!”
dedi. 1345
Hz. Ali (kv), Muâviye’nin bu sözünü işitince: “Bu
görüşe göre Hamza’nın kâtili de, Resûlüllah (sav) olması
gerekir!” buyurdu. 1346
554- Ammâr b. Yâsir Hazretleri yere düşünce, bir adam
da üzerine atılıp onun başını kesti. Ammâr’ı vuran ile başını
kesen iki adam ‘Onu ben öldürdüm’ diye tartışmaya başladı-
1342
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 295; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 417
1343 Ahmed, Müsned, XIX, 26811; Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5727; Zehebî, Tarihü’l-
İslam, VI, 324; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 489
1344 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 325
1345 Nesâî, VII, Hasâis, 8500; Ahmed, Müsned, XIX, 26825-26838; El-Askalânî, El-
Metâlib, IV, 4486-4487; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2700-2710 BMT; İbn Sa’d, Ta-
bakât, III, 289; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 328; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 433
1346 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 315; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 295; M. Câmi, Şevâhidü’n-
Nübüvve, M. Ozak Tercümesi, s. 210; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 561; Sırma, İ.
S., Örnek Halifeler, s. 159
366 Hz. Ali (kv) Bölümü
lar. Amr İbnü’l Âs: “Vallahi şu ikisi cehennem için çekişi-
yorlar!” dedi. Muâviye bunu duydu. Adamlar oradan uzakla-
şınca Amr’a: “Sen ne yapıyorsun! Adamlar bizim için can-
larını ortaya koyuyor, sen onları cehennemle müjdeliyor-
sun!” dedi. Amr da Muâviye’ye cevap verdi: “Vallahi bunun
böyle olduğunu sen de çok iyi bilirsin! Keşke yirmi sene
önce ölmüş olsaydım.” dedi. 1347
555- Abdullah b. Amr nakletti: İki adam babam Amr
İbnü’l Âs’ın yanına geldi. Ammâr b. Yâsir’in öldürülüşü hak-
kında çekiştiler. Ödül almak için biri “Ben öldürdüm”, diğeri
“Ben öldürdüm” diyordu. Amr: Onu bırakın, ondan bahset-
meyin. Çünkü Resûlüllah (sav)’den şöyle işittim: “Ey Al-
lah’ım! Kureyşliler Ammâr’ı öldürmeye teşvik edecekler.
Şunu bilin ki Ammâr’ı öldüren de, eşyalarını alan da
cehennemdedir.” 1348
556- Amr İbnü’l Âs, Sıffîn günü oğlu Abdullah’a: “Çık
ve bizimle birlikte savaş” dedi. Abdullah: “Ey Baba!
Resûlüllah’ın bu savaşla ilgili ne dediğini çok iyi bildiğin
halde bana nasıl savaşmayı emredersin!” dedi. Amr: “Al-
lah için söyle, Resûlüllah son zamanlarında senin ellerinden
tutup benim ellerimin üzerine koymuştu ve: “Baban Amr’a
itaat et!” demişti. Abdullah: “Evet hatırladım” dedi. Amr:
“O halde savaşmanı emrediyorum!” dedi. Bunun üzerine
Abdullah da onlarla birlikte çıktı ve savaştı. Amr onun peşin-
den şiirler okuyordu.” 1349
1347
İbn Sa’d, Tabakât, III, 296
1348 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4481; Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5715; İbn Sa’d,
Tabakât, III, 288; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 331; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 294 / VII,
433
1349 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4493; Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 6300
Hz. Ali (kv) Bölümü 367
HAKEM OLAYI (TAHKİM) (H.37/M.658)
Hile İle Savaşın Durdurulmasından Sonra, Hile İle Hz.
Ali (kv)’nin Yönetimden Uzaklaştırılması (Hal’ Edilmesi)
557- Muâviye, Sıffîn’de savaşı kaybettiğini anlayınca
Amr İbnü’l Âs’ı çağırdı: “Ey Amr, neredesin? Hazırladığın
hileler bir işe yaramazsa, bugün helâk olacağız!” dedi.
Amr: “Bugün Hicaz ve Kûfe halkından öyle bir şey
isteyeceğim ki; kabul etseler kendi aralarında ayrılığa
düşecekler, kabul etmezlerse de paramparça olacaklar!”
dedi. Sonra büyük Şam Mushafı’nın sayfalarını ön safta sava-
şan askerlerin mızraklarının ucuna bağlatarak: “Kur’ân
hâkimdir, aramızda hüküm versin!” demelerini emretti. 1350
558- Muâviye ve Amr İbnü’l Âs’ın fikriyle Sıffîn’de, Şam
askeri, Kur’ân’ı mızraklarına taktıklarında, Hz. Ali (kv) şöyle
buyurdu: “Bu bir hiledir. Muâviye, Amr İbnü’l Âs, İbn Ebî
Muayt ve Dahhak b. Kays, Abdullah b. Ebî Serh; Kur’ân
ehli değillerdir. Kur’ân’la, dinle ilgileri yoktur. Onların
Mushaf sahifelerini kaldırması açıkça bir hile ve aldat-
macadır. Ben onları çocukluklarından beri tanırım. On-
lar küçükken kötüydüler, büyüdüler yine kötülüğe devam
ediyorlar. Savaşı bırakmayın! Bu Amr’ın açık bir hilesi-
dir.”
Hz. Ali (kv)’nin kendi saflarından sayıları yirmi bini bu-
lan, çok namaz kılan ve çok Kur’ân okuyan; başlarını Eş’as b.
Kays’ın çektiği, ileride “Hâricî” adıyla anılacak olan bir grup,
Hz. Ali (kv)’ye baskı yaparak savaşı durdurdu. Ancak Mâlik
Eşter; Hz. Ali (kv)’ye: “Ey Emir! Bu bir hiledir! Bana bir
saat daha müsaade et! Şam askerinin işini bitireyim!”
dedi. Ancak Hz. Ali (kv)’ye Hâricîler: “Hemen Eşter’e haber
gönder, savaşı bıraksın!” diye direttiler.
1350
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 321; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 287; En Sevgilinin Dost-
ları, s. 335; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 438
368 Hz. Ali (kv) Bölümü
“Ya seni Muâviye’ye teslim ederiz! Ya seni öldürü-
rüz! Ya da biz ordudan ayrılırız!” dediler. Hz. Ali (kv) çare-
siz bırakıldı. Ümmet-i Muhammed arasında fitneye ve bölün-
meye sebep olmak istemeyerek savaşı durdurdu. 1351
559- Muâviye, kendisine hakem olarak Amr İbnü’l Âs’ı
seçti. Eş’as b. Kays’ın başını çektiği Hâricîler de Hz. Ali’ye,
Ebû Mûsa el-Eş’ari’yi teklif ettiler. Hz. Ali (kv) buyurdu ki:
“Ben ona razı değilim! Benim adayım Abdullah b. Abbas
olmalı!” Hz. Ali (kv); Mâlik Eşter gibi başka isimler de söyledi,
ancak kabul edilmedi. Aralarında Eş’as b. Kays’ın da olduğu
çoğunluğu Kur’ân hafızlarından oluşan Hâricî topluluğu, Ebû
Mûsa el-Eş’ari’den başkasına razı olmadılar. Hz. Ali (kv) şöyle
buyurdu: “Şamlılar’ın tayin ettiği Amr İbnü’l Âs’ı, benim
üzerime hakem kabul ediyorsunuz! Oysa o bana düş-
mandır! Amr’ın bana karşı Muâviye’den ne farkı var!” 1352
560- Hz. Ali (kv) efendimiz, hakem seçimi için çaresiz
bırakıldı: “Ebû Mûsa el-Eş’ari bu işin ehli değildir! Beni
dinlemiyorsanız kimi isterseniz seçin!” buyurdu. Âsîler,
Ebû Mûsa el-Eş’ari’den başkasını kabul etmediler.
Bu hile sonucunda Muâviye, Şam askeri ile birlik bera-
berlik içinde Şam’a döndü. Hz. Ali (kv) ise ayrılık ve ihtilaf
rüzgârlarıyla Kûfe’ye döndü. 1353
Sekiz ay sonra, dörder yüz kişi ile Dûmetü’l-Cendel veya
Ezruh’ta bir araya gelen hakemler; uzun uzun müzakere yaptı-
lar. Bu sırada da Muâviye’nin birkaç defa Amr İbnü’l Âs’a, işi
kendi lehine çevirmesi için tehdit mektubu gönderdiği nakledi-
lir. Amr İbnü’l Âs, Ebû Mûsa el-Eş’ari’ye, olmadığı kadar bü-
yük hürmet gösterdi. Her sabah atını Ebû Mûsa’nın kapısına
yanaştırır: “Sen Ashâb’ın da, benim de büyüğümsün, bu-
yur bin!” diyerek aşırı hürmet gösterirdi. Ebû Mûsa da ona
inanırdı.
1351
Tarih-i Taberî, IV, 45-46; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 321-323; Zehebî, Tarihü’l-
İslam, VI, 287-288; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 440-441; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I,
564; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 116; Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 111
1352 Tarih-i Taberî, IV, 46-47; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 323-324; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VII, 444; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 566-567
1353 İbn Sa’d, Tabakât, III, 33
Hz. Ali (kv) Bölümü 369
Minbere çıkma ve kararları açıklama zamanı geldiğinde
Amr İbnü’l Âs: “Ey Ebû Mûsa! Sen benim büyüğümsün,
önden buyur, sen söze başla!” diye ileri sürdü.
Daha önce anlaştıkları üzere hem Hz. Ali’yi, hem de
Muâviye’yi emirlikten azledip, hilâfeti şûrâya havale edecek-
lerdi. Ebû Mûsa el-Eş’ari, minbere çıkıp: “Ben kendi adayım
Hz. Ali’yi de, Muâviye’yi de emirlikten azlettim.” dedi.
Ondan sonra minbere çıkıp, söz alan Amr İbnü’l Âs ise: “He-
piniz gördünüz ki, Ebû Mûsa el-Eş’ari; kendi adayı Ali’yi
azletti, ben de Ali’yi azlettim. Onun yerine Muâviye’yi
emir tayin ettim.” dedi. Amr’ın sözleri ortalığı karıştırdı. Ebû
Mûsa el-Eş’ari: “Ey Amr! Allah seni muvaffak etmesin,
bana ihanet ettin!” dedi. İbn Abbas: “Kabahat Amr’ın de-
ğil, onu bu işe tayin edenlerin!” dedi. Şurayh b. Hâni kam-
çısı ile Amr’ın başına vurdu. Halk araya girip büyük bir kavga
çıkmasını engellediler. 1354
561- Hz. Ali (kv), Kûfe’den Dûmetü’l-Cendel’e gönder-
diği dört yüz kişilik birliğin başında bulunan Şurayh b.
Hâni’ye, Amr İbnü’l Âs’ın yanına varınca şunları söylemesini
tavsiye etti: “Ey Amr! Allah katında en iyi insan, hak ile
hüküm verendir. Sen hakkın nerede olduğunu çok iyi
bildiğin halde, dünya tamâhı için Allah’a ve O’nun dost-
larına düşmanlık etmeyi bırak. Hâinlere dost ve zalimle-
re yardımcı olmayasın. Böyle yaparsan sana yazıklar ol-
sun! Vallahi senin ölmeden önce buna çok pişman olup:
“Keşke Müslümanlara düşmanlık etmeseydim. Bâtılı hak
diye göstermeseydim. Keşke hüküm verirken rüşvet al-
masaydım…” diyeceğin günler çok yakındır.” 1355
562- Amr İbnü’l Âs; Hakem Olayı’nda hilekârlık yaptık-
tan sonra hâlâ Muâviye’nin Hz. Osman (ra)’ın velisi olduğu
yönünde âyetler okuyup, deliller getirip duruyordu. Ebû Mûsa
el-Eş’ari: “Ey Amr! Allah’tan kork! “Muâviye, Osman’ın
velisidir” diyorsun. Veli, kişinin oğludur. Hz. Osman’ın
1354
Tarih-i Taberî, III, 111-113; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 338-339; İbn Sa’d, Tabakât,
V, 92; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 295-300; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 445/455; Cevdet
Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 567/576
1355 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 335
370 Hz. Ali (kv) Bölümü
hayatta iki oğlu var. Onlar henüz yaşarken bu iş Muâvi-
ye’ye nasıl düşer? Senin Muâviye’yi isteyip durmaktaki
muradın, sana ne dilersen vermesidir. Bu, Allah’ın hük-
müne karşı durmaktır. Allah’ın hükmünü rüşvet alarak
bozmak yoktur!” dedi. 1356
563- Süveyd b. Gafle nakletti: Mucize-yi Nebevî’den
olarak Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hakem
Olayı ile ilgili şöyle buyurdu: “İsrâiloğulları ayrılığa düştü-
ler. İhtilafları aralarında devam etti. Nihayet iki hakem
tayin ettiler. O hakemler de saptılar ve kendilerine uyan-
ları da saptırdılar. Bu ümmet de ayrılığa düşecektir. Ara-
larındaki ihtilafları devam edecek, nihayet iki hakem
tayin edeceklerdir. Bu hakemler kendilerini sapıtacakları
gibi, kendilerine tâbi olanları da saptıracaklardır.” 1357
564- Hz. Ali (kv), hakemlerin yazdığı anlaşma maddele-
rini okudu ve kabul etmediğini açıkladı. Gerekçe olarak da:
“Hakemler söz verdikleri halde Kur’ân ve Sünnet’i bir
kenara bıraktıklarını, hüküm verirken kendi nefis ve
hevâlarına göre karar aldıklarını” söylemiştir. 1358
* Allah (celle celâlühü), hakkı gizlemeyi şu âyet-i kerime
ile yasaklamıştır: “Hakkı bâtıla karıştırıp da bile bile ger-
çeği gizlemeyin!” (Bakara, 2/42)
*- Hakem Olayı’ndan sonra Muâviye halifeliğini ilan
edip kendisi için biat aldı. Amr İbnü’l Âs’ı da vaâd ettiği Mı-
sır’a gönderdi. Kendisi de Hz. Ali (kv)’nin hükmündeki bütün
vilayetlere ordular gönderip saldırmaya başladı. 1359
Hz. Ali (kv), Muâviye’nin Örtüsünün Açıldığını Söylüyor
565- Hakem Olayı’ndan sonra Hz. Ali (kv), Amr İbnü’l
Âs’a gönderdiği mektupta şöyle diyordu: “Dinini, örtüsü
açılmış bir adamın dünyasına tâbi kıldın. Meclisinde
seçkin olanı ayıplayan, yumuşak huylu olanı ortaklığıyla
alçaklaştıran bir adamın peşinden gittin. Köpeğin aslana
1356
Tarih-i Taberî, IV, 50
1357 İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 295 / VII, 456
1358 B. Varol, Hz. Hasan, s. 99; İslamoğlu, M., İmamlar ve Sultanlar, s. 63
1359 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 303
Hz. Ali (kv) Bölümü 371
tâbi olup pençelerine sığındığı ve kendisine atılacak av
artığını beklediği gibi onun artığını istedin. Dünya ve
âhiretini kaybettin. Eğer Allah fırsat verirse Ebû Süf-
yân’ın oğlunun da, senin de cezanı vereceğim. Eğer böyle
kalırsanız çok büyük kötülükler sizi beklemekte!” 1360
566- Hudeybiye’de Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem; Mekkeli müşriklerin temsilcisi Süheyl b. Amr ile ant-
laşma yazarlarken, Hz. Ali (kv) kâtipti. Antlaşmanın başına
“Muhammed Resûlüllah ile Süheyl b. Amr arasındaki
anlaşmadır.” diye yazmıştı. Süheyl b. Amr: “Resûlüllah”
kelimesine itiraz etti. “Biz, Muhammed’in peygamberliğini
kabul etsek, onunla savaşmayız.” dedi. Hz. Ali (kv) ise,
edebinden “Resûlüllah” kelimesini silemeyeceğini söyleyin-
ce; Peygamberimiz (sav): “O kelimeyi göster” buyurup,
kendisi sildi. 1361
Sonra da Mûcize-yi Nebevî’den olarak şöyle buyurdu:
“Yâ Ali! Bir gün senin başına da, bunun aynısı gelecek!”
diye haber verdi. 1362
13 Safer 37/657 tarihinde, Sıffîn Savaşı’nın sonunda,
Muâviye’nin adamı Amr İbnü’l Âs, anlaşma için geldi. “Emi-
rü’l-Mü’minin Ali ve Muâviye arasındaki anlaşmadır.”
yazılınca, Amr itiraz ederek: “Onun emirliğini kabul etsek,
savaşmazdık!” dedi. Bunun üzerine Hz. Ali (kv) bir süre dur-
duktan sonra: “Allah Resûlü (sav) doğru söyledi.” buyur-
du. “Allâhü Ekber, naziredir…” deyip Hudeybiye günü
olanı nakletti ve o kelimeyi kendisi sildi. Amr İbnü’l Âs ise:
“Sen, bizi kâfir yerine mi koyuyorsun?” dedi. Hz. Ali (kv),
Amr’a şöyle dedi: “Sen her zaman fâsıklara yardımcı,
Müslümanlara ihanet içinde olmadın mı?” Amr, Hz. Ali
(kv)’ye: “Bir daha senin bulunduğun mecliste bulunma-
yacağım!” dedi. Hz. Ali (kv) de: “Ben de dilerim ki, Allah
1360
Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 297
1361 Buhârî, Megâzi 43, 4251 / Sulh 6, 2698, 2699 / Cizye 19, 3184; Buhârî Tecrid
Terc. VIII, 116-119; Müslim, Cihad 92 / VIII, 299; Ahmed, Müsned, XVII, 25308;
Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2703 BMT; Dârimî, Siyer 64, 2510; İbn Kesîr, El-Bidâye,
IV, 290
1362 Nesâî, VII, Hasâis, 8523
372 Hz. Ali (kv) Bölümü
Zülcelal Hazretleri senin gibilerden benim meclisimi
temizlesin!” buyurdu. 1363
567- Hz. Ömer (ra); Habis b. Sâdi adında bir sahâbîyi,
Humus’a kadı yapmak için teklifte bulundu. Bu zat “Yapa-
rım” deyince, Hz. Ömer de onu kadılığa tayin buyurdu. Çok
geçmeden geri gelip, Hz. Ömer’in (ra) huzuruna çıktı ve aca-
yip bir rüya gördüğünü anlattı: “Güneş doğudan geldi. Ya-
nında birçok melekler vardı. Ay da, batıdan geldi. Ya-
nında birçok yıldızlar vardı.” deyince, Hz. Ömer (ra): “Sen
hangi taraftaydın?” diye sordu. Habis: “Ay tarafındaydım.”
dedi. Hz. Ömer: “Sen ışığı azalmış, kişi ve işaretler ile
beraber olduğun için artık seni istemem!” deyip vazifeden
azletti. Ne acayip bir durum ki, bu Habis, Sıffîn’de Muâviye ile
beraber bulundu ve bu savaşta öldürüldü. 1364
568- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin en
mahrem sırlarını açtığı, Huzeyfe b. Yemân, Hz. Osman (ra)’ın
şehâdetinden kırk gün sonra vefat etti. Gelecek olan fitne ve
ihtilâfları önceden bildiği için; oğullarına da sıkıca tembih ve
vasiyet etti. İki oğlu da Hz. Ali (kv)’nin yanından hiç ayrılmadı
ve ikisi de Sıffîn’de şehit oldu. Radiyallâhü anhü ve erdahü.
1365
*- Zührî nakletti: “Ashâb’dan şâhidliği iki kişinin şâhidli-
ğine denk olan Huzeyme b. Sabit de Ammâr b. Yâsir şehit
edilince savaşa girişti ve Hz. Ali’nin saflarında savaşırken şehit
edildi.” 1366
*- Üveys el-Karânî Hazretleri de Sıffîn günü Hz. Ali
(kv)’nin önünde savaşırken Muâviye askerlerince şehit edildi.
1367
1363
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 325; Ahmed, Müsned, XIX, 27608; Zehebî, Tarihü’l-
İslam, VI, 294; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 97; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I,
177 / s. 568; A. Köksal, İslam Tarihi, XIII, 198-199
1364 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 570
1365 Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5679; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 200; İbnü’l Esîr, El-
Kâmil, III, 292; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 502
1366 Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5747-5750; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4498; İbn
Sa’d, Tabakât, III, 296; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 487
1367 Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5770; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 267
Hz. Ali (kv) Bölümü 373
569- Hz. Ali (kv), halife seçildiği zaman; Muâviye’nin
biata yanaşmayıp isyan ettiğini görünce, Şam üzerine yürü-
mek için ordu hazırladı. Ancak Cemel Vak’ası ortaya çıkınca
Basra’ya yöneldi. İkinci defa ordu topladı. Sıffîn’de dört ay
kadar Muâviye ile savaştı. Hakem Olayı ile Amr İbnü’l Âs,
Muâviye’yi büyük bir hezimetten kurtardı. Hz. Ali (kv), üçüncü
defa Şam üzerine yürümek için büyük bir ordu topladı. Abdul-
lah b. Vehb başkanlığındaki Hâricîler, Nehrevan’da toplandı.
Onların üzerine yürümeye mecbur kaldı. Asker dağılmadan,
Şam üstüne yürümek istedi. Ancak ileri gelenler; aileleri ile
görüşmek için, bir günlük izin istediler. Maalesef asker dağıldı,
toparlanamadı. Hz. Ali (kv) bu sefere çıkamadı. Şehit olunca-
ya kadar da, bu durumdan yakındı ve muzdarip oldu. Hz. Ali
(kv), Mısır işgal edilirken de asker toplamak istediyse de insan-
lar onun bu emir ve dâvetlerine aldırış etmediler. Sonra da
Allah’ın takdiriyle, içindeki öfkesiyle şehâdete erdi. 1368
*- Hz. Ali (kv)’ye şehâdetinden önce ölüm üzerine, kırk
bin kişi biat etmişti. Şam seferine hazırlanırdı. Ancak şehâdeti
gerçekleşti. Bu kırk bin kişi Hz. Hasan (ra)’a biat etmişlerdir.
1369
1368
Tarih-i Taberî, IV, 55; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 349-353-358; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VII, 481; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 579-582
1369 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 599
374 Hz. Ali (kv) Bölümü
İKİ BAŞLI HALİFELİK DÖNEMİ
Hakem Olayı’ndan Sonra Muâviye’nin Kendini Halife
İlan Etmesi ve Hz. Ali (kv)’nin Hâkimiyetindeki Toprak-
lara Saldırması (Tecavüz)
Bu saldırılar, Hicrî 38 (M. 658-659) yılının ortalarından
itibaren Hz. Ali yönetimindeki bütün vilayetlere saldırarak
başlatıldı. Amaç bütün ülkeyi ele geçirmeye yönelikti.
Mısır’a Saldırı ve Mısır’ın İşgali (H.38/M.658)
570- Amr İbnü’l Âs, Muâviye’nin yanına gelince;
Muâviye, Hz. Ali’ye karşı Amr’dan yardım istedi. Amr: “İyi
ama Ali’yi Araplar hiçbir konuda sana denk tutmazlar
ki!” dedi. Muâviye: “Doğru ama biz Ali ile fazilet yarışı
yapmayacağız, elimizde olan malzemeye tutunacağız
yani Osman’ın kanının dâvâsına düşeceğiz.” dedi. Amr:
“Vallahi Osman’ın adını ağzına almamaya seninle ben-
den daha layık hiç kimse yok. Osman kuşatılınca, ben
açıkça onu terk edip, Filistin’e kaçtım. Sen ise emrinde
şu kadar Şam askeri varken, ona yardım etmeyip Yezîd
b. Esed el-Becelî’den yardım istemeye mecbur bıraktın!”
dedi. Muâviye: “Boş lafı bırak da gel biat et!” dedi. Amr:
“Hayır vallahi dünyalığından bir şey almadan dinimi sa-
na vermem!” dedi. Muâviye: “İste öyleyse!” dedi. Amr:
“Mısır’ı vereceksin!” dedi. Muâviye bunu kabul etti. Amr da
bunu yazılı olarak istedi. Yanlarında Mervan ve daha başkaları
da vardı. O gece birlikte aynı yerde kaldılar. Muâviye, Mısır’ı
Amr’a verdiğine dair bir yazı hazırlayıp altını mühürledi ve
Amr İbnü’l Âs’a verdi. 1370
1370
Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 260-261
Hz. Ali (kv) Bölümü 375
571- Hz. Ali (kv), Muâviye ile Amr İbnü’l Âs’ın Kudüs’te
anlaşma yaptıklarını duyduğu zaman Kûfe halkına şöyle hitap
etti: “Durum şu ki, ebter oğlu ebter olan Amr İbnü’l Âs,
Osman’ın kanını talep etmek üzere Muâviye’ye biat et-
miş ve bu konuda anlaşmışlardır. Halkı da buna teşvik
etmeye başladıkları haberi bana ulaştı. Allah’a yemin
olsun Muâviye’nin destekçileri, sabotajcılık yapan Amr
ve yardımcılarıdır.” 1371
572- Hz. Ali (kv) halife olunca; Mısır’a Kays b. Sa’d b.
Ubâde’yi vali tayin etti. Kays çok akıllı ve tedbirli bir kişi olup,
Ashâb’ın ileri gelenlerindendi. Muâviye, Kays’tan çok çekinir-
di. Hatta onu yüz bin kişiye denk görürdü. Kays, Mısır’da dur-
duğu sürece, orayı elde edemeyeceğini bilirdi. Önce Kays’ı
kendine çekmek için mektuplaştı. Kays, Muâviye’nin teklifleri-
ni kabul etmediğine dair mektuplar gönderdi. Bu mektuplar-
dan hareket eden Muâviye, casusları vasıtasıyla: “Kays bize
yeter! Bize her zaman mektup yazıp, itaat arz eder!” diye
dedikodu çıkardı. Hz. Ali (kv) bu dedikoduları sürekli duyma-
ya başlayınca, Kays’ı azledip Muhammed b. Ebû Bekir’i vali
tayin etti. Muâviye bu vesileyle Kays’tan kurtulup, emeline yol
buldu. 1372
573- Muâviye, Amr İbnü’l Âs’a Mısır’ı vaâd ettiğinden,
Sıffîn Savaşı sonrası altı bin askerle Amr’ı, Mısır’a gönderdi.
(h. 38) Hz. Ali (kv), Hakem Olayı’ndan sonra Amr İbnü’l Âs’ın
Mısır’a yöneldiğini duydu.
Önceki Vali Kays b. Sa’d iken, Mısır’ın Heribta bölge-
sinde bulunan Hz. Osman taraftarları, Hz. Ali’ye biat etmemiş-
ler, ancak Vali Kays onlara karşı hoşgörü ile idarecilik yapmış
ve iyi geçinmişti. Yeni Vali Muhammed b. Ebî Bekir ise bu
kimseleri biate davet etti. Ancak muhalifler daha önce olduğu
gibi Hz. Ali’ye biat etmeye yanaşmadılar. Bunun üzerin Vali
Muhammed, muhaliflere karşı sertlik ve şiddet gösterip evlerini
yıktı, mallarına el koydu. Onlardan ileri gelenler, Muâviye b.
1371
İbn Sa’d, Tabakât, V, 88
1372 Tarih-i Taberî, IV, 33; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 256; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,
490; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 109
376 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hudeyc öncülüğünde, kendilerine sürekli sahip çıkan Şam’a,
Muâviye’nin yanına gittiler. Hz. Ali (kv) bu ve benzeri olayları
duyduğu zaman Muhammed b. Ebî Bekir’in Mısır’ı idare et-
mede acziyet gösterdiğini anladı. Mısır’a el-Cezire bölgesi Vali-
si Mâlik Eşter’i bir miktar askerle vali olarak gönderdi. Muâvi-
ye böyle kudretli bir kimsenin Mısır’a vali tayin edilmesinden
son derece endişelendi.
Mâlik Eşter, Kızıldeniz (Kulzüm) taraflarından geçerken,
Muâviye’nin o bölgedeki memuru, zehirli bal ile Mâlik Eşter’i
zehirledi. Mısır bu şekilde yardımsız bırakıldı ve Amr İbnü’l Âs,
Mısır’ı işgal etti. 1373
*- Ajanları vasıtasıyla, Mâlik Eşter’in Mısır’a vali tayin
edildiğini öğrenen Muâviye; Kızıldeniz bölgesindeki haraç
memuruna, eğer Mâlik Eşter’i öldürebilirse ömürboyu topladı-
ğı haracı kendisine bağışlayacağını vaâd etti. Haraç memuru
da bal şerbetiyle Mâlik Eşter’i zehirleyip, Muâviye’nin yanına
gidip müjdeyi verdi. Muâviye de minbere çıkıp: “Allah’ın
baldan askeri vardır” dedi. 1374
*- Taberî, Mâlik Eşter’i şehit edenin, Muâviye’nin dostu,
haraç memuru Cebele b. Câmi olduğunu nakleder. Mâlik Eş-
ter için büyük bir ziyafet tertip ettiğini, izzet ve ikramda bulun-
duğunu ve yemek sırasında zehirlediğini nakleder. Muâviye’ye
Mâlik Eşter’in haberi geldiği zaman çok büyük sevinç duydu.
Bütün Şam halkı ile tebrikleşti. Hz. Ali (kv) ise bu habere son
derece üzüldü. Mâlik Eşter ile gönderdiği asker de Kızılde-
niz’den dönüp geri geldi. 1375
574- Muâviye, Hz. Ali (kv)’nin komutanı Mâlik Eşter’i
Mısır yolunda zehirli balla zehirletip öldürttüğü zaman minbere
çıkıp şöyle dedi: “Ali’nin iki arkadaşı vardı, birinin işini
Sıffîn’de (Ammâr b. Yâsir) bitirdim, diğerininkini (Mâlik
Eşter) bugün!” 1376
1373
Tarih-i Taberî, IV, 56; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 345-352; Cevdet Paşa, Kısâs-ı
Enbiyâ, I, 581; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 127
1374 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 362; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 490; Aycan, İ., Muâviye b.
Ebî Süfyân, s. 129
1375 Tarih-i Taberî, IV, 56-58; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 490
1376 Tarih-i Taberî, IV, 57; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 362; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî
Süfyân, s. 129
Hz. Ali (kv) Bölümü 377
575- “Muâviye; Hz. Ali (kv) tarafından Mısır’a vali tayin
edilen Muhammed b. Ebî Bekir’i öldürttü. Muâviye’nin komu-
tanlarından Muâviye b. Hudeyc, yardımsız kalan Muhammed
b. Ebû Bekir’i öldürüp, sonra da cesedini bir eşek leşinin içine
koyarak yakmıştır. Bunu duyan Hz. Âişe annemiz; Muâviye ve
Amr İbnü’l Âs’a bedduâ eder oldu.” 1377
576- Vali Muhammed b. Ebî Bekir’in yanlış siyaseti so-
nucu, Muâviye’nin bu durumu iyi kullanarak sürekli mektup-
laşması ile Mısırlı muhalifler, Hz. Ali’ye karşı cephe aldılar.
Şam’a önceden giden Muâviye b. Hudeyc birlikleri ile Amr
İbnü’l Âs altı bin askerle Mısır’a yaklaşınca muhalifler onun
etrafında toplandılar. Vali Muhammed b. Ebî Bekir’e Muâvi-
ye’nin ve Amr’ın tehdit mektupları birlikte gönderildi.
Muhammed b. Ebî Bekr, Halife Hz. Ali’den yardım iste-
diyse de Halife’nin çağrısına Iraklılar yanaşmadılar. Muham-
med b. Ebî Bekir, Mısır’dan dört bin kişilik bir kuvvet ancak
toplayabildi. Bu askerle Amr İbnü’l Âs’ın ordusu karşısına çık-
tı. Şiddetli çarpışmalar sonucunda Vali’nin sağ kolu Kinâne b.
Bişr, Muâviye b. Hudeyc tarafından öldürülünce, Vali’nin or-
dusu dağıldı. Vali Muhammed b. Ebî Bekir bir harabeye sığın-
dı ve orada öldürüldü.
Kûfe’de iki bin kişilik bir asker toplandıysa da, Vali’nin
ölüm haberi ve Mısır’ın Amr İbnü’l Âs tarafından işgal edildiği
haberi gelince asker geri çevrildi. 1378
Basra ve Kûfe Vilayetlerine Saldırılar
577- Hicrî 38 yılında Muâviye’nin öncü birlikleri isyan-
dan öte, saldırılara başladılar. Irak’ta ilk saldırı Abdullah el-
Hadrâmî tarafından Basra vilayetine yapıldı. Vali Abdullah b.
Abbas’ın Kûfe’ye gittiği bir sırada, Basra’ya birlikleriyle birlikte
giren Abdullah el-Hadrâmî, muhalifleri etrafına toplayarak,
“Osman’ın kanı dâvâsı” ile Muâviye için biat almaya başladı.
1377
Tarih-i Taberî, IV, 57; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 367; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI,
354; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 494; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 526; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 582
1378 Geniş bilgi için baknz: Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 130
378 Hz. Ali (kv) Bölümü
Durumdan haberdar olan Vali Vekili Ziyâd b. Ebîhi
minber ve hazineyi başka bir yere naklederek, Hz. Ali’den
yardım istedi. Halife Hz. Ali, isyanı bastırması için A’yen b.
Dubey’a’yı gönderdiyse de Muâviye birlikleri onu ve berabe-
rindekileri öldürdü. Hz. Ali bu sefer Câriye b. Kudâme komu-
tasında bir birlik gönderdi ve isyanı bastırdı. Vali Vekili Ziyâd
idare binasına yeniden dönebildi.
Muâviye, Basra’ya yaptığı başarısız saldırıdan sonra
Kûfe vilayetlerinde de saldırılara başladı. Numan b. Beşir’i iki
bin kişi ile Aynu’t-Temr’e gönderdi. Şiddetli çarpışmalar ile
Hz. Ali’nin Aynu’t-Temr’deki adamı Mâlik b. Kaab otuz kişilik
birliğiyle Aynu’t-Temr’i terk etmek zorunda kaldı.
Muâviye, Dahhak b. Kays’ı üç bin kişi ile Kutkutâne’ye
gönderirken Kûfe etrafındaki beldelere mümkün olduğu kadar
yaklaşarak baskınlar düzenlemesini istedi. Dahhak, Muâvi-
ye’nin talimatı üzerine Benî Kelb topraklarından Mekke-Kûfe
yolu üzerinden saldırılar düzenleyerek, Kutkutâne’ye geldi.
Etrafa baskınlar düzenleyip sivil halktan çok kimseleri “Hz. Ali
taraftarıdır” diye öldürdü ve mallarını yağmaladı. Hz. Ali du-
rumu haber alınca bir miktar kuvvetle Hucr b. Adîy’i hemen
Dahhak’ın üzerine gönderdi. Hucr, Dahhak’a Tedmür’de ye-
tişti. Biraz zayiat verdirdiyse de Dahhak kaçtı.
Muâviye aynı sene içinde, altı bin kişilik bir kuvvetle
Süfyân b. Avf’ı Hiyt’e, Medayin’e ve Enbar’a gönderdi. Bas-
kınlar düzenleyerek gelen Muâviye ordusu, Enbar’ı korumak
üzere Hz. Ali tarafından yerleştirilen bin beş yüz askerin çoğu-
nu öldürdü. Süfyân b. Avf, Enbar’ın bütün zenginliğini alıp
Suriye’ye götürdü. Hz. Ali (kv), Kûfeliler’e kırgınlığından dola-
yı onlardan yardım istemeyip, Said b. Hemedânî’yi gönder-
diyse de Süfyân elde edilemedi.
Muâviye, Haris b. Numeyr et-Tenûhî’yi bin kişilik bir
kuvvetle Hz. Ali’yi halife olarak tanıyan, itaat eden herkesi
öldürmesi ve malını yağmalaması için Cezire bölgesine gön-
derdi. Haris, Cezire bölgesinde baskın ve yağma yapıp, esirler
alarak döndü. Ancak Cezireliler de Muâviye topraklarına ben-
zer şekilde müdahalede bulundular.
Hz. Ali (kv) Bölümü 379
Muâviye çok geçmeden aynı amaçla Abdurrahman b.
Uşeym’i bir kuvvetle tekrar Cezire’ye gönderdi. Durumdan
haberdar olan Cezire bölgesindeki Hz. Ali kuvvetleri birleşip
Abdurrahman’ın askerini bozdular ve geri kaçırdılar. Hz. Ali
buna sevindi. Ancak Muâviye tarafından yapılan bu ardı arka-
sı kesilmeyen baskınlar, yağmalar, katliamlar Hz. Ali’yi taciz
ediyordu. Diğer taraftan da Hâricîler aynı şekilde Halife Hz.
Ali’yi taciz etmekteydi. 1379
Mekke, Medine ve Yemen’e Saldırılar ve Katliamlar
578- Muâviye, Hicrî 39 yılında Abdullah b. Mes’ade el-
Fezâri’yi bin yedi yüz kişilik süvari birliğiyle Mekke-Medine
üzerine gönderdi. Baskına ve talana devam etmeleri, kendisi-
ne zekât vermeyenlerin öldürülmesi talimatını verdi. Abdullah
b. Mes’ade; Teyma’ya geldiğinde, Muâviye’nin mukaddes
beldelere yöneldiğini duyan Hz. Ali aynı kabileden Müseyyeb
b. Necebe el-Fezâri’yi ona karşı gönderdi. Ne var ki, aynı ka-
bileden olan Müseyyeb, Abdullah’ın kaçmasına müsaade et-
miş ve Halife Hz. Ali tarafından cezalandırılmıştır.
Bu sene Muâviye, bir devlet görevi olan Hac Emirliği
görevine Yezîd b. Şecere’yi tayin etti. Emrine üç bin seçkin
asker verdiği Yezîd’e şu talimatları verdi: Kendi yönetimi için
insanları itaat altına almasını, haccı idare etmesini, güç yetire-
bilirse kan dökmeden Hz. Ali’nin Valisi ve Hac Emiri Kusem b.
Abbas’ı bu görevden uzaklaştırmasını istiyordu. Nitekim Ebû
Said el-Hudrî aracılık etmiş ve Vali Kusem b. Abbas bu vazife-
den el çektirilmiştir. Yoksa haram ayda, haram beldede sava-
şa ve katliama sebep olacağı gerekçe gösterilmiştir. 1380
579- Hicrî 39-40 yıllarında, Muâviye, Hz. Ali (kv)’nin
hâkimiyetinde olan bütün bölgelere askeri birlikler gönderip,
masum halkı yağma ve talan ederek, birçok sivil halkı öldürt-
tü. Bu saldırılar sırasında, Hz. Ali (kv)’nin taraftarlarından da
çok insan öldürüldü. Yaşlı, kadın, çocuk ayırt edilmedi.
1379
Geniş bilgi için baknz: Tarih-i Taberî, IV, 61; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 390; Cevdet
Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 583-588; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 131-137
1380 Geniş bilgi için baknz: Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 137-139
380 Hz. Ali (kv) Bölümü
Muâviye’nin Mekke, Medine ve Yemen’e gönderdiği birliklerin
başında bulunan Busr b. Ebî Ertat, çok zalim ve cani davran-
dı, kimseye acımadı. Medine’de Ensâr-ı Kiram’a hakaret edip,
Hz. Ali taraftarlarının evlerini yıktı ve yaktı. Ubeydullah b.
Abbas’ın iki küçük çocuğunu da Ehl-i Beyt’tendir diyerek ve
sevap umarak katletti. Çocukların annesi delirdi. Hz. Ali (kv)
bu iki küçük çocuğun öldürüldüğünü duyduğu zaman: “Al-
lah’ım! Busr’un dinini ve aklını gider!” diye duâ etti ve
kısa zaman sonra Busr delirdi. Yemen’e kadar yakarak yıkarak
sadece “Ali taraftarıdır” diyerek öldüre öldüre gitti. 1381
Yemen
ve diğer yerlerde öldürdüğü kişi sayısı otuz bini geçmektedir.
1382
Bu hareketlerinden dolayı da Muâviye; daha sonra iste-
diği her işi yaptı, kimse ses çıkaramadı. Bu saldırılar esnasında
canı yanan birçok Ashâb, Yezîd’in veliahtlığı sırasında bile
seslerini çıkaramadılar. Muâviye’nin isteklerine uymak zorun-
da kaldılar.
580- Hicrî 39-40 yıllarında; Muâviye’nin Mekke, Medi-
ne ve Yemen’e gönderdiği Busr b. Ebî Ertat’a verdiği talimat
şöyleydi: “Derhal ve süratle hareket et! Ali’ye bağlı olan-
lara sert davran, öyle ki senden yakalarını kurtaramaya-
caklarını sansınlar! Sonra yumuşakça bana biat al! Ka-
bul etmeyenlere kılıcını kullan ve biat etmeyeni öldür!
Yemen’e kadar bu uygulamayı sert bir şekilde uygula!”
1383
581- Hicaz ve Yemen’e gönderilen Busr b. Ebî Ertat
komutasındaki Muâviye ordusunun yegâne amacı şuydu:
Muâviye’ye biat alma ve Muâviye’den kurtuluşun olmadığını
gösterme, Hz. Ali’ye biat edenlerin bertaraf edilmesiydi. Busr
b. Ebî Ertat; Mekke, Medine, Taif yoluyla yoluna devam etti.
Her yerde tehditler ve katliamlar yaparak, Muâviye için biat
alıyor ve valiler tayin ediyordu.
1381
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 385-395; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 505-506
1382 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 366-369
1383 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 365
Hz. Ali (kv) Bölümü 381
Medine’ye Ebû Hureyre, Mekke’ye Şeybe b. Osman el-
Abderî vali olarak atandı. Yemen’e doğru yoluna devam eden
Busr b. Ebî Ertat, Necran, Cîşan ve Hadramevt vilayetlerinde
Hz. Ali taraftarıdır diye yaklaşık otuz bin kişiyi katletti.
Hz. Ali, Câriye b. Kudâme’yi zorla toplanan iki bin kişilik
kuvvetle gönderdiyse de Busr’a ulaşılamadı. Böyle bir idare-
de; bazı yöneticiler ve valiler, menfaat için Muâviye’ye katılır-
ken, bazıları da yükümlü oldukları zekât ve haraçları Halife
Hz. Ali’ye göndermiyorlardı. 1384
582- Hicrî 39-40 yıllarında, Busr b. Ebî Ertat’ın Hicaz
bölgesine tecavüzüyle, Horasan ve Irak’tan hiç kimse Hacca
gidemedi. Hz. Ali (kv)’nin Mekke Valisi ve Hac Emiri Kusem
b. Abbas, Muâviye’nin emriyle bu görevlerden men edildi.
Kusem savaşmak için asker topladıysa da haram beldede ve
haram aylarda olmasından dolayı savaştan el çektirildi.
Busr’un Mekke üzerine geldiğini duyunca Kusem, Mekke’yi
terk etti. İbnü’l Esîr, Hz. Abbas’ın oğullarından Kusem yerine
Ubeydullah valiydi demektedir.
Medine Valisi, Ebû Eyyüb el-Ensârî çıkıp Kûfe’ye Hz. Ali
(kv)’nin yanına geldi. Busr, Medine’de Resûlüllah’ın Minbe-
ri’ne çıkıp: “Muâviye müsaade etse, bütün Medine halkını
öldürürdüm! Ancak kim Muâviye ile birlik olmaz, ona
biat etmezse onun başını keserim!” dedi. Mekke’de de
aynı tehditleri yaptı. Yaktı, yıktı, öldürdü. Muâviye’ye biat aldı.
Busr: “Ali’yi üstün tutmanız, Muâviye’ye biat etmekten
geri duruşunuz öldürülmek için yeterlidir!” dedi. Mek-
ke’de, Medine’de kaçanlar hariç Muâviye’ye biat etmeyen
kimse kalmadı.
Câbir b. Abdullah, Medine’deydi. Ümmü Seleme an-
nemize varıp sığındı. Ümmü Seleme annemiz, ana yüreğiyle:
“Var, biat eyle, canını kurtar! Muâviye bu işi tamamla-
madan, bu işin peşini bırakmaz! Sen biat etmezsen halk
da biat etmez! Halkı da, kendini de helâk etme!” diye
nasihat etti. O da kalkıp biat etti.
1384
Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 139
382 Hz. Ali (kv) Bölümü
Mekke’de Ebû Mûsa el-Eş’ari öldürülmekten korkup
saklandı. Busr, onu bulup biat ederse öldürmeyeceğini söyle-
di, o da biat etti. Hz. Ali (kv), Busr’un tecavüzlerine karşı Câri-
ye b. Kudâme’yi dört bin kişi ile gönderdi; ancak Busr, Yemen
tarafına kaçtı. 1385
583- Hz. Ali (kv), Busr b. Ebî Ertat’ın saldırılarını duy-
duğunda, çok kederlendi ve minbere çıkıp Allah’a hamd ve
senâdan sonra şöyle dedi: “Allah düşmanı Busr, Muâviye
adına Medine’den, Mekke’den, Yemen’e doğru; yakarak
yıkarak, öldüre öldüre gidiyormuş. Allah onun cezasını
versin, âhiretini dünyalığa sattı. Şimdi sizden cennet
isteyerek cihada çıkmak isteyenler hazırlansın! Zira ci-
had gerekliyken onu terk etmek, dinde noksanlık yapar.
Dünyada da insanı alçaltır ve maskara eder.” Ancak in-
sanlar Hz. Ali (kv)’nin nasihatlerine aldırış etmediler. Kûfeli-
ler’e, üst üste kaç gün nasihat ettiyse de aldırış etmediler. O da
onlara beddua etti: “Yâ Rabbi! Bana onlardan daha iyi bir
halk ver ve onların üzerine benden daha şerlisini ver!”
Daha sonra Câriye b. Kudâme gelip, “Emrinizdeyim” deyin-
ce Hz. Ali (kv) ona dua etti. Süvarileri emrine verip Busr’a
karşı gönderdi.
Hz. Ali (kv)’nin Câriye b. Kudâme’ye verdiği talimat:
“Ey Câriye! Önce Allah’tan kork! Sakın vardığın yerde
hiçbir Müslümana hakaret etme! Anlaşmalı olan Yahudi
ve Hristiyanlara kötü davranma! Kimsenin malını yağma-
lama! Namazını kıl, Allah’ı çok an!” 1386
584- Ebû Eyyüb el-Ensârî, Hz. Ali (kv)’nin Medine Vali-
si idi. Muâviye tarafından azledilip, Medine üzerine gönderilen
ordu komutanı Busr b. Ebî Ertat tarafından arandı ve yaka-
landı. Zorla biate mecbur bırakıldı. Hz. Ali şehit edilince de;
Ebû Eyyüb el-Ensârî, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas,
Abdullah b. Zübeyr gibi Ashâb-ı Kiram’ın ileri gelenleri,
Muâviye’nin yönetiminden tiksinip İstanbul üzerine cihada
1385
Tarih-i Taberî, IV, 63; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 393; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI,
365-370; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 505
1386 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 369
Hz. Ali (kv) Bölümü 383
çıkan orduya katıldılar. Ebû Eyyüb el-Ensârî Hazretleri burada
şehit düşmüştür. Bu orduya bir sene sonra Muâviye’nin tehdit-
leriyle ve zorlamasıyla katılan Yezîd b. Muâviye ordu komuta-
nı olarak tarihe geçmişse de asıl ordu komutanı Süfyân b. Avf
el-Ezdî’dir. 1387
585- Hicrî 39-40 yıllarında, Hz. Ali (kv) Iraklılar’a çok
sitem etti. Savaşa çağırdı, aldırış etmediler. 40. yılın sonunda
Hz. Ali (kv) ile Muâviye arasında mektuplaşmalar oldu ve ba-
rış yapıldı. Şam, Muâviye’nin olacak; Irak ve Hicaz’a saldır-
mayacaktı. Ancak Yemen taraflarına giden Busr, katliamlarına
devam etti. Hz. Ali (kv)’nin şehâdetine kadar da Yemen’den
çıkmadı. Bu anlaşma ve ateşkes sözde kalmış, uygulamaya
geçmemiştir. 1388
*- Muaviye birlikleri, İslam beldelerine saldırdığı zaman
Hz. Ali (kv), Kûfe halkına savaşa gitmedikleri için sitem ederek
şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki, Ümeyyeoğulla-
rı’nın bu haksızlıkları ve zorbalıkları; Allah’ın haram
kıldığını helal edinceye kadar, akitleri ve biatları çözün-
ceye kadar, çölde kalan son çadıra zulümleri ulaşıncaya
kadar devam edecektir.” 1389
NEHREVAN SAVAŞI (H.38/M.658)
586- Hâricîler, Hz. Osman (ra) zamanında; aşırı dere-
cede Hz. Ali (kv)’yi seven ve Hz. Osman (ra) aleyhinde bulu-
nan bir güruhtu. Sıffîn Savaşı’nda; savaşı durduranlar yine
bunlardı ve çoğunluğu Kur’ân hafızıydı. Amr İbnü’l Âs’ın ve
Muâviye’nin hilesi olan Kur’ân’ın hakem tayin edilmesinde;
önce bunu Hz. Ali (kv)’ye dayatanlar bunlar olduğu halde,
sonra da bunu kabul etti diye, Hz. Ali (kv)’yi ve bu hakem
işinde bulunanları küfürle suçlayanlar yine bunlardır. Bunların
itikâdî durumları tam bir hezeyandır.
1387
Geniş bilgi için baknz: Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 365-370; Ravzatü’l-Ahbab III. ve
IV. Cilt, Ashâb bahsi; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 615; Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s.
152
1388 Tarih-i Taberî, IV, 63-64; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 589
1389 Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 106
384 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hâricîler, Ashâb’dan Habbab’ın oğlu Abdullah ile Basra
yolunda karşılaştılar. “Bize bir hadis naklet!” dediler. Abdul-
lah şöyle nakletti: “Babam, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemden işitmiş: “Bir fitne olacak! Onda kişinin bede-
ninin öldüğü gibi, kalbi de ölecek! Kişi sabah mü’min
olduğu halde akşam kâfir olacak! Akşam, mü’min olduğu
halde sabaha kâfir olarak çıkacak! Ancak Allah’ın ilim
ile kalbini ihya ettiği kimseler bundan müstesnadır.” 1390
Bu hadisi dinledikten sonra Hâricîler, Hz. Ebû Bekir
(ra), Hz. Ömer (ra), Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali (kv) hakkında
sorular sordular. Habbab’ın oğlu Abdullah, Dört Halife’yi ha-
yırla andı ve rahmet okudu. Aldıkları cevaplardan hoşlanma-
yan Hâricîler, onları öldürmek için hurma bahçesine girdiler.
Haram diye hurma ağacından düşen bir hurmayı ağızlarından
çıkardıkları halde, Hıristiyanların hayvanlarına zarar verildi
diye helâllik diledikleri halde; Hz. Ebû Bekir (ra), Hz. Ömer
(ra), Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali (kv)’yi hayırla andı ve yâd etti
diye Abdullah’ı öldürdüler. Hamile hanımının karnını deştiler.
Ve daha birçok Müslümanı öldürdüler veya haksız yere zarar
verdiler.
Bu durumları gören Hz. Ali (kv): “Bunlar bu haldeyken
Şam’a gidilmez” deyip, ordusunu önce Nehrevan’a yöneltti.
Dört bin Hâricî’den nasihatle, bin sekiz yüz kişi kaldı. Abdullah
b. Vehb başkanlığındaki, nasihat almayan bin sekiz yüz kişi ise
kılıçtan geçirildi. Yedi ya da dokuz kişi sağ kaldı. Bunlardan
birisi de sahâbîymiş! Sûk-i Ehvaz fatihi, meşhur Harkus b.
Züheyr! Hz. Ali (kv) yanında Cemel ve Sıffîn Savaşı’nda bu-
lunduğu halde, Hakem Olayı’ndan sonra Hâricî güruhu ya-
nında yer alıp Nehrevan’da telef olmuştur. 1391
587- Abdullah b. Şeddad nakletti: Nehrevan Sava-
şı’ndan önce Hz. Ali (kv), Abdullah b. Abbas’ı gönderip,
Hâricîler’e nasihat ettirdi, sonra kendisi nasihat etti. Büyük
1390
İbn Mâce, Fitne, X, 9, 3954; Hadisin bir benzerini Ebû Hureyre naklediyor. Müs-
lim, İman 186 / II, 86; Ahmed, Müsned, XIX, 27662; Hâkim, El-Müstedrek, X, 8404
1391 Geniş bilgi için baknz: İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 349-351; El-Askalânî, El-Metâlib,
IV, 4504-4505; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2703-2704; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 338;
İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 461; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 579-580
Hz. Ali (kv) Bölümü 385
çoğunluğu bu nasihatlerle dağıldı. Hz. Ali (kv), Hâricîler’e şöy-
le ruhsat verdi: “Şehre gelmiyorsanız, dilediğiniz yerde
konaklayabilirsiniz. Bir yol kesmez, bir kan talebinde
bulunmazsanız size mızraklarımızın bir zararı dokunmaz.
Ancak yanlış bir şey yapacak olursanız: ‘Allah hâinleri
sevmez.’ (Enfâl, 8/58)” buyurdu. Hz. Âişe annemiz: “Ancak
yine onları öldürdü.” dedi. İbn Şeddad:
“Allah’a yemin olsun onlar yol kestiler, hakları ol-
madan kan döktüler, İbn Habbab’ı öldürdüler, zimmet
ehlinin haklarını çiğnediler. Hz. Ali bunlar yapılana ka-
dar hiç kimseye zarar vermedi. Ancak onlar hadlerini
aşınca başlarına bunlar geldi.” dedi. Hz. Âişe annemiz da-
ha başka sorular sordu ve aldığı cevaplar karşısında: “Allah
ve Resûlü doğru söylemiştir.” buyurdu. 1392
588- Hâricîler devamlı: “Hüküm yalnızca Al-
lah’ındır!” (En’âm, 6/57) derlerdi. Hz. Ali (kv)’yi ve Hakem Ola-
yı’nı kabul edenleri, Müslüman kabul etmezlerdi. Hz. Ali (kv)
“Hüküm yalnızca Allah’ındır” sözünü işitince: “Allâhü Ekber!
Evet, bu söz haktır! Ancak bununla bâtıl murad edilmek-
tedir!” buyurdu. 1393
589- Hz. Ali (kv), Nehrevan’da Hâricîler’le savaşa çık-
madan önce şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki onlar-
dan on kişi bile kurtulamayacak! Bizden ise on kişi bile
şehit olmayacaktır!” 1394
İki orduda binlerce kişi olmasına rağmen Hz. Ali (kv)’nin
bu sözü gerçek olmuştur. Dokuz veya daha az şehit verilmiş,
karşı taraftan da dokuz kişi kalmıştır.
590- Abîde, Hz. Ali (kv)’nin Hâricîler’den bahsederken
şöyle buyurduğunu nakleder: “Hâricîler arasında, doğuştan
kolları çok kısa olan bir adam vardı. Eğer sizlerin amel-
leri bırakıp, günah işlemeye cesaret edecek derecede
1392
Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2704 BMT; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 343; İbn Kesîr,
El-Bidâye, VII, 461
1393 Müslim, Zekât 157 / V, 253; Nesâî, VII, Hasâis, 8509; Tarih-i Taberî, IV, 48;
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 342; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 337-341
1394 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 354; İbnü’l Megâzilî, Menâkıb, s. 406; Harezmî, Menâkıb,
s. 185; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 189; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 217;
Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 579; Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 69
386 Hz. Ali (kv) Bölümü
sevineceğinizden endişem olmasaydı; Hâricîler’i öldüren
kimseler için Allah’ın, Muhammed (sav)’in dili ile söz
verdiği mükâfata ait hadisi naklederdim.” buyurdu. Râvi,
Hz. Ali (kv)’ye: “Bahsettiği hadisi, sen Hz. Muhammed
(sav)’den işittin mi?” diye sordu: Hz. Ali (kv): “Evet,
Kâbe’nin Rabbi’ne yemin olsun ki ben, Resûlüllah
(sav)’den bizzat işittim.” buyurdu. 1395
591- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Âhir zamanda yaş-
ları küçük, akılları noksan bir grup çıkacaktır. Onlar
Hâricîler gibi sözlerin en güzeli olan Peygamber tebliğle-
rinden bahsedeceklerdir. Kur’ân okuyacaklar, fakat oku-
yacakları Kur’ân boğazlarından aşağıya geçmeyecektir.
Bunlar hızla atılan okun, avı delip geçmesi gibi İs-
lam’dan çıkacaklardır. Bunun için kim onlara rastlarsa
onları hemen öldürsün. Çünkü onları öldürenler, Allah
katında ecir ve sevaba kavuşacaklardır.” 1396
592- Câbir b. Abdullah nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Mekke’de Cirâne’de külçe altın ve
gümüş ganîmet mallarını dağıtıyordu. Ganîmet, Bilal’in ete-
ğindeydi. Bir kişi küstah bir edâ ile gelerek: “Yâ Muhammed
adalet et! Çünkü gerçekten sen adaletle davranmıyor-
sun!” dedi. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem ona: “Sana yazıklar olsun! Ben adalet etmeyin-
ce, benden sonra kim adalet edecektir!” buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Ömer (ra): “İzin ver Yâ Resûlül-
lah! Şunun boynunu vurayım!” dedi. Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ömer (ra)’a izin vermedi. Adam
dönüp giderken: “Şüphesiz bu adamın arkadaşları ve
adamları vardır. Bunlar Kur’ân okuyacaklar, fakat oku-
yacakları Kur’ân boğazlarından aşağıya geçmeyecektir.
Bunlar hızla atılan okun, avı delip geçmesi gibi İs-
lam’dan çıkacaklardır.” buyurdu. 1397
1395
İbn Mâce, Mukaddime, I, 12, 167; Ahmed, Müsned, XIX, 27555; Zehebî, Tari-
hü’l-İslam, II, 100
1396 İbn Mâce, Mukaddime, I, 12, 168; Ahmed, Müsned, XIX, 27575 Hâkim, El-
Müstedrek, IV, 2697. Kaynaklarda bu hadisin birçok benzerleri daha vardır.
1397 Müslim, Zekât 142 / V, 231; İbn Mâce, Mukaddime, I, 12, 172; Zehebî, Tarihü’l-
İslam, II, 99
Hz. Ali (kv) Bölümü 387
593- Farklı rivâyet: Emirü’l-Mü’minin Hz. Ali (kv), Ye-
men’den Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme bir
miktar altın gönderdi. Efendimiz (sav) bu altını Necid halkına
dağıttı. Ensâr ve Muhâcir aleyhimür rıdvan: “Ey Allah’ın
Resûlü, bizi bırakıp Necid halkına altın dağıtıyorsun!”
dediler. Efendimiz (sav), “Yeni İslam’a girdiler, kalpleri
ısınsın diye verdim!” buyurdular. O sırada gözleri içine çök-
müş, elmacık kemikleri çıkık, yüzündeki sakalları gür ve karı-
şık, başı kazınmış, elbiselerini yukarı sıyırmış bir kişi geldi. “Yâ
Muhammed, Allah’tan kork! Âdil davranmadın!” dedi.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem kızdı ve rengi
değişti: “Ben âsi olursam, Allah’ın emrini kim tutar!” bu-
yurdu. Halid b. Velid oradaydı: “Ey Allah’ın Resûlü, izin
ver şunu öldüreyim!” buyurdu. İzin verilmedi. O adam da
dönüp gitti. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, bu-
yurdu ki: “Bu adamın neslinden bir topluluk çıkar ki;
Kur’ân okurlar, fakat Kur’ân boğazlarından aşağıya geç-
mez. Müslümanları öldürürler, puta tapanları korurlar.
Bunlar, okun yaydan çıktığı gibi İslam dininden çıkarlar.
Bunlara; Hâricî veya Marikîn denilir. Eğer onlara rastla-
saydım hiçbirini sağ bırakmazdım!” 1398
594- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz.
Ali (kv)’ye buyurdu ki: “Sen dinden çıkan bir grup insanla
savaşacaksın (Hâricîler). Onların içinde; bir eli bir et
parçası şeklinde olan, omuz başında kadın memesi gibi
bir şey bulunan ve et parçasının üzerinde de kıllar bulu-
nan siyah bir adam olacaktır!” Hz. Ali (kv), Hâricîler’e galip
gelince ölüler arasında tarif edilen şahsı arattı. İlk aramada
bulunamadı. Hz. Ali (kv): “Ben yalan söylemem! Bunu bana
haber veren de yalan söylemez, bir daha arayın!” buyu-
runca ölüler yığınının altından tarif edilen cesedi buldular. 1399
1398
Buhârî, Megâzi 61, 4351; Nesâî, VII, Hasâis, 8507; Ahmed, Müsned, XIX, 27546;
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 356; İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 232; M. Câmi, Şevâhidü’n-
Nübüvve, s. 162; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 215; Sevgilinin Bahçesi, s. 292; A.
Köksal, İslam Tarihi, XVII, 82. Her iki hadisin de benzer şekilleri ve daha farklı ri-
vâyetleri çoktur.
1399 Müslim, Zekât 157 / V, 253; Nesâî, VII, Hasâis, 8507-8509; Hâkim, El-Müstedrek,
XI, 8661 BMT; Zehebî, Tarihü’l-İslam, II, 101 / VI, 341; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 356;
İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 465; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 162; Fuzûlî, Hadîka-
tü’s-Süadâ, s. 215
388 Hz. Ali (kv) Bölümü
- “Onları öldürmende çok sevap vardır!” diye ilave
edenler vardır. 1400
- Bu alameti bulunca da Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin “Bulduğunuz yerde öldü-
rün” dedikleri bir zümre ile savaştıkları için çok sevindiler ve
sıkıntıları dağılıp gitti. Hz. Ali (kv) de bu duruma çok sevindi,
tehlil ve tekbir getirdi. 1401
*- Ebû Saîd el Hudrî, Hâricîler’le ilgili şöyle nakletti:
“Yirmiden fazla sahâbîden işittiğime göre, Hz. Ali onları
öldürmekle vazifeli idi.” 1402
595- Zü’s-Sediyye isimli, eli kadın memesi gibi sakat
adamın cesedi meydana çıkarılınca, Hz. Ali (kv) orada bulu-
nan askerini şâhit tuttu ve: “Ne yalan söyledim, ne de bana
yalan haber verildi!” buyurup çok sevindi ve secdeye ka-
pandı. Sevinçli bir şekilde askerine dönerek: “Eğer ameli ve
ibadeti bırakmayacağınızı bilsem, Hâricîler’le yaptığınız
savaş sebebiyle Yüce Allah’ın, Resûlü’nün diliyle hakkı-
nızda verdiği hükmü söylerdim.” buyurdu. 1403
*- Nehrevan’da yukarıda bahsi geçen adam bulununca,
Hz. Ali (kv) secdeye kapandı ve şöyle dua etti: “Size müjde-
ler olsun! Sizin ölüleriniz cennette, bunlarınki ise ce-
hennemdedir.” 1404
596- Hz. Fâtıma (ra) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem, Hz. Ali’ye bakıp şöyle buyurdu: “Bu
cennetliktir. Ama onun yanındakilerden bir topluluk,
İslam’ı öğrendikten sonra onu reddedeceklerdir. Bunlar
içinde bir güruh, Râfizîler diye isimlenecektir. Onlara
lânet etmek isteyen etsin. Zira onlar müşriktirler.” 1405
597- Hz. Âişe’den: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem, Hâricîler’den bahsederek buyurdu ki: “Ümmetimin
en hayırlıları, ümmetimin en şerlilerini öldürecektir.” 1406
1400
Nesâî, VII, Hasâis, 8510; Ahmed, Müsned, IX, 13184; Tarih-i Taberî, IV, 55
1401 Ahmed, Müsned, XIX, 27553; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4501-4502
1402 Ahmed, Müsned, XIV, 21543
1403 Nesâî, VII, Hasâis, 8517; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2705 BMT; Ebû Nuaym,
Hilyetü’l-Evliya, XII, 505; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 465
1404 İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 470
1405 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 2974
1406 İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 478
Hz. Ali (kv) Bölümü 389
Hz. ALİ (kv)’NİN ŞEHÂDETİ (H.40/M.660)
Hz. Ali (kv)’nin Hastalığı ve Vefatı İle İlgili Haberler
598- Abdullah b. Seleme nakletti: Hz. Ali (kv) hastay-
ken Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem yanına uğra-
dı. Hz. Ali: “Allah’ım! Eğer ecelim gelmişse beni öldür!
Eğer uzak ise beni iyileştirip kaldır! Eğer bu hastalık bir
imtihan ise bana sabır ver!” diyordu. Resûlüllah (sav), ona:
“Nasıl dedin?” diye sorunca, Hz. Ali söylediklerini tekrarladı.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, “Ayağı ile ona
dürtüp: Allah’ım, ona âfiyet ve şifâ ver!” buyurdu. Hz. Ali
(kv): “Daha sonra aynı hastalığa bir daha yakalanmadım.”
diye anlatmıştır. 1407
599- Enes b. Mâlik nakletti: Hz. Ali (kv), hasta olmuştu.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ebû Bekir
(ra) ve Hz. Ömer (ra) ile birlikte ziyarete geldiler. Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, ona “Geçmiş olsun!” der-
ken, diğer iki arkadaşı da kendi aralarında: “Acaba iyileşir
mi?” diye konuştular. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali, öfkeyle dolma-
dıkça ölmez! Ancak şehit olarak öldürülür!” 1408
600- Hz. Âişe annemiz nakletti: “Resûlüllah bir gün,
Ali’nin boynuna sarıldı ve onu öperek: “Babam bir benzeri
daha olmayan bir tek şehide kurban olsun!” buyurdu. 1409
Sonra da: “İlk ümmetlerin en azılı şâkîsi kimdir?” diye
sordu. Hz. Ali (kv): “O ki, deveyi öldürendir, Ey Allah’ın
Resûlü!” dedi.
1407
Tirmîzî, Duâ, 3564 / III, 486; Ahmed, Müsned, VI, 8163; İbn Hibban, II, 468; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VII, 549
1408 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4728; Tarih-i Taberî III, 156; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III,
397; En Sevgilinin Dostları, s. 352
1409 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3965
390 Hz. Ali (kv) Bölümü
Resûlüllah (sav): “Geleceğin en azılı şâkîsi kimdir?”
diye sorunca, Hz. Ali (kv): “Allah ve Resûlü daha iyi bilir!”
dedi. Efendimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Ali’nin
bıngıldağını göstererek “Senin burana vuracak olan kimse-
dir!” buyurdu. 1410
601- Ammâr b. Yâsir nakletti: Uşeyre Gazvesi’nde ben
ve Ali bir ağaca yaslanıp gölgesinde uyuyorduk. Bir ara
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yolu düşüp
üzerimize geldi: “Kalk Yâ Ebû Tûrab!” diye ayağıyla dürttü.
1411
Sonra da şöyle buyurdu: “Yâ Ali! Halk içinde, şâki sa-
yılan en kötü iki kimse vardır. Biri, Sâlih Peygamber’in
devesini kesen Uhaymir; diğeri de senin başına vurup,
yüzünü kanının rengine boyayan kimsedir.” 1412
602- Ebû Sinan nakletti: Hastalığı esnasında Hz. Ali’nin
ziyaretine gittim. Ona dedim ki: “Ey Mü’minlerin Emiri!
Senin bu hastalığından, senin için korktum.” O şöyle
dedi: “Allah’a yemin ederim ki ben kendim için korkmadım.
Çünkü ben doğru sözlü ve doğruluğu tasdik edilmiş Resûlüllah
şakaklarıma işaret ederek, şöyle buyururken işittim: Şüphesiz
sana şurada bir darbe, burada bir darbe indirilecektir.
Bunun (başının) kanı, sakalını boyayacak kadar akacak.
Bu işi yapacak olan kişi ise dişi devenin bacaklarını ke-
sen, nasıl Semûd Kavmi’nin en nasipsizi ise, bu kişi de
bu devrin en nasipsizi olacaktır.” 1413
603- Fedâle b. Ebû Fedâle nakletti: Hz. Ali (kv), Yen-
bu’da hastalandı. Halk: “Niçin burada duruyorsun? Vefat
edersen Cüheyneliler senin işini görmezler. Medine’ye
gidersen orada kardeşlerin cenazeni kaldırır, namazını
kılarlar.” dediler. Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bana haber verdi ki;
ben şimdi ölmem! Halife olurum, Irak tarafında başıma
1410
Taberânî Mu’cemü’l-Kebir’de ve Ebû Ya’lâ’dan; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4511;
İbn Sa’d, Tabakât, III, 35; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 282; Er-Rudânî, Cem’ul
Fevâid, VII, 17; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 116
1411 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 404
1412 Bu bölümde 45. Hadis’in tekrarıdır.
1413 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4647 BMT
Hz. Ali (kv) Bölümü 391
bir kılıç vurulur. Yüzüm ve sakalım kana boyanır, o za-
man ölürüm!” 1414
604- Hâricîler’in reisi, Hz. Ali (kv)’nin yanına gelip: “Ey
Ali! Allah’tan kork, öleceksin!” dedi. Hz. Ali (kv) şöyle
buyurdu: “Hayır vallahi! Taneyi yaran, ekini bitiren ve
canlıları yaratan Allah’a yemin olsun ki; ben şu kafam-
dan darbe yiyip, şu sakalım kanla ıslanmadıkça ölmeye-
ceğim. Bu kesinleşmiş bir hükümdür. Resûlüllah tarafın-
dan bana bildirilmiştir. İftira edenler de kayba uğramış-
lardır.” 1415
605- Ebûl Esved nakletti: Hz. Ali (kv), Medine’den Irak
toprağına doğru çıkarken Ashâb’dan Abdullah b. Selâm:
“Irak’a gitme! Kılıcın keskin tarafının sana isabet etme-
sinden korkarım!” deyince, Hz. Ali (kv): “Allah’a yemin
ederim ki, Resûlüllah bunu bana haber verdi.” buyurdu.
Bunu duyan Ebûl Esved: “Hiçbir savaşçının, bu şekilde
öldürüleceği günü haber verdiğini görmedim.” dedi. 1416
606- Kays b. Abbad nakletti: Ben, Ali’ye şöyle sordum:
“Ey Ali! Senin Irak’a gelişin Resûlüllah (sav)’in emri mi-
dir, yoksa kendi görüşün müdür?” O da şöyle cevap verdi:
“Resûlüllah (sav) bu konuda benden hiçbir söz almadı,
fakat bu benim görüşümdür.” 1417
607- Abdullah b. Sebu’ nakletti: Hz. Ali (kv): “Şu ba-
şımın kanı ile şu sakallarım ıslanacaktır. Beni öldürecek
şâki hâlâ ne bekliyor?” buyurdu. Biz de: “Ey Mü’minlerin
Emiri! Kim olduğunu söyle de o kişiyi ailesi ile birlikte
öldürelim!” dedik. Hz. Ali (kv): “O zaman vallahi benim
kâtilim olmayan birini öldürmüş olursunuz!” dedi.
1414
Ahmed, Müsned, XIX, 27614; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4516; Zehebî, Tarihü’l-
İslam, II, 102; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 299; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 159;
Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 343
1415 İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 299 / VII, 509
1416 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4733 BMT; İbn Hibban, II, 469; El-Askalânî, El-Metâlib,
IV, 4509; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 147-408; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 283;
Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 337; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 117
1417 Ebû Dâvud, Sünnet, III, 4666
392 Hz. Ali (kv) Bölümü
“O zaman bizim için yerine bir halife seç!” dedik.
Hz. Ali (kv): “Resûlüllah bizi nasıl bıraktıysa, ben de sizi
öyle bırakacağım!” buyurdu. 1418
*- Hz. Ali (kv): “Oğlum Hasan’a biat edin” demedi.
“Resûlüllah (sav) aramızdan ayrıldığında sizi nasıl bırak-
tıysa, ben de sizi öylece bırakacağım. Kimi isterseniz
ona biat edin!” dedi. 1419
Ve ümmeti muhayyer bıraktı. 1420
608- Hz. Ali (kv), halifeliği zamanında Kûfeliler’i savaşa
çağırdığı ve onlar duymazdan geldiği zaman, eliyle başının ön
kısmını göstererek şöyle buyururdu: “Azılı şâkînizin, bu-
ramdan akan kanla sakalımı kana bulamasını arzula-
dım.” 1421
609- Muâviye; merak eder, bu dünya mülkünün kendi-
sine kalıp kalmayacağını düşünürdü. Hz. Ali (kv) mi önce öle-
cek, yoksa kendisi mi önce ölecek, bunu öğrenmek istedi.
Yanındakilere: “Ben bunu Ali’den öğrenirim. Çünkü onun
ağzından çıkan her söz haktır.” dedi. Güvendiği kimseler-
den üç kişi çağırdı. “Birlikte Kûfe’ye bir konak mesafeye gidi-
niz. Birer gün arayla şehre giriniz. Benim öldüğümü söyleyiniz.
Yalnız hastalığım, ölüm zamanım, namazımı kimin kıldırdığı ve
kabrimin yeri hakkında, hepiniz aynı şeyleri söyleyin.” deyip
gönderdi. Üç kişi Kûfe yakınlarına varıp, bir konak mesafede
durdular. Önce birisi şehre girdi. “Nerden geliyorsun?” diye
sordular. “Şam’dan geliyorum, Muâviye vefat etti.” dedi.
Hz. Ali (kv)’nin huzuruna götürdüler. O, bu adamın sözlerine
aldırmadı. İkinci gün diğer adam şehre girdi. O da dünkü
adam gibi Muâviye’nin ölüm haberini getirdi. Yine Hz. Ali
(kv)’ye haber verildi. O yine buna itibar etmedi. Üçüncü gün-
de, üçüncü şahıs Kûfe’ye girdi. O da aynı şeyleri söyleyince
artık Muâviye’nin öldüğüne kimsenin şüphesi kalmadı.
1418
Ahmed, Müsned, XIX, 27616; İbn Sa’d, Tabakât, III, 35; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI,
299
1419 El-Askalânî, El-Metâlib, II, 2037; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 407; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VII, 513
1420 Tarih-i Taberî, IV, 70
1421 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 397; İbn Sa’d, Tabakât, III, 35; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII,
508; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 283; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 117
Hz. Ali (kv) Bölümü 393
Hz. Ali (kv), mübarek yüzünü ve mübarek başını göste-
rerek: “Buradan akan kan ile bu sakal boyanmayınca,
Muâviye ölmez!” buyurdular. Muâviye bu haberi alınca çok
sevindi. 1422
Nitekim öyle de olmuş; Muâviye, Hz. Ali (kv)’den sonra
yirmi sene daha yaşamıştır.
610- İbnü’l Esîr diyor ki: “Ali b. Ebî Tâlib; vurulacağı
zamanın senesini, ayını ve gününü biliyordu.” 1423
611- Hz. Ali (kv) kendi kâtili İbn Mülcem’i, Kûfe Mesci-
di’nde gördü. Kendi kendine: “Ölümü düşün, ölüm mutla-
ka sana ulaşır. Onun için sabırsızlanma!” dedi.
Sonra İbn Mülcem’i çağırdı: “Ey Mülcemoğlu, cehalet
ve çocukluk zamanında hiç lakabın var mıydı?” diye sor-
du. “Bilmiyorum” dedi. Tekrar sordular ve: “Sana, “Ey
Şâkî! Ey Sâlih’in Kısır Devesi!” diyen bir Yahudi sütan-
nen yok muydu?” diye sorunca: “Vardı!” dedi. Hz. Ali (kv)
başka bir şey söylemedi. 1424
612- Hicrî 40 yılının Ramazan ayının 17. Cuma günü,
seher vakti, Hz. Ali (kv) uyanıp oğlu Hz. Hasan (ra)’a gördüğü
rüyasını şöyle anlattı:
“Bu gece Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemi
rüyamda gördüm: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu ne zorluklar,
ne düşmanlıklarmış ki, senin ümmetinden bana erişti!”
dedim. “Onlara bedduâ et!” buyurdular. Ben de: “Yâ Rab-
bi! Bana onlardan daha iyisini ver ve onların üzerine
benden daha kötüsünü ver!” diye duâ ettim.”
Üç gün sonra, Pazar günü vefat etti. 1425
1422
Tarih-i Taberî, III, 156; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 195; En Sevgilinin
Dostları, s. 352; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 338
1423 İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 338
1424 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 195; En Sevgilinin Dostları, s. 352; Şems-i
Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 344
1425 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 398; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4513; İbn Sa’d, Ta-
bakât, III, 38; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 348; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 302;
En Sevgilinin Dostları, s. 355; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 124; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 593
394 Hz. Ali (kv) Bölümü
Bu duâların neticesinde kendisi üç gün sonra vefat edip,
dünyanın zorluklarından kurtuldu. Yine o duâsı neticesinde
Zalim Haccac nâmı ile anılan Sâkifli Haccac b. Yusuf gibiler
ümmete musallat oldu. 1426
613- Hz. Ali (kv) vefat edeceği günü ve zamanı biliyor-
du. Ramazan ayının başlarında, sakalından tutarak: “Bu sa-
kal, bu ayda benim kanımla kızaracaktır. Kâtilim de bu
meclistedir!” buyurarak, İbn Mülcem’e doğru baktı. İbn Mül-
cem, bunu anlayarak kendisinden ellerini kesmesini istedi. Hz.
Ali (kv): “Bir kişi günah işlemeden, onun hakkında bir
hüküm verilemez. Allah’ın takdiri ne ise o tecelli ede-
cektir.” buyurdu.
Son günlerinde, bir gün Hz. Hasan ile, bir gün Hz. Hü-
seyin ile iftar eder ve çok az yemek yerdi. Ondan az yemesinin
sebebi sorulduğunda: “Hak ile görüşmemiz yaklaştı, te-
mizliğe riayet etmek gerektir.” buyururdu.
İbn Mülcem, Ramazan ayının son günlerinde sabah
namazında, yanında iki arkadaşı olduğu halde zehirli kılıcını
başına vurdu. Kanlar yüzüne akıp, yüzünü ve sakalını kızıla
boyadı. Eli ile sakalını tutar, Allah’a şükreder ve oğullarına
nasihat ederdi. 1427
Hz. Ali (kv)’nin Şehâdeti
614- Hâricîler, Nehrevan yenilgisinden sonra Ramazan
ayı başlarında küfre düştüklerine inandıkları; Hz. Ali, Muâviye
ve Amr İbnü’l Âs’ı, Ramazan ayının 27. gecesi, sabah nama-
zında öldürmeye karar verdiler. Ümmet-i Muhammedi bu
kişilerden kurtarmak üzere ölümüne sözleştiler. İbn Mülcem,
Hz. Ali’yi; Berk b. Abdullah, Muâviye’yi; Amr b. Bekri ise Amr
İbnü’l Âs’ı öldürecekti. Muâviye’nin yardımcıları çok olduğun-
dan yaralı kurtuldu. Amr İbnü’l Âs ise namaza gelmedi, yerine
gönderdiği vekili Harice b. Habibe öldürüldü.
1426
Tarih-i Taberî, IV, 58; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 196
1427 Tarih-i Taberî, IV, 70; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 400; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI,
410; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 593; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 228-235
Hz. Ali (kv) Bölümü 395
İbn Mülcem, Kûfe’ye geldi. Hâricîler’le görüştü. Kimseye
sır vermedi. Nehrevan’da kocası öldürülmüş Kutâme adında
çok güzel bir kadın gördü. Kadına evlenme teklif etti. Kadın
yüksek bir mehir ile Hz. Ali’nin öldürülmesini şart koştu. İbn
Mülcem de bunu kabul ettiğini bildirdi. Kadın, İbn Mülcem’in
yanına iki yardımcı verdi. İbn Mülcem kılıcını zehirle biledi ve
Ramazan ayının yirmi yedisini bekledi. Hz. Ali (kv), sabah
namazına giderken ördek sesleri geliyordu. Hz. Ali (kv): “On-
ları bırakın, ölü üzerine ağlayıcılardır” buyurdu. Mescide
yürürken üzerine üç kişi birden saldırdılar. İbn Mülcem: “Ey
Ali, hüküm yalnız Allah’ındır, senin değil!” diyerek zehirli
kılıcı başına vurdu. İbn Mülcem yakalandı, arkadaşları kaçtı.
Hz. Ali (kv), İbn Mülcem’e: “Bu hainliğe sebep nedir,
ben sana ihsan etmedim mi?” buyurdu. İbn Mülcem: “Kılı-
cımı zehirle biledim, onunla halkın en hayırlısını öldür-
meyi diledim!” dedi. Hz. Ali (kv): “Görüyorum ki o kılıçla
öleceksin ve halkın en şerlisisin!” buyurdu. 1428
*- İbn Mülcem, o gece sabaha kadar Eş’as b. Kays’ı ya-
nındaydı ve birlikte sabaha kadar plan yaptılar. Eş’as ona:
“Sabah seni aydınlattı, haydi kalk!” dedi. İbn Mülcem de
gidip zehirli kılıçla Hz. Ali (kv)’nin başına vurdu. 1429
*- Sıffîn Savaşı’nın durdurulmasında, Ebû Mûsa’nın ha-
kem seçilmesinde rol oynayan ve Hz. Ali’nin kâtili ile sabaha
kadar plan yapan Eş’as b. Kays, Muâviye’nin casusu olma
ihtimali ile bütün şüpheleri üzerine çekmektedir.
615- Hz. Ali (kv) vefat etmeden önce yaralıyken oğulları
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’a şöyle nasihat etti:
“Mü’minlerin Emiri öldürüldü diye benim kâtilimden
başka kimseleri öldürmeyin! Dünyayı istemeyin, âhireti
isteyin! Zalime düşman olun, mazluma yardım edin! Al-
lah’ın hükümlerini uygulamada hiçbir kınayıcının kına-
masından çekinmeden uygulayın!” 1430
1428
Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 591; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 142;
Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 360
1429 İbn Sa’d, Tabakât, III, 37
1430 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 401; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 348
396 Hz. Ali (kv) Bölümü
616- Hz. Hüseyin (ra) nakletti: Babam Emirü’l-
Mü’minin Ali (kv) vefat etti. Bir ses işittik: “Bu Allah’ın kulu-
nu bize bırakınız, siz dışarı çıkınız!” diyordu. Biz dışarı
çıktık, içeriden şöyle bir ses geldi. “Muhammed Resûlüllah
vefat etti, onun vâsîsi de şehit oldu. Bu ümmeti bundan
sonra kim koruyacaktır?” Diğer birisi de: “Kim O’nun
izinden gider, ahlâkı ile ahlâklanırsa; bu ümmetin koru-
yucusu o olur!” diyordu. Sesler kesildi, içeri girdik. Hazreti
Emir’i, yıkanmış ve kefenlenmiş olarak bulduk. Namazını kılıp
defnettik. 1431
617- Emirü’l-Mü’minin Hz. Ali (kv), Hz. Hasan (ra) ve
Hz. Hüseyin (ra)’a şöyle vasiyet etti: “Vefat ettiğim zaman
beni bir tabutun içine koyup, Gazbin tarafına götürün.
Orada bir beyaz taş bulacaksınız. O taştan nur saçıldığı-
nı görürsünüz. Orayı kazın, hazırlanmış bir makâm bula-
caksınız. Beni oraya defnediniz!” vasiyeti yapıldı. Buyur-
duğu şeyler aynen görüldü. Harun Reşid’in bir av sırasında
yaşlılardan burayı öğrendiği ve ziyaret ettiği rivâyet edilmiştir.
1432
618- Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra); Hz. Ali (kv)’yi
makâmına yerleştirip dönerlerken âmâ bir fakir dervişe rastla-
dılar. O garip şöyle anlattı: “Ey aziz kişiler, benim bir dert
ortağım vardı; beni yedirir, giydirir ve bana yoldaşlık
ederdi.” Hasan (ra) ve Hüseyin (ra) efendilerimiz o kişi kimdi,
vasıfları nedir diye sordular. O garip dedi ki: “Benim gözle-
rim görmez ki onu size tarif edeyim. Adını sordum; “Be-
nim şöhrete ihtiyacım yok. Allah rızası için yardım ede-
rim.” dedi. Tesbih ve tehlil ile meşguldü, meleklerden
cevap gelirdi. Yalnız son günlerde gelmez oldu, halimi
sormaz oldu!” dedi. Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)
efendilerimiz birbirine bakıp: “Bu vasıflar, Şâh-ı Merdân Ali
b. Ebî Tâlib’in vasıflarıdır.” deyip o garibin isteği üzerine
kabrine götürdüler. O garip duâ edip, orada vefat etti. 1433
1431
M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 196
1432 M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s. 196; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 236; Şems-i
Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 354
1433 Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s. 238; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s. 355
Hz. Ali (kv) Bölümü 397
619- Hurays b. Mahşî nakletti: Hz. Ali, 21 Ramazan’da
şehid edildi. Hasan b. Ali’yi, Hz. Ali’nin menkıbelerini anlatıp
hutbe verirken dinledim. Hasan b. Ali şöyle diyordu: “Babam
Ali; Kur’ân’ın indirildiği gece, İsa’nın yürütüldüğü gece,
Musa’nın ruhunun kabzedildiği gece öldürüldü.” Onun
cenaze namazını da Hasan b. Ali kıldırdı. 1434
620- Hz. Ali (kv)’nin vefatından sonra Amr b. Esam,
Hz. Hasan (ra)’a şöyle dedi: “Sizin şiânızdan (taraftarları-
nızdan) Hz. Ali’nin tekrar diriltileceğini söyleyenler var.”
Hz. Hasan (ra) şöyle dedi: “Yalan söylüyorlar. Onlar bizim
şiâmız (taraftarımız) değildir. Eğer Hz. Ali tekrar dirilti-
lecek olsaydı, onun hanımlarını başkalarıyla evlendir-
mez, mirasını da aramızda bölüşmezdik.” 1435
Halifelik Otuz Yıldır
621- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Halifelik Medine’de, me-
liklik Şam’dadır.” 1436
622- Sefîne nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem buyurdu ki: “Halifelik müddeti otuz yıl olacaktır.
Ondan sonra mülk-ü saltanat olacaktır! (Ve bir zalimin
eline geçecektir.)”
Sefîne dedi ki: “Hz. Ebû Bekir (ra) iki yıl, Hz. Ömer (ra)
on yıl, Hz. Osman (ra) on iki yıl, Hz. Ali (kv) beş buçuk yıl, Hz.
Hasan (ra) altı ay halifelik yaptılar. Hepsi otuz yıl eder.” Radi-
yallâhü anhüm ve erdahüm. 1437
1434
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4742
1435 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 2987; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4754; İbn Sa’d,
Tabakât, III, 40; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 413; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 28
1436 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4497; Râmûz el-Ehâdis, s. 205; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VIII, 40
1437 Buhârî Tecrid Terc. IX, 222; Ebû Dâvud, III, 4646; Tirmîzî, Fitne 48, 2226 / II,
447; Nesâî, VII, 8099; Ahmed, Müsned, XIX, 27083; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4495;
İbn Kesîr, El-Bidâye, V, 521 / VI, 270; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, M. Ozak
Tercümesi, s. 206; Şerhü’l-Akâid s. 433; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 77; Râmûz
el-Ehâdis, s. 205; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 601. Bazı hadis kitaplarında hadisin
son bölümü kesilmiştir. Zalim Melik tabiriyle Muâviye kastedilmiştir.
398 Hz. Ali (kv) Bölümü
Hadis devam ediyor: Râvi Saîd b. Cemhân, Sefîne’ye
dedi ki: “Emevîler hilâfetin kendilerinde olduğunu iddia
ediyorlar.” Bunun üzerine Sefîne bana dedi ki: “Zerkaoğul-
ları denilen Emevîler yalan söylüyorlar. Onlar halifelik
değil hükümdarlık yapıyorlar. Hükümdarlığın da en zor-
basını yapıyorlar.” 1438
623- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Aranızda nübüvvet, Allah’ın istediği kadar sü-
rer. Sonra Allah’ın murad ettiği kadar nübüvvet yolunda
otuz sene halifelik sürer ve sonra Allah’ın murad ettiği
kadar şiddetli bir meliklik idaresi gelir. Daha sonra zor-
ba bir idare gelir. Sonra da nübüvvet yolu üzere dört başı
mâmur bir hilâfet gelir.” (Mehdî Âl-i Resûl’ün Zuhûru)
1439
624- Huzeyfe nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah azze ve celle bu işi
peygamberlik ve rahmet ile başlattı. Bundan sonra hali-
felik ve rahmet olacaktır. Ondan sonra ısırıcı bir krallık-
la devam edecektir. Onlar şerefi olmayan zorbalık ve
ümmet içinde fesatçı kimselerdir. Onlar fuhuşu helal
sayacaklar, içki içecekler ve ipek giymeyi helal görecek-
lerdir. Bununla birlikte kıyamete kadar onlara yardım
edilir.” 1440
625- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Peygamberlikten sonra
halifeler gelecek ve orta yolu tutacaklardır. Halifelerden
sonra hükümdarlar gelecektir. Bunlar intikam peşine
düşecek, adam öldürecekler, malları seçeceklerdir. Kimi
eliyle değiştirecek, kimi de dili ile değiştirecektir. Bun-
lardan öte iman diye bir şey yoktur.” 1441
626- Muaz b. Cebel nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “İmanın çarkı daire şek-
lindedir. Sizler kitabın döndüğü yere dönünüz. Şunu iyi
1438
Ebû Dâvud, III, 4646; Tirmîzî, Fitne 48, 2226 / II, 447
1439 Ahmed, Müsned, XIX, 27045; Râmûz el-Ehâdis, s. 257
1440 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4401; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 270 / VIII, 39
1441 Beyhakî’den; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 270
Hz. Ali (kv) Bölümü 399
biliniz ki, saltanat ile Allah’ın Kitab’ı birbirinden ayrıla-
caktır. Sakın Kitap’tan ayrılmayın. Şunu iyi biliniz ki
başınıza öyle yöneticiler gelecektir ki, onlara itaat etse-
niz sizi saptırırlar, itaat etmeseniz de sizi öldürürler.”
Oradakiler: “Yâ Resûlüllah, böyle bir durumda ne
yapalım?” dediler.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “İsa (as)’ın ashâbının yaptığı gibi yapın! Onlar
darağaçlarına asılıp çarmıha gerildiler, testerelerle biçil-
diler. Şunu iyi biliniz ki, Allah’a itaat üzerine olan bir
ölüm, Allah’a isyan üzerine olan bir hayattan daha hayır-
lıdır.” 1442
627- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Benden sonra öyle yöne-
ticiler gelecektir ki, onlara itaat ederseniz sizi dinden
çıkarırlar, onlara isyan ederseniz sizi öldürürler. İşte
onlar küfrün önderleri ve sapıklığın da başıdırlar.” 1443
628- Abdurrahman b. Ebû Bekre nakletti: Babam ve
Ziyâd birlikte Şam’a Muâviye’nin yanına gittik. Muâviye, ba-
bamın gelişine çok sevindi ve: “Ey Ebû Bekre, bana
Resûlüllah’tan işittiğin bir şey anlat!” dedi. Bunun üzerine
babam söze başlayarak: “Resûlüllah güzel rüyaların görülme-
sinden hoşlanır ve rüya gören olup olmadığını sorardı. Yine
bir gün: “Rüya gören var mı?” diye sorduğunda bir kimse
şöyle bir rüya anlattı: “Gökten teraziye benzer bir şey indi-
ğini gördüm. Ebû Bekir ile karşılıklı tartıldınız ve siz ağır
geldiniz. Sonra Ebû Bekir ile Ömer tartıldılar, Ebû Bekir
ağır geldi. Ömer ile Osman karşılıklı tartıldılar, Ömer
ağır bastı. Sonra da bu terazinin geri göğe yükseltildiğini
gördüm.” 1444
Resûlüllah (sav) bu durumdan memnun olma-
dı, sonra: “Benden sonra nübüvvete bağlı halifelik olacak,
sonra da Allah dilediğine mülk-ü saltanat verecektir.”
buyurarak hayıflandı.” 1445
1442
El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4408
1443 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4409
1444 Nesâî, VII, 8080
1445 Ebû Dâvud, III, 4634-4635; Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4494-4695 BMT
400 Hz. Ali (kv) Bölümü
Bunun üzerine Muâviye’nin işaretiyle muhafızları tara-
fından iteklenerek dışarı çıkartıldık. Ziyâd babama dedi ki:
“Babasız kalasın emi, Muâviye’ye anlatacak başka bir
hadis bulamadın mı?” Ebû Bekre: “Hayır vallahi Muâvi-
ye’nin yanından ayrılana kadar başka bir hadis anlatacak
değilim.” dedi. Bir süre sonra Muâviye bizi tekrar çağırdı,
yine Resûlüllah’tan hadis sordu. Babam da aynı şeyleri anlattı.
Yine iteklenerek çıkarıldık. Ziyâd babama yine: “Babasız
kalasın, ona anlatacak bir şey bulamadın mı?” dedi. Bir-
kaç gün sonra Muâviye yine bizi çağırdı ve yine aynı şeyleri
sordu. Babam da aynı şeyleri tekrar etti durdu. Muâviye: “Bi-
ze mülk-ü saltanat sahibi mi diyorsun, biz de bu mülk-ü
saltanata razıyız.” dedi. 1446
1446
Ahmed, Müsned, XIX, 27987; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 301
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 401
Beşinci Bölüm
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
EHL-İ BEYT DÜŞMANLARI
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir toplu-
luğu; Allah’a ve Peygamber’ine karşı haddi aşan (kanun-
lar koymaya kalkışan) kimselere muhabbet eder bula-
mazsın.” (Mücâdele, 58/22)
Muâviye b. Ebû Süfyân
Mekke’de 602’de doğdu. Annesi Hind b. Utbe’dir. Asr-ı
Saâdet devriyle başlayan ve Hulefâ-yi Râşidîn’in Peygambe-
rimiz (sav)’in izinden kurdukları hilâfeti sona erdirmiştir. Pey-
gamberimiz (sav)’in haber verdiği meliklerin ilkidir. Emevî
Devleti’nin kurucusu ve birinci sultanıdır. Hilâfeti saltanata
çeviren kişidir.
Mekke’nin Fethi sırasında Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemin Mekke halkına hitaben: “Bugün sizler azar-
lanıp kınanmayacaksınız! Gidin hepiniz serbestsiniz!”
(Yûsuf, 12/92) buyurduğu ve affettiği kimseler arasındadır. 1447
Huneyn Savaşı’nın ilk safhasında babası Ebû Süfyân ile
birlikte; Müslüman saflardan ilk kaçanlar arasındadırlar. Ka-
çışmalar başlayınca, bu duruma sevinmişler ve: “Bu bozgu-
nun önü alınamaz!” demişlerdi. 1448
Bazı kaynaklarda geçen “Savaş esnasında Ebû Süfyân,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin katırının dizgin-
lerini tutuyordu.” ifadesi diğer Ebû Süfyân’a aittir. Yani o kişi,
Ebû Süfyân b. Haris b. Abdülmüttalib’dir. 1449
1447
Tarih-i Taberî II, 161; Zemahşerî, Keşşâf, IV, 239; İbn Sa’d, Tabakât, II, 145;
Zehebî, Tarihü’l-İslam, IV, 236
1448 İbn Hişâm, Sîret, IV, 143; Ahmed, Müsned, XVII, 25440
1449 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4373
402 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Savaşmadıkları halde, Peygamberimiz (sav)’in kalpleri
İslam’a ısınsın diye Müellefe-i Kulûb’dan sayıp, Huneyn Sava-
şı’ndan sonra, yüz deve ve kırk ukıyye gümüş verdiği Mekkeli-
ler arasındadır. Hz. Ömer (ra) zamanında çıkan veba hastalığı
neticesinde vali ve komutanlardan; önce Ebû Ubeyde b. Cer-
rah, sonra Muaz b. Cebel, sonra da Muâviye’nin büyük karde-
şi olan Yezîd b. Ebû Süfyân’ın ölümüyle Şam ve civarının
valisi oldu.
Şam Valisi Muâviye; Hz. Osman (ra)’ın şehâdetinden
sonra, meşrû Halife Hz. Ali’ye itaat etmeyip, isyan etti. Hz.
Ali’ye karşı Sıffîn Savaşı’nı yaptı. Siyasî çıkarları için Ziyâd b.
Ebîhi’yi kendi kardeşi olduğunu ispat yoluna gidip, kendi ya-
nına çekti.
Hz. Hasan’ı ailesi eliyle öldürtmesi, Ehl-i Beyt’e devamlı
lânet okuması ve okutması; Muâviye’nin en önemli zulümle-
rinden olarak gösterilmiştir. 1450
Taberî’nin verdiği bilgiye göre Muâviye, Hz. Hasan
(ra)’ın zevcesi Ca’de’ye yüklü miktarda altın vererek, Hz. Ha-
san (ra)’ı zehirletti ve bu sûretle şehit etti.
Hz. Hüseyin’i, Abdullah b. Ömer’i, Abdullah b. Zübeyr’i
Mekke’de minberden tehdit ederek, oğlu Yezîd’i kendi yerine
veliaht tayin etti. Ölmeden önce oğlu Yezîd’e yaptığı nasiha-
tinde ise bu kimselerin kendisinin düşmanı olduğunu söyledi
ve hedef gösterdi.
Nisan 680’de, Hicrî 60 yılında, Şam’da öldü.
Muâviye’nin, kendi saltanatı ve oğlunun yönetimini sağ-
lama alabilmek için; Resûlüllah (sav)’in Ehl-i Beyt’i ve
Ashâb’ının kanlarını helal saydığını görüyoruz.
Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem başta ol-
mak üzere, Dört Halife aleyhimür rıdvan; yalnız başına kal-
maktan çekinmezlerdi, camilere tek başına gidip gelirler ve bu
haldeyken de Hz. Ömer (ra) ve Hz. Ali (kv) şehâdete ermişler-
dir. Muâviye ise kendi emniyeti için, İslam tarihinde ilk başucu
nöbetçisi bulundurandır. İlk harem ağası kullanandır. Cami-
lerde ilk hünkâr mahfili yaptıran kimsedir. 1451
1450
Ravzatü’l-Ahbab, IV, 17
1451 Geniş bilgi için baknz: Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 635
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 403
Muâviye’nin oğlu Yezîd ile karıştırılan Muâviye’nin kar-
deşi Yezîd, aslında üvey kardeştir ve Peygamberimiz (sav)
zamanındaki Yezîd budur. Muâviye’nin annesi; Hz. Ham-
za’nın ciğerini çiğneyen Hind b. Utbe’dir. Yezîd’in annesi ise,
Ümmül Hakem Zeyneb b. Nevfel el-Kinâni’dir. Hz. Ömer (ra)
devrinde; Şam civarı komutanı ve valisi bu Yezîd’ken, veba
hastalığından vefat edince yardımcısı Muâviye yerine geçmiş-
tir.
İslam Ansiklopedisi de, “Ebû Süfyân” maddesinin son
cümlesinde, Ebû Süfyân’ın sonradan samimi bir Müslüman
olmasının mümkün olmadığını kaydetmiştir. 1452
Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e Sövülmesi, Lânet Okunması Dev-
let Geleneği Oluyor
1- Muâviye; Hakem Olayı’ndan sonra, Hz. Ali ile Ehl-i
Beyt’ine lânet okunmasını emretti. Hz. Ali ile Muâviye arasın-
da meydana gelen olaylardan sonra, Muâviye kendisine bağlı
bulunan valilere şu emirnâmeyi gönderdi: “Bundan böyle
Ebû Tûrab ile onun Ehl-i Beyt’inin fazileti hakkında bir
şey anlatacak olan kimsenin; mal, can ve namus doku-
nulmazlığı kalmayacaktır! Hutbelerde, Ali ve Ehl-i
Beyt’ine lânet okunacaktır!” Bunun üzerine, Muâviye’ye
bağlı bulunan her yerde hatipler, minberlerde Hz. Ali (kv)’ye
lânet okumaya ve kendisi ile Ehl-i Beyt’ine dil uzatmaya baş-
ladılar. 1453
2- Muâviye, yönetimde olduğu dönemde; Medine Mes-
cidi’nde minbere çıkıp, Hz. Ali (kv) aleyhine sözler söyleyip,
hakaretler etti. Hz. Osman (ra)’ın şehâdetinden Hz. Ali (kv)’yi
sorumlu tuttu. Minberin hemen altında oturan Hz. Hasan (ra)
yerinden kalktı. Muâviye’nin ithamlarını ve hakaretlerini red-
detti. 1454
1452
Geniş bilgi için baknz: İ. Aycan, DİA, Muâviye b. Ebû Süfyân, XXX, 332; İ.
Aycan, Yezîd b. Ebû Süfyân, XLIII, 520; M. Y. Kandemir, Hind b. Utbe, XVIII,
64; İ. Aycan, Ebû Süfyân Sahr b. Harb, X, 231; Özkes, İ., Emevî siyaseti, s. 73-99
1453 Tarih-i Taberî, IV, 51; İbnü’l Esîr, III, 234; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 456
1454 Belâzürî, El-Ensab, V, 121; Bahaüddin Varol, Emevîler’in Hz. Ali ve Taraftarları-
na Hakaret Politikası Üzerine, İstem Dergisi, Yıl:4, Sayı:8, 2006, s. 83-107
404 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
3- Muâviye, minberde Hz. Ali (kv)’ye lânet okudu ve
bütün valilerine de ona lânet okumalarını emretti. Mü’minlerin
annesi Ümmü Seleme, Muâviye’ye mektup yazıp şöyle dedi:
“Siz minberlerde Hz. Ali’ye ve onu seven herkese lânet
ettiğiniz için, Allah ve Resûlü’ne küfrediyorsunuz! Ben,
Allah ve Resûlü’nün Hz. Ali’yi sevdiğine şehâdet ediyo-
rum!” Ancak Muâviye, bu ve benzeri uyarılara itibar etmedi.
1455
4- Abdullah b. Zalim, Saîd b. Zeyd’den nakletti:
“Muâviye Kûfe’ye gelince, Muğîre b. Şu’be, Hz. Ali’ye söven
hatipler vazifelendirdi. Saîd b. Zeyd elimden tutup: “Cennet
ahalisinden olan bir adama lânet okunmasını emreden
şu zalimi görmüyor musun? Dokuz kişinin cennetlik ol-
duğuna şâhidlik ederim.” Onuncusu da kendisiydi.” 1456
5- Ziyâd b. İlâka anlatır: Muğîre b. Şu’be, Hz. Ali’ye sö-
vünce, Zeyd b. Erkâm: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem ölülere sövmeyi yasaklardı. O halde ölmüş
olan Ali’ye niye sövüyorsun?” dedi. 1457
6- Umeyr b. İshak nakletti: Mervan senelerce Medine’de
başımızda vali idi. Her cuma günü Resûlüllah (sav)’in Minbe-
ri’nden Hz. Ali’ye sövüyordu. Hasan b. Ali’ye: “Mervan’ın
söylediklerini duymuyor musun? Sen de ona cevap ver-
sene!” denildi. Hz. Hasan, cuma günü olunca Resûlüllah
(sav)’in odasına girer, orada dururdu. Hutbe bittikten sonra
çıkar, namazını kılardı. Sonra da ailesinin yanına dönerdi.
Ancak Mervan buna razı olmadı ve onun evine bir elçi gön-
derdi. Biz, Hz. Hasan’ın yanında oturuyorduk. “Elçi geldi”
dediler, Hz. Hasan izin verdi. Elçi şöyle dedi: “Ben sultanın
yanından sana bir emirle geldim.” Hz. Hasan: “Konuş”
dedi. Elçi: “Mervan babana ve sana şöyle şöyle sövüyor.
Bunu sana söylemem için beni sana gönderdi. Ve seni
katır gibi gördüğünü söyledi.” Hz. Hasan: “Katıra “Baban
kimdir”, denilince “Annem attır” demiş.” Hz. Hüseyin:
1455
İbn Abdirabbih, İkdü’l-Ferîd, IV, 366
1456 Ebû Dâvud, III, 4648; Nesâî, VII, 8151; Ahmed, Müsned, XVIII, 26485; Ebû
Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 325; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 549
1457 Ahmed, Müsned, VI, 8784; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 178
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 405
“Şu sözlerimizi mutlaka Mervan’a ilet!” dedi: “Bizimle
sizin aranızdaki en belirgin alamet: Resûlüllah’ın size
yaptığı lânetin ebediyen üzerinizde olmasıdır.” dedi. Mer-
van bu cevabı duyunca çok kızdı. 1458
7- Ebû Yahya en-Nehâi dedi ki: Ben, Mervan ile Hz.
Hasan ve Hz. Hüseyin’in arasındaydım. Mervan, Hz. Hüse-
yin’e sövüyor; Hz. Hasan da Mervan’ı sövmekten men edi-
yordu. Mervan kızdı ve: “Siz Ehl-i Beyt olarak lânetlenmiş-
siniz!” dedi. Bunun üzerine Hz. Hasan (ra): “Sen Ehl-i
Beyt’in lânetlendiğini mi söylüyorsun? Vallahi sen daha
babanın sulbündeyken, Resûlüllah’ın diliyle baban ve
nesli lânetlenmişti!” buyurdu. 1459
*- Hz. Âişe annemiz şöyle buyurdu: “Resûlüllah (sav)
Mervan daha babasının sulbündeyken lanet okudu ve Mer-
van, aziz ve celil olan Allah’ın lanetinden bir parça oldu.” 1460
*- Şâ’bi dedi ki: Abdullah b. Zübeyr’in Kâbe’ye dayan-
mış bir şekilde: “Bu Kâbe’nin Rabbi’ne andolsun ki;
Resûlüllah, Hakem ile soyundan gelecek olanları lânet-
lemişti.” dediğini işittim. 1461
*- Şâ’bi dedi ki: “Resûlüllah (sav), Hakem’e ve neslin-
den gelecek olanlara lânet etti.” 1462
8- Abdullah b. Amr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellemin yanında oturuyordum. Babam Amr İbnü’l
Âs bize katılmak için giysilerini giymek üzere eve gitti. Biz,
Resûlüllah’ın yanındayken: “Şimdi yanınıza mel’un biri
girecek” buyurdu. Vallahi ben de korku içinde girene çıkana
bakmaya başladım. Tâ ki Mervan’ın babası yani Hakem b.
Ebî’l Âs yanımıza gelene kadar. 1463
1458
El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4523; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 415
1459 Ebû Ya’lâ, Ahmed, Müsned, XII, 135, 6764; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4521;
İbn Sa’d, Tabakât, VI, 417; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 66; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
417; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, VI, 66; Muttaki, Kenzü’l-Ummâl, XI, 357
1460 Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8530 BMT
1461 Ahmed, Müsned, XIX, 27660. El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4526; Zehebî, Tarihü’l-
İslam, VI, 68
1462 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4525 / XI, 8532 BMT
1463 Ahmed, Müsned, XVI, 24316; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 68
406 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
9- Abdurrahman b. Avf nakletti: Mervan doğduğunda
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme duâ etmesi için
getirildi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Bu
kertenkele oğlu kertenkeledir! Mel’un oğlu mel’undur!”
buyurdu. 1464
Amr b. Mürre el-Cühenî’den nakledildi: Mervan’ın ba-
bası, Peygamberimiz (sav)’i ziyaret için izin istediğinde, onu
sesinden tanıyan Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
şöyle buyurdu: “Ona izin verin gelsin! Ondan türeyecek
mü’minler hariç, zaten çok azdır ya; Allah’ın lâneti onun
ve sulbünden çıkacak olanların üzerine olsun! Onlar
dünyada refah içinde yaşayacaklar, ancak âhirette kay-
bedeceklerdir. Onlar riyâ, hile ve tuzak sahibi kişilerdir.
Onlara dünyada nîmet verilir. Ancak âhirette nîmetten
bir payları yoktur!” 1465
*- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin sağlı-
ğında, Mervan’ın babası Hakem’i ve ailesini Rabeze’ye sürdü-
ğü unutulmamalıdır. İlk iki halife tarafından da Medine’ye
kabul edilmediler. Tâ ki Hz. Osman (ra) zamanına kadar Me-
dine’ye kabul edilmediler. 1466
*- Hâkim el Nişabûrî, bu konudaki hadisleri naklettikten
sonra şöyle not koymuş: “İlim tahsili yapanlar şunu bilmeli ki,
bu konuda gelen rivâyetlerin üçte birini bile nakletmedim.
Aynı şekilde ümmet arasındaki bu ilk fitne, onları da fitneye
düşürmüş bulunmaktadır. Fakat benimle Allah arasındaki bu
kitabımda bunları nakletmeden geçemedim. 1467
10- Şam Halkı, Ebû Tûrab diye kime denildiğini bil-
mezdi. Kûfe’ye gelen Şamlı birine: “Her hafta cuma hutbe-
lerinde lânet okunan bu Ebû Tûrab kimdir?” diye sordu-
ğunda, “Zannederiz ki, bu kimse bir fitneci, bir hırsız ya
da haydut olsa gerektir!” denildiği meşhurdur. 1468
1464
Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8524 BMT
1465 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4533; Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8531 BMT; Zehebî,
Tarihü’l-İslam, VI, 67; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 332; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ,
s. 402
1466 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 438; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 80
1467 Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8532 BMT
1468 Mes’ûdî, Ebûl Hasen Ali b. Hüseyin b. Ali el-Mes’ûdî el-Hüzeli, Mürûcü’z-
Zeheb ve et-Tenbih vel-İşraf, Mısır, 1964, III, 42-43; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I,
619
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 407
11- Ebû’d Derdâ nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Lânet okuyanlar, kıyamet
gününde kimseye şefaât edemez ve kimsenin lehinde de
şâhidlik yapamazlar.” 1469
12- Sâbit b. Dahhak nakletti: “Mü’mine lânet oku-
mak, onu öldürmek gibidir.” 1470
Muâviye, Hz. Hasan (ra) İle Yaptığı Anlaşmalara Uymadı
13- Hz. Hasan (ra); Muâviye ile yaptığı anlaşmada Ehl-i
Beyt’e ve Hz. Ali (kv)’ye sövülmeyeceğini, hakaret edilmeye-
ceğini şart koştu. Muâviye, diğer şartlar gibi bu şartı da kabul
etti ve antlaşmanın altını mühürledi. Ancak birinci yıl hariç,
Muâviye; diğer şartlar gibi, bu maddeye de riayet etmedi. Hz.
Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) efendilerimiz cemaatin içinde
oturdukları halde hem kendisi, hem de emirnameler gönder-
diği bütün valileri cuma günleri hutbeden, Ebû Tûrab (Hz. Ali)
ve Ehl-i Beyt’ine sövmeye ve lânet okumaya devam etmişler-
dir. Yaklaşık altmış yıl devam eden Emevîler’in bu uygulaması
Ömer b. Abdülaziz tarafından kaldırılıncaya kadar devam etti.
1471
14- Hz. Hasan (ra)’ın Muâviye ile yaptığı anlaşma şart-
larında, Muâviye kendisinden sonra oğlu Yezîd’i ya da her-
hangi bir kimseyi kendi yerine veliaht tayin edemeyecekti.
Muâviye’nin ölümüyle hilâfet, Hz. Hasan (ra)’a ve Ehl-i Beyt’e
dönecekti. Ancak bu maddeye de, Muâviye diğer maddeler
gibi, riayet etmemiştir. 1472
1469
Müslim, Birr 85 / X, 588; Ebû Dâvud, Edeb, III, 4907; Ahmed, Müsned, XVI,
24292; Hâkim, El-Müstedrek, I, 155 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 180; Er-
Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 169
1470 Buhârî, Edeb 44, 6047; Tirmîzî, İman 16, 2635 / II, 655; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr,
III, 240
1471 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, V, 42-43 / III, 413; Gülgün Uyar, Ehl-i Beyt, s. 56-57 / s. 84;
Geniş bilgi için baknz: B. Varol, Hakaret Politikası, İstem Dergisi, Yıl:4, Sayı:8, 2006,
s. 83-107
1472 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4860-4861; Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 191; Hayatü’s-
Sahâbe, III, 350
408 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Muâviye’nin, bu maddeyi ihlal etmek için sağlığında Hz.
Hasan (ra)’ı zehirlettiği kaynaklarla sabit olmuştur.
15- Muâviye, Hz. Hasan (ra) ile anlaştıktan sonra,
zekâsından ve gücünden çekindiği Kays b. Sa’d’a altı imzalı ve
mühürlü boş bir kâğıt gönderdi. Gönderdiği elçiye Kays ne
isterse, boş kâğıda ne yazarsa, ne şart koşarsa kabul edeceğini
söyledi ve Kays’ın ikna olmasını istedi. Kays ise, Hz. Ali taraf-
tarlarının ve kendi canının teminatından başka maddi bir şey
istemedi. Tabi bunların hepsi sözde kalmıştır. 1473
Ehl-i Beyt’in ve Ashâb-ı Kiram’ın Muâviye ve Yönetimiy-
le İlgili Görüşleri
16- Hz. Ömer (ra) halifeliği sırasında Şam Valiliği’ni zi-
yaret etti. Gördüğü saltanat ve gösteriş karşısında: “Bu adam
Araplar’ın kisrası olmuş!” buyurup, şehri terk etti. 1474
17- Hz. Ali (kv) hutbelerinde: “Ey İnsanlar! Bu kin ve
düşmanlık sahiplerinin kökünün kesilmesi için, Muâviye
ve cemaatiyle savaşın! Çünkü bu cemaat; Kur’ân-ı Kerim
ve Hadis-i Şerif’in düşmanlarıdır. Bu cemaat; Muhâcir,
Ensâr, hayırlı kişilerin ve iyi kimselerin kâtilleridir. Bun-
lar öyle bir cemaattir ki, İslam dinini; rıza ve ihtiyarla
değil, kerhen ve cebren kabul etmişlerdir. Bunlar öyle bir
cemaattir ki, dünya menfaati için, kendilerini Müslüman
gösteriyorlar. Ama kalplerinde ihlâs yok. Bunlar öyle bir
cemaattir ki, Allah’ın mârifetinden hiç haberleri yok!”
1475
*- Hz. Ali (kv) Sıffin Savaşı sırasında askerlerine konuş-
ma yaparken karşı taraf için şu ifadeleri kullandı: “Tohumu
yarana ve esintiyi var edene yemin olsun ki onlar Müs-
lüman olmadılar. Boyun eğdiler ve küfrü gizlediler. Ken-
dilerine yardımcılar bulunca da küfrü ortaya çıkardılar.”
1476
1473
Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 141
1474 El-Askalânî, El-İsâbe, s. 367; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 541; Kütüb-i Sitte,
XIII, 31
1475 Ravzatü’l-Ahbab, IV, 472
1476 Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 270
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 409
*- “İlk başta Şamlılar ile karşılaştığımızda görünüş
olarak Allah’ımız bir, Peygamberimiz bir, dinimiz birdi.
Sonuçta onlar dikkafalılık yaptılar ve Allah’ın emrine
karşı durdular. Allah’ın kalplerini kararttığı, kötülük
çemberini başlarına geçirdiği, anlaşmayı bozan kimse-
lerden oldular.” 1477
18- Ebû Râşid nakletti: Huzeyfe b. Yemân, Hz. Ali’ye
biat edeceği zaman şöyle dedi: “Senden sonra ben ancak
Hak’tan yüz çeviren, büyüklük taslayan yahut ebter (soyu
kesik) olan birine biat ederim.” 1478
Huzeyfe Hazretleri, Resûlüllah (sav) efendimizin sırdaşı
olduğu için Resûlüllah (sav)’den gelen bilgiler gereği bu öngö-
rüde bulunmuş, kırk gün sonra da vefat etmiştir. Allah ondan
razı olsun.
19- Hakem Olayı’ndan sonra; Amr İbnü’l Âs’ın hile ya-
parak, Muâviye’nin kuvvet bulmasından kederlenen Hz. Ali
(kv); namazdan sonra Muâviye’ye, Amr İbnü’l Âs’a, Abdur-
rahman b. Halid’e, Dahhak b. Kays’a, Ebül Aver’e lânet oku-
du. Muâviye bunu duyduktan sonra devamlı olarak; Hz. Ali,
Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Abdullah b. Abbas ile Mâlik Eşter’e
lânet okuyup, küfreder oldu. 1479
20- Hz. Âişe annemiz; Muâviye’nin isyan etmesiyle baş-
layan süreçte her fırsatta Muâviye’yi eleştirmiş ve uyarmıştır.
Kardeşi Muhammed b. Ebû Bekir öldürüldükten sonra da;
hem Muâviye’ye, hem de Amr İbnü’l Âs’a lânet okumuştur.
1480
21- Saîd b. Müseyyeb nakletti: “Hz. Âişe’nin yanına gi-
ren Muâviye’ye Hz. Âişe şöyle dedi: “Burada seni öldürmesi
için bir adam sakladığımdan korkmuyor musun?” diye
sorunca, Muâviye: “Burası girenin güvende olduğu bir ev
olduğu halde bunu yapmazsın!” dedi. Hz. Âişe: “Doğru
1477
Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 325
1478 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4653 BMT
1479 İbnü’l Esîr, III, 340; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 456; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I,
576
1480 Tarih-i Taberî, IV, 57; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 367; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ,
I, 582
410 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
söyledin” dedi. Muâviye de: “O zaman sen de bizim yöne-
tim işimize karışma.” dedi.” 1481
22- Muâviye, Hz. Hasan (ra) ile anlaştığı zaman; Sa’d b.
Ebî Vakkas, Muâviye’nin yanına girdiğinde: “Es-Selâmü
Aleyke, Ey Kral!” diye selâm verdi. Muâviye, gülerek: “Emi-
rü’l-Mü’minin desen olmaz mı, Yâ Ebâ İshak?” deyince,
Sa’d b. Ebî Vakkas: “Gerçekten sen bu işten memnun mu-
sun? Vallahi senin şu üzerinde bulunduğun dünya salta-
natını ben istemem!” dedi. 1482
23- Muâviye, Sa’d b. Ebî Vakkas’tan kendisine katılma-
sını istedi. Sa’d b. Ebî Vakkas: “Senin bu dâvetin hayret
vericidir. Vallahi Ali’nin bir günlük sohbeti, senin haya-
tından ve mematından daha değerlidir.”
Güzîde Sahâbîler’den hiçbirisi “Muâviye haklıdır” de-
memiştir. 1483
24- Sa’d b. Ebî Vakkas’a zamanında niçin Hz. Ali
(kv)’nin yanında savaşa katılmadığı soruldu. Sa’d Hazretleri
şöyle cevap verdi: “Allah’a yemin olsun ki, o benim bir
görüşümdü ve bu görüşüm hatalı çıktı. Ali b. Ebî Tâlib’e
üç fazilet verilmiştir ki; onlardan birinin benim olması,
kızıl tüylü develerimin olmasından daha hayırlıdır. 1-
Gadîr-i Hûm günü Resûlüllah (sav)’in: “Allah benim
mevlâmdır. Ben de sizin mevlânızım. Ben kimin mevlâsı
isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım, onu seveni sev!
Ona dost olana dost ol! Ona düşman olana düşman ol!
Ona yardım edene yardım et.” buyurması. 2- Hayber günü:
“Yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki; o, Allah’ı
ve Resûlü’nü sever, Allah ve Resûlü de onu severler!”
buyurması. 3- Bir gün Resûlüllah (sav) Ashâb’ı ile bir odada
otururken, Ali (kv) içeri girince, etrafındaki Ashâb’ı kendiliğin-
den dışarı çıktı. Sonra kendi aralarında dediler ki: “Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, bizim dışarı çık-
mamız için emir verdi mi?” deyip içeri girdiler ve olanı an-
lattılar. Resûlüllah(sav), onlara buyurdu ki: “Allah’a yemin
1481
Ahmed, Müsned, XIX, 27635; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 308 / VIII, 97
1482 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 275 / s. 417; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 602
1483 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ I, 624
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 411
olsun ki, ben onu içeri alıp sizleri dışarı çıkarmadım.
Fakat Allah (celle celâlühü) onu içeri aldı ve sizleri dışa-
rı çıkardı.” 1484
25- Ebû Mûsa el-Eş’ari’nin, fitnelerden uzak durmak
için Hz. Ali (kv) ile birlikte hareket etmediği, Cemel Vak’ası ile
ilgili bölümde geçmektedir. Hâkim de bu görüşü paylaşmak-
tadır. 1485
26- Muhammed b. Mesleme’den Hz. Ali (kv) yanında
niçin savaşmadığı sorulduğunda açıklamasını şöyle yaptı:
“Ben, Allah Resûlü’ne sordum: “Namaz kılanlar, ihtilafa
düşecek olurlarsa nasıl davranayım?” diye sordum. Allah
Resûlü şöyle buyurdu: “Kılıcınla Medine’nin kara taşlığına
çıkarsın ve kılıcını o taşa çalarsın. Sonra da ya ömrünü
nihayete erdirecek bir ölüm ya da günahkâr bir el sana
uzanıncaya kadar evine gidersin.” Muhammed b. Mesleme:
“İşte bu sebepten ben herkesten ayrı kaldım.” dedi. 1486
27- Sahâbîden Câbir b. Abdullah’a, Hz. Ali (kv) ile sa-
vaşmanın ve ona muhalefette bulunmanın haram oluşunu
sorduklarında cevap olarak şöyle dedi: “Hz. Ali ile savaş-
manın haram olduğunu kâfirler dışında, hiç kimse inkâr
etmez ve şüpheye düşmez.” 1487
28- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Vedâ
Hutbesi sonunda: “Eyvah size! Benden sonra gerisin geri
dönüp birbirinizin boyunlarını vuran kâfirler olmayın!”
1488
29- Abdullah b. Ömer; Hakem Olayı’ndan sonra, Ab-
durrahman b. Ebû Bekir ile dertleşirken şöyle dedi: “Bakınız
bu ümmetin işi nereye vardı. Ümmetin başına neler gel-
di. Yönetimin başına öyle birisi geldi ki, en olmayacak
olan kimse yönetime geldi.” 1489
1484
Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4659
1485 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4660
1486 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4662-4663
1487 Hz. Ali bölümü, 375. Hadis
1488 Buhârî, Fitne 8. Bab; Müslim, İman 118 / I, 584; İbn Mâce, Fitne, X, 4, 3942-
3943; Ahmed, Müsned, XVIII, 25524; Dârimî, Hac 76, 1927; Kütüb-i Sitte, VI, 173
1489 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 340
412 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
30- Zührî nakletti: Irak halkından bir adam, Abdullah b.
Ömer’in yanına gelerek şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki
ben senin benimsediğin tutumun aynısını takınmaya, insanla-
rın fırkalara ayrılma hususunda sana uyarak elimden geldiği
kadarıyla şerden uzak kalmaya çokça gayret ettim. Ben, Al-
lah’ın Kitabı’nda benim kalbimi tamamen etkileyen muhkem
bir âyet okuyorum. Aziz ve celil olan Allah’ın şu buyruğu hak-
kında ne dersin?: “Eğer mü’minlerden iki tâife çarpışırlar-
sa, hemen aralarını bulun, barıştırın. Eğer biri diğerine
karşı bağyediyorsa (isyana devam ediyorsa) o zaman,
Allah’ın emrine dönünceye kadar bağîy tarafla savaşın.
Eğer dönerlerse, yine adaletle aralarını düzeltin ve hep
insaflı olun. Çünkü Allah adaletli davrananları sever.”
(Hucurât, 49/9) Bana bu âyet hakkında bir haber ver.” dedi.
İbn Ömer: “Sen bunu ne yapacaksın? Beni kendi
halime bırak?” diyerek sırtını döndü. Sonra da adamın iyice
uzaklaştığını gördü ve etrafındakilere şöyle dedi: “Bu âyetten
dolayı içimde hissettiklerimi bundan başka hiçbir âyette
hissetmiş değilim. Ben, aziz ve celil olan Allah’ın bu
âyette bana emrettiği şekilde şu haddi aşan isyancı bağîy
kesimle (Muâviye tarafı ile) savaşmadığım için çok hu-
zursuzum!” 1490
31- Abdullah b. Ömer; Hz. Hasan (ra) yönetimi Muâvi-
ye’ye devretmek zorunda kaldığında ve Emevî zulümleri baş-
ladığında; Sıffîn’de Hz. Ali (kv)’nin yanında savaşmadığına
pişman olarak şöyle dedi: “Hayatımda bana en ağır gelen
suç; Ali ile beraber isyancı olan Muâviye’ye karşı savaş-
mamış olmamdır.” 1491
32- Ümeyyeoğulları hilâfet hakkının kendilerine ait ol-
duğunu halka dayattıkları zaman; Abdullah b. Ömer: “Siz
kim, hilâfet kim?” buyurmuştur. Abdullah b. Ömer’in;
“Hilâfetin Muâviye’nin hakkı olmadığına dair çok söz söyle-
mek istediği, ancak bunun insanları birbirine düşürmesinden
1490
Hâkim, El-Müstedrek, V, 3774/ VI, 4656 BMT
1491 İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 115; İbn Sa’d, Tabakât, IV, 212; Hâkim, El-
Müstedrek, VIII, 6417
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 413
ve kan akmasından endişe ettiği için söylemediği” nakledilmiş-
tir. 1492
33- Üsâme b. Zeyd, Hz. Ali (kv)’nin yanında niçin sa-
vaşmadığını şu sözlerle anlattı: “Resûlüllah (sav), Ashâb’ından
bazı kimselerle beni bir seriyye ile gönderdi. Ensâr’dan bir
adam ile birlikte düşmana yarışırcasına saldırdık. Bir adama
saldırdığımda adam tekbir getirdi. Ben de mızrağımı saplayıp
adamı öldürdüm. Döndüğümüzde Ensâr’dan olan arkadaşım
benden önce Resûlüllah (sav)’in huzuruna çıkıp olanları anlat-
tı. Resûlüllah (sav) bana dönüp: “Ey Üsâme, bugün sen ne
yaptın?” buyurdu. Ben de: “O korkusundan böyle söyle-
di.” dediysem de, Resûlüllah (sav) bunu kabul etmedi. Allah
Resûlü (sav) şöyle buyurdu: “Allâhü Ekber dedikten sonra
onu nasıl öldürebildin? Niçin onun kalbini açıp bakma-
dın?” Ben: “O bu sözü ancak korkusundan söyledi.” de-
diysem de Resûlüllah (sav), bu sözlerini akşama kadar tekrar
etti ve bunu bize yasakladı. O günden sonra “Allâhü Ekber”
diyenlerle savaşmayacağıma söz verdim.” Üsâme: “Bu yüz-
den kimseyle savaşamam.” dedi. 1493
34- Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in, Muâviye hakkındaki
kaynaklarından birisi de şudur: Hz. Ali (kv)’nin elçisi, Sa’sa,
Sıffîn Savaşı’nda Fırat nehri kıyısında Muâviye’ye gönderilince
şöyle hitap etti: “Ey Muâviye! Senin telaffuz ettiğin kelime-
lere hiç liyâkatin yoktur. Çünkü Allah-ü Teâlâ, Kur’ân-ı
Kerim’de sana fâsıksın buyurmuştur.” Âyet var denilmiş
fakat tarih kitaplarında yazılmamıştır. 1494
35- İbn Abbas ve Miksem nakletti: Ebû Eyyüb el-Ensârî
Halid b. Zeyd, Bizans topraklarına doğru gazâya giderken
Muâviye’nin yanına uğrayıp bazı ihtiyaçlarından bahsetti.
Muâviye, ihtiyaçlarını karşılamadığı gibi Ebû Eyyüb’e çok sert
davrandı. Ebû Eyyüb el-Ensârî Hazretleri gazâdan dönerken
tekrar Muâviye’ye uğradı ve ihtiyaçlarını tekrarladı. Muâviye
yine sert davrandı ve onunla hiç ilgilenmedi. Ebû Eyyüb:
1492
Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 147
1493 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4657
1494 Ravzatü’l-Ahbab, IV, 486
414 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
“Resûlüllah, kendisinden sonra başkalarının bize tercih
edileceğini haber vermişti.” dedi. Muâviye: “Size, bu du-
rumda ne emretmişti?” dedi. Ebû Eyyüb: “Sabretmemizi
emretti.” dedi. Muâviye: “O halde sabredin.” dedi. Ebû
Eyyüb el-Ensârî Hazretleri, Hz. Ali (kv)’nin Basra Valisi Abdul-
lah b. Abbas’ın yanına gitti. Beytü’l-malden aldığı maaşını ve
işlerinde çalıştırmak üzere sekiz yardımcı istedi. Abdullah b.
Abbas, Ebû Eyyüb’e: “Sen, Resûlüllah için evinden çıktı-
ğın gibi, ben de senin için evimden çıkıyorum.” dedi. İbn
Abbas; Ebû Eyyüb’ün maaşını dörde katlayarak yirmi bin
dirhem verdi. Sekiz kişi yerine de kırk yardımcı gönderdi.
“Başka bir ihtiyacın var mı?” diye sordu. 1495
36- Hicrî 44 yılında Muâviye, Hac mevsiminde mescide
gelmişti. Biz, Abdullah b. Abbas’ın yanında oturuyorduk, kar-
şıdan Muâviye geldi. İbn Abbas’ın yanına oturdu. İbn Abbas
yüzünü başka tarafa çevirdi. Muâviye: “Neden benden yüz
çeviriyorsun, bu işi amcan oğlundan daha çok hak etti-
ğimi bilmiyor musun?” dedi. İbn Abbas: “Niçin? O Müs-
lüman, sen kâfir olduğun için mi?” diye sordu. Muâviye:
“Ben de Osman’ın amcasının oğluyum. Benim amcam,
senin amcaoğlundan hayırlıdır!” dedi. İbn Abbas: “Osman
mazlum olarak öldürüldü.” dedi. Yanında duran Abdullah
b. Ömer’i işaret ederek: “Muhakkak bu, Allah’a yemin ol-
sun ki bu işi senden daha çok hak ediyor.” dedi. Bu sefer
Muâviye: “Ömer’i bir kâfir öldürdü. Osman’ı da Müslü-
man birisi öldürdü.” dedi. İbn Abbas: “Allah’a yemin ol-
sun ki bu senin delilini daha da çürütür.” dedi. 1496
37- Ashâb-ı Güzîn’den Ebû Zerr el-Gıffârî, Hz. Osman
(ra) devrinde Şam’da bulunuyordu. Muâviye’nin dünya hırsını
görüp, yüksek sesle, açıktan açığa Muâviye’yi defalarca uyar-
mıştı. Muâviye, Ebû Zerr’i susturmak ve Şam’dan çıkarmak
için şöyle bir imtihana tâbi tuttu: Muâviye, kendi adamların-
dan birisi ile Ebû Zerr’e bin altın gönderdi. Bu kadar altın, Ebû
Zerr’i uyutmadı. Hemen kalkıp onu fakir fukaraya dağıttı. Ebû
1495
Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5995
1496 Ebû Bekir b. Şeybe, Maruf’tan; Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 6023
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 415
Zerr’i denemek için gönderilen bu altınlarla ilgili sabah erken-
den parayı getiren adam tekrar geldi. “Aman, beni Muâvi-
ye’nin şerrinden kurtar! Bu altınlar başkasına verilecek-
miş! Ben yanlışlıkla sana getirdim! Hemen onları bana
geri ver!” dedi. Ebû Zerr: “O altınları ben dağıttım! Ya-
nımda bir tanesi bile kalmadı! Üç güne kadar tedarik
edeyim!” diye özür beyan etti. Muâviye baktı ki, Ebû Zerr
kendisine göre bir adam değil. Ebû Zerr’i hemen Hz. Osman
(ra)’a şikâyet etti ve Şam’dan çıkarması için haber gönderdi.
Hz. Osman (ra), Ebû Zerr’i Medine’ye dâvet etti. Muâviye,
Ebû Zerr gibi bir sahâbînin nasihatinden kendisini kurtarmış
oldu. 1497
Muâviye, Ebû Zerr’i Şam’dan çıkarmakla kalmadı. Bir
vesile ile Medine’den de Rabeze’ye sürgün ettirdi. Çünkü Ebû
Zerr’in Resûlüllah (sav)’den şöyle bir rivâyeti vardır: “Her kim
hilâfet üzere, Hz. Ali ile mücadele ederse onu öldürün!”
1498
Ebû Zerr, Rabeze köyünde vefat etti. Cenazesini Ashâb-ı
Kiram’dan Abdullah b. Mes’ûd ile birlikte bazı yolcular kaldır-
dı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ebû Zerr
hakkında şöyle buyurdu: “Gök kubbenin altında ve yeryü-
zünün üstünde Ebû Zerr’den daha doğru sözlü bir kimse
yoktur.” 1499
38- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ebû Zerr, ümmetimin kovulanı ve sürgüne
gönderilenidir. Yalnız yaşar ve yalnız ölür. Yalnız Allah
ona yeter.” 1500
39- Hz. Hasan (ra); Muâviye’ye yönetimi devrettikten
sonra, hutbe konuşmasında şöyle buyurdu: “Gerçekten bu
hilâfet benim hakkımdı. Muâviye’nin hakkı olmadığı
halde, bu vazifeyi Müslümanların kanı dökülmesin diye
devretmek zorunda kaldım.” 1501
1497
Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 453-454
1498 Hz. Ali bölümü, 420. Hadis
1499 Tirmîzî, Menâkıb 36, 3801 / III, 588; İbn Mâce Mukaddime, I, 11, 156; Ahmed,
Müsned, XIX, 26897-26904; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5511 BMT; El-Askalânî, El-
Metâlib, IV, 4111-4117; Geniş bilgi için baknz: Abdullah Aydınlı, DİA, Ebû Zerr, X,
268; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 83
1500 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4113
1501 Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin bölümü, 71. Hadis
416 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
40- Hz. Hasan (ra), hutbe konuşmasında da görüldüğü
üzere, Muâviye’ye isteyerek biat etmemiştir. Şartların gereği ve
Resûlüllah (sav)’in “İki ordu arasında barışı sağlar” hadisi
gereğince hareket ettiğini görüyoruz.
Kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre; Hz. Hasan (ra),
halim-selim yaratılışlıydı. Kendisinden bir şey istenildiği zaman
“Olmaz, veremem” diyecek bir mizaçta değildi. İslam Ümmeti
içerisinde ikiliği kabul etmeyen, dostluk ve barış taraftarı bir
şahsiyetti.
Ancak Hz. Hüseyin (ra); mizaç olarak, haksızlığa ve
zulme boyun eğmez bir karakterdeydi. Hz. Hüseyin (ra), Hz.
Hasan (ra)’ın Muâviye’ye biat etmek istemesini eleştirdi. An-
cak kendisi ne yaparsa, ona itaat edeceğini söyledi ve öyle
yaptı. Kays b. Sa’d, Hucr b. Adîy gibi sahâbîden ve Hz. Hasan
(ra)’ın komutanlarından bazı kimseler de biat etmek istemedi-
ler. Hz. Hasan (ra)’ın gayretiyle bu kimseler Muâviye’ye iste-
meyerek biat etmişlerdir. Hz. Hüseyin, Kays b. Sa’d, Hucr b.
Adîy gibi kimseler; Muâviye’nin emirliğe layık olmadığını o
gün de, ondan sonraki zamanda da hep söylemişlerdir. 1502
41- Hz. Hüseyin (ra), Muâviye’nin yaptığı zulümleri
eleştirmekten asla geri durmadı. Muâviye ile oğlu Yezîd; Mek-
ke’ye doğru giderken Redm denilen yerde Hz. Hüseyin’le
karşılaştılar. Hz. Hüseyin (ra); Muâviye’yi görünce devesinin
yularından tutup, yere çöktürdü. İslam Ümmeti’ne yaptığı
çirkin işlerden dolayı azarladı. Bağırıp çağırdı. Sonra da bıra-
kıp gitti. Muâviye’nin yanında bulunan Yezîd ve Amr b. Os-
man, Muâviye’ye: “Ali b. Ebî Tâlib’in oğlu, senin yolunu
kesiyor, deveni çöktürüyor, istediğini söylüyor, sen hiç
cevap vermiyorsun!” deyip, Hz. Hüseyin’e karşı niçin böyle
sessiz kaldığını sordular. Muâviye şöyle dedi: “Olanları unu-
tun! Başkası böyle davransaydı, onu öldürürdüm! Bir ara
beni öldürmeden buradan gitmeyeceğini sandım! Eğer
beni öldürseydi, artık iflah olmazdınız!” 1503
1502
Tarih-i Taberî, IV, 76-77; En Sevgilinin Dostları, s. 363
1503 İbn Manzur, Muhtasar, VII, 128; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 430; Hilal-Abdullah Kara,
İki Sultan İki Kurban, s. 175-176; Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 97
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 417
42- Muâviye devrinde Hz. Hüseyin (ra), Muâviye’nin ve
valilerinin zulümlerini halka anlatır, yaptıklarından dolayı da
Muâviye’yi ve valilerini kınardı. Muâviye zamanında da Kûfeli-
ler, Hz. Hüseyin’e mektuplar yazarlardı. Bu durumları casusla-
rı vasıtasıyla öğrenen Muâviye, Hz. Hüseyin’e bir mektup
gönderdi: “Duyduğuma göre Kûfeliler; sana mektup ya-
zıp, isyana teşvik ediyorlarmış. Babanı ve kardeşini de
fesâda onlar sürüklediler. Allah’tan kork! Verdiğin sözü
hatırla! Eğer bana karşı tuzak kurar, plan yaparsan, ben
de sana karşı yaparım!”
Hz. Hüseyin (ra) hemen cevap yazdı: “Bahsettiğin şe-
kilde bir girişimim ve planım yoktur! Seninle savaşmayı
düşünmüyorum! Ancak cihadı terk ettiğim için de Allah
katında özürlü kabul edileceğimi sanmıyorum! Senin
yönetimin başında bulunmandan daha büyük bir fitnenin
de, bu ümmetin başına geleceğini sanmıyorum!” Hz. Hü-
seyin (ra)’ı uyardığı için Muâviye pişman oldu. 1504
43- Amr İbnü’l Âs’ın oğlu Abdullah, Medine’de Hz. Hü-
seyin (ra) ile dostluk kurmak istedi. Ashâb’dan Ebû Saîd el
Hudrî’yi de aracı yaptı. Ancak Hz. Hüseyin (ra), Amr’ın oğlu
Abdullah ile Sıffîn’de bulundu diye konuşmazdı. Hz. Hüseyin
(ra) yanlarından geçerken; Abdullah, yanındakilere: “Vallahi
Hüseyin’in benimle konuşması, benim için bütün dünya-
nın malından hayırlıdır. Hüseyin de bana yerdekilerden
ve göktekilerden daha hayırlıdır.” dedi. Hz. Hüseyin (ra),
bunu duyunca Abdullah’a: “Madem öyledir, Sıffîn’de bana
ve babama karşı niçin savaştın? Vallahi babam benden
daha hayırlıydı.” buyurdu.
Abdullah: “Haklısın vallahi! Ancak ben geceyi namazla,
gündüzü oruçla geçiren bir gençtim. Babam Amr, beni
Resûlüllah’a şikâyet etti. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem bana: “Hem namaz kıl, hem uyu! Hem oruç tut,
hem iftar et! Baban Amr’ın sözünü dinle!” diye nasihat
etti. Babam da, Resûlüllah’ın bu nasihatine dayanıp, bana:
1504
İbn Sa’d, Tabakât, VI, 430; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 270; İbn Manzur, Muhtasar
VII, 137; Zehebî, A’lâmi’n-Nübelâ, 1730; A. Köksal, Kerbelâ, s. 38
418 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
“Sıffîn’e gideceksin” diye emretti, ben de mecbur kal-
dım. Hem ben ne ok attım, ne kılıç kullandım.” 1505
diye-
rek özür diledi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (ra): “Muâvi-
ye’nin yanında bulunmak da vebâl gerektirir. Yaratıcı’ya
isyan konusunda yaratılana itaat edilmeyeceğini bilmiyor
musun?” buyurunca, Abdullah başını yere indirdi ve çok
utandı. 1506
Abdurrahman b. Halid b. Velid’in Öldürülmesi
44- Halid b. Velid’in Abdurrahman isimli oğlu, Anado-
lu’ya doğru gazâlar ederek birçok memleketler fethetti. İslam
dünyasında ve özellikle Şam diyarında büyük bir şöhrete ka-
vuştu. Muâviye, Abdurrahman’dan korkar ve çekinir oldu.
Abdurrahman, Hicrî 46 (666) yılında Humus’ta zehirlenerek
öldürüldü. Birçok kaynakta: “Abdurrahman b. Halid b. Ve-
lid, Muâviye tarafından zehirlendi!” denilmiş, Muâviye zan
altında kalmıştır. 1507
*- Muâviye, İbn Usal adında birini görevlendirerek:
“Abdurrahman’ı ortadan kaldırırsa, ömür boyu Abdurrah-
man’ın elindeki bütün haraçları kendisine vereceğini vaâd etti.
Muâviye vaâdini tuttu. Fakat Abdurrahman’ın Halid adındaki
oğlu da İbn Usal’ı öldürdü. 1508
*- İbn Usal, Rum kökenli Hıristiyan, Muâviye’nin özel
doktorlarındandır. Muâviye’nin nedimliğini de yapmış olan,
zehir konusunda son derece uzman bir kimseydi. Abdurrah-
man’ın Suriye’de önlenemez yükselişini durdurmak için
Muâviye tarafından zehirletilmiştir. Abdurrahman b. Halid’in
bir rahatsızlığında, tedavi amaçlı gönderilmiş ve zehirlenerek
ortadan kaldırılmıştır. 1509
1505
El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4484
1506 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ I, 633; M. N. Bursalı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, s.
217-218; Hilal-Abdullah Kara, İki Sultan İki Kurban, s. 172-173
1507 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 460-461; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 58; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 615; Sırma, İ. S., Emevîler Dönemi, s. 24; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî
Süfyân, s. 161
1508 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 460
1509 Aycan, İrfan, Emevîler Dönemi Kültür Hayatında Bazı Beşeri İlimlerin Tarihsel
Gelişimi, Ocak-Nisan 2000, c. 2 s. 6, Doktora Tezi; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân,
s. 162
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 419
Hucr b. Adîy ve Arkadaşlarının Öldürülmesi (H.51/M.671)
45- Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Ey Kûfe Ehli! En ha-
yırlı olanlarınızdan yedi kişi öldürüleceklerdir! Onların
misali, hendeklerde öldürülen Uhdud Ashâbı gibidir!” 1510
Hz. Ali (kv) devam ediyor: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Sen olmasaydın,
benden sonra mü’minler belli olmazdı!” 1511
46- Abdullah b. Tâvus babasından nakletti: Hz. Ali (kv),
Hucr b. Adîy’e şöyle buyurdu: “Ey Hucr, sen benden sonra
ayağa kaldırılacak ve bana lanet etmekle emrolunacak-
sın! Bana lanet oku ama benden uzak olduğunu bildir-
me!” Tâvus dedi ki: “Ümeyyeoğulları’nın görevlisi Ahmed b.
İbrahim, Hucr’u camide ayağa kaldırdı. Hz. Ali’yi lanetlemesi-
ni sağlayacak ya da onu öldürecek görevlilerin de olduğunu
gördüm. Hucr’a Ali’yi lanetlemeyi emrediyorlardı. Onların
kalpleri körelmişti, Hucr’un ne demek istediğini anlamıyorlar-
dı.” 1512
47- Hucr b. Adîy sahâbîdendir. Kadisiye’de bulundu.
Cemel’de ve Sıffîn’de Hz. Ali ile birlikte bulundu. Muâviye b.
Ebî Süfyân onu Merc-i Azra’da öldürdü. Abdullah ve Abdur-
rahman adındaki iki oğlunu da Mus’ab b. Zübeyr öldürdü. 1513
48- Mervan b. Hakem şöyle dedi: “Muâviye ile birlikte
Hz. Âişe’nin yanına girdim. Hz. Âişe: “Ey Muâviye, sen Hucr
ve arkadaşlarını öldürdün! Yapacağını yaptın!” diye azar-
ladı ve olayı uzun uzun hikâye etti.” 1514
49- Hz. Âişe annemiz, Hucr’un öldürülmesine karşı çık-
tı, ancak engel olamadı. Daha sonra yanına gelen Muâviye’yi
azarladıktan sonra, şöyle bir hadis nakletti: Resûl-ü Ekrem
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
1510
İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 307 / VIII, 97
1511 Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, XIII, 178
1512 Hâkim, El-Müstedrek, V, 3417
1513 Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 6028
1514 Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 6038
420 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
“Merc-i Azra’da birtakım insanlar öldürülecektir.
Bu, Allah’ı ve semâ ehlini öfkelendirecektir.” 1515
Saîd b. Müseyyeb nakletti: “Hz. Âişe’nin yanına giren
Muâviye’ye Hz. Âişe şöyle dedi: “Burada seni öldürmesi
için bir adam sakladığımdan korkmuyor musun?” diye
sorunca, Muâviye: “Burası girenin güvende olduğu bir ev
olduğu halde bunu yapmazsın!” dedi. Hz. Âişe “Doğru
söyledin” dedi. Muâviye de: “O zaman sen de bizim yöne-
tim işimize karışma.” dedi.” 1516
*- Bu ziyarette Hz. Âişe annemiz, Muâviye’yi şöyle azar-
ladı: “Hucr’u öldürürken yumuşak huyluluğun nereye
gitmişti!” 1517
50- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin ve
Hz. Ali (kv)’nin haber verdiği bu hâdise; Muâviye’nin yöneti-
me geçmesiyle şöyle cereyan etti: Muâviye, Kûfe Valisi Muğîre
b. Şu’be’yi yanına çağırarak şu tavsiyeleri yaptı: “Ali’ye sü-
rekli olarak küfretmeyi ve onu kötülemeyi ihmal etmeye-
ceksin! Osman’a da sürekli rahmet okuyup, mağfiret
dileyeceksin! Ali’nin ve sevenlerinin ayıplarını her fırsat-
ta ortaya dökecek, onları kötüleyip duracaksın! Osman’ı
ve taraftarlarını sürekli övecek, Ali ve taraftarlarını yere
batıracaksın!” 1518
51- Muâviye’nin emri üzerine Muğîre b. Şu’be; Kûfe
Camisi’nde Ebû Tûrab ve Ehl-i Beyt’ine bedduâ ederdi.
Ashâb-ı Kiram’dan ve Ehl-i Beyt taraftarlarından Hucr b. Adîy
ve arkadaşları da kalkıp, Hz. Ali (kv)’yi medhü senâ ederlerdi.
Muğîre, Muâviye’nin azabıyla ve cezasıyla korkutur, bazen de
sessiz kalırdı. 1519
Muâviye, bu durumu öğrenince; yeni Kûfe
Valisi olan Ziyâd b. Ebîhi’ye mektup yazıp: “Hucr’u zincire
vurarak yanıma gönder.” dedi. 1520
1515
İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 308; Nebî Bozkurt, DİA, Hucr b. Adîy, XVIII, 277
1516 Ahmed, Müsned, XIX, 27635; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 308 / VIII, 97
1517 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 97
1518 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 478; İslamoğlu, M., İmamlar ve Sultanlar, s. 77
1519 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 478; İslamoğlu, M., İmamlar ve Sultanlar, s. 79
1520 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 91-92
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 421
52- Muğîre’nin ölümüyle Ziyâd, Kûfe’ye vali tayin edil-
di. Ziyâd da hutbeden Hz. Ali (kv) ve Ehl-i Beyt’ine lânet oku-
du. Hucr b. Adîy de önceden yaptığı gibi ayağa kalkıp Hz. Ali
(kv)’yi ve Ehl-i Beyt’ini medhü senâ etti. Ziyâd ise Hucr’u ve
on üç arkadaşını; yakalatıp, kelepçe ettirerek Muâviye’ye gön-
derdi. Altı kişinin aşireti, araya girip kurtarıldı. Hucr ve altı
arkadaşı ise Muâviye’nin emri ile Merc-i Azra’da idam olundu.
1521
53- Muâviye; Hucr ve arkadaşlarına: “Hz. Ali’ye söv-
mezlerse öldürüleceklerini” söylediğinde, onlar şöyle dedi:
“Keskin kılıcın karşısında sabırla beklemek, bize söy-
letmek istediğinizden daha kolaydır. Hz. Ali’ye sövüp
cehenneme gitmektense; Allah’a, Resûlüllah’a ve Hz.
Ali’ye kavuşmak daha güzeldir.” 1522
Hz. Peygamber (sav)’in Minberinin ve Âsâsının Şam’a
Nakledilmek İstenmesi
54- Hicrî 50 (670) yılında Muâviye; Mekke ve Medi-
ne’ye nispetle, Şam’ın şan ve şerefini arttırmak için Peygam-
berimizin Mescidi’nde bulunan minberini ve Mescid-i Nebevî
Müezzini Sa’d’ül Karaz elinde emanet olarak muhafaza edilen
Peygamberimiz (sav)’e ait Âsâ-yı Şerif’in Şam’a naklini emret-
ti. Bu haber Medine’ye ulaştığında tevâfuken, Güneş tutuldu
ve her yer karanlık oldu. Medine halkı feryat ile Muâviye’nin
emrine karşı durdular. Ashâb’dan Câbir el-Ensârî ve Ebû Hu-
reyre’yi Muâviye’ye gönderdiler. Minberin naklinin mümkün
olamayacağını ve Âsâ-yı Şerif’in de Mescid-i Nebevî’den çıka-
rılmasının caiz olmadığını anlattılar ve Muâviye de emrini geri
aldı. 1523
1521
Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 619; Sırma, İ. S., Emevîler Dönemi, s. 34 Geniş
bilgi için baknz: İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 478-492; İbn Sa’d, Tabakât, VIII, 328; İbn
Kesîr, El-Bidâye, VI, 307 / VIII, 93/97
1522 Mes’ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, III, 13; Özkes, İ., Emevî Siyaseti, 90
1523 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 470; Ravzatü’l-Ahbab, IV, 77; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
81; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 620; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 164
422 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Hz. Ali (kv) ve Muâviye’nin Devlet Hazinesine Bakışı
55- Hz. Ali (kv)’nin ağabeyi Âkil b. Ebî Tâlib, Kûfe’de
devlet hazinesinden hakkı olmayan parayı istediğinde, Hz. Ali
(kv) vermedi. Âkil ısrar edince Hz. Ali (kv): “Hazineden sana
vereceğim para hırsızlık değil mi? Sen bana kıyamet gü-
nü acımıyor musun!” deyip para veremeyeceğini söyledi.
Âkil b. Ebî Tâlib, Şam’a Muâviye’nin yanına gidip, durumu
anlatınca; Muâviye, Âkil’e hemen bolca ihsanda bulundu ve
maaş bağladı. Hz. Ali (kv), bunu öğrendiği zaman çok ağlamış
ve kederlenmiştir. 1524
Yezîd’in Veliaht Tayin Edilmesi
56- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Kim İslam’da iyi bir çığır açarsa, açtığı çığırın
ecri ve kendisinden sonra, o hususta amel edenlerin ecir-
leri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir. Kim
de İslam’da kötü bir çığır açarsa, açtığı çığırın günahı ve
kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahları, on-
dan bir şey eksilmeden ona aittir.” 1525
57- Hicrî 56 yılında Muğîre b. Şu’be’nin fikri ve tavsiye-
siyle Muâviye, kendi yerine oğlu Yezîd’i veliaht tayin etti. Ön-
ce Şam, Irak ve Mısır’ın biatlarını aldıktan sonra asıl zor olan
Hicaz’a yöneldi. Medine’de bulunan Hz. Hüseyin, Abdullah b.
Ömer, Abdullah b. Zübeyr ve Abdurrahman b. Ebû Bekir’e
önce hediyeler verdi. Sonra oğlu Yezîd’i övdü. Herkesin
Yezîd’e biat ettiğini, onların da biat etmesi gerektiğini anlattı.
Hz. Hüseyin ve arkadaşları buna yanaşmadılar ve Hac için
Mekke’ye gittiler. Biat etmeyeceklerini de söylediler. Hz. Âişe
annemizin işittiğine göre Muâviye de: “Biat etmezlerse, on-
ları öldürürüm!” demişti. Muâviye, Medine’de Yezîd için biat
aldıktan sonra, o da Mekke’ye geçti. Muâviye her gün Hz.
Hüseyin ve arkadaşlarına iltifatlar ederdi.
1524
Tarih-i Taberî, IV, 65
1525 Buhârî, İtisam 15; Müslim, İlim 16; Ebû Dâvud, Sünnet, III, 4609; Tirmîzî, İlim 15,
2675 / II, 674; İbn Mâce, Mukaddime, I, 14. Bab; Nesâî, V, 99-100 5; Ahmed, Müs-
ned, I, 814; Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn, s. 158, 172. Hadis
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 423
Nihayet Muâviye, Hac işlerini bitirdi ve yüklerini hay-
vanlara yükledi. Hz. Hüseyin, İbn Ömer, İbn Zübeyr ve İbn
Ebû Bekir’i çağırıp mescidin dışında görüştü. Önce onlara tatlı
konuştu. Sonra da tehdit ederek: “Şimdi mescide gireceğiz,
ben hutbe okuyacağım! Sizler itiraz ederseniz, başlarınız
kesilecektir!” deyip içeri girdiler. Her birinin başına iki kılıçlı
muhafız tayin edildi. Muâviye: “Sizin hayırlılarınız olan şu
kimseler biat etti!” deyip, halkı biata çağırdı ve halkın biatını
aldıktan sonra, hayvanına binip Şam’a doğru yola çıktı. Mek-
ke halkı, Hz. Hüseyin ve arkadaşlarına: “Hani sizler biat
etmeyecektiniz! Ne oldu da biat ettiniz?” diye sordular.
Onlar da: “Biz biat etmedik, kılıç zorundan cevap da ve-
remedik!” dediler. Böylece Muâviye, Yezîd’e biat almış oldu.
1526
58- Her fırsatta Hz. Osman (ra) taraftarlığı yapan
Muâviye’nin Hz. Osman (ra) evladına bir muamelesi: Hz. Os-
man (ra)’ın oğlu Sa’d, Şam’da otururdu. Muâviye, Sa’d’a:
“Herkes Yezîd’e biat etti! Haydi, sen de biat et!” dedi.
Sa’d da inanıp biat etti. Sonra baktı ki; Mekke-Medine eşra-
fından on beş kişi biat etmemiş. Sa’d: “Benim değerimi dü-
şürdün!” deyip Muâviye’ye şikâyetçi oldu. Muâviye, hemen
Sa’d’ı Horasan’a vali tayin etti. Mekke-Medine biatlarını ta-
mamlayınca da Sa’d’ı valilikten azledip, bu vilayeti de Ubey-
dullah b. Ziyad’a bağladı. 1527
59- Muâviye’ye İsrâ ve Mîrac olayından bahsedilince:
“O sâdık rüyadan başka bir şey değildi” derdi. 1528
Muâviye’nin Ölmeden Önce Söyledikleri
60- Muâviye öleceği zaman: “Resûlüllah bana teber-
rüken bir gömlek giydirmişti. Vefatımda onu bana giydi-
rin. Resûlüllah’ın tırnaklarını bir şişe içerisinde sakla-
mıştım. Onları öğütüp vefatımda gözlerime ve ağzıma
koyunuz. Belki bunlar vesilesiyle affedilirim!” dedi.
1526
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 509-512; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 139; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 625-628; Gülgün Uyar, Ehl-i Beyt, s. 91
1527 Tarih-i Taberî, IV, 92
1528 İbn Hişâm, Sîret, II, 47
424 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Sonra da şöyle hayıflandı: “Keşke, Zîtûvâ gibi bir çöl
köyünde sakin olan bir Kureyşli olsaydım da, bu dünya
makâmına heves etmeseydim!” 1529
61- Muâviye’nin hastalığı artınca, kızı başını alıp göğsü-
ne koydu ve saçlarını okşayıp kaşımaya başladı. Bu sırada
Muâviye, kızına şunları söyledi: “Sen evirip çevirip saçları-
ma bakıyorsun. Fakat bu başın sahibi helâl haram de-
meden mal toplayıp durdu. Keşke ateşe girmeyecek ol-
sa!” 1530
62- İbn Sîrîn şöyle nakleder: Muâviye ölüm döşeğin-
deyken şöyle diyordu: “Ey Hucr! Seninle karşılaşacağım
gün, keşke çok uzaklarda olsa!” 1531
63- Muâviye, yirmi yılı aşkın vali olarak, yirmi yıla yakın
da melik olarak hüküm sürdükten sonra, minbere çıkıp şöyle
dedi: “Ey Halk! Siz benden yoruldunuz usandınız, ben de
sizden yoruldum usandım. Bundan sonra sizin üzerinize
benden daha hayırlısı gelmez. Zira daha önce gelenler de
benden daha hayırlı kişilerdi.” 1532
İlgili Hadisler
64- Abdullah b. Abbas nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, çocuk yaşta olan İbn Abbas’ı gönde-
rerek Muâviye’yi çağırtır. İbn Abbas onu yemekte bulur, çağı-
rır ve “Yemek yiyor!” diye haber getirir. Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem, İbn Abbas’ı ikinci, üçüncü defa gön-
derir çağırtır. Fakat Muâviye yine gelmez. Yemek yemeye
devam eder ve: “Git Muhammed’e söyle, ben yemek yiyo-
rum, gelmeyeceğim!” der. Bunun üzerine Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Allah, onun karnını do-
yurmasın!” diye bedduâ etti. 1533
Sonra Muâviye bu bed-
duânın kendisi hakkında geçtiğini itiraf etmiştir. Günde yedi
1529
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 13; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 236-237; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 634
1530 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, IV, 13
1531 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 491
1532 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, c. 1, s. 633
1533 Müslim, Birr 96 / X, 597; Kütüb-i Sitte, XIII, 31-32-33; Ahmed, Müsned, XIX,
Menâkıb, 26733-26737; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 205
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 425
defa yemek yediğinden aşırı şişman olup, ayakta duramaz
hale gelmiş, hutbeleri bile oturarak okuduğu rivâyet edilmiştir.
1534
65- Muâviye b. Ebû Süfyân, Peygamberimiz (sav)’in
kendisine söylediği hadisi şöyle nakleder: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Benden sonra birtakım
emirler gelecek ve dedikleri dedik olacak, işte bunlar
maymunun atılması gibi cehenneme doğru atılacaklar-
dır!” 1535
66- Muâviye yine Peygamberimiz sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemden şu hadisi nakleder: “Öyle idareciler gele-
cektir ki, istediklerini söyleyecekler, fakat kimse ses
çıkaramayacak! Bunlar birbirinin peşi sıra cehenneme
yuvarlanacaklar!” 1536
67- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Muâviye, mülk sahibi olun-
caya kadar, günlerin ve gecelerin tadı geçmez.” 1537
68- Hasan-ı Basrî, Ebû Saîd ve Abdullah b. Mes’ûd
nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Minberim üzerinde Muâviye’yi gördüğünüz
vakit, onu hemen öldürünüz!” 1538
*- Ebû Saîd el Hudrî nakletti: Hz. Ömer zamanında
Muâviye, Şam’da minbere çıkınca Ensâr’dan bir kişi onu öl-
dürmek istedi. O kişiye dedik ki: “Ömer’in haberi olmadan
onun zamanında kılıç çekme!” O da yukarıdaki hadisi nak-
letti. “Bunu biz de duyduk ancak Ömer’den izin almadan
bu işi yapmayalım dedik. Mektubu gönderdik ancak
Ömer vefat edene kadar cevabı gelmedi.” 1539
69- Esbâb-ü Nüzûl kitabında rivâyet edilen bir hadiste,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, şöyle buyuruyor:
1534
İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 139; Ravzatü’l-Ahbab III, 481
1535 Taberânî, Kebir’de; Ebû Ya’lâ, Müsned’den; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 460; El-
Askalânî, El-Metâlib, IV, 4413; Râmûz el-Ehâdis, s. 299
1536 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 232; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4412
1537 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 221; Râmûz el-Ehâdis, s. 47
1538 Belâzürî, El-Ensab, II, 121-122; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4499; Hatîb Bağdâdî,
XII, 181; Tefsir-i Taberî, X, 58; Zehebî, Mîzânü’l-Îtidal, I, 572 / II, 380
1539 Belâzürî, El-Ensab, IV, 126
426 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
“Ey Muâviye, sende zerre kadar bâtın yok!” Diğer bir ri-
vâyette: “Ey Muâviye, sende zerre kadar iman ve ihlâs
yok!” Bâtinî amellerden bir zerre, dağlarca zâhirî amellerden
üstündür. Bâtından maksat; imandır, itikaddır, ihlastır. 1540
70- Abdülmelik b. Umeyr’in naklettiğine göre Muâviye
şöyle dedi: “Resûlüllah bana: “Ey Muâviye, bir gün olur,
yönetime gelirsin. O zaman iyilikle davran!” dediği gün-
den beri yönetici olacağımı bekliyordum.” 1541
71- Abdullah b. Ömer nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bu ümmetten
Rabb’in huzurunda ilk dâvâlaşacak olan Ali ile Muâvi-
ye’dir. Cennete ilk girecek olan ise Ebû Bekir ve
Ömer’dir.” 1542
72- Kays b. Abbâd nakletti: Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde, Allah’ın huzurunda, ilk olarak hasım-
larıyla dâvâya girişmek üzere diz çökecek kimse benim!”
Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Bu iki sınıf; Rablerinin
dini hakkında birbiri ile tartışan iki hasımdır.” (Hac, 22/19)
âyeti, benim ve düşmanlarım hakkında nâzil olmuştur.”
1543
73- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Amr
İbnü’l Âs ve Muâviye hakkında şöyle buyurdu: “Bu ikisi hile
ve aldatma dışında birlik olmazlar!” 1544
74- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Amr
İbnü’l Âs ve Muâviye hakkında şöyle buyurdu: “Eğer Muâvi-
ye b. Ebû Süfyân ve Amr İbnü’l Âs’ı bir arada görürseniz,
birbirinden ayırınız! İkisi hayır için bir araya gelmezler!”
1545
1540
Buğyetül Vacid, Mektûbat-ı Mevlâna Halid, s. 6
1541 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4085; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 301 / VIII, 39
1542 Râmûz el-Ehâdis, s. 160
1543 Buhârî, Megâzi 8, 3965-3967; Nesâî, VII, 8098; Hâkim, El-Müstedrek, V, 3506-
3507 BMT; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 288; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s.
118
1544 Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, II, 88; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, II, 263
1545 İbn Abdirabbih, İkdü’l-Ferîd, II, 290; İbn Âsâkir, Târîhu Dımaşk, IV, 169; El-
Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, VII, 248; Ali el-Muttakî, Kenzül Ummâl XI, 196
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 427
75- Ebû Berze nakletti: Bir seferde Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem ile birlikteydik. Şarkı, şiir, eğlence ses-
leri duyuyorduk. Resûlüllah (sav): “Bunların kim olduğuna
bakın, nedir bu?” diye buyurdu. Ben biraz ilerleyince,
Muâviye ve Amr İbnü’l Âs’ı şarkı söylerken gördüm. Dönüp
Resûlüllah (sav)’e haber verdim. O da şöyle bedduâ etti:
Farklı tercümelerle;
*- “Ey Allah’ım! Onları tepetaklak çevir ve cehen-
nem ateşine at!”
*- “Ey Allah’ım! Bu ikisini fitnenin içinde kıl! İlâhi,
bu ikisini ateşe at!”
*- “Ey Allah’ım! Onları fitnelere döndür ve fitnele-
rin içine koy! Sonra da cehenneme sürükle!” 1546
76- Ebû Zerr el-Gıffârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim, halifelik
için, Ali ile savaşırsa onu öldürünüz!” 1547
77- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Her şeyin bir âfeti vardır. Bu dinin âfeti de
Benî Ümeyye’dir (Emevîler’dir)!” 1548
78- Ebû Zerr el-Gıffârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: Sünnet’imi ilk defa
Emevîler’den bir adam değiştirecektir.” 1549
79- Ebû’l-Âliye nakletti: “Yezîd, Şam’da Müslümanlar-
dan bir adamın hissesine düşen bir ganîmeti elinden aldı.
Adam, Ebû Zerr Hazretleri’nden yardım istedi. Ebû Zerr
adamla birlikte Yezîd’in yanına gitti ve ganîmeti geri istedi.
Bunu üç defa tekrar etti. Yezîd duraksadı ve sessiz kaldı. Ebû
Zerr: “Eğer böyle yaparsan Resûlüllah’ın şöyle dediğini işittim:
Sünnet’imi ilk defa Emevîler’den bir adam değiştirecek-
tir.” dedi ve dönüp gitti. Yezîd, Ebû Zerr’in peşinden gitti ve
bu kişinin kendisi olup olmadığını sordu. Ebû Zerr de: “O ilk
1546
Ahmed, Müsned, XVI, 24058; Ebû Ya’lâ, Musned, XIII, 429-432; El-Askalânî, El-
Metâlib, IV, 4225/4226; Yakûbî, Tarih, V, 68; El-Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, VIII,
121
1547 Hz. Ali bölümü, 420. Hadis
1548 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4527; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, VI, 91; İbn
Hacer El-Heytemî, Tathir’ül Cinan s. 143
1549 İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 312
428 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
kişi sen değilsin.” dedi. Yezîd de ganîmeti adama verdi.”
1550
80- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Ehl-i Beyt’im benden sonra gerçekten; ümme-
tim tarafından öldürülmek, eziyet görüp, başka ülkelere
sürgün edilmek gibi olaylarla karşılaşacaklardır! Top-
lumlardan bize karşı en şiddetli düşman olanları ise
Benî Ümeyye, Benî Muğîre ve Benî Mahzum’dur!” 1551
81- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Arab kabilelerinin en şerlisi Emevîoğulları,
Hanîfeoğulları ve Sâkif Kabilesi’dir.” 1552
82- Ebû Hureyre nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem, rüyasında Hakemoğulları’nın kendi minberi
üzerine sıçradıklarını gördü. Öfkeli bir ifade ile şöyle buyurdu:
“Ne oluyor ki ben, Hakemoğulları’nın maymunların sıç-
radığı gibi, minberim üzerine sıçradıklarını görüyorum.”
Bundan sonra vefatına kadar Resûlüllah (sav)’in güldüğü gö-
rülmedi.” 1553
83- Hz. Hüseyin (ra), İbn Abbas’a şöyle buyurdu: Ey
Ebû Abdullah! Ben, Yezîd’e nasıl biat edeyim. Onun hakkında
ve babası hakkında Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem ağır sözler söylemiştir. O sözlerden biri de şudur ki:
“Muâviye neye yarar! Allah, Muâviye’ye bereket verme-
sin! Çünkü onun oğlu benim kızımın oğlunu katledecek-
tir!” 1554
84- Ebû Ubeyde nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Benim ümmetimin yönetimi
düzgün ve adaletle gidecektir. Tâ ki, Ümeyyeoğulla-
rı’ndan bir adam çıkıp onu yaralayıncaya ve bu işi boza-
na kadar!” 1555
1550
El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4528
1551 Ehl-i Beyt bölümü, 277. Hadis
1552 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4534; Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8529 BMT
1553 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4530; Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8528 BMT; Zehebî,
Tarihü’l-İslam, VI, 67; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 417
1554 Ravzatü’l-Ahbab, IV, 118
1555 Süyûtî, Târihu’l-Hulefâ, s. 208; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4528; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VI, 312; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 473
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 429
85- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Benim ümmetimi Kureyş’ten
bir tâife helâk edecektir.” Ashâb: “O halde bize ne buyu-
rursun, Yâ Resûlüllah?” dediler. Efendimiz (sav): “Keşke
insanlar onlardan uzak dursalar!” buyurdu. 1556
86- Mervan b. Hakem’in de olduğu bir mecliste Ebû
Hureyre, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle
buyurduğunu nakletti: “Ümmetimin helâki Kureyş’ten bir-
kaç gencin elleriyle olacaktır!” Mervan, hemen: “Allah’ın
lâneti o gençlerin üzerine olsun!” dedi. Ebû Hureyre de
Mervan’a dönüp: “Bunların filan oğulları ve filan oğulları
diye isimlerini söylemek istesem mutlaka söylerdim.”
dedi. 1557
87- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ümmetimin helâki Kureyşli
sefih çocuklar elinden olacaktır.” 1558
88- Hz. Ali (kv) nakletti: Yöneticilik konusunda Resûlül-
lah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu
kendi kulaklarımla duydum, kalbimle muhafaza ettim: “İnsan-
lar Kureyş’e tâbidir. İyileri Kureyş’in iyilerine, kötüleri
de Kureyş’in kötülerine tâbidir.” 1559
89- Misver b. Mahreme nakletti: Hz. Ömer (ra), Abdur-
rahman b. Avf’a: “Biliyor musun hani biz: “Allah yolunda
cihadın hakkını vererek çarpışın.” (Hac, 22/78) âyetini, “Za-
manın başında cihad ettiğiniz gibi zamanın sonunda da
cihad edin” ilavesiyle okurduk.” Abdurrahman b. Avf: “Bu
zamanın sonundaki cihad ne zaman olacak, Ey
Mü’minlerin Emiri?” dedi. Hz. Ömer: “Ümeyyeoğulları
emir, Muğîreoğulları vezir olduklarında!” buyurdu. 1560
1556
Müslim, Fitne 74 / XI, 475; Ahmed, Müsned, XIX, 27205
1557 Buhârî, Fitne 3, 7058; Ahmed, Müsned, XIX, 27173; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI,
311
1558 Ahmed, Müsned, XIX, 27176; Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8498 BMT; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VI, 311
1559 Ahmed, Müsned, XIX, 27020; Hâkim, El-Müstedrek, IX, 7045; El-Heytemî, Es-
Savâikü’l-Muhrikâ s. 417
1560 Abdürrezzâk’tan; Zehebî, Tarihü’l-İslam, II, 97
430 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
90- Ebû Zerr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âli-
hi vesellem şöyle buyurdu: “Ümeyyeoğulları’nın sayısı kır-
ka ulaştığında, Allah’ın kullarını köleleştirirler. Allah’ın
malını bir hibe olarak kabul ederler. Allah’ın Kitabı’nı
da başkalarını aldatma aracı haline getirirler.” 1561
91- Ebû Zerr el-Gıffârî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Hakem b. Ebî’l
Âs’ın oğullarının sayısı otuza ulaştığında, Allah’ın malını
kendi aralarında elden ele dolaştırır, Allah’ın kullarını
köleleştirirler. Allah’ın dinini de insanları aldatmak için
bir araç haline getirirler.” 1562
Halam dedi ki: Ebû Zerr’in bu rivâyetine itiraz edilince;
Ali b. Ebî Tâlib, söze karışıp: “Ben şehâdet ederim ki, Ebû
Zerr doğru söylüyor, ben de Resûlüllah (sav)’den aynı
şeyleri dinledim. Şüphesiz gök kubbe altında Ebû
Zerr’den daha doğru sözlü biri yoktur.” buyurdu. 1563
92- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ümeyyeoğulları’ndan bir
cebâbir zorba kişi, benim şu minberime tırmanacaktır.”
1564
93- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ümeyyeoğulları zorbaların-
dan bir zorba, benim bu minberimi kana bulayıp zorla
oraya çıkacaktır.” Amr b. Saîd b. el-Âs’ın minber üzerinde
burnu kanayıp yukarıdan aşağıya kadar kan aktığı nakledil-
miştir. 1565
94- Huzeyfe b. Yemân nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Benden sonra yalan
söyleyen ve zulmeden yöneticiler gelecektir. Onların ya-
lanlarını onaylayan ve zulümlerine yardımcı olan kimse-
ler benden değildir. Ben de onlardan değilim. Bunlar
havuzumun başına da gelemeyecektir. Bu zalimlerin,
1561
Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8523 BMT; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 416
1562 Zehebî, Tarihü’l-İslam, II, 109; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 332 / VIII, 416
1563 Hâkim, El-Müstedrek, XI, 8525-8528 BMT; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 36
1564 Ahmed, Müsned, XIX, 27658
1565 Ahmed, Müsned, XIX, 27659; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4536
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 431
yalanlarını ve zulümlerini onaylamayan kimseler ise
bendendir. Ben de onlardanım. Bunlar havuzumun başı-
na yanıma geleceklerdir.” 1566
95- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Sizden ömrü biraz uzun
olanlar, sabah akşam Allah’ın lânetine ve öfkesine uğra-
yan, ellerinde sığırkuyruğu gibi kamçılar olan birtakım
yöneticiler görecektir.” 1567
96- Muâviye, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lemin kendisine şöyle buyurduğunu nakletti: “Allah’ın verdi-
ğine engel olacak, engel olduğunu da verecek kimse yok-
tur. Allah’ım, sen bilirsin ki, makam sahibinin sahip ol-
duğu şeyler kendisine hiçbir fayda vermez.” 1568
97- Ahmed b. Menî’; Allah-ü Teâlâ: “Gerçekten biz
suçlulardan intikam alacağız.” (Secde, 32/22) buyurduğu âyet
ile ilgili Hz. Ömer (ra)’tan şöyle bir hadis nakletti: Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Üç şey
vardır ki onları işleyen kimse suçlu olur: Meşrû olmayan
bir amaçla sancak açan kimse suçludur. Anne babasına
isyan eden kimse suçludur. Zulmüne engel olamadığı bir
zalimle beraber yürüyen kişi suçlu olur.” 1569
98- Amr İbnü’l Âs ve Muğîre b. Şu’be; Hz. Hasan (ra)’ın
da hazır bulunduğu mescidde minbere çıkıp, Hz. Ali (kv) hak-
kında yakışıksız sözler sarf edip küfür ettiler. Bazı kimseler Hz.
Hasan (ra)’a: “Sen de çıkıp, onların cevabını ver!” dediler.
Hz. Hasan (ra): “Minbere çıkarım ama şu şartla ki; şu
ikisi, doğru söylersem tasdik etmeli! Yalan söylersem
yalanlamalıdır!” dedi. İkisinin söz vermesinden sonra, Hz.
Hasan (ra) minbere çıktı. Allah’a hamdü senâdan sonra şöyle
buyurdu: “Allah aşkına söyleyin! Ey Amr ve Ey Muğîre!
Allah Resûlü’nün, bineği çekene ve biniciye lânet ettiği
ve onlardan birinin Muâviye olduğunu biliyor musunuz?”
“Evet, biliyoruz.” dediler.
1566
Ahmed, Müsned, XIX, 27156; Hâkim, El-Müstedrek, I, 271
1567 Ahmed, Müsned, XVI, 24319; Hâkim, El-Müstedrek, X, 8393-8396
1568 Ahmed, Müsned, IV, 5458
1569 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3729
432 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Şu olaya işaret ediliyor: Bir gün Ebû Süfyân binek üs-
tünde, oğlu Muâviye önde, diğer oğlu Utbe de arkada, yoldan
geçiyorlardı. O sırada Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellemin gözü onlara ilişince: “Allah’ım! Çekene de, sürene
de, binene de, lânet et!” buyurdu. 1570
99- Abdullah b. Ömer nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem: “Size haber vereyim ki, şimdi
Sünnet’im dışında ölecek bir şahıs gelecek!” buyurdu.
Sonra Muâviye geldi. 1571
100- Fâtıma b. Kays: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi veselleme, iddet müddetim bitince; Muâviye b. Ebû Süf-
yân ile Ebû Cehm’in talip olduğunu söyledim. Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Ebû Cehm âsâsını omu-
zundan bırakmayan birisidir. Muâviye ise yoksundur.
Sen, Üsâme b. Zeyd ile nikâhlan!” buyurdu.” 1572
Bu hadisin açıklamasında; “Muâviye fakirdir, yoksul-
dur” diye açıklanmışsa da bazı hadis âlimleri tarafından
“Muâviye’nin; ahlâktan, faziletten, ihlâstan, vs durumlardan
yoksun olduğuna işarettir” denilmiştir. Çünkü “Muâviye; Mek-
ke Reisi Ebû Süfyân Sahr b. Harb’in oğludur, fakir olması
düşünülemez” denilmiştir. Muhtemelen hadis üzerinde değiş-
tirme var, araştırılmalıdır.
101- Ubâde b. Sâmit nakletti: Biz, Muâviye başımızda
olduğu halde gazâya çıkmıştık. Bol miktarda ganîmet aldık.
Aldığımız ganîmetler arasında gümüş kaplar da vardı. Muâvi-
ye, bir adama bunları insanlara verilen bağışlar arasında sat-
masını emretti. İnsanlar da bu hususta yarıştılar ve acele etti-
ler. Bu durum Ubâde b. Sâmit’e ulaşınca, o da ayağa kalkıp
şunları söyledi: “Ben, Resûlüllah’ı; birbirine eşit ve peşin
olması hali dışında; altının altın ile, gümüşün gümüş ile,
buğdayın buğday ile, hurmanın hurma ile, tuzun tuz ile
satılmasını yasaklarken dinledim. Kim fazla verip yahut
1570
Mes’ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, II, 72; İbn Hacer, Tathirü’l-Cinan; Belâzürî, El-Ensab,
IV, 129
1571 Tefsir-i Taberî, XI, 357
1572 Müslim, Talâk 36 / VII, 67; Nesâî, V, 5708
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 433
alırsa, o kişi faiz alıp vermiş olur.” 1573
Bunun üzerine in-
sanlar aldıklarını geri verdiler. Bunu öğrenen Muâviye, ayağa
kalkıp şöyle söyledi: “Bazı adamlara ne oluyor ki bize mu-
halefet edip, Resûlüllah’tan birtakım hadis rivâyet edip
duruyorlar. Oysa biz O’ndan böyle şeyler işitmedik.”
Bunun üzerine Ubâde b. Sâmit ayağa kalkıp aynı hadisi tek-
rarladı ve: “Muâviye hoşlanmasa da, yahut burnu yerde
sürtünse de Resûlüllah’tan duyduklarımızı nakledeceğiz.
Bununla birlikte karanlık bir gecede askerleri arasında
ve arkadaşı olarak bulunmayı de istemem.” dedi. 1574
102- Şam’da bulunan sahâbîlerden Ebû’d Derdâ ve
Ubâde b. Sâmit; Muâviye’nin tutumunu ve emirliğini benim-
semediler. Hz. Ömer (ra) tarafından Şam’da kadılık vazifesine
getirilmişlerdi. Ubâde b. Sâmit, Hz. Osman (ra) zamanında
vazife yaparken şöyle nakletti: “Kim beni Muâviye’den özür-
lü kabul edecek? Ben, Muâviye’ye Resûlüllah’ın hadisini
okuyorum. O da diyor ki: Benim de görüşüm şöyledir!”
Ubâde, buna karşılık Muâviye’ye: “Senin içinde yaşadığın
memlekette yaşanmaz!” diyerek, çıkıp Medine’ye geldi. 1575
103- İshak b. Kâbisa b. Zueyb nakletti: “Ubâde b.
Sâmit, Muâviye’nin bazı işlerine karşı çıkıp tepki gösterdi. Son-
ra ona: “Seninle aynı yerde kalmam.” deyip Medine’ye
geldi. Hz. Ömer: “Senin yanıma gelme sebebin nedir?
Orada sen ve benzerlerinin bulunmadığı bir toprağı Allah
fethetmeyi nasip etmez. Haydi, git! Muâviye’nin senin
üzerinde emir-komuta yetkisi yoktur.” dedi. 1576
104- Câbir el-Ensârî nakletti: Ubâde b. Sâmit, Şam’dan
Hac için geldi ve Hz. Osman’ın huzuruna girdi. Evin orta yeri-
ne dikilerek Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
şöyle buyurduğunu işittim dedi: “Benden sonra yönetimini-
zin başına birtakım emirler gelecektir. Sizin kötü gördü-
ğünüzü, onlar doğru kabul edecek ve sizin doğru bildiği-
nizi, onlar kötü kabul edeceklerdir. Aranızda kim bu
1573
Ahmed, Müsned, XI, 15735
1574 Müslim, Musakât 80 / VII, 345; Nesâî, VI, 6109/6114
1575 Cemaleddin el-Kasımî, Kavâidü’t-Tahdis, Beyrut 1987, s. 310
1576 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5577 BMT; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 113
434 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
duruma yetişecek olursa şunu bilsin ki Allah’a isyan
eden kimseye itaat yoktur.” “Nefsim elinde olan Allah’a
yemin ederim ki Muâviye işte o kişilerdendir.” dedi. 1577
*- Ubâde b. Sâmit, Muâviye’nin Hz. Osman’a mektup
yazıp şikâyeti ile Medine’ye çağrıldı ve Hz. Osman tarafından
azarlandı. 1578
105- İbn Hacer El-Askalânî, El-İsâbe’de ve Târikât-ı
Muhammediye sahibi Birgivî, haşiyesinde şunu kaydetti: Ehl-i
Sünnet’in bazı cahilleri Muâviye’nin faziletine dair hadisler icat
etmişlerdir. İmam Nesâî ve İshak b. Rahûya diyor ki: “Muâvi-
ye’nin faziletine ait hiçbir sahih hadis yoktur.” 1579
İshak b. Rahûya’nın Hadis ve Fıkıh Âlimi olduğunu,
İmam Şâfî ve İmam Ahmed’in sohbet halkasında bulunan son
derece güvenilir bir kimse olduğunu Dârekutnî naklediyor. 1580
İshak b. Rahûya, ilk müsned sahiplerinden, devrinin hadis
âlimidir. Buhârî’nin ve Müslim’in Hadis ve Fıkıh hocalarından
olduğu bildirilmiştir. 1581
*- Kütüb-i Sitte kitapları, Buhârî, Müslim, İbn Mâce,
Nesâî, Ebû Dâvud, Hâkim ve diğer ana kaynakların hiçbirinde
Muâviye’nin faziletine dair hadis nakledilmemiştir.
MUÂVİYE İLE İLGİLİ İŞARETLER
I- Sahâbî ve Müslüman Kimdir?
Ashâb-ı Kiram’la ilgili âyetler ve hadisler, Resûlüllah
(sav) efendimizin Ashâb’ının şanını, şerefini ve hürmetini orta-
ya koyması bakımından önemlidir. Ashâb-ı Güzin’in faziletle-
rini anlatmak ise, her Müslümanın olduğu gibi, bizim de vazi-
femizdir. Konuyu tam anlatmak ve konu bütünlüğünü sağla-
mak için, Ashâb-ı Kiram’a ve Ehl-i Beyt’e musallat olan kimse-
lerin de eldeki bilgiler ışığında ortaya konulması gerekiyordu.
“İşaretler” bahsi bu yüzden açılmıştır.
1577
Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5582-5585 BMT; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 113
1578 Ahmed, Müsned, XVII, 25060
1579 El-Askalânî, El-İsâbe, s. 357; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 547
1580 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 547
1581 M. Mustafa el-A’zami, DİA, Buhârî VI, 370; M. Yaşar Kandemir, Müslim,
XXXII, 93
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 435
Bir kişi düşünün; âsi, bağîy, zalim gibi sıfatlarla Resûlül-
lah (sav) tarafından vasıflandırılmış olsun! Bir kişi düşünün;
Ehl-i Beyt’i ve Ashâb-ı Kiram’ı hiçe sayan, yeri geldiğinde
onlara söven, yeri geldiğinde onları katleden! Bu vasıftaki
kimselere sahâbî denilirse Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemin Güzide Sahâbîler’i kirletilmiş olmaz mı?
Sahâbî ve Mü’minin Vasıfları Hakkında
106- Bazı âyetler ve hadisler; Ashâb-ı Kiram’ın şan ve
şerefini anlatmak bakımından önemlidir. Kerim Kitabımız’da
şöyle buyruluyor:
“İnsanlar için ortaya çıkarılan en hayırlı ümmetsi-
niz.” (Âl-i İmrân, 3/110) İbn Abbas: “Bu âyette geçen kimseler
Resûlüllah (sav) ile birlikte Mekke’den Medine’ye hicret
eden Ashâb’ıdır.” diye açıklamıştır. 1582
“Sana ağaç altında biat eden mü’minlerden Allah
razı oldu.” (Fetih, 48/18)
“İlk iman eden, Mekke halkından olan ve Medi-
ne’ye hicret edenlerle; Medineli olup, İslam’a ve Pey-
gamber (sav)’e yardım eden ve iyilikte onların izinden
gidenlerden Allah-ü Teâlâ razı oldu, onlar da Allah-ü
Teâlâ’dan razı olmuşlardır.” (Tevbe, 9/100)
Peygamber (sav) efendimiz de şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan en iyisi asrımda olanlardır (Ashâb).
Sonra onların arkasından gelenlerdir (Tâbiîn). Sonra da
onların arkasından gelenlerdir (Tebâü’t-Tâbiîn).” 1583
“Ashâb’ım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız
hidâyete erersiniz.” 1584
Enes b. Mâlik ve Ebû Saîd el Hudrî nakletti: “Sahâbîle-
rime sövmeyiniz! Nefsim elinde olan Allah’a yemin ede-
rim ki, sizden birisi Uhud Dağı kadar altın harcasa, onla-
rın yaptıklarına erişemez.” 1585
1582
Hâkim, El-Müstedrek, V, 3214 BMT
1583 Müslim, Fazilet 212 / X, 480; Ebû Dâvud, Sünnet, III, 4657; Ahmed, Müsned,
XIX, 26994; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4923; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 454
1584 El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 457
1585 Buhârî, Fazilet 5, 3673; Müslim, Fazilet 221 / X, 492; Ebû Dâvud, Sünnet, III,
4658; Tirmîzî, Menâkıb 59, 3861 / III, 612; İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 161; Nesâî,
VII, 8250; Ahmed, Müsned, XVIII, 26309; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 394; El-Heytemî,
Savâikü’l-Muhrikâ, s. 454
436 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Şeyh Takıyüddin Sübkî ve Sindî bu hadisi şöyle açıklar:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin bu hadisleri ile
hitap ettiği kimseler, Mekke’nin Fethi’nden sonra Müslüman
olan Tulekâ kısmıdır. “Sahâbîlerimi bana bırakın!” buyu-
rurken de Mekke’nin Fethi’nden önce Müslüman olan
sahâbîleri kastetmiştir. Şu âyet de bunu açıklayıcıdır:
“Fetih’ten (Mekke) önce, Allah yolunda malını har-
cayıp savaşanlarınız, diğerleriyle bir olmaz. Onlar sonra-
dan harcayıp savaşanlardan daha üstündür. Bununla
beraber Allah hepsine cenneti vaâd buyurdu.” (Hadîd, 57/10)
1586
*- Sahâbîlerin affedildiğine dair; birçok âyet ve hadis
vardır. Tabii ki bu âyet ve hadisler, Güzîde Sahâbîler içindir.
Sahâbî olan kimse; Allah’tan korkar, haksız yere can almaktan
korkar, vebâlden korkar, helâk olmaktan korkar. Resûlüllah
(sav)’in emaneti olan Ehl-i Beyt’e ve Ashâb-ı Kiram’a kin bes-
leyip düşmanlık etmekten çekinir ve geri durur.
Ehl-i Beyt’e ve Ashâb-ı Kiram’a karşı yapılan zulüm ve
düşmanlıkları; “ictihaddı, ihtilâftı, rahmetti” diyerek yorumlar-
sak safdillik etmiş oluruz. Rahmet olan ihtilâf, Dört Mezheb
arasındaki konular gibi olandır. Bu yapılanlar ise açıkça tefri-
kadır.
Fıkıh Kuralı: “Nâs olan yerde, kıyas yapılmaz.”
Yapılan haksızlıklar ve zulümler ortadayken; “ictihaddı,
kıyastı” demek yanlış ve lüzumsuzdur. Zira Resûlüllah (sav)’in
ictihadına, ümmetin muhalefeti katiyen caiz olmaz. 1587
107- Kur’ân-ı Kerim’de: “Bir kişiyi haksız yere öldü-
ren, cihanı öldürmüş gibidir.” (Mâide, 5/32); “Kim bir
mü’mini kasıtlı olarak öldürürse, cezası ebedî olarak
cehennemde kalmaktır.” (Nisâ, 4/93) buyrulmuştur.
*- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Nebî sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem zamanında Medine’de bir kimse öldürüldü.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bunun üzerine
1586
İbn Mâce, Mukaddime, I, 11, 161. Hadis’in açıklaması
1587 Molla Hüsrev, Mir’atül Usûl Şerhi; Mir’atül Usul fi Şerhi Mirkâtül Vüsûl,
Tercümesi: Haydar Sadıkoğlu, Özgü Yay., İstanbul, 2012, s. 283
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 437
hutbeye çıktı ve üç kere: “Demek bu kimse aranızda öldü-
rüldü ve kimin öldürdüğünü bilmiyorsunuz?” buyurdu.
Orada bulunanlar: “Vallahi biz onu kimin öldürdüğünü
bilmiyoruz.” dediler. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem: “Canım elinde olan Allah’a yemin
olsun ki; yer ve gök ehli bir mü’minin öldürülmesi husu-
sunda bir araya gelseler ve buna rıza gösterseler, mutla-
ka Allah-ü Teâlâ onların hepsini cehenneme sokar. 1588
Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki; biz Ehl-i
Beyt’e düşmanlık eden kimseyi Allah-ü Teâlâ yüzüstü
cehenneme atar.” 1589
*- Sahâbî demek; mâsum ve dokunulmaz olup, başkala-
rına zulmedebilir demek değildir. Sahâbî önce mü’mindir.
Âyetlerden ve hadislerden mü’minin vasıflarına bakınız. Hâşâ
ki mü’min istediğine zulmedebilir, istediğini öldürebilir diye bir
kayıt mı vardır? Mü’min vebâlden korkmaz mı? Hz. Ömer
(ra)’a; Ashâb’ın faziletlilerinden birisi olan oğlu Ömer’i yerine
halife tayin et denildiğinde: “Bir evden bir kurban yetişir!”
buyurmuştur. Vebâl korkusundan hiçbir sahâbîyi kendi yerine
tayin edememiştir.
*- Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat uleması yanında sahâbînin
tanımı şöyledir:
“Sahâbî; Resûlüllah (sav)’i mü’min olarak görüp,
mü’min olarak ölendir. Münâfık oldukları bilinen kimseler
sahâbî sayılmazlar.” 1590
*- Ashâb-ı Kiram’la ilgili büyüklerimizden bize gelen bilgi
şöyledir: “Güzîde Sahâbîler kıymetlidir. Asla aleyhlerinde ko-
nuşulmaz, saygıda da kusur edilmez. Ancak Resûlüllah (sav)’in
Ehl-i Beyt’ine ve Ashâb-ı Kiram’a karşı; düşmanlık eden, onla-
rı her vesile ile taciz eden, bu uğurda binlerce kişinin kanını
dökmekten çekinmeyen kimseler bunun dışındadır.” Yani
bunlar sahâbî sayılmaz.
1588
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 88
1589 Hâkim, El-Müstedrek, X, 8101
1590 El-Askalânî, El-İsâbe, s. 17; Ravzatü’l-Ahbab, III, 4; M. Efendioğlu, DİA,
Sahâbî, XXXV, 491
438 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
*- Sahâbînin ve mü’minin vasıfları, Kur’ân-ı Kerim’de ve
Hadis-i Şerif’lerde; açık açık ve uzun uzun anlatılmıştır.
İmam El-Evzâî: Ashâb-ı Kiram’ın özelliklerini şöyle sıra-
lar: 1- Cemaattan ayrılmamak. 2- Sünnet’e tâbi olmak. 3-
Mescidleri inşa edip, onarmak. 4- Kur’ân okumak. 5-Allah
(celle celâlühü) yolunda cihad etmek. 1591
Dikkat ediniz, ce-
maatten ayrılmamak birinci şarttır.
108- Hadislerde Mü’minin Özelliklerinden Bazıları:
- “Mü’min kimse lânet okuyan, insanları ayıplayan,
çirkin söz söyleyen ve utanmaz kimse değildir.” 1592
- “Mü’min asla incitici söz söyleyen, lânet eden,
kaba konuşan ve insanlara dil uzatan biri olamaz.” 1593
- “Mü’min bir ekin destesi gibidir. Rüzgâr onu de-
vamlı savurur. Mü’min devamlı belalara maruz kalır.
Kâfir ise selvi ağacı gibidir. Yerinden sökülmeden onu
hiçbir şey sökemez.” 1594
- “Müslüman, dilinden ve elinden yana diğer Müs-
lümanların selâmette kaldığı kişidir. Mü’min kişi de can-
ları ve malları konusunda diğer insanların kendisine gü-
vendiği kişidir. Muhâcir kişi ise kötü olan şeylerden ka-
çıp uzaklaşan kişidir.” 1595
- “Allah, edepsizliği ve çirkinliği sevmez. Allah’a
yemin olsun ki, güvenilir kişiler hâin, hâin kişiler güveni-
lir sayılmadıkça, edepsizlikler ve çirkinlikler yayılmadık-
ça kıyamet kopmaz. Mü’min kişi, saf altın gibidir. Sahibi
onu ateşe tutsa da özelliği bozulmaz, ağırlığı eksilmez.
Mü’min kişi, bal arısı gibidir. Temiz olan şeyleri yer ve
temiz olan şeyleri üretir. Dokunduğu yeri kırmaz ve
bozmaz.” 1596
- Bir gün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem
oturmakta olan bir grup insanın yanına geldi ve onlara: “Size
1591
Lalekâi Es-Sünne; İmam Süyûtî, s. 122
1592 Ahmed, Müsned, XVI, 24293; Hâkim, El-Müstedrek, I, 30 BMT
1593 Tirmîzî, Birr 48, 1977 / II, 321
1594 Nesâî, VII, 7438
1595 İbn Mâce, Fitne, X, 2, 3934; Ahmed, Müsned, I, 257; El-Askalânî, El-İsâbe, s. 11
1596 Ahmed, Müsned, I, 397
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 439
hanginizin hayırlı, hanginizin şerli olduğunu söyleyeyim
mi?” diye sordu. Oradakiler, “Söyleyin Ey Allah’ın Resûlü!”
dediklerinde; Efendimiz (sav), şöyle buyurdu: “Hayırlınız
kendisinden hayır umulan ve şerrinden emin olunandır.
Şerliniz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve şerrinden
de emin olunmayandır.” 1597
- “Hayır, hazineler dolusudur. O hazinelerin de
anahtarları vardır. Ne mutlu Allah’ın hayra anahtar, şerre
kilit kıldıklarına! Yazıklar olsun şerre anahtar, hayra
kilit olanlara!” 1598
“Müslümanının her şeyi Müslümana haramdır; ka-
nı, malı ve ırzı.” 1599
*- Gâsid (zalim), âsî, bağîy gibi sıfatlar sahâbîye yakış-
maz. Sahâbî âsîlikten, bağîylikten ve zalimlikten beridir.
Gâsid (zalim), âsî, bağîy olan kimseler için Kur’ân âyet-
leri dehşet verici ifadeler kullanır.
109- İbn Ömer ve Ebû Mûsa nakletti: “Bize silah çe-
ken, bizden değildir.” buyrulur. 1600
Hâlbuki Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin Ashâb’ına kılıç çekilmekten
ve onların öldürülmesinden çekinilmemiştir.
110- Ebû Saîd nakletti: “Eğer yer ve gök ehlinin ta-
mamı, bir tek mü’minin öldürülmesine katılsa, aziz ve
celil olan Allah, onların hepsini yüzüstü cehenneme
atar!” 1601
111- Büreyde, İbn Amr ve Berâ nakletti: “Mü’mini öl-
dürmek, Allah katında dünyanın yok olup gitmesinden
daha büyük bir hâdisedir.” 1602
112- Sa’d b. Ebî Vakkas ve Abdullah b. Mes’ûd naklet-
ti: “Müslümanı öldürmek ancak kâfire yakışır. Müslüma-
na sövmek ise günahtır.
1597
Tirmîzî, Fitne 76, 2263 / II, 470
1598 İbn Mâce, Sünne, 19, Mukaddime I, 19, 237
1599 İbn Mâce, Fitne X, 2, 3933
1600 Buhârî, Fitne 7, 7070-7071; Müslim, İman 41 / II, 45; Ahmed, Müsned, XI,
16765; Dârimî, Siyer 77, 2523
1601 Tirmîzî, Diyet 8, 1398 / II, 43; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 246
1602 Tirmîzî, Diyet 7, 1395 / II, 42; Nesâî, III, 3434; İbn Mâce, Diyet, VII, 1, 2619; Ebû
Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 87; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 85/195
440 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Bir Müslümanın, din kardeşine üç günden fazla
dargın durması helâl değildir.” 1603
113- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: “Müslümana söv-
mek fâsıklıktır. Onunla çarpışmak da küfürdür.” 1604
II- Her Şartta Müslüman Emire İtaatin Vacip Olduğuna
Dair Bazı Âyet ve Hadisler; İkinci Halifenin Öldürülme-
sinin Emredilmesi
*- “Ey İman Edenler! Allah’a, Resûlü’ne ve sizden
olan ulül-emre (yöneticiye) itaat edin!” (Nisâ, 4/59)
114- “Yakında fitne ve fesad olur. Kim ki, bu üm-
meti bir baş altında topluyken ayırmak isterse, kim olur-
sa olsun başını vurun!” 1605
115- “Dinleyin ve itaat edin! Hatta üstünüze, başı
kuru üzüm tanesi gibi siyah Habeşli bir köle bile tayin
edilmiş olsa, aranızda Allah’ın Kitabı’nı tatbik ettikçe,
itaatten ayrılmayın.” 1606
116- “Kim bana itaat etmişse, mutlaka Allah’a it-
aat etmiştir. Kim de bana isyan etmişse, mutlaka Allah’a
isyan etmiştir. Kim emîre itaat ederse, mutlaka bana
itaat etmiş olur. Kim de emîre isyan ederse, mutlaka
bana isyan etmiş olur.” 1607
117- “Müslüman kişi, başındaki emire; hoşuna gi-
den veya gitmeyen her hususta itaat etmesi gerekir. An-
cak, mâsiyet (Allah’a isyan) emredilmişse o hariç; eğer
mâsiyet emredilmişse, dinlemek de yok, itaat de yok!”
1608
1603
Ahmed, Müsned, XVI, 23716; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 84
1604 Buhârî, Edeb 44, 6044 / Fitne 8, 7076; Buhârî Tecrid Terc. I, s. 56; Müslim, İman
116 / I, 582; Tirmîzî, İman 15, 2635 / II, 655; İbn Mâce, Mukaddime I, 9, 69 / Fitne X,
3939, 3940, 3941; Ahmed, Müsned, XI, 16734; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI,
176
1605 Hz. Ali bölümü, 419. Hadis
1606 Buhârî, Ahkâm 4, 7142; İbn Mâce, Cihad, VIII, 39, 2860; Ahmed, Müsned, XIX,
27207; İbn Sa’d, Tabakât, II, 189
1607 Buhârî, Ahkâm 1, 7137 / Cihad 109, 2957; Müslim, Emirlik 33 / VIII, 438; Nesâî,
VII, 7768; İbn Mâce, Cihad, VIII, 39, 2859; Ahmed, Müsned, XIX, 27203
1608 Buhârî, Ahkâm 4, 7144 / Cihad 108, 2955; Müslim, Emirlik 38 / VIII, 444, 1839;
Ebû Dâvud, Cihad II, 2626; Tirmîzî, Cihad 29, 1707 / II, 207; Nesâî, VII, 7767;
Ahmed, Müsned, XIX, 27225
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 441
118- “Allah-ü Teâlâ, ümmetimi dalâlet üzere top-
lamaz. Allah’ın eli cemaatledir. Cemaatten ayrılan ateşe
gider. Cemaat rahmet; ayrılık azaptır. Kim cemaatten bir
karış ayrılır, sonra da ölürse cahiliye ölümü ile ölmüş
olur. Boynundaki İslam bağını çıkarıp atmış olur.” 1609
119- İrbad b. Sâriye nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem Ashâb’ına şöyle tavsiye buyurdu: “Sizi
gecesi gündüzünden farksız apaydınlık bir yol üzerine
bıraktım. Benden sonra ondan ancak helâk olmuş bir
kimse sapabilir. Sizden yeteri kadar ömrü olan pek çok
ihtilâflar görecektir. Size Sünnet’imi ve dosdoğru yolda
olan Hulefâ-yi Râşidîn’in sünnetini tavsiye ederim. Onla-
ra sımsıkı sarılınız. Başınızdaki Habeşli bir köle de olsa
itaatten ayrılmayınız. Şüphesiz mü’min çekildiği tarafa
doğru giden uysal bir deveye benzer.” 1610
120- Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kim meşrû olan itaatin
dışına çıkıp, cemaatten ayrılır, İslam birliğini bozmaya
çalışır ve ölürse cahiliye ölümü üzere ölür. 1611
Ümmeti-
me silah çekip, iyi kötü ayrımı yapmadan mü’minleri
öldüren, cemaate yönelik ahidlerini yerine getirmeyen
kimseler bizden değildir, ben de ondan değilim. Kim
körü körüne bir sancağın altında asabiyet dâvâsı için
çarpışıp, asabiyete davet ederek, bu yolda kızarak ölürse
cahiliye üzere ölür.” 1612
121- Arface nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellem şöyle buyurdu: “Pek yakında ne fitneler, ne fesad-
lar olacak. Kim ki, bu ümmeti bir baş altında topluyken
ayırmak isterse, kim olursa olsun onu kılıçla vurun, öl-
dürün!” 1613
1609
Ahmed, Müsned, XIX, 27257; Hâkim, El-Müstedrek, I, 267 BMT; Kütüb-i Sitte,
VI, 439-440
1610 Ebû Dâvud, Sünnet, III, 4607; İbn Mâce, Mukaddime, I, 6, 42/43; Tirmîzî, İlim
16, 2676 / II, 675; Ahmed, Müsned, XIX, 27277; Hâkim, El-Müstedrek, I, 337;
Dârimî, Mukaddime 16, 96; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 85-86
1611 Dârimî, Siyer 76, 2522
1612 Müslim, Emirlik 53/ VIII, 464; Nesâî, III, 3566; Ahmed, Müsned, XI, 16777;
Dârimî, Siyer 76
1613 Hz. Ali bölümü, 419. Hadis
442 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
122- Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “İki halifeye biat
edilirse, iki halifeden sonrakini öldürün!” 1614
123- Huzeyfe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Kim cemaatten ayrılır ve
emirliği değiştirmeye kalkışırsa, yanında lehine hiçbir
delili bulunmadığı halde Allah’ın huzuruna çıkacaktır.”
1615
*- Fıkıh Kuralı: “Kitap ve Sünnet’te bulunan açık
nâsları reddetmeyi hedeflemek küfürdür.” 1616
Âyet ve hadisler konuyu aydınlatmaya yeterlidir.
Seçimle gelmiş olan Hz. Ali (kv)’nin ne kusuru vardı ki,
Muâviye, ona biat etmedi? Ne hakla kendisi için biat topladı?
Bu biat konusunun önemindendir ki, Hz. Talha ve Hz.
Zübeyr son demlerinde, meşrû olan Halife Hz. Ali (kv)’nin
askerlerine biat etmek için gayret etmişlerdir. Bu biat konusu-
nun önemindendir ki, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi ve-
sellemin cenazesi ortadayken Ashâb-ı Kiram toplanıp, Hz. Ebû
Bekir (ra)’ı halife seçmiştir. Ashâb-ı Kiram biatsız bir gün bile
durmayı kabul etmez, biatsız olarak ölmekten de korkarlardı.
Muâviye’nin bu durumdan çekinmediğini görüyoruz.
Öteden beri insanların: “Hak Ali ile beraberdir,
Muâviye de bâtıl üzere değildir” demeleri, Emevî cebrin-
den, korkutmalarından ve tehditlerinden ileri gelmiştir.
Aynı anlamda: “Hz. Ali haklıydı, Muâviye de haksız
değildi!” sözünün temeli ve dayanağı yoktur. Halife seçimi ile
ilgili İslâmî hükümler ve Hz. Ali (kv) ile ilgili hadisler ortadadır.
İslam hükümleri ve Hadis-i Şerif’ler gözler önündedir, konuyu
açıklamaya yeterlidir. 1617
124- Hz. Ali (kv)’nin Muâviye’ye yazdığı mektuptaki gö-
rüşleri bize yol göstericidir:
1614
Müslim, Emirlik 61 / VIII, 470
1615 Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4617 BMT
1616 Sa’düddin et-Taftazânî, Şerhü’l-Akâid, Nesefî Tercümesi, Yâsin Yay., İstanbul,
2012, s. 471
1617 Halife seçimi ile ilgili mezheb görüşleri için lütfen baknz: Muhammed Ebû Zehra,
Mezhebler Tarihi, s. 83-99
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 443
“Ey Muâviye! Ani bir kararla kendine gelmelisin!
Bâtıl şeyler iddia etmeyi, insanların kafasına yalan sok-
mayı, yüksek rütbelere heves etmeyi ve hakkın olmayanı
gasp etmeyi kendine iş edindin. Kulaklarının duyduğu ve
göğsünde var olandan kaçtın, etinden daha kıymetli ola-
nı inkâr ettin ve dedelerinin yolundan gittin. ‘Haktan
ayrıldıktan sonra, sapıklıktan, haksızlıktan başka ne
vardır?’ (Yûnus, 10/32)” 1618
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyu-
ruyor: “Andolsun bir makam isteklisine, istediği makam
verilmez!” 1619
Bu konudaki ilgili hadis çok açıktır; “Her kim, halifelik
için, Ali ile savaşırsa onu öldürünüz!” buyrulmuştur. 1620
Hakem Olayı’ndan sonra Muâviye yönetimini ilan etti,
resmen kendisine biat aldı. Mısır’a, Irak’a, Hicaz’a ve Yemen’e
saldırdı. Bu vilayetlerden bazılarını zulümle zapt etti. Hz. Ali
(kv) hayattaydı ve vazifesinin başındaydı. Resmen iki halifeli
dönem başladı. İki halifeden ikincisinin öldürülmesi gerektiği
bütün hükümlerde açıktır. Ancak bu görmezlikten geliniyor.
Ne acayip! “Muâviye haksız değildi” diyenler, aslında “Hz. Ali
(kv) halifeliğe layık değildi” demek istiyorlar.
125- Ma’kıl b. Yesar nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ümmetimden iki sınıf
vardır ki, onlara şefaâtim ulaşmaz. Zalim ve gaddar ida-
reci ile dinde aşırılığa kaçan ve zorlama te’villerle din-
den çıkan kimsedir.” 1621
126- Abdullah b. Ömer nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyuruyor: “Bir ümmet, pey-
gamberinden sonra ihtilâfa düşmüşse; o ümmetten bâtıl
ehli olanlar, hak ehli olanlara mutlaka galip gelmiştir.”
1622
1618
Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 330
1619 Buhârî, Ahkâm 7, 7147; Müslim, Emirlik 14 / VIII, 410
1620 Hz. Ali bölümü, 421. Hadis
1621 Taberânî ve Ebû Ya’lâ’dan; El-Askalânî, El-Metâlib, II, 2105; Süyûtî, Câmiu’s-
Sağîr, II, 518
1622 Taberânî, Evsât’tan; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 259
444 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
III- Âsîlik ve Bağîylik İşaretleri
127- “Ey Ammâr, seni azgın (bağîy) ve âsi bir top-
luluk öldürecek!” 1623
*- “Ey Ammâr, seni âsi ve azgın bir toplum öldüre-
cektir ve Allah (celle celâlühü), o toplumu şefaâtime nail
kılmayacaktır! Ammâr onları cennete çağırır! Onlar da
Ammâr’ı ateşe çağırırlar!” 1624
Bağîy kelimesinin İslam tarihindeki terim anlamı
şöyledir: Meşrû halifeye ve meşrû devlet düzenine karşı; si-
lahlı, silahsız her türlü yola başvurarak, düzeni yıkmaya ve
bozmaya çalışan siyasî isyancıdır. Hadislerde geçen; “âsî,
bağîy” kelimelerinin kim ya da kimler için kullanıldığı açıktır.
*- İslam Ansiklopedisi “bağîy” maddesinden; bağîy,
Kur’ân tefsirlerinde şu meallerde geçmiştir: “Kârun’un azması”
(Kasas, 28/76); “Rızkı genişletse bazı kullar azar, sapıtırlardı.” (Şûrâ,
42/27); “Allah’tan başka Rabb isteyen” (En’âm, 6/164) anlamların-
da kullanılmıştır.
“Eğer mü’minlerden iki tâife çarpışırlarsa, hemen
aralarını bulun, barıştırın. Eğer biri diğerine karşı bağye-
diyorsa (isyana devam ediyorsa) o zaman, Allah’ın emri-
ne dönünceye kadar bağîy tarafla savaşın. Eğer dönerler-
se, yine adaletle aralarını düzeltin ve hep insaflı olun.
Çünkü Allah adaletli davrananları sever.” (Hucurât, 49/9)
Hz. Ali (kv); bu âyetin hükmü gereği, Cemel’de ve Sıf-
fîn’de isyancılara karşı durmuştur. Bağîy kelimesi sözlükte,
cemaatten ayrılmak, zulmetmek ve haddi aşmak anlamlarında
kullanılmıştır. Fıkıh terimi olarak; Allah’a karşı gelme, dinin
çizdiği sınırlardan dışarıya çıkma anlamındadır. Meşrû devlet
başkanına silahla karşı koyma, isyan etme anlamındadır.
Kur’ân’da ve hadislerde hem sözlük, hem de terim anlamında
kullanıldığı görülmektedir. 1625
128- Hz. Ali (kv), defalarca Cemel’de ve Sıffîn’de asker-
lerine şu nasihatleri yaptı: “İlk savaşı siz başlatmayın!
1623
Hz. Ali bölümü, 541-553. Hadisler
1624 Hz. Ali bölümü, 547. Hadis
1625 A. Şafak, DİA, Bağîy, IV, 451
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 445
Bırakın onlar başlatsın! Kadınlara, çocuklara, güçsüzlere
ve yaralılara dokunmayın! Kaçanların arkasına düşme-
yin! Sizin elinizde delilleriniz vardır!” diye kesin talimatlar
veriyordu.
Sıffîn’de Muâviye askeri gelip Fırat kenarını tuttular ve
Emirü’l-Mü’minin Hz. Ali’nin askerine su vermediler. Bu yüz-
den ilk savaş çıktı. Hz. Ali (kv) suya sahip oldu ve iki tarafa da
serbest etti. 1626
*- “Ey Ali! Azgın ve âsi bir toplum sana karşı sava-
şacaktır, sen de hak üzerinde olacaksın. O gün sana yar-
dımcı olmayan benden değildir!” 1627
Bu hadise göre, Efendimiz (sav)’in; Hz. Ali’ye karşı sa-
vaşanları bırakın, kenarda durup Hz. Ali (kv)’ye yardımcı ol-
mayanları bile dışladığını görüyoruz.
129- Resûlüllah (sav)’in azatlısı Sevbân nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz cennet, isyan eden hiçbir kimseye helal ol-
maz.” 1628
IV- Zalimlik (Gâsid) İşareti
130- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz.
Ali’ye şöyle buyurdu; “Yâ Ali! Sen Nâkislerle, Gâsidlerle,
Mâriglerle savaşacaksın.” 1629
Bediüzzaman, bu hadisin tefsirinde: “Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; hem Cemel Vak’ası, hem Sıf-
fîn Savaşı, hem de Hâricîler’le olan savaşları haber vermiştir.”
1630
Gâsid, zalim demektir. Bütün Kur’ân meallerinde zalim
olarak çevrilmiştir. Gâsid’in zalim anlamında geçtiği şu âyete
bakalım: “Gâsidler (zalimler), cehenneme odun oldular.”
(Cin, 72/15)
1626
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 289-290 / s. 298; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 269; Cevdet
Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 520, s. 553; Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 269
1627 Hz. Ali bölümü, 434. Hadis
1628 Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2690 BMT
1629 Hz. Ali bölümü, 427-432. Hadisler
1630 Saîd Nursi, Mektûbat, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul, 2005, s. 157
446 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Sahâbîler için Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesel-
lem şöyle buyurdu: “Rabb’imden benden sonraki meseleler
hakkında sual ettim; Mevlâm, bana vahiy gönderdi ki: Senin
Ashâb’ın benim nezdimde gökteki yıldızlar gibidir, kimi-
si çok ışık verir, kimisi az ışık verir. Benim nazarımda
bir kimse hangi Ashâb’ın yoluna uyarsa uysun hidâyet
üzeredir.” 1631
Zalimleri korumak için bir tek “Ashâb’ım yıldızlar gibi-
dir” hadisini okuyanlara; zalimler ile ilgili sayısız âyet ve hadis-
ten birer örnek:
“Zalimlere en edna (az) meyille meyletmeyin ki size
de ateş dokunmasın. Allah’tan başka yardımcılarınız da
yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.” (Hûd, 11/113) Yani
şefaâtten de mahrum kalırsınız denilmektedir.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle bu-
yurdu: “Zalim methedilince Arş-ı Âlâ titrer.” 1632
Bazı ri-
vâyetlerde “zalim” yerine “fâsık” ve “münâfık” kelimeleri de
kullanılmıştır. 1633
*- Fıkıh Kuralı: Hanefî mezhebine ait Mültekâ tercüme-
sinde; Bezaziye’den naklen şöyle buyrulur: “Zalime iyidir,
adalet yapıyor diyen kâfir olur.” 1634
131- Ma’kıl b. Yesar nakletti: Resûlüllah sallellâhü aley-
hi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ümmetimden iki sınıf
vardır ki, onlara şefaâtim ulaşmaz. Zalim ve gaddar ida-
reci ile dinde aşırılığa kaçan ve zorlama te’villerle din-
den çıkan kimsedir.” 1635
*- Fıkıh Kuralı: “Küçük olsun, büyük olsun; mâsiyeti
helâl görmek küfürdür.” 1636
1631
Râmûz el-Ehâdis, s. 293
1632 Râmûz el-Ehâdis, s. 63
1633 El-Askalânî, El-Metâlib, II, 582
1634 El-Halebî, İbrahim b. Muhammed, Mültekâ el-Ebhur Tercümesi, Mültekâ
Şerhi, Mecmeu’l-Enhur, Yasin Yay., 2010, İstanbul, I, 534
1635 Bu bölümde 125. Hadis’in tekrarıdır.
1636 Şerhü’l-Akâid, s. 471
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 447
V- Zalim Kral (Adud) İşareti
132- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle
buyurdu: “Benden sonra hilâfet otuz sene devam edecek-
tir, ondan sonra hilâfet zulümle kesilecek ve bir zalimin
eline geçecektir.” 1637
İslam akâidine ait Şerhü’l-Akâid kitabında, bu hadis
şöyle açıklanmıştır: Yani hilâfet zalim saltanata intikal edecek-
tir. Isırgan ve saldırgan bir zalimden bahsedilmiş; sonuç olarak
da, zalim yırtıcı hayvana benzetilmiş ve saltanat sahibinin vas-
fıyla vasıflanmıştır. 1638
“Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin vefatın-
dan başlamak üzere, otuz senenin sonunda Hz. Ali (kv) şehit
olmuştur. Muâviye ve peşinden gelen zalimler, bunlar halife
sayılmazlar.” 1639
Ramazan Efendi, Şerhü’l-Akâid üzerine yazdığı açıkla-
mada (haşiye); aynı sahifede bu hadisi şöyle açıklamıştır:
“Hadisteki mülken, padişahlık; meliken, padişah olarak oku-
nur. Hadisin sonundaki “Adud” kelimesi de zalim demektir.”
1640
133- Huzeyfe nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Allah azze ve celle, bu işi
peygamberlik ve rahmet ile başlattı. Bundan sonra hali-
felik ve rahmet olacaktır. Ondan sonra ısırıcı bir krallık-
la devam edecektir. Onlar şerefi olmayan zorbalık ve
ümmet içinde fesatçı kimselerdir. Onlar fuhuşu helal
sayacaklar, içki içecekler ve ipek giymeyi helal görecek-
lerdir. Bununla birlikte kıyamete kadar onlara yardım
edilir.” 1641
134- Hemen herkes tarafından, Muâviye’nin halife de-
ğil, melik yani sultan olduğu kabul edilmiştir. Bu nasıl bir
sahâbîdir ki, halife değil de meliktir? Resûlüllah sallellâhü
1637
Hz. Ali bölümü, 622-624. Hadisler
1638 Şerhü’l-Akâid, s. 433
1639 Şerhü’l-Akâid, s. 433
1640 Şerhul Akâid Şerhi
1641 Hz. Ali bölümü, 624. Hadis’in tekrarıdır.
448 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
aleyhi ve âlihi vesellem; “Ey Muâviye! Bir gün gelir melik
olursun! O zaman insanlara iyilikle muamele et!” buyur-
muştur. 1642
Muâviye bu hadise dayanarak bir gün yönetime
geleceğini hep umduğunu söylemiştir. 1643
İslam âlimlerinin “Beşinci Halife, Ömer b. Abdülaziz’dir”
dedikleri de unutulmamalıdır. 1644
*- Abbad b. Semmak, Süfyân es-Sevrî’den nakleder:
“Halifeler beştir: Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve Ömer
b. Abdülaziz.” 1645
*- Hiçbir sahâbî, Muâviye’ye; Resûlüllah’ın Halifesi de-
memiştir. Kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Ashâb-ı
Kiram, Muâviye’ye; zorlamadan, şiddetten, kan dökülmesin-
den ve can korkusundan biat etmişlerdir.
135- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellemden isyancı olan bağîyler hakkındaki
hüküm sorulunca şöyle buyurdu: “Allah’ın onlar hakkında-
ki hükmü: Arkasını dönüp kaçanlar takip edilmez, esirler
öldürülmez, yaralı olanların işleri bitirilmez.” 1646
Hz. Ali (kv); Cemel Vak’ası’nda her iki tarafı da, Mü’min
ve Müslüman kabul edip cenaze namazlarını kılmıştır. 1647
Sıffîn ve Nehrevan savaşlarında ise sadece kendi taraf-
tarlarının cenaze namazını kılmıştır. Emevî taraftarları ve sa-
vunucuları ise; “Sıffîn de Cemel gibidir” demişlerdir.
*- Hz. Âişe annemiz de, Hz. Ali efendimiz de; Cemel’de
karşı taraftan da olmak üzere birçok kimsenin cennetle müjde-
lendiğini nakletmişlerdir. 1648
Sıffîn’de böyle bir mevzû olma-
mıştır.
*- Ebû Ümâme nakletti: “Sıffîn’de bulundum. Yaralıların
işini bitirmiyorlar, kaçanı öldürmüyorlar, öldürdükleri bir kim-
se üzerindeki değerli eşyaları almıyorlardı.” 1649
1642
Tarih-i Taberî, III, 77; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 301
1643 Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 147
1644 Şerhü’l-Akâid, s. 434’te Muâviye’nin halife değil, melik olduğu ispatlanmıştır;
Abdullah Üveydi, Hak Sözün Vesikaları, Hakikat Kitabevi, İstanbul, 2013, s. 210
1645 Ebû Dâvud, III, 4631; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, V, 223
1646 Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2709
1647 Tarih-i Taberî, IV, 30; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 262
1648 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 264
1649 Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2707
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 449
*- Hz. Ali (kv), Sıffîn’de kendi taraftarlarından ölenlerin
namazını kıldı, cesetlerini gömdü. Kûfe’ye döndüğünde, halkın
Sıffîn’de öldürülenlere ağladığını duydu ve şöyle buyurdu:
“Sıffîn’de bizim yanımızda; sabrederek ve sevabını yalnız
Allah’tan bekleyerek, öldürülenlerin şehit olduklarına
şehâdet ederim.” 1650
*- Hz. Ali (kv), Nehrevan Savaşı’ndan sonra, ganîmet
olarak alınan silahları, malları ve atları askerleri arasında tak-
sim etti. Namazlarını kılmadığı gibi, askerlerin ölenleri gömdü-
ğünü görünce bıraktırdığı naklediliyor. 1651
Yani Müslüman
muamelesi yapmadı.
*- Hz. Ali (kv), Cemel Vak’ası’nda, kimseye kılıç vurma-
dı, vurulmasını da istemedi. Âsîlerin; Hz. Âişe annemizin de-
vesinin yularından tutup, deveyi sancak yaparak önünde sa-
vaştıklarını görünce: “Deveyi sinirleyin!” buyurdu. Devenin
arka ayak sinirlerine vurulmasıyla âsîler dağıldı. Bunun dışın-
da Hz. Ali (kv)’nin Cemel’de; “Öldürün, vurun, kırın” gibi bir
emri de yoktur. Cemel’de Hz. Ali (kv): “Onları öldürmek
için hamle etmeyin ki, kanları boynunuzda olmasın! Sa-
dece kendinizi savunun!” diye ilân ettirdi. 1652
*- Yahya b. Saîd amcasından şöyle nakletti: Hz. Ali,
Cemel günü insanlar arasında şöyle seslendi: “Kimseye ok
atmayınız! Kimseye mızrak saplamayınız! Kılıçla darbe
indirmeyiniz! Kaçanları takip etmeyiniz! Çünkü bu öyle
hassas bir durumdur ki bugün kurtaran, kıyamet günün-
de de kurtaracaktır.” 1653
*- Sıffîn’de ise bizzat kendisi isyancıları öldürdüğünden,
üzerine sıçrayan kanlardan elleri uyuşuyordu. Sıffîn’de ceset-
lerden yürünmüyordu. Bizzat kendisi ön saflara çıkıp isyancılar
üzerine saldırıyordu, mübarezelere çıkıyordu. Kaynaklar ince-
lendiğinde şu ortaya çıkıyor: Hz. Ali (kv)’nin nezdinde Cemel
ile Sıffîn, birbirinden tamamen ayrı şeylerdi. 1654
1650
Tarih-i Taberî, IV, 47; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 331
1651 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 356-357; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 464
1652 Tarih-i Taberî, IV, 28; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 199
1653 Hâkim, El-Müstedrek, VII, 5646; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 194; İbn Kesîr, El-
Bidâye, VII, 395
1654 Geniş bilgi için baknz: Taberî, İbnü’l Esîr, Zehebî Tarihü’l-İslam, Cevdet Paşa;
Cemel ve Sıffîn Savaşları
450 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
136- Sıffîn’de; Hz. Ali (kv)’nin yanında Bedir’e katılan-
lardan seksen, Rıdvan Biatı’nda bulunanlardan iki yüz elli kişi
vardı. 1655
*- Hz. Ali (kv)’nin yanında Sıffîn Savaşı’na sekiz yüz
sahâbî katıldı. Ammâr b. Yâsîr dâhil altmış üç sahâbî şehit
oldu. 1656
*- Cevdet Paşa; Sıffîn’de Muâviye taraftarları, âsi ve
bağîylerden öldürülenlerin kırk beş bin; Hz. Ali (kv)’nin taraf-
tarları Fırka-yı Nâciye’den şehit olanların ise yirmi beş bin kişi
olduğunu, bunlardan yirmi altı kişinin Ehl-i Bedir olduğunu
kaydetmiştir. 1657
*- Cemel günü, toplam on üç bin insan öldürülmüştür.
1658
137- “İki Müslüman” ifadesi ilave mi?: Hz. Hasan
(ra)’a Resûlüllah (sav) efendimiz tarafından şöyle buyruldu:
“Benim bu oğlum, seyyiddir. Umulur ki onun sebe-
biyle Allah (celle celâlühü), iki ordunun arasında barışı
sağlar.” 1659
Buhârî’nin dışındaki rivâyetlerde “İki Müslüman” ibaresi
geçmez. Tirmîzî’de “İki grubun arasını düzeltir” şeklinde geçer.
Nesâî’de geçen ifadeler; “İki Grup” ve “Ümmetimden İki Or-
du” şeklindedir. Ebû Dâvud’da “İki Cemaat” şeklinde geçer.
El-Heytemî’de “İki Tâife” şeklinde geçer. Bediüzzaman,
Mektûbat’ın Mûcizât-ı Ahmediye başlıklı 19. Mektubu’nun
beşinci nükteli işaret bahsinde geçen hadiste “İki Müslüman”
kelimesi geçmez. Râmuz’da, Şevâhid’de “İki Müslüman” keli-
mesi geçmez.
*- Hz. Hasan’ın hilâfeti nübüvvet hilâfetidir. Muâvi-
ye’nin emirliği ise mülkiyet ve saltanattır. Mülkiyet nasıl keyfi
olarak nübüvvete tercih edilebilir? Hz. Hasan (ra)’ın hilâfeti
bırakması, zaruri ve cebren olmuştur. Bu, Hz. Hasan (ra)’ın
hutbe konuşmasında da açıktır. 1660
1655
Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4615
1656 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 290
1657 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 569; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 290
1658 İbn Sa’d, Tabakât, III, 33; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 244; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 271
1659 Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin bölümü, 98. Hadis
1660 Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin bölümü, 71. Hadis
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 451
*- Resûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “İki Müslüman bir-
birine silah çekecek olursa; ölen de, öldüren de ateşte-
dir.” 1661
VI- Fitneyi Uyandıranlar ve Müslümanları Aldatanlar
138- Hz. Ali (kv) nakletti: Resûlüllah (sav) şöyle buyur-
du: “Müslümanı aldatan, ona zarar veren ve ona hile ya-
pan bizden değildir.” 1662
139- Abdullah b. Mes’ûd nakletti: Resûlüllah (sav) şöyle
buyurdu: “Bizi aldatan bizden değildir. Hile yapıp tuzak
kuranlar, cehennemdedir.” 1663
140- Sa’d b. Kays şöyle nakletti: “Resûlüllah (sav): “Hi-
le ve desise ateştedir.” buyurmasaydı ben onlara neler ya-
pardım.” 1664
141- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
“Aldatan bizden değildir.” 1665
; “Fitne uykudadır, uyandı-
rana Allah lânet etsin!” 1666
hadisleri de bunların haline de-
lildir. Hem Sıffîn’de savaş esnasında Müslümanları aldatıp
fitne içine çekmişlerdir, hem de barış zamanında Hakem Olayı
ile Müslümanları aldatıp, fitnenin içine çekmişlerdir. Ümmet-i
Muhammed’i Kur’ân’la ve imanla imtihan etmişler ve kıyame-
te kadar da bu imtihan devam etmektedir.
142- Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Amr
İbnü’l Âs ve Muâviye hakkında şöyle buyurdu: “Bu ikisi hile
ve aldatma dışında birlik olmazlar.” 1667
143- “Eğer Muâviye b. Ebû Süfyân ve Amr İbnü’l
Âs’ı bir arada görürseniz, birbirinden ayırınız! İkisi hayır
için bir araya gelmezler!” 1668
1661
Kütübi Sitte, XIII, 530
1662 Râfi’den; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 246
1663 Taberânî, Kebir’de; Ebû Nuaym Hilye’den; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 374
1664 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 176
1665 Müslim, İman 164 / II, 47; Dârimî, Alışveriş 10, 2544; Hâkim, El-Müstedrek, II,
2198 BMT
1666 Ali el-Muttakî, 30891; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr-2, III, 61
1667 Bu bölümde geçen 73. Hadis’in tekrarıdır.
1668 İbn Abdirabbih, İkdü’l-Ferîd, II, 290
452 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Şarkı söylediklerini duydukları zaman da şöyle buyurdu.
“Ey Allah’ım! Bu ikisini fitnenin içinde kıl! İlâhi, bu iki-
sini ateşe at!” 1669
VII- Muâviye, Resûlüllah (sav) Efendimiz Tarafından Mü-
ellefe-i Kulûb ve Tulekâ Olarak Kabul Edilmiştir
144- Cerir b. Abdullah nakletti: Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Muhâcir ve Ensâr
birbirlerinin dost ve yardımcılarıdır. Kureyş’ten Tulekâ
olanlar (Mekke’nin Fethi günü serbest bırakılanlar) ve
Sâkif’ten olan yardımcıları; bu dünyada da, âhirette de
birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır.” 1670
145- Muâviye; Resûlüllah (sav) zamanında Müellefe-i
Kulûb’den kabul edilmiş ve ganîmetlerden ona göre pay al-
mıştır. Huneyn, Tâif ve Yermük savaşlarında Müellefe-i Kulûb
olarak bulunmuştur. Hz. Ebû Bekir Sıddık (ra)’ın zamanında
iyi niyetle, Ashâb-ı Kiram’ın icmâsı ile, Yermük Savaşı’ndan
sonra da müellefelikten çıkartıldı. 1671
*- Muâviye; Müellefe-i Kulûb’den sayılmış ve Resûlüllah
sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Huneyn Savaşı’ndan sonra;
Muâviye’nin de içinde olduğu, Mekke’nin ileri gelenlerine
kalpleri İslam’a ısınsın diye yüklü miktarda ganîmet vermiştir.
1672
146- Tulekâ: Serbest Sırakılanlar. Peygamberimiz
(sav)’in Mekke’nin Fethi günü, müşrik olan Mekke halkına
hitaben: “Bugün sizler azarlanıp, kınanmayacaksınız!
Gidin, hepiniz serbestsiniz!” (Yûsuf, 12/92) buyurduğu bağış-
lanma ile Peygamberimiz (sav)’in affına mazhar olmuş Mekke-
li müşrikler için kullanılan tabir. 1673
1669
Bu bölümde geçen 74.-75. Hadisler.
1670 Hâkim, El-Müstedrek, IX, 7061 BMT
1671 İbn Hişâm, Sîret, IV, 209; Tefsir-i Taberî, XIV, 313; Kurtûbî, el-Câmi, VIII, 179;
Kamusu Okyanus II, 727; Beyhakî, Sünen, VII, 20
1672 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 219-220; İ. Aycan, DİA, Muâviye, XXX, 332; A.
Köksal, İslam Tarihi, XV, 497-509. Bu isimlerin listesi için baknz: İbn Kesîr, El-Bidâye,
V, 34
1673 Tarih-i Taberî II, 161, Zemahşerî, Keşşâf, IV, 239; İbn Sa’d, Tabakât, II, 145;
Zehebî, Tarihü’l-İslam, IV, 236
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 453
Tulekâ kelimesi, genel olarak Mekkeli müşrikler için kul-
lanıldıysa da, kelimenin dar anlamında, Ebû Süfyân ve oğlu
Muâviye için kullanılmıştır. Hz. Ali (kv) bu anlamda Tulekâ
kelimesini kullanmıştır. Hz. Ali (kv)’nin hilâfetini tanımayan
Muâviye, Habib b. Mesleme başkanlığında üç kişilik elçi gön-
derdiği zaman; Hz. Ali (kv), Muâviye’nin de, elçilerinin de
muhatabı olmadığını söyleyip tepki gösterdi. Bu sırada Muâvi-
ye için: “Tulekâ oğlu Tulekâ” diyerek Muâviye’yi suçladı.
1674
*- Hz. Ali (kv), Muâviye’ye yazdığı her mektupta, gön-
derdiği her elçiye şöyle diyordu: “Muâviye, halifelik kendi-
lerine helal olmayan Tulekâ’dan birisidir.” 1675
*- Hz. Ömer (ra), vefatından önce yaralandığında, ken-
disine birçok isimleri halife olarak kendi yerine tayin etmesi
konusu konuşulduğunda, o şöyle buyurdu: “Hilâfet işi, ken-
dilerinden bir kişi kalıncaya kadar Bedir ehline, sonra
Uhud ehline, sonra sırası ile şunlara ve şunlara aittir. Bu
hilâfet işinde Tulekâ ve Tulekâ çocuklarına ait hiçbir pay
yoktur.” 1676
VIII- Muâviye’nin İctihadı Bâtıldır
147- Muâviye’nin Hz. Osman (ra)’ın kâtillerini kısas icra
etmek için, Hz. Ali’den istemesi ictihad sayılmaz. Çünkü kısa-
sın icrası, İslam halifesinin vazifesidir. Muâviye gibi şahsın
görevi değildir. Bütün İslâmî ağır cezalar, halifeye aittir. Halife
mevcut değilse, İslâmî ağır cezalar durdurulur. Halife seçimin-
den sonra icra edilir.
Muâviye: “Osman’ı öldürenleri bana teslim edin!
Ben kısası icra edeyim!” diyerek; te’vilsiz ve ictihadsız karar
vermiş ve vacibi terk etmiştir. Ya küfre girmiş ya da fıska gir-
miştir. Bu da Muâviye’nin âsiliğine kesin delildir. 1677
1674
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 296; Kemal Sandıkçı, DİA, Tulekâ, XLI, s. 362; Cevdet
Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 551
1675 Onat, Hasan, Emevîler Devri Şiî Hareketleri, Doktora Tezi, Ankara, 1986, s.
40; Örnek olarak baknz: Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 272-273-285
1676 İbn Sa’d, Tabakât, III, 402
1677 Mezâhibü’l-Erbaa, V, 78
454 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
148- Bu konuda Hz. Ali (kv)’nin görüşü:
Sıffîn Savaşı’nın başlarındaydı. Muâviye, Hz. Ali (kv)’ye
elçi ile mektup gönderdi. Muâviye: “Osman’ın kâtillerini
bana verin, ben kısas icra edeyim! Sonra da; sen de, ben
de hilâfetten çekilelim. Halk kimi dilerse, onu halife
seçsin!” dedi. Hz. Ali (kv) bu sözlere kızdı ve şöyle buyurdu:
“Mü’minler toplandılar, beni zorla hilâfete getirdiler!
Şimdi sen kim oluyorsun ki; bana “Hilâfetten çekil!”
diyorsun!” 1678
*- Muâviye’nin, ben Hz. Osman (ra)’ın “Velisiyim,
vârisiyim” demesi de bâtıl ve yanlıştır. Tamamen hile ve al-
datmacadır. Hz. Osman’ın oğulları vardır. Hz. Osman (ra)’ın
kanının talep edilmesi gerekiyorsa oğulları etmesi gerekir.
Muâviye ise uzak akrabadır. Hz. Ali (kv); Muâviye tarafından
gelen adama bunu söyleyip, “Cezayı uygulayacak olan,
Emirü’l-Mü’minin’dir!” diye fetvasını vermiştir. 1679
Hz. Ali
(kv)’nin verdiği karardan kimin şüphesi var ki, Muâviye’nin
ictihadından söz ediliyor.
*- Muâviye yirmi yıla yakın yönetimin başında bulundu.
Bu dönemde hiçbir zaman Hz. Osman (ra)’ın kanından bah-
setmedi. Onu şehid edenleri cezalandırma yoluna da gitmedi.
1680
149- Sıffîn Savaşı öncesi ve savaş esnasında Hz. Ali (kv)
ile Muâviye arasında sürekli yazışmalar ve elçiler gelip gitti. Bu
yazışma ve görüşmelerin temelini Hz. Ali (kv)’nin; Muâvi-
ye’den idareyi tanıması ve itaat etmesini istemesi, Muâviye’nin
de Osman’ın katillerinin teslim edilmesini istemesi oluşturur.
Muâviye, Hz. Ali (kv)’nin isteğine: “Sen, Muhâcirler’i Os-
man’ın katli için tahrik ettin, Ensâr’ı da ona yardımdan
alıkoydun! Cahiller de sana uyup kuvvet buldular! Şamlı-
lar da katilleri bize teslim edinceye kadar seninle savaşa
karar verdiler. Eğer bunu yaparsan hilâfet, şûrâya havale
edilir.” şeklinde cevap veriyordu. Hz. Ali ise: “Osman’ın
1678
Hz. Ali bölümü, 530. Hadis’in tekrarıdır.
1679 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 547
1680 Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 51
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 455
oğulları var, sana ne oluyor! Kan talep edilecekse, onlar
hak sahibi! Osman’ın kanını talep etmede; benden daha
kuvvetliysen, önce biat et, meşru hükümeti tanı, sonra
ben gereğini yaparım.” diyordu. Hz. Ali (kv), devlet otorite-
sini sağlayıp suçluları cezalandırmayı düşünüyordu. Muâviye
ise, Hz. Osman’ın kanı dâvâsını gündemden düşürmeden
savaş hazırlıklarına devam ediyordu. 1681
150- Taberî’nin naklettiğine göre: Amr İbnü’l Âs; Ha-
kem Olayı’nda hile ile işi istediği şekle soktuktan sonra, hâlâ
Muâviye’nin Hz. Osman (ra)’ın velisi olduğu yönünde âyetler
okuyup, deliller getirip duruyordu. Ebû Mûsa el-Eş’ari: “Ey
Amr! Allah’tan kork! “Muâviye, Osman’ın velisidir” di-
yorsun. Veli, kişinin oğludur. Hz. Osman’ın hayatta iki
oğlu var. Onlar henüz yaşarken bu iş Muâviye’ye nasıl
düşer? Senin Muâviye’yi isteyip durmaktaki muradın,
sana ne dilersen vermesidir. Bu, Allah’ın hükmüne karşı
durmaktır. Allah’ın hükmünü rüşvet alarak bozmak yok-
tur!” dedi. 1682
151- İslam halifesine âsi olan kişi, mezheb görüşlerine
göre; mürted, fâsık ve âsi olur. Bütün İslam Ümmeti için bu
hükümler ortadayken, Muâviye bu durumdan muaf tutulacak
değildir. Muâviye bu kadar mâsiyet ve cinayetler ile büyük
vebâller altına girmiştir. İslam dünyası arasındaki ihtilâfın ve
tefrikanın da temellerini atmıştır.
İslâmî kuralları icra etmede iltimas yoktur. Kanun herkes
için birdir, değişmez. Onun için Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem buyurdu ki: “Kızım Fâtıma da hırsızlık ya-
parsa elini keserim!” 1683
Acayip olan şudur; Emevî zulmü ve baskısı yüzünden,
dillerde Muâviye’ye tâzim vardır. Ancak tarih kitaplarındaki
bilgiler ve fıkıh kitaplarımızda hükümler Muâviye’nin aleyhi-
nedir. 1684
1681
Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 107
1682 Hz. Ali bölümü, 562. Hadis’in tekrarıdır.
1683 Buhârî, Hudûd, 11-12; Müslim, Hadler 8 / VIII, 18
1684 Bu konular ile ilgili geniş bilgi için baknz: Mecmeu’l-Enhur, I, 535; Hacı İbrahim
Envar Haşiyesi, II, 212-313; Muğni Muhtac IV, 124; Mezâhibü’l-Erbaa V, 418-419
456 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
IX- Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e Sövenler, Nefret Edenlerde
Münâfıklık İşaretleri
152- Saîd b. Cübeyr dedi ki: Arefe günü Arafat’ta İbn
Abbas ile beraberdim. İbn Abbas: “İnsanların telbiye getir-
melerini niçin duymuyorum?” dedi. Ben de: “Muâviye’den
korktukları için.” dedim. Bunun üzerine İbn Abbas çadırın-
dan çıkarak: “Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk!” diye telbiye
getirmeye başladı ve: “Ali’ye kızgınlıkları yüzünden Sün-
net’i terk etmişler!” diye konuştu. 1685
*- Çünkü Muâviye: “Hz. Ali (kv)’nin arefe akşamı
telbiye getirdiğini duyduğu zaman buna yasak getirmiş-
ti.” 1686
153- Âmir b. Sa’d b. Ebî Vakkas nakletti: “Muâviye,
Sa’d b. Ebî Vakkas’ı ziyaret etti. Hz. Ali (kv)’den konu açılınca;
Muâviye, Ebû Tûrab’a sövdü ve onu aşağıladı. Sa’d b. Ebî
Vakkas’a da, Ali’ye sövmeyi emretti. Sa’d b. Ebî Vakkas bunu
reddetti. Muâviye bu defa: “Seni Ebû Tûrab’a sövmekten
alıkoyan şey nedir?” diye sordu. Sa’d b. Ebî Vakkas: “Ben
ona, asla dil uzatamam!” deyip şöyle devam etti: Ali’nin üç
fazileti vardır ki, onlardan birinin benim olması, kızıl tüylü de-
velerimin olmasından daha hayırlıdır:
1- Resûlüllah (sav)’in Tebûk’e giderken Medine’de Hz.
Ali’yi bırakması ve: “Ey Ali! Razı olmaz mısın, benim nez-
dimde Hz. Mûsa (as)’ın yanındaki Hz. Harun (as)’ın ko-
numunda olasın. Yalnız benden sonra peygamberlik yok-
tur.” buyurması.
2- Hayber günü: “Yarın sancağı öyle bir kimseye ve-
receğim ki; o, Allah’ı ve Resûlü’nü sever, Allah ve
Resûlü de onu severler!” buyurması.
3- Mübâhale âyeti; “Gelin oğullarınızı ve oğullarımı-
zı, kadınlarınızı ve kadınlarımızı, kendinizi ve kendimizi
çağırıp toplanalım, sonra niyaz edelim ki, Allah’ın lâneti
yalancılar üzerine olsun!” (Âl-i İmrân, 3/61) âyeti geldiği zaman,
1685
Nesâî, Sünen, Hac kitabı, 197, 3006; Beyhakî, Sünen, V, 274, 9447
1686 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 218
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 457
Resûlüllah (sav); Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan, Hz. Hüse-
yin’i yanına aldı ve çöle çıkarak: “Allah’ım bunlar benim
Ehl-i Beyt’imdir.” buyurmasıdır. 1687
154- Müslim, Hz. Ali bölümünde, 44 no’lu, “Ebû
Tûrab” hadisinin baş kısmında Sehl b. Sa’d’ın vali olarak Me-
dine’ye geldiği zaman Mervan b. Hakem’in Sehl b. Sa’d’a
aynı şekilde Ebû Tûrab’a, yani Hz. Ali (kv)’ye sövmesini em-
rettiği, bunu yapamazsa hiç olmazsa: “Allah, Ebû Tûrab’a
lânet etsin de” diye emrettiğini kaydetmiştir. 1688
155- Zirr İbn Hubeyş’ten rivâyetle; Hz. Ali (kv) buyurdu
ki: “Tohumu yaran ve insanı yoktan var eden, Allah’a
yemin olsun ki; ümmî olan Nebî, bana şu hususta ahid
(garanti) verdi: Beni mü’min olan sevecek, münâfık olan
da bana düşmanlık edecektir.” 1689
156- Ümmü Seleme annemiz nakletti: Resûlüllah sal-
lellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim
Ali’yi severse, beni sevmiştir. Her kim Ali’den nefret
ederse, benden nefret etmiştir. Benden nefret eden ise,
Allah’tan nefret etmiş olur.” 1690
Bu sahih hadislere göre Muâviye, Hz. Ali (kv)’den nefret
ediyordu. Bu kitap içerisinde; Hz. Ali’ye düşmanlık edenlerin
mutlaka münâfık olduğu yirmi civarında hadiste geçmektedir.
Değerlendirmelerde bunların da göz ardı edilmemesi gerekir.
157- Muğîre b. Şu’be, Kûfe’de halka hitap ettiğinde
şöyle dedi: “Başımızdaki adamın (Muâviye’nin), Ali’nin
ismini yasakladığını bilmiyor musunuz? Başımızdaki
adamın (Muâviye’nin), Ali’nin isminin anılmasına bile
tahammülü yoktur!” 1691
*- Fıkıh Kuralı: “Sahih Sünnet, Kur’ân hükmünde-
dir.” 1692
1687
Müslim, Fazilet 32 / X, 268; Tirmîzî, Menâkıb 21, 3724 / III, 559; İbn Mâce, Mu-
kaddime, I, 11, 121; Nesâî, VII, Hasâis, 8342; Ahmed, Müsned, XIX, 27509; Hâkim,
El-Müstedrek, VI, 4632 BMT; İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 104; El-Askalânî, El-İsâbe,
s. 88; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 388; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 531; Gülgün Uyar,
Ehl-i Beyt, s. 88
1688 Müslim, Fazilet 38 / X, 278
1689 Hz. Ali bölümü, 330. Hadis
1690 Hz. Ali bölümü, 293., 342., 343. Hadisler
1691 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 436
1692 Aliyyül Kâri, İmam-ı Âzam Fıkhı Ekber, Çağrı Yay., İstanbul, 1979, s. 435
458 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
XI- Hz. Ali (kv)’nin Son İki Yılında (H. 39-40) Muâvi-
ye’nin Katliamları
Muâviye ve Amr İbnü’l Âs’ın hilesi ile durdurulan savaş
sonrası, Hakem Olayı’nda yapılan hile ile Hz. Ali (kv)’yi halife-
likten azledip, Muâviye’nin halife ilan edilmesi... Bu kadar
bâtıldan bir hak ve haklılık çıkmayacağı açıktır. Ancak bu bâtıl
halifeliğine dayanan Muâviye’nin, bütün İslam beldelerine
saldırması ve binlerce Müslümanı; “Ali taraftarı, Ali’yi seviyor,
Ali’yi saygın tutuyor” diye öldürtmesi... Özellikle Busr b. Ebî
Ertat eliyle yapılan katliamlar, hiçbir gerekçe ile kapatılamaya-
cak kadar büyüktür.
Bir kişiyi bile mazlum olarak öldürmesinin, vebal olarak
kişiye yeterli olduğu İslam hükümleri ile sabittir.
XII- Muâviye’nin ve Bazı Emevîler’in Hz. Ali (kv)’ye Olan
Kinleri, Cahiliye Âdetlerinden Kopamadıkları ve Bid’atçi
Olduklarına Dair
158- Muâviye’nin Ziyâd’ı Kardeş İlân Etmesi:
Şeriat’ın emri ortadayken Muâviye’nin böyle şâhidlerle,
delillerle; babası gerçekten de belirsiz olan Ziyâd’ı dünya men-
faatleri için kardeş ilân etmesi, hafife alınamayacak bir du-
rumdur. İslam’ın getirdiği: “Çocuk doğduğu yatağa aittir, zînâ
eden kişi de recmedilir” hükmü terk edilip, cahiliye âdetlerine
dönülmüş oldu. İslam tarihinde alenen çiğnenen ilk Şeriat
hükmü olarak tarihe geçti. 1693
*- Muâviye bunu onaylatmak için Hz. Âişe annemize bir
mektup yazıp, Ziyâd b. Ebû Süfyân denilmesini arzu etti. An-
cak Hz. Âişe annemiz ve diğer Ashâb-ı Güzin yine Ziyâd b.
Ebîhi yani “Babasının oğlu Ziyâd” demeye devam ettiler. 1694
*- Hz. Ali (kv), bu konudaki Ziyâd’a yazdığı mektubun-
da şunları da ilave etmişti:
1693
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 452
1694 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 452
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 459
“Sen, Ebû Süfyân’ın bu sözünden dolayı, ne miras
alabilirsin, ne de bu miras sana helâl olur. Seni, Ebû
Süfyân’ın nesebine ilhak etmek de caiz değildir.” 1695
*- Said b. Müseyyeb dedi ki: Allah, Muâviye’yi kahret-
sin! Resûlüllah (sav)’in hüküm verme şeklini değiştirdi.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem buyurdu ki: “Ço-
cuk yatağın sahibi erkeğe aittir. Zina eden kişi de rec-
medilir.” 1696
159- Dört Halife’den sonra ilk melik olan kişi Muâvi-
ye’dir.
Hanbel b. İshak’tan nakledildiğine göre Muâviye: “Ben,
Meliklerin ilkiyim” diye övünürdü.
Sünnet üzere olan halifeliği ilk bozan Muâviye’dir.
Sefîne’nin rivayetindeki: “Halifelik benden sonra otuz
yıldır. Ondan sonra ısırıcı bir hükümdarlık gelir.” hadi-
sindeki “Isırıcı Hükümdar” Muâviye’dir. 1697
160- Muğîre, Şâ’bi’nin şöyle dediğini nakletti: “Muâvi-
ye, cuma günleri minberde oturarak hutbe okuyan ilk
kişidir. Muâviye’nin göbeği büyüyüp yağ bağladığında
ayakta duramaz oldu ve hutbeleri oturarak okurdu.” 1698
161- Buhârî ve Müslim’in de naklettiği hadiste de orta-
ya konulduğu gibi; “Müslüman kâfire, kâfir de Müslümana
mirasçı olamaz” buyrulmuştur. İslam fıkhındaki uygulama
da böyledir. Ancak Muâviye bu hükmü de ilk bozan ve “Kâfiri
Müslümana, Müslümanı kâfire mirasçı kılan ilk kişidir.” Ömer
b. Abdülaziz bunu Sünnet’e uygun hale getirdiyse de, ondan
sonra Emevîler yine Muâviye’nin hükmüne döndüler. Yine bir
Müslümanın diyeti bir zımmînin diyetine eşit olduğu halde
Muâviye zımmînin diyetini yarıya düşürmüş ve İslam hüküm-
lerini değiştirmiştir. 1699
1695
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 451
1696 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, I, 610
1697 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 226
1698 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 232
1699 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 232
460 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
162- Yine Muâviye’nin yönetime geçtikten sonra her
fırsatta: “Ben, Hind’in oğluyum” diye övünmesi; Ashâb-ı
Kiram’ın da Muâviye’den bahsederken: “Ciğerleri Çiğneyen
Kadının Oğlu” diye bahsetmeleri; Muâviye’nin cahiliye dö-
nemindeki kininden ve asabiyetinden bir şey kaybetmediğinin
göstergesidir. 1700
163- Uhud Savaşı’ndan 40 yıl sonra, Muâviye kendi
devrinde Uhud şehitlerinin bulunduğu şehitlikten su kanalı
geçirmek için o bölgeyi kazdırdı. Hz. Hamza’nın ayağına kaz-
ma isabet edip, kan fışkırdı.
Bu olaya şahit olanlar “Daha dün gömülmüş gibi hepsi
şehit edildikleri hal üzereydi” dediler. Muâviye’nin tellalı şöyle
ilan etti: “Uhud’da kimin ölüsü varsa gelsin sahip çıksın.”
Bunun üzerine herkes şehitlerinin cenazesini nakletti. 1701
164- Muâviye, Hz. Hasan (ra)’tan yönetimi aldıktan
sonra da; antlaşma şartlarında var olmasına rağmen, hiçbir
Ehl-i Beyt taraftarına hoşgörü ile yaklaşmamış, en şiddetli
şekilde cezalandırmıştır. Burada dikkat çekmek istediğimiz asıl
konu şudur: Ashâb-ı Kiram’dan ya da Ehl-i Beyt’ten Muâvi-
ye’yi durduracak hiçbir güç kalmamıştır. Muâviye ve valileri
istediği uygulamayı yapmışlardır. Muâviye’nin keyfi uygula-
malarını ve zulümlerini gören Ashâb-ı Kiram’dan bazıları piş-
man olup: “Keşke zamanında, Hz. Ali’nin yanında savaş-
saydık!” diye hayıflanırlardı. Bunların başında Abdullah b.
Ömer geliyordu. Muâviye, yönetime geldikten sonra zaten
Medineli Ensâr-ı Kiram’ın hakkını hukukunu gözetmemiş ve
onları dikkate de almamıştır.
165- Bedir Savaşı başlarken Utbe b. Rabia’nın teklifi ile
üç kişi düello yaptı. Hz. Hamza, Şeybe b. Rabia’yı; Hz. Ali,
Velid b. Utbe’yi ilk elden hemen öldürdüler. Utbe b. Rabia ile
Ubeyde b. Haris birbirlerini yaraladılar. Hz. Hamza ile Hz. Ali
hemen Ubeyde’nin yardımına koşup Utbe’nin işini bitirdiler,
Ubeyde’yi de alıp kendi saflarına taşıdılar. 1702
1700
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 448-451
1701 İbn Kesîr, El-Bidâye, IV, 78-79
1702 İbn Hişâm, II, 324; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4934
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 461
İşte bu düelloda bulunanlar bir tarafta Ehl-i Beyt men-
supları olan; Hamza b. Abdülmüttalib, Ubeyde b. Haris b.
Abdülmüttalib ve Ali b. Ebî Tâlib idi. Diğer tarafta ise Muâvi-
ye’nin annesi Hind’in babası Utbe, kardeşi Velid ve amcası
Şeybe idi. Üçü de Bedir’de böylece öldürülmüş oldu. Bu sa-
vaştan sonra başta Hind ve Ebû Süfyân olmak üzere Ümey-
yeoğulları, bu kimselere karşı büyük kin tutmuşlardır. Ubeyde
b. Haris ayak bileğine aldığı yara ile iki gün sonra şehit oldu.
Hz. Hamza (ra) bu kin neticesinde; Uhud’da Hind b. Utbe’nin
teşvikiyle Vahşî tarafından şehit edildi. Bunlardan bir tek Hz.
Ali (kv) kaldı ki; hayatı boyunca bu intikamın kendisini bırak-
madığını görüyoruz.
*- Sıffîn’de Hz. Ali (kv)’nin yanında şehit düşen
sahâbîlerden Abdullah b. Büdeyl, savaş öncesi istişare sırasın-
da şöyle dedi: “Ey İnsanlar! Muâviye’nin Ali’ye biat etme-
si çok zor! Ali onun kardeşini, dayısını, dedesini, anası-
nın amcasını Bedir Savaşı’nda öldürdü. Muâviye’nin
boynuna kılıç değmeden biat edeceğini sanmam.” 1703
166- Hz. Ali (kv)’nin düşmanlarının çok olması; Resûlül-
lah (sav) zamanındaki bütün savaşlarda ön saflarda savaşması
ve birçok kimseyi savaş esnasında öldürmüş olmasındandır.
Resûlüllah (sav)’e kızan, düşman olan bütün müşrikler Hz. Ali
(kv)’ye de düşmandı. Ebû Leheb’in karısı Ümmü Cemil, Ebû
Süfyân’ın da kız kardeşiydi. Ebû Leheb ve karısı hakkında
Leheb Sûresi inince hep birden kinleri arttı. Resûlüllah (sav)’in
iki kızını birden Ebû Leheb’in iki oğlu, Resûlüllah (sav)’e haka-
ret ederek boşadı. Hz. Ali, Bedir’de Ebû Süfyân’ın oğlu Han-
zala’yı öldürdü. Diğer oğlu Amr’ı esir aldı. Hz. Ali, Bedir’de
Emevîler’den Âs b. Saîd’i ve daha başkalarını da öldürmüştü.
Resûlüllah (sav)’i iki defa boğmaya kalkışan ve Resûlüllah
(sav)’in üzerine deve işkembesi atan Ukbe b. Ebî Muayt da
Emevîler’dendi. Ukbe, Bedir’de esir alınmıştı. Hz. Ali tarafın-
dan, Resûlüllah (sav)’in emriyle öldürüldü. 1704
1703
Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 267
1704 Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 64
462 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Hz. Ali (kv), Bedir’den sonra, Emevîler’in kan dâvâlısı
durumundaydı ve bunu hiç unutmadılar. Muâviye’nin babası
Ebû Süfyân ve annesi Hind intikam yemini ettiler. Yıkanma-
maya, koku sürünmemeye, birlikte yatağa girmemeye yemin
ettiler.
Uhud ve Hendek gazâlarını organize eden ve müşrikle-
rin komutanı olan yine Ebû Süfyân idi. Uhud’da Hz. Ham-
za’nın şehâdetini hazırlayan Muâviye’nin annesi Hind idi.
Hind öfkesinden Hz. Hamza’nın ciğerini söküp çiğnemiş, Hz.
Hamza’nın kulaklarından ve burnundan kolye yapıp boynuna
asmıştı. Mekke’nin Fethi sırasında Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem efendimiz çocukları öldürmemek üzere söz
isteyince; Hind, kinini şöyle belli etti: “Çocukları biz büyüt-
tük, sen onları Bedir’de öldürdün!” dedi. Hind, Mekke’nin
Fethi’nde Resûlüllah (sav)’in öldürülmesini emrettiği kimseler-
dendi. Ancak Hz. Osman’ın şefaâtiyle gelip Resûlüllah (sav)’e
biat etti. 1705
*- Ebû Süfyân’ın Medine’ye casus olarak gönderdiği
Muâviye b. Muğîre’yi Resûlüllah’ın emriyle Hz. Ali (kv) öldür-
dü. Ebû Süfyân’ın Medine’ye gönderdiği kiralık kâtili, Useyd
b. Hudayr etkisiz hale getirdi. Recî Vak’ası’nda sağ kalan iki
sahâbîyi işkence etmek ve öldürmek için satın alan Ebû Süf-
yân, oğlu Muâviye yanındayken; Hubeyb b. Adîy ve Zeyd b.
Desine’yi öldürttü. 1706
167- Ebû Süfyân’ın Müslüman Olma Hikâyesi:
Mekke’nin Fethi gecesi, Resûlüllah (sav)’in askeri ateş yaktı-
ğında, Ebû Süfyân “bu nedir” diye bakmaya geldi. Resûlüllah
(sav)’in amcası Hz. Abbas da onu gece karanlığında, sesinden
tanıyıp yanına çağırdı. Hz. Abbas, Ebû Süfyân’ın dostuydu,
kucaklaştılar. Hz. Abbas: “Bu gelen Resûlüllah’tır, gel seni
Resûlüllah’a götüreyim, senin için af dileyeyim. Ömer
seni yakalarsa mutlaka öldürür, şimdi o öncü kuvvet
olmuştur.” dedi. Resûlüllah (sav)’e ait bineğin arkasına bin-
1705
Tarih-i Taberî, III, 268; Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 73
1706 Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 66; Aycan İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 29; Geniş
bilgi için baknz: İbn Kesîr, El-Bidâye, IV, 115-121
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 463
dirdi. Hz. Ömer ile Ebû Süfyân arasında düşmanlık vardı.
Giderken Hz. Ömer, Ebû Süfyân’ı gördü ve: “Ey Allah’ın
düşmanı, hamdolsun seni emansız yakaladık!” dedi. Hz.
Abbas: “O benim himayemdedir.” deyince, Hz. Ömer çok
üzüldü.
Hz. Ömer: “Ey Abbas! Allah’ın düşmanına nasıl
eman veriyorsun?” deyip Resûlüllah (sav)’den izin almak için
Resûlüllah (sav)’in yanına koştu. Hz. Abbas da ondan önce
varmak için koştular. Resûlüllah (sav)’in çadırında birlikte hu-
zuruna çıktılar. Hz. Ömer: “Yâ Resûlüllah! Bu Allah’ın
düşmanı emansız tutuldu. Müsaade et öldüreyim!” dedi.
Hz. Abbas: “Ben ona eman verdim!” dedi. Resûlüllah (sav)’e
Hz. Abbas’ın bu sözü ağır geldi. Hz. Ömer, Resûlüllah (sav)’in
kulağına bir şeyler söylemek için yaklaşınca; Hz. Abbas,
Resûlüllah (sav)’in başını kucaklayıp: “Bensiz ona sır söyle-
me!” dedi. Resûlüllah (sav), Hz. Abbas ile Hz. Ömer arasında
bir kavga çıkmasından çekinip, Hz. Abbas’a: “Bu gece onu
sakla! Yarın yanıma getir!” buyurdu. Ertesi sabah Resûlül-
lah(sav)’in huzuruna getirilen Ebû Süfyân’a Müslüman olması
teklif edildiğinde, Ebû Süfyân: “Benim “Lâ ilâhe illallah”
kısmında değil, “Muhammedün Resûlüllah” kısmında
tereddüdüm” var deyince, Hz. Abbas: “İster Müslüman ol,
istersen kafan kesilsin” dedi. Hz. Ömer de dışarıda kılıcı ile
fırsat kollayıp bekliyordu. Resûlüllah (sav)’in huzurunda Hz.
Ömer (ra) tarafından öldürülmek korkusuyla şehâdet getirdi
ve Müslüman oldu. Böylelikle kılpayı canını kurtarmış oldu.
1707
Ebu Süfyân bu korku ile şehâdet getirdi. Ebû Süfyân’ın
karısı Hind ölüm listesinde olduğu için korkudan Hz. Os-
man’ın himayesinde gelip biat eti. Mekke’nin Fethi sırasında
serbest bırakılmış olan Tulekâ, zaten Resûlüllah (sav) ile iki yıl
beraber kalabilmişlerdir, bunlar Muhâcir ya da Ensâr sınıfına
dâhil edilmemişlerdir.
1707
Tarih-i Taberî, III, 258; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 6; Zehebî, Tarihü’l-İslam, IV, 227;
Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 67
464 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
*- Hz. Ali (kv)’nin Muâviye’ye gönderdiği mektuptaki
ifadesi: “Dün sizin aranızı bizim imanımız, sizin ise inkâr
etmeniz ayırıyordu. Bugün ise biz doğru yoldayız, siz
sapıklık içindesiniz. Ebu Süfyân’a gelince, ileri gelenler
tümüyle Müslüman olduktan sonra ancak istemeyerek
Müslüman olmuştu.” 1708
*- İslam öncesi İslam’a ve Resûlüllah (sav)’e düşman
olan bu kimselerin Resûlüllah (sav)’den sonra da kötü davra-
nışlardan vazgeçmediklerini görüyoruz. Peygamberimiz
(sav)’den sonra asabiyetini devam ettirenlere en gerçekçi ör-
nekler Mervan ve Muâviye’nin özet hayatları ve davranışları-
dır. Diğer bazı örnek şahsiyetlere bakalım:
168- Ukbe b. Ebî Muayt’ın oğlu Velid, Resûlüllah (sav)
zamanında yalan haber getirdiğinden hakkında: “Bir fâsık
size haber getirdiğinde doğru olup olmadığını araştırın!”
(Hucurât, 49/6) âyeti geldi. Velid, Hz. Osman zamanında Sa’d b.
Ebî Vakkas yerine Kûfe Valisi tayin edildi. Sabah namazına
sarhoş gelen Velid, secdeye gidince içki ile ilgili şiirler okudu
ve: “Namaz bu kadar yeter mi, yoksa biraz daha kıldıra-
yım mı?” deyince, cemaat tarafından taşlanmış ve kovalan-
mıştır. 1709
169- Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh’in davranışları da bu
konuda açıklayıcı bir örnek olacaktır. Hz. Osman’ın sütkardeşi
olan Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh, Resûlüllah (sav)’in vahiy
kâtipleri arasındaydı. Resûlüllah (sav) efendimiz: “Azîzün
Hakîm” yaz buyurduğu zaman: “Ğafûrun Rahîm” yazmış ve
“İkisi de aynıdır!” demişti. “Sana vahiy gelirse bana da ge-
lir! Ben de sana indirilenlerin benzerini söyleyebilirim!”
diyerek dininden dönmüş, Mekke’ye kaçmıştı. Mekkeli müşrik-
lerle birlik olup Resûlüllah (sav) efendimizi alaya alan ve düş-
manlık eden biri oldu.
Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh, hakkında şu âyet gelmişti:
“Allah’a karşı yalan uydurandan ya da kendisine karşı
1708
Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 329
1709 Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 15-425; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 80; Öz-
kes, İ., Emevî Siyaseti, s. 38-39
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 465
bir şey vahyedilmemişken “Bana da vahyolundu!” diyen-
den ve “Ben de Allah’ın indirdiği gibi indireceğim!” di-
yenden daha zalim kim olabilir?” (En’âm, 6/93)
Bu Abdullah, Mekke’nin Fethi sırasında “Görüldüğü
yerde öldürülmesi” emredilenler arasındaydı. Resûlüllah (sav)
efendimizin huzuruna Hz. Osman tarafından getirildiğinde Hz.
Osman yalvarıyor, Resûlüllah (sav) efendimiz de elini uzatmı-
yor, yüzünü başka tarafa çeviriyordu. Ashâb’ı da etrafında
durumu izliyordu. Nihayet Resûlüllah (sav) efendimiz, Hz.
Osman’ın ısrarına dayanamayarak, Abdullah’ın biatını kabul
etti. Ashâb’ına dönerek: “İçinizde şu adamı öldürecek biri-
si çıkmadı mı?” buyurdu. Ashâb: “Yâ Resûlüllah, bir işa-
ret verseydiniz” dediler. Resûlüllah (sav) efendimiz de: “Bir
Peygamber işaretle adam öldürtmez” buyurdu. 1710
Hz. Osman’ın şefaâti ve yalvarmasıyla ölümden kurtu-
lan Abdullah, Hz. Osman zamanında Amr İbnü’l Âs’ın yerine
Mısır’a vali tayin edildi. Bu dönemde Mervan’ın kurduğu eko-
nomik sömürü şebekesi içerisinde yer aldığı için Mısır halkı
isyan etti. Mısır Valisi Abdullah ve Mervan yüzünden Hz. Os-
man (ra) şehit edildi. 1711
170- Ebû Süfyân; Hz. Ebû Bekir (ra) halife seçildiği za-
man, Hz. Ali (kv)’ye: “Elini uzat, sana biat edeyim Yâ Ali!
Eğer istersen ben etrafı atlı ve piyade savaşçılarla doldu-
rurum.” demişti. Hz. Ali (kv), bunun fitne olduğunu görüp
üstünü kapatmıştı. 1712
171- Hz. Ebû Bekir (ra) halife seçilince Ebû Süfyân,
Mekke’ye gidip; “Hz. Ebû Bekir’in bu işe layık olmadığı, en
azından Hz. Ali’nin halife olması gerektiği yönünde” kulis ça-
lışmaları yaptı ve Medine’ye döndü. Hz. Ömer (ra); Ebû Süf-
yân’ın bu yaptıklarını duyunca, Hz. Ebû Bekir (ra)’a: “Şu
adam Medine’ye dönmüş, ortalığı karıştırıyor. Resûlüllah
(sav) mal vererek, onun kalbini İslam’a ısındırmıştı.
1710
Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4417-4419 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 134; Zehebî,
Tarihü’l-İslam, IV, 243 / VI, 236
1711 İslamoğlu, M., İmamlar ve Sultanlar, s. 51; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s.
80; Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 38-39
1712 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 290
466 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Topladığı sadakaları ona bırak!” dedi. Hz. Ebû Bekir (ra)
da öyle yaptı. Böylece Ebû Süfyân, Hz. Ebû Bekir (ra)’a biat
etti. 1713
172- Mekke’nin Fethi günü, Resûl-ü Ekrem (sav) efen-
dimiz ve Ashâb-ı Kiram, Kâbe’yi tavaf ederlerdi. Ebû Süfyân
bir kenarda durmuş, bu hale bakıp içinden şöyle geçirmiş:
“Ah bir ordu toplasam da şu adamla yine savaşa başla-
sam!” dermiş. Resûlüllah (sav) efendimiz, Ebû Süfyân’ın ya-
nından geçerken: “Dikkat et! O adam seni yine rezil ve
zelil eder!” buyurdu. Ebû Süfyân da: “İnandım ki sen hak
Peygamber’sin!” deyip zihnindeki bu kuruntuyu itiraf etti. 1714
173- Huneyn Savaşı’nın ilk safhasında bozulup kaçış-
malar başlayınca, Muâviye babası Ebû Süfyân ile birlikte
Mekke’ye doğru kaçarken, bu duruma sevinmişler ve: “Bugün
(Muhammed’in yaptığı) büyü bozuldu, bu bozgunun önü
alınamaz artık!” diye sevinirlerdi.
Safvân b. Ümeyye, o zaman Müslüman değildi, kendi-
sine Resûlüllah (sav) tarafından mühlet verilmişti. Safvân’ın
kardeşi Kilde: “Bugün sihir bozuldu!” dedi. Safvân: “Sus,
ağzın kurusun. Bana Kureyş’ten bir adamın hâkim olma-
sı, Havâzin’den bir adamın hâkim olmasından daha se-
vimlidir.” dedi. 1715
Ancak Allah’ın (celle celâlühü) takdiri,
Resûlüllah (sav)’in gayreti ile İslam ordusu yeniden toparlanıp
zafer kazanıldı.
174- Hz. Hüseyin (ra) efendimiz şehid edilip de başı
Yezîd b. Muâviye’nin önüne getirildiğinde, elindeki sopa ile
onun dudaklarına ve dişlerine dokunarak şu mealde bir şiir
söylüyordu: “Ah keşke Bedir’de öldürülen dedelerim şimdi
burada olsaydı ve bugünü görseydi. Eline sağlık Yezîd, elin
dert görmesin, düşmanlarımızın efendisini öldürdün, Bedr’in
intikamını aldın derlerdi.” 1716
1713
Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 70
1714 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 7; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 207
1715 İbn Hişâm, Sîret, IV, 143; Ahmed, Müsned, XVII, 25440
1716 İbnü’l Cevzî’den; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 145; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
316
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 467
175- İmam Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah nakletti:
Babama: “Ali ile Muâviye hakkında ne diyorsun?” diye
sordum. Dedi ki: “Bil ki, Hz. Ali (kv)’nin düşmanı çoktu.
Düşmanları onun bir kusurunu aradılar ama bulamadı-
lar. Kusur araştırmaları bir sonuç vermeyince, tuzak ola-
rak birini buldular ve onunla savaşa tutuşturdular.” 1717
Sonra da hile ile hal’ettiler. (Halifelikten azlettiler.)” 1718
*- Beyhaki, İmam Ahmed’in şöyle dediğini nakletti:
“Halifeler; Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’dir.” Ya
Muâviye için ne dersin? diye sorulduğunda: “Ali’nin zama-
nında halifeliğe Ali’den daha layık birisi yoktu.” dedi. 1719
*- Ali el-Medenî, Süfyân b. Uyeyne’nin şöyle dediğini
nakletti: “Halifelik hususunda Ali’nin hiçbir kusuru yok-
tu. Muâviye’nin halifelik hususunda Ali ile çekişme ya-
pabilecek hiçbir vasfı yoktu.” 1720
*- Şüreyk el-Kadı’ya sordular: “Muâviye yumuşak huy-
lu muydu?” O şöyle dedi: “Hakkı anlamayan, hakkı hiçe
sayan ve Ali ile savaşan kişi yumuşak huylu olabilir mi?”
1721
XII- Hasan-ı Basrî, Muâviye’nin Dört Ayrı Konuda Helâk
Olacağını Nakletmiştir
176- Hasan-ı Basrî şöyle buyurdu: “Muâviye’nin dört
işi vardır. Bu dört değil de sadece birisi bile olmuş ol-
saydı, onu helâk etmeye yeterdi. Onun bu işleri şunlardır:
A- Bu ümmet içinde, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemin Ashâb’ı içerisinde çok faziletli insanlar olmasına
rağmen bu görevi kılıç zoruyla alması, ümmetin başına musal-
lat olması.
B- Kendisinden sonra sarhoş, içki içen, sürekli ipek gi-
yip, çalgılarla meşgul olan oğlu Yezîd’i veliaht tayin etmesi.
1717
El-Askalânî, El-İsâbe, s. 83
1718 İbnü’l Cevzî’den; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s. 119
1719 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 218
1720 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 218
1721 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 218
468 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
C- Veled-i zînâ olan Ziyâd’ı kendi nesebine katmış ol-
masıdır. Hâlbuki Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem,
bu konuda şöyle buyurdu: “Çocuk doğduğu yatağa aittir,
zînâ eden kişi de recmedilir.”
D- Muâviye’nin Hucr b. Adîy ve arkadaşlarını öldürmüş
olmasıdır. Hucr’dan dolayı Muâviye’nin vay çekeceğine!
Hucr’dan ve arkadaşlarından dolayı Muâviye’nin çarptırılacağı
cezalar ve işkenceler ne dehşetlidir.” 1722
*- Muâviye’nin Hucr ve arkadaşlarını öldürdüğünü ve
gömüldüğünü öğrenen Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle buyur-
du: “Kâbe’nin Rabbi’ne yemin olsun ki, Hucr ve arkadaş-
larının; kendilerini öldürenlere karşı ileri sürecekleri
delilleri vardır.” 1723
*- “Ziyâd ve Muâviye’ye haksızlık ediliyor; Hz. Ali’ye de,
taraftarlarına da sövmemişlerdir” demek tarihi gerçekleri inkâr
etmektir. Hucr ve arkadaşlarının “Hz. Ali’yi ve Ehl-i Beyt’ini
seviyorum.” dedikleri için, nasıl Allah’tan korkmadan işken-
celerle öldürüldükleri tarihi kayıtlarda yerini almıştır. İbnü’l
Esîr ve diğer kaynaklar bu konuyu uzun uzun anlatmaktalar.
1724
177- Muâviye Vahiy Kâtibi mi?
Muâviye b. Ebû Süfyan için Peygamberimiz (sav)’in “sır
kâtibi”, “vahiy kâtibi” gibi söylentiler var. Bütün âyetlerin
hangi sahâbî tarafından yazıldığı, kaynaklarda kayıt altına
alınmıştır. Vahiy kâtibi, sır kâtibi diyenler; Muâviye hangi âye-
ti, hangi sırrı kayıt altına almıştır acaba?
Şan ve şöhrete düşkün olan Muâviye bile: “Ben,
Resûlüllah zamanında zekât kâtipliği yaptım” demiş, va-
hiy kâtipliğine dair bir söz sarf etmemiştir. Amr İbnü’l Âs,
Muâviye’yi halka karşı methederken, zekât kâtipliğinden bah-
setmiştir. 1725
1722
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 490; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 220; Cevdet Paşa, Kısâs-ı
Enbiyâ, I, 620; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 200
1723 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 489
1724 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 478-492
1725 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 337
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 469
El Medainî dedi ki: “Zeyd b. Sabit vahiy kâtibiydi.
Muâviye ise Resûlüllah (sav)’in Araplar’a yazdığı bazı yazışma-
ları yaptı.” 1726
Abbas Mahmud el-Akkad, Muâviye’nin vahiy kâtibi ol-
madığını; genel ihtiyaçlar ile, tahsil edilen ve ilgili kişilere tak-
sim edilen sadakaların belgelenmesi konusunda kâtiplik yaptı-
ğını açıklar. Muâviye’nin hiçbir güvenilir râviden Kur’ân-ı Ke-
rim’e ait bir âyet yazdığının duyulmadığını kaydeder.
Bu konuda en geniş bilgiyi veren Cehşiyâri: Vahiy kâtibi
olarak istihdam edilen Ali b. Ebî Tâlib ve Osman b. Affan’dır.
Bu ikisi bulunmazsa Übey b. Ka’b ve Zeyd b. Sâbit vahiy
yazmışlardır. Muâviye’nin vahiy yazma dışındaki görevlerde
yer aldığını kaydetmiştir.
“Muâviye, Âyete’l-Kürsî’yi yazmıştır” diyenlere de önce-
den cevap verilmiş, “Hicret’in ilk yıllarında nazil olan bu âyeti
Muâviye’nin yazma ihtimali yoktur” denilmiştir. 1727
Ebû Süfyân, Mekke’nin Fethi’nden sonra Peygamberi-
miz (sav)’den üç şey rica etti: “Yâ Muhammed! Arab’ın en
güzeli kızım Ümmü Habibe’dir; onunla evlen, beni şeref-
lendir. (Çelişki var, zaten Ümmü Habibe ile evliydi, denilmiş-
tir.) Oğlum Muâviye’yi de huzurunda kâtip yaparak beni
şereflendir! Beni de ordu komutanı yap ki, önceden Müs-
lümanlarla savaştığım gibi, şimdi de kâfirlerle savaşa-
yım!” 1728
Efendimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem zaten Üm-
mü Habibe ile evliydi. Bu yüzden Müslim de dâhil bu hadis
için kaynaklar “münkerdir” demişlerdir.
1726
El-Askalânî, El-İsâbe, s. 367
1727 Geniş bilgi için baknz: Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 48; Özkes, İ., Emevî
Siyaseti, s. 74
1728 Müslim, Fazilet 168 / X, 441; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 32; İbn Kesîr, El-
Bidâye, V, 578 / VIII, 40. Hadis içindeki çelişkilerden dolayı uydurma olduğu da
nakledilmiştir. Kütüb-i Sitte, XIII, 28
470 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Amr İbnü’l Âs
Mekke doğumludur. Mekke’nin Fethi’nden önce Halid
b. Velid ile birlikte gelip Müslüman oldu. Bazı tarihçiler, Müs-
lümanların başarısını gören Amr İbnü’l Âs’ın; siyasî amaçla,
istikbal endişesiyle Müslüman olduğunu kaydetmişlerdir.
Hz. Ömer (ra) devrinde Filistin ve Kudüs’ün fethinde
büyük vazifeler aldı. Mısır’ın fethi de onun komutanlığında
oldu. Hz. Ömer (ra); Amr İbnü’l Âs’ı Mısır’a vali tayin etti. Hz.
Osman (ra) tarafından valilikten alındı.
Hz. Osman (ra)’ın şehit edilmesinden önce, kuşatıldığı
zaman Filistin’e çekildi. Cemel Vak’ası’ndan sonra, Muâviye
ile anlaştı. Mısır Valiliği’nden alınmasını hazmedemeyen Amr
İbnü’l Âs; Mısır Valiliği’ne karşılık, Muâviye’ye her türlü deste-
ği vermek üzere kendisine yardım etti. Hz. Ali (kv)’nin halifeli-
ğini kabul etmedi ve amansız bir Ehl-i Beyt düşmanı oldu.
Sıffîn’de Muâviye’nin süvari komutanıydı. Muâviye as-
kerinin yenildiğini görünce, hileye başvurup büyük Kur’ân
sayfalarını mızraklara bağlatarak, Kur’ân’ı hakem yaptı. Bu-
nun sonunda savaşı durdurdu ve Muâviye’nin yönetimini
kurtardı. Hakemlik yaptığı zaman, yine hileye başvurup verdi-
ği sözde durmadığı için, Hz. Ali (kv)’nin gönülsüz olarak kabul
ettiği hakem Ebû Mûsa el-Eş’ari ve bütün İslam âlemi tarafın-
dan kınandı.
Muâviye emirliğini ilân ettiği zaman, Amr İbnü’l Âs’a
verdiği söz üzerine onu Mısır’a gönderdi. Amr İbnü’l Âs da;
Hz. Ali (kv)’nin Mısır Valisi Muhammed b. Ebû Bekir’i öldür-
tüp Mısır’a vali oldu. Ölünceye kadar da vali olarak kaldı.
(Ancak 2-3 yıl.) 1729
*- Amr İbnü’l Âs, Muâviye’nin en yakın adamıydı. Mı-
sır’a olan düşkünlüğünden ve yapmış olduğu anlaşmadan
dolayı, Hz. Ali (kv)’ye karşı var gücüyle mücadele etmiştir. 1730
1729
Geniş bilgi için baknz: Ahmet Önkal, DİA, Amr İbnü’l Âs, III, 80; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 581 / s. 610
1730 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 364; Bu anlaşma metni için baknz: İbn Sa’d, Tabakât, V,
87
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 471
178- Amr İbnü’l Âs, Mısır’ı işgal ettiği zaman Hz. Ali
(kv), Kûfe’de Müslümanlara şöyle hitap etti: “Haberiniz ol-
sun ki, Mısır şu fâcir, zorba, zalim, Allah yolundan in-
sanları alıkoyan, İslam’a karşı hilekârlıkla başkaldırmış
bir kimse tarafından ele geçirilmiş bulunuyor…” 1731
179- Amr İbnü’l Âs’ın yaptığı en önemli hilekârlık ve
fitne; yenilmiş olan Muâviye ordusuna, Kur’ân sahifelerini
kaldırtmak sûretiyle savaşı durdurmasıydı. Bu hareketiyle İs-
lam Ümmeti’nin bölüneceğini iyi biliyordu ve kendi tarafı olan
Muâviye’yi kurtarmak için İslam Ümmeti’nin bölünmesinden
çekinmedi. Yenilme işaretleri ortaya çıktığında Muâviye’ye
şöyle dedi: “Sana bir tedbir arz edeceğim. Başka çaremiz
kalmadı. Onların bir kısmı bunu kabul edecek, bir kısmı
da kabul etmeyecektir. Böylece aralarına büyük bir tefri-
ka (ayrılık ve fitne) sokacağız ki, artık iflah olmazlar!”
1732
Gerçekten Amr İbnü’l Âs’ın dediği olmuş ve Hâricîler, Hz.
Ali (kv)’nin askeri olan Kûfe askerini ikiye bölmüş ve bir daha
bir araya gelememişlerdir. Hz. Ali (kv)’yi de bu Hâricîler’den
birisinin şehit ettiği unutulmamalıdır.
180- Amr İbnü’l Âs, Hicrî 43 yılında Mısır’da öleceği
zaman uzun süre ağladı. Oğlu Abdullah: “Ölümden korktu-
ğun için mi ağlıyorsun?” dedi. Amr: “Hayır, ölümden
korkmuyorum, sonrasından korkuyorum. Ben üç farklı
halde bulundum. Önce Mekkeli müşrikler ile birlikte
bulundum ve Resûlüllah’a düşmanlık ettim. Eğer o za-
man ölseydim, cehennem bana vacipti. Sonra Müslüman
oldum ve Resûlüllah’tan hayâ ile kendimi düzelttim.
Eğer o zaman ölseydim halk beni İslam üzere öldü deyip,
tebrik ederdi ve benim için cennet umulurdu. Sonra
mülk ve saltanat elbisesi giydim. Şimdi ne haldeyim
bilmiyorum. Vefatımda bana ağıt tutup ağlamayınız. Bir
deve kesilip, parçalanacağı zaman kadar mezarımın ba-
şında durun ve beni yalnız bırakmayın!” 1733
1731
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 368
1732 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 321; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 564
1733 Müslim, İman / II, 92; Ahmed, Müsned, XIX, 26851-26852; İbn Sa’d, Tabakât, V,
93; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 50; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VIII, 31; Cevdet Paşa,
Kısâs-ı Enbiyâ, I, 610
472 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
181- Ahmed b. Menî’, Ebû Nevfel el-Ureycî’den naklet-
ti: Amr İbnü’l Âs ölüm döşeğine yatınca çok sızlandı ve ağla-
maya başladı. Oğlu ona: “Neden sıkılıyorsun, Resûlüllah
(sav) zamanında seni komutan olarak gönderiyordu?”
dedi. Amr: “Evet, Resûlüllah (sav) beni gönderiyordu ama
beni sevdiğinden mi yapıyordu, İslam’a ısındırmak için
mi yapıyordu, bilmiyorum. Ama Resûlüllah (sav) vefat
ederken şu iki kişiyi sevdiğine şâhidlik ederim: Ammâr
b. Yâsîr ve Abdullah b. Mes’ûd.” dedi. 1734
Canı çıkmaya
başlayınca ellerini topladı ve boynuna koydu. Sonra da şöyle
demeye başladı: “Ey Allah’ım! Sen emrettin, biz terk et-
tik! Sen yasakladın, biz işledik! Bizi rahmetinle kuşat!”
Canını teslim edinceye kadar bu cümleleri söylemeye devam
etti. 1735
Muğîre b. Şu’be
Milâdi 600, Tâif doğumlu. Sarhoşken arkadaşlarından
birkaçını öldürdüğü için Tâif’ten kaçıp, Hudeybiye Barışı’ndan
önce Medine’ye geldi ve İslâmîyet’i kabul etti. Şecere-i Rıdvan
biatında bulundu. Peygamberimiz (sav), Ebû Süfyân ve onun
damadı Muğîre b. Şu’be’yi Tâif’teki putu kırmakla vazifelen-
dirdi. Peygamberimiz (sav) zamanında ve sonrasında çeşitli
vazifeler verildi. Muğire, Hz. Ömer (ra) devrinde Basra Vali-
si’yken, zînâ ile suçlandı ve vazifeden alındı. Hz. Osman (ra)
ve Hz. Ali (kv) devrinde hiçbir vazife almadığı gibi, onları des-
tekleyen bir davranışı da yoktur.
Hakem Olayı sırasında Dûmetü’l-Cendel’e çağrılmadığı
halde gitti. Hz. Ali (kv)’nin şehit edilmesinden sonra Muâvi-
ye’nin yanında yer aldı. Muâviye’nin ağzından kendisi için
sahte mektup yazıp, Hac emiri oldu. Ardından Hz. Hasan
(ra)’a gelen heyette bulundu ve Muâviye tarafından Kûfe Vali-
liği’ne getirildi. Hz. Ali (kv)’nin Basra Valisi olan ve direnmeyi
sürdüren; Ziyâd b. Ebîhi’nin Muâviye’nin kardeşi olması ve
nesebine katılması konusunda çalıştı. Ardından da Basra Valisi
olmasını sağladı.
1734
İbn Sa’d, Tabakât, III, 302
1735 El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4082
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 473
Muâviye tarafından Kûfe valiliğinden alınacağını anla-
yan Muğîre; kendi makâmını korumak için Muâviye’ye oğlu
Yezîd’i veliaht tayin etmesini tavsiye etti. Muâviye de baştan
Yezîd’in veliaht olabileceğini düşünmediyse de Muğîre, bu
konuda Muâviye’yi cesaretlendirip, büyük destek verdi. Bu-
nun sonunda da valiliğini korudu.
Hz. Ömer (ra)’ı şehit eden Hıristiyan köle Ebû Lü’lü de,
Muğîre’nin emanında ve korumasında olan bir köleydi. Hz.
Ömer, yaralıyken Kûfe Valisi Muğîre’nin valilikten alınmasını
vasiyet etti. Hz. Osman bu vasiyeti yerine getirdi. 1736
182- Muğîre’nin Yezîd’i Muâviye’ye Veliahtı Olarak
Tavsiye Etmesi: Valilikten alınacağını öğrenen Muğîre,
Şam’a geldi ve Muâviye’nin yanına girdi. Yezîd’i Muâviye’ye
veliahtı olarak tavsiye etti ve bu konuda onu ikna etti. Muğîre
b. Şube, Muâviye’nin yanından döndüğü zaman adamları
ona: “Ne oldu?” diye sordular. Muğîre: “Muâviye’nin kafa-
sına hiç olmayacak ve olması imkânsız bir işi soktum.
Bu iş Muhammed Ümmeti arasında asla uygun olmayan
bir iştir. Muâviye’nin ayağını öyle bir yere soktum ki asla
çıkaramayacaktır. Ben bu ümmetin arasına öyle bir ge-
dik açtım ki, o gedik asla kapatılamayacaktır!” dedi. 1737
Ziyâd b. Ebîhi
Ziyâd, Hicret senesi, Mekke’de doğan çocuklardandır.
Hz. Ebû Bekir (ra) devrinde İslam’a girdi. Peygamberimiz
(sav)’i görmedi.
Irak’ın fethi sırasında Sa’d b. Ebî Vakkas’ın kâtipliğini,
sonra da Basra Valisi Ebû Mûsa el-Eş’ari’nin kâtipliğini yaptı.
Hz. Ömer (ra) da Ziyâd’ı, Basra’da bazı hizmetlerde kullandı.
Hz. Ömer (ra) zamanında Ziyâd, Irak’tan Medine’ye ya-
pılan fetihlerin müjdesini vermek için geldi ve çok güzel konuş-
tu.
1736
Geniş bilgi için baknz: İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 504; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 87;
Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 625; İ. Aycan, DİA, Muğîre b. Şu’be, XXX, 376
1737 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 504; Hilal-Abdullah Kara, İki Sultan İki Kurban, s. 187-
188; Sırma, İ. S., Emevîler Dönemi, s. 28
474 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Ziyâd’ın böyle akıllı, tedbirli ve güzel konuşan bir kişi
olduğunu gören Ebû Süfyân: “Bu çocuk bendendir” dedi.
Hz. Ali (kv) de: “Ömer bunu duyarsa, hakkında kötü mu-
amele yapar” diye Ebû Süfyân’ı uyardı. Ebû Süfyân da sus-
tu.
Hz. Ali (kv), Ziyâd’ı; Cemel Vak’ası’ndan sonra, Bas-
ra’da beytü’l-mal memuru ve İran beldelerine vali tayin etti.
Güzel neticeler aldı. Muâviye bu durumu öğrenince hemen
Ziyâd’a bir mektup yazdı. Ebû Süfyân’ın oğlu olduğunu, dola-
yısıyla kendi biraderi olmakla, kendisinin yanında yer alması
gerektiğini söyledi. Ziyâd da mektubu Hz. Ali (kv)’ye gösterdi.
Hz. Ali (kv): “Bu, Ebû Süfyân’ın bir anda söylediği bir
sözden ibarettir” deyip olayı hikâye etti. Sonra Hz. Ali (kv)
şöyle buyurdu: “Ey Ziyâd! Muâviye şeytandır. Şeytan gibi
insana önden, arkadan, sağdan ve soldan gelebilir.
Muâviye’nin şerrine karşı uyanıklık üzere ol!” diye nasihat
etti. 1738
*- Hz. Ali (kv), bu konudaki mektubunda şunları da ila-
ve etmişti: “Sen, Ebû Süfyân’ın bu sözünden dolayı, ne
miras alabilirsin, ne de bu miras sana helâl olur. Seni
Ebû Süfyân’ın nesebine ilhak etmek de caiz değildir.” 1739
*- Hz. Hasan (ra)’ın yönetimden çekilmesinden sonra
Muâviye; İran beldelerine hâkim olan Ziyâd’ın buradaki ha-
raçları yiyerek güçleneceğini ve Ehl-i Beyt’ten birine biat ile
başına iş açacağını düşündü. Bunun üzerine de Basra Valisi
Busr b. Ebî Ertat’a yazdığı mektupta, Ziyâd’ın Basra’da bulu-
nan oğullarını öldürmesini emretti. Busr b. Ebî Ertat, Ziyâd’ın
üç oğlunu yakalattırıp öldürmek üzere hapsetti. Muâviye’ye
gidip biat etmesini istedi. Tam öldüreceği zaman aracılar bu-
lan Ziyâd, oğullarını ölümden son anda kurtardı. 1740
1738
Ravzatü’l-Ahbab, IV, 68; Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 301. Hz. Ali (kv),
Muâviye’yi şeytana benzetmiştir. Şeytana Hz. Şeytan derseniz şeytanın rütbesi artar
mı?
1739 İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 451; Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 301
1740 Tarih-i Taberî, III, 78-79; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 422-423; İbn Kesîr, El-Bidâye,
VIII, 43
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 475
*- Birkaç yıl sonra Muâviye; Kûfe Valisi Muğîre b.
Şu’be’ye mektup yazıp, Ziyâd’ı çağırttı. Ziyâd ise böyle bir
şöhreti çoktan istiyordu. Hemen Şam’a Muâviye’nin yanına
gitti.
Hicrî 44. yılda Şam’da kurulan büyük mecliste; Mek-
ke’den getirilen eski meyhaneci kadın ve yanındaki kadınlar,
Sümeyye isimli fahişe ile Ebû Süfyân’ın birlikte olduğuna
şâhidlik ettiler. Bu Şam sokaklarında ilân ettirilip, valiliklere
mektuplarla bildirildi.
O devirde yapılan bu iş kınanmış ve Şer’-i Şerif’e uygun
bulunmamıştır. Bazı kimseler Muâviye’ye: “Babanın rezalet-
lerini anlatmaktan sıkılmıyor musun?” diye yüzüne karşı
söylediler. Muâviye; iyi bir iş yapayım derken, kötü bir durum
ile karşılaştı.
Beri taraftan Hz. Ali (kv)’nin dediği gerçek olup,
Ziyâd’ın gayrimeşrû kardeşi olduğunu ilân etmiş ve kendi ya-
nına çekmiştir. Bundan sonra Emevîler tarafından Ziyâd b.
Ebû Süfyân olarak anılmıştır.
Ancak Hz. Âişe annemiz ve diğer Ashâb-ı Güzin yine
Ziyâd b. Ebîhi yani Babasının oğlu Ziyâd demeye devam et-
mişlerdir. 1741
*- Muâviye, Ziyâd’a önce Basra, Horasan, Sicistan,
Umman, Bahreyn gibi valilikleri verdi. Elli yılında Muğîre’nin
vefatıyla, Kûfe Valiliği’ni de Ziyâd’a verdi.
Geniş bir bölgenin valisi olan Ziyâd; çok sert tedbirler
alarak, sıkıyönetimle vilayetleri idare ettiğinden ve emniyet
için adam öldürmekten çekinmediğinden, Ziyâd’ın yönettiği
memleketlerde âsâyiş sağlanmış oldu. Ziyâd’ın Basra’da, on
bin zaptiye memuru vardı. Basra’da yatsı namazından sonra
sokakta kimi bulurlarsa hemen Ziyâd’ın emriyle öldürülürdü.
Hırsızlık yapanların, kendisine taş atan binlerce kişinin ellerini
kestirdi. Muâviye, Ziyâd’ın bu uygulamalarından son derece
memnundu.
1741
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 452; Ravzatü’l-Ahbab, III, 66
476 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
“Hz. Ömer zamanında Allah korkusundan; Ziyâd
zamanında ise, Ziyâd’ın şerrinden halk emniyet içinde!”
diye konuşulur oldu.
Ziyâd, Hâricîler’i olduğu kadar, Ehl-i Beyt taraftarlarının
ayaklanmalarını da son derece şiddetli bastırdı ve kan akıt-
maktan geri durmadı.
Hicrî 53 (673) yılında Ziyâd, Muâviye’ye mektup yazıp:
“Ben Irak’ı sol elimle zapt ettim. Sağ elim boştur. Mekke
ve Medine’nin idaresini de bana ver, sağ elimi de onunla
meşgul edeyim.” dedi. Muâviye de hemen Ziyâd’a muvafa-
kat edip, Hicaz vilayetini de Ziyâd’a verdiğine dair bir ferman
gönderdi.
Bunun üzerine Medine’de Ashâb-ı Kiram telaşa düşüp,
Abdullah b. Ömer’in başında toplandılar. İbn Ömer duâ etti,
diğerleri âmin dediler: “Ya Rabbi! Ziyâd’ın şerrinden bizi
muhafaza eyle!” Allah’ın hikmetiyle Ziyâd, Kûfe’de elli üç
yaşında öldü. 1742
183- Ebû Ya’lâ nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Bir kimse Medine halkını
haksız yere korkutursa, Allah-ü Teâlâ da onu korkuta-
caktır. Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti
onun üzerine olsun! Kıyamet gününde Allah-ü Teâlâ bu
kimsenin farz veya nafile hiçbir ibadetini kabul etmeye-
cektir.” 1743
*- Ebû Hureyre nakletti: “Kim Medine halkına kötü-
lük yapmak isterse, tuzun suda eridiği gibi Allah da onu
eritir.” 1744
Muâviye, Ziyâd’dan sonra, yirmi beş yaşında olan oğlu
Ubeydullah’ı, önce Horasan’a, sonra da Basra’ya vali olarak
atadı. Diğer oğlu Abdurrahman’ı da Horasan Emiri tayin etti.
1742
Geniş bilgi için baknz: Tarih-i Taberî, IV, 86-87 / s. 90; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, V,
176 / III, 457 / s. 469, 495; Ravzatü’l-Ahbab, III, 66 / IV, 68; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII,
110; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 611-612-622; İrfan Aycan, DİA, Ziyâd b.
Ebîhi, XLIV, 480; Aycan, İ., Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 165
1743 Nesâî, IV, 4251; Ahmed, Müsned, XX, 28040; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, X,
231; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s. 472
1744 Müslim, Hac 493 / VI, 389; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, X, 231
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 477
Ziyâd ve oğullarının yaptığı zulümler ve katliamlardan
Muâviye son derece memnundu. Çünkü Ziyâd ve oğullarının
adaletinde suçlu suçsuz aranmazdı, hapse atmak yoktu, he-
men öldürülürdü. Bu yüzden kimse sokağa bile çıkamaz, böy-
lece sükûnet temin edilirdi. Hz. Hüseyin (ra), Kûfe’ye doğru
yöneldiği zaman, Muâviye’nin Yezîd’e bıraktığı bu zalim Vali
Ubeydullah, Basra ile birlikte Kûfe Valiliği’ne de getirildi. 1745
Mervan b. Hakem
Hicret’in 2. yılında Mekke’de doğdu. Hz. Osman (ra)’ın
amcası Hakem b. Ebî’l Âs’ın oğludur. Hakem; Mekke’nin Fet-
hi’ne kadar, müşrik ve Resûl-ü Ekrem (sav)’in baş düşmanları
arasında yer aldı. Mekke’nin Fethi’nden sonra da Müslüman
olduğunu söylediyse de Resûl-ü Ekrem (sav)’e karşı olumsuz
davranışlarını devam ettirdi. Peygamberimiz (sav)’i taklit et-
mesi, evini gözetlemesi ve Müslümanların sırrını ifşa etmesi
yüzünden, Resûlüllah (sav) tarafından lânet edilerek, Tâif’e
sürgün edildi. Hz. Osman (ra) aracılığı ile Hakem ve ailesi;
Peygamber (sav) efendimize, Hz. Ebû Bekir (ra)’a ve Hz.
Ömer (ra)’a Medine’ye dönmek için müracaat ettilerse de izin
verilmedi. Ancak Hz. Osman (ra) halife olunca Hakem ve
ailesi Medine’ye döndü. Hz. Osman (ra)’ın çeşitli ihsanlarda
bulunduğu Hakem’in oğlu Mervan yirmi yaşlarındaydı. Hz.
Osman (ra), onu kendisine kâtip ve müsteşar yaptı. Mervan;
Ashâb-ı Kiram ile tartıştı, onların hoşuna gitmeyecek çok işler
yaptı. Ashâb-ı Kiram, Mervan’ı kabul etmediyse de Hz. Os-
man (ra) onu vazifeden almadı. Hz. Osman (ra)’ın mührünü
rahatça kullandığı için eski Mısır Valisi’ne, Hz. Osman (ra)’ın
ağzından yazdığı mektup yüzünden Hz. Osman (ra) şehit edil-
di.
Mervan, Hz. Osman (ra)’ın şehit edilmesinden; başta
Hz. Ali (kv)’yi sorumlu tutmuş, Şam’a da böyle yansıtmıştır.
Hatta Hz. Âişe annemizi, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’i de Hz.
Osman (ra)’ın şehâdetinden sorumlu tutmuş, fırsatını bulunca
da Hz. Talha’yı şehit etmiştir.
1745
Geniş bilgi için baknz: Tarih-i Taberî, IV, 86-87; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I,
619-629
478 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Mervan, Hz. Ali (kv)’ye biat etmedi. Cemel
Vak’ası’ndan sonra biat ettiği söylendiyse de, Medine’de
Muâviye’nin ve Yezîd’in casusu durumundaydı. Muâviye iş
başına gelince Medine Valisi oldu. Hz. Hasan (ra)’ın zehirlen-
mesinde ve Hz. Hüseyin (ra)’ın Medine’den çıkarılıp, Ker-
belâ’ya doğru biate zorlanmasında, önemli roller oynadı. Har-
re katliamı ve fâciâsı da onun yüzünden meydana geldi.
Basra Valisi Ubeydullah b. Ziyâd’ın destek ve tavsiyesi
ile, Yezîd’in oğlu İkinci Muâviye’den sonra Şam’da Emevî
tahtına çıktı ve Emevî saltanatı Mervan’ın soyundan ilerledi.
1746
184- Mervan, 42/662-49/669 ve 56/675-57/676, iki de-
fa Medine Valiliği yaptı. Yedi yıl civarında bu makamda kalan
Mervan; Hz. Ali (kv) ve Ehl-i Beyt’ine hutbelerden hakaret
etmeyi vazife edindi. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimiz,
mescide gelir, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin
hücresinde oturur, hutbe bittikten sonra da çıkar namazlarını
kılarlardı. 1747
185- Mervan b. Hakem; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve
âlihi vesellemin vakfiyelerinden Fedek arazisini, Hz. Osman
(ra) zamanında kiralamıştı. Muâviye, yönetime geçince Fedek
arazisini Mervan’a hediye etti. Mervan’dan sonra da evladına
kalmıştır. Ömer b. Abdülaziz halife oluncaya kadar, Mervan
sülâlesi bu vakfı şahıslarına ait kullanmışlardır. 1748
*- Ebû Nuaym, Hilye’de, Ebû Hureyre’den nakletti:
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu:
“Müslümana zulmedip de, hakkını gasp edene yazıklar
olsun!” 1749
1746
Geniş bilgi için baknz: İ. Aycan, DİA, Mervan b. Hakem, XXIX, 226; Zehebî,
Tarihü’l-İslam, VI, 162; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 481-482/507. Hz. Osman
(ra)’ın şehâdeti ile ilgili baknz: El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4438-4457
1747 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 415; Zehebî, Tarihü’l-İslam, (81-100 yılları) 129 / (101-120
yılları) 424
1748 Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 437
1749 Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 403
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 479
Yezîd b. Muâviye
Peygamberimiz (sav)’in vefatından sonra Şam’da doğ-
du. Annesi, Muâviye’nin siyasî amaçla aldığı, Meysun b. Beh-
del’dir. O devrin en geniş kabilelerinden olan Yemen asıllı
Kelb Kabilesi’ndendir. Yezîd çöl ortamında yetişmiş, kaba, iri
yarı, içki ve eğlenceye düşkün bir kişidir. Kaynaklar, daha
birçok kötü alışkanlığından bahseder.
Siyaseti çıkarları uğrunda iyi kullanan Muâviye; oğlu
Yezîd’e karşı olumsuz tepkileri azaltmak ve yerine veliaht ola-
rak hazırlamak için önce 670 yılında, Ebû Eyyüb el-Ensârî’nin
de katıldığı İstanbul Kuşatması Komutanlığı ve 671’de, hac
emirliği vazifelerine getirdi. Bundan maksadı Yezîd’in şan ve
şöhretini arttırmaktı.
Ancak Yezîd, rahatlık ve sarhoşluk içinde bulunduğun-
dan böyle meşakkatli işler ona göre değildi. Yezîd, Süfyân b.
Avf el-Ezdî komutasında İstanbul üzerine Muâviye tarafından
gönderilen orduya katılmak istemedi. Ordunun başkomutanı
olarak ilan edilen Yezîd ordudan geri kaldığından Muâviye,
Yezîd’e tehditnâmeler gönderdi ve Yezîd, Güzîde Sahâbîler’in
de içinde bulunduğu bir grup askerle ancak bir yıl kadar sonra
orduya katılmıştır. 1750
*- Muâviye’nin Basra Valisi, Muğîre b. Şu’be; valilikten
azledileceği korkusuyla Muâviye’ye yaranmak için oğlu
Yezîd’i, Muâviye’nin yerine veliaht olmasını tavsiye etti. Bu
durum Muâviye’nin hoşuna gitti ve valisi Muğîre’yi azletmek-
ten vazgeçti.
Üç yıl, altı ay saltanat süren Yezîd 683’te öldü. Bu üç
buçuk yıla; üç tane büyük fâciâ sığdırdı. Kerbelâ Fâciâsı, ki Hz.
Hüseyin (ra) ve çoğunluğu Ehl-i Beyt olan yetmiş iki kişinin
katliamı onun icraatıdır.
186- Harre Fâciâsı: Yezid, Hicrî 63 yılında, on iki bin
kişilik bir orduyu Müslîm b. Ukbe komutasında Medine üzeri-
ne gönderdi.
1750
İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 457; Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 154
480 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Bu ordu, Mervan b. Hakem’in de desteğiyle, Peygam-
berimiz (sav)’in şehri Medine’yi basıp, üç gün yağma yaptı.
Yezîd askerleri üç gün boyunca Ashâb-ı Kiram’ın malı, canı ve
ırzını yağmalanıp ağza alınmayacak şeyler yapmışlardır. Yezîd
askerine karşı duran Ensâr’dan, Muhâcir’den, hâfızlardan bin-
lerce insan öldürülmüş ve bazı sahâbîlerin nesli kesilmiştir.
Ashâb-ı Kiram’ın karılarına ve kızlarına tecavüz edilip, binden
fazla çocuk doğmuştur. Bu tecavüzden doğan çocuklara
“Evlâdü Harre” denilmiştir. Yüzlerce sahâbî şehit edilip, Cen-
netü’l-Bâki’de çukurlara doldurulup üzerleri kapatılmıştır.
Yezîd, Medine’ye gönderdiği ordunun komutanı Müs-
lim’e şöyle talimat verdi: “Medineliler ile savaş. Onları ye-
nersen, üç gün onları katlet! Mallarını alın ve neleri var-
sa talan edin! “Yezîd’in kulu ve kölesiyim” şeklinde biat
alın! Eğer bu şekilde biat etmezlerse onları öldürün!
Sonra da Mekke’ye geçin, aynısını orada da yapın!” 1751
*- Medine’nin işini bitiren ordu, Mekke’ye yöneldi. Ordu
komutanı Müslim b. Ukbe yolda öldü. Yezîd’in talimatıyla
yerine Husayn b. Numeyr geçti. Bu ordu, Abdullah b. Zübeyr
ve arkadaşlarını yakalayıp idam etmek için Mekke’yi kuşattı.
Kâbe’yi mancınıklar kurup taşladılar. Atılan yağlı paçavralar,
Kâbe’nin örtüsünü tutuşturup tamamen yaktı. Kuşatma 64
gün sürdü. Ne var ki; bu kuşatma esnasında Yezîd’in ölüm
haberi geldi. 1752
Ehl-i Beyt Düşmanları Hakkında
Fıkıh kuralı: “Nâs olan yerde, kıyas yapılmaz.” Zira
Resûlüllah (sav)’in ictihadına, ümmetin muhalefeti katiyen caiz
olmaz. 1753
Ehl-i Beyt’e düşmanlık edenlere söylenmesi gerekenleri;
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, birçok Hadis-i
Şerif’te söylemiştir.
1751
Sırma, İ. S., Emevîler Dönemi, s. 48; Özkes, İ., Emevî Siyaseti, s. 182
1752 Geniş bilgi için baknz: Tarih-i Taberî, IV, 117-121; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 451-
467; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 615; Ünal Kılıç, DİA, Yezîd b. Muâviye, XLIII,
513; Mustafa Sabri Küçükaşçı, DİA, Harre Savaşı, XVI, 245
1753 Mirkâtül Vüsûl, s. 283
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 481
20’den fazla hadiste; Ehl-i Beyt’e, Hz. Ali (kv)’ye, Hz.
Hasan (ra)’a, Hz. Hüseyin (ra)’a düşmanlık edenlerin; cehen-
nemlik olduğu, münâfık olduğu, Allah’ın (celle celâlühü) ve
Resûlüllah (sav)’in düşmanı olduğu kaydedilmiştir. Kaynak
kitaplarda ise, düşmanlıklar gizlenemeyecek kadar açıktır.
Hz. Ali (kv), Hz. Osman (ra)’ın şehit edilmesinden sonra
Medine’de bulunan Ashâb-ı Kiram tarafından halife seçildi. O
zaman Medine, Hz. Osman (ra)’ı şehit eden isyancılar tarafın-
dan işgal altındaydı. Bu işgal ve kargaşa yüzünden Medine
dışında bulunan az sayıdaki Ashâb; çeşitli sebeplerle Hz. Ali
(kv)’ye biat etmekten geri durdular. O savaşa çağırdığı zaman
da biat eden ve etmeyen bazı kimseler çeşitli sebeplerle icabet
etmediler. Hz. Ali (kv) onlara nasihatten başka bir şey yapma-
dı. Medine’den Kûfe’ye gidişi, bir bakıma da Medine’de yeterli
askerî ve siyasî desteği bulamayışındandır.
Hz. Ali (kv)’nin halifeliğini yok sayan Muâviye’nin birlik-
leri, Hicrî 39-40 yıllarında; Hz. Ali (kv)’nin yönetimindeki vila-
yetlere saldırdığı zaman bu kavgadan, ihtilâftan uzak duralım
diyen Ashâb’dan, can korkusuyla biat aldığını görüyoruz.
Busr b. Ebî Ertat’ın Mekke, Medine ve Yemen tarafları-
na düzenlediği saldırılarda; sivil halka, Ashâb-ı Kiram’a ve Ehl-
i Beyt’e karşı yaptığı katliam ve zulümler ayrı bir araştırma
konusudur.
Muâviye’nin valilerinin, Hz. Hasan (ra)’ın yönetimi dev-
retmesinden sonra da, son derece şiddetli davrandıklarını gö-
rüyoruz. Kûfe’de, Basra’da ve daha başka vilayetlerde biat
etmeyenlere karşı birtakım yaptırım ve katliamlar yaptıklarını
görüyoruz. Bunun en büyük örneği Ziyâd b. Ebîhi’nin zulüm-
leridir. Bu zulümlerden ve katliamlardan Muâviye son derece
memnun olmuştur.
Ashâb-ı Kiram ve Ehl-i Beyt büyüklerinin görüşlerini bü-
yük ölçüde aktarmış bulunuyoruz. Hangi imam, hangi mücte-
hid; Hz. Ali (kv), Hz. Hasan (ra), Hz. Hüseyin (ra)’ın yaptığı
bir işi bozabilir ya da bozduğu bir işi yapabilir? Onların zalim
ve düşman ilân ettiği kimseleri, kim hürmete layık kılabilir ki!
482 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Üzücü olan şeylerden birisi de odur ki; birileri televiz-
yonda, camide, kitapta, konferansta çıkıp; Ehl-i Beyt’in fazile-
tini anlatmaya çalışıyor. Ehl-i Beyt’in zulme uğradığını; canla-
rına, mallarına kastedildiğini anlatıyor. Ne acıdır ki; anlatırken
zulmü yapan zalimlerin isimlerini söyleyip, onlara rahmet oku-
yup, teşekkür ediyor. Böyle olunca bizim kanımız donuyor,
söyleyecek söz bulamıyoruz.
Bunu bir örnekle canlandıralım: 2013 yılı Şubat ayında,
altmış-yetmiş kişilik bir kafile umredeyiz. Medine’de Cennetü’l-
Bâki kabristanında, Suriyeli bir rehber bize kabristanı ve kabir-
leri tanıtıyor. Geniş bir kabrin başına vardığımızda rehber şöy-
le anlattı: “Bu kabirde yetmişten fazla sahâbî var.” Mel’un
Yezîd için de “hazret” ve “radiyallâhü anh” diyerek, “Harre
Savaşı’nda bu sahâbîleri bir çukur açtırıp içine doldurt-
muştur!” deyince hepimizin aklı başından gitti. O sahâbîlerin
huzurunda, yüzümüz kızardı. Ziyaret bitince sorduk: “Niye
böyle söylüyorsun?” Rehber bize dedi ki: “Ben de sizin gibi
düşünüyorum ama Türkiye’den gelen bir cemaat bana
böyle söylemeyi öğütledi. Beni tehdit ve tekdir ettiler,
korkumdan böyle söylüyorum.”
Muhterem Okuyucular! Söyleyecek bir söz kaldı mı?
Eğer böyle bir cemaat var ve Ehl-i Beyt düşmanlarına hayran-
lık besleniyorsa, Cenâb-ı Hak onları da ıslah edip, Ehl-i Beyt
sevgisi ile hidâyete erdirsin. Âmin.
“Fâsık methedilince Ârş-ı Âlâ titrer.” 1754
“Kişi, sevdiğiyle beraberdir.” 1755
buyrulmuştur.
Dühât-ı Arab! (Arab Dâhileri!)
(Muâviye b. Ebî Süfyân, Amr İbnü’l Âs, Muğîre b. Şu’be ve
Ziyâd b. Ebîhi)
İslam dairesinde akıl, mantık, zekâ başka bir şeydir;
kurnazlık, uyanıklık, hilecilik, düzenbazlık başka bir şeydir.
1754
Râmûz el-Ehâdis, s. 63
1755 Buhârî, Edeb 96; Müslim, Birr 165 / X, 654; Tirmîzî, Zühd 50, 2385/ II, 527;
Ahmed, Müsned, XVI, 23088; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, III, 403; El-Heytemî, Savâikü’l-
Muhrikâ, s. 347
Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü 483
Bu kimselere “dâhi!” deniliyorsa sonuna bir ünlem işa-
reti konulmalıdır. İslam birliği ve bütünlüğünü bozmada pek
başarılı oldukları, ayrılık ve fitne tohumları ekmekte maharetli
oldukları ortadadır. Hile ile Ehl-i Beyt’ten, Ashâb-ı Kiram’dan
yönetimi gasp ettiklerini görüyoruz. Hilâfeti saltanata çevir-
mekle hazırladıkları zeminde, Kerbelâ gibi bir katliamın arka-
sında, yönetmen koltuğunda oturduklarına şâhid oluyoruz.
İslâmî kuralları yok sayarak çok kurnaz, çok uyanık, çok entri-
kacı bir şekilde hareket ettiklerini görüyoruz.
Hem İslam’ı, hem Ashâb’ı, hem Ehl-i Beyt’i bölmüşler,
parçalamışlar, birbirine düşürmüşler, el’an “dâhi” denilerek
methedilmekteler. Kendilerini eleştirenlere de “Râfizî” damgası
vuruyorlar. Bugün bile bu hükümleri geçerlidir.
Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak göstermekte maharet gös-
termişlerdir. Bu halleriyle de kuzu postuna bürünmüş birer
kurt olduklarını görüyoruz. Bu kimselerin icraatları ve davra-
nışları İslam düşmanları tarafından takdire şâyandır. Müslü-
manlar açısından da Ehl-i Beyt’in ve Hz. Ali (kv)’nin düşmanı
olmaları yeterlidir.
Akıllı kişi, meşru halife Hz. Ali’yi düşman seçer mi? Hz.
Ali’ye karşı savaşan kişi, akıllı kabul edilir mi?
Konu ile ilgili Hz. Ali (kv)’nin görüşü şöyledir: “Allah’a
yemin olsun ki, Muaviye benden daha dâhi değildir. Fa-
kat o ihanet edip günah işler. Eğer ihaneti uygun bulsay-
dım, insanların en dâhisi olurdum. Ancak her ihanet gü-
naha, her günah ise küfre yaklaştırır.” 1756
Hz. Ali (kv)’nin komutanlarından Kays b. Sa’d bu du-
rumu değerlendirirken: “Eğer Resûlüllah (sav): “Hile ve desi-
se cehennemdedir.” demeseydi, ben bunlara neler eder-
dim.” demiştir. 1757
“Allah’ın aziz ettiğini kimse zelil edemez; Allah’ın
zelil ettiğini de kimse aziz edemez!” denilmiştir.
1756
Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 231
1757 İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 176
484 Ehl-i Beyt Düşmanları Bölümü
Ehl-i Beyt düşmanlarının durumu; Şeriat-ı Muhamme-
diye’ye ve Resûlüllah’ın Ehl-i Beyt’ine kastettikleri için hüküm-
leri Allah’a ve Resûlüllah’a kalmıştır.
Allah (celle celâlühü) şöyle buyuruyor: “Hakkında ihti-
lafa düştüğünüz konularda, Allah kıyamet günü hükmü-
nü verecektir.” (Hac, 22/69)
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Bu üm-
metten Rabb’in huzurunda ilk dâvâlaşacak olan; Ali ile
Muâviye’dir!” buyurmuştur. 1758
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şu Hadis-
i Şerif’ine göre bu kimseler dâhi mi, yoksa nasipsiz mi?: “Ehl-i
Beyt’imi ancak mâhir (nasipli) kişi sever ve ancak bed-
baht (nasipsiz) kişi sevmez.” 1759
Biz bu kitabımızda, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi
vesellemin Nuh’un Gemisi’ne benzettiği, şanlı ve şerefli Ehl-i
Beyt’i, Evlâd-ı Resûl’ü, tâzim ettik, senâ ettik. Efendimiz
(sav)’in şerefli ve pak neslinin şanına layık olması için gayret
ettik. Allah’ın inayetiyle tarafımızı belirledik. İtham edici ve
iddia ediciler kendilerine baksınlar, bulabilirlerse Muâviye’nin
ve yardımcılarının hakkını arasınlar.
Muâviye’yi, Amr’ı, Muğîre’yi bırakın; Ziyâd’a, Mervan’a,
Yezîd’e bile duâ edip, tâzim edenler bir kez daha düşünsünler;
imanlarına ve İslamlarına sahip çıksınlar.
1758
Ehl-i Beyt Düşmanları bölümü, 71. Hadis
1759 Muhibüddin Taberî, Zehâiru’l-Ukbâ, s. 18; Geniş bilgi için bak.: Ahmet Önkal,
DİA, Dühât-ı Arab, X, 18
Son Bölüm 485
* Son Bölüm *
Resûlüllah (sav)’in Şefaâti ve Sünneti İle İlgili
Bazı Âyet ve Hadisler
İmam-ı Âzam ve bütün Ehl-i Sünnet âlimleri, ittifakla,
hepsi şefaâti kabul etmişlerdir. Ehl-i Sünnet görüşüne göre;
şefaâte sadece iman ehli kavuşacaktır. Kâfirler ve münâfıklar
şefaâtten mahrum kalacaklardır. Peygamberler, melekler, veli-
ler, âlimler, şehitler ve sâlihler de şefaât edeceklerdir. Fakirliğe
ve belalara sabredenler ile mü’minlerin küçük yaşta vefat eden
çocuklarının şefaâtleri de haktır. 1760
1- Allah-ü Teâlâ, şefaât edene ve şefaât edilene izin
vermedikçe, hiç kimse şefaât edemez. Kalplerindeki müthiş
korku giderilince, şefaât bekleyenler, şefaât edenlere,
“Rabb’iniz şefaât hakkında ne buyurdu?” diye soracaklar.
Şefaât edenler ise, “Hak olanı buyurdu, şefaâte izin verdi”
diyecekler. (Sebe’, 34/23)
2- “İsrâ Sûresi 79. âyette “Yakında Rabb’in sana
“Makâm-ı Mahmud’u” verecektir” âyetindeki “Makâm-ı
Mahmud” bana verilecek şefaât hakkıdır.” 1761
3- “Cebrâil (as), Kur’ân ile beraber açıklaması olan
Sünnet’i de getirmiştir.” 1762
4- “Bana Kur’ân’ın misli kadar daha hüküm verildi.” 1763
5- “Yalnız Kur’ân’daki helâl ve haramı kabul edin diyen-
ler çıkar. İyi bilin, Peygamber’in haram kılması, Allah’ın haram
kılması gibidir.” 1764
1760
Fıkh-ı Ekber, s. 231-232
1761 Tirmîzî, Tefsir 18, 3137 / III, 233; Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân 300
1762 Ebû Dâvud, III, 4604; Ahmed, Müsned, I, 806; Dârimî, Mukaddime 49, 593
1763 Ahmed, Müsned, I, 806
486 Son Bölüm
6- “Sizden birinize bir hadis ulaştığı zaman, koltuğuna
kurulmuş bir şekilde; “Bunu doğrulayan Kur’ân’dan bir âyet
var mıdır?” demesin. 1765
Söylemiş olayım veya olmayayım;
bir konuda benim adıma hayırlı ve güzel bir şey işittiğiniz za-
man ben onu söylemişimdir. Ancak benim adıma kötü bir şey
söyleniyorsa bilin ki ben kötü bir şey söylemem.” 1766
7- “Şefaât yoktur diyen ya da şefaâte inanmayan kimse,
Peygamber’in şefaâtine nail olamaz.” 1767
8- “Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Bir hadis
söylenince; “Resûlüllah böyle şey söylemez. Bunu bırak,
Kur’ân’dan söyle” derler.” 1768
9- “Ümmetimin yarısının cennete girmesi ile şefaât et-
mem arasında serbest bırakıldım. Şefaât etmeyi seçtim. Çünkü
şefaâtimle daha çok kimse cennete girer.” 1769
10- “Benim şefaâtim ümmetimden büyük günah işleyen
kimseler içindir.” 1770
11- “O kadar çok kimseye şefaât ederim ki, Rabb’im Al-
lah-ü Teâlâ bana: “Razı oldun mu?” diye sorunca: “Evet razı
oldum” derim.” 1771
12- “Kıyamette, Sırat Köprüsü’nün başında durur, üm-
metimin geçmesini beklerim. Allah-ü Teâlâ: “Dilediğini iste,
istediklerine şefaât et, şefaâtin kabul olunacaktır” buyurur.
Ümmetime şefaâtten sonra, yalvarmaya devam ederim.
Rabb’im bana: “Ümmetinden ihlâsla bir defa, “Lâ ilâhe illal-
lah” diyen ve imanla ölen herkesi cennete koy!” buyuruncaya
kadar yerimden kalkmam.” 1772
1764
Ahmed, Müsned, I, 805; Tirmîzî, İlim 10, 2664 / II, 669; Dârimî, Mukaddime 49,
592; Hâkim, El-Müstedrek, I, 379
1765 Ebû Dâvud, III, 4605; Dârimî, Mukaddime 49, 592; Hâkim, El-Müstedrek, I, 379
1766 Ahmed, Müsned, I, 808
1767 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XII, 351
1768 El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3081; Râmûz el-Ehâdis, s. 315
1769 İbn Mâce, Zühd, X, 37, 4311; Tirmîzî, Kıyamet 13, 2441 / II, 555; Hâkim, El-
Müstedrek, I, 37 BMT; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr-2, II, 375
1770 Ebû Dâvud, Sünnet, III, 4739; İbn Mâce, Zühd, X, 37, 4317; Tirmîzî, Kıyamet 11,
2435 / II, 553; Hâkim, El-Müstedrek, I, 236 BMT; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XII,
351
1771 Beyhakî, Bezzar, Taberânî’den; Ahmed, Müsned, XX, 28818
1772 Buhârî, Tevhid 36, 7510; Müslim, İman 322 / II, 333; Tirmîzî, Kıyamet 10 / II,
551; Ahmed, Müsned, XX, 28818. Bu hadis özetlenmiş haldedir.
Son Bölüm 487
13- “Her peygamberin kabul edileceği bir duâsı vardır.
Her peygamber o duâyı yapmada acele etti. Ben ise bu
duâmı, kıyamet gününde, ümmetime şefaât olarak kullanmak
üzere sakladım (kullanmayı âhirete bıraktım). 1773
Ona inşal-
lah, ümmetimin şirk koşmadan ölenleri nail olacaktır.” 1774
14- “Ümmetimden bazıları vardır ki büyük bir cemaate,
bazıları vardır ki bir kabileye, bazıları vardır ki bir gruba, bazı-
ları da vardır ki tek bir kişiye şefaât eder ve cennete girmelerini
sağlar.” 1775
15- “Küçük yaşta ölen çocuğa “Cennete gir” denilir. Fa-
kat o, cennetin kapısında durur, kızgın ve öfkeli bir şekilde
beklemeye başlar ve: “Annem ile babam yanımda olmadıkça
girmem” der. O zaman meleklere: “Onun anne babasını da
onunla birlikte cennete koyun” denilir.” 1776
16- “Kıyamet günü, insanlar küme küme olur. Her üm-
met, peygamberinin peşinden gidip, şefaât isterler. “Ey falan,
sen şefaât et! Ey filan, sen şefaât et!” derler. Sonra şefaât dile-
ği, Peygamberimize gelir ve O’nda nihayet bulur. Bu şefaât
tartışması; Allah-ü Teâlâ’nın Peygamberimizi, Makâm-ı Mah-
mud’a göndermesi ile şefaât izni başlar. O zaman herkes
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemi tasdik eder. 1777
1773
El-Muvattâ I, Kur’ân 137/8
1774 Buhârî, Duâ 1. Bab / Tevhid 31, 7474; Müslim, İman 334-345 / II, 364; Müsned,
II, 2655; Dârimî, Rikak 85, 2808; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XII, 350; Kütüb-i
Sitte, XIV, 402
1775 Tirmîzî, Kıyamet 12, 2440 / II, 555
1776 Müslim, Birr 154 / X, 645; İbn Mâce, Cenaze, 58, 1608; El-Heysemî, Mecmaü’z-
Zevâid, 18551; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 513
1777 Buhârî Tecrid Terc. XI, 128; Ahmed, Müsned, XX, 28813;
Şefaâtle ilgili geniş hadisler için bakınız: Ahmed, Müsned, XX, 28808; Kadî İyaz, Şifâ-i
Şerif, 141-146; A. Köksal, İslam Tarihi, XVIII, 120-125; Yusuf Şevki Yavuz, DİA,
Şefaât, XXXVIII, 412.
488 Son Bölüm
İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe Rahmetüllâhi Aleyh
Allah-ü Teâlâ’ya sonsuz hamd ve senâ olsun ki; Müslü-
manız ve İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin mezhebindeniz.
İmam-ı Âzam, ömrü boyunca Ehl-i Beyt sevgisini ve
saygısını hayatının merkezinde tutmuştur. Ehl-i Beyt’i sevdiği
ve Emevîler’i bu yüzden eleştirdiği kaynaklarla sabittir. Haya-
tında bunu teyit eden pek çok örnek vardır. Emevî zulmüne
karşı Ehl-i Beyt’ten olan Hz. Hüseyin (ra)’ın torunu, İmam
Zeyd b. Ali’yi maddi ve manevi olarak desteklemiştir. Ehl-i
Beyt hanedanının haklarını koruyacağını söyleyen Abbasîler’in
kurulmasına da memnun olduğu ve destek olduğu kaynaklarla
sabittir. Abbasîler’in zulümlerine karşı da, Hz. Ali (kv)’nin to-
runu Nefsü’z-Zekiyye’ye destek vermiştir.
Ehl-i Beyt düşmanlarının onu kullanmak istedikleri
mevkî ve makâm tekliflerini kabul etmediği için, ömrünün bir
kısmını hapishanelerde ve işkence altında geçirmiştir. Hatta
hapiste ve işkence altındayken vefat etmiştir. On İki İmam’dan
biri olan ve Ehl-i Beyt’ten olan Cafer-i Sâdık’a muhabbeti
herkesin dilindedir. Cafer-i Sâdık, İmam-ı Âzam’ın hem hoca-
sı, hem de üvey babasıdır. İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin meş-
hur olan şu sözü, Ehl-i Beyt sevgisinin bir ifadesidir:
“Son iki senemde, Cafer-i Sâdık’a yetişmeseydim
Nûman helâk olurdu.” buyurmuştur. 1778
Ehl-i Sünnet âlimleri, Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi ana ilimle-
ri Ehl-i Beyt’ten almışlardır. İmam-ı Âzam, Hz. Ali (kv) ve Hz.
Abbas’ın ilimlerine Cafer-i Sâdık vasıtasıyla ulaşmıştır. Ayrıca
Cafer-i Sâdık’ın duâ ve tavsiyelerine mazhar olmuştur.
1778
Mehmed Nuri Şemseddin Nakşibendi, Miftahu’l-Kulüb, Salah Bilici Yay.,
İstanbul, 1983, s. 226; Hak Sözün Vesikaları, s. 144; Geniş bilgi için baknz: Mustafa
Uzunpostalcı, DİA, Ebû Hanîfe, X, 131; Müctebâ Uğur, A’meş, III, 54
Son Bölüm 489
İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin asıl adı Nûman b.
Sâbit’tir. İmam-ı Âzam’ın dedesi Zûta; Hz. Ali (kv)’nin dostu
ve sevenlerindendi. Babası Sâbit, Hz. Ali (kv)’nin sohbet hal-
kasında bulunmuş, duâlarına mazhar olmuştur. Hz. Ali (kv),
Sâbit’e ve evladına bereket ve hayırla duâ etmiştir.
Emevîler’in Irak Valisi İbn Hübeyre, İmam-ı Âzam’ı
Kûfe’ye kadı olarak tayin etmek istedi. İmam-ı Âzam, kabul
etmeyip reddedince, günde on değnek olmak üzere 110 değ-
nek vurdurdu. İmam-ı Âzam’ın dayaktan öleceğinden korkan
Vali, onu teklifini düşünmesi için şartlı olarak tahliye etti.
İmam Ahmed b. Hanbel bu olayı hatırladıkça ağlardı. İmam-ı
Âzam ise Kûfe’den kaçıp Mekke haremine sığındı. Altı yıl bu-
rada kaldı. Abbasî Devleti kurulunca, tekrar Kûfe’ye döndü.
Abbasî Halifesi Ebûl Abbas es-Saffah’a biat etmek üzere bir
hitabede bulundu. Ancak zulüm devam ediyordu.
Yeni Abbasî Halifesi Ebû Cafer el-Mansûr; İmam-ı
Âzam’ı, Bağdat’a getirip defalarca kadılık teklif etti. İmam-ı
Âzam, Evlâd-ı Resûl’e ve Mezheb İmamları’na zulüm, işkence
ve hapis cezalarının verildiği bir devirde bunu kabul etmedi.
Doğruları söylemekten de asla geri durmadı. İmam-ı Âzam
kadılıktan imtina edince el-Mansûr; İmam-ı Âzam’ı sert bir
şekilde dövüp hapsetti. Nakledildiğine göre İmam-ı Âzam; ya
zehirlenerek ya da kırbaçlanarak hapiste vefat etmiştir. (h. 150
/ m. 767 / 70 yaşlarında) 1779
İmam-ı Âzam şöyle buyurdu: “Evlâd-ı Resûl’ü ve din
âlimlerini alçaltmak küfürdür, yani insanı dinden çıka-
rır.” 1780
1779
Muhammed Ebû Zehra, Mezhebler Tarihi, s. 341; Nurul-İzah, s. 6; İbrahim
Agâh Çubukçu, Türk İslam Düşünürleri, Türk Tarih Kurumu Yay., 1989, s. 99-
100; Selim, Enes; İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe, Rehber Yay., İstanbul, 2009
1780 Mecmeu’l-Enhur I, 532
490 Son Bölüm
Türkler’de Ehl-i Beyt Sevgisi
Mucize-yi Nebevî’den olarak Resûlüllah sallellâhü aleyhi
ve âlihi vesellem buyuruyorlar ki: “Ehl-i Beyt’im benden
sonra; bencillik ve şiddetli bela görecek ve diyardan
diyara sürüleceklerdir!” 1781
Ehl-i Beyt mensupları, sevenleri ve taraftarları Kerbelâ
Fâciâsı’ndan sonra kendilerine yapılan baskılar ve cinayetler
yüzünden Orta Asya’ya göç ettiler. Horasan, Maveraünnehir
ve Türkistan’a yerleştiler. Ehl-i Beyt’in Türk aşiretleri ve Türk
obaları arasına gelip yerleşmesi, Allah’ın rahmet ve inayetiyle
nice hayırlı sonuçların kapılarını aralıyordu. Şöyle ki:
Emevîler tarafından mağdur edilen Ehl-i Beyt’in İslâm’a
davet çağrıları, mağdûr ve mazlûmun yanında yer alan Türk-
ler arasında büyük bir rağbet görüyordu.
Ehl-i Beyt mensupları bu durumda kendilerini Türkler’in
korumasına almış oluyorlardı.
Ehl-i Beyt sevgisi başta olmak üzere, Resûlüllah (sav)’in
Sünneti’ne dair sayısız edep ve ahlâkın Türkler arasında sa-
mimi bir şekilde yayılmasına sebep oluyordu.
İslâm ilim, ahlâk ve öğretisi; Ehl-i Beyt yoluyla Türkler’e
doğrudan nakledilmiş oluyordu.
Türkistan’dan Anadolu’ya büyük bir medeniyetin ku-
rulmasına zemin hazırlanmış oluyordu.
İlk Türk-İslâm eseri başyapıtlarından Yusuf Has Hâcib’in
Kutadgu Bilig adlı eseri de, Ehl-i Beyt’in Türkler arasında gör-
düğü sevgi ve saygıyı şöyle ifade etmektedir: “Hizmetkârlar-
dan başka ve beyin adamları dışında, münasebette bulu-
nacağın kimselerden bazıları Peygamber’in neslidir. Bun-
lara hürmet edersen, devlet ve saadete kavuşursun. Bun-
ları pek çok ve gönülden sev! İyi bak ve yardımda bulun!
Bunlar, Ehl-i Beyt’tir. Peygamber’in uğurudur. Ey kardeş!
Sen de onları Sevgili Peygamber hakkı için sev!” 1782
1781
Hz. Ali bölümü, 276. Hadis
1782 Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, Çev. Reşid Rahmeti Arat, TTK Yayını,
Ankara, 1988, s. 313
Son Bölüm 491
Anadolu’nun manevi ruh ikliminin oluşmasında; Türk
ve İslâm kültürünün harmanlandığı Türkistan’da Hoca Ahmed
Yesevî’nin İslâm ve iman hamuru ile mayaladığı, Ehl-i Beyt
sevgisiyle şekillendirdiği erenleri, dervişleri Anadolu’ya doğru
işaret edip, göndermesi önemli bir dönüm noktasıdır.
Hoca Ahmed Yesevî’nin işaretiyle Anadolu ve Rume-
li’nin her tarafına dağılan alpler, dervişler ve erenler, silsile
yoluyla 2-3 asır boyunca Orta Asya’dan Anadolu’ya doğru
akmaya devam ettiler. Anadolu’nun yurt edinilmesi, Türk ve
İslâm şuurunun yerleşmesi, hep Ehl-i Beyt sevgisi, mayası ile
yoğrulmasındandır.
Yesevî Tarikatı’nın kurucusu olan Hoca Ahmed Ye-
sevî’nin Hocası Yusuf el-Hemedânî, Hanefî mezhebindendir.
Mânevî ışığı ile kendisinden bazı tarikatlar doğduğu gibi, özel-
likle Anadolu’da kurulan birçok tarikat da kendisinden etki-
lenmiştir. Hoca Ahmed Yesevî’nin tarikat silsilesinin Altun
Silsile’den, yani On İki Ehl-i Beyt İmamı’ndan dolaşarak gel-
mesi, Ehl-i Beyt ile arasında güçlü bir bağ olduğunun da kanı-
tıdır.
Hoca Ahmed Yesevî’nin işaretiyle Anadolu’ya yerleşen
bu yüce gönüllü insanlar, devletin kendilerine verdiği vazifele-
rin yanında güzel ahlâkı, yardımlaşmayı, paylaşmayı, Türklü-
ğün, Ehl-i Beyt’in ve İslâm’ın özündeki güzellikleri bu toprakla-
ra yansıtmışlardır.
Bu silsileden olarak Şeyh Edebâli, Tabduk Emre, Yunus
Emre, Sarı Saltuk, Geyikli Baba, Abdal Musa, Hacı Bektaş
Veli, Ahî Evran, Mevlânâ Celâleddin Rûmî ve Emir Sultan gibi
nice erler, bulundukları bölgelere Ehl-i Beyt’ten aldıkları sevgi,
hoşgörü ve adaleti yerleştirmişlerdir.
Ehl-i Beyt’e sevgi, saygı ve bağlılık ifadesi olarak kuru-
lan ilk teşkilat, Abbasîler devrinde Ensâb-ı Nikâbe’dir. Bu teş-
kilat hem Ehl-i Beyt mensuplarını korumak, hem de onlara
istihdam sağlamak içindi.
Selçuklu ve Osmanlı sultanları, topraklarına gelen Ehl-i
Beyt mensuplarını hiçbir ülkede görülmeyecek şekilde saygın
tutmuş, uğurlu saymış, sevgi ve hürmet ile onlara icâzetnâme-
ler vermişlerdir.
492 Son Bölüm
Anadolu’da seyyidlik icâzetnâmesi ilk defa 734 yılında,
“Kureyşan” ocağına verilmiştir. Karahanlılar’da: “Peygamber
neslinin, Peygamber hakkı için ve O’nun namına sevil-
mesi” öğütlenmektedir.
Anadolu Selçukluları’na ait bir temlik beratında, seyyid-
lere yararlı olma ve iyilik etmenin şefaât vesilesi olacağı ifade
edilmiştir. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, Erzincan böl-
gesine gelerek orada yaşayan oymakların ileri gelenlerini bir
araya toplamış ve İslâm dinini en iyi bilen kişilerin tespitini
istemiştir. Yapılan araştırma ve seçilme sonucunda, Ehl-i Beyt
soyundan olan seyyidlerin, daha ilimli, ahlâklı ve dini bilgileri
yüksek olduğu görülmüştür. Bunun üzerine Sultan Alaaddin,
İslâm’ın bu kişiler tarafından öğretilmesini istemiş, onlara Hz.
Peygamber (sav) neslinden geldikleri için icâzetnâmeler ver-
miştir.
Osmanlı Devleti kurucularından Ertuğrul Gâzi, Osman
Gâzi, Orhan Gâzi ve devam eden padişahlar, Kur’ân’a bağlı,
Ehl-i Beyt’e sevgi ve saygı içindeydiler. Orhan Gâzi, babası
Osman Gâzi’nin mezarının üzerinde: “Yâ Rabbim! Bizi âhi-
ret günü Ehl-i Beyt’in şefaâtinden mahrum bırakma ve
onları bizden razı et” diyerek, Ehl-i Beyt’e olan bağlılığını
dile getirmiştir.
Osmanlı’da seyyidler ve şerifler için, “Nakîbü’l-Eşraflık”
müessesesi vardı. İleri gelen Nakîb Efendi, Hz. Peygamber
(sav)’in torunlarının işlerine bakar; neseplerini kayıt altına alır,
doğumlarını ve vefatlarını deftere geçirir ve itibarlarını zaafa
uğratacak hâl ve hareketten onları korur, İslâm edebine göre
yaşamalarına özen gösterirdi. Çalışma imkânı olmayan ve
muhtaç durumda olanlara da maaş bağlanır, vakıf ve imaret-
lerden pay verilir, vergiden muaf tutulurdu.
Seyyid ve şeriflere verilen belgeye; “Siyadet Hücce-
ti” denilirdi. İlk Nakîbü’l-Eşraflık, Yıldırım Bayezid zamanında
kurulmuş, ilk vazifeye tayin edilen, Emir Sultan’ın talebelerin-
den, Hz. Peygamber (sav)’in neslinden Seyyid Ali Nâta bin
Muhammed’dir.
Son Bölüm 493
Bunlar devlet merkezinde bulunur, kendi konaklarında
oturur ve mahiyetinde çalışanlar bulunurdu. Vazifeleri arasın-
da, padişaha kılıç kuşatma ve kendilerine mahsus “Sancak-ı
Şerif”i taşıma vardı. Padişah sefere gittiği zaman yanında
Nakîb Efendi’yi, seyyid ve şerifleri de götürürdü. Savaş sıra-
sında Sancak-ı Şerif altında seyyidler ve şerifler tekbir ve Sa-
lavât-ı Şerife getirirler ve duâlar okurlardı. Taşrada da yine
Ehl-i Beyt soyundan Nakîbü’l-Eşraf kaymakamları olurdu. 1783
Seyyid ve şerifler için merkezde ve taşrada tutulan def-
terlere “Secere-yi Tayyibe” denilirdi. Bu defterlere seyyid ve
şeriflerin isimleri, Peygamber (sav)’e kadar uzanan silsileleri,
evlatları ve ikametgâhları kaydedilirdi.
“Lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikâr” metnindeki “fetâ”
(yiğit) kelimesinden türetilmiş olan fütüvvet ve ahîlik (kardeş-
lik), Anadolu’da esnaf ve sanatkârlar arasında kardeşliğin,
sevgi ve hoşgörünün temelini oluşturur. Fütüvvet kelimesi, Hz.
Ali (kv)’nin cesaret ve kahramanlığı kadar, onun ahlâk ve
fazîletini de temsil etmektedir.
Mevlânâ Hazretleri, Hz. Ali (kv)’nin yüzüne tüküren
düşmanını affetmesini tasvîr ederken, fütüvvet ahlâkını uzun
uzun açıklar. Mevlânâ Hazretleri, Hz. Ali (kv)’ye hücûm ettiği
halde mağlûb olan, sonra da yüzüne tükürdüğü halde Hz. Ali
(kv) tarafından affedilen düşmanın hayret psikolojisini, yine
onun dilinden şöyle ifade etmektedir: Hz. Ali (kv)’ye hitaben:
“Sendeki hilim kılıcı, canımızı kesti. Bilgi suyun da, to-
zumuzu ve toprağımızı temizledi.” 1784
Hz. Ali’nin fütüvveti ile ilgili yaşanmış örneklerin sunul-
duğu en önemli eserler Cenknâme’lerdir. Cenknâmeler, tekke
ve dergâhlarda, köy odalarında yoğun bir şekilde okunmuş,
Hz. Ali (kv)’nin İslâm’ın yayılması için yaptığı mücadeleleri
anlatan menkîbeler, insanımızın zihin ve gönüllerine kazınmış-
tır. Milletimizle özdeşleşmiş olan cesâret, kahramanlık,
fedâkârlık, vefâkârlık gibi duyguların gelişmesinde bu
1783
Menekşe, Ömer, Ehl-i Beyt Sevgisi, Diyenet İşl. Başk. Yay., Ankara, 2006, s.
38-40
1784 Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî, Terc. Şefik Can, Ötüken Yay., İstanbul,
2010, I, s. 240
494 Son Bölüm
menkîbelerin etkisi büyük olmuştur. Anadolu halkının zihninde
Hz. Ali (kv), din ve imanla özdeşleşmiştir. Onun ahlâkını örnek
alanlar, örnek olmuşlardır.
Türk Milleti, Ehl-i Beyt’e, tarihten bugüne kadar büyük
bir aşkla sahip çıkmıştır. Kültür atlasımız Ehl-i Beyt’i ve onların
maneviyatını temsil eden, sembol ve motiflerle bezenmiştir.
Ehl-i Beyt sevgisi, edebî metinlerde nakış nakış, ilmek ilmek
işlenmiştir. Türk Edebiyatı’nda Peygamber sevgisi ile birlikte
Ehl-i Beyt sevgisi işlenmeyen divanlar eksik kabul edilmiştir.
Ehl-i Beyt’e sevgi, saygı ve bağlılığını dile getiren yüzlerce,
binlerce Türk şairi vardır. Büyük Türk Şâiri, Yunus Emre sev-
gisini şöyle ifade eder:
Şehidlerin ser çeşmesi,
Evliyânın bağrı başı,
Fatma Ana gözü yaşı,
Hasan ile Hüseyin’dir.
İslâm’ı kabul ettikten sonra, İslâm’ın sancaktarı olan
Türkler; Hz. Peygamber (sav)’in soyundan gelen seyyid ve
şerîfleri her devirde baştâcı etmiştir. Türkler, İslâm’ın Türkis-
tan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan da Balkanlar’a kadar uza-
nan geniş bir coğrafyaya yayılma sürecinde, Ehl-i Beyt’in pe-
şinden gitmişlerdir. Ehl-i Beyt’in diriltici, birleştirici ve kaynaş-
tırıcı nefesi, tarihimizdeki sosyo-kültürel birlik ve beraberliğimi-
zi, fetih ve zaferlerimizi hazırlayan en önemli unsur olmuştur.
Ehl-i Beyt’e gösterilecek olan sevgi, saygı ve bağlılığın gelece-
ğimizi de aydınlatacağı muhakkaktır.
İslâmlaşma sürecini Ehl-i Beyt imamlarının öncülüğünde
devam ettiren Türkler, büyük ölçüde itikat bakımından yine
bir Türk aileye mensup olan İmam Mansur Mâturîdî, Ehl-i
Sünnet anlayışını benimsemişlerdir. Naklî bilgilerin yanında
aklî bilgilere de önem veren İmam Mâturîdî, İmam-ı Âzam
Ebu Hanife’nin fıkhını benimsemiştir. Bu ekolde olanlar da
siyasi tercihlerini Hz. Ali (kv) ve Ehl-i Beyt’ten yana koymuş-
lardı. 1785
1785
Altınok, Baki Yaşa, Ehl-i Beyt ve Türkler, Hacı Bektaş Velî Dergisi, s. 18, s.
205-213
Son Bölüm 495
Yine Ehl-i Beyt uğruna, Şam Emevî hanedanını yıkan
ve Bağdat’ta Abbasî hanedanını yönetime getiren Ebu Müslîm
Horasanî ve onun Türkler’den oluşan ordusudur.
Türk alp ve kahramanları, yine zaman içinde İslâmî bir
kimlik kazanarak, alp-eren ismiyle kutsîleşmiştir. Kur’ân ve
Sünnet’in öngördüğü din esaslarını Ehl-i Beyt’in eşitlik, hoşgö-
rü ve muhabbete dayalı yorumundan alan Türkler, Peygam-
ber efendimiz (sav)’in önderliği şartıyla, Hz. Ali (kv) ve evlatla-
rının İslâm anlayışını benimseyip kabul etmişlerdir.
Anadolu’da zaman geçse de değerini kaybetmeyen ve
hep ilk sıralarda yer alan şu isimler Ehl-i Beyt’in bütün zaman-
larda nasıl sevildiğini, sayıldığını, örnek alındığını gösteren en
önemli göstergelerdendir: Ahmed, Mehmed, Ali, Hasan, Hü-
seyin, Fatıma, Hatice, Ümmü Gülsüm…
496 Son Bölüm
Sünnî, Şiî, Alevî
Sünnî, Ehl-i Sünnet kelimesinden Sünnet Ehli, Resûlül-
lah (sav)’in Sünneti’ni takip edenler için kullanıldığını anlıyo-
ruz. Bütün Müslümanlar zaten Resûlüllah (sav)’in Sünneti’ni
takip etmekle yükümlüdür. Eğer Müslüman, Sünnet’ten uzak-
laşırsa, İslam’dan uzaklaşmış olur.
Şiîlik ya da Şiâ kelimeleri taraftar anlamındadır. Hadis-i
Şerif’lerde de geçen bu tabirin, Hz. Ali’nin taraftarı olanlar için
kullanıldığını anlıyoruz. Alevîlik yine aynı anlamda Ali’nin
taraftarı, Ali’yi sevenler, Ali’den olanlar anlamındadır.
Kitap içerisinde geçen Hadis-i Şerif’lere baktığımızda
Hz. Ali’nin taraftarı olmak, Hz. Ali’yi sevmek, Allah’ın ve
Resûlüllah’ın emridir. Öyleyse bütün Müslümanlar, hem
Sünnî, hem Şiî, hem de Alevî’dir. Bu isimler siyasi istismar
amacı ile kullanılırsa o başkadır. Bu kelimeler bölünme sebebi
olamaz, bu kelimelerle bölmeyi ve bölünmeyi hedeflemek
ancak İslam düşmanlarının işidir.
Hiçbir Müslüman, Resûlüllah’ın Sünneti’ne uyduğu için
ayıplanmaz. Hiçbir Müslüman, Resûlüllah’ın Ehl-i Beyt’ini,
neslini seviyor, Hz. Ali’nin tarafıdır diye kınanamaz.
Kur’ân’ı, Sünnet’i, Ehl-i Beyt’i, Hz. Ali’yi hiçbir kimse
fitne ve fesad sebebi olarak, kışkırtma ve istismar sebebi olarak
kullanamaz. Bunlar bütün Müslümanların ortak değeri, ortak
paydasıdır.
Giriş bölümünde de ifade ettiğimiz gibi, Hz. Ali (kv)
kendisinden önceki üç halifenin kendisine karşı haksızlık yap-
tığını hiçbir zaman söylemedi. Hz. Âişe annemiz, Hz. Talha ve
Hz. Zübeyr’in kendisine karşı çıkışlarını da affetmiştir. Kitap
içerisinde de detaylarını gördüğümüz gibi bazı kulaktan dolma
bilgilerle Hz. Ali’nin bu kimselerle kavgalı olduğu haberi hiçbir
şekilde doğru değildir. Dış mihraklı bölücülerin İslam kardeşliği
üzerinde bölücülük yapmak istemesindendir.
Son Bölüm 497
Sünnî, Şiî, Alevî ne fark eder, hepimizin adı Ali’dir. Vic-
danımız Ali’dir. Bize Resûlüllah (sav)’in öğütlediği İslam,
Ali’dir. Ehl-i Beyt düşmanlarına tazim ve teşekkür edildiği za-
man bizim kanımız donar, boğazımız sıkılır. Görüldüğü gibi,
Resûlüllah (sav) efendimiz; ihanetleri de, hâinleri de bize bil-
dirmiştir. Ancak yüzleşmekten kaçılıp, üstü örtülüyor. Bu yüz-
den de yüz yıllardır İslam birliği sağlanamıyor.
Zamanımızda yazılan bazı kitaplarda; Sünnîliğin ve Şiîli-
ğin doğuş noktası olarak Sıffîn Savaşı ve Hakem Olayı’nı gös-
teriyorlar. Sıffîn Savaşı ve Hakem Olayı’nın İslam’da ilk kırıl-
ma noktalarından birisi olduğu doğrudur. Ancak yapılan va-
him hata şudur: “Hz. Ali taraftarları Şiîler’dir. Muâviye taraf-
tarları Sünnîler’dir” denilmesi son derece yanlıştır. Hiçbir İslam
âliminin eserinde de Ehl-i Sünnet’in yani Sünnîliğin doğuşu
bu şekilde gösterilmez. Muhtemeldir ki, bu ayrım Müslümanla-
rı bölmek isteyenler tarafından yapılmıştır. Hiçbir Ehl-i Sünnet
Müslümanın Hz. Ali (kv)’nin karşısında yer alması düşünüle-
mez. Ehl-i Sünnet dünyasında en çok Ehl-i Beyt isimleri görü-
lürken, Muâviye ve Yezîd ismine rastlanmaması da bunun bir
göstergesidir. 1786
1786
Geniş bilgi için baknz: Yusuf Şevki Yavuz, DİA, Ehl-i Sünnet, X, 525
498 Sonuç
* Sonuç *
SONUÇ
İslam dininin esası tevhid ve adalettir. Resûlüllah (sav)
efendimiz islamın ilk yıllarından itibaren Müslüman olsun ya
da olmasın insan hak ve adaletine değer vermiştir. O’nun
izinden giden Dört Büyük Halife’nin de aynı anlayışı devam
ettirdiğini görüyoruz. Muâviye’nin ve yardımcılarının tevhid
perdesi arkasına saklanarak adaletten saptığını görüyoruz. Zira
Muâviye devrinde ilk olarak İslam hükümlerinin değiştirildiği-
ne ve açıkça iltimasların, kayırmaların başladığına şahit oluyo-
ruz.
Resûlüllah (sav) efendimiz, küfür ve şirk ile savaştı.
Düşmanları açık ve belirgindi. Hz. Ali (kv)’nin savaştığı üç
grup ise İslam ve tevhid üzere olduklarını söylüyorlardı. Hz. Ali
(kv), bu gruplardan en karmaşık olan Muâviye ve Şamlılara
karşı kendi tabiri ile: “Adaletten sapıp, zulüm yoluna girdikleri
için” savaştı. Hilebazlıkla, düzenbazlıkla, zulümle savaştı.
Muâviye yönetimi ele geçirebilmek için her yolu mübah
ve meşru gördü. Bu hedefine ulaşmak için Müslümanların
canını, malını, ırzını mübah gördü. Kendi emrindeki beytü’l-
mal hazinesini de kendi menfaatleri doğrultusunda harcamak-
tan çekinmedi. Hz. Ali efendimiz kendi yönetimini korumak
için bunların hiçbirine itibar etmedi. Bu yüzden insanlar: “Hz.
Ali çok yiğit adamdı, adaletliydi ama siyaset bilmezdi” dediler.
Sonuç 499
Bu sözleri söyleyenlere, Hz. Ali efendimiz o gün şöyle
cevap veriyordu: “Allah’tan korkmasaydım nasıl siyaset
bildiğimi insanlara gösterirdim. Fakat Allah’tan korka-
rım. Sizler bin defa zulme uğrasanız da bir defa bile ada-
letten ayrılmayın. Eğer adaletten ayrılırsanız, İslam’dan
ayrılmış olursunuz.” 1787
Hz. Ali (kv)’nin; kendisinden önceki üç reşid halife gibi
idarecilik, irşad, tebliğ gibi vasıfları şahsında topladığını biliyo-
ruz. Hz. Ali (kv) kendisine ve İslam Ümmeti’ne yakışır şekilde
davrandı ve siyasi ayak oyunlarına asla başvurmadı. Onun
asıl yiğitliği buradadır. Şanla, şerefle, vakarla vazife yaptı, Al-
lah rızasını ve memleket menfaatini her şeyin üzerinde tuttu.
Kendi hayatı ve siyasi hayatı tehlikeye girse bile hak ve huku-
ku gözetmekten hiçbir şekilde geri durmadı. “Şahsınıza yapı-
lan kötülüğü affedin, vatana millete yapılanları ise asla
affetmeyin” düsturuyla hareket etti.
Hz. Ali (kv), kendisini tekfir eden Hâricîler’i bile tekfir
etmedi. Suç işlemedikçe cezalandırmadı. Suça karışanların
ailesini cezalandırmadı. Kendisine hakaret edenlerin, tekfir
edenlerin beytü’l-malden aldıkları maaşlarını kestirmedi. Dü-
şünce ve fikir özgürlüğünün belirlenmesinde, suçun şahsiliği
konusunda numune oldu.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bir millete,
bir gruba, bir mezhebe gönderilmiş bir peygamber değildir.
Hatta O sadece Müslümanlara bile gönderilmiş değildir, bütün
insanlığa gönderilmiştir. Burada mevzûbahis olan böyle bir
Peygamber’in Ehl-i Beyt’idir. O’nun Ehl-i Beyt’ine ne kadar
değer verdiğini yüzlerce örnekle görüyoruz.
Yine Ehl-i Beyt tabiri bir mezhebe, bir gruba, bir cemaa-
te indirgenecek bir tabir değildir. Ehl-i Beyt’in; İslam dininin
özüne ait ve temel dinamiklerden biri olduğu açıktır. Böyle
olduğu halde bu tabirden kaçılması; sadece Şiîler’e, sadece
Alevîler’e aitmiş gibi düşünülmesi mânidardır. Ehl-i Beyt, İs-
lam dünyasının ve İslam inancının ortak değeri ve ortak pay-
dasıdır.
1787
Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s. 53 / s. 231
500 Sonuç
Kadı İyaz, Beyhakî, el-Bagâvî, İmam Şâfî, el-Heytemî ve
daha başka âlimlerden bildirilmiştir ki: Ehl-i Beyt’i seven ve
yolundan giden gerçek Müslümanlara; Ehl-i Sünnet denir.
Ehl-i Beyt’in hepsini sevmek, kadın-erkek her Müslümana farz
ve lazımdır. Ehl-i Beyt’i sevmek imanın şartıdır. Ehl-i Sünnet
âlimleri, Ehl-i Beyt’in faziletine dair çok sayıda kitap yazdılar.
Emevî ve Abbasî valilerine karşı geldiler ve bu yolda canlarını
feda etmekten çekinmediler. İmam-ı Âzam, İmam Nesâî, Saîd
b. Cübeyr gibi birçok Ehl-i Sünnet âlimi, Ehl-i Beyt yolunda
canlarını feda ettiler.
Fitnecilere fırsat vermeyelim. Ehl-i Sünnet yolunun, na-
sıl bir Ehl-i Beyt yolu olduğunu gösterelim. Zalimlerin cezasını
Allah verir. Müslümanları da hidâyet yoluna O ulaştırır.
“Allah katında yegâne din İslam’dır.” (Âl-i İmrân, 3/19)
İslam Dini’nin dört dayanağı; Allah’ın Kitabı, Resûlüllah’ın
Sünneti, İcmâ-i Ümmet, Kıyas-ı Fukaha’dır. Bunların dördü de
İslam’ın birer direğidir. 1788
Sadece Kur’ân’a bakarım, diğerleri
beni ilgilendirmez demek, İslam’ın özüne terstir. Ben sadece
farzları kabul ederim, Sünnet yoktur demek İslam’ın özüne
terstir. Hıristiyanlarla, Yahudilerle dinlerarası diyaloglar kurup,
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemi yok sayanlar,
İslam’ın özünü benimsememişlerdir.
Hak ve istikamet üzere olan mezhebleri yok sayanlar, bir
mezhebe tâbi olmaya gerek yoktur diyenler, mezheb imamla-
rını hâkir görenler ve ilk selef âlimlerinin nakillerini “rivâyettir,
söylentidir” diyerek dikkate almayanlar İslam’ın özünden
uzaklaşmışlardır. Bilinmelidir ki, hak ve istikamet üzere olan
mezhebler, Kur’ân’a ve Sünnet’e dayananlardır. Bu anlamda
mezhebleri yok saymak isteyenler, Peygamberimiz (sav)’i,
Hadis ve Sünnet’ten; İslam’ı da Peygamberimiz (sav)’den
soyutlama gayretine girenlerdir. Başka bir deyişle, peygam-
bersiz bir din kurma peşindedirler. Ehl-i Sünnet itikadında,
Cenâb-ı Hak farzlarında eksik olanı, sünnetten ve nâfilelerden
tamamlayacaktır. Sünneti olmayanın farzı da makbul olmaya-
cağı beyan olunmuştur. 1789
1788
Mirkâtül Vüsûl, s. 281 / s. 314
1789 Geniş bilgi için: Şerhül Akâid, s. 339-343; Mürteza Bedir, DİA, Sünnet, XXXVIII,
150; Yusuf Şevki Yavuz, DİA, Şefaât, XXXVIII, 412
Sonuç 501
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem başta ol-
mak üzere; Güzîde Sahâbîler, Ehl-i Beyt Büyükleri,
Mü’minlerin Anneleri, İslam’ın büyükleridir. Bu büyükleri sa-
dece isimleriyle tâzimsiz, saygısız, vasıfsız, söylemek en azın-
dan edepsizliktir. Kitaplarında Muhammed, Ali, Fâtıma diye-
rek yazmak büyük bir saygısızlıktır. Peygamberimiz (sav)’e
salâvâtsız, Güzîde Sahâbîler’e hürmetsiz olan kimselere itibar
edilmez.
Kayıt altına almış olduğumuz bu bilgiler ışığında ortaya
koyduğumuz kanaat; Allah dostlarından, Resûlüllah sallellâhü
aleyhi ve âlihi vesellem ve silsile yoluyla büyüklerimizden bize
ulaşan ayırt edici bilgiler gereğidir. Allah’ın fazlı keremi ile
mevcut kaynaklarla da bunu ortaya koymuş olduk.
Hak Teâlâ Hazretleri, Ehl-i Beyt’e yaptığımız bu hizmeti
makbul edip, bereketlendirsin, kemale erdirsin. Âmin
Vessalâtü vesselâmü alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Mu-
hammed’ül Mustafa ve alâ Ehl-i Beytihit tâhirin. Vesselâmü
alâ menittebe’al hüdâ. / Allah’ın salât ve selâmı Seyyidimiz ve
Mevlâmız Muhammed’ül Mustafa’ya ve temiz Ehl-i Beyt’ine
olsun. Hidâyete uyanlara da selâm olsun!
Kitabı tamamlamamıza muvaffak eden Allah’a hamd ol-
sun.
Salâvâtüllâhi aleyhim ecmaîyn.
Ehl-i Beyt sevdalısı, Hak âşığı Kuddusi Baba; Türkçe
olarak şöyle buyurdu:
“Biz Muhammed Ümmetiyiz,
Siz Muâviye Ümmetisiniz!
Siz bir yana, biz bir yana!”
502
Cuma Hutbesinde El Açılıp
Âmin Denilmesi Hakkında
Önce kutlu doğum, ardından dinlerarası diyaloglar ile
kadim dinimizde değişiklikler yapmaya çalışan zihniyet, bu
anlamda hutbelerimizde okunan: “Allah katında yegâne din
İslam’dır.” (Âl-i İmrân, 3/19) âyetini kaldırıp yerine el açarak duâ
etme bid’atini getirdiler. Bu duruma bakarak hutbenin sıhha-
tini değerlendirdiğimizde;
Antalya Müftülüğü’nün 15 Ocak 2010 tarihli hutbesin-
deki ikaz gayet mühimdir: “Hutbe dinleyenlerin sağa sola
bakmaları, selâm verip almaları mekruhtur. Hutbe, namaz-
daymış gibi susularak dikkatlice dinlenir. Hutbe okunurken,
namaz kılmak mekruhtur. Bu nedenle, camiye geç girilmişse
Cuma’nın ilk sünneti farzdan sonra edâ edilmelidir. Hutbede
Peygamberimiz (sav)’in ismi geçtiği zaman bile salâvât getiril-
meyerek hutbenin dikkatlice dinlenmesi tavsiye edilmiştir.”
İmam-hatip okullarında, adaylar şu bilgilere dikkat çeki-
lerek yetiştirilir: “Hutbe esnasında hatip efendi çok dikkatli
konuşmalıdır. Cümlelerinin sonunu cemaate ‘âmin’ dedirtme-
yecek şekilde bitirmelidir ki cemaat ‘âmin’ bile demesin.” Bu
yüzden bu dönemden önce, hutbedeki duâlar Arapça okunur,
sonunda ‘âmin’ denilmezdi.
İlmihal bilgilerine baktığımızda: “Hutbe okurken kimse
ile konuşulmaz, hiç dünya kelâmı söylenmez, hatta birine ‘sus,
konuşma’ tarzında elle işarette bile bulunulmaz. Namazdaymış
gibi susularak hatip efendi dinlenir. Resûlüllah (sav) efendimiz
şöyle buyurdu: “Hutbe okunurken birisi arkadaşına ‘sus’ derse
boş laf etmiş, yani kendisi sükût etmemiş olur.” 1790
Hutbe okunurken boş konuşanın Cuma’sı yoktur. Din-
lerken yüzü hatip efendiye çevirerek dinlemeli, başı sağa-sola
çevirip etrafına bakınıp durmamalıdır. Hutbeyi okuyan kimse
duâları açık veya gizli okuyabilir. Ancak açıktan duâ ettiği za-
man cemaat âmin diyecekse bunu gizli yapar. Böylece cemaa-
tin âmin demesine engel olmuş olur. Çünkü hutbe okunurken
1790
Kütüb-i Sitte, IX, 211; Ahmed, Müsned, VI, 7734
503
insanların konuşmaları, tesbih çekmeleri, aksırıp ‘elhamdülillah’
diyene ‘yerhamükallah’ demeleri, selâm almaları ise mekruh-
tur. Hutbe okunurken Peygamber (sav) efendimize salâvât
getirmek ve yapılan duâya ‘âmin’ demek de mekruhtur. Eğer
salâvât getirmek ve âmin demek gerekiyorsa bu kalben oku-
nur. Dil ile telaffuz edilmez. “Hatip hutbe okuyup Peygamber
(sav) efendimize salât ve selâm okusa da yine susar dinler.
Yakında olan ve uzakta olan (dinlemek ve susmakta) eşittir-
ler.” İmam-ı Âzam: “İmam hutbeye çıkınca, hutbeyi bitirene
kadar namaz ve kelam yoktur” buyurmuştur.” 1791
Bu alıntılar bütün Hanefî kaynaklarda vardır, diğer fıkıh
kitaplarımız da bunu açıkça yazar. “Hatip hutbeye çıkınca
namaz kılınmaz ve konuşulmaz. Namazda yapılması haram
olan şeyler hutbe esnasında da haramdır.” 1792
denilmektedir.
“Hutbe okunurken salât ve selâm getirmek, radiyallâhü anh
demek, âmin demek bid’attir.” 1793
Ashâb’dan Ümare b. Rüveybe, Bişr b. Mervan’ın ellerini
kaldırarak hutbe verdiğini görünce şöyle müdahale etti: “Allah
şu iki kısa elin belasını versin. Ben, Resûlüllah (sav)’i hutbe
verirken gördüm. Bir elini şundan fazla kaldırmazdı.” deyip
şehâdet parmağıyla işaret etti. 1794
Bütün bu bilgiler ışığında; hiçbir Ehl-i Sünnet ve Hanefî
kaynağında cuma hutbesi esnasında el açılıp cemaate âmin
denilmesine cevaz veren bir madde ve içerik yoktur. Aksine
men edilmiş, mekruh sayılmış ve bid’at kabul edilmiş ifadeleri
görüyoruz. Keza hutbede yardım talep edilmesi, takvim tavsi-
ye edilmesi de hutbenin sıhhatini bozan dünya kelamlarıdır.
Bu tarz ilanlar vaâz kürsüsünden yapılmalıdır. Bu konu ce-
maat arasında da ayrılıklar ortaya çıkarıp camilerimize ve
imamlarımıza karşı olan güveni zedelemektedir. Dileğimiz bir
an önce bu yanlıştan dönülmesi ve hutbelerin asli hüviyetine
kavuşmasıdır.
1791
Mültekâ el-Ebhur, Halebi Kebir (bab 331, 332, 333); Ömer Nasuhi Bilmen, İslam
İlmihali, s. 151, Madde 205
1792 Ali Fikri Yavuz İlmihali, s. 183
1793 Ehl-i Sünnet İtikadı, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî
1794 Kütüb-i Sitte, IX, 200
504
Kaynaklar
*- Ağırakça, Ahmed, Emevîler Döneminde Kıyamlar, Şafak Yay., İst., 1992
*- Ahmed b. Hanbel, İmam Ahmed b. Muhammed Ahmed b. Hanbel, (v.
241/855), Müsned, Ocak Yay., İstanbul, 2013, Mektebetü’l-İslam Yay., Beyrut
*- Ali el-Muttakî, Aladdin Ali b. Hüsâmettin el-Muttakî el-Hindî, (v. 975/1567),
Kenzü’l-Ummâl, Dâr’el-Kütüb el-İslâmi Yay., Halep, 1975
- Müntehab’ül Kenz, Mektebetü’l-İslâmi Yay., Beyrut, 1978
*- Aliyyül Kâri, İmam-ı Âzam Fıkhı Ekber, Çağrı Yay., İstanbul, 1979
*- Altınok, Baki Yaşa, Ehl-i Beyt ve Türkler, Hacı Bektaş Velî Dergisi, s. 18/205
*- Altıparmak, Muînüddin Muhammed Emin el-Miskin el-Hirevi (v. 907/1502),
Meâricü’n-Nübüvve (Altıparamak Peygamberler Tarihi), Berekât Yay., İstanbul
*- Aycan, İrfan, DİA, Muâviye b. Ebû Süfyân, XXX, 332; Yezîd b. Ebû Süf-
yân, XLIII, 520; Ebû Süfyân Sahr b. Harb, X, 231; Muğîre b. Şu’be, XXX, 376;
Mervan b. Hakem, XXIX, 226; Ziyâd b. Ebîhi, XLIV, 480
- Saltanata giden yolda Muâviye b. Ebî Süfyân, Ankara Okulu Y., Ankara, 2014
- Emevîler Dönemi Kültür Hayatında Bazı Beşeri İlimlerin Tarihsel Geli-
şimi, Ocak-Nisan 2000, c. 2, s. 6, Doktora Tezi
*- Aydınlı, Abdullah, DİA, Ebû Zerr, X, 268
*- Balcı, Ramazan, Sevgilinin Bahçesi: Ravzatü’l-Ahbab Tercümesi, Gelenek
Yay., İstanbul, 2003
- En Sevgilinin Dostları: Ravzatü’l-Ahbab Tercümesi, Nesil Yay., İstanbul, 2005
- Gül Nesli, Hz. Fâtıma ve Ehl-i Beyt, Nesil Yay., İstanbul, 2006
*- Bedir, Mürteza, DiA, Sünnet, XXXVIII, 150
*- Belâzürî, Ahmed b. Yahya Belâzürî (v. 279/893); El-Ensab’ül-Eşraf, Müesse-
setü’l-Âlem Yay., Beyrut, 1974 / Dâr’el-Maârif Yay., 1959
*- Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin Beyhakî (v .458/1066), Sünenü’l Küb-
ra, Dâr’ul-Fikr Yay., Beyrut, 1980
- Câmiu’l Şu’abu’l-Îmân, Ocak Yay., İstanbul, 2015
*- Bezzar, Ebû Bekr Ahmed b. Amr b. Abdil Hâlik el-Bezzar el-Basrî (v. 292/905),
Müsned, Müessesetü’l-Ulûmi’l Kur’ân Yay., Medine, 1988 *- Bozkurt, Nebî, DİA, Hucr b. Adîy, XVIII, 277
*- Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail (v. 256/870), Sahih-i Buhârî, Po-
len Yay., İstanbul, 2009
*- Buhârî Tecrid Terc., Ebû’l Abbas Zeynüddin Ahmed b. Ez-Zebidî (v.
893/1488) Sahih-i Buhârî, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, Diyanet İ. B. Yay., Ankara, 1984
*- Bursalı, M. Necati, Hz. Ali radiyallahü anh, Çelik Yay., 2012
- Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Sultan Yay., İstanbul
*- Buzpınar, Şit Tufan, DİA, Nakîbüleşraf, XXXII, 322
*- Canan, İbrahim (v. 2009), Kütüb-i Sitte, Akçağ Yay., Ankara, 1992
*- Cemaleddin Ataullallah b. Fazlullah el-Şirazi (v. 926/1520), Ravzatü’l-
Ahbab fi Siyeri’n-Nebî ve’l-Ashâb, Matbai Âmire Yay., İstanbul, 1852, Osmanlıca,
Mütercim: Magnisavî Benlizâde
*- Cemaleddin el-Kasımî (v. 1914), Kavâidü’t-Tahdis, Beyrut, 1987
*- Cevdet Paşa, Ahmed (v. 1895), Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârihi Hulefâ, Bedir
Yay., İstanbul, 1986
*- Çağırıcı, Mustafa, DİA, Fitne, XIII, 156
*- Çubukçu, İbrahim Agâh, Türk İslam Düşünürleri, Türk Tarih Kurumu, 1989
*- Çubukçu, Asri, DİA, İbrahim, XXI, s. 273
*- Dârimî, Ebû Saîd Osman b. Saîd b. Halid ed-Dârimî (v. 280/894); Sünen-i
Dârimî Terc., Abdullah Parlayan, Konya, 2011
505
*- Ebû Dâvud Terc., Süleyman b. El Eş’as b. İshak es-Sicistani el-Ezdi, (v.
275/889), Sünen, Abdullah Parlayan, Konya, 2007
*- Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdullah b. İshak el-İsfahânî (v. 430/1038), Hilyetü’l-
Evliya ve Tabakâtü’l Asfiya, Ocak Yay., İstanbul, 2015
*- Ebû Ya’lâ, Ahmed b. Ali b. el-Müsenna el-Musulî (v. 307/919), Müsned,
Dâru’l-Me’mun Yay., Beyrut, 1990
*- Ebû Zehra, Muhammed, Mezhebler Tarihi, Çev. Sıbğatullah Kaya, Yeni Şa-
fak Kültür Armağanı, İstanbul
*- Efendioğlu, Mehmed, DİA, Sahâbî, XXXV, 491
*- El-A’zami, M. Mustafa, DİA, Buhârî, VI, 370
*- El-Bagâvî, Ferra el-Bagâvî (v. 516/1122), Meâlimü’t-Tenzil, Mustafa el-Bab
Yay., Kahire, 1955
*- El-Cezûlî, Şâzeli Şeyhi Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî (v. 870/1465),
Delâilü’l-Hayrat; Kara Dâvud: Salâvât-ı Şerife Şerhi, İzmitli Kara Dâvudzâde Meh-
med Efendi Şerhi, Merve Yay., İstanbul
*- Ed-Dârekutnî, Ebû’l Hasan Ali b. Ömer (v. 385/995), Sünen, Ocak Y., İst. 2015
*- El-Evzâî, İmam Evzâî, Sünen, Armağan Yay., 2012
*- El-Halebî, İbrahim b. Muhammed (v. 956/1549), Mültekâ el-Ebhur Şerhi,
Mecmeu’l-Enhur, Damat Terc., Yâsin Yay.
*- Mültekâ el-Ebhur Tercümesi, Yâsin Yay., 2010, İstanbul
*- El-Hâzin, Ebû’l Hasan Alâddin Ali b. Muhammed el-Hâzin el-Bağdadi, (v.
741/1341), Lübâb’üt-Te’vil fi Mean’it-Tenzil (el-Hâzin Tefsiri), Mustafa el-Bab Yay.,
Kahire, 1955
*- El-Heytemî, Ahmed b. Hacer el-Heytemî (v. 974/1567), Savâikü’l-Muhrikâ,
Yakıcı Yıldırımlar, Bedir Yay., Terc. Hasib Seven, İstanbul
*- El-Kandehlevî, Yusuf, Hayatü’s-Sahâbe, Timaş Yay., İstanbul, 1988
*- El-Kilâbî, Ebûl Hüseyin Abdulvahab b. Hasan el-Kilâbî, Müsnedi Dımaşk, (h.v.
396), Müsned, Dâru’l-Adva Yay., Beyrut, 1983
*- El-Sabbağ, Nureddin Ali b. Muhammed el-Sabbağ el-Mâliki (h.d. 784), Fusü-
lü’l-Mühimme fi Marifet el-Eimme, Taşbaskısı, İran, h. 1303.
*- Es-Salebî, Ebû İshak Ahmed b. Muhammed es-Salebî en-Nişaburî (v.
427/1035), Kısâsü’l-Enbiyâ Nefâisü’l Arâis, İsa el-Bab Yay., Kahire, Tarihsiz
*- Er-Râzî, Muhammed Fahreddin er-Râzî (v. 606/1210), Tefsir-i Kebir; Dâr’el-
Fikr Yay., Beyrut, 1985
*- Er-Rudânî, Muhammed b. Süleyman Ebû Abdullah Şemseddin er-Rudânî el-
Mekki (v. 1094/1683), Cem’ul Fevâid min Cem’ul Usul ve Mecmaü’z-Zevâid, Ocak
Yay., İstanbul, 2008
*- Et-Taftazânî, Sa’düddin (v. 792/1390), Şerhü’l-Akâid, Nesefî Tercümesi,
Yâsin Yay., İstanbul, 2012
*- Emir, Enis, Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resûlüllah, Der Yay., İstanbul, 1993
*- Fayda, Mustafa, DİA, Hz. Âişe, II, 202; DİA, Hz. Ömer, XXXIV, 44-51; DİA,
İfk Hâdisesi, XXI, 507
- Hz. Muhammed’in Necranlı Hıristiyanlarla görüşmesi ve Mübâhale, İs-
lam İlimleri Enstitüsü Dergisi, 2 (1975), s. 143-149
*- Fığlalı, Ethem Ruhi, DİA, Gadîr-i Hum, XIII, 279; Hz. Hasan, XVI, 282; Hz.
Hüseyin, XVIII, 518; Cemel, VII, 320
*- Fuzûlî (v. 963/1556), Hadîkatü’s-Süadâ, Saâdete Ermişlerin Bahçesi, İstan-
bul Maârif Kütüphanesi, 1955
*- Geylâni, Abdulkadir (ks), Fethu’r-Rabbânî, Gelenek Yay., İstanbul, 2004
*- Gümüşhanevî, Ahmed Ziyaüddin (1813-1893), Râmûz el-Ehâdis, Mütercim:
Abdülaziz Bekkine, Milsan Matbaası
506
*- Hâkim, Ebû Abdillah Muhammed el-Hâkim en-Nişaburî (v. 405/1014), El-
Müstedrek Âle’s-Sahîhayn, Konevî Yay., Konya, 2013
*- Harezmî, Hâfız Ebû Müeyyed Muvaffak b. Ahmed b. el-Bekri el-Mekki el-
Hanefî Ahtab Harezmî (h.d. 484), El Menâkıb lil Harezmî, Menâkıb-ı Emirü’l-
Mü’minin Ali b. Ebî Tâlib, Haydariye Matbaası, Necef, 1965
*- Hatîb Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit el-Bağdadi (v. 463/1071), Ta-
rih-i Bağdad, Saâdet Matbaası, Kahire, 1931
*- El-Heysemî, Nureddin Ali b. Ebî Bekr b. Süleyman el-Heysemî (v. 807/1405),
Mecmaü’z-Zevâid, Mektebetü’l-Kuds Yay., Kahire, 1934
*- İbn Abdilber, Ebû Ömer Cemâlüddin Yusuf b. Abdillah b. Muhammed b. Ab-
dilber en-Nemerî (v. 463/1071), El-İsti’âb fi mârifeti’l-Ashâb, Nahdad el-Mısır Mat-
baası, Kahire
*- İbn Abdirabbih, Ebû Ömer Ahmed b. Muhammed b. Abdürabbih el-Kurtûbî
el-Endülüsî (v. 328/940), El-İkdü’l-Ferîd, Mektebe’t-Nahdad Yay., Kahire, 1962
*- İbn Âsâkir, Ebû Muhammed Bahauddin el-Kasım b. Ali b. Hasen el-Şâfî İbn
Âsâkir ed-Dımaşkî (v. 600/1203), Târîhu Medîneti Dımaşk, Dâr’el-Tarif lil Matbuat
Yay., Beyrut, 1975
*- İbn Hacer, Ebûl Fazl Şihabüddin Ahmed b. Ali b. Muhammed El-Askalânî (v.
852/1449), El-İsâbe fi Temyiz el-Sahâbe, Kalkuta, Hindistan Baskısı, IV Cilt
- El-İsâbe, Tek Cilt, Seçkin Sahâbîler, Seyfullah Erdoğmuş, Sağlam Yay., 2011
- El-Metâlib’ül-Âliye fi Zevâid il-Mesânid is-Samâniye (En Eski 8 Adet Hadis
Müsnedi), Terc. Âdem Yerinde, Ocak Yay., 2010
*- İbn Hibban, Ebû Hatim Muhammed b. Hibban b. Ahmed el-Büstî (v.
354/965), Sahih-i İbn Hibban Zevâidi, Ocak Yay., İstanbul, 2012
*- İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdül Melik b. Hişâm el-Basrî el-Mısrî (v.
218/833), Sîret’ün-Nebevîyye, Terc. Abdülvehab Öztürk, Kahraman Yay., 2014
*- İbn İshak, Ebû Abdullah Muhammed b. İshak b. Yesar b. Hıyâr el-Muttâlibî el-
Kureyşî el-Medenî (v. 151/768), Kitabü’s Sîret ve’l Megâzî, Terc. Ali Bakkal, İlk Harf
Yay., 2013
*- İbn Kesîr Ebû’l-Fida, İmadüddin İsmail b. Ömer b. Kesir ed-Dımaşkî eş-Şâfî (v.
774/1373)
- El-Bidâye Ven-Nihâye Büyük İslam Tarihi, Çağrı Yay., İstanbul, 2008
- Tefsir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yay., İstanbul, 1993
*- İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd Mâce el-Kazvini (v. 273/887),
Haydar Hatipoğlu, Kahraman Yay., İstanbul, 1982
*- İbn Manzur (v. 711/1311), Muhtasar Târîhu Dımaşk li İbn Âsâkir, Suriye,
1984
*- İbn Sa’d, Ebû Abdillah Muhammed b. Sa’d b. el-Kâtip el-Hâşimi el-Basrî el-
Bağdâdî (v. 230/845), Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebir, Siyer Yay., İstanbul, 2014
*- İbnü’l Esîr el-Cezerî, Mübarek b. Muhammed (v. 606/1210), Câmi’ul Usül
li Ehâdis er Resûl, Dâr’ül-İhya Terâsü’l-Arabî Yay., Beyrut, 1950
*- İbnü’l Esîr, İzzeddin b. Ebî’l Hasen Ali b. Muhammed İbnü’l Esîr, (v.
630/1233), Üsd’ül-Ğâbe fi ma’rifeti’s-sahâbî, Dâr’ul-Şâb Matbaası, Kahire, Tarihsiz
- El-Kâmil fit Tarih, Bahar Yay., İstanbul, 1986
*- İbnü’l Megâzilî, Ebû’l Hasan Ali b. Muhammed el-Megâzili el-Vâsıtî el-Şâfî
(h.d. 395), Menâkıb-ı Ali b. Ebî Tâlib, Dâr’ul-Adva Yay., Beyrut, 1983
*- İmam Mâlik b. Enes (v. 179/795), El-Muvattâ Tercümesi, Abdülvehhab Öz-
türk, Kahraman Yay., İstanbul, 2013
*- İslamoğlu, Mustafa, İmamlar ve Sultanlar, Denge Yay., İstanbul, 1990
*- Kadî İyaz, el-Kadı Ebül Fazl İyaz b. Mûsa el-Yahsûbi el-Endülüsî (v. 544/1149),
Şifâ-i Şerif, Gönüllere Şifa Muhammed Mustafa, Akçağ Yay., Ankara, 2012
*- Kallek, Cengiz, DİA, Müellefe-i Kulûb, XXXI, 475
507
*- Kandemir, M. Yaşar; DİA, Hz. Fâtıma, XII, 219; Hz. Ali, II, 375; Hind b.
Utbe, XVIII, 64; Müslim, XXXII, 93
*- Kara, Hilal-Abdullah, İki Sultan İki Kurban, Nesil Yay., İstanbul, 2010
*- Kılıç, Ünal, DİA, Yezîd b. Muâviye, XLIII, 513
*- Köksal, M. Âsım (v. 1998), İslam Tarihi, Hz. Muhammed (sav)’in Hayatı,
Şamil Yay., 1987
- Kerbelâ: Hz. Hüseyin ve Kerbelâ Fâciası, Akçağ Yay., İstanbul, 1984
*- Kundûzî, Süleyman b. İbrahim b. Huvace b. Hüseyin el-Kundûzî el-Belhi el-
Hanefî (h. 1150-1300), Yenâbiül Mevedde, Meveddet Pınarları, Ş. Yeşil Yay.,
İstanbul, 2010
*- Kurtûbî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed Ebî Bekr b. Ferh el-Kurtûbî, el-
Câmi li-ahkâmil-Kur’ân, VIII, 179, Beyrut, 1986
*- Küçükaşçı, Mustafa Sabri, DİA, Harre Savaşı, XVI, 245
*- Mehmed Nuri Şemseddin Nakşibendi, Miftahu’l-Kulüb, Salah Bilici Yay.,
İstanbul, 1983
*- Mektûbat-ı Mevlâna Halid el-Bağdadi (v. 1242/1827), Buğyetül Vâcid
*- Menekşe, Ömer, Ehl-i Beyt Sevgisi, Diyanet İşl. Başk. Yay., Ankara, 2006
*-Mes’ûdî, Ebûl Hasen Ali b. Hüseyin b. Ali el-Mes’ûdî el-Hüzeli. (v.345/956);
Mürûcü’z-Zeheb ve et-Tenbih vel-İşraf. Mısır 1964.
*- Mevdûdî, Ebû’l-A’lâ Mevdûdî, Hilâfet ve Saltanat, Hilal Yay., İstanbul, 2011
*- Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî, Terc. Şefik Can, Ötüken Yay., İst., 2010
*- Molla Câmi, Abdurrahman Mevlâna (v. 898/1492), Şevâhidü’n-Nübüvve, 1.,
Bedir Yay., İstanbul 1976; 2., Muzaffer Ozak Terc., Salah Bilici Yay., 1958
*- Molla Hüsrev (v. 885/1480), Mir’atül Usûl Şerhi, Mir’atül Usul fi Şerhi
Mirkâtül Vüsûl, Tercümesi: Haydar Sadıkoğlu, Özgü Yay., İstanbul, 2012
*- Muhibüddin Taberî, Hâfız Ebûl Abbas Muhibüddin Ahmed b. et-Taberî el-
Mekki (v. 694/1295), Zehâiru’l-Ukbâ fi Menâkıb-ı Zevil Kurba, Dâr’el-Marife Yay.,
Beyrut, 1974.
- Er-Riyâdü’n-Nadıra fi Fazîletü’l-Aşere-i Mübeşşere, İttihadü’l-Mısrî Mat., Kahire
*- Münâvî, Abdürrauf b. Tâcü’l-Ârifin Münâvî (v. 1031/1622), Künüz el-Hakâik,
Dâr’ul-Fikr Yayını, Beyrut
*- Müslim b. Haccac el-Kuşeyri en-Nişaburî (v. 261/875), Sahih-i Müslim Şerhi
el-Minhac, İmam Muhyiddin en-Nevevî, Terc. M. Beşir Eryarsoy, Polen Yay., 2012,
İstanbul / Dâr’el-Şâb Yay., Kahire
*- Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali en-Nesâî (v. 303/916), Es-
Sünen’ül Kübrâ, Ocak Yay., İstanbul, 2011
*- Nevevî, Ebû Zekeriyya Muhyiddin Yahya b. Şeref en-Nevevî (v. 676/1277),
Riyâzü’s-Sâlihîn, Tercüme: Salih Uçan, Arslan Yay., İstanbul, 1989
*- Onat, Hasan, Emevîler Devri Şiî Hareketleri, Doktora Tezi, Ankara, 1986
*- Önkal, Ahmet, DİA, Amr İbnü’l Âs, III, 80; Dühât-ı Arab, X, 18
*- Öz, Mustafa, DİA, Ehl-i Beyt, X, 498; Sekaleyn, XXXVI, 325; Nâsıbe, XXXII,
s. 393
*- Özkes, İhsan, Emevî Siyaseti Dinin Saltanata Dönüşmesi, Tekin Yay., 2013
*- Saîd Nursi (v. 1960), Mektûbat, Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul, 2005
*- Sandıkçı, Kemal, DİA, Tulekâ, XLI, s. 362
*- Selim, Enes; İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe, Rehber Yay., İstanbul, 2009
*- Sırma, İhsan Süreyya; İslâmî Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi, Beyan Y., İst.
- Emevîler Dönemi Hilâfetten Saltanata, Beyan Yay., 1990, İstanbul
*- Süyûtî, Ebûl Fazl Celaleddin, Abdurrahman b. Ebî Bekr b. Muhammed el-
Hudayri es-Süyûtî eş-Şâfî (v. 911/1505), Ed-Dürrül-Mensûr, Dârul-Fikr Yayını,
Beyrut, 1983
- Câmiu’s-Sağîr, Yeni Asya Yay., İstanbul