326
016-2017 güncel paragraf J T üm Kaynaklardan Deneme ve Testlerin PARAGRAF Derlemesi.. 1306 Soru . . . r /

güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

016-2017

güncel p a r a g r a f

J

T üm Kaynaklardan Deneme ve Testlerin

PARAGRAF

Derlemesi..

1306 Soru . . .

r

/

Page 2: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

ANLATIM BİÇİMLERİ VE DÜŞÜNCEYİ SELİŞTİRME YOLLARI

1. Dışarıda keskin bir soğuk var. Her yer kar altında, bembeyaz, bahçenin ötesinde çok yüksek çam ağaçlarının aşağıya doğru sarkan dalları, donmuş kar taneciklerinin ışıldayan halleri, birkaç hantal gri bulut kümesi... Tüm gökyüzü neredeyse masmavi. Bu parçada kullanılan anlatım biçimi aşağıdaki- lerden hangisidir?A) Öyküleme B) Açıklama C) TartışmaD) Tanımlama E) Betimleme

2. Gün kuşluk olup ortalık ısınınca Anavarza kayalıkla­rından bir bölük kartal koptu, uzun kanatları gerilmiş, düz, çekilmiş kılıç gibi ışıltılı... Bir anda cerenlerin üstüne geldiler.Bu parça aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangi­sine örnek olabilir?A) Açıklayıcı anlatım B) Kanıtlayıcı anlatımC) Tartışmacı anlatım D) Öyküleyici anlatımE) Betimleyici anlatım

3. Yaşlı kadın hırıltılı, derin bir göğüs geçirerek, küçü­cük bir suçlu kız gibi başını öne eğdi. Gözlerinden dudaklarının üstüne ağır ağır inen gözyaşlarını sile­rek: “Ne yapayım bilmiyorum, unutamıyorum.” dedi. Sonra bizi nem kokan, soğuk, loş bir odaya çağıra­rak bize bir sürü resim gösterdi. Bu resimler onundu, o bahtsız delikanlınındı. Ağlamamak için gözlerimi resimlerden de kadından da ayırdım.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Birden çok duyuya seslenen ayrıntıları içeren

cümle vardır.B) Bildirdiği eylemin gerekçesini de içeren cümle

kullanmıştır.C) Kişinin dış görünüşü benzetmeden yararlana­

rak anlatılmıştır.D) İnsana özgü nitelikler insan dışı varlıklara akta­

rılmıştır.E) Betimleyici öğeler içeren öyküleyici anlatıma

başvurulmuştur.

4. İnsanın diğer insanlarla iletişim kurmasının tek yolu dil değil elbette. Sağır ve dilsizler birtakım yöntem­lerle el ve kol hareketleriyle ne yapıyor olabilirler siz­ce? Ya da denizciler dil dururken hepsi farklı anlam­lar içeren çeşitli ışıkları keyiflerinden mi kullanıyor­lar? Karşınızdaki insanın kılık kıyafetine bir bakın. Onun giyimi biie hakkında bir şeyler söylemiyor mu? Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi söyle­nemez?A) Kişileştirme yapılmıştır.B) İletişim türlerinden söz edilmiştir.C) Öyküleyici anlatım kullanılmıştır.D) Ana düşünce örneklerle açıklanmıştır.E) Devrik cümlelerden yararlanılmıştır.

5. Salon son derece sıcak, dinleyiciler samimi. Mü­zik sayesinde herkes rahatlamış ve başka ufuklara yelken açmış gibiydi. İki kemancı dinliyorduk, bir ta­nesinin aldığı keyfi yüzünden anlamamak mümkün değil. Beyaz tenli olanınsa dudakları, müziği hisset­menin verdiği tatlı bir keyifle kenetlenmiş. Sanatçı­lar tanımış klasiklerden oluşan bir şölen sunuyorlar bize.Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Yorum cümlelerine yer verilmiştir.B) Benzetmelere yer verilmiştir.C) Örneklerden yararlanılmıştır.D) Nitelik bildiren sözcüklerden yararlanılmıştır.E) Öyküleyici ve betimleyici anlatım kullanılmıştır.

6. Bu kentte yılın dört ayı pencereden dışarı baktığı­nızda göreceğiniz tek manzara lapa lapa yağan kardır. Tabi ardından karın getirdiği eğlenceler ve sıkıntılar... Nedir bu eğlenceler ve zorluklar? Renga­renk şapkaları ve eldivenleri ile cıvıl cıvıl oynayan, kardan adam yapan, kartopu oynayan, kaymaya ça­lışan çocuklar...Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Yansıma sözcüklerden yararlanılmıştır.B) İkilemelerden yararlanılmıştır.C) Niteleyici sözcükler kullanılmıştır.D) Kişileştirmeye yer verilmiştir.E) Soru cümleleri kullanılmıştır.

Page 3: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. Alman ekspresyonizminin kendine özgü karanlık bir yanı vardır. Modernliğin ilerlemeci ve gelecek nosyonlarına karşın kendi kökensel varlığını terk etmeyen bu karanlık yan, şaşırtıcı derecede sanat­çıların da temel meselelerinden biri olmuş. Göçmen ırkının Orta Çağdan itibaren biriktirdiği görsel ve ya­zılı kültür, 20. yüzyıl dışavurumunun da ilgi alanları arasında duruyor. Gotik sanatın ahşap işçiliği, Orta Çağın kahramanlık efsaneleri, doğa ve yurt sevgisi ve romantik bir varoluş hali, özellikle Alman ekspres­yonist sanatçılar tarafından da göklere çıkarılmış ya da bir şekilde eleştirilmiştir.Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi ağır basmaktadır?A) Tartışma B) BetimlemeC) Açıklama D) ÖykülemeE) Karşılaştırma

8. Hafif serin bir eylül akşamıydı. İşten çıkmış koşa koşa eve dönüyordum. O gün, her zaman tırman­dığım kıvrıla kıvrıla ilerleyen yokuş yerine, merdi­venlere yöneldim. Merdivenler dik, yorucu ama kes­tirmeydi. O hızla on beş - yirmi basamak çıktıktan sonra, birden yavaşlayıp şöyle bir etrafıma baktım. Sokak lambasının puslu, sarı, loş ışığında salına sa­lına yer düşen birkaç yaprak gördüm. Sonbaharın sesi duyulmaya başlamıştı.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Devrik cümleler kullanılmıştır.B) Ayrıntılardan yararlanılmıştır.C) İnsana özgü bir nitelik doğaya aktarılmıştır.D) Birden fazla duyuya seslenilmiştir.E) Öykülemeye başvurulmuştur.

9. Beydağlarının yüksekliği 3070 m'dir. Bitki doku­su uzaktan fazla renkli görünmez ama içi kumaş dükkânı gibidir. Yeşilin her tonunu bulursunuz orada. Bin metreye kadar makiler, kızılçamlar... Sonra gel­sin sedirler, ardıçlar... Ardıç ağaçlarıyla kaplı tepeleri izlerken bir kuşun, çok yükseklerde usul usul salını­şı dağıtır dikkatinizi. 1500 m’den sonra dağ ovaları yani yaylalar... Sözün özü, Beydağları, Antalya’nın görünümüne ayrı bir güzellik katar.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Gözleme yer verildiğiB) İkilemeye yer verildiğiC) Karşılaştırma yapıldığıD) Betimlemelerden yararlanıldığıE) Eksiltili cümleler kullanıldığı

10. Filmlere, düşünmek için değil, etkilenmek için gittiği­mizi söylerler. Bunlar bu kadar kolay ayırt edilebilir şeyler değildir tabi. Tersine, seyretmek karmaşık bir süreçtir. Dramatik türlerin en baskını bile, düşünmek ile hissetmeyi birbirinden tamamen ayıramaz. Peki, seyir sürecinde neden etkilendiğimizi ya da nelerin bizi etkilediğini hiç mi düşünmeyiz? Öğrenmeler seyrettiklerimizi yeniden anlamlandırmaya ve bir sonraki seyir için gözlerimizi tartmaya, bakışlarımızı yenilemeye yaramaz mı?Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi­sinden vararlanılmamıstır?A) Tartışmacı anlatım biçimindenB) TanımlamadanC) Sorularla anlatımı güçlendirmedenD) Dolaylı anlatımdanE) Tanık göstermeden

11. Deneme, yazı türlerinin en olgunudur. Çünkü özü düşünme değil, konuşmadır. Söz konusu konuşma ise gerçek ya da düşsel, her konuda olabilir. Ama varılan nokta birdir. Konuşma, eninde sonunda, konuşanın karakterini yansıtır; konuşanla nesneler arasındaki bağları ve ilişkileri gösterir. Bu nedenle deneme yazarlarının kendini çok iyi tanıması gerekir. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangi­sinden yararlanılmıştır?A) Tartışma - örneklemeB) Açıklama - tanımlamaC) Betimleme - benzetmeD) Açıklama - karşılaştırmaE) Betimleme - tanımlama

12. Nihayet akşam oldu, karanlık bastı. Karşı kıyıya oturmuş iki insandık; artık yüzlerimizi göremiyor, yalnız seslerimizi işitiyorduk. Serinleten bir yel esti, fısıltıyı andıran bir hışırtı duyar gibi olduk. Başımızı çevirdik, gelen muhtardı. Onun getirdiği ekşi erikleri yerken sohbeti de koyulaştırdık.Bu parçanın anlatımında, aşağıdaki duyuların hangisinden vararlanılmamıstır?A) Tatma B) Dokunma C) İşitmeD) Koklama E) Görme

1 .E - 2.E - 3.D - 4.C - 5.C - 6.D - 7.C - 8.A - 9.C -

10.E - 11.B -1 2 .D

Page 4: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

ANLATIM BİÇİMLERİ VE DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

1. Eskiyi iç çekerek anıp da yeniyi küçümseyenlerde, bir kendini beğinmişlik vardır; ama inanmayın buna. O halleri gerçekten kendilerini beğenmelerinden de­ğil, ukalalıklarından gelir. Kendilerine güvenmeleri yoktur. Olsa, başkalarından öğrendikleriyle yetin­mez, kendi kendilerine de ararlar.Parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi kesinlikle söylenebilir?A) Yazar izlenim yaratmayı amaçlamıştır.B) Yazar, olay akışına okuyucuyu dahil etmeyi

amaçlamıştır.C) Yazar, karşılaştırma yapmayı amaçlamıştır.D) Yazar okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçlamıştır.E) Yazar yerleşik kanıyı değiştirmeyi amaçlamış­

tır.

2. Halikarnas Balıkçısı... Namıdiğer, Türk edebiyatının Homeros’u... Akdeniz'in, Ege'nin tabiatına, toprağı­na tutunmuş bir “Balıkçı"; avcunun içi gibi bilir bu­raları. Mavi yolculukların “mucidi’’dir. Medeniyetten uzaklaştıkça medeniyete yaklaşma düşüncesi sin­miştir satırlarına. Yapıtlarında, Akdeniz ve Ege'yle ilgili mitolojik incelemelerin ötesinde, Anadolu me­deniyetlerinin derinliklerindeki kültürel bağlara da yer verir. Yirmiden fazla yapıt... Kendinizi hâlâ onun satırlarının büyüsüne bırakmadıysanız deniz koku­sunu içinize çekmenin zamanı geldi.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıda veri­lenlerden hangisi yanlıştır?A) Eksiltili cümle kullanılmıştır.B) Karşıt anlamlı sözcükler kullanılmıştır.C) Koşul belirtilmiştir.D) Alıntıya yer verilmiştir.E) Öznellik söz konusudur.

3. Uçurum kenarına gelen koyun sözlü uyarıdan an­lamayınca, çoban onu değnekle uçurumdan uzak­laştırır. Hastalık sayesinde kalp kırmaktan, hak gasp etmekten, isyan etmekten kurtuluyorum. Demek ki beni koruyan şefkat, uçurumdan uzak durmamı sağ­lıyor.Parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden han­gisi söylenemez?A) Örneklemeden yararlanılmıştır.B) Somutlaştırma yapılmıştır.C) Tanımlamalar yapılmıştır.D) Yorum yapılmıştır.E) Öyküleme biçiminden yararlanılmıştır.

4. Felsefi bilgi tavır olarak kuşkucu ve sorgulayıcıdır. Her filozof, kensinden önce gelen bütün bilgileri sor­gulamak ve çözümlemekle işe başlamıştır. Thales, Yunan mitolojik geleneğini, Sofistler Yunan doğa fi­lozoflarını, Sokrates Sofistleri sorgulamıştır ve bu, böyle günümüze kadar devam etmiştir.Parçanın anlatımı biçimi aşağıdakilerden hangi­sidir?A) Betimleme B) ÖrneklemeC) Tartışma D) AçıklamaE) Karşılaştırma

5. Babaanne mutfakta konuklarına ıhlamur kaynat­makla meşguldü. Elinde tepsiyle bahçeye geldiğin­de, ıhlamur ağaçlarının ona “Kurtar bizi.” dediğini duydu sanki. Hemen tepsiyi bir kenara bıraktı ve ço­cukları, kurulan salıncaktan indirdi. Vidalan ağaçlar­dan çıkardı. Gövdelerine açılan yarayı tedavi etmek için yerden biraz toprak aldı, bunu suyla karıştırarak yaptığı çamuru vidanın açtığı yaralara sürdü. Sonra çocuklara dönerek: “Bu ağaçlar da bizler gibi canlı. Onlara zarar verecek şeyler yapmak hiç doğru de­ğil.” dedi. Hatalarını anlayan çocuklar özür dileyen gözlerle baktılar. O sırada hafif bir rüzgâr çevreye mis gibi ıhlamur çiçeği kokusunu yaydı. Bu koku, di­lenen özrün kabulüydü sanki.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıda veri­lenlerden hangisi yanlıştır?A) Öykülemeye başvurulmuştur.B) Olaylar oluş sırasına göre verilmiştir.C) Tanık gösterme söz konusudur.D) Değişik cümle türleri kullanılmıştır.E) Farklı duyulara seslenen öğelerden yararlanıl­

mıştır.

Page 5: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He­men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön­meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla batıyor. Elinin değdiği her yeri kızıla boyuyor. Tam körfeze gömü­leceği sırada da suların üzerine bir “i” çiziyor. Öyle bir "I” ki noktası kendisi. Her gün aynı saatte aynı kayanın üzerinde bu olayı bir başıma izliyorum.Bu parçada aşağıdakilerden hangisine örnek yoktur?A) ÖznellikB) BenzetmeC) Görme duyusuna ait ayrıntılarD) NesnellikE) Dolaylı anlatım

7. insanlarda yemek yeme davranışı, sadece metabo- lik enerji İhtiyacıyla ilişkili değil. Bu ihtiyaç, yemek yememizi hatırlatacak çeşitli iç sinyallerin ortaya çık­masına neden oluyor. Bu süreçlerin idaresinde sinir sistemi etkin rol alır. Normalde açlık hissinin oluş­ması, kandaki şeker miktarının düşmesine bağlıdır. Kanda yeterli şeker yoksa enerjiniz bitmiş demektir ve takviye gerekir. Böyle bir durumda ya sinir siste­minin uyarısıyla mide salgılarınız artar ve açlık his­sedersiniz ya da siz fark etmeden karaciğeriniz ge­rekli şekeri depo organlardan takviye ederek kana gönderir.Bu, parçanın anlatımıyla amaçlanan aşağıdaki- lerden hangisidir?A) Okura bir konuda bilgi vermekB) Okurun düşüncesini değiştirmekC) Okuru bir olay içinde yaşatmakD) Okurun zihninde bir görüntü oluşturmakE) Somutlamadan yararlanarak bilgilerin anlaşıl­

masını kolaylaştırmak

8. Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz'den başlar. Bu eteklerde kıyıları döven ak köpüklü dalgaların ses­leri gelir kulağımıza. Akdeniz’in üstünde daima, top top, ak ak bulutlar salınır. Bulutlarla birlikte dümdüz cilalanmış gibi düz, killi topraklardan ibaret kıyılar gözümüze çarpar. Bu kıyılar saatlerce mis gibi deniz kokar. Tuz kokar.Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangi­si söylenemez?A) İkilemeler kullanılmıştır.B) Kişileştirmeden yararlanılmıştır.C) Çeşitli duyulardan yararlanılmıştır.D) Izlenimsel betimleme yapılmıştır.E) Örneklemelerden yararlanılmıştır.

9. Şair ve sanatçıların sanat adına halktan kopmaması gerektiği söylenir. Halktan kopuk sanat, insanlığa bir şey anlatmaz, bir değer katmaz. Kim halktan kopa­rak büyük adam olmuş, hangi büyük adam önünde sonunda halkın malı olmamıştır?Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangi­si ağır basmaktadır?A) Tartışma B) AçıklamaC) Öyküleme D) Karşılaştırma

E) Örnekleme

10. Yazılı kompozisyonlarda, iki veya daha fazla kimse­nin karşılıklı konuşmasını gerektiren konularda kul­lanılan diyalog; Yunanca bir sözcüktür ve söyleyiş anlamına gelir. Hikâye, roman ve tiyatro eserlerinde diyaloga büyük yer verilir.

Bu paragrafın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi daha ağır basmaktadır?A) Benzetme B) KarşılaştırmaC) Örnekleme D) TanımlamaE) Kanıtlama

11. Güneş doğmak üzere. Hava sisli, serin. Hafif yağan yağmur sisi dağıtıyor. Yollar ıslak, tenha. Bir ikisi hariç, evlerin perdeleri kapalı. Birkaç sokak öteden devrilen bir çöp tenekesinin gürültüsü ve kaçışan kedilerin feryadı geliyor. İlerde, tam köşe başında üstü üste birkaç ceket giymiş, yaydığı kokudan ya­nına yaklaşılmayan, İstanbul’u aklına sığdıramamış evsiz bir adam var. Başı önünde, küçük bir şeyi sağa sola çekiyor ve söyleniyor.Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangi­sinde vararlanılmamıstır?A) Dokunma B) Tatma C) GörmeD) İşitme E) Koklama

12. Koca dağ, dipten doruğa sığırcık kaynıyordu. Se­vimli ala sığırcıkların kimi konuyor, kimi kalkıyordu. Şamataları yeri göğü tutmuştu. Taşların dibi, otların arası yumurta bezeliydi. Sarı, kocaman ağızlan tüy­süz, şiş karınlarıyla yavrularvardı.Temmuzsıcağının yakıcılığında annelerinin kanat serinliğini arıyorlardı. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangi­sinden vararlanılmamıstır?A) Sıfatlar B) KişileştirmeC) Karşılaştırma D) GözlemE) İşitsel öğeler

1.E - 2.D - 3.C - 4.D - 5.C - 6.E - 7.A- 8.E - 9.A-10.D - 11.B -12 .C

Page 6: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAFTA KİŞİLİK

1. İlk şiirlerinde birçok şair, kendinden öncekilerden ya da günün şöhretlerinden etkilenir. Ama bu genç şairimizde bu etkilemenin rüzgârından kurtuluşu görmek mümkündür. Belki birkaç dize onu binleri­ne yaklaştırır; ama bütünüyle kendi ikliminde gelişir, boy atar. Dilinin inceliği ve güzelliği ona vergiymiş gibi gelir insana. Şiirlerini okurken “Bu, onun üslu­bu.” diyebilirsiniz kolayca.Parçada sözü edilen genç şairin, hangi yönü üzerinde durulmaktadır?A) Özgünlüğü B) EtkileyiciliğiC) İnandırıcılığı D) ÖznelliğiE) Doğallığı

2. Kendi kendime gülümsüyorum. Türküler söylemek geliyor içimden. Herkesin iyiliğini istiyorum. Yaşa­ma sevinci dediklerinin bu olduğunu düşünüyorum. Gözlerimin önünde kırmızı, sarı ve mor lâleler beliri­yor. Dokunmuyorum onlara. Nisan, bir şiir gibi cad­deleri, sokakları ince ince dolduruyor. “Ey insanlar, nisandan haberiniz var mı?” demek geliyor içimden. Kuş seslerinden, kalelerden, akşam rüzgarlarına ka­rışan erguvan renklerinden haberiniz var mı?”Bu parçanın yazarı aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?A) Sevinçli B) Coşkulu C) HayalciD) Gururlu E) İyimser

3. Bu çalışmam sırasında, editörü olmam için önümegelen bir dosyanın başka bir kitaptan alıntılarla dolu olduğunu gördüm. Okuduğum kimi bölümler bana bir yerden tanıdık geliyor, diyordum. Sonunda bul­dum. 44 sayfalık bir metnin 13 sayfası bir kitaptan alıntıydı. Bu bölümü dosyadan çıkarıp, sayfa düzeni yaparak yazarına yolladım, bakalım ne diyecek, de­dim. “Güzel olmuş.” demekle yetinde sadece!Bu parçaya göre, editörün sözünü ettiği yazar aşağıdakilerden hangisiyle n ite lendirilebilir?A) Kendi hatasını görmezden gelenB) Çabuk ünlenmek isteyenC) Eleştirileceği ortamlara girmeyenD) Kısa zamanda çok yapıt verenE) Yararlı olabileceğine inanmayan

4. Kültürlü ve okumuş bir kimse olduğu söyleniyor ama gizli bilgiler ve hünerler bakımından da zengin bir kafası var. İtalya ve Fransa'da bulunmuş kibar bey­lerden ve hanımlardan yasadışı çıkarlar sağlamış; çünkü onun yaşama biçimi her zaman başkalarının zararına yaşamak ve çarçabuk inananları kandır­mak olmuştur. Onu iyice tanıdığınız zaman onda inançsızlığın, yalanın utanmazlığın ve zevke düş­künlüğün korkunç bir şekilde bir araya geldiğini gö­rürsünüz.Bu parçada sözü edilen kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Zekâsını ve hünerlerini doğru biçimde kullanır.B) Başkalarına zarar vermekten çekinmez.C) Keni menfaatleri için'her yola başvurur.D) İnsanların iyi niyetlerini kötüye kullanır.E) Başkalarını kandırmaktan hoşlanır.

5. Şairin, son dönem şiirlerinde yurdumuzun insanları­nı, özellikle kırsal alanı gözlemleyip anlatmadaki bü­yük başarısı hayranlık uyandırdı. Her türlü biçimi, bu arada eski kalıpları çağdaş şiire kazandırışı, şiirdeki yenilikçi yönelişleri başarıyla sonuçlandırması, onu büyük ustalar arasında yükseltir. Özdeki, biçimdeki çalışmaları bugün de aynı coşkuyla akıp gitmekte. Bu parçada sözü edilen şairle ilg ili aşağıdakiler- den hangisi söylenemez?A) Takdir edildiğiB) Geçmiş şiire sıkı sıkıya bağlı kaldığıC) Şiirdeki yerini, her geçen gün yükselttiğiD) Başardıklarıyla yetinmediğiE) Gözlem yeteneğinin kuvvetli olduğu

6. Ahmet Arifte şiirden fazlası vardır. Çünkü gözleri bi­zim görmediğimiz şeyleri görür, burnu bizim alama­dığımız kokuları alır bin bir çiçekten. Kulakları bizim duyamadığımız sesleri duyar. Onun içindir ki kuşla­rın hayale yattığı, çiçeklerin düşündüğü ve batmakta olan güneşin canlılar gibi acı çektiği görülür.Bu parçada tanıtılan şair için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) İyi bir gözlemci olduğuB) Benzetmelerden yararlandığıC) Türkçenin iyi bir kullanıcısı olduğuD) Kişileştirmelerden yararlandığıE) İzlenimci bir yaklaşımı benimsediği

Page 7: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. Akıllı bir insan, çevresindekiierle ilişkileri bozuldu­ğunda onlarla arasındaki hoşnutsuzluğu, huzursuz­luğu giderip dostluğunu yenilemesini bilen insandır. Bundan daha akıllısı da titizlik gösterip dostlarıyla hiçbir zaman uyumsuzluğa düşmeyen kimsedir.Bu parçada düşüncelerini dile getiren kişi aşağı- dakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?A) Dostluk ve arkadaşlığı her zaman koruyanB) Kendi çıkarlarını düşünenC) Kendine değer verenD) Hayata hep pozitif bakabilenE) Mutsuzluğu mutluluğa çevirebilen

8. Günde on iki saat çalışır, altı saat uyur, altı saat ge­zer, inceler, konuşur, düşünürdü. Gövdesinin dev yapısı gibi kafasının da çok geniş ufukları vardı. Acılar içinde geçen çocukluk yıllarına ancak hayali­nin genişliği, gönlünün zenginliği, isteklerinin güçlü­ğüyle katlanmıştı. İlk hayat deneyimlerinde uğradığı hayal kırıklığına da yine ancak kendine güvenmesi, başarıya ulaşacağına inanması, büyük eserler ver­mek için içinin yanması sayesinde dayanmıştı.Bu parçada sözü edilen kişiyle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine değinilmemistir?A) Zor bir çocukluk dönemi geçirdiğine

■ B) Kendine güvenen biri olduğunaC) Zamanının çoğunu çalışarak geçirdiğineD) Yalnızlıktan hoşlandığınaE) Yaşamındaki engelleri, kendine güveni saye­

sinde aştığına

9. Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey, umduğumu­za uygun düştü? Gördüğümüz, düşündümüze ben­zedi mi? Gelenler, beklediğimize değdi mi? O mutlu ve yüce saat, hangi saatti ki içinde iken “Geçme dur!” diye haykırdık.Bu paragrafta konuşan kişi, aşağıdakilerin han­gisiyle nitelendirilemez?A) Mutlu B) KaramsarC) Mutsuz D) KötümserE) Doyumsuz

10. Gazeteci istediği konuya değinebilir, yazılarında okuyucusunu itham etmez. Ortada bir suç veya ku­sur varsa çoğul ifadeler kullanarak bu suç ve kusu­run vebalini paylaşır okuruyla. Gerçeklerin üstüne gitmeye, hal çareleri aramaya, gerekli olanı yapma­ya okuyucuyu davet eder. Kendi fikirlerinin sonunda bile “alçak gönüllülüğü” elden bırakmaz.Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi "gaze­tecinin özellikleri” arasında ver almaz?A) Çözüm yolları bulmaya çalışmasıB) Kusurları paylaşmasıC) Araştırmaya açık olmasıD) Mütevazı olmasıE) Kendi görüşlerinde ısrarcı tutum sergilemesi

11. Şair, içi dışı bir olan insandır. Zayıflıklarını ve ku­surlarını dahi gizlemez. Gömleğinin kolalı ve pan­tolonunun ütülü olmasına dikkat eder ama gösterişi sevmez. Kalbini kırdıklarından özür diler ve kimseye kötülük etmez.Bu parçaya göre, şairler için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Davranışlarında içtenliklidirler.B) Düzenli ve titizdirler.C) Alçakgönüllüdürler.D) iyi niyetlidirler.E) Kırılgan insanlardır.

12. Bodrum'un çok ilginç simaları vardır. Gülmece duy­gusu çok gelişmiş bir başkomiser vardı. Amerikan filmlerindeki kasaba şeriflerine benziyordu. Muhatap olduğu herkesi güldürürdü. Sıradışı bir polisti. Birde kitabı vardı. Hayatı sorgulamaz, önüne geldiği gibi yaşardı. Ufak tefek olaylara aldırış etmezdi. Sahil­de, sokaklarda yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Bodrum'un doğasıyla, insanıyla uyum sağlamıştı. Bu parçada sözü edilen kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Sevecen B) EspriliC) Kendine özgü D) UyumluE) İstikrarsız

1.A- 2.D - 3.A- 4 .A - 5.B - 6.C - 7.A- 8.D - 9.A-

10.E - 11.E - 12.E

Page 8: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAFTA KİŞİLİK

1. İnsanda, olup bitenleri öğrenme merakı vardır. An­cak kimilerinde bu merak daha ileridir. Bu tür kişiler “Benden sır çıkmaz." deyip ağzından laf alırlar. Ama her şeyi biraz sonra başkasına anlatırlar. Ellerinde değildir, anlatmadan duramazlar. O üsteleyerek öğ­rendikleri sırrın onlar için bir önemi de bulunmaz. Bunlar için “ağızlarında bakla ıslanmaz.” sözü de kullanılır.Bu parçada sözü edilen kişilerin vurgulanan özelliği, aşağıdakilerden hangisidir?A) iki yüzlü B) MutsuzC) Boşboğaz D) BencilE) Israrcı

2. Gerek iş gerek özel yaşamınızda, bir şeylerin içinde yaşamanın, bir şeyleri bilmenin, onlara tanık olma­nın insanda oluşturduğu duyguyu farklı bir biçimde kullanmamalısınız. Yani bir şeyi yalnızca siz biliyor­sanız o sizde gömülü kalmalı. Bunun için ben her şeyi ortaya döken kişilerin kitaplarını da bu düşün­cem nedeniyle sevemem. Rastlantısal olarak oku- duysam da ondan zevk aldığım söylenemez.Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerinden han­gisiyle nitelendirilebilir?A) Sır saklamayı bilenB) Yakınlarını kollayıp gözetenC) Sıkıntılarını yansıtmayanD) Dost edinmek isteyenE) Yalnız yaşamaktan bıkmış

3. Söz vermiştim kendi kendime. Artık yazı yazmaya­caktım. Bu yolla, yazmak hırsımı dizginleyecek hat­ta boğacaktım. Burada, bu ortamda, bu insanların arasında ölümü bekleyecektim. Bu durum bir süre böyle devam etti. Bir gün adada gezerken, canım sı­kıldığında bir şeyler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım, küçük bir dal parçasından kendime bir kalem yonttum. Yonttuktan sonra da tutup kale­mimi öptüm. Anladım ki ben yazmasam, deli olacak­tım.Bu parçada sanatçının hangi yönü vurgulan­maktadır?A) Doğaya olan düşkünlüğüB) Yalnız kalmayı sevmesiC) Yaşama bağlılığıD) Yazma tutkusuE) Toplumsal duyarlılığı

4. Yalnız bir dünyayı ya da kendi dünyamızı görece­ğimiz yerde sanatla, ne kadar sanatçı varsa öteki dünyanın çoğaldığını görürüz. Bırakalım her sanat­çı, kendi dünyasını yaşasın. Nasıl olsa o dünyalar yarın bizim olmayacak mı?Bu parçaya göre sanatçının vurgulanmak iste­nen özelliği aşağıdakilerden hangisidir?A) Duyguları B) FarklılığıC) Yaratıcılığı D) TutarlılığıE) Değişmezliği

5. Türkü söylemek benim için aşk halidir. En güzel aşk­larımı türkü söylerek yaşadım. Türkülerde müthiş bir dostluk buldum. Ne onlar beni aldattı, ne de ben onları aldattım. Türkü söyledikçe yaşama sevinci duyuyorum. Ben onları söylemekle yetinmiyorum, halkımızın yüreğindekileri onlarla döküyorum.Bu parçanın yazan için aşağıdakilerden hangsii söylenemez?A) Türkü söylemekten büyük bir coşku duyduğuB) Türkülerle duygusal bir bağ oluşturduğuC) Türkü söylemeyi çok sevdiğiD) Türküleri başarıyla yorumladığıE) Türkülerle halkın duygularını dile getirdiği

6. “Bir rüzgâr geçti buradan / Koştum ama yetişeme­dim / Sorsaydım söylerdi herhalde / Soramadım" di­zelerindeki çocuksu coşku ancak gerçek bir ozanın yüreğinden doğabilir. Yapmaca, kurulmuş bir coşku­nun sentetik sözcükleri yoktur onda. Her sözcüğün­de yaşanmışlık, her imgesinde sağlam bir gerçeklik vardır.Bu parçada söylenenler aşağıdakilerden hangi­siyle nitelendirilebilir?A) Yadırgama B) ÖvgüC) Şaşkınlık D) SorgulamaE) Acelecilik

Page 9: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. O sene önce şiirle tanıştım. Yazmaya başladığım her şiirin ilk şiir olduğunu düşünüyordum. Sanki benden önce hiç şiir yazılmamış gibi hissediyordum. Kendimi çok özel hissetmeme neden oluyordu bu duygu. İnsan kendinden evvel ana dilinde yazılmış eserleri okuyarak olgunlaşır. On yıl önce bu anla­yıştan yoksundum, yol yordam gösterenim de yoktu çevremde. Ustasız bir kelime işçisi olarak bilindim. Bu sözleri söyleyen biri aşağıdakilerin hangisiy­le n ite lendirilebilir?A) Donanımlı B) Öz eleştiriciC) Cesur D) ÖzgünE) Alçakgönüllü

8. Her sabah çiçekçi dükkânını neşeli şarkılarla açar. Kapıdan içeri girer girmez çiçeklerine sevgiyle se­lam verir. Onlara yeni yeni saksılar tasarlar, başka hiçbir yerde olmayan. Sularını çiçeğin türüne dikkat ederek verir. Çiçeğin değerini bilmeyeceğini düşün­düğü müşteriye asla çiçek satmaz. Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada sözü edi­len çiçekçinin b ir özelliği değ ild ir?A) İşini severek yapmaktadır.B) Müşteriye en iyi hizmeti vermeye çalışmaktadır.C) işini özenle yapmaktadır.D) Müşteri konusunda seçici davranmaktadır.E) Para kazanma hırsı yoktur.

9. İstanbul’da doğdum. Şu anda da İstanbul'da ya­şamaktayım. On sekiz yaşıma kadar Kadıköy'deki evimizden hiç ayrılmadım. Babamın genç yaşta ölü­müyle üzerime kalan ev sorumluluğunu çeşitli işler­de çalışarak yüklendim. Kıt kanaat geçinen ailemin çevresinde genelde yaşlı akrabalar ve yaşlı komşu­lar vardı.Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangi­siyle nitelendirilemez?A) Çocukluğunu gereği gibi yaşayamamıştır.B) Gençliğini çalışarak geçirmiştir.C) Genç yaşta sorumluluklar üstlenmiştir.D) Doğduğu kentte yaşamayı sürdürmüştür.E) Orta halli bir aile ortamı içinde yetişmiştir.

10. Eleştirmen olarak mesleğimle barışığım. Bana kay­bettirdikleri olsa da işimi yaparken inanılmaz mutlu hissediyorum kendimi. Başka alanlarda objektif ol­mayı ağzından düşürmeyen nice insanın söz kendi yapıtlarına gelince ne denli sübjektif olabildiklerini yaşayarak gördüm. Hemen hemen herkes yapıtla­rı göklere çıkarılsın ister. Sanki eleştirmen, parayla tutulmuş övücü elemandır. Bu görevi yerine getirme­yince de sizden kötüsü yoktur. Başlar dargınlıklar, sözlü saldırılar... Neler düşmez ki payınıza.Bu sözleri söyleyen bir eleştirmen aşağıdakiler- den hangisi ile nitelendirilemez?A) Mesleği yüzünden ağır eleştiriler alanB) Çalışmaktan mutluluk duyanC) Arkadaşlarını övenD) Objektif olmaya çalışanE) Mesleğini seven

11. Ondaki çocuksu masumiyet, sevecenlik kuşakların­dan farklıydı. Arkadaşları “kentli" kendisi ise kentteki “kasabalı”ydı. Öykülerindeki yemyeşil otlar ve rüz­garın uğultusu, taptaze bir ses ve duyarlılık olarak beliriyordu, çarpıyordu sanki insanı bu temiz hava. Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi yaza­rın özellikleri arasında ver almaz?A) Öykülerinde çocuksu bir sevecenlik olmasıB) Öykülerinde doğayı anlatmasıC) Diğer yazarlardan farklı olmasıD) Kent yaşamını başarıyla anlatmasıE) Üslubunun etkileyici olması

12. Yazarlık yaşamı boyunca sıradanlığın içinde gizi aradı. Hiçbir düşünceye saplanıp kalmadı, yanlış bi­lineni doğrularla değiştirdi. Yaşam denilen dev onun için yanlışıyla doğrusuyla bir düşünce bütünüydü. Bir gün bile umutsuzluğun fikirlerini kirletmesine izin vermedi. Umutsuzluğun içinden bile umudu çekip çıkartmasını bildi. Her yeni gün umuda uyandı, ina­dına inadına.Bu parçada sözü edilen yazar aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?A) Kendini yenileyen biridir.B) Bağnazlıktan uzak duran biridir.C) Geleceğe umutla bakan biridir.D) Asla hata yapmayan biridir.E) Öz eleştiri yapabilen biridir.

1.C - 2.A - 3.D - 4.C - 5.D - 6.B - 7.B - 8.E - 9.D -

10.C -11 .D - 12.D

Page 10: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAFTA KONU

1. Bu sorunun yanıtını, biraz da yazarın kişiliğinde aramakta yarar var. Onun acımasızlığı, hırçınlığı, dikkati, unutmazlığı kavgacılığı, ortaya koyduğu tez­lerin tartışılıp eleştirilmesi konusunda çok kişide bir çekingenlik yaratıyor.

Bu parça aşağıdakilerden hangisine verilmiş bir yanıt niteliğindedir?A) Yazarın son eserini bir başyapıt olarak değer­

lendirebilir miyiz?

B) Yazarın eserinde kişiliğinin yansımaları yok mu­dur?

C) Yazarın yaşadıklarıyla yazdıkları örtüşüyor mu?D) Değerlendirmelerinizin etki uyandırmamasınm

nedenleri nelerdir?E) Sizce yazarın yeteri kadar eleştirilememe nede­

ni nedir?

2. Ben şiirlerimde genellikle toplumsal olayları konu edinirim. Şiir, şairin içerisinde yaşadığı toplumla birlikte anlamlıdır. Cebinde parası olmayan insana Karun’un hâzinelerinden bahsetmenin yanlış oldu­ğunu düşünüyorum. Ne var ki bazı şiirlerim kişisel duygularımın ifadesi. Bu tür şiirlerimde, toplumun ihtiyaçlarından ziyade kendi ruhumun ihtiyaçları önemsenmiş durumda. Eğer ruh halimi şiirlerimde anlatmasam toplumsal şiirlerimi yazacak kuvvete erişemezdim.

Bu sözler aşağıdaki soruların hangisine cevap olarak söylenmiş olabilir?A) Okuyucularınızın daha çok hangi tür şiirlerinizi

beğendiğini düşünüyorsunuz?B) Şiir yalnızca toplumsal konuları mı anlatmalı?C) Şiiri belli konularla sınırlamak doğru mudur?D) Şiirleriniz toplumcu mu, yoksa kişisel şiirler mi-

. dir?

E) Toplumdan uzak şiirlerinize rağmen neden top­lumcu bir şair olarak anılıyorsunuz?

3. Masada bir sürahi su duruyorsa, oraya içilmek ama­cıyla konmuştur. Bir odada su dolu olan sürahi ile duvardaki süs, konuluş amacına göre aynı değildir. Duvar süsü gereksiz bir ayrıntıdır. Üç yüz, beş yüz sayfalık romanların niçin okunmadıklarını bu karşı­laştırmalardan çıkarabiliriz.

Bu parçaya göre romanların okunmama nedeni aşağıdakilerden hangisidir?A) Tasvirlerin dikkat çekici olmamasıB) Ayrıntıların roman konusuyla bağlantılı olma­

ması

C) Ayrıntıların bir amaca yönelik olmamasıD) Okuyucunun ayrıntıları seçememesiE) Romanların oldukça uzun olması

4. Okuyucunun, şiiri ikinci plana attığını, diğer türleri ön plana geçirdiğini kabul etmek istemiyorum ve san­mıyorum. Şiir daha derin yaşatır. Beğendiğimiz bir şiiri hemen kopya edebilir, günler günü cebimizde taşır, açar açar okuruz. Ben mesela okuduğum bir hikâye kitabını, bir romanı ikinci kez okumaya ihti­yaç duymuyorum. Şiir kitapları öyle değil. Sevdiğim şairlerin şiir kitaplarını, seçtiğim şiirlerini defalarca okumuş yazmışımdır.

Bu parçada şiirin hangi yönü üzerinde durul­maktadır?A) Gün geçtikçe daha çok ilgi gördüğüB) Diğer edebi türlere göre daha kalıcı olduğuC) Daha derin bir etki alanına sahip olduğuD) Derinden gelen yumuşak bir güç olduğuE) Kısa ve pratik bir yazı olduğu

5. Ben eserlerimi yazmadan önce işlek bir caddede bulunan bir binanın üzerine çıkarım ve haftalarca insanları izlerim. Onlara eserlerimin kahramanlan gözüyle bakarım ve esere kahraman olmayı en çok hak edeni hayattan kopartır, eserimin içine alırım. O artık benim eserimde, ben ne istersem onu yapmak zorundadır. En azılı bir katil, bir iyilik meleği hâline dönüşüverir.

Bu cümlede sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Hayatın içinden aldığı kişilere yeni bir kişilik

yükler.

B) Gözlemlerini eserlerinde olduğu gibi yazar.C) Eserlerinin konusunu hayatın içinden alır.D) Kişileri günlük dilleriyle konuşturur.E) Eserlerinde olayları akışına bırakır ve sonunu

izler.

Page 11: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Amerikalı bir antropolog, Senegal’de yaşayan şem­panzeler üzerinde yaptığı araştırmalarda, ilginç bulgulara ulaştı. Bu antropolog, ormanda yaşayan şempanzelerin bir lemur türünü avlamak için ağaç­tan kopardığı dalları dişleriyle sivrilterek bir çeşit mızrak yaptığını ve öteki şempanzelerin bu bece­riyi izleyerek öğrendiğini gözledi. Aynı bilim adamı, şempanzelerin insanlar gibi bir tür kültür geliştirip geliştiremediğini araştırmaya devam edeceğini dile getirdi.Bu parçaya dayanarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Şempanzelerin farklı ortamlara kolayca uyum

sağlayabildiğiB) Yeni becerilerinin şempanzeleri baskın tür

hâline getirdiğiC) Her şempanze türünün bir şeyi öğrenme sü­

resinin farklı olduğuD) Şempanzelerin başka canlılara yalnızca bes­

lenme gereksinimi duyduklarında zarar verdiğiE) İnsan dışında, alet yapabilen başka canlıların

da bulunduğu

7. Sanat, insan ruhunun cansız maddelere can ver­mesidir. Geçmişte dilsiz olan taş, dillenerek bizlere neler anlatmamıştır. Çeşmeler, hanlar, hamamlar, saraylar, külliyeler, türbeler, kümbetler, su kemerle­ri, evler, sokaklar, rasathaneler, camiler... Zamanın şartlarında ihtiyaç duyulan her şey imar edilmiş. Bu imar etme, günümüzün ruhsuz mimarisiyle yapılma­dığı gibi sadece dış güzelliği olan sağlamlık denilen aslî unsuru önemsemeyen yapılar hiç değildi.Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Tarihte yapılan sanat eserlerinde yalnızca gü­

zellik ön planda tutulmuştur.B) Günümüzde daha az mimari eser yapılmakta­

dır.C) Geçmişteki eserler hem estetik hem de daya­

nıklıdır.D) Günümüz teknolojisiyle eskiye oranla daha

sağlam eserler verilmektedir.E) Günümüzdeki eserlerin dayanıklıdır fakat güzel

değildir.

8. Buhranlı dönemlerimde daima yalnız kalmak iste­rim. Ve ben bu yalnızlığı sadece deniz kenarında bulabiliyorum. Suyun sesi, gündüz mavi, akşam siyah rengi sıkıntılarımı alıyor. Dostlarıma, yalnız başıma bir deniz kenarında olduğumu söylediğimde hemen bir derdim olduğumu anlarlar. Yanıma gelme isteklerini reddeceğimi bildiklerinden yanıma gelme­yi teklif etmezler. Bilirler ki kısa bir süre sonra, şen bir şekilde yanlarında olacağım.Bu parçadaki kişinin buhranlı dönemleriyle dost­ları arasında nasıl bir ilişki vardır?A) Sıkıntılı anlarında dostları hep yanında olurlar.B) Dostlarının yanında sıkıntısı artmaktadır.C) Yalnız başına denizde sıkıntısını atmasını anla­

yışla karşılarlar.D) Buhranlı dönemlerinde onu yalnızlığa iterler.E) Sıkıntılarını denizde atmasına bir anlam vere­

mezler.

9. Sanat insana hayatı yaşanılır kılan, bize hayatın farklı boyutlarını gösteren insani bir faaliyettir. O yüzden, tarlada çalışan köylüden tutun da büroda stres çeken patronlara kadar herkesin sanatla ilişkisi vardır. Elbette ki her insanın sanattan ve hayattan anladığı şeyler farklı olabilir. Herkesin ilgilendiği sa­nat dalı da birbirinden farklı olabilir.Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisinin karşı­lığı olabilir?A) İyi bir sanatçı olmanın koşulları sizce nelerdir?B) insanlar neden benzer sanatlarla çok ilgileni­

yor?C) Sizce sanatla neden aydın veya okumuş kitleler

ilgilenmektedir?D) En sevdiğimiz sanat dalının edebiyat olmasının

sebeplerini sıralayabilir misiniz?E) Sizce sanat nedir, sanat ve toplum hakkındaki

görüşleriniz nelerdir?

1 .E - 2.D - 3.C - 4.C - 5.A - 6.E - 7.C - 8.C - 9.E

Page 12: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAFTA KONU

1. Dünya’da elektrik üreten rüzgâr türbinlerinin çalış­ması için rüzgârın, saniyede en az 10 metre hız­la esmesi gerekmektedir. Aynı rüzgâr türbininin Mars’ta aynı düzeyde üretim yapabilmesi için gerek­li rüzgâr hızı, saniyede 30 metredir. Bunun nedeni, Mars atmosferinin yoğunluğunun, Dünya atmosferi­nin yoğunluğundan çok daha düşük olmasıdır.

Parçada aşağıdakilerden hangisiyle ilgili bilgi vardır?A) Elektrik üretebilmek için gerekli rüzgâr hızıyla

atmosfer yoğunluğu arasındaki ilişkiB) Rüzgâr hızıyla, üretilen elektrik miktarı arasın­

daki ilişkiC) Rüzgâr türbinlerinin kuruluş yeri belirlenirken

nelere dikkat edilmesi gerektiğiD) Dünya atmosferinin, Mars atmosferinden daha

yoğun oluşunun nedeniE) Rüzgâr türbiniyle, elektrik üretiminin maliyeti

2. Romanın tartışılması, bence bir gerekliliktir. Ancak bugüne kadar yapılan tartışmalarda yeni bir şey söylenmedi. Belli kişiler, belli fikirlerde direttiler. Yeni şeylerin söylenmesi için yeni romanların okunması gerekiyor. O romanların niçin yazıldığını, nasıl ya­zıldığını derinlemesine irdelemek gerekiyor. Ancak o zaman roman tartışmaları bir bardak suda fırtına koparmaktan kurtulabilir.

Bu parçanın yazarının roman tartışmalarıyla ilgili istediği aşağıdakilerden hangisidir?A) Roman yazarı olmayanların roman tartışmala­

rında yer almaması

B) Yeni yapıtların incelenerek, romanla ilgili farklı düşüncelerin ortaya konması

C) Eski romanların günümüzde değer taşımadığı­nın kabul edilmesi

D) Roman eleştirmenliğinin roman yazmış kişiler­ce yapılması

E) Belli yazarların romanla ilgili düşüncelerinin önemsenmesi

3. Kuşkusuz yararlanmalı. Ama teknik, amaç olarak değil araç olarak görülmeli, sözün gücünü gölgele­mek için değil, belirtmek için kullanılmalıdır. Tekniğin getirdikleri yardımcı öğelerdir. Söz, tüm ayrıntısıyla belirebilmişse sahnede, anlatım son gücüne ula­şabilmişse, bundan dekorun, ışığın, tüm gereçlerin işlevlerini yerine getirdikleri anlamı çıkarılmalıdır. Bütün bu öğeler, ne denli kendilerini gizlemişlerse o oranda yerli yerinde kullanılmışlardır. Sözü, tiyatro sanatının olanaklarıyla değerlendirmek, salonu söz­le yıkamak gerek.

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine yanıt olarak söylenmiştir?A) Tiyatro çağımızın gelişen tekniğinden yarar­

lanmalı mıdır?B) Tekniğin tiyatrodaki yeri nedir?C) Bize, sözün tiyatrodaki yeri ve önemini açıklar

mısınız?D) Tiyatro, sözün ifade imkânlarından nasıl ya­

rarlanmalıdır?E) Tiyatroya tekniğin kazandırdığı imkânlar neler­

dir?

4. Zaman zaman dostlarımıza çok fenalık ediyoruz. Nasıl ediyoruz bu fenalıkları, biliyor musunuz? On­ların kötü olduğunu bildiğimiz hareketlerini destek­lemesek de bu türlü hareketleri karşısında susmak suretiyle. Üstelik aslında bir çeşit ahlâksızlık olan bu davranışımızı, insanlık, kadirbilirlik adı altında süs­leyerek, iyi bir şey gibi düşünüyoruz. “Adam doğru yolda değil, bunu biliyorum. Ama sesimi çıkaramam ki! Şu kadar senelik dostum bu adam benim."

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılabi­lir?A) Her insanın ayrı bir karakteri olduğunu unut­

mamalıyız.B) Hiçbir şey yapmayarak da insanlara kötülük

yapmış olabiliriz.C) Dostlarımızın hoşlanmayacakları şeyleri söy­

lememekle doğruyu yapmış oluruz.D) İyiliğini gördüğümüz dostlarımızın üzerine yürü-

memeliyiz.E) Dostlarımızın hataları karşısında en azından

sessiz kalmalıyız.

Page 13: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Çeviri konusunda türlü yollar, tutumlar olduğunu bi­liyoruz. Her çevirmenin deneyimleri arttıkça kendine göre bazı kurallar yakaladığı da doğrudur. Bağlı çe­viri mi, serbest çeviri mi? Bu sorular çevresinde öte­den beri bizde de düşünceler ileri sürülmekte, kimi zaman tartışılmaktadır. İyi çevirmenlerimiz, yöntem­leri olan çevirmenlerimiz de var. Ama bu yöntemler bir kurama bağlanabilir mi? Kısacası, bir çeviri kura­mı olabilir mi?Bu parça aşağıdakilerden hangisinin yanıtı ola­bilir?A) Çeviri alanında belli yöntemlerden, kuramlar­

dan söz edilebilir mi?B) Çeviri yaparken, metnin aslına bağlı kalınmalı

mıdır?C) Aslına bağlı kalmadan yapılan bir çeviri, gerçek

bir çeviri midir?D) Çeviri yapmak özel bir yeteneği ve bilinci gerek­

tirir mi?

E) İyi bir çevirmen olmanın koşulları nelerdir?

Tarihi olayları ele alan yazılardan oluşan kitaplara roman denemez. Romanda cümle, yazara özgüdür. Yazar, romanda olayları dilediği gibi kurgular, onlara kendince bir biçim verir. Oysa tarihi roman denilen kitaplarda yazar, gerçeğe bağlı kalmakta, tarih kitap­larındaki bilgileri derleyen, oluş sırasına göre birleş­tiren bir araştırmacı konumuna düşmekte.Bu parçanın yazarının aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenir?A) Roman, yaşanılan olayların tutanaklara geçi-ril-

mesinden oluşur.B) Romancı, çevresinde gelişen olayları anlat­

maktan başka bir iş yapmaz.C) Romanlarımın satırlarında, sokağımda yaşa­

nılmamış hiçbir olay yoktur.D) Romancı, olanları değil, olabilecekleri kendine

özgü bir tarzda kurgulayarak aktarır.E) Bir roman gerçekleri olduğu gibi aktarıyorsa

okunmaya değerdir.

Bir konuşmacı gibi bir yazar da okuyucunun karşı­sına çıkarken kendine biraz çekidüzen verir, saçını sakalını toplar okuyucuya biraz saygı gösterir. Zo­runludur buna. Sait Faik için söylenen sözlerin, daha doğrusu onu kötülemek için söylenen sözlerin, gali­ba en haklılığı bu...Bu parçaya göre Sait Faik’e yöneltilen eleştiri aşağıdakilerden hangisidir?A) Dilinin savruk olmasıB) Okuru ciddiye almamasıC) Kılık kıyafete önem vermemesiD) Dar gelirli insanları anlatmasıE) Yazılarını uzun yazması

Öyle eleştirmenler vardır ki kanla beslenen yara­tıklar gibi, yerdikleri kimselerin ünleriyle beslenirler. Avlarını bekleyen örümcekler gibi ağlarını dönem­lerine gerer, kötülemek için iyi eserlerin çıkmasını beklerler. Böylelerine eleştirmen demek ne kadar doğrudur, bilmem! Çünkü eleştirmen, yargılayan, değerlendiren, ayırt eden; fakat bunları yaparken duygularından uzak kalmasını bilen adam demektir.Bu parçaya göre bir eleştirmende bulunması ge­reken asıl nitelik aşağıdakilerden hangisidir?A) Kanıtlara dayanarak düşünmekB) Örneklerden yararlanmakC) Eseri bir bütün olarak ele almakD) Yeni eleştiri anlayış ve tekniklerine kapalı kal­

mamakE) Eseri nesnel olarak değerlendirmek

9. Edebiyat, geçmişi ve geleceği bir anda iç içe bü­tünleştiren sanattır. Başka hiçbir sanatta bu bü­tünleşme sağlanamaz. Edebiyat, farklı zamanları bütünleştirirken dili kullanır. Gerçi sinemada yönet­men sık sık geriye dönebilir. Olağanüstü bir resmin tuvalde saptadığı anın içine çeşitli zamanların sızdı­rıldığı sezilebilir; ama insanın düşünme gücü kadar eski olan dilin olanakları bütün sanat araçlarından daha çarpıcıdır.Bu parçanın bütününden aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılır?A) Geçmişi ve geleceği bir arada görme eylemi her

sanat yaklaşımında vardır.B) Değişik anları bütünleştiren eserler çok beğe­

nilir.C) Her sanatın amacı geçmişi geleceğe taşımak­

tır.D) Tüm sanat eserlerinde geçmiş ve gelecek iç içe

verilebilir.E) Dilin sanat eseri yaratmadaki gücü, diğerlerin­

den daha etkilidir.

1 .A - 2.B - 3 .A - 4.B - 5.A- 6.D - 7.C - 8.E - 9.E

Page 14: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAFTA ANADÜŞÜNCE

1. Sahnede, yaşam nasıl bir sanatsal süzgeçten geçi­lerek değiştiriiiyorsa dilde sanatın süzgecinden geçi­rilerek değiştirilmelidir. Bir kahveci çırağını, kahvede konuştuğu gibi, hiçbir değişiklik yapmadan sahnede konuşturalım demek, oyuncunun yerine sahneye kahveci çırağının kendisini çıkaralım demekle birdir. Herhâlde hiçbir tiyatrocu öyle bir durumu kabul et­mez.Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Sahne dili konusunda bütün tiyatrocuların aynı

görüşleri taşıdıklarıB) Günlük yaşamdaki dilin sahne dili olamayacağıC) Tiyatronun ustalık gereken bir sanat olduğuD) Seçilen oyunun konusuna göre bir dil seçilmesi

gerektiğiE) Günlük yaşamın sahnede, olduğu gibi yansıtıla-

mayacağı

2. Her gazetenin okunmak gibi bir amacı vardır. Hedef, daha fazla insan tarafından okunmaktır, insan da ancak anlayabildiği ve kendisine hitap eden yazıları okur. Sadece uzmanların anlayacağı türden yazılar gazete için lükstür. Hiçbir gazete bu lüksü kaldıra­maz. Bir yazıyı anlayabilmek için iki defa okumaya da kimsenin vakti yoktur. Bu durumun sonucu da ga­zetenin okunmaması olacaktır. Bu da arzu edilen bir şey değildir.Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) Gazete, ağırlıklı olarak ortalama kültür sevi­

yesine sahip halka hitap etmelidir.B) Uzun tutulan yazılar, okunma şansını büyük öl­

çüde yitirir.C) İnsanın, bir günde gazete okumaya ayırabildiği

zaman dilimi sınırlıdır.D) Gazete, büyük ölçüde günü yaşamaya çalışan

bir yayın organıdır.E) Gazetede çıkan yazılar günü yakalayan, gün­

celliği olan yazılar olmalıdır.

3. Ben edebiyatta en büyük olunabileceğine inanmam. Çünkü birisi en büyük olduğu zaman yolun sonuna gelmiş olur, edebiyat biter. Onun için edebiyatta mü­kemmel yoktur. Hayatta mükemmel yok ki edebiyat­ta olsun. Mükemmellik bitme anıdır. Bir iş bitmediği­ne göre en iyi değildir, iyiler arasındadır sadece ve bu iyiler asırlarca çoğalacak demektir.Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Edebiyatta güzellik kavramının göreceli olduğuB) Edebiyatın hayattaki gerçekleri ele aldığıC) Edebiyatta mutlak mükemmelliğin imkânsız ol­

duğuD) Edebiyatta gelişmenin zaman zaman durduğuE) Edebiyatın uzun bir geçmişinin olduğu

4. Birbirleriyle karşılaşan insanlar, birbirlerine doğru­dan doğruya işlerinden söz etmezler. Uzun bir süre şuradan buradan, havadan sudan konuşurlar. Bir balıkçının ilk sözü denizle, rüzgarla; bir tıpçınınki kan dolaşımıyla ilgili değildir. Terzi size giyimdeki yeni değişiklikleri anlatmaz. Şair, şiirin nasıl yazıla­cağını söylemez. Çünkü bilgi değerlidir. Her insan mesleğiyle ilgili bilgilerin can alıcı sırlarının yalnız kendisine kalmasını ister.Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) İnsanların gereksiz konuşmalara daha çok ilgi

duyduklarıB) Bilgiyi zamansız vermenin bilgiye olan ilgiyi

azaltacağıC) İnsanların iş yaşamıyla ilgili bilgilerini başkala­

rıyla paylaşmak istemedikleriD) Bir meslekle ilgili bilginin ancak o meslekle uğ­

raşanlardan alınabileceğiE) İnsanların zamanlarının çoğunu kendilerini ilgi­

lendirmeyen konulara ayırdıkları

5. İnsanların istedikleri noktaya ‘‘vardıklarım” düşünme­lerini anlayamıyorum. Havaalanlarına, garlara özgü kalmalı bu söz. Biri bir yere vardığını söylediğinde, içimden nereye, hangi araçla diye sormak geçiyor. Daha ileriye gidemeyeceğini bilenler, bulundukları konuma varmış olmakla övünürler.Bu parçada yazarın asıl vurgulamak istediği aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) Bireysel ilerlemenin sürekli olması gerektiğiB) Ulaşılabilecek son noktaya gelindiğini kabul et­

menin güç olduğuC) Sözcüklerin yerli yerinde kullanılması gerektiğiD) Hedefler belirlenirken gerçekçi olmak gerektiğiE) İnsanların başarılarının yetenekleriyle sınırlı ol­

duğu

Page 15: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

insanlığın hangi çağına gidilirse gidilsin, evlat sev­gisi, bütün değişmelerin üstünde, değişmeyen bir gerçek olarak durur. Goriot Baba’nın ölmezliği, Balzac’ın baba kalbindeki evlat sevgisine mercek tutmasından geliyor. Para ihtirası da her zaman gö- rülegelen bir hastalıktır. Eugenie Grandet’in aralık­sız okuyucu bulması da bundandır. Her insan bu ro­manları okurken biraz da kendini okumuş olur. Düş ile gerçeğin çatışması insanın alınyazısıdır. Hamlet bu çatışmadan doğduğu için ölümsüzdür. Don Kişot için de Faust için de bu böyledir.Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Konuları yoksulluk olan sanat yapıtları gelip ge­

çici değildir.B) Klasik yapıtlar insan sevgisini, alınyazısını işle­

yen eserlerdir.C) Bazı yapıtlar toplumsal çelişkileri'yansıttıkları

için çok okunur.D) Büyük yapıtlar, insanın içindeki ölümsüz duygu­

ları yansıttıkları için yaşamaktadır.E) Kendini yeni görüşlerin çekiciliğinden kurtara­

mayan yazarlar, kalıcı yapıtlar ortaya koyarlar.

Ömrünü edebiyata adamış bir yazardı o. Onun bu özelliği, yapıtlarının pek çok ödüle değer görülme­sini sağlamalıydı. Ancak bu yazarımızın, yaşadığı günlerde yeterince değeri bilinememiştir. Şimdi on­dan daha çok söz edilecek, çünkü aramızda değil artık o. Yapıtları üstüne yazılıp konuşulacak.Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Ancak yaşamını sanatına adayan sanatçılar,

ödülü hak eder.B) Pek çok ödüle değer görülen sanatçılar, her za­

man iyi olmayabilir.C) Yazarın kendi yaşadığı dönemde yeterince ta­

nınmaması onun iyi bir edebiyatçı olmadığını gösterir.

D) Sanatçıların kıymeti yaşarken değil; ancak öl­dükten sonra bilinmektedir.

E) Büyük eserler, yazarın ölümünden sonra dâ bü­yüklüğünü korumaya devam eder.

Şiirde yeniyi bulmak, şiire yaşanılan çağın sesini ve soluğunu katmak, her şeyden önce, bir ustalık işi­dir. Oysa birçoklan sanıyorlar ki şiire yeni insanın duygularını, düşüncelerini, isteklerini koyduk mu şiir yeni oluverir. Bunlar, yeni duygularla, düşüncelerle, güncel sorunlarla yüklü birçok şiirin gazete haberleri gibi, kısa sürede nasıl bayatladıklarını görmüyorlar herhalde. Görmedikleri için de şiirin güzelliğini iş­çilikte, sözü hünerli söylemekte değil; malzemede arıyorlar.Bu parçaya göre, yeni şiiri yaratmakla ilgili ola­rak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden han­gisidir?A) Sadece büyük şairler, içinde bulundukları ça­

ğın sesiyle yeniye ve mükemmele ulaşmıştır.B) Şiirde yeni konular, yeni düşünceler işlemek,

şiirin yeni olmasını sağlar.C) Yeni şiiri yaratmak için güncel olanı konu edin­

menin yanında üstün bir üslup da gereklidir.D) Şiirin güzelliği malzemesinden gelir, yoksa ga­

zete haberinden farkı kalmaz.E) Şiirde biçim ve üslup kadar konu da çok önemli

olmalıdır.

İnsanların ilk bakışta şekle önem verdikleri doğru­dur. Bu nedenle insanlar kılık, kıyafete ve davranış­larına dikkat etmek zorundadır. Hele modern çağda ilişkilerin çok hız kazandığı ve geçici yaşandığı bir dönemde görüntü çök daha öne çıkıyor. Buna imaj diyorlar, imaj görüntünün insan üzerindeki etkisi diye açıklanabilir. Bugün bir çok şeyi bu imajıyla ka­bul ediyoruz. Bize ilk ulaşan şey bir nesnenin imajı oluyor. Bunu dikkate almak gerek.Bu paragrafta vurgulanmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?A) Görüntünün modern çağda önem kazandığıB) insanın modern çağda aldığı şekilC) imajı tanımlamanın, insanlar için bir zorunluluk

olduğuD) insan psikolojisi ile imajın birbiri ile olan ilişkisiE) Yaşamın, modern çağ ile birlikte geçirdiği deği­

şiklik

1 .B - 2.A - 3.C - 4.C - 5.A - 6.D - 7.D - 8.C - 9.A

Page 16: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAFTA ANADÜŞÜNCE

1. Ben, saksı çiçekleri annelerin elinde serpilir bilirdim. Çünkü annem dünyayı terk ettiğinde çiçeklerimiz kurumuştu. Yıllar sonra senin balkonda yetiştirdiğin çiçeklere coşkuyla su verişini seyrettiğimde anladım ki bütün canlılar sevginin elinde can buluyormuş.Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) İnsanlar arasındaki en önemli şeyin sevgi olduğuB) En güzel çiçekleri sadece annelerin yetiştirebi­

leceğiC) Duygusal insanların her şeye sevgiyle yaklaştığıD) Çiçek yetiştirmenin zor bir iş olduğuE) Doğadaki her şeyin sevgiyle hayat bulduğu

2. Denilebilir ki, deneme şiirden sonra, daha doğrusu şiirle birlikte, az sözle çok şey söyleme sanatıdır. Bunu en ustaca yürüten denemecilerin başında Ah­met Haşim gelir. Haşim, denemelerini kuyumcu gibi işler. Onun yazdıklarından bir tek sözcüğü çıkara­mayacağınız gibi, onlara bir tek sözcük de katamaz- sınız. Dili kullanmadaki bu ustalığı Haşim'in iyi bir deneme yazarı olmasının en önemli etkeni olmuş­tur.Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Ahmet Haşim denemelerinde çeşitli konuları

ele almıştır.B) Deneme zor bir yazı türüdür.C) İyi deneme yazarları yalnız usta şairlerin ara­

sından çıkabilir.D) İyi bir deneme yazarının dilin bütün inceliklerini

elde etmiş olması gerekir.E) Deneme ne kadar kısa olursa o kadar değerli­

dir.

3. İnsanların edebiyatta en duyarlı oldukları dönem gençlik dönemleridir. Tüm dünyada hem yazar hem de okuyucu olarak edebiyata en fazla ilgi gösteren­ler, gençlerdir. Ne var ki dünyanın en fazla genç nü­fusa sahip ülkelerinden biri olmamıza karşın, ede­biyata yeterince ilgi gösterdiğimizi söyleyemiyorum. Gençlerin önemli bir bölümü farklı gerekçelerle bunu ihmal ediyor.Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Gençlerin eğilimlerinin neler olduğuB) Gençliğin kendine özgü nitelikleriC) insan hayatında gençlik döneminin önemiD) Ülkemizde edebiyata duyulan ilginin yeterli ol­

madığıE) Ülkemizde gençlerin önemli sorunları olduğu

4. Yüzyıllardır roman yazılıyor. Ben de bir iki roman yazdım; ama yüzlerce romancı içinde yerim acaba nedir? Bunu bilemiyorum. Çünkü kişi, gerçek değe­rini kestiremez; sınırlarını görmek için ne denli uğ­raşsa boştur, sadece gözünde büyütür kendini. Ben de değerimi bildiğimi ileri sürecek değilim. Ancak bugünkü yazarlar arasında, daha doğrusu bugünkü okurların gözünde yerimin ne olduğunu anladım sa­nıyorum.Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) Sanatçı değerini anlamak için çaba harcama-

lıdır.B) Sanatçılar kendilerini genellikle üstün görürler.C) Sanatçı kendi değerini hiçbir zaman tam olarak

anlamaz.D) Yazar topluma ne kadar değerli olduğunu anlat­

malıdır.E) Yazar okuyucunun tepkisine bakarak değerini

öğrenir.

5. Bir insan düşünebilir misiniz ki doğduğu zaman hiç­bir ırka veya millete mensup olmasın; büyüyünce hiçbir dil konuşmasın; ailesinden ve çevresinden hiçbir milli etki almasın; bazı geleneklerin telkini ve kanunların emri altında bulunmasın. Böyle bir insan yoktur.Bu parçada özellikle vurgulanmak istenen dü­şünce aşağıdakilerden hangisidir?A) İnsan, içinde yaşadığı toplumdan zengin bir mi­

ras devralır.B) İnsan, milli kültürü taşır.C) “İnsan", millet varlığının kopmaz bir parçasıdır.D) insan topluma ayak uydurmak zorundadır.E) Aile ve çevrenin kişilik üzerindeki etkisi doğuş­

tan başlar.

Page 17: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Tüm ön yargılardan kurtularak kitapları ele almalı­yız. Daha başından uzak durup eleştirirseniz, oku­duğunuzun gerçek değerini alamazsınız... Dalın kitabın içine, tanıyın onu; kısa sürede, yazarın size çok daha keskin bir şey verdiğini ya da vermeye ça­lıştığını göreceksiniz.

Parçada önemle vurgulanan düşünce aşağıdaki- 1

lerden hangisidir?A) Eleştirmen, önce iyi bir okuyucu olmalıdır.B) Bilinçli okumak, ön yargılardan uzak, kitabı ta­

nımakla gerçekleşir.C) Bir kitaptan alınan zevk, kişiden kişiye değişir.D) Her yazar, kitabında okuyucusuna bir mesaj ve­

rir.E) Okuyan insanlar, tüm ön yargılarını yıkarlar.

7. “Nasıl bir gençlik istiyoruz?” sorusu, “Nasıl bir ge­lecek, nasıl bir ülke istiyoruz?” sorusuyla özdeştir. Bu da insana, eğitime, araştırma ve geliştirmeye gereğince yatırım yapmayı, bütün kurumlan buna göre düzenlemeyi gerektirmektedir. Bu düzenleme sırasında çağdaş ve bilimsel ölçüler kullanmak, yeni sorunlar karşısında ülke çıkarlarına ve gerçekleri­ne uygun yeni önlemler almak zorunludur. Bunların başarılması ise her konuda ve her aşamada birlikte çalışmayı gerektirmektedir.Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Ülkenin geleceği için yapılması gerekenlerin

neler olduğuB) Ülke sorunlarını bilen gençlere gereksinme du­

yulduğuC) Eğitim sorunlarının çok yönlü planlamayla çö­

zülebileceğiD) Gençlerin yetiştirilmesinde gelişmiş ülkelerin

örmek alınabileceğiE) Eğitim sorunlarının o konunun uzmanlarınca

çözülebileceği

8. İnsan; bir demir parçası, bir vida değildir. Ruhu var­dır, yüreği vardır. Maddeler gibi durağan olmaz. Bu­gün bir vida, yarın çark, bir süre sonra makinenin kolunu çeviren mekanizma olmaya adaydır. İnsanı desteklemek, teşvik etmek, yüreğini cesaretle dol­durmak gerekir. Bir işe yaradığını gören ve buna inanan insan, ilerlemek için coşkuyla çalışacaktır.

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) İnsan, nesnelerden çok daha farklı yapıdadır.B) İnsanı nesnelerden ayıran unsur, ruhu ve yüre­

ğidir.C) İnsan, teknolojiyi geliştirirken kendisi de ilerler.D) Desteklenmeyen insan başarıya ulaşamaz.E) insan, serbest bırakılırsa daha çok çalışır.

9. Meraklı okuyucu, romanda önüne yeni olgular, kav­ramlar çıktıkça bunlara öyle bir göz gezdirip geçer. Oysa akıllı okuyucu bunları zihniyle algılar. Bunları öncekilerle kıyaslar, bunlardan bir yargı çıkarır. Akıllı okuyucu, okuduğu metnin anlamını belki o sırada kavrayamaz; ama bilir ki aradan bir süre geçince kavrayacaktır.Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Bir yapıta ilgi duyma ile onu anlamaya çalışmak

arasında çok fark vardır.B) Meraklı okuyucunun bilgisi az olduğu gibi sabrı

da azdır.C) Meraklı okuyucunun romana bakışı yüzeysel,

akıllı okuyucununki ise derinlikli ve kavramaya yöneliktir.

D) Roman ne kadar ustaca yazılırsa yazılsın, oku­yucunun ilgisini çekmedikçe başarısız kabul edilir.

E) Hissedilerek yazılan romanlar bazen yaşanarak yazılan romanlardan daha uzun ömürlü olur.

10. Hemen herkes kendi fikrinin çok iyi olduğunu düşü­nür; yoksa zaten, bu görüşünü sizinle paylaşmaz. Ne var ki, çoğumuzun yaptığı çok yıpratıcı bir yan­lış, başkasının fikrini kendimizinkiyle kıyaslamaktır. Bir fikir bizim görüşümüze ters düştüğü zaman ya hepten kulak tıkarız ya da o fikirde hata buluruz. Biz kendimizi yüksekte görürken, karşımızdaki insan aşağılanır ve sonuçta hiçbir şey öğrenmemiş oluruz.

Bu parçanın ana fikri aşağıdakilerden hangisi­dir?A) Kendimizce kötü olarak nitelendirdiğimiz fikir­

lerimizi başkalarıyla paylaşmayız.B) Kendimize ait fikirleri başkalarınınkiyie kıyas­

lamak yanlıştır.C) Bizim fikrimize ters düşen fikirlere kulak tıkarız.D) İnsanoğlunun doğasında başkalarını aşağıla­

mak vardır.E) Fikir kargaşalarının en büyük sebebi, herkesin

kendi fikrinin doğruluğunda ısrar etmesidir.

1 .E - 2.D - 3.D - 4.E - 5.A - 6.B - 7.A - 8.B - 9.C - 10.B

Page 18: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAFTA YARDIMCIDÜŞÜNCE

1. Giyim, insanoğlunun var oluşundan beri onun ayrıl­maz bir parçası olmuştur. Önceleri, doğal olaylardan korunmak için sadece örtünme amaçlanmış. Zaman içinde renklilik ve çeşitlilik gösteren bir olguya dö­nüşmüş, dönüşmeye de devam ediyor. Tarih sahne­sinde insanlar yer buldukça kendi giyim gelenekle­rini başkalarıyla paylaşmıştır. Onlardan da kendile­rine bir desen ya da motif katmışlar. Böylece giyim, kültürü, gelenekleri, toplumsal statüyü, ekonomik düzeyi temsil eden bir kimlik olarak kabul görmüş.

Bu parçada giyimle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?A) Sürekli olarak yenilenme özelliği taşıdığınaB) İnsanların sosyal konumunu yansıttığınaC) Topluluklar arası etkileşimlerle değiştiğineD) Kimi değerleri temsil ettiğineE) Kullanılan malzemenin yetersiz kaldığına

2. Anne-babanın kitap okuduğu bir evde yetiştim; ilk okuduklarım yabancı edebiyatların ürünleri oldu. Bunlar, klasiklerden Yunan tragedyaları ve Shakespeare'in yapıtlarıydı. İlkokuldayken onları masal gibi okudum. İşte o klasik yapıtlar bende bir dönüşüm yarattı. Şimdi aşk, intikam, cinayet roman­ları yazıyorsam kökeni Yunan klasikeridir. Bu arada şunu da belirtmeliyim: Evet, evde kitaplar vardı; ama ben de okumaya çok istekli bir çocuktum. Okuma isteği olmayan bir çocuğa zorla kitap okutamazsınız.Bu parçada konuşan kişiyle ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisine değinilmemistir?A) Okuduklarının kendisini nasıl etkilediğineB) Ailesinin ne gibi bir özelliği olduğunaC) Yapıtlarında hangi konuları işlediğineD) Çocukken ne tür kitaplar okuduğunaE) Okumaya kimin baskısıyla başladığına

3. Dıranas’ın “Fahriye Abla''sını bilirsiniz. Niçin “Erzin­canlI” ya varmış Fahriye Abla? Nedeni açık: “Deli­kanlı” sözcüğüne uyak bulma zorunluluğu! Başka kime varabilirdi Fahriye Abla? O şiirin yazıldığı yıllar­da “Adıyaman” diye bir il olmadığına göre, ancak bir “Vanlı" ya da “Erzincanlı’ya varacaktı! Ama “Vanlı” ya deyince de ikinci dizenin iki heceye daha ihtiya­cı oluyor. Belli ki Dıranas, hece sayısını da dikkate alarak Fahriye Abla’yı “Vanilya değil, “Erzincanlı’ya vermeyi uygun bulmuş. Ama isteseydi, başına iki heceli bir sıfat getirip, “Vanlı” sözcüğünü de kullana­bilirdi. Demek ki Dıranas, sıfatlarla uğraşmak iste­memiş.Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine ulaşıla­maz?A) Dıranas, “Fahriye Abla”yı hece ölçüsüyle yaz­

mıştır.B) Dıranas, sözlerin uyumuna dikkat ederken öl­

çüyü de göz ardı etmemiştir.C) Dıranas'ın “ErzincanlI” sözcüğünü kullanması­

nın nedeni, şiiri ölçü ve uyaklı yazmasıdır.D) Dıranas, “Fahriye Abla”da sıfat kullanmaktan

kaçınmıştır.E) Adıyaman, “Fahriye Abla” şiirinin yazılmasın­

dan sonra il yapılmıştır.

4. Kitle iletişim araçları sayesinde, tüm dünyayı saran, büyük bir teknoloji ağı oluştu. Ülkeler arasındaki bilgi alışverişi kolaylaştı, ilişkiler arttı. Herkes, dilini bilmediği insanlarla bile anlaşır oldu. Turizmde pat­lamalar yaşandı. Yabancı dil öğrenmek, kültürel ve ticari iletişimi sağlayabilmek açısından zorunlu hale geldi. İngilizce, neredeyse dünyanın ortak iletişim dili oldu.Bu parçaya göre, kitle iletişim araçlarının yay­gınlaşmasıyla ilgili olarak aşağıdaki çıkarımlar­dan hangisi yapılamaz?A) Nitelikli iletişim araçlarına gereksinim duyul­

maktadır.B) Dil bilmenin, önemi anlaşılmıştır.C) Turistik geziler artmıştır.D) Farklı kültürlere sahip insanlar, daha çok bir

araya gelmeye başlamıştır.E) İngilizce, ulusalararası bir dil olarak görülmek­

tedir.

Page 19: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Topluluk karşısında konuşurken dik durun; ama sopa yutmuş gibi dimdik değil. Bakışlarınız zaman zaman salonun her tarafında gezinsin. Konuşurken aşırı el ve kol hareketlerinden sakının. Konuşmanı­zın önemli saydığınız yerlerinde duraklayın. Gerekti­ğinde gülümsemeyi unutmayın. Konuşmanızı, önem verdiğiniz bir yargıyla ya da uygun bir öyküyle bitirin. Gerek konuşmalarınızda gerek sorulara vereceğiniz yanıtlarda espri ya da atasözü kullanmanın yararlı olacağını da anımsatmak isterim.Bu parçada topluluk karşısında konuşmasıyla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine deainilme- mistir?A) Duruş ve bakışlarda dikkat edilecek noktaların

neler olduğunaB) Vurgulanmak istenen düşünceler açıklanırken

neler yapmak gerektiğineC) Nükteli ve özlü sözlerin dinleyiciler üzerinde

olumlu etkiler uyandırdığınaD) El ve kol hareketlerinin, söylenenlerin anlaşıl­

masına yardım ettiğineE) Bitirirken gözetilmesi gereken inceliklerin neler

olduğuna

6. Teyzemin oğlu benimle yaşıttı. Birbirimize benze­mezdik onunla. Ben her şeyi biriktirme meraklısıy- dım, o ise öğrenmekten hoşlanırdı. Ben, sevdiğim, ilgilendiğim şeyleri özenle korur, nerede bıraktıysam oradan alıp yine oynamak isterdim. O ise bir şeyi öğ­rendikten sonra bir daha ilgilenmez, dikkatini hemen bir başkasına çevirirdi. Örneğin ikimize de armağan edilmiş kurgulu bir oyuncağı, ben, canım ne zaman isterse oynamak üzere hep el altında tutardım. O ise öğrenme tutkusuyla kırıp içine bakar, nasıl işlediğini anladıktan sonra bırakırdı.

Bu parçada anlatılan çocuklarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi “karşılaştırma” konusu ya­pılmamıştır?A) İnsan ilişkileriB) Kişilik yapılarıC) YaşlarıD) Oyuncakları kullanış biçimleriE) Tutumları

7. Yazdığım öykülerin çoğunda tanık olduğum olayları anlattım. Bu tutumumun, öykü yazarlığında istenen bir tutum olmadığını biliyorum. Bu durumun yaşımın epeyce ilerlemiş olmasından kaynaklandığını sanı­yorum. Öykücülüğümün temelinin yaratıcılıktan çok, aktarmaya dayandığını biliyorum. Bu konuda dost­larımın uyarılarına hak versem de tersini yaptığımda beklentileri gerçekleştireceğimden kuşkuluyum.Böyle diyen bir yazar için aşağıdakileden hangi­si söylenemez?A) Öykücülüğünün, daha çok gördüklerini aktar­

maya dayandığıB) Öykücülüğündeki tutumunda yaşının da etkili

olduğuna inandığıC) Öykü yazarlığının çok yönlü bir çalışma gerektiğiD) Öykü yazmadaki tutumuyla ilgili eleştiriler aldığıE) Kurmaca öykü yazmada başarılı olamayacağı­

nı sandığı

8. Her topluluk ya da her dilde çocukla anne arasındakiilk sesli iletişim ninniler aracılığıyla kuruluyor. Ninni söylemenin ilk gerekçesi çocuğun uyutulması olarak bilinse de aslında çocuğun sese duyarlılığı artırılı­yor ve bu sayede dille tanışması sağlanıyor. Anne, bebeğiyle olan duygu bağını, kendisinin de farkında olmadığı bir yeteneği sayesinde, ninnideki sesiyle kurup pekiştiriyor. Ayrıca bebek, müzik dili ve sözlü kültürün temel öğeleriyle de tanışmış oluyor.Bu parçada ninnilerle ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine değinilmemiştir?A) Bir iletişim aracı niteliği taşıdığınaB) Hangi amaçla söylendiğineC) Kimi kültürel öğelerin tanınmasını sağladığınaD) Anne ile bebek arasında nasıl bir ilişki kurduğunaE) Hangi konuların işlendiğine

1.E - 2.E - 3.D - 4.A - 5.D - 6.A - 7.C - 8.E

Page 20: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARA6KAFTA YARDIMCIDÜŞÜNCE

1. Yalınlık ve saydamlık, metnin yazınsallık düzeyini yükselten niteliklerdir. Bir bakıma dilin güzel duyusal (estetik) tadı da bunlarda saklıdır, elbette cümlele­rin kısalığında, yoğunluğunda da. Kimileri küçümser bu nitelikleri, yazarın soluksuzluğuna, cümle kurma, oluşturma becerisinin sınırlılığına bağlar. Oysa bü­yük bir yanılsamadır bu. Gerçek okur, yoğun an­lamlar içeren bir metinde yalınlık, saydamlık, kısalık arar, örneğin Shakespeare’in Hamlet’inde geçen, "Olmak ya da olmamak, işte sorun.” cümlesi oldukça kısadır; kısadır ya bu yazınsal cümle üstüne kitaplar yazılmıştır!Bu parçada belirtilenlere göre aşağıdaki sorular­dan hangisine cevap verilemez?A) Örnek cümle hangi görüşü desteklemektedir?B) Söylemsel derinliği yaratan nitelikler nelerdir?C) Kısa cümle kullanan yazarlar niçin eleştirilmek­

tedir?D) Okumadan tat alma neye bağlıdır?E) Basmakalıp düşünceler yaratıcılığı engeller

mi?

2. Bizim kuşak, onun söylediği şarkılarla lise yıllarında tanıştı. İlk şarkıları en güzel anılarımızın fonunda yer aldı. Üniversite yıllarında da kopamadık onun şarkılarından. Sevindiğimizde, kederlendiğimizde, yaşamla barıştığımızda ya da küsüştüğümüzde hep onun ezgilerine sarıldık. O, kendini yenileyerek ilerli­yordu yolunda. Belki de o yüzden, onun bu başarısı şaşırtmadı bizi.Bu parçada, bu sözleri söyleyen kişi ve söz ko­nusu sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deâinilmemistir?A) Sanatçının haklı bir başarı kazandığınaB) İlk olarak ne zaman o şarkıları dinlemeye başla­

dıklarınaC) Sanatçının gençlere yol gösterdiğineD) Her durumda onun şarkılarından güç aldıkları­

na

E) Sonraki yıllarda sanatçıya olan ilgilerinin devam ettiğine

3. Kitap okuma, insanın birey olmaya başladığı, ken­disi olduğu, “ben''nin bilincine vardığı, kendi dışın­daki üstündeki güçleri yok saydığı, hiç değilse onla­rın ötesinde kalarak kendi kararını özgür iradesiyle verdiği tek süreçtir. İnsanın dünyayı kendi bilincinin özgür tercihleriyle algılaması bu süreçte gerçekleşir. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarıla­maz?A) Kitap okumak insanı özgürleştirir.B) Birey olmanın bir yolu da kitap okumaktır.C) Kitap okuyan insan yaşamın güçlüklerinden ka­

çar.D) Kitap okumak insanın kendisiyle baş başa kal­

dığı bir süreçtir.E) Kitaplar insanların dünyaya bakış açısını değiş­

tirme gücüne sahiptir.

4. Kedimiz Yumak'ın başka kedilerce evimize, bah- çe-mize verilecek zararlara karşı tepkisi sert olurdu hep. Yine öyle oldu. Tüyleri diken diken, odada bir süre sinirli sinirli dolaştıktan sonra kapıdan sessizce süzüldü. Önce bahçemize teklifsizce giren şişman Tekir’in karşısına geçti, ön ayaklarının üzerinde yay­lanıp sırtını kamburlaştırdı. Gözlerini gözlerine dikip bir süre öyle kaldı. Bu, Yumak'ın, bahçeye izinsiz girenlere karşı sıkça başvurduğu bir korkutma yön­temiydi. Bu yöntem çoğu kez etkili olurdu. Sonunda düşman kedi, korkup kaçar, o da bahçe parmaklık­larına kadar düşmanı kovaladıktan sonra dönüp ya­nımıza gelir, başını bacaklarımıza sürterek “Aferin oğlumuza!" dememizi beklerdi.Bu parçaya göre Yumak’la ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Yabancı kedilerden hoşlanmadığıB) Belli bir korkutma yöntemi olduğuC) Uyguladığı yöntemlerden olumlu sonuçlar aldığıD) Bencilliğini davranışlarıyla belli ettiğiE) Sahiplerinden takdir beklediği

5. Günlük ağacı dünyada çok az yerde görülüyormuş. Temmuz sıcağında bile gölgesinde otururken üşü­düğüm bu ağaçla burada tanıştım. Latince adının anlamı “güzel kokulu sıvı" imiş. Çınarı andıran par­lak, sık yaprakları var. Gövdesine açılan çentikler­den elde edilen “sığla yağı” hem ilaç hem de kozme­tik sanayisinde kullanılıyormuş.Bu parçada günlük ağacıyla ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisine deâinilmemistir?A) Gelişimini ne zaman tamamladığınaB) Bir maddenin nasıl elde edildiğineC) Hangi alanlarda yararlanıldığınaD) Dünyada ne kadar yaygın olduğunaE) Hangi ağaçla benzerliği olduğuna

Page 21: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Bu yapıt, yazarın, denemeciliğimizin sınırlarını ge­nişletip ona yeni tatlar kazandırdığı, derinlikli yazıla­rından oluşuyor. Tanıkların, okumaların, gözlemlerin yarattığı deneyimlerini, düşünsel birikimini eleştirel bir yaklaşımla denemenin imbiğinden geçiriyor. Kul­landığı her sözcüğü ses, anlam, çağrışım yönlerin­den tartımdan geçiren yazar, anlatımını bir "sözcük kuyumcusu” titizliğiyle biçimlendiriyor. Aşktan sevgi­ye, dostluktan erdeme, birçok kavrama yeni anlam­lar yüklüyor. Böylece okurlarını, denemenin derin sularında yolculuğa çıkarıyor, onları değişik düşün­ce limanlarına uğratarak yaşamlarına güzellikler, in­celikler katıyor.Bu parçadan söz konusu yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?A) Sözcüklerin seçimine ve kullanımına özen gös­

terdiğiB) Yazdıklarıyla yaşamı sorguladığınaC) Duygusal ağırlıklı bir anlatım izlediğiD) Ele aldığı konuları özgün bir biçimde işlediğiE) Okurlara yeni bakış açıları kazandırdığı

“Üç öykü’, dünya edebiyatının önemli yazarlarından Gustave Flaubert’in çok özel bir kitabı. Yazarın ölü­münden üç yıl önce 1877’de yayımlanan bu kitap, “Saf Bir Yürek”, “Konuksever Aziz Julien Söylence­si" ve “Herodias” adlı üç öyküden oluşuyor, işlenen temaların çeşitliliği ve üslûp yetkinliğiyle Flaubert’in yeteneğini tüm yönleriyle ortaya koyan bu kitap, Ma- dame Bovary yazarının başyapıtı olarak kabul edilir. İlk yayımlandığında, neredeyse tüm eleştirmenlerce bir “edebiyat olayı” olarak değerlendirilen, okurlar­dan büyük ilgi gören kitap, bir eleştirmenimizin de­yişiyle, yazarın tüm çabalarının, tüm yönelimlerinin, tüm özlemlerinin somutlaştığı bir yapıttır.Bu parçada sözü edilen yazar ve yapıtıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainilmemis- tir?A) Yazarını bütün özellikleriyle yansıttığınaB) Öykülerde konuları farklı biçimde işlediğineC) Anlatımda önemli sayılacak bir düzeyi olduğunaD) Zaman içinde değişik açılardan ele alındığınaE) Edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırdığına

8. Yıllıklar ve antolojiler her zaman en sert biçimde eleştirilir ve tartışılır. Buna karşın genç sanatçıların yetişmesindeki rolleri yadsınamaz. Önce genç sa­natçıların önüne, aşmaları gereken çıtalar koyar. Onlara, kendilerini ölçmeleri için birtakım kıstaslar sunar. Tabii ölçene ve ölçmek isteyene... Öte yan­dan bu tür yapıtlar bir seçki olduğu için olumlu ör­nekler sunar onlara. Bunların kimileri konusal nite­likleri göz önüne alınarak hazırlanır. Amaç, o konuda okurun dünyasını genişletmektir. Yıllıklar ve antolo­jilerin en önemli yararı geçmiş yılların unutulmasını önlemektir. Bir şeyler bir yere kaydedilirse gün gelir birisi açar okur onları.Bu parçada yıllık ve antolojilerin yararları arasın­da aşağıdakilerden hangisine ver verilmemiştir?A) Deneyimsiz sanatçıları, eskinin başarılı yapıtla­

rıyla tanıştırmaB) Sanatsal birikimleri koruma ve yaşatmaC) Kimi alanlarda okuru bilgilendirmeD) Sanata yeni adım atanlar için ölçütler belirlemeE) Kimi yazarların beğenilip sevilmesini sağlama

9. Yazar, sevdiği insanların sevmediği ve kendisine ters gelen yanlarını yazmak istemiş. Bunun için de tanıdığı yazarlar, sanatçılar ve günlük hayatını paylaştığı arkadaşları üzerine notlar tutmuş. Kimisi birkaç satır, kimisi sayfalar süren izlenimler, düşün­celer... Çalakalem yazmanın tüm hafiflikleri de ister istemez bu notlarda var. Buna karşın kitap, biz okur­ları, uçsuz bucaksız denizde, ilginçliklerle dolu bir geziye çıkarıyor. Söz konusu kişilerin hayatlarını, ki­şiliklerini gözler önüne serip bizi düşüncelerine ortak ediyor.Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi söylenemez?A) Yapıtını okuyanların, geniş bilgiler edindiğiB) Çevresindeki kişilerin davranışlarıyla kendi

davranışlarını karşılaştırdığıC) Anlatımında, notların gelişigüzel alınmış olma­

sından kaynaklanan aksaklıklar bulunduğuD) Yazdıklarını, anlatılanlara değil kendi gözlemle­

rine dayandırdığıE) Yakınlarını eleştirmekten kaçınmadığı

1 .E - 2.C - 3.C - 4.D - 5.A - 6.C - 7.D - 8.E - 9.B

Page 22: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAF TAMAMLAMA

1. Şuna vardım; Çünkü, kendimiz gibi biliyoruz her­kesi; çünkü, kendimiz bile güvenmiyoruz kendimi­ze; çünkü ne zaman ne yapacağımızı, hangi durum karşısında nasıl davranacağımızı bile bilmiyoruz; tanımıyoruz kendimizi... Ne bileyim, yolda ne kadar para bulursak karakola götüreceğimizi; özgürlüğü­müzü kaça satacağımızı; ne verirlerse düşünceleri­mizi değiştireceğimizi bilmiyoruz. Çünkü —A) tutarsızız.B) artık değerlerin önemi değil ederi vardır.C) kararlılığımız gelişmemizi engelliyor.D) çıkarlarımız giderek ön plana çıkıyor.E) her şeye bir bedel biçmişiz.

2. Yazarlık benim insanlık gururumu kurtarabilme ara­cıdır. Yaşamımda gururumu kurtarabildiğim tek yer öykülerimdir. Bir yuva gibi sığındığım öykülerim, beni başkalarından saklar, öykü yazmak kendine açık, başkalarına kapalı olduğumu sandığım, ken­dimi bildiğim ve bulduğum bir durumdur. Bu yüzden

A) insanlardan sıkıldığımda, kendimi yenilemek istediğimde öykü yazmaya sığınırım

B) yazarlığın ne büyük bir zorluk olduğunu anla­dım

C) insanlarla olan ilişkilerimde seviyeyi korumaya her zaman özen gösteririm

D) öykü yazmaya bir yazarlık aşkı ile başlamıştımE) sanatın başka bir yüzünün de olacağını şiir ve

öyküde görmüş oldum

3. — ; çünkü, romanın yazarı gibi duymadan, gör­meden, düşünmeden o romanı çeviremiyorsunuz. Yazarın, yapıtı oluştururken çektiği bütün sıkıntıla­rı, kaleminizin ucunda hissetmeli; onun keyif alarak yazdığı bölümlerde siz de keyiflenmelisiniz.A) Çeviri yaparken yazarla bütünleşmeniz gere­

kiyor.B) Bir romanı çevirmek, yazmaktan daha zor bir iş

gibi geliyor bana.C) Roman yazarlığı, birikimli ve yetenekli olmayı

gerektiriyor.D) Bir yazarın yaşamını bilmeden, yapıtlarını çe­

virmek olanaksız.E) Her yazar, çeviriye uygun roman yazamıyor

4. Cahit Sıtkı, oldukça savruk bir yaşam sürmüştür. Ama, bu savrukluk onun şiirlerinde yoktur. Şiirlerin­de duygularını, sözcükleri özenle seçerek iletir. Bir arkadaşına yazdığı mektupta: “Biçim sorununa bu kadar takılıp kalmam darmadağınık yaşamımdan- dır.” der. Bu itiraf, sanat psikolojisi bakımından çok anlamlıdır. Bundan yola çıkılarak — , denebilir.A) iyi bir sanatçı olmak için çok okumak gerekirB) sanatçı için en önemli şey beğenilmektirC) Cahit Sıtkı, sıradan şiirler yazmıştırD) sanatçının yaşamıyla sanatı arasında çok sıkı

bir ilişki vardırE) Cahit Sıtkı, birçok haksız eleştiriye uğrarmış bir

sanatçımızdır

5. Romancı, — ? Bu, kendi bileceği iştir. Ancak nere­den alırsa alsın, hangi dünyada yaşatırsa yaşatsın, onların gerçekten yaşamış kişiler gibi görünmeleri gerekir. Bu koşul yerine gelmedi mi birtakım serü­venlerini okuduğumuz kişilerin gerçekliklerine inan­madık mı sanatçıyla okuyucu arasında kurulması gerekli bağ daha başlangıçta kopmuş olur.A) okuyucuların beğenilerini düşünmeli midirB) toplumsal sorunları işlemeli midirC) kahramanlarına kendi kişiliğini yansıtmalı mıdırD) yaşadığı çağın gerçeklerini ele almalı mıdırE) kişilerini gerçek yaşamdan mı seçmelidir

Page 23: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. — Örneğin, Rönesansın oluşmasında pusulaönemli bir öğedir. Pusulanın varlığı, büyük keşif yol­culuklarına temel oluşturdu. Barut da bir anlamda öyle. Yeni silahlar AvrupalIların öteki kültürler üze­rinde askeri üstünlük kazanmalarını sağladı. Kitap basmak da Rönesans hümanistlerinin düşüncelerini yaymak açısından önemliydi. Basılan kitaplar, kilise­nin bilgi üzerindeki tekelinin ortadan kalkmasına kat­kıda bulundu Daha sonraki önemli araçlardan biri de teleskoptu. Teleskopun bulunması gökbilimde yeni ufuk açılmasını sağladı.A) Yeni buluşlar, AvrupalIların üstünlüklerinin yok

olmasına ortam hazırladı.B) Yeni bir çağın başlamasında bilimsel buluşla­

rın önemli payı vardır.C) Pusula, barut ve kitap basmak pek çok bulu­

şun ilk adımı oldu.D) Pusula, yeni dünyaların, yeni kıtaların bulunma­

sında önemli bir buluştu.E) Teleskopun bulunuşu, dünyanın sınırlını geniş­

letmişti.

7. Neden gizleyeyim, içim zehir dolup taşıyor; İnsan olmak onurumu artıran; fakat ulusunun şaşılacak yeteneğine ve şu birkaç yıl içinde yaptığı çok bü­yük mucize atılımına karşın, yine de içinde bulun­duğu ufacık ve acılı dünyayı her an düşündüren iki tür heyecan çelişkisi arasında sıkışarak, bir sözcük konuşmadan yürüyorum. —A) İçimin ferahlığını hissediyorum.B) Amacıma erişmekten mutluluk duyuyorum.C) Derin derin uzakları araştırıyorum.D) İki ayrı mutluluğu birden yaşıyorum.E) içimden ağlamak geliyor.

8. Felâketimizi başka biriyle bölüşmek mutluluktur. Fakat annelerle değil! Annelere anlatılan kederler, bölüşülmüş olmaz! — Çocukların felâketini iki kat hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına daha fazla iade ederler; böylece keder, anadan çocuğa ve çocuktan anaya her geçişinde büyüdükçe büyür.A) İki sayının birbirine çarpımı gibi fazlalaşır.B) Annemizi boş yere üzmekten kaçınmalıyız.C) Hem zaten hiçbir keder hiçbir acı bölüşülmez.D) Çünkü anneler, çocuklarını anlayamaz.E) Anneler çocuklarının kederini bölüşmek is­

temez.

Bazı insanlar, kişilerin dertleri üstüne eğilmeyi insan sevgisiyle bir tutuyorlar. Sanatçı ya da bir düşünür böyle dertlerden söz açmadı mı hemen insan sev­gisinden yoksun olduğu sonucuna varıyorlar, çok yanlış bir ölçü bu bence —A) İnsanı seven onun sorunlarına duyarsız ka­

lamaz.İnsanı sevmek, dertlerini görüp göstermeyi ge­rektirmez.İnsanın sorunlarını dile getirmek onu gerçek­ten sevdiğimizi kanıtlamaz.Bir insanı tanımadan yargılamak yanlıştır.Toplum sorunlarından söz etmeyen yazarlar da insanları sevebilir.

B)

C)

D)

E)

10. Kalabalık bir otobüste yolculuk yaparken, bazı insan­ların yüz ifadelerinden öyküler çıkarabilirim. Trende karşımda oturan iki kişinin konuşmaları öykülerim­de geçer. Dumanlı bir kahvede oturur, müşterilerin kahveye taşıdığı yaşam kesitlerini gözlemler, kâğıda aktarırım. Dahası öyle olur ki, gittiğim bir tiyatroda sahnedeki oyuncuları değil, seyircileri seyrederim.

A) İşte benim öykülerimdeki yaşam zenginliği bu­radan gelir.

B) Bunlara kendimden bir şeyler katar, evde yeni bir biçim veririm.

C) Onların gülüşleri, heyecanları öykülerimin duy­gusal yanını oluşturur.

D) Yazacağım öykü için her yerden bir gereç elde ederim.

E) Bu, betimleyici özellikler taşıyan şiirlerim için ide söz konusudur.

1 ,D - 2.A - 3.A - 4.D - 5.E - 6.B - 7.E - 8.A - 9.B -1 0.A

Page 24: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAF TAMAMLAMA

1. Çağımızda bilgi ve teknoloji hızla ilerliyor, bu geliş­meler bizi hem sevindiriyor hem de düşündürüyor. “Acaba insanlar ileride nasıl yaşayacak, nelerden hoşlanacak?” sorusuna yanıt aranıyor. Ben, bilim ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, sanata ve este­tiğe hep gereksinim duyulacağını düşünüyorum. Bu yüzden sanatın, özellikle de edebiyatın — inanıyo­rum.A) günlük yaşamla ilgili bütün ayrıntılara yer ver­

mesi gerektiğineB) basılan kitap sayısına bağlı olarak gelişeceğine

ve sevileceğineC) gereksinimlere göre değişerek her zaman var

olacağına

D) değişik konuları işlemeye elverişli olduğunaE) herkes tarafından çok sevildiğine

2. Bizler, Robinson Crusoe’yıı, Gulliver’in Yolcu- lukları’nı okuyarak büyüdük. Onları çocuk kitabı belledik, birçok çocuk gibi. Okuduklarımız, asılla- rının özetiydi elbette. Ama bizim için önemli olan öyküleriydi. Issız adaya düşmüş bir adamın başın­dan geçenler... Bir başkasının, devler ve cüceler di­yarındaki serüvenleri... Ne yazarların anlatımından haberdardık ne de o dönemdeki çeşitli kurumlara yöneltilen eleştirilerden. .A) Bizi, onların öyküleri peşinden sürüklemiştiB) Anlatılanları büyük bir ilgiyle okuyordukC) Oradaki olaylar, bizi yeni dünyalarla tanıştırıyor­

duD) İlgimiz "Nasıl anlatıyor”a değil “ne anlatıyorsa

yoğunlaşmıştıE) Anlatılanlarda kendi yaşamımızdan parçalar

buluyorduk

3. Öyle bir ortamda yaşıyoruz ki genellikle yapılan iş, gerçekleştirilen bir etkinlik ortaya konan ürün geri plana itiliyor ve o “iş", “etkinlik" ya da “ürün” çerçe­vesindeki söylentiler, haberler, dedikodular ya da tartışmalar ön plana çıkıyor. Oysa, —A) bu tartışmalarda pek nesnel davranılmıyor.B) bu ürünler zaten çok kaliteli değil.C) önemli olan yapılan iş, ortaya konan ürün.D) dedikodu yapmak insanlara yakışmaz.E) sanatçı bu söylenti ve dedikodulardan hiç etki­

lenmiyor.

4. Kötülükler, mutsuzluklar ya da yıkıntılar, derin bir anlama değil, en sonunda insanların zaaflarına, in­sanların sınırlı oluşuna, sahnede oynayan oyunun kötü kuruluşuna bağlanır. Kuntay'da ve ahlakçı ro­manlarda kahramanları yalnızca ayıplar, yargılarız. Oysa —A) iyi romanlar insanları ayıplamak, yargılamak

için değil, anlamak için yazılır.B) o kahramanlar zaten iyilikten ve ahlaktan uzak­

tırlar.C) kötü romanlar bunu hiçbir zaman yapmazlar.D) iyi romanlar hiçbir zaman mutsuzlukları anlat­

mazlar.E) iyi romanın dili yalın, anlatımı doğal olmalıdır.

5. — Bilgilerimizi artırarak, usumuzu işleterek düşün­cemizi, gö'rüşümüzü genişleten bir eylemdir. Okuyan insan olayları değerlendirmede, çevresini tanıma­da, yaşamın tadını çıkarmada okumayandan daha üstün bir durumdadır. Ne var ki okumak bir araçtır, amaç değil. Bize kavrayış üstünlüğü, duygu inceli­ği, olgunluk kazandırmayan bir okumanın ne önemi olabilir?A) Okumak bizi pek çok konuda bilgilendirir.B) Okumak insan için bir eğlence olduğu kadar

eğitici bir eylemdir de.C) Okumak bizi diğer insanlardan üstün duruma

getirir.D) Okumak bize zevk veren bir eylemdir aynı za­

manda.E) Diyebiliriz ki okumak zevk verici, bir iştir.

Page 25: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Kimi kitaplar vardır ki beş, altı ay gibi kısa bir sürede on bir, on iki baskı yapmaktadır. Seyyar satıcılardan tutun da en ciddi kitapçılarda bile bulabilirsiniz on­ları. Çünkü okuyucular tarafından çokça sorulup, aranırlar. Ama çokça aranmaları, pek çok baskı yap­maları, onların niteliklerinden, kalitelerinden ziyade

A) yazarlarının nitelikleriyle alakalı değildir.B) doldurdukları boşluğun az olmasıyla ilgilidir.C) haklarında, sağda solda söylenenlere açıklana­

maz.D) reklamlarıyla ve hitap ettikleri toplum katmanla­

rıyla alakalıdır.E) tezgahlarda ve kitapevi raflarında kendilerine

ayrılan yerler ile ilgilidir.

Yenilik kendisini her şeyden önce üslupta gösterir. Yunus ve Mevlana İslamiyet’i yeni bir şekilde yaşa­rak yeni bir üslup yaratmışlardır. Akif’in üslubunun yeni olması da dini yeniden yaşamasından dolayı­dır. Şahsen eski üslupta, basmakalıp dini bir yazı gördüm mü, okumaya bile lüzum görmüyorum. —A) Çünkü bu, onu yazanın dini yeniden yaşamadı­

ğını gösteren en açık delildir.B) Zaten eski üslupta yazılmış yazıların bana bir

şey kazandırmayacağının da farkındayım.C) Çünkü o eserlerde ne Yunus ve Mevlana ne de

Akif bana gülümsüyor.D) Zaten yenilikçi oluşumu da bu tavrıma borçlu

değil miyim?E) Ama şunu da akıldan çıkartmamak gerekir ki

eski yeninin müjdecisidir.

Genel anlamda sanatın ve sanat eserinin asıl amacı yaşamı kolaylaştırmaktır. Çünkü yaşamı sadece tek­nolojik araçlar kolaylaştırmaz. İnsanları iyiye, güzele ve doğruya yöneltme, güzellik duygusunu geliştirme ve toplumun ilerlemesi yolunda hizmet etme, sana­tın —A) temel işlevleri arasında yer alır.B) bir organı ve aracı olarak göze çarpar.C) temel ilkelerine aykırıdır.D) özlemlerini, ihtiyaçlarını yansıtır.E) yeni kuşaklara ulaşmasını engellemiştir.

S&d] /

9. Her sanat yapıtı, büyük sancıların, uykusuz gecele­rin, bir sürü sıkıntının, gerginliğin ürünüdür. Sonuçta niteliği ne olursa olsun ortaya kırılgan bir şey çıkıyor. İnsanların en sert eleştirilerde bile, bütün bunları he­saplayan bir incelikle donanmış olmaları gerekiyor. Çünkü,------A) hiçbir sanat yapıtı eleştirilecek kadar kötü değil­

dir.B) her sanat yapıtının kendisine göre bir güzelliği

vardır.C) sanat yapıtını eleştirmek sanatçıya ya da okura

bir şey kazandırmaz.D) emek ürünü her yapıt, eleştiri kadar saygıyı da

hak eder.E) sanatçı olmayanlar, sanatçının çektiği sıkıntıları

yapıtta göremezler.

10. Sanatın gerçeği ne kadar çok renk, ses veahenk içinde bize aktarılırsa o kadar kazançlı olu­ruz. Tanımadığımız, az tanıdığımız; kültürünü sine­masından, edebiyatından bildiğimiz ülkelerin sanat­çıları bizzat gelerek sanat icra ettikleri zaman onlarla tanışmak bize büyük kazanç getiriyor. Mesela bale­sinden, sinemasından, edebiyatından tanıdığımız Rusya’yı bugün rejisörleri vasıtasıyla tiyatrolarıyla da tanıyoruz.A) Tiyatro sanatı diğer sanatlardan daha zor bir

sanattır.B) Sanat pek çok yönüyle kültürün tanıtım aracı­

dır.C) Tiyatro sanatçısının bilgisizliği bazı eleştirmen­

lerce hoş görülmeyebilir.D) Rusya’da tiyatronun gerçekten iyi bir düzen ol­

duğunu biliyoruz.E) Çünkü tiyatro bir toplumun tarihsel mirasının

ürünüdür.

1 .C - 2.D - 3.C - 4.A - 5.B - 6.D - 7.A - 8.A - 9.D -1 0.B

Page 26: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAF TAMAMLAMA

1. Şişmanlık çağımızın problemi. Bugüne kadar yapı­lanlara baktığımızda sorunun çözümünde pek de başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. Bunun nedeni — . Artık biliyoruz ki diyet kişiye özeldir. Yani 18 yaşındaki bir gençle 58 yaşındaki annesi, 78 yaşın­daki ninesi aynı diyeti yapamazlar. Beslenme planı ve egzersiz programı hazırlanırken kişinin cinsiyeti, yaşı, işi, ekonomik durumu ve sosyal koşulları dik­kate alınır.A) insanların “doğal diye korkmadan satın aldıkla­

rı zayıflama hapları ve form çaylarının sindirim sisteminde dengesizliğe yol açmasıdır

B) kimi ilaçları sık kullanarak zayıflamaya çalışır­ken vücudun sürekli susuz bırakılmasıdır

C) kilo verme çağrışımı yapan adlar altında pazar­lanan ürünlerin bilinçsizce kullanılmasıdır

D) büyüme çağındaki bir çocuk için hazırlanan beslenme programında, aktivitenin artırılması­nın göz ardı edilmiş olmasıdır

E) herkes için gerekli, ortak ve tek bir çözümolma- dığını, olmayacağını yeni fark etmemizdir

2. Çoğu ebeveynin aksine, bilgisayar oyunlarının ço­cukların gelişiminde önemli bir rol oynadığını düşü­nüyorum. Bunlar çocukları eğlendirirken eğitir de bence. Örneğin çocuk bu oyunlar sayesinde yaban­cı dilini veya el-göz koordinasyonunu geliştirebilir, hayal dünyasını zenginleştirebilir. — .A) Böylece çocuklar, boş zamanlarında kendilerini

geliştirecek bir hobi edinmiş oluyorB) Oynanacak bilgisayar oyununun bir yetişkin ta­

rafından seçilmesi bir önlem olabilirC) Bununla birlikte fazla bilgisayar oyunu oynama­

nın zararlı olduğunu da kabul ediyorumD) Yine de eğitimin ve eğlencenin birbirinden kesin

sınırlarla ayrılmasını doğru bulmuyorum!E) Araştırmalar, eğitim ve oyun için ayrılan zama­

nın iyi dengelenmesi gerektiğini söylüyor

3. Anadolu, tarih boyunca büyük ve güçlü toplumlara ev sahipliği yapmıştır. Bu yüzden ülkemiz, UNESCO Dünya Miras Listesi'ne girebilecek doğal ve tarihî güzellikler açısından çok zengindir. Ne var ki bu lis­teye Türkiye’den bugüne kadar yalnızca dokuz yer kabul edildi. Böyle bir listede daha fazla doğal ve tarihî güzelliğimizle yer alabilmek bizim elimizde; — - Türkiye'yi listede hak ettiği sıraya taşımanın o denli zor olmadığını göreceğiz.A) hangi ülkelerin hangi yapıtlarla listede yer aldı­

ğını öğrenirsekB) doğal ve tarihî dokumuza bilinçli olarak sahip

çıkıp bu konuda boş vermişlikten kurtulursakC) bunun için geçmişimizle olan bağımızı kuv­

vetlendirebilirsekD) gelecek kuşaklara bu köklü geçmişi aktarabilir­

sekE) turizm reklamlarına daha fazla ödenek ayırır­

sak

4. Kimi tek başına bir arabayı kaldırıyor, kimi dev kü­tükleri yuvarlıyor, kimi halatlarla bağlanmış bir uçağı çekebiliyor. Bu olağanüstü güç gösterileri, bir aksi­yon filminin sahnelerinden alınma değil. — . Or­tak noktaları, fiziksel olarak çok güçlü olmaları ve inanılmaz rekorlara imza atmaları. İri cüsseleriyle hemen dikkat çeken bu adamların hepsi, güçlerini “Dünyanın En Güçlü Adamı” yarışmasında bir şova dönüştürmüş. Onlar için dev ağırlıkları kaldırmak, bir tramvayı tek başına çekmek başlı başına bir eğlen­ce.A) İzleyenleri hayrete düşüren bu güç denemeleri­

ni gerçekleştirenlerin hepsi birer insanB) Kimisi bu yapılanların imkânsız olduğunu ancak

hileyle gerçek gibi gösterilebileceğini iddia edi­yor

C) Hâlbuki buna benzer filmlerin ne tür çabalar, ne büyük emekler harcanarak çekildiğini herkes bilir

D) Rekor kıranlar büyük ödüllerle onurlandırılmı­yor ama kırdıkları rekorun sağladığı ün onlara fazlasıyla yetiyor

E) Bu türden güç gösterilerini izlemek kişiye zevk veriyor

Page 27: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Okuma, insanı büyütür, değiştirir. İnsan, gençliğinde tutkuyla bağlı olduğu kimi kitapları hatta bütün bir külliyatıyla koskoca bir yazarı on sene, yirmi sene sonra görmezden gelmeyi tercih edebilir. Çünkü zamanla — . Bu nedenle, içimizde yaratamadığı­mız, hayatımızda üretemediğimiz yeniliği, bize yeni kitaplar, yeni yazarlar yaşatsın isteriz. Sanki, kay­bettiğimiz neşenin, vazgeçtiğimiz hayallerin, içine düştüğümüz isteksizliğin suçlusu o eski kitaplar, o eskimiş yazarlarmış da yol boyunca bize yetmemiş­ler, yetmeyi becerememişler gibi, onları kişisel geç­mişimizin derinliklerine göndeririz.A) koşullar farklılaşır; insan, ruhunun ihtiyaçları

değişirB) kitaplarda yazılanların gerçekleri yansıtmadığı­

nın ayrımına varılırC) okumanın hayatı anlamada tek yol olmadığı an­

laşılır ve uğraş alanları çeşitlendirilirD) ortaya çıkan değişiklikler, geçmişte edinilen

alışkanlıkları zenginleştirirE) gereksiz olduğuna karar verilen her bilgi, sahibi

için taşınmak istenmeyen bir yük olur

Devrik cümle geçici bir moda, bir özenti gibi geliyor çoklarına. Öyle bir tarafı da yok değil hani. İnadına devrik olsun diye yazanlar, bundan olacak, giderek çoğalıyor. Benim bile devrik cümlelere böylesine özenirken bu tutumu anlamsız bir ısrara dönüştü­renlere kızdığım olmuyor değ il. . Yol doğruysaüstünden yalın ayak da olsa, rugan pabuçla da olsa yürünmesinde bir sakınca görmemek gerekir. Peki nedir devrik cümlenin tuttuğu yol? Konuşur gibi yaz­mak değil mi kısacası? Bence bu, eskilerin donmuş cümle kalıplarını kullanmaktan çok daha iyi olacak­tır. Edebiyatımız böylece halkımızın diliyle daha ko­lay bütünleşecektir.

A) Hatta bu tutum eski edebiyatın cümle kuruluş biçiminin de önüne geçecekmiş gibi görünüyor

B) Ama kurallı cümle kullanmayı yeğleyen birçok yazar da var

C) Ama özentiye kızıp da özenilen şeyin ne ol­duğunu, nereye gittiğini göz ardı etmek yanlış olur

D) Ancak bu tutumun, gelecekte dilimize nasıl yön vereceği konusu üzerinde düşünmek istemiyo­rum

E) Aslında bu tür yeniliklere karşı edebiyatçıları­mız çok da hazırlıklı değillerdi

— Doğal süreçler sonucu ortaya çıkan kimi nes­neler ve doğa manzaraları bir anlamda güzel sayıl- salar da sanat yapıtı olarak kabul edilmezler. Eğer bir Mimar Sinan, bir Michelangelo, bir Shakspeare, bir Beethoven yeryüzüne gelmemiş olsaydı doğayı onların gözüyle göremeyecektir.A) Sanat yapıtı olarak kabul edilebilecek İlk resim

örneklerinde doğayı taklit ağır basmaktadır.B) Sanatın ayırıcı özelliği, insanın yaratıcı gücünü

yansıtması ve her sanat yapıtının onun yaratan sanatçıya özgü olmasıdır.

C) Birden fazla sanat dalında ürün veren pek çok sanatçı vardı.

D) Yaşamdaki veya doğadaki olumsuzlukları konu alan nice sanat yapıtı, yüzyıllar geçmiş olsa da değerini yitirmemiştir.

E) Sanat, içinde doğduğu kültürün özelliklerini yansıtır, çünkü sanatçı, kültüründen soyutlana­maz.

Resim ve heykel gibi plastik sanatlar gösterime da­yanır. Gösterim söz konusu olduğuna göre yapılaniş, becerinin de ürünüdür. Sanatçı, . Nesnedesanatsal düzeyi, sanatçı kendi duyumsama ve al­gılama yeteneğiyle yakalar. Hayat verdiği eserini gösterim aşamasına getirirken kim bilir hangi duygu burgaçlarından geçmiş, yüreği nice coşkularla dolup taşmıştır!A) nesnelerde çok kişinin fark edemediği ayrıntıları

görmüş, gördüklerini kendine özgü bir beceriyle işlemiştir

B) eserini biçimlendirirken yaşadığı zamanın ve toplumun sanat zevkine bağlı kalır

C) gerçeği olduğu gibi bütün ayrıntılarıyla yansıt­malıdır

D) eserini duygularını başkalarıyla paylaşma kay­gısıyla oluşturur

E) bir yandan bugüne seslenirken geleceğin beğe­ni ölçütlerine de yaklaşmayı hedefler

1 .E - 2.C - 3.B - 4.A - 5.A - 6.C - 7.B - 8.A

8.

Page 28: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAF OLUŞTURMA

1. I. Bunun bir nedeni de Moğol istilasıdır.II. Büyük merkezler etrafında başladığını düşün­

düğümüz yerleşme hareketi durmuştur.III. Bu savaştan sonra Bizans tekrar güç kazanmış

ve yeniden Anadolu’ya sarkmıştır.IV. Göçebelik döneminin uzamasında Haçlı Sefer­

leri etkili olmuştur.V. Haçlı seferlerinin en tehlikelisi olan birincisinde

İznik kaybedilmiştir.Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E) V

3. I. Özellikle dil ve tarih bilinci açısından bakıldı­ğında Rıfat’ın Milli Edebiyat çizgisine eklenen bireysel bir tavrın şairi olduğu açıkça görülür.

II. Hiçbir akım ya da modaya kapılmadan tama­men içten gelen bir varoluşla kendi şiirini ku­rar.

III. O, Cumhuriyet dönemi Türk şiirini tek başına temsil gücüne sahiptir.

IV. Türk insanını bireysel ve toplumsal duygularını, sezgilerini görüşlerini dile getiren bir şairdir.

V. Cumhuriyet dönemi Türk şiirini Rıfat ekseninde takip etmeye ihtiyaç vardır.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E )V

4. I. Buna, göğün kapakları açılmışçasına yağan güçlü bir bir yağmur da eklendi.

II. Yağmurla birlikte taze bir toprak kokusu salona kadar yayıldı.

III. Hava o kadar kapalı ve soğuktu ki elim ve yü­züm hemen buz kesti.

IV. Pencereyi hafifçe açınca çok sert bir rüzgarın yüzüme çarptığını hissettim.

V. Pencere ve kapıların aralığından gelen rüzga­rın uğultusu, insanı en derin uykusundan uyan-

2. I. Şiirleri yine de başarılı, bu başarıda olayları süssüz, düpedüz yaşadığı gibi yansıtmasının, doğal anlatımının ürünü.

II. önce çıkmayan, çıkamayan duygulanmalar, tam vurgulanamayan düşünceler hemen dikka­ti çekiyor.

ili. Şair biçimle kendini sınırlamak mı istemiş; yok­sa biçimde mükemmeli yakalayabilecek yete­nekten yoksun mu bunu bilemiyorum.

IV. içtenliğini okuyucunun fark etmesini istiyor şair. Bu yüzden de şiir tekniklerinden uzak durmuş olabilir.

V. Bilimsel olanakların biraz göz ardı edildiği bir şiir bu.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E)V

dırabilecek şiddetteydi.Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi sondan ücüncü olur?

A) I B) I C) III D) IV E) V

I. Bu kırmızılık, herkesin payını dağıtan balıkçı­nın elinde tek balık kalıncaya dek sürdü.

II. Yüzündeki gülümseme giderek azaldı ve yok oldu.

III. Fakat balıkçının son balığı da kendisine verme­diğini görünce rengi uçtu, gözleri büyüdü.

IV. Genç adamın yüzünde belli belirsiz bir gülüm­seme ve hafif bir kırmızılık vardı.

V. O an, genç adamın öfkesini ve acısını kendi içinde saklayan biri olduğunu anladım.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi sondan ikinci olur?A) I B) II C) III D) IV E )V

Page 29: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

I. Onun şiirindeki dilin ağır olması, halkla olan iliş­kilerine set çekmiştir.

II. Şiirlerini bilinçli olarak incelediğimizde onun gerçek değeri ortaya çıkar.

III. Ahmet Haşim, Türk şiirlerinde önde gelen önemli bir sanatçıdır.

IV. Halbuki edebiyatçılar, Haşim’in çok büyük bir sanatkâr olduğunu söylerler.

V. Ancak Haşim’in ünü halk arasında pek yayıl­mamıştır.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E )V

I. Bunun yanında, başka kültürlerin ürünlerinin kendi ülkelerinde tanınması için de politikalar oluşturup bunları uygulamaya koyuyor.

II. Bu çevirilerin yayımlanmasında sıkıntıyla kar­şılaşmamak için de her türlü gideri üstleniyor.

III. Kültürün, devletler için ne kadar değerli olduğu biliniyor.

IV. Bu uygulamalarda çeviriye önemli bir yer veri­yor ve kendi dillerinden başka dillere çevrilecek önemli yapıtları saptıyor.

V. Bu nedenle de günümüzde kimi devletler, kendi kültürlerinin dünyada yaygınlaşmasını sağla­maya çalışıyor.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan ikinci olur?A) I B) II C) III D) IV E )V

I. Rastladıkları tutarsızlıkların doğrusunu yazma­mızı isteyebilir.

II. Bu tür tamamlayıcı, açıklayıcı öğretici uyarıları dikkate alıp, sorulan soruları cevaplamaya çalı­şacağız.

III. Yayın hayatına yeni giren dergimizin her sayı­sında sorunlu söyleyişleri, yazışları dile getir­meyi düşünüyorum.

IV. Yanıldığımız noktaları da hatırlatabilirler.V. İlgi duyan okuyucularımız bize yazılı olarak

soru sorabilir.Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E )V

I. Aile İçi çatışmaları, toplumsal çöküntüyü verdi bazı romanlarında; iki ciltlik “Ateşten Gömlek" adlı romanı bu dönemde toplumsal ve milli bir­lik beraberlik anlayışı içinde yazdı.

II. Ne var ki 1930’ların sonlarına doğru Halide Edip’te bir değişiklik oldu, “Sinekli Bakkal” ya­zarı bireysel konulara sırt çevirdi.

III. Bu romanlar gerçekçi gözlemleriyle dikkat çe­kerken, içerik bakımından epeyce yüzeyde kal­dı.

IV. Aşk konusunu arka plana atarak toplumsal so­runlara el attı.

V. Kurtuluş Savaşı’nın sona erdiği sıralarda, Ha­lide Edip, kolay okunan akıcı Türkçesiyle aynı türde, birbirine benzer birkaç roman yazdı.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan dördüncü olur?A) i B) II C) III D) IV E)V

10. I. Bunlara kurgunun kusursuzluğu ile anlatımın akıcılığı da eklenince bize şapka çıkarmak’ dü­şüyor.

II. Bir ameliyat sonrasının belki de ölümle so­nuçlanacak üç yirmi dört saati üzerine kurul­muş roman.

III. Bunun nedeni, yazarının aşk romanlarıyla ün­lenmiş olmasında aranmalı.

IV. Betimlemeler son derece gerçekçi, diyaloglar oldukça doğal.

V. Peride Celalin romanı “Üç Yirmidört Saat" eleştirmenlerin gereğince üzerinde durmadığı yapıtlardan.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan ikinci olur?A) I B) II C) III D) IV E) V

1 .D - 2.E - 3.E - 4.C - 5.B - 6.C - 7.E - 8.C - 9.A - 10.C

Page 30: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAF OLUŞTURMA

1. I. Sözün gayesi kolay anlaşılmak, bilmecenin ga­yesi güç anlaşılmaktır.

II. İnsan doğasında var olan ifadede açıklık eği­limi bilmecelerde yoktur.

III. Bilmecelerde, bildiğimiz şeyler bilinmeyecek bir hale getirilmekte, uzak çağrışımlarla anla­tılmaktadır.

IV. Aksine, bilmeceler en dolambaçlı yolları kul­lanarak maksada en uzak yoldan varma ça­basını yansıtmaktadır.

V. Uzun kış gecelerini neşelendiren basit zeka oyunlarıdır bilmeceler.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E)V

2. I. Anlatımı düzgün, Türkçesi aksamayan her iyi niyetli yurttaşı yazar saysam, mesleğime duy­duğum saygı ne olacak?

II. Sayıları bazen iki yüze ulaşan yarışmacıların ürünlerini tek tek okumak, yapıtlarla ilgili notlar düşmek akıl işi mi?

III. Bunun en önemli nedeni, yarışmalara katılan yapıtların düzeylerindeki düşüklüktür.

IV. Ortalama düzeyi aşan bir yapıta rastlasam el­bette değer bu zahmete; ne yazık ki yarışmaya gelen yapıtların çoğu edebi değer taşımıyor.

V. Uzun süredir edebiyat alanında ödül verilen yarışmaların seçici kurullarında görev alamı­yorum.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan ikinci olur?A) I B) II C) III D) IV E)V

3. I. işin güç yanı, çatışan bu gencin kendisini nasılyöneteceğini bilmemesidir; bu da onun farkın­da olduğu ama kabul etmekte zorlandığı bir durumdur.

II. Bu dönemde ailesi onu yalnız bırakırsa bunalı­ma düşmesi çoğu zaman kaçınılmaz olur.

III. 12-16 yaşları arasındaki gençler, ergenlik dö­neminde kabul edilir.

IV. Bu durumun sonucunda genç, arkadaşlarına sığınır, onların ölçütlerini benimsemeye çalışır.

V. Bu dönemde erişkinliğe geçmek isteyen genç, ailesiyle çatışır.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan dördüncü olur?A) I B) II C) III D) IV E )V

4. I. Baharla birlikte kardelenler, çuha çiçekleri fışkı­rıyor topraktan.

II. Örneğin, sonbaharda yeşil ve sarının çeşitli tonlarıyla tam bir renk cümbüşü oluşuyor bu bölgede.

III. Sülüklügöl’ün her mevsimde ayrı bir güzelliği var.

IV. Yazın meşe ağaçları bir yarışa girerek kök­narların yeşiline yetişmeye çalışıyor.

V. Kışın ise göl ve çevresi donuyor ve karın al­tında kendine çekidüzen veriyor.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan üçüncü olur?A) I B) II C) III D) IV E )V

5. I. İzmit, Gölcük, Adapazarı, Yalova’yı yerle bir eden depremin, İç Anadolu faylarında da derin çatlaklar oluşturduğunu, özellikle mecliste etkili olduğunu anlamamız birkaç günümüzü aldı.

II. Ankara’dan gele gele bet bir ses geldi.III. Gözlerimiz güzel Ankara’ya kilitlenmişti; çünkü

ondan “yardım umar”dı “her düşen dara’’.IV. O zaman daha Marmara fayının Ankara’nın al­

tına kadar uzandığını fark edememiştik.V. Depremle yaşamayı öğrenmeye çalıştığımız,

sabaha yorganın altında mı enkazın altında mı çıkacağımızı bilemediğimiz, ölüm görmekten ve ölüm düşünmekten serseme döndüğümüz bir dönemden geçiyorduk.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi sonuncu olur?A) I B) II C) III D) IV E )V

Page 31: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. I. Biliyordum, burada yaşayanlar, benim iç geçir­diğim, imrendiğim yaşamlarının farkında değil­diler.

II. Bir yaşam kavgasının içinde, gerçeklerle yüz yüze, savrulup gidiyorlardı.

III. Yol üstündeki köyler sırtlarını tepeye dayamış, kuşbakışı seyrediyorlardı denizi.

IV. Hatta onlar, çevredeki yeşili, ayaklarının al­tında uzanan beyaz köpüklü denizi bile hiç gör­müyorlardı.

V. Kararmış tahtalı .kırmızı damlı evler ağaçların arasında kaybolmuştu.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı b irbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan ikinci olur?

7.

A) I B) II C) I D) IV E) V

I.

II.

Görevli, adamın yanına gelerek kasketini elin­den aldı.Delikanlının, içende bulunduğu görkemli sa­lona kendini yakıştıramadığı ürkek tavırların­dan anlaşılıyordu.

III. Sırtında soluk renkli, ütüsüz bir palto vardı.IV. Kasketini ceketinin cebine sokuşturmaya ça­

lıştı.V. Kapıdan içeriye esmer, zayıf bir delikanlı girdi.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı b ir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan dördüncü olur?

A) I B) II C) III D) IV E) V

20. asrın ortalarına değin yaşamış bu edebi­yatımızla ilgili araştırma notlarımı edebiyat der­gilerinde yayınladım.Tarafsız biçimde bakıldığında bu edebiyatın bir hazine olduğu anlaşılabilir.Divan tarzı şiirimizi inceledim, oradaki maz­munları ve sanatları araştırdım.Halk şiirimizi de inceledim.Son yıllarda edebiyat tarihimiz üzerinde yo­ğunlaştım.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı b ir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan üçüncü olur?

A) I B) II C) III D) IV E )V

II.

IV.V.

9. I. Şair öldükten sonra Paris'teki mezarına bir sö­ğüt dikilmiş.

II. Bir şiirinde mezarına bir söğüt dikilmesini va­siyet etmiş.

III. Bu söğüt büyümüş, serpilmiş, güzel bir ağaç olmuş; ömrü tükenince kuruyup gitmiş.

IV. Alfred de Musset, söğüt ağacını pek severmiş.V. Ama kuruyan ağacı söküp yerine yeni bir sö­

ğüt dikmeyi ihmal etmemişler.Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı b irbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­g is i sondan üçüncü olur?A) I B) II C) III D) IV E )V

10. I. Böyle ise birçok zihinsel etkinlikten vazgeçme­miz gerekmektedir.

II. Estetik profesörlerimizden İsmail Tunalı bunun popülist düşünce tarzından kaynaklandığını söylüyordu.

III. Bu konuda kitap ve dergi çok azdır.IV. Soyut düşünmeyi halkımız anlamaz diye korku­

yoruz galiba.V. Bizde sanat estetiğiyle ilgili çalışmaların ye-terli

ölçüde doyurucu olmadığı söylenir ki, doğru­dur.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan üçüncü olur?A) I B) II C) III D) IV E )V

11. I. Aynı nedenle yaratılmışlardır.II. Hepsinin eşit hakları vardır.

III. Çünkü bunlar yaratıktır.IV. İnsan, köpek, at, kuş, ot, çiçek... hepsi.V. Bizim için tüm canlılar eşittir.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı b ir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, han­gisi baştan ikinci olur?A) i B) II C) III D) IV E)V

1 .A - 2.C - 3.B - 4.E - 5.A - 6.E - 7.D - 8.D - 9.A -

10.B - 11.D

Page 32: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

ANLAM BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZAN CÜMLEYİ BULMA

1. (I) Günlük hayatımızda ve insanlarla olan alış-veriş-lerimizde fazla parlak ve keskin bir zekâ göstermek doğru değildir. (II) Derin bir anlayış bizi fazla inceliğe ve fazla meraka götürür. (III) Merak duygusu, insana bilinmezlerin kapısını açar ve işte bilimde ilerleme tam da bu noktada ortaya çıkar. (IV) Zekâmızı olay­lara ve dünya işlerine daha elverişli bir hale getire­bilmek için biraz ağırlaşmak, körleştirmek, onu bu bayağı hayata uydurmak için karartmak zorundayız. (V) Nitekim gevşek ve sıradan zekâlar işleri daha kolaylıkla, daha başarıyla hallederler.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V

2. (I) Orhan Kemal'in öyküsünde, yer yer kapitalistleş-menin hızlandığı evrede bu yeni döneme özgü sa­vaşım koşullarının sancısını çeken insanlar görürüz.(II) Ne var ki kapitalizmin yasalarının geçerli olmadı­ğı bir düzen umudunu yaşadıkları söylenemez on­ların. (III) Olsa olsa, varlıkları da düzenin kötülükleri de koşulların ürünüdür. (IV) Eserde de bu gerçekler başarıyla anlatılmaya çalışılır. (V) Onun her eserin­de yalın bir dil, bir Anadolu kokusu hemen çarpar sizi.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V

3. (l)Seçkin edebiyat yapıtlarından yapılan alıntılar, ku­şaktan kuşağa çekilen telgraf mesajları gibidir. (II) Bir dönemin öteki döneme sunduğu armağanlar ve geçenlerin gelenlere bıraktığı kısa vasiyetlerdir. (III) Bir sunuş yaparken, halka hitap ederken yerinde ya­pılmış bir alıntı büyük bir başarıdır. (IV) Bu alıntılar konuyu aydınlatır, geçmişle köprü kurulmasını sağ­lar. (V) Böylelikle günümüzün gerçekleri geçmişin ışığında yeniden değerlendirilmiş olur.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E) V

4. (I) Fırsat tanınırsa, günümüz kadını hayatın hemenher alanında erkekler kadar başarılı olabilir. (II) Ya­şanan olaylar karşısında kadının tepkisi erkeğin tepkisinden farklı olabiliyor. (III) Kimileri bu durumu kadınların daha hassas, daha duygusal olmalarına bağlarken kimileri de erkekleri duygusuzlukla suç­luyor. (IV) Oysa, kadınla erkek arasındaki algılayış farkı, artık bilim adamları tarafından kanıtlanmış bir gerçektir. (V) Bu fark, yalnızca davranışlarda değil yaşama bakışta da kendisini gösteriyor.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V

5. (I) Şair çağdaşı olan Batılı şairleri izlememiş, dahasıböyle bir niyet içinde olmamıştır. (II) Bunu yazdığı şiirlerden ve şiir üzerine yazdığı yazılardaki yüzey­selliklerden anlıyoruz. (III) Bir noktadan sonra Türk ve dünya şiirinin ortak mirasından yararlanamaz duruma düştüğü görülmektedir şairin. (IV) Bu da eserlerinde bir düzey yitimiyle sonuçlanmıştır. (V) Eserlerindeki canlı ve şaşırtıcı benzetmeler bizi alır, hayal âlemine götürür.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) lif D) IV E )V

6. (I) İnsanoğlu evrende var olduğu zaman değil, dü­şünmeye başladığı zaman insan olmuştur. (II) Bu noktada düşünmeyle algılamayı ayırmak gerekir. (III) Algı tüm hayvanlarda ortaktır, düşünme ise in­sana özgüdür. (IV) İnsanoğlu düşünme gücü ile uy­garlıklar kurmuş, dünyaya hükmetmiştir. (V) Uzun ve yorucu bir günün sonunda insanın algılama gücü düşüşe geçer.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V

Page 33: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. (I) Bu roman birçok yönüyle sanatçının öteki roman­larından oldukça farklı özellikler taşıyor. (II) Sanat­çının bütün romanlarında diğerlerinden farklı olma endişesi hemen göze çarpar. (III) Her şeyden önce sanatçının, başkişisi kadın olan tek romanıdır. (IV) Üstelik bu başkişisi bir köylü kızıdır. (V) Yazar, nere­deyse romanın bütününde bu kızı anlatmaktadır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V

8. (I) Tolstoy, resimden müzik ve edebiyata kadar sa­natın birçok dalında tanınmış simaların büyük bir bö­lümünü “sahte sanafla uğraşmakla suçlarken öze­leştiri oklarını kendisine yöneltmekten çekinmemiş­tir. (II) Michelangelo’dan Dante ve Shakespeare’a, Baudelaire’den Brahms’a kadar aşina olduğumuz birçok sanatçı onun eleştirisinden nasibini almıştır.(III) Sanat çevrelerinde çok sevilen biri olmamıştır. Tolstoy hiçbir zaman. (IV) Kendi eserlerini de acıma­sızca eleştirmekten geri durmayan yazar, yalnızca iki eserinin gerçek sanat eserleri olduğunu belirtir. (V) Hiç kuşkusuz bu eleştirilerinde, mensup olduğu edebi akımın etkisi inkâr edilemez boyuttadır.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V

9. (I) Neye olursa olsun, “başlamak” güzel şeydir.(ll)Çünkü her başlayış bir şey yapmak, bir sonuca varmak hevesinin ilk adımını teşkil eder. (III) İnsan, tasarladığı hedefe vardığı zaman mutlu olur. (IV) Onun için başlamanın mutluluğa doğru yürüyüşe çıkmak anlamına geldiğini söylemekte bir hata yok­tur. (V) Mutluluk bize hiç beklemediğimiz anda ge­lebilir, önemli olan onun geldiğini fark edebilmek ve kapılarımızı ardına kadar açabilmektir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?

10. (I) Yetişkinlerden akıllı iletiler almak, her çocuğun hakkıdır. (II) Ana-babaların ve öğretmenlerin ço­cuklarla konuşma biçimi, onların kendilerine ilişkin ne tür duygular oluşturması gerektiğini bilmelerine yardımcı olur. (III) Çocuğun kendini bilmesi ve far- kındalığının artması çevresel uyanlarla ilgilidir. (IV) Yetişkinlerin dili, çocuğun yazgısını önemli ölçüde biçimlendirir. (V) Bu durumda yetişkinlerin çocuk­larla günlük konuşmalarında çok gizli biçimde saklı olan dengesizliği yok etmeleri gerekir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E) V

11. (I) İkinci Yeni şiiri dilimizin boyutlarını genişletti.(ll)Sadeleşmenin getirdiği yeni sözcükleri şiirin sı­navından geçirdi. (III) Dildeki sadeleşme çalışmala­rının amacı temelde halkın anlayacağı bir dili oluş­turmaktır. (IV) Eklerin dil içindeki yerini, sözcüklerin çağrışım gücünü ortaya çıkardı. (V) Bunun doğal bir sonucu olarak da şiiri de toplumun dışına çıkarmış oldu.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E) V

12. (I) İnsanlar arasındaki en etkili iletişim aracı olan dil durağan değildir, sürekli bir gelişim içindedir. (II) Ne var ki hiçbir dil kendiliğinden gelişemez, zenginleşe­mez. (III) Kendi hâline bırakılan dil çoraklaşır, verim- sizleşir. (IV) Bu nedenle, dilin gelişmesini istiyorsak ona gereken değeri vermemiz gerekir. (V) Buna kar­şın Türkçe, sahip olduğu sözcük sayısı açısından oldukça zengin bir dildir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E) V

1 .C - 2.E - 3.C - 4.A - 5.E - 6.E - 7.B - 8.C - 9.E -1 0.C

11.C-12.C

A) I B) II C) III D) IV E)V

Page 34: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

ANLAM BÜTÜNLÜĞÜNÜBOZAN CÜMLEYİ BULMA

1. (I) Sözcüklerin şiir akımına yol açmaları, bilinçaltı­na girmelerine, düşlerde bile bu sözcüklerle konu­şulacak kadar bizden olmalarına bağlıdır. (II) Bu nedenlerdir ki bir dili konuşan topluluğun sayısız deneyleri, üzüntüleri ve sevinçleriyle yüklü olmayan, o toplumun yadırgadığı ve benimsemediği sözcük­lerle şiir yazmak boşunadır. (III) Çünkü şiirin dokusu olan çağrışım ancak kökleri varlığımızın derinlikleri­ne uzanmış sözcüklerle oluşur. (IV) Toplumların dil tarihleri İncelendiğinde siyasal ve kültürel yaşama bağlı olarak zaman zaman bazı sözcüklerin ön pla­na çıktığı görülecektir. (V) Kökü içimizin derinlikle­rine uzanabilen sözcüklerle imgelemeler yapabilir, şiirin doğasına uygun yapıtlar verebiliriz.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C )lll D) IV E )V

2. (I) Ne yazık ki bizim memleketimizde görülen birçokkötülük hep arkadaşın arkadaşı koruması, fena yol­lara dökülenlerin en yakında bulunanlar tarafından sertçe uyarılmaması yüzünden olmaktadır. (II) Dü­şünce arkadaşımız bir yanlış yapınca “Bizdendir.” diyerek ya sesimizi çıkarmıyoruz ya da onun yan­lışını savunuyoruz. (III) Bu tutumumuzla dostumuzu içinden çıkamayacağı bataklıklara doğru sürmüş oluyoruz. (IV) Dostluk, öyle çok kolay kazanılan bir bağ olmadığından onu kaybetmeme adına üze­rimize düşeni, fazlasıyla yapmalıyız. (V) Dostlukta önemli olan, bu duyguyu hissettiğimiz kişiye sonucu ne olursa olsun doğrulardan yola çıkarak telkinlerde bulunmaktır.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V

3. Babalar ve Oğullar 19. yüzyıl romanlarından biridir.(I) Romanın başarısının en önemli nedeni yazarın karakter yaratmadaki ustalığıdır. (II) Pek az sanat­çı, Bazarov gibi gerçekçi bir karakter yaratabilir. (III) Yazar, romanın kahramanı Bazarov’u eksen alarak kuşaklar arası çatışmayı işler, halk aydın çelişkisi­ne değinir. (IV) Kahramanların ruhsal durumlarını başarıyla vererek toplumsal değişimin bireydeki yansımaları üzerinde durur. (V) Canlı, sürükleyici anlatımı, evrensel bir konuyu ele alması romanın bugünkü ilgi nedenleridir.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V

4. (I) Türkçe bebek anlamına gelen ve bugünAnadolu’da yaşayan. korçak, kudurcuk, kaburcuk vb. gibi isimlerle yaşayan kukla, seyirlik oyunların en eskisidir. (II) Seyirlik oyunlarda aslolan doğaçla­ma yeteneğinin gelişmiş olmasıdır. (III) Konusunu günlük yaşamdan, edebi hikayelerden alan kukla bir hareket ve hacim oyunudur. (IV) Bu oyunun baş- kahramanları "İbiş ve “İhtiyar” dır. (V) İbiş, kurnaz ve hazır cevaptır, ihtiyar ise varlıklı bir kişidir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V

5. (I) Yaşamın özü bakımından, dünya düzeni güçlü­lük yasası üzerine kuruludur. (II) Güçlü her zaman güçsüzün efendisi olmak ister. (III) Yasayla, ahlakla gücü durdurmak çok da mümkün değildir. (IV) Öy­leyse doğanın bu vahşiliği karşısında yapılacak şey güçlü olmaya ya da gücünü korumaya çalışmaktır. (V) Güç, her zaman haklılık olmadığı gibi, güçsüzün verdiği her mücadele haklı mücadele demek değil­dir.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V

6. (I) Namık Kemal'e gelinceye kadar ufak ayrılıklardışında, sanat kuşaklara soyut bir süs olarak dev­redildi. (II) Bilinmelidir ki toplumlar sanatla gelişir, ilerler ve tarih sahnesinde hak ettikleri yeri alır. (III) Namık Kemal aşkın ve bülbülün sesini dinleyen ve yıllar yılı kuşaklara dinleten Divancılara bir tepki ol­muştur. (IV) Onunla aşka, bülbüle ve sultanlara yazı­lan kasidelerin yerini, özgürlüğe seslenen kasideler aldı. (V) Edebiyat süs olmaktan çıktı; yurt, özgürlük, eşitlik davalarının sözcüsü oldu.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V

Page 35: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. (I) Denemeleriyle, estetik dalında yaptığı çalışma­larla Suut Kemal Yetkin, son 25 yılın etkin kişilerin­den biri olmuştur. (II) Belki de son 25 deyişi biraz havada kalacaktır; çünkü Yetkln’in estetik konusun­daki ilk kitabının 1938 tarihini taşıdığı düşünülürse onun çalışmaları bu alandaki ilk ürünler sayılmalıdır.(III) Yetkin’in estetik alanındaki çalışmalarını bugün eksik bulanlar, bunların dönemini tamamlamadığını söyleyenler çıkacaktır, onlara da hak verebiliriz. (IV) Yaratılan ve öncü olduğu düşünülen eserlerin ku­sursuz olduğunu söylemek ne sanatla ne de eleştir­menlik mesleğiyle bağdaşır. (V) Ama unutulmamalı ki çalışmaları kendi koşulları ve gerçekleri içinde de­ğerlendirebilirsek onların hiç de azımsanmayacak emekler olduğunu görebiliriz.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V

8. (I) Ulusal dil o toplumda yaygın konuşulan dil ol­manın yanı sıra resmiyet kazandırılmış olan dildir de. (II) Her ulusal dilin, konuşmayı yeren sözleri o ulusun nerelerde susulmasını istediğini gösterir.(III) Bir ulusun insanına düşen, varolma biçimle­rinden biri olan susmayı, o ulusun doğrularına göre ayarlamaktır. (IV) Şüphe yok ki bu alanda da ulus- lann değerlendirmelerinde ayrılıklar göze çarpar. (V) Ama temelde uluslararası, çağlar üstü birtakım uy­gunlukların hiç değilse akrabalıkların bulunduğunu sanıyorum.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V

9. (I) Zaman zaman dostlarımıza çok fenalık ediyoruz.(II) Nasıl ediyoruz bu fenalıkları biliyor musunuz? (III) Onların, kötü olduğunu bildiğimiz hareketlerini des- teklesek veya desteklemesek bile bu türlü hareket­ler karşısında susmak suretiyle. (IV) Üstelik aslında bir nevi ahlâksızlık olan bu davranışımızı insanlık, mertlik, kadirbilirlik namı altında süsleyerek iyi bir şey yaparmış gibi yapıyoruz. (V) Kadirbilirlik, kişinin kendisine İyiliği dokunmuş birine vefasızlık etmeme­si, ona nankörce davranmaması demek olduğundan insana en çok yakışan davranışlardandır.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?

10. (I) İlkelerimizden sapmak için gerekçeler uydur­manın her zaman bir yolu bulunabilir. (II) Doğru in­san, ilkelerinden ödün vermeden, kaybedeceklerini düşünmeden doğru bildiğini yapabilen kişidir. (III) Fakat ilkeler, onlardan kurtulma yollarını araya­rak kendimizi oyalamak için değil, önümüze çıkan her engel karşısında yolumuzdan saparak şaşkına dönmekten bizi alıkoymak içindir. (IV) İlkelere bağ­lılık yüzünden başı derde giren kimselerin sayısı az değildir. (V) Fakat olaylara biraz geniş bir perspektif içinden bakabilenler yaşamın ancak öylesi dertlerle anlam kazandığını görmekten geri kalmazlar.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V

11. (I) Güz, sanatçıya ilham veren onun, yaratıcılığınıkamçılayan mevsimlerin başında gelir doğada çiz­diği güzel resimler sayesinde. (II) Güz mevsiminin hüznünü dile getiren ozanlar, hep dört mevsimi belir­gin bir şekilde yaşayan bölgelerden çıkmışlardır. (III) Demek doğa karşısındaki duygularımız bulundu­ğumuz bölgeye göre değişiyor. (IV) Ama insanoğlu öylesine kendisini beğenmiştir ki duygularının hatta yapısının mevsimlere göre biçimlendiğine inanmak istemez. (V) Onun için bizim doğaya egemen oldu­ğumuz masalını ele almak sanıyorum biraz mevsim­siz kaçacaktır.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V

12. (I) Düşünceyi dile getirmek için bütün doğayı yar­dıma çağırırız. (II) Uygun kelimeyi bulduk mu dü­şüncemiz berraklaşıverir. (III) Yazıda ve sözde ana düşünceyi belirtmek ya da uygun vurguları yapa­bilmek uygun kelime tercihlerine bağlıdır. (IV) Belki o zamana kadar zihnimizi berraklaştıran bu kelime bizim kullandığımız anlamda kullanılmamıştır. (V) O zaman anlamını zorlamak, genişletmek ya da da­raltmak, düşüncenin zorunlu kıldığı boyutlara getir­mek için belli bir kalıba sokmak gerekirBu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V

1 .D - 2.D - 3.E - 4.C - 5.E - 6.B - 7.D - 8.C - 9.E - 10.B

11. A - 12.C

A) I B) II C) III D) IV E)V

Page 36: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

YER DEÖÎŞİRMESÎ GEREKEN CÜMLEYİBULMA

1. I. Benim kitap okumaya başlayışımın ilginç bir öyküsü vardır.

II. O ağrıları çektiğim sırada garip bir değişim ya­şadım ve şiir kitapları okumaya başladım.

III. Yaşım 18’di ve dümdüz bir yerde ağrılar içinde yatıyordum.

IV. Sporcuydum ve bir ara belimden sakatlandım.A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III.D) II. ve IV. E) III. ve IV.

2. I. Beslenme, insan içgüdülerinin belki de en güç­lü olanıdır.

II. Doğada bulunan pek çok besin bu içgüdüye hizmet etmektedir.

III. Bu özelliği sayesinde, ateşi henüz bulamamış ilk insanların da hayatta kalabilmesini sağla­mıştır.

IV. Meyveler, olgunlaştıklarında pişirmeye gerek kalmadan tüketilebildikleri için mutfaklarımızın vazgeçilmezleri arasında yer almıştır.

V. Bu besinlerin önemli bir bölümünü meyveler oluşturmaktadır.

A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve IV.D) III. ve V. E) IV. ve V.

3. I. Bu hâliyle Kayseri bir garip geldi bana.II. Kentin neresinden bakarsanız bakın, zirvesi

her zaman karlı yüce dağ mutlaka karşınıza çıkardı ama bu kez çıkmadı.

III. Orada bulunduğum üç gün boyunca da görün­medi.

IV. Bu kez Kayseri’ye gittiğimde Erciyes’i göreme­dim.

V. Bu gariplik, kalın bir sis perdesinin arkasına saklanmasından kaynaklanıyordu.

VI. Söylediklerine göre, pastırmalar damlara asıl­dığında koca dağ hep böyle sislerin arkasından bakarmış kente.

A) I. ve II. B) I. ve IV. C )ll.ve V .D) III. ve V. E) III. ve VI.

4. I. Topkapı Sarayı’nda karga kâbusu yaşanıyor.II. Bu zararları önlemek amacıyla yetkililer güven­

lik görevlilerine sapan verdi ama bu da işe ya­ramadı.

III. Kargalar yüzlerce yıllık oymaları kirletiyor, bah­çeleri talan ediyor; havalandırmaların silikonla­rına, camların macununa, tesisatın kablolarına zarar veriyor.

IV. Şimdi saraya, eskiden olduğu gibi, yırtıcı do­ğanlar getirilmesi düşünülüyor.

V. Artık bu da kâr etmezse sırada ne var diye me­rak ediyoruz.

A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III.D) II. ve IV. E) III. ve IV.

5. I. Türk Obezite Vakfı, yaptığı araştırmalarla Türk toplumunun yaklaşık % 23’ünün obez olduğu­nu ortaya koydu.

II. Obeziteye aşırı yeme ve hareketsiz yaşam biçi­mi neden oluyor.

III. Rakamlar, yaşam biçimimizi değiştirmezsek 2025 yılında bütünüyle obez bir toplum olaca­ğımızı gösteriyor.

IV. Bir de şişman sınıfına girenleri düşünürsek bu oran % 30’u aşmakta.

V. Bu nedenle de spor salonlarına, spor aletlerine, diyet kitaplarına, diyet ürünlerine ve diyetisyen­lere ilgi her geçen gün artıyor.

A) I. ve li. B) I. ve III. C) II. ve III.D) II. ve IV. E) III. ve IV.

Page 37: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

I. Senelerdir uçakla seyahat ediyorum.II. İnsan bu kadar çok havada kalınca kendini eğ­

lendirmenin bir yolunu buluyor.III. Bu seyahatler saate vurulsa, neredeyse bir pi­

lot kadar havada kalmışımdır.IV. Benim eğlencem de insanları gözlemek oluyor.V. Bu sayede, pek çok küçük hikâye yazma olana­

ğım oldu.A) I. ve III. B) II. ve III. C )ll.ve V .D) III. ve IV. E) IV. ve V.

I. Dört gün boyunca dağda kalacak ekibimiz için son alışveriş noktasından ekmek alıp eksikleri­mizi tamamladık.

II. Kara dayanıklı giysilerimizi giyip Uçansu Deresi’nin yanından yürümeye başladık.

III. Ancak karın tadına vardıkça, şehrin kaosunda bembeyaz kar görmenin mümkün olmadığını düşünüp keyiflendim.

IV. Rahatına düşkün tarafım, bu karda kışta don­mak için buralara kadar gelmem gerekmediğini söyledi durdu.

V. Yürüyüşün ilk yarım saatini, her zaman olduğu gibi kendime kızmakla harcadım.

A) I. ve III. B) II. ve V. C) III. ve IV.D) III. ve V. E) IV. ve V.

I. Araştırmacılar, eski doğu-batı ticaret yolu bo­yunca, ilk çağlardan modern zamanlara kadar yolcuların kumtaşı üzerine kazıdıkları çok sayı­da resim buldular.

II. Araştırmacılar bu anlama dayanarak, insanla­rın zürafaların su bulma becerisi olduğunu dü­şündükleri yorumunu yapıyorlar.

III. Bu zürafa resimleri, büyük olasılıkla MÖ 6000 civarında bölge sakinleri tarafından kazınmıştı.

IV. Bu bölgede bulunan hiyerogliflerde, zürafa söz­cüğü önceden haber vermek anlamına da gel­mektedir.

V. Şaşırtıcı olan, bunlar arasında yularlı zürafa re­simlerinin de bulunmasıydı.

A) I. ve III. B) II. ve IV. C )l!.veV .D) II). ve V. E) IV. ve V.

9. I. Bir dünya mirası olan Ayasofya’nın günümüze kadar gelebilmesini gerek Bizans gerek Os­manlI Döneminde yapılan onarımlar ve ekle­meler sağlamıştır.

II. Bunlar içinde Mimar Sinan'ın ve Sultan I. Mahmut’un yaptırdıklarından sonraki en önemli onarım Sultan Abdülmecit döneminde olmuş­tur.

III. Sultan Abdülmecit bu amaçla Italyan asıllı is­viçreli kardeş mimarlar Gaspare ve Giuseppe Fossati’yi görevlendirdi.

IV. Projeleri sadece onarım değil yapı çevresinde yeni inşaatlar yapılmasını da içeriyordu.

V. Fossati Kardeşler, Ayasofya’nın tarihinde ilk kez kapsamlı bir proje hazırlayarak çalışmala­rına başladılar.

A) I. ve V. B) II. ve III. C) II. ve IV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.

10. |. Günlükçüler, her gün, her hafta ve her yıla aityorumlarıyla, yollarını çizmeleri için insanlara yardım ederdi.

II. Kitaplardaki bu simgeleri çözüp yorumlayabilen okuyuculara, takvim rahibi ya da günlükçü de­nirdi.

III. Azteklerde, simgelerin yer aldığı kitaplar yaşa­mın her alanına hâkim olan doğaüstü güçlerin bir kataloğu niteliğindeydi.

IV. Özellikle ebeveynler, doğumun ardından, bebe­ğin kaderini okuması için bir günlükçüyü ziyaret ederdi.

V. Gidilen bu günlükçü, bebeğin büyüyünce alaca­ğı tüm önemli kararlarda rehberliğini sunardı.

A) I. ve III. B) II. ve III. C) III. ve IV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.

1.D - 2.D - 3.B - 4.C - 5.D - 6.B - 7.D - 8.C - 9.E - 10.A

Page 38: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

YER DEĞÎŞİRMESİ GEREKEN CÜMLEYİ BULMA

1, I. Batı'nın büyük merkezlerinde, tanınmış kişile­rin evlerinde gelenek haline gelmiş olan sanat ve edebiyat toplantıları Türkiye’de şair Nigâr Hanım'la başladı.

II. Şair Nigâr Hanım Osmanbey’deki konağı ve Rumelihisarı’ndaki yalısında salı günleri bu tür toplantılar düzenlerdi.

III. Müziğe ilgisi fazla olan Nigâr Hanım da bu fasıl­lara eşlik ederdi.

IV. Ayrıca, bu toplantılara ünlü müzisyenler de ge­lir, gece yarılarına kadar müzik icra ederlerdi.

V. Dönemin kalburüstü kişileri, yazar ve sanatçılar Nigâr Hanım’ın evindeki toplantılara katılırlar, sohbet ederlerdi.

A) I. ve li. B) I. ve III. C) II. ve III.D) III. ve V. E) IV. ve V.

2. I. Marmaris yolundaki virajları alırken çevremiz­deki çam ormanlarının kokusunu içimize çeki­yoruz.

II. Kalkmakta olan bir motora binip Sedir Adası’na doğru yola çıkıyoruz.

III. Sedir Adası’na düzenli olarak motorların kalktı­ğı tek yer Çamlıköy'e varıyoruz.

IV. Marmaris'e yaklaşık 14 km kala yolun kena­rında Sedir Adası tabelasını görüp kavşaktan sağa sapıyoruz.

V. Üzerinde eski çağların mirasını barındıran kü­çük bir adayı geçiyoruz ve karşımızda Sedir Adası görünüyor.

A) i. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III.D) II. ve IV. E) IV. ve V.

I. Yavuz Sultan Selim'in eşi HafsaSultan Manisa’dayken bir ara hastalanır ve uzunsüre iyileşemez.II. Sultan Camisi Medresesi’nin başındaki Merkez

Efendi, bitki ve baharatların karışımından olu­şan bir macun hazırlar.

III. Kırk bir çeşit bitki ve baharatın karıştırılmasıyla hazırlanan bu macunu yiyerek sağlığına kavu­şan Hafsa Sultan, diğer hastalara da macun­dan verilmesini ister.

IV. Macunun bu şekilde halka dağıtılması her yıl tekrarlanan bir gelenek haline gelmiş ve Mani­sa Mesir Macunu Şenlikleri adıyla günümüze ulaşmıştır.

V. Hastalardan gelen isteğin artması üzerine,Hafsa Sultan kâğıtlara sarılan macunun SultanCamisi’nin kubbe ve minarelerinden halka sa­çılmasını buyurur.

A) I. ve III. B) II. ve IV. C) II. veV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.

I. Birçok orkide türünün çiçeğinde balözü, bitkisel yağ ya da böceklerin yiyebileceği besin madde­leri yoktur.

II. Bu benzerlik sonucu çiçeğe gelen erkek bö­cekler, ayaklarına ve vücutlarına yapışan çiçek tozlarıyla başka bir çiçeğe konarak türün deva­mını sağlamış olur.

III. Neyse ki doğa gerçekten şaşırtıcı yollarla bu sorunu çözmüştür.

IV. Örneğin, böcek sehpası adı verilen orkidenin çiçeği bazı böceklerin dişisine benzeyecek şe­kilde gelişmiştir.

V. Oysa, bu bitkilerin nesillerini devam ettirebilme­si için böceklerin onları ziyaret etmesi gerekir.

A) I. ve III. B) II. ve III. C )ll.ve V .D) III. ve IV. E) IV. ve V.

Page 39: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

II.

III.

IV.

Buruşuk pardösüsüyle ve karşısındakine sürek­li soru sormasıyla meşhur Komiser Colombo’yu hatırlayın.Parçaları titiz bir şekilde tek tek birleştirerek olayı çözen roman ya da film kahramanına hayranlık duymamak elde değildir.Dedektif romanları ya da filmlerinde esas olan insan zekâsıdır.Olayın sonuna kadar, sanki gayet safmış da ki­min suçlu olduğunu anlayamamış gibi davranır.

V. Ama keskin zekâsıyla bir anda her şeyi yerli ye­rine oturtuverir.

A) I. ve III. B) II. ve V. C) II. ve IV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.

6. I. İstanbul’da şimdi Atmeydanı adıyla anılan me­kân, Romalılardan OsmanlI’ya kadar önemini korumuştu.

II. Şehrin yönetimi OsmanlIlara geçince hipodrom da yerini Atmeydam’na bıraktı.

III. Roma zamanında hipodrom olarak yarışlara ev sahipliği yapan bu mekân, zaman zaman bir yargı ve infaz alanı olarak da kullanıldı.

IV. OsmanlIlar, meydana saraylar ve hamamlar inşa etti.

V. Burası sünnet düğünlerine, evlenme törenleri­ne ev sahipliği yaptı.

A) I. ve III. B) I. ve V. C) II. ve III.D) III. ve IV. E) IV. ve V.

I. Emzirme sürecinin çocuğun fiziksel, duygusal ve bilişsel gelişiminde çok önemli qlduğu, bili­nen bir gerçektir.

II. Çünkü, sürecin bir diğer aktörü de babadır.III. Bu görüş yanlış değil, fakat eksiktir.IV. Bu gerçeğin başrol oyuncularının anne-bebek

İkilisi olduğu görüşü yaygındır.V. Ancak, kültürel değerler nedeniyle, babanın

rolü ve işlevi çoğunlukla yok sayılır.A) I. ve III. B) I. ve V. C) II. ve IV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.

I. Aspirin'in hammaddesi olan ve ateş düşürücü etkisiyle bilinen salisilik asit, damar sertliği ve kanser gibi hastalıklarla mücadelede de önem taşıyor.

II. İsmini söğüt ağacından (salix) alan bu madde, bitkilerin stres ve hastalık gibi koşullarla başa çıkabilmek için doğal olarak ürettiği bir savun­ma kimyasalı.

III. Bilim adamları yalnızca bitkisel gıdalarla besle­nen Buda rahiplerinin kanında, et yiyen insan- lardakinden daha yüksek oranda salisilik asit olduğunu buldular.

IV. Zararlılara karşı tarım ilaçlarının kullanılmadığı organik üretim alanlarında, bitkiler zararlılarla kendi başlarına savaşabilmek için bu kimyasalı bol miktarda üretir.

V. Buda rahiplerinde rastlanan bu durum, organik bitkisel gıda tüketiminin damar sertliği başta olmak üzere birçok kalp ve damar hastalığını önlemede etkili olabileceğinin bir göstergesidir.

A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. veV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.

I. Doğal çevreyi ve yaban hayatı korumanın yol­larından biri, milli parklar oluşturmaktır.

II. İlk kez 1800’lerin sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan milli park kavramı, diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de be­nimsendi.

III. Deniz milli parklarının kurulması konusundaki çalışmalar ise 1999 yılında sonuç verdi.

IV. Daha sonra, 1956'da gerekli yasanın çıkarılma­sıyla milli parklar kurulmaya başlandı.

V. Türkiye’de, önce, art arda doğal hayatı koruma­ya yönelik yasalar çıkartıldı.

A) I. ve III. B) II. ve IV. C) II. ve IV.D) III. ve V. E) IV. ve V.

1 .D -2 .D -3 .E - 4.C - 5.A - 6.C - 7.C - 8.D - 9.D

Page 40: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

BİR PARÇAYI İKİ PARAGRAFA BÖLME

1. (I)insan gözü en gelişmiş fotoğraf makinelerini kıs­kandıracak kadar kusursuz ve mükemmeldir.(ll) in­san gözündeki retina tabakası, bakılmakta olan gö­rüntünün parlaklığına tepki verir. (III) Göz ancak belli bir parlaklık düzeyinin üzerindeki nesneleri görebilir.(IV) Gözün görebileceği kadar parlak olmayan bir cisme ne kadar uzan süreyle bakılırsa bakılsın bu cismin görülebilmesi mümkün değildir. (V) Tersi dü­şünüldüğünde çok fazla parlak nesnelerin görüntü­leri de gözde geçici görme kaybına yol açabilir. (VI) Tüm bunlar gözün retina tabakasında gerçekleşen ve sonuçlanan olaylardır.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

2. (I) Sekiz yaşlarında okudukları kitaplar, çocuklarınyaratıcılıklarını geliştirmelerine önemli katkıda bulu­nur. (II) Çocuğun bu yaşlarda geliştirdiği hobileri de yine yaratıcılığı destekleyen etkinliklerdir. (III) Çocu­ğun yaratıcılığının gelişmesi için, kendi odasındaki eşyaların yerleşimini yapmasına da izin verilmelidir.(IV) Bu yaşlarda, yaratıcılığı engelleyen en önemli etkenin hata yapmaktan kaçınma duygusu olduğu saptanmıştır. (V) Çocuğun şiir yazarak veya resim yaparak duygu ve düşüncelerindeki yaratıcılığı or­taya koyması sağlanmalıdır. (VI) Yaratıcılık, iyi bir eğitim ile desteklendiğinde beklenenin çok daha üs­tünde bir gelişim gösterir.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

3. Teknolojik gelişmelerle birlikte meraklarımız sürek­li ve evrensel gelişmelere uygun olarak değişiyor. (I) Televizyonu, radyosu ve sinemasıyla insan ilgisi sürekli olarak bir yöne çekiliyor. (II) Ne var ki televiz­yonun, sinemanın, radyonun iyi şeyler yansıttığını söylemek güçtür. (III) Çünkü hiçbiri, eğitsel amacı gerçekleştirmiyor; insanı nasıl eğlendirebilir, kendi gerçekliğinden nasıl uzaklaştırabilir diye düşünülü­yor. (IV) Oysa bunun insanı kötüye kullanmaktan başka amacı yoktur. (V) Hep insandan bir şeyler alma, onun zamanını çalma düşüncesi egemen gibi görünüyor.A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

4. Ciltler boyu anılarını, yaşam öykülerini yazanlar ne yaparlar? Kendilerini ve yaşamları hakkında itiraflar­da bulundukları zamanlarda bile kendilerini bütün yalınlığıyla sergileyemezler.(l) Çünkü bunu kendileri de bilmezler. (II) Sadece kendi bildikleri zaaflarını süsleyip sevimlileştirmek isterler. (III) Bu anlamda anılar, kişinin yalın gerçekliği değil, dışarıya gös­termek istediği yüzüdür. (IV) Anılarda geçmiş tüm gerçek yalınlığıyla gözler önündedir. (V) Okudukça tarihin sır dolu, merak edilen olaylarına doğru yola çıkarsınız.A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

5. (I) Feodal beylerin halkı sömürdüğü Çin’deki düze­ne tepki olarak Konfüçyus, insan için temel erdemin ve görevin başka insanların tüm gücüyle sevmek olduğunu öğretiyordu. (II) Mitolojik ve Roma tanrı ve tanrıçaları arasındaki aşk tanrısının önde gelen tanrılarından olduğu antik çağda, düşünürler de sev­gi konusunu anlatıyorlardı. (III) Avrupa derebeyleri, halkı zulümleri altında ezerken düşünürler, halka duygu öğretiyorlardı. (IV) Sevgi, insanoğlunun ezil­diği dönemlerde kendi içinde, zulme karşı geliştirdiği duygu olmuştu. (V) Yaratılan her şeyi sevmek, ge­len kötülükleri bile iyilikle cevaplayabilmek, her ne olursa olsun iyimserlikten vazgeçmemek insanın bil­geliğe erişmesinin tek yoludur. (VI) Çünkü bilgelik, her şeyden önce sabır ve sevgi gerektirir.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

Page 41: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. (I) Düşünce dediğimiz şey beynin ürünüdür, insanbeyniyle düşünür. (II) Doğayı, dünyayı, insanı ta­nımak, kavramak, giderek eleştirmek, yargılamak ve birtakım sonuçlara varmak için düşünmek gere­kir. (III) Ne var ki doğru, sağlıklı ve bilimsel düşü­nebilmek için hazır ve peşin yargılı olmamak, bazı inançlara değer vermemek, heyecanlı olmamak da gerekir. (IV) Çünkü bunlar bilimsel düşünmenin baş­lıca engelleridir. (V) Bilimsel düşünmede asıl amaç insanın dünyayı algılama çabasıdır. (VI) İnsanoğlu bilimsel düşünmeyle yaşadığı çevrenin gizlerini çöz­müş, uygarlıklar yaratmıştır.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

7. (I) Milli Edebiyat Dönemi, Türk mizahının en ha­reketli olduğu, en çok geliştiği ve modernleştiği dö­nemdir. (II) Bu dönemde kişisel temalardan kurtulan mizahın sosyal ve siyasi konulara yöneldiği, nükte ve konu çeşitliliği bakımından daha çok zenginleştiğini ve birçok değerli temsilci yetiştirdiğini görüyoruz. (III) Sosyal eleştirinin ön plana geçtiği bu dönemin mi­zah edebiyatında nazımlı metinlerin rağbet görmesi, şüphesiz çoğu mizah yazarının aynı zamanda şair olmasındandır. (IV) Şairlerin mizah yeteneklerinin neden güçlü olduğu sürekli tartışılan konulardandır.(V) Bu yetenek, kelimelerle oynayabilmek, onlara sıra dışı anlamlar yükleyebilmeyle ilgili olsa gerek. A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

8. Bilgilere dayalı mesleklerde çalışan kadınların sa­yısı gün geçtikçe artıyor. (I) Bundan da büyük bir hoşnutluk duyulmaktadır. (II) Bu hoşnutluğun temel nedeni, onlara kazançlı bir işte yeteneklerini kullan­ma fırsatı verilmiş olması değildir. (III) Hızla değişen ve çok karmaşık bir durumda olan dünyada, düze­nin sürdürebilmesi için insanların yarısının zekâ ve becerilerinin yeterli olmamasıdır. (IV) Kadınların el becerileri ve zekalarının doğru alanlarda kullanma­ları onları başarılı kılabileceği gibi toplumun da iler­lemesine katkı sağlayacaktır. (V) Çünkü doğru de­ğerlendirilmiş kadın gücü üretim ve yeni kaynaklar demektir.

PARAGRAFIN NUMARA DEN HANGİSİ Yİ I BASL

SSm Iu n u zG E R İS İS İN İ

(I) Şiir nedir? Bazılarının savunduğu gibi dizeleri alt alta sıralamakla ölçü, uyak kullanmakla şiir yazılır mı? (II) Elbette hayır, şiirin uyumlu bir ses düzeni­nin olması gerekir. (III) Ayrıca çağırışımlar, düşler, yaşamla ilgili ipüçları bulunmalı şiirde. (IV) Pek çok insan şiirin bestelenebileceğini düşünür. (V) Maga­zin kültüründe, “şarkı sözleri en iyi şiirlerden seçilir1’ düşüncesi yaygınken “şiir bestelenmez” düşüncesi pek taraftar bulamaz.A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

10. (I) Sanat eseri, elbette sanatçının etkilenmeleri veizlenimleriyle beslenerek oluşur. (II) Ne var ki bu etkiler, tıpkı bir elmanın besini gibi gizli kalmalı ve eserin içinde sırıtmamalıdır. (III) Bunu saklamada­ki başarısı, aynı zamanda sanatçının kişiliğinin de göstergesidir. (IV) Böyle bir sonuca ulaşabilmek için sanatçının, eserine yansıyan sanat gerçeğini, bu gerçeği yoğuran duyguları ve düşünceleri, ye­rinde yaşaması gerekir. (V) Bu sonuca ulaştığında ise o yol ne kadar acı ıztırap dolu olsa da her şey unutulur, başarıya odaklanılır. (VI) Sanatta aslolan yılmadan, azim ve kararlılıkla başarıya odaklanıp çalışmaya devam etmektir.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

11. (I) Don Kişot adlı romanda dönemi biten bir toplumdüzenini yeniden yaşatmanın olanaksızlığı anlatıl­maktadır. (II) Don Kişot, soylu bir insandır, okudu­ğu şövalye romanlarının etkisiyle aklını kaçırır. (III) Romanlardaki gibi gezici şövalye olmaya karar verir.(IV) Amacı kötülükleri bitirmek ve suçluları ceza­landırmaktır. (V) Cervantes’in Don Kişot romanını yazma amacı, o dönemde çok yaygın olan şövalye romanlarını yermektir. (VI) Esere bakıldığında da yergili ve mizahı üslup hemen fark edilir.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

1.A- 2.E - 3.A- 4.D - 5.D - 6.D - 7.D - 8.C - 9.D - 10.E

11.D

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

Page 42: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

BİR PARÇAYI İKİ PARAGRAFA BÖLME

1, (I) Bir anda çok şeyler başarabilmek değildir insanıüstün kılan. (II) O çok şeyleri hayatının her basama­ğına serpiştirmesini bilmek, ömür terazisini dengede tutmayı başarabilmektir. (III) Taşı delen, suyun kuv­veti değil, damlaların sürekliliğidir. (IV) Yaptığımız ve yapacağımız işlerde belli bir düzenin olması, sonuca ulaşmayı kolaylaştırır. (V) Düzenin ve devamlılığın sağlanması bizim sonuca ulaşmadaki kararlılığımı­zın en önemli göstergeleridir. (VI) Başarıyı tatmış in­sanlara baktığımızda hepsinde ortak olan noktanın bu kararlılık olduğunun rahatlıkla görebiliriz.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

2. (I) 1608 yılında Hans Uppershey’in iki merceğin bü­yütme özelliğini bulduğunda teleskobu yaptığı bilini­yor. (II) Bundan kısa bir süre sonra Galileo, Hans’ın yayınladığı bulguları tabii ki teleskobu, gezegenleri gözlemlemekte kullandı. (III) Bulgu, böylece uygu­lama alanı buldu. (IV) Daha önceden bilinmeyen bir keşif gerçekleşmiş oldu. (V) Yaratıcı düşünce ticari olarak değerlendirileceği bir alanda yenilik haline geldi. (VI) Her yaratıcı düşüncenin beraberinde in­sanlığı sarsan, etkileyen ve onun ufkunu genişleten bir icatla sonuçlanacağı unutulmamalıdır.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

3. (I) Yaratıcılık, zamanla ilişkili değildir. (II) Yaratı­cı bireyler, yavaş tempoda, fakat eşit kuvvetle bir çok üretim gerçekleştirebilirler. (III) Malzemeyi par­çalayarak yeniden birleştiren çocuğun yaptığı, bir bakıma bilim adamının çalışmaları gibidir. (IV) Bu nedenle öğrencilerin üretimleri zaman açısından gözlenmelidir. (V) Öğretim programlarımız ne yazık ki yaratıcılık özelliklerden yoksundur. (VI) Çağımızın öğretim sistemleri bekletmekten çok yaratmak, üret­mek, araştırmak üzerine kurulu ise ülkemizde de bu amaçlar göz önünde bulundurularak yeni öğretim programları hazırlanmalıdır.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

4. Ülkemizde her alanda olduğu gibi, sanat alanında da şöhretin dostluklara, çıkar ilişkilerine bağlı oldu­ğunu söyleyebiliriz. (I) Dostların yardımı ve kayırma­sı şairler için de vardır. (II) Bakın 1940’tan sonraki şiir serüvenine, bunun böyle olduğunu göreceksiniz.(III) 1940’tan sonra yazılan şiirlerimizde bireysellik ve soyut durumlar tema olarak daha çok kullanılmış­tır. (IV) Oysa şiirin özellikle o dönem de daha top­lumsal içerikli mesajlar vermesi, halkı gelişen dünya düzenine dair bilgilendirmesi gerekirdi. (V) Şairleri­miz sosyal sorumluluklarını unutmadan yaratmaları o gün olduğu gibi bugün de çok önemli kanısında­yım.A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

5. (I) Dil kişinin çevresiyle iletişiminde en önemli ve enetkili araçtır. (II) Bu önemli aracı doğru ve yerinde kullanabilmek insana has bir ayrıcalıktır. (III) İnsa­noğlunun dili, yalnız onun konuşabilmesi, düşündü­ğünü başkalarına iletebilmesi demek değildir. (IV) Ama insan ruhunun nasıl bilinmeyen noktaları varsa dilin çözümlenemeyen bir çok yönü vardır. (V) Dilin özellikle işleyişi, ruhla, mantıkla olan ilişkisi gibi. (VI) Dil dediğimiz düzen insanın gözüdür, düşüncesidir, beynidir; beynin gizliliklerine karşın dil evreni, duygu ve düşünceleri anlatır.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

Page 43: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. (I) Okul öncesi eğitim kurumlarının çoğalması birtoplumda eğitime verilen önem ile ilgilidir. (II) Okul öncesi çağda çocukların öğrenme süreci, yaratıcılı­ğın gelişmesine zemin hazırlar. (III) Çocuk bu çağ­larda çeşitli malzemeleri parçalara ayırır. (IV) Onların yapısını anlar, benzerlikleri ve farklılıkları gözler. (V) Uzmanlar, yaratıcı bireylerin yaratıcı olmayanlara göre daha özgür olduklarını savunuyorlar. (VI) Bura­dan da anlaşılıyor ki özgürlük ve yaratıcılık ayrılmaz bir bir bütün.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

7. (I) Geleneksel Karadeniz ahşap tekne yapım tekniği,oldukça ilginç bir gelişim izler. (II) Yüzyıllar boyunca süren bu gelişim, coğrafyanın ve iklimin olduğu ka­dar göç, savaş ve ticaret gibi toplumsal olayların da izlerini taşır. (III) Kurutulan kestane ağaçları genel olarak doğal eğiliminde yerine göre kullanılır. (IV) Tekne tipleri ve yapım teknikleri bu etkenlerle bazen özgün biçimler alır. (V) Karadeniz takaları kendine has özellikleriyle o bölgenin simgesi olmuş tekneler­dir. (VI) Bu takalar, Karadeniz’in insanını, iklimini ve yaşayışını her yönüyle bizlere yansıtan aynalardır. A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

8. (I) Bir kültürün ana unsurlarının başında dil gelir. (II)Yeni bir kültürü tanıyıp benimsemede en etkili araç, o kültürün dilini veya dillerini öğrenmektir. (III) Böy- lece kültürel kaynaklara inmek, konuyu kökünden kavramak mümkün olabilir. (IV) Tanzimat devri aydı­nı için de Batı kültürünü yakından tanımak yolunda elde edilmesi gereken ilk şey, Fransızca öğrenmek olmuştur. (V) Tanzimat aydınları daha çok Fransızla­rın ve Fransız edebiyatının etkisinde kalarak yapıtlar vermişlerdir.A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

9. (I) Tanzimat edebiyatı, edebiyatımızın yönünün Batı’ya döndüğü, Batı’daki yeniliklerin edebiyatı­mıza kazandırılmaya çalışıldığı bir dönemin edebi­yatıdır. (II) Şinasi Tanzimat edebiyatının kurucu ve öncülerindendir. (III) Şiir de yazmış olmakla birlikte asıl ürünü gazetecilik alanındaki çalışmalarıyla sağ­ladı. (IV) Çıkardığı Tasvir-i Efkâr gazetesinde halkın sorunlarını dile getirmenin gerekliliğini savundu. (V) Düz yazıda noktalama işaretlerini kullanarak düşün­celerini kısa, yalın cümlelerle anlattı. (VI) Konuşma dilini başarıyla kullanarak Batı tekniğine uygun tiyat­ronun ilk örneğini de o verdi.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

10. (I) Varoluşumuzun ve yaşadığımız çevrenin gerçek­leri, bizim sürekli hareket halinde olmamızı gerektir­mektedir. (II) Bu hareketliliğimiz bittiği yani durduğu­muz an ölürüz. (III) Bu ölüm, vücudumuzun her hüc­resinde ve ruhumuzda aynı anda başlayarak içinde yaşadığımız topluma yansır. (IV) Kendi içimizde ve çevremizde bizi kuşatan tehlikeler ve tuzaklar var­dır. (V) Bunun için hareket yetimizi yitirmek, durmak varoluşumuza ve çevremize ters düşmek demektir.(VI) Çalışmak, tembellik tehlikesinden uzak durmak insanın kendinin daha genç ve dinç hissetmesini sağlar.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

11. Yaratıcılık mutlaka doğru zamanda ve doğru yön­temlerle desteklenmelidir ki gelişip dünyayı değiş­tirebilecek güce erişsin. (I) İnsanın yaratıcılığı ger­çekten ulaşılmaz düzeydedir. (II) Bugüne değin insanoğlu, çalışmaları sayesinde bilimsel ve tek­nolojik yeniliklere kapı açarken, elindeki anahtar ya­ratıcılığıydı. (III) Ancak insanoğlunun yaratıcılığının baş edemediği önemli bir sorun var önünde: Kendisi kadar yaratıcı olan makineler yapmak. (IV) Şimdiye kadar bu konuda yapılan çalışmalar sonuçsuz kal­mış. (V) Bir bilgisayara Beethoven gibi beste yaptırı- lamıyor, Shakespeare gibi yazı yazdıramıyoruz.A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

1.C - 2.D - 3.D - 4.C - 5.E - 6.D - 7.D - 8.E - 9 .A - 10.E

11.A

Page 44: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAFTA ÎKÎLİ SORULAR

1.

2.

(I) Bugün dünyanın dört bir yanında insanların en çok tükettiği besinlerin başında tahıllar, baklagiller ve patates geliyor. (II) Bu besinlerin çoğunun ye­nebilir hale gelmesi için öğütülmesi ve pişirilmesi gerekiyor. (III) Bu besinlerin en önemli özelliği ko­layca sindirilebilir karbonhidratlardan oluşması. (IV) Kimi bilimadamları, bedenimizin hızlı sindirilebilen karbonhidratlarla başa çıkmak için yeterli donanımı olmadığından, bu tür besinlerle beslenmenin şiş­manlığa, damar tıkanıklığına ve şeker hastalığına yol açtığına dikkat çekmektedirler. (V) Et, balık, taze meyveler, lifli sebzeler, yumurta ve sert kabuklu ye­mişlerden oluşan bir diyetin bu hastalıklardan kurtul­mamıza yardımcı olacağını öne sürmektedirler.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisin­de koşul belirtilmektedir?A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

Bu parçaya göre, tahıl, baklagil ve patates gibi besinlerin insanlarda sağlık sorunları yaratması­nın temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir?A) Çabuk sindirilmeleri yüzünden insanın fizyolojik

yapısıyla uyumlu olmamalarıB) Kullandıkları yemek çeşidinin fazla olmamasıC) Öğütülmeden ya da pişirilmeden yenilememeleriD) Dünyanın birçok bölgesinde yetiştirilmeleriE) Sindirim sistemine zarar verecek ölçüde tüketil­

meleri

insanlar pek çok canlıdan olduğu gibi böceklerden de yararlanmanın yolunu bulmuşlardır. Bal arılarının balı, ipekböceklerinin ipeği, yalnızca birkaçıdır. Çok miktarda protein ve yağ içerdiklerinden, bazı böcek­ler zengin besin kaynağıdır. Hatta kimi bilim adam­ları bu tür böcekleri açlık sorununa çözüm olarak önermektedirler. Kimi böcekler bahçe ve tarlalarda bazı zararlılara karşı mücadele amacıyla kullanılır. Seracılıkta bitkilerin böcek kullanılarak döllendiril- mesi sık kullanılan, ucuz ve etkin yollardan biridir. Böcekler fizyolojik yapıları veya yaşam biçimleriyle insanlar için esin kaynağı da olmuştur.Bunun bir örneği, Londra metrosunun yapımı sırasında görül­müştür. Bu metronun kazısında Culex pipiens adlı sivrisineğin hortumunun çalışma biçimi örnek alın­mıştır.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmemiştir?A) Böcekleri sınıflandırma sistemindenB) Tarım zararlılarıyla savaşmada böceklerden ya­

rarlanıldığındanBöceklerden elde edilen ürünlerdenC)

D)

E)

Böceklerden besin olarak yararlanılabileceğin­denBazı teknolojik alanlarda böceklerin fizyolojik yapısının örnek alındığından

Bu parçaya göre, böceklerin açlık sorununa çö­züm olmaları aşağıdakilerden hangisinden kay­naklanmaktadır?A) Hızlı üremelerindenB) Çevreye az zarar vermelerindenC) Yüksek besin değeri taşımalarındanD) Dünya üzerinde yaygın olarak bulunmaların­

danE) Değişik türlerinin olmasından

nsanların göz rengi, ağzı, burnu, boyu bosu birbi­rine benzeyebiliyor, hatta aynı olabiliyor. Parmak izlerininse aynı olması olanaksız. Ağır olmayan yan­malardan ya da yaralanmalardan sonra bile, parmak uçları kendilerini yenileyip eski durumunu aynen alı­yor. Bu yüzden parmak izi, kimlik saptamada kesin kanıt olarak kullanılıyor. Hava koşulları ve yüzeyin durumuna göre çok uzun süre bozulmadan kalabi­len parmak izlerine dayanarak geçen yıl sekiz yüz­den fazla suçlu yakalanmış.

Page 45: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Bu parçada aşağıdakilerden hangisi yoktur?A) Nicel bilgi verme B) TanımlamaC) Kanıt sunma D) KarşılaştırmaE) Neden belirtme

6. Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisi­dir?A) insanlar arasındaki farklılıkları belirlemede kul­

lanılan yöntemlerB) Bir suçun işlendiği yerde parmak izlerinin nasıl

toplanacağıC) Parmak izinin kimlik saptamada güvenilir bir

araç olmasının nedenleriD) Parmak izine dayanarak kimlik saptamak için

hangi işlemleri yapmak gerektiğiE) Parmak izlerinin hangi tür yüzeylerde daha ka­

lıcı olduğu

Tarih, başlarda bir öyküdür. Daha sonra geçmişten ders çıkarmak için girişilen bir uğraş olur. Tarihçi, tarihi yarattığına inandığı kahramanlan örnek gös­tererek gelecek kuşaklara bir şeyler öğretmek ister. Geleceğin güzelliği ya da çirkinliği, onlar gibi hare­ket edip etmemeye bağlıdır. Çünkü tarih yinelenir. Ancak, bu anlayışın bilimle ilgisi yoktur. Toplumların ve insanlığın oluşumuna bir gelişim süreci olarak bakmak, olayların akışını doğrudan doğruya kişilere bağlamadan, olayları toplumdan ve birbirinden so­yutlamadan, bu sürecin içinde değerlendirmek, yani bilim olarak tarih anlayışı, 19. yüzyılın ürünüdür.

7. Parçada “tarih yinelenir" sözüyle anlatılmak iste­nen aşağıdakilerden hangisidir?A) Olayların gerçekleşme biçimi üzerinde toplum­

sal özellikler etkilidir.B) Bugün yaşanan olaylar gelecekte de benzer bi­

çimde ortaya çıkabilir.C) Olaylar zaman içinde değişse bile nedenleri te­

melde aynıdır.D) Benzer olayların sonucunda birbirine benzeme­

yen kahramanlar ortaya çıkabilir.E) Toplumsal ilerleme olaylardan ders çıkarılma­

sıyla mümkündür.

8. Parçaya göre, tarih in bilimsel n ite lik kazanması aşağıdakilerin hangisiyle mümkün olmuştur?A) Olayların nedenleriyle birlikte, nesnel olarak ele

alınmasıylaB) Olaylarla kişiler arasında bağ kurulmasıylaC) Olay kahramanlarının gerçek özellikleriyle akta­

rılmasıD) Olaylardan ders çıkarılmasıylaE) Olayların yaşanırken kaydedilmesiyle

(I) Lübnan sedirinin tarih öncesindeki en büyük yayılma alanları Lübnan, Hermos, Amanos ve To- ros dağlarıdır. (II) Günümüzde ise Lübnan sediri, bayrağının sembolü olduğu Lübnan’daki 400 ağaç dışında, ülkemizde Toros Dağları’nda varlığını sür­dürmektedir. (III) Sedir ağacı, kerestesinin dayanıklı olması nedeniyle, antik çağdaki birçok saray ve tapı­nakta olduğu gibi, Efes Tapınağı’nda da çatı malze­mesi olarak kullanılmıştır. (IV) Ağacın kök ve gövde odunundan elde edilen katran, Mısırlılar tarafından ölülerin mumyalanmasında ve gemilerin ziftlenme­sinde kullanılırdı. (V) Antik dönemde şarapçılıkta kullanılan ağacın reçinesi ise şimdilerde strese kar­şı kokuyla tedavide kullanılıyor. (VI) Sedir ağaçları uzun yıllar, kesilerek ihraç edilmiştir. (VII) Ayrıca, bu­lundukları bölgelerdeki sulak alanların kurutulma­sıyla ortaya çıkan bölgesel iklim değişiklikleri toplu ağaç kurumalarına yol açmıştır.

9. Bu parçada sedir ağacıyla ilg ili aşağıdaki soru­lardan hangisinin cevabı yoktur?A) Bir topluma simge olmuş mudur?B) Kullanıldığı alanlar nelerdir?C) Hangi ürünler elde edilmektedir?D) Antik çağda kutsal bir ağaç olarak kabul edilmiş

midir?E) Tarih boyunca yayılma alanlarında bir değişiklik

olmuş mudur?

10. Bu parçanın üç paragrafa ayrılması istenirse ikinci ve üçüncü paragrafların kaç numaralı cümleyle başlaması en uygundur?

İkinci paragraf Üçüncü paragrafA) II VB) III VIC) III VIID) IV VIE) IV VII

1 .B - 2.A- 3.A - 4.C - 5.B - 6.C - 7.B - 8.A- 9.D - 10.B

Page 46: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAFTA İKİLİ SORULAR

Goethe, 1749'da Frankfurt’ta doğmuştur. Küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrenen Goethe; şiir, drama, otobiyografi, estetik, sanat ve edebiyat teorisi,doğa bilimleri olmak üzere çeşitli ko­nularda birçok esere imza atmıştır. 1752’de elçilik danışmanlığına atanmış ve 1782’de “von" unvanını almıştır. 1786’da Roma’ya giderek güzel sanatlar alanında incelemeler yapmış,Almanya'ya dönüşün­de Schiller’le tanışmıştır. Yaklaşık on yıl süren dost­lukları sırasında iki yazar, olumlu anlamda birbirle­rini her yönden etkilemiştir. Siyasi karışıklıklar ve toplumsal patlamalara ,1805’te Schiller'in ölümü de eklenince çok sarsılan Goethe, bunalıma düşmüş­tür.

1. I. Eserlerinin beklediği yankıyı uyandırmamasıII. Sosyal yaşamdaki olumsuzluklar

III. Schiller’den yeterli desteği görmemesiIV. Gerektiği kadar anlaşılmadığını düşünmesi Bu parçaya göre yukarıdakilerden hangileri Goethe’nin bunalıma düşme nedenlerinden b iri­dir?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve IIID) II ve IV E) I, II ve IV

2. Bu parçada Goethe ile ilg ili olarak aşağıdaki so­rulardan hangisinin cevabı yoktur?

A) Tek bir alanda mı yoksa birden fazla alanda mı çalışmalar yapmıştır?

B) Yaşadığı dönemin özellikleri nelerdir?C) Neden “von” unvanı verilmiştir?D) Yetkinleşmesinde nelerin etkisi vardır?E) insanlarda coşku ve hayranlık uyandıran alan­

larla ilgilenmiş midir?

P P |A R I ASACîlHAKI PARÇAYA

Yale Üniversitesinden bir grup araştırmacı, Pasifik Ökyanusu’ndaki Galapagos Adalarının ünlü dev kaplumbağa türleri üzerinde bir inceleme yaptı. Bu­nun sonucunda, bu kaplumbağa türlerinden birinin genetik çeşitliliğinin sınırlı olmasıyla eski ve şiddetli bir yanardağ patlaması arasında ilişki olduğu belir­lendi. Üzerinde beş ayrı yanardağın bulunduğu bu adaların özelliği, her yanardağın eteğinde ayrı bir tür kaplumbağanın yaşaması. Araştırmacılar, Al- cedo Volkam’nın eteklerinde yaşayan kaplumbağa türlerindeki genetik çeşitliliğin, diğer türlere göre şa­şırtıcı derecede sınırlı olduğunu ortaya koydu. Daha sonra, adalardaki yanardağların özelliklerini ince­leyen ekip, yalnızca Alcedo Volkanı’nda yüz bin yıl öncesinde büyük bir patlama olduğunu, ötekilerinse sızdırma yoluyla yavaş yavaş lav çıkardıklarını belir­ledi. Araştırmacılar şu sonuca vardılar: Alcedo etek­lerinde yaşayan kaplumbağaların büyük çoğunluğu patlamadan çıkan metrelerce kalınlıktaki kızgın kül ve lav örtüsü altında kalarak ölmüştür. Bu yüzden, günümüzde Alcedo'da yaşayan kaplumbağalar, ha­yatta kalabilen çok sınırlı sayıdaki o türün devamı olduğu için genetik çeşitlilikten yoksun kalmıştır.

3. Bu parçadan Galapagos kaplumbağalarıyla ilg ili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?A) Farklı yerlerde farklı türlerinin bulunduğunaB) Yaşam alanlarının volkanik dağ etekleri olduğu­

naC) En âz yüz bin yıldır adalarda yaşadığınaD) Bazılarının genetik çeşitliliğinin azaldığınaE) Beslenme alışkanlıklarının farklı olduğuna

4. Bu parçada kaplumbağa türlerin in genetik çeşit­liliğ iy le aşağıdakilerin hangisi arasında sıkı b ir bağlantı olduğu vurgulanmaktadır?

A) Volkanik patlamanın biçimiB) Kaplumbağaların adalarda yaşamalarıC) Kaplumbağaların besin kaynaklarının kısıtlılığıD) Volkanik faaliyetlerin sıklığıE) Kaplumbağaların yaşam süresi

Page 47: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Tarih, olayları insanlardan soyutlayarak anlatır. Oysa roman, tarihteki olayları insanlar üzerindeki etkileriy­le anlatır. Eğer böyle yapmazsa, edebiyatın dışına çıkar. Romancı araştırmalar yapabilir, topladığı bel­gelerden yararlanabilir; ama sıra yazmaya gelince, işinin tarih yazmak değil, roman yazmak olduğunu unutmamalıdır. Topladığı bilgiler, belgeler, buzdağı­nın deniz altında kalan büyük bölümü gibi olmalıdır, göze batmamalıdır; çünkü romancı, o bilgileri, bel­geleri romanına aktarmayacaktır. Onlardan, roman kişilerinin düşünüşlerinin davranışlarının nasıl bi­çimlendiğini gösterirken yararlanacaktır.

5. Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden vararla- nılmamıstır?A) Karşılaştırma B) Örnek vermeC) Koşul bildirme D) AçıklamaE) Benzetme

6. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi hakkında bilgi edinilebilir?A) Roman için hangi konuların daha uygun olduğuB) Tarihi olaylarla ilgili bilgi ve belgelerde bulunma­

sı gereken özelliklerC) Edebiyatçı ile tarihçinin bir konuyu ele alış bi­

çimleri arasındaki farkD) İnsanların hangi olaylardan daha çok etkilen­

dikleriE) Romanın, öteki edebiyat türlerinden ayrılan

yönleri

Türk sanat müziğinin “dillere pelesenk olmuş” yapıt­larından değil de kıyıda köşede kalmışlarından biri olan bu şarkının usulü “düyek”, makamı “nihavent" tir. Fazla süsü, inişleri-çıkışları olmayan, yorumcu­suna sesiyle yersiz hünerler gösterme fırsatı verme­yen, zarif şarkılardandır. Bu tür şarkılar hiçbir zaman “hit” olmazlar belki, çoğu kez 45’lik plakların “B” yüzü şarkısı olarak kalırlar, ama hiç unutulmazlar, yıpranmazlar.

7. Bu parçada geçen “dillere pelesenk olmuş” sö­züyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangi­sidir?A) SıradanB) Söylenmesi kolayC) Eskimiş, önemini yitirmişD) Değerini kaybetmiş

8. Bu parçadan aşağıdaki genellemelerin hangisi­ne ulaşılabilir?A) Bazı şarkılar, bazı şarkıcılarla tanınır, onlarla

özdeşleşir.B) Ticari kaygılarla kimi şarkılar tekrar tekrar söy­

lenmelidir.C) Farklı sanatçılar, aynı şarkıları belli aralıklarla

yorumlamaktadır.D) Kitlelere mal olmamasına karşın unutulmayan

özel şarkılar vardır.E) Her sanatçı, her şarkıyı başarılı bir biçimde ses-

lendiremez.

(I) Yeni doğan küçük yavrulara olan düşkünlük, he­men her cins kuşta görülmektedir. (II) Bunlardan biri de albatros kuşlarıdır. (III) Albatroslar, her zaman kendi doğdukları yerde çiftleşirler. (IV) Bu nedenle üreme zamanlarında koloniler halinde toplanırlar.(V) Dişiler gelmeden haftalar önce, erkekler gelip burada daha önceden bulunan yuvaları tamir eder­ler; bu sayede dişiler ve yavrular için mükemmel bir konfor sağlamış olurlar. (VI) Yumurtalara olan düş­künlük ise albatros kuşlarında hayli dikkat çekici­dir. (VII) Çünkü albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisinde yumurtaların üzerinde hiç kımıldamadan yaklaşık 50 gün boyunca dururlar. (VIII) Ancak yav­rulara karşı gösteriler özen sadece yumurtaların korunması ve bakımı ile sınırlı kalmaz. (IX) Nitekim albatroslar çoğu zaman yalnızca yavrularına yiye­cekler bulabilmek için gerekirse bir seferde 1,5 kilo­metreden fazla yol katedebilirler.

9. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangile­rinde “kesinlik" yoktur?A) İve III B) İve VII C) II ve VID) III ve VII E) V ve VIII

10. Bu parçadaki albatrosla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine ulaşılamaz?A) Koloni halinde toplanmalarının nedeni doğduk­

ları yerde çiftleşmeleridir.B) Diğer kuşlar arasında yumurtalarına en düşkün

olan türlerden biridir.C) Yavrularını beslemek için uzun mesafeler kate­

debilirler.D) Erkek albatroslar da dişi albatroslar gibi yumur­

talar için çalışırlar.E) Yeni doğan yavrulara olan düşkünlük yalnız al­

batroslarda görülür.

1 ,B - 2.B - 3.E - 4.A - 5.B - 6.C - 7.E - 8.D - 9.B - 10.E

E) Herkesçe bilinen ve söylenen

Page 48: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAF ÜÇLÜ SORULAR

Bir yerden düşmek oldukça yaygın görüleri bir rüya. Bir görüşe göre, bu rüya kalıtsal ve kökeni ağaç­larda yaşayan ilkel atalarımıza kadar uzanıyor. Uzmanlara göre, yaşanılarak öğrenilen her olay, RNA yardımıyla beyinde bir protein bağı veya zinciri şeklinde resmediliyor. Anımsama, bağlanan bu mo­leküllerin tekrar okunması şeklinde gerçekleşiyor. İlkel insanların hemen hepsi en az bir kez ağaçtan düşüyor; yere doğru hızla düşenler kurtulmak için dallara tutunuyor, tutunamayanlar yaşamlarını yitiri­yordu. İşte böyle bir düşüş, ölümle sonuçlanmasa bile çok ciddi organik bozukluklara yol açıyordu. Bu deneyim bellekteki protein bağı yoluyla kuşaktan kuşağa iletilerek türe özgü anıları oluşturuyor. Mo­dern insan, uykusunda boşluğa yuvarlanıp tam yere çarpacakken kendine gelince atalarının duyduğu ve türsel kalıtım yoluyla iletilen duyguları yeniden yaşı­yor. Bugün rüyalarında yere çarpmadan uyananlar, “şanslı atalar”ının soyundan gelenlerdir.

1. Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?A) İnsanların ilk barınakları ağaçlar olmuştur.B) İlkel insanlar, daha çok, korkularıyla ilgili rüya

görmüşlerdir.C) İnsanların ortalama yaşam süresi giderek art­

mıştır.D) Deneyimleri arttıkça, insanlar daha çok rüya

görmektedir.E) Deneyimler, çeşitli genetik yollarla sonraki ne­

sillere aktarabilmektedir.

2. Bu parçaya göre, “şanslı atalar” aşağıdakilerden hangisidir?A) Düşerken bir yere tutunmayı başaranlarB) Kötü rüya görmeyenlerC) Avlanmayı becererek beslenebilenlerD) Ağaçlara daha kolay tırmanabilenlerE) Topluluklarının lideri olanlar

3. Bu parçada aşağıdakilerden hangisine bir örnek vardır?A) Bir olayla ilgili karşıt görüşleri belirtmeB) Bir olguyla ilgili gözlem sonuçlarını sıralamaC) Bir durumla ilgili neden-sonuç ilişkisini açıklamaD) Aynı gibi görünen iki olgu arasındaki farkları or­

taya koymaE) Bir görüşe karşı çıkılmasının gerekçesini belirtme

Kanlı Ispanyol istilasından önce Güney Amerika'nın görkemli uygarlıklarından biri olan Inkalar, “yazısı olmayan tek büyük uygarlık” damgasından kurtu­lacak gibi gözüküyor. Çünkü Inkaların khipu denen düğümlü sicim demetlerinin yalnızca bir hesap aracı değil, aynı zamanda üç boyutlu bir yazı dili olduğu yolundaki düşünceler güçleniyor. Hatta kitapları ikili sayı sistemini kullanan ilkel bir bilgisayara benze­tenler de var. Khiuplar 0,5-0,7 cm kalınlığındaki bir sicim üzerine tutturulan ve sayıları 100 ile 1500 ara­sında değişebilen, üzerinde irili ufaklı düğümler bu­lunan daha İnce sicimlerden oluşuyor. 1997 yılında bir tekstil uzmanı, yün ya da pamuktan yapılan bu sicimlerin son derece karmaşık eğirimle, dokunma ve boyanma biçimleri olduğunu, sicimlerin her biri­nin farklı yapı ve boya kodu taşıdığını ortaya çıkar­dı. Bu uzmana göre bilginin %90‘ı, daha düğümler atılmadan sicime yükleniyordu. Bu teori üzerine çalı­şan bir araştırmacı da sicimlerin dönüş yönü, eğimi, demetteki sicimleri ana sicime bağlayan düğümlerin yönü gibi ayrıntıları ortaya çıkardı.

4. Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?A) Güney Amerika’da Ispanyol istilasının etkileri

günümüzde de sürmektedir.B) Inkaların ikili sayı sistemine benzer bir sistem

kullandığı düşünülmektedir.C) Eski toplulukların hepsinin kendine özgü bir ya­

zısı vardır.D) Güney Amerika’daki uygarlıklar hakkında her

şey keşfedilmiştir.E) Inkalar dokumacılıkta çok gelişmiştir.

5. Bu parçadan, İnkalarla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine varılabilir?A) Komşularıyla ilişkilerinin zayıf olduğuB) Khipuları tapınaklarında sakladıklarıC) Savaşçı bir toplum olduklarıD) Farklı malzemelerle sicim yaptıklarıE) Uygarlıklarının uzun sürdüğü

6. “Bilginin % 90'ının daha düğümler atılmadan sicime yüklenmesi" ifadesiyle anlatılmak istenen aşağı- dakilerden hangisidir?A) Khipularla basit matematiksel işlemlerin yapıldığıB) . Inkaların bilinmeyen tarihlerinin khipuların çö­

zülmesiyle ortaya çıkabileceğiC) Khipulardaki bilgilerinin Inkaların çoğunluğu ta­

rafından okunabildiğiD) Khipularda yer alan düğümlerin farklı nitelikler­

de olduğuE) Sicimlerin renk, dokuma türü, eğirimle biçimi

gibi özelliklerinin de anlam taşıdığı

Page 49: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Her yazarın, kendine ait bir okur kitlesi oluşturabil­mesi gerekir. Ancak, bazı yazarlar için okurlar bir taraftar kitlesi oluşturuyor. Bu tehlikeli. Türkiye,de taraftar kitlesi olan üç dört yazar vardır. Yazdıkları­mın dışında hiçbir şey okumayan, beni putlaştıran bir taraftar kitlemin oluşmaması için elimden geleni yaptım. Yine de biraz aykırı durduğum, özellikle alt kültürle ilgili çalışmalar yaptığım İçin bazı taraftarlar edindim. Özellikle İnternette beni takip eden tuhaf bir kitle var. Hatta onlar arasında benim dışımdaki yazarları okumayanlar da var. Bunu kırmaya çalışı­yorum. Bir ikon olmak, edebiyat starı gibi, peşinden birilerini sürüklemek edebiyatın ruhuna aykırı bir şey. Kullandığım dil ve bakış açısı belki de kaçınıl­maz olarak bu kitleyi oluşturdu; ama, memnun oldu­ğum bir durum değil bu.

7. Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisinin ceva­bı niteliğindedir?A) Türkiye’de yazarlar için okurun önemi nedir?B) internette yayımlanan yazılar hakkındaki dü­

şünceleriniz nelerdir?C) Türkiye'deki yazarların internetle ilgili tutumu

nedir?D) Yapıtlarınızı okuyan belirli bir grubun olmasını

yeğler misiniz?E) Okurlarınızla nasıl iletişim kuruyorsunuz?

8. Bu parçanın yazarı, aşağıdakilerin hangisindenyakınmaktadır?A) Kimi okurların yalnızca bir yazarla ilgilenmesin­

denB) Kitap okuma alışkanlığının olmamasındanC) Kendisine ait bir okur kitlesi oluşturamadığındanD) Çalışmalarının, okurları tarafından yanlış anla­

şılmasındanE) Yapıtlarda toplumsal konulara yer verilmeme­

sinden

9. Bu parçanın yazarına göre “edebiyatın ruhuna ay­kırı” olan, aşağıdakilerden hangisidir?A) Kitapların, edebi bir dil yerine günlük konuşma

diliyle yazılmasıB) Belirli bir okur kitlesi oluşmasıC) Okurların, kitap seçiminde belli türlere ağırlık

vermesiD) Yazarın, yazdıklarının değil kendisinin öne çık­

masıE) Yazarların belli türde uzmanlaşmak yerine farklı

türlere yönelmesi

1(1 I.1 SOKULARI ASACılDAKI PARÇAYAriOUI CEVAPI AYINI/

Otomobil piyasasında birkaç yıl içinde büyük deği­şiklikler olacağını seziyor, ancak değişikliklerin ne yönde olacağını bilmiyorduk. Firmamızın yaptırdığı piyasa araştırmalarının bulguları, gelecek on yılın gençlik yılı olacağını söylüyordu. Nüfusun yaş or­talaması hızla düşmekteydi ve bu kesim, otomobil piyasası için bir potansiyel oluşturmaktaydı. Öte yandan, bu genç kuşağın öğrenim düzeyinin yük­sek olacağı ve bunun otomobil talebini etkileyeceği anlaşılıyordu. Orta yaş grubunda da ilginç araştır­ma sonuçları ortaya çıkmıştı. Bu grupta, ekonomik otomobil düşkünlüğü artmaktaydı. Otomobil satın alan kadınların sayısı da artıyordu. Bunların çoğu, manevrası kolay, küçük ve spor modelleri yeğleyen bekar kadınlardı.

10. Bu parçada, aşağıdakilerin hangisiyle ilgili araş­tırma bulgusundan söz edilmemektedir?A) Yaş B) Kullanım amacıC) Medeni durum D) CinsiyetE) Eğitim düzeyi

11. Bu parçada, aşağıdakilerden hangisiyle ilgili bil­gi voktur?A) Otomobil alıcılarının çeşitliliğiB) Nüfusun yapısındaki değişikliklerin piyasadaki

etkisiC) Otomobil pazarının büyümekte olduğuD) Firmanın kaç yıldan beri otomobil ürettiğiE) Öğrenim düzeyindeki artışın satışlar üzerindeki

etkisi

12. Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?A) Evli çiftler, büyük otomobilleri tercih etmektedir.B) Genç kadınlar, yüksek kaliteli otomobiller talep

etmektedir.C) Orta yaşa yönelik üretim yapan firmalar daha

başarılı olmuştur.D) Kadın müşteri sayısı, erkek müşteri sayısını

geçmiştir.E) Firma, piyasadaki değişimi yakalayabilmek için

girişimlerde bulunmuştur.

1.E - 2.A- 3.C - 4.B - 5.D - 6.E - 7.D - 8 .A - 9.D - 10.B11.D -1 2 .E

Page 50: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARASRAF ÜÇLÜ SORULAR

1.

ıdjElrf

I) İnsanlık tarihinin başlangıcındaki bir noktada, kadın ve erkekler nesneleri tutmaya ve kavramaya, jestler yapmaya yarayan ellerinin diğer insanların "okuyabileceği" işaretleri yapmakta da kullanılabile­ceğini keşfettiler. (II) İlk yazı aracı hiç şüphesiz bir işaret parmağıydı ve o parmak, sonradan hatırlan­mak üzere toprağa ya da kuma işaretler çiziyordu.(III) İnsanın işaretler yapabileceğini anlamasıyla bir­likte, dil de gelişmeye başladı. (IV) Burada görülen yazı araçlarının ilginç yönü, pek çok farklı sistemde ve dilde, resim, karakter, sembol ve harf üretebilen aletlerin birbirinin aynı olmasıdır. (V) Aletler zaman içinde değişseler de, kültürler arasında değişiklik göstermediler. (VI) Dolayısıyla Latince veya Eski Fransızca metinlerinin çoğalmasında bir kamış ka­lem; İngilizce ya da İspanyolca belgelerde bir tüy kalem kullanmış olabiliyordu. (VII) Yazı araçlarının zaman içinde değişim göstermesine neden olan etkenlerin arasındaysa eldeki malzemeler (kamış, tüy, metal) ve üretim yöntemleri (örneğin, tükenmez- kalemlerde, belli tipteki bir mürekkep için belli kap­süller) yer alıyordu. (VIII) Bugün çok az kişi düzenli olarak “stilus" ya da tüy kalem kullanıyor olsa da, buradaki yöntemlerin her biri bir şeyler yazmak is­tediğinizde hâlâ kullanılabilir niteliktedir. (IX) Kalem kılıçtan keskin olsa da olmasa da, elde daha kolay tutulduğu şüphesiz.

Bu parçaya göre d ilin gelişmeye başlaması aşa­ğıdaki süreçlerin hangisiyle gerçekleşmiştir?A) Doğanın tanınmasıylaB) İnsanın işaretler yapabileceğini anlamasıylaC) Alet yapımını geliştirmesiyleD) İnsanların birbirlerini tanımalarıylaE) Toplumların daha çok gelişmesiyle

2. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangi “ke­sinlik" anlamı vardır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

3. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisin­de “amaç - sonuç” ilişk is i vardır?A) II. B) III. C)V. D) VI. E) VII.

GMREfeEMBmMINIZİ(l)Sansargillerin evcilleştirilmiş tek üyesi olan gelin­ciklerin popülaritesi giderek artıyor. (II) Dışarıdan bakılınca oldukça şaşırtıcı bir durum. (III) Bilimsel isimleri Mustela putoirus furo “misk otuyla besle­nen kötü kokulu hırs “ anlamına geliyor, oysa kötü şöhretleri büyük ölçüde kalıtımsal özelliklerinden kaynaklanıyor. (IV) Evcilleştirilmiş Avrupa kokar­caları olan gelincikler, çiftçiler ve av alanı bekçileri tarafından hor görülmüşlerdir ki, 19.yüzyıl boyunca Britanya’nın büyük bölümünde yok olmanın eşiğine gelecek kadar çok avlanmışlardır. (V) “Foulmart” ya da “kötü kokulu sansar" olarak da bilinen kokarca, bir yandan kümeslere musallat olurken diğer yan­dan tavşan ve fare nüfusunun kontrol altında tutul­masına yardımcı olmuştur.(VI) En az 200 yıl önce evcilleştirilmiş olmalarının nedeni işte bu özellikler­dir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisin­de “kokarca" ların hem olumlu hem de olumsuz b ir yanı belirtilm iştir?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisin­de “neden-sonuç” ilg isi vardır?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşıl­maz?A) Gelincik “sansargillerin" bir üyesidir.B) Gelincikler, evcilleştirilmiş Avrupa kokarcaları­

dır.C) 19. yüzyılda çok avlanmaları sonucu gelincikler,

Britanya’da yok olma noktasına gelmişlerdir.D) Kokarcalar tavşan ve fare nüfusunu tehdit et­

mektedir.E) Gelincikler 200 yıl önce evcilleştirilmiştir.

Page 51: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Coğrafi Keşifler Çağı (1400-1600), insanlık tarihinin çok özel bir dönemidir. Bu çağda yeni kıtalar keş­fedildi, dünya deniz yoluyla ilk kez dolaşıldı, dünya çapında ticaret yapılmaya başlandı, ilk kez okyanus aşırı imparatorluklar kuruldu. Bütün bunlara bağlı olarak, yeni keşfedilen yerlerin servetleri Avrupa’nın ekonomik, ticari, bilimsel ve teknolojik gelişimine kaynak olarak aktarıldı. Sonunda ise etkileri bugüne kadar yansıyan gelişmeler yaşandı. Günümüzdeki büyük sorunların hemen hemen hepsinin çok dolay­lıda olsa Coğrafi Keşifler Çağı’na dayanan kökleri vardır. Bu nedenle, Coğrafi Keşifler Çağı’nın koşul­ları, keşiflere yol açan etkenler ve bunların sonuçları kapsamlı bir şekilde açıklanmadan bilimsel devrim­ler, sanayi devrimi ve günümüzdeki diğer ekonomik, siyasi, bilimsel ve teknolojik olgular ve sorunlar için doğru bir çözümlemenin yapılabilmesi olanaksızdır.

7. Parçada aşağıdakilerden hangisi coğrafi keşifle' rin etkilediği alanlar arasında sayılmamıştır?A) Ekonomi B) SiyasetC) Sanat D) TeknolojiE) Ticaret

8. Aşağıdakilerden hangisi coğrafi keşiflerin par­çada sözü edilen sonuçlarından biri değildir?A) Avrupa,nın gelişmesi için kaynak sağlanmasıB) Kimi devletlerin topraklarının genişlemesiC) Okyanus aşırı deniz yolculuklarının yapılmasıD) Kıtalararası ticaretin artmasıE) Yeni mesleklerin ortaya çıkması

9. Parçada Coğrafi keşifler Çağı’yla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?A) insanlık tarihinde büyük değişmelerin yaşandı­

ğı bir dönem olduğunaB) Hangi ülkelerin öncülüğüyle başladığınaC) Ne tür gelişmelere sahne olduğunaD) Etkileri anlaşılmadan günümüzdeki bazı olgula­

rın açıklanamayacağınaE) Hangi yılları kapsadığına

(I) Boğazı rahatlatarak öksürüğü bastıran ilaçların tarihi İÖ yaklaşık 1200’lerin Mısır’ına dek uzanır. (II) Bunlar karaağaç ve turunçgil aromalı şeker biçimin­deki tabletlerdi. (III) Bugün bildiğimiz türden öksürük tabletleri ise daha sonra, ancak 1800!lerde üretildi.(IV) O dönemde seri üretimi yapılan ilk pastiller New York’lu Smith Kardeşlerin, pastilleriydi. (V) Şirket tarihçisine göre, kardeşlerin babası şekerlemeci James Smith, bir müşterisinden bir öksürük şeke­ri formülünü satın almış ve mutfağında bir miktar hazırlamıştı. (VI) Pastiller kısa sürede tükenmişti.(VII) Smith 1852’de reklama başlamış, oğulları da işi devralarak ürünü Poughkeepsie’nin soğuk cad­delerinde aranır hale getirmeyi başarmışlardı. (VIII) 1872’ye gelindiğinde pastilin öyle çok sayıda taklidi türedi ki sakallı Smith kardeşler pastili, kendi fotoğ­raflarını taşıyan tescilli bür kutuda satmaya başladı­lar. (IX) Luden’in Boğaz Pastilleri bundan birkaç yıl sonra Pennsylvania, Reading’de içi balmumlu kağıt­la kaplanmış kutularda satışa sunuldu. (X) Luden’in pastilleri mentol denilen bir nane yağının alkolüyle tatlandırılmıştı ve madde hafif bir hissizleştirme ya­ratıyordu. (XI) Yüzyılın sonuna gelindiğinde, kimya­gerler (daha önce afyondan üretilen) morfinden ero­in elde etmişlerdi.(XII) Bağımlılık yapıcı özellikleri anlaşılana dek bu narkotik maddelerden her ikisi de birkaç yıl boyunca öksürük pastillerinde kullanıldı.

10. Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden han­gisidir?A) Tartışma B) BetimlemeC) Benzetme D) AçıklamaE) Örnekleme

11. Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangi­sinde yargı gerekçesiyle birlikte verilmiştir?A) IV. B) V. C)VI. D) VII. E) VIII.

12. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisin de karşılaştırma yapılmıştır?A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

1 .B - 2.B - 3.A- 4.D - 5.C - 6.D - 7.C - 8.E - 9.B - 10.D11.E - 12.C

Page 52: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAF SORULARI İÇİN 10 ALTIN KURAL

1. Öncelikle soru cümlesi anlayarak okunmalı, sonra paragrafa geçilmelidir. Böyle yapmazsak paragrafı, neye dikkat edeceğimizi bilmeden okur, soru cümlesini okuduktan sonra paragrafı yeniden okumak zorunda kalırız.

2. Soru cümlesindeki soru kökünün altının gizili olup olmadığına dikkat ediniz. Altı çizilmiş soru kökleri olumsuzdur.

3. Soruyu paragrafta anlatılanlara göre çözmeliyiz. Paragrafta anlatılanlara kendi fikirlerimizi katmamalıyız. Paragrafta anlatılanlara katılıp katılmama­mızın hiçbir önemi yoktur. Önemli olan paragrafta yazılandır.

4. Seçenekleri okuduktan sonra bu seçenekle ilgili düşüncemizi seçeneğin yanına "kesinlikle yanlış, doğru olabilir" gibi kısa ifadelerle yazalım. Böyle- ce seçeneklerin tamamını tekrar okumamız gerekmez.

5. Paragrafla ilgili (konu, ana düşünce, yardımcı düşünce, tamamlama vb.) bütün soruların doğru olarak çözülmesi en başta "Paragrafta Yapı" konusunun iyice kavranmasına bağlıdır

6. Bir paragrafın en önemli cümlesi giriş cümlesidir. Çünkü bir paragrafın konusu çoğunlukla giriş cümlesinde belli olur. Bundan dolayı paragrafın giriş cümlesi iyice anlaşılmalıdır. Paragraf göz gezdirilerek okunmamalı, giriş cümlesi ve paragrafı oluşturan diğer cümleler iyice anlaşılmadan geçilmemelidir.

7. Paragraftaki cümleleri doğru bir biçimde anlamak için okuduğumuz cümleyi kendi sözcüklerimizle tekrar etmeliyiz.

8. Paragraflardan anladıklarımızı aklımızda tutmak için çevremizden örnekler düşünerek, anlamı somutlaştırmalıyız.

9. Paragrafı okurken parmak çıtlatmak, kalemle oynamak gibi eylemlerde bulunmamalı, dudaklarımızı ve dilimizi hareket ettirmeden sadece gözleri­mizle okumalıyız.

10. Sözcük dağarcığımızı geliştirmek, uzun paragraf sorularını sıkılmadan oku­mak, anlama gücümüzü artırmak için kitap okumalı, kültür sanat dergilerini takip etmeli ve bolca paragraf sorusu çözmeliyiz.

Page 53: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

T E S T 1 |

1. Yazıya benziyor hayat da. İlk paragrafı bütün akışı belirliyor. Kayda düşmüş ne varsa bir ömür hükmünü sürdürüyor. Hep o ilk paragrafa girmiş cümlelerin açılımı yaşananlar; değişerek, gelişerek, kabul veya reddederek, elde olmadan bazen farklı yönlere mey­lederek, hatırlayarak ya da unutarak; ama mutlaka aynı temanın izini sürerek ilerliyor ve sonuçlanıyor. Yani bambaşka bir "yazı" için bambaşka bir başlangıç gerekiyor.

Parçaya göre insan yaşamının bütününü belirle­yen en önemli dönem aşağıdakilerden hangisidir?

A) çocukluk

B) ilk gençlik

C) aile

D) gençlik

E) olgunluk

12.- 3. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız]

Guernica, en ünlü resimlerimden biri oldu. İspanya İçSavaşı'nda Alman savaş uçakları Ispanya'nın Guemica kasabasını bombalamıştı. 0 kadar etkilen­miştim ki bunu bir duvar resmine aktarmak istedim. Savaşta gördüğüm bütün çirkinlikleri, acıyı, karmaşa­yı, öfkeyi ve çaresizliği çizmeye başladım. Resmi bitirmek üzereyken bir Alman subayı atölyeme geldi. Resme bakıp alaycı bir ses tonuyla sordu: "Bunu sen mi yaptın?" Büyük bir öfkeyle yanıt verdim: "Hayır, siz yaptınız!"

2. Bu parçada kendisi hakkında konuşan kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Doğru bildiğini her koşulda söylemekten çekin­mediği

B) İnsanların acılarına duyarsız kalmadığı

C) Hazırcevap biri olduğu

D) Eserlerinde gözlemlerinden yararlandığı

E) Resimlerinde düş gücünden yararlanmadığı

3. Bu parçanın çeşidi aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?

A) Tartışma

B) Söyleşme

C) Fantastik

D) Lirik

E) Epik

4. (I) Uzayan günler, güneşli ve mavi gökyüzü, çiçek-lenmeye başlayan ağaçlar... (II) Hep özlediğimiz bahar yine geldi işte, önümüz yaz... (III) Çiçeklerin rahiyasını, arı vızıltılarını, denize gidenlerden yayılan güneş kremi kokularını, geçmiş yılların yoğunluğunda olmasa da duyacağımız zamanlar yakın. (IV) Leylek­ler geldiler bile, kırlangıçların eli kulağında, çaylaklar yolda... (V) Çok şey değişse de bazı şeyler aynı kalıyor, mevsimlerin sırası değişmiyor mesela. (VI) Ne güzel, tekrarlandıkça alışıp sevdiğimiz bir şeylerin olması, o devamlılık hissi.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf kaçıncı cümleden başlar.

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

5. (I) İyi bir roman okumaya başladığınızda daha öncegitmediğiniz bir dünyaya adım atmış gibi olursunuz. (II) Roman sanatının ortaya çıkmasıyla büyük kent­lerin toplumsal hayatın merkezine yerleşmesi eşza­manlıdır. (III) Edebiyatın bu melez türü kentin, kent­soylunun ürünüdür. (IV) Romanlarda anlatılan hikâ­yeler de kente, kentsoyluya dairdir. (V) Balzac'ın, Dickens'ın, Dostoyevski'nin romanlarında zaman zaman taşra manzaraları yer alsa bile hayatın akıp gittiği yerler kentlerdir; Paris'tir, Londra'dır, Peters- burg'dur.

Bu paragrafta numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarıldığında düşüncenin akışı sağlanmış olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

Page 54: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Paragraf/TEST 1

6. Bir gece, arkadaşıyla Viyana sokaklarında dolaşan Beethoven, bir müzik sesi duyar ve ona kulak verir. Çok etkilenerek koşa koşa sesin geldiği evin kapısını çalar. Kapıyı bir kadın açar. Kadın Beethoven'i tanır ve onu gördüğüne çok şaşırır. Beethoven'i arkadaşıy­la birlikte içeri davet eder. Müziği çalan, kadının kı­zıdır. Piyanonun başından konukları selamlamak için kalkar, kördür! Beethoven, "Dileyin benden ne dilerseniz!" der. Bunu derken aslında bu yetenekli kıza maddi destekte bulunmayı ümit etmektedir. Fakat bu yetenekli kız ünlü besteciyi şaşırtacak bir istekte bulunur: "Bana ay ışığını anlatır mısınız?" İşte bu kırılmaz istek üzerine ortaya çıkar Beethoven' ın ünlü eseri "Ay Işığı Sonatı".

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Ay Işığı Sonatı'nın içeriği hakkında bilgi verir misiniz?

B) Beethoven'i Ay Işığı Sonatı'nı bestelemeye iten olay neydi?

C) Beethoven nasıl bir insandı?

D) Ay Işığı Sonatı'nın Beethoven'in müzikal serüve­nindeki yeri nedir?

E) Beethoven bestelerini nasıl yaratırdı?

8. (I) Bazen hiç görünmemek, bilinmemek istediğinizolmuyor mu sizin de? (II) Bir "hayalete" dönüşmeyi düşlediğiniz zamanlarınız... (III) Meraklı bakışlardan uzaklaşmak, dedikodulardan kaçmak geçmiyor mu hiç gönlünüzden? (IV) Vardır hepimizin öyle dönem­leri, önemli olan bunu ne kadar sürdürebileceğimizdir. (V) Görünür olmak, fark edilmek, bilinmek arzusu engel olur huzur arayışımıza birçoğumuzun.

Yukarıdaki parçadan numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarılırsa parçanın anlamında büyük bir değişme olmaz?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

7. (I) "İstiklâl Marşı", "Kahraman Ordumuza" ithaflıdır.(II) Ama birinci kıtada Âkif "korkma" sözcüğüyle millete seslenmektedir. (III) İşgal edilmiş bir ülkede, millete değil de orduya ithaf edilmiş olmasından daha doğal bir şey olamaz. (IV) Ve manzumeye müthiş bir güç katmaktadır bu ünlem. (V) Kurtuluş Savaşı'nın yönü henüz belli değilken, Yunan ordusu sürekli ilerlerken, şiire "korkma" diye başlamak, Akif'in millet'ine olan inancını güçlü bir biçimde dile getiriyor.

Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gider­mek için aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapıl­malıdır?

A) III. cümleyle V. yer değiştirmeli

B) II. cümleyle III. yer değiştirmeli

C) III. cümleyle IV. yer değiştirmeli

D) II. cümle IV.'den sonra gelmeli

9. (I) Dağlarca'ya hep sormak istediğim soru, ona Ço­cuk ve Allah'ı yazdıran duyarlığın ne olduğuydu. (II) İçindeki kimi şiirlerin eğitim alanında, kimisinin ma­sa başında, kimisinin at sırtında yazıldığını bildiğim bu anıt-kitap hakkında daha çok şey bilmek istiyor­dum. (III) 2010, Çocuk ve Allah'ın yayımlanışının yetmişinci yılı. (IV) Çocuk aklımla, Çocuk ve Allah bana sadece Kuleli Askeri Lisesi'nin iç bahçesinde yazılabilirmiş gibi geliyordu. (V) Dağlarca kitabının sesini bu lisedeyken mi bulmuştu? (VI) Bir gün bu soruyu sormayı ve uzun bir cevap almayı umuyor­dum ki onun ağzından, "Okuma yazmayı öğrenme­den önce, okula şair olmak için gidilir sanıyordum." cümlesini duyunca sorumun ne kadar gereksiz ola­cağını anladım.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

E) V. cümle l.'den sonra gelmeli A) II B) III C) IV D) V E) VI

Page 55: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Paragraf/TEST 1

10. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın sonuçcümlesine ait olabilir?

A) Mehtaplı gecelerde Venedik'i aydınlatan ay bir tane değildir; her sarayın, her kanalın, her köprü­nün ayrı bir ayı vardır.

B) Toplumlunuzu ilerlemekten alıkoyan büyük en­geller arasında kıskançlık duygusunun başta geldiğini sanıyorum.

C) Öyle görünüyor ki, insan yaşamına rahatlık sağ­layan her yenilik bizleri biraz daha "dayanıksız" kılıyor.

D) En asık suratlı bir düşünce bile mektup biçemiyle dile getirildiğinde asık suratlılığını yitirir büyük ölçüde.

E) Ay'a fırlatılan füzeler fırlatma anında Ay'ın bulun­duğu yere gönderilmez; füze ulaştığında Ay ne­rede olacaksa oraya gönderilir.

12. (I) Popüler edebiyat belirli formüllere uygun olarak yazılan, belirli konu kalıplarını kullanan, basmakalıp kişilikler çizen ve seri biçimde üretilen eserlerden oluşur. (II) Örneğin polisiye edebiyatta yaygın olan formül şudur: (III) Önce suç sergilenir, sonra sıra dışı kişilik özellikleri ve ilgileri olan dedektif ya da polis sahne alır; kahramanımız olan kanun adamı olağanüstü zekâsı ve mantıksal yöntemleriyle suçlu­yu yakalar. (IV) Bu formülde dedektifin kişiliği de basmakalıptır. (V) Popüler edebiyat deyince aklımıza gelecek olan türler aşk, bilim kurgu, polisiye, casus ve korku romanlarıdır. (VI) Bu başlıklara Türkiye'ye özgü hâliyle siyasal kurguları, hidayet romanlarını ve popüler tarih romanlarını da ekleyebiliriz.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II B) İli C) IV D) V E) VI

11. "Felsefe şaşmayla başlar." diyor Aristoteles. Her şey merakla başlar, varoluşa ilişkin hayretle. Bu, hiçbir şeyi kanıksamamak, alışmamak, belki de hep çocuk kalmakla mümkün. Her gün önünden geçtiği­miz parkı, simitçiyi, binayı, heykeli, her gün orada diye gökyüzünü, bulutları, kuşları artık görmüyor ve onlara hayret etmiyorsak edebiyat gözümüz ya­vaş yavaş kapanır.

Bu parçanın ana düşüncesine aşağıdaki sözler­den hangisi en yakındır?

A) "Hayata gülemiyorsan espriyi aniamadın demek­tir." Çehov

B) "Dünyaya alışan şiir yazamaz." İsmet Özel

C) "Ben bu anlatıyı yazabilmek için koskocaman bir dünyayı kaybettim." Aslı Erdoğan

D) "Yazılan yaşanmadıkça yaşayamıyor." Suut Ke­mal Yetkin

E) "Çocukluk gibi bir şey şu gökyüzü, hiçbir yere gitmiyor." Edip Cansever

13. I. Anneannem, her gece bu yıldızlarda pişirirdi kahvesini.

II. Sonra cezvesini sürmek için maşasıyla külleri bir yana itince ahterler belirirdi mangalda.

III. Ben çocuk kalbimle onları mangala düşmüş yıl­dızlar sanırdım.

IV. Öyle göz göz, öyle kıpkızıl, bütün geceyi ısıtan iri ahterler...

V. Anneannem alacakaranlıkta bir gölge gibi kalkıp cezvesini, fincanını sessizce alırdı tel dolaptan.

Aşağıdakilerden hangisi yukarıda numaralanmış cümlelerden anlamlı bir paragraf oluşturur?

A) V. - İL - IV. - III. - 1.

B) III. - IV. - 1. -

C) V. - I I I . - I . - I I . - IV.

D) I. -V . - II. - IV. - III.

E) l . - l l l . - V . - I V . - I I .

Page 56: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Paragraf/TEST 1

14. Yağmur yağıyordu. "Yağmur yağarken dışarı çıktı­ğında yanına ne alırsın?" diye sordum. "Gökkuşağı . . dedi. "Hayır, başka bir şey..." dedim. 0 zaman, "Şemsiye..." dedi.

Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Diyaloğa bağlıdır.

B) Eksiltili cümleler kullanılmıştır.

C) Akıcı bir anlatımı vardır.

D) Kurallı cümleler kullanılmıştır.

E) Karşılaştırma vardır.

16. Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluştura­maz. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrı- lıverir. İşte o zaman anlarım k i...

Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi kesinlikle getirilemez?

A) taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan önceki­lerdir.

B) taşa her zamanki gibi vurmamak gerekir sonuç almak için.

C) hedefe aşama aşama ulaşılır.

D) hiçbir şey birden olmuyor, her şey birikimle olu­yor.

E) amacına ulaşman için gerekenleri ısrarla yapar­san sonuç alırsın.

15. Karanlık, kasvetli şatonun geniş odasında bir kadın... Saçları Ay'ın bulutlar arkasına saklandığı kış geceleri kadar siyah, gözleri alev alev... Kadın, gecelik giysi­sinin uzun eteklerini savura savura yürüyor. Sınırları belli bir salonda değil de uçsuz bucaksız bir savaş meydanındaymış gibi büyük ve kararlı adımlar atı­yor. Yürümekten yorulduğunda durup elindeki mektu­ba bakıyor. Belli ki gözlerinin önünden tren vagonları gibi geçip giden kelimeler onu sinirlendiriyor. Sonun­da yorulmuş olmalı ki odadaki görkemli, tahtı andıran sandalyelerden birine oturuyor. Kafasını toplamak ve tüm dikkatini yapmak üzere olduğu işe vermek istermişçesine derin derin nefes alıyor. Ardından da zihnini esir alan mektubu yüksek sesle okumaya başlıyor.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisinde verilenler vardır?

A) Kanıtlama - Açıklama

B) Öyküleme- Betimleme

C) Betimleme - Kanıtlama

D) Öyküleme - Kanıtlama

17. Yazarı marangozdan ayıran tek ölçüt, onun ürününün bir iş olmayışıdır. Ahşap bir masanın değeri kullanılan malzemeye göre değildir, ama aşağı yukarı bellidir, birde işçilik farkını ekleyin buna. Oysa Yaza­rın kullandığı malzemenin de sanatına verdiği işçiliğin de değerini ölçmek olanaksızdır. Böyle olmasaydı, yüz bin tane satılan bir romanın değerinin bin tane satılan romandan yüz kat daha çok olması gerekirdi.

Yukarıdaki parçada boş bırakılan yer aşağıdaki- lerden hangisi ile tamamlanabilir.

A) bir romanın değeri yazara ödenen telif ücretiyle ölçülebilir mi?

B) malzemenin ne olduğu değil nasıl kullanıldığı önemlidir.

C) yazar da marangoz da emeğinin karşılığını alamı­yor.

D) ahşap bir masa bir kitaptan her zaman daha yüksek bir bedele satılır.

E) Betimleme - Açıklama E) sanatla zanaatı ayırmak değil mi asıl olan?

Page 57: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

18. (I) Masallarla büyüyen çocuklar iyiliğin gücüne ina­nırlar. (II) Kötülüklerin, çirkinliklerin, haksızlıkların olmadığı bir dünya beklerler büyüdüklerinde de. (III) Masalın bittiği yerde ise hayat başlar. (IV) Öyle bir dünyada yaşamaya, öyle bir dünya yaratmaya çalı­şırlar ellerinden geldiğince. (V) Masallar okuyarak, masallar dinleyerek yetişmek, hem mutluluklarının hem de mutsuzluklarının nedeni olur onlann. (VI) İçlerinde yer eden inançla iyimser ve iyiliksever ol­salar da herkesten çok onlar kırılırlar en ufak bir fe­nalıkla karşılaştıklarında.

Bu parçada numaralandırılmış cümlelerden han­gisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II B) III C) IV D) V E) VI

20. "Eflatun, bir grup arkadaşı ile oturan Sokrates'e, bir arkadaşını herkesin önünde azarladığı için çıkışmış ve 'O sözleri baş başa kaldığında söyleyemez miy­din?' demişti. Sokrates de soruya şöyle karşılık ver­mişti: 'Beni böyle azarlamak için, baş başa kalmayı bekleyemez miydin?'"

Yukarıdaki anekdot aşağıdakilerden hangisini ifade etmek için anlatılabilir?

A) Büyük bir filozof olunsa bile küçük yanlışlar ya­pılabilir.

B) Yapılan bir yanlış eleştirilirken aynı yanlış tekrar- lanmamalıdır.

C) Eleştirinin ne olduğu kadar kim tarafından yapıl­dığı da önemlidir.

D) Yapıcı eleştiri kişiye değil eleştirilen duruma yö­nelmelidir.

E) Bir şeyi düzelteyim derken her şeyi yıkmaktan kaçınılmalıdır.

19. Edebiyat eleştirisi dediğimiz metinlerde akademik incelemelerin tersine -edebî metinlerde olduğu gibi- bir belirsiz alan, bir muğlaklık vardır. Okuyucuyu kendi ilerlemiş olduğu yolda biraz daha ilerlemeye çağırır eleştirmen, üstelik bir keskinliğe ulaşacağını da vadetmez. Eleştiriyi, başka nedenlerin yanında bu nedenle de edebî türler arasında sayabiliriz.

Bu parça esas olarak aşağıdaki sorulardan hangi­sine bir yanıt niteliğindedir?

A) Akademik incelemelerle eleştiri metinleri arasın­da ne gibi farklar vardır?

B) Sizce eleştiri edebî bir tür müdür?

C) Edebiyat eleştirisi ile edebî metinler arasındaki farklar nelerdir?

D) Size göre eleştiri nedir?

E) Eleştiri metinleri okuru eleştirilen metne yönlen- direbiliyor mu?

Page 58: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

T E S T 2

1. I. Şu testi de benim gibi biriydi.O da güzele vurgun, dertliydi.Kim bilir, belki boynundaki kulp da Bir sevgilinin bembeyaz eliydi.

Ömer Hayyam

II. Yârin elini öpme arzusuyla ölürsem dostlar Testi yapın toprağımdan ve sunun onunla yâre su

Fuzuli

III. Ben ölünce, kadınım toprağımı al,Kupa yapıp üzerine şu yazıyı yaz:Susayınca dudağına götür beni,Islanırsa dudağın şunu bilesin ki Erkeğindir sana öpücük veren.

Meksika halk şiiri

Yukarıdaki üç şiirde de aynı imge kullanılmıştır.Buna göre aşağıdakilerden hangisine varılamaz?

A) Yeryüzünde, birbirlerinden habersiz olsalar da kültürler arasındaki benzerlikler ortak duyarlıklar yaratabilir.

B) İnsanlar farklı coğrafyalarda yaşasalar da aynı doğayı paylaştıkları için ortak nitelikte sanat yapıtları oluşturabilirler.

C) Hangi ulusa ait olursa olsun şiirlerde insanı çev­releyen koşullardan tamamen kopuk bir düş ev­reni kendini göstermektedir.

D) Bir şair ne kadar da "Ben sadece 'kendi insanım'ı anlatıyorum." dese "insan"ı anlattığı için "bütün insanlığı" anlatmış olur.

E) İnsanoğlunun varoluşundan beri su ve toprakla sürdürdüğü ilişki farklı uluslardan sanatçılar ara­sında da bir bağ kurar.

2. (I) Çok değil, bundan yirmi yıl kadar önce, orta hallibir kitapçıya gittiğinizde, bir şiir rafıyla karşılaşırdınız.(II) Bu raflarda sadece yeni çıkmış kitaplar değil, yıllar önce basılmış, artık yeni basımı yapılmayan şiir kitaplarını da bulabilirdiniz. (III) Ki o zamanlar, usta bir şairin şiir kitabı yayımlandığında lehinde, aleyhinde yazılırdı. (IV) Bazen kavgalar bile yaşanır­dı... (V) Demek ki, şiir ciddiye alınır, hatırı sayılırdı.

Parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisinde bir çıkarımda bulunulmuştur?

A) I B) II C) III D) IV E)V

3. Şairliğe özenen bir insanın şiir okumaması düşünüle­mez... Şöylesine okuyup geçmek de değil. Her şairi, her şiiri ayrı ayrı irdeleyerek, anlamaya çalışarak: Neyi, nasıl yapmış? Sözcükleri nasıl seçmiş, nasıl birbirine bağlamış? Dizeleri nasıl kurmuş, nasıl alt alta sıralamış? I\le gibi kolaylıklardan yararlanmış? Şiiri iç biçimde mi, dış biçimde mi yakalamış? Böyle bir sürü sorunun yanıtlarını ararken algılama gücü yüksek, yetenekli bir şair adayı, bakarsınız, işin gizi­ne varıvermiş. Tam tersi de olabilir. Bütün emeği boşa gider. Ne var ki şiir yazmak isteyen herkes bunu göze almak zorundadır. Çünkü başarılısı da başarısızı da hiçbir şair gökten düşmez.

Bu parça aşağıdakilerden hangisine yanıt olarak söylenmiş olabilir?

A) Şairin şiirinde anlattığıyla okurun anladığı aynı mıdır her zaman?

B) Şair olmak isteyenlere neleri önerirsiniz?

C) Şiir okurken nelere dikkat etmeliyiz?

D) Şiirde ilhamın varlığına inanır mısınız?

E) Şiir okulu diye bir şey var mıdır size göre?

4. Davacı zengin, davalı yoksulsa Zenginden yana işler yasa

Davacı yoksul, davalı zenginse Davalıda kalır yine nizalı arsa

Davacı da davalı da zenginse davada Özür diler çekilir aradan kadı

Davacı da davalı da yoksulsa, bak, Sade o zaman işte yerin bulur hak

Can YÜCEL

Yukarıdaki şiirin teması nedir?

A) Adalet

B) Özgürlük

C) Yoksulluk

D) Zenginlik

E) Eleştiri

Page 59: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5.- 6. sorulan aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız]

"Bu soruyla çok karşılaştım. Röportaj bal gibi edebi­yattır. Onu haberden ayıran nitelik onun edebiyat gücüdür. Haber bir yaratma değildir, bir taşımadır. Röportaj bir yaratmadır. Gerçeğe, gerçeğin, yaşamın özüne yaratılmadan varılamaz. Yaratmadan hiç kim­se hiçbir şekilde gerçeği yakalayamaz, yakalarsa da karşısındakine anlatamaz. Haber gerçek değil mi, bence haber gerçeğin simgesidir. Haberin arka­sında neler var, neler dönüyor, ne yaşamlar, dramlar, sevinçler var, haber bunu bize veremez." Yaşar Ke­mal

5. Bu parça aşağıdakilerden hangisine yanıt olarak yazılmış olabilir?

A) Niçin röportaj yazıları yazdınız?

B) Röportajla haber yazısı arasında ne gibi farklar vardır?

C) Haber yazıları gerçeği olduğu gibi yansıtabiliyor mu?

D) Haber yazısının özellikleri nelerdir?

E) Gazetelerde röportaja gereken yer ayrılıyor mu?

6. Bu parça aşağıdakilerden hangisinden alınmış olabilir?

A) Betimleyici bir metinden

B) Öyküleyici bir metinden

C) Coşku ve heyecana bağlı bir metinden

D) Söyleşmeye bağlı bir metinden

E) Emredici bir metinden

7. "Bir deli, akıl hastanesinde arkadaşına: "Dün gece seni rüyamda gördüm." demiş; arkadaşı da onu: "Ben seni görmedim" diye yanıtlamış. Bu konuşma­ya gülmekle kalmayalım, ikinci delinin yanıtını anla­maya çalışalım. Bu yanıtın bir mantığı var: 0 mantık da belli bir mekân anlayışına dayanıyor. Başka bir deyişle ikinci deli, dünya mekânı ile rüya mekânını aynı saymaktadır. Bu mantık, şiirin de mantığıdır. Demek bir delinin bir sözünü bir akıllı söylerse o söz şiir olur. Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki bir şa­ir, sevgilisine seslenen bir şiirinde bu rüya motifini korkmadan kullanabilir; hatta “Sevgilim, dün gece rüyamda seni gördüm, sen de beni gördün demek." diyebilir ve şiirseverler o şairi hiç de deli yerine koymazlar." Melih Cevdet Anday

Bu parçada konuşan şair aşağıdakilerden han­gisini konu edinmektedir?

A) Şiirde ritim

B) Şiirde tema

C) Şiirde gerçeklik

D) Şiirde biçim

E) Şiirde gelenek

8. Reşat Nuri'nin ünlü romanından uyarlanan "Yaprak Dökümü" dizisi oyuncularından fitne kadın "Ferhun- de"yi canlandıran aktristi bir gün yolda yürürken karşıdan gelen yaşlı bir kadın durdurur ve "Sen yok musun seni..." diyerek ona olan kızgınlığını dile getirir.

Yukarıdaki parçada anlatılmak istenen aşağıda- kilerden hangisidir?

A) İnsanların her dizi oyuncusunu benimsemediği.

B) Dizi oyuncularının rollerini başarıyla yaptıkları.

C) Bir tipi temsil eden oyuncuların kurmaca göz ardı edilerek gerçek hayatta da aynı tiple özdeş­leştirildikten.

D) Kötü tipi temsil eden oyuncuların gerçekte de o role uygun hareket ettikleri.

E) İnsanların, dizi oyuncularına aşırı tepki göster­dikleri.

Page 60: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

9. Bilgisiz bir kişi biraz da anlayışsızca, kendi düşünce­sinin en yetkin bir düşünce, kendi görüşünün en üstün bir görüş olduğunu sanır her zaman. Kendisi gibi düşünmeyenleri durmadan kötüler ve bilmediği, öğrenemediği yeni düşünceleri karalamaya kalkışır. Çıkarlarını düşünen bir kişi ise kendi yararı için başkalarına çamur atmaktan çekinmez. Çıkarına aykın bulduğu düşünceleri suçlama yolunu tutar. Bu biçimdeki bir davranış durumunu, yerini, ününü, görkem ve şatafatını yitirme korkusundan ve kuşku­sundan ileri gelir. Bu korku ve kuşku ona her türlü kötülüğü yaptırabilir artık.

Bu parçanın teması aşağıdakilerden hangisidir?

A) Çıkarcılık

B) Bilgisizlik ve çıkarcılık

C) Bilgisizlik ve çıkarcılığın zararları

D) Bilgisizlikle çıkarcılığın ortaklıkları

E) Bilgisizlik

10. Ben otobiyografik bir roman yazmak için yola çık­madım. Bence sizi ve pek çok okuyucuyu yanıltan şey, romanın birinci tekil şahıs dilinden kurulmuş olması. Bu bir yazar için tehlikeli bir anlatım yolu aslında. "0" diye anlatsam dışlaştırmış olacaktım kahramanı. Ve onun yaşadıklarını üzerime almamış olacak; hatta bundan kurtulacaktım. "Ben" diliyle yazmayı seviyorum; çünkü kahramanımla direkt bir ilişki içinde olmak hoşuma gidiyor. Onun acıla- nnı, sıkıntılarını yükleniyorum. Fakat Ayda ben de­ğilim son tahlilde, hayatımda hiç Ayda olmadım.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisi anlatılmak istenmiştir?

A) Romanın "ben" anlatıcı bakış açısıyla yazılmış olması olayların yazarın başından geçtiği anla­mına gelmez.

B) Bir romanda yazar kendi hayatından kesitleri canlandırıyorsa o roman değil otobiyografi olur.

C) Üçüncü tekil kişili anlatım romanın inandırıcılığını gölgelediği için yazarlarca pek tercih edilmez.

D) Birinci tekil kişi diliyle anlatılan romanlarda okur kendini kahramanla özdeşleştirir.

E) "Ben" anlatıcının yazar için yarattığı dezavantaj­lar nedeniyle romanlarda daha çok "o" anlatıcı kullanılır.

11. Bir sanatçı, ancak gerçekleri aktararak insanların hayatında etkili olabilir. Bu konuda farklı düşünenler vardır mutlaka; ama bence bir sanatçının ilk yapması gereken budur. Kendinize olan güveniniz tamsa dü­şünce ve duygulanma korkmadan söylersiniz. İnsan­lar bundan hoşlanmayabilir, müziğinizi sevmeyebilir­ler, bu yüzden size saldırabilirler. Ama bu yaptığınızın doğru ya da iyi olmadığı anlamına gelmez. Korkunun kol gezdiği bir dünyada yapılacak en iyi şeyse in­sanlara hiçbir şeyin yoluna girmeyeceği gibi bir mesaj vermemek; zor olsa da doğru olduğunu his­settikleri şeylerin peşinden gitmeleri gerektiğini söylemek olmalıdır.

Böyle diyen bir müzisyenin şarkıları için aşağıda- kilerden hangisi söylenemez?

A) Gerçekçi

B) Kırılgan

C) Ümitli

D) Samimi

E) Cesaret verici

12. Rüzgâr ve Güneş, yoldan geçen bir adama paltosunu kim çıkarttırır diye iddiaya tutuşmuşlar. Daha iddialı olan rüzgârmış. "Bak gör nasıl çıkarttınyorum üstün- dekini!" demiş Güneş'e. Güneş gülümsemiş, "Hadi bakalım, görelim!" demiş. Rüzgâr var gücüyle üfle­miş adamın üstüne üstüne. 0 üfledikçe adam daha sıkı sarınmış paltosunu. Rüzgâr üflemiş, adam sarın­mış; Rüzgâr üflemiş, adam sarınmış. Sonunda pes etmiş Rüzgâr. Güneş'in gülümsemesi yüzünde duru­yormuş. "Şimdi de sen izle!" demiş Rüzgâr'a. Bulut­lar kenara çekilmiş. Güneş tüm ihtişamıyla belirmiş gökyüzünde. Her yan aydınlanmış. Adamın kemikleri ısınmış. Hikâyenin sonunu anlatmaya gerek yok...

Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden han­gisidir?

A) Bir amaca ulaşmak isteniyorsa doğru bilinen yolda pes etmeden yürünmelidir.

B) İstendik bir davranış zor kullanarak değil sevgiyle elde edilir.

C) Başarıya ulaşmak koşulları oluşturmakla değil iddialılıkla mümkün olur.

D) Empatiden yoksun bir diyalogdan sonuç almayı beklemek nafiledir.

E) Bir hedefe ulaşmak sizin dışınızdaki unsurların da katkılarını gerektirir.

Page 61: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

13. Zaman zaman bazı hikâyeleri, diğerlerine göre daha çok severiz. Durup dururken neden bizi o kadar de­rinden etkilediklerini, içimizde uyuklayan hangi ka­ranlığı aydınlattıklarını yada ruhumuzun yırtılan yerlerini nasıl tamir ettiklerini hiç mi hiç bilmeyiz, ama eşsiz bir hazine bulmuşçasına, eşe dosta büyükbir heyecanla anlatır dururuz onları hattaherkes tarafından mutlaka ve mutlaka okunsunlar isteriz.

Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Bu romanlar herkese ulaşmalıdır diye düşünürüz

B) Sadece anlatıp durmakla da kalmayız

C) Bundan dolayı da çok severiz bu hikâyeleri

15. Virgina VVoolf'un güncesi yazmakta olduğu ya da gelecekte yazmaya niyetlendiği kitaplar hakkında kendi kendisiyle yapılmış bir söyleşi gibidir. Romanla­rının her birini tasarlarken, yazarken ya da gözden geçirirken olay örgüsü ya da biçim, roman kişisi ya da serim gibi günbegün karşısına çıkan problemleri tartışır. Kısacası,...........

Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakiler- den hangisiyle sürdürülebilir?

A) güncesinde romanlarının yaratılış sürecini ortaya koymuştur VVoolf,

B) VVoolf'un dünyasına girebilmenin en kestirme yolu günceleridir.

C) Virgina VVoolf eleştirilerini günlük türünden ya­rarlanarak yapmıştır.

D) Sararmış anılarımızı yeşertir hikâyeler

E) Buna benzer hikâyeler yazmak isterizD) günlüklerinde bambaşka bir VVoolf portresi çıkar

karşımıza.

E) romanlannın neden hep mutsuz bir sonla bittiği­ni çözmek için güncelerini okumak gerekiyor VVoolf'un.

14. (I) Bir mevsimden bir mevsime geçiş öyle hemen anlaşılmaz, göçe hazırlanan küçük kuş sürüleri, ha­fiften serinlemeye başlayan akşamlar, yeni bir mev­sime geçtiğine inandırmaz hemen insanı. (II) Başka bir mevsime geçtiğinizde ilk başlarda eski mevsimin belirgin özellikleri, sıcağı, soğuğu aynı gibi gözükür.(III) Ama bu küçük sürprizler, havanın değiştiği ger­çeğini değiştirmez, yeni mevsim geri dönülmez bir biçimde gelmektedir. (IV) Yeni mevsim ağır ağır ge­lip yerleşir. (V) Yaz geldi derken aniden soğuk bir sağanakla, sonbahar geldi derken sıcacık bir günle karşılaşmak mümkündür.

Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gider­mek için aşağıdaki değişikliklerden hangisi ya­pılmalıdır?

A) III. cümleyle V. yer değiştirmeli

B) II. cümleyle V. yer değiştirmeli

C) V. cümle l.'den sonra gelmeli

D) III. cümle V.'den sonra gelmeli

16. (I) Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların söyledik­lerinin aksine Türkiye'de polisiye romanın 131 yıllık bir geçmişi var. (II) Ülkemizde polisiye romanın hi­kâyesi 1881 yılında Ponson de Terrail'in "Paris Fa­ciaları" romanının çevrilmesiyle başladı. (III) İlk telif polisiye roman olan Ahmet Mithat Efendi'nin "Esrâr- ı Cinâyat"ı ise 1884'te yayımlandı. (IV) Ahmet Mit­hat Efendi'ye dönemin gazetecileri gazeteciliğe kat­kılarından dolayı "Efendi Babamız" derlerdi. (VI) "Esrâr-ı Cinâyat"tan sonra yine Ahmet Mithat Efen­di'nin "Hayret", "Haydut Montari", "Müşahedât", "Demir Bey yahut İnkişâf-ı Esrar", "Altın Âşıkları" isimli polisiye kurgulu yapıtları yayımlandı.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

E) I. cümleyle IV. yer değiştirmeli A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

Page 62: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

17. (i) İstanbul'daki en eski yerleşim, eldeki buluntulara göre 8500 yıl önce yapıldı. (II) Tarihi kent, o günden bu yana birçok medeniyeti ağırladı. (III) Traklar, Frigya- lılar, Bitinyalılar, Antik Yunanlılar, Romalılar, BizanslI­lar ve Türkler farklı dönemlerde bu toprakları mesken tuttu. (IV) Büyük imparatorlukların rüyalarını süsle­yen İstanbul, sayısız "ilklere ve "en"lere tanık oldu. (V) Sanat tarihçisi Süleymen Faruk Göncüoğlu bun­ları bir kitapta derledi: İstanbul'un "İlk'Teri ve "En" leri

Bu parça düşüncenin akışına göre ikiye ayrılmak istense ikinci paragraf kaçıncı cümleden başlar?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

19. (I) Psikiyatr tıp doktorudur; tıp fakültesini bitirdikten ve beş senelik psikiyatri ihtisasını yaptıktan sonra 'Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı' belgesi alır ve psikiyatr olarak çalışmaya hak kazanır. (II) Böylece ruhsal sıkıntıları ve psikiyatrik hastalıkları olan insan­ları tedavi etme yetkisine kavuşur. (III) Edebiyat fa­kültelerinin psikoloji bölümlerini bitirenler ise psikolog olurlar, ama danışman ya da hasta görme ve tedavi etme yetkisi kazanmazlar; bu yetki için öncelikle klinik psikoloji yüksek lisansı yapmak zorundadırlar. (IV) İki senelik bir eğitimden sonra bir psikiyatrla birlikte ya da psikiyatri servislerinde çalışma hakkı kazanırlar. (V) Psikoterapi yapmak için hem psikiyatr hem de psikolog yukarıda sayılan eğitimler haricinde en az üç sene süren psikoterapi eğitimi almak zorun­dadır. (VI) Ancak ondan sonra gerçek anlamda psi­koterapi yapma yetisi ve yetkisi kazanırlar.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangi­sinin çıkarılması parçanın anlamında bir daral­maya yol açmaz?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

18. Edebiyat sevgisinin ve zevkinin oluşmasında kimi karşılaşmaların, güzel tesadüflerin önemli yer tuttu­ğuna inanırım ben. Bir ders kitabında okuduğunuz öykü, herhangi bir köşe yazısında karşılaştığınız bir dize, sahafta kitap karıştırırken bir kitabın arka say­fasında gözünüze ilişen bir cümle, okuma maceranızı, edebiyat zevkinizi ve belki de bütün hayat telakkinizi değiştirebilir. Bir öykü okur ve çarpılırsınız. Artık o yazarın bütün öyküleri, külliyatı sizi çağırmaktadır. Bir tek dize, sizi bir şairin bütün şiir toplamını okuma­ya mecbur edebilir. I\le güzel mecburiyettir o!

Aşağıdakilerden hangisi yukarıdaki parçaya ko­nulabilecek en uygun başlıktır?

A) Edebiyat eseri ve okur

B) Edebiyat okurluğu ve tesadüfler

C) Bir kitapla tanışmak

D) Edebiyat ve mecburiyet

E) Edebiyat her yerde

20. (I) Hikâye, Arapça "hakeye" kökünden türemiştir. (II) "Anlatmak, taklit etmek, bir nesneye benzemek, andırmak" anlamlarına gelmektedir. (III) Hikâyenin, Dede Korkut Hikâyeleri'ndeki karşılığı destan anla­mına gelen "boy" sözcüğüdür. (IV) Tarih boyunca çeşitli adlar kazanan "hikâye" yerine günümüzde "öykünmek" mastarından türetilen "öykü" kelimesi de kullanılmaktadır. (V) Edgar Ailen Poe, kısa hikâyeyi iki temel öğeye dayandırır: "Öykü bir tek oturuşta okunacak kısalıkta olmalı ve bir tek etki yaratacak şekilde düzenlenmelidir."

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi bu paragrafın konusunun dışındadır?

A) I B) II C) III D) IV E) V

Page 63: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. I. Dikkat ederseniz tarihte yalnız iskeleti olan can­lılar bugüne kalmıştır. Bir şiirin iskeleti de biçimi­dir. Biçim olmazsa yarına kalmaz şiir.

Ahmet Hamdi Tanpınar

II. KalırBi/çim çürür kan/et

Behçet Necatigil

Biri düzyazı diğeri şiir olan yukarıdaki iki metnegöre aşağıdaki sorulardan hangisi yanıtlanabilir?

A) Şiir yazmanın zorlukları nelerdir?

B) İnsanlar hayatın gerçeklerinden kaçabilir mi?

C) Şiirin içeriği ile biçimi arasında nasıl bir bağ ol­malı?

D) Mesaj farklı şekillerde anlatılabilir mi?

E) Şiirle düzyazının farkları nelerdir?

3. Yazınsal türler üzerinde çalışanlar, kesin bir kural koymasâlar da sorunun yanıtını yaşlılık döneminde arar. Bu dönemde kişinin yaşam ibresi geleceğe değil, geçmişe dönüktür. Öyle ki anlam kiplerinin zamansal örüntüsünde bir değişme olur kendiliğin­den; ister istemez kişinin dilinde geçmiş zamanlı söylem ağır basarnaya başlar. Geleceğe dönük bir umudu, bir beklentisi kalmamıştır; artık Yahya Kemal Beyatlı'nın şu dizelerinde yansıtıldığı yaşam evresinin içindedir: "Kâmildir o insan ki yaşar hatıralarla/ Bir başka kerem beklemez gelecekten/ Her an doludur gözleri cânan ve baharla/Kâm aldı bilir kendini, öm­ründe felekten."

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Anı yazmak için yaşlılık dönemi beklenmek zo­runda mıdır?

B) İnsan anılarını niçin kaleme alma gereksinimi duyar?

C) Anıları yazmanın belirli bir dönemi var mıdır?

D) Anılarını yazmaya koyulan bir kişinin hayattan beklentisi kalmamış mıdır?

E) İnsan hayatının dönemleriyle yazınsal türler ara­sında nasıl bir bağ kurulabilir?

2. Elime ince bir kitap geçtiğinde hep tedirgin olurum.(I) Okumak için yeterli motivasyonu sağlayamam, kitabı okumak için kendimi ikna etmem zaman alır.(II) Korkarım aslında, eksik kalan bir şeyler olacak diye. (III) Zordur az sayfaya çok şey sığdırmak, ma­haret ister ustalık ister. (IV) Onun için kalın kitaplar bana daha çok huzur verir. (V) Oysa ince kitap öyle mi? Dikkatli okumalısınız, şifreleri bir okuyuşta çöz­melisiniz, ayrıntıyı kaçırmamalısınız, tekrarı yoktur çünkü, verilen ipuçlarıyla yetinmelisiniz.

Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangisine düşüncenin akışına göre "Yazarın derdini anlatması için yeterince zamanı vardır ve bir yerlerde kendini mutlaka ele verecektir." cümlesi getirilmelidir?

A) I. B) II. C) III. D) IV E) V

4. İnsan, kendi yaşamındaki "anları bile yıllar gibi uzun uzun anlatırken yüzyılları "19. yüzyıl ve 20. yüzyıl" diye bir cümlede geçebilir. "OsmanlInın yük­selme dönemi" derken yüz elli yıldan uzun bir süreyi söylersiniz. "Duraklama dönemi"nden kastettiğiniz de en az bu kadardır. Bir insan ömründen uzun Ana­dolu beylikleri, tarih kitaplarında birkaç paragrafa sığar. Çünkü altı üstü her şey "dün, bugün, yarın"dır; bazen yalnızca üç sözcük yeter.

Bu parçanın teması aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tarih B) Zaman

C) Ömür D) İnsanE) Osmanlı

Page 64: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. I. Dipsiz, karanlık, içinde nelerin gizlendiği belirsiz bir kuyu.

II. Ne de olsa insan ruhu Shakespeare zamanında nasılsa hâlâ öyle:

III. VVilliam Shakespeare, Macbeth ile Lady Mac- beth'in öyküsünü yüzlerce yıl evvel kaleme al­mıştı.

IV. Bugüne kadar kim bilir kaç oyuncu bu karakterle­ri ruhundaki durgun denizden çekip çıkardı?

V. Seneler geçti, ama Macbeth oyunu eskimedi.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerle anlamlı birparagraf oluşturulduğunda sıralama aşağıdakiler-den hangisi olur?

A) I I I - I I - I - I V - V

B) I V - V - l l - l - l l l

C) I I I - I V - V - l l - l

D) l l - l - I V - l l l - V

E) i v - v - l - l l l - l l

7. Genç bir şair, ustasından şiir yazmak için izin iste­yince ondan şu yanıtı alır: "Böyle bir şey yapmana ancak bin eski şiir ezberlediğin zaman izin verebili­rim." Genç şair bir süre ortalıktan kaybolur, sonra ustasının huzuruna çıkıp şiirleri ezberlemiş olduğunu söyler. Gerçekten de öğrendiği şiirleri birkaç günde ezbere okur ustasına. Ardından isteğini tekrarlar. Ustası bunun üzerine, ezberlemiş olduğu şiirleri ta­mamen unutmadan kendisine şiir yazma izni verme­yeceğini bildirir. "Benden istediğiniz çok zor bir şey" der genç şair, "bu şiirleri ezberlemek için canım çıktı." Ama ustası, dediğim dedik, isteğinden vazgeç­mez. Bunun üzerine genç şair bir dergâha çekilip uzun süre şiirden başka şeylerle uğraşır. Ezberlediği şiirleri tamamen unuttuğu zaman el alıp şiir yazmaya başlar.

Bu parçada asıl vurgulanmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?

A) Şairlerin hem geçmişi bilmeleri hem de geçmiş­tekinden farklı bir şiir yazmaları gerektiği.

B) Şiir geleneğini iyi bilen genç bir şairin taklitçi olmaktan kurtulamayacağı.

C) Geleneksel şiiri iyi bilmenin orijinal şiirler yazma­nın önündeki en büyük engel olduğu.

D) Şairlerin şiir geleneğinin sürdürücüsü oldukların­da iyi şiirler yazabileceği.

E) Özgün şiirler yazmak isteyen bir şairin kendisin­den önceki şairleri okumamaları gerektiği.

6. Babam benim ilk kahramanımdı ve bu yıllarca böyle sürdü. Asiydi, dikbaşlıydı, kendi doğrularını savun­mak için her yolu denerdi; çıkar için uzlaşmaya ya­naşmaz, yenilgiyi kabul etmezdi. Tutkulu, sabırsız, deneyciydi. Toplumda ayrıcalıklı davranılan kişilere mesafeli, ezilen kesimlere yakın dururdu. Yetim ço­cuklar için kendini paralardı.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada özellikleri verilen "baba"nın bir özelliği değildir?

A) Herkese aynı biçimde davranmak

B) Savunduklarında ısrarcı olmak

C) Karşılık beklemeden vermek

D) Yeniliklere açık olmak

8. Tek ölümsüzler sanatçılardır, şairlerdir, yazarlardır, düşünürlerdir. Şimdi ünlü olmasalar bile ileride de­ğerleri anlaşılacaktır. Çamurlu bir su birikintisine, bembeyaz, ışıl ışıl ışıldayan çok güzel bir çakıl taşı atmışlardır onlar. Çamurlu sular nasıl olsa bir gün çekilecek,.........

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) sanatçılar yeniden hatırlanacaktır.

B) o güzel çakıl taşı gün ışığına çıkacaktır.

C) "çakıl taşı" çoğalacak "çakıl taşları" olacaktır.

D) onlar da çamurlu sular gibi kaybolup gidecektir.

E) Kimseye boyun eğmemek E) o güzellikten eser kalmadığı görülecektir.

Page 65: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

9. Sahip olmadığımız bir şeye bakarken bizde hemen düşüncesi doğar ve bu şeyin eksikliğini du­yumsatır. Bunun yerine, daha sık, sahip olduğumuzbir şeye bakarak ......... diye sormalıyız. Çünküşeylerin değerini, ancak onları yitirdiğimizde anlarız.

Yukarıdaki parçada boş bırakılan yerlere aşağı- dakilerden hangisinde verilenler getirilmelidir?

A) "Bu benim olsaydı nasıl olurdu?" - "Bu bende olmasaydı nasıl olurdu?"

B) "Keşke buna sahip olsaydım." - "İyi ki buna sa­hibim."

C) "Bu hiç de bana göre değil." - 'Tam da ihtiyacım olan şey değil mi?"

D) "Bunu elde etmek için çok çalışmalıyım."- "Bunu kaybetmemek için çok çalışmalıyım."

E) "l\le kadar güzel bir şey!" - "l\le kadar güzel bir şey!"

11, Eleştiri yazısı, eleştirdiği eserden bağımsız olarak okunabiliyorsa hatta eleştirdiği eser unutulmuş olsa bile o eleştiri okunabiliyorsa okunduğu zaman okura bir edebiyat hazzı verebiliyorsa, evet, o zaman, bir yaratmadır.

Bu parçada ifade edilenler aşağıdaki sorulardan hangisine bir yanıt niteliğindedir?

A) Eleştiri yazıları, ele aldığı edebî eserden ayrı olarak okunabilir mi sizce?

B) Eleştiri yazılarının okuyucuyla daha çok buluşma­sı neye bağlı sizce?

C) Bir eleştiri yazısını edebî eserden ayıran nedir sizce?

D) Eleştirmen de yaratıcı bir yazar mıdır sizce?

E) Eleştiri yazıları hangi durumda bir edebiyat yara­tısı sayılabilir sizce?

10. Tiyatroya gitmek, oyun izlemek, o büyülü sanat or­tamında bulunmak insanlara pek çok şey kazandırır. Ama bir de oyunlann içinde yer almak, oyuncudan perdeciye tiyatro olayının ortaya çıkışında görev almak var ki bunun eğitim sürecindeki önemi inanıl­mayacak kadar büyüktür. Bir grup çalışmasında yer almanın ötesinde, özellikle oyunculuğun getirdiği "bir başkası olma" zorunluluğu insanın yaşama ba­kışını, öbür insanlarla kurduğu ilişkileri büyük oranda etkiler.

Bu parçada tiyatro hangi yönden ele alınmıştır?

A) Eğitime katkısı B) Seyirci

C) Oyuncu D) ZorluklarıE) Teknik unsurları

12. Yazı değil yazar odaklıdır popüler kültürümüz. "Filanca yazarı sevenler", "falanca yazarı tutanlar" olur. Bir yazarı sevince her şeyiyle alıp bağrına basmak ge­rekir adeta. Nasıl futbol takımının renklerini ve akse­suarlarını -şapkasını, anahtarlığını, atkısını, flaması­nı- otomatik olarak alıyorsan bu da onun gibi. Sev­meyince de toptan ve baştan karşı olunur gene. Bu fanatik edebiyat taraftarlığı yüzünden, gene tıpkı futbol takımı tutar gibi bölünebilir, üstünkörü genel­lemelerle konuşabiliriz edebiyatçılar hakkında.

Bu parçada eleştirilen durumu "futbol"la ilgili aşağıdaki yorumlardan hangisi açıklamaktadır?

A) Takımın adı önemli değil benim için oyunu önemli.

B) İyi oynasın kötü oynasın ben takımımım yanın­dayım.

C) Bu oyunu başka birtakım oynasaydı da mutlu olurdum.

D) Ben takımımı, başarılıysa desteklerim başarılı değilse asla bilet alıp maça gitmem.

E) Futbol takımı değil futbolcular benim asıl önem­sediğim.

Page 66: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

13 Sonra başka yaşlara, başka dönemlere "göç"ederiz. Hep özleriz orayı, o günlerimizden mutsuz anılar kalmış olsa dahi. Hangi devirlerden geçsek, hangi yaşlara erişsek yine de yaşar içimizde, biz onun izlerini taşırız. Ne kadar uzaklara gitsek büsbü­tün ayrılamayız ondan. Yaşlanırız, cümle hatıralar silinir ama çocukluğumuzu unutamayız.

Bu paragrafın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Çocukluğunuz nerede geçmişse oralısınızdır as­lında.

B) Gençlik, kopuşu da beraberinde getirir doğduğun yerden.

C) Çocukluğumuz yurdumuzdur.

D) İnsan yurduyla var olur.

E) Çocukluktan gençliğe geçiş ilk "göç"ümüzdür.

14. "Ben bir şiiri bir kerede yazarım, nadiren bir veya iki yerini değiştiririm. Yani herkesin kırıldığı "Pia" şiiri bir kerede yazılmıştır. "Üçüncü Şahsın Şiiri" bir kerede yazılmıştır. Bunların üzerinde hiç oynamadım. Şurasını şöyle yapayım, burasını böyle yapayım gi­bi hiçbir teşebbüsüm olmadı bunların üstünde. Ben şiirin bir "vergi" olduğuna inanırım." Attilâ İharı

Buna göre Attilâ İlhan aşağıdaki görüşlerden hangisine karşı çıkar?

A) Şiir, üzerinde çok fazla değişildik yapmaya uygun bir tür değildir.

B) Şiir, yaşanmışlıktan doğan bir duygu patlaması olarak ortaya çıkar.

C) Şiir, yapılan bir şey değildir, kendisi ortaya çıkar.

D) Şiir, masa başı çalışmasıyla yazılabilir ancak.

15. Osmanlı İstanbul'unda iki kıtanın tüp geçitle birbirine bağlanması fikrinin somut adımları, Sultan Abdülme- cit döneminde, 1860 yılında atılmıştır. Hazırlanan projeye göre, on altı ayak üzerinde duran yatay bir platform üstüne, içine tren girebilecek boyutta, çe­lik borulardan oluşan bir tünel planlanıyordu. Tünelin içinde yer alması planlanan üç araçtan biri çekici lokomotif, diğer ikisi de yolcu taşıma vagonu görevi görecekti. Sirkeci ile Üsküdar arasında yapılması tasarlanmıştı. Fransız mühendis S. Preault'un yaptığı proje Tünel-i Bahri adıyla arşivlerde yerini aldı, fakat ekonomik durum ve güvenlik kaygısı gibi sebepler­den dolayı hayata geçirilemedi.

Bu parçaya konulabilecek en uygun başlık aşağı- dakilerden hangisidir?

A) İstanbul'un İlk Tüp Geçit Projesi

B) Tüp Geçit Projeleri

C) İstanbul'da Ulaşım

D) İstanbul'da Tüp Geçit Neden Yok?

E) İstanbul'da Tüp Geçit Projeleri

16. Sanat eserleri belli bir çağın, başka bir deyişle, belli bir çevrenin, belli bir ekonomi ve toplum yapısının, kurumlar ve düşünceler düzeninin ürünüdür. İçeriğini ve biçimini bu çağın yaşantılarından, gereklerinden, olanaklarından alır. Bu çağın beğenileri, eğilimleri, inançları, düşleri, özlemleri, düşünceleri, sanat ese­rinin özünü ve biçimini etkiler, yöneltir. Sanatçı; za­manının insanını ve toplumunu yaşayış, duyuş ve düşünüş yönünden güzel bir biçim ve imgelerle canlandırır.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sanatçı kendinden bahsetse de aslında toplumu anlatıyordun

B) Edebiyat eserinin başarısı dönemini en iyi bi­çimde yansıtmasına bağlıdır.

C) Sanat eserleri dönemin zihniyetini yansıtır.

D) Edebiyat toplumsal değişimleri en iyi yansıtan sanat dalıdır.

E) Şiir, düşünceyle değil duyguyla yazılır. E) Sanatçı eserlerinde kendini anlatır.

Page 67: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

17. Bugüne kadar "Nasıl yazmalı?" sorusunu hakkıyla cevaplayan görmedim. Ama belki "Nasıl yazmama- lı?" sorusunu daha kolay cevaplayabiliyoruz. Bunun gibi, bir şiirin neden şiir olduğunu kolayca ifade edemeyiz;.......

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) ama bir şiirin neden şiir olmadığını söylemek hep daha kolay olmuştur.

B) çünkü şiir tanımlara sığmayacak kadar güçlü bir ırmaktır.

C) ama şiiri nasıl yazmamız gerektiğini kolayca ifade edebiliriz.

D) çünkü şiir insan ruhundaki durgunluktan değil çalkantıdan doğar.

E) fakat yine de o şiiri arar, bulur, tekrar tekrar okuruz.

19. (I) Mustafa Kemal Paşa'yı, Balkan Savaşı'ndan az önce Selanik'te görmüştüm, güzel adamdı. (II) Gü­neşli, güzel günleri andırıyordu. (III) Güzellikten de çok, duruşuyla, fiziğiyle görene bir şeyler anlatıyordu. (IV) Binbaşı olmalıydı o sıralar; paşaların, alay ku­mandanlarının arasında, yüz subayın arasında se­çiliyor, insan ilk bakışta onu görüyor, bir görünce de bir daha dönüp bakmak isteği duyuyordu. (V) Akılla, mantıkla açıklanamayacak durumlar vardır dünyada, insan bir umuda kapılır, sonra o umudun gün günden gerçekleşeceğine inanır, yüreğinde en küçük bir kuşkuya yer vermez olur, o kadar ki yemin et deseler yemin eder, sonunda da umutları gerçek­leşir, haklı çıkar. (VI) Yalnız ben değil, birçoklarımız, o türlü umutla izliyorduk Mustafa Kemal'in haberle­rini.

Yukarıdaki parça düşüncenin akışına göre ikiye ayrılmak istense ikinci paragraf kaç numaralı cümleden başlar?

A) II B) III C) IV D) V E) VI

18. Eskiden hikâye denirdi, sonra öykü denmeye başlan­dı; sonra yavaş yavaş öykünün içindeki hikâye kayboldu. Hikâye yalanla özdeşleştirilip dışlandı. Özellikle genç yazarlarda, dolayısıyla son yıllarda sıklıkla görülen bir "içini dökme hâli" öykü sayıldı. İçinden hikâyenin çıkarılmasıyla iskeletsiz bir yığına dönüşen metin çoğunlukla okunmaz bir biçime bü­ründü ve öykücülüğümüz geriledi. Çünkü metinden hikâyeyi çıkaran yazar onun yerine kendini koydu, koymak zorunda kaldı. Bu da yeni bir sorun yarattı.

Bu parçada esas olarak aşağıdakilerden hangisi eleştirilmektedir?

A) Öykülerin otobiyografik unsurlar taşıması.

B) Öyküden hikâyenin yani bir olayın çıkarılışı.

C) "Hikâye" yerine "öykü" sözcüğünün tercih edil­mesi.

D) Öykülerin rahatlıkla okunmayışı.

E) Öykücülüğümüzün genç yazarlar yüzünden geri­lemesi.

20. Karikatürde öğrendiğim bir şeyi şiire, şiirde öğrendi­ğim bir şeyi resme uygulamaya çalışırım. Mesela Çarşaf dergisinden Gırgır'a geldiğimde rahmetli Oğuz Aral beni bezdirmek ve belki de sınırlarımı görmemi sağlamak için esprimi beğendiğinde kibrit kutusu büyüklüğünde bir alana çiz getir, derdi. Çizer masasına bırakırdım. Şöyle bir bakar, "Bu olmuş ama bir de yukarıdan bakarak çiz." derdi. Sonra sağdan, sonra soldan, sonra aşağıdan... Defalarca çizdirirdi o kibrit kutusu kadar yere. 0 zamanlar du­rumu şahsileştirir, içimden kızardım Oğuz Aral'a, ama ne yapmaya çalıştığını yıllar yıllar sonra anla­dım. Karikatürde öğrendiğim bu pratiği şiire, öyküye, resme, yaptığım her işe hâlâ uygulamaya çalışıyo­rum.

Bu parçaya göre Oğuz Aral'ın genç çizerde geliş­tirmeye çalıştığı yön aşağıdakilerden hangisidir?

A) İtaat

B) Tematik çeşitlilik

C) Farklı sanat disiplinleriyle iç içelik

D) Anlatım zenginliği

E) Sabır

Page 68: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

T E S T 4

1. Fizik, Einstein'dan önce ve Einstein'dan sonra olmak üzere ikiye ayrılır. Bilinen tüm yasalar onunla beraber bir daha geri dönülmeyecek şekilde değişir. Büyük dâhi Einstein büyük kuramlarını oluşturmasa şu an­da ne cep telefonu ne otomatik kapılar ne uzay yol­culuğu ne de bilgisayarlar olurdu. Einstein ilk olarak 1905'te özel görelilik kuramını ortaya attı. Nevvton'un genel görelilik kuramı bundan sonra geçersizleşti. Ve daha 14 yaşındayken düşündüğü "Bir ışık ışınına binmiş olsaydım dünya bana nasıl görünürdü aca­ba?" diye kendi kendine sorduğu sorunun yanıtını da kendisiyle özdeşleşen E = mc2 formülüyle dün­yaya ilan etti. Einstein çağdaşları tarafından ilk za­manlar kuşkuyla karşılansa da her deney onun haklı­lığını ortaya koydu.

Bu parçada Einstein'le ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine değinilmemistir?

A) Kendisinden sonraki birçok yeniliğin hazırlayıcısı olduğuna

B) Zihnindeki sorulara yanıtlar aramaya çalıştığına

C) Bazı kuramları yıktığına

D) Kuramlarının çağdaşları tarafından güvenle ka- bullenildiğine

E) Fizik alanında büyük atılımlar gerçekleştirdiğine

2. Bir apartmanın yarı aydınlık penceresini görür gö­züm, akşamları eve dönerken. Bir yaşlı adam, köşe- ciğine çekilmiş, elinde bir kitap, durup dinlenmeden okumaktadır onu. Kimdir bu yaşlı adam, necidir, nasıl bir insandır? Hiçbir özelliğini bilmiyorum. Ama dünyada ancak birkaç yılı kalmasına karşın durup dinlenmeden okuyan bu yaşlıdaki okuma tutkusu nereden gelmektedir? Asıl merak ettiğim budur. Ya­zımda bu "merak"ı yenmeye çalışacağım.

Yukarıdaki parçada yazar, yazısının hangi öğesi üzerinde durmaktadır?

A) Dili B) Üslubu

3. Çok eski çağlarda insanlar, yontulmuş sivri uçlu taşları duvarlara çizmek için kullanıyorlardı. Mısırlılar ucu sivriltilmiş kamışları kalem, suyla karıştırılmış kurumu mürekkep yerine kullanarak yazdılar. Yunanlı­ların ucu sivriltilmiş olan bronzu ya da kemik parça­larını balmumuna batırarak yazdıkları biliniyor. MÖ 500 yıllarında ucu sivriltilmiş olan kuş tüyleri Avru­pa'da ve Ortadoğu'da kalem olarak kullanılmaya başlandı. Kuş tüyleri en yaygın olarak kullanılan ya­zı yazma aracı oldu. Uygarlık ilerledikçe yazı yazma aracı da gelişti ve tüy yerini kurşun, çelik, altın, dol­ma ve tükenmez kalemlere bıraktı.

Bu paragrafın konusu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yazı araçlarının tarih içerisindeki seyri.

B) Çeşitli uygarlıklarda yazının gelişimi.

C) Sözden yazıya geçişin nasıl olduğu.

D) Yazının insanlık tarihine etkisi.

E) Yazı araçlarının kullanışlılığı.

4. "Rüzgâr esiyordu." dememizin hiçbir anlamı yok yazarken. Rüzgârın estiğini hissettirmemiz gerekiyor. Bunun için önce kendimizin rüzgârın estiğini hisset­memiz gerekiyor. Hayal etmemiz gerekiyor. Rüzgâr estiğinde uçuşan bir tül perdeyi, kıpırdayan saçları... I\le kadar çok hayal edersek rüzgâr o kadar güzel esecektir sanki. Hatta okuyucuya serinlediğini bile hissettirebiliriz belki.

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Edebî eserlerde gerçeklik olaya, mekâna ve ki­şilere bağlı olarak yani kurmaca bir dünya içe­risinde anlatıldığında okura yansıtılabilir ancak.

B) Bir yazarın yargıları sıralaması hiçbir şey ifade etmez, önemli olan bu yargılarda anlatılanları yazarın duyması ve okura da duyurmasıdır.

C) Sanat eseri, bize dünya içinde yeni bir dünya sunarken okuru bir hayal dünyası içinde yaşat­mayı kendine gaye edinir.

D) Yazarın eserinde anlatmaya, hissettirmeye çalış­tıklarıyla okurun o eserden anladığı, o eserin okura hissettirdikleri farklı olabilir.

C) Konusu

E) Türü

D) Teması E) Bir yazıda anlatılanları okura yazarın hissettiği yoğunlukta aktarmak ancak ayrıntıları ustaca yakalamakla mümkün olur.

Page 69: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cüm­lesi olamaz?

A) İnsan türünün başlangıcından bugüne değin dünyamıza konuk olmuş insanların sayısı 90 milyar kadardır.

B) Her şiirde, romanda; yazanın da yazıldığı çevre­nin ve zamanın da eğilimlerini, nelere inandığını görebiliriz.

C) Kendilerini geçmişi incelemeye vermiş tarihçiler bile konularını seçişte, çalışma biçimlerinde ve öne sürdükleri düşüncelerde genel olarak çağları­nı yansıtırlar.

D) Bu tılsım, insanlık hâzinesine mal olacak bir gü­zellikle, zamana dayanacak bir sağlamlığı da yaratmaya başladığı zaman sanata dönüşür.

E) Deniz kıyısında ya da denize yakın yörelerde yaşayan insanlar, denizden uzak yörelerde yaşa­yan, deniz görmemiş insanlara hiç benzemezler.

7. Yazılarında kullandığı dil, o zamana kadar hiç duyul­mamış olan "kendi icadı" sözcükler, kısa bir süre sonra büyük tartışmalara yol açtı. Nurullah Ataç, kendisinin bir "dil ihtilalcisi" olduğunu belirtiyor ve başta Arapça ile Farsça olmak üzere Türkçeye gir­miş tüm yabancı kökenli kelimelere Türkçe karşılık bulmak gerektiğini söylüyordu. Bu tutumunu hiç ödün vermeden ve şiddetle sürdüren Ataç'ın yazıla­rındaki "öykünmek, doğa, birey, tanım, uzman, tüm­ce, gereksinim, sorun, sav, sınav, kuram, yapıt, öz­gün, bilinç, budun, betik, tilcik" gibi sözcükleri oku­yanlar, neye uğradıklarını şaşırdılar. Şaşkınlık bir süre sonra kızgınlığa döndü ve dönemin ünlü edebi­yatçılarından bazıları Ataç'ı uydurmacılıkla suçladılar.

Bu parçaya göre Nurullah Ataç'la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Dil anlayışının tepki çektiği

B) Düşüncelerinde ısrarcı olduğu

C) Yabancı sözcükleri Türkçe karşılıklarıyla kullan­mayı tercih ettiği

D) Mevcut sözcüklerle yetinmeyip sözcükler türet­tiği

E) Deneme türünün en önemli isimlerinden biri ol­duğu

6. Öyle şairler vardır ki büyülüdür şiirleri; öyle romancı­lar vardır ki kurgu şaheseridir kitapları. Okumaya başlar başlamaz hissedersiniz eserlerdeki yaratıcılığı, zekâyı, hüneri; yazı aracılığıyla kalbinize seslenir, içinizdeki nice sırları açığa çıkarır. Okur, etkilenir, hayran olursunuz belki. Ama şairin ya da romancının kendisini tanıyınca düş kırıklığına uğrayabilirsiniz. "O incelikler bu kaba insandan mı çıktı?" diye hayrete düştüğünüz olabilir. Çünkü.........

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) yazı ile yazan aynı şey değildir hiçbir zaman.

B) şair olmakla yazar olmak ayrı şeylerdir.

C) şiirlerine benzemelidirler şairler.

D) sevdiğimiz bir romanın yazarını da severiz.

8. Bir insan doğduğunda gözyaşları dökülür, sevinçten. Bir insan öldüğünde gözyaşları dökülür, üzüntüden. Yani hayat boyunca değişmeyen tek şey gözyaşları- dır ve yeryüzünde gözyaşlan sonsuzdur. Biri ağlama­ya başladığında, bir başka yerde de bir başkasının gözyaşları diner. Biri doğarken birinin de öldüğü gibi.

Bu parçaya konulabilecek en uygun başlık aşağı- dakilerden hangisidir?

A) Sevinç ve Gözyaşı

B) Doğum ve Ölüm

C) Gözyaşı

D) Sonsuzluk

E) yazar ve şairler genellikle kaba insanlardır. E) Sonsuzluk ve Gözyaşı

Page 70: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

9. Yalnızca bugünün düşünme biçimleri içinden yapı­lacak sorgulamalar, yaşadığımız zamanın gölgesi altında geçmişi ister istemez silikleştirip değersiz- leştirir. Ömer Seyfettin'in yazdığı Balkan öykülerin­deki hoyrat söylemin genç bir asker olarak yaşadığı yılların içinden çıkışını hem anlayıp hem eleştirmek gerekir; ama bu arada onun Selanik'te yayımlanan Genç Kalemler dergisinde yayımladığı, o gün bugün ününü ve tarihsel önemini korumuş "Yeni Lisan" yazısı, yeni bir edebiyatın doğuşunu haber veren en önemli çağrılardan biri olarak alınmalıdır. Bu ya­zının, dönemine göre oldukça ileri bir adım oluşu, Ömer Seyfettin'in yaratıcı zekâsını göstermesi ba­kımından da çarpıcıdır.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Ömer Seyfettin, Türk hikâyeciliğinin, kuşku yok ki, en dikkate değer isimlerinden biridir.

B) Yaşanmış bütün değişimleri ve onların sonunda ortaya çıkan olguları kendi koşulları içinde de­ğerlendirmeliyiz.

C) Ömer Seyfettin, hikayeci kimliği kadar Genç Kalemler dergisindeki dil yazılarıyla da anılmayı hak etmektedir.

D) Günlük yaşamın zorunluluklarıyla çevrelenmiş bir insanın değer yargılarını da günlük ihtiyaçları belirler.

E) Ömer Seyfettin'in hikâyelerinde belli başlı üç izlek vardır: çocukluk, Türk tarihi, Balkanlardaki Türkler.

10. (I) Kızarmış dondurmayı ilk duyduğumda, "Nasıl ya­ni, soğuk bir şey nasıl kızartılabilir ki?" diye düşün­müştüm. (II) Dondurmanın kızartılırken bir anda eri­mesi şaşırtıcıydı benim için. (III) İlk defa Meksika'da bir mahalle lokantasında denediğimde ne kadar bü­yüleyici olduğuna şaşırdım. (IV) Gerçekten de dışı çıtır çıtır kızarmış sıcacık bir top dondurmanın içinin soğuk ve gayet sert kalabilmesi mümkünmüş. (V) Kızarmış dondurma, aslen Meksika ve Asya'ya has bir tatlı. (VI) Normalden çok daha düşük bir sıcaklık­ta, çok iyi dondurulmuş bir top dondurmanın çiğ yumurta, kornfleks veya kurabiye parçacıklarıyla kaplanarak kızmış yağın içine atılmasıyla hazırlanıyor.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

11. Öykülerinde olağanüstü olaylar yoktur. Herhangi bir günlük olayı, hayatta olduğu gibi, ayrıntılara girme­den ilgi çekici bir canlılıkla, yergili, mizahlı bir anla­tımla ortaya koyar. Eserlerindeki kişiler, çevreler, meseleler hep bizimdir. Her gün karşımıza çıkan ki­şileri o, sevgiyle birkaç satır içinde canlandırıverir. Umutludur, iyimserdir. "Ben insanlara yaşamak için ümit ve neşe veren yazarlardan hoşlanırım." der.

Bu parçada sözü edilen öykücüyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deâinilmemistir?

A) İlginç konular seçtiğine

B) Dil ve üslubuna

C) Sıradan insanları anlattığına

D) Karakterleri canlı kılmayı başarabildiğine

E) İnsanlara yaşam sevgisi vermeyi hedeflediğine

12. I. Ve yine bilirim ki, ne denli önlem alsam umma­dığım bir şeyin başıma gelmesi olağan.

II. Yolculuğa çıkmadan önce, herkes gibi, ben de heyecanlanırım; özellikle bir ülkeye ilk kez gide­ceksem o ülkenin her şeyini merak ederim.

III. En çok da o ülkeye daha önce giden birini bul­maya çalışırım.

IV. Ama bilirim ki, ne denli sorsam, ne kadar öğren­sem, değişik ayrıntılarla yüz yüze geleceğim, kimsenin dikkat etmediği şeyleri keşfedeceğim.

V. Öğrenmek için kitaplara başvurur, atlaslara ba­karım.

VI. Neleri ünlü, kimleri yetiştirmiş, hangi ülkelere komşu, hangi iklim kuşağında?

Numaralandırılmış cümlelerle anlamlı bir parag­raf oluşturmak için sıralama nasıl yapılmalıdır?

A) V I . -V . - - I I . - I I I . - I V . - I .

B) II. - VI. - V. - III. - IV. - 1.

C) v. - ı ı ı . - I . - I I . - V I . - I V .

D) I I . - V. - III. - IV. - 1. - VI.

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI. E) V. - III. - IV. - 1. -V I . - II.

Page 71: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

13. James Cameron'ın Avatar filmi, uzak bir gezegendeki mavi tenli yerli bir halkın arasına sızmak ve onları doğal kaynaklarının çıkarılmasına ikna etmek üzere gönderilen engelli bir eski askerin hikâyesini anlatı­yor. Karmaşık bir biyolojik başkalaşım sonucu kahra­manın zihni kendi "avatarı"nın kontrolünü ele alıyor ve genç bir yerlinin vücudunda zuhur ediyor. Bu yerliler son derece ruhani ve doğayla uyum içinde yaşıyorlar. Tahmin edileceği gibi asker güzel bir yer­li prensesine aşık oluyor ve savaşta yerlilerin safına katılıyor, insan işgalcileri kovup gezegenlerini kurtar­maları için onlara yardım ediyor. Filmin sonunda kahraman ruhunu yaralı insan gövdesinden yerli "avatar"ına aktararak onlardan biri hâline geliyor.

Yukarıdaki paragrafta sözü edilen filmle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Düşseldir.

B) Didaktiktir.

C) Mizahidir.

D) Bilimseldir.

E) Realistttir.

15. Fethi Naci, ilgi alanım şiir olmasına rağmen, yazılarını zevkle okuduğum ustamdı. Ben şiir üzerine yazsam da ilkeler konusunda ondan çok şey öğrendim. İlke bir: Beğenmediğin bir eseri hatır için övmeyeceksin. İki: En yakın dostunun bile ürünü kötüyse bunu yazmaktan kaçınmayacaksın. Üç: Senin dünya gö­rüşün dışında da güzel eserler vardır, çekinmeden söyleyeceksin. Dört: Seninle aynı görüşte diye kötü ürünü kesinlikle övmeyeceksin, sanat dışı ise bunu çekinmeden ifade edeceksin.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi Fethi Naci'nin eleştiri anlayışıyla çelişir?

A) Yapıtlara ön yargılardan arınmış olarak bakma.

B) Olumsuz değerlendirmelerle insanları kırmamaya çalışma.

C) Yapıtların sanatsal değerini esas alma.

D) Kendi gibi düşünenlerin eksiklerini de açık yürek­lilikle ifade etme.

E) Doğru bildiğini söylemekten çekinmeme.

14. Sanatçı, duyarak, düşünerek, yorumlayarak, uğraşa­rak bir şeyi en güzel biçimine getirinceye kadar eserine çalışmalıdır. Her sanat dalında esinden yola çıkan sanatçı, eserin tamamlanışına kadar geçen sürede sayısız emeklerin katkısıyla eserini uzun bir zamanda yaratır. Bir halk şairinin sıkıştığı çıkmaz buradadır: Bulunduğu ortamda, kamuoyunun bekle­yişi karşısında, yalnız zihnindeki anılar toplamına dayanarak, saz eşliğinde, eserini sözlü olarak hemen sunacaktır.Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarı­lamaz?

A) Halk şairleri şiirlerini doğaçlama olarak söylemek zorundadır.

B) Sanatçı eserini yaratırken sadece ilhamla yetin­memelidir.

C) Bütün sanatçıları eserlerini ortaya koymaya iten bir "esin" vardır.

D) Sanatçı eserini ilk hâlinin saflığı ve güzelliğine hiç dokunmadan ortaya koymalıdır.

E) Halk şairleri eserlerini olgunlaştıracakları bir ça­lışma sürecinden yoksundurlar.

16. Kitap okumak yalnız kültürü zenginleştirmekle kal­maz, zekâyı geliştirir, muhakemeyi güçlendirir, dik­kati yoğunlaştırmayı öğretir. Dikkati dağınık öğrenci­lerin, belleği zayıf öğrencilerin kitap okumaları onların bu eksikliklerini düzeltir. Televizyon izlemek ise, gör­meye dayalıdır, anlamayı gerektirmez. Televizyon izleyen bakar, görür ve farkında olmadan "kabul eder". 0 nedenle de izleyeni etkiler, yönlendirir; ama düşündürmez. Televizyon, anlamayı ve düşün­meyi geliştirmez, sadece görsel algıyı geliştirir.

Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğru değildir?

A) Kitap okumanın işlevine değinilmiştir.

B) Kitap okumak ve televizyon izlemek karşılaştır­mıştır.

C) Belleği güçlendirmek için kitap okumak, görsel algıyı güçlendirmek için televizyon izlemek öğüt- lenmiştir.

D) Kitap okumak olumlanmış, televizyon izlemek olumsuzlanmıştır.

E) Televizyon izlemenin işlevine değinilmiştir.

Page 72: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

17. (I) Her dil, ilk belirtilerini, daha minik bir insan yavru­sunun ana kamından ana kucağına geçişi ile verme­ye başlar. (II) Açlığını, susuzluğunu ilk ihtiyaçlarını ve ağrıyan bir yerini önceleri yalnız ağlama dili ile belli eden çocuk, sonraları aile çevresinden duyduğu sözleri taklit yoluna yönelir. (III) Daha sonra da o sözlerin boş birer ses kalıbından ibaret olmadıklarını, her birinin birer anlamı bulunduğunu sezinleyerek bunları kavramaya çalışır. (IV) Çocuk, aile ve çevre şartları içinde yavaş yavaş serpilip boy attıkça bu­na paralel olarak kendi iç dünyasını ve fikir yapısını da geliştirmeye başlar. (V) İlk aylarda ağlamalar, el kol hareketleri, atılmalar ve taklit ile gerçekleştirilen anlaşma, daha sonra asıl ifadesini dilde bulur.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisin­den sonra düşüncenin akışına göre "İşte insanın iç ve dış dünyasındaki bu gelişmelerin başlıca anah­tarı dildir." cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

19. (I) Rubai, hem bir düşünce ve duyguyu ifadede hemaruz ve kafiye kullanımında "dört başı mamur" ol­mayı zorunlu kılar. (II) İçerik ve söyleyiş simetrisindeminyatürün inceliği de mimarinin sağlamlılığı da bulunmalıdır. (III) Yoksa, kusurlar çok sırıtır, pürüzler büyüyü bozar. (IV) Hayyam'la beraber anılan bir tür­dür rubai. (V) Denebilir ki hiçbir şiir türümüz, bu öl­çüde riskli, tehlikeli değildir. (VI) Rubaideki yoğunluk, şekil ve iç düzen, ahengin tutarlılığı ve akıcılığı mü­kemmel değilse bir tek mısra aksasa bile dört sü­tunundan biri çökmüş bir bina gibi çöker rubai.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarıldığında düşüncenin akışındaki bozukluk giderilmiş olur?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

18. Resimdeki bu yenileşmede fotoğrafın bulunması her hâlde enikonu rol oynamıştır. Çünkü fotoğraf resmin temsil ve benzetme işini, gittikçe artan bir başarıyla elinden alıyordu. Fotoğrafın icadından ön­ce resim sanatının, onu pek az anlayanlar için bile büyük bir değeri vardı. Bir yüzü, bir manzarayı tespit etmekle resim, insanların açık bir ruh ihtiyacını do­yuruyordu. Fotoğraf bu işi iyi kötü görmeye başlayın­ca, resim geniş bir kitle için gözden düştü ve ressa­mın yaptığı bir peyzajda, bir portrede benzetmeden,temsilden başka değerler aranmaya başlandı...........Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Fotoğraf ve resimde aradığını bulamayanlar, si­nemaya yöneldi.

B) Resim fotoğraftan uzaklaşırken mimariye, müzi­ğe yaklaştı.

C) Fotoğrafın, sinema ortaya çıkana dek süren al­tın yılları başladı.

D) Ressamlar deklanşöre basmayı fırçayı tuvale sürmeye tercih ettiler.

E) Portre ve manzara resmi yerini portre ve manzara fotoğrafçılığına bıraktı.

20. Başar Sabuncu'nun sahneye koyduğu "Şvayk Hit- ler'e Karşı" oyununda Şener Şen'in bir tutuklanma sahnesi var. Müthiş gergin bir sahne: Her taraf ka­ranlık ve tek bir spot Ersin Öktem ve Şener Şen'i aydınlatıyor... Oyunun en heyecanlı yeri... Birden karanlığın içinden tiyatroya her zaman kebap getiren kebapçının çırağı belirdi! Bir elinde kebap tepsisi bir elinde ayranlar! Bir de Şener Şen'e soruyor: "Işıklar kesildi galiba, buraya bırakayım mı abi?"

Yukarıdaki paragrafın çeşidi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Olay Paragrafı - Mizahi Paragraf

B) Tartışma Paragrafı - Açıklama Paragrafı

C) Olay Paragrafı - Düşsel Paragraf

D) Çözümleme Paragrafı - Mizahi Paragraf

E) Tartışma Paragrafı - Çözümleme Paragrafı

Page 73: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

T E S T 5

1. Bir sergide Picasso'nun resimlerine bakan bir kişi yanında ressamın olduğundan habersiz. "Bu resim­lerden hiçbir şey anlamıyorum." der. Bunun üzerine Picasso kendini tanıtmadan şöyle der: "Üzülmeyin; kuşların seslerinden de bir şey anlamıyoruz."

Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Sanat eserinde "anlam"ın konu edinildiği bir parçadır.

B) Sanat eserlerinde sadece anlam aramanın an­lamsızlığı vurgulanmaktadır.

C) Picasso'nun resimlerinde bir anlam aramanın nafileliği ortaya konulmuştur.

D) Söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı bir parça­dır.

E) Sanat eserlerinin her şeyden önce zevk verip vermemek bakımından yaklaşmak gerektiği me­sajı verilmektedir.

2. Türkçedeki bir edebiyat türü olarak "deneme" kelime­sini Nurullah Ataç'a borçluyuz. Ama "deneme"yi bulan ve denemeleriyle bugün kullandığımız türün temellerinden birini atansa yazmayı seçme öncesin­de önemli bir Fransız devlet adamı olan Montaigne' dir. Montaigne, "öznel" denemenin başlangıcını yapmıştır. Denemeleri, bir dostla sohbet tadındadır. İngiliz yazar ve siyasetçi Bacon'sa denemeye daha kalıplı bir hava getirmiştir. Onun denemeleri, her ne kadar dili sohbet havası taşıyorsa da kişisel konulara hiç değinmez. Oysa Montaigne, böbrek sancısından, kızlarından, eşinden, evinden, bağından bahçesinden söz eder denemelerinde. Ataç da genellikle Montaig- ne'in yolundan gider. O da kişiselleştirmekten kaçın­maz denemelerini.

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Nurullah Ataç ve Montaigne'in denemeleri kişi­selliği bakımından benzerlik taşır.

B) Montaigne'in de Bacon'ın da Denemeler'i soh­bet havasındadır.

C) Bacon'ın Denemelerinde kendi hayatından izler görülmez.

D) Nurullah Ataç'ın denemeleri eleştiri havasındadır.

E) Deneme türünün ilk örneklerini Montaigne ver­miştir.

3. Eskiden yazarlar "kalıcı" eserler yazmak abusunday­dılar. Umutları eserleriyle yarına kalmak, ölümlerin­den sonra da eserleri aracılığıyla anılmaktı. Günümü­zün yazarları, "çok satan" eserler yazıp çok ünlü ve zengin olmak arzusundalar. Çok satmanın da yolu, edebî olmaktan değil, kolayca anlaşılmaktan geçiyor. Hedef olarak seçilen okur d a .........

Bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi ge­tirilemez?

A) edebî eserlerin tadını almamış büyük çoğunluk.

B) edebiyatsever değil, ortaokul düzeyindeki gazete okuyucusu.

C) edebiyat okuru değil.

D) edebî bir eserle edebiyat dışı bir eseri ayıracak denli nitelikli bir okur.

E) edebî eserlerle tanışmamış bir kitle.

4. Yazı yazmak her zaman kolay olmuyor biliyor musun? Bazen canın çok sıkılabiliyor. Biri karşına geçip kendi parçan olarak gördüğün yazını acımasızca eleştirebiliyor. Üstelik bunu yaparken ne senin yazdı­ğına benzer bir üslup kullanıyor ne de seviye. Sadece olumsuz eleştiriler sıralıyor ve her kelimeden zevk alıyor. Esasında bu, bilerek kabullendiğin bir durum. Verdiğin eser ortada olduğu için herkes bir şeyler söyleyebiliyor; ama sadece olumsuz eleştiriler gel­mesi üzüyor.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?

A) Yazı yazma ortamının olmamasından

B) Okurların sağlıklı değerlendirme yapamamaların­dan

C) Eleştirilmekten

D) Olumlu eleştirilerin az olmasından

E) Yalnızca olumsuz eleştiriler almaktan

Page 74: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Orta oyuncusu Kel Haşan, bir oyunda tiradım geçiyor­muş: "Bir at olsa... Bir at olsa!" Seyircilerden biri bağırmış: "Eşek olsa olmaz mı?" Kel Haşan seyirciye dönmüş: "Niye olmasın, buyurun sahneye!"

Bu paragrafın çeşidi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tartışma paragrafı

B) Açıklama paragrafı

C) Mizahi paragraf

D) Çözümleme (tahlil) paragrafı

E) Düşsel (fantastik) paragraf

7. Eleştirmen öncelikle okurun dikkatini, ele aldığı eser üzerinde yoğunlaştırmalıdır. Eleştirmen geliştirdiği yöntemle, ele aldığı eseri çözümlemeli, değerlendir­meli ve söylediklerini kanıtlarıyla okuyucuya sunma­lıdır.

Bu parçaya göre eleştiri yapan bir eleştirmen için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Kendine has bir metodu vardır.

B) Okur için yazar.

C) Yüzeysellikten kaçınır.

D) Öznelliği ağır basar.

E) Tahliller yapar.

6. Ailemiz, içine doğduğumuz, o bizim ilk çevremiz. Bir ömür boyunca tesirini sürdürüyor üstümüzde. Sonra gelen ne varsa öğretim, meslek, yeni sosyal çevreler, arkadaşlıklar, ilişkiler bir çiçeğin tablasının üzerini örten kat kat yapraklara benziyor. Bir küçük rüzgâr bile estiğinde açılıp aralanıyorlar ve o "tabla" yüzünü gösteriyor her seferinde. Bu tabla, yaşamımı­zın arsası adeta; ne bina etsek onun üzerinde yük­seliyor. Hissettiğimiz, düşündüğümüz, yaptığımız, olduğumuz her şeyde mutlaka onun izlerine rastlanı­yor.

Bu paragrafın konusu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yaşamı zenginleştirme yolları

B) Ailenin insan yaşamına etkisi

C) İnsan yaşamının önemli dönemleri

8. Şiir yazabilmenin ilk koşulu iyiyi kötüden ayırabilme yeteneğini edinmektir. Yazdıklarına bakıp "Oldu." ya da "Olmadı." diyebilmek. Bu yetenek ise doğuş­tan gelmiyor, başarılı şiirleri okuyarak, inceleyerek ediniliyor. Bir iki şaire saplanıp kalarak da değil, de­ğişik dönemlerin değişik şairlerini inceleyip neyi, nasıl yaptıklarını anlamaya çalışarak, bayağı emek vererek ulaşılıyor bu öznel eleştiri gücüne. Yazar­ken yazdıklarını denetlemek, olup olmadığını gözle­mek, bitirip dinlendirdikten sonra yeniden ele alıp değerlendirmek, sözcüklerde, sözcükler arası ilişki­lerde, düşüncelerde, duygularda, iç dünyada ya da dış dünyada, davranışlarda, olaylarda, doğada, kısa­cası yaşamda şiiri görebilmek bu öznel eleştiri gücü­ne bağlıdır.

Bu parçaya göre şiir yazabilmenin en önemli ko­şulu nedir?

A) Birçok şairi derinlemesine incelemek

B) Yaşamdaki şiirin farkına varmak

C) Öznel eleştiri yapabilmek

D) İyi şiirlerin özelliklerini tespit etmekD) Geleceğimizi biçimlendiren unsurlar

E) İnsanın değiştiremeyeceği gerçekler E) Emek vermek

Page 75: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

9. İnsana özgü en güçlü duygulardan biri olarak aşk, başta şiir olmak üzere romandan öyküye, tiyatrodan sinemaya neredeyse bütün sanat dallarında en çok işlenen konudur kuşkusuz. Bazen büyük mutluluklar, bazen büyük acılar yaratır. Truva efsanesindeki gibi savaşların nedeni olabilen aşk, diğer yandan otoriter insanların şiddet ve acımasızlığını insancıllaştırabil- miştirde. Tıpkı şiir gibi, tanımlar ve sınırlar içine sığmadığı için, kısıtlamalara ve yasaklara karşı ne yaş ve statü ne de sınıfsal, dinsel, ırksal ayrım ta­nır. İngiliz Kralı VIII. Edward, aşkı için tacını tahtını terk etmiştir örneğin.

Yukarıdaki parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?

A) Aşkın mutluluktan çok üzüntü getirdiğine

B) Aşkın edebiyat ve sanat eserlerinde en çok iş­lenen konu olduğuna

C) Aşkın tanımının tam olarak yapılamayacağına

D) Aşkın sınır tanımazlığına

E) Aşkın insanın tutumunda değişiklikler yaratabildi- ğine

11. Gerçek yaşam bir polis romanına benziyor. Gerilim, cinayet, üçkâğıtçılık... Her şey var onda. Örseleniyor insan, hırpalanıyor kendisinin yazmadığı; ama her nasılsa kahramanlarından biri olduğu bu romanda. Bulunmak istemediği yerde durarak, sokakta görse belki yüzlerine bakmayacağı kimselerle muhatap olarak geriliyor. Vaktini öldürüyor istemediği işlerle uğraşarak. Hayatını devam ettirebilmek için yorucu bir oyun oynuyor. Oynuyor bu oyunu; çünkü başka seçeneği yok.Yukarıdaki parçada yaşamla ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisinden vakınılmamaktadır?

A) İnsanı istemediği işleri yapmaya zorlamasından

B) Görüşmek istenilmeyen insanlarla ilişki kurmak zorunda bırakmasından

C) İnsanı yıpratmasından

D) Onun çizdiği sınırlar içerisinde yaşam sürmek zorunda bırakmasından

E) İnsanı hem güldürüp hem ağlatmasından

10. (I) Akşam yemeğine misafirim olan arkadaşım, sof­raya özen göstermeme itiraz ediyor. Yorulacağımı düşündüğü için yapıyor bunu, biliyorum. (II) Halbuki o özeni göstermezsem daha çok yorulacağım ben.(III) Pratik olsun diye es geçilmiş ayrıntılar, eksiklikle­riyle, fazladan iş çıkmasına neden olurlar sonradan.(IV) Gelişigüzellik, itinasızlık insanın gözünü olduğu kadar gönlünü de yorar bir yandan da. (V) Bana gö­re pratik olmak, gerektiğinde farklı bir alternatifi, yeni bir planı, hemen düşünüp hızla devreye sokma yeteneğidir. (VI) Herhangi bir şeyi, kolay ve çabuk olacağı zannıyla, üstünkörü, eksiğine gediğine bak­madan, lazım gelen şartlara aldırmadan yapmak değildir.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

12. Kim ki çağdaşlarının takdirini kazanmayı, övgüsüne mazhar olmayı arzu eder, adımlarını onların adımla­rına uydurmalıdır; fakat bu şekilde asla büyük eserler meydana getirilemez. Her kim ki büyük işler başar­mayı arzu eder, gözlerini geleceğe çevirmelidir, ese­rini gelecek kuşaklar için hazırlamalıdır.

Bu paragrafın yazarı aşağıdaki görüşlerden han­gisini eleştirmez?

A) Büyük sanatçı, yaşadığı dönemde de büyük ilgi görebilen sanatçıdır.

B) Büyük eserler, yazıldığı dönemin beğenisiyle çatışır.

C) Çağının sanatçısı olmayan geleceğin de sanat­çısı olamaz.

D) Büyük eserler daha yayımlandığı haftada birkaç baskıya ulaşır.

E) Büyük sanatçının ayak seslerini önce çağının usta yazarları duyar.

Page 76: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

13. İnsan yazarken çoğu zaman kapılır gider yazının akışına. Dolayısıyla şu veya bu ayrıntıyı niye yerleş­tirdiğini bilmeden, bilmeyi istemeden, yüreğinin se­sini dinleyerek, hikâyenin kıvrımlarını ve sezgilerini takip ederek yazar. Sorsanız şu kitaptaki filanca ay­rıntıyı ne temsil ediyor, cevap veremez. Belki farkında bile değildir. Bir kitabı en iyi anlayacak olan onu hem severek, yüreğinde hissederek hem de eleştirel gözle, sükûnetle okuyan has edebiyat okurudur bence.

Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Ben yazarların kendi kitaplarını en iyi bilen, en iyi anlayan insanlar olduğunu sanmıyorum.

B) Kitaplar yazıldıktan ve yayımlandıktan sonra ar­tık yazarının değil, okurlarınındır.

C) Bir edebî eserin ortaya çıkması bir plan dâhilinde sürdüğü için tıpkı bir bina inşa etmeye benzer.

D) İyi bir edebiyat okuru olmak iyi bir eleştirmen olmayı da beraberinde getirir.

E) Bana göre kurgu bakımından kusurlu, başı sonu belli olmayan bir edebî metnin geleceğinden de bahsedilemez.

15. Sanatçının yaşadığı günlerde değil, gelecekte anla­şılacağı görüşü, sanatçının düşünceleriyle, duyarlı­ğıyla çağının ötesinde bir kişi olduğu inancından kaynaklanır. Saçma bir görüştür bu. Çünkü sanatçı, yapıtının nasıl olacağını bilmediği mutlu ya da mut­suz yarınlar için değil, içinde yaşadığı toplumun ve çağın (hatta günün) insanı için yaratır. Onun gelece­ğe kalmak istemi, ancak ve yalnızca, yapıtın içinde gizlidir. Öylesine gizlidir ki, kendisi bile bilmez yapıtı­nın hangi yönden, hangi yanıyla yarına kalacağını.

Bu paragrafın çeşidi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tartışma paragrafı

B) Açıklama paragrafı

C) Olay paragrafı

D) Çözümleme (tahlil) paragrafı

E) Betimleme paragrafı

14. (I) Dünyada her yüz kişiden ikisinin temizlik hastası olduğu açıklandı yakınlarda. (II) Araştırmayı yapan FinlandiyalI bilim adamları bu sayıyı nasıl saptamışlar tartışmaya açık, ama belli ki Türkiye'ye uğramamış­lar. (lll)Temizlik ürünlerinin en çok satıldığı ülkelerden biridir Türkiye. (IV) Bir zahmet gelseler görürler ki temizlik hastalığı hayli yaygın bir durum. (V) Her on kadından biri temizlik hastası bizde.

Bu parçada numaralandırılmış cümlelerden han­gisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

16. Charles Dickens, romanlarında ağırlıklı olarak sefalet içinde yaşayan ve var olmaya çalışan "çocukları" anlatmıştır. Çocuğu odak almasına karşın çocuk edebiyatı yapmamış, büyüklere çocukların dünyasını çizmiş, o dünyada ezilişlerini ve karşılaştıkları olum­suzlukları resmederek çeşitli mesajlar vermiştir. Taşrada yoksulluk çeken çocuğu Londra'nın sokakla­rına taşımış, şehrin kötülükleriyle de güzellikleriyle de tanıştırmış; ama her zaman taşra samimiyetini öne çıkarmış, övmüştür. Onun çocukları böylesine yoğun bir şekilde anlatması yoksulluk içinde geçen kendi çocukluğuna bağlanmıştır.

Bu parçadan Charles Dickens'ın romanlarıyla il­gili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?

A) Çocukların yaşadıklarını büyüklere anlatmıştır.

B) Romanları otobiyografik unsurlar taşımaktadır.

C) Taşranın saf ve temiz yönünü ululamıştır.

D) Şehri hem iyi hem de kötü yönleriyle anlatmıştır.

E) Çocukların dünyasını çocukça bir dille çocuklara anlatmıştır.

Page 77: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

17. Onun kitapları askerî birlikler gibidir, her biri kendi varlığını yaşatır. Şiirlerinin yapısı üstüne askerlerin kılık kıyafete gösterdiği özenin aynısını gösterir. Ki­taplarındaki kelimeler içinde ahengi bozan bir ta­ne bile göze çarpmaz. Çünkü Fazıl Hüsnü Dağlarca, tıpkı sabah içtimasında beş bin askerden sadece birinin iliklemediği düğmesini gördüğü gibi görür o kelimeyi.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Fazıl Hüsnü Dağlarca, asker kökenli diğer şairler­den imgeye verdiği önemle ayrılır.

B) Kitaplarla meslek grupları arasında bir bağ kur­mak hiç de yanlış olmaz.

C) Askerliğini yapmış bir şairin şiiriyle askere henüz gitmemiş bir şairin şiirleri farklıdır.

D) Fazıl Hüsnü Dağlarca, asker kökenli Türk şairleri içinde en özgün olanlardandır.

E) Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirlerinde ahenge ve akıcı­lığa önem veren titiz bir şairdir.

19. Görüştüğü kimselerin kafasında, düşünce ayrılığı, duygu çatışması, çekinme, kuşku gibi, bir sarsıntı ve tedirginlik uyandıracak davranışlardan titizlikle kaçınır; onun bütün kaygısı, kimseyi rahatsız etme­mek ve güç duruma sokmamaktır. Arkadaşlarına karşı çok dikkatlidir; utangaç denecek kadar iyi, soğuk denecek kadar nazik, gülünç denecek kadar yufka yüreklidir; bir kez konuştuğu bir kimseyi bile unutmaz; yersiz anıştırmalardan, sinirlendirici konu­lardan kaçınır, konuşması hiçbir zaman sıkıcı değil, pek seyrek olarak göz alıcıdır.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen kişinin bir özelliği değildir?

A) Başkalarını rahatsız etmemeye dikkat eden bi­ridir.

B) Kimseye tepeden bakan biri değildir.

C) Doğru bildiğini her ortamda ifade eden biridir.

D) Konuşması insanları bunaltmaz.

E) Nazik bir insandır.

18. (l)Kışın gelmesiyle birlikte erkenden kararan bir ha­vada ve sicim gibi yağan yağmurun altında yürürken Flamenko çalan bir gitarın sesini duydum ilk önce.(II) Sonra gitara şarkı söyleyen bir kızın sesi karıştı. Flamenko parçalardan beklenenin aksine bu şarkı İspanyolca değil Türkçeydi. (III) Parçayı dinlerken soğuktan ceplerime soktuğum ellerimin, farkında olmadan gitar çalıyormuşçasına hareket ettiğini müziğin sesini artık duyamaz olunca anladım. (IV) Hayatım boyunca iyi gitar çalmak istemiş; fakat bir çizginin ötesine geçememiştim. (V) Hepimizin haya­tında yok mudur bu, yapmak istediğimiz nice şeyi başlayıp bıraktığımız ya da bazılarını bir dönemeçte unuttuğumuz? (VI) Ve ara sıra aklımıza geldiklerinde derin bir iç geçirdiğimiz.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

20. Masa başında oturmuş, kitap okuyordu. Hayır hayır, okumuyor, sayfaları çeviriyordu sadece. Bir de gü­rültü çıkarıyordu ki parmaklan! Bazen kısa bir süre sessiz duruyor, sonra gene, bu kez daha bir sinirli, devam ediyordu. Bir şeyler arar gibi. Arasa bulabile­ceği; ama bulmak istemediği, boyuna arayıp durdu­ğu, burnunun ucunda, ama görmediği; görmek is­tese görebileceği, ama görmek istemediği bir şeyler arar gibi. Kulakları mutfaktaydı. Aralık kapıdan sızan seslerde. Seslerin kesilmesinde. Şırıl şırıl su altında yıkanan tabak, bardak ve kaşıkların şıngırtısını açık seçik işitiyordu. Ama ikide bir ona öyle geliyordu ki, sesler kesilecek, karısı çıkışacaktı birden.

Bu paragrafla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) İlahî bakış açısı kullanılmıştır.

B) Fikir paragrafı değildir.

C) Öyküleme paragrafıdır.

D) Tartışma paragrafıdır.

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.E) Betimleme paragrafı değildir.

Page 78: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

^ İ d İ 'İ İ 'J İ L —

1. A 1. C2. E 2. E3. B 3. B4. D 4. A5. A 5. B6. B 6. D7. B 7. C8. B 8. C9. B 9. B10. C 10. A11. B 11. B12. D 12. B13. A 13. B14. E 14. D15. B 15. A16. B 16. C17. A 17. D18. B 18. B19. B 19. E

l 20. B J l 2 0E J

1. D2. E3. C4. B5. C6. A7. A8. B9. B10. A11. E12. B13. C14. D15. A16. C17. A18. B19. D20. D

1. D2. C3. A4. B5. D6. A7. E8. E9. B10. D11. A12. B13. A14. D15. B16. C17. D18. B19. C20. A

1.2.3.4.5.6.7.8.9.10. B11. E12. B13. A14.15.16.17.18. C19. C20. D

Page 79: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST

1, Biz yazarlar okurlara anlayacakları bir biçimde ses­leniriz. Çeşitli hileler buluruz derdimizi anlatmak için. Bir şey söylerken başka bir şey demek iste­riz. En olmadık şeyin içinden çıkarız. Ne bileyim, limon şekerlerinin içine küçük maniler yazarız, şi­irleri kelime denen tuğlalarla dize dize öreriz. An­layacağınız derdimizi anlatırız usul usul. İnsanla­rın hem ağzı tatlansın hem beyni sulansın isteriz. Öğrenmek istersek iyiyle fenayı, seyreyleriz bir ke­nardan yalan dünyayı. Baktık olmuyor, karışmayız etliye sütlüye. Çekiliriz kabuğumuza, ketimize ba­karız.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Bitmemiş cümlelere yer verilmiştir.

B) Senli benli bir havası vardır.

C) Benzetmeye başvurulmuştur.

D) Sayıp dökmelerden yararlanılmıştır.

E) Deyimlerden yararlanılmıştır.

2 . Şehrin tüm sokaklarını yosun kokusu sarmıştı... Küçük liman, çepeçevre balıkçı lokantalarıyla sa­rılmıştı. Balıkçı tekneleri, kayıklar, gezi botları de­mir atmıştı limana. Her adımda bir karşıma çıkan garsonlar, kendi lokantalarında yemem için ısrar­cı olmuşlardı. Öğle oluncaya kadar hiçbirine yüz vermemiş, karnım acıkınca da limanın girişindeki bir lokantada karar kılmıştım.

Bu parçada ayrıntıların seçiminde aşağıdaki du­yuların hangilerinden yararlanılmıştır?

A) Görm e-işitm e

B) Koklama - dokunma

C) Tatm a-görm e

D) Koklama - görme

E) Dokunma - işitme

3 , Toprak yağmurla dosttur, sevgilidir. Toprak yağ­muru çağırır, yağmur toprağı... Birbirleriyle kavga­yı savaşı bilmezler. Evet bir yağmur gelmeli fırtı­nanın ardından, yıkamalı her şeyi baştan ayağa... Böceklerin, kuşların, kurbağaların çağrısı bu. “Yağ­mur yağmur!” diye sesleniyorlar. Her gece bir kur­bağa ağlıyor. “Kurbağa ağlar mı?” demeyin! Canlı olan her varlık ağlar. Bitkilerin de ağladıklarını gör­müştüm; meğer onu bilim, terleme olarak adlan- dırıyormuş. Ama bence hem terliyor, hem de ağlı­yorlar.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerin han­gisi söylenebilir?

A) Kimi cümlelerde anlamsal yönden ilgili sözler bir arada kullanılmıştır.

B) Anlatılanları kanıtlama yoluna gidilmiştir.

C) Örneklerden yararlanılmıştır.

D) İnsan dışındaki varlıklar insana özgü nitelikler­le anlatılmıştır.

E) Tartışmacı bir anlatım kullanılmıştır.

4. Afet İlgaz’ın romanı Ermiş’ten söz etmek istiyorum size biraz. İşte yaz günlerimi dolduran roman. Ara­yış kelimesinin bu romana da yaraştığını söylemeli­yim. Roman kahramanının kabuğunun çatlamasına kadar geçen süredeki fikir ve duyuş boyutunu bir o kadar da yaşanmışlıkla bezemiş Afet İlgaz. Evet arayış... Ege Bölgesi’nde bir köy... Yazlıkçılar. Bir kadın yazarın gün gün yaşadıkları, halk ve aydın kucaklaşması içinde o köyün hem günlük hem de rüyalı efsaneli tablosu... Hayır, romanı anlatmaya­cağım. Herkes bu yazar kadının, bir bakıma eşya­nın gerisinde ve ötesindekilere nasıl eriştiğini me­rak etmeli.

Bu parçanın anlatımda aşağıdakilerin hangisi­ne başvurulmuştur?

A) Tartışma B) Betimleme

C) Açıklama D) Öyküleme

E) Somutlama

Page 80: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5 . Geçen ay Avusturya’daydım. Avusturya’nın doğu ve batı uçları arasında, 1.400 km’lik bir seyahatim oldu. O 1.400 km’lik yol üzerinde nadasa bırakıl­mış bazı tarlalar dışında, iki karış bir toprak parçası göremedim. Her taraf yeşil, yeşil, yine yeşildi. Or­mansız bir tek Avusturya dağı yoktu. Bütün Avus­turya dağları, ormanları kendilerine baş tâcı yap­mışlardı. Peki ya Urfa dağları? Sadece Urfa dağları mı? Yurdumuzun ya diğer dağları? Urfa etrafında dumanlı dağlar yok. Çünkü Urfa dağları çırılçıplak. Bu çıplaklık, bir uçak penceresinden daha dehşet­li görünüyor.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerin han­gisi söylenemez?

A) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.

B) Karşıt durumlar ortaya konmuştur.

C) Betimleyici öğeler kullanılmıştır.

D) Kanıtlanabilir bilgilere yer verilmiştir.

E) Bir düşünce örneklerle açıklanmıştır.

6 . Öğrenmenin yaşı yoktur ancak eğitimin vardır, in­san yaşamı boyunca öğrenmeye devam edebilir. Ancak eğitim için bir yaş sınırlaması vardır. Sek­sen yaşındaki bir ihtiyarın orta dereceli bir okulda okuması gülünçtür. Okul sırasında oturan bir gen­ce kimsenin itirazı olamaz.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisine başvurulmuştur?

A) Tanık gösterme B) Betimleme

C) Tanımlama D) Öyküleme

E) Karşılaştırma

8 . Burası, deniz kıyısında ama yosun kokusundan uzak bir kent. Aslında tam deniz kıyısında da sa­yılmaz. Biraz içeride, tepelerin yamacına kurul­muş. İnişli çıkışlı sokaklarında, sıcakta asfaltı eri­yen caddelerinde, denizi çağrıştıran hiçbir işaretin bulunmadığı, bozkırda yalnız bir ağaç gibi kuru­yan, kurudukça içine kapanan, balkonlarının, bo­yalı panjurlarının, hatta serin sofalarının berisinde­ki dar odalara çekilen bir kent...

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi ağır basmaktadır?

A) Öyküleme B) Tartışma

C) Karşılaştırma D) Betimleme

E) Örneklendirme

9 . Cirit Oyunu’nda iki takım bulunur. Bu takımlar 70 ilâ 120 metre genişliğindeki bir alanda karşılıklı ola­rak alanın en gerisinde 6’şar veya 8’er kişi olarak dizilirler. Ciritçiler bölgesel giyimleriyle atlarına bi­ner. Sağ ellerine atacakları ilk ciriti, diğer ellerine de yedek ciritlerini alırlar. İki tarafın birinden bir at­lı öne fırlar, karşı dizinin önüne 30-40 metre kadar yaklaşır. Karşı tarafın oyuncularından birisinin adı­nı seslenerek meydana davet eder.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi ağır basmaktadır?

A) Açıklama B) Karşılaştırma

C) Tanık gösterme D) Öyküleme

E) Örneklendirme

7 . Nietzsche’nin şu sözünü çok severim: “ İçindeki kahramandan yüz çevirme!” Evet herkesin içinde bir kahraman yaşar değil mi? Süsler, püsler, giydi­rir kuşandırır onu. Onsuz olamayız; o olmasını iste­diğimiz kişidir. O bizim kanatlarımız, o bizim yaşa­ma gücümüzdür. Bütün bunalımlar, ters dönüşler, yuvarlanışlar onu kaybettiğimiz zaman başlar.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi­si ağır basmaktadır?

A) Açıklama B) Tartışma

C) Tanık gösterme D) Öyküleme

E) Karşılaştırma

Page 81: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST

1. Dün akşam genç bir şairin evinde toplandık. Mi­safirlerden biri kitaplıktan çekip çıkardığı bir kita­ba daldığı, bir başkası da limonata ve böreklerin verdiği hoşlukla gevşediği sırada ev sahibi, bana, taslak hâlindeki bir şiirini okuyarak şiir üzerinde­ki düşüncemi sordu. Ben, şiir bitmeden, bir şey söylememe olanağı olmadığını anlattım. O üstele­di ve taslak hâlindeki şiiri değil de içindeki fikirleri nasıl bulduğumu söylememi istedi. Ben, yeniden; önemli olanın, fikirler değil de şiir olabileceğini açık­ladım. Ama ev sahibi yine, bir önceki sözü üzerin­de inat edince ben de ona Mallarme’nin Degas’ya olan yanıtını tekrarladım: “Şiir, fikirlerle değil, keli­melerle yazılır.”

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi yanlıştır?

A) Tanık göstermeye başvurulmuştur.

B) Birinci kişili anlatımla yazılmıştır.

C) Gözlem gücünden yararlanılmıştır.

D) Kişisel değerlendirmeler yer almıştır.

E) Sayıp dökmeye yer verilmiştir.

2 . Vakit hayli ilerlemişti. Vadiden gelen suyun şırıltısı gecenin kendine özgü sessizliğini bozuyordu. Bal­kona kadar uzanan elma ağacının dalları bir sağa bir sola sallanıyor, olgunlaşan elmaların nefis ko­kusu etrafı sarıyordu. Bu sıcak yaz akşamında yaşlı adam kucağındaki sevimli kedisinin yumuşak tüy­lerini okşuyor, onun mırıltılarının kendisi için din­lendirici bir musiki olduğunu söylüyordu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdaki duyulardan hangisine başvurulmamıştır?

A) Görme B) İşitme C) Dokunma

D) Tatma E) Koklama

3 , Ağustos hiç böyle siyaha meyletmemişti. Yeşile meftundu, pembeye hayran, kırmızılarla haşır ne­şir... Düğünlere, toylara yaraşırdı; şölenlere, şenlik­lere... Giydiremedim yas elbisesini üstüne bir tür­lü. Ağustos’u kederin, yasın yanına koyamadım.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi­sine özellikle başvurulmuştur?

A) Kişileştirmeye B) Benzetmeye

C) Örneklendirmeye D) Soyutlamaya

E) Kanıtlamaya

4 , Akşam yaklaştığı için aşağıdan derenin uğultusu daha çok duyuluyordu. Kalkıp yürümeye başladık. Güneş, dağın arkasına yavaş yavaş gizleniyordu. Eteklerine kadar çam, orada denize kadar zeytin ormanlarıyla örtülü olan Kazdağı'nın bu yamacın­da saatlerce süren bir akşam başlamak üzereydi. Güneşin Marda Dağları’nın üstündeki bulutlara vu­rarak onları kızıllaştıran ve oradan tekrar denize ak­seden son ışıkları, başka başka yönlerde, kırışan sularda türlü renkler oluşturuyordu. Dağın etekle­rine sıralanan ve bazen hemen önümüze kadar yükselen tepeler, birbiri üstüne yığılmış karanlık bulut kümeleri gibi görünüyordu. Rüzgâr, çamla­rın dallarında uğulduyordu. Biz ise buğday tarla­sında dizlerimizi hafifçe kaldırarak ve başımızı ileri geri sallayarak adım atıyor, çimenlerin üstüne yalı­nayak basarken vücudumuzun ağırlığını hissetmi­yorduk.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Bir varlığa insana özgü bir nitelik aktarılmıştır.

B) Betimleyici öğelerden yararlanılmıştır.

C) Hâkim anlatıcının bakış açısıyla biçimlendiril­miştir.

D) ikilemelere yer verilmiştir.

E) Doğa devinim içinde verilmiştir.

5 , İyi yazıda cümleler matematiksel bir disiplin al­tındadır. O kadar yerli yerindedir ki hiçbir cümleyi kaldıramaz, önce ya da sonraya alamazsınız. Kötü yazıda ise cümleler bu düzenden yoksundur. Ko­nu daima dağılır, düzen, yerini düzensizliğe bıra­kır. İyi yazı, okuyanı kağıttan uzaklaştırarak anlam derinliğine uçurur. Kötü yazı ise kelime ve cüm­le düzensizlikleri ve ifade yetersizlikleri ile sizi ka­ğıda bağlar.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi ağır basmaktadır?

A) Açıklama B) Tanımlama

E) Örneklendirme

C) Tartışma D) Karşılaştırma

Page 82: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6 . Aylar akıp gidiyor. Ekim, kasım, aralık, ocak... Yağ­mur, kar, güneş her şey bir sisteme göre hareket ediyor. Peki, biz öyle miyiz? Evet, yaşımız ilerliyor, duygularımız bir değişim ve dönüşüm hâlinde. Pen­cereden ağır ağır düşen kar tanelerini izliyorum. Her yıl biraz daha hafiflediğimi hissediyorum. Şai­rinin dediği gibi, doğadaki her şey insanoğluna bir şeyler düşündürüyor. Derin derin nefes alıyorum. Çocukken ne de az kaygılarımız vardı. Bir de şim­di yaş ilerleyince... Yaşadıklarımdan öğrendiğim çok şey var? Ne mi? Var oluşa ve sonsuzluğa dair her şey... Durup durup kalemi elime alıyorum. Bir yazar için emeklilik olmaz. Bedenim yıllar geçtik­çe ağırlaşsa da içimdeki coşku hep gençliğimde­ki gibi. Yazmamak elindeyse yazma. Bu coşkuya durak yok. Yine seviyorum, yine barışı ve kardeş­liği kaleme alıyorum.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Senli benli bir havası vardır.

B) Eksiltili cümle kullanılmıştır.

C) Sayıp dökmelerden yararlanılmıştır.

D) Kişileştirme vardır.

E) Öznellik söz konusudur.

7 . Yol, durgun sulardan fışkırmış pirinç başaklarının az uzağından geçiyordu. Yol kenarında dallarını yere doğru salıvermiş söğüt ağaçları vardı. Kilometre­lerce hiçbir köye uğramayan bu yol, dik kayalı bir boğazdan geçiyordu. Bu korkunç boğazı geçip te­peye yaklaşınca serin bir rüzgârla beraber, latif bir manzara başlıyordu. Bir kılıç sırtı gibi parlayan in­ce dere ayvalıklar, elmalıklar arasından geçiyordu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdaki verilenlerin hangisinden yararlanılmıştır?

A) Tartışma - öyküleme

B) Açıklama - karşılaştırma

C) Betimleme - örneklendirme

D) Öyküleme - tanık gösterme

8. Müzik, sanatın diğer dallarına göre biraz daha so­yut. Bir resim de göreceli olabilir ama birkaç de­nemede istenen renk tonunu tutturabilirsiniz. Ama müzikte sadece "ses” vardır. Resimde yirmi defa çalışmada elde edebileceğiniz başarıyı, müzikte belki iki yüz defa, iki bin defa çalışmayla yakala­ma şansına sahipsiniz.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi­si ağır basmaktadır?

A) Açıklama B) Karşılaştırma

C) Öyküleme D) Betimleme

E) Tanımlama

9 . Aşağıdaki cümlelerin hangisinde betimleme ya­pılmamıştır?

A) Etrafındakilerce çok sevilen, alçakgönüllü, iyi niyetli biriydi.

B) Gözlerinde, kendine yapılan kötülüklerin inti­kamını almaya niyetli birine özgü bir gerginlik seziliyordu.

C) Zeminden iki basamak yükseğe yapılmış bu evin hiçbir odası güneş almıyordu.

D) Ayrılalı yirmi yıldan fazla olan doğduğu kasa­baya gitmenin heyecanını taşıyordu.

E) Ağaçların kale duvarı gibi çevrelediği yol gittik­çe daralıyordu.

E) Öyküleme - betimleme

Page 83: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Kimi insan, para pul budalası olur; kimisi, keşif ve icat meraklısı, bazısı da musiki aşığı... Davut ise adalara âdeta karasevdalıydı. Denizin bu diva­nesinin gözünde hep adalar tüter, adalar titrerdi. Tan yeri ağarırken adalarla beraber uyanacağım diye çoğu gece gözlerini hiç kırpmazdı. Gecenin karanlığı üzerine çökmüş olan deniz, rüyaya dal­mış, derin derin uyurdu. Tan ışığını kucaklayan ve Arşıpel’in o kopkoyu çelik mavisinde sanki şafak parçalan gibi parlayan adalar, Davut’a ta uzaklar­dan göz kırpar ve bir yeni gün daha yaşayacağını gün doğmadan ona müjdelerdi. Bunu gören Da­vut, dünyaya yeni gelmiş gibi olurdu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi voktur?

A) Duyguları yansıtma

B) Deyimlere yer verme

C) Kişileştirmeye başvurma

D) Gözlem gücünden yararlanma

E) Örneklerden hareketle asıl düşünceye varma

Vapur, üçüncü mevkide yolculuk eden aç, donmuş, paltosuz ama yumuşak görünüşlü, ceketlerinin ya­kaları yukarı kalkık, elleri pantolonlarının ceplerin­de ufak tefek görünüşlü SicilyalIlarla doluydu. Üst güvertede her şey ıslaktı, rüzgâr ıslak esiyordu, ge­milerin düdükleri ıslak ötüyordu, kıyıdaki trenlerin lokomotiflerinden ıslak bir ses yükseliyordu; ama havada yağmur yoktu. Beyaz martılar vapurun üs­tünde uçarak sanki bize eşlik ediyordu. Deniz ma­vi, gök maviydi...

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi ağır basmaktadır?

A) Betimleme B) Karşılaştırma

C) Tanımlama D) Örneklendirme

E) Tartışma

3 . Deneme yazarının ufuk açıcı ve okuru zihnen ço­ğaltıcı olabilmesi için engin bir kültüre ve yaratıcı­lığa sahip olması gerekir. Denemede yorumlar öz­neldir, ileri sürülen düşüncelerin birtakım kanıtlarla ispatlanması gerekmeyebilir. Bu durum, zaten de­neme türünün doğasında vardır. Denemede asıl önemli olan, düşünce akışında içtenlik, düşüncele­rin dile getirilmesinde ustalık ve yaratıcılıktır. Dene­mede “düzenli bir gelişigüzellik” olması önemlidir. Düşünce akışı ve örgüsü okurun ilgisini çekecek biçimde düzenlenmelidir. Öyle ki düşünsel dağı­nıklığa ve zihin karışıklığına yol açmadan gerçek- leşmelidir bu gelişigüzellik.

Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden han­gisi söylenemez?

A) Öneri nitelikli cümleler kullanılmıştır.

B) Değişik cümle türleri kullanılmıştır.

C) Açıklayıcı anlatım biçimiyle yazılmıştır.

D) Öznellik ağır basmaktadır.

E) Niteleyici sözcüklere yer verilmiştir.

4 . Nasrettin Hoca, bir gün eline bir saz almış ve tın­gırdatıp duruyormuş. Hanımı sormuş:

- Ne yapıyorsun hoca?

- Saz çalıyorum ya!

- Ama onlar saz çalarken ellerini aşağı yukarı götü­rüp getiriyor. Sen tuttuğun yeri hiç bırakmıyorsun!

- Onlar benim tuttuğum yeri arıyorlar.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Karşılıklı konuşmalardan yararlanılmıştır.

B) Şakalı ve nükteli bir söyleyiş söz konusudur.

C) Mizahi anlatıma özgü nitelikler ağır basmakta­dır.

D) Olağanüstü olay ve kişilere yer verilmiştir.

E) Yalın bir dil kullanılmıştır.

Page 84: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Kimi eleştirmenler, roman yazmanın öykü yazmak­tan daha zor olduğunu dillendirip duruyor. Gerçek­ten bu düşünce doğru olabilir mi? Buna katılmak mümkün değil. Roman yazarının yazmak için çok geniş bir alanı var. Bu alanda olayları kişileri bütün ayrıntılarıyla rahat rahat anlatabilir. Öykü yazarı ne yazık ki onun kadar şanslı değil. O, bir birkaç say­fa ile sınırlı bir alanda öyküsünü serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak yerleştirecek ve bütün bunları da okurun ilgisini çekecek şekilde yapacak. Bu nedenle öykünün romandan daha kolay yazıldığı doğru değil. Eşyanın küçüklüğüne bağlı olarak sanatın inceldiğini göz önüne alırsak öykü yazmanın da en az roman yazmak kadar zor olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekir.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenebilir?

A) Ruhsal çözümlemelere yer verilmiştir.

B) Bir olay anlatılmıştır.

C) Tartışmacı anlatıma özgü nitelikler ağır bas­maktadır.

D) Dil, göndergesel işlevde kullanılmıştır.

E) Terimlerle yüklü, süslü bir dil kullanılmıştır.

Kadınlarımızı ekonomik bağımsızlıklarına kavuş­muş, eğitimlerini tamamlamış görmek öteden be­ri içimde taşıdığım bir dilek... Toplumumuzda sa­dece ev işleriyle uğraşarak körelen kim bilir kaç kadınımız var? Yeteneği, isteği olduğu hâlde şart­lar iteleyivermiş bu tür bir yaşama biçimine onla­rı... Kaplumbağa sırtı gibi taşıdıkları kabuk giderek sertleşir, kıramazlar onu. içinde gittikçe eridikleri bu kabuk onları yaşamanın tadından, güzelliğin­den mahrum eder. Artık onlar kendisi eriyip de et­rafını aydınlatan mum gibi sönmeye mahkumdur.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi­si ağır basmaktadır?

A) Tartışma B) Açıklama

C) Betimleme D) Öyküleme

7 . Satranç oyununda “Şah” koruma altındadır. O san­ki bir köşede, kendini koruyanlara bakan, titrek adımlarla birer birer ilerleyen bir insan görüntüsü verir. Halbuki “Vezir” başkadır. Satranç tahtasını oradan oraya dolaşarak rakibini yıpratır. Son de­rece etkin ve özgür bir şekilde hareket eder. Ancak “Şah” ın böyle bir serbestliği yoktur. O, “Vezir” inin, düşmanlarına öldürücü darbeyi indirmesini bir ke­narda sessizce bekler. Satrançta “Şah”ı şah yapan “Vezir”dir.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisine başvurulmuştur?

A) Örneklendirme B) Karşılaştırma

C) Öyküleme D) Betimleme

E) Tartışma

8 . Denemelerin konusu bütün hayattır, hayat tecrü­beleridir. Bu tecrübeler, insan ruhu üzerine eğilen, gördüğünü, gördüğü acı da olsa, tatlı bir dille, so­yut sözlere düşmeden, delilsiz anlatan görgülü bir adamın hayatından derlenmiştir. Montaigne, kitabı­nın başında: “Ey okuyucu! Kitabımın, konusu be­nim.” demiyor mu? Ama aldanmayalım, o istediği kadar kendisini anlatsın, kitabının konusu sadece insandır.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine başvu­rulmuştur?

A) Tanık göstermeye B) Örneklendirmeye

C) Karşılaştırmaya D) Tanımlamaya

E) Benzetmeye

E) Soyutlama

Page 85: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST

Anadolu köylerine yabani güller, kıvrıla kıvrıla akan ve sularında keklikler yıkanan derelerden ulaşılır. Bu köylerde, ağaçlarla gömülü ıssız değirmenlerin başında sazlı arklardan toplanarak gelen renksiz sular birdenbire, sabun köpüğü gibi oluğa çarpar, çalkalanır, taşar; damın üzerine çevresi sudan, taş­ları köpükten işlenmiş, her zaman değişen bir taç koyar. Değirmenlerde buğday çuvalları üzerinde kuytu ve karaltı içinde yaşmaklı ve semiz güven- cinler tembel tembel dolaşırken kapı önünde mavi gökten birdenbire dolan gözleri ve grup eden ay­dan bir kızıl renk almış tenleriyle küçük kızlar bek­leşir. Anadolu’nun bu sulak dere içleri her zaman mine işlemeli bir altın tepsi gibi görünür.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Betimleme paragrafına özgü nitelikler ağır bas­maktadır.

B) Bazı varlıklara insana özgü nitelikler verilmiştir.

C) Benzetmeye başvurulmuştur.

D) Mizahi öğelere yer verilmiştir.

E) Yinelemelerden yararlanılmıştır.

Bir İstanbullu dostum romanımla ilgili şöyle demiş­ti: “Romanınızdaki aile Kıbrıs’a değil de Ankara’ya gitse aynı sorunları yine yaşar.” İstanbullu dos­tum gibi düşünenlere de birkaç söz edeyim: An­kara veya büyük şehir sorunlarıyla Kıbrıs’ın sorun­ları siyahla beyaz denli karşıttır. Mutlak çözümden önce mutlak nedenler aranır. Ben sanatçıyım, çö­zümler öneremem bu toplumsal yaraya. Ama bu yaranın nedenlerine baktığımda İstanbullu dostu­mun yanıldığını söyleyebilirim.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi­si ağır basmaktadır?

A) Açıklama B) Tartışma

C) Betimleme D) Öyküleme

E) Örneklendirme

3 . Kasabanın iç mahalleleri şenlik günlerine mahsus bir boşlukla sessiz, durgundu. Çeşmelerden su taşıyan tek tük adamlarla birkaç ihtiyar nineden başka kimseye rastgelmemişti. Onlar da kendisi­ne acayip bir gözle bu saatte, herkes bahçelerde iken neden kızgın, dumanlı bir gurup oldu; ezan sesleri arasında buralarda dolaştığına şaşar gibi bakmışlardı. Sonra kısık, uyuşuk lambalar birer bi­rer yanıp kasabayı kasvetli bir gece sardı. Erken­den yatmıştı... Fakat aradan birkaç saat geçmiş­ti ki uykusundan şen seslerle uyandı, pencereye koştu. Dar sokakları kızıl alevli meşaleler aydınla­tıyor, gündüz hükümet avlusunda gördüğü kadi­fe palanlı merkeplerde memurlar, şakalaşa gülü­şe geçiyordu. Geç kalanların uzaklardan gürültüsü duyuluyordu.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Cansız bir varlığa insan özelliği verilmiştir.

B) Anlatım üçüncü kişinin ağzından yapılmıştır.

C) Farklı duyularla ilgili ayrıntılara yer verilmiştir.

D) Örneklendirmeye başvurulmuştur.

E) Gözlemlerden yararlanılmıştır.

4 . Radyo dinliyorum. Radyo deyip geçmeyin, öyle ka­liteli, öyle bulunmaz dinletilere rastlıyorum kİ bunla­rı banda almadığıma hayıflanıyorum. Televizyonlar günlerin, anların peşinde; mesela bir Münir Nured- din Selçuk’un sesini bulamazsınız televizyonda. Kırk yılın başı bir anma programında o sese rast­larsanız ne alâ... Ama radyo öyle değil. Daha dün Münir Nureddin’in şaheserlerini kendi sesinden art arda sundular: “Kalamış” , “Aheste Çek Kürekleri Mehtab Uyanmasın.”

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi­si ağır basmaktadır?

A) Tartışma B) Karşılaştırma

C) Tanık gösterme D) Tanımlama

E) Açıklama

Page 86: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5 . (I) Ulubat gölündeki sis yavaş yavaş dağılıyor.(II) Sisin dağılmasının ardından balıkçılar ve ör­dekler rızıklarını aramak için göle akın ediyor.(III) Sıcaklık artıkça göldeki kurbağaların vırakla- maları da çoğalıyor. (IV) Durumdan haberdar olan yılanlar da sazlıkların arasındaki kurbağaları yaka­lamak için suda ilerliyor. (V) Öğleye doğru sandal­ları balıkla dolan balıkçılar ise birer ikişer iskelenin yolunu tutuyor.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi­sinde birden fazla duyu ile ilgili ayrıntılara yer verilmiştir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

6 . (I) Serin bir rüzgâr yağmurun fısıltısını çoğaltarakesiyor, üstümüzdeki siyah bir çadır gibi açılan çam dallarını titretiyordu. (II) Anadolu’nun bu yalçın ufuk­lu, bu boş, bu kayalık, bu korkunç tarafı... (III) Boz- dağı’na giden bu ıssız yol eskiden beri eşkıya uğra­ğı idi; bunu bilmiyordum. (IV) Ben, tenha bir geçidin gizli bir köşesinde uyuyan küçük bir köyde doğ­dum, Ger Ali’nin, Köroğlu’nun, Develi’nin, Cellav'ın menkıbeleri içinde büyüdüm. (V) Bilmem onun için mi eşkıya hikâyelerini dinlemeyi pek severim.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi­sinde benzetmeye başvurulmuştur?

A) i. B) II. C) III. D) IV. E) V.

8 . “ insanın anayurdu, çocukluğudur.” der Jorge Ama- do... Boşuna değildir bu söz, öyle olmasa durma­dan çocukluğunu hatırlayıp içlenmez insan. Çocuk­ken bambaşka bir dünyanın içinde olduğumuzu ancak büyüyünce anlar, kapıları çoktan kapanmış o büyülü ülkeye dönmek için neler feda edebile­ceğimizi düşünürüz bazen.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisine başvurulmuştur?

A) Örneklendirmeye

B) Tanık göstermeye

C) Karşılaştırmaya

D) Açıklamaya

E) Betimlemeye

9 . Tarih, bir bilim olduğundan olayları insanlardan so­yutlayarak anlatır. Bununla birlikte tarih karşısında tarihçinin sorumluluğu büyüktür. Oysa roman, bir edebiyat türüdür; tarihi tarihsel olaylar olarak de­ğil, olayları insanların üzerindeki etkileriyle anlatır. Olaylarla birlikte insanları da ele alır.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi ağır basmaktadır?

A) Örneklendirme B) Benzetme

C) Tanık gösterme D) Açıklama

E) Karşılaştırma

7 . Mizah kavramıyla ilgili çok farklı görüşler ortaya atılmış. Bana göre bunlardan en ilginci Freud’a ait. Platon, mizah duygusunu, üstünlük duygu­suyla ve başkalarının başına gelen talihsizlikler­den alınan gizli hazla bağdaştırmış. Kant “Mizahi anlatımın püf noktası, vurucu cümlenin gülünçlü­ğüyle boşaltılan gerilimdedir.” diyor. Freud ise mi­zahı, bizim açık şekilde istemsiz olarak ortaya çı­kardığımız bir şey olarak nitelendiriyor.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi yoktur?

A) Doğrudan anlatım B) Tanık gösterme

C) Betimleme D) Karşılaştırma

E) Öznellik

Page 87: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST

1. — Bu konudaki teorilerden birine göre, VanGogh’un bolca içtiği absintte bulunan tüyon adlı madde, zaman içinde Van Gogh’un görüşünü bo­zarak nesneleri sarımtırak renkte görmesine neden olmuş, bu da ressamın eserlerine yansımıştır. Bir başka teoriye göre, Van Gogh’a hastalığının teda­visi için yüksek dozlarda yüksük otu verilmiştir ve yüksük otunun sarımtırak görüşe veya sarı lekeler görmeye sebep olduğu bilinmektedir.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uy­gundur?

A) Van Gogh, özellikle hayatının son iki yılında ol­dukça karamsardır

B) Kötü beslenme, aşırı çalışma ve uykusuzluk Van Gogh’un çalışmalarını olumsuz yönde et­kilemiştir

C) Van Gogh’un sanatındaki kimi öğeler özellikle sosyal yaşantısıyla ilgili ipuçları vermektedir

D) Van Gogh’un eserlerinde açıkça görülen sarı renk düşkünlüğünün tıbbi bir bozukluktan kay­naklandığını ileri sürenler olmuştur

E) 19. yüzyılın, yazgısı en trajik sanatçılarından bi­ri olan Van Gogh, resimle kendini teselli etme­ye çalışmıştır

2 . Dergilerin yok olacağı kehanetinde bulunanlar, ne­dense dergi okurları arasından çıkmıyor. (I) Hariç­ten geliyor bu tür kehanetler. (II) Edebiyat okurları arasında “dergi okuru” diye adlandırdığımız ger­çekten özel bir kitle var. (III) Sayıları çok fazla art­mıyor ama daima varlar. (IV) Gösterişe, göz boya­maya, şişirme şöhretlere, çok satanlar listesine, satış rakamlarına gözü toktur dergi okurunun. (V) Çoğu dergi okuru, aynı zamanda şurada burada yazıyordur.

Bu parçadan numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarılırsa parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

3 , Kütüphane, insanı her gün biraz daha yoran bu yaşamdan kaçıp sığındığım bir limandır âdeta. Bil­ge bir sessizliğin güven duyduğum kalabalığı için­deyim orada, insanın tarihi, insan belleğinin yazı­ya geçiriliş tarihiyle başlamıştır. Kütüphane insan belleğini ölümsüz kılan, çeşitli kültürleri birbirine aktararak çoğaltan bir bilgi kalıtıdır. Şimdilerdey­se İnternet revaçta.— . Ama kütüphanenin o büyü­lü havasını, yıllanmış kitapların kokusunu İnternet ortamında duymanın hiç mi hiç imkânı yoktur.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Evlere kadar girdi İnternet, üstelik hemen her sokakta İnternet kafeler açıldı

B) İnternetin yararının olduğu gibi zararı da vardır

C) İnternetle kütüphaneyi karşılaştırmak doğru de­ğildir

D) Bir teknoloji ürünü olan İnternet, insanları ki­taptan uzaklaştırıyor

E) Kitapları internet ortamında okumanın imkânı yoktur

4 , Onun öykülerinin şiire özgü renkler taşıdığını gö­rüyoruz hep. Yalın birTürkçeyle örülen, dilsel tadı yerli yerinde, hemen duygu ortaklığı kurulabilen, insanı sarıp sarmalayan öyküler bunlar. Okurken, derinlerde, sessizce ilerleyen bir şiir tadı duyum­satıyor okura. Ama bu, onun şiirli öykü yazdığı ya da öyküyü şiir biçiminde yazdığı anlamına gelmi­yor kesinlikle. Onun yaptığına — .

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) öykü içinde sık sık şiir kullanma denebilir.

B) olsa olsa şiir kalıplarıyla bir olay anlatımı dene­bilir

C) şiir harcıyla karılmış öyküler yazma denebilir en fazla

D) şiirle anlatamadığı duyguları öyküyle anlatmak denebilir

E) dense dense, öykü yazmada gösterdiği başa­rıyı şiire taşıma denir

Page 88: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

(I) Necatigil’in sevgi temasını ele alış biçimi çok il­ginçtir. (II) Onun şiirlerinde sevgi, hep güç ulaşı­landır. (III) Çoğu kez korunamayan, elden gittikten sonra değeri anlaşılan, pişmanlıklarla anılan, ara­nan bir duygudur bu. (IV) Şairin “Sevgilerde” adlı şiiri, bu duyguyu anlatan güzel bir şiiridir. (V) Şiir­de en çok ele alınan temaların başında sevgi gelir. (VI) Denebilir ki şiir ortaya çıktığı günden bu yana şairler, hep sevgiye yönelmiştir. (VII) Her şair öyle ya da böyle dizelerinde sevginin tellerini tınlatmış- tır.

Bu parça ikiye ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

Eski çağlarda yazılmış savaş romanlarına baktığı­mızda kahramanlığın ön planda olduğunu görü­yoruz; yirminci yüzyılda ise savaş romanları, acı­masızlığı ve mantıksızlığı anlatıyor artık. I. Dünya Savaşı’nda, insanlık o güne dek görmediği silah­ların ve teknolojinin kullanılmasına tanık oldu. Bu savaşla birlikte savaşın anlamı değişti. II. Dünya Savaşı ise on beş milyon kişinin ölümüne neden oldu. — Savaş konusunda övgülerin yerini eleş­tiri almaya başladı. Dünyanın her köşesinde aydın­lar, savaşın korkunçluğunu hatta orduların varlığı­nı sorgulamaya başladı.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Tarihin karanlık devirlerinde olduğu gibi bu dö­nemde de savaşı gerekli görenler var.

B) Teknolojinin gelişmesiyle savaşların sayısında hiçbir azalma olmadı.

C) Savaşın acımasızlığı göz önündeyken insanlar savaşla ilgili fikirlerini hiç değiştirmedi.

D) Bütün bu yıkımlara karşın dünyada savaş ve kahramanlık konusunda övgü düzenler eksil­medi.

E) Bu savaşlarla birlikte savaş hakkında yazılan­lar da büyük ölçüde değişime uğradı.

7 , (I) İkinci Yeni, artık tıkanmaya başlamış, kendini yi­neleyen şiire bir tepkiydi önce. (II) Sonra bir olu­şumdu. (III) Bu tepki/oluşum süreci içinde, doğal olarak, savruldu, dağıldı, dağıttı; sonunda toparlan­dı, duruldu. (IV) Çok kişi birbirinden etkileniyordu.(V) ikinci Yeni’nin olanaklarını sadece biçim olarak benimseyenler silinip gitti. (VI) Şair olanlar kaldılar, kendi seslerini buldular kısa sürede, özgün sanat­çılar olarak belirdiler.

Bu parçada numaralanmış yerlerden hangisine“Sözgelimi, Cemal Süreyayeni bir söyleyiş buldu­ğunda bu söyleyişi hemen herkes kullanıyordu.” sözü getirilebilir?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

8 . (I) Bilim insanları, deniz suyunun tuzluluğunun na­sıl oluştuğu konusunda birçok tez ortaya atmışlar­dır. (II) Araştırmacılar doğal olayları belli tezlerden hareketle açıklama anlayışına sahiptir. (III) Bir gö­rüşe göre, karalarda bulunan elementler yüzeysel aşınma ile denizlere taşınır. (IV) Örneğin deniz su­larının çoğunda karalardan taşınan sofra tuzu var­dır. (V) Nehirler tarafından taşınan bu tuzlar, top­rak ve kayaların aşınması sonucu ortaya çıkar.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden han­gisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

Page 89: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST

1. Süreli yayın takibi alışkanlığı, özellikle günümüzde son derece büyük önem taşımaktadır. Bir gazete, bir dergi şu veya bu armağanı verdiği için değil, o yayının öz nitelikleri nedeniyle okunmalıdır. —- . Atalarımız ağaç yaşken eğilir, sözünü bu gerçe­ği dile getirmek için söylemişler. Bunun için ilk ve orta öğretimden itibaren öğrencilerin, bir dergiyi satın alıp biriktirerek izlemeye yöneltilmesinin ya­nı sıra kütüphanelerden takip etmeye de yönlen­dirilmesi gerekmektedir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Bunun temelleri de çok erken dönemde atıl­mak zorundadır

B) Okumanın bilinçli bir şekilde yapılması gerekir

C) Her yayının kendine özgü niteliklerinin olduğu unutulmamalıdır

D) Okumanın kişiye kazandıracakları üzerinde du­rulmalıdır

E) O okumanın kişiye, her çağda farkı güzellikler katacağı bilinmelidir

2 , — Bilincini kaybetmiş bir insanın durumu nasılsaulusal bilinç demek olan dilini kaybeden bir mille­tin durumu da aynıdır. Nitekim tarihte adları tozlu sayfalarda kalan Sümerler, Akatlar, Hititler dillerini kaybettiklerinden coğrafî olarak da varlıkları sona ermiştir. Bu milletlerden kalan insanlar bugün ya­şasalar da kendilerinin kim olduklarını bilmemek­te ve kendilerini başka isimlerle tanıtmaktadırlar.

Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Dil bir milletin ortak sesidir.

B) Binlerce yıllık kültürümüzle birlikte dilimiz de gelişmiştir.

C) Kültürümüzü oluşturan unsurlardan biri de di- limizdir.

D) Dil, bir ulusun temel bilincidir.

E) Dil, bir insanın hafızasındakileri ifade etmeye yarar.

3 . Özgüven duygusuna herkesin ihtiyacı vardır. Çün­kü insanlar bu duygu sayesinde daha azimli hâle gelir ve işlerini başarıyla sonuçlandırırlar. Fakat bu duygu aşırı olduğu zaman insanın doğru ile yan­lışı, iyi ile kötüyü ayırt etmesini engeller hâle ge­lir. Böyle biri çok çalıştığını, her işi doğru yaptığını, kendisinin her konuda başkalarından önde oldu­ğunu sanabilir. Bu sebeple de

Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdaki- lerden hangisiyle sürdürülmelidir?

A) özgüvenini yitirenler başarısız olmaya mahkûm­dur

B) kendine güveni olmayan insanlar hiçbir işi so- nuçlandıramazlar

C) yakın çevresindeki insanları incitmekten çekin­mezler

D) bireylerin bu duygusunun güçlenmesi için ça­ba harcanmalıdır

E) aşırı özgüven duygusu, böyle birini başarısız­lığa sürükler

4 . (I) Öğrenci olduğum için kendimi çok şanslı sayı­yorum. (II) Çünkü bana çok güzel ve faydalı şey­leri öğreten, sevdiğim ve saydığım öğretmenlerim var. (III) Onlar sayesinde, hayatı daha iyi anlıyorum.(IV) Öteden beri öğretmenliğin kutsal bir meslek ol­duğuna inanıyorum. (V) Hayatın içindeki gerçekle­ri onların yardımıyla daha iyi kavrıyorum.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden han­gisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

5 . (I) Ülkemiz, pek çok medeniyete beşiklik yapmış,zengin bir tarih ve kültür birikimine sahip coğraf­yada yer almaktadır. (II) Bu nedenle yurdumuzda değişik işlevlere sahip çok sayıda müze bulunmak­tadır. (III) Günümüzde müzeler sadece gezilen ve turistik amaçla ziyaret edilen birer kültür kurumla- rı olarak kalmamalıdır. (IV) Müzeler, sadece tarihî değerlerin korunduğu yerler olmaktan çıkarılmalı­dır. (V) Bunun yanında birer eğitim merkezleri iş­levini de üstlenmelidir. (VI) Bunlar gerçekleştiğin­de müzeler daha etkili olarak kullanılacaktır.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense, ikin­ci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

Page 90: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6 . Şair, bu dünyaya her şeyin şiirini yazmak için gel­miştir sanki. Şiir yazmak için çevresine bakması ye- terlidir onun. Pencere önündeki bir akasya ağacı, yemek yediği bir sofra, soğuk kış günü tüten bir baca dumanı hemen onun kaleminde şiirin konusu oluverir. Hani ünlü bir şairimiz için “Neye dokunsa şiir oluyor.” denir ya, işte şair öyle bir şeydir; — .

Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakile- rin hangisiyle tamamlanmalıdır?

A) insanların en duygusalıdır o

B) dokunduğu her şeyi şiire çevirir

C) okuru etkilemektir onun tek amacı

D) şiir yazarken eleştirilmeyi de göze alır

E) ilhamı yakalayamazsa bir dize bile yazamaz

7 , (I) Bertolt Brecht, Türkiye’de defalarca sahnele­nen Galileo’nun Hayatı adlı tiyatro yapıtını iki defa yazmış. (II) İlkini 1939’da, İkincisini 1955’te kale­me almış. (III) Brecht, her iki yapıtında birbirinden tamamen farklı Galile portresi çizer. (IV) Her iki ya­pıtında apayrı Galile’yle karşılaşır okurlar. (V) Gali­leo’nun Hayatı adlı yapıtın ilki, bilimi, ilerici akılcılı­ğın kalesi olarak göstermeyi amaçlıyor. (VI) İkinci versiyonda ise Galile’nin daha önceki düşüncele­rinden vazgeçtiğini ortaya koyuyor Brecht.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangi­si çıkarılırsa parçanın anlamında büyük bir de­ğişme olmaz?

A) I. B) II. C) IV. D) V. E) VI.

8 . (I) Dildeki her sözcük bir kavramın, nesnenin yada olayın göstergesi durumundadır. (II) Bir sözcü­ğün gösterdiği, hatırlatıp aklımıza getirdiği varlık ya da kavram kimi kez madde hâlinde biçimlenmiş­tir, bu kavramları duyularımızla algılayabiliriz. (III) Böyle sözcüklere somut anlamlı sözcükler denir.(IV) Somut ve soyut anlamlı bazı sözcükler, insa­nın yaşama bakışıyla şekillenir. (V) Bazı sözcükler ise madde hâlinde biçimlenmemiştir ancak varlı­ğına akıl yürütme yoluyla karar verebildiğimiz bir kavram ya da durumu bildirir. (VI) Böyle sözcük­lere de soyut anlamlı sözcükler denir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden han­gisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

9 . —-. Öykü yazabilmek için öncelikle dile hâkim ol­malı kişi. Bunun yolu da bol bol şiir, öykü, roman gibi türlerde ustaları okumaktan geçer. Yazar, bü­yük bir sabırla okumalı, kendini yetiştirmeli, çok­ça da yazmalı. Bu yazdıklarını yayımlama sevdası­na düşmemeli hemen, bir kenara bırakmalı onları. Üzerinden zaman geçtikten sonra tekrar okuma­lı ve onların üzerinde çalışmalı. Beğenmediklerini yırtıp atmalı, tekrar yazmalı. İşte o zaman öykü ya­zılmış olur.

Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Öykü birtakım tariflerle yazılmaz

B) Öykü, romandan sonra en çok sevilen yazı tü­rüdür

C) Öyküde konu kadar anlatım da önemlidir

D) Öykünün kendine özgü nitelikleri vardır

E) Her öykü belli bir plan çerçevesinde yazılır

10 . İşini seven, çalışmalarıyla ailesine ve topluma yarar sağlayanlar; boş yere konuşmazlar. Aslında konu­şacak zamanları da yoktur onların. Hele bilgi dolu kafası, ümit ve inanç dolu yüreği ile insanlığı da­ha uygar duruma getirmek için sürekli olarak çalı­şanların tek amacı bir şeyler üretmektir; lâf ebeliği yapmak değil. Onlar, —- çok iyi bildikleri için ge­rektiğinde konuşurlar.

Bu parçada boş bırakılan yere getirilebilecek söz aşağıdakilerden hangisidir?

A) lâfla peynir gemisinin yürümeyeceğini

B) çok bilenin çok yanılacağını

C) lâfın lâfı açacağını

D) lezzetsiz yemeğe tuzun kâr etmeyeceğini

E) çok sözün yalansız olmayacağını

Page 91: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST

1. Her şeyin tükenmeye yüz tuttuğu, anlamını giderek yitirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Yitirdiklerimizin ba­şında da sanırım bahar geliyor. Giderek azalıyor, kısalıyor bahar. Doğrudan yaz geliyor artık. Bütün mevsimlerin kendine özgü güzellikleri var elbette. Ama bahar sanırım içlerinde en muhteşemi. Hep­sini barındırıyor içinde. Bütün tabiatı harmanlayıp kucaklıyor. Hepsinin kaynağı o. Sanki

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) bahar olmasa diğerler mevsimler de olmaya­cak

B) mevsimler daha keskin çizgilerle ayrılacak bir gün

C) bahar olmasa dünyada hiçbir şey değişmeye­cek

D) diğer mevsimler baharı gölgede bırakacak bir gün

E) diğer mevsimler daha çok önem kazanıyor in­san yaşamında

2 . (I) Sanatçıların sanat kaygıları, yazdıkları üzerindeetkili olur. (II) Sezai Karakoç; Yunus Emre ve Meh­met Akif üzerine birer inceleme kitabı yazmıştır.(III) Ayrıca başta Yahya Kemal Beyatlı ve Necip Fa­zıl Kısakürek olmak üzere bazı Cumhuriyet Döne­mi sanatçılarının eserlerine dair eleştirme veya in­celeme diyebileceğimiz yazılar da kaleme almıştır.(IV) Bu yazılarında Sezai Karakoç, ele aldığı me­tinlerin “güzel” yanlarını saptamış ve onları öne çıkarmıştır. (V) Onun ele aldığı sanat eserlerinde bulduğu güzellikleri birleştirirsek “estetik”e dair dü­şüncelerini yakalayabiliriz. (VI) Örneğin Yunus Em- re’den seçtiği şiirlerden onun şiir beğenisini somut bir biçimde görebiliriz.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangi­si anlam bütünlüğünü bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

3 , İşin özüne baktığınız zaman, Batı Uygarlığı da bi­zim gibi değil mi? Onlar da üretici değil, tüketici olmuşlar. Çinlilerin bulduğu barut, toplara girin­ce, derebeylikler yıkılmış, merkeziyetçi monarşi­ler kurulmuş. Yine Çinlilerin bulduğu pusula ile Av­rupa’nın denizcileri okyanusları aşmışlar. Kağıt ve matbaa, dini de düşünceyi de özgürlüğü de baş­ka boyutlara taşımış. Kültür, kitlelere ulaşmış. De­mek ki — . Yeter ki, başkalarının bulduğu şeyleri, amacına uygun tüketin.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) bugün kültürler arasında eskisinden daha bü­yük bir alışveriş söz konusudur

B) Çinliler dünya uygarlığına çok önemli katkılar­da bulunmuş

C) önemli olan teknolojik gelişme değil özgürleş­medir

D) teknolojik yenilikler insana hiçbir zaman aradı­ğı mutluluğu getirmiyor

E) bir şeyi bulmak ve üretmek kadar, onu kullan­mak ve tüketmek de önemlidir

4 . (I) Çocuk için, aile içinde geliştirilecek sağlıklı bir et­kileşim çok önemlidir. (II) Çünkü çocuk aile içinde­ki bu etkileşim sayesinde “Ben değerliyim.” duygu­sunu kazanır. (III) Bu gereksinim aile içinde yerine getirilmezse çocuk her türlü davranışla bu duygu­yu elde etmeye çalışır. (IV) Aile içinde temel güven ve dayanışma varsa aile dışında bireyin karşılaştı­ğı olumsuzluklar kişi üzerinde kalıcı izler bırakmaz.(V) Hatta kimi çocuklar ileri yaşlarda çete kurarak çoğu kez ölümle sonuçlanan çatışmalara bile gi­rebilir. (VI) Bu durum kendilerini önemli görmeyen aile ortamlarına bir tepki olarak yorumlanır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden han­gisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

Page 92: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Okurun, bir şiirden yeterince yararlanması için şa­irinin dünyasını tanıması gerekir. Okur, şairin kişi­liğini, psikolojisini, dünya görüşünü ve felsefesini bilirse okuduğu şiirden daha çok tat alabilir. Şairin kim ve nereli olduğu, hangi eğitim seviye­sine sahip olduğu, hangi sosyo-kültürel katmana mensup olduğu, ne iş yaptığı gibi hayat hikâyesi­ne ilişkin bilgiler birer ipucu vermede önemli katkı sağlayacaktır. Çünkü çoğu şair, şiirine otobiyog­rafik özelliklerini yansıtmaktadır.

Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Bunun için okurun uzun çalışmalar yapması gerekir

B) Bir şiirden tat alan okurun şiir sevgisi derinle­şir

C) Bunun için de yazar hakkındaki biyografik bil­gi oldukça yararlı olacaktır

D) Kişinin psikolojisi onun şiirlerine farkında olma­dan yansır

E) Ama şiiri anlamak için şairi tanımak mutlak an­lamda olmazsa olmaz bir olgu değildir

I. Bilgi, cehalet karşısında her zaman zayıftır.

II. Hele hele cahil insanlarla karşılaştıklarında tar­tışmaktan özellikle kaçınmalıdır.

III. Çünkü bilgi, kırılgan; cehalet, güçlü ve daya­nıklıdır.

IV. Ancak bu durumu asla mücadeleden kaçış ola­rak değerlendirmemek gerekir.

V. Dolayısıyla bilgi sahibi insanlar, adımlarını dik­katli atmalıdır.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden bir pa­ragraf oluşturulmak istense bu cümleler aşağı-dakilerden hangisine göre sıralanabilir?

A) I - III - V - II - IV B) II - 1 - III - IV - V

C) IV - II - 1 - III - V D) I - I I - I V - I I I - V

7 . — Bu, keyiflidir çünkü yazarın metinlerine dahaderinlemesine bakmayı kolaylaştırır. Suçluluk duy­gusu yaratır zira mektupları okunan yazarın özel alanına izinsiz olarak girilir. Okurun böyle bir ikilik içinde şekillenen okuma deneyimi, sevdiği bir ya­zarı anlama ve çözümleme amacı taşıdığından as­lında affedilebilir masum bir eylemdir.

Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Sanatçıların mektuplarını okumak hem keyifli­dir hem de suçluluk duygusu yaratır

B) Sanatçılara ait mektupların basılması konusu hep tartışılagelmiştir

C) Sanatçıların mektuplarını yayımlamanın etik ol­madığını düşünenler vardır

D) Mektuplar sanatçıları anlamada anahtar göre­vi görür

E) Sanatçının basılmaya değer görmediği yazıla­rını yayımlamak doğru değildir

8 . (I) İnsanın, sanatçı olmadan önce sağlaması ge­rekli olan şartlar, bilmekle ve yapmakla yükümlü ol­duğu görevleri vardır. (II) Sanatçı olma yolunda ilk adım, “toplum tarafından değer verilen, sözü dinle­nen bir insan olmak”tır. (III) Sonra içinde yaşadığı evreni ve toplumu tanımak gelir. (IV) Üçüncü adım ise üzerinde yol aldığı sanat şubesini bilmektir.(V) Sanat, insanı evrene ve yaşadığı topluma bağ­lar. (VI) İnsanın onları sevmesine, onlarla sıkı bağ­lar kurmasına doğrudan katkı yapar.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

E) I - III - II - IV - V

Page 93: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

_________TEST

1, — Belki diğer sinemalar arasında benzerlikler ku­rulabilir, ortak yönler bulunabilir ama bu Yeşilçam için asla söz konusu olamaz. Geçen zamana, ku­şak farklılığına ve sinemadaki tüm teknik gelişme­lere rağmen ayrı bir yerde durur o. Yıllar sonra bile defalarca izlenen yapıtlarıyla kendine has bir duru­şu vardır. Hikâyeleri, karakterleri, samimi diyalog­ları, müzikleri ve görselliğiyle hiçbir kategori içine alınamaz Yeşilçam.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Yeşilçam’ın, dünya sinemasında kendine öz­gü bir yeri vardır

B) Yeşilçam, tüm olanaksızlıklara rağmen ayakta kalmayı başarmıştır

C) Yeşilçam, dünya sineması içinde önemli bir yer edinememiştir

D) Yeşilçam, insanı anlatma yönünden evrensel bir çizgiyi çoktan yakalamıştır

E) Yeşilçam, yeni sinema tekniklerini kullanmada inanılmaz bir direnç göstermektedir

2 . (I) Okuma, basılı ya da yazılı sözcükleri duyu or­ganlarımız yoluyla algılama, bunları anlamlandırıp kavrama, yorumlamadır. (II) Zihinsel ve düşünsel bir edimdir. (III) Basılı ve yazılı simgelerle iletişimsel bir etkinlik içine girmedir. (IV) Okuma yazma bece­risi üstüne, bir okuma alışkanlığının kurulabilme­si için en önemli koşul temeli sağlam bir ana dili öğrenimidir. (V) Böyle bir öğrenimden geçmemiş kimse, yaşı ne olursa olsun, gerçek bir okur etkin­liği kazanamayacaktır. (VI) Okuma yazma beceri­sini edinmiş olsa bile okumayan kişilerle aynı du­ruma düşecektir.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler iki paragra­fa bölünmek istense ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

3 . (I) İnsanlığın en eski yerleşim birimlerinden olanHasankeyf’in ne zaman ve kimler tarafından kurul­duğu bilinmiyor. (II) Dicle Nehri’nin kenarında yer alması, o günlerde ticaretin önemli bir kısmının ne­hir yoluyla yapılması sebebiyle Hasankeyf, ticaret ve ekonomi bakımından gelişmiş. (III) Bu konuda yazılı bir kaynak da yok ancak, tarihi geçmişinin Milattan öncesine dayandığı biliniyor. (IV) Milattan sonraki ilk asırlarda BizanslIlarla Sasaniler arasın­da el değiştirmiş. (V) Dördüncü asrın sonlarında buraya sağlam bir kale yapan BizanslIların haki­miyeti, yedinci asırda, halife Hz. Ömer devrinde, Müslümanların burayı fethetmesiyle sona ermiş.(VI) 1232 yıllarında Eyyubilerin hakimiyeti sırasın­da bölgeyi istila eden Moğollar, burayı harabeye çevirmişler.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

4 , Bence hayatla ilişkisi pürüzsüz olamamış insan­lar, hayatla ilişkisi pürüzlü olan insanları kendileri­ne yakın hissedebilir. Bu, ruhsal bir yakınlıktır. Ruh­sal yakınlık için gidip illa da o insanın konumunda, kisvesinde olmak gerekmez. Ben buna ruhdaşlık diyorum. Ben romanlarımda ruhdaşlarımı anlatı­yorum; sevdiğim, hissettiğim insanları yazıyorum. İlk bakışta yani yüzeyde, bu insanlarla hiçbir ortak noktam yokmuş gibi görünebilir. — .

Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakile- rin hangisiyle sürdürülmelidir?

A) Ama bir yazarın anlattığı kahramanları kurgu­ladığını bilmek gerekir

B) Oysa yüzeyin altına bakarsanız, onlarla çok or­tak noktamın olduğu ortaya çıkar

C) Fakat romanda yazar, yaşadığı gerçekleri yan­sıtmaz sadece

D) Yalnız iyi bir romancı kendisine uzak olan ya­şamları da başarıyla aktarır

E) Çünkü yazar olarak roman kahramanlarımla kendimi özdeşleştirmem

Page 94: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

İnsanla ilgili bir öykü yazmak, onunla ilgili bir du­rumdan söz etmek istediğiniz zaman, onun yaşam içindeki bütün durumlarını, duruşlarını bilmek zo­rundasınız.-—. Onu toplumsal ilişkilerden soyutla­yarak bir yönüyle ele alamazsınız. İnsan, aynı za­manda ilişkilerinin tümüdür; yaşadıkları, yazdıkları, gezdikleri ve gördükleridir. Sevinçleri, özlemleri ve acılarıdır. Ben insana böyle bakıyor, öykülerimde onu bütüncül olarak değerlendirmeye çalışıyorum.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Çünkü insan toplumsal bir varlıktır

B) Bilgi olmadan güzel bir öykü ortaya koymak olanaksızdır

C) Yazar, bilgileri öykülerinde ham olarak değil, işlenmiş olarak vermelidir

D) Yoksa yazılarınız öykü olmaktan çıkar

E) Çünkü öykü, yaşamı kısa ve öz bir şekilde an­latmalıdır

(I) Türk kültüründe mektup yazımına büyük önem verilmiştir. (II) Bunu, çeşitli devirlerde kaleme alın­mış mektup yazımı hakkında bilgi veren kitaplarda anlatılan kurallardan anlıyoruz. (III) Halktan devletin en üst seviyesindeki insanlara kadar herkes yaşa­mı içinde bir yakınına mutlaka bir mektup gönder­miştir. (IV) Bu kurallara bakıldığında mektup ya­zacak olana daha mektuba başlamadan önce ne yapacağından tutun da mektubun bitiminde yap­ması gerekenlere varıncaya kadar pek çok şeyin anlatıldığı görülür. (V) Ayrıca bu sırada uyulması tavsiye edilen adaba ait unsurlar da dikkat çeker.(VI) İşte bu kitaplar sayesinde ciddi bir eğitimden geçmemiş halk bile çok güzel mektuplar kaleme almıştır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangi­si düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

7. “İnsana en yakışan hâl hüzündür.” diye düşünür­düm senelerdir. Hâlâ severim hüznün değişik hal­lerini, yalnız ve sakince düşünmeyi... Ama artık ina­nıyorum ki insana en çok yakışan, vicdandır. Hayat görüşümüz ne olursa olsun, hangi kökenden, sos­yal tabakadan, ailevi geçmişten, kültürel eğilim­den, köy, kasaba ya da şehirden gelmiş olursak olalım ama vicdanlı olalım. Hangi sofradan kalkıp nasıl bir çatı altında uyursak uyuyalım, kulübe ya da malikâne hiç fark etmez, vicdandır bize en çok lazım olan. Dünyada her şey yoluna girer, her so­run çözülür yeter ki

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) insanlar biraz sabırlı olsun

B) insanlar birazcık vicdanlı olsun

C) insanlardaki yaşama azmi canlı tutulsun

D) hüznü, düşünmeyi kendimize dost edinelim

E) insanlar çalışmayı hayatının gayesi hâline ge­tirsin

8 . Aşağıdakilerin hangisi bir yazının ilk cümlesi ol­maya en uygundur?

A) Ben bunun yazar için çok da önemli olduğunu sanmıyorum.

B) Kimi eleştirmenlerin dikkate almak istemedik­leri bir ölçüt bu.

C) Eleştirmenlerin de bir sanatçı olduğu gerçeği­ni değiştirmez.

D) Eleştirmenle sanatçı arasında bir rekabetin ol­duğu görüşüne katılmıyorum.

E) Oysa birçok sanatçı aynı zamanda eleştirmen­lik de yapmaktadır.

Page 95: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

t e s t

1, — . Okur, çeşitli amaçlarla bu dünyaya konuk olur. Kimi okur okumaktan haz alma isteğinden, kimi meraktan, kimi yazara duyduğu hayranlıktan ya­zarın sunduğu bu dünyaya yolculuk yapar. Böyle- ce yazarla okur aynı dünyada buluşmuş olur. Bu buluşmadan ortak noktalar çıkarsa okur o yazarı benimser. Çünkü okur, kendi dünyasının ayrıntıla­rını bulmuştur yazarın dünyasında. O satırlar okur için çok değerlidir. Yazarın olmaktan çıkmış, oku­run dünyasının malı olmuştur artık. Okur onu di- lediğince anlar, gönlünce yorumlar, kendinden bir parça yapar böylece.

Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Okurun hayal dünyası çok zengindir

B) Yazar, okurun dünyasını dikkate alır

C) Okurun, yazardan beklentileri vardır

D) Yazar, eseriyle okuru etkilemek ister

E) Her yazar, okura bir dünya sunar

2 , (I) Dil bilimini üç ayrı kolda incelemek mümkündür:(II) Bunlardan birincisi genel dil bilimdir. (III) Genel dil bilimin diğer çalışma alanı da konuşulan dil ile toplum arasındaki ilişkilerdir. (IV) Dil bilimin ikinci kolu olan tarihî dil bilim, lisanların tarih içinde ge­çirdiği evreleri ortaya koyar. (V) Sonuncu kol alan betimleyici dilbilim ise dillerin kendilerine özgü ni­teliklerini inceler.

Yukarıdaki parçada, numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Genel dil bilim, yeryüzünde konuşulan bütün lisanları ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini inceler.” cümlesi getirilirse parça­nın anlam bütünlüğü bozulmaz?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

3 , (I) Kitaplar, benim için en başından beri dünyanıngüven veren yüzü oldu sanırım. (II) Çünkü gide­rek değişen her şey karşısında kitaplar değişme­den kalıyordu. (İli) Aynı sözcükleri, aynı söz dizimi içinde, aynı kitap sayfalarında bulabilmek bu kanı­ya götürüyor beni. (IV) Kitap okumadan geçen bir günüm, bir gecem var mıdır, bilmiyorum. (V) İlgi alanlarıma göre hep okudum. (VI) Her yerde, her koşulda okuyup kitabın dünyasına çekildim.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikin­ci paragraf numaralanmış cümlelerden hangi­siyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

4 , Sanat yapıtları, yaşamdaki, doğadaki gerçeklik­ten beslenir. Ne var ki —-. Doğadaki bir varlığı tak­lit eder ya da onun bazı niteliklerini yorumlayarak aktarır. Kimi zaman satır aralarında doğaya yeni bir şey ekler. Yani doğadaki varlıkları kendince değiş­tirir. Dolayısıyla doğada olan bir şeyle etkileşime girer. Demem o ki sanat yapıtını bir fotoğraf olarak algılamak yanlıştır.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uygundur?

A) gerçeklikten beslenmeyen bir sanat yapıtının kalıcığı yakalaması mümkün değildir

B) bu gerçekliği olduğu gibi değil, düş gücüyle harmanlayarak verir

C) sanatçılar, gerçeklik yerine kendi hayal dünya­sına başvurur

D) bu yapıtlar, kurmaca sanat yapıtları kadar ilgi çekici değildir

E) doğayı, hayatın gerçeklerini sanat yapıtına dö­nüştürmek zordur

5 , (I) İstanbul’un aklıma düşürdüğü ilk kavram “arzu”olmuştur hep. (II) Belki de bu, İstanbul’un, tarihin en çok arzulanan şehirlerinden biri olmasından­dır. (III) Ancak burada sözü edilen arzuyu iki fark­lı boyutta ele almak gerek. (IV) İnsanların arzula­rı kültürel düzeylerine göre değişir. (V) Bunlardan ilki yozlaşmayı veya kötü bir değişimi beraberin­de getiren ekonomik arzudur. (VI) İkincisi ise he­ves ve kavuşma gibi kavramları çağrıştıran kültür ve sanata ilişkin bir arzudur.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden han­gisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

6 , I. Mutlaka kendine alıcı bulur.

II. Çünkü her kitabın bir okuyucusu vardır; hiçbir kitap, yüz üstü kalmaz.

III. Bu noktada yazarın yapacağı iş, kitabını hata­sız bir biçimde yayımlayabilmektir.

IV. Ötesi yazarı değil, okurları ilgilendirir.

V. Özellikle ilk kitabını çıkaranlarda bir korku var­dır, ya kitabım okur bulamazsa diye.

VI. Bu yersiz bir endişedir.

Bu cümlelerle anlamlı bir paragraf oluşturulmak istense baştan III. cümle hangisi olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) VI.

Page 96: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

— . Yazar, masaya, ben çok uzun ya da çok kısa bir roman yazayım, diye oturmaz, roman yazma­ya oturur. Romanı kısa bir roman, diye tasarlamış­tır ancak bu roman uzun olabilir. Uzun diye düşün­müşse kısa olabilir. Onun için yazar uzunu kısayı tartışmak değil, düşünmez bile. Ben kendimi, ro­manlarım uzun ya da kısa olsun diye zorlamam hiçbir zaman.

Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Romanda olaylar, yazarın tasarladığı bir akış içinde ilerlemeyebilir

B) Çağımızda günlük yaşamın hızlı akışı, yazarı kısa roman yazmaya zorlamaktadır

C) Bir romanın uzunluğunu, kısalığını yazar değil, o romanın kendi iç koşulları belirler

D) Romanla öykü arasındaki ayrım, uzunluk kısa­lıkta değil, tekniktedir

E) Romanda yazarın az sözle çok şey anlatmak gibi bir çabası yoktur

İnsanoğlu dünya üzerinde var olduğundan beri, iki savaşın, iki temel çelişkinin içinde bulmuştur ken­dini. —- İnsanın doğa ile olan çelişkisi, sonuçta, araç, gereç ve bilgi olarak, teknolojiyi üretmiştir. İnsanın insanla olan çelişkisi ise inançlar, ilkeler, kurallar bütünü olarak ideolojileri yaratmıştır. Ge­rek teknolojik gelişmeler gerekse ideolojik değiş­meler, insanın hem doğayı daha iyi denetlemesi­ne hem de kendi cinsi ile daha düzenli ve uyumlu ilişki kurmasına yardımcı olmuştur.

Bu paçada boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Bu savaşlar insanın doğa ile savaşı ve insanın insan ile savaşıdır.

B) İnsanlık, tarih boyunca savaşlardan çok büyük zararlar görmüştür.

C) Bu savaşların hiçbirinde insanlık, istediğini el­de edememiştir.

D) İnsanın doğayla olan savaşı, geri dönüleme­yecek bir yola girmiştir.

E) Doğa insanlara bu savaşlar sonunda lütfunu esirgemiştir.

9. Yüz elliye yakın yaylanın bulunduğu ülkemizde yir­mi altı yayla, turizm merkezi ilan edilmiş durumda. Buralarda yoğun yapılaşmayı kontrol altında tutmak ve planlı bir gelişmeyi sağlamak amacıyla çalışma­lara başlanmıştır. Bu çalışmalar yapılmazsa — .

Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) yaylalara gelen turistleri ağırlamak için tesis bu­lunamaz

B) kısa sürede yaylalarımızda da kaçak ve çarpık yapılaşma ortaya çıkar

C) yabancı turistler ülkemize gelmez

D) toplumu turizmde istediğimiz noktaya getire­nleyiz

E) insanlar yaylalara gelecek zaman bulamazlar

1 0 . I. Öylesine ılık, öylesine kıpır kıpır bir gün ki...

II. Kış mevsiminde sanki baharı yaşıyoruz.

III. Sokaklar, parklar, deniz kenarı insan kaynıyor.

V. Kış deyince soğuk ve kar akla gelir hemen.

IV. Hele parklarda oturacak bir yer dahi bulamı­yorsunuz.

Bu cümlelerle bir paragraf oluşturulmak isten­se hangi cümle dışarıda kalır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

Page 97: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. — . Bu o kadar belirgindir ki duygu Yahya Kemal’i temkinli olmaya yöneltirken zekâ Ahmet Haşim’i alabildiğine coşturur. Nesirlerinde bir cemiyet ada­mı hüviyetine bürünen Haşim, şiirlerinde ne kadar da kendisine özgüdür. N. Hikmet Polat tarafından eleştirel basımı hazırlanan “Gurebahane-i Laklakan”ı yeniden okurken insan neler düşünmez? Haşim’in yer yer söğüt salkımları, yer yer deniz dalgaları gi­bi sallanıp köpüren cümlelerinin arasında her oku­yuşta neler keşfedilmez ki? İşte, zekâ da tam bura­da devreye girer. Zekâ, sadece yazıyı yaratan enerji değil, aynı zamanda yazarın hayatla kurduğu bağı da ele verir.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uy­gundur?

A) Haşim’in yazıyla kurduğu temas ilkin tamamıy­la maddidir

B) Yahya Kemal duyguyla yazar nesirlerini, Ah­met Haşim zekâyla

C) Yahya Kemal ve Haşim, bir tür fizik problemi çözer, matematik sorusu hazırlar gibi yazmak­tadır

D) Gözlem, tahlil, tenkit cesareti ve özgünlük sanat­çıların her devirde değer bulan madenleridir

E) Haşim’in nesri, dil kadar insanla da dopdoludur

2 , (I) Orhan Kemal, Yaşar Kemal gibi yazarlar kendiyaşamlarında çok acı serüvenlerden geçmişler­di. (II) Öykülerinde de bu öz yaşam deneyimleri­ni anlattılar. (III) Bizdeki köylü eksenli romanlarda nedense mazlum köylü, zalim ağa kavramları üze­rinde durulmuştur. (IV) Tarık Buğra, Necati Cuma- lı gibi sanatçılar da kendilerini toplum gerçekle­rinden koparmadılar. (V) Ancak toplumun acılarını genel olarak ele almaktan çok, bu acıların bireyler üzerindeki etkilerini gözler önüne serdiler. (VI) Bi­reyin acılarından yola çıkarak toplumun sıkıntıları­nı anlatmayı yeğlediler.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

3 . Yıllar önce yazdığım bir şiirde şöyle bir dize var: “En büyük yük, sırtımızda taşıyıp da başkalarına ve­remediğimiz ışıktır.” Çünkü önemli olan, -—. Oza­nın politikası işte budur, bir başka politikası yok­tur. Bu ışığı başkalarına paylaştırma görevini ozan içtenlikle sağlayabilir. Bu yüzden içtenlik, şiirimin en önemli öğesidir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) gerçeği şiirin potasında eritip okura sunmaktır

B) aydınlığa sahip olmak değil, onu dağıtmak, sunmak ve paylaştırmaktır

C) şairin, ruh dünyasındaki ışıltıyı sözcüklerle so- mutlamasıdır

D) gerçeği paylaşmak değil, sezebilmektir

E) geçici olanın içindeki kalıcı olanı keşfetmek ve dile getirmektir

4 . — Ben de buna benzer soruları içeren mesajlaralıyor ya da bu tür sorulara muhatap oluyorum. Doğrusu, beni zorlayan sorular bunlar. Çünkü her insanın hayatı ve kişiliği nasıl farklıysa yazı serü­veni de farklıdır. Herkese uyan evrensel bir reçete yok, herkese uyan tek bir yol yok. Kimisi ünlü bir yazarı kendine rehber edinir, onun çizdiği yolu ta­kip eder; kimisi farklı yazarların kendine uyan yön­lerini taklit ederek başlar işe. Kimisi bir kitabı beş senede tamamlar, kimisi beş ayda. Hiçbir yol, bir diğerine üstün değildir. Önemli olan, ortaya çıkan eserin derinliği ve kalitesidir.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Yazarlar genellikle, “Yazar olmak için nasıl bir yol izlemeliyim?” sorusuyla karşılaşmıştır

B) Yazarlara en çok “Güzel şeyler yazabilir mi­yim?” sorusu sorulur

C) Yazar adayları daha çok ne yazacaklarıyla ilgi­li sorular soruyorlar

D) Usta yazarları en çok rahatsız eden “Siz nasıl yazar oldunuz?” sorusudur

E) Genç yazarlar, ünlü yazarlara “Biz de büyük bir yazar olabilir miyiz?” diye soruyorlar

Page 98: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5 . Yazar, bu kitabında yer alan örneklerin seçiminde öncelikle yurt dışında, özellikle de Türkçenin ko­nuşulduğu ülkelerde sahnelenen çok çeşitli oyun­lara ağırlık veriyor. —-. Söz gelimi hemen hemen tüm oyunlarda yalnızlık, tükenmişlik, dilin bir ileti­şim aracı olarak etkisini yitirmesi, insanın parçalan­mışlığı gibi konular işleniyor. Bir başka ortak nokta da gene çoğu oyunun belkemiğini oluşturan “oyun içinde oyun” olgusu tüm örneklerde karşımıza çıkı­yor. Bütün bunlar onun tiyatro anlayışında yer alan temel izlekler olarak değerlendirilebilir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Bu yüzden oyunlar arasında neredeyse hiç or­tak yön bulunmuyor

B) Buna karşın kitaptaki örneklerde hem konu hem de konunun biçimlendirilişi açısından or­tak özellikler dikkati çekiyor

C) Yazarın kitaptaki oyunları belli ölçülere göre seçmediği daha en başta kendini gösteriyor

D) Kitapta örnek olarak gösterilen oyunların nere­deyse tamamı teknik açıdan kusurlarla dolu

E) Eleştirmenlerin en çok üzerinde durduğu konu da yazarın tiyatro konusunda yeterli bilgi do­nanımından yoksun olması zaten

8 . (I) İnsanların yön bulmasını sağlayan pusula, ilk ola­rak Çin’de görülmüştür. (II) Sonraki yıllarda Kris- tof Kolomb, pusulanın sapma açısını hesaplaya­rak pusulanın seyrini değiştirmiştir. (III) Bu hesap sayesinde pusula, günümüzdeki modern görünü­münü kazanmıştır. (IV) İnsanlar pusula ile birlikte denizlere rahatlıkla açılabilme imkânı bulmuşlardır.(V) Bu da Coğrafi Keşiflerin gerçekleşmesini sağla­mıştır. (VI) Bu coğrafi keşiflerle birlikte insanlar ye­ni yerler keşfetmiştir.

Bu parça ikiye bölünmek istense ikinci parag­raf hangi cümleyle başlar?

7 , Şiir, düzyazıyla doğmakla birlikte, bambaşka bir özelliktedir. Etkileme gücünden olacak ki şiir her zaman düzyazıdan daha çok sevilmiştir. Şiirde keli­meler farklı yüzleriyle karşımıza çıkarak bizi düzya­zının götüremeyeceği bir duygu dünyasına ulaştırır. Şiir, dil içinde ayrı bir dildir. Düzyazıya ait kurallar, şiir için geçersizdir. Düzyazıda bir şeyi söyleme­nin pek çok yolu varken, şiirde bir tek yolu vardır. Duygu ve düşüncelerin düzyazıyla ifade edileme­diği yerde şiir imdadımıza yetişir. Bu yönüyle şiire,

Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) dili besleyen asıl kaynak gözüyle bakabiliriz

B) düzyazıdan daha az başvurmalıyız

C) düzyazının gerisinde durduğunu bilerek yak­laşmalıyız

D) bağlı olduğu dilin en son anlatım imkânı diye­biliriz

E) düzyazıyla aynı konumdadır diyebiliriz

8 . (I) Şiirde ahengi sağlayan unsurların başında ge­len ritim, çocuk şiiri için de vazgeçilmez bir unsur olmalıdır. (II) Çünkü ahenksiz bir metne şiir dene­mez. (III) Bu yüzden çocuklara yönelik yazılacak olan şiirlerde ahenk unsurlarından olan ölçü ve kafiyenin göz ardı edilmemesi gerekir. (IV) Çocuk şiiri, çocuksuluk merkeze alınarak yazılır. (V) Ço­cuk şiirlerinde mümkünse kafiyeler belirli olmalıdır.(VI) Ayrıca kafiyeler, bu şiirlerde belirli bir sistem içerisinde yer almalıdır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden han­gisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

Page 99: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME

1 . - 2 . soruları aşağıdaki parçaya göre cevapla­yınız.

Eleştiri, analitik bir yaklaşımla bir konuyu ele almak, bir konunun başka bir yanını göstermek, bize gösterilme­yen yanına dikkat çekmek gibi yaklaşımlarla yazılan yazılardır. Bir şeyi yerin dibine batırmak ya da göklere çıkarmak değildir eleştiri. Kaldı ki hiçbir şey bütünüyle ak ya da kara değildir. Biz bunun böyle olmadığını bili­riz de nedense öyle değilmiş gibi davranırız. Öbür türlü davranmak bir türlü işimize gelmez. Oysa bir şeye sa­dece ak demek ne kadar yanlışsa kara demek de o ka­dar yanıltıcıdır. Böyle olunca bu iki renk arasında ka­lan gri tonlar gözden kaçar. Hâlbuki eleştiri biraz da gri tonların varlığına dikkat çekmektir.

İ , Bu parçada yazar, aşağıdakilerin hangisindenyakınmaktadır?

A) Eleştirilerin yansız bir tutumla yapamamasından

B) Eleştiri yapılırken, yapıt yerine sanatçıya ağırlık verilmesinden

C) Eleştirilerde eksikliklerle fazlalıkların aynı anda dile getirilmesinden

D) Eleştirilerde olumlu ve olumsuz yönlerin yete­rince vurgulanmamasından

E) Eleştirinin, yalnızca iyi ya da kötü yönleri be­lirtmek olarak algılanmasından

2 . Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden han­gisi söylenemez?

A) Karşıtlıktan yararlanılmıştır.

B) Tanımlamaya başvurulmuştur.

C) Deyimden yararlanılmıştır.

D) Yansız bir söylem kullanılmıştır.

E) Genellemeye başvurulmuştur.

3. —-. Bunu biraz daha somutlaştırırsak içerisinde yaşadığı maddi yaşam koşulları belirler. Aşık Vey­sel’in yaşadığı sosyal çevrede, köy ve kasaba kül­türü egemendir. Tarım, geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Eğitim öğretim düzeyi son derece düşüktür. Bunlara savaştan yeni çıkmış bir toplu­mun ekonomik ezikliği, çiçek hastalığından telef olan insanlar eklendiğinde Veysel’in dünya görü­şü ve sanatı çok kolay anlaşılır.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uy­gundur?

A) Sosyal çevre ile sanat akımlarının gelişmesi arasında bir paralellik vardır

B) Aşık Veysel, yaşadığı çevreyle birlikte ele alın­dığında değerlenen bir sanatçıdır

C) Sosyal çevrenin sanatçı üzerinde ne kadar et­kili olduğu öteden beri merak edilir

D) Bir sanatçının dünya görüşünü, sanatını elbet­te, yaşadığı sosyal çevre belirler

E) Sanatçıların eserlerinde, yaşadıkları çevrenin izleri zaman zaman görülür

4 , (I) Sadri’yle güzel bir hayatımız oldu. (II) Bu hayattasinema vardı, sevgi vardı, şefkat vardı. (III) Sanat­tan uzak durur gibiydim, ama evimizde hep sanat vardı. (IV) Sinema konuşulur, sinema düşünülür­dü. (V) Bir hareket, bir heyecan sürerdi.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangi­sinden sonra “Güzel zamanlardı ve ben bu gün­lerin bir gün biteceğini galiba hiç düşünmemişim.” cümlesi getirilirse parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

Page 100: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Deneme

5 , Çiçeği burnunda yazarlar genelde şiirle gönül dü­şürürler yazın dünyasına. Çoğunun bu ilk göz ağ­rıları süreç içinde değişir, başka türlere, alanlara kaymaya başlar. Dikkat edin, bir ömür boyu, ilk günkü gibi şiirle haşır neşir olanlar çok azdır. Yüz- lercesi daha sonradan başka türlerde ustalaşmış, ünlü bir romancı, öykücü, denemeci, tiyatrocu ola­rak kazınmıştır belleklere. Öyle ki — .

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) onların şiir yazdıkları bile unutulmuştur

B) onlar her zaman bir şair olarak anılmıştır

C) onların en iyi ürünleri yine de şiirleridir

D) onların şiirleri hiçbir zaman gündemden düş­memiştir

E) onların her yapıtında şiirin izlerini görmek müm­kündür

S, (I) Eylül romanı Türk edebiyat tarihinin önemli ya­pıtlarından biridir. (II) Bu yapıt, gerçekçi-doğalcı akımın başarılı bir örneği sayılır. (III) Hem psikolo­jik hem de toplumsal incelemeler var bu yapıtta.(IV) Mehmet Rauf, edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman yazarlarından biridir. (V) Yapıtın konusu için tek kelimeyle “aşk” denebilir. (VI) Aşka bağlı ola­rak da kıskançlıklar, heyecanlar, umutlar, umutsuz­luklar, gözyaşı... (VII) Yalnız Eylül'de günümüzdeki adına aşk adı verilen sıradan ilişkilerden çok, da­ha saf ve derin bir aşk anlatılıyor.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangi­si düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

7 . (I) Çağımız sanatı, hemen her alanda büyük bir an­latım zenginliğine sahiptir. (II) Bu tür çarpıcı benzer­likler, çağımız sanatının en ilgi çekici yönlerinden biridir. (III) Bu durum sanatın, giderek kültürün ya­pısını kavramasına da olanak sağlıyor. (IV) Sanat­la ilgilenen, belli bir estetik duyarlılık edinen kim­se, çevresindeki tarihsel dokuya yabancı kalamaz.(V) Zaten sanat eğitiminin temel amaçlarından biri de bu olmalıdır. (VI) Eğitim yoluyla öğrencilere ta­rihsel dokuya duyarlı olma bilinci aşılanmalıdır.

Bu parça ikiye bolünse ikinci paragraf numara­lanmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

8 , Şair, şiirini özgür bir ruhla yazmalıdır. İdeolojinin emrinde yazılan şiirler uzun soluklu olmaz. Dünya­da ideoloji ile ilgili anlayışlar yıllar geçtikten sonra değişmektedir. Örneğin Batı’da Rönesans’tan ön­ceki şiirlerle sonraki şiirler arasında düşünce farkı vardır. Orta Çağ’daki devlet anlayışı ile yirmi birinci yüzyıl devlet yönetimi arasında temel ayrılıklar bu­lunmaktadır. Diyeceğim o ki — . Böyle bir şiir de ancak özgür ruhlu şairin ürünü olur.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) şiir ideolojiye göre değil, sanatsal değerlerle yazılmalıdır

B) düşünce ayrılıkları şiire zarar vermez

C) düşünceye yaslanmayan şiirler kalıcı olmaz

D) bu ayrılıklar, şiir gelişimine hiçbir zaman engel olmamıştır

E) şiir, kendi gelişimini sürdürmüştür.

9 . Çapa, sandal ya da teknenin akıntı ya da rüzgâr ne­deniyle ilerlemesini önler. Kara taşıtlarındaki fren iş­levini görür. Çapa, teknenin büyüklüğüne göre hem ağırdır hem de sivri çıkıntıları vardır onun. Sivri çı­kıntıları çapanın, suyun içinde bir taşa takılması ya da kuma saplanması içindir. Kuma saplanmayan ya da bir taşa takılmayan çapa, tekne ile hareket eder. Bu duruma “çapanın taraması” denir. Çapa atmış bir tekne rüzgâr ya da akıntı nedeniyle iler­lemeye devam ediyorsa ve kaptan durumun farkı­na varmazsa tekne sürüklenip kayalıklara çarpa­caktır.

Bu parçanın anlatımında aşağıdaki yollardan hangilerine başvurulmuştur?

A) Açıklama, tanımlama, benzetme

B) Karşılaştırma, tartışma, öyküleme

C) Betimleme, öyküleme, örneklendirme

D) Açıklama, öyküleme, betimleme

E) Örneklendirme, karşılaştırma, öyküleme

Page 101: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Deneme

10 . O, çağının çok ilerisinde bir sezişe sahip, ufku açık, aydın bir yazar. Ortaya koyduğu metin, bize gü­nümüz sanatçısının portresini çiziyor. Açıkçası bu portre, bugün onu yeni tanıyan okurları, yüzyıllar önce günümüzde dahi beğenilen bir üslubu nasıl yakaladığı konusunda adamakıllı şaşırtıyor. Ayrın­tıları tasvir yeteneği, sözünün kıvraklığı, üslubunun renkliliği, neredeyse çağdaş bir romancı ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor.

Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangi­sidir?

A) Dönemini aşan bir sanatçı olduğu

B) Güncel sorunları yapıtlarına yansıttığı

C) Yapıtlarında ayrıntılar üzerinde durduğu

D) Betimlemeden yararlandığı

E) Eserlerinin en çok, üslubunun beğenildiği

1 1 . Şöyle bir çevrenize bakın, etraf kendisinden ve içinde bulunduğu şartlardan şikâyet eden insan­larla dolu. Herkes, kendi dışında herkesi eleştiriyor, suçluyor. Herkes, karşısındakini değiştirmeye çalı­şıyor. Dolayısıyla kırgınlıklar, tatsızlıklar ve mutsuz­luklar diz boyu. İletişim araçlarının onca gelişimine rağmen insan gerçek anlamda insana ulaşamıyor. Her gün biraz daha büyüyen sevgisizlik çölünde umut çiçekleri yeşermiyor.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?

A) İnsanların başkalarına karşı sevgisiz ve hoşgö­rüsüz olmasından

B) Günümüzde insanın yerini maddenin almasın­dan

C) İletişim araçlarının gelişmesinin insanı mutlu etmemesinden

D) İnsanların mutlu olmak için gereken olanakla­ra sahip olmamasından

E) İnsanların kendi çıkarlarından başka bir şeye değer vermemesinden

1 2 . Öykü ne yazık ki edebiyat dünyasında üzerinde en az konuşulan, üzerine en az kalem oynatılan ya­zınsal türlerden biri. Şiir olsun, roman olsun, sa­natın, edebiyatın diğer türleri ile ilgili pek çok ku­ramsal çalışma yapılmışken üzücü bir durum ama öykü için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Dün­ya edebiyatında olduğu gibi, ülkemizde de bu alan bomboş. Birkaç yazarın çabası bu boşluğu doldur­maya yetecek gibi değil.

Bu parçada yazarın vurgulamak istediği aşağı- dakilerden hangisidir?

A) Öykünün diğer türler kadar sevilmediği

B) Yazarların kısa olduğu için öykü yazmayı sev­diği

C) Öykü alanındaki kuramsal çalışmaların yeterli olduğu

D) Öykü üzerinde yeteri kadar yazılıp konuşulma­dığı

E) Ülkemizde öykünün yeterince gelişmediği

13 . Yazarın öykülerini, Türk öykücülüğündeki herhan­gi bir yazarla, kuşakla ilişkilendirmek zordur. Çün­kü o kendine özgü bir öykü serüveni yaşamış ve bu özelliğini öykülerine de yansıtmıştır. Bu tavrıy­la da herhangi bir ekolün izleyicisi ve temsilcisi ol­mamıştır.

Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili anlatıl­mak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Türk edebiyatının en başarılı öykücüsü olduğu

B) Eserleriyle kendinden sonra gelenleri etkiledi­ği

C) Herhangi bir sanatçının ve anlayışın etkisinde kalmadığı

D) Yazı yaşamını yalnızca öykü yazarak sürdür­düğü

E) Yazı yaşamı boyunca bağlı olduğu ekolün dı­şına çıkmadığı

Page 102: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Deneme

1 4 . Adlandırmak beni hep korkutmuştur. Ben yazmak, hep yazmak isterim, ama yazdıklarımı adlandırmak istemem. Zaten bu kitapta yazdıklarıma tek başı­na şiir, düzyazı ya da aforizma (özdeyiş) demek, doğru olmayabilir. Bunlara şiir yerine metin denil­mesini, öyle bakılmasını isterim. Ama şunu da söy­leyebilirim bu kitap, şiirden daha çok aforizma ha- vasındadır.

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisinin ya­nıtı olabilir?

A) Yazdıklarınızda bir anlam aranması doğru mu?

B) Anlamlandırmak hakkında ne düşünüyorsu­nuz?

C) Bu kitabınızla ilgili sizi korkutan çekinceleriniz var mı?

D) Bu kitapta yazdıklarınızın hangi gözle değer­lendirilmesini istersiniz?

E) Kitabınızı şiir, düzyazı ve aforizma özelliklerini taşıyan metinler olarak adlandırabilir miyiz?

1 5 , Yapıtlarımda Türk şiir birikiminden, çok sevdiğim insanlarımızın değerlerinden kopmamaya çalıştım. Bu toprağın insanlarının değerlerine yapıtlarımda mutlaka değindim. İnsanlara yüreğimde hep yer verdim. İçinde yaşadığım toplumun gerçeklerini yansıtmayı borç bildim. Sıkıldığım, bunaldığım an­larda ise doğanın dinginliğine sığındım. Doğanın böceğine, çiçeğine, ağacına hayranlık duydum.

Bu parçanın yazarı, aşağıdakilerin hangisiyle nitelenemez?

A) Evrensel

B) Toplumsal gerçekçi

C) Doğasever

D) İnsanları seven

E) Gelenekten yararlanan

16 . Kadıköy, yalnız İstanbul’un değil, belki de Türki­ye’nin en gelişmiş ilçelerinden biridir. “Kentlilik kül­türü” en üst düzeyde gelişmiştir burada. Bu yüzden de çevresine son derece duyarlıdır Kadıköylüler. İlçelerine sahip çıkarlar. Yanlış iş yaparsanız tepki görürsünüz. Açıklamak zorundasınız her şeyi on­lara. Saygı duyuşumun sebebi budur Kadıköylü- lere.

Bu parçadan Kadıköylülerle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Kentli olma bilinçlerinin gelişmiş olduğu

B) Çevreye karşı duyarlı oldukları

C) Yaşadıkları kente sahip çıktıkları

D) Gördükleri yanlışlıklara hemen tepki gösterdik­leri

E) Eğitim düzeylerinin yüksek olduğu

17 . Şimdiye dek birçok filmin müziğine imza atmış Ele- ni Karaindrou. Bunlar sanatsaverlerin gönlünde ya­şayan müzikler. O, film müzikleri üzerine çalışırken senaryoyu asla okumuyor. Filmin ham görüntüleri­ni kameradan izliyor. Bu görüntülerin zihninde ve kalbinde yansıması sonucu eşsiz müzikler çıkıyor ortaya. Eleni, kelimelerle söyleyemediğini, müzi­ğiyle söylüyor.

Bu parçada Eleni Karaindrou ile İlgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine deâinilmemistir?

A) Film müziklerinin beğeniyle karşılandığına

B) Çok sayıda film müziği bestelediğine

C) Filmin görüntülerinden yola çıkarak müziğini yaptığına

D) Film müziği bestelerken senaryoyu dikkate al­madığına

E) Sadece film müziğiyle ilgilenen bir sanatçı ol­duğuna

Page 103: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Deneme

1 8 . Şu ana kadar Türk insanın sancılı dönemini anla­tan birçok edebiyat tarihi yazıldı. Ama Ahmet Hamd ı Tanpınar’ın edebiyat tarihi, çok farklı ve onların ile­risinde bir edebiyat tarihidir. XIX. Asır Türk Edebiya­tı Tarihi, yeni bir duyuş, düşünüşle ve çok farklı bir anlatış tarzıyla kaleme alınmıştır. Yapıtta, bu san­cılı dönemin edebiyatı, onu doğuran arka plan da ihmal edilmeden aktarılmıştır. Ayrıca yazarının ol­guların derinliklerine işleyen kavrayışı, şaşırtıcı dik­kati ve parlak biçemi, onu öteki edebiyat tarihinin çok ötesine taşımıştır.

Parçada sözü edilen eserin diğer eserlerden da­ha iyi olmasının nedenleri arasında aşağıdaki- lerden hangisi yoktur?

A) Yazarının, iyi bir biçem sahibi olması

B) Olayların, arka planıyla birlikte aktarılması

C) Yeni bir duyuş ve düşünüşle kaleme alınması

D) Sancılı bir dönemin edebiyatına ayna tutması

E) Olayların çok farklı bir anlatım şekliyle kaleme alınması

2 0 . Bu sanatçı, genç kuşak öykü yazarlarının en önem­lilerinden biri hatta en yeteneklisi. Tadı, kokusu, se­si, kurgusu, dili, içeriği birbirinden tamamen fark­lı öyküler yazıyor. Her öyküsünde, hayata dair bir ayrıntıyı her kesimden insanın kolayca anlayabile­ceği, açık, anlaşılır bir dille anlatıyor. Okura anlat­mak istediklerini öyküdeki kahramanlar üzerinden iletiyor. Öykülerinde kent yaşamı kadar kırsal ya­şamı da öne çıkarıyor. Okurlar da onun bu çaba­sını karşılıksız bırakmıyor, bir bakıma ödüllendiri­yor onu. Çünkü kitapları defalarca basıldı, en çok satan kitaplar listesine girdi.

Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainilmemiştir?

A) Öykülerinde farklı konuları işlediğine

B) Öykülerinde yalın bir anlatımının olduğuna

C) Mesajını öykü kişileri aracılığıyla verdiğine

D) Öykülerinin birçok kuruluştan ödül aldığına

E) Genç öykücülerin en başarılılarından biri oldu­ğuna

19 . Abdülhak Hamit'in edebiyatta reformcu bir yapı­da olmasına rağmen yapıtlarında kullandığı dil gi­derek eskimiştir. Şair, diplomatlık mesleği nede­niyle uzun yıllar yurt dışında yaşadığı için günlük konuşma diline uzak kalmış, dildeki değişmeleri takip edememiştir. Bu yüzden 1880’li yıllarda yaz­dığı dramlarında kullandığı dilin benzerini, yazdığı son yaoıtlarına taşımıştır. Duhter-i Hindu adlı tiyat­ro yapıtını anlaşılmaz bulanlara tiyatrolarını oynan­ması için değil, okunması için yazdığını söylemiş­tir.

Bu parçadan Abdülhak Hamit ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Edebiyatta yenilikçilik taraftarı olduğu

B) Tiyatro dışındaki yapıtlarında daha yalın bir dil kullandığı

C) Dildeki gelişmeleri takip edemediği

D) Tiyatro yapıtlarını okunması için kaleme aldığı

E) Görevi gereği yurt dışında bulunduğu

Page 104: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME

1. En güzel çevirileri, aynı ruh ikliminde yaşayanlara, sanat anlayışı aynı olanlara borçlu değil miyiz? İş­te Schlegel’in Shakespeare tercümeleri, işte Bau- delaire’nin Edgar Poe, Stefan George’nin Baude- laire tercümeleri...

Bu parçada aşağıdakilerin hangisi kullanılmış­tır?

A) Tanık gösterme B) Öyküleme

C) Örneklendirme D) Karşılaştırma

E) Betimleme

2 , Edebiyatın, hayatımda çok önemli olduğunu düşü­nüyorum ve okumayı çok seviyorum. Zaten buna inanarak edebiyat eğitimi aldım. Ancak şimdi, çok sevmeme rağmen, edebiyata fazla zaman ayırabil­diğimi söyleyemem. Çok az zamanım oluyor. Onu da tiyatro adına sürekli bir şeyler üreterek değer­lendiriyorum. Dolayısıyla hep üretime yönelik dü­şünüyorum.

Bu parçada anlatılanlar aşağıdaki sorulardan hangisine cevap olarak söylenmiştir?

A) Sizce, tiyatronun gelişmesinde edebiyatın na­sıl bir rolü olabilir?

B) Tiyatrocuların edebiyata gereken ilgiyi göster­diğine inanıyor musunuz?

C) Bir tiyatrocu olarak edebiyata zaman ayırabili­yor musunuz?

D) Edebiyat ürünlerinin tiyatroya uyarlanmasına nasıl bakıyorsunuz?

E) Tiyatrocuların edebiyata zaman ayırmamasını doğru buluyor musunuz?

3 . . Örneğin on yıl önce ben “Gurbetçiler” diyebir dizide oynuyordum ve bu dizi, o günlerde çok seviliyordu. O diziyi bugün kaç kişi hatırlar ki? Di­zi biter bitmez silindi hafızalardan. Ama sinemada bu böyle değil. “Selvi Boylum Al Yazmalım” , “Arka­daş”, “Malkoçoğlu”, “Karaoğlan” , “Küçük Hanıme­fendi” filmleri ve daha yüzlercesi hâlâ akıllarda...

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Diziler gecicidir, sinema filmleri ise kalıcıdır

B) Bazı oyuncular dizide değil, sinemada oyna­mak istiyor

C) Hiçbir sanatçı, kısa süre içinde unutulacak ya­pımlarda rol almak istemez

D) Diziler, sinema filmlerinden daha çok seviliyor

E) Dizilerde parlayan sanatçılar, filmlerde rol alı­yor

4 , (I) Türk kahvesine özgü geleneksel hazırlık sürecişu aşamalardan oluşur: kavurma, soğutma, öğüt­me, pişirme ve ikram. (II) Bu aşamalarda kullanı­lan geleneksel araçların hemen hemen tamamı zaman içinde günün koşulları gereği kullanımdan kalkmıştır. (III) Kullanımda olmasa bile bu araçları müze, koleksiyon ve antikacı vitrinlerinde görmek mümkündür. (IV) Kahve kavurma işleminde tava ve tambur olmak üzere iki çeşit kavurucu kullanı­lır. (V) Tavalar sıcak demirden dövme tekniğiyle el­de üretilir, nadiren pişmiş topraktan olanlarına da rastlanırdı. (VI) Bazı büyük tavalar ise ateşe kolay sürülmeleri için tekerlekli imal edilmiştir.

Bu parça ikiye bölünmek istense ikinci parag­raf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

Page 105: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

2. Deneme

5 . (I) Hâkim bakış açısı, edebî metinlerde kullanılanen eski yöntemdir. (II) Bu yöntemde sınırsız ve kap­sayıcı bir bakış açısı vardır ve anlatıcı, öyküde an­latılanların tamamını bilen bir varlıktır. (III) Anlatıcı, kahramanların gizli konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden geçeni bilir ve anlatır. (IV) Bir edebî metinde birden fazla bakış açısıyla yazılmış bölüm­ler bulunabilir. (V) Zaman zaman kendi yorumları­nı ekleyebilir, açıklamalarda ve yargılarda buluna­bilir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangi­si düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

6 , (I) Sinema tutkusu çocukluğunda başladı. (II) Da­ha çocukken sinemaya gider, yeni gelen filmle­ri izlerdi. (III) Film ayrımı yapmazdı hiçbir zaman.(IV) Her türden filmi izlerdi. (V) İzlediği bu filmlerin inceliklerini yakalamaya çalışırdı. (VI) İyi bir yönet­men olmasında bunun etkisi büyüktür sanırım.

Bu parçadan numaralanmış cümlelerden han­gisi çıkarılırsa parçanın anlamında büyük bir değişme olmaz?

A) I. B) II. C) III. D) V. E) VI.

7, (I) İlkokul üç ya da dördüncü sınıftaydım. (II) Beninasıl etkilemiş olmalı ki öğretmenimiz bir tarih öde­vi vermişti, bir düşümüzü anlatacaktık. (III) Balzac kadar ünlü bir yazar olmuşum, masa başında ro­man yazıyor olarak görüyorum kendimi. (IV) Bir de resim yaptım yanına. (V) Gerçekten de o yaz, ab- lamların bağında, dardağan ağacının dalları, yap­rakları arasında gizlenip bir roman yazdığımı anım­sıyorum.

Bu parçada numaralanmış yerlerden hangisi­ne “Oturdum, gördüğüm ya da o günler uydur­muş olabileceğim bir düşümü anlattım.” cümle­si getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) V. E) VI.

8 . Bu ülkede doğru dürüst felsefe eğitimi yoktur. Doğ­ru dürüst mantık eğitimi de yoktur. Doğru dürüst matematik eğitimi de olmadığına göre, — Bu ül­kede felsefe eğitimi, “Platon’un başlıca eserlerini sayınız.” düzeyindedir. Anlı şanlı bir lisede bile, anlı şanlı hocamız bize iki dönem boyunca içinde hem felsefe hem psikoloji hem epistemeloji hem ontolo­ji hem de 'behaviorism’ olan bir çorba okutmuştu. Dolayısıyla da okuduklarını anlamayan ya da an­latılmak istenin tersini anlayan bir nesil türedi.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerin hangisi getirilmelidir?

A) düşünce disiplini hiç yoktur

B) okullarla felfesiciler iş birliği yapmamaktadır

C) kendini yetiştirmiş öğretmen azdır

D) felsefe alanında yeni yapıtlar yazılmamaktadır

E) felsefe konusunda ders verecek kişi bulunama­maktadır

9 , Sanatın amacı, insanın duyarlılığını geliştirmektir. Bizler sanatsal bir hava içinde yetiştirilmediğimiz takdirde, bomboş bir ruhsal yaşamın ve tatsız bir dünyanın şiddetine itiliriz. Yaratma isteği olmayan yerde, ölüm güdüsü gelişir ve bu da sonsuz bir yı­kıcılığa götürür bizi.

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarı­labilir?

A) Ruhsal bunalımların ortaya çıkmasında savaş­ların etkisinin bulunduğu

B) Sanat eğitimi almayan kişilerin duyarlılıklarının gelişmediği

C) Sanatın, insanlar arasındaki iletişimi sağlayan en önemli etkinlik olduğu

D) Toplumun en duyarlı kişilerinin, sanatçılar ara­sından çıktığı

E) Sanatsal etkinliklerin, yaşamın zenginliklerin­den beslendiği

Page 106: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

2. Deneme

10.-11. soruları aşağıdaki parçaya göre cevap­layınız.

internette birlikte gelen haberleşme özgürlüğü son de­rece güzel, ayrıca bütün insanlık için de yararlı. Ancak bu yeni medya organının o çok takdir edilen hızıyla dilde de ciddi bir yozlaşmanın taşıyıcısı durumuna dönüştü­ğünü üzüntü içinde görmekteyiz. İnternet’tekı yazı işinde “acelecilik” , hem okur hem de editör cephesinde gözle görülür bir üstünkörülüğe yol açıyor. Selamsız sabah­sız başlayan yazılar, komik kısaltmalar, uyduruk kelime­ler ve yanlış kullanımlarla dolu yeni bir İnternet Türkçe- si doğuyor. Bunun sonucunda da İnternetten en büyük zararı Türkçe görüyor.

1 0 . Bu parçada İnternet’le ilgili olarak vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Haberleşmeyi hızlandırdığı

B) Haberleşme özgürlüğünü sağladığı

C) Yayımlanan haberlerin Türkçeye zarar verdiği

D) Kullanıcılarının Türkçe kuralları iyi bilmedikleri

E) Kullanmanın çok zararlı olduğu

1 1 . Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden han­gisi söylenemez?

A) Duygular yansıtılmıştır.

B) Bir saptama yapılmıştır.

C) Kişisel kanılar dile getirilmiştir.

D) Çoğullaştırmalara başvurulmuştur.

E) Olasılık dile getirilmiştir.

1 2 . VValter Scott, tarihî olayları konu edinen romanla­rında, olayların kendisini anlatmaz. Onun ilgi duy­duğu şey, bu olayların altında yatan nedenlerdir. Dolayısıyla kesin bir çarpışmanın tam bir betimle­mesini vermez. Stratejinin ya da kullanılan taktikle­rin çözümlemesini yapmaz. Onun bize verdiği şey, olayların nedenini gösteren ve büyük olay içinde kaybolan küçük ayrıntılardır.

Bu parçada, VValter Scott’ın romanlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi vurgulanmak­tadır?

A) Tarihî olayların sonuçları üzerinde durarak gü­nümüz için çıkarımlarda bulunduğu

B) Tarihî olayları, nesnel bir bakış açısıyla ele al­dığı

C) Tarihî olayları, okurun gözünde canlanacak şe­kilde yansıttığı

D) Tarihî olayların nedenlerini oluşturan küçük ay­rıntılara odaklandığı

E) Tarihe geçmiş büyük savaşları bütün yönleriy­le yansıttığı

13 . Hangi kitabı okuyacağına karar verememiş insan­lar vardır. Bu insanların “Hangi kitabı, hangi yaza­rı okuyalım?" sorusuyla karşılaşırız zaman zaman. Beni hem sinirlendiren hem de bezdiren sorular­dır bunlar. Benim karşılık vermediğim sorulardan­dır bu. Neyi okuyacağına karar verememiş bir kişi­ye bir kitabı işaret etmemin boş bir şey olduğunu düşünürüm. Soru soran kişinin işaret ettiğim kita­bı okuyacak yeterlilikte olduğuna inanmam çünkü o kişi o yeterlilikte olsa böyle sorular sormazdı.

Bu parçanın yazarı özellikle aşağıdakilerin han­gisinden yakınmaktadır?

A) Kitap okuma yeterliliğine sahip olamayan kişi­lerin kitaplar hakkında ileri geri konuşmasından

B) İnsanların soru soracağı uygun zamanı bilme­mesinden

C) Kitap okumayan kişilerin başkalarının düşün­celerine saygı duymamasından

D) Okurların bazı yazarların eserlerini görmezden gelmesinden

E) Neyi okuyacağına karar verememiş kişilerin hangi kitabı okuması gerektiğini sormasından

Page 107: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

2. Deneme

1 4 . 60 ve 70 kuşağında birkaç isim varken bizim kuşa­ğımızda masaya şu anda bile 100 şair oturabilir. 80 şiiri çok zengin ve damarlı bir şiir ve birçoğumuz hâlâ şiir yazıyoruz. İşin tuhafı 2000’lere de 80 şiiri damgasını vuruyor. Günümüz Türk şiirinin çeşitli­liğinde 80 şiirinin, yani bizim kuşağın çok önemli rolü var. Her şeyden önce Türk şiiri çeşitlendi renk­lendi.

Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine ulaşılabilir?

A) Şiir yazmaya ara verdiği

B) 80 dönemi şairlerinden biri olduğu

C) Kendinden sonraki şairleri etkilemediği

D) Çok renkli bir şiir anlayışının olduğu

E) 60 ve 70 kuşağına mensup bir şair olduğu

15 . Obezite, kişinin vücudunda aşırı yağ birikmesi du­rumunda oluşan hastalıktır. Halk arasında şişman­lık olarak bilinen ve kabul edilen obezite, ne yazık ki günümüzde her ülkede görülmektedir. Obezi- te’nin birçok sebebi olabileceği gibi, kişinin ken­di iradesi dışında yemek yemesiyle de oluşabilir. Şişmanlık sadece fazla kilolu olma durumu olarak değil, bir hastalık olarak adlandırılmaktadır. Çün­kü vücutta görülen bu aşırı yağlanma sonucunda kişi başka rahatsızlıklara yakalanabilmektedir.

Bu parçada obezite ile ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmemistir?

A) Vücutta gereğinden fazla yağ birikmesinden kaynaklandığına

B) Tüm ülkelerde rastlandığına

C) Önlem alınmadığında hayati riskler yaşatabile­ceğine

D) Oluşumunun farklı nedenlere dayandığına

E) Çeşitli hastalıklara yol açabildiğine

1 8 , Ben edebiyatın küçüğü büyüğü olmayacağı kanı­sındayım. Benim yazdıklarım da çocuk edebiyatı başlığı altında değerlendiriliyor. Gerçi ben asla öy­le düşünmüyorum ve bunu kabullenmiyorum ama böyle bir kanı var. Ben işin, edebiyatın kimin için olduğundan çok, ağır bir işçilik ve titizlik gerektiren bir alan olduğu noktasına yoğunlaşıyorum hep. Ka­lemi elime alınca kılı kırk yarıyorum. Bir de benim yazmamın temelinde, yazdıklarımı okuyan herke­sin üzüntülerini, acılarını azaltmak yatıyor. Bu dü­şünceyle yazıyorum yıllardır.

Bu parçanın yazarıyla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisi söylenemez?

A) Yazarken çok titiz davrandığı

B) Edebiyatta yaş ayrımını doğru bulmadığı

C) Yazma amacının, okurun acılarını hafifletmek olduğu

D) Çocuklar için yapıt vermenin daha zor olduğu­na inandığı

E) Yazdıklarının çocuk edebiyatı içinde değerlen­dirilmesine karşı olduğu

1 7 . Türk şiirinde Behçet Necatigil’ in ayrı bir yeri var­dır. Dönemindeki başka şairlerle karşılaştırıldığın­da, şairin eski şiirimizi çok iyi bildiği, eskiyle yeni­yi çok uyumlu biçimde bir araya getirdiği görülür. Şiirimizdeki o çok ayrı yeri almasında en büyük et­ken de budur. Bu yeri belirlerken yalnızca döne­mini, Cumhuriyet Dönemi’ni, günümüz şiirini dü­şünmek ve ölçü almak yetmez. Çünkü Necatigil, bir dönemin sınırları içine sıkışıp kalmamıştır. Ayrı­ca kimi şairlerin yaptığı gibi bir akıma da bağlan­mamıştır. Bu nedenle onun şiirine geniş bir açıdan bakmak gerekir.

Bu parçada Behçet Necatigil ile ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine değinilmemistir?

A) Türk şiirinde özel bir yerinin olduğuna

B) Eski şiir anlayışıyla yeni şiir anlayışını birleştir­diğine

C) Onu yalnızca yaşadığı dönemi dikkate alarak değerlendirmemek gerektiğine

D) Herhangi bir sanat akımı içinde yer almadığına

E) Dönemindeki ve sonradan gelen şairleri etki­lediğine

Page 108: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

2. Deneme

1 8 . Süslü, sanatlı ve ağır bir dili ve biçemi vardır. Ba­tılı anlamdaki ilk romanları yazmıştır. Romanların­da okuyan, yazan aydın kişileri anlatır. Kahraman­ları yaşadıkları çevreye uygun anlatır ve psikolojik çözümlemelere önem verir. Öykülerinde Anadolu yaşamına, romanlarında ise yalnız İstanbul’a yer verir. Anı ve mensur şiir türünde de yapıtları vardır. Batı kültürüyle yetişen ve kendinden önce gelen Türk yazarlarının pek az etkisi altında kalan yazar, Balzac, Stendhal, Flaubert, Zola gibi realist ve na- türalist Fransız romancılarının yapıtlarını örnek tu­tarak Türk yazınında realizm akımının başarılı ürün­lerini vermiştir.

Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Farklı türlerde yapıtlar kaleme aldığı

B) Bazı öykülerinin konusunu Anadolu’dan seçti­ği

C) Fransız yazarlarının etkisinde kaldığı

D) Realizmin Türk yazınındaki ilk örneklerini ver­diği

E) Romanlarının kahramanlarını kültürlü kişilerden seçtiği

19. Kendi yaşamınızın kahramanı olun, başkaları gibi olmaya çalışmayın. Yaşamın bir mücadeleden iba­ret olduğu yargısından vazgeçerseniz daha fazla başarı elde etmeye başlarsınız. Yüklerinizden kur­tulun. Geçmişte kullandığınız ve size geçmişi ha­tırlatan eşyaların, mazeretlerin bir listesini yapın. Bunları bir daha kullanmamaya söz verin ve o lis­teyi atın. Sizin ve çevrenizdeki insanların yaşamını etkileyecek kararlarınızın da listesini yapın. Böyle- ce, karar vermekten ya da sonuçların sorumluluğu­nu almaktan kaçınmak için kullanmış olabileceğiniz mazeretlerin daha fazla bilincine varabileceksiniz. Bir şeyi yapmamanızın, geçmişteki akılcı nedenle­rinin artık geçerliliğini yitirmiş olabileceğinin farkı­na varın.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi yaza­rın önerileri arasında değildir?

A) Mazeretlerin bilincine varmak

B) Hayatı bir mücadele olarak görmek

C) Özentiden kaçınmak

D) Geçmişi hatırlatacak eşyalardan kurtulmak

E) Yaşamı etkileyecek kararların listesini yapmak

2 0 . Başka dünyalar, kurallar ve yaşam biçimleri yarat- sam da aslında kitaplarımda seçtiğim karakterle­rin başından geçen olaylar, günlük hayatta karşı­laştıklarımızdan pek de farklı değil. Ben yalnızca gördüklerimi olduğu gibi anlatmak yerine gerçek­te olmayacak, fantastik bir dünyanın içine katarak anlatmayı seçiyorum. Bunu yapmamın aslında iki nedeni var: Birincisi yazar olarak fantastik edebi­yatın beni çok daha rahatlattığına, hareket alanımı genişlettiğine, zincirlerimi kırdırdığına inanıyorum. İkinci nedenimse okuyucunun, yazdıklarımı sorgu­lamadan kabul ettiği doğrularından, ön yargıların­dan olabildiğince sıyrılarak okumasını sağlamak. Kendi yaşadıklarını, gerçeğin can acıtan etkisini duymadan, okuduğu kitapta bulduğu için okurun bu yaratılan dünyaları yadırgamadan benimsedi­ğini düşünüyorum.

Bu sözleri söyleyen yazarla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Gerçekleri değiştirerek anlattığı

B) Yapıt verirken okurlarını hesaba kattığı

C) Fantastik edebiyatın kendisini özgürleştirdiği­ni düşündüğü

D) Yapıtlarında gündelik yaşamdakine benzer ki­şi ve olayları anlattığı

E) Yapıtlarında sanatsal amacı her şeyin üstünde tuttuğu

Page 109: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME

Bir gün, nereden kaçmışsa kaçmış, bir beyaz gü­vercin geliverdi pencereme. Daha önce hiç bu ka­dar beyazına rastlamamıştım. Toz pembe gaga­sı ve ayakları, hiç is, duman değmemiş tüyleri ile âdeta bir evin içinden çıkıp gelmiş gibiydi. O ka­dar temiz ve aydınlıktı. Sanki dağların dorukların­dan kiremitlere bir avuç kar düşmüştü. Ona Nur- beyaz adını taktım.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerin han­gisi söylenemez?

A) Öyküleyici bir anlatımla yazılmıştır.

B) Görsel öğelerden yararlanılmıştır.

C) Benzetmelere başvurulmuştur.

D) Karşılaştırmaya yer verilmiştir.

E) Anlatılanları örneklerle somutlama yoluna gi­dilmiştir.

Yazın yaşamı köşe yazarlığı ile başlamıştır. Sonra sırayla hikâyeciliği ve romancılığı gelir. Eserlerini hiçbir topluluğa bağlı kalmadan vermiştir. İlk yazı­larında günlük hayatı ele almış, sosyal hayattaki çarpıklıkları, zeki ve nükteli bir üslupla dile getir­miştir. Hayatın gülünç yanlarını karikatürize etmiş, insanların dürüst olmayan, kurnazlık ve menfaatçi- likle ilgili yönlerini ortaya koymuştur. Bunu mizah ve eleştiriden yararlanarak yapmıştır. Eleştiri, eser­lerinde önemli bir unsurdur. Şahısları kendi sosyal çevreleri ile birlikte anlatmıştır.

Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Mizahi bir anlatımının olduğu

B) Değişik türlerde eserler verdiği

C) Toplumsal yaşamın aksayan yönlerini ele aldı­ğı

D) Sanat hayatını bağımsız bir sanatçı olarak sür­dürdüğü

E) Öykü ve romanlarında son derece doğal ve sa­de bir dil kullandığı

3 . -— İlki birçoğumuz için tatili çağrıştırır. Çünkü yaz,çoğumuz için tatil demek. Yaz gelince kimileri ay­lar öncesinden hayalini kurduğu yerde, kimileri de yıl boyunca hasretini çektiği ailesinin yanında alır soluğu. Ama bir yazar için bu sesteş iki kelimenin farklı anlamları var. Yazarların yazıyı bir kenara bı­rakıp doyasıya tatil yapmak gibi bir lüksü yoktur. Çünkü ilhamın nerede onları yakalayacağı belli ol­maz. Onların tatil beldelerinde ya da deniz kenarın­da yazdığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ofisinde yazıp bir kır evi hayal eden yazarlar da var, tatilde yazmak yerine okumayı tercih eden de.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Mevsim adı olan “yaz” ile bir fiil olan “yaz” ses­teş sözcüktür

B) Yaz mesimi ve gezmek bir arada düşünülebilir

C) Yaz mevsimi ve yazar ilişkisi hep merak edil­miştir

D) Yaz, en çok dinlenmek kavramını çağrıştırır

E) Okumak ve yazmak birbiriyle ilgili iki sözcük­tür

4 , (I) MeksikalI sanatçı Octavio Paz’ın yapıtlarında,Aztek mitologyasının izini sürmek olasıdır. (II) Adı­nı Aztek takvim taşından alan Güneş Taşı adlı uzun şiiri, bireylerin yalnızlığını ve başkalarıyla birlikte­lik arayışını simgeleyen karşıt imgelerle yüklüdür.(III) Dahası, Julio Cortasar, Latin Amerika’da ya­zılmış en büyük aşk şiiri olduğuna inanır Güneş Taş/’nın. (IV) Büyük bir diplomat olan Octavio Paz, 1990 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı.(V) Ama Güneş Taşı, yalnızca adıyla değil, tüm bir şiirsel yapısıyla da Azteklerin taş takvimini simge­ler. (VI) Bu yanıyla, Aztek mitologyasında güneş ve su simgesi olan Venüs gezegenine bir gönder­medir Güneş Taşı.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangi­si düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

Page 110: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

3. Deneme

(I) Ülkemizde köklü bir geçmişe sahiptir edebiyat dergiciliği. (II) Hayat ne yöne akarsa aksın kendi­ne çıkış yolları bulur, bir yerden filizlenir ve kuşak­tan kuşağa bir gelenek hâlinde sürer edebiyat der­giciliği. (III) Çünkü edebiyata gönül verenler için dergicilik bir yerde modern ve güzel bir tutkudur.(IV) Geçen günlerde bir edebiyat dergisi daha okur­larına, merhaba, dedi. (V) Nitelikli içeriğiyle dikkat çekiyor bu dergi. (VI) Yazar kadrosu da sanat çevre­lerinde bilinen insanlardan oluşmuyor. (VII) Yazma­ya hevesli gençlerin kalemlerinde yükseliyor dergi.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikin­ci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiy­le başlar?

A) II. B) III. C)IV, D) V. E) VI.

(I) Bir an çeşmenin önünde durdum. (II) Neden adı­nı Cüce Çeşme koymuşlar? (III) Büsbütün çökmüş, büsbütün yıkılmıştı! (IV) Ama geçmişten bir şeyler duyuruyordu. (V) Hiçbir zaman suyu akmazdı, ku­rumuştu. (VI) Çocukken sık sık düşünürdüm, sor­sam da yanıt alamazdım...

Bu parçanın anlamlı bir bütün oluşturması için numaralanmış cümlelerin hangileri yer değiş­tirmelidir?

A) II. ve III. B) III. ve VI. C) I. ve IV.

D) II. ve V. E) IV. ve VI.

(I) Ben, edebiyata, yaşamın sırlarını öğrenmek için büyük bir tutkuyla bağlanmıştım. (II) O da bana ya­zının da sırları olduğunu anlattı! (III) Çalışıp çaba­layarak bir geyik avcısı gibi ona götüren yolu ara­maya başladım. (IV) Halam’ın masallarındaki kırk kapının kırk gizini çözercesine Kaf Dağı’nın ardına erişmek istedim. (V)

Düşüncenin akışına göre “Önüme uzun, aydınlık bir yol açıldı. ” cümlesi yukarıdaki numaralanmış yerlerden hangisine getirilmelidir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

8. Bir yazar, hikâye, roman, eleştiri ya da makale yaz­maya karar vermez. Çünkü ne anlatmak istediği­nizle nasıl anlatacağınız arasında, birbirini belirle­yen bir bağ vardır. — . Bazen bir roman yazarsınız çünkü anlatmaya kalktığınız düşünceleri ortaya koy­maya en elverişli tür, romandır. Bazen de hikâye yazarsınız çünkü anlatmak istediğiniz şeyi ancak hikâyeye özgü kalıplar içinde anlatabilirsiniz. Dola­yısıyla kalemi elinize aldığınız anda taşıdığınız dü­şünce ve amaçlardır sizi türlere yönlendiren.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Edebî türler arasında ayrım yapılmaz

B) Yazacağınız türü önceden belirlemeniz gerekir

C) Bazı düşünceleri her türde kolayca ifade ede­bilirsiniz

D) Sizi yola çıkaran düşünce, hangi türde yaza­cağınızı belirler

E) Türler arasında geçişkenlik olduğunu unutma­manız gerekir

9 . Çocukken sinemadan başka bir şey düşünmezdim neredeyse. Koca bir afiş tahtası yaptırmıştım ba­bama. Tepesine koca harflerle “Tamer Sineması” yazmış, avluya asmıştım. Her gün değişik iki filmin afişini çakardım tahtaya. Antep sinemacılarından aldığım afişleri biriktirirdim. Sinema düşleri elbet­te yaşadım. Ama jönlük düşleri yaşamadım. Dü­şüm, günün birinde sinemacı olmaktı, sinema sa­lonu işletmekti.

Bu parçadan yazarla ilgili aşağıdakilerin han­gisi çıkarılabilir?

A) Sinemacı olmanın, en büyük tutkusu olduğu

B) Babasının sinemacılıkla uğraştığı

C) Çocukken film sanatçısı olmayı arzuladığı

D) Sinemacılık mesleğini seçmesinde çocukluk düşlerinin etkili olduğu

E) Hayal dünyasının zenginliğini çocukluk döne­mindeki düşlerine bağladığı

Page 111: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

3. Deneme

Neden kabul etmiyorsunuz, bu bir yetenektir. Siz onu geliştiriyorsanız, en iyi hale getiriyorsanız ve topluma bir mesaj veriyorsanız işte sanatçısınız ve sanatınızı en iyi şekilde icra ediyorsunuz. Bunun daha nesini eleştiriyorsunuz? O bakımdan ben, sanatta alaylı-mektepli tartışmalarına hiç katılmı­yorum. Bir sanatçı eğer sanatın hakkını veriyorsa alaylı da olsa mektepli de olsa sanatçıdır. Önemli olan da sanatçı olabilmektir.

Bu parçada yazar aşağıdaki görüşlerden han­gisine karşı çıkmaktadır?

A) Sanat eğitimi almadan sanatçı olunamayacağı

B) Yetenekli olmanın sanatçı olmak için yeterli ol­duğu

C) Her sanatçının tiyatro eğitimi alması gerektiği

D) Sanatın hiçbir bağlayıcı kuralının olmadığı

E) Sanatçıların eleştirilmekten hoşlanmadığı

Hep hayranlık duyduğumuz insanları şöyle bir dü­şünün. Onlar sorumluluk duygusunu hep ön pla­na çıkarırlar. Bu yüzden en özgür insanlardır. So­rumluluk duygusu ve bilinci gerçek özgürlüğü elde edebilmenin ön koşuludur. Bir kişi ne kadar az so­rumluluk duygusu taşıyorsa o kadar az özgürdür. Örneğin bir uyuşturucu bağımlısına gerçek anlam­da “özgürdür” diyebilir miyiz? Elbette hayır. O, öz­gürlüğünü sorumsuzluğuna feda etmiş bir kişiden başkası değildir.

Bu parçaya göre insanın özgür olması aşağıda- kilerin hangisine bağlıdır?

A) Sorumluluk duygusunun gelişmiş olmasına

B) Herhangi bir kötü alışkanlığının olmamasına

C) Büyük insanların yaşamlarına özenmesine

D) Özgür olma düşüncesini yaşamının gayesi yap­tığına

E) Yaşamını iyi planlamasına

1 2 . Geçenlerde sordular, yanıtladım: “Benim İstan­bul’um, artık yalnız düşlerimde yaşıyor.” dedim. Selim İleri’nin Yıldızlar Altında İstanbul'unu okur­ken kendimi yazarın annesinin, babasının, tüm ai­lesinin yaşadığı o semtlerde, sokaklarda, evlerde buldum. Kitaptaki yaşantılara, yazarın çizdiklerine, anlattıklarına, o semtlere, mahallelere dalıp gittim. İçimde kaybedilmiş güzelliklere bir daha ulaşama­yacak olmanın derin acısı kaldı.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisi vurgulan­maktadır?

A) Kişinin gerçek dünyanın çirkinliklerinden hayal dünyasının güzelliklerine sığınarak kurtulabile­ceği

B) Yaşamın gerçeğinin sanatın gerçeğinden fark­lı olduğu

C) Yazarın eski İstanbul’un yok olmasından bü­yük üzüntü duyduğu

D) İstanbul’un artık yaşanmaz bir şehir haline gel­diği

E) Her insanın, çocukluğunda yaşadığı mutluluk­ları yeniden yaşamak istediği

1 3 . Bizim dönemimizdeki filmler çok hoş anlar yaşa­tıyordu seyirciye. Belki bir masal diyarıydı. Arala­rında gerçek olan bölümler de vardı ancak hayal yanı ağır basardı. Seyircinin son derece beğenisi­ni kazanan filmlerdi. Ya hayallerini buluyorlardı ya da yaşadıklarını. Bir şekilde seyirciye geçiyordu filmdeki heyecan. Bu filmler hâlâ da çok beğenili­yor çünkü insanın hayal dünyası hiç değişmiyor.

Bu parçaya göre sözü edilen filmlerin çok be­ğenilmesinin temelinde aşağıdakilerin hangi­si yatmaktadır?

A) Olağanüstü olaylarla heyecan yaratması

B) Seyircinin sevdiği masalların konu edilmesi

C) Gerçek yaşamın sıkıcılığından uzak olması

D) Seyircinin onda hayal ettiklerini ya da yaşamı­nı bulması

E) Oyuncuların, rollerini başarıyla gerçekleştirme­si

Page 112: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

3. Deneme

1 4 . Gazeteden neler yapmıyorsunuz ki... Kesekâğıdı yapıyorsunuz. Tomarlanmış paraları sarıyorsunuz. Üzerinde fasulye ayıklıyorsunuz. Soba, mangal tu­tuşturuyorsunuz. Uçurtma ve kayık yapıyorsunuz. Cam siliyorsunuz. Maçta minder yapıyorsunuz. Ta­şırken elinizi cam kesmesin diye kullanıyorsunuz. Üzerinde yazanları okumaktan başka her işi yapı­yorsunuz. Zaten gazete de okunsun diye çıkarıl­mıyor ki...

Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisini eleştirmektedir?

A) Toplumun; kâğıdın değerini bir türlü kavraya- mayışını

B) Kağıdın gereksiz işlerde kullanılmasını

C) İnsanımızın gazete arşivlemeyi bilmemesini

D) Gazetelerin yeterince okunmamasını

E) Gazetelerin sanatsal etkinlikleri görmezden gel­mesini

1 5 . Çehov, okuruna söyleyeceklerinin tümünü hiçbir za­man tüketmemiş yazarlardandır. Yazdıkları hiç ek­silmeyen, hep artıp çoğalan yazarlardan... Gençlik çağında bir okur, Çehov’u keşfettiğinde mutlu ola­caktır. Ama onu yetişkinlik döneminde okuduğun­da, belki farklı bir mutluluğa erişecektir. Çehov’un, kişilerine bakışında, bir hekimin soğukkanlı gözle­mi ile sıcak yaklaşımı birbirine geçmiş durumdadır. Çünkü Çehov, oyun ya da öykü kişisini tarafsız bir şekilde gözlemlemeye özen gösterirken onun ruh derinliklerindeki çatışmalara, çelişkilere sevecenlik­le yaklaşır eserlerinde. Bu nesnellik ve sevecenlik, Çehov’u, eserlerinde “edebiyat yapmak”tan, “söz oyununu edebiyat sanmak” yanılgısından da ku­ramsal savlara girip ahlaksal yargılara varmaktan, ahlak kurallarını benimsetici bir tutum takınmaktan da uzak tutar.

Bu parçadan Çehov’un yapıtlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?

A) Yoruma açık olduğu

B) Okurlara iyi duygular aşıladığı

C) Farklı yaşlarda farklı tatlar alınacağı

D) Ahlak dersi verme amacı taşımadığı

E) Süslü ve sanatlı söyleyişten uzak olduğu

16. -17 . soruları aşağıdaki parçaya göre cevap­layınız.

Edebiyatta bir yere gelebilmek için yapmanız gerekenler vardır. Her şeyden önce kendinizi aşmanız gerekir. Bu­nun yanında çok çalışmalı, alın teri dökmelisiniz. Yalnız­ca alın teri yeterli mi? Değil elbette. Durmadan okumalı­sınız. Yazarın besin kaynağı yine kitaplardır. Donanımlı olmalısınız. Bu yalnızca yazdığınız türde çok okumak, onu izlemek anlamına da gelmez. Sanatın her alanıyla ilgilenmelisiniz. Yapıtlarınızı doğru bir eleştiri süzgecin­den geçirebilecek, ona dışarıdan bakabilecek düzeyde olmalısınız. Kendi edebiyatınızı, dünya edebiyatını izle­meniz gerekir. Bütün bu alanlardan beslenmelisiniz. Bir de hayatın kendisinden, hayatın içinden tabii...

1 6 . Bu parçada “edebiyatta bir yere gelebilmek için yapılması gerekenler” arasında aşağıdakilerden hangisi sayılmamıştır?

A) Emek vermek

B) Sürekli okumak

C) Daha iyi yapıtlar vermeye çalışmak

D) Yazdıklarında eleştirel bir gözle bakabilmek

E) Yaşamın kendine özgü gerçeklerinden etkilen­memek

1 7 . Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden han­gisi söylenemez?

A) Sayıp dökmelere yer verilmiştir.

B) Örneklendirmeye başvurulmuştur.

C) Buyruk cümlelerine yer verilmiştir.

D) Deyim kullanılmıştır.

E) Farklı cümle türleri kullanılmıştır..

Page 113: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

3. Deneme

1 8 . Her anı yapıtı, yazarının kimlik kartıdır bir ölçüde çünkü anı yazarı, anlattıklarının hem öznesi hem nesnesi konumundadır. Bu bağlamda anılar kişilik özelliklerinin izlendiği bir aynadır. Peki, anıları yaz­manın belirli bir dönemi var mıdır? Yazınsal türler üzerinde çalışanlar, kesin bir kural koymasalar da sorunun yanıtını yaşlılık dönemi olarak ifade eder­ler. Bu dönemde kişinin yaşam ibresi geleceğe de­ğil, geçmişe dönüktür. Öyle kİ anlatım kiplerinin zamansal örüntüsünde bir değişme olur kendili­ğinden; ister istemez, kişinin dilinde geride bırakı­lan zamanları ifade eden bir söylem ağır basmaya başlar. Geleceğe dönük bir umudu, bir beklentisi kalmamıştır kişinin.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deai- nilmemistir?

A) Anıların, yazarın kişiliğini yansıttığına

B) Anıların, çoğunlukla yaşlılık döneminde yazıl­dığına

C) Anılarda genellikle geçmiş zaman kipinin kul­lanıldığına

D) Anıların insanın umutlarını yeşertici bir etkisi­nin olduğuna

E) Yazarların, anılarda hem yaşayıp hem de etki­lendikleri olayları anlattığına

1 9 , 11. yüzyılda, Karahanlılar döneminde yetişen, soy­lu bir aileden gelen ve iyi bir eğitim alan Kaşgarlı Mahmut, ilk Türk dil bilginidir. Kaşgarî olarak da ta­nınan ünlü dil bilginimiz, Türk yurtlarını adım adım gezerek derlediği sözcük, atasözü, şiir örnekleriy­le devrin Türk dili hakkında bilgiler vermiştir. Bir dönem Bağdat’ta bulunan Kaşgarlı Mahmut, Türk kültürünün Araplara tanıtılmasında büyük rol oy­namıştır. Türkçeyi Araplara öğretmek düşüncesiy­le Divarıü Lügati't-Türk adlı kitabı yazmıştır. Bu tür çalışmalarıyla Türkçenin gelişmesine, Türk dil bir­liğinin sağlanmasına ve Türk kültürünün yayılma­sına önemli katkıda bulunmuştur.

Bu parçadan Kaşgarlı Mahmut ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Türkçenin ilk dil bilimcisi olduğu

B) Türk diliyle ilgili çalışmalar yaptığı

C) Arapçayı ileri seviyede bildiği

D) Türk kültürünün tanıtılmasına katkı sağladığı

E) Divani) Lügati’t-Türk adlı eseri Araplara Türkçe­yi öğretmek amacıyla yazdığı

20 , Çehov yapıtlarının odağı, olay örgüsünden çok, ki­şilerdir. Durmadan, uzun uzadıya kendilerini, dü­şüncelerini anlatırlar ama yaşamlarının sığ, çıkışsız koşullarının kapanında tek başınadırlar. Duraklama­lar ve suskunluklar, tüm bu tek başına olmaların, iletişimsizliklerin bir alt konuşmasıdır sanki. Van- ya Dayı’nın, Vişne Bahçesi’nin, Üç Kız Kardeş’in, Martı’nın kişilerini sahnede seyrederken, ruhları­nın günümüze eriştiğini, bedenlerimize geçtiğini duyumsarız. Çehov’un yapıtlarından okuyucu ya da seyirciye uzanan biricik umut, sahnedeki na­file çabalardan, öykülerdeki boşuna konuşmalar­dan payımıza düşen, sevgi ve sevecenlik ışıltıları­dır. Bugün hâlâ bizi yüreğimizden sarsan oyunlar, öykü sanatını temelinden değiştiren yüzlerce öy­kü bıraktı bize Çehov. Diğer yapıtları gibi o öykü­leri de beğenilerek okunuyor şimdi dünyanın her yerinde. Tıpkı Shakespeare ve Dostoyevski gibi, her zaman hemşerimiz ve çağdaşımız olan yazar­lardan biri o.

Bu parçada anlatılanlardan Çehov’la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Yapıtlarındaki kişilerin yalnız olduğu

B) Öykücülükte yeni bir çığır açtığı

C) Farklı yazınsal türlerde yapıt verdiği

D) Yapıtlarının günümüzde de okunduğu

E) Olay öykücülüğünün öncülerinden olduğu

Page 114: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME

Hemingvvay’in buzdağı ilkesine inanmışımdır: “Gö­rünen her bölüme karşılık, görünmeyen yedi bö­lüm vardır suyun altında. Bildiğiniz her şeyi eleye­bilirsiniz, nasıl olsa gidip buzdağının su altındaki bölümünü sağlamlaştıracaktır bunlar. Yani öyküle­rinin görünmeyen yönünü.” Öyküde olsun, uzun­ca süredir süren roman çalışmalarımda olsun bu­nun bir yazı ilkesi olduğuna inanmanın yararını çok görmüşümdür.

Bu parçada yazar, savını inandırıcı kılmak için aşağıdakilerin hangisine başvurmuştur?

A) Tanımlamaya B) Öykülemeye

C) Tanık göstermeye D) Karşılaştırmaya

E) Benzetmeye

Yayın dünyasında baskı sayısı belli bir rakamı aş­mayan ve çok az basılan kitaplar arasında sözlük­ler en başta geliyor. Çünkü sözlükler, öykü veya roman gibi okunan kitaplardan değil, ancak ge­reksinme duyulduğunda başvurulan yayınlardan. Bir de şu var: Sözlükler, kısa zaman dilimi içinde hazırlanamıyor. Sözlükçülük bilgisi yanında zengin bir bilgi ve veri birikimini de gerektiriyor. Tabii yılla­ra yayılan, yorucu çalışma gerektiği de unutulma­malı. Ortaya konan çalışmayı özellikle bu alanın uz­manlarına, eğitimcilere beğendirmek de çok güç. Özetle çileli, zor iş sözlükçülük.

Bu parçada sözlüklerle ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmemiştir?

A) Diğer kitaplardan az basıldığına

B) Okuma değil, başvuru kitabı olduğuna

C) Hazırlanmasının yoğun bir emek gerektirdiği­ne

D) Eleştiriler nedeniyle sık sık değişiklikler yapıl­dığına

E) Hazırlamak için alan bilgisine sahip olmak ge­rektiğine

3 . —-. Gerçek kitaplıkların yanında, örneğin portakalsandıklarının koyu renge boyanıp, dar kenarlarıy­la üst üste yerleştirilmesi, böylece aynı zamanda “modüler” sistemde bir kitaplığın kazanılması bun­lardan biridir. Sağlam tuğlalar seçildikten sonra, bunlardan iki tuğla artı bir kalas, onun üstüne yi­ne iki tuğla ve artı bir kalas şeklinde yerleştirilme­si başka bir buluştur. Eski ya da bulunabilirse ye­ni tel dolapların, ahşap kısımları yine koyu renge boyandıktan sonra, bu kez “orijinal” birer kitaplık olarak kullanıma sokulması da bu çözümlerden yalnızca biridir.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Kitap biriktirmenin değişik yolları vardır

B) Kitapseverlerin de kendine göre sorunları var­dır

C) Kitapların bakımı ve saklanması kitap kurtları­nın en büyük sorunudur

D) Kitapçıların kütüphane oluşturmak isteyen ki­tapseverlere bazı önerileri var

E) Evde daha çok kitabı barındırma amacı, kitap­severleri kimi yaratıcı buluşlara yöneltir

4 , I. Öykülerimi yayınlamadan önce dinlenmeye bı­rakırım.

II. Teknolojik yenilikler kısa sürede toplumsal ya­şamımızda yerini alıyor.

III. Yeni teknoloji ile, yani bilgisayarla onlara son biçimini verme daha da kolay oluyor.

IV. Çünkü bilgisayarda çalışırken tümüyle atma ya da belirli bölümleri silme işlemleri çok da­ha hızlı yapılabiliyor.

V. Son biçimini aldıklarına güvendiğim anda ya­yınlarım ancak.

Yukarıdaki cümlelerle bir paragraf oluşturul­mak istense numaralanmış cümlelerin hangisibu paragrafta bulunmaz?

A) 1. B) II. C) III. D) IV. E) V.

Page 115: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

4. Deneme

(I) Sanatsal ve kültürel yaşamın yanı sıra İstiklal Caddesi’nde dinî bir hava da vardır. (II) Caddeye bu havayı veren, Ağa Camii ile St. Antoine Katolik Kilisesi gibi dinî yapılardır. (III) İstiklal Caddesi, ül­kemizdeki hoşgörünün simgesi sayılan yerler ara­sındadır. (IV) Duvar yazıları ve çinileri ile bilinen Ağa Camii, cadde üzerinde yüzyıllardır ister ibadet için, ister ziyaret için olsun misafirlerini ağırlar. (V) St. Antoine Katolik Kilisesi ise 1725 yılında hem saray içerisinde çalışan hem de burada ticaret yapanlar için inşa edilmiş bir yapıdır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi­si anlatımın akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

Ne anlaşılmaz iştir şu eleştirmenin yaptıkları! Ken­di yapmaz, yapamaz, kalkar başkalarının yaptıkla­rına karışır. İnceleyecek, yargılayacakmış. Değerli­sini bir yana ayıracak, değersizini bir yana. Güzeli, kalıcı olanı alacak; çirkin, geçici olanı atacakmış.

8. Dünyada bugün bir eğilim var: Tarihsel ya da ta­rih konulu çok roman yazılıyor. İçeride ve dışarıda yüzlerce tarihî romanla karşılaşıyoruz. Tarihsel ro­man başlığı altında yazılmış bütün romanları oku­maya kalkarsanız işin içinden çıkamazsınız. Çünkü başka türlerde de çok roman yazılıyor. Yani sadece tarihsel roman üzerine eğilmenin bir man­tığı yok gibi geliyor bana.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Bence burada bir ayıklama yapmalı, kitapları kendi süzgecinizden geçirmelisiniz.

B) Romanın bütününü okumadan roman hakkın­da fikir söyleyemezsiniz.

C) Ben en güzel romanların tarihî romanlar ara­sından çıkacağına inanmam.

D) Tarihî romanlarda anlatılanlar, tarihî gerçekle­re uygun olmalıdır.

E) Aslında roman okuma konusunda okura yol göstermek doğru değildir.

Bu parça aşağıdaki cümlelerin hangisiyle sür­dürülebilir?

A) Ben de aynı fikirdeyim eleştirmenle.

B) O, eserin değerini anlamamızı sağlar.

C) Bilirmiş o, duyarmış, sezermiş eseri.

D) Anlayamazmış sanatçının demek istediğini.

E) Bu yönüyle sanatçıya faydalı olur.

(I) Kimi şairler, şiirlerini yazarken şiir ile öykü ara­sında gidip geliyor. (II) Bu şiirleri okurken öykü ta­dını alıyor insan. (III) Yani olay ağırlıklı şiirler bunlar.(IV) Öyküleme yalnız hikâye ve romanda kullanılan bir anlatım tekniği değildir. (V) Onun için bu tekni­ği düzyazının sınırları içine hapsetmemek gerekir.(VI) Bir şiirde de pekala öykülemeden yararlanıla­bilir.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikin­ci paragraf numaralanmış cümlelerden hangi­siyle başlar?

A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

9 , Benim bu yazıyı yazmamdaki amaç, aslında sana­ta herkesin üzerinde uzlaşacağı bir tanım getirme çabası değil. Bu sonuçsuz çabayı, birçok ortam­da birçok kişiyle gösterdik. Benim asıl üzerinde durmak istediğim, “sanatçı” kavramının malzeme­den çalınmış, ucuzlatılmış ve gelen geçen herkese yok pahasına satılmış olmasıdır. Elbette ki bu satı­şın öncesindeki sanatçılarla, sonrasındakileri ayırt edebilmek için kısa ve tek taraflı da olsa bir sanat tanımı yapmak gerekiyor ki gerçek sanatçının kim olduğu belli olsun.

Bu parçaya göre yazarın bu yazıyı yazmasında­ki amaç aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir?

A) Sanatın ne olduğuyla ilgili bir tanım yaparak gerçek sanatçıyı diğerlerinden ayırmak

B) Sanatın tanımlanamayacağını kanıtlamak

C) Gerçek sanatçının hiçbir tanımla sınırlanama- yacağını göstermek

D) Sanatı kişisel çıkarlarına alet edenlerin kimler olduğunu belirlemek

E) Sanatçı olabilmek için kazanılması gereken ni­teliklerin neler olduğunu ortaya koymak

Page 116: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

4. Deneme

1 0 . Atatürk, dünyanın en iyi giyinen devlet başkanla- rından biri, belki de birincisiydi. Atamızın fotoğraf­larına bakıyorum, Kastamonu’daki Kıyafet İnkılabı gezisinde başında Panama şapkası bulunuyor... Diğer resimlerde değişik melon türünde şapkalar ya da bildiğimiz fötrler görülüyor. O günün moda­sını yansıtan kıyafetler giymiş hep. Şapkasından çorabına kadar üstün bir estetik zevki yansıtan kı­yafetler seçmiş ve yeni nesle kıyafetin önemini an­latmak istemiş.

Bu parçada Atatürk ile ilgili aşağıdakilerin han­gisi vurgulanmıştır?

A) Kıyafetlerini moda merkezlerinden aldığı

B) Üstün bir sanat zevkine sahip olduğu

C) Halkın kıyafet değiştirmesine öncülük ettiği

D) Şapka takmayı zorunluluk haline getirdiği

E) Giyim kuşamına çok dikkat ettiği

1 1 . Okulu bitirdiğimde yazmaktan başka bir şey düşün­müyordum. Edebiyatı seçmiştim. Ama şiir yazarak geçinemezdim elbette. Bu yüzden çeviri yapma­ya başladım. Rahat bir yaşam için fırsatlar çıkma­dı değil karşıma. İş önerileri geliyordu birçok yer­den. Bunlardan birini geri çevirdiğimde, cebimde iki liradan az para vardı. Ancak eve dönecek yol parası... Kendimle gurur duyduğum anlardan bi­riydi bu. Sözgelimi milyonlarım olsa o mutluluğu duymazdım. Direndim. Hep sanatla ilgili işler yap­tım.

Bu parçadan yazarla ilgili aşağıdakilerin han­gisi çıkarılabilir?

A) Parasal ihtiyaçlarına rağmen sanat dışında bir işle ilgilenmek istemediği

B) İyi bir okuldan mezun olduğu

C) Edebiyat öğrenimi gördüğü

D) Kendine rahat bir yaşam sunabilmenin hayali­ni kurduğu

E) Bazı fırsatları elinden kaçırdığına üzüldüğü

12 . “Anadili” sözü, bir benzetmenin ötesinde, gerçek bir “ana” , gerçek bir “ ilk” oluşu ifade etmektedir. Pek çok dil öğrenilebilir veya sonradan edinilebilir fakat yalnızca bir tanesi, bebeklikten bir dil toplu­luğunun üyesi olana kadar aşılan yol ve geçirilen zaman içinde, doğrudan doğruya yaşanarak, de­nemesi yapılarak öğrenilebilir. Öğrenilen yabancı dile tezat oluşturan anadili kavramı, tabiî bir olgu­ya bağlıdır ve bu, her bireyin hayatında yalnız bir kez yaşanır.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edil­mektedir?

A) Anadili kavramının ne anlama geldiğinden

B) Dil öğrenmenin güçlüğünden

C) Her bireyin anadiliyle düşünebildiğinden

D) Konuşmanın nasıl öğrenildiğinden

E) Anadilinin ulus oluşturmaktaki gücünden

1 3 . Bence herkes yapayalnız. Ne kadar birlikte oldukla­rını kanıtlamaya kalkarlarsa kalksınlar, gelenek-gö- renek, resmî kültür, toplumsal kurallar, nasıl niteli­yorsanız niteleyin, bunlar yalnızlığı yok sayabilir mi? Aile, ocak, yurt, inanç birliği, dil birliği fakat hepsi asıl yalnızlığı örtbas etmeye yönelik birer araç de­ğil mi? En kalabalık caddelerde el ele, kol kola ge­zenler, tıka basa dolu bir otobüste yüzleri yapışık saatlerce gidenler aslında yalnızları oynamıyorlar mı?

Bu parçada aşağıdakilerin hangisi vurgulan­maktadır?

A) Büyük şehirlerde yaşamın zor olduğu

B) Toplumsal kuralların yaşamı kolaylaştırdığı

C) İnsanın toplu yaşamayı bir zorunluluk olarak gördüğü

D) Hangi ortamda bulunursa bulunsun insanın da­ima yalnız olduğu

E) İnsanların gerçeklerle yüzleşmekten korktuğu

Page 117: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

4. Deneme

1 4 , Türkçe İle komşu diller arasındaki alışverişler, Türk- ler ile komşu milletler arasındaki bilgi alışverişini gösterir. Dolayısıyla, Türkçe ileTürkçeye komşu olarak yaşamış ve yaşamakta olan diller arası iliş­kilerin belirlenmesi demek, bir ölçüde. Türklerle komşuları arasındaki ilişkilerin belirlenmesi, Türk- lerin komşularına öğrettikleri ile komşularının Türk- lere öğrettiklerinin belirlenmesi demektir.

Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine varıla­bilir?

A) Türkçenin komşu milletlerin dillerinden çok et­kilendiğine

B) Türklerin ilişki içinde bulunduğu topluluklara birçok şey öğrettiklerine

C) Bir dilde yabancı sözcük ve kuralların bulun­masının doğal olduğuna

D) Milletlerin birbiriyle ilişkilerini anlayabilmek için dilleri arasındaki ilişkiyi incelemek gerektiğine

E) Bir dildeki yabancı sözcüklerin o dilin evren­selliğini gösterdiğine

1 5 . Çocuk şiirlerinde ele alınan temalar açısından bak­tığımızda dünya edebiyatında daha çok, pastoral ve didaktik şiir anlayışının hâkim olduğu görülmek­tedir. Bizim edebiyatımızda da buna yakın bir du­rum vardır. Bununla birlikte bizdeki çocuk şiirinde bilgi vermeye çalışmanın yani öğreticiliğin öne çık­tığını söyleyebiliriz. Sözlü edebiyat döneminde ma­sallar, tekerlemeler ve ninnilerin de aynı nitelikler taşımış olması dikkat çekicidir. Buradan da anlaşı­lacağı gibi, öteden beri çocuk genellikle, eğitilmesi gereken bir varlık olarak algılanmış, dolayısıyla ço­cuk şiirlerinin de teması ve konusu bu yönde ağır­lık kazanmıştır.

Bu parçadan çocuk şiirleriyle ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine ulaşılamaz?

A) Çocuğu eğitmek amacıyla yazıldığına

B) Öğretici yönünün olduğuna

C) Türk edebiyatındaki örneklerinin tema bakımın­dan dünya edebiyatıyla paralellik gösterdiğine

D) Çocuğu bilgilendirmede bir araç olarak görül­düğüne

E) Ağırlıklı olarak sözlü kültürde varlığını sürdür­düğüne

16 .-17 . soruları aşağıdaki parçaya göre cevap­layınız.

Tanzimat Dönemi'nde Batı’yla özellikle de Fransız kül­türü ve edebiyatıyla yakın ilişkiler kurulmuş, bunun bir sonucu olarak da eserlerde o dilden sözcükler kendini göstermeye başlamıştır. Ancak bu, bir önceki dönem gi­bi dilin yapısını zorlamamış; etki, sözcük düzeyinde kal­mıştır. Bu dönemin aydınlarından Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi sanatçılar, Batı’da yeni gelişen düşün­celeri halka anlatmak için ilk kez sade bir dil kullanma gereğini duymuşlar ancak bunu uygulayamamalardır. Alfabe değişikliği düşüncesi de ilk kez Tanzimat aydın­larınca gündeme getirilmiş fakat gelen tepkiler sonucu bu düşünceden vazgeçilmiştir.

1 6 . Bu parçadan hareketle Tanzimat Dönemi içinaşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Dilde sadeleşme çabalarının olduğu

B) Yabancı kökenli sözcüklerin terk edildiği

C) Yeni bir alfabeye geçilmesi fikrinin ortaya atıl­dığı

D) Eserlerde Batı dillerinden sözcüklere yer veril­diği

E) Batı edebiyatının etkilerinin görülmeye başlan­dığı

1 7 . Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden han gisi söylenemez?

A) Neden-sonuç cümlesi kullanılmıştır.

B) Öneri nitelikli yargılara yer verilmiştir.

O Dil göndergesel işlevinde kullanılmıştır.

D) Amaç cümlesine yer verilmiştir.

E) Örneklerden yararlanılmıştır..

Page 118: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

4. Deneme

18. Bu sanatçımızın yapıtları tamamen yaşanmışlıkla­ra dayalıdır. Gittiği ülkelerde, dolaştığı kentlerde görüp yaşadıklarını anlatır öykülerinde, şiirlerinde. Yıllardır, doğduğu topraklardan uzakta, denizaşı­rı ülkelerde yaşamamın verdiği hüzünlü, ümitsiz, boğucu hava hâkimdir dizelerine. Gezgin ruhu­nun, yerleşik yaşamı elinden aldığını bilerek ken­dine teslim olmuş, kendini kabul etmiş ve bunları da şiirlerinin konusu yapmıştır. Buna rağmen hiç­bir yere, kuruma, topluluğa bağlanmadan yaşamak onun yaşam biçimidir. Bu yaşam biçimi, başta şi­irleri olmak üzere tüm yapıtlarına yansımış; sanat anlayışının en temel niteliklerinden biri olmuştur.

Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Uzun süre yurt dışında yaşadığı

B) Şiir dışındaki türlerde başarılı olamadığı

C) Şiirlerinde karamsarlığın egemen olduğu

D) Sanat yaşamını bağımsız bir şekilde sürdürdü­ğü

E) Yapıtlarında gezdiği yerlerle ilgili izlenimlerini anlattığı

20. Roman, ortaya çıktığı dil olan Latincede yazı anla­mına gelen bir sözcüktür. Bu sözcük, daha sonra yaşanmış bir olayı hikâye etme anlamında kulla­nılmaya başlanmıştır. Çağımızda ise öykü türünün her yönüyle gelişmiş şekline roman denmiştir. Olay ve kişileri ayrıntılı anlatma, tahlil ve tasvirleri öne çı­karma, bir ana olay etrafında birçok küçük olaya yer verme bakımından hikâye türünden ayrılır. Ro­man türünün ilk örneğini 16. yüzyılda İspanyol ya­zar Cervantes Don Kişot adlı esriyle vermiştir. 17. yüzyılda Madema de la Fayette Princesse de Clevs adlı eseriyle onu takip etmiştir. 19. yüzyılda gelişen romantizm ve realizm akımları bu türün ayağa kalk­masına katkıda bulunmuştur.

Bu parçada romanla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine deainilmemistir?

A) Latince kökenli bir sözcük olduğuna

B) Ele alınan olayın ayrıntısı, kişilerin sayısı yönüy­le öykü türüne benzediğine

C) Günümüzde öykü türünün gelişmiş şekli yeri­ne kullanıldığına

D) Romantizm ve realizm akımlarının, gelişmesin­de etkili olduğuna

E) İlk örneğinin İspanyol yazar Cervantes tarafın­dan yazıldığına

19. Ünlü ressam elli yıldır bu heyecanla çalışıyor, in­sanlar doğayı onun gözleriyle görsünler diye. Sa­nat daha çok sevilsin, paylaşılsın, farklı kitlelere ulaşabilsin umuduyla tuvallerini o eşsiz sanatıyla donatıyor. Bizlere soyut bir dünya sunuyor sana­tıyla ama o nasıl bir dünya görüyor? Her güzelli­ğin içinden çirkini bulmak yerine, çirkinlikler için­den güzeli çıkarıp bir parça olsun ruhumuza huzur getirebilmekti onun sanatının amacı.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen ressamın amaçlarından biri değildir?

A) Sanatı insanlara sevdirmek

B) Sanatı değişik kesimlere ulaştırmak

C) İnsanlara güzel olan şeyleri göstermek

D) İnsanlara doğayı kendi yorumuyla göstermek

E) İnsanlara çevrelerindeki olumsuzlukları sezdir­mek

Page 119: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAF TESTLERİ

............. ..I I 1-A 2-D 3-D 4-C 5-E 6-E 7-C 8-D 9-A

1-E 2-D 3-A 4-C 5-D 6-D 7-E 8-B 9-D

1-E 2-A 3-A 4-D 5-C 6-B 7-B 8-A

1-D 2-B 3-D 4-B 5-C 6-A 7-C 8-B 9-E

]Wim 1-D 2-A 3-A 4-C 5-D 6-E 7-D 8-B

1-A 2-D 3-E 4-D 5-B 6-B 7-C 8-C 9-A 10-A

'jsm 1-A 2-A 3-E 4-C 5-C 6-A 7-A 8-D

i m i 1-A 2-C 3-A 4-B 5-A 6-B 7-B 8-D

tfllll! 1-E 2-B 3-C 4-B 5-C 6-B 7-C 8-A 9-B 10-E

Test ı l 1-B 2-B 3-B 4-A 5-B 6-C 7-D 8-C

Page 120: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

PARAGRAF DENEME SINAVLARI

Deneme -1 1-E 2-D 3-D 4-E 5-A 6-C 7-C 8-A 9-A 10-A 11-A 12-D 13-C 14-E 15-A 16-E 17-E 18-D 19-B 20-D

Deneme - 2 1-C 2-C 3-A 4-C 5-D 6-C 7-C 8-A 9-B 10-C 11-E 12-D 13-E 14-B 15-C 16-D 17-E 18-D 19-B 20-E

Deneme 3 1-E 2-E 3-A 4-C 5-C 6-B 7-E 8-D 9-A 10-B 11-A 12-C 13-D 14-D 15-B 16-E 17-C 18-D 19-C 20-E

1-C 2-D 3-E 4-B 5-C 6-C 7-C 8-A 9-A 10-E 11-A 12-A 13-D 14-D 15-E 16-B 17-B 18-B 19-E 20-B

Page 121: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST. 1

1.2 . ve 3. sorular aşağıdaki parçaya göre cevaplandırıla­caktır.

Arif Damar’ın eski bir şiirini hiç unutmam. Hangi dergide çık­mıştı bilmiyorum. Dizelerinin sonları hep 'tehlikededir’ diye biten bir şiirdir. ‘Saksıdaki çiçek hep tehlikededir, çoluğumuz çocuğumuz hep tehlikededir.’ diye hep uzayıp gider. İnsanın insan olarak onurunu savunan, yiğ it şiirlerin en güzellerinden biriydi. Çok sevmiştim. Arif Damar, o şiiri yazdığı zamanlar şiiri yalnızca hümanizma için bir araç olarak görüyordu. Yeni çıkardığı İstanbul Bulutu kitabındaysa daha çok şiire yönel­miş. Artık bu kez hümanizma, şiirin içinde genel bir davranış, bir fon olmuş. Hiç yoksa şiirin ayırıcı niteliği uğruna ufak ya­rarcılıktan vazgeçişi var Arif Damar’ın. Kağıtları dıştan çıkmaz mürekkeple mühürlemek yerine, içten şifrelemeyi seçmiş.

1. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?S

A) Yazar, Arif Damar'ın bazı şiirlerini daha çok sevmiştir.

B) Arif Damar, bir dönem, yazdığı şiirlerinde hayata karam­sar yaklaşmıştır.

C) Sanatçı belli bir dönemden sonra , şiire sanatsal açıdan yaklaşmıştır.

D) İlk dönemkilere göre son dönem şiirlerinde sanatsal kaygı açısından kendi kalıplarını yıkmıştır.

E) Sanatçının son dönem şiirlerinde, hümanizmayı geri planda tutmuştur.

2. Bu metinde geçen "Artık bu kez hümanizma, şiirin içinde genel bir davranış, b ir fon olmuş.11 sözüyle asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bazı şairler, evrensel anlamda insan sevgisini işleyerek sınırları aşarlar.

B) Şiirin içine girmeyecek, insanoğluna ait bir duygu, dü­şünce yoktur.

C) En güzel şiirler, insana güzel bir davranış kazandıranlardır hiç şüphesiz.

D) Daha önce işlediği insan sevgisinin bu şiirlerde ana tema oluşturmadığını söyleyebiliriz.

E) Bazı şair ve şiirlerin, bir kıvılcımdan büyük yangınlar do­ğurduğuna tanık olmuşumdur.

3. Bu parçada geçen “Kağıtları dıştan çıkmaz mürekkeplemühürlemek yerine, içten şifrelemeyi seçmiş." sözüyle sa­natçının şiirleriyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisinedeğinilmiştir?

A) Saklanmaya değer özelliklerinin olduğuna

B) Herkes tarafından kolayca görülebilir özellik taşımadığına

C) Özel ve gelişmiş bir sistemle oluşturulduğuna

D) Fark edilmesinin imkansız olduğuna

E) Özgün bir içeriğinin olduğuna

4. Daha ilk şiirlerinde belirgin bir özelliği var Oktay Rifat’ın: bir- denbirelik. Durmadan, yorulmadan yaşama sevincini ufak ayrıntılara indirir. Onun gözünde her an yanıtlanması gereken bir soru gibidir yaşamak. Doğa içinde nesnelerin birbiriyle ve insanlarla akrabalık bağlarının farkına varmış, üstünde bir an bile düşünmeye fırsat bulmadan sevivermiştir her şeyi; işi aceledir. Günler su gibi geçer, her şey birdenbire olur. Gü­nübirlik yaşamanın içindeki küçük, güncel durumları anlatır. Sanatçının gelenekten yararlanmayıp farklılık peşinden koş­tuğunu, küçük bir ayrıntıyı dahi şiire doğal biçimde taşıdığını da söyleyebiliriz.

I. Özgünlük

II. Detaylar

III. Evrensellik

IV. Titizlik

Bu parçada Oktay Rifat’ın şiirlerinin yukarıdakilerden hangisiyle bağlantısından söz edilmemiştir?

A) Yalnız I B) I ve II C) I ve III

D) II ve III E) III ve IV

5. Orhan Kemal, romanlarının konularını ekmek kavgası ile ge­çen çocukluk ve gençlik dönemleri içinde hayatın karşısına çıkardığı fırsatlarla yakından tanıdığı çevrelerden ya da yaşa­mı içinde yer alan sıradan kişilerin serüvenlerinden almıştır. Bu yüzden kahramanlarını dilenciler, çöpçüler, viranelerde yaşayan evden kaçmış çocuklar, vapurda ya da köşe baş­larında satıcılık, boyacılık yaparak evini geçindirmeye çalı­şan insanlar, işten atılmış küçük memurlar, toprağı elinden alınmış köylüler, ağalık düzeni, gurbetçilerden seçmiştir. Bu kişileri yapmacığa kaçmayan dil özellikleriyle konuşturarak canlı diyaloglarla başarılı bir tarzda tanıtması yanında eserle­rini ağa- ırgat; patron- işçi; amir-memur; zengin- yoksul gibi unsurlar üzerine kurgular.

Bu parçaya göre Orhan Kemal’in eserleri okuru,

I. Feodal yapı

II. Küçük insanların yaşamı

III. Sınıfsal farklılık

konularından hangileriyle buluşturur?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III

D) II ve III E) 1,11,111

1.B 2.D 3.B 4.E 5.E

Page 122: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6, 7 ve 8. sorular parçaya göre cevaplandırılacaktır.

(I) Öykü yazan genç arkadaşlarımız ne yazık ki Kafka’yı bildi­ği kadar kendi kültürümüze ait öğeleri bilmiyor. (II) Saguları, Türk destanlarını bilmeden kendimize ait bir edebiyatımız olamaz. (III) Hikâyelerimizde karakterlerimiz Kafka’nın ka­rakterleri gibi bunalım yaşıyorsa orada bir sorun var demek­tir. (IV) Mesela Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanı teknik olarak Batrda Kullanılan teKnikle yazıldığı halde karakterlerin bunalımlarının çok yerli olması yönünden dikkat çekicidir.(V) Her edebiyat metni muhakkak kendi toprağıyla yakın bir ilişki kurmalıdır. (VI) Bu ilişkiyi kuramazsak edebiyatımız ya­bancılaşır, kim ne yazarsa yazsın, yazdığı metnin bu toprağa çıplak ayakla basması; bu toprakların sıcaklığını, nemini his­setmesi gerekir; bu özelliğe sahip olmayan eser asırlık çınar ağaçlarına mevdan okuyamaz.

6. Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın ana düşüncesidir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

7. Bu parçadaki altı çizili sözle anlatılmak istenen aşağıda- kilerin hangisidir?

A) Kalıcılık özelliğine sahip olamamak

B) Güncelliğini yitirmeyen konuları ele almak

C) Evrensel nitelik kazanamamak

D) Özgün bir söyleyişe sahip olamamak

E) Birikimden yararlanamamak

8. Bu parçadaki “ Kim ne yazarsa yazsın, yazdığı metnin bu toprağa çıplak ayakla basması; bu toprakların sıcaklığını, nemini hissetmesi gerekir.” cümlesiyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Her edebi eserin dilsel yapısının yabancı kavramlardan arınmış bir özelliğe sahip olması gerekir.

B) Edebi eserlerin okurlarda karşılık görmesi içeriğinin ger­çek hayatla ilişkisiyle doğru orantılıdır.

C) Eser ortaya koyacak olan her yazarın ulusal yazarları ve kültürü yeteri kadar incelemiş, özümsemiş olması gerekir.

D) Bir sanatçı için önemli olan, tüm insanlığa değil, kendi ulusuna seslenmek olmalıdır.

E) Her edebi eser için ulusal unsurları içermesi bir zorunlu­luk taşımaktadır.

9 ,1 0 ve 11. sorular parçaya göre cevaplandırılacaktır.

Şairin Romanı yaklaşık altı yüz sayfalık ve tpm on beş yılda yazılmış bir roman, açıkçası roman alanında bir uçbeyi. En önemli özelliği fantastik kurgunun yazarı kısıtlayan tum sı­nırlarını dil aracılığıyla yok etmesi, sözün kısası edebiyatın hakkını fantastiğe vermesi. Başka önemli özellikleri de var tabi. Mungan’ın yarattığı fantastik diyarın Anadolu toprağın­dan bolca beslenmesi, nefes kesici bir kurguya sahip olması ve düşler aracılığıyla dilin içinden çıkan dile kapılarını tama­men açabilmesi. Açık söylemek gerekirse Türk edebiyatında fantastiğin toprağı hala cok çorak, kurak, verimsiz. — —

9. Bu parçada “Şairin Romanı” yapıtıyla ilgili olarak aşağı-dakilerden hangisine deainilmemistir?

A) Dilsel yapısının yazara özgürlük sağladığına

B) Etkileyici bir yapısının olduğuna

C) Özgün bir anlatıma sahip olduğuna

D) Ulusal unsurları barındırdığına

E) Kendine has bir dil yaratmaya kolaylık sağladığına

10. Bu parçada altı çizili sözlerle anlatılmak istenen aşağı-dakilerden hangisidir?

A) Edebiyat sahasının zenginlik kazandıracak sayıda fantas­tik üründen yoksun olması

B) Fantastik türündeki eserlerin eleştiriye açık olmaması

C) Türk edebiyatının yapısının fantastik türüne uygun olma­ması

D) Sanatçıların fantastik türde eser yazacak nitelikten yok­sun olması

E) Fantastik türde yazıdan eserlerin okuyucuda karşılık bula­maması

11. Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdaki-lerden hangisi getirilebilir?

A) Yazarlarımız destan, efsane, masal ve hikayelerden bes­lenerek fantastik romanlar yazmışlardır.

B) Romancılar kendilerine bir pay çıkarmalı ve bu türü ede­biyatımızda canlandıracak nitelikte eserler ortaya koy­malı.

C) Okur, fantastik türdeki edebi eserleri okumayı bir öncelik olarak görmeli.

D) Fantastik romana olan ilginin artması, dünya ve özellikle de Batı edebiyatında dikkat çekecek ölçüdedir.

E) Eleştirmen, Türk edebiyatında yeni olan bu türü okura sevdirmek için yazarı desteklemelidir.

6.E 7.A 8.E 9.C 10. A 11.C

Page 123: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. — , Siz yıllarca romanın çilesini çekmişsinizdir, o ise bu çi­leyi bilmez. Okuduklarına hoşlandım ya da hoşlanmadım öl­çüsü ile bakar. Hatta bu ölçünün neye dayandığını, nereden kaynaklandığını bilemez. O ancak, bir romanda yüreğindeki duyguyu, kafasındaki düşü, kısaca iç dünyasını bulmak ister.

Bu parçanın aşağıdaki cümlelerden hangisiyle başlatıl­ması uygundur?

A) Yazar, romanını sadece kendisi için yazmaz.

B) Eleştirmen, sorunlarını çözmede yazara yardımcı olmak ister.

C) Bir yazarın sıkıntılarını ne bilir okuyucu!

D) Yazar, kendisine yöneltilen eleştirilerde nesnellik arar.

E) Eleştirmenin görevi yazarı eğitmek değildir.

2, Fuar zamanı tekrar gelip çattı. Kitapseverlerin en keyif aldığı mekânlardan biri de fuarlar kuşkusuz. Ancak bir şey daha var ki, benim için fuarın olmazsa olmazlarından: Çocuk okur­ların coşkuyla oradan oraya koşturmasını izlemek, yayınevi stantlarının önünü doldurup yazarları ve yayınevi temsilcile­rini soru yağmuruna tutmalarını gözlemlemek, Rıfat İlgaz’ın Bacaksız Bahri’sini andıran muzip tiplerin kitap ayracı avına çıktığını görmek en az fuarda olmak kadar keyif veriyor bana.. Fakat bir yandan da üzülüyorum. — çünkü yıl sonuna kadar yetişmesi gereken müfredatı önemsedikleri kadar kitap seçi­mi konusunda rehber olmayı önemseyen öğretmenlerin hâlâ yeterince çok olmayışı, kendileri okumadığı için çocuğuna kitap konusunda yardımcı olamayan ebeveyn sayısının çok­luğu, kitaba verilen parayı “ fuzuli” olarak algılayan zihniyet ve gerçekten kitaba bütçe ayıramayacak kadar zor durumda olanlar... Bu liste uzayıp gider. Ama en çok üzen; fuarın işle­vini, o atmosferin ne anlama geldiğini, niçin kitaplarla haşır neşir olmanın bu kadar önemli olduğunu anlatmayan-anlata- mayan veliler ve öğretmenler.

Düşüncenin akışına göre bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) çocukların ne yapacağını bilmez bir vaziyette oradan oraya koşturmasının altında birçok neden yatıyor.

B) çocukların yaşadığı bu koşuşturmacayı çocukluğunda yaşayamamanın verdiği acı, yüreğimin tam ortasına ge­lip oturuyor.

C) çocuklar kitap fuarına, kitaba, yazara bu kadar yakın­ken ne kadar bilinçsiz dürümdalar.

D) ülkemizdeki tüm çocuklar fuara gelen çocuklar kadar şanslı değiller.

E) fuarda çocuklara hitap edecek, çocukları kitap fuaflnın en tutkulu müdavimleri yapacak hiçbir etkinlik yok.

3. Bir eser yalnız konusu ile değerlenseydi, Namık Kemal’in Va­tan Yahut Silistre oyunu veya Bartholdi’nin New York önün­deki Özgürlük heykeli ile hiçbir sanat eseri yarışamazdı. Va­tandan ve özgürlükten daha büyük, daha kutlu ne olabilir? Oysaki ne Vatan Yahut Silistre oyunundaki kahramanlıklar ne de Özgürlük heykelindeki büyüklük, içimize, gerçek sanat eserlerinin o derin heyecanını dökebiliyor. Aksine, birtakım önemsiz görünen konular bazen birer şaheser değerini alabi­liyor. —

Bu parçanın aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanması uygundur?

A) Buradan da konuyu önemsemediğimiz, değersiz buldu­ğumuz anlaşılmasın.

B) Sanat eserlerinde konunun esas değil, sadece bir araç olduğunu bilmek gerekir.

C) Demek ki hayattaki sıradan konuları da işleyerek eserleri­mizi renklendirebiliriz.

D) Aynı konu defalarca ele alındığı için okurun da bıkkınlığını dile getirmesi normaldir.

E) Bundan değil m idir Orhan Velilerin şiirde, hayatla dalga geçmeleri?

4i Son romanım “Araf’ ın kapağı ile ilgili değişik eleştiriler oku­yorum. Birçok eleştirmen romanın kapağını beğenmeyip olumsuz değerlendirmeler yapıyor. Her zaman olduğu gibi bu kitabımın kapağını da romanın içeriği belirlemiştir. Kapak­ta niye mi çikolata var? Cevabı içinde saklı. Kapakta niye mi gümüş kaşık var? Cevabı içinde saklı...

Bu parça, aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanırsa “ Bir yapıtın özünün önemli olduğu” vurgulanmış olur?

A) Bence bir romanı çekici kılan sadece kapağı değildir.

B) Bir yapıtı değerlendirirken ön yargılı olmamak gerekir.

C) Zaten bir edebiyat yapıtı içeriğiyle tartılır, nasıl göründüğü ile değil.

D) Kapağın iletisini anlamayanlar, yapıtın değerlendirilmesini de doğru yapmıyorlar.

E) Kapağına bakarak roman hakkında karar vermek müm­kündür.

1.C 2.C 3.B 4.C

Page 124: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. — Bu durum eserin değerini düşürmez. Diyelim ki Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı b ir öldürme olayını konu al­mıştır. Benzerlerine polis dosyalarında rastlayabileceğimiz sıradan bir olay. Bunun gibi Gonçarov’un Oblomov’u da in­sanoğlunun tembelliğini, uyuşukluğunu konu alır. Böyleyken her iki eser de çağlarını aşan büyük romanlar arasında yerini almıştır.

Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşağıdaki- lerden hangisi getirilebilir?A) Sıradanlıktan uzak kalmaya çalışan sanatçılar tanıyorum.

B) Hep aynı konuyu işleyen bir yazar, gelecekten umudunu kesmelidir.

C) Bir edebi eser sıradan bir sorunu, herhangi bir insanlık durumunu işleyebilir.

D) Yazarlar çoğu zaman birbirinin aynı konuları eserlerinde işleyebilir.

E) Konu sıkıntısı çeken bir yazar, sıradan bir sanatçı olarak varlığını sürdürür.

6. Resim eleştirisi mi? Yoktur. Müzik eleştirisi mi? Hakgetire. Edebiyat eleştirisi mi? Var mıdır yok mudur tam beli değildir. Yok diyenler için tartışmaya da gerek yoktur. Örne­ğin hayatını roman eleştirisine adamış eleştirmenler bir gün çıkıp Türkiye’de “ eleştiri yapılmıyor” deyiverir. Buna kimse şaşırmaz. “ Peki sen yıllarca ne yaptın, onlar eleştiri değil miydi?” diye bir okur tepkisi gelmez. Bir eleştirmenin eleş­tiri yoktur demesi kadar doğal b ir şey yoktur sanki. Çünkü “eleştirinin olmadığı” zaten toplumsal belleğimize kazınmış­tır. Ağzımızı “eleştiri” üzerine konuşmaya açtığımız zaman besmele gibi tekrarlarız: “Türkiye’de eleştiri yoktur."

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre, aşağıdaki- lerden hangisi getirilmelidir?A) Ülkemizde eleştiri deyince hep bir yetersizlikten söz

etmek alışkanlık halini almıştır.

B) Ülkemizde eleştiri kültürü Batı’yla boy ölçüşemeyecek derecede yetersizdir.

C) Günümüzde eleştiri her alanda bir ihtiyaç haline gelmiştir.

D) Eleştiri türü edebiyatımızda son zamanlarda eski önemin yitirmeye başladı.

E) Her sanat dalı kendine has bir eleştiri atmosferi oluşturur.

7. Duyguların, düşüncelerin ya da bilgilerin bir kişiden başka bir kişiye aktarılmasında dil önemli bir yer tutar. Ancak in­san, el ve kol hareketleri, yüz ifadeleri, çizdiği şekiller ya da söylediği şarkılar aracılığıyla da başkalarıyla iletişim kurabil­mektedir. Demek oluyor ki —

Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre, aşağıda- kilerden hangisi getirilemez?A) insanlarla iletişim kurmanın birden çok yolu vardır.

B) duygu ve düşüncelerin sadece dil aracılığıyla aktarılabi­leceği düşüncesi yanlıştır.

C) insanlarla konuşmadan da iletişim kurmak mümkündür.

D) iletişimde önemli olan, seçilen araç değil, bunun için har­canan çabadır.

E) insan ilişkilerini düzenleyen, onu ayakta tutan şey, cana yakın ve hoşgörülü olmaktan geçer.

5.C 6.A

8. ... Yalnızlık hazır bulunmaz, oluşturulur. Yalnızlık, yalnız başı­

na oluşturulur. Ben öyle yaptım çünkü orada yalnız olmam,

kitap yazmak için yalnız kalmam gerektiğine karar vermiş­

tim . İşte tam da böyle oldu. Bu evde yalnızdım, kendimi eve

kapattım ve kuşkusuz korkuyordum da. Sonra da sevdim o

yalnızlığı; bu ev, yazı evi hâline geldi. Kitaplarım şimdi bu ev­

den çıkıyor, bu bahçeden ve bu kirli yazı masasından. Tüm

bunların yazabilmem için yirmi yıl gerekti bana.

Bu parçanın başında boş bırakılan yere aşağıdakilerin

hangisi getirilemez?

A) Yalnızlığa, kendimi yazı için her şeyden soyutlamaya ihti­

yacım vardı.

B) Yazmak bende birdenbire başlamayan, kademe kademe

oluşan bir süreç oldu.

C) Yalnızlığımı insanlar yadırgasalar da bu, yazmam için en

gerekli olan şeydi.

D) Bu evde bir başıma kalmam tamamen kendi tercihimin

bir sonucu olarak gelişti.

E) Yazmak için her şeyden ve herkesten uzaklaşmam ge­

rektiğine inanıyordum.

9. — - Bu nedenle oturup tarih anlatmak yerine insanların ya­

şamından yola çıkarak anlattık söylemek istekilerimizi. Dev­

rimler, Atatürkçülük, barış ve demokrasi kültürü gibi kavram­

ları doğrudan söylemek, onların tanımlarını yapmak yerine

yaşanmış olaylarla, anılarla, şiir, resim, karikatürlerle çocuk­

ları bu kavramlar üzerinde düşünmeye yönlendirdik. Çünkü

sanatın kişilik gelişmesinde büyük payı olduğuna inanıyoruz.

Görsel malzemeye de bu bağlamda özellikle önem verdik.

Bu parçanın başına getirilebilecek en uygun cümle, aşa-

ğıdakilerden hangisidir?

A) Bu kitap, ünlü yazarın ölüm yıl dönümünde onun anısına

saygı amacıyla çıkarıldı.

B) Okul kitaplarından farklı bir kitap sunmak istedik öğren­

cilere.

C) Bu kitabın amacı, gençlerin kendi ayaklarının üstünde

durabilmelerine yardımcı olmaktır.

D) Bu kitapta anıdan şiire, resimden mizaha her şeyi bulabi­

lirsiniz.

E) Yirminci yüzyılın çağdaş Türkiye’sinde gençlere çok iş,

çok sorumluluk düşüyor.

7.E 8.B 9.B

Page 125: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1, ... Her ikisinin de edebiyat derslerinde “düz yazı” başlığı al­tında yer almasından kaynaklanır ve güç alır bu kanaat. Her ikisi de “ manzum” değildir. Oysa öykü, romandan çok şiire yakındır; günümüzde yazılan öykülere yakından baktığımızda giderek daha da yakınlaşmakta olduğu kolaylıkla saptana­bilir - hoş, artık şiirin de manzum başlığıyla, nizamlı, ölçülü olmakla pek bir ilgisi yok- Roman okumayı çok seven kimi tanıdıklarımızın öyküden ta t almadıklarını söylediklerini sıkça işitiriz; bu aslında roman ile öykü arasındaki bağın sanıldı­ğı kadar yakın olmadığının bir göstergesidir belki de. Öykü okuma eylemi ile roman okuma eylemi arasında önemli bir fark var. Öyküden ta t almak, öyküyü sevmek genişlemeye yatkın şimdiki zamanı algılamakla bağlantılı olsa gerek. Bu algının kapıları da, sanırım, daha çok öykü okuduğumuzda, farklı öykücülerin birbirinden hayli farklı öykü dünyalarını ta­nıdığımızda açılıyor.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdaki- lerden hangisinin getirilmesi en uygundur?

A) Öyküyü romana yakın bir edebi tü r sayma eğilimi hayli yaygındır.

B) Öyküyü romanın daha yoğun anlatımı olarak tarif edebiliriz.

C) Edebiyat derslerinin ana araç - gereçleri denildiğinde öy­küyle romanı sayabiliriz.

D) Öykü kısa olmasına karşın, roman kadar okuyucuyu etki­leme gücüne sahiptir.

E) Şiirsel anlatıma yer verilmesi öykünün ve romanın ortak özelliğidir.

3. Aristo’ya göre tarihle felsefe arasında yer alan şiirin dayanağı olan biricik şeydir “ imge” . Şairin yaratış sürecinde yalnızlığın ve yaşamın giriftliğinin etkisiyle hayal gücünü de zorlayıp or­taya çıkarttığı “öz”dür, şiirsel uyumun gerekliliğidir. “Şair bir 'arzular insan'dır. Evet şiir gerçekten de arzudur. Ancak bu arzu, mümkün olanın veya olabilenin sınırları içinde söylen­mez. İmge 'olmayabilirin' değil, olanaksızın arzu edilmesidir. Şiir gerçekliğe susayıştır. Arzu, her zaman uzaklıkları yok et­mek ister. İmge, arzunun insanla gerçeklik arasına uzattığı köprüdür.” Bu tanım Octavio Paz’ın. Görüldüğü gibi o da im­geye karşı gerçeküstü bir bakışa sahip. Kısa bir tanımda bile imge yaratmanın sonsuz olabileceğini veriyor okura. Çağdaş dünya şairlerini incelediğimizde çoğunun şiir ve onunla ilintili konular üzerine yazılanları yalınkat buldukları görülür. Çün­kü...

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdaki- lerden hangisi getirilemez?

A) onlara göre şiir üzerine yazılan her şey görecedir, şiir gibi imgenin de tanımı çok çeşitlidir.

B) bu metinler, şiiri ve şiirle ilişkili kavramları açıklamakta yetersiz kalmaktadır.

C) şiir v.e şiirle bağlantılı unsurlar tam olarak kavranama- makta ve bunların belirgin bir açıklaması yapılamamak­tadır.

D) şiir ve şiirin yapı taşlarının sınırları kestirilemez, şiir bilin­mezlere yelken açmaktır.

E) şiirin edebi niteliğini ve etki gücünü zayıflatmaktadır şiir üzerine yazılanlar.

2. Şiir nasıl ki bir dilden başka bir dile kendinden bir şeyler yi­tirmeden çevrilemez, masallar da öyledir. Masal, her şeyden önce dilsel bir üründür; üstelik gündelik dilden öte, yüzyılla­rın içinden süzülerek oluşmuş bir dildir. — Çeviri masalların okuyucuyu büyüleyemeyişinin nedenini burada aramak ge­rekir.

Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına uy­gun olarak, aşağıdakilerin hangisi getirilmelidir?

A) Masalın şiirden ayrılan yanı da budur.

B) Bu dili hiçbir çocuğun anlayamacağı apaçık ortadadır.

C) Bu nedenle de bir masalın tadına ancak yazıldığı dilde varılabilir.

D) Oysa bir masal, okunarak değil; dinlenerek sevilir.

E) Bu bakımından masalın çevirisi, aslından biraz farklı olacaktır.

4. -— Oysa birçokları bunu kabul etmez. Sanatçıyı yaşamahakkından yoksun kılmak ister. Onlara göre sanatçı, top lu­mun önde gelen insanlarından olduğu için, sıradan bir yaşam ona uygun değildir. Toplumun önünde giden insanlara sıra­dan yaşamak yoktur.

Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisinin getiril­mesi en uvaun olur?

A) Sanatçının kendine özgü, başkaları tarafından merak edilen bir yaşamı vardır.

B) Bir sanatçının sıradan bir yaşam sürmesi beklenemez.

C) Aslında her sanatçı yapıtlarında sıradan insanları, sıradan olayları anlatmak ister.

D) Her insan gibi sanatçı da olağan bir yaşam sürer.

E) İnsanlar sanat yapıtında kendi duygu ve düşüncelerinin yansımasını arar.

1.A 2.C 3.E 4.D

Page 126: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. — Roman üzerinde istediğim zaman çalışabilmeme, plan­lar yapabilmeme karşın, öykünün “eşref saati” ni beklemem gerekirdi hep. Masanın başına oturup “ Biraz öykü çalışa­yım.” diyemedim hiç. Buna kalkıştığımda ise altını imzala­mayacağım çok kötü şeyler yazdığımı gördüm. Öyküyle ro­manın yazılma sürecinde asıl fark bu bence.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdaki- lerden hangisi getirilmelidir?

A) Benim hiçbir öykümde önceden belirlenmiş bir iskelet olmadı.

B) Roman türü bana yakın olduğundan, öykü yazmayı dü­şünmedim yazarlık yaşantımda.

C) Öyküyle roman ortak noktada buluşabildiği gibi birçok noktada da ayrılmaktadır.

D) Öykü yazmak bana kısa bir tü r olduğu için hep zor gelmiştir.

E) Roman uzun soluklu, öykü daha kısa soluklu bir türdür.

6. 1950 kuşağının bir önemli yanı da, karikatüre getirdiği —işçi, köylü sorunları; dengesiz ekonomik yapı, özgürlüklerin nitelikleri, toplumun yapısı gibi sisteme yönelik eleştirileri ilk defa çizgiyle gerçekleştiren onlardır. Böylece biçim yeniliği yanında özde de yenilikler yaptı 50 kuşağı.

Bu parçada düşüncenin akışına göre boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) yeni konulardır.

B) çizgilerdeki üstünlüktür.

C) evrensel yaklaşımın farklılığıdır.

D) biçim kusursuzluğudur.

E) halka eleştirel yaklaşımlardır.

7. Şiir; yaşamımızda öykü, roman, deneme gibi düzyazı tür­lerine göre daha büyük bir öneme sahiptir. Öyle dönemler olmuştur ki yazınla .bir düşünülmüştür şiir. Yazın denince şiir, şiir denince yazın akla gelmiştir. Şiire gösterilen ilgi bütün dönemlerde diğer türlerin önüne geçmiştir. Denemede, öy­küde, romanda demir atıp konaklayan nice yazar, şiirin ka­pısından girm iştir yazın evrenine. — Kimileri belli bir alanda ünlenip tanınmasına rağmen vazgeçmemiştir şiirden.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Bir şiir deneyimi, bir ozanlık çağı geçirm iştir bütün sanat­çılar.

B) Her dönemde şiir sanatçılar tarafından çıraklık okulu ola­rak algılanmıştır.

C) Şiir diğer edebi türlerin arka bahçesi olarak görülmüştür.

D) Her sanatçı biraz romancı, biraz öykücü olduğu kadar biraz da şairdir diyemeyiz.

E) Şiir sanatçılarca edebi yetkinliğe ulaşmada bir basamak olarak algılanmıştır.

8. Kimi kitap adları, içindeki kurmaca metinlerden önce konu­şur. Kitap, adıyla okuyucusuna bir anahtar verir ve o anah­tarla açacağı kapılarda neyle karşılacağı ile ilgili kısacık da olsa okuruna bir düş kurdurmayı başarır. Muhteşem Vahşi Dünya, yazarını tanımayanlar için bile adıyla bir hâzineyi işa­retliyor; bak ve gör, diyor okura, sana var olduğum zamanın öykülerini anlatacağım, hepsi geçmişte yaşandı, artık bir masal çağı gibi duyumsadığın günlerde; sonra, hikâyelerimi okumaya başladığında sözcüklerle Çizdiğim atmosferin içine gireceksin, orada, uçsuz bucaksız steplerde uyuklayan to p ­rağı, ormanın kıyısında yaşamın bütün zevklerini tadan yavru tavşanı, elektrik ışığı olmayan dağ köylerindeki gayretli in­sanları, ekmekle barut kırıntısının canlı hayallerini, ölemeyen ölüleri, düşman etiyle beslenen efendi diktatörleri, arzu ve ideal tasarımcılarını bulacaksın, yani...

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdaki- lerden hangisi getirilemez?

A) tamamen hayattan kopuk bir dünyanın kapılarını arala­

yacaksın.

B) dünyada var olan ama senin farkına varamadığın her ola­yı, durumu, kahramanı göreceksin.

C) eserin bir ayna gibi, dünyadaki her şeyi yansıttığını anla­

yacaksın.

D) saha etinle kemiğinle kim olduğun, ne olduğun hatırlatı­

larak kendinle yüzleşeceksin.

E) günümüz dünyası iyisiyle kötüsüyle, olumlusuyla olum­suzuyla karşına çıkacak.

9. -— Çünkü iyi şair yeteneği ile geleneği aşmayan şiirler orta­ya koyar. O ne denli çaba harcasa da şiirdeki geleneğin du­varlarını pek yıkamaz; şiirin biçimine yönelik bazı ustalıklar gösterebilir, eli yüzü düzgün şiirler ortaya koyabilir, o kadar. Büyük şair ise geleneğin çerçevesini parçalayıp dümdüz eder, şiir dilini yeniler. Örneğin Rimbaud’un şiiri anarşist bir ruhun eseridir.

Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına getirilebi­lecek en uygun cümle aşağıdakilerden hangisidir?

A) Her şair yazdığı şiirlerle geleceğe kalmak hayali kurar.

B) Bir şair şiirlerinde öncelikle öz ve biçimin uyumuna d ik­kat etmelidir.

C) “ İyi" şair olmakla, “ büyük” şair olmak aynı anlama gel­

memelidir.

D) İyi bir şair, daha ilk dizelerinde kendi kalitesini ortaya ko­

yar.

E) İyi bir şair olabilmek, yaratılan tüm değerleri reddetmek

anlamına gelmez.

5.A 6.A 7.A 8. A 9.C

Page 127: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1- (I) Ahmet Haşim 1909’da kurulan Fecr-i Ati topluluğuna gir­miştir. (II) Şiirleri o güne kadar alışılmış biçimlere benzemedi­ği için bazı kesimlerden tepki ve eleştiri alan Ahmet Haşim, bu tepki ve eleştirileri “ Piyale” kitabının girişinde cevaplar. (İli) “ Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” başlığıyla verdiği bu cevaplar aynı zamanda, sanatçının kendi şiir görüşünün de bir açıklamasıdır. (IV) Ahmet Haşim bu yazısında şiiri şöyle tanımlar: (V) “Şiir bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır; şair de ne bir gerçek habercidir ne güzel konuşan insan ne de bir kanun koyucudur.”

Yukarıdaki parçada anlam akışını bozan cümle aşağıda- kilerden hangisidir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

4. (I) Şiirde her şeyden önce önemli olan, sözcüklerin anlamıdeğil; cümledeki ahengidir. (II) Şiir bir öykü değil, sessiz bir şarkıdır çünkü. (III) Şairin amacı da sözcüklerin bir araya gelmesinden doğan o eşsiz musikinin notalarını bulmaktır.(IV) Nitelikli bir şiirden beklenen tatlı bir melodi yaratması değil, çağının sözcülüğünü yapmasıdır. (V) Gerçek şiirler en zengin, en derin, en anlamlı sözcüklerle kurulmaz. (VI) Ger­çek şiir, gönül sazını en güzel titretip en güzel melodiyi yaka­layandır, bana göre.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi, düşün­cenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

2. Nietzche: “ Derisini değiştirmeyen yılan ölür.” demişti. (I) Sa­natın altın kurallarından biridir bu söz. (II) Gerçekten bütün dünyada, klâsikleri sahnelerken yenilikler yapıyor işin ustala­rı. (III) Yalnızca sanat değil, bilim ve teknoloji de hızlı b ir ge­lişim yaşıyor. (IV) Ancak bu durum sanat dünyasında tartış­maları da beraberinde getiriyor. (V) Bazıları geleneğe ihanet edildiğini söylerken, bazıları yenileşmenin yozlaşma değil, canlandırma olduğunu iddia ediyor.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşünce­nin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

5. (I) Ödül, yazarın başarısının simgesidir, farklı olduğunun gös­tergesidir. (II) Her yazar bin bir emek vererek yazdığı eseriyle ödül almak ister bu yüzden. (III) Dünyanın her tarafında, sa­natçıların değeri ödüllerle belirlenir. (IV) Ancak bu ödül alma isteği birincil amaç olursa o yazar sanattan uzaklaşmış olur.(V) Çünkü bir yazarın birincil amacı eser yazmak, yani sana­ta katkı sağlamak olmalıdır. (VI) Sonrasında ödül gelirse ne âlâ...

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşün­cenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

3. (I) Gazeteci olmak en azından başka mesleklere benzemedi­ği için büyük bir ayrıcalıktır. (II) Sabahtan akşama dek masa başında evrak imzalayan bir memurun veya hayatı ders ver­mekle geçen bir öğretmenin de ilginç anıları olsa da bun­lar sınırlıdır. (III) Zaten görmeyi, duymayı, hissetmeyi bilen herkes kendi özel yaşantısında nice unutulmaz anı saklar. (IV) Ancak gazeteciliğin alanı hem daha geniş hem daha derin hem de daha ilginçtir. (V) Asla çakılı kalmayıp hareket hâlinde, bir şeyler bulmaya, görmeye, yaratmaya çalışır çün­kü.

Bu parçada numaralandırılmış cümlelerin hangisi düşün­cenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

6. (I) Türkiye’de son yirmi yıldan beri artan yayınevi sayısına pa­ralel olarak basılan kitap sayısı da bir hayli çoğaldı. (II) Bu artan sayıyı giderek gençleşen nüfusumuzun oranına böl­düğümüzde yine de okunan kitap sayısının fazla olmadığı anlaşılacaktır. (III) Kitap okumayı angarya kabul eden hatta onu bir işkenceymiş gibi, bir cezalandırmaymış gibi anlayan bir zihniyet ortaya çıktı. (IV) Kitabın farklı yönlerinin vurgulan­ması kitaplara olan ilgiyi arttıracaktır. (V) Yaygınlaşan sosyal paylaşım siteleri, Genel Ağ’daki kolaylıklar, görsel araçlara olan ilgi, ulusal ve uluslararası ölçekte çok kullanıcının ya­rarlanmasına açık olduğundan, kitap okuma işine ayrılacak zamanı gençlerimiz pek bulamıyor.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

1.A 2.C 3.C 4.C S.B 6.D

Page 128: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. (I) Sait Faik denince hep gözlem denir, tasvir denir, durum hi­

kayesi denir. (II) Yaşadığını yazmış, kimi zaman da yazdiğını

yaşamış bir sanatçıdır Sait Faik. (III) Öykülerinde her anlatı-

yıçıyı, birçok karakteri Sait Faik sanmamız, "Yok, mümkün

değil, yaşamadan bunu böyle yazmış olamaz." deyişimiz

bundandır. (IV) Açın açlığıyla başı dönmüş, kumarbazın tu t­

kusuyla oyunlar oynanmış, hilebazın hilelerini bizzat tecrübe

etmiştir. (V) Fakat Sait Faik için sadece gördüğünü, yaşadı­

ğını yazdı, demek de haksızlık olur. (VI) Tanıdığı, bildiği in­

sanları; tanımadığı, bilmediği yerlere, insanlara, olaylara da

götürmüştür.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi anlatı­

mın akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

10. (I) Çoğunlukla kişi bedeninin değil, yüzünün içinde yaşadığı­

nı düşünür; kolumuzun veya bacağımızın değil, yüzümüzün

bizi temsil ettiğine inanırız. (II) Yüzümüz, başkalarına hem

göstermek hem de maskelemek zorunda kaldığımız tek yeri-

mizdir; bir resme taşındığı anda, ondaki temsil gücünün bizi

aşacağını biliriz. (III) Bu nedenle poz vererek sadece nasıl

göründüğümüz ile ilgili bir bilmeceyi değil, aynı zamanda

başkalarının bizi nasıl görecekleri konusundaki belirsizliği de

harekete geçirmiş oluruz. (IV) Gelecek ve ölümle hesaplaş­

manın yükü öncelikle resimsel b ir imgeye dönüşmekle ilgi­

lidir. (V) Biz nasıl arzularsak arzulayalım sonuçta her portre

resmi, ressamın gördükleri üzerine kurulu olacaktır.

Numaralandırılmış cümlelerin hangisi bu parçanın dü­şünce akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

8. (I) Benim için, yaşamın kendisi kitaptır. (II) Bu nedenle de ya­

şamım boyunca kitaplarla fazla iç içe olmadım. (III) Eli kalem

tutan her insanın gelecek nesillerin yaşamını kolaylaştıracak

yapıtlar bırakmasından yanayım. (IV) Yaşamı hiçbir zaman

sadece bir kitap-okur ilişkisi olarak görmedim. (V) Toplum­

sal faaliyetler dışında, toplumun insana yüklediği görevler de

vardır. (VI) Bunları yerine getirmek, yalnızca kitap okumakla

olmuyor.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi, dü­şüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

11. (I) Dil aracılığıyla, düşüncedeki, ruhtaki çile, huzur, yangın,

coşku dışa vurulur. (II) Yazar açısından dil, sadece duygu ve

düşüncelerin dışa vurulduğu bir araç değil, aynı zamanda bi­

çimsel yapı oluşturmak, güzellik “yaratmak” için de kullanı­

lan bir malzemedir. (III) Bir başka deyişle yazar, dil aracılığıyla

sadece bir aktarma değil bir inşa, yapı oluşturma peşinde­

dir. (IV) Dil, yazarın biçim tercihine göre şekil alır. (V) İnsan

ruhu elbette kelimelere sığmaz. (VI) Bu yüzden yazarlar ruh

hâllerini, duygu titreşimlerini kâğıda dökmek isterken, amaç

ve sonuç uzaklığıyla karşılaşırlar.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşün­cenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C)IV. D) V E) VI.

9. (I) İyi b ir ürüne sahip olmanız, o ürünü kolayca satacağınız

anlamına gelmiyor. (II) Ticaretin ve satışın temelinde pazar­

lama ve reklam faaliyetleri vardır. (III) Reklam her zaman var

olan bir sektördür. (IV) Daha önce televizyonların, radyo ve

gazetelerin tekelinde olan reklâm ortamı, çok hızlı bir şekil­

de internete doğru kayıyor. (V) Bu gelişme kaçınılmaz olarak

reklam pastasının mevcut televizyon, gazete ve radyoların

elinden giderek kaçmasına neden oluyor.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi anlatımın

akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

7.A 8.C 9.C

12. Her h ikayeci, bize eseriyle hayatın ve insanın ayrı b ir yönünü

gösterir. (I) Hikâye, anlaşılması son derece güç olan hayatın

ve insanın içine adeta bir pencere açar. (II) Günlük hayat­

ta biz hayatı ve insanı dıştan görürüz ve pek az anını biliriz.

(III) Mükemmel bir edebî eser, insanı bütünüyle veren eserdir.

(IV) Hikayeci bu dış görünüşün arkasındaki gerçekleri keşfe­

der. (V) Bu nedenle güzel hikâyelerin hemen hepsinde, bilin­

meyen bir gerçeğin ortaya çıkması vardır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşün­cenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

10. D 11.C 12.C

Page 129: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

(I) Büyük sanat eserlerini yaratan, sanatçının “ makaslama •gücü” dür derler; yani eleştirme ve ayıklama gücü... (II) Öy­leyse şunu diyebilir miyiz? (III) Bir sanatçı eserlerini ne denli eleştirir, düzeltir ve değiştirirse o kadar iyi sanatçıdır. (IV) Ör­neğin Mozart, Van Gogh yapıtlarını ilk biçimleriyle bırakmış­lardır hep. (V) Ancak, bu onların sanatlarında titiz olmadıkla­rını göstermez. (VI) Kendi alanlarında ne kadar ilerlediklerini, yapıtlarını kafalarının içinde biçimlendirirken eleştirdiklerini gösterir.

Numaralandırılmış cümlelerin hangisinden sonra “Ama kimi sanatçılar, eserlerini bir tek düzeltme yapmadan, dolu­dizgin yaratırmış.” cümlesi getirilirse parçada dil ve dü­şünce bağlantısı sağlanmış olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

(I) Geçen yaz, yakınlardaki bir üniversitenin verdiği sekiz haf­talık bir kursa katılmıştım. (II) Kursun amacı yeteneklerimizi, cevherimizi keşfetmemizi sağlamaktı. (III) Kursu veren eğit­men bize, herhangi bir işle uğraşırken nelerin özellikle ilgimizi çektiğine dikkat edecek olursak yeteneklerimiz ve becerile­rimiz hakkında pek çok şey keşfedebileceğimizi söyledi. (IV) Çünkü insan hoşlandığı bir şeyle uğraşırken, zamanın nasıl da uçup gittiğinin farkına bile varmazmış. (V) Söylediğine ba­kılırsa nelerden hoşlandığımızı bulmak aslında çok kolaymış.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangileri yer de­ğiştirdiğinde parça, anlamlı bir bütün olur?

A) I. ve III. B) II. ve IV. C) III. ve IV.

D) II. ve V. E) IV. ve V.

(I) Yazmak, hiç kuşku yok ki derin bir tutku. (II) Sürekli olarak doğruları bulup dile getirmek, haklının savunuculuğunu yap­mak, size karşı gelenlere inadına direnmek... Kolay iş midir bunlar? (III) Tutkudur diyorum çünkü yılmaz bir savaşçı olma­zını zorunlu kılıyor. (IV) Demirden bir zırh takıyor ve adaleti ye­rine getirmek için sürekli kılıç sallıyorsunuz. (V) Bütün doğrular kılıcınızın ucundan damlıyor. (VI) Sonra da çıkıp birileri ede­biyatı küçümsüyor, başka birileri de nit'elikü edebiyattan söz edenleri kendi yaşadığı dünyanın dinozorları olarak niteliyor.

Bu parçanın anlam akışındaki sorun aşağıdakilerin han- gisiyle giderilebilir?

A) III. cümle I. cümleden sonra getirilerek

B) I. ile III. cümlenin yeri değiştirilerek

C) II. ile VI. cümlenin yeri değiştirilerek

D) IV. cümle parçanın sonuna getirilerek

E) V. cümle parçanın başına getirilerek

4. (I) Edebiyatta yargılayıcı, kural koyucu bir dil kullanılmasınahiç gerek yoktur. (II) Edebiyat, gerçek hayatın içindeki doğ­rulardan çıkar ama sonrasında yazınsal dil içinde o doğru­ları öylesine dönüştürür ve başkalaştırır ki, sonunda hiçbir zaman tekrar dönüp o doğruların gerçek hayatla sınanma­sı gerekmez. (III) Yani edebiyat dili, dilin doruk noktasıdır.(IV) Bu, bizim ona keyfi bir biçimde yakıştırdığımız herhangi bir özellik değildir. (V)

Bu parçada numaralanmış yerjerden hangisine “Sonuç­ta edebiyatın bu yazınsal dili, öteki bütün alanların dilinden daha yüksek bir noktadadır.” sözünün getirilmesi uygun olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

5. (I) Necip Fazıl’ın “ Bir Adam Yaratmak” adlı oyununun temelkonusu, adım adım yalnızlığa yaklaşan bir sanatçının ba­şından geçenlerdir. (II) Neredeyse bütün bütüne gerçek ile kurmaca olanın iç içe geçişlerinin serüveninden oluşur oyun.(III) Bu, kişi oğlunun içinde yaşadığı toplumun ortasında bir yanını koruma uğruna bir yanını da törpülemesiyle yalnızlı­ğa yelken açmasıdır. (IV) Serüven, masum ipuçları içeren bir diyalogla başlar ve ağır ağır hareketlenir. (V) Sona doğru du­rağanın yerine dinamik, yavaşlığın yerine hareketli serüven geçer.

Bu parçadaki anlam akışındaki sorunun giderilmesi için numaralandırılmış cümlelerin hangilerinin yer değiştiril­mesi gerekir?

A) I. ve II. B) II. ve III. C) II. ve IV.

D) III. ve IV. E) II. ve V.

6. (I) Edebiyattan söz ederken yaratıcılık gündeme gelir.(II) Edebiyat metinleri, yaratıcı metinlerdir ve onu ortaya çıka­ran yazıdır. (III) Edebiyattaki yaratıcılık, öteki alanların hiçbi­rinde olmayan bir özelliğe sahiptir. (IV) Yaratıcılık denildiğin­de, yaratıcı düşünce akla gelecektir. (V) Söz gelimi, felsefenin de kendisini yaratıcı bir düşünce içinden geçerek ortaya koy­duğunu, bu yolla anlattığını ve yine o yaratıcı düşünce içinde anlaşılması gerektiğini söyleyebiliriz.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra

“ Bu nedenle, hem edebiyatı öteki alanlardan ayırt eder hem de onu iyi anlatmak için sürekli olarak yaratıcılıkla birlikte anılır.” sözü getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

Page 130: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. (I) Çoğu zaman yazarla eserin örtüşmediğini görürsünüz.(II) Çünkü bir metnin okunabilirliği ile yazarın kimliği arasın­da farklı özellikler vardır. (III) Tersi de bir o kadar geçerlidir, okunabilirliği zedelenmiş bir metin onu zamana karşı dik tutabilm iş gizli gücüyle “sahipsiz” de olsa çekiciliğini korur.(IV) Bir metni okunabilir kılan etkenlerin başında onu-her çağda değerli kılan bilgi ve anlam deposu gelir. (V) Yazarın toplumsal statüsü metnin okunmasını sağlamaya yetmeye­bilir söz gelimi.

Bu parçanın anlam akışındaki sorunun giderilmesi için numaralandırılmış cümlelerin hangilerinin yer değiştir­mesi gerekir?

A) I. ve III. B) II. ve III. C) II. ve IV.

D) III. ve IV. E) III. ve V.

8. (I) Eskiden düğün eğlencelerine pazartesi günü çeyizin gü­vey evine gönderilmesi ile başlanırdı. (II) Salı günü yapılan gelin hamamından sonra, çarşamba akşamı gelin evinin ha­reminde kına gecesi düzenlenirdi. (III) Bu sırada beyler de selamlıkta veya damat evinde eğlenirlerdi. (IV) Kına gece­sinde gelin, genç kızlar ve yengeler, bindallı adı verilen, ka­dife veya atlas üzerine dival tekniğinde işlemeli ağır elbiseler giyerler, gelinin yüzüne pullu al duvak örtülürdü. (V) Dama­dın akrabalarından birkaç kişi, kınayı gümüş tepsi içinde ve üzerine iki mum dikerek gelin evine getirirlerdi.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden önce “ Çeyiz alayının önünde, kumaşlar, meyve ve çiçeklerle ağaç şeklinde süslenmiş nahıllar taşınırdı.” sözü getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. (I) Zamanın, edebiyat ve sanat insanlarını er geç yerli yerine koymada şaşmaz bir ustalığı var. (II) Bunlardan bazıları, daha yaşarken ölüvermişler, bazıları da sonradan yok olup gitm iş­lerdir. (III) Hele hak etmedikleri yüksekliğe çıkarılanlardan hiçbiri onun elinden kurtulamaz. (IV) Gerçi sağlam değer ta­şıyan yazarların da arada bir uzaklaştıkları, gözden kaybol­dukları görülmemiş değildir. (V) Ama bunlar eninde sonunda yeniden hayata doğarlar ve aramıza karışırlar.

Bu parçadaki anlam akışının düzeltilmesi için numara­landırılmış cümlelerin hangilerinin yer değiştirmesi ge­rekir?

A) I. ile II. B) II. ile III. C) II. ile IV.

D) III. ve IV. E) IV. ve V.

10. (I) Bu, yerli bir yazarın metinlerinde Hamletlerin veya Don Kişotların kol gezmesine benzer. (II) Yaşamın yazmakla öz- deşleştirildiği ve her şeyin okurla ilgili olduğu romanlarda ise metnin yapısı roman ve öykü parçacıklarıyla doludur. (III) Yaşamın sadece yazmak olarak açıklanabileceği romanİarda sığ ve düz bir anlam mevcuttur. (IV) Somut gerçekliğin yerini metinlerin dünyası almıştır. (V) Yazar metninin çoğu yerinde somut yaşamdan değil de eski metinlerin dünyasından esin­lenerek eserini yaratır.

Bu parçadaki anlam akışının düzeltilmesi için numara­landırılmış cümlelerin hangileri yer değiştirmelidir?

A) I. ile II. B) I. ile III. C) II. ve IV.

D) III. ile IV. E) I. ile V.

11. (I) Jean Paul Sartre, “ insan özgürdür.” der ve devam eder: “ Bir kez kendini dünyada bulduktan sonra da tüm yaptıkla­rından sorumludur; mahkûmdur.” diye bitirir. (II) Sorumluluk vicdanımızın sıkı bağlarla tutturduğu, çatlaklar oluştuğunda da bizi pişmanlığın kollarına bırakan duygudur. (III) Neden­leri, nasılları peşi sıra önümüze döken, soru burgacında sürüklenmemize neden olan, hep yüz yüze olduğumuz piş­manlıktır... (IV) Sartre, kendini arayıp bulan insanı sorumluluk duygusuyla donatmayı amaçlamaktadır sözlerinde. (V) Piş­manlıkların sonunda ise genellikle tek insan tipini görürüz: sorumluluklarını hep bir sonraya erteleyen üşengeç insani

Bu parçanın anlam akışının sağlanması için aşağıdakile- rin hangisinin yapılması gerekmektedir?

A) I. cümle parçanın sonuna getirilmelidir.

B) III. ile V. cümle yer değiştirmelidir.

C) II. cümle parçanın başına getirilmelidir.

D) IV. cümle I. cümleden sonra getirilmelidir.

E) V. cümle ile IV. cümle yer değiştirmelidir.

12. (I) Cahit Sıtkı'yı okurken birbirinden farklı iki şairle karşılaşı­yorum. (II) Öyle ki şair, kitaplarında nelerden söz ediyor diye baktığımda, şiirlerin bir yarısında ölümden bakıyor hayata.(III) Bu duman onun toplumsal planda toplum katını yitir­miş, bireysel planda hastalıklı bir karamsarlığa bürünmüş bir adam olmasından birikiyor. (IV) Şu kanıya varıyorum şair hakkında: Cahit Sıtkı sanatını, kafasında biriken dumanı da­ğıtmak için araç olarak kullanıyor. (V) Yaşadığı hayattan ya­kınıyor, öbür yarısında da zaman zaman ilkokul kitaplarından alınmışa benzer millî ve vatanî şiirler denemiş.

Bu parçanın anlam akışındaki sorunun giderilmesi için numaralandırılmış cümlelerin hangilerinin yer değişmesi gerekir?

A) I. ve III. B) II. ve III. C) II. ve IV.

D) III. ve IV. E) III. ve V.

7.E 8.B 9.B 10.B 11.D 12.E

Page 131: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. (I) Ülkemizde eleştirmenler ve incelemeciler dergilerde, ga­zetelerde çok satan kitaplardan ve yazarlardan söz ederler.(II) Hatta edebiyat tarihimizde belirleyicinin, çok satmak ol­madığı da vurgulanır. (III) B ir yazar ne kadar çok satarsa o kadar eleştiri oklarına maruz kalır. (IV) Popülerlik, reklam veya edebi nitelik bağlamında zirveye çıkmak hem kolay hem zor­dur ülkemizde. (V) Reklamı iyi yapılan yazar hemen zirveye yükselirken eleştirmenler, yazarı indirmek için kıyasıya çalışır.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

4. (I) Yargılarında yanıldığı olmaz mı eleştirmenin? (II) Buna,kimsenin “ hayır” diyeceğini sanmıyorum. (III) Yanılmak insa­ni bir özelliktir ve eleştirmeni neden soyutlayalım bu insani özellikten? (IV) Onun da, bir yapıtın gerçek değerini gözden kaçırdığı ya da değersiz bir yapıtı değerli gibi gösterdiği olur kimi zaman. (V) Oysa bir eleştirmenin iyi bir sanat izleyicisi olmaktan da öte bir görevi vardır. (VI) Kendini yaratı olgu­sunun içinde, onun bir parçası, tamamlayıcısı olarak görüro. (VII) Bunun için de kendisinden bir parça olarak gördüğü yapıtın, bütün etkileme gücüyle insanlara ulaşmasını ister.

Bu parçada kaçıncı cümle ile başlayan bölüm, ayrı bir paragrafta yer almalıdır?

A) III. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.

2. (I) Sevgiden vazgeçerek önceden belirlenmiş istasyonlar­da durup tarifeye göre yol alan bir tren ya da sadece ikmal yapmak için duran b ir yarış arabası gibi hayatı yaşamadan tüketmek pahasına hedeflerine varan bunca insan olduğu­nu görmek, şaşırtıcı olduğu kadar üzücü de. (II) Çok amaçlı yirmi birinci yüzyıl insanında dürtü var ama derinlik ve yo­ğunluk yok. (III) Sadece bir şeyleri başarmak, satın almak, yeni deneyimlerden geçmek gibi hedefleri var. (IV) Hedef ve amaçlarımız yüzünden hayatı yaşamak yerine tüketiyoruz.(V) Hayatımızı belirli amaçlara indirgediğimiz için de hayatla tek vücut olmadan onun yüzeyine tutunmuş oluyoruz.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

5. (I) Çağdaş öykücülüğümüzün ustası Cemil Kavukçu, ilkgençlik romanı “Yolun Başındakiler” de eğitim sistemimizin yıllardır süren sorunlarını bir ortaokul öğrencisinin gözünden anlatıyor. (II) Derslerin kara tahta önünde anlatıldığı bir dö­nemde, yasakçı ve ezberci eğitim sisteminde var olma mü­cadelesi veren gençlerin romanı. (III) Ülkemizde süregelen eğitim sorunlarının genç yazarlarca işlenmesi pek de kolay görülen bir durum değildir. (IV) Yakın zamana kadar eğitim sorunlarını bırakın, eğitim ile ilgilenen eli yüzü düzgün eserler yazılmıyordu pek. (V) Günümüzde ise gerek o eğitimin için­den geçip gelen gençler gerekse eğitimi gerçekçi bir biçimde gözlemleyebilen usta yazarlarca milli eğitimimiz masaya yatı­rılmış durumda.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

3. (I) Uzmanlar, ozon tabakasının delinmekte olduğundan sözediyorlar. (II) Kuzey Kutbu’nda henüz delinme olmamış, ama Güney Kutbu’nda bu tehlikenin ilk işaretleri belirmiş.(III) Dünya ülkeleri bu tehlikenin önüne geçmek için çaba gösteriyor. (IV) Bu çaba ne kadar sonuç getirir bilinmez.(V) Ozon tabakası, güneşin zararlı ışınlarının dünyaya ulaş­masını önleyen bir tabakadır. (VI) Bir tü r süzgeç görevini üst­lenir bu tabaka.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istenirse ikinci paragraf numaralanmış cümlelerden hangisiyle başlar?

A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

6. (I) Büyük edebi eserler, büyük romanlar, güncel temalarla de­ğil, yaşam ve ölüm, zaman ve aşk, özlem ve umut gibi bütün insanların paylaştığı temalarla yazılır. (II) Bu temalar, dünya sahnesinde geçen insanlık dramının vazgeçilmez parçaları­dır. (III) Bir edebi esere ölmezlik kazandıran yaratma gücüdür.(IV) Bu güç yoksa sanat eseri de yoktur. (V) Ne yazık ki günü­müz sanatçılarında bu güç her gün biraz daha azalmaktadır, çünkü yaratma gücü öğretilmez ve öğrenilmez.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

1.D 2.D 3.D 4.C 5.C 6.C

Page 132: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. (I) Yaratma dürtüsü insanın derinliklerinde gizli, tanrısal bir

güç, hatta bizzat insanüstü bir güç gibidir. (II) Aslında potan­

siyel bir durumdur ve zaten harekete geçmek için bekliyor­

dun (III) Bu yüzden öyle sanıldığı gibi ulaşılmaz bir gizli güç

değildir. (IV) Anadolu insanı başta gereksinimlerini karşıla­

mak sonrasında da estetikten zevk alarak yüzyıllarca yara­

tım içinde olmuştur. (V) Günümüzde bin bir nakışlı b ir kilimin,

sadece soğuktan koruma etkisi düşünülürse bu, Anadolu

insanının yaratım zevkini algılayamamanın bir belirtisi olur

sadece.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) I. B) II C) III. D) IV. E)V.

10. (I) Afrika ve Batı edebiyatlarının etkileşimini sömürgecilik

bağlamında bir i|işkilenme olarak görmek gerek. (II) Ancak

önce Afrika’daki kültürel yapının arka planına değinmek,

konuyu daha farklı boyutlarda 'kavramak açısından yararlı

olacaktır. (III) Afrika kıtasının bilinen ilk uygarlığı Nil Vadisi

boyunca bütün Kuzey Afrika’ya yayılan Mısır’dadır. (IV) Mısır

dıştaki uygarlıklardan fazla etkilenmemiş ama ticaret yoluyla

etkisi İskandinavya’ya kadar uzanan bir etkileme ağı oluştur­

muştur. (V) Doğu ve Batı Avrupa edebiyatlarında Mısır’a özgü

çizgiler bulmak bu tezimizi güçlendirmektedir.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istenirse ikinci parag­raf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

8. (I) Türkçe konusunda belirginleşen duyarsızlığın “ kirlenme”

sözcüğüyle anlatılmasını yeterli bulmuyorum. (II) Türkçeyi

kirletmekten çok, çürüten bir saldırı var. (III) Söz dizimi kural­

larını; deyimlerin, atasözlerinin yapısını bozan bir saldırı bu.

(IV) Dili güzelleştirmek için yapılacak ilk iş, insanlarda önce­

likle b ir dil sevgisi yaratmaktır. (V) Orta öğretimden başla­

narak Türkçe en güzel örnekleriyle, Orhan Veliler, Yaşar Ke­

mallerle sevdirilmelidir. (VI) Bakın o zaman dilin üzerine nasıl

titrenir.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istenirse ikinci parag­

raf numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) II. B) III. O)'IV. D) V E) VI.

11. (I) Hümanizma, insanı evrende tek ve en yüce değer kabul

eden bir düşünüştür. (II) Amacı, insanı yüceltme ve geliştir­

medir. (III) İnsana ve insanlığa güveni çıkış noktası yapan bu

akımın bir amacı da insan düşüncesini donmuşluktan kur­

tarmaktır. (IV) Hümanist akım, Eski Yunan ve Latin edebiyatı

ürünlerinin incelenmesiyle başlar. (V) Rönesans edebiyatı ile

gelişir ve güçlenir. (VI) Bu akım, günümüzde de insana değer

veren bir anlayış olarak yaşamaktadır.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf

numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) I. B) II. C) İli. D) IV. E)V.

9. (I) Televizyonda sık sık rastlıyorum, bazı söyleşilerde “ Hobi­

niz nedir?” diye sorulduğunda “ Kitap okumak.” diye cevap

veriliyor. (II) Bu cevap, benim garibime gidiyor. (III) Çünkü

bana göre, insanlar zaten okumak zorundadır. (IV) İşte bizim

gibi az okuyan ülkelerde okumak, “ hobi” oluyor ne yazık ki.

(V) İnsanların okumaya, kitaba düşkün olmamalarının ne­

denleri aileden başlayıp okulda bitmektedir. (VI) Ailesinde ki­

tap okuyana, okulunda ise kitaplığa veya onu yönlendirecek

bir rehbere rastlamayan çocuk, elbette okumayacaktır. (VII)

Okuyan, yazan, düşünen insanların çocukları ise kuşkusuz,

okumaya yabancı olmayacaktır.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istenir ikinci paragraf, numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) III. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.

12. Sabahları yatağınızdan çıkınca neler hissediyorsunuz?

(I) Dipdiri bir kalkış, silkiniş mi yoksa daha o sırada omuzları­

nıza yüklenen dağlar mı var? (II) Günlük, gecelik yorgunluklar

değil düşündüğüm, yaşamı sürüp gidişindeki uyumsuzluk­

lar, tekdüze, sıkıcı bir ortam. (III) Hep acı,, hep yılgınlık, hep

umutsuzluk... (IV) Yok mu umut gerçekten, güzellikler öldü

mü, sevgiler yitirildi mi tümden? (V) İşin bir ucundan tutunup

ayağa kalkmak için direnişimiz sona mı erdi? (VI) Bu diren­

medeki yorgunluğu ya da diriliği düşünüyorum.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf

numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) i. B) II. C) III. D) IV. E) V.

7.D 8.C 9.C 10.C 11.D 12.C

Page 133: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Necati Cumalı’nın “ Boş Beşik” adlı oyunu en az bir kilometre uzunluğunda bir kervan olan bir yörük göçünde yaşananları anlatır. Film gösterime girdiğinde Urla’daki sinemanın saHibi, Cumalı’ya özel b ir loca ayırır. Film başlar, Cumalı donar kalır. Filmde, yuları Fatma Girik’in eline tutuşturulmuş bir tek deve- c ik vardır! Necati Cumalı romanından uyarlanan “Susuz Yaz"ı üzüntüsünden verem olmamak için izlemeye gerek görmez!

Bu parçada aşağıdakilerin hangisi anlatılmaktadır?

A) Edebiyattan sinemaya uyarlanan eserler, metnin özgün dokusundan uzaklaşmalıdır.

B) Hayal gücü ile oluşturulan edebi eserleri aslına uygun olarak sinemaya uyarlamak oldukça zordur.

C) Kendi eserinin farklı bir sanat dalındaki hâlinr görmek, sa­natçıyı hayal kırıklığına uğratabilir.

D) Öykü, roman ve oyün, sinemadan daha zengin olanakla­ra sahiptir.

E) Bin bir emekle ortaya konulan bir edebî eserin uyarlanır­ken kuşa döndürülmesi emeğe saygısızlıktır.

2. Yaşar Kemal’in Anadolu insanının sözlü anlatım geleneğinin ürünleri olan destanlardan, ağıtlardan, halk öykülerinden, masallardan, türkülerden ve çağdaş roman tekniklerinden yararlanarak vardığı birleşim ve üslup, onu her bakımdan farklı bir sanatçı kimliğine ulaştırmıştır. Kurduğu imge ve mit dünyası, benzetmeler, betimlemeler, doğanın tüm yönleriyle anlatımı, kullandığı dil, yerel sözcükler ve deyimler, atasözle­ri, yakarışlar, onun anlatımını canlı ve etkileyici kılan özellikler olarak görünmektedir. Anlatımdaki biriciklik “düşle gerçeği, doğayla insanı iç içe” vermedeki başarısından kaynaklan­maktadır. Yarattığı dünyanın dış görünümünü etkileyici bir biçimde çizer. Şiirsel üslubu, olağanüstü düş gücü, modern romanla epik anlatım biçimlerini başarıyla bağdaştırması, onu farklı kıldığı kadar güçlü de kılan özelliklerdir.

Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yaşar Kemal’in eserlerinin ortak noktaları

B) Yaşar Kemal’in romanlarına modern roman kimliği kazan­dıran unsurlar

C) Yaşar Kemal’in eserlerinin sözlü ürünlerle ortak özellikleri

D) Yaşar Kemal’in üslubunun özgün ve etkileyici olmasının kaynakları

E) Yaşar Kemal’in edebiyatımızdaki yeri ve önemi

3. Her yıl meslek icabı yayınevlerini dolaşıp “fuarın nasıl geç­tiğine” dair sorular sorduk yayıncılara. Bu yıl gördük ki eli­mizde mikrofon, peşimizde kamera yayınevlerini dolaşmamız oldukça gereksizmiş. Geçen yıl yaptığımız haberi bu yıl da pekâlâ yayınlayabilirmişiz. Çünkü bir yıl içinde ne yayıncılar değişmiş ne de beklentiler. Her yılbaşı gecesi televizyonun bant yayınlarında tekrar eden “dünya barışı” dilekleri gibi ki­tap fuarı için de “yazarla okurun buluştuğu yer” tantanaları devam ediyor. Tadı kaçmasina karşın bu sakızı çiğneyen ya­yınevleri, yazarlarına imza günü bile düzenlemiyor. “Yazarla okur buluşsun.” diyor, ama “ benim tezgâhın önü kapanma­sın” telaşında herkes. Yayıncı yeni kitaplarının ilk baskısını mürekkebi kurumadan satmak dileğinde olunca yazar ile okur vuslatı bir başka kitap fuarına kalıyor.

Bu parçada asıl yakınılan durum aşağıdakilerden hangi­sidir?

A) Kitap fuarlarını tanıtmanın toplum da yeterli destek gör­mediğinden

B) Kitap fuarlarının her yıl aynı sloganla hareket ettiğinden

C) Kitap fuarlarına katılımın yayınevlerince gereken ilginin gösterilmediğinden

D) Yayınevlerinin okurun beklentisini dikkate almadığından

E) Yayınevlerinin kitap fuarından asıl beklentisinin maddi ka­zanç olmasından

4. Yeni Yalan Zamanlar, son yılların en ilginç romanlarındandır. Yazarın bir çeşit bulmaca çözmeyi hedeflercesine düzenledi­ği bölümler, kitabının âdının değişik okumalara uygun düzeni ve kapak resmi de dahil, eserin bütün unsurlarının kullanıl­masıyla değişik okumalara, yorumlamalara imkan vermekte­dir. “Pentimento” kelimesi bu romandaki bilmecenin anahtar kelimesidir.

Bu parçada aşiağıdakilerin hangisinden söz edilmiştir?

A) Yazarın diğer yazarlardan farkı olan yönlerinden

B) Eserin yapısal ve anlamsal özelliklerinden

C) Yazarın romanlarının ortak özelliklerinden

D) Anlam yoğunluğunun eseri okunur kıldığından

E) Yazarın eserde ne yapmayı amaçladığından

Page 134: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Cep telefonu kullanımının beyin tümörleri oluşumu, hafıza kaybı, deprasyon, uyku bozuklukları gibi pek çok hastalığa yol açabileceği ileri sürülmektedir. Özellikle altı dakikadan uzun konuşmaların beyinde ısınmaya yol açtığı ve bunun da böyle rahatsızlıklara yol açabileceği görüşü bilim çevre­lerince ifade edilmektedir. En son, Avrupa’nın önde gelen tıp enstitülerinden birinde yapılan bir araştırmada, on yıldan fazla cep telefonu kullanımının kulak sinirlerinde iyi huylu tüm ör oluşumuna yol açtığı kanıtlanmıştır. Ayrıca kedi ve tavşanlar üzerinde yapılan araştırmalar da cep telefonundan yayılan ışınların beynin elektrik aktivitesini değiştirebilece­ğini, hücrelerin çoğalma hızını, enzim aktivitelerini ve hatta genleri etkileyebileceğini göstermiştir.

Bu parçada cep telefonlarıyla ilgili aşağıdakilerin hangi­sinden söz edilmektedir?

A) İnsan sağlığı üzerindeki etkileri

B) Kullanımının yaygınlaşmasının nedenleri

C) İletişim üzerindeki etkileri

D) Toplum sağlığını olumsuz etkilemesi

E) Ne kadar süre kullanılması gerektiği

6. İnternet, gençlere dünyanın hemen her köşesinden haber­dar olma, oldukça hızlı bir şekilde bilgiye ulaşma, arkadaş­larıyla ilişki kurma gibi birçok olanaklar sunmaktadır. Ancak her yeni teknolojik gelişmede olduğu gibi nasıl ve ne kadar kullanıldığı ile bağlantılı olarak zarar verici etkileri de olabil­mektedir. İnternet bağımlısı kavramı artık günlük dilimize girmiş bir kavram. İnternet ortamında giderek daha fazla za­man harcayan, özellikle gece saatlerini daha yoğun olarak bu amaçla kullanan, farklı sosyal aktivitelerden uzaklaşmış, arkadaş ilişkilerinden kendisini geri çekmiş ya da arkadaş ilişkilerinde zorlukları olan ve internet bağlantısının engel­lendiği durumlarda yoğun tepkiler gösteren ya da çatışmaya giren gençlerin sayısı her geçen gün artmakta.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden söz et­mektedir?

A) İnternetin yaşamı kolaylaştıran bir yönü olduğundan

B) Amacı dışında kullanılan internetin zararlı olduğundan

C) İnternet kullanımının dünya üzerinde yaygınlaştığından

D) Bilgiye ulaşmanın en kısa yolunun internet olduğundan

E) Gençlerin bilgiye ulaşmak için internetten yaraladığından

7. Yazarlığı gösterişli jestler, büyük dramatik hayatlar sanıyor­sanız bundan bir an önce vazgeçmeniz lazım. Küçük Bir odada kendi kendinize, küçük alışkanlıklarınızla iğneyle kuyu kazarak ve aslında bütün gün bir sayfaya bakarak ve bunu yapmayı severek, hayal gücünüzü işleterek yaşamayı göze alabiliyorsanız yazarlık serüvenine girişebilirsiniz.

Parçaya göre yazarlık için yola çıkan kimselere aşağıda­ki davranışlardan hangisi uygun düşmez?

A) Başarma azmi

B) Göz kamaştırıcı bir yaşam hayâli

C) Engin bir hayal gücü

D) Tutkulu bir yazma isteği

E) Sabırlı bir çalışma

8. Bu sevimli kasabaya ne zaman, gelsek daha da çarpılıyoruz. Kasabanın insanı büyüleyen olağanüstü bir mimari zenginliği var. Kasaba değil mübarek kent. Doğayla iç içeliği, uyumu, yerleşim planı, insana saygılı evleri, bal dök yala sokakları ve kent kültürünün simgesi meydanlarıyla... Bir uygarlık merke­zi, görlümeye değer bir yer.

Aşağıdakilerden hangisi sözü edilen kasabayla ilgili de­ğildir?

A) Sosyal hayat B) Planlı yerleşim

C) Doğa-çevre uyumu D) Mimari ihtişam

E) Temizlik

9. Televizyondan yayılan müziği işitiriz ama o ses, gazetede ilgimizi çeken bir yazıyı okumamıza engel değildir çünkü o an dikkatim iz gazetedeki yazıya odaklanmıştır, müziğe değil. Okumakta olduğumuz gazeteden başımızı kaldırıp dikkati­mizi müziğe yöneltirsek o zaman dinleme eylemi devreye girer. O nedenle diyoruz ki dinleme aktif b ir süreçtir, işitilen şeye kulağımızla, beynimizle bilinçli olarak katılma eylemidir. Kulakla beyin bağlantısının sağlanmadığı durumlarda ses bir fon olarak kalır sadece.

Bu parçanın konusu aşağıdakilerin hangisidir?

A) Dinlemenin gerçekleştiği şartların niteliği

B) Dinlemeyi pasif hâle getiren nedenler

C) İyi bir dinleyicinin nasıl olması gerektiği

D) Okuma ve dinleme süreçlerinin özellikleri

E) İşitmede dikkat ve hazır olmanın gerekliliği

5.A 6.B 7.B 8.A 9.A

Page 135: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Geçenlerde benden yaşlı bir şair, gece yarısı telefon edip son kitabımda şiirimi geliştirdiğimi söyledi. “ Kendime bir şiir hocası, antrenörü tuttum her gün birlikte çalışıyoruz.” de­dim. İnandığını sanıyorum ama çekindiği için kimi kiraladığı­mı sormadı. Size bu konuda ancak şunu söyleyebilirim: Bir zeytinyağı damacanasını tamamen boşaltamazsınız; çünkü o damacanaya pek çok ağacın hasadı girmiştir. Kalıntılar ve tortular birbirine karışmıştır. Kimi şairler vardır, her hasadı bir başka şişeye koyarlar. Ben onlardan değilim. Benim şiirim anasıyla, danasıyla, torunlarıyla gider. Bu nedenle bu kita­bımı anlamak isteyen, diğer şiir kitaplarıma da nikah kıymak zorundadır.

Şiir anlayışını bu şekilde dile getiren bir sanatçının, şiirle­rinin özelliğiyle ilgili anlatmak istediğini aşağıdakiler-den hangisi karşılar?

A) Benim şiirlerimde milli olmayan, bize yabancı olan hiçbir imgeye rastlayamazsınız.

B) Ben şiiri yalnızca biçim olarak görmüyorum, şiirde asıl olan içeriktir.

C) Her şair, zaman zaman başka çiçeklerden öz alır, başka kovanlara girer.

D) Bu yazdıklarımı anlayamazsınız çünkü ben sanatımı “ bü­tünlük” ilkesiyle oluşturuyorum.

E) Kapalı ve soyut olmam sizi yanıltmasın, ben sadece oku­rumu şaşırtmayı seviyorum.

2. Konunun hiçbir estetik değeri yoktur. Ama dikkat edilsin, değeri yok demiyorum, estetik değeri yok, diyorum. Yok­sa konu, sanatçıların duygu ve düşüncelerinin gelişmesine fırsat vermesi bakımından büyük bir önem taşır. Ne var ki hangi konunun sanatçıya uygun geleceği söylenemez. Bu, sanatçının kişiliğine bağlıdır. İşte bunun içindir ki aynı konu sanatçıya göre bazen büyük bir değer kazanır, bazen tüm değerlerden yoksun kalır.

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerin hangisidir?

A) Konu, sanatçıyı kafa ve gönülce etkilediği oranda önem kazanır.

B) Konunun, sanat eseri üretme sürecinde tek başına hiçbir önemi yoktur.

C) Sanat eserinde içerik, özgün bir üslupla birleşmedikçe önemli olmaz.

D) Sanatçı anlattıkları ile ölümsüz olmaz, onu kalıcı kılan, farklı üslubudur.

E) Konu seçiminde titiz davranan sanatçı başarıya mutlaka ulaşacaktır.

3. “ Bitkiyi beslemek için toprağı besle!” Bu, organik bahçecili­ğin en temel.önermesidir. Bir kez toprağı beslemenin ne an­lama geldiği kavrandığında organik yöntemlerin ve toprağı hiç işlememe tekniğinin neden bu kadar iyi çalıştığı da an­laşılacaktır. Birçoğu gözle görülemiyor olsa bile bahçenizde karmaşık bir toprak besin ağı yaşamaktadır. Yetiştirilen ürün­lerin gelişmek için ihtiyaç duyduğu gevşek toprak, yapısını oluşturan ve mineral besin öğelerini açığa çıkaran solucanlar, ufacık böcekler, bakteriler, mantarlar gibi birbirlerine bağlı or­ganizmalar ile doludur. Faydalı mantarlar, bitki köklerinin için­de ve çevresinde büyür, yetiştirdiğiniz ürünlerle paylaşmak için alt topraktan besin ve su çıkartırlar. Diğer mikroorganiz­malar da hastalıkları önler.

Bu parçada sözü edilen “ Bitkiyi beslemek için toprağı bes­le!” sözünün anlamında;

I. Toprakta pek çok canlının yetiştiği

II. Toprağın erozyona karşı hayati önem taşıdığı

III. Bazı mantarların toprak için faydalı olduğu

IV. Mikroorganizmaların hastalığa yol açtığı

ifadelerinden hangisi ya da hangilerinin anlatılmak isten­diği söylenebilir?

A) Yalnız I. B) Yalnız II. C) I. ve III.

D) II. ile IV. E) IV. ile V.

4. Yeryüzünde biçimlere sığmayan bir şey var mıdır? İnsan, nesneyi zih inse l tasarımı içine katmışsa nesnenin biçimlen­memesi olanaksızdır. Kavramları zihnin bir nesnesi, bir aracı, bir oyunu, zihnin bir edimi olarak özümsemek için biçimler buluruz. Evrende anlam alanımıza girmiş her şeyin insan ta­rafından yaratılmış bir biçimi vardır. Bu biçimler sınıfa, kültü­re, bireysel tecrübelere göre değişkenlik gösterebilir. Evren­de biçimsel değişkenlik gösteren en yoğun kavram ise şiirdir, zira şiirin meşgul ettiği ne kadar zihin varsa o kadar da farklı şiir yorumları ortaya çıkar.

Bu parça ile anlatılmak istenen aşağıdakilerin hangisi­dir?

A) Şiir, biçimlendirilmesi ve tanımlanması zor olan b ir kav­ram olsa da insan zihninde şiirin birçok karşılığı vardır.

B) İnsan zihninin sorgulayıp da tam olarak belirleyemediği hiçbir nesne yoktur.

C) Yüzyıllardan beri şiir için yapılan saptamalar onun zen­ginliğini arttırmıştır.

D) Yazınsal türler içinde şiir, gerek söz dizimi gerek de imge­lemi açısından en özgün türdür.

E) Şiir, göreceliği nedeniyle ne kadar farklı yorumlanırsa o kadar farklı şekle bürünerek yaşamını sürdürür.

1.D 2. A 3.C 4. A

Page 136: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5 ve 6. soruları aşağıdaki metne göre cevaplandırınız.

Bir problemin varsa bir derdin varsa veyahut bir şeyi kendine

dert edinmişsen iyi bir yazar olursun. Mesela berber olmayı

kendine dert edindin, terzi olmayı kendine dert edindin. Bu

terzilik, bu berberlik ya da olmak istediğin her ne ise rüya­

larına girmeye başladıysa sen o işte usta olursun. Hatta gi­

derek o işin virtüözü olabilirsin. Ama böyle bir derdin yoksa

seni zorlayarak; terziye çırak vererek, berbere çırak vererek

o mesleği edinmiş olursun ama bunu, kendi başına dert et­

memişsen sıradan bir berber, sıradan bir terzi, sıradan bir

yazar olarak kalırsın. Ekmek yemek için yazı yazan insanlar

var ama bu iş, ekmek yemek için yapılmaz. Kendi hayatında

bir problemi anlamak, bir probleme nüfuz etmek için eline

kalemi almış isen bir tatm in noktasına ulaşıncaya kadar sen

kalemi bıraksan bile kalem seni bırakmaz.

5. Bu paragrafa göre sanatçıyı yazmaya iten neden aşağı-

dakilerden hangisidir?

A) Toplumsal sorunlara çözüm arama isteği

B) Edebiyat dünyasında adından övgüyle söz ettirme duy­

gusu

C) Bir sorunu çözmek için yazarlık uğraşına girmesi

D) Yazarlığın havalı ve eğlenceli bir uğraş olması

E) Halkına karşı kendisini sorumlu hissetmesi

6. Bu parçada aşağıdakilerin hangisinin yanıtı yoktur?

A) İyi bir yazar olmamız neye bağlıdır?

B) Yazarlık insana para kazandıran bir uğraş mıdır?

C) Sıradan bir berber ile iyi berber olmanın şartı nedir?

D) iyi bir yazar olmanın koşulu nedir?

E) Kalemiyle geçimini sağlayan kaç yazar vardır?

7. Roman üzerine çok şey yazıldı, daha da yazılacak. Kimi ya­zarlar romandan, toplum hayatında bir işe yaramasını, doğru yolu göstermesini istediler. Kimi yazarlar da romanın bir ah­lak ve toplum bilim kitabı değil, bir sanat eseri olduğunu, bu sıfatla toplum düzenindeki görevini yerine getirdiğini söyle­yerek ondan ancak estetik güzellik istenebileceğini söyledi­ler. Bunların çoğu, ama pek çoğu romanı anlamak isteyenle­rin çabası olmaktan çok onu önceden benimsenmiş birtakım kavramlara göre yargılayanların boş düşünceleridir.

Bu parçada anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerin hangisidir?

A) Romanı belli kalıplara sokmak, romanla ilgili kurallar be­lirlemek doğru oimaz.

B) Tarih içindeki roman tanımlamalarının, romanı geliştirme­si açısından önemli b ir yeri vardır.

C) Romandan, toplum hayatında kılavuzluk yapmasını bek­lemek yanlıştır.

D) Roman, biçim ve içerik uyumunun sağlanmasıyla nitelik kazanan bir türdür.

E) Edebiyat tarihinde üzerinde en çok konuşulan tür, her za­man roman olmuştur.

8. Şiir sanatında “ iç’’in dış yapıdan ayrılmadığı, içeriğin biçim­le var olduğu bir gerçekken, hâlâ yabancı dillerden yapılan şiir çevirilerinde söylenenlerin söyleyişten ayrı ele alındığını görüyoruz. Şiiri sadece konuda, temada, anlamda bulan bu yanlış anlayışın şiirle hiçbir ilgisi yoktur. Gerçek olan şudur ki söylenen ne olur olsun, şiir söyleyişsiz olmuyor. Hepimiz biliyoruz ki düz yazıyı da şiiri de sözcüklerle yazarız. Sözcük­ler her ikisinin de öğesidir. O hâlde nasıl oluyor da insanların birbirleriyle anlaşmasını sağlayan gündelik sözcükler, kimi dizelerde bu özelliğinden uzaklaşarak büyülüyor, bizi, şiirin katıksız iklimine götürüyor?

Bu parçada anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerin hangisidir?

A) Şiir ile düz yazı aynı sözcükleri kullansa da biçimleri yö­nüyle çok farklıdır.

B) Şiiri şiir yapan öğelerin en önemlisi şairin üzerinde dur­duğu temadır.

C) Şiir en saf haliyle okurun zihninde şekillenerek asıl boyu­tuna ulaşır.

D) Kimi sözler, şiir içinde şairin üslubuyla şaheserlere dönü­şebilir.

E) Çoğu zaman şiirde basit konuların basit biçimleri doğur­duğu da görülür.

5.C 6.E 7.A 8.D

Page 137: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Bir zamanlar demirin eritilebiieceği veya matbaa makinesi­nin icat edilebileceğini hayal bile edemeyen insanlık, şimdi bütün emeğini ve zamanını teknolojideki hızlı değişimle­re ayak uydurabilmek için kullanıyor. Teknolojik ilerlemenin baştan aşağı değiştirdiği çevresel ve toplumsal koşullar içinde yaşamımız da mekanikleşti. Sık sık test çözerken bil­ginin gerçekte ne olduğunu unuttuk. Cep telefonlarımızdan, internet ortamından, sosyal paylaşım sitelerinden sabahtan akşama kadar mesaj yağdırırken gerçek iletişimin anlamını kaybettik. Neredeyse bütün akşamlarımızı televizyon seyre­derek geçirirken anne babamız ve diğer aile bireyleriyle bile konuşmayı unuttuk.

Düşüncenin akışına göre bu paragrafa en uvaun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) İnsan ve Teknoloji B) Teknoloji ve Zaman

C) Teknolojinin yararları D) Teknolojik İlerleme

E) İletişim Araçları

2. Türk edebiyatında niye polisiye roman yazılmıyor, sorusu sık sorulan klişe sorulardan biridir. Soru ilk sorulduğunda anlamsız olmayabilir ama biri sormuştu işte ve sonradan sık sık çiğnenerek sakız hâline getirildi. Her klişe soru gibi bunun da klasik hatta bazen doğru cevapları vardı: Polisiye romanın analitik zekâ gerektirmesi, bunun da ülkemizde pek rastlanan bir özellik olmaması. Ama asıl neden nedir, diyecek olursanız o da cinayet işleme tekniklerinde yatıyor. Sakinliğin ne olduğunu bilmeyen Türk insanı, cinayetlerinde de bir plan gözetmediği için doğal olarak bunun da yazıya aktarılacak bir özelliği olmuyor.

Bu parçaya getirilebilecek en uvaun başlık aşağıdakiler- den hangisidir?

A) Edebiyatımızda Polisiye Roman

B) Polisiye Romanın Özellikleri

C) Cinayetler ve Polisiye Roman

D) Edebiyat ve Cinayet

E) Batı Edebiyatında Roman

3. Şair, bizim ayaklarımızla denizde yürüyebilen insandır. Yü- rüyemediği hâlde yürümek isteyeni dalgalar, sahile atmakta gecikmez. Bugün yazılan şiirler arasında her günkü hayatın görünürdeki anlamsızlığını aksettiren, her günkü konuşmala­rımızdan kopmuş hissini veren mısralarla içimizi büyüleyen­ler yok değildir. Ama yosunlar gibi sahile atılanlar da ne kadar çok.

Bu parçaya getirilebilecek en uvaun başlık aşağıdakile- rin hangisidir?

A) Sanatın Hayatımızdaki Yeri

B) Şiirde Değerin Ölçütü

C) Şairlik ve İmkânsızlık

D) Edebiyatımız ve Şairler

E) Unutulan ve Ölümsüzleşen Eserler

4. Masallar her ne kadar evrensel kabul edilse de her toplumda farklı özellikler gösterir. Toplumsal nitelikler bakımından bir Alman masalı ile Hint masalı genel olarak aynı görünse de detaya inildiğinde birçok farklılık barındırabilir. O zaman şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Tüm masallar Hint kültüründen yayıl­mış olsa da her ulus kendi rengini katmıştır bu masallara.

Bu parçaya getirilebilecek en uvaun başlık aşağıdakiler- den hangisidir?

A) Hint Kültürü ve Masallar

B) Evrensel Kültür ve Masallar

C) Dünya Masalları

D) Masal Farklılıkları

E) Masallarda Ulusal Olma

5. “ Dost” sözcüğünün Türkçe bir karşılığı yok. Sözlükler şöy­le tanımlar dost sözcüğünü: Birinin iyiliğini isteyen, onu içten seven kimse. Türkçesini yüzyıllardır bulamamışız. Al­mışız, kullanmışız bu kelimeyi babamızın malı gibi. Şairler “ Dost dost diye nicesine sarıldım” demişler, “ Kalmadı sefası bezmi cihanın / Düşman belli değil dost belli değil” demiş­ler, “ Bilemedim düşmanımı, dostum u” demişler... Öylesine bizim olmuş ki bu sözcüğün Farsça olduğunu unutmuşuz. Sözcük bizim, bizden, kendi içimizden oluvermiş.

Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?

A) Dost Sözcüğü ve Şiir

B) Şiirlerde Dostluğun Önemi

C) Türçede Dost Kelimesinin Yeri

D) Dost Kelimesinin Kökeni

E) Dost Sözcüğünün Tarihi Gelişimi

1.A 2.A 3.B 4.E 5.C

Page 138: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Şiirlerle yaşadım ben. Öyküler, romanlar, anılar benim için daha sonra gelir. Bana yaşamın anlamını dizeler verdi. Belki de gerçektekinden ayrı, değişik bir yaşamı öğretti ş iir bana. Oysaki yaşam şiirlerle öğrenilemez. Ben öğrenmeye değil, duymaya kalktım yaşamı. Duydum da, şiirlerdeki anlamıyla duydum. Çok güzel, çok eşsiz benzersiz, b ir kez tadılan bir yiyecek, içecek gibi... Yaşamın uçundayken tu tup çekti şiir, beni hayata sımsıkı bağladı. Ama ben yaşamı basit mana­sıyla şiir okuyarak asla öğrenmedim.Bu parçaya getirilebilecek en uvaun baslık aşağıdakiler- den hangisidir?A) Şiirin Şairle ilişkisi B) Şiir ve EdebiyatC) Sanat içinde Şiir D) Sanatçı Gözüyle Şiir

E) Şiirin Yaşamla İlişkisi

7. Kendilerinden önceki kuşağın çocuklarına göre bugünün çocukları e lbe tte çok şanslı. D üşünebiliyor musunuz? Cumhuriyet ilan edild iğ inde ilkokul çocukları için yazılmış altı adet kitap vardı. İlkokul sonrası içinse hiç yoktu. Gü­nümüzde durum b ir hayli parlak. Ç ocuk kitaplarının çok tuttuğunu, çok sattığını gören yayınevleri durmadan kitap basıyor. K itaplar albenisi yüksek cicili bicili türden. Çocuk kitaplarının daha iyi kâr getird iğ in i gören yazarlarımız da kolları sıvayıp çocuk kitabı yazmaya başladılar. O yüzden bu kitapların eğitim açısından ne derece tutarlı, hedef kitlesine ne kadar uygun olduğu tartışılır, ama bir gerçek var ki o da çocuklarımız bizden çok şanslı.Bu parçaya getirilebilecek en uygun baslık aşağıdakiler- den hangisidir?A) Yayınevlerinin Çocuk Kitabı Basma MerakıB) Dün ve Bugün Çocuk KitaplarıC) Ticari Mala Dönüşen Ticari K itaplarD) Çocuklara Okuma Zevkini Aşılama YollarıE) Geçmişte Basılan Çocuk Kitaplarının Azlığı

8. Dil, toplum yaşamının sözcüsüdür. Yaşamımızdaki özellikleri dilim izde de görüyoruz. Kirlilik, savrukluk, yozlaşma, taklit... Bir zamanlar Arapça, Farsça saldırısı ile bu dil kirlenmişti, şimdi de İngilizcenin baskısında. İngilizce gelip kendisi mi saldırıyor? Biz, bize ediyoruz ne ediyorsak. Canlı dilim izi kısırlaştırmaya çalışıyoruz. “ Madem teknolo ji ve ilerleme dışarıdan geliyor, dilim ize yabancı sözcüklerin girmesi de doğal!” Sorumsuzluğa bakın! Onca kök, onca ek, sözcük seni beklerken elin sözcüğünü al, kendi dilini kirlet. Anlaşılır şey değil.Bu parçaya getirilebilecek en uygun başlık aşağıdakile- rin hangisidir?A) Dilimizin Bugünkü GelişimiB) Yabancıya Göre TürkçeC) Bir Dil Nasıl Kurtulur?D) Dilin Kişiliği

E) Türkçeyi Yok Eden Bizler

9. Türkçe şiirin yeri, uzak geçmişteki kültürel ilişkileri nedeniyle

Doğu değild ir sanıyorum. Bugünkü şiirimizin Arap, Fars şiiri

ile herhangi b ir ilişkisi yoktur. Komşu ülkelerin şiirini, komşu

ülkelerin dillerini bilmediğim iz için çok sınırlı ölçüde tanıyo­

ruz, o da Batı dillerine çevrildikleri ölçüde. Bütün bunlar hem

o şiirlerden beslenmediğim izi hem de şiirleri beslemediği­

mizi gösteriyor. Türkiye’de yazılan şiirin gerisinde bir yerli

gelenek bir de yabancı dillerde yazılan çeviriler varsa dönüp

hangi kültürel köke ineceğimizi araştırmamız gerekiyor.

Bu parçaya getirilebilecek en uygun başlık aşağıdakiler- den hangisidir?

A) Türk Şiirinin Kökeni ve Bygünü

B) Batı’nın Şiire Bakışı

C) Şiirimizde Doğu ve Batı

D) Şairlerimizin Etkilendiği Kaynaklar

E) Şiirin Kültürel Geçmişi

10. Bir gün boyunca orta lam a kırk beş sözcük kullandığımız

saptanmış. Bu sözcükler de öyle bilimsel, derin anlamlı söz­

ler değil kuşkusuz. Sözcük sayısı az, istediğiniz, düşündü­

ğünüz her sözü de kullanamıyorsunuz. Doğal olarak burada

her şeyi basitleştirin gibi b ir baskı ortaya çıkıyor. Dolayısıyla

da düşünce alanı adamakıllı daralıyor. Basın, şarkı söz­

leri, edebiyat buna en iyi örnek. Hatta insanlar sıkılmadan,

“ Neden benim anlamadığım kelimeyi kullanıyorsunuz?”

dahi diyebiliyor. Sanki o kelimeyi anlamamak onun değil de

kullananın problemi.

Bu parçaya getirilebilecek en uygun baslık aşağıdakiler-

den hangisidir?

A) Dilin Gelişimi

B) Yaşamımızda Kısırlaşan Dil

C) Dil ve Güncellik

D) Günümüzde Edebiyat

E) Edebiyat ve Sosyal Yaşam

6.E 7.B 8.E 9. A 10.B

Page 139: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Alışkanlıklarının dışına çıkm ak istemeyen ve yeni şeyler

öğrenmeye hevesli olmayan toplum larda, en az ilgi gören

edebiyat türü denemedir. Çünkü denemenin araştırmaya,

öğrenmeye hevesi olmayan okura verebileceği b ir ta t yoktur.

Ama sayısal olarak pek cılız kalan talep, yüksek b ir birikime

sahip insanlardan oluşur. Birikim i çok olup da okumanın

zevkine varmış b ir okurun da beklentisi fazladır. Hem ilg i­

sinin çekilmesini ister; hem de rafine bir dil, kıvrak ve akıcı

üslup arar. Hem keskin bir mizah duygusuna sahiptir hem de

kuru laf kalabalığına pabuç bırakmayacak kadar uyanıktır.

Bu parçadan denem e türü ve denem e okurlarıyla ilgili aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?

A) Deneme, diğer edebiyat türlerine göre seçkin b ir azınlığa

hitap eder.

B) Deneme okuru hem içerikte hem de üslupta b ir nitelik

beklentisi içindedir.

C) Deneme, farklılığa ve yeniliğe açık olan insanlar tarafın­

dan sevilir.

D) Denemenin diğer edebiyat türlerine göre daha zor yazıl­

dığını okur bilmelidir.

E) Deneme okuru olgun bir bakış açısına sahip olduğu için

kolay kandırılamaz.

2. İncelediğim eserlerde beni yakınmaya iten durumun, insana

özgürlük tanınmaması olduğuna inanıyorum. Ortaya çıkan

yazılarda açıkça görülüyor bu. Yazılar fabrikadan çıkmış gibi

düzenli, özenli, kurallı denebilir. Bu, yazarın çoğu kez kendi

kendine borçlu olduğu bir gözden geçirme işlevi. Yazar, bu

durum da kendi kendinin aynası oluyor. Bununla amaçlana­

nın, en iyi biçim in peşinden koşulması olduğunu söyleyebili­

rim. Bunun karşı tarafında aşırı ve yapma utangaçlıkla yazan

ölü kuşaklar hâlâ var. Bunlar ise hiçbir sevimliliği, uzantısı,

gecesi olmayan kitaplar. Kısacası sadece günübirlik k itap­

lar...

Bu parçada aşağıdakilerin hangisine deainilm em istir?

A) Bazı yazarlar kusursuz bir b içim e ulaşmak için aşırı çaba

göstermektedir.

B) Yazar da insandır, ona nasıl yazacağını söylemek onun

yaratıcılığını yok eder.

C) Kurallara uymada aşırı özenli davranılması başarısızlığa

yol açabilir.

D) insanlara serbestlik tanınmaması yadırgatıcı bir durumur.

E) Yaratılan eserlerin bir kısmı okura bir şey veremeyen ölü

eserlerdir.

3. Bütün dünyada ilân edilen “sevgi yılı” bilmem bir işe yaradı

mı? Görünürde değişen bir şey yok: insanlar yine birbirlerine

kin ve nefret kusuyor, birbirini acımasızca öldürüyor. Yunus

Emre’nin: “ Sevelim, sevilelim / Dünya kimseye kalmaz.” de­

diği yıllarda kılıcın, mızrağın gördüğü işi, günümüzde kitle

imha silahları üzerine aldı. Eskiden teker teker can alanlar,

şimdi onlarca, yüzlerce kişiyi hep birlikte öteki dünyaya gön­

dermekte. Suçlu suçsuz, kadın erkek ayrımı da yapılmıyor.

Daha süt emen bebekler bile, ne olduğunu bilmedikleri bir

zulme, bir vahşete kurban gidiyor.

Yazar bu parçada aşağıdakilerin hangisinden vakınm a- mıstır?

A) Bütün dünyada sevgi yılı ilân edilmesine rağmen insanla­

rın birbirlerini öldürmeye devam etmelerinden

B) Kitle imha silahlarının acımasızca kullanılmasından

C) Teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan silahların kitleleri

imha edebildiğinden

D) İnsanların birbirlerine karşı kin ve nefret duyguları besle­

melerinden

E) Yunus Emre’den sonra h içb ir sanatçının barış ve sevgi

kavramlarından söz etmemesinden

4. Bu eleştirmenim iz, tiyatro yapıtlarına ilişkin hemen bütün

eleştirilerinde, yer yer bilgi vererek izleyicilerin eğitilmesine

katkıda bulunmakta, onlarda bir bakış açısı geliştirmeye ça­

lışmaktadır. Bu arada, yapıtı eleştirmekten kaçınmamakta,

düşündüklerini b ir yolunu bularak mutlaka söylemektedir.

Daha çok, tiyatro sanatçılarına yöneltilen bu eleştiriler, çoğu

zaman dolaylı olmakta, satır aralarında kalabilmektedir. Öyle

de olsa bir taşla iki kuş vurmakta, hem sanatçıların dikkatini

çekmekte hem de seyircinin oyunu algılamasına kılavuzluk

edebilmektedir. Bunun yanı sıra seyircinin tiyatrodan kaç­

ması önlenmekte, dahası sayısının artması sağlanmaktadır.

Bu parçada sözü edilen eleştirm enin eleştiri anlayışıyla

ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainilmemiştir?

A) Zaman zaman öğretici b ir tu tum taşıdığına

B) Üstü kapalı eleştiri de yaptığına

C) Tiyatro yapıtlarıyla ilgili e leştirilerin in o rtak noktasının

bulunduğuna

D) İzleyicinin oyunu anlamasına yardımcı olduğuna

E) Yaptığı eleştirilerin bir kılavuz olup seyirciyi olumlu yönde

etkilediğine

1.D 2.B 3.E 4.C

Page 140: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Yazarla romanın kahramanlarından birini özdeşleştirm ek

eleştiri kültürüm üzde sıkça karşılaştığımız b ir durumdur.

Yazarın kimliği, duruşu ve düşünceleri elbette yapıtlarına şu

ya da bu biçim de yansır. Ancak edebi bir yapıtta, romanda,

bu yansıma dolaylı yoldan, yapıtın bütünü içinde gerçekle­

şir. Başka bir deyişle kahramanlarının ağzından çıkan her

sözü bire bir yazarın düşüncesi olarak değerlendiren, roman

kahramanına atfettiği kişilik kusurlarını yazarın kişiliğine mal

eden, buradan hareketle de yazarı itham eden bir eleştiriyi

ciddiye almak olanaksızdır.

Bu parça d ikkate alındığında böyle düşünen bir eleştir­

menin eleştiri anlayışını aşağıdakilerden hangisi örnek­

lemez?

A) Sanatçı, mem urluk hayatı boyunca edindiği izlenimleri

romanın başkahramanın deneyim leriymiş gibi okura su­

nuyor.

B) Bu hikâyenin kahram anları iradeleri doğru ltusunda

hareket ediyor, yazarın kontrolü altında değil.

C) Romandaki Kambur Osman’ı ayağı aksıyor diye yazarın

kendisi olarak düşünmek ne büyük hata.

D) Romanda çizilen bu renkli dünyaları yazarın da yaşayıp

anlattığına inanmak hiç doğru olmaz.

E) Yazar, karakterleri iyi gözlemlemiş ki bunların betim len­

mesi olabildiğince yaşam gerçeklerini yansıtıyor.

6. Değer yargılarıyla, kafa yapısıyla, dünya görüşüyle, “ ter­

cih” sözcüğünü bile iş olsun diye kullanan yaşlı b ir genç­

likle karşı karşıyayız bugün. “Genç nüfus, genç nüfus" diye

övündüğümüz toplumumuz, aslında yaşlı b ir zihinle yaşıyor.

Yirmi beşine varamadan içi çökmüş, hayalleri sönmüş, doğ­

ruları tükenm iş insanların yalnızca vücut yaşı anlamına geli­

yor “gençlik” dedikleri.

Bu parçada günümüz gençliğiyle ilgili olarak aşağıdaki-

lerden hangisinde söz edilm em iştir?

A) Sadece fiziksel olarak genç görünmelerinden

B) Tercihlerini bile özgürce yapmaktan aciz olmalarından

C) Canlı bir hayal gücüne sahip olmamalarından

D) İç enerjilerinin tükenm iş olmasından

E) Düşüncelerinde bir gelişmişliğin olmamasından

7. İnsanı insana anlatmak, sanatın başlıca kaygısıdır. Çağlar

boyunca sözle olsun, renkle, ezgiyle olsun tüm sanat verim­

leriyle, insan dediğim iz varlığın iç ve dış evreni yansıtılmak

istenmiştir. Duygular, tutkular, düşler, düşünceler değişik

biçim ler içinde ele alınmış, işlenmiştir. İşleyiş, ele alış biçim ­

leri sanatçıdan sanatçıya, çağdan çağa değişse de amaç

aynı kalmıştır: insanı insana anlatmak. Bir bakıma sanatın

işlevindeki soyluluk, yücelik de bu amaçtan doğar.

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılam az?

A) İnsanı insana anlatm ak çabası, sanatı saygın kılan

niteliklerin başında gelir.

B) Değişik b içim lere bürünse de sanatın amacı her dö­

nemde aynı kalmıştır.

C) İnsanı anlamak da anlatmak da oldukça zordur, yalnızca

sanat bunu başarır.

D) Sanat insanı yine kendisine tanıtmak, bilinmeyen yönle­

rini aydınlatmak gibi b ir görev üstlenmiştir.

E) Sanat yalnızca insanın dış evrenini değil, iç dünyasını da

aydınlatmayı amaçlar.

8. Sembolizmin etkilerini eserlerinde en net biçim de gördü­

ğümüz şairdir Ahmet Haşim. O, gerçekleri belki de kaçmak

istediği gerçekleri, kırıp eğerek kendi kalıbına dökmeyi ba­

şarmıştır. Ş imdilerde Ahmet Haşim denince ya dudak bü­

küyoruz ya da onu anlamadığımızı öne sürüyoruz. Halbuki

onun tem el amacı buydu. Anlaşılmamak ama duyulmak,

yüreğin en derininden hissedilmek. Bunu yaparken yabancı

sözcüklere yönelmesi veya dış gerçeği kendi gerçeğiyle

vermesi şiirin felsefesiyle asla uyumsuz değildir. Hem onu

anlamak için okumak istiyorsanız açın gezi yazılarını veya

denemelerini. Orada hem salt gerçeği hem de b ilindik söz­

leri göreceksiniz.

Bu parçada sözü edilen şairle ilgili aşağıdakilerin

hangisine ulaşılamaz?

A) Şiirlerinde, yaşananları olduğu gibi aktarmadığına

B) Türkçe olmayan sözcüklere başvurduğuna

C) Şiir üslubunun şiirin mantığıyla çelişmediğine

D) Şiirde yakaladığı başarıyı düz yazılarında gösteremedi­

ğine

E) Anlaşılmamayı önemsemeyip duygu yoğunluğuna değer

verdiğine

5.A 6.B 7.C 8.D

Page 141: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Ülkemizde bırakın şiir eleştirisini, genel olarak eleştirinin o l­

duğunu söylemek bile zor sanıyorum. Genellikle izlenimci

bir eleştiri yapılıyor. Birtakım iyi niyetli yazarlar, kendi öznel

beğenilerini, okur merkezli bir tutum la sergiliyorlar. Elbette

Özdemir İnce, Enis Batur gibi yazarların değerli eleştiri ya­

zıları var, bunları beğenerek okuyorum. Ancak ülkemizdeki

şairler ve yayımlanan şiir kitapları düşünüldüğünde, eleştiri­

lerin ne kadar yetersiz ve etkisiz kaldığı apaçık ortadadır.

Bu parça aşağıdaki som lardan hangisine yanıt olacak

şekilde düzenlenmiştir?

A) Sizce eleştiriler edebiyatım ızda şiirin gelişmesine nasıl

b ir katkıda bulunuyor?

B) Eleştiri türünün ülkemizde yeterince gelişmemiş olmasını

nelere bağlıyorsunuz?

C) Eleştirilerini beğeniyle okuduğumuz ve güvendiğim iz ya­

zarlar var mı?

D) İyi b ir eleştiride hangi özellikler bulunmalıdır?

E) Ülkemizdeki şiir eleştirisi sizce bugün ne durumda?

2. Hayır. Böyle bir mecburiyet yoktur. Benim bir gazete veya

dergide yazılarımın çıkması, o gazetenin veya derginin genel

fikirlerini doğru bulduğum anlamına gelmez. Her yazar kendi

sütunundan, kendi düşüncesinden ve imzasından sorum lu­

dur. Ayrıca yazılarımı doğrudan doğruya veya alıntı yoluyla

b irçok dergi ve gazete sık sık yayımlamaktadır. Bazılarından

haberim bile olmaz.

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söy­

lenmiş olabilir?

A) Gazete ve dergilerde çıkan yazılarınızdaki fikirlerin hepsi­

nin kendinize ait olduğunu söyleyebilir misiniz?

B) Gazete ve dergiler sizin belli fikirleri benimsenemizi ve bu

fik irler doğrultusunda yazmanızı istiyorlar mı?

C) Yazılarınızdaki fikirler, onları yayımlayan gazete ve dergi­

lerin genel fikirleriyle uyuşmak zorunda mıdır?

D) Yazılarınızın başka gazete ve dergilerde de yayımlanıyor

olması sizi rahatsız ediyor mu?

E) Yazılarınızda her zaman belli konuları seçmek gibi du­

rumda hissediyor musunuz kendinizi?

1.E 2.C 3.E

3. Çünkü yazarlık bir düşünceyi, b ir duyguyu anlatabilmektir. Ama sanatçı, b ir düşünceyi, b ir olayı en etkili biçimde, sa­

natın gerçeğini de katarak anlatabilmelidir. Yani yaratıcılık söz konusudur sanatçı için. İşin ilginç yanı kendilerini sa­

natçı sananların çoğu, aslında kendilerini yazar olarak görür. Çünkü olayı aktarmak yeterli değildir, olaya yaratıcılığın da katılması gerekir.

Bu parçada anlatılanlar, aşağıdaki sorulardan hangisi­nin karşılığı olarak söylenmiş olabilir?

A) Yazarları neden sanatçılardan üstün görüyorsunuz?

B) Sanatçının ve yazarın dış dünyayı algılamasında nasıl bir fark vardır?

C) Sanatçı, hangi konularda yaratıcı o labilir sizce?

D) ilginç konuları işlemeyen bir sanatçı, başarılı o labilir mi?

E) Sanatçı ile yazar kavramlarını neden ayırıyorsunuz?

4. Evet. Özellikle iki kişi var ki onları hiç göz ardı edemem. Bu favori yazarlarımdan h içb ir zaman vazgeçmem ve onları her zaman okurum. Onlar polisiye roman yazarlarıdır; ama onları kimse polisiye roman yazarı olarak bilmez. VVilliam Shakespeare ve Dostoyevski. ikisi de benim öncülerim ve ustalarım.

Bu parça aşağıdaki som lardan hangisine cevap olarak hazırlanmış olabilir?

A) Yazma serüveninizde etkilendiğiniz yazar oldu mu?

B) Sanatçı olmak isteyenler işe taklitle mi başlamalıdır?

C) Polisiye roman dışındaki roman türlerine ilgi duymuyor musunuz?

D) Sizi roman yazmaya özendiren Türk sanatçısı var mı?

E) Bir ustayı izlemeden sanatçı olunamaz mı?

5. Okuyucu, en azından beni okuyanlar, belli b ir gayret içinde olmalıdır. Günümüzde anlatı sanatları, yaşadığımız hayatın karmaşıklığına paralel olarak b ir ifade tıkanıklığına saplan­mışlardır. Ben bundan çok korkuyorum. A labild iğ ine açık ve net olmak isterim. Lâkin içinde bulunduğumuz durum o kadar belirsiz ki... Birbirimizi anlamaktan o kadar uzağız ki...

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı yoktur?

A) Okuyucudan bir beklentiniz var mı?

B) Günümüz edebiyat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?

C) Yazın hayatıyla ilgili olarak endişe ettiğiniz b ir durum var m|?

D) iyi b ir şiir, günümüzde hangi konuları ele almalıdır?

E) Anlatım biçim inizde dikkat ettiğiniz noktalar nelerdir?

4.A 5.D

Page 142: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Eğitm enliğe yakışmadığını düşünüyorum bunun. Çünkü

genç insanlarımıza eğitim verir görünürken aslında kendi

kalıplarımıza göre düşünmeyi öğretm ek, yalnız onlar için

değil, bütün toplum için de zararlı b ir tutum . Düşünmeyi

öğrenmeden yetişen genç, günü gelir öğretilenlerin dışında

kalan yeni durum lar karşısında şaşırır, kendi yerini bilemez

ve rüzgârların önünde savrulur durur.

Böyle söyleyen biri, aşağıdaki sorulardan hangisini

yanıtlamış olabilir?

A) Öğretmenlik yıllarınızda fikirlerinizi ve dünya görüşünüzü

öğrencilerinize aktarmayı hiç düşündünüz mü?

B) Eğitmenlik yaptığınız yıllarda sizin gibi düşünmeyen in­

sanlara tahammül edebilir miydiniz?

C) Sizce eğitmenliğin ilk koşulu, öğrencilerdeki yanlış dav­

ranışları düzeltmek midir?

D) Sizin gibi düşünmeyen öğrencilerinize karşı da son de­

rece dem okrat olduğunuz doğru mudur?

E) Öğretmenlikle hocalığın farklı kavramlar olduğu ve iyi bir

hocanın iyi b ir eğitmen olamayacağı fikrine katılır mısı­

nız?

7. Doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda öyle çok dona­

nımlı değilim. Çünkü okuma alışkanlığını kazanmak için ne

ben ne de bunu sağlamak için ailem özel b ir çaba sarf ettik.

Onlar ben doğmadan çok önceden de okur yazar aydın­

lardı. Ben de b ir nevi hazıra konarak aralarına düşüverdim.

Yani ben abartısız kocaman b ir kütüphanenin içine doğ­

dum. Tiyatrocu çocuklarına özenirken sahne tozuyla büyü­

yorlar diye, ben de kitap kokusuyla büyümüşüm farkında

olmadan. Kim b ilir kaç kitabı kokusu eksik diye rafa koy-

muşumdur. Kokusu eksik olmayanlarsa işte görüyorsunuz

hayatımı şekillendirenler oldu.

Bu parça aşağıdaki soruların hangisine karşılık söylen­

miş olabilir?

A) Eski kitaplara olan merakınız sizi nasıl etkiledi?

B) Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak için neler ya­

pılmalı sizce?

C) Okuduğunuz kitaplar, yazarlığınızda sizi etki altında bı­

raktı mı?

D) Evinde b ir k itap lık bulunm ayan çocukların okumayı

seveceğine inanır mısınız?

E) Bir çocuk için okumanın önemini siz nasıl değerlendiri­

yorsunuz?

8. Başlangıçta böyle b ir üslup düşünm em iştim . Gılgamış Destanı’ndan yararlanarak bir roman yazacaktım. Tutmadı ama. Bir yere kadar ilerliyor, sonra soluksuz kalıyordum. Bu sıkıntıyı aylarca yaşadım. Çok önemli b ir noktayı atlamış olduğum u neden sonra anladım. Bu öyküyü gün yüzüne çıkarma çabasında, alıştığım, sevdiğim üslubu uygulamaya çalışıyor; özünü görmezden geliyordum. Günümüzden beş bin yıl öncesinin atmosferi, benim kullanmakta direndiğim biçim le oluşmuyordu. Öze uygun bir dil ve anlatım aradım. Ortaya destansı bir roman çıktı. .....................

Bu sözler, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık ola­rak söylenmiş olabilir?A) Eserlerinizde niçin değişik üsluplar deniyorsunuz?

B) Sizi destan diliyle bir roman yazmaya yönelten nedeni açıklar mısınız?

C) Eski b ir destandan çağdaş b ir destana nasıl geçtiniz?

D) Gılgamış Destanı, dünyanın ilk destanı olarak mı bilinir?

E) B ir destandan roman çıkarmak nereden aklınıza geldi?

9. Bir şair kendi sözünü söyler; bundan sonrası da okurun işi­dir. B ir yangın çıkarabilir bu sözlerden okur. B ir duyguyu bilince dönüştürebilir. İçindeki yangınları bu sözlerle sön- dürebilir.

Bu parça, aşağıdakilerden hangisine karşılık söylen­miştir?A) Şiir duyguyla mı yazılmalı, bilinçle mi?

B) Şair, okuru için mi yazmalıdır?

C) Şairin tek amacı okuru etkilemek midir?

D) Şairin kazancı ne olabilir?

E) Okur, b ir şairden neler alabilir?

10. Her kitabın başına gelen benim kitabımın da başına geldi. Onun ilk baskısını yerenler olduğu gibi övenler de oldu. Bu durumu doğal sayarım. Andre Gide bu konuda şöyle der: “ Övgülerde birleşiverme, b ir yazar için yaşam güvencesi değildir.” Bu bakımdan denemelerimin ilk baskısını yeren­lere, övenler kadar teşekkür borçluyum. G ide’nin gözlemini kanıtlamış oldular. Belli eleştirmenlerin belli yazarlara alkış tutmaları, onların değerlerinden çok, aynı takımdan olduk­ları kanısını uyandırmıyor mu?

Bu parçada yazar aşağıdaki soruların hangisine yanıt verm em iştir?A) Yeni kitabınızın piyasaya çıkm asıyla nasıl tepk ile r

aldınız?

B) Eseriniz hakkında yapılan olumlu ve olumsuz değerlen­dirmeler nasıl?

C) Bazı eleştirmenlerin, bazı yazarları sürekli övmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

D) Yaşamınızı güvence altına almak için neler yapmayı dü­şünüyorsunuz?

E) Eseriniz ve sizi yerenlere düşmanca tavırlar beslediğiniz oluyor mu?

6.A 7.B 8.B 9.E 10.D

Page 143: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Arabası ile cadde ışıkları altında yol alıyordu, “ iki üç müşteri 3. daha bulursam eve dönüp uyuyacağım.” diye düşündü, yor­gundu. Arabasına bir an sevgiyle baktı, mırıldandı: “ Ekmek

teknem.” Gözü önce yolda sızmış bir sarhoşa sonra da çöp­leri karıştıran birine takıldı. Kendisini bunlarla kıyasladı, se­vindi: “ İyisin, iyisin!” etrafına baktı, bir o f çekti ve “ Bir müşteri çıksa artık, boşa dolanıp duruyorum.” sözleri taksinin içinde yankılandı. Ertesi gün ağabeyine gidecekti, erken kalkacağı için, evine erken dönm ek istiyordu. Fakat her şey insanın

istediği gibi gitm iyordu ki. İçinde hafif bir öfke ile ağabeyini düşündü: “Ah, ağabey, bırakmadın şu kumarı, borçlanırsan tabi yakana yapışır te feciler!” B ir daha derinden o f çekti.Tam böyle düşüncelere dalmışken tali yoldan çıkan<bir ada­mın hızlı hızlı el salladığını gördü, sevindi. Taksisiyle hemen adamın önünde durdu. Adam taksiye bindi ve telaşla anlat­maya başladı; “ Lütfen acele edin, şu ara sokakta...” Taksici

rahatsızlanan birini alacaklarını zannetti ama adam konuş­maya devam ettikçe canı sıkıldı.

Bu parçanın anlatımında;

I. İlahi bakış açısı

II. İç konuşma

III. Yinelemeler

IV. Devinim içeren cümleler

V. Kişileştirme ve benzetme

kavramlarından hangisi yoktur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

2. Divan şiirinin gerçekliği yansıtmaması, yaşamdan soyut o l­ması ne demektir? Hangi yazınsal yapıt yaşamın kendisidir?Divan şiirinin yaşamı yansıtmadığını öne sürenler kuşkusuz,

edebiyatla yaşam arasında dolaysız bir bağlantı var sanıyor­lar. Üstelik Agah Sırı Levent bile “ mazmunlar ve kavramlar edebiyatı” dediği bu edebiyatın her edebiyat gibi kendi döne­

minin özelliklerini, zevklerini, sanatsal gelişmelerini, gerçek ve batıl bilgilerini taşıdığını söylüyor, yaşamla ilgisi ne kadar az olsa bile. Anlaşılır gibi değil hem yaşamla ilgisi az olacak, hem de kendi döneminin bütün özelliklerini taşıyacak.

Bu parçanın anlatım ıyla ilgili olarak;

I. Tanık göstermeden yararlanılmıştır.

II. Çelişkili bir durum ortaya konmuştur.

III. Soru cümleleriyle konuşma havası oluşturulmuştur.

IV. Saptamalara yer verilmiştir.

V. Öğretici ve betim leyici b ir tu tum benimsenmiştir, ifadelerinden hangisi söylenem ez?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

Büyük şehirlerde yaşayan insanların yaşadıkları ev ve kul­

landıkları arabaları haricinde kirliliğe hassas oldukları söy­

lenemez. Herkes kapısının önünü kirletmediğini söylese de

medivenleri, bahçeyi tem izlemek için haftada b ir tem izlik­

çiye ihtiyaç duyulur. Sözde kimse arabasından çöp atmaz

ama park yerleri her zaman çöp b irik in tile riy le doludur.

Şehirlerarası yolculuklarda, dağ başında arabadan yol kı­

yısına fırlatılan bir çöp poşetini başka biri alıp da bir çöp

kutusuna götürmez. Yapılan pikniklerde çıkan çöpler sanki

aynı kişilerce o mekana getirilm em iş gibi rahatlıkla orada

bırakılmaktadır. Tabii ki sınırlı mesire alanlarının azalması

sebebiyle kişiler belli bir zaman sonra aynı yerlere gitmeye

m ecbur kaldığında çevrenin ne kadar çok kirle tild iğ i fark

eder ancak bunu yapan kesinlikle onlar değil, başka insan­

lardır.

Bu parçanın anlatım ıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Tanık göstermeye başvurulmuştur.

B) Tartışmacı anlatımdan yararlanılmıştır.

C) Örnekler kullanılmıştır.

D) Eleştirel b ir tutum vardır.

E) Kişisel düşüncelere yer verilmiştir.

4. Marakeş, Ortaçağ Arap tarihçileri ve coğrafyacılarının “ En

Uzak Batı” manasında, “ El M ağrip” dedikleri, Fas’ın en

önemli şehirlerinden biridir. AvrupalIların “ Marok" adıyla an­

dıkları şehir, Fas Kraliığı’nın günümüzdeki İngilizce adı olan

“ M orocco” nun da kaynağı olmuştur. 1062 yılında Yusuf bin

Taşfin tarafından kurulduktan sonra, zaman zaman ülkenin

başkenti de olan Marakeş, günümüzde 1,5 m ilyonu aşan

nüfusuyla Kazablanka ve Rabat’tan sonra Fas’ın üçüncü

büyük şehri, Yukarı Atlas Dağları’nın ve Fas Sahrası’nın da

önemli b ir ticaret merkezidir. Ülkenin en iyi “ suk’lan” yani

çarşıları bu şehirde yer almaktadır. Çeşit çeşit hediyelik eş­

yaların satıldığı ve yabancı turistlerin çok ilgi gösterdiği bu

çarşılar, her zaman doludur ve buradaki hareketlilik gece

geç saatlere kadar devam etmektedir.

Bu parçanın anlatım ıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Öğretici b ir anlatım kullanılmıştır.

B) Sayısal verilerden yararlanılmıştır.

G) Örneklerle anlatım zenginleştirilm iştir.

D) Açıklayıcı anlatım vardır.

E) Tanım yapılmıştır.

4.C

Page 144: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Bursa’ya yaklaştıkça, şehrin üzerinde yükselip orada donup

kalmış dev bir okyanus dalgasına benziyordu Uludağ. Etek­

lerine varıp da dağ yoluna girdiğim izde Uludağ gözden kay­

boldu. Yolun başında tarihi b ir çınar ağacı bulunuyor. Burası

halka açık b ir ziyaretgâh. Tarihi çınar ağacı o kadar büyük

ki, U ludağ’ın heybetine yaraşır b ir surette, dağa ait b ir anıt

gibi d im dik ayakta. Şehrin iç inde tam olarak görülmeyen

ekim ayının renkleri burada birdenbire başlıyor belirmeye.

Yolumuz kıvrıla kıvrıla büyüleyici b ir ormanın içinden yukarı

doğru uzanmakta. Uzun süredir İzmir’de yaşayan biri olarak

çam ağaçlarından oluşmayan bir orman görmek, beni her­

kesten daha çok etkiledi.

Bu parçanın an latım ı için aşağıdakilerden hangisi

söylenemez?

A) Anlatıma beğeni duygusu katılmıştır.

B) Yer yer betimlemelerden yararlanılmıştır.

C) Birden çok benzetme kullanılmıştır.

D) Tanımlama ve örneklemeye başvurulmuştur.

E) Anlatımda gözlemden yararlanılmıştır.

7, Kış uykusu, sonbaharın gelişi ile iklim değişikliğine parelel

olarak ortaya çıkan b ir fizyolojik mesaja uyum, memelilere,

sürüngenlere özgü b ir korunma ve savunma mekanizma­

sıdır. Bu canlıların yuvalarına çekilip uyumaları iki şekilde

gerçekleşir: B irincisi gerçek kış uykusu, İkincisi de kış din­

lenmesidir. Peki, farkları nelerdir? Gerçek kış uykusu, vücut

sıcaklığının sıfır dereceye yaklaşacak şekilde azalmasıyla

ortaya çıkar. Metabolizmanın bu denli yavşalaması kış uy­

kusunun, kış dinlenmesinden ayrılmasını sağlar. Kış dinlen­

mesine giren hayvan, yuvasına çekilerek derin ve sakin bir

uykuya dalar. Kış dinlenmesi sırasında hayvan vücuduna

depo ettiği yağları kullanırken; bunun yanında zaman zaman

yuvasına depo ettiğ i d iğer besinleri de yer.

Bu parçanın an latım ı için aşağıdakilerden hangisi

söylenemez?

A) Açıklayıcı anlatım vardır.

B) Karşılaştırma yapılmıştır.

C) Tanımlamaya yer verilmiştir.

D) Örnek kullanılmıştır.

E) Bilimsel b ir anlatımı vardır.

6. Batum şehri dümdüz bir ovada kurulmuş. Caddeleri, sokak­

ları cetvelle çizilm iş gibi düzgün. Yeşil mi yeşil... Eskiden

bataklık çokmuş. Bataklığı kurutmak için su çekme özelliği

fazla olan okaliptüs ağaçlarından çokça dikmişler. Rehbe­

rimiz bir halk türküsünden bahsetti: “ Ben giderim Batum’a,

Batum ’un batağına” . Kentte Sovyetler Birliği zamanından

kalma evler çok. Eski ve yıkık dökük evler var, ama yeni,

lüks ve modern binalar da hızla inşa ediliyor. Yer yer eski

arabalar gördük, ama genellikle arabalar iyi durumda.

Bu parçanın an latım ı için aşağıdakilerden hangisi

söylenemez?

A) Nitelik bildiren sözcükler kullanılmıştır.

B) Yinelemelerden yararlanılmıştır.

C) Alıntı yapılmıştır.

D) Karşılaştırmalardan yararlanılmıştır.

E) Tartışmacı anlatım ağır basmıştır.

8. Toplumcu gerçekçi sanatçı etkindir, dünyayı yalnızca tanı­

mak değil, değiştirm ek de ister. Bu durum, onun gerçeği

ortaya koyusuna ayırt edici b ir nitelik kazandırır. Toplumcu

gerçekçiliğin kuramcılarından Lunaçarski, top lum cu ger­

çekçi anlayışın etkin bir tavır sergilediğini şöyle dile getirir:

“Toplumcu gerçekçi yazar, hep amaca yönelir; kötüyü iyi­

den ayırır.” Ilhan Berk de toplum cu gerçekçi çizgideki şiirle­

rinde etkin bir şair kimliği ile okuyucu karşısına çıkar; amaca

yönelir, iyiyi kötüden ayırır.

Bu parçanın an latım ı için aşağıdakilerden hangisi

söylenemez?

A) Kişisel düşüncelere yer verilmiştir.

B) Tanımlama yoluna gidilmiştir.

C) Örneklemeye başvurulmuştur.

D) Kanı değiştirme amaçlanmıştır.

E) Düşünceyi geçerli kılm ak için tan ık gösterm eden

yararlanılmıştır.

5.D 6.E 7.D 8.B

Page 145: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST. 1

1. Kılı kırk yaran sanatçımız, romanları ve öyküleriyle okuyu­

cuda derin bir iz bırakmıştır. Okuyucu üzerindeki etkisini

canlı betim lem elere de borçludur diyebiliriz. Betim lem e­

lerini yaparken piteliyici sözcükleri bolca kullanmıştır ama

bu sözcüklerin tekini bile çıkarsanız anlatımda b ir eksiklik

meydana geldiğini, o sözcüğün yerini başka bir sözcüğün

alamayacağını çok iyi anlarsınız.

Bu parçada sözü edilen yazarın eserlerinde aşağıdaki

anlatım ilkelerinden hangileri ağır basmaktadır?

A) Duruluk-yalınlık

B) Sürükleyicilik - açıklık

C) Etkileyicilik - duruluk

D) Ö zlülük-özgünlük

E) Evrensellik - açıklık

4. Zeki Demirkubuz film leri, bana bir buzdağını andırıyor. An­

latılan olay, herkes tarafından anlaşılabilir, ancak film i sos­

yolojik açıdan incelediğimizde toplum daki kırılmaları, değiş­

meleri ve sorunları görüyor, buzdağının a lt kısmına çarpıp

b ir anda tuzla buz oluyorsunuz.

Bu sözleri söyleyen biri, film lerin aşağıdaki özellikler­

den hangisine sahip olduğunu vurgulamıştır?

A) Derinlik B) Açıklık

C) Sürükleyicilik D) Özlülük

E) Evrensellik

2. OsmanlI Dönemi'nin tah t şehrine az b ir mesafe kala önü-

sıra ilerleyen kandil, nazlı b ir edayla sönüverdi. Demek ki

varmıştı. Dar-ı dünyada arayıp durduğu yer işte burasıydı.

Sol omzunda asılı duran koca boynuzu çatlamış dudakla­

rına yapıştırıp var gücüyle üfleyerek yaklaşmakta olduğunu

oraya ve oralılara haber verdi. O kallavi ses, şehrin kurşuni

kubbelerinde iç içe geçmiş halkalar çizerek göğe ağdı, kül

olup yere yağdı.

Bu parçada yazarın sanatlı bir anlatım a başvurması

aşağıdaki niteliklerin hangisine aykırıdır?

A) Derinlik B) Özlülük

C) İnandırıcılık D) Yalınlık

E) Sürükleyicilik

3. Dünyanın hangi köşesine giderseniz gidin Yaşar Kemal’in

herhangi b ir yapıtıyla karşılaşacağınız gibi onun adına ve

duruşuna yabancı olmayan insanlarla tanışma olanağınız

olur. Bu yönüyle sanatçının, m ito lo jide bilinen isim lerden

bir farkı olmadığı ortadadır. Bu edebiyat efasenesinin varlığı

dünya romanını özgürleştiren, insanlar için sevgiyle yoğrulu

ve barışla içli dışlı b ir öze sahiptir.

Bu parçada Yaşar Kemal’in ağır basan özelliği aşağıda- kilerden hangisidir? •

A) Açıklık B) Evrensellik

C) Nesnellik D) Tutarlılık

E) Çok yönlülük

1.C 2.D 3.B

5. Şair, herkesin kullandığı b ir dil yığınından yepyeni bir dil ya­

ratmak zorundadır. Bunun için didinir, sözcükleri asıl anlam

köklerinden kopartır, onlara başka anlamlar katar, sessel

değerlerinden, hatta biçim lerinden yararlanarak değişik

anlam ve çağrışım lar uyandırmaya çalışır; söylediklerini,

daha etkili kılmak için söz diziminin sırasını değiştirir.

Bu parçada yazar, aşağıdakilerden hangisinin bir şairde

olması gerektiğini vurgulamıştır?

A) Özgünlük B) Özlülük

C) Duruluk D) Etkileyicilik

E) Evrensellik

6. Büyük sanat eserlerini düşündüğümüzde bunlarda yazıldık­

ları devrin, zamanın modalarının izlerini görm ek mümkün­

dür. Bu eserler az veya çok, dönem indeki okur kitlesinin

beklentilerini karşılamıştır. B ir de sanat eserinin zamanın dı­

şına tasan bir tabakası vardır ki bu özelliği onun her devirde

ilgiyle karşılanmasını, bu şekilde edebiyat değeri kazanma­

sını sağlamıştır.

Bu parçada altı çizili sözle, büyük eserlerin hangi özel­

liği anlatılm ak istenmiştir?

A) Açıklık B) Akıcılık

C) Yoğunluk D) Evrensellik

E) Kalıcılık

4.A 5.A 6.E

Page 146: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. Cemal Süreya’nın şiirinde çok katlı bir yapı göze çarpar, im­

geler, anlam için engel değil, aksine anlama ulaşmayı sağ­

layan yollar gibidir. Hangi yoldan giderseniz gidin sonuçta

siz b ir anlam kapısına ulaşabilirsiniz. Sadece yolu seçmek

sizin görevinizdir, yol zaten sizi b ir yere ulaştıracaktır, fakat

yolu bulmada biraz zorlanacaksınız.

Bu parçaya göre Cemal Süreya’nın şiirinde ağır basan

özellik aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yoğunluk B) Akıcılık

C) Sürükleyicilik D) Özlülük

E) Özgünlük

8. Sait Faik’in hikâyelerindeki konular, olay hikâyelerinden

daha farklıdır. Hatta her hikayesi de bir öncekinden fark­

lıdır. O, hayatın bir kesitini olduğu gibi gözler önüne serer.

S im itçisi, papazı, işçisi, beyefendisi gerçekte nasılsa orda

da öyledir. Hikâyeleri okurken yüreğinizden bir şeyler kopup

gittiğ in i hissedersiniz. Her bir sayfa su gibi akıp gider elleri­

nizde.

Bu parçada Sait Faik’le ilgili verilmeyen anlatım özelliği

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Özgünlük B) Etkileyicilik

C) Sürükleyicilik D) Doğallık

E) Duruluk

9. Yusuf Atılgan’ı ne zaman elime alsam ilk b irkaç sayfadan

sonra arada b ir başımı kaldırır, etrafı seyrederim . Tekrar

okumaya dalarım, ama bu çabam da uzun sürmez. Sanki

bir el beni durduruyor. Kitabı okumamam için özel bir çaba

. harcıyor. O değil de yüz sayfalık b ir kitabı dahi b irkaç haf­

tamı alabiliyor. Okurlarım bana kızmasın, ama inanın durum

böyle.

Duygularını böyle dile getiren birisinin Yusuf Atılgan’ın

eserlerinde gördüğü en büvük eksiklik aşağıdakilerden

hangisidir?

A) Özgünlük B) Yalınlık C) Duruluk

D) Sürükleyicilik E) Yoğunluk

10. I. Sanatçı, kadının, annelikyönüne kendi malı o lancüm le-

lerle ışık tutuyor, sıradan ifadelerden kaçınıyor. (Özgün­

lük) ,

II. Bu romanda anlam veremediğim, çözemediğim bölüm­

ler ve kurgular var, sanırım herkes farklı anlamlar yüklü­

yor esere. (Derinlik)

III. Daha ilk dizelerde sizi saran, sımsıcak bir üslupla kar­

şılaşıyor ve her şeyin maddeye dönüştüğü şu dünyada

bu dizeler size kendinizi iyi hissettiriyor. (Özlülük)

IV. Bazı rom anlar çocukluk, gençlik ve yaşlılıkta okunur,

çünkü her dönemde o eserden yeni anlamlar çıkar. (Yo­

ğunluk)

V. Hikayede size tuhaf gelen h içbir şeyle karşılaşmıyorsu­

nuz, her şey size gerçekm iş hissi veriyor.( Doğallık)

Numaralanmış cümlelerin hangisi, ayraç içindeki anla­

tım özelliğiyle illskilendirilem ez?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

11. I. Metin

Ben gidersem sazım sen kal dünyada

Gizli sırlarımı aşikar etme

Lâl olsun dillerin söyleme yalan

Garip bülbül gibi ah u zar etme

II. Metin

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

B irçok gidenin her biri memnun ki yerinden,

B irçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Bu dizelerde altı çizili sözlerde, aşağıda belirtilen anla­

tım ilkelerinden hangisine uyulmamıştır?

A) Yalınlık B) Duruluk C) Doğallık

D) Akıcılık E) Yoğunluk

12. Sanat hayatına öyküler yazarak başlayan yazar, son dö­

nemde yazdığı öykülerde, çevresinde gözlem lediği olay

ve kişilere yer veriyor. Bu açıdan bakıldığında, yazarın son

öykülerinin, ilklerine göre daha avaâı vere basan öyküler ol­

duğu söylenebilir.

Bu cümlede geçen altı çizili ifade ile aşağıdaki anlatım

özelliklerinin hangisine vurgu yapılmaktadır?

A) Duruluk B) Evrensellik C) Açıklık

D) Doğallık E) Gerçekçilik

7.A 8.E 9.D 10.C 11.B 12.E

Page 147: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST. 1 J

1. ve 2 sorular aşağıdaki parçaya göre öevaplandırıla- caktır.

1. Ahm et Hamdi Tanpınar gitti, şiiri kaldı yadigar. Ben, Ahmet

Hamdi’nin şiirlerini severdim. Ama b ir sıra içinde severdim. B irkaç şairin mısralarını okuyunca istemesem de onunkileri

de okurdum. Birkaç ad sayacak olsam onun adını da kata­cak olurdum aralarına. Ona karşı büyük bir sevgim, tutkum yoktu. Bizim kuşaktan çok kişi de benim gibidir. Severiz,

işte onu, ama o kadar. K imbilir belki biz yıkıcılıklar, öfkeler,

kavgalar, bunaltılar içinde büyüdük de ondan. Sever olduk kavgayı, yıkıcılığı, öfkeyi... Oysa ne bakımlı b ir şiird ir onun­kiler. Hepsinin aydınlık b ir mayası vardır. Tabiat içinde ufak

gerinmeleri vardır.

Bu parçadaki gibi konuşan birinin Tanpınar’ın şiirlerini çok sevmemesinin asıl nedeni aşağıdakilerden hangi­sidir?

A) Tanpınar’ın şiirlerinin soyut konuları işlemesi

B) Okurlarına göre, şiirlerde müzikal bir değerin olmaması

C) Dil ve anlatım olarak yabancı sözcüklerle dolu olması

D) Konu ve anlatımıyla umut aşılayan bir nitelik taşıması

E) Şairin, serbest nazım tekniğini kullanması

2. Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söyle­nem ez?

A) Genellemelerden yararlanılmıştır.

B) Karşılaştırmalar kullanılmıştır.

C) Hem öznel hem nesnel anlatımlı cümleler b ir arada kulla­

nılmıştır.

D) Devrik ve kurallı cümle örneklenmiştir.

E) Biri, diğerinin açıklayıcısı olan cümle kullanılmıştır.

3. (I) K itaplarım da hep büyük kentleri anlattığım doğru, İs­

tanbul hayranı, aşığı b ir yazarım. (II) Bu anlamda Anadolu benim kitaplarım da neredeyse hiç yoktur. (III) Belki o lm a­

dığı için çok etkilendim ve Yaşar Kemal’i bu denli tutkuyla okudum. (IV) Bana a it b ir coğrafyadan gelmediği için Yaşar

Kemal’in kitaplarından bu kadar yoğun etkilendim. (V) Akça- sazın Ağaları, Demirciler Çarşısı Cinayeti ve Yusufçuk Yusuf,

toplamı 1200 sayfa bir nehir roman. (VI) Çok uzun oldukları için anlatımın organik yapısını bozan bazı bölüm ler o ldu­

ğunu düşünüyorum.

Bu parçada kaç num aralı cümle çıkarılırsa paragrafın

anlamında bir daralm a ya da değişme olm az?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

4. Deneme, hem bu türü bizzat seçen yazarlarca hem de hiç

deneme yazmadığı hâlde, her eserinde deneme izleri görü­

len yazarlarca oldukça geliştirildi. Bunun yanında deneme­

nin coğrafyasını, b ir kefede farklı .yazın türlerine bağlı geçiş­

ler genişletiyor, bir başka kefede de edebiyat dışı bölgelerle

bir hayli genişliyor. Filozofların, düşünürlerin bir kısmında da

denemeci kimliği belirgindir. Erasmus’tan Bergson’a, ora­

dan da Foucaut’a kadar b irçok isim sayılabilir. Tersinden

aldığımızda M ontaigne’in veya Bacon’ın düşünür yanlarını

da haliyle yadsıyamayız.

Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?

A) Deneme Türünün Gelişimi

B) Avrupa Edebiyatında Deneme

C) Deneme Türünün Önemi

D) Edebiyatta Denemecilerin Azlığı

E) Denemenin Tarihçesi

5. Ben sanatı ve edebiyatı insan varlığının en kutsal yaratışla­

rından biri sayarım. Gerçek sanat eserlerinin de yarına geçe­

cek değerde olduğuna inanan sanatçıların ellerinden çıkmış

olanlar arasında bulunacağı şüphesizdir. Doğaldır ki yarını,

geleceği masal sayanlar, günü gününe yaşamakla yetinenler

dilediği gibi düşünüp yazarlar, bu onların bileceği b ir iştir.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisine değinilm em istir?

A) Sanatın, insanın doğuştan gelen yüce b ir özelliği o ldu­

ğuna

B) Nitelikli sanat eserlerinin yarına kalırlığının tartışılmayaca­

ğına

C) Yarına inanmayan yazarların kalıcı olamayacağına

D) Günlük eylemlerini yeterli gören sanatçıların okurlara

değer vermediklerine

E) Geleceğe seslenen yazarların yarına inanan insanlar ol­

duklarına

1.D 2.C 3.C 4.A 5.D

Page 148: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Dante’nin ilahi Komedya’sı önemli üç bölümden oluşmakta­dır: Cehennem, Araf, Cennet. Eser, Dante’nin öteki dünyaya yaptığı düşsel yolcuğu anlatır, ilahi Komedya’nın yazılış ne­deni başlangıçta Dante’nin sevgilisi Beatrice’in genç yaşta ölümüdür. Ama kendi yaşamının gerçeklerini, siyasal çal­kantılarını, Papalıkla Floransa Cumhuriyeti arasındaki sür­tüşm elerin yaşanmasını, Hristiyanların kendi aralarındaki bitm ez tükenm ez savaşları iç inde bulunm asıdır ona bu büyük yapıtı asıl yazdıran. BU hikayeden etkilenen Cahit Sıtkı da Otuz Beş Yaş şiirinde sanatçıya gönderme yaparak “ Dante gibi ortasındayız ömrün” der. Fakat Cahit Sıtkı, şiirini ölüm kaygısıyla kaleme almıştır.

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı yok­tur?

A) İlahi Komedya Türk edebiyatında hangi şairi etkilemiştir?

B) Dante, genç Beatrice ’in ölümü üzerine hangi eseri kaleme almıştır?

C) ilahi Komedya kaç bölümden oluşan bir yap ıttır? ,

D) Yapay destanın hangi ilkesi ilahi Komedya’da göze çarpmaktadır?

E) Otuz Beş Yaş şiiri hangi duyguyla kaleme alınmıştır?

7. Sevgiyle beslenmeyen düşünce ve öğretilerin, insanoğlu­nun evrenini genişletm ek şöyle dursun, bir gün bu evreni karar- tacağına inananlardanım. Bu inançla yazıyorum. İn­sanın gönlünde sevgiyi diri tutmaya çalışıyorum; inşan sev­gisini, doğa sevisini, ülke sevgisini...

Bu sözleri söyleyen kişiyle ilgili o larak aşağıdaki yargı­lardan hangisine varılabilir?A) Gelecek konusunda oldukça karamsardır.

B) Yazmak, onun için bir alışkanlıktır.

C) İnsanlara sevgi aşılamak, onun yazma nedenidir.

D) Sanatın, yaşamı çekilir kıldığı inancındadır.

E) Yazılarıyla tüm insanlığı kucaklamak amacındadır!

8. Çalışmanın, hele insanı başarıya götüren bir çalışmanın insan ve ülke hayatında çok önemli b ir yeri vardır. Unutul­mamalı ki insan denilen varlık, hayatını en iyi koşullar al­tında devam ettirm ek zorundadır. İnsan yaşadığı surece mutlu olmak, refah ve huzur içinde yüzmek ister. Bu; is­temeyle değil, çalışmayla gerçekleşebilecek bir durumdur. Bu nedenle çalışmak, diğer toplumların lideri olmak gerekir. Tüm dünya çalışırken uyumak, en büyük insanlık suçudur. Mehmet A k if’in şu dizelerinde olduğu gibi, “ B ir baksana, gökler uyanık, yer uyanıktır/Dünya uyanıkken uyumak, mas­karalıktır.” Unutmayalım ki çalışmak, kurtuluştur.

Bu parçanın anlatımında aşağıda kilerden hangisi yok­tur?

A) Tanık gösterme B) Tanımlama

C) Karşılaştırma D) Tartışma .

E) Betimleme

9. “ İnsanın en iyi dostu, ölm üş olan dostudur.” der Gâbrial

Garcia Marguez, Yüzyıllık Yalnızlık’ta. Sokrates’in: “ Dostla­

rım, dostluk diye bir şey yoktur.” Özdeyişine az biraz yeşil

ışık tutan bu sözün gerçeği, kısacık yaşamları boyunca bir­

çoklarını ürpertm iştir. Ben dostluktan çok, dostluk sözcü­

ğünden ürperirim. Dostum! Ne demek o, birinin önüne yem

dökm ek gibi b ir şey mi? Çıkarlarını bu tavlı sözlerle pekiş­

tirm ek isteyenlerin, insanı ağına düşürm ek için kurdukları

alengirli sözcükler değil midir?

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık ola­

rak söylenmiş olabilir?

A) Hayatımızda dostluğa çok değer verirsek hayal kırıklı­

ğına uğrar mıyız?

B) Dostluk hakkında ne düşünüyorsunuz, dostluğa inanır

mısınız?

C) insanın gerçek dostu nasıl anlaşılır?

D) Size “dostum ” diyebilen insan yakınlarımızdaki mi yanı­

mızdaki kimseler midir?

E) Dostluk nasıl kazanılır, nasıl kaybedilir?

10. Melih Cevdet Anday “Rahatı Kaçan Ağaç” adlı şiirinde mutlu

bir ağaçtan söz ediyor. O ağaç mutludur çünkü “ mutluluk”

sözcüğünün anlamını bilmiyor. Bu ağaç, doğanın içinde hiç­

bir şey düşünmeden, hiçbir şeyi dert etmeden yalnızca yaşı­

yor. Tabiat zaten güzeldir, sevilir; tab iat içinde ancak mutlu

olunur. Halbuki Melih Cevdet, insanların iç inde yaşıyor.

Böyle yaşayan, insanlardan gönül çekmeyi, de rt çekmeyi

öğrenen, kolay kolay mutlu olamaz. Ağacı, kuşu, karıncayı

kıskanır. Melih Cevdet de aynı kıskançlığı duyuyor.

Bu parçada verilm ek istenen tem el ileti, aşağıdakiler-

den hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) II. Yeni Topluluğunun en güçlü şairi Melih Cevdet, konu­

larını nereden almiştır?

B) “ Rahatı Kaçan Ağaç” biçim ve öz bakımından yeni Türk

şiirine ne kazandırmıştır?

C) Melih Cevdet Anday’ın “ Rahatı kaçan Ağaç” adlı şiirin­

deki ağaca karşı kıskançlığının nedeni nedir?

D) Doğa, şiirlere konu olduğunda gerçeklikle bağlarını ko­

parmakta mıdır?

E) insanlığı kıskançlığa iten temel duygu ve düşünceler ne­

lerdir?

10.C6.D 7.C 8.E 9.B

Page 149: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Aşık Veysel’in, kollarında bebek gibi taşığıdı sazı b ir otobüs

kazasında kırılır. Sazı ona armağan eden Şenisi Yastıman

olayı duyunca hemen sazın bir benzerini yapıp Veysel’e gön­

derir. Sazla, sazı çalan arasındaki uyum da çok önemlidir.

Sazın teknesi kucağa oturmalı, perdelerin boğumları eli ra­

hatsız etmemeli, telleri, parmakları okşamalı adeta. Birkaç

ay sonra karşılaştıklarında Şemsi Yastıman Aşık Veysel’e

sorar. “ Nasıl, yeni saza alıştın mı?” der. Veysel gülümser,

“ Ben ona alıştım ama o daha bana alışamadı henüz dilim i

bilmiyor.”

Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?

A) Aşık Veysel’in Saz Sevgisi

B) Aşıklarımızda Müzik Yeteneği

C) Sazın İnsanla Uyumu

D) Aşık Veysel’in Ustalığı

E) Sanatın Dilinden Anlamak

I. Çocuklarımız arasından sanatçıların, bilim insanlarının

çıkmasını daha başlangıçta engellemiş oluruz.

II. Yıldız yerine “s ta r”, gösteri yerine “şov” gibi yabancı

sözcükler kullanılır; sürekli olarak anlamını bilmediğim iz

yabancı sözcükleri yinelersek çocukların söz dağarcığı

karmaşık bir hal alır.

III. Çünkü bilgin ya da sanatçı, bulgu ve yargılarını, gözlem­

lerini ana dilin kavramları üzerine kurar.

IV. Ana dilin öğretim ini Türçenin söz değerlerine dayandır­

mak gerekir.

V. Bundan da öte sözcükler çocukların sözcük hâzine­

lerinde açık ve aydınlık bir anlam kazanamaz.

Yukarıdaki cüm lelerle anlamlı bir parça oluşturulm ak

istense doğru sıralama nasıl olmalıdır?

A) III. V. II. I. IV. B) IV. II. V. I. III.

C) I. II. IV. V. III. D) IV. III. V. I. II.

E) III. I. IV. V. II.

3. Sadece zamanlarındaki olaylarla yetinen romancıların bu olaylar değişince romanları da er geç bir köşeye atılır. Hele romancı, içinde yaşadığı toplum u yönetmeye de kalkışırsa sonuç daha acıdır, sağlığında unutulur. Çünkü siyasi olaylar en çabuk değişen, sıcaklıklarını en çabuk yitirenler arasın­dadır. Sanatçı değişeni, gideni değil değişmeyeni ve kalanı yaşattığı ölçüde kalıcı olur.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisine deainilm em iştir?

A) Sanatçıların, eserlerinde günlük olaylardan yola çıkarak başarılı olamayacağına

B) Sanatçının, iç inde çıktığı top lum a yön gösterm eye kalkışmasının kalıcılığı engellediğine

C) Sanatçıların yaşarken unutulmamak adına siyasi b ir tavır takınması gerektiğine

D) İnsanlığı her dönem ilgilendiren konuların, sanatçıları ölümsüzlüğe ulaştırabileceğine

E) Gündemi meşgul eden siyasi olayların etkilerinin uzun süreli olmadığına

4. B ir sanatçının,, herkesin yürüdüğü yollardan başka yol­larda yürüme yürekliliğini göstermesi gerekir. O yollar, kişiyi dönüp herkesin g ittiğ i yola götürmese bile... Unutmamalıdır ki hazır yolların sürüyle yolcusu ile kendi yolunu kendi açan tek yolcu arasında büyük ayrımlar vardır.

Bu parçaya göre, bir sanatçıdan beklenen nitelik, aşağı- dakilerden hangisidir?

A) Özgünlük B) Akıcılık C) Yalınlık

D) Özlülük E) Duruluk

5. Her şeyden önce kafamda bir kişi ya da bir olayla ilgili bazı düşler oluşur. Daha sonra notlar alırım. Kişiler, sahneye girip çıkar, ilk önce öykünün genel b ir şemasını oluştururum. Bu şema, sonraları defalarca değişmesine rağmen yazma eyle­mimi başlatan bir tü r kıvılcımdır. Daha sonra ara vermeden, üstelik üsluba, tekrarlara ve hatta bazen çelişen cümlelere bile dikkat etmeden yazarım. Bu ilk metin, b ir tü r hammadde niteliğindedir. Bu hammaddeyi düzgün bir müsvedde haline getirdikten - ki bu, bence işin en zor yanıdır - her şey yerli yerine oturur, artık anlatacağım hikayeyi yakaladığımdan emin olurum.

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin vanıtı vok- tu r?

A) Yazarken titiz davranır mısınız?

B) Yazma eyleminde size göre en zor nokta nedir?

C) Klasik öyküden mi modern öyküden mi yanaşınız?

D) Kafanızdaki planın değiştiği olur mu?

E) Eserlerinizde kıvılcımı ne başlatır?

Page 150: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Bazıları içlerindeki küçümseme duygusuyla, Yaşar Kemal’e masalcı”, Cahit Külebi’ye de “ halk ozanı” diyor. Oysa koca Homeros, masal anlatımının o sonsuz soluğuyla var o l­muştur. Halk deyişlerini şiirlerine sindirm eselerdi, Nazım H ikm et’iyle, Dağlarca’sıyla, Dıranas’ıyla, Orhan Veli’siyle çağdaş Türk şiiri olur muydu?

Bu sözleri söyleyen kişi, aşağıdakilerden hangisine karşı çıkm aktadır?A) Halk kaynağından yararlanan sanatçıların değıersiz

görülmesine

B) Şairlerin belli kalıplara göre yazmaya zorlanmasına

C) Şairlerin, halkın sorunlarına yeterince duyarlı olmayışına

-D) Bazı sanatçıların, yapıtlarını oluştururken halkın beğeni-sini’göz ardı etmesine

E) Değerlendirmelerde nesnel olunmaması ve sanatçılar arasında ayrım yapılmasına

7. (I) Şairler her şeyi gören, duyan, anlayan, sezen; duyularının en geride kalanlarını dahi ortaya çıkaran bir güçle yaşar­lar aramızda. (II) Bakmayın zor zamanlarda soyut oyunlara giriştiklerine; geçer bu, belki bizler de bir gün anlarız so­yutlukta yatan, gizlenen somut parçaları. (III) Yanımızdadır duyamaz, bilemezsiniz; halkının içindedir, b ir kahvede, bir meydanda ilham ağlarını atar her yere. (IV) Sonra gerili ağ­lara neler yakalanmışsa sunarlar insanlara. (V) Belki b ir gün

; anlatırlar bize, biz bunu derken aslında şunu demek istedik, diye.

Bu parçanın anlamı akışındaki sorun aşağıdakilerden hangisiyle giderilebilir?A) I. cümle parçanın sonuna getirilerek

B) II. cümle ile III. cümle yer değiştirilerek

C) V. cümle I. cümleden sonra getirilerek

D) III. cümle ile IV. cümle yer değiştirilerek

E) II. cümle IV cümleden sonra getirilerek

8i (I) Bencildir insanoğlu, bencil olduğu için yalnız kendi dert­lerini düşünür, yalnızca onlara inanır, başkalarında gördüğü dertleri kendisininki gibi kavrayamaz. (II) Onlara omuz silker gülmez eğlenmezse onlarla yine iyi! (III) Bir kimseyi görüp de okuduğum uz rom anlardan, gördüğüm üz oyunlardan birinin b ir kişisini hatırlarsanız: “Ah! Bu bir Anna Karenina! Bu bir Julien Sorel!” dersiniz içinizden. (IV) Edebiyat, bize, hayatı öğretmez, sezdirir, kavratır. (V) Bu kavratmayı da bir bilim gibi değil, daha insani, daha samimi biçimde yapar.

Num aralanm ış cüm lelerin hangisinden önce “ Bizi bu .bencillikten edebiyat kurtarır; şiirler, hikayeler, denemeler, tiyatro eserleri kurtarır.” cümlesi getirildiğinde parçanın anlam bütünlüğü sağlanmış olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. Yazar, son yazdığı denemesinde “ Edebiyat müziğe benze­

mez, gençlerin işi değildir, yazın alanında harika çocuklar

yoktur.” derken edebiyat alanında deneyimin önemini vur­

gular. B ir yazarın iletmeye çalıştığı bilgi ya da deneyim top ­

lumsal ve duygusaldır. Bu deneyimi işlemek, yaşadıklarını

anlamak zaman alır, insan hayatının önemli b ir bölümünü

götürür, demek ki deneyimin doğasının yanlış biçim ler yü­

zünden kaybolmaması, sulandirılmaması büyük b ir dikkat

ve incelik gerektirir. Bu da...

Bu parça aşağıdakilerin hangisiyle sürdürülümez?

A) engin bir deneyim ve çok güçlü bir sabır duygusuyla

mümkün olur.

B) b ir çırpada olabilecek kadar basit bir uğraş olarak düşü­

nülemez.

C) maymun iştahlı gençlerden çok, tecbüre sahibi sağlam

yazarların işidir.

D) yeni eserler yaratmaya hevesli gençlerin halledebileceği

bir iştir.

E) deneyimin, toplumsal yaşam içindeki yerinin derecesiyle

ölçülebilir.

10. Almanya’nın Bavyera eyaletindeki en büyük güneş pili elektrik

santralında e lektrik üretim ine başlandı. 4 büyük binanın

çatısını kaplayan 12 fu tbo l sahası büyüklüğündeki güneş

panelleri toplam 82 bin m2 alana sahip. Bu tesiste yılda

3,6 milyon kwh e lektrik üretilecek ve havaya verilen kar­

bon dioksit miktarında 2500 tonluk bir azalma sağlanacak.

BP Solar tarafından gerçekleştirilen bu projenin 16 milyon

Euro’ya malolacağı bildiriliyor. 354 ton ağırlığa sahip güneş

panellerini güvenli bir şekilde yerleştirmek için maliyet art­

tırıcı harcam alar yapıldı. E lektrik iletim hatlarını yeraltına

döşemek için 3,5 km uzunlukta hendek açıldı. 3,7 MW gü­

cündeki bu tesis, 40 kişilik b ir ekip ile 16 hafta gibi çok kısa

bir sürede tamamlandı.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisinden

vararlanılm am ıstır?

A) Sayısal verilerden

B) Açıklamadan

C) Karşılaştırmadan

D) Nesnel yargılardan

E) Tanımdan

6.A 7.E 8.C 9.D 10. E

Page 151: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Edgar Morin, ünlü ve ilginç b ir Fransız düşünürüdür. Kendi­

sini “ bilginin kaçak avcısı” olarak nitelendirmekten hoşlanan

düşünür, elli yıldan beri bilimsel bilginin karmaşıklaşması ve

onun etkileri üzerinde duruyor; Sosyolog olarak yetişse de

onun sınırları içine sığışmayı reddediyor. Felsefe, ekonomi,

politika, çevrebilim hatta biyolojiye kadar uzanan bir alanda

dolaşıyor. Hepsini b ir bütün iç inde ele alıp düşünm e ve

bunun doğruluğunu insanlara anlatma çabasında çünkü...

Bu parça anlam akışına göre aşağıdakilerin hangisiyle

tam amlanmalıdır?

A) insanlar, bütün bilgileri birbirine bağlayacağı yerde bölüp

parçalara ayırıyor, birbirinden soyutluyor.

B) insanlar, düşüncenin hoş büyüsüne b ir kez kapılınca

bütün eylemlerini karıştırmaya başlıyor.

C) sosyoloji, top lum b ilim id ir ve toplum , b irbirinden çok

farklı düşünen insanlardan oluşur.

D) İnsanların sayıca çok olduğunun bilincinde olan b ir ay­

dındır.

E) insanın bilgiye ulaşmakta hiç de zorlanmadığı b ir çağın

içinde yaşamaktayız.

2. Sanatçının ne yapmak istediği, eleştirmenlerin kişiden kişiye

değişen anlayışı ile belirir. Onun ne yapabileceğine gelince

bunu da eleştirmenin anlayışı ile eserin değerlendirilmesi

açığa çıkaracaktır. Bu öznellik, eleştirmenin okuduğu esere

dünyada yalnız o eser varmış gibi kendisini verdiği oranda

yaratıcıdır. Okuduğu eserin dışında kalan, onunla kaynaş­

mayan eleştirmenin yazdıkları bizi sarmaz. Kaynaşma ise

(eleştirmen ile eser arasında bir yakınlığın, b ir özdeşliğin

varlığıyla mümkün olur.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşıla­m az?

A) incelediği esere dışardan bakan eleştirmenin sağlıklı de­

ğerlendirmeler yapamayacağına

B) Eleştirmen ile eser arasında kurulan bağlantının nitelikli

e leştiriler oluşturacağına

C) Sanatçıların, amaçlarını gerçekleştirme yolunda sadece

eserini düşünmesi gerektiğine

D) incelediği eserle duygusal bağ kuramayan eleştirmenle­

rin yazdıklarının edebi bir zevk vermeyeceğine

E) Eleştirmenlerin değerlendirdiği esere salt o eser varmış

gibi yaklaşması gerektiğine

3. Geyiğin biri ormanda geziniyormuş. Çok susamış; derenin başına gitm iş. Suya başını daldırınca b ir de ne görsün? Boynuzları çok gösterişli, bacakları ise incecik bir geyikmiş. Koca koca boynuzları hoşuna gitm iş ama bacaklarını hiç mi hiç beğenmemiş. Geyik boynuzları ile böbürlenip bacakla­rıyla yerinirken arkasında bir kaplan belirmiş. Kaplan geyiği parçalamak için atılmış Geyik bu ya; o incecik bacaklarıyla hızla koşup uzaklaşmış. Uzaklaşmış ama boynuzları bir dala takılınca olduğu yerde kalakalmış. Kaplan da yetişip hemen onu yakalamış. Beğenmediği bacakları ona iyilik ederken çok güvendiği boynuzları kötülük etm iş. Zavallı geyik ora­cıkta ölmüş.

Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?A) Açıklama B) Tartışma

C) Epik anlatım D) Fantastik anlatım

E) Gelecekten söz eden anlatım

4. (I) Halk oyunları Türkiye’de sanat eğitim i bakımından ipuçları veriyor aslında bizlere. (II) Bu oyunları halk kimden, nere­den, nasıl öğrenir, nasıl sever, nasıl sevdirir, nasıl öğretir?(III) Herhalde zorla değil, tepeden inme derslerle değil, dayak değnekle değil, parayla pulla değil. (IV) Herkes ken­diliğinden oynayarak, horona girerek öğreniyor,bu oyunları, bu oyunlarda ne senlik benlik dırıltısı ne üstün altın ayrılığı ne de yaş baş anlaşmazlığı. (V) Halk oyunları böyle, bu duy­guyla kaldığı sürece daha kaç yüzyıl aşıp gelecek nesillerin en büyük eğlencesi olacak.

Bu parçadaki num aralanm ış cüm lelerin hangisinden sonra “Öyle cöm ert b ir sanat sofrası ki bu, isteyen gelir, ta ­nıdığı, tanımadığı herkesin yanında, kardeşçe sevinç payını alır.” cümlesi getirilebilir?A) I. B) II. C) İli: D) IV. E) V.

5. Bir romanın, bireyi ya da toplum u konu alması önemli değil­dir. İster yazar, bireye ve onun duygularına tercüman olsun, ister toplumun sorunlarına çözüm arasın. Önemli olan, ro­manın gerçekliğidir. Roman eğer birey ya da toplumu ger­çekçi bir biçimde yansıtıyorsa iyidir, başarılıdır.

Parçada asıl anlatılm ak istenen, aşağıdakilerden hangi­sidir?A) Romanda konu kadar, yazarın anlatımı da önemlidir.

B) Yazar, yapıtlarında genellikle iyi bildiği, tanıdığı b ir dün­yayı anlatmayı yeğler.

C) Yazar, toplum sal sorum luluk bilinci taşır ve bu bilinçle kalem oynatır.

D) Romanda yaratılan gerçekle, anlatılan gerçek örtüşürse roman başarı kazanır.

E) Yazar, konu seçimi yapmakta özgür olmalı, ona baskı ya­pılmamalıdır.

1.A 2.C 3.D 4.C 5.D

Page 152: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Bu eser, divan edebiyatı döneminde yazılmış olmasına rağ­

men, dönemin süslü püslü ve ağdalı dilinden b ir hayli uzak.

Duygular ve düşünceler, özentili b ir anlatıma kurban edil­

memiş. Dolayısıyla eser, pek çok kişiye doğrudan ulaşma

şansını yakalamış.

Parçada sözü edilen eserin en belirgin özelliği, aşağı-

dakilerden hangisidir?

A) Yalınlık B) Duruluk

C) Sürükleyicilik D) Özlülük

E) Özgünlük

7. Edebi eserlerle ilgili o larak b ir beğeni duygusunu o luş­

tu rab ilm ek neredeyse imkânsızdır. B ir okuyucu Suç ve

Ceza’yı beğenir, diğeri Savaş ve Barış’ı, b ir diğeri de Anna

Karenina’y i - Bu ayrılıkların eğitim ve ilgi alanlarının başka­

lıklarından geldiği besbelli, yoksa bir roman üzerine verilen

değer yargılarının birbirine aykırı olmaması gerekirdi. Bu­

rada ana sorun, değişik değer yargılarına uğrayan romanla­

rın kalıcılığını sağlayan nitelikleri görebilmektir. Bu ise ancak

sağlam bir kültürle kazanılabilir. Gerçek kültür de rastgele

roman okumakla değil, bireysel ve toplumsal ruh bilim, top ­

lum bilim, sanat, edebiyat g ibi insana ve insanlığa ilişkin

bilgilerin özümsenmesi ile yaratılabilir...

Bu parça, anlam akışına göre aşağıdakilerin hangisiyle

tam am lanam az?

A) Kısaca romanın, kültürü yaratacağı yerde kültürün ro ­

manı yarattığı b ir gerçektir.

B) Geniş bir kültür birikim i yaratan okuyucu, kültürün izle­

rini romanlarda sürer.

C) Roman okunmadan kültürlü olunamayacağı gözden ka­

çırılmamalıdır.

D) Daldan dala konar gibi roman okuyan okuyucu romanı

da kültürü de kaçırır.

E) Önce kültürel b ir deneyim sonra da sistemli bir roman

okuma uğraşına girişilmelidir.

8. Son hava tahm in raporunda, İstanbul ilinde öğle saatle­rinden itibaren etkisini arttırarak devam eden kar yağışının gece saatlerine kadar il genelinde aralıklı ve yoğun olma­

sının beklendiği, ayrıca sıcaklığın mevsim norm allerinin 4-5 derece altında seyrederek eksi değerlere düşmesi so­nucunda buzlanma olacağı, kuvvetli rüzgarin da etkisiyle

zaman zaman tip iye dönüşerek kar yağışının m iktar ve etk i­sinin artarak yarın akşam saatlerine kadar aralıklarla devam edeceği bildirilm iştir.

Bu parçanın anlatım ı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Sayısal verilerden yararlanılmıştır.

B) Anlatım biçimi olarak gelecekten söz eden bir teknik kul­

lanılmıştır.

G) Nesnel ifadelere yer verilmiştir.

D) Aşamalı b ir durumu ifade eden cümleler kullanılmıştır.

E) Emredici anlatım tekniğiyle oluşturulmuştur.

9. ve 10. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplandırıla­caktır.

imgeyi şiirin vazgeçilmez öğesi olarak gören şairimiz, şiirde derin b ir yapı kurmak ister. Bunun için de kelime hâzine­sini sınırlı tutar. Sözcükleri sınırlı tutmanın ve her şiirde aynı sözcüğe değişik anlamlar vermenin şiiri derinleştireceğini düşünür. Şair, bu düşüncesini yayınladığı her ş iir kitabında gösterir. Her şiir kitabı farklı unsurların kullanılmasına sahne olur; sokak, gizem, uyku, zaman... Edebiyatımızda b ir ilki temsil eden anlayış, başlangıçta ilgiyle İzlense de şiirinin an­

laşılmasını zorlaştırdığından benimsenmemiş, hatta eleştiri oklarına hedef olmuş, sanatçı da açtığı yolun yalnız yolcusu olarak tek başına kalmıştır.

9. Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı yoktur?

A) Şairin şiirde kelime hâzinesini sınırlı tutmasındaki amaç nedir?

B) Şairin ş iir anlayışının b ir süre sonra kabul görm eyişi

hangi nedene bağlanabilir?

C) Şairin şiir anlayışının sonuçlarından söz eder misiniz?

D) Şair, şiirlerinde derinlik yaratmak için neler yapmıştır?

E) Şiir kitaplarını düşüncelerini açıklamada b ir araç olarak kullanmış mıdır?

10. Bu parçanın anlatım ında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?

A) Açıklamaya B) Benzetmeye

C) Örneklemeye D) Epik anlatıma

E) Tanımlamaya

6.A 7.C 8.E 9.E 10. A

Page 153: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

# t e s t \Vj;1. Sait Faik, yarattığı öykü anlayışı ve özgün üslubuyla kendi 3.

kuşağından hemen sonra gelen gençleri öyle etkilemiş, ya­

kalarından tutup öyle sarmıştır Kİ Sait Faik gibi yazmak, hem

de farkında olunmadan, birbirinden etkilenen sayısız yazarın

ışığı olmuştur. Sonunda Sait Faik’e öykünmemenin olanak­

sızlığı görülm üştür ve eserlerde bu etkinin belirgin izleri de

kalmıştır. Bugün adamakıllı b ir Türk edebiyatı geçmişi belir­

lenebilirse Sait Faik’in bu edebiyata etkisini çözümlemek de

kolaylaşır. Adları hemen sıralanabilecek b irçok yazarın Sait

Faİk’in üslubuyla konuşacaklarından kuşku var mı?

Bu parçada “ Sait Faik” le ilgili o larak aşağıdakilerin han­

gisine değinilm em istir?

A) Etkileyici b ir üslupla bir kuşağın öykü geleneğini oluştur­

duğuna

B) Öykü yaratmada ona özenmeden öyküler yazlam ayaca­

ğına

C) İçerik özellikleriyle yolundan yürüyen sanatçıları hemen

sardığına

D) Adı sanı belli b irçok sanatçının onun üslubuyla eser üret­

tiğine

E) Türk edebiyatının öykü alapında tartışılmaz bir yeri oldu­

ğuna

2. (I) “Ölmez Otu” yeni b ir bakış açısı getiriyor Türk köylüsüne

ve Türk romancılığına, (II) Şimdiye kadar yazarlarımız köy­

lüye genellikle bir araç olarak bakmışlardır. (III) B ir toplumsal

gerçekliğin anlatılması, b ir davanın sunulması için bir araç...

(IV) Yani köylü eserde “dekoratif” b ir unsurdur. (V) Ölmez

O tu’nda ise Yaşar Kemal köylüye “ İnsan” o larak bakıyor,

roman malzemesi olarak değil, sizin anlayacağınız onları bu

kadar basit bir kalıpmış gibi düşünmüyor... (VI) Bunun sonu­

cudur ki Ölmez Otun’daki her birey bugün çarşıda, sokakta,

yanımızda soluk alıp veren kimselermiş hissi uyandırmakta­

dır bizlere.

Bu parçadaki num aralanm ış cüm lelerin hangisinden

sonra “ Uzaktan bakılınca hep birbirlerine benzer görünen

köylülerin hiç de birbirlerine benzemediklerini, öyle akla kara

gibi şem atik o larak sınıflandırılmadıklarını göreceksiniz.”

cümlesi getirilebilir?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

Bu yapıt, onun öğrencilik, öğretm enlik, şairlik yaşamının

olgun bir anlatımı. Anlatılanlar birbirinden kopuk değil. Ne

abartmalı, acındırıcı yanı var ne de kahramanlaştırma ni­

yeti... Her şeyi, yaşadığı ve içinden geldiği g ibi anlatmış.

Sanırım romanın akıcılığı, tutarlılığı ve okuru bir anda sarıp

sarmalaması bu niteliklerden geliyor. Dili anlaşılır, anlatımı

başarılı, konuları ilginç; gerçek bir otobiyografi.

Parçada sözü edilen yapıtla ilgili o larak belirtilmeyen

anlatım özelliği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Derinlik B) Sürükleyicilik

C) Açıklık D) Bütünlük

E) Doğallık

4. (I) Günümüzde psikiyatride “ internet bağımlılığı” diye ayrıca

b ir tanı koyuluyor bazı kişilere; gerçi bakmayın siz tıbba,

özellikle piyasa tıbbı yeni tanılar bulmak, insanları bu tanı­

lara göre sil baştan etiketlem ek ve hemen her şeyi tedavi

etmekte pek hevesliler. (II) Aslında ortada böyle bir gerçeğin

yattığı söylenemez. (III) Bazı insanlar birtakım alışkanlıklara

fazlasıyla kapılmaya eğilim lidirler; bana internette, b ilgisa­

yar başında aşırı zaman harcadığından yakınılan çok sa­

yıda çocuk ve gençle ilgili danışılmıştır. (IV) Birkaç yetişkin

hastam da olmuştu aynı yönde şikâyetleri olan, işten döner

dönmez masaya oturuyorlarmış, başka hiçbir faaliyet gös­

termeden, yemeden, kitap.okum adan, televizyon bile sey­

retmeden. durmadan yazışıyorlarmış. (V) Bu yüzden yeterli

uyuyamıyor, işe uykusuz ve yorgun gidiyorlarmış; sonuç çok

basit ve üzücü: depresyon ve içe dönük karakter.

Bu parçada num aralandırılm ış cümlelerin hangisi dü­şüncesinin akışını bozm aktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

5. Yazmak şart, yazmak bir borç, kaçınılmaz bir ödev. İçinden

geleni yazdın mı yalnız dost değil, düşman da edineceksin.

Bazen ekmek parandan, bazen en sevdiklerinden olacak­

sın. Ama kurtuluş yok, yazacaksın. Yurdunu seven her okur

yazar gibi yazacaksın. Yazacaksın ki bildiklerin seninle me­

zara gitmesin.

Bu parçada asıl olarak aşağıdakilerin hangisi üzerinde

durulmuştur?

A) İnsanın niçin yazması gerektiği

B) İnsanın yazarak neler kazandığı

C) Yazarken içten olmanın önemi

D) Yazarın karşılaştığı zorluklar

E) İyi bir yazar olmanın koşulları

1.C 2.D 3.A 4.B 5.A

Page 154: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Her ş iir belli b ir sebebe bağlı olarak yazılır ya da şiir yaz­

mayı oluşturan b ir şeyler doğar insanda önce. Şiir, durduk

yerde dizelerin birleşmesiyle ortaya çıkmaz. Ya bir masadır

sebebi ya da b ir toplantı, üzüntüler, sevgilerin açmazı ve

daha nice bilinmez duygular. Melih Cevdet’in “Anı” adlı şiiri

Rosenbergler davasının düşürülm esinden doğmuş. Edip

Cansever’in “ Salıncak” adlı yapıtını kim bilir ne sebepler

doğurmuştur.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisine karşı çık­

maktadır?

A) Her şiirin b ir yazılma öyküsü vardır.

B) Şiir anlık bir esinlenmenin ürünüdür.

C) Şiiri doğuran, şairin duygularım anlatma isteğidir.

D) Şiir bir nedene bağlı olarak ortaya çıkar.

E) Bir şiirinin yazılma nedenini yalnızca yaratıcısı bilir.

7. Kültür Bakanlığının doksanlı yıllarda yürüttüğü b ir kam ­

panya vardı: “ İnsan Okur!” İnsan okur da ne okur ve nasıl

okur? Her okuma eylemi insani zihinsel, duygusal olarak

ilerletebilir mi? Zihin seçmiyor, taramıyorsa yalnızca b irikti-

yor ve neden-sonuç ilişkilerini kuramıyorsa kendini yeni bir

dengede yeniden tanımlamaya çalışmıyorsa yalnızca günü

geldiğinde istiflediği bilgilerin tozunu alıp kullanıma soku­

yorsa bu okuma eyleminin kime, nasıl bir faydası olabilir ki!

Bu parçada anlatılm ak isteneni en ivi açıklayan yargı,

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Her okumadan sonra edinilen birikim, kişinin kendisini

değiştirmesine ve geliştirmesine yönelik olursa okuma

eylemi amacına ulaşmış olur.

B) Önemli olan çok kitap okum ak değil, kitaplar karşısında

seçici o lmak ve değerli kitapla değersizi birbirinden ayı­

rabilmektir.

C) Eski bilgilerle yetinen, bilgi dağarcığına yeni bilgiler ekle­

meyen bir okurun ufku geniş olamaz.

D) Aynı türden yapıtları okumak, kişiyi geliştirmez; aksine

kişinin yaşama tek bir pencereden bakmasına yol açar.

E) Okumak, insanın toplum u tanımasına, yaşamla bütün­

leşmesine yardımcı olur.

8. Masalların çocukların dünyasında ayrı b ir yeri vardır. Ço­

cuklar masalla büyümelidir. Çocukların hayal dünyasını zen­

ginleştirir masallar. Anlatım yeteneği kazanmalarına katkıda

bulunur. Anne ve babaların çocuklarına masal anlatması

gerekir. Ne var ki kimi anne babalar masalın önemini kavra­

yamamış olacak ki çocuklarına masal anlatmıyorlar. Masal

dinleyen çocukların daha sosyal olduğunu bilselerdi belki

de masal anlatmak için büyük çaba harcayacaklardı;

Bu parça için en uvaun başlık aşağıdakilerden hangisi

olabilir?

A) Masal Dünyası B) Masal ve Çocuk

C) Çocuk Masalları D) Masalın Toplumdaki Yeri

E) Sanat ve Masal

9. Yapıt aynı olsa bile, okurun her sayfadaki yolculuğunun bir

öncekinden başka olmasını sağlamak, yazarın elindedir. Bu

biraz yeteneğe, biraz düşlerin zenginliğine, biraz da yaratı­

cının sözcüklerle oyun oynayabilmesine bağlıdır. Kısacası,

okur, aynı yapıta her seferinde ilk yolculuğuymuş gibi g ide­

bilir.

Bu parçada sözü edilen anlatım niteliği, aşağıdakiler-

den hangisidir?

A) Yoğunluk B) Özgünlük

C) Açıklık D) Etkileyicilik

E) Öznellik

10. Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve

şu türküyü duydu:

Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e

bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket bizim. Bilekler kan

içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir ha­

lıya benzeyen toprak,

bu cehennem, bu cennet bizim

Bu parçanın anlatım ında aşağıdaki anlatım teknikleri­

nin hangisinden yararlanılmıştır?

A) Söyleşmeye dayalı

B) Gelecekten söz eden

C) Epik anlatım

D) Lirik anlatım

E) Fantastik anlatım

6.B 7.A 8.B 9.D 10.C

Page 155: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. - 6. soruları aşağıdaki parçaya göre cevap­

layınız.

Paraşüt, bir nesnenin atmosfere açık bir ortamda

havanın kaldırma kuvvetinden yararlanarak ya­

vaşça inmesini sağlayan gereçtir. MS 810 - 887

yılları arasında yaşayan Arap mucit Abbas Kasım

İbn Firnas’ın, Ispanya - Kordoba’da paraşüte ben­

zer bir alet kullandığı tarihî kayıtlarda mevcuttur.

Çin’de de paraşütün ilk örnekleri kullanılmıştır. Le-

onardo Da Vinci’nin paraşütle ilgili çizimleri mev­

cuttur. İtalya’da 1470’lerden kalan başka paraşüt

çizimleri bulunduğu gibi 1595’te İtalyan Fausto

Veranzio tarafından yapılan çizimler Da Vinci’nin

ötesindedir. Günümüzde kullanılana en çok ben­

zeyen paraşüt, 1783’te Fransız Louis - Sebastien

Lenormand tarafından keşfedilmiştir. 1797 yılında

Andre Jacques Garner bir sıcak hava balonundan

ilk paraşüt atlayışını gerçekleştirmiştir.

Bu parçada paraşütle ilgili olarak aşağıdakiler-

den hangisine değinilmemiştir?

A) Bir gereç olduğuna

B) Çin’de de ilk örneklerinin kullanıldığına

C) Önemli birçok ihtiyacı karşıladığına

D) Çizimlere konu olduğuna

E) Günümüzdekine en çok benzeyen örneğin bir

Fransız tarafından bulunduğuna

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Tanımlama yapılmıştır.

B) Kanıtlanabilir verilerden yararlanılmıştır.

C) Karşılaştırmaya başvurulmuştur.

D) Kişisel düşünceye yer verilmiştir.

E) Sanat yapmak amacı güdülmüştür.

7. insan; fizyolojik, sosyolojik, psikolojik bir bütündür.

Maddi, manevi yönünün yanında insanın bir de

sosyal çevresi vardır. Kişi, sosyal çevrede sağlıklı

bir yaşam sürmek için sağlıklı bir iletişim kurmak

zorundadır, insanlar kendi aralarında iletişim kur­

mada oldukça yeteneklidir. İletişim ve anlaşmayı

sağlayan çeşitli yöntemler ve araçlar vardır, insan­

lar birbirleriyle renk, mekanik sesler, çeşitli beden

hareketleri vb. yoluyla iletişim kurabilir. Örneğin,

trafikte araç sürücüsü ya da yaya, kırmızı ışıkta

durması gerektiğini bilir. Bunlar içinde en kolay, en

yaygın, en hızlı, en sağlam ve en ekonomik olan

dil aracılığıyla yapılan iletişim - anlaşma biçimidir

ki diğerleriyle anlaşma hem sınırlıdır hem de zor­

luklarla karşılaşılabilir.

Bu parçaya göre insanla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Sosyal bir varlıktır.

B) İletişimi sağlıklı kurmalıdır.

C) Çeşitli biçimlerde iletişim kurabilir.

D) Maddi ve manevi özellikleri vardır.

E) Çevresindekileri yönlendirmeyi bilir.

8. “Bir yazıda daldan dala atlayan, söyleyeceklerini

planlamadan söyleyen bir yazar, okuyucusunu sı­

kar.” diyen bir kişinin yazardan beklediği aşağı- dakilerden hangisidir?

A) Yalınlık B) Etkileyicilik

C) Bütünlük D) Güncellik

E) Gerçeklik

Page 156: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

9. Doku, herhangi bir yüzeyin hissedilmesidir. Birey

herhangi bir şeyin ne olduğunu anlamak istediğin­

de fiziksel olarak onu dokunarak hissetmek ister.

Doku, çevreyle etkileşim kurulduğunda hissedilen

bir öğedir. Doku anlayışı, sadece dokunma duyu­

suyla sınırlı değildir. Doku gözlerle de hissedilmek­

tedir. Doku öğesine öncelikle dokunma duyusu

noktasından bakılmalıdır. Bir kimse bir şeftaliye

dokunursa onun "yumuşaklığını" hissedebilir, ben­

zer şekilde şeftali resmine bakarsa onun “yumu­

şak” göründüğünü söyleyebilir. Bunun nedeni,

dokunma duyusunun çevreyi daha iyi anlamayı

sağlarken gözlerle iş birliği içinde olmasıdır. Par­

makların bir kayanın sert yüzeyini algılaması gibi

gözler de dokunmadan önce bile yüzey üzerindeki

en ufak değişimleri fark edebilir. Görsel sanatlarda

ve görsel okumada doku öğesinin büyük anlamı

bulunmaktadır.

Bu parçaya göre doku ile ilgili olarak aşağıdaki-

lerden hangisi söylenemez?

A) Sanatlarda ve okumada önemli paya sahiptir.

B) Toplumda alışkanlık yaratmaktadır.

C) Gözlerle iş birliği vardır.

D) Çevreyle olan etkileşimle hissedilir.

E) Bir yüzeyin hissedilmesidir.

10. Müzik, oyunun başından sonuna bizi terk etmedi.

Renk cümbüşü hele hele hiç... Kuklaları izlerken

“Bunları oynatanlar büyücü galiba.” demekten

kendimi alamadım. Koskoca sahnede gerçek bo­

yutlarda bir oda, bir sokak ve insanlar izliyorum

sanmıştım. Yanılmışım. Her şey minicikmiş meğer.

Ama yanılmadığım bir şey vardı: Oyun boyunca

çok eğlenmiştim.

Bu parçadan, anlatılan kukla oyunuyla ilgili ola­

rak aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

A) Kullanılan renklerin ilgi uyandırdığı

B) Müzik eşliğinde sergilendiği

C) Eğitici yönünün öne çıktığı

D) Etkileyici bir havası olduğu

E) Gerçeklik özelliği taşıdığı

11. Dört yıl evvel elektronik posta kutularına gönder­

diğimiz bir toplumsal duyarlılık çağrısına kayıtsız

kalmayan dostlarımızla çığ gibi büyüyen bu sanal

platformu gerçek hayatta faydaya dönüştürerek

sanatın kırıp dökmeden şiddete karşı neler yapa­

bildiğini kanıtladık. Bu süre içerisinde tepkimizi ve

etkinliklerimizi ortak bir isim altında topladık: “Ka­

dınlar İçin Kadınlar Tarafından”. Bir haberleşme

ağı kurduk ve web sitesi oluşturduk. Gerçekleştir­

diğimiz etkinliklerin iki temel amacı vardı: Kadına

yönelik şiddete dikkat çekmek ve kadın kuruluşla­

rına maddi destek sağlamak.

Bu parçaya göre yapılan etkinliklerin hedefi

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kadınların ulaşılamaz olduğunu ispatlamaya

çalışmak

B) Hayatın anlamını kısa sürede bulmak

C) Zenginliğe özendirmek

D) Zor durumdaki bayanlara faydalı olmak

E) Platform kurup her yerde tanınmak

12. Havaalanından turistik Thamel bölgesinde yer alan

otelimize doğru giderken karanlıkta görebildiğim

kadarıyla Katmandu, hem bisiklet, motosiklet, oto­

mobil hem de insan trafiğinin seyrettiği dar ve tozlu

sokaklarıyla kalabalık bir Asya şehriydi. Otelimiz,

buranın en iyi otelleri arasında sayılabilecek cins­

tendi. Ancak elektrik sürekli kesilip kısıtlı jeneratör

imkânıyla aydınlatma sağlandığından ortam genel­

de loştu. Ülkede enerji üretimi konusunda ciddi dar­

boğaz yaşandığı besbelliydi. Öyle ki Katmandu’da

gerek şehirde gerekse dağda nereye gitsek elektrik

ve temiz su yokluğu ile karşı karşıya kalıyorduk.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinil- memiştir?

A) Thamel bölgesinin turistik olduğuna

B) Katmandu'nun kalabalık olduğuna

C) Oteldeki ortamın loşluğuna

D) insanların sevecenliğine

E) Ülke olarak elektrik sorununun olduğuna

Page 157: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

13. Hemofili, çoğunlukla genetik geçiş gösteren, vü­

cutta kanın pıhtılaşma sisteminde rol alan ve pıh­

tılaşma faktörleri olarak adlandırılan proteinlerin

eksikliği veya yokluğu nedeniyle ortaya çıkan veİ-

pıhtılaşma bozukluğu yaratan bir kan hastalığıdır.

Kanın vücutta dolaşmasını sağlayan kan damarları

venler; arterler ve kılcal damarlardan oluşur. Bu­

nun sonucunda damarlardan herhangi bir tanesin­

de hasar meydana gelmesi durumunda iç kanama

meydana gelir.

Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden

hangisidir?

A) Öyküleme B) Açıklama

C) Betimleme D) Kanıtlama

E) Tartışma

14. Her toplumda belli tarihsel dönemlerde bazı

mekânlar tarihsel, toplumsal veya siyasal bir ola­

yın başlangıç, gerçekleştirilme ya da sonlanma-

sından kaynaklanan nedenlerden dolayı toplumsal

hafızada ayrı bir yere, simgesel değere sahiptir.

Bu mekânların sahip olduğu simgesel değer ko­

lektif belleklerde ve popüler kültür metinlerinde

canlı tutulur, sözlü kültür kanalları ve kitle iletişim

araçları tarafından bu mekânlara atfedilen değer,

dolaşıma sokulur. Türkiye’de simgesel değere sa­

hip mekânlardan biri de Haydarpaşa gar ve liman

alanıdır.

Bu parçaya göre “bazı mekânların simge değerini

almasının nedeni1' aşağıdakilerden hangisidir?

A) Olaylara kaynak oluşturması

B) İnsanları sarıp sarmalaması

C) Topluma yön vermesi

D) Herkese ilginç gelmesi

E) Yaşamsal önemi olması

15. Domuz gribinin, mevsimsel gribin bulaştığı gibi bu­

laşmakta olduğu düşünülmektedir. Kişiden kişiye

genellikle öksürme, hapşırma gibi solunum yoluyla

bulaşır. Bazen de hasta insanların ağız ve burun­

larına temas etme yo luylada bulaştığı bildirilmiştir.

Hasta bir kişinin öksürüğü ya da hapşırığından çı­

kan damlacıkların masa gibi bir yüzeye temas et­

mesinin ardından başka bir kişinin bu masaya elle

dokunması, ardından ellerini yıkamadan gözlerine,

ağzına veya burnuna dokunması sonucu hastalık

kişiden kişiye geçebilir. Hasta kişi, hastalık belir­

tileri görülmeden 1 gün önceden başlayarak has­

talandıktan sonraki 7 ve daha fazla gün boyunca

bulaştırıcıdır. Bu da kişinin domuz gribi hastalığına

yakalandığını daha henüz öğrenmemişken bulaş-

tırıcı olduğunu göstermektedir. Çocuklar, özellikle

küçük çocuklar, potansiyel olarak daha uzun süre

bulaştırıcı olabilir.

Bu parçaya göre domuz gribiyle ilgili olarak

aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?

A) Kitleleri yok edebileceğine

B) insanların psikolojisini bozduğuna

C) Sağlıklı bireylere geçmediğine

D) Çocukların hastalığa karşı dayanıklı olduğuna

E) Nefes veya temas yoluyla bulaştığına

16. (I) Eser, hayatın kıyısında kalıp iz bırakmış küçük

ayrıntıları yeniden göz önüne getiriyor. (II) Bazen

trajik, bazen trajikomik yani hayatın ta kendisini

okuyucuyla paylaşıyor. (III) Bizden biri olarak bizi

bize anlatıyor. (IV) Eserin bölümlere ayrılması an­

latımda kopukluklar oluşturmuyor. (V) Bazen kot

taşlama atölyelerinde çalışmak zorunda kalan iş­

çilerden bahsediyor. (VI) Bazen de borcunu öde­

mek için organlarını satmak zorunda kalan kişisel

dramlardan.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisi

anlatımın akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) VI.

Page 158: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

17. İstanbul, tarih boyunca pek çok uygarlığa ve kül­türe ev sahipliği yapmıştır. Şehrin mimarisinden seslerine kadar her dokusunda bu kültürleri gör­mek mümkündür. Bundan dolayı ona Avrupa'nın Kültür Başkenti dense yeridir. Çünkü kültür ve sa­nat, şehrin tam merkezinde, her kesimden insanın uğrak noktası olan mekânlarda yaşanmaktadır. İstanbul’da yaşayan herkes, kendi başına sanatsal bir değer olan renklerin, kokuların ve müziğin baş­kenti bu büyülü şehirde yaşamanın farkına vararak şehrin ruhunu ortaya koyan sanatsal değerlerle buluşuyor ve İstanbul gerçek anlamıyla kültürün başkenti hâline geliyor. Onun için yurt içinde ve yurt dışında İstanbul’u anlatan pek çok kültür sanat projesine, en seçkin, müzik ve sergi organizasyon­larına imza atılmakta.

Bu parçaya göre İstanbul’un “kültürün başkenti” olmasını sağlayan aşağıdakilerden hangisidir?

A) Farklı uygarlıkları bünyesinde barındırması

B) Yazarlarca çok sevilmesi

C) Yurdun her yanından göç alması

D) Tiyatrocuların uğrak yeri olması

E) Her kesimden insanı barındırması

18. Dil, diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde bize ara­cılık eden, sosyal bağlarımızı düzenleyen bir va­sıta olarak hayatımızın her safhasında mevcuttur. Kısaca dilin kullanım alanlarından bahsedecek olursak onu; konuşma dili, ilim dili, edebî dil olarak sınıflandırabiliriz. Konuşma dili; günlük ihtiyaçları­mıza yönelik sokakta, evde, işte kullandığımız dil­dir. İlim dili ise mesleki yaşantımızda kullandığımız terminolojinin yanı sıra ilim dünyasında kullanılan terminolojilerdir ki örneklendirecek olursak ede­biyatta aruz, redif; matematikte üçgen, daire vb. bunlardandır. Edebî dil de söz sanatlarıyla yazıl­mış eserler olarak nitelendirilebilir. Kısaca dil, en etkili iletişim vasıtasıdır.

Bu parçaya göre dil, aşağıdakilerden hangisiy­le n ite len d irilen ^

A) Sosyal ilişkiler kurduran

B) Çeşitli türleri olan

C) Sanata yön veren

D) Günlük yaşamda yer alan

E) Hayatımızdaki her ortamda bulunan

19. Deniz feneri sevdası bundan tam yedi yıl önce başladı benim için. Zaten önceden de ilgim olan fenerler, sevdiğim kadının bana “Deniz fenerim- sin sen benim.” demesiyle başka bir boyut hâlini aldı ve hayatımda bir fenomen oldu âdeta. Hatta düğün davetiyemizi bile özel olarak tasarlayarak deniz feneri şeklinde yaptım. Evlendiğimiz gün, düğün sonrası soluğu yine deniz fenerinde aldık. Bu sevda, bu boyutlara gelince fotoğraflarıma da yansımaya başladı. Özellikle son dönemde, yani eşimle ayrıldıktan sonra artık nereye gitsem deniz feneri arıyor ve gidip fotoğraflıyordum. Hatta çoğu kez, sırf fener fotoğrafı çekmek için geziler yaptım.

Bu parçanın yazarı için aşağıdakilerden hangi­si söylenemez?

A) Deniz fenerlerine sevdalıdır.

B) Sevdiği kişinin ona deniz feneri demesiyle de­niz fenerlerine daha çok ilgi duymuştur.

C) Fotoğraf çeken birisidir.

D) Eşinden ayrıldığı için çok üzgündür.

E) Deniz fenerleriyle ilgili çalışma yapmak için ge­ziye bile çıkmıştır.

20. 1960’lı yılların sonlarında sanat dünyası tümüyle yeni bir anlayış olan kavramsal sanatın ortaya çık­masıyla sarsılmıştır. Özünde bu anlayış, biçimsel yetkinliği arayan, alışılagelmiş sanatın yerine, bir anlamda, yeni bir yaşam biçimi önerisi olarak da algılanabilir. Kavramsalcı yaklaşım, sanatın de­mokratikleşme sürecini tamamladığı ve yaygınlık kazandığı -profesyonel sanatçının tekelinden çık­tığı- günümüzün Batı dünyasında, insanın kendini ifade etme yollarının nerelere dek uzanabileceğini göstermesi açısından da ilginçtir.

Bu parçaya göre “kavramsal sanat” ile ilgili ola­rak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Sanat dünyasını oldukça etkilemiştir.

B) insanın kendini ifade etme biçimini göstermesi bakımından ilgi çekicidir.

C) 1960’tan sonra ortaya çıkmıştır.

D) Yeni bir hayat şekli önerisi olarak kabul edile­bilir.

E) Demokratik toplumlara özgü kurallar içerir.

Page 159: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

21. Fotoğrafın sanatsal söylem aracı olarak kullanıl­

masında, onun hiçbir zaman nesnel gerçekliğin bir

kopyası ya da aynası gibi bir işlevselliği olduğunu

düşünmedim. Evet, her fotoğraf gerçeklikten yola

çıkabilir, ondan fikir alabilir ama ona bağlı kalma

zorunluluğu duymadan, kendi özgün dili içinde ye­

niden üretmek özgürlüğü içinde davranır. Roland

Barthes’in dediği gibi “Fotoğraf uzatılmış, yüklen­

miş bir kanıttır. Sanki temsil ettiği şeyin biçimini de­

ğil de onun asıl var oluşunu karikatürize ediyor gi­

bidir.” Fotoğrafta gördüğümüz her nesne geçmişe

yönelik olarak “Bu vardı.”yı temsil eder. Ama onun

ötesindeki her anlamlandırma edimi dile yönelik bir

etkinlik özelliği taşır.

Bu parçada düşünceyi geliştirme yollarının

hangilerinden yararlanılmıştır?

A) Tanık gösterme - tartışma

B) Tartışma - betimleme

C) Örnekleme - açıklama

D) Sayısal verilerden yararlanma - betimleme

E) Tanımlama - tanık gösterme

22. ilk gün, Selim Karadağ’ın dağları görmek için yap­

tırdığı terasa yerleştik. Güneş, altın bir sini gibi ya­

vaş yavaş alçalmaya başladı. Biz sustuk. Meydan

ağustos böceklerine kaldı. Bir de arada bir uzak­

lardan anıran eşeğe... Sonra nedense kuşlar, kü­

çücük gırtlaklarından çıkan haykırışlarıyla ormanı

cümbüşe çevirdiler. Detaylar, hafızamdan tatlı bir

okşayış gibi silindi. Dağlar, kat kat olup birbirinin

üstüne yaslandı. Bir yandan gün çekildi, diğer yan­

dan gece sökün etti.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi yoktur?

A) Sözcükleri gerçek anlamlarının dışında kullanma

B) Nesnel verilerden yararlanma

C) Benzetmeye başvurma

D) Betimleyici öğelere yer verme

E) İnsana özgü nitelikleri doğaya aktarma

23. (I) Nedense meslekler arasında bir anlayış eski­

den beri geçerlidir. (II) Gazeteciler, dışarıdan ba­

kıldığından pek sevimli görünmezler. (III) Çünkü

onların işi eksiklikleri yakalamak ve eleştirmektir.

(IV) Oysa eleştiri ve onun sağladığı değişim, uy­

garlığı oluşturan en büyük itici güçtür. (V) Büyük

adamlar, büyük sanatçılar, büyük milletler eleşti­

rilmeyi kabul etmiş olanlardır. (VI) Tarih, eleştiriler

sonucunda eksiklerini kabullenip düzeltmiş olan­

larla doludur.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi­

sinden sonra, düşüncenin akışına göre “Buna

karşın insanoğlu doğası gereği eleştirilmekten

hoşlanmaz.” cümlesi getirilebilir?

A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

Page 160: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Öncüldeki “oturduğumuz ev, ... dünyamıza ait var­

lıklardır.” cümlesinde A’nın, “Oysa bizim fazla ...

vardır: su altı dünyası.” cümlesinde B’nin, “Bu dün­

yanın ... hayvanlar ve bitkiler yaşar.” cümlesinde

C’nin, “Onlar da ... dünyamızın nasıl bir yer olduğu­

nu bilmezler.” cümlesinde E'nin cevabı vardır. Su

altıyla kimlerin ilgilendiğinden söz edilmediği için

parçada, D seçeneğindeki sorunun cevabı yoktur.

CEVAP; D

5. Parçadaki “Paraşüt, ... sağlayan gereçtir.” cümle­

sinde A’ya, “Çin’de de ... kullanılmıştır.” yargısında

B’ye, “Leonardo Da Vinci'nin ... mevcuttur." yargı­

sında D’ye, “Günümüzde kullanılan ... benzeyen

paraşüt... tarafından keşfedilmiştir.” yargısında

E’ye paraşütle ilgili olarak değinilmiştir. Önemli bir­

çok ihtiyacı karşıladığına parçada değinilmemiştir.

CEVAP: C

2. Öncüldeki cümlelerde yoruma yer verilmediği için

B; bilgi verme amacı güdüldüğünden C; “bizim

dünyam ızla “su altı dünyası” birbirleriyle kıyas­

landığından D; “oturduğumuz ev”, “okuduğumuz

okul”, “kuşlar", “insanlar” ve “kaldırımlar” gibi söz­

cük ve sözler somut örnekler olduğundan E, parça­

nın anlatımında vardır. Yüklemi sonda olan cümle­

lere yer verilmediğinden A, parçanın anlatımında

yoktur.

CEVAP: A

3. Öncüldeki “Toplumsal anlamda bu sü re ç ... gelişimi

gerekmekteydi.” cümlesinden B, “Bu perspektiften

bakıldığında görsel okuryazarlık ... anlaşılması ge­

rekmektedir.” cümlesinden C, “Görsel kültürüm ...

sonucuna varılmıştır.” cümlesinden D, “Yazı, her

dönemde ... mutlak egemendir.” cümlesinden E

parçaya göre söylenebilir. İmgelerin merkezde ol­

ması sonucunda teknolojik gelişmelerin arttığından

söz edilmediği için parçaya göre A, söylenemez.

CEVAP: A

4. Öncüldeki “konuşma dilinden çok uzaklaşmama-

lı, konuşma dilinin çevresinde dönmeli” ifadeleri

şiirin doğal bir söyleyişe sahip olması gerektiğini,

“alacağı şeyleri oradan almalıdır” ifadesi ise bu

doğallığın nasıl sağlanacağını vurgulamaktadır.

Bu açıklamalar, parçaya göre bir şiirin diliyle ilgili

olarak dikkat edilmesi istenen yaklaşımın B, C, D

ve E’deki kavramların herhangi birinin değil, A se­

çeneğindeki kavram olduğunu göstermektedir.

6. Parçanın ilk cümlesinde paraşüt, kendine özgü

özellikleriyle kısaca tanıtıldığından A, bilgiler ni­

cel verilere dayandırıldığından B, Leonardo Da

Vinci’nin paraşütle ilgili cümleleri, Italyan Fausto

Veranzio tarafından yapılanlarla kıyaslandığından

C, “en çok benzeyen paraşüt” sözü kişiye özgü

olduğundan D, parçanın anlatımıyla ilgili olarak

söylenebilir. Parçada bilgi vermek amaçlandığın­

dan sanat yapmak amacı parçanın anlatımıyla ilgili

olarak söylenemez.

CEVAP: E

7. Öncüldeki “ insan; ... bir bütündür.” yargısından

A, “Kişi, sosyal çevrede ... kurmak zorundadır.”

yargısından B, “İnsanlar; ... iletişim kurabilir.” yar­

gısından C, “Bunlar; ... zorluklarla karşılaşabilir.”

yargısından D, parçaya göre insanla ilgili olarak

söylenebilir, insanın çevreyi yönlendirmeyi bildiğin­

den söz edilmediğinden E, parçaya göre insanla

ilgili olarak söylenemez.

CEVAP: E

8. Öncüldeki cümlede yer alan “daldan dala atla­

mak”, sık sık durum değiştirmek; “planlamak”, “ya­

pılacak bir işi belli bir sisteme göre düzenlemek”

anlamındadır. Bu açıklamaların ışığında cümleyi

irdelediğimizde yazardan beklenilenin A, B, D ve

E'dekilerden herhangi birinin değil, C ’dekinin oldu­

ğunu görürüz.

CEVAP: A CEVAP: C

Page 161: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

9. Öncüldeki “Görsel sanatlarda ... bulunmaktadır.”

yargısından A, “Bunun neden i... iş birliği içinde ol­

masıdır.” yargısından C ve D, “Parmakların ... fark

edilebilir.” yargısından E, parçaya göre doku ile il­

gili olarak söylenebilir. Toplumda alışkanlık yarattı­

ğından söz edilmediği için B, parçaya göre doku ile

ilgili olarak söylenemez.

CEVAP: B

10. Öncüldeki “Renk cümbüşü hele hele hiç ...” yargı­

sından A, “Müzik, ... terk etmedi.” yargısından B,

“Bunları oynatanlar büyücü galiba.” yargısından

D, “Koskoca sahnede ... izliyorum.” yargısından

E, anlatılan kukla oyunuyla ilgili olarak çıkarılabilir.

Eğitici yönünün öne çıktığından söz edilmediğin­

den kukla oyunuyla ilgili olarak C’deki belirleme

çıkarılamaz.

CEVAP: C

11. Öncüldeki parçada elektronik posta kutularına

gönderilen bir toplumsal duyarlık mesajına kayıtsız

kalınmadığından, bunun üzerine bir haberleşme

ağının kurulduğundan, bunun da kadınlara yönelik

şiddete dikkat çekmek, kadın kuruluşlarına yararlı

olmak amacını taşıdığından söz edilmektedir. Bu

açıklamanın ışığında seçenekleri incelediğimizde

parçaya göre yapılan etkinliklerin hedefi A, B, C ve

E’de verilenlerden herhangi biri değil, D’deki belir­

lemedir.

CEVAP: D

12. Öncüldeki “turistik Thamel bölgeleri” sözünde A’ya;

“kalabalık bir Asya şehri" sözünde B’ye; “ortam

genellikle loş” sözünde C ’ye; “ülkede ... yaşandığı

besbelliydi." yargısında E’ye değinilmiştir, insan-:

ların sevecenliğinden söz edilmediği için parçada

D’ye değinilmemiştir.

13. Öncülde hemofili hastalığı ile ilgili bilgi verilmekte­

dir. Yazar söz konusu hastalıkla ilgili açıklamalarda

bulunuyor. Böyle parçalarda yazar, açıklama deni­

len anlatım biçimine başvurur. Onun için bu par­

çanın anlatım biçimi A, C, D ve E seçeneklerinin

herhangi birinde değil B seçeneğinde verilmiştir.

CEVAP: B

14. Öncülde her toplumda kimi yerlerde tarihsel olay­

ların yaşandığından, bu yerlerin toplumun hafı­

zasında yer ettiğinden, onların toplumda sembol

durumuna geldiğinden söz edilmektedir. Bu açıkla­

manın ışığında “Bazı mekânların simge değeri al­

masının nedeni nedir?" diye sorduğumuzda B, C,

D ve E'deki belirlemelerden herhangi birinin değil,

A’daki belirlemenin sorumuzun cevabı olduğunu

görürüz.

CEVAP: A

15. Öncülde domuz gribinin nasıl bir hastalık oldu­

ğu, insandan insana nasıl bulaştığı üzerinde du­

rulmaktadır. Bu açıklamanın ışığında seçenekleri

incelediğimizde parçaya göre domuz gribiyle ilgili

olarak A, B, C ve D’deki belirlemelerden herhangi

birine değil, E seçeneğindeki belirlemeye ulaşıla­

bilir.

CEVAP: E

16. Paragraf, bir düşünce birimidir; bir metnin bir bölü­

müdür. Yazının bütünlüğü içinde kendi bütünlüğü­

nü korur. Yani her paragraf bir ana düşünceye bağlı

bir düşüncenin çevresinde oluşur. Ana düşünceye

ters düşen, konu uyumu taşımayan yargılar o pa­

ragrafın anlam bütünlüğünü bozar. Bu açıklamala­

rın ışığında parçayı incelediğimizde I, II, III, V ve

VI. cümlelerde bir eserin hayatın kıyısında kalmış

ve iz bırakmış hayatları anlattığından söz edildiğini

görürüz. Onun için bu cümleler bir bütün oluşturur.

IV numaralı cümlede ise eserin bölümlere ayrılma­

sından söz edildiğinden bu cümle parçanın anlatım

akışını bozmaktadır.

CEVAP: D CEVAP: D

Page 162: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

17. Öncüldeki parçada İstanbul’un tarih boyunca pek

çok uygarlığa ve kültüre ev sahipliği yaptığından

söz edilmektedir. Bu çerçevede İstanbul’un farklı

uygarlıkları bünyesinde bulundurduğu, bunun da

onu günümüzün kültür başkenti durumuna getir­

diği açıklanmaktadır. Bu açıklamanın ışığında se­

çenekleri incelediğimizde parçaya göre İstanbul’un

kültür başkenti olmasını sağlayan B, C, D ve

E’dekiierden herhangi birinin değil, A'daki belirle­

menin olduğunu görürüz.

CEVAP: A

18. Öncüldeki “diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde

bize aracılık eden” ifadesi A ile, ‘̂ konuşma dili, ilim

dili, edebî dil” sözleri B ile, “günlük ihtiyaçlarımı­

za yönelik" sözü D ile, parçanın genelindeki sa­

vunulan düşünce E ile dili nitelendirebileceğimizi

göstermektedir. Dilin sanata yön verdiğinden söz

edilmediği için parçaya göre dili C’deki ifadeyle ni­

telendirenleyiz.

CEVAP: C

19. Öncüldeki “Deniz feneri sevdası tam yedi yıl önce

başladı.” yargısından A, "... sevdiğim kadının ‘De­

niz fenerimsin sen benim.’ demesiyle” yargısından

B, “Özellikle son dönemde ... gidip fotoğraflıyor-

dum.” yargısından C, son cümleden E, parçanın

yazarı için söylenebilir. Eşinden ayrıldığı için çok

üzüldüğünden, söz edilmediği için parçanın yazarı

hakkında D söylenemez.

CEVAP: D

20. Öncüldeki “1960’lı yılların ... çıkmasıyla sarsılmış­

tır.” yargısından A ve C, son cümleden B, “özünde

bu anlayış, ... olarak da algılanabilir.” yargısından

D parçaya göre kavramsal sanat ile ilgili olarak

söylenebilir. Demokratik toplumlara özgü kurallar

içerdiğinden söz edilmediği için parçaya göre kav­

ramsal sanatla ilgili olarak E söylenemez.

21. Öncüldeki parçada fotoğrafın nasıl bir sanat oldu­

ğu üzerinde durulmaktadır. Konu, daha çok fotoğ­

rafın ne olduğu üzerine yöneltilmiştir. Yazar, konu­

nun daha inandırıcı olması için de alanında uzman

bir kişinin görüşüne başvuruyor. Bu alıntı da yani

Roland Barthes’in sözünde hem tanım yapılmıştır

hem de yazar bunu düşüncesine tanık göstermiş­

tir. Bu açıklamaların ışığında seçenekleri inceledi­

ğimizde bu parçada düşünceyi geliştirme yolların­

dan A, B, C ve D’dekilerden herhangi birinin değil,

E’dekinin kullanılıdığını görürürüz.

CEVAP: E

22. Öncüldeki “ormanı cümbüşe çevirmek", “tatlı bir

okşayış gibi silinmek” ifadelerinde sözcükler ger­

çek anlamlarının dışında kullanıldığından A; “Gü­

neş, altın bir sini g ib i... başladı." yargısında güneş

altın bir siniye benzetildiğinden C; “dağları görmek

için yaptırdığı teras” , “altın bir sini gibi yavaş ya­

vaş alçalmak”, “kuşlar küçük gırtlaklarından çıkan

haykırışlarla" sözlerinde betimleyici öğeler bulun­

duğundan D, “Dağlar, kat kat olup birbirinin üstüne

yaslandı.” yargısında yaslanma insana özgü bir

özellik olarak doğaya aktarıldığından E, parçanın

anlatımında vardır. Nesnel verilerden yani kanıtla-

yıcı öğelerden yararlanılmadığı için parçanın anla­

tımında B yoktur.

CEVAP: B

23. Öncülde meslekler arasında bir anlayışın eskiden

beri geçerli olduğundan, gazetecilerin dışardan

bakıldığında pek sevimli görülmediklerinden çünkü

onların işlerinin yakalama ve eleştirmek olduğun­

dan söz edilmektedir. Numaralanmış cümlelerden

I, II ve III anlatımın akışına uygun olarak birbirini

izlemektedir. Ancak III numaralı cümleden IV’e ge­

çerken bir aksama meydana gelmektedir. Çünkü

buraya “oysa” bağlacının anlam özelliğine uygun

bir cümle getirilmelidir. Bu cümle de soru kökünde

verilen cümledir.

CEVAP: E CEVAP: B

Page 163: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

® BaşlamaSaatif Süre BitişSaati:[ .

1. Ekosistem, kısaca doğanın ekolojik sisteminin kı­

saltılmış adıdır. Yani doğanın oluşturduğu denge

sistemidir, bütünüdür. Ekosistemin sınırları amaca

göre değişir. Örneğin, dünyanın bütünü bir ekosis­

tem olarak ele alınabileceği gibi onun bir kıtası, bir

kıtadaki bir bölge, bir bölgedeki akarsu havzası,

bir denizin herhangi bir kesiti, bir kent, bir köy, bir

çiftlik, bir havuz, hatta bir evin içindeki küçük bir

akvaryum da birer ekosistem olarak ele alınabilir.

Bunların bir bölümü oldukça doğal, bir bölümü de

insan etmeni tarafından değişik derecelerle değiş­

tirilmiş yapay ekosistemlerdir.

Bu sözlerin söylenmesindeki amaç, aşağıdaki-

lerden hangisi olabilir?

A) Ekosistemdeki sorunları tespit etmek

B) Ekosistemle ilgili bilgiler vermek

C) Ekosistemdeki değişikliklere ışık tutmak

D) Ekosistemin eksiklerini belirlemek

E) Ekosistemi korumaya çalışmak

2. Gerçek manasıyla imajinasyon (tahayyül), ruhun

maddeler üzerindeki etkinliğini kullanmasıyla orta­

ya çıkan yaratıcı bir süreçtir. Ruh varlığı, etkinliği

ile bir objeye şekil vermek istediği zaman, bunu

imajinasyon melekesi ile yapar. Bu, bir şeyi yok­

tan var etmek değil, belli bir realite seviyesinde var

olan enerjiyi, bir diğer realite seviyesine aktarmak­

tır. Imajine edilmiş bir şey, fizik âlemdeki kaba gö­

rünümlerini göstermeden önce, ince kozmik mad­

deler âleminde gerçekleşmiş bulunur.

Bu parçadan imajinasyonla ilgili olarak aşağı-

dakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Enerjiyi aktarma şekli olduğu

B) Kozmik ortamda gerçekleştiği

C) Bilginin ürünü olduğu

D) Ruh varlığıyla ilgili olduğu

E) Bir süreç olduğu

^D oğru l .. ) X Yanlış( ■■ ) O Boş( . . ) C ^l\le t( . . )

3. Her gün pek çok ilginç teknolojik buluş ortaya çıkı­yor. Ancak yeni buluşların büyük kısmı talep gör­mediği, kullanışlı olmadığı veya şirket politikalarına uymadığı için bir kenarda unutulup gidiyor. Bizi üç boyutlu dünyalarla tanıştırabilecek güvenilir, zeki bir bilgisayar ve kayıt yaparken reklamları otomatik olarak silen video cihazları hoşunuza gider miydi? Uzmanların öngörüleri doğru çıksaydı, hepimiz bu buluşlara sahip olacaktık. Ancak bütün buluşlar günlük hayata geçirilemiyor. Bazı görkemli icatların unutulup gitmesinin nedenlerini bilgisayar teknolo­jisini örnek göstererek açıklayabiliriz.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisine değinil- memiştir?

A) Bazı icatların unutulduğuna

B) Uzmanların öngörülerinin doğru çıkmadığına

C) Unutulan icatlara, bilgisayar teknolojisinin ör­nek olarak verilebileceğine

D) Videoların artık sevilmediğine

E) İcatların her gün yapıldığına

4. (I) Çizgi roman, özünde birbirini takip eden karele­rin bir hikâye oluşturması olarak tanımlansa da onu çizgi roman yapan, aslında okuyucuyla eser arasın­da kurulan bağdır. (II) Çizgi roman, bir kahramanın hikâyesini anlatır, onun adıyla anılan bir sürekli seri­si vardır ve belli periyotta devam ederken onu bağ­lılıkla izleyen okuyucusunun duygularını dile getirir.(III) Bu bağlamda çizgi roman için “kahramanıyla empati kuran okuyucunun birlikteliği” demek doğru olacaktır. (IV) Seri çizgi romanın etkisi çok güçlüdür.(V) Buna karşılık, "grafik roman” (albüm) adı verilen çizgi roman türü, eğer bilinen bir kahramanı anlat­mıyorsa, bir bütünlük içeriyor, başı sonu aynı sayı içinde yer alıyor ve çizgi roman özdeşleşmesine ulaştıracak bir sürece uymuyorsa daha çok içeriğiy­le akılda kalır. (VI) Edebiyat uyarlamaları bu tanım­lamalar ışığında “grafik roman” türüne girer.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istenirse ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C)IV . D) V. E) VI.

Page 164: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

(I) Kavram oluşturma yeteneği insanların nesne­

leri sınırlamalarına olanak sağlar. (II) Hayatımızı

o kadar çok kavram sarmıştır ki inanamazsınız.

(III) Kırmızı kavramı ile cisimleri kırmızı ve kırmızı

olmayan diye ayırabilir, meyve kavramı ile mey­

veler ve meyve olmayanlar sınırlamasını yapabi­

liriz. (IV) Seçilen özellik, sınırlamanın temeli olan

kavramı oluşturur. (V) Dünyadaki özellik ya da ni­

teliklerin sayısı pratik olarak sınırsız olduğundan,

oluşturulabilecek sınırlama ya da kavram sayısı da

sonsuzdur.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisi

anlatımın akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

Gündelik konuşma dili bir göstergeler dizgesidir.

Ancak toplumsal ve tarihsel yaşamın kendine özgü

gereksinimlerini karşılamak üzere matematik, tıp,

bilgisayar dili vb. gibi yapay dil yetileri de geliştiril­

miştir. İşte sanat da bu özgül dil yetilerinden biridir.

Nasıl ki hekimler tıp dilini kullanıyorlarsa sanatçı­

lar da sanat dilini kullanırlar. Bu dilin oluşumunda

ve kullanılış biçiminde sanatçının düşünsel süreci

büyük önem taşır. Öncelikle sanatçının bilincinde

duyumsadıklarını ve anlatmak istediklerini sanat­

sal imgelere dönüştürdüğü özel bir dünya oluşur.

Bu parçaya göre aşağıdaki yargılardan hangi­sine ulaşılamaz?

A) Dil yetileri, gereksinimleri karşılamak üzere

doğmuştur.

B) Sanat bir yetidir.

C) Sanat dilinin oluşumunda sanatçının önemli bir

payı vardır.

D) Gündelik dil bir dizgedir.

E) Sanatı sevenlerin dili gelişir.

7. Bazı sanatçılar, yeni materyallerle yeni fikirleri bir­

birine karıştırmaktadır. Birbirinden çekici bu ma­

teryaller, büyük bir sanatçı kitlesi tarafından iyi bir

şeymiş gibi kullanılmakta, daha da ötesinde yeni

materyalleri kullanarak bir iş yapınca iyi sanatçı

olunduğu düşünülmektedir. Burada asıl tehlike,

dışavurumculuğun başka bir şekli olarak işin fik­

rinden çok, materyalin yapım şekline önem veril­

mesinden kaynaklanmaktadır. Üç boyutlu sanatın

her türü, fiziksel bir olgudur. Fizikselliği, onun en

belirgin ve en doyurucu yanıdır. Kavramsal sanat

ise izleyicinin gözünden ve duygularından çok, zih­

nini hedef alır. Aynı zamanda fiziksellik, üç boyutlu

bir objede heyecan yaratmadığı için tezat da oluş­

turur. Renk, yüzey, metin, biçim, işin sadece fizik­

sel beklentilerini yansıtır. Bu fiziksellik, izleyicinin

ilgisini çeker ancak aynı zamanda bizim, fikrimizin

anlaşılmasının ve bir ifade düzeneği kurmamızın

önündeki engeldir.

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin

cevabı yoktur?

A) Materyalin yapım şekli nasıldır?

B) Zıtlık oluşturan nedir?

C) izleyicinin zihnini hedef alan nedir?

D) Asıl tehlike neden kaynaklanır?

E) iyi sanatçı olunduğu ne zaman düşünülmekte­

dir?

Page 165: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Nanoteknoloji kullanılarak çok küçük makineler

yapılabild iğ i1 gibi “akıllı” malzemeler üretilebiliyor.

İşte bu teknolojiye ilgi gösteren bilim adamları

Almanya’nın Münster kentinde buluştu. Toplantı­

da öncelikle nanoteknolojinin fizik, kimya, biyoloji

gibi birçok bilim dalını bir araya getirmesi özelliği

ele alındı. Bü noktaya dikkat çeken Münster Üni­

versitesi Nanoteknoloji Merkezi Profesörü Harald

Fuchs, nanoteknoloji ile yaşamın sırlarını aralama­

yı planladıklarını belirterek “En önemlisi, sürecin

kendi kendisini örgütlemesi.” dedi ve bu teknoloji

ile neler yapılacağını şöyle anlattı: “Biyolojik ya­

pıların örgütlenmesinde bunu gözlenmeyebiliyo­

ruz. İşlevsel yapıların ortaya çıktığı her yerde öz

örgütlenme çok önemli. Nanoteknoloji ile bizim

istediğimiz şekilde çalışmak üzere kendi yapıları­

nı örgütleyen makineler yapabiliriz. Doğanın nasıl

örgütlendiğini henüz tam olarak çözemedik.”

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinil­memistir?

A) Nanoteknolojinin hızla geliştiğine

B) Nanoteknolojinin değişik bilimleri bir araya ge­

tirdiğine

C) Doğayla ilgili bilgi eksikliğinin olduğuna

D) Nanoteknolojiyle ilgili bir toplantı yapıldığına

E) Nanoteknolojinin değişik alanlarda kullanılabil­

diğine

9. Ülkemizde eskiden olduğu gibi bugün de bilim

dilinde yaygın bir yabancı sözcük ve terim düş­

künlüğü vardır. Bunun yanı sıra, bilimsel yazılar­

da zor anlaşılır ya da anlaşılmaz olma eğilimi sık

gözlenmektedir. Bilim dilinde süregelmekte olan

anlaşılmaz olma ve yabancı terim, sözcük kullan­

ma eğilimini yalnızca bilimdeki eğitim ve yazma

alışkanlıklarına, yabancı dili iyi bilmemeye, dilde

özensizliğe bağlayamayız. Eğitimin kendi kendisini

anlaşılmazlığa, dilde özensizliğe sokmasının altın­

da orijinallik tutkusu yatmaktadır.

Bu parçaya göre bilim dilinde yabancı sözcük

ve terim kullanılmasının nedeni aşağıdakiler-

den hangisi olabilir?

A) Bilim dilinin sıkıcı bulunması

B) Bilimdeki eksiklikler

C) Yabancı dillerin zorluğu

D) Farklı olma çabası

E) Alışkanlık olması

10. Kullandığımız her kelimenin bir mantıksal formu,

bir de ses formu var. Gramer kurallarına göre ses

formlarının nasıl olması gerektiği aşağı yukarı be­

lirli. Mantıksal form ise kişiden kişiye değişiyor.

Kişiler dili kullanırken beyinlerinde, derin yapıların­

da var olan kodlamaları ifade etmeye çalışıyorlar.

Derin yapıda yaşadıkları ve kodladıkları tecrübeler

ile hayal ettikleri ve yaşayacakları tecrübeler ko­

nusundaki kodlamaiar, yüzeyde kelimelerle ifade

edilmeye çalışılmakta. Çoğu zaman söyleneni

anlatamıyoruz, ifade edemiyoruz. Bazen de ke­

limeler, kullanılan dildeki yetersizlikleri anlatıyor;

anlatamadığımız, adını bilmediğimiz sözcükler için

“şey” dediğimiz gibi.

Bu parçaya göre “şey” gibi sözcükleri kullanma­mızın sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sözcüğe farklı bir kavramla seslenme isteği

B) Bazı sözcüklerin dile dolanması

C) Sözcükleri renkli hâle getirme çabası

D) Kişisel yapıların farklı olması

E) Uygun sözcük bulamama sıkıntısı

Page 166: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

11. Anılar, mümkün oldukça nesnel kalınarak yazıl­

malıdır. Kendinle ve çevrenle bir iç hesaplaşma

taşıdığını bilerek öznel değerlendirmeler sürekli

tartılmalı, abartmalar ve yanlış anlaşmalara neden

olabilecek, hata ve eksiklik taşıyabilecek anlatım­

lar dışarıda tutulmalıdır. İnsanlar, ilk insandan bu

yana belge bırakarak birikim yapmıştır. Bu neden­

le anılar bu birikime konulan, yaşanan dönemin

tuğlalarıdır. Bu açıdan tarihî değerleri vardır. Aynı

şekilde dile özen gösterilen yazılar oldukları için de

edebî değer de taşırlar.

Bu parçaya göre anılarla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Edebiyatla ilgilidir.

B) Yaşanan döneme ait bilgi içerir.

C) Yazarına ün verir.

D) Abartılı olmamalı ve hatalara yer vermemelidir.

E) Objektif olmalıdır.

12. Klasik müziğe yeni yeni ısınmaya başladığım zaman­

lardı. Bir yandan eserleri dinleyip bu müziğin alfabe­

sini öğrenmeye çalışıyor, bir yandan da yüzyıllara

damgalarını vuran bu dehaların kim olduklarına dair

bilgiler ediniyordum. O gün neyle ilgilendiğimi tam

olarak anımsayamasam da CD’den odaya yayılan

melodinin içimde yarattığı derin hüzün ve huzursuz­

luk duygusunu bugün gibi hatırlıyorum. "Nedir bu?

Bir garip oldum.” diye söylendim arkadaşıma, biraz

da müziği değiştirmesini isteyerek. “Mozart”, dedi,

şaşırdım. Mozart olamazdı bu duyduğum. Onun için

“Tanrı’nın kahkahasını müziğiyle bize ulaştıran bes­

teci”, yorumunu okumuştum bir süre önce. Oysa bu

müzikte acı vardı; isyan, öfke, hüzün vardı.

Bu parçanın yazarının şaşırmasının nedeni

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Mozart’ın iyi müzik yapması

B) Mozart'ın, sandığından farklı olması

C) Klasik müziğe tam olarak ısınması

D) Huzursuzluğunun nedenini bulamaması

E) Arkadaşının ısrarcı olması

13. Sanatçı, düşünsel boyutta kavramın işlevi ile algı­

lanması arasındaki çelişkiyi (birinin diğerine üstün­

lüğü), kendi öznel yargısına başvurarak hafifletir.

Öznellikten kaçınmanın tek yolu bir plan dâhilinde

çalışmaktır. (1) Plan, işin tasarımıdır. Bazı planlar

milyonlarca varyasyonu, bazıları da sınırlı birkaç

tasarımı içerir. Fakat her ikisi de sonuca götürür.

Bazıları ise sonsuzluğu ifade eder. Ancak her ne

olursa olsun, her durumda sanatçı yalın bir form

seçerek problemi çözüme kavuşturur. (2) Bu; ge-

lişigüzelliği, şımarıklıkları ve öznelliği olabildiğince

aza indirger. (3)

I. işin tamamlanması aşamasında verilen sancılı

kararlar daha iyidir.

II. Günümüzde teknolojik gelişmelerin bir uzantı­

sı olarak karşılaştığımız yeni materyaller çağ­

daş sanatın en büyük sancısıdır.

III. Bu, aynı zamanda her tasarımin nesnel dönü­

şümü için gereklidir.

Bu parçanın anlamlı bir bütün oluşturabilmesi

için parçada 1 ,2 ve 3 ile belirtilen yerlere I, II ve

III numaralı cümleler aşağıdakilerin hangisinde

verilen sırayla getirilmelidir?

1 2 3

A) III I II

B) I II . III

C) II I III

D) I III II

E) III II I

Page 167: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

14. Canlıların bir bölümü üretici, bir bölümü tüketicidir.

Bitki türleri genel olarak üreticidir. Hayvan türleri

ekosistemin tüketici parçalarıdır. (1) Onlar ayrıştırı-

cıdır. Bitki ve hayvan atık ve artıklarını ayrıştırarak

ekosisteme geri kazandırırlar. (2) Ayrıştırıcılar ol­

masaydı bir hesaba göre tüm yeryüzü 100 m kalın­

lığında bir çöp tabakasıyla kaplı olurdu. (3)

I. Bu da hiç hoş bir manzara olmazdı.

II. Mikro organizmalar ise ekosistemde boyların­

dan büyük işler yaparlar.

III. Atık ve artık maddeleri, ekosistemde, üreticiler

tarafından tekrar kullanılabilecek hâle getirir­

ler.

Bu parçanın anlamlı bir bütün oluşturabilmesi

için parçada 1 ,2 ve 3 ile belirtilen yerlere I, II ve

III numaralı cümleler aşağıdakilerin hangisinde

verilen sırayla getirilmelidir?

1 2 3

A) I III II

B) II III I

C) II I III

D) III I II

E) I II III

15. Ormanlar, yalnızca ağaç ve ağaççıkların bulun­

duğu geniş alanlar değildir. Bugünün anlayışıyla

orman, çok sayıda bitki ve hayvan toplulukların­

dan oluşan bir yaşam birliği, hatta büyük bir canlı

organizmadır. Türkiye yüzeyinin % 26’sını orman

sayılan alanlar kaplamaktadır. Bu önemli zengin­

liğin gelecek kuşaklara aktarılabilmesi, “Millî Park,

Tabiatı Koruma Alanı, Tabiat Parkı” gibi koruma

alanlarının sayısının artırılmasıyla mümkündür. Şu

anda korunan alanlar Türkiye ormanlarının yalnız­

ca % 2’sini oluşturmaktadır. Ormanların, canlılara

besin, ilaç için ham madde sağlama gibi sayısız

yararı vardır.

Bu parçaya göre aşağıdaki genellemelerden

hangisine ulaşılabilir?

A) Ormanların ömrü gittikçe uzamaktadır.

B) Ormanı bol olan ülkelerin ekonomik sorun ya­

şaması mümkün değildir.

C) Ormanlık alanların temiz tutulması için çalış­

malar yapılmalıdır.

D) Ormanlar, canlılar için görünenden çok daha

önemlidir.

E) Ormansız toplumların temel sorunu açlıktır.

Page 168: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Parçada, ekosistemin, doğanın oluşturduğu bir

denge olduğundan; ekosistemin sınırlarının ama­

ca göre değiştiğinden, ekosistem olarak adlandı­

rabileceğimiz bazı bütünlerin doğal olduğundan

bazılarınınsa insan eliyle yapıldığından söz edil­

mektedir. Bu açıklamanın ışığında seçeneklerdeki

belirlemelere bakıldığında öncülde yer alan sözleri

söylemekteki amacın A, C, D ve E seçeneklerinde-

kilerden herhangi biri değil, B seçeneğindeki belir­

leme olduğu görülür.

CEVAP: B

4. Parçaya dikkatlice bakıldığında I, II ve III numaralı

cümlelerde çizgi romanın özünde ne olduğundan

ve onu çizgi roman yapan şeyin aslında okuyucu­

suyla kurduğu bağ olduğundan söz edilmektedir.

Öyleyse bu cümleler bir paragraf oluşturur. IV nu­

maralı cümleden itibarense çizgi roman çeşitlerine

ilişkin karşılaştırmalara yer verildiğinden bu parça

iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf IV nu­

maralı cümleyle başlar.

CEVAP: C

Parçada geçen “var olan e n e rjiy i... realite seviye­

sine aktarmak” ifadesiyle imajinasyonun, enerjiyi

aktarma şekli olduğu belirtildiğinden A; “kozmik

maddeler âleminde gerçekleşmek" ifadesiyle koz­

mik ortamda gerçekleştiği anlaşıldığından B; “Ruh

varlığı, etkinliği ile...bunu imajinasyon melekesi ile

yapar.” yargısıyla ruh varlığıyla ilgili olduğu anlaşıl­

dığından D; “ortaya çıkan yaratıcı bir süreç” sözüy­

le bir süreç olduğu anlaşıldığından E, imajinasyon-

la ilgili olarak parçadan çıkarılabilir.

CEVAP: C

5. Parçanın I, III, IV ve V numaralı cümlelerinde kav­

ram oluşturma yeteneğinin insanların nesneleri

sınırlamalarına olanak sağladığından söz edilmek­

tedir. II numaralı cümlede ise hayatımızı saran pek

çok kavram olduğundan söz edildiği için bu cümle,

parçanın anlam bütünlüğünü bozmuştur.

CEVAP: B

Parçada geçen “bir kenarda unutulup gitmek” ifa­

desiyle bazı icatların unutulduğundan söz edildiği

için A’ya; “uzmanların öngörüleri doğru çıksaydı”

sözüyle uzmanların öngörülerinin doğru çıkmadığı

anlaşıldığından B’ye; “bilgisayar teknolojisini örnek

göstererek” ifadesiyle unutulan icatlara, bilgisayar

teknolojisinin örnek olarak verilebileceği anlaşıl­

dığından C’ye; “her gün pek çok ilginç teknolojik

buluş” sözüyle icatların her gün yapıldığı anlaşıldı­

ğından E’ye değinilmiştir. Videoların artık sevilme­

diğinden söz edilmediği için D’ye değinilmemiştir.

6. Parçada geçen “yaşamın kendine özgü gereksi­

nimlerini karşılamak üzere” sözüyle dil yetilerinin,

gereksinimleri karşılamak üzere doğduğundan söz

edildiği için A'ya; “sanat da bu... yetilerinden biri”

sözüyle sanatın bir yeti olduğu anlaşıldığından

B’ye; “sanatçının düşünsel süreci büyük önem ta­

şır” ifadesiyle sanat dilinin oluşumunda sanatçının

önemli bir payı olduğundan söz edildiği için C ’ye;

“Gündelik konuşma dili bir göstergeler dizgesidir.”

yargısıyla gündelik dilin bir dizge olduğu anlaşıldı­

ğından; D’ye1 ulaşılabilir. Sanatı seyenlerin dilinin

geliştiğinden söz edilmediği için E'ye ulaşılamaz.

CEVAP: D CEVAP: E

Page 169: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. Parçada geçen “Kavramsal sanat ise...hedef alır.

Aynı zamanda... tezat da oluşturur." yargılarıyla

zıtlık oluşturanın ne olduğu anlaşıldığından B’nin,

“ ...izleyicinin gözünden ve duygularından çok, zih­

nini hedef alır.” yargısıyla izleyicinin zihnini hedef

alan şeyin ne olduğu anlaşıldığından C’nin, “ ...asıl

tehlike... materyalin yapım şekline önem verilme­

sinden kaynaklanmaktadır." yargısıyla asıl tehli­

kenin neden kaynaklandığı anlaşıldığından D’nin,

“materyalleri kullanarak bir iş yapınca iyi sanatçı

olunduğu düşünülmektedir.” yargısıyla ne zaman

iyi sanatçı olunduğu düşünüldüğünden E’nin ceva­

bı parçada vardır. Materyalin yapım şeklinin nasıl

olduğundan söz edilmediği için A’nın cevabı par­

çada yoktur.

CEVAP: A

9. Parçada, ülkemizde, eskiden olduğu gibi bugün de

bilim dilinde yaygın bir şekilde yabancı sözcük ve

terim kullanıldığından, bu nedenle bilimsel yazıla­

rın anlaşılmasının zor olduğundan söz edilmekte­

dir. Bu açıklamanın ışığında bilim dilinde yabancı

sözcük ve terim kullanılmasının nedeni A, B, C ve

E seçeneklerindekilerden herhangi biri değil, D se­

çeneğindeki belirlemedir.

CEVAP: D

8. Parçada geçen “fizik, kimya, biyoloji gibi birçok

bilim dalını bir araya getirmesi” ifadesiyle B’ye;

“Doğanın nasıl örgütlendiğini henüz tam olarak çö­

zemedik.” yargısıyla doğayla ilgili bilgi eksikliğinin

olduğu anlaşıldığından C’ye; “toplantıda öncelikle”

sözüyle nanoteknolojiyle ilgili bir toplantı yapıldığı

anlaşıldığından D’ye; “biyolojik yapıların örgütlen­

mesinde”, “işlevsel yapıların ortaya çıktığı her yer­

de” gibi sözlerle nanoteknolojinin değişik alanlarda

kullanılabileceği anlaşıldığından E'ye değinilmiştir.

Nanoteknolojinin hızla geliştiğinden söz edilmediği

için A'ya değinilmemiştir.

10. Parçada, kullandığımız her kelimenin mantıksal ve

sessel bir formu olduğundan, ses formlarının gra­

mer kurallarına göre, mantık formlarınınsa kişiden

kişiye değiştiğinden söz edilmektedir. Bu açıkla­

maların ışığında parçaya göre “şey” gibi sözcükleri

kullanmamızın sebebi A, B, C ve D seçeneklerin­

dekilerden herhangi biri değil, E seçeneğindeki be­

lirlemedir.

CEVAP: E

CEVAP: A

Page 170: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

11. Parçada geçen “edebî değer de taşımak” ifadesiyle

edebiyatla ilgili oldukları anlaşıldığından A, “yaşa­

nan dönemin tuğlaları” sözüyle yaşanan döneme

ait bilgi içerdikleri anlaşıldığından B, abartma­

lar ve yanlış anlamalara neden olabilecek, hata

ve eksiklik taşıyabilecek anlatımlar dışarıda tutul­

malıdır.” yargısıyla abartılı olmaması gerektiği ve

hatalara yer vermemesi gerektiği anlaşıldığından

D, “nesnel kalınarak yazılmalı” ifadesiyle objektif

olması gerektiği anlaşıldığından E söylenebilir. Ya­

zarına ün verdiğinden söz edilmediği için C, anılar­

la ilgili olarak söylenemez.

CEVAP: C

14. Parçada, canlıların bir bölümünün üretici, bir bö­

lümünün de tüketici olduğundan, hayvan türlerinin

ekosistemde hangi gruba girdiğinden söz edilmek­

tedir. Bu açıklamanın ışığında parçanın anlamlı bir

bütün oluşturabilmesi için I numaralı cümlenin 3'e,

II numaralı cümlenin Ye, III numaralı cümlenin de

2 ’ye getirilmesi gerektiği görülmektedir.

CEVAP: B

12. Parçada, klasik müziğe yeni yeni ısınmaya baş­

layan ve onunla ilgili alfabeyi öğrenmeye çalışan

ve dinlediği bir müziğin onda bıraktığı etkiden

söz eden bir kişi anlatılmaktadır. Bu açıklamanın

ışığında seçeneklerdeki belirlemelere bakıldı­

ğında yazarın şaşırmasının nedeninin A, C, D ve

E’dekilerden herhangi biri değil, B seçeneğindeki

belirleme olduğu görülür.

CEVAP: B

15. Parçada, ormanların aslında nasıl alanlar olduğun­

dan, Türkiye’nin kaçta kaçının ormanlarla kaplı ol­

duğundan, bu önemli zenginliği gelecek kuşaklara

aktarabilmek için ne gibi önlemlerin alındığından

söz edilmektedir. Bu açıklamaların ışığında seçe­

neklerdeki cümlelere bakıldığında parçaya göre A,

B, C ve E’dekilerden herhangi birine değil, D seçe­

neğindeki yargıya ulaşılabileceği görülür.

CEVAP: D

13. Parçada sanatçının, düşünsel boyutta kavramın iş­

levi ile algılanması arasındaki çelişkiyi kendi öznel

yargısına başvurarak hafiflettiğinden söz edilmek­

tedir. Bu açıklamanın ışığında parçanın anlamlı

bir bütün oluşturabilmesi için I numaralı cümlenin

2 ’ye, II numaralı cümlenin 3’e, III numaralı cümle­

nin de 1 ’e getirilmesi gerektiği görülmektedir.

CEVAP: A

Page 171: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Mohaç Savaşı, 29 Ağustos 1526'da, OsmanlI’nın görkemli zaferlerinden biridir. Osmanlı orduları ile Macaristan Krallığı orduları arasında meydana ge­len ve Macaristan'ın büyük bölümünün Osmanlı hâkimiyetine girmesiyle sonuçlanan savaş Orta Av­rupa tarihini de değiştirmiştir. Savaş, sayıca üstün Osmanlı ordusunun hafif süvarileri, o zamana ka­dar AvrupalIların karşılaşmadıkları 300 seyyar top ve etkin tüfek kullanımı sayesinde, Macar ordusu­nun esas gücü olan ağır süvarilerini kısa sürede kaybetmelerini takiben, ağır bir Macar yenilgisi ile sonuçlanmış, Osmanlı ordusu, Macar ordusunu hezimete uğratmıştır. Savaş iki saat kadar sürmüş­tür. Dünyada en kısa sürede en ağır yenilgiyle so­nuçlanan savaşı olma özelliğiyle de ayrı bir yere sahiptir.

Bu parçada Mohaç Savaşı ile ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine deainilmemistir?

A) Hangi tarihte gerçekleştiğineB) Kimler arasında yapıldığınaC) Tarihteki önemineD) Nerede yapıldığınaE) Ne kadar sürdüğüne

2. Aşı, hastalıklara karşı bağışıklık sağlama amacı ile insan veya hayvan vücuduna verilen, zayıflatılmış hastalık virüsü, hastalık etkeninin parçaları veya salgıları ile oluşturulan çözeltidir. Mikroplar ve­ya virüslerce oluşturulan hastalıklara karşı vü­cut, bağışıklık sistemi ile yanıt verir. Bağışıklık sis­teminin, hastalık etkeni vücuda girmeden, yani has­talık gelişmeden, etkeni tanıması ve onu yenecek yanıtı geliştirmesi, aşılamanın temel ilkesidir. Bu amaçla hastalık yapma yetisi azaltılmış hastalık et­keni, tüberküloz aşısında olduğu gibi, kullanılabilir. Tüm hastalık etkenleri için hastalık yetisi azaltılmış mikroorganizma bulunamayacağı için, etkenin dış kılıfı gibi parçaları ya da salgıladığı maddeler, difteri aşısı gibi, kullanılabilir. Aşı, özellikle küçük çocukla­ra her ne kadar korkutucu görünse de aşı sağlık içindir, aşırı veya fark edilemeyecek kadar etkisiz virüsler, salgınlar vb. için hem çok önemlidir hem de faydalı bir önlemdir.

Bu parçadan yola çıkılarak, aşılarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Özde bir hastalık virüsü olduğuB) Vücudun bağışıklık sistemine katkı sağladığıC) Hastalıklara karşı koruma görevi üstlendiğiD) Vücutta etkili olabilecek hastalıkları tamamen

yok ettiğiE) Çocuklar tarafından pek sevilmediği, ürküidüğü

Page 172: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

İnsanlarda ve diğer memelilerde cinsiyetteki farklılık genomdaki tek bîr elemente bağlı olarak gelişiyor: Y kromozomu. Erkeklerdeki cinsiyet kromozomları XY iken dişilerde XX şeklinde beliriyor. Bu nedenle erkekler ve kadınlar arasındaki tüm morfolojik ve fizyolojik farklılıklardan Y kromozomu sorumlu. Fa­kat uzmanlar çok uzun zaman önce bu durumun böyle olmadığını vurguluyor. Milyonlarca yıl önce X ve Y kromozomlarının birbiriyle aynı olduğu ve za­manla Y kromozomunun X’ten farklılaşmaya başla­dığı söyleniyor. Peki, bu uzun süreçte Y kromozo­mu ne zaman günümüzdeki hâlini aldı? Bu sorunun cevabını İsviçreli ve AvustralyalI bilim insanları ta­rafından araştırılıyor.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinil­memistir?

A) Memelilerde cinsiyeti belirleyen etkenin ne ol­duğuna

B) Dişilerde bulunan kromozom yapısının nasıl olduğuna

C) Erkek ve dişi cinsiyet ayrımını sağlayan kro­mozom yapılarının zamanla farklılaştığına

D) Y kromozomunun farklılaşma nedeninin ne ol­duğuna

E) Y kromozomunun farklılaşma zamanının baş­langıcının hâlâ bilinmediğine

W. M. Keck ve Gemini gözlemevlerinde yapılan çalışmalar Dünya büyüklüğünde bir “ötegezegen”in varlığını doğruladı. Üstelik gezegen yıldızının ya­şanabilir bölgesinde bulunduğu için yüzeyinin sular­la kaplı olma ihtimali var. Dr. Eiisa V. ûuintana ve çalışma arkadaşlarının Kepler Teleskopu ile yapı­lan ilk gözlemden yola çıkarak yaptığı çalışmanın sonuçları çeşitli yayın organlarında yayımlandı.

Bu parçadan, aşağıdakilerden hangisine ulaşı­lamaz?

A) “Ötegezegen”i doğrulayan bilim insanı ve ça­lışma arkadaşlarının ismi gezegene verilmiştir.

B) Dünya’ya benzer gezegenin varlığı sözü edilen çalışmadan önce ortaya atılmıştır.

C) Yeni bulunan “ötegezegen”de hayat olması henüz kesinleşmemiştir.

D) “Ötegezegen”le ilgili bilgiler insanlarla buluştu­rulmak üzere paylaşılmıştır.

E) Uzayın bilinmeyenleri konusunda yeni bir bilgi daha edinilmiştir.

5. Bilim insanları sürekli artan enerji ihtiyacını karşıla­yabilecek yeni kaynaklar keşfetmek için çalışıyor. Mevcut enerji kaynaklarından elde edilen enerjinin büyük bir kısmı kullanılmadan ısı olarak kaybedildi­ği için bazı bilim insanlarının ilgisi bir nevi atık olan ısıdan elektrik üretilmesini sağlayan termoelektrik malzemelere yöneldi. Bu konuda çalışma yapan ekip, atık ısıyı elektriğe çevirmede şu ana kadar bi­linen en verimli malzemeyi keşfetti: Kalay selenür (SnSe).Bu parçadan, aşağıdakilerden hangisi söyle­nemez?

A) Günümüzde hayatın devamlılığı için gerekli enerji ihtiyacı devamlı artmaktadır.

B) Elde bulunan enerji kaynaklarından tam olarak faydalanılamamaktadır.

C) Enerji gereksinimini karşılamak için bilim insan­ları salt doğal maddelere yönelmiştir.

D) Enerji kaynaklarının artması konusunda çeşitli çalışmalar yürütülmektedir.

E) Atık ısıyı elektriğe çevirmede kullanılabilecek “Kalay selenür”den daha verimli malzemelerin keşfedilmesi söz konusu olabilir.

6. Büyük bir araştırma grubunun yıllar süren ortak çalışması sonucunda insan genlerinin farklı doku­lardaki işleyişleri ile ilgili kapsamlı bir atlas hazırla­dı. Sonuçlar 18 makale hâlinde çeşitli akademik dergilerde yayımlandı. Kısaca FANTOM 5 olarak adlandırılan proje, Japonya’daki RIKEN Enstitüsü tarafından destekleniyor ve tüm insan genleri ile il­gili kapsamlı bir veri tabanı oluşturmayı amaçlıyor. Araştırmacılar bu süreçte RIKEN’de geliştirilmiş yeni bir yöntemi kullanarak insanlarda ve farelerde DNA’nın, genlerin etkinliğini yöneten kısımlarını in­celedi.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinil- memiştir?

A) İnsan geni ile ilgili en kapsamlı atlasın FAN­TOM 5 olduğuna

B) İnsan genlerin farklı dokularda işleyişi ile ilgili bilgiler elde edilirken yalnızca insan genlerinde inceleme yapıldığına

C) Hazırlanan atlasın bilim dünyası ile paylaşıldı­ğına

D) Yapılan çalışmanın Japonya'dan da destek gördüğüne

E) İnsan genleri ile ilgili kapsamlı veri tabanının henüz hazırlanmadığına

Türkçe Test 341 2 3 4 5 6

D D D A C B

Page 173: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Yenilenebilir enerji kaynakları konusunda yapılan araştırmalarda ileri teknoloji ihtiva eden alanlardan düşük teknoloji ihtiva eden alanlara kadar birçok çalışma yapılmaktadır. Son günlerde düşük tekno­loji alanına giren kâğıt üretim endüstrisinin, alterna­tif enerji kaynağı olarak yeniden işler hâle gelebile­ceği düşünülmekte. Kâğıt üretiminin son aşama­sında ortaya çıkan ağaç liflerinin, diğer atıkların ve bu atıkların doğaya salınmasının problemlere ne­den olabileceği bilinmektedir.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinil­miştir?

A) Yenilenebilir enerji kaynaklarının ne olduğunaB) Kâğıt üretim oranındaki artış miktarınaC) Kâğıt üretiminde hangi işlemlerin yapıldığınaD) Doğaya salınan atıklar sonrasında hangi olum­

suzlukların yaşandığınaE) Kâğıt endüstrisinin enerji kaynağı olabileceğine

2. Mihr-î-Mâh Sultan Camisi İstanbul’un Karagümrük semtinin Edirnekapı bölümünde surların hemen ya­nında bulunmaktadır. Cami, 1562-1565 yılları ara­sında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Dikdört­gen planlı caminin etrafında medrese, mektep, tür­be ve hamamlar vardır. 37 m yükseklikteki kubbe üçer kemere yaslanır, yanlarda ikişer sütun, sağ ve solda 3 kubbe ve mahfelleri bulunur. Mihrap ve minber taş işçiliğiyle yapılmıştır. Caminin büyük av­lu kapısından dik merdivenlerle cami içine çıkıldı­ğında sağ tarafta medreseler ve karşısında 7 kub­beli 8 mermer granit sütunlu son cemaat yeri vardır. 1999 depreminde hasar gören caminin restorasyo­nu tamamlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu Döne- mi’nde caminin inşası yaklaşık 3 yıl sürmüştür. 11 yıl süren restore çalışmaları tamamlanmış olup cami hizmete açılmıştır.

Bu parçada Mihr-î Mâh Sultan Camisi ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainilme- miştir?

A) Bulunduğu yereB) Fiziki özelliklerinin ne olduğunaC) Kim tarafından yaptırıldığınaD) Yapımının ne kadar sürdüğüneE) Hâlâ kullanılıyor olduğuna

3. Edebiyat, insanın kendindeki sonsuzluğunu arama­sının, gerçekleştirmeye çabalamasının yollarından biridir. Edebiyat, deyim yerindeyse bir ebedîliğin yolculuğu, bir ebedîyattır. Sonsuzluğun ardındaki insan, bunu dînle, sanatla, bilimle, felsefeyle, dü­şüncenin kıvılcımları ardından koşmaya, yürümeye çalışarak başarmayı umuyor. Ebedîyat tarihi, ede­biyat tarihinden daha eskidir insanın. Ebedîliğini arıyor, bilinç taşıyalı, dil kullanalı, kavramlarla dü­şüneli beri. Geceleri gökyüzüne attığı çığlıklarla, mağara duvarlarına işlediği resimlerle sonsuzluğu aradı insanoğlu.

Bu parçadan, aşağıdakilerin hangisine ulaşıla­maz?

A) Edebiyatın, insanın kendini gerçekleştirmesini sağladığına

B) İnsanların sonsuzluğa ulaşmanın peşine düş­tüğüne

C) Sonsuzluğu arayışın, edebiyattan daha eski ol­duğuna

D) İnsanların, sanat yapıtlarıyla sonsuzluğa ulaş­mak istediğine

E) Ebediliğin çeşitli yollarla arandığına

4. Basın tarihimizin en önemli süreli yayınlarının ba­şında hiç şüphesiz ki Ahmet İhsan Tokgöz’ün Ser- vet-i Fünun mecmuası gelir. 1891-1944 yılları ara­sında 54 yıl süreyle, kısa dönemli ara vermeler dı­şında, yayınını sürdürmesi açısından da en uzun süreli yayınlar liginde en başlardadır. Tarihimizin en çalkantılı dönemlerini de içine alan bu yıllar; İstib­dat, Meşrutiyet, Balkan ve Birinci Dünya savaşları, Cumhuriyet, Harf İnkılabı ve İkinci Dünya Savaşı gibi önemli devirleri kapsar. Dergi bu açıdan da adeta tarihimizin hatıra defteridir.

Bu parçada Servet-i Fünun mecmuası ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilme- mistir?

A) Türk ve dünya tarihinin karışık dönemlerine şahitlik ettiğine

B) En uzun süreli yayımlanmış dergi olduğunaC) Tarihi olayların da anlatıldığı bîr dergi olduğunaD) Hangi yıllar arasında yayımlandığınaE) Kime ait olduğuna

Page 174: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. 5 yıl önce dünyada her 130 bebekten birinde görü­len otizm, 2012 yılında açıklanan rakamlara göre 88’de 1 olmuştur. Amerika’da paylaşılan yeni veri­ler, bu yıl her 68 çocuktan birinde otizm teşhisi ko­nulduğunu gösteriyor. Son 10 yıla bakıldığında, otizmin katlanarak arttığına şahit oluyoruz. Araştır­malar, beyaz ırkta ve erkek bebeklerde sayının çok daha yüksek olduğunu söylüyor. Ama daha da dik­kat çekici bir sonuç var ki bu, otizme bakış açımızı tamamen değiştirebilir. Uzun yıllar yapılan incele­meler değerlendirildiğinde otizm spektrumundaki hızlı artışın, beraberinde ortalama seviyenin üstün­deki bir zekâ seviyesini de getirdiği görüldü. Bu oran 2012’de %30’lardayken artık %50’ye dayandı.

Bu parçaya dayanarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Amerika’daki otizmin görüldüğü bebek sayısın­da son yıllarda artış gözlenmiştir.

B) Dünyada, 2012’de, bebeklerde görülen otizm sayısında azalma olmuştur.

C) Otizmli bebeklerin zekâ seviyesi son yıllarda daha üst seviyelere çıkmıştır.

D) Kız çocuklarında görülen otizm sayısı erkek çocuklarına göre daha azdır.

E) Son yıllarda otizme karşı yapılan çalışmalar olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

7. Geçtiğimiz yıl Arizona’da 19 itfaiyeci akıl almaz biçimde kontrolden çıkan bir orman yangının orta yerinde mahsur kaldı. Aralarından kurtulan olmadı. 1933’ten bu yana tek bir yangında kaybedilen en yüksek itfaiyeci sayısıydı bu. Aynı yıl Sierra Nevada şimdiye kadarki en büyük yangınına tanık oldu ve 105 bin hektar alan mahvoldu. Colorado da eyalet tarihinin en yıkıcı yangınıyla yüz yüze kaldı. Yakla­şık 500 ev küle döndü. Devasa yangınlar gittikçe sıklaşıyor. 1980’lerde ABD’nin batı eyaletlerinde 140 yangın çıkmışken bu sayı 2000 ile 2012 ara­sında 250’ye çıktı.

Bu parçadan yola çıkılarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?

A) Yangınların çoğunluğu insan faaliyetleri yüzün­den çıkmıştır.

B) En çok can kaybı Sierra Nevada yangınında yaşanmıştır.

C) Orman yangınlarına küresel ısınma sebep ol­maktadır.

D) Colorado tarihinin en çok kayıp verdiren yangı­nı 1933’te gerçekleşmiştir.

E) ABD’de orman yangınlarının sayısında yıllara göre artış gözlenmiştir.

6. Bağışlanan kanın raf ömrü kısa ve acil durumlarda büyük rezervler bile göz açıp kapayana kadar tüke­nebilir. Kanın kullanım ömrünü artırmak için hasta­neler kanı dondurabiliyor fakat bunu nadiren yapı­yorlar. Çünkü teknisyenler kana, kırmızı kan hücre­lerinin parçalanmasını önlemek için gliserol ekle­mesi gerekiyor. Sorun şu ki gliserol zehirli bir mad­de ve kanın kullanılmasından önce ayrıştırılması şart. Bu işlem ise birkaç gün alıyor ve bazı hastalar da böyle bir zamana sahip olamıyor.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değini!:memistir?

A) Acil durumlarda kan rezervlerinin yeterli ola­mayacağına

B) Hastanelerde kanın kullanım ömrünü uzatabil­mek için çeşitli uygulamalar yapıldığında

C) Kanın raflarda bekleme süresinin kaç gün ol­duğuna

D) Kan hücrelerinin parçalanmasının engellene- bildiğine

E) Gliserol ayrıştırma işleminin belli bir zaman al­dığına

8. Gülten Dayıoğlu, dışarıdan sınavlara girerek ilkokul öğretmeni oldu. On beş yıllık hizmetten son­ra 1 976’da istifa etti. İlkokul üçüncü sınıfta, öğret­meninin yazarlık yeteneğini saptamasıyla yazma bi­linci edinmeye başlamıştır. On beş yaşında bir öy­küsü, Afyon'da, yerel bir gazetede (1950) yayım­lanmıştır, O zamandan bu yana kesintisiz olarak 73 kitap yazdı. Bu eserler, altıncı yaştan itibaren çocuk ve gençlik düzeyine göre hazırlanmış öykü ve ro­manlardır. İlk eseri, "Bahçıvanın Oğlu'1 adını taşıyan bir çocuk kitabıydı. Ayrıca yirmiden çok radyo ve te­levizyon oyunu yazdı.

Bu parçadan* Gülten Dayıoğlu ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Eserlerinde sade bir dil kullanmıştır.B) Daha çök öykü türünde eserler kaleme almıştır.C) Daha çok çocuk edebiyatı alanında yapıtlar

vermiştir.D) İlk eserinden sonra çeşitli ödüller kazanmıştır.E) Örgün öğretim mezunu olarak öğretmenlik

yapmıştır.

Türkçe Test 351 2 3 4 5 6 :7i 8E C A B B C E C

Page 175: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Tezkire, edebiyat alanında ünlü olmuş kişilerin özellikle şairler- biyografilerini ve sanatçı kişilikleri­ni anlatıp çalışmalarından örnekler veren eserlerin genel adıdır. Çoğunluğu özel adlarla anılan tezkire­lerin tertip ve düzenleri ya “elif-ba” sırasına göre al­fabetik olur veya zaman sırasını esas alır. Buna göre bir şairin adı söylendikten sonra edebiyat tari­hindeki önemine göre birkaç cümle veya pasa] hâ­linde hayat hikâyesi anlatılır. Sonra edebî kişiliği ile edebiyat açısından önemi belirtilir. En sonra da şi­irlerinden seçilmiş örnekler verilir. Türk edebiyatına OsmanlIlar Dönemi’nde 30 kadar tezkire yazılmış­tır. Bunların ilk Sehi Bey'in Heşt Behişt'idir. Birbirini tamamlar nitelikteki (Pek çoğu bir öncekinin eki du­rumundadır.) bu tezkireler edebiyat tarihimiz açı­sından büyük öneme sahiptir. Bu eserlere günü­müzde yazılan şairler ve yazar sözlüklerinin ilk ör­nekleri gözüyle bakılabilir.

Bu parçada tezkire ile ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine deainilmemiştir?

A) Birçoğunun kendine ait adı olduğunaB) Sanatçıların hayatlarını içerdiğineC) Bahsi geçen sanatçıların eserlerinden örnekler

içerdiğineD) Çoğunun birbirini bütünleyen nitelik taşıdığınaE) İlk olarak nerede ortaya çıktığına

2. Bataklıklar tanecikli yapıdaki maddelerden, kilden ve sudan oluşan karışımlardır. Kum tanecikleri ara­sındaki boşluklar su ile doldurulur ve kil bir yapıştı­rıcı gibi kum taneciklerini bir arada tutar. Dışarıdan bir etkiye maruz kalmadığı sürece kararlı bir yapıda olan bataklıklar, üzerlerine etki eden basınç deği­şimlerine karşı son derece hassastır. Basınç uygu­lanması durumunda bataklığın yapısındaki hassas denge bozulur ve bataklık sıvılaşmaya başlar. Buna bağlı olarak da bataklığın üzerindeki cisim batar.

Bu parçada bataklıklarla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine ver verilmemiştir?

A) Ne olduğunaB) Hangi maddelerden meydana geldiğine'C) Kırılgan olduklarınaD) Farklı koşullarda yapılarında değişme gerçek­

leştiğineE) Bir cismi, içine çekebildiklerine

3. Çikolatanın, lezzetli oluşunun yanında siyah çikola­ta olarak bilinen türünün sağlığa faydalı olduğu bili­niyor. Araştırmalar içerdiği bazı kimyasal bileşikle­rin kalp ve damar hastalıklarında, felçte ve diyabet­te olumlu etkileri olduğunu gösteriyor. Çikolata da­marların esnekliğini artırdığı ve beyaz kan hücrele­rinin damar çeperlerine yapışmasını önlediği için damar sertliği sorununda faydalı bir görev üstleni­yor. Ayrıca diyabet hastaları üzerinde yapılan araş­tırmalarda damarların genişleme kabiliyetini de ar­tırdığı gözlendi.

Bu parçada çikolata ile ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmiştir?

A) Mutluluk kaynağı olduğunaB) Nasıl üretildiğineC) En çok tüketilen cinsinin ne olduğunaD) İnsanlara faydalarının neler olduğunaE) En çok tüketilen ülkenin hangisi olduğuna

4. Rumeli Hisarı Fatih tarafından İstanbul’un Fet- hi’nden önce boğazın kuzeyinden gelebilecek saldı­rıları engellemek için Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı’nın tam karşısına inşa ettirilmiştir. İnşa edil­diği yer boğazın en dar noktasıdır. Mekânda uzun yıllardır İstanbul’un Sarıyer ilçesinde bulunan Ru­meli Hisarı, 30 dönümlük bir alanı kapsamaktadır. 90 gün gibi kısa bir sürede tamamlanan hisarın üç büyük kulesi, dünyanın en büyük kale burçlarına sahiptir. Rumeli Hisarı'nın adı Fatih vakfiyelerinde Kuile-i Cedide; Neşri tarihinde Yenice Hisar; Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı tarihle­rinde Boğazkesen Hisarı olarak geçmektedir. Gü­nümüzde ise çeşitli konserlere ev sahipliği yapmak­tadır.

Bu parçada Rumeli Hisarı ile ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine değinilmemistir?

A) Kim tarafından yapıldığınaB) Farklı kaynaklarda ne gibi isimlerle anıldığınaC) Ne amaçla yapıldığınaD) Bulunduğu yerine neresi olduğunaE) Ne kadar sürede inşa edildiğine

Page 176: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Çağdaş, yalnız ve melankolik bir şairdir Tevfik Fikret. Bu özelliği kişilik özelliği midir, bilinmese de şiirlerinde böyle bir hava vardır. Şiirlerinde insanın iç dünyasını işlemiş ve Türk şiirine yeni bir nefes getirmiştir. Yalnızca yetişkinler için değil çocuklara yönelik de şiirler kaleme almıştır.

Tevfik Fikret’le ilgili olarak, bu parçadan aşağı- dakilerin hangisi söylenebilir?

A) Sanatsız bir söyleyişle okurlarına ulaşmak is­temiştir.

B) Şiire önceki dönemlerden farklı bir ses katmıştır.C) Eserlerinde günlük hayatın koşuşturmacalarını

dile getirmiştir.D) İnsanın psikolojik yanlarını tahlil etmiştir.E) Bilgilendirici bir üslup kullanarak okuru eğitmeyi

amaçlamıştır.

Bu romanda okura yüreğimi açtım. Tasavvuf benim sırrımdı, o sırrı aşikâr ettim. Şems ve Mevlânâ hak­kında bir kitap yazayım arzusuyla kaleme almadım bu kitabı. Ben ”aşk"ı anlatmak istedim. Buydu çıkış noktam. Hem beşerî hem İlahî boyutlarıyla aşkı yazdım. Zıt gibi görünen karakterleri yan yana geti­rerek evrensel bir öz yakalamayı arzuladım. 2008 senesinde Boston'da yaşayan üç çocuk annesi mutsuz bir Yahudi Amerikalı kadın için Mevlânâ ne ifade ediyor, bu sorunun cevabını kovaladım. Beşe­rin tabiatı şaşmaktır. Elbette hatalar, kusurlar olabi­lir. Yoksa Şems’i, Mevlânâ’yı yazmaya kalkıp da her şeyi anladığını iddia etmek "kibir" olur. Ama şu­nu samimiyetle söyleyebilirim: Ben bu romanı aşkla yazdım, aşkla okunmasıdır temennim.

Bu sözleri söyleyen biri için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Kitabını ekonomik kaygılarla kaleme almıştır.B) Yapıtları konusundaki eleştirileri kabul etme­

mektedir.C) Sade bir dil kullanarak okuyucusuna ulaşmaya

çalışmıştır.D) Evrensel bir değeri maddi ve manevi boyutuyla

bir araya getirmiştir.E) Anlatımında akıcı bir üslup kullanarak okuyucu

sıkmak istememiştir.

Özüne şevkle bağlı olan sanatçı sade bir dil ve özgün üslubuyla keleme aldığı şiirleri bizi geçmiş günlere götürüyor. Doğduğu kentin şiirlerinde önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Doğduğu büyü­düğü topraklardan milli değerlere halk diline yasla­narak ulaşmaya çalışıyor.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edi­len sanatçının özelliklerindendir?

A) İnsanları bilinçlendirmeB) Başka şairlere öykünmeC) Bir edebi akımın temsilcisi olmaD) Parçadan bütüne seslenmeE) Ölçülü şiirler kaleme alma

8. Edebiyatımızda şiirleriyle önemli bir yer edinmiş bu sanatçımız uzun zamandır şiirler kaleme almakta­dır. Günümüze doğru yaklaştıkça bu özelliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Son kitabıyla okurlarının yüzünü bir kez daha güldüren şairin ilk dönem şiir­lerinden farklı olarak toplumsal duyarlılıkla bezen­miş yeni şiirler kaleme aldığını görüyoruz. Toplum­sal kaygılar taşıdığını açıkça gösteren bu yapıtında sokağın tüm hâlini görebilirsiniz. İnsanı ve toplum yaşamını değiştirebileceği ümidini taşıdığını belirti­yor birkaç sözünde, şiiri ise duyguların ön plana çı­karıldığı bir saha olduğunu düşünüyor.

Bu parçada sözü edilen sanatçı ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?

A) Şiirlerinin zamanla değişiklik gösterdiğineB) Toplumla ilgili konuların şiirinin içeriğini oluş­

turduğunaC) Hayatın belli başlı kesitlerini şiirlerine taşıdığınaD) Şiirin insan üzerinde tesiri olduğunu savun­

duğunaE) Çıkardığı son yapıtla edebiyat dünyasında ba­

şarıya ulaştığına

9. Namık Kemal, İntibah romanını 1873-1876 yılları arasında sürgünde bulunduğu Kıbrıs’taki Magosa Kalesi’nde kaleme almıştır. Amacı, Osmanlıcanın, roman yazımına uygun olduğunu göstermektir. Namık Kemal bunu yapmak istemiş ama özellikle de psikolojik tahliller kısmında dili iyi kullanamamış- tır. Yazar, romana “Son Pişmanlık* adını koymuş­tur. Dönemde yapılan yayınları denetleyen Maarif Vekaleti, romanın başlığını yazara danışmaksızın “İntibah: Sergüzeşt-i Ali Bey“ (Uyanış: A li Bey'in Macerası) olarak değiştirmiş, bazı kısımları sansür- lemiştir. Romanın özgün metni bu nedenle günü­müze ulaşmamıştır.

Bu parçada, İntibah’la ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine değinilmemistir?

A) Günümüzde orijinal hâlini korumadığınaB) Kim tarafından kaleme alındığınaC) Toplumsal bir kaygıyla kaleme alındığınaD) Ne amaçla yazıldığınaE) İlk adının ne olduğuna

Türkçe • Test 361 2 3 4 5 6 7 8 9E C D A B D D E C

Page 177: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

İnsanla birlikte doğan tiyatro, Yunanca “theat- ron” sözcüğünden gelmektedir. Yazılı bir esere dayanan tiyatro sanatının başlangıcı ise Eski Yu- nan’daki Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos törenle­rinden doğmuştur. Bu törenlerde keçi postuna bü­rünen insanlar, koro hâlinde şarkılar söyleyerek dans edenlerdi. MÖ VI. yüzyıla gelindiğinde Thos- pis isimli şair, koronun karşısına bir kişi koyarak karşılıklı konuşmayı başlattı. Böylece törenlerde modern tiyatronun temelleri atılmış oldu.

Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tartışma B) Açıklama C) Öyküleme

D) Betimleme E) Karşılaştırma

3. (I) Bir sanat eserine anlatım özelliği kazandıran, ya­zarın kullandığı sözcüklerdir. (II) Sözcüklerin anlam­sal özellikleri canlılığını yitirmişse o sözcükler tarihin derinliklerine gömülmüş sayılır. (III) Bu tür sözcükler çoğaldıkça dil de solmaya başlar. (IV) Dili sözcük mezarlığı olmaktan edebiyatçı kurtarır. (V) Edebi­yatçının dile duyarlı olması, dili yeniden işlemesi dili diriltir ancak. (VI) Bu yüzden edebiyatçıların dilin in­celiklerini iyi bilmeleri gerekir.

Bu parça iki ayrı paragrafa ayrılmak istenirse ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C)IV . D) V. E) VI.

Bu mevsimde erguvanlara çarpmadan yürümek zor Boğaz sırtlarında. Maçka Vadisi’ne ve deni­ze bakan yamaçlara dek her yana uzanmış, dal budak sarmış erguvan ağaçlan. Ağır kül rengi betona karşı, her yıl inatla, kararlılıkla yinelenen bir başkaldırının öncü güçlerini andırıyor baharda salkım saçak yeşeren bu ağaçlar.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Niteleyici sözcüklere yer verilmiştir.

B) Betimleyici sözcüklere yer verilmiştir.

C) Eksiltili cümle kullanılmıştır.

D) Benzetme yapılmıştır.

E) Devrik cümlelere yer verilmiştir.

4. — Fakat bunlar işlenmemiş durumdadır. Sanatçı,doğadaki renge kendi rengini katar, biçimi değiş­tirir, görünüşü bozar, parçalar. Bunlarla kurduğu dünya, artık gerçek dünyanın dışındadır ama ger­çek dünyadan daha gerçektir.

Anlam akışına göre bu parçanın başına aşağı­da verilen cümlelerden hangisinin getirilmesi gerekir?

A) Sanatçı doğadaki her unsuru işleyerek eseri­ne aktarır.

B) Sanatçı doğayla toplum arasında ilişki kurar.

C) Doğanın sunduğu renkler sanatçıda yeni bir şekil kazanır.

D) Sanatla doğa her zaman etkileşim içindedir.

E) Doğa sanatçıya renk, biçim ve görünüş sunar.

Page 178: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST |18

5. Büyük şair dediğimiz adamlar çoğunlukla geniş ilgi alanları olan kişilerdir. Ama en azından şair olmalarının başlıca nedeni, öğrendiklerini, dü­şündüklerini ve bunun yanı sıra insanlarla olaylar konusundaki yaşantılarını, sağ duyuları ile özüm­semiş olmalarıdır. Ne duygu ve düşüncelerini dile getirmek için şiiri kullanırlar ne de şiir yazmak için yaşantıların ve bilginin ardından koşarlar.

Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisine kar­şılık söylenmiş olabilir?

A) Şaire büyük niteliği kazandıran özellikler ne­lerdir?

B) Büyük şair olmak için geniş ilgi alanlarına ihti­

yaç var mıdır?

C) İnsan yaşantılarım sağduyu ile özümsemeyen şiir, gerçek şiir olabilir mi?

D) Şiir, yalnızca duygu ve düşüncelerimizi dile getirmek için mi kullanılmalıdır?

E) Büyük şairler şiiri, topluma seslenmek için araç olarak mı kullanırlar?

7. Her yeni çağ, kendinden bir önceki çağı sınavdan geçirir, yargılar. Devlet düzeni, düşünce akışı, doğa anlayışı, sanatsal yapı açılarından... Bu ge­rekli bir şeydir, bunu yapmayan çağlar durağan çağlardır. Kuşaklar arasındaki yargılama ve öz­eleştiri çağlar için de söz konusudur. Gelişmenin ölçüsü de budur bence.

Bu parçada, yazara göre “gelişmenin ölçüsü”aşağıdakilerden hangisidir?

A) Her çağın, kendinden önceki çağların eleştiri­sini yapması

B) Çağa uygun dünya görüşünün benimsenmesi

C) Çağın, toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilmesi

D) Yaşanılan çağın değerlerinin toplum tarafın­dan özümsenmesi

E) İnsanların, çağın gereklerine uygun davran­ması

6. Mimaride, resimde, müzikte olduğu gibi şiirde de geleneğin, başka bir deyişle geçmişin mirasının etkileri inkar edilemez. Halk şiirinde de aydın ke­simin şiirinde de geleneklerden, geçmişten etki­lenme söz konusudur. Sağlıklı bir etkilenmenin başlıca belirtisi, bu şiir dallarının bağlı oldukları değerleri aynen tekrar etmemiş olmasıdır.

Bu parça için en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) Geçmiş ve Sanat

B) Şiir ve Gelenek

C) Şiirde Etkilenme

D) Halk Şiiri

E) Gelenek ve Aydın

8. Bir toplumun her alandaki yoksulluğu ya da zen­ginliği, ürettiği sözcüklerden anlaşılabilir. Sanatın, bilimin, tekniğin bir topluma ithal mi, yoksa o top­lumda mı yaratıldığını yine kullanılan sözcükler gösterir. Kişi yaşantılarıyla ilgili sözcüklerin az üretilmesi, birey ilişkilerinin zayıflığından değil, toplum olarak kişiye verilen değerin zayıflığından ileri gelir. Nasıl ki insanlar bazen bir fikir vermek için “Benim dilimde bu sözcük yok.” derler, böyle anlatırlarsa, toplumlarda da değer vermedikleri şeylerin sözcükleri üretilmez, başka toplumlardan edinilir.

Bu parçada, dille ilgili olarak vurgulanmak is­tenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Dil, insanlar arasında duygu ve düşünce alış­verişini sağlar.

B) Dil, bir yaşantının, bir düşüncenin ürünüdür ve topluma ait değerleri yansıtır.

C) Dil, toplumun sanat alanındaki gelişmişliğinin

en açık göstergesidir.

D) Gelişmiş toplumların dilleriyle birlikte sanatları ve toplumsal değerleri de gelişir ve çağdaşla­şır.

E) Dil, toplumsal değerlerin nesilden nesile akta­rılmasında en önemli araçtır.

Page 179: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST 18

9. Türk edebiyatının zenginleşmesi ve gelişmesi an­cak sanatçılara ve onların eserlerine gösterilecek ilgiye bağlıdır. Ne yazık ki henüz hayatta olan yazarlar hakkında, yazarla ilgili yeterince kanaat oluşmadığı, edebî gelişimini tamamlamadığı gibi yaklaşımlardan ötürü istenilen ölçüde eleştiri, in­celeme ve değerlendirme yapılmamaktadır. İlgi­sizlik sanatçıyı ya köreltmekte ya da edebî eser vermekten tamamen uzaklaştırmaktadır.

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?

A) Bazı yazarlarla ilgili nesnel eleştirinin yapılma­masının onları yazarlıktan soğuttuğu

B) Bazı sanatçıların başarılı olabilmelerinin eleş­tirmenlerle iyi ilişkiler kurmalarına bağlı oldu­ğu

C) Günümüzde birçok sanatçının, estetik açıdan yeterli seviyede olmadığı

D) Sanatçıların başarılı ve üretken olmasının ve edebiyatımızın zenginleşmesinin sanatçılara gösterilecek ilgiye bağlı olduğu

E) Türk edebiyatının gelişmesinin dili iyi kullanan yazarlara ve bilinçli okuyucuya bağlı olduğu

10. İnsanların birilerine “Ne kadar başarılı insan.” de­meleri ve başarı tanımı beni rahatsız eder. Çünkü genel geçer başarı tanımı, işlerin yolunda gitme­si, paranın olması ve tanınıyor olmandır. Böyle bir şeyin benim hayatımda yeri yoktur. Bu tanımı da bayağı bulurum.

Düşüncelerini yukarıdaki gibi açıklayan biri aşağıdaki görüşlerden hangisiyle nitelendiri­lemez?

A) Kendine has kişilik özelliklerine sahip biridir.

B) Klişeleşmiş anlayışlara tepki gösteren biridir.

C) Kendine ait değerleri önemseyen bir kişidir.

D) Kendini beğenmiş biridir.

E) Başkalarının koyduğu kriterleri dikkate alma­yan biridir.

11. Roman, eleştirmenler tarafından çok övülmüştür. Ancak bu övgüler, hep tek noktada kalmıştır. O da toplumsal gerçekliğin doğru yansıtılmış olmasıdır. Oysa kurmaca bir metinde bir öykü varsa bir de bu öykünün dile getirilişi vardır. Evet, sömürü dü­zeni ve köyden kente göçün doğurduğu sorunlar çok güzel verilmiştir. Peki, bunun yanında romanın kuruluşunun tutarlılığı, biçiminin güzelliği, güçlü üs­lubu sadece üç beş cümleye mi sığdırılmalıydı?

Aşağıdakilerden hangisi, parçada sözü edilen eleştirmenlerin yakınılan yönlerinden biri de­ğildir?

A) Romanın kuruluşundaki tutarsızlığı önemse­memeleri

B) Romandaki güçlü anlatımın birkaç cümleyle geçiştirilmesi

C) Romanın biçimsel güzelliğine yeterince deği- nilmemesi

D) Romanın hep bir yönünün övülüp öne çıkarıl­ması

E) Romanın diğer başarılı yönlerinin yeterince dikkate alınmaması

12. O uzak zamanlardan kalma bir düşünceyle ben, hâlâ edebiyatın, bilinçsizce bir yaşayış olduğunu hissetmekteyim. Avrupa’nın büyük üstadları gibi öyle düzenli ve özel bir çalışma tarzım yoktur. Yal­nız şunu söyleyeyim ki yazılarımı büyük bir zorluk ve sıkıntıyla yazarım. Yazıp bitirdikten sonra da hiçbir rahatlama duymam. Zira, o kadar zahmetle, azapla meydana getirdiğim iş, yapmak istediğim işin daima soluk bir gölgesidir.

Kendini yukarıdaki gibi anlatan sanatçıyla ilgi­li olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Edebiyatın, şuursuzca bir yaşayış olduğunu düşündüğü

B) Planlı programlı bir yazı tarzını benimsemediği

C) Yaptıklarından daha iyisini yapma isteği duy­duğu

D) Yazılarını tamamlamanın ona rahatlama duy­gusu vermediği

E) Kendisini başarılı bir yazar olarak gördüğü

TEST * 1 8

1,B 2,C 3-C 4-E s-A 6-B

7-a 8-b 9-d 10-d 11-a 12-e

Page 180: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Kedrai, Keramos Körfezi’nin doğu kıyısındaki Sedir Adası üzerindedir. Bu adanın en büyük özelliğinin kumlan olduğunu söylemek gerekir. Bunlar aslında çökelmiş deniz kabuklarının kim­yasal bir reaksiyon geçirmesinden sonra oluş­muştur. Bu tür oluşum dünyanın ancak birkaç yerinde vardır. Sıcak denizlerin sığ tabanında, kalsiyum karbonatı yoğun sularda, kıyı yakı­nındaki çalkantılı kuşaklarda görülür. Bu kuma benzeyen oluşumlar, bir dolu tanesi gibi kat kat sarılmış kabuklar şeklindedir.

Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden

hangisidir?

A) Açıklama B) Tartışma C) Öyküleme

D) Betimleme E) Karşılaştırma

3. Yazarın romanı bölümlere ayırmış olması, tematik yapıdaki gelişmeleri izlemede bir kolaylık sağlar. Halbuki romanın anlam dokusunun ortaya kon­ması için, bu bölümlemeye uymak yerine, kişiler­deki değişmelerin dikkate alınması daha verimli bir yoldur. Romanın olay öncelikli olmaması da bu yolun seçilmesini gerekli kılar. Gerçekten ya­zar, “yasak aşk” temasını, Bihter kimliğindeki bir kadının duygu dünyasındaki değişim üzerine kur­muştur. Öyleyse romandaki içerik farklılaşmasını, Bihter’den öncesi ve sonrası biçimde düşünmek mümkündür—

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi daha uygundur?

A) Bu farklılıklar ancak Bihter’le yok edilebilir.

B) Gerçi romanı böyle bölümlere ayırmak pek de sağlıklı değildir.

C) Çünkü her şeyin bir öncesi, bir de sonrası var­dır.

D) Oysa Bihter yazarın kurguladığı değişik bir ka­rakterdir.

E) Zira Bihter, romanın her satırına damgasını vuran başkahramandır.

2. Şimdi Burgazada'da çoktan mimozalar sarmıştır her yakayı. Tepede sarı mimozaların üstünden deniz görünür. Ağırbaşlı ve heybetlidir koyu yeşil­liğiyle. Hiç kuşkusuz bir yaşam buğusu tüter da­ğın üstünden. Her çeşit ot, kollarını uzatmış huzur içinde salınır sağda solda.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Örneklemeye başvurulmuştur.

B) Gözlemler aktarılmıştır.

C) Betimleyici anlatım vardır.

D) Kişileştirme yapılmıştır.

E) Öznel cümlelere yer verilmiştir.

4. (I) Geçen yıl bir karikatür yarışmasına katıldım.(II) Yarışmaya gönderdiğim karikatür, gençlik üzerineydi. (III) Yarışmaların sanatçıların yaratı­cılığını geliştirmede etkisi vardır. (IV) Karikatürde gençliğin yanlış yetişmesi üzerinde durmuştum. (V) Bu karikatürde gençleri bilinçlendirmek iste­dim. (VI) Yarışmada derece alamadım ama ama­cıma ulaştım.

Parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

Page 181: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST |19

5. Okunmak için. Bu sorunun başka bir yanıtı ola­maz herhâlde. İnsan eğer yazmadan kendini var edemeyecekse yazmadığı zaman rahatsız oldu­ğunu hissediyorsa yazmak zorundadır. Ben hem kendimi rahatlatmak hem de okurlarımla beni ra­hatlatan şeyleri paylaşmak istiyorum. Benim için, yazdıklarımın okunması ve paylaşılması önemli­dir. Okurumdan beklediğim, yazdıklarımı paylaş­malarıdır.

Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisine kar­şılık söylenmiş olabilir?

A) Eserlerimizi yazarken okuru dikkate alıyor musunuz?

B) Yazdıklarınız sizin için neyi ifade ediyor?

C) Siz, niçin toplumsal konulara ağırlık vermiyor­sunuz?

D) Yazmadan önce plan yapar mısınız?

E) Niçin yazıyorsunuz ve okurdan ne bekliyorsu­nuz?

7. İnsanın kendisi için yazması diye bir şey yok­tur. Yazma işleminin karşısında okuma etkinliği vardır. Birbirine bağlı bu iki etkinlik iki ayrı kişiyi gerektirir. Zihnin ürünü olan bu somut ve imge­sel nesneyi yazarla okuyucunun ortaklaşa çabası ortaya çıkaracaktır. Sanat, ancak başkası için ve onun aracılığı ile vardır.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?

A) Sanat, zihnin yarattığı bir etkinliktir.

B) Okuma da yazma gibi beyinsel bir etkinliktir.

C) Bir sanat yapıtını değerli ve anlamlı kılan, sa­natseverlerdir.

D) Her yazar, okuyucuları için yaratır.

E) Okumak, zihinsel bir etkinliği de beraberinde getirir.

6. Bir edebiyatçının oturup hayatının tamamını veya bir bölümünü kağıda dökmesini doğru bulmuyorum. Bu, ister bir otobiyografi olsun ister anı kitabı olsun tavrım değişmeyecektir. Edebiyatçının yaşamını somutlaştırmak, okuyucunun hafızasından sanatçı­yı -o ana kadar yaşayan yazarı veya şairi- silmek demektir. Bırakın, okuyucunuz sizi eserlerinizden tanısın. Her şeyi ortaya dökmeye ne gerek var?

Bu parçayı dile getiren kişinin yakındığı du­rum aşağıdakilerden hangisidir?

A) Biyografi ve anı kitaplarının ilgi çekmemesi

B) Okuyucunun sanat adamını zihninde farklı bi­çimde yaşatması

C) Hayatı somutlaştırmanın üretilecek eserlere yardımcı olmadığı

D) Edebiyatçıların yaşamlarını tüm çıplaklığı ile okuyucuya aktarması

E) Eserlerinde hayatından izler taşıyan yazarla­rın başarılı olması

8. Şiirde çok anlamlılık biricik ilke olmalıdır. Çünkü çok anlamlılık modern şiirin vazgeçilmez öğesidir. Hem iyi bir şiirden beklenen tek anlamlılık değil­dir. Tek anlam şiiri kapar, ağzındaki yükü bir anda boşaltıp bırakıverir. Katıdır tek anlam. Yalnız şiiri kapmakla da kalmaz, siler, atar. Zehrin yaptığını yapar yani. İyi bir şiir tek anlamlılığı aşmadıkça var olamaz.

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?

A) Şiirde ahenk anlamdan daha önemlidir.

B) Şiir, bir düşüncenin aktarım aracı değildir.

C) iyi bir şiir, farklı anlamsal çağrışımlar oluştur­malıdır.

D) Çok anlamlı şiirlerde anlam karmaşası olmak­tadır.

E) Şiirin anlam özelliği, hitap ettiği kesime göre oluşturulmalıdır.

Page 182: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST 19

9. Orhan Kemal, bu yapıtında özgün bir karakter yaratmamıştır. Romanda asıl merkez, sadece olaylardır. Diyaloğa önem vererek zamana yöne­lik kullanımlarını ve mekân tasvirlerini ikinci plâna itmiştir. Zaman-mekân-insan üçlüsünün oluştur­duğu üçgenle verilebilen evrensel özellikleri yete­rince vurgulamamıştır. Eser, dünya edebiyatında­ki “öncü” romanlar içinde değerlendirildiğinde yeri son sıralardadır. Ancak Türk romanları arasında hâlâ hak ettiği yeri bulamamıştır. Yukarıdaki sap­tamalara karşın, romanın ve sahibinin hakkını da teslim etmek gerekir.

Parçada sözü edilen romanla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Kendine has özelliklere sahip karakterler oluş- turulamadığı

B) Olaya dayalı bir kurgulamaya ve anlatıma yer verildiği

C) Betimlemelere gereği kadar yer verilmediği

D) Dünya edebiyatı ölçeğinde başarısız sayılabi­leceği

E) Türk edebiyatında yeterince başarılı bulundu­

ğu

11. insanlar tarafından sevildim, birçok arkadaşım oldu. Kimileriyle çok uzun yıllar sürdü, birçoğuyla ise çabuk ayrıldı yollarımız. Birçoğunun adını bile hatırlamıyorum şimdi. Bir dönemeçte hayatım­dan çıkarmak zorunda kaldıklarım ya da bir gün birdenbire yabancı bulduklarım oldu. Yıllar son­ra karşılaşıp yeniden sevdiklerim de. Ama kesin olan bir şey var. Her zaman yalnız oldum, içimde giderilemez bir yalnızlık duygusu taşıdım.

Duygu ve düşüncelerini yukarıdaki gibi açıkla­yan kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangi­si söylenemez?

A) Bazı insanlarla uzun süreli dostluklar kurduğu

B) Geçmişte dostluk kurduğu birçok insanı şimdi hatırlayamadığı

C) Bazı dostlarıyla ilgili kanılarının aniden deği­şebildiği

D) Dostları tarafından anlaşılmamaktan şikayetçi olduğu

E) Birçok dostu olmasına rağmen kendisini her zaman yalnız hissettiği

10. Öykü üzerinde çok uzun çalışırım. Öykü yazmak, şiir yazmak gibi zor iştir. Çünkü sadece bir olayı anlatmak amacındadır öykü. Eylemi anlatmakta­dır yani. Öykü eylemdir. Birleşik eylemler öyküye göre daha zor kurgulansa da sanıldığından kolay yazılır. Tekil eylemler ise hem zor kurgulanıyor hem de zor yazılıyor. Bu anlamda öykü her şeyi yardıma çağırıyor: şiiri, roman tekniğini...

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deği- nilmemiştir?

A) Birden fazla eylem üzerine kurgulanan metin­lerin yazılmasının daha kolay olduğuna

B) Öykünün kurgulanma bakımından birleşik ey­lemli türlerden daha zor olduğuna

C) Öykü yazmanın zorluk derecesinin şiirle eşde­ğer olduğuna

D) Öykünün tek eyleme dayandığı için kurgulan­masının ve yazılmasının zor olduğuna

E) Öykünün yazılmasında birçok türden yararla­nıldığına

12. Sanatçının en önemli özelliği, benzetmelerindeki orijinalliktir. Edebiyatımızda pek az yazar onun derecesinde insan ve eşyayı karşılaştırma ve benzetme yoluyla verebilmiş, bu sahada onun kadar zirveye çıkabilmiştir. Takdire şayan bir göz­lem gücüne ve derinliğine sahiptir. Gördüklerini bir fotoğraf makinesi gibi tesbit edip bir ressam titizliğiyle işlemesine hayran olmamak mümkün değildir.

Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Özgün benzetmeler yaptığı

B) Gerçekçi bir anlayışa sahip olduğu

C) Ağır ve sanatlı bir üslubunun olduğu

D) Karşılaştırma ve benzetme yapmada birçok sanatçıdan üstün olduğu

E) Gözlemlerini eserlerinde titizlikle işlediği

TEST- 1 9

h 3-e 4-c 5-e 6-d

7'C h 9.e io.b 11.D 12.C

Page 183: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Doğan Hızlan: “Roman denince akla ilk gelen çağrışım, yazılanların tarihî gerçekliğe uyup uymadığıdır.”der. Bu, bir tarih kitabıyla, bir edebi­yat türü olan romanın karıştırılmasıdır. Oysa tarihi romanla, tarih-roman ilişkisi, konu başlığı olarak ayrılmalıdır. Çünkü tarihi roman, belli bir dönemi, karakterlerin psikolojisiyle, döneminin bütün özel­liğiyle dile getirir. Yani biri tarihi romandır diğeri tarihi malzeme olarak kullanmıştır.

Bu parçanın anlatımında, aşağıdaki düşünceyi geliştirme yollarından hangileri kullanılmıştır?

A) Tanımlama - Tanık gösterme

B) Karşılaştırma - Benzetme

C) Ö rneklem e-Tanım lam a

D) Benzetme - Somutlama

E) Tanık gösterme - Karşılaştırma

3. Yaşadığım üzücü olaylardan aldığım yaralar bir zaman sonra kapandı. İyileşme devresini dingin­lik içinde geçirdim ve her şeye, bütün o üst üste gelmiş olaylara karşı derin bir kayıtsızlık, kör bir duyarsızlık geliştirdim. En sonunda bana acı ve­ren birçok şeyin-—

Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uy­gundur?

A) her dokunuşta yeniden kanamasıyla beni ra­hat bırakmayacağını anladım.

B) beni yaşamdan soyutlayarak kederlere sürük­lediğini çeresizce hissettim.

C) hiç de o kadar dayanılmaz olmadığını belli be­lirsiz bir sevinçle duyumsadım.

D) üstesinden gelemeyeceğimi hissedip yenilgi­mi kabul ettim.

E) bana ne kadar acı verdiğini, irademin zayıf ol­duğunu düşünerek üzüldüm.

Şiirlerinizi seslendirmek için büyük bir çabaya ih­tiyaç var. Çünkü şiirlerinizi okumak, diksiyon eğiti­minde kullanılan tekerlemeleri söylemekten daha kolay değil. Böyle bir şiir diliyle gerçek şiire vara­bileceğinizi sanmıyorum doğrusu.

Bu sözleri söyleyen biri için, sözü edilen şiirle­rin eksik yanı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Açıklık B) Akıcılık C) Doğallık

D) Özgünlük E) Yalınlık

4. Yalnızlık tutkumu, içsel bir derinlik ve ayrıcalık gibi yaşadım, korumaya çalıştım. Dengemi sık sık bozan fakat — . Bıçak sırtında bir dengeydi bu. Yanımda beni seven ve benim de sevdiğim biri olmadığında yerle bir olmaya hazır bir denge.

Bu parçada boş bırakılan yere anlam akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) dengede kalmamı sağlayan da bu duyguydu.

B) mutlu anları yaşatan da geçmişti.

C) beni yaşamdan soğutmaya çalışan da buydu.

D) hayatımı alt üst eden de buydu.

E) huzurumu kaçıran da buydu.

Page 184: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST 20

5. Tiyatro alanında başarılı olmak isteyen yazarların tek inceleyecekleri şey, “ insan” olmalıdır, insanları tam anlamıyla gören ve derin bir sezişle anlayan yazar, başarılı olur. Bir savurganın, bir cimrinin, dürüst bir insanın, kof bir kibirlinin, bir kıskancın ne olduğunu iyi bilen, onları sahnede başarılı çiz­meyi ve gözlerimizin önünde yaşatmayı, hareket ettirip konuşturmayı da bilir.

Bu parçada asıl vurgulanmak istenen düşün­ce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tiplemelerdeki ustalık, oyun yazarının gözlem gücüyle ilgili olmayabilir.

B) insan gerçeğini iyi kavrayabilen bir oyun yaza­rı başarılı ürünler verir.

C) Gerçek sanatçı, insanlardaki olumlu yönleri görebilendir.

D) Oyun yazarları da romancılar kadar insanın doğasıyla ilgilenmelidir.

E) Bir oyunun yönetmeni de insanları yazar ka­dar iyi tanımalıdır.

7. insan nasıl bir varlıktır? Felsefede sürekli tartışı­lan bu sorunun yanıtı üzerine gerçekte kaç kişi düşünce üretebildi? En ilkel toplumlardan en uy­gar toplumlara kadar her toplumu ve tek tek birey­leri ilgilendirmesi gereken adalet kavramını sor­gulamadan, insana ilişkin hiçbir soruya doyurucu yanıt bulunamayacağını artık biliyorum.

Parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden han­gisidir?

A) insanın nasıl bir varlık olduğu, adalet kavramı sorgulanmadan anlaşılmaz.

B) insanı anlamanın en doğru yolu, insanın ya­şantısını sorgulamaktır.

C) İlkel toplumlardan uygar toplumlara kadar her dönemde insan sorgulanmıştır.

D) Adalet kavramı ilkel toplumlarda da uygar top- lumlarda da hep önemsenmiştir.

E) Tüm toplumlar insanın ne olduğu konusunda çeşitli düşünceler üretmişlerdir.

6. Yazar, bazı mesajlar vermek kaygısıyla yapıta sonradan birtakım cümleler eklemiştir. Bunlar, sömürülenleri uyandırmak için yazarın bir çaba­sı olsa da yapıta pek uygun düşmemektedir. Zira birer yama gibi görünmekte ve romanın bütünlü­ğüne zarar vermektedir. Her ne kadar bazı eleştir­menler, dürüst bir romancının anlatılması gereken yozlaşmaları, inancına ters düşen samimiyetsiz­likleri anlatmasının en doğal hakkı olduğunu sa­vunuyorlarsa da biz bu görüşe fazla katılmıyoruz. Sanatın ideolojiye âlet edilmesine gönlümüz razı olmuyor.

Bu parçada anlatılmak istenen temel düşünce, aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bir romana bazı düşünceleri daha iyi anlat­mak için eklemeler yapılabilir.

B) Sanat, bazı görüş ve düşünceleri topluma be­nimsetmek için kullanılmamalıdır.

C) Duyarlı sanatçı, toplumdaki yozlaşmaları, bo­zulmaları dile getirmekle yükümlüdür.

D) İdeolojik kaygılar çoğu zaman eserin estetik değerine zarar vermektedir.

E) Eleştirmenlerin bir romanı öncelikli olarak sa­nat açısından değerlendirmeleri gerekir.

8. Yaptığı işe, çevresine, her şeye eleştirel yakla­şan, sıkıcı bulan ve kendi hayatına bir başkası- nınkine bakar gibi bakmaya başlayan bir yabancı haline gelmiş olduğunu fark etti. Bu durum, niçin var olduğunu, yarından ne beklediğini netleştire- ne kadar da sürecek gibi görünüyordu. Yorucuydu bu. İçinden çıkılmaz sorularla hiçliğe düşmenin ne demek olduğunu iyi bilirdi. İnsanın içine bir karanlık yerleşir, yoğunlaşır ve birden patlayarak her yanı kaplardı.

Parçada sözü edilen kişiyle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi söylenemez?

A) Kafasında, varoluşu ve geleceğiyle ilgili soru işaretleri taşıdığı

B) Yaşadığı dünyayı sorgulayan biri olduğu

C) Kendi yaşamına bir yabancının hayatı gibi baktığı

D) İşindeki başarısının onu az da olsa mutlu ettiği

E) Yaşadığı hayattan memnun olmayan bir kişi olduğu

Page 185: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST |20

9. Cervantes’ten bu yana Stendhal, anlatım alanın­da en büyük yenilikçidir. Romana getirdiği yenilik­ler, ondan sonra gelen romancıları inanılmaz bir biçimde etkilemiştir. Hâlâ da etkisini sürdürüyor Stendhal. O, hem anlatımda hem kurguda hem biçimde yepyeni bir roman yaratmıştır. Bilinçli ola­rak kendi çağının dastanını yaratmıştır. Onun ro­manı da İlyada gibi erişilmez bir dünyadır, ilyada gibi Stendhal romanının yaratıcısı da insanlıktır.

Bu parçada Stendhal’le ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmemiştir?

A) Roman alanında en büyük yenilikçilerden ol­duğuna

B) Kendinden sonra gelen romancıları etkilediği­ne

C) Romanlarında halkın problemlerine değindiği­ne

D) Romanlarının kaynağının, insanlık değerleri olduğuna

E) Romanlarının, İlyada gibi ulaşılmaz bir dünya kurduğuna

10. Bugün de aynaya baktım. Her günkü gibi... Sa­bah akşam karşılaşmanın verdiği alışkanlıkla fark etmedim onu. Baktım ama onu göremedim. O bana bakıyordu, ben ona...

Duygu ve düşüncelerini yukarıdaki gibi açıkla­yan biri için aşağıdakilerden hangisi söylene­mez?

A) Yaşamı gereksiz gören

B) Hayatı tekdüze yaşayan

C) Kendini sorgulayan

D) Kendinden sıkılmış

E) Kendini arayan

11. Kahkahalardan atlarımız, sevgiden cephanemiz, neşeden ordularımız ve kağıttan kılıçlarımızla yü­rürüz cepheye.

Aşağıdakilerden hangisi, kendini yukarıdaki gibi anlatan kişinin niteliklerinden biri ola­maz?

A) Neşeli B) Yaşamı seven C) Sevgi dolu

D) Kuşkulu E) Barışçı

12. Mehmet Kemal özellikle “Dünya Güzel Olmalı” adlı şiiriyle sevilmişti. Bu şiirdeki serbest nazım havası öbür şiirlerinde pek yoktu. O zamana ka­dar daha çok Garip Akım ı’nın küçük insanları an­latma, şiiri sıradan olaylara dayandırma ilkesine bağlıydı. İçten, yalın bir sesle yaşamın sorunları­nı, savaşların getirdiği acıları, insanlardaki barış özlemini işleyen şiirler yazdı.

Bu parçada, Mehmet Kemal’le ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Belli bir dönem Garip Akım ı’nın ilkesini benim­sediğine

B) Bütün şiirlerini serbest nazım anlayışıyla yaz­dığına

C) Şiirlerinde sade ve samimi bir üslup kullandı­ğına

D) insanlığın özlem duyduğu barışa şiirlerinde yer verdiğine

E) Savaşların insanlar üzerindeki olumsuzlukla­rını şiirlerinde anlattığına

TEST • 20

1-E Z B 3-C 4-A s -B 6-B

7‘A 8-D 9'C 10-A 11-D 1 I B

Page 186: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

N ew York’ta ,B rok leynK öprüsü üzerindedilenenkör bir dilenci bir gün, bir şairin dikkatini çeker. Dilincenin boynuna asılı bir tabela vardır. Şair, dilenciye günlük kazancının ne kadar olduğunu sorar. Dilenci de sekiz-on dolar olduğunu söyler. Bunun üzerine şair, dilencinin boynuna asılı tabe­layı ters çevirerek bir şeyler yazar. “Şimdi buraya senin kazancını artıracak bir şeyler karaladım. Bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucu söy­lersin.” der ve oradan ayrılır. Şair, bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca dilen­ci: “Bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir haftada kazancım ikiye katlandı. Çok merak ediyorum tabelaya neler yazdınız? Bunun üzerine şair gülümser ve şöyle der: “Tabelada 'Doğuştan körüm, yardım edin.’ yazıyordu. Bense 'Bahar ge­lecek ama ben göremeyeceğim.' diye yazdım.”

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsanlar, sanat yardımıyla daha yardımsever bir hale getirilebilir.

B) Şair, kendi bilgi ve birikimini yaşamın her ala­nında kullanmalıdır.

C) Çoğu zaman neyi anlattığın değil, nasıl anlat­tığın önemlidir.

D) Özürlü insanlar dertlerini anlatmakta her za­man yetersiz kalmıştır.

E) Eyleme geçmek, hayal etmek ve planlamak-

2. Jslamiye.t!in_kabulündenönce _T_ürklerin,_başka.hiçbir toplumun etkisinde kalmamış bir dilleri ve edebiyatları vardı. Her ilkel toplumda olduğu gibi, eski Türklerde de edebiyatta şiirle büyü birlikte yürümekte ve dinsel törenler, önemli bir yer tut­maktaydı. Bunun yanı sıra ozan, baksı, şaman gibi adlarla anılan şairlerde olağanüstü güçler bulunduğuna inanılırdı. Çoğu ortak ve sözlü ürün­lerden oluşan bu edebiyatın en önemli bölümünü destanlar oluşturmaktaydı.Bu parçada, aşağıdakilerden hangisine deği­nilmemistir?

A) İslamiyet’in kabulünden önce Türk dili ve ede­biyatı yabancı etkilerden uzak kalmıştır.

B) Destanlar, İslamiyet öncesinde en önemli ürünlerdir.

C) Bu dönem şairlerinin gizli güçlerinin olduğu düşüncesi hakimdir.

D) İslam etkisi öncesindeki dönemde dini tören­ler önemsenmektedir.

E) Bu dönem edebiyatının ilkel kalması, toplu­mun düşünce biçiminden kaynaklanmaktadır.

3. (I) Osmanlı Edebiyatı, uzun bir zaman yalnızcafakültelerin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri'nin ilgi alanı olarak kalmıştır. (II) Yapılan akademik çalış­malar da metinlerin yorumlarından çok, nüshala­rının tespiti ve kelime listelerinin hazırlanması ile sınırlanmıştır. (III) Edebiyat eleştirisinde en önemli malzeme metnin kendisidir. (IV) Bu anlamda yıllar­dır yapılagelen ve metinleri yazma kitaplar arasın­daki esaretlerinden kurtaran “metin neşri” çabasını takdirle karşılamak gerekir. (V) Metin tenkidi de denen ve metinlerin yazma nüshalarının karşılaş­tırmalı olarak değerlendirildiği asıl nüshayı ortaya koymayı hedefleyen bu bilimsel uğraş araştırma yetisi ve bilgi gerektirir.Bu paragraf iki ayrı parçaya bölünmek istenir­se ikinci paragrafın ilk cümlesi numaralanmış cümlelerden hangisi olur?A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

Page 187: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST 21

4. Biliyor musunuz, müzik için fazla şansım olmadı. Klasik müzik başlar başlamaz kapatılan radyoların yanında büyüdüm. Lisedeyken bir müzik dersin­de hoca, klasik bir parça dinlettirmeye kalkmıştı öğrencilere. Hatırlayabiliyorsam öyküsü şöyleydi: Sezar, seferdeyken tahtına el konduğunu öğrenir. Hırsla geri döner. Bir tepeden Roma görünür, ora­da konaklar. Karanlık... Gün ağarınca saldırır... Tabi plağı sonuna kadar dinlettirmediler.

Bu parçanın konusu aşağıdakilerin hangisin­de verilmiştir?

A) Toplumun beklentilerini karşılamayan bir mü­ziğin amacına ulaşmayacağı

B) Müziğin birleştirici ve uzlaştırıcı bir rolünün ol­ması gerektiği

C) Bireyin iç dünyasını dışa aktarmada müziğe çok görevin düştüğü

D) En kötü ortamlardan bile ünlü müzisyenlerin çıkabileceği

E) Müzik kültürünü bireyin yaşadığı ortamın etki­lediği

6. Şiir, gözle görülmeyen doruklardan gelir. Kayna­ğında karanlık gizlidir. Yalnız ve hoş kokuludur. Bir nehir gibi akışına ne düşerse düşsün emecek, çoğalacak ve kıvamını bulacaktır. Dağlar arasın­da bir yol araştıracak, billur su şarkısıyla çağlar boyunca dalgalanacaktır. Seyyahlar susuzlukla­rını onda giderecekler ve insanlar çalışırken de dinlenirken de onunla olmak isteyeceklerdir.

Yukarıdaki parçanın ana düşüncesi aşağıda verilenlerden hangisidir?

A) Edebi sanatların altında verilen anlam çoğu okuyucu tarafından anlaşılmaz.

B) Gizemli bir kaynaktan çıkan şiir, serüvenini her zaman insanlarla paylaşacaktır.

C) Şairin, bir doğa olayından etkilenmesi normal bir insanınkinden farklıdır.

D) Şiirde günlük olayları, sıradan insanı anlat­mak şiirin büyüsünü bozar.

E) Şiirin arka planında şairin vermek istediği, şiir tutkunu insanlar tarafından elbette anlaşıla­caktır.

5. Ayrıntılar, genel olarak yaşanmışlıkla çok yakın­dan ilgilidir, yaşanmışlıktır ayrıntıları besleyen, zenginleştiren. Ne var ki yaşantı olsun, ayrıntı­lar olsun, bir malzemedir nihayetinde romancı için, tek başına fazla önemli değillerdir. Gücünü yaşanmışlıklardan alan ama tekniği zayıf olduğu için başarıya ulaşamayan romancılar yanında ayrıntıya yaslanan ama ayrıntılar içinde boğulan romancılar da vardır.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Ayrıntılar, sanatçının yaratıcılığıyla bütünleş­mediği sürece, tek başına sanatsal yaratı ol­maya yetmez.

B) Bir edebiyat yapıtı, ayrıntılar yardımıyla insa­nın iç yapısını anlatır.

C) Yazar, eserinin planını yaparken eserini ge­reksiz ayrıntılardan kurtarmalıdır.

D) Yaşantıların gerçekliği ayrıntıların genişliğin­de yapılaşmaktadır.

E) Ayrıntı ancak uzun türlerde kullanılması gere­ken, eseri genişletmeye yarayan öğedir.

7. Yazar, gerçeğe değil, kafasındaki kalıplara bakı­yor. Yaşayan gerçek, bu kalıplara uymayınca ka­lıpları bir yana bırakacağına, gerçeği bu kalıplara uydurmaya çalışıyor. Hani, kimi zaman telefon­larda, karşıdakiyle konuşabilmek için, sözgelimi, “Adana, çekil aradan!” derler ya, roman kişilerini tanıyabilmek için de insanın, “Yazar, çekil ara­dan!” diyeceği geliyor.

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Okurun yapıttaki kahramanları anlaması, kah­ramanın okuyana karakter bakımından yakın­lığına bağlıdır.

B) Okur, eserin yazılma amacını anlatıcı ile onun olaylara karşı tutumundan çıkarmalıdır.

C) Yazar, gerçeklerle zihindeki kalıplar arasında kalırsa yapıtın içeriğinde yer alan kişileri tanı­mak, anlamak zorlaşır.

D) Bir eser, gerçek yaşam öykülerini anlatmadığı sürece yaşamın bir parçası olan insanın be­ğenisini kazanamaz.

E) Kalıplaşmış düşünceleri olan yazarlar her eserinde bu düşüncelere değinerek kendini tekrarlama acizliğine düşerler.

Page 188: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST 21

8. Belli bir tezi savunmak tutkusu, kütüphaneleri ölü doğmuş romanlarla doldurmuştur. Bunlarda kişiler ve olay, yazarın elinden kurtulup kendi başlarına ortaya çıkamazlar çoğu zaman. Yazar, sürekli sesi duyulan suflör gibi, bu kendi başına yaşayamayan yapıtın her yerinde araya girer. İşte bunun içindir ki, “Sanat için sanat” anlayışıyla ya­zılan romanlar, belli bir düşüncenin yayılmasına, genellikle tezli-yapıtlardandahaçok-yardınreder

Bu parçada asıl vurgulanmak istenen düşün­ce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Düşünceler romanlarda olaylar arasında veril­mesi gereken detaylardır.

B) Bir düşünceyi savunan roman toplumun her kesimine hitap edemez.

C) Yazar, romanında düşünce anlatma yolunu seçmemelidir.

D) Bir yazar kendi düşüncesinin hakim olmasını istemekle romanını dar kalıplara sokar.

E) Belli bir düşünceyi savunmak için yazılan ro­manlar, kalıcı ve başarılı olamazlar.

9. Görünmez engellerin esareti altında yaşamaya kendini alıştırmış insanoğlu, çoğu zaman görmez engel kimdir, nerededir? Görmeyen bir insanı engelli sayar. Oysa görüp de bakmayan kaç göz vardır aslında şu dünyada. Kolu olmayanı eksik sayar. Oysa kaç kol vardır, eksikleri tamamlaya­cak, köprü kurup sevgiyle bağlayacak. Bacağı işlevsiz olanı yok sayar. Evden çıkma şansı bile yoktur onun. Tekerlekli sandalyesiyle kaldırımda dolaşmaya, sokakta karşıdan geçmeye, umumi tuvalete gidip ihtiyaç gidermeye hakkı yoktur. Şe­hirler böylesi durumlar için hazırlanmaz hiç.

Yukarıdaki parçada vurgulanmak istenen dü­şünce aşağıda verilenlerden hangisidir?

A) Engelliler, bu yaşamın bir parçası olmak için çok çaba harcamaktadır.

B) Engelliler yaptıkları çalışmalarla hiçbir engelin olmadığını kanıtlayabilir.

C) Hayatta engellerin olması insanın gelişmesini sağlar.

D) Bir insanı engelli kılan herhangi bir uzvunun çalışmaması değil onu gerektiği şekilde kulla­namamasıdır.

E) Engellilerin toplumdan soyutlanmaması için gerekenler yapılmalıdır.

10. Günümüzde yazara karşı çok şüpheci bir tavır sergileniyor. Edebiyat çevreleri önce sizin yete­neğinizi hafife alıyor. Bu normal. Çünkü yetenek hiçbir şeydir. Demokratik olmayan bir dağılım, sadece birilerine verilm iş bir parıltı, kimi, neden ilgilendirsin? Orada nereden geldiğinize bakarlar; referanslarınız, neden söylediğiniz, neyi söyledi­ğiniz ve nereye gideceğiniz. Çıkışınız değil, tu­tarlılığınız... Çünkü çıkmak ve parlamak pop bir şeydir.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deği­nilmemiştir?

A) Yeteneklerin bazı edebiyatçılar tarafından ha­fife alındığına

B) Neyi, niçin ve nasıl söylediğini bilmeyen sa­natçıların gerçek sanatçı olmadığına

C) Yaşadığımız çağda yazarlara kuşkuyla yakla­şıldığına

D) Edebiyat dünyasında önemli olanın tutarlı davranmak olduğuna

E) Sanatta parlamanın değil, o parlaklığın koru­manın önemli olduğuna

11. Tiyatro seyircisine, her konuyu, her yeniliği hatta her düşünceyi kabul ettirmek mümkündür. Zavallı her mihnete, her harekete, her üzüntüye her şeye razıdır, bir şartla; sıkılmamak. Sahne hareketsiz kaldığı andan itibaren, her şey bitmiş, sihir bozul­muş, sıkıntı derhal önüne geçilmez bir hızla ruh­ları sarmıştır. Ondan sonra sanatçı ağzıyla kuş tutsa, her sözü bir keramet olsa para etmez.

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tiyatro izleyicisi eserin içeriğinden çok, aktarı­mına önem verir.

B) Ayrıntıları bünyesinde barındıran edebi eser­ler okurlarının kavrama düzeyine ulaşamaz.

C) İzleyicinin verilmek istenen mesajı benimse­mesi oyundan sıkılmaması şartıyla mümkün­dür.

D) Edebi metinlerin anlatım özelliklerinden yok­sunluğu, verilmek istenen düşünceyi etkiler.

E) Öğretici bir metnin görevini çoğu zaman, ola­ya bağlı bir metin daha rahat görür.

Page 189: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST 21

12. Gerçek özgürlük, insanın kendine karşı kazan­dığı özgürlüktür, insan, yaşam karşısında şu ya da bu kararı vermek zorunda kalır. Ne var ki pek çok kişi, bu kararı, yerleşik kalıplara, elden düşme kanılara göre verir; yaşamını bu işleyişe göre sür­dürür. Kimi insan ise, kendi kafasını “ ilk başvuru makamı" yapar, kendi “kişisel süzgeç”ini çalıştı­rır. Ancak insan, çok geniş ve bilincine varılması uzun zaman alan bir süreç sonunda ulaşır bu öz­gürlüğe.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Gerçek özgürlük, uzun bir sürece yayılan, in­sanın kendini arama serüveniyle kazanılır.

B) Özgürlük insandan insana değişen bir kav­ramdır.

C) Başarı insanların özgürlüğünü artıran önemli bir etkendir.

D) Kendi özgürlüğünü kurmaya çalışan insan başkalarının özgürlüklerini kısıtlıyor olabilir.

E) Özgürlükten ne anladığımız yaşama biçimleri­ne göre değişkenlik gösterir.

13. — Çünkü sözü iyi ve yerinde kullanırlar. Bazıları da konuşunca değerlerini kaybederler. Söz, kişi­liğin aynasıdır. İnsanın iç dünyası, konuşmaları­na yansır, iyi söz sahibi olmak, iyi insan olmakla doğru orantılıdır, iyi konuşmak için iyi bir kültür de gereklidir.

Düşünce akışına göre bu parçada boş bırakı­lan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmeli­dir?

A) insanların iyi anlaşılması iyi konuşmalarına bağlıdır.

B) Kimi insanlar, yalnızca iyi konuştukları için toplumda saygın bir yer edinirler.

C) Kişilerarası güven problemini gidermede sözü iyi kullanma insanlara avantaj sağlar.

D) Bir insanın huyunu suyunu konuştuğu cümle­lerden, sözcüklerden anlamayabiliriz.

E) Düşünülmeden söylenen sözler, kişileri zor duruma sokabilir.

14. (l)Diğer canlılar gibi insanlar da hayatlarını de­vam ettirebilmek için gıdalara ihtiyaç duyarlar. (II) Enerji kaynağı olan gıdalar yalnızca hayatta kal­mamızı sağlamaz, aynı zamanda tat alma duyu­muza hitap ederek bize mutluluk verir. (III) Kimi­leri tatlıları, kimileri baharatlıları; kimileri tazeleri, kimileri kuruları tadarak mutluluk duyar. (IV) Bu mutluluk, hoşlanmadan kaynaklanmaktadır; hoş­lanma ise tattığımız aynı türden gıdaların devam­lılığı sonucu ortaya çıkan bir alışkanlığın da so­nucudur diyebiliriz. (V) İnsanların oldukça hoşuna giden kimi gıdalar zamanla onlarda tedavisi güç hastalıklara neden olabilmektedir. (VI) Mesela çok sevilen çikolata, şekerleme türünden yiyecek­ler bilinçsizce tüketildiğinde diabet ve buna bağlı gelişen birçok hastalığa davetiye çıkartmaktadır.

Bu parça, iki paragrafa ayrılmak istenirse ikin­ci paragraf kaç numaralı cümle ile başlar?

A) II. B) III. C )IV . D) V. E) VI.

TEST • 21

1-c 2-e 3-c 4-e 5-a H 7-c

8.e 9.d 10.R 11-c 12-a 13.B 14.d

Page 190: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Hayali hep küçümseyen bir toplum olduk. Kurma­ca, bu topraklarda hâlâ önem verilmeyen bir şey­dir. Çünkü dinsel ve sosyal koşullanmışlıklar vardır. Kimse ne farkındadır bunun ne de bunu yüreğin­den söküp atabilir. Gerçeğe ne kadar denk düşü­yorsa o denli önemlidir yazılan. Kavramsal olanla bağımızı iyi kuramadık, sanırım sorun bu.

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarıla­maz?

A) Toplum gerçeğe ne kadar önem verirse hayali de o kadar benimsemelidir.

B) Toplumumuzda saplantı haline gelen dini ve sosyal kabuller bulunmaktadır.

C) Bazı şartlanmışlıklar kolay kolay terk edileme­mektedir.

D) Kurmacaya önem verilmeyen bir coğrafyada yaşamaktayız.

E) Hayal olanı küçümser bir topluluk haline gel­dik.

2. Yazarlıkla hesaplaşamıyorum artık. Daha doğru­su artık buna gerek görmüyorum. Buna hesaplaş­ma değil de yazarlık tavrını daha da derinleştir­mek denebilir. Üzerinde çalışmak denebilir. Satıh üzerinde gezinerek de yazabilirsiniz. Ancak neyi ne kadar yazarsınız? Bu hep kendime sorduğum bir şeydir. Başka yazarları okurken de bunu düşü­nüyorum. Bence yazar içe gömülü olarak yaşa­yan biridir.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deği­nilmemistir?

A) Yazarların içe dönük bir yapıda olduğuna

B) Sözü söyleyenin artık yazarlıkla bir hesaplaş­maya girişmediğine

C) Yazarlık anlayışını derinleştirmenin sanatçıya fayda sağlamadığına

D) Başka yazarları okurken de bazı düşünceler taşıdığına

E) Yazarın belli soruları kendine yönelttiğine

3. Hayat olduğu gibidir, kendiliğindendir, öyledir. Tanrı’yla hesaplaşsak da bir şey elde edemeyiz. Kaderini elinde tuttuğunu sanan biri, Yunan tra­gedyalarından beri kaybedendir. Başkalarını suç­lamak kolaycı bir yaklaşımdır ve aslında mesele­miz onlar da değildir. Üstelik edindiğimiz ahlak da buna engeldir. Yapılan, çatılan şeylerle, sistemler­le bir derdiniz olabilir; ama militanca bir yaklaşım yazarın ruhuna iyi gelmez. Onun için yazar kahra­manını olduğu gibi konuşturur, yaşatır.

Bu parça aşağıdaki sorunlardan hangisine ce­vap olarak verilmiştir?

A) Kahramanlarınızı toplumun sorunlu bölgele­rinden seçmeniz size bir avantaj sağladı mı?

B) Kahramanlarınızın başından geçenler için siz neyi, kimi suçluyorsunuz?

C) Romanlarınızdaki hayatlarla sizin hayatınız arasında bir bağ var mı?

D) Yazarın, eserinde kişiliğini gizlemesi sizce doğru mudur?

E) Yazarların birbirleriyle ilgili düşüncelerine sizin yorumunuz nedir?

4. Bir şiiri çevirmeyi seçerken, benim için belirleyici olan, o şairle ve o şiirle kurmuş olduğum içsel iliş­kidir öncelikle. Çeviriye başlamadan o şiiri, şiirleri defalarca okumuşumdur; kafamın içinde yer yer, dize dize, söz söz çevirmişimdir. Şairin yaşamını okumuşumdur. Varsa, mektuplarını, günlüklerini okumuşumdur. Onunla ilgili anılara bakmışımdır.

Yukarıda verilen paragrafta anlatılanları des­tekleyen yargı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bir eserin çevirisi asıl metnin tadını veremez.

B) Çeviriler değişik toplumların ve yazarların eser­lerini tanıtmak adına önemli çalışmalardır.

C) Çevirmenler çevirecekleri yazarları dil ve kişi­lik bakımından önem sırasına koymalıdır.

D) Çeviri işi belli bir araştırmayı ve titiz çalışmayı gerektirmektedir.

E) Çeviride önemli olan çevirilen metnin kültürü­nü de yansıtabilmektir.

Page 191: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST 22

5. Gerçek sanatçı daima öncülük eden, çığır açan, yol gösterendir. Yahya Kemal, şiire başladığı za­man devrinden çok ilerdeydi. Yeni şiire yolu o açtı. Bugünün sanatçısı da yenilik peşinde koşmakla, yerleşmiş hükümlere ve zevklere yönelmemekle aynı şeyi yapıyor, aynı yaratıcı yoldan gidiyor.

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sanatçı, genç yazarlara öncülük etmekle önemli bir görevi üstlenmiş olur.

B) Yenilikler, sanatçıyı ve edebiyatı tazelemekte­dir.

C) Devrinin ilerisinde olan sanatçı örnek alınma­nın gururunu yaşar.

D) Kalıcı bir yazar olmak yerel konuları işlemek­ten geçer.

E) Özgünlük gayesiyle yazan sanatçılar, gerçek sanatçı olmanın önemli koşulunu yerine getir­miştir.

7. Şiir, yalnızca edebiyatın malı değildir. Sözle oldu­ğu gibi seslerle, hareketlerle, şekillerle ve renk­lerle de şiir meydana getirebilir. Dansta, müzikte, resimde, mimaride, tiyatroda ve hatta sinemada şiir unsurunu, tıpkı edebiyatta olduğu gibi ancak sesimizle bulup çıkarabiliriz, mantığımızla ölçe- meyiz.

Bu paragrafta asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Şiir diğer sanat dallarının her birinden biraz da olsa etkilenmiştir.

B) Şiirin içeriğini şairler başka sanat dallarını ör­nek alarak oluştururlar.

C) Şiir, aslında bütün sanat türlerinde olan ve duygularla anlaşılabilen bir türdür.

D) Şiirler, şairleri, insanları, toplumları ve kültür­leri anlatma işlevinden yoksundur.

E) Şiir, edebiyatın içerisinde ayrı bir yeri ve öne­mi olan coşku aktarma işidir.

6. “Sanat sanat için midir, yoksa toplum için midir?" der dururuz. Elbette toplum içindir. Toplum için ol­mayan bir şey yoktur ki sanat olsun. Ama sanatın toplum için olması ne demek? Yani sanat toplu­mun meselelerini alsın, bunları halletsin, sonuç­larını da halka bildirsin öyle mi? Bunu pek kabul edemiyorum.

Bu paragrafta asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sanat, toplum yararına yapılır ancak problem­lerin çözümünü sanata yüklemek yanlıştır.

B) Sanatı bireysel kaygılarla yapanlar kendini mutlu etme peşindedir.

C) Yazarlar, eserlerin sanat için mi yoksa toplum için mi yazılacağı konusunda kararsız kalmış­lardır.

D) Toplum için sanat yapma düşüncesi tam ola­rak anlaşılamamıştır.

E) Sanatta belli düşüncelere bağlı kalmak onu benimsemek yoktur.

8. Saf şiir parçalanmayan bir tek kelime halinde olunca ona ne bir şey ilave edebilmeye ne de ondan bir şey eksiltmeye imkân olur. Şiirde bazı kelimelerin sözlük anlamlarını aramak da bence lüzumsuzdur. Çünkü şiir, kelimelerin bir araya gel­mesinden oluşan büyük bir kelimeden başka bir şey değildir. Bir tek kelime hecelere ayrıldığı za­man nasıl o heceler başlı başına bir anlam ifade etmezse şiirde de teker teker kelimelerin anlam­larıyla uğraşmak beyhudedir.

Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Şiirde parça güzelliğine önem verme işi artık terk edilmiştir.

B) Şiir belli bir bütünlüğü olan, parça parça ince­lenemeyen bir yapıdır.

C) Sözcükler şiirde ilk anlamlarından farklı an­lamlar kazanır.

D) Şairin anlatmak istediğiyle şiirseverin anladığı çoğu zaman farklıdır.

E) Şiir, bir bütün halinde değil de parçayla değer­lendirilirse ortaya başka anlamlar ve durumlar çıkar.

Page 192: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST 22

9. Hayır düşünmedim. Maddi sebepler olmazsa bir daha yazmayı düşünmüyorum. İstanbul için o soydan bir şeyin yapılması çok mutlu eder beni. Kendim yazayım diye söylemiyorum ama Tanpınar’ın “Huzur”u filme alınsa diye hep geçir- mişimdir içimden. Ama “Huzur”un anlattığı gerek iç mekan gerekse dış mekânlar bir daha geri gel­memek üzere kaybolmuştur.

B u p arçaaşağ ıd ak isoru la rd anh an g is in eya­nıt olarak verilmiştir?

A) İstanbul'a, istanbulluğa dair b|r film veya tiyat­ro senaryosu düşündünüz mü?

B) Tanpınar'ın romanlarından birinin sinemaya uygunluğunu denetlediniz mi?

C) Edebiyatımızda hangi yazarın eserini filme aktarmayı düşünüyorsunuz?

D) Eserlerinizin çoğunu maddi kaygılarla yazdı­ğınız doğru mu?

E) Başlarda İstanbul üzerine yazılar yazmanızın sebepleri nedir?

10. imla ve sözcük seçimi bir sorun olarak karşınıza çıkabiliyor. Hele Cemal Süreya gibi çok yazmış hatta ekmek parası için bazı şeyleri tekrar tek­rar yazmış bir yazarda bu sorun daha fazla göze çarpıyor. Aynı yazıyı değiştirerek, başına ya da sonuna bir paragraf ekleyerek yayımlamış bazı yazılarını. Dönem içinde değişen imla anlayışı, sözcük seçimi bazen dil değişmesi gibi sorunlar çıkabiliyor.

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine ya­nıt olarak verilmiştir?

A) Yazılan bir metinde imlaya dikkat etmemek anlamı ne derecede etkiler?

B) Tanınmış sanatçıların imla kurallarına olan tu­tumları nedir?

C) Eser tanıtımında gözettiğiniz kriterler nedir?

D) Bu çalışmada karşılaştığınız sorunlar nelerdi?

E) Yazarların hep belli konuları işlemesi edebiyat ortamını nasıl etkiler?

11. Bir şiir kitabı okuduğunuzda, şayet iyi şiir bilgisine sahip değilseniz, siz ortalama bir şiir beğenisiyle her yazılanı şiir sanıyorsanız, zaten bu şairin ne şiirlerini okuyun ne de iyi bir ş iir kitabı satın alın. Radyolarda “şiirler” dinlediğinizi zannedin. Zaten dünyanın kalbini ve aklını yalancıya çıkarmışlar, iyi bir şair hayata biraz da tersten bakar, o haya­tın zehirli balını önce kendine banar ve üzgün bir kederle zamanın ruhunda oturur.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Şiiri, anlamak iyi düzeyde şiir bilgisini gerektirir.

B) Şiiri anlamaktan çok duymak için okumalıyız.

C) Bir şair, okuyucusundan kendisi gibi düşün­meyi beklememelidir.

D) Şiirin bütünü, bir parçasında olan duyguyu yansıtmalıdır.

E) Şiir okurları şiirde kendi hayatını, duygusunu bulmak ister.

12. Ahmet Haşim, Türk şiirinde en çok tartışılan şair­lerden biridir. Bir kesim onu modern Türk şiirinin öncülerinden olarak yere göğe sığdıramazken Nâzım Hikmet’ten Şavkar Altınel'e değin birçok önemli yazıncı Haşim’i kıyasıya yermiştir. Bu ara­da, bazı tutucular da salt Osmanlı Türkçesi yaz­dığı, Osmanlı şiir kalıpları kullandığı için Haşim’e sahip çıkarlar. O yıllarda bu tür atışmalar, çekiş­meler süredursun şiir meraklısı yazın okurları Ah­met Haşim şiiri üzerine yapılm iş dört dörtlük bir çalışmayı aramayı sürdürmektedirler.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deği- nilmemiştir?

A) Ahmet Haşim hakkında yapılan çalışmaların, şiirseverler tarafından aranmakta olduğuna

B) Ahmet Haşim’in Türk şiirinde çok tartışılan bir şair olduğuna

C) Ahmet Haşim hakkındaki görüşlerin farklılaştı­ğına

D) Bazı kesimlerin Ahmet Haşim’i yeni Türk şiiri­nin kurucularından saydığına

E) Ahmet Haşim şiirinin diğer şairlerin şiirlerin­den çok farklı olduğuna

TEST • 221.A 2.c 3.b 4.d 5.e 6.a

7'C 8-B 9-A 10-D 11-A 121

Page 193: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Sevgisizlik, sevgiyi bilememe durumu, son derece benmerkezci yaklaşımlar ve paylaşımdan uzak­laşmak, yalnız insanların sayısını artırıyor. Egoya odaklanmış durumdaki sanayi toplumlarının yüre­ğinde her şey çok çabuk parçalanabiliyor, değerini yitirebiliyor. İnsanlarda bir güvensizlik söz konusu. Rekâbetin bu kadar desteklendiği bir ortamda gü­vensizlik, özel ilişkilere, aile ortamlarına da yansı­yor.

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarıla­maz?

A) Sevgisizlik sorunu ailede başlayıp insanlar ara­sındaki ilişkilere de yansıyor.

B) Bencillik, ilişkilerdeki paylaşımı engelleyip in­sanları yalnızlaştırıyor.

C) Gelişmiş ülkelerin insanlarında bireyci eğilimle­rin egemen olduğu görülüyor.

D) İnsanlar arasındaki yarışın büyütüldüğü toplum- larda güvensizlik sorunu toplumun bütün yapıla­rına yansıyor.

E) Bazı toplumlarda insanları yalnızlığa iten değer yargıları o toplumun insanlarına güvensizlik aşı­lıyor.

3 . Mutluluğu keşfettirecek insanlarla karşılaşma ola­sılığı çok düşük de olsa olduğumuz yerin olabile­cek en güzel yerimiz olduğu gerçeğini bazen çok küçük şeyler öğretir bize. Beynimizde dönüp duran "Ne zaman bitecek bu sıkıntılar, kader yüzümüze ne zaman gülecek?" sorularının yanıtlarını bir gün ufak bir mutlulukla, keyif veren minik bir sevinç anıyla öğrenebiliriz. Yanıt basittir: Mutluluk ve hu­zur hemen yanı başımızda, onu arayan gözlerimiz ise çok uzaklarda, ufuklardadır.

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?

A) Kişiler bulundukları konumun değerini bilip bu­nunla yetinebilmelidirler.

B) İnsanlar kendilerini neyin mutlu edeceğini kesin olarak bilmelidirler.

C) Kimi insan küçük şeylerle mutlu olabilirken kimi­si mutluluk çıtasını çok yüksek tutar.

D) Yaşamdan beklentilerimiz her zaman gerçek­leşmeyebilir ama bu, umudumuzu yitirmemize neden olmamalıdır.

E) İnsanlar mutluluğun çok uzaklarda değil, yanı başlarında olduğunun farkına varırlarsa onu elde edebilirler.

Türk şiirinin kendi açtığı yolda hep tek başına yürü­müş, kimselere benzememiş şairi Ercüment Beh- zat Lav'ın bütün şiirleri ve oyunları ilk kez bir arada. Doğan Hızlan'ın sunuş yazısı ve notları eşliğinde kitaplarına girmeyen ilk şiirleri ve yayımlanmamış başka şiirleriyle yeniden karşımızda.

Bu parçada Ercüment Behzat Lav'ın vurgula­nan özelliği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Etkili bir söyleyişe sahip olması

B) Kendini sürekli yenilemesi

C) Öncü ve özgün olması

D) Başka sanatçıları yönlendirmesi

E) Çok üretken olması

4. "Sinema Müdavimi"ni elinize aldığınızda rahat oku­nur bir metinle baş başa kalıyorsunuz. Okunduktan sonra bir kez daha okunmayı hak eden romanlar­dan biri elinizdeki. İlk seferde kendinizi romanın akışına kaptırıp İkincisinde metnin arka planına us­talıkla sindirilen varoluşçuluk için derinliklere inen bir okuma yapmak hoş olabilir. Romanın eğlenceli, ironik yanını göz ardı etmek de doğru olmaz tabii.

Bu parçada sözü edilen romanla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?

A) Okuru sıkmadan, kolayca okunduğu

B) İlk okumada anlaşılmadığı

C) Düşüncenin ustalıkla işlendiği

D) Esprili ve alaycı bir yönünün olduğu

E) İkinci kez okunmayı sağlayabildiği

Page 194: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Birini değiştirmeye çalışmakla ömür geçirmek ne zor ve yıpratıcıdır. Oysa sevdiğimiz insandan bir şeyler öğrendiğimizin farkına varıp bunun keyfini çıkarmak ne kadar huzur vericidir. Sevdiğimizden öğrendiğimiz ya da onda beğendiğimiz, bizde ol­mayan, törpülediğimiz alışkanlıklarımız mutlaka vardır. İki insan bir arada yaşıyorsa birbirinden etki­lenmeleri kaçınılmazdır. Ancak çoğu zaman bunla­rı irdelemeyiz. Bana neler katmış diye düşünüp ne sevinir ne de ona belli ederiz.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?

A) Bazı insanlar ilişkilerinde duygularını açığa vur­maktan özellikle kaçınırlar.

B) İnsan ilişkilerinde -bu sevdiğimiz insan bile olsa- bencillik; özverili ve paylaşımcı olmayı engeller.

C) Birlikte yaşayan insanların, istemeseler de, bir­birlerine benzemeleri kaçınılmazdır.

D) Birlikte bir ömür geçiren insanlar, birbirlerinden öğrendikleriyle gelişir ve zorlukların üstesinden gelirler.

E) İnsanlar, ilişkilerinde karşısındakini değiştirme­ye çalışırken ondan öğrendiklerini ve onun ha­yatına kattığı güzellikleri fark etmezler.

7. İyi kitap, "mesele"si olan kitaptır. İyi kitap elimden düşürmediğim, yatağa, tuvalete, otobüse yanımda götürdüğüm kitaptır. İyi kitap, kahramanları âşık olurken ben âşık oluyormuşum hissi veren, onlar kalp kırıklıkları yaşarken benim kalbim kırılıyormuş duygusunu yaşatan kitaptır. İyi kitap ölümsüzdür.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edi­len "iyi kitap"ın bir niteliği değildir?

A) Kalıcı olması

B) Duygudaşlık yaratması

C) Sürükleyici olması

D) Bir öğretisi olması

E) Özünü duyguların oluşturması

Gittikçe ufukları genişleyip derinliği artan anıların dipsiz kuyusunda kulaç atmak; zamanı, günü, saa­ti, anı ciğerlerinin gözeneklerine dek solumak için engel değildir. Aksine anıların zenginliği, yaşama­nın bilicinde olarak hayatın tadına varabilmek için eşi ve pahası olmayan hazine değerindedir.

Bu parçadan anılarla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisi çıkarılamaz?

A) İnsanı, eski günlerin daha anlamlı olduğunun bi­lincine vardırdığı

B) Değerinin ve etki gücünün zamanla arttığı

C) İnsanı, yaşadığı zaman diliminden uzaklaştır- mayıp tersine yaşama bağladığı

D) İnsanın bugününün daha keyifli ve anlamlı ol­masında, vazgeçilemez bir değerinin olduğu

E) İnsanın içinde bulunduğu zamanı anlaması ve yorumlamasında ona rehber olduğu

8 . Necati Tosuner'in anlatımı, anlatımların en zoru­dur. Fazlalıkları atılmış, törpülenmiş, özü ortaya çıkarılmış, beğeninizin üstüne "cuk" diye oturan bir giysi gibi yaratılmış anlatıma ulaşmak, zoru yüzler­ce, binlerce kez deneyerek elde edilir. Her şeyde, her işte, "kolay" ı yakalayabilmek için zor yollarda ter döke döke çok uzun süre yürümek gerekir. Ne­cati Tosuner tam da bunu başarmış bir romancı- m izdir.

Bu parçada Necati Tosuner'in asıl vurgulanmak istenen özelliği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Anlaşılması kolay bir dilinin olduğu

B) Anlaşılması zor konular seçtiği

C) Dildeki başarısının çok çalışmasına bağlı oldu­ğu

D) Özlü anlatımının titiz ve yorucu bir çalışmanın ürünü olduğu

E) Zor olanı kolaylaştırarak okura sunduğu

Page 195: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Geçenlerde Amerika'da bir şiir kitabı yayımlandı. 76 sayfalık bu kitap 22 dolara satılıyordu. Bizdey- se yayıncılar bir şiir kitabının maliyetini kâğıt mali­yetine göre hesaplıyorlar. Burada çok ciddi olarak düşünülmesi gereken bir şey var. Roman 300 say­fada, şiir kitabı da 70 sayfada bitiyor diye, birine 300 sayfalık, ötekine 70 sayfalık kâğıt masrafı üzerinden fiyat koyarsan nereye gidebilirsin? Bel­ki kimsenin görmek istemediği bir şeydir bu. Şair değerlidir, şiir değerlidir, diyebilmek için önce onun değerli olduğuna gerçekten inanmalısınız.

Bu parçada konuşan kişi neden yakınmaktadır?

A) Yabancı ülkelerdeki kitap fiyatlarının yüksekli­ğinden

B) Kitap fiyatlarının belirlenmesinde bir standardın olmamasından

C )Ş iir kitaplarına gereken önemin verilmemesin­den

D) Sayfa sayısı az olan şiir kitaplarının çok okun­mamasından

E) Daha fazla gelir sağladığı için romanların çok yazılmasından

3. "İçimdeki Deniz" acıyı, gerçek ve büyük bir kederi elle tutulur bir hâle getirerek anlatıyor. Bunu da ba­şarıyor. Kusursuz bir senaryo, inceliklerle yüklü bir anlatım. Son zamanlarda çok önemsenen duy­gusal zekâsı yüksek olanlara göre. Zira bu filmin -çifte ödül aldığı Venedik Şenliği'nden sonra olduğu gibi- hiç tadına varamayıp da vur abalıya diyenler, yüksek zekâ sahipleri oldu. Ama zekânın aslında duygusallığın bir işlevi olduğunu bilenler, bu filme bayılacak.

Bu parçada sözü edilen filmle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine değinilmemistir?

A) Mükemmel bir konu ve zengin bir anlatıma sahip olduğuna

B) Gerçekte, duygu dünyası zengin insanlara yö­nelik olduğuna

C) Aldığı ödüllere rağmen bazıları tarafından beğe- nilmediğine

D) Acıyı ve kederi somutlaştırarak anlattığına

E) Üstün zekâlı kişilerce konusunun anlaşılmadığı­na

2. Mizah denince artık aklımıza ya karikatür dergileri ya da gösteriler geliyor. Oysa azımsanmayacak bir mizah edebiyatı var Türkçenin. Daha kötüsü, mi­zahın alanı böyle daraldıkça mizah hikâyeleri de edebiyatın sınırına doğru sürüklendi. Kimi isimler, kimi kitaplar bu yüzden edebiyat dünyasında hak ettikleri ilgiyi göremiyor.

Bu parçada yazarın asıl yakındığı durum aşağı- dakilerin hangisinde verilmiştir?

A) Türkçenin mizah yapmadaki gücünün bilinme­mesi

B) Gösterilerin ve karikatür dergilerinin niteliğini kaybetmesi

C) Toplumun mizah anlayışının değişmesi

D) Mizah alanının daraltılıp edebiyat dünyasındaki değerini yitirmesi

E) Bazı yapıtlara ve sanatçılara gerçek değerinin verilmemesi

4. Yaşamayı sırf şunun için bile isteyebilirim: Yirmi yıl sonra senin ve kardeşinin ne olacağınızı, ne yönde olacağınızı, ne yönde büyüdüğünüzü ve ne bile­yim, örneğin, evdeki kitaplara nasıl davrandığınızı görmek için. Sizin ille de bana benzemenizi isteye- mem bu hususta, belki de gerçekten mutluluk ağa­cı değildir bilgi. Okuma ve öğrenme ustası olma­yabilirsiniz. Çok kültürlü olmayabilirsiniz. Ama yirmi yıl sonra böyle bir deyiş bir anlam ifade ederse vasiyetimdir: Kültüre ve bilgiye açık olun. Anlamak derdinden uzaklaşmayın. Tersi, insanlıktan uzak­laşmaktır çünkü. Bunu da anlamaya çalışın.

Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangi­siyle nitelendirilemez?

A) Düşüncelerinde kararsızlık yaşayan

B) Gelecekle ilgili beklentileri olan

C) Anlamayı her şeyin üstünde gören

D) Okuma ve öğrenme arzusu hiç bitmeyen

E) Sorgulayıcı ve yol gösterici olan

Page 196: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5 . İnsan yaşlandıkça yalnızca yüzünde, ellerinde, ayaklarında kısacası bedeninde ortaya çıkan kimi değişikliklerin değil; davranışlarında, alışkanlıkla­rında, ruh hâllerinde beliren kimi değişimlerin de ayırdına varmaya başlar. Kimileri giderek daha hoşgörülü olduklarını, neredeyse bilgece bir tutu­mu benimsediklerini fark ederler. Yüzlerine hoşgö­rülü bir gülümseyiş yerleşir. Kimilerinde tam tersine hoşgörü alanı daralmaya yüz tutar, katlanabildikleri insan sayısında gözle görülür bir azalma meydana gelir. Bazıları, işi o denli ileri götürür ki kendilerine bile katlanamaz olur.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deainil- memistir?

A) İnsanların yaşlandıkça hem fiziksel hem ruhsal yapılarında değişimler meydana gelir.

B) İnsanların geçmiş yaşantıları, yaşlılığındaki an­layışını biçimlendirir.

C) İnsanlar, yaşları ilerledikçe duygu ve düşünce­lerindeki değişimin farkına varırlar.

D) Bazı insanların yaşlılığında, gençliğinde oldu­ğundan daha duyarlı ve anlayışlı olduğu görülür.

E) Kimi insanlar yaşlılıklarında, insan ilişkilerinde sabırsız ve katı bir yapıya sahip olurlar.

7 . Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin ve kişi ne denli uzağa giderse gitsin, geçmişi onu bir gölge gibi takip eder; sıyrılıp uzaklaşamaz parçası oldu­ğu insanlardan. İnsan, kendisiyle baş başa kaldığı zaman kimsesizliğinin, yalnızlığının acısı bir kara­basan gibi çöker yüreğine. Geçmişe dönmek, biri- leri tarafından yalan da olsa özlendiğini ve önem­sendiğini duymak, telefon ahizesini kaldırıp tuşlara dokunmak kadar kolay fakat bir o kadar da zor olur.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?

A) İnsanlar, hiçbir zaman geçmişle olan bağların­dan tam olarak kopamazlar.

B) Kişinin bugün içinde bulunduğu durum, geçmi­şindeki tercihlerinin bir sonucudur.

C) İnsanların en büyük korkusu, sevdiği insanlar tarafından unutulmaktır.

D) Yeni olan, daha güzel, daha nitelikli de olsa in­sanoğlu alışkın olduğunun peşine düşer.

E) İnsanlar için geçmişin güzel günleri bugün için mutsuzluk kaynağı olabilir.

8 . Okuyucu, yapıtı eline aldığında her biri ötekinden bağımsız öykücüklerden oluşan rahat bir sayfa dü­zeni içindeki şiir gibi metinleri birbiri ardınca kolay­ca tüketeceğini düşünüyor ilkin. Başka bir deyişle, "Zamanın Ağızları" kolay okunacak bir kitap izleni­mi veriyor. Evet doğru, yapıt zor okunmuyor. Bazı insanlara öylesi çekici geldiği için çoğunlukla bir iyi niyet belirtisi gibi vurgulanan bu özellik, bu kitap­ta da var. Ancak hemen her öykü öyle etkileyici ki hızlı okumaya kalktığınızda bir önceki hatta ondan da önceki öykü sizi geri çağırıyor, kendini yeniden okutuyor.

Bu parçada sözü edilen kitabın özellikle hangi yönü vurgulanmaktadır?

A) Dil ve anlatımın herkesçe anlaşılacak kadar açık olması

B) Şiirsel dokusuyla okurun sezgi ve sağduyusuna seslenmesi

C) Duygu ve düşünce yönüyle zengin olması

D) Anlatılanların tekrar okunmayı sağlayacak ka­dar çarpıcı olması

E) İçerikteki başarısını biçimde yakalayamaması

8 . Sanat için iyi niyetten başka şeylere de gereksinim vardır. İyi niyetli de olsa iyi anlatamamış sanatçı, başarısız bir sanatçıdır. İnsan, en soylu duygula­rını anlatmaya kalktığında sıradanlığın, yavanlığın çemberine takılabilir. Açıklanamazı açıklamak gibi, güç olanı gerçekleştirirken sanatçı, özgün anlatımı yakalamalıdır.

Bu parçada sanat yapıtlarıyla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Konusuyla anlatım biçimi arasındaki etkileşimin güçlü olması

B) Denenmemiş biçemler ve yeni bir söyleyişle oluşturulması

C) Kendinden önceki yapıtlarda ele alınan konuları İşlememesi

D) Anlatılmak isteneni açık seçik, anlaşılır bir dille ortaya koyması

E) Güncel olanı değil, evrensel olanı işleyerek her dönemde değerini koruması

Page 197: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Kitaba adını veren "Hayata Düşen Yalana Sarılır" adlı yazıyla başlayan kitap, sizi bir anda içine alıp kıskıvrak yakalıyor. Bir denemede olması gereken arayışlar, tespitler, izlenimler ve yeni bakış açıları Cihan Demirci'nin rahat okunan, keyifli kaleminden satırlara dökülüyor. Sizi keyifli, sarsıcı mı sarsıcı bir beyin fırtınasının beklediğini gönül rahatlığıyla söy­leyebilirim.

Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine deainilmemlstir?

A) Pürüzsüz ve akıcı bir anlatımının olduğuna

B) Okuru anlatılanların içine kolaylıkla çektiğine

C) Yeni görüşler, düşünceler öne sürdüğüne

D) Gerçekleri değiştirmeden yansıttığına

E) Kişisel belirlemelerini yansıttığına

3. Şimdiye kadar yüz yirmi filmde oynadım, bu film le­rin içinde bana göre yirmi, otuzu çok başarılı; geriye kalan on beş, yirmisi ortalama; diğerleri de sinema­yı öğrenme sürecine ait. Türkiye'de çalışmadığım yönetmen kalmadı. Oyuncu- yönetmen ilişkisinde ister istemez hep bir sınır vardır; öneri getiremez­sin, tartışamazsın, müdahale edemezsin... Dolayı­sıyla insanın içinde "Ben olsam nasıl çekerdim?" gibi bir his kalıyor. Şimdi ben de kendime "Hadi, geç kameranın arkasına, bakalım yapabilecek mi­sin?" diyorum.

Bu sözleri söyleyen sanatçıyla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Mesleğinde istediği yere gelememiş olan

B) Yeniliklere açık olan

C) Gerçekleştirmek istediği düşünceleri olan

D) Çalışma isteğini yitirmeyen

E) ö z eleştiri yapmaktan kaçınmayan

Gerçek kitap, okumaya başladığın ilk andan itiba­ren hem bir yerlerden tanıdık gelen, hem de şaşır­tan kitaptır. Gün içerisinde an be an aklına düşüp sonrasını merak ettiren ve bu yüzden koşa koşa eve dönme isteği uyandıran, ruhen bildiğin ama zihnen tanışmadığın kadim gerçekleri sana hatır­latan bir kitaptır. Okurken "Eyvah, bir sayfa daha bitti!" diye üzüldüğün ve okumayı bitirdiğinde haya­tının bir daha asla, öncesi gibi olmamasına sebep olan kitaptır gerçek kitap ve gerçek bir aşka benzer.

Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangi­siyle nitelendirilemez?

A) Neyi, niçin okuduğunu bilen

B) Değerli yapıtlardan etkilenen

C) Değişime açık olan

D) Duygu ve düşünce dünyasını besleyen

E) Gerçekçi bir tutum içinde olan

4. Çocuk tiyatrosunun, çocukların bilmek istedikleri her konuya açık olması, ilerde daha sağlıklı insan ilişkilerinin oluşmasına yardımcı olacaktır. Bugün gençliğin bir bölümünün heba olup gitmesi, çocuk­luklarında birçok şeyin onlardan gizlenmiş olma­sındandır. Sağlıklı bir toplum, ancak eğitimde nes­nelliği ve açıklığı içeren temel ilkelerle kurulabilir. Çocuk tiyatrosu da okuldaki eğitimin tamamlayıcı bir uzantısı olduğuna göre bu nesnelliği ve açıklığı, hedeflerinden biri olarak seçmelidir. Ancak bu şekil­de —

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) tiyatroda istenilen özgünlük ve başarı yakalana­bilir.

B) tiyatro, diğer sanat dallarının başaramadığını başarmış olur.

C) tiyatro, çocuğun okulda aldığı eğitimin bir parça­sı olmayı başarabilir.

D) tiyatro, çocukların algılama ve duyumsamasını güçlendirerek onları geleceğe hazırlayabilir.

E) tiyatro, çağa ayak uydurmuş, okullardaki eğiti­min yetersizliğini gidermiş olur.

Page 198: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Sanatta hiçbir şey "doğru" ya da "yanlış" değildir. Sanatçının amacı da bize evrenin sırlarını açıkla­mak değil, bizde yoğun duygular uyandırmak ve estetik beğenilerimizi zenginleştirmektir.

Böyle düşünen bir yazar, aşağıdakilerden han­gisini söylerse kendi düşüncesiyle çelişmiş olur?

A) Sanat, var olana yönelik nesnel bilgiler vermeyi amaçlamaz.

B) Bir yapıtta yansıtılanları doğanın gerçekleriyle özdeşleştirmeye çalışmak, doğru bir tutum de­ğildir.

C) Şiirler, romanlar, öyküler okurun yüreğinde güç­lü duygulanımlar yaratmayı amaçlar.

D) Sanatsal yaratı, bireyin zihinsel ve duygusal bir değişim yaşamasını amaçlar.

E) Gerçekte türü ne olursa olsun her sanat yapıtı, bireyin, yaşadığı dünyayı daha gerçekçi görme­sine yardımcı olur.

7. Ülkemizin kimi yörelerinde büyüklerin yanında si­gara içmek, bacak bacak üstüne atmak hatta eli cebinde dolaşmak hoş karşılanmaz. Oysa bu dav­ranışların başka toplumlarda hatta yine ülkemizin kimi bölgelerinde ahlakla ilişkili olduğu bile düşü­nülmez.

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?

A) Ülkemizde ahlak anlayışının tutarsızlık gösterdi­ği

B) Ahlak anlayışının toplumdan topluma değişiklik gösterdiği

C) Bazı toplumlarda bireyin, davranışlarında özgür olduğu

D) Ülkemizde toplumsal davranış kalıplarının deği­şime açık olmadığı

E) Toplumsal bakış açısının, o toplumun aldığı eğitimle ilişkili olduğu

6 . Günümüzde, daha önce hiç anlatılmamış hikâye kalmış mıdır? Her hikâye anlatmaya kalkışan, bu­nun daha önce çok kereler anlatılmış olduğunu düşünür mü? Belki düşünür, belki bunun baskısını da hisseder ama kesinlikle daha önce anlatılmış olması, hiçbir yazarı durdurmaz. Çünkü anlatılan hikâyeden daha önemli olan, nasıl anlatıldığıdır. Bir çocuğun ezbere bildiği masalları tekrar dinlemek istemesi gibi bildik konuları anlatan aşk, cinayet, macera romanlarını okur dururuz.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada belirtilen görüşle uyumludur?

A) Sanat yapıtının gücü okurda düşünsel bir deği­şim yaratmasına bağlıdır.

B) Sanat ürünleri okurun yüreğinde yeni duygular uyandırmayı başarmalıdır.

C) Sanat yapıtının gücü; söylediğinden çok, söyle­yişinde aranmalıdır.

D) Sanat yapıtının okur üzerindeki etkisini artırmak için konuya uygun anlatım biçimi bulunmalıdır.

E) Sanat yapıtı, biçim ve içerik arayışı içinde olan sanatçısıyla ölümsüzleşir.

8 . Sanatın sınırsız toprakları üzerinde tiyatro; çocuk­lara, yarının yaşamı için estetik dünyayı hazırlamak zorundadır. Bugünün küçükleri, geleceğin büyükle­ri, bizim kültürümüzden yeni bir dünya yaratabile­cek duruma gelmelidirler. Yirmi birinci yüzyılı on geçe, artık otuzlu yılların masallarını anlatmayalım. Otuzlu yılların içerikleri ve biçimleriyle tiyatrolarımı­zı sınırlamayalım. Bilim ve sanatın ortaklığı ile bu uzay kuşağının çocuk tiyatrosunu onlara layık bir duruma getirelim.

Bu parçadan çocuk tiyatrolarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?

A) Geleceğin güzellik anlayışını oluşturmakla gö­revlidir.

B) Kültürel mirasımızı zenginleştirmelidir.

C) Geleneksel olanla yetinmeyip çağdaş bir yapıya ulaşmalıdır.

D) Bilimsel gelişmelerin ışığında yeni bir anlayış geliştirmelidir.

E) Geleneksel olanın başaramadığını başarmak için çok çalışmalıdır.

Page 199: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. İlk öyküm Pazar Güneşi'ni yazarken, arkadaşla­rıma okuturken, belli sürelerde bekletip yeniden okurken ve düzeltirken hiçbir endişe duymamıştım. Dergide yayımlanacağını öğrenince de çok sevin­miştim. Endişem, dergiyi elime aldıktan, öykümü orada okuduktan sonra başladı. Başka birinin yaz­dığı öyküyü okuyor gibi oldum, içimde bir şeyler "cız" etti. Acele ettiğimi fark ettim. Yeterince olgun­laşmadan bir dergiye nasıl göndermiştim öykümü?

Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen sanatçının bir özelliği değildir?

A) Anlatım becerisi gelişmemiş

B) İşinde titiz davranan

C) Öz eleştiri yapabilen

D) Gelişmeye açık

E) Çevresindekilerin görüşlerine önem veren

3. Ben eksper değilim çünkü eksperlik bir meslektir. Ama kendisini, sanatını yakından tanıdığım, izle­diğim sanatçılar için görüş bildiririm. Değerlendir­me kriterlerim, ölçütüm sadece ve sadece gözdür. Çünkü göz dediğinizde bilgi, beğeni ve deneyim söz konusudur. Eğer birisi, bir ressamın 1500 ese­rini gördüyse, o eserlerin izini sürdüyse, o eserler hangi koleksiyonlarda yer aldı, sanatçı hangi dö­nemlerde neleri yaptı, kimlerden etkilendi, bunları biliyorsa o sanatçının resmini de biliyor demektir.

Bu sözleri söyleyen kişiye göre eleştirinin te­mel niteliği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Çok yönlü olması

B) Farklı değerlendirme ölçütleri kullanılması

C) Özgün düşünceler içermesi

D) Zengin bir birikim gerektirmesi

E) İşlevsel bir nitelik taşıması

2 . O. Henry öykülerinde okuyucu, hayatın kırılma nok­talarını merak ederken tarihin bir kesitinde somut bir sosyo-kültürel coğrafyanın içindeki deneyimle­rin tanığı olur. Kaldı ki günlük hayatın içinde sık rastlanan, hiç de istisna olmayan ağır ekonomik, kişisel sorunlara bağlı olaylarla biraz da ironik, se­vimli, hoş rastlantılar oyunu oynar O Henry. Edebi­yatın; tanrısının yazar olduğu bir yaratım olduğunu hatırlatır. Hayat parçalarıyla kurduğu bu oyun, belki de hayatın ağırlığına direnebilmenin bir yoludur.

Bu parçada sözü edilen öykülerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?

A) Kişilerin olaylar karşısında dayanma güçlerini artırdığına

B) Acı gerçeklerin yer yer alaycı ve komik yakla­şımlarla verildiğine

C) İnsanları, içinde bulunduğu koşullara uymaya ve bunları benimsemeye yönelttiğine

D) Tarihin belli bir dönemindeki günlük yaşamın içindeki olayların işlendiğine

E) Hayattaki dönüm noktalarının okurun merakını kamçılayacak biçimde sunulduğuna

4 . Has yazarlar, ada izlenimi verir bana. Karadan, ka­labalıktan, genelden kopuk... Daha ötesi ve önem­lisi, bağımsız oldukları için öyle görünüyorlar belki de. Karadan bunalan, keşif tutkunu ya da tutkusu yoksa bile yine karadan bunalmış, kaçkın ve so­nunda denizler ortasında kalmış bir kazazede ta­rafından keşfedilinceye kadar ıssızdır o adalar. Özgürlükten dolayı mutlu ama onun bedeli olan yalnızlıktan dolayı tedirgindirler.

Bu parçada, sözü edilen yazarlarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?

A) Önceden konmuş kuralların dışına çıktıklarına

B) Kendilerine özgü bir tutum sergilediklerine

C) Sürekli bir arayış içinde olduklarına

D) Anlaşılır olmaktan kaçınmaya çalıştıklarına

E) Kendi seçimlerinin zorluklarımı yaşadıklarına

Page 200: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Orhan Kemal, yapıtlarıyla edebiyatımızın modern klasikleri arasında artık. Öykülerinde ve roman­larında günlük hayatı, olağanüstü bir yalınlıkla işlemiş; kahramanlarını ezik, sömürülen, yoksul insanlar arasından seçmiştir. 20. yüzyıl ortalarının Türkiye'sini "damardan" anlatmakla kalmamış, ko­nuşmaların büyük bir ağırlık taşıdığı yapıtlarındaki gerçekçi, süssüz, su gibi akıp giden diliyle de Türk- çeye azımsanmayacak katkılarda bulunmuştur.

Bu parçada tanıtılan yazarla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi söylenemez?

A) Öğretici nitelikte eserler yazmıştır.

B) Pürüzsüz, kolay okunan bir dili vardır.

C) Belli bir dönemi etkili bir anlatımla sunmuştur.

D) Belirli bir kesimin insanını, gerçekçi bir yakla­şımla ele almıştır.

E) Çağdaş edebiyatımızın unutulmayacak isimle­rinden biridir.

7 . Vüs'at O. Bener, özel okurların sevebileceği, an­layabileceği, algılayabileceği nitelikli bir yazardır. "Türkiye'de iyi bir öykü nasıl yazılır?" sorusunun yanıtı şöyle verilebilir: "Onun 'Dost' öyküsünü ör­nek alın." Kişileri de kendisi gibidir. Anlamaya ça­lıştıkça içe kapanırlar, anlaşılmaya başlandıkça size anlaşılmayan katmanlarını gösterirler. Hiç kuş­kusuz, öykü yazarı ötesinde insan olarak da çok hoş biriydi Bener. İnce bir ironisi vardır. Romanları­na girdiğinizde ise onun dünyasını kuşatan, bütün öğeleri keşfedebilen bir yazı emeğine eğilmeniz, odaklanmanız gerekir.

Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Dikkatli ve bilinçli bir okur kitlesine sahip olan

B) Meslektaşları için model oluşturan

C) Okuyucunu

D) Yapıtlarındı

E) Kitaplarla u

6 . Yazarken bütün disiplinlerin dışında kalıyorum. Ya­zarlığın en sevdiğim yanı da bu. Bir çalışma disip­linimin olmaması. Yazmak ve kendi başına buyruk olmak bende hep iç içedir. Öykülerimi önceden kur­gulamadığım için düzenli olarak oturup çalışmam da gerekmiyor. Günlerce tek bir sözcük yazmadı­ğım oluyor. Kendimi asla zorlamıyorum, kafamda öyküler kurmaya çalışıyorum. Sabırla bekliyorum. Yazmama süresinin uzaması beni ürkütmüyor. Bir gün gelir, hiç yazamayabilirim de.

Aşağıdakilerden hangisi, bu sözleri söyleyen sanatçıya özgü bir özellik değildir?

A) Ürünler ortaya koymak için çabalayan

B) Belirli kalıplarla sınırlandırılamayan

C) Yazma ve yaratma sürecinde kendini zorlama­yan

D) Mesleki hırsları olmayan

E) Kuralsız bir çalışma şekli olan

8 . Define Adası'nı uzun yıllar sonra yeniden okuma­nın vereceği keyfi düşlerken düş kırıklığına uğraya­bileceğimi de düşünmüyor değilim. Çoğu kez öyle olmaz mı? Yıllar öncesinden belli belirsiz bir ta t kal­mıştır belleğinde, belleğine güvenip kitabı yeniden okumaya kalkarsın. Gel gör ki hevesin kursağında kalır, onca zaman önce okuduğun kitabı habire yeniden yazmış olduğunu anlarsın. Ama yıllar son­rasının okuması, bazen de şaşkına çevirir insanı. Apayrı bir keyif alırsın, ilk gençlik çağında ayırdına varmadığın ayrıntıların tadını çıkarırsın. Değerin­den bir şey kaybetmek şöyle dursun, yıllar içinde değeri anlaşılan gerçek eserlerdir bunlar.

Bu parçaya göre gerçek bir sanat eserinin en belirgin özelliği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Daha önce işlenmemiş bir konuyu ele alması

B) Anlam derinliği taşıması

C) Kendine özgü bir üslubunun olması

D) Evrensel nitelikler taşıması

E) Güncel olanı işlemesi

Page 201: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. "Ne olacak bu memleketin hâli?" diye beliren kim­lik soru(nu)muzun üç aşağı beş yukarı Tanzimat'la yaşıt olduğunu düşünenlerdenim. Kanuni Sultan Süleyman zamanında kahvelerde tespih çekerek tavla oynayan atalarımızın, kendilerine bu soruyu sormaya itecek bir kaygıları olduğunu sanmıyo­rum. Memleketin hâline, dolayısıyla birey olarak ne olacağımıza, başımıza neler geleceğine dair kaygı duymaya başlamamız, Batı'nın kendini Doğu'ya karşı üstün, dolayısıyla rakip olarak tanımlamayı göze aldığı 18. yüzyıl sonlarına denk düşer. Bu da bizim, hâlâ içinde bunaldığımız Doğu - Batı ikilemi­ni bir Osmanlı - Türkiye sorunu olarak miras alma­mızın tarihidir.

Bu parçada söz konusu edilen "sorun"la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deâinilme- mistir?

A) Ulusal bir nitelik taşıdığına

B) Nedeninin gelecek kaygısı olduğuna

C) Doğu-Batı medeniyetleri yarışının bir sonucu ol­duğuna

D) Ülkemizde Batılılaşma serüveniyle başladığına

E) Batı'nın bu sorunu iki yüz yıl önce aştığına

3 . Enis Batur, şiir ve şiir kitabı yazmasıyla meşhurdur. Deneme ve diğer dalları da düşünürsek inanılmaz bir üreticidir. Batur'un şiir kaynaklarına dönersek yoğun üretiminin getirdiği zayıflıklarla da karşıla­şırız. Daha doğrusu, çok iyilerin yanında, oldukça vasat şiirlerine de rastlarız. Şiirleri tartma, ayıkla­ma noktasında biraz fazla heyecanlı bir Batur çıkar karşımıza. Bazen de kendi şiirlerini, eserini sorgu­lamayan bir Enis Batur...

Bu parçada Enis Batur'la ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmemistir?

A) Çok sayıda eser verdiğine

B) Yaşamıyla edebiyatı bütünleştirdiğine

C) Kimi çalışmalarında titiz davranmadığına

D) Öz eleştiri eksikliğine

E) Ününü, yazdığı şiir ve şiir kitaplarına borçlu ol­duğuna

2 . Kendimi gerçek bir yazar olarak hissettiğim an, içimdeki sesin, yazmam gerektiğini söylediği an­dır. O anlar müthiş coşkulu oluyorum. Yalnızsam o anın keyfini çıkararak her türlü endişeden uzak yazıyorum. Hiçbir şeyi kaçırmamak için öyle ace­le ediyorum ki daha sonra kendi yazımı okumakta güçlük çekiyorum. Yalnız değilsem, sözcüklerin ve görüntülerin saldırısına uğramışsam huzursuz, git­tikçe kaygılanan birine dönüşüyorum çünkü o anda kafamın içinde canlanan dünyayı daha sonra yarat­mam mümkün olmuyor. Her şey geçip gidiyor.

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı yoktur?

A) Yazabilmek için nasıl bir ortama ihtiyaç duyu­yorsunuz?

B) Düşündüklerinizi yazamadığınız zamanlar olu­yor mu?

C) Yazılarınızın planını nasıl belirliyorsunuz?

D) Yazmak için belirli bir zamanınız var mı?

E) Yazmak size neler hissettiriyor?

4 . Her toprakta ayrık otu gibiyim, sökülüp atılmam gerekiyor. Oysa tutunma isteğimin çok güçlü oldu­ğunu duyumsuyorum zaman zaman. Ben tutunmak istedikçe toprak benden kaçıyor sanki. Payıma hep, köklerimi dışarıda bırakan taşlı çakıllı toprak­lar düşüyor.

Bu sözleri söyleyen kişi, aşağıdakilerden han­gisiyle nitelendirilebilir?

A) Mücadeleci - mağdur

B) Kırgın - kaderci

C) Gururlu - tedirgin

D) Öfkeli - kötümser

E) Yılgın - sıkıntılı

Page 202: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Eleştiri, daima bir çeşit araya girmedir, sanat ese­riyle sanatseverin arasına girmedir. Çoğu zaman pek az şey doğar, bu araya girmeden. Ama arada bir eleştiri, yaratıcı bir nitelik kazanabilir; bu, eleş­tirmenin eseri algılama yeteneğinden çok, eserin gücüne bağlıdır.

Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisine yanıt olabilir?

A ) Eleştirm en ile sanatçı birbirini nasıl etkiler?

B) Eleştirinin yaratıcılığ ından söz edilebilir mi?

C ) Eleştirm en nasıl özellikler taşım alıd ır?

D ) Eleştiri gerekli midir?

E ) Eleştirmenin nesnel olm ası m üm kün müdür?

7 . D oğan H ızlan, eleştirel bakışını hiç saklı tutm az; güncel sorunu tartışm aya açarak günübirlikten

kalıcılığa uzanan çizgiyi pekiştirm ek kaygısı taşır.

Kültür değerlerinin har vurulup harm an savru lm a­sına katlanm az. O nun katlanm azlığ ı sadece ya ­kınm alarla dolu bir içe hapsetm e, çözüm leri dışa

vurm am a edilgenliğinde değildir. Kendisini, tam

kendisi o larak sesin, sözün, özgür yaratının peşine

koşmuştur.

Aşağıdakilerden hangisi sözü edilen sanatçının parçada belirtilen özelliklerinden biri değildir?

A ) Yaratıc ılık gücüne sahip olm a

B) Sorunlara çözüm aram a

C ) Kültürel m iras ım ıza sahip çıkm a

D ) Değerlendirm e yapm aktan kaçınm am a

E ) Kolay anlaşılan bir yapıda olm a

6 . Çok a z kitap, dar zam an larda moral ve ışık ve ­rebilir insana ve iyi yazılm ış kitaplar aras ında pek

azı, hem akıl hem vicdan ürünüdür kanım ca. Fe ­ride Çiçekoğlu'nun "Vesikalı Şehir"i böyle bir ya ­pıt. S eyrede seyrede büyüdüğüm üz, aynasında

kendimizi bulduğum uz Türk film lerinin daha evvel fark etm ediğiniz ortak noktalarını buldurtan, film ler

üzerinden hem toplum sal tarihim izin seyrüseferini hem kadın -erkek ilişkilerindeki şaşm az kalıpları ortaya koyan bir kitap. Bugünlerde yüreği sıkışan, sevecek sevinecek bir şeyler arayan, karam sarlığa

kapılan herkese hararetle tavsiye edilecek bir kitap

"Vesikalı Şehir".

Bu parçaya göre sözü edilen kitabın tavsiye edilmesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A ) Y aşam ı olduğu gibi yansıtm ası

B) H em duygularım ıza hem m antığ ım ıza seslen­mesi

C ) Geçm işin güzel günlerini anlatm ası

D ) iyimserlik aşılam ası ve mutlu etm esi

E ) K adın-erkek ilişkilerindeki değişm ezleri işlemesi

8 . Yarın bir başka zam andır. Kim se bilm ez ne getirip

ne götüreceğini. Bizler, belirli bir süre içinde yaşa­rız. Mutlu o lm ak ya da karam sarlığa düşm ek, in­sanoğlunun kaç ınam ayacağı bir durumdur. Kimi gün "Yarınlar güzel o lacak, olm alı." dersiniz; kimi gün de en koyu karam sarlığa düşersiniz. A m a biz

yazarlar, okurların yaşam gücünü artırm alı, onları geleceğe hazırlam alı, um utsuzluğu olabildiğince

uzaklara itmeliyiz.

Böyle düşünen bir sanatçıyla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi söylenemez?

A ) O laylara olumlu yönden baktığı

B) Y aşam ı bir bütün o larak algıladığı

C ) Yol gösterici olduğu

D ) Üzüntüyü de sevinç kadar normal karşılayabildi­

ği

E ) Okurlarının sanatsal düzeyini yükseltm eye ça­

lıştığı

Page 203: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Çevirm enlerin yazınsal bir yapıtta, yazarın biçemini ve yapıtın biçimini değiştirm eye hakkı yoktur. Fakat Türkçeyi kıvrak kullanam ayanlar, uzun ve karm a­şık yapılı bir cüm leyle karşılaştıklarında onu bölme

yanılg ısına düşüyorlar. Bu durum da bir çevirm enin

elinden çıkan kitapların tüm ü, çeşitli yazarlara ait olsa da o çevirm enin ağzından konuşuyor, onun

sesini ve dam gasın ı taşıyor.

Bu parçada çevirmenlerle ilgili olarak anlatıl­mak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A ) Anlatım biçimleri arasındaki farkları bilmedikleri

B) Y ap ıtları, sanatsal değerini düşünm eden, yo­rum lam aya başvurdukları

C ) Yap ıtın ı çevirdiği yazarı tanım adıkları

D ) Çeviri yaptığı dilin anlatım gücünü yeterince

yansıtam adıkları

E ) Çeviri yaptıkları yazarın anlatım ın ı yetersiz bul­dukları

3. Portekiz edebiyatının dünyaca ünlü ismi Jose Sa- ramago, modern edebiyatın, insanlık hâllerini en iyi anlatan romancısı. Saramago'nun asıl dikkat çeki­ciliği, hep büyük bir muamma olarak kalacak insa­na dair tüm ayrıntıları merkeze alırken metinlerini ustaca kurgulamasıdır, denebilir. Yazarın eserleri, teknik ustalıkları bir tarafa bırakıldığında dahi, her okuyucunun kendini yakın hissedebileceği temalar barındırır. Çünkü Saramago'nun romanlarında bü­yük ağırlığı olan anlatı, romanın ele aldığı konuyu yıllardır deneyimlediği birikimlerin süzgecinden ge­çirir.

Bu parçada sözü edilen romancı ve yazılarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainil- memistir?

A ) H er okuyanın kendinden bir şeyler bulduğuna

B) insanlık durumlarının ayrıntılarına indiğine

C ) Ününün ülkesiyle sınırlı olmadığına

D) insanlık sorunlarına çözümler ürettiğine

E) Kendi deneyim lerinden yararlandığına

B azı yazarlar, edebiyata katkılarıyla sadece okuyu­culara hoş vakit geçirecekleri ya da üzerine kafa

yoracakları konular sağlam akla kalm az, hayatlarıy­la da insanlara ve dolayısıyla tarihe etki ederler. Jam es Baldvvin, Am erika'nın aykırı ve keskin konu­larını, başına ne tür bir bela a lacağ ına a ldırm adan

yazan bu siyahî y azar da bu tür edebiyatçılardan

biri. Ezilenlere var olduklarını, var olm ayı sürdür­melerini ve savaşm aları gerektiğini hatırlatan bir

yazar.

Bu parçada sözü edilen yazarın vurgulanmak istenen özelliği aşağıdakilerden hangisidir?

A ) Yol gösteren, bakış açısın ı değiştiren bir model oluşturması

B) Bilinen, som ut gerçekleri etkileyici bir biçimde

işlemesi

C ) Okuyucusunu yazdıklarıyla etkilerken onunla

bütünleşm esi

D ) O layları yaşanm ışlık duygusu uyandıracak bi­çim de e le alm ası

E ) Kişisel görüşlerini başarılı bir biçimde yansıtm ası

4 . Edebiyatın türleri arasında eşit o lm ayan bir geliş­m e neredeyse o lanaksızdır. Ö teden beri yoklu­ğuna sözde hayıfland ığ ım ız eleştirinin bile öteki türlere göre kendine bir yer bulduğunu yadsım ak

anlam sızken rom an ile öykü arasında birbirine z ıt

gelişm e eğrileri ç izm ek büsbütün yapay olacaktır. Belki bazen biri, öbürünün önüne geçebilir, sözge­limi 1980'lerin başında öykü beklenm edik bir sus­kuya çekilm işken yeni yazarların pırıltısıyla roman, edebiyatım ızın gündem indeki bütün boşluğu kendi başına doldurm aya yetmişti ve bunun nesnel ne­denleri vardı.

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine yanıt olabilir?

A ) S ize göre edebiyat türleri içinde en çok tutulan

tür hangisidir?

B) Edebiyat türlerinin gelişim inde dengesizlikler

m eydana gelebilir mi?

C ) Rom an ve öykünün gelişm e grafiğinde bir ters

orantı söz konusu mudur?

D ) Eleştiri diğer edebiyat türleri yanında bir yer edi­

nebildi mi?

E) 1980'li yıllarda edebiyat türleri içinde en çok ge­lişme gösteren hangisiydi?

Page 204: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Şiir elbette birikimle yazılm az. Nitekim öyle olsaydı ünlü şiir kuram cıları kuramcı değil, şair olurdu. Ya

da eleştiri bilgisi, aynı zam an da şair yapard ı. Şiir

bilinci; şiirle ilgili, şiire dönüşebilir bilinçtir. Şiir üze­rine edinilmiş teorik birikim veya kuram sal yeterlik

değildir. Bütün bunların şaire kazand ıracağın ı hatta

şairlerin bunları bilm eye zorunlu olduğunu elbette

inkâr edem eyiz. A ncak bütün bu bilgiler — .

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi uygun olur?

A ) şairi şair yapan etkenlerin başında y e r alırsa şiir

ortaya çıkabilir

B) şaire şiiri yazdıran gerçek unsurdur

C ) olm azsa şiir yazm aktan bahsetm em iz de m üm ­kün olm az

D ) ünlü şairlerin bildiği ve şiirlerine uyguladığı şiirin

olm azsa o lm azlarıd ır

E ) şiire dönüşecek bir şiir bilinciyle desteklendiğin­de şiir ortaya ç ıkacaktır

T. Şiire ne kadar yakın olursak yaşam daki düzenin

eksiğini o kadar yerine oturtabiliriz. Bütün ülkeler­de şiirin kaynağı, inanm akla başlam ıştır. Kabile re­isleri, o şair kimseler, söyledikleri ile gökten yere

indirdikleri bir gerçeğin sözcüsü sayılm ışlardır. O

sözler, göğe bakarak söylenen o sözler, yeri göğe

çıkarm ış, göğü yere indirmiştir.

Bu sözleri söyleyen bir şairin şiirde bulduğu özellik aşağıdakilerden hangisidir?

A ) Evrensel nitelikler taşım ası

B) Bireysel sorunlara çözüm getirm esi

C ) Duygusal bir coşkunluk verm esi

D ) O lağanüstü bir güce sahip olm ası

E ) Düş gücünü zenginleştirm esi

6 . G e lenek d er ki yazabilm ek için önce oturm ak ge­rekir. O yüzden bir sandalyeye oturup bilgisayarın

başına geçm em , benim için yeterlidir. Bu arada

ilham gelirse de çok iyi olur tabii am a gökten in­m esini beklem em ; oturur, odaklanır, yazarım . Derin

y a za r havalarına girm em . Y azm ak aynı bir ağaç

gibidir, ağaç bir yere kadar büyür büyür, sonra geli­şimini tam am lar ve durur. Benim rom anlarım da da

bu böyledir. Hiçbir zam an bir bölüm e başlad ığ ım da

bu, uzun oldu; bu, kısa oldu; bunu törpüleyeyim , bununla oynayayım , dem em . Serbest b ırakırım , bir

ağacın kolu gibi düşünürüm; biri kısadır, biri daha

uzundur. H e r şey gittiği yere kadar gider.

Bu sözleri söyleyen bir sanatçının sanata ba­kışıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?

A ) Sanatta güzellik anlayışının sanat eserinin bo­yutuyla ilgili olm adığı

B) Y azm a sanatın ın yaşla ve yaşanm ışlık la ilgili ol­duğu

C ) Yaratıc ılığ ın esinle değil, çalışm ayla ilgili olduğu

D ) Bir sanat eserinin belirli bir kurala bağlı kalm a­dan da m eydana gelebildiği

E ) H e r sanat eserinin kendine özgü bir yaratm a sü­recinden sonra oluştuğu

8 . Dil bilinci kazand ırm a çabası insanoğlunun yaşa­m ında b itm ez tükenm ez bir çaba gibi. "Bir ülkeyi yönetm eye çağrılsaydınız yapacağ ın ız ilk iş ne

olurdu?" sorusuna Konfüçyüs "İşe, önce dili göz­den geçirm ekle başlardım çünkü dil kusurlu olur­

sa sözcükler düşünceyi iyi an la tam az. Düşünce

iyi an la tılam azsa yapılm ası gereken şeyler doğru

yap ılam az. Ö devler gereği gibi yapılm azsa töre ve

kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa adalet yan­lış yola sapar. A dalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine

düşen halk, ne yapacağın ı, işin nereye varacağın ı bilem ez."

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?

A ) Bir ülkede konuşulan dil, herkesin anlayabile­ceği ve anlaşm asın ı sağlayabileceği kadar açık

olm alıdır.

B) Bir ulusun uygarlık düzeyini belirleyen ana ölçüt, kullandığı dilin gücüdür.

C ) İnsanlık; ilerlemesini, yüzyıllar boyu oluşan kül­tür birikimini dile borçludur.

D ) Dildeki bozulm a, toplum un bütün yapılarına

yansıyacağı için dili düzelterek tüm yapıları ko­ruyabiliriz.

E ) Toplum sal gelişm e açısından en önem li eğitim, dil eğitimidir.

Page 205: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

O . H enry öyküleri, hayatın içinden anekdotlar gibi­

dir. Seçtiği hayat dilimleri yüzyılın hem en başında

N ew York'ta yaşayan orta sınıfın insan ilişkileridir. Öykülerinde rastlantılar hayatın ayrılm az parçası­dır. Bizi, tıpkı o lay kişileri gibi her yolun sonunda bir sürpriz bekler.

Bu parçada sözü edilen sanatçının yapıtlarıyla İlgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainil- memistir?

A ) Anlatılanların , okur üzerinde gerçeklik duygusu

uyandırdığ ına

B ) O layların hep aynı çevrede geçtiğine

C ) Kişilerinin, yaşam larındaki gibi yansıtıld ığına

D ) Okurun, kendi dünyasından bir şeyler bulduğuna

E ) Şaşırtıcı ve çarpıcı bir o lay örgüsü olduğuna

Kendim i gençlerin yorum larına m aruz bırakırım . Takım ruhu içinde çalışm anın yararı da budur. Akıl akıldan üstündür. Onun da kim de olduğu pek belli

olm az. Hatayı düzeltm ek yerine daha büyük hata­lar yapm ak üzere ka lem e sarılm ak, dokunaklı geli­yor bana. Bir yapıtın tam am ın a gölge düşüren bir çeviride tercih hatasının ve d iğer çeviri yanlışlarının

farkına varm ış olduğum u dile getirm em , bunun g e­rekli o lduğuna inanm am dandır.

Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen sanatçının bir özelliği deâildir?

A ) Eleştiriye aç ık olm a

B) Bireysellikten uzak bir tutum takınm a

C ) İnandığı doğruları aç ık yüreklilikle savunm a

D ) D üzeltm ek ve geliştirm ek için çalışm a

E) Düşünceleriyle gençleri yönlendirm e

3. G ünüm üzden neredeyse bir buçuk as ır önce ya ­

yım lanan İntibah, bugüne kadar on yayınevi tara ­fından binlerce okurla buluşturulmuş. G ünüm üz­

de de her lise öğrencisinin Tanzim at edebiyatıyla

tanıştığ ında okuduğu bir kitaptır bu. R om anda Ali B ey adında mirasyedi bir gencin tecrübesizliği, aşkı ve aldatılışı anlatılır. Doğru yoldan saparak bir kötü

kadına kapılan m irasyedi gencin başına gelen fe la ­ketlerin ve tutkularının işlendiği aşk serüveni an la ­tılırken okur, mutluluğu evin d ışında aram anın geti­receği felaketler konusunda uyarılır. N am ık Kem al, iyi ile kötünün m ücadelesinde kendi tavrını iyiden

yana koym asına rağm en, okuyacağ ın ız bu rom anı üzücü bir son beklemektedir.

Bu parçada sözü edilen romanla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A ) H er dönem de okuyucu bulduğu

B) Bazı d eğer yargılarını ön plana çıkarttığı

C ) Kişilerinin duygu dünyalarını yansıttığı

D ) O kura ders verm e am acı taşıd ığı

E ) Y aşanm ış bir olaydan yola çıkılarak yazıldığı

4. TAY Projesi dünya kültür em anetlerinin önem li bir

parçası olan Türkiye kültür varlıklarının kronolojik

bir envanterinin çıkartılm ası ve bu bilginin ulusla­rarası platformda paylaşılm ası am acına yönelik

olarak tasarlanm ıştır. En azından 4 bin yıl önce­sine uzanan kültürel veriler barındıran Anadolu ve

Trakya toprakları üzerinde 1800'lerin ilk yarısından

başlayan araştırm aların sonuçları dağ ınık ve ço­ğunlukla u laş ılam az durum dadır. Birçok yerleşim

yerinden b ihaberiz ya da birçoğu tahribata kurban

olmuş. Bu tahribata karşı öncelikle yapılabilecek

çalışm a, kültürel verilerin m erkezî bir yapı içinde

toplanm ası ve derlenm esidir.

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarıla­maz?

A ) Kültür em anetlerinin belgelenm eden korunam a- yacağı

B) Türkiye kültür varlıklarının korunm asını yaban ­cıların üstlendiği

C ) Tarihi kalıntıların gereken önemi görmediği

D ) Anadolu'nun kültür m irasıyla dünya çapında

önemli bir yere sahip olduğu

E) Anadolu'da tarihi önem e sahip kimi yerleşim

yerlerinin bilinmediği

Page 206: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

B azı şairler var, kapalı bir tutum da ısrarlılar. Ketum , kapalı tutum ları, görünm e korkusundan mı bilmiyo­rum. Bu şairlere kaçak yaratıcı d em ek doğru mu

onu da bilmiyorum. İlk bakışta barbar bir dili and ı­rıyor dilleri. Engin bir şiir bilgisinin ve şiir tarihinin

içinden geçmişliğini h issetm enize karşın barbar bir

dil. İlk anlam ı "kekem e" dem ekti barbarın. Yunan­lılar anlam adığı dilden konuşanları kekem e sanı­

yorlardı. T ıpkı bizim de bazı şairler karşısında "Ne

anlattı ki bu şiir?" d iyeceğim iz gibi.

Bu parçada sözü edilen şairlerin şiirlerinin eleş­tirilen yönü aşağıdakilerden hangisidir?

A ) İçerikle uyum suz bir söyleyişe başvurm a

B) Kendine özgü bir dil kuram am a

C ) Konu seçim ine önem verm em e

D ) Anlam zenginliği taş ım am a

E) A nlaşılır bir dil kullanm am a

7 . Daha bir üniversite öğrencisiyken yazdığım oyun­lara bugün baktığımda iyi olduklarını söyleyemem onların. Kendini kanıtlama telaşında olan bir genç yazarın bütün taşkınlıklarını, dinlendirilmemiş he­yecanlarını taşıyan kusurlar sayabilirim. Öte yan­dan gene onlara baktığımda bütün olmamışlıkla- rına rağmen gelecek vaat eden güçlü bir yazarlık damarının bulunduğunu söyleyebilirim.

Bu sözleri söyleyen oyun yazarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A ) Yazdıklarının değerinin zamanla anlaşılacağına inanma

B) Üretme isteğini yitirmeme

C ) Öz eleştiri yapmaktan kaçınmama

D) Yaratıcı gücüne güvenme

E) Yapıtlarını değerlendirirken yansız olmaya özen gösterme

K az Dağı'ndan gelen esintiyi yüzünde hissederek

A kden iz üzerine yazm ak güzel şey. Buralarda A k­den iz havası hüküm sürüyor. İnsan ağ ız tad ına, keyfine, yaşam aya şükrediyor. Bu deniz, bu dağ­lar, bu doğa... Tadında, kararında yaşam ak isti­yorsunuz, yaşam ın peşinden koşturm adan. K en­di yaşam ritminizi belirlerken doğanın ritminden

kopm adan... İm bata, m eltem e uyanıyor; m aviden, yeşilden payın ıza düşeni alıyor; p ırpır teknelerin, salınarak kıyıya vuran dalgaların tadını çıkarıyor, denizin ve toprağın n im etlerine şükrediyorsunuz.

Bu sözleri söyleyen bir kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A ) Kendisini neyin mutlu ettiğini bilir.

B) Ç evresindeki güzelliklerin farkındadır.

C ) Y a ş a m a sıkı s ıkıya bağlıdır.

D ) Kararlarını m antığ ıyla değil, duygularıyla alır.

E ) Sahip olduklarıyla yetinir.

8 . Başkalarının görüşlerine, yorum larına her zam an

ihtiyaç duyarız. Kendini ve im zasını kanıtlam ış biri olm ak bile, bu gereksinim i ortadan kaldırm az. A m a

yolun başındayken çoğunlukla bilirkişi ya da usta

olarak kabul edilen birinin d ikkatine sunulan birkaç

yazın ın , birkaç şiirin; genç bir yazarın , genç bir şai­rin kaderini ç izm eye yeteceğine hiçbir zam an inan­m adım . Kendi m aceram ızın , ya ln ızca başkalarının

onayları ve yargıları üzerinde yükselm eyeceğini bilm em iz gerekir.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?

A ) Kendilerine güvenen sanatç ılar başkalarının ne

düşündüğünü önem sem ezler.

B) G enç sanatçılar ya ln ızca yönlendirm elerle hare­ket etm em eli, iç sesini dinlemelidir.

C ) Bir sanatçın ın başarısı sadece kendi nitelikleri­ne bağlıdır.

D ) Sanatçı, yapıtını ortaya koyarken eleştirilere ku­lağını tıkam alıd ır.

E ) Sanatçı, yürüdüğü yolda özgür olm alı, kimsenin

izinden gitm em elidir.

Page 207: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1 . Bir eleştirm en o larak daha çok şiir üzerinde çalış­m ayı seviyorum. A m a bu, şiiri rom andan daha çok

sevdiğim an lam ına gelm ez. Türk edebiyatı için­de beni asıl çarpan, etkileyen, daha çok şairler­dir. Beni ben yapan, yani zihnim de hâlâ seslerini duyduğum insanlar. Ben bu seslerle varım . Onun

dışında benim bir önem im yok. O sesler, şairlerin

sesleriydi. Onun için daha çok şiirle ilgilendim. Am a

dünya edebiyatındaki en sevdiğim yazarların b azı­ları romancılardır.

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine yanıt olabilir?

A ) En çok şiir üzerinde mi rom an üzerinde mi çalış­m ayı seviyorsunuz?

B) Türk edebiyatında sizi en çok etkileyen tür han­gisidir?

C ) Şiir üzerinde daha çok çalışm anızın nedenini açıklar m ısın ız?

D ) Şiirin sizin için anlam ı nedir?

E ) Bir eleştirm en o larak şiirin ve rom anın Türk ede­biyatındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

3 . Çocukluğum dan beri ne kadar çok yanlış fikri doğ­ru diye kabul ettiğimi, onların üstüne kurduğum tüm

düşünce yapısın ın da ne kadar şüpheli olduğunu

şimdi fark ediyorum . Bu yüzden eğer sağlam bir

düşünce geliştirm ek istiyorsam önceden edindiğim

bütün fikirlerden kurtulmalı ve yeni bir tem elden

başlam alıyım .

Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen yazarın düşüncesiyle bağdaşmaz?

A ) Ö n yargılarından arınm a

B) Tutarlı bir düşünce sistemi oluşturm a

C ) D eğişm ez olan bilgiye u laşm a

D ) Eleştirel bir tutum sergilem e

E ) Düşünsel arayışı sürdürm e

2 . Felsefe pek çok insan tarafından zo r bir a lan olarak

tanım lanır. Bunun nedenlerinden biri de filozofların

ortaya koydukları düşüncelerde anlaşılm ası güç, soyut bir dil kullanm alarıdır. Felsefe m etinlerinde

günlük yaşam da hiç duyulm am ış sözcükler ve baş­ka anlam larda kullanılm ış kavram lar olduğunu gö­rürüz. H er şeye karşın bu dil, insanları fe lsefî bakış

açısın ı öğrenm ekten alıkoym am alıd ır.

Bu parçada yazar, sözü edilen metinleri anlama güçlüğünü, aşağıdakilerden hangisiyle ilişki- lendirmiştir?

A ) Günlük yaşam la çelişkili o lm asıyla

B) Z or bir alanın ürünü olm asıyla

C) Yerleşik düşünm e biçim lerine ters düşmesiyle

D) A lışılm ışın d ış ında bir dilinin olm asıyla

E) Zihni yoran bir etkinlik o lm asıyla

4 . ilk Ç ağda hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın, her

toplum un birtakım mitolojik inançları, dinsel açık­lam aları olduğu, yaşanan olayları bu inançlara da­yanarak açıkladıkları görülür. Sonraları bu aç ıkla­m aları yeterli bulm ayan insanlar, doğayı doğaüstü

güçlerle aç ık lam ak yerine, doğanın kendisiyle açık­lam a yoluna gitmişlerdir. Bilim ler ve felsefe de bu

çabanın sonucunda ortaya çıkmıştır.

Bu parçaya göre bilimlerin ve felsefenin ortaya çıkmasının sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A) insanların inançlarını bilimsel tem ellere oturtm a­yı istem esi

B) İnsanların yaşam ların ı kolaylaştırm a isteği

C) Doğada v a r olan be lirsizlik leri anlam a isteği

D) D insel ve m ito lo jik açıklam aların insanları tatm in etm em esi

E) Doğaüstü güçlere inanm anın insanın doğasına uygun olm am ası

Page 208: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. D oğada m ükem m el bir varlık yoktur. M ükem m elliği arayan sanat, doğada hiçbir şekilde olm ayan bir

şeyi arar. Çünkü m ükem m ellik, gerçekte v a r o lm a­yan, ideal olan bir şeydir. Sanatın am acı ideal ve

m ükem m el olandır. M ükem m ellikse hayal gücü ile

elde edilir.

Bu parçaya göre sanatla ilgili olarak aşağıdakl- lerin hangisi söylenebilir?

A ) İnsanoğlunun kendini en özgür hissettiği alan

olduğu

B) Doğadaki varlıkları kusursuzca taklit edebildiği

C ) V a r olan gerçekliği değiştirmeyi am açladığ ı

D ) Kusursuz olanı, düşsel öğeler kullanarak oluş­turm aya çalıştığı

E ) Gerçekliği daha yaşanabilir kılm ayı hedeflediği

7. S ait Faik'in öykülerinde iç dünyaya geçerken du­yarlık hâline bürünen dış dünya olayları, ruh du­rumları ve çağrışım ları ağ ır bastığı için onda her

zam an olayı yaşatan ve çevreyi silebilen etkili bir

karaktere de pek rastlam ıyoruz. K arakter eksikliği­ne karşılık, öykülerinin bütününde bir çevre yaşar.

Kişiler d e o çevrenin psikolojisini, a lışkanlıklarını, törelerini, düşünüşünü belirtm ek pahasına, bile bile

siliktir.

Bu parçadan Sait Faik öyküleriyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?

A ) K ahram anların güçlü bir m izaca sahip olm adığı

B) Belirli bir çevrenin yaşayış ın ın işlendiği

C ) Kişilerin bilinçli o larak ikinci p lana itildiği

D ) Konu edilen çevrenin psiko-sosyal özelliklerinin

yansıtıld ığı

E ) Çağrışım ların önem li bir yerinin olduğu

6 . Bence yanlış bir kanı bu. Edebiyatın etkisi hiçbir

zam an aza lm ayacak. İnsan soyu sürdükçe edebi­yat, onun yaşam ında yer alacaktır.

Bu parçadaki görüş, aşağıdaki savlardan han­gisine karşı çıkmak için söylenmiş olabilir?

A ) Hiçbir sanat, edebiyatın geçm işte yarattığı etkiyi yara tam az.

B) Türk edebiyatı dünya edebiyatındaki hak ettiği yeri a lam am ıştır.

C ) Ü lkem izde edebiyat, hayatın bir parçası hâline

gelem em iştir.

D ) D ünyada edebiyat, geçm işe göre görevini daha

iyi yerine getirm ektedir.

E ) İnsanın üzerinde edebiyatın gücü gittikçe a za l­m aktadır.

8 . Türk şiiri, belki hiçbir tarihte son yıllardaki kadar be­reketli o lm am ıştır. B ahar ve güneş türküleri içinde

gelişen bu bereket, belki olgun m eyveler verm e­miştir. Yeni şiirler büyük bir destanın parça parça

karalam aların ı andırıyor. Y aşam a sevinci nihayet bir tem adır, bir dünya görüşüdür, bir ruh hamlesidir. Şiirse her şeyden evvel bir sanattır, neyi anlatırsa

anlatsın sağlam bir yap ıya muhtaçtır. K a lacak olan

tem a değil, eserdir.

Bu parçada asıl vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A ) O zan lar için önemli olanın konu olduğu, ozan la­rın konu seçim ine önem verdikleri

B ) Şiirin öncelikle bir sanat olduğu am a d iğer sa­natlardan çok farklı bir yapıs ın ın olduğu

C ) Şiirde konudan çok, biçimin ve sağlam bir yapı­nın önemli olduğu

D ) Türk şiirinin hiçbir dönem de olm adığ ı kadar ba­şarılı örneklerle dolu olduğu

E ) O zanların , şiire kendi dünyaların ı yansıtm asının

kalıcı o lm alarına engel oluşturduğu

Page 209: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1 . Benim çocukluğum da radyo, bir haberleşm e, bilgi­lenm e, eğitim ya da bir eğlence aracı o larak günde­lik hayatın vazgeçilm ez bir parçasıydı. Radyodan işitilenlerin, neredeyse tartışm a götürm ez kesin­likte şeyler olduğuna inanılırdı. Bir şeyi radyodan duym ak, doğru olm asıyla eş anlam lıydı birçoğuna

göre. Başkalarınca yetenek, eğilim ya da heves sa- nılabilecek bir şeye birdenbire saygın bir kimlik ka­zandırırdı radyo sanatçılığ ı. R adyo Türkçesi, doğru

Türkçe dem ekti. Birçok kelim enin nasıl söylendiği radyodan öğrenilirdi.

Bu parçada radyoyla İlgili olarak aşağıdakiler- den hangisine değinilmemiştir?

A ) Başlı başına bir d eğ er ve ölçü olduğuna

B) Birçok kişiye yeteneğini tescilleyerek saygınlık

kazandırd ığ ına

C ) Vasıtas ıy la duyurulanlara herkesin şüphe duy­m adan inandığına

D ) Kültürel kişiliğimizin gelişm esinde önem li bir

yeri olduğuna

E ) Y ap ılan program ların hayal gücüm üzü zengin­leştirici bir etkisinin olduğuna

2 . K avram lar konusundaki anlaşm azlık ve belirsizlik­ler, sosyal konulardaki tartışm aları ve söyleşileri "sağırlar diyaloğu" düzeyinde tutm akta devam edi­yor. H e le bir televizyon program ında, adı çok du­yulan ve bu konularda bilgisi olduğunu sand ığ ım ız

kimi gazetecilerin en tem el konulardaki bilgisizliği ve kafa karışıklığı beni çok üzüyor. Bu konuyu de­falarca e le a lm am ızı zorunlu bir hâle getiriyor. "Ya­zıyorsunuz da ne oluyor, kim okuyor?" diye sorm a­yın. E lbette bir yararı olur.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?

A ) Toplum sal konulardaki tartışm a ve an laşm az­lıkların, kavram ların bilinmeyişiyle ilgili olduğun­dan

B) Ünlü habercilerin bazıların ın gerçekteki bilgisiz­liğinden

C ) Sosyal konulardaki anlaşm azlıkları giderm esi gereken kişilerin, öncelikle gazeteciler olduğun­dan

D ) Y ap ılan yanlışlık lar üzerine tekrar tekrar yaz­m anın yararı olduğundan

E) K avram larla ilgili an laşm azlık konusu üzerinde

durulm ası gerektiğinden

3 . Saatler süren sofra keyifleri, günler öncesinden planlanan randevular ne yazık ki geride kaldı. İşe yetişmeye çalışırken kahvaltı ediyor, beklediğimiz insan beş dakika gecikse hemen cep telefonuna sarılıyoruz. Sonuçta yeni bin yılın yaşam biçimi bize çok da iyi alışkanlıklar kazandırmadı. Örneğin hiç kimseye 24 saat yetmez oldu. İnsanlar, bir yan­dan metroya yetişmeye çalışıyor bir yandan da cep telefonuyla konuşuyor. Belki de bir mola vermenin zamanı gelmiştir artık.

Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarıla­maz?

A) Kimi yaşama biçimlerinin insanların ruh sağlığı­nı bozduğu

B) Günümüz insanının yaşamında eskiye göre de­ğişiklikler olduğu

C) Yaşamı kolaylaştıran kimi yeniliklerin beraberin­de birtakım olumsuzluklar da getirdiği

D) Geçmişte yaşananlardan kimilerine özlem du­yulduğu

E) Çağdaş yaşamın olumsuzluklarını düzeltmek için önlem alınması gerektiği

4 . H ayatta üstesinden kolay gelebildiğim neredeyse

hiçbir şey yok. Hatta beni seven okurlarım ın benim

için kolay iş sanabilecekleri yazı yazm ak bile üste­sinden o kadar kolay gelinebilir bir şey değil. O on

satır, beş d ize için neler çektiğimi ben bilirim. Ben

niye böyleyim ? G aliba ben bu gezegenden değilim . Gündeliğin beceriksiziyim . İnsanlara, eşyalara, ha­yata faz la saygılıyım . Hayaller, rüyalar, düşünceler, duygular, tutkular içindeyim.

Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen sanatçının bir özelliği değildir?

A) Duygularını ve hayallerini yapıtlarına olduğu gibi yansıtamaması

B) Ö z eleştiri yapabilm esi

C) Kendi duygu ve düşünce dünyasının etkisinde olması

D) Yazarken sanıldığının aksine, güçlük çekmesi

E) Kendini diğer insanlardan farklı bulması

Page 210: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Kaan Arslanoğlu, roman tekniğinin de dilinin de bilincinde; her ikisine de vakıf. Tıp alanında -aynı zamanda psikolojinin de alanına giren bu alanda- uzmanca, içinden tanıyan, yaşamış biri gibi kurgu­lamış, yazmış romanını. Hastayı, hastanın diliyle, doktoru doktorun diliyle, günceyi günce olarak, an­latıcıya ait bölümleri de ona göre dillendirmiş. Bir Arslanoğlu biçeminden söz etmek için erken ben­ce. Bu tartışılabilir ama dili iyi bildiği ve gerektiğinde iyi kullandığı yadsınamaz.

Bu parçadan Kaan Arslanoğlu'yla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?

A) Özgün bir üslubunun olduğuna

B) Y aşanm ış olayları konu ettiğine

C ) Psikolojik rom an türünde yazd ığ ına

D ) Kullandığı rom an tekniğini kendince geliştirdiği­ne

E ) Dilin bilincinde bir rom ancı olduğuna

7. — Bir gece yarısı, bir sabaha karşı uyanıp da geçmişin ve geleceğin önünde hesap verme telaşı­na düşen sadece ben miyim? Siz de böyle geceler, böyle sabahlar yaşadınız çoğu kez. Bir görevi yeri­ne getirmemenin, bir işten sıyrılmanın, bir sorumlu­luktan kaçmanın acısı kim bilir kaç kez çökmüştür içinize?

Bu parça anlam akışına göre aşağıdaki cümle­lerin hangisiyle başlatılmalıdır?

A) Bazen kendime çok fazla yükleniyorum ve hak­sızlık ettiğimi düşünüyorum.

B) Bütün insanların bir şeylerden kaçtığını ve bunu kendilerini korumak adına yaptığına inanıyorum.

C) Her insanın uyumayı bir türlü başaramadığı ge­celer olur.

D) Hangimiz kendi vicdanımız önünde sorgulan- mamışızdır ki?

E) İnsanların kendi gerçeklerine, gerçekçi bir yak­laşımla niçin bakmadığını anlamıyorum.

6 . Çünkü anlattığ ım şeylerin kendileri zaten çok karı­şık. Bir kadınla bir erkeği yan yana koyduğum uz

zam an, ara larında bir çekim varsa evrendeki en

kaotik şeylerden biri başlıyor dem ektir. Bir de bunu

yazarken karıştırm anın m anası yokm uş gibi geliyor

bana.

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine ve­rilmiş bir yanıt olabilir?

A ) K itab ınızda m odası geçm iş şeylerle okurun kar­şısına niçin çıktın ız?

B) N eden kadın ve erkek paylaşım ları gibi klasik bir

konuyu seçtiniz?

C ) Kendinizi m odernist bir y a zar o larak gösterm e

çaban ızın nedenini söyler misiniz?

D ) İlk okum ada an laşılacak bir an latım ın ızın o lm a­sının sebebi nedir?

E ) N iye popüler bir yaklaşım dan kaçındığ ınızı öğ­renebilir miyiz?

8 . Edebiyatın tarihle kom şuluğu hep olmuştur. Y ü zy ı­lın ilk yarısında, rom ancılar bir fon dekoru gibi kul­lanıyordu tarihsel ortam ı. G erçeklere yas lanm a gibi bir hedefleri olm adığı için d e olabildiğine kurm aca- ya dayalı bir perspektif geliştirm eleri yad ırganm ı­yordu. Zam anla bu yaklaşım terk edildi ve —

Bu parça aşağıdaki cümlelerin hangisiyle ta­mamlanmalıdır?

A ) edebiyatçının tarihle kurduğu bağlantılarda ger­

çeğin payı yükseldi.

B) edebiyat ile tarihin iç içeliği en çok rom anlarda

görüldü.

C ) doğru tarih bilgisini kullanm a çalışm aları g iderek

zayıflad ı.

D ) tarihçiler de edebiyattaki bu kurm aca tarih an la­yışına ses çıkarm adı.

E ) bu gelişm eyi tek yönlü e le a lan lar çoğaldı.

Page 211: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Hiçbir çocuğun okula severek gitmediğini bildiğimiz

hâlde, kitaplarda okuluna kavuştuğu için ne kadar

mutlu olduğunu dillendiren çocuklara yer veriyoruz. Sınıfta yaram azlık yapan çocuklara, as ık suratlı öğretm enlere, çocuklarım ız örnek alır, etkilenirler

korkusuyla yer verm iyoruz. Ö ğretm enine isim tak­m ayan sevgili okur varsa lütfen parm ak kaldırsın. A m a görüyorum ki yok. Bu gerçeğin ne kadarı ço­cuk kitaplarında y e r alıyor? Hiç o lm azsa çocuk ba­

kışını, çocuk gerçekliğini görebiliyor m uyuz?

B u p a rç a d a a n la tılm a k is te n e n d ü ş ü n c e a ş a ğ ı-

d a k ile rin h a n g is id ir?

A ) Çocuk kitaplarında, çocukların gerçek dünyası­

nın yansıtılm adığı

B) Kitaplarda çocuk sorunlarının üzerinde durulm a- dığı

C ) Okulların, çocukların hiç sevm ediği yerler hâ­

line getirildiği

D ) Ç ocuklarına yaram azlık yaptığı için k ızan anne- babaların da çocukluğunda farklı olm adığı

E ) Çocukların olumlu olum suz her durum dan çok

kolay etkilendiği

3. Tiyatro yazarı, tiyatroyu bir oyun sahnesi değil, ger­çeğin kendisi o larak görmeli. Yansıttığın ın bir hayal ürünü olduğunu düşünm em eli. O yunun, hayatın bir

aynası olduğunu fa rz etmelidir. Aksi hâlde seyirciyi elinde tutm aktan u zak düşer çünkü seyirciye oyunu

iz le ttire n .

B u p a rç a a n la m a k ış ın a g ö re a ş a ğ ıd a k ile rin

h an g is iy le ta m a m la n m a lıd ır?

A ) oyuncuyla özdeşleşebilm esidir

B) farklı dünyalar görm esidir

C ) orada kendini ve yaşam ı bulm asıdır

D ) ya zar gibi, esere akabilm esidir

E ) renkli dünyaları yaşayabilm esidir

Öncelikle, çağ ım ızın büyük tiyatro dehalarından

birisi Grotovvski. "Yoksul Tiyatro" kavram ıyla oyun­culara, yönetm enlere, tiyatrodaki bütün ekibe

gerçek bir a lternatif yaşam biçimi üretip sunuyor. Evet, artık aşılm ış olabilir bu düşünceler. Y a da

günüm üz tiyatrosunun istek ve ihtiyaçlarına yanıt verm eye tam anlam ıyla m uktedir olm ayabilir am a

60'lı yılların sonlarıyla 70'li yılların başlarından bu

yana Avrupa'da A m erika'da önem li bir işlevi yerine

getirdiğini unutm am ak gerek. Tiyatro ve yaşam bi­çimi ad ına yeni bir soluk Grotovvski. Geliştirdiği bu

tiyatro anlayış ıy la çağın önem li tiyatro adam ları, te - orisyenleri arasındaki yerini çoktan alm ış durum da.

B u p a rç a d a s ö z ü e d ile n s a n a tç ıy la ilg ili o la ra k

a ş a ğ ıd a k ile rd e n h a n g is in e d e ğ in ilm e m is tir?

A ) Ö nceden konm uş kuralların d ışında kalan yeni

üretim leri olduğuna

B) Kendi dönem inde büyük işlere im za attığ ına

C ) Tiyatro anlayış ın ın günüm üzde yetersiz kalabil­diğine

D ) Ç ağın ın önem li tiyatro adam ların ı aştığ ına

E ) Ö zgün bir tiyatro anlayışı olduğuna

4. Olgun bir okuyucu, çoğu kez başkasının yazd ık­larında, onun düşünmediği güzellikler bulur. O ku­duklarına daha zengin an lam lar ve bakış açıları kazandırır. "Gül" sözcüğüyle sevgiliyi, "yol" sözcü­ğüyle ölümü hatırlar, düşünür. Küçücük bir delikten,

dünyayı görmeyi bilir.

B ö y le ta n ım la n a n b ir o k u y u c u , a ş a ğ ıd a k ile rd e n

en c o k h a n g is iy le n ite le n d ir ile b ilir?

A ) Sözcük dağarcığ ı geniş

B ) Bilgili

C ) Yorum gücü gelişmiş

D ) Anlayışlı

E ) Ö z güven sahibi

Page 212: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

S. Mutluluğu aram anın ilk adım ı öğrenm ektir. Ö nce­likle bizim için olum suz duyguların ne kadar zararlı olduğunu ve olumlu duyguların ne kadar faydalı ol­

duğunu öğrenm eliyiz. O lum suz duyguların sadece

kişisel değil, toplum ve dünyanın geleceği açısın ­dan da ne kadar zararlı olduğunu anlam alıy ız . Bu

tür bir anlayış, onlarla yüzleşm e ve onları yenm e

kararım ızı güçlendirecektir. Sonra, olumlu duy­gu ve davranışların yararlarının anlaşılm ası gelir. Bunu anlad ığ ım ızda durum ne kadar zo r olursa ol­sun, olumlu duyguları benim sem eye, geliştirm eye

karar verm eye başlarız. "Kendi m utluluğum un sırrı benim ellerim de, bu fırsatı kaçırm am alıyım !" duy­gusu geliştiririz.

Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?

A ) Hissettiklerim iz içinde zararlı olanların farkına

varm ak, onları yenebilm em iz için birinci adım dır.

B) Mutluluğu ararken toplum ve dünya, olum suz

duygulara sahip o lm am ızda bir etm en o larak

karş ım ıza çıkar.

C ) O lum lu davranışları geliştirebilm enin yolu, ya­rarının açıkça anlaşılm asından geçer.

D ) Kişi, zararlı duygularını yenip yararlı duygularını artırm aya başlad ığ ında mutluluğun kendi e lle ­rinde olduğunun farkına varır.

E ) Kötü duygularım ızın yaln ız b ize değil, çevrem i­z e de zararı vardır.

7. Bir kitap v a r şu an m asam da: C ahit Külebi, "Atımın

Yelesi Bulut Renginde". Kitap, yayınevi tarafından

bir seçki o larak hazırlanm ış. Ö n sözünü okudum

da Külebi'ye yaşadığı dönem de nasıl bakıld ığ ını, şairlerin; onun şiiri üzerine ne düşündüklerini öğ­renm eyi çok istedim. C ahit Külebi, b ize okulda, köy yaşam ını, köyden kente gelen insanın şiirini

herkesten önce yazan bir şair o larak tan ıtıld ı. Bu

seçkiyi okuduğum da Külebi için bugüne kadar söy­lenen sözlerin ne kadar basm akalıp ve onun birkaç

şiirindeki birkaç d ize için olduğunu fark ettim . Bu

kitapla inceliklerin şiirini yazan , içtenliğini ve ya lın ­lığın ı, her zam an koruduğu diliyle seslendiren şairi

tan ıd ım .

Bu parçada Cahit Külebi'yle ilgili olarak aşağı- dakilerin hangisi söylenmemiştir?

A ) Şiirlerinin daha önce ayrıntılı bir çalışm ayla e le

alınm adığı

B ) Şiirleriyle ilgili söylenenlerin çoğunun klişe söz­lerden ibaret olduğu

C ) Büyük şehre göç eden insanların yaşadıkların ı yazan ilk şair olduğu

D ) A d ına hazırlanan bir seçkiyle sam im i ve sade

anlatım ın ın tanıtıld ığı

E ) S ad ece birkaç şiirindeki birkaç dizenin sıradan

sözlerden oluştuğu

6 . — ( yoğun bir birikim sonunda. Böyle dürüm lar

için, şiiri hazırlam ak sözü an lam sız kalıyor. B azen

d e şiiri yazarken olup biten şey ler şiire girebiliyor. Bir çocuk görüyorum , çocuğu şiire sokuyorum .

Bu parçanın aşağıdaki cümlelerden hangisiyle başlatılması uygun olur?

A ) Şiir, yaşananların d izelere yansım asıd ır

B) Şiire inceden inceye düşünülerek başlan ır

C ) Y en i bir şiir kolay kolay o luşm az

D ) B azı şiirler birden geliyor

E ) Şiire nereden başlanacağı iyi kestirilmeli

8 . G erçek şiir okuyucusu, şiirin; yaşam ın onsuz yap ı­lam ayan bir parçası olduğuna inanan kişidir. K itap­çı vitrinlerinde gördüğü yeni çıkm ış şiir kitaplarına, usta-genç ayrım ı yapm adan, eli sevgiyle, umutla

uzanan okuyucudur. Sevgisine, öfkesine, neşesi­ne, acısına, dünya görüşüne, insanlara karşı tutu­m una şiir karışm ış bir insandır. Hepsinden önem ­lisi, şiiri, am açlarına u laşm ak için kullanacağı bir

araç o larak değil d e onu am açlarıy la , özlem leriyle, yaşam la bütünlük içinde düşünen kişidir.

Parçaya göre "gerçek şiir okuyucusu" aşağıdaki- lerden hangisiyle nitelendirilemez?

A ) Şiirdeki gelişm eleri yakından izleyen

B) Duygu ve düşüncelerini şiirle zenginleştiren

C ) Şiirde yaşam sal yararın ön planda olm asını sa­vunan

D ) Şiiri, yaşam ın tem el değerlerinden biri o larak

gören

E ) Y en i şiir kitaplarını güvenle kucaklayan

Page 213: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

m u m ui ı l 2 1 3 S 4 i 5 i 6 . I 7 8

Test -1 1 A 1 C | E 1 B 1 E 1 A 1 E DTest ■ 2 T c i D • E • A ! B i D A BTest ■ 3 1 D E 1 A 1 D~ T ~ E ! c 1 B ETost-4 ■■ A 1 C i D D A i A î E BTest - 5 1 E 1 c 1 B 1 A 1 B 1 D E ETest - 6 i D ! A i D 1 c İ E L B S D D.Test - 7 1 D 1 E | E i B i E i D I A BTest - 8 i A i D l C i D D i E ! B CTest - 9 1 E 1 c i A 1 A i E 1 D 1 D ATest-10 ! A D C i c B 1 D !' E C

Page 214: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Aşağıdaki paragrafların hangisinde yazınsal veyadilsel gerçeklikle ilgili olarak ötekilerden farklı birbakış açısı söz konusudur?

A) Romanda ya da öyküde yansıtılan gerçek, aslında gerçeğin kendisi değildir. Bir bakıma izdüşümüdür gerçeğin. Değiştirilmiş, törpülenip cilalanmıştır; par­çaysa bütünleştirilmiş, bütünse parçalanıp yeniden kurgulanmıştır. Bir tür yeni gerçek de diyebiliriz bu­na.

B) Her yazınsal yaratının dokusunda gerçeklikten alın­mış, yaşamın içinden algılanmış öğelerle, düşlenmiş, imgesel öğeler iç içe bulunur. Bunları birbirinden ayır­mak olanaksızdır da. Ancak tek başına ne düşlem yoluyla yaratılan öğeler ne de gerçekten alınanlar bir yapıtı yaşar kılamaz, ayakta tutamaz.

C) Roman ya da öykü gerçeğe ne denli sıkı sıkıya bağ­lı kalırsa o denli başarılı ve değerli sayılmıştır. Yani yazınsal ürünler gerçeği değiştirmeden ona bir tuta­nak gerçekliği vererek onu aktarmalıdır. Yazınsal ya­pıtlar, yol boyunca gezdirilen bir ayna gibi olmalıdır.

D) Sanatçı, romancı ya da öykücü bir algılama sürecin­den geçirir gerçeği, kişiliğinin süzerek yansıtır bize. Öyleyse yazınsal yapıtları irdeleyip değerlendirirken “gerçeği değiştirmeden yansıtıyor”, “yaşanılanlara ayna tutuyoı* gibisinden yargılar yanılsama ürünü­dür, gerçekliği yoktur.

E) Yazınsal yönden, değişikliğe uğramamış bir gerçek­ten söz edilemez. Daha doğrusu yaşanmış her olay, her durum, her sorun bir roman ya da öykü biçimine girerken uzam, sürem ve kişi öğeleri yönünden deği­şik ilişkiler ağı içine sokulur; yeni yeni düzenlemeler­le gidilir. Kısacası yeniden üretilir gerçek.

2. B12 vitamininin ortaya çıkması çok ender görülen birdurumdur. Eksikliğin neden olduğu şikayetlerin başın­da halsizlik ve yorgunluk gelir. B12 vitaminine ihtiyacı olanlar aşırı sigara ve alkol kullanırlar. Bu vitamin balık, süt ve süt ürünlerinde ağırlıklı olarak bulunur.

Bu parçadan yola çıkılarak B12 vitamini hakkında aşağıdakilerden hangisi ya da hangileri kesin olarak söylenebilir?

I. Bu vitamin eksikliğinin temel sebebi yorgunluktur

II. Yalnızca balık ve hayvansal ürünlerde bulunur

III. Alkol ve sigara kullanımı B12 vitamin eksikliğine sebep olur

IV. Alkol ve sigara bağımlısı olmayanlarda B12 vita­mini eksikliği görülmez

A) II ve III B) I,III ve IV C) I ve IV

D) Yalnız III E) III ve IV

3................ Sözgelimi Cahit Sıtkı yaşadıklarını, duyduklarınıyazan bir ozan olarak bilinir. Oysa ölüm acısını tatma­mış, yaşamamıştır. Bununla birlikte sık sık ölümden du­yulan acıyı işlemiştir. Onunla günlerce arkadaşlık yaptım. Bir gün bile ölüm sözcüğünü işitmedim ondan.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşa- ğıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Edebiyatımızda birçok şair şiir diye aslında kendi hayatını yazmıştır.

B) Ozan kalıcı ve inandırıcı olmak istiyorsa yazdıkla­rını her şeyden önce yaşamalıdır.

C) Ozanlar he zaman yaşamak isteyip de yaşamadık­larını dile getirmişlerdir eserlerinde

D) Sanatçının eserlerinde anlattığı gerçekle yaşanan gerçek birbirinden farklıdır.

E) Ozanları yaşadıklarını, duyduklarını anlatan kişiler diye tanımlamak yanlıştır.

ğ- -.......- — ^4. ve 5. soruları aşağıdaki parçaya görecevaplandırınız.

v ............— ■ J

(I) Eyüp büyük şehrin gürültü ve telaşından bunalanla­rın sığındığı mütevazı, susmuş İstanbul’dur. (II) Bu böl­geyi gezmeyi alışkanlık haline getiren İstanbullular vardır. (III) Adeta Bursa’daki tarihsel mimari burada da yeni ortaya çıkmış, büyümüş ve yayılmıştır. (IV) Eyüp Sultanda OsmanlI padişahları kılıç kuşanırlardı bu törenle de tahta çıkmaları kutsanmış olurdu. (V) II. Se- lim’in kız kardeşi Şah Sultan ve kocası Mahmut Paşa, Mimar Sinan’a Eyüp'teki Cami’yi yaptırmıştır. (VI) Bir sandık şeklinde kubbesiyle, örülmüş gibi duran cami, etraftaki tepelerden bakıldığında mimarının dahi şehirci olduğunu gösterir.

4. Yukarıdaki paragrafta numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmuştur?

A) II B) III C )IV D) V E) VI

5. Paragrafta geçen numaralanmış cümlelerin hangi­sinde kişileştirmeye yer verilmiştir?

A) I B) II C) III D) IV E) V

Page 215: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Kendimizi yeniden öğrenmek için denemeye dönmek zorundayız; çünkü deneme edebiyatın öteki dallarının çıkış noktasıdır. Eleştiriye öyküye belki şiire bile dene­menin kapısından girilir. Roman bile bir büyük dene­medir aslında. Denemede anlatılanların altında, yer altı suyu gibi derinden akan bir gizli yaşam vardır. Kimi za­man özlediğimiz, kimi zaman içinde kendimizi gördü­ğümüz bir yaşamdır deneme.

Yukarıdaki parçadan denemeyle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Deneme kişiselliğin ön planda olduğu bir türdür.

B) Deneme öteki yazınsal türlere kaynaklık eden bir özelliğe sahiptir.

C) Denemede yoğun bir anlam göze çarpar.

D) Denemede anlatılanlar aslında yaşamak istedikle­rimizi yaşatır bize.

E) Denemede herkesin anlayabildiği yalın bir anlatım söz konusudur.

8. Halk şiiri dedikleri gibi samimi bir şiir değildir,

Âşıklar şiiri gönülden koptuğu gibi söylemezler.

Bir bakıma.........

“Armut dalda bir sıra,

Yarim gitti Mısır’a.

Koyun olsam yayılsam,

Yârimin ardı sıra”Nedir bundaki samimilik? Duygu samililiği mi? Bunu söyleyen gerçekten gönlündekini mi anlatıyor? Yool Yarinin Mısır’a falan gittiği yok belki yâri bile yok sadece sözcüklerle oynuyor.

Yukarıdaki parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmeli­dir?

A) Halk şiiri yapmacılıktan uzak doğal söyleyişlerin olduğu bir şiirdir.

B) Halk şiirinde temel amaç bir şey anlatmak değil onu güzel bir şekilde anlatmaktır.

C) Halk şiirinden daha yapmacık bir şiir yoktur aslında.

D) Halk şiiri, özümüzü anlatan bir özelliğe sahiptir.

E) Halk şiirinde, edebi sayılacak hiçbir nitelik yoktur.

7. Yazınsal üretim sözcüklerle gerçekleştirilen bir olgu­dur. — . Her sözcüğü ses, seslem, anlam yükü yönün­den bir tartımdan geçirir. Değiştirir onları. Seslerini, anlam ve çağrışım güçlerini zenginleştirmeyi dener. Törpüler, inceltir ya da kalınlaştırır. Yan yana dizimler­ken yeni bağıntı ağları oluşturmaya çabalar. Bunun için de ayırır, seçer, kullanır, atar sözcükleri. Bütün bunlar yazınsal edimin gereği, daha da doğrusu bir buyruğu­dur da. Kendi sesini bulmak, kendi öz anlatısı ve biçi­mini kurmak isteyen her sanatçı bu buyruğa uymak zorundadır.

Yukarıdaki parçada boş bırakılan yere getirilebile­cek en uydun cümle aşağıdakilerden hangisidir?

A) Ancak ozanlığın, yazarlığın bilincine varmış hiçbir sanatçı, sözcüklerin var olan durumlarıyla yetin­mez.

B) Gerçek bir ozan ya da şair sözcüğün gerçek anla­mının dışına bile çıkmadan yaratıcı eserler ortaya koyar.

C) Ozan olsun yazar olsun yazınsal edimi gerçekleş­tirirken sözcüklerin daha çok somut anlamlarını di- kate alır.

D) Yazınsal yaratıdaki sözcükler ile günlük yaşamdaki sözcükler tümüyle birbirinden farklıdır.

E) Hiçbir sanatçı varlıkları, nesneleri, kişileri olduğu gibi yaratısına aktarmaz.

9. (I) Roman, insanın bireysel yaşantısını, bireysel zama­nı ve konumu içinde veren bir edebiyat türü olarak or­taya çıkmıştır. (II) Bundan başka pek çok şeyi de amaçlayabilir romancı. (III) İnsanları yaşatmayan bir ro­man, başarısız bir romandır. (IV) Ama bütün bu amaç­ları gerçekleştirmek için ilkin romandaki insanları yaşatmalıdır. (V) Hayat görüşünü, felsefesini sunabilir, toplumu eleştirebilir, yeni bir dünyanın sözcülüğünü ya­pabilir.Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gidermek için, aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalı­dır?

A) I. cümleyle III. yer değiştirmeli

B) II. cümle IV. ten sonra getirilmeli

C) III. cümleyle V. yer değiştirmeli

D) IV. cümle I. den sonra gelmeli

E) V. cümleyle II. yer değiştirmeli

Page 216: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Bir kadın, duyduğu beğenilme, yükselme duygularına Emma Bovary’yi tanımadan ad verebilir mi? “Suç ve Ceza" romanını okumadan suçluluk duygusunu, kaçı­şı, gizlenişi bilebilir mi insan? “Açlık” romanını bilme­den de açlık duyabilir insan; ama içinde açlığa bağlı olarak ince ince sızlayan kimi yerlerdeki acıları duy­maz...

Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna ge­tirilebilecek en uygun cümle aşağıdakilerden han­gisidir?

A) Roman, istediğimiz anda, istediğimiz yerde yaşa­manın olağanı da açar önümüze.

B) Kısacası bizi bize tanıtır roman içimizde duyduğu­muz kimi titreşimleri bulmamızı, anlamlandırma­mızı sağlar.

C) Roman, hayatı olduğu gibi yansıtır ve gerçekleri görmemizi sağlar.

D) Roman, sadece insanın yaşadığı bütün acıları göz önüne serer.

E) Roman yolumuza çıkan engelleri kaldırır ve ka­ramsarlığı anlatır.

3. Mardin, farklı dinlerin; dillerin, kültürlerin iç içe yaşan­dığı; tarihle yoğrulmuş bir şehir. Birçok millet tarih bo­yunca barış içinde yaşamış burada. Yörede büyüklü, küçüklü onlarca medrese, cami, manastır ve kilisenin ol­ması, zamanında buranın nasıl bir merkez olduğunun göstergesidir.

Bu parçada Mardin’le ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi vurgulanmıştır?

A) Anadolu’nun en eski ve en önemli yerleşim merke­zi olması

B) Kültürel açıdan önemli farklılıkların olduğu bir yer­leşim merkezi olması

C) Evrensel kültür değerlerine sahip olan önemli bir demokratik yaşam merkezi olması

D) Anadolu’da kurulmuş pek çok medeniyete ait tarihi eserler bulundurması

E) Tarih boyunca pek çok medeniyete eşiklik yapmış bir yerleşim merkezi olması

... Çünkü konuştuğumuz, duygularımızı ve düşün­celerimizi anlattığımız dil, günümüz edebiyatının ürün­lerinde boy atmaktadır. Yaşadığımız hayat, çevremizdeki insanlar bin türlü görünümleriyle, iyi ve kötü yanlarıyla günümüz edebiyatında solumaktadırlar. Benim, bizim, toplumumuzun aynasıdır bu ürünler. Onlarla, onların aracılığıyla hayatı kavrayabilir, dilimizi, duygu ve düşün­ce evrenimizi geliştirebiliriz. Edebiyat derslerinin işlevinin 4.de bu olması gerekir. Öğrencileri güzelliklerle tanıştır­mak, onlara bir yapıtın dünyasına girmenin yollarını gös­terecek okuma zevkini, alışkanlığını kazandırmak...Gerisi kendiliğinden gelecektir.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşa- ğıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Edebiyatı önemsemeyen hiç bir topluluk ya da mil­let kalıcı olmamıştır.

B) Edebi eser bir toplumun aynasıdır bir bakıma.

C) Sağlıklı bir edebiyat öğretimi ancak çağdaş ede­biyat ürünlerinin okutulmasıyla gerçekleştirilere- bilir.

D) Erdemin ve gelişmenin ilk basamağı edebi eser­lerdeki dildir.

E) Dil insanlar arasındaki en önemli iletişim kayna­ğıdır.

İlhan Tarus’un altıncı kitabını “Köle Hanı”m bitirince, Goethe’nin bir sözünü hatırladım. “Yeşil hayat ağacı karşısında her nazariye kül rengi kalır.” İlhan Tarus’un hikâyelerinde de bir kül renklilik var. İlkokulda iken bazı güzel kır çiçeklerini koparır; defterlerimizin, kitaplarımı­zın arasında kuruturduk. İlhan Tarus da sanki insan gerçeğini toplum gerçeği hâline getirirken kurutuyor. Bakıyorsunuz “canlı gerçek” canlılığını, sıcaklığını yiti- rivermiş.

Bu parçada yazarın İlhan Tarus’la ilgili olarak vur­gulamak istediği düşünce aşağıdakilerden hangi­sidir?

A) Gerçeği olduğundan tamamen farklı ortaya koy­ması

B) Öykülerinde gözlemden yeterince yararlanmaması

C) Gerçeklere kendi duygularını katarak anlatması

D) Öykülerini yalın bir üslupla oluşturmaması

E) Gerçekleri öykülerinde renkli ve canlı yansıtmaması

Page 217: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Bir esere klasik denilmesi için, o eserin kendi türü için­de çok farklı olması şarttır. Bir yazar: “Yeryüzünde söy­lenmedik söz, üzerinde yazı yazılmadık eser yoktur. Asıl beceriklilik o sözleri kendine özgü bir biçimde söy­lemek ve yazmaktır.” diyor. Şöyle ki klasikler diğer eserlerden yazarlarının söyleyişleri bakımından ayrıl­malıdır.

Bu parçaya göre bir eserin klasik olmasının koşulu aşağıdakilerden hangisidir?A) Daha önce işlenmemiş konuları işlemesiB) İçerikle biçim tam anlamıyla kaynaştırmasıC) Herkese farklı bir tat sunmasıD) Herhangi bir konuyu özgün bir anlatımla ortaya

koymasıE) Sanat değeri taşıyan konulara yer vermesi

(i) İnsanlar arasındaki en önemli iletişim aracı dildir. (II) Dil, düşünmenin ve uygarlığın temel kaynaklarından biridir. (III) Milletler arasındaki iletişim de dil sayesinde gerçekleşir. (IV) Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bilinçle işlensin. (V) Ulusal duygu ve dil arasın­daki bağ da çok güçlüdür. (VI) Bu yüzden aydınlar dil­lerini sevmeli ve yaymaya çalışmalıdır.

Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin han­gisi, düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II B) İli C) IV D) V E) VI

8. “Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta”, dizesinin gü­zelliği bence yalınlığından, edebiyat oyunlarına sırt çe­virmesinden of amanlardan kaçışından gelmektedir. Üstelik içinde istemediğimiz kadar duygu da vardır. Bence söz oyunları, mecazlar, yani maydanozlu deyiş­ler, şiiri öldürür. Onu şairanelik batağına yuvarlar. Ben şiirlerimden duyguları değil şairaneliği uzak tuttum ve başarım da buradan kaynaklanıyor.Bu parçada vurgulanmak istenen asıl düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?

A) Başarılı bir şiirde içerik biçimi belirler.

B) Şiirdeki özün şekilden daha önemli olduğu yadsı­namaz bir gerçektir.

C) Bir şiiri, kalıcı ve başarılı kılan şey üslubunun yalın olmasıdır.

D) Sanat eserinde asıl önemli olan konu ile biçimin uyumudur.

E) Sanatçı, sanat eserinde özgün bir üslupla yazarsa başarılı olur.

(I) Enfeksiyon hastalıklarıyla savaşta başta aşı olmak üzere pek çok yeni ve gelişmiş yöntem bile bu hastalık­ların önünün tamamen alınmasında yeterli olmamak- tadır.(ll) Bu durumun başlıca nedeni bazı bakterilerin önceden duyarlı oldukları antibiyotiklere zamanla direnç geliştirmesidir.(lll) Ayrıca hastalığa yol açan yeni bakterilerin varlığı da ortaya çıkarılmıştır. (IV) Bu nedenle bilinenlerden daha etkili tedavi yöntemlerine gerek duyulmakta, yeni antibiyotik üretmek için araştır­malar devam etmektedir. (V) Ancak yanlış dozda an­tibiyotik kullanılması bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanmasına yol açmaktadır.

Numaralanmış cümlelerle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) I. cümlede enfeksiyon hastalıklarından tam anla­mıyla kurtulmanın mümkün olmadığı vurgulanmış­tır.

B) II. cümle I. cümlenin sebebi durumundadır.

C III. cümlede yapılan araştırmaların hastalığı yen­mede etkili olduğu dile getirilmiştir.

D IV. cümlede yeni tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyul­duğu anlaşılmaktadır.

E) V. cümlede sözü edilen ilacın doğru kullanılması gerektiği vurgulanmıştır.

9. Sanat eserinde konunun esas değil, sadece bir vesile olduğunu birçok şairin aynı konuyu ele almaları gös­terir. Leyla ile Mecnun konusu üzerinde birçok şairimiz eser vermiştir. Ama bunlardan ancak Fuzuli’ninki yaşa­makta ve gerçek bir değer taşımaktadır. Baudlaire, Kötülük Çiçekleri’ndeki şiirlerinden pek çoğunun konusunu, romanları dilimize bol bol çevrilmiş olan Xavier de Montepin’in Alçıdan Kızlar adlı bayağı şiir kitabından almıştır. Fakat bugün Montepin’in şiirlerini kim okuyor, hatta kim hatırlıyor? Aynı konular Baude- laire’de kalıcı olup yepyeni içeriklerle zenginleşmemiş midir?

Bu parçada özellikle aşağıdakilerden hangisi vur­gulanmak istenmiştir?

A) Birçok sanatçının aynı konuyu işlediği

B) Sanat eserinde konunun özgün olması gerektiği

C) Sanat eserinde önemli olanın konunun işleniş bi­çimi olduğu

D) Sanatçının biçim ile konuyu aynı potada eritmesi gerektiği

E) Sanat eserinin kalıcı olmasının konusuna bağlı ol­duğu

Page 218: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Hastalık genel bir tanımdır. Hastalığın seyri her insan- 3. da farklılıklar gösterir. Farklılığın birinci nedeni bağışık­lık sistemimizin farklı çalışmasıdır. Bir insan bir hastalığı ayakta geçirirken diğeri yatakta geçirmek zo­runda kalabilmektedir. Tüm insanların bağışıklık sis­temi temelde aynıdır ancak detaya inildiği zaman hiçbir insanın bağışıklık sistemi bir başkası ile aynı olamaz.Tıpkı hiçbir insanın genetik yapısının bir başkasınınki ile aynı olamayacağı gibi, bu nedenle.....

Düşüncenin akışına göre paragrafın sonuna aşağı- dakilerden hangisi getirilebilir?

A) Şikayetiniz ne olursa olsun mutlaka bir hekime git­meniz şarttır

B) İnsan kendi sağlığını her şeyden daha çok düşün­melidir

C) Tıp son zamanlarda pek çok hastalığa çözüm bu­lamaz hale gelmiştir

D) Hastalık diye bir şey yoktur, hasta vardır

E) Modern tıbbın tedavisini bulamadığı hiçbir hastalık söz konusu değildir

Yunus Emre’nin: “Hey Emre’m! Yunus biçare...” dizesini “Hey Yunus Emre’m biçare...” kılığına sokarsanız, ölçü ve anlam değişmediği hâlde, ikinci söyleyişte şiir akışı­nın birdenbire kesildiğini görürsünüz. Her iki örnek de birtakım beylik sözlerle örülmüştür; anlam bakımından hiç de önemli şeyler söylenemez. Öyleyse o dizelerdeki güzelliği, anlam dışında, başka yerlerde aramak ge­rekir. ...

Bu parçanın sonuna getirilebilecek en uygun cümle aşağıdakilerin hangisidir?

A) Şiiri kesin kurallara bağlayarak tanımlamak onun doğasına aykıdır.

B) O da, sözcüklerin sıralanış düzenidir; bir ikisinin yerini değiştirdiniz miydi, şiirin akışı kesiliyor.

C) Bu, şiirde öze dikkat etmeyi gerektirir; dikkat edil­mezse şiirin akışı değişir.

D) Öyleyse şiirselliği oluşturan öğeler içeriğe uygun ol­malıdır.

E) Şiir, diğer türlerden biçim yönüyle ayrılır buna uy­mak gerekir.

Romanda her zaman “O benim hayatım değil ki, o bir roman!” diyerek kaçma özgürlüğünüz vardır. Ki yazdı­ğınız şey birebir sizin kendi hayatınızdan da olabilir. Romanda yazar, otobiyografide ya da itirafta söyleye­meyeceklerini söyleyebilir. “O bir roman, onları ben dü­şünmüyorum ki!” der çıkarsınız ve size en yakın kahramana sizin için temel olan, topluma kabul ettire­meyeceğiniz bir şeyi söyletirsiniz. Sonra da: “Ben öyle düşünmüyorum ki” dersiniz...

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşa- ğıdakilerden hangisi getirilemez?

A) Roman sanatında kahramanınıza her şeyi söyle­tebiliriz.

B) Otobiyografide bunu yapmanız mümkün değildir.

C) Bu nedenle romanda daha cesur davranabilirsi­niz.

D) Aslında romanda kendinizi kısıtlamak zorunda­sınız.

E) Ama, otobiyorafide ben öyle düşünmüyorum diye­mezsiniz.

4. Türkiye’de yaşanan trafik konusunda hep tek bir suçlu gösterilir: Trafik kurallarına uymayan sürücüler. Ancak, çoğu zaman trafiği birlikte paylaştığımız yayaların yap­tıkları göz önüne alınmaz. Trafikte günah keçisi sadece sürücüler gösterilir. Üstgeçitleri kullanmayan, kaldırım­lardan yürümeyen, otoyolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan, trafik ışıklarına uymayan yayaların trafik konu­sunda hiç suçu yok mu? Otoyolda karşıdan karşıya ge­çerken otomobillerin altında kalan o kadar çok yaya var k i ... Şu gerçeğin altını çizelim, trafikte öncelik her za­man yayaların. Bu yüzden sürücüler önceliği yayalara verip araçlarını dikkatle kullanmalı. Ancak yayaların da kendilerine düşen görevleri yerine getirmesi gereklidir.

Yukarıdaki parçada yazarın “yakındığı” asıl durum aşağıdakilerden hangisidir?

A) Ülkemizde uzun süredir trafik sorununa bir türlü çözüm bulunmayışı.

B) Halkın trafik konusunda yeterli bir şekilde bilgilen­dirilmemiş olması.

C) Trafikte bazı kuralların göz ardı edilmesinin pek çok insanımıza zarar vermesi.

D) Trafikteki aksaklıkların toplumun ortak sorunu ola­rak kabul edilmeyip suçun belli kişilerde görülmesi.

E) Ülkemizde trafiğin her geçen gün içinden çıkılmaz bir hale gelmesi.

Page 219: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

S. (I) Şiir bizi derin derin düşündürür. (II) Bu karanlığın 7.içinde yepyeni umutların ve imkanların doğacağına inanarak geleceği bekleriz. (III) Bekleriz; ama şiir bizi bir süre daha umutsuzluğun içinde bırakır. (IV) Hemen hemen tüm şiirlerde derin duygular büyük özlemler dile getirilir. (V) “Gerçeği görüp idrak edin, üzerinde düşü­nün ve sonra ne yapılması gerektiğini kavrayın.” der gibi.Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E) V

Yaşayan dil, şimdi kullanılmakta olan dildir, fakat hangi zamanın kullanılmakta olan diline “değişmez şekil", “son şekil” denebilir. Çok eskilere gitmeye gerek yok: Halit Ziya gençliğinde yazdığı eserin dilini değiştirip bunları ihtiyarlığında tekrar yayımlamak zorunda kal­madı mı? Dünyada yerinde sayan hiçbir dil yoktur. Onun için belirli bir zamanın diline “yaşayan dil” deyip ona takılıp kalmak onun değişmesine engel olmaya ça­lışmak boşuna bir çaba değil midir?

Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağı- dakilerden hangisidir?A) Her dil kelime hâzinesini zamanla zenginleştirmek

zorundadır.B) Edebi eserler bir dilin en güzel şekilde işlendiği

üründür.

C) Sanatkarlar bir dilin gelişmesinde çok emek harca­yan insanlardır.

D) Bir dilin başka dillerden etkilenmesi doğal karşılan­malıdır.

E) Dildeki değişim zorunlu ve kaçınılmaz bir şeydir.

6. İnsanların yaşayışında söz çok önemlidir. Yunus Em- re’nin de çok haklı olarak söylediği “Söz ola kese sa­vaşı, söz ola kestire başı” ifadesinde savaşı başlatan veya bitiren bir öneme sahiptir söz. Tarih bunun örnek­leriyle doludur. Bir söz yüzünden yağ ile balın zehirli bir aşa dönüştüğüne pek çoğumuz şahit olmuştur. Bazen bir cümle bile bir büyük haksızlığı, bir korkuyu, bir endişeyi ortadan kaldırılabilir. Bazen bir söz bir zul­mü yok edebilir. Bu bakımdan.........

Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülemez?

A) Söz söylemek, sözü yerinde ve doğru söylemek çok önemlidir.

B) Sözlerimizi düşüncelerimizin amacı doğrultusunda yerli yerinde söylemeliyiz.

C) Konuşmanın inceliklerine ve etkileme gücüne çok önem vermeliyiz.

D) Düşüncelerimizi mecazlı yollara sapmadan sade bir şekilde söylemeliyiz.

E) Konuşurken söylediğimiz şeylerin bizi nerelere götüreceğine dikkat etmeliyiz.

8. Bir televizyon programında görmüştüm, 4-5 çocuklu dul bir kadın... Oturdukları ev, ev olmaktan çoktan çıkmış. Bir sefalet ki anlatılır gibi değil! Programı sunanlar, bu fakir aile için önce münasip bir ev bulup kiraladılar. Sonra o eve sırtlarında sandalyelere ve mutfak eşyaları taşıdılar. Çocuklara yeni kıyafetler giydirip epeyce yiye­cek temin ettiler. Sonra 40-45 yaşlarındaki anneye bir zarf içinde para uzattılar. Çocuklar getirilen yiyeceklere büyük bir iştahla uzanırken hıçkırıklara boğuldum; fakat birdenbire bir başka acıyla taş kesildim. Programı sunanlar o yoksul aileden ayrılırken ne dul anneden bir “Allah razı olsun”, “sağ olun” cümlesi ne de çocuklar­dan duydum, kendilerine iyilik yapan o insanların karşı­sında bir duvar gibi duruyorlardı.

Bu parçada yazarın yakındığı durum aşağıdakilerin hangisidir?

A) Toplumun kendi değer yargılarını unutup bazı şey­lere yabancılaşması

B) Halkımızın maddi yoksulluktan dolayı sefalet için­de olması

C) Toplumun medyaya karşı son derece kayıtsız, umursamaz davranması

D) Televizyonlarda bazı sorunların abartılarak anlatıl­ması

E) Toplumun medyadaki olaylarla yeterince ilgilenme­mesi

Page 220: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Adından ve kimi yerlerde "öğretenlere” ve “öğrenenle- 3. re" diye notlar koymamdan da anlaşılacaktır ki bu, bir dilbilim kitabı olmadığı gibi, aslında ders kitabı da değil.Kimi zaman bir ara başlık altında birkaç tümceyle de­ğindiğim konularda ciltlerce kitap yazılabilir ve yazıl­makta da zaten. Benim derdim, Türkçenin doğru öğretilmesine ve sevdirilmesine katkıda bulunmak. Bu­rada koymak zorunda olduğum kurallara karşı çıkmak, ileri sürdüğüm ilkeleri reddetmek elbette mümkün.Kimseye yaptırım uygulama gücüm de niyetim de yok.İyi niyetle öğrenmek isteyenlere yol gösterme çabası benimki. Böyle bir kitabın eksikliğini duyanlara gönüllü bir destek.

Bu parçadan sözü edilen kitapla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Herhangi bir konuda özel anlamda yazılmış bir ki­tap özelliği taşımamaktadır.

B) Kitapta yer alan düşünceler nesnel bir nitelik taşı- mayıp tartışılabilir niteliktedir.

Cervantes’ten bu yana Stendhal, anlatım alanındaki en büyük yenilikçidir. Romana getirdiği olanaklar, ondan sonra gelen romancıları çok etkilemiştir. Hala dünya ro­manında etkisini sürdürüyor Stendhal. O hem anlatım­da hem kurguda yepyeni bir roman yaratmıştır. Bilinçli olarak kendi çağının destanını yaratmıştır. Onun roma­nı ilyada gibi erişilmez bir dünyadır. Ilyada’nın yaratıcısı insanlıktır. Stendhal da aşağı yukarı o kadar güçlü bir özelliğe sahiptir.

Bu parçadan hareketle Stendhal’la ilgili olarak aşa­ğıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?

A) Romanda erişilmez bir başarıya ulaşmıştır.

B) Kendisinden sonraki romancılarda iz bırakmıştır.

C) Romanda anlatım olanaklarını genişletmiştir.

D) Romanlarında toplumsal sorunlara çözüm üretmiş­tir.

E) ilyada’nın yakaladığı başarıyı romanda yakalamış­tır.

C) Dil alanındaki bazı eksiklikler bu kitabın oluşu­munda temel rol oynamıştır.

D) Dilimizin öğreticilerine ve dili öğrenlere yardımcı olacak bir nitelik taşımaktadır.

E) Kitapta yer alan düşünceler yalın ve özgün bir üs­lup ile dile getirilmiştir.

Dershaneler kapanıyor mu? Son zamanlarda pek çok gazetenin manşetini süsleyen bu soru eğitimcileri fikir ayrılığına götürdü. Bir kısım eğitimciler dershanelerin ülkenin bir gerçeği olduğunu ifade ederek eğitimdeki kalite eksikliğinin bü sektörü ortaya çıkardığını söy­lerken bir kısım eğitimciler ise bu kurumların velileri maddi ve manevi olarak zarara uğrattığını, eğitimdeki fırsat eşitliğini bozduğunu ileri sürüp ortadan kalkması gerektiğini söylüyor. Bu arada kimse dönüp de öğren­cilerin bu konudaki fikrini merak etmiyor. Kısacası...

Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Dershaneler kapatılınca bunca öğretmenin ne ya­pacağını kimse düşünmüyor

B) Tartışmanın aktörleri olan öğrenciler hesaba katıl­madan onların adına herkes kolayca fikir ürete­biliyor

C) Böyle bir durumun olacağına kimse ihtimal ver­miyor

D) Bu kurumların eğitimdeki kaliteyi arttırıp arttırma­dığını kimse merak edip tartışmıyor

E) Dershanelerin kapatılmasının eğitime ne gibi etki­lerinin olacağı tartışılmalıdır

4. Yaptıkları söyledikleri ile çelişmez. Özü sözüne uyar. Ya­şayışı düşüncelerini tamamlar. Görevinin yalnızca bilmek ve doğruyu göstermek değil; aynı zamanda, eğriyle savaşmak, iyiyi ve güzeli bulmak olduğunu kavramıştır. Bu çabasında kararlıdır. Gözünü daldan budaktan sakın­maz. Kötümserliğe kapılmadığı gibi umutsuzluğa düş­mez. Ayakları hep yerdedir.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi bu par­çada tanıtılan kişinin özelliklerinden biri değildir?

A) Tutarlı B) Dürüst C) Akılcı

D) Cesur E) Özverili

5. Roman, gereksiz sözcüklerden ve süslerden uzak; an­laşılır, kişisel duyguların coşkulu ve etkili anlatımıyla oluşmuştur. Romandaki cümlelerde anlam açısından herhangi bir belirsizlik yoktur. Bu sebeple de okuyucu romanda anlatılmak isteneni çabucak kavrama şansı bulur.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen ro­manın özelliklerinden değildir?

A) Yalınlık B) Öznellik C) Özgünlük

D) Duruluk E) Açıklık

Page 221: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Sergi yapımcılığı dünyada da yeni bir meslek. Yetmiş­li yılların sonunda gündeme gelmeye başladı. Bizde ise çok daha yakın yıllarda bu kavram tanıtılmaya, ta­nınmaya başladı. Sanat üretimindeki çoğulculukla ilgili bir olgu bu. Kurumlar ve galeriler arasında sanatçıların haklarını ve üretimlerini koruyacak, tanıtacak bir aracı gerekiyordu. Bu gereksinme sonucu sergi yapımcıları uluslararası ortamda kendiliğinden ortaya çıktı. Neden kurumlar, galeriler, izleyiciler arasında böyle bir şey ge­rekiyordu? Çünkü sanatçıların doğrudan pazara yöne­lik üretimleri alınmamaya başlamıştı.

Bu parçada sergi yapımcılığıyla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Kendiliğinden ortaya çıkan bir oluşum olduğuna

B) Dünyada ve bizde geçmişinin çok yeni olduğuna

C) Sanatçıların haklarını gözeten bir vasıta olduğuna

D) Sanatçılara maddi destek sağladığına

E) Sanatçıların ortaya koyduğu ürünlerin reklamını yaptığına

8. Sanat yapıtının büyüklüğü, alıcısını, izleyicisini, okuyu­cusunu değiştirmesindedir. Bir şiiri, bir romanı okumuş olan, bir resme bakmış olan insan, o şiiri, romanı oku­madan, o resme bakmadan önceki insan değilse artık bu yapıtlar sanat yapıtı olmaya hak kazanmış, kendile­rinden beklenen görevi yerine getirmiş sayılırlar.

Bu parçaya göre sanat yapıtının en önemli özelliği aşağıdakilerden hangisidir?A) Gerçeklik B) Çekicilik

C) Etkileyicilik D) Düşündürücülük

E) Sürükleyicilik

9. Turgay Gönenç, insana ve sanata yaptığı yolculuklarını bu kitabında da sürdüyor. Sanatın en yoğun, en karma­şık gibi görünen sorunlarını, güç anlaşılır sayılan ürünle­rini, heyecan verici bir yalınlık ve açıklıkla gözler önüne serip okuyuculara sunuyor. Denemelerinde yaşama ve sanata ait görsel incelikler, insanın hem kendisiyle hem de sanat yapıtlarıyla buluşması, hesaplaşması var. Yazar, sanat yapıtlarından yola çıkarak yakaladığı ince­likleri, çözümlemeleri, öykü tadında ve şiirsel bir anlatımla okurlarıyla paylaşıyor.

Bu parçadan sözü edilen sanatçı ve denemeleri ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?A) Anlatımı güç konuları sade bir şekilde ele aldığı

B) Denemelerinde okurları sanatla buluşturduğu

C) Denemelerinin tek kaynağını sanat yapıtlarının oluşturduğu

D) Amacının sanatseverleri aydınlatmak olduğu

E) Yapıtlarını etkileyici bir üslupla okuyucuya ulaştır­dığı

Bir sanatçının yapıp ettiği her şeyin kayda geçirilme­sinin, döneminde önemsiz bir ayrıntı gibi gözükse de önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlar kayda geçiril­diği gibi bir yerde toplanmalı da. Biyografiler ancak bu malzeme ile yazılabilir. Avrupa ve Amerika’da bırakınız birinci sınıf sanatçıları, üçüncü sınıf sanatçılar için bile yapılmış biyografik çalışmaların sayısının bir hayli ka­barık olduğunu görürsünüz. Çünkü malzeme kendini çok farklı biçimlerde yorumlatabilmek olanağı veriyor. Oysa ki bizde biyografi malzeme yokluğu nedeniyle yazılamıyor.

Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıka­rılamaz?

A) Bizde biyografi türünün pek gelişmediği

B) Bizde yeterince kaynağın olmamasının biyografi­nin gelişmesini engellediği

C) Sanatçıların yaşamlarını kaydetmenin önemli ol­duğu

D) Başka uluslarda biyografide çok önem verildiği

E) Ülkemizde biyografisi yazılabilecek değerli sanat­çıların çok nadir yetiştiği

10 Sanatın, yaşamın bir parçası olarak kabul edildiğiHalk şiirinde ise bütün örnekler, sevgililer, kuşlar, yer­lidir. Anadoluludur. Çünkü Halk ozanı, duyduğu değil, gördüğü kuşu işler şiirinde. Bu şiirlerde, Divan şiir­lerindeki doğadışı varlıkları göremeyiz. Sözgelimi, Halk şiirinde atmaca tavuğu yer, pilici kapıp uçar. Divan şii­rinde ise, güzelin gözleri olan doğan şairin gönlünü avlar.

Bu paragrafın giriş cümlesi düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) Divan şiirinde tarih boyunca halktan kopuk bir sanat anlayışı vardı.

B) Divan şiirinde süslü, sanatlı anlatıma ağırlık veril­miştir.

C) Divan şairleri, şiirlerinde halktan kopuk, yüksek zümre bir sanat anlayışı sergilemiştir.

D) Edebiyatımızın her dalında olduğu gibi şiirimizde de ulusal değil evrensel öğeler ağırlıktadır.

E) Sanatın yalnızca bir süs aracı olarak ele alındığı Divan yazınında aşırı yabancılaşma görülür.

Page 222: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Mustafa Kutlu'nun “Uzun Hikâye” adlı kitabı, dili ve an- 3. latım tarzı bakımından daha önce yayımlandığı hikâye kitaplarından farklılıklar taşıyor. Bununla birlikte eserde muhteva pek değişmemiştir. İki bölümden oluşan bu hikâyede bölümler birbirini tamamlar niteliktedir. Kitap, her seviyeden insana hitap edecek şekilde yazılmıştır.Okuyucu daha ilk sayfalardan itibaren olayların girda­bına kapılıyor. Bunda, Kutlu'nun şiirsel anlatımının da payı büyüktür elbette.

Yukarıdaki parçada sözü edilen eserle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Uzun Hikâye, konusu bakımından özgün bir eser niteliğindedir.

B) Bu eser birbirini tamamlayan birden çok bölümden oluşmuştur.

C) Anlatımının şiirselliğiyle ilk sayfalardan itibaren okuyucu saran bir eserdir.

D) Üslubunun özgünlügü eseri, yazarın diğer öyküle­rinden ayırmıştır.

E) Bu eser yazarın diğer eserlerinden bazı özellikleri ile ayrılan bir niteliktedir.

(I) Her sanatçı, yapıt üretebildiği son ana kadar sanat­ta arayış içindedir. (II) Hiçbir sanatçı; asla değişmez, mutlak bir sanat kuralını benimsemez. (III) Sanatçı, bir­çok sanatçının deneyiminden yararlanabilir. (IV) El­bette, kendi halkının, diğer dünya ülkelerinin sanat geleneklerinden de yararlanır. (V) Ama sadece yararla­nır. (VI) Onların, kendi sanatına ayak bağı olmasını da engeller.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinin a- tılması parçanın anlamında bir daralmaya neden olmaz?

A) II B) III C)IV D) V E) VI

Aslına bakılırsa, Göktürk yazısının ve Orhun kitabe­lerindeki Türkçenin gelişmişliğini ispat etmek için belge aramaya bile gerek yok. Çünkü.......

Hem soyut ve somut kavramlardaki çeşitlilik ve bolluk, hem de biçim özelliklerinden kaynaklanan türetme imkanlarının genişliği bakımından zengin, dolayısıyla her türlü fikri ifade etmeye muktedir bir dil.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden han­gisi getirilirse anlam bütünlüğü sağlanmış olur?

A) yapılan savaşlar birtakım belgelerin yok olmasına neden olmuştur.

B) günümüzde dilimiz kadar zengin bir dile sahip bir­kaç ulus vardır.

C) bu kitabelerde karşımıza çıkan, oturmuş bir alfabe ve işlenmiş bir edebi dildir.

D) bu dili o dönemde Göktürkler yanında birçok ulus kullanmıştır.

E) Göktürk alfabesine benzer bir alfabeyle yazılmış metinler çok yazılmıştır.

4. “Kalemi elime aldığım günden beri Türkçenin müda­faası için yazdığım satırları birbirine eklesem, İstan- bul-Ankara hattından daha uzun olur.” diyen Peyami Safa’nın dil konusundaki hassasiyetleri görmezden gelinerek, hatta ona rağmen, yazarın en önemli eser­lerinden biri kabul edilen" Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” sadeleştirilmekte, böylece Peyami Safa’nın olmaktan çıkarılmaktadır. Bilinen bir gerçektir ki gerçek sanat eserlerinde tek bir kelime üzerine oynandığı vakit, o eser zarar görür. “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” da bu kapsamda, Türk romanının gerçek örneklerinden biridir. Yaptığım incelemeye göre yayınevi, romanda toplam 258 kelime değiştirerek “bugünkü anlamlarını" yazmış. Bazı cümlelerin de yapısı değiştirilmiş. Yapılan bu sa­deleştirmeler eserin edebi değerini tamamen zayıflat­mıştır.

Bu parçadan yola çıkarak aşağıdaki yargılardan hangisi söylenemez?

A) Peyami Safa dilimize çok büyük katkılarda bulun­muş ünlü bir sanatçıdır.

B) İster nazım ister nesir olsun çevrisi yapılan bir ese­rin özgünlüğü ortadan kalkmıştır.

C) “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” Peyami Safa’nın edebiyatımıza kazandırdığı gerçek anlamdaki bir psikolojik eserdir.

D) Çevirisi yapılan bir eser hem özgünlüğünü hem de yazarına ait olma özelliği kaybeder.

E) Yayınevlerinin bazı yanlış tutumları sanatçı ve sa­nat eserlerine büyük zararlar vermektedir.

Page 223: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Sezai Karakoç’un yayımlanan ilk şiirleri arasında Mon- 7.na Rosa da vardır. Monna Rosa esas anlamda bir aşk şiiridir. Şiirdeki bu gerçeği görmemek de ona yapılan büyük bir haksızlıktır. Bu şiir ne söyleyişi ne de yapısıy­la gelenek çizgisine bağlanabilir. Kısacası şair, şiiri kendine has bir söyleyişle yazmıştır. Şiiri, Karakoç’un “diriliş” düşüncesine bağlamak dâ bir tutum ve zorlama bir sebep olur.

Yukarıdaki parçada sözü edilen şiirle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi söylenemez?

A) Monna Rosa şekil bakımından özgün bir şiir nite­liğindedir.

B) Şiiri, şairin başka fikirlerine alet etmek yanlış bir tutum olur.

C) Biçim açısından klasik tarzdan ayrı bir şiirdir.

D) Şiirde aşk teması yoğun bir şekilde işlenmiştir.

E) Sezai Karakoç'un ilk yayımlanan ve en beğenilen şiiridir.

Aslında bir yakınımız ya da hiç tanımadığımız bir insa­nın sıkıntılarına gülmek, töre anlayışımıza da uymaz. Komşuluğun sürekli yardımlaşma, karşılıklı anlayış, sevgi ve saygı ile sağlıklı bir yaşama kavuşturulacağı bir gerçek olduğuna göre komşumuza gülmek değil onu içine düştüğü durumdan kurtaracak davranışta bulun­malıyız. Atalarımızın dediği gibi..........

Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna geti­rilebilecek en uygun söz aşağıdakilerden hangisi­dir?

A) İslam’ın şartı beş, altıncısı insaftır

B) Gülme komşuna gelir başına

C) Komşu hakkı tanrı hakkıdır

D) Dost kara günde belli olur

E) Gönül kimi severse güzel odur

6...............İyi yazarlar da okurunu günün içine hapseden de­ğil, zihnine attığı azap tohumlarıyla onu uykusuz bı­rakan, yollara düşüren olmalıdır. Sadece bugünü, günceli okuma tutkusundan kurtulup Giorgio Mange- nelli’nin o muhteşem kitabı, “Düzyazının ince Sesi”nde sözünü ettiği sonsuz sözcüklerin peşine düşmeli. Onun dediği gibi belki de abur cubur üç bin kitabı olacağına Petrarca’nın kütüphanesindeki kadar üç yüz kitabı ol­malı döne döne okuduğu.

Bu parçanın başına getirilebilecek en uygun cümle aşağıdakilerden hangisidir?

A) İyi okur, okuduğu kitaplarla dünyalarının şeklini de­ğiştireceğine onun şeklini almalıdır.

B) Sınırlı sayıda kitap okuyan ve onları anlayan okur, iyi okurdur.

C) İyi okur, yazarın kalıbına giriveren değil, onunla tartışabilen, onu da çoğaltabilen okurdur.

D) İyi okur, sadece günceli anlatan yazarları okumaz.

E) İyi okur, olmanın belirli ölçütlerinin olması doğru değildir.

8. Gerçek karşısında bulunan bir sanatçının gerçeği kav­rayışından ve ifade edişinden başka bir şey olmayan üslubu olduğu gibi, belirli tarihi devirde yaşamış bir topluluğun da gerçekçi bir üslubu vardır. Bu bakımdan sanatçıların üslubundan bahsedildiği gibi devirlerin ve toplumların da üslubundan bahsedilebilir. Gotik üslup­tan bahsedildiği gibi... İtalyan Rönesans üslubunun ge­nel çerçevesi için bir Leonardo’nun Rafeollo’nun bir Tziano’nun birbirinden çok farklı üsluplarını görmeme­ye imkan yoktur.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden han­gisinin getirilmesi en uygundur?

A) Sanatçı gibi toplumun da bir sanat iradesi, bir sanat yaratıcılığı vardır.

B) Böyle olmakla birlikte toplumların üslupları birbirin­den çok farklı özellikler gösterir.

C) Bununla birlikte bir devri aralayan üslup, o devirde yaşayan sanatçının kendine özgü bir üslubu olma­sına engel değildir.

D) Bir yazının hangi yazarın kaleminden çıktığını gös­teren bir sanat ve anlatım özelliği üsluptur.

E) Kendini bulmuş bir sanatçının birkaç üslubu ola­bileceğini düşünmeye imkan yoktur.

Page 224: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. I. insan bulunduğu bu noktada elbette kendinden ibaret değildir.

II. Üç boyutu olan bir zaman, sınırlarını tam çizeme- diği bir mekan vardır.

III. Bu yüzden insanı kuşatan gerçeklik, bu noktada metafizik bir boyut da kazanır.

IV. Kainatın, merkezinde olduğu gibi edebiyatın dola­yısıyla şiirin merkezinde de insan vardır.

V. Onu kuşatan fiziki ve sosyal bir çevre vardır.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı birbütün oluşturan sıralanışı aşağıdakilerden hangi­sidir?

A) II, I, IV, III, V B) I, II, IV, III, V

C) IV, I, V, II, III E) II, I, III, IV, V

E) V, I, IV, III, II

4. Herhangi bir eser, edebiyat dışı sebeplerle birdenbire uluslararası bir üne kavuşabilir. Fakat onun bu ünü ese­rin taşıdığı evrensel değerlerle büsbütün ilgisiz olabilir. Edebiyat tarihinde bunun örnekleri yok değil. Söz gelimi, Rüzgar Gibi Geçti, Love Story (Aşk Hikayesi), Ekmekçi Kadın... Bütün bu eserler uluslararası üne sahip. Şimdi böyle diye...

Bu parçanın sonuna getirilebilecek en uygun cüm­le aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bu eserlerin evrensel nitelikler taşımadığı söylene­mez.

B) Onların herkes tarafından okunduğunu iddia etmek doğru değildir. ..................

C) Kimse bu eserlere evrensel değerleri taşıyan bir kimlik yükleyemez.

D) Bunların geniş okuyucu kitlesine ulaşmadığı söy­lenemez.

E) Kimse bu eserlerin üstün özellikler taşıdığını öne süremez.

2. (I) Hiçbir sanat adamı, gördüklerini olduğu gibi söyle­mek istemez; her sanatçı seçer büyütür, küçültür ger­çeğe istese de istemese de kendi kişiliğini katar. (II) Gerçekle yetinmez, gerçeği alır, kendi düşünceleriyle yoğurur her sanatçı. (III) Bunun içindir ki hiçbir sanat adamı bir yandan gerçek adamı, bir yandan da bir düş adamı olmaktan kurtulamaz. (IV) Sanat adamlarını gerçekçi olmaya çağırmak da, gerçekten daha yüksek bir âlemi anlatmaya çağırmak da boştur. (V) O iki dilek de onların içinde zaten vardır. (VI) Tam gerçekçi olmak isteyen Emile Zola bile: “Sanat, tabiatın bir mizaç açısından görünüşüdür.” der.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisinin atılması paragrafın anlamında herhangi bir daral­maya yol açmaz?

A) II B) III C) IV D) V E) VI

3. (I) Ahmet Muhip Dıranas, Türkçeyi çok güzel kullananşairlerimizdendir. (II) Kendine özgü, yalın bir anlatımı vardır. (III) Fahriye Abla, onun en sevilen şiirlerinden biridir. (IV) Kafiyeleri tam ve dolgundur. (V) Fikirlerin çoğunu dili vezin ve kafiyeye uydururken bulur. (VI) Bu durum, onun şiirine kuvvetli bir ahenk katar.

Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II B) III C)IV D) V E) VI

5. 1857’de Kötülük Çiçekleri’nin yayımlanmasından sonrakitapta yer alan şiirlerden bazılarının toplum ahlakına aykırı bulunması yüzünden Baudelaire ve yayımcısı yargılandılar. Günümüzde ise Kötülük Çiçekleri adlı şiir kitabı Fransız şiirinin kutsal kitabı sayılmaktadır.

Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı, aşa- ğıdakilerden hangisidir?

A) Gerçek sanat eserleri her dönemde okuyucu bulur.

B) Sanat eserinin değeri anlattığı konu ve üslubuyla doğru orantılıdır.

'« sV> 4* 4 ! ■

C) Şiir kitaplarının anlaşılması diğer yapıtlara oranla çok zaman alır.

D) Toplumcu anlayışla yazılmamış yapıtlar okuyucu bulamaz.

E) Sanat eseri yazıldığı çağda acımasızca eleştiri­lebilirken daha sonra gerçek değerini bulabilir.

Page 225: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. (I) Her çağ kendi şiirini yaratır. (II) Başka bir deyişle şiirde gelişir, değişir. (III) Ancak şiirin, dil içinde özel bir dil olduğu gerçeği değişmemiştir. (IV) Aslında bütün ya­zınsal türler dille oluşturulur. (V) Dilinse yaşam içinde değişik kullanımları vardır.

Bu parçada bir bütünlük sağlanması için ‘Tarihsel gelişimi içinde şiiri, öteki yazınsal türlerden ayıran be­lirleyici yönü bu olmuştur.” cümlesi numaralanmış yerlerden hangisine getirilmelidir?

A) I B) II C) III D) IV E) V

7. Şiir, sözcükleri zihinde birbirine yakın tutmak, sonra onları bir sayfaya yerleştirmek, uzay boşluğunda titrek bir ışıkla parıldar gibi hissetmek ve bizi bağlayabi­lecekleri her yere ulaştırmaları için yola çıkarmaktadır. Altı yaşında şiir yazmaya başladım ve şiir yazmayı hiç bırakmadım. İlk ilham kaynağım zamanın kendisiydi. Zamanı yavaşlatmak istedim.

Bu parçada aşağıdaki soruların hangisine yanıt yoktur?

A) Size göre şiir nedir?

B) Şiir yazmaya ne zaman başladınız?

C) ilk esin kaynağınız neydi?

D) Başlangıçta hangi tür şiirler yazdınız?

E) Şiir yazmanızın amacı nedir?

9. Edebiyat ortamımızın temel sorunu, edebiyat değerle­rinin giderek gözden düşmesi, yerine terimsel kaygıların yerleştirilmesidir. Yapıtlar değil, kaç bastı, kaç sattı, hangi dile çevrildi... Bunlar konuşuluyor daha çok. Ne­redeyse eleştiri ortadan kalkmak üzere. Kitap tanıtım­ları, kitap pazarlamanın bir biçimine dönüştü. Bu denli bol övgü havuzlarında yüzmek yazarları neden rahatsız etmiyor, bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Edebiyat, kavgalarla gelişir. Kimse edebiyat kavgası yapmıyor. Herkes kendi övgüler dünyasında yaşamaktan hoşnut. Ama bu bana üzüntü veriyor. En yakın edebiyat dost­larının edebiyat için kavga edebildikleri bir ortamı özlüyo­rum. İçinde ticaret hesapları olmayan has edebiyat kavgalarını...

Bu parçada yazarın asıl yakındığı durum aşağıda- kilerin hangisinde verilmiştir?

A) Edebi değeri öne çıkan yapıtların piyasaya sürül­memesi

B) Sanatçıların son derece niteliksiz ve de edebi açı­dan önemli olmayan yapıtlara imza atmaları

C) Toplumun sanata ve sanatçıya gereken değeri ver­memesi

D) Sanat eserlerindeki değerlendirilmelerin edebi de­ğerler açısından değil ticari kaygılarla yapılması

E) Sanatçıların kendilerine yönelik eleştirilere kayıtsız kalıp eleştirileri dikkate almaması

8. Altmışlık ünlü ressam bir lokantaya girer. Gerçi cebin­de parası yoktur; ama aldırmaz güzelce karnını doyu­rur. Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır. Ressam kalkarken lokantacı gelir ve resme bakarak onu beğenir. Ressama: “Güzel de bu resmi bir dakikada yaptınız; oysa bir saattir yiyor­sunuz.” der. Ressam: “Bir dakika değil, altmış yıl ve bir dakika” diye karşılık verir.

Bu parçada ressamın asıl anlatmak istediği aşağı- dakilerden hangisidir?

A) Sanatla uğraşmayanlar, bir sanat eserinin değerini bilemezler.

B) Sanatçının başarılı olması için estetik bir zevk sa­hibi olması gerekir.

C) Sanatçı, eserini ancak uzun bir sürede oluşursa başarılı olur.

D) Sanat eserlerinin özünde uzun bir deneyim ve etkili bir çalışmanın izleri vardır.

E) Bir sanatçı olgunlaşmadan başarılı yapıtlar vere­mez.

10. Boş zamanlarımı kitap okuyarak değerlendiririm diyen­ler, kitap okumanın önemini kavrayamamış, hayata yön verecek bir eylemi anlık bir eğlence gibi gören zaval­lılardır. Bir müzik parçası kulağınıza, bir tablo gözünüze hitap eder, anlık bir etkileşimin neticesinde geçici bir zevk verebilirler. Kitap ise düşüncelerinize hitap eder ki ömür boyu sizin bir parçanız olur ve hayatınıza yön verir. Hayata yön verecek böyle bir eylemi boş zaman­lara bırakılan bir eğlence gibi görmek zavallılık değil de nedir?

Yukarıdaki parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kitap okumak eğlence değil bir görev olmalıdır.

B) Edebi türler diğer sanat dallarından önemlidir.

C) Okumak bir toplumun gelişmişliğinin göstergesidir.

D) Resim ve müzik insanları eğlendiren sanat dal­larıdır.

E) Bir insanın tek görevi okumak olmalıdır.

Page 226: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Şairler, kendilerini kentleriyle özdeşleştirirler ya da en azından ben böyle düşünüyorum. Yalnız şairler mi, fel­sefeciler de! Bir felsefeciden, Aziz Augustinus’tan söz açarak başlayalım. Augustinus için “o kent” Karta- ca’ydı. Roma’nın yerle bir ettiği ve yıkıntıları bir 'ölüm buhurdanı' gibi tüten Kartaca'yı seyrederken, “Ey Tan­rım, sen kurtar beni!" dediyse eğer bu onun Kartaca ile özdeşleşmemiş olmasından öte bir anlam taşımaz el­bette.Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden han­gisidir?A) Şairler de en az diğer insanlar gibi çevremizdeki

haksızlıklara karşı tepki gösterir.

B) Yaşanan olumsuzlukları şairler ve felsefeciler tüm yönleriyle halka yansıtır.

.C) Sanatçılar yaşadığı şehri benimseyip nefes aldık­ları tek yer gibi görürler.

D) Şehrin kargaşasını bir malzeme olarak kullanan şair ve filozoflar için şehir çok önemlidir.

E) Herkes gibi şairler de haksızlıklar karşısında dik durmayı başarabilmelidir.

3. (I) Bugün romanda uzun betimlemelere gereksinim kal­madı.. (II) Roman, öteki bilgi kaynaklarının, varlığının temposunu göz önüne almak durumundadır. (III) Gü­nümüzde günlük yaşamın akış hızı, zamansızlık ve görsel öğelerin öne çıkışı romanın temposunu da be­lirledi. (IV) Bu durumda roman da, bu gelişmeye ayak uydurmak için, okuma hızını sağlayacak biçimde tasar­lanmalı. (V) Roman, artık defalarca yazılamıyor. (VI) Edebi bir yazma sürecine fırsat kalmıyor.

Bu parçanın anlamlı bir bütün oluşturabilmesi için“Bu olgu, yazma hızını da etkiliyor.” cümlesi, numara­lanmış yerlerden hangisine getirilmelidir?

A) II B) III C) IV D) V E) VI

4. Türkiye’de toplumun genelinde yaşanan olumsuzluk­lara rağmen kadınlar, yavaş da olsa ilerleme göster­meye devam ediyorlar. (I) Eğitim kurumlarının kapılarını zorluyor, meslek sahibi oluyorlar. (II) Yaşamalarını doğ­rudan etkileyecek kararları kendileri vermek, gelecek­lerine yönelik seçimleri kendileri yapmak istiyorlar. (III) Geleneksel olarak erkek mesleği olarak bilinen doktor­luk, mühendislik, yöneticilik gibi alanlara giren kadın­ların sayısı artıyor. (IV) Ne yazık ki ülkemizde her üç kızdan biri eğitim alamıyor. (V) Erkeklerle eşit haklara sahip olmak, toplumdaki yerini emeğin gücüyle elde etmek isteyen kadınların sayısı gün geçtikçe çoğalıyor.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi, parçanın anlam akışını bozmaktadır?A) I B) II C) İM D) IV E) V

Çok cepheli bir şahsiyeti ve zengin bir kültürü olan Tanpınar’ı, bugünün okuyucuları genellikle romanları, hikayeleri, denemeleri ve mektupları ile tanırlar. Hal­buki Tanpınar her şeyden önce bir şairdir ve bütün eserlerinde şiir duygusundan gelen sanatsal bir parıltı, derin hayallerle dolu çağrışımlı bir ifade vardır. Tanpı- nar’ın ve Türkçemizin en güzel romanlarından olan “Huzur”da, bu şiir duygusu, bütün ihtişamı ile kendisini hissettirir. “Abdullah Efendinin Rüyaları” ile “Yaz Yağ­muru” adlı hikayelerinde de his ve hayal adamı olan bir Tanpınar buluruz.

Yukarıdaki parçada Tanpınar ile ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi söylenemez?A) Yüksek bir kültür düzeyi vardır.B) Çok yönlü bir sanatçıdır.C) Okuyucular şiirsel yönünü pek bilmez.D) Öykü ve romancılarında, şiirsel özellikler öne çık­

maktadır.E) Şiirlerinde anlam derinliği ve hayal unsuru olan

öğeler vardır.

5. Artık bir roman piyasası var. Arz talep dengesi oluşmuş. İnsanlar romanı gereksiniyor ve bu gereksinimi karşıla­mak için de romancılar ya da romancı alayları harıl harıl çalışıyor. Piyasanın itici güçleri olan para vk ün kazan­ma amacı, gençlere roman yazdırıyor. Aslında, roman yazmayı hiç de bir varoluş sorunu haline getirmemiş çok sayıda insan, yazıyor ve yayımlıyor. Edebi kaygı taşımayan bu romanlar, en kısa yoldan okuyucuyu avlamayı hedefliyor. Oysa...Bu parçanın sonuna getirilebilecek en uygun cüm­le aşağıdakilerden hangisidir?A) roman öyküden farklı olarak daha titiz bir çalışma­

yı gerektirir.B) roman sorgulamaktan çok var olanı olduğu gibi

yansıtır.

C) roman, okuyucunun var olan isteklerine göre değil de, kendi gereksinimini kendisi yaratarak yolunu açmalıdır.

D) roman okuyucunun gereksinimlerini karşılamak zo­runda değildir.

E) roman kendi kendine yeten bir tür olmalıdır.

Page 227: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Büyük yazarların insanı hayran bırakan yönü, birbiri ar­dından gelen kuşaklar arasında anlaşmazlık uyandır­malarıdır. Onlar söz konusu oldu mu haklarında başka başka düşünüldüğü görülür. Övgülerde birleşme bir ya­zar için yaşama güvencesi değildir, ilkin hoşa gidenler bir solukla tükenebilirler.

Bu parçaya dayanarak aşağıdakilerden hangisini söylemek yanlış olur?

A) Büyük yazarlar hakkında farklı farklı fikirler ortaya konulur.

B) Bir yazarın herkes tarafından beğenilmesi onun kalıcılığı yakaladığının göstergesi değildir.

C) Yazarın kalıcı oluşu herkes tarafından sevilmesine bağlanamaz.

D) Bir yazar çabucak unutulmak istemiyorsa ortak beğenileri dile getirmelidir.

E) Yazar, bir kuşağın beğenisini kazanırken başka bir kuşak tarafından dışlanabilir.

8. O, sadece bir ozandır, ozanlığı dünyayı düzeltmek için bir araç olarak görmez. Fikir, onun şiirlerinde bağırmaz. Şiirleri, kendine özgü birses taşır. O şiirler sizi öyle bir dün­yaya çeker ki yaşadığınız dünyanın kötülükleriyle, kah­ramanlıklarıyla savaşmak, içinizden gelmek artık. Sizi alır götürür aydınlıklara, iyiliklere.

Bu parçada sözü edilen şairin hangisi yönüne deği- nilmemiştir?

A) Şiirlerinin özgün bir nitelik taşıdığına

B) Anlatımıyla iyilik ve güzellik coşkusu oluşturdu­ğuna

C) Şiirlerinde duygunun hakim olduğu bir .dünya kur­duğuna

D) Şiirlerinde düşüncenin öne çıkmadığına

E) Şiirlerinin didaktik bir yapıya sahip olduğuna

7. Nurdan Gürbilek, Türk edebiyatında özel bir yere sa­hiptir. Deneme tarzında oldukça akıcı bir dille kaleme aldığı yazıları, okura sadece bilgi vermekle kalmaz, onu bilgilendirmeye de iter. Üzerine yazılar yazdığı yazarları eğer okumadıysanız müthiş bir okuma isteği duyarsanız. Eğer okuduysanız bu sefer de onları tekrar okuma isteği uyanır içinizde. Genç araştırmacılar için ise Nurdan Gürbilek, iyi bir okuldur. Size sadece nasıl yazacağınızı öğretmeye kalkmaz, yazılanlardan nasıl farklı dünyalara açılabileceğinizi de gösterir.

Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine varılamaz?

A) Okuyucuyu okumaya heveslendirdiğine

B) Öğreticiliğe önem verdiğine

C) Farklı türde yapıtlara imza attığına

D) Yazılarında çeşitli yazarları tanıttığına

E) Okuyucuya nasıl yazılacağını gösterdiğine

9. (I) Okumayı günlük yaşamın parçası haline getirmiş ki­şi, kitaplardan edindiği bilgileri hiçbir zaman olduğu gibi benimsemez. (II) Herkesin benimsediği, basmakalıp düşüncelere önem vermez. (III) Kitaplarda, dergilerde karşılaştığı her yeni görüşle önce hesaplaşır; böylece kendi bağımsız düşüncelerini oluşturur. (IV) Kulaktan dolma bilgilerle yetinmez. (V) Bir bilginin geçerliliğini de geçersizliğini de farklı kaynakların tanıklığına başvu­rarak denetler.

Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi bu parçanın ana düşüncesidir?

A) I B) II C) III D) IV E) V

Page 228: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Yazarken daha önce oluşturduğum fişlerden alıntılar­dan yararlanırım; ama çoğunu elemeye de büyük özen gösteririm. “Oh, denemeyi bitirdim!” dedim mi, bu doğ­ru değildir. Asıl curcuna ondan sonra başlayacaktır. Deneme yeniden okunacak, kimi yerler yine atılacak, kimi yerlere yeni eklemeler yapılacaktır. Bunun için de hiç tez canlılık göstermem. Hiçbir şeyi zorlamadan or­taya koymak en önde gelir. Bir kaplumbağa yürüyü­şüyle ilerlemeye çalışırım. Ama bir karınca gibi de sağa sola saldırırım.

Bu sözleri söyleyen kişi, yazdıklarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?

A) Başka yazarları taklit ettiğine

B) Sabırsız biri olmadığına

C) Titiz bir şekilde yazdığınaD) Yazdıklarında daha önce oluşturduğu malzeme­

lerden yararlandığına

E) Yazdıklarının üzerinde değişiklikler yaptığına

3. Çevrenin endüstri atıklarıyla kirlenmesi sonucu, doğal denge gittikçe bozulmaktadır. “İnsan” denilen türün or­taya çıkmasıyla ve özellikle teknolojik dönemde, fiziksel çevre hızla değişmektedir. Ancak türlerin yeni ortama uyum sağlayabilme hızları, bu hızın çok gerisinde kalmaktadır. Bunun sonucu olarak da kimi türler tüken­mekte ya da tükenme tehlikesiyle yüz yüze gelmektedir. Bunlar arasında “insan” da var.Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edilme­miştir?

A) Doğal dengenin bozulma nedenlerinden

B) Teknolojik gelişmelerin sonuçlarından

C) Çevre kirliliğinin canlılar üzerindeki etkilerinden

D) Fiziksel çevrenin sosyal çevreyle etkileşiminden

E) Kimi türlerin yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya ol­masından

Roman dediğin, bana benden, kişiliğimin kuruluşundan ve yaşama olanaklarından haber vermeli. Bunu da an­cak iyi bir roman değerli roman başarabilir. Öğüttü, kandırmaydı, bilgiçlikti, hiçbiri barınamaz sanatta. Ne denli güzelse de: “Ben bütün yaşam sorunlarımı çöz­düm. Yazdıklarımı okuyun her şey yoluna girecektir.” diye düşünen romancılarla alışverişim yok benim. “Şimdi her şeyi anladım, doğrusu buymuş.” diye düşü­nen ve duygusal bir rahatlama sağlayan roman olur mu hiç?

Böyle diyen bir yazar roman için aşağıdakilerden hangisini söyleyemez?A) Okuyucuyu klişeleşmiş şekillere sokmaktan kaçın­

malıdır.

B) Okuyucunun sorunlarına kesin çözüm sunmalı­dır.

C) Yaşamın değişik alanlarını tanıtmaya çalışmalı­dır.

D) Okuyucunun kendi kişiliğini kendi düşünce yapı­sını görmesine yardımcı olmalıdır.

E) Okuyucuya yaşamın imkanlarından söz etmeli­dir.

4. Sanat eserinin güzelliği istenilerek, düşünerek yaratıl­mış bir güzelliktir. Gerçek sanat adamı, kendi isteğiyle oluşturulmamış bir güzellik ile övünmek şöyle dursun kaçınır ondan tiksinir, hani bazı şairler ojurmuş kendi­lerini esere bırakırlarmış içlerine birdenbire pek güzel şeyler doğar orda söyleyiverirlermiş onları. Öyle kim­seler gerçekten var mıdır bilmem; ama varsa da birer sanat adamı değildir. Onlar bülbülün ötmesi gibi ne yap­tıklarını bilmeden öterler.Yukarıdaki parçaya göre “sanat adamı” olmanın te­mel şartı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Eserlerini ilhamdan yola çıkarak değil kendi beğe­nileri ve düşüncelerine göre oluşturmak

B) Sanatı her şeyin üstünde tutarak basit konuları ese­rine yaklaştırmamak

C) Önemli olan ne söylediğinden ziyade söylediğim şey­leri nasıl yazmalıyım ilkesini benimsemek

D) Eserlerini oluştururken her şeyden önce özgünlü­ğünü yakalamaya çalışmak

E) Eserlerini oluştururken güzelliğe ve estetik bir üs­luba yer vermek

Page 229: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Türk sinemasında birey, birey yalnızlığı ve iletişimsiz­lik deyince akla ilk önce Ömer Kavur gelmektedir. Kişi­likler ve iç dünyalar sinemasıdır, Ömer Kavur sineması. Ancak onun bu özelliği, sinemasını gerçeklik yönünden soyutlamak anlamına gelmemelidir. Zira yönetmenin si­neması, toplumsal gerçeklikten yadsınamayacak dere­cede kaynağını almış ve bu gerçeklik içinden bireysel alanı çıkarabilmiş bir sinemadır.

Bu parçada Ömer Kavur ile ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisi çıkarılamaz?A) Kahramanların kişiliklerini beyaz perdeye yansıt­

tığı

B) Soyut konuları işlediğinde gerçeklikten uzaklaştı­ğı

C) Yalnızlık temasını işleyen yönetmenlerin başında geldiği

D) Gerçekçi özellikler taşıyan bir yönetmen olduğu

E) Bireysel alana yönelik çalışmalar yaptığı

7. Eskiden daha kolay yazabiliyordum. Sadece öykü yaz­dığım için belki de. Bir gecede, bir oturuşta bir öykü çı­karıyordum. Artık olmuyor. Roman, uzun ve dünyadan kopmamayı gerektiren bir tür. Üstelik kolay tatmin ol­madığım için ürettiğim metinler üzerinde giderek daha fazla uğraşıyorum. Her bir cümleyi, sözcüğü defalarca yazıp bozuyorum. Romanlarımı gerilim yaratmak için sanatsal yoğunluk ve düşünsel boyutlar açısından titiz­likle, kimi zaman aşırı bunalarak, günlerce umutsuzluk İçinde kalarak üretebiliyorum.

Aşağıdakilerden hangisi böyle diyen bir yazarın özelliği olamaz?

A) Değişik türlerde ürün vermiştir.

B) Yazdıklarını türsel özelliklere göre oluşturmaktadır.

C) Dile yeni sözcükler kazandırma çabasındadır.

D) Roman yazarken öyküye göre daha titiz davranır.

E) Değişik ruh halleriyle romanlarını oluşturmakta­dır.

Sanatçının özgürlüğünden yana görünenlerin çoğu, sa­natın şu ya da bu amaca alet olmasını isterlerken, sanatın özgürlüğüyle oynadıklarını, dolayısıyla nasıl bir çelişkiye düştüklerini bir türlü fark etmiyor. Fark etmiyor­lar; çünkü yeni araştırmalara kapılarını sımsıkı kapa- mışlar.Nuh demişler; ama peygamber demeyecekler. İnanmış oldukları dogmaların doğru olabileceğine inan­mışlar sadece. Şüphe kurdu içlerine düşmeyecektir hiçbir zaman. Şüphe etmeyen, aramayan demektir. Ara­mayan adamsa durmuş adamdır.Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Durmuş adamlar yeni fikirlere açık değildir.

B) Kuşkulanmayan kişi, araştırma yapmayan kişidir.

C) Durmuş adam, belli bir fikre körü körüne bağlanır.

D) Kuşku, sanatçıyı başarıya götüren temel etkenlerin başında gelir.

E) Kuşku duymayan, sabit bir fikre bağlanan kişi, dur­muş adamdır.

8. .......... Nebi'nin ağzında ayet, başbuğun ağzında emir,hakimin ağzında karar, hatibin ağzında telkin, şairin ağzında şiir, sevgilinin ağzında işvedir. Girmediği hiçbir yer yoktur. Kalbimize, fikrimize hatta rüyalarımıza girer. Her zaman yanımızda olan bir dost olur.

Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşa- ğıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir vası­tadır.

B) Dil, insanlar arasındaki iletişimin temel kaynağı­dır.

C) Dil, bir sihirbaz gibidir, bin bir kılıkta görünür.D) Dil, bir sanatçının duygu ve düşüncelerine tercü­

man olur.

E) Dil, toplumsal anlaşmalarda her kesim tarafından kullanılır.

Page 230: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Melodisiz müzik, öyküsüz insan, insansız edebiyattan söz edilemez. (I) Yazarları başkalarından ayıran sır da burada saklıdır işte. (II) Her insanın bir öyküsü vardır; ama yazarların öyküleri sayısızdır. (III) Zihinlerinde bir kişiden birçok kişi, birçok kişiden tek bir kişi yarata­bilenlerdir onlar. (IV) Bu yüzden hayatlarını da tek kişi­lik yaşamazlar sanki. (V) Daha renkli, daha kalabalık, daha değişkendir yaşantıları.

Bu parça, iki paragrafa bölünmek istense ikinci pa­ragraf kaçıncı cümleden başlar?

A) I B) II C) III D) IV E) V

3. Şiir, ne yazıdır ne de sözdür aslında. Ruhlarımızın boş­luğunu dolduran edebi bir nefestir sadece. Sesin, görüntünün, hareketin, taşın, toprağın ebediyete kadar edebileşmesidir şiir. Şair, bütün bunların içinde bir tuhaf gezinerek herkesin adına şefkate ulaşmak ister gizliden gizliye, toplumu açar da kapar da.

Bu parçada şiirin özellikle hangi yönü vurgulanmak istenmiştir?

A) Topluma ışık tutan edebi tür olması

B) İnsanın hayal gücünü artırması

C) Duygu dünyasındaki eksiklikleri telafi etmesi

D) Şaire geniş bir hareket alanı sunması

E) Toplumun kaderini elinde tutması

Ünden, kalabalıkların ilgisinden uzak durmaya çalış­mayı, başkalarıyla aramıza duvar örmekle karıştırma- malıyız yine de. Gönlümüzün pencerelerini açmalıyız ki nefes alıp havalansın, tazelensin ruhumuz. Eğer bi­risini gizlemek, onu içinizde korumak için kilitlediğiniz kapılarınız varsa sonuna kadar açın k i ..........

Bu parça, düşüncenin akışına göre aşağıdakiler- den hangisiyle sürdürülemez?

A) asla tahmin edemeyeceğiniz güzellikte insanların o kapıdan girdiğini görmenin mutluluğunu yaşayın.

B) dostlukların, sevgi paylaşımının değerini ve gönül rahatlığının önemini anlayın.

C) yaşamımıza canlılık katmanın gerekli olduğunu, dostlukların olmazsa olmaz olduğunu görün.

D) gizemli bir yönü olan insanları tanımanın boş bir çaba olduğunun farkına varın.

E) duvarların yıkıldığını, her kesimden insanla güzel dostlukların kurulduğunu görün.

4. Fazıl Hüsnü Dağlarca, bu coğrafyanın evrensel bir şairi. Bize, elimizin altından kaydırılan bazı değerleri hatırla­tır. Dağlarca gibi şairler çoğaldıkça şiir zenginleştikçe ve güçlendikçe edebi hayatımızın da daha doğurgan olacağı unutulmamalıdır. Hayatını sadece şiir yazarak sürdürmüş, geçimini de şiirlerden sağlamıştır.

Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Kaybedilen değerlere sahip çıktığı

B) Tüm insanlara seslenen biri olduğu

C) Üretken bir sanatçı olduğu

D) Şiir yazmayı meslek edindiği

E) Zamanla değerinin anlaşıldığı

Page 231: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Ressam her zaman güzel konuları işlemez elbette. Ama seyredene yansıttığı güzel olmalıdır. Sözgelimi, savaş, bir felakettir, acı doludur. Sanatçı bunu tuvale yansıttığı zaman seyredenin yüreği sızlıyorsa içinden o felakete uğramışlara yardım etmek geliyorsa, o resim “eser'1 olur.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Gerçeği değiştirerek yansıtan yegane sanat, resim­dir.

B) Resim acıyla yoğrulmuş olayların üzerine odaklan­mış bir sanattır.

C) Her ressam, insanların duygusal boşluğundan ya­rarlanarak onları etkilemeye çalışır.

D) Sanatçı, toplumsal felaketleri önleyici eserler ver­mek zorundadır.

E) Sanatseverin bam teline dokunan resimler, sıra- danlıktan kurtulmuş demektir.

7. Gazeteciliğe başladığım zaman yalnız tiyatro eleştirisi yaparak gazeteciliği sürdürebilirim sanıyordum. Oysa bi­zim ülkemizde böyle bir lüks yok. Daha doğrusu tiyatro eleştirisine gereksinim yok. Yıllarca tiyatro oyunlarını iz­leyip eleştiriler yazdım. Şimdi tiyatro gruplarına baktığım zaman, eleştiriden çok tanıtım istediklerini görüyorum.

Bu sözler, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?A) Ülkemizdeki gazeteciliğe bakış açınız nedir?

B) Tiyatro oyunlarının niteliğini nasıl buluyorsunuz?

C) Sizi tiyatro eleştirisinden uzaklaştıran etkenler neler­dir?

D) Eleştiri kültürünün gazeteciliği geliştirdiği söylenebilir mi?

E) Çağdaş oyunlar hakkında tanıtım haberlerinin ga­zetelerde yer alması sizce doğru mu?

Bursa Pazarı adı verilen kumaş mağazası, bir hanın bodrum katındaydı. Burayı önce iç içe geçmiş bir sürü mağazadan oluşan bir alışveriş yeri olarak algıla­mıştım. Oysa hepsi tek bir mağazaymış. Kumaş topla­rı, yüzeyleri yer yer aşınmış parlak tahta tezgahların üzerine bırakıldığında önce tok bir ses duyuluyordu. Ardından kumaş açılıyor, ıslık fısıltısına benzeyen başka bir ses hissediliyordu.

Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Anlatıcı duygularını yansıtmıştır.

B) Duyu organlarına seslenen ayrıntılara yer veril­miştir.

C) Yinelemelere başvurulmuştur.

D) Karşılaştırmalarla anlatım somutlaştırılmıştır.

E) Nitelik bildiren sözcükler kullanılmıştır.

8. Roman ve film, edebiyat ve sinema farklı iki dil, iki sa­nat. Sinema, oluşum evresinde kendisinden önce “sa­nat” niteliğini alan, klasiklerini üreten romandan beslendi. Ve kaçınılmaz süreç işledi: Etkili, paralı ve po­püler olan “borç aldığı, beslendiği kaynağı borçlandırır, biçimlendirir” oldu. Sinema, romandan olayı alırken roman da sinemadan çok şey aldı. En başta hız ve devinimi...

Bu parçada sanat dallarıyla ilgili olarak vurgulan­mak istenen yargı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Çağdaş dünyanın güçlerini elinde bulunduran türler zayıf olanları yok eder.

B) Bir sanat yapıtı bir başka sanat yapıtından bağım­sız olarak ortaya çıkamaz.

C) Sinema, romandan yararlanarak ortaya çıkmış bir sanat dalıdır.

D) Her türün birbirinden ayrıldığı noktalar vardır.

E) Farklı türler arasında içerik ve nitelik bakımından güçleri oranında alışveriş olabilmektedir.

Page 232: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Okuyucu varıyla yoğuyla bütün birikimiyle bir sanat 4.yapıtını anlamaya çalışır. Yapıtın dünyasını anlayıp onu bütünüyle kendi dünyasıyla kaynaştırmak ister. Bu yaptığı, benliğine yönelik yeni bir dengenin oluşmasınısağlar Çünkü sanat, dıştan bakan yorumcununsorularla sürekli irdelemeye çalıştığı bir olgu değildir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Yapıtın değerini, biçim unsurları belirler.

B) Böylelikle sanatı daha kolay içselleştirir.

C) Bu yüzden okuyucunun hayal dünyası sınırlı kalır.

D) Öznel bir anlatım tarzı benimsenir.

E) Her okuyucu, aynı yapıttan farklı ölçüde etkile­nir.

Bilim ve sanat, modernliğin kutsal alanlarıdır. Aklın ve duygunun özgürleşmesi istenirken, insana yeni pran­galar vurulur. Bilim kendisine yönelik hiçbir itirazı kabul etmeksizin varoluşu çözümlemeye, özgürleşmiş akıl sa­yesinde kesin yargılar vermeye çabalarken, sanat da duy­guların estetik bir aktarımının peşine düşer.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisinin üzerinde du­rulmaktadır?

A) Bilimin sanattan üstün olan yanları

B) Modern insanların düşünce zaafları

C) Bilimle sanatın farklı yönleri

D) Estetik arayışın bilimle örtüşmesi

E) Özgürlük peşinde koşan sanatçıların azlığı

Okur, romanda zaman zaman sanki bir kamera hare­ketinin yardımıyla bir noktadan diğer noktaya yolculuk ettiğini hissedebilir. Roman bir bakıma sokağa ayna tutmaktır. Yazılarımı da o yüzden hep pencere kena­rında yazarım.

Bu sözleri söyleyen biri aşağıdakilerden hangisiy­le nitelendirilebilir?

A) Konu seçiminde titiz davranan

B) Günlük olayları değiştirerek aktaran

C) Toplumsal sorunları başarıyla anlatan

D) Betimleyici öğelere yer veren

E) Gerçeği olduğu gibi yansıtmaya çalışan

Yarış kültürünün dayattığı yarışma eğitiminin açtığı ya­raları ancak bir dayanışma eğitimi sarabilir. Dayanışma eğitimi ise kısıtlı olanaklarla bireylerin birbiriyle yarış­tığı bir ortamda mümkün olmaz. Eğitime daha büyük bir bütçe ayırmak için hâlâ çok geç değil.

Bu parçadaki gibi düşünen biri, eğitimle ilgili aşa- ğıdakilerden hangisini söylerse kendisiyle çelişir?

A) Öğrencilerimizi hayata yarış atları gibi hazırlama­malıyız.

B) Eğitime ayıracağınız kaynaklar en kârlı yatırım ola­caktır.

C) Birlik ruhunun ve ekip çalışmasının sağlandığı or­tamda eğitim amacına ulaşır.

D) Bireyleri kazanma hırsıyla değil öğrenme arzusuy­la yetiştirmeliyiz.

E) Başarılı öğrenciler arasındaki rekabet eğitimin do­ğasında vardır.

5. Halk gülmecesine dayanan mizah anlayışı yapıtların üslubunda da bir ortaklık yaratmış olmalı. Bu gibi yazı­ların çoğu sohbet havası içerisinde kaleme alınmış, okurun da kolayca bileşeni olabileceği bir mecliste an­latıcının anlattığı olaylar biçiminde kurgulanmıştır. Gün­delik hayattan olaylar ve gündelik bir dil, yalın bir anlatım hemen göze çarpar bu yazılarda. Gündelik yayınlarda yazan mizahçılar fazla felsefe metinler ka­leme almamışlardır.

Bu parçada halk gülmecesiyle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Düşünce ağırlıklı yazılara pek yer verilmediğine

B) Açık, anlaşılır bir dil kullanıldığına

C) Okuyucuyla etkileşimin sağlandığı yazılardan oluş­tuğuna

D) Yazıldığı dönemin koşullarını yansıtan konulara yer verdiğine

E) Okuyanın mizah anlayışını değiştiren yazıların ol­duğuna

Page 233: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Bazı konuşmalar, cümleler kafanıza takılır. İlk duydu­ğunuz andan başlayarak aklınızda diğer şeylerle de birleşerek bambaşka anlamlara doğru yol alır, bir süre sonra söylenildiği durumun dışında kendi kendine ba­ğımsız bir tanım haline gelir.

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsanın zihnini yoran konuşmaları anlamak çaba ister.

B) Kültür düzeyi aynı olmayan insanlar, aynı konuş­madan farklı şeyler çıkarır.

C) Dinlenilen konuşmalar zaman içerisinde anlattığı durumdan farklı bir durumu karşılar.

D) Konuşmaların etkisi, her geçen gün azalarak eski önemini kaybeder.

E) Tüm insanları ilgilendiren konuşmaların içeriği, çağdan çağa değişiklik gösterir.

8. (I) Dilimizin gelişmesi, Batılılaşma çabamızın, dev-rimlerimizin zorunlu bir sonucudur. (II) Bir uygarlık de­ğiştiriyoruz bu yüzden. (III) Doğunun durgun, içine kapanık, bir azlığın çıkarına kurulmuş Ortaçağ toplum düzeninden ayrılmaya çalışıyoruz. (IV) Yaşayışımızın bütün alanlarında bu gidişin kaçınılmaz etkileri olacak­tır. (V) Dilimiz de ister istemez bu akıma uyacak, gi­derek Batı uygarlığının gereklerini karşılamaya yeterli bir dil olacaktır.

Bu parçanın ana düşüncesi, numaralanmış cümleler­den hangisidir?

A) I B) II C) III D) IV E) V

7. (I) Kitap fuarlarının yayınevleri açısından en önemliözelliği, okurlarla doğrudan yüz yüze gelmesi ve onlar­la tanışma fırsatı bulmasıdır. (II) Kitabevleri ve gaze­teler, dergi ilanları, kitaplarınız hakkında çıkan yazılar aracılığıyla kendinizi tanıtma fırsatı bulabiliyorsunuz. (III) Her ne kadar bütün yayıncılar fuarların bu işlevi mükemmel olarak yerine getirmesini istiyorsa da bunun her zaman gerçekleşmesini beklemek hayalci bir yaklaşım olur. (IV) Ancak yine de böyle bir ortamda fuarların her şeyden önce kitap edinme ve okuma alışkanlığını geliştirmeyi ilk hedef olarak belirlemesini bekliyoruz. (V) Zaten bu amaca ulaşabilseler de ulaşa- masalar da mevcut fuarlar düzenleniş amaçlarını ben­zer cümlelerle açıklıyorlar.

Numaralanmış cümlelerden hangisine "Çünkü za­ten Türkiye’de yayıncılıkla ilgili yaşanan birçok soruna fuarların tek başlarına çözüm bulmaları mümkün değil.” cümlesi getirilirse anlam bütünlüğü sağlan­mış olur?

A) I B) II C) III D) IV E) V

9. Türkçe karşılığı olmayan Arapça, Farsça sözcükleri ne yapacağız? Biz kullansak bile bizden sonrakiler kullan­mayacaklar onları. Frenkçelerini de alamayız. Bir çık­mazdan başka bir çıkmaza girmek olur bu. Gerçi okullarımızda Batı dilleri okutuluyor, okutulur ya, gene de köklerine inilmiyor onların; Latince, Yunanca gös­terilmiyor, bu dillerin ürünleri incelenmiyor. Batı kültürünün temellerine yabancıyız biz. Böyle olmasaydı bile alamazdık Batı dillerini. Okumuş bir azınlığın an­layabildiği bir dile gidemezdik.

Bu parçada üzerinde durulan konu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yabancı dilde yapılan eğitimin yetersizliği

B) Dil eğitiminde nelerin yapılması gerektiği

C) Dilimizdeki yabancı sözcüklerin durumu

D) Bazı sözcüklerin sadece belli bir kesim tarafından kullanılması

E) Yabancı sözcüklerin köklerinin öğrenilmesinin öne­mi

Page 234: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1 )C 2) D 3) E 4) C 5) A 6) E 7) A 8) C 9) C

TEST 2

1) B 2) C 3) C 4) E 5) D 6) C 7) C 8) C 9) C

TEST 3

1) D 2) D 3) B 4) D 5) D 6) D 7) E 8) A

TEST 4

1) E 2) B 3) D 4) E 5) C 6) D 7) E 8) C 9) C 10) E

TEST 5

1) A 2) C 3) A 4) C 5) E 6) C 7) C 8) C

TEST 6

1 )C 2) A 3) B 4) C 5) E 6) D 7) D 8) D 9) D 10) A

TEST 7

1 )C 2) E 3) C 4) D 5) C 6) D 7) C 8) E 9) A

TEST 1

Page 235: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

TEST 8

........... -

1) A 2 )B 3) D 4) A 5) B 6) D 7) C 8) C

TEST 9

1) B 2) D 3) E 4) E 5) E 6) D 7) C 8) E

TEST 10

1) B 2) E 3) E 4) C 5) C 6) E 7) D 8) A 9) C

Page 236: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Ben,duygu, düşünce ve imgelerin bütün yabancı öğe­lerden, fazlalıklardan, süsten arınmış en saf, en katık­sız biçimde yazıldığı şiirlerin ölümsüzlüğe kavuşaca­ğına inananlardanım. Şiir dediğin iki nokta arasındaki en kısa çizginin düz çizgi olması gibi olmalı.

Yazara göre şiire ölümsüzlük kazandıran özellik aşağıdakilerden hangisidir?

A) Özgünlük B) Yalınlık C) içtenlik

D) Etkileyicilik E) Akıcılık

2 . Musluğu kapamış mıydım? Elektriği söndürdüm mü? Kilitledim mi kapıyı, kilitlemeden mi çıktım yok­sa? Dirlik yüzü görmez, her şeye kuşkuyla bakanlar. Othello'yu kimse kurtaramaz artık, Desdemona'nın kendisini aldattığı saplantısından. Bu saplantıdır ki Othello'yu mahveder. Bulaşıcı hastalıktan kaçar gibi kaçarım onun için işkilli kişilerden.

Bu konusu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Othello B) Merak C) Kuşku

D) Hastalık E) Unutkanlık

4 . Kurban Bayramı geldi ya, yine kurban karşıtı konuş­malar başladı. Hayvansever (!) süslü kokonalar bu bayramın bir cinayet günü olduğunu söylüyorlar; ama samur, astragan, tilki kürkü giyinmekten de geri kalmıyorlar. Etin en yumuşağını, mümkünse süt ku­zusundan olanını tercih ederken, cinayet olmuyor da dinin gereği olan kurbanı kınıyorlar.

Bu parçada düşüncenin akışına göre aşağıdaki cümlelerden hangisiyle sürdürülebilir?

A) İşte hem kel hem fodul diye böylelerine denir.

B) Bu kınamaya katılmamanın imkanı yok.

C) Dini vecibelerin en güzellerindendir kurban.

D) Hatta kınamakla kalmıyorlar, kendileri de kurban kesiyorlar.

E) Bu çelişkinin ortadan kalkmasını istiyorlar.

3 . Kolay anlaşılabilen, anlatım gücü yerinde olan, kişisel ölçülerin üstündeki güzellik anlayışına uygun bulu­nan bir yazı dilimiz yok bugün. Yazı dilimiz bir geli­şigüzellik içindedir; yazılarımız dilbilgisi yanlışlarıyla doludur; anlatımımızdaki kargaşalık, yıldırıcı bir ger­çek olarak karşımıza dikilmiş bulunmaktadır.

Paragrafta, yazı dilimizle ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine deöinilmemiştir?

A) Zor anlaşılır bir dil olduğuna

B) İfade gücünün yetersiz olduğuna

C) Kurallarına uyulmadığına

D) Tertip ve düzene sahip olmadığına

E) Gerçekte çok zengin bir dil olduğuna

5 . Karla kaplı zirvelerin hemen eteğindeki dağ köyüne bir sabah gün ağarırken motosikletli bir ziyaretçi gel­di. Siyah deri giysili, ufak tefek ziyaretçi; kaskını çıkar­dığında, saçlarını kısacık kestirmiş genç bir kız olduğu anlaşıldı. Köye 50 kilometre uzaklıktaki Yusufeli'nden gece yarısı yola çıkmış, çayı izleyen ıssız ve karanlık dağ yollarında buraya gelmişti.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangi­lerine başvurulmuştur?

A) Öyküleme-Açıklama

B) Betimleme - Açıklama

C) Öyküleme - Betimleme

D) Betimleme-Örnekleme

E) Öyküleme - Somutlama

Page 237: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

KARMA TEST-1

6. Dergilerin hemen hepsi şiirle dolu, çoğu da doğrusu çekiyor kişiyi. Tatlı tatlı söylüyor şairlerimiz, ne güzel söylüyorlar; rahatça deyiveriyorlar diyeceklerini. Bir dilleri var, süssüz, sade; bir sudur, parıldaya parıldaya akıyor. Yazmıyorlar da konuşuyorlar sanki. Eh! Artık vezin, kafiye de yok; dinlerken şöyle bir dalıverin, kar­şınıza geçmiş, kırık dökük sözlerle hoşbeş ediyorlar sîzlerle.

Paragraftan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarıla­maz?

A) Sanat dergileri, şiire geniş yer vermektedir.

B) Vezin ve kafiye, şiire ayrı bir ta t katmaktadır.

C) Yeni şairler, sade dille yazmaktadır şiirlerini.

D) Biçim kaygısından uzak şairler, şiirlerini rahatça söyleyiveriyor.

E) Kırık dökük sözlerle yazılıveren şiirler kişiyi etkili­yor.

8. Başka milletlerde şiirle nesir at başı giderken bizde şiir, başını alıp gitmiş. Nesir ise, "evvela mahsus selam eder, hatırı şeriflerinizi sual eylerim." klişesine sapla­nıp kalmış. Ara sıra inci gibi mısralar döktüren saz şair­lerinden birisine köyde olup bitenleri konuşma dili ile yazmasını söylerseniz şaşırır kalır.

Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Bizde nesir türüne önem verilmediğine

B) Düz yazıda başarıya ulaşamadığımıza

C) Başka uluslarda nesir ve şiire aynı derecede önem verildiğine

D) Şiirin Türklere has bir edebi tü r olduğuna

E) Güzel dizeler söyleyen saz şairlerinin nesirde zor­landıklarına

7. Yargı verirken "bence" diyen, "bana göre" diyen eleş­tirmenleri kınayan sözler okudum bir yazıda/'Bence" deyince, bir öznellik söz konusu; böylece de nesnellik elden gidiyor. Nesnellik, yani "objective"lik elden gi­dince de, yan tutan, önyargılarla düşünen,"bence" de­yip aklına geleni savunan eleştirmenler çıkıyor ortaya. Bu hasta ruhlu eleştirmenlerin bilimlerle, bilimsellikle uzaktan yakından bir ilişkileri olmayacağına göre de bir küçücük "bence" sözüyle,kendilerini ölçüt sanma­nın doruğuna çıkıveriyorlar.

Paragrafta aşıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?

A) Yargıda bulunurken kişisel davrananları kınamak gerekir.

B) Nesnel yaklaşım, öznel yaklaşımdan daha doğru­dur.

C) "Bence" diyen eleştirmenin düşüncesi, bilimsellik­ten uzaktır ve ölçüt değildir.

D) Bilimsellikten uzak düşünceler, halk tarafından iti­bar görmez.

E) Öznel düşünenler, aynı zamanda önyargılı düşü­nürler.

9. Çevresindekilerin uyarılarına kulak tıkayarak yaşadı. Okulu bırakarak yanlış yaptı, bunu önemsemedi. Ava­re kaldığı için berduş insanlarla arkadaş oldu. Olum­suz işlere bulaştı; bir cinayete adı karıştı, tutuklandı. Ömrünün en güzel yıllarını hapiste geçirdi. Küçücük bir hata ile başlayan gençlik yılları heder oldu. Şimdi çok pişmandı; ama heyhat!... En başa dönme olanağı yoktu. Bir hata, hatalar zincirinin başlangıcı olmuştu.

Paragrafta aşıl anlatılmak istenene özdeş yargı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yanlış dirhemlerle doğru ölçü elde edilemez.

B) Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, öbürleri de yanlış gider.

C) İnsanlar, bilgisizlikleriyle değil, bilgileriyle karar verir.

D) Doğruluk, herkese borçlu olduğumuz şeyi öde­mektir.

r ) En iyi tasarlanmış girişimler, aceleye getirilirse bo­zulur.

Page 238: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Karpuzda en hoşlandığım cihet kesilişidir. Olgun bir Diyarbakır'ına şöyle üstünden sivri bıçağı sapladınız mı, kendiliğinden, kütür kütür diyerek kayar, yayılır gibi bir açılışı; buzlu, buğulu vücudunu önümüze bir serişi vardır ki hiçbir meyvede bu keyfi bulamazsınız.

Paragrafın konusu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Karpuzun faydası

B) Karpuzun vatanı

C) Meyvelerin şahı

D) Diyarbakır karpuzu

E) Karpuzun kesilişi

2 . Bugün cuma,

Büyükannemi hatırlıyorum;

Dolayısıyla çocukluğumu.

Uzun olsaydı o günler,

Yere düşen ekmek parçasını

Öpüp başıma götürdüğüm yıllar.

Şiirde egemen olan tema aşağıdakilerden hangi­sidir?

A) Hayata bağlılık

B) insana ve kutsala saygı

C) Yaşlanmanın verdiği üzüntü

D) Büyüklere duyulan saygı

E) Çocukluk günlerine özlem

3 . (I) Münakaşa, hakikati birlikte aramaktır. (II) Hakikatbin bir cepheli, bin bir görünüşlüdür. (III) Karşınızda­ki, göremediğinizi gösterecek size. (IV) Sizden farklı düşündüğü ölçüde yaratıcı ve öğreticidir. (V) Çünkü münakaşada zafer, mağlup olanındır; yenilmek zen­ginleşmektir.

Paragrafın numaralandırılmış cümlelerinin hangi­lerinde "tanımlama" yapılmıştır?

A) l-V B) ll-lll C) lll-V D) l-IV E) ll-IV

4. Bir Necati Cumalı'mız vardı bizim, çok severdik birbiri­mizi. Buradayken sık sık o da beni arardı, ben de onu arardım. Şiirler, hikâyeler yazardı. Oturur, uzun uzun konuşurduk, bir dediğinden çabuk dönmezdi. Benim kızdığım, bağırdığım olurdu, aldırmazdı o, gücenmez­di; bilirdi benim de ona gerçekten kızmadığımı. O ka­dar uğraştım, onu ne bir sevdiği şairden vazgeçirebil- dim, ne de beğenmediği bir şaire ısındırabildim.

Paragraftan Necati Cumalı ile ilgili olarak aşağı­daki yargıların hangisine ulaşılmaz?

A) Sevilen, sevdiklerini arayan ve dostlarınca aranan bir insandır.

B) Hak bildiği yoldan şaşmayan, kararlı bir kişiliğe sa­hiptir.

C) Doğru bildiğini savunan, sözünden dönmeyen, şiir ve hikâyeler yazan bir sanatçıdır.

D) Sevdiğini tam seven, beğenmediğine iltifat etme­yen bir kararlılığı vardır.

E) Dostlarının hatırını kırmak istemediğinden onla­rın nabzına göre şerbet verirdi.

5 . insan öğrenciyken bazı hocalarına büyük hayranlık duyar. Onları dikkatle gözlemler, her sözünde bir ke­ramet bulur, hareketleri kendine örnek alır. Selametlik Yahya Bey de böyle bir hocamızdı. Bütün Trabzon onu felsefeye, sosyolojiye ve psikolojiye getirdiği özgün yorumlarla tanıdı. Esprileri, doğaçlama verdiği güncel örnekleri, yerinde yaptığı jest ve mimikleriyle dersini monotonluktan kurtarırdı. Çocukluğu Karadeniz'de, Temel fıkraları dinleyerek geçmişti. Atalarının Urfa'dan geldiği rivayet edildiğinden gördüğü bütün esmerleri manevi hemşehri sayardı. Teninin rengi de onun Urfa- lı olduğunu doğrular nitelikteydi.

Yukarıdaki paragrafta Yahya Bey'le ilgili olarak hangisine değinilmemiştir?

A) Dersini sıkıcı olmaktan kurtardığına

B) Esmer bir öğretmen olduğuna

C) Öğrencileri tarafından sevildiğine

D) Karadeniz fıkralarını güzel anlattığına

E) Örnek alınacak özelliklerinin bulunduğuna

Page 239: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

KARMA TEST-2

6. Okul öncesi çocukların eğitimi bugünkü başıboşluk içinde oldukça, okuldan da devletten de çok şey bek­lemek abestir. "Ağaç yaş iken eğilir." demiş atalarımız; "eğilme" sözcüğünü çocuğa yakıştıramadığımız için biz bu atasözünü pek beğenmeyiz. Ağaç yaş iken eği- le dursun, çocuk küçükken eğitilir. En iyi alışkanlıkları o yaşta alır. Çünkü kişiliğinin özü onda mevcuttur. İş, bu cevheri zart zurtla ya da kolaycı savsaklama içinde heba etmemektir. Yarınki Türkiye'yi olumlu, özgürlük­çü ve demokratik bir ortama oturtmak istiyorsak işe okul öncesi çocukların eğitimi ile başlamak, bunu bili­min gösterdiği bir düzene sokmak zorundayız.

Aşağıdakilerden hangisi bu paragraftan çıkarıla­maz?

A) Ülkemizde okul öncesi eğitim belli bir düzene ka­vuşmuş değildir.

B) Çocukların eğitimine okul öncesinde başlamak gerekir.

C) Çağdaş bir ülke olmak istiyorsak okul öncesi eğiti­me önem vermeliyiz.

D) Okul öncesi eğitimde devletten katkı beklemek yan­lış olur.

E) En iyi alışkanlıklar küçük yaşta kazanıldığından okul öncesi eğitim önemlidir.

8. Otuz altı yaşında ölen Orhan Veli'nin -hani şu kolay şi­irler çığırını açmış olan şairin - bütün şiirleri bir küçük cilde sığdığı halde, bakın maşallah siz, yayınladığınız ilk kitabınızdan sonra elinizde dört kitaplık şiir birik­miş olduğunu haber veriyorsunuz. Hâlbuki yaşınız ne, başınız ne? Bu kıyaslama, "kolaycı" dediğimiz şairler­den daha fazla "kolaycı" olduğunuzu gösteriyor, iltifat ettiğiniz şeyin "kolaylık" olduğunu gösteriyor.

Bu paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarıla­maz?

A) Orhan Veli'nin şiirleri, kolayca söylenivermiş hissi uyandırır okuyanda.

B) Orhan Veli, kolay söyleyişe ulaşmak için çok emek harcamıştır.

C) İlk kitabını yayınlayan genç şairin yayınlanmamış birkaç kitaplık şiiri vardır.

D) Şiir, kolayca yazılıverilecek bir tü r değildir.

E) Orhan Veli, şiirlerini içinden geldiği gibi, bir çırpı­da yazıvermiştir.

7. insan gençken kırılan bir kemik, bedenin belirli bir ye­rinde bir kırıktır sadece. Gelgelelim yaşlılığında o kırık, tüm bedeni mahveden bir felakete dönüşür. Bana da öyle oldu, tansiyonum düştü, kalbimin temposu bo­zuldu; yıllardır uslu uslu sürüp giden müzmin bronşi­tim, beni nefes alamayacak, sabahlara kadar öksürte- cek hâle getirdi ve en korkuncu, ünlü iştahımdan eser kalmadı.

Bu paragrafta aşağıdakilerden hangisine ulaşıla­maz?

A) Genç bedenler, büyük hasarları bile kolayca sa- vuşturabilir.

B) Yaşlılıktaki küçük dertler bile büyük felakete se­bep olabilir.

C) Gençlikte kimi rahatsızlıklar pek önemsenmez.

D) İhtiyarlıktaki bir rahatsızlık başka rahatsızlıklara davetiyedir.

E) Gençliğinde sağlığına dikkat edenler, yaşlılıkta ra­hat ederler.

9 . Romancı konuyu ön yargılarla ele almamalı imiş. Ko­nusu ön yargılarla ele alınmamış tek bir sanat eseri bilmiyorum. Sanatçı eserini hazırlamak için birtakım seçmeler yapar ya; konuyu seçer, konunun işlenişinde kullanacağı gereçleri seçer... Bir kere bu seçme nedir? Bu seçme bile bir çeşit önyargıdır. Hangi eseri alırsanız alın, önyargıyla hiç ilgisi yokmuş gibi görünen sevgi olaylarını anlatan kitapları alın, Romeo ve Jüliet'i alın, Paul ve Virginie'yi alın.

Bu paragrafın yazarının karşı çıktığı görüş aşağı- dakilerden hangisinde verilmiştir?

A) Yazar, esere müdahale etmemeli, önyargılı dav­ranmamalıdır.

B) Eseri oluşturan sanatçı, ona şekil verme hakkına sahiptir.

C) Ön yargıyla ilgisi yokmuş gibi görünen eserlerde bile yazarın müdahalesi vardır.

D) Her sanatçı, oluşturduğu esere bir şekilde etki edip yön verir.

E) Bütün eserler, sanatçılarından izleri taşır.

Page 240: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Olgunluk tacının en büyük yıldızı, başkalarının etki­sine kapılmamak, hak ve haksızlık üzerine verilecek hükümlerde diğerlerini de dinlemektir.

Bu sözü açıklayıp geliştirecek bir paragraf yaz­mak istersek, bu paragrafı hangi iki çekirdek kav­ram üzerine oturtmamız gerekir?

A) Olgunluk-Eşitlik

B) Etkilemek - Hak

C) Dinlemek-Etki

D) Haksızlık - Başkaları

E) Özgürlük-Eşitlik

3 . Bir sarışın yaramaz,

Beni terk etti bu yaz,

Sevgide karar olmaz,

İşte, kurmalı geldi.

Bu şiirin şairi için aşağıdakilerden hangisi söyle­nemez?

A) Çapkın

B) Uçarı

C) Duygusal

D) Umarsamaz

E) Vurdumduymaz

2 . Örnek devlet adamı, bence sağduyuyu önce kendi edinen, sonra onu inançla, dirençle, tutarlılık içinde kamuya mal etmeye çalışan adamdır. Bu bakımdan kendi kişisel ihtirasları ve inançları ile kamunun çıkar­ları arasında yine kendini hakem yapabilen ve egosu­nun aleyhine özveride bulunabilen adamdır. Örnek devlet adamı, güçlükler ortasında ipin ucunu kaçırıp şaşkın şaşkın çabalayan, sıkışınca mazeret kabilinden başkalarının hatalarını ısıtıp ısıtıp ortaya süren insan değil; tam tersine olayları daha başlangıcından sezip onları nüve halinden izleyen, zorlukları büyümeden önleyen ve asıl davanın, sosyal ve iktisadi konular olduğunu anlayan, asıl bunu çözümlemeye çalışan, bunu çözümlerse bozuk bir düzenin anemisinde or­taya çıkacak mikropların çoğunu da yenmiş olacağını bilen devlet adamıdır.

Paragrafta "örnek devlet adamı" ile ilgili olarak hangisine değinilmemistir?

A) Mantıklı olan ve edindiği mantığı halka ulaştıran kişi olduğuna

B) Halkın menfaatlerini kendi menfaatlerinden üs­tün tuttuğuna

C) Başkalarının hatalarını ortaya koyup kendi hataları için mazeret uydurmadığına

D) Sosyal ve iktisadi konularda çözümler ürettiğine, güçlükleri büyümeden önlemeye çalıştığına

E) Günlük politika dışında, halkın arasına karışıp on­ların dertlerini yerinde dinlediğine

4 . Nesnel ilişkilerin birçoğundan uzak olmak demektir özel yaşamak. Bu uzaklığı sağlayan evdir. Bundan ötü­rü, tarih boyunca insanlar ev dokunulmazlığı uğrun­da savaşmaktan geri durmamışlardır. Kapı kapandı mı, bir iki haklı durum bir yana, özel yaşama, devletin bile el atmasını yasaklamak için nice insan ölmüş seve seve. Evinde özel yaşamını güven altına almamış olan kimseler, en güzel özgürlüklerin birine erişememişler­dir henüz.

Paragrafta aşıl anlatmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Devlet, hane dokunulmazlığına saygı göstermek zorundadır.

B) Nesnel ilişkilerle iç içe olmak, özel hayatın kuralı­dır.

C) insanlar, özel yaşamlarına çeki düzen vermedikleri sürece huzursuz olurlar.

D) Evinde, özel yaşamı güven altında yaşamak öz­gürlüklerin en güzellerindendir.

E) Tarih boyunca insanların özel yaşamları hep me­rak edilmiştir.

Page 241: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5 . Bilim ve felsefe, insana kendi hakkında bilgi vermez. Çünkü bunlar insanın incelenmesini ve açıklanmasını -inceleyen ve açıklayan sanki insan değilmiş gibi- yap­mak iddia ve isteğindedirler. Bilimin kapsamına giren insan, her ne kadar bilinmeyen yönleri olsa bile, for­mülü bulunmuş nesnedir. Felsefeye göre biraz daha renkli olsa bile, insan aynı nesnedir. Ama şiir, insana kendi içinden bilgi verir. İnsanı bilimsel mercekler gibi betimlemez, açıklamaz, ona gidilecek yolu gös­termez. Bu yüzden şiir, insanların kendi insanlıklarını hissettikleri bir alanda algılanabilen bilgidir.

Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Bilim ve felsefeye göre insanın bir obje olduğuna

B) İnsanın henüz ortaya çıkarılamamış yönlerinin bu­lunduğuna

C) Felsefenin, bütün bilimlere kaynaklık ettiğine

D) Bilim ve felsefenin kendi içerisinde tutarsızlıkları­nın bulunduğuna

E) Şiirin, insana kendi içinden bilgi verdiğine

KARMA TEST-3

7. İstediğimiz malzeme piyasada yok. Kaliteli işçi bulamı­yorum. Kimse sözünü tutmaz oldu. Siparişi zamanın­da yetiştiremeyeceğim diye uykularımdan oluyorum. Ustalarla boğaz boğaza geliyorum. Malzemeden, projeden ödün vermek zorunda kalıyorum. Üstelik bir yapı, madde yığını değildir. Yaşayan bir şeydir. Bir üs­luptur. İçi nasıl dekore edilecek;içinde kim oturacak o önemli. Yaptığım bina bunlarla bütünleşir. Kütüphane olarak düşündüğün mekân erzak ambarı yapılırsa o canım yemek odasından lahmacun yahut ekşili köfte kokusu yayılırsa, ancak Bach'ın, Vivaldi'nin fon müziği içinde boyutlanacak veranda, arabesk müziğe boğu­lursa ben çileden çıkarım, iyisi mi çekilirim. Hiç kimse benimle uğraşmaz, başım dinç kalır. Kalp hastalığına, tansiyon illetine uğramam.

Böyle diyen bir imar için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Burnundan kıl aldırmayan

B) Estetik zevki gelişmiş

C) Özü sözü bir olan

D) Çelişkilerden üzüntü duyan

E) İşini layıkıyla yapmak isteyen

6. Özgür kişi, köle olmayan, tutsak olmayan kişidir. Kim­senin kölesi, kimsenin tutsağı değildir. Kendi kendi­sinin, duygularının, tutkularının, çıkarının da kölesi, tutsağı değildir. "Böyle işime geldiğinden böyle düşü­nüyorum, böyle söylüyorum." diyen kimseyi gerçek­ten özgür sayabilir miyiz? Özgür kişi, düşüncelerinin, duyguları, tutkuları ve çıkarı ile uzlaşamadığından; duygularından, tutkularından, çıkarlarından geçip yalnız düşüncelerine uymayı göze alan kişidir.

Aşağıdakilerden hangisi "özgür kişi" için söylene­mez?

A) Özgür kişinin tutkuları ve duyguları düşüncesin­den önemlidir.

B) Tutsaklık, kölelik özgür kişinin harcı değildir.

C) Tutkularına, çıkarına esir olmayan kişi, özgürdür.

D) Özgür kişi, tutkularından geçip düşüncelerine uyan kişidir.

E) "İşime böyle geliyor" diyen kişi gerçekten özgür değildir.

8. Çok kişinin gözü kapalı bağlandığı geleneklere gö­reneklere, kutsal diye dokunulmaz sayılan inançlara, yürürlükten kaldıramayacakmış gibi görünen değer­lere kuşkuyla yaklaşmayanın bir alıp vereceği yoktur aydınlıkla. Anlamsızlaşmış geleneklere, kutsallığı ko­ruyucu bir maske gibi taşıyan yanılmalara, geçer ak­çeliği artsa da düzmeceliği sırıtan değerlere "hayır" diyebilen kişidir aydın. Uyanık olmayan, aydın olamaz bunun için. Kuşkudur ama kuşku aydını uyanık tutar.

Paragrafın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangi­sidir?

A) Gözü kapalı bağlanan gelenek ve görenekler kimi zaman yanıltır insanı.

B) Kutsal olan ve dokunulmaz olarak nitelenen şey­ler yol göstericidir.

C) Kuşku, insanı içten içe kemiren, onu gelenek ve inanışlara düşman eden bir hastalıktır.

D) Aydın insan, kutsal olanlarla, gelenek ve görenek­lerle barışık olmak zorundadır.

E) Kuşkulanan, yanlış olanın yanlışlığını söyleyen, uyanık olan insan ancak avdın olabilir

Page 242: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. (I) Cumhuriyet ve demokrasi, hangi hesapla bilinmez, kendi öz sanatçılarını sağlıklarında pek benimseye­medi. (II) Onları değerlendirmeyi ölümlerinden son­raya bırakmayı yeğ tu ttu . (III) Kendilerine gerek okul kitapları, gerek radyo ve televizyonlar, ölümlerinden sonra açıldı. (IV) Dürüst ve yetenekli insanlar olduk­ları için sanırız ki şark kafalı yöneticiler, kendilerine sağlıklarında etkinlik kazandırmaktan çekindiler. (V) Çağdaşlıkla çağ dişiliğin bir arada geçinmeleri zordur; çağ dışı ağır bastı mı çağdaş kişilere gösterilecek ilgi, ölümlerinden sonraya bırakılır.

Paragrafta aşü anlatılmak istenen numaralanmış cümlelerin hangisinde verilmiştir?

A) I B) II C) İli D) IV E)V

3 . Mizahı baltalanmış millet, kanadı kopmuş kuşa, ya da mumu sönmüş fenere benzer. Ben devlet adamı olsam insanları cesaretlendirmek için mizah, karam­sarları uyandırmak için mizah, ahlakı düzeltmek için mizah, hatalara, ihtiraslara ayna tutmak için mizah, ya­şayışı monotonluktan kurtarmak için mizah,düşmana kızıp yorgan yakmamak için mizah, kendi kendine, olaylara karşı mesafe kazanıp serin kanla sıhhatli ve özgür düşünebilmek için, bol bol bütün stoklarımı pi­yasaya döküp mizah kullanırdım.

Paragrafa göre aşağıdakilerden hangisi mizahtan beklenen özelliklerden değildir?

A) Bireyleri cesaretlendirmek

B) Hastalara şifa olmak

C) Hayatı tek düzelikten kurtarmak

D) Hata ve ihtiraslara ayna tutmak

E) Sakin, sağlıklı ve özgür düşündürmek

2 . Arkadaşlık, dostluk güzel, büyük bir duygudur. Ulu yazarlar arasında o duygunun aşktan da üstün oldu­ğunu söyleyenler vardır. Doğrudur. Arkadaşlık, dost­luk duygusunu yermeye kalkacak değilim. Ama şunu sorayım size: Edebiyatta, sanatta, düşünce işlerinde arkadaşlık, dostluk duygusundan daha tiksindirici ne vardır? Şu adamın yazdıklarını beğenmeyeceksiniz, onları okurken güleceksiniz içinizden, sonra da kalkıp o adam arkadaşınızdır diye o yazıları öveceksiniz. So­rarım, bu yalan kadar kötü ne vardır?

Paragrafta asil anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?

A) Arkadaşlık ve dostluktan daha önemli şey yoktur, hayatta.

B) Her insan, dostu için belirli sınırlar içerisinde özve­ride bulunmalıdır.

C) Sanatta ve edebiyatta bireyi nesnellikten uzaklaş­tırıldığından dostluk duygusundan uzak durulma­lıdır.

D) Beğenilmeyecek yazılar yazanların bilgi birikimi ve kültür düzeyi düşük demektir.

E) Hiçbir şey bir dostun kalbini kırmayı gerektirecek kadar değerli değildir.

4 . On iki yıllık bir faşist yönetimden sonra en kusur­suz bir demokratik düzene geçmek iddiasında olan Almanya'da, gün geçmiyor ki yazarlar siyasi olaylar karşısında görüşlerini ya tek tek bildiren yazıları yaz­masınlar ya da televizyondaki açık oturumlar aracılı­ğı ile kamuoyuna iletmesinler. Heinrich Böll, Günter Grass ve daha başkalarının son zamanlarda edebi­yat alanında daha verimsizleşmesinin, günden güne daha yoğunlaşan siyasi karmaşalara söz yetiştirmek ödevinden ileri geldiği gün gibi aşikar...

Bu paragraftan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılamaz?

A) Sanatçılar yaratıcı olmanın yanı sıra uyarıcı da ol­malıdır.

B) Sanat adamı siyasi olaylar karşısında görüş bildir­melidir.

C) Toplumun bilinçlendirilmesinde ve aydınlatılma­sında sanatçılara da görev düşer.

D) Faşist yönetimden demokratik düzene geçişte halkın yönetime katkısı gereklidir.

E) Siyasi karmaşalara söz yetiştirmeye çalışmak, ya­zarları edebi anlamda verimsizleştirir.

Page 243: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5 . İnsanoğlu ya balık olmak ister ya da kuş.

Yılan, "ah keşke kanatlarım olsaydı" der.

Köpekse aslında yolunu şaşırmış aslandır.

Mühendisin en büyük düşü şair olmaksa,

Sinek sabah akşam bülbül olmayı dener.

Bu dizelerin teması aşağıdakilerden hangisidir?

A) Hayallerle yaşama

B) Olduğuyla yetinmeme

C) Mükemmele ulaşma

D) Güzeli arama

E) Kararlı olma

KARMA TEST-4

6. Bir insanın yaşamını sürdürmesi için kaç sözcüğe ge­reksinimi vardır? Hemen, hangi insan ve hangi yaşam, soruları geliyor akla. Öyle ya, insan vardır 500 sözcük yeter yaşamını sürdürmesine, insan vardır 500 bin sözcükle anlatmak istediğini tam iletemiyor olmanın sıkıntısını çeker. Bir kişinin söz dağarcığının büyük ya da küçük olması, bilgisiyle ya da kültürüyle değil, kavramsal gereksinimleriyle ilgilidir. Yabancı bir dilde olduğu gibi, insanın ana dilinde de günlük yaşamını sürdürmesi için gerekli sözcükler, düşünsel boyutu yüksek bir iletişim için yetersiz kalır. Bu yetersizlik en çok, aynı sözcüğü durmadan kullanmak biçiminde or­taya çıkar. Aynı sözcüğün yinelenmesi kimi zaman bir çeşit dil sürçmesi olabilir.

Paragrafta aşıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?

A) Kişinin kullanacağı sözcük sayısını yaşadığı ortam ve ihtiyaçlar belirler.

B) Sözcük kullanımında herhangi bir sınırlama söz konusu değildir.

C) Kullandığımız sözcüklerin sayısı bildiğimiz dilin zenginliğiyle doğru orantılıdır.

D) Kullandığımız sözcüğün sayısı değil, sözcüklerin yerinde ve güzel kullanılması önemlidir.

E) Daha çok sözcük kullanmak ve güzel konuşmak, kitap okumakla gerçekleşir.

7. Eskiden bayramlar olağanüstü günlerdi. Çocuklar bayramı iple çeker, o gün bayramlık elbiseler giyilir, büyüklere gidilir, el öpülürdü. Bugünkü bayramlar tüketim toplumumuzda sadece alışveriş piyasasını yoğunlaştıran fırsatlardan biri olarak görülüyor. Yine şimdiki bayramlar evde oturup el öpecek küçükleri beklemekle geçirilmiyor. Fırsattan istifade edilerek evden kaçılıyor. Bodrum'a Marmaris'e gidiliyor.

Paragrafta aşağıdakilerden hangisine deainilme- miştir?

A) Eski bayramların şimdiki bayramlardan daha coş­kulu olduğuna

B) Çocukların eskiden bayram günlerini heyecanla beklediklerine

C) Eski bayramların küskünlerin barıştığı müstesna zamanlar olduğuna

D) Günümüzde bayramların tüketim i ve ticari faali­yetleri artırdığına

E) Bayramların artık tatil yörelerine kaçmak için fır­satlar olarak görüldüğüne

8. Sanatçıların baskı karşısında tutumları çok değişiktir aslında. Çoğunlukta olan kötü örnekleri genelleyip yalnızca onlar üzerinde düşünmemek gerekir, içine kapanmaktan susmaya ya da çeşitli yöntemlerle sus­turulmaya kadar uzanan bir çeşitlilik gözden uzak tutulmamalıdır. Baskı dönemlerinin her sanatçıyı içe kapanmaya, yaratıcılığını dışındaki olaylara ilgisiz, çağından kopuk bir anlayışla sürdürmeye yönelttiğini kimse ileri süremez; ama politika alanındaki her ka- ranlıklaşmanın sanatçı çoğunluğunu bu yönde etkile­diği, bu yönde akımların doğmasına yol açtığı da bir gerçektir.

Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine deöinilmemiştir?

A) Baskıya maruz kalan sanatçıların farklı tavırlar ta­kındığına

B) Kötü örnekleri genellemenin yanlış olduğuna

C) Politik hareketlerin sanatı da etkilediğine

D) Baskı dönemlerinin sanatçıyı yaratıcılıktan uzak­laştırdığına

E) Politik alandaki baskıların bazı akımları doğurdu­ğuna

Page 244: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Zevk bozuldu, ahlak bozuldu; Türkçe bozuldu, kal­dırımlarla beraber. Kitap evleri kapanıyor, bira­haneler açılıyor. Tarihi"Markiz" parçacı dükkanı, tarihi"Todori"depo, tarihi "Millet Tiyatrosu" Işhanı yapılıyor. Boğaziçi'nin yalıları birer birer kül olmakta. Yerini silo gibi zıpçıktı siteler alacak. Hasılı Merkantilist bir hoyratlık ve acımasızlık şehrin manevi haritasın­dan cevher odaklarını süpürüp götüreceğe benzer.

Paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilme­miştir?

A) Estetikten yoksun bir mimariye geçilmekte oldu­ğuna

B) Toplumsal değişimlerin eskiyi mumla aratır nite­likte olduğuna

C) Tarihi değerlerin birer birer yok edildiklerine

D) Bozulmanın soyut - somut pek çok olguda olum­suz sonuçlar doğurduğuna

E) Nüfus artışı ile birlikte mimari yapıların devasa bir hal aldığına

3 . Sekiz on yıl oluyor, gazetede tam da sanat haberlerineayrılan küçüklükteki bir haberin başlığı, belediyenin sanata ve sanatçılara önem vereceğine, ilgi göstere­ceğine ilişkindi. İzmir'deydim o zamanlar, belediye başkanı da şimdiki başkandı. Sanatla sanatçılarla il­gili sözü "ilgimi" çekmiş olmalı, haberi okudum. İzmir Fuarına gelen sanatçılara gösterilmesi öngörülen bir ilgiden söz ediyordu. Şarkıcılara, dansözlere falan... Bu inanılmaz bilgisizliğimin anısına o haberi kesip sakla­dım, hâlâ bir yerlerde durur. Meğer bu başlangıçmış. Şimdilerde sanat deyince neredeyse yalnızca onlar anlaşılıyor. Yanılıp "Sanatçıyım" deseniz; "Nerede çalıp söylüyorsunuz? "gibi bir soruyla karşılaşabilirsiniz.

Yazar paragrafta neden yakınmaktadır?

A) Sanatçılara karşı olan ilgisizlikten

B) Belediyelerin sanatçılara gereğinden fazla ilgi göstermesinden

C) Fuara sıradan sanatçıların çağrılmasından

D) Sanat sözcüğünü asıl anlamından saptırılarak kul­lanılmasından

E) Gazetelerde sanatçılarla ilgili seviyesiz haberlerin yayınlanmasından

2 . Eleştirmen, şiirden anlaması gereken, "edebiyatçı" sayılabilecek kimseleri bir araya topluyor, ellerine sa­natçısı belli olmayan bir şiir verip: "Ne anlatıyor bu? Anladığınızı yazın/'diyor. Herkes ayrı ayrı yazıyor anla­dığını; birtakım açıklamalar elde ediliyor. Bu açıklama­ların aşağı yukarı birbirine yakın olması gerekir, değil mi? Nerde? Öylesine değişik, öylesine apayrı şeyler ki şaşıp kalıyor insan.

Paragraftan aşağıdaki yargılardan hangisine ula­şılamaz?

A) Şiirin belli bir tarifinin olmadığına

B) Herkesin şiirden farklı tatlar alabileceğine

C) Şiir yorumlamalarının öznel nitelikler taşıdığına

D) Şiirin farklı kişilerce farklı algılandığına

E) Şiirden tek bir anlam çıkarılamayacağına

4. Türk halkı; özü sözü bir, olduğu gibi görünen, görün­düğü gibi olan; art düşüncesiz, sade yaşamlı, güler yüzlü, açık sözlü, gizlisi saklısı olmayan, alçakgönüllü, işçi yandaşı, köylü yoldaşı, insan dostu, karıncaezmez; ama gerekince, ezeni ezmeye, sömürenin haddini bil­dirmeye kararlı bir önder arıyordu kendine.

Paragrafa göre aşağıdakilerden hangisi Türk hal­kının aradığı önderde bulunması gereken özellik­lerden biri değildir?

A) Özü sözü bir olmak

B) Olduğu gibi görünmek

C) insancıl duygular taşımak

D) Zenginden alıp fakire vermek

E) Haksıza haddini bildirmek

Page 245: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

KARMA TEST-5

5 . Noktalama imleri (işaretleri) içinde en bilineni, en bol ve rahat kullanılanı virgüldür. Ancak, virgülü bu kadar çok kullanan kişiler bile "neden oraya virgül koyduk­larını" aynı rahatlıkla açıklayamazlar. Toplumumuzca yanlış bilinen saçma sapan bir kuraldır akıllarında ka­lan: "Yarım soluk alındığında virgül, tam solukta nok­ta..." Sanırsınız ki yazarken, bir elde dinleme aygıtı, soluklarını denetliyor bu insanları. Ayrıca "soluk" ile "konuşma" arasında bir ilişki olabilir; ama "yazma" işi solukla kontrol edilemez. Bir de "vurgulama" amacıyla virgül kullanıldığını bilenler vardır; onların bu bilgisi­nin de somut bir dayanağı yok. Ya yazdığı her sözcü­ğün aşırı anlamlı ve vurgulu olduğunu düşünen kişi ne yapacak? Her sözcükten sonra virgül... Yarım soluk­larla okumaya kalkanın tık nefes olması işten değil.

Paragrafta virgülle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisinden söz edilmemiştir?

A) Virgülü kullananlardan bu işareti neden kullandık­larını açıklayamadıklarından

B) Virgülün görevlerinin insanlara okullarda yanlış öğretildiğinden

C) Noktalama işaretleri içinde en çok kullanılanın vir­gül olduğundan

D) Virgüle vurgulama görevini verenlerin sağlam da­yanaklarının bulunmadığından

E) Virgülü bir soluk alma işareti olarak kullanmanın yanlışlığından

7. Kar serpelerken bir akşamüstü, trenlerde çalışan bir tanıdığımız vardı, baktım o geliyor bize. Paltosuzdu. Kirden görünmüyordu giydiği, zor sürüyordu aya­ğındaki postalları. Çıkık elmacık kemiklerini örten saç - sakaldan ürküp kaçtım sofaya. Usulcacık ko­nuştular, babamla trenci; sustular sanki hep. Beni de çağırdılar odaya bir ara; babamın yüzü değişmişti, trencininki gibi eski püskü oluvermişti onun da yüzü. Erzincan'dan geliyormuş trenci konuğumuz. Bir arka­daş getirmiş bana, anası babası ölmüş depremde. Yaz sonuna değin bizde kalacakmış.

Paragrafın anlatım biçimi aşağıdakilerin hangi­sinde doğru olarak verilmiştir?

A) Öyküleme - betimleme

B) Betimleme-açıklama

C) Örnekleme - açıklama

D) Öyküleme - örnekleme

E) Betimleme - örnekleme

6. Niceleri geldi bana genç şairlerin, daha da gelir. "Be­nim şiirlerim için de bir yazı yazsanız...:" Okurum ge­tirdikleri şiirleri, sarmaz beni. Büsbütün değersiz mi? Değil belki. Ama yazılmasa da olurdu, daha iyi olurdu. Beni sarmayan şiirleri, gereksiz bulduğum şiirleri niçin öveyim? Nasıl öveyim? Övmeyince de küserler. Küsüp gitseler iyi, kurtulurum. Kızarlar bana, köpürürler. Ar­tık ömürleri boyunca çekiştirirler beni.

Parçaya göre genç şairlerin eleştirmenden bekle­dikleri nedir?

A) Şiir kitaplarına ön söz yazması

B) Yeni yazdıkları şiirlerini okuması

C) Şiirlerinin yayınlanması için yardım etmesi

D) Yeni şair oldukları için eleştirilmemeleri

E) Yazdıkları şiirleri yücelten yazılar yazması

8. Aramızda dürüst insanlar, namuslu vatandaşlar her­halde hayli azalmış olmalı ki, herhangi bir toplumda en olağan bir insanlık, vatandaşlık borcu sayılan şey­leri olağanüstü bir büyüklük ve kahramanlık örneği sayar olmaya başladık. Yerde bulduğu altmış bin li­rayı polise teslim eden memurun namusu karşısında küçük dilimizi yutacak oluyor, arkadaşı namına aldığı bilete vuran büyük ikramiyeyi tek kuruşuna dokun­madan sahibine yollayan teğmeni hayranlıkla alkışlı­yoruz.

Paragrafa göre insanca bir tavır sergilemenin bü­yüklük ve kahramanlık sayılmasının sebebi nedir?

A) İnsanların kişiliklerine tamamen kaybetmesi

B) İnsanlık vasıflarına sahip bireylerin azlığı

C) Toplumun eğitim düzeyinin düşük olması

D) Çoğunluğun maneviyata önem vermemesi

E) İnsanların maddi sıkıntılar içinde olması

Page 246: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

CEVAP ANAHTARI

KARMA TEST

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13

TEST -1 B C E A C B C D B

TEST-2 E E -'A E D ‘ D E E A î İ İ İ İ f İ

TEST-3 E E C D C A A E

TEST-4 -E C B D B A - C D *

TEST-5 E A D D B E A B

Page 247: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

P A R A G R A F - I

1. Bugün şehirlerde nalın kalmadı, öyle ki nalınla ta­kunyanın farkı da herhalde bilinmiyor. Nalın, ayakyo­lu ve hamamda giyilirdi, evlerde hamam edilirken de abdest alınırken de nalın kullanılırdı. Arapça ayakka­bı demek olan nal sözcüğünden, iki ayakkabı anla­mında Naleyn’den gelen nalın; yüksekliği, ön ve arka ayakların arasının geniş ve derin oyukluğu, ince işçi­liği ve ayakları tutan şeridinin de özenli yapımı ile ta­kunyadan ayrılır. Hamam günlerinde, herkesin kendi nalını ile hamama gittiği devirlerde; şimşir ve aba­nozdan yapılmış nalınlar olduğu gibi, zenginlik arttık­ça işlemeler de artıyordu.

Bu parçada nalınla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?

A) Takunyadan farklı olduğuna

B) Bugün Anadolu köylerinde kullanıldığınaC) Nerelerde giyildiğineD) Sözcük anlamına

E) Nelerden yapıldığına

2. Perde, bekar evlerinin sıkıntısıdır. Camları gazete kağıdıyla kaplı öğrenci evlerini ailelerden ayıran gös­tergelerden biridir perde. 1970'li yılların sonlarına ka­dar büyük şehirlere göç eden kesimlerin ekonomik refah düzeylerinin göstergesi de perdeleriydi. Antik çağlardan beri kapı, oda bölmesi olarak kullanımı yaygınlaşan perdeler her şeyi giydirme anlayışıyla birlikte, pencerelerin yaygınlaştığı 18. yüzyıldan itiba­ren bugünkü konumunu kazandı. Önce sentetik ku­maşlarla perdeliklerin, sonra doğrudan perdelerin üretimiyle perde, tül ve güneşlikten oluşan perde ta­kımlarında yaşanan son gelişme, kornişlerin takozlar­la duvara çakılması yerine dübellerle tavana taşın­masıdır.

Bu parçada perdeyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?

A) Öğrenci evlerini ailelerden ayıran bir gösterge ol­duğuna

B) Günümüzde ekonomik seviye belirlemede ölçüt olduğuna

C) Kullanımının nasıl yaygınlaştığınaD) Monte edilme şeklindeki gelişmelereE) Bekar evlerinin en büyük sıkıntısı olduğuna

3. Gerçek yeteneğin tespiti, başarı merdivenlerinin ilk basamağıdır. Bu merdivenlerden başarıya doğru emin adımlarla yükselebilmek için, yeteneğe uygun bir meslek seçerek, erdemli bir şekilde, yılmadan ve usanmadan çalışmak gerekir. Çünkü meslek haya­tında üzülmeden, sıkıntı çekmeden ve yeteri kadar çalışmadan başarıya ulaşılamaz. J. Maxweli de bu düşünceyi şu sözü ile onaylamaktadır: “Acı çekme­den başarılı olmak mümkün değildir.” Eğer siz başa­rılıysanız ve acı çekmediyseniz, mutlaka birileri sizin için acı çekmiştir.

Bu parçada başarıyla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tek bir etmene bağlı olmadığı

B) Mutlaka birtakım sıkıntılara katlanmayı gerektir­diği

C) Çevresel şartların belirleyici olduğuD) Başarıya ulaşmanın çok zor olmadığıE) Yalnızca bir alanda çok başarılı olunabileceği

4. Bina ve bahçe mimarisi, iç dekor ve şehirlerin yapısı insanoğlunun kendi özleyişine uygun bir dünya kur­ma iradesinden başka bir şey değildir. Kelimeler, ha­yal planında dünyanın değişmesine, taş, demir, çi­mento ve camdan çok daha el verişiidir. Söz ile Is­panya’da hiçbir mimarın yapamayacağı şatoları inşa etmek mümkündür. Dilin imkanları sayesinde insa­noğlu gerçeği değiştirir, aşar ve yeni dünyalar kurar, insanlık birçok şeyi ilkin tasavvur planında inşa et­miş, sonra bunları tabiatın kanunlarına uyarak ger­çekleştirmeye çalışmıştır Dil, bu bakımdan sadece haberleşme değil, aynı zaman da bir yaratma vasıta­sıdır.

Bu parçada dille ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi vurgulanmıştır?

A) Bilgi alışverişinin dil olmadan mümkün olamaya­cağı

B) Pratiğe geçilmeden bir şeyin dilde var olmasının bir değer ifade edemeyeceği

C) Bütün insanlığın temelde aynı dili kullandığıD) Bir şeyin nesnel gerçekliği ortaya konmadan ön­

ce dilde varlık bulduğuE) İnsanlar arasındaki iletişim sağlandığı için onun

yerini başka bir şeyin tutamayacağı

Page 248: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Korku, yaşam kadar eski bir kavramdır. Bu, psikolog­lar tarafından ilk korku" olarak adlandırılır. Salyan­goz ve kaplumbağanın kabuklarına çekilmesi gibi, in­san da yanılsamalarının kalesine çekilir. Ne var ki salyangoz ve kaplumbağa çoğunlukla kabuklarından dışarı çıktıkları halde, insan kalesini hemen hemen hiç terk etmez.

Bu paragraftan aşağıdakilerden hangisine ulaşı­lamaz?

A) İnsanlar kalesini, salyangoz ve kaplumbağalar gibi terk etmezler.

B) İnsanlar zaman zaman yanılsama içinde yaşar-ı_ıaı.

C) Korku, yaşamla ortaya çıkmıştır.D) Korku, aynı zamanda psikolojik bir konudur.E) Korkunun kökleri geçmişe dayanır.

7. Zamanımız kişilerinin çoğu sinir hastası. Teknik yöndeki gelişmeler, geçim güçlükleri, bitip tükenme­yen tutkularımız durmadan yeni sıkıntılar oluşturuyor. Yolda giderken bile rahat değilsiniz. Bir yanda su gibi akıp giden arabaların çıkardığı gürültüler, öbür yanda havadaki pislikler, gaz kokuları, insanlar arasındaki içtenliğin azalması, her yeri dolduran yoğun kalaba­lık. Bütün bunlar hem beden sağlığımızı hem de ruh sağlığımızı bozuyor.

Bu paragraftan aşağıdaki yargıların hangisi çıka­rılamaz?

A) Teknolojik gelişmeler insana kolaylık sağlamak-j.—i— - - ........ı a u ı ı .

B) Çevrenin olumsuz koşulları insanı rahatsız et­mektedir.

C) insan ilişkilerinde samimiyetin yerini soğukluk almıştır.

D) Çağımızın insanı huzurlu değildir.E) İnsan sıkıntılarının çeşitli nedenleri vardır.

6. Geçtiğimiz aylarda Kadir Şinas müstear adıyla hukuk üzerine yazdığı mizah yazılarını yayımlayan Adnan Ekinci, bu yeni kitabında bir gazete köşesinde yayımladığı bazı yazılarını derlemiş. Kitabın ilgi çekici yanı gazetenin internetteki sitesinde okurların gönderdikleri yorumlara da yer verilmiş olması. Günlük bir gazetede, günlük konulara hukuki bir bakışaçısıyla yazılmış bu yazıların biraraya getirilmesi Türkiye’nin bir hukuk devleti olup olmadığının da bir kaydı. Okurların yazılara verdikleri tepkiler de hukukun hukukçu olmayanlar tarafından nasıl algılandığı konusunda ipuçları veriyor.

Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

A) Hukukun başka insanlar tarafından algılanış biçimi konusunda ipuçları verdiğine değinilmiştir.

B) Kitapta internette yer alan hukuk meseleleri de aktarılmıştır.

C) Kitapta okurların yorumlarına da yer verilmiştir.

D) Günlük bir gazetede günlük konular hukuki bir bakışaçısıyla yazılmıştır.

E) Kitaptaki yazılar Türkiye'nin bir hukuk devleti olup olmadığı hakkında bir kayıttır.

8. Sokrates kendini gençliğe adamış, sonunda da gençliği kandırmakla suçlanarak öldürülmüştür. Ken­dini gençliğe adamasına rağmen o bile: "Bugünün gençleri lüks ve gösteriş düşkünü, saygısız, asi, ge­veze.” demiş. Sokrates'ten bu yana kaç kuşak geç­miş olmasına rağmen gençlik, günümüzde de benzer suçlamalarla karşılaşmak-tadır.

Yukarıdaki paragrafta asıl anlatılmak istenen düşünce hangisidir?

A) Kuşaklar arası çatışma her dönemde görülmüş­tür, günümüzde de görülmesi normaldir.

B) Büyük düşünürler gençliği kandırdıkları için ceza­landırılmışlardır.

C) Sokrates gençlere yol gösteren büyük düşü­nürdür.

D) Gençliğe yol gösteren kişiler tarihin her döne­minde cezalandırılmıştır.

E) Yaşlıların gençliğe bakış açışı farklıdır.

Page 249: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

9, Edebiyatta, düşüncenin ardında bir düşünce daha olması, onun ardında yine bir düşünce olması iyidir. Böyle olmazsa edebiyat bir plastik masaya benzer; dümdüz olur. Oysa bir tahta masaya benzemesi ge­rekir; Tahtanın altında başka damarlar, başka biçim­de görünümler vardır. Tahtanın derinine indikçe in­san başka biçimlere rastlar.

Bu paragrafa en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) Anlatımda çeşitlilikB) Anlam yoğunluğuC) Anlamda kalıplaşmaD) Anlatım derinliğiE) Düşüncelerdeki değişme

11. Meslek olarak üniversitede edebiyat dersleri okutan ve edebiyat araştırmaları yapan biri olduğum için edebiyat dışı konularda yazmamı yadırgayanlar var. Dikkatlerini sadece dar bir ihtisas alanı içinde dolaştı­rarak kılı kırk yaran bilgin kişilere karşı saygı duya­rım. Fakat yalnız bizde değil bütün dünyada kendi ih­tisas alanlarının dışındaki konularla da ilgilenen, şiir, roman, hikaye ve deneme yazan kimseler de mev­cuttur. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir kimse uz­manlık alanının dışına çıktığı için kınanmaz.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulan­maktadır?

A) Başarılı eserler verebilmek için eğitim almak ge­reklidir.

B) Edebiyat, çok geniş bir alan olduğundan bir sa­natçının edebiyatın her dalında başarılı olması beklenemez.

C) Bir insanın uzmanlık alanı dışında yazılar yaz­ması doğaldır.

D) Büyük bir dikkatle yazılmış eserler mutlaka başa­rılı olur.

E) Gerçek bir eleştirinin varlığı için bilgin kişilere ih­tiyaç vardır.

10. Teknolojisi dışarıda üretilen diğer aletler gibi televiz­yon da daha başlangıçta bizi yabancı düşünce duygu ve insan ilişkilerinin baskısı altına almaktadır. Üstelik bu teknoloji baş döndüren bir sürat ile ilerliyor. Ona yetişmek bir yana, aslında öncelikle yapılması gere­ken, bu kitle iletişim araçlarının kendi toplum yapı­mız, inanç ve ahlakımız ile olan irtibatının araştırıl­masıdır. Kısacası televizyon kanalları kurma ve kapma yarışı içinde bu alet üzerinde kafa yoracak, onun kullanımı için düşünce üretecek zamanı bula­mıyoruz.

Bu parçada televizyonla İlgili olarak asıl anlatıl­mak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kültürümüze ve hayat tarzımıza yabancı olduğuB) Haksız rekabete sebep olduğuC) Çocukların eğitimini olumsuz etkilediğiD) Çok zaman kaybına sebep olduğuE) Kârlı bir sektör olduğu

12. Kimi şairlerin şiirlerinin yapısı, çeviriye hiç mi hiç gelmez. Yapı aktarılmadıkça da çeviri hiçbir şeye benzemez. Başka dillere çevrilebilen şiirler genellikle, yazıldığı dille başka dillerdeki ortak yapılara dayanı­larak oluşturulan şiirlerdir. Bunlar, kendine özgü yapı­lar değillerdir. Özgün bir yapı içinde oluşturulan şiirle­ri bir dilden başka bir dile çevirmek olanaksızdır. Bu, onların yazarı için belki talihsizliktir; ama aynı za­manda bir onurdur da.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinil- memistir?

A) Bazı şiirlerin yapı bakımından çeviriye uygun ol­madığına

B) Çevrilebilen şiirlerin kendine özgü olmadıklarına

C) Şair için şiir çevirisinin olumlu ve olumsuz yönle­rinin olduğuna

D) Edebiyatımızdaki şiirlerin çoğunun çeviri olduğu­na

E) Çevirinin anlamlı olabilmesi için yapının aktarıl­ması gerektiğine

Page 250: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

13. Çok çeşitli alanlarda çok sayıda üretimde bulunan Ahmet Mithat, yazdığı dönemin önde gelen bir tanığıdır. XIX. yy.ın ikinci yarısındaki İstanbul, gündelik yaşam, kadının Osmanlı Türk toplumundaki konumu vs. Burada, edebiyat tarih ilişkileri konusunda yaygın bir görüşe dayanılmaktadır. Tarihsel dönemi anlamakta, edebiyatçı ve edebiyat metni soğuk tarihsel olguların sıcağı sıcağına bir tanığı, bir yansıtıcısıdır. Dolayısıyla kent tarihi, toplumsal tarih ya da kadın çalışmaları gibi tarihsel alanlarda çalışırken, ulaştığımız yargıları desteklemekle edebiyat metinlerini bir rezervuvar olarak kullanabiliriz.

Yükönuâki paryadan Âiımei iviiinaî'ia iigiiiaşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Ahmet Mithat, dönemin önde gelen tanıkların- dandır.

B) XIX. yy.da kadının toplumdaki konumunu anlat­mıştır.

C) Eserlerini oluştururken tarihten yararlanmıştır.D) Sanatçı çok çeşitli alanlarda eser vermiştir.E) Tanzimat döneminin en ünlü sanatçısıdır.

15. Serbest şiire göre ölçülü şiir düşünceyi ve duyguyu okuyucuya daha fazla hissettirmektedir. Bir hapisha­nenin küçücük penceresinden, yatalak bir hastanın hastahanenin en ücra köşesindeki yatak odası pen­ceresinden görülen bir küçük bulutun en yüksek te­pelerde seyredilen manzaradan daha fazla sonsuz­luk fikri verdiğini şiirle uğraşan herkes bilmektedir.

Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Şiir, kafiyeli olduğu zaman düşünceler önem ka­zanır.

B) Küçük bir pencereden gökyüzü daha güzel görü­nür.

C) Düşüncenin düzen içinde verilmesi açısından öl­çülü şiirler daha uygundur.

D) Serbest şiir düşünceleri verme açısından yeter­sizdir.

E) Ölçü düşünce ve duyguyu aktarmada çok önem­lidir.

14. Yıllar önce, Tutunamayanlar romanını büyük bir heyecanla okudum. O zaman buna cesaret edeme­miştim ama şimdi itiraf etmeliyim ki, romanı çok da sevmedim. Her şeyden önce bana anlamsız gelmişti. Genç bir insanın yaşam acemiliği ile “insanlar neden tutunamaz" anlamamıştım ve romanı kendimce bi­reysel bir başarısızlık serüveni olarak tanımlamıştım. Bugün öyle düşünmüyorum.

Bu paragraftan aşağıdakilerden hangisine ulaşı­lamaz?

A) Romanı isteye isteye okumadığından umduğunu bulamadığına

B) Roman hakkındaki düşüncelerinin zamanla de­ğiştiğine

C) Romanın, genç bir adamın bireysel serüvenini anlattığına

D) Romanı beğenmediğini bir zamanlar gizlediğine

E) Romanı anlamlandırmakta güçlük çektiğine

16. Bir gün bir sohbetinde ölüm hakkında: “Bu benim için bir cereyan kesilmesi gibi bir şey, cereyan kesilince her şey biter.” diyen adam artık yok. Cereyan kesildi; ama geri gelince, gözyaşı pusu yerini ışığa bırakınca satırlar dolusu şiir orada olacak. Zaten bu yüzden “şair var; Attila ilhan artık yok” ya...

Bu paragrafta vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Ne yazık ki, toplumumuzda sanatçıların asıl de­ğeri ölünce anlaşılmaktadır.

B) Bazı sanatçılar, ortaya koyduklarıyla yaşamaya devanrederler

C) Sanatçı, birçok türde eser de vermiş olsa sadece bir türde ön plana çıkabilir.

D) Ölümün tartışmazlığını çoktan kavramış bu sa­natçı, ölümünü de çoktan anlamıştı.

E) Ürettikleriyle geleceğe kalanlar çok yönlü sanat­çılardır.

Page 251: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

17. Bana göre her sanatçı, bulunduğu toplumu temsil eder. Bir sanatçı şehirde yaşamış ve köy hayatını hiç bilmiyorsa, köy hayatından, ağa-köylü ilişkilerinden söz edecek olursa dürüst davranmamış olur. Çünkü insan sadece yaşadığı şeylerden gerçekçi bir biçim­de söz edebilir.

Bu paragraftan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Her sanatçı, hayata geniş bir pencereden bak­malıdır.

B) Gerçeği anlatan her sanatçı için dürüsttür diye­meyiz.

C) Bilmediği çevreyi anlatan sanatçı, gerçekçi değil­dir.

D) Köylüyü anlatan hiçbir sanatçı samimi olamaz.E) Gerçeğin bir bölümünden söz eden sanatçı top­

lum ilişkilerini yansıtamaz.

19. “Uzun Hikaye”, adına uygun nitelikler taşıyan bir kitap. Hem dikey hem de yatay bir derinliğe, daha doğrusu zenginliğe sahip. Geriye dönüş tekniğiyle sunulan hikayeler esere derinlik kazandırırken, asıl konuyu destekleyen kahramanların hikayeleri, esere hareketli ve renkli bir görünüm kazandırır. Bunlara, kasabaya özgü dedikoduları, gençlik aşklarının romantizmini, sosyal olayların beslediği mizahi havayı kattığımızda, Uzun Hikaye’nin genel tablosu ortaya çıkar.

Parçadan "Uzun Hikaye” ile ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

A) Belirli bir derinliğe sahip olmasıB) Geri dönüş tekniğine yer verilmesiC) Kahramanların hikayelerinin esere renklilik

katmasıD) Uzun Hikaye’nin genel tablosunun önceden

belirlenmiş olmasıE) Kitabın adına uygun nitelikler taşıması

18. Yazar, geçmişin acılarının telafi edilemeyeceğini bilmekten doğan bir adalet duygusuyla yaklaşıyor kahramanlarına. Kalemiyle onların kaderlerini şekil­lendirmekten adeta kaçınarak yazgılarına tanıklık etmek istiyor daha çok. Kıyışız, Taş Hücre ve Dalgakıran’da yazının, önce yazanı değiştireceğinin çok kuvvetli bir örneğini sunan Türker Armoner, kahramanlarına dışarıdan bakan bir göz değil artık.

Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Önceki eserlerinde kahramanlarına müdahale etmezken yeni eserlerinde artık müdahale etmektedir.

B) Anlatıcı kahramanlarının hayatlarını kendi çevresinden seçmektedir.

C) Anlatıcı kahramanlarının yazgılarına dışardan müdehale etmek istememektedir.

D) Yazar kahramanlarına belli bir adalet duygusuyla yaklaşmaktadır.

E) Bazı yazıların önce yazarını değiştireceğini herkes bilmektedir.

20. Bana güzel gelen yazmak istediğim şey, hiçbir konusu olmayan bir kitap, hiçbir dış öğeden medet ummayan, yalnızca biçem gücüyle ayakta duran bir kitap... En yetkin kitaplar, en az malzeme taşı­yanlardır; anlatımın düşünceye yaklaştığı ve onunla kaynaştığı oranda parlak oluyor, sonuç. Bence sanatın geleceği bu doğrultuda.

Yukarıdaki parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bir yapıtta konu ve biçemin aynı doğrultuda olması gerektiği

B) Bir yapıtın biçeminin konudan çok daha önemli olduğu

C) Bir yapıtın malzemesinin onu ayakta tutan tek şey olduğu

D) Bir yapıtın sanatın geleceğini belirlemedeki rolüE) Bir yapıtın sanatsal boyutunun insanda bıraktığı

etki

Page 252: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

ÇÖZÜMLER

1. A, C, D ve E seçeneklerindeki ifadelere parçada değinilmiştir. B seçeneğindeki ifadeye değinilmemiş- tir.

(Cevap B)

2. A—> öğrenci evlerini.....

C-> antik çağlardan beri..............

D—> kornişlerin takozlarla....

E—► bekar evlerinin....

Parçada, perdenin günümüzde ekonomik seviyeyi belirlemede ölçüt olduğuna değinilmemiştir.

(Cevap B)

3. Başarının, bazı sıkıntılara katlanıp bu yolda acı çekmeyi gerektirdiği bu parçada asıl vurgulanan dü­şüncedir.

(Cevap B)

4. Parçanın anlam bütünlüğü iyice kavrandıktan sonra asıl vurgulanmak istenenin D seçeneğindeki yargı

. olduğu anlaşılacaktır.

(Cevap D)

5. A’ya “...insan kalesini hemen hemen hiç terk et­mez.", B’ye “...insan da yanılsamalarının kalesine çekilir." D’ye “Bu, psikologlar tarafından-“ilk korku” olarak adlandırılır.” E’ye “Korku, yaşam kadar eski bir kavramdır." ifadelerinden ulaşılabiliyor.

(Cevap C)

6. Söz konusu kitapta B seçeneğinde ifade edildiği gibi, internette yer alan hukuk meseleleri aktarılmış değil­dir. Kitapta internetteki okur yorumlarına yer verilmiş­tir. Bu durumda parçadan B seçeneğindeki yargıya ulaşılamaz.

(Cevap B)

7. İlgili paragrafta teknolojinin insana sağladığı kolaylık- !ardş.n hnhsedllrnerî’.ektedir.

(Cevap A)

8. Parçada, kendi hayatı ve canını gençlere adayan Sokrates’in bile yüzyıllar önce gençleri, aynen bu­günkü insanların eleştirdiği şekilde eleştirdiği vurgu­lanmıştır.

(Cevap A)

9. Bir edebi metinde görülen düşüncenin altında başka düşüncelerin olması gerektiği vurgulandığı için, yazı­nın yoğun bir anlam taşıması gerektiği sonucuna ulaşılabilir.

(Cevap B)

10. Parçanın genelinde, televizyonun kültürümüze ve hayat tarzımıza yabancı olduğu vurgulanmaktadır.

(Cevap A)

11. Parçanın genelinde, uzmanlık alanı dışında da yazı- lar yazılabileceği, bunun doğarolduğu vurgulanmak­tadır.

(Cevap C)

Page 253: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

12. A: Kimi şiirlerin yapısı çeviriye...

B: Bir dilden başka bir dile çevirmek olanaksızdır.

C: Bu onların yazarı için belki bir talihsizliktir; ama...

E: Yapı aktarılmadıkça da çeviri...

(Cevap D)

17. Çıkarılabilecek en kapsamlı yargı sözüyle ana dü­şünce istenmektedir. Parçada gerçekçi diye nitelen­direbileceğimiz sanatçının konularını tanıdığı çevre­den alması gerektiği vurgulanmaktadır.

(Cevap C)

13. Parçada sanatçının Tanzimat dönemi sanatçısı olduğundan bahsedilmemiştir.

(Cevap E)

18. Verilen parçada kendisinden bahsedilen yazar, önceleri kitaplarındaki kahramanların kederlerine müdahale etmezken, artık müdahale etmektedir.

(Cevap A)

14. B’ye “Bugün öyle düşünmüyorum", C'ye “Genç bir insanın yaşam acemiliği ile ‘insanlar neden tutuna­maz’ anlamamıştım”, D'ye “O zaman buna cesaret edememiştim ama şimdi itiraf etmeliyim ki, romanı çok da sevmedim.”, E’ye “Her şeyden önce bana an­lamsız gelmişti.” cümlelerinden ulaşılabiliyor.

(Cevap A)

19. Eserde tablonun ne zaman tasarlandığına dair bir bilgi yoktur.

(Cevap D)

15. Paragrafın konusu şiirde ölçüdür. Yazarın asıl anlat­mak istediği, vermeye çalıştığı şey, düşüncenin dü­zen içinde verilmesi açısından ölçülü şiirlerin daha uygun olduğudur.

(Cevap C)

20. Yazar, üslûp gücüyle ayakta duran bir kitap yazmak istiyor. Bu, konudan önce üslûbun, yani konunun na­sıl anlatıldığının önemli oldıığunu gösterir.

(Cevâp B)

16. Paragrafta Attila Ilhan’ın ölümünün üzüntü verici olduğu; ama verdiği eserlerle hep yaşayacağı anlatı­lıyor.

(Cevap E)

Page 254: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

P A R A G R A F - II

1. Türkiye’de televizyon kanallarının bu kadar çeşitlen­mesinden evvel pek çoğumuz Barış Manço’nun ço­cuklara yönelik programlarında sık sık “Alkış” çağrı­sıyla karşılaşır ve el çırpan çocukları, anneleri, baba­ları görürdük. O el çırpmaların çocuk ruhuna ne ka­dar mutluluk verdiğini düşündükçe, Barış Manço’nun ne derece önemli bir hizmet ifa ettiğine yeniden hükmediyorum. Aynı duyguyu tiyatro gösterisinden veya bir konserden sonra sanatçıların da duyduğuna eminim. Bence bir başarı daima alkışlanmalı........

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi uygun olur?

A) Çünkü bir başarı takdir edildikçe süreklilik göste­rir.

B) Bazen alkış başarının sahibine zarar verebilir.C) Bireysel başarılar uzun süreli olamaz.D) Alkışlanma isteği insanı yanlış şeylere götürebilir.E) En önemli başarı, tek başına elde edilendir.

3. Bir kelimenin bizde uyandırmış olduğu hayal, ilk bakışta kelimeden yükseliyormuş gibi görünürse de gerçekte hafızamızda yükselir. Kelimenin rolü, zihni­mizdeki bir hatırayı canlandırmaktan ibarettir. Bilindi­ği gibi, dış dünyadan aldığımız intibalar, yaşamış ol­duğumuz anlar beynimizde izler bırakır. Biz eşyaları veya duyguları anlatan kelimeleri de öğrenmiş bu­lunduğumuz için o kelimeleri işitince hayalleri de zih­nimizde canlanır.........

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi uygun olur?

B) Kelimeler yalnızca zihnimizde varolanı ifadeye yarar.

C) Kelimeler olmasaydı zihnimizde hiçbir şey ol­mazdı.

D) Dili iyi kullanan sanatçılar hafızaya ihtiyaç duy­maz.

E) Nesneler ve kelimeler arasında ilişki yoktur.

2. Sefiller romanının kahramanı Jean Valjean, aç ye­ğenlerinin karnını doyurmak için fırından ekmek ça­lar. Yıllarca tutuklu kalır. Hugo, bu eşsiz ürünüyle sa­dece Jean Valjean’ı değil, onunla birlikte arka planda tüm Fransa’yı anlatır. İnsanları ekmek çalmaya iten toplumsal koşulları ve bu eyleme verilen ağır ceza bağlamında adalet ve hukuk sistemini sorgular. Kita­bı okurken Fransız Devrimi’nin ayak seslerini duyar­sınız. Bir yandan Marie Antoinette’in aç oldukları için ayaklanan halka, “Ekmek bulamıyorlarsa pasta ye­sinler.” sözündeki aymazlığı, öte yandan insanı his­sedersiniz yüreğinizde.

Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- -gıdakilerderrhangisrsövienemez?

A) Eserlerinde toplumsal konuları işler.

B) Okuyucuyu etkileyecek tarzda yazmıştır.C) Hayatı anlamlandırmaya çalışır.

D) Tabuları kabul etmez.E) Büyük sanatçıların etkisindedir.

4. (I) Geride bıraktığımız yılın son günlerinde Basın Müzesi, bir fotoğraf sergisine sahne oldu. (II) Basın Müzesi’nin tarihi İstanbul kadar eskidir. (III) Dünyanın 93 yılında en başarılı görülen basın fotoğrafları ser- gisiydi bu. (IV) Sergiye girmeye hak kazanan fotoğ­rafların kendi alanlarında bölümlere ayrıldığı görülü- yordu._(V-)-Birincilik_kazananJotoğraflar,-Somali-ve- Bosna konuluydu. (VI) Sergi broşürünün kapağına konulan en iyi fotoğraflarda Somalili bir kadın vardı.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

Page 255: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. (I) Modern resim, gerçeği tanınmayacak kadar bozu­yor ve değiştiriyor. (II) Ölçülüleri küçültüyor veya bü­yültüyor, şekilleri birbirine karıştırıyor. (III) Renkleri, canı nasıl isterse öyle kullanıyor. (IV) Edebiyatçılar arasında şiir yazmanın yanı sıra çok güzel resimler yapan edipler vardır. (V) Hem yerli edebiyatımızda hem dünya edebiyatında şairlik ve ressamlık sıfatla­rını kendinde toplayan sanatçıların sayısı az değildir.(VI) Hisleri anlatmada resmin yetersiz kaldığı veya şi­irin yetersiz kaldığının bir sonucu olabilir bu durum.(VII) Sebebi ne olursa olsun, bu iki vasfı bir arada bu­labildiğimiz sanatçıların olması sevindiricidir.

Yukarıdaki parça iki paragrafa bölünmek istenir­se, ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

6. Yazarların ikide bir işe karışmasından ve bunun verdiği zararlardan bıkıp usanan ünlü bir tiyatro yö­netmeni şöyle demiş: "En iyi oyun yazarı, artık ya­şamayan oyun yazarıdır; çünkü "

Bu parçaya göre, yönetmenin sözlerinin aşağıda- kilerden hangisiyle tamamlanması uygun değil-W w ■# W ̂ Idir?

A) yönetmenin özgürlüğü, yazarın sustuğu yerde başlıyor.

B) işe karışan yazarlar, yönetmenin elini kolunu bağlıyor.

C) yazarların işe karışmaları, oyunları çıkmaza so­kuyor.

D) yönetmenler, her zaman yazarın söylediklerine bağlı kalmak istiyor.

E) yönetmenler, oyunları yorumlarıyla zenginleştir­mek istiyor.

7. (I) Bu yaşlı yazı ustasını herkes sever ve sayardı. (II) Aşırı ölçüde kırışmış ve yorgun izlenimi uyandı­ran, biraz uzunca bir yüzü, derin ve zeki bakışları vardı. (III) Sanki burnu üzerindeki kelebek gözlüğü ve elindeki ufacık kurşunkalemiyle doğmuştu. (IV) Ona üstatların üstadı anlamına gelen "Şeyhu'l-Muharririn" adını vermişlerdi. (V) Ne bu kalemden ne de o göz­lükten onu ayırabilirdiniz; bunlar onun iki özelliği idi.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

8. (I) Sanatçının görevi, yaşamımızı tehdit eden öğele­rin, bireysel gibi görülse de, gerçekte toplumsal oldu­ğunu çeşitli yollarla anlatmasıdır. (II) Sanatın özünde birey ve toplum olduğuna göre sanatçı da bireyden yola çıkarak toplumun sorunlarına parmak basmak zorundadır. (III) Bunu yaparken de sanatın gereğini göz ardı etmemelidir. (IV) Sanatçı, iyi bir gözlemci olmalıdır. (V) Toplumun aksayan yönlerini gözlemle- yebilmeli, bunları yapıtlarına aktarmalıdır.

Yukarıdaki parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. ilk olarak 1885 yılında yayımlanan bu kitap, yayım­landığı dönemin yasaklarından birine karşı çıkan, döneminin özellikleri açısından değerlendirildiğinde her bakımdan modern bir roman. Böylesine olgun ve şaşırtıcı bir romanın yüzyıl önce yazılıp yayımlanmış olması, romanımız açısından önemli bir gelişme. Ay­rıca romanın daha önemli bir özelliği var: Çok rahat ve kolay okunabilirliği. Sanki bugün yazılmış gibi.......

Düşüncenin akışına göre, parçanın son cümlesi aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanabilir?

A) akıcı, anlaşılır bir dile sahip.

B) günümüzün birçok sorununa değiniyor.C) gelecek kuşaklara örnek olabilecek nitelikte.D) geçmiş yüzyılın değerlendirmesini içeriyor.E) yaratıcısının yaratma gücünü kanıtlıyor.

10. Öteden beri ağırbaşlı havasıyla tanımışımdır onu. Hikâyelerinde, ender yazdığı eleştirel düzyazılarında hep bu havayı sürdürür. Olgun, neyi nasıl diyeceğini bilen, dürüst, yan tutmaktan özellikle kaçınan bir sa­natçı.

Bu parçada sözü edilen sanatçı, aşağıdakilerden hangisi ile nitelendirilemez?

A) Tarafsız davrananB) Üslubuyla tanınan

C) Davranışlarında ölçülü ve kararlıD) Gelişigüzel konuşmayanE) Eleştiri yapmaktan hoşlanmayan

Page 256: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

11. Yaşayan efsaneler, insanlar, kağıt, koltuk, ağaç, seramik maddeye yakın olan ya da maddenin kendi­sini biçim olarak bir yere içerik olarak bir yere ayırma teşebbüsünde bulunmuyorlar. Bunun yerine düşünce ürünü olan nesneleri içerik ve biçim olarak ayırmaya yelteniyorlar. Fakat bilmiyorlar ki düşünce ürünü olan, duygu ürünü olan bir portrenin, bir kitabın, bir müzik eserinin içeriği sadece biçimdir. Neden mi?

Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Biçim, bir sanat eserini oluşturan en temel öğe­dir.

'B J " S u u u î u u ! b î r ü ı u ı ıu w 110 1 j c j f u c ı I u ı ı u c i y e ı l y c

önem verilir.C) Sanat değeri olsun ya da olmasın biçim ve içeriği

birbirinden ayıramayız.

D) Biçim ve içerikten yoksun sanat yapıtları madde­den başka bir şey değildir.

E) içerik varsa biçimden söz edilebilir, içerik olmaz­sa olmazlardandır.

1 3 .1. Başlı başına bir dil çalışması yapmayı gerektiren bir soru bu.

II. Değişik yollara başvurmuş: , kimileyin insanlaştır­mış, kimileyin bir benzetmenin parçası yapmış dağları.

III. Ben şöyle bir değinip geçeceğim.

IV. İnsanı anlatmak için dağlardan nasıl yararlanmış Türkçe?

V. Bir kez çağrışımların suyunda yıkamış dağları, anlam adacıkları oluşturmuş.

Yukarıdaki cümlelerle anlamlı bir paragraf oluştu­rulmak istense cümleler nasıl sıralanırdı?

A) I - I V - I I I - I I -V B) IV-1- III- V-I IC) I - IV - I I -V - I I I D) IV- I I I - 1- II- VE) III- I V - I I - V - l

12. (I) İdeoloji, 19. yüzyılın keşfettiği bir kavramdır ve altın yıllarını da 20. yüzyılın son çeyreğinde yitirmiştir aslında. (II) Şimdi, genel bir ideolojiden değil, ancak bir ideolojik örtüden söz edilebilir. (III) Egemen sınıf­ların hoşlanmadığı bir örtüdür. (IV) İdeoloji, dünya görüşü terimleri özellikle 70’li yıllarda birbiri yerine kullanılmış kavramlardır. (V) Bu bağlamda ideoloji kavramı iktidarın ideolojisi anlamında kullanılmakta­dır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

14. Bilim ve tekniğin insan hayatını değiştirdiği ve birçok bakımdan ileri götürdüğü tartışılması mümkün olma­yan bir gerçektir. Bunu görmek için sadece tıbbın in­san hayatını daha sıhhatli, daha uzun ve daha mesut yapmak için bulduğu hakikatleri göz önüne getirmek yeterlidir. Bugün ilim ve teknik, çölleri vaha yapacak, bütün insanların karnını vasıtaları keşfetmiştir.

Anlam akışına göre bu parçanın sonuna aşağıda- kilerden hangisi getirilemez?

A) İlerleyen zamanlarda bu rahatlık ve kolaylıklar daha da artacaktır.

B) Hayatın diğer alanlarında da ilim ve teknik, insa­na hizmet etmektedir.

C) Bundan elli yü öncesiyle kıyaslandığında bugün insan hayatı çok kolaylaşmıştır.

D) Eskiden haftalarca süren bir yolculuk bugün saat­lere inmiştir.

E) İnsandaki birçok iyi özelliğin kaybolmasının tek sebebi gelişen teknolojidir.

Page 257: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

15. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cüm­lesi olabilir?

A) Yüzyılımızın insanı bir buhranın içindedir.B) Böylelikle alternatif çözümler sunulabilir.C) Bununla birlikte yeni sorunlar da çıkacaktır.D) Her zaman olduğu gibi bu defa da bu sorun çö­

zülemedi.E) Dilin bu işlevinden kimse haberdar değil.

17.(1) “Tanrının Eli” dünyanın en yetenekli futbolcu­larından birinin biyografisi. (II) Sadece biyografi olmakla kalmayıp futbolun içindeki yasal ve yasadışı ilişkileri, az gelişmiş ülkelerde futbolun nasıl bir iktidar malzemesi olarak kullanıldığını gözler önüne seren şaşırtıcı bir kitap. (III) Burns’ün yaşayan tanıklarla yaptığı söyleşilere ve gazete haberlerine dayanan titiz araştırması, varoşlarda doğan ve çamurlu sahalarda futbol oynarken Barcelona ve Napoli gibi dünya takımlarına uzanan bir geleneğin yaşam öyküsü. (IV) Kitapta anlatılan Maradona bazılarına göre Pele’den sonra en iyi bazılarına göre de Pele’den de iyi. (V) Fakat kimin daha iyi olduğu hala tüm futbol sevenler tarafından tartışılmaktadır.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

16....... onlardan hep ağır, oturaklı kişiler olmalarınıistemiştir. Sanki öyle davranınca saygın olunacakmış gibi! Bir çocuk, öğreniminin ancak ilk yıllarında güle­bilir. Daha büyük sınıflarda hiç gülebilir mi? Adı he­men “Sırıtık”a çıkar. İş yaşamında müdür memura gülmez; memur vatandaşa gülmez. Neden bu asık yüzlülük? Nereden kaynaklanıyor bu gülme korkusu?

Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Kimileri, beğenilen insanların, az gülen insanlar arasından çıktığı görüşünü benimser.

B) Büyükler, küçükleri eleştirip onlardan kendileri gibi düşünmelerini beklerler.

C) Çok gülenlerin, kimi zaman çevresindekileri ra­hatsız edebileceklerini düşünmeleri gerekir.

D) insanlarımızın gülmeye yatkınlığı vardır; ama buna sürekli engel olunmuştur.

E) Toplumumuzda, genellikle, ağırbaşlı kişiler öne çıkmıştır.

18. (I) Matrix, sinemasal özelliğinden; çok içeriği ve verdiği söylenen mesajlarıyla tartışılageldi. (II) Karakterlerin ve kullandıkları , malzemelerin neleri simgeledikleri, doğu felsefesine yaptığı göndermeler, gerçekliği sorgulaması vs. (III) izleyiciler tarafından çok beğenilen bu filmin devamı çekiliyor ve merakla bekleniyor. (IV) Bu konuda yazılan ^İtap teknoloji sektöründe görev yapanların, bilim yazarlarının ve çeşitli bölümlerdeki profesörlerin, uzmanlık alanları dahilinde filme bakış açılarını yansıtan bir makaleler derlemesi. (V) Kitabın sonunda bir de matrix sözlüğü yer alıyor.

Bu parçada numaralandırılmış cümlelerin hangisi paragrafın anlam akışını bozmaktadır?

A) V. B) IV. C) III. D) II. E) I.

Page 258: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

19. En iyi biyografiler, akademik bir disiplin içinde; fakat edebi bir duyarlılık ve üslupla yazılmış olanlardır. He­le bir de roman gibi kurgulanmışsa ne ala! Biyografi yazarı güçlü bir özdeşim kurma kabiliyetine sahip olmalı, hayatını anlattığı şahsın ruhuna nüfuz etmeli, beyninin kıvrımlarında dolaşmalı, hatta mahremiyeti­ne girmelidir.

Bu parçadan biyografi yazarı ile ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Biyografi yazarı hayatını anlattığı şahsın olaylar karşısında ne düşündüğünü bilmelidir.

B) Biyografi yazarı tarihi olayları sıralayandan çokk r t l l î U n r » w « n | / M J ı »u \ j m l_rl I I U I U U I IU I 11İCli ı ı c ı y a i IU I I .

C) Biyografi yazarı hayatını anlattığı şahsı mutlaka yakından tanımak zorundadır.

D) Anlattığı şahsın özel hayatı biyografi yazarı için kaçılan değil üzerine gidilen bir konu olmalıdır.

E) Biyografi yazarı titizlikle inceler, roman yazıyor­muş gibi aktarırsa daha başarılı olur.

ÇÖZÜMLER

1. Anlam akışı ve parçanın bütünlüğü esas alındığında A seçeneğindeki cümleyle parçayı tamamlamak uy­gun olacaktır.

(Cevap A)

2. A, B, C, D seçeneklerindeki ifadeleri parçadan çı­karmak mümkündür. Ancak “Büyük sanatçıların etki­sinde olduğu” yanlıştır.

(Cevap E)

3. Parçanın anlam akışı esas alındığında B seçeneğin­deki ifadenin parçayı en anlamlı şekilde tamamlaya­cağı söylenebilir. Parçada, kelimeye yüklenen anla­mın önce insan zihninde varoluşu söylenmiştir.

(Cevap B)

20. Yazın değeri taşıyan bir roman, bir öykü, bir oyun, yaşam çevremizi genişletir; İçinde bulunduğumuzgerçek dünyanın dışına çıkarır bizi Tam tersinegerçekleri değişik bir gözle görmemizi, olaylara farklı bir açıdan bakmamızı sağlar.

Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Bu, elbette bir kaçış ya da kendi gerçeklerimiz­den kopuş değildir.

B) İç gerilimlerimizden, sıkıntı ve bunalımlarımızdan büyükölçüdekurtarır

C) Okuma, insanı her türlü tutkudan kurtararak öz­gürleştirir.

D) Okuyan bir kişi, bütün bilgi eksiklerini giderebilir.E) Okunan her kitap, iç zenginliğini arttırır, duyguları

harekete geçirir.

4. Bir serginin anlatıldığı bu parçada Basın Müzesinin tarihinden söz eden cümle, anlam akışını bozmakta­dır.

(Cevap A)

5. Dördüncü cümleye kadar resimle ilgili bilgiler veril­miştir. Dördüncü cümleden itibaren ise şairliğin ya­nında ressamlık vasfını da taşıyan kişilerin olduğun- dan söz edilmiştir. Dördüncü cümle, ikinci bir parag­rafın ilk cümlesi olabilir.

(Cevap C)

Page 259: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Paragrafta yönetmenlerin kendi yaptıkları işlere yazarların müdahale etmesinden hoşlanmadıkları ifade edilmektedir. Bu açıdan paragrafın, yönetmen­lerin her zaman yazarların söylediklerine bağlı kal­mak istiyor gibi bir ifadeyle bitirilmesi uygun olmaz.

(Cevap D)

12. Paragrafta cümleler anlam ve yapı bakımından bir bütünlük içinde olmalıdır. IV. cümle ne kendinden önceki ne de sonraki cümleyle konuya bakış açısı bakımından ilişkilidir.

(Cevap D)

7. IV. cümle konunun farklı bir yönünü (ilgili kişiye ad konulması gibi) ifade ettiği için anlatımın akışını bo­zuyor.

(Cevap D)

13.1. cümle bir sorudan bahsediyor, o hâlde ilk cümle konunun verildiği soru cümlesi yani IV olmalı. IH’te konunun kısaca ele alacağını söyleniyor. V’teki “bir kez” ifadesi “öncelikle" anlamına geliyor. Buna göre doğru sıralama IV - 1 - III - V - II şeklinde olmalıdır.

(Cevap B)

8. Konunun farklı bir yönüne değinilmeye başlandığı için IV. cümleden itibaren yeni bir paragrafın yapıl­ması gerekiyor.

(Cevap D)

14. Parçanın genelinde ilim ve teknolojinin olumlu getiri­lerinden söz edildiği için bu parçanın sonuna E seçe­neğindeki cümle getirilemez.

(Cevap E)

9. Paragrafın bitiminde romanın rahat ve kolay okunabi­lirliği ifade edildiği için akıcı, anlaşılır bir dile sahip gibi üslûba dair bir ifadenin parçanın son cümlesi ol­ması uygundur.

(Cevap A)

15. Bağımsız bir paragrafın giriş cümlesi, bağlayıcı öğe taşımamalıdır. B, C, D ve E seçeneklerindeki cümle­ler şekil ve anlam bakımından kendilerinden önce başka cümlelerin geldiği cümlelerdir. A seçeneğinde­ki cümle ise üzerinde fikir geliştirilip açılmaya uygun bir cümledir.

(Cevap A)

10. Paragraftan, sözü edilen sanatçının eleştiriden hoş­lanmadığına dâir bir sonuç çıkarılamaz.

(Cevap E)

16. Paragrafta, insanların gülmeye eğilimli oldukları; ancak buna sürekli engel olunduğu anlatılmıştır. Ay­rıca “onlar" diye bahsedilen insanlar bile önemli bir ipucu vermektedir.

(Cevap D)

11. Parçada, düşünce veya duygu ürünü olan nesneleri biçim ve içerik yönünden ayırmaya çalışmanın yanlış olduğu savunuluyor. Bu nesnelerin içeriğinin zaten biçim olduğu belirtiliyor.

(Cevap A)

17. Parçada I. cümleden IV. cümleye kadar biyografisi anlatılan futbolcu ve eserin özelliği anlatılmış. IV. cümleden başlanarak da eser bir yana bırakılarak futbolcular arasında karşılaştırma yapılmıştır.

(Cevap D)

Page 260: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

18, Parçada Matrix filminin içeriğiyle ilgili değerlendirme yapılmaktadır. İzleyiciler tarafından beğenilip beğe- nilmediği ve devamının çekilip çekilmediği değerlen­dirmesi anlatımın akışını bozmuştur. Dikkat edilirseIII. cümlenin II ve IV. cümleler arasında kopukluğa yol açtığı görülür.

(Cevap C)

19. A'yı parçanın dördüncü satırından çıkarabiliriz, C’yi “ruha nüfuz etmeli”den, D’yi parçadaki son cümle­den, E’yi ilk cümleden çıkarabiliriz. En iyi biyografi ifadesi “başarılı olma”yı karşılar. Parçada tarihi olay­ların sıralanmasından söz edilmemiştir.

(Cevap B)

20. “Gerçek dünyanın dışına çıkmak” ifadesi bizim için anahtar bir cümledir. Çünkü buradan boş bırakılan yere getirilecek cümlenin olumsuz olması gerektiği ve ilk cümledeki ifadeyi bütünler nitelikte olması ge­rektiği sonucuna varabiliriz.

(Cevap A)

Page 261: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME - 1

1. (I) Denemede söylenenler, okura iletilmek İstenen­ler bir söyleşi havası içinde verilir. (II) Daha doğrusu denemeci, bu hava içinde sanki kendisiyle konu­şuyormuş gibi bir yol izler. (III) Nitekim denemenin başlatıcısı ve babası sayılan Montaigne, deneme­lerini bu hava içinde oluşturmuştur. (IV) Denemeci­nin, öne sürdüğü her düşünceyi doğrulama ya da kanıtlama gibi bir kaygısı bulunmaz. (V) Denemede, bilgilendirme ve öğretme temel amaç değildir. (VI) Bu da denemeyi, makaleden ve eleştiriden ayıran en belirgin özelliktir.Bu parçayı iki paragrafa ayırmak gerekse, ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

2. Bale, olaylar ve durumlar dizisini içeren bir konuyu ele alması ve bu konuyu insan yani dansçı aracı­lığıyla iletmesi bakımından tiyatro sanatına benzer. Fakat bu sanatta biçimsel düzen, özden daha çok önemlidir. İnsan vücudunun ve hareketinin müzik eşliğinde dinamik ve estetik bir görüntü oluşturma­sı amaçlanır. Gerçeklik duygusu; anlam, duygusal etki, biçimsel düzen ve estetik etkinin gerisinde kalır. Hikâye, karakter ve tema, biçimsel güzelliğin gerçek­leşmesini sağlayan yardımcı öğeler durumundadır. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangi­si ağır basmaktadır?A) Açıklama - KarşılaştırmaB) Örneklendirme - TanımlamaC) Tanımlama - TartışmaD) Karşılaştırma - TanımlamaE) Tartışma-Açıklama

3. Söz nedir? Çiçek tozları gibi, insandan insana uçu­şarak ruhları canlandıran, sonsuz dostluklar yeşer­ten bir rüzgâr mı? Bitkilerin üreyip çoğalması, çiçek tozlarının oradan oraya taşınmasıyla mümkün olu­yorsa insan duyarlılığının, düşüncesinin yaşayıp ge­lişmesi de sözcüklerin tozlaşmasıyla gerçekleşiyor olmalı. Çağdan çağa, insandan insana, kültürden kültüre sonsuz bir duygu aktarımı... Orta Çağ şairi Sapho'nun “Mutlu kal, yıllar boyunca...” dizesi kim­lere değe dokuna geldi, kimlerde sürgün vere vere ulaştı bize, kim bilir. Sözün bunca tazeliği, ölmezliği, dokunduğu her insandan yaşanmışlık taşınmasına mı bağlıdır?Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangi­si yoktur?A) Alıntı B) BenzetmeC) Karşılaştırma D) KanıtlamaE) Yineleme

4. Resim sanatının dünyaca ünlü isimlerini Türkiye’deki sanatseverlerle buluşturan İstanbul'daki müze, bu kez çok daha önemli eserlere ev sahipliği yapıyor. Kısa süre önce açılan ve "Monet'nin Bahçesi" adı­nı taşıyan sergide, İzlenimcilik akımının kurucusu Monet’nin eserleri yer alıyor. “Belki de resaam ol­mayı çiçeklere borçluyum." diyen Monet, kendi elle­riyle oluşturduğu ve resimlerinin ilham kaynağı olan Giverny Bahçesi’yle aile yaşamına odaklanıyor. Bu bahçede gün ışığının her anını, çiçeklerin üzerindeki yansımalarını yoklamak İçin tekerlekli bir arabayla 6-7 tablo birden taşımış sanatçı. Gün ışığının eğimi­ne göre, yaptığı tabloyu da değiştirirmiş. Şimdi sa­natçının bahçesindeki çiçekler “Monet’nin Bahçesi” adlı sergiyle İstanbul Boğazı'nda izleyicilere gülüm­süyor.Bu parçanın anlatımıyla ilg ili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Alıntıya başvurulmuştur.B) Neden - sonuç bildiren cümle kullanılmıştır.C) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.D) İkileme kullanılmıştır.E) Kişileştirmeye başvurulmuştur.

5. En az yedi sekiz saat süren gece açlığından sonra her bedenin enerjiye ihtiyacı vardır. Bu da kahvaltıy­la karşılanmalıdır. Kahvaltı, günlük karbonhidrat ihti­yacımızın önemli bir bölümünü karşılayabileceğimiz bir öğündür. Kahvaltı menüsünü hazırlarken dikkatli olunmalı, ayaküstü kahvaltı yapmaktan kaçınılmalı­dır. Zaman azlığı nedeniyle otobüste, vapurda, tren­de kahvaltı yapmak zorunda kalmıyorsa akşamdan mutlaka hazırlık yapmalıdır. Peynirli bir tost, ekmek arası peynir, domates, biber, salatalık gibi kolay ye­nebilen ve besleyici bir kahvaltı hazırlanmalıdır.Bu parçada kahvaltıyla ilg ili olarak ne anlatıl­maktadır?A) Öteki öğünlerle karşılaştırılıp yapılan yanlışların

sonuçlarından söz edilmektedir.B) Önemi belirtilip onunla ilgili önerilerde bulun­

maktadır.C) Karbonhidrat içeren besinlerden ve bunların

değerinden söz edilmektedir.D) Enerji veren besinler ve bunların nasıl tüketil­

mesi gerektiğini belirtilmektedir.E) Yapılmasının nelere yol açacağı açıklanmada­

dır.

Page 262: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Diller arasında etkileşimin olması doğaldır. Bunu biz 8. de kabul ediyoruz. Ama bunun etkileşimden de öte bir “istilaya” dönüşmesini kabullenemeyiz. Bu yüz­den herkesi, Türkçeyle dost olmaya, onu sevmeye, savunmaya çağırıyoruz.Bu parçada dilin, yabancı dillerle etkileşimiyle ilgili olarak neden endişe edilmektedir?A) Sözcüklerin anlamlarında ortaya çıkacak deği­

şikliklerin bir kargaşa yaratmasındanB) Toplumsal yaşam biçimiyle olan bağı koparıla­

rak dilin işlevsiz hâle getirilmesindenC) Yabancı sözcüklerin dilimize yerleşerek dilin

varlığını tehlikeye düşürecek olmasındanD) Kişilerin, dilde ortaya çıkacak yeniliklere ayak

uyduramamasındanE) Konuşanların, yabancı dillerin kurallarını be­

nimsememesi nedeniyle ortaya çıkacak sorun­lardan

Benim önceki şiirlerimde gerçekleştirdiklerim, çok kolay göze çarpan şeyler değildi. Nereye kadar?Son kitabıma kadar. Genellikle şairler, yaşlanmaya 9. başlayınca geçmişte yazdıklarına daha sıkı bağla­nıyorlar, daha tutucu oluyorlar. Şiirlerinde değişiklik yapmamayı yeğliyorlar. İşte bu son kitabımda ben öyle yapmadım, bugüne dek yaptıklarımdan farklı bir şey denedim. Bu kitap, şiiri büyük ölçüde dilin olanaklarıyla yalnızca dilin içinde kalarak denemek gibi bir yaklaşımla yazıldı. Bence bu önemli bir şey­di, ama ayırdına varılamadı.Bu sözleri söyleyen şair aşağıdakilerden hangi­sinden yakınmaktadır?A) Son şiirlerini yazarken izlediği yolun fark edil­

meyişindenB) İlk dönem şiirlerindeki başarısının kabul edilme­

sindenC) Son yapıtında kolay anlaşılır şiiler yazmasının

eleştirilmesindenD) Şiire getirdiği yeniliklerin önemsenmemesin­

denE) Şiirinde sık sık yaptığı değişiklikler nedeniyle

okuyucularını yitirmesinden

Deneme türündeki yazılarda amaçlanan şu olmalı­dır bence: Kesinlemelere girmeden okuru kendisiyle tartışmaya çağırmak. Okur bizimle aynı görüşte ol­mayabilir ama yazımızı okurken bir kuşku büyümeli içinde; o mu doğru yazıyor, yoksa ben mi en doğ­ruyu biliyorum diye... Yazarlık yaşantımın en güzel övgülerinden biri sayarım genç bir okurumun bana söylediği şu sözü: “Her düşüncenize katılmıyorum ama yazınızı okurken sizinle tartışıyorum içimde.” Ben bunu Melih Cevdet Anday’ın birbirinden seçkin altmış denemesini ardı ardına okurken yaşadım, bir okur olarak. O zaman anladım en başarılı yazarlar

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göreaşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) okurları, kendisiyle karşılıklı olarak görüşlerini

savunmaya davet edenlerdirB) düşüncelerini, kişisellikten çıkarıp topluma mal

etme bilinci taşıyanlardırC) kişilere, kolay kolay değişmeyecek bir bakış

açısı kazandırmayı ilke edinenlerdirD) en soyut gerçekleri bile somutlaştırarak verme­

ce çalışanlardırE) hemen her sözcüğünde dilin sıcaklığını hissetti­

renlerdir.

Bazı insanlar, gördüğünü bir daha görmek isteyen, pırıl pırıl gözlerle bakarlar dünyaya. Işığı da farklı­dır o gözlerin, âdeta bir ışık kaynağına ihtiyaç duy­madan parlarlar. Çok özel bir duyargaları vardır bu gözlerin sanki. Nesnelerin, taşın, toprağın kıpırtısını hissederler. Ve o kıpırtıya yoğunlaşmaya her zaman hazırdırlar. Baktıkları şey hakkında öncesinde ne söylenirse söylensin aldırmazlar — .Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) böylece “bakmakla “görmek” arasındaki farkı

anlamaya çalışırlarB) nedense herkesin bildiğini onlar da öğrenmek

isterlerC) aslında içlerindeki heyecanı azaltacak ortam­

lardan uzak durmaya çalışırlarD) çünkü başkalarının göremedeği şeyleri göre­

ceklerine neredeyse emindirlerE) ne var ki bu bakışlarıyla yaşama sevincini hep

canlı tutarlar

Page 263: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

10. Bir kimse her gün yazı yazıyorsa her gün okuyu­cunun karşısına, tıpkı aktörlerin seyirci karşısına çıktığı gibi çıkıyordun Aradaki fark, aktörün bir dö­nem boyunca her gün aynı senaryoyu sahnelerde canlandırması; günlük fıkra yazarının ise her gün yeni bir senaryo üretmek zorunda olmasıdır. Buna karşılık aktör en üzgün gününde komedi, en neşeli gününde de dram oynamak zorunda kalabilir ama günlük fıkra yazarının böyle bir zorunluluığu yok. Perde açılır, bakarsınız bir güldürü ertesi gün trajedi belki...Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılabi­lir?A) Oyuncular her oyunda yarartıcılığını kullanmak

zorundayken yazarların böyle bir zorunluluğu yoktur.

B) Ancak izleyiciyi şaşırtan oyunlar, beklenen ba­şarıyı yakalayabilir.

C) Oyuncu ya da yazar, ruh hâline uygun ürünler ortaya koyduğu zaman daha başarılı olur.

D) Sürekli aynı rolü oynamak, oyuncuyu sıradan­laştırır.

E) Oyuncunun her sezon aynı oyunu oynamasıyla yazarın her gün aynı yazıyı yazması aynı şey değildir.

11. Bir dağın yamaçlarından birinde rüzgârla devinip duran bir çiçek hayal edin. Kırmızı saplı, beyaz, mi­nik bir dağ koruğu ya da dağ kekiği... Taç yaprak­larına kelebekleri, böcekleri çeken, arkadaşlarıyla bir arada tarlalar oluşturan binlerce çiçekten sadece biri. Ayrıca destanlarda adı geçen, yüzyıllarca sonra hâlâ o yamaçta bulunabilen özel bir çiçekten sadece biri. Ayrıca destanlarda özel bir çiçek. Öyle ki bugü­ne dek sadece Kaz Dağları’nda yaşamak isteyecek kadar özel...Bu parçada sözü edilen çiçeği ayrıcalıklı kılan en belirgin özellik aşağıdakilerden hangisidir?A) Çok yüksek yerlerde bulunmasıB) Güzelliğiyle dikkat çekmesiC) Çok eskiden beri bilinmesiD) Yalnızca bir yerde yetişmesiE) Geçmişteki güzelliğini günümüzde de koruması

12. Bu sanatçımız çok iyi bir şair olmasına karşın şiir üzerine neredeyse hiç konuşmaz, bir şey söylemez. Kendisine sorulsa çoğu kişiye yabancı gelebilecek ve onları şaşırtacak düşünceler öne sürerek onlarda olumsuz bir etki bile yaratabilir. Ama ben hem ken­disini hem şiirini çok severim. Eğer “şair kişilik” diye bir şey varsa odur.Aşağıdakilerden hangisi kendisinden böyle söz edilen bir şairin özelliği değildir?A) Şiirle ilgili farklı düşünceleri olanB) Güzel şiirleri olduğuna inanılanC) Sanatı üzerine konuşulmasından hoşlanmayanD) Şiiriyle kişiliği arasında etkileşim bulunanE) Şiir üzerine görüşlerini açıklamaktan kaçınan

13. Okunacak o kadar çok şey, görülecek o kadar çok yer var ki çalışırken, onlara ayırmam gereken zama­nı kullanarak kendime haksızlık ediyormuşum gibi geliyor. Çünkü genel yayın yönetmenliği, bir sürü ayrıntı demek. Çalışanların sorunlarıyla ilgilenmek demek. "Bana ne!" diyerek genel yayın yönetmenliği yapılamaz. Çalışanların ailelerinin dertleri bile senin dertlerin oluyor. Sonra bir sürü iş var, onlara da eğil­mek gerek. Haberi kaç sütunda verelim? Promosyon olarak ne verelim? Bunlar, benim bundan sonraki yaşamımda oturup da uğraşmak istemediğim şeyler. Çünkü okumak istediğim kitaplar, görmek istediğim filmler, tiyatrolar, gitmek istediğim yerler, sohbetine doyamadığım dostlar ve yaşayacağım sevgim var. Bu sözleri söyleyen kişiyle ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisi söylenemez?A) Kendi işiyle ilgili birtakım kararlar alması gerek­

tiğini düşünmektedir.B) Ömrünün kalan bölümünde dilediği şeyleri yap­

mak istemektedir.C) Ağır yaşam koşulları nedeniyle çok yorulduğun­

dan yakınmaktadır.D) İş yaşamının özel yaşamı engellediğinden söz

etmektedir.E) Birlikte çalıştığı kişilerin sorunlarıyla ilgilenmek

zorunda olduğunun farkındadır.

Page 264: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

14. Bir resim sergisini gezerken gördüğüm her tablo­dan anlatılmaz bir tat aldım. Bir şiir okuyan, bir ezgi dinleyen insan neler duyar, neler düşünürse ben de onları duydum, onları düşündüm. Tabloların bazıla­rında biçimle renkler arasında uyum, bazılarında da daha nice yıllar sürecek olan bir çekişme var. Ben bu tür tablolarda biçimin her zaman için önde olması gerektiğini düşünüyorum. Rengin en baştan çıkarıcı, en güzel kullanılmış olduğu bir tabloda bile...Bu parçaya göre, sergideki resimleri gören kişin düşünceleriyle ilgili olarak aşağıdakilerden han­gisi söylenemez?A) Renklerle, istenenin gereği gibi anlatılamadığı-

na inanmaktadır.B) Resimlerin kişide estetik hazlar uyandırdığını

düşünmektedir.C) Renklerden çok biçime önem verdiğini belirt­

mektedir.D) Çeşitli sanat dallarının kişide benzer etkiler ya­

rattığına inanmaktadır.E) Tabloların farklı nitelikler taşıdığını düşünmek­

tedir.

15. 3-3,5 yaşları, çocuğun anaokuluna başlaması içinen uygun dönemdir. Yaygın olarak bilinenin aksi­ne kardeşleri olan ve annesi çalışmayan çocuklar da anaokuluna muhakkak gönderilmelidir. Bunun, çocuk üzerinde pek çok olumlu etkisi vardır. Okul öncesi eğitimi öncelikle çocuğa paylaşmayı öğretir. Paylaşım, sosyal ve özel hayatın olmazsa olmazla- rındandır. Ayrıca bu eğitim çocuğun öz güvenini ge­liştirir, öz güveni artan ve paylaşma duygusuyla ta­nışan çocuk, arkadaşları arasında daha çok sevilir; bu da onu mutlu eder. Bu eğitimi alan çocuklar, anne bağımlılığından kurtulurlar, bağımlı kişilik riskinden uzak olurlar. Ayrıca zihinsel gelişmeleri daha hızlı, sosyalleşmeleri daha sağlıklı olur.Bu parçada okul öncesi eğitimin çocuklara sağ­ladığı yararlar arasında aşağıdakilerden hangisi­ne ver verilmemiştir?A) Düşünme ve algılama gücünü kısa sürede artır­

dığınaB) Okulda üstün başarı göstermeyi sağladığınaC) Kendi kararlarını verebilen bir birey olmasına

yardım ettiğineD) Başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurmasını kolaylaş­

tırdığınaE) Kendisinden başka insanların da varlığını be­

nimseyip kabul etmesini sağladığına

16. Bir süredir öyküler yazmayı deniyordum. Bunları kitaplaştırmak gibi bir amacım yoktu. Akşam bil­gisayarın başına geçip öykülerimi yazarken hayal dünyasında gezinmek, günlük yaşamın yavanlığın­dan kurtulmak istiyordum. Onu yaptım. Böyle yaptı­ğımda sabahları daha mutlu, daha çok şey öğrenme isteğiyle uyanıyordum. Kendi kendime yetiyordum yani. Bir de zamanın olgunlaştırmasına bıraktım öy­külerimi, hemen kitap olsun istemedim.Bu parçada konuşan kişi, öykücülüğü ve öykü­leriyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine deai- nilmemistir?A) Yazmanın kendi üzerindeki olumlu etkilerineB) Yazmaya başlarkenki amacınaC) Yazmanın haz veren, çekici bir iş olduğunaD) Neden hemen kitaba dünüştürmediğineE) Yayımlamada hangi sıkıntılarla karşılaştığına

17. Son yıllarda önem kazanan “kişisel koçluk” adı ve­rine danışmanlık etkinlikleri, pozitif psikolojinin uy­gulandığı alanların başında gelir. Danışanın güçlü yanları üzerinde yoğunlaşarak kendisiyle barışması, bu sayede hayata daha olumlu yaklaşması sağlanır. Kitapçı raflarında yer alan binlerce kişisel gelişim ki­tabı, pozitif psikoloji ilkesine göre hazırlanmıştır. Bu kitapların bu denli popüler olmasının temelinde, bi­reyin olumlu yanlarını kullanarak hayatının anlamını bulmasına yardımcı olması yatmaktadır. Güçlü özel­liklerine yoğunlaşan insan, artık kendisini değersiz, işe yaramaz değil; özgün ve becerikli hisseder.Bu parçada anlatılmak istenenler arasıdna aşa- ğıdakilerden hangisi voktur?A) Kişisel koçluk, pozitif psikolojiyle günümüzde

kullanılan yöntemlerden biridir.B) Başarının sırrı, sorunları gözardı ederek mutlu

olmaya çalışmaktır.C) Özgüven eskikliği hissedenlerin, güçlü özellik­

leri öne çıkarılarak hayata uyum sağlamaları kolaylaşır.

D) Kişisel koçlar kişinin, yeteneklerinin farkına varmasını dolayısıyla hayata pozitif bakmasını sağlamaya çalışır.

E) Kişisel gelişim kitaplarının temel amacı, kişileri kendilerine değer veren insanlar hâline getir­mektir.

Page 265: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

18. Sevdiğimiz, bildiğimiz şiirleri, tekrar ede ede şiir zev­kimizi köreltiriz. Yani edebi tatlara, yeni şiir beğeni­sine kapılarımızı kapatırız. Bu nedenle ben okurları­ma, sık sık antoloji karıştırmalarını öneririm. Ondan sonra da orada beğendikleri şairlerin, kitaplarına yönelmelerini... O zamana kadar bilmedikleri ya da hoşlanmadıkları şairlerin şiirlerini çok sevebilir, be­ğenebilirler. Sözün kısası ben tekrarlardan korka­rım. Bu nedenle şiir okurunun sloganı “Her gün yeni bir dize!" olmalı diye düşünürüm.Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarıla­maz?A) Aynı şairleri sürekli okuma, beğenimizde kalıp­

laşmaya yol açar.B) Seçkileri okuma, bizi yeni şiir dünyalarına taşır.C) Bir şairin bütün şiirleri aynı düzeyde olmayabi­

lir.D) Bir şiirin değeri, okurları etkilemesiyle ölçülür.E) Şiir beğenisini oluşturma, sürekli olarak farklı

şiirleri okumayı gerektiri.

20. Gerilim romanı yazan biri, okurun kalbini, avuçla­rında hissetmeli; her cümlede, okurunun artan kalp atışını duymalı. Bu, yazarlık kumaşınızda olması gereken bir özellik. Gerilim, aynı zamanda kurgunun da ön plana çıktığı bir tür. O nedenle gevezelik ede­mez, istediğiniz gibi uzatamazsınız metni. Çünkü o zaman avucunuzdaki kalbin atışı yavaşlar. Bizde gerilim türü pek gelişmemiştir. Nedenini bilmiyorum. Belki de kültürümüzle, toplumumuzun yaşam biçi­miyle ilgilidir.Bu parçada gerilim romanının özellikleri arasın­da aşağıdakilerden hangisine ver verilmemiştir?A) Her düzeyden okura seslenecek bir anlatıma

yer verilmesiB) Olayların oluşturduğu çatının önem taşımasıC) İşlevsiz ayrıntılara yer verilmemesiD) Heyecanın dozunun önem taşımasıE) Okurunu heyecanlandıran bir yapısının olması

§0= m 'M i SORULARIfAYANI;m

19. Edebiyat tarihçisi ve eleştirmen olan yazar lan Walt,18. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen roman­cılarından Defoe, Richardson ve Fielding üzerine incelemeler yapıyor. Bu isimlerin, modern roman geleneğinin oluşmasındaki rollerini tartışıyor. Araş­tırmasını, Batı tarihini belirleyen olayları, toplumsal oluşumları ve ekonomik durum gibi çeşitli dış etken­leri göz önüne alarak yapan yazar, bunların modern roman üzerindeki etkilerini okurlara sunuyor.Bu parçada anlatılan yazara ve onun çalışmaları­na ilişkin olarak aşağıdakilerden hangisine defii- nilmemistir?A) Çağdaş romanı, içinde oluştuğu öteki koşullarla

birlikte değerlendirdiğineB) İncelemelerini tanınmış sanatçılar üzerine yap­

tığına ^C) Mesleki açıdan iki alanla ilgili olduğunaD) İncelediği yazarların çağdaş romana katkıda

bulunduğunaE) Daha önce bilinmeyenleri gün ışığına çıkardığı­

na

(I) Sağladığı psikolojik etkiden yola çıkılarak, kendi­ne güvenmenin bir yolu olduğu düşünülen dik oturuş, biyolojik olarak da oluşturduğu değişimle kişiyi he­defe yaklaştırıyor. (II) Yapılan araştırmalar; oturuşu değiştirmenin, liderlik konumuna yükselmede etkili olduğunu ortaya koydu. (III) Öğrenciler üzerinde ya­pılan incelemelerde, gerçekten de oturuş dikleştikçe bazı hormonlarda değişim görüldü. (IV) Omuzların ve çenenin dikleştirilmesi, kolların rahat bırakılma­sı, sırtın esnetilmesi; vücuttaki hormonal değerleri, liderlerde görülen hormon dengesiyle aynı düzeye taşıdı. (V) Bu da oturuşun ve vücut dili kullanımının, psikolojik bir taktik olmanın yanında biyokimyasal bir etki de oluşturduğunu gösterdi. — .

21. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi­sinde bir çıkarım yapılmıştır?A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

Page 266: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göreaşağıdakilerden hangisi getirilemez?A) Arştırmayı yapan uzmanlar, bir görüşme ya da

sunum öncesinde güçlü bir duruş sergilemenin, görüşme boyunca performansı yüksek tutaca­ğını belirtiyor

B) Hâlbuki insanın, yalnızca kendine inanarak bile çok şey başarabileceği düşüncesi, kısa bir za­man öncesine kadar dikkate alınmıyordu

C) Araştırmacılara göre, elde edilen verilerin güve­nilirliği konusunda şüphe duymak mümkün ama sonuçlar gerçekten incelenmeye değer

D) Bütün bunlar gösteriyor ki bireyin kendine gü­venmesi yalnızca dış etkenlere bağlı değil; ken­disini nasıl yönettiğinin de bunda büyük payı var

E) Sosyal yaşamda sağlayacağı yararları henüz bilmediğimiz daha nice yol var ve keşfedilmeyi bekliyor belki de

CEVAP ANAHTARI ■ 1

1 .C - 2.A - 3.D - 4.D - 5.B - 6.C - 7.D - 8.A - 9.D -1 0.E11.D -12. C- 13.C - 14.A- 15.B - 16.E - 17.B - 18.D

19.E - 20.A- 21.E - 22.C

Page 267: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

2 .

DENEME - 2

(I) Solar, Mc. Ewan’ın son romanı. (II) Roman güncel bir konudan, iklim biliminden yola çıkıyor. (İli) Yapıt; iklim bilimi, yenilenebilir enerji sistemleri, özellikle güneş enerjisi üzerine anlamlı mesajlar verse de yalnızca bu amaçla kaleme alınmamış. (IV) Böyle olsaydı kitabın türü roman değil, başka bir şey olur­du, ayrıca böyle bir yazardan bununla yetinmesi de beklenemezdi. (V) Solar, 2000, 2005 ve 2009 yılla­rında kesintiye uğramış üç bölümden oluşuyor. (VI) Bu yılların arasındaki zamanlarda ise bazı atlamalar görülüyor. (VII) Yani yazar, belirli bir tarihin, kurguya uygun bir yerinden kesip önceki bölümde anlattığı olaylan gelişmiş aşamalarıyla karşımıza çıkarabili­yor.Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci pa­ragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.

İnsanlar beslenme gereksinimi duymasalardı aca­ba dünya nasıl bir yer olurdu? Belki de bugünkü uygarlık düzeyine erişemezdik. Çünkü araştırmacı­lar, insanların “ekmek’1 peşindeki bitmek bilmeyen serüveninin, nüfusun artması ve yerleşim yerlerinin genişlemesinde, ekonominin ve siyasetin üzerinde, ticaret alanlarının belirlenmesinde, savaşlarla yeni yerlerin alınmasında büyük etkisi olduğunu belir­tiyorlar. Yiyecek sıkıntısı içinde olan Avrupa, İpek Yolu'nun Osmanlı İmparatorluğumun eline geçme­siyle başka yollar aramaya yönelmeseydi, belki de Kristof Kolomb 1492’de Atlantik Okyanusu’nu aşa­rak Kuzey Amerika’yı keşfedemeyecekti.Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden han­gisidir?A) TartışmaB) ÖykülemeC) Sayısal verilerden yararlanmaD) ÖrneklemeE) Betimleme

İstasyona bakan bir tepenin yamacındaydı evimiz Ankara yönünden gelen trenleri ilk önce biz götür­dük. Önce dumanı görünen trenler, sonra hafifçe sağa yatarak döner, kasabaya doğru süzülürdü bir uğultuyla. Bu sesin uğultu değil, katarın yaydığı bir müzik olduğu söylenebilir. Çelik tekerleğin çelik raylarda çıkardığı mırıltıyla beslenen, etkiyeci bir kayma sesi. Tren, o dönüşten sonra istasyona va­rıncaya kadar bu büyülü kayma sesiyle yavaş yavaş ilerlerdi.Bu parçanın anlatımıyla İlgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Görülenler oluş sırasıyla verilmiştir.B) Eylemler betimlenerek anlatılmıştır.C) Koşul belirtilmiştir.D) Görme ve işitme duyusuna seslenen ayrıntılara

yer verilmiştir.E) İkileme kullanılmıştır.

Edebiyat dergilerindeki “kitap tanıtma yazıla-rının son zamanlarda eskiye göre epeyce azaldığı, bili­nen bir gerçek. Buna karşın, yayımlanan kitapların yazarlarıyla yapılan söyleşilerde büyük bir artış var. İlle de birini ötekine yeğlemek gerekirse ben, bir ki­tabın nesnel biçimde tanıtıldığı yazılardan yanayım. Söyleşi yazıları bana oldum olası “işin kolayına kaç­mak” gibi gelir. Aslında, yazarına sormak üzere bir kitaba ilişkin sorular hazırlamak gerçekten çok emek ister. Ne var ki bizde bu İş, “Günün hangi saatlerinde yazarsınız?", “Nasıl yazıyorsunuz?” türünden sıra­dan sorular aracılığıyla yapılmaya çalışılıyor. Söyle­şide asıl çabayı, yapıtı ortaya koyan yazar gösteri­yor. Yargı yüklü soruları yanlış anlaşılma endişesiyle yanıtlayarak, yapıtının avukatlığını yaparak... Buna karşın kitap tanıtma yazılarında çaba göstermesi gereken, tanıtma yazısını yazan kişidir. Tanıtacağı, eleştireceği kitabı dikkatle ve sıradan bir okurdan farklı bir göz ve birikimle okuyacak, aynı türdeki baş­ka örneklerle birçok bakımdan karşılaştıracak, yazı­sını buna göre yazacak. Az gerilim, az çaba değildir bu. Öte yandan “kitap tanıtma, eleştirme işi”ni nes­nellikle yapanların, haklı olduklarına inandığım bazı korkuları var ki bu olgu, edebiyat dünyasını ciddi olarak tehdit etmektedir: Yazarın hışmına uğramak! Bazı yazarlar “Zamanını bana ayırmış, okumuş, di­dik didik etmiş, emeğini esirgememiş.” diye düşün­mek yerine eleştiriyi, eleştirmeni küçümsemeyi, yok saymayı ve hatta aşağılamayı yeğliyor.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Alıntıya yer verilmiştir.B) Eleştirel bir yaklaşımla yazılmıştır.C) Karşılaştırma yapılmıştır.D) Öne sürülen sav, nedenleriyle açıklanmıştır.E) Kişisel görüşlere yer verilmiştir.

Page 268: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Daha önce hiç görmediğiniz bir kenti yakından ta­nımak istediğinizi düşünelim. Bu kentin üzerinde helikopterle yapacağınız bir gezinti, kenti kuş ba­kışı görmenizi sağlayacaktır. Ancak kenti tanımak, güzelliklerini fark etmek için bu yeterli olmayacaktır. Yere inmeniz, sokaklarında, caddelerinde dolaşma­nız gerekecektir. Metin çözümleme de buna benzer. Bir metni okumanız, onu kuş bakışı görmenizi sağ­lar. Eğer metni iyice anlamak ve içselleştirmek isti­yorsanız mutlaka satır aralarına girmelisiniz. Çünkü metnin gerçeği satır aralarında gizlidir.Bu parçada yapılan benzetmede aşağıdakilerden hangileri arasında paralellik kurulduğu söylene-bilir?A) kentin güzellikleri - metinde geçen yerler

B) kentin sokaklarında dolaşmak - metnin satıraralarına girmek

C) kentin üzerinde helikopterle dolaşmak - metniiyice anlamak

D) yere inmek - metni okumak

E) ilk kez görülen bir kent - metnin konusu

Insan vardır, kahkaha atmaz ama yüzü güler; gönlü cömert, ufku geniştir; onunla oturdukça oturmak is­tersiniz. Birlikte vakit geçirmekten keyif alırsınız, far­kında bile olmadan ne de çok şey öğrenirsiniz. Ya- nindan kalktığınızda değişmiş, zenginleşmiş olarak yolunuza gidersiniz. Yine görmek istersiniz o kişiyi, ilk fırsatta yeniden buluşmak. Sohbetine doyamaz, ruhunun derinliğini ölçemezsiniz. Saklı bir cevherdir ilk bakışta belli olmayan, uçsuz bucaksız bir deniz­dir kıyılarına varılamayan. Böyleleri o kadar azdır ki

Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göreaşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) onların değerini bilir, hiçbir zaman dostluğunu

kaybetmek istemezsinizB) ne oldukları gibi sevebilir ne de tamamen vaz­

geçebilirsiniz onlardanC) siz de tıpkı onlar gibi düşünmeye başlarsınız,

gitgide kendinize yabancılaşırsınızD) aranızda kuşak farkı olduğunu unutursanız on­

ları kolay kolay anlayamazsınızE) herkesin yardımına koşmaya çalışsalar da

eleştirilmekten kurtulamazlar

7. Edebî ürünlerle tanışmamış bir kişi, insan olmanın bilincine ulaşamaz. Kendi beninin duvarları arasında tutsaktır o. Çevresinde olup bitenlerin, çirkinliklerin, eşitsizlik ve haksızlıkların ayırmına varamaz. Ken­dine de çevresine de yabancılaşmıştır. Akıp giden zamanın da doğanın da zenginliklerini duyumsaya- maz. Günlerinin çölümsü bir havası vardır; durgun, devinimsiz.Bu parçaya göre edebî ürünlerle tanışmamış bir insanda,

I. eleştirel bir bakış açısına sahip olma,II. yaşamın ve güzelliklerin farkında olma,

III. tekdüze bir yaşam sürme özelliklerinden hangileri görülür?A) Yalnız I B) Yalnız III C) I ve IID) I ve III E) II ve III

8. Tarihi “mis meyve sabunları" aslında bildiğimiz sa­bun. Edirne’ye özgü bu sabunlar, Edirneli kadınların kazanç kapısı. Bu kadınların kimileri elmada kimile­ri armutta uzman. Bildiğimiz sabuna elle şekil ver­dikten sonra üzerini gıda boyasıyla boyuyorlar ve koku ilave ediyorlar. Süs sabunu olarak aldığınız bu ürünün kokusu ve boyası altı ay sonra çıkıyor. O zaman da bunları normal sabun olarak kullanabi­liyorsunuz. Çilek, muz, şeftali, portakal, elma, kavun ve karpuz şeklinde olanlar, o meyveler gibi kokuyor. İki girişimci genç, Türkiye’de kurdukları stantların ilgi görmesi üzerine bunları Amerika’da da satmaya ka­rar vermiş, önce niyetleri Noel döneminde dört-beş stant açmakmış. Fakat düşündüklerinden çok talep edilince toptancılığa başlamışlar. Üstelik şimdilerde, Amerika dışındaki ülkelere de satmaya hazırlanıyor- larmış. Bu arada farklı figürler de geliştirmişler, örne­ğin Amerika için Cadılar Bayramı’nda satışa sunmak üzere bal kabağı şeklinde sabunlar hazırlamışlar. Gençler, süs sabunlarını ilk kez gören Amerikalıla­rın tutumunu şaşkınlıkla anlatıyorlar “Bir keresinde, stantta gerçek sanılarak ısırılıp geri konmuş erik bi­çiminde sabun bulduk."Bu parçaya göre, Amerika’da satışa sunulan mis meyve sabunlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Amerikan kültürüne uygun olarak çeşitlendirildlğiB) Daha çok, özel günlerde satıldığıC) Özellikle genç kuşağın beğenisini kazandığıD) Yeni talepler karşısında ürün yetiştirilemediğiE) Satışlarının, kurulan standın büyüklüğüyle iliş­

kili olduğu

Page 269: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

9. Çocuk yetiştirenlerin yaşadığı en büyük ve yaygın sorunlardan biri, çocukların sağlıksız abur cuburlara olan düşkünlüğü. Bu alışkanlık hem çocukların ge­rekli besinleri almasını engelliyor hem de çocuklarda yaygınlaşmaya başlayan obezite sorununu körüklü­yor. Üstelik abur cubur yeme alışkanlığı çocuklarla sınırlı kalmayıp daha ileri yaş gruplarında da yaygın­laşıyor. Tabii ki bu konuda öncelikle dikkat edilmesi gereken grup küçük çocuklar, çünkü — .

Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) yetişkinlere çağın en büyük sorunlarından biri­nin sağlıksız beslenme olduğu hatırlatılmalı

B) sağlıklı beslenmeyle ilgili bilgilendirilmede kitle iletişim araçları daha etkili

C) abur cuburun ne olduğunu ve neden sağlıksız olduğunu anlatmak ilk amaç olmalı

D) tüm çocukların anlayacağı bir dille ele alınması gerekiyor

E) alışkanlıklar çok küçük yaşlarda oluşmaya baş­lıyor

10. Girit mutfağını ve Giritlilerin yeme içme alışkanlıkla­rını Anadolu mutfaklarından farklı kılan temel özellik, yabani otlardan yapılan çok çeşitli yemeklerin var­lığıdır. Nüfus mübadelesinden sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilen Giritli Müslüman halkın bundan sonra yaşayacakları topraklarda yeni ve güçlü bir kimlik oluş->turmasında mutfak kültürleri büyük rol oynamış; en önemli farklılaşmayı da yaba­ni otların yoğun tüketimi ortaya koymuştur. Aslında tutumlarında katı olmayan ve değişmeye açık insan­lar olan Giritliler, yemekleri söz konusu olduğunda kurallara son derece bağlı ve tutucu davranırlar. On­ları, mevcut bir tarifi değiştirmeye, ufak bir ekleme veya çıkarma yapmaya ikna etmek mümkün değildir. Geldikleri topraklara ve geride bıraktıkları hayatları­na ait anılarını adeta yemeklerinde muhafaza eden Giritlilerin, yemek adetlerine bu aşırı bağlılıkları zorla kopartıldıktan topraklarına duydukları özlemden ileri gelir sanki. Ben, ailemde de diğer Giritli birçok ailede de gözlediğim yemeğe ve mutfağa düşkünlüğün, bu konudaki titizliğin ve kuralcılığın kökeninde hep bu duygunun yattığını düşünürüm.Aşağıdakilerden hangisi bu parçada anlatılan Giritlilerin özelliklerinden biri değildir?A) Yemek kültürlerinin otlara dayanmasıB) Anadolu’ya sonradan yerleşmiş olmalarıC) Yerleştikleri bölgeye kendi mutfak kültürlerini

aktarmalarıD) Genelde yeniliklere açık ve esnek olmalarıE) Değişik tatları denemek konusunda istekli ol­

mamaları

11. Varlıkları, nesneleri adlandırırken her dil, onlara ken­di penceresinden bakar. O dili konuşan toplumun yaşamı, maddi ve manevi kültürü de bütün özellikle­riyle dile yansır. Örneğin Türkçede, Türk kültürünün birçok özelliği yanında Türk insanının güzel, ince, yerine göre nükteli adlandırmalarıyla karşılaşırsınız. Bir çiçeğin hanımeli, bir üzüm türünün gelinparma­ğı, bir kaktüsün kaynanadili, bir kuşun yalıçapkını, İngilizceden alınan greyfurtun altıntop diye adlandı­rılması bu nitelikleri de ortaya çıkarır.Bu parçadan dille ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılabilir?A) Her birinin farklı yapısal nitelikleri olduğuB) Alt olduğu toplumun özelliklerinden izler taşıdı­

ğıC) Ses ve anlatım düzeniyle bir bütün oluşturduğuD) Ülke ve ulus bağlarını güçlendirici yönlerinin

bulunduğuE) Zaman içinde değişime uğradığı

12. Onca yıldan sonra onu yeniden görebilme düşün­cesi anlatılamayacak bir mutluluk vermişti bana. Gelmesini beklerken zaman durmuştu sanki. Son dakikalara doğru heyecanım daha da arttı. Birazdan kapının önünde olacak, en zor anlarımda, yaşadığı­mı duyumsatan sıcacık gülümsemesiyle içimi ısıta- caktı. Küçücük dünyamdaki yokluğunun oluşturduğu büyük boşluk dolacaktı artık. Tatlı bir huzursuzlukla evin içinde bir aşağı bir yukarı dolanıp duruyordum. Bana bir yıl kadar uzun gelen o son dakikaları geçi­rebilmek için eski resimlerimizi önüme yaydım. Hep­sine uzun uzun bakmaya başladım. Ama. onlar beni avutmak şöyle dursun, onu görme isteğimi körükle­yip sabırsızlığımı daha da artırdı.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Öykülemeye başvurulmuştur.B) Sözcükler gerçek anlamları dışında kullanılmış­

tır.C) Anlatıcının duygularına yer verilmiştir.D) İnandırıcılığı arttırmak için örneklerden yararla­

nılmıştır.E) Devrik cümleler kullanılmıştır.

Page 270: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

13. Abdülcanbaz yalnızca bir çizgi roman kahramanı olarak değil, zaman zaman bir halk kahramanı olarak da algılanmıştır. Serüvenlerin konularının çoğunluk­la halkın gündelik yaşamından alınmasının, bundaki payı önemlidir kuşkusuz. Okurun Abdülcanbaz'la kurduğu yakın ilişki, empati ve özdeşleştirme, gön­derilen okur mektuplarının yoğunluğundan anlaşıl­maktadır. Yalın çizgilerin akıcı bir anlatıma sahip metinlerle tamamlanması, söz konusu çizgi romanı okunur kılan önemli bir özelliktir. O, bizden biri. Bi­zim içimizden çıkmış, bizim özelliklerimizi taşıyan bir kahraman.Bu parçaya göre, Abdülcanbaz ve çizgi romanıy­la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylene­mez?A) Merak ve güldürü unsurlarına bolca yer verildiğiB) Okurların kendilerini onun yerine koyduğuC) Her gün karşılaşılan, sıradan insanın nitelikleri­

ni taşıdığıD) Yaşadıklarının gerçek yaşamla benzer yönleri­

nin olduğuE) Kolay anlaşılır bir anlatıma sahip olduğu

14. Istranca derelerinin Karadeniz’e kavuştuğu yerler­de geniş kumsallar vardır. Akarsular denize ulaşa­bilmek için bunları aşmak durumundadır. Ne var ki Karadeniz'in sert rüzgârlarının harekete geçirdiği kum yığınları çoğu zaman derelerin ağzını tıkar, böylece suların denize boşalmasını kısmen veya tamamen engeller. Bu durumda dereler, yatakları boyunca geriye doğru şişer, genişleyip derinleşir ve uzun, kıvrımlı bir göl meydana gelir. Birçok dere za­man zaman fazla sularını boşaltma imkânı bulsa da daimî olarak bu biçimi alır. Ancak, kumsalın gerisin­de düz veya çukur alanların bulunması hâlinde farklı bir durum ortaya çıkar. Kabaran dere suları orman­larla kaplı bu arazileri işgal eder. Ağaçlar, çalılar ve ormanaltı bitki örtüsüyle kaplı bir göl meydana gelir. Derinliği bir metreyi aşan bu göller uzun bir süre or­mana girmeyi engeller.

I. RüzgârII. Bitki örtüsü

III. KumBu parçaya göre, yukarıda verilenlerden hangile­ri bölgede akarsuların gölleşmesinde etkili olan faktörlerden değildir?A) YalnızI B) Yalnız II C) İve IID) I ve III E) II ve III

15. Arkadaşlarım beni güçlü buluyorlarsa eğer, bunun birkaç nedeni var. Bunlardan biri “ içten” olmam ve insanları koşulsuz olarak sevmemdir. Ayrıca ileriye bakan, geleceğe yönelik tasarıları olan biriyim. Dü­şündüğümü dolaysız ve net olarak söylemek, şeffaf olmak, verici olmak ve güzellikleri paylaşmada cö­mert olmak insanı güçlü kılıyorsa evet, ben çok hem de çok güçlüyüm!Bu sözleri söyleyen kişi, kendisiyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinden söz etmemiştir?A) Çıkar gözetmeksizin başkalarına yardım etti­

ğindenB) Geçmişe bağlanıp kalmadığındanC) Herkesle kolay İletişim kurabildiğindenD) Sahte davranışlardan hoşlanmadığındanE) Gizli saklı bir düşüncesi olmadığından

16. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında yazılan öykü ve romanlarda, siyasal değişimlerin yansıma­larından çok, değişik toplumsal görünümlerin simge­leri sayılabilecek kişilerin betimlenmesi, öykülenme- si göze çarpmaktadır. Bu değişik görüntülerde özel­likle geleneksel, toplumsal ya da bireysel yaşamlar yer almaktadır. Kişilerin yaşamlarıyla İlgili sorunlara bağlı ruhsal çözümlemeler, betimlemelerle öne çı­karılmıştır. Türkçenin özleştirilmesi çabasıyla kaza­nılan yalınlığın, yazarların dil ve anlatım özelliklerini büyük ölçüde etkilediği; ulusçu, toplumcu akımların, gerçekçi gözlemlerin, kimi yazarların yapıtlarında görüldüğü ileri sürülebilir.Bu parçadan, söz konusu dönemde yazılan öykü ve romanlarla ilgili olarak aşağıdakilerden han­gisi çıkarılamaz?A) Toplumsal çatışmalara ayna tutulduğuB) Yazınsal ürünlerin yaşanılan gerçeklerle bes­

lendiğiC) Yazarların, Türkçeleştirme çalışmalarından

olumlu yönde etkilendiğiD) Cumhuriyet Dönemindeki kazanımların yazın­

sal yaratılara yansıdığıE) Değişik anlatım biçimlerinden yararlanıldığı

Page 271: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

17. Ben okumayı söktüğüm günden beri merakla, tut­kuyla okuyorum. Çok defa hayatımı değiştirmek üzere önemli adımlar attım. Sevdiğim sayısız yazar ve kitap bana bunu nasıl yapabileceğimi hakkıyla gösterdi, özellikle de yazmak için cesaret ve güç verdi. Aslında hayatım yazmaya başlamakla değişti. Okudukça ve yazdıkça hayatın bize sunulan reçete­lerden ibaret olmadığını keşfettim. Soru sormaktan, kuşku duymaktan, insan hayatı ve onuruna zarar verecek her şeye karşı olmaktan vazgeçmemeyi öğ­rendim.Bu parçanın yazarıyla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisi söylenemez?A) Okumaya ve yazmaya karşı düşüncelerini aile­

sinin verdiği destekle oluşturmuştur.B) Okumanın ve yazmanın, kendisi üzerinde

önemli bir etkisi olduğunu düşünmektedir.C) Benimsenmiş durumların sorgulanabileceğine

inanmaktadır.D) Bir yandan kendini geliştirirken bir yandan da

haksızlıklara direnme gücü kazanmıştır.E) Kitapların ve yazarların birer yol gösterici oldu­

ğu kanısındadır.

18. Verimlilik, zihinde başlar ve zihinde beliren düşün­celerin uygulamaya aktarılmasıyla gerçekleşir. Bu süreçte zihinsel ve fiziksel kaynakları iyi değerlendi­rerek üretim yapmak önemlidir. Verimliliğin gerçek­leşmesi; sorgulama, karar verme, planlama, kay­nakları yönetme, uygulama, değerlendirme, sorun çözme gibi becerilere bağlıdır. Bu becerilerin geliş­tirilmesi ve hayat boyu sürdürülmesi ise çağdaş bir eğitim gerektirir. Şartlanmış ve kalıplaşmış zihinler üreten geleneksel eğitim yaklaşımları, günümüz ge­lişmeleri karşısında yetersiz kalmaktadır. Gelenek­sel anlayışla yetişen bireyler, üretim ve verimliliğin gerektirdiği becerileri geliştiremez, yeniliklere uyum sağlayamaz ve ülke kalkınmasına katkıda buluna­maz. Bunu fark eden ülkeler, eğitimde şartlandırma yerine, düşünen, anlayan, sorgulayan ve sorun çö­zen bireyler yetiştirmeye ağırlık vermektedir.Bu parçada verimlilikle ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine deainilmemistir?A) Ne tür düşünsel becerilere sahip olmayı gerek­

tirdiğineB) En yüksek düzeyine ulaşmış ülkelereC) Toplumsal gelişimin önemli bir ögesl olduğunaD) Gerçekleştirilmesinde eğitim anlayışının rolüneE) Kişilerin yaşamlarının belirli bir dönemiyle sınırlı

olmadığına

19. Romanda dünya standartlarını tutturmuş çağdaş yazarlarımız var. Ancak roman eleştirisinde genel görünüm öyle değil. Roman eleştirisinin; yapıtın açıklayıcı, yorumlayıcı ve değerlendirici bir incele­mesi olması gerekir. Bizde ise apayrı bir değerlen­dirme eğilimi yaygın. Genellikle, metni esas alan bir çözümlemeye gidilmiyor. Çoğunlukla öznel, duygu­sal ölçütlerle hareket edildiği görülüyor. Daha da önemlisi;yargılarını yapıttan yapacağı alıntılarla bel­gelemeye gerek duymayan eleştirilerle karşı karşıya kalıyoruz.Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi söyle­nemez?A) Eleştiride yalnızca yapıtın değil, yazıldığı dö­

nemin ve yazanın yaşamının da konu edilmesi gerektiği

B) Eleştiri yöntemlerinin. Batılı eleştirmenlerinkin- den farklılık gösterdiği

C) Ülkemizde, eleştiri türünde roman kadar başan- lı ürünler ortaya konmadığı

D) Eleştirmenlerin, düşüncelerini yapıttan verecek­leri örneklerle kanıtlama yolunu seçmedikleri

E) Eleştirmenlerin, yapıtları değerlendirirken yan­sız bir tutum içinde olmadıkları

20. Eğer roman yazmak, hakikate yapılan bir yolculuksa benim romancılık tarzım onun “arayış” kısmına denk düşer. Bu yolculuk sırasında okuyucumu eğlendiri­rim, hayatın küçük ayrıntılarını, gölgelerini, herkesin gördüğü ama anlamlandıramadığı renkleri, küçük lekeleri gösteririm. Bana kalırsa kafasını büyük ha­kikate takmış yazarlar, hayatın renklerini ve neşesini göremezler.Bu parçanın yazarına göre romancı aşağıdakiler- den hangisine önem vermelidir?A) Okuyucuyu roman tekniği üzerine düşündürme­

yeB) Okurun bilgisini artırmayaC) Kendini ön planda tutmayaD) Başkalarınca önemsenmeyen güzellikleri gös­

termeyeE) Kültürel birikimiyle değil sanatsal yetkinliğiyle

öne çıkmaya

Page 272: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

(I) Van Gölü veya yöresel adıyla Van Denizi, Tatvan ilçesi sınırları içerisinde bulunan Nemrut volkanik dağının patlaması sonucu oluşan kraterde biriken suların oluşturduğu varsayılan volkanik bir göldür.(II) Çok sayıda koyu bulunan Van Gölü’nün yüzölçü­mü 3.713 km2'dir. (III) Van Gölü hem tatlı su hem de deniz ekosistemlerinden farklı bir sucul ekosistem- dir. (IV) Suları tuzlu ve sodalıdır. (V) Göl suyu tuzlu­luk oranı %0,19, pH’si ise 9.8’dir. (VI) Göl su seviyesi iklime bağlı olarak yükselip düşmektedir. (VII) Ancak ortalama olarak denizden yüksekliği 1646 metredir. (VIII) Gölün ortalama derinliği 171 m, en derin yeri ise 451 metredir. (IX) Gölün doğu bölümünde dört ada vardır: Akdamar, Çarparak, Adır ve Kuş adaları. (X) Adalar tarihi ve turistik özelliğe sahiptir ve 1990 yılında arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir.

21. Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden yarar­lanılmıştır?A) Açıklama B) BenzetmeC) Tanımlama D) KarşılaştırmaE) Öyküleme

22. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisin' de yaklaşıklık anlamı vardır?A) IV. B) V. C)VI. D) VII. E) VIII.

CEVAP ANAHTARI-2

1 .C - 2.A - 3.C - 4.A - 5.B - 6.A - 7.E - 8.A - 9.E -1 0.C11.B -1 2 .D -13 .A - 14.B - 15.B - 16.A- 17.A- 18.B

19.A- 20.D - 21.C - 22.E

Page 273: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME - 3

1.

2.

(I) Türk tüketiciler arasında yapılan bir araştırmaya göre çevre kirliliği nedeniyle sağlığın bozulma riski %88, trafik kazasında yaralanma riski %87 ve gıda­lar yoluyla sağlığın bozulma riski %86 olarak görülü­yor. (II) Oysa AB ülkelerinde benzer bir araştırmaya katılanların %40’ı sağlıklarının alınan gıdalar nede­niyle bozulabileceğini düşünüyor. (III) Bu düşünce­lerin kaynağını, Türk tüketiciler için bilim insanları ve doktorlar, AvrupalIlar için ise tüketici örgütleri ve doktorlar oluşturuyor. (IV) Uygun koşullar sağlansa bile gıdalar tüketiciye ulaşana kadar ürünü olumsuz yönde etkileyecek koşullar oluşabilir. (V) İnsan sağlı­ğını tehdit eden pek çok kimyasal madde de zaman zaman ürünün doğal yapısını bozabilir. (VI) Hatta uygun işleme teknikleri uygulandığında bile ham maddenin besin değerlerinde ve biyo yararlılığında bir azalma söz konusu olabilir.Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci pa­ragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.

1816’da Fransız Doktor Rene Laennec, Paris so­kaklarında dolaşırken oyun oynayan iki çocuk gör­dü. Çocuklardan biri elindeki tahta sopanın bir ucu­na kulağını dayıyor, öbürüyse tahtanın öteki ucuna iğneyle vuruyordu. Vuruş sesleri, tahtanın içinden iletiliyordu. Bunu gören Laennec de bir sayfa kâğıdı rulo yaparak iple bağladı. Hastasının göğsüne daya­dığında kalp atışlarını duyuyordu. Bundan yola çıkı­larak geliştirilen alete, Yunanca göğüs anlamındaki “stethos" ve vurmak anlamındaki “skopein” sözcük­lerinin birleşmesiyle oluşmuş stetoskop adı verildi.Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangi­si söylenebilir?A) Tartışmaya başvurulmuştur.B) Kişileştirme yapılmıştır.C) Terim kullanmaktan kaçınılmıştır.D) Betimlemeden yararlanılmıştır.E) Öznellik söz konusudur.

Şehir merkezinden beş-altı kilometre uzakta bulunan ve zamanında Beyazıt Sancağı'nın yönetim merkezi olan Ishak Paşa Sarayı, 7600 metre karelik bir alan üzerine kurulu, barok ve rokoko tarzı taş işçiliğinin ve kabartma ustalığının en özel örneklerini barındı­ran bir yapı. Klasik Osmanlı mimarisi dışında, Sel­çuklu ve Acem mimarisinin izlerini de taşıyan, döne­mine göre çok gelişmiş bir mimari anlayışla yapılmış olan Ishak Paşa Sarayının en şaşırtıcı özellikleri, merkezî ısıtma, kanalizasyon ve su sistemlerinin bu­lunması. Yapıldığı ve kullanıldığı dönem açısından bu, oldukça ilginç. Özellikle belirli bir yerde ısıtılan suyun kanallar aracılığıyla dolaştırılmasına dayalı ısıtma sistemi, hayret uyandıracak ölçüde günümüz­deki kalorifer tesisatına benzemekte. Sarayın yapım aşamalarıyla ilgili olarak da filmlere konu olabilecek öyküler anlatılmakta. Doğal koşullar nedeniyle yıp­ranan sarayda 10 yıldır devam eden restorasyon ça­lışmaları sona ermek üzere. Yağmur, kar ve güneş ışığından oldukça etkilenen sarayın iç restorasyonu tamamlanırken bu etkileri en aza indirecek, sarayı tamamen içine alacak cam bir örtü hazırlanıyor, örtü için kullanılan cam, kırılmaz olmasının dışında gü­neşin zararlı ışınlarını önleyici filtrelere sahip.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Karşılaştırma yapılmıştır.B) Sayısal verilerden yararlanılmıştır.C) Terimler kullanılmıştır.D) İnsana özgü nitelikler cansız varlıklara aktarıl­

mıştır.E) Öznel düşüncelere yer verilmiştir.

Dede Korkut'taki kimi hikâyeler bir mizah başyapı­tıdır bana göre. Karacık Çoban'ın düşmanla sava­şı çok hoş bir abartmayla anlatılır. Karacık Çoban, beylerin yanında kavgaya giderken düğüne, eğlen­ceye gider gibidir. Vatan Yahut Silistre’deki Abdulah Çavuş’a, Yorgun Savaşçı'daki Kör Şaban’a benzeti­rim onu. Yalnız savaşmak değil; yanındakileri, kavga arkadaşlarını güldürmek de onun görevidir. Çocuk gibi saf bir öfkeyle dövüşürken ondaki özgüvene hayran kalırsınız.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıda veri­lenlerden hangisi yanlıştır?A) Öznellik ağır basmaktadır.B) Bir düşünceyle ilgili örneklere yer verilmiştir.C) Devrik cümlelerle anlatıma doğallık kazandırıl­

mıştır.D) Benzetmelerden yararlanılmıştır.E) Eksiltili cümle kullanılmıştır.

Page 274: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

5. Bu filmin senaryosu yönetmene aitti. O, öykünün geçtiği köyü biliyordu ve filmin ana konusunu da köydeki hayatın ritmi oluşturuyordu. Yönetmenin is­teği üzerine roller için klasik bir karakter çalışması yapılmadı. Çünkü karakter çalışmalarıyla oyuncu­ların kafasında önceden belirlenmiş kalıplar ortaya çıkacak ve yönetmenin bunları yıkması zor olacaktı. Yönetmen, oyunculardan yalnızca rollerini ezberle­melerini istedi. Çekimler bittiğinde bunun çok doğru bir karar olduğunu hepimiz gördük.Bu parçada göre, sözü edilen yönetmenin karak­ter çalışmasından kaçınmasının asıl nedeni aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) Az sayıda oyuncuyla çalışmaktan hoşlanmasıB) Filmdeki hiçbir karakterin ön planda olmamasıC) Oyuncuları doğal hâlleriyle çekmek istemesiD) Daha önceki filmlerinde denediği tekniği kullan­

masıE) Çekimler bitmeden oyuncularla film hakkında

konuşmak istememesi

6. “Muhteşem bir şey. Sanki büyük bir laboratuar!" di­yordu komşum gördüğü serayı imrenerek anlatırken.“Her şey bilgisayar kontrolünde, içeride ne rüzgâr ne güneş ne de toprak var! Domatesler su kültü­ründe yetişiyor. Bizim tarladan aldığımız verimin on katını alıyorlar neredeyse.” Komşumun bu sözlerine oldukça şaşırdım. Halbuki bu günlerde sıkça soru­lan, “Nerede o mis gibi kokan güzelim domatesler?” sorusunun gerisinde, “Bir zamanlar yaşadığımız doğa nerede?” kaygısı olmalı. Binlerce yıldır doğa­nın dengesi, çeşitli müdahalelerle bozuluyor. Çünkü üretici için öncelik, ürettiği ürünün sağlıklı ve besle­yici olması değil, verimi, raf ömrü ve albenisi oluyor. Bunun sonucunda gıdanın üretim biçimi de gıdanın içeriği de değişmeye başlıyor.

I. Yüksek besin değerine sahip olmasıII. Uzun süre dayanması

III. Güzel ve düzgün olmasıIV. Kendi doğal ortamında yetişmesiBu parçaya göre, yukarıda verilenlerden hangi­leri üretici açısından bir üründen beklenen özel­liklerdendir?A) Yalnız II B) I ve II C) I ve IIID) II ve III E) III ve IV

7. Kendi davranış kalıplarını, düşünce tarzlarını başka­sına benimsetme çabası, insanın doğasından gelen bir eğilim. İnsan, kendi düşüncesini ve davranışını benimseyenlerin olduğu bir ortamda rahatlık duyar. Tersi durumdaysa tedirginleşir, yabancılık duygusu­na kapılır. — . En son çare olarak da o topluluğu terk eder.Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Böyle zamanlarda insan başkalarının yardımı

olmadan ne yapacağını bilemez.B) Ya kendisi onlara uymaya çalışır ya da onları

kendine uydurmanın yollarını arar.C) Yeni koşullara uyum sağlamaktaki zorlukları is­

tese de kolay kolay aşamaz.D) Bu duyguyu hiçbir zaman yaşamayan insanlar­

la birlikte olmaya çalışır.E) Gerekmedikçe ortak alanları kullanmaktan ra­

hatsızlık duyar.

8. insanın yaşamını zenginleştirme, onu yeni yaşantı­larla tanıştırma açısından sanatsal ürünler arasın­da romanın ayrı bir yeri, ayrı bir işlevi vardır. — . Bir bakıma onu, içinde sıkışıp kaldığı dış dünyanın, gerçekler dünyasını cenderesinden çekip çıkarır. Düşlerle sırlanmış; içinde kendisini, ilişkilerini, deği­şik insan hâllerini seyredeceği bir aynanın karşısına oturtur; hem kendi yüzünü hem de başkalarınınkini tanımaya olanak sağlar.Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Her gerçek roman yeni bir dünya, yeni bir hayat

sunar okura.B) Romanın dünyasına girebilmek, roman kişile­

riyle özdeşleşebilmek için yaşananları sorgula­mak gerekir.

C) Bir romanın değerini satış sayısıyla ölçenler bü­yük bir yanılgı içindedirler.

D) İnsan sanatsal yapıtların aracılığıyla kendini aş­mak ister.

E) Bizde çok satan romanların büyük kısmı, in­sandan kopuktur, kurgusal örüntüsü estetikten uzaktır.

Page 275: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

9. insanoğlu, bir soyutlamayla üç ana dilime ayırmıştır zamanı: Geçmiş, yaşanılan, gelecek. Oysa ya geç­mişte yaşarız ya da gelecekte. Yaşanılan zaman di­liminin dışındayızdır. Ayrımına bile varmayız bunun. Ünlü Amerikan oyun yazarı O’NeilPin de belirttiği gibi yaşanılan zaman, “araya giren bir garip oyun” dur. Geçmiş ve gelecek üzerine kurulmuştur bu oyun. Kurgusuna da akışına da onlar yön verir.Bu parçada, yaşanılan zamanla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine değinilmiştir?A) Tadına vararak yaşamının önemli olduğunaB) Geçmişteki olumsuzlukları önemsememek ge­

rektiğineC) İyimserliğin, içinde bulunulan anı güzelleştirdi­

ğineD) Geçmiş ile gelecek arasında köprü olduğunaE) Geçmişteki deneyimlerin, geleceğe ilişkin ipuç­

ları taşıdığına

10. 1990'iı yıllarda Nuh Tufam’yla ilgili tüm tezleri altüst eden yeni bir kuram ortaya atıldı. Karadeniz'de araştırmalar yapan VVilliam Ryan ve VValter Pitman adlı Amerikalı iki jeofizikçi, Nuh Tufam’nın MÖ 5600 civarında Karadeniz’de meydana gelmiş çok büyük bir afet olduğunu ileri sürdüler. Onlara göre, Ka­radeniz bundan 7500 yıl önce bir tatlı su gölüydü. Asya'yı Avrupa'dan ayıran İstanbul Boğazı henüz oluşmamıştı. Ancak Buzul Çağının sonlarında buz dağları eridi ve bütün dünyada denizler yükseldi. Atlas Okyanusu'ndan beslenen Akdeniz, artan tuz­lu suyunu Çanakkale Boğazı’ndan Marmara’ya bo­şaltmaya başladı. Karalar Marmara’nın Karadeniz’le birleşmesini önlediği için bu denizin yüzeyi deniz seviyesinin 130 metre altında kalmıştı. Pitman’a göre, büyük depremlerden sonra Asya ile Avrupa birbirinden ayrılınca İstanbul Boğazı'ndan günde 10 milyon metre küp su, iki yıl boyunca devasa şela­leler hâlinde göle dolmaya başladı. Karadeniz, bu sular yüzünden günde 15 santim yükseldi. Gölün çevresinde yaşayan çiftçilerin büyük kısmı yükselen sular nedeniyle hayvanlarını alıp kaçtılar. Amerikalı bu iki bilim adamına göre “Büyük Tufan” efsanesinin kökeni buydu.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisinin nedeni belirtilmiştir?A) Bilim adamlarının Nuh Tufanı konusunda farklı

görüşlerde olmasınınB) Çanakkale Boğazı’nın oluşmasınınC) Akdeniz’in sularında tuzluluk oranının art­

masınınD) MÖ 5000’Iİ yıllarda buzulların erimeye baş­

lamasınınE) Tarihin bir döneminde denizlerin seviyesinin

yükselmesinin

11. Aksaray Müzesi’nde sergilenen mumyaların çoğu, Ihlara Vadisi ve çevresinden çıkarılmış. Bu müzede,10. yüzyıla ait dört sağlam mumya, bir erişkine ait eksik mumya, eksik çocuk mumyaları, bir de kedi mumyası bulunmakta. Aralarında en çok ilgi gören, kedi mumyası. Bu mumya, bir kilisede rahip mumya­sıyla yan yana bulunmuş. Kedinin rahibe ait olduğu ve sahibi tarafından çok sevildiği için onunla birlikte mumyaladığı sanılmakta. Kedi mumyası, havada uçuyor gibi durduğu için “Rahibin Uçan Kedisi” ola­rak da adlandırılıyor.Bu parçada, Aksaray Müzesi’ndeki mumyalarla ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisine yö­nelik bir bilgi vardır?A) NiteliklerineB) Doğal olayların etkisineC) Mumyalanma yöntemlerineD) Hangi amaçla yapıldıklarınaE) Dönemlerinin gerçek dışı inançlarını yansıttık­

larına

12. Bu ressam, yapıtlarına eleştirel bir gözle bakmayı sürdürüyor. Öyle ki, atölyede kimi zaman çok eski bir resmini bile durup dururken değiştirmeye kalkıyor. Çok nadir olarak resmine “Bitti.” diyebiliyor. “Habitat Sergisi”ne bir eser vermiştim, adı ‘Köpek Gezdirme Alanları Yaygınlaştırma Projesi’. Sergi alanında res­me baktım, fonunu hiç beğenmedim. Hemen ertesi gün birkaç tüp boyayla erkenden gittim. Şöyle bir baktım etrafa, in cin top oynuyor. Bir güzel çalıştım, düzelttim resmi. Sergi alanında yapılmıştır o resmin fonu, kimse de bilmez.”Aşağıdaki deyimlerden hangisi, sanatçının bu parçada sözü edilen özelliğini anlatmaya uygun değildir?A) İnce eleyip sık dokuyanB) Kılı kırk yaranC) Kendini beğenenD) Özenip bezenenE) Emek veren

Page 276: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

13. Yayınevimiz için çocuk kitapları hep çok önemliydi, üç dört yıldır daha da önem kazandı. Büyükler için ne düşünüyorsak çocuklar için de onu düşünüyoruz. Gerçekten yazınsal değeri olan kitaplar yayımlıyo­ruz. İçeriğinden tasarımına kadar, her şeyine çok özen gösteriyoruz. Kitap okuma sevgisinin küçük­ken başladığını biliyoruz ve bu konuda çocuklarımı­za destek olmak istiyoruz.

Bu parçaya göre söz konusu yayınevinin tutu­muyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söy­lenemez?A) Bütün kitaplara aynı ölçüde özen gösteriyor.B) Sanatsal yönden düzeyli olanları seçiyor.C) Okumaya özendirmek istiyor.D) Hem anlatılanlara hem görünüşe önem veriyor.E) Var olan türlere yenilerini eklemek istiyor.

14. Niçin yeterince okunmaz eleştiri ve deneme? Bir hikâyeden yoksun oluşu asıl neden olmalı. Okur, hikâyesi olan metni okumaya başladığı an büyük bir coşku duyar. Bir romanı ya da öyküyü bitirip ötekini okuma isteği doğar kişide. Oysa eleştiri ve deneme doğrudan düşünceyi, düşünce üretebilmeyi ve so­yut kavramlarla düşünebilmeyi gerektirir. Okurdan da o düzeye yaklaşmasını, en azından merak edip araştırmasını bekler. Bu düzeye ulaşma, bunu göze alanlar için kolay olmayacaktır.Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangi­sine ulaşılamaz?A) Okurların düşünce dünyasını zenginleştirmeyi

amaçlayan metinlerin az okunduğunaB) Öyküleyici metinlerin kavram dünyası gelişmiş

okurlarca yeğlendiğineC) Metinlerin, türsel özelliklerine uygun, farklı oku­

ma biçimleri gerektirdiğineD) Öğretici nitelikli metinlerin, okurlarına somut bir

dünya sunmadığınaE) Öykülemeye dayalı metinlerin daha kolay oldu­

ğuna

15. Dünyada koruma altına alınan yüz dağdan biri Ba­badağ. Kabak Koyu da bu dağın eteğinde, Endemik çeşitliliği, yabanıl hayatı ve iki yüz metre boyunca uzanan eşsiz koyuyla birinci derecede sit alanı ol­muş. Bu doğal cennet, Türkiye’de ender rastlanan bir jeolojik yapıya sahip. Koy, üç tarafı dağlarla çev­rili kanyon biçimindeki derin bir vadi ve vadinin de­nize açılan çakıllı kumsalından oluşuyor. Tatil köyü kurulması projesine karşı çıkılması sayesinde bakir­liğini koruyan koyda sadece birkaç kamp alanı bulu­nuyor. Modern hayatın izlerine rastlanmayan Kabak Koyu, doğa ile baş başa kalmak isteyenlerin gözde mekânları arasında yer alıyor.

Bu parçada Kabak Koyu’yla ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisine deainilmemistir?A) Koruma altına alınma nedenlerineB) Değişik coğrafi özelliklerineC) Tatil yeri olarak taşıdığı özelliğeD) Kimlerin ilgisini çektiğineE) Ekonomik yaşama olan katkılarına

16. Uzmanlar, çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde bo­yun yeterince uzaması için günde 3 - 4 bardak süt içilmesini öneriyor. Öncelikle belirtelim ki boyun uza­ması 25 yaşına kadar sürebiliyor. Kızlarda boy uza- mansımn en hızlı olduğu dönem, 11 yaşında başla­yıp 16 yaşına kadar devam ederken erkeklerde 13 -14 yaşlarında başlayarak 18 yaşına kadar sürüyor. Boy uzamasının en hızlı olduğu 11 -14 yaş arasında boy, yılda ortalama 8,5 cm uzuyor. Boy uzaması ke­miklerin uçlarında bulunan ve büyüme plakları deni­len kıkırdak yapıdaki dokunun gelişmesiyle oluyor.Bu parçaya göre insanlarda boy uzamasıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Hangi dönemlerde daha çok görüldüğüB) Dengeli beslenmenin ne gibi yararlar sağladığıC) Değişimin hangi yaşlara kadar sürdüğüD) Kız ve erkek çocuklar arasında fark görüldüğüE) Vücudun hangi organıyla ilintili olduğu

Page 277: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

17. Anadolu’nun milyonlarca yıl boyunca Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında hayvan ve insan göçlerine ev sahipliği yaptığı biliniyor. Bu nedenle ülkemizde çok sayıda kalıntı var. Bu durum hem ülkemizden hem de dışarından çok sayıda bilim insanının ilgisini Anadolu'ya yoğunlaştırıyor. Özellikle son 20 - 30 yıl­da yapılan araştırmalardan birinde Dursunlu'da ku­vars ve çakmak taşından yapılmış aletler bulundu. Bu aletler, Anadolu’daki insana alt izlerin bilinenden çok daha eski tarihlere uzandığının bir göstergesi. Dursunlu buluntuları günümüzden 900.000 yıl önce­sine ait. Bu, Afrika’dan kuzeye göç etmiş ilk insan türü olan Homo erectusların Anadolu’da da yaşamış olduğunun kanıtı.

Bu parçadan Anadolu’yla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi çıkarılamaz?A) insanlık tarihinin başladığı yer olduğuB) Arkeolojik veriler açısından zengin olduğuC) Ulaşım açısından önemli bir yerde bulunduğuD) Bilimsel birçok çalışmaya konu olduğuE) Geçmişte birbirinden farklı kültürleri barındırdı­

ğına

18. Kısaca e-kltap olarak adlandırılan elektronik kitap, elektronik ortamda, çeşitli sözleşmeler ve yazılımlar kullanılarak okunabilen bir kitap türüdür. E-kitabın geçmişi, Gutenberg Projesi’nin mimarı Michael Hart’ın, ABD’nin Bağımsızlık Bildirgesi’ni elektronik bir sisteme yüklediği 1971 yılına kadar uzanıyor. Bugün Gutenberg Projesi, bünyesindeki 33.000 ki­tapla en çok bilinen e-kltap sistemlerinden biri du­rumunda. Başka bir deyişle bir dijital kütüphane. Yine bilgisayar ortamında bulunan ve dünyanın en kapsamlı kitap satış sitesi olan amazon.com'da ise 1 milyonun üzerinde kitap, belge ve makale ücreti ödenerek indirilip okunabiliyor. Bu site, geçtiğimiz temmuz ayı içinde tarihinde ilk kez e-kitap satışının, basılı kitap satışını geçtiğini açıkladı. E-kitap konu­sunda son yıllarda Türkiye’deki en önemli gelişme ise idefix.com’un "Türkiye E-kitap Platformu Projesi" kapsamında 15 Nisan'dan itibaren e-kitap satışına başlaması. Bu durum, Türkiye’deki e-kitap tarihinde bir devrim olarak nitelendirilebilir.Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deainil- memistir?A) E-kitabın tanımınaB) E-kitap kullanmanın üstünlüklerineC) E-kitap projesinin yaratıcısınaD) E-kitabın geçmişten bugüne geldiği noktayaE) Basılı kitap satışının e-kitap satışı karşısındaki

durumuna

19. Kadife pantolon ya da kot giyerlerdi. Ayaklarında hem ucuz hem pratik botlar... Bir kazak ya da bir mont, gecenin ayazında onları sıcak tutardı. Sabah­ları alaca karanlıkta ya da gece yarıları, ellerinde kitaplar, çantalar... Tartışarak geçerlerdi. Kaldıkları evler, yurtlar, gittikleri kantinler, girdikleri sınıflar, ya­şadıkları kentler sanki bir büyük forumdu. Ceplerin­de pek para bulunmazdı ama yine de kitaplar alır; sık sık tiyatroya, sinemaya giderlerdi.Bu parçada sözü edilen kişilerle ilgili olarak aşa- ğıdakilerin hangisi söylenemez?A) Ekonomik durumlarının giyim kuşamlarına yan­

sıdığıB) Maddi durumlarının iyi olmadığıC) Sanatsal etkinliklere canlılık kattıklarıD) Bulundukları yerlerde tartışma ortamı yarattık­

larıE) Yoksulluklarını belli etmemek için değişik ey­

lemlere başvurdukları

20. Ahtapot, avlanmak için saklandığı yerle mükemmel bir uyum sağlayacak biçimde renk değiştirebilen bir canlıdır. En önemli özelliği de saatlerce hareketsiz olarak avını bekleyecek kadar sabırlı olmasıdır. Ge­nellikle yengeç, ıstakoz ve midye gibi kabuklu deniz hayvanlarıyla beslenir. Avlanma sırasında değişik yöntemler uygular, örneğin, kasları güçlü olduğun­dan kabuğunun açılması zor olan midyeyi avlayaca­ğı zaman hiç zorlanmaz. Yalnızca midyenin yannna uzanıp beklemeye başlar. Bazen saatlerce süren bu bekleyiş sırasında midye beslenme amacıyla kısa bir süre için kabuğunu açınca hemen oraya küçük bir taş yerleştirir ve kabuğunun kapanmasını engel­ler. Bundan sonrası onun için mükemmel bir kahval­tıdır.Bu parçada ahtapotlarla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmemistir?A) Gerektiğinde nasıl bir görünüm kazandığınaB) Hangi canlılarla beslendiğineC) Fazla hareket edememesinin nedenineD) Avlanma sırasında neler yaptığınaE) Beslenmesini kolaylaştıran bir özelliğine

Page 278: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

(I) insanoğlunu en fazla korkutan, gizemiyle en fazla merak uyandıran hayvanlardan biri olan tarantula, pek çok filmde, kitapta, belgeselde karşımıza çıkar ve değişik özellikleriyle bizi hem büyüler hem de içimizin ürpermesine neden olur. (II) Genelde tropi­kal ormanlara ve Amerika'ya ait olduğu düşünülen tarantula, sanılanın tam aksine, Avrupa'ya aittir ve adını İtalya’nın Toranto kentinden alır. (III) Kuzey ve Güney Amerika’da yaşayan iri ve kıllı örümceklere de tarantula denir; ancak gerçek tarantula, Güney Avrupa’da yaşayandır. (IV) Yaklaşık 2,5 cm uzunlu­ğunda ve kıllarla kaplı olan tarantulalar, avlarını ağ örüp beklemek yerine peşinden koşarak yakalarlar. (V) Tarantula, ihtiyacı olan besini kendi türdeşlerin­den sağlar. (VI) Etçil bir hayvandır ve diğer örüm­cekleri yer. (VII) Yapı olarak yalnız ve özgür bir hay­vandır. (VIII) Bir dış kabuğu olan, ayaklarıyla koku ve tat alan, başında diş ve gözleri dışında sekiz bacak, iki kol, bir de mide barındıran iri ve tüylü bir tarantula, elbette insanlara ürkütücü gelir. (IX) Fakat çok korkulan bu hayvan, sanıldığının aksine durup dururken insanlara saldırmaz. (X) Tabii birçok taran­tula türü son derece çevik ve saldırgan olduğu gibi, ısırmaktan da kaçınmaz.

21. Aşağıda verilen bilgilerden hangisi parçaya göre yanlıştır?

A) Tarantula adını İtalya'nın Toranto kentinden al­mıştır.

B) Gerçek tarantula, Güney Avrupa’dadır.C) Tarantulalar yalnız ve özgür hayvanlardır.D) Tarantulalar, ayaklarıyla koku ve tat alır.E) Tarantulalar, insanlara asla saldırmaz.

22. Bu parçada numaralı cümlelerin hangilerinde “nicel” ifadeler vardır?

A) İve II B) II ve IV C) IV ve VIIID) IV ve X E) III ve IX

CEVAP ANAHTARI-3

1.B - 2.D - 3.D -4 .E - 5.C - 6.D - 7.C - 8 .A - 9 .A -1 0.E11.A - 12.C -1 3 .E - 14.B - 15.E - 16.B - 17.C - 18.B

19.E - 20.C - 21 .E - 22.C

20

Page 279: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME - 4

1. (I) Malların takas edilmesinde uzun yıllar, bakır çu­buklar değerli taşlar, deniz kabukları gibi pek çok değişik malzeme kullanıldı. (II) Ancak ülkeler arasın­daki ticaret gelişince mal değişiminin daha kolay ve standart bir hâle getirilmesine ihtiyaç duyuldu. (III) Bu İhtiyaç sonucunda değeri üzerinde anlaşılmış sikkeler kullanılarak ticaretin daha hızlı yapılması sağlandı. (IV) Para olarak nitelenebilecek ilk sikke, MÖ 700 yıllarında Lidya Kralı Giges tarafından bas­tırıldı. (V) Bu sikkeler altın ve gümüşün doğal bir ala­şımı olan elektrum adlı bir metalden yapılmıştı. (VI) Bu sikkelerin bir yüzünde bir işaret, diğer yüzünde ise kralın amblemi bulunuyordu.Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci pa­ragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.

2. Öteden beri tiyatro için söylenen, gizli övünçle söy­lenen bir söz vardır: “Tiyatro bir okuldur." Doğrudur bence; tiyatro da diğer sanatlar gibi bir okuldur. Eği­tir, geliştirir kişiyi; dünyasının sınırlarını genişletir. Ama bu okulun öğrencileri orada öğretilenlerin kar­şısında kendilerini zorlamaz. Tersine öğrendikleri, soludukları hava kadar doğal gelir, eğlendirir onları.Bu parçada tiyatro ile ilgili söylenenler arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?A) Bir okuldur.B) Kişileri geliştiren, eğiten bir yerdir.C) Öğrencileri zorlayan bir yerdir.D) Kişi burada her şeyi doğal karşılar.E) Güzel vakit geçirilen bir ortamdır.

3. Deniz kenarında, yeni şiir kitaplarıyla baş başayım. Yalnız değilim, dizelerle dertleşiyorum, şiirler benim can yoldaşım. Arada bir martılara ekmek atıyorum. Dalgalar kıyıya vuruyor. Balıkçı teknelerinin pat patları içime bir ferahlık veriyor. Güneş biraz sonra batacak, bulutlar kızaracak, etraf grileşecek, akşam olacak. Karşıdaki Çiçek Adası görünmeyecek.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Görsel öğelere yer verilmiştir.B) Anlatanın duygusu yansıtılmıştır.C) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.D) Betimleme yapılmıştır.E) Bir doğa olayı, oluş sırasına göre verilmiştir.

4. Sevgili mektup, sen bir zamanlar uzakları yakın eder; gurbeti sılaya, özlemi kavuşmaya çevirirdin. Sen, gözü yaşlı anaların yüreğine su serper, bağ­rı yanık babaların dilinde destan olurdun. Öyle bir kez okunmakla kurtulamazdın insanların elinden. Her gün bir daha, bir daha okunur, her okunmanda ayrı bir haz verir, ayrı dünyalar yaşatırdın insanlara. Günlerce anaların koynunda, yıllarca sevgilinin san­dığında saklanır dururdun. Yüreklerin ateşini götü­rür, gurbetin kokusunu getirirdin. Cephedeki askerin sesiyle, hane halkının nefesini buluştururdun ocak başlarında. Biraz geç kalsan ya da gelmeyecek olsan güvercinlerin kanadında, turnaların sesinde beklenirdin.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Karşıtlıklara yer verildiğiB) Düz yazıda, uyak çağrışımlı cümleler kuruldu­

ğuC) Masalları anımsatan bir dil kullanıldığıD) Nesnel bir anlatımın yeğlendiğineE) Kalıplaşmış sözlerle betimlemeler yapıldığı

5. Sap ve başlıktan oluşan bir tıraş bıçağı en fazla ne kadar geliştirilebilir ki?*En keskin tıraş bıçağı daha ne kadar keskinleşebilir? Televizyonlarda gösteri­len tıraş bıçağı reklamlarından söz ediyorum. Çok da uzun olmayan aralıklarla “geliştirilen” yeni bir modelin reklamı yapılıyor. Her yeni modelin elden kaymayı engelleyen “yeni" bir sapı, yüzü daha az tahriş eden “yeni” bir başlığı oluyor. Gerçekte de­ğiştirilen şey sadece sapının rengi ya da bıçağın tasarımı olduğuna göre, bu reklamlar, sektördeki yoğun rekabetten kaynaklanıyor olsa gerek. Üstelik bu reklamlar gösterilirken firmanın önceki modelleri piyasada satılmaya devam ediyor. Böylece firma bu son reklamıyla daha önce reklamlarda aynı şekilde tanıtılan önceki modellerinin o kadarda iyi olmadığı­nı kabul etmiş oluyor.Bu parçada aşıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Yenisi çıkan bir ürünün, eskisinin satış miktarını

düşürdüğüB) Kimi televizyon reklamlarında gerçeklerden

uzak bilgiler verildiğiC) Tüketicilerin, reklamların doğruluğunu araştır­

madan ürün satın aldıklarıD) Firmaların ürünlerini sık sık geliştirerek piyasa­

ya sunduklarıE) Tüketicilerin ürün satın alma kararlarında rek­

lamlardan etkilendikleri

Page 280: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Türkçede kırkpare, yamalı bohça, hanım dilendi bey beğendi gibi pek çok isimle anılan kırkyama, parça kumaşların birleştirilmesiyle yapılıyor. Kırkyama, el­deki malzemelerle ihtiyaç duyulan eşyaların üretil­mesi zorunluluğundan doğmuştur. Bazı kaynaklara göre Orta Asya bazılarına göreyse Mısır kaynaklı. Bugün bilinen en eski kırkyama parçası, bir İskit kabile reisinin mezarında bulunmuş. Marco Polo’ya göre Budist rahipler, İpek Yolu’ndan geçen yolcu­ların mabetlere bıraktıkları kumaş parçalarından yapılmış giysiler kullanırlardı. Kırkyamanın Haçlı Seferleri’yle Avrupa’ya ve daha sonra da keşifler yo­luyla Amerika’ya geçtiği düşünülmektedir. Kırkyama, günümüzde bir hobi olarak varlığını sürdürüyor. Üre­timi ister elle ister makineyle yapılsın kırkyamaya yeni başlayanlar kendilerini renkli ve dayanışması bol bir dünyanın kapısında buluyor. Herkesin ortak görüşüyse kırkyamanın, onu yapana sabrın, çaba­nın, paylaşımın ve üretimin inceliklerini öğrettiği.Bu parçada kırkyamayla ilgili olarak,

I. Günümüzde hangi ürünlerin yapımında kulla­nılmaktadır?

II. En eski örnek ne zaman bulunmuştur?III. Yapımında hangi yöntemler kullanılmaktadır?IV. Yapım amacında değişiklik olmuş mudur?V. Yapanlar üzerinde nasıl bir etkisi vardır? sorularından hangilerinin cevabı vardır?A) 1,11 ve III B) 1,111 ve IV C) II, III ve IVD) II, IV ve V E) III, IV ve V

7. Öğretmen, tahtaya şöyle bir cümle yazdı: “Hava ka­palı değildir.” Ardından da ekledi: “Bakın, böyle bir cümleyi aynı sözcüklerle yinelediniz mi ezbercilik oiur bu. Böyle yapmaz da 'Hava açıktır.’ ya da ‘Hava güneşlidir.' biçiminde söylerseniz kendi sözcükleri­nizle dile getirmiş olursunuz düşünceleri. Anlama budur işte.” Verdiği bu örnekle öğretmenimiz — . Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?A) ezberciliğin ne olduğunu anlatmaya çalışıyordu

bize

B) basmakalıp düşünce ve sözlerden kurtulmak gerektiğini öğretmeye çalışıyordu bize

C) taklitçiliğe değil özgün olmaya yönlendiriyordu bizi

D) yineleme açmazından kurtarmak istiyordu biziE) kim, nerede, ne zaman, nasıl gibi soruların

ağında bunalmaktan kurtarmak istiyordu bizi

8. İnsanlığın gelişim aşamalarında esinlenme ve taklit kaçınılmazdır. Çünkü doğanın, toplumun değişmesi­ni sağlayan her yaratım, geçmişteki çabalardan hızalarak gerçekleşmiştir. Başka bir anlatımla .Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) her gelişim sıkı bir çalışmanın ürünüdürB) her yenilik daha öncekilerin bir uzantısıdırC) değişimler yeni deneyimlerle gerçekleşirD) bir işe başlamak, onu bitirmek anlamına gel­

mezE) yeniliklere ulaşmanın yolu, yapılmayanı yap­

maktan geçer

9. Daha otuz yaşına gelmeden, dil bilim alanında­ki çalışmalarıyla bir anlamda devrim yapan Noam Chomsky, dilde cümlelerin oluşturuluşunu kesin bir biçimde açıklayan matematiksel kurallar ortaya koymaya çalışmıştır, öyle kurallar ki bir makine bile sadece onları kullanarak cümle üretebilsin. Çünkü Chomsky, zihinsel özelliklerin, insanların eylem­lerini, özellikle konuşma eylemini açıklamada çok önemli olduğuna inanmıştı. Ne var ki bu düşünce, Chomsky’nin bir bilim insanında bulunması gereken niteliklerin hepsine sahip olmadığı görüşünü yay­gınlaştırmıştı. Chomsky’yi deneyler yapmadığı ve doğayı yakından gözlemlemediği için, daha çok, bir filozof ve bir matematikçi olarak nitelendiriyorlardı. 1940’h ve 1950’li yıllarda, zihin konusundaki farklı düşünceler hakkında Chomsky ile Amerika’nın en etkili psikoloğu kabul edilen Skinner arasında ünlü bir tartışma yaşandı. Skinner, dilin, tümüyle çevre­nin şekillendirdiği bir alışkanlıklar bütünü olduğunu, konuşmayı açıklamak için içsel özelliklere ilişkin ku­rallara gerek olmadığını iddia ediyordu. Chomsky, Skinner’ın bu görüşlerini eleştiren yazılarıyla onun psikoloji alanındaki yerinin sarsılmasına yol açtı. O dönemden sonra psikoloji, zihinsel kurallarla derin­den ilgilenmeye başladı ama popüler basın, bir süre daha Skinner’ı Amerika’nın psikoloji devi olarak yan­sıtmaya devam etti.Bu parçaya göre Skinner’ın aşağıdakilerden hangisini savunması beklenir?A) Dil öğrenmenin hem biyolojik hem de psikolojik

yönü olduğunuB) Zekâ seviyesindeki farklılıkların konuşmaya

başlama zamanını etkileyeceğiniC) Konuşma becerisini ruhsal etkenlerin yönlendir­

diğiniD) Aynı koşullarda yetişen çocukların dil becerileri­

nin de aynı olacağınıE) Dil öğrenme mekanizmasının, zamanı gelince

kendiliğinden harekete geçtiğini

Page 281: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

10. O yıllarda Ankara’da eğlence denilince önce sinema­lar gelirdi akla. Ama tiyatroya gitmek bambaşkaydı, ilk göze çarpan, insanların sinemaya giderken giyim kuşamlarına göstermedikleri özeni tiyatroya gider­ken göstermeleriydi, örneğin, erkekler takım elbiseli; kadınlar bakımlı, şıktılar, insanlar arasında saygılı konuşmalar, kibar davranışlar... Tiyatroda hiç kimse ayrıksı bir davranışta bulunmaya cesaret edemezdi. En küçük bir kalabalık, konuşmalarda argo hemen dikkat çekerdi. Bu yolla tiyatro, bana göre, gerçek yaşamdaki davranışlarımızı da etkiler, kent kültürü­nün nasıl olduğunu göstererek onu benimsememizi sağlardı.Bu parçada tiyatroyla ilgili olarak vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Sinemadan daha çok tercih edildiğiB) Günümüzde geçmiştekinden farklı algılandığıC) Kent kültürünün özümsenmesinde etkili olduğuD) insanların yapmacık davranışlar sergilemesine

neden olduğuE) Yeniliklerin ülkeye getirilmesini hızlandırdığı

11. Uyanınca hemen pencereye koşarım. Hava güneşli de yağmurlu da olsa caddeler kar altında da kalsa... Umudumu dışarıda ararım. Yıllar önce bir gazetede okumuştum; uzaktan mor dağlara bakmak, çimen­lik yerlerde dolaşmak gözü dinlendirirmiş. Bense dinlendirmek için değil, gördüklerimin ardındakileri yazabilmek için yapıyorum bunu. Havaalanına inip kalkan uçaklara, takırtıyla yol alan trenlere bakmak; çocukların, kuşun, böceğin sesini duymak neler çağrıştırmaz ki!Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Yazar ruhsal sıkıntılarını yansıtmaktadır.B) Çevrenin, insanın yaratıcılığını harekete geçir­

diği belirtilmektedir.

C) Görülenleri tüm özellikleriyle yansıtmanın zorlu­ğu ortaya konmaktadır.

D) İnsanın doğayla bir bütün oluşturduğu vurgu­lanmaktadır.

E) İçinde bulunulan çevreyi anlatan yapıtların ilgiy­le okunduğundan söz edilmektedir.

12. Yazdığım her yazıda okurlarıma, onların hiç tanık olmadıkları sanatsal etkinlikleri duyurmak istedim. Okuduğum kitaplardan, yazdığım şiirlerden yansı­yan büyüye onları ortak etmeye çalıştım. Yaşayan kültür ve sanat adamlarımızla kıvanç duyduğumuzu, yitirdiğimiz sanat ve kültür adamlarımıza borcumuz olduğunu vurguladım. Bunları yaparken herkesin anlayabileceği bir anlatım yolu izledim.

Aşağıdakilerden hangisi böyle diyen bir yazarın amaçlarından biri olamaz?A) Okurda yazma isteği uyandırmaB) Etkinliklerden haberdar etmeC) Yazınsal güzellikleri aktarmaD) Yalın bir dil kullanmaE) Değerbilirlik örnekleri sunma

13. Uçağımız, Atatürk Havalimanından ayrıldıktan sonra dev bir matkaba dönüşerek, kulakları sağırlaştıran bir gürültüyle bulut dağını delmeye başladı. Üç saat içinde nice ülkeler aştık gökyüzünde. Sonunda uça­ğın kalın tekerlekleri bir başka kentin havalimanında toprağa değdi. Boşlukta hareket eden insan dolu bir odadan başka bir şey olmayan uçağın, yere indik­ten sonra pistte ilerleyişi bende sonsuz bir özgürlük duygusu yaratır. Uzayda günlerce dolaştıktan sonra ayakları toprağa değen astronot, kim bilir neler du- yumsuyordur. Çünkü toprak, yaratılışın ana kucağı­dır.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Uçağın gökyüzündeki hareketleri betimlenerek

anlatılmaktadır.B) Uçağın, yaşamı kolaylaştırdığı örneklerle dile

getirilmektedir.C) Havalanan uçağın, yazarda uyandırdığı duygu

bir kavramla açıklanmaktadır.D) Yazarın, uçak yere indikten sonraki duygusu

belirtilmiştir.E) Toprağın işlevlerinden biri benzetmeyle somut­

laştırılmıştır.

14. Konu çeşitliliği ve özgünlük benim için çok değerli. Tek bir konunun, örneğin salt aşkın yazarı olmak­tansa başlı başına yaşamın yazarı olmayı yeğlerim. Gözlemlerimin, ayrıntılar üzerinde durmanın ve bel­leğimin, öykülerimi yazarken bana çok yararı olu­yor.Kendisinden böyle söz eden bir yazarın özellik­leri arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?A) Duygusallıktan uzak durmaB) Yaşananları inceden inceye değerlendirmeC) İnceleme ve araştırmadan yararlanmaD) Başkalarına benzememeE) Söyleyeceklerini değişik alanlardan seçebilme

Page 282: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

15. Ankara’da düzenlenen 16. Uluslararası Ahşap Hey­kel Sempozyumu’nda müzik dinletilerine, panellere de yer veriliyor. Konuya ilişkin düşünce alışverişinde bulunuluyor, izleyiciler, Türkiye’den, Hollanda’dan, Sırbistan’dan ve Yunanistan’dan katılan sanatçıların çalışmalarını görme olanağı buluyor. Heykeltıraşlar, yarı açık çadırlar altında heykel yaparlarken izle­meye gelenlerle sanatlarıyla ilgili söyleşiler yapıyor, yontmayı denemek isteyen izleyicilere olanak tanı­yorlar. Sanatçılar, halka açık ortamlarda çalışmak­tan sevinç duyduklarını belirtiyorlar.

Bu parçada sözü edilen etkinlikle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi söylenemez?A) Çok yönlü bir nitelik taşıdığıB) Kitlelerle etkileşim içinde olunduğuC) Sanatsal üretimin uygulamalı olarak sunulduğuD) Katılımcıların kimi sorunlarla karşılaştığıE) Farklı kültürlerin ürünlerinin sergilendiği

16. Avlanmanın, ilk Çağ insanının yaşantısında çok bü­yük yeri ve önemi vardı. Bu, mağaralara yapılmış re­simlerden de anlaşılmaktadır. Avcılar, ava çıkmadan önce avın başarılı geçmesi dileğiyle kimi törenler yaparlardı. Törenlerde hem eğlenir hem de avlan­ma taktikleri üzerine konuşur, birbirlerini yüreklendi- rirlerdi. Gelenekselleşen bu törenlerin, Türk bozkır kültüründe Gök Tanrı inancı ile harmanlanarak zen­ginleştiği ve simgesel bir hâl de aldığı bilinmektedir.Bu parçada avlanmayla ilgili olarak aşağıdakile- rin hangisine değinilmiştir?A) Av törenlerinin yapılma nedenineB) Hazırlıkların ne kadar sürdüğüneC) Cesaret isteyen bir iş olduğunaD) Törenlerin nesilden nesile aktarılan özellikler

taşıdığınaE) Av törenlerinin ne zaman yapıldığına

17. Ağız ve diş sağlığıyla ilgili olarak 6 ilde 3 ay süren bir tarama yapılmıştır. Tarama sonuçlarına göre, diş­lerini günde üç kez fırçalayanların oranı %5'tir. Mu­ayene edilen kişilerin %77'sinde diş plağı, %65’inde tartar, %58’inde diş lekesi saptanmıştır. Araştırma­nın bir başka sonucu da muayene edilen kişilerin %77’sinin türlü nedenlere bağlı olarak ağızlarının koktuğunun saptanmış olmasıdır. Ne yazık ki sağlık­lı bir ağza sahip olanların oranı %5’tir.Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarıla­maz?A) Araştırma, kapsamı ve süresi bakımından ye­

tersiz kalmıştır.B) Kişilerde diş fırçalama alışkanlığı yeterince ge­

lişmemiştir.C) Kişilerdeki diş plağının fazlalığı dikkat çekicidir.D) Kişilerdeki ağız kokusuna pek çok şeyin yol aç­

tığı ortaya konmuştur.E) Tartar ile diş lekesinin oranları ortalamanın üs­

tündedir.

18. Hastaların tıkalı olan kalp damarlarının balon ve stent ile açılıp tedavi edilmesi işlemine anjiyoplasti denilmektedir. Anjiyoplasti işlemi sırasında, ucunda bir balon bulunan, ince yumuşak bir katater (tüp), damarda tıkalı olan yere yerleştirilir. Balon şişirilerek daralan yer genişletilir. Ardından katater (tüp) çıkarı­lır. Hastanın, işlem sonrasında hastanede bir ya da birkaç gün kalması gerekebilir. Anjiyoplasti etkili bir tedavi yöntemidir ancak damar sertliğini bütünüyle ortadan kaldırmaz.Bu parçada anjiyoplasti işlemiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deâinilmemistir?A) Ne olduğunaB) Hangi bakımdan yetersiz kaldığınaC) Yapılırken kullanılan araçlaraD) Uygulanmasının çok zaman aldığınaE) Uygulanmasında nasıl bir yol izlendiğine

Page 283: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

19. Ekran okuma, bilgi teknolojilerinin hızla gelişmesiyle günümüz için bir zorunluluk hâline geldi. Çünkü artık yazılar, bilgisayar sayfalarına aktarılıyor ve bilgisa­yar aracılığıyla yayımlanıyor. Okuyucular, herhangi bir bilgiye kitap sayfaları yerine ekrandan okuyarak ulaşmak zorunda. Böyiece “ekran okuma'1 adı veri­len yeni bir okuma biçimi ve “ekran okuyucusu” de­nilen yeni bir okuyucu türü ortaya çıktı. Her alanda kullanılmaya başlanan bu okuma biçimi, kâğıttan okumaya göre farklılıklar içeriyor. Ekran okumada yazılar, kâğıt sayfasının yarısına kadar, ekrandan peş peşe sunuluyor, okuyucunun karşısına bilgiler parça parça çıkıyor. Bu nedenle ekran okumaya “parçacık okuma” da deniyor.Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinil­miştir?A) Veri elde etmede kullanılan çeşitli araçlaraB) Ekran okumanın giderek yaygınlaştığınaC) Okuma biçimi ve adlandırma arasındaki ilişkiyeD) Kitap yayımlamada değişiklikler olduğunaE) Ekran okumanın kişisel gelişime katkılarına

20. Eski Türkçede “yuia", Osmanlıcada “çerağ” denen kandil sözcüğü; Latince parlamak, ışıldamak an­lamına gelen “candela”dan geliyor. Kandillerde, bal mumu ve hayvansal yağdan yapılmış mumlar kullanılırdı. Bizans Dönemi’nde mumhaneler çoğa­lınca kandil kullanımı da yaygınlaştı. Türklerde de kandiller yaygındı, özellikle camileri ve kamu yapı­larını aydınlatmada kandillerden yararlanılırdı. Cam şişeler içine konan kandillerin çok kollu ve zincirle asılanlarına, Farsçada “asılan” anlamına gelen “avi­ze” denmişti. Tanzimat’tan sonra, sokakların aydın­latılması uygarlığın bir gereği sayılıyordu ve sokak­ların aydınlatılması için dükkânlara kandil asılması zorunluluk hâline gelmişti.Bu parçada kandille ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?A) Sözcüğün kökenineB) Mumlarının yapıldığı malzemelereC) Türklerdeki kullanım alanlarınaD) Günümüze kalan kimi türlerineE) Toplumsal yaşamda neyin göstergesi olduğuna

Şunu hemen belirtmeliyiz; ne kadar zengin olursa olsun, bir mecazlar sisteminin içinde konuşmak zo­runda olan divan şairlerinin sanatçı özgürlüğü, son derece sınırlıydı. Bir bakıma ilhamı zincire vuran ve daha önce, şairler tarafından da defalara kullanıla­rak eskitilen mecazlarla şiir söyleyerek özgün olmak, son derece zordu. Buna birde şekillerin sınırlılığı ve aruz vezninin zaruretleri eklenirse, divan şairlerinin ne gibi zorluklarla ve tuzaklarla karşı karşıya bulun­duklarını anlamak kolaylaşır

21. Bu parçadan divan şiiriyle ilgili olarak aşağıdaki- lerin hangisi çıkarılamaz?A) Mecazlara dayalı bir anlatım içermektedir.B) Kalıplaşmış mecazlar kullanılır.C) Aruz ölçüsü kullanılmıştır.D) Özgün söyleyişleri pek fazla içermemektedir.E) Toplum sorunlarına değinilmektedir.

22. I. Aruz vezninin kullanılmasıII. Sanat için sanat özelliği taşıması

İli. Eskitilmiş mecazların kullanılması Parçaya göre yukarıdakilerden hangileri divan şiirinde sanatçının özgürlüğünü kısıtlayan ne­denlerdendir?A) YalnızI B) Yalnız II C) Yalnız IIID) I ve III E) II ve III

CEVAP ANAHTARI-4

1.B - 2.C - 3.D - 4.B - 5.E - 6.E - 7.E - 8.B - 9.D - 10.C11.B - 1 2 .A -13.B - 14.A- 15.D - 16.D - 17.A- 18.D

19.C - 20.D - 21.E - 22.D

Page 284: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME - 5

1. (I) Yurdumuzda elde edilen zeytinyağının % 40’ı Ayvalık’ta üretiliyor. (II) Dolayısıyla burası, zeytin­yağı sektöründe pazar koşulları ve fiyat belirlemede önemli bir merkez durumunda. (III) Ayvalık'ta zeytin­yağı üretimiyle birlikte bir yan sektör bulunuyor. (IV) Bu, zeytinyağı tarımı ve tarım aletleri yapımıdır. (V) Bu alanın alt yapısını oluşturan kazan ve filtre yapı­mı gibi sistemlerin kurulması konusunda hizmet ve­ren firmalar var. (VI) Bu firmalar ihracat da yaparak Ayvalık'ı bu alanda tanınmış bir merkez konumuna getirmiştir.Bu parça İki paragrafa ayrılmak İstense İkinci pa­ragraf hangi cümleyle başlar?A) III. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.

2. Çocukluktan ilk gençliğe adım attığım dönemde Arif Amca’nın küçücük kitabevinde, büyük yayınevlerin- den gelecek yeni kitapları beklerdim. Arif Amca pos­taneye gidip elinde kitaplarla döndüğünde paketi bir­likte açardık, ben içinden hemen bir kitap seçerdim. Kitabı paketletmeden alır, eve gidene kadar kapağı­na bakardım. Eve gidince de kitabı alıp pencerenin önüne geçerdim. Okumaya başlamadan önce kâğıt ve mürekkep kokusunu almak için kitabı koklardım. Bu koku elimdeki kitabı beynimde, yüreğimde, bütün bedenimde hissetmemi sağlardı.Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangi­si ağır basmaktadır?A) Öyküleme B) AçıklamaC) Örnek verme D) BetimlemeE) Tanık gösterme

3. Yolun bundan sonraki kısmı sisliydi. Yine de gece yolculuğundan daha iyiydi. Sisle derinleşen bahçe­lerde göğe uzanan kavaklarla yolcuları selamlayan sarı yapraklı çınarların dalları birbirini kucaklıyordu. Ağaçlar rüzgârlarla söyleşiyordu. O anda bir şiirin içinde yaşamaya başladığımı düşündüm. Sisler ara­sında koşan çocuklar hızla büyüyordu sanki. Yanla­rında birçok masal kahramanı yol gösteriyordu on­lara. Ben de aralarındaydım. Otobüsle yarıştığımızı sanıyorduk. Aslında zamanla yarışıyorduk.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Karşılaştırma yapılmıştır.B) Kişileştirmeye yer verilmiştir.C) Tanıklıklardan yararlanılmıştır.D) Düşsel öğelerden yararlanılmıştır.E) Yanılgı dile getirilmiştir.

4. Dün bir dergide okudum. Çocukluğumuzun “Susam Sokağı”nın ilk bölümü yayımlanalı kırk yıl olmuş. Oradaki “Edi" ile “Büdü" koca koca adamlar olmuş­lardır herhâlde. İnsan düşünüyor ister istemez, “Bir iş sahibi oldular mı, evlenip çoluk çocuğa karıştılar mı?" diye. Aslında işleri iyiydi, ekmek elden su göl­den yaşıyorlardı. Ama belli bir yaşa gelince bırak­mışlardır bu işleri sanırım. “Kırpık” hâlâ aynı küfede mi yaşıyordur acaba? Sonra “Kurabiye Canavarı" o kadar kurabiyeden sonra göbeklenmiş midir? Kim bilir...Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangi­si yaisîuE?A) Yorum B) BenzetmeC) Tahmin D) İkilemeE) Mizah unsurları

5. Günlük tutmak, tarih yazmanın en kolay ve en güve­nilir yoldur. Örneğin BizanslI tarih yazarı Prokopius, gerçekleri anlattığı günlükleriyle tarihçilere Bizans’ı çok yakından tanıma olanağı sağlamıştır. Günlük yazan herkes tarihi yanıltmaya kalktığında kendisiy­le ve tarihle çelişeceğinin farkında olduğundan ger­çeklerden ayrılmaz. Bu da günlük yazarının, yazma zamanı ve koşulları birbirinden farklı olsa da yazdık­larının hepsinin aynı doğruda birleşmesini sağlar. Günlüklerle İlgili bu parçadan, aşağıdaki yargı­lardan hangisine ulaşılabilir?A) Gelecekte yaşanması beklenen olaylarla ilgili

düşüncelere günlüklerde yer verilebilir.B) Tarih yazarları her zaman günlük tutmuştur.C) Günlüklerinin yayımlanmasını isteyen kişiler

toplumsal eleştiriye açık insanlardır.D) Günlük yazarları, yaşadıkları olaylarla gerçek

dışı öğeleri içi içe vererek özgün yapıtlar ortaya koymaya çalışırlar.

E) Günlükler, geçmişle ilgili doğrulara ulaşmayı sağlayan güvenilir kaynaklardır.

6. Okuduğum kitaplar içinde sevmediklerim oldu elbet­te. Hatta bunların sayısı sevdiklerimden fazla ola­bilir. — . Onların edebiyat dünyasındaki yerlerini, bir bütün içindeki paylarını hep önemsedim. Çünkü severek okumadığım kitaplar sayesinde nitelikli ki­tapların bana neler kazandırdığını daha iyi anladım. Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Ama hiçbirinin arkasındaki emeği küçümseme­

dimB) Yazarlar da okurlar gibi kendilerini geliştirebilirC) Bu durum edebiyattaki yozlaşmanın bir göster­

gesidir

D) Çünkü bir yapıttan herkes aynı tadı alamazE) Hem kitap okunmuyor diye yakınıyoruz hem de

yazılanları beğenmiyoruz

Page 285: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

7. Uzmanlar, balık ve balık ürünlerinin sağlığı olumlu yönde etkilediği düşüncesinde birleşiyorlar. Ancak denizlerden elde edilen balıklar, artan nüfusun ih­tiyacını karşılamaya yetmiyor. Bu yüzden de son yirmi yıldır, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de halkın balık ihtiyacını karşılamak üzere alternatif üretim yolları aranıyor. Deniz ve göller açısından zengin olan Türkiye’nin, bu olanağı iyi değerlendirdi­ğini ve balıkçılık sektöründe dünya çapında önemli bir düzeye geldiğini söyleyebiliriz. Özellikle çipura ve levrek başta olmak üzere Akdeniz'e özgü lezzetli balıkların çiftliklerde yetiştirilmesinde başarı göste­ren Türk balıkçılık sektörü mercan, karagöz, mırmır gibi yeni türler üzerinde de çalışmalarını sürdürüyor. Bunlara, tüketimi çok yaygın olan alabalığı da ekle­diğinizde sektörün büyüklüğü ve önemi ortaya çıkı­yor.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi Türki­ye’de balıkçılık sektörünün hızla gelişmesini sağlamaktadır?A) Halkın, balık yetiştirmeye özendirilmesiB) Dünyadaki gelişmelerin yakından izlenmesiC) Su kaynaklarının balık yetiştiriciliği açısından

elverişli olmasıD) Kimi balık türlerinin daha çok satılmasıE) Denizlerdeki balık oranının giderek artması

8. Romancı ne bir hoşsohbet gönül adamı ne de öğ­retmendir. Bu yüzden, ikide bir söze girip okura kendi doğrularını söylemek onu iyi bir romancı yapmaz. Yapsaydı, Ahmet Mithat’ı, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı yapardı. Romancı bir aynadır, hoşuna git­se de gitmese de gördüğü gerçeği anlatır. Hiçbir şey katmadan, hiçbir şey eksiltmeden... Gördüğü kendi inançlarıyla çelişse bile sapmaz bu yoldan. Dünya yazınında Balzac'ı Balzac yapan, evinde aristokra­sinin çöküşünün ardından göz yaşı dökerken, yapıt­larında bu gerçeği bir ayna berraklığında göstermiş olmasıdır.

Bu parçaya göre roman yazarından beklenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Toplumsal gerçekleri yorumsuz olarak vermesiB) Estetik değerleri göz ardı etmemesiC) Tarihi değerlere bağlı olmasıD) Dünya edebiyatının ünlü sanatçılarını örnek al­

masıE) Hoşuna gitmeyen gerçeklere karşı toplumu du­

yarlı duruma getirmesi

9. Geçenlerde Amerika'da bir şiir kitabı yayımlandı. 76 sayalık bu kitap 22 dolara satılıyordu. Bizdeyse ya­yıncılar bir şiir kitabının maliyetini kâğıt maliyetine göre hesaplıyorlar. Burada çok ciddi olarak düşünül­mesi gereken bir şey var. Roman 300 sayfada, şiir kitabı da 70 sayfada bitiyor diye, birine 300 sayfalık, ötekine 70 sayfalık kâğıt masrafı üzerinden fiyat ko­yarsan nereye gidebilirsin? Belki kimsenin görmek istemediği bir şeydir bu. Şair değerlidir, şiir değerli­dir, diyebilmek için önce onun değerli olduğuna ger­çekten inanmalısınız.Bu parçada konuşan kişi neden yakınmaktadır?A) Yabancı ülkelerdeki kitap fiyatlarının yüksekli­

ğindenB) Kitap fiyatlarının belirlenmesinde bir standardın

olmamasındanC) Şiir kitaplarına gereken önemin verilmemesin­

denD) Sayfa sayısı az olan şiir kitaplarının çok okun­

mamasındanE) Daha fazla gelir sağladığı için romanların çok

yazılmasından

10. Tortullar, dünyanın destansı şiiri gibidirler. Onlarla ilgili yeterli bilgiye eriştiğimizde, belki de dünyanın bütün tarihini onlardan öğrenmiş olacağız. Çünkü tortullar, onları oluşturan maddelerin doğasıyla ve onların art arda yığılmış katmanlarının düzeniyle, yeryüzünde olup biten şeyleri yansıtırlar. Dünyanın geçmişinde “çapıcı" olarak nitelenen ya da felaketler getiren her şey, tortullarda izler bırakmıştır: yanar­dağların lavları, buzulların ilerlemesi ve geri çekil­mesi, çöl bölgelerinin yakıcı kuraklığı, sellerin alıp götüren yakıcılığı...Bu parçada tortullarla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine değinilmiştir?A) En eski yazınsal yapıtlara konu olduğunaB) Birçok bilim insanının araştırma yaptığınaC) İçerisinde bulunan madde türlerineD) Günümüzde oluşumlarının durduğunaE) İncelemelerde ne tür bilgilere ulaşılabileceğine

Page 286: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Çok yönlü düşünemeyen bir insan dünyadaki olum­suzlukların ve kötülüklerin nedenini belli kişilerin ve kurumların başarısızlığına bağlar. Böyle biri gerçek anlamda gelişmemiş, çocukluktan öteye geçmemiş sayılır. Oysa olgunluk, dünyadaki yanlışların azaltı­labileceğini ama tümüyle yok edilemeyeceğini gör­mekle başlar.Bu parçaya göre yetkin kişi aşağıdakilerden han­gisiyle nitelendirilebilir?A) Sorunların tamamen ortadan kaldırılamayaca­

ğını düşünenB) Yaşamda sorunlarla sıkça karşılaşmış olanC) Günlük yaşamın sınırları dışına çıkmayanD) Kendi yetersizliğini gizlemeye çalışanE) Düşüncelere değil yapılan işlere değer veren

Halep’teki Kapalıçarşı, Orta Doğu’nun en uzun çar­şısı. İçinde bir Türk hamamı ve Mimar Sinan’ın bir eserinin de bulunduğu çarşıda, Halep'ten alınması gereken her şeyi bulmanız mümkün. İşlemeler, örtü­ler, iplikler, şallar, dokumalar, bakır eşyalar, elbiseler, tepsiler, baharatlar... Çarşı çok kalabalık. Ayrıca her an bir eşekle, bir bisikletle ya da meyve arabasıyla çarpışmanız mümkün. Arapça, Türkçe, Fransızca ya da hepsinin bir arada kullanıldığı karmakarışık bir dille yapılan pazarlıklar, kimse kimseyi anlamak­ta güçlük çekmeden sürüp gidiyor.Bu parçada Halep’teki Kapalıçarşı’yla ilgili ola­rak aşağıdakilerden hangisine değinilmiştir?A) Geçmişteki önemini günümüzde yitirdiğineB) Yıpranan bölümlerinin aslına uygun biçimde

onarıldığınaC) Farklı dilleri konuşan insanların birbiriyle anla-

şabildiğineD) Kalabalık ve bakımsızlığın gelenleri rahatsız et­

tiğineE) Artan ihtiyaca bağlı olarak yeni bölümler yapıl­

dığına

Bir ağacımız varsa beş ettik. Bir koyunla başlayıp koca bir sürüye sahip olduk. Atlarımızı, inekleri­mizi çocuklarımızla birlikte büyüttük. Tek bir civciv bile ölse yasını tuttuk. Her öğle, her akşam sofralar kurduk. Yenilip içilenin, dökülüp saçılanın hesabını sormadık. Bir çekirdek için bile kimsenin kalbini kır­madık. Kimsenin malına mülküne göz dikmedik.Bu parçada sözü edilen aileyle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi söylenemez?A) Varlıklarını zaman içinde artırdıklarıB) Tüketimde gözü tok davrandıklarıC) Toprağı özenle işledikleriD) Başkalarıyla dostça ilişkiler sürdürdükleriE) Sahip oldukları canlılara değer verdikleri

14. Bir yapıtın sinematografik yapısı ancak bu kadar etkin olabilir. Yapıtı okumuyor da yaşıyorsunuz. Ağ­ladığınız, güldüğünüz, öfkelendiğiniz, şaşırdığınız anları... Ülkemizin bir dönemini çok farklı bir kurgu içinde veriyor. Bilgi alırken farkında olmuyorsunuz. Kadınların sosyal durumlarını, geleneksel yapının olumlu ve olumsuz; yanlarını, çocuk yetiştirirken nelerin hangi sonuçları doğurduğunu çok farklı, çok müthiş bir anlatımla veriyor. Yapılan ruhsal çözümle­meler, hiç beklenmeyen yerde yapıta dâhil olan fark­lı öyküler, çok önemli felsefi tartışmalar, yapıta ayrı bir lezzet katıyor. Kullanılan sözcüklerle dil ancak bu kadar esnetilerek yalın kullanılabilir.Bu parçada anlatılan yapıtla ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisine değinilmemistir?A) Öğretici nitelik taşıdığınaB) Benzer nitelikteki yapıtlardan ayrıldığınaC) Anlaşılmasının çaba gerektirdiğineD) Yaşamın farklı alanlarına tanıklık ettiğineE) Okurunu heyecanlandıran bir yapısının olduğuna

15. Atasözleri, sosyal yaşantıları, deneyime dayalı eleş­tiri ve öğütleri içerir. Atasözlerinin mantıksal tutarlılığı ve toplumsal geçerliliği vardır. Bu özelliğinden ötürü kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaş­mıştır. Bunun yanı sıra atasözlerinin çarpıcı, kısa, özlü bir dil ve anlatımla yansıtılan uyarıcıbir işlevi de vardır.Bu parçada atasözleriy le ilgili o larak aşağıdakie- lerden hangisi söylenem ez?

A) Düşünsel boyutludur.B) Dünden bugüne sürüp gelmektedir.C) Yoğun anlatımlıdır.D) Bilgilendirici, yönlendirici yanları vardır.E) Duyguları içeren konulara yaslanmıştır.

16. Bugünkü halk yazınımıza yakından baktığımızda onda çok eski bir anlatı geleneği görürüz. Bu gele­nek, hiçbir Batı ya da Doğu toplumunun anlatı gele­neğinden geri değildir. Tam tersine, gerek evrensel içeriği gerek özgün kurgularıyla en gelişmiş, en zen­gin anlatı geleneklerinden biridir. Bugün birer yeni­lik olarak değerlendirilen nice anlatı yöntemi, bizim halk anlatılarımızda yüzyıllarca önce bol bol, hem de yalnızca biçimsel değil, işlevsel olarak da kulla­nılmıştır.Bu parçadan halk yazınımızla ilgili olarak aşağı­da kilerin hangisi çıkarılamaz?A) Kuşaktan kuşağa iletilen özler taşıdığıB) Özgünlüğüyle uluslararası beğeni topladığıC) Kurgusunda kendine özgü nitelikler barındırdığıD) Anlatı yöntemlerinin çağdaş özellikler içerdiğiE) Öteki toplumlarla karşılaştırılabilecek düzeyde

olduğu

Page 287: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

17. Dar, uzun bir sokaktı. Lodos esmeye başlayınca sokak deniz kokardı. Demirciler, dökmeciler, urgan­cılar, yorgancılar, nalburlar... Nalbur dükkânında ne ararsan bulunurdu. Yan yana iki de baharat dükkânı vardı. Baharatlar, boyacılardan gelen asit kokusunu bastırır, uzak ülkeleri akla getirirdi. Arada bir, kümes hayvanlan taşıyan at arabasıyla dökme demir taşı­yan kamyonun aynı anda girdiği olurdu sokağa. İki taşıt burun buruna gelince bir kıyamettir kopardı. Şoför önce basardı kornaya, sonra öfkeyle atlayıp kamyondan, arabacıyı tartaklardı. Atlar ürker, arka ayakları üzerine dikilip kişnemeye başlar; kafesteki horozlar, tavuklar, hindiler huysuzlanırdı.Bu parçada sözü edilen sokakla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine deainilmemistir?A) Rüzgârın yön değiştirmesinin havayı nasıl etki­

lediğineB) İnsanların birbiriyle uyum içinde yaşadığınaC) Birbirinden farklı işlerin yapıldığı dükkânların bir

arada bulunduğunaD) Seyrek görülen bir olayın ayrıntılarınaE) Sıra dışı olaylardan kimi hayvanların nasıl

etkilendiğine

18. Ne mutlu ki bugün kahve, yalnız zenginlerin içebildi­ği bir içecek olmaktan çıktı, isteyen herkes bir fincan kahve içebiliyor. Bilenler bilir, 1975'te Brezilya'daki don yüzünden kahve çekirdekleri zarar görünce bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kahve fi­yatları fırlamış; hâli vakti yerinde olmayan tiryakiler, bir yudum acı kahveye hasret kalmıştı. Hatırlarım, rahmetli dedem, o zamana kadar hep 250 liraya al­dığı, hemen her yemekten sonra içtiği, ev halkının içmesine de sesini çıkarmadığı kahveye sınırlama getirmişti. Bir zamanlar böylesine üzerine titrenen kahve, şimdilerde herkesin elinin altında, sıradan bir içecek durumuna geldi.Bu parçada kahveyle ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine deâinilmemistir?A) Toplumun bütün kesimlerinde tüketildiğineB) Bulmakta sıkıntı çekilen dönemeC) İçilmesi tercih edilen zamanaD) Günümüzde kolay ulaşılabildiğineE) Misafir ağırlamadaki yerine

19. Denemenin kendine özgü bir konusu yoktur. Ölüm­den, özgürlükten, doğa sevgisinden alışkanlıkları­mıza, davranışlarımıza, giyim kuşamımıza kadar her şey denemenin konusu olabilir. Bu nedenle, deneme okuyanlar, bir yandan roman, öykü okur gibi hoşça vakit geçirirken bir yandan da denemenin düşünselliğinden kaynaklanan bilgileri öğrenirler. Çünkü bilimsel bir asık suratlılığı olmayan, okurlarca sevilen bir yazı türüdür deneme. Öğreteceğini, bil­giçliğe kaçmadan, tatlı tatlı, bir söyleşi havası içinde aktarır.

Bu parçaya göre deneme türüyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Konu bakımından bir sınırlama olmadığıB) Okuru sıkmayan bir tür olduğuC) Düşünsel yönden okuru beslediğiD) Kimi yazı türlerinin özelliklerini taşıdığıE) Yaratıcılık isteyen bir tür olarak bilindiği

20. Gülmece türüne ilişkin yanlış bir kanı var. Güldüren her şeye gülmece mi diyeceğiz? O zaman ayağı ka­yıp düşen de güler, gıdıklanan da... Eğer düşündür- müyorsa, insanı değiştirmiyorsa, soru sordurtmu- yorsa o gerçek bir gülmece değildir. Gülmece ciddi bir iştir!Bu sözlerden gülmeceyle ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi çıkarılamaz?A) En çok yeğlenen türdür.B) Düşünsel ağırlığı olmalıdır.C) Komik olan her şey bu tür içinde düşünülemez.D) İnsanı farklılaştırmalı, geliştirmelidir.E) Hafife alınacak bir tür değildir.

Page 288: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

(I) Kliması olmayan araçlarda seyahat edenler için pencereyi açmak ve pencereden giren rüzgardan faydalanmak en doğal soğutma yöntemidir. (II) Rüzgârın bile sıcak estiği coğrafyalarda ise açılan pencerenin çok faydasının olmayacağını pek çoğu­muz tecrübelerimizden biliriz. (III) Peki ya tamamen “rüzgâra karşı” seyahat eden, kalın deri giyisili ve kasklı motosiklet sürücülerine ne önerebilirsiniz?(IV) Güvenlik gereği bu giysilerini çıkarmak isteme­yen motosiklet tutkunlarının imdadına EntroSys mo­tosiklet klimaları yetişiyor. (V) Her ne kadar ilk bakış­ta çok akıllıca gözükmese de sistem çok başarılı bir şekilde uygulanmış. (VI) Bu klima sisteminden gelen soğuk hava bir boru ile özel tasarlanmış yeleğe bağ­lanıyor ve vücut etrafında hava dolanımııiı sağlıyor. (VII) Bu şekilde sürücü soğutulmuş oluyor. (VIII) İşi daha ilginç kılan ise, bu klimanın aynı zamanda sı­cak hava da sağlayabiliyor olması. (IX) Bu şekilde soğuk havalarda motosiklet kullanmak isteyenler, bu klimadan faydalanabilecekler.

21. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi­sinde “yaşanmışlık" anlamı vardır?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

22. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi' sinde motosikletlerdeki soğutma şekli açık' lanmıştır?A) III. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.

CEVAP ANAHTARI-5

1 .A - 2.A - 3.C - 4.B - 5.E - 6.A - 7.C - 8.A - 9.C -1 0.E11.A - 12.C - 13.D - 14.C - 15.E - 16.B - 17.B - 18.E

19.E - 20.A- 21.A- 22.D

Page 289: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME - 6

1. (I) “Diş çürüklerine karşı etkili" sözü diş macunuüreticilerinin en dikkat çekici reklam sloganı hâline geldi. (II) Diş çürüklerinin tedavisinde, dişin hasara uğramış sert dokularını onarmak için çeşitli dolgu malzemelerinden yararlanılmakta. (III) Bu dolgu malzemeleri arasında en çok dikkat çeken, arka diş­lerin dolgusunda kullanılan, amalgam adı verilen bir alaşım. (IV) Bakır, gümüş, kalay ve çinkodan oluşan amalgam tozunun cıva ile karıştırılması sonucunda hazırlanan sert, dayanıklı ama estetik olmayan bu malzeme, yüz yılı aşkın bir süredir kullanılmakta. (V) Son yıllardaysa dişin doğal rengindeki estetik mal­zemelerin geliştirilmesi İçin büyük çabalar harcan­makta.Numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?A) i. B) II. C) III. D) IV. E)V.

2. “Arnavutluk dışarıya açılacak.” deniyor. Eğer bu “dı­şarıya açılma", gelecek birkaç milyon turist için kıyı­larda beton bloklar yapılmasına, ülkenin otoyollarla kuşatılmasına, egzoz kokusuna ve plastik atıkların oluşturacağı çöp dağlarına yol açacaksa yalnız bu ülkede yaşayanlar değil herkes iki kere düşünme­li. Şehirlerde ve kırlarda kuş seslerini motor gürül­tüsü bastıracaksa, sokaklardan çöp diye kimyasal atıklar süpürülecekse bu ülkeye yazık olur. Çünkü Arnavutluk'un el değmemiş yemyeşil ormanları, gü­zel manzaralı göl kıyıları ve turistleri rahatsız etmek­ten kaçınan bir halkı var. Orada, sokakta dolaşırken karşılaştığım birine sorduğum bir soruya, biri Fran­sızca cevap verirken öteki yanındakiyle İtalyanca konuşuyordu. Başkentte tanıştığım memur ve aka­demisyenlerin içinde, beş-altı dili kusursuz konuşan­ların sayısı oldukça fazlaydı. Bunları düşündüğüm­de, Arnavutluk'un dünyaya kapalı kaldığını söyleme­nin çok da doğru olmayacağı kanısına vardım.Bu parçanın yazarı, Arnavutluk’un sanılanın ak­sine dışarıya kapalı bir ülke olmadığını,

I. yabancı dil konuşanların sayısının fazla olması,II. doğal çevrenin korunması,

III. kültürel etkinliklerin çok olması durumlarından hangilerine dayandırarak öne sürmüştür?A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve IID) I ve III E) i, II ve III

3. Ölüm, hayat enerjisinin bitmesi demektir. Radyonun fişini çekerseniz, müzik biter. İşte ölüm tıpkı böyledir. Bir gün, bir yerde fiş çekilir ve doğduğunuzda bağla­nan enerji cereyanı kesilir. Hayat bitmiştir.Bu cümlenin anlatımında aşağıdakilerin hangi­sinden yararlanılmamıştır?A) Tanımlama B) SomutlamaC) Benzetme D) KarşılaştırmaE) Öyküleme

4. Bazı aileler, çocukları güzel sanatlara yönelince telaşlanıyor. Edebiyatla, resimle, heykelle, müzikle yakından ilgilenen çocukları olsun istemiyorlar. As­lında bunun kaynağındaki neden, ülkemizde güzel sanatların gereken değeri göremeyişidir. Bu alana yönelmek; işsizlikle, yoksullukla eş değer çünkü. “Çocuğum okusun; ama tıp, hukuk, eczacılık olsun.” düşüncesinde birçok anne baba.Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisinin ceva­bı olabilir?A) Ailelerin çocuklar üzerindeki baskısı, çocuğa ne

ölçüde zarar veriyor?B) Ailelerin güzel sanatlara pek sıcak bakma- yışı-

nın temelinde hangi sebepler bulunmak-tadır?C) Edebiyat, resim veya heykelle uğraşmak, genç­

lerimize neler kazandırabilir?D) Güzel sanatlarda Batı’ya yetişebilmek adına

neler yapılabilir?E) Anne babaların sanat eğitimi almadan, çocuk­

ların sanata ilgi duymaları beklenebilir mi?

5. Şehir kültürüyle kendisini yenilemeyen ve gelişti­remeyen sanat ve edebiyat adamları kısa bir süre ilgi görebilir veya “acemi şansı"yla bazı başarılara imza atabilir. Ama temel sanat kültüründen mah- rumluğun eksikliğini ömür boyu hissederler. Bütün dünyada örnekleri görülen şekliyle, büyük şehir­lerdeki hakim değer yargılarıyla hesaplaşmayan eserlerin uluslararası başarılara ulaşmak bir yana, o ülke içinde bile seslerine yankı bulabilmesi mümkün değildir.Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisi­dir?A) Şehirleşme ve şehirleşmenin sanatı etkilemesiB) Şehir kültürünün sanatın ve sanatçının üze­

rindeki etkisiC) Büyük kentlerin insan üzerindeki etkisiD) Sanatçıyı başarısızlığa götüren nedenlerE) Kent ve köy sanatı arasındaki fark

Page 290: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Tarih, toplumların geçmişten bugüne, alt düzeyden üst düzeye gelişme sürecini ortaya koyar. Tarih bi­linci, geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek arasında köprü kurmayı sağlar. Bu açıdan bakıldığında tarih bilincinin çıkış noktası, şimdiki zamandır. Çünkü gü­nümüzdeki olgu ve olaylar atalarımızın bize bıraktığı mirasla yakından ilgilidir. Bu olgu ve olaylar aynı za­manda geleceğin de temelini oluşturur.Parçaya göre, tarih bilincinin çıkış noktasının şimdiki zaman olmasının nedeni aşağıdakiler- den hangisi olabilir?A) Bugün bilinenlerin, gelecekte neler olacağını

söyleyebilmek için yeterli olduğuB) Bugünün olgu ve olaylarının, geçmişin sonuçla­

rı; geleceğin sebepleri arasında yer almasıC) Olayların, üzerinden ancak uzun bir süre geç­

tikten sonra doğru ve tarafsız olarak değerlen­dirilebilmesi

D) Geçmişteki toplumsal değerlerin değişmesiE) Toplumsal değişimlerin çok yavaş olması

7. Sanat yapmak, dağa tırmanmak gibidir. Sadece doruğu ele geçirmek için dağa çıkanlar, dağdan bir şey anlayamazlar. Gerçek sanatçı da yaptığı işin her anından zevk almalıdır. Gerçek dağcının dağda ya­şadığı zamanın tümünü üstün tutması gibi. Doruk, ancak zamanın bir parçası olarak önemlidir; hem sanatçı hem de dağcı için.Bu parçada vurgulanan düşünce aşağıdakilerin hangisidir?A) Sanatın doruk noktası yoktur.B) Sanatçı, sanat yapmanın her aşamasından

zevk alır.C) Dağcının amacı doruklarda kalmaktır.D) Sanatçı, sanat yapmanın zirvesine çıkmayı

amaçlar.E) Sanatçı için iyi bir eser, her zaman ulaşılması

istenilen bir hedeftir.

8. Kendine güveni olmayan çocuklar, dünyayı korku­lacak bir yer olarak görürler, kaygılıdırlar. Bunlar, ya­pacakları işte başarıya ulaşacaklarına inanmazlar. Her türlü girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanacağı­nı düşünürler. Böyle çocuklar için başarısızlıktan ve utançtan uzak durmanın en iyi yolu, hiçbir girişimde bulunmamak, hiçbir etkinliğe katılmamaktır. Bu ço­cuklar “Çok çalıştım ama başarısız oldum." demek­tense, “— ."demeyi tercih ederler.Yukarıda boş bırakılan yere düşüncenin akışına uygun olarak aşağıdakilerden hangisi getirilme­lidir?A) Geçen sefer başarılı olmuştumB) Bunu denemeye kalkışmadımC) Artık daha çok çalışacağımD) Arkadaşlarım da üstesinden gelemediE) Yaptığım yanlışları gözden geçirmeliyim

9. Her seçim bir kaybediştir, her tercih bir vazgeçiştir. Sabah işe gitmekle, yatakta miskinlik yapma zevkin­den vazgeçmiş olursunuz. Kalkar kalkmaz yaşam bir seçeneği dayar burnunuzun ucuna, “Ne giysem?” telaşından, öğle yemeğinde “Ne alırsınız?" diye baş- ucunuzda biten garsona, “Hangi filmi izlesem?" ka­rarsızlığına kadar, yaşadığınız her an sizi ısrarla bir seçime zorlar. Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarıdaki ışıl ışıl günü kaçırmış olabilirsiniz. Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız köfteden daha lezzetlidir. Bu seçim oyununda, — .Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre, aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden daha değerliy-

se pişmanlık kaçınılmazdırB) zevkleriniz zamanla değişebilirC) yapacaklarımızı sıraya koymak, neyi niçin ya­

pacağımız konusunda bize yol gösterirD) yapmak istediğiniz şey ne kadar çoksa yaşam

sizin için o kadar anlamlı olurE) geçmişteki tercihlerin önemi yoktur

10. Dil bir anlaşma aracıdır. Bir dilin sözcükleri, anlatıl­mak istenenin zihnimizde canlanmasını sağlar. Kul­landığımız sözcüklere anlamlar yükler, bunların biz­de uyandırdığı duygu, düşünce, imgelerle birbirimiz­le iletişim kurarız. Bir sözcüğün anlamı, çoğu zaman o sözcüğün zihnimizde canlandırdığı görüntüden başka bir şey değildir. Kısaca söylemek gerekirse

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) her sözcüğün bir anlamı ve düşündürme gücü

vardır.B) bireyin, dildeki bütün sözcüklerin anlamını bil­

mesi mümkün değildir.C) sözcüklere yüklenen anlamlar, yıllar içerisinde

değişikliğe uğrayabilir.D) sözcükler ve yüklendiği anlamlar benimsenirse

o sözcükler dile yerleşir.E) duygu ve düşünceler yaygın sözcüklerle yansı­

tılırsa daha kolay anlaışılır.

Page 291: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

11. Bir efsaneye göre Mersin'e yerleşen kavimler bölge­nin çalılarla kaplı olduğunu görürler. Kışın geldikleri için de bu çalıların ne olduğunu anlayamazlar. Yaz gelince çalılar beyaz beyaz çiçek açmaya başlar. Bugün bölgede “muit" adı verilen meyve bu çiçek­lerden oluşmaktadır. Bölgeye yerleşenler meyvenin adını “mersin” olarak bildiklerinden İcurduklan şehrin adına da Mersin demişlerdir.Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangi­si söylenemez?A) Öykülemeye başvurulmuştur.B) İkileme kullanılmıştır.C) Açıklamaya yer verilmiştir.D) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.E) Betimleme yapılmıştır.

12. İstanbul’a bir gelişimde, uzun yıllar gitmediğim, ço­cukluğumun geçtiği sokağı görmek istedim. Amacım bu sokakta yürüyerek geçmişi yeniden yaşamaktı. Melih Cevdet Anday’ın, “Yarın Başka Koruda” oyu­nunu didik didik edip incelemiş biri için bağışlana­maz bir yanlışlığın içine düştüğümü, geçmişin çok gerilerde kaldığını hemen anlayacaktım. Zaman, tanınmaz hâle getirmişti Halit Ağa Caddesi’ni. Onca coşkunun, mutluluğun yaşandığı, umutların yeşerdi­ği çocukluğumun sokağından yalnızca buruk bir tat aldım o gün. Kırk yıl öncesine gidip köşedeki bak­kaldan renkli selofan kâğıdına sarılı bir muz şekeri alsam sanki gelecek mi ağzımın tadı?Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Birden çok duyuya seslenilmiştir.B) Birinci kişili anlatıma başvurulmuştur.C) Öznellik söz konusudur.D) Tanımlamalardan yararlanılmıştır,E) Sözde soru cümlesine yer verilmiştir.

13. Bu çağda biraz garip gelecek ama ben teknolojiye uzağım. Kitapları bilgisayar ekranından okumanın bir zevki varsa bile bu bana zevk vermiyor. Kitap­ların bir ağırlığı ve kokusu vardır, insan, sayfaları çevirirken parmaklarının arasında bu ağırlığı hisset­meli. Kitap, yalnızca bir nesne değildir. Okundukça, satırların altı çizildikçe kişilik kazanır.Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılabi­lir?A) Bilgisayar kullanmak için bilgi sahibi olmak ge­

rekir.B) Basılı kitabın yerini başka bir şeyin doldurması

zordur.C) Kitaplardan yararlanmanın değişik yolları var­

dır.D) Her kitap farklı bir etki gücüne sahiptir.E) Okuma sevgisi, yaşa göre farklılık gösterir.

14. Dilinin konuşulduğu ortamın dışına savrulan ya da atılan kimse her şeyden önce kimlik bunalımına dü­şüyor. Eski çağlarda, daha sonra da Roma’da adam öldüren kişiye idam cezası verilirdi. Kimi zaman katil -isterse- öldürülmek yerine sürgüne gönderilirdi. Bu uygulamanın altında yatan düşünce, böyle bir kimlik yitiminin ölümden daha ağır bir ceza olduğu görüşü­dür.Parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Eski çağlarda suçlulara verilen cezalar günümü­

ze oranla daha insancıldır.B) Kendi dilini konuşamama bireye verilebilecek

en büyük cezadır.C) Sürgün cezası suçlular için en katlanılmaz ce­

zadır.D) Anadilini konuşamayan insanlar yaşadıkları

toplumdan uzaklaşır.E) Ölüm cezası kaldırılmalı, yerine sürgün cezası

getirilmelidir.

15. Bir antropolog için, insanlığın yaşam öyküsü açı­sından, geçmişte yaşamış toplumların genel sağlık durumu, geçirilen hastalıklar ve bu hastalıkların ke­mik üzerine yansıyan izleri önem taşır. Çünkü insan kemikleri, bireylerin geçirdikleri hastalık izlerini uzun yıllar taşıyabilmektedir. Hastalıkların kemik üzerine bıraktığı izler ve kemik deformasyonları antropolo­jinin bir alt kolu olan paleopatoloji adlı bilim dalının konusu. Paleopatoloji, hastalığın hem yapısıyla ilgi­leniyor hem de değişik etkenlerin hastalık üzerindeki rolünü ortaya koyuyor. Bazı hastalıkların hangi ne­denlerle belirli bölgelerde, belirli kimselerde ortaya çıktığının; aynı hastalığın, ortaya çıktığı yere göre, hangi nedenlerle son derece farklı kimliklere bü­ründüğünün yanıtını veriyor. Bu yanıtlar da kazılar sonucu ortaya çıkarılan insan kemiklerinin incelen­mesiyle elde ediliyor.Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılabi­lir?A) Antropoloji geçmişte yaşamış bireylerin sağlık

sorunlarıyla değil, bütün toplumu etkileyen sağ­lık sorunlarıyla ilgilenir.

B) Paleopatoloji, antropolojinin bir alt dalıyken, ge­lişerek ayrı bir bilim dalı hâline gelmiştir.

C) Geçmiş dönemlerde yanlış ilaçların kulla­nılması kemik deformasyonlarına neden ol­muştur.

D) Eski çağlarda sıradan hastalıklar bile pek çok insanın ölümüne yol açmıştır.

E) Antropolojiye olan ilgi günden güne artmak­tadır.

Page 292: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

16. imza günlerine katılmak zor oluyor. Ama ben katı­lıyorum. Çünkü günler, geceler boyu yazdıklarımın üzerinde gezinen gözlerle göz göze gelmek hoşu­ma gidiyor. Kitap imzalama, trafik ışıklarında karşıya geçerken karşılaşmak gibi kısa bir karşılaşma. Yine de o anda bir ışık, bir kıvılcım yakalıyorsunuz. Sizi merak edenlerle el sıkışıyor, yolun geri kalanı için meşalenize alev alıyorsunuz, coşuyorsunuz. Yazma isteğiniz artıyor.

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin ya­nıtı yoktur?A) İmza günlerine neden katılıyorsunuz?B) Okuyucusuyla karşılaşmak yazarı nasıl etkili­

yor?C) Kitaplarınızı okur için imzalarken ne hissedi­

yorsunuz?D) Okuyucunun yazdıklarınıza ilgisini yeterli bu­

luyor musunuz?E) imza günlerine katılmanın yazar için yararı ne­

dir?

17. Nesnelerin kaydını tutma gereksinimi, sayı sistemle­rinin gelişmesini sağladı. Dünyanın birçok bölgesin­de yazının gelişiminden önce görülen bu sistemler, soyut bir kavramı şifrelemek için kullanılan ilk ör­nekler olmayı bugün de sürdürüyor. Bundan 30 bin yıl kadar önce avcı topluluklar, tahta veya kemikten yapılma çetele çubukları kullanıyordu. Amaç, büyük olasılıkla öldürülen hayvanların sayısını kaydetmek­ti. Mezopotamya’da Sümerlere ait MÖ 3400 yılından kalma sayma işinde kullanılan kilden yapılmış mar­kalar, stok tutma ve muhasebe sisteminin başlangı­cını oluşturur, insanlar basit sayma işlemlerinde ge­nellikle el ve ayaklarından yararlandıklarından sayı sistemlerinin çoğu ondalık basamak sistemini temel alır. Mayalar, Aztekler ve Keltler 20'lik sistemi, Me- zopotamyalılar 60’lık sistemi benimsemişlerdi. Sa­yıların harflerle gösterildiği alfabetik sayı sistemleri, Yunanlılar, Romalılar, Ibraniler ve sonraları Araplar tarafından geliştirildi. Ancak, şimdi dünyanın her ye­rinde “Arap” sistemi kullanılıyor.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisi arasındaki amaç-araç ilişkisinden söz edilmemiştir?A) Öldürülen hayvan sayısının kaydı - çetele çu­

buklarıB) Stok tutma - markalarC) Sayma - el ve ayaklarD) Ölçme - rakamlarE) Şifreleme - sayı sistemleri

18. Hüseyin Rahmi'nin romanları çoğunlukla İstanbul’un kenar mahallelerinde geçer. Küçük insanları anlatır Hüseyin Rahmi. Mahallemizdeki, sağımızdaki, so­lumuzdaki, kahvedeki, yanı başımızdaki insanlardır kahramanları. Denizle ilgili romanları yoktur. Oysa uzun yıllar Heybeli’de yaşamıştır. Denizden hiç esin­lenmemiş mi anlamak güç. Sait Faik'te ada insanla­rı, balıkçılar, ne kadar çoksa, Hüseyin Rahmi’de yok denecek kadar azdır.Bu paragraftan aşağıdakilerin hangisi cıkarı- maz?A) Hüseyin Rahmi, romanlarında denizi anlatma­

mıştır.B) Hüseyin Rahmi, uzun yıllar denizle iç içe yaşa­

mıştır.C) Sait Faik, eserlerinde deniz yaşantısını sıkça iş­

lemiştir.D) Hüseyin Rahmi, romanlarında çoğunlukla sıra­

dan insanları anlatır.E) Hüseyin Rahmi, romanlarında gerçekleri abart­

madan anlatmıştır.

19. Bugün oyun yazarlığında önemli bir aşama kaydet­mediğimiz bir gerçek. Bu nedenle eleştirmenin ince­lediği yerli bir oyunsa metnin üzerine daha bir özenle eğilmesinin kaçınılmaz olduğuna inanıyorum. Şunu unutmamak gerekiyor ki tiyatro yapıtını, bir edebiyat eleştirmeninin titizliğiyle inceleyen bir eleştirmen, yalnızca sahne oyununu anlamakla kalmayacak, oyun yazarlığına da yeni ufuklar açacaktır.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deainil- memistir?A) Tiyatro eserinin, özenle eleştirilmesinin oyun

yazarlığını geliştireceğineB) Ülkemizde oyun yazarlığının istenilen düzeyde

olmadığınaC) Eleştirmenlerin yerli oyunları daha titiz bir ince­

lemeden geçirmeleri gerektiğineD) Edebiyatımızdaki gelişmelerin sahne oyunları­

na da yansıyacağınaE) Tiyatro eleştirmenlerinin özenli çalışmalarının

tiyatroya yeni bakış açıları getireceğine

Page 293: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

20. Şair, çağının hem beyni hem yüreğidir. Çevresi acı­lar içinde kıvranırken onun mutluluk şarkıları söyle­meye dili varmaz. Şair niçin ve kimin için yazdığını bilmek zorundadır, insan olmanın gereğidir bu. Bu sözlerimden şairin makale yazmasını istediğim an­laşılmasın. O, önce bir şair olduğunu aklında tutma­lıdır.Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?A) Şair, duygu ve düşünce boyutunda insanlığın

sesidir.

B) Şairin, toplumun yaşadıklarından etkilenmeme­si düşünülemez.

C) Şairlerin de bir yazma nedeni ve ulaşmayı he­deflediği bir kitle olmalıdır.

D) Düz yazıdaki kadar açık dillendirmese de şairin de bir mesajı olmalıdır.

E) Yalnızca duygularla oyalanmak insan olmanıngereğidir.

"Her yerde göremezsiniz onları. Kalabalıktan uzak dururlar çünkü. Sayıca azdır bu farklı insanlar. Ama onlardan çıkar eşine az rastlanan iyi resimler, İyi senfoniler, iyi kitaplar ve diğer iyi işler. Kendileri re­simdir onların, kendileri kitaptır, kendileri müziktir.” diye tanımlar dâhileri Charles Bukovvski. Varlık ne­denleri, beynin sınırlarını zorlayarak insanlığa yeni ufuklar açmak olan dâhilerin hayatları da hep uç noktalarda gezinmiştir.

21. Aşağıdakilerden hangisi dâhilerin bu parçada değinilen özelliklerinden biri değild ir?A) İnsanlığın gelişmesine katkıda bulunmaB) Yalnız kalmayı tercih etmeC) Eleştiriye açık olmaD) Sıra dışı bir hayat yaşamaE) Nitelikli ürünler verme

22. Parçada “kendileri resimdir onların, kendileri kitap­tır, kendileri müziktir” sözüyle dâhilerin aşağıdaki özelliklerinden hangisi vurgulanmaktadır?A) Yapıtlarıyla bütünleştikleriB) Yapıtlarıyla gurur duyduklarıC) Sanatın her dalında yapıt verebildikleriD) Toplum tarafından dışlanma kaygısı taşıdıklarıE) Yapıtlarının, uzun yıllar değerini koruduğu

CEVAP ANAHTARI-6

1 .A - 2.A - 3.C - 4.B - 5.B - 6.B - 7.B - 8.B - 9.A - 10.A11.D -12 .D -1 3 .B - 14.B - 15.A- 16.D - 17.D - 18.E

19.D - 20.E - 21.C - 22. A

Page 294: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME - 7

1. İstanbul... Yokuşlar, merdivenler kenti. Basamakla­rını, dinlene dinlene çıkan yaşlılar her molada ye­niden düşünürler hayatlarının anlamını. Nefeslerinin nereye kadar yettiğinin, daha ne kadar bu yokuş­lardan çıkacaklarının hesabını yaparlar. Gençlerse zamanla yarışarak tepelerdeki zenginliklerden pay­larını almak için yokuş yukarı koşarlar. Ama hepsinin emin olduğu şey, bu kentin, yüksek tepelerine çağır­dığı insanlara, tarihin şahidi olan kadim yapılarıyla dünyanın en güzel deniz manzarasını sunacağıdır. Boğaz’ın mavi sularını cömertçe seyrettirir, tarihi hayal ettirir. Sonra da yokuşların yolcusunu tekrar denizin kenarına bırakır.Bu parçanın anlatımıyla İlgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Kişileştirmeye yer verilmiştir.B) Farklı cümle türleri kullanılmıştır.C) ikileme kullanılmıştır.D) Betimleyici öğelerden yararlanılmıştır.E) Birinci kişili anlatıma başvurulmuştur.

2. Her yaz Assos’a gidenler, bazı akşamüstleri bir be­yaz arabanın kıyıya indiğini görürler. Taş binanın yanına, çiçeklerin ardına park eder araba. Sürücü, yetmiş yaşlarında bir şairdir. Eşiyle, denize bakan ahşap masalardan birine oturur. Çekinmeyin, yak­laşın o masaya ve dinleyin. Günümüzde edebiyatın ve hayatın hâlâ gerçek ve güzel olduğuna inanmak ister misiniz? Bizimle doğrudan konuşan, soylu, onurlu yeryüzünün hâlâ yaşanacak bir yer olduğuna somut bir kanıt ister misiniz? Yaklaşın binlerce dize­yi yazan bu bilgenin yanına bir merhaba için. Size kesinlikle gülümseyecektir.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Söyleşi havası vardır.B) insana özgü nitelik cansız varlığa aktarılmıştır.C) Betimleyici cümlelere yer verilmiştir.D) Sorular yoluyla, anlatılan kişiyle ilgili bilgi veril­

meye çalışılmıştır.E) Karşıtlıklardan yararlanılmıştır.

3. Robot teknolojisi, çağımızda ortaya çıkan birçok bilimsel ve teknolojik gelişmenin, robot adı verilen teknolojik ürünlere dönüşmesidir. Robot dendiği za­man akla insan gibi hareket eden, düşünen ve ka­rar verebilen makineler geliyor. Bunda izlenen bilim kurgu filmlerinin çok büyük etkisi var. Bu filmlerden hareketle günlük yaşamda olmasa da fabrikalarda robotlar kullanılmaya başlandı. Bu robotlar, düşlen- diği gibi insan görünümündeki robotlardan çok fark­lıydı. Bunlar ağır parça taşıyan, boya ve kaynak gibi güç işleri zorlanmadan yapan robot kollardı. Gelişen teknolojiyle birlikte zaman içerisinde robotlar, yalnız­ca robot kol olmaktan çıkıp çevresini algılayabilen, çevresine tepki verebilen ve bir noktadan başka bir noktaya gidebilen makineler hâline geldi. İnsan yaşamına benzetildiğinde, robot teknolojisi, emekle­me çağını henüz tamamlayarak iki ayağı üzerinde yalnızca bir iki adım atabilen küçük bir çocuk olarak düşünülebilir. Yetişmiş bir insan olarak ulaşacağı dü­zeyi düşündüğümüzdeyse gelecek nesilleri nasıl bir teknolojinin beklediği tahmin edilebilir.Bu parçada, robotla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmiştir?A) Uzay araştırmalarında kullanıldığınaB) Eğitim alanında yararlanılabileceğineC) Yapabileceği iş çeşidinin gittikçe artacağınaD) İnsanın yaptığı bütün işleri yapabildiğineE) Karşılaştığı her soruna kısa sürede çözüm bu­

labileceğine

4. Dile aldırdığı yok, çoğu yazarın. Yalnızca bir araç olarak başvuruyor dile, işi bitince de unutup gidiyor. Oysa bundan daha sakıncalı bir şey tasarianamaz. Yazar, tüm işlevini dil ortamında gerçekleştirdiğine göre, dile özen göstermek yazara özgü uğraşların en vazgeçilmezi, en yararlısı, en önemlisidir. Bu ger­çeği göremeyen yazar, amacından uzak düşer.Bu parçaya göre, yazarın, amacından uzak düş­mesinin asıl nedeni aşağıdakilerden hangisidir?A) Dili iyi kullanamamaktan kaynaklanan birçok

yanlış yapmasıB) Dili bir araç olarak görüp ona gereken önemi

vermemesiC) Dile hükmetme yeteneğinden yoksun olmasıD) Dilin inceliklerini bilmemesiE) Dili fazlaca zorlaması, bozması

Page 295: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

(I) Babam gazeteci, annem de piyanistti. (II) Yarat­ma eylemiyle hep iç içeydim bu nedenle. (III) Öyle ki benim için nefes almak gibi bir şeydi bu. (IV) Ya­ratıcılığımı özgürce kullanabilmem için önümde hiç­bir engel yoktu. (V) Yalnızca hangi alanda başarılı olabileceğimden emin olmam gerekiyordu. (VI) Si­nemayla uğraşan, tanıdığım hiç kimse yoktu. (VII) Çünkü o zamanlar gelişmiş bir sinema sektörü he­nüz oluşmamıştı.Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci pa­ragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

İster sanatla uğraşın ister başka alanlarda çalışın hiç fark etmez. Hangi işi yaparsanız yapın, o işe mutla­ka sevginizi ve bütün benliğinizi vermelisiniz. Ben­ce başarılı olmak için bu şart. Ayrıca, çalışmak da önemli. Eğer sanatla uğraşmaya karar verdiyseniz biraz da ızdırap çekmeyi göze almalısınız. Zorluklar karşısında yılmadan çalışmalı, sabırlı olmalı, iyi ola­nın, günün birinde, hak ettiği değeri kazanacağını unutmamalısınız.Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Başarıya ulaşmanın birtakım koşullara bağlı ol­

duğuB) Yaratıcılığın kişisel bir olgu olarak nitelendirildi­

ğiC) Her işin, kendine özgü bir yöntem gerektirdiğiD) Kişinin ilgi alanlarının, iş seçiminde önem taşı­

dığı

E) Amaca ulaşmanın kişiye mutluluk verdiği

Romancı kaçınılmaz olarak içinde yaşadığı toplum­dan beslenir. Bu nedenle de romancıların işlevlerin­den biri topluma ayna tutmaktır. En soyut anlatımla­rında bile toplumu yansıtırlar; ama kullandıkları ay­nalar türlü türlüdür. Düzü var, içbükey, dışbükey olan var; sisli, siyah olan bile var. Kimileri dev aynalarını, kimileri kahkaha attıranlarını yeğler. Bence romancı, hayata bir de onun gösterdiği aynadan bakmamızı istiyor.

Yazar bu sözleriyle aşağıdakilerden hangisini vurgulamak istemiştir?A) Roman yoluyla toplumda olup bitenleri yansıt­

manın zorluğunu

B) Romancıların toplumu yansıtmada çok farklı yollara başvurduklarını

C) Roman yazarının, içinde yaşadığı toplumdan soyutlanamayacağını

D) Toplum sorunlarını anlatmada her romancının başarılı olmadığını

E) Romancıların, toplumsal konuları daha çok ele aldıklarını

8. Sefarad olarak bilinen Ispanyol Yahudileri, 1492 yı­lında IberYarımadası'ndan çıkarıldıktan sonra Doğu ve Güney Akdeniz’e dağıldılar (1) Osmanlı kanunla­rının, etnik azınlıkların bağımsız bir birim olarak ya­şamlarını sürdürmelerine izin vermesi, yeni toprakla­rında uzun yıllar huzur içinde yaşamalarını sağladı.(2) İstanbul, İzmir, Selanik ve Kudüs gibi şehirlere yerleşen bu topluluk, zaman içerisinde Osmanlı kül­türünden etkilenmeye başladı. (3)

I. Böylece, bu Yahudi topluluğu kendi dil, din ve geleneklerini koruyabildi.

II. O dönemde, Balkanları, Anadolu ve Orta Doğu’yuelindetutanOsmanhimparatorluğu’nun koruyucu kanatları altına yerleştiler.

III. Bu etkilerden biri de özellikle bu dönemde bes­telenen Yahudi şarkılarının çoğunda, Osmanlı makamlarının kullanılması oldu.

Bu parçanın anlamlı bir bütün oluşturabilmesi için parçada 1, 2 ve 3 ile belirtilen yerlere I, II ve III numaralı cümleler aşağıdakilerin hangisinde verilen sırayla getirilmelidir?

1 2 _3

A) I II III

B) I III II

C) II I III

D) II III I

E) III I II

9. Hiçbir konuda Montaigne: "Ben sizin yerinize düşün­düm; siz artık düşünmeyin, sadece dediğime uyun.” demez. Hep: "Bakın, düşündükçe neler çıkıyor orta­ya; siz de düşünün; kendi içinize ve çevrenize bakın, ipucu isterseniz işte benimki, işte Sokrates'inki, işte falan köylününkü...” der gibidir.Bu parçaya göre Montaigne, okurlarında hangi alışkanlığın yerleşmesini istiyor?A) İyi bir araştırmacı ve gözlemci olarak dünyayı

incelemekB) Başkalarının sonuçlandırdığı meseleleri artık

düşünmemekC) Başkalarının üstün, çarpıcı ve evrensel görüş­

lerini kabul etmekD) Başkalarından da faydalanarak yeni düşünce­

ler üretmekE) Başkaları tarafından incelenmiş konulara tekrar

eğilmemek

Page 296: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

10. Çocukluk ya da flk gençlik dönemlerindeki okuma­larımız yüzeyseldir genellikle. Metnin dışında kalır, özüne inmeyi başaramayız . Bu nedenle dene­yimlerimizin arttığı, yaşama bakış açımızın geniş­lediği yaşlarda onları yeniden okuma gereksinimi duyarız.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) Bu yüzden çok katmanlı, derinlikli yapıtları ya

sonuna değin okuyamaz ya da anlamadan oku­yup geçeriz

B) Kimilerine göre yeniden okuma isteğinin ardın­da hoşlanma, haz alma duygusu vardır

C) Bu, okuma sevgisi kazanmamış olanlar için ge- çerlidir

D) Çünkü okumaya başladığı metni sonuna kadar elinden bırakmamak, okurun eleştirel becerile­rini geliştirir

E) Çocuklara okutulacak kitapların, annelerin ve babaların denetiminde seçilmesi gerekir

11. — . Ondan sonrasını zaten masanın başına geçme­den önce, pek çok ayrıntısıyla, yapısı ve dokusuyla zihninde oluşturmuştur. Yani bir tarafından tırman­dığı bir dağın öteki tarafından aşağı iner gibi yazar. Kitabın ortalarına ağır ağır, yorgun argın gelebilirse artık bitirmek, yokuş aşağı koşmak gibi mutlulukla ve kolaylıkla yapacağı bir iştir.Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) Yazar, yapıtının son bölümünü özgürce oluştur­

malıdırB) Yapıtın çekiciliğini artırmak için yenilikler peşin­

de koşmak gerekirC) Zor yazar, ama daha çok yapıtın ilk cümlelerin­

de karşılaşılır bu zorluklaD) Yapıtın bütün kişileri üzerinde aynı titizlikle ça­

lışmalıdırE) Yazmaya başlamadan önceki hazırlık aşaması

yazara göre değişir

12. Günümüzde hemen her alanda kullanılan naylon poşetler, canlılara ve doğaya düşünülemeyecek kadar çok zarar veriyor. Kullanıldıktan sonra atılan bu poşetler, rüzgâr aracılığıyla dağ, tepe, deniz de­meden heryere ulaşıyor. Doğanın bile sindiremediği naylon poşetleri, deniz kaplumbağası ve balina gibi canlılar, denizde yaşayan canlılara benzetip yiyor ve ölüyor.

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?A) Doğayı kirleten ve genellikle geri dönüştürülme­

yen naylon poşetlerin kullanımını engellemek gerekir.

B) Doğayı korumak için öncelikle hangi önlemlerin alınması gerektiği tartışılıyor.

C) Bu durum, uzmanların bir an önce harekete geçmeleri gerektiğini gösteriyor.

D) Bitki ve hayvan, türlerinin yok olmalarında do­ğal dengedeki bozulmaların etkisi büyüktür.

E) Doğanın canlılara sunduğu güzellikleri tüket­mek yerine, korunmak için çaba sarf etmek ge­rekir.

13. — . Belli ki yazar, ayrıntılarla gerçeklik duygusunugüçlendirmek istemiş. Neredeyse bir çırpıda okuna­bilecek kadar sürükleyici bir dile sahip olan romanın tek zorluğu bu. Anlatım zaman zaman dipnotlarla desteklense de yöreye özgü kültürel özelliklere ya­bancı olanlar, romana kendini kaptırmakta bir parça zorlanabilir. Ama aynı zorluğun okunan bir Rus ro­manında ya da Batı romanında da karşımıza çıkabi­leceği de göz ardı edilmemelidir.

Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Yapıtta, yazarın, yöre kültürüne özgü öğelere

bolca yer verdiğini görüyoruzB) Yazar, doğup büyüdüğü, çok sevdiği yörede

okurlarıyla gezintiye çıkıyorC) Zor okunan bir roman olmaması için yazar, her

aşamada çok titiz davranmışD) Birbirinden farklı kültürlerin yansıtıldığı yapıtlar,

okurların ilgisini daha çok çekiyormuşE) Yerli ya da yabancı olsun, kimi yapıtlar her oku­

ra seslenemez

Page 297: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

14. “Edebiyat” denince aklınıza ne geliyor? Şiir mi? Ol­dukça önemli bir miktarda okuru olan ama sokaktaki insanın aklına gelmeyen öykü mü? Yoksa çok sa­tanlar listesinde yer alan roman mı? Ya da ne güzel yazmış dedirten bir köşe yazarının yazısını edebiyat niyetine okuyanlar mı? Bu sorulara verilen yanıtla­rın hiçbiri edebiyatı anlatmaya yeterli olmayacaktır oysa. Çünkü “edebiyat" sözcüğünden anladıkları­mız, yağmurun sesi gibidir, bu yağmuru dinleyen herkes duyduğu sesi kendi bestesine benzetecektir.Bu parçada edebiyatla ilgili olarak anlatılmak is­tenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Kavram olarak herkesin farklı algıladığıB) Yetkin, nitelikli ürünlerin verilmediğiC) Toplumun her kesimine seslenmesi gerektiğiD) Yazınsal türler arasındaki sınırların giderek kay­

bolduğuE) Eldeki malzemenin nasıl işlendiğinin önemli ol­

duğu

15. 1970’li yıllarda iyi cins bir krem deterjan markasınınürün müdürü, satışları artırmak için yeni bir pazar­lama yöntemi uyguladı. O güne kadar alışık olunan yöntem, bazı krem deterjan kâselerinin içine çay kaşığı konarak ürünlerin satışa sunulmasıydı. Ürün müdürünün kendi markası için geliştirdiği yeni yön­temde her kâseye basit, ucuz ama ihtiyacı karşıla­yan bir hediye konacak ve bu hediyeler birbirinden farklı olacaktı. Çamaşır mandalı, saç tokası ve de­ğişik plastik anahtarlıklar hazırlandı ve her kâseye birer tane kondu. Kâselerin üzerine “Her kâsede bir hediye, bizde boş yok." yazıldı. Bu kampanya ayrı­ca televizyon ve radyo reklamlarıyla da duyuruldu. Kampanya son derece başarılı oldu ve satışlar kısa sürede on kat arttı. Uygulamaya dört beş ay devam edildikten sonra hediye vermekten vazgeçildi ve ürü­nün üzerine yalnızca “İyi temizler." sloganı yazılarak ürün satışa sunuldu. Bu değişikliğe karşın satışlar çok az gerilemişti.

Bu parçada sözü edilen ürünün satışlarının artmasının aşıl nedeni aşağıdakilerden han­gisidir?A) Rakiplerin verdikleri hediyelerin kalitesiz olma­

sıB) Piyasadaki öteki ürünlerden daha ucuz olmasıC) Her kâsede farklı ve işe yarayan bir hediyenin

bulunmasıD) Piyasada ürün çeşitliliğinin az olmasıE) Müşterilerin yeni çıkan ürünü denemek isteme­

leri

16. Gençlerin çıkardığı dergilere bakıyorum. Baştan sona umutsuzluk ve yılgınlık var yazılarında, şiirle­rinde. Hatta kimileri, sık sık intihardan söz ediyor.Geleceğe ilişkin hiçbir ışıltı yok ürünlerinde. Gençler için gelecek günler terör, savaş, katliam, intihar, yok­sulluk, çevre sorunları anlamına geliyor neredeyse.Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada sözü edi­len gençlerin ortak özelliklerinden biri değildir?A) Kötümserlik B) YılgınlıkC) Utangaçlık D) UmutsuzlukE) Karamsarlık

17. Resim sanatı, ressamın dünyayı hangi tarzda algıla­dığını gösterir. Bu tarzın, dürüst olması önemlidir. Bir ressam, gerçeği bozarak değil, onu özüne bağlı ka­larak yeni bir görünümle sunabiliyorsa bu dürüstlüğü yaşıyor demektir. Bunu başarabilmesi için ressamın her şeyden önce resmini yaptığı varlıkları anlaması, resimlerine onların ruhunu yansıtması gerekir.

Aşağıdakilerden hangisi, bu parçadan çıkarılabi­lecek sonuçlardan değildir?A) Ressam, gerçekleri yorumlayarak kullanabilir.B) Ressamın başarısı, resmini yaptığı varlıkları

yakından tanımasına bağlıdır.C) Her resim, ressamın dünyaya bakışını ortaya

koyar.D) Resim, fotoğraftan farklı olarak, gerçekleri değil

ressamın zihnindeki hayalleri yansıtmalıdır.E) Ressamın, resmini yaptığı varlıkların kendine

özgü yönlerini iyi tanıması gerekir.

18. “Bana göre, sanatın toplumu aydınlatmaktan daha büyük bir görevi olamaz. Sanatın, sanat için yapı­lacağını söylemek bir hayal dünyasında yaşamayı gerektirir. Hayatın gerçekleri karşısında, sanatın tüm ayrıntılarıyla hayatı kapsaması gerekir. Bu ba­kımdan, sanat bir amaç değil, topluma karşı sorum­luluğumuzun gereklerini yerine getirmenin bir aracı­dır. Bu anlayışla yola çıkan sanatçı, insanları daha güzel, daha ileri ve daha mutlu bir geleceğe taşır. Bir sanatçı olarak ben de topluma karşı Sorumluluğumu biliyor ve kendi eserlerimi bu anlayışla ortaya koyu­yorum.” diyen bir kişi hakkında, aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Sanatı, insanları yönlendirmenin bir aracı ola­

rak görmektedir.B) Sanatçıyı, topluma karşı sorumlu saymaktadır.C) Eserlerinde, toplumsal konulara yer vermiştir.D) Sanatın birçok dalında eser vermiştir.E) Bir toplumun ilerlemesinde, sanatçının önemli

görevleri olduğunu düşünmektedir.

Page 298: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

19. Deniz kenarında yürürken ayaklarımızın battığı yu­muşak kum, aslında kayadır. Deniz dalgaları, koca kayaları yıllarca aşındırarak küçük parçalara böler. Bu aşınmalar sonunda kayalar, kuma dönüşür. Ku­mun rengi ise kayanın nereden geldiğine bağlı ola­rak değişir.Bu parçada kumla ilg ili olarak aşağıdakilerin hangisine deâinilm em istir?A) Nerede bulunduğunaB) Nasıl oluştuğunaC) Farklı renklerde türlerinin olabileceğineD) Oluşumunun uzun sürdüğüneE) Hangi amaçla kullanıldığına

20. Paskalya Adası’nın simgesi olan maoi, taştan oyul­muş büyük heykellere verilen isim. 1250 ile 1500 yılları arasında yapılan maoiler, bu adanın Rano Ranaku bölgesinde toplanmış. Tıpkı Mısır’daki Pi­ramitler gibi, bu dev heykellerin yapılışı ve dikilişi de merak konusu. Bu büyüklükteki taş heykellerin yapılması, taşınması ve yerleştirilmesi için ileri dere­cede bilgi, yaratıcılık ve fiziksel güç gerekiyor. Dikili en uzun maoi olan Paro, tam 10 metre uzunluğunda ve 75 ton ağırlığında, en ağır maoi ise daha kısa ama 86 ton geliyor. Bu heykellerin yüzleri ve vücut­larında herhangi bir detayın görülmesi neredeyse imkânsız. Pek çok kişi bu heykellerin tıpkı Nemrut Dağı’ndakiler gibi sadece başlardan oluştuğunu sa­nabilir. Fakat, zaten çok kısa ve biçimsiz olan vücut­ları zaman içinde erozyonlar sebebiyle omuzlarına kadar toprağa gömülmüş. Bu yüzden heykeller, vü­cutlarından oldukça büyük kafaları ile ünlüdür.

I. Kimler tarafından yapıldığıII. Ne zaman yapıldığıIII. Görünümleri

Seydibaba köyündeki Tomara Şelalesi, Şiran ilçesi­ne 25 km mesafede. Yaklaşık 15 m genişliğinde ve 25 m yüksekliğindeki şelaleyi dağın eteğindeki kırk ayrı gözeden çıkan suların oluşturduğu söyleniyor. Bu kireçtaşı kayalarının arasından çıkan su yazın soğuk, kışın sıcak akar. Şelalenin suyu yaklaşık 3 km sonra Kelkit Çayı’yla birleşir. Yörede şelalenin oluşum efsanesi şöyle anlatılıyor: Seydibaba köyün­de bir çoban, her öğle vakti, sürüsünü ıssız bir yerde bırakır ve gidip namazını kılarmış. Köylüler, sürüsü­nü susuz bıraktığı için çobana sinirlenirmiş. Bir gün gizlice çobanı takip etmişler. Çoban sürüyü yine aynı ıssız yere götürmüş. Değneğiyle toprağa dokunmuş. Topraktan çıkan suyla abdestlni alıp sürüsüne su İçirmiş ve namaz kılmaya gitmiş. Namazdan sonra bakmış ki, köylü kendisini seyrediyor, öfkelenmiş. O sinirle değneğini bir tarafa, kınındaki bıçağını baş­ka bir tarafa savurmuş. Değneğin düştüğü yerden sular fışkırmış ve şelale de böylece oluşmuş.

21. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi-sinden yararlanılmıştır?

A) Tartışmadan

B) Öykülemeden

C) Benzetmeden

D) Örneklemeden

E) Tanık göstermeden

22. Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin ya­nıtı voktur?A) Tomara Şelalesi nerededir?B) Şelalenin yüksekliği ne kadardır?C) Şelalenin suyu nasıldır?D) Kelkit Çayı nereye dökülmektedir?E) Tomara Şelalesi nasıl oluşmuştur?

CEVAP ANAHTARI-7

1 .E - 2.E - 3.C - 4.B - 5.E - 6.A - 7.B - 8.C - 9.D - 10.A11.C -1 2 .B - 1 3 .A -14.A - 15.C - 16.C - 17.D - 18.D

19.E - 20.D - 21.B - 22.D

IV. Nasıl yapıldığıBu parçaya göre maoilerle ilg ili yukarıda verilen lerden hangileri bilinmemektedir?A) YalnızI B) Yalnız II C) I ve IID) I ve IV E) III ve IV

Page 299: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

DENEME - 8

1. Yeni gösterime giren ve senaryosunu ünlü yazar Marquez’in yazdığı "Kızıl Oidipus”, Sophokles'in “Kral Oidipus" adlı tragedyasından sinemaya uyar­lanmış. Nobell ödüllü Marquez’in Oidipus’u, kral değil, belediye başkanı; olay Thebai’de değil, Kolombiya'da küçük bir kasabada geçiyor; şehri tehdit eden ise salgın değil, gelen bir şiddet ortamı. Kasabaya sivil otoriteyi ve barışı getirmek için gön­derilen belediye başkanı Oidipus, tıpkı tragedyada olduğu gibi bilmeden babasını öldürecek, yine bil­meden annesiyle evlenecektir.Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden yararla­nılmıştır?A) Tartışma - KarşılaştırmaB) Tanık gösterme - ÖrneklemeC) Betimleme -TanımlamaD) Açıklama - KarşılaştırmaE) Öyküleme - Örnekleme

2. Bilim ve sanatta olduğu gibi yazınsal ürünlerde de ayrıntılar önemlidir. Bu tür yapıtlar her sözcüğün, her ayrıntının, yerli yerine, atılmayacak biçimde yer­leştirilmesinden, güzelle, doğruyla eksiksiz bütün­leşmesinden alır doku sağlamlığını. Kalkıştan önce uçağın; bakımını yapan teknisyen, işleyişi sağlayan donanımda, saç telinden ince iki kablonun bağlantı­sını önemsemediğinde sonucun ne olacağını düşü­nebiliyor musunuz? Ayrıntı seçmede özenden yok­sunluk, teknik işleyişte nasıl bir yıkıma yol açıyorsa aynısı anlatım için de geçerlidir. Önemsiz gibi görü­nen ayrıntıların sıkı bir düzen içinde kuralına uygun olarak oluşturduğu örgüdür anlatım.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakl- lerden hangisi söylenemez?A) Karşılaştırma yapıldığıB) Eksiltili cümlelere yer verildiğiC) İkilemeye yer verildiğiD) Düşüncenin örnekle somutlaştırdığıE) Terim kullanıldığı

3. “Burası güneşin günde, hatta bazen saatte altı kez doğup battığı tek yer." diyor rehberimiz. Haksız sa­yılmaz. Yaklaşık 1500 metre yükseklikte yürürken altımızdaki vadilerden sis, üstümüzdeki tepelerden yağmur bulutları geliyor sürekli. Gri bulutlar hışımla çevremizdeki orman kaplı dağlara çarpıp yağmuru­nu bırakıyor, bizi iyice ıslatıyor; ardından yine gü­neşe kavuşuyoruz. Avrupa’nın yaşlı, balta girmemiş ormanlarından ikisi bu sayede hayatta kalıyor. Ça­yırları renkli bir kilim gibi kaplayan, on beş günde bir yerini farklı türlere bırakan çiçekler bu sayede açıyor.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Duyu organları aracılığıyla ayrımına varılan ay­

rıntılara yer verilmiştir.B) insana özgü bir nitelik cansız varlığa aktarılmış­

tır.C) içinde bulunulan ortam, yapılan gözlemlerle so­

mutlaştırılmıştır.D) Düşünceleri konuşma havasında dile getirilmiş­

tirE) Nesnelliğe ağırlık verilmiştir.

4. Üsküp'te bir ikindi vakti, bir kahvede oturuyoruz. Hemen yanı başımızda bir dere akıyor ama Var- dar Nehri değil, cılız bir su. Derenin hemen üstün­deki köprü de Balkanların en güzel köprülerinden Taşköprü değil. Yakınlarda Şar Dağı’na benzer bir yükselti de yok. Çünkü bizim oturduğumuz kahvenin bulunduğu Üsküp, Makedonya' nın başkenti Üsküp değil, Kırklareli’ye bağlı bir belde. Sakinlerine bakı­lırsa Üsküp ismi de "yüz küp”ten gelme. Mübadele­den önce burada yaşayan Rumlar şarapçılıkla uğra­şırlarmış, mübadiller buraya geldiklerinde yüzlerce küp bulmuşlar, bundan hareketle adına “yüz küp” demişler ve bu, zamanla Üsküp’e dönüşmüş.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Kentin adıyla ilgili tarihsel bir değişim öyküleşti-

rilerek anlatılmıştır.B) Betimleyici ayrıntılara yer verilmiştir.

C) Karşılaştırmaya başvurulmuştur.D) Okuyanda şaşkınlık uyandıracak açıklamalara

yer verilmiştir.E) Kentte yaşayanlarla ilgili karakteristik özellikler

sıralanmıştır.

Page 300: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Sıradan okur, anlaşılmayan bir olayla karşılaşınca “Sonra ne olmuş?" diye sorup geçer. Düşünmeyi denemez, olay örgüsünün temel taşı olan gizemi çözmeye çalışmaz. Oysa gizemi değerlendirmek, ondan tat alabilmek, zihnimizin bir parçası olayların peşinden koşarken bir parçasının da geride kalarak olup bitenler üstünde düşünmesine bağlıdır.Bu parçada anlatılanlara en vakın yargı aşağıda- kilerden hangisidir?A) Bir yapıtın başarısı okurlarda merak duygusu

uyandırmasına bağlıdır.B) Her olay, içinde barındırdığı öğelerle kendi­

sinden önceki olayın sonucuyken kendisinden sonrakinin de nedenidir.

C) Gizem öğesinin varlığı, olayların anlatılış sıra­sıyla doğrudan ilgilidir.

D) Okurlar, genellikle okuduklarını olay akışına göre değerlendirir.

E) Okurun, yapıtta anlatılanların yanı sıra bellek ve zekâsını da kullanarak anlatamayanları sez­mesi gerekir.

Bulutlar, milyonlarca su damlacığından meydana gelir. Bu su damlacıkları soğuyarak buz parçacıkla­rına dönüşür. Bu parçacıklar da birieşerek kar tane­leri hâline gelir. Oluşan kar taneleri de havada dura­mayacak kadar ağırlaşır. Bu nedenle de yeryüzüne düşmeye başlar.Bu parçadan, kar taneleriyle ilgili olarak aşağı- dakilerin hangisine ulaşılabilir?A) Nasıl oluştuğunaB) Yere inerken sıcak havayla karşılaştığında eri­

diğineC) Yere düşenlerin ne zaman buharlaştığınaD) Her birinin bir yıldıza benzediğineE) Birbiriyle aynı olanları bulmanın olanaksızlığına

(I) Biz üniversitede şehircilik okurken, İstanbul'da yaşamayı düşlerdik. (II) Çünkü başınızı nereye çe­virirseniz çevirin, proje yapacak bir alan, bir konu vardır İstanbul’da. (III) Tarihî kent dokusu, değişken ve dinamik nüfusu, dönüşüme her an hazır yerleşim düzeniyle şehircilik eğitimi için başlı başına bir uy­gulama alanı. (IV) Galiba edebiyatçılar için de öyle.(V) İstanbul’a kim bilir neler yazarım hayaliyle gidip bir günlük bile tutamadan dönen ben, şehrin haya­liyle avunuyorum şimdi. (VI) Bir yanda romantizmle çıplak gerçekliğin zıtlığını sergileyen, öte yanda eski ile yeninin savaşını veren İstanbul, zengin bir esin kaynağı onlar için de.Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangi­si düşüncenin akışını bozmaktadır?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.

8. Biyomalzemelerin pek çok türünün bol miktarda kul­lanıldığı alanlardan biri de diş hekimliği. Amalgam adı verilen bir alaşım, diş çürüklerini veya travmatik nedenlerle hasara uğramış dişlerdeki sert dokuları onarmak için kullanılan koyu renkli bir dolgu madde­si. Bakır, gümüş, kalay ve çinkodan oluşan amalgam tozunun cıva ile karıştırılması sonucu hazırlanan sert ve dayanıklı bir malzeme olan amalgam, 100 yılı aşkın süredir kullanılmakta. Ancak son yıllarda, alaşımın içerdiği cıvanın istenmeyen etkilerine dik­kât çekilmekte. Cıvanın doğa ve insan vücudu için zararlı bir element olması, bazı Kuzey Avrupa ülke­lerinde amalgam kullanımını büyük ölçüde azaltmış bulunuyor. Bu nedenle son 40 yıldır, dişin doğal renginde ve çevre açısından güvenli dolgu malze­melerinin geliştirilmesi için büyük çaba harcanıyor. Bu amaçla geliştirilen ilk malzeme “kompozit rezin” adıyla kullanıma sunulmuştur. Bu malzeme 460-480 nm dalga boyundaki görünür ışık (mavi ışık) ile çok kısa sürede polimerleşerek sertleşir. Ne var ki bu malzemenin ancak polimerleşme sonucu büzülebil- mesi, dolgunun kenarlarında mikro düzeyde de olsa açıklıklar oluşabilmesine neden olmaktadır.Bu parçaya göre kompozit rezinin amalgama ter­cih edilmesi,

I. estetik yönden üstünlük,II. dayanıklılık,

III. doğa için tehlike oluşturmama özelliklerinin hangilerinden kaynaklanmış olabi­lir?A) Yalnız i B) Yalnız II C) Yalnız IIID) İve İli E) II ve III

9. Dalgalar, rüzgârın etkisiyle, rüzgâr ise Güneş'in yer­küreyi ısıtması sonucu oluşur. Bilindiği üzere ısınan hava, yoğunluğu azaldığı için hafifler ve yükselir. Sı­cak havadan boşalan yere, yoğunluğu daha fazla olan soğuk hava hücum eder, işte, güneşli bir günde hissettiğimiz esinti, bu hava akımının bir sonucudur. Rüzgârın, su yüzeyinden esip geçerken oluşturduğu sürtünme, yüzeyde kıpırtılara yol açar. Rüzgâr bu kıpırtıları itmeyi sürdürdükçe kartopu etkisi denilen doğa yasası uyarınca büyük dalgalar oluşur. Aslında bu, güneş enerjisinin rüzgâr, onun da dalgalar oluş­turmasından başka bir şey değildir.Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Dalgalardan nasıl yararlanıldığıB) Güneş enerjisinin neleri, nasıl etkilediğiC) Rüzgârın ne gibi yararları olduğuD) Doğa yasalarının çeşitli yollarla açıklanabileceğiE) Doğa olaylarının yaşamı etkilediği

Page 301: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

10. Kimi zaman bir gözlemden, bir görüntüden; kimi za­man da bir düşünceden ya da bir başka öyküden çıkarsınız yola. Neyi anlatacağınız, nasıl anlataca­ğınız, yaşanmışlıklar hepsi önemlidir. Ama yazmaya başladıktan sonra, sorun artık kurgulama ve yazma sorunudur, öykünün niteliğini bunlar oluşturur. Ben olabildiğince doğru, ölçülü, kendi içinde tutarlı bir öykü oluşturmaya çalışırım. Bu arada başladığım noktadan çok uzaklaştığım; güzel, çarpıcı, şiirsel olacağını düşündüğüm birçok öğeyi dışarıda bı­raktığım olur. Bir bakıma öykü kendi kendini yazar. Bir esin sorunu değildir bu, yazma edimi sırasında uygun biçime ulaşma, onu bulma ve gerçekleştirme sorunudur. Hiç kuşkusuz dil de kurgulama ve anlat­manın ayrılmaz hatta belirleyici bir parçasıdır. Yazı­nın özü dildir. İlle de süslü bir dil, çarpıcı bir dil, şiir­sel bir dil değildir aranan ama dili yalnızca bir araç olarak gören yazar fazla uzağa gidemez.Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşı­lık olarak söylenmiş olabilir?

A) Anlatıcının, bir anlatı türü olan öyküdeki işlevi ve etkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

B) Yazınsal uğraşınızda öykünün yeri, anlamı; bugünkü öykücülüğümüze uzak yakın yanları üzerine neler söyleyebilirsiniz?

C) Öykülerinizde öncelikle değer verdiğiniz nedir; konu mu, kişiler ya da yaşantılar mı, dil mi, öykü tekniği ya da kurgu mu?

D) Öykülerinizde ve romanlarınızda yaşantıların etkisi, payı ve yansımaları konusunda neler söylemek istersiniz?

E) Günün belli birtakım olaylarını ya da kişilerini öykülerinize aktardığınız söylenebilir mi?

11. Dilimiz kirleniyor, kirletiliyor diye yakınıyoruz. Yakın­mamızı örneklerle somutlaştırıyoruz. Düşünceleri­mizi yazıya dökmekte zorlanıyor ama bu eksikliği­mizi sorgulamaktan kaçınıyoruz. Bu yüzden de not tutmayı, mektup yazmayı, okunan bir yapıt yazarak özetlemeyi beceremiyoruz. Oysa yazma eylemi, in­san beyniyle insan elinin ortak ürünüdür. Dilimizin kirletilmesini önlemek istiyorsak öncelikle birey ola­rak yazılı anlatımımızı güçlendirmemiz gerekir. Böyle diyen b ir yazarın dilim izle ilg ili olarak vur­gulamak istediği aşağıdakilerden hangisidir?A) Sorunlarını belirlemede yetersiz kalındığıB) Zenginliğinin farkına varılamadığıC) Yazı diliyle konuşma dili arasında fark olduğuD) Yabancı dillerin saldırısından korumak gerektiğiE) Yazılı anlatımın, dili korumanın temel koşulu ol­

duğu

12. “Ne soğuktan ne de düşmandan korkarım. Benim korkum, birliğe ve aşka sırt çevirenler yüzündendir." Âdeta böyle düşünerek uçar, kara kışı yenmeye çalışan sığırcık. Bu zorlu sınavın en önemli kuralı, birliğin bozulmamasıdır. Bunun için sığırcıklar kış boyunca birlikte uçar, beslenir, uyur ve uyanır. Bir­birine kenetlenen sürü, daha önce provası hiç yapıl­mamış bir dansı tam bir ahenk içinde sergiler. Bu da düşmanları olan yırtıcı kuşları caydırmak için yeter de artar bile. Böylelikle sığırcıklar, nesillerini devam ettirecek bahara ulaşır.Bu parçada sözü edilen sığırcıkların hangi özel­liğ i vurgulanmak istenm iştir?A) Fiziksel yönden öteki kuşlardan farklı olmaB) Dayanışma içinde olmaC) Düşmanlarına korku salmaD) Uçma biçimlerini koşullara göre değiştirmeE) Yuvalarını korunaklı yerlere yapma

13. Şiirde uyum, uyak kaygısı da şairin duyuşunun, dü­şünüşünün öğelerinden değil midir? Şiir vardır, şair ne diyecekse uyaklarla iki sözcüğün satır sonlarında birbiriyle çarpışmasıyla söylemiştir. Şiir bir bütündür, özüyle biçimiyle bir bütün. Böyle olunca şiirde şairin duyuşu, düşünüşü kadar uyak kaygısı da önemli sa­yılmalı değil mi?Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisi­dir?A) Şiirde söyleyişin diğer öğelere üstünlüğüB) Şiirde öz ve biçimin ayrılmazlığıC) Şiirde uyağın vazgeçilmezliğiD) Şairin şiir söylerken çektiği sıkıntıE) Şiirde duyuş ve düşünüşün yeri

14. Herhangi bir çalışma grubunda, bireyler üstüne dü­şeni gerektiği gibi yerine getirdiğinde başarı kaçınıl­mazdır. Milli takımın Japonya maçında sergilediği futbol, bu düşüncenin en önemli örneğidir. Sporcu­larımız maçın başından sonuna kadar canını dişine takıp görevini yerine getirmeye çalıştı. Bir sporcu­muz bile adam sen de deyip görevini ihmal etmedi. Takımımız, hakem bitiş düdüğünü çaldığında bir üst tura geçmişti artık.Bu parçada anlatılanlara göre b ir çalışma gru­bunda bulunması gereken en önemli özellik aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) Görev sorumluluğuB) Başarma hırsıC) Kendine güvenD) Milli duyguE) Başkalarına ihtiyaç duymama

Page 302: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

15. Birçok kent vardır, oraya gitmeseniz de çeşitli kitap­lar okuyarak o kent hakkında bilgi edinmeye çalışır­sınız. Bir ölçüde bunu başarabilirsiniz. Fakat söz ko­nusu kent Şanlıurfa ise işiniz oldukça zordur. — . Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Toprağının rengini görüp sokaklarının kokusu­

nu, insanlarının sesini duymadan tanıyamazsı­nız bu kenti

B) Burası, görmeniz gereken yerler listesinde ilk sırayı almayı hak etmektedir

C) Orada her şey farklıdır, çay daha buruk, daha hoş kokuludur

D) Daha önce hiç gelmemiş de olsanız kendinizi, evinizdeymiş gibi rahat hissedersiniz

E) Güzelliğinin ve farklılığının, barındırdığı kültürel zenginlikten kaynaklandığı herkesçe bilinmek­tedir

16. Üzerinde çok düşünmeyi gerektirmeyen bazı bilgi­ler insanı rahatlatır; özellikle de — . Gerçekleştiril­memiş hayaller, tamamlanmayı bekleyen işler, be­cerileri yitirme korkusu gibi bir yığın kaygı, insanın nabzında atar durur. Bir kitapta karşıma çıkan şu bilgileri, benzer kaygılar duyan kişileri, yatıştırır ümi­diyle paylaşmak istedim: Goethe, en büyük yapıtı “Faust”u 83 yaşında yazmış; Verdi, “Othello” ope­rasını bestelerken 75 yaşında imiş; Mimar Sinan, “Süleymaniye Camii"ni 70 yaşında bitirmiş.Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) yenilikten hoşlanan ve her yeniliği yakından ta­

kip eden insanlarıB) geleceğin neler getireceği konusunda gerginlik

yaşayan bazı sanatçıları, bilim insanlarınıC) hiçbir ayrım yapmadan hemen her dergiye şiir

yetiştiren kimi şairleriD) çalışmalarıyla, yaptıklarıyla insanları iyiye gü­

zele, doğruya yöneltmek isteyenleriE) hiçbir akım içinde yer almayan, toplumsal so­

runlardan çok bireysel konuları işleyenleri

17. Sergiyi dolaşırken hep mutlu bir yüz arıyorum; yok. Hani o Bayburtlu Zihni gibi gülenlerimiz? Yoklar. Neşet Günal mutluluğun resmini yapmıyor ki... Peki neyin resmini yapıyor? Hüznün mü, öfkenin mi, ça­resizliğin mi, hıncın mı? Galiba hepsinin; ama en fazla çaresizliğin... Bağırıp çağırmıyor onun insanla­rı. Dertlerini aktarmış bekliyorlar. Resimleri izlerken onların yerine çare aramaya başlıyoruz.Bu parçadan, Neşet Gürial ile ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine ulaşılabilir?A) Kişilik özelliklerini resimlerine yansıttığınaB) Resim yaparak duygularını dışa vurduğunaC) Resim yaparken belli bir amacının olmadığınaD) Topluma yeni bir anlayış getirdiğineE) Resimlerinde mutsuzluğu, çaresizliği konu

edindiğine

18. İnsanlar emek ve para harcayarak edindikleri birçok eşyanın üzerine yazılar yazıp imza attılar, çeşitli işa­retler koydular. Ekslibris de bu işlevi yerine getirmek için kullanıldı. Ekslibris genellikle kitap kapağının iç tarafında veya ilk sayfalardan birinin üstünde bulu­nan, “...’nın kitaplığından, ...’nın kütüphanesinden” anlamı taşıyan küçük etiketlerdir. Ekslibrisi özel yapan, sadece ait olduğu kişi için hazırlanması ay­nısının bir daha tekrarlanmaması yani yalnızca bir kişiye özgü olmasıydı. Kilise ve prenslere ait kitaplar matbaada çoğaltılırken onlara ait olan baskıların bir farklılığı olması için ilk ekslibrisler hazırlandı. Alman Papaz Johannes Knambenberg için yapılmış, 1450 tarihli “Kirpi" adıyla bilinen en eski ekslibriste, çayır­da bir çiçeği ısıran kirpi betimlenmişti. Bu kişisel ve etkili iyelik etiketleri, insanların kendilerine ait olanı resmi yazılarla daha da özelleştirmesine, üstelik bunu sergilemesine olanak sağladı. Bu nedenle çok tutuldu. İhtiyaçtan çok, sahibini anlatan, yapıl­dığı zamanın kültürel ve tarihsel özellikleri hakkında ipuçları veren küçük boyutlu tasarımlar hâline geldi. Ekslibrisler farklı baskı teknikleri ile çoğaltıldı. Çok uzun bir geçmişe sahip olan bu sanat dalı, ekslibris sanatçıları tarafından bilgisayar tasarımları ile serig- rafi yöntemi kullanılarak devam ettiriliyor.Bu parçada aşağıdaki soruların hangisinin ceva­bı voktur?A) Ekslibris genellikle kitabın neresinde bulunur?B) Ekslibris sözcüğünün anlamı nedir?C) İlk ekslibris kimin adına yapılmıştır?D) Ekslibrisler niçin çok yayılmıştır?E) Ünlü ekslibris tasarımcıları kimlerdir?

Page 303: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Öykünme (taklit), sanatçının çıraklık döneminde gerekli bir şeydir. Çalışmaları ürüne dönüştürülmüş olsun olmasın, her sanatçı, her edebiyatçı böyle bir süreçten geçmiştir. Denilebilir ki öykünme im­renmenin bir ileri aşamasıdır. İmrenme sanatçı ol­maya, öykünme de sanat üretmeye yöneltir insanı. Sonrasında ya vazgeçer insan öykünmeden ya da inat eder, sürdürür; Sürdürenler gün gelir yapılmış bir şeyi yeniden yapmanın anlamsız olduğunu fark eder. Özgün olanı, yani farklı olanı veya daha iyisini yapmaya koyulursa amacına ulaşır; ama öykünme- ye devam ederse o bir sanatçı olmaz bir zanaatçı olur, o kadar.Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarı­lamaz?A) Her sanatçı başkalarını örnek alarak yetişir.B) Başarıya giden yol, çabalarını sabırla sürdür­

mekten geçer.C) Sanatta başkalarına özenme bir alışkanlık du­

rumuna dönüştürülmemelidir.D) Başarılı bir sanatçı, gözleme ve araştırmaya

öncelik vermelidir.E) Var olan sanat eserlerinin benzerlerini üretenler

gerçek bir sanatçı sayılmazlar.

Okuma, yaşamımızın belli bir aşamasında başla­yıp biten bir etkinlik değildir. Çocukluk, gençlik, orta yaşlılık veya yaşlılık döneminde de yaşamımızda yer alır. Daha doğrusu yeme, içme, nefes alma gibi yaşamsal bir ihtiyaçtır. — Çünkü yaşamın akışı içinde hem okuma yöntemimiz gelişmiştir hem de kişiliğimiz. Tartışma götürmez bir gerçektir bu.Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışı­na göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Okumayı öğrenme, kişiden kişiye değişen bir

süreçtir.B) Her bireyin okuma yoluyla edindiği birikim birbi­

rinden farklıdır.C) Çocukluk ve gençlik dönemi okumaları, yaşlılık

dönemi okumlarından daha verimlidir.D) Ne var ki çocukken okuduğumuz bir kitaptan

aldığımz tat, yetişkinlik döneminden farklı olur.E) Küçük yaşlarda okumaya yönlendirilen çocuk­

larda okuma alışkanlığı yerleşir.

(i) İbrahim Çallı, Türk resminde bir döneme ismini veren büyük ustalardandır. (II) Manolyaların, balık­çıların, Emirgan’ın, Baltalimanı'nın, Mevlevilerin ve portrelerin ressamıdır. (III) Aynı zamanda, resim yapma tutkusunun daha fırçaya dokunmadan aşıldı­ğı bir resim atölyesinin öğretmenidir. (IV) Çaliı’nın resimleri, güçlü bir kendiliğindenlik duygusu uyan­dırır. (V) Sağlam resim tekniğinin ardında, kimseyi taklit etmeyen, bağımsız bir resim bilincinin dokuları vardır. (VI) Fırça sürüşleri ışıltılı ve rahattır.

21. Bu parçada, Çallı’yla ilgili aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı yoktur?A) Türk resmindeki yeri nedir?B) Resimlerinde, tercih ettiği konular nelerdir?C) Resim tekniğinin özellikleri nelerdir?D) Resimlerinde, başka ressamların izleri var mı­

dır?E) Resim eğitimini, nerede almıştır?

22. Bu parçada, numaralanmış cümlelerin hangile­rinde Çallı’nın, kişiler üzerindeki etkisinden söz edilmektedir?A) I. ve II. B) II. ve III. C) III. ve IV.D) IV. ve V. E) V. ve VI.

CEVAP ANAHTARI-8

1 .D - 2.B - 3.E - 4.E - 5.E - 6.A- 7.D - 8.C - 9.B - 10.C11.E -1 2 .B -1 3 .B - 14.A- 15.A- 16.D - 17.E - 18.E

19.D - 20.D - 21.E - 22.D

Page 304: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Hayal öyle geniş, dünya o kadar dar ki, hele öyle im­

kansızlıklar var ki... Bu olağanüstü istekleri gerçekleş­

tirmek, başka bir dünya ve olağanüstü nitelikleri kendi­

lerinde toplayan yaratıklar ister. İşte bu, halkın yarattığı

masal kahramanlarının dünyasıdır.

Bu parçada vurgulanan düşünce aşağıdakilerden

hangisidir?

A) Masal, hayalden yararlandığı için sanatın kaynakların­

dan biridir.

B) Masallar, ülkeden ülkeye çağdan çağa en çok yayılan

ürünlerdir.

C) Masallar gerçekçi değil, olağanüstü nitelikler taşır.

D) Masallar, toplumun hayal gücüyle yaratılmış sözlü

ürünlerdir.

E) Masallar, insanoğlunun yaşadığı gerçekliğin dışına çık­

ma isteğinden doğmuştur.

2. Şiir yazmak, şairin kendi ruhunu aramasından başka

bir şey değildir. Ruhunu, asıl benini, arayan şair kendi­

si için yazmakla meşguldür. Onu bulduğunda yazmak­

tan vazgeçebilir. Başkaları için şiir yazmaya çalışmak

şairin ruhunu bulmasıyla sonuçlanmaz. Başkalarının

beğenisi için şiir yazmaya çalışanlar şair olamaz. Ya­

zılmış birçok şiiri olsa da.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağı- dakilerden hangisidir?

A) Şairin amacı kendisi için şiir yazıp bu şekilde kendi

özüne ulaşmak olmalıdır.

B) Şair, şiirleri vasıtasıyla aramış olduğu ruhuna ulaştığın­

da eser vermekten vazgeçebilir.

C) Başkaları için şiir yazmak, şairin yaratıcılığı önündeki en

büyük engeldir.

D) Şairin özgün olması ancak yaratıcılık ve beğenilme

kaygısı taşımasıyla mümkündür.

E) Kendine yabancılaşan şair, şiir yazarak bu durumdan

kurtulmayı başarabilir.

3. Yazarların yaşları ilerler ama çocuk, taze, yeni ve genç

yanları, hiç değişmez. Hangisinin içten yaşlandığını

görürseniz bilin ki o, gerçek bir sanatçı değildir. Hiçbir

zaman da gerçek sanatçı olamamıştır. Yaşları seksene

de gelse hep çocuk kalır onlar. Bakışları, duyuşları, an­

layışları yenidir, tazedir, canlıdır. Her şeye ilk kez bakar

gibidirler. Bu yüzden yaratıcıdırlar. Eskimeyişleri, yaş-

lanmayışları içlerindeki çocuğu ölene dek korudukları

içindir.

Parçada asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden

hangisidir?

A) Yazarlar, her zaman çocukça davranışlardan hoşlanır.

B) Gerçek bir sanatçı olmak, yazarın iç dünyasının yaş­

lanmamasına bağlıdır.

C) Yazarlar yaratıcıdır, bu nedenle hiç yaşlanmazlar.

D) Yaşları ilerlemiş yazarlar yaratıcı olamaz.

E) Yazarların kendilerini genç hissetmeleri, yaşlanmaları­

nı önler.

4. Bir şiir seçkisini en iyi kim yapabilir? Bu soruya “şiir be­

ğenisi olan herkes” diye karşılık verilebilir. Ama ilk akla

gelen, böyle bir şiir seçkisini en iyi, şairler yapabilir ya­

nıtıdır. Oysa, uğraşı şiir olmayan birçok edebiyat adamı

da başarılı seçkiler yapmıştır. Abdülhak Şinasi Hisar’ın

“Âşk İmiş Her Ne Var Alemde" adlı aşkı konu alan mıs­

ra ve beyitlerden oluşan, o tadına doyulmaz seçkisini

nasıl unutabiliriz?

Bu parçada asıl vurgulanmak istenen düşünce aşa-

ğıdakilerden hangisidir?

A) En iyi şiir seçkisini şairler yapar.

B) Alanı şiir olmayan kimi edebiyat adamları da en iyi şiir­

leri seçebilecek yetidedir.

C) Şiirle ilgisi olsun olmasın, herkes, iyi şiiri seçecek güç­

tedir.

D) En iyi şiirleri şu ya da bu kişi seçebilir, diye bir ayrım

yapmak yanlıştır.

E) Bir şiir kurulunda yetkin kişilerin görevlendirilmesi

gerekir.

Page 305: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1 Deneme

5. Aşağıdaki cümlelerle bir paragraf oluşturulmak is­

tense, hangisi paragrafın giriş cümlesi olur?

A) Hayatımda topluma onun kadar değer veren, az adam gördüm.

B) “Şu ne demiş, bu ne demiş" sorar dururdu hep.C) Büyük bir ozan, büyük bir yazar olduğu herkesçe kabul

edilsin isterdi.D) Cenab Şahabettin’in kendi içine kapanmış biri olduğu

söylenir.

E) Bir kimsenin kendini beğenmemesine katlanamazdı.

6. 1940’larda ortaya çıkan şiir akımı çok yadırgandı. Bu

kadar çok yadırganmasının nedeni (...) Bu akımın

ozanları, şiirde ulvi şeylerden söz etme kuralını altüst

edip sokaktaki adamın nasırından, işinden atılışından,

karısının vır vırından dem vurmaya başladı.

Bu parçadaki boşluğa aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Günlük dilin kullanılmasıydı.

B) Eski şiir kalıplarının yıkılmasıydı.

C) Yeni bir akım oluşuydu.

D) işlenen konulardı.

E) Şiirin yoruma açık bırakılmasıydı.

7. Hafif bir rüzgâr çıkmıştı. Çimenlere her basışta ılıklığını

yitiriyordu çimenler. İnce tabanlardan toprağı duyuyor­

duk. Kuşlar yüksekten uçmuyor, koynumuza düşecek

gibi yakın mesafede çırpınıyordu. Yol kenarındaki

hendeklere inip oradan ileri atılırken el ele tutuşarak

uçurumdan tırmanıyorduk. Hendeğin bu yanında erik

ağaçları çiçek döküyordu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Okuyucuyu olay içinde yaşatma

B) izlenim kazandırma

C) Niteleyici sözcükler kullanma

D) Birden fazla duyuya ilişkin ayrıntı

E) ilahi bakış açısı

8. Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf’ta çizdiği dünyanın

böylesine renkli, sıcak ve inandırıcı olması, büyük öl­

çüde yaşantısından gelen gözlemlerine bağlı. Önem­

siz görünen küçük ayrıntılar, romana tam bir somutluk

kazandırıyor; birdenbire kendinizi anlatılan kasabada,

olayların ve insanların arasında buluveriyorsunuz.

Sanki...

Yukarıdaki parça, dil ve düşünce akışına göre, aşa- ğıdakilerin hangisiyle sürdürülebilir?

A) ilişkiler, belirli koşulların biçimlendirdiği ilişkilere dönü­

şüyor.

B) Romanın çok sağlam bir olay örgüsü olduğunu kanıtlıyor.

C) Hayal ve gerçeklik birbirine karışıyor.

D) Romandaki dünya, sizin dünyanız oluyor birden.E) Kişilerin gerçek yaşamdan alındığı netleşiyor.

9. Suut Kemal Yetkin kendisinden sonraki birkaç kuşa­

ğın dil ve edebiyat beğenisini koşullayan, etkileyen bir

eleştirmendi. Herkes "Acaba Yetkin ne diyecek bu ko­

nuda?” diye düşünerek yazardı. Daha sonra öyle yapı­

cı eleştirmenler pek çıkmadı.

Paragrafa göre Suut Kemal Yetkin’in genç yazarlarca

önemsenmesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) Eleştirel değerlendirmeleriyle yol gösterici olmasıB) Edebiyat alanında tartışma ortamı yaratmasıC) Genç sanatçıları kendine hayran bırakmasıD) Eleştirileriyle genç sanatçıları korkutması

E) Sanatsal gücünün diğerlerinden üstün olması

10. Tarihi kilise kalıntılarının arasında dolaşmaya başla­

mıştık. Yerdeki mozaikler yer yer kaybolmuştu. Geride

kalanlar İse bugün yapılmışçasına canlı renkleriyle zi­

yaretçileri şaşkına çeviriyordu. Rehberimiz ayakta kalan

sütunları göstererek: “Bu sütunların yüksekliği 10 m,

çapları 1 m" diyordu. Bu yüksek sütunlar ve başlıkları

çağımıza meydan okuyordu.

Paragrafın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Hem öznel hem nesnel yargılara yer verilmiştir.

B) Yazar öncelikle düşüncelerini kanıtlamayı amaçlamıştır.

C) Öyküleyici anlatımdan yararlanılmıştır.

D) izlenimse! betimleme açıklayıcı betimlemeyle bir arada

kullanılmıştır.

E) Konuyla ilgili kişisel düşüncelere yer verilmiştir.

Page 306: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

11. ... İnsanda varolan iyiliğin ya da kötülüğün öne çık­

ması, insanın gereksinimlerinin karşılanıp karşılanma­masına bağlıdır. Toplumsal çevreyle giriştiği her türlü alışveriş; beslenme, oyun, eğitim, öğretim, çocuğun karakterinin oluşmasında belirleyici etkiler yaratır. Kö­tülüğün egemen olduğu bir toplumda olumlu örneklerin yer aldığı, küçük bir çevre oluştursanız bile iyi insanlar yetiştirmeniz rastlantılara kalır.Bu paragrafın giriş cümlesi aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) İyi insan, her ortamda fark edilir.B) İyilik de kötülük de kalıtsal değildir.C) Karakterin oluşmasında çevrenin etkisi büyüktür.D) Çocuğun karakterini etkileyen sebepleri iyi bilmek gerekir.E) İnsanın iyiliği de kötülüğü de doğuştandır.

12. (I) Ahmet Mithat, Tanzimat’la başlayan Türk romanına

yeni bir ruh aşılamış, ulusal bir karakter kazandırmıştır.

(II) Ama onun yetiştiği ve ilk eserlerini verdiği dönem

çok daha sonralarıdır. ( I I I ) Bu bakımdan onun eserleri,

Türk romancılığında bir aşamadır. (IV) Bu aşamayı gö­

rebilmek için, Ahmet Mithat’tan öncekilerin romanlarına

da bir göz atmak gerekir. (V) Onun Türk romancılığın­

daki yeri ve önemi, ancak bu şekilde gözler önüne se-

rilebilir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi dü­şüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II . C) III. D) IV. E)V.

13. Tezli romanların çok satılmasının nedeni, sanatın işlev­

lerinden olan "Keyifli vakit geçirme"yi başarıyla yerine

getirmesidir. Bu, pek soylu bir amaç gibi görünmese

de atalarımızın mağara duvarlarına çizdikleri ilk av re­

simlerinden bu yana, sanatı sanat yapan işlevlerden

biridir. Üstelik, sanıldığı gibi, sanatın aydınlatıcı, eğitic i.

ve kültürel işlevini de dışlamaz. Tersine, yapıtın bu iş­

levlerini yerine getirmesine katkıda bulunur. Yapıtı bir

felsefi metin olmaktan kurtarır.Bu parçada, tezli romanlarla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine defiinilmemistir ?

A) Aydınlatıcı, öğretici nitelik de taşıdığınaB) Hoşça vakit geçirmek için okunduğunaC) Sanatsal boyutlar içerdiğineD) Sürükleyici kurguya sahip olduğuna

E) Çok sayıda okuyucu bulduğuna

14. Okuyucu, şiir ortamının canlanmasında ve belli bir ni­

telik kazanmasında belirleyici bir rol üstlenir. Yapıtın

iyisini kötüsünden, değerlisini değersizinden, gerçeğini

sahtesinden ayırt edebilen okuyucu, bunlara ilgi duyar­

sa yeni yapıtların daha nitelikli olmasına ortam hazır­

lamış olur. Okuyucu bu ilgisini nasıl belli edecektir? İyi

yapıtların tüketimine katkıda bulunarak. Tüketimin sa­

yısal dili, yazarların kendilerini gözden geçirmeleri için

bir ikaz işlevi görecektir.

Bu parçaya göre, edebiyat ortamının gelişmesinde

okuyucuya düşen asıl görev aşağıdakilerden hangi­

sidir?

A) Tanınmış şairlerin dışındakilerle ilgilenmeme

B) Yapıtları, türlü açılardan ayrıntılarıyla inceleme

C) Başkalarının beğenilerinden etkilenmeme

D) Sadece, nitelikli yapıtları satın alma

E) Yapıtlar karşısında nesnel yargılara varma

15. Bizim bilim insanlarımız hep zaman darlığı içindedir.

Meslekleriyle ilgili yayınların dışında kitap okuyama­

dıklarından yakınır dururlar. Batı’daki bilim insanların

ise, her nedense, zamanları çok boldur. Ne hikmetse,

büyük bilim insanlarının çoğu, edebiyata zaman ayıra­

bilen, hatta edebiyatla yakın ilişkisi olan bol zamanlı ki­

şilerdir. Bacon, A.Eİnstein, matematiğin kurucusu Ga­

uss... hep edebiyata ilgi duyan ya da edebiyatın içinde

olan kişilerdir.

Bu parçada aşağıdakilerden özellikle hangisine

karşı çıkılmaktadır?

A) Bilim insanlarımızın zamanı iyi değerlendirdikleri dü­

şüncesine

B) Edebiyatın somut yararlar sağlamadığı inancına

C) Okumanın ancak boş zamanları değerlendirmede ge­

rekli olduğu düşüncesine

D) Bilim insanlarımızın Batılı bilim adamlarını örnek almak

istememelerine

E) Bilim insanlarımızın asıl uğraşlarının, onların edebiyat­

la ilgilenmelerine vakit bırakmadığı düşüncesine

Page 307: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

16.Önceleri büyük kentteki orta halli insanın sıkıntılı ve

tedirgin yaşamını dile getirir Cahit Zarifoğlu. Kendine

özgü söz dağarcığı ve titiz bir işçiliğe dayanan söyle­

yişiyle dikkati çeker. 1960’tan sonra ise şiirsel gelene­

ğe dayalı biçim araştırmalarıyla soyutlamalara yönelir

ve anlatımcı şiirden uzaklaşır. Gerçekte iki dönemde

de onun şiiri, dış dünyanın belirlediği bir iç duyarlılığın

sözcüklerde somutlaşmasıdır.

Bu parçada, Cahit Zarifoğlu ile ilgili aşağıdakiler- den hangisine değinilmemistir?

A) Şiirlerindeki dil ve deyiş özgünlüğüne

B) İlk şiirlerinde belli bir kesimin sorunlarını yansıttığına

C) Belirli bir süreden sonra şiir anlayışının değiştiğine

D) içe dönük, karamsar bir ozan olduğuna

E) Şiirlerinde iç dünyasından yansımalar olduğuna

17. ...Resim de öteki sanatlar gibi görüntü ve imgelerden

oluşan bir dünya kuruyor. Bu, özgün ve kurmaca bir

dünyadır. Gerçeğe benziyor; onu anımsatıyor, onun

kimi yanlarını açığa çıkarıyor ama gerçeğin kendisi de­

ğil. Bunu yaparken de yararlandığı araçlardan biri çizgi

ama o da gerçekçi olma kaygısı taşımıyor, gerçeği belli

bir biçimlendirme sürecinden geçiriyor. Bu da resmin

daha etkili, daha çarpıcı olmasını sağlıyor. Onun için

bir resim çizgisinden söz edebiliyoruz.

Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına

göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Kurulan yeni dünyanın, gerçeğin kendisi değil, yorumu

olduğunu anlatıyor.

B) Süreç tamamlandığında resim de tamamlanıyor.

C) Bu yolla gerçeğe belirginlik kazandırıyor.

D) Sonuçta, her ayrıntı bir çizgiyle belirlenmiş oluyor.

E) Bu süreçte sanatçı, dikkatini kaleminin ucunda yoğun­

laştırıyor.

18.Yazarın romanlarında üç ayrı biçim, üç ayrı roman ya­

pısı buluyoruz: “Kuyucaklı Yusuf’ta 19.yy romanının,

bildiğimiz klasik roman biçimi, “Kürk Mantolu Madon-

na” da çağdaş romanın getirdiği yeni anlatım teknikle­

rinden yararlanan bir biçim; “ içimizdeki Şeytan" da ise

düşle gerçeğin birbirine karıştığı, romana uygun yeni

bir biçim...

Düşüncenin akışına göre, bu parçanın sonuna aşa- ğıdakilerden hangisi getirilemez?

A) Demek oluyor ki, yazar her romanında yeni bir arayış

içine giriyor.

B) Bu bakımdan, yazarın "yeni öze yeni biçim" ilkesine uy­

gun hareket ettiği söylenebilir.

C) Bu yüzden yazar, yaşadığı dönem yerine geçmişi yan­

sıtmaya çalışıyor.

D) Böylece o, her romanında yeni bir özgünlüğün kapısını

aralıyor.

E) Bu da onun, aynı çizgide gidip gelen bir yazar olmadı­

ğını gösteriyor.

19. ... Nasıl karışmasın ki, bir yandan insanlar için yara­

tılmış sanat yapıtlarını, filmleri, şiirleri, romanları gör­

dükçe umutlanıyor; öte yandan insanların birbirleriyle

savaşmalarını, kötülükleri, ihanetleri görüp karamsar­

laşıyorum. Kısacası bu dünya, bendeki dünyayla örtüş-

müyor. Zaten bütün şiirlerim de bunların ara kesitinde

oluşuyor.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşa- ğıdakilerin hangisi getirilebilir?

A) Şiirlerimde eskiyle yeni iyice karışıyor.

B) Günümüzde eğrilerle doğrular birbirine karışıyor.

C) Günümüzde birçok güzelliğin can çekiştiğini görmek,

kafamı karıştırıyor.

D) Şiirlerimde iyimserlikle kötümserlik birbirine karışmış

durumda.

E) Dünyanın hızlı değişimi, düşünce karışıklığına yol açıyor.

Page 308: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

lDr=JÎt=l--.L=__________

20. Birikimi değerlendirenle yönetimde olanları karşı kar­

şıya getirdiğimizde bilgi ve birikim karşısında nasıl

tahammülsüz olduğumuzu gözleriz. Bilgi ve birikim,

adaletin olduğu, okuyana ve bilgili olana saygının ol­

duğu yerde gelişebilir ancak. Üretemediğiniz sürece

bilgi toplumu olamazsınız. Birilerinin güdümünde, on­

lara bağımlı yaşarsınız. Bir bakıma modernitenin kölesi

olursunuz her alanda. Kurduğunuz mega kentler sizi

küresel kasaba yaratma zihniyetinden bir adım öteye

götürmez. Bilgi ile donatamazsanız insanı.

Bu parçaya göre, aşağıdakilerden hangisi toplumu

oluşturan bireylerde bulunması gereken özellikler­den değildir?

A) Adil B) Saygılı C) Üretken

D) Modern E) Bilgili

21. Çocuk edebiyatı alanı, geçmişe göre oldukça canlı.

Ama hala bu alanda, kâr amacı, öteki tüm amaçları

bastıracak nitelikte. Bu yüzden düzey tutturmak güç­

leşiyor. Çocuk edebiyatı, yarının yurttaşını yetiştirmeye

yönelik bir uğraş. Başka bir deyişle, ulusal eğitimi bü-

tünleyen, insanımızı yaşama hazırlayan etkin bir araç.

Bu parçada yazarın asıl yakındığı aşağıdakilerden

hangisidir?

A) Çocuk kitaplarının asıl işlevinin gözardı edilmesi

B) Çocuklar için yeterli sayıda kitap yazılmaması

C) Yazarların, çocuk yazınına ilgisiz kalması

D) Çocuk yazııiın sınırlarının belirginleştirilememesi

E) Çocuklara yönelik kitapların ulusal eğitimin dışında de­

ğerlendirilmesi

22. (I) Yazar dediğin, çok yönlü olmalıdır. (II) Bir romancı

gibi kurgulama sanatına, şair gibi sözcüklerin melo­

disine egemen olabilmeli; bir deneme yazarı gibi fikir

yürütebilmelidir. (III) Kıvrak bir zekaya, esprili ve şakacı

bir anlatıma sahip olmalıdır. (IV) Bence yazmak, duy­

gudan çok, akla dayanan bir süreçtir. (V) Bu da kafa

işidir. (VI) Bir çocuğun saf hayal gücüne, bir ihtiyarın

deneyim zenginliğine; dil ustalığına, esnekliğe ve du­

yarlılığa dayanan bir akıl işidir.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense, ikinci pa­

ragraf kaçıncı cümleyle başlar?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

23. Günümüzde tartışma, düşünce üretmek yerine bilgiçlik

taslama; düşünceyi temellendirme yerine zekâ cam­

bazlığı yapma ya da tartışmayı kabalıkla noktalama

olarak anlaşılıyor. Öne sürülen görüşü çürütecek dü­

şünce üretmekten çok, o görüşü öne süreni çürütmek

önemseniyor...

Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşa- ğıdakilerden hangisinin getirilmesi uygundur?

A) Bu tür tartışmalarda tartışılan konular da ayrı bir önem

kazanıyor.

B) Tartışmalarda kimin sırtının yere getirileceğinin heye­

canla beklenmesi de bundan kaynaklanıyor.

C) Öğrendiklerini özümseyememiş bir insanın, tartıştığı

konuda inandırıcı olması beklenemez.

D) İnsanların çoğu, tartışırken inatçı bir tutum sergilemek­

ten öte bir şey yapmıyor.

E) Tartışma sırasında karşı tarafın fikirleri değil; saygınlı­

ğı, kişiliği ve davranışları hedef alınıyor.

Page 309: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

24. (I) Batı, bugüne değin Türk yazınının varlığını yadsı­

dı diye, biz de kendi başyapıtlarımızı benimsemeye­

lim mi? (II) Batı’nın yadsıdığı ya da varlığını bilmediği

her şeyi yok mu sayacağız? (III) Bir yapıtın dünyaca

tanınması, yalnızca o yapıtın değerine bağlı değildir.

(IV) Çünkü bir sanat yapıtı hem çağını içinde taşır hem

yaratıcısını. (V) Yapıtın yazıldığı dilin yaygınlığı, ait ol­

duğu ülkenin ekonomisi, başka ülkelerle ilişkileri gibi

çeşitli etkenlerin de payı var bunda.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisi dü­

şüncenin akışını bozmaktadadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

25 .... sözünün geçerliliğini bir türlü anlayamadık. Oysa

Batı’da kendi alanında ustalaşmış bir kişi hemen anıla­

rını yazıyor. Böylelikle, hem o kişinin bireysel dünyası

bütün renkliliğiyle okurun önüne zengin bir şölen gibi

seriliyor hem de mesleğe yeni başlayanlar, o ustanın

deneyimlerinden yaralanıyorlar. Nedense artık dost

söyleşilerinin belleklere armağan edilmiş kırıntıları,

yazmaktan daha çok doyuruyor bizi.

Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşa- ğıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Laf lafı açar.

B) Söylenmedik söz yok, işitilmedik söz çok.

C) Söz uçar, yazı kalır.

D) Bilenle bilmeyen bir olmaz.

E) Lafla peynir gemisi yürümez.

ûji m â© 4i© ©a») m m mmmİİ&® ll& İŞ il@t® ‘lif t© tl®J©

Page 310: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. "Aydın sınıfı” içinde yer alıyordu Oğuz Atay ve o sını­

fın derinlemesine tahlilini yapıyordu. Biraz karamsarlık,

biraz acı, çokça güldürü... aydınsı bir tahlil işte. Tüm

romanlarının, öykülerinin ve oyunlarının ana konusu­

nu bu meselenin oluşturduğu söylenebilir. Öylesine bir

irdelemedir ki bu, sonunda ortaya hiç de küçümsen­

meyecek boyutta bir “aydınlar destanı” çıkmıştır. Hatta

bir “aydınlar marşı” değilse bile, “Tutmuş Şarkılar"ı yaz­

mıştır Oğuz Atay. Durum bu noktada çatallaşmaktadır

işte. Bütün bunları okuyan “aydınlar”, birdenbire billur

bir boy aynasında çırılçıplak buluverirler kendilerini.

Korkunç bir durum canım, utanç verici. Üstüne üstlük,

sahnenin ortalık yerine öyle durup dururken pat diye

düşüveren bu mühendis bozması çok da iyi yazmıyor

muydu sizce? Alın bakalım.

Bu parçadan yazar ve eserleriyle ilgili aşağıdakile- rin hangisi çıkarılamaz?

A) Aydın sınıfının derinlemesine anlatıldığı

B) Romanlarının destansı özellikler taşıdığı

C) Karamsar ve güldürücü irdelemelerin yaptığı

D) Romanlarının eleştirmenlerce alaya alındığı

E) Farklı türde yazdığı eserlerde, trajikomik bir yaklaşımla

benzer konuları ele aldığı

2. Bana göre 'Tutunamayanlar' bir küçük burjuva krizinin,

mühendis olmanın, salon yaşamının, bir kadınla iki ço­

cuğun sorumluğunu almanın hikâyesi. Bunda bir sorun

• yok, bir Flaubert bu malzemeden büyük bir roman çıka­

rabilirdi. Ama Atay, Flaubert değil, çok etkilendiği mo-

dernistlerden biri de değil, her şeyden önce de 'kendisi'

değil. Başkahramanına 'Özben' soyadını vermiş, ama

içinde romanın arkasında elle tutulabilir bir ‘benlik’, ya­

zarın anlattıklarını gerçekten görüp yaşadığı duygusu

yok. Daha çok, bunları bir yerlerden duymuş, öğren­

miş, doğru olanın dünyaya böyle bakmak olduğuna

karar vermiş gibi... Tezer Özlü’nün benzer krizlerden

yola çıkarak yazdıklarını severek okumama rağmen

Atay gözüme sığ ve yapay görünüyor. Türkiye'de onca

insanın başucu kitabı olan bir roman neden benim için

neredeyse itici? Atay adını duyduğumda okur hatta

insan olarak bende bir eksiklik olabileceği kuşkusuna

kapılmadan edemiyorum.

Bu parçada Oğuz Atay ve Tutunamayanlar roma­

nıyla ilgili aşağıdakilerin hangisinden söz edilme­miştir?

A) Romanda anlatılanların yaşanmışlık izlenimi vermek­

ten uzak oluşundan

B) Atay'ın modernist anlayıştan etkilenmiş olsa da moder-

nist sayılamayacağından

C) Tutunamayanlar’ın birçok insan tarafından başucu ki­

tabı yapıldığından

D) Romanın ana kahramanının “Özben” soyadını hak et­

mediğinden

E) Yazarın; öğrenilmiş birtakım bilgilerle geliştirdiği bir ba­

kışla eserini kaleme aldığından

Page 311: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

3. Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar. Bilimi yarı yol­

da bırakmayın, olur mu çocuklar? Oppenheimer gibi

hissediyorsanız; bırakın yüksek binaları başkası yap­

sın, büyük barajlarda başkası çalışsın. Bazılarına çok

uzaklardan bile görülebilen yüksek yapılar kurmak çe­

kici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazı­

ları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare

etmek ihtirası ile yanarak kuvvetli olmak isteyecekler­

dir. Bırakınız, parayla da onlar uğraşsın. Sizin kuvvetli

olmak gibi bir derdiniz yoksa; siz de Leonardo Da Vin­

ci gibi ‘Kuvvet nedir?' diye merak ediyorsanız buyrun,

sizleri mekanik kürsüsüne beklerim. Çünkü bazılarına

göre ‘Kuvvet’ para ile organizasyonun çarpımına eşit­

tir; bize göre ise kuvvet ivme ve kütleyi ilgilendiren bir

■ büyüklüktür. Bu iki formülü birbiriyle karıştırmayın, olur

mu çocuklar? Kürsü ile ticarethaneyi birbirine karıştır­

mayın.

Bu parçada, sözü edilen yazarın değindiği konular

arasında aşağıdakilerden hangisi voktur?

A) Ticarethane ile kürsünün birbiriyle karıştırılmaması ge­

rektiğini belirtme

B) Bilimin zor ve çetrefilli bir yol olduğuna değinme

C) Kuvveti merak edenleri kürsüye davet etme

D) Bazılarına göre kuvvetin para ile organizasyonun çar-

• pımına eşit olduğunu söyleme

E) Bilimi, sadece kuvvetli bilim insanlarının geliştirebilece­

ğini belirtme

4. Küçük yaşta, akranları arasında önder olması, onun

aşağılık duygusundan kurtulmasına yardımcı olduysa

da manevi açıdan kaçınılmaz bir fakirliğe sürükledi

onu. Bu arada, Ahmet Mithat Efendi gibi, kısa bir süre

için de olsa, okuyucularımızdan izin alarak mevzumu-

zu bir yana bırakmamıza rağmen, bize bu fırsatı ve­

renlere, bu arada bu satırların yazarına, ayrıca bizzat

katılamayarak yarı yolda kalanlara, bilhassa teşekkür

ederiz. Turgut, yukarıda zikredildiği gibi, kısa panto-

lonlu yaşantısının bu erken başarısına kapıldı; ondan

sonra da her davranışında, Borjiya gibi ‘Zafer veya hiç'

düsturuna sadık kaldı. Bu orman yasasını, üniversite

kapıcısının o sırada başka bir yere bakmasından fay­

dalanarak mukaddes camiamızın içine de soktu. Evet

beyler! Bunu aramıza sokan Turgut'tur.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakiler-

den hangisi söylenemez?

A) Duyular arası aktarım yapılmıştır.

B) Konuşma havası içinde yazılmıştır.

C) Devrik cümleye yer verilmiştir.

D) Benzetmeye yer verilmiştir.

E) Ara cümlelere sıkça yer verilmiştir.

5. Osman Erkan üçüncü şiir kitabını sessiz sedasız çıka­

ran kendine özgü bir şair. Özellikle de son kitabı “Dil

Taşı" ile kendinden epeyce söz ettireceğe benziyor.

Çünkü bahse konu kitap, onun kendine has algısının

ürünü. Bu nedenle bir önceki kitabı “Bende Hüzün Şe­

ker Nasıl Öyle“ye göre bu son kitabın daha çekici oldu­

ğunu söyleyebiliriz.

Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi

söylenemez?

A) Karşılaştırmaya başvurulmuştur.

B) Öznel ifadelerden yararlınılmıştır.

C) Benzetme söz konusudur.

D) Tekrar grubuna yer verilmiştir.

E) Farklı türde cümleler kullanılmıştır.

Page 312: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

6. Attilâ ilhan, belki de sevilmiş, çok okunmuş bir şair

olmasının güvencesiyle, roman sanatını önemser,

romanın şiir kadar çetin bir emek olduğunu söylerdi.

' Kuşkusuz güçlü romanlar da yazdı. Bir de öykü kitabı

var Attilâ Ilhan’ın, gençliğinde yazdığı öyküler, olgunluk

döneminde yazdığı öyküler; söylemesi zor ama, kötü

bir kitap. Zaman zaman, keşke yayımlamasaydı diye

. düşündüğüm bir kitap. Zaten öykü sanatını da pek

önemsemezdi. Başka edebiyatlarda rastlanmayan bir

durum: 1940’lardan başlayarak edebiyatımız romanla

öykü arasında gelgitlere kapılmış, her nedense bu gel­

gitlerden öykü yenik çıkmıştır. Büsbütün garip olansa,

öykü romana ‘sıçrama tahtası’ sayılmıştır. Tahir Alan-

gu ve Mutluay gibi eleştirmenlerin karşısında, romanı

“hantal”, öyküyü daha sanatkârane bulan yazarlar da

vardı. Vedat Günyol’la Mehmet Fuat başı çekerdi.

Aşağıdakilerden hangisi bu parça için en uygun

başlıktır?

A) Roman mı, Öykü mü?

B) Şiir Yazma Sanatı

C) Attilâ Ilhan ve öykücülüğümüz

D) Romanın Üstünlüğü

E) Roman ve Öykünün Gelişimi

7. Deneme de roman gibi, şiir gibi, öykü gibi başka za­

manlara taşınan bir tür. Bazen onların taşıdığı an­

lamların da ötesine geçirir yazarını. Okurunu donatır

deneme. Öğrenmek için yazan, kendi varoluşunu yer­

yüzünün varlık ve zamanında anlamlı kılmaya çalışan

biriyimdir. Bu nedenledir ki deneme vazgeçilmezim.

Neden mi? Deneme size insanı ve dünyayı kavrama

bilgisini taşır. Yeniden yorumlama duyarlılığını kazan­

dırır. Hatırlamayı öğretir. Unutmanın kapılarından aşı­

rır. Bir tür bellek taşır size. Sizi dil, düş, zaman, mekan

gezgini kılar.

Bu parçanın yazarına göre, aşağıdakilerden hangi­

si denemenin özelliklerinden biri olamaz?

A) Diğer edebi türler gibi kalıcı olması

B) Okuyanı, farklı anlam boyutlarına taşıması

C) Dünyayı algılama ve yorumlama yeteneği kazandır­

ması

D) Hafızayı güçlendiren bir edebi tür olması

E) Gerçek ile gerçek olmayan arasındaki farkı ortadan

kaldırması

Page 313: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

8. Kış mevsiminin vazgeçilmez ısıtıcısı olan mangalın

kültürümüzde önemli bir yeri vardır. Açıklamalı Yemek

ve Mutfak Terimleri Sözlüğü’ndeki anlamına bakar­

sak mangal “Yuvasında odun kömürü yakılıp yemek

pişirilen pirinç, metal ya da bakırdan yapılabilen dört

ayaklı gereçtir.” Sobalı dönemlerde, sonbaharda ilk

soğuklarda kurulan odun sobalarında yanıp da kıpkır­

mızı kor haline gelen odunlar, ateş küreği ile çekilerek

mangallara konur, odayı ısıtmaya devam ederdi. Hava­

lar soğuyunca odun sobaları yetmez, kömür sobaları

kurulurdu. Kömür sobalarının kurulmasıyla, odun so­

balarının saltanatı sona erse de mangalların saltanatı

devam ederdi. Mangallar hazır satılan odun kömürü ile

yemek pişirmede de kullanılırdı.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden han­gisi söylenemez?

A) Tanımlamaya başvurulmuştur.

B) Benzetmeye yer verilmiştir.

C) İzlenim kazandırılmaya çalışılmıştır.

D) Sebep- sonuç ilişkisine yer verilmiştir.

E) Açıklayıcı anlatım kullanılmıştır.

9. Birçok anne - baba çocuğundan ya da çocuklarından

şikâyetçidir. Şikâyetler de birbirine benzer: “Hiç ders

çalışmıyor... Söz dinlemiyor... Çok dağınık...” Bazısı için

de "Pabuç kadar dili var... Hep geç kalkıyor... Hiç ödev

yapmıyor... Hiç yardımcı değil... Çok yanlış hareketleri

var...” Bu şikâyetler ve benzerleri birçok anne-baba­

nın ağzından hiç düşmüyor. Çocuklarını yakınlarına

şikâyet ettikleri gibi, bu şikâyetleri daha sık çocukları­

nın yüzlerine karşı da dile getiriyorlar. Çocuklar cesaret

edebilseler kendi bakış açılarından gördükleri anne-ba-

balarını tarif ederek bu şikâyetlerin mislini dile getirebi­

lirler. Şimdi bu anne-babaları şöyle düşünmeye davet

etmek istiyorum. Eğer kendi anne-babaları, sürekli ola­

rak kendilerini eleştirseydi nasıl hissederlerdi? Anne-

babalarına daha mı çok bağlanırlardı yoksa onlardan

daha çok uzaklaşırlar mıydı? Eleştirilmek öyle berbat

bir duygu ki insanı kilitliyor, iş yapamaz hale getiriyor,

insanın enerjisini bitiriyor. Sanırım, çocuklar eleştiriye

karşı, yetişkinlerden daha dayanıklı. Yetişkinler eleşti­

rildiklerinde yıkılıyorlar, çocuklar da üzülüyor ama bir

şekilde kısa süre içinde bunları unutup yaşamlarına

devam edebiliyorlar.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden han­gisi söylenemez?

A) Sözde soru cümleleri ile anlam kuvvetlendirilmiştir.

B) Ebeveynler ve çocuklar arasında empati kurulmaya

çalışılmıştır.

C) Anne-babaların çocuklarından duyduğu memnuniyet­

sizlik dile getirilmiştir.

D) Veliler, sitemlerini hem kendi çocuklarına hem de ya­

kınlarına yansıtmıştır.

E) Anne-babaların çocuk yetiştirmede kusurunun bulun­

madığı dile getirilmiştir.

Page 314: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

Di'tıcm c

10. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümle­

si olmaya uygun değildir?

A) Romanın tarihsel ve sosyolojik olaylara kattığı en

önemli boyut, onları ölümsüzleştirmesi, yerelden ev­

rensele uzanan bir perspektife taşıyabilmesidir.

B) Roman; sosyoloji, psikoloji, antropoloji, tarih ve iletişim

disiplinlerinin birinci dereceden ilgi alanına giren bir

edebi türdür.

C) Toplumcu gerçekçiliği kendisine çıkış noktası yapan

roman, sosyal değişimin ve toplumsal dönüşümlerin

aynasıdır.

D) Romanda yazar, betimlediği dünyanın birliğini varsay-

malı ve bu dünyayı, insandan ayrılmayan bir bütün ola­

rak görmelidir.

E) Tanzimat dönemindeki romanlar bundan farklı olarak

Batılı modernleşmenin toplum üzerindeki etkilerini

merkeze almaktaydı.

11. Milyon dolarlık cirolara ulaşan korsan kitap sektöründe

bugüne kadar yakalanan korsanların -birkaç kişi dı­

şında- hapse girmemiş olması, Fikir ve Sanat Eserleri

Kanunu’nun hâlâ Avrupa Birliği’ne uyumlu hale getirile­

memesi, korsancıları daha da cesaretlendiriyor. Boş­

luklar tamamlandığı takdirde korsan sektörü bitirebilir.”

dedi. Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile bu yıl 33. kez

düzenlenecek olan Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı

8-16 Kasım 2014 tarihleri arasında TÜYAP Fuar ve

Kongre Merkezi’nde ziyaretçilerine kapılarını açacak.

İstanbul Kitap Fuarı, 850 yayınevi ve sivil toplum kuru­

luşunun katılımıyla kitapseverleri bekliyor. Fuar öncesi

Türk insanın okuma alışkanlıkları hakkında bilgi veren

YAYFED Başkanı Bayram Murat, 17 Mart-9 Mayıs ta­

rihleri arasında yapılan ‘korsan kitap satın alma eği­

timleri araştırması’ hakkında da açıklamada bulundu.

Türkiye’de korsan kitap satışının her geçen gün azaldı­

ğını ancak istenen seviyede olmadığını belirten Murat,

‘‘Korsan ile mücadele özellikle biz meslek profesyonel­

leri açısından çok önemli.” dedi.

Bu parçada yakınılan durum aşağıdakilerin hangi­

sidir?

A) Korsanla mücadele sürdürülmesine rağmen kesin bir

sonucun alınamamasından

B) Kitap fuarlarının yeterli sayıda olmamasından

C) Korsan sektörünün milyon dolarlık ciroyu bulmasından

D) insanlarımızın orijinal kitaplara ilgi göstermemesinden

E) Korsan kitap satışının her geçen gün azalmasından

Page 315: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

IS s i l

12. Yapılan araştırmada, en çarpıcı verinin Türkiye’nin

yaklaşık 5’te birinin hiç kitap okumadığını belirten YAY-

FED Başkanı Bayram Murat, 12 ilde yapılan korsan

kitap satın alma eğilimleri araştırması verilerine göre,

“Kendiniz, çocuğunuz, evdeki herhangi biri için düzenli

olarak kitap temin ediyor musunuz?’’ sorusuna araş­

tırmaya katılanların %15'i hiç kitap okumadığı, %21’i

ise 10 yılda bir ya da daha az kitap aldığını söyledi.

Düzenli ya da düzensiz kitap okuyanlar, kitapları kır­

tasiye ya da kitap evlerinden almayı tercih ediyor. Hiç

kitap okumayan insanlar, kitap okumaya başlarsa oku­

ma oranında önemli bir artış olacağını söyleyebiliriz.”

dedi. Türkiye’de elektronik kitap satın alanların oranı­

nın %12 olduğunu belirten Murat, “e-kitap almayı tercih

edenlerin büyük bir.kısmını üniversite öğrencileri oluş­

turuyor. e- kitap almayı tercih edenler kolay ulaşılabilir,

ucuz ve kolay taşınabilir oluğu için bunu tercih ediyor,

e-kitap almayanlar ise, gerçek kitap hissini sevdiği için

bunu tercih etmiyor.” dedi. Murat, “Araştırma sonucuna

göre en çok öykü ve roman türleri, ardından polisiye

hikâyeler okunuyor. Üçüncü sırada ise dini yayınlar yer

alıyor." şeklinde konuştu.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakiler-

den hangisi söylenemez?

A) Sayısal verilerden yararlanılmıştır.

B) Karşılaştırılmaya başvurulmuştur.

G) Örneklemeye başvurulmuştur.

D) Benzetmeye yer verilmiştir.

E) Okuma oranın artması şarta bağlanmıştır.

13. Okul dersleriyle birlikte sınavı nasıl birlikte götürebili­

rim?”, “Çalışmaya nereden başlamalıyım?”, “Hazırla­

dığım ders çalışma programına bir türlü uyamıyorum,

programı hep aksatıyorum, Ne tavsiye ediyorsunuz?”

Bu sorulara hiçbirinizin yabancı olmadığını düşünüyo­

rum. Neden mi? Çünkü yukarıda verdiklerim, öğren­

cilerin uzmanlara en sık sorduğu sorular. Peki, ders

çalışma programı hazırlarken nelere dikkat etmeliyiz?

Neden planlı çalışmak gerekiyor? Descartes’e göre

“Plansız çalışan bir kimse, ülke ülke dolaşıp hazine

arayan bir insana benzer.” Plansızlık dikkatsizliğe,

yorgunluğa, bitkinliğe, isteksizliğe ve dalgınlığa neden

olur. Bu durum öğrencilerde psikolojik baskı* kararsız­

lık, çalışmaya motive olamama ve verimsiz çalışma

gibi olumsuz birçok sonuca yol açar. Başarılı olan in­

sanların hayatlarını incelediğimizde karşımıza çıkan

temel nokta, belli bir plan ve program dâhilinde çalış­

mış olmalarıdır. Neye, ne kadar zaman harcayacağı­

nı bilmek, hem zamanı planlamak hem enerjiyi doğru

kullanmak hem de hedefe konsantrasyonu devam et­

tirmek açısından çok önemlidir. Öğrenci bu sayede ça­

lışma maratonunda yolun neresinde olduğunu, hangi

zaman diliminde nerede olması gerektiğini, enerjisini

en doğru ve verimli şekilde nasıl kullanacağını bilir.

Programlı çalışma aynı zamanda zihinsel dağınıklığı

da ortadan kaldırır. Öğrencinin kısa vadeli hedefler be­

lirlemesine ve bu sayede uzak hedefe istenilen sürede

varılmasını sağlar.

Bu parçadan yola çıkılarak aşağıdakilerden hangi­sine ulaşılamaz?

A) Plansızlığın dikkat dağınıklığına, isteksizliğe neden

olduğuna

B) Düzensiz çalışmanın kafalarda, farklı soru işaretleri

uyandırdığına

C) Plansızlığın, samanlıkta iğne aramakla eş değer olabi­

leceğine

D) Plansız çalışmanın konsantrasyonu yükselttiğine

E) Kısa hedeflerin uzun hedefleri beraberinde getirece­

ğine

Page 316: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

2 > ® 3 IM î ©

14. (I) Eleştiri yaşam çatışmasının bir ürünüdür. (II) Bu ça­

tışmada güçlü olan, güçsüzü ezer, yener; ama onunla

dalga geçemez. (İli) Çünkü güçlü, yenik düşürdüğü

kişiyle,bir de dalga geçmeye^ kalkarsa bu olay tutmaz,

yayılamaz ve eleştiri değeri kazanamaz. (IV) Yenik dü­

şürdüğü kişilerle dalga geçen güçlüye, ancak kızılır.

(V) Dalga geçme; yenilmişlerin vazgeçilmez, dayanıl­

maz kusuru ya da meziyetidir.

Parçada verilmek istenilene ilişkin en genel yargıyı içeren cümle hangisidir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

15 ."Bugün” diyor Oblomov, "Dünle beslenerek yarına va­

rır.” Bu cümle geçmiş-şimdi-gelecek sürekliliğini vur­

guluyor. Ancak, bugünün kültürel düzeyi, geçmişteki

birikimin mekanik bir sürekliliği olarak ele alınamaz.

O zaman Oblomov’un değindiği "besin kaynağı" nasıl

kullanılacaktır?

Bu parçadan çıkabilecek sonuç aşağıdakilerden

hangisidir?

A) Yarının kültür düzeyine ulaşabilmek için, bugünü bil­

mek yeterlidir.

B) Geçmişin kültür birikimini aynen benimsemek, vazge­

çilmez bir unsurdur.

C) Her geçen gün, daha sonraki kültür düzeylerinin değiş­

mez kaynağıdır.

D) Geçmişle, içinde yaşanılan an arasındaki farklılığı, ge­

leceğin kültür düzeyi belirler.

E) Geçmişin kültür birikimi, bugünün koşullarına uyarlana­

bildiği ölçüde önemli bir kaynak olarak değer kazanır.

16. Çok! Gereksiz övgülerle, samimiyetsizce yergilerin bile

bende bıraktığı izler oldu. Ne denli art niyetli, ne denli

haksız olursa olsun, her eleştiride yine bir oranda doğ­

ruluk vardır. Eleştiriden yararlanırım. Eleştirmen, eleş­

tiri yaparken aynı zamanda kendi bilgisini, psikolojisini,

karakterini de eleştiriye açmış demektir. Şimdiye kadar

hiçbir eleştirmen bana karşı kendim kadar acımasız,

kıyıcı, sert olmamıştır; olamaz da...

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı yoktur?

A) Eleştirilerden etkilenir misiniz?

B) Siz de kendinizi eleştirir misiniz?

C) Eleştirilerin size katkısı olur mu?

D) Siz de başka eserleri eleştirir misiniz?

E) Her eleştiri gerçeği yansıtır mı?

17. Salah Birsel benim gibi değildir; o, çevrilen parçanın

biçimine bağlı kalmak ister. Ben ise "Yazar, Türk olsay­

dı bunu nasıl söylerdi?" diye düşünüp Türkçeye daha

uygun bir biçim bulmadan rahat edemem.

Bu sözleri söyleyen bir çevirmenle ilgili aşağıdaki

yargılardan hangisine varılabilir?

A) İyi bilmediği bir dilden çeviri yapmamaktadır.

B) Kendini, yapıtını çevirdiği yazarın yerine koymaktadır.

C) Çevirdiği yapıtın aslına bağlı kalmaktadır.

D) Çevirdiği yapıtlara kendi üslubunu ve ana dilinin özel­

liklerini katmaktadır.

E) Salah Birsel’ in çevirilerini başarısız bulmaktadır.

Page 317: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

2 Dı ııcıııe

18. Namık Kemal, yüzlerine talihin pek gülmediği insanları

anlatır Vatan yahut Silistre adlı oyununda. İnsanın ya­

nılgılara, yıkılışa, yalana karşı isyanıdır anlattıkları. Bir

an için, yaşamlarını daha fazla sürdürmeyi olanaksız

görecek kadar umutsuzluğa düşürür kişilerini ama her

şeye karşın yaşamak, inanmak, umut etmek gerektiğini

oyunun kahramanlarından sevgili Zekiye’nin ağzından

yine kendisi söyler. Yüz yıl önce yazılan bu oyunun,

bütün insanlar için hâlâ güzel bir oyun oluşunun asıl

nedeni budur!

Sözü edilen oyunun, bu parçada vurgulanmak iste­nen özelliği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Her kesimden insana seslenme

B) Güncelliğini yitirmeme

C) İnsanlığın evrensel özelliklerini yansıtma

D) Yaşama umudunu canlı tutmayı vurgulaması

E) Haksızlıklara direnmeye yöneltme

19. (I) Özgürlüğe kavuşmak, tutsaklıktan kaçmakla değil,

köleliği, tutsaklığı yıkıp ortadan kaldırmakla olur. (II)

Özgürlük isteyen kişi, bu çabayı yalnız kendisi için de­

ğil, tüm insanlar için göstermelidir. (III) Özgürlük, tüm

ulusların ortak özlemidir. (IV) Özgür kişi kendi duygu,

tutku ve çıkarlarının kölesi değildir. (V) Bir başına ya­

şayıp öylece özgür olmak isteyen kişi, kendi kendisinin

kölesi olmuş demektir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi dü­şüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

20. (I) İyi bir dostun görevi, sevdiği insanı korumak, onu

uyandırmak, onu yanlış yola giderken görürse kolun­

dan tutup çevirmektir. (II) Uçuruma giden çocuğunuz

için: "Çocuğumdur, istediği yere gitsin, ben karşısına

çıkmayayım!” diyor musunuz? (III) Tam tersine, ne ya­

pıyorsun, diyerek onu durdurmayı bir babalık görevi

sayıyorsunuz. (IV) O halde, çok sevdiğiniz dostlarınız,

öğrencileriniz, öğretmenleriniz, düşünce arkadaşlarınız

da yanlış yollara giderse önlerine çıkmak sizin insanlık

görevinizdir. (V) Bunu yapmazsanız onlara iyilik değil,

kötülük etmiş olursunuz.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde

parçanın ana düşüncesi belirtilmiştir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.

21. Orhan Veli’nin kavgalarına kızabilirsiniz, tutkuları konu­

sunda farklı değer yargılarınız olabilir. Ama hiçbir şeyi­

ni sevmemiş olsanız bile Türkçeyi sevdiğiniz için onun

şiirini de sevmişsinizdir.

Eleştirmenin, yukarıdaki parçada Orhan Veli ile il­gili asıl söylemek istediği aşağıdakilerden hangisi­

dir?

A) Şiirlerinde Türkçenin güzelliğini duyurması

B) Şiirlerinin, yaşamını yansıtması

C) Şiirlerinde coşkulu bir söyleyiş bulunması

D) Şiirlerinin, bize Türkçeyi sevdirmesi

E) Düşüncelerinin, yanlış değerlendirilmesi

22. Üstat Oğuz Atay, bana yazdığı mektubun sonunda

Tutunamayanlar romanının kahramanlarından bahse­

derken şunları söylüyor: “Selim, Turgut, Süleyman hele

bedbaht Nermin... Şimdi bunları uzaktan düşünürken

hepsini ayrı ayrı görüyor gibiyim. Hele Turgut gözleri­

min önünde sapsarı, süzgün yüzüyle hep Ada çamlık­

larında babasının yanında dolaşıyor gibidir. Nermin'in

öksürüklerini hâlâ işitiyorum.”

Bu parçada sözü edilen yazar ve romanıyla ilgili

aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?

A) Roman kahramanları, ünlü kişileri temsil ederse ölüm­

süzleşir.

B) Eserin kalıcılığı, sanatçının romantik tipleri canlandır­

masına bağlıdır.

C) Kahramanlar, gerçekten yaşamış gibi romancı ve oku­

yucuyla bütünleşir.

D) Roman kahramanları, onları yaratan yazarların bellek­

lerinde izler bırakır.

E) Her okuyucu, roman kahramanlarından farklı biçimde

etkilenir.

Page 318: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

23. Nabi ünlü eseri "Hayriyye”de şöyle diyor: "Ey oğul,

eğer ozan olup şiir söylemeye niyetlenirsen sözün az,

etkin çok olsun. Örtülü söz söylemeyesin. Bir sözün

anlamını yalnızca kendin biliyorsan bu sözü söyleme.

Çünkü ozanlar kendileri için söylemez, halk için söyler­

ler. Şiirin anlamı açık olmalı ki şiiri herkes beğensin.”

Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada eserde geçen

öğütlerden biri deâidir?

A) Halkın anlayabileceği bir dil kullanma

B) Sözü dolandırmadan söyleme

C) Etkileyici bir söyleyişe ulaşma

D) Özgün buluşlarla ustalığını kanıtlama

E) Yalınlığı gözardı etmeme

24. (I) Çağdaş Latin Amerika edebiyatının iyi bütün özel­

liklerine sahip bir kitap “Kağıt Ev” . Hayatı kitaplarla

örülü labirentlerde geçen insanları anlatıyor. (II) Gerek

gerçek gerekse mecazi anlamda kitaplardan kendile­

rine ayrı bir dünya kurmuş insanların hikâyesi bu. (III)

Vardır böyleleri, evlerine gidersiniz, üst üste konmuş

büyük ciltli kitapları sehpa niyetine kullanırlar. (IV) Her

yer toz içinde, karışıktır ve hangi kitap nerededir, ne

anlatır bilirler yine de. (V) Ölümleri de kitap yüzünden

veya kitap uğruna olur çok zaman.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci pa­ragraf aşağıdakilerden hangisiyle başlar?

A) I. B) II. C) ili. D) IV. E) V.

25. Sanatçı niçin yaratır? Onu bu zor işe iten nedir? Bu

sorunun yanıtını büyük şair P. Mallarme’den dinleye­

lim: ”A. Gide’nin, Stendhal’ın sanat için mi çalıştıklarını

sanıyorsunuz? Hayır! Onlar her ne pahasına olursa ol­

sun, yüklerinden kurtulmak, canlı varlıklarının ağırlığını

dışarıya atmak için çalışıyorlardı.”

Parçaya göre, sanatçıyı eser yaratmaya iten etken

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Çağları hakkındaki düşüncelerini benimsetme isteği

B) Yaşamın ekonomik yükünden kurtulma çabası

C) Sanatı, iç dünyalarındaki çelişkilerden kurtaracak bir

uğraş olarak algılamaları

D) Sanata ilişkin görüşlerini, yapıtıyla ortaya koyma isteği

E) İçinde yaşadığı toplumda saygınlık kazanabilme tutkusu

m m m m m m t/m © ş m m u m &

•rai® îkşj? * « m s ) » m s

Page 319: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

1. Dünyanın en büyük otomotiv parçası sağlayıcılarından biri, trafik kazalarını önleyecek teknolojiler geliştiriyor. Şir­ketin Türkiye temsilcisine göre, kendi kendine giden araç­lar, 2025 yılında trafiğe çıkacak. Trafik kazaları Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre geçtiğimiz yıl Türkiye'de 1 milyon 200 bin­den fazla trafik kazası meydana geldi. Bu kazalarda 3 bin 685 kişi hayatını kaybetti, 250 bin kişi yaralandı. Bu yılın ilk 9 ayında gerçekleşen 28 bin trafik kazasında 900 kişi hayatını kaybetti, 39 bin kişi yaralandı. Üstelik bunlar kaza yerinde tespit edilebilen rakamlar. Buna bir de kaza yerin­den ayrıldıktan sonra hayatını kaybedenleri eklemek ge­rekir ki, onların sayısı bilinmiyor. İnsanların hayatını altüst eden bu kazaların en büyük sebebi aşırı hız ve dikkatsizlik sonucu direksiyon hakimiyetinin kaybedilmesi. Diğer se­bepler arasında geçiş üstünlüğünü tespit edememe, dö­nüş hataları, hatalı mesafe tahminleri gösterilebilir.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deâinilme- mistir?

A) İnsansız araçların yakın gelecekte hayatımızda olaca­ğına

B) Kazalara yol açan faktörlereC) Kazalarda, aşırı hız ve dikkatsizliğin en büyük rolü üst­

lendiğineD) Kendi kendine giden araçların kaza oranını sıfırlayaca­

ğına

E) Kazaları önleyecek teknolojilerin geliştirildiğine

2. 17.yy ortalarında Fransa’da ortaya çıkan edebiyat akı­mıdır. Akla ve sağduyuya değer verir. İnsandaki tabiata, insanların iç dünyasına saygı göstermek esastır. Konula­rını eski Yunan ve Latin edebiyatından alır. Kahramanları seçkin kişilerdir. Sıradan insanlara eserlerde yer vermez. Önemli olan konu değil, konunun işleniş biçimidir. Dil, üslup kusursuz bir şekilde işlenmiştir. Dil açık, yalın ve soyludur. Sanat için sanat görüşünü savunurlar. Sanatçı eserde kendini gizler. Tiyatroda üç birlik kuralına uyulur. Bu parçada klasisizm akımıyla ilgili aşağıdakiler- jden hangisine deâinilmemistir?

A) Ne zaman ve nerede ortaya çıktığınaB) Konularını nereden aldığınaC) Mantığı ve aklı önemsediğineD) Konunun işlenişine değil, konuya önem verildiğineE) Sanat anlayışının özelliğine

3. Öldükten sonra 1987’de Günlük, 1998’de ise Eylembi-

lim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı

ikinci baskı bile yapamayan Atay’ın kitapları ölümünden

sonra ilgi görmüş ve defalarca basılmıştır. Ölümünden

sonra daha çok ilgi görmeye başlayan yazarın hayatı

hakkında birçok çalışma yapılmış ve biyografileri ya­

yınlanmıştır. Bunlardan birisi olan Yıldız Ecevit’in Oğuz

Atay biyografisi “Ben Buradayım...” 2005 yılında yayın­

lanır. Oğuz Atay, yapıtlarında küçük burjuvalara karşı

eleştiri, mizah ve ironi barındıran bir yaklaşım içerisine

girmiştir. İlk romanı “Tutunamayanlar’da küçük burjuva

dünyasına ve küçük burjuvalara ironiyle yaklaştı. Yaza­

rın eserlerinde zaman zaman anlatım bozukluklarına

rastlanır. Özellikle ilk romanı olan Tutunamayanlar’da

özentisiz cümleler bulunmaktadır. Romanlarında iç

monologlara önem veren yazarın kahramanları sık

sık kendi kendileri ile konuşur. Bu roman tekniği eleş­

tirmenler tarafından Postmodern olarak tanımlanmış

özellikle Berna Moran tarafından edebiyatımızda bir çı­

ğır olarak ilan edilmiştir. Romalarında karmaşık bir ger­

çeklik vardır. Romanın içine dağılmış ayrıntı, gözlem

ve çağrışımlar, romanın bütününe egemen olan bilinçli

bir kurgunun öğeleridir.

Bu parçadan Oğuz Atay ile ilgili aşağıdakilerden

hangisine ulaşılamaz?

A) Yaşadığı dönemde eserlerinin pek ilgi görmediğine

B) Vefatından sonra kendisiyle ilgili çalışmalar yapıldığına

C) Eserlerinde, eleştirel bir tutum benimsediğine

D) Üslup konusunda çok titiz davrandığına

E) Romanlarındaki detayların bilinçli bir kurguya dayandı­

ğına

Page 320: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

4. Haşim, ferdi konuların şairidir. Dış dünyayı karamsar

ruh dünyası içinden süzerek gözlemlemiş, sonbahar,

akşam kızıllığı ve karamsarlık konulu ahenkli şiirler

yazmıştır. Şiirle ilgili görüşlerini çeşitli yazılarında ve

eserlerinin ön sözlerinde açıklamış, sanat güzellik İçin­

dir, sanat şahsi ve muhteremdir, prensiplerine uygun

şiirler yazmıştır. Piyale adlı şiir kitabının ön sözünde şiir

anlayışını şöyle açıklar: "Şiirin asıl özelliği duyulmak­

tır. Şiirin dili, musiki ile söz arasında ve sözden ziyade

musikiye yakındır. Yani bu dil, bir açıklama vasıtası ol­

maktan ziyade bir telkin vasıtasıdır ve şiirde musiki an­

lamdan önce gelir. Bu bakımdan kelimeler, şiire, anlam

değerlerinden çok musiki değerleriyle girerler. Şiirin

anlam bakımından açık olması zorunlu değildir. Şiirin

doğduğu yer bilinçaltıdır. Konu ise sadece terennüm

için bir vesiledir."

Bu parçadan yola çıkılarak Ahmet Haşim ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Şiirde ahenge önem verip anlamı ikinci planda tuttuğu

B) Manayı şiirle özdeş tuttuğu

C) Sanatı toplum için yaptığı

D) Hayata karşı pozitif ve umutlu olduğu

E) Melankolinin hayatında yeri olmadığı

5. Hayatta her şeyin dengede olduğu bir çizgi vardır. Zıt­

lıkların ortasında yer alan bir çizgi. Ölçülülük de diye­

biliriz buna. Ölçüyü kaçırdığınızda tutturamadığınızda

kıvam bozulur, işte bu iki uç arasındaki çizgiyi fark ede­

mezseniz bir ucu diğer uca tercih etmek zorundaymış­

sınız gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Bu da zihnin ya

öyle ya böyle, diye sadece iki seçenek görme sınırlılı­

ğından gelir. Örneğin alçakgönüllülük çizgisinin altında

kendi kıymetini, değerini bilmemek, çekingen olmak,

edilgen olmak gibi uç noktalar vardır, Bu çizginin üs­

tünde ise kendini beğenmişlik, ukalalık vardır, ikisi de

dikenli uçtur, kişiyi yanılsamalarla doldurur. Kişi kendi­

ni beğenmiş ve ukala olmamak adına diğer uca yakın

davranış şekillerini benimseyebilir. Ancak çizgi altı du­

rum da zamanla kişiyi yorar, kişi kendini kötü hisseder

ve dış dünyadan aldığı geri bildirimlerden mutsuz olur.

Parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağı-

dakilerden hangisidir?

A) Hayatamızda büyük önem arz eden dengenin bozul­

ması, istenmeyen sonuçları beraberinde getirir.

B) Alçakgönüllülük çizgisinin üstünde kendini beğenmiş­

lik, ukalalık, vardır.

C) İnsanı yoran ve yanıltan, alçakgönüllülüktür.

D) Hayatta her şey milimetrik bir düzen doğrultusunda

oluşmuştur.

E) Denge, mutluluğu beraberinde getirir.

Page 321: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

3 Doııcnıc

6. Uzman Diyetisyen "Önemli olan aynı öğünde çok çe­

şit yemeği bir arada tüketmek değil, farklı günlerde az

miktarlarda çeşitli beslenmektir! Amaç yenilenleri hep

daha aza indirmek değil, enerji harcamanızı arttırmak

olmalıdır! Aslında bir adımsayar alarak öncelikle gün­

lük nasıl bir harcamanız olduğunu gözlemleyebilirsiniz.

-Çalışmalar bir kişinin günde 8000- 10000 adım atması

gerektiğini vurgulamaktadır. Hareketli olup olmadığını­

zı anlamanın en pratik yolu adımsayar alıp kendinizi

takip etmek ve adım sayılarınızı gün geçtikçe artırarak

daha fazla enerji harcamak. Egzersiz yapmak, vücutta

genel yağlanmayı azaltan en önemli parametrelerden

bir tanesidir. Özellikle yürüyüş ve yüzme, vücutta hem

bölgesel hem genel yağlanmayı azaltan iki spor şekli­

dir. Haftada 4 kez 35-45 dakika tempolu yapılan yürü­

yüş yağlanmayı azaltır.” şeklinde konuştu.Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden han­gisi söylenemez?

8. Duygu, çağrışım ve izlenimlerin dizeler halinde dile

getirildiği söz sanatıdır şiir. Hiçbir zaman kesin ve net

bir tanımına ulaşılamayan türlerden biridir genel ola­

rak şiir, düzyazı dışında kalan bir anlatım biçimi olarak

nitelendirilebilir. Ama şiiri düzyazıdan ayıran yegâne

özelliği, dizeler halinde yazılması değildir. Valery'nin

tanımından hareket eden Suut Kemal Yetkin, yürüyüş

ile raks (dans) arasındaki farkı, düzyazı ile şiir arasın­

daki farka benzetir. Ahmet Haşim, “Şiir, bir hikâye değil,

sessiz bir şarkıdır." diye tanımlar şiiri.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden vararlanıl- mamıstır?

A) Tanımlama B) Açıklama C) Karşılaştırma

D) Alıntı yapma E) Tartışma

A) Sayısal verilerden yararlanılmıştır.B) Öneri anlamı içeren cümleler kullanılmıştır.C) Eksiltili cümleler kullanılmıştır.D) Birleşik yapjlı cümlelere yer verilmiştir.E) Devrik cümlelere yer verilmemimiştir.

7. Hikâyeyi severiz, okumayı da dinlemeyi de. İnsanlığın

genetik kodlarına sinmiş bir ihtiyaç gibidir hikâye dinle­

mek. Mışıl mışıl anlatılan, bize zaman ve mekanı unut­

turan veya onları bizim daha önce deneyimlemediğimiz

şekilde kavrattıran anlatılar sözünü ettiğim. Ama artık

gündelik hayatın dar ve bunaltıcı sınırlarını eriten, içimi­

zi kanatlandıran, bizi kapıp götüren hikâyeler dünyasına

çok uzağız. Maddecilik bıçağıyla bilenen aklımızın kabul

edemeyeceği sınırları aşamıyoruz. Bu tür metinleri fan­

tastik kategorisi ile çocuklaştırma eğilimindeyiz.Bu parçanın yazarı aşağıdakilerin hangisinden ya­kınmaktadır?

A) Hikâye dinlemeyi ve okumayı eskisi kadar önemseme- yişimizden

B) Günlük hayatın koşuşturmacası içinde hikâyeye za­man ayıramayışımızdan

C) Bizi farklı dünyalara götüren hikâyeleri nesnellik gözlü­ğüyle okuduğumuz için küçümseyişimizden

D) Fantastik hikâyelerin yalnızca çocuklar tarafından oku­nabileceği düşüncesinden

E) Günümüzdeki hikâyelerin düşünce ufkumuzu genişleti­ci etkiden uzak oluşundan

9. (I). Roman yazarı -yarattığı kurmaca metnin içinde oluş­

turduğu kurmaca gerçeklik ve onun içerdiği çok sesli

sosyal gerçeklik, roman dışındaki gerçeklikle bağdaşsın

ya da bağdaşmasın -kendi zaman ve mekânını yaratır.

(II). Roman yazarı isterse zamanı ve mekanı, karakter­

leri parçalar, birleştirir ya da birleştirmez. (III) Kurmaca

gerçekliğin tümünü verir ya da vermez. (IV) Sır yaratır,

sırları çözer ya da çözümsüz bırakır. (V) Romanda or­

taya çıkan sosyal ilişkiler, yazarın inisiyatifi dahilinde bi­

çimlenir ve sonunda edebi haz yaratan bir metin ortaya

çıkar.

Bu parçanın ana düşüncesi, numaralanmış cümle­leri hangisinde verilmiştir?

A) I. B) I. C) III. D) IV. E) V.

Page 322: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

•I=M= J

10. Şiir sanatı açısından Türkler de çok eski bir geçmişe

sahiptir. İslamiyet'in kabulünden önceki dönemlerde

özellikle dini törenlerde şiirler söylenmiştir. Örneğin,

Dede Korkut Hikâyeleri’ndeki bazı cümlelerde ses

benzerliklerine rastlanır. Islamiyetin kabulünden sonra­

ki dönemdeki Türk şiiri, başlıca iki kol halinde gelişme

göstermiştir: Divan şiiri, Halk şiiri. Her iki kol da, kendi

sanat anlayışı ve estetik değerleri doğrultusunda, çok

güzel ve ölümsüz eserler vermiştir. Divan şiirinin yük­

sek zümreye hitap ettiği, Halk şiirinin seslendiği kitlenin

halk olduğu görülür. Bu iki şiir anlayışının nazım şekil­

leri, dilleri, ölçüleri farklıdır. Ancak ikisi de uyağa önem

verir.

Bu parçadan yola çıkılarak aşağıdakilerden hangisi

söylenemez?

A) Türk şiirinin geçmişi İslamiyet öncesine kadar uzanır.

B) Halk şiiri ve Divan şiiri birtakım özellikler, bakımından

farklılık gösterir.

C) Islamiyetin kabülüyle farklı şiir anlayışları ortaya çık­

mıştır.

D) Kafiyeye önem verme Divan ve Halk şiirinin ortak nok­

tasıdır.

E) Divan şairlerinin'ağır, ağdalı dili Halk şiirinde görülmez.

11. Yaşanmış veya tasarlanmış bir olayı, bir durumu; yer,

kişi ve zaman belirterek anlatan kısa yazılara öykü

denir. Genellikle romandan kısa olur, dar bir zamanı

kapsar, kişileri romana göre daha azdır, anlatılanlar

tek ve sınırlıdır. Serim, düğüm ve çözüm olmak üzere

üç bölümden oluşur. Olayı sürükleyen bir kişi vardır.

Hikâye kısalığı ve kurgusuyla masala; kişilerin nite­

lendirilmesi, eylemin işlenişi ve canlandırılmasıyla da

romana yaklaşır. Hikâyenin kısalığı, yapısal olarak kişi­

nin niteliğiyle geliştirdiği eylem arasındaki sıkı bağdan

kaynaklanır. Edebiyatıcedide döneminde hikâye iyice

gelişmiştir. Bu dönemdeki yazarların çoğu romancılığı

öne almışlar, hikâyeciliği bir yan uğraş olarak görmüş­

lerdir. Türk hikâyeciliği en parlak çağını Cumhuriyet

Dönemi'nde yaşamıştır.

Bu parçada hikâye türü ile ilgili aşağıdakilerden

hangisine deâinilmemistir?

A) Masal ve romana benzer nitelikler taşıdığına

B) Konularına göre sınıflandırıldığına

C) Hikâyenin kişi sayısının romana göre daha az olduğuna

D) Farklı dönemlerde farklı gelişim özelliği gösterdiğine

E) Hikâyenin yapı unsurlarının neler olduğuna

Page 323: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

3. Donoınc

12. Hikâye tahlil ederken önce şekle ait özellikleri tespit et­

meliyiz. Sonra hikâyeyi konusu, ana fikri, yazarın bakış

açısı ve anlatım tutumu açısından değerlendirmeliyiz.

Bakış açısı, yazarın konuyu sunuş biçimidir, olayların

kimin ağzından anlatıldığını ifade eder. Olay unsurları

tespit edildikten sonra teknik bakımdan değerlendiril­

mesi; olayın anlatım sırası, nasıl başladığı, nasıl geliş­

tiği ve nasıl bir çözüme ulaştığı gibi sorular bu bölümde

cevaplandırılır. Tahliller, kişi, olay ve mekan arasındaki

uyum, zamanın verilişi bu bölümde değerlendirilir. Son

aşama olarak hikâyenin dil ve üslup açısından değer­

lendirilmesi ve okuyucu tarafından olumlu ya da olum­

suz yönlerinin belirlenmesi tenkit edilmesi gerekir.

Bu parçada hikâye tahlili ile ilgili aşağıdaki sorular­dan hangisinin cevabı voktur?

A) Hikâye tahlilinde biçimsel özellikler tespit edilmeli mi?

B) Teknik yönden öykünün olay unsurlarının sıralaması

yapılmalı mı?

C) Yazarın bakış açısı değerlendirilmeli mi?

D) Öykünün biçem bakımından değerlendirilmesi önem

arz eder mi?

E) Öyküde konu biçimden önce mi gelmeli?

13. Şiirlerinde aykırı kişiliğinin izleri görülen Ergülen'de İroniyi

arayan, farklı imgeler ve farklı söylemler oluşturmaya gay­

ret eden bir yaklaşım vardır. Şiirlerine eleştirel gözle bakıl­

dığında sanatsal kaygıyı fazla önemsemediği, çağdaş ve

yenilikçi kalma çabasının; şekil, ahenk, anlam derinliği en­

dişelerini aştığı görülür. Ferdi konulara ve temalara yoğun

ilgi duyan şairin şiirlerinde biçimsel olarak II. Yeni ve son­

rası şiirinin modernist yaklaşımı görünür, imgeye önem

veren bir şair olarak görülen Ergülen, şiirlerinde yazım

ve noktalama kurallarını hiçe sayma, alışılmamış benzet­

meler ve bağdaştırmalar kurma yönüyle II. Yeni şairlerinin

devamı bir şair görünümündedir. Kimi şiirlerinde ise klasik

serbest şiire yaklaşan anlam ve söyleyiş özellikleri göze

çarpar.

Yukarıdaki parçadan, Haydar Ergülen ile ilgili aşa- ğıdakilerden hangisine ulaşılamaz?

A) Bireysel konulu şiirler yazmayı tercih ettiğine

B) Yazım ve noktalamayı önemsemediğine

G) Alışılmamış bağdaştırmalara ve imgeye yer verdiğine

D) ikinci Yeni şiir anlayışına karşı çıktığına

E) Çağdaş bir sanat anlayışına öncülük ettiğine

14. Yazarın asıl amacı kadın kahramanların kişiliklerini er­

keklerin gözüyle değerlendirmek olduğu için, romanla­

rının anlatıcısı olarak bu kadınlara âşık olan erkekleri

seçer ve fırtınalı bir aşk öyküsünü onların anı defter­

lerinden ya da mektuplarından anlatır. Erkek (bazen

kadın da) evli olduğu için, kaçınılması olanaksız bir iç

çatışma, romanların moral sorununu oluşturur. Roman

ya kadının ya da erkeğin ölümüyle biter. Adıvar’ın, bi­

raz kendi olduğu iddia edilen bu kadın kahramanlar,

o dönemde ideal saydığı Türk kadınını temsil ederler.

Seviye Talipler, Handanlar, Kâmuranlar her şeyden

önce güçlü kişiliği olan, haklarını savunan, Batı terbiye­

si almış, ama batılılaşmayı giyim kuşamda aramayan,

resim ya da müzik gibi bir sanat alanında yetenekli, ya­

bancı dil bilen, kültürlü ve çekici kadınlardır.

Bu parçadan Adıvar ve yarattığı karakterlerle ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Roman kahramanlarının yazarın kendisinden izler taşı­

dığı

B) Konularını genellikle fırtınalı aşkların oluşturduğu

C) Kadın karakterleri, karşı cinsin bakış açısından verdiği

D) Batılı kimlikleriyle öne çıkan kadın karakterler yarattığı

E) Romanlarında yer alan kahramanların toplumun ahlaki

değerleriyle ters düştüğü

Page 324: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

' âfâfenaara©ggg 1

15. Kötü ve vasat yazarları geçelim. Hatta yazdıklarını

okumaktan zevk aldığınız ama dünyanızı değiştirme­

yen “iyi” yazarları da geçelim. Murathan Mungan on­

lardan değil. Tanıdığım en büyük yazarlardan biri ol­

masının yanı sıra, bitmek bilmeyen bir enerjisi, şaşmaz

bir disiplini olduğunu; 38 derece ateşle yandığı halde

röportajımızı iptal etmeyecek kadar nazik, o haliyle

fotoğraf çektirmekten rahatsızlık duymayacak kadar

özgüven sahibi olduğunu... Kamerayla arasındaki

aşkın kesinlikle karşılıklı olduğunu... Müziği tutkuyla

sevdiğini, benim gibi bir müzik manyağını kıskandıra­

cak türden bir koleksiyon edindiğini... Hatta punk bile

dinlediğini...İnsanı şaşırtacak kadar güzel, şiirli konuş­

tuğunu, her cümlesinde hayata, sanata, varoluşa dair

yeni bir şey keşfettirdiğini... Komik biri olduğunu, şaka

yapmayı sevdiğini, fırtınayı sevdiğini ve onu senin, be­

nim, öteki insanların, insan kalabalıklarının olduğu yer­

lerde değil; kendi içinde aradığını, o yüzden de daima

bulduğunu... Küçük hesaplar yüzünden bizi kırmayı,

güçsüz düşürmeyi deneyenlere karşı elimizde şiir gibi

bir silah bulunduğunu, şiirsel adaletin her şeyden güç­

lü olduğunu bir gün muhakkak anlayacağımızı, bunun

kaçınılmazlığını hep bu röportajdan öğrendim.

Bu parçadan Murathan Mungan ile ilgili aşağıdaki- lerden hangisine deainilmemistir?

A) Enerjik bir yapıya ve katı bir disipline sahip olduğuna

B) Nezaket sahibi, özgüveni yüksek bir kişilik olduğuna

C) Hemen hemen her türlü müziği dinlediğine

D) Esprili, şakacı bir mizaca sahip olduğuna

E) Şiirin, yazarın hayatında diğer edebi türlerden farklı bir

yere sahip olduğuna

16. Eleştiriye konu olan sanat eserinin kim tarafından,

hangi zaman ve çevrede, hangi şartlar altında yazıldığı

dikkate alınır; eserin yerli ve yabancı benzerleriyle kar­

şılaştırması yapılır. Eleştirilen bir sanat eseri konusu,

dili, üslubu, tekniği, kahramanları, gözlem ve betimle-

meleri bakımından değerlendirilir. Eleştirilen eserin sa­

natçısının orijinal görüş ve duyuşları saptanır. Eserin

sanat dünyasına ne gibi bir katkı yaptığı ortaya konur.

Bir sanatçı eleştiriliyorsa onun hataları, orijinal yanları

belirtilir, sanatını geliştirmesi adına yapması gereken­

ler açıklanır. Eleştiriye konu olan eser, yalın bir dille ta­

nıtılır. Eleştirmen, eserin gerçek değerini, güçlü ve za­

yıf yönlerini, özünü ve önemini belirtir; yeni eserler için

sanatçılara kılavuzluk eder. Bir şiirin eleştirisini yapan

kişi şair olmayabilir ama bu türün bütün özelliklerini çok

iyi bilmeli, başka örneklerle karşılaştırarak şiirin gerçek

değerini taraf tutmadan belirleyebilmelidir.

Bu parçadan yola çıkarak eleştiri ile ilgili aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?

A) Eleştiri tarafsız bir şekilde yapılmalıdır.

B) Eleştirmen eleştirdiği türün özelliklerine hâkim olmalıdır.

C) Eleştirmen sanatçıya yol gösterici olmalıdır.

D) Eleştirmen, orijinal ifade ve anlatımlarla eser hakkında

fikir beyan etmelidir.

E) Eser, iyi kötü tüm yönleriyle ele alınmalıdır.

17. Anlatım yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır. Öne

sürülen düşünce ve tez kanıtlanır. Söz oyunlarına baş­

vurulmaz, süslü anlatımdan uzak durulur. Her konuda

makale yazılabilir. Gazete ve dergilerde yayımlanır.

Genellikle makale yazıları kısa ve özlü olur.

Bu parçaya göre makale ile ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenemez?

A) Sade ve yoğun bir anlatım tercih edilir.

B) Uzman kişiler tarafından kaleme alınır.

C) Gazete ve dergide yayımlanır.

D) Öne sürülen fikir kanıtlanır.

E) Nesnel bakış açısıyla yazılır.

Page 325: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

18. Fıkra, yaşamsal olaylardan hareketle anlatılan, anla­tılanlardan bir ders çıkarılmasını amaçlayan, nükte, hiciv, mizah unsurlarını barındıran kısa, sözlü ürünler­dir. Mizah sanatının en temel unsurlarından fıkralar, çok eskiden beri var olan, edebi metinlere örnek teşkil eden metinlerdir. Türkiye özelinde fıkra, çoğu zaman şahıs, yöre, topluluk ile özdeşleştirilir, ve bu unsurlara ait güldürücü öğeleri hatırlatışı ile güç kazanır. Nasred- din Hoca fıkraları, Karadeniz fıkraları, Bektaşi fıkraları bunlara örnektir. Köşe yazısı olarak bilinen fıkralarda ise genelde siyasal ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere, kanıtlara, aşırı ayrıntıya yer verilmez iddialı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildir. Gazete ve dergiler­de yayımlanan günlük, siyasal, toplumsal sorunları ele alan yazılardır. Makaleler gibi iddialı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildir. Fıkra yazarı, geniş kitlelere seslendiği için dili kolay anlaşılır bir dil olmalıdır. Her konuda fıkra yazılabilir.Bu parçaya göre fıkra ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Belgelere, kanıtlara ve ayrıntılara yer verilmez.B) Konu sınırlaması yoktur.C) Mizah, fıkranın temel unsurlarındandır.D) Açık, sade ve akıcı bir dil kullanılmalıdır.E) Fıkralar, belli bir bölge, yöre, veya toplumla bağdaştırı­

lm a z .

19. Şiirin asıl özelliği duyulmaktır. Şiirin dili “musiki’' ile

"söz” arasında, sözden ziyade musikiye yakındır. Şiir­

deki bu dil “bir açıklama vasıtası olmaktan çok bir telkin

aracı”dır. Şiirde musiki anlamdan önce gelir. Sözcükler

şiire anlam değerinden çok musiki değerine göre girer.

Şiirin anlam bakımından açık olması önemli değildir.

Şiirin doğduğu yer şuuraltıdır. Şiir düz yazıya çevri­

lemeyen bir nazımdır. Şiir bir hikâye değil, sessiz bir

şarkıdır. Şiirde anlam aramak, eti için bülbülü öldürmek

gibidir. En güzel şiirler anlamlarını okuyucunun ruhun­

dan alan şiirlerdir. Şiirde önemli olan anlam değil, söy­

leyiş özellikleridir." diyordu Ahmet Haşim.

Şiir hakkındaki düşünceleri bu şekilde verilen bir

sanatçıdan aşağıdakilerden hangisi beklenemez?

A) Manayı ahengin önüne koymasıB) Şiirde şekil mükemmelliğini önemsemesiC) Şiiri öyküden çok şarkıya benzetmesiD) Şiiri bir açıklama vasıtası olarak görmemesiE) Şiirin kaynağını bilinçaltı olarak görmesi

20. Öykü ya da hikâye, gerçek ya da gerçeğe yakın bir ola­

yı aktaran kısa, düz yazı şeklindeki anlatıdır. Kısa oluşu,

yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir

olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyan­

dırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve

diğer anlatı türlerinden ayrılır. Öyküde, olayın geçtiği yer

sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay

içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece

belli özellikleri yansıtılır. Konu tümüyle düş ürünü olabilir,

ya da son derece gerçekçidir. Genellikle ironik bir rastlan­

tı yoluyla oluşturulan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma

sürpriz sonlara olanak verir. Rusya’da Gogol, Dostoyevs-

ki, Turgenyev ve Çehov’un öyküleri, öykü türünün edebi

türler arasında sağlam bir yere oturmasına büyük katkı

sağlamıştır. Bilinen ilk öykü örneği İse Italyan yazar Gio-

vanni Boccaccio'nun “Decameron “adlı eseridir.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi

ağır basmaktadır?

A) Betimleme-Tanımlama

B) Kişileştirme - Örneklendirme

C) Açıklama - Karşılaştırma

D) Tanımlama-Tanık gösterme

E) Öyküleme-Açıklama

21. Yaşanmış veya yaşanma olasılığı bulunan olayları

mekan ve zamana bağlayarak anlatan yazı türüdür.

Öykülerden daha oylumlu olan bu yazı türünde insan

yaşamı genişliğine ve derinliğine işlenir. Boyutları elve­

rişli olduğu için, olaylar ayrıntısıyla işlenebilir; kişilikler

çevre ve doğa ilişkileri de göz önüne alınarak kapsamlı

olarak çizilebilir. Romanda bir ana olay ile ana olaya

bağlı olaylar dizisi vardır. Olaylar zincirleme gelişir,

belli olaylar çeşitli zaman dilimlerinde geçer ve değişik

mekanlarda ortaya çıkar. Roman kişileri çok ayrıntılı

biçimde tasvir edilir; ruh çözümlemelerine romanda

daha geniş yer verilir. Bazı romanlarda hayvanların da

romanın konusu olduğu, romanın ana kahramanlarıy­

la birlikte romanda yer aldığı bilinmektedir. Sözgelimi

Amerikalı yazar Herman Melville’in ünlü Moby Dick ro­

manında beyaz bir balinanın serüveni anlatılır.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi­ne yer verilmemiştir?

A) Karşılaştırma B) Tanımlama C) Örneklendirme

D) Açıklama E) Öyküleme

Page 326: güncel p a ra g ra f · 2018-02-07 · 6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. He men her gün güneş, sanki bir daha buralara dön meyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla

__

22. Herkes ligimizin eskisi kadar tadı yok, diye tutturmuş.

Yoksa yok, ne olmuş yani, bugün yok; yarın olur. Her­

kes ligimiz gün geçtikçe marka değerini kaybedecek

diyor. Bense bunları aklımdan bile geçirmem. Çok iyi

yöneticiler gelecek; çok iyi futbolcular, teknik adamlar

yetişecek, Türk futbolu hak ettiği değeri görecek, buna

inanıyorum.

Böyle diyen bir kişi aşağıdakilerden hangisiyle ni­telendirilebilir?

A) İyimser B) Ön yargılı C) Düşünceli

D) Hoşgörülü E) Kötümser

23. ve 24. sorular aşağıdaki paçaya göre çözülecektir.

23. Hikâyeler, kısa olmak zorunda olduğu için kanunun

anlatılış tarzı büyük önem taşır. Hikâyenin anlatıcı­

sı, birinci tekil ya da üçüncü tekil kişi olabilir. Her iki

yöntemin de bazı avantaj ve dezavantajları mevcuttur.

Birinci tekil kişinin ağzından anlatılan hikâyeler, duy­

guların okuyucuya yansıtılması açısından avantajlıysa

da olayları tek kişinin bakış açısından aktaracağından

kimi zaman elverişsiz olacaktır. Bununla birlikte üçüncü

tekil kişinin ağzından anlatılan hikâyeler de olayın bü­

tününün okuyucuya yansıtılması, okuyanı hikâyede ele

alınan anlatılmakta olan olayın içine çekmesi bakımın­

dan daha avantajlıdır. Hikâye yazarken dikkat edilmesi

gereken bir diğer husus ise, hikâyede geçen olayların

okuyucunun gözünde canlandırılabilmesidir. Okuyucu

hikâyeyi okurken, kendini film seyreder gibi hissede-

bilmelidir. Bu, özellikle görselliğin ön plana çıktığı gü­

nümüzde daha da büyük öneme sahiptir. Hikâyenin dili

de oldukça önemlidir. Okuyucuyu sıkmamak için uzun

cümlelerden kaçınılmalı, uzun tasvirler yerine aynı etki,

vurucu birkaç kelime ile sağlanmalıdır. Hikâye kahra­

manlarını konuştururken, çok fazla ‘öyle dedi', ‘böyle

dedi' demekten kaçınılmalıdır.

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin karşı­lığı yoktur?

A) Öykünün kimin ağzından anlatıldığı önem arz eder mi?

B) Hikâyenin dili nasıl olmalıdır?

C) Hikâyeyi romandan ayıran özellikler nelerdir?

D) Hikâyede anlatılanların zihinde canlandırılabilmesi

önemli midir?

E) Öyküde yer alan diyaloglarda hangi özellikler dikkate alın­

malıdır?

24. Bu parçada yazar özellikle aşağıdakilerden hangisi üzerinde durmuştur?

A) Okuyucunun öyküyü kafasında canlandırabilmesinin

önemi

B) Hikâye yazarken gerçeklikten uzaklaşmamak gerektiği

C) Hikâyede kullanılacak dil anlatım ve üslubun iyi belir­

lenmesinin önemi

D) Anlatıcı seçiminin doğru yapılmasının öyküye katkısı

E) Öyküyü görsel malzemeler kullanarak oluşturmanın

önemi

25. Çağdaşları arasında en büyük şairdi Atilla Ilhan ken­

di alanında bir virtüözdü. Ama artık yok! Şiirlerindeki

serbestlik, rahatlık ve ne olursa olsun doğruluk... Çoğu

şiirde göremeyeceğimiz bir üslup... Lise sıralarına ya­

zılan iki satırı, şiir diye okuyan toplumumuzda bu ne

büyük acıdır (!) Allah’ın rahmeti üzerine olsun...

Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıka­rılamaz?

A) Atilla Ilhan, Türk edebiyatının en büyük şairidir.

B) Doğruluktan yana olan bir şairdi.

C) Toplumuzda şairin değeri bilinmemiştir.

D) Kendi alanında önde gelen şairler arasındadır.

E) Üslubu birçok şairden farklıdır.

ü..® m a® s n m ® ;ı m © us-ıoa® ıi§ .ji ıfrA© i® ji i ® » ® m sm&mı