39

Gerçeklik Alanı-3

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Anasanat Dalı Öğrencileri Sergisi

Citation preview

SANATÇILAR

AHMET MUSA KOÇALİ ERTUĞRUL KÜPELİ

ARMAĞAN YOLGÖSTERENARZU EŞ

AŞKIN ERCANAYŞE SEZER

BAHAR BAŞAK ÜSTEL ARIBAŞAK ACAR

DENİZ C. KOŞARECE DEMİR

EDA ÖZEMİN GÖKKURT

EMİNE DİLEK YALÇIN ESRA ERTUĞRUL

EVREN SELÇUKGÖZDE KAHYA

GÜLFEM KARSLIGİL KÜBRA ŞAHİN

D. MELTEM DURNAÖZKAN IŞIK

RAMAZAN CANSELİM BAŞKURT

SEMA KARASENİHA ÜNAY

ŞULE SAYANÜMİT TAŞ

ZEYNEP GÜRLER

Yüksek Lisans ve Sanatta Yeterlik öğ-rencilerimizin çalışmalarını kapsayan sergimizi bu yılda “Gerçeklik Alanı 3” başlığı ile gerçekleştiriyoruz. Gazi Üni-versitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde görev yapmakta olan hocalarımızın yön-lendirmesiyle öğrencilerimiz gerçeklik üzerine yeni çalışmalar ortaya koydular.Gerçeğin ne olduğu meselesi çağlar boyunca ele alınmıştır. Platon, sanat-çının taklit ettiği gerçeğin kendisi ol-madığını belirtirken, sanatın varlığını gerçeklik ile kurduğu ilişkide aramıştır.Modernizme göre insan, dış gerçeği ol-duğu gibi tamamen kavrayamaz. Sanat gerçeğin yorumundan aldığı şekildir.Postmodernistlere göre gerçek tek değildir, kişilerin kavrayışların-da gerçek parçalara bölünmüştür.

Sanat hayatın sınırlı gerçeğinden de-ğil, hayalin büyük gerçeğinde yer alır.Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk “Sanatçı alnında ışığı ilk hisseden insandır” diyerek sanatçının toplumun getirilerini çok önce-den bilebilen insanlar olduğunu belirt-mekte ve sanatçılara saygı duymaktadır.Çağdaş, evrensel, insanlığa öncü ola-bilecek fikirlerle yoğrulmuş, tüm kül-türleri araştıran, yaratıcı ve üretken kişiliğe sahip öğrencilerimizin ça-lışmalarını sizlere sunmaktan gurur duyarken, sanat dolu yıllar dilerim.

Prof. Dr. Canan DELİDUMANGazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi

Resim Bölümü Başkanı

SUNUŞ

Sanat tarihçisi Anthony Downey etnografi ile sa-nat pratiğinin temel amacının “gerçekliği somut-laştırmak” olduğunu söyler (2009, s.596). Peki nasıl olur da bir çok akademik disiplinin çalışma metodu olan etnografinin yolları sanatın kendi-ne has öznel diliyle kesişir? Nasıl bir gerçeklik-tir sanatın gerçekliği? Bu soruya Hal Foster’ın “etnograf sanatçı” modelini tartışarak cevap bulmayı deneyebiliriz. Sanatın alanının gerçek-liğin alanıyla, sanat olmayanın alanıyla kesiştiği noktada “etnograf sanatçı” kimliğinin çıktığını belirtir Foster. Sanatın alanındaki bu kaymayla başka türlü üretim biçimleri de sanatçının dağar-cığına girmeye başlarken belirli bir ifade aracına, medyuma bağlı bir pratik olmaktan çıkan sanat, söylemi ön plana çıkaran başka bir biçime kavu-şur (Foster, 1996). Böylece benzer sorunlarla il-gilenen, benzer söylemlerin içinde çalışan disip-linler de sanat üretiminin sınırlarına dâhil olur.Foster’ın etnograf sanatçı örneği klasik etnografi-nin yöntemleriyle konusuna yaklaşan, onun me-totlarını, araçlarını, metaforlarını kullanan kafası farklı, gövdesi farklı çalışan bir şema sunar. İki farklı karakter dikişlerle birbirine tutturulmuş gi-bidir. Oysa ki halihazırda sınırlarda duran bir üre-tim biçimi, ifade biçimidir sanat. Bir sınır sakini olarak sanatçı zaten bir eşik noktasında başka türlü bilmelere açıktır. Antropolog Tim Ingold’un etnografinin sanatla dirsek temasında yeni bir

tanımını yapmaya çalışırken gerçeklikle başka-ca bir halleşme biçimini tanımlayışında bu sınır durumuna daha yakın bir tarif bulunabilir belki. Birbirine yabancı iki alanın sınırda kısa bir buluş-masındansa, dünyaya farklı biçimlerde yaklaş-ma biçimlerinin birbirlerini nasıl dönüştürebi-leceği üzerinden düşünür sanat ve etnografinin kesişme noktasını. Yaşamı okunmayı, yazılmayı bekleyen bir metin olarak kuran, sınırları belli bir dünya tanımına dayanır klasik etnografi. Bu perspektiften bakıldığında etnografi ‘yi gerçek-leştiren temel eylem olan grafi yazının egemen-liğindedir. Latince grafi kelimesinin kelimesinin akla ilk gelen tercümesi yazı diline bağımlı kılar onu. Oysa Ingold göz ardı ettiğimiz başkaca grafik ifade biçimlerini hatırlatırken bize dünyayı anla-maya çalışmanın başka türlü ihtimallerini sunar. Grafik ifadenin üstü tozlanmış anlamlarından biri olarak “çizme” eylemi sanatçıya şüphesiz ki daha aşinadır. Böylece çizim, dünya üzerine baş-kaca bir düşünme biçimi olarak karşımıza çıkar. Tabi ki Ingold’un yeni ufuklar açan grafik dili, akademik desenin sınırlarından, hesaplı çizgile-rinden çok farklı bir anlam ifade eder. Ingold’un tanımında “bir iz ya da izlenim bırakan çizgisel hareket”tir çizim (2007). Hareketi temel özelliği olarak belleyen bu grafik dil dünyanın sınırlarına doğru yapılan bir hamle, bir yolculuk olarak da düşünülebilir. Bir nefes gibi dağılıp yeniden ve

GERÇEK İLE HAYAL ARASINDA

başka başka şekillerde biçim bulan sürekli bir hareketi tarif eder bu şekliyle çizim. Bu öyle bir harekettir ki bizi dünyaya katar: “şeylere katılırız, onlara iştirak ederiz onların biçimlenme, formas-yon ve çözülme süreçlerine” (Ingold 2011, s.2). Benzer bir hareketi Irit Rogoff’un teoristle sa-natçının birbirleri içine evrilen pratikleri üzerine düşüncelerini ifade edişinde de buluruz. Teorist dünyaya yaklaşırken üzerinde durduğu zemini, arkasını yasladığı söylemi analizin keskin bakı-şıyla çözer, kendini üzerine basacağı zeminden, sırtını yaslayabileceği bir gelenekten gönüllü olarak mahrum bırakır. Tam da bu kör noktada gerçekliğin yolu hayal gücüyle kesişir. Eleştirel analizin ötesinde “alternatif bir formül hayal et-mektir teorisyenin görevi” der Rogoff. Sanatın imgesine (image) suyunu veren hayal gücünün, başka türlü bir dünya hayal etmenin günde-me geldiği bu noktada ise topu sanatçıya atar. Hayal gücünün kurgusal dili sayesinde ge-nişleyebilir gerçekliğin keskin köşeli sınırları. Ranciere’in kurgunun gerçekliği yeniden çer-çevelediği konusundaki ısrarına bu cepheden bakılabilir belki. Kurgu ya da hayale bulaşmış gerçeklik “daha önce ilişkilendirilmemiş şeyler ve anlamlar arasında yeni ilişkiler inşa eder” (2010, s. 141). Başka bir zamanın-dünyanın ha-yallerini tetikler. Hayalle gerçeğin alanının ke-

siştiği noktada “görünür olanın aşinalığına”, şeylerin gündelik akışına dair düşülen şüp-he bize başka dünyalar kurma gücünü verir. Bu anlamıyla “grafi” edimi bakan ve bakılan arasındaki mesafeyi nesnellikten çok uzak bir şekilde kurar. Nesnel bir bakış açısının sürekli ıskaladığı gerçekliğe yeniden yaklaşabilmek için etnografların kişisel anlatılara başvurduklarını belirtir antropolog Edward Bruner (1986, s. 16). Belki de etnografın sanatçıya en çok yakınlaştı-ğı yer de budur; gerçekliğe nesnel bir perspek-tiften değil arka kapılardan girerek elimizden kaydığını hissettiğimiz dünyanın gerçekliğini kavramaya çalışır. Her ne kadar gerçekliği so-mut verilerin üzerinden anlayabileceğimize dair sarsılmaz bir inanç içinde olsak da sıklıkla unuturuz gündüz düşlerinin de, rüyaların da, hayallerin de gerçeğe ait olduğunu. Dünyayla bu şekilde kurduğumuz ilişki belki beklediği-miz “gerçekliğe” yabancı olacaktır. Ama Edward Bruner’in de belirttiği gibi “gerçeklik, gerçek-liğin deneyimi ve bunun ifadeleri arasında ka-çınılmaz bir uçurum vardır” (1986, s.7), ve bu uçurumu inkâr etmek hiç de gerçekçi değildir.

Harika Esra OSKAY MALİCKİ

Kaynakça

Bruner, E. M. (1986) Experience and its Expres-sions. In Bruner, E. M., & Turner, V. W. (eds) The Anthropology of experience. Urbana: Universi-ty of Illinois Press. pp.3-30.Downey, A. (2009) An Ethics of Engagement: Collaborative Art Practices and the Return of the Ethnographer. Third Text 23(5): 593-603.Foster, H. (1996). The return of the real: the avant-garde at the end of the century. Cam-bridge, Mass: MIT Press.Ingold, T. (2007). Lines: a brief history. London: Routledge.Ingold, T. (ed.) (2011) Redrawing anthropol-ogy: materials, movements, lines. Farnham: Ashgate.Ranciere, J. (2010). Dissensus: On Politics and Aesthetics, London: Continuum International Publishing GroupRogoff, Irit. “Irit Rogoff: What is a Theorist? KEIN.ORG. collaborative media production.http://www.kein.org/node/62 (Mayıs 12, 2013).

Portrelerde bireylerin fiziksel ve ruhsal özel-liklerinin yanı sıra birey-lerin kimliklerini oluşturan toplumsal ilişkiler de önem-li bir etkendir. Bu ilişkiler bütününde bireyin kend-ini ifade şekli veya bizim onu algılayış biçimimiz o kişinin gerçekliğini ne kadar yansıtır. Portreler bize ne kadar gerçeklik sunar. Gri hiçbir şekilde bir tespitte bulunmaz. Gerçekten de ne görünür ne de görünmezdir. Bu fark edilmezliği ona aracı olma kapasitesi verir, onu olumlu bir yanılsamay-la fotoğraf gibi görünür kılar ve izleyicinin kültürel kod-larıyla gördüğünü anlam-landırmasına aracılık eder.

AHMET MUSA

KOÇNe Var Ne Yok T.Ü.A.B. 70x100 cm, 2014

ALİ ERTUĞRUL

KÜPELİThe God Sight

T.Ü.K.T. 120x100 cm, 2013

İnsanın var oluşundan bu yana mitsel inanç var olmuş-tur.Tanrıların dağın zirvesinde bulutların arasında sarayları olduğu inancı , sanatın es-tetik yargıya ithafen affed-ilen yüce kavramına olan inançla örtüşür vaziyettedir. Eğer tanrı (sanat) içimizden biri değilse ve eğer bize yuk-ardan bakıyorsa, hiç bizi nasıl gördüğünü düşündünüz mü?

Tanrı bakışı (god sight) hi-yerarşinin en üst noktasıdır. İnsanın en çıplak halidir fil dişi kulelerden seyir eylemek.

ARMAĞAN

YOLGÖSTERENKentopya 8

T.Ü.K.T. 180x180 cm, 2014

1980’lerde başlayıp günümü-ze dek gelen, teorik ismi ‘kü-reselleşme’ olan yeni liberal politikalar kentleşmeyi bir yandan onaylayıp özendirir-ken diğer yandan yıkıcı ya da tahrip edici gelişmeleri de iç içe yaşatmaktadır. Günümüz dünyasında egemen sınıf ta-rafından oluşturulan politik ve ekonomik programlar yine onlar tarafından meşrulaştı-rılmış, bu sayede kontrolsüz-

ce biçimlenen plansız kentler inşa edilmeye başlanmıştır. Kentin bu anlayıştaki değişimi, dönüşümü (fiziksel-ruhsal) ve gelecekteki görünümü üzeri-ne oluşturduğum görsellerden meydana gelen ‘kentopya’ se-risinde işte bu çok umutsuz ve kaotik kadrajlar ön plana çık-maktadır. Kenti farklı araçlarla farklı kanallardan gözlemleyip oluşturduğum bu deneysel serinin temelinde ise ‘dis-

topya’ kavramı yatmaktadır.Yaşamdan yavaş yavaş uzak-laşan her kent için yaşamsal adımların atılması dileğiyle…

ARZU

EŞ“sizinle konuşamıyorum

çünkü çok gürültü var”

T.Ü.A.B. 174x110 cm, 2015

“hayat kısa, kuşlar uçuyor...” Cemal Süreya

AŞKIN

ERCANEvcilik

video, 3’05’’, 2011

(Tolere edilen bir baskı mekanizması)

Ataerkil düşünce biçiminin çocuk yaşta ev-liliği olumlayan yapısı, ataerkil güç meka-nizmasının kendini en fazla hissetirdiği (ço-cuk-kadın-çocuk) bu içiçelik modern baskı mekanizmaları içinde yerini almaya devam edi-yor. Modernitenin ideolojik aygıtları bağlamında ilkel bir konumlanış olsa da (çocuk evlilikleri) devletler nezdinde hala tolere edilen bir baskı

biçimi olarak kendini dayatmaya devam ediyor.İktidar aygıtlarının bir parçası olarak -kadın im-gelemi- üzerinden baskı oluşturması, kadına dair kapat-ıl-ma-ların devam etmesi, sorunun feodalite-ekonomik yoksulluk-yoksunluklar-a-taerkil aile yapısı... gibi başlıklar üzerinden açıklanmaya çalışılması sorunun kökünü ört-meye çalışmakla yan yana durabilir. Bunu ik-tidar-güç-denetim üzerinden sorunsallaştırıl-ması daha doğru bir okuma biçimi olacaktır.

Değişimlerin yer aldığı modern ve çağdaş dünyamızda güzeli arayış devam etmekte, sürekli yer değişimi, hareketlilik, devinim etrafımızı sarmakta. Sistematik ve kararlı bu dönüşümler artık farklı sanatsal arayışlar içerisine girmiş bulunmakta. Tüm bu teza-tlıklar içinde açık içinde açık, koyu içinde koyu, açık içinde koyu, koyu içinde açık mo-tifler algılarımızı her zaman- hiçbir zaman kavramları ile görselliğe dönüştürmekte.

AYŞE

SEZERMatrakçı’ya Saygı

T.Ü.K.T. 88x80 cm, 2014

BAHAR BAŞAK

ÜSTEL ARIİsimsiz

Kumaş üzerine kaneviçe, 33,5x128 cm, 2015

İnsanların günümüz ihtiyaçlarına cevap veren bir ortamda yaşama beklentisi teknolojideki hızlı gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Teknolo-jide birçok alanda pek çok gelişmeler olmasının yanında en önemli ve en çok yatırım yapılan alan şüphesiz ki savaş ve ona yapılan yatırımlar olmuş-tur. Gelişmiş olan uluslar kendilerine ait olmayan topraklar üzerinde hüküm sürebilmek için bu tip teknolojik gelişmelere daha öncelik tanımışlardır. Sanayi devriminden günümüze kadar gelen sü-rede gerçekleşen bütün teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelerin insanoğlu üzerindeki etkisi insanoğlunun yaratmış olduğu ikinci doğaya

yani kültüre sürekli devinen bir hal vermiştir.Savaş a yapılan bu yatırımlar şüphesiz ki gündelik hayatın içinde yer alan bilgisa-yar oyunlarına da yansımıştır ve bir sü-rek avı biçimi alan oyunlar ortaya çıkmıştır.Benim çalışmalarımda bu noktada şekillenmek-tedir, insanoğlunun kendi yaratmış olduğu tek-nolojiye karşı verdiği savaş yani ilk önce yarat-mış olduğumuz teknoloji ile kendimize karşı bir savaşçı yaratıyoruz ve sonrasında bu savaşçıya karşı savaş vermeye çalışıyoruz. Ben bu sava-şı güçsüz olanın diliyle anlatmaya çalışıyorum.

BAŞAK

ACAR“Tehlikeli Okumalar 2,

Spinoza boyası, baskısı ve ben”

T.Ü.Baskı. fotoğraf, 2013

Mercek yapımında uzmanlaşan Spinoza’nın yakın çevresi kendisinden optik alanında önemli buluşlar yapmasını beklerken, o vaktini karmaşık felsefi konularda derinleş-meye vakfeder. Değerini bilen ve yardımcı olmak isteyen az sayıda dostunun maddi desteklerini reddeden, ona teklif edilen hocalık önerilerini geri çeviren Spinoza için “gerçekliği öğreten bir hoca olarak, kendi tavsiyelerini özel hayatında da uygulaya-bilen, bu örnek davranışlarıyla her türlü övgüyü hak eden bir birey” tanımlaması yapılmıştır. Mercek altına alınmış bir figüratif resim de soyut bir resme dönüşebilir. Bir resmi soyut ya da somut diye ayırmak bu anlamda oldukça anlamsızdır. Izadırabın doğası farklı formlara tercüme edilebilir demiş, Franz Klein.

DENİZ C.

KOŞARİşsizlik Hakkı

boşluk, 2015

Bu iş bir performans, gösteri gibi bir üretim biçimi değildir; işsizlik hakkının, üretimsizliğin sunulduğu bir iştir. Üretimsizliğin üretimi gibi paradoksal ya da garip/büyük bir söylemi de yoktur. Bu iş, Klein ya da Barry gibi boş bir uzamı izleyiciye sunma, Baykam gibi boş bir tuvali sergileme, beyaz küp -estetiği- üzerine tartışma işi de değildir.(...) Üretmek üzere güdülenmiş durumdayız. Ürettikçe üretiyor, tükettikçe tüketiyoruz. Nicelik-nitelik tartışması yapmaya pek de mahal yok. Üstüne üstlük bir de piyasanın rekabet ve –uluslararası- kariyer/ün ile güdülemesi yok mu, tam da Debord’un vurguladığı gösteri toplumu.Bu iş kültür işçisine dönüşmüş sanatçının durumunun işidir. Bir tür grev, belli bir süre (ya da değil) iş bırakma eyleminin beraberinde getirdiği boşluktur. Tüm bu süreç boyunca bana ayrılan ya da edindiğim her uzam bir grev yeridir.

ECE

DEMİRİsimsiz

T.Ü. baskı, 120x90 cm, 2014

An, büyük kısmı beklenmedik deneyimlerden geçen uyarının bir simgesidir. Berger’in bir kentin duyumunu anlatırken bahsettiği gibi; “Ancak bir kentin sokaklarında, bir tür acı çe-kerek yaşamış olan biri, kaldırım taşlarının, kapı eşiklerinin, tuğlaların, pencerelerin ne anlama geldiğini fark edebilir. Zaman da, mekan da bütünlük sunmaz, kesintilidirler ve fragmanlara parçalanmışlardır ve an, bir görünüp bir kaybolan fragmanlarda beliren

ve hafızada yer eden imgenin en doğrudan, en saf kaydına yönelik bütün arayışları içerir.

EDA

ÖZMistik Benlik

Dijital baskı üzerine karşık teknik, 35x85 cm, 2014

Deve at eşek ve keçileri ile sahilden yayla-lara, yaylalardan sahillere göçerek Yörük kültürünü devam ettiren Sarıkeçililer ve ben Sarıkeçili….Sarı bir spiralde benim dünyam Kao-sum, bilemediğim mistik geçmişim ama yaşadığım geleceğim. 7’nin gücü ve genler-im …Mistik ilkel benliğim ve yaşadığım renkler bende: mavi, sarı, kırmızı…

EMİN

GÖKKURTİsimsiz

T.Ü.A.B., 120x160 cm, 2015

Bir kenti oluşturan öğelerin bütünü, kentsel dokuyu oluşturmak-tadır. Günümüzde bu dokuyu beton bloklar oluşturmaktadır. Bu resimde beton blokların öznel bir yaklaşımla dış ger¬çekliğin dolaysız olarak yansıtılmasından ka¬çınılarak izleyici üzerinde bozulma etkisini hissedilmesi amaçlan-mıştır.

EMİNE DİLEK

YALÇINHer Şeye Rağmen

T.Ü.baskı, 120x80 cm, 2015

Yaşam gerçekliğine dair pek çok şey söyleyen ağaç, küçücük bir tohum üzerinde dev bir gövde olarak yükse-lir. Baharda genç bir kız gibi güzelliği ile büyüler, zamanla olgunlaşır bir anne olur, meyveler sunar. Gövde-sinde pek çok canlıyı barındırarak bize yardımlaşmayı ve fedakarlığı öğretirken, birlikte yaşam konusun-da büyük bir ders verir. Zorluklara karşı dirençlidir. Taşı, kayayı bile delip geçer, yaşam alanını genişletir. Zaman içinde kemale erer, gölgesiyle huzur verir ve annelerimiz gibi o da yaşlanır, kendisi kurur ancak geride yeni filizlenen tohumlar bırakır. Her şeye rağmen ayakta kalarak, yaşam döngüsünde büyük bir rol üstlenir.

ESRA

ERTUĞRULShelter

Yerleştirme, 2015

Doğada hiçbir şey yok olmaz, dö-nüşür ve form değiştirir. İnsan da doğaya ait bir varlık, doğanın bir parçasıdır Günümüzde insan mer-kezli ve doğayı insanın hizmetinde bir varlık olarak algılamanın yerine derin ekolojide yaşama ve doğaya saygı etiği benimsenmeli ve “do-ğaya egemen olma” tutkusu yerine çevreyle kurulan “uyum ve denge” felsefesi geliştirilmelidir. . Teknolo-jik gelişmelerle kopan insan - doğa bağı sanat aracılığıyla tekrar kurula-

bilir ve doğaya eklemlenme yoluyla bir işbirliği sağlanabilir. Birey olarak doğayı farklı bir gözle algılamak ve tekrardan ilişki kurmak ile ekolo-jik sisteme ve doğanın döngüsel eğrisine dahil olmak mümkündür.

EVREN

SELÇUKNagital

Üç boyutlu kurgu, metal- ağaç,

47x28x6 cm, 2015

Nagital*, farklı yapıların bir araya getirdiği melez bir kurgu, entegre bir çocuk. Bu çocuk, hiç durmadan, üstelik de bugünün kelimeleriyle bir şeyler fısıldar, fısıldar, fısıldar... İşte tam da bu yüzden, hiçbir şeye ait olmasa da herkese tanıdık gelir. Ve sanırım ki bu yüzden fısıltıları bir şekilde kulaklarda uğuldar.

* Doğal ve doğal olmayandan olma bir çocuk... Annesi natural, baba-sı digital, kendisi de malumunuz Na-gital..

GÖZDE

KAHYABedenin Tekinsiz Halleri Dizisinden

Vecd Hali

T.Ü.K.T., 25x30 cm 25 adet, 2014

Bedeni tam olarak tanımlayan şey, tanımlanamaz oluşu en kes-kin sözlerin veya delici bakışların bedene tahsis edildiği yerde hiçbir zaman tam anlamıyla durmaması halidir. Beden geçirdiği süreçte arka planda dahil olmak üzere yok oluş (belirsizleşme) sürecini tamamlar. Nitekim “tekinsiz” olarak adlandırdığımız te-rim, adı konulamayan bir şeyden korkma ve ürkme halidir, yani bir duygu halidir. Buradaki durum belge niteliğinden çok bireyin cinsiyet iktidarını sorgulama, kendi gerçeği ile yüzleşme isteği olarak düşünülebilir. Bireyin anını yakalayarak “tekinsiz” bir me-kan içinde kendini var etmeye çalışması gerçekliği baki kılacaktır.

GÜLFEM

KARSLIGİLSon Durak

Karışık teknik, 100x120 cm, 2014

Fotoğraf, içinde sosyal, politik, estetik, düşünsel bir çok olguyu barındıran, yaşamın ve zamansal sürecin tanığı, aynı zamanda bugünün güçlü sanatsal ifade biçimlerinden biridir. Fotoğraflar, değişen dünya, toplum ve birey yapısı-nı gösterir, aynı zamanda yaşamın geçi-ciliğini, ölümlülüğünü anımsatırlar. Su-san Sontag’ın ifadesiyle tüm fotoğraflar birer momento mori’dir (ölümü anım-sa). Bugün antikacılarda, eski kitapçı-larda ve eski eşyalar satan dükkanlar-dan satın alabildiğimiz eski fotoğraflar ise günümüz kapitalist düzeninde in-sana ait en özel anların bile meta ha-line gelebileceğini göstermektedir. Fotoğraf bugün daha hızlı elde edile-bilir ve bilgisayar teknolojisi sayesin-de üzerinde müdahaleler yapılabilir bir pratik haline gelmiştir. Bunun so-nucunda bu fotoğraflardaki aktör-ler, aslında hiç var olmayan ütopik bir ortamın içinde bir senaryo dahi-linde yeniden canlandırılmışlardır.

KÜBRA

ŞAHİN ÇEKENHamse Eli

Karışık teknik, 55 cm (çap), 2015

Fatma’nın Eli’ olarak bilinse de Arap-ça’da ‘Hamse Eli’ diye anılır. Hamse, beş anlamına gelir ve bir elin parmak sayısını gösterir. Gücü sembol eden bu el figürü aynı zamanda bereket ve tüm olumsuzluklara katlanmayı bahşettiği-ne inanılıyor. Kadın ellerinden oluşan bu çalışmada merkezde duran “Hamse Eli”nin tasviridir. Çalışma dijital çıktı-lar ve dışbükey camdan oluşmaktadır.

D. MELTEM

DURNAAn Derinliği

Kağıt üzerine karışık teknik, 31,5x24,5 cm, 2015

Görüntünün görünür kıldığı gerçeklik alanlarının bir an derinliği içinde nefes alıyoruz. Bu bağlamda toplumsal olarak sürekli bir kısır döngüyü yaşıyoruz.

ÖZKAN

IŞIKAnal-ar Dizisinden

Manukyan’ın Duacıları

Kumaş üzerine işleme, 30x25 cm 4 adet, 2014

Matild Manukyan’a ithaf edilen bu çalışmalar sonsuz döngü içinde kendine yer edinmiş olan bakireler ordusunun birer ifade buluşudur. Saygı ile anmanın bir şekli olarak ürettiğim bu iş-lerde Manukyan ve ordusunun, gerçekliğinin en yalın hali ile açığa çıkıp kendi varlıklarıyla gerçeği bulma çabalarında-ki yolculuğa eklemlenme ça-bam olarak ifade bulmaktadır.

RAMAZAN

CAN18. Dünya Ağacından

Seramik Üzerine balık kılçığı-boya, 24x18x8 cm, 2013

Türk Mitolojisinde görülen ve erken devirden itibaren ortaya çıkan tözler (ruh), yani idoller esas olarak ani-mizm ve fetişizmle ilgilidir. Bu töz-lerin ortaya çıkışındaysa en önemli etken atalar kültü, yani atalara göste-rilen saygıdan dolayı veyahut hayvan ata-koruyucu ruh olarak hayvan gibi inançların bütünüdür. Animizm esas olarak ve en basit şekliyle bütün var-lıkların, canlı cansız her şeyin bir ru-hunun bulunduğuna inanmaktadır. Doğada bulunun (taş, deri, pençe, boynuz vb) bir takım nesnelerin ya da maddelerin kurtsal sayılması (iç-lerinde büyüsel güç bulunduğuna inanılması), bunların nazardan sakın-ma, büyü yapma, uğur getireceğine

inanma gibi amaçlarla kullanılması nedeniyledir. Töz denilen putların en basit şekilleri de aslında put olarak kullanılan fetiş denilen doğal madde-lerin başka maddeler ya da meydana getirilen şekiller üzerine tutturulması sonuncunda oluşuyordu. Menşei Orta Asya olan bu inancın başlangıcından itibaren tözlerin bazen sancakların uçlarına ve bayrak direklerine, bazen de çadır tepelerine ve kapı girişlerine asıldığı bilinmektedir. Eğer bütün eş-yalar canlıysa, demek ki ondaki sihirli güç, bütün âlem üzerine yayılmıştır ve eşyanın içerisinde yaşayan üstün varlık hiçbir zaman eşyadan ayrılmaz.

SELİM

BAŞKURTGöz

T.Ü.Y.B. 110x145 cm, 2014

Günümüzde birey artık, gerçek ben ile olduğunu düşündüğü ben arasındaki mesafede sanal ben kavramını yaratmıştır ve bu mesafede ben kavramının açılı-mı giderek bulanıklaşmaktadır. Sosyal profil hesapları, kişinin sanal tuvallerine dönüşmüştür ve otorite olarak; birey kendi gözünden, olmak istediği halini görmek istediği şekilde tuvalle-re yansıtabilmektedir. Bu nokta-da kişi, artık, kendi kamusalıdır. Çağdaş insan, ayna olarak kullandığı sosyal hesapların-da, aynı ben içerisinde, hem göz hem seyirci hem de bu iki çizgi arasında olmak is-tediği ve olmayı seçtiği ama asla ol(a)madığı her şeydir.

SEMA

KARAİsimsiz

T.Ü.A.B. 50x60 cm, 2015

Takıların renkli, irili ufaklı parçalarının ritmik görünüşünü, zengin varyanslarını göründükleri biçimiyle değil onların dinamik görsel efektlerini algılayıp zihnimde estetik objeye dönüştürerek resmin diliyle ifade ettim.

Limon. Türlerinden bir karma, melez, uzak… Domates. Mükemmel fiziği savrulup gitmiş, absürt, kokusundan yoksun ama hep sıcak…

Havuç. Genetiği bozulmuş, kostümü değişmiş, yine de tanıdık… Biber. Yeni formlara kucak açmış, ukala bir ruha bürünmüş, komik bir yakın, acı bir tanıdık…

SENİHA

ÜNAYDoğanın Nesnelerinden

Kağıda yağlıboya, 21x29 cm 4 adet, 2014

ŞULE

SAYANCircle

T.Ü.K.T. 30x30 cm, 2015

Sanat, içinde bulunduğu tüm ortamlarda sistem içinde ekonomik bir un-sur olarak bulunmak-tadır. Böylelikle dünya uluslarının egemen de-ğer yargılarının en büyük pazarını oluşturmaktadır denilebilir. Sanatın eko-nomik boyutu içerisinde bağımlı olduğu tüm de-ğer yargıları ile özgünlü-

ğü ve özgürlüğü tartışılır olmuştur. Tüm alanlarda olduğu gibi bu alanda da ekonomik kaynağa sahip olan kişiler daha etkili söz sahibi olmaya baş-ladığını söylemek müm-kündür. Çalışma çağdaş sanatın sunum şekille-rinde güç gösterilerine dönüşmüş olan görsel sanatların sergilenme-

sinde kullanılan serma-ye, sponsor, politika ve erk ilişkilerine karşı eleş-tirel bir tutumdur. Çalış-maya hakim olan “Circle” kuşatılmışlığı, sermaye ve erk ilişkilerine gön-derme niteliğindedir. Ticari kontrol ve eleme ölçütleri kültürel tarzlara dönüşmüştür. Yani belir-lenim en baştan yapılar

olmuş yeniden üretim araçlarına ve çok satışa uygun ürünler seçkinleş-tirilirken; az satanlar en iyisinden kendi haline bırakılır olmuştur .Eser günümüz sanat piyasa-sına dair görsel bir kayıt-tır. Pazar ressamlarıyla birlikte anılan bir malze-me olan tuval eserde iki kat olarak kullanılıp

nötr renkler malzemeyi ön plana çıkarmaktadır. Eserin boyutlarının kü-çük olması küçük bir resmin izleyiciyi dışarıda bırakmak istenmesin-dendir. Resim ilk bakışta tek renk gibi görünen ama kendi içinde dere-celendirilmiş renk skalası içindedir. Çalışmada bir sanatçının röportajı kul-lanılarak yazılı basındaki popüler kültürede dik-kat çekilmek istenmiştir.

ÜMİT

TAŞNeyim Ben, Nesin Sen 2

T.Ü.Y.B. 140x110 cm, 2015

1934 yılında Soyadı Kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçti-ği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri ‘eli açık’, dünyanın en korkak-ları ‘yürekli’, dünyanın en tembelleri ‘çalışkan’ gibi soyadları aldılar. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime ‘nesin’ soya-dını aldım. Herkes ‘nesin’ diye çağır-dıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim” böyle diyordu Aziz Nesin. 21.yy içinde günlük yaşamın akışı içerisinde bir türlü taraf olama-yan, birey olması engellenen bireyin, trajik bir biçimde öldüren arayışıdır.

ZEYNEP

GÜRLERÖznel Zaman Göstergeleri

duralit üzerine 2şer cm. aralıklarla sabitle-

nmiş 491 çift akrep ve yelkovan, 64x30 cm,

2010

‘Öznel Zaman Göstergeleri’ Araçsız olarak hissedilen dolaysız olarak yaşanıp, nesnel olarak ölçülemeyen, niceliksel olarak belir-lenemeyen yerine göre uzayıp kısalabilen zaman anın görünen durum göstergeleri, sabit yörüngelerinde birbirine temas et-meden durmaksızın hareket halindeler. Yine anın içinde farklı durumlar içinde-ler, yan yanalar, birbirinden bir o kadar-da uzak da olanlar… Çizdikleri görünmez sınırlar içinde ait oldukları yörüngedeler.

GERÇEKLİK ALANI-3

Sergi Kataloğu

Galeri Uray

Ankara, 4-14 Mayıs 2015

Sergi DüzenlemeLütfi Özden

FotoğraflarSanatçıların kendi arşivlerinden

Katalog Tasarım ve Kapak GörseliDeniz C. Koşar

Katalog Teknik DestekSeniha Ünay

Bu katalog, 4-14 Mayıs 2015 tarihleri arasında Galeri Uray’da gerçekleştiri-len Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Lisansüstü Öğrencilerinden oluşan “GERÇEKLİK ALANI-3” adlı sergi için hazırlanmıştır.

2015

Bu serginin oluşturulmasında emeği geçen herkese ve her kuruma teşekkürler...

DESTEKLEYENLER

Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü