16
İsrail’le peş peşe yapılan silah anlaşmaları ortadayken Erdoğan’ın Davos’taki toplantıyı terk etmiş olması, Filistin halkının haklı davasını savunmak değil, ülke içindeki yolsuzluk, yoksulluk gündemini değiştirmek ve yerel seçimlerde partisinin olası oy kaybına karşı yeni bir kamuoyu desteği kazandırmak amacıyladır. Filistin halkıyla gerçek dayanışmanın ortaya konabilmesi için başta silah anlaşmaları olmak üzere İsrail’le yapılan anlaşmaların iptal edilmesi, İsrail Büyükelçisi’nin sınır dışı edilmesi ve Türkiye’nin büyükelçisinin de bu ülkeden çekilmesi sağlanmalıdır. Filistin’de işgal ve savaşın tarihi Türkiye-İsrail-Filistin ilişkileri • Şubelerden.......................... 2’de • Ankara su sorunundan Dünya Su Forumu’na Gökhan Marım...................... 4’te • Yolsuzlukla mücadelede uluslararası projeler ............ 9’da • SİM uygulamaları masaya yatırıldı ................. 10’da • İMO Şubeleri ..................... 12’de • Basında İMO ..................... 16’da TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI YAYIN ORGANIDIR sayı 190 / 1 şubat 2009 6’da Filistin, Davos ve Filistin, Davos ve ABD emperyalizmi ABD emperyalizmi ISSN: 1307-2412 Yerel seçimler bir şanstır Hem ülkemizde hem de dünyada yeni yılın ilk ayı oldukça yoğun geçti. Obama’nın başkan seçilmesiy- le başlayacak yeni döneme dair açığa çıkan olumlu hava, İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği katliamla yerini kaygıya bıraktı. Özellikle Ortadoğu halkları- nın, Obama’dan sonra ABD’nin uluslararası politi- kasının değişeceğine, emperyal niyetlerin törpülene- ceğine dair yanılsaması çabuk dağıldı. Filistinlilerin, on yıllardır yaşadığı dramın, ABD’nin, başkanlığın el değiştirmesiyle değişmeyecek bir politikası olduğu görüşü daha dayanaklı hale geldi. İsrail arkasına aldığı uluslararası destek ve ABD menşeli yüksek savaş gücüyle mazlum Filistinlileri bir kez daha ölümle yüz yüze bıraktı. Gazze’den İsrail’e dönük saldırıları, savaş bahanesi olarak kullanan İsrail, ço- cuk ve kadınları oluşan yüzlerce Filistinliyi katletti. Hamas’ı etkisizleştirmek amacıyla başlayan saldırı- lar sonucunda Hamas değil yine siviller zarar gördü. ABD’nin Ortadoğu’ya dönük politikasının sacaya- ğını İsrail, Türkiye ve Kuzey Irak’ın oluşturduğu ve ABD’nin kurgusu içinde bu sacayağının vazgeçil- mez önem arz ettiği, sacayağı arasındaki ilişkinin ABD marifetiyle tanzim edilmek istendiği, özgün koşullar nedeniyle dönem dönem yaşanan kriz- lerin yine ABD tarafından giderilmeye çalışıldığı bilinmektedir. Türkiye’nin sacayağının en sıkıntılı tarafını oluşturduğu açıktır. İsrail saldırısıyla bir- likte, AKP hükümetinin İsrail’le kurduğu ilişkinin, yapılan askeri ve istihbari anlaşmaların tartışmaya açılması Başbakan Erdoğan’ı kamuoyu nezdinde zor durumda bıraktı. AKP iktidarının aynı şekilde, Irak’taki yeni yönetimle ilişki kurma noktasında karşı karşıya kaldığı baskı, ülke içinde izah edilebilir sınırları zorlamaktadır. AKP’nin izahta sıkıntı yaşayacağı bir diğer konu da yerel seçimler arifesinde gözle görünür hale gelecektir. Yerel yönetimler neo liberal politikalar doğrultusunda köklü bir değişikliğe uğratılmak istenmekte, yerel yönetimleri düzenleyen mevzuat emperyalist-kapitalist sistemin ihtiyaçları doğrultu- sunda tanzim edilmekte, Bölge Kalkınma Ajansları aracılığıyla yerel kamusal hakların özelleştirilmesi, paralı hale getirilmesi kolaylaştırılmakta, sağlıklı su hakkından barınmaya kadar geniş haklar man- zumesinden ancak parası olan yararlanabilecektir. Bu ekonomik yönelimin, yoksulları daha da yoksul- laştıracağı, kentleri yaşanılır olmaktan çıkartacağı açıktır. Krizin faturasını yoksullar kesmeye çalışan AKP iktidarının yerel seçimlerde alacağı sonuç, kent yoksullarının kendilerine kesilen faturaya razı gelip gelmediklerini gösterecektir. Bu açıdan yerel yönetim seçimlerini bir şans olarak değerlendirmek, neo liberal politikalara dur deme fırsatına çevirmek gerekiyor. Yapay gündemler üzerinden değil, halkın gerçek gündemiyle ilintili olarak, refahı değil, krizi eşit (!) dağıtan ekono- mik-sosyal yaklaşım, yerel yönetim seçimlerinde kırılmak zorundadır. Yerel seçimlerde Türkiye, halkı dilencileştiren neo liberal politikalara tavrını alabi- lecek midir? Bugünün sorunu budur. Çünkü yanıtı geleceğimizi etkileyecek önemdedir. Teknik Güç 7’de 8’de

FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

İsrail’le peş peşe yapılan silah anlaşmaları ortadayken Erdoğan’ın Davos’taki toplantıyı terk etmiş olması, Filistin halkının haklı davasını savunmak değil, ülke içindeki yolsuzluk, yoksulluk gündemini değiştirmek ve yerel seçimlerde partisinin olası oy kaybına karşı yeni bir kamuoyu desteği kazandırmak amacıyladır.

Filistin halkıyla gerçek dayanışmanın ortaya konabilmesi için başta silah anlaşmaları olmak üzere İsrail’le yapılan anlaşmaların iptal edilmesi, İsrail Büyükelçisi’nin sınır dışı edilmesi ve Türkiye’nin büyükelçisinin de bu ülkeden çekilmesi sağlanmalıdır.

Filistin’de işgal ve savaşın tarihi

Türkiye-İsrail-Filistin ilişkileri

• Şubelerden . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2’de

• Ankara su sorunundan Dünya Su Forumu’na Gökhan Marım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4’te

• Yolsuzlukla mücadelede uluslararası projeler . . . . . . . . . . . . 9’da

• SİM uygulamaları masaya yatırıldı . . . . . . . . . . . . . . . . . 10’da

• İMO Şubeleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12’de

• Basında İMO . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16’da

TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI YAYIN ORGANIDIR

sayı 190 / 1 şubat 2009

6’da

Filistin, Davos ve Filistin, Davos ve ABD emperyalizmiABD emperyalizmi

ISSN: 1307-2412

Yerel seçimler bir şanstır Hem ülkemizde hem de dünyada yeni yılın ilk ayı oldukça yoğun geçti. Obama’nın başkan seçilmesiy-le başlayacak yeni döneme dair açığa çıkan olumlu hava, İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği katliamla yerini kaygıya bıraktı. Özellikle Ortadoğu halkları-nın, Obama’dan sonra ABD’nin uluslararası politi-kasının değişeceğine, emperyal niyetlerin törpülene-ceğine dair yanılsaması çabuk dağıldı. Filistinlilerin, on yıllardır yaşadığı dramın, ABD’nin, başkanlığın el değiştirmesiyle değişmeyecek bir politikası olduğu görüşü daha dayanaklı hale geldi. İsrail arkasına aldığı uluslararası destek ve ABD menşeli yüksek savaş gücüyle mazlum Filistinlileri bir kez daha ölümle yüz yüze bıraktı. Gazze’den İsrail’e dönük saldırıları, savaş bahanesi olarak kullanan İsrail, ço-cuk ve kadınları oluşan yüzlerce Filistinliyi katletti. Hamas’ı etkisizleştirmek amacıyla başlayan saldırı-lar sonucunda Hamas değil yine siviller zarar gördü.

ABD’nin Ortadoğu’ya dönük politikasının sacaya-ğını İsrail, Türkiye ve Kuzey Irak’ın oluşturduğu ve

ABD’nin kurgusu içinde bu sacayağının vazgeçil-mez önem arz ettiği, sacayağı arasındaki ilişkinin ABD marifetiyle tanzim edilmek istendiği, özgün koşullar nedeniyle dönem dönem yaşanan kriz-lerin yine ABD tarafından giderilmeye çalışıldığı bilinmektedir. Türkiye’nin sacayağının en sıkıntılı tarafını oluşturduğu açıktır. İsrail saldırısıyla bir-likte, AKP hükümetinin İsrail’le kurduğu ilişkinin, yapılan askeri ve istihbari anlaşmaların tartışmaya açılması Başbakan Erdoğan’ı kamuoyu nezdinde zor durumda bıraktı. AKP iktidarının aynı şekilde, Irak’taki yeni yönetimle ilişki kurma noktasında karşı karşıya kaldığı baskı, ülke içinde izah edilebilir sınırları zorlamaktadır.

AKP’nin izahta sıkıntı yaşayacağı bir diğer konu da yerel seçimler arifesinde gözle görünür hale gelecektir. Yerel yönetimler neo liberal politikalar doğrultusunda köklü bir değişikliğe uğratılmak istenmekte, yerel yönetimleri düzenleyen mevzuat emperyalist-kapitalist sistemin ihtiyaçları doğrultu-sunda tanzim edilmekte, Bölge Kalkınma Ajansları

aracılığıyla yerel kamusal hakların özelleştirilmesi, paralı hale getirilmesi kolaylaştırılmakta, sağlıklı su hakkından barınmaya kadar geniş haklar man-zumesinden ancak parası olan yararlanabilecektir. Bu ekonomik yönelimin, yoksulları daha da yoksul-laştıracağı, kentleri yaşanılır olmaktan çıkartacağı açıktır. Krizin faturasını yoksullar kesmeye çalışan AKP iktidarının yerel seçimlerde alacağı sonuç, kent yoksullarının kendilerine kesilen faturaya razı gelip gelmediklerini gösterecektir.

Bu açıdan yerel yönetim seçimlerini bir şans olarak değerlendirmek, neo liberal politikalara dur deme fırsatına çevirmek gerekiyor. Yapay gündemler üzerinden değil, halkın gerçek gündemiyle ilintili olarak, refahı değil, krizi eşit (!) dağıtan ekono-mik-sosyal yaklaşım, yerel yönetim seçimlerinde kırılmak zorundadır. Yerel seçimlerde Türkiye, halkı dilencileştiren neo liberal politikalara tavrını alabi-lecek midir? Bugünün sorunu budur. Çünkü yanıtı geleceğimizi etkileyecek önemdedir.

Teknik Güç

7’de

8’de

Page 2: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

2 1 Şubat 2009

Şubelerden • Şubelerden • Şubelerden • Şubelerden

Ankara Şubeİnşaat Mühendisliği Haftası Etkinlikleri

19 Aralık 2008 Cuma gecesi Dedeman Oteli’nde mes-lekte 25 ve 40 yılını dolduran üyelere Jübile Yemeği; 22 Aralık 2008 Pazartesi günü Ali Asker konseri düzenlen-di.

23 Aralık 2008 tarihinde “Kamu İhale Yasası ile Kamu İhale Sözleşmeleri Yasasında Yapılan Son Değişiklikler” konulu panel gerçekleştirildi. Oturum başkanlığını İMO Ankara Şube Başkanı Nevzat Ersan’ın yaptığı panele konuşmacı olarak İNTES Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Demir, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimar-lar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Hamdi Aydın, Kamu İhale Kurumu Uzmanı Kadir Akbulut ve İMO üyesi İnşaat Mühendisi ve Avukat Ali Rıza Yücel katıldı.

24 Aralık 2008 Çarşamba günü Tolga Çandar-Seza Kırgız Konseri; 26 Aralık 2008 Cuma günü Yeni Türkü Konseri düzenlendi. Etkinlik haftası 29 Aralık 2008 Pazartesi günü Ankara Dedeman Oteli Avizeli Salon’da düzenlenen “Yılbaşı Kokteyli”yle sona gerdi.

Lise öğrencilerine İMO tanıtımı

İMO Ankara Şubesi, Nermin Mehmet Çekiç Lisesi’nden gelen talep üzerine 3 Aralık 2008 Çarşamba günü, inşa-at mühendisliği tanıtımı yaptı. Tanıtım, Işıkhan Güler, Fatih Akın Kurt ve Mahir Kaygusuz tarafından yapıldı.

Kurslar

Yatırım Projelerine İlişkin İş Programlarının Bilgisayar Destekli Düzenlenmesi Kursu 22 Aralık 2008 Pazarte-si günü İnşaat Mühendisleri Odası Kongre ve Kültür Merkezi’nde başladı. 20 kişinin katıldığı kursun dersleri İnşaat Mühendisi Hukukçu Emeldar Ortaylı tarafından veriliyor.

İMO Ankara Şubesi, öğrenci üyeleri için Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ve HEC-RAS Kursu başlattı. 21 Aralık 2008 günü İMO Kongre ve Kültür Merkezi’nde başla-yan kurs ücretsiz verilecek ve 16 saat sürecek. Kursun eğitmenliğini Harita Mühendisi Ömer Kaya yapıyor.

İMO Ankara Şubesi, ikinci defa “Makro Programlama” kursu düzenledi. 28 Aralık 2008 Pazar günü başlayan ve 16 saat süren kursun dersleri İnşaat Mühendisi Kazım Karaağaç tarafından verildi.

Seminerler

Jeoteknik-Geoteknik Kavram Kargaşası ve Eksik Standartların Hizmetin Niteliğine Etkisi Semineri 5 Aralık 2008 Cuma günü Öğr. Gör. Dr. Ünsal Soygür’ün sunumuyla gerçekleştirildi. Soygür, seminere katılanlara jeoteknik-geoteknik kavram kargaşası ve eksik standart-ların hizmetin niteliğine etkisini anlattı.

Türkiye’de Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi Çalışma-ları konulu seminer, Prof. Dr. Lale Balas’ın sunumuyla yapıldı. 18 Aralık 2008 Perşembe günü gerçekleştirilen seminerde Balas, Türkiye’de bütünleşik kıyı alanları yönetimi çalışmaları hakkında bilgiler verdi.

Açık Kanal Hidroliği Semineri 25 Aralık 2008 Perşembe günü Yrd. Doç. Dr. Önder Koçyiğit’in sunumuyla ger-çekleştirildi. Koçyiğit, seminere katılanlara açık kanal hidroliği konuları hakkında sunum yaptı.

Yeni Standartlar Işığında Çimentolar Semineri ise Kim-ya Yüksek Mühendisi Ali Uğurlu’nun sunumuyla 30 Aralık 2008 Salı günü gerçekleştirildi. Uğurlu, seminere katılanlara yeni standartlar ışığında çimentolar hakkın-da bilgiler verdi.

Antalya Şube9 Ocak 2009 tarihinde Statik İtme Analizi Üzerine Ge-nel Değerlendirme adlı seminer gerçekleştirildi. Süley-

man Demirel Üniversitesi’nden Doç. Dr. Fuat Demir’in sunumuyla gerçekleşen seminere 107 kişi katıldı.

16 Ocak 2009 tarihinde düzenlenen Geosentetik Do-natılı Duvar Uygulamaları adlı seminere ise konuşmacı olarak Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erol Güler katıldı. Bu semineri 115 üye takip etti.

Bursa Şube

Marmaray’a teknik gezi

İMO Bursa Şubesi iki kıtayı denizaltından birbirine bağlayacak olan Marmaray Projesine teknik gezi düzen-leyerek projenin detayları hakkında bilgi aldı.

17 Ocak 2009 tarihinde 40 kişilik bir grupla gerçekleş-tirilen gezide, projede görev alan mühendisler eşliğinde çalışmaların yapıldığı mekanlar dolaşıldı. Marmaray Projesi Kontrol Mühendisi Murat Canbal, batırma tüp tünelleri, projenin güvenliği ve nasıl bir ulaşım sağlaya-cağı konularında İMO üyelerine ayrıntılı bilgi verdi.

Denizli ŞubeSeminerler

İMO Denizli Şubesi, 2008-2009 kış dönemi meslekiçi eğitim çalışmaları kapsamında bazı eğitim programları düzenledi. Makina Mühendisleri Odası 7.Yıl Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen seminerlerin detayları şöyle:

Betonarme Yapılarda Depreme Dayanıklı Taşıyıcı Sis-tem Düzenleme İlkeleri konulu seminer 16 Aralık 2008 tarihinde Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ali Haydar Kayhan’nın sunumuyla gerçekleştirildi.

Betonarme Yapılarda Donatı Düzenleme Semineri 30 Aralık 2008 tarihinde Pamukkale Üniversitesi Mühen-dislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Arş.Görev-lisi Hayri Baytan Özmen’nin sunumuyla düzenlendi.

6 Ocak 2009 tarihinde Güçlendirme Yöntemleri;Dış Per-de Uygulaması konulu seminer gerçekleştirildi. Semine-ri, Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Yapı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Kaplan sundu. Çok sayıda üyenin katıldı-ğı seminerde Hasan Kaplan, dünyada ve Türkiye’de yaşanan depremler hakkında bilgiler verdi, güçlendirme yöntemlerinden söz etti.

Statik Betonarme Yazılımların Çıktıları Arasındaki Farklar- Onarım Güçlendirme Perdelerinin Temeli Ola-rak Havuz Dış Perde Uygulamaları konulu seminer 13 Ocak 2009 tarihinde düzenlendi. Pamukkale Üniversi-tesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Kuyucular tarafından sunulan seminere çok sayıda üye katıldı.

İnşaat mühendisleriyle SİM toplantısı

İMO Denizli Şubesi, 25 Aralık 2008 tarihinde MMO 7.yıl Konferans Salonu’nda üye toplantısı düzenledi. Toplantıda Serbest İnşaat Mühendisliği Hizmetleri Uygulama, Tescil , Denetim ve Belgelendirme Yönet-meliği uygulamasında karşılaşılan sorunlar tartışıldı. 76 üyenin katıldığı toplantının açılış konuşmasını İMO Denizli Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Süleyman Batmazoğlu yaptı.

Kurs

İMO Denizli Şubesi, Yeni Deprem Yönetmeliğinde Mevcut Binaların Performansının Değerlendirilmesi Kursu düzenledi. 22 Aralık 2008 tarihinde başlayan kurs beş gün devam etti. Kursun dersleri Pamukkale Üniver-sitesi’nden Doç. Dr. Mehmet İnel tarafından verildi.

Eskişehir ŞubeSeminerler

Köprüler ve Sanat Yapılarında Estetik konulu seminer İnşaat Yüksek Mühendisi Altok Kurşun’un sunumuyla 21 Kasım 2008 tarihinde; Çelik Yapı Projelendirilmesi ve Uygulaması konulu seminer Doç. Dr. A. Necati Yel-gin’nin sunumuyla 1 Aralık 2008 tarihinde; Betonarme Davranışı ile Onarım Güçlendirme ve Özel Uygulama-lar konulu seminerler Prof. Dr. Uğur Ersoy’un sunu-muyla 25 Aralık 2008 tarihinde; İnşaat Mühendislerinin Avrupa Akreditasyonu ve Bilgilendirilmesi konulu seminer ise Prof. Dr. Mustafa Tokyay’ın sunumuyla 12 Ocak 2009 tarihinde gerçekleştirildi.

TMMOB ve Bağlı Odaların Toplumsal Sorumlu-lukları Paneli

TMMOB Eskişehir İl Koordinasyon Kurulu 5 Ocak 2009 tarihinde “TMMOB ve Bağlı Odalarının Toplum-sal Sorumlulukları Paneli” düzenledi. Açış konuşmasını TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğan-cı’nın yaptığı paneli Eskişehir İKK Sekreteri Derya Özkar yönetti.

Panelde konuşmacı olarak İMO Yönetim Kurulu Baş-kanı Serdar Harp, EMO Yönetim Kurulu Başkanı Musa Çeçen, KMO Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Bes-leme, MADENMO Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Torun, MMO Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Ali Ekber Çakar katıldılar.

Gaziantep ŞubeİMO Gaziantep Şubesi, 6 Ocak 2009 tarihinde “SİM Yönetmeliği ve Uygulamaları Konulu Bilgilendirme Toplantısı” düzenledi. İMO Gaziantep Şubesi Seminer Salonu’nda düzenlenen toplantıda üyelere SİM yönet-meliği hakkında bilgiler verildi, yönetmeliğin uygula-masında karşılaşılan sorunlar tartışıldı.

Hatay ŞubeİMO Hatay Şubesi, “Betonarme ve Yığma Yapıların Güçlendirilmesine Deneysel Yaklaşımlar” konulu semi-neri, 8 Ocak 2009 tarihinde, Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Sinan Altun’nun sunumuyla gerçek-leştirdi.

İstanbul ŞubeİMO İstanbul Şubesi bazı kurslar düzenleyecek.

Yapı Dinamiği ve Deprem Mühendisliği adlı kurs, 7 Şubat 2009 tarihinde başlayıp, 28 Mart 2009 tarihinde sona erecek. Kursun eğitmenliğini Prof. Zekeriya Polat ve Dr. Şeref Polat yapacak.

İnşaat Yönetimi adlı kurs ise 13 Şubat 2009 tarihinde başlayıp 24 Nisan 2009 tarihinde sona erecek. Kursun dersleri çok sayıda akademisyen tarafından verilecek. Kurslar İMO İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirilecek.

Kocaeli Şube

İMO Kocaeli Şubesi, “Selülozik İzolasyon Malzemesi Cellu Bor Isı-Ses Yangın Yalıtımı Sistemlerinin Tanıtı-mı” konulu seminer düzenledi. 20 Aralık 2008 tarihinde İzmit Pasha Palas Hotel’de düzenlenen seminerin ardın-dan kokteyl gerçekleştirildi.

Konya ŞubeSeminer

“Betonarme Binaların Tasarımı ve Deprem Dayanımı” konulu seminer 22 Kasım 2008 tarihinde düzenlendi.

Page 3: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

Seminer Prof. Dr. Adnan Kuyucular tarafından sunuldu.

“Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29 Kasım 2008 tari-hinde düzenlendi. Seminerleri İnşaat Yüksek Mühen-disi Ali Sönmez ile Makine Mühendisi Tahir Topaloğlu sundu.

“Endüstriyel Zemin Kaplamaları ve Yalıtım Sistemleri” semineri 6 Aralık 2008 tarihinde düzenlendi. Özel bir firma tarafından verilen eğitimde dünyada ilk ve tek olan yalıtım kaplama malzemeleri anlatıldı.

İMO Konya Şubesi, inşaat mühendisliğine aday örenci-lere yönelik bilgilendirme semineri düzenledi. 23 Aralık 2008 tarihinde düzenlenen seminere Selçuk Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Topluluğu ve Genç İMO üyesi öğrenciler katıldı. Seminerde İMO Konya Şube Başkanı Uğur İbrahim Altay, inşaat mühendisliği ve İMO’ya dair bilgiler verdi.

Tokyo Yapı Fuarına gezi

İMO Konya Şubesi, Japon Kültür Merkezi Derneği’nin organize ettiği “Japan Home and Building Show 2008 Yapı Fuarı” için Tokyo’ya gezi düzenledi. 27 Kasım 2008 tarihinde gerçekleştirilen gezinin Türkiyeli ziyaretçileri arasında İMO Konya Şube Üyeleri ağırlıktaydı.

Muğla Şube

İMO Muğla Şubesi, 17 Ocak 2009 tarihinde statik analiz programlarıyla ilgili eğitim semineri düzenledi. Özel bir firma yetkilileri tarafından sunulan eğitimde program yazılımlarının tanıtımı ve örnek proje çözüm-lerine yer verildi. Muğla Belediyesi Gazi Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde düzenlenen seminerin soru-cevap bölümünde üyelerden gelen sorular firma yetkililerince cevaplandırıldı. Eğitime yaklaşık 120 üye katıldı.

Trabzon ŞubeSeminer

İMO Trabzon Şubesi üyelerine dönük meslekiçi eğitim seminerleri düzenlemeye devam ediyor. Bu kapsamda 12 Kasım 2008 Çarşamba günü “Japonya’da İnşaat Mü-hendisliği Uygulamaları” adlı seminer gerçekleştirildi. İnşaat Mühendisi Erol Osman Sağır ’ın sunduğu semi-nerin açılış konuşmasını İMO Trabzon Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Mustafa Yaylalı yaptı. Yaylalı, bu tür güncel bilgilendirme amaçlı seminerlerin devamlılı-ğını sağlayacaklarını belirtti.

7 Ocak 2009 Çarşamba günü ‘İçme Suyu Şebekeleri’ adlı seminer; 21 Ocak 2009 Çarşamba günü ise ‘Böl-gemizin Katı Atık Sorunu ve Çözümleri’ adlı seminer gerçekleştirdi. Seminerlerin sunumları Yrd. Doç. Dr. Osman Üçüncü tarafından yapıldı.

İMO Trabzon Şube Konferans Salonu’nda düzenlenen seminerlere üyeler yoğun ilgi gösterdi.

Kentsel Yapılaşma, Sorunları ve Çözüm Önerileri Paneli

İMO Trabzon Şubesi, 3 Aralık 2008 tarihinde Trabzon İli Kentsel Yapılaşma Sorunları ve Çözüm Önerileri Paneli ile Fotoğraf Sergisi düzenledi. Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde düzenle-nen etkinliğe KTÜ İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fazıl Çelik, Trabzon Belediye Başkan Yardım-cısı İnşaat Mühendisi Erdal Büyükçulha ve KTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Yelda Ay-dıntürk konuşmacı olarak katıldı. Yaklaşık 6 saat süren panelde Trabzon’un yapılaşma sorunları tüm yönleriyle değerlendirildi.

Kurs

Mesleki yeterliliği artırmak amacıyla İMO Trabzon Şubesi, “TS 500 (Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kuralları) ve TS 500’e Göre Örneklerle Yapı Tasarımı” konulu kursu düzenliyor. 17 Ocak 2009 Cumartesi

günü başlayan kursun dersleri Prof. Dr. Adem Doğan-gün tarafından veriliyor.

Uşak ŞubeİMO Uşak Şubesi, meslekiçi eğitim kapsamında üye-lerine yönelik bir dizi seminer gerçekleştirdi. 24 Ocak 2009 Cumartesi günü Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi İnşaat Mühendisliği Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Sinan Altın’ın sunumuyla “Yığma ve Betonarme Yapıların Güçlendirilmesi - Araştırmalar” konulu seminer düzenlendi.

7 Şubat 2009 Cumartesi günü ise Pamukkale Üniver-sitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Yapı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Kuyucular’ın sunumuy-la “Betonarme Binaların Tasarımı & Deprem Perdeleri” konulu seminer gerçekleştirildi. Seminerler, İMO Uşak Şube toplantı Salonu’nda yapıldı.

1 Şubat 2009 3

Şubelerden • Şubelerden • Şubelerden • Şubelerden

İMO İstanbul Şubesi 2009 Yılı İlkbahar-Yaz Dönemi Meslekiçi Eğitim Seminerleri

Tarih/Yer Konu Konuşmacı

29.01.2009 Şube03.02.2009 Bakırköy 11.02.2009 Kadıköy

Betonda Dayanım ve Dayanıklık Dr. Tümer Akakın

05.02.2009 Şube10.02.2009 Bakırköy 28.01.2009 Kadıköy

Yapının Deprem Etkisindeki Davranışı ve Spektrum Kavramı Y. Doç. Dr. Kemal Beyen

12.02.2009 Şube27.01.2009 Bakırköy 04.02.2009 Kadıköy

Deprem Yönetmeliği’ndeki Statik İtme Kavramı Prof. Dr. Zekai Celep

19.02.2009 Şube24.02.2009 Bakırköy 04.03.2009 Kadıköy

Betonarme Silo Yapılarının Hesap ve Yapım Yöntemleri Zihni Tekin

26.02.2009 Şube03.03.2009 Bakırköy 18.02.2009 Kadıköy

Tarihi Yapıların Yapısal Analizinde Performans Tabanlı Yaklaşımlar ve Bir Örnek Çalışma

Kerem PekerSinem Kolgu

05.03.2009 Şube17.02.2009 Bakırköy 25.02.2009 Kadıköy

Çelik Yapılarda Kararlılık Bağlantıları Prof. Dr. Nesrin Yardımcı

12.03.2009 Şube10.03.2009 Bakırköy 11.03.2009 Kadıköy

Yüksek Yapıların Tasarım Zorlukları: Anthill Rezidans Projesi Dr. Gökhan Tunç

19.03.2009 Şube17.03.2009 Bakırköy 18.03.2009 Kadıköy

Betonarme Binalarda Perde Uygulamaları Prof. Dr. Adnan Kuyucular

26.03.2009 Şube24.03.2009 Bakırköy 25.03.2009 Kadıköy

Deprem Yönetmeliği (2007)’nin Uygulanmasındaki Bazı Problemler ve Öneriler Dr. Gökhan Tunç

02.04.2009 Şube07.04.2009 Bakırköy 15.04.2009 Kadıköy

CR1 – Marmaray Gibi Uluslararası Bir Projede İhale Süreci Altok Kurşun

09.04.2009 Şube14.04.2009 Bakırköy 01.04.2009 Kadıköy

Depreme Dayanıklı Çelik Yapı Tasarımına Giriş Doç. Dr. Bülent Akbaş

16.04.2009 Şube31.03.2009 Bakırköy 08.04.2009 Kadıköy

Astana Olimpik Stadyumu Projelendirilme ve Uygulanması Necati Çelikçi

23.04.2009 Şube28.04.2009 Bakırköy 06.05.2009 Kadıköy

Tarihi Yapıların İncelenmesi ve Restorasyonlarına Yönelik Kararları Yönlendiren Temel İlkeler Prof. Dr. Zeynep Ahunbay

30.04.2009 Şube05.05.2009 Bakırköy 22.04.2009 Kadıköy

Temel Mühendisliğinde Baştan Sona Aşamalar Prof. Dr. Turan Durgunoğlu

07.05.2009 Şube21.04.2009 Bakırköy 29.04.2009 Kadıköy

Prefabrike Döşeme Sistemleri A.Günkut Barka

14.05.2009 Şube26.05.2009 Bakırköy 20.05.2009 Kadıköy

Betonarme Çerçeve ve Yapı Elemanlarının Güçlendirilmesine Yönelik Deneysel Çalışmalar Doç. Dr. Alper İlki

21.05.2009 Şube02.06.2009 Bakırköy 13.05.2009 Kadıköy

Yığma Yapı Tanımı ve Davranışı Prof. Dr. Görün Arun

28.05.2009 Şube12.05.2009 Bakırköy 27.05.2009 Kadıköy

Çok Katlı Yapılarda Perdeler ve Perdeye Saplanan Kirişler Prof. Dr. Günay Özmen

Page 4: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

Bugüne kadar 2007 yazında Ankara’da yaşanan su kri-zinin daha çok nedenlerini tartıştık. Bugün ise Ankara su krizinin nedenlerinden çok sonuçlarını tartışmaya çalışacağız.

Bugün, Ankaralıların musluklarından akan su içilemez hatta kullanılamaz haldedir.

ODTÜ’nün 15 Eylül 2008 tarihinde yayımladığı rapora ve İMO Ankara Şube’nin 5 Eylül 2008 tarihinde yaptır-dığı analize göre Ankara’nın musluk suyunda bakteri vardır. Bu kirliliğin nedeni musluk suyuna kanalizasyon karışmasından dolayı olabilir. Ayrıca bir sene önce, An-kara’ya Kızılırmak suyu getirilmeden önce Ankara’nın suyu sülfat, sodyum, klorür yönünden 1. kalite su iken, artık 2. kalite sudur.

Sonuç olarak bir sene önce musluklarından akan suyu içebilen Ankaralılar, artık musluk suyunu kullanmayı bile tereddütle karşılamaktadırlar. İçme suyu olarak da-macana ya da şehre yakın kaynak sularından evlerine su taşıyıp bu suları kullanmak zorundadırlar. Bir anlamda Ankaralı damacanaya mahkûm olmuştur. Ankaralıların sırtına zamlı su faturalarının yanı sıra bir de aylık orta-lama 30-40 TL’lik damacana gideri eklenmiştir.

Şu anda Ankaralılara, “Size musluklarınızdan içilebilir sağlıklı suyu, şu anki faturalarınızın biraz fazlasına sunsak ve suyun işletmesini özel sektöre versek kabul eder misiniz?” diye sorsalar muhtemelen büyük bir çoğunluk kabul yönünde cevap verecektir.

Aslında bu durum bazı çevrelerce özellikle yaratılmıştır.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler Anka-ra’da yaşanan su krizinden sonra 31 Temmuz 2007’de Milliyet gazetesine “Akarsu ve göletlerin kullanım hakkı 49 yılı geçmeyecek şekilde özel sektöre satılacak.” açıklamasıyla niyetlerini açıklamıştır.

İMO bu süreçte Ankara’da yaşanan su krizinden hare-ketle yaşanan su sıkıntısının nedenlerini, sonuçlarını ve suyun özelleştirilmesinin ilk adımlarının nasıl atıldığını 1 Kasım 2007 tarihli Teknik Güç dergisinde “Ankara Su Sorunu Değerlendirmesi ve Kızılırmak Suyu Raporu” ile özetlemişti.

Raporda, “Ankara’da yaşanan ve yaşanacak su sıkıntısının nedeni, Büyükşehir Belediyesi’nin zamanında yapması ge-reken yatırımları yapmamasıdır ve sorumluluklarını yerine getirmemesiyle beraber, Türkiye’de uygulanan yanlış su poli-tikalarının bir yansımasıdır. Suda özelleştirme yolunun nasıl açıldığının bir göstergesidir. Dünyada suyun özelleştirilmesi iki aşamada gerçekleşmektedir:

Birinci aşama, su yönetiminin merkezi bir yapılanmadan (Örneğin DSİ) alınıp yerelleştirmesi, zamanla su yönetimi-nin yerelleşme ile gerçekleştirilemeyeceğinin anlaşılmasıdır. Böylelikle yerelleştirme, ikinci aşamayı; özelleştirmeyi getirecektir. Tıpkı Ankara’da su kesintilerinin yaşandığı dö-nemde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in 31 Temmuz 2007’de Milliyet gazetesinde yer alan açıklamasın-da olduğu gibi: “Akarsu ve göletlerin kullanım hakkı 49 yılı geçmeyecek şekilde özel sektöre satılacak.” Su yönetiminin, 1953 yılında kurulan ve konusunda uzmanlaşmış DSİ’den alınarak yerelleştirilmesinin nedeni budur. Bu bağlamda, meslek odaları, su yönetiminin merkezi bir yapılanmada toplanması ve kamu yararı gözetilerek yönetilmesini talep etmektedir. Su politikalarının odak noktasını ise her insana günlük 25 litre içme ve kullanma suyunun ücretsiz verilmesi oluşturmalıdır.” bilgi ve açıklamalarına yer vermiştik.

Özetle, Ankara’da yaşanan su sorunu, suyumuzun özelleştirilmesini meşrulaştıran bir mekanizmaya dönüştürüldü. Ankaralıların içme suyuna ayrıca para harcamak zorunda kalmaları suyun dolaylı yollardan özelleştirildiğinin bir göstergesidir aslında.

Geçmiş deneyimler, suyun özelleştirmesinin yolsuzluk, su fiyatlarında artış, yoksul kesimlerin suya erişeme-mesi olduğunu göstermektedir. Çok uzaklara gitmeye gerek yok, Türkiye’de suyun özelleştirilmesine Antalya, Edirne, İzmit ve Çeşme belediyelerinde yaşananlar örnek olarak gösterilebilir.

Antalya ilinin suyu, Fransız su devi Suez firmasının yönetimine geçmiş, su fiyatları özelleştirmeden sonra %130 artmıştır (1).

Edirne suyunun özelleştirilmesinde yolsuzluk yaptığı ortaya çıkan konsorsiyumun, aynı yöntemlerle 9 kentte daha suyu özelleştirmeye çalıştığı ortaya çıkmıştır (1).

İzmit’te, 1999 yılında Gama-Güriş, İzmit Büyüksehir Belediyesi, Thames Water, Mitsui, Sumumito konsor-siyumu tarafından yap-işlet-devret (YİD) modeli ile tamamlanan Yuvacık Barajı, Sayıştay raporuna göre emsal maliyetinin 3 ila 9 katına mal edilmiştir.

Projenin başlangıcında üretilen suyun üçte ikisinin İs-tanbul Büyükşehir Belediyesi’ne satılması öngörülmüş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi fiyatın yüksek olduğu gerekçeyle su satın almamıştır ki bu konu iki belediye arasında hala tartışma konusudur. Ancak söz konusu su “al veya öde” kapsamında Hazine garantili olduğu için, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin almadığı su dereye akıtılmış, dereye akıtılan suyun parası firmaya ödenmiştir (2).

Çeşme’de, suyun özelleştirilmesi, Çeşme ve çevresinin su dağıtımı için kurulan Çeşme Alaçatı Belediyeleri Çevre Koruma, Altyapı Tesisleri Kurma ve İşletme Birliği (ÇALBİR) üzerinden yapılmıştır. Çeşme Beledi-yesi su dağıtım şebekesi için Dünya Bankası’ndan kredi alır. Dünya Bankası ile yaptığı anlaşmada, su şebekesi işletmesinin özelleştirileceği ve suyun ton fiyatını dolar üzerinden belirleneceği gibi maddeler bulunur. 2001 yılında Çeşme’de atıksu bedeli hariç 1 m3 su, o günün para birimine göre 1 milyon 100 bin Lira iken, bu fiyat atık su bedeli dahil olmak üzere İstanbul’da 400 bin, Ankara’da 330 bin, İzmir’de 440 bin, Ege’deki turistik

beldelerden Kuşadası’nda 112 bin 500, Marmaris’te ise 250 bin Lira idi. 2001 yılının ilk çeyreğinde 1 m3 suyun 1 dolara satıldığı Çeşme su fiyatlandırılmasında Türki-ye birincisi olurken, kreditör kuruluş Dünya Bankası su fiyatının 2.4 dolara çıkarılması için belediyeyi zorlar (3).

TÜSİAD Su Raporu ve Suyun Özelleştirilmesi Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), geçtiğimiz günlerde su ile ilgili iki rapor yayınladı:

- Türkiye’de Su Yönetimi: Sorunlar ve Öneriler

- Küresel Su krizine Çözüm Arayışları: Şebeke Suyu Hizmetlerine Özel Sektör Katılımı, Dünya Örnekle-ri Işığında Türkiye İçin Öneriler.

TÜSİAD, temsil ettiği sermaye grubu ve yapılanmasıy-la, Türkiye’de bir program dahilinde yapılacak uygula-maların hep odağı olmuştur. Bu bağlamda TÜSİAD’ın çıkardığı su ile ilgili kapsamlı iki rapor bizleri nelerin beklediği açısından oldukça önemlidir. Bu raporlarla ilgili değerlendirme daha başka bir yazıda ele alınmaya çalışılacaktır. Ancak kısaca değinmek gerekirse TÜSİ-AD raporları suyun özelleştirilmesinin meşruluğunu sağlamaya yönelik çalışmalardır. Rapordan bir örnek vermek durumun ciddiyetinin ne boyutlarda olduğunu göstermek açısından yararlı olacaktır.

Raporda, sularımızın özelleştirilmesi gerekliliği detay-landırılmış, Latin Amerika’daki su tabanlı toplumsal hareketler, kötü örnekler olarak nitelendirilmiştir. Latin Amerika’daki sorunlara da TÜSİAD kendince çözüm getirmiştir; özelleştirilme sonrası fiyat kontrolünün devlet tarafından yapılmaması gerektiğini, yoksul ke-simlerin ödeme sıkıntısı çekmemesi için yoksul kesim-lere kalitesi düşük suyun sağlanmasını, özel sektörün yapacağı yatırımlara devlet garantisinin verilmesini önermektedir.

Yani hem suyumuzun kalitesi düşecek, fiyatı artacak hem de özel sektör zarar ederse, zararı devlet ödemeyi garanti altına alacaktır.

5. Dünya Su Forumu’na HazırlanırkenBilindiği gibi 5. Dünya Su Forumu’nun 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul’da, çeşitli ülkelerden 200’ü bakan, 20.000 kişinin katılımıyla yapılması planlanmaktadır. 5. Dünya Su Forumu’nun Türkiye ayağının yürütücülüğünü DSİ, Dışişleri Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapmaktadır. Dünya Su Forumu’nun Genel Koordinatörlüğünü ise Dünya Su Konseyi yürütmektedir. Kamu Kurumları 5. Dünya Su Forumu için seferber edilmiş, 5. Dünya Su Forumu’nun bütçesi (17.5 milyon Euro ) için özel yasa çıkarılmıştır.

Dünya Su Konseyi kendisini, Dünya Su Forumu ta-nıtım broşürlerinde, “1996 yılında su alanındaki ünlü uzmanların ve uluslararası firmaların girişimleriyle kurulan 300’den fazla üyesi bulunan uluslararası bir kuruluş” olarak tanımlamaktadır. Ancak Dünya Su Konseyi seçimle oluşturulan bir kurum değildir, herhan-gi bir kamu kurumu ile bağlantısı da yoktur. Dünya Su Konseyi, temel olarak Dünya Bankası’nın finansman ve politik desteği ile faaliyet gösteren sermayedarlarca kurulmuş bir organizasyondur.

Dünya Su Konseyi, forum konularının belirlenmesinde ve forumun politik surecinde asli unsurdur. 5.Dünya Su Forumunun komitelerindeki Türkiye ayağını oluştu-

4 1 Şubat 2009

Gökhan MARIMİnşaat Mühendisi

İMO Su Çalışma Grubu Üyesi

Ankara su sorunundan Dünya Su Forumu’na

Eğer biz suyumuza sahip çıkmazsak, su hakkımız için bir araya gelmezsek, yaşam hakkımız olan suyumuzu da satacaklar. Gün, su hakkımızı talep etme, alma zamanıdır.

Page 5: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

1 Şubat 2009 5

ran temsilcilerin bulunma nedeni prosedür gereğidir. Forumun politikalarının oluşturulmasında Dünya Su Konseyi üyeleri belirleyici unsurdur.

Dünya Su Forumu’na biçilen önemli rollerden bir tanesi de suyun uluslararası boyutta tanımının yapıl-masıdır.1992’den önce su en temel insan hakkı olarak tanımlanırken Birleşmiş Milletler ’in Dublin’de yaptığı konferansta su bir “ihtiyaç” olarak tanımlanmaya çalışılmıştır. 31 Ocak 1992’de Dublin’de toplanan Su ve Çevre Konulu Uluslararası Konferans, suyun ekono-mik bir değeri olduğunu ve ekonomik bir mal olarak ele alınmasını önermektedir(4). Konferansın sonunda ortaya konan baş ilkelerinin dördüncüsü bu konuyu “Karşılanabilir bir fiyatla temiz suya ve hijyene ulaşabilmek insanoğlunun temel hakkıdır. Suyun ekonomik değeri-nin geçmişteki gibi anlaşılması bir hatadır ve kaynakların boşa harcanmasına ve çevreye zarar verici bir şekilde kullanılmasına sebep olmuştur. Suyun ekonomik bir mal olarak yönetilmesi, efektif ve adil kullanılması için etkin bir yoldur ve su kaynaklarının muhafa-zasını ve korunmasını sağlanmasında teşvik edicidir.” şeklinde tanımlamaktadır.

Suyun ihtiyaç olarak ta-nımlanması ya da “kirleten öder” tarzı tanımlamalar, suyun ekonomik bir mal olarak tanımlanma çabalarıdır. Ekono-mik bir mal olarak tanımlanan su, aynı zaman da bir hak olmaktan çıkmış, petrol gibi alınabilir satılabilir bir mal haline dönüşmüş demektir. Bu da suyun özelleştirilmesinin meşruiyetini sağlar.

Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası ör-gütlerin girişimlerinden önce su, bir hak olarak tanım-lanmaktaydı:

Su hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde özel-likle belirtilmemiş olmasına rağmen, yaşam hakkının

(3. Madde) suya erişimi kapsadığı iddia edilebilir (5). Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1977’de Mar Del Plata eylemlilik planını tanıdı. Plana göre, ekonomik gelişmeden bağımsız olarak her insanın temel ihtiyaç-larını giderecek miktarda ve kalitede içme suyuna ulaşma hakkı vardır(4). 1994 Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı’nda herkesin yeterli standartlarda yaşama hakkı içinde su ve sağlığın koruması da yer almıştır. 19-99’da Genel Toplantı Kararı (53/175) temiz suyu temel insan haklarından bir olarak tanımıştır (5).

Su hakkının en geniş tanı-mının yapıldığı uluslararası belge 26 Kasım 2002 tarihin-

de yayımlanan Birleşmiş Milletlerin Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi Genel Açıklama 15’tir (6). Açıklamaya göre herkesin yeterli, güvenli, fizikî olarak ulaşılabilir ve bedeli ödenebilir suya erişim hakkı vardır.

Su hakkı ile ilgili devletin yükümlülüğü tam olarak tanımlanmamış olsa da devlet, su hakkı açısından gü-venli, ulaşılabilir su temin etmekle sorumludur. Devlet toplumun tüm kesimlerine güvenli, sağlıklı su sağla-makla yükümlüdür.

Bu değerlendirmeler ışığında görülmektedir ki suyun yeniden tanımının yapılmaya çalışıldığı yer ve satışa

çıktığı yer 5. Dünya Su Forumu’dur. Önceden yapıldığı ülkelerde de durum farklı de-

ğildir. Latin Amerika ülkelerindeki su özelleştirilmelerinin Mek-

sika’da yapılan 4. Dünya Su Forumundan sonraya denk

gelmesi tesadüf değildir. Latin Amerika Halkı, suyuna sahip cıkmış, su tekellerinin Latin Ame-rika’dan çekilmesini sağlamıştır.

Suyumuzun özelleş-tirilmesi kapıdadır ve bunun meşrulaştırıla-cağı zemin de hazırdır:

İstanbul’da yapılacak 5. Dünya Su Forumu.

TÜSİAD’ın ve uluslararası sermayenin gözünü neden

suyumuza diktiği, pazarın büyüklüğünden anlaşılmaktadır:

Su endüstrisinin yıllık kârı dünya üzerinde (yaklaşık 1 trilyon USD) petrol

sanayinin kârının %40’ına ulaşmıştır ve şimdiden ilaç sektörünün kârını geçmiştir (5). Dünya sularının henüz %5’inin özelleştirildiğini düşünürsek, ne kadar büyük bir kâr potansiyeli olduğunu anlaşılabilir (5).

Bu nedenle, içerisinde 48 sendikanın, meslek odalarının, derneklerin, dergi gruplarının, politik yapı ve partilerin bulunduğu Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platfor-mu’nun yürüttüğü Alternatif Dünya Su Forumu çalışmaları suyumuza, su hakkımıza sahip çıkmak adına önem-lidir. Yaşam hakkımız olan suya hak-kımıza sahip çıkan herkes Alternatif Dünya Su Forumu çalışmalarına omuz vermeli, katkı koymalıdır.

Önce devletin zarar eden kurumlarını elden çıkaracağız dediler özelleştir-diler. Sonra devletin en çok kar eden kuruluşlarını özelleştirip, peşkeş çektiler. Şimdi de suyumuzu satmak istiyorlar. Eğer biz suyumuza sahip çıkmazsak, su hakkımız için bir araya gelmezsek, yaşam hakkımız olan suyumuzu da satacaklar. Gün, su hakkımızı talep etme, alma zamanıdır.

Kaynaklar

1. Hoedeman O ve Şenalp Ö, Türkiye Hükümeti, İstanbul’da toplanacak WWF-5 Dünya Su Foru-mu’nun inşa sürecinde son derece kapsamlı su özel-leştirmeleri yapmayı planlıyor, Nisan 2008, http://74.125.77.132/search?q=cache:c1kSp-BVG4oJ:www.supolitik.org/istanbulkonferans.htm+su+fi-yatlar%C4%B1+art%C4%B1%C5%9F%C4%B1+%-C3%B6zelle%C5%9Ftirme&hl=tr&ct=clnk&cd=5

2. TÜSİAD, Şebeke Suyu Hizmetlerine Özel Sektör Katılımı, Dünya Örnekleri Işığında Türkiye İçin Öneriler, 2008 Eylül

3. http://www.ntvmsnbc.com/news/80248.asp - 02.05.2001 Tarihli haber

4. http://www.worldwatercouncil.org/fileadmin/wwc/Programs/Right_to_Water/Pdf_doct/RWP-Le-gal_Res_1st_Draft_web.pdf

5. Kartal, F., Suyun Metalaşması, Suya Erişim Hakkı ve Sosyal Adalet, TMMOB Su Politikaları Kongresi 2006, S:478

6. United Nations, The Right to Water: 20/1/2003. E/C.12/2002/11 (General Comments), Substantive Issues Arising in the Implementation of the Interna-tional Covenant on Economic, Social and Cultural Rights, General Comment No. 15 (2002), (16.01.20-09) http://www.unhchr.ch/tbs/doc.nsf/0/a5458d1-d1bbd713fc1256cc400389e94Opendocument

Su endüstrisinin yıllık kârı dünya

üzerinde (yaklaşık 1 trilyon USD) petrol

sanayinin kârının %40’ına ulaşmıştır

ve şimdiden ilaç sektörünün kârını geçmiştir. Dünya

sularının henüz yüzde 5’inin

özelleştirildiğini düşünürsek, ne kadar büyük bir kâr potansiyeli

olduğunu anlaşılabilir. .

Geçmiş deneyimler, suyun özelleştirmesinin yolsuzluk, su fiyatlarında artış, yoksul kesimlerin suya erişememesi olduğunu göstermektedir. V

icto

r C

rudu

- M

oldo

va

Page 6: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

6 1 Şubat 2009

Filistin, Davos ve ABD emperyalizmi

Gazze’yi vuran uçaklar Konya’da eğitim yapar ve konak-larken Başbakan Erdoğan kuru gürültüyle halkı kandır-maya çalışıyor. İsrail’le peş peşe yapılan silah anlaşmaları ortadayken Erdoğan’ın Davos’taki toplantıyı terk etmiş olması, Filistin halkının haklı davasını savunmak değil, ülke içindeki yolsuzluk, yoksulluk gündemini değiştir-mek ve yerel seçimlerde oy kaybedecek partisine yeni bir kamuoyu desteği kazandırmak amacıyladır. Erdoğan’ın tepkisi, bölge politikalarının belirlenmesinde vazgeçilmez ortağı olan İsrail’e değildir. Zaten Erdoğan da tepkisinin İsrail’e değil tartışmayı yöneten moderatöre olduğunu söyleyerek samimiyetini ortaya koymuştur.

İsrail’in tüm insanlığın vicdanını hiçe sayarak başlattığı ve büyük bir inatla sürdürdüğü Gazze saldırıları sırasın-da dünyanın gözleri önünde yaşanan vahşetin şiddeti korkutucu düzeye çoktan ulaştı. Birleşmiş Milletler ’in gözlerini kapadığı ve açık bir ABD teşviki altında ger-çekleştirilen İsrail saldırılarında şu ana kadar çoğunluğu sivil halkın oluşturduğu 1.300’den fazla kişi öldürüldü. Kimyasal bombaları kullanmaktan çekinmeyen İsrail, yasaklı misket bombalarını ve sonrasında kanser etkisi gösteren çeşitli biyolojik silahları da Filistin halkının üstüne yollamaktan geri durmadı.

İsrail, 6 ay önce yapılan ateşkes süresinin 19 Aralık 2008’de dolmasının hemen ardından, Gazze’ye saldırma-ya başladı ve sivil, kadın, çocuk, ayrımı gözetmeksizin binlerce kişiyi öldürdü, binlercesini yaraladı ve daha çoğunun hayatlarına devam etmesini engellemek için elinden geleni yaptı. İsrail, insani yardım taşıyan BM konvoyunu dahi vurarak giriştiği katliamın boyutunu ortaya koydu.

Çeşitli devletler ve örgütler-den adeta zevahiri kurtarmak için yapılan “uyarı ve üzüntü” açıklamalarının ötesine geçmeyen sözde tepkiler yanında, BM’nin de ABD tehdidi ile yaşananlara gözlerini yumması; İsrail’in vahşet politikasının örtük de olsa kabulü anlamına gelmektedir. Bu nedenle, Gazze’de yaşananlardan İsrail ka-dar, bu katliama ne şekilde olursa olsun izin veren dünya devletleri ve örgütleri de sorumludur.

Açık seçik bilinmektedir ki Filis-tin’de tarifsiz acıların ve katliam-ların yaşandığı bu dönemde İsrail uçakları Türkiye hava sahasını ve Konya Hava Üssü’nü kullanmış-tır. Türkiye’nin İsrail ile oldukça yakın bir “stratejik ortaklığı” olduğunu gözler önüne seren bu durum, ABD güdümlü iki ülkenin yaptığı askeri bir işbirliği örne-

ğidir. İsrail’in, son Gazze saldırısı da dâhil olmak üzere İsrail’in bölgedeki saldırılarında en önemli işbirlikçisinin Türkiye olduğu gerçeği, AKP hükümeti döneminde adeta sıradanlaşmıştır.

Erdoğan’ın kişiliğinde simgeleşen anlayış, Filistin’de yaşanan vahşet karşısında, Filistin yönetimi Hamas’a geçene kadar oldukça pasif davranmıştır. Erdoğan’ın Davos’taki konuşması sırasında sarf ettiği “Sadece El Fe-tih’le bu süreci sürdürdüğünüz sürece bunu çözmezsiniz. Hamas’ı da o masaya davet etmelisiniz” sözleri, gerici yönetimlere verilen açık desteğin uluslararası arenada da deklare edilmesinden başka bir şey değildi.

Dünya Ekonomik Forumu kapsamında Davos’ta düzen-lenen “Gazze: Ortadoğu’da Barış İçin Model” konulu panelde, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile birlikte bulunan Başbakan Er-doğan’ın çıkışı, kimi çevrelerde bir kahramanlık “destanı” olarak algılandı ve değerlendirildi.

Erdoğan’ın gerek Davos’ta gerek Türkiye’de yaptığı açıklamalar, hiçbir gerçekliği olmayan ve tamamen “tribünlere oynamak” anlamına gelen gösterilerdir. İsrail ile herhangi bir sorunları olmadığını söyleyen Erdo-ğan, Gazze saldırılarıyla ilgili tepki verdiği noktanın “biçim” olduğunu söyleyerek Filistin halkının acıları ve haklarına ilişkin bir kaygısının olmadığını da göstermiş oldu. Sistem savunucuları ve neo liberal yazarların daha Erdoğan’ın Davos’taki teri soğumadan dile getirdikleri “sonraki dönem kaygıları” nın da egemenlerin Filistin so-rununa dair takındıkları tavrın sadece ve sadece “jeopo-litik” bir bakışın ürünü olduğunu göstermektedir. Şimdi herkesteki ortak kanı, uluslararası emperyalist sistemin Erdoğan’a, bu çıkışının “bedelini ödeteceği” yönündedir.

Davos’ta yaşananlar, ABD’nin Irak işgali sırasında en küçük bir tepki göstermeyen ve hatta Irak’a asker gönderebilmek için her türlü çabayı gösteren Erdoğan ve AKP’nin, yerel yönetim seçimlerine ilişkin hazırladığı senaryolardan biri olma özelliklerini fazlasıyla göster-mektedir.

Filistin halkıyla gerçek dayanışmanın ortaya konabil-mesi için, başta silah anlaşmaları olmak üzere İsrail’le yapılan anlaşmaların iptal edilmesi, İsrail Büyükelçisi’nin “istenmeyen adam” olarak ilan edilmesi ve Türkiye’nin büyükelçisinin de bu ülkeden çekilmesi sağlanmalıdır. Başta Irak, Afganistan ve Filistin olmak üzere, kendi coğrafyasındaki bütün emperyalist politikalarda gönüllü figüranlığa soyunanlara en güzel ders ise on binlerce kilo-metre öteden, kendileri de ABD emperyalizmi ile savaşan Venezuella ve Bolivya gibi Latin Amerika ülkelerinden geldi. Bu ülkeler, İsrail Büyükelçilerini ülkelerinden sınır

dışı edip tüm diplomatik ilişkilerini keserek, Filistin’de yaşananlara karşı tepkilerini somut eylemlerle gösterdi.

AKP ise ancak doğrudan saldırılar, katliamlar olduğunda Filistin’e sahip çıkar görünürken, İsrail’le ilişkileri daha da kalıcı ve stratejik hale getirdi. İsrail’le ilişkiler peki-şirken, Filistin’e yönelik politika tamamen göstermelik ve demagojik bir hal aldı. Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlığını yapanların Filistin halkının acılarını anlama ve yaralarını sarma konusunda ne kadar samimi oldukları ise zaten bilinmektedir.

Vahşete maruz kalıp hayatını yitirenlerin, sadece Müs-lüman oldukları için değerli olabilecekleri; ölenler sadece Müslüman olduğunda üzüntü duyulabilmesi, insan olan herkes için kabul edilemeyecek bir anlayış olmalıdır. Savaşın haksız olması ve bir halkın kaderinin elinden alınarak ölüm ve kıtlıkla “terbiye” edilmeye çalışılması konusunda duyarlı olmak ve bu nedenle tepki vermek, bundan dolayı acı duymak yerine Filistin’de “Müslüman-lar ölüyor” diye üzülenler, daha birkaç ay önce Darfur’da soykırım suçu işlediği gerekçesiyle 108 ülkeye girişi yasak olan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir ’i devlet töreniyle karşıladı.

Tüm bunlara rağmen Davos’taki “krizin” ardından Tayyip Erdoğan etrafında estirilen zafer havası ise, garip olmaktan ziyade trajiktir. İsrail ile her türlü diplomasiyi yürüten ve ardı ardına anlaşmalar imzalayarak İsrail’e ihaleler veren AKP, ABD’de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Yahudi lobisi ile görüşmesiyle birlikte bu ülkeyle askeri işbirliğini artırmanın da yollarını aramaya çoktan başlamıştır.

AKP hükümeti, iktidara gelişinin hemen ardından daha önceki hükümet döneminde İsrail’e verilen 700 milyon dolarlık tank modernizasyonu ihalesini hayata geçirerek, İsrail’den silah alımı konusunda önceki hükümetleri de geride bırakacağının sinyallerini çok erken verdi. Bu ülkeden yıllık ortalama 400 milyon dolarlık bir silah alımı geçekleştirilirken sadece 2004 yılında alımı yapılan “casus uçaklar” için İsrail’e 183 milyon dolar ödendi.

Cumhurbaşkanı Gül’ün resmi davetlisi olarak 2007 yılında Türkiye’ye gelen İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in TBMM kürsüsünde konuşturulması, Ortado-ğu’daki emperyalist projeye AKP eliyle verilen desteği de bir kez daha açığa çıkardı. Dolayısıyla çok değil daha bir buçuk sene önce Peres ile kol kola mecliste görüşenlerin, bugün dostlar alışverişte görsün edasıyla yaptıkları şov-lar temelde çok da büyük bir politika değişimine işaret etmemektedir.

Son Gazze katliamının ardından, şeriatçı-gerici örgüt ve kurumların düzenlediği ve İsrail’in kınandığı kitlesel ey-lemlerde de AKP hükümetinin eleştirilmesinden imtina edilerek yapılan konuşmaların yalnızca yeni Osmanlıcı-lık tezleriyle süslenmesi, cihat ve fetih çağrılarının yapıl-ması, Filistin halkının kurtuluş mücadelesine gerçekten sahip çıkanların ve emperyalist işgalin sona erdirilmesini isteyenlerin haklılığını da bir kez daha kanıtlamaktadır. Kanıtlanan başka bir gerçek de bu tür yapı ve düşünce-lerin emperyalist politikaların tarihiyle göbekten bağlı olduğudur.

Filistin’de kalıcı bir çözüm ve gerçek bir dayanışmanın yolu hükümet adına hamasi nutuklar atmaktan değil somut adımlar atmaktan geçmektedir. Filistin halkının yaralarının sarılması ve ulusal kurtuluş mücadelesinin başarıyla sona erdirilmesi için gerekli her destek, bu top-raklarda Filistin halkının mücadelesine fiili destek veren gençlerin bıraktığı mirasın izinden gidilerek verilmelidir. Türkiye halkında bunu ortaya koyacak irade ve birikim vardır. Bu konuda tek engel, ABD’nin işgal siyasetinin başyardımcısı olmak konusunda sınır tanımayan AKP hükümeti ile Filistin halkına destek bahanesiyle yardım topladığını söyleyerek, halktan topladığı paraları önceki kampanyalarında olduğu gibi kullanacağından şüphe olmayan, hükümetten tam destek alan “sivil toplum” ajanlarıdır.

Davos’ta yaşananlar, ABD’nin Irak işgali sırasında en küçük bir tepki göstermeyen ve hatta Irak’a asker gönderebilmek için her türlü çabayı gösteren Erdoğan ve AKP’nin, yerel yönetim seçimlerine ilişkin hazırladığı senaryolardan biri olma özelliklerini fazlasıyla göstermektedir.

Page 7: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

1 Şubat 2009 7

İnsanlık tarihinin en önemli ve en kanlı yerlerinden biridir Filistin.

19. yüzyılın sonlarında başlayan Yahudi göçleriyle birlikte çatışmalı bir hal alan Filistin topraklarında 20.yüzyılın başından itibaren planlı bir emperyalist politika yürütülmektedir. Başını ABD ve İngiltere’nin çektiği bu politika, tarihin gördüğü en kanlı savaşa da yol açmış durumda.

1897’de Theodor Herzl’in İsviçre’de Birinci Dünya Siyonist Kongresi’ni toplamasıyla başlayan İsrail devletinin kurulma süreci başladı.

Bölgedeki Yahudi nüfusun yeteri ölçüde artırılmasının ardından Lloyd George’un başbakanlığındaki İngiliz sa-vaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Althur Balfour’un girişimiyle başlatılan ve sonuçta Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasıyla sonuçlanan Balfour Deklaras-yonu, 1917 yılında yayınlandı.

Balfour 2 Kasım 1917’de Siyonist lider Lord Roths-child’e bir mektup göndererek İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için tüm imkanları-nı kullanacağını bildiriyordu. Bunun üzerine yürütülen girişimlerim hemen ardından 1918 yılında Fransa’nın ve İtalya’nın desteğini sağladı. Nihayet ABD başkanı Thomas Woodrow Wilson da 1918 yılının ekim ayında deklerasyonu desteklediklerini açıkladı.

Fiilen 1917’de başlamış olan İngiliz yönetimi Nisan 19-20’de yapılan San Remo Konferansı’nda Filistin üzerin-deki İngiliz Mandası’nın kabul edilmesiyle garanti altına alınmış oldu. İki yıl sonra Filistin tamamen İn-giliz yönetimine bırakıldı ve Siyonist olduğu açıklanan Sir Herbert Samuel Filistin’e ilk İngiliz Yüksek Komiseri olarak gönderildi. Manda yönetimi 1926 yılında ise Lord Balfour girişimiyle İngiliz sömürgeleri konusunda ikinci bir Balfour Deklarasyonu yayınladı.

1936’da toplanan ve bölge devletlerinin liderlerinden oluşan Arap Yüksek Komitesi, bölgede ABD güdü-münde gelişen adım adım işgale doğru evrilen girişimle-re karşı başlattıkları, ulusal bir ayaklanmaya dönüş-türmeye karar verdi.

Yine 1936 yılında Filistin’e gelen bir uluslararası bir komisyon, Yahudilerle Arapların aynı devlet içinde yer almasının mümkün olmadığı, Filistin’in bölüştürül-mesi gerektiğini öne süren Peel Raporu’nu açıkladı. Bu rapor Filistinlilerin topraklarını ikiye böldüğü ve bağımsızlıklarının önüne geçtiği için ayaklanmalar daha da arttı.

Birleşmiş Milletler (BM) 29 Kasım 1947’de, Filistin top-raklarının yüzde 56’sının 650 bin kişilik Yahudi nüfusu-na, yüzde 44’ünün ise 1 milyon 300 bin kişilik nüfusu bulunan Filistin’e verilmesini öngören planı onayladı. Plan, Kudüs’ü uluslararası statüye bağlıyordu. Böylece İsrail devletinin kuruluşu, 14 Mayıs 1948’de ilan edildi. Filistinliler bu güne “felaket” anlamına gelen “El Nakba” dediler.

Ertesi gün de Sovyetler Birliği İsrail’i tanıdığını açıkladı. Bu gelişmelerin öncesinde ise İngiliz birlikleri bölgeyi terk etmeye başlamıştı.

İsrail’in kurulmasının hemen ardından Mısır, Ürdün, Irak, Suriye ve Lübnan’dan gelen Arap kuvvetleri, Filis-tin’in Yahudilere verilmeyen güney ve doğu bölgelerini işgal etti ve Eski Kudüs’ü ele geçirdi. Şubat-Temmuz 1949 arasında çeşitli ateşkes anlaşmaları yapıldı. Bu savaş Birinci Arap-İsrail Savaşı olarak tarihe geçti.

50’li yılların başından itibaren 187 köy İsrail tarafından tamamen tahrip edildi, toplu katliamlara girişildi ve Filistinliler toplu göçe zorlandı. 1956’da Nasır ’ın, 28 Temmuz 1956’da Süveyş Kanalı’nın uluslararası trafiğe

açık olmakla birlikte Mısır ’a ait olduğu için millileştiril-diğini söylemesi üzerine, İsrail saldırmak için beklediği fırsatı yakalamış oldu.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) 1964 yılında kurul-du. Başta Arap devletlerinin kontrolünde olan örgüt Yaser Arafat’ın önderliğinde, önceden yapılandırılmış El Fetih kontrolüne geçmiş oldu.

Arap düzenli orduları ile İsrail birlikleri, 5 Haziran 1967’de ilk defa karşı karşıya geldi. Mısır hava kuvvet-lerini ani bir saldırıyla yok eden İsrail, Mısır ’ın yanı sıra Suriye ve Ürdün’e de saldırdı. İsrail, Filistin toprak-larının geriye kalan %22’sini (Batı Şeria ve Gazze), Mısır topraklarının %6’sını (Sina Yarımadası), Suriye topraklarının %1’ini (Golan Tepeleri) işgal etti. Altı Gün Savaşı denen bu savaşla İsrail, kendi kontrolündeki toprağı, üç kattan daha fazla büyütmüş oldu.

İlk adımları 7 Aralık 1987’de atılan ve İsrail işgaline karşı toplu başkaldırı anlamını taşıyan ilk intifada, 8 Aralık 1987’de başladı. Gazze bölgesinde bir Yahudi kamyoneti, Filistinli işçileri taşıyan bir araca çarparak dört Filistinlinin ölümüne ve dokuzunun da yaralanma-sına neden oldu.

1967 Savaşı’nda büyük bir yenilgi yaşayan Mısır, Suriye ve Ürdün, 1973 yılında Sina Yarımadası’nda ve Golan Tepeleri’nde bulunan İsrail kuvvetlerine saldırdı. 6 Ekim 1973 günü başlayan ve Yom Kippur Savaşı olarak anılan 1967 Altı Gün Savaşının yarattığı tepkinin bir sonucuydu.

İsrail’in 1979’da Sina Yarımadası’ndan çekilmeyi kabul ederek Mısır ile Camp David anlaşmasını imzala-masıyla bir Arap devletiyle ilk kez barış yapılmış oldu. 1979’da yapılan anlaşma Camp David anlaşması olarak tarihe geçti. Ertesi yıl, İsrail, 1980’de Kudüs’ü başkenti ilan etti,

Cezayir’de toplanan Filistin Ulusal Konseyi 15 Kasım 1988 tarihinde bağımsız Filistin devletini ilan etti.

13 Eylül 1993’te İsrail ile FKÖ, Gazze Şeridi ve Batı Şeria’nın bazı bölgelerinde Filistin’e özerklik tanıyan ilk geniş kapsamlı barış anlaşmasını Norveç’in başkenti Oslo’da imzaladı.

ABD’nin başkenti Washington’da, birçok yerleşim biriminin Filistin Özerk Yönetimi’ne (FÖY) devredildi-ği ikinci kapsamlı özerklik anlaşması 28 Eylül 1995’te imzalandı.

İsrail Başbakanı İzak Rabin’in 1995’te öldürülmesinin ardından Şimon Peres Başbakan oldu.

1997’de İsrail hükümetinin, Kudüs’ün doğu kesiminde, yeni yerleşim birimleri inşasına yeniden başlama-sı üzerine, Filistin Özerk Yönetimi, nihai kalıcı barış antlaşması yolunda yürütülmeye çalışılan müzakereleri askıya aldı.

Dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak ile Arafat, barış müzakerelerini yeniden başlattı. 4 Eylül 1999’de Şarm El Şeyh’te başlayan müzakerelerde 13 Eylül’e kadar tam kapsamlı nihai barış anlaşmasının hazırlanması ve 1 yıla kadar bu anlaşmanın imzalanması ilkesi kabul edildi. İsrail askerlerinin çekilme takvimi belirlendi, Filistin’e liman yapma hakkı tanındı.

Barak ve Arafat, Mısır ’ın Kızıldeniz kıyısındaki sayfiye kenti Şarm El Şeyh’te 9 Mart 2000’de tekrar buluştu ve barış müzakereleri için yeni takvim belirlendi.

İsrail muhalefetinin “asker ve siyaset şahini” Şaron’un Kudüs’te Haremmüşşerif ’i ziyaret etmesiyle, ikinci Filistin İntifadası 28 Eylül 2000’de başladı.

26 Mart 2002’e gelindiğinde İkinci İntifada’nın başla-masından itibaren geçen 18 aylık süre boyunca İsrail saldırılarında bin 238 Filistinli hayatını kaybetti.

İsrail, Filistin lideri Arafat’ın 1994’te sürgünden dö-nüşünden beri en şiddetli saldırısını 29 Mart 2002’de düzenleyerek, Filistin liderinin karargahının da bulun-duğu Ramallah’a girdi ve Filistin yönetim birimlerini kuşattı. Arafat’ın karargahına da tank ateşi isabet etti. İsrail kabinesi Arafat’ı düşman ilan etti ve Arafat karargahında kuşatma altına alındı. Bu gelişmenin ardından Arafat, bazı yetkilerini Nisan 2003’te devre-derek Mahmud Abbas’ı başbakan olarak atadı, ancak güvenlik güçlerinin denetimini vermeyi reddedince Abbas istifa etti.

ABD Başkanı Bush-Şaron-Abbas, 4 Haziran 2003’te yeni barış planını ele almak için Ürdün’deki zirveye

katıldı. Zirvenin ardından 29 Haziranda Radikal dinci gruplar, geçici ateşkes ilan etti. İsrail, Gazze Şeridi’nden ve sonra da Beytüllahim’den çekildi.

İsrail, 11 Eylül 2003’te Yaser Arafat’ı öldürmek için ilke kararı aldı.

Arafat’ın ölümü ve 2004 sonrasıİsrail’in hava saldırıları ve Filistinli militanların intihar saldırılarının yaşandığı bir yıl olan 2004’te İsrail’in Ha-mas’ın ruhani lideri Şeyh Ahmet Yasin’le örgütün önde gelen isimlerinden Abdülazizi el Rantisi’yi öldürme-si Filistinliler arasında infial yarattı.

Ekim ayının sonlarında rahatsızlanan Filistin lideri Yaser Arafat, 11 Kasım’da tedavi gördüğü Fransa’da hayatını kaybetti. Arafat’ın ardından Mahmud Abbas, Filistin Kurtuluş Örgütü liderliğine getirildi.

Ocak ayında Filistin’de 2005’te yapılan seçimler so-nunda Mahmud Abbas özerk yönetimin başkanlığına seçildi.

İlk başta güçlü bir kamuoyu desteğine sahip olan Olmert, Hizbullah’ın iki askeri İsrail askerini ka-çırması ardından temmuz ayında Lübnan’a savaş açtı ve Beyrut’un da aralarında bulunduğu bazı kentleri bombaladı. Sonunda ilan edilen ateşkesin ardından Olmert, askerleri kurtarmayı başaramadı ve İsrail ağır bir yenilgiyle karşılaşmış oldu.

Filistin’de de 2006 yılının ocak ayında düzenlenen seçimlerden Hamas zaferle çıktı ve hükümeti tek başına kurdu. Hamas’a, İsrail’in varolma hakkını tanı-ması ve şiddeti reddetmesi için baskı yapıldı ve uluslara-rası ambargo uygulandı.

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği, Hamas’ı gerekçe göstererek, Filistin’e mali yardımları durdurun-ca, Filistin’de kamu çalışanlarının maaşlarını bile ödene-mez seviyede bir ekonomik bunalım meydana geldi.

Hamas’la El Fetih arasında tırmanan gerilim çatışma-lara dönüştü; bu çatışmalar kimi gözlemcilere göre, Filistin bir iç savaşın eşiğine geldi.

“İç savaş” endişeleri nedeniyle 2007’de bir araya gelen Filistinli rakip gruplar Hamas ve El Fetih, ulusal birlik hükümeti kurulması üzerinde anlaşmaya vardı.

Ancak çatışmalar sonunda, haziran ayında Hamas Gazze’nin kontrolünü ele geçirdi. Abbas’ın hükümeti azletmesi üzerine Hamas kontrolü altındaki Gazze’de hükümet kurdu, Mahmud Abbas ise, Selam Feyyad baş-kanlığında yalnızca Batı Şeria’yı kontrol edebilen başka bir hükümet kurdu.

ABD’nin Annapolis kentinde 28-29 Kasım 2008’de dü-zenlenen barış konferansında, İsrail ve Filistin arasında barış görüşmelerinin başlaması kararlaştırıldı. Zirveye aralarında Suudi Arabistan ve Suriye’nin de bulunduğu 40’ı aşkın ülke ve örgüt katıldı.

Görüşmelerin, 2008 sonunda Filistin devletinin kurul-masını da öngören bir barış anlaşmasıyla sonuçlanması öngörülmüştü fakat İsrail, Hamas’ın 19 Aralık’ta biten ateşkesi uzatmayacağını açıklaması fırsat bilerek Gaz-ze’ye saldırdı. Ocak ayının son günlerinde Filistin’de ölenlerin sayısı resmi rakamlara göre çoğu sivil halk olmak üzere bin 100’ün üzerinde.

Filistin’de işgal ve savaşın tarihi

Page 8: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

8 1 Şubat 2009

Filistin’in bölünmesine, İsrail Devleti’nin kuruluşuna karşı çıkan Türkiye, 14 Mayıs 1948’de ilan edilen İsrail’i 28 Mart 1949’da tanıdı.

İsrail’i tanıyan 31’inci ülke olan Türkiye, halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkeler içinde bu devleti ilk tanıyan ve ilk diplomatik ilişki kuran ülke özelliğini taşıyor.

Yeni sömürgeleşen Türkiye’nin emperyalizm ile girdiği ilişkilere ve NATO’ya girme politikalarıyla uyum göste-ren bu adımın ardından İsrail istihbarat örgütü MOS-SAD, 1950’de Türkiye’de bir istasyon açtı.

İki ülke 1950’lerin ikinci yarısından sonra Amerika’nın politikaları çerçevesinde bölgedeki ulusal kurtuluş mü-cadelelerine, Sovyetler Birliği’ne karşı bir ittifakın parça-sı oldular. Aralarında ilişki bölgedeki dengelere, emper-yalizmin ihtiyaçlara göre dönem dönem farklı özellikler gösterse de bu ittifak esas olarak pek bozulmadı.

1954 Haziranı’nda Amerika’yı ziyaret eden Başbakan Adnan Menderes, burada yaptığı çağrıda Arap ülkelerini İsrail’i tanımaya davet etti. Mısır Başbakanı Nasır, Tür-kiye’nin İsrail yanlısı politikalarının Arap dünyasında nefretle karşılandığını söyledi.

1955’te Bağdat Paktı kurulurken, Türkiye, bu defa da İsrail’in 1947 sınırlarına çekilmesi karşılığında İsrail’i pakta davet etti ama İsrail’ bunu kabul etmedi.

Türkiye ile İsrail arasındaki ilk ciddi sorun, 1956 yılında Süveyş Kanalı’nın Mısır tarafından ulusallaştırılması sonucunda İsrail, kanal bölgesini işgal etmesiyle başladı.

Bu kriz sırasında, hükümet Tel Aviv büyükelçisini geri çağırdı. Halka, büyükelçinin “Filistin sorunu çözülün-ceye kadar” geri gönderilmeyeceği açıklanırken, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nı ziyaret eden büyükelçi, resmen, kararın “İsrail’e karşı olmayıp taktik bir tavır olduğunu” belirtti.

1959’da İsrail istihbarat örgütü MOSSAD, Kıbrıs’taki Türkler’e, Rumlar’a karşı askeri eğitim vermeye başladı.

1967’deki “Altı Gün Savaşı” sırasında Türkiye İsrail’i desteklemedi, Birleşmiş Milletler ’de Filistin lehine oy verdi ancak İsrail’e yaptığı tek baskı Mısır ’dan aldığı Sina Yarımadası ile Suriye’den aldığı Golan Tepele-ri’nden çekilmesini istemek oldu.

Türkiye Filistinliler ’den yana tavır aldığı yanılgısı yarat-maya çalışıyordu. 1967’de Başbakan Süleyman Demirel ile Ürdün Kralı Hüseyin Ankara’da “İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini ve Kudüs’le ilgili BM karar-larının uygulanmasını isteyen” bir bildiri yayınladı. Ardından Demirel Sovyetler Birliği’ni ziyaret etti ve Türkiye’nin İsrail’in işgal politikalarına karşı çıktığını tekrarladı. Bu dönem, Türkiye’nin Araplar’la İsrail ara-sında ilk kez denge politikası uyguladığı dönemlerden biriydi.

İsrail’le ilişkiler sürdürülmeye devam ediyordu. 1974’te Türkiye Kıbrıs’ı işgal ettiğinde iki ülkenin istihbarat örgütleri yine oldukça sıkı işbirliği yaptı.

Ecevit iktidarı döneminde Kasım 1975’de, BM’de Arap ülkeleri tarafından hazırlanan “siyonizmin ırkçılıkla eşdeğer olduğunu” söyleyen karar tasarısı desteklendi. Bir kaç ay sonra Türkiye Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) Filistin halkının temsilcisi olarak tanıdığını açıkladı. Ancak her zamanki gibi, bir yandan FKÖ’yü

tanırken, aynı dönemde İsrail’den Safir füzeler, Hetz tankları ve Uzi marka silahlardan alıyordu.

Türkiye, 1978’deki Camp David Barışı’ndan sonra Arap ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirme politikası izledi ve aynı yıl FKÖ Ankara’da büro açtı.

1980’lere kadar Türkiye’nin İsrail-Filistin politikasında, iki tarafa da eşit mesafede görünme çizgisi ağır basar-ken, ‘80lerle birlikte İsrail’le ilişkiler ve işbirliği giderek daha açık hale gelmiştir. 1990’lar bu ilişkiyi daha da alenileştirdi.

Amerikan emperyalizminin kendini dünyada “tek kutup” olarak ilan ettiği bir dünyada, Amerikan işbir-likçiliği, İsrail’le daha yakın ilişki içinde olmayı gerekti-riyordu. 31 Aralık 1991’de Türkiye, İsrail’le diplomatik ilişkilerini Filistin’le eş zamanlı olarak büyükelçilik düzeyine yükseltti. Yine aynı dönemde BM Genel Kurulu’nda oylanan “siyonizmin ırkçılık” olduğu yö-nündeki kararın iptali oylamasında, Türkiye daha önce onay verdiği yasaya çekimser oy kullanarak İsrail’den yana tavır koydu.

1982-83’lerde MİT-MOSSAD ilişkisinin daha sıklaşma-sına şahit oldu. Türkiye, Ermeni meselesine ilişkin ola-rak, Türkiye’nin “soykırım”la suçlanmasını engellemek için yürüttüğü faaliyetlerde de sık sık İsrail’in desteğine başvurdu.

Türkiye, 1987’deki ilk intifada döneminde sık sık Filis-tin’e destek açıklamaları yaptı. 1988 yılında da Filistin Devleti’ni tanıdı.

1991 Körfez Savaşı sırasında Türkiye’nin ABD’nin yanında yer alması Türkiye İsrail ilişkisini de pekiştir-mişti. Körfez saldırısını takip eden 1992 içinde iki ülke arasındaki ilk kez üst düzey resmi ziyaretler yapıldı.

1994’te İsrail yönetiminden Ezer Weizman ve Şimon Peres, Türkiye’yi ziyaret ederek Demirel’le görüştü, o yıl Manavgat Nehri’nin suyunun İsrail’e satılması da gündeme geldi.

1994’te Tansu Çiller ’in Başbakan olarak İsrail’i ziya-ret etmesi ve İsrailliler ’le “vaat edilmiş topraklarda oturmak hakkınızdır” şeklindeki beyanı, Türkiye’nin İsrail’in yanındaki konumunu pekiştirdi. 1996’da Tür-kiye-İsrail ilişkileri en üst düzeye çıktı. Cumhurbaşkanı Demirel İsrail’i ziyaret etti.

Aynı yıl Genelkurmay ikinci Başkanı Çevik Bir ’le İsrail Savunma Bakanı arasında imzalanan “savunma işbirli-ği” anlaşmasıyla ilişkiler yeni bir hal aldı.

Bu anlaşmalar, emperyalist politikanın izdüşümünü taşıyordu. İsrail’le yapılan anlaşmalar gizleniyor, Milli Savunma Bakanı Çakmakoğlu, bu konudaki soruları “İsrail’le yapılan anlaşmaların tümü gizli, gizlilik dere-celi anlaşmalar olup TBMM’nin onayına sunulmamış-tır” şeklinde yanıtlıyordu.

Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, 14 Kasım 1993’te İsrail’i ziyaret eden ilk Türk Dışişleri Bakanı sıfatıyla Perez’le bir dizi anlaşma imzaladı.

İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman, 25 Ocak 1994’te Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsrail Cumhurbaşkanı oldu. Yapılan görüşmelerde, su satın alımı, turizm ve aske-rî işbirliği konularında görüşmelerde bulunmak üzer Türkiye’ye geldi.

Ocak 1994’te İsrail’le Savunma İşbirliği Anlaşması im-zalandı. İki ay sonra yine Çiller hükümeti döneminde iki ülke Güvenlik/Gizlilik Anlaşması’na imza koydu.

İki ülke arasında, 1995 yılının ilk ayında da “Terörizm ve Diğer Suçlarla Mücadele Anlaşması” imzalanarak yürürlüğe girdi.

Yine 1995’te Telekomünikasyon ve Posta Alanında İşbir-liği Anlaşması ve 1995 Sağlık ve Tıp Alanında işbirliği anlaşması imza altına alındı. F4 Savaş Uçakları İşbirliği Anlaşması’nın imzalanması da 1995 yılında oldu.

Uçaklarının Modernizasyonu Projesi Anlaşması da iki ülke arasında Şubat 1996 yılında imzalandı.

Dışişleri Bakanı Emre Gönensay ve İsrail Dışişleri Baka-nı Ehud Barak tarafından 14 Mart 1996’da imzalanan ve iki ülke arasındaki ilişkileri hızlandıracak Serbest Ticaret Alanı Anlaşması imzalandı. 1 Ocak 2000

tarihine kadar iki ülke arasında gümrüklerin tamamen sıfırlanmasını öngören anlaşma 24 Mayıs 1998 tarihin-de yürürlüğe girdi.

ADL (Anti-Defamation League) adlı Amerika’daki Yahudi lobi kuruluşu başkanı Abraham H.Foxman ve ekibi, 26 Mart 1997’de Türkiye’ye geldi ve Ankara’da, Abdullah Gül ve Fehim Adak ile görüştü. Aynı yıl bu kuruluş Başbakan Mesut Yılmaz’a “Seçkin Devlet Ada-mı Ödülü” verdi.

AKP’nin içinden çıktığı Refah Partisi döneminde İsra-il’le kurulan ilişkiler güçlendirildi. Ortak askeri tatbikat-lar, ortak ekonomik projeler, birbirini izledi.

RP iktidarı döneminde iki ülke arasında;

- 22 Şubat 1996 Askeri Eğitim işbirliği Anlaşması,

- 14 Mart 1996 Serbest Ticaret Anlaşması,

- 14 Mart 1996 Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Ko-runması,

- 14 Mart 1996 Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması,

- 14 Mart 1996 Ekonomik ve Teknik işbirliği Anlaş-ması,

- 28 Ağustos 1996 Savunma Sanayi işbirliği Anlaşma-sı,

başlıklı askeri anlaşmaları imzalandı.

Askeri anlaşmalar; askeri eğitim alanında karşılıklı bilgi ve deneyimlerin değişimi, askeri akademiler ve karargahlar arası karşılıklı ziyaretlerin yapılması, savaş gemilerinin karşılıklı “ziyareti”, askeri, sosyal ve kültü-rel alanlarda bilgi ve personel değişimi ile askeri tarih ve arşiv konularında işbirliği, ortak eğitim yapılması... gibi konularını kapsıyordu. İsrail uçaklarına, gemilerine Türkiye’nin denizlerini, hava sahasını açan bu anlaşma-larla İsrail ile ilişkilerde köklü adımlar atıldı.

Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Şubat 19-97’de İsrail’e gitti. Böylece Türkiye’den İsrail’e ilk defa yüksek düzeyli bir askerî ziyaret gerçekleşmiş oldu.

Türkiye balistik füzelere karşı bir sistem geliştirmek üzere İsrail’le 1998’de bir memorandum imzaladı.

Türkiye, 1998’de İsrail’den Popeye 1 füzelerinden 100 adet satın aldı. İsrail Türkiye’nin yirmi beş yıllık süre için yapacağı 150 milyon dolarlık askeri modernizasyon programına dahil bazı önemli ihaleleri de kazandı. Türk F- 4 savaş uçaklarının modernizasyonunu öngören 670 milyon dolarlık proje de İsrail’e ihale edildi.

14 Temmuz 1999’da İsrail’e giden Cumhurbaşkanı Sü-leyman Demirel iktidara gelen İşçi Partili yeni Başbakan Ehud Barak ile Kudüs’te görüşen ilk yabancı devlet adımı oldu.

Aynı yılın Ekim ayında Türkiye’ye gelen Ehud Barak da 41 yıl aradan sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsrail Başbakanı oldu.

170 adet M-60 A-1 tank modernizasyonu için Mart 2002’de 668 milyon dolarlık ihale İsrail’in IMI şirketine verildi.

Türkiye-İsrail-Filistin ilişkileri

İsrail’i tanıyan 31’inci ülke olan Türkiye,

halkının çoğunluğu Müslüman olan

ülkeler içinde bu devleti ilk tanıyan ve

ilk diplomatik ilişki kuran ülke özelliğini

taşıyor.

Page 9: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

1 Şubat 2009 9

Yolsuzluk, yönetim şekli, mali durumu ve coğrafi konumu ne olursa olsun, her ülkenin değişik boyutlar-da mücadele etmek zorunda olduğu bir sorun. Dünya çapında, sadece mühendislik ve inşaat alanlarındaki yolsuzluğun bilançosu yıllık 500 milyar dolar ola-rak tahmin ediliyor. Bu kadar büyük miktarda para yolsuzluğa gittiği için, ihtiyacı olan toplumlar yol, okul, su ve hastane gibi temel alt yapı ihtiyaçların-dan mahrum kalıyorlar. Duruma ülkemiz açısından bakıldığında da ortaya çıkan resmin pek iç açıcı olduğu söylenemez.

Ekonominin ve iş gücünün kürselleşmesi, kaçınıl-maz olarak yolsuzluk olaylarının da küreselleşmesini beraberinde getiriyor. Özellikle gelişmiş ülke şirketle-rinin gelişmekte olan ülkelerde iş alabilmek amacıyla müdahil olduğu yolsuzluk vakaları bu bağlamda soru-nun öne çıkan bir yanı. Sorunun uluslararasılaşması çözüm yollarının da uluslararası projeler ile aranması yaklaşımını son yıllarda öne çıkarıyor. Elbette bu noktada akla hemen, ‘yerel ve ulusal bazda üstesinden gelinemeyen bir sorunun uluslararası bir çabayla nasıl üzerinden gelinebilir?’ sorusu takılıyor. Bu yazıda uluslararası yolsuzlukla mücadele projeleri ve mühen-dislerin bu çabalarla neden iç içe oldukları veya olmaları gerektiği hakkında bilgi verilecek.

Mühendislik camiasının yolsuzlukla ilgisi, Dünya Mühendislik Örgütleri Konfede-rasyonu (WFEO) ve Dünya İnşaat Mühendis-leri Konseyi (WCCE) gibi dünyanın önde gelen mühen-dislik örgütleri tarafından, uzun süredir ge-nel kurullarda ve sürekli komitelerde üzerinde durulan bir konu. Bunun bir sonucu olarak WFEO, Dünya Adalet Projesi’ne (World Justice Project) katılmaya karar vermiştir. Bu proje, dünya çapında hukukun üstünlüğünü tesis etmeye yönelik, devlet kurumlarının, sivil toplumun, meslek kuruluş-larının ve şirketlerin katıldığı uluslararası ve disiplinler arası bir girişimdir. WFEO bu projeye mühendislerin sorumluluğunu ve yapabileceklerini götürmüştür. Pro-je bağlamında ‘mühendislik ve mimarlık’ temalı özel oturumlar düzenlenmektedir. 2008 yılında Viyana’da düzenlenen Dünya Adalet Forumu toplantısında bir eylem planı hazırlanmıştır. Buna göre projeye taraf olan mühendislik kuruluşları, (i) projenin mesajını yardım organizasyonlarına taşıyacak ve hukukun üstünlüğü ve yolsuzlukla mücadele konularındaki çabalara destek isteyecekler; (ii) inşa edilmiş çevrenin kamu güvenliği ve sürdürülebilirliği başlıklarıyla ilgili “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”ne katkıda bulunu-lacaktır. WFEO Yolsuzlukla Mücadele Sürekli Komi-tesi, İMO’nun da üyesi olduğu WCCE Yolsuzlukla Mücadele Sürekli Komitesi ile ortaklaşa çalışmalarını sürdürmektedir.

Uluslararası örgütlere ilaveten, uluslararası alanda özel olarak yolsuzlukla mücadele konusunda çalışan bir sivil toplum örgütü, İngiltere merkezli GIACC’tır. İsmini ‘Küresel Altyapıda Yolsuzlukla Mücadele Mer-kezi’nin (Global Infrastructure Anti-Corruption Cen-ter) İngilizce baş harflerinden alan kuruluş, yolsuzluk kavramını metodolojik olarak çalışmakta; metodolojik

olarak yolsuzluğun nasıl, nerede, kimler tarafından yapıldığına dair öngörüler geliştirerek, her aşamada belli önlemler ve yolsuzluk karşıtı standartlar geliştir-mek suretiyle paydaşlara yardımcı olmak amacındadır. Kuruluş, yolsuzluk karşıtı programlar, yolsuzlukla mü-cadele sistemleri hakkında projeler, hükümet birimleri için yolsuzlukla mücadele prosedürleri ve duruma özel önlemler konularında, isteyen kurum ve kuruluşlara bilgi vermektedir. GIACC’ın en çarpıcı projelerinden birisi ‘Yolsuzlukla Mücadele Sistemi Projesi’dir (Pro-ject Anti-Corruption System-PACS). Bu proje, bazı standartlar yardımıyla yolsuzluk olasılığının azaltıl-masına yönelik olarak tasarlanmış. Bu standartların her biri inşaat projesinin değişik aşamalarına ilişkin olarak düşünülmüş. Toplam 12 PACS standardından bazıları şu şekilde: bağımsız denetim, şeffaflık, tedarik zinciri güvenceleri, proje sahibi, finansörlerin ve pay-daşların yolsuzlukla mücadeleye ilişkin kararlılıkları-nın belgelenmesi ve cezai şartlar, yasalara ve yolsuzluk karşıtı yapılan taahhütlere uygunluluk konusunda rapor verecek bir çalışanın bulunması ve sözleşmelerin uygulanmasının sağlanması (12 PACS standardının her birisi için fişler ve rapor şablonları GIACC’ın web

sitesinden indirilebilir http://www.giaccentre.org/). GIACC’ın üzerinde güncel olarak çalıştığı bir başka proje de bu metodolojik bulguların uluslararası bir ortamda eğiticilere aktarılması ve bu eğiticilerin de ülkelerinde konuyla ilgili bir eğitim programı yürüt-melerinin sağlanması. İMO, GIACC’ın ortaklarından birisi olarak bu konudaki çalışmaları takip etmektedir ve projeye katılmayı planlamaktadır.

İngiltere merkezli bir başka uluslararası proje ise PWC isimli şirket tarafından İngiltere’nin Uluslara-rası Kalkınma Bürosu ve Dünya Bankası desteği ile hazırlanmış Yapı Sektörü Şeffaflık İnisiyatifi (The Construction Sector Transparency Inıtiative-CoST) adını taşıyor. Bu girişim inşaat sektöründe şeffaflığı ve hesap verilebilirliği artırmayı amaçlıyor ve hâlihazırda yedi pilot bölgede uygulanıyor (Britanya, Tanzanya, Zambiya, Filipinler, Vietnam, Etiyopya ve Malavi). Projenin paydaşları tedarikçi birimler, kamu mali dü-zenleme kuruluşları, inşaat şirketleri ve birlikleri, sivil toplum ve kamu harici finansman sağlayan kuruluşlar. CoST projesinin temel ilkesi yapılan bir proje ile ilgili maddi bilgileri içeren, yedi farklı kriteri karşılayan raporların hazırlanması yoluyla şeffaflığın sağlanması. Yedi kriter şu şekilde:

1. Üzerinde anlaşılan bir meblağın üzerindeki projeler için periyodik, herkesin ulaşabileceği ve anlayabile-ceği proje bilgilerinin yayınlanması

2. Tedarikçi firmaların denetime tabi tutulması

3. Yayınlanan proje bilgilerinin ve denetleme raporla-rının bağımsız, yetkin ve nesnel bir ‘güvence ekibi’ tarafından değerlendirilmesi

4. Yukarıdaki yaklaşımın ana tedarikçiler ve projeden sorumlu kamu sektörü tedarikçileri ve ilgili yükleni-cilere genişletilmesi

5. Bütün paydaşlardan oluşan bir grubun CoST süre-cini denetlemesi

6. Sivil toplum CoST sürecinin tasarımında, denet-lenmesinde ve değerlendirilmesinde aktif olarak yer alması ve kamusal alanda tartışılmasını teşvik etmesi

7. CoST süreci için mali açıdan sürdürülebilir ve kamuya açık, ölçülebilir hedefleri ve bir zaman çizelgesi olan, süreç için kısıtlamaları da içeren bir çalışma planının ev sahibi kamu otoritesi tarafın-dan yapılması

Atlantik’in diğer yakasında ise, Amerikan İnşaat Mühendisleri Örgütü’nün (ASCE) eski

başkanlarından William P. Henry, WFEO, Dünya Bankası, Transpe-

rancy International, ASCE gibi birçok ulusal ve uluslararası

kuruluşun da desteğini alarak Yolsuzluk Karşıtı Eğitim ve Öğretim (Anti-Corruption Edu-cation and Training - ACET) projesini hazırlamakta. Bu proje, yedinci sanatın gücünü kullanarak, bir film projesiyle

yolsuzluğun ne tür yıkımlara ve trajedilere

yol açtığını anlatacak. “Ethicana” adını taşıyan 41

dakikalık bu dramatik film 15 dilde altyazı ile hazırlandı. Fil-

min dünya çapında 5 binin üzerinde kuruluşa dağıtılması ve yüz binlere

ulaştırılması planlanıyor.

Bütün bu projeler, projenin hazırlandığı ülkelerin meslek odalarının desteğiyle yürütülüyor. Örneğin İngiltere’deki projeye İnşaat Mühendisleri Kurumu (Institution of Civil Engineers-ICE) destek verirken, ABD’de de Amerikan İnşaat Mühendisliği Örgütü (ASCE) bu projelere destek veriyor. Ulusal örgütler de bu projelerden kendilerini güncelleyecek sonuçlar çıkarıyorlar. Son olarak ASCE’nin ‘Mesleki Davranış İlkeleri’ son gelişmeler ve hedefler ışığında geçtiğimiz yıl tekrar güncellendi. Türkiye’de de TMMOB’un bir ‘Mesleki Davranış İlkeleri’ belgesi bulunmakta.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. En azından ‘Yoksulluk Karşıtı Mühendisler ’ (www.engineersagainstpoverty.org) ya da ‘Sınır Tanımayan Mühendisler ’ (http://www.ewb-international.org) gibi oluşumlar da yolsuzlukla savaşımla ilgilenenleri çeşitli kaynaklara yönlendiriyorlar. Projelerin ortak mesajı ise yolsuzlu-ğun, hukukun ve eşitliğin önünde, alt edilmesi çok zor bir engel oluşturduğu gerçeği. Ancak, sorunun büyük-lüğünün, bu amaç uğrunda çalışmayı engellememesi gerektiğinin ve toplumsal gelişme söz konusu olunca önemli mesafelerin ancak onlarca, bazen yüzlerce yıl aldığının altını çiziyorlar. Mücadele uzun olacak ancak kararlılık ve uzun olan bu yolun sonunda ışık görül-mesini sağlayacak tek şey gibi görünüyor.

Yolsuzlukla mücadelede uluslararası projeler

Page 10: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

İMO 41. Dönem Şubelerarası Ortak Toplantısı “SİM Yönetmeliği Uygulamalarında Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri” gündemiyle 10 Ocak 2008 tarihinde Teoman Öztürk Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.

94 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantı İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp’in açılış konuş-masıyla başladı.

Serdar Harp, konuşmasında Serbest İnşaat Mühendis-liği (SİM) Yönetmeliği’ne neden ihtiyaç duyulduğunu anlattı. Son yıllarda “liseden bozma” üniversitelerin çoğaldığını, Türkiye’nin deprem kuşağında bulunduğu-nu ve mevcut yasa ile yönetmeliklerin ihtiyacı karşıla-madığını belirten Harp, bu sebeple mesleki denetim ile meslekiçi eğitimin zorunlu hale geldiğine dikkat çekti. Denetim ve eğitim ihtiyacının SİM Yönetmeliği ile giderilmek istendiğini belirten Harp, İMO’nun sosyal sorumluluk ilkesinden hareketle Yönetmeliği uygula-maya koyduğunu kaydetti. Harp, İMO’nun statükoyla yetinmeyip, olması gerekeni var olana tercih ettiğini ve olması gerekenler için cesaretli adım atan bir duruş sergilediğini söyleyerek “Şu nokta artık iyice anlaşıl-malıdır: İMO yapı denetim sürecinin ranta, ekonomik getiriye göre şekillenmesinin önüne geçecek, üretim sürecini insan odaklı ve güvenli, estetik hale getirecek uygulamalara devam edecektir.” diye konuştu.

Harp’in ardından söz alan Mesleki Değerlendirme Kurulu Başkanı Nusret Suna SİM’in oluşum sürecini anlatan bir sunum yaptı.

Daha sonra sırasıyla Diyarbakır Şube Sekreter Üyesi Turan Kapan, Muğla Şube Başkanı Alifer Atasever, Bur-sa Şube Başkanı Necati Şahin, Ankara Şube Sekreter Üyesi Taylan Ulaş Evcimen, Hatay Şube Sekreter Üyesi Selim Harbiyeli, Antalya Şube Saymanı Mustafa Balcı, Gaziantep Şube Başkanı Metehan Gündüz, İzmir Şube Sekreter Üyesi Tahsin Vergin, Sakarya Şube Başkanı Hüsnü Gürpınar, Eskişehir Şube Sekreteri Müberra Çetinkaya, Adana Şube Başkanı Sadi Sürenkök, İstan-bul Şube Sekreteri Rezzan Bulut, Van Şube Saymanı Orhan Şenkaya, Mersin Şube Sekreteri Erdal Şenel, İzmir Şube Saymanı Ayhan Emekli, Uşak Şube Başkanı Kudret Erdem, Manisa Şube Başkanı Musa Aynuru, Tekirdağ Şube Başkanı Osman Taştekin, İMO Onur Kurulu Üyesi Galip Kılınç ve İMO Genel Sekreteri Gülay Özdemir söz aldı.

“Statükocu davranırsak ihanet etmiş oluruz”

Şube yöneticilerinin ardından Nusret Suna tekrar söz alarak şube yöneticilerinden gelen eleştiri ve sorulara yanıt verdi.

Kapanış konuşmasını yapan Serdar Harp, toplantının çok verimli olduğunu söyleyerek, gerçek sorunları

tespit edip üzerine gitmenin önemli oldu-ğunu belirtti. Popülist davranmanın tehlikesi-ne değinen Harp, SİM Yönetmeliği’nin büyük bir ihtiyaç olduğunu vurguladı. Harp, “Biz keyfi davranamayız. Keyfi davranırsak burada yerimiz yok demektir. Statükocu davranamayız bunu yaparsak ihanet etmiş oluruz” dedi.

İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp’in toplantıda yaptığı konuşmaŞubeler Arası Ortak Toplantı’ya hoş geldiniz.

Bugün gündemimizi başta SİM olmak üzere örgüt-sel sorunlarımız oluşturacak; uygulamada yaşanan sorunlar dile getirilecek, sorunları aşma doğrultusunda çözüm önerileri tartışılacak. Yapılanlar, yapılması gere-kenler, aksayan yönler dile getirilecek.

Şubelerimizin uygulamada yaşadığı sıkıntılar ve sıkın-tıları aşma doğrultusunda çözüm önerilerini paylaşma ve tartışma olanağı bulacağız. Yönetim Kurulumuz ve MDK bu gün gündeme aldığımız konuları, buradaki tartışmaları göz önünde bulundurarak değerlendirecek ve gerekli düzenlemeleri hayata geçirecek.

Antalya’da yapılan Meslek içi eğitim Çalıştayı’nda SİM Yönetmeliği çerçevesinde yapılan uygulamalarla ilgili sorun ve sıkıntıların birikmiş olduğu görüldü ve gelen talep doğrultusunda Yönetim Kurulumuz bu günkü toplantıyı yapma kararı aldı. Dolayısıyla toplan-tının asıl gündemi SİM yönetmeliği ve yönetmelik çerçevesindeki uygulama, uygulamada karşımıza çıkan aksaklıklar, şubelerimizin yaşadığı sorunlar olacak.

Toplantımızın ilk bölümünde MDK SİM Yönetmeliği ile ilgili yaşanan süreci bizlerle paylaşacak. Ben, konu ilgili görüşlerimi paylaşmaya şu kısa notu aktararak başlamak istiyorum. Mimarlar Odası tarafından uygulanan SMM Yönetmeliğine açılan davadan sonra Odamız SİM yönetmeliğine dava açıldığı basına yan-sıdı. Henüz Odamıza ulaşan resmi bir bilgi yok ama örgüt olarak her türlü gelişmeye hazırlıklı olduğumuzu vurgulamak istiyorum.

Biliyorum ki SİM yönetmeliğinin inşaat mühendisliği mesleğinin geleceğinin kurgulanmasında son derece

önemli bir yeri olduğu hepimizin ortak görüşüdür. Hiç tartışmasız Odamıza yön veren toplumsal yarar ilkesidir.

Odamız tasarruflarını, kişisel ve ekonomik beklenti-lerle değil, toplumun ihtiyaçları üzerinden şekillendir-mekte, mesleki düzenlemelerini de yine bu çerçevede ele almaktadır.

Hepinizin malumdur: Bizleri mesleğimizin bugününe ve vizyonuna dönük uygulamaları başlatmaya iten neden, mühendislik alanının hâlâ 1930’lardan kalma yasalarla düzenlenmiş olmasıdır. Oysa günümüz insanının sorunları, ihtiyaçları, beklentileri değişmiş ve farklılaşmıştır.

Mevcut yasa ve düzenlemelerle bırakalım geleceği, bugünün görevlerini dahi yerine getirebilmek mümkün değildir. Yaşanan sağlıksız kentleşme ve kaçak yapılaş-ma önemli sorun haline gelmiştir.

Türkiye’nin ciddi bir deprem tehlikesi altında olduğu açığa çıkmış, zaman zaman meydana gelen depremler telafisi mümkün olmayan büyük yıkımlara yol açmış-tır.

İnşaat Mühendisleri Odası mühendislik eğitiminin yaşadığı sorunlardan ve mesleki nitelik kaybının insanın güvenliğini tehdit eden bir noktaya ulaşmış olduğundan hareketle, gelişen teknik ve teknolojileride göz önüne alarak meslek içi eğitime ve mesleki deneti-me ağırlık vermiş, yönetmelik çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmıştır.

SİM ve Yetkin Mühendislik ve benzeri çalışmalar bu pencereden değerlendirilmelidir. Odamız, statükoyla yetinmeyen, olması gerekeni var olana tercih eden, olması gerekenler için cesaretli adım atan bir duruş sergilemektedir.

Odamız bu duruşunu, kendi gücüne güvendiği, demok-ratik yolları kullandığı, meslektaşlarını sürecin nesnesi

SİM uygulamaları masaya yatırıldı

10 1 Şubat 2009

Page 11: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

değil öznesi olarak gördüğü için sergilemektedir.

Bilginiz dahilinde olan SİM süreciyle ilgili hafızalarımızı tazelemek istiyorum. SİM Yönetmeliği 30 Ekim 2005 tarihinde yayınlanmış, 1 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe girmiş ve Yönetmelik kapsamında ilk SİM belgesi 3 Mart 2006 tarihinde verilmiştir.

Yönetmeliğin amacı, “serbest çalışan ve inşaat mühendisliği hizmetleri üreten kişi ve kuruluşların mesleki etkinliklerinin gelişmesini, üretilen hizmetlerin İnşaat Mühendisleri Odası ilkeleri ile ülkemizde geçerli diğer standartlara uygunluğunu, meslek içi haksız rekabetin önlenmesini, mesleki deneyim ve yeterliklerin arttı-rılmasını, ülkemizin inşaat mühendisliği alanındaki bilimsel, teknik kapasitesinin tespitini ve güncellenmesini, mesleki değerlendirmeye esas sicillerin tutulmasını ve bu konuların denetim altına alınmasını sağlamak için yapılacak belgelendirme ve denetimlerin usul ve esaslarını düzenlemek” olarak belirlenmiştir.

Yönetmelik kapsamında, serbest inşaat mühendislik hizmetlerinden birini veya bir-kaçını ücreti karşılığında, kendi hesabına veya kamu kurum ve kuruluşları dışında bir gerçek ya da tüzel kişi hesabına ücretli veya ortak bir bağlantı içinde yapan inşa-at mühendisleri (SİM), Serbest İnşaat Mühendisi olarak tanımlanmaktadır.

SİM Yönetmeliği çerçevesinde bugüne kadar on bine yakın inşaat mühendisine SİM Belgesi, dokuz bine yakın işyerine de İşyeri Tescil Belgesi (İTB) verilmiştir, dolayısıyla denetim ve mesleki nitelikle ilgili eleme gerçekleştirilmiştir.

Peki Değerli Arkadaşlar Odamız neden belgelendirmeye ihtiyaç duymuştur? Neden denetime ihtiyaç bulunmaktadır? Meslek içi eğitim neden kaçınılmazdır? Bütün bu sorular, inşaat mühendisliği eğitiminden mesleki denetime tüm yapı üretim sürecini sorgulamamızı zorunlu kılmaktadır.

Şurası açıktır ki, İMO, mesleğimizde çığır açacak yeniliklere imza atmıştır. Gerçek-ten de İnşaat Mühendisleri Odası SİM, Yetkin Mühendislik vb. gibi uygulamalarla, mesleki alanımızda yeni bir sayfa açmış, mesleğimizin sadece bugünü tanzim et-meyi değil, bugünden geleceği belirlemeyi amaç edinmiştir. Her yeni uygulamanın bir anlaşılma ve özümseme süreci vardır.

Bu noktaya ulaşana kadar yeniliklerin bazı tepkilerle karşılaşması, bazı hukuki so-runlar yaşaması ve konunun ilgililerinin yeniliği anlamaya çalışmak yerine, refleks olarak tepki göstermesi doğaldır.

Ancak ülkemiz 1999 depremleri ile asla gözardı edilmeyecek gerçeklerle yüz yüze kalmıştır. Yapı üretim sürecinde köklü değişikliğe gidilmesinin ertelenemez bir zorunluluk olduğu açığa çıkmıştır.

Mühendislik eğitimi ne yazık ki, daha çok politik nedenlerle açılan üniversitelerde liseden bozma binalarda, hocasız, laboratuarsız verilmekte, her yıl pek çok genç meslektaşımız yetersiz bilgi ve uygulama eksiklikleriyle iş hayatına atılmaktadır.

Pek çok projede ve uygulamada, mühendis imzası bir formaliteyi yerinde getirmek gibi algılanmakta, imzacılık’ pek çok kötülüğün tetikleyicisi olmaktadır.

Müteahhitlik tanımı ve işleyişi büyük bir soruna işaret etmektedir. Proje hazırlan-masından iş bitimine kadar süreç tamamen denetim dışıdır. Sağlıksız, güvenlikten yoksun binalar üretilmekte, hatalı hazırlanan projeler ve eksik yürütülen işler, aksak uygulamalar denetlenmemektedir.

Bütün bu işlerde mühendislerin imzasının olduğu, sorumluluk taşıdığı gerçeği de unutulmamalıdır. İnşaat Mühendisleri Odası yapı üretim sürecinde mühendislik hizmetinin alınmadığını ve mühendislik hizmetinin devrede olduğu işlerde de denetim yapılmadığını düşünmekte, çalışmalarına bu gerçek doğrultusunda yön vermektedir. Sorunların asıl kaynağı budur.

Odamız bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için, meslektaşların eğitimi ve serbest çalışan mühendislerin denetimi doğrultusundaki uygulamalara başlamıştır.

İnşaat Mühendisleri Odası mesleki alanlarını düzenleyen yönetmelikleri yasalar çerçevesinde hazırlamakta, uygulamayı da yine aynı yasalara dayanarak gerçek-leştirmektedir. İMO’yu harekete geçiren Türkiye gerçeği, depremlerle açığa çıkan kapkara tablo olmuştur.

Ülkemizin yüzde 96’sı deprem bölgesinde bulunmakta, nüfusumuzun yüzde 98’i değişik derecelerde deprem tehlikesi altında yaşamaktadır.

Konutlarımız depreme karşı güçlendirilmezse, yeni üretilen konutlar depreme daya-nıklı yapılmazsa, ilerde yaşanacak acılar yaşadığımız acıları aratacağı açıktır. Hatta bazen depreme bile hacet kalmadan binaların yıkıldığı, can ve mal kaybı yaşandığı bilinmektedir.

SİM uygulamasına karşı çıkanların depreme nasıl hazırlanılması gerektiğine, denetimsizliğin önüne nasıl geçileceğine, güvenli konutların nasıl üretileceğine dair herhangi bir önerisinin olmaması düşündürücüdür. İMO yapı üretim sürecinin denetimini istemekte, karşı çıkanlar ise denetim dışına çıkmayı amaç edinmektedir.

Bu uygulamanın zorlaştırıcı olduğu iddiasının arkasında, kolaycılık yatmaktadır. Oysa inşaat mühendisliği kolaycılığı, kestirmeciliği reddeden bir meslek olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, projesini hazırladığımız, inşasını yaptığımız konutlarda insan-lar yaşamaktadır.

Mevcut yasa ve yönetmeliklerin ihtiyacı karşılamadığı, mühendislik eğitiminin yetersiz kaldığı noktada toplumsal sorumluluk sahibi bir meslek odasının bu adımları atması doğru ve doğaldır. Doğal olmayan ve yanlış olan ise denetimsizliği savunmaktır.

Şu nokta artık iyice anlaşılmalıdır: İMO yapı denetim sürecinin ranta, ekonomik getiriye göre şekillenmesinin önüne geçecek, üretim sürecini insan odaklı ve güven-li, estetik hale getirecek uygulamalara devam edecektir.

Konuşmama son vermeden önce TUS ile ilgili ayrı SİM belgesi verilmesi uygulama-sını bu ay içerisinde başlatmayı planladığımızı da belirtmek istiyorum.

Konuşmamı tamamlıyor, toplantımıza başarılar diliyorum.

TürkiyeTRT’nin Kürtçe kanalı yayına başladı

Devletin resmi televizyonu olan TRT, 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren TRT 6 (TRT Şeş) kanalından resmi olarak Kürtçe yayına başladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kanalın açılışını Kürtçe “Hayırlı olsun” (TRT Şeş, li ser xere be) diye seslenerek yaptı.

7 üniversiteli genç doğalgaz kurbanı oldu

Ankara’da doğalgaz borusundan sızan karbon monoksit, yılbaşı gecesi Bilkent Üniversitesi’nde öğrenci olan 7 gencinin ölümüne neden oldu. Sabaha karşı meydana gelen olayda EGO’nun ihmalinin bulunduğu iddia ediliyor.

Rusya doğalgazı kesti

Rusya 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren borcunu ödemediği gerekçesiyle Uk-rayna’ya verdiği doğalgazı kesti. Bu karar, Türkiye’nin Rusya üzerinden aldığı doğalgaza da yansıdı. Türkiye’nin 2006’dan beri her ocak ayında yaşadığı doğal-gaz krizi bu yıl da yaşandı. Kriz anlaşmayla çözüldü.

Nazım Hikmet artık Türk vatandaşı!

1951 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarılan Nâzım Hikmet, 58 yıl aradan sonra 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden ‘resmen’ Türk vatandaşı oldu.

Ergenekon’da 10. dalga

Erkenekon soruşturmasının 10 Ocak 2009 tarihli 10. dalgasında eski YÖK Baş-kanı Kemal Gürüz, eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç ve Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün de aralarında bulunduğu, 40’a yakın kişi gözaltına alındı. Toplam 12 ilde yapılan operasyonda Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evi ve eski İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın İstek Vakfı ile Yeditepe Üniversitesi’nde arama yapıldı.

Ergenekon’da 11. dalga

Ergenekon soruşturması kapsamında 22 Ocak 2009 tarihinde Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek ve bazı sendika yöneticileri “11. dalga” kapsamında gözaltına alındı.

Çığ faciası:10 ölü

Trabzon Tenis Dağcılık Kayak Kulübü’ne üye 18 dağcı, 25 Ocak 2009 Pazar günü Zigana Dağı’nda yürüyüş yaparken çığ altında kaldı. 10 dağcı yaşamını kaybetti.

Dünyaİsrail saldırılarında 1300 kişi hayatını kaybetti

İsrail, Filistin’in Gazze Şeridi’ne 27 Aralık 2008’de saldırı başlattı. 22 gün boyunca aralıksız devam eden saldırılar sonucunda 1300 kişi yaşamını yitirdi, 5 bin 300 kişi yaralandı. Saldırılarda yaşamını yitirenlerin 410’u çocuk, 108’i kadındı.

Kahraman pilot 160 kişiyi kurtardı

ABD’nin New York kentinden, Kuzey Carolina eyaletinin Charlotte şehrine gi-den, 155 yolcu ve 5 mürettebatı taşıyan Airbus 320 tipi uçağın pilotu, zorunlu iniş yapması gereken uçağı kent merkezinden geçen Hudson Nehri’ne indirdi. Uçağın pilotu 58 yaşındaki Chesley B. ‘Sully’ Sullenberger, 160 kişinin yaşamı-nı kurtarmayı başardığı için kahraman ilan edildi.

Barack Obama göreve başladı

ABD’nin ilk siyahi başkanı Barack Obama, 20 Ocak 2009’da yemin ederek göreve başladı.

Tayland’da yeni yıl faciası

Tayland’ın başkenti Bangkok’ta yeni yıl kutlamaları sırasında bir gece kulübün-de gece yarısından hemen sonra çıkan yangında 59 kişi öldü, 200’den fazla kişi yaralandı. Havai fişeklerin yangına yol açtığı sanılıyor

Dünyanın en yaşlısı öldü

Dünyanın en yaşlı kişisi olarak bilinen 115 yaşındaki Portekizli Maria de Jesus, hastaneye kaldırılırken ambulansta yaşamını yitirdi.

Alüminyum devi 15 bin kişiyi işten çıkardı

ABD’nin en büyük alüminyum üreticisi Alcoa 7 Ocak 2009’da yaptığı açıkla-mada, 15 bin çalışanın işine son verildiğini açıkladı.

Ekonomi385 bin işsiz daha

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’deki işsiz sayısı 2.7 milyona yaklaştı ve işsizlik oranı yüzde 9.7’den yüzde 10.9’a yükseldi. Küresel krizin etkisini yoğun şekilde hissettirdiği eylül-ekim-kasım dahil son bir yılda işini kaybedenlerin sayısı 458 bine ulaştı. Ancak yeniden işe girenleri hesaba katınca işsizler ordusu 385 bin kişi arttı.

Geçen Ayın PanoramasıGeçen Ayın Panoraması

1 Şubat 2009 11

Page 12: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

Ankara Şube Başkanı Nevzat Ersan Teknik Güç’ün soruları-nı yanıtladı

Ankara’nın en belirgin alt yapı sorunları neler-dir?

Ankara’nın alt yapı sorunları denince akla ulaşım, su, kanalizasyon, elektrik, doğalgaz ve imar planlaması gelmektedir. Ankara, Türkiye’nin Başkenti olmasına rağmen maalesef bu sorunlar artarak devam etmek-tedir. Bunun en büyük nedeni, kentin kapsamlı ve kalıcı bir master planının olmayışı; olan bazı plan-ların ise günü kurtarma adına hayata geçirilemeyişi veya geçirilmek istenmeyişidir. Şayet uzun vadeli bir ulaşım master planı olmuş olsaydı, bu plan hayata geçirilerek şehir içi ulaşım toplu taşımacılıkla (metro gibi) çözülür, kentin her bir meydanı birer katlı kavşak haline getirilerek çözülmeye çalışılmazdı. Şehir içi tra-fiğinin otobana dönüştürülmesine, meydanların yok edilmesine, araçların şehir merkezine ulaşmasının bu kadar cazip hale getirilmesine müsaade edilmez, şehir merkezi yayarlın kolaylıkla dolaşabileceği, yaya ağır-lıklı meydanlarıyla, alanlarıyla çağdaş bir kent merkezi olurdu. Bugün bunların hiçbirini Ankara’da görmek mümkün olmamaktadır.

Şehir içme suyu şebekesinin birçok bölgede eski ve yıpranmış olması nedeniyle şebeke su kaybının yüzde 40’lara ulaştığı ve bu bölgelerde kanalizasyon suyunun şebeke suyuna karıştığı belirtilmektedir. Ankara gibi bir başkentin kanalizasyon ve yağmur suyu hattının plansız projesiz bir şekilde günü kurtarma adına sürek-li kazılarak sokak bazında yenilenmesi; imar planla-rında parsel ve ada bazında yapılan imar değişiklikleri nedeniyle yoğunluğun artmasıyla eski hatların bu yoğunluğu taşıyamamasından kaynaklanmaktadır. Bu durum zaman zaman binaların bodrum katlarını ve giriş dairelerini su basmasıyla ortaya çıkmaktadır.

Elektrik şebeke tesisatları halen kısmen yer altına alınmaktadır. Şehir merkezinin sokak ve caddelerinin her gün bir nedenle kazıldığını görmek mümkündür. Değişik kurumların altyapı çalışmaları birbirinden habersiz ve koordinesiz sürdürülmekte, günlük arıza-ları gidermek ve anlık çözümlerle geçiştirilmek üzere çalışma yapılmaktadır. Bütün bunlar çağdaş kentleşme süreçlerine yakışmayan yerel yönetim anlayışlarının, kent yapısını getirdikleri konumu göstermektedir.

Ulaşım politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ankara’da bugün için kalıcı bir ulaşım master planının olmaması, kentteki ulaşım politikasını belirleyen en önemli etkendir. Bir kentin ulaşım ana planı, o kentin mekansal yapımını tamamlayan nazım plana uyum-lu olmak ve paralellik göstermek durumundadır. Bu uyum ve paralellik sağlanmadığı durumlarda, nazım planın uygulanması sonucu kentsel gelişimin getirdiği sıkıntılar çoğu kez altyapı eksikliği olarak tanımlan-maktadır. Bunun aşılması için de yeni yol bağlantı-larının açılması, yol genişletmeleri vb. gibi çözümler bulunmakta, bu çözümlerle de sorun aşılamadığında trafik idaresi yöntemlerine (trafik ışıkları, tek yönlü yol uygulamaları vb. gibi) başvurulmaktadır. Halbuki gelişmiş ülkelerde bireysel ulaşımın bu karşı konulmaz yükselişine karşın toplu taşımacılık politikaları öne çıkarılmaktadır. Çünkü yük ve yolcu taşımacılığındaki talepler ve sorunları, tüm ulaşım türlerini kapsayan toplu taşımacılığı birincil kılan yatırım politikalarıyla çözmek gerekmektedir. Bunun için de, ulaşım politika-ları çağdaş yaklaşımlar içermelidir.

Kısaca özetlediğimiz gibi, çağdaş bir kent için ulaşım politikası adına Ankara’da yerel yönetimlerce uygu-lanan bir kent politikası görmek maalesef mümkün değildir. Çünkü Ankara’da, 15 yıldır toplu taşımacılık adına hiçbir şey yapılmadığı gibi kent merkezi katlı kavşaklarla otobana çevrilmiş, bütün araçların kent merkezine kolaylıkla ulaşması adına yol genişletmeleri yapılmış ve yaya olarak kentte yaşamak imkansız bir hal almıştır.

Bütün bunlar yerel yönetimlerce uygulanan ulaşım politikalarının yanlışlığını göstermeye yetmektedir. Kent nazım planı ile bütünleşik olarak hazırlanmış kentsel ulaşım planı olmadan herhangi bir ulaşım türünü seçmek, kalıcı bir ulaşım yatırımına girişmek ve ona öncelik vermek kente ve kentliye karşı işlenen bir suçtur.

Kentleşme politikalarına ilişikin görüşleriniz nelerdir?

Kentleşme politikaları altyapı ve ulaşım politikalarıyla birlikte düşünülen ve hayata geçirilen politikalardır. Bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Yuka-rıda altyapı ve ulaşım politikalarına kısaca değindik. Bunlara ek olarak kentleşme politikaları içerisinde değinmediğimiz kentsel dönüşüm ve imar politikaları-na değinmek istiyorum. Kentsel dönüşüm politikaları bugün için rantsal dönüşüm politikaları halini almıştır. Kentsel dönüşümün, amacına uygun olarak ve yörede oturan halkın istek ve talepleri doğrultusunda yapıl-ması halinde, sosyal ve mekansal bir ihtiyaç olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Bu amaçlar doğrultu-sunda oluşturulmaları halinde kente ve kentliye yarar sağlayan projeler olabilirler.

Kentleşme politikalarında diğer bir önemli husus, imar planlarıdır. Kentin özelinde ve bölgesel olarak yapılan imar planları sonrası ada ve parsel bazında yapılan kişiye özel plan tadi-latları her konumuyla kente ve kentliye yapılan en büyük saygısızlıktır. Bunun örneklerini kentin her bölgesinde görmek mümkündür. Bu görüntüler kentin siluetini değiştirmekte, kentin dokusunu derin bir biçimde tahrip etmektedir.

İMO Ankara Şube üyeleri Ankara yerelinde mesleki olarak ne tür sorunlarla karşılaşıyorlar?

İşsizlik meslektaşlarımızın genel sorunudur. İşi olan üyelerimiz dahi her an işten çıkartılma endişesi ile çalışma şartları konusunda pazarlık yapma şan-sı olmadan, SSK primleri bile yatırılma-dan çalıştırılmaktadırlar. Yeni mezun-lara deneyim sağlayacak iş imkanları yoktur, bu nedenle farklı sektörlerde iş arayışlarına girmişlerdir.

Uygulamaya yönelik kendi işini kurmuş üyelerimiz, müteahhitlere daha çok imkan sağlayan ve yüklenici farkını oturtamamış piyasada, haksız rekabetlerle ayakta durmaya çalışmaktadır. Yabancı girişimciler-le aynı, hatta daha zor şartların yaratıldığı çalışma ortamlarında kendilerine çalışma alanları bulmak için sonuçsuz mücadeleler içersindedirler.

Proje firmaları azalan iş potansiyelinin yanında bir de mimarlardan yaptıkları projelerin ücretlerini alama-maktadırlar. Rekabet ortamında projecilik hizmet bedelleri çok düşmüş, fatura denetiminin kaldırılma-sının zamanında çok işine yarayan proje tekelini eline almış bürolar dahi şimdi ayakta kalabilmek adına, yok parasına hizmet üretmek zorunda kalmışlardır. Artık ucuz iş gücüne yönelinmekte, böylelikle de kaliteli iş üretimi yapacak üyelerden alınacak hizmetlere ulaşıla-mamaktadır.

Ankara geneli, Yapı Denetim Yönetmeliği kapsamında bir bölge olması nedeni ile; bölge genelinde faaliyet gösteren yapı denetim firmalarında çalışan inşaat mühendisleri düşük ücretlerle, iş güvencesiz çalıştırıl-makla kalmayıp, paraları da ödenmeden işlerine son verilmektedir. Çoğu denetim görevlisi meslektaşımız, denetledikleri işleri görmeden hazırlanan raporlara imza atmak zorunda kalmışlardır. Zira denetleye-cekleri yerlere gitmek için yapı denetim kuruluşları herhangi bir ödeme yapmamakta, aldıkları ücretler yol paralarına bile yetmemektedir. Asıl denetim ve yaptı-rım gücünü ellerinde tutması gereken meslektaşları-mız, yasal haklarını bile arayamaz durumdadırlar. Yeni mezun, emekli veya işsizlik nedeni ile mecbur kalarak bu sektöre yönelen üyelerimiz, yapı denetim kuruluş-larının üzerlerinden para kazanarak kullanıp attıkları bir araç durumuna getirilmişlerdir.

Kamu kurumlarında geçici statüde çalışan inşaat mühendisleri kadro alamamakta, fakat bununla bir-likte kadrolulara yüklenmeyen sorumluluklar altında ezilmektedirler. Kamu personeli de harcırahlarının az olması ile ilgili sorunlar yaşamaktadır.

Kamu İhale Kanunu hükümleri de mühendislerin önünde ciddi engeller oluşturmaktadır.

Temsilciliklerde ne tür sorunlar yaşanıyor?

Serbest çalışan inşaat mühendisleri proje fiyatlarının piyasada meslektaşlar arasındaki rekabetten dolayı çok kırılmasından rahatsızlık duymaktadırlar. Piyasada işin çok az olduğu, yapılan işlerde ödemelerin sorunlu olduğu bilinmektedir. Bunun yanında, çeşitli firmala-rın bünyesinde çalışan inşaat mühendislerinin ma-aşlarının çok düşük ve ödemelerinin sorunlu olduğu, SSK primlerinin yatırılmadığı gibi bilgiler de bizlere ulaşmaktadır.

İMO Şubeleri

Ankara ŞubesiŞubenin Kuruluş Tarihi : 1977

Şube üye sayısı : 19.460

Dönemi : 18. Dönem

Şubeye Bağlı Temsilcilikler: Afyon, Bartın, Bolu, Çorum, Düzce, Kayseri, Kırşehir, Karadeniz Ereğli, Karabük, Kastamonu, Kırıkkale, Nevşehir, Sivas, Zonguldak

12 1 Şubat 2009

Page 13: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

İMO KİK’teki değişikliğin iptalini istedi

Kamu İhale Yasası’nın doğuracağı sorunlar nedeniyle yasa gündeme geldiğinden bu yana çeşitli girişimlerde bulunan İnşaat Mühendisleri Odası son olarak CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay’ı ziyaret ederek CHP’nin yasaya itiraz için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasını istedi.

İMO Yönetim Kurulu’ndan oluşan bir heyet, CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay’ı ziyaret ederek Ana Muhalefet Partisi olan CHP’nin Kamu İhale Yasası’nı (KİK) Anayasa Mahkemesi’ne götürmesi gerektiğini söyledi.

İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Züber Akgöl, Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Bakır ve İMO Genel Sekreter Yar-dımcısı Gülsüm Sönmez’den oluşan heyet, 26 Aralık 2008 tarihinde Hakkı Süha Okay’ı Meclis’teki makamında ziyaret etti.

İMO’nun KİK’le ilgili hazırladığı dosyayı Okay’a sunan heyet, yasanın yürürlüğe girmesi durumunda kamu ihale sisteminde yaşanacak olumsuzlukları anlattı ve CHP’nin bir an evvel yasa iptali için gerekli girişimlerde bulunmasını istedi.

İMO heyeti, Odaların bilimsel verileri referans alarak faaliyetlerini sürdürdüğü-nü ancak siyasi iktidarın ve siyasi partilerin Odaların çalışmalarından yeterince faydalanmadığını belirtti.

Toplumsal faydayı gözeterek Kamu İhale Yasası’na muhalefet ettiklerini söyleyen heyet, ülkenin gelişimi, kamusal hizmetlerin sorunsuz yürütülmesi için bilgi, deneyim ve önerilerini siyasi partilerle paylaşmak istediklerini ifade etti.

Okay ise Odalarla siyasi partilerin iç içe olması gerektiğini belirterek partilerin bi-rikimli insanlarla siyaseti geliştirmeleri gerektiğini söyledi. Okay, İMO tarafından hazırlanan dosyayı inceleyeceğini ve gerekli girişimlerde bulunacağını kaydetti.

Okay’a sunulan dosya, yasanın Anayasa’ya aykırı yönlerini, sık sık değişiklik geçiren yasanın son dönemlerdeki değişiklik tarihlerini, yasayla ilgili İMO’nun değerlendirmeleri ve basında çıkan ilgili haber metinlerini içeriyor.

TMH’nın yeni sayısı çıktıTürkiye Mühendislik Haberleri dergimizin 452. sayısı yayınlan-dı. “Meslekte 40 Yılını Dolduran Üyelerimiz” başlığıyla çıkan dergimizin bu sayısında mesleğe 1968 yılında başlayan üyelerimi-zin öz geçmişlerinin yanı sıra, “Barajlar ve Hidroelektrik Sant-rallerin Nehir Ekolojisi Üzerinde Oluşturduğu Etkiler”, “Dolgu Duvarların Betonarme Taşıyıcı Sistem Performansına Etkisi” ve “Altyapı Özelleştirmelerine Karşı Bir Görüş” makalelerine yer veriliyor.

Derginin “Odadan Haberler” başlığında ise “Yapı üretim süreci ranta değil, insan odaklı olmalıdır” adlı basın açıklaması ile “Fatura denetimi uygulamala-rıyla ilgili Serdar Harp’in yaptığı açıklama”, “8. Ulaştırma Kongre-si”, “Uluslararası Yapılarda Kim-yasal Katkılar 3. Sempozyumu ve Sergisi” haberleri yer alıyor.

Ayrıca, proje çizim işlerinin (özellikle proje müellifi ve tu-s‘un ayrı ayrı kişiler olmasından sonra) tekelleştiği, gerek merkez gerek ilçe belediyelerinde ruh-sat işlerinin çok ağır bir şekilde işlediği açıkça önümüzde duran gerçeklerdir.

Birçok kasaba belediyelerinin projelerde oda vizesi istememeleri, ilçe belediyeliklerinin projelerinde hiçbir şekilde imar kanuna uyulmaması gibi etken-lerin yanında; resmi kurumlarda yeteri kadar mühendis bulunmamasından dolayı işlerin oldukça yoğun olması ve teknik personel eksikliği ile merkez belediyesinde çalışan arkadaşlarımızın ücretlerinin az, işlerinin çok yoğun olması da en çok kar-şılaştığımız sorunlar arasındadır.

Önümüzdeki dönem için ne tür plan ve projeleriniz bulunuyor?

İMO Ankara Şubesi olarak önümüzdeki dönemdeki plan ve projelerimizi kısa ve uzun vadeliler olarak ayırmamız gerekiyor. Kısa vadede önümüzde duran en önemli iki olgu yerel seçimler ve Dünya Su Forumu. Yerel seçimler konusunda çalışmalarımız Ankaram Platformu çerçevesinde şekilleniyor ve Ankaram Plat-formu’nun dönem sözcüsüyüz. Ankara’da sivil muhalefetin yıllardır sesi olan, 70 kadar meslek odası, demokratik kitle örgütü ve dernekten oluşan bir yapılanma Ankaram Platformu. Ankaram platformu’nda hedefimiz, tüm Ankaralılara, özel olarak da belediye hizmetlerinden mahrum ve mağdur olan Ankaralı yoksul halka ulaşmak.

Dünya su forumu konusunda ise TMMOB Ankara İl koordinasyon Kurulu’nun Alternatif Su Forumu ile ilgili çalışmalarını eşgüdümlü olarak götürüyoruz. Dünya su forumu esasen uzun zamandır gündemimizde. Suyun özelleştirilmesinin mak-yajlı yüzü olan dünya su forumunun politikaları bir süredir Ankara’da da uygula-nıyor ve bu uygulamalara karşı Ankara’da sürdürdüğümüz su hakkı mücadelesi ve sekretaryasını yaptığımız su hakkı girişimi, esasen dünya su forumunun politika-larının yarattığı tahribat üzerinde yürüyor.

Gündem genel olarak kısa vadeli ve üzerine çok yoğunlaşılmış çalışmaları içeriyor. Uzun vadede ise önümüzde üyelerimizin mesleki bilgisi ve meslek kimliği üzerine yapılacak çalışmalar duruyor.

Ankara Şube, Ankara ile birlikte toplam 15 ili kapsıyor. Yönetime ilk geldiğimizde önümüzdeki en büyük sorun temsilciliklerdeki üyelerimize SİM yönetmeliğince uygulanması gereken miktarda ve kalitede meslek içi eğitimi ulaştırmaktı. Bunu e-seminer adını verdiğimiz internet canlı yayıncılığı ile çözdük, şu anda ise birebir eğitimleri ve kursları yaygınlaştırmak ve mesleki uygulama alanlarının her birinde bir kurs yapmayı hedefliyoruz. Aynı zamanda yapı uygulama alanında değişik dü-zeylerde kurslar yapmak hedefindeyiz. Hedeflerimiz arasında piyasada kullanılan paket programlarla ilgili eğitim yapmak da var. Kriz şartları göz önüne alınarak bu eğitimlerden odaya herhangi bir gelir beklemediğimizi de belirtmek gerek.

Bir diğer uzun vadeli hedefimiz ise mühendislerin mesleki kimliği ve özlük hakları üzerine yapılacak bir çalışma ve örgütlenme. Yeni liberal politikaların uygulanma-ya başlaması ve 1980 sonrası ülkede sürdürülen eğitim politikaları sonucunda kal-kınmanın baş yapı taşı olan mühendis kavramının içi oyulmaya başladı ve bugün baktığımızda, mühendislerin hali çok da iç açıcı değil. Bunun üstüne bir de kriz şartları eklenince binlerce mühendis çok düşük gelirle ya da işsiz olarak hayatını idame etmeye çalışıyor. Mühendislerin özlük hakları ile ilgili çalışmalar yıllardır zaten oda çevresinde yapılıyor, bunu bir adım daha ileri taşıyarak ücretli çalışan ve işsiz mühendislere yönelik bir çalışma başlattık. Mühendislerin hakları üzerine bir birliktelik alanı var edeceğimizi düşünüyoruz.

Yerel seçim startı verilmiş durumda, İMO Ankara Şubesi’nin yerel seçim-lerden ve yerel yöneticilerden beklentileri nelerdir?

Biz, yaklaşık 20 bin üyesi olan bir meslek örgütü olduğumuz gibi aynı zamanda kentine ve ülkesine duyarlı bir demokratik kitle örgütü olmaya da çalışıyoruz. Bu çerçevede, yukarıda da söylediğimiz gibi kentte faaliyet gösteren ve 70 kadar örgütün üyesi bulunduğu Ankaram Platformu’nun sözcülüğünü yürütüyoruz. Bu gibi platformlarda dile getirdiğimiz üzere Ankara’nın, son 15 yılına damga vuran gerici ve piyasacı yönetim anlayışından bir an önce kurtarılması gerektiği fikrin-deyiz. Bunun yerine, toplumsal yarar ve sosyal adalet ilkesinin egemen kılınacağı, kamu yararının en öncelikli tercih kabul edileceği bir sosyal belediyecilik istiyoruz. Saydam, açık ve katılımcı bir yönetim biçimini benimseyen, demokratik kitle örgütleri ve meslek odaları ile çatışmayan, tam tersine bu kurumlarla yönetim süreçlerinde ortak bir dayanışma ve fikir alışverişi geliştirebilen bir yerel yönetim anlayışı bekliyoruz.

Belediyeyi hem idari hem de sosyal anlamda bir kamu kurumu olarak gören ve be-lediye birimlerinin özelleştirilerek şirketleştirilmesine fırsat sunmayan, sadece kent halkı ile değil kendi çalışanları ile de barışık bir yönetim istiyoruz. Böyle bir yerel yönetim anlayışının şu dönemde sadece Ankara için değil tüm Türkiye için önemli ölçüde örnek oluşturacak yeni bir zihniyetin göstergesi olacağı inancıyla talep-lerimizi sıralıyoruz. Bu çerçevede, hem genel bir yerel yönetim fikriyatı üzerine hem de Ankara’nın güncel ve somut sorunları üzerine mücadelemizi sürdürüyor, sesimizi yükseltmeye devam ediyoruz.

1 Şubat 2009 13

Page 14: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

14 1 Şubat 2009

2009 Yılı Bütçesi Yasa Tasarısı’nın TBMM Genel Ku-rulu’nda görüşüldüğü günlerde DİSK, KESK, TMMOB ve TTB çeşitli eylemler düzenleyerek yasa tasarısını protesto etti.

Örgütler, 26 Aralık 2008 Cuma günü saat 12:30’da TBMM Dikmen Kapısı önünde kitlesel basın açıkla-ması, 27 Aralık 2008 Cumartesi günü akşamı da birçok ilde meşaleli yürüyüşler düzenledi. Mersin ve Niğde’de polis yürüyüşçülere saldırırken, Mersin’de 8 kişi gözal-tına alındı.

Krize, yoksulluğa, işten atmalara, bütçeye ve AKP’nin politikalarına karşı tepki göstermek amacıyla TBMM Dikmen Kapısı önünde düzenlenen basın açıklama-sına, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve çok sayıda TMMOB üyesi katıldı. “IMF’ye değil, emekçiye bütçe”, “Zam, zulüm, işkence işte AKP”, sloganlarının atıldığı eylemde, dört örgüt adına ortak basın açıklamasını KESK Genel Başkanı Sami Evren yaptı.

Sami Evren, “serbest piyasa” mantığının, küresel eko-nominin OECD gibi kurumlar tarafından da tartışıl-maya başlandığını ancak hükümetin 6 yıldır sürdürdü-ğü bütçe mantığını bir kez daha tekrarladığını belirtti. Evren, 2009 yılı bütçesinin “piyasa dostu” bir karakter taşıdığını, bu açıklamanın bizzat Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’nın ağzından dile getirildiğini söyledi.

2009 yılı bütçesinin militarist ve anti demokratik ol-duğunu kaydeden Evren, bütçeden aslan payının yine savunma ve güvenlik giderlerine ayrıldığına dikkat çekti. Bütçenin emek düşmanı olduğunu söyleyen Evren, “Piyasa Dostu, Militer, Emekçi Düşmanı, Ha-yalperest Bütçeye Hayır!’ diyoruz. 2009 bütçesi, krizin faturasının emekçilere, yoksul halka kesilmesidir. 29 Kasım mitingimizde de belirttiğimiz gibi biz emekçiler bu krizin bedelini ödemeyeceğiz, size ödeteceğiz, biz bu krizi ‘milletçe göğüslemeyeceğiz’! Varın sizler, krizi yaratanlar göğüsleyin.” dedi.

Çalışanların meşaleli yürüyüşüne polis saldırısıTMMOB, KESK, DİSK ve TTB, 2009 yılı bütçesine karşı ikinci eylemini 27 Aralık Cumartesi akşamı tüm

Türkiye’de meşalelerle sokağa çıkarak gerçek-leştirdi. Yürüyüşe tüm illerde geniş katılım sağlandı. TMMOB Yönetim Kurulu Baş-kanı Mehmet Soğancı Ankara’da, DİSK, KESK ve TTB Başkanları da İstanbul’da yürüyüşe katıldı. Mersin ve Niğ-de’de polis yürüyüşçüle-re saldırırken, Mersin’de 8 kişi gözaltına alındı.

Ankara

Ankara’da saat 17:00’da Yüksel Caddesi’nde top-lanılarak “Zam, zulüm, işkence işte AKP”, “Kri-zin yükü patronlara”, “İnsanca yaşamak isti-yoruz”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz”, “Savaşa değil, emekçiye bütçe” sloganlarıyla Sakarya Caddesi’ne yüründü. Sakarya Caddesi’nde ortak açıklamayı TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı yaptı.

İstanbul

İstanbul’da saat 18:00’de Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen emek örgütleri meşalelerle İstiklal Caddesi üzerinden Galatasaray Meydanı’na yürümek istedi. Polis İstiklal Caddesi girişine barikat kurarken, kitle örgütleri yürümekte kararlı olduklarını bildirdi. Yaklaşık 4 bin kişinin barikat önündeki kararlı duruşu sonrasında, polis barikatı açmak zorunda kaldı. Yü-rüyüş Galatasaray Meydanı’nda KESK Genel Başkanı Sami Evren tarafından yapılan basın açıklamasıyla sona erdi.

Mersin

Saat 17.00’da 500’e yakın kişi Eğitim-Sen Mersin Şube Binası önünde toplandı. Basın açıklaması yapmak için Taşbina önüne yürümek isteyen eylemcilerin önü polis barikatlarıyla kesildi. Saat 17.00’den sonra eylem yapmanın yasak olduğunu iddia eden polis, yürüyüşe

izin vermeyeceğini açık-ladı. Polis, görüşmelerin sürdüğü sırada sendika binasına gelmeye çalışan bir gruba saldırarak, 8 kişiyi gözaltına aldı.

İzmir

İzmir’de saat 17:00’da Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi önünde toplanan emekçiler İzmir Büyük-şehir Belediyesi Binası’na kadar meşalelerle yürüdü. Basın açıklamasını KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü BES İz-mir Şube Başkanı Ramiz

Sağlam okudu. İzmir’deki eyleme TMMOB İKK da geniş katılım sağladı.

Adana

Adanalı emekçiler saat 17.00’da 5 Ocak Meydanı’ndan meşalelerle İnönü Parkı’na yürüdü.

Batman

Batman’da saat 18.30’da Eğitim-Sen’in önünde me-şalelerle başlayan yürüyüş AKP İl Binası önünde son buldu.

Bursa

Saat 16:30’da Timurtaş Paşa otobüs durağında topla-nan emekçiler buradan ellerinde meşalelerle Büyükşe-hir Belediyesi önüne yürüdüler ve bir basın açıklaması yaptılar.

Edirne

Edirne’de, DİSK Trakya Bölge Temsilciliği öncülü-ğünde Antik Park’ta toplanan yaklaşık 150-200 kişi, sloganlarla bütçe tasarısını protesto ettiler. .

Eskişehir

Eskişehir ’de Yediler Parkı’nda toplanan emekçiler buradan Adalar Migros önüne yürüdüler ve bir basın açıklaması yaptılar.

Kırklareli

Kırklareli’nde, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB üyeleri öğretmenevi önünde toplandı. Polis burada da, izin almadıkları gerekçesiyle grubun yürüyüşüne izin ver-medi. Daha sonra emniyet yetkilileriyle görüşen grup üyelerine yürüyüş için izin verildi.

Trabzon

Trabzon’da çalışanlar Merkez Postane’den Meydan Parkı’na kadar yürüyüş düzenledi. Meydan Parkı’nda yapılan açıklamanın ardından eylem sona erdi.

Van

Van’da, Mavi Plaza İş Merkezi önünde toplanan DİSK, KESK, TMMOB ve TTB üyeleri, ellerindeki meşaleler-le Sanat Sokağı’na kadar yürüdü.

Çalışanlar: “IMF’ye değil, emekçiye bütçe”

İMO 41. Dönem Onur Kurulu 5 Eylül 2008 Cuma günü düzenlediği 3 nolu toplantıda Kurula sevk edilen üyelerin dosyalarını görüşüp karara bağladı. Kurul, Semih Tezcan’a bir ay, Ali Ömer Aslan’a ise iki ay meslekten men cezası verdi.

Kurulun, Semih Tezcan’la ilgili kararı şöyle: “…Dos-yadaki belgeler ile üyenin yazılı savunmasını değerlen-diren Kurulumuz; Semih Tezcan’ın bu davranışının, TMMOB Disiplin Yönetmeliğinin 3. maddesindeki, ‘meslekle ilgili işlerde gerek kasten gerekse ihmal göstermek suretiyle akdettiği sözleşmelere uymayan, meslek, şeref ve

haysiyetiyle bağdaşmayan, hareketlerde’ bulunma fiilini oluşturduğu kanaatine vardığından adı geçen üyenin TMMOB Disiplin Yönetmeliğinin 9 (b) maddesi uya-rınca 1 (bir) ay süreyle meslek uygulamasından yasaklanmasına karar vermiştir”

Kurulun, Ali Ömer Aslan’la ilgili kararında ise şu ifadelere yer verildi: “…Soruşturma dosyasındaki belge ve bilgileri değerlendiren kurulumuz, yazılı savunmasındaki beyanını da dikkate alarak, üyenin bu davranışının, TMMOB Disiplin Yönetmeliğinin 3. maddesindeki, ‘meslekle ilgili işlerde gerek kasten gerekse

ihmal göstermek suretiyle akdettiği sözleşmelere uymayan, meslek, şeref ve haysiyetiyle bağdaşmayan, hareketler-de’ bulunma fiili ile aynı yönetmeliğin 8. maddesindeki ‘mühendislik mimarlık işlerini ilgilendiren projelerde, bir mühendis ya da mimar tarafından ya da sorumluluğunda yapılması gereken, ancak yetkisiz kişilerce yapılan projelere imza atmak ya da attırmak, imzacılık yapmak.’ bulunma fiilini oluşturduğu kanaatine varmış olup, 12181 sicil nolu üye Ali Ömer Aslan’ın TMMOB Disiplin Yönet-meliğinin 8 (f) ve 9 (b) maddelerine göre 2 (iki) ay süreyle meslek uygulamasından yasaklanmasına, karar vermiştir.”

Onur Kurulu Kararları

Page 15: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

1 Şubat 2009 15

Necati Özken

130 sicil no’lu üyemiz 1331 yılında Romanya‘da doğdu, 1941 yılında Yük-sek Mühendis Mektebi‘n-

den mezun oldu. 04.01.2008 tarihinde vefat etti.

Cüneyt Besim Akova

456 sicil no’lu üyemiz 1337 yılında İstanbul‘-da doğdu, 1946 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

28.02.2008 tarihinde vefat etti.

Armağan Sökmen

535 sicil no’lu üyemiz 1924 yılında Denizli‘-de doğdu, 1952 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

08.04.2008 tarihinde vefat etti.

Haldun Yaşaroğlu

628 sicil no’lu üyemiz 1920 yılında İstanbul‘da doğdu, 1946 yılında İTÜ-‘den mezun oldu. 2008

yılında vefat etti.

Cavit Mutuş

994 sicil no’lu üyemiz 1927 yılında Samsun‘-da doğdu, 1950 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

26.02.2008 tarihinde vefat etti.

Osman Akman

1281 sicil no’lu üyemiz 1935 yılında İstanbul‘-da doğdu, 1944 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

29.05.2008 tarihinde vefat etti.

Necati Acun

1411 sicil no’lu üyemiz 1918 yılında İstanbul‘da doğdu, 1943 yılında Berlin Teknik Üniversitesi‘nden mezun oldu. 14.02.2008

tarihinde vefat etti.

Eflatun Aydın Taşbaş

2641 sicil no’lu üyemiz 1933 yılında Konya‘da doğdu, 1956 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

25.01.2008 tarihinde vefat etti.

Fahrettin Zaim

2829 sicil no’lu üyemiz 1340 yılında Ankara‘-da doğdu, 1889 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

12.04.2008 tarihinde vefat etti.

Melih Hatapkapulu

3649 sicil no’lu üyemiz 1933 yılında İstanbul‘da doğdu, 1958 yılında Uni-versity of Michigan‘ndan mezun oldu. 16.03.2008

tarihinde vefat etti.

İstemi Ünsal

3961 sicil no’lu üyemiz 1937 yılında İstanbul‘-da doğdu, 1961 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

03.01.2008 tarihinde vefat etti.

İbrahim Mansuroğlu

5538 sicil no’lu üyemiz 1944 yılında Hatay‘da doğdu, 1967 yılında Yıldız Teknik’den mezun oldu.

02.02.2008 tarihinde vefat etti.

Abdullah Yalım

5749 sicil no’lu üyemiz 1943 yılında Gilissina‘-da doğdu, 1968 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

12.06.2008 tarihinde vefat etti.

Cevdet Ertuğrul

8693 sicil no’lu üyemiz 1949 yılında Çanakkale‘de doğdu, 1972 yılında İDM-MA Kadıköy MYO‘dan mezun oldu. 24.04.2008

tarihinde vefat etti.

Fevzi Eraslan

8960 sicil no’lu üyemiz 1947 yılında Elazığ‘da doğdu, 1972 yılında EDMMA‘dan mezun oldu.

06.02.2008 tarihinde vefat etti.

Mustafa Oğuz

10000 sicil no’lu üyemiz 1950 yılında Isparta‘-da doğdu, 1972 yılında ODTÜ‘den mezun oldu. 01.12.2007 tarihinde vefat

etti.

Nihat Tevrüz

10230 sicil no’lu üyemiz 1947 yılında Sivas‘ta doğ-du, 1973 yılında İTÜ‘den mezun oldu. 16.01.2008

tarihinde vefat etti.

Ahmet Kuloğlu

10276 sicil no’lu üyemiz 1945 yılında Kayseri‘de doğdu, 1973 yılında İDM-MA Işık MYO‘dan mezun

oldu. 10.01.2008 tarihinde vefat etti.

Harun Reşit Dayıoğlu

10361 sicil no’lu üyemiz 1940 yılında Afyon‘da doğdu, 1973 yılında İDM-MA Işık MYO‘dan mezun

oldu. 14.03.2008 tarihinde vefat etti.

Erdal Arat

11077 sicil no’lu üyemiz 1948 yılında Erzurum‘da doğdu, 1973 yılında İDM-MA Işık MYO‘dan mezun

oldu. 30.05.2008 tarihinde vefat etti.

Berksan Berksü

11952 sicil no’lu üyemiz 1942 yılında İstanbul‘da doğdu, 1973 yılında İDM-MA Işık MYO‘dan mezun oldu. 15.02.2008 tarihinde vefat etti.

Ayhan C. Akgün

11969 sicil no’lu üyemiz 1934 yılında İstanbul‘-da doğdu, 1973 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

28.01.2008 tarihinde vefat etti.

Abdullah Safi Uçkan

12644 sicil no’lu üyemiz 1948 yılında Çorum‘da doğdu, 1972 yılında İDM-MA Işık MYO‘dan mezun

oldu. 29.05.2008 tarihinde vefat etti.

Mustafa Uğursal

12680 sicil no’lu üyemiz 1945 yılında Nazilli‘de doğdu, 1974 yılında EÇÜM BFYO‘dan mezun

oldu. 10.06.2008 tarihinde vefat etti.

Bekir Yılmaz

12769 sicil no’lu üyemiz 1946 yılında Trabzon‘da doğdu, 1974 yılında İDM-MA Işık MYO‘dan mezun oldu. 29.12.2007 tarihinde vefat etti.

Erol Türküm

12779 sicil no’lu üyemiz 1948 yılında Kayseri‘-de doğdu, 1974 yılında KTÜ‘den mezun oldu.

27.12.2007 tarihinde vefat etti.

Cengiz Gençer

13062 sicil no’lu üyemiz 1949 yılında Tokat‘ta doğ-du, 1974 yılında İDMMA Kadıköy MYO‘dan mezun oldu. 06.02.2008 tarihinde vefat etti.

Kamil Tosun

13095 sicil no’lu üyemiz 1943 yılında Çanakka-le‘de doğdu, 1974 yılın-da ADMMA Yükseliş

MMYO‘dan mezun oldu. 15.02.2008 tarihinde vefat etti.

Mustafa Yılmaz Gür

13302 sicil no’lu üyemiz 1934 yılında Ankara‘da doğdu, 1974 yılında An-kara MMYO‘dan mezun

oldu. 24.01.2008 tarihinde vefat etti.

Hikmet Baydemir

13908 sicil no’lu üyemiz 1946 yılında Maraş‘ta doğdu, 1974 yılında Ada-na MYO‘dan mezun oldu.

2008 yılında vefat etti.

Sami Canbolat

14169 sicil no’lu üyemiz 1948 yılında Adana‘da doğdu, 1972 yılında İDM-MA Işık MYO‘dan mezun

oldu. 2008 yılında vefat etti.

İbrahim Erakman

14645 sicil no’lu üyemiz 1950 yılında Tosya‘da doğ-du, 1975 yılında ADMMA MMYO‘dan mezun oldu.

27.01.2008 tarihinde vefat etti.

Serdar Çıkrıkçı

15403 sicil no’lu üyemiz 1952 yılında Zongulda-k‘ta doğdu, 1975 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

10.04.2008 tarihinde vefat etti.

Yılmaz Çetinbaş

15520 sicil no’lu üyemiz 1952 yılında Konya‘da doğdu, 1975 yılında İTÜ‘den mezun oldu.

27.03.2008 tarihinde vefat etti.

Bedri Kılıç

17041 sicil no’lu üyemiz 1947 yılında bingöl‘da doğdu, 1975 yılında İDM-MA Kadıköy MYO‘dan mezun oldu. 29.02.2008 tarihinde vefat etti.

Ömer Bayram

17548 sicil no’lu üyemiz 1950 yılında Adana‘da doğdu, 1976 yılında İDM-MA Galatasaray MYO‘-

dan mezun oldu. 2008 yılında vefat etti.

M. Fırat Yağ

19027 sicil no’lu üyemiz 1953 yılında Adana‘da doğdu, 1976 yılında Ada-na MYO‘dan mezun oldu.

2008 yılında vefat etti.

Mehmet Akçelik

19740 sicil no’lu üyemiz 1947 yılında Kars‘ta doğdu, 1977 yılında Vatan MYO‘dan mezun oldu. 29.02.2008 tarihinde vefat etti.

Ali İhsan Topatmış

20191 sicil no’lu üyemiz 1948 yılında Afyon‘da doğdu, 1976 yılında Elazığ DMMA‘dan mezun oldu.

11.03.2008 tarihinde vefat etti.

Kamuran Yamaner

20781 sicil no’lu üyemiz 1952 yılında Tepeköy‘de doğdu, 1977 yılında Ege Üniversitesi‘nden mezun

oldu. 02.05.2008 tarihinde vefat etti.

Numan Daltaban

21234 sicil no’lu üyemiz 1954 yılında Gümüşha-ne‘de doğdu, 1978 yılında ADMMA YO‘dan mezun oldu. 28.01.2008 tarihinde vefat etti.

M. Şükrü Gülgün

21535 sicil no’lu üyemiz 1953 yılında Aydın‘da doğdu, 1978 yılında ODTÜ‘den mezun oldu.

23.02.2008 tarihinde vefat etti.

Metin Gürtuna

22719 sicil no’lu üyemiz 1950 yılında Merzifon‘-da doğdu, 1977 yılında ADMMYD‘dan mezun

oldu. 10.05.2008 tarihinde vefat etti.

Halil İbrahim Cayıt

23071 sicil no’lu üyemiz 1952 yılında Gürün‘de doğdu, 1979 yılında An-kara MMYO‘dan mezun

oldu. 26.12.2008 tarihinde vefat etti.

V E F A T L A Rİnşaat Mühendisleri Odası olarak, aramızdan ayrılan üyelerimizi üzüntüyle bildirir yakınlarına başsağlığı dileriz.

Page 16: FFilistin, Davos ve ilistin, Davos ve AABD emperyalizmiBD ... · “Çelik Uzay Kafes Sistemler ve Hesap Metotları” ile “İş Sağlığı ve İş Güvenliği” seminerleri 29

16 1 Şubat 2009

Yönetim Yeri: TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

Necatibey Cad. No: 57 06440 Kızılay / Ankara

Tel: 0.312.294 30 00 Faks: 0.312.294 30 88 E-Posta: [email protected] Web: www.imo.org.tr

Şubat 2009, Sayı:190, ayda bir yayınlanır, yerel süreli yayın. ISSN: 1307-2412Baskı: Mattek Matbaacılık Basın, Yayın Tanıtım Tic.San.Ltd.Şti. / GMK Bulvarı No: 83/23 Maltepe-Ankara / 312.229 15 02

Baskı Tarihi: 1 Şubat 2009 / 10.000 adet basılmıştır. Üyelerine parasız dağıtılır.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Adına Sahibi

Serdar HARP

Yazı İşleri MüdürüZeki ERGİNBAY

Levent DARIZeki ERGİNBAY (1976-1977)

Basında İMO • Basında İMO • Basında İMO • Basında İMO

İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği katliamla ilgili, İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklama. 29 Aralık 2008

İMO Filistin Halkının Yanındadır

ABD emperyalizminin Ortadoğu temsilcisi ve bölge-nin kötülük kaynağı İsrail, tarihsel görevini insanların gözyaşı, acı ve ölümü pahasına yerine getirmekte beis görmediğini gösterdi.

İsrail’in geçtiğimiz cumartesi günü Gazze’ye yaptığı hava saldırısı, zevahirin ardındaki gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. İsrail, kuruluşundan bu yana içinde yüzdüğü kan gölünü yine büyüttü. Ortadoğu’da estirdi-ği terör rüzgarını kasırgaya dönüştüren İsrail, açlıktan, gözyaşından ve vatanlarından başka kaybedecek bir şeyleri olmayan Filistin halkının üzerine yağdırdığı füzelerle ellindeki kanın kurumasına dahi izin verme-yeceğini, büyük acılar çekmiş bir halkın devleti olarak başka halklara aynı acıyı çektirmeye devam edeceğini bir kez daha ilan etti.

İsrail, son 60 yılın en büyük saldırısı olan katliamda 100 tondan fazla bomba kullandı ve resmi rakamlara göre yaklaşık 300 kişi hayatını kaybetti, bin kişi yaralandı, koca bir şehir yerle bir oldu.

Filistin yönetiminin, İsrail ablukasının kaldırılmasını talebi ve 19 Aralık’ta sona eren ateşkesin hemen ardından girişilen bu katliam, İsrail’in varlı-ğı ile barış koşullarının varlığının bir arada ol-masının imkansızlığını gözler önüne serdi. İsrail, okula giden çocukların, yardım sırasında bekleyen ka-dınların ve bütün bir kentin üzerine resmen ölüm yağdırdı.

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın yaptığı “Şimdi savaş zamanı. Operasyon gerektiği kadar genişleye-cek” sözleri, Filistin

halkının mutlak direnişi ile karşılaşacaktır. Filistinli “küçük büyük, her yaştan general-ler” kendi yaşam ve özgürlük hakları için başından bu yana olduğu gibi hayatlarından vazgeçmeye devam edeceklerdir. Bu durum, her zaman olduğu gibi emperyalizmin kendi gerçeğini ortaya koymasına, savaş makinesi-nin büyüyerek yol almasına neden olacaktır. Ta ki emperyalizm ve temsilcileri yenilene kadar.

İnşaat Mühendisleri Odası, ezilen Ortadoğu ve Filistin halkının yanında, emperyaliz-min ve bölgedeki gölgesi İsrail’in karşısında olmaya devam edecektir. İMO, tüm kurum ve kuruluşları, tüm ülkeyi İsrail vahşetini kınamaya ve karşı çıkmaya çağırmaktadır.

YÖK’ün son uygulaması ile ilgili olarak, İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklama. 14 Ocak 2009

Üniversiteler ve meslek odaları anti demokratik uygulamaya direnecektir

YÖK’ün üniversitelere gönderdiği 17 Kasım 2008 tarihli yazı, siyasi iktidarın üniversiteler ve meslek odalarıyla ‘kavgaya’ hazırlandığının göstergesidir.

AKP iktidarının nasıl bir üniversite özlemi içinde oldu-ğu YÖK’ün son icraatıyla açığa çıkmıştır. Siyasi iktidar bir taraftan öğretim üyelerini zapt-u rapt altına almaya çalışırken diğer taraftan da meslek odalarıyla üniversiteler arasındaki ilişkiyi kesmeyi hedeflemektedir.

İktidara geldiği günden bu yana bütün toplumsal yaşamı kendi doğruları çerçevesinde düzenlemeye çalışan AKP böylelikle ‘bir taşla iki kuş vuracak’, öğretim elemanlarının meslek odalarında görev almasını engelleyerek, bilimdışı uygulamalara karşı çıkan meslek odalarının beslenme kaynaklarını kurutacaktır.

Üniversite öğretim elemanlarının Yüksek Öğretim Kanunu’nun 38. maddesiyle düzenlendiği şekilde farklı alanlarda görev almakta ve bu madde öğre-tim elemanlarının meslek odalarına üye, yönetici olmasına engel teşkil etmemektedir. Mevcut durum böyleyken, YÖK’ün kendi yasasıyla çelişkili girişimde bulunarak, üniversitelere uyarı yazıyı göndermesi ‘aba altından sopa göstermek’ anlamı taşımaktadır.

YÖK gibi meslek odaları da Anayasal kuruluşlardır. Üniversite öğretim elemanlarının kendi mesleki alanın-da örgütlü kurum içinde değişik görevler üstlenmesi Anayasal bir haktır. Bilim insanlarını kıskaca almaya ça-lışan YÖK’ün bu gerçeğin farkında olmaması mümkün değildir. Ancak AKP’nin meslek odalarını ve üniversi-teleri kendi ideolojik görüşleri doğrultusunda tanzim etme niyeti bu gerçeği gölgelemektedir.

AKP’nin demokratikleşme vaadinin yanılsamadan ibaret olduğu YÖK’ün üniversitelere gönderdiği yasakçı yazıyla bir kez daha açığa çıkmıştır. AKP’nin, aralarında YÖK’ün de bulunduğu anti demokratik özellikler taşı-yan kurumlara dönük eleştirilerinin arkasında adı geçen kurumlarda hâkimiyet kurma isteği yatmaktadır. Belli ki AKP, demokratik olmayan uygulamalardan değil, denetiminin olmamasından yakınmaktadır.

Meslek odaları ve üniversiteler Anayasanın kendileri-ne tanıdığı bu hakkı kullanmaya devam edecek, anti demokratik, baskıcı, yasaklayıcı uygulamalara, dün olduğu gibi bugün de direnecektir.

Hrant Dink’in katledilişinin 2. yılında İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklama. 19 Ocak 2009

Varlığı gibi yokluğunda da çok şey öğreten Hrant’ı özlemle anıyoruz

Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Birgün gaze-tesi yazarı Hrant Dink’in katledilmesinin üzerinden iki yıl geçti. İki yılın ardından, Dink’in öldürülmesine neden olan ırkçı-şoven rüzgar kuvvetlenerek esmeye devam ediyor.

Hrant Dink suikastının ardından yakalanan tetikçi O.S.’nin üzerinde çıkan Türk bayrağı ve emniyette çeki-len postervari fotoğrafları, azmettirici Yasin Hayal’in duruşma salonuna girerken savurduğu tehditler ve is-tihbarat muhbiri Erhan Tuncel’in ifadeleri, asıl katillerin oluşturmak istediği dünyanın habercileri gibiydi.

Erhan Tuncel’in, Yasin Hayal ve Dink cinayeti hakkında emniyete 17 rapor verdiği belirlenmesi ise bu suikastın zannedildiği kadar “gayrıresmi” olmadığını gösterdi. Olayda ihmali bulunan emniyet görevlilerinin adeta terfi ettirilmesi ise canımızı en az halkların kardeşliğine sıkılan kurşun kadar acıttı.

2 Temmuz 2007’de görülmeye başlanan Dink davasında şu ana kadar 7 duruşma yapıldı. Adalet mekanizması-na güvenin giderek zayıfladığı davaların her biri adeta şovenizmin propaganda araçlarına dönüştü.

Dink’in yargılanması sırasında ırkçı kalkışmanın geldiği tehlikeyi görmezden gelenlerin, 301. maddeden yargılananlara karşı bilfiil şiddet uygulanmasına göz yumanların, yaşananları “vaka-i adiye” gibi göstermeye çalışanların ve maktulu sanık sandalyesine oturtmaya kalkanların asıl olarak bu coğrafyadaki “bir arada kar-deşçe yaşama” kültürüne hançer salladığını biliyoruz.

Türkiye’nin, kendisi gibi düşünmeyen herkesi yok et-meyi hak sayan anlayışın, ırkçılığın, gericiliğin ve şove-nizmin ülkesi haline getirilmeye çalışıldığı bu dönemde, linç kültürünün meşruiyetini oluşturan tüm ilkeleri reddetme vaktidir. Devlet içinde çok ciddi ve tehlikeli biçimde örgütlenmiş terör odaklarının tasfiyesinin, sadece derinlerdeki iktidar çatışmasında kaybedenlerin ortaya saçıldığı bir orta oyunu şeklinde değil gerçek failleri ve örgüt bağlarını ortaya çıkaracak biçimde yapılmasını talep ediyoruz. Dink’in gerçek katilleri tetiği çekenler de çektirenler de değildir. Asıl katiller bu karanlık ve puslu atmosferi yaratan odaklar ve onların koltuk değnekleridir.

İnşaat Mühendisleri Odası olarak, varlığının olduğu ka-dar yokluğunun da bize çok şey öğrettiği Hrant Dink’i ölümünün ikinci yılında özlem ve saygıyla anıyor, tüm çiçeklerin kokularını özgürce yaydığı bir dünyaya olan inancımızı yineliyoruz.