48
SAYI: 36 28 Haziran 1997 100.000 TL (KDV Dahil) HAFTALIK SİYASİ GAZETE Faşizm

Faşizm - ozgurluk.info · Partizan Sesi Gazetesi Kurtuluş Susuturulamaz Yeni Çözüm'den Mücadele'ye, , Mücadele'den Kurtuluş'a, 11 yıldır halklarımızın verdiği bağımsız,

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

SAYI: 36 28 Haziran 1997 100.000 TL (KDV Dahil) HAFTALIK SİYASİ GAZETE

Faşizm

HALK İÇİN

KURTULUŞ. 2 28 Haziran 1997

BOMBALAMAYA

TEPKİLER. 2

MADIMAK'I YAKAN EL 3-4

HALKANAYASASI

TARTIŞILIYOR. 5-6

HALK ANAYASASI KAMPA-

NYASI. 7-8

KURTULUŞ BOMBALAMA VE

PROTESTO EYLELERİ. 9-12

SUSURLUKTAN BU YANA

MGK VE TÜSİAD. 13-15

REFAHYOL'UN BİR

YILLIK BİLANÇOSU. 16-17

YENİDEN DERGİSİNİN

DY DOSYASI. 18-19

REFORMİZM CEPHESİNDE

SON GELİŞMELER. 20

BİRLEŞELİM SAVAŞALIM

KAZANALIM. 21

ZAAFLARI GİZLEMEK İÇİN

SİP GİBİ YAPMALI. 22

YOLDAŞLAR BİZİ AŞIN. 23

ZAFERİ ŞEHİTLERİMİZLE

KAZANDIK-3. 24-26

96 ÖLÜM ORUCUNU YARATAN

TARİHSELLİK. 27-28

CHP KÜRT HALKININ

DOSTU DEĞİLDİR. 29

HALKSINIFI. 30-32

l GECEKONDULARDAN

l GELİYOR HALK. 33

KAMU EMEKÇİLERİ. 34

HAPİSHANELER. 35

GENÇLİK. 36

HALK ANAYASASI ANKETİ. 37-38

BU TARİH BİZİM. 39

DÜNYA DEVRİMLERİNDEN. 40-41

YURTDIŞI. 42

KÜLTÜRSANAT. 43-45

GÖRÜNEN KÖY..... ....46

Kavganın Onurlu SesineYapılan Saldırıya Tepkiler

Saldırılar, BombalamalarMuhalif Basını Susturamaz

Devrimci, sosyalist basına yönelik gerçek-leştirilen saldırılan protesto ediyor, tümkamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.

Partizan Sesi Gazetesi

Kurtuluş SusuturulamazYeni Çözüm'den Mücadele'ye, ,

Mücadele'den Kurtuluş'a, 11 yıldır halklarımızınverdiği bağımsız, demokratik insancayaşayacağımız ülke mücadelesinin onurlu sesiolan gazetemizi hiçbir güç susturamaz.

Onlarca çalışanı zindanlara atılan, onlarcasıkatledilen, neredeyse hemen hemen hergünbüroları basılan gazetemiz, bugüne kadar nasılyolundan alıkonamadıysa, bundan sonra dabizlerin sesi olmaya devam edecektir. Bunainancımız sonsuzdur. Kararlılığımız sonsuzdur.

TÖDEF/AYÖ-DER'li öğrenciler

Faşizm SaldırıyorKendilerine en ufak bir saldırıda bulunul-

duğunda "Basın özgürlüğü Engellenemez"nidalarıyla sağa-sola siyah çelenk bırakan tekel-ci-kartel medya burunlarının uçlarında gazetebinalarının bombalanmasına neden sessizkalıyorlar, onaylıyorlar?

Bizler aşağıda imzası bulunan kurum vekuruluşlar olarak Kurtuluş Gazetesi'nin Ankaratemsilciliğinin bombalanmasını kınıyor, herzaman yanlarında olduğumuzu belirtiyoruz.

Halk için Kurtuluş AdanaTemsilciliğiÖzgür Çukurova Gazetesi

Tavır DergisiAdanaTemsilciliğiEMEP Osmaniye İl Örgütü

ÖDP İl Başkanlığı OsmaniyeOsmaniye HADEP

Ahmet Birgül (Gazeteci)•

Özgür Basın SusturulamazBu saldırıyı tezgahlayanlar devletin içindeki

çetelerdir. Bu çeteler sokak infazları, gözaltındakayıplar ve işkencelerin sorumlularıdır. Buçeteler emekçi halklarımızın kanını sömüren-lerdir. Grevlerde, direnişlerde emekçi halkımızakurşun sıkanlardır.

Hasan Biber (Liman-lş Gn." Başkanı)Erol Ekici (Genel-lş Org. Sekreteri)

Cevdet Algül (SES Org. Sekreteri)Mehmet Boy (BEM-SEN Ankara Şb)Ercan Gökoğlu (Ankara TlYAD Bşk)

Av. Zeki Rüzgar (Halkın Hukuk Bürosu)

Saldın TükenişleridirBu saldın asıl halka yapılan bir saldırıdır.

Çünkü Kurtuluş Gazetesi her dönem halkınyanında yer almış gerçekleri tüm çıplaklığıylahalka taşımıştır. Kontrgerilla devletinin yaptığıbu saldırılar tükenişinin bir göstergesidir.

işçi Hareketi GazetesiDlSK/GENEL-lŞ 2 Nolu Bölge Şubesi)

DlSK/GENEL-lŞ 3 Nolu ŞubesiDlSK/GENEL-lŞ 16 Nolu ŞubesiDlSK/GENEL-lŞ 7 Nolu Şubesi

Basına Yönelik Saldırılar SürüyorKurtuluş'a yönelik bu saldırı ne ilk, ne de sonolacak bunu biliyoruz. Bu halkın sesi, halkı sus-turamazsınız. Bu olayı şiddetle kınıyoruz.

Memur Gerçeği Dergisi

Saldırıyı kınıyoruzTüm olumsuzluklara rağmen özgür basının

susmaması ve tüm pisliklerin üzerine cesaretlegitmesini, demokratik kitle örgütleri olarakgururla karşılıyoruz.

Gazetenizin Ankara Bürosuna yapılansaldırıyı şiddetle kınıyoruz.

EĞİTİM-SEN Bartın ŞubesiBasın KuruluşlarınaYönelik Saldırılan KınıyoruzBasın mensupları ve kuruluşlarına yönelik

saldırılan, halkın haber alma, iletişim ve ifadeözgürlüğüne yönelmiş eylemler olarakdeğerlendiriyoruz.

Basın mensupları ve kuruluşlarına yöneliksaldırıların son bulmasını diliyoruz.

insan Haklan Derneği istanbulŞubesi Yönetim Kurulu

Sorumlular CezalandırılsınKurtuluş Gazetesi Ankara bürosuna yapılan

bombalı saldırıyı kınıyor, sorumlularının bir anönce cezalandırılmasını istiyoruz. Kamuoyunubu konunun takipçisi olma konusunda duyarlıolmaya çağırıyoruz.

SES Anadolu ve Şişli Şubesi

Saldın Basın özgürlüğünedirHükümetin istifasının ardından peşpeşe

basma yönelik bombalama olayları yaşanmayabaşlandı. Ankara'da Kurtuluş Gazetisi,arkasından istanbul'da Hürriyet Gazetesi'ninbombalanması düşünce özgürlüğüne, haberverme ve halkın haber alma hakkına yönelmişsaldırılardır.

Basına yapılan saldırıları şiddetletanıyoruz...

Çağdaş Hukukçular Derneği

Kurtuluş Kavganın OnurluSesidir, Susturulamaz!

Ümraniye Hapishanesi'ndeki tutsakKurtuluş çalışanları olarak, bugün herzamankinden daha fazla dışarıda olmayı arzu-ladık. Öfkemizi haykırmak ve düşmanlahesaplaşabilmek arzusuyla dolu olarak, omuzomuza olduğumuzu hatırlatıyor, sizlerle aynıöfkeyi duyuyor ve bir kez daha diyoruz ki;

Kurtuluş olarak özgür, bağımsız,demokratik bir ülke kavgasının sesi olmayısürdüreceğiz.

Ümraniye Hapishanesi'ndekitutsak Kurtuluş Çalışanları

Gülay YücelAhmet İbiliNecla Can

Bülent BağcıSincar Demir

Kurtuluş Halkların GazetesidirBağımsız, demokrat, ulusların ve halkların

özgür olduğu, emeğin, adaletin en yüce değersayıldığı bir ülke yönetimi için mücadele edenHalk için Kurtuluş Gazetesi'nin bu türsaldırılarla susturulacağım sananlar yineyanıldıklarını bilmelidir. Çünkü, bu gazeteülkemizde yaşayan tüm halkların ve emekçi-lerin gazetesi. Tüm halk kesimleri ve emekçilervar olduğu müddetçe bu sesi hiç kimse sustura-mayacak.

Bu menfur saldırıyı nefretle tanıyor ve fail-lerinin yakalanarak cezalandırılmasını istiyor,tüm basın ve kamuoyunu duyarlı olmayaçağırıyoruz.

TARIM GIDA SEN'Lİ DEVRİMCİ MÜCADELEDEKAMU EMEKÇİLERİ

Kontrgerilla Kurtuluş Gazetesi AnkaraTemsilciliğine Saldırdı.

Bu saldın ile kontrgerilla devletininkorkusu, paniklemesi bir kere daha ortayaçıkmıştır. Halkın adaletinden, hesapsorulmasından korkan kontrgerilla yaralı birhayvan gibi sağa sola pervazsızca saldırıyor.Bütün bunlar ise yaklaşan sonlarını gösteriyor.

Bizler bir kere daha sesleniyoruz, busaldırılarınızla kendi felaketinizi gösteriyor-sunuz. Gömüldüğünüz bataklıkta sonçırpınışlarınızda bulunuyorsunuz. Fakat obataklıktan çıkmanız imkansız. Kurtuluşyaratılan geleneklerle, direnerek, yılmayarakyıllardır onurlu bir tarihin sesi soluğu olmayadevam ediyor. Ve sizin, kavganın onurlu sesiolan Kurtuluş Gazetesi'ni susturmaya gücünüzyetmeyecek. Dün ve bugün olduğu gibi yarın dahakin adaletine hesap vermeye-mecbursunuz.Kurtulamayacaksınız.

Haklar ve Özgürlükler Platformu

Defalarca DenedilerBaşaramadılar, Başaramayacaklar!Çözüm'den Mücadele'ye, Mücadele'den

Kurtuluş'a kadar uzanan on yıllık tarih boyuncaneler denemediler ki, Kavganın Onurlu Sesi'nisusturabilmek için!

Bu on yıl boyunca devletin savcıları vehakimleri hiç boş durmadı. Kapatma cezalanverdiler, toplatma kararlan verdiler, sahiplerineve yazıişleri müdürlerine milyarlarca lirayıbulan para cezalan verdiler, çalışanlannı ceza-evlerine koydular, başaramadılar!

Devletin polisi ve kontrgerillası da hiç boşdurmadı. Bürolarını basıp talan ettiler, bombal-adılar, çalışanlarını gözaltına alıp en ağırişkencelerden geçirdiler, çalışanlarını.dağıtıcılarını kıırşunladılar, kaçırıp katlettiler,başaramadılar!

Aksine Kavganın Onurlu Sesi daha dabüyüdü, güçlendi. Sesi daha da gür çıkar oldu.Kontrgerülanın her saldınsı kendim vuran birsilaha döndü. Kurtuluş'un Ankara bürosunubombalayan kontrgerilla, bu saldırısından dayine aynı sonucu alacaktır. Bunu söyleyebilmekiçin Kavganın Onurlu Sesi'nin on yıllık tarihineşöyle bir bakmak yeterlidir.

Kavganın Onurlu Sesi'nin varlığının vegücünün kaynağı halktır, işte bu yüzden, hiçkimsenin bu sesi susturmaya gücü yetmeyecek-tir.

Halkın Hukuk Bürosu

Gazete Bürosuna BombalamaBugüne kadar Kurtuluş gazetesini sustur-

maya çalışanlar har zaman kaybettiler.Gazetenin yeni bürosu açıldığında bunu dahaiyi görecekler.

Eskişehir HÖPKurtuluş gazetesi Eskişehir

ÇGD Eskişehir ŞubesiAtilim Gazetesi Eskişehir Temsilciliği

v

Ayrıca, Halk için Kurtuluş Gazetesi TokatTemsilciliği, Zafer Yolunda Devrimci GençlikDergisi, Liseli Gençlik Dergisi, TÖDEF/İYÖ-DER,DLMK, Ankara DLMK'lı ve TÖDEF/AYÖ-DER'liÖğrenciler, Ümraniye Hapishanesi DHKP-CTutsakları Adına Sadık Eroğlu, Malatya E TipiCezaevi Kenan Yaneh, Erzurum E Tipi Cezaevi16. Koğuş Kemal Evcimen, Bartın HapishanesiDHKP-C Davası Tutsakları Adına HüseyinÖzarslan, E Tipi Uşak Cezaevi DHKP-C DavasıTutsaklarından Sevgi Erdoğan, ÇanakkaleHapishanesi DHKP-C Tutsakları da, kavganınonurlu sesi Kurtuluş'a yapılan saldırıyıyaptıkları açıklamalarla kınadılar.*

SIVAŞ KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 SIVAŞ.

3HALK İÇİN

l KURTULUŞ

"ŞERİAT'A KARŞI" DEMİREL'LE

EL ELE DURANLAR;SİVAS'TA 35 CAN YAKILDIĞINDA DEMİREL

CUMHURBAŞKANI DEĞiL MİYDİ? MÜDAHALEYİENGELLEYEN O DEĞiL MİYDİ?

ŞERİAT'A KARŞI MGK'YLA BİRLİK

OLANLAR;35 CAN YANARKEN NE YAPMIŞTI

GENERALLERİN ORDUSU? SÎNCAN'DA YÜRÜYENTANKLAR NEREDEYDİ?

+ CHP'Yİ LAİKLİĞİN, DEMOKRASİNİN

GÜVENCESİ SAYANLAR;SİVAS'TA 35 CAN YANARKEN, CHP İKTİDAR

ORTAĞI DEĞİL MİYDİ? YANANLARIOYALAMAKTAN BAŞKA NE YAPTILAR?

+ ÇİLLERİN REFAH'LA KOALİSYON

YAPMASINA ŞAŞANLAR;SIVAŞ KATLİAMINDAN SONRA "Çok şükür,

, dışarıdakilere zarar gelmemiştir"DİYEN ÇİLLERDEĞİL MİYDİ?

KİM YAKTI 35 CANI

KARANLIK BİR EL Mİ?

BİR YOBAZ MI?

YOKSA BİR MECZUP MU?

KİM YAKTI?

SİVAS'TA YAKAN

NE BİR YOBAZIN, NE BİR

MECZUP'UN ELİDİR

YOBAZI, MECZUP'U,

KONTRASIYLA,

SİVİLİ, RESMİSİ,

ASKERİYLE

SİVAS'TA YAKAN EL

OLİGARŞİNİN ELİDİR

"LAİK"LER, ŞERİATÇILAR

VE ŞERİAT ÖZLEMCİLERİ

BİRLİKTE BÜYÜTTÜLER

SİVAS'TAKİ KARANLIĞI

BİRLİKTE TOPLADILAR O

FAŞİST, YOBAZ GÜRUHU

YILLAR BOYUNCA

BİRLİKTE CESARET

VERDİLER

2 Temmuz 1994'teki Sivaskatliamının üzerinden üç yıl geçti.Katliam için açılan göstermelik davahala sonuçlanmadı. Ama sonuçlansa,hatta sanıklarına en ağır cezalarverilse bile, yangının gerçeksorumluları, azmettiricileriyargılanmış, cezalandırılmışolmayacaktır. Davanın gelişimi tekbaşına herşeyi açıklar durumdadır.Doğrudan katliama katılanların çoğuaçıkta, ortada olmalarına rağmenyakalanmamışlardır zaten. Hakkındadava açılanlar ise adeta göstermelikbir yargılama sonucu ya beraatettirilmişler ya da çok hafif cezalaraçarptırılmışlardır. "Bağımsız Türkadaleti" katliamda Aziz Nesin'i"sorumlu" ilan etmiştir. Dava buşekilde gelişip sonuçlanacakken,MGK'nın "ilticaya karşı seferberlikilan etmesi" davanın seyrini dedeğiştirmiştir. MGK'dan talimat alan"bağımsız yargı" birden daha öncekiyargısından çark edip Sivas davasısanıkları hakkında yenidenyargılanma ve idam istemiştir. Davayıyönlendirenler de gerçekte, katliamındoğrudan ve dolaylı sorumlusudurumundaki kurumlardır. Yani buülkedeki gerçek iktidardır.

Türkiye'nin bir yıl süreyle Refahiktidarını yaşadığı ve şeriat-laikliktartışmalarının her zamankinden'daha fazla güncel hale geldiği-

getirildiği, başta MGK olmak üzereçeşitli kesimlerin laiklik adına faşizmimeşrulaştırmaya çalıştığıgünümüzden Sivas'a yenidenbakmak çok daha gerekli veönemlidir. Bugünden Sivas'abakıldığında kuşkusuz görülenler deçok daha çarpıcı hale geliyor.

PLANLI, HAZIRLIKLIBİR SALDIRISivas katliamı ne anlık, ne de

kendiliğinden bir gelişmeydi. Yerelbasında şenlikten bir-iki gün önceyayınlanan yazılara bakan herkes,bunun bilinçli, organize bir saldırıolduğunu görürdü. Yerel basında"Müslüman mahallesinde salyangozsattırmayız", "Aziz Nesin dinimizeküfretti", "Sivas'ta neler oluyor" gibibaşlıklarla gerginleştirilen hava"Müslümanlar" imzalı kontrabildirilerle iyice doruğa ulaştı.

Konya ve Kayseri'den bir gün öncegruplar halinde insanlar geldi-getirildi. "Bizim Sivas" gazetesigericileri, faşistleri "gaza"yaçağırıyordu. Saldırı şenliğin ilk günübaşladı. Daha ilk gün standlarasaldıran gericiler ve faşistler sonuçalamadan geri döndüler.

2 Temmuz'da vakit Cumanamazına gelirken, ortalıkhareketlendi. Yazarlar kitaplarını

imzaladıkları Büruciye Medresesi'ndegericilerin sözlü tacizlerine uğradılar.Daha sonra kaldıkları otele dönerkenyolda da saldırıya uğradılar.

Kentteki değişik camilerde Cumanamazını kılan gruplar, namazsonrası merkezdeki Paşa Camii'ninönünde toplanmaya başladılar.Toplananlar arasında Milli GençlikVakfı yurtlarında kalan öğrenciler,üniversitenin ve çarşı esnafınıntescilli faşistleri dikkat çekiyordu.

HERŞEY, HERKESİNGÖZÜ ÖNÜNDESaldırgan güruh, ilk'olarak Valilik

binasına yöneldi. Vali, Pir SultanŞenliği'ni desteklemekle suçlanıpsloganlarla protesto edildi. Polis olayyerindeydi, ancak hiçbir müdahaledebulunmadı.

Güruh polis desteğiyle Ozanlaranıtının önüne geldi ve anıtıtaşlamaya başladılar. Sonra KültürMerkezi önünde etkinlikler içintoplanmış bulunan 1500 kişilikkitleye saldırdılar. Kitle KültürMerkezi binasına sığındı. BelediyeBaşkanı gerici kitleye "Gazanızmübarek olsun" diye hitap ediyor.Kültür Merkezi'ndekilerdevrimcilerin önderliğinde barikatlarkuruyorlar, direnmeye hazırlar; etraffaşistler tarafından sarılmasına

ALK ANAY LKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

KURTULUŞ. 4 SIVAŞ 28 Haziran 1997

rağmen içeriden türkü seslerigeliyor.

Anıta saldıran, Kültür Merkezinikuşatan faşistler ve gericiler,Madımak Oteli önündeki kitle ilebirlikte daha da kalabalıklaşıyor.Aralarında RP'li Belediye Başkanı,Belediye Meclisi üyeleri de var.Belediye BaşkanıKültür Merkeziönünde toplananinsanlara "Gazanızmübarek olsun"dediğiniunutmuşçasınaMadımak Oteliönünde toplanankitleyi "yatıştırmaya"çalışıyor. Bir yandanda Sivas Belediyesineait bir kepçeyle KültürMerkezi önündekiozanlar anıtı gericilertarafından yıkılıyor.

"YAŞASINŞERİAT"SLOGANLARIATILIYOR;AMA KİMSE"DURUMDAN

ve saldırganlaşıyor. "Gereken" birtürlü yapılmıyor. Laik SHPiktidarının yetkilileri, laik ordununsubayları, kimse "durumdan birvazife" çıkarmıyor. "Ya Allahintikam", "Aziz'e ölüm", "BismillahAllahüekber", "Islama uzanan ellerkırılsın" sloganları duyuluyor. Ve

ÇIKARMIYOROtelin etrafındaki kuşatma

saatlerdir sürüyordu. Oteliniçindekiler Başbakan Yardımcısıinönü dahil, pek çok yerle telefonlagörüşüyorlardı. Kendilerine heryerden söylenen aynıydı; "meraketmeyin, gereken yapılacak". Faşist,gerici güruh giderek kalabalıklaşıyor

herkesin gözü önünde sekiz saatboyunca taşlanan otel ateşeveriliyor.

Otelin içinde 80-90 kışı varBelediyeden itfaiye isteniyor, fakatitfaiyenin gelmesi Karamollaoğlutarafından engelleniyor. Yangınbüyüyor. Valilik "kitleyi itfaiyeden susıkarak dağıtın" diyor. Belediyebaşkanının "hoşuna gitmiyor" bu

öneri. Yangın büyüyor müdahaleedilmiyor, otelin içindekileryanıyor; "gereken" yapılmıyor;ama belki faşist düzen açısından"gereken" bu!

Otel tamamen yanıyor. Sonuç35 ölü, 60 civarında yaralı. Günbitiminde gericiler, faşistler böylekanlı bir eser bırakıyorlar tarihe.

AYDINLIK SIVAŞKatliamın ertesi günü sokağa

çıkma yasağı konuluyor. Amabuna rağmen, binlerce insansokakta. Bir komite kuruluyorprotestolar için. Birkaç ay sonrakontrgerilla tarafından Sivasköylerinden birinde katledilecekolan Mücadele Gazetesi'nin Sivastemsilcisi Rıfat Özgüngör de bukomitenin içinde. Sivas'ın öfkesiniörgütlemek için canla, başlakoşturuyor. "Sivas Faşizme MezarOlacak", "Katliamların HesabınıSorduk Soracağız" sloganlarıylaGökçebostan'dan yürüyüşebaşlayan kitle, protestosunu ikisaat boyunca sürdürdü.

Protestolar Pazar günü desürdü. Alibaba'dan, Gökçebostanve Kolej tarafından toplanan üçayrı grup, Pazar meydanındabiraraya geldi. Cuma günü "halklakarşı karşıya gelmemek için".yerinden kımıldamayan asker bukez kaüiamı protesto edenSivaslıların önünde barikatoluşturuyor. Ancak kitle meydanaulaşıyor.

Katliamda yaşamınıyitirenimden 20'sinin 6Temmuz'da Ankara'da yapılancenazesi töreni yüz binlerinkatılımıyla gerçekleşti. DevrimciSol Güçler de kortejde sloganları

VE BİRLİKTE YAKTILARMADIMAKTAKİ ATEŞİ

"LAİK" VE "ŞERİATÇI"YAZIYORDU KATİLLERİN

KİMLİĞİNDEŞERİATÇI BİR BİDON BENZİN

DÖKÜYOR,"LAİK", BENZİNİ DÖKENLERİ

KORUYORDU.ŞERİATÇI SAKALLIYDI

"LAİK" POLİS, ASKERÜNİFORMALI.

ŞERİATÇI RP'LİYDİLAİK DYP'Lİ, CHP'Lİ.

ŞERİATÇI MADIMAK'IN ÖNÜNDEKATLİAMI YÖNETİYORDU.

"LAİK" KONTRA, ANKARA'DAMADIMAK'I SEYREDİYOR YENİ

PLANLAR YAPIYORDU.

DEMİRELLERİN, İNÖNÜLERİN. DYPVECHP'NİN

VE GENERALLERİNLAİKLİKLERİ BİLE SAHTEYDİ

"LAİK-DEMOKRATİKCUMHURİYET" DEDİKLERİ

FAŞİST DEVLETTİ

ÇETELERİ DE,YOBAZLARI DA,

MECZUPLARI DABÜYÜTEN BU DEVLETTİ

MADIMAK'I BU EL YAKTI!

YAKANLAR İŞTEBUNLAR!

•Temel Karamollaoğlu;Katliamdan 1. Derecede Sorumlu

Manchester Ühiversitesi'ndeyüksek öğrenim yaptı. Öğrenciliğisırasında tanıştığı bir ingiliz kızıyla•evlendi. Dönüşünde DevletPlanlama Teşkilatı'nda ve SanayiBakanlığı'nda çalıştı. 1977-78 arasıTBMM'de MSP'den Sivas milletvekiliolarak bulundu. 1989 yerelseçimlerinde RP'den Sivas BelediyeBaşkanı seçildi.

Katliam sırasında BelediyeBaşkanıydı. Olay sırasında "MücahitTemel" diyerek slogan atan gericilere"bir defa şöyle bir fatiha okuyalım.Şunların ruhuna el fatiha diyelim"diyerek cevap vermiş, onlarıyönlendirmiştir.

Olaylar sonrası tansiyonudüşürmek için görevden alınıp kısasüre sonra da tekrar görevine iadeedildi..Refah Partisi Genel Kurulu'nakatıldığında ayakta alkışlandı.

Karamollaoğlu, katliam sonrası 27Mart 1994 seçimlerinde diğerpartilerin ittifakına rağmen yüzdeelliye yakın oy alarak yenidenBelediye Başkanı seçildi. Şu andaRefah Partisi'nden milletvekili olarakTBMM'de bulunuyor.

«- Süleyman Demirel;Katliamın hazırlayıcısı vehamilerinden.

Katliam sırasında TürkiyeCumhuriyeti Devleti'ninCumhurbaşkanı olarak en üstmercideydi. Gericiliğin azgınsaldırıları karşısında polisin"müdahalesini" istememiş, "benimhalkımla polisimi karşı karşıyagetirmeyin" diyerek katliamın yolunuaçmış, açık onay vermiştir.

=> Tansu Çiller; Katliamın 1.dereceden siyasi sorumlularından.

Sivas katliamı sırasında Başbakanolan Çiller, Başbakan olarak olayamüdahale yetkisini kullanmadığı

gibi, aynı günlerde Van'dakundaklanan bir otel ile Sivas'tayakılan oteli birbirine karıştırarak"çok şükür dışarıdaki insanlara birzarar gelmemiştir" diyecek kadarumursamaz ve ciddiyetsiz bir tavırtakınmıştır. Çiller katliamın hemenardından yaptığı açıklamada da"halktan kimsenin burnukanamamış ve ölenler de çıkanyangında boğularak ölmüşlerdir"diyerek katliamı onayladığını açıkçabelirtmiştir.

=> Erdal İnönü; Katliamın 1.dereceden sorumlusu ve işbirlikçisi.

"Sosyal demokrat" bir partininlideri ve koalisyon ortağı olan İnönü,katliam sırasında süreklibilgilendirilmesine, oteldekuşatılmış olanlarla sürekli telefongörüşmesi yapmasına ve bugörüşmelerde sürekli kendisindenyardım istenmesine rağmen hiçbirşey yapmamış, tersine kuşatılmışdurumdaki insanları oyalayarak,onların başka çareler aramalarını daengellemiştir. Katliamdan sonrakigünlerde "ne yapayını yetkim yoktu"diyerek suçu üzerinden atmayaçalışan inönü, katliam sırasında

Başbakan Yardımcısı görevindeydi.

=> Ahmet Yücetürk; Katliamı"Seyreden" General

Katliam sırasında Sivas'ta TugayKomutanı olarak bulunuyordu.Emrinde 6000 asker olmasınarağmen, göstermelik olaraksilahlarında kurşun dahibulunmayan askerleri olay yerinegönderip, olaylara müdahaleetmeyerek suç işlemiştir.

=> Şevket Kazan; Katillerin"Avukatı"

Refah Partisi milletvekili.Katliamdan sonra açılan davadakatillerin savunuculuğunu üstlendi.Yaptığı "savunma"larda yalnızca"hukuk" açısından katillerisavunmakla kalmayıp katliamı dasavundu.

=> Cafer Erçakmak; KatliamınElebaşlarından

Dönemin Refah Partili BelediyeMeclis Üyesi Cafer Erçakmak olaylarsırasında gericileri yönlendiren başaktör rolünü oynamıştır. Katliamdakirolü çok açık olmasına rağmen"yakalanamamış"tır.

SIVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 ANAYASA 5HALK İÇİN

.KURTULUŞ

Bizim de DağlarımızVar Sivas

DağlarındaSahanlarımız

ve pankartlanyla yerlerini aldılar.Utanmadan cenaze törenine katılanErdal tnönü ve Cevdet Selvisloganlarla protesto edildi.

istanbul'da da tablo farklı değildi. 7Temmuz'da yazar Asım Bezirci ve halkozanı Nesimi Çimen'in cenazetörenleri yüzbinlerce kişi tarafındansloganlarla kaldırıldı. Devrimci SolGüçler katillerden hesap sorulacağınıhaykırdı.

YİNE MADIMAK ÖNÜ7 Temmuz'da Sivas'ta yine bir

gösteri vardı. 37 aydına mezar olanMadımak Oteli'nin önünde birprotesto gösterisi yapıldı. Birkaç günönce faşist-gerici güruhkarşısındaortadagörünmeyen,katillerekorumalıkyapan polis,bu defacoplarıyla,panzerleriyleve saldırmayahazır birbiçimdeoradaydı.Katliamıprotestoedenlere ateşaçarak"müdahale" etti. Polisin ateş açmasısonucu bir kişi yaralandı. Bununüzerine 10 Temmuz'da bir gösteri

• daha yapıldı. Polis bu gösteriye desaldırdı. Mücadele temsilcisi RıfatÖzgüngör'ün de içinde bulunduğu 46kişi gözaltına alındı. Polisin bu keyfitutumunu protesto etmek amacıylaDevrimci Sol Güçler 11 Temmuz'dakatliamın sorumlularından SHP'ninSivas 11 binasını işgal ederek açlıkgrevine başladılar.

YAKAN, YIKAN,KATİLLERİ

. KORUYAN FAŞİZMDİR;SUSURLUK'TAKİDEVLETTİR,KONTRGERlLLADIRSivas katliamına neresinden, hangi

açıdan bakarsanız bakın göreceğinizbudur. Sivas Madımak otelindenyükselen ateşler, bugünkü laiklik-şeriat tartışmasının sahteliğini, laiklikve şeriat tarafında saflaşanlarınfaşizmi savunup uygulamakta vefaşizmin üstünü örtmekte nasılişbirliği içinde olduğunu gösterenateşlerdir. Dincilik kisvesi altındaörgütlenenlerin bu düzendeki işlevi,mevcut düzenin sürdürülmesindenöte birşey değildir. Böyle olduğuiçindir ki, dinci gericilik bugüne kadarbizzat düzenin efendileri tarafındangüçlendirilmiştir, bugün aralarındakiçelişkinin tırmanması bu gerçeğideğiştirmez. Şeriatçılığı, gericiliğialtetmek, işte bu nedenledir ki,faşizme son vermekten asla ayrıbirşey değildir. Faşist devlete karşımücadele etmeden, şeriata, gericiliğekarşı mücadele edilmiş olmaz.Madımak bunun tarihi kanıtıdır. *

HALK ANAYASASI TARTIŞILIYOR

Aslolan Yönetimde Halkınİradesinin Belirleyiciliğidir

Halk Anayasası Taslağı halkın çeşitli kesimlerinde, alanlarda, birimlerde tartışılmaya devam ediyor.Tartışmalara ilişkin geçen yazımızda "kimi maddelerin kapsam ve içeriği gerek devrim aşamasında, gerekse

devrimden sonra ortaya çıkan somut koşullar ve güç dengeleri içerisinde yeniden biçimlenecektir. Sınıf farklılıkları veçelişkileri tümüyle ortadan kalkana kadar da yaşanan sürecin ihtiyaçlarına göre bu değişiklik sürecektir" demiştik.Bu yazıda aktarmaya çalışacağımız tartışmalarda ortaya çıkan sorulan ve bunlara verilecek cevabı da bu çerçevedeele almak gerekir. Örneğin şöyle bir soru soruluyor: "Genel Halk Meclisi en yüksek organ; ancak CumhuriyetBaşkanlık Kurulu Genel Halk Meclisi'ni denetleme yetkisine sahip.

- Bu durumda yetkiler karışmıyor mu?- Cumhuriyet Başkanlık Kurulu'na neden ihtiyaç duyulmuş? Genel Halk Meclisi'nin içinden seçilen bir organ da

Cumhuriyet Başkanlık Kurulu'nun görevlerini yerine getiremez mi?- Cumhuriyet Başkanlık Kurulu'na neden sadece mesleki örgütlerden temsilciler gidiyor, Yerel Halk

Meclisleri'nden temsilci gitmiyor?Diğer ele alacağımız sorulardan bir kısmı ise Meclisler dışındaki örgütlenmelere ilişkin: "Siyasi partiler nasıl

faaliyet sürdürecek, neden ihtiyaç duyuluyor, fonksiyonu ne olacak? Seçimler nasıl olacak, siyasi partiler seçimenasıl katılacak?" veya "Genel Halk Meclisi içinde Meclislerin dışındaki örgütler, siyasi parti, demek vb. örgütlerkendisini nasıl ifade edecek?"

Anayasa Taslağındahalkın yönetimde

iradesini yansıtan en üstorgan Genel Halk

Meclisi olarak ifadeedilmiştir. Bunun

üstünde yetkili bir organyoktur. Cumhuriyet

Başkanlık Kurulu daGenel Halk Meclisi'nin

üzerinde bir organdeğildir. Yani esasındaHalk Meclisi'nin aldığı

kararlan değiştirme veyaiptal etme yetkisine sahip

değildir."DEVLET VE İKTİDARHALK İÇİNDİR"Halk Anayasası Taslağı'nın ilk

bölümünün bu başlığı esasındayönetimin nasıl şekillenmesigerektiğinin temel ilkesini debelirlemektedir. Yani biçimi, şekli neolursa olsun aslolan yönetime halkıniradesinin egemen olmasıdır.Yönetimi temsil eden tüm organlarve kurumlar bu ilkeyi temel alarakoluşturulacak, işlevli olduğu ölçüdevarlığını sürdürecek, işlevsizleştiğinoktada da varlığına son verilecektir.

Bu noktada halkın yönetimekatılımının en yalın, basit ve enyüksek düzeyde gerçekleşmesinimümkün kılabilmek için birbirinitamamlayan bir çok mekanizmalar,

. . . . .... . .•

organlar kurulabilir, eklenebilir veyaçıkarılabilir. Bunların neler olacağı,nasıl olacağı, hangi işlevleriyükleneceği de esas itibarıyla gününihtiyaç ve koşullarına görebelirlenecektir. Sorunu öncelikle bubakış açısıyla ele almak gerekir.

Anayasa Taslağı'nda halkınyönetimde iradesini yansıtan en üstorgan Genel Halk Meclisi olarak ifadeedilmiştir. Bunun üstünde yetkili birorgan yoktur. Cumhuriyet BaşkanlıkKurulu da Genel Halk Meclisi'ninüzerinde bir organ değildir. Yaniesasında Halk Meclisi'nin aldığıkararlan değiştirme veya iptal etmeyetkisine sahip değildir. Örneğin,"Genel Halk Meclisi'nin çıkardığıkanunları bir defaya mahsus vetoyetkisi vardır" deniyor. Bu hangidurumlarda gerçekleşebilir? Yaçıkardan kanun Başkanlık Kurulu

tarafından anayasaya aykırıgörülmüştür. Eksik ya da fazla yanlarıvardır. Ya da çıkarılan kanunun yeterikadar tartışılmadığı kanaatindedir.Dolayısıyla hangi nedenle olursaolsun veto edilen kanun meclistegörüşülüp tekrar eski halinde çıksabile sonuçta ikinci kez CumhuriyetBaşkanlık Kurulu'na geldiğindeonaylanacaktır. Veto gerekçeleriGenel Halk Meclisi tarafından doğrubulunursa zaten düzeltilerekçıkacaktır. Dolayısıyla hakim olanirade yine Genel Halk Meclisi'niniradesidir.

Benzer durum Bakanlar Kurulutarafından çıkardan kanunhükmündeki kararlar için degeçerlidir. Şöyle deniyor: "çıkarılankanun hükmündeki kararlanAnayasa ve yasalara aykırı bulduğudurumlarda yürütmeyi durdurup,

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİN

KURTULUŞ» 6 ANAYASA 28 Haziran 1997

Meclis'te görüşülmesini istemehakkına sahiptir".

Dikkat edilirse CumhuriyetBaşkanlık Kurulu'nun Genel HalkMeclisi ve Bakanlar Kurulu üzerindesahip olduğu tüm yetkiler bir nevidenetim işlevi görmekte ve işleviitibarıyla da daha geniş bir halkiradesine başvurulmasınıamaçlamaktadır. Mesela Meclistıkandı, herhangi bir konuda kararmı alamıyor, halkoylamasınabaşvurulması sağlanarak halkın engeniş kesiminin iradesi ortayaçıkarılıyor. Kanunları veto hakkı vekanun hükmündeki kararlarhakkında yürütmeyi durdurupmecliste görüşülmesini istemeyetkisi de yine halkın daha geniş biriradesinin onayını almak içindir.

Neden CumhuriyetBaşkanlık Kurulu?Hemen her devlet biçiminde

Parlamento, Meclis, hükümet dışındadevleti temsil eden, çeşitli konulardadenetim ve organizasyon işleviüstlenecek, adı ve yetkileri devlettendevlete değişiklik gösterse de birkurum vardır. Ve de genellikle bukurum da devlet başkanı ya dacumhurbaşkanı ismi altında tek birkişi tarafından temsil edilir.

Halk iktidarında ise bu kurumunişleyişi ve yetkileri tek bir kişinininisiyatifinden çıkarılarakkolektifleştirilmiştir. Bunda amaçkolektivizmi hemen her örgütlülükte,"hayatın bütün alanlarında'yaygınlaştırmaktır. Ortada kullanılanveya kullanılacak bir yetki vardır. Buyetkiyi tek başına bir kişininkullanması yerine halkın daha genişve çeşitli kesimlerinin iradesininburaya çıplak bir biçimdeyansıtılarak kolektif olarakkullanılması düşünülmüştür. BuradaBaşkanlık Kurulu'nun kaç kişidenoluşacağı, yerel meclislerdentemsilcilerin de yer alıp almamasıgibi şeyler teknik detaylardır. Vebunlar esas olarak o günün ihtiyaç vekoşullarına göre biçimlenecektir.

Örneğin, "Cumhuriyet BaşkanlıkKurulu, Cumhuriyet Başkanı ve işçi,Memur, Köylü, Esnaf, Öğrenci,Hukukçu, Asker, Aydın-SanatçıMeclislerinin, üye sayısına orantılıolarak kendi içlerinde seçimlebelirleyip gönderecekleri bir-dörtarası üyeden oluşur" deniyor. Bumeclisler halkın çeşitli kesimlerini vetabakalarını sınıfsal açıdan da netolarak ifade eden örgütlülüklerdir.Dolayısıyla doğrudan bumeclislerden seçilerek gönderilecektemsilcilerin halkın iradesini çıplakolarak yansıtacağı düşünülmüştür.Bunların içinde Yerel HalkMeclislerinden de temsilci olsa neolur? Bunun halk iradesi üzerineşekillenen bir sistem açısından tersya da yanlış bir yanı yoktur.Bugünden bakıldığında Yerel HalkMeclislerinde yer alan insanların

büyük bölümünün yukarıdaki *örgütlülüklerden birinden birindemutlaka temsil edileceğidüşünülerek Başkanlık Kurulu'nunbu meclislerden gönderilecektemsilcilerden oluşturulması yeterligörülmüştür. Ama ihtiyaç duyulursaYerel Halk Meclislerinden de temsilciolur.

Ama tüm bunları mekanik olarakalgılamamak, mutlak bir yönetimşekillenmesi olarak düşünmemekgerekir. Sorun burada meseleninteknik ayrıntılarından çok mantığınıkavramaktır. O mantığın özü ise,devlet de iktidar da halk içinolduğuna göre yönetim aygıtındahalkın iradesini en açık, çıplak vekolay yoldan ortaya koyabilmesinisağlamaktır. Bu hangi araç veyöntemlerle gerçekleştirilebilecekseo yapılır.

HALKIN İKTİDARINAKARŞI OLANLARINÖRGÜTLENME HAKKI DAOLMAYACAKTIRHalk iktidarında siyasi partiler

olacak mı? Bu hak kimlere tanınacak,kimlere tanınmayacak? Fonksiyonlarıne olacak? Nasıl faaliyetyürütecekler? Meclisler dışındakiparti, dernek vb. örgütler kendilerininasıl ifade edecek? gibi HalkDemokrasisi'nin biçimsel genişliğineyönelik sorulan kesin çizgilerlebugünden net olarak cevaplayabilmeolanağı yoktur. Çünkü bunubelirleyecek olan devrimci sürecingelişimi ve devrimin şekillenişidir. Bunoktada ancak genel bir çerçeveçizebilir ve gelişebilecek ihtimallerüzerinden belli ölçülerde sonuçlaravarabiliriz.

Karşı-DevrimcilerinÖrgütlenmesineizin VerilemezÖncelikle ifade etmek gerekir ki

süreç nasıl gelişirse gelişsin HalkIktidarı'nın kurulmasına ya dakurulduktan sonra bu iktidara karşımücadele edenlere hiçbir şekildeörgütlenme hakkı tanınamaz. Böylebir hak tanımak kendi ellerimizledüşmanın güçlenmesine fırsatsunmak, halkın büyük bedellerödeyerek kazandıklarını tehlikeyeatmak demektir.

O halde Halk İktidarı'nda siyasalörgütlenme hakkına sahip olacakolanlar da Halk İktidarı'nınkurulması için mücadele edengüçler ve bu iktidarı kabul edenlerolacaktır.

Devrim proletarya partisinindışında halkın çeşitli kesimlerinitemsil eden farklı siyasal partilerin,örgütlerin biraraya gelmesiyle,birlikte mücadelesiylegerçekleşmişse bu parti ve örgütlerHalk iktidarı kurulduktan sonra daelbet varlıklarını sürdürmeye ve

güçleri oranında iktidardakendilerini temsil etmeye hakkazanmış olacaklardır. Ancakbaşlangıçta Halk iktidarından yanatavır alsalar da daha sonragericileşenler, karşı-devrimle,emperyalist güçlerle işbirliği veittifak içine girenler ise bu haklarınıkaybedeceklerdir.

Demokratik HalkCumhuriyeti'nde "parlamentersistem" ve burjuva düzendekianlamı ve biçimiyle "profesyonelpolitikacılık" yoktur. "Halkınyönetime katılmasının temel biçimive kurumu meclislerdir". Buradakiifade açıktır. Ülkede burjuvaparlamenter sistemde olduğu gibisiyasi partilerin katıldığı ve genel oyesasına dayalı seçimlerle .milletvekillerinin belirlendiği birparlamenter sistemuygulanmayacaktır. Genel HalkMeclisi'nde görev yapmak isteyen birkişi buraya ulaşabilmek için önce yabulunduğu mahalle veya köymeclisine ya da çalıştığı işkolundakien alt meclis örgütlenmesine giripburadan temsilci seçilerek bir üstmeclise gidebilecektir. Aşama aşamailçe, il, bölge meclislerinin de onayınıalabildiği ölçüde Genel HalkMeclisi'ne giden yola ulaşabilecektir.

Siyasi partiler veya çeşitlidemokratik kitle örgütleri meclisseçimlerinde aday gösterippropagandasını yapabilirler. Ancakbu aday seçimin yapıldığı meclisteyer alma hakkına sahip olan biriolabilir.

Siyasi partiler veya diğer halkörgütlülükleri Genel HalkMeclisi'nde veya diğer meclislerdekendilerini ancak meclislerde yeralan üyeleri veya taraftarları ile ifadeedeceklerdir. Yani aynı ideolojiyipaylaşanlar, aynı örgüt veya partininüyeleri, taraftarları meclislerdebiraraya gelip partilerini, örgütlerinitemsil etme hakkına sahipolacaklardır. Dolayısıyla politikayapmak, politika üretmek ayrıcalıklısınırlı bir kesimin imtiyazlı bir işiolmaktan çıkarak, meclislerde vediğer halk örgütlülüklerinin içindeyapılır hale gelecektir.

Ne Başkanlık Sistemi,Ne de Parlamenter SistemHalk İçin Kurtuluş'un 34.

sayısında yayınlanan Gazeteci-YazarNazım Alpman'la yapılan röportajdaAlpman, "Devletin yönetim biçimikonusunda da daha fazla ayrıntıihtiyacı hissettim. Önerilen sistemBaşkanlık mı, yoksa Başbakan'ınbirinci imza olduğu parlamentersistem mi, tam olarakkavrayamadım" diyor.

Önerilen sisteme burjuvademokrasisi çerçevesiylebakıldığında meselenin kavranılmasıelbette zorlaşacaktır. Ancak HalkAnayasası'nda önerilen DemokratikHalk Cumhuriyeti'nin yönetim

biçimi ne başkanlık sistemidir, ne deparlamenter sistemdir. Başkanlıksistemi değildir çünkü ne Başbakan,ne de Cumhuriyet Başkanı GenelHalk Meclisi'nin iradesinin üzerindehiçbir yetkiye sahip değildir. Enyüksek karar organı Genel HalkMeclisidir. Tüm kararlar Meclis'inüye tam sayısının bir fazlasıyla alınır.Genel Halk Meclisi en üst kararorganı olmasına rağmen, bellikararların alınmasında onunyetkisine de sınırlılıklar getirilmiştir,örneğin, "Genel Halk Meclisi'ninalacağı tüm kararlar, çıkarılmasıdüşünülen tüm kanunlar, olağanüstüaciliyet gerektiren haller dışında,halkın ve halk örgütlülüklerinintartışmasına sunulacak, ilgili tümçevrelerden görüş alınacaktır. Halkıntartışması, olumlu ya da olumsuzdüşüncelerini ifade etmesi için gereklikoşullar ve zaman sağlanacaktır".

Yine aynı konuda "Genel HalkMeclisi, tüm ülkenin, halkınkaderini doğrudan etkileyecekkararların alınmasında, yasalarınçıkarılmasında, bu tartışma, görüş,öneri alma sürecinin sonunda, herdüzeydeki halk örgütlülüklerininonayını esas alır" denilmektedir.Görüldüp gibi en üst kararorganının bile yetkilerisınırlandırılarak belli konularda kararalınabilmesi için sadece halkınmeclisteki temsilcilerinin değil,bizzat halkın geniş kesimlerininonayının alınması gerekligörülmüştür. Böyle bir işleyişiçerisinde başkanlık sistemi gibi kişiiradesine geniş yetkiler veren bir ,sistemin'yeri olamayacağı açıktır.

Yani "Halk Iktidarı"nı burjuvaölçülerin, burjuvazinin bugüne kadarkafalarda yarattığıkoşullanmışlıkların, hatta şu ya dabu ülke modeline uyup-uymamakaygılarının ötesindedüşünebilmeliyiz.

Böyle düşünebildiğimizde, böyletartışabildiğimizde iktidarınbiçimlenişi ülkemizin, halkımızınözelliklerine, ihtiyaçlarına cevapveren bir zenginliğe sahip olacaktır.*

Öncelikle ifade etmek

gerekir ki süreç nasıl

gelişirse gelişsin Halk

İktidarı'nın kurulmasına ya

da kurulduktan sonra bu

iktidara karşı mücadele

edenlere hiçbir şekilde

örgütlenme hakkı

tanınamaz. Böyle bir hak

tanımak kendi ellerimizle

düşmanın güçlenmesine

fırsat sunmak, halkın

büyük bedeller ödeyerek

kazandıklarını tehlikeye

atmak demektir.

SiVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 ANAYASA 7 .KURTULUŞ

FINDIKZADE HALK PAZARI:

"Bizim içinmiş Bu Anayasa"

T ÖDEF'li öğren-ciler 20 Hazirangünü Fındıkzade

Halk Pazarı'nda HalkAnayasası Taslağı dağıttılar.

TÖDEF'liler davul-zurna eşliğinde anayasayıtek tek insanlara dağıtıyor-lar, halk için yapılan bu

anayasayı okumalarınıistiyorlar, kitapçık içindeolan çağrı metnindeki tele-fonlardan kendilerine nasılulaşacaklarını söylüyor-lardı. Öğrenciler halkabirebir anayasa dağıtmak-tan ve karşılaştıkları sıcakilgiden mutlu olmuş ve

coşmuşlardı.TÖDEF'liler yan-

larında getirdikleri bintane anayasayı yaşlı-genç, kadın-erkek,esnaf-pazarcı herkesedağıttılar. Bir yandanpazar boyuncaanayasayı dağıtarakdolaşıyorlar, bir yandanda geniş alanlardadavul-zurnayla halaylarçekiyorlar, pazara renkkatıyor, etraftankatılanlarla halaylarınıdevam ettiriyorlardı.Halaylar ardındanhalkın yoksulluğunu ve

devlet baskısını anlatankısa tiyatro gösterilerinisergilediler.

Halk Anayasasıdağıtılan insanlar, gençleresorarak, kendi aralarındakonuşarak ne olduğunuanlamaya çalışıyorlardı.Yaşlı bir teyze yanındaki

bayana "Bizim içinmiş buanayasa" diyor. Diğeriacaba Refahyol'un yerinekimin geleceğini bilebilirlermi diye soruyor. Birbaşkası 'biz ne yapacağızbu anayasa için' diyesoruyor gençlere. Birbaşkasının elinde gören biramca 'kaldı mıanayasamızdan, bir tanede ben alabilir miyim' diyeistiyor.

TÖDEF'liler ellerindekibin tane anayasayı tüket-tikten sonra etraflarınatoplanan halkla sohbetedip neden anayasadağıttıklarını, niye böylebir anayasa hazırlandığını,halk için hazırlanan buanayasayı neden savun-maları gerektiğinianlattılar.

Gençlik anayasadağıtımım halaylar çekerekbitirdi. *

Belediye Emekçileri Halk Anayasasını Tartışıyor

H aklar ve özgürlükler Platformu'nüntartışmaya sunduğu Halk Anayasası Taslağıhalkın her kesiminde yoğun bir şekilde

tartışılmaya devam ediyor.Her alanda olduğu gibi BEM-SEN'li memurlarda halk

anayasası tartışmalarını gündemlerine sokarak, birsöyleşi düzenlediler. 25 Haziran günü Kadıköy Belediyesiyemek salonunda saat 16.30'da kamu emekçilerininkatılımıyla yapılan söyleşide memurların şimdiki anayasaçerçevesinde yaşadıkları sorunlardan bahsedilerek, busorunları ortadan kaldırabilmek için, halk anayasası içinnasıl mücadele edileceği tartışıldı. Halk AnayasasıTaslağı'nın yaygın dağıtımının yapılması ve her kesimeulaştırılmasının gereği üzerine konuşulan söyleşi saat17.30'da sona erdi.*

GRUP

YORUM'DAN

PAZAR

KONSERLERİHaklar ve

özgürlüklerPlatformu'nunkamuoyuna sunduğu"Halk AnayasasıTaslağı" nın tanıtımı vedağıtımı için GrupYorum, Fındıkzade veKadıköy Pazarları'nda

pazarkonserlerigerçekleştirdi.

20 Haziran Cumagünü FındıkzadePazarı'ndagerçekleştirilen pazarkonseri, saat 16.00sıralarında başladı.

Pazarın iki ayrıyerinde konser verenGrup Yorum, "EyŞahin Bakışlım" ve"Dağlara Gel" adlıtürküleriniseslendirdi. "HalkAnayasası istiyoruz"yazılı bir pankartın

açıldığı pazar konseri,halkın yoğun ilgi vedesteğiyle karşılandı.Grup Yorum'un halkı,"Halk AnayasasıTaslağı"nısahiplenmeye vegeliştirmeye çağıranbir de konuşma

yaptığı pazarkonserinde, halkaçok sayıda "HalkAnayasası Taslağı"ve el ilanı dağıtıldı.

Benzer birkonserigerçekleştirmekiçin Grup Yorum veidil Kültür MerkeziEmekçileri, 24Haziran Salı günüde KadıköyPazarı'ndaydılar.

FOSEM (Fotoğraf veSinema Emekçileri)inde sokakröportajları yaptığıpazar konserinde,yine çok sayıda "HalkAnayasası Taslağı" veel ilanı dağıtıldı.*

Grup Yorum

Pazarda Anayasa

Dağıtımı YaptıGrup Yorum Kadıköy Salı Pazarı'nda 24

Haziran günü türküler eşliğinde Halk Ana-yasası dağıtımı yaptı.

Pazarda "Halk Anayasası istiyoruz" pan-kartı açan sanatçılar "Ey Şahin Bakışlım" ve"Dağlara Gel" türkülerini söylemeye başla-dıklarında Halktan sanatçıların etrafındaçember oluşturmaya başladı. Türküler ar-dından yaptıkları konuşmada Halk Anaya-sası dağıttıklarını "Bizlere hergün baskı, zu-lüm, sömürü uygulayanlardan hesap sor-mak için" sözleriyle açıklayarak, anayasa ki-tapçığını dağıtmaya başladılar.

Fosem, dinleti ardından esnafla röportajyapıyor, Grup Yorum elemanları Halk Ana-yasası Taslağı ve çağrı metnini dağıtıyorlar-dı.

Fosem röportajlarda geçim sıkıntısınısoruyor, esnaf "ölmüşüz bizi kurtarın" diyor.Bir diğerine pislik nasıl temizlenecek diyesoruyorlar, esnaf "Bu ülkede devlet mi var.Kim bizi insan yerine koyuyor. Onlar pislikiçinde yüzüyor." diyorlar. Esnafın ortak dilegetirdiği talep tüm bunlara karşı halkın be-raber olması ve öyle hareket etmesi.

Pazar boyunca aralıklarla 400 adet çağrımetni ve anayasa dağıtan sanatçılar yanla-rında getirdikleri anayasalarını bitirerek pa-zardan ayrıldılar. *

TÖDEF;"Bu AnayasaHepimizin"Gençlik Halk Anayasası Taslağı'nı So-

kaklarda Dağıtmaya Devam Ediyor.Bu hafta 24 Haziran günü yeniden pa-

zarda anayasa dağıtıldı. Kadıköy Salı Paza-n'nda akşam üzeri saat altıya doğru pazarınkalabalık bir yerinde duran TÖDEF'li öğren-ciler eyleme konuşma yaparak başladılar.Konuşmada halka seslenerek nasıl bir ülke-de yaşadığımız anlatıldı. Susurluk'la birliktehalk olarak nelere tanık olduğumuz anlatıla-rak; "Hepimiz gördük ki Susurluk'taki çete-nin ucu MGK'ya, meclise, orduya uzanmak-tadır. Susurluk'taki devlettir ve çeteler tara-fından yönetilen bir ülkede yaşıyoruz. Oysahalk olarak bu bizim tercihimiz, isteğimizdeğil. Biz böyle bir ülkenin değil, bağımsız,demokratik bir ülkenin halkı olmak istiyor-sak, kendi anayasamızın mücadelesini vere-lim." denildi.

Konuşma ardından TÖDEF'liler anaya-saları dağıtmaya başladılar, insanlar öncene olduğunu, kitapçıkların neden dağıtıldı-ğını soruyorlardı, gençlikte tek tek insanlaraanlatıyor ve sorulara cevap veriyordu. Pazarboyunca dağıtılan anayasalara ve gençliğesıcak ilginin çoğalmasıyla çevreden katılan-lar da artıyordu. Esnaflarda biryanda düzen-den duyduğu rahatsızlıklarını dile getirir-ken, açlıktan, yoksulluktan şikayetlerini an-latarak gençlerden anayasa istiyorlardı.

Halkın olumlu tepkilerinden dolayıgençlikte oluşan coşku açıkça gözlenebili-yordu. Bir teyze "bu dünyada bize ait birşeyolmadı, bari anayasamız bize ait olsun" di-yor, yaşlı bir amca; "Oğlum bu anayasaylainsan gibi yaşayabilecek miyiz" diyordu.

Pazarda anayasa dağıtılan yerlerden ge-çiyoruz, esnaflardan çağrı metnini okuyan,anayasa maddelerini birbirine yüksek sesleokuyanlar vardı. Gençlik elindeki 1500 taneanayasayı bir saatte dağıtarak pazardan ay-rıldı. *

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİN

KURTULUŞ. 8 ANAYASA 28 Haziran 1997

"Burada Yaşayan insanlarcaÖzümsenecek ve Elbirliği ileHazırlanacak Bir Anayasanın

Olması Gerektiğine İnanıyoruzHalk Anayasası taslağı ve bu konuda süren tartışmalarla ilgiliolarak Medya-Sen Genel Başkanı Mete Gönültaş ile görüştük.

Bugüne kadar ülkemizde birçokanayasa yapıldı. En son olarakta '82Anayasası cunta tarafından hazırlanarak"yürürlüğe kondu". Özellikle Susurluk'tansonra bugün Türkiye'de anayasatartışmaları başladı. Sizin bu konudagörüşlerinizi alabilir miyiz?

M.Gönültaş; Türkiye'de şimdiye kadaryapılan anayasalar bilindiği gibi yukarıdanyapılan anayasalardır. Cumhuriyetin ilkyıllarından bugüne kadar yapılan anayasadeğişikliği ve anayasalarda halkın doğrudankatılımı, sivil toplum örgütlerinin katılımı,kitle ve mesleki örgütlerin katılımısağlanmış değildir. O günkü anayasalarınneye göre yapılabildiği ve hangi ihtiyaçlaragöre yapıldığı tartışılır. Bunlar sadece odönem iktidarda bulunanların dardüşünceleri ve kendi dar mantaliteleridoğrultusunda yapılan anayasalardır. Öyleki; bir süre sonra İçendi ihtiyaçlarına bilecevap vermedi. Diğer yön ise sivil toplumörgütleri ve halk katılmadığı için halkarağmen yapılmış olmalarıydı. Yani terazininbir yanı hep boş bırakılmıştı. Toplumdadengeler üzerine kurulu bir toplumsalanlaşmanın değil, tek tarafın çıkarının vemantalitesinin dayatılmasıydı. Bununsıkıntılarım görüyoruz, işte '60 Anayasasıtopluma rahatlık, örgütlenme hakkı,toplumsal muhalefet imkanı getirmişolmasına rağmen bu toplumsal muhalefetin

hangi siyasi misyon tarafındanörgütleneceği muğlak bırakılmıştır. Çünkü141,142 ve anayasada sınıf üzerine kurulutahakkümün yasaklanmış oluşu işçisınıfının kendisini yönetmesini ve yönetimekatılmasını da engellemiştir. Halkçı (!)olmasının ötesinde halkın diğerkesimlerininde siyasi organizasyonlarınıbile engelleyen anayasalar, en son '82Anayasası, bırakın diğer alanlardaörgütlenmeyi sendikal alandaörgütlenmelerine bile müdahale etmiştir.Sanırım hiçbir ülkenin anayasasında halkınsendikal mücadelesini engelleyici bu kadarmadde yoktur. Burada iki yönlü bir durumortaya çıkıyor.

Bir; anayasaların mutlaka yapılış şekliönemlidir. Kimler tarafından yapıldığı,hangi dinamiklerin rol oynadığı önemlidir.

Açık işgale karşı bir savaş verildiğiKurtuluş Savaşı diye nitelendirilendönemde sınıf ve katmanların şu veya buşekilde temsili, müşterek, haklı ulusalkimliklerin kabulü söz konusuyken hattabunlara rahatlatıcı mesajlar verilirkenUlusal Kurtuluş Savaşı'ndan bu yana halenemperyalizmle geliştirilen ekonomikilişkiler halk kesimlerinin bir tarafabırakılarak, merkezi savaşın başındabulunan kadroların inisiyatifleridoğrultusunda bir anayasa ortaya çıkmıştır.Sıkıntı buradan başlıyor. Demokrasidenilmesine rağmen uzun süren bir tek

partili dönemin bitmesinden sonra bilebelirli görüşlerin, grupların, katmanlarınfarklı görüşlerinin örgütlenmesine imkantanıyıp; halk kesimlerinin, köylülerin,işçilerin memurların siyasi düşüncelerinidevlet yönetimine katılmalarına engel olanbir süreç yaşanıyor.

'60 ihtilali bu süreci değiştirmiyor neyazık ki. Sadece sivil örgütlülüklererahatlama getiriyor. Toplumsal muhalefetinsiyasal olmayan bir şekilde varolmasınaolanak tanıyor. Ne zaman siyasi bir aktiflikgösterirseniz o zaman anayasanın bellimaddeleri ve 141, 142 engel oluyor. Busüreç toplumu huzursuzluğa itmiştir.Toplumsal muhalefet kendisini siyasalolarak ifade edememiş, birTİB örneğiyaşanmıştır. TİB'e birçok milletvekiliverilmiştir. Fakat zaman içinde TİBtırpanlanmış, onun gibi parlamenter sistemiçinde yer alan bir partinin bile varlığınatahammül edilememiştir.

Daha sonra TİB kapatılmıştır. Böylesi birzamanda toplumsal muhalefetin içindeolan dinamikler doğal olarak farklıarayışlara yönelmişlerdir. Bu arayışlarınbazıları silahlı yöntemi hemen dayatan,sivil faşist güçlere karşı silahlanma ve sivilfaşistlerin her türlü devlet kuruluşlarındaçalışanlarının desteklenmesi karşısındakendilerini müdafaa için başka yollar

devlete hakim olan mantık halk içinde olanhareketlerin illegaliteye itilmesi, yasadışınaitilmesi, onların meşru olmadığı iddiasınınortaya atılması ve toplumda onlarınayrıştırılmasına yönelik senaryolarüretilmesiydi, bu da sürekli olarak baskıcıbir rejimin, her ne kadar adına demokraside dense, bir polis gücünün hakimiyetinigöstermiştir. Bu hakimiyet doğal olarakdevletin normal işleyen dengesinibozmakta, demokratik kurumlan işlevsizhale getirmektedir. Anti-demokratikuygulamalara neden olmaktadır. Birmemurun birkaç köyü yönetmesine kadargitmektedir.

Bu anayasanın bize getirdiği işte bu. Busonuçlardan kurtulmak için onları hepbirlikte tartışmak gerekiyor tabii ki.

Haklar ve Özgürlükler Platformubağımsız, demokratik, ulusların haklarınıesas alan bir anayasa taslağı ortaya sundu,bu taslak hakkındaki görüşlerinizi alabilirmiyiz?

M. Gönültaş; Biz bir demokratik kitleörgütü olarak anayasaların yapılışındademokratik kuruluşların katılımınısavunduk. Benim kişisel görüşlerim de,toplumda var olan farklı düşünceleri olankimselerin de anayasa tartışmalarındaolması gerektiğidir. Burada bazılarıalınabiliriz, işlerine gelmeyebilir, amahalkın işine gelir.

Çünkü; halkın geniş bir tartışma

sürdürüp bunu içselleştirmesi, anayasanınne olduğunu içselleştirmesi, anayasayı benyapıyorum diye işin içine girmesi, anayasabilincinin halkta oluşturulması gerekir.Birincisi bu.

ikincisi; anayasa tartışmaları bugünekadar hep akademik çevreler tarafından,siyasi partiler tarafından ve biraz daordunun o andaki yerine göre, eğer orduyönetimdeyse onun dedikleride oldu. Amahalk katılmadı. Halkın yapacağı şey şu idi;evet ya da hayır uygulaması. Bu birşeyideğiştirmiyordu. Anayasa sürecine halkındoğrudan katılması bu demek değildir.Dolayısıyla halk anayasaya yabancıdır. Herzaman için bu değişmelidir. Sonuçta yanlışda bir anayasa bile çıksa halkın anayasayayabancılaşması kırdır. Geniş kesimlerdetartışılmalı.

Bir başka nokta daha var tabii ki.Anayasa yapmaya muktedir kesim

TBMM'dir, üniversitelerdir, anayasa

Mete Gönültaş(Medya-Sen Genel Başkanı)

mahkemeleridir. Halkı temsil etmesigereken kesimler tarafından bile halkın nederece söz sahibi olduğu tartışılır. Halkıtemsil eden insanların o sürece katılmasıhalkın sürece katıldığı anlamına gelmez.

Bunun mahallelerde, işyerlerindeköylerde komiteler, komisyonlar kurularaktartışılması, geniş bir sivil organizasyoniçinde şekillendirilmesi bize göre en doğruolanıdır. Ayrıca biz halk hareketi süreciyaşıyorsak anayasanın yapılması toplumdadengelerin yerli yerine oturmasını dasağlayacaktır.

Bazı iyi denilen anayasaların ne halegeldiğini ve nasıl kötü olduklarınıgörüyoruz.

Biz bu anlamda böylesi çalışmalarındeğerlendirilmesinden de yanayız.

Yani anayasanın kapalı kapılararkasından çıkarılıp, hazırlanması ve açıkbir şekilde tartışılması ve farklı biranayasanın sunulması cesaret isteyenbirşey. Bu anlamda Haklar ve özgürlüklerPlatformu'nun bu cesareti beni sevindirdi.Fakat sürece nasıl katılınır, halkın farklıkesimlerini bu sürece nasıl katarız, şu andaherkesin şikayetçi olduğu anayasayı nasıldeğiştiririz bunu belirleyelim diyorum.

Bunu daha çok toplumsal dinamiklergösterir. Bu anlamda işin özü hakkında fazlabirşeyler söyleyemiyorum. Ama biçimolarak, olması gereken farklı kesimlertarafından anayasa önerilerideğerlendirilmeli. Ve bu coğrafya üzerindeyaşayan insanlarca Özümsenecek veelbirliğiyle hazırlanacak bir anayasanın 'olması gerektiğine inanıyoruz.

Özellikle bu anayasa taslağindaki basınve düşünce özgürlüğü ile ilgili görüşlerinizide alabilir miyiz?

M. Gönültaş; Bizi doğrudanilgilendirdiği için hemen dikkatimizi çekti.Bu konuda aşağı yukarı olgunlaşmışgörüşlerimizde vardı.

Burada sanıyorum ki bu anayasa dahaçok toplumsal sürecin bu boyuta erişmediğidönemlerde halkçılık anlayışınınyaratılması sonucunda hazırlanmış.

iki yön var tabii bizim karşı çıktığımız.Birinci yön; "Basın ve TV gibi kitle

iletişim araçları örgütlü halk güçlerinindenetiminde olacaktır." deniliyor. Bunusağlayamazsınız. Neden? Kendicoğrafyanızda sağlasanız bile, bugünteknoloji ve uydular aracılığıyla birçokülkeye yayın yapma imkanı veriyor. Buyayınları engelleyemezsiniz. Böyle kritik birsonucu var.

ikincisi basın özgürlüğünden biz. gazeteciler olarak şunu anlıyoruz; kim

olursa olsun herkes düşüncesini dilegetirmelidir.

Gazetecilik ilkesi açısından ise doğru veverilmesi gerektiğine

inanıyoruz. Ha, şunu yaparsınız bunlarakarşı sizde kendi düşüncenizi sunarsınız.

Küba bu konuda bizim ilgimizi çekenbir yer. Çünkü emperyalizme karşı en sonkendi bağımsızlığı ve halkçı yönetim içindirenen bir ülke. Biz yazılı olarak bununmataryallerini hazırlayamadık. Ama buradabunun nasıl işlendiğini araştırdık. Bize göredoğru bir yöntem seçmişler.

Muhalefet olan kim varsa radyo-TV'lerde konuşturuyorlar. Cevabını daveriyorlar. Yanlışsa yanlış, doğruysa doğruöğreniyor. Eksiklikler varsa söyleniyor. Bizdedemokratiklikteri bunu anlıyoruz.

ikinci olarak neden yapamazsınız?Emperyalizm şimdi kuşatmaları ve

askeriyle yok. Medyası ile var. iletişimteknolojisini elinde bulunduran güçlersermaye sahibi güçlerdir ve bunlardaalabildiğine etkili araçlardır.

Eksik bulduklarımız bunlar, ama tabiibunlar tartışmalarla giderilebilir.

Halk demokrasinin ne olduğu datartışılacaktır. Birarada bulunabilmekinsanlığı güzel günlere götürmek içindir.

Zaten bu bir taslak olarak ortayasunulmuştur. Eksiklikleri herkesin katıldığıtartışmalarla kapatılacak. Biz şimdiyekadarla yapılmış anayasaları birileri yaptıhalkın önüne getirdi diye karşı çıkıyoruz.Bu yüzden bu taslaktaki maddeler mutlakdeğildir. Süreç ile ilgili birşey.

M. Gönültaş; Bizde öyle düşünüyoruz.*

SIVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 KONTRGERİLLA SALDIRISI 9HALK İÇİN

.KURTULUŞ

11 Yıl Değerlere Sahip Çıkarak Sürdürülen Kavga

Bağımsız Demokratik Bir Ülke İçin Daha Coşkulu Devam Ediyor

Saldırılan Faşizmin Acizliğidir1986... Bu onurlu kavgaya ilk

adımımızı "ÇÖZÜM" olarak attık.Ülkemizde yıllardır hüküm sürenfaşizme karşı verilen mücadelededevrimci basın mevzisinde yerimizialdık. Ve halkın yanında, kavgasındaolmanın, halkın sesini, soluğunukavganın sıcaklığıyla taşımanınsayısız bedellerini ödedik. Çözüm'denMücadele'ye, Mücadele'denKurtuluş'a kavganın içindeharmanlanarak geliştik.

Gördüğümüz baskılar, uğradığımızsaldırılar, gözaltılar, işkenceler,tutuklamalar, bürolarımızın basılıptalan edilmesi, her sayımızın dahamatbaadan çıkmadan toplatılması vedağıtımcılarımızın arkalarındankurşunlanmasına kadar her türlübedeli ödedik, ödüyorum. Bu kavgadamevzii tuttuğumuz ilk günden benhiçbir koşulda susturulmayacağız,haykırışımızı "Haklıyız Kazanacağız"şiarını sahiplenerek donattık. Herseferinde üzerimize pervasızca gelenfaşizmin tüm saldırılarına bu güçledirendik, saldırılarını boşa çıkardık.Bürolarımızın basılması, talanlar,gözaltılar, tutsaklık değildi ödediğimiztüm bedeller. Varlığımızla yaklaşansonlarını daha çok gören kontrgerillaçeteleri dağıtımcılarımızı sokakortasında, evlerinde katletti, irfan,Senem, Muhammed kavganın onurlusesini elden ele ulaştırmaktanyılmamanın bedelini ödediler.Şehitlerimizle kinimiz daha çokbilendi. Meydanlarda daha fazla öfke,coşkuyla haykırdık "KurtuluşYazıyoor", ve 21 Haziran akşamıfaşizm karşımızda bir kez daha acizcedavranarak, gücümüze olantedirginliğini daha çok belli etti.

22 Haziran 1997... Ankaratemsilciliğimizin kapısına kontrgerillatarafından yerleştirilen parça tesirli

bombanın patlamasıyla büromuz vekattaki diğer daireler büyük orandazarar gördü. O sırada içeride bulunandağıtımcımız ve iki okurumuz şanseseri yara almadan kurtulsalar bilebüromuz büyük ölçüde zarara uğradı.Koydukları bomba ile tatminolamayan kontrgerilla çeteleri hemenardından iki muhabirimizi gözaltınaaldılar. Gün boyu avukatımız da dahilbüroya kimseyi yaklaştırmayanişkenceciler daha sonra hazırladıklarıbir senaryo ile bir soytarıyı TV'lereçıkarıp bombalamayı üstlendirdiler.En başından sonuna kadar

kontrgerilla tarafından planlandığınıntüm açıklıkla sırıttığı saldırıya bizimgibi halkımız da öfkesini kavgayadaha çok sarılarak gösterdi.

Herşeyiyle sadecetahammülsüzlüklerini giderebilmekiçin hazırlanan bu saldırı bir kez dahagösterdi ki kontrgerila halkınkarşısında güçlü değildir, olamaz da.Sırf büromuzu imhaya yönelikkoyulan bomba aynı zamanda obinada olan tüm esnafa karşıdüzenlenmiş bir saldırıydı. Sadeceinsan imhasına şartlandırılmış katilsürüleri büromuzun kapısının önüne

SirkeciPTT'si ÖnündeTelgraf EylemiGazetemiz Ankara Temsilciliği'nin bombalanması üzerine 25

Haziran günü yaptığımız basın açıklamasının ardından, 26Haziran günü Sirkeci PTT'sinden TBMM'ye bir telgraf çekereksaldırıyı protesto ettik. Saat 13.30'da başlayan eylemde ilk öncebasına bir açıklama yaparak gazetemizin kontrgerilla tarafındanbombalandığını ve bu saldırıyı nefretle kınadığımızı belirttik.TÖDEF, DLMK, işçi Hareketi, TlYAD ve İdil Kültür Merkezi'ninde katıldığı eylemden telgraf çektikten sonra alkışlarla •ayrıldık.*

yerleştirdikleri bombanınpatlamasıyla birçok binanın hasargöreceğini, hatta halktan insanlarınölebileceğini bilmelerine rağmenumursamayacak kadar pervasızdılar."Zira büromuz ile birlikte aynı kattabulunan üç daire de büyük hasargörmüş, apartmanın yanı sıra civarişyerlerinin de camları kırılmıştır.Hemen her gün, her saat büromuzunkapısından ayrılmayarak gelen gideninsanları özellikle süzen işkencecisürüleri her ne hikmetse bu seferhiçbir şey farketmiyordu. Elini kolunusallayarak büromuza bomba koyan

saldırgan (!) o şekilde çıkıpgidiyor, daha sonra halkıntepkileri yansıyıncayakalanıyor ve adalete (!)teslim ediliyordu. TV'lerdeserserice sırıtarak olayıanlatan bir soytarı datezgahlanan oyunun birparçası oluyordu.

Oysa patlamanınardından arkadaşlarımızıgözaltına alarak doğrusiyasi şubeye çıkaranişkenceciler aslındasaldırıyı da en başındanüstleniyorlardı. O kadar

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİN

KURTULUŞ. KONTRGERİLLA SALDIRISI 28 Haziran 1997

tahammülsüzdüler ki sözdekendi dışlarında gelişen,sonradan haber aldıkları(!) buolayda bile kimseyi içeriyealmazken, sağa sola dasaldırmaktan da geriduramıyorlardı. Her sözününbir tanesi "istanbul sizin amaAnkara'da barınamayacaksınız"olan işkencecilerin kendilerininbile inanmadıkları ve her günaksi ispatlanan tehditlerininaltını doldurma çabasıydı busaldırı. Gücümüz,meşruluumuz, kitleselliğimizhalkın sahiplenmesi karşısındaçaresiz kalan faşizmin yeni birgözdağı verme çabasıydı.Bürolarımızın basılmasındanişkence görmemiz,katlidilmemiz, tutsakdüşmemizden, her güntoplatılmamızdan,kapatmalardan,yasaklamalardan farklı biramacı yoktur. Sadece dahapervasız, daha zavallıydılar.

11 yıl önce başladığımızbasın cephesindekimücadelemizi istanbul'da veAnadolu'da bugüne kadarbedeller ödeyerek, direnereksürdürdük. Çünkü bizsaflarımızı belirlerken"umudumuz"un ne kadar güçlü,ne kadar büyük olduğunubiliyorduk. Halkımıza,halkımızın değerlerine, savaşmageleneğine güveniyorduk. Bugüç, bu bağlılık en ağır bedelleribile gözümüzde küçülttü ve bizbugüne bu bedelleri ödeyerek,bu bedeller karşısında dahafazla güç toplayarak geldik.Yolumuz henüz bitmedi.Bağımsız, demokratik bir ülkesavaşında, halkın yanında,halkın iktidarı egemen oluncayakadar ayakta kalmaya veyazmaya devam edeceğiz.*

Bombalama sırasında büroda bulunan çalışanlarımızLeyla Tike ve Övünç Bilge ile görüştük

Olay nasıl gerçekleşti?

"Patlama Oldu

Hemen Arkasından

Sivil Polisler Geldi"

Leyla Tike: Bürodabenden başka iki arkadaşımızdaha vardı. Oturuyorduk.Saat 18.50 sıralarındadışarıdan sesler geldi.Yaklaşık 30 saniye falansürdü. Büronun kapısınınönünden bir sürtme sesigeldi. Bizim büronunönünden geliyordu, sonrapatlama sesi geldi.Patlamayla beraber büroduman içinde kaldı. Gözgözü görmüyordu. Pencerecamları döküldü. O sırada bizhemen balkona geçtik.Aşağıda baya bir insantoplanmaya başlamıştı.Arkadaşlarımız bağırmayabaşladı. "Burası KurtuluşGazetesi Bombalandık" diye.Büroda durmamız üç veyabeş dakika sürdü. Biz tekrar

balkondan odayagirdiğimizde bir sivil polisgeldi, hanı boşaltıyoruz dedi,sadece bizim büroyu boşalttı.Bizi hemen dışarı çıkardıklarıiçin hiçbir yeri arayamadık.Aşağıya indiğimizde insanlardoğalgaz patladı diyesöylediler. Doğalgazpatlaması olsaydı bütün binahavaya uçardı. Biz de bombaolduğunu ve sadece bizimbüronun önünde patladığınısöyledik. Büronun önündenayrılarak bizim kurumlaraulaşmaya çalıştık. Tekrarbüronun önüne geldik. Busırada polisler çok çabukgelmişti. Herşey hazırmış gibisivil polisler büronunönünde toplanmayabaşlamıştı. Basın geldi,Övünç basına bilgi veriyordu.Ben tekrar telefona gittim.Geldiğimde övünç'ün sivilbir arabayla götürüldüğünüduydum.

Bu olay kontrgerillanındüzenlemiş olduğu bir olay.çünkü patlamadan çok kısabir süre sonra sivil polislergelip özellikle bizim büroyayöneldiler. Bu sistem ve budüzen içinde bombalanan ilkbüro da değil, son büro daolmayacak.

Biz katillerin kimolduğunu çok iyi biliyoruz.Bunların Susurluk'ta gerçekyüzleri çeteleşmeleriyle,mafyalaşmalarıyla, binoperasyonlarda ortayaçıkmıştı.

"Basına Bilgi

Verirken Küfrederek

Gözaltına Aldılar"

Övünç Bilge: Olay Leylaarkadaşımızın da anlattığıgibi gerçekleşti. Bombanınpatlamasından kısa bir süreönce dışarıdan mekaniksesler gelmeye başladı. Birdakika sonra patlama sesigeldi. O sırada kapılar vecamlar patladı. Balkonaçıktık. Dışarıda toplanankalabalığa ambulans çağırındedik. Onlar da ambulanslarıçağırdıklarını söylediler. Bendiğer iki arkadaşın dışarıçıkmamın istedim ve onlaraşağı indiler. O sırada bendemokratik kitle örgütlerineulaşmaya çalışıyordum,içeriye çok rahat bir şekildesivil polis olduklarınısöyleyen iki kişi girdi. Binadagaz kaçağı olduğunu vebinayı boşaltmamızı istedi.Dışarı çıktığımda basıngelmeye başlamıştı. Ben

basınla röportaj yapmayabaşladım. Röportajdasaldırının Susurluk'ta ortayaçıkan pisliğin bir parçasıolduğunu söyledim, öylesöyleyince siviller banadoğru yaklaştılar. O sıradabasına gözaltılarınolabileceğini söyledim. Dört-beş tane sivil polis kolumagirdiler ve küfürle benigötürmeye çalıştılar.

Gözaltına alırken polisbasına müdahale etti. Beniarabaya götürdüklerindekendimi yaktığımı,geleceğimi mahvettiğimisöylediler. Emniyetegötürüldüğümde gazetedeniçin bulunduğumu vebombalamayı benimyaptığımı söylediler. Ve örgütüyesi olduğumu söylediler.Ben bunu reddettim ve banaişbirliği teklif ettiler. Kabuletmedim. Doğrulansöylemediğim taktirdeüniversite sınavınagiremezsin şeklinde tehditettiler. Aynı gece serbestbırakıldım. Gazetemizeyapılan bu saldırıSusurluk'taki çetelerinkontgrerillanın işidir. Çünkügazetemize yapılan tümbaskılara rağmen herşeyigerçek yüzüyle veriyor vebundan korkan kontrgerillabombalamayla gazetemizisusturmaya çalışacaklarınısanıyorlardı. Fakat bunubaşaramadılar.*

BOMBALARINIZA DA MEYDAN OKUYORUZ K ontrgerillanın21 Haziranakşamı

gazetemize yönelikbombalı saldırısını,dostlarımızla, basınemekçileriyle, DKÖ'leri vehalkımızla birlikte basınaçıklaması yaparakprotesto ettik.

24 Haziran günü saat12.30'da GazetecilerCemiyeti önünde yapılanbasın açıklamasına,Genel-îş l No'lu ve 3No'lu Şb. BaşkanlarıMehmet Karagöz,Mevsim Gürlevik, İETTÇalışanları Derneği GenelMerkez Başkanı ZeynelKılıç ve çalışanları, ÇGDbaşkanı Murat Inceoğlu,Makina MühendisleriOdası, ElektirikMühendisleri Odası, IHD,

Emek Gazetesi YazıişleriMüdürü Ahmet Ergin,Cumhuriyet Gazetesiyazarları Hüseyin Kıvanç,Demokrasi Gazetesiçalışanları, DMP'liler,Partizan Sesi, özgürGelecek, Alınteri Gazetesive Kızılbayrak Dergisiçalışanları.TÎYAD'lıanalar, idil KültürMerkezi, Grup Yorum,TÖDEF, DLMK, işçiHaraketi Gazetesi,Memur Gerçeği Dergisiçalışanları katılarakdestek verdiler, irfanAğdaş ve MetinGöktepe'nin resimlerininyanı sıra Özgür ÜlkeGazetesi'ninbombalanmasınıgösteren resimlerin vedövizlerin taşındığı basınaçıklamasında hiçbir'

gücün bizlerisusturamayacağınıyeniden haykırdık. Busaldırıların sadece bizedeğil, halktan yana olantüm basın emekçileri,aydınlara yöneldiğinibelirtirken duyarlı,halktan yana çalışan,düzenin pisliklerine,baskılarına karşı çıkangazetecileri, aydınlarıbirlikteliğe çağırdık.

B.asın açıklamasısırasında bir konuşmayapan ÇGD BaşkanıMurat Inceoğlu da basınayönelik bu tür saldırılarkarşısında sessizkalınmayacağınıbelirterek, dayanışmaçağrısında bulundu.Basınaçıklamamızı "BaskılarBizi Yıldıramaz"sloganlarıyla bitirdik.*

SIVAŞ KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 KONTRGERİLLA SALDIRISI 11

BURJUVA BASINA SALDIRILAR

VE MEDYA PATRONLARININ ÇIĞLIKLARI

HALK İÇİN_KURTULUŞ

Onların "basın özgürlüğü" sloganları sahtedir.

Medya patronlarının yürüyüşleri, kınamaları biraz

fazlaca ürkmüş olmalarından ve demokrasi

savunuculuğu rolleri için gözboyamadan ibarettir.

Onlar da bu ît dalaşının içindedirler. O gün orda

yürüyenlerin hiçbiri hiçbir zaman kontrgerillaya karşı

çıkmamıştır.

22 Temmuz sabaha karşı Hürriyetbinasına bomba atıldı.

Son bir ay içinde burjuva basınüzerinde yoğunlaşan saldırıların "enyenisi" buydu. Ama anlaşılan o ki,sonuncusu değildi. Önce Flash TVsilahlı mafya çeteleri tarafındanbasıldı.

Ardından Hürriyet Gazetesi gecesaatlerinde üç kişi tarafından silahlatarandı... Sonra çetelerin hedefindeBilgin Grubu vardı; ATV binasıgündüz saatlerinde saldırıya uğradı...

it dalaşının çapı büyüktü.Medyanın Susurluk kampanyasısırasında kısmen geriye çekilenkontra, adeta herkese "Susurluk

düzeni"ninde hiçbir şeyindeğişmediğini göstermek istiyordu.Sıra çeteleri araştırangazetecilerdeydi.

ATV'de "Adliye Koridorları" adlıprogramın yapımcısı Mahmut övürçete tarafından evinin önünde silahlısaldırıya uğradı. Vurulduğu anda"çete beni vurdu" diye bağırdı. Evet,onu çete vurmuştu. Drej Ali lakaplımafyacı Ali Yasak'ın adamlarıtarafından vuruldu.

Burjuva medya da saldılaryoğunlaşınca var gücüyle bağırmayabaşladı: "Devlet-çete bağlantılarınıortaya çıkaran medyaya saldırılıyor."

Patronlar yürüyüşler yaparak

saldırıları protesto etti.Medya patronlarının yürüdüğü

görülmemiş birşeydi.Mızrağın ucu bu kadar boyutlu

olarak ilk defa kendilerine değiyordu.Oysa onlar değilmiydi ki

kontrgerillayla birlikte elbirliği yapıpsosyalist basına saldıranlar. Yıllarcabu ülkede sadece sosyalist basınasaldırılar olmuştur. Muhabirlertutuklanmış, gazete büroları basılmış,çalışanları gözaltına alınmış,hapishanelere atılmışlardır. Bunlarşimdiye kadar onları pekilgilendirmiyordu. Çünkü saldırıonlara değildi.

Şimdi onlara da saldırılar oluyor, oyüzden çığlık çığlığalar.

Aslına bakılırsa ikisine desaldıranlar kontrgerilladır.Kontrgerillanın burjuva basınasaldırması "uyan" niteliğindedir.Oysa sosyalist basına "yoketmek için"saldırmaktadır. Ve burjuva basın hepyalan haberleriyle, umursamazlığıyla,tepkisizliğiyle yıllarca kontrgerillayayardım etmiştir. Onların saldırmasınazemin hazırlamıştır.

ağımsızlığı, Demokrasiyi,

Ulusların Haklarını Savunduk

pisliklerini, çeteleşmişmafyalaşmış halini gerçekyüzüyle ortaya çıkarangazetemizi, bu sefer deAnkara Büromuzu

11 yıldır verdiği mücadele ileemekçi halkımızın onurlu sesi olanÇözüm'den Mücadele'ye,Mücadele'den Kurtuluş'a kadarverdiği savaşla bugüne gelen

gazetemiz üzerinde baskılar güngeçtikçe artıyor. Muhabirlerimizişkencelerden geçirilip tutuklanıyordağıtımcılarımız katlediliyor.Kontrgerilla devletinin tüm

Tüm bu baskılara,kontrgerilla devletininacizliklerine rağmen Kurtuluşhalkın sahiplenilmesiyle sesidaha da gür çıkarak tümhalkımıza ulaşıyor.

Gazetemizin sesinisusturmaya çalışankontrgerilla 21 Haziran günüAnkara Büromuzubombalayarak büyük hasarmeydana getirmiştir.

Saat 19.00 sıralarındameydana gelen patlamadansonra içeride bulunançalışanımız Övünç Bilge vebüroya gelen muhabirimizVolkan Aydın gözaltınaalınarak aynı gece serbestbırakıldılar. Olayı protestoetmek için 23 Haziran günübüromuzun bulunduğu binaönünde Liman-İş GenelBaşkam Hasan Biber, Genel-IşÖrgütlenme Sekreteri Erol

Ekici, Bem-Sen Ankara Şube BaşkanıMurat Akgün, Medya-Sen GenelBaşkanı Mete Gönültaş, Tüm-TisAnkara Şube Başkam sendika üyeleri,TÖDEF/AYÖ-DER DLMK'lı

Sosyalist basına saldırılar olmuştur,çalışanları gözaltına alınmıştırburjuva medyadan tık yok. Ya daküçük bir haberle geçiştiriliyor. Veyabüroları bombalanır, çalışanlarıkatledilir, dağıtımcıları sokakortasında kurşunlanır, yine herhangibir tepki, herhangi bir ses yok.Kontrgerillanın, böyle pervasızolmasında burjuva medyanın dabüyük rolü vardır.

Şimdi de saldırılar kendilerine deyönelmiştir, ama onların budurumdan şikayet etmeye haklarıyoktur. Kontrgerillayı "şımartan"burjuva basındır. Yıllarcakontrgerillanın dikte ettirdiğihaberleri, yorumları yazdılargazetelerinde.

Onların "basın özgürlüğü"sloganları sahtedir. Medyapatronlarının yürüyüşleri, kınamalarıbiraz fazlaca ürkmüş olmalarından vedemokrasi savunuculuğu rolleri içingözboyamadan ibarettir. Onlar da buit dalaşının içindedirler. O gün ordayürüyenlerin hiçbiri hiçbir zamankontrgerillaya karşı çıkmamıştır.

öğrenciler, Halkın Hukuk BürosuAvukatları ve TİYAD'lı ailelerinkatıldığı bir basın açıklaması yapıldı."Bağımsızlığı, Demokrasiyi, UluslarınHaklarım Savunduk, Bombalandık","özgür Basın Susturulamaz"dövizlerinin açıldığı açıklamadaişçinin, memurun, köylünün,öğrencinin ve tüm emekçi halkın sesiolan Kurtuluş gazetesine yapılansaldırının emekçi halkımızınalınterine, özgürlüğüne ve geleceğineyapılan bir saldırı olaraknitelendirildi.

Bu saldırıyı yapanların MGK'nınaldığı kararlar sonucu tümdemokratik kitle örgütlerine yapılansaldırıların bir parçası olduğu,kontrgerillanın halkımıza yöneliksaldırılarının ve katliamlarının önünegeçmenin Kurtuluş Gazetesine sahipçıkmakla mümkün olabileceğibelirtildi. Açıklama "Çeteler HalkaHesap Verecek" sloganı ve alkışlarlabitirildi.

Daha sonra basınla birliktebüromuza çıkılarak bombanınbüroya verdiği hasar gösterildi. Ayrıcabüromuz bombalandıktan sonraüstüne üstlük bir de polisçemühürlenmişti. Bu konuda da basmabilgi verilerek, bunun sorumlusununSusurluk'taki kontrgerilladevletinden başkası olmadığıbelirtildi.*

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİN

KURTULUŞU

Her ne kadar Susurluk olayınınüzerine gitmiş gözükseler de ondanda MGK direktifleriylevazgeçmişlerdir. Eğer amaçları halkıaydınlatmak, objektif, tarafsızgazetecilik yapmak, halka doğru,dürüst haberler vermek olsaydıbundan neden vazgeçtiler? Halkınisteklerini, haber alma özgürlüğünüdeğil, MGK'nın emirlerini yerinegetirdiler. Bu yüzden dekontrgerillaya Susurluk'un üzerininkapatılmasında yardımcı oldular.

Kuşkusuz Susurluk kazasındaaçıklanan bilgiler daha önce demedyanın elinde olan bilgilerdi. Amaaçıklanmıyordu.

Bunun nedenini geçtiğimizgünlerde çete tarafından vurulanMahmut övür kendisiyle yapılan birröportajda şöyle açıklamıştı.

"... Susurluk olayı olmadan önce,Türkiye'de faili meçhul cinayetlerbilinmiyor muydu? Çeteleşme sürecibilinmiyor muydu? Biliniyordu. Amahiç birimiz üzerine gidemiyorduk.Korku vardı. O korkuyu hepimizyaşıyorduk. Hiçbir medya mensubusorunun temeline inemezdi. Ya tehditgelirdi, ya başka bir engelleme."

Medya patronları işine geldiğindearaştırıyor, işine gelmediğinde iseüstünü kapatıyor ya da yalan yanlışbilgilerle kamuoyunu yanıltmayaçalışıyor. Basın emekçileri de iştenatılma korkusuyla, tehditlerlegerçekleri yazmaktan kaçınıyor.Patronlarının dediği oluyor. Halkınhaber alma özgürlüğü ise havada asılıkalıyor.

Basın alanındaki emekçilerin yerihalkının yanıdır. Kalemleriyle,tavırlarıyla kontrgerillaya aletolmamalıdırlar.

KONTRGERİLLA SALDIRISI 28 Haziran 1997

Basın özgürlüğüne,halkın haber alma hakkınasaygı duyan, gazetecilikilkelerini kendi ilkelerisayan gazeteciler, yazarlar,televizyoncular!

Sadece yazmakla,söylemekle yetinmeyin.Gerçekten halkın çıkarlarınıdüşünüyorsanız, objektifgazetecilik yapmakistiyorsanız bedel ödemenizgerekiyor. Demokratlığın dabir bedeli vardır. Bunuödemektenkaçınmamalısınız. Bedelödemediğiniz taktirdeyaptığınız sadece ucuzdemokratlık olur.

Bildiklerinizi açıklayın.Patronlar araştırındediğinde değil ya daonların izin verdiği kadardeğil, daha fazlasınıaraştırmalısınız.

Patronların yürüyüşü"basın özgürlüğü" için değil,it dalaşında mevzikazanmak içindir. Oyüzdendir ki, Cağaloğlu'ndayürürken yalnız patronlar veayrıcalıklı köşe ağalanolarak yürümeyi tercihetmişlerdir.Bu yürüyüşbasın emekçilerininyürüyüşü değildir.

Ama basın emekçilerikendileri yürümelidir. Kendiözgürlüklerini hemkontrgerilla devletinden,hem medya patronlarınınelinden koparıpalmalıdırlar.*

BOMBALANAN KURTULUŞ BÜROSUNAİNCELEME HEYETİ

K ontrgerilla tarafından21 Haziran günübombalanan Kurtuluş

Ankara irtibat Bürosu'nda, 26Haziran günü istanbul veAnkara'dan oluşturulan bir heyettarafından incelemelerdebulunuldu.

Bitişini yaşarken kudurmuşköpek gibi saldıran düzeninbekçileri olan çeteler tarafından21 Haziran Cumartesi günübombalanan Kurtuluş AnkaraBürosu'nda, saldırı ve hasarkonusunda incelemelerde bulu-narak, basını bilgilendirmekamacıyla istanbul ve Ankara'danhukukçular, sanatçılar, basın vememur sendikalarından oluşanheyet 26 Haziran günü saat14.00'de büronun bulunduğubinanın önünde toplanarak,bombalanan daireye çıktılar.Burada hala mühürlü bulunanbüronun önünde, dışarıdanincelemelerde bulundular.

Gazete çalışanlarından saldırıhakkında bilgiler aldılar.

Bu esnada ise kontrgerilladevletinin çete artıkları,Ağarların, Kocadağların çömez-leri, Çatlıların beslemeleri isekapının önünde ve binanıniçinde yığılmış kameraları vefotoğraf makinalarıyla çekimleryapıyorlardı. Kendisine dahihayrı olmayacak bir zavallıyımaşa olarak kullanarak eylemin"failini" bulduklarını açıkla-malarına rağmen, bu acizliğekendileri dahi inanmamışlardıki, korkuyla, suçluluk psikoloji-lerini kapatmaya çalışarak,pişkin tavırlarla hareket etmeyeçalışıyorlardı.

incelemelerini tamamlayanheyet bürodan ayrılırken,mühürün açılması içingirişimlerde bulunulacağınıaçıkladı.*

KONTRGERİLLASALDIRILARINAKARŞI TAVIRKontrgerilla 21 Haziran günü gazetemizin

Ankara bürosunu bombaladı. Büroda hasarmeydana gelirken can kaybının olmaması te-sadüfi oldu.

Son dönemde basına yönelik saldırılardeğişik biçim ve amaçlarla da olsa arttı. Arkaarkaya TV'ler, gazeteler kurşunlanıp bomba-landı. Elbette bunların, devrimci-yurtseverbasına ve onurlu, namuslu basın emekçileri-ne yönelik saldırılardan farklı boyutları var.Büyük oranda kendi aralarındaki çıkar çatış-masının bir sonucu olarak şekillenmektedir.Yine de basına yönelik saldırılan sıradanlaş-tırma, kanıksatma gibi bir işlev taşıması ya-nıyla dikkati çekiyor.

Devrimci-Yurtsever basına yönelik saldı-rılar ise bugüne kadar değişik biçimlerde ya-şandı. Muhabirlerin kurşunlanması, dergi-gazete bürolarının basılması, gözaltı-işken-ce-tutuklamalar, büroların bombalanmasıgibi. Bunlar arasında özgür Ülke'nin bomba-lanması, Metin Göktepe ve dağıtımcımız, İr-fan Ağdaş'ın katledilmesi ve son olarak Anka-ra büromuzun bombalanması en fazla dik-kati çekenleridir. Pervasızlık öyle bir nokta-dadır ki, bir bina yerle bir edilebiliyor, herke-sin gözleri önünde insanlar katlediliyor, sü-rekli polisin kapısının önünde beklediği birbüro bombalanıp, bombalayanlar elini kolu-nu sallayarak çekip gidiyor ve büromuza ge-len polis, çalışanlanmızı basın açıklaması ya-pıyorlar diye gözaltına alıyor. Bu bile tek ba-şına failin adresini gösteriyor.

Yaşanan ortadayken basın özgürlüğü laf-larını ağzından düşürmeyen burjuva basın yahiç görmezden geliyor ya da kısa bir haber ilegeçiştiriyor.

TEK ÇARE ÖRGÜTLÜLÜKBu saldırılar bizler gerçekleri yazdıkça,

haklıdan, halktan, kavgadan yana bağımsızdemokratik bir ülke için yazdıkça sürecektir.

Ancak hiçbir saldırıyı kanıksamayacak,doğal karşılamayacağız. Tüm basın emekçi-leri olarak bu saldırıların önüne set olacakolan, örgütlülüğümüz olacaktır. Düşünce vebasın özgürlüğüne yapılan bu saldırı hepimi-zin sorunu olmalıdır. Bizi bombalayan zihni-yet, burjuva basında çalışan, mesleğini onur-lu bir şekilde sürdürmeye çalışan basınemekçilerini de coplamakta, makinelerinikırmaktadır.

Kimilerinin kontrgerillanın politikaların-dan etkilenmesi sonucu "Kurtuluş radikal biryayın olduğu için bombalandı" düşüncesiyanlış olduğu kadar kendi içinde saldırıyımeşru görmeyi de içerir, işte bu mantıkdandolayı gerek basında, gerekse medyada bü-romuzun bombalanması neredeyse hiç yeralmadı. Sadece NTV'de gece 23.00 haberle-rinde kısaca verilip geçilmiş, NTV yetkilileriaranıp, neden daha sonraki haber bültenle-rinde yer almadığı sorulduğunda (ki NTV'ninbir haberi birkaç bültende tekrar ettiği bilin-mektedir.) "bizim için artık bayat haber"denmiştir. Can kaybının olmaması tamamentesadüfi olan, bir yayın organının bombalan-

ması haberi bir bültende ge-çiştirilecek bir haber midir?Yoksa can kaybı olunca mı yervereceklerdi? Aynı gün Hürri-yet Gazetesi'nin bahçesinekoyulan bomba basında ol-dukça geniş yer aldı. Herkesdörtbir yandan 'basın özgür-

lüğü' çığlıkları kopardı. Medya patronlarınınböyle davranması kendileri açısından doğal-dır. Ancak kendisine aydınım diyenlere sor-mak istiyoruz size ne oluyor, neden susuyor-sunuz? Yeni özgür Ülkeler, Metin Göktepeleryaşanmasını mı bekliyorsunuz ? "Olayın fai-li" olarak TV'lere çıkarılan bir soytarı sırıta-rak "istanbul Emniyeti'ne lav atan örgütünyayın organı olduğu için yaptım" diyor. Kon-tranın bir tezgahı olduğu çok açık olan buaçıklama da mı birşeyler düşündürmüyor?Çok açık ki kontrgerilla kamuoyunu, basınıKurtuluş'un "DHKP-C'nin yayın organı" ol-duğu için bombalandığı havasını yaymayave 'doğal' göstermeye çalışıyor. Ve burjuvamedya ve basın bu habere bombalama habe-rinden daha fazla yer veriyor. Unutulmama-lıdır ki, Kurtuluş herşeyden önce devrimcibasın cephesinde yer alan doğrudan, halktanyana yazan bir basın kuruluşudur. Kurtuluş'-un bombalanması sonrası geliştirilen tepki-ler, yapılan basın açıklaması ise bilinçli ola-rak gözden kaçırıldı. Düşünce ve basın öz-gürlüğünden yana olduğunu söyleyen TGCgibi kurum ve kişiler ise aynı mantıkla, yaniKurtuluş ile yanyana gözükmeme ve bomba-lamayı "doğal" karşılamadan dolayı geliştiri-len tepkiler içinde yer almadılar, sadece peri-yodik yayınlanan "basına saldırılar bülte-ninde yer vereceklerini söylediler. Böyle biryanılgıya düşmek kontrgerillanın yapmak is-tediklerine alet olmak, hizmet etmek olacak-tır ve arkasından da yeni Özgür Ülkeler'in ya-şanmasının zemini olgunlaştırırmış olacak-tır. Böylesi bir sonucun doğmasında tavırsızkalarak pay sahibi olmak istemiyorsak, onur-lu tüm basın emekçileri, gerçek düşünce vebasın özgürlüğünden yana olanlar olarak da-ha aktif tavır almalı ve saldırılann önünde setolmalıyız. Yaratılmaya çalışıldığı gibi Kurtu-luş'un bombalanması "yasadışı örgüt yayını"olmasından değil, Kurtuluş'un halktan yanayazması yozluğun, çürümüşlük ve kokuş-muşluğun üzerine bedeller ödeyerek gitme-sindendir. Bağımsız demokratik bir ülke iste-yenlerin sesi soluğu olmasındandır.

Bugün saldırılara karşı örgütlü olarakkarşı durmanın zeminini şu anda halk tara-fından tartışılan 'Halk Anayasası Taslağı' ola-caktır. Burada ifade edilen düşünce ve basınözgürlüğü taleplerine sahip çıkmak tüm ba-sın emekçilerini ortak bir noktada toplamayahizmet edecek, birlikte hareket etmemizingücü gerek kontra güçlerinin, gerekse sivil-resmi faşist güçlerin saldırılarının önüne ba-rikat olacaktır, işte her vesileyle bunu ifadeediyoruz. Bugün, bağımsızlığı istemek de,haklar ve özgürlüklere sahip çıkmak da HalkAnayasası'na sahip çıkmaktan geçmektedir.Bunun somutta ifadesidir bu. Ne soyut basınözgürlüğü tartışmaları bizi sonuca götüre-cek, ne de saldırıları durduracaktır. Onurunasahip çıkan basın emekçileri olarak sorunla-rımızı dile getirip onlan taleplere dönüştür-menin zemini Halk Anayasası'nı tartışma ze-minleri olabilir. Bunu değerlendirmek güce,örgütlülüğe dönüştürmek bizim elimizdedir.Bu çerçevede düzenlenecek etkinliklerimizekatılmak anayasamızın son halini almasındaüretme, kafa yorma bizim kendi gücümüzünde farkına varmamızı sağlayacaktır. *

SİVAŞ KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 MGK-TÜSİAD 13 .KURTULUŞ

Laiklik-Şeriat Tartışmaları, Hükümeti Düşürme Manevraları Arasında Susurluk Unutturuldu...Susurluk'un Üzerini Örtmek isteyenler Demokrasi Savunucusu Olamazlar...

SUSURLUK'TAN BUGÜNE

MGK VE TÜSİAD

S on birkaç aydır Meclis'in,burjuva basın vetelevizyonların, MGK

Sendikacıları ve solcularınıngündeminde laiklik-şeriattartışmaları, REFAHYOL hükümetinindüşürülmesi ve erken genelseçimlerden başka birşey yoktu.

MGK ve TÜSİAD'ın yönlendirmesive burjuva medyanın MGKpolitikaları doğrultusundakiyayınlarıyla öyle bir hava yaratıldı ki,sanki ülkede demokrasi varmış daRefah Partisi'nin hükümettekalmasıyla elden gidecek, şeriatgelecek. Bu havayı yaratmada dabüyük ölçüde başarılı oldular.Yansıtılan şu görüntüye bakın, bu-yanda MGK, TÜSİAD, burjuvamuhalefet partileri, burjuva medya,MGK sendikacıları ve solcuları sankidemokrasinin ve laiklikliğinkoruyucuları olmuşlar, Refah Partisiise bunların karşısında tümkötülüklerin başı olarak gösteriliyor.

Halbuki daha birkaç ay öncesinekadar devletin nasıl çeteleştiği,bugüne kadar binlerce devrimci,demokrat, yurtsever, ilericiyikatleden, yüzlercesini kaybedenkontrgerilla çetelerinin, ölümmangalarının devletten bağımsızolmadığı ve bunların ucunun, başınınMGK'ya uzandığı görülüyor,tartışılıyordu. Kontrgerilla şefiMehmet Ağar'ın "Devletten bağımsızbirşey yapmadım, bütün kararlarMGK'da alındı"demesi bile bugerçeğin çok açık bir tesciliydi.

Burjuva muhalefet partilerikontrgerilla çetelerini demokrasi içinbir tehdit olarak gösterip, göstermelikde olsa sorumlularının bulunmasınıisterken, bugün kontgerillanın başıMGK adeta "laikliğin-demokrasininkurtarıcısı" gibi gösterilmek isteniyor.Ve laiklik-demokrasi adı altındamevcut düzen savunularak faşizminmeşrulaştırılmasına hizmet ediliyor.Tabii bundan da en kazançlı MGKçıkıyor.

REFAHYOL'U TÜSİAD VEMGK HÜKÜMET YAPTIHatırlanacağı üzere '95'te yapılan

genel seçimler de oligarşininyönetememe krizine çare olamamış,bir türlü siyasi "istikrarı"sağlayabilecek güçlü bir hükümetoluşturulamamıştı. En çokmilletvekiline sahip birinci Partidurumundaki Refah Partisi'nidışarıda bırakan hiçbir modelin uzunsüreli yürümediği görülüyordu.ANAYOL Hükümeti'nin dedağılmasından sonra ise Refahsız birhükümetin kurulması imkansızgörünmeye başlandı. Bunun üzerineRefahlı bir hükümet seçeneğigeliştirildi.

Erbakan da oyunun kurallarınagöre oynanması gerektiğini görmüş vehükümeti kurma görevi kendisineverildiğinde de soluğu TÜSİADpatronlarının kapısında almıştı.Onunla da yetinmedi "en büyükşeytan", "Batı kulübünün başı" olarakgördüğü ABD'ye kadar gitti. Düzen

için tehlike olmadığını, sisteme bağlıkalacağının sözlerini vererek icazetalmayı da başardı.

ABD emperyalizminin yaklaşımı daRefah'ın kurulacak ortak birhükümette yer almasıyla düzen içinedaha çok çekilebileceği, içindekiradikal unsurlarından temizlenereksistemle daha çok bütünleşeceği ,şeklindedir. TÜSİAD da buemperyalizm kaynaklı fikri benimseditabii. ABD ve TÜSlAD olur dediktensonra buna MGK generallerinin karşıçıkacak hali yoktu, dolayısıyla onlarda onay verdiler. Yani bugün MGK veTÜSİAD tarafından istenmeyen, tukaka denilen Refah Partisi'ni dünhükümete getiren yine kendileriydi.

Peki, REFAHYOL hükümetininkuruluşunda onay verilen Refah'labugünkü Refah çok mu birbirindenfarklı ya da o günden bugüne mi"irtica" tehdidi ortaya çıktı? Değilelbette. TÜSİAD açısındanREFAHYOL hükümetininbeklentilerine cevap verememesidesteğini çekmesi için yeterli nedenolarak görülebilir. Ancak tavırhükümetten desteğin çekilmesiylesınırlı kalmadı. MGK-TÜSlAD ortakpolitikaları doğrultusunda "irtaca"tehdidi ve "laiklik-şeriat" tartışmalarıbilinçli olarak öne çıkarıldı vehükümetin düşürülmesimanevralarına dönüştürüldü.

Tüm bunların Susurluk'unardından yükselen halk muhalafetineparalel olarak birkaç ay içindegeliştirilmesi bilinçli bir politikanın

ürünüdür. Bir yanıyla Refah'ı disiplineetme ama esas itibarıyla Susurluk'unüstünü örtme ve devleti aklamaoperasyonunun bir parçasıdır.Böylece Susurluk'un sorumlularındanhesap sorulması bir yana, burjuvamuhalefet partilerinin, medyanın,MGK sendikacıları ve solcularınınMGK-TÜSlAD politikalarınaverdikleri destekle kamuoyundaSusurluk'un kendisi unutulur durumagelirken, kontrgerillanın merkeziMGK ise parlamentonun üstünde birgüç olduğunu meşrulaştırmak içinkendisine iyi bir fırsat yarattı.

MGK SUSURLUK HİÇOLMAMIŞ GİBİDAVRANDIBugün "demokrasinin, laikliğin"

koruyucusu gösterilmek istenenMGK, 3 Kasım 1996'da Susurlukkazası olduğunda sanki bu ülkedeyaşamıyordu. Aslında ortada herzaman bolca sözettikleri "devletingüvenliği" açısından kendilerinibirinci dereceden ilgilendiren pek çokşey vardı.

Yaptığı katliamlar nedeniyle devlettarafından yıllardır sözde arananfaşist katil Abdullah Çatlı, devletinpolisi Hüseyin Kocadağ, DYPmilletvekili Sedat Edip Bucak, sahtekimlikler, plakalar ve içlerindesuikastlerde kullanıldığı söylenensilahların da bulunduğu beş adetsilah, susturucular, devletin Çatlı'yaverdiği yeşil pasaport, kokain... aynıarabadan çıkıyordu. Herşey bütünçıplaklığıyla ortadaydı. Devletin tümpis ilişkileri, kontrgerilla yüzü açığaçıkmıştı. Ama MGK'dan tık sesçıkmıyordu. Bugüne kadar daSusurluk konusu MGK toplantılarınıngündemine bile girmedi. MGKtoplantılarında Susurlukla ilgili ne tekbir karar alındı, ne de resmi biraçıklama yapıldı. MGK için bu ülkedesanki hiç Susurluk yaşanmamıştı.Ordu hangi vesileyle olursa olsunadının Susurluk meselesinebulaşmasını, kontrgerilla çetelerininbir tarafı olarak şu veya bu şekildekamuoyunda tartışılmasınıistemiyordu. Konunun MGK'dagündeme gelmemesi ise zaten baştaÇiller olmak üzere hükümetin işinede geliyordu.

Ancak bu en azından başlangıçtaSusurluk konusunda Genelkurmayla

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

14KURTULUŞ!hükümetin aynı politikayı paylaştıklarıanlamına da gelmiyor. Örneğin,kendisini topun ağzında gören Çiller-Ağar ekibi baştan itibaren Susurluğunüzerini örtmek için vargüçleriyledirendiler. Erbakan da hemkoalisyonu bozmamak, hem de belkikontrgerillaya karşı kendisinikoruyacak, şantaj olarakkullanabileceği bir koz elde ettiğidüşüncesiyle o da üstününörtülmesinde ortağına yardımcıolmaktan geri durmadı.

Genelkurmay ise önceleri tarafsız,gelişmelere müdahale etmeyen birgörüntü çizdi. Adeta kıran kıranasüren it dalaşını seyreden birhavadaydı. Hatta basına sızdırılanbirçok belgenin Genelkurmaykaynaklı olduğu açıklamaları yapıldı.Ve bu açıklamalar da Genelkurmaytarafından yalanlanmadı. Bu durumilk bakıldığında çelişik gibigörünüyor. Ama değil. Oligarşi,devletin bekası için, onu temizeçıkarmak için bu sefer kendievlatlarından kurban vermeyi gerekligörmüştü.

Çünkü, yıllardır sürdürülenişkence, katliam, infaz ve kayıplarladevlet geniş halk kesimleriningözünde iyice güven yitimineuğramaya başlamıştı. Herşey o kadaraleni yapılıyordu ki artık çok sıradanbir insan bile devletin terörist, kanlıyüzünü görür hale gelmişti. Halkınparlamentodan ve devlettenumudunu kesip giderek düzen dışıarayışlara yönelmesi hem tekelciburjuvaziyi, hem de emperyalizmiiyice kaygılandıracak kadarboyutlandı. Bu durumda halkı tekrardüzen içine bağlayacak, devlete olangüvensizliği bir ölçüde giderecek,sisteme soluk aldıracak bir politikauygulamak gerekiyordu.

Öte yandan yıllardır söz verilipyerine getirilmeyen demokratikleşmeve insan hakları ihlallerini önlemesözleri, Avrupa ülkelerindekihükümetleri de kendi kamuoyuönünde Türkiye'yi artık savunamazduruma getirmişti. Bu ise Türkiye'ninAvrupa Birliği'ne üye olmasını suyadüşürecek gelişmelere nedenoluyordu. Bu durumdaemperyalizmin ve TÜSlAD'ın birsüredir uygulanmasını istedikleri"demokratikleşme paketleri"ylegörünüşte de olsa devlete yeniden birçeki düzen verme düşüncesi ordutarafından da kabul görüyordu.

İşte bu noktada Susurluk'unüzerini kapatmak halkın devlete karşıgüvensizliğinin büyümesine nedenolacağı gibi, uluslararası planda daTürkiye'yi daha zor durumdabırakacaktı. Bu durumda Susurluk'unüstünü tümüyle örtmektensegerekirse bir miktar kurban vererekdevleti aklamaya çalışmak dahamantıklıydı. Ancak elbette bunun dabir sınırı vardır. O sınır da ordununadının Susurluk meselesinebulaştırılmaması ve devletin bu iştemümkün olduğunca korunmasıdır.Çünkü Susurluk kazasından önce, sonaltı ay içinde peşpeşe ortaya çıkankontrgerilla çetelerindeki orduilişkileri halkın kafasında zaten birsürü soru işareti yaratmıştı.

MGK-TÜSİAD 28 Haziran 1997

onayıesef verici, hukuk dışı

GENELKURMAYBAŞKANLIĞI'NDANSUSURLUK'LA İLGİLİİLKYAZILI İKAZ:"ORDUYUKARIŞTIRMAYIN"Demirel 7 Kasım'da gazetecilerin

sorusu üzerine yaptığı açıklamada"Bu çok kötü, vahim bir hadisedir,ama nereye kadar, kime kadargötürüyorsa ona kadar götürün veyargılarınızda acımasız olun. Amabundan Türkiye için bir yargıçıkarmak yanlıştır" diyerek bu-yandan yine bildik "baba" rolünüoynarken "aman ha sakın bu olayıgenelleştirmeyin, devlete zararvermeyin" diyordu.

Ancak yeşil pasaportun devlettarafından verildiği ve üzerindekiMehmet Ağar'a ait imzanın da sahteolmadığının anlaşılmasıylatartışmalar, sorular, kontra şefi eskiemniyet müdürlerinin kendilerinitemize çıkarma gayretleri, birbirinisuçlamalar artarak sürmeye başladı.Mehmet Ağar 8 Kasım'da istifa etmekzorunda kaldı.

Bir yanda başlangıçta cılız da olsahalkın çeşitli kesimlerinden yükselentepkiler, burjuva muhalefetpartilerinin ve burjuva medyanındaha çok mafyacı Ömer LütfüTopal'ın ve Tarık Ümit'in öldürülmesiçerçevesiyle sınırlı da olsa hükümetekarşı Susurluk nezdinde muhalefetiyükseltmeleri oligarşi içindeki iktidarkavgasını tanı bir it dalaşınadönüştürdü, istanbul EmniyetMüdürü Kemal Yazıcıoğlu görevdenalınarak yerine Alaattin Yükselgetirildi.

Erbakan'ın "Susurluk fasa fiso"durdiyerek hafife almaya çalışması vehükümetin tüm üstünü örtmegayretlerine rağmen muhalefetpartilerinin verdiği önergedoğrultusunda kurulan MeclisSusurluk Araştırma Komisyonu 27Kasım'da göreve başladı.

Devletin tüm kademeleri adeta felçolmuş durumdaydı. Yıllarca birliktegörev yapan, halka saldıran,katliamlar, infazlar yapan kontrgerillaşefleri bile birbirlerine güvenemezhale gelmiş, birbirlerini suçlamayabaşlamışlardı. Üstünü tam birazörttük sandıkları anda ortaya yeni

MİT belgeleri, burjuva medyanın"şok" haberlerle verdikleri yenibelgeler, bulgular, ilişkiler çıkıyordu.

Çeteler araştırıldıkça, bağlantılarkuruldukça, komisyonda ifadeleralındıkça görülüyordu ki hemen herişin ucu devletin tepesine ve orduyadoğru uzanmaya başlıyordu.JİTEM'den artık çokça söz edilmeyebaşlandı. Bu arada JİTEM'li CemErsever'in dışında bazı üst düzeysubayların adı da artık çetelerlebirlikte telaffuz ediliyordu. Bu gelişmegeneralleri iyice rahatsız etmeyebaşladı. O güne kadar da zamanzaman uyarılarda bulunmuşlardı.Ama artık ipin ucu kaçmayabaşlamıştı ve bu işe bir biçimiyle sonvermek geriyordu.

MGKTalimath

Bu noktada önce MGK gibigelişmeleri dışarıdan seyredenCumhurbaşkanı Demirel devreyegirerek Başbakana soruşturmaaçılması isteğiyle mektup göndermekzorunda kaldı. Mektupta "devletiçindeki çetelerin' Çatlı-Bucak-Kocadağ çetesiyle sınırlı olmadığı, buçetelerin varlığından eski içişleriBakanı Mehmet Ağar ve BaşbakanYardımcısı Tansu Çiller'in de haberibulunduğu, isin ucunun onlara kadargidebileceği" belirtiliyordu. Mektuptayazılanlar devletin kendisini aklamakiçin gerekirse Ağar'ı, hatta Çiller'igözden çıkarabileceğini gösteriyordu.

Mektubun ardından Demirel biratak daha yaparak parti liderleriniÇankaya'da toplantıya çağırdı."Çankaya Zirvesi"nin amacı belliydi.Devleti daha fazla yara almadanSusurluk belasından kurtarmak.Zirvede Erbakan'ın sunduğu raporla ogüne kadar iki aydır hükümetinreddettiği pek çok şey devlet katındada resmen kabul edildi. Ancak

"Zirve"den de beklenen sonuçalınamadı. Karşılıklı suçlamalarlaortak bir karar almamadan dağıldı.

Genelkurmay Başkanlığı "ÇankayaZirvesi"nden bekledikleri gibi birsonuç çıkmaması üzerine "Zirve"denbir gün sonra 23 Aralık'ta ilk defaSusurluk'la ilgili yazılı bir açıklamayaptı. Açıklamada "Türk ordusunuSusurluk olayı içine çekmeyeçalışmak maksatlı çaba" denilerekaçıkça gözdağı veriliyor, ordunun buişin dışında tutulması isteniyordu.Genel Kurmay Başkanı yaptığıaçıklamada "laiklik ve demokrasi"denödün verilemeyeceğini söylerken"Türkiye, Avrupa entegrasyonunundışında kalamaz" diyerekemperyalizme de gerekli mesajlarıiletiyordu.

*

HALK SOKAKLARDAHESAP SORMAYABAŞLAYINCA MGKSUSURLUK'UN ÜZERİNİÖRTME İŞİNİÜSTLENİYORGenelkurmay'in açıklamasından

sonra Susurluk soruşturması yavaşyavaş gündemden düşürülürken,laiklik-şeriat tartışmaları hızkazanmaya başladı. HükümetseSusurluk'un üstünü kapatmaçabasına hız verdi. Başbakanlık TeftişKurulu'nun Ocak ayı başlarındahazırladığı rapor tümüyle Susurluk'unüstünü örtmek amacını taşıyordu.Adalet Bakanı Kazan "Olay yargıyaintikal etti" diyerek artık yargıyaintikal etmiş birşey için tartışma,araştırma, soruşturmayapılamayacağını söylüyordu. Amaçmedyanın konuyla ilgili yayınyapmasını ve Meclis SusurlukKomisyonu'nun çalışmasınıdurdurmak, konuyu kamuoyunungündeminden çıkarmaktı.

Ancak gelişmeler istedikleri gibiolmadı. Ocak ayı içerisinde Manisa'daDHKP-C üyeliği gerekçesiyle gözaltınaalınan liselilere yapılan işkencedavası, ibrahim Şahin'in Çatlı'ylasünnet düğününde çekilmişfotoğrafları Susurluk tartışmalarınıtekrar canlandırdı.

Susurluk'la ilgili olarak Komisyonaifade veren Korkut Eken, MehmetEymür, Hanefi Avcı gibi kontrgerillaşefleri birbirlerini suçlayıp kendilerinitemize çıkarmaya çalışırken hepsininortak tavrı devleti aklama gayretiydi.Ancak yine de Hanefi Avcı veJandarma istihbarat elemanıAstsubay Hüseyin Oğuz'un SusurlukKomisyonu'na verdikleri ifadeler biryanıyla ortaya çıkan kontrgerilla

DEMİREL NE DEMİŞTİ?"Türk devletinin kurumlan var. Bu kurumlar, bu kaza gibi, değişik

hadiselerle olduğu gibi bunları çözerek halkın önüne de koyarlar. Nasıl olsakoymazlar diye bir kanaate varırsanız bugüne kadar getirdiğimizkurumlara, kendi devletine, kendi sistemine güveni olamayan insanlardurumuna düşeriz... Bırakınız sistem işlesin, işlemiyor'demek için çokerken. Sistem işledi, çözülmedi, örtbas edildi... O zaman herkes ne istiyorsasöylesin. Ancak, münferit hadisede kalmak koşuluyla söylesin. Hiçbir şeyiküçültmüyorum". (16 Kasım 1996'da Maden-İş Sendikası'nın kuruluşyıldönümündeki konuşmasından)

SIVAŞ KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 MGK-TÜSİAD 15 HALK İÇİN

.KURTULUŞ

çetelerinin devlet tarafındankurulduğu ve kullanıldığının itirafışeklindeydi. GenelkurmayBaşkanlığı'nın tüm uyarılarınarağmen JİTEM, JİTEM'den BinbaşıCem Ersever, "Yeşil" kod adlı AhmetDemir, uyuşturucu trafiğiniyönlendiren Hakkari Dağ KomandoTugay Komutanı Kurmay AlbayHamdi Poyraz, Tuğgeneral VeliKüçük, Yüksekova Tabur KomutanıMehmet Emin Yurdakul gibi isimleryine tartışılmaya başlanmıştı.Genelkurmay bu gelişmelerden yineoldukça rahatsız olmaya başladı.Jandarma Genel Komutanı TeomanKoman JİTEM diye bir istihbaratörgütünün bulunmadığını açıklarken,kendisini dinlemek isteyen MeclisSusurluk Komisyonu'na gitmedi.

Bu arada ortaya serilen gerçeklererağmen katillerin ellerini kollarınısallayarak dolaşması, Susurluk'unüstünü örtme çabalan halkın öfkesinigiderek büyütüyordu, l Şubat'ta önceışık karartmayla başlayan "SürekliAydınlık için Bir Dakika Karanlık"eylemi sokaklara taşıp devrimcilerininisiyatifinde bir halk hareketinedönüştüğü noktada MGK'sıyla,TÜSİAD'ıyla, iktidardakimuhalefetteki burjuva partileriyletüm oligarşik güçler ve temsilcileriSusurluk üzerinden sürdürdükleriçatışmaya son verip üzerini örtmekonusunda uzlaştılar. Çünkü, devletinyıpranmasından öteye çok dahabüyük bir tehlike başgösteriyordu;halk devrimcilerle birlikte sokaklaradökülüp hesap sormaya başlamıştı.En büyük tehlike halkın hareketegeçmesiydi.

Başlangıçta "Işık Söndürme"eyleminin yaygınlaşmasında önemlirol oynayan burjuva medya giderekeylemden desteğini çekmeye başladı,Bu arada laiklik-şeriat tartışmalarıdaha da öne çıkarılmaya başlandı.Sincan'da tanklar yürütülünce"laiklik-şeriat-darbe" tartışmaları yenibir boyut kazandı.

Ve süreç Milli Güvenlik Kurulu'nun28 Şubat toplantısıyla MGK'nın

yönetime açık müdahalesi noktasınagetirildi. Zorunlu temel eğitimin sekizyıla çıkarılması, Cumhuriyet devrimikanunları gündeme getirilerek bukanunlara uyulması istendi. Bugelişmeler laiklik-şeriat-darbetartışmalarını daha da büyüttü.

Denilebilir ki, o günden bu güne,hükümetin istifasına kadar MGKlaiklik ve demokrasi demagojisiyle,hükümeti düşürme manevralarıylagelişmeleri iyi kullandı. Bir yandanSusurluk unutturulurken öte yandankendisini meşru bir güç olarak kabulettirme noktasında epeyce bir mesafealdı.

64. KURULUŞ YILIKUTLAMASI MGK'NINKENDİSİNİMEŞRULAŞTIRMAADIMIDIR

MGK 64 yıldan bu yana ilkdefa bu sene kuruluşyıldönümünü kutladı. Hem deöyle gizli kapaklı, köşe bucakgözden ırak bir yerde değil.Aksine kutlamanın burjuvapartilerinin önemli gördüklerigünler için düzenledikleri vegörkemli olmasına çalıştıklarıbalolar gibi olmasıdüşünülmüştü. Çağrılan basınve televizyonlarla, "seçkin"konuklarıyla sanki bir büyükparti davet vermişti.

Elbette bu durum 64 yıl sonradurduk yerde ortaya çıkmadıMGK özellikle böyle olmasınıistemişti. Çünkü artık yönetimdeasıl belirleyici politik bir güçolduğunu da meşru halegetirmek, MGK'yı tümüyle legaleçıkararak siyasal bir parti gibikabullendirmek istiyordu. 64.yılkutlamasını da buna uygundüzenleyerek bu adımı attılar.Epeyce de destek buldular.

"BATI İZLEME GRUBU" KİMİN ADINA, NEYİ İZLİYOR?Genelkurmay ardarda toplumun çeşitli kesimlerine brifingler verip

"irtica"nın nasıl tehlike oluşturduğunu anlatıyor. Burjuva medyaya,devletin hakimine, yargıcına, burjuva partilerine, patronlara, kimi sivil kitleörgütlerine "İrtica"ya karşı alınan ve alınması gereken önlemleri sıralıyor.Sakıncalı kuruluşlar listesi oluşturup bunlara karşı ambargo kararı alıyor.Ve "irticai" faaliyetleri izlemek için Genelkurmaya bağlı bir "Batı izlemeGrubu" oluşturulduğunu açıklıyor.

İzleme, takip hatta işkence ve katliamlar için bir sürü istihbarat vekontrgerilla örgütlerinin kurulması bize yabancı gelmiyor. Çünkü bugünekadar onlarcası kuruldu. Ancak bu seferkinin adı oldukça ilginç. Meselaneden başında "Milli", "Türk" ya da "irtica" kelimeleri yok da "Batı" var.Aslında bu ordunun kendisini nerede gördüğünün ve bugün üstlendiğimisyonun bir ifadesidir. "Batı" derken kastedilen Avrupa'dır, ABD'dir, yaniemperyalizmdir. Genelkurmay kendisini emperyalizmle, Batı'ylabütünleşmiş görüyor ve Türkiye'yi batıyla-emperyalizmle bütünleştirmegörevini doğrudan üstleniyor.

Aslında Genelkurmay'ın adlandırması anlaşılmaz değil, çünkü zatenonyıllardır bu halkın ordusu olmaktan çıkıp emperyalizmin ve işbirlikçisioligarşinin jandarması, onların çıkarlarının koruyucusu durumundadır.Genelkurmay Başkanı Hakkı Karadayı'nın "Türkiye, Avrupaentegrasyonunun dışında kalamaz"demesi ise "durumdan çıkardıktanvazife"nin özetidir. Burjuva partilerinin Avrupa Birliği ile bütünleşmegörevini yerine getiremedikleri noktada ordu, bir parti gibi harekete geçipbu sürece de "el koymakta"dır.

Yüksek istişare Konseyi toplantısı tartışmalı geçti. Muhalif üyeler alternatif rapor hazırlıyor

TÜSÎAD'da rapor gerginliği

undu'Rapora üye vizesiz.e

SUSURLUK VE TÜSlADTÜSlAD'ın Susurluk konusunda

izlediği politika baştan beri MGK'ylauyum içindedir. Nedir bu politika?

Yıllardır uygulanan tüm işkence,katliam, infaz baskı ve şiddeterağmen devrimci mücadeleninbitirilememesi ve Gaziayaklanmasında olduğu gibi halkıngiderek düzenden kopması tekelcisermayeyi iyice korkutmayabaşlamıştı. Büyüyen devrimtehlikesini görüyor ve kendideyişleriyle "Patlama noktasına gelenhalkın tepkilerinin yumuşatılması,tansiyonun ve gerginliğin düşürülmesigerekiyordu."Bu çerçevedegöstermelik demokratikleşmeadımlarının atılmasından, küçük deolsa reformlar yapılarak tıkanansisteme soluk aldırılmasındanyanaydılar.

Elbette Susurluk'un üzerinegidilmesini isterken amaçları bugünekadar halka yapılan işkencelerin,katliamların, infazların, her türlüzulmün sorumlularının bulunması,kontrgerillanın ortaya çıkarılmasıdeğildi. Böyle bir istekleri deolamazdı. Çünkü zaten tüm bunlaronlar halkı daha çok sömürsünler,düzenleri ayakta kalsın diyeyapılmıştı. İstedikleri sadece maryaylaiç içe geçmiş alt düzeydekikontrgerilla çetelerinin temizlenmesi,en azından disipline edilmesi vebugüne kadar yapılan tüm pis işlerinde beş-on kişinin üzerine yıkılarakdevletin temize çıkanlmasınısağlamaktı. Bu nedenle TÜSlADpatronları, burjuva muhalefetpartileri, burjuva basını Susurluk'unüzerine gidiyor görüntüsü verirlirkenbugüne kadar yapılan infazları,katliamları, kayıpları, yakılan, yıkılanköyleri yok saymak için ellerindengeleni yaptılar. Sorunu hep birkaçmafyacı, çete etrafında evirip çeviripdurdular.

TÜSlAD Susurluk konusunda butavrı almakla aynı zamanda halküzerindeki olumsuz imajını dadeğiştirmek, bir taşla iki kuş vurmakistiyordu. Çünkü onyıllardıruygulanan politikaların, halkın belinibüken tüm ekonomik "tedbirlerin","paketlerin", yasakların, baskıların,zulmün ardında tekelci sermayeninolduğu, bu düzenin TÜSİAD'çılarahizmet ettiği gerçeği halkın gözündensaklanamaz duruma gelmişti, işteşimdi bu olumsuz imajı değiştirmekiçin de ellerine bir fırsat geçmişti.

13 Kasım'da yapılan, 5. Ulusal

Kalite Kongresi'nin açılışında TÜSİADYönetim Kurulu Başkanı Halis Komilişöyle diyordu: "Devlet içindeuzantıları olan çete ortaya çıktığındakamuoyu münferit bîr hadiseyle karşıkarşıya olduğuna inanmaya hazırdı.Ama bir trafik kazası bunun böyleolmadığını gösterdi... Bu ülkenin birvatandaşı olarak, bizi temsil etmeklegörevli olan parlamentodan, siyasetçi-polis-mafya üçgeni içindeki ilişkilerinaçığa çıkarılması için varını yoğunuorfaya koymasını istiyoruz".

Aynı toplantıda konuşan SakıpSabancı da demokrasi havarisikesiliyordu: "Bu olaylardan yıldık.Kısa süre öncesine gidersek, birbirinebenzeyen boyutlarda farklı olaylaryaşandı, o olayların sorgulanacağısöylendi, ama sorgulanmadı, üzeriörtüldü. Ne kadar yanlış yapılırsa,yapılsın, yapanın yanına kar kalıyor,hesap sorulmuyor."

Sonra oynadıkları oyuna uygunolarak TÜSlAD 184 sayfalık"Türkiye'de DemokratikleşmePerspektifleri" adıyla bir raporaçıkladı. Raporda halkın temelsorunlarını çözecek hemen hiçbiröneri yoktu ama kimi insan haklarınayönelik reform vb. taleplerle TÜSlADkendisine "demokratikleşmeninöncüsü" olduğu havasını vermeyeçalıştı. Ve bu taktiğinin meyvesinidaha sonra belli ölçülerde almayı dabaşardı. Kimi reformist "sol" partilerbile TÜSlAD'da "ilerici", "demokrat"yan keşfettiler, İşçi sendikalarınınkonfederasyon başkanları patronlarlaaynı masaya oturup birlikte eylemkararı bile aldılar. Ortaya MGK-TÜSlAD sendikacıları, "solcu"larıçıktı.

TÜSlAD Refahyol'dan umudunukesmesiyle birlikte Susurluk'uhükümeti düşürmek için bir baskıaracı olarak kullanmaya başladı. ÖnceŞubat ayındaki ilk "Işık Karartma"eylemine destek verdi. Ancak halkınsokaklara çıkıp hesap sormayabaşlamasıyla bu desteği hemen geriçekti. Çünkü halkın büyüyen tepkisidaha büyük bir tehlikeydi.Susurluk'un soruşturulmasınıisterken amaçları tepkileriyumuşatmaktı, oysa şimdi işlertersine gelişiyor, halkın tepkisisokaklara taşıyordu. Şubat ayıylabirlikte TÜSlAD da MGK politikasıylaaynı doğrultuda Susurluk'uunutturma çabasına girdi. "Laik-demokratik Türkiye" demagojisinin vehükümeti düşürme manevralarınınbaş aktörlerinden biri oldu.*

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİN

KURTULUŞ 16 REFAHYOL 28 Haziran 1997

REFAHYOL HÜKÜMETİNİN BİR YILLIK BILANÇOSU

'ADİL DÜZEN" DEĞİLFAŞİZM!

REFAHYOL hükümeti, ANAP veDYP'nin kurduğu ANAYOLhükümetinin yıkılmasıyla 28 Haziran1996'da işbaşına geldi. O güne kadarbirbirlerine söylemediklerinibırakmayan Refah ve Doğru YolPartisi yolsuzlukların üstünü örtmeknoktasında uzlaşmış ve bu hükümetikurmuşlardı..

Yani birbirlerinin tasviriyle "başınıeteğiyle örten Çiller" ve "bölücü,Maucu, rantçı, çamur, oportünistErbakan" birleştiler

Refah yıllardır muhalefette hepadaletten, ahlaktan söz ediyordu.Emperyalizme çatıyor, Siyonizmelanetler yağdırıyor, baştakilerinyağmacı, soyguncu olduklarınısöylüyordu, işte bütün bu sözlerdeki"samimiyet" şimdi görülecekti. Çünküiktidarda artık onlar vardı.

Refah Partisi'nin başa gelmesiyleTürkiye halkları "Adil Düzenin" nemenem birşey olduğunu, 27 yıl sonrakoltuğa oturan Erbakan'ın kimolduğunu, nasıl olduğunu, kimehizmet ettiğini çok çıplak bir biçimdegörmüş oldu. Türkiye halkları adildüzenin de mevcut düzenden farkıolmadığına tanık oldu.

DYP-RP KoalisyonununBaşardıkları "İş"ler

ÖLÜM ORUCUNDA 12 TUTSAĞIKATLETTİ; Refahyol hükümeti işbaşına geldiği günlerdehapishanelerde açlık grevlerisürüyordu. Refahyol hükümeti ilkbaşta önceki hükümetin AdaletBakanı kontrgerilla şefi Mehmet Ağartarafından çıkartılan 6 Mayıs

Genelgesini aynen sürdürmeyeçalışarak bedenlerini açlığa yatırantutsakların direnişini muhatapalmadı.

Adalet Bakanları Şevket Kazan,kamuoyunu yanıltmak, tepkialmamak için yalan ve demagojilerebaşvurdu. Zafer ancak 12 tutsağınşehit olmasıyla geldi. Refahyolhükümeti 12 kişinin ölmesini bekledi.

MUHALEFETTEYKENSÖYLEDİKLERİN! İKTİDARDAREDDETTİ; Olağanüstü Hal'ikaldıracağız demişti. Hala sürüyor.

Çekiç Güç'ü iktidara gelir gelmezgöndereceğiz demişlerdi. Çekiç Güçonların iktidarında da aylarcatopraklarımızı üs olarak kullanmayadevam etti. Ancak ABD kendisi uygungördüğü anda çekildi.

Asgari ücreti vergi dışı bırakacağızdemişlerdi. Yoksul emekçi hala ağırvergi yükü altında.

Muhalefetteyken kendisinin verdiğiyasa önerilerini bile iktidarda kendi

oylarıyla reddettiler, örneğin, 15Nisan ve 15 Kasım 1995 tarihleriarasında emekli olan memurlarınmağduriyetin giderilmesi için ANAP,CHP ve RP ayrı ayrı birer kanun telifivermişlerdi. Ancak Refah Partililer 17Nisan 1996'da muhalefetteykenkendilerinin verdiği yasa teklifini 21Ocak 1997'de yapılan oylamadareddettiler.

YOLSUZLUKLARIN ÜZERİ BİRBİR KAPATILDI; RP ve DYP koalisyonprotokolüne yolsuzluklarınkapatılması noktasında sadık kaldılar.Muhalefetteyken bizzat RP'nin Çillerhakkında açtırdığı TURBAN, TEDAŞ,TOFAŞ yolsuzluğu koalisyonortaklarının kararıyla Meclisten redoyu alarak kapatıldı. Yine aynı şekildeDYP'nin RP hakkında verdiğiMercümek dosyası da MeclisAraştırma Komisyonu'nda kapatıldı.

YOKSULLUK GiDEREK ARTTI;Ankara'dan Diyarbakır'a "çöplükten

beslenen insan manzaraları"doldurdu ülkeyi. Sömürü onlarıniktidarında da azgınlaşarak sürdü.Yine Kürdistan'ta açlıktan ölümleryaşandı, işten atmalar hızındanbirşey kaybetmedi, işsizlerin sayısıbüyümeye, gelir dağılımındakiuçurum açılmaya devam etti.

DEVLET KURUMLARINDAGERlCl-FAŞlST ÖRGÜTLENME HIZKAZANDI; Refahyol hükümetininAdalet Bakanı Şevket Kazan işbaşınagelmesiyle atamalar yapıp yargımekanizmasına gerici, faşistleriyerleştirerek kadrolaşmasını hızlatamamladı. 1400 hakim ve savcınınyeri değiştirildi, özellikle demokratinsanlar görevden alınarak yerlerinegerici-faşistler yerleştirildi.

Çalışma Bakanı Necati Çelik iseyapılan SSK sınavlarında aleni birşekilde hileyle kendi kadrolarınıyerleştirdi. Gerici kadrolaşma vedevrimci, demokrat çalışanlarüzerindeki baskılar tüm devletdairelerinde sürdü.

ADALET ÇETELER İÇİN ÇALIŞTI;Daha çocuk yaşta lise öğrencilerine,üniversiteli gençlere onyıllara varancezalar verildi, işkence yapanlar değil,işkenceye maruz kalanlarcezalandırıldı. "Düşünce suçu"davalarına devam edildi. Yazarlar,sanatçılar, gazeteciler para ve hapiscezalarıyla cezalandırıldılar. Ama öteyandan Oral Çelik gibi mafyacı çeteüyeleri, çete üyesi polis şefleri, Sivaskatliamı sanıkları, dolandırıcılar, dinistismarcıları serbest bırakıldı.

KATLİAMLAR HIZINDAN BİRŞEY KAYBETMEDİ• 8 Ağustos'ta Adana'da polisin yaptığı bir operasyonda ikisi çocuk dört kişi

katledildi.• 20 Ağustos 1996'da Alibeyköy'de Senem Adalı ve Muhammed Kaya polis

tarafından katledildi.• 24 Eylül'de Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde 10 yurtsever tutsak katledildi.

Birçoğu ağır yaralandı. Diyarbakır katliamını protesto etmek için kendiniyakan iki PKK'lı tutsak yaşamını yitirdi.

• 9 Ekim 1996'da DHKC'li ismet Güvenç Esenler'de işkenceyle katledildi.* • 15 Ekim'de Tokat'ta DHKC'li Aslan Bilgin ve ailesi katledildi.

• 24 Ekim'de Dersim'de bir DHKC taraftarı katledildi.• 12 Kasım 1996'da Dersim'de üç DHKC gerillası katledildi.

.̂15 Ocak 1996'da Bayrampaşa hapishanesinde Ölüm Orucu sonrası

tedavisi engellenen Polat lyit'in katledilmesine neden oldu.• 6 Şubat'ta Taksim-Tarlabaşı'nda bir TKP-ML üyesi katledildi.• 16 Şubat 1997 tarihinde Celal Cankoru Antalya'da ışık söndürme eylemi

dolayısıyla polis tarafından kadedildi.• 16 Şubat'ta Esenler'de 18 yaşındaki TlKB'li Nurettin Demir polis

tarafından katledildi.• 18-19 Mart'ta Dersim'de çıkan çatışmada yedi TlKKO savaşçısı katledildi.• 9 Haziran'da DHKP-C savaşçısı Süleyman örs, Küçükköy'de polis

tarafından katledildi.

• KAYIPLAR bulunamadı. Tersine kayıplara yenileri eklenmeye devam etti.

• KÜRDİSTAN'DAKl KATLİAMLAR TÜM HIZIYLA SÜRDÜ; Refahyol'unKürdistan'taki infaz ve katliamları, geçmiş hükümetleri aratmadı. Hemenhemen hergün insanlar satirli, silahlı, bıçaklı saldırılara uğradı. Pusularda,işkencehanelerde, evlerinde katledildiler. • '.. •

SIVAŞ KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 REFAHYOL 17HALK İÇİN

HALK,REFAHYOL HÜKÜMETİNİN

A ölüm orucundaki tutsaklara "yemekyiyorlar", "ölmezler" diyen ve Sivaskatliamı katillerinin savunucusu birAdalet Bakanıyla YALANCILIĞINI,

A '96 Ölüm Orucu'nda tutsaklarınhaklı taleplerini kabul etmeyerek 12tutsağın şehit düşmesine nedenolmasıyla, Diyarbakır'da on tutsağınkatledilmesiyle KATLİAMCILIĞINI,

A Çekiç Güç, israil'le anlaşmalar,ABD'yle ilişkiler vesilesiyle en büyükşeytan emperyalizme olan UŞAKLIĞINI,

A Halka başka türlü konuşan amatekelci patronlar, generaller karşısındabaşka türlü konuşan ve söylediğini değil,mevcut düzenin gereğini yapan poli-tikalarıyla İKİYÜZLÜLÜĞÜNÜ,

A Din bezirganlığı yaparakyurtdışında yaşayan MüslümanlardanBosna'ya yardım adı altında paratoplayıp Süleyman Mercümek vasıtasıylaRP kasasına aktarmalarıylaHIRSIZLIĞINI,

A Koalisyon olmadan önce RefahPartisi'nin Çiller hakkında verdiği TEDAŞ,TOFAŞ soruşturmalarının, koalisyonolduktan sonra rafa kaldırılmasıylaSAHTEKARLIKLARINI,

 '"Sivil toplum örgütlerini" devreyesokarak Kürt sorununu sözde barışçılyollardan çözmekten sözedip, MGK'nınkatliamcı politikalarından başka birşeyuygulamaması ve operasyon-lara onay vermesiyle ACİZLİĞİNİ,

A '96 Ağustos'unda ABD'ninMüslüman ülke Irak'a yaptığı saldırıyısusarak onaylamasıyla SUÇORTAKLIĞINI,

A Bir yasa tasarısı hazırlayarak işçi vememurlardan "zorunlu tasarruf" adıylaaldıkları ve toplam 419 trilyona el koy-malarıyla GASPÇILIĞINI,

4 1975'ten beri tam dört kez imzala-nan İran-türkiye Doğalgaz Anlaşmasınıgöstermelik olarak ve sırf tabanı karşısınaalmamak için beşinci defaimzalamasıyla ŞOVMENLİĞİNİ,

A Ölüm Orucu döneminde ÖlümOrucu'yla ilgili haberin televizyonlardayayınlanmasını yasaklayıp ilk defa birtelevizyon kanalını hükümet icraatlarınıeleştiren yayın yaptığı için RTÜKtarafından kapattırmasıylaTAHAMMÜLSÜZLÜĞÜNÜ,

A Gecekondu yıkımları gerçekleştir-erek yüzlerce insanı evsiz, barksız,bırakarak halka karşı ne kadar ACIMASIZOLDUĞUNU,

A Erbakan ailesinin hafta sonu tatiliiçin gittikleri Altınoluk'ta oluk oluk har-cadıkları dolar ve altınlarla, Erbakan'ınoğlunun altındaki milyarlık otolarla lüksve sefahata karşı çıkarkenİKİYÜZLÜLÜKLERİNİ,MÜSLÜMANLIKLA OLAN İLGİLERİNİ,

A iran'a yaptığı gezi sırasında sırfdaha görkemli karşılansın diye iran'dankaçıp Türkiye'ye sığınan 21 sığınmacıyıiran'a iade edip orada katledilmesineneden olmasıyla CANİLİĞİNİ,

A Susurluk pisliğini protesto edenhalka "mum söndü oynuyorlar" deme-siyle AHLAKSIZLIĞINI,

EN ÇIPLAK VE ÖZLÜ BİRB İ Ç İ M D E GÖRMÜŞ OLDU

ÖĞRENCİ GENÇLİĞESALDIRILAR TÜMPERVASIZLIĞIYLA SÜRDÜ;Öğrenci gençliğin demokratik lise,üniversite taleplerine karşıRefahyol hükümeti de bütünhükümetlerde olduğu gibi coplakarşılık verdi. Yüzlerce öğrencigözaltına alındı, işkencelerdengeçirildi, okuldan atıldı ya dauzaklaştırıldı. Tutuklanmalaryaşandı. Hükümet bir yandaneğitimi daha da paralı halegetirirken, polis ve sivil faşistlerseöğrencileri kurşunladılar.

KÜRDİSTAN'DAKONTRGERlLLA POLİTİKALARIUYGULANMAYA DEVAM ETTİ;Koruculuk dayatması, köyyakmalar sürdü. Koruculuğu kabuletmeyen köy ve ilçelerde, Lice'deolduğu gibi halk üzerinde terörestirildi. Refahyol'un Kürtsorununa ilişkin tek "politikası"köye dönüş projesiydi. Ama bu datüm Refahyol projeleri gibi "fos"çıktı. Kürdistan'da mayınlardansonra kuduz köpekler, tırtıllar,zehirli yılanlar katliam içinkullanılmaya başlandı.

ABD'YLE ve SİYONİZMLEİŞBİRLİĞİ PEKİŞTİRİLDİ;Refahyol hükümeti ABD'yle olanilişkilerini iyice geliştirdi. BakanlarıABD'ye ziyaretlerde bulundular.Muhalefette oldukları yıllardaisrail'le yapılan tüm anlaşmaları

yırtıp atacaklarını söyleyen Refahlılar,Cumhuriyet tarihinin israil'le en fazlaanlaşma imzalayan hükümeti oldular.Askeri, ekonomi ve istihbaratalanında Siyonizmle Ortadoğuhalklarına karşı yeni ittifaklarkuruldu.

Irak'ta bulunan Kuzey Iraklı veAmerikalı CIA ajanları bölgede açığaçıkmalarıyla soluğu Türkiye'de aldılar.Refahyol CIA ajanlarına kucak açarakemperyalizme rüştünü ispatladı.

SUSURLUK'TAKİ DEVLETiNHAMlSl VE AVUKATI OLDULAR;Susurluk kazasında açığa çıkan bütünpisliklere, mafyalaşmış, çeteleşmişdevlete karşı Refahyol hükümetisusarak gündemi değiştirmeye, kaalealmamaya çalışmıştır.

Özellikle Refah Partisi GenelBaşkanı Başbakan ErbakanSusurluk'ta çıkan pisliklere ve halkıntepkisine "Susurluk fasa-fisodur"diyerek üstünü örtmeye çalışmıştır.Günlerce gazetelerde, televizyonlardatartışılıp, çarşaf çarşaf pislikleryazılırken Erbakan susmayıyeğlemiştir.

Ekmek fiyatlarım düşürmeyeçalışmış, "biz ekmek meselesiyleuğraşıyoruz" diyerek budemagojilerini sürdürmüştür.

TBMM Susurluk MeclisSoruşturma Komisyonu RP'li başkanöncülüğünde kontrgerilla şeflerinidinlemeden kapatıldı.

Refahyol hükümeti çetetartışmalarının olduğu bir dönemde

KURTULUŞ

Türk Ceza Kanunu'nun 313 ve 314.maddelerindeki çete suçlarınıDGM'nin görev alanından çıkarmakamacıyla bir yasa tasarısı hazırladı.

Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'ınyargılanmasını sağlamak için istanbulDevlet Güvenlik Mahkemesitarafından dokunulmazlıklarınınkaldırılması amacıyla Meclisegönderilen fezlekeler Başbakanlıktauzun bir süre bekletildi. Daha sonrada alt komisyonlarda ve Meclis'teREFAHYOL'un oylarıyla rafakaldırılarak üstü kapatıldı.

SUSURLUK'UN DEĞİL, PİSLİĞİPROTESTO EDEN HALKIN ÜZERİNEGİTTİLER; Susurluk'ta açığa çıkanpislikleri protesto eden halkaahlaksızca söyledikleri sözlerinyanısıra fiili müdahalelerde debulunuldu. Bir kişi polisin saldırmasısonucu hayatını kaybetti.

Eyleme katılanlar polisin saldırısısonucu gözaltına alındı, öğrencileryurtlarından atıldılar.

Süleyman Mercümek'in RPkasasına "aktardığı Bosna paralarıylailgili meclise soruşturma önergesiverilmesi üzerine "paçaları tutuşan"RP, bu soruşturmayı engellemek için"mahkemelere: intikal etmiş bir olayınMecliste soruşturulamayacağı"GEREKÇESİNİ ÖNE SÜRÜP, bunuuygulamak için de çoğunlukta olduğuTBMM Metin Göktepe CinayetiniAraştırma Komisyonu'nu bir ayakoyunuyla iptal etti.*

EKONOMİ

Refahyol iktidarı geldiğiilk günlerde kamu emekçi-lerine verilen zamlar veüreticiye verilen yüksektaban fiyatlarının yarattığıhava kısa sürede dağıldı.Refahyol iktidarının .kaşıkla verdiğim kepçeylealması uzun sürmedi.

Refahyol, iktidaragelmesinin hemenertesinde benzine ve tümgıda ürünlerine %50'lerevaran zamlar yapti.

REFAHYOL BÜTÇESİ;Refahyol tarafından

'96'nın Kasım'ında 1997yılı bütçesi açıklandı.

Bu savaş bütçesi halk-larımızın ekonomik, sosyalihtiyaçlarına cevap ver-mekten uzaktı. Daha çokiç savaşın ihtiyaçlarınagöre hazır lanmışt ı .Bütçede Milli Savunma,Emniyet Genel Müdürlüğüve Jandarma Genel komu-tanlığına ayrılan payyaklaşık bir katrilyon iken,sağlığa ayrılan pay iseyalnızca 204 trilyondu.

Bütçenin yaklaşık yüzde60'hk bölümü borç ve faiz-lerine ayrılmıştı. Bütçehalkımızın ihtiyaçlarınınüzerine sünger çekerkenemperyalizmin ve

DENK BÜTÇE İÇİN YAĞMA, BORÇ, ZAM VEÖZELLEŞTiRME

• Ülkemizdeki termik santrallerden 12'si Refahyolhükümeti tarafından "termik santrallerin 20 yıllığınaişletme hakkının devri" gizli adı altında ihaleye açıldı.Çoğu satıldı.

• 1997 bütçesini denkleştirmek için Hazine arazilerisatışa çıkarıldı.

• Tekirdağ, Antalya, Hopa, Rize, Giresun, Ordu, Sinoplimanları özelleştirildi.

• IMF'ye sunulan özelleştirme listesinde 19 kamukuruluşu emperyalizme ve işbirlikçilerine arsa fiyatınasatılarak peşkeş çekildi.

• Akaryakıta Refahyol hükümetinde toplam sekiz kezzam yapıldı.

• Ekmek, Erbakan'ın "talimatlarına" rağmen tüm ülkeçapında iki-üç kat zamlandı.

• 11 aylık icraatları döneminde Refahyol hükümetininyarattığı tablo; et fiyatlarına yüzde 180, süt fiyatlannayüzde 50, şeker fiyatlarına yüzde 600, ekmek fiyatlarınayüzde 33, çay fiyatlarına yüzde 60 oranında zam yapıldı.

• Mezarda emeklilik yasallaştı. Yasaya göre kadınlardayaş sınırlaması 50, erkeklerde 55 olarak belirlendi.

• 19 Kasım 1996'da yürürlüğe giren Kara ParaylaMücadele kanununu uygulamaya sokmadı.

• Refahyol Hükümeti yedi katrilyon borçlandı.• Beş ayda 789 trilyon faiz ödendi.• iç borç 4.3 katrilyona katlandı.

REFAHYOL'un bir yıl sonra Türkiye'yi getirdiğinoktada;

75 milyar dolar dış borç,2,5 katrilyon dolar iç borç vardır.Kişi başına düşen borç miktarı yaklaşık olarak 140

milyon liradır.Çalışmak isteyip de iş bulamayanların sayısı, resmi

rakamlara göre bile 3,5 milyondur.10 milyon insan 75 dolar olarak ifade edilen yoksulluk

sınırının altında yaşıyor ve yoksullaşma, sefalet gittikçeartıyor.

oligarşinin ihtiyaçlarınacevap verir bir tarzda elealınmıştı. KısacasıREFAHYOL'un bütçesi,halka karşı savaş ve borçbütçesiydi.

HAYALI KAYNAKPAKETLER! .

Refahyol, iktidarıdevralışının hemenertesinde büyük bir şoveşliğinde bir KaynakPaketi açıkladı. Butamamıyla hayali birpaketti. Ve bu pakettensonuçta da hiçbir şeyçıkmadı.

Refahyol, kaalealınmayan ve sonuç ver-meyen ilk paketten sonra,ikinci hayali kaynak pake-tini 19 Eylül 1996'da açtı.Pakette sadece yalan.vedemagojiler vardı. Yoksulhalkın sırtına vurulacakzam vardı. Kaynak yarat-ma adı altında üniversitearazileri, orman alanlan,çeşitli bakanlıklarınhizmet binaları, kamuyaait tatil kampları, sosyaltesisler, hazine arazileri,Manavgat suyu bile satışaçıkarıldı.

Üçüncü hayali paket 25Kasım'da Erbakan ve Çillertarafından açıklandı.Refahyol, ne var ne yoksatıp savma üzerine paketyapıyordu.*

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

KURTULUŞHALK İÇİN

18 REFORMİZM 28 Haziran 1997

Yeniden Dergisinin "DEVRİMCÎ YOL DOSYASI"

DEVRİMCİ YOLKENDİLİĞİNDENCİLİĞİNİN

VARDIĞI YER ÖDP'DİR.ÖDP, DEVRİMCİ YOL

KENDİLİĞİNDENCİLİĞİNİNMANTIKİ SONUCUDUR!

Y eniden Dergisi'nin Mayıs '97tarihli sayışım eline alanlar,oldukça "kalın" abir dergiyle

karşılaştılar. Dergideki hacimgenişlemesinin nedeni, bu sayı içinhazırlanan "Devrimci Yol Dosyası"ydı.

Bu dosyada Temmuz 1990 tarihindeyayınladığımız "Kendiliğindenci BirHareket, Devrimci Yol" broşürüne debir cevap var; biraz geç değil mi?

Ama bu dosya, bunun dışında asılolarak da bir "Devrimci YolDeğerlendirmesi"ni içeriyor. Bu,"biraz"dan da öte bir gecikme değilmi?

112 sayfalık "Dosya"da bununaçıklaması yok.

Bunun özeleştirisi yok.Yeniden yazarları da farkındalar bu

"gecikme"nin. "Aradan onyedi yılgeçmesine rağmen, hala,... DevrimciYolun sistematik birdeğerlendirilmesinin yapılmamışolması, önemli bir eksiklik" (Dosya, sf.3) diyorlar, ama bu eksikliğinnedenleri, siyasi anlamı üzerine tekbir satır yok. Bu nedeni, bununanlamını yazmıyor, yazamıyorlar.

Çünkü yazacakları zaten DevrimciYol politikasıdır. Oyalama, geçiştirme,yıllardır bir DY politikası olagelmiştir.DY'nin bu özelliğini bilenler için"aradan onyedi yıl geçmiş olmasınarağmen bir değerlendirme yapılmamışolması"nın hiçbir şaşırtıcılığı yoktur.DY, tarihinin hiçbir döneminde halkave kadrolarına karşı bu anlamdasorumluluk duyan bir hareket,olmamıştır. Tersine, DY politikacılığı,kadroları kandırma, oyalama, onları"memur" haline getirme üzerineşekillenmiştir. Bu politika tarzınınkadrolara hesap vereceğini sananlarancak körler, ahmaklar ve bupolitikanın biçimlendirdiği eski DYkadrolarıdır.

ÖDP Nezdinde Devrimci Yol'uAklama Manevrası; Pekala, DYdeğerlendirmesi için 17 yıl,broşürümüze cevap vermek için deyedi yıl neden beklediler ve nedenşimdi yapıyorlar bu işi? Şu anda ÖDPnezdinde bir güç olduklarını düşünüpDY'yi aklama operasyonunun zamanıgeldi diye düşünmektedirler. Yıllardırbir muhasebe yapmamışlardır.Dışarıda ve hapishanelerde 12 Eylülteslimiyetinin, yenilgisinin ne hesabınıçıkarmışlar, ne bu hesabı halka vekadrolarına vermişlerdir. Hep oyalamataktiği güdülmüştür. Arada bir,birşeyler yazıldığında, bu eğer itirazgörmüşse, hemen çok iyi bildikleri "obağlamda söylenmiştir", "bu bağlamdaanlaşılmalıdır" yöntemiyletartışmaları bastırmışlardır.

Bastırmak zorundaydılar. Çünkümuhasebesinin sürekli ertelendiği busüreç, izlenen politikalar ve ortayaçıkan sonuçlar açısından bir "utanç"sürecidir. Binlerce insanın düzeneteslim edildiği, adeta sürüklendiği birsüreçtir. Tam bir belirsizlik ve kaos

-sürecidir. DY şeflerinin "İşte şunubaşardık ya" diyebilecekleri hiçbir şeyyoktur ortada.

DY şefleri, ÖDP'de MGK ve burjuvamedyanın desteğiyle birazpalazlanınca, artık DY'yi de aklamazamanı geldi diye düşünmüşlerdir.ÖDP'nin burjuva medya sayesindekazandığı popülerlik, belki o utançsürecini unutturabilirdi.

"Tartışma Süreci" ve ÖDP,"Kendiliğindenci Bir Hareket,Devrimci Yol" BroşüründeYazılanları, YalnızcaKanıtlamıştır; Sözkonusu dosyadauzun uzun broşüre cevap verilmeyeçalışılıyor ve broşürde yazılanların

tersi kanıtlanmaya uğraşılıyor. Ancakbu cevabı yazanlar, başarılmasımümkün olmayan bir işe soyunmanınşanssızlığını yaşıyorlar. Hele ki, bugün,Devrimci Yol'un cenazesi demek olanÖDP ortadayken, bunu başarmalarıhiç mümkün değildir.

Ne demişiz mesela o broşürde?"Bugün DY oportünizminaen artakalanlar sorgulamayan, düşünmeyenbir kitleyle, muhasebesi yapılmamışbir geçmişin üzerinde dururken, eskiyidaha sağ bir çizgide taklitten öteyegeçmeyen politikalar oluşturuyorlar."(Kendiliğindenci Bir Hareket DevrimciYol, sy. 85-85)

Bir kelime yanlış var mı? ÖDP, tamda eskinin daha sağ bir çizgideüretilmesidir.

Başka ne demişiz? "DY oportünizmitasfîyeciliğin damgasını bastığısiyasal yaşamını bugün de aynıkarakterde sürdürüyor. Geçmişteiktidara yönelik olmayan biryapılaşmayla, THKP-C potansiyelinitüketmişti, bugün de yine aynıyoğunlaşmayla 12 Eylüldepolitizasyonunun gerilikleriarasında kulaç atıyor." (age. sy. 88)

ÖDP gibi bir "son"a, bu kulaçlaratılmadan gelinemezdi tabii ki. itirazneye o zaman? Bu kulaçları attığınızı,yüzdüğünüz yerin de "12 Eylüldepolitizasyonunun gerilikleri" kulvarıolduğunu söylemişiz. 12 Eylülgerilikleri kulvarından MGK kulvarına!işte ÖDP-DY'nin o günden bugüneuzayan seyri. Broşürde buna işaretetmişiz. Yanlış mı çıkmış? Siviltoplumcu demişiz, işte herşey ortada.

Bunları cevaplamıyorlar Yenidenyazarları. Diyeceğiniz birşey varsa,aktardığımız bu noktalara ilişkinyazın. Ama bu noktada diyecekbirşeyleri olmadığı için uzun uzun iç

savaş, suni denge tartışmalarıyapıyorlar. Yahu sizin ne işiniz kalmışiç savaşla, suni dengeyle. Boşunanefes tüketmeyin siz bunlarla. Onlarartık sizin sorununuz değil! Siz seçim,CHP ile ittifak vb. şeylerle uğraşın. -MGK'nın desteklediği sol olmaklaövünün.

Devrimci hareketi, DY'yedüşmanlıkla suçlamaları ise, tarihibilmeyenler için belki dikkate değerolabilir, ama tarih böyle söylemiyor.Devrimci Sol'un siyasi arenayaçıkışından itibaren, tarih hep DY'ninDevrimci Sol'a karşı siyasetyasakçılığını, bunun yetmediği yerdesilahlı saldırılarını kaydetmiştir.'80'lerde, Devrimci Sol gelişirken veDY'liler yerlerinde yatarken, tekpropaganda faaliyetleri DevrimciSol'u, önderliğini karalamaya yönelikkonuşmalardan ibarettir. "80 sonrasıDevrimci Yol çevresinin gazetelerdeyayınlattıkları ilk ilanlar, ne cuntaya,ne herhangi bir baskıya, katliama karşıdeğil, Devrimci Sol'a karşıdır. AydınErol olayını hatırlayın.Hatırlamıyorsanız, hatırlatırız da.Almanya'da bir Devrimci Yol'cutarafından öldürülen yine birDevrimci Yol'cu olan Aydın Erol'unkatledilmesini, Devrimci Sol'unüzerine atmaya çalışmışlar, o günekadar kamuoyuna yönelik hiçbirfaaliyetleri olmayanlar, birdenilanlarla siyaset sahnesineçıkmışlardır. Mamak'tan DY şefininbaşlattığı ilan furyasıyla Devrimci Sol"karanlık el" olarak nitelenip mahkumedilmeye çalışılmıştır. Neyse ki, AydınErol'u vuran DY'li birkaç ay sonrayaptığını itiraf etmiştir de, gerçekortaya çıkmıştır. Ama bu durumda dane bu Devrimci Sol aleyhtarıkampanyayı başlatan DY şefinden, nediğer DY'li çevrelerden tek birözeleştiri yapılmamıştır. Düşmanlık

SIVAŞ KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 REFORMİZM 19HALK İÇİN

budur işte ve bu DY'ye özgüdür.DY'nin faşizme karşı hiçbir şeyyapmadığı süreçlerde tek faaliyetiDevrimci Sol'un örgütlenmesiniengellemek için her türlü sahtekarlığave saldırılara başvurmak olmuşturdiyebiliriz.

"Şişinen Kurbağa" Daha 12Eylül'de Patlamıştır; "Devrimci Yoldosyası" hala o "büyük" havalarınısürdürdüklerini gösteriyor. Yok,onların birkaç şehirde verdiğimücadele, devrimci hareketin ülkeçapında yaptıklarından fazlaymış! Yok,herşeye rağmen şu kadarlarmış! Şukarlar şehit vermişlermiş!

Mamak süreci, 12 Eylül'den bu yanauzayan süreç, bu "şişmen kurbağa"nınsefaletinden başka birşey değildir.Hala diğer siyasetleri, bu siyasetlerinverdikleri mücadeleyi küçümsüyor. Vehala utanmadan şişiniyor. Neyeşişiniyorsun sen? 17 yıl yatmışsın,şimdi kalkıp şehitler üzerinekonuşuyorsun. Burada tartışılmasıgereken ne teori, ne taktiktir; buradabu saurian yazanların ve bu örgütselmirası yaratanların ahlakısorgulanmalıdır.

Devrimci Yol'un 12 Eylül'dekiteslimiyet çizgisinin güya cevabıolarak Yeniden yazarları "Fatsa'da,Artvin'de dağa çıkanlara" sarılıyor;evet, yüzlerce Devrimci Yol militanı,önderlerinin teslimiyet çizgisindenbağımsız olarak 12 Eylül'ün terörükarşısında dağlara çıkmış ve onlarcasıda şehit düşmüştür. Peki, DY'un"önderleri" ne yaptılar, şimdi yazıpçizenleri ne yaptılar? DY'lilerin bugüno şehiderle "övünmeye", onlarıgösterip teslim olmadıklarınıkanıtlamaya haklan yoktur. Çünkübirincisi, zaten onlara sahipçıkmamışlardır, ikincisi, orada verilenşehitlerin ne çizgisine, ne anısına saygıduymamışlar, izledikleri çizginin,geldikleri yerin onlarla hiçbir ilgisikalmamıştır. Ve tam bu noktada,Artvin'de; Fatsa'da dağa çıkanlarlaövünemezsiniz.Onları düşmanlayüzyüze yalnız bıraktığınız, teslimettiğiniz için hesap vermelisiniz.

Yıllardır gerillayı ağızlarına bilealmayanlar, sıkışınca ona sarılıyorlar.Sen bugün ÖDP'sin. Aynalar, zırıltılarlasiyaset yapıyorsun. Bunlarla konuş,bırak gerillayı.

Tarihin Aklayamadığmı"Yeniden"in "Dosya"ları daAklayamaz; Fatsa, Artvin deyip,bunlara sığınarak ne DY'ninkendiliğindenciliğini gizleyebilir, ne de

DY teslimiyetinin,zindanlardayarattığı olumsuzmirasın, halka vekadrolara karşısorumsuzluğunüzeriniörtebilirsiniz.Polemik için kırkdereden sugetirseniz de,Devrimci Sol'unayrılık sürecibaşta olmak üzeregeçmişiçarpıtsanız da

bunu başaramazsınız.15 yıldır nasıl örgütsüzlüğün

propagandasını yapıyorsunuz.Devrimci olan herşeye karşı nasıl birdüşmanlık geliştirdiniz. Gelenekler,değerler tarafınızdan nasıl bir birçiğnendi. DY'nin 15 yıllık gerçeğibudur, DY'nin bugünü de bunlarüzerinde şekillenen bir "siyaset"tir. DYşeflerinin "siyasette yeni bir tarz"dedikleri bunlardan ibarettir. ÖDP'desiyasi evrimlerinin hemen hemensonuna ve mantıki sonucuna varanDY'lilerin 15 yıldır bu ülkede başka birpratikleri yoktur.

DY siyaseti, kendi ruh hallerine,Mamak'ta kazandıkları siyasi"anlayışa" uygun olarak, '87'lerdensonra tamamen korkan, yılan kitlelerüzerine politika yapmayadönüşmüştür. ÖDP'de somutlananpolitika da esaoı itihanyla bundanfazla ya da farklı birşey değildir.

Kim korkutuyor kitleleri? Düzen.Korkuyu kim meşrulaştırıyor? ÖDP-DY. Paralellik işte buradadır. Düzeniçilik budur. DY'nin ileri gelenleri dünde, bugün de hep düzen içiolmuşlardır. Önce okul, aile, iş diyerekdüzene yerleşmişler, sonradevrimciliği düşünmüşlerdir.Devrimciliği düzen içi yaşamlarınauygun hale getirmeye çalışmışlardır.Onlar kitleleri değil, kitleler onlarısürüklemiştir. DY ve ÖDP böyleşekillenmiştir.

Teslimiyetin TeorisiyleKimseyi İkna Edemezsiniz.Kendinizi Bile! Sözde birdeğerlendirme ama, DY'nin, DY'lilerin'80'den bu yanaki somut pratikleriüzerine bir değerlendirme yok... Neyideğerlendirecekler? Mamak utancınımı? 15 yıl hiçbir şey yapmamayı mı?SHP'li belediyelere yerleşmelerini,şirketieşmelerini mi? Ülkede infazlar,katliamlar olurken sıradan birdemokrat bile olmayıp "ünlemlidemokraf'lığı icat ettiklerini mi?

Pratikten zorunlu sözettikleri yerdeise teslimiyet, mücadele kaçkınlığımeşrulaştınlıp teorisi yapılmışörneğin? Sırf daha az ceza almaküzerine kurulmuş, sırf Mamak'ta "dahafazla işkence görmemek üzere"kurulmuş savunma ve mahkeme tavrısavunulmaya çalışılıyor. Yokmahkemelerde öyle de yapılabilirmiş,böyle de yapılabilirmiş (s. 56)... Bıraksoyut teoriyi. O gün, 12 Eylül'deki DYdavası hangi koşullardayapılmaktadır? O koşullardadevrimcilere, devrimci bir örgütedüşen görev nedir? Oligarşinin o

mahkemelerden halka vermeyeçalıştığı mesaj nedir, bu mesaj nasıltersine çevrilebilir? Bunlarıcevaplayabiliyor musun? Bunlaracevabın yoksa, boş konuşuyorsun.

Evet, o mahkemelerde DY şefleriyana, yakıla "örgüt" değil, dergiolduklarını kanıtlamayauğraşmışlardır, iyi, madem öyle, DYdosyası diye ne demeye o kadar şeyyazıyorsunuz. Ne demeye geçmişte nekadar "kendiliğindene!" değil de iradiolduğunuzu, nasıl bir mücadeleörgütlediğinizi anlatmayaçalışıyorsunuz. Dergi kadar konuşun.Dergi gibi konuşun. Oligarşininmahkemelerinin ceza tehdidikarşısında ve Türkiye halklarınındireniş beklediği bir noktada dergiyimdiyeceksin, sonra koşullar birazfarklılaşınca örgüt gibi konuşacaksın.Yok öyle şey!

Devrimci Yol Gerçeği,ÖDP'dir, Bundan Ötesi BoşLaftır; Sen bugün düzen içisin. Nealakan kalmış senin geçmişle.Kuşkusuz, ÖDP, DY bile olamaz. AmaDY anlayışının, mantığının, örgütününgeldiği yerdir ÖDP. Bu da ortadakigerçektir. DY gerçeğinden geriye kalantek somut şeydir.

Başkaları da vardır, ama özündeÖDP, DY'dir. Ne demişiz"Kendiğilindenci Bir Hareket..."broşüründe. DY sivil toplumcudurdemişiz. Evet, ÖDP tam da budur.Tersini kanıtlamak için ne kadaryırtınırsanız yırtının, açık gerçekbudur, Sivil toplumculuk eleştirisini"1982 sonrasında yazılmış kimimetinleri kullanarak" yapıyormuşuz.Evet, DY'nin "ince" yöntemlerindenbiri daha. Yıllarca DY adına o metinlerdolaştınldı ortada. Sonra "bağlamaz"de çık işin içinden. Peki ne bağlar?Ortada bağlayacak birşey mi var?Troçkistler gibi, ne kadar DY'ci varsa o

. KURTULUŞ

kadar Devrimci Yol var noktasınagelinmiş, o hala bazı metinlerinkullanıldığından sözediyor. DevrimciYol'un sivil toplumculuğunu,kendiliğindenciliğini ve oportünizminikanıtlamak için bizzat bu durumdandaha iyi kanıt olabilir mi?

DY hiçbir zaman gerçek anlamdabir illegalitenin savunucusu,örgütleyicisi olmadı. Hiçbir zamanaçık, güçlü bir iktidar perspektifitaşımadı. Düzen içinde meşrulaşmakhep DY şeflerinin hayaliydi. Siviltoplumculuk DY çizgisinin içindeydi.

Tüm bunlar herkes nezdindekanıtlanmıştır. Bugün "şişinenkurbağa" kendini ÖDP'de yenidenvaretmeye çalışıyor. Hayır, siz hiçbirşeyi belirlemiyorsunuz. Size ait hiçbirpolitika yoktur. Politikalarınız düzeninsiyaset arenasından çalınmadır, birazözgürlük, aşk, demokrasi, sosyalizm şubu sosuna bulandırılmıştır. Fark bukadardır. Siz ancak Mis sokakta birkaçyüz kişi toplarsınız, içer, slogan atar,sonra yine barlara dönersiniz. Yanınızakatabildiğiniz bu tablonun dışındakibirkaç insan da ÖDP'nin "namusunu"kurtarır.

"Dosya"da alay eden bir ifadeyle"...Direniş Komiteleri önerisi siviltoplumculuğa kayışın bir modeliymiş"diye yazılıyor. Peki değilmiymiş? ÖDPgerçeği ortada dururken, "DirenişKomitelerinden kayış", ÖDP gibi birsivil toplumculuk batağındasonuçlanmışken, hala böylesöyleyebilmek nasıl mümkün oluyoracaba?

Bugün DY adına konuşan, yazanherkes, bulunduğu yeriunutmamalıdır. Legalizmin, siviltoplumculuğun revaçta olduğu,devrimci değerlerin çürütüldüğü birbataktan yazıp konuşanlarla,devrimcilerin üslubu da, konuşmakonuları da farklıdır çünkü!*

Devrimci Yol Dosyası'nm Bağla-ma-yıcılığıve Kendiliğindenciliği

Tabii, 17 yıl sonra yapılabilen buDevrimci Yol Dosyası'nda,broşürümüze ancak yedi yıl sonracevap verebilenler, böyle eleştirilerekarşı kendilerine bir sığınak dahazırlamışlar. Yazının girişinde bucevabın da '90'larda yazıldığı belir-tiliyor. Yani o zaman ÖDP yoktu yaortada! '"90'larda.." Yani ne zaman?Bu belirsiz. Belirsizleştirme,muğlaklaştırma öylesine ruhlarınasinmiş ki, otuz, yüz yıl öncesindensözetmediği, hala yaşadığımız bir onyıldan sözettiği halde, bu broşür'90'larda yazıldı diyor. '90 kaç? '91 de'90'lara giriyor, '97 de. Ama belirsizbırakacak, ki sonra lazım olabilir.

Yeniden'in dosyasında deniyor ki;"Devrimci Sol'un ve Mücadelebroşürünün Devrimci Yol'ayaklaşımında devrimci bir eleştirianlayışı değil kaba ve çirkin bir suçla-ma, karalama mantığı egemendir...Devrimci Yol'un kendisi tarafından daeleştiri konusu edilen hata ve eksiklik-leri de... sonuna kadar istismar edil-erek devrimci hareket tümüyle kar-

alanmaya çalışılmaktadır."Devrimci Yol'un kendisi tarafından

kabul edilen eksiklik ve hataları nel-erdir? Bunu bilebilsek, belki bazıeleştirileri gereksiz görürdük. Amaböyle birşey yok. Çünkü ortadaDevrimci Yol adına yayınlanmış birbelge yok. Çünkü ortada Devrimci Yolyok. Bize DY adına bir belge gösterinki onun üzerine konuşalım. Ama DYşeflerinin yazılan dahil, hiçbiri DY'yibağlamıyor, "kişisel görüşler", buhemen her yazıda özel olarak dabelirtiliyor.

Yeniden yazarının talihsizliği,şanssızlığı burada. "Devrimci hareketkaralanmaya çalışılıyor" falan diyor,ama ne yazık ki ortada bir devrimcihareket yok! Gerçek budur.

Ve tüm bunlar, DY'dekendiliğindenciliğin bir siyasi çizgiolmanın da ötesinde klinik bîr durumhaline geldiğinin, bir davranış tarzınadönüştüğünün kanıtlarından başkabirşey değildir.*

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

KURTULUŞ REFORMİZM 28 Haziran 1997

ReformizmCephesindeGelişmeler

VAROŞLARIN ÖDP'Sİ

Ufuk Uras, MilliyetGazetesi'nde yayınlanankendisiyle yapılan röpor-

tajda tam da kuru sıkı bir atışyapıyor. Başta istanbul olmak üzereRefah'ın güçlü olduğu alanlardamahalle mahalle, sokak sokakçalışıyorlarmış ve Refah'ı varoşlardageriletıyotlarmış. Şu hassasiyetebakın, halkın gecekonducu yıkılır,Gazi'de, Ümraniye'de halk ayaklanırÖDP'liler ortada görünmez amaşimdi Refah'ın önünü kesmek içinsokak sokak çalışıyorlarmış. EhÖDP varoşlara girdi ya yakında neşeriat tehlikesi kalır, ne Refahtehlikesi. Bir düşünün Ufuk Uraskucağında kedisi Sultanbeyli'ninçamurlu sokaklarında dolaşıyor.

Halka Refah'ın ne menem birşeyolduğunu anlatıyor. Ya da ÖDP'liler,düdüklerini, zillerini, zırıltılarınıalmışlar gecekonduların tozlusokaklarında hoplaya zıplaya turatıyorlar. Hiç şüphesiz istiklalCaddesi'ndekinden daha çok ilgigörürler. Üst mahalle, alt mahallebölgede ne kadar çoluk çocuk varsatoplanıp artlarına konvoy olur.Hatta boş tenekeye ip bağlayıppeşlerine takanlar bile olur. insanatar da hiç değilse biraz destekliatar. ÖDP kim, varoşlar nere?Beyoğlu Mis Sokak, Bostancı,Kadıköy, Bakırköy gibi yerlerdururken ÖDP'lilerin varoşlarda neişi var? Hem de Refah'ın güçlüolduğu alanlarda!...*

M GK'nın Sivil Kuvvetleri TİSK,TESK, TOBB, DİSK ve Türk-İş'in 6 Haziran'daki ortak

eylemlerinin fiyaskoylasonuçlanmasından sonra reformistcephede yeralanlann koştukları MGKkulvarında biraz frene basar gibi yaptıklarıgörülüyor. Rıdvan Budak"ı, Çetin Uygur'u,ÖDP'si, HADEP'i yaptıkları açıklamalardatemel politikaları değişmese bile özellikleiçine düştükleri, hatta politika olarakbenimsedikleri darbe-şeriat ikilemineilişkin biraz daha temkinli bir dilkullanmaya çalışıyorlar.

ÖDP'DE SEÇİM İTTİFAKIARAYIŞLARI SÜRÜYOROligarşi yeni hükümet arayışlarını

sürdürürken ÖDP'nin hala erken seçimumudu ve ittifak arayışları sürüyor. Bugünde dün söylediklerinden çok farklıbirşeyler söylemiyorlar. Ancak aynenRıdvan Budak gibi, burjuvazininkulvarında sağına soluna bakmadan

doludizgin çok hızlı gittiklerinin birazfarkına varmış gibiler. ÖDP Muğla ilKongresi'nde konuşan Ufuk Uras, ittifakiçin işbirliğine hazır olduklarınıtekrarlarken bu defa ek olarak "Sivaskatliamı, Uğur Mumcu cinayetininmeydana geldiği, 5 Nisan Kararları'nınalındığı dönemde iktidarda olanlar, öncekamuoyundan özür dilemeli" diyor.

Görüyor musunuz Ufuk Uras'ınçözümünü? Eli kanlı CHP'yle nasıl ittifakyapacaksınız eleştirilerinden yılmış olacakki, bu durumda baskıdan kurtulmak içinittifaktan vazgeçmek yerine CHP'ye elininasıl temizlemesi gerektiğini söylüyor. Bunasıl olacak? Örneğin, Baykal kamuoyunadiyecek ki "efendim bizim de hükümetteolduğumuz dönemde biz tasvip etmesekte,bizim dışımızda bazı yasal olmayanuygulamalar oldu. Bunun için özürdiliyorum". Ve böylece ÖDP, onca infaz vekatliamdan, işkenceden, kayıptan, köyyakmalardan, sürgünlerden sorumluCHP'yle gönül rahatlığı içinde ittifakyapabilecek!

Şeriat-darbe, seçim-laiklik deyip MGKpolitikalarının peşinden sürüklenerekdüzeni ve MGK'yı aklayan ÖDP şimdi deburjuva partilerini aklama yöntemigeliştiriyor.

Diyelim ki, süreç MGK-TÜSlADpolitikaları doğrultusunda gelişti veREFAHYOL gitti, dolayısıyla darbe-şeriattartışmaları da bitti. O zaman ne olacak?Geriye ne kaldı? ÖDP neyin politikasınıyapacak? Bugüne kadar şeriat-laiklik-darbe çerçevesinde birşeyler söylüyordu.Gerçi söylediklerinin ne ANAP'tan, neCHP'den, ne de DYP'den bir farkı yoktu.Onlar da şeriata, darbeye karşı olduklarını"demokrasi"ye ve laikliğe sahip çıktıklarınısöylüyorlardı. ÖDP de farklı birşeysöylemiyor. Ama politik cesarette onlardanda geri durumda. Ortaya çıkıp bu işi,sorunları "ben çözerim" diyemiyor.Kendinde o cesareti bulamıyor. Ondan

REFORMİZM KESK'INSIRTINDAKİ KAMBURDUR

E ğitim emekçilerinin Ha-ziran ayının ilk hafta-sında ülke çapında yap-

tığı eylemlerde çoğu illerde katı-lım birkaç yüz civarındaydı. Enkitlesel olanlar istanbul'da beş-yüz, Ankara'da yediyüz kişiyle sı-nırlı kaldı.

Ardından 14 ve 15 Haziran'daKESK mitingleri yapıldı. SonuçKESK içinde tam bir fiyaskoydudiyebiliriz. Adeta kitle yok olmuş-tu. Yürüyen on binler, elli, yüzbin-ler artık hayal gibi geliyor, istan-bul, Ankara, Bursa gibi illerde bilekatılım oldukça düşük; İstan-bul'da mitinge KESK dışında is-tanbul İşçi Sendikaları ŞubeleriPlatformu, çeşitli demokratik kitleörgütleri ve siyasi partiler de katı-larak destek verdikleri halde sayı12-13 bini geçmiyordu. Yine An-kara'daki mitinge Kırıkkale, Yoz-gat, Konya gibi çevre illerden, çe-şitli işçi sendikaları, siyasi partilerve demokratik kitle örgütlerindenkatılım olduğu halde orada da sa-yı üç bin civarında kaldı. Bursa veMersin gibi illerde katılım 3500-4000 bin civarındayken bu sayı

Zonguldak ve izmit gibi illerdeçok daha aşağı düştü.

KESK'in aşmak zorunda oldu-ğu bir açmazla karşı karşıya oldu-ğunu bu rakamlar da açıkça gös-teriyor. Bu açmazı yaratan KESK'eçöreklenen reformizmden başka-sı değildir. Uygulanan reformistpolitikalar, daha doğrusu büyükölçüdeki politikasızlık KESİCİ buduruma getirmiştir. Kimsenin bo-şuna farklı gerekçeler aramaya,hele ki kitleyi eleştirmeye hakkiyoktur. Sorun yönetimde veKESK'in çizgisinin uydurulduğuÖDP'nin reformist politikaların-dadır. Bu dünden bugüne yaşa-nan gelişmelerle ortadadır. GenelBaşkan Siyami Erdem KESK için-de yer alan 22 sendikada 500 binkişinin örgütlü olduğunu söyle-mektedir. Bu hiç de küçümsene-cek bir rakam değildir. Aksine ha-rekete geçirilebildiğinde ülkeyisarsacak bir güçtür. Ama gelin gö-rün ki bugün sıradan yasal mi-tinglere katılım bile bu rakamınyanında komik denecek kadarufalmıştır.

Elbette KESK bu duruma du-

rup dururken gelmedi. Refor-mizm tarafından adım adım bunoktaya getirildi. Yönetimin üstkademelerine yerleşen reformizmKESK'in kuruluşundan bu yanakamu emekçilerinin mücadele-sindeki militan ruhu köreltmekiçin elinden geleni yapü. ÖDP'ninkuyruğuna tablan KESK yönetici-leri konfederasyonu ekonomiz-min bataklığına sürükledi. KESKekonomik talepler dışında eylemyapmaz, mücâdele etmez nokta-sına getirilirken ve eylemler degeçiştirmeci tarzda ele alınırken,devrimci kamu çalışanlarınınönerilerine, taleplerine yüz çevril-di. Kitleleri eğiten, sadece kendiekonomik sorunlarına değil, siya-sal ve toplumsal gelişmelere deduyarlılığım artıran, mücadeleyesevkeden, tabanın söz ve kararsahibi olduğu devrimci sendikacı-lık yerine, bürokrat, tabandan ko-puk sendikacılık anlayışıyla kit-leyle sendika arasına duvar örül-meye başlandı, işte bugün ortayaçıkan sonuç reformizmin bu eko-nomist sendikacılığının, ben ya-parım herkes gelir mantığının if-lasıdır. Ekonomizmin varacağı so-nuç ancak bu olur.

ÖDP'nin kuyruğuna takılmışKESK'i bugün Türk-Iş'ten,DlSK'ten ayırdeden belirgin bir

özelliği kalmamıştır. Onun için lMayıs'ta MGK sendikacılanyla ra-hatça kol kola girip, oligarşinin lMayıs provokasyonuna alet ol-muştur. Şeriat-darbe ikilemi ara-sında MGK sendikaclarıyla ortakhareket etmekten uzak durulma-ya çalışılmış ama MGK politikala-rının bozulması yönünde ileridoğru tek bir adım da atılmamış-tır.

Demek ki, sorun kitlede değil-dir. Susurlük'u protesto etmekiçin Ankara'da yüzbini aşarak bi-raraya gelen kitle de aynı kitledir,bugün mitinglere, eylemlere kaM-mayan kitle de aynı kitledir. Sorunyönetimdedir. Yönetime duyulangüvensizliktedir. KESK yönetimi-ne hakim olan reformist çizgi aşı-lamadığı ya da reformist yönetici-leri değiştirilemediği süreceKESK'in açmazı sürecektir. Bura-da da elbette devrimci kamu çalı-şanlarına, sendikacılarına dahada büyük sorumluluklar düşüyor.Tek çözüm yolu hem düşmana,hem de reformizme karşı müca-deleyi yükseltmek, kesin bir he-saplaşmanın adımlarını atabil-mektir.

KESK'te Yurtsever kamuçalışanları neyin mücadele-sini veriyorlar?

Geçmişi, dünü bir yana bugünKürt halkina yönelik imha ve bas-kı politikası tüm hızıyla sürüyor.Elbette bu imha ve teslim almapolitikasına karşı çıkmak, bunakarşı mücadele etmek tüm dev-rimci demokratlar için bir sorum-luluktur. Ama herşeye rağmen busorumluluk öncelikle yine de Kürtyurtsever devrimcilerin omuzla-rındadır. Peki kamu çalışanlarıiçindeki Kürt yurtseverler acababu sorumluluğu duyuyorlar mı?Ya da bu sorumluluğa uygun birdavranış sergileyebiliyorlar mı?Buna evet diyemiyoruz. Evet diye-miyoruz çünkü maalesef Kürt,yurtseverler yıllardır pragmatik,dar, küçük hesaplarla halklarınkurtuluşu için mücadele edenler-le birliğe önem vermektense, kur-tuluş mücadelesini yolundan sap-tırmak, düzen içine çekerek boğ-mak isteyenlere, reformizme güçvermektedirler. Son SES Kongre-si'nde yaşananlar bu tutarsız poli-tikanın bir kez daha tekrarı ol-muştur. Eğer bugün KESK katli-amlar, baskı ve zulüm karşısındasusuyorsa bunda onun başına çö-reklenmiş reformistler kadar gün-lük, dar çıkarlar uğruna onlaradestek veren, onlarla işbirliği ya-pan Kürt yurtseverlerinin de bü-yük payı vardır, *

SIVAŞ KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 REFORMİZM 21 KURTULUŞ

sonra şu bu burjuva partisiyle ittifakarayışına yöneliyor. Böyle bir parti tekbaşına bile iktidar olsa ne olur? Hiçbir şeyolmaz, diğerleri gibi ancak MGK'ya boyuneğer.

ÖDP'nin bugünkü tüm "havası"düzenin verdiği destek sayesindedir.

Yanlız ÖDP burjuvazinin bugünkendisine verdiği desteğe de pekgüvenmemelidir. Bu burjuvazinin nezaman ne yapacağı hiç belli olmaz. Birzamanlar tam kadro Tansu Çiller'idesteklemişlerdi. Şimdi ise ezmek içinuğraşıyorlar. Baykal'ı bir parlatıp, birsiliyorlar. Duruma, it dalaşınınboyudarına, düzenin ihtiyaçlarına göre bu"destek" tavrı değişebiliyor. Burjuvakulvarında bu işler böyledir. Buralardangelen destek güvenilir destekler değildir.Onun için ÖDP dikkat etmelidir.Burjuvazinin desteğine güvenerek sol'laarasına kalın duvarlar çektiğinde yarınburjuvazi tercihini değiştirdiğinde ortadabostan korkuluğu gibi kalmak da vardır.

İŞÇİLERİN TOKADINI YİYENRIDVAN BUDAK AĞIZDEĞİŞTİRİYORRıdvan Budak, DlSK'e bağlı OLEYİS'in

geçen hafta yapılan 50. KuruluşYıldönümü Toplantısı'ndakikonuşmasında "Aç olan insana laiklik çoklazım değil Laiklik, demokrasinin altbaşlığı olmalıdır. Aç insan şeriat düzenindeyaşasa ne olur, faşist diktatörlük altındayaşasa ne olur, laik düzende yaşasa neolur... Demokrasiyi koruyup, kollamakistiyorsak, biz çalışanlar olarak daha çokörgütlenmeliyiz" diyor. Konuşmasınındiğer bölümlerinde de yaratılan "irtica vedarbe" ikilemi ile demokratik taleplerinertelenmesi ile karşılaşıldığını belirtip,demokrasinin örgütlü toplumdaolabileceğini, burada DİSK'in desorumluluğunu kabul ettiğini söyleyerekbir yanıyla özeleştiri yapar görünüp, "tekbaşına laikliği koruyalım demenin hiçbirşey ifade etmediğini" söylüyordu.

Halbuki aynı Rıdvan Budak daha 15gün önce işverenlerle, tekelci patronlarınsözcüleriyle aynı masaya oturup en büyüktehlikeyi şeriat ilan ederek, hükümetidüşürmek amacıyla MGK'nın istekleridoğrultusunda eylem kararlan almıştı.Şimdi ne olmuştu? Yanlış yaptığınıfarkedip MGK kuyrukçuluğundan çark mıediyordu? Bu kimseyi yanıltmamalıdır.Evet, Rıdvan Budak'ın konuşmalarınabakarsanız sanki bir çark ediş sözkonusudur. Ama bunlara bakıp netsonuçlar çıkarmak yanlıştır. RıdvanBudak'ın dünü ile bugünü arasındatemelde bir fark yoktur. Bugünkü düzeni,yani faşizmi hala demokrasi olarak gören,hala "demokrasiyi korumak vekollamaktan" bahseden bir kafanıntemelde değişmediği açıktır. Bu kafaMGK'nın varlığını hala meşru görüyordemektir ve yine dün yaptığını yarın datekrarlayabilecek demektir.

Rıdvan Budak 15-20 gün önce bugünsöylediklerini bilmiyor muydu? Bal gibibiliyordu. Bile bile bu oyunun, politikanıniçinde yer aldı. O gün MGK'ya, burjuvaziyeyaranmak işine geliyordu öyle davrandı,yaptığı eyleme işçilerden destekbulamayıp tokadı yiyince bugün de böylekonuşmak işine geliyor. Ne de olsa işiniçinde bir de koltuk sorunu var. Arada birişçilerin de gönlünü almak gerekiyor.*

*KAZANALIM

GELiŞi DÜNDENBELLİ BİRLİKLERTürkiye solunun birlik serüveni

dersek tarihi nereden başlatmak gere-kir?

Bu tarih doğal olarak solun ortayaçıkışına kadar uzatılabilir. Çünkü "bir-lik" sorunu hem devrimci siyaset açı-sından, hem burjuva siyaset açısın-dan, farklı biçim ve muhtevalarda daolsa, sınıflar savaşının iki tarafında dasürekli olarak gündemde olmuştur.Ancak Türkiye'de sol açısından birliksorununun güncelleşmesi esas olarak72 sonrasıdır. Birlik sorununun "yakı-cı bir görev" olarak adlandırılması ise1980 sonrasıdır. Ancak bu dönem, bir-liğin adeta solun olumsuzluklarınıntezahürü haline gelmesinin de tarihi-dir.

"ihtilalciler Cephesi", "ProleterDevrimcilerin Birliği"... Şimdi kimhatırlıyor mesela bu isimleri? Pek faz-la hatırlayan 'olacağını sanmıyoruz.Bu isimlerden ilki 1975'de, ikincisi1976'da gündeme gelmiş iki birlik giri-şiminin adıdırlar. '70'li yılların sonla-rına doğru da Ulusal DemokratikCephe, Birlik Yolu Direniş Cephesi gi-bi çok çeşitli birlik girişimlerine veprojelerine tanık olundu. Bunlardangeriye pek birşey kalmadı. Ama bunlartüm eksiklik ve yanlışlıklarına, birliksorunundaki çarpık kavrayışlarınarağmen bir anlamda denilebilir ki,pratiğin içinde gündeme gelen birlikarayışlarıydı. '80 sonrası birlik soru-nunun gündeme gelişinin ayırt ediciözelliği ise birliğin adeta pratikten ay-rı bir sorun gibi ele alınışıdır.

'80 sonrasının en önemli "birlik tar-tışmaları" olarak gündeme gelen Fa-şizme Karşı Birleşik Direniş Cephe-si'nde de, meşhur Kuruçeşme Toplan-tıları'nda da asıl belirleyici özellik bu-dur.

Pratikten kopuk birlik arayışının en"görkemli" örneği kuşkusuz yurtdışın-da oluşturulan Faşizme Karşı BirleşikDireniş Cephesi'dir. Yurtdışında oluş-turulmuştur ama yurtdışı alanına öz-gü bir birlik değildir, merkezidir. Ülke-de hiçbir varlığı, mücadelesi olmayan-ların birliğidir. Güya ülkede mücade-leyi yükseltmek için kurulmuştur.Ama pratikten kopukluk o boyuttadırki, ülkede deyim yerindeyse bir yapra-ğı bile yerinden oynatamamışlardır.

Herşeyden önce çıkış noktası sa-kattır. Gerçi deveye demişler ki, "boy-nun niye eğri?", oda "nerem doğru ki"demiş. Faşizme Karşı Birleşik DirenişCephesi de bu hesap; pek doğru yanızaten yok ama en eğri yanı yine de buçıkış noktasıdır.

Bu "cephe"nin yayınladığı bir yazı-da bu "çıkış noktası" şöyle ortaya ko-nuluyordu: "önümüzde duran devri-mi hazırlama ve örgütleme görevi,hiçbir grubun tek başına altındankalkamayacağı kadar büyük ve zor-ludur..."

Bu sözlerin altın-da yatan ülke ile hiç-bir bağı kalmamış,ülkede mücadeleyitatil ederek mülteci-liği seçmiş gruplarıno anki durumlarının

meşrulaştınlmasıdır. Bir siyasi hare-ketin, örgütün "tek başına üstlenmesigereken" misyonun, sorumluluğunböyle bir gerekçeye sığınılarak adetabaşından atılmasıdır. Çıkış noktasıböyle olan bir cephede, cephenin ku-ruluşundan sonra da kimsenin taşınaltına elini sokmaya yanaşmayacağıbelliydi. Dolayısıyla bir sürü örgütünbiraraya geldiği çok iddialı bir progra-ma sahip bu cephe sıradan, güçsüztek bir örgütün tek başına yapabilece-ği kadar bile birşey yapamadan tariheböyle bir miras bile bırakamadan sili-nip gitmiştir.

Sonra "birlik perdesi" yeniden esasolarak Kuruçeşme'de açılmıştır. Pra-tikten kopuk gevezelikler, tartışmalar,aylarca sürmüş ve o an somut bir so-nucu görünmese de, legalizmin, siviltoplumculuğun temelleri bu toplantı-da sağlamlaştırılmış, tasfiyeciliğin ze-mini hazırlanmıştır. Bakın legalizmisola sokanlarla, ÖDP'yi oluşturanlar-la, FKBDC'nin ve Kuruçeşme toplantıve tartışmalarının baş aktörleri esasolarak aynıdır. Devrimci Yol, KSD,TKEP, Troçkistler bu işin başını çek-mişler, kendi sivil toplumcu, sağcı an-layışlarını buralarda egemen kılmış-lardır. O dönemin birlikçilerinin de-ğişmez özelliği de "örgütsüz kesimi to-parlamak"tı. Ortada dolaşan geniş ör-gütsüz kesim, adeta herkesin ağzınınsuyunu akıtıyor, "birlik projeleri"ndebunlara çok özel bir rol veriliyordu, ,

12 Eylül sonrası süreçte ciddiyet-sizlik, sorumsuzluk, pragmatizmadeta birlik tarzı haline gelmiştir.

'80'lerin sonunda olduğu gibi,'90'ların başı da birlik çağrılarının birhayli bol ve revaçta olduğu bir süreç-tir. Mesela Ocak '92'de TKEP bir çağrıyayınlamıştır. Çağrısında iki öneri var-dır;

Bir, devrimci örgütlerin devrimciblok oluşturması, iki, en genel anlam-da devrimci sosyalist güçlerin de yasalbir sol parti oluşturmaları.

Hemen bu çağrının ardından iseTDKP, TKEP, TKKKÖ ve TKP/ML Hare-keti imzalı bir çağrı daha çıkmıştı. Oçağrıda da çeşitli talepler belirtilerek"işçilerin, emekçilerin, devrimci ikti-darını hedefleyen bir mücadele içingüçlen birleştirmek'ten sözediyordu.

Bu bildiride imzası olan TDKP, aynıgünlerdeki bir başka açıklamasındaise şunları söylüyordu: "Yani örneğin,PKK, TDKP, Dev-Yol ve giderek iriliufaklı diğer gruplar, emperyalizmekarşı mücadele temelinde ve yığın ha-reketini ilerletici bir taktik çizgi üze-rinde oluşacak bir demokratik parti,devrimci halk partisi içinde birleştik-lerinde reformizmin iflasa doğru gidi-şinin ve yığın hareketinin yükselişininbirarada getirdiği potansiyeli örgütle-me olanakları çıkacaktır."

Ciddiyetsizliğe bakın! Bir siyasetherkesle her türlü çağrıyı yapabiliyor.Büyük iddialarla ortak imzalar attığı

siyasetleri bir başka açıklamasındayok sayabiliyor. TDKP de örgütsüz ke-simlerin peşindeydi.

Evet, şimdi bu imza sahiplerinin,Kuruçeşmelere katılanların geldiğiyerler, o gün söylenenlerin anlamınıartık yoruma gerek bıraktırmayacakaçıklıkla ortaya koyuyor. O zaman bugirişimler eleştirildiğinde tabii eleşti-rileri kabul etmiyor, devrimcilikte bu-runlarından kıl aldırmıyorlardı. Amatüm bu tartışma ve girişimlerin özü,sağcılık, sivil toplumculuktu. Lega-lizmdi.

Devrimci Sol Merkez Komitesi budönemde tüm bu girişim ve çağrılara1992 Temmuz'unda yayınlanan "Sah-te Birlik Çağrılarını Değil, Mücadele-yi Yükseltelim" başlıklı bir bildiriylecevap vermişti. Bildiride şu tespit edi-liyordu;

"Bugün Türkiye devrimci-yurtse-ver hareketini esas olarak üç grubaayırabiliriz:

1- Stratejik veya taktik düzeydedoğru veya yanlış düzene karşı ileriveya geri boyutlarda mücadele eden-ler.

2- Bir türlü kendi düşüncelerinihayata uygulamayan ama yok da ol-mayan, sürekli bir çevreyi etrafındabulunduran klasik çalışma tarzınıaşamayanlar.

3- Sadece yazıp, çizebildikleri birdergi çıkarma dışında hemen hemenhiçbir şey yapmayan, sağa sola akılveren, eleştiren, ahkam kesenler..."

Bu satırların hemen devamında daşu söyleniyordu;

"Bugün Türkiye'de birinciler olma-dan diğerlerinin yaşama şansı yok-tur. Mücadele, doğru temelde birliklerve devrim, birincilerin zemininde ge-lişecektir... Birlik bu zeminde ele alın-mak zorundadır."

Pekala bugün gördüğümüz nedir?Birlik konusunda adım atanlar dahaçok bu zeminin dışındakilerdir. Yaniyukarıdaki gruplandırmaya göre söy-lersek örneğin ÖDP, ikinci ve esas ola-rak üçüncü gruptakilerin birliğidir.Birlik yaptıktan zemin, tasfiyecilik,düzen içiliktir.

Az çok birşeyler yapmaya çalışanlaryani birinci gruptakiler ise ne yazık ki,birlik konusunda en olumsuz sınavıverenler durumundadırlar. Çünkü,pek çoğu, ne siyasal anlamda dik du-rup yalpalamalardan kaçınabilmiş, nede devrimci bir birlikteliğin gerekleri-ni yerine getirememişlerdir.

Devrimci Yol'u, KSD'siyle, TKP'siylereformizm, tasfiyecilik görevlerini ta-mamlayıp, düzen kulvarında başdön-dürücü bir hızla yol alıyorlar. Bu baş-döndürücü hız içinde burjuvazininkurduğu tuzaklara düşmekten de kur-tulamayacaklardır. Birlik anlamındahalkın, devrimcilerin onlardan bekle-yeceği birşey kalmamıştır. Devrimci-lerin bugünkü görevi, reformizminyolunu kesmektir. Reformizmin yoluise, açık ki, devrim mücadelesinin ge-lişmesiyle kesilebilir. Kendilerini tasfi-ye etmekte özgürdürler, bunu yapmış-lardır, ama -şu ya da bu görünüm al-tında- devrimci mücadeleyi, halkınmücadelesini tasfiye etmelerine izinvermeyeceğiz.*

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

1997 REFORMİZM 22 HALK İÇİN

KURTULUŞ

ZAAFLARI GİZLEMEK İÇİN

SİP GİBİ YAPMALI

T ürkiye solunun, çocuklukhastalığıdır. Politikasızlığı-nın, birşey yapamamanın ge-

tirdiği sıkıntının üstünü örtmek, daha-sı varlığım sürdürebilmek, çevresinde-ki unsurları tutabilmek için sağa solasaldırmaya başlar. Kendisi ortaya bir-şey koyamaz, sürece ilişkin somut birprogramı, taktiği yoktur ama o bunubaşkalarını eleştirerek gizlemeye çalı-şır.

Okuru eline gazeteyi alınca baka-caktır. Şunun için şöyle yazmışlar, bakbak meğerse şu siyaset reformistleşi-yormuş, aa bunlar da hep böyle yanlışişler yapıyorlar, şunlarda da "devrimcikavrayış ya da devrim perspektifi soru-nu" varmış. Hımm o yanlış, bu yanlışdemek ki en doğrusunu bizim parti bi-

. liyor, diyecektir, işte bu köylü kurnaz-lığıyla siyaset yapmaya çalışıp var ol-ma mücadelesi verenlerden biri de SlP.

SİP boyuna posuna, kendisinin neyapıp yapmadığına bakmadan HalkAnayasası'ndan aldığı birkaç alıntıdanyola çıkıp Devrimci Harekete ilişkinçapını ve kavrayışım aşan eleştirilerdebulunuyor.

Sözde Halk Anayasası'nı eleştiriyor.Ama esasında derdi o değil. Aklıncaoradan bir eleştiri zemini yakalayıpsaldırarak illa da kendini ciddiye aldır-mak istiyor. Bak Cephe ile bile "pole-mik" yürütüyorum diyecek. Böylece"ciddiye" alınan "önemli" bir siyasetolduğunu göstermiş olacak.

Başkalarını eleştirerek politikasızlı-ğının üstünü örtüp, objektif durumu-nu teorize etmeye çalışıyor, öyle ya bi-rilerini reformistlikle, sağa kaymaklaeleştirdin mi kendi reformistliğini da-ha kolay gizlersin, en devrimci sen gö-rünürsün, insanda biraz yüz, utanma,sıkılma olur. Başkalarını "sağa savrul-ma"yla eleştirmeden önce dönüp birkendine bakar. Sen eleştirdiğin Cep-he'nin ne kadar sağında-solundasınki? Daha doğrusu sen neredesin?

Siyaset sahnesine yasal reformistbir parti olarak çıkmışsın, çalışma tar-zından, mücadele anlayışına, örgüt-lenmene kadar herşeyin reformist, biradım ötesi düzen partisi olmak; ondansonra kalk sağı-solu reformistlikleeleştir. Bari kendinize güldürmeyin.

Bugüne kadar SİP'in hangi devrim-ci politikalarını gördük, ne yaptı? SİPkim, ne diyor? Kaç kişi bundan haber-dar? Hangi kitle hareketini örgütledin,yönettin? Oligarşinin saldırılan karşısında bugüne kadar üretip kitleleremaledebildiğin tek bir politikan varmı? SİP'e malolmuş tek bir eylem, di-reniş, bir süreç, şu gündemi belirledimdiyebileceğiniz birşey var mı? Ne üret-tin? Üretemezsin, hiçbir şey yapamaz-sın. Çünkü halktan, halkın mücadele-sinden kopuksunuz.

Oturup masa başından ahkam kes-mekle, çok bilgili, entellektüel havala-rına girip sağı solu eleştirip, akıl sat-makla, "devrimci", "sosyalist" kelime-

lerini çok kullanıp, yazıp, çizmekledevrimci, sosyalist olunmuyor. Olsaolsa SİP gibi halkı küçümseyen kibirlibir küçük burjuva-aydın tarzı ortayaçıkıyor.

"DEVRİM İÇİN SAVAŞMAYANASOSYALİST DENMEZ"Peki SİP savaşın neresinde? Dahası

SİP ne yapar, faşizme karşı nasıl mü-cadele eder? Bizim gördüğümüz, legalbir parti, haftalık çıkarılan legal bir ga-zete ve bu gazete etrafında şekillenenpropaganda çalışması, başka; yanınadestek olabilecek birilerini bulabilirsearada bir yapacağı bir miting, onun dı-şında kimi demokratik kitle örgütleri-nin sendika ya da partilerin miting vegösterilerine katılmak. Ara sıra da bil-diri dağıtıp, afiş asmak.

Başka birşey var mı? Var. Mesela,parti taktiğini uygulayarak MGK sen-dikacılarına l Mayıs'ta "yuh çeker":Bizim yıllardır sıradan sempatizanları-mızın talimat bile almadan yaptığı işi0 parti taktiği yapar, insan biraz uta-nır. Eğer politika dediğiniz buysa bolbol hayrını görün. Onun gibi çok takti-ği sempatizanlarımızdan öğrenebilir-siniz, size yardımcı olabilirler.

Dünya ve Türkiye halkları başkabirşeylerini görmemiştir. Devrimcile-rin cenazelerinde yoktur, Gazi, Ümra-niye gibi ayaklanmalarda yoktur, bari-katlarda, direnişlerde, çatışmalardayoktur.

Ama lafta keskindir. Abartıcıdır.Oturduğu yerden atar tutar. Rekabet-çidir. Özellikle kendi kulvarındakiÖDP, EMEP gibi partilerle didişir du-rur. Oportünizmin her yerde pankart'açma tutkusu gibi onda da her yerdeilla da Başkanını konuşturma tutkusuvardın Reformist cephenin Alınteri'si-dir. "En devrimci", "en sosyalist" odur.Bravo SÎP'e!... Herkes SÎP'-1 örnek almalı, onun gibi olmalıdır.

Madem savaşın içinde, halkın dire-nişlerinde yoksun, o zaman akıl vere-mezsin. Önce örgütle, mücadele et,savaşın içinde yer al, ondan sonra ko-nuş.

SlP kendini kendinden menkul"proletarya partisi", "öncü partisi" ye-rine koyup yükseklerde uçuyor. Biz SÎPgibi partilere legalde kullanılan der-nekler gibi bakarız, Esas itibariyle on-lardan pek de bir farkları yoktur. Hattabizim derneklerimiz onların yapabile-ceklerinden çok daha fazlasını yap-mışlardır, devrimci mücadelenin ge-liştirilmesinde onlardan çok daha ile-ride işlev görmüşler, sorumluluk üst-lenmişlerdir.

ESNAFLARHALK DÜŞMANI MI?Halk Anayasası Taslağı'nda "Hol-

dinglerin, süpermarketlerin değil es-nafımızın içi kan ağlıyor" demişiz.Bakın SlP de buna karşı ne diyor: "... iş-

çi sınıfı dururken esnafın içinin kanağlayışım dinlemek ancak devrimci-likten demokratlığa 'terfi etmekle'mümkün olmakta... Ve seçilen bu imge(içi kan ağlayan esnaf) önemsenmeli-dir; zira yapılan hiç de sürç-i lisan yada yanlışlık değildir, bu kelimenin se-çilmesi, HÖP'ün uzun bir zamandırgeçerli olan ve günümüzde daha da ge-rileyen siyasal tercihlerine tekabül et-mektedir." (Polemik, 13 Haziran '97)

Bakın gördünüz mü nasıl gerilemiş,sağa kaymışız. Öyle ya iflas eden ya dageçimini zar zor.kazanan esnafa sahipçıktın mı geriliyorsun demektir. Niye?Esnaf halk düşmanı mı? Onların hersene yüzlercesi, binlercesi iflas edip iş-sizler ya da işçi sınıfı içine karışmıyormu? Hadi öyle olmasa bile esnafı ör-gütlemek, devrimin yanında tavır al-masını sağlamak, en azından karşı-devrim cephesine itmemek işçi sınıfi-

nın aleyhine mi oluyor? Ama SİP'inderdi başka, o şöyle düşünüyor: HÖPesnafın içinin kan ağladığını dinliyor.Hımm esnaf ne? Küçük sermaye sahi-bi ya da küçük burjuva. Demek ki HÖPküçük burjuvalara sahip çıkıyor. De-mek ki HÖP aslında özel mülkiyetekarşı değil, hatta savunuyor ya da bu-na özlem duyuyor, öyleyse HÖP dahaJ°8ru ifadeyle Cephe küçük burjuva-ziyi temsil ediyor. Sürekli işçi sınıfın-dan, sosyalizmden bahsetmedikleri-ne, onun yerine halk halk dediklerinegöre bu tastamam böyle. Evet, SlP sa-dece siyasal körlüğüyle değil, aynı za-manda fizyolojik olarak körelmiş bey-niyle de böyle düşünüyor.

Onun için varsa yoksa işçi sınıfı. Tekdevrimci sınıf olan işçi sınıfı varken,diğer kesimleri örgütlemenin ne anla-mı var? işçi sınıfını örgütledin mi dev-rimi yaptın demektir. Zaten esnaf, kü-çük üretici, yoksul, topraksız köylülerdediğin ne ki, devrime katılsalar neolur, katılmasalar ne olur? Niyeti olanişçi sınıfi Çağırdı mı peşinden gelir.Şablonlarda bunların yeri belli. Devri-mi yaptın mı nasıl olsa sosyalizm he-men kuruluverecek, bunlar da zatenortadan kaldırılacak. SlP'in engin dev-rimci kavrayışı üç aşağı beş yukarıböyledir. Tabii bu arada illegalite me-selesine hiç değinilmez. Faşizmin ol-duğu ülkede legal mücadele araçlarıy-la nasıl devrim yapılacağı tartışılmaz.

Ama nasıl olsa "dilin kemiği yok".Aüp tutuyor, îşçi sınıfı ağızlarındandüşmüyor. Duyan da gerçekten işçi sı-nıfi içinde küçük de olsa bir güç olduk-larını sanır. Halbuki ne işçi sınıfi için-de bir güçtürler, ne "Parti bileşimleri"ve kadroları işçi kökenlidir. Ama SlPhaline bakmaz hiç!

KİTLESELLEŞEMEMEYESİP KILIFISöylediğimiz gibi SlP'in esas derdi

Anayasa değil. O eleştiriyle yalnız ken-di politikasızlığını örtme peşinde.

Kendisinde yoksa başkasında da ol-mamalı. Varsa onun da yanlış olduğu-nu söylemek gerekir ki, kendi durumu,politikasızlığı ortaya çıkmasın.

Sadece eleştiriyor, yerine kendisi nekoyuyor o yok. Mesela meclisler içinde "Sovyetlere özenme ve kopyalamaarzusu" falan diyor. Efendim neymiş"işçi Meclisleri" 70'lerde, '80'lerde hepbir fikir olarak gündeme getirilmiş.Ancak, "Türkiye solunun tarihinde'Meclisler'in hiçbir siyasal etkinliği" neyerel, ne global düzeyde olmamış, ola-mamış. Gördünüz mü SlP böyleceMeclislerin gereksiz birşey olduğunuda ispatlamış oldu. SlP, "soyutluk" göz-lüğünden bakıyor.

Mesele fikrin "eski'liği, "yeni"liğideğil, doğruluğu, yanlışlığı, gerekliliği-gereksizliğidir. SlP'te neden yanlış bul-duklarının, kolektif karar alma organ-larına neden karşı olduklarının bilim-sel bir açıklaması yoktur. Meclisleryanlış, gereksiz olunca da kendi taba-nına meclislere neden katilmadıkları-nı açıklamaya ihtiyaç kalmıyor tabii.Geniş halk kesimleri, işçi kitleleri han-gi araçlarla nasıl örgütlenecek bunlarakafa yormaya da gerek de kalmıyor;yasal partiye devam!

Bu arada SİP'ten yeni teorik tespit-ler, tahliller de öğreniyoruz. Meselakitleselleşmenin hantallık yarattığı gi-.bi. "Çoğalma hevesi, sayıya saplandığıölçüde hantallık yaratır, yapıda zararlıyüzlerce tortu bırakarak Konjonktürünzamansal sınırlarında erir kalır." (Po-lemik, 13 Haziran '97) Gördünüz mü,SÎP neden kitleselleşmiyormuş? Biz desanıyorduk ki SlP bu işi beceremiyor.Meğerse kitleler akın akın SlP'e koşu-yormuş da onlar buna itibar etmiyor-muş. Bünyelerine zararlı tortu gelme-mesi için kasten böyle "marjinalliği"tercih ediyorlarmış.

SlP sağı solu eleştirmeden önce dö-nüp bir boy aynasında kendine bak-.malıdır. Bu ülkede artık eski kitabi bil-gilerle, şablonculukla, keskin görün-mekle, masa başında atıp tutmaklabelki küçük bir çevre olarak kalınırama kimse bir güç olamaz, devrim sü-recini geliştiremez. SlP yasal parti bi-nalarından dışarıyı göremeyen gözle-riyle ne Halk Anayasası'nı, ne de onunbugün göreceği işlevi, ne de faşizm ko-şullarında demokratik mücadeleninniteliğini ve de devrim için devrimcisavaşı kavrayabilecek yeteneği göste-remez.*

Okmeydanı'ndaŞehitler SelamlandıVe Bir İşbirlikçiCezalandırıldıDevrimci Halk güçleri Halk kur-

tuluş Savaşçıları Sibel Yalçın veSüleyman Örs'ü selamlamak için 14Haziran günü sabah saat 7:30'da"Sibel Yalçın Direniş Parkı"na CepheBayrağı astı. Cephe bayrağı üç saatboyunca parkta dalgalandı

Ayrıca 21 Haziran'da Okmeydanı,Anadolu Meydanı'nda lakabı 'Palet'olan bir halk düşmanı Devrimci HalkGüçleri tarafından dövülerek ceza-landırıldı, işbirlikçi daha sonra halkateşhir edildi.*

SIVAŞ KATLİAMININ SORUMLULARI

28 Haziran 1997 ŞEHİTLERİMİZ 23HALK İÇİN

.KURTULUŞ

Yüksel Karan Talip Güldal

Temmuz 1980

İbrahim Karakuş

2 Temmuz'da Topkapı'da "işkencelere ve Faşist Teröre Karşı" gerçekleştirilenbir gösteride polisle girdikleri çatışmada şehit edildiler. Talip ve İbrahim

1960 doğumluydular.

Arap ünverTemmuz 1979

l Temmuz'da sivilfaşistler tarafındankurulan bir pusuda

katledildi.1954 Doğumluydu.

Turgut YılmazTemmuz 1980

Çeliktepe SanayiMahallesi'nde bir

cezalandırma sırasındaelindeki bombanın

patlamasıyla aramızdanayrıldı.

Ali KalkanTemmuz 1986

Gözaltında ve tutuklukaldığı sürece

j gördüğü içkencelersonucu yakalandığıhastalık nedeniyle

tahliye edildikten birsüre sonra kaybettik.

Nuran Demir1969'da Sivas imranlı ilçesinde doğdu. Kürt-Alevi milliyetinden.

1992 yılında Afyon Iktisadi-İdari Bilimler Fakültesi'nde öğrenciykenmücadeleyle tanıştı. TÖDEF saflarında pekçok eyleme katıldı. Hare-ketle belli bir süre organik ilişkisi oldu. Daha sonra Parti'nin kurul-masının açıklanmasıyla Afyon'da Parti'yi selamlamak için pankartasma eylemi gerçekleştirildi. Operasyon sonucu gözaltına alındı vetutuklandı. Dışarı çıktığında yine mücadele etti. Silahlı eylem hazır-lığı öncesinde silahın elinde patlaması sonucu şehit düştü.

GEORGİ DİMİTROVBulgaristan devriminin önderi Dimitrov, bir basımevi işçi-

siydi. 1894 yılında Bulgaristan Sosyal Demokrat işçi Partisi(BSDlP)'ne bağlı olarak "Merkez Basın işçileri Sendikası"nınkuruluşuna önderlik etti. Devrim mücadelesinde hızla öneçıktı. 1902 yılında üye olduğu BSDlP'de 1909 yılında MerkezKomite'ye seçildi. 1918'de tutuklandı. 1919'da serbest bıra-kıldı ve 1920'de milletvekili seçildi. 1921'de Komintern 3. Kon-gresi'ne katılmak için gittiği Petrograd'ta Lenin'le görüştü.

1923 yılında Dimitrov'un da yer aldığı anti-faşist ayaklan-ma başarısızlıkla sonuçlandı. Yurtdışına çıkan Dimitrov1924'te Bulgaristan Komünist Partisi ve Balkan Komünist Fe-derasyonu'nün temsilcisi olarak Komintern'in 5. Kongresi'ne

katıldı. 1933 yılında yanan Reichtag Sarayı'nı kundakladığı gerekçesiyle tutuklandı. Dokuz aykadar tutuklu kaldıktan sonra beraat ederek serbest bırakıldı. Bu yıllar Dimitrov'un dünya dev-rimci hareketi içinde önder niteliğini kabul ettirdiği yıllardır. 1935'de Komintern'in 7. Kongre-si'nde Komintern Genel Sekreteri seçildi.

Dimitrov Vatan Cephesi'nin 1945'te iktidarı ele geçirmesiyle Bulgaristan'a döndü, halk cum-huriyetinin inşasına önderlik etti. 1947'de Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Baş-kanlığı'na seçildi.

Dimitrov 2 Temmuz 1949'da dünya halklarının kurtuluş mücadelesine değerli teorik katkı-lar yapmış bir devrimci önder olarak öldü.

LAR

"PARTİ BENİM"Bu haftaki şehitler sayfamızda her zamankinden farklı

olarak, tarih açısından bu haftaya denk düşmeyen birşehidimiz var: Nuran Demir.

Nuran Demir 17 Nisan 1995'te şehit düşmüştü. Şehitdüşüşünün ayrıntılarına ilişkin bilgiler ancaktamamlanabildi. Onun şehit düşmesinin diğer pek çokşehidimizden farklı bir yanı var: Nuran hareketle bağınınkopuk olduğu bir dönemde şehit düşmüştü. Şehitlersayfamızda ona bu denli geç yer verebilmemizin bir nedenide buydu zaten, ama burada asıl üzerinde durmakistediğimiz bu değil, hareketle bağı kopuk olmanın neanlama geldiğidir. Nuran şehit düşerken bu konuda birörnek de sunmuştur bize.

Evet, bilinir, hareketle bağın şu ya da bu nedenlekopması, kimileri için adeta denetimden kurtulmak gibidir,hiçbir şey yapmamanın vesilesi olur. Gerekçe hazırdır nasılolsa: "bağım yoktu", "ne yapacağımı bilmiyordum" vs. vs.Oysa gerçek bu değildir. Bir devrimci için her zaman, herkoşulda yapacak şey vardır ve gerçekte her devrimciistediğinde ne yapması gerektiği sorusunun cevabını damutlaka bulur. Belki eksik yapar, belki yanlış yapar, ama bu,kavganın dışında kalmaktan yeğdir. 12 Eylül sonrasınıdüşünün; '80'nin, '81'in şehitlerinin pek çoğu merkezibağların, günlük talimat ilişkilerinin alabildiğine seyreldiğibir dönemin şehitleridir. Ama onlar bu örgütsel durumu,hiçbir zaman mücadelenin dışında kalmanın gerekçesihaline getirmemişlerdi. Çünkü bir gerekçe aramıyorlardı.

Nuran'ın da Parti'yle bağı yoktu. Ama bulunduğu yerdebaskılar yoğundu. Onun görevi bu baskılara karşımücadeleyi örgütlemekti. Parti'siyle, Cephe'yle ilişkisiolduğunda, adı gibi biliyordu ki, kendisine söylenecek olanda buydu. Bağının kopuk olduğu bu dönemde bir silahlıeylemin hazırlığı sırasında şehit düştü

Parti, bulunduğu yerde Nuran'dı çünkü.Bu o anki ilişkiyle ya da ilişkisizlikle açıklanabilecek

birşey değildir elbette. Bu, bir sorumluluktur. Bir ruh halidir.Düşünüş tarzıdır. Parti benim diyebilmektir. Benimolduğum yerde parti var diyebilmektir. Nuran böyledüşündü, böyle hissetti, böyle şehit düştü. "Yoldaşlar, Partisizsiniz" dedi bize. Son sözü, son eylemi olarak. *

YOLDAŞLARININ ANLATIMLARINDANNuran Demir; işkenceyi, cezaevlerini tanıdı.

Okulundan uzaklaştırıldı. Ama hepsinden sonramücadeleye daha coşkuyla sarıldı.

Nuran yoldaş halk arasında ağırbaşlılığı vemütevazılığıyla sevilen bir insandı. Şehit düştükten sonraAfyon'da onu tanıyanların ağzından "çok iyi bir insandı" *sözü düşmedi hiç. Bir ara çalıştığı halkevini bu yapısısayesinde kısa süre içinde mücadelemizi geliştiren bîrnoktada düzenledi. Halkevinde büyük bir resmi karanfillerarasında asılıdır. Afyon'da Devrimci Sol ve Parti-Cephe'yitanıtan, bıkıp usanmadan ideolojimizi anlatan birisiydi.

Nuran yoldaş ile o gün evde oturuyorduk. O sıradavarolan iki silahımız bendeydi. Silahta mermi ağızdaancak emniyeti kapalıydı. Bu sırada Nuran benden silahıistedi. Verdim. Verirken dikkatli olmasını söyledim. Nuransilahı bir süre tuttuktan sonra emniyeti açtı. Daha sonrahoroza elini uzattı. Ben oynama demeye kalmadan silahpatladı. Nuran şakağından yaralandı. O an belli birşaşkınlık geçirdik. Sonra yanımızdaki diğer arkadaşahemen bir taksi çevirmesini söyledim. Ve taksiye bindiripNuran'ı hastaneye kaldırdık. Ben Nuran'ı hastaneyegötürdükten sonra gözaltına alındım. Nuran benşubedeyken, hastaneye yatırdığımızdan 30 saat sonraşehit düştü. *

ALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

KURTULUŞ. 24 OLUM ORUCU

ZaferiŞehitlerimizle

28 Haziran 1997

... Artık herkesin kulağı, yüreği bir tekhaberdeydi, Ölüm... Hapishanelerdenölüm gelecekti artık. Zafer ölümle gele-cekti. Ölüm Orucu savaşçılarının yarışısürüyordu. Artık ne düşmanı, ne de za-feri bekleyenleri daha fazla bekletmeye-reklerdi.

TKP(ML)'li Ölüm Orucu savaşçısı Ay-gün Uğur 1996 Olum Orucu eylemindeipi ilk göğüsleyen oldu. Günlerden 21Temmuz'du ve saatler 11.00'i gösteriyor-du.

Hapishaneler ve sokaklar bir öfke se-line döndü. Tutsaklar hapishanelerdeAygün için bir Ölüm Orucu savaşçısınıkaybetmenin öfkesi ve zaferi kazanmışolmanın coşkusuyla anma törenleri dü-zenlerken, Ümraniye hapishanesi önüilk şehidin verildiğini duyan avukatlar,sendikacılar, tutsak aileleri ve halktaninsanlarla doldu. Düşman bu sahiplen-meye tahammül edemeyerek kudur-muşçasına saldırdı ve 300'ün üzerindeinsanı hapishane önünden döverek gö-zaltına aldı.

Aygün Uğur'un babası Gülabi Uğurda hapishane önündeydi. Bir oğlun ölü-münü beklemeyi öğrenmişti. 21 Tem-muz'u oğlunun düğün günü sayıyordu

artık ve bağırıyordu; "Ben işçiyim,emekçiyim, benim çocuğumu işçi,emekçi çocuğu olduğu için öldürdüler.Engin Civan'a birşey yapmazlar. Bugünoğlumu öldürdüler. Bugün onun dü-ğünü."

Bir Ölüm Orucu direnişçisinin şehitdüştüğünü duyanlar Ümraniye hapisha-nesi önüne koşuyordu. Kadıköy HADEPil binasında Ölüm Orucu direnişçilerinedestek olmak için açlık grevi yapanDLMK ve TÖDÖF'li öğrenciler"Devrim Şehitleri Ölümsüzdür"Zindanlar Boşalsın Tutsaklaraözgürlük" sloganlarıyla Ümrani-ye'ye geldiler. Hapishane önündesaat 18.30'da Aygün Uğur için biranma düzenlendi.

DIŞARIDA17 YAŞINDA BİR ŞEHİTO haber, ölümün haberi hapis-

hanelerden bekleniyordu hep.Ama Adalet'te, Gültepe'de olduğugibi haber yine "dışarıdan" geldi.Cephe'den bir şehitti yine. AygünUğur'un.şehit düşmesinden yarım günönceydi.

Bağcılar Yenimahalle'de DHKC savaş-çıları tarafından 20 Temmuz akşamı po-lisin Gazi Mahallesi'nde barikatlara sal-dırısını protesto etmek ve Ölüm Orucudirenişçilerini selamlamak için bir gös-teri düzenlendi.

Bir yandan sıradan insanlar gösteriyekatılırken bir yandan da Cepheli'ler ba-rikatları sağlamlaştırmaya çalışıyorlardı.Bu sırada Yüzüncü Yıl Kemalpaşa Kara-kolu'na ait sivil ve resmi polisler ellerin-

de silahlarla bari-kata yaklaştılar.DHKC taraftarıLevent Doğan, 8.sokağa girip geriçekildiği sıradapolis otosununpeşine takılıp, he-def alarak ateş et-mesi sonucu ey-lem yerinde şehitdüştü.

Tutsaklar engüçlü anlarını ya-şarken, düşman

en aciz günlerini yaşıyordu. Düşman"içeride ölsünler, dışarıda da öldürün,bitirin" diyordu. Ama olmuyordu. Tut-

Bağcılar Barikat Direnişi

saklar ölmekten vazgeçmiyor, halk hare-keti düşmüyor, dünya ayağa kalkıyordu.

ŞEHİTLER ÇOĞALIYOR,KARARLILIK BÜYÜYORSalı sabahının erken saatlerinde her

zamanki gibi Sağmalcılar'a görüşe gelentutsak aileleri kendilerinden daha erkengelen ve bütün sokakları tutan, yolu tra-fiğe kapatan, gelen geçen herkestenkimlik soran polisle karşılaştılar. Tutsakaileleri 23 Temmuz'da Ölüm Orucu'nunilk şehidi olan Aygün Uğur'a burada,Sağmalcılar hapishanesi önünde anmayapacaklardı. Fakat bu olağanüstülük,sırf bu yüzden olamazdı.

Kahvelere, pastahanelere bile insan-ların özellikle de basının girmesine en-gel olan polisin bu tavırları farklı birşey-lerin olduğunu anlatıyordu. Görüşe ge-len tutsak yakınları "içeride kesinlikleşehit var, bizden saklıyorsunuz" sözle-riyle polise tepki gösteriyor, kafalardakiihtimalleri netleştirmeye çalışıyorlardı.

Saat 10.00... "O haber" yine geliyoriçeriden. Görüşten çıkan bir tutsak ya-kını DHKP-C tutsağı Altan Berdan Ke-rimgiller'in şehit düştüğünü söylüyor.

Şehitler peş peşe geliyordu. Eylemin65. günü Parti-Cephe ilk şehidini verdi.Sağmalcılar hapishanesinden Altan Ber-dan KERİMGİLLER son anında "YaşasınÖlüm Orucu Direnişimiz" sloganını atanmüthiş bir irade ve kararlılıkla ölümsüz-leşti.

Parti-Cepheli tutsaklar Berdan'ın za-fer kazanan bedenini kızıl bezlerle sar-dıkları katafalka yerleştirdiler. Üzerineuğruna şehit düştüğü Cephe bayrağınısardılar. Ölüm Orucu savaşçıları tek tekalnından öptü Berdan'ı. Bütün Parti-Cepheliler saygı nöbeti tuttu başında.Bütün hapishane eylemin daha büyükkararlılıkla sürdürüleceğine ant içti. Ber-dan, hapishane koridorunda marşlarlayürüyen kortejler eşliğinde ailesine veavukatlarına teslim edildi. Düşmanonun cenazesini kaçıramadı, cenaze tö-renini engelleyemedi. Ama vahşiliğini veçaresizliğini aynı gün Berdan ve Aygüniçin Sarıgazi'de düzenlenen gıyabi cena-ze törenine saldırarak gösterdi, ölümleronu çaresizleştiriyor, çaresizleştikçe sal-dırıyor ve saldırdıkça çaresizleşiyordu.

SİVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 ÖLÜM ORUCUHALK İÇİN

.KURTULUŞ

TUTSAKLAR SUSMUYOR,HALK SUSMUYORŞehitlerin onlarca olması an mesele-

siydi. Ama geri çekilme değil, ileri atılmazamanıydı. Parti-Cephe tutsaklarıüçüncü Ölüm Orucu ekipleriyle iradeçatışmasını yükselttiler. Yeni savaşçılarkızıl bantlarını taktılar alınlarına.

taktik, iradeyse irade, kararlılıksa ka-rarlılık savaşıydı bu. Ve Parti-Cephe tut-sakları bu savaşın her anında, her boyu-tunda en önde olmayı görev sayıyor-lardı.

ŞEHİT, tutsak ailelerinin öfkesini bi-lemişti.

22 Temmuz Cumartesi günü açlıkgrevine başlamak için artık onların dire-nişleriyle anılmaya başlayan YükselCaddesi'ne geldiler. Alan katiller sürüsütarafından abluka altına alınmıştı bile.Çevik kuvvet, sivil polisler ve DYP'li fa-şistler, tutsak yakınları caddede oturmaeylemine başlar başlamaz saldırdılar.

Özgür Gelecek Gazetesi muhabirialdığı darbelerden dolayı beyin travmasıgeçirdi. Azgın saldırıda halktan poliseyönelik yuhlamalar gelirken DYP'li fa-şistler kiralık katillere alkış tutuyorlardı.HÖP sözcüsü Oya Gökbayrak fiziksel öz-rüne rağmen sandalyesinden atılarakyerlerde sürükleniyor, Oya Gökbayrak'ıkorumaya çalışan insanlar da polisinvahşi saldırısına hedef oluyorlardı. On-larca yaralı vardı. Azgınca saldırının ar-dından gözaltılar geldi. 134 kişi gözaltı-na alındı. Kontrgerillanın savcılığı bumeşru eylemde gözaltına alınanlarınemniyette işkence altında tutulabilme-leri için bir hafta süre verdi. Bütün dert-leri, tutsak yakınlarını direnişten şöyleya da böyle koparmaktı.

ŞEHiT, yoksul gecekondularda daateşleri bir kez daha tutuşturdu.

örnektepe Mahallesi'ndeki DHKC-Devrimcl Halk Güçleri 23 Temmuz'dasaat 23.30'da barikatlar kurarak bir gös-teri yaptılar.

DHKP-C, TKP(ML), MLKP savaşçıla-rından, taraftarlarından oluşan 100'ünüzerinde kişi 24 Temmuz günü saat20.00'da Yenibosna Zafer Mahallesi'ndeyola barikatlar kurup, molotoflar atarakÖlüm Orucu şehitlerini ve ölüm Orucudirenişçilerini selamladı.

Çağlayan'da 26 Temmuz gecesi DHKCve TİKB milisleri tarafından bir korsangösteri yapıldı.

ÖLÜM ORUCUNUNDIŞARIDAKİ SESİBOĞULMAYAÇALIŞILIYOR66. gün yine Sağmalcılar hapishane-

sinden Parti-Cephe tutsağı, devriminhamalı ilginç ÖZKESKlN ölüm Orucueyleminin üçüncü şehidi olarak tarihegeçti.

içerideki kararlılığı altedemeyen düş-man, tüm gücüyle Ölüm Orucunun dı-şarıdaki sesi olanlara saldırıyordu. Buseslerden biri de-Kurtuluş'tu. KurtuluşGazetesi'nin istanbul'daki merkez büro-suna 24 Temmuz günü saat 19.00 sırala-rında siyasi polis tarafından baskın dü-zenlendi. Polis büroya girmeye çalışıncaçalışanların barikat direnişiyle karşılaştı.Zorla içeri giren polis kapı ve camlarıkırdı. Gözyaşartıcı bomba kullandı. Büroadeta büro olmaktan çıkarıldı. Kurtuluşçalışanları ve okurları yerlerde sürükle-

PARTl-CEPHE ŞEHİTLERİNİ SELAMLIYOR!ÖLÜME YATMAK ZALİMLERE,SOYGUNCULARA, VATANHAİNLERİNE KARŞI İSYAN ÇAĞRISIDIR

DEVRİMCİ HALK

KURTULUŞ CEPHESİBÜLTENİ

SAYI: 24 Tarih: 25 Temmuz 1996

ÖLÜME YATMAK ZALİMLERE, SOYGUNCULARA

VATAN HAİNLERİNE KARŞI

İSYAN

Ölümün 63, 65, 66, 67. günlerindeülkenin dört bir yanına yayılmışdevrimci tutsaklarla dolucezaevlerinden ölüm haberlerigeliyor. Şimdiye kadar altı devrimcişehit oldu. Ve buna yenileriekleniyor.

ÖLÜMLERLE, CEZAEVLERİYLE,İŞKENCEYLE KORKUTAMIYORLAR!

ÖLÜMYENİLDİ! (...)ÖLÜME YATANLAR BU ÜLKENİN

GERÇEK SAHİPLERİ VE HALKINTEMSİLCİLERİDİR!

Onlar, tarih boyunca hak veözgürlükleri için, onurları için isyanetmiş zalime ve zulme karşı çıkmışve zalimlerin karşısında asla teslim

olmamış ve bir soydan geliyor.Onlar, Şeyh Bedrettinlerin, Pir

Sultanların, Seyit Rızaların,Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerinsoyundan geliyor.

Onlar 12 Eylül'ün en zorkoşullarında ülkesi ve halkları içinölüme yatanların mirasını taşıyor.

Onlar "Devrimciler asla teslimolmaz..." diyen Niyazilerin,Saboların, Sinanların geleneğindengeliyor.

Onlar, Buca ve Ümraniye direnişdestanını yaratanların izindenyürüyor.

(...)ÖLÜME YATMAK, iktidarların

faşist yasalarına, sömürü ve zulmekarşı isyandır, İktidarın halk kurtuluşsavaşını engellemeye yönelik tümyasa ve uygulamalarına karşı birmeydan okumadır.

(...)ÖLÜME YATANLAR ÖLÜMÜ

YENDİLER HiÇ SÖNMEYECEKİSYAN ATEŞİ OLDULAR ... BUİSYAN ATEŞİ ZALİMLERİYAKACAK VE HİÇBİR GÜÇ BUATEŞi SÖNDÜREMEYECEKTİR...ÖLÜME YATANLAR, bütündemagojileri, yalanları,provokasyonları boşa çıkartmış vedevrimci gerçeği halklarımızagöstermişlerdir.

HERKES YENİDENDÜŞÜNMEK ZORUNDADIR.

Burjuvazinin terör edebiyatıbüyük yara almıştır. Dini inançlarıkullanan Refah Partisi'ninikiyüzlülüğü küçümsenemeyecekoranda teşhir edilmiştir.

(...)VİCDANI VE NAMUSU OLAN

HİÇ KİMSE ÖLÜM ORUCUSAVAŞÇILARIMIZIN İSYANINASESSiZ KALAMAZ!

SESSiZ KALANLAR FAŞİZMİNSUÇ ORTAĞIDIR!

DÜNYAYI AYAĞA KALDIRANÖLÜM ORUCU SAVAŞÇILARIMIZINYOL GÖSTERİCİLİĞİNDENSAVAŞACAK, BİRLEŞECEK VEZAFERE YÜRÜYECEĞİZ

Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi, Bülteni

Sayı: 24, Tarih: 25 Temmuz 1996

nerek kanlar içinde arabalara doldurula-rak Vatan Caddesi'ndeki işkencehaneyegötürüldüler.

Polis tarafından gözaltına alınan Kur-tuluş Gazetesi ve Haziran Yayınevi çalı-şanları gözaltına alındıkları gün sürdür-dükleri açlık grevinin 13. günündeydiler.

ARTIK TABUTLARTAŞINIYORTutsak yakınları bir gün önce bütün

insanlara yaptıkları çağrıdan sonra 24Temmuz günü saat 12.30'da ÖDP il bi-nası önünde kortej oluşturarak Kızılay'adoğru yürüyüşe geçtiler. Tutsak yakınlarıellerinde "Devrim Şehitleri ölümsüz-dür" yazılı maket bir tabut ve şehitlerinresimlerini taşıyorlardı. Sayıları üç bineyaklaşıyordu ve dillerinde "Aygün, Ber-dan, İlginç Ölümsüzdür" sloganlarıvardı.

Bir gün aradan sonra binlerce kişi yi-ne aynı güzergahta eylemdeydi. 26 Tem-muz'da ölüm Orucunun taleplerinin ka-bul edilmesi amacıyla yaklaşık 3000 kişiÖDP Ankara il binası önünde toplandı.26 Temmuz günü saat 12.30'da yapılaneylemde polisler her zamanki gibi pan-zerleriyle gelmişti. Saat 13,15'i gösterir-ken komite saat 13.30'da Başbakanlığayürüyüş için kortej oluşturulmasını veavukatların cüppeleriyle kitlenin önünegeçmesini istedi. Yürüyüş polis barikat-larıyla engellendi. Tutsak yakınları ve

halk, bulundukları yeri miting alanınaçevirerek öfkelerini, sloganlarını haykır-maktan vazgeçmeyeceklerini ortayakoydular.

Aynı gün saat 18.30'da ÖDP Ankara ilBinası önünde toplanarak basın açıkla-ması yapmak isteyen 300 kişilik grupsloganlarla Yüksel Caddesi'ne yürüyüşegeçti. Yüksel Caddesi'ne gelindiğindekatılım 500'ü buldu. Açıklamalarını yap-tıktan sonra dillerinde "Devrimci Tut-saklar Onurumuzdur" sloganlarıyla ilktoplanma yerine geri döndüler.

Bugün Temmuz'un 25'i. Polis otolarıSultanahmet sokaklarında mevzilenmiş,çevik kuvvet ve özel tim panzerleriylebirlikte sokak başlarındaki yerlerini al-mışlar. Ama birazdan görülecek, binle-rin öfkesinin önüne geçemeyecek bun-lar.

Yaklaşık 3000 kişiden oluşan topluluköfkeleri ve sloganlarıyla polis engeliniaşarak Adliye'nin önüne geldi. Sloganla-rıyla lanetlediler düşmanı.

Tutsak aileleri Ankara'nın, istan-bul'un meydanlarında, caddelerinde ey-

Altan Berdan Kerimgiller'in katafalkı Sağmalcılar Cezaevi Koğuşu (DHKP-C) İstanbul

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİN

KURTULUŞ 26 ÖLÜM ORUCU 28 Haziran 1997

lemlerini sürdürüyorlardı. Anadolu'nunher yanı ama az, ama çok, ama kitlesel,ama dar eylemdeydi. Çeşitli kitle örgüt-leri, yaptıkları ama az, ama yetersiz deolsa, hemen hergün bir açıklamayla, birbaşvuruyla, bir gösteriye katılarak du-yarlılıklarını ortaya koyuyorlardı. Ülkeçapında destek açlık grevcilerinin sayısıbinlere ulaşmıştı.

ÖLÜM ORUCUYURTDIŞINI SARSIYORYurtdışındaydılar, ama yürekleri ülke-

lerinde, halklarındaydı. Yüzlerce ÖlümOruca savaşçısı ölüme koşarken susa-maz, yerlerinde duramazlardı. Emperya-lizm ve Türkiye oligarşinin Kurumlarınayöneldiler:

Dortmund Cezaevi'nden Ölüm Orucuna destek. Kiel Eyalet Başkanlığı Binasıişgal edildi. Frankfurt SPD (Almanya Sos-yal Demokrat Partisi) Eyalet binası işgaledildi. Hamburg Kurtuluş okurları açlıkgrevi yaptılar. Berlin'de izinsiz gösteri veişgal. TD l TV işgal edildi. Berlin'de destekaçlık grevi. Nürnberg'de konsoloslukönünde gösteri. Duisburg'da açlık grevi.Wuppertal'da Radyo işgal edildi. Ulm'daaçlık grevi yapıldı. Stuttgart'da izinsizgösteri yapıldı. Paris'te TC. Büyükelçiliğiönünde gösteri... Londra'da Türk HavaYollan Bürosu işgal edildi ve anma ya-pıldı. Atina'da ölüm orucuna destek yü-rüyüşü yapıldı. Avusturya'da süresiz açlıkgrevi yapıldı. Lahey'de Adalet divanıönünde gösteri yapıldı. Sydney'de SBStelevizyon kuruluşu ve radyo binası işgaledildi. Zürich'te TC konsolosluğu tahripedildi.

Ama hayır, daha fazlasını, daha fazla-sını yapabilmeliydiler. Ölüm koşusunupaylaşabilmeliydiler ülkedeki yoldaşla-nyla. ölüm Orucu direnişine destek ol-mak amacıyla Avrupa'da bulunan altıDHKP-C taraftan 19 Temmuz'da ÖlümOrucu'na başladılar. Aynı gün Londra'dada iki DHKC'li ölüm Orucu'na başladı-lar.

İNANMAYANLARINİNANÇSIZLIKLARI SARSILIYORÖlüm Orucu direnişinin 67. günü... 25

Temmuz... Üç Ölüm Orucu direnişçisibirden ölümsüzlüğe uğurlandı. Peşpeşegeldi yarattıkları sarsıntı. Devletin bu du-ruma karşı duyarsızlığı karşısında halkınhesap soran haykırışları sokağa aktı.

67. gün şehit haberleri Anadolu hapis-hanelerinden geldi. Ankara'dan MLKP'liölüm Orucu savaşçısı Hüseyin Demirci-oğlu, Bursa'dan TKP(ML) savaşçısı AliAyata ve Aydın'dan Parti-Cephe savaşçısı

Müjdat Yanat ölümü kahramanca göğüs-lediler.

Ölümler kitleselleştikçe sahiplenmede kitleselleşiyordu. ölümler olacağınainanmayanlar artık gerçekle karşı karşı-yaydılar. Artık tahminlere, yorumlara yerkalmıyor, en inançsızlar, en duyarsızlardahi harekete geçmek zorunda kalıyor-lardı.

Geç mi kalmışlardı? Ailelerin onlaraiki kelimelik bir cevabı vardı; "Geç kaldı-nız!" Ölümleri engelleyebilirler miydi?Hayır, bunun için değildi verilen cevap.Onlar insanlıklarını, insanlık onurlarınıhatırlamakta geç kalmışlardı. Tutsaklaröleceklerini, ölmeden kazanamayacak-larını bilerek bu yola girmişlerdi. Ölümtutsakların zaferi demekti. Ama kıllarınıkıpırdatmadıkları, her ölüm, onların in-sanlıklarından, demokratlıklarından, ile-riciliklerinden kopan bir parçaydı. Doğ-ruydu, insan olduklarını hatırlamaktageç kalmışlardı.

DÜŞMANDANSON BİR HAMLEDüşman son kozunu 68. gün devreye

soktu. Sağmalcılar hapishanesinde tut-sakların altı aydır arama yaptırmadıkla-rını, tutsakların zorla ölüme gönderildik-lerini ve mutlaka "onları örgütlerin elin-den alacaklarını" söyleyerek operasyonyapacağı tehdidinde bulundu. Operas-yon tehdidiyle tutsakların kazanma ka-rarlılıklannı kırmak hayalden öte birşeydeğildi. Düşman hapishanelerin çevre-sindeki hastanelerin boşaltıldığı haber-lerini de yayarak asıl olarak psikolojik sa-vaşı boyutlandırıyordu. Bu tehditleriyaptığı sırada iki şehit daha verildi.

Ayçe idil Erkmen dünyada ölüm Oru-cu eylemlerinde şehit düşen ilk kadınolarak kadınların onuru oldu. Eyleminilk kadın şehidi Ayçe idil Erkmen'le aynısaatlerde TİKB'li Tahsin Yılmaz da Sağ-malcılar'da şehit düşüyordu. Şehit sayısısekize yükselmişti. Her an, her dakika şe-hitler çoğalabilirdi. Her şehit faşizmibeyninden vuran bir silaha dönüşüyor-du.

Evet, düşmanın elinde operasyon teh-didinden başka koz kalmamış ve bu kozusonuna kadar kullanmaya kararlıydı. Bü-tün hesaplar boşa çıkmış, yapacak başkabirşeyi de kalmamıştı.

Tutsaklar 69. güne böyle girdiler. Ope-rasyon olursa direnişi yine şehitlerle bü-yüteceklerdi. Operasyondan korkularıyoktu. Ama düşmanın demagojilerini deboşa çıkarmalıydılar bunun için tüm yet-kililere, insanların "zorla ölüm orucuna

sokulduğu" kanısı ya da iddiasında olanherkese, ölüm Orucu savaşçılarıyla ko-nuşup Ölüm Orucu'na zorla gidip gitme-diklerini sorabileceklerini, bırakmak is-teyenler içinse zorluk çıkarmayacakla-rını açıkladılar. Tutsakların avukatları iseSağmalcılar hapishanesi savcılığına yap-tıkları resmi başvuruyla aramaların nor-mal yapıldığı bilgisini elde edip kamuo-yuna açıkladılar. Bu son koz da alınmıştıdüşmanın elinden.

ÜÇ ŞEHİT DAHA...ZAFER ARTIKDAHA YAKIN69. günün sabahı bunlar olurken Par-

ti-Cephe tutsakları bir şehit daha verdi-ler. Yemliha Kaya Sağmalcılar hapisha-nesinde şehit düştü. Ardından TİKB'liHicabı Küçük ve Osman Akgün'ün deşehit düştükleri haberleri geldi.

Ölüm Orucunun 68. gününde şehitdüşen DHKC savaşçısı Yemliha Kaya veSüresiz Açlık Grevi şehidi TlKB savaşçısıOsman Akgün sloganlarla ölümsüzlüğeuğurlandılar.

Aygün Uğur'dan başlayarak ÖlümOrucu şehitlerinin cenazelerini kaçırıptehdit ederek gömdüren polis bu kez ba-şaramadı. 28 Temmuz Pazar günü sabahsaatlerinden itibaren Yemliha Kaya'nınYenibosna'daki evinin önüne gelen yüz-lerce yoldaşı, dostları ve şehitlerini bağrı-na basan halk toplandı. Saat 11.00'da yü-rüyüş kolu oluşturularak "Yemliha Yol-daş Yaşıyor-DHKC savaşıyor" pankartıaçıldı.

Korteje, cemevi önünden "12 Tem-muzlarla, Ölüm Oruçlarıyla Zafere Yürü-yoruz" pankartıyla TÖDEF'li ve İYÖ-DER'li öğrenciler, ölüm Orucu ŞehitleriOnurumuzdur" pankartıyla da DLMK'lıöğrenciler katıldılar.

Ölüm Orucu şehidi Yemliha Kaya'nıncenaze töreni devam ederken TİKB da-vası tutsağı ve süresiz açlık grevi direniş-çisi Osman Akgün'ün cenazesinin deaynı gün mezarlığa getirilmesiyle kitleöfke yüklü sloganlarla Osman Akgün'üncenazesini karşıladı. "Süresiz Açlık Grevive ölüm Orucu Direnişçilerini Selamlı-yoruz", "TİKB", "MLKP" pankartlarıaçıldı. Direnişi ve ölümü birlikte karşıla-manın, düşmana doğrultulmuş bir sila-hın kabzasını beraber tutmanın hazzınıyaşayan iki siper yoldaşı, aynı sloganlar-la uğurlanmanın mutluluğunu da yaşa-dılar. Halk hep bir ağızdan, aynı mezar-

'lıkta gömülen siper yoldaşlarının hesabı-nın sorulacağını haykırıyordu.

TERCİH SIRASIDÜŞMANDADüşman artık bir tercih noktasına ge-

tirilmişti. Ya operasyon yapıp halkın tep-kisini, direnişini daha üst boyutlara çıka-racaktı. Çünkü o da biliyordu ki, tutsak-lar direnecek, yüzlerce ölecek ama öldü-recekti de, halk daha büyük bir öfkeyleayağa kalkacaktı, devrimci hareket dahabüyük bir şiddetle vuracaktı. Ya da tut-saklann önünde diz çökecekti, ikincisinitercih etti.

Düşman 69. gün öğleden sonra Sağ-malcılar hapishanesine bir heyet gönde-rerek direnişin gücü karşısında geri adımatıyordu.

Görüşmeler öğleden sonra saat14.00'de başladı. Gece 23.00'e kadar de-

vam etti.Görüşmelere Halkın Hukuk Bürosun-

dan Av. A. Düzgün Yüksel, Ercan Kanar(1HD. Şb. Bşk.), Av. Mustafa Üçdere(ÇHD. 1st. Şb. Bşk.), Av. Kemal Yıldız, Av.Muharrem Çopur, Av. EşberYağmurdere-li, Yaşar Kemal (Yazar), Zülfü Livaneli(Sanatçı), Av. Zekiye Baran, Halil Ergün(Sinema Sanatçısı), idareyi temsilen RPmilletvekili Mukaddes Başeğmez (aracı)ve istanbul Cumhuriyet Başsavcısı Fer-zan Çitici katıldı.

ŞEHİTLERİN

GÖRKEMLİ TABLOSUDÜŞMANIN YENİLGİSİNİKESİNLEŞTİRİYORHeyette bulunanlar bütün koğuşlar-

daki eylemcileri, Ölüm Oruçcularını tektek ziyaret ettiler. Ve neler sormak isti-yorlarsa hepsini sordular. Sonuçta, kim-senin zorla eyleme götürülmediği çokaçık ortadaydı. Ama daha önemlisi sav-cısı, aydınıyla herkes akıllarının ucundanbile geçirmedikleri o büyük kararlılığıgördüler. Özellikle sanatçılar, belki hiçbirsanat eserinin tam olarak tasvir edeme-yeceği bu tablodan oldukça etkilendiler.Yaşar Kemal'in sürekli olarak gözlerininyaşardığı görüldü. Heyettekiler son ola-rak Ölüm Orucu şehidi Yemliha Kaya içinhazırlanan bölüme geçtiler. Yemliha bay-rağa sarılıydı, serin kalması için her ikiyanında vantilatör ile serinletiliyordu.Çiçeklerle bezenmiş, gülsuyu kokularıgeliyordu. Üçüncü Ölüm Orucu Ekibi di-renişçilerinden, iki kişi başında saygı nö-betinde bekliyorlardı. Görüntü etkileyicive anlamlıydı. Heyettekiler uzun zamangözlerini bu tablodan alamadılar.

Koğuş ziyaretlerinden sonra görüş-melere geçildi. Herşeyi çok açık görmüş-lerdi. Devleti temsil edenler, görüşmeöncesi ve sırasında Başbakan Erbakan'lave çeşitli yerlerle görüşüyor, gördükleriniaktanyorlardı.

Yapılan görüşmelerde çaresiz kalandüşman Ölüm Orucu direnişinin taleple-rini kabul etti.

Saat 23.30'da tutsaklar bu tarihsel za-feri kazandıklarını tüm dünyaya ilan etti-ler. Günlerden 27 Temmuz'du. ölmüşama kazanmışlardı. Kararlılıklarıyla,kahramanlıklarıyla kazanmışlardı.Halkla birlikte kazanmışlar, faşizmi bü-yük bir yenilgiye uğratmışlardı.

Bütün hapishanelerde ölümüne sa-vaş, yaşama savaşına döndü. Ama 70'ligünlere gelen ölüm Orucu savaşçılarıaçısından ölümle yaşam arasında çizgiinceden de öte silinmişti, işte bu neden-le eylemin bitirilmiş olduğu o anlarda birşehit daha verildi. Bursa hapishanesindeTKP(ML) savaşçısı Hayati Can hastaneyekaldırılırken yolda şehit düştü.

ölüm Orucu eylemi 12 şehit, onlarcagazi vererek devrim tarihine kitlesel kah-ramanlık örneği olarak geçti.

Ancak ne ölüm orucu sonuncu ey-lem, ne de kazanılan zafer nihai zaferdi.

ölüm orucu savaşçılarının yaşama sa-vaşı yine düşmanın baskıları, anlaşmayauymayan kalleşlikleri altında sürecek; di-reniş hapishanelerin tarihinin odağı ol-maya devam edecekti.

-sürecek—

SİVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 DESTANI YARATAN TARiH 27

6 Ölüm Orucunu

HALK İÇİN.

.KURTULUŞ

TariYüzlerce Ölüm Orucu

gönüllüsüydüler, bu büyükbir güçtü.

Yüzlercesi kararlılıkla ölümünsınırlarına kadar koştu. Bu devasa birkararlılıktı.

Savaşçılardan 12'si bu kararlılıklaölümü kucakladı. Bu büyük birkahramanlıktı.

Elbette, kendiliğinden oluşmamıştıbu süreç. Bu gücün, bu kararlılığın, bukahramanlığın kökleri derinlerdeydi.Kökleri tarihimizdeydi. Bu tarihgörülmeden, kavranmadan, kabuledilmeden, ölüm orucunu anlamakda, anlatmak da mümkün değildir.

Kökleri derinlerde vetarihimizdedir.Yüzlerce ölüm orucu gönüllüsü,

Mahirlerin, Denizlerin, Ibolarınmirascısıydılar.

Tutsaklıkta direnmeyi, teslimolmamayı, inançlarını korumayı '84Ölüm Orucu şehitleri Apo, Haydar,Fatih ve Hasan'dan, Diyarbakırzindanlarında ateş olup yananlardan,Buca ve Ümraniye barikatlarındadüşmana meydan okuyan Uğur,Turan, Yusuf, Mecit, Rıza, Orhan veGültekin'den öğrendiler.

12 Temmuzlarda, Adana'da,Ankara'da, 16-17 Nisan'da, Bağcılar'da,Okmeydanı'nda, Dersim dağlarındayaratılan direniş destanlarınıntanığıydılar.

Bu destanlardı beyinlerde devrimdalgasını büyüten.

'96 Ölüm Orucu beyinlerde devrimdalgasının büyüdüğününgöstergesidir.

"... Bu büyük bir güçtür.İdeolojimizin, önderliğimizin yolgöstericiliğinde, tarihimizin vetarihimizde yaratılan geleneklerinaçığa çıkardığı bu gücün bizlerceölümsüzlüğe taşınacağından eminolabilirsiniz." diyordu Berdan.

Ölüm Orucu şehidi Berdan'ınsözlerinde bu gücü açığa çıkaranetkenler vardır.

Bu sözlerde, gücü yaratan tarihselgelişim var. Tarihin doğruladığıpolitikalar var. DHKP-C önderliği,ideolojisi, yarattığı gelenekler var.

'96 Ölüm Orucu, devrimimizindinamiklerinin güçlülüğünü,tarihimizin, devrimci mirasımızıngücü ve büyüklüğünü 12 şehitlegösterdi.

Ülkemiz devrim mücadelesitarihinde, bir Kızıldere gibi, bir '84Ölüm Orucu gibi, 16-17 Nisan gibitarihsel süreçler yaşandı. Bu tarihselsüreçlerin hepsinin kendi içerisindedönemine, yaşanan koşullara göre, yolgöstericiliği ve bıraktığı devrimci mirasvardır.

'96 Ölüm Orucu, bu tarihseldirenişlerin ışığında filizlenen,büyüyen ve devrim tarihimizdeyaratılan değerlerin, geleneklerin,iktidar bilinci ve devrim iddiasınınyoğunlaştığı ve somutlandığı bueylemdir.

Tarihsel gelişim açıktır. '84 ÖlümOrucu'nun üzerinden 12 yıl geçmiş ve'96 ölüm Orucu yaşanmıştır.

Bu 12 yılda şehirde-kırda yüzlerceşehit verilmiş ve onlarca ateşçemberinden geçilmiştir. Onlarcadireniş yaratılmış, her direnişgelenekler zincirinde yeni halkalarolmuştur. Halk kitlelerinde devrimbilinci geliştirilmiştir. Tarihimizdeonurlu bir yere sahip olan 12Temmuz'a, 16-17 Nisanlara, Bağcılar'a,son yıllara damgasını vuran bir GaziAyaklanmasına, Sibel'in eylemine,Buca, Ümraniye direnişlerine bakmak,açığa çıkan gücü görmek mümkündür,işte, Ölüm Orucu da bu gücün farklıbir alanda, farklı bir şekilde kendinigöstermesidir. Bu güç halkın gücüdür.Devrimimizin gücüdür. Parti-Cephe'nin gücüdür.

'84 Ölüm Orucu, '96 ÖlümOrucu'nun mayalandığı yerdir.

Kuşkusuz böyle bir eylem bir andaortaya çıkmadı. Onu yaratan birgeçmiş ve temel vardır. '84 ÖlümOrucu, '96 Ölüm Orucu'nun hemsiyasal olarak, hem mücadele biçimiolarak hazırlayıcısıdır. Onun yarattığıbilinç binlerce insanı devrim saflarınakazandırdı ve nice direnişleri yaratarakkendisini 12 yıl aradan sonra '96'datekrar, daha kitlesel, daha kararlı vedevrime daha da yakınlaşmış bir güçolarak gösterdi.

Bu tarihin bir kesiti emekçi halklarnezdinde devrimciliğin tüm yönleriylesınandığı zorlu süreçlerden biri olan

12 Eylül faşist cuntasına karşı direnişsürecidir. Faşizm yükselen devrimdalgasını kırabilmek, ekonomik vesiyasi krizini geçici de olsaatlatabilmek için tüm vahşetiyle halkıve devrimcileri teslim almaya, imhaetmeye yönelmişti. Faşist cuntasaldırıya geçerken onlarca örgütün,onbinlerce devrimcinin halkla birliktedirenişe geçebileceğini düşünmüş,saldırı programını buna görehazırlamıştı. Oysa, o güne kadar enyüksek perdeden devrim iddiasınısavunanların kimileri Avrupa'nınmültecilik yollarını tutmuş, kimileri"ricat" teorileriyle devrimcigörevlerden kaçmayı meşrulaştırmayaçalışmış, kimileri devrimciliği"fırtınanın dindiği durgun zamanlara"ertelemiştir.

Savaş meydanlarında düşman vebiz vardık. Devrimci görev nepahasına olursa olsun faşizminsaldırılarına karşı direnmek, halkın vedevrimcilerin teslim alınamayacağınıgöstermek, cuntanın programınıbozmak için tüm gücümüzlesavaşmaktı. Gücümüzün yetersizliği,olanaksızlıklar vb. diyerek bu tarihselgörevden kaçamazdık. Tarihzaferlerimizi olduğu kadaryenilgilerimizi de yazacaktı. Ama buonurlu sayfalarda teslimiyetin veihanetin izine yer bırakmayacaktık.

Onlarca yoldaşımızın şahadeti,binlercemizin tutsaklığı pahasınadireniş geleneğini, savaşmakararlılığını onurla taşıdık.Halklarımızın umudunu,devrimimizin geleceğini inançla veinaüa savunduk. Cunta programınıadım adım uygularken tarih teslimolmayan, direnen, savaşanlarınyarattığı umut ışığını da kaydediyordusayfalarına.

Ülkedeki hemen tüm devrimcikadrolar tutsak edilmişti ve sınıfsavaşının odağında artık hapishanelervardı. Faşizm devrimci tutsakları

inançlarından soyundurarak teslimalmanın, halkın umudunu boğmakiçin gerekli son hamle olduğunudüşünüyordu. Böylece halkınmücadelesine önderlik edebilecekhiçbir güç kalmayacak, halkındevrimcilere ve devrime olan güvenitümüyle yok edilecek, teslim almaprogramı tamamlanmış olacaktı.

Vahşetin hiçbir sınır tanımadığıDiyarbakır Cezaevi insanlık tarihinezulmün belgesi olarak geçerken zulmekarşı bedenlerini alev topunaçevirenlerin, gün gün ölümüseçenlerin yaktığı direniş ateşinionurun belgesi olarak kaydetti.

Çeşitli hapishanelerde, kimilerininsoluksuz kalmasıyla, faşizminteslimiyet politikası sonuç alıyordu,istanbul hapishaneleri ise Metris'tenSağmalcılar'a direnme gücünütüketenleri, can derdine düşüpinançlarından dönenleriyle değil,savaşmayı ve direnmeyi varlık koşulubilen, onuru yere düşürmeyenleriyleanıldı.

Ve tarih direnerek ölümüyenenlerin yarattığı geleneklerin hergeçen gün devrim savaşçılarınınellerinde büyütülüp, halklarımızınkurtuluşu yolunda ilerleyişine tanıkoldu.

'87'de faşizmin tutsaklara yönelikkapsamlı saldırısına karşı direnişlerdeonların yarattığı gelenek sürdürüldü.'84'lerde ölüm Orucu'na saldıranlar,'87'de en keskin direnişçiliğesoyundular. Devrimci çizgiyibulamayanların sağa sola savrulmalarıkaçınılmazdı. Ama bu bile kızılkaranfillerimizin yarattığı direnişinsonuçlarıydı.

Zindanlarda yaratılan "devrimcitutsaklar teslim alınamaz" gerçeği,dalga dalga yayılarak alanlara,sokaklara, dağlara, işkencehaneleredireniş ve zafer türkülerini taşıdı.

Bu dalganın yayılması sonucudurki, işkenceciler tutsak aldığıdevrimcilerin açlık grevi silahıyla karşıkarşıya kaldılar, işten atılan işçiler,sürgün edilen memurlar Açlık Grevi veölüm Orucu silahını kuşanarakyürüttüler hak mücadelesini...

Ve zindanlar tutsaklığın özgürlüklebütünleştirildiğine tanık oldu.Zindanlarda direniş barikatsavaşlarıyla, göğüs göğüseçarpışmalarla ve büyük Ölüm Orucudirenişiyle Buca'dan Ümraniye'ye, tümTürkiye ve Kurdistan zindanlarınaözgür tutsakların zafer haykırışlarıylayayıldı.

***

Ölümün üzerine kararlılıklayürüme, en zorlu koşullarda saldırıyageçme ve devrimin meşruluğunukitlelere maletme demek olan ÖlümOrucu, Parti-Cephe'nin tarzıydı. Bu,

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAK

HALK İÇİN

KURTULUŞ 28 DESTANI YARATAN TARİH 28 Haziran 1997

yalnızca ölüm orucu gibi bir eylemintecrübesine Parti-Cephe'nin sahipolmasından dolayı değildi. Her türlüsubjektivizmin üzerine çıkıp yaşanılansürece bakılırsa, o eyleme bir kezbaşvurmuş olmanın tecrübesinden çokdaha fazla şey demek olan bunların, birdeğil, onlarca, yüzlerce kez Parti-Cepheçizgisinde somutlandığı çok açık görülür.Düşünün, Devrimci Sol Savaşçılarınınkuşatıldıkları üslerden yükselen "DevrimciSolcular Asla Teslim Olmaz" şiarınınpekiştirdiği devrim inancı ve iddiasıolmaksızın, tek başına çatışarak şehitdüşenlerin artık bir gelenek hale gelişihesaba katılmaksızın '96'daki yüzlercedevrimci militanın ölüme koşusuaçıklanabilir mi?

Bu tarz, onlarca direnişte olduğu gibi,ölüm orucunda da devrimcilerin teslimalınamayacağını, öleceğini amayenilmeyeceğini ortaya koymuştur. Bu tarz,yeni insanı ölüm Orucu savaşçılarınezdinde kitlelere somutlamış,burjuvazinin tüm ahlaksızlığını,yalancılığını, bencilliğini ortaya koymuş vevicdanları ayağa kaldırmıştır. Halk, vataniçin, özgürlük, adalet için kendini fedaedenlerde geleceği görmüştür. Halkınaradığı, özlediği ve burjuvazinin kirletmeyeçalıştığı bütün değerler, bu tarihsel eylemlekitlelere taşınmıştır.

ölüm Orucu beyinlerde depremleryarattı, dünyayı ayağa kaldırdı. Böyle birsarsıcılık, birdenbire ortaya çıkmış birsonuç olamazdı kuşkusuz. Asıl olarak Parti-Cephe'nin kayıplardan korkmayan kan-canbedeli yükselttiği savaşın, savaş gerçeğiniherkesin kafasında somutlayışının, en zorkoşullarda dahi teslimiyeti reddettiğitarihinin, sosyalizm mücadelesindekiısrarının yarattığı birikimin sonucudur; Bubirikim, ölüm Orucu süreci gibi iradeçatışmasının en belirgin olduğu noktadabeyinleri sarmış, böyle bir kahramanlığıngereğini ortaya koymuş ve bu kahramanlığımümkün kılmıştır.

Tarihsellik kavranmadan, tarihsüreklileştirilemezdi elbette; '96 ÖlümOrucu, Parti-Cephe önermeseydi, Parti-Cephe olmasaydı, Parti-Cephe böyle biriradeyi ortaya koymasaydı, olmazdı. Bu;tüm ölüm orucu tartışma ve gelişmesürecinin gerçeğidir. Parti-Cephe'nin süreçdeğerlendirmesi ve buna bağlı olarakeylemi şekillendirmesi, ölüm orucunuyüzlerce ölüm orucu savaşçısıyla yürütülenbir büyük kahramanlık destanı halinegetirmiştir. Bu da eylemin gelişimini bilenherkes için çıplak bir gerçektir.

Evet, Ölüm Orucu çarpıcı bir etkiyaratmıştı. Bu çarpıcılık tüm diğerbelirleyici faktörlerle birlikte, eylemin Parti-Cephe'nin tarihinin geldiği noktada veaçtığı yolda şekillenmiş olmasındankaynaklıydı.

Onu geçmişten kopararak, Parti-Cephe'nin ideolojisi ve tarihindenkopararak gelişimi açısından kazanımlarsağlayacağını sanan oportünizm, aradangeçen bir yıl içinde yanıldığınıanlayabileceği çokça pratik yaşadı.

Oportünizm, ölüm orucunu bu tarihsel,ideolojik geçmişinden kopardığı içindir ki,şehitler pahasına kazanılan Ölüm Orucuzaferinin omuzlarına yüklediğisorumlulukları da tam olarak kavrayamadı,bu sorumluluktan kaçarak, Ölüm Orucuüzerine siyaset yapmaya çalıştı. Elbette

sonuç alamadı. Ölüm Orucu'nun siyasalsonuçlarını devrimci savaşı geliştirecek,kitlelerin devrimci örgütlülüklerinibüyütecek politik ve pratik sonuçlaraçevirmek yerine grup çıkarlarının,reklamcılığın, rekabetin aracı halinegetirmeye çalışınca sonuç alması' damümkün olamazdı elbette.

Ölüm Orucu öylesi bir eylemdi ki, bueylemin kazanımlarını süreklileştirmek içinne keskin söylemler, ne de ajitatif yazılaryetebilirdi, ölüm Orucu'nun kazanındanancak tıpkı onu savaşın önemli bir taktiğiyapan ideolojik sağlamlılık, iktidar bilincive devrimin çıkarlarından bir an olsunayrılmamakla süreklileştirilebilirdi.Oportünizm ise ideolojik çarpıklığıylageçmişte küfrettiği Ölüm Orucu'na "evet"dediği gibi, ölüm orucundan sonra da aynıçarpıklıkla adeta eylemin yarattığı siyasalsonuçları çarçur etmek istemiştir. Evet, '84Ölüm Orucu'nun Devrimci Sol ve Parti-Cephe'nin gelişiminde çok büyük etkisiolmuştur. Ama bu etki asla kendiliğindendeğildir, bir eylemin soyut propagandasıylasağlanan bir etki değildir. Sonraki süreçtede böyle bir eylemin sahipleri gibidavranılmış, o ölüm orucu eylemininiçerdiği cesaret, kahramanlık, halka karşısorumluluk duygusu, düşmanlauzlaşmama hayatın her anına ve alanınataşınmış, süreklileştirilmiştir.

Parti-Cephe '96 Ölüm Orucu'nunyaratıcısı ve örgütleyicisi olarak da, ogünden bu yana işte bu bakış açısıyla,sorumluluklarını olgunlukla taşımış vetaşımaya devam etmektedir. Ve busorumlulukla, bu siyasal çizgisiyle '96ölüm Orucu'nda halkın bilincine taşınandevrim tercihini iktidara da taşımaiddiasının sahibidir.

Devrimler tarihinde öyle süreçler vardırki, devrim ve karşı-devrimin bütünsilahlarını kuşanarak amansız birçatışmaya girdiği bu süreçlerde, devrimadına o zamana kadar ne söylenmiş, neyapılmışsa hepsi birden savaşın kızgınpratiğinde sınavdan geçer. Devrimiddiasını taşıyanların bu sınavdanalınlarının akıyla çıkmalarının yeganekoşulu, halkın bin yıllık zulüm düzenindenkurtuluş umudunu temsil ettiklerininbilincinde olmaları, bu bilince vesorumluluğa uygun davranmalarıdır. Böylesüreçlerden kurtuluş bayrağını yeredüşürmeden, onurla, alnının akıylaçıkabilenler, halklarının umudu vedevrimin öncüsü olarak tarihe damgasınıvurmaya hak kazanırlar. Ve tarih onlarınyürüdüğü hatta göre şekillenir.

THKP-C ile başlayan, Devrimci Sol iledevam eden ve DHKP-C ile bugünleretaşıdığımız 27 yıllık tarih, en zorlusüreçlerde faşizme karşı direnişin,sosyalizme inancın, halka bağlılığın veideolojik güvenin en görkemli örnekleriyledoludur.

Bu tarih, devrim için, vatanımızınözgürlüğü ve halklarımızın kurtuluşu içinsavaşırken her türlü bedeli ödemeye hazırolan bilinç ve cesaretle, hiçbir koşuldateslim alınamayan inanç ve kararlılıklaölümü yenebilen kahraman şehitlerimizinbizlere devrettiği onurun ve özverinintarihidir.

Bu tarihin mirası üzerinde '96 ÖlümOrucu gerçekleştirilmiş, '96 Ölüm Orucubu tarihi güçlendiren, pekiştirenmisyonuyla, devrimi büyütmüştür. *

OKUR MEKTUBU

"ŞEHİTLERİ SAHİPLENMEKDEVRİME YÜRÜMEKTİR"Merhaba,Bu mektubu size Bayrampaşa Hapishanesinden yazıyorum. '96

Ölüm Orucu'nun birinci yıldönümünde kahraman Ölüm Orucu şehit-lerimizi anmak ve onlarla yaşadığım direnişleri sizlere anlatmak içinyazıyorum. Birçok direniş yaşadım burada. Ama bunların doruk nok-tası Ölüm Orucu oldu.

Tutuklanıp hapishaneye gelirken sıcak savaştan koptuğumudüşünüyordum. Oysa hapishaneye adımımı ilk attığım an yanıldığımıanladım. Savaşımızın bir cephesinden kopmuş, başka bir cephesinegelmiştim. Hapishaneye ilk geldiğimde buradaki yoldaşlarımızdüşmanın Buca'daki saldırısına bir cevap olarak direnişteydi. SüresizAçlık Grevi'ne başlanmıştı.

Bu direnişte ben de yerimi aldım. Yeni geldiğim için bu benim ilkdirenişim olacaktı. Ben de düşmandan yoldaşlarımızın hesabını sora-caktım. Direnişe başladığımda ise kendimi kanat takmış uçuyor gibihissettim. Böyle bir direnişe katılmak benim için büyük bir onurdu.Başka duygulara yer bırakmayacak bir görevdi.

Hep birlikte omuz omuza geçen günlerin ardından direnişimizin 43.gününde zafere ulaştık. Kendi açımdan bu zaferin anlamı çok büyüktü.Çünkü benim de içinde yer aldığım bir direniş zaferle sonuçlanmıştı.Ve bu direnişten zaferle çıkmamız coşkumu arttırmış, kendime güven-im yerine gelmiş, Parti-Cepheme inancım daha da pekişmişti. Budirenişle birlikte devrimci iradenin ne kadar güçlü olduğunu gördüm.Devrimci mücadeleyle tanışmadan önce bir gün aç kalsam dayanamaz"açlıktan ölüyorum" derdim. Peki o zaman günlerce aç duracak gücünereden bulmuştum? Bu güç devrime olan inançtı ve inandıktan sonrabaşaramayacağım hiçbir şey olmadığını yaşayarak öğrendim.

(...)Bir süre sonra zaferle sonuçlanacak bir direnişin daha arifesine

girdik. Bu yolda ölüme hazır yoldaşlarımız güzellikler yaratarak ilerliy-orlardı.

Berdan, ilginç, Yemo en önde koşanların arasındaydılar. Düğüne,bayrama gider gibi sevinçli ve coşkuluydu hepsi, ölüm Orucusavaşçılarının hepsi, hepimiz bu direnişin çetin ve zorlu geçeceğinibiliyorduk. Zaferi ancak şehitler vererek kazanacağımızın da bil-incindeydik. Bu zafer çok büyük bir zafer olacaktı. Bunun için çokcoşkuluyduk. Tüm bu duygular yoldaşlarımızla olan ilişkilerimize dayansıyordu. Herkes birbirini gözü gibi koruyor ve dikkat ediyordu.

Direnişin diğer önemli öğretici bir yanı daha vardı. Direniş biröğretmendi. Hepimiz bu direnişin öğrencileriydik. Yaşadığımız her an,her dakika attığımız her adım bizde yeni yeni hesaplaşmalar doğuruy-

ordu.Bir sabah Ölüm Orucu savaşçılarımızın birinin yanına gittim.

Dışarıda onlar için yapılan eylemleri anlattım ve yanında beklemekistediğimi söyledim. O, tüm benliğiyle zafere kilitlenmiş, ölümlekucaklaşmayı bekliyor olmasına rağmen bana "bütün geceayaktaydın, sen git dinlen, kendini fazla yorma" dedi. Bu sözler beniçok düşündürttü. Aklıma yaşam içerisinde yaptığım eksiklikler geldi.Kendimden utandım. Ne için savaştığımı düşündüm. Son anda bileyoldaşını düşünmek... Bu olay bana vicdanımı sorgulattı.

Ya İlginç Yoldaş... O günlerde durumu pek iyi değildi. Ama o, gün-lerce rahatsız olan bir yoldaşımızın başından ayrılmıyor, kendirahatsızlıklarını bizden saklıyordu. Berdan yoldaş son saatleriniyaşıyordu. Ama anlatmaktan vazgeçmiyordu. Bilincini kaybettiğisaatlerde tarihimizi, Bedreddinleri, inancını anlatıyordu.

Yemo son saatlerinde bile zafer işareti yapıyor, "Beni Bize Ölüm Yokmarşıyla uğurlayın" diyordu.

O günlerde kendimizi aynanın önündeymiş gibi hissediyorduk.Yapmış olduğumuz tüm eksiklikler, zaaflar bu aynadan bizeyansıyordu, ölüm Orucu; zaafların sınandığı, hesaplaşmalarımızıyaptığımız bir sınavdı bizim için. Bu sınavdan hepimiz başarıylaçıkmak istiyorduk. Biliyorduk ki, bu sınavdan başarıyla çıktığımızdaadımlarımızı daha sağlam atacak, mücadeleyi daha bağlı, daha güçlüsürdürecektik.

Ölüm Orucu ve hapishane direnişleri benim için bir okul oldu.Bugün artık bulunduğum cephede şehitlerimizin bıraktığı mirası,görevleri biz devralıyoruz. Şehitlerimize bağlılığımızı, onların yerlerinidoldurarak ve miraslarını sahiplenip uğrunda ölümü kucakladıklarıdevrimi yaparak göstereceğiz. Bu da, farklı cephelerde de olsak,herkesin üzerine düşen görevi yapmasıyla mümkün olur.

Bayrampaşa Hapishanesi'nden Bir DHKP-C Tutsağı

SİVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 KÜRDİSTAN 29 .KURTULUŞ

CHP Kürt HalkınınDostu DeğildirCHP ne yaparsa yapsın, hangi maskeyi takarsa

taksın, Kürt halkı onların da gerçek yüzünü gördü,

yaşadı. Bundan sonra yapacakları Kürt halkını

kandırmaya yetmeyecektir. Yapılan manevralarla

halkın gözünü boyayamayacaklar.

CHP milletvekilleri Kürdistan'dakigöçün ve yarattığı sonuçların"araştırılması için" TBMM'ye birönerge verdiler, önergenin kabuledilmesi üzerine de, dokuz kişilik birkomisyon oluşturuldu. Üç ay çalışmasüresi verilen komisyon bu süreiçinde "inceleme ve araştırmalarda"bulunacak.

önergeyle ilgili bir açıklama yapanCHP Milletvekili Algan Hacaloğlusurdan söyledi: "Doğu'da veGüneydoğu'da üç bin dolayındayerleşim birimi güvenlik nedeniyleboşaltıldı. Buralarda yaşayanyüzbinlerce insan göçmek zorundakaldı. Göç edenler gittikleri yerdemutlu olamadılar. DYP-SHPKoalisyon Hükümeti döneminde 'KöyGöç Projesi'başlatılmıştı ama bu projebugünkü hükümet dönemindeyeterince sürdürülemedi. Bu yıl sadece292 yerleşim birimine geri dönüşplanlanıyor. Göçten birinci derecedenetkilenen Diyarbakır'da yaşayaninsanların 300 bini açlık sınırında."

Algan Hacaloglu'nun açıklamasıeksik de olsa Kürdistan'da halkauygulanan vahşeti, katliamı, zulmüanlatıyor. Ama şimdi bu sözlerinsahiplerinin ya da Kürt halkınıdüşünüyor görünüp önergehazırlatanların "samimiyetini"anlamak için biraz geçmişe dönmekgerekiyor.

Kürdistan'daki köyler hangidönemde boşaltıldı, nasıl boşaltıldı vegerçekte niçin boşaltıldı? SHP-DYPkoalisyon dönemine şöyle bir gözatalım.

Tarih 18 Ağustos 1992; Şırnak'tabir katliam yaşanıyor. Tam teçhizatlıordu birlikleri tankları, toplarıyla

- saldırıyor Şırnak'a. 33 bin nüfuslukent bir anda harabeye çevriliyor,insanlar katlediliyor... Bu katliamınsonucunda Şırnak'tan 15 bin kişi göçetti. iktidarda SHP vardı.

Tarih 2 Ekim 1992; YerDiyarbakır'ın Kulp ilçesi. Oligarşi yineordusunu Kürt halkının üzerine saldı.Sivil halkın yaşadığı evler tarandı,bombalandı. Bu saldırının sonucunda7 bin 500 nüfuslu Kulp ilçesi 600kişiye düştü. Halkın büyük çoğunluğuvahşetten kaçmak zorunda kaldı. YineSHP iktidardaydı.

Aynı günlerde Silopi ve Nusaybinde kasıp kavruldu. Saldırılar ve zulümsonucu onlarca köy boşaltıldı ya daboşaldı. Göç böyle devam etti. Kürt

halkı üzerindeki vahşet bununla dasınırlı değildi. Bu dönemde zorla göçettirilemeyen halkın yaşadığı yerlerdeyiyecek karneye bağlandı. GIDAAMBARGOSU zulmün yeni adı olarakgeçti tarihe. Ve iktidarda yine SHPvardı.

Tüm bunlar oligarşinin Kürthalkına yönelik politikalarıydı. Ve bupolitikalar iktidar ortağı SHPtarafından hiç tereddütsüzuygulanıyordu.

Evet Algan Hacaloglu'nun söylediğidoğrudur. "Göç edenler gittikleri yerdemutlu olmadılar". Çünkü zorla göçettirilen halk katliamlardan,baskılardan kaçarken bu kez debüyük şehirlerde evsizlik, işsizlikle,sefaletle karşılaştı. Naylon çadırlarda,sağlıksız koşullarda ve aç bir yaşamamahkum edildiler. Bu durumdan SHPde birinci dereceden sorumluydu. Odönem SHP HEP'le de ittifak yaparakoy potansiyelini yükseltmiş veiktidara gelmişti Bir anlamda -siyasikörlüğün sonucu da olsa- Kürthalkının oylarıyla iktidara gelmiştiama halk üzerinde her türlü vahşetiuygulamaktan kaçınmamıştı.

SHP-DYP tarafından oluşturulanama hiçbir somut sonucu da olmayan"Köye Dönüş Projesi" şimdi CHPtarafından yeniden keşfedildi. Buproje esasında oligarşi tarafındanbirkaç kez değişik adlar altındagündeme getirildi. "Köy Kent Projesi","Stratejik Köyler" vb. denildi. Buprojelerin hayata geçirilmesi için pilotbölgeler seçildi. Kürdistan'da göçettirilen halk, topraklarına geridönme adına bu pilot bölgelereyerleştirilmeye çalışıldı. Ama bununiçin oligarşinin bir şartı vardı:Koruculuk...

Kürt halkı açısından daha fazlazulüm anlamına gelen bu projeler deDYP-SHP iktidarı dönemindeuygulamaya konuldu.

CHP, şimdi kalkıp utanmazcaönergelerle, komisyonlarla, projelerleKürt halkını kurtarmaya soyunan birmisyon biçiyor kendine. Yeni birmaske takarak yalanlarına devamediyor.

Ama CHP ne yaparsa yapsın, hangimaskeyi takarsa taksın, Kürt halkıonların da gerçek yüzünü gördü,yaşadı. Bundan sonra yapacaklarıKürt halkını kandırmayayetmeyecektir. Yapılan manevralarlahalkın gözünü boyayamayacaklar.*

"ASIL SİZ TESLİM OLUN!"

O ligarşi çok yönlü bir savaşsürdürüyor. Düzeninbekası için tüm güçlerini

seferber etmiş durumda. Tüm güç-lerinin politikası ise bir noktadaodaklaşmış; "teslim olun!" diyehaykırıyorlar.

Generaller Gerillalara TeslimOlun Diyor; Kuzey Irak saldırısıylabirlikte faşist generaller, OlağanüstüHal Yetkilileri birbiri peşisıra "teslimol" çağrıları yayınlıyorlar. Bölgedekiyerel radyo ve gazetelerden sürekli"teslim olmayı" öğütleyen yayınlaryapılıyor. Teslim olan hainleringörüntüleri, sözleri ekranlarda özel-likle öne çıkarılıyor.

Şırnak-FM'de gün boyu ŞırnakValisi Kamil Acun'un, TümenKomutanı Ömer Keçecigil'in,Belediye Başkanı'nın "teslim ol" pro-gramlan yayınlanıyor. Oligarşininkatliamcı valilerinin, generallerinin"teslim olun" çağnlannda yeni birşeyyok. Her zamanki demagojiler. Belkifarklı sayılabilecek bir ayrıntıyıCudi'deki saldınyı yürüten subaylar-dan biri şöyle açıklıyor: "Teröristlerisağ olarak ele geçirmeye dikkat ediy-oruz. Belki bu çözüm değil ancakinsan haklan ihlalle/ine verdiğimizöneme dikkat çekmek istiyoruz."

insan hakları demagojisi yaparkengerçek mantığı ele veriyor general;"Sağ ele geçirmek çözüm değil" diyor.Çözüm, katletmek, imha etmek.Teslim ol çağnsmın amacı da bunihayetinde: Özgürlük isteğini,savaşını teslim almak, ister imhaederek, ister teslim alarak...

Düzen Partileri HADEP'eTeslim Ol Çağrısı Yapıyor;Basına yansıyan haberlere göre MesutYılmaz yaklaşan seçim ihtimalihesabıyla HADEP'lilere haber gön-deriyor: "Bu seçimde bizi destekleyin,soruna siyasi çözüm bulacağız." CHP,HADEP'le ittifaka sıcak baktıklarınıaçıklıyor.

Aynı günlerde HADEP GenelSekreteri Mehmet Satan şöyle söylüy-or:

"Bugünkü gündemimizde seçimittifakı konusu yok. Ancak kardeşkanının durması, demokrasi vebarışın gerçekleşmesi için emekçi halkkesimlerinin yararına, somut, ciddi veinandırıcı adım atan, bunugerçekleştirmeye yönelik garantisinikamuoyuna sunan her siyasi partiylediyaloga açığız."

Böyle bir parti var mı düzen parti-lerinin arasında? Olabilir mi?

Hangi düzen partisinin demokrasive barışın gerçekleşmesini istemeihtimali var?

Hangisi emekçi halk kesimlerininyaranna adımlar atacak?

Hangisi halkabunun garan-tisini sunabile-cek bir güve-nilirliğe sahip?

Devrimci,demokrat, yurt-sever, ilericiherkesin bu

sorulara vereceğicevap olumsuz

bir cevaptır. Böyle bir düzen partisiyoktur. DYP, ANAP, RP, DSP, CHP,MHP, BBP DTP., bilumum düzen par-tilerinin hiçbiri bunları yapmaz.Yapamaz.

Düzen partilerinin ittifak isteği,Kürt demokratik güçlerini parlamen-to aracılığıyla teslim alma planındanbaşka birşey değildir. Başka bir amacıyoktur. Bu son derece açık olduğuhalde, bu biline biline "ittifaka açığız"açıklaması neye hizmet eder öyleyse?

ANAP'a ya da diğerlerine Kürtçevrelerine mesaj gönderme cesareti-ni veren, yolu açan işte bu tutumdur.

Devrim süreci hatta demokrasimücadelesi elbetteki çok düz birçizgide ilerlemiyor. Çizgilerdeki zikza-klara göre ittifaklar da değişebilir.Ancak temel bir doğrultu vardır ki, budeğişmemek zorundadır. Bunundeğiştiği yerde, zigzaglann adı taktikfalan olmaz... Faşist, katliamcı gener-allerin dağlarda yapmayaçalıştıklanyla, düzen partilerinin yap-maya çalıştığının özü bir ve aynıdır.Bunu herkes görmek zorunda.

Tekeller Yoksul Halka TeslimOlun Diyor; işbölümünde tekelciburjuvazi de üzerine düşeni yapıyor;yayınladığı paketlerle, düzenlediği"yoksulluk zirveleriyle", "bırakın buözgürlük savaşını, karşılığında bura-da yatırım yapalım, size iş, aş verelim"diyorlar; verecekleri belli. Birkaç lok-

• manın karşılığında onlar da "teslimolun" çağrısını tekrarlıyorlar. Buhalkın en azından yeri yurdu vardı.Yeterince olmasa da kendi toprağındabir aşı, işi de vardı. Peki kim aldıonları? Aç bırakanlar, sürgünlere gön-derenler, yerlerinden sürdüklerihalkın karşısına geçip şimdi onubirkaç lokmaya razı etmeye çalışıyor-lar. Yani teklif ettikleri nedir? Boğaztokluğuna onursuz bir yaşam. Boğaztokluğuna kimliksiz bir yaşam.Bunun anlamı "teslim olun"danbaşka nedir ki!

"Asıl Siz Teslim Olun!"Cevabını HaykırmanınZamanıdır; Kürt halkının her alan-da, her mevzide diri ve dikdurmasının zamanıdır. Asıl teslimolması gerekenler bellidir. 1920'lerin,1938'in ve on yıldan fazladır sürenkatliamların hesabını verecek olanlarbellidir. Teslim olması gerekenler,generaller, düzen partileri, tekelciburjuvalardır; yani açlığı vekatliamları halkımıza dayatanlardır.Teslim alacak olan ise halktır. Halkıntüm düşmanlarına "asıl siz teslimolun" diyebilmesi, ona iktidar bil-incini taşımakla mümkündür. Halkıniktidarı dışındaki her çözüm, halkadüşmanlarıyla uzlaşma yolunu açmışolun*

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

KURTULUŞ, 30 EĞİTİM 28 Haziran 1997

HALK SINIFI

KONU:ANKET VEKİTLEÇALIŞMASI

DERS:34

OKMEYDANI DUVAR GAZETESİ

A nket çalışmasınısürdürüyoruz. Bizim içinyeni bir çalışma. Aslında

evvelki hafta nasıl yapacağımıza ilişkingenel olarak konuşmuştuk. Ama pek dekonuştuğumuz gibi olmadı. Bazıarkadaşlar sanki bildiri dağıtır gibi bazıyerlere bırakıp çıkmışlar. Tabii bu birazçalışma tarzının, daha doğrusu bizimtarzımızdaki alışkanlıkların bir sonucu.Bildiriyi bırakır, verir çıkarsın (kiaslında ö bile öyle olmamalı). Amaanket öyle değil. Sonuç alacaksın. Yanivereceksin, anlatacaksın,cevaplanmasını sağlayacaksın, cevaplarüzerine yemden konuşacaksın,cevaplan toparlayacaksın falan. Yanibirincisi, çalışmanın yapılmış olmasıiçin mutlaka sonucunu almakgerekiyor, ikincisi, diğer benzer şeyleregöre daha fazla emek gerekiyor.Çalışma tarzındaki olumsuzalışkanlıklar da zaten çoğunlukla iştebu iki noktada çıkmıyor mu? Emek vesonuç almak! Neyse, anket meselesininistendiği gibi yürümemesi nedeniylebunu özel bir çalışma konusu yapalım,eğitim programımıza alalım demiştikhafta içinde. Bu anketler ne işeyarayacak? Bugünkü sohbet konumuzda, çalışma konumuz da bu olacak.Çalışmaya başlamadan önce yine nekadar dağıtıldığı, ne kadar cevaptoplandığı üzerine konuşuyoruz, buarada ilginç cevaplar aktarılıyor. Amatabii ne kadar dağıtıldığı sorusu kadarönemli olan nasıl dağıtıldığı, işleviniyerine getirip getirmediği.

Selim abi kısa bir giriş yaparakçalışmayı başlattı.

- Anketler bir araçtır. Peki neyinaracıdır dersek, buna birkaç açıdancevap verebiliriz. Öncelikle doğrudanHalk Anayasası açısından çeşitlikesimlerin taleplerini, mevcut taslaküzerindeki düşünce ve önerileriniortaya çıkaracaktır. Anketler bu

noktada, halkın kendi anayasasınıkendisinin yapması esprisinin hayatbulacağı, bunun halkın çeşidikesimlerinin kafasında somutlanacağıbiçimlerden biri haline getirilebilir.Çeşitli sendikalara, odalara HalkAnayasası konusunda görüşlerini,önerilerini belirtmeleri için çağrılaryapılmış. Ama böyle herhangi birörgütlülük içinde olmayan pek çokinsan var, dahası sendikalı vs. olsalar daüyesi oldukları sendikaları böyle biranayasa yapımına yanaşmayacakolanlar var; anketlerle biz, eviyle işidışında bir yere çıkmayan, kendini,taleplerini hiçbir yerde ifade etmeolanağına sahip bulunmayan insanlaraböyle bir zemini sunacağız. Ama onunkendisini ifade etmesinin tek biçimi,aracı da anket olarak kalmayacakelbette. Bizim görevimiz de bu noktadabaşlıyor zaten. Ona bu vesileylekendisini bu anayasayı gerçekleştirmeküzere sürekli olarak ifade edebileceğialternatifleri sunacağız, ona örgütlülüksunacağız.

Fakat anketin önemi, işlevi bundandaha fazladır. Daha doğrusu, biz buçalışmayı doğru bir biçimde yürütürsekolabilir... Şimdi sözü Ömer'e bırakayım,çünkü o konuya biraz daha özel olarakhazırlanacaktı. Evet Ömer, nelerçıkardın bakalım?

- Şimdi anket bizde, ne başkalarıtarafından, ne de hareketimiztarafından, daha önce pek kullanılanbir yöntem değil. Anketler, çoğunluklaburjuvazinin kullandığı bir yöntemolmuş. Onda da bir gerçeği açığaçıkarmaktan çok, genellikle, olmasıistenen şey anketler böyle diyordenilerek kamuoyuna sunulmuş. Yafanzamanda dergiden okumuşsunuzdur,TÖDEF'in bir anket çalışması oldu.TÖDEF'ten bir arkadaşla da konuştum.Oldukça güzel bir çalışma olmuş.Neredeyse on bin kişiye ulaşmışlar.

Ama arkadaşlar, ulaşılan insanlarlakalıcı ilişkiler kurma, keza anketçalışmasını kurultaya katılım ıörgütlemeyle birleştirmek gibikonularda, amatörlükleri nedeniyleeksikliklerinin olduğunu belirtti. Anketibu doğrultuda yeterincedeğerlendirememişler. Sanırımüzerinde durmamız gereken en önemliyanlardan biri bu zaten.

Anket ya da buna benzer çalışmalarasıkça başvuran devrimci önderlerdenbiri Mao'dur. Tabii bunu biçimsel olarakbunlara çok meraklı olduğu içinyapmamıştır. Bundan amaçladığıvardır. Amaçladığının en başında gelenşey ise kendi ülkesi ve halfanı dahaderinlemesine, daha somut ve gerçekçikavramak isteyişidir. Mao'nunyazılarında da bu konu üzerinde çokçadurduğunu görürüz. Bu nedenle zatenbugün çalışmaya hazırlanırken,ağırlıkla onun yazılarından notlarçıkardık, onları da bir yandan, yerigeldikçe okur, tartışırız.

Mesela şöyle diyor Mao:"Birçok yoldaşımız hala kaba ve

dikkatsiz bir çalışma tarzına sahiptir.Meseleleri tam olarak anlamaçabasında değildirler ve hatta altkademelerdeki durumdan bütünüylehabersiz olabilirler; ama gene deçalışmaların yönetilmesinden onlarsorumludur. Bu, son derece tehlikeli birdurumdur. Çin toplumundaki sınıflarınbugünkü durumları hakkındagerçekten somut bir bilgi olmadan, iyibir önderlik de olamaz.

Koşullan öğrenmenin biricik yolu, ,sosyal araştırmalar yapmak, her sosyalsınıfın gerçek hayattaki durumunuaraştırmaktır." (Mao Zedung, SeçmeEserlerin, s. 13)

Evet, halfamız ne istiyor, neyi, nasılgörüyor, nasıl kavrıyor, önceliklerineler, maddi anlamda, manevianlamda onun önem verdiği şeylerbizim kafamızdaki halk gerçeğiyle neölçüde uyuşuyor? işte anketlerde bütünbunlara da belli cevaplar almışolacağız.

Halktan öğrenmesini bilmek başlıbaşına bir sanattır aslında. Soldakiaydın hastalığı-seçkincilik, esasındasolun bu yanını neredeyseöldürmüştür. Bugün Halk Meclisi gibiörgütlülüklere karşı çıkışlarının bir yanıbudur. Devrimci olmakla kendimizihalfan çok üstünde görmeyebaşlıyorsak, orada sorun var demektir.Devrimci olmakla, bir birimdesorumlu, yönetici olmakla herşeyibildiğimizi sanır hale geliyorsak, oradada sorun vardır. Tabii, bulunduğubirimde, yoldaşları arasında, taraftarlararasında bile kollektivizmi işletmeyen,yapılacak işler, yürütülecek faaliyetlerkonusunda altındaki insanların görüşve önerilerini almayan, buna gerekduymayan insanlar, tabii fa halfangörüş ve önerilerini alma aşamasına hiçgelemeyeceklerdir.

Halk toplantıları yapıyoruz. Butoplantılar sadece bizim o an içiniletmek istediklerimizi iletmeye göreplanlıdır. Ama gerçekten halfan nabzınıalmak için de yapıyor muyuz böyletoplantıları. Yaptığımız toplantılardanbu noktada faydalanıyor muyuz?"Halkın her kesiminin gerçek hayattakidurumunu araştırmayı, öğrenmeyi" bir

görev sayıyor muyuz? Saymalıyız.Saymazsak ya esasında halka tepedenbakan reformistler ya da kitaplardakiişçiden başka işçi tanımayanoportünistler gibi düşünüpdavranmaya başlarız. Araştırmalıyız,öğrenmeliyiz. Mahallemizdeki insannasıl geçiniyor, nasıl yaşıyor,gelenekleri ne, zevkleri, dertleri ne,bilmeliyiz. Peki bu işi nasıl yapacağız?Mesela Mao, halfan çok çeşitlikesimlerinden insanlarla sık sık butürden "bilgi derleme" toplantılarıdüzenliyor. Ama bu bilgiyi derlemekiçin de şunları "önkoşul" olarak sayıyor:

"Bunların hepsi benim saygıdeğeröğretmenlerimdi ve bir öğrenci olarakonlara karşı saygılı, çalışkan veyoldaşça bir tavır içinde olmakzorundaydım. Aksi halde beni dikkatealmayacaklar, bildiklerinianlatmayacaklardı.... Geniş zamanayırmalı ve araştırma için bir taslakhazırlanmalıdır. Ayrıca, araştırmayıyapan kişi çeşitli sorular sormalı, notlaralmalı ve toplantıya katılanlarlatartışmalıdır. Bu nedenle, çabagöstermeden, önüne bakmada kararlıolmadan, bilgiye susamışlik duymadanve çirkin iddiacılık huyundankurtulmadan ve istekli bir öğrencihaline gelmeden araştırma yapılamaz.Gerçek kahramanların kitleler olduğu,buna karşılık bizim genellikle acemi vebilgisiz olduğumuz kavranmalıdır. Bukavranmadıkça en basit bilgileredinmek bile mümkün değildir."

Demek fa anketleri önce bu yanıyladeğerlendireceğiz. Halk bizim için biröğretmense, öğretmenimize bu defaanketler aracılığıyla gideceğiz.

- Şimdi burada araya girip konununbir diğer boyutunu ortaya koyalım.Kitle çalışmasındaki başarı ya dabaşarısızlıklarımız açısından zamanzaman tartıştığımız şeylere bakalımmesela; halfa gerçekte ne kadar".tanıyoruz? Anlattığımızı onunanlayabileceği şekilde anlatıyor muyuz?Halkın üslubu ve ruh halinikavrayabiliyor muyuz? Onun kafasındadönen fırtınaların, kaygıların,şartlanmışlıkların ne kadarayırdındayız. Aslında halk, ülkegerçeğini kavramak demek, teoriyi dedoğru bir şekilde kavramak demektir.Bu faaliyet, bize teorinin nasılkavranılması gerektiğine ilişkin de çoksomut göstergeler sunacaktır.

Teoriyi şablonlaştırıp her derde devasaymak da, küçümsemek de yanlış tabiifa. Teoriyi küçümseyenler de kendideneylerine aşın güvenirler. Halbukikendi deneyi önemlidir ama kendideneyine, tecrübesine başka yaşanmışdeneylerle birlikte bakarsa daha sağlıklıbir sonuca varacağı açıktır. Kimi, benzaten halfan içindeyim daha neyitanıyacağım deyip teoriyi küçümser.Kimi kitaplardan okuduğuyla halkı, işçisınıfinı tanıdığını sanır. Açık fa ikisi deyanlış. Ömer, Mao'dan bu konuda dabirşeyler söylüyordun çalışmadan önce;sanırım tam bu konuya denkdüşüyordu. Onu bir oku bakalım:

- "Kitabi bilgisi olanlar pratikyönden gelişmelidir; sadece kitaplarlayetinmekten ve dogmatik hatalarişlemekten ancak böyle kurtulabiliriz.Pratik çalışma da deneyimli olanlar iseteoriyi incelemeye ve ciddi bir şekilde

SİVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 EĞİTİM 31 .KURTULUŞ

okumaya girişmelidirler. Ancak böyleyaparlarsa, deneyimlerini sistemli birhale getirebilir, bir sentezevardırabilirler ve teori düzeyineçıkarabilirler; ancak böyle yaparlarsa,kendi pratiklerini evrensel gerçekolmaktan ve dar deneyci hatalaradüşmekten kurtulabilirler. Zıtkutuplardan kaynaklandıkları halde,dogmatizm de, dar deneycilik deöznelciliktir.

işte bu yüzden, Partimizde biridogmatizm, bir de dar deneycilik olmaküzere iki öznelcilik vardır. Her ikisi debütünü değil, parçayı görürler. Eğeruyanık olmaz, böyle bir tek yanlılığın,bir eksiklik olduğunu fark etmez ve onuyenmeye çalışmazsak, yolumuzuşaşırabiliriz." (s. 44)

- Yani anket ya da daha geniş olarakHalk Anayasası somutundabildiklerimiz, gözlemlerimiz,okuduklarımız, halk gerçeğimizle adetaharmanlanmış olacak. Kendieksikliklerimizi göreceğiz. Hangisorulan niye cevaplayamıyoruz, o günekadar hiç düşünmediklerimiz, aklımızadahi gelmeyenler neler, niye böyleolmuş? Faaliyeti ciddiye aldığımızdabunlar hep önümüze gelecektir.

- Şimdi anketleri nasıldağıttığımızdan ele alıp tartışabilirizkonuyu.

Anketleri nasıl dağıtıyoruz? Şu andaen azından bölgemiz açısından ikiyöntem uyguluyoruz. Birincisi, evlere,işyerlerine anketi bırakıp birkaç günsonra gidip alıyoruz, ikincisi de oturupbirlikte dolduruyoruz, ikisi eleuygulanabilir. Bunun dışında başkabiçimler de olabilir.

Şimdi nelerle karşılaşıyoruz; birkaçgün sonra gidiyoruz, bakıyoruz kidoldurmamış ya da birkaç şeyişaretlemiş. Kimi ya bu işler bize göredeğil diyor, kimi ben bunlardananlamam ki diyor, kimi dolduracağız dane olacak ki diyor. Bugüne kadaryaşadıkları, eğitimleri, alışkanlıklarıdüşünüldüğünde bu cevaplardaşaşılacak hiçbir şey yok. Anketçalışmasının işlevi esasında o sorularacevap almak değil de zaten işte

,kitlelerdeki bu düşünce ve davranışbiçimini değiştirmektir... ikinci yöntem,tabii ki daha canlı oluyor. Soruyorlar,cevaplıyoruz, biz soruyoruz, onlarcevaplıyor... ve konuşma daldan dalaatlıyor ve böyle bir anayasanın nasılmümkün olabileceğine, yani gelmesigereken yere gelebiliyor.

işte tüm bu biçimleriyle, anketleridağıtmak, cevaplanmasını sağlamak,sonuçlarını toparlamak, doğrudandoğruya bir kitle çalışmasıdır. Buçalışmanın içinde yeni kesimlerle, tektek insanlarla ilişki kurulacak, yeniokurlar kazanılacak, bunlar örgütlühale dönüştürülecektir. Bu çalışmanınciddiyetle ele alınması, anketi verirken,alırken, sorular ve cevaplan üzerindetartışırken göstereceğimiz ciddiyet,bizim iktidar iddiamız konusundakiciddiyetimizin de bir ifadesi olacaktır.

Mesela yapacağımız toplantılarmutlaka iyi hazırlanmış toplantılarolmalıdır. Kendimiz de iyihazırlanmalıyız. Soruları asgari ölçüdecevaplayabilecek durumda olmalıyız.

- Selim abi burada müsade edersenbir ek yapayım. Mao,bir yazısında da

örgütsel faaliyete ilişkin belli kuralları,koşulları sıralamış, bu maddelerdenbiri de toplantılara ilişkin ve şunubelirtiyor:

"... Toplantılar önceden ilanedilmelidir. Bu "Halka Duyuru"yayınlamaya benzer. Böylece herkes netartışılacağını ve hangi sorunlarınçözüleceğini önceden bilir vehazırlıklarını zamanında yapar. Bazıyerlerde kadro toplantıları, öncedenrapor ve karar taslaklarıhazırlanmadan düzenleniyor ve herkestoplantıya geldikten sonra ayaküstübirşeyler çırpıştırılıyor. Bu, tıpkı"Askerler ve atlar geldi, ama ne yemekhazır, ne de yem" sözünde dile getirilenduruma benziyor. Bu iyi birşey değildir.Hazırlıklar tamamlanmadan acele ediptoplantı yapmayın."

Bu hazırlıksız toplantılar meselesi,bize de az biraz uyuyor değil mi? Neyse,aynı paragrafın devamında darakamlara ilişkin bir uyarı var:

"Kafamız rakamlara yatkın olsun;başka bir deyişle, bir durumun ya da birsorunun nicelik yanma eğilmeli, esaslıbir nicelik tahlili yapmalıyız. Her nitelikkendini belli bir nicelikte ortaya koyarve nicelik olmadan nitelik olmaz.Bugün bile yoldaşlarımızın birçoğu...temel istatistiklere, belli başlı yüzdelereve şeylerin niteliklerini belirleyenniceliksel sınırlara eğilmek zorundaolduklarını kavramıyorlar. Buyoldaşlarımızın kafalarında 'rakam'diye birşey yok; bu nedenle hata

Mao Zedung'danAnket -Araştırma Üzerine"... otuz iki günde U merkezlerinde ve

köylerde tecrübeli köylülerin ve köylü hare-\ keti içinde çalışan yoldaşların katıldıkları' toplantılar düzenledim; raporlarını dikkat-

le dinledim ve birçok bilgi topladım. Şimdi-ye kadar habersiz olduğum birçok garip şeygördüm ve işittim." (Seçme Eserler I, S. 30)

"Bunu yapmak için, kafayı dikip göğebakacağınıza, önce önünüze bakın. Bir in-san önüne bakmaya ilgi duymadıkça ve bu-nu yapmaya kararlı olmadıkça, ömrü bo-yunca asla Çin'de olup bitenleri gerçekten

ı anlayamayacaktır." (Seçme Eserler III, S.•14)

"Pratik çalışma ile uğraşan herkes, deği-j şen durumu her zaman çok yakından izle-

melidir ve bu konuda hiçbir ülkenin Komü-nist Partisi, başka bir ülkenin Komünist

5 Partisi'ne bel bağlayamaz. Bu nedenle, pra-: tik çalışma yapan herkes alt kademelerdeki

durumu araştırmalıdır. Böyle bir araştırmateoriyi bilip de gerçek durumu bilmeyenleriçin özellikle gereklidir, aksi halde bunlarteori ile pratiği birleştiremeyeceklerdir.'Araştırma yapmayanın söz hakkı yoktur'

l şeklindeki görüşüm 'dar deneycilik' olarakalaya alınmıştı. Ama bugüne kadar, bu gö-rüşü ileri sürmüş olmaktan pişmanlık duy-madım. Pişmanlık şöyle dursun, araştırmayapmadan hiç kimsenin söz hakkı olmaya-cağında hala ısrar ediyorum." (Seçme Eser-ler III, S. 15)

"Çin ve dünya olayları üzerine ayrıntılıl araştırma yapma gereğini bugün hala şid-detle hissediyorum. Bu, benim Çin ve dün-

Teori Üzerine"Bu teorinin incelenmesi, sadece

birtakım deyimler ve terimler öğren-mek için değil, Marksizm-Leninizmibir devrim bilimi olarak kavramakiçin yapılmalıdır. Bu, sadece Marks,Engels, Lenin ve Stalin'in, gerçek ha-yatı ve devrimci tecrübeleri kapsamlıbir şekilde inceleyerek elde ettiklerigenel yasaları kavramak sorunu de-ğil, onların sorunları incelerken veçözerken uyguladıkları yöntemi vebakış açısını kavramak sorunudur."(Seçme Eserler II, S. 217)

"Bu tutumda olan bir kimse, tarihiparçalara ayırmaz. Yalnızca eski Yu-nanistan'ı bilmekle yetinmez. Çin'ide öğrenmek ister. Yalnızca yabancıülkelerin devrimci tarihini değil,Çin'in devrimci tarihini de; yalnızcabugünkü Çin'i değil, yakın geçmişte-ki Çin'i, hatta daha eski Çin'i de öğ-renmek ister. Bu tutumda olan birkimse, Marksizm-Leninizmin teorisi-ni belli bir amaçla incelen Marksist-Leninist teoriyi, Çin devriminin pra-tiğiyle kaynaştırmak, Çin devrimininteorik ve taktik sorunlarını çözecek

tutumu, bakış açısını ve yöntemi eldeetmek amacıyla inceler. Bu tutum,oku hedefe gönderme tutumudur.'Hedef Çin devrimidir; 'ok' ise Mark-sizm-Leninizmdir. Biz Çin Komünist-leri bu oku arıyoruz, çünkü onu Çin IIdevrimi ve Doğu devrimi hedefinegöndermek istiyoruz... 'Aramak' iseincelemek demektir." (Sayfa-26)

"Bugün bile, Marksist-Leninisteserlerden yapılan gelişigüzel aktar-maları, bir kere elde edildi mi herhastalığı kolayca iyileştirecek hazırreçeteler olarak gören birçok kişi var-dır. Bunlar "çocukça bir cehalet için-dedir; onları aydınlatmamız gerekir.Marksizm-Leninizmi dini bir dogmaolarak kabul edenler, işte bu cahil ki-şilerdir. Onlara açıkça, 'Sizin dogma-nız yetersizdir' demeliyiz. Marks, En-gels, Lenin ve Stalin, bizim teorimi-zin bir dogma değil, bir eylem kılavu-zu olduğunu defalarca açıklamışlar-dır. Ama bu kişiler, bu en önemli, ger-çekten en önemli açıklamayı göz ardıetmeyi yeğ tutmaktadırlar." (Sayfa-45)

ya olayları üzerine bilgiminden ileri gelmektedir; yoksa benim herşeyibildiğim, başkalarının ise cahil olduğu an-lamına gelmez. Ben partili bütün yoldaşlar-la birlikte kitlelerden öğrenen bir öğrenciolarak kalmak istiyorum." (Seçme EserlerIII, S. 16)

"... iki tür eksik bilgi vardır. Biri, kitaplar-dan elde edilen hazırlop bilgi; ötekiyse, bü-yük ölçüde algısal ve kısmi olan bilgidir.Bunların ikisi de tek yanlıdır. Sağlam ve gö-rece tam bilgi ancak bu ikisinin birleşme-siyle ortaya çıkar... Bu nedenle, özelliklemücadele etmek için, bu iki tip insanın ek-sik oldukları yönlerde gelişmelerini ve bir-birleriyle kaynaşmalarını sağlamalıyız."(Sayfa- 44)

"... Anlamadığınız ya da bilmediğinizkonularda, size bağlı olarak çalışanlara da-nışın ve onları onaylayıp onaylamadığınızıiyice belli edin. ...Hiçbir zaman bilmediği-miz birşeyi biliyormuş gibi davranmamalı,"alt kademedekilere sorup öğrenmektenutanmamalı" ve alt kademelerdeki kadrola-rın görüşlerine dikkatle kulak vermeliyiz,öğretmen olmadan önce öğrenci olmalıyız;emir vermeden önce alt kademelerdekikadrolara danışmalıyız. ... Böyle davran-mak, insanın saygınlığını sarsmak şöyledursun, tersine arttırır. Aldığımız kararlaralt kademelerdeki kadroların doğru fikirle-rini içereceği için, alt kademelerdeki kadro-lar bu kararları doğal olarak destekleyecek-lerdir. Alt kademelerdeki kadroların söyle-dikleri doğru da olabilir, yanlış da; bunlarıdinledikten sonra tahlil etmeliyiz. Doğrugörüşleri dikkate almalı ve bunlara göre ha-reket etmeliyiz." (S. 357-358)

işlemekten kurtulamıyorlar."- Gerçekten de rakamları biz de

pek sevmiyoruz. Hatırlarsanız ilkkonuşmalanmızda mahalleninnüfusunu bilmediğimiz ortayaçıkmıştı. Tine sonraki birmeselede mahallede kaç esnafolduğu konusunda da yaklaşık birrakam bile çıkaramamıştık.Rakamlar hem genel olarak, hemanket çalışmamız açısındanbildiğimiz kadarıyla etkili, gerekliolacaktır tabii. Ne yazık ki bukonularda oldukça yetersiziz. Amarakamlar somutluktur. Meseladiyelim eğitim konusunukonuşuyoruz, kaç okul var, kaçmilyon öğrenci var, bunlarınsomutluğuyla konuşabilmek tabiidaha başka olur. Elbette herkonuda, her alanda böylerakamlan bilmeyebiliriz. Ama enazından bu konudaki nisbetengeniş toplantılara giderken,hazırlanabilir, en azındandergimizde falan yayınlandığıkadarıyla yanımıza bu tür bilgilerialıp gidebiliriz, işte bu da hemciddiyetin bir ifadesi olur, hem debugünü ve yarını kafamızda dahasomut şekillendirebilmemizisağlar.

Propaganda ve ajitasyonaçısından da anket açık birsomutluktur. Propaganda veajitasyon bu çalışmada genelsloganlardan çıkıp somutluğun,hem düzene ilişkin, hem de halkiktidarına ilişkin somutluğunkonuşulabileceği bir biçimebürünüyor.

- Yani şöyle bir toparlayacakolursak; anket faaliyetimiz;

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİN

KURTULUŞ 32 EĞİTİM 28 Haziran 1997

* Birincisi, halkın anayasakonusundaki görüş ve önerilerini,taleplerini alma işlevi görecek.

* ikincisi anket hem bir kitleçalışması, hem bir örgütlenme faaliyetidemek. Bu faaliyette yeni ilişkilerkurmak, yeni örgütlenmeler yaratmak,eski yeni insanlara görev vermek dehedeftir.

* Üçüncüsü, anketler halkgerçeğimizi kavramamıza hizmetedecek. Keza tartışmalar, ülkemizsomutunu kavramada, Halk iktidarı'nailişkin şekillenmeyi netleştirmede bizizorlayacak.

* Dördüncüsü, teori-pratik birliğikonusunda eğitici bir röle de sahiptir.

* Beşincisi, halk kitlelerine iktidariddiamızı, bu iddiayıgerçekleştirmekteki ciddiyetimizigösterecek.

* Altıncısı, propaganda ve ajitasyonaçısından bizi daha somut bir zemineçekecektir.

işte bütün bunlar çerçevesindebaktığımızda, bütün bunları asgari,mütevazı ölçülerde de olsa yerinegetiren bir anket çalışmasıyürütebildiğimizde, bu çalışma bizi pekçok açıdan geliştirici olacaktır.Ayaklarımızı daha sağlam basmamızıgetirecektir.

* Yani bu faaliyet süresince mevcutörgütlülüklerimiz yeni ilişkilerlegenişlemeli, biz teorik ve pratik olarakgelişmeliyiz. Sonuçta bizim HalkSınıfı'mızın amacı da budur. Buradabirşeyler öğreniyoruz, öğrendiklerimizhayatin içinde ne kadar karşılığınıbuluyor? Bunu halka ve pratiğe nasıl vene kadar aktarabiliyoruz. Esasında•diyebiliriz ki, anket çalışması, ısrarlayöneldiğimizde, bizim açımızdan dabugüne kadarki eğitim çalışmamızın neölçüde yararlı. verimli olduğunun dabir sınavı olacaktır. Yine son olarakMao'nun bir deyişini aktaralım:

"Parti Okulundaki yoldaşlarımız,Marksist teoriyi cansız bir dogma olarakgörmemelidir. Marksist teoriyiözümlemek ve uygulamak, hem desadece uygulamak amacıylaözümlemek gerekir. Marksist-Leninistbakış açısını bir-iki pratik meselesininaydınlatılmasına uygulayabiliyorsanız,bir ölçüde başarıya ulaştığımızsöylenebilir. Ne kadar çok konuyuaydınlatırsanız ve bunu ne kadar derinve kapsamlı bir biçimde yaparsanız,başarımız da o kadar büyük olur. Aynızamanda Parti Okulumuz, Marksizm-Leninizmi inceledikten sonra Çin'insorunlarını nasıl gördüklerine,sorunları berrak bir şekilde görüpgörmediklerine ya da herhangi birşekilde görüp görmediklerine bakaraköğrencileri iyi ya da zayıf diyesınıflandırmayı bir kural halinegetirmelidir." (SE-2, sayfa: 40)

* Evet arkadaşlar, bu günlük de bukadar. Yalnız en son vurguladığımıznokta, yani bu faaliyetin sınıfımız içinbir sınav olacağı esprisini ve Mao'danaktarılan son sözlerdeki "öğrencileri iyiya da zayıf olarak sınıflandırma"meselesi üzerinde bir düşünün. Biz deartık yazılı mı olur, sözlü mü olur, birsınav yapalım mı ne dersiniz? Bunudüşünün, önümüzdeki haftatartışalım.*

GERÇEĞİMİZ

GeleneklerdenNeyi Alacağız?

Neyi Eleyeceğiz?ilkokul, ortaokul kitaplarından he-

men herkes hatırlayacaktır; bu kitap-larda döne döne Türklerin ne kadarkonuksever olduğu anlatılır. Doğru-dur da. Türk halkının yüzyıllara uza-nan böyle bir geleneği vardır. Amabunun "milli" (gerçekte ise şovenist)eğitim kitaplarındaki yer alış biçimiiki noktada gerçeğin çarpıtılmış birhalidir.

Bir; konukseverlik edebiyatı Türkhalkının tüm geleneklerini, en baştada ezilmişliğini ve isyan geleneğiniperdeleyen bir biçimde yapılmakta-dır. Bu hamasi edebiyat adeta Türkhalk gerçeğinin gizlenmesi için ge-rekli bir örtü yerine geçirilmektedir.

îki; bu yapılırken de tüm diğerhalklar, diğer halkların da benzerolumluluklara, güzelliklere sahip ol-

Bugün çokgenel bir bakışlahalkın geleneği,değeri diye ta-nımlanabilecekkimi şeylerinözünde yüzyıl-larca feodaliz-min kendi ege-menliğini sür-dürmeye yara'yan geleneklerolduğu görülür.Daha farklı birdeyişle hem fe-o d a l i z m d e ,hem kapita-lizmde egemensınıflar sömürüdüzeninin işineyarayacak kimi

kurumları, davranışları toplum için-de yaygınlaştırarak bir geleneğe dö-nüştürmeye çalışmışlardır. Bundabaşarılı oldukları da vardır. Örneğinyüzyıllardır kadınların ya da gençle-rin söz hakkını "saygı" adına ortadankaldıran geleneklerin egemen sınıfla-rın oldukça da çok işine yaradığıaçıktır. Bunları eleyeceğiz. Öte yan-dan, gençler ve yaşlılar arasında birsaygı ilişkisi elbette olmalıdır. "Bü-yüklerini saymak, küçüklerini sev-mek" güzel bir deyiştir mesela. Amabunu diyen egemen smıflar aynı za-manda "Ufuklar çatışmasının dakorükleyicisidir. Çünkü bundan çı-kan vardır; halkı kendi gençliğine gü-venmez, gençliği de kendi halkınayabancı hale getirmeye çalışmıştırhep. Bu onun işine gelendir. O halde

duğu gerçeği yok sayılmaktadır. biz,o saygıyı, sevgiyi korurken,bun-Tarihi, halkları ve kültürlerini in-

celediğimizde, konukseverlik, yar-dımlaşma gibi değerlerin hemen tümhalkların ortak geleneği olarak sayıl-dığını görürüz. Yüzyıllardır ezilen,sömürülen, baskı altında tutulanhalkların bu gelenekleri geliştirme-sinden daha doğal birşey düşünüle-mez. Öte yandan bunun yanında herhalkın kendi ekonomik, coğrafi, siya-si koşullarında hayat bulan farklı ge-lenekleri de vardır.

Halk gelenekleri denince elbette kibunların hepsinin iyi, güzel, olumluolduğu düşünülemez. Pek çok şeydeolduğu gibi bunda da iyi ve kötü, gü-zel ve çirkin, olumlu ve olumsuz, ile-rici olanla gerici olan içice, yanyana-dır. Halkın geleneklerine sahip çık-mak derken de kastedilen elbette kibu geleneklerdeki iyi, güzel olumluyanların sahiplenilmesi, bunların ge-liştirilmesidir.

Halklar, halkımız yüzyıllarca feo-dalizmin zorbalığı altında yaşamıştır.Yüzyıllar boyunca oradan oraya göçetmiş. Topraklan işgal edilmiş ya daişgalci olmuş. Yaklaşık yüzyıldır gide-rek artan kapitalizmle içice yaşıyor.Bütün bunların elbette halkın gele-neklerinde, değerlerinde davranıştarzında bir yansıması olacaktır.

lan asla reddetmeden, küçümseme-den halkımızı bütünleştirecek, genciyaşlısıyla tüm yaratıcılığını, dinamiz-mini ortaya çıkaracak bir ilişkiyi vegeleneğin buna hizmet edecek tarz-da uygulanmasını savunmak duru-mundayız.

Türkiye solunun halk geleneklerikarşısındaki tavrı, eğilimi ise, araştır-mak, incelemek ve gelenekleri böylebir devrimci perspektifle ele almakdeğil, reddiyecilik temelinde olmuş-tur. Bu feodal, şu dinsel, bu şöyle buböyle denilip halk gelenekleri, değer-leri reddedilmiştir. Halkına yabancı-laşan bir solun ise bu halkı anlamasıda, örgütlemesi de düşünülemez.

Halkın düğünü, cenazesi yüzyıl-lardır toplumsal yaşamın en önemliparçalan durumundadır. Halkın da-yanışma geleneği, en somut ifadesinibu iki olayda bulur. Akrabalıklar,dostluklar, arkadaşlıklar, yakınlıklarya da uzaklıklar bu iki olay etrafındabiçimlenir. Hal böyleyken devrimci-lerin bunların dışında kalması düşü-nülebilir mi? Kalırlarsa ne olur? El-bette düğününde de, cenazesinde dedini gelenekler vardır. Ama bu bizimo olayın içinde yer almamıza engelolmamalıdır. Tersine devrimci kimli-ğimizle halkın yaşamının bu parçala-

rında yer almalı, bu parçalarda varolan olumlu gelenekleri öne çıkarıpgeliştirmeyi hedeflemeliyiz. Meselekendi başına düğün-dernek meselesideğildir. Mesele, halkın yaşamınınher alanında halkla birlikte olabil-mek, yaşamını, "iyi ve kötü gününü","hastalığını ve sağlığını", özlemlerini,taleplerini ve duygularını paylaşabil-mektir.

Zaten o yaşamın içinde olunmadı-ğında halk kitlelerini örgütlemeyeciddi anlamda girişilmediğinde,halkı örgütleyecek, onu söz ve kararsahibi kılacak örgütlenmeler gelişti-rilmediğinde halk geleneklerindensöz etmenin de pek fazla önemi yok-tur. Olsa olsa kitabi bir sözediş olur.

Sorun yalnız bugüne ilişkin de de-ğildir. Devrimle mevcut iktidarı yıkıp,alaşağı edebilirsiniz. Ama halkın ge-leneklerinin, alışkanlıklarının değiş-mesi bu biçimiyle mümkün olmaz.Bu değişim çok daha uzun bir süreceyayılır. Sabırlı, sistemli bir ideolojikkavgayı, kurumlaşmaları, o gelenek-lerin alternatifi olabilecek ve halkınyaşamında boşluklar doğurmayacakyeni biçimlendirmeleri gerektirir.Bunu herşeyi reddederek başara-mazsınız.

Gelenekleri küçümseyen, kestir-meden onları reddeden esasındahalkın kendisini küçümsüyordur. So-lun içinde bulunduğu durum da bü-yük çoğunlukla özünde budur. Bunoktada sola hakim olan burjuva, kü-çük-burjuva aydın tarzıdır. Halka te-peden bakan, halkı talimat verilecekbir kesim olarak gören, onun yaşa-mını paylaşmayan, geleneklerini kü-çümseyen, yok sayan bir tarzdır bu.O yüzdendir ki, bu tarza, büyüğü kar-şısında ayak ayak üstüne atıp otur-mayı, sigara içmeyi devrimciliğininnişanesi sayan bir çocukluktan, hal-ka hitabını talimat gibi biçimlendi-ren bir ukalalığa kadar pek çok şeysinmiştir. Bu tarz, halkın gelenekle-rinden, değerlerinden uzak olduğugibi, özlemlerinden, korkularından,ruh halinden bihaberdir. Onun kafa-sında soyut bir kitle, soyut bir halkvardır. Bu soyut kitle, onun kafasındaya saf halde, herşeye hazır bir emek-çi ya da bilinç düzeyi geri bir sürü-dür. Bu yüzden de aydının ruh hali,aydınca düşünen solun kitle hareketitahlilleri karamsarlıkla abartıcılıkarasında gider gelir.

Halk, korkuları ve kahramanlıkla-rıyla, bencillikleri ve sınırsız fedakar-lıklarıyla, kapitalist bireyciliği ve or-taklaşmayı yücelten feodal değerle-riyle canlı bir varlıktır. Ve onun tümbu özellikleri, bir biçimiyle gelenek-lerinin içinde kendini gösterir. Düze-ne hizmet edeni eleyerek, devrimehizmet edecek olanı geliştirerek yak-laşacağız bunlara. Bunu yapabilmekiçin de halkla birlikte, içice, yanyanaolacağız. Başka biçimde ifade eder-sek, biz zaten halkız; halkımızdankopmayacağız. *

SİVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 GECEKONDULARDAN 33 KURTULUŞ

TALANCILARIN GÖZÜ ŞİMDİGECEKONDU "ARSA"LARINDA

İstanbul, Ankara, Izmir, Adana gibi büyük şehirler yıllardır "büyüdükçe bü-yüyor." Umutlar küçüldükçe, işsizlik büyüdükçe bu kentler de büyüyor. Buşehirleri, yoksulluktan kurtulacağı ekmek kapısı olarak görür halkımız. Ki-

mi köyü, kasabası yakıldığı için zorunluluktan, kimi ise işsizlikten nice düşlerle,nice umutlarla gelip yerleşirler hayallerindeki bu şehirlere. Gelirler ve yerleşebile-cekleri tek yer olarak gecekonduları bulabilirler kendilerine.

Buralarda yaşadıkça birşeyi çok iyi görür halkımız; "Gökdelenler ve gecekon-dular" gerçeğini. Lüks semtler ve yoksul kondu semtleri sırt sırtadır. Düzenin tümçarpıklığını ve yozluğunu olanca yalınlığıyla gösterir insana bu durum. Örneğinistanbul'da Etiler ve Armutlu, izmir'de Karşıyaka ve Yamanlar, Ankara'da Cebecisırtları ve hemen eteğinde Mamak deresi çelişkiyi ve çarpıklığı en yalın haliyle gö-rebileceğimiz semtlerdir. Bu görüntüler düzenin çarpıklığı kadar zengin ile yoksularasındaki uçurumu da gösterir bizlere. Birbirinin karşısında, birbirine meydanokurcasına varolmaya devam eder bu semtler. Aslında lüks semtlerin varolmayaçalışmak gibi bir sorunu yoktur. Ama kondular onyıllardır varolma savaşı vermek-tedir.

Her yeni hükümet gecekonduların kentlerin "kanayan yarası" olduğundandem vurur. Her dönem, politikacıların seçimler öncesinde söyledikleriyle sonra-sında yaptıkları arasındac hiçbir benzerlik olmadığını ve aldatıldığını görür halk.Mahalleye giderler, meydanda nutuk çekerler, elektrik getireceğiz, susuz bırakma-yacağız, yollarınızı yapacağız, tapularınızı vereceğiz derler hep. Ama seçimler geç-tiğinde ne gelen vardır, ne giden. Sadece bu değildir. Halk sık sık greyder, dozersesleriyle uyanır uykusundan. Yollan yapmaya mı geldiler umuduyla bakar ki, ha-yır yol yapmaya değil, kondulannı yıkmaya gelmişler. Kimse sormaz, "toprağımneden terkedip geldin?" diye. "Aç miydin, susuz muydun, işsiz miydin? Köylerinmi yakılıyordu?" demez kimse. Yıkıma direnen varsa, karşı duran varsa polis ta-rafından coplanır, gözaltına alınır, işkencelerden geçirilir. Evinden iki parça eşya-sını çıkarmasına fırsat bile verilmeden adeta evi başına yıkılır.

Şimdi ise üzerindeki iğreti yapıya değil de gecekonduların arsalarına göz diki-len yeni bir uygulama söz konusu. Daha önceki kimi hükümetler ve belediyelertarafından gündeme getirilen ama uygulanamayan bir politika Refahyol tarafın-dan yemden ortaya atıldı. Devlet, kondu arazilerinin satışından elde edeceği kanyeni bir soygun yöntemi olarak yasallaştırmaya çalışıyor. Arazi bedeli olarak ko-nulan değer ise o arazi üzerinde evi bulanan yoksul halkın ödeyebileceği bir be-delin kat kat üstünde. En kuytu köşelerde toprağın metre karesi iki milyon. En iyiyerlerde ise 250-300 milyon olarak belirtiliyor. Bir gerçek var ki, iki milyon diye be-lirlenen fiyata hiçbir yerde arazi yok. Satış alanına giren bölgeler içinde en düşükfiyat sekiz-on milyondur. 20-30 milyon maaşla çalışan bir kondu sakininin 90metre kare yerin bedelini ödemesi gerektiğini düşündüğümüzde 900 milyon liragibi bir parayı nasıl ödeyebileceği ise meçhul. Daha doğrusu hiç ödeyemeyecek-tir. Devlet fakir halkın bu parayı ödeyemeyeceğini daha baştan biliyor zaten.Onun böyle bir kaygısı da yok. Devletin kondu sahiplerine "ödeyebilirsen öde, öde-yemeyecekten araziden çık. Ben satacak adam bulurum" demektedir. Yani değerliarazileri yoksul halkın elinden alıp zengine vermekten başka birşey değildir bu.

Devlet hiçbir zaman yoksul halkın yanında olmamıştır. Tek bir sermayedarınçıkarları uğruna binlerce kişinin yaşadığı bir mahallenin satışını onaylayan dev-lettir. Bir zenginin yolu için binlerce yoksulu panzeriyle, polisiyle, dozerleriyle ma-halleye girip sokağa atan bu devlettir. Devletin hukuku da, halka bakış açısı da bu-dur.

Örneğin istanbul'da Sarıyer Derbent mahallesi yaklaşık iki yıl önce devlet tara-fından satılığa çıkarıldı. Derbent Mahallesi halkı mahalleyi satın alacak olan şirke-ti mahkemeye verdi. Mahkeme ise Derbent halkının aleyhinde karar verdi.

Derbent bugün açısından bir örnek. Bu yarın Okmeydanı, öbürgün Armutlu,Alibeyköy, Çağlayan, Aydos, Kurtköy vb. birçok gecekondu mahallesi olabilir. Za-ten daha bugünden devlet, tüm gecekonduların arsalarının satış planı üzerindeçalışmaktadır. Satış kararı hükümetten çıkıp belediyelere ve valiliklere gönderildi.Kısa süre içinde birçok ildeki gecekondu mahalleleri satışa çıkarılacaktır.

Oligarşinin hükümetleri ya da belediyeleri, karşılarında bir direniş görmezler-se milyonlarca gecekonduluyu şehirlerin daha dışına, daha kötü yaşam koşulları-na, sefalete sürmekten çekinmeyecektir. Biz bu baskılara karşı kendi örgütlülük-lerimizi oluşturmalıyız. Halk Meclislerinde örgütlenerek hep birlikte hareket et-meliyiz, işte o zaman devlet, onbinlerin, yüzbinlerin oturduğu bir mahallede za-bıtasıyla, polisiyle gelip yıkım yapamayacaktır. Kendi meclislerimizde birlikte ka-rar alıp, birlikte uygulayabilmeliyiz. Hiçbir güç halkın örgütlü gücünü yenemeye-cektir. Yeter ki, biz birlik olup her sorumuzu birlikte çözmeye çaba sarfedelim. *

Bergama halkınınemperyalizme ve onun yerliişbirlikçilerine karşı

mücadelesi devam ediyor.21 Haziran günü Bergama

köylüleri EUROGOLD şirketininAvusturya Başkonsolosluğumunsiyanürlü altın üretimi konusundaizmir'in en büyük otelinde (GİRİN)düzenlemiş oldukları tanıtım ve basıntoplantısını köylerden gelen halkgüçleri bastı.

Sabah 07.30 sularında otobüslerleköylerden hareket eden halk 09.30sularında otelin önüne geldi. Yoğunpolis ve özel koruma altındatutulmasına rağmen otelin üçüncükatında bulunan toplantı salonunagiren köylüler kürsüyü ellerinegeçildiler. Mikrofonu eline alantemsilci siyanürle işletilecek olanaltın madeninin doğaya ve insanlaraolan zararını anlattı. Halkın siyanürlüaltın istemediğini, ülkemizi vetopraklarımızı zehirli atık deposuyaptırmayacaklarını kürsüden bir kezdaha şirket temsilcilerinin yüzünetüm basının huzurunda haykırdı."Siyanürlü Devlet Gidecek Bu işBitecek", "Ülkemizi AfrikaEttirmeyeceğiz" sloganlarını atarak,aynı sloganların yazılı olduğu dövizlertaşıyan köylülerin salonu doldurmasıile Avusturya Başkonsolosu ve şirketinyöneticisi salonu terk etti.

Aynı zamanda EUROGOLDşirketinin parasıyla beslenereksürekli şirketin reklamını yapan vepolisi halka karşı kışkırtma haberleryayınlayan Ege TV muhabiri veAvusturya Başkonsolosu halktarafından dövüldüler. Halkıntemsilcileri basma ve kamuoyuna köy

halkının sürdürdüğümücadeleyi anlattılar.Halkın referandumyaparak halk iradesiniortaya koyduğu,AvusturyaBaşkonsolosunun veşirket temsilcilerininyüzüne haykırıldı.Halkın siyanürlü altınistemediğini ve buyönde de danıştayınköylüler lehine kararverdiğini ve bu

doğrultuda halkın yapacağı hereylemin meşruluk kazandığı da halktemsilcileri tarafından vurgulandı.

27 Haziran günü danıştayınşirketin faaliyetini durdurmasıyönündeki kararı, uygulamayagirecek. Köylüler bundan sonra halkınyapacağı eylemlerden ve çıkacaksonuçlardan devletin-sorumluolduğunu belirttiler. Açıklamadansonra dışarı çıkan halk temsilcileripolis tarafından gözaltına alındı. Buesnada halk Konak KantarKarakolu'nun önünde yolu keserekkorsan miting yaptı. Sürekli olarak"Halkız Haklıyız Kazanacağız","Siyanürlü Şirket Türkiye'yi Terk Et"vb. sloganlar atarak temsilcilerininserbest bırakılmasını istediler. Buesnada polis, çevik kuvvet vepanzerlerle yığınak yapmaya başladı.Karşısında kararlı ve öfkeli halkı görenİzmir Emniyet Müdürü geri adımatarak temsilcileri serbest bıraktı.Arabalarla madenin bulunduğu yeregelen köylüler Eurogold şirketinibastılar. Şirketin önünde barikatkuran jandarmaya neyin bekçiliğiniyaptığını soran köylüler, butoprakların, vatanın bağımsızlığı içinşehitler verdiklerini ve bu topraklanemperyalizme terk etmeyeceklerinisöyleyerek, emperyalizmitopraklarından çıkarana kadarsavaşacaklannı vurguladılar.Siyanürle ölmektense bağımsızlıklarıiçin savaşarak ölmeyi yeğledikleriniifade eden köylüler, bedellerödeyeceklerinin ve ölmektençekinmediklerinin görülmesiniistediler. Kararlı olduklarını özelliklevurgulayan köylüler "bekleyin hepbirlikte geliyoruz" dediler.*

Adana Ceyhan'da GözaltıAdana'nın Ceyhan ilçesi Altun

Ocak Mahallesi'nde ellerindeHalk Anayasası Taslağı bulunan gençle-re polis saldırdı. 19 Haziran günü mey-dana gelen olayda 01 AS 0988 plakalıarabadan inen sivil polisler elinde ki-tapçığı okuyan Mehmet Vural'a saldıra-rak taslağı elinden almak istediler. Po-lislerin saldırısına karşılık veren gençlerhalkında desteğiyle polis otosunu tah-rip ederken işkencecileri de dövdüler.Olay yerinden apar topar kaçan kont-rgerilla çeteleri daha sonra ekiplerle ge-

lerek mahallenin girişini tuttular. Ma-halle girişinde kimlik kontrolü yapan iş-kenceciler Mehmet Vural'ı bulamayınca14 yaşındaki kardeşi Veysel Vural'ı zorlagözaltına aldılar. Gözaltının arkasındankarakola giderek oğlunu isteyen VeyselVural'ın annesi yine işkenceciler tara-fından tartaklanıp, hakaret edilerek dı-şarıya atıldı. Dört gün boyunca işkencegören Veysel Vural çıkarıldığı savcılıktanserbest bırakılırken, savcılık önündebekleyen ailesi Veysel'i "Baskılar BizleriYüdıramaz" sloganlarıyla karşıladı.*

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

KURTULUŞ. KAMU EMEKÇİLERİ 28 Haziran 1997

KISA KISAHABERLER

Ümraniye Belediyesi'ndenİşten Atılan Kamu

Emekçileri Valiliği GöreveÇağırdı

27 Mart seçimlerinden sonra yönetimegelen Refahlı Belediye Başkanı MehmetBingöl ilk iş olarak 137 kamu emekçisini işten

atmaklabaşladı.Açtıklarıdavayı 3yıl aradansonra

YARGI KARARLARI UYGULANSIN kazanan

kamuemekçi-leri yargıkararı ile

işlerine döndükten 3 gün sonra tekrar işlerineson verildi.

Yargı kararlarının uygulanmaması üzerineBern-Sen ve Tüm Bel-Sen ortak bir basınaçıklaması düzenledi. 25 Haziran günü saat12.30'da istanbul Valiliği önünde toplanankamu emekçileri uygulamayı protesto edenbir dilekçeyi valiliğe vererek valiyi göreveçağırdı.

Valilik önünde toplanan kamu emeklileri"Yargı Karan Uygulansın, Çalışma HakkımızEngellenemez. Ümraniye BelediyesindenAtılan 137 Memur. Bern-Sen, Tüm Bel-Sen"imzalı bir pankart açtılar. "Memuruz HaklıyızKazanacağız", "Ümraniye TeslimOlmayacak", sloganları atıldı.

Yaptıkları basın açıklamasında adildüzenin adilsizliğinden, baskılardan söz edil-erek "Bugün suç işleyen ve işlemeye devameden Ümraniye Belediye Başkanı MehmetEingöl hakkında suç duyurusunda bulunuy-oruz. Mahkeme kararlarının yerine getir-ilmemesi, Anayasa'yı ihlal eden görevlilerinTCKV146 ve TCK/240'ncı maddeleri gereğinceyargılanması için İl idare Kurulu'nu hareketegeçirmek üzere İstanbul Valisini göreveçağırıyoruz" denildi. Eylem sloganlarla bitiril-di.*

Sağlık ÇalışanlarıSürgün Edildi

Hastanelerde yaşanan pervasızlık vesaldırgan tavırlara karşı hiçbir önlemalınamazken bunlara karşı koyan sağlıkemekçileri sürgün ediliyor.

Zeynep Kamil Hastanesi'nde hemşireolarak çalışan Habibe Asım Türaloğlu'nadoktor Abdulkadir Sağkol tarafından sözlüve fiili saldırıda bulunulmuştu.

Olay sonrasında hastaneye gelen sağlıkmüfettişleri Abdulkadir Sağkol hakkındahiçbir müdahalede bulunmazken, SESİstanbul Anadolu yakası Şube YönetimKurulu üyesi Kerime Ünal'ı ve temsilciÖzlem Doğan'ı Bakanlık kararı ileKastamonu'ya atamaları yapıldı.

Kastamonu'ya yapılan bu tayinler SEStarafından yapılan bir açıklamayla protestoedildi. Açıklamada yapılan saldırınınzorbalığa karşı doğruları savunansendikamızı ve arkadaşlarımızı yıldırmayayönelik bir sürgün olduğu belirtildi.*

AMU

MEKÇİLERİN DEN

DEVRiMCi MÜCADELEDEKAMU EMEKÇİLERİNİN

MERKEZİ KOORDİNASYONUNUGÜÇLENDİRELİM

D evrimci mücadelede kamuemekçilerinin ortak birprograma sahip olması,

merkezi koordinasyonun işletilmesive aynı kültürle ideolojik olarak do-nanımını sağlaması, Grevli TopluSözleşmeli Sendika, haklar ve öz-gürlükler mücadelesinde önemli birivme kazandıracak. Kolektif bir işle-yişin yaratılması, programlı bir ça-lışma, militan bir sendikacılık kültü-rü, memur cephesini yaratmaya vememur meclislerini kurmaya yöne-lik bir kitle çalışması, ülke günde-mindeki gelişmelere vakıf olup poli-tika üretimine katılım ve iktidar al-ma iddiası...

DU sayılanların kendi çalışmatarzımızda ne kadar yaşam bulupbulmadığının sorgulaması, sendika-larımızda yaşanan bürokratizminkırılması ve kamu emekçilerininmücadelesinde yaşanan tıkanıklığınaşılmasında, bizlere neyi nasıl yap-mamız gerektiği konusunda yol gös-terici olacaktır.

Devrimci Mücadelede KamuEmekçilerinin Merkezi Koordinas-yonu Toplantısında;

1) MGK sendikacılığı ve buna alı-nacak tavır

2) Halk Anayasası ve kamuemekçilerinin taleplerinin birleşti-rilmesi

3) KESK'in, sendikaların duru-mu ve Temmuz süreci

4) Devrimci Demokrat YurtseverBirlik ve SES Kongresi

5) Programlı çalışma, politikaüretimi, kitle çalışması.

6) Yayın anlayışımız7) ölüm Oruçlarına ilişkin yapı-

lacaklar8) Merkezi Koordinasyonu güç-

lendirecek olan, bölge koordinas-yonlarının işletilmesi

gündemleri üzerine tartışılıp,programlar belirlendi, öncelikli ola-rak son süreçte ülke gündemine ta-mamen ağırlığını koyan MGK veMGK politikaları üzerine tartışıldı.MGK tarafından ortaya atılan laik-demokratik Türkiye söyleminin fa-şizm olduğu, şeriat-laik ikilemininiradi olarak yaratılmak istendiği vesendikaların buna alet olmaması veemekçileri bu konuda bilinçlendir-menin süreklileştirilmesine vurguyapılarak, buna yönelik söyleşiler,sendika ve işyeri toplantılarının' ya-pılması kararı alındı. MGK sendika-cılığına yönelik ideolojik mücadele-

nin başlatılması, lMayıs'la birliktedaha belirginleşenMGK sendikacılığıve devrimci sendi-kacılık arasındakisaflaşmanın derin-leştiği ve bu süre-cin emekçiler açı-sından bir eğitimsürecine dönüştü-rülmesi gerektiğiüzerinde duruldu.ÖDP'nin MGK'nınistediği bir çizgiyegelmesi, KESK'inde ÖDP'nin kuyru-ğuna takılmasın-

dan ötürü, KESK'e karşı da tüm işkollarında bir ideolojik mücadelebaşlatılması kararı alındı. 2. gün-demde, Halk Anayasası'na yönelikçalışmalar değerlendirildi. HalkAnayasası kampanyasının sonuçla-rından neler beklenildiği tartışıldı.

Bunun üzerine her ilde ne kadarAnayasa Taslağı dağıtıldığı, kimlereve nasıl bir dağıtım yapıldığı, kam-panya çerçevesinde ne tür etkinlik-ler düzenlendiği, nasıl bir programasahip olunduğu, Anayasa Komis-yonlarının var olup olmadığı sorula-rına verilecek cevapların merkezi-leştirilmesine, ayrıca;

- Halk Anayasası Taslağı'nın açıkve meşru dağıtımına

- Halk Anayasası anketlerinin bi-re bir yapılmasına

Emekçilerle geniş KatılımlıHalk Anayasası üzerine söyleşi, tar-.tışma ve toplantılar yapmasını

- Anayasa çalışmalarının sonuç-larının toparlanmasına, gelen eleşti-ri ve önerileri, toplantı sonuçlarınınderlenmesine ve bu sonuçların mer-kezileştirilmesine

- Anayasa komisyonlarının ku-rulmasına ve uzun vadeli bir prog-ramın belirlenmesine karar verildi.

3. gündemde Temmuz zamlarıkarşısında alınacak tavır, grevli top-lu sözleşmeli sendika mücadelesin-de nasıl bir yol izlenmesi gerektiğive KESK'in bugünü üzerine tartışıl-dı.

KESK'in Temmuz sürecine yöne-lik ciddi bir programı olmadığı, bunedenlerle de devrimci mücadeledekamu emekçilerinin kendi prog-ramlarını hayata geçirmesinin zo-runluluğu üzerinde duruldu. Taba-nın taleplerinin ve eylem önerileri-nin alınmasına yönelik anket, işyeritoplantılarının yapılması, işyeritemsilciliklerinin işletilmesi

- Hazırlanan Sendika Yasa Tasa-nsı'na karşı, grevli toplu sözleşmelisendika hakkının güvencesinin HalkAnayasası'ndan geçtiği bilincininemekçilere verilmesi

- Temmuz zamlarına ve eşel-mo-bile karşı, toplu sözleşme talebininöne çıkarılması, KESK kararı olmasadahi 14-15 Temmuz'da kamu emek-çilerinin tepkilerinin basın açıkla-ması vb. şekilde alanlarda ifadesinibulması, bu eylemliliklerde kamuemekçilerinin taleplerinin ve HalkAnayasası'nda kamu emekçilerinetanınan hakların öne çıkarılması

- Grevli Toplu Sözleşmeli Sendi-ka hakkının alınması için uzun so-luklu giderek yükselen ve süreklilikarz eden bir eylem sürecinin yaka-lanmasına ve illerden başlatılacakbir Ankara yürüyüşü öncesinin sen-dikalarda tartışmaya açılması

Devrimci Mücadelede KamuEmekçileri'nin merkezi progamınıntüm illerde, tabandan tartışılarak,görüş ve öneriler alınarak oluşturul-ması kararı alındı.

4. gündemde SES Genel Kuru-lu'nda Yurtsever Emekçilerin olum-suz tavırları, Maliye'de yer alanYurtsever Emekçilerin birliklere ba-kışı değerlendirilerek, protokol il-kelerine bağlılık, meclisler ve HalkAnayasası'nı öne çıkaran bir birlikanlayışının gerekliliği üzerinde du-ruldu.

Ayrıca yaşanan bu olumsuzluk-lardan ötürü, yurtsever emekçiler-den özeleştirisinin istenilmesi vebirlikten ne anladığımız üzerineyurtseverlerle merkezi bir görüşmeyapılması kararı alındı.

5. gündemde il koordinasyonla-rının işletilmesi, her iş kolundaprogramlı bir çalışma hattı izlenme-si, ülke gündemindeki gelişmelerehakim olma, kendi politikalarımızıalan özgülüne dönüştürebilme, po-litika üretimine katılma ve işyeri iş-yeri, ev ev yürüyecek olan yaşamınher alanını kapsayacak bir kitle ça-lışmasının sürdürülmesinin gerekli-liği üzerine konuşuldu.

6. gündemde, yayın anlayışımı-zın devrimci sendikal bakış açısınıyansıtması, örgütsüz memurlarında anlayabileceği düzeyde olması,her işkolundan haberlerin yer alma-sı gerekliliği üzerine bir değerlendir-me yapıldı.

- Her ilden sendikalara yönelikhaber, perspektif yazıları, öykü, şiir,kitap tanıtımı vb. konularda yazıgönderilmesi.

- Yayın satışının arttırılması vemaddi destek sağlanarak daha çoksahiplenilmesi, konuları üzerindeduruldu.

7. gündemde, Ölüm Orucu'ylayaratılan kitlesel kahramanlık, vataniçin şehit düşme, feda kuşağı olmabilincinin ve direniş geleneğinin ka-mu emekçilerinin mücadelesine ışıktutması ve ölüm orucu şehitlerinesahip çıkılması üzerine konuşuldu.

- Sendikada ölüm oruçları üzeri-ne söyleşi ve toplantılar yapılması,

- Sendikalarda ölüm orucu şe-hitlerine yönelik panoların hazır-lanması,

- Cezaevlerine mektup yazılma-sı,

- Ölüm orucu şehitlerinin me-zarlarının ve ailelerinin ziyaret edi-lerek, yapılacak anmalara katılmakararı alındı.

8. gündemde, devrimci mücade-lede kamu emekçilerinin merkezikoordinasyonalleşmenin, bölge ko-ordinasyonlarının yaratılması vemerkezi programların hayatageçirilmesine dayandığı vur-gulanarak, bölge koordinasyon-larının yaratılması ve programlışekilde işletilmesi kararı alındı.*

SİVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

an 1997 HAPİSHANELER 35 .KURTULUŞ

ÖzgürTutsak

İtirafçıların Avukatlığını

Yapanları Uyarıyoruz;

İTİRAFÇILARINSUÇLARINAORTAK OLMAYIN.

İtirafçılık halka karşı ihanet ve düşmanla işbirliğininadıdır, itirafçılık, savunduğu ilke, değer ve düşüncelerineihanet ederek düşmanla anlaşmak, kendi bencil

çıkarları, onurundan, ahlakından, her türlü değerdenvazgeçmektir.

itirafçılık, halka ihanetin ve düşmanlığın adıdır.Halk Kurtuluş Savaşımız içerisinde birçok olumlu değer,

gelenek, kahramanlık yaratırken, ihanetlere de tanık olduk,oluyoruz.

Bir yanda Süleyman Örsler, Sibel Yalçınlar, Adaletlertarihimizde onurlu yerlerini alırken, halkımız tarafındansahiplenilirken., bir yanda Mustafa Duyar, Semra Polat, SadettinAlkan gibi kendi ailesinin yüzüne dahi bakamayacak durumagelmiş, alçalmış kişiliklerle de karşılaşıyoruz.

itirafçılık ve ihanet halk düşmanlarıyla işbirliğine girerekherşeyini satan halk düşmanlığının en aşağılık biçimidir. Ozayıf kişilikli, korkak, bencil, özünde kişiliksiz birisidir. Faşizminözellikle itirafçılaştırma politikasını uyguladığı tipler öyledir. Veitirafçılığı şu ya da bu nedenle kabul eden bir kişinin artıkdönüş yolu yoktur, işkenceden, katliama faşizmin her türlü pisişini yapan kişilerdir.

Bugün itirafçıların nerelerde, nasıl kullanıldıkları artıkherkes tarafından bilinmektedir.

Bunlar defalarca basına ve medyaya yansımış ve hattabazıları kendi ağızlarıyla itiraf etmişlerdir. En son Murat Demir,Murat İpek yaptıkları itiraflarla nasıl adam öldürdüklerini, nasılpolis ve özel timlerle halka ve devrimcilere karşı operasyondüzenlediklerini tek tek anlatmışlardır.

Bu tip insanlar içinden geldikleri topluma, halkadüşmandırlar. Ahlakları, değerleri, namusları yoktur. Her anherşeyi satabilir, her an herşeye ihanet edebilirler. Sadece vesadece kendilerini düşünürler.

Tarihin hiçbir kesitinde itirafçılık savunulmamış,lanetlenmiştir. En ağır suç olarak görülmüş ve en ağır cezalarlacezalandırılmışlardır.

itirafçılara avukatlık yapıyoruz adı altında itirafçılardandaha fazla kişiliksizleşerek, itirafçıların her türlü suçundaonunla birlikte davranarak, itirafçıları yönlendirmeye çalışan"avukatların" da suçları itirafçılardan daha hafif değildir.

Böyle insanların avukatlığını yapmak, böyle aşağılık ve adibir olaya ortak olmak demektir, itirafçılığı savunmak bu suçaortak olmaktır, itirafçıların suçlarına ortak olan, onları halka vedevrimcilere düşman olmaya teşvik eden avukatlar da halka vedevrimcilere karşı suç işlemektedirler.

itirafçılığın avukatlığına soyunanlar, ihaneti, işbirliğini, halkdüşmanlığını savunanlar;

Eğer bu suça ortak olacağım ve devam edeceğim diyorsanız,bu suçun cezasını çekmeye de hazır olmak zorundasınız.Unutmayın ki, bu suçun cezası ağırdır ve hiçbir suç cezasızkalmaz. Bundan hiç şüpheniz olmasın.

Sizleri uyarıyoruz; itirafçıların avukatlığını yapmaktanvazgeçin, itirafçıların suçlarına ortak olduğunuz sürece sizleride itirafçılarla aynı cephede olarak değerlendireceğiz ve bunagöre tavır alacağız.

DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİTUTSAKLARI

Nevşehir Hapishanesinde Hücre TehditiBir süredir özellikle Kanal D

televizyonunun başını çektiği, karalamahaberlerle Nevşehir Hapishanesi'ndekitutsaklara saldıran hapishane idaresi hergünyeni bir gerginlik yaratıyor. E tipinde olanhapishaneyi hücre tipine çevirme tehditleri,bakanlıktan keşif için heyetler getirereksürdürülürken, hastane, mahkeme vs. gidentutsaklar üzerindeki terör gün geçtikçepervasızlaşıyor.

Hücre Tipi için gelen Bayındırlık Bakanlığıkeşif heyetine tepki göstererek içeri almayantutsaklar, hiçbir koşulda hücre tipihapishaneye izin vermeyeceklerinivurguluyorlar. Ayrıca hapishanedeki bayan

tutsaklara yönelik cinsel taciz vb. saldırılarsürdürülüyor.

20 Haziran 1997 tarihinde görüşe gelenailelere ayakkabı aramasını dayatan idareyeaileler karşı koydular, artan gerginlik üzerinehapishane idaresi aileleri içeri almayarakkapıda bekleyen işkencecileri devreye soktu.Gözaltına alınan aileler, serbest bırakılırkensavcılık gözaltı gerekçesini "polise hakaret"olarak değerlendirdi.

Tüm bu pervasızlıklara karşı direnensiyasi tutsaklar Nevşehir hapishanesindeçıkacak tüm olumsuzluklardan NevşehirValisi, Cumhuriyet Savcısı, Hapishane idaresive dış güvenliği sorumlu tuttular

Konya Hapishanesi'ndeki SaldırıMersin'de Protesto Edildi

Geçtiğimiz hafta Konya Hapishanesi'ndeki tutsaklara yapılan saldırıyı protesto için, MersinHaklar ve özgürlükler Platformu ile tutsak yakınları bir basın açıklaması yaptılar. 16 Hazirangünü Mersin Taşbina önünde yapılan açıklamaya liman işçileri, HADEP, SlP, IHD AkdenizBölge Temsilcisi Hamza Yılmaz, Atılım ve Alınteri gazeteleri katılırlarken, Liman-Iş MersinŞube Başkanı Fevzi Aslan, DİSK Genel-İş Başkanı Mithat Fahlioğulları ve Tekstil-lş BölgeTemsilciliği Başkanı Mithat Görüş'te imzalarıyla destek verdiler. Saat 12.30'da başlayanaçıklamayı bir tutsak yakını basına okudu. Okunan açıklamada yaralanan tutsaklarıntedavilerinin yapılması istenirken, hapishanelerde tutsaklar üzerindeki baskılar kınanaraktüm kamuoyu duyarlı olmaya çağırıldı. Açıklama sonrası halk "Zindanlar Boşalsın TutsaklaraÖzgürlük" sloganları attı.*

Adana'da Ailelere GözaltıKonya Cezaevi'ne yakınlarını ziyarete

giden aileleri ziyaret dönüşü Adana girişindedurduran işkenceciler otomatik silahlarlaoniki kişiyi gözaltına aldı SakirpaşaKarakolu'na götürülen aileler onur kırıcıaramalara maruz kaldılar.

24 Haziran günü polis tarafından gözaltınaalınan 60-70 yaşındaki anaları onur kırıcıuygulamalarla yıldırmaya çalıştılar.

Aynı gün serbest bırakılan aileler bu türbaskılarla çocuklarına sahip çıkmalarınınengellenemeyeceğini belirttiler. *

.Adana'da Tutsak Yakınları Basın Açıklaması Yaptı

"Tutsaklar Üzerindeki Baskılar Son Bulsun"Adana'da bulunan tutsak aileleri bir basın

açıklaması yaparak tüm hapishanelerdesiyasi tutsaklar üzerinde uygulananbaskıların son bulmasını istediler.

23 Haziran günü İHD Adana Şubesi'ndeyapılan basın açıklamasına otuz tutsakyakınının yanısıra İHD Yönetim Kurulu dakatıldı.

Hapishanelerdeki tutsaklar üzerindekibaskıların, saldırıların durmak bilmediğini ve

tutsakların sürekli tehdit altındabulunduğunun belirtildiği basınaçıklamasında, ölüm orucu direnişindensonra birçok tutsağın tedavisinin kasıtlıolarak yapılmadığına ve tutsakların halahasta olduğuna dikkat çekildi. Tutsak aileleridevletin tutsaklara yönelik saldırılarındaevlatlarını yalnız bırakmayacaklarını vepervasızlıklara izin vermeyeceklerinibildirdiler.*

Direniş Halkın HerkesimindeSahipleniliyor

istanbul Küçükköy'de kontrgerilla devletininişkencecileri tarafından 9 Haziran günü katledilenSüleyman Örs'ün yüzlerce işkenceciye karşıçatışarak şehit düştüğü evin önünde işçi HareketiGazetesi ve sendikalar tarafından 21 Haziran günüanma düzenlendi.

Anmada okunan açıklamada kontrgerilladevletinin yaptığı katliamlara bağımsız,demokratik bir ülke için savaşan Süleyman Örs'üde eklediklerini söylediler. Süleyman'ın mücadeleverdiği inançları için şehit düştüğü ve işçilerolarak bu mücadelelerini devam ettireceklerinibelirttiler.

Anma sonunda Süleyman'ın şehit düştüğüyere Süleyman'ın resimlerini koyarak karanfillerlesüslediler ve eylemi alkışlarla bitirdiler. *

Ölüm OrucuŞehitleri AnmasıSiirt'te YapıldıÖlüm Orucu'nun yıldönümü

nedeniyle Siirt'te bir piknik düzenleyenTÖDEF'li öğrenciler ölüm Orucuşehitlerini hazırladıkları bir programlaandılar. Eğitim-Sen'lilerinde bulunduğuprogramda saygı duruşunun ardındanölüm orucu direnişi ve şehitlerianlatıldı. Daha sonra "ZindandaÖlmektir Şimdi Yaşamak" ve "DörtDuvar Bedel istiyor" şiirleri eşliğindeölüm orucunu anlatan küçük skeçlersunuldu. Piknik halaylar ve direniştürküleriyle devam etti.*

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİN

KURTULUŞ GENÇLİK 28 Haziran 1997

Galatasaray MevzisiHepimizin

öfkelerini, acılarını dile getiriyorlardı.Tabii bunca zamandır eylemi gerinoktada tutma çabalarını eldenbırakmayan İHD'liler de ellerindemegafonla "slogan atmayalım, sessizçığlığımızı sürdürelim" çağrılarıyapıyorlardı. Ayrıca Ölüm Orucuşehitlerinin resimlerinin indirilmesinisöyleyen İHD'lilere onların şehitolduğu hatırlatılarak bu mevzininkazanılmasında herkesin emeğiolduğu cevabı verildi. Atılansloganlara İHD'liler beş-on kişilikgruplarında alkışlarla bastırmayaçalışıyorlardı.

Kayıp ve tutsak aileleri iki yıldırsüren mevzi kavgalarında yerlerdesürüklenmiş, coplanmış, gözaltına'alınmış, hakaretlere uğramışlardı ama'kayıpların takipçisi olmaktan,mevzilerini savunmaktan geridurmamışlardı. Bu mevzininbedellerini ödeyerek burayageldiklerinden doğal olaraksoruyorlardı İHD'lilere, "kimsin,kimin yanındasın ve kime karşısın"

" diye. Kayıp ve tutsak aileleri budüzeysiz tepkilere rağmensloganlarıyla eyleme devam ettiler.

Eyleme basın açıklamasınınokunmasıyla devam edildi.Uluslararası Af Örgütü eyleme kayıpve tutsak ailelerinin yanında olduklarımesajıyla, bir demet çiçekle katkısundular. Yapılan açıklamada"Gözaltında kayıplar, baskınınsürdüğü bütün ülkelerde başvurulanbir yöntem ve buna karşı demokratikplatformlarda mücadele eden kişilerbir tehlike olarak görülüyor" denilerekkayıplar sürdükçe mücadeleninbitmeyeceği mesajı verildi. Eylemalkışlarla bitirildi. _ .

Artvin DLMK'dan PiknikArtvin DLMK'lı öğrenciler Ardeşen'den, Fındıklı'dan, Hopa'dan biraraya

gelen liseliler Rize'nin Çamlıhemşin Yaylası'nda piknik düzenlediler.DLMK'lı öğrenciler 18 Haziran günü düzenledikleri pikniğe devrim şehitleri

için saygı duruşu ile başladılar. Ardından "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür","Yaşasın Demokratik Lise Mücadelemiz" sloganları atıldı.

Piknikte eğitim sistemi, Demokratik Lise Mücadelesinin önemi ve HalkAnayasası Taslağı tartışıldı. Polisin önlem aldığı ve gençlerin pikniğini kamer-aya çekerek gözdağı vermeye çalıştığı piknik hep bir ağızdan türküler söylenip,halaylar çekilerek, sloganlarla bitirildi. *

111. haftada da kayıp ve tutsak .aileleri yine Galatasaray Lisesiönündeler. Birkaç ay öncesine oranlasayılarının düşmesine rağmen, kayıpve tutsak aileleri mevzilerindeler.Ellerinde kayıp ve Ölüm Orucuşehitlerinin resimleriyle yerlerinialdılar.

Devletin bu kazanılmış mevziyidağıtmak ve içini boşaltmak içinhaftalardır getirttiği 'kayıplarıaraştırma aracı' yineGalatasaray'daydı. Aracın önündeşirin görünme maskelerininmalzemesi olarak kullandıkları sivilgiyimli bayan polisleri ile gelmişlerdi.

Kayıp ve tutsak aileleri, bu aracınalana geldiğinden bu yana sürentavırlarıyla bu hafta da eylemepolislere sırtlarını dönerek başladılar.Çünkü böylesi göz boyamataktikleriyle kayıplarınbulunmadığını, kayıp ve katliamlarındevam ettiğini biliyorlardı. Elif Analartoprağı elleriyle kazarak Düzgünleriniararken kayıp otobüsü denensafsatanın umurunda bile değildi. Vezaten kayıp ve tutsak aileleri deböylesi bir yardım beklemiyorlardı.Toprağın altında, çöplük diplerindede olsa evlatlarını bulup çıkaracak vehesabını soracaklar, çünkü kayıp vetutsak aileleri yüzyıllardır süre gelenadaleti 'dökülen kan yerde kalmaz'diye tanıyorlar ve buna güveniyorlar.

111. hafta 21 Haziran '97 günüresimlerin açılmasıyla başlayaneylemde kayıp ve tutsak aileleri"Kayıplar Bulunsun, Hesap Sorulsun","Anaların öfkesi Katilleri Boğacak","Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek".»sloganlarıyla etraftan izleyeninsanlara mesajlarını iletirken,

AdanaCeyhan'daGözaltıAdana'nın Ceyhan ilçesi Altun Ocak

Mahallesi'nde ellerinde Halk Anayasa-sı Taslağı bulunan gençlere polis sal-dırdı. 19 Haziran günü meydana gelenolayda 01 AS 0988 plakalı arabadaninen sivil polisler elinde kitapçığı oku-yan Mehmet Vural'a saldırarak taslağıelinden almak istediler. Polislerin sal-dırısına karşılık veren gençler halkındadesteğiyle polis otosunu tahrip eder-ken işkencecileri de dövdüler. Olay ye-rinden apar topar kaçan kontrgerillaçeteleri daha sonra ekiplerle gelerekmahallenin girişini tuttular. Mahallegirişinde kimlik kontrolü yapan işken-ceciler Mehmet Vural'ı bulamayınca 14yaşındaki kardeşi Veysel Vural'ı zorlagözaltına aldılar. Gözaltının arkasın-dan karakola giderek oğlunu isteyenVeysel Vural'ın annesi yine işkencecilertarafından tartaklanıp, hakaret edile-rek dışarıya atıldı. Dört gün boyuncaişkence gören Veysel Vural çıkarıldığısavcılıktan serbest bırakılırken, savcılıkönünde bekleyen ailesi Veysel'i "Baskı-lar Bizleri Yıldıramaz" sloganlarıylakarşıladı*

GençlikKatliamlaraİlişkin Sergi AçtıTÖDEF ve Yurtsever gençlik birlik-

te düzenledikleri sergilerini 22 Hazi-ron günü Bulunmaz Kültür Merkezi'-nde açtılar.

Sergi açılışında TÖDEF'li ve Yurt-sever öğrenciler, devletin halklara yö-nelik sürdürdüğü katliamları, işkence-leri, göçleri bu fotoğraf sergisiyle birkez daha gözler önüne sermeyi iste-diklerini vurguladılar. Açıklamada "Butopraklarda süren savaşın ve direnişingörsel bir anlatımı olarak halkımızasunduğumuz bu sergiyi açarak; Zaferdirenen halklarımızın olacaktır." diyo-ruz.

Resim sergisinde cesedi parçalan-mış gerillalar, katledilmiş çocuklar,araca bağlanarak sürüklenmiş ve teca-vüz edilmiş bayan gerillalar, yakılmışköylerin resimleri yer alıyordu. *

Yüzüncü YılÜniversitesinde

Faşist SaldırıYüzüncüyü Üniversitesi'nde

son günlerde özellikleşehirde artan polis destekli faşistsaldırılara cevap 23 HaziranPazartesi günü TÖDEF'li veYurtsever öğrenciler tarafındanverildi. Sabah saatlerinde birfaşistin dövülerekcezalandırılmasıyla başlayanolaylarda sekiz faşist cezalandırıldı.Kampusu kışlaya çeviren jandarmaterör estirip öğrencilere saldırdı. Ve20'ye yakın devrimci-yurtseveröğrenci gözaltına alınıp işkencedengeçirildi. Faşistler, Van MYO'nunönünde toplanınca, devrimci-yurtsever öğrencilerde MYO'nunkarşısında toplanarak "Faşistlerdağılmadığı sürece dağıtmayacağız"dediler. Jandarmanındayatmalarına rağmen dağılmayandevrimci, yurtsever öğrencilerinkararlılığı karşısında faşistlerjandarma kontrolünde dolmuşlarabindirilerek şehire gönderildi.

Devrimci-yurtsever öğrencilerce'kovalanıp yurt danışmasındakijandarmalara sığınan faşistlerin,jandarmaların yanında devrimciöğrencilere "sizinle şehirdebuluşuruz" demeleri faşistsaldırıların polis destekliolduğunun açık göstergesiydi.

Bu olaylar sonucunda birliktehareket etmenin ve dayanışmaiçinde kavganın kazanımgetireceğine inanan devrimci-yurtsever gençlik bundan sonrakisüreçlerde birlikteliğin daha dakuvvetlendirilmesi için olaylardanders çıkarmanın zorunluluğunugörerek, yeni eğitim yılı içinşimdiden çalışmaya başladılar.

EĞİTİM HAKKIMIZENGELLENEMEZ

YAŞASIN DEVRİMCİDAYANIŞMA

VAN TÖDEF100. YIL ÜNİVERSİTESİ

Kastamonu'da Polis - İdare İşbirliğiyleBaskılar Devam Ediyor.

G azi ÜniversitesiKastamonu EğitimFakültesi'nde Halk

Anayasası Taslağı dağıtım yapanTÖDEF'li bir öğrenci gözaltınaalındı. 27 Haziran günü faşistöğretim görevlisi Ahmet Rıfat Güzeyve okutman Faruk Karakaya'nınihbarı üzerine TÖDEF'li öğrenci derssaatinde okuldan gözaltınaalındı.Gözaltına alınan öğrenci birgün boyunca karakolda işkencegörerek ertesi gün serbest bırakıldı.

Halk Anayasası'nın meşruluğunagüvenerek, demokratik halküniversitelerinin güvencesi olananayasayı sahiplenen öğrenciler

idarenin işbirliği ve saldırılarınıteşhir eden dilekçeleri okul idaresineverdiler. Dekanlık HalkAnayasa'sının dağıtımına polisinengel olmasına destek çıktı

Öğrencilere verdikleridilekçelerden dolayı idare tarafındansoruşturma açıldı.Soruşturma açılan86 öğrenciden 8 öğrenciye 10 gün,10 öğrenciye 7 gün, 22 öğrenciye dekınama cezası verildi. KastomonuTÖDEF'li öğrencileryaşanan buyıldırma politikalarına karşın"Demokratik Halk Üniversitelerimücadelemize ara vermedensonuna kadar devam edeceğiz"dediler*

SİVAS KATLİAMININ SORUMLULARI

ANKET KURTULUŞ

HALKANAYASASI

ANKETİ

HALKIN ANAYASASI iÇiNBİRLEŞELİM, MÜCADELE

EDELİM!HALK, İLK KEZ KENDi ANAYASASINI KENDiSi YAPIYOR!

SEN DE KATIL!

1- Bugünkü düzenden, yaşayışınızdan memnun musunuz?

O Evet O Hayır

2- Bugünkü TBMM ve içindeki vekiller halkı temsil ediyor mu?

O Evet O Hayır

3- TBMM ve meclisteki partiler halkın sorunlarını çözebilir mi?

0 Evet O Hayır

4- Bu meclis, Susurluk soruşturmasını sonuçlandırıp suçluları cezalandırabilir mi?

O Evet O Hayır

5- Ülkemizde Kürt ulusu ve diğer azınlıklar üzerinde bir basic var mıdır?

O Evet O Hayır

6- Halk temel hak ve özgürlüklerden yararlanabiliyor mu?0 Evet 0 Hayır

7- Ülkemizde işkence yapılıyor mu?

O Evet O Hayır

8- Ülkemizde düşünce, basın ve inanç özgürlüğü var mıdır?

O Evet O Hayır

9- Mevcut anayasa demokratik mıdır? Halkın taleplerini karşılamakta mıdır?

O Evet O Hayır

10-1982 Anayasası hakkında ne düşünüyorsunuz?

O Tümden kaldırılmalıdır

O Kısmi değişikliklerle düzeltilebilir

O Değişmesine, kaldırılmasına gerek yoktur

TALEPLERİNİ, ÖZLEMLERİNİ KAT BU ANAYASAYA!

11- IMF, NATO, Dünya Bankası gibi kuruluşlarla ilişkiler, ülkemizin ulusal çıkarlarına

uygun mudur? Bu kurumlarla ilişkiler konusunda düşünceleriniz?

O Bu kurumlarla ilişkiler olduğu gibi sürdürülmelidir. O Bu kurumlardan derhal çıkılmalıdır.

12- Aşağıda belirtilen kurum ve yasalar hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Devlet Güvenlik Mahkemeleri

O Kaldırılsın O Devam etsin

Anti-Terör Yasası

O Kaldırılsın O Devam etsin

Milli Güvenlik Kurulu

O Kaldırılsın O Devam etsin

Olağanüstü Hal Bölge Valiliği

O Kaldırılsın O Devam etsin

13-Eğitim ve sağlık paralı mı olmalıdır?

O Evet O Hayır

14- Herkesin çalışma, konut hakkı devlet güvencesinde olmalı mıdır?

O Evet O Hayır

15- Herkesin anadilinde eğitim hakkı olmalı mıdır?

O Evet O Hayır

16- Kadın ile erkek, ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel tüm alanlarda hak eşitliğine sahip olmalı mıdır?O Evet O Hayır

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİNKURTULUŞ 38 ANKET 28 Haziran 1997

17- Toprak reformu yapılmalı mıdır?

O Evet O Hayır

18- işkenceciler ve halk düşmanları dışındaki siyasi, adli tutuklu ve hükümlüler

özgürlüklerine kavuşturulmalı mıdır?

O Evet O Hayır

19- iş ve çalışma hayatının düzenlenmesine ilişkin neler düşünüyorsunuz?

Grev hakkı sınırlanmalı mı? a Evet

Lokavt olmalı mı? O Evet

işsizlik sigortası olmalı mı? G Evet

Memurlara grev ve sendika yasağı olmalı mı? o Evet

20-Yargı mekanizması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Mevcut yargı mekanizması bağımsız mıdır?

Bugünün adaleti kimin adaletidir?

Halk yargıya katılmalı mıdır?

Yargı paralı mı olmalıdır?

O Hayır

O Hayır

O Hayır

O Hayır

O Evet O Hayır

O Halkın O Burjuvazinin

O Evet O Hayır

D Evet O Hayır

SORUNLARIMIZI ÇÖZECEK ANAYASAYI, KiM NASIL YAPACAK?

21- Ülkemizi emperyalizme bağımlı hale getiren, demokrasiyi engelleyen, 6 milyon kişinin işsiz

kalmasına yolaçanlar, katliamların, kayıpların, zamların, enflasyonun, göçlerin sorumlusu

kimlerdir? (Birden fazla şıkkı işaretleyebilirsiniz)

O Tekelci Burjuvazi O MGK O TBMM O Toprak Ağaları O İşçiler O Gecekondulular O Halk

O Mafyacılar O Kontrgerilla O Öğrenciler O Faşistler O Devrimciler O Düzen Partileri

22- Susurluk'tan bu yana açığa çıkan pislik nasıl temizlenir?

O Mevcut hükümetin değişmesiyle o Halkın iktidarıyla

23- Sizce halk kendi kendini yönetebilir mi?

O Evet O Hayır

24- Bağımsızlığı, demokrasiyi, ulusların haklarını, tüm hak ve özgürlükleri içeren, halkın çıkarlarını

esas alan yeni bir anayasa yapılmalı mıdır?

O Evet O Hayır

25- Böyle bir Halk Anayasası nasıl kabul ettirilebilir?

O Seçimler yoluyla TBMM'de kabul ettirebiliriz.

O Böyle bir anayasayı bu meclis kabul etmez, ve kimse bahşetmez.

Halk olarak örgütlenmeli, mücadele etmeli, almasını bilmeliyiz.

26- Halk Anayasası nasıl uygulanabilir?

O Mevcut partiler ve kurumlar üzerinde baskı yaparak uygulatabiliriz.

ö Bu anayasanın uygulanabilmesi için iktidarda halkın kendisi olmalıdır.

27- Bağımsız, demokratik bir ülke istiyor musunuz?

O Evet O Hayır

28- Böyle bir ülke sizce nasıl mümkün olur?

O Düzen partilerini ikna ederek. O Halkın mücadele edip iktidara gelmesiyle.

Belirtilen bu soruların kapsamı dışında anayasada olmasını istediğiniz talepleriniz, istekleriniz nelerdir?

Mesleğiniz:....... Milliyetiniz: .............. Üye olduğunuz parti, dernek,

Yaşınız: Doğduğunuz Şehir: oda ya da sendika var mı?

Cinsiyetiniz: Yaşadığınız Şehir: Varsa hangileri?

Not: Doldurduğunuz anketi aşağıdaki gazetemizin adresine ve Haklar ve Özgürlükler Bülteni nin adresine ve faksına gönderebilirsinizHaklar ve Özgürlükler Bülteni: Himae-i Mal Sk. Kredi Han \o:8 Kat:4 Daire: 12 Cağaloğlu/İstanbul Tel: O 212 511 64 02

HALK İÇİN

3zel Sayı: 104 Fiyatı: 2500 TL(KDV Dahil)

Halk için Kurtuluş Gazetesi Sahibi: Nisan Yayıncılık LTD ŞTt adına Ali Rıza DemirYazıişleri Müdürü: Ayten ÖZTÜRK Adresi: Cemal Nadir Sok. Akşam Han. No: 13 (Bodrum kat)Cağaloğlu/İstanbul Baskı: Serler Matbaacılıkirtibat için telefon: {O 212) 512 47 03 Faks: (O 212} 512 82 56

SİVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 TARİHİMİZDEN , , 39 HALK İÇİN

KURTULUŞ

BU TARİHBİZİM

TEMMUZ

Oligarşi Kapattı, Biz Açtık!

Mersin MücadeleBürosu Açıldı -4 Temmuz1993, Oligarşinin her türlüsaldırısına karşı, halkların,kavganın sesi soluğu olanMücadele gazetesininAnadolu'daki mevzilerineMersin Bürosu'yla bir yenisidaha eklendi.

Açılışa çeşitli kurumlardanmesajlar gönderilirken, 52 günsüren onurlu direniştenyüzlerinin akıyla çıkan Turboişçileri de açılışın onurkonuklarıydı.

özgür HalklarKomitesi 1992, yurtdışındaki

halkımızın ve devrimcilerinTürkiye ve Kürdistan'dakidevrimci-demokratikmücadeleye desteğini daha

örgütlü hale getirmek,kurumlaştırmak amacıylaÖzgür Halklar KomitesiTemmuz ayının ilk haftasındakuruldu.

Bir açıklamayla kuruluşunukamuoyuna duyuran ÖzgürHalklar Komitesi,enternasyonalist bir anlayışlayurtdışındaki ilerici, anti-faşist,devrimci-demokrat kişi vekuruluşlarla ilişkileringeliştirileceğini vurguladı.

ÇukurovaÖzgür-DerKuruldu-Temmuz 1992,

Demokrasi mücadelesinde, hakve özgürlükleri kazanmada biradım da Adana'da atıldı.Oligarşi, kendi yasalarınıçiğneyip kitle örgütlerini

Derby'de işgal

4 Temmuz 1968

D erby Lastikfabrikasında çalışan1700 işçi,

kendilerinin iradesinin dışındatoplu sözleşme imzalamayahazırlanan Kauçuk-İ şSendikasının san sendikaolduğunu söyleyerek 4Temmuz'da fabrikayı işgalettiler. İşçilerin temel talebisözleşmenin Lastik-İştarafından imzalanmasıydı.

Taraflar arasında bir önsözleşme imzalanması veyetkili sendika olarak Lastik-îş'in tanınması üzerine 10Temmuz'da işgal bitirildi ve 14Temmuz'da işbaşı yapıldı. Dörtişçi işgalin devam ettiğigünlerde, dört işçi de işgalbittikten birkaç gün sonraişçileri tahrik ettikleri gerekçesiile tutuklandılar.

Derby*deki işgal, işçi sınıfıaçısından o gün için yeni bireylem biçimiydi. Bu anlamda

kapatırken, Çukurova Özgür-Der'in kurulması, bu saldırılarada bir cevap oluşturuyordu.

Osmaniye Özgür-DerKuruldu-Temmuz 1992,Çukurova'da haklar veözgürlükler mücadelesi,Osmaniye Özgür-Der'le yenibir mevzi daha kazandı. Özgür-Der Osmaniye'de 12 Eylül'densonra kurulan ilk demokratikkitle örgütü olma özelliğinitaşıyordu.

İzmir Haklar veözgürlükler DerneğiKuruldu-4 Temmuz 1991,Kitlesel olarak yaptığı bir basıntoplantısıyla kuruluşunukamuoyuna açıklayan İZ-ÖZGÜR-DER, işkenceden Kürthalkı üzerindeki baskılara,üniversiteli gençliğinmücadelesini desteklemektenhalkın konut sorununa sahipçıkmaya kadar geniş bir alandafaaliyet yürüteceklerinibelirterek, kendisine insanımdiyen herkesi, hak veözgürlükler mücadelesi için IZ-ÖZGÜR-DER'in çalışmalarınakatılmaya ve destek olmayaçağırdı.*

da önemli bir adımdı. Derbyişgalindeki bir başka önemliyan, işçilerle gösterilendayanışmaydı. Bu gelenek1963 "teki Kavel direnişindenberi hemen her direnişte, işgalve grevde yeniden yaşanıyordu.Demir-Döküm'de, Sungurlar'da,Singer'de ve Derby'de işgalsüresince, işgalci işçilerlegösterilen dayanışma, çevredeoturan balkın yardımları,eşlerin, kardeşlerin veçocukların da mücadeleniniçinde olmalarım sağladı, *

Gün Gün, Hafta Hafta;

Süresiz Açlık Grevi'nden

Ölüm Orucu'naSüresiz Açlık Grevi direnişi, 3 Temmuz'da tutsaklar

tarafından yapılan bir açıklamayla ölüm Orucuna dö-nüştürüldü. Direniş içeride ve dışarıda daha da boyut-lanarak devam ediyor;

Dersim'de intihar Saldırısı

u intihar saldırısının iki gün önceden h;

ldırı ihbar edildi

30 Haziran1996Dersim Cumhu-

riyet Meydanı'nda30 Haziran'da ger-çekleştirilen bayraktöreni sırasında,ARGK gerillası Zey-nep Kınalı vücudu-na sardığı tahripgücü yüksek birbombayı tören kı-tasında patlatarakintihar saldırısıgerçekleştirdi.

intihar saldırısı esnasında sekizasker öldü, 25'i ağır olmak üzere 35asker de yaralandı.

intihar saldırısını gerçekleştirenZeynep Kınalı saldırıdan önce dol-durduğu ses bandında şöyle diyor-du: "Bizler artık vatanımızda öz-gürce yaşamak, insanca yaşamakolanaklarına kavuşmak istiyoruz.Kan, gözyaşı, zulüm halkın kaderiolmamalı artık. Barışa, kardeşliğe,sevgiye, insana, doğaya, yaşamasevdalı biziz. Biz öldürmek istemi-yoruz. Ama özgürlüğümüzü kazan-manın başka yolu yoktur. Eğer göz-lerinizin önünde akan bu kanı gö-rüyor ve sessiz kalıyorsanız en bü-yük suçlu sizlersiniz." *

•* 29 Haziran'da Erbakan'la görüşmek amacıyla Baş-bakanlık binası önüne giden tutsak yakınları polis tara-fından engellendi. Bunun üzerine oturma eylemi yapanailelere polis saldırdı ve 31 tutsak yakınını gözaltına aldı.

-> Hapishaneleri incelemek ve siyasi tutsak temsilci-leri ile görüşmek için, Almanya ve Yunanistan'dan gelenheyet, Sağmalcılar Cezaevi önünde l Temmuz'da gözal-tına alındı.

^ Kayseri Demokrasi Platformu, İHD'de yaptığı biraçıklamayla 30 Haziran'da üç günlük protesto açlık gre-vine başladı.

^ 30 Haziran'da Adana'da cezaevlerindeki tutsaklarıdesteklemek amacıyla pankart asıldı ve yazılamalar ya-pıldı.

-> l Temmuz'da DHKC ve Ekimci Genç Komünistlertarafından Kadıköy'de bulunan bir otopark yakılıp tah-rip edildi.

•» Temmuz'da DlSK/Genel-lş ve Belediye-lş üyesiişçiler, devrimci işçilerin önderliğinde pek çok belediye-de ve bağlı işyerlerinde iki saat süreyle iş bıraktılar.

•» 2 Temmuz'da Hatay'da Ülkü Ocaklı bir sivil faşistinişyeri yakılarak tahrip edildi.

-> 2 Temmuz'da bir grup tutsak yakını tarafından Re-fah Partisi Ankara il Merkezi işgal edildi.

^ 2 Temmuz'da Uşak Gezaevi'nde açlık grevine des-tek vermek amacıyla açlık grevinde olan içinde Cephe.sempatizanlarının da olduğu adli tutsaklara karşı bir sal-dın düzenlendi. Beş tutuklu katledildi.

-> Ankara ÖDP İI Merkezi'nde açlık grevinde bulunantutsak ailelerinden üç tutsak yakını açlık grevim 3 Tem-muz'da ölüm orucuna dönüştürdüler.

^ 3 Temmuz'da tutsak aileleri 50 kişilik bir gruplaAdalet Bakanlığına gittiler. Aileler, daha sonra Millî Eği-tim Bakanlığı önünde oturma eylemi yaptılar.

^3 Temmuz'da Şişli Yapı Kredi veGaranti Bankası Liseli Dev-Genç tara-fından bombalanarak tahrip edildi.

-» 3 Temmuz'da Gazi Mahallesi Is-metpaşa Caddesi'nde yol molotoflarlatrafiğe kapatılarak, silahlı bir gösteri dü-zenlendi.

•* 4 Temmuz'da Şişli Yapı Kredi Ban-kası Şubesi DHKC/Liseli Dev-Genç ta-rafından, Halk Bankası Kadıköy Şubeside DHKC/Dev-Genç tarafındafı yakıla-rak tahrip edildi.

-> Tutsak anaları, aydınlar ve"demok-ratik kitle örgüderinden oluşan 500 kişi5 Temırîüz'da Ankara Yüksel Cadde-si'nde oturma eylemi yaptı.

-* TÖDEF/ÎYÖ-DER'li ve DLMK'lıöğrenciler. 5 Temmuz'da süresiz açlıkgrevine başladılar.*

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİNKURTULUŞ DEVRİMLER TARİHİ 28 Haziran 1997

Dünya Devrimlerinden

MOZAMBİK

Mozambik, emperyalizmin sömürge-lerinden biridir. Sömürgeleşme sürecinikısaca özetleyecek olursak, şunlar belir-tilebilir: 1884 Berlin Konferansı sonucu,Afrika resmen paylaşılır ve Mozambik,Angola ve Gine-Bissau ile birlikte Porte-kiz'in payına düşer. Hemen harekete ge-çen Portekiz üç yıllık bir savaştan sonraMozambik'i işgal eder, yönetimi elinealır.

Bu yıllardan ilk direniş hareketlerine(1920-1930) kadar, Portekiz sömürgecili-ğinin merkezi despot yönetimi altındakiMozanruik toprakları, yabancı şirketleregeniş ölçülerde kiraya verilmiş, köylüleryoğun baskı koşullarında buralarda kö-lece çalıştırılmış, misyonerler aracılığıy-la yayılan din ve dini kurumlaşma, biz-zat ülkedeki egemen güçlerden biri ol-muş ve sonuçta Mozambik'in halkı vedoğal kaynakları korkunç bir sömürüyetabii tutulmuştur.

Sömürgeciliğe Karşıİlk Direnişler1930'larda bir grup köylü ürünlerini

pazarlamak amacıyla kooperatifler kur-dular. Sömürgeci yönetim bu kolektifhareketleri ağır denetim ve vergilerle ku-şattı. Bu baskıların yoğunlaşmasıyla bir-likle köylülerin tepkileri de politik bir ni-telik kazanmaya başladı. Ancak feodalyapı nedeniyle, bu direnişler uzun süreetkili bir güç olamadılar.

Portekiz sömürgeciliği, direniş hare-ketlerinin filizlendiği 1920'lerden FRE-LlMO'nun organize bir güç olarak orta-ya çıkışına kadar geçen süre boyuncaoluşan direniş örgütlerini satın aldıklarıliderleri aracılığıyla bölmeye ya da yön-lendirmeye çalışmıştır. Satın alma yön-temlerinin temelinde faşist baskı (1930'-lar sonrası) ve zor yer alırken, para, mev-ki ve kabile şeflerine bölgelerinde ege-menlik hakkı vermek de sıkça kullanılanyöntemler olmuştur.

Bütün bunlara rağmen 1940'lara doğ-ru tüm etnik gruplar, sosyal yapılar, sı-nıflar kendi örgütlerini yaratmaya başla-dılar. Direnişin canlılık ve örgütlülük sü-reci 1945'lere gelindiğinde daha da net-leşmiş ve belirginleşmiştir.

1947üe işçi grevleri patlak verdi. Ar-dından öğrenci gençlik mücadeleye ka-tılır. 1949'da liseli öğrencilerin kurduk-ları NESAM adlı örgüt bağımsızlık mü-cadelesinde aktif olarak yer alır. Bu örgütülke çapında bir iletişim ağı oluşturabil-diği gibi sonraları silahlı savaş için hare-kete geçecek önemli bir kadro kaynağı

BİRLİK CEPHEİKTİDAR

Dizimizin 3. bölümünde birlik-cephe örneklerinden Mozambik'teki FRELlMOörneğini ele alıyoruz, önceki bölümlerde ele aldığımız Nikaragua ve Bulgaristanörnekleriyle bu örneği yanyana getirdiğimizde, bir kez daha görülecek ki, birlik-ler, cepheler her ülkede birbirinden oldukça farklı biçimler almışlar. Cepheleri,birlikleri aynı kalıba sığdırmak, kesinlikle mümkün değil.

Ama yine görülecek ki, hepsinde değişmeyen de bir muhteva var; Cephe denil-diği noktada, bu somut bir hedefler, daha çok da "iktidar" hedefiyle birlikte gün-deme gelmiştir, iktidar hedefinden uzak olanlar, Cephelere, ittifaklara hep uzakdurmuşlardır. Devrimci Sol'un 1985'te yayınlanan "Cephe Üzerine" adlı broşü-ründe yapılan tanım, bu muhtevayı şöyle ortaya koyuyordu:

"Cephe, en genel anlamda bir iktidara ya da belirli bir hedefe karşı çıkarları bir-leşen çeşitli sınıf ve tabakaların birliğini ifade eder. Kısaca, cephe sınıf ittifakların-dan başka birşey değildir. Proletarya, devrimi gerçekleştirebilmek için kesinlikle cep-hesini, sınıf ittifaklarını oluşturmak zorundadır. Oportünizm cepheyi ele alırken yacepheye giremeyecek tabakaları ona dahil eder ya da cephede örgütlülüğünü bulansınıf ittifaklarını küçümser."~ Çeşitli ülkelerin Cephe, birlik örneklerini ele alırken, onları bu çerçevede de-

ğerlendirmek gerekiyor. Asla gözden kaçırılmamalı, unutulmamalı ki; Birlikler,cepheler, o ülke devrimcilerinin ve halkının önündeki hedefe nasıl ulaşabileceğisorununu çözmek içindir.

da olmuştur.îşçi grevleri 1956-1962-1963'te yeni-

den patlak verir, bu grevler politik yeraltıgruplar tarafından yönlendirildi, işçi ha-reketi illegal temelde örgütlenmişti.Çünkü kurulmasına izin verilen sendi-kalar sadece beyazların ve bazen de asi-mile edilmiş Afrikalıların üye olabildiğifaşist sendikalardı. Ancak kendiliğin-denciliğin ve bölgeciliğin ağır basması,politik grupların yeraltı örgütü olarak fa-aliyetlerinin güçsüz olması sonucu,grevler başarısızlığa uğramış ve yüzlerceişçi katledilmiştir.

Mozambik KurtuluşCephesi Kuruluyor;Portekiz'in bütün baskı ve saldırıları-

na rağmen eylemler ve halkın hoşnut-suzluğu giderek artmış, bu da baskınındaha yoğunlaşmasına neden olmuştur.Bu terör ortamı arayış içinde olan çeşitlikesimlerin yeni yeraltı örgütleri kurma-,sına veya var olan örgütlerin arasındabirlik oluşmasına zemin hazırladı, önceüç örgüt birleşme kararı aldılar. Bu üçörgüt 1960'da kurulan UDENOMO (Mo-zambik Demokratik Ulusal Birliği)1961'de kurulan MANU (Mozambik Af-rikası Ulusal Birliği) ve de UNAMI (Mo-zambik Afrikası Ulusal Bağımsızlığı)idi. Bunlar, 1963 Eylül'ünde 80 delege ve500 gözlemcinin katıldığı bir konferanstoplayarak Mozambik Kurtuluş Cephe-si'nin kuruluşunu ilan ettiler. Cepheninbaşkanlığına Eduardo Madlene getirildi.

FRELlMO, kuruluşunu izleyen ilk yıl-larda siyasi çizgisi pek belli olmayan sür-gündeki örgütlerin gevşek bir birliği ola-rak kaldı. Ve örgüt içi çatışmalar, temiz-lik hareketleri, ayrışmalar yüzünden ha-

rekete geçemedi. Örgütün içinde yera-lanlarm birleştiği tek nokta "Mozam-bik'in Portekiz sömürgesi olmaktankurtarılarak bağımsızlığını Kazan-ması"ydı. Bağımsızlıktan sonra izlene-cek yol ve Mozambik'te kurulacak top-lumsal düzen konusunda hakim bir gö-rüş yoktu. Daha çok günün ihtiyacınagöre zorunluluğun dayattığı kaba birbirlik olarak şekillenmişti. Başka bir de-yişle sömürgeciliğe karşı tüm kesimleriiçinde barındıran geniş bir cephesel bir-lik niteliğini taşımaktadır. Örgütün ken-dini sosyalist olarak tanımlaması silahlımücadele boyunca kurtarılmış bölgeler-de yaşanan uzun bir sürecin sonundagerçekleşti.

Silahlı Mücadelenin GelişimiVe FRELİMO'nunYaygınlaşması;Belirsizliklere rağmen, kurtuluşun si-

lahlı savaştan geçeceği hemen herkesinüzerinde hemfikir olduğu bir görüştü.Bu yüzden FRELlMO'nun kuruluşunu,silahlı mücadeleyi başlatabilmek için si-yasi ve askeri bir hazırlık süreci izledi.FRELlMO gerillaları 25 Eylül 1964'te serisabotaj eylemleriyle silahlı mücadeleyibaşlatarak Portekiz yönetimini şaşkınaçevirdiler.

FRELlMO, silahlı mücadeleyi başlat-masıyla birlikte ülkede yaygınlaşmayabaşladı. Ülkenin iç taraflarında başlayansilahlı mücadele, askeri hedefler olarakkarakol ve devlet kurumlarını seçmişti.Bu eylemlerin başarısı örgüte katılanla-rın sayısını ve örgütlenmenin gücünü kı-sa zamanda artırdı. 1964'te eğitim gör-müş 250 militanıyla silahlı savaşı başla-tan FRELİMO, 1967'de donatılmış sekiz

bin kişilik bir ordu düzeyine ulaştı.Bu süreçte FRELİMO'yu güçlendiren

en önemli gelişmelerden biri de ülke ça-pındaki en büyük öğrenci örgütlenmesi-nin FRELlMO'ya katılımıdır. 1949'da ya-sal olarak liselfoğrenciler tarafından ku-rulan ve Mozambik'teki tüm okullardaörgütlü bir güç haline gelen NESAM1964'de kapatılmış, ancak buna hazırlıklıolduğu için örgütlenmesini ülke çapındasürdürebilmiştir. Bu süreçte FRELlMOile ilişkiye geçen örgüt 1964'te tamamen•FRELÎMO bünyesine girmiş, öğrencile-rin büyük bir bölümü de gerillaya katıl-mıştır.

Silahlı mücadelenin "bireysel değilkitlevi" bir karakter taşıyabildiği, topar-layıcı bir işlev yüklenebildiği bir kez da-ha kendini göstermişti. Temel mücadelemetodu olarak alınan ve politik müca-delenin bir biçimi olan silahlı mücadelesayesinde FREMlLO savaşma gücünü üçyılda 32 kat büyütmüştür. Bunun dışın-da, Kuzey Mozambik de silahlı mücade-lenin başladığı 1964 yılında Portekiz iş-galinden kurtarılmıştır.

Kurtarılmış Bölgeler;Mozambik devriminin ayırdedici

yanlarından biri de silahlı mücadeleninhemen başından itibaren kurtarılmış'bölgelere sahip olabilmesidir. Kurta-rılmış bölgelerde ilk iş olarak Portekizli-lerin oluşturduğu tüm kurumlar ve o gü-ne kadar Portekizlilerin halktan aldığıvergiler kaldırılıyor, kısacası sömürgeyönetimine son veriliyordu.

Okuma-yazma kampanyalarının dü-zenlendiği, sağlık servislerinin kuruldu-ğu kurtarılmış bölgelerde en önemliadımlardan biri de halkın politik yaşa-mında atıldı.

Halk her düzeyde politik tartışmalaradahil edilerek, bölgelerde, köylerde, bi-rimlerde oluşturulan komiteler aracılı-ğıyla halka kendi kendini yönetebilmeyeteneği kazandırılmaya çalışıldı.

Kurtarılmış bölgelerde yapılan bu ça-lışmalar halkı savaşma noktasında dahakararlı hale getirmiştir. Kurtarılmış böl-gelerin hepsi savaşan gerilla kuvvetleri-nin asker kaynağı olmuştur. Kurtarılmışve yarı kurtarılmış bölgelerde ve birim-lerde köylerde milis örgütlenmelerioluşturulmuştur. Halk milisleri hemkendi bölgelerinin güvenliğinden so-rumlu, hem de ordunun ihtiyaçlarımkarşılamakla görevliydi. Gerektiğindeorduya destek için orduyla birlikte ey-lemler düzenliyorlardı.

Köylerde kurulan halk milisleri FRE-LlMO'nun mahalli örgütlerine ve bölge-nin askeri liderliğine bağlı olarak şekil-

28 Haziran 1997 DEVRİMLER TARİHİ 41

lenmişti. Bunun yanında ekonomik ha-yatı da mahalli örgütler yönlendiriyor-du. Bu örgütlenmelere FRELİMO'nun"Parti ile halk arasında derin bir ayırımyoktur. Parti politik eyleme girişmişhalktır" şiarı yön veriyordu. (Mozambik.Kurtuluş Mücadelesi, s. 217)

Gerilla SavaşındanDüzenli Orduya1964'de başlayan silahlı mücadele kı-

sa sürede büyük bir başarı sağlayarakhalkla bütünleşti. Bu bütünleşme bera-berinde halkın hızla savaşa katılımınısağladı. Ve yaygın gerilla birlikleri birleş-tirilerek düzenli orduya dönüştürüldü.

Ordu, halkın geniş kesimini temsil et-mektedir; "FRELlMO ordusu halkla sıkıbir şekilde kaynaşmıştır. Frelimo'nunistihbarat, erzak kaynağı olan halk, Por-tekiz için de tehlike kaynağıdır." (age. s.190) Ordu'nun çoğunluğunu öncedeneğitim görmemiş, okuma-yazma bilme-yen, Portekizce konuşmayan, mücadele-nin etkin olduğu bölgelerden gelen köy-lüler oluşturmaktaydı.

Köylülüğü halk savaşına kazanmakiçin geniş ölçüde politik eğitim kampan-yaları uygulandı. Eğitimden geçirilenköylüler savaşçı olarak orduya katıldılar.Değişik kabile ve bölgelerden gelen sa-vaşçılar birlikte savaştılar. Bu da kabile-ciliğin yarattığı ayrılıkları büyük orandagideren bir rol oynadı Orduda kadın sa-vaşçılar da yer alıyordu. Sadece, kadın-lardan oluşan gerilla birlikleri vardı. Ay-rıca HalK Milislerinde de önemli bir gü-cü kadınlar oluşturmaktaydı.

Ordu halkın ulusal bilincini geliştir-mek için yoğun bir çalışma içine girmiş-tir. Bir FRELlMO savaşçısı şöyle diyorduörneğin; "FRELlMO bizim tek halk ol-duğumuzu gösterinceye kadar bir ulusolduğumuzun farkında değildik. Porte-kiz sömürgecileri ve emperyalizmi yen-mek için birleştik." (age. s. 195)

FRELİMO'nun Politik Yapısı;Kongre, FRELİMO'nun en yüksek or-

ganıdır. Halkın içinden seçilen temsilci-lerden meydana gelir. 1963'de yapılankongre illegal ve yurtdışında yapılmıştır,İlk kongrede 20 üyeden oluşan bir Mer-kez Komite seçilmiştir. Kurtuluş müca-delesinin yönetimi ve tüm sorumluluğubu komiteye verilmiştir. Politik ve askerikararlar Merkez Komite tarafından alın-maktadır; Ordu da Merkez Komiteninaldığı kararlar doğrultusunda hareket et-mektedir. 1964'te yapılan kongrede eya-let sekreterleri, eyalet ve kongre tarafın-dan seçilen üyeler, kitle örgütlerinin ka-tılımıyla MK'nın sayısı 40'a yükseltilmişve görev paylaşımı yeniden şekillendiril-miştir. Ayrıca MK'nın olağan toplantılarıarasında çıkan acil sorunlarla uğraşmakiçin Politik ve Askeri Komite kurulmuş-tur. Bunların altında ise Yönetim Dairesi,Mali Daire, Enformasyon Dairesi, Sosyalişler Dairesi, Eğitim ve Sağlık Dairelerivardır.

FRELİMO'nun en küçük birimi hüc-re'dir. Köylerde, ilçe ve bölgelerde bu te-melde örgütlenilmektedir. Hücre temsil-cilerinden oluşan ilçe konseyi ise hücre-lerin üst organı durumundadır, ilçe kon-seyleri eyalet konseyleri için, eyalet kon-seyleri de kongre için temsilciler seçiyor.Bunlar FRELlMO'nun genel politikası-nın oluşumuna katıldıkları gibi mahalli

idarelerden de sorumludurlar.FRELlMO'nun LİFEMO adında bir de

kadın örgütlenmesi vardır. FRELlMOmerkezi tarafından denetlenen bu ör-gütlenme, köylerde, ilçelerde, eyaletler-de, kurtarılmış veya yarı kurtarılmış böl-gelerde kadınların, genç kızların savaşaaktif katılımı için çalışmalar yürütüyor.Kadınların ve çocukların siyasi ve askerieğitimiyle ilgilenmekle görevli.

II. Kongre ve Sağ SapmaFRELİMO'nun 1968'deki ikinci kon-

gresi kurtarılmış bölgelerden biri olanNissa eyaletinde yapıldı. Bu kongre biryıl sonra gündeme gelecek olan örgüt içimücadeleyi de yansıtmaktaydı. FRELl-MO bu yıla kadar halk içinde yaygınlaş-mıştır, FRELlMO içinde yaşanan sorun-lar da bir yerde bu yaygınlaşmanın ya-rattığı bir sorundur. Değişik sınıf ve kat-manlardan, etnik kökenlerden oluşan

LİMO'nun başarısı da işte tam bu nokta-da ortaya çıkıyordu. Tüm bu farklılıklararağmen, halkı ulusal kurtuluş hedefi et-rafında ve silahlı savaş çizgisinde birleş-tirmeyi başarmıştı. Mozambik'e ulusalkurtuluşu getiren de Cepheyi oluştur-maktaki bu başarısıdır.

Işçi-köylü ittifakını temel alan FRELl-MO 2. Kongresinden 1975'e yani bağım-sızlık ilanına kadar geçen süre boyuncasilahlı mücadeleyi ülkenin her bölgesineyaymış, kitleleri devrim için seferberederek halk savaşı stratejisini hayata ge-çirmiştir.

Portekiz'de Salazar diktatörlüğününyıkılmasından sonra 7 Eylül 1974'deMachel yönetimindeki FRELlMO dele-gasyonuyla Portekiz hükümeti delegas-yonu Lusaka'da yaptıkları anlaşmaylaMozambik'in bağımsızlığına kavuşmasıkararlaştırılır.

FRELlMO 1977'de III. Kongresinde

halkın içinde varolan çelişkilerinden ba-ğımsız değildir.

Bu kongrede Eduard Madlane yeni-den başkan seçildi. Ancak, Madlane biryd sonra, 1969da Portekizliler tarafın-dan katledilir. Bundan sonra örgüt içiçelişkiler de hızlı bir şekilde ortaya çıkar,örgüt içinde ortaya çıkan sağ sapma, ilkolarak halk milislerinin oluşturulmasınave savaşın düzenli ordularla sürdürül-mesine karşı çıkmaya başladı. Başını Pa-paz Uria Simango'nun çektiği sağ kanat;beyaz Portekiz sömürgeci yöneticilerinyerine siyah yöneticilerin geçmesini "ye-terli" görüyor, mevcut sistemi değiştir-meye yönelen bir hedef konulmasınakarşı çıkıyordu. Mozambik'teki feodalyöneticileri ve yeni oluşmakta olan siyahburjuvaziyi temsil eden bu sağ kanat Sa-more Machel ile Marcelino des Santosönderliğindeki devrimci kanat tarafın-dan tasfiye edildi.

Devrimci kanadın örgüte hakim ol-masının ardından uzlaşmacılar ve kabileşefleri FRELlMO'dan ayrıldılar ve Porte-kizlilerle anlaşıp teslim oldular. Bu geliş-me sonucu bağımsızlık hareketinin güç-ten düşmesi beklenirken tam tersi oldu.Örgüt daha hızlı gelişti ve güçlendi. Mo-zambik halkın birleşik cephesinin kurul-masının oldukça güç olduğu bir ülkeydi.Dini farklılıklar, kabile yapısı ve diğerekonomik, siyasi farklılıklar halkı çokderin bir biçimde bölmüştü. Ama FRE-

M-L'i temel aldığını ifade ederek işçi-köylü partisine dönüşmüştür:

1975-1990 Arası GelişmelerBağımsızlığın kazanılmasından sonra

kurulan hükümette yasama yetkisi HalkMeclisine verildi. Halk Meclisinin 210Üyesi vardı ve Merkez'komite üyeleri,bakanlar, valiler ve ü meclisinin seçtiğiüyelerden oluşuyordu. Halk meclisi ara-sından seçilen Daimi Komisyon mecli-sin yürütme organı işlevini görüyor,Devlet Başkanlığı görevi de partinin baş-kanı tarafından yürütülüyordu. Partininen üst organı 10 kişiden oluşan Siyasikomiteydi.

Ülkede devrim sonrası karşı-devri-min ve emperyalizmin saldırıları sürdü.Bu saldırılara ve ekonomik ambargolarakarşı kendi öz gücünü büyütemeyenFRELlMO 1990'da BM'nin ekonomik veaskeri saldırılarına karşı güçlü bir diren-me t oluşturamamış ve 1990'da çokpartili sisteme geçme kararı almıştır.

Cephe'ninözü"Halkı Birleştirmek"tirÜzün vadede ortaya çıkan bu savrul-

maya ve gerilemeye karşın, FRELlMOörneği üzerinde durulmaya değer bir ör-nektir. Devrimci bir partinin önderliğin-den yoksun oluşu bu cephenin zaafıdır.Bu, ittifaklar ve izlenecek çizgi konusun-

[ KURTULUŞ

da zaman zaman belirsizlikleri, savrul-maları doğurmuştur. Belli bir siyasalnetliğin olmadığı koşullarda egemen sı-nıfın bazı kesimleri de bu birlik içindeyeralmışlar, ancak ideolojik netleşmeyeparalel olarak Cephe içinde de ideolojikkavga sürmüş ve savaş bunların tasfiye-siyle sonuçlanmıştır, iktidar hedefininetleştirdiği noktadan itibaren, halkıbirleştirmede ve savaştırmada gösterdiğibasan FRELlMO'nun bir anlamda örnekyanıdır. FRELlMO, ilk önderlerindenMondlane'nin belirttiği gibi halkı birleş-tiren ve kurtuluşa götüren bir hatta sa-hipti: "Kurtuluş eylemlerinin en önemlive en sürekli üstünlüğü kendi ülkeleri-nin halkıdır, ilk görev, eylemin ve halkıniçinde, birliği sağlamaktır. FRELİMO'-nun başarısı, büyük ölçüde Mozambik'-te tek kurtuluş eylemi olmasına bağlı-dır. Halk, kabile, din ve öteki ayrılıklararağmen bu eylem içinde birleşik bir du-rumdadır. Bunun yanında, aynı düşma-na karşı çarpışan güçlerin eylem birliği-ni de sağlamaları gerekmektedir."*

DEVRİMİN ÜÇ SİLAHICephenin biçimlenmesi, ülkenin

içinde bulunduğu devrim sürecine vesınıfsal ilişkilere bağlıdır. Emperyalist-kapitalist ülkelerde sosyalist devrimsürecinde proletaryanın oluşturacağıcephe, proletarya dışında kır proletar-yası ve yarı-proletaryadan oluşacak,orta kesimleri ise tarafsızlaştıracakür.

Emperyalizmin sömürge, yarı-sö-mürgesi durumundaki ülkelerde isecephe, demokratik halk devrimi muh-tevasına göre biçimlenir. Bu ülkelerdecephe, emperyalizme ve egemen sınıf-lara karşı ezilen sınıfların birliğini ifa-de eder. Ve aynı zamanda bunların as-kori örgütlenmesi durumundadır.Cephenin askeri hir örgütlenme ol-ması, sömürge, yarı-sömürge ilkele-rin emperyalizme karşı halk savaşıvermek zorunda olmalarındandır.Çin, Vietnam ve tüm halk savaşı verenülkelerin deneyimleri bize göstermiş-tir ki, işçi, köylü, küçük burjuva taba-kaların birliği ve örgütlenmesi silahlımücadele içinde gerçekleşir.

(...)Halk savaşının zorunlu bir durak

. olduğu ülkelerde, Mao devrimin üç si-lahından sözeder. Parti, bileşik cephe,silahlı mücadele...

(...)Cephe, kitlesel katılımın gelişme-

siyle ikinci aşamaya geçer. Geniş halkkitlelerinin birliğinin ya da sınıfsal ör-gütlerinin ittifakını içerir... Cephe de-mokratik halk devriminin muhtevası-na uygun olarak ulusal ve anti-faşistbir karakter gösterir. Bu özellik devrimmücadelesinde ulusal ya da sınıfsalyanın ağırlık kazanmasına göre deği-şir. Ulusal ya da sınıfsal yan ön planageçer... (Sınıf olarak adlandırma da buiçeriğe göre yapılır. Faşizme karşı olancepheler, "birleşik direniş cephesi"adını alırken, ulusal kurtuluş savaşıveren ülkelerde kurulan cepheler ge-nellikle "ulusal kurtuluş cephesi"adını alır.)

Devrimci halk cephesi, emperya-lizme ve oligarşiye karşı birleşen tümsınıf ve tabakaları kapsar." (DavaDosyası, Cephe Üzerine, s. 350-352-353)

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

KURTULUŞ 42 YURTDIŞINDAN 28 Haziran 1997

Halk AnayasasıKampanyası,

Hepimiz İçin Bir Sınavdır.HALKA GİTMEKTE

ISRARLI OLALIM

P a r t i - C e p h e m i z i numut ve alternatifolma misyonunda

önemli mesafeler katettiği birsüreçten geçiyoruz. Yurtdışın-da yaşayan Cepheliler olaraksürece müdahale etmek, dev-rimci tarzda dönüştürmek so-rumluluğu ile karşı karşıyayız.Bugün bu sorumluluk HalkAnayasası Kampanyası'nıyurtdışında layıkıyla yerinegetirip getirmemekle ölçüle-cek.

Halk Anayasası'nı tartış-mak ve tartıştırmak, ortaya çı-kan tepkileri, önerileri örgütle-mek, Halk Anayasası'nı keli-menin tam anlamıyla en genişhalk kesimlerine iletmek, ulaş-tırmak... kısaca halkımıza, ha-reketimize ve devrime duyarlı-''lığımızı göstermek zorunda-yız.

Ülkemizde bir bütün ola-rak insanlık onuruna, emeğinesaldıran, ulusal onurumuzuayaklar altına alan, Susurluk'-taki devlete karşı halkın öfkesibugün onbinler, yüzbinler ol-muştur. Ve Halk Anayasasıyüzbinlerin, milyonların, ülke-mizde yaşayan 70 milyonunkaderiyle doğrudan ilgili birsorundur. Bir avuç zalimin, te-kelcinin ve faşistin dışındayurtdışındaki üç milyona ya-kın Türk, Kürt, Alevi-Sünni...her milliyet ve inançtan insa-nımızın kaderini de ilgilendir-diği gözardı edilemez. Yurtdı-şındaki emekçilerimizi HalkAnayasası Taslağı üzerindetanıştırmak ve gerekli hedefevarmak için koşullar fazlasıy-la vardır. Sorun sürece müda-hale etmemizle çok yakındanilgilidir. Yapılacak tek iş vardır;halka gitmek. Ve bu konudakararlılık ve özveri göstermek.

Zaman fazla laf söylemezamanı değildir. Bulunduğu-muz her yerde sürecin bizdenbeklediklerinin bilincinde ola-bilmeli, bir halk hareketinininsanı olmanın özüne uygunhareket edebilmeliyiz.

Bir yerlerden birşey bekle-yecek zamanımız da yoktur.Beklemekle zaman geçirmek,atılması gereken adımları at-mamak, hedefimizden uzak-laşmak demektir. Ki bunun biranlamı da halkın istemlerine,özlemlerine ve beklentilerinetercüman olmamaktır. Çokaçıktır ki, sürece ilişkin üreti-len politikaları zenginleştire-rek somut plan ve programlar-la yaşama uyarlayacak olan

bizleriz. Devrimci politikaları-mızı yaşamda canlılık kazan-dırarak sahip çıkma göreviylekarşı karşıya olduğumuzuunutmamalıyız.

Bütün mücadele alanla-rında olduğu gibi, yurtdışındada en temel hedefimiz halklaş-maktır. Halklaşmak, mücadelesürdükçe aşılması yönünde sü-rekli kendini hissettirecek birsorun olarak karşımıza çıka-caktır, işte yurtdışında da busorunu aşmanın yolu mücade-leyle orantılı yürütülecek halk-laşma ile olanaklıdır. Bu nedemektir? Bu, sorunun çö-zümü kendi ellerimizde de-mektir. Neden? Halkın umudubiziz de ondan. Halkın umuduolmak hızlı hareket etmeyi,"bir kurmay gibi düşünüp, birhamal gibi çalışmayı" gerekti-rir. Bu anlamda kendimize-halkımıza güvenmeli ve Ana-yasa Kampanyası'na bu gü-venle yoğunlaşmalıyız.

Hızlı bir süreç yaşıyoruz.Ülkemizde hergün gündemedeğişik bir olay giriyor. Günde-mi yakalamak ve giderek belir-lemek, bizlerin dinamik halegelmesiyle, yüzümüzün ülke-mize dönük olabilmesiyle ola-naklıdır. Halkın gerisinde de-ğil, önünde ama ondan uzak-laşmadan bu sorumluluğu ye-rine getirmekle karşı karşıya-yız.

Öte yandan örgütlenme vemücadele etme, isteme ve almabakımından bu bilincin in-sanlarımıza taşınması içinHalk Anayasası bir fırsattır.Mücadele ve halka gitme süre-cinde olabilecek eksiklik ve za-aflarımızdan da ancak halk-laşma süreci içinde arınabile-ceğimizi anlamamız gerekir.Halka gitmek, kendimizi yeni-leyip-yenilemediğimizin biranlamda ölçütü yani aynasıdurumundadır. Halklaşmamadem ki halk çalışmasıylaolacaktır, öyleyse bu çalışma-nın başarıya ulaşmasındakien önemli unsur da üreten, de-ğiştiren, dönüştüren, olanlayetinmeyip mücadeleyi dahada üst seviyeye çıkarmanınyollarını arayan, pratik faali-yetleriyle birlikte kendini sü-rekli yenileyen-aşan insandır.Halkımıza olan sevgi, haklılı-ğımıza olan inanç, meşruluğu-muza olan güven bunu başar-mak için en önemli özellikler-dir. Yaratılan değerlerimize da-ha sıkı sarılarak, bunu halkaaktararak bugünlere gelen söz-

konusıı özellikler bu insandafazlasıyla vardır.

Halk Anayasası Kampan-yası bir sınavdır. Bunun içinhalka gitmekte ısrarlı olmalı-yız. Halka gitmeyi, günübirlikbir iş olmaktan çıkarmalı, ya-şantımızın ayrılmaz bir par-çası haline getirmeliyiz. Bu iseyenilenmekle, düşünmekle,politika üretmekle ve tümbunları yaşama geçirmekleolanaklıdır. Kendimizi yenile-yemediğimiz, gelişmeleri kendihaline bıraktığımız sürece, bu-nun doğrudan halkla ilişkile-rimize yansıyacağı kuşku gö-türmez.

Özetle, başarı da, başarısız-lık da bizim faaliyetimizledoğrudan ilintilidir. Ve biz ba-şaracağız, başarmalıyız demekve bunun gereğini yaparak ba-şardık demenin gururunu ya-şamak istiyoruz.

Bulunduğumuz her yerdeoranın özgün koşullarını daanlamaya, olumsuzlukları gi-derme yönünde politikalarüretmeye çalışmalıyız, işteHalk Anayasası Kampanyasıbizlerin yenilenmesi, halklaş-ması özellikleriyle donanmasıiçin de bir araçtır. Çünkü hal-ka gitmekten amaç, salt halkabirşey vermek değildir. Halkagitmek, kitleler içinde çalışmayapmak kadar insanın kendi-ni yenileyip nşabileceği bir ça-lışma yoktur. Hamallık, vur-dumduymazlık, bananecilik,sekterlik, liberallik, baştansavmacılık, inisiyatifsizlik vb.zaaf ve eksikliklerin gelinennoktada mücadelemizin ya-rattığı değerlerin ve kazanım-ların içini boşaltacağı unutul-mamalıdır.

Hepimiz bu sorumlulukiçinde olmalı, politika üreti-mine, Anayasa Kampanyası'-na canı-gönülden katılmalı-yız. Güncelden kopuk bir halkçalışması düşünülemez. Prati-ğin dışında bir eğitim faaliyetiyürütmek nasıl masabaşı dev-rimciliği, entellektüel geveze-likse, halktan kopuk bir HalkAnayasası tartışması da aynıoranda bir olumsuzluktur. Bu,sürecin ihtiyacını anlayama-maktır.

Bizler, bulunduğumuz heralanda, her yerde politikaları-mızı ve o arada Halk Anayasa-sı'nı tartışmak ve tartıştırmak,dahası kendi aramızda sürekliolarak bilgi, deney, tecrübe bi-rikimlerini aktarmakla yü-kümlü olmalıyız.

Zamanımızı üretken bir şe-kilde değerlendirmeli boşa ge-çen dakikaların, saatlerin vegünlerin halk düşmanlarınasavaş üstünlüğü kazandıraca-ğını da asla akıldan çıkarma-malıyız. Devrimci sorumlulukbunu gerektiriyor. Partilileş-mek-Cephelileşmek ve halk-laşmak bunu gerektiriyor. *

Yurdışından Kısa Kısa

LONDRA'DA PİKNİK22 Haziran saat 07.30'âa '84-'96 Ölüm Orucu şehitlerini an-

mak için Devrimci Halk Güçlen tarafından Henley Parkı'nda birpiknik düzenlendi. Pikniğe '84-'96 Ölüm Orucu şehitleri nez-dinde tüm devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu vegünün anlam ve önemini belirten bir konuşmayla başlandı.Onun ardından çocuk tiyatrosu, semah ve Londra Halk Sahne-si'nin sunduğu tiyatro gösterisi sergilendi. Sloganlar ve halaylareşliğinde pikniğe devam edildi. Aşırı yağmura rağmen akşam17.00'ye kadar devam eden piknikteki kitlenin coşkusu otobüs-lerde de devam etti. Ankara Kurtuluş bürosunun bombalan-ması ile ilgili bildirinin okunduğu otobüste, kitle kontrgerilla-nın yaptığı bu haince saldırıyı türkülerle, sloganlarla protestoetti. Hazırlanan Halk Anayasası Taslağı konulu panelin duyu-rulmasıyla kitle dağıldı.

BELÇİKA21 Haziran'da Devrimci Halk Güçleri tarafından ölüm

Orucu Direnişi'ni anmak amacıyla Belçika'nın Verviers ken-tinde piknik düzenlendi. Devrim şehitleri adına yapılan say-gı duruşuyla başlanılan piknikte '84-'96 ölüm Orucu sürecianlatıldı. Faşizmin tutsaklar üzerindeki teslim alma, siyasikimlikten arındırma politikalarına ve tüm saldırılarına karşıdirenen özgür tutsak geleneğinin "96 Ölüm Orucu'na taşın-dığı ve faşist saldırılar son bulana kadar da bayrağın taşına-cağı belirtildi. "Zindanlar Boşalsın Tutsaklara Özgürlük", "Ya-şasın Ölüm Orucu Direnişimiz" ve "ölüm Orucu ŞehitleriÖlümsüzdür" sloganlarının atıldığı piknik coşkulu bir şekil-de bitti.

HALK ANAYASASINA SAHİP ÇIKBelçika'nın Anwers kentinde 22 Haziran'da Halk Anayasası

Taslağı'nı tanıtım amacıyla toplantı düzenlendi.Toplantıda ba-ğımsız, demokratik, ulusların ve halkların özgür olduğu, eme-ğin, adaletin, onurun en yüce değer sayıldığı, halkın yönettiğibir ülke için. HÖP'ün hazırladığı Halk Anayasası Taslağı'nınönemi vurgulandı. Taslak üzerindeki tartışma ve önerilerin ar-dından Halk Anayasası'nın tartışılabileceği toplantıların yapıla-cağı da belirtildi. Daha sonra yapılan "Halk Anayasası'na sahipçık" çağrısının ardından toplantı sona erdi.

HALKLARIN DOSTLUĞU GECESİAvusturya'nın Graz şehrinde 22 Haziran'da Devrimci Halk

Güçleri ve Graz Halk Meclisi Girişimi tarafından HalklarınDostluğu Gecesi düzenlendi. Gece Türkiye ve tüm dünyadevrim şehitleri için yapılan bir dakikalık saygı duruşuylabaşladı. Gecede günün ve anlamını belirten konuşmalar ya-pıldı. Pir Sultan Abdal Derneği'nin semah ve saz grubu, FıratBaşkale, Grup Dervişler, Güler Duman ve sinevizyon gösteri-mi ile coşan kitle halaylarla sloganlarla kendilerini ifade etti-ler. Halk Meclisleri, Halk Anayasası Taslağı ve Ölüm Oruçlarıile ilgili hazırlanan pankartlar, kitlenin ilgisini topladı. Yakla-şık altı saat süren gece Graz'da Halk Meclisi Girişimi'nin olu-şumu ve Halk Meclisi'nin kurulma aşamasında olması nede-niyle geceye katılan kitleye bu girişime destek vermeleri vesahip çıkmaları için yapılan çağrı ile son buldu.

"ÖLÜM ORUCU ŞEHİTLERİÖLÜMSÜZDÜR"22 Haziran'da Köln'de Devrimci Halk Güçleri tarafından

Ölüm Orucu Şehitlerini anmak için piknik düzenlendi. Pikniğinilk bölümüne futbol turnuvaları ile başlandı, ilk bölüm sona er-dikten sonra pikniğe katılımın en yoğun olduğu anda 350 kişiyibulan kitle, müzik eşliğinde halaylar çekip, zılgıtlar attı. ikincibölümün başlaması ile kitle futbol finalini seyretmek için heye-canla yerlerini aldı.

'84-'96 Ölüm Orucu Direnişi'ni anlatan kısa bir konuşma-dan sonra kitle "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz", "Ölüm Oru-cu Şehitleri Ölümsüzdür", "Halkız Haklıyız Kazanacağız" ve"Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz" sloganlarını atarakpikniğe son verildi. *

SİVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 KÜLTÜR - SANAT43

HALK İÇİNKURTULUŞ

Öykü Anı Şiir DenemeMENZİLE VARMAK ZAMANI -2-

1. Bölümün özeti; Arif bir fabrika işçisiydi. Herkes gibi hoşnutsu-zluklanyla, sorunlarla, kafasındaki sorularla yaşayan bir işçiydi oda... Bir sabah işe giderken yolu trafiğe kesip sloganlar atan tutsakailelerini gördü. Soruları büyüdü... Aynı saatlerde bir ölüm orucusavaşçısı ölüme meydan okuyuşunu sürdürüyordu... Arifin günlükyaşam mücadelesi ve ölüm oruççusunun direnişi ayrı ayrı sürüyor-du:.. Ve belki bir gün yolları kesişecekti...

Remzi abiyle yılllardırtanışırdı. Onun gibi insanpek azdı artık. O'nu,

paraya kul olmayan, doğruyugözetip savunan, insana saygılı,dürüst biri diye bilirdi çevre. Aynıvardiyada çalıştıkları zamanlardabiri ispiyonlamış olacak ki, ambarasürdüler Remzi abiyi. Şimdiarasam nerede bulabilirim diyedüşündü. Aynı vardiyada çalışırkençay ocağına giderlerdi sohbetetmek için. Yine orada olacağınıdüşündü. Koşar adımlarla vardı çayocağına Evet, oradaydı işte. Yineepeyce kalabalıktı başı,.

- Selamünaleyküm.- Hoş geldin Arif. Geldin de iyi

ettin. Ambara geceli, pardon'sürüleli' görüşemiyorduk.

- Sorma ya Remzi abi. Senialdıklarından beri vardiyanın tadıkalmadı. Ama o ispiyoncuyu biryakalarsam bir daha ispiyonlamakneymiş göstereceğim ona.

- Adam kendi arkadaşına,yoldaşına kazık atıyorsa onun yoluayrıdır zaten Arif. Biz yinebiraradayız ya... Biraz dikkatliolmak lazım ama. Biz hak almamücadelesinde bunların hepsinigöze almışız, pisi pisine dekaybedemeyiz. Neyse biz de bukonuda konuşmak istiyordukburada. Ama madem zamanımızazaldı, yarın yine buraya gelelim.Daha rahat konuşuruz. Arifinkulağına eğilerek sordu "Sahi seninkızın sağlığı nasıl? iyileşiyor mubari?"

Arifin yüzü birden dalgınlaştı,gözleri buğulandı. Hemenkonuşamadı.

- Biliyorsun abi çocuk ölümdendöndü. Gözleri hala görmüyor.Dibine varırsan ancak gölge gibiseçiyor işte. Tanımıyor birşeyciği.

Sesi çatallıydı. Fazla konuşmadı.Remzi de üstelemedi. Biliyorduolup biteni, iki ay önce okuldandönerken bir ekip otosu çarpmıştıIşık'a. Arkadaşları daha ne olupbittiğini anlamadan çekip gitmiştipolis otosu oradan. Arif işteydi osaatlerde. Arkadaşlarının şaşkınlığısürerken biri akıllılık edip almıştıplakasını. Hastaneye kaldırmakiçin bir araba çevirmiş diğeri. Nasıl

taşınmış, nasıl acile getirilmişhatırlamıyor Işık. Telefonla haberialıyor Arif. Remzi, Arif'i yalnızbırakmıyor, gidiyorlar hastaneye.Işık gülümsüyor babasına, îlkmüdahalede iç kanama olduğuanlaşılmıyor. SSK hastanesine sevkediyorlar. SSK hastanesindebeklerken iç kanama geçiriyor vekan boşalıyor kulaklarından.Röntgen, tahliller derken ameliyataalıyorlar. Tam sekiz saat sonrayoğun bakıma yatırıyorlar.Göremiyor Arif kızını. Müdahaledegeç kalındığı için gözündeki vebelindeki durum kalıcı olabilirdiyor doktor. Arif "yani sakatlıkmı?" diye sorunca, doktor

hükümet yoktu onun için. Diğermesai arkadaşlarıylatartışmalardan zevk alıyordu.Remzi "Meclisimiz" diyordu,beraberliklerine. Gülüyordu Arifde.

Remzi'nin, bir anlık dalgınlığınıArif bozdu.

- Remzi abi vaktin varsa buakşam bize oturmaya gelin. Birazlaflar, dertleşiriz.

- Olur. Ben de istiyordum nezamandır.

Arif aceleyle cebine koyduğubildiriyi çıkardı.

- Remzi abi, bugün elime birkağıt geçti. TİYAD diye bir kurumdağıtıyordu. Okudum da güzelanlatmışlar. Ama ne yapılabilir, bizne yapalım bir yere varamadık. Asılbunun için seni görmeyi istedim.

- Bunları da konuşuruz buakşam. Ama şimdi acelemiz var.Kayıp analarının toplantısınayetişecek zamanımız var ancak.Gel beraber gidelim istersen.

- Mesaiyi kesiyoruz yani ha?Sonra ne olur ya? Ya işten atılırsakne olur o zaman çoluk çocuk. Sersefil olunmaz mı?

- Zaten eli kulağında haberin.Ha atıldık ha atılacağız. Fabrikaözelleştirildiğinde biziçalıştıracaklarını mı sanıyorsun?Sonra bugün sabah sabah yollara

müdahalede geç kalındığındanbahsediyor yine.

Ertesi gün Arif adliye, emniyet,hastane arasında koşturmaklageçirdi bütün vaktini. Dava açmak,serum almak, kan bulmak derkenparalar çekivermişti suyunu.Eczaneler SSK'lıya ilaç vermezolmuştu. Remzi abi o zaman dayetişmişti imdadına. Fabrikadakiarkadaş çevresi destek olmasaydıben bitmiştim diyor Arif dahasonra. Açtıkları dava da sonuçvermemişti, bir kan parası bilealamamıştı Işık'a çarpanpolislerden. Yapılan düzmece,tutanakla kaldırımın kenarındayürüyen çocuğu yolda yürüyorgöstermişler. Mahkeme de Işık'ısuçlu bulmuştu. Olay örtbasediliverdi ya, o gün bu gün Arifhayli değişmişti. Artık devlet,

düşen anaların, bacıların tuzlarıkuru mu? Geçim dertleri yok mu?Aşları hazır mı hep sofralarında?Değil... Ama onlar biliyor ki, bugündevrimciler bizim içincezaevlerinde. Bizler için ölümügöze alıyorlar. Birbirimize sahipçıkmazsak, yarın açlığa, sefaletenasıl dayanacağız. Yani devletbugün kendine karşı-gelenlerinöncülerini yok etmeye yürüyor.Ona engel olmazsak, daha daazgınlaşacak. Anlıyor musun?

- Anlıyorum aslında. Bu sabahnasıl anladıysam zulmü, iki ayönce nasıl anladıysam zulmü artıkdaha rahat görmeye başlıyorumherşeyi. Elimden bir iş gelecekseniye ardımda kalsın ki.

Bir süre düşünen Arif tok birsesle devam etti.

- Haklısın Remzi abi. Bugüne

kadar sabretmenin, kanaatgöstermenin faturasını ödedik hep.En sıkışık zamanımda seni buldumkarşımda, sizin yardımınızla belimidoğrulttum. Şimdi sizi anlamammı? Gözleri kapalı dolap beygirigibi devam ettirilmiyor hayat artık.Her geçen gün dünden daha beteroluyor. Işık'ın başına gelenlergözümü açtı. Bize bu devlettenhayır yok. Korkunun da ecelefaydası. Gidelim hadi.

Ayak seslerini beynindehissediyordu sanki, elinidudaklarına götürdü.

- Su istiyorum.Silahını yağlamak vaktiydi.

Nöbetçi hemen ağzına dayadıbardağı, sırtından da yastıkladestek yapıyordu. Bir yudum suyuyavaşça gırtlağına yolladı. Boynuöyle incelmişti ki tıpkı bir kuğununboynunu andırıyordu. Yavaşçakoydu başını yatağa. Eli yinekarnının üzerindeki yerini aldı,başladı ovalamaya.

Eriyen, tükenen hücrelerininverdiği acıyı dışa vurmayanyüzünde geniş bir gülümsemevardı, ölümün adım adımyaklaştığının habercisi halsizlik vekasılma nöbetleri sıklaşmıştı.Tansiyon yüksek, nabız hızlı. 140pompalıyor, 150 pompalıyor, 160pompalıyor, 170 pompalıyor yürekdamarlara. Beyninden geleniradeyi basıyor en ücra hücrelerine.Savaşa devam diyor.

„ "Mitralyözsün sen" diyor beyni.Zafer yakında.

Zafer yakında. Bak, işte çocuklar,ellerinde uçurtmalarıyla koşarakgeliyorlar. Göklerin masmaviserinliğine taşıyorlar bedenini.Ferahlık geliyor... Pamuk ırgatıgüneşin kavurduğu nasırlı elleriylebir tas ayran sunuyor buz gibi.Gözleri öyle parıltılı ki,yanaklarında tebessüm. Recepemmi bir sepet üzüm kesmişgetirmiş sana baldan tatlı. Adıyasaklanan ülkenin yaylalarındanpetek yağ getirmiş gardaşım. Hepsisana can olsun diye, dayan diye.

Bak, ismail de burada, Ayşenur,Düzgün, Ayhan'la Ali kardeşler dehep beraber. Biz onları her yerdearamıştık. Bak işte ellerindebayrağımızı getirmişler sana. AyşeGülen ile Nil sana bir demetkaranfil getirmiş, hiç solmazmışbunlar.

Yatağında uzandığı yerdedolaştığı dağlardan, ovalardan,meydanlardan sıyrılıyor zihni.Koşarak kapıdan içeri girenyoldaşına topluyor dikkatini.

- Arkadaşlar dışarıdakiyoldaşlardan mektup var.

Elindeki mektubu sallayarakhızla dalıyor içeri. Sonra daçıkarttığı gürültüden mahcup olupözür diliyor.

Bir emir yola çıkıyor beyninden

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

HALK İÇİN

KURTULUŞ. 44 KÜLTÜR-SANAT 28 Haziran 1997

tüm hücrelerine. Böylesi güzel birhaberle beden canlanmaz mı diyedüşünen beyninden.

"Ne yazmışlar" diyor güç işitilirbir sesle.

"Bugün ülkemizi açık cezaevineçevirip halkımızı esir almayaçalışan faşist devlete karşı biz detüm gücümüzle karşı koyacağız.Halkımızı boğan zulmün önündekiseti yükseltiyoruz. Dahagüçleniyoruz. Ardımızdangelenlerle güneş daha erkendoğacak. Ne mutlu, açtığınızyoldan ilerliyoruz. Vatanımızsizlerle özgürleşiyor. Biz dışarıdan,siz içeriden vuracağız düşmanınbeynine. Biz kazanacağız."

Postayla gelen birkaç satır yazılıkağıt parçasının etkisi damarlarakan olup da akar mı? Amahissediyordu ki beyni bedeninegüçlü olmasını emrediyor. Nasıl daheyecanlanırdı oynarken, meraklıbakışlar altında, vardiyalar boyu,grevler boyu. Bir ordunun enönündeydi. Şimdi ardındamilyonların ayak sesleriyle Rap...Rap... Rap... yürüyorlar düşmanınbeynine doğru. Öylesine güçlüydüişte. işçiler, gençlik, aileler,mllioier... aldıkları kararlagelmişler. Hayat durmuş; çarklardurunca emeğin gücüne selamduruyor ülke. Hayat durmuş; ölümOrucu Savaşçısına selam duruyorülke.

Bu mektup onu çok sevindiriyor.Bu büyük savaşın neferleriarasında emin adımlarla yolunadevam ediyor. Biliyor, duyuyorartık, bunca emek, fedakarlıkyankısını buluyor. Yeşeriyor umut,çoğalıyor sürgünler, dağlarında,varoşlarında çoğalıyor ateşler.

Son durağa araba çıkmıyordu.Arifin evine gidebilmek için yarımsaat yürümek zorundaydı. Biryandan da iyi oldu diyordu kendikendine. Yürürken düşünmeyiseverdi Remzi. "Şu yoksulinsanların yüzünü güldürecek birsavaş veriyoruz. Herşeyi kendiellerimizle yapıyoruz. Ama nekadar girebiliyoruz yaşantılarına,işte Arif, burnumun dibindeolduğu halde nasıl görmem onu.Nasıl da düşünmüş ÖlümOrucundaki gençlerimizi. Nasılanlatmam ona bugüne kadar.Gelmiş kendi soruyor. Yokarkadaş... Bu böyle olmaz, eğerzaferi kazanmak istiyorsak herşeyidüşünüp, heryere ulaşabilen birkomutan yerine koymalıyımkendimi. Halkı örgütlemektenbahsedip, kendi çevremde bunugerçekleştirmeden yaşayıpgidemem. Ölüm Orucundakigençlerimize saygısızlık olur bu.Hatta ihanet olur, onlar ölümeyatmışlar zafer için, ben isefabrikadaki birkaç arkadaş .haricinde anlatmamışım kimseye

Ölüm Orucunu.Yavaş yavaş yanından geçip

giden polis otosunu farketti.Güldü, belediye otobüsününçıkamadığı ama polis otolarınıncirit attığı şu mahalle biliyormuydu Ölüm Orucu niçinyapılıyor? Niçin destek olmadılar?Peki niçin bilmesinler? Yüzünüciddi, düşünceli bir ifadekaplayıverdi. İçi suçluluk duygusu

' ile ezildi...Ariflerin evi iki odalı bir

gecekonduydu. PencerelerindeReyhan çiçekleri dizili olan odaoldukça bunaltıcıydı. Işık yatağınauzanmış, yanındaki vantilatöryetersiz kalıyordu onurahatlatmaya.

Gözleri hedefsiz bakarkenyakaladı Remzi amcası Işık'ı.

- Nasılsın Işık?- iyiyim Remzi amca.

Yürüyüşüm biraz düzelse daha iyiolacağım.

Dirençli kızdı Işık. îki aydıryatağa bağlanması, gözlerindekiışığın sönmesi yaşama sevinciniazaltamamıştı. Okullarınkapanmasına birkaç gün kala,kendisine çarpan arabayla okularkadaşlarından ayrılmak birazüzmüştü onu. Ama arkadaşlarıziyaretine geliyorlardı. Hepsi degençliğin temizliği ile sarılıyorlardıbirbirlerine, Remzi, Arifin Işıküzerinde dolaşan üzüntülübakışlarını farketti. Konuya nasılgirmek gerektiğini düşünürken Arifbaşladı söze.

- Analara, babalara çektirdiklerinedir böyle. Bir ana vasiyetiniyazmış oğlunun. Batsın böylememleket ya! Bir evlat yetiştirip buduruma getirmesi kolay mı? Nedenhep bizim evlatlarımız? Neden hepsenin, benim gibilerininçocuklarını vuruyor bu düzen?

Arifin düşüncesini anlamıştıRemzi. Işık'ın karartılan yaşamıylaölüm Orucuna yatan gençlerinkaderini benzetmişti birbirine.

- Çünkü bizim gençlerimiz hakiçin, adalet için, namus içinsavaşıyorlar. Tutsak düşüyorlar.Onurlarını korumak içindireniyorlar. Bedenlerinikullanıyorlar son çare olarak.Çünkü başka silahlan yokhapishanede. Onlar da bedenleriniyatırıyorlar açlığa, ölüme.

Arife yetmedi bu açıklama.Hani nerede hak, hep haksızlıkgörüyorlar. Nerede adalet,namussuzların adaleti mi olurmuş?

- Bunca güzel şeyler uğrunayaşayacaklar, sonra da zindanlardaçürüyüp gitmek ha?

- Onları yaşatmak biraz dabizlerin elinde değil mi Arif? Bir ansustu. Ama nasıl işte?

Işık'a baktı bir an. Dikkatleaçmıştı gözlerini, onlarıdinliyordu...

-Sürecek-

OLUM ORUCU BÜYÜK BÎR KAYNAKTIR,HAZİNEDİR

G ünler vardırunutulmayan,hatıralardan silinmeyen

ve silinemeyecek plan. Bizim için,sevdiklerimiz için büyük ve çokgörkemli günler. Coşkular,sevinçler, heyecanlar, hüzünleryaratan anlar... Tarihimiz bu büyükve görkemli günlerle doludur...

Geçenlerde elime bir romangeçti. Bindokuzyüz seksenüçbasımı, ismine baktığımda yabancıgelmedi "Çakırcalı Efe". Bu kişiyitanıyorum. Bir yerlerdenhatırlıyorum bu ismi.

"Bizede derler Çakıcı""Yıkarız konakları"Roman, Çakıcı Efe'yi anlatıyor.

Birden düşündüm... Çakıcı...Yıllarca türküsünü söyledik.Sanıyorum ki bu türküyübilmeyenlerin sayısı pek azdır.Sonra tekrar düşündüm ama pektanımıyorum Çakırcalı'yı. Birhevesle başladım kitabı okumaya.Çok kısa sürede son sayfalarınaulaşmıştım bile; işte bizimtarihimiz. Bizim yiğitlik dolu,insanlık yüklü tarihimiz.

Yaşar Kemal'in kaleme aldığıbelgesel nitelikte bir romandı"Çakırcalı Mehmet Efe". Çok eğiticioldu benim için. Artık çokça bilgisahibiyim Çakırcalı hakkında.Ayrıca kitapta bir not düşülmüştü"gelecek kuşakların bu ilginçkişiliğe ilgi duyacaklarını, ÇakırcalıEfe üstüne geniş araştırmalaragirişeceklerini sanıyorum" diye.

Evet tarihimiz ne büyükyiğitliklerle dolu.

Unutmak mümkün mü yarınyanağından gayrı herşeyipaylaşmak için yola çıkanlarıBedreddin'i, Börklüce'yi, TorlakKemal'i? Sonra Pir Sultan'ındarağacındaki salınışını. Biz ondanöğrendik insanın insana olansevgisini; bu sevgi uğruna ayağakalkmayı, baş kaldırmayı. Sonraunutmak mümkün mü YunusEmre'yi, Hallac-ı Mansur'u, HacıBektaş'ı, Mahir'i, Deniz'i, Sabo'yu,Sibel'i ve nice kahramanları...

Dünya halklarını imrendirecek,hayretlere düşürecek büyük birtarihe sahibiz. Anadolu halklarıözgürlüğü uğruna, sevdikleriuğruna destan üstüne destanyazmış. Onu alıp tarihinsayfalarından unutulmaz kılmakgerekir. Ölümsüzleştirmeliyiz butarihi. Bugünleri yarınlarataşımalıyız.

inanılmayacak kadar çokilk'imiz var. Dünya sinemalarınınsenaristlerini, yönetmenlerinikıskandıracak bir mücadelegeleneği var. Beş oskar ödülü alanMel Gibson'un yönettiği "BraveHeart" (Cesur Yürek) filminin

İrşad AYDIN (Grup YORUM)

ülkemizde gördüğü ilgiyi hepimizbiliyoruz. Hiç düşündünüz mü bufilme böylesi ilgiyi yaratan neydi.Filmin ülkemizde gösterilişinin 56.haftasında Kurtuluş'ta bir yazıyayınlanmıştı. 56 haftadır hiç ilgikaybetmeden oynayan bu filmhaksızlığa karşı direnen bir halkıanlatıyordu, izleyenler özledikleribir dünyayı, özgürlüğü görüyorlardıbeyaz perdede, işte bu yüzden ikiyıldır halen sinemalardagösteriliyor Cesur Yürek.

irlanda'nın özgürlüğü içinbedenlerini açlığa yatıran BobySands'ları anlatan, sinemadünyasında haftalarca tartışılan "Oda Bir Ana" filmi gibi.

Peki ya bizim tarihimiz.Birinci yıldönümünde ölüm

Orucu direnişi ve zaferi, işte geçenyıl Temmuz ayında ölümsüzleşenon iki cesur yürek. Dünyadaverilecek en büyük bedeli halklarıuğruna veren kahramanlar,mitralyözler.

Böyle büyük fedakarlık, özveri,kararlılık, halka bağlılık, coşkuyüklü bir destanın yenidenyaratımının yükümlülüğü altındaolan sinema ve tiyatroyönetmenlerimizin boş duracakvakitleri olmamalı. Ozanlarımızbirbiri ardına türkü yakmalı.Şairlerimiz anlatmalı şiirlerindeÖlüm Orucu yiğitlerini.Romancılarımız onların hikayesinianlatmalı. Çünkü onların hikayesi,halkın hikayesidir. Bizler sözveriyoruz en güzel bestelerimizonların şiirleriyle olacak. Sonra filmkarelerimizden geçmeli direnişlerisabahın sahiplerinin. Enunutulmaz filmimiz olmalı hücrehücre yaratılan, ölümü yenenlerindestanı. Yarınlara kalan şarkılarnotalamalıyız, ölümsüzleştirmeliyizsanatçı ellerle ölüm orucu "•direnişini. Ve kazanılan zafereyarışır güzellikte olmalı eserlerimiz.

Sinemacılarımız, "filmlerimizneden izlenmiyor" diye kara karadüşünüyorlar. Düşünmesinler,çünkü bunun sebebi insanlarımıztarihimizi beyaz perdedegörmüyorlar. '96 ölüm Orucu,halkımızın tarihinin kısa birözetidir.

Sanatçılarımız mutlaka yenidenyaratacaktır fotoğraf karelerinde,film şeritlerinde, yazılarında ÖlümOrucu kahramanlarını. Tıpkı"Çakırcalı Efe" gibi...

Ve yine günler olmalıunutulmayan, hatıralardansilinmeyen ve silinemeyecek olan.Bizim için, sevdiklerimiz için,büyük ve çok görkemli günler.Coşkular, sevinçler, heyecanlar,hüzünler yaratan anlar... iştetarihimiz bu büyük ve görkemligünlerle doludur... *

SİVAS KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 KÜLTÜR - SANAT 45

ASIM BEZİRCİ

PİRSUI.TAN

KitaplardanYazarlardan

"Pir Sultan Yaşamı, Kişiliği, Sanatı,Bütün Şiirleri"Asım BEZİRCİEvrensel Kültür Kitaplığı-9, 1994

BİR KİTAP, BİR ŞEHİR,BİR YAZAR...Bir kitap, Pir Sultan var içinde... Sivas'ın meydanında Hızır

Paşa'ya meydan okuyan...Bir kitap, Sivas var içinde... Meydanında 35 insanın diri diri

yakıldığı...Bir kitap... Asım Bezirci'nin adı, emeği var her satırında... Sa-

tırlarında Anadolu'nun tarihi, Pir Sultanlar'in sesi var."Şu milletin hak sancağınıÇekelim bakalım nic'olursa olsunTeber çekip zalımların kanınıDökelim bakalim nic'olursa olsun"Taa yüzyıllar öncesinden sesleniyor Pir Sultan bize. Yürüttü-

ğümüz mücadelede, yaşadığımız geleneklerde, yani devrimcili-ğimize yön veren ve bizi var eden tüm değerlerde halk önderle-rinden aldığımız, alacağımız şeyleri anlatıyor. Anadolu'nun sesio. Yüzyıllardır, bin yıllardır zalimin zulmüne karşı süren özgür-lük kavgasının kahramanlarından biri. Ayaklanmaların, isyanla-rın en yoğun yaşandığı illerden olan Sivas'ta yaşıyor Pir Sultan.

Asım BEZlRCl, "Pir Sultan" adlı kitabında Pir Sultan'a ilişkinbirçok rivayet olduğunu söylüyor. Adı Pir Sultan olan çok kişiyaşamış Anadolu'da; ancak Banazlı olan ve Hızır Paşa'ya karşıdirenen, yolundan dönmeyen ve onuruyla can veren bir tek PirSultan olduğunu, diğerlerinin onun yolundan gidenler olduğu-nu ve ona olan bağlılıklarından ötürü onun adım kullandıkla-rını belirtiyor. Bezirci, Pir Sultariın yaşamını, kişiliğini, sanatınıtüm yönleriyle araştırıp, üzerine tüm şiirlerini de yerleştirerekgüzel bir eser ortaya çıkarmış.

Kim bilir, kaderinin Pir sultan'la Sivas'ta böylesine çakışacağıAsım Bezirci'nin aklına gelmiş miydi hiç? Asım BEZlRCl, çokörnek verdiği Pir Sultan'la ilgili bir etkinliğe katılmak üzere 1993Temmuz'unda Sivas'a geldiğinde, elbette böyle bir ihtimali dü-şünmesi için bir neden yoktu görünürde.

Ama bu "neden" yıllardır büyümüştü Sivas'ta... Sivas ki kah-ramanlıklar şehridir. Pir Sultanların, Baba Zünnunların, Kalen-der Çelebilerin vatanıdır. Çağdaş Pir Sultanların, çağdaş BabaZünnunların, yiğit dağ sahanlarının yurdudur. Ama bir de ka-ranlık yüzü vardır Sivas'ın. Asım Bezircileri karşılayan işte buyüzdür.

Canlar bir,araya gelmiş, semah dönecekler. Pir Sultan'-ı anacaklardı. Konukların bir kısmı, adını dağların hoş kokulubir bitkisinden alan Madımak Oteli'nde konaklamışlardı, insan-lığın tüm değerlerinden sıyrılmış katiller tarafından sarıldı otel."Yakın" sesleri yükseldi ağızları köpüklü itler sürüsünden vetam 35 can ateşe verildi. 2 Temmuz'da Sivas, 35 canın yürek yan-gınlarıyla ışıl ışıl oldu. Hasretler, Akarsular, döne döne semahaduranlarla birlikte Asım BEZlRCİ de yakıldı kudurmuş katillertarafından. Emanet canlara kıymıştı Sivas. Ders aldığımız, yü-zümüzü çevirdiğimiz kahramanlığına, halktan olan yanına leke,kara bir leke düşmüştü o gün...

"Köyümü sorarsan ismidir Bana/,Yakılışın yıkılışın ol kanlı Sivas"derken Pir Sultan, işte sanki Sivas'ın o karanlık yüzüne olan

kinini anlatmaktadır. Sahipleneceğiz! Vasiyetidir, yerine getire-ceğiz. Asılanın, yakılanın hesabı sorulacak!

Bu kitabı okurken bu vasiyeti duyuyor insan. "Pir Sultan" ki-taplarının zaten asıl görevi bu değil mi? Pir Sultan adı, bugün"isyan" demek değil mi? "Özgürlük" demek değil mi? "Ayaklan-ma", "kurtuluş" demek değil mi? Ve yolumuz,

"Kadılar, müftüler fetva yazarsaişte kement işte boynum asarsaişte hançer işte başım keserseDönen dönsün ben dönmezem yolumdan"diyen Pir Sultanların yolu değil mi?*

*

LENİN DÜNYA HALKLARININMÜCADELESİNDEDİR

ONU ORADANSÖKÜP

ALAMAZSINIZusya Devlet Başkanı Boris YELTSlN,geçen hafta Leningrad'da yaptığı

onuşmada, Lenin'in mozolesinireferandum yaparak kaldıracağını açıkladı.

Kızıl Meydan'da bulunan Lenin'inmozolesinin yanı sıra, elliye yakın devrimönderinin mezarlarını da kaldırmak istiyorYeltsin.

"Halka soracağız", "referandum yapacağız"sözleriyle sosyalizme ve Lenin'e olandüşmanlığını halka maletmeye çalışıyor.

Rusya'da karşı-devrimle birlikte sosyalizmive Lenin'i hatırlatan herşeye karşı yoğun birsaldırı kampanyası başlatıldı. Lenin'e aitherşey gözden uzak tutulmaya, halkınbelleklerinden silinmeye çalışıldı. Şehirlerin,sokakların, meydanların adı değiştirildi.

NELERİ

DİNLEYELİM

- Ayşegül'ün son albümü"Güzelleme 3" Kalan Müziktarafından çıkarıldı. Yine öncekiçalışmaları gibi türkülerin yer aldığıbu albüme Grup Yorum "Hac'alObası" ve "Yaylanın Soğuk Suyu" adlıtürkülerinde katkıda bulunmuş.Kalan Müzik'in daha önce FeyzullahÇınar'ın "Nefes", "Tahtacılar" ve"Gaziantep Türküleri"yle başlayanarşiv serisi Hisarlı Ahmet'in"Kütahya'nın Pınarları" adlıçalışmasıyla devam ediyor.

- Zülfü Beyhan'ın "Olcay'ınTürküsü" adlı çalışması AnadoluMüzik tarafından geçtiğimiz haftaçıkarıldı.

- Ciwan Haco'nun yeni kaseti SesPlak tarafından geçtiğimiz haftaçıkarıldı.*

[KURTULUŞ

Anıtlar, heykeller kaldırıldı.Hepsinde de "halk istemiyor"demagojisine başvuruldu. Oysagerçek böyle değildir. Sovyethalklarının kapitalistrestorasyona tepkisi her geçengün büyüyor, Bu gerçekemperyalizmi ve Rusyahükümetini korku sendromlarınasokuyor. Ve bu korku onlarısosyalizmi anımsatan herşeyekarşı düşmanlıklarını artırmayasürüklüyor. Kızıl Meydan'dakiLenin mozolesi hala büyük tehditonlar için.

Sosyalizmin güzellikleriniyaşayan halklar, bugün kendisiniaçlığa, yoksulluğa, işsizliğe,fuhuşa sürükleyen Yeltsin gibihalk düşmanlarını daha iyitanımaya başlıyor. Protestoeylemlerinde, devrimci zafer vekazanımların yıldönümlerindeyüzbinlerce insan sokaklaradökülüyor. Ellerinde Orak-Çekiç'li bayraklar, Lenin, Stalinposterleriyle sosyalizm özleminidile getiriyor. Emperyalizmi ve

Yeltsin gibi işbirlikçilerini saldırganlaştıran,korkutan da budur. Bu korku sosyalizmkorkusudur. Çünkü Lenin emperyalizme karşısavaştır, sosyalizm mücadelesidir.

Bunun için sosyalizmi çağrıştıran herşeyigözden ırak tutarak halka geçmişini, tarihini..Lenin'i, önderlerini unutturmaya çalışıyor.

Sosyalizmi anlatan kitapları yakabilirler,heykelleri kaldırıp şehirlerin, sokaklarınisimlerini değiştirebilirler. Ama tarihi asla yokedemezler. Bu tarihi Sovyet halklarıyaratmıştır. Bu tarih halkların yaşamında veyüreğinde yer etmiştir. Bunu hiçbir güç yokedemez.

Saldırıların boyutu ne olursa olsun,emperyalizm ve işbirlikçileri ne kadaruğraşırsa uğraşsın dünya halkları Lenin'i vesosyalizmi sahiplenecektir. Lenin sadeceRusya halklarının değil, bütün dünyahalklarının önderi ve öğretmenidir.

Mozolesini kaldırmaya yeltenebilirler, hattakaldırabilirler. Ama engelleyemeyecekleribirşey var ki, o da dünya halklarınınMarksizm-Leninizm bayrağı altında kurtuluşayürümesidir. *

HALK ANAYASASI, HALKIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR

KURTULUŞ 46 MİZAH 28 Haziran 1997

ÖYLE-BÖYLE

"Aç olan insana laiklik çok lazım değil. Laiklik,demokrasinin alt başlığı olmalıdır. Aç insan şeriatdüzeninde yaşasa ne olur, faşist diktatörlük altındayaşasa ne olur, laik düzende yaşasa ne olur"

Rıdvan Budak, 20 Haziran 1997 Emek

Madem öyle, ne demeye MGK'nın, TÜSİAD'ınpeşinden gidiyorsun!

YARASI

OLAN

GOCUNUR

Şaibeli holding Kombassan'ın patronu Haşim Bayram, geçen haftaHürriyet'e işadamı Özdemir Sabancı gibi öldürülmekten korktuğunu söyledi.Bayram'ın bu sözlerinden sonra tam 30 kişi, kendisini korumaklagörevlendirildi.

18 Haziran 1997 HürriyetKimbilir ne haltlar karıştırdın ki böyle korkuyorsun?

Duydunuz mu

Gördünüz mü

\ L /

"VATAN" DÜŞMANLARIYıllardır bu Dev-Sol'cuların

vatanı yıkmaya çalıstıklarısöylenirdi de inanmazdık, Amagerçekten de doğruymuş. Bakınadamlar nasıl güpegündüz "vatan"ıyıkmaya kalkıştılar. O "vatan" Ki,kontrgerilla şeflerinin Kalbiydi.

Araştırdık, bu silahlı solcularınvatan düşmanlığının çok gerilereKadar uzandığını tesbit ettik.1991'de, daha o zaman da bunlarvatana Karşı çok saldırıyageçmişler. Vatanın temellerine tamtamına 150 Kg. patlayıcıyerleştirmişler. Vatanın bir bölümüo zaman yerle yeksan olmuş, Ahaligörmesin diye de yerle yeksan bubölümü perdelerle örtmüşler. Buperdeler yıllarca orada Kalmış. Beadam, 150 Kilo patlayıcıyı nasıltaşıdın, nasıl yerleştirdin. Tabii,vatanı yıkmaya kalkınca bazı halk

mihrakları da yardımcı olmuştur buyıkıcılara.

Neyse, yine araştırmalardagördük ki, vatanın bir bölümününyerle yeksan olmasından sonramühendisler, mimarlar toplanmışlar,bu vatanda artıK oturulamaz,tümden yıkılmalı diye raporvermişler. Vay siz misiniz böylerapor yazan, onları da acaba buyıkıcı mihraklarla işbirliği içindelermi diye şöyle bir hafiften vatantezgahlarından geçirmişler, Amakontra şefleri bu Vatan'da oturmayıda prestij meselesi yapmışlar.Yıllarca uğraşmış didinmişler,vatanı orasından destek,burasından payandalarlaoturulacak hale getirmişler ve birtören yapıp girmişler içine.

ama bu yıkıcılar durur mu işte.İlle de vatanı yıkacağız diyetutturmuşlar. Vatan hainleri işte!Onlardan başka ne beklenir.

O law mıdır nedir, onu vatanınüstüne yolladıktan sonra dagazetelere etttikleri telefondadiyesilermiş ki, "bu vatanyıKılmadan, asıl vatan özgürolmaz!"

Bakın baın, nasıl da kafa

Karıştırıyorlar. Vatan dediğinAksaray'daki vatandır işte.Gayrettepedir, DAL' dır.Çankaya'dır. Ziverbey'dir. İkizKulelerdir.

Ama siz şu teröristlerdeki cüretebakın ki, vatana cuv diye roketfırlatıyor, ikiz Kulelere babalarınınevi gibi girip çıkıyorlar. Vatanınbekçileri kendi vatanlarınıkoruyamayacak duruma geldiler.Bir yandan Eyüp'te KurbanKestiriyorlar, bir yandan vatanınsokaklarına sivil kıyafetli yenisimitçiler, ayakkabı boyacılarısalıyorlar. Vatanseverler, kendivatanlarını koruyamayacak haledüştü. Nerde kaldı ki öbürvatanları Korusunlar, Durumunvehametine bakın... Ve bakın yineteröristin telefondaki sesi çınlıyorkulaklarımda. "Bu vatan yıkılmadanasıl vatan kurtulmaz!"

Yok, yok, bunlar son çırpınışları,Çatlı gibi vatanseverlerimiiiiz...eşkiyaya pabuç bırakmayııız...vataaan, milleeet, sakaryaaaa... yokyaaa, yine mi law atmışlar haaa...imdaaaaat! Yok mu kurtaracakvatanı. Abdullah, Hüseyin, Sedat,Ayhan, Mehmet neredesiniz?-.

SOL MU, MGK SOLU

MU, "5. KOL"MU?

"Mustafa Kemal Harbiyeli. Ordu bunedenle cumhuriyete, bir anneninçocuğuna baktığı gibi bakıyor. BuTürkler'in gerçeği. Onlar hacı hocayagüveniyorsa, biz de şeriata karşı orduyagüveniyoruz."

Mümtaz Soysal, 21 Haziran 1997Hürriyet

"Türk Silahlı Kuvvetleri, rejimideğiştirmek isteyen hükümete karşı birdemokratik kitle örgütü gibi çalışıp,Refah Partisi'nin maskesinin indirilme-sine katkıda bulundu, kamuoyuoluşumunda yardımcı oldu."

Deniz Baykal, 21 Haziran 1997Zaman

FOTO YorumHaber

EMNİYETTEN

ÖĞRENCİ RAPORU

Emniyet'ten öğrenci RaporuEmniyet Genel Müdürlüğü

tarafından "l996-'97 ÖğretimYılında Öğrenci Eylemleri" konuluistatistik! bir rapor hazırlanmış.Rapordaki veriler polisin işineyarayacağı kadar öğrencilerin deişine yarayacaktır. Bu nedenleraporu gençliğimizin bilgi vedikkatine sunuyoruz.

Yıl içerisinde gerçekleştirilentoplam eylem sayısı: 1183

Eylemlere katılan öğrenci sayısı:15 bin 645

Eylem türleri ve sayısı: 382 gös-teri ve yürüyüş, 192 bildiri dağıtma,137 pankart asma, 122 döviz asma,51 duvara yazı yazma, 103 kanun-suz toplantı, 24 imza kampanyası,17 açlık grevi, 115 pullama, dokuzoturma eylemi.

Rapora göre öğrenciler 14 defaEmniyet güçlerine saldırdı. 15 kezde işgal eylemi gerçekleştirildi.

Yaralı, gözaltı bilançosu ise şöyle:Dokuz polis, 15 sivil yaralı, toplam779 öğrenci gözaltına alındı.

Ressam: PAUL CEZANNE Ressam: SPB

SIVAŞ KATLİAMININ SORUMLULARINI

28 Haziran 1997 ÖLÜM ORUCU 47 .KURTULUŞ

düşmanın yakasına yapıştıran aynı inançtı.Ölüm Orucu Direnişçileri gibi

analarımız da zafere kilitlenmişti.

Sahibi:(Nisan Yay.Ltd şt.adına)Ali Rıza DEMİRYazılşlerl Müdürü:Ayten ÖZTÜRKGenel Yayın Yönetmeni:Hamdi KAYISI

Yönetim ve Yazışma Adresi:Alemdar Mah. Çatalçeşme Sok. 50/4Cağaloğlu/istanbul Telefonlar:5120297-5272194-5128256fax: 5123813Baskı:Serler Matbacılık

Yurtdışı okurlarımıza...Gazetemizle iletişim kurmak için Zafer Yolunda Kurtuluş Gazetesi'ninAlmanya Köln Bürosunun adresi ve telefonu aşağıdadır.Halkam Sır. 2 r,o;j3Küln.M: 0049 221760 76 80- DM9 221 7807658

Fiyatı: 100.000 TL(KDV Dahil)Almanya: 5 DM

Fransa: 15 f fisviçre: 5 SFHollanda: 5FL

ingiltere: C 2Belçika: 100BFAvusturya: 35 ÖS

AçıklamaYayını durdurulan Kurtuluş Gazatesi ile Dayanışmak amacıylabu gazetenin: "Bu Tarih Bizim". "Kürdistan'da Tek YolDevrim", "Birleşelim, Savaşalım. Kazanalım", "Yoldaşlar BiziAşın" adlı köşe yazılarını yayınlıyoruz.

BÜROLARIMIZinönü Cad. 7. sok. KızılayIşhanı Arkası Özkan Apt.47/A Kal: 1/10(322)3519725

[ INTERNET; http: //www. kurtulus.com [

izmir Cad. 3/10 Can Han.Kızılay(312)2305300ANTAKYAinönü Cad. Asi Sk.Osmanağa Pasajı No: 9(326) 213 56 06

Koruyucu IşhanıKal: 5 Daire: 24!HeykelELAZlĞIcadiye Mah. Yakup ŞevkiCad No 10 Kat 2

2331859

Esnaf Sarayı Kat: 3 No:B/122 (222)2311644Karatarla Mah. Yeniçeri Sk.No: 27/5 No:10

853. Sk. Bilen Işhanı No:27/501 Konak(232)4419586KAYSERİSivas Cad. Stad işhanı Kat:6 No:605(352) 231 50 54KOCAELİIst ıklal Cad. Hafız Serif Sk.Demirsoy işhanı Kat 4

(262) 325 75 35KONYAAlaattin Cad.Mazharfiabahk Sk Cihanişhanı Kat 3/304(332) 353 49 58MALATYAPak Kazanç işhanı Kal 4No: 121/122(422) 325 28 45

Kat:4 No:13(324)2378377

Atatürk Cad. imar işhanı

19 Mayıs Malı TalimhaneCad. Bozacıofllu işhanıKat:3(362) 435 59 81SiVASAlyon Sok. Uğur işhanıKat:5(346)2251881TOKATYeşilırmak Mah. Ticaret

Lisesi KarşısıHuzuı Apt. altı No:15(356)2149875Kunduracılar Cad. KemerKayaman Oedeojlu Sk.Pustular Işhanı Kat: 2/33(462) 321 59 93Merkez Matı. DemircilerSok.No:6/2Kozlu(372)2665670

HALK ANAYASASI, ,KIN ADALETİ YARGILAYACAKTIR