Upload
others
View
3
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
016-2017
güncel p a r a g r a f
J
T üm Kaynaklardan Deneme ve Testlerin
PARAGRAF
Derlemesi..
1306 Soru . . .
r
/
ANLATIM BİÇİMLERİ VE DÜŞÜNCEYİ SELİŞTİRME YOLLARI
1. Dışarıda keskin bir soğuk var. Her yer kar altında, bembeyaz, bahçenin ötesinde çok yüksek çam ağaçlarının aşağıya doğru sarkan dalları, donmuş kar taneciklerinin ışıldayan halleri, birkaç hantal gri bulut kümesi... Tüm gökyüzü neredeyse masmavi. Bu parçada kullanılan anlatım biçimi aşağıdaki- lerden hangisidir?A) Öyküleme B) Açıklama C) TartışmaD) Tanımlama E) Betimleme
2. Gün kuşluk olup ortalık ısınınca Anavarza kayalıklarından bir bölük kartal koptu, uzun kanatları gerilmiş, düz, çekilmiş kılıç gibi ışıltılı... Bir anda cerenlerin üstüne geldiler.Bu parça aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisine örnek olabilir?A) Açıklayıcı anlatım B) Kanıtlayıcı anlatımC) Tartışmacı anlatım D) Öyküleyici anlatımE) Betimleyici anlatım
3. Yaşlı kadın hırıltılı, derin bir göğüs geçirerek, küçücük bir suçlu kız gibi başını öne eğdi. Gözlerinden dudaklarının üstüne ağır ağır inen gözyaşlarını silerek: “Ne yapayım bilmiyorum, unutamıyorum.” dedi. Sonra bizi nem kokan, soğuk, loş bir odaya çağırarak bize bir sürü resim gösterdi. Bu resimler onundu, o bahtsız delikanlınındı. Ağlamamak için gözlerimi resimlerden de kadından da ayırdım.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Birden çok duyuya seslenen ayrıntıları içeren
cümle vardır.B) Bildirdiği eylemin gerekçesini de içeren cümle
kullanmıştır.C) Kişinin dış görünüşü benzetmeden yararlana
rak anlatılmıştır.D) İnsana özgü nitelikler insan dışı varlıklara akta
rılmıştır.E) Betimleyici öğeler içeren öyküleyici anlatıma
başvurulmuştur.
4. İnsanın diğer insanlarla iletişim kurmasının tek yolu dil değil elbette. Sağır ve dilsizler birtakım yöntemlerle el ve kol hareketleriyle ne yapıyor olabilirler sizce? Ya da denizciler dil dururken hepsi farklı anlamlar içeren çeşitli ışıkları keyiflerinden mi kullanıyorlar? Karşınızdaki insanın kılık kıyafetine bir bakın. Onun giyimi biie hakkında bir şeyler söylemiyor mu? Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Kişileştirme yapılmıştır.B) İletişim türlerinden söz edilmiştir.C) Öyküleyici anlatım kullanılmıştır.D) Ana düşünce örneklerle açıklanmıştır.E) Devrik cümlelerden yararlanılmıştır.
5. Salon son derece sıcak, dinleyiciler samimi. Müzik sayesinde herkes rahatlamış ve başka ufuklara yelken açmış gibiydi. İki kemancı dinliyorduk, bir tanesinin aldığı keyfi yüzünden anlamamak mümkün değil. Beyaz tenli olanınsa dudakları, müziği hissetmenin verdiği tatlı bir keyifle kenetlenmiş. Sanatçılar tanımış klasiklerden oluşan bir şölen sunuyorlar bize.Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Yorum cümlelerine yer verilmiştir.B) Benzetmelere yer verilmiştir.C) Örneklerden yararlanılmıştır.D) Nitelik bildiren sözcüklerden yararlanılmıştır.E) Öyküleyici ve betimleyici anlatım kullanılmıştır.
6. Bu kentte yılın dört ayı pencereden dışarı baktığınızda göreceğiniz tek manzara lapa lapa yağan kardır. Tabi ardından karın getirdiği eğlenceler ve sıkıntılar... Nedir bu eğlenceler ve zorluklar? Rengarenk şapkaları ve eldivenleri ile cıvıl cıvıl oynayan, kardan adam yapan, kartopu oynayan, kaymaya çalışan çocuklar...Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Yansıma sözcüklerden yararlanılmıştır.B) İkilemelerden yararlanılmıştır.C) Niteleyici sözcükler kullanılmıştır.D) Kişileştirmeye yer verilmiştir.E) Soru cümleleri kullanılmıştır.
7. Alman ekspresyonizminin kendine özgü karanlık bir yanı vardır. Modernliğin ilerlemeci ve gelecek nosyonlarına karşın kendi kökensel varlığını terk etmeyen bu karanlık yan, şaşırtıcı derecede sanatçıların da temel meselelerinden biri olmuş. Göçmen ırkının Orta Çağdan itibaren biriktirdiği görsel ve yazılı kültür, 20. yüzyıl dışavurumunun da ilgi alanları arasında duruyor. Gotik sanatın ahşap işçiliği, Orta Çağın kahramanlık efsaneleri, doğa ve yurt sevgisi ve romantik bir varoluş hali, özellikle Alman ekspresyonist sanatçılar tarafından da göklere çıkarılmış ya da bir şekilde eleştirilmiştir.Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi ağır basmaktadır?A) Tartışma B) BetimlemeC) Açıklama D) ÖykülemeE) Karşılaştırma
8. Hafif serin bir eylül akşamıydı. İşten çıkmış koşa koşa eve dönüyordum. O gün, her zaman tırmandığım kıvrıla kıvrıla ilerleyen yokuş yerine, merdivenlere yöneldim. Merdivenler dik, yorucu ama kestirmeydi. O hızla on beş - yirmi basamak çıktıktan sonra, birden yavaşlayıp şöyle bir etrafıma baktım. Sokak lambasının puslu, sarı, loş ışığında salına salına yer düşen birkaç yaprak gördüm. Sonbaharın sesi duyulmaya başlamıştı.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Devrik cümleler kullanılmıştır.B) Ayrıntılardan yararlanılmıştır.C) İnsana özgü bir nitelik doğaya aktarılmıştır.D) Birden fazla duyuya seslenilmiştir.E) Öykülemeye başvurulmuştur.
9. Beydağlarının yüksekliği 3070 m'dir. Bitki dokusu uzaktan fazla renkli görünmez ama içi kumaş dükkânı gibidir. Yeşilin her tonunu bulursunuz orada. Bin metreye kadar makiler, kızılçamlar... Sonra gelsin sedirler, ardıçlar... Ardıç ağaçlarıyla kaplı tepeleri izlerken bir kuşun, çok yükseklerde usul usul salınışı dağıtır dikkatinizi. 1500 m’den sonra dağ ovaları yani yaylalar... Sözün özü, Beydağları, Antalya’nın görünümüne ayrı bir güzellik katar.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Gözleme yer verildiğiB) İkilemeye yer verildiğiC) Karşılaştırma yapıldığıD) Betimlemelerden yararlanıldığıE) Eksiltili cümleler kullanıldığı
10. Filmlere, düşünmek için değil, etkilenmek için gittiğimizi söylerler. Bunlar bu kadar kolay ayırt edilebilir şeyler değildir tabi. Tersine, seyretmek karmaşık bir süreçtir. Dramatik türlerin en baskını bile, düşünmek ile hissetmeyi birbirinden tamamen ayıramaz. Peki, seyir sürecinde neden etkilendiğimizi ya da nelerin bizi etkilediğini hiç mi düşünmeyiz? Öğrenmeler seyrettiklerimizi yeniden anlamlandırmaya ve bir sonraki seyir için gözlerimizi tartmaya, bakışlarımızı yenilemeye yaramaz mı?Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisinden vararlanılmamıstır?A) Tartışmacı anlatım biçimindenB) TanımlamadanC) Sorularla anlatımı güçlendirmedenD) Dolaylı anlatımdanE) Tanık göstermeden
11. Deneme, yazı türlerinin en olgunudur. Çünkü özü düşünme değil, konuşmadır. Söz konusu konuşma ise gerçek ya da düşsel, her konuda olabilir. Ama varılan nokta birdir. Konuşma, eninde sonunda, konuşanın karakterini yansıtır; konuşanla nesneler arasındaki bağları ve ilişkileri gösterir. Bu nedenle deneme yazarlarının kendini çok iyi tanıması gerekir. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisinden yararlanılmıştır?A) Tartışma - örneklemeB) Açıklama - tanımlamaC) Betimleme - benzetmeD) Açıklama - karşılaştırmaE) Betimleme - tanımlama
12. Nihayet akşam oldu, karanlık bastı. Karşı kıyıya oturmuş iki insandık; artık yüzlerimizi göremiyor, yalnız seslerimizi işitiyorduk. Serinleten bir yel esti, fısıltıyı andıran bir hışırtı duyar gibi olduk. Başımızı çevirdik, gelen muhtardı. Onun getirdiği ekşi erikleri yerken sohbeti de koyulaştırdık.Bu parçanın anlatımında, aşağıdaki duyuların hangisinden vararlanılmamıstır?A) Tatma B) Dokunma C) İşitmeD) Koklama E) Görme
1 .E - 2.E - 3.D - 4.C - 5.C - 6.D - 7.C - 8.A - 9.C -
10.E - 11.B -1 2 .D
ANLATIM BİÇİMLERİ VE DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
1. Eskiyi iç çekerek anıp da yeniyi küçümseyenlerde, bir kendini beğinmişlik vardır; ama inanmayın buna. O halleri gerçekten kendilerini beğenmelerinden değil, ukalalıklarından gelir. Kendilerine güvenmeleri yoktur. Olsa, başkalarından öğrendikleriyle yetinmez, kendi kendilerine de ararlar.Parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi kesinlikle söylenebilir?A) Yazar izlenim yaratmayı amaçlamıştır.B) Yazar, olay akışına okuyucuyu dahil etmeyi
amaçlamıştır.C) Yazar, karşılaştırma yapmayı amaçlamıştır.D) Yazar okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçlamıştır.E) Yazar yerleşik kanıyı değiştirmeyi amaçlamış
tır.
2. Halikarnas Balıkçısı... Namıdiğer, Türk edebiyatının Homeros’u... Akdeniz'in, Ege'nin tabiatına, toprağına tutunmuş bir “Balıkçı"; avcunun içi gibi bilir buraları. Mavi yolculukların “mucidi’’dir. Medeniyetten uzaklaştıkça medeniyete yaklaşma düşüncesi sinmiştir satırlarına. Yapıtlarında, Akdeniz ve Ege'yle ilgili mitolojik incelemelerin ötesinde, Anadolu medeniyetlerinin derinliklerindeki kültürel bağlara da yer verir. Yirmiden fazla yapıt... Kendinizi hâlâ onun satırlarının büyüsüne bırakmadıysanız deniz kokusunu içinize çekmenin zamanı geldi.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?A) Eksiltili cümle kullanılmıştır.B) Karşıt anlamlı sözcükler kullanılmıştır.C) Koşul belirtilmiştir.D) Alıntıya yer verilmiştir.E) Öznellik söz konusudur.
3. Uçurum kenarına gelen koyun sözlü uyarıdan anlamayınca, çoban onu değnekle uçurumdan uzaklaştırır. Hastalık sayesinde kalp kırmaktan, hak gasp etmekten, isyan etmekten kurtuluyorum. Demek ki beni koruyan şefkat, uçurumdan uzak durmamı sağlıyor.Parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Örneklemeden yararlanılmıştır.B) Somutlaştırma yapılmıştır.C) Tanımlamalar yapılmıştır.D) Yorum yapılmıştır.E) Öyküleme biçiminden yararlanılmıştır.
4. Felsefi bilgi tavır olarak kuşkucu ve sorgulayıcıdır. Her filozof, kensinden önce gelen bütün bilgileri sorgulamak ve çözümlemekle işe başlamıştır. Thales, Yunan mitolojik geleneğini, Sofistler Yunan doğa filozoflarını, Sokrates Sofistleri sorgulamıştır ve bu, böyle günümüze kadar devam etmiştir.Parçanın anlatımı biçimi aşağıdakilerden hangisidir?A) Betimleme B) ÖrneklemeC) Tartışma D) AçıklamaE) Karşılaştırma
5. Babaanne mutfakta konuklarına ıhlamur kaynatmakla meşguldü. Elinde tepsiyle bahçeye geldiğinde, ıhlamur ağaçlarının ona “Kurtar bizi.” dediğini duydu sanki. Hemen tepsiyi bir kenara bıraktı ve çocukları, kurulan salıncaktan indirdi. Vidalan ağaçlardan çıkardı. Gövdelerine açılan yarayı tedavi etmek için yerden biraz toprak aldı, bunu suyla karıştırarak yaptığı çamuru vidanın açtığı yaralara sürdü. Sonra çocuklara dönerek: “Bu ağaçlar da bizler gibi canlı. Onlara zarar verecek şeyler yapmak hiç doğru değil.” dedi. Hatalarını anlayan çocuklar özür dileyen gözlerle baktılar. O sırada hafif bir rüzgâr çevreye mis gibi ıhlamur çiçeği kokusunu yaydı. Bu koku, dilenen özrün kabulüydü sanki.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?A) Öykülemeye başvurulmuştur.B) Olaylar oluş sırasına göre verilmiştir.C) Tanık gösterme söz konusudur.D) Değişik cümle türleri kullanılmıştır.E) Farklı duyulara seslenen öğelerden yararlanıl
mıştır.
6. Edremit Körfezi'nde güneşin batışını izliyorum. Hemen her gün güneş, sanki bir daha buralara dönmeyecekmiş gibi bir renk tantanasıyla batıyor. Elinin değdiği her yeri kızıla boyuyor. Tam körfeze gömüleceği sırada da suların üzerine bir “i” çiziyor. Öyle bir "I” ki noktası kendisi. Her gün aynı saatte aynı kayanın üzerinde bu olayı bir başıma izliyorum.Bu parçada aşağıdakilerden hangisine örnek yoktur?A) ÖznellikB) BenzetmeC) Görme duyusuna ait ayrıntılarD) NesnellikE) Dolaylı anlatım
7. insanlarda yemek yeme davranışı, sadece metabo- lik enerji İhtiyacıyla ilişkili değil. Bu ihtiyaç, yemek yememizi hatırlatacak çeşitli iç sinyallerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu süreçlerin idaresinde sinir sistemi etkin rol alır. Normalde açlık hissinin oluşması, kandaki şeker miktarının düşmesine bağlıdır. Kanda yeterli şeker yoksa enerjiniz bitmiş demektir ve takviye gerekir. Böyle bir durumda ya sinir sisteminin uyarısıyla mide salgılarınız artar ve açlık hissedersiniz ya da siz fark etmeden karaciğeriniz gerekli şekeri depo organlardan takviye ederek kana gönderir.Bu, parçanın anlatımıyla amaçlanan aşağıdaki- lerden hangisidir?A) Okura bir konuda bilgi vermekB) Okurun düşüncesini değiştirmekC) Okuru bir olay içinde yaşatmakD) Okurun zihninde bir görüntü oluşturmakE) Somutlamadan yararlanarak bilgilerin anlaşıl
masını kolaylaştırmak
8. Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz'den başlar. Bu eteklerde kıyıları döven ak köpüklü dalgaların sesleri gelir kulağımıza. Akdeniz’in üstünde daima, top top, ak ak bulutlar salınır. Bulutlarla birlikte dümdüz cilalanmış gibi düz, killi topraklardan ibaret kıyılar gözümüze çarpar. Bu kıyılar saatlerce mis gibi deniz kokar. Tuz kokar.Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) İkilemeler kullanılmıştır.B) Kişileştirmeden yararlanılmıştır.C) Çeşitli duyulardan yararlanılmıştır.D) Izlenimsel betimleme yapılmıştır.E) Örneklemelerden yararlanılmıştır.
9. Şair ve sanatçıların sanat adına halktan kopmaması gerektiği söylenir. Halktan kopuk sanat, insanlığa bir şey anlatmaz, bir değer katmaz. Kim halktan koparak büyük adam olmuş, hangi büyük adam önünde sonunda halkın malı olmamıştır?Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?A) Tartışma B) AçıklamaC) Öyküleme D) Karşılaştırma
E) Örnekleme
10. Yazılı kompozisyonlarda, iki veya daha fazla kimsenin karşılıklı konuşmasını gerektiren konularda kullanılan diyalog; Yunanca bir sözcüktür ve söyleyiş anlamına gelir. Hikâye, roman ve tiyatro eserlerinde diyaloga büyük yer verilir.
Bu paragrafın anlatımında aşağıdakilerden hangisi daha ağır basmaktadır?A) Benzetme B) KarşılaştırmaC) Örnekleme D) TanımlamaE) Kanıtlama
11. Güneş doğmak üzere. Hava sisli, serin. Hafif yağan yağmur sisi dağıtıyor. Yollar ıslak, tenha. Bir ikisi hariç, evlerin perdeleri kapalı. Birkaç sokak öteden devrilen bir çöp tenekesinin gürültüsü ve kaçışan kedilerin feryadı geliyor. İlerde, tam köşe başında üstü üste birkaç ceket giymiş, yaydığı kokudan yanına yaklaşılmayan, İstanbul’u aklına sığdıramamış evsiz bir adam var. Başı önünde, küçük bir şeyi sağa sola çekiyor ve söyleniyor.Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisinde vararlanılmamıstır?A) Dokunma B) Tatma C) GörmeD) İşitme E) Koklama
12. Koca dağ, dipten doruğa sığırcık kaynıyordu. Sevimli ala sığırcıkların kimi konuyor, kimi kalkıyordu. Şamataları yeri göğü tutmuştu. Taşların dibi, otların arası yumurta bezeliydi. Sarı, kocaman ağızlan tüysüz, şiş karınlarıyla yavrularvardı.Temmuzsıcağının yakıcılığında annelerinin kanat serinliğini arıyorlardı. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisinden vararlanılmamıstır?A) Sıfatlar B) KişileştirmeC) Karşılaştırma D) GözlemE) İşitsel öğeler
1.E - 2.D - 3.C - 4.D - 5.C - 6.E - 7.A- 8.E - 9.A-10.D - 11.B -12 .C
PARAGRAFTA KİŞİLİK
1. İlk şiirlerinde birçok şair, kendinden öncekilerden ya da günün şöhretlerinden etkilenir. Ama bu genç şairimizde bu etkilemenin rüzgârından kurtuluşu görmek mümkündür. Belki birkaç dize onu binlerine yaklaştırır; ama bütünüyle kendi ikliminde gelişir, boy atar. Dilinin inceliği ve güzelliği ona vergiymiş gibi gelir insana. Şiirlerini okurken “Bu, onun üslubu.” diyebilirsiniz kolayca.Parçada sözü edilen genç şairin, hangi yönü üzerinde durulmaktadır?A) Özgünlüğü B) EtkileyiciliğiC) İnandırıcılığı D) ÖznelliğiE) Doğallığı
2. Kendi kendime gülümsüyorum. Türküler söylemek geliyor içimden. Herkesin iyiliğini istiyorum. Yaşama sevinci dediklerinin bu olduğunu düşünüyorum. Gözlerimin önünde kırmızı, sarı ve mor lâleler beliriyor. Dokunmuyorum onlara. Nisan, bir şiir gibi caddeleri, sokakları ince ince dolduruyor. “Ey insanlar, nisandan haberiniz var mı?” demek geliyor içimden. Kuş seslerinden, kalelerden, akşam rüzgarlarına karışan erguvan renklerinden haberiniz var mı?”Bu parçanın yazarı aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?A) Sevinçli B) Coşkulu C) HayalciD) Gururlu E) İyimser
3. Bu çalışmam sırasında, editörü olmam için önümegelen bir dosyanın başka bir kitaptan alıntılarla dolu olduğunu gördüm. Okuduğum kimi bölümler bana bir yerden tanıdık geliyor, diyordum. Sonunda buldum. 44 sayfalık bir metnin 13 sayfası bir kitaptan alıntıydı. Bu bölümü dosyadan çıkarıp, sayfa düzeni yaparak yazarına yolladım, bakalım ne diyecek, dedim. “Güzel olmuş.” demekle yetinde sadece!Bu parçaya göre, editörün sözünü ettiği yazar aşağıdakilerden hangisiyle n ite lendirilebilir?A) Kendi hatasını görmezden gelenB) Çabuk ünlenmek isteyenC) Eleştirileceği ortamlara girmeyenD) Kısa zamanda çok yapıt verenE) Yararlı olabileceğine inanmayan
4. Kültürlü ve okumuş bir kimse olduğu söyleniyor ama gizli bilgiler ve hünerler bakımından da zengin bir kafası var. İtalya ve Fransa'da bulunmuş kibar beylerden ve hanımlardan yasadışı çıkarlar sağlamış; çünkü onun yaşama biçimi her zaman başkalarının zararına yaşamak ve çarçabuk inananları kandırmak olmuştur. Onu iyice tanıdığınız zaman onda inançsızlığın, yalanın utanmazlığın ve zevke düşkünlüğün korkunç bir şekilde bir araya geldiğini görürsünüz.Bu parçada sözü edilen kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Zekâsını ve hünerlerini doğru biçimde kullanır.B) Başkalarına zarar vermekten çekinmez.C) Keni menfaatleri için'her yola başvurur.D) İnsanların iyi niyetlerini kötüye kullanır.E) Başkalarını kandırmaktan hoşlanır.
5. Şairin, son dönem şiirlerinde yurdumuzun insanlarını, özellikle kırsal alanı gözlemleyip anlatmadaki büyük başarısı hayranlık uyandırdı. Her türlü biçimi, bu arada eski kalıpları çağdaş şiire kazandırışı, şiirdeki yenilikçi yönelişleri başarıyla sonuçlandırması, onu büyük ustalar arasında yükseltir. Özdeki, biçimdeki çalışmaları bugün de aynı coşkuyla akıp gitmekte. Bu parçada sözü edilen şairle ilg ili aşağıdakiler- den hangisi söylenemez?A) Takdir edildiğiB) Geçmiş şiire sıkı sıkıya bağlı kaldığıC) Şiirdeki yerini, her geçen gün yükselttiğiD) Başardıklarıyla yetinmediğiE) Gözlem yeteneğinin kuvvetli olduğu
6. Ahmet Arifte şiirden fazlası vardır. Çünkü gözleri bizim görmediğimiz şeyleri görür, burnu bizim alamadığımız kokuları alır bin bir çiçekten. Kulakları bizim duyamadığımız sesleri duyar. Onun içindir ki kuşların hayale yattığı, çiçeklerin düşündüğü ve batmakta olan güneşin canlılar gibi acı çektiği görülür.Bu parçada tanıtılan şair için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) İyi bir gözlemci olduğuB) Benzetmelerden yararlandığıC) Türkçenin iyi bir kullanıcısı olduğuD) Kişileştirmelerden yararlandığıE) İzlenimci bir yaklaşımı benimsediği
7. Akıllı bir insan, çevresindekiierle ilişkileri bozulduğunda onlarla arasındaki hoşnutsuzluğu, huzursuzluğu giderip dostluğunu yenilemesini bilen insandır. Bundan daha akıllısı da titizlik gösterip dostlarıyla hiçbir zaman uyumsuzluğa düşmeyen kimsedir.Bu parçada düşüncelerini dile getiren kişi aşağı- dakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?A) Dostluk ve arkadaşlığı her zaman koruyanB) Kendi çıkarlarını düşünenC) Kendine değer verenD) Hayata hep pozitif bakabilenE) Mutsuzluğu mutluluğa çevirebilen
8. Günde on iki saat çalışır, altı saat uyur, altı saat gezer, inceler, konuşur, düşünürdü. Gövdesinin dev yapısı gibi kafasının da çok geniş ufukları vardı. Acılar içinde geçen çocukluk yıllarına ancak hayalinin genişliği, gönlünün zenginliği, isteklerinin güçlüğüyle katlanmıştı. İlk hayat deneyimlerinde uğradığı hayal kırıklığına da yine ancak kendine güvenmesi, başarıya ulaşacağına inanması, büyük eserler vermek için içinin yanması sayesinde dayanmıştı.Bu parçada sözü edilen kişiyle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine değinilmemistir?A) Zor bir çocukluk dönemi geçirdiğine
■ B) Kendine güvenen biri olduğunaC) Zamanının çoğunu çalışarak geçirdiğineD) Yalnızlıktan hoşlandığınaE) Yaşamındaki engelleri, kendine güveni saye
sinde aştığına
9. Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey, umduğumuza uygun düştü? Gördüğümüz, düşündümüze benzedi mi? Gelenler, beklediğimize değdi mi? O mutlu ve yüce saat, hangi saatti ki içinde iken “Geçme dur!” diye haykırdık.Bu paragrafta konuşan kişi, aşağıdakilerin hangisiyle nitelendirilemez?A) Mutlu B) KaramsarC) Mutsuz D) KötümserE) Doyumsuz
10. Gazeteci istediği konuya değinebilir, yazılarında okuyucusunu itham etmez. Ortada bir suç veya kusur varsa çoğul ifadeler kullanarak bu suç ve kusurun vebalini paylaşır okuruyla. Gerçeklerin üstüne gitmeye, hal çareleri aramaya, gerekli olanı yapmaya okuyucuyu davet eder. Kendi fikirlerinin sonunda bile “alçak gönüllülüğü” elden bırakmaz.Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi "gazetecinin özellikleri” arasında ver almaz?A) Çözüm yolları bulmaya çalışmasıB) Kusurları paylaşmasıC) Araştırmaya açık olmasıD) Mütevazı olmasıE) Kendi görüşlerinde ısrarcı tutum sergilemesi
11. Şair, içi dışı bir olan insandır. Zayıflıklarını ve kusurlarını dahi gizlemez. Gömleğinin kolalı ve pantolonunun ütülü olmasına dikkat eder ama gösterişi sevmez. Kalbini kırdıklarından özür diler ve kimseye kötülük etmez.Bu parçaya göre, şairler için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Davranışlarında içtenliklidirler.B) Düzenli ve titizdirler.C) Alçakgönüllüdürler.D) iyi niyetlidirler.E) Kırılgan insanlardır.
12. Bodrum'un çok ilginç simaları vardır. Gülmece duygusu çok gelişmiş bir başkomiser vardı. Amerikan filmlerindeki kasaba şeriflerine benziyordu. Muhatap olduğu herkesi güldürürdü. Sıradışı bir polisti. Birde kitabı vardı. Hayatı sorgulamaz, önüne geldiği gibi yaşardı. Ufak tefek olaylara aldırış etmezdi. Sahilde, sokaklarda yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Bodrum'un doğasıyla, insanıyla uyum sağlamıştı. Bu parçada sözü edilen kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Sevecen B) EspriliC) Kendine özgü D) UyumluE) İstikrarsız
1.A- 2.D - 3.A- 4 .A - 5.B - 6.C - 7.A- 8.D - 9.A-
10.E - 11.E - 12.E
PARAGRAFTA KİŞİLİK
1. İnsanda, olup bitenleri öğrenme merakı vardır. Ancak kimilerinde bu merak daha ileridir. Bu tür kişiler “Benden sır çıkmaz." deyip ağzından laf alırlar. Ama her şeyi biraz sonra başkasına anlatırlar. Ellerinde değildir, anlatmadan duramazlar. O üsteleyerek öğrendikleri sırrın onlar için bir önemi de bulunmaz. Bunlar için “ağızlarında bakla ıslanmaz.” sözü de kullanılır.Bu parçada sözü edilen kişilerin vurgulanan özelliği, aşağıdakilerden hangisidir?A) iki yüzlü B) MutsuzC) Boşboğaz D) BencilE) Israrcı
2. Gerek iş gerek özel yaşamınızda, bir şeylerin içinde yaşamanın, bir şeyleri bilmenin, onlara tanık olmanın insanda oluşturduğu duyguyu farklı bir biçimde kullanmamalısınız. Yani bir şeyi yalnızca siz biliyorsanız o sizde gömülü kalmalı. Bunun için ben her şeyi ortaya döken kişilerin kitaplarını da bu düşüncem nedeniyle sevemem. Rastlantısal olarak oku- duysam da ondan zevk aldığım söylenemez.Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerinden hangisiyle nitelendirilebilir?A) Sır saklamayı bilenB) Yakınlarını kollayıp gözetenC) Sıkıntılarını yansıtmayanD) Dost edinmek isteyenE) Yalnız yaşamaktan bıkmış
3. Söz vermiştim kendi kendime. Artık yazı yazmayacaktım. Bu yolla, yazmak hırsımı dizginleyecek hatta boğacaktım. Burada, bu ortamda, bu insanların arasında ölümü bekleyecektim. Bu durum bir süre böyle devam etti. Bir gün adada gezerken, canım sıkıldığında bir şeyler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım, küçük bir dal parçasından kendime bir kalem yonttum. Yonttuktan sonra da tutup kalemimi öptüm. Anladım ki ben yazmasam, deli olacaktım.Bu parçada sanatçının hangi yönü vurgulanmaktadır?A) Doğaya olan düşkünlüğüB) Yalnız kalmayı sevmesiC) Yaşama bağlılığıD) Yazma tutkusuE) Toplumsal duyarlılığı
4. Yalnız bir dünyayı ya da kendi dünyamızı göreceğimiz yerde sanatla, ne kadar sanatçı varsa öteki dünyanın çoğaldığını görürüz. Bırakalım her sanatçı, kendi dünyasını yaşasın. Nasıl olsa o dünyalar yarın bizim olmayacak mı?Bu parçaya göre sanatçının vurgulanmak istenen özelliği aşağıdakilerden hangisidir?A) Duyguları B) FarklılığıC) Yaratıcılığı D) TutarlılığıE) Değişmezliği
5. Türkü söylemek benim için aşk halidir. En güzel aşklarımı türkü söylerek yaşadım. Türkülerde müthiş bir dostluk buldum. Ne onlar beni aldattı, ne de ben onları aldattım. Türkü söyledikçe yaşama sevinci duyuyorum. Ben onları söylemekle yetinmiyorum, halkımızın yüreğindekileri onlarla döküyorum.Bu parçanın yazan için aşağıdakilerden hangsii söylenemez?A) Türkü söylemekten büyük bir coşku duyduğuB) Türkülerle duygusal bir bağ oluşturduğuC) Türkü söylemeyi çok sevdiğiD) Türküleri başarıyla yorumladığıE) Türkülerle halkın duygularını dile getirdiği
6. “Bir rüzgâr geçti buradan / Koştum ama yetişemedim / Sorsaydım söylerdi herhalde / Soramadım" dizelerindeki çocuksu coşku ancak gerçek bir ozanın yüreğinden doğabilir. Yapmaca, kurulmuş bir coşkunun sentetik sözcükleri yoktur onda. Her sözcüğünde yaşanmışlık, her imgesinde sağlam bir gerçeklik vardır.Bu parçada söylenenler aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?A) Yadırgama B) ÖvgüC) Şaşkınlık D) SorgulamaE) Acelecilik
7. O sene önce şiirle tanıştım. Yazmaya başladığım her şiirin ilk şiir olduğunu düşünüyordum. Sanki benden önce hiç şiir yazılmamış gibi hissediyordum. Kendimi çok özel hissetmeme neden oluyordu bu duygu. İnsan kendinden evvel ana dilinde yazılmış eserleri okuyarak olgunlaşır. On yıl önce bu anlayıştan yoksundum, yol yordam gösterenim de yoktu çevremde. Ustasız bir kelime işçisi olarak bilindim. Bu sözleri söyleyen biri aşağıdakilerin hangisiyle n ite lendirilebilir?A) Donanımlı B) Öz eleştiriciC) Cesur D) ÖzgünE) Alçakgönüllü
8. Her sabah çiçekçi dükkânını neşeli şarkılarla açar. Kapıdan içeri girer girmez çiçeklerine sevgiyle selam verir. Onlara yeni yeni saksılar tasarlar, başka hiçbir yerde olmayan. Sularını çiçeğin türüne dikkat ederek verir. Çiçeğin değerini bilmeyeceğini düşündüğü müşteriye asla çiçek satmaz. Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada sözü edilen çiçekçinin b ir özelliği değ ild ir?A) İşini severek yapmaktadır.B) Müşteriye en iyi hizmeti vermeye çalışmaktadır.C) işini özenle yapmaktadır.D) Müşteri konusunda seçici davranmaktadır.E) Para kazanma hırsı yoktur.
9. İstanbul’da doğdum. Şu anda da İstanbul'da yaşamaktayım. On sekiz yaşıma kadar Kadıköy'deki evimizden hiç ayrılmadım. Babamın genç yaşta ölümüyle üzerime kalan ev sorumluluğunu çeşitli işlerde çalışarak yüklendim. Kıt kanaat geçinen ailemin çevresinde genelde yaşlı akrabalar ve yaşlı komşular vardı.Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?A) Çocukluğunu gereği gibi yaşayamamıştır.B) Gençliğini çalışarak geçirmiştir.C) Genç yaşta sorumluluklar üstlenmiştir.D) Doğduğu kentte yaşamayı sürdürmüştür.E) Orta halli bir aile ortamı içinde yetişmiştir.
10. Eleştirmen olarak mesleğimle barışığım. Bana kaybettirdikleri olsa da işimi yaparken inanılmaz mutlu hissediyorum kendimi. Başka alanlarda objektif olmayı ağzından düşürmeyen nice insanın söz kendi yapıtlarına gelince ne denli sübjektif olabildiklerini yaşayarak gördüm. Hemen hemen herkes yapıtları göklere çıkarılsın ister. Sanki eleştirmen, parayla tutulmuş övücü elemandır. Bu görevi yerine getirmeyince de sizden kötüsü yoktur. Başlar dargınlıklar, sözlü saldırılar... Neler düşmez ki payınıza.Bu sözleri söyleyen bir eleştirmen aşağıdakiler- den hangisi ile nitelendirilemez?A) Mesleği yüzünden ağır eleştiriler alanB) Çalışmaktan mutluluk duyanC) Arkadaşlarını övenD) Objektif olmaya çalışanE) Mesleğini seven
11. Ondaki çocuksu masumiyet, sevecenlik kuşaklarından farklıydı. Arkadaşları “kentli" kendisi ise kentteki “kasabalı”ydı. Öykülerindeki yemyeşil otlar ve rüzgarın uğultusu, taptaze bir ses ve duyarlılık olarak beliriyordu, çarpıyordu sanki insanı bu temiz hava. Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi yazarın özellikleri arasında ver almaz?A) Öykülerinde çocuksu bir sevecenlik olmasıB) Öykülerinde doğayı anlatmasıC) Diğer yazarlardan farklı olmasıD) Kent yaşamını başarıyla anlatmasıE) Üslubunun etkileyici olması
12. Yazarlık yaşamı boyunca sıradanlığın içinde gizi aradı. Hiçbir düşünceye saplanıp kalmadı, yanlış bilineni doğrularla değiştirdi. Yaşam denilen dev onun için yanlışıyla doğrusuyla bir düşünce bütünüydü. Bir gün bile umutsuzluğun fikirlerini kirletmesine izin vermedi. Umutsuzluğun içinden bile umudu çekip çıkartmasını bildi. Her yeni gün umuda uyandı, inadına inadına.Bu parçada sözü edilen yazar aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?A) Kendini yenileyen biridir.B) Bağnazlıktan uzak duran biridir.C) Geleceğe umutla bakan biridir.D) Asla hata yapmayan biridir.E) Öz eleştiri yapabilen biridir.
1.C - 2.A - 3.D - 4.C - 5.D - 6.B - 7.B - 8.E - 9.D -
10.C -11 .D - 12.D
PARAGRAFTA KONU
1. Bu sorunun yanıtını, biraz da yazarın kişiliğinde aramakta yarar var. Onun acımasızlığı, hırçınlığı, dikkati, unutmazlığı kavgacılığı, ortaya koyduğu tezlerin tartışılıp eleştirilmesi konusunda çok kişide bir çekingenlik yaratıyor.
Bu parça aşağıdakilerden hangisine verilmiş bir yanıt niteliğindedir?A) Yazarın son eserini bir başyapıt olarak değer
lendirebilir miyiz?
B) Yazarın eserinde kişiliğinin yansımaları yok mudur?
C) Yazarın yaşadıklarıyla yazdıkları örtüşüyor mu?D) Değerlendirmelerinizin etki uyandırmamasınm
nedenleri nelerdir?E) Sizce yazarın yeteri kadar eleştirilememe nede
ni nedir?
2. Ben şiirlerimde genellikle toplumsal olayları konu edinirim. Şiir, şairin içerisinde yaşadığı toplumla birlikte anlamlıdır. Cebinde parası olmayan insana Karun’un hâzinelerinden bahsetmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Ne var ki bazı şiirlerim kişisel duygularımın ifadesi. Bu tür şiirlerimde, toplumun ihtiyaçlarından ziyade kendi ruhumun ihtiyaçları önemsenmiş durumda. Eğer ruh halimi şiirlerimde anlatmasam toplumsal şiirlerimi yazacak kuvvete erişemezdim.
Bu sözler aşağıdaki soruların hangisine cevap olarak söylenmiş olabilir?A) Okuyucularınızın daha çok hangi tür şiirlerinizi
beğendiğini düşünüyorsunuz?B) Şiir yalnızca toplumsal konuları mı anlatmalı?C) Şiiri belli konularla sınırlamak doğru mudur?D) Şiirleriniz toplumcu mu, yoksa kişisel şiirler mi-
. dir?
E) Toplumdan uzak şiirlerinize rağmen neden toplumcu bir şair olarak anılıyorsunuz?
3. Masada bir sürahi su duruyorsa, oraya içilmek amacıyla konmuştur. Bir odada su dolu olan sürahi ile duvardaki süs, konuluş amacına göre aynı değildir. Duvar süsü gereksiz bir ayrıntıdır. Üç yüz, beş yüz sayfalık romanların niçin okunmadıklarını bu karşılaştırmalardan çıkarabiliriz.
Bu parçaya göre romanların okunmama nedeni aşağıdakilerden hangisidir?A) Tasvirlerin dikkat çekici olmamasıB) Ayrıntıların roman konusuyla bağlantılı olma
ması
C) Ayrıntıların bir amaca yönelik olmamasıD) Okuyucunun ayrıntıları seçememesiE) Romanların oldukça uzun olması
4. Okuyucunun, şiiri ikinci plana attığını, diğer türleri ön plana geçirdiğini kabul etmek istemiyorum ve sanmıyorum. Şiir daha derin yaşatır. Beğendiğimiz bir şiiri hemen kopya edebilir, günler günü cebimizde taşır, açar açar okuruz. Ben mesela okuduğum bir hikâye kitabını, bir romanı ikinci kez okumaya ihtiyaç duymuyorum. Şiir kitapları öyle değil. Sevdiğim şairlerin şiir kitaplarını, seçtiğim şiirlerini defalarca okumuş yazmışımdır.
Bu parçada şiirin hangi yönü üzerinde durulmaktadır?A) Gün geçtikçe daha çok ilgi gördüğüB) Diğer edebi türlere göre daha kalıcı olduğuC) Daha derin bir etki alanına sahip olduğuD) Derinden gelen yumuşak bir güç olduğuE) Kısa ve pratik bir yazı olduğu
5. Ben eserlerimi yazmadan önce işlek bir caddede bulunan bir binanın üzerine çıkarım ve haftalarca insanları izlerim. Onlara eserlerimin kahramanlan gözüyle bakarım ve esere kahraman olmayı en çok hak edeni hayattan kopartır, eserimin içine alırım. O artık benim eserimde, ben ne istersem onu yapmak zorundadır. En azılı bir katil, bir iyilik meleği hâline dönüşüverir.
Bu cümlede sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Hayatın içinden aldığı kişilere yeni bir kişilik
yükler.
B) Gözlemlerini eserlerinde olduğu gibi yazar.C) Eserlerinin konusunu hayatın içinden alır.D) Kişileri günlük dilleriyle konuşturur.E) Eserlerinde olayları akışına bırakır ve sonunu
izler.
6. Amerikalı bir antropolog, Senegal’de yaşayan şempanzeler üzerinde yaptığı araştırmalarda, ilginç bulgulara ulaştı. Bu antropolog, ormanda yaşayan şempanzelerin bir lemur türünü avlamak için ağaçtan kopardığı dalları dişleriyle sivrilterek bir çeşit mızrak yaptığını ve öteki şempanzelerin bu beceriyi izleyerek öğrendiğini gözledi. Aynı bilim adamı, şempanzelerin insanlar gibi bir tür kültür geliştirip geliştiremediğini araştırmaya devam edeceğini dile getirdi.Bu parçaya dayanarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Şempanzelerin farklı ortamlara kolayca uyum
sağlayabildiğiB) Yeni becerilerinin şempanzeleri baskın tür
hâline getirdiğiC) Her şempanze türünün bir şeyi öğrenme sü
resinin farklı olduğuD) Şempanzelerin başka canlılara yalnızca bes
lenme gereksinimi duyduklarında zarar verdiğiE) İnsan dışında, alet yapabilen başka canlıların
da bulunduğu
7. Sanat, insan ruhunun cansız maddelere can vermesidir. Geçmişte dilsiz olan taş, dillenerek bizlere neler anlatmamıştır. Çeşmeler, hanlar, hamamlar, saraylar, külliyeler, türbeler, kümbetler, su kemerleri, evler, sokaklar, rasathaneler, camiler... Zamanın şartlarında ihtiyaç duyulan her şey imar edilmiş. Bu imar etme, günümüzün ruhsuz mimarisiyle yapılmadığı gibi sadece dış güzelliği olan sağlamlık denilen aslî unsuru önemsemeyen yapılar hiç değildi.Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Tarihte yapılan sanat eserlerinde yalnızca gü
zellik ön planda tutulmuştur.B) Günümüzde daha az mimari eser yapılmakta
dır.C) Geçmişteki eserler hem estetik hem de daya
nıklıdır.D) Günümüz teknolojisiyle eskiye oranla daha
sağlam eserler verilmektedir.E) Günümüzdeki eserlerin dayanıklıdır fakat güzel
değildir.
8. Buhranlı dönemlerimde daima yalnız kalmak isterim. Ve ben bu yalnızlığı sadece deniz kenarında bulabiliyorum. Suyun sesi, gündüz mavi, akşam siyah rengi sıkıntılarımı alıyor. Dostlarıma, yalnız başıma bir deniz kenarında olduğumu söylediğimde hemen bir derdim olduğumu anlarlar. Yanıma gelme isteklerini reddeceğimi bildiklerinden yanıma gelmeyi teklif etmezler. Bilirler ki kısa bir süre sonra, şen bir şekilde yanlarında olacağım.Bu parçadaki kişinin buhranlı dönemleriyle dostları arasında nasıl bir ilişki vardır?A) Sıkıntılı anlarında dostları hep yanında olurlar.B) Dostlarının yanında sıkıntısı artmaktadır.C) Yalnız başına denizde sıkıntısını atmasını anla
yışla karşılarlar.D) Buhranlı dönemlerinde onu yalnızlığa iterler.E) Sıkıntılarını denizde atmasına bir anlam vere
mezler.
9. Sanat insana hayatı yaşanılır kılan, bize hayatın farklı boyutlarını gösteren insani bir faaliyettir. O yüzden, tarlada çalışan köylüden tutun da büroda stres çeken patronlara kadar herkesin sanatla ilişkisi vardır. Elbette ki her insanın sanattan ve hayattan anladığı şeyler farklı olabilir. Herkesin ilgilendiği sanat dalı da birbirinden farklı olabilir.Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı olabilir?A) İyi bir sanatçı olmanın koşulları sizce nelerdir?B) insanlar neden benzer sanatlarla çok ilgileni
yor?C) Sizce sanatla neden aydın veya okumuş kitleler
ilgilenmektedir?D) En sevdiğimiz sanat dalının edebiyat olmasının
sebeplerini sıralayabilir misiniz?E) Sizce sanat nedir, sanat ve toplum hakkındaki
görüşleriniz nelerdir?
1 .E - 2.D - 3.C - 4.C - 5.A - 6.E - 7.C - 8.C - 9.E
PARAGRAFTA KONU
1. Dünya’da elektrik üreten rüzgâr türbinlerinin çalışması için rüzgârın, saniyede en az 10 metre hızla esmesi gerekmektedir. Aynı rüzgâr türbininin Mars’ta aynı düzeyde üretim yapabilmesi için gerekli rüzgâr hızı, saniyede 30 metredir. Bunun nedeni, Mars atmosferinin yoğunluğunun, Dünya atmosferinin yoğunluğundan çok daha düşük olmasıdır.
Parçada aşağıdakilerden hangisiyle ilgili bilgi vardır?A) Elektrik üretebilmek için gerekli rüzgâr hızıyla
atmosfer yoğunluğu arasındaki ilişkiB) Rüzgâr hızıyla, üretilen elektrik miktarı arasın
daki ilişkiC) Rüzgâr türbinlerinin kuruluş yeri belirlenirken
nelere dikkat edilmesi gerektiğiD) Dünya atmosferinin, Mars atmosferinden daha
yoğun oluşunun nedeniE) Rüzgâr türbiniyle, elektrik üretiminin maliyeti
2. Romanın tartışılması, bence bir gerekliliktir. Ancak bugüne kadar yapılan tartışmalarda yeni bir şey söylenmedi. Belli kişiler, belli fikirlerde direttiler. Yeni şeylerin söylenmesi için yeni romanların okunması gerekiyor. O romanların niçin yazıldığını, nasıl yazıldığını derinlemesine irdelemek gerekiyor. Ancak o zaman roman tartışmaları bir bardak suda fırtına koparmaktan kurtulabilir.
Bu parçanın yazarının roman tartışmalarıyla ilgili istediği aşağıdakilerden hangisidir?A) Roman yazarı olmayanların roman tartışmala
rında yer almaması
B) Yeni yapıtların incelenerek, romanla ilgili farklı düşüncelerin ortaya konması
C) Eski romanların günümüzde değer taşımadığının kabul edilmesi
D) Roman eleştirmenliğinin roman yazmış kişilerce yapılması
E) Belli yazarların romanla ilgili düşüncelerinin önemsenmesi
3. Kuşkusuz yararlanmalı. Ama teknik, amaç olarak değil araç olarak görülmeli, sözün gücünü gölgelemek için değil, belirtmek için kullanılmalıdır. Tekniğin getirdikleri yardımcı öğelerdir. Söz, tüm ayrıntısıyla belirebilmişse sahnede, anlatım son gücüne ulaşabilmişse, bundan dekorun, ışığın, tüm gereçlerin işlevlerini yerine getirdikleri anlamı çıkarılmalıdır. Bütün bu öğeler, ne denli kendilerini gizlemişlerse o oranda yerli yerinde kullanılmışlardır. Sözü, tiyatro sanatının olanaklarıyla değerlendirmek, salonu sözle yıkamak gerek.
Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine yanıt olarak söylenmiştir?A) Tiyatro çağımızın gelişen tekniğinden yarar
lanmalı mıdır?B) Tekniğin tiyatrodaki yeri nedir?C) Bize, sözün tiyatrodaki yeri ve önemini açıklar
mısınız?D) Tiyatro, sözün ifade imkânlarından nasıl ya
rarlanmalıdır?E) Tiyatroya tekniğin kazandırdığı imkânlar neler
dir?
4. Zaman zaman dostlarımıza çok fenalık ediyoruz. Nasıl ediyoruz bu fenalıkları, biliyor musunuz? Onların kötü olduğunu bildiğimiz hareketlerini desteklemesek de bu türlü hareketleri karşısında susmak suretiyle. Üstelik aslında bir çeşit ahlâksızlık olan bu davranışımızı, insanlık, kadirbilirlik adı altında süsleyerek, iyi bir şey gibi düşünüyoruz. “Adam doğru yolda değil, bunu biliyorum. Ama sesimi çıkaramam ki! Şu kadar senelik dostum bu adam benim."
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılabilir?A) Her insanın ayrı bir karakteri olduğunu unut
mamalıyız.B) Hiçbir şey yapmayarak da insanlara kötülük
yapmış olabiliriz.C) Dostlarımızın hoşlanmayacakları şeyleri söy
lememekle doğruyu yapmış oluruz.D) İyiliğini gördüğümüz dostlarımızın üzerine yürü-
memeliyiz.E) Dostlarımızın hataları karşısında en azından
sessiz kalmalıyız.
Çeviri konusunda türlü yollar, tutumlar olduğunu biliyoruz. Her çevirmenin deneyimleri arttıkça kendine göre bazı kurallar yakaladığı da doğrudur. Bağlı çeviri mi, serbest çeviri mi? Bu sorular çevresinde öteden beri bizde de düşünceler ileri sürülmekte, kimi zaman tartışılmaktadır. İyi çevirmenlerimiz, yöntemleri olan çevirmenlerimiz de var. Ama bu yöntemler bir kurama bağlanabilir mi? Kısacası, bir çeviri kuramı olabilir mi?Bu parça aşağıdakilerden hangisinin yanıtı olabilir?A) Çeviri alanında belli yöntemlerden, kuramlar
dan söz edilebilir mi?B) Çeviri yaparken, metnin aslına bağlı kalınmalı
mıdır?C) Aslına bağlı kalmadan yapılan bir çeviri, gerçek
bir çeviri midir?D) Çeviri yapmak özel bir yeteneği ve bilinci gerek
tirir mi?
E) İyi bir çevirmen olmanın koşulları nelerdir?
Tarihi olayları ele alan yazılardan oluşan kitaplara roman denemez. Romanda cümle, yazara özgüdür. Yazar, romanda olayları dilediği gibi kurgular, onlara kendince bir biçim verir. Oysa tarihi roman denilen kitaplarda yazar, gerçeğe bağlı kalmakta, tarih kitaplarındaki bilgileri derleyen, oluş sırasına göre birleştiren bir araştırmacı konumuna düşmekte.Bu parçanın yazarının aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenir?A) Roman, yaşanılan olayların tutanaklara geçi-ril-
mesinden oluşur.B) Romancı, çevresinde gelişen olayları anlat
maktan başka bir iş yapmaz.C) Romanlarımın satırlarında, sokağımda yaşa
nılmamış hiçbir olay yoktur.D) Romancı, olanları değil, olabilecekleri kendine
özgü bir tarzda kurgulayarak aktarır.E) Bir roman gerçekleri olduğu gibi aktarıyorsa
okunmaya değerdir.
Bir konuşmacı gibi bir yazar da okuyucunun karşısına çıkarken kendine biraz çekidüzen verir, saçını sakalını toplar okuyucuya biraz saygı gösterir. Zorunludur buna. Sait Faik için söylenen sözlerin, daha doğrusu onu kötülemek için söylenen sözlerin, galiba en haklılığı bu...Bu parçaya göre Sait Faik’e yöneltilen eleştiri aşağıdakilerden hangisidir?A) Dilinin savruk olmasıB) Okuru ciddiye almamasıC) Kılık kıyafete önem vermemesiD) Dar gelirli insanları anlatmasıE) Yazılarını uzun yazması
Öyle eleştirmenler vardır ki kanla beslenen yaratıklar gibi, yerdikleri kimselerin ünleriyle beslenirler. Avlarını bekleyen örümcekler gibi ağlarını dönemlerine gerer, kötülemek için iyi eserlerin çıkmasını beklerler. Böylelerine eleştirmen demek ne kadar doğrudur, bilmem! Çünkü eleştirmen, yargılayan, değerlendiren, ayırt eden; fakat bunları yaparken duygularından uzak kalmasını bilen adam demektir.Bu parçaya göre bir eleştirmende bulunması gereken asıl nitelik aşağıdakilerden hangisidir?A) Kanıtlara dayanarak düşünmekB) Örneklerden yararlanmakC) Eseri bir bütün olarak ele almakD) Yeni eleştiri anlayış ve tekniklerine kapalı kal
mamakE) Eseri nesnel olarak değerlendirmek
9. Edebiyat, geçmişi ve geleceği bir anda iç içe bütünleştiren sanattır. Başka hiçbir sanatta bu bütünleşme sağlanamaz. Edebiyat, farklı zamanları bütünleştirirken dili kullanır. Gerçi sinemada yönetmen sık sık geriye dönebilir. Olağanüstü bir resmin tuvalde saptadığı anın içine çeşitli zamanların sızdırıldığı sezilebilir; ama insanın düşünme gücü kadar eski olan dilin olanakları bütün sanat araçlarından daha çarpıcıdır.Bu parçanın bütününden aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılır?A) Geçmişi ve geleceği bir arada görme eylemi her
sanat yaklaşımında vardır.B) Değişik anları bütünleştiren eserler çok beğe
nilir.C) Her sanatın amacı geçmişi geleceğe taşımak
tır.D) Tüm sanat eserlerinde geçmiş ve gelecek iç içe
verilebilir.E) Dilin sanat eseri yaratmadaki gücü, diğerlerin
den daha etkilidir.
1 .A - 2.B - 3 .A - 4.B - 5.A- 6.D - 7.C - 8.E - 9.E
PARAGRAFTA ANADÜŞÜNCE
1. Sahnede, yaşam nasıl bir sanatsal süzgeçten geçilerek değiştiriiiyorsa dilde sanatın süzgecinden geçirilerek değiştirilmelidir. Bir kahveci çırağını, kahvede konuştuğu gibi, hiçbir değişiklik yapmadan sahnede konuşturalım demek, oyuncunun yerine sahneye kahveci çırağının kendisini çıkaralım demekle birdir. Herhâlde hiçbir tiyatrocu öyle bir durumu kabul etmez.Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Sahne dili konusunda bütün tiyatrocuların aynı
görüşleri taşıdıklarıB) Günlük yaşamdaki dilin sahne dili olamayacağıC) Tiyatronun ustalık gereken bir sanat olduğuD) Seçilen oyunun konusuna göre bir dil seçilmesi
gerektiğiE) Günlük yaşamın sahnede, olduğu gibi yansıtıla-
mayacağı
2. Her gazetenin okunmak gibi bir amacı vardır. Hedef, daha fazla insan tarafından okunmaktır, insan da ancak anlayabildiği ve kendisine hitap eden yazıları okur. Sadece uzmanların anlayacağı türden yazılar gazete için lükstür. Hiçbir gazete bu lüksü kaldıramaz. Bir yazıyı anlayabilmek için iki defa okumaya da kimsenin vakti yoktur. Bu durumun sonucu da gazetenin okunmaması olacaktır. Bu da arzu edilen bir şey değildir.Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) Gazete, ağırlıklı olarak ortalama kültür sevi
yesine sahip halka hitap etmelidir.B) Uzun tutulan yazılar, okunma şansını büyük öl
çüde yitirir.C) İnsanın, bir günde gazete okumaya ayırabildiği
zaman dilimi sınırlıdır.D) Gazete, büyük ölçüde günü yaşamaya çalışan
bir yayın organıdır.E) Gazetede çıkan yazılar günü yakalayan, gün
celliği olan yazılar olmalıdır.
3. Ben edebiyatta en büyük olunabileceğine inanmam. Çünkü birisi en büyük olduğu zaman yolun sonuna gelmiş olur, edebiyat biter. Onun için edebiyatta mükemmel yoktur. Hayatta mükemmel yok ki edebiyatta olsun. Mükemmellik bitme anıdır. Bir iş bitmediğine göre en iyi değildir, iyiler arasındadır sadece ve bu iyiler asırlarca çoğalacak demektir.Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Edebiyatta güzellik kavramının göreceli olduğuB) Edebiyatın hayattaki gerçekleri ele aldığıC) Edebiyatta mutlak mükemmelliğin imkânsız ol
duğuD) Edebiyatta gelişmenin zaman zaman durduğuE) Edebiyatın uzun bir geçmişinin olduğu
4. Birbirleriyle karşılaşan insanlar, birbirlerine doğrudan doğruya işlerinden söz etmezler. Uzun bir süre şuradan buradan, havadan sudan konuşurlar. Bir balıkçının ilk sözü denizle, rüzgarla; bir tıpçınınki kan dolaşımıyla ilgili değildir. Terzi size giyimdeki yeni değişiklikleri anlatmaz. Şair, şiirin nasıl yazılacağını söylemez. Çünkü bilgi değerlidir. Her insan mesleğiyle ilgili bilgilerin can alıcı sırlarının yalnız kendisine kalmasını ister.Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) İnsanların gereksiz konuşmalara daha çok ilgi
duyduklarıB) Bilgiyi zamansız vermenin bilgiye olan ilgiyi
azaltacağıC) İnsanların iş yaşamıyla ilgili bilgilerini başkala
rıyla paylaşmak istemedikleriD) Bir meslekle ilgili bilginin ancak o meslekle uğ
raşanlardan alınabileceğiE) İnsanların zamanlarının çoğunu kendilerini ilgi
lendirmeyen konulara ayırdıkları
5. İnsanların istedikleri noktaya ‘‘vardıklarım” düşünmelerini anlayamıyorum. Havaalanlarına, garlara özgü kalmalı bu söz. Biri bir yere vardığını söylediğinde, içimden nereye, hangi araçla diye sormak geçiyor. Daha ileriye gidemeyeceğini bilenler, bulundukları konuma varmış olmakla övünürler.Bu parçada yazarın asıl vurgulamak istediği aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) Bireysel ilerlemenin sürekli olması gerektiğiB) Ulaşılabilecek son noktaya gelindiğini kabul et
menin güç olduğuC) Sözcüklerin yerli yerinde kullanılması gerektiğiD) Hedefler belirlenirken gerçekçi olmak gerektiğiE) İnsanların başarılarının yetenekleriyle sınırlı ol
duğu
insanlığın hangi çağına gidilirse gidilsin, evlat sevgisi, bütün değişmelerin üstünde, değişmeyen bir gerçek olarak durur. Goriot Baba’nın ölmezliği, Balzac’ın baba kalbindeki evlat sevgisine mercek tutmasından geliyor. Para ihtirası da her zaman gö- rülegelen bir hastalıktır. Eugenie Grandet’in aralıksız okuyucu bulması da bundandır. Her insan bu romanları okurken biraz da kendini okumuş olur. Düş ile gerçeğin çatışması insanın alınyazısıdır. Hamlet bu çatışmadan doğduğu için ölümsüzdür. Don Kişot için de Faust için de bu böyledir.Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Konuları yoksulluk olan sanat yapıtları gelip ge
çici değildir.B) Klasik yapıtlar insan sevgisini, alınyazısını işle
yen eserlerdir.C) Bazı yapıtlar toplumsal çelişkileri'yansıttıkları
için çok okunur.D) Büyük yapıtlar, insanın içindeki ölümsüz duygu
ları yansıttıkları için yaşamaktadır.E) Kendini yeni görüşlerin çekiciliğinden kurtara
mayan yazarlar, kalıcı yapıtlar ortaya koyarlar.
Ömrünü edebiyata adamış bir yazardı o. Onun bu özelliği, yapıtlarının pek çok ödüle değer görülmesini sağlamalıydı. Ancak bu yazarımızın, yaşadığı günlerde yeterince değeri bilinememiştir. Şimdi ondan daha çok söz edilecek, çünkü aramızda değil artık o. Yapıtları üstüne yazılıp konuşulacak.Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Ancak yaşamını sanatına adayan sanatçılar,
ödülü hak eder.B) Pek çok ödüle değer görülen sanatçılar, her za
man iyi olmayabilir.C) Yazarın kendi yaşadığı dönemde yeterince ta
nınmaması onun iyi bir edebiyatçı olmadığını gösterir.
D) Sanatçıların kıymeti yaşarken değil; ancak öldükten sonra bilinmektedir.
E) Büyük eserler, yazarın ölümünden sonra dâ büyüklüğünü korumaya devam eder.
Şiirde yeniyi bulmak, şiire yaşanılan çağın sesini ve soluğunu katmak, her şeyden önce, bir ustalık işidir. Oysa birçoklan sanıyorlar ki şiire yeni insanın duygularını, düşüncelerini, isteklerini koyduk mu şiir yeni oluverir. Bunlar, yeni duygularla, düşüncelerle, güncel sorunlarla yüklü birçok şiirin gazete haberleri gibi, kısa sürede nasıl bayatladıklarını görmüyorlar herhalde. Görmedikleri için de şiirin güzelliğini işçilikte, sözü hünerli söylemekte değil; malzemede arıyorlar.Bu parçaya göre, yeni şiiri yaratmakla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Sadece büyük şairler, içinde bulundukları ça
ğın sesiyle yeniye ve mükemmele ulaşmıştır.B) Şiirde yeni konular, yeni düşünceler işlemek,
şiirin yeni olmasını sağlar.C) Yeni şiiri yaratmak için güncel olanı konu edin
menin yanında üstün bir üslup da gereklidir.D) Şiirin güzelliği malzemesinden gelir, yoksa ga
zete haberinden farkı kalmaz.E) Şiirde biçim ve üslup kadar konu da çok önemli
olmalıdır.
İnsanların ilk bakışta şekle önem verdikleri doğrudur. Bu nedenle insanlar kılık, kıyafete ve davranışlarına dikkat etmek zorundadır. Hele modern çağda ilişkilerin çok hız kazandığı ve geçici yaşandığı bir dönemde görüntü çök daha öne çıkıyor. Buna imaj diyorlar, imaj görüntünün insan üzerindeki etkisi diye açıklanabilir. Bugün bir çok şeyi bu imajıyla kabul ediyoruz. Bize ilk ulaşan şey bir nesnenin imajı oluyor. Bunu dikkate almak gerek.Bu paragrafta vurgulanmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?A) Görüntünün modern çağda önem kazandığıB) insanın modern çağda aldığı şekilC) imajı tanımlamanın, insanlar için bir zorunluluk
olduğuD) insan psikolojisi ile imajın birbiri ile olan ilişkisiE) Yaşamın, modern çağ ile birlikte geçirdiği deği
şiklik
1 .B - 2.A - 3.C - 4.C - 5.A - 6.D - 7.D - 8.C - 9.A
PARAGRAFTA ANADÜŞÜNCE
1. Ben, saksı çiçekleri annelerin elinde serpilir bilirdim. Çünkü annem dünyayı terk ettiğinde çiçeklerimiz kurumuştu. Yıllar sonra senin balkonda yetiştirdiğin çiçeklere coşkuyla su verişini seyrettiğimde anladım ki bütün canlılar sevginin elinde can buluyormuş.Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) İnsanlar arasındaki en önemli şeyin sevgi olduğuB) En güzel çiçekleri sadece annelerin yetiştirebi
leceğiC) Duygusal insanların her şeye sevgiyle yaklaştığıD) Çiçek yetiştirmenin zor bir iş olduğuE) Doğadaki her şeyin sevgiyle hayat bulduğu
2. Denilebilir ki, deneme şiirden sonra, daha doğrusu şiirle birlikte, az sözle çok şey söyleme sanatıdır. Bunu en ustaca yürüten denemecilerin başında Ahmet Haşim gelir. Haşim, denemelerini kuyumcu gibi işler. Onun yazdıklarından bir tek sözcüğü çıkaramayacağınız gibi, onlara bir tek sözcük de katamaz- sınız. Dili kullanmadaki bu ustalığı Haşim'in iyi bir deneme yazarı olmasının en önemli etkeni olmuştur.Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Ahmet Haşim denemelerinde çeşitli konuları
ele almıştır.B) Deneme zor bir yazı türüdür.C) İyi deneme yazarları yalnız usta şairlerin ara
sından çıkabilir.D) İyi bir deneme yazarının dilin bütün inceliklerini
elde etmiş olması gerekir.E) Deneme ne kadar kısa olursa o kadar değerli
dir.
3. İnsanların edebiyatta en duyarlı oldukları dönem gençlik dönemleridir. Tüm dünyada hem yazar hem de okuyucu olarak edebiyata en fazla ilgi gösterenler, gençlerdir. Ne var ki dünyanın en fazla genç nüfusa sahip ülkelerinden biri olmamıza karşın, edebiyata yeterince ilgi gösterdiğimizi söyleyemiyorum. Gençlerin önemli bir bölümü farklı gerekçelerle bunu ihmal ediyor.Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Gençlerin eğilimlerinin neler olduğuB) Gençliğin kendine özgü nitelikleriC) insan hayatında gençlik döneminin önemiD) Ülkemizde edebiyata duyulan ilginin yeterli ol
madığıE) Ülkemizde gençlerin önemli sorunları olduğu
4. Yüzyıllardır roman yazılıyor. Ben de bir iki roman yazdım; ama yüzlerce romancı içinde yerim acaba nedir? Bunu bilemiyorum. Çünkü kişi, gerçek değerini kestiremez; sınırlarını görmek için ne denli uğraşsa boştur, sadece gözünde büyütür kendini. Ben de değerimi bildiğimi ileri sürecek değilim. Ancak bugünkü yazarlar arasında, daha doğrusu bugünkü okurların gözünde yerimin ne olduğunu anladım sanıyorum.Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) Sanatçı değerini anlamak için çaba harcama-
lıdır.B) Sanatçılar kendilerini genellikle üstün görürler.C) Sanatçı kendi değerini hiçbir zaman tam olarak
anlamaz.D) Yazar topluma ne kadar değerli olduğunu anlat
malıdır.E) Yazar okuyucunun tepkisine bakarak değerini
öğrenir.
5. Bir insan düşünebilir misiniz ki doğduğu zaman hiçbir ırka veya millete mensup olmasın; büyüyünce hiçbir dil konuşmasın; ailesinden ve çevresinden hiçbir milli etki almasın; bazı geleneklerin telkini ve kanunların emri altında bulunmasın. Böyle bir insan yoktur.Bu parçada özellikle vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?A) İnsan, içinde yaşadığı toplumdan zengin bir mi
ras devralır.B) İnsan, milli kültürü taşır.C) “İnsan", millet varlığının kopmaz bir parçasıdır.D) insan topluma ayak uydurmak zorundadır.E) Aile ve çevrenin kişilik üzerindeki etkisi doğuş
tan başlar.
6. Tüm ön yargılardan kurtularak kitapları ele almalıyız. Daha başından uzak durup eleştirirseniz, okuduğunuzun gerçek değerini alamazsınız... Dalın kitabın içine, tanıyın onu; kısa sürede, yazarın size çok daha keskin bir şey verdiğini ya da vermeye çalıştığını göreceksiniz.
Parçada önemle vurgulanan düşünce aşağıdaki- 1
lerden hangisidir?A) Eleştirmen, önce iyi bir okuyucu olmalıdır.B) Bilinçli okumak, ön yargılardan uzak, kitabı ta
nımakla gerçekleşir.C) Bir kitaptan alınan zevk, kişiden kişiye değişir.D) Her yazar, kitabında okuyucusuna bir mesaj ve
rir.E) Okuyan insanlar, tüm ön yargılarını yıkarlar.
7. “Nasıl bir gençlik istiyoruz?” sorusu, “Nasıl bir gelecek, nasıl bir ülke istiyoruz?” sorusuyla özdeştir. Bu da insana, eğitime, araştırma ve geliştirmeye gereğince yatırım yapmayı, bütün kurumlan buna göre düzenlemeyi gerektirmektedir. Bu düzenleme sırasında çağdaş ve bilimsel ölçüler kullanmak, yeni sorunlar karşısında ülke çıkarlarına ve gerçeklerine uygun yeni önlemler almak zorunludur. Bunların başarılması ise her konuda ve her aşamada birlikte çalışmayı gerektirmektedir.Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Ülkenin geleceği için yapılması gerekenlerin
neler olduğuB) Ülke sorunlarını bilen gençlere gereksinme du
yulduğuC) Eğitim sorunlarının çok yönlü planlamayla çö
zülebileceğiD) Gençlerin yetiştirilmesinde gelişmiş ülkelerin
örmek alınabileceğiE) Eğitim sorunlarının o konunun uzmanlarınca
çözülebileceği
8. İnsan; bir demir parçası, bir vida değildir. Ruhu vardır, yüreği vardır. Maddeler gibi durağan olmaz. Bugün bir vida, yarın çark, bir süre sonra makinenin kolunu çeviren mekanizma olmaya adaydır. İnsanı desteklemek, teşvik etmek, yüreğini cesaretle doldurmak gerekir. Bir işe yaradığını gören ve buna inanan insan, ilerlemek için coşkuyla çalışacaktır.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) İnsan, nesnelerden çok daha farklı yapıdadır.B) İnsanı nesnelerden ayıran unsur, ruhu ve yüre
ğidir.C) İnsan, teknolojiyi geliştirirken kendisi de ilerler.D) Desteklenmeyen insan başarıya ulaşamaz.E) insan, serbest bırakılırsa daha çok çalışır.
9. Meraklı okuyucu, romanda önüne yeni olgular, kavramlar çıktıkça bunlara öyle bir göz gezdirip geçer. Oysa akıllı okuyucu bunları zihniyle algılar. Bunları öncekilerle kıyaslar, bunlardan bir yargı çıkarır. Akıllı okuyucu, okuduğu metnin anlamını belki o sırada kavrayamaz; ama bilir ki aradan bir süre geçince kavrayacaktır.Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Bir yapıta ilgi duyma ile onu anlamaya çalışmak
arasında çok fark vardır.B) Meraklı okuyucunun bilgisi az olduğu gibi sabrı
da azdır.C) Meraklı okuyucunun romana bakışı yüzeysel,
akıllı okuyucununki ise derinlikli ve kavramaya yöneliktir.
D) Roman ne kadar ustaca yazılırsa yazılsın, okuyucunun ilgisini çekmedikçe başarısız kabul edilir.
E) Hissedilerek yazılan romanlar bazen yaşanarak yazılan romanlardan daha uzun ömürlü olur.
10. Hemen herkes kendi fikrinin çok iyi olduğunu düşünür; yoksa zaten, bu görüşünü sizinle paylaşmaz. Ne var ki, çoğumuzun yaptığı çok yıpratıcı bir yanlış, başkasının fikrini kendimizinkiyle kıyaslamaktır. Bir fikir bizim görüşümüze ters düştüğü zaman ya hepten kulak tıkarız ya da o fikirde hata buluruz. Biz kendimizi yüksekte görürken, karşımızdaki insan aşağılanır ve sonuçta hiçbir şey öğrenmemiş oluruz.
Bu parçanın ana fikri aşağıdakilerden hangisidir?A) Kendimizce kötü olarak nitelendirdiğimiz fikir
lerimizi başkalarıyla paylaşmayız.B) Kendimize ait fikirleri başkalarınınkiyie kıyas
lamak yanlıştır.C) Bizim fikrimize ters düşen fikirlere kulak tıkarız.D) İnsanoğlunun doğasında başkalarını aşağıla
mak vardır.E) Fikir kargaşalarının en büyük sebebi, herkesin
kendi fikrinin doğruluğunda ısrar etmesidir.
1 .E - 2.D - 3.D - 4.E - 5.A - 6.B - 7.A - 8.B - 9.C - 10.B
PARAGRAFTA YARDIMCIDÜŞÜNCE
1. Giyim, insanoğlunun var oluşundan beri onun ayrılmaz bir parçası olmuştur. Önceleri, doğal olaylardan korunmak için sadece örtünme amaçlanmış. Zaman içinde renklilik ve çeşitlilik gösteren bir olguya dönüşmüş, dönüşmeye de devam ediyor. Tarih sahnesinde insanlar yer buldukça kendi giyim geleneklerini başkalarıyla paylaşmıştır. Onlardan da kendilerine bir desen ya da motif katmışlar. Böylece giyim, kültürü, gelenekleri, toplumsal statüyü, ekonomik düzeyi temsil eden bir kimlik olarak kabul görmüş.
Bu parçada giyimle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?A) Sürekli olarak yenilenme özelliği taşıdığınaB) İnsanların sosyal konumunu yansıttığınaC) Topluluklar arası etkileşimlerle değiştiğineD) Kimi değerleri temsil ettiğineE) Kullanılan malzemenin yetersiz kaldığına
2. Anne-babanın kitap okuduğu bir evde yetiştim; ilk okuduklarım yabancı edebiyatların ürünleri oldu. Bunlar, klasiklerden Yunan tragedyaları ve Shakespeare'in yapıtlarıydı. İlkokuldayken onları masal gibi okudum. İşte o klasik yapıtlar bende bir dönüşüm yarattı. Şimdi aşk, intikam, cinayet romanları yazıyorsam kökeni Yunan klasikeridir. Bu arada şunu da belirtmeliyim: Evet, evde kitaplar vardı; ama ben de okumaya çok istekli bir çocuktum. Okuma isteği olmayan bir çocuğa zorla kitap okutamazsınız.Bu parçada konuşan kişiyle ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisine değinilmemistir?A) Okuduklarının kendisini nasıl etkilediğineB) Ailesinin ne gibi bir özelliği olduğunaC) Yapıtlarında hangi konuları işlediğineD) Çocukken ne tür kitaplar okuduğunaE) Okumaya kimin baskısıyla başladığına
3. Dıranas’ın “Fahriye Abla''sını bilirsiniz. Niçin “ErzincanlI” ya varmış Fahriye Abla? Nedeni açık: “Delikanlı” sözcüğüne uyak bulma zorunluluğu! Başka kime varabilirdi Fahriye Abla? O şiirin yazıldığı yıllarda “Adıyaman” diye bir il olmadığına göre, ancak bir “Vanlı" ya da “Erzincanlı’ya varacaktı! Ama “Vanlı” ya deyince de ikinci dizenin iki heceye daha ihtiyacı oluyor. Belli ki Dıranas, hece sayısını da dikkate alarak Fahriye Abla’yı “Vanilya değil, “Erzincanlı’ya vermeyi uygun bulmuş. Ama isteseydi, başına iki heceli bir sıfat getirip, “Vanlı” sözcüğünü de kullanabilirdi. Demek ki Dıranas, sıfatlarla uğraşmak istememiş.Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?A) Dıranas, “Fahriye Abla”yı hece ölçüsüyle yaz
mıştır.B) Dıranas, sözlerin uyumuna dikkat ederken öl
çüyü de göz ardı etmemiştir.C) Dıranas'ın “ErzincanlI” sözcüğünü kullanması
nın nedeni, şiiri ölçü ve uyaklı yazmasıdır.D) Dıranas, “Fahriye Abla”da sıfat kullanmaktan
kaçınmıştır.E) Adıyaman, “Fahriye Abla” şiirinin yazılmasın
dan sonra il yapılmıştır.
4. Kitle iletişim araçları sayesinde, tüm dünyayı saran, büyük bir teknoloji ağı oluştu. Ülkeler arasındaki bilgi alışverişi kolaylaştı, ilişkiler arttı. Herkes, dilini bilmediği insanlarla bile anlaşır oldu. Turizmde patlamalar yaşandı. Yabancı dil öğrenmek, kültürel ve ticari iletişimi sağlayabilmek açısından zorunlu hale geldi. İngilizce, neredeyse dünyanın ortak iletişim dili oldu.Bu parçaya göre, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla ilgili olarak aşağıdaki çıkarımlardan hangisi yapılamaz?A) Nitelikli iletişim araçlarına gereksinim duyul
maktadır.B) Dil bilmenin, önemi anlaşılmıştır.C) Turistik geziler artmıştır.D) Farklı kültürlere sahip insanlar, daha çok bir
araya gelmeye başlamıştır.E) İngilizce, ulusalararası bir dil olarak görülmek
tedir.
5. Topluluk karşısında konuşurken dik durun; ama sopa yutmuş gibi dimdik değil. Bakışlarınız zaman zaman salonun her tarafında gezinsin. Konuşurken aşırı el ve kol hareketlerinden sakının. Konuşmanızın önemli saydığınız yerlerinde duraklayın. Gerektiğinde gülümsemeyi unutmayın. Konuşmanızı, önem verdiğiniz bir yargıyla ya da uygun bir öyküyle bitirin. Gerek konuşmalarınızda gerek sorulara vereceğiniz yanıtlarda espri ya da atasözü kullanmanın yararlı olacağını da anımsatmak isterim.Bu parçada topluluk karşısında konuşmasıyla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine deainilme- mistir?A) Duruş ve bakışlarda dikkat edilecek noktaların
neler olduğunaB) Vurgulanmak istenen düşünceler açıklanırken
neler yapmak gerektiğineC) Nükteli ve özlü sözlerin dinleyiciler üzerinde
olumlu etkiler uyandırdığınaD) El ve kol hareketlerinin, söylenenlerin anlaşıl
masına yardım ettiğineE) Bitirirken gözetilmesi gereken inceliklerin neler
olduğuna
6. Teyzemin oğlu benimle yaşıttı. Birbirimize benzemezdik onunla. Ben her şeyi biriktirme meraklısıy- dım, o ise öğrenmekten hoşlanırdı. Ben, sevdiğim, ilgilendiğim şeyleri özenle korur, nerede bıraktıysam oradan alıp yine oynamak isterdim. O ise bir şeyi öğrendikten sonra bir daha ilgilenmez, dikkatini hemen bir başkasına çevirirdi. Örneğin ikimize de armağan edilmiş kurgulu bir oyuncağı, ben, canım ne zaman isterse oynamak üzere hep el altında tutardım. O ise öğrenme tutkusuyla kırıp içine bakar, nasıl işlediğini anladıktan sonra bırakırdı.
Bu parçada anlatılan çocuklarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi “karşılaştırma” konusu yapılmamıştır?A) İnsan ilişkileriB) Kişilik yapılarıC) YaşlarıD) Oyuncakları kullanış biçimleriE) Tutumları
7. Yazdığım öykülerin çoğunda tanık olduğum olayları anlattım. Bu tutumumun, öykü yazarlığında istenen bir tutum olmadığını biliyorum. Bu durumun yaşımın epeyce ilerlemiş olmasından kaynaklandığını sanıyorum. Öykücülüğümün temelinin yaratıcılıktan çok, aktarmaya dayandığını biliyorum. Bu konuda dostlarımın uyarılarına hak versem de tersini yaptığımda beklentileri gerçekleştireceğimden kuşkuluyum.Böyle diyen bir yazar için aşağıdakileden hangisi söylenemez?A) Öykücülüğünün, daha çok gördüklerini aktar
maya dayandığıB) Öykücülüğündeki tutumunda yaşının da etkili
olduğuna inandığıC) Öykü yazarlığının çok yönlü bir çalışma gerektiğiD) Öykü yazmadaki tutumuyla ilgili eleştiriler aldığıE) Kurmaca öykü yazmada başarılı olamayacağı
nı sandığı
8. Her topluluk ya da her dilde çocukla anne arasındakiilk sesli iletişim ninniler aracılığıyla kuruluyor. Ninni söylemenin ilk gerekçesi çocuğun uyutulması olarak bilinse de aslında çocuğun sese duyarlılığı artırılıyor ve bu sayede dille tanışması sağlanıyor. Anne, bebeğiyle olan duygu bağını, kendisinin de farkında olmadığı bir yeteneği sayesinde, ninnideki sesiyle kurup pekiştiriyor. Ayrıca bebek, müzik dili ve sözlü kültürün temel öğeleriyle de tanışmış oluyor.Bu parçada ninnilerle ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine değinilmemiştir?A) Bir iletişim aracı niteliği taşıdığınaB) Hangi amaçla söylendiğineC) Kimi kültürel öğelerin tanınmasını sağladığınaD) Anne ile bebek arasında nasıl bir ilişki kurduğunaE) Hangi konuların işlendiğine
1.E - 2.E - 3.D - 4.A - 5.D - 6.A - 7.C - 8.E
PARA6KAFTA YARDIMCIDÜŞÜNCE
1. Yalınlık ve saydamlık, metnin yazınsallık düzeyini yükselten niteliklerdir. Bir bakıma dilin güzel duyusal (estetik) tadı da bunlarda saklıdır, elbette cümlelerin kısalığında, yoğunluğunda da. Kimileri küçümser bu nitelikleri, yazarın soluksuzluğuna, cümle kurma, oluşturma becerisinin sınırlılığına bağlar. Oysa büyük bir yanılsamadır bu. Gerçek okur, yoğun anlamlar içeren bir metinde yalınlık, saydamlık, kısalık arar, örneğin Shakespeare’in Hamlet’inde geçen, "Olmak ya da olmamak, işte sorun.” cümlesi oldukça kısadır; kısadır ya bu yazınsal cümle üstüne kitaplar yazılmıştır!Bu parçada belirtilenlere göre aşağıdaki sorulardan hangisine cevap verilemez?A) Örnek cümle hangi görüşü desteklemektedir?B) Söylemsel derinliği yaratan nitelikler nelerdir?C) Kısa cümle kullanan yazarlar niçin eleştirilmek
tedir?D) Okumadan tat alma neye bağlıdır?E) Basmakalıp düşünceler yaratıcılığı engeller
mi?
2. Bizim kuşak, onun söylediği şarkılarla lise yıllarında tanıştı. İlk şarkıları en güzel anılarımızın fonunda yer aldı. Üniversite yıllarında da kopamadık onun şarkılarından. Sevindiğimizde, kederlendiğimizde, yaşamla barıştığımızda ya da küsüştüğümüzde hep onun ezgilerine sarıldık. O, kendini yenileyerek ilerliyordu yolunda. Belki de o yüzden, onun bu başarısı şaşırtmadı bizi.Bu parçada, bu sözleri söyleyen kişi ve söz konusu sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deâinilmemistir?A) Sanatçının haklı bir başarı kazandığınaB) İlk olarak ne zaman o şarkıları dinlemeye başla
dıklarınaC) Sanatçının gençlere yol gösterdiğineD) Her durumda onun şarkılarından güç aldıkları
na
E) Sonraki yıllarda sanatçıya olan ilgilerinin devam ettiğine
3. Kitap okuma, insanın birey olmaya başladığı, kendisi olduğu, “ben''nin bilincine vardığı, kendi dışındaki üstündeki güçleri yok saydığı, hiç değilse onların ötesinde kalarak kendi kararını özgür iradesiyle verdiği tek süreçtir. İnsanın dünyayı kendi bilincinin özgür tercihleriyle algılaması bu süreçte gerçekleşir. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?A) Kitap okumak insanı özgürleştirir.B) Birey olmanın bir yolu da kitap okumaktır.C) Kitap okuyan insan yaşamın güçlüklerinden ka
çar.D) Kitap okumak insanın kendisiyle baş başa kal
dığı bir süreçtir.E) Kitaplar insanların dünyaya bakış açısını değiş
tirme gücüne sahiptir.
4. Kedimiz Yumak'ın başka kedilerce evimize, bah- çe-mize verilecek zararlara karşı tepkisi sert olurdu hep. Yine öyle oldu. Tüyleri diken diken, odada bir süre sinirli sinirli dolaştıktan sonra kapıdan sessizce süzüldü. Önce bahçemize teklifsizce giren şişman Tekir’in karşısına geçti, ön ayaklarının üzerinde yaylanıp sırtını kamburlaştırdı. Gözlerini gözlerine dikip bir süre öyle kaldı. Bu, Yumak'ın, bahçeye izinsiz girenlere karşı sıkça başvurduğu bir korkutma yöntemiydi. Bu yöntem çoğu kez etkili olurdu. Sonunda düşman kedi, korkup kaçar, o da bahçe parmaklıklarına kadar düşmanı kovaladıktan sonra dönüp yanımıza gelir, başını bacaklarımıza sürterek “Aferin oğlumuza!" dememizi beklerdi.Bu parçaya göre Yumak’la ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Yabancı kedilerden hoşlanmadığıB) Belli bir korkutma yöntemi olduğuC) Uyguladığı yöntemlerden olumlu sonuçlar aldığıD) Bencilliğini davranışlarıyla belli ettiğiE) Sahiplerinden takdir beklediği
5. Günlük ağacı dünyada çok az yerde görülüyormuş. Temmuz sıcağında bile gölgesinde otururken üşüdüğüm bu ağaçla burada tanıştım. Latince adının anlamı “güzel kokulu sıvı" imiş. Çınarı andıran parlak, sık yaprakları var. Gövdesine açılan çentiklerden elde edilen “sığla yağı” hem ilaç hem de kozmetik sanayisinde kullanılıyormuş.Bu parçada günlük ağacıyla ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisine deâinilmemistir?A) Gelişimini ne zaman tamamladığınaB) Bir maddenin nasıl elde edildiğineC) Hangi alanlarda yararlanıldığınaD) Dünyada ne kadar yaygın olduğunaE) Hangi ağaçla benzerliği olduğuna
Bu yapıt, yazarın, denemeciliğimizin sınırlarını genişletip ona yeni tatlar kazandırdığı, derinlikli yazılarından oluşuyor. Tanıkların, okumaların, gözlemlerin yarattığı deneyimlerini, düşünsel birikimini eleştirel bir yaklaşımla denemenin imbiğinden geçiriyor. Kullandığı her sözcüğü ses, anlam, çağrışım yönlerinden tartımdan geçiren yazar, anlatımını bir "sözcük kuyumcusu” titizliğiyle biçimlendiriyor. Aşktan sevgiye, dostluktan erdeme, birçok kavrama yeni anlamlar yüklüyor. Böylece okurlarını, denemenin derin sularında yolculuğa çıkarıyor, onları değişik düşünce limanlarına uğratarak yaşamlarına güzellikler, incelikler katıyor.Bu parçadan söz konusu yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?A) Sözcüklerin seçimine ve kullanımına özen gös
terdiğiB) Yazdıklarıyla yaşamı sorguladığınaC) Duygusal ağırlıklı bir anlatım izlediğiD) Ele aldığı konuları özgün bir biçimde işlediğiE) Okurlara yeni bakış açıları kazandırdığı
“Üç öykü’, dünya edebiyatının önemli yazarlarından Gustave Flaubert’in çok özel bir kitabı. Yazarın ölümünden üç yıl önce 1877’de yayımlanan bu kitap, “Saf Bir Yürek”, “Konuksever Aziz Julien Söylencesi" ve “Herodias” adlı üç öyküden oluşuyor, işlenen temaların çeşitliliği ve üslûp yetkinliğiyle Flaubert’in yeteneğini tüm yönleriyle ortaya koyan bu kitap, Ma- dame Bovary yazarının başyapıtı olarak kabul edilir. İlk yayımlandığında, neredeyse tüm eleştirmenlerce bir “edebiyat olayı” olarak değerlendirilen, okurlardan büyük ilgi gören kitap, bir eleştirmenimizin deyişiyle, yazarın tüm çabalarının, tüm yönelimlerinin, tüm özlemlerinin somutlaştığı bir yapıttır.Bu parçada sözü edilen yazar ve yapıtıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainilmemis- tir?A) Yazarını bütün özellikleriyle yansıttığınaB) Öykülerde konuları farklı biçimde işlediğineC) Anlatımda önemli sayılacak bir düzeyi olduğunaD) Zaman içinde değişik açılardan ele alındığınaE) Edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırdığına
8. Yıllıklar ve antolojiler her zaman en sert biçimde eleştirilir ve tartışılır. Buna karşın genç sanatçıların yetişmesindeki rolleri yadsınamaz. Önce genç sanatçıların önüne, aşmaları gereken çıtalar koyar. Onlara, kendilerini ölçmeleri için birtakım kıstaslar sunar. Tabii ölçene ve ölçmek isteyene... Öte yandan bu tür yapıtlar bir seçki olduğu için olumlu örnekler sunar onlara. Bunların kimileri konusal nitelikleri göz önüne alınarak hazırlanır. Amaç, o konuda okurun dünyasını genişletmektir. Yıllıklar ve antolojilerin en önemli yararı geçmiş yılların unutulmasını önlemektir. Bir şeyler bir yere kaydedilirse gün gelir birisi açar okur onları.Bu parçada yıllık ve antolojilerin yararları arasında aşağıdakilerden hangisine ver verilmemiştir?A) Deneyimsiz sanatçıları, eskinin başarılı yapıtla
rıyla tanıştırmaB) Sanatsal birikimleri koruma ve yaşatmaC) Kimi alanlarda okuru bilgilendirmeD) Sanata yeni adım atanlar için ölçütler belirlemeE) Kimi yazarların beğenilip sevilmesini sağlama
9. Yazar, sevdiği insanların sevmediği ve kendisine ters gelen yanlarını yazmak istemiş. Bunun için de tanıdığı yazarlar, sanatçılar ve günlük hayatını paylaştığı arkadaşları üzerine notlar tutmuş. Kimisi birkaç satır, kimisi sayfalar süren izlenimler, düşünceler... Çalakalem yazmanın tüm hafiflikleri de ister istemez bu notlarda var. Buna karşın kitap, biz okurları, uçsuz bucaksız denizde, ilginçliklerle dolu bir geziye çıkarıyor. Söz konusu kişilerin hayatlarını, kişiliklerini gözler önüne serip bizi düşüncelerine ortak ediyor.Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi söylenemez?A) Yapıtını okuyanların, geniş bilgiler edindiğiB) Çevresindeki kişilerin davranışlarıyla kendi
davranışlarını karşılaştırdığıC) Anlatımında, notların gelişigüzel alınmış olma
sından kaynaklanan aksaklıklar bulunduğuD) Yazdıklarını, anlatılanlara değil kendi gözlemle
rine dayandırdığıE) Yakınlarını eleştirmekten kaçınmadığı
1 .E - 2.C - 3.C - 4.D - 5.A - 6.C - 7.D - 8.E - 9.B
PARAGRAF TAMAMLAMA
1. Şuna vardım; Çünkü, kendimiz gibi biliyoruz herkesi; çünkü, kendimiz bile güvenmiyoruz kendimize; çünkü ne zaman ne yapacağımızı, hangi durum karşısında nasıl davranacağımızı bile bilmiyoruz; tanımıyoruz kendimizi... Ne bileyim, yolda ne kadar para bulursak karakola götüreceğimizi; özgürlüğümüzü kaça satacağımızı; ne verirlerse düşüncelerimizi değiştireceğimizi bilmiyoruz. Çünkü —A) tutarsızız.B) artık değerlerin önemi değil ederi vardır.C) kararlılığımız gelişmemizi engelliyor.D) çıkarlarımız giderek ön plana çıkıyor.E) her şeye bir bedel biçmişiz.
2. Yazarlık benim insanlık gururumu kurtarabilme aracıdır. Yaşamımda gururumu kurtarabildiğim tek yer öykülerimdir. Bir yuva gibi sığındığım öykülerim, beni başkalarından saklar, öykü yazmak kendine açık, başkalarına kapalı olduğumu sandığım, kendimi bildiğim ve bulduğum bir durumdur. Bu yüzden
A) insanlardan sıkıldığımda, kendimi yenilemek istediğimde öykü yazmaya sığınırım
B) yazarlığın ne büyük bir zorluk olduğunu anladım
C) insanlarla olan ilişkilerimde seviyeyi korumaya her zaman özen gösteririm
D) öykü yazmaya bir yazarlık aşkı ile başlamıştımE) sanatın başka bir yüzünün de olacağını şiir ve
öyküde görmüş oldum
3. — ; çünkü, romanın yazarı gibi duymadan, görmeden, düşünmeden o romanı çeviremiyorsunuz. Yazarın, yapıtı oluştururken çektiği bütün sıkıntıları, kaleminizin ucunda hissetmeli; onun keyif alarak yazdığı bölümlerde siz de keyiflenmelisiniz.A) Çeviri yaparken yazarla bütünleşmeniz gere
kiyor.B) Bir romanı çevirmek, yazmaktan daha zor bir iş
gibi geliyor bana.C) Roman yazarlığı, birikimli ve yetenekli olmayı
gerektiriyor.D) Bir yazarın yaşamını bilmeden, yapıtlarını çe
virmek olanaksız.E) Her yazar, çeviriye uygun roman yazamıyor
4. Cahit Sıtkı, oldukça savruk bir yaşam sürmüştür. Ama, bu savrukluk onun şiirlerinde yoktur. Şiirlerinde duygularını, sözcükleri özenle seçerek iletir. Bir arkadaşına yazdığı mektupta: “Biçim sorununa bu kadar takılıp kalmam darmadağınık yaşamımdan- dır.” der. Bu itiraf, sanat psikolojisi bakımından çok anlamlıdır. Bundan yola çıkılarak — , denebilir.A) iyi bir sanatçı olmak için çok okumak gerekirB) sanatçı için en önemli şey beğenilmektirC) Cahit Sıtkı, sıradan şiirler yazmıştırD) sanatçının yaşamıyla sanatı arasında çok sıkı
bir ilişki vardırE) Cahit Sıtkı, birçok haksız eleştiriye uğrarmış bir
sanatçımızdır
5. Romancı, — ? Bu, kendi bileceği iştir. Ancak nereden alırsa alsın, hangi dünyada yaşatırsa yaşatsın, onların gerçekten yaşamış kişiler gibi görünmeleri gerekir. Bu koşul yerine gelmedi mi birtakım serüvenlerini okuduğumuz kişilerin gerçekliklerine inanmadık mı sanatçıyla okuyucu arasında kurulması gerekli bağ daha başlangıçta kopmuş olur.A) okuyucuların beğenilerini düşünmeli midirB) toplumsal sorunları işlemeli midirC) kahramanlarına kendi kişiliğini yansıtmalı mıdırD) yaşadığı çağın gerçeklerini ele almalı mıdırE) kişilerini gerçek yaşamdan mı seçmelidir
6. — Örneğin, Rönesansın oluşmasında pusulaönemli bir öğedir. Pusulanın varlığı, büyük keşif yolculuklarına temel oluşturdu. Barut da bir anlamda öyle. Yeni silahlar AvrupalIların öteki kültürler üzerinde askeri üstünlük kazanmalarını sağladı. Kitap basmak da Rönesans hümanistlerinin düşüncelerini yaymak açısından önemliydi. Basılan kitaplar, kilisenin bilgi üzerindeki tekelinin ortadan kalkmasına katkıda bulundu Daha sonraki önemli araçlardan biri de teleskoptu. Teleskopun bulunması gökbilimde yeni ufuk açılmasını sağladı.A) Yeni buluşlar, AvrupalIların üstünlüklerinin yok
olmasına ortam hazırladı.B) Yeni bir çağın başlamasında bilimsel buluşla
rın önemli payı vardır.C) Pusula, barut ve kitap basmak pek çok bulu
şun ilk adımı oldu.D) Pusula, yeni dünyaların, yeni kıtaların bulunma
sında önemli bir buluştu.E) Teleskopun bulunuşu, dünyanın sınırlını geniş
letmişti.
7. Neden gizleyeyim, içim zehir dolup taşıyor; İnsan olmak onurumu artıran; fakat ulusunun şaşılacak yeteneğine ve şu birkaç yıl içinde yaptığı çok büyük mucize atılımına karşın, yine de içinde bulunduğu ufacık ve acılı dünyayı her an düşündüren iki tür heyecan çelişkisi arasında sıkışarak, bir sözcük konuşmadan yürüyorum. —A) İçimin ferahlığını hissediyorum.B) Amacıma erişmekten mutluluk duyuyorum.C) Derin derin uzakları araştırıyorum.D) İki ayrı mutluluğu birden yaşıyorum.E) içimden ağlamak geliyor.
8. Felâketimizi başka biriyle bölüşmek mutluluktur. Fakat annelerle değil! Annelere anlatılan kederler, bölüşülmüş olmaz! — Çocukların felâketini iki kat hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına daha fazla iade ederler; böylece keder, anadan çocuğa ve çocuktan anaya her geçişinde büyüdükçe büyür.A) İki sayının birbirine çarpımı gibi fazlalaşır.B) Annemizi boş yere üzmekten kaçınmalıyız.C) Hem zaten hiçbir keder hiçbir acı bölüşülmez.D) Çünkü anneler, çocuklarını anlayamaz.E) Anneler çocuklarının kederini bölüşmek is
temez.
Bazı insanlar, kişilerin dertleri üstüne eğilmeyi insan sevgisiyle bir tutuyorlar. Sanatçı ya da bir düşünür böyle dertlerden söz açmadı mı hemen insan sevgisinden yoksun olduğu sonucuna varıyorlar, çok yanlış bir ölçü bu bence —A) İnsanı seven onun sorunlarına duyarsız ka
lamaz.İnsanı sevmek, dertlerini görüp göstermeyi gerektirmez.İnsanın sorunlarını dile getirmek onu gerçekten sevdiğimizi kanıtlamaz.Bir insanı tanımadan yargılamak yanlıştır.Toplum sorunlarından söz etmeyen yazarlar da insanları sevebilir.
B)
C)
D)
E)
10. Kalabalık bir otobüste yolculuk yaparken, bazı insanların yüz ifadelerinden öyküler çıkarabilirim. Trende karşımda oturan iki kişinin konuşmaları öykülerimde geçer. Dumanlı bir kahvede oturur, müşterilerin kahveye taşıdığı yaşam kesitlerini gözlemler, kâğıda aktarırım. Dahası öyle olur ki, gittiğim bir tiyatroda sahnedeki oyuncuları değil, seyircileri seyrederim.
A) İşte benim öykülerimdeki yaşam zenginliği buradan gelir.
B) Bunlara kendimden bir şeyler katar, evde yeni bir biçim veririm.
C) Onların gülüşleri, heyecanları öykülerimin duygusal yanını oluşturur.
D) Yazacağım öykü için her yerden bir gereç elde ederim.
E) Bu, betimleyici özellikler taşıyan şiirlerim için ide söz konusudur.
1 ,D - 2.A - 3.A - 4.D - 5.E - 6.B - 7.E - 8.A - 9.B -1 0.A
PARAGRAF TAMAMLAMA
1. Çağımızda bilgi ve teknoloji hızla ilerliyor, bu gelişmeler bizi hem sevindiriyor hem de düşündürüyor. “Acaba insanlar ileride nasıl yaşayacak, nelerden hoşlanacak?” sorusuna yanıt aranıyor. Ben, bilim ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, sanata ve estetiğe hep gereksinim duyulacağını düşünüyorum. Bu yüzden sanatın, özellikle de edebiyatın — inanıyorum.A) günlük yaşamla ilgili bütün ayrıntılara yer ver
mesi gerektiğineB) basılan kitap sayısına bağlı olarak gelişeceğine
ve sevileceğineC) gereksinimlere göre değişerek her zaman var
olacağına
D) değişik konuları işlemeye elverişli olduğunaE) herkes tarafından çok sevildiğine
2. Bizler, Robinson Crusoe’yıı, Gulliver’in Yolcu- lukları’nı okuyarak büyüdük. Onları çocuk kitabı belledik, birçok çocuk gibi. Okuduklarımız, asılla- rının özetiydi elbette. Ama bizim için önemli olan öyküleriydi. Issız adaya düşmüş bir adamın başından geçenler... Bir başkasının, devler ve cüceler diyarındaki serüvenleri... Ne yazarların anlatımından haberdardık ne de o dönemdeki çeşitli kurumlara yöneltilen eleştirilerden. .A) Bizi, onların öyküleri peşinden sürüklemiştiB) Anlatılanları büyük bir ilgiyle okuyordukC) Oradaki olaylar, bizi yeni dünyalarla tanıştırıyor
duD) İlgimiz "Nasıl anlatıyor”a değil “ne anlatıyorsa
yoğunlaşmıştıE) Anlatılanlarda kendi yaşamımızdan parçalar
buluyorduk
3. Öyle bir ortamda yaşıyoruz ki genellikle yapılan iş, gerçekleştirilen bir etkinlik ortaya konan ürün geri plana itiliyor ve o “iş", “etkinlik" ya da “ürün” çerçevesindeki söylentiler, haberler, dedikodular ya da tartışmalar ön plana çıkıyor. Oysa, —A) bu tartışmalarda pek nesnel davranılmıyor.B) bu ürünler zaten çok kaliteli değil.C) önemli olan yapılan iş, ortaya konan ürün.D) dedikodu yapmak insanlara yakışmaz.E) sanatçı bu söylenti ve dedikodulardan hiç etki
lenmiyor.
4. Kötülükler, mutsuzluklar ya da yıkıntılar, derin bir anlama değil, en sonunda insanların zaaflarına, insanların sınırlı oluşuna, sahnede oynayan oyunun kötü kuruluşuna bağlanır. Kuntay'da ve ahlakçı romanlarda kahramanları yalnızca ayıplar, yargılarız. Oysa —A) iyi romanlar insanları ayıplamak, yargılamak
için değil, anlamak için yazılır.B) o kahramanlar zaten iyilikten ve ahlaktan uzak
tırlar.C) kötü romanlar bunu hiçbir zaman yapmazlar.D) iyi romanlar hiçbir zaman mutsuzlukları anlat
mazlar.E) iyi romanın dili yalın, anlatımı doğal olmalıdır.
5. — Bilgilerimizi artırarak, usumuzu işleterek düşüncemizi, gö'rüşümüzü genişleten bir eylemdir. Okuyan insan olayları değerlendirmede, çevresini tanımada, yaşamın tadını çıkarmada okumayandan daha üstün bir durumdadır. Ne var ki okumak bir araçtır, amaç değil. Bize kavrayış üstünlüğü, duygu inceliği, olgunluk kazandırmayan bir okumanın ne önemi olabilir?A) Okumak bizi pek çok konuda bilgilendirir.B) Okumak insan için bir eğlence olduğu kadar
eğitici bir eylemdir de.C) Okumak bizi diğer insanlardan üstün duruma
getirir.D) Okumak bize zevk veren bir eylemdir aynı za
manda.E) Diyebiliriz ki okumak zevk verici, bir iştir.
Kimi kitaplar vardır ki beş, altı ay gibi kısa bir sürede on bir, on iki baskı yapmaktadır. Seyyar satıcılardan tutun da en ciddi kitapçılarda bile bulabilirsiniz onları. Çünkü okuyucular tarafından çokça sorulup, aranırlar. Ama çokça aranmaları, pek çok baskı yapmaları, onların niteliklerinden, kalitelerinden ziyade
A) yazarlarının nitelikleriyle alakalı değildir.B) doldurdukları boşluğun az olmasıyla ilgilidir.C) haklarında, sağda solda söylenenlere açıklana
maz.D) reklamlarıyla ve hitap ettikleri toplum katmanla
rıyla alakalıdır.E) tezgahlarda ve kitapevi raflarında kendilerine
ayrılan yerler ile ilgilidir.
Yenilik kendisini her şeyden önce üslupta gösterir. Yunus ve Mevlana İslamiyet’i yeni bir şekilde yaşarak yeni bir üslup yaratmışlardır. Akif’in üslubunun yeni olması da dini yeniden yaşamasından dolayıdır. Şahsen eski üslupta, basmakalıp dini bir yazı gördüm mü, okumaya bile lüzum görmüyorum. —A) Çünkü bu, onu yazanın dini yeniden yaşamadı
ğını gösteren en açık delildir.B) Zaten eski üslupta yazılmış yazıların bana bir
şey kazandırmayacağının da farkındayım.C) Çünkü o eserlerde ne Yunus ve Mevlana ne de
Akif bana gülümsüyor.D) Zaten yenilikçi oluşumu da bu tavrıma borçlu
değil miyim?E) Ama şunu da akıldan çıkartmamak gerekir ki
eski yeninin müjdecisidir.
Genel anlamda sanatın ve sanat eserinin asıl amacı yaşamı kolaylaştırmaktır. Çünkü yaşamı sadece teknolojik araçlar kolaylaştırmaz. İnsanları iyiye, güzele ve doğruya yöneltme, güzellik duygusunu geliştirme ve toplumun ilerlemesi yolunda hizmet etme, sanatın —A) temel işlevleri arasında yer alır.B) bir organı ve aracı olarak göze çarpar.C) temel ilkelerine aykırıdır.D) özlemlerini, ihtiyaçlarını yansıtır.E) yeni kuşaklara ulaşmasını engellemiştir.
S&d] /
9. Her sanat yapıtı, büyük sancıların, uykusuz gecelerin, bir sürü sıkıntının, gerginliğin ürünüdür. Sonuçta niteliği ne olursa olsun ortaya kırılgan bir şey çıkıyor. İnsanların en sert eleştirilerde bile, bütün bunları hesaplayan bir incelikle donanmış olmaları gerekiyor. Çünkü,------A) hiçbir sanat yapıtı eleştirilecek kadar kötü değil
dir.B) her sanat yapıtının kendisine göre bir güzelliği
vardır.C) sanat yapıtını eleştirmek sanatçıya ya da okura
bir şey kazandırmaz.D) emek ürünü her yapıt, eleştiri kadar saygıyı da
hak eder.E) sanatçı olmayanlar, sanatçının çektiği sıkıntıları
yapıtta göremezler.
10. Sanatın gerçeği ne kadar çok renk, ses veahenk içinde bize aktarılırsa o kadar kazançlı oluruz. Tanımadığımız, az tanıdığımız; kültürünü sinemasından, edebiyatından bildiğimiz ülkelerin sanatçıları bizzat gelerek sanat icra ettikleri zaman onlarla tanışmak bize büyük kazanç getiriyor. Mesela balesinden, sinemasından, edebiyatından tanıdığımız Rusya’yı bugün rejisörleri vasıtasıyla tiyatrolarıyla da tanıyoruz.A) Tiyatro sanatı diğer sanatlardan daha zor bir
sanattır.B) Sanat pek çok yönüyle kültürün tanıtım aracı
dır.C) Tiyatro sanatçısının bilgisizliği bazı eleştirmen
lerce hoş görülmeyebilir.D) Rusya’da tiyatronun gerçekten iyi bir düzen ol
duğunu biliyoruz.E) Çünkü tiyatro bir toplumun tarihsel mirasının
ürünüdür.
1 .C - 2.D - 3.C - 4.A - 5.B - 6.D - 7.A - 8.A - 9.D -1 0.B
PARAGRAF TAMAMLAMA
1. Şişmanlık çağımızın problemi. Bugüne kadar yapılanlara baktığımızda sorunun çözümünde pek de başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. Bunun nedeni — . Artık biliyoruz ki diyet kişiye özeldir. Yani 18 yaşındaki bir gençle 58 yaşındaki annesi, 78 yaşındaki ninesi aynı diyeti yapamazlar. Beslenme planı ve egzersiz programı hazırlanırken kişinin cinsiyeti, yaşı, işi, ekonomik durumu ve sosyal koşulları dikkate alınır.A) insanların “doğal diye korkmadan satın aldıkla
rı zayıflama hapları ve form çaylarının sindirim sisteminde dengesizliğe yol açmasıdır
B) kimi ilaçları sık kullanarak zayıflamaya çalışırken vücudun sürekli susuz bırakılmasıdır
C) kilo verme çağrışımı yapan adlar altında pazarlanan ürünlerin bilinçsizce kullanılmasıdır
D) büyüme çağındaki bir çocuk için hazırlanan beslenme programında, aktivitenin artırılmasının göz ardı edilmiş olmasıdır
E) herkes için gerekli, ortak ve tek bir çözümolma- dığını, olmayacağını yeni fark etmemizdir
2. Çoğu ebeveynin aksine, bilgisayar oyunlarının çocukların gelişiminde önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Bunlar çocukları eğlendirirken eğitir de bence. Örneğin çocuk bu oyunlar sayesinde yabancı dilini veya el-göz koordinasyonunu geliştirebilir, hayal dünyasını zenginleştirebilir. — .A) Böylece çocuklar, boş zamanlarında kendilerini
geliştirecek bir hobi edinmiş oluyorB) Oynanacak bilgisayar oyununun bir yetişkin ta
rafından seçilmesi bir önlem olabilirC) Bununla birlikte fazla bilgisayar oyunu oynama
nın zararlı olduğunu da kabul ediyorumD) Yine de eğitimin ve eğlencenin birbirinden kesin
sınırlarla ayrılmasını doğru bulmuyorum!E) Araştırmalar, eğitim ve oyun için ayrılan zama
nın iyi dengelenmesi gerektiğini söylüyor
3. Anadolu, tarih boyunca büyük ve güçlü toplumlara ev sahipliği yapmıştır. Bu yüzden ülkemiz, UNESCO Dünya Miras Listesi'ne girebilecek doğal ve tarihî güzellikler açısından çok zengindir. Ne var ki bu listeye Türkiye’den bugüne kadar yalnızca dokuz yer kabul edildi. Böyle bir listede daha fazla doğal ve tarihî güzelliğimizle yer alabilmek bizim elimizde; — - Türkiye'yi listede hak ettiği sıraya taşımanın o denli zor olmadığını göreceğiz.A) hangi ülkelerin hangi yapıtlarla listede yer aldı
ğını öğrenirsekB) doğal ve tarihî dokumuza bilinçli olarak sahip
çıkıp bu konuda boş vermişlikten kurtulursakC) bunun için geçmişimizle olan bağımızı kuv
vetlendirebilirsekD) gelecek kuşaklara bu köklü geçmişi aktarabilir
sekE) turizm reklamlarına daha fazla ödenek ayırır
sak
4. Kimi tek başına bir arabayı kaldırıyor, kimi dev kütükleri yuvarlıyor, kimi halatlarla bağlanmış bir uçağı çekebiliyor. Bu olağanüstü güç gösterileri, bir aksiyon filminin sahnelerinden alınma değil. — . Ortak noktaları, fiziksel olarak çok güçlü olmaları ve inanılmaz rekorlara imza atmaları. İri cüsseleriyle hemen dikkat çeken bu adamların hepsi, güçlerini “Dünyanın En Güçlü Adamı” yarışmasında bir şova dönüştürmüş. Onlar için dev ağırlıkları kaldırmak, bir tramvayı tek başına çekmek başlı başına bir eğlence.A) İzleyenleri hayrete düşüren bu güç denemeleri
ni gerçekleştirenlerin hepsi birer insanB) Kimisi bu yapılanların imkânsız olduğunu ancak
hileyle gerçek gibi gösterilebileceğini iddia ediyor
C) Hâlbuki buna benzer filmlerin ne tür çabalar, ne büyük emekler harcanarak çekildiğini herkes bilir
D) Rekor kıranlar büyük ödüllerle onurlandırılmıyor ama kırdıkları rekorun sağladığı ün onlara fazlasıyla yetiyor
E) Bu türden güç gösterilerini izlemek kişiye zevk veriyor
Okuma, insanı büyütür, değiştirir. İnsan, gençliğinde tutkuyla bağlı olduğu kimi kitapları hatta bütün bir külliyatıyla koskoca bir yazarı on sene, yirmi sene sonra görmezden gelmeyi tercih edebilir. Çünkü zamanla — . Bu nedenle, içimizde yaratamadığımız, hayatımızda üretemediğimiz yeniliği, bize yeni kitaplar, yeni yazarlar yaşatsın isteriz. Sanki, kaybettiğimiz neşenin, vazgeçtiğimiz hayallerin, içine düştüğümüz isteksizliğin suçlusu o eski kitaplar, o eskimiş yazarlarmış da yol boyunca bize yetmemişler, yetmeyi becerememişler gibi, onları kişisel geçmişimizin derinliklerine göndeririz.A) koşullar farklılaşır; insan, ruhunun ihtiyaçları
değişirB) kitaplarda yazılanların gerçekleri yansıtmadığı
nın ayrımına varılırC) okumanın hayatı anlamada tek yol olmadığı an
laşılır ve uğraş alanları çeşitlendirilirD) ortaya çıkan değişiklikler, geçmişte edinilen
alışkanlıkları zenginleştirirE) gereksiz olduğuna karar verilen her bilgi, sahibi
için taşınmak istenmeyen bir yük olur
Devrik cümle geçici bir moda, bir özenti gibi geliyor çoklarına. Öyle bir tarafı da yok değil hani. İnadına devrik olsun diye yazanlar, bundan olacak, giderek çoğalıyor. Benim bile devrik cümlelere böylesine özenirken bu tutumu anlamsız bir ısrara dönüştürenlere kızdığım olmuyor değ il. . Yol doğruysaüstünden yalın ayak da olsa, rugan pabuçla da olsa yürünmesinde bir sakınca görmemek gerekir. Peki nedir devrik cümlenin tuttuğu yol? Konuşur gibi yazmak değil mi kısacası? Bence bu, eskilerin donmuş cümle kalıplarını kullanmaktan çok daha iyi olacaktır. Edebiyatımız böylece halkımızın diliyle daha kolay bütünleşecektir.
A) Hatta bu tutum eski edebiyatın cümle kuruluş biçiminin de önüne geçecekmiş gibi görünüyor
B) Ama kurallı cümle kullanmayı yeğleyen birçok yazar da var
C) Ama özentiye kızıp da özenilen şeyin ne olduğunu, nereye gittiğini göz ardı etmek yanlış olur
D) Ancak bu tutumun, gelecekte dilimize nasıl yön vereceği konusu üzerinde düşünmek istemiyorum
E) Aslında bu tür yeniliklere karşı edebiyatçılarımız çok da hazırlıklı değillerdi
— Doğal süreçler sonucu ortaya çıkan kimi nesneler ve doğa manzaraları bir anlamda güzel sayıl- salar da sanat yapıtı olarak kabul edilmezler. Eğer bir Mimar Sinan, bir Michelangelo, bir Shakspeare, bir Beethoven yeryüzüne gelmemiş olsaydı doğayı onların gözüyle göremeyecektir.A) Sanat yapıtı olarak kabul edilebilecek İlk resim
örneklerinde doğayı taklit ağır basmaktadır.B) Sanatın ayırıcı özelliği, insanın yaratıcı gücünü
yansıtması ve her sanat yapıtının onun yaratan sanatçıya özgü olmasıdır.
C) Birden fazla sanat dalında ürün veren pek çok sanatçı vardı.
D) Yaşamdaki veya doğadaki olumsuzlukları konu alan nice sanat yapıtı, yüzyıllar geçmiş olsa da değerini yitirmemiştir.
E) Sanat, içinde doğduğu kültürün özelliklerini yansıtır, çünkü sanatçı, kültüründen soyutlanamaz.
Resim ve heykel gibi plastik sanatlar gösterime dayanır. Gösterim söz konusu olduğuna göre yapılaniş, becerinin de ürünüdür. Sanatçı, . Nesnedesanatsal düzeyi, sanatçı kendi duyumsama ve algılama yeteneğiyle yakalar. Hayat verdiği eserini gösterim aşamasına getirirken kim bilir hangi duygu burgaçlarından geçmiş, yüreği nice coşkularla dolup taşmıştır!A) nesnelerde çok kişinin fark edemediği ayrıntıları
görmüş, gördüklerini kendine özgü bir beceriyle işlemiştir
B) eserini biçimlendirirken yaşadığı zamanın ve toplumun sanat zevkine bağlı kalır
C) gerçeği olduğu gibi bütün ayrıntılarıyla yansıtmalıdır
D) eserini duygularını başkalarıyla paylaşma kaygısıyla oluşturur
E) bir yandan bugüne seslenirken geleceğin beğeni ölçütlerine de yaklaşmayı hedefler
1 .E - 2.C - 3.B - 4.A - 5.A - 6.C - 7.B - 8.A
8.
PARAGRAF OLUŞTURMA
1. I. Bunun bir nedeni de Moğol istilasıdır.II. Büyük merkezler etrafında başladığını düşün
düğümüz yerleşme hareketi durmuştur.III. Bu savaştan sonra Bizans tekrar güç kazanmış
ve yeniden Anadolu’ya sarkmıştır.IV. Göçebelik döneminin uzamasında Haçlı Sefer
leri etkili olmuştur.V. Haçlı seferlerinin en tehlikelisi olan birincisinde
İznik kaybedilmiştir.Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E) V
3. I. Özellikle dil ve tarih bilinci açısından bakıldığında Rıfat’ın Milli Edebiyat çizgisine eklenen bireysel bir tavrın şairi olduğu açıkça görülür.
II. Hiçbir akım ya da modaya kapılmadan tamamen içten gelen bir varoluşla kendi şiirini kurar.
III. O, Cumhuriyet dönemi Türk şiirini tek başına temsil gücüne sahiptir.
IV. Türk insanını bireysel ve toplumsal duygularını, sezgilerini görüşlerini dile getiren bir şairdir.
V. Cumhuriyet dönemi Türk şiirini Rıfat ekseninde takip etmeye ihtiyaç vardır.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E )V
4. I. Buna, göğün kapakları açılmışçasına yağan güçlü bir bir yağmur da eklendi.
II. Yağmurla birlikte taze bir toprak kokusu salona kadar yayıldı.
III. Hava o kadar kapalı ve soğuktu ki elim ve yüzüm hemen buz kesti.
IV. Pencereyi hafifçe açınca çok sert bir rüzgarın yüzüme çarptığını hissettim.
V. Pencere ve kapıların aralığından gelen rüzgarın uğultusu, insanı en derin uykusundan uyan-
2. I. Şiirleri yine de başarılı, bu başarıda olayları süssüz, düpedüz yaşadığı gibi yansıtmasının, doğal anlatımının ürünü.
II. önce çıkmayan, çıkamayan duygulanmalar, tam vurgulanamayan düşünceler hemen dikkati çekiyor.
ili. Şair biçimle kendini sınırlamak mı istemiş; yoksa biçimde mükemmeli yakalayabilecek yetenekten yoksun mu bunu bilemiyorum.
IV. içtenliğini okuyucunun fark etmesini istiyor şair. Bu yüzden de şiir tekniklerinden uzak durmuş olabilir.
V. Bilimsel olanakların biraz göz ardı edildiği bir şiir bu.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E)V
dırabilecek şiddetteydi.Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi sondan ücüncü olur?
A) I B) I C) III D) IV E) V
I. Bu kırmızılık, herkesin payını dağıtan balıkçının elinde tek balık kalıncaya dek sürdü.
II. Yüzündeki gülümseme giderek azaldı ve yok oldu.
III. Fakat balıkçının son balığı da kendisine vermediğini görünce rengi uçtu, gözleri büyüdü.
IV. Genç adamın yüzünde belli belirsiz bir gülümseme ve hafif bir kırmızılık vardı.
V. O an, genç adamın öfkesini ve acısını kendi içinde saklayan biri olduğunu anladım.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi sondan ikinci olur?A) I B) II C) III D) IV E )V
I. Onun şiirindeki dilin ağır olması, halkla olan ilişkilerine set çekmiştir.
II. Şiirlerini bilinçli olarak incelediğimizde onun gerçek değeri ortaya çıkar.
III. Ahmet Haşim, Türk şiirlerinde önde gelen önemli bir sanatçıdır.
IV. Halbuki edebiyatçılar, Haşim’in çok büyük bir sanatkâr olduğunu söylerler.
V. Ancak Haşim’in ünü halk arasında pek yayılmamıştır.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E )V
I. Bunun yanında, başka kültürlerin ürünlerinin kendi ülkelerinde tanınması için de politikalar oluşturup bunları uygulamaya koyuyor.
II. Bu çevirilerin yayımlanmasında sıkıntıyla karşılaşmamak için de her türlü gideri üstleniyor.
III. Kültürün, devletler için ne kadar değerli olduğu biliniyor.
IV. Bu uygulamalarda çeviriye önemli bir yer veriyor ve kendi dillerinden başka dillere çevrilecek önemli yapıtları saptıyor.
V. Bu nedenle de günümüzde kimi devletler, kendi kültürlerinin dünyada yaygınlaşmasını sağlamaya çalışıyor.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan ikinci olur?A) I B) II C) III D) IV E )V
I. Rastladıkları tutarsızlıkların doğrusunu yazmamızı isteyebilir.
II. Bu tür tamamlayıcı, açıklayıcı öğretici uyarıları dikkate alıp, sorulan soruları cevaplamaya çalışacağız.
III. Yayın hayatına yeni giren dergimizin her sayısında sorunlu söyleyişleri, yazışları dile getirmeyi düşünüyorum.
IV. Yanıldığımız noktaları da hatırlatabilirler.V. İlgi duyan okuyucularımız bize yazılı olarak
soru sorabilir.Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E )V
I. Aile İçi çatışmaları, toplumsal çöküntüyü verdi bazı romanlarında; iki ciltlik “Ateşten Gömlek" adlı romanı bu dönemde toplumsal ve milli birlik beraberlik anlayışı içinde yazdı.
II. Ne var ki 1930’ların sonlarına doğru Halide Edip’te bir değişiklik oldu, “Sinekli Bakkal” yazarı bireysel konulara sırt çevirdi.
III. Bu romanlar gerçekçi gözlemleriyle dikkat çekerken, içerik bakımından epeyce yüzeyde kaldı.
IV. Aşk konusunu arka plana atarak toplumsal sorunlara el attı.
V. Kurtuluş Savaşı’nın sona erdiği sıralarda, Halide Edip, kolay okunan akıcı Türkçesiyle aynı türde, birbirine benzer birkaç roman yazdı.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan dördüncü olur?A) i B) II C) III D) IV E)V
10. I. Bunlara kurgunun kusursuzluğu ile anlatımın akıcılığı da eklenince bize şapka çıkarmak’ düşüyor.
II. Bir ameliyat sonrasının belki de ölümle sonuçlanacak üç yirmi dört saati üzerine kurulmuş roman.
III. Bunun nedeni, yazarının aşk romanlarıyla ünlenmiş olmasında aranmalı.
IV. Betimlemeler son derece gerçekçi, diyaloglar oldukça doğal.
V. Peride Celalin romanı “Üç Yirmidört Saat" eleştirmenlerin gereğince üzerinde durmadığı yapıtlardan.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan ikinci olur?A) I B) II C) III D) IV E) V
1 .D - 2.E - 3.E - 4.C - 5.B - 6.C - 7.E - 8.C - 9.A - 10.C
PARAGRAF OLUŞTURMA
1. I. Sözün gayesi kolay anlaşılmak, bilmecenin gayesi güç anlaşılmaktır.
II. İnsan doğasında var olan ifadede açıklık eğilimi bilmecelerde yoktur.
III. Bilmecelerde, bildiğimiz şeyler bilinmeyecek bir hale getirilmekte, uzak çağrışımlarla anlatılmaktadır.
IV. Aksine, bilmeceler en dolambaçlı yolları kullanarak maksada en uzak yoldan varma çabasını yansıtmaktadır.
V. Uzun kış gecelerini neşelendiren basit zeka oyunlarıdır bilmeceler.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi birinci olur?A) I B) II C) III D) IV E)V
2. I. Anlatımı düzgün, Türkçesi aksamayan her iyi niyetli yurttaşı yazar saysam, mesleğime duyduğum saygı ne olacak?
II. Sayıları bazen iki yüze ulaşan yarışmacıların ürünlerini tek tek okumak, yapıtlarla ilgili notlar düşmek akıl işi mi?
III. Bunun en önemli nedeni, yarışmalara katılan yapıtların düzeylerindeki düşüklüktür.
IV. Ortalama düzeyi aşan bir yapıta rastlasam elbette değer bu zahmete; ne yazık ki yarışmaya gelen yapıtların çoğu edebi değer taşımıyor.
V. Uzun süredir edebiyat alanında ödül verilen yarışmaların seçici kurullarında görev alamıyorum.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan ikinci olur?A) I B) II C) III D) IV E)V
3. I. işin güç yanı, çatışan bu gencin kendisini nasılyöneteceğini bilmemesidir; bu da onun farkında olduğu ama kabul etmekte zorlandığı bir durumdur.
II. Bu dönemde ailesi onu yalnız bırakırsa bunalıma düşmesi çoğu zaman kaçınılmaz olur.
III. 12-16 yaşları arasındaki gençler, ergenlik döneminde kabul edilir.
IV. Bu durumun sonucunda genç, arkadaşlarına sığınır, onların ölçütlerini benimsemeye çalışır.
V. Bu dönemde erişkinliğe geçmek isteyen genç, ailesiyle çatışır.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan dördüncü olur?A) I B) II C) III D) IV E )V
4. I. Baharla birlikte kardelenler, çuha çiçekleri fışkırıyor topraktan.
II. Örneğin, sonbaharda yeşil ve sarının çeşitli tonlarıyla tam bir renk cümbüşü oluşuyor bu bölgede.
III. Sülüklügöl’ün her mevsimde ayrı bir güzelliği var.
IV. Yazın meşe ağaçları bir yarışa girerek köknarların yeşiline yetişmeye çalışıyor.
V. Kışın ise göl ve çevresi donuyor ve karın altında kendine çekidüzen veriyor.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan üçüncü olur?A) I B) II C) III D) IV E )V
5. I. İzmit, Gölcük, Adapazarı, Yalova’yı yerle bir eden depremin, İç Anadolu faylarında da derin çatlaklar oluşturduğunu, özellikle mecliste etkili olduğunu anlamamız birkaç günümüzü aldı.
II. Ankara’dan gele gele bet bir ses geldi.III. Gözlerimiz güzel Ankara’ya kilitlenmişti; çünkü
ondan “yardım umar”dı “her düşen dara’’.IV. O zaman daha Marmara fayının Ankara’nın al
tına kadar uzandığını fark edememiştik.V. Depremle yaşamayı öğrenmeye çalıştığımız,
sabaha yorganın altında mı enkazın altında mı çıkacağımızı bilemediğimiz, ölüm görmekten ve ölüm düşünmekten serseme döndüğümüz bir dönemden geçiyorduk.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi sonuncu olur?A) I B) II C) III D) IV E )V
6. I. Biliyordum, burada yaşayanlar, benim iç geçirdiğim, imrendiğim yaşamlarının farkında değildiler.
II. Bir yaşam kavgasının içinde, gerçeklerle yüz yüze, savrulup gidiyorlardı.
III. Yol üstündeki köyler sırtlarını tepeye dayamış, kuşbakışı seyrediyorlardı denizi.
IV. Hatta onlar, çevredeki yeşili, ayaklarının altında uzanan beyaz köpüklü denizi bile hiç görmüyorlardı.
V. Kararmış tahtalı .kırmızı damlı evler ağaçların arasında kaybolmuştu.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı b irbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan ikinci olur?
7.
A) I B) II C) I D) IV E) V
I.
II.
Görevli, adamın yanına gelerek kasketini elinden aldı.Delikanlının, içende bulunduğu görkemli salona kendini yakıştıramadığı ürkek tavırlarından anlaşılıyordu.
III. Sırtında soluk renkli, ütüsüz bir palto vardı.IV. Kasketini ceketinin cebine sokuşturmaya ça
lıştı.V. Kapıdan içeriye esmer, zayıf bir delikanlı girdi.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı b ir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan dördüncü olur?
A) I B) II C) III D) IV E) V
20. asrın ortalarına değin yaşamış bu edebiyatımızla ilgili araştırma notlarımı edebiyat dergilerinde yayınladım.Tarafsız biçimde bakıldığında bu edebiyatın bir hazine olduğu anlaşılabilir.Divan tarzı şiirimizi inceledim, oradaki mazmunları ve sanatları araştırdım.Halk şiirimizi de inceledim.Son yıllarda edebiyat tarihimiz üzerinde yoğunlaştım.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı b ir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan üçüncü olur?
A) I B) II C) III D) IV E )V
II.
IV.V.
9. I. Şair öldükten sonra Paris'teki mezarına bir söğüt dikilmiş.
II. Bir şiirinde mezarına bir söğüt dikilmesini vasiyet etmiş.
III. Bu söğüt büyümüş, serpilmiş, güzel bir ağaç olmuş; ömrü tükenince kuruyup gitmiş.
IV. Alfred de Musset, söğüt ağacını pek severmiş.V. Ama kuruyan ağacı söküp yerine yeni bir sö
ğüt dikmeyi ihmal etmemişler.Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı b irbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hang is i sondan üçüncü olur?A) I B) II C) III D) IV E )V
10. I. Böyle ise birçok zihinsel etkinlikten vazgeçmemiz gerekmektedir.
II. Estetik profesörlerimizden İsmail Tunalı bunun popülist düşünce tarzından kaynaklandığını söylüyordu.
III. Bu konuda kitap ve dergi çok azdır.IV. Soyut düşünmeyi halkımız anlamaz diye korku
yoruz galiba.V. Bizde sanat estetiğiyle ilgili çalışmaların ye-terli
ölçüde doyurucu olmadığı söylenir ki, doğrudur.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı birbütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan üçüncü olur?A) I B) II C) III D) IV E )V
11. I. Aynı nedenle yaratılmışlardır.II. Hepsinin eşit hakları vardır.
III. Çünkü bunlar yaratıktır.IV. İnsan, köpek, at, kuş, ot, çiçek... hepsi.V. Bizim için tüm canlılar eşittir.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı b ir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında, hangisi baştan ikinci olur?A) i B) II C) III D) IV E)V
1 .A - 2.C - 3.B - 4.E - 5.A - 6.E - 7.D - 8.D - 9.A -
10.B - 11.D
ANLAM BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZAN CÜMLEYİ BULMA
1. (I) Günlük hayatımızda ve insanlarla olan alış-veriş-lerimizde fazla parlak ve keskin bir zekâ göstermek doğru değildir. (II) Derin bir anlayış bizi fazla inceliğe ve fazla meraka götürür. (III) Merak duygusu, insana bilinmezlerin kapısını açar ve işte bilimde ilerleme tam da bu noktada ortaya çıkar. (IV) Zekâmızı olaylara ve dünya işlerine daha elverişli bir hale getirebilmek için biraz ağırlaşmak, körleştirmek, onu bu bayağı hayata uydurmak için karartmak zorundayız. (V) Nitekim gevşek ve sıradan zekâlar işleri daha kolaylıkla, daha başarıyla hallederler.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V
2. (I) Orhan Kemal'in öyküsünde, yer yer kapitalistleş-menin hızlandığı evrede bu yeni döneme özgü savaşım koşullarının sancısını çeken insanlar görürüz.(II) Ne var ki kapitalizmin yasalarının geçerli olmadığı bir düzen umudunu yaşadıkları söylenemez onların. (III) Olsa olsa, varlıkları da düzenin kötülükleri de koşulların ürünüdür. (IV) Eserde de bu gerçekler başarıyla anlatılmaya çalışılır. (V) Onun her eserinde yalın bir dil, bir Anadolu kokusu hemen çarpar sizi.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V
3. (l)Seçkin edebiyat yapıtlarından yapılan alıntılar, kuşaktan kuşağa çekilen telgraf mesajları gibidir. (II) Bir dönemin öteki döneme sunduğu armağanlar ve geçenlerin gelenlere bıraktığı kısa vasiyetlerdir. (III) Bir sunuş yaparken, halka hitap ederken yerinde yapılmış bir alıntı büyük bir başarıdır. (IV) Bu alıntılar konuyu aydınlatır, geçmişle köprü kurulmasını sağlar. (V) Böylelikle günümüzün gerçekleri geçmişin ışığında yeniden değerlendirilmiş olur.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E) V
4. (I) Fırsat tanınırsa, günümüz kadını hayatın hemenher alanında erkekler kadar başarılı olabilir. (II) Yaşanan olaylar karşısında kadının tepkisi erkeğin tepkisinden farklı olabiliyor. (III) Kimileri bu durumu kadınların daha hassas, daha duygusal olmalarına bağlarken kimileri de erkekleri duygusuzlukla suçluyor. (IV) Oysa, kadınla erkek arasındaki algılayış farkı, artık bilim adamları tarafından kanıtlanmış bir gerçektir. (V) Bu fark, yalnızca davranışlarda değil yaşama bakışta da kendisini gösteriyor.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V
5. (I) Şair çağdaşı olan Batılı şairleri izlememiş, dahasıböyle bir niyet içinde olmamıştır. (II) Bunu yazdığı şiirlerden ve şiir üzerine yazdığı yazılardaki yüzeyselliklerden anlıyoruz. (III) Bir noktadan sonra Türk ve dünya şiirinin ortak mirasından yararlanamaz duruma düştüğü görülmektedir şairin. (IV) Bu da eserlerinde bir düzey yitimiyle sonuçlanmıştır. (V) Eserlerindeki canlı ve şaşırtıcı benzetmeler bizi alır, hayal âlemine götürür.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) lif D) IV E )V
6. (I) İnsanoğlu evrende var olduğu zaman değil, düşünmeye başladığı zaman insan olmuştur. (II) Bu noktada düşünmeyle algılamayı ayırmak gerekir. (III) Algı tüm hayvanlarda ortaktır, düşünme ise insana özgüdür. (IV) İnsanoğlu düşünme gücü ile uygarlıklar kurmuş, dünyaya hükmetmiştir. (V) Uzun ve yorucu bir günün sonunda insanın algılama gücü düşüşe geçer.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V
7. (I) Bu roman birçok yönüyle sanatçının öteki romanlarından oldukça farklı özellikler taşıyor. (II) Sanatçının bütün romanlarında diğerlerinden farklı olma endişesi hemen göze çarpar. (III) Her şeyden önce sanatçının, başkişisi kadın olan tek romanıdır. (IV) Üstelik bu başkişisi bir köylü kızıdır. (V) Yazar, neredeyse romanın bütününde bu kızı anlatmaktadır.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V
8. (I) Tolstoy, resimden müzik ve edebiyata kadar sanatın birçok dalında tanınmış simaların büyük bir bölümünü “sahte sanafla uğraşmakla suçlarken özeleştiri oklarını kendisine yöneltmekten çekinmemiştir. (II) Michelangelo’dan Dante ve Shakespeare’a, Baudelaire’den Brahms’a kadar aşina olduğumuz birçok sanatçı onun eleştirisinden nasibini almıştır.(III) Sanat çevrelerinde çok sevilen biri olmamıştır. Tolstoy hiçbir zaman. (IV) Kendi eserlerini de acımasızca eleştirmekten geri durmayan yazar, yalnızca iki eserinin gerçek sanat eserleri olduğunu belirtir. (V) Hiç kuşkusuz bu eleştirilerinde, mensup olduğu edebi akımın etkisi inkâr edilemez boyuttadır.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V
9. (I) Neye olursa olsun, “başlamak” güzel şeydir.(ll)Çünkü her başlayış bir şey yapmak, bir sonuca varmak hevesinin ilk adımını teşkil eder. (III) İnsan, tasarladığı hedefe vardığı zaman mutlu olur. (IV) Onun için başlamanın mutluluğa doğru yürüyüşe çıkmak anlamına geldiğini söylemekte bir hata yoktur. (V) Mutluluk bize hiç beklemediğimiz anda gelebilir, önemli olan onun geldiğini fark edebilmek ve kapılarımızı ardına kadar açabilmektir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?
10. (I) Yetişkinlerden akıllı iletiler almak, her çocuğun hakkıdır. (II) Ana-babaların ve öğretmenlerin çocuklarla konuşma biçimi, onların kendilerine ilişkin ne tür duygular oluşturması gerektiğini bilmelerine yardımcı olur. (III) Çocuğun kendini bilmesi ve far- kındalığının artması çevresel uyanlarla ilgilidir. (IV) Yetişkinlerin dili, çocuğun yazgısını önemli ölçüde biçimlendirir. (V) Bu durumda yetişkinlerin çocuklarla günlük konuşmalarında çok gizli biçimde saklı olan dengesizliği yok etmeleri gerekir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E) V
11. (I) İkinci Yeni şiiri dilimizin boyutlarını genişletti.(ll)Sadeleşmenin getirdiği yeni sözcükleri şiirin sınavından geçirdi. (III) Dildeki sadeleşme çalışmalarının amacı temelde halkın anlayacağı bir dili oluşturmaktır. (IV) Eklerin dil içindeki yerini, sözcüklerin çağrışım gücünü ortaya çıkardı. (V) Bunun doğal bir sonucu olarak da şiiri de toplumun dışına çıkarmış oldu.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E) V
12. (I) İnsanlar arasındaki en etkili iletişim aracı olan dil durağan değildir, sürekli bir gelişim içindedir. (II) Ne var ki hiçbir dil kendiliğinden gelişemez, zenginleşemez. (III) Kendi hâline bırakılan dil çoraklaşır, verim- sizleşir. (IV) Bu nedenle, dilin gelişmesini istiyorsak ona gereken değeri vermemiz gerekir. (V) Buna karşın Türkçe, sahip olduğu sözcük sayısı açısından oldukça zengin bir dildir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E) V
1 .C - 2.E - 3.C - 4.A - 5.E - 6.E - 7.B - 8.C - 9.E -1 0.C
11.C-12.C
A) I B) II C) III D) IV E)V
ANLAM BÜTÜNLÜĞÜNÜBOZAN CÜMLEYİ BULMA
1. (I) Sözcüklerin şiir akımına yol açmaları, bilinçaltına girmelerine, düşlerde bile bu sözcüklerle konuşulacak kadar bizden olmalarına bağlıdır. (II) Bu nedenlerdir ki bir dili konuşan topluluğun sayısız deneyleri, üzüntüleri ve sevinçleriyle yüklü olmayan, o toplumun yadırgadığı ve benimsemediği sözcüklerle şiir yazmak boşunadır. (III) Çünkü şiirin dokusu olan çağrışım ancak kökleri varlığımızın derinliklerine uzanmış sözcüklerle oluşur. (IV) Toplumların dil tarihleri İncelendiğinde siyasal ve kültürel yaşama bağlı olarak zaman zaman bazı sözcüklerin ön plana çıktığı görülecektir. (V) Kökü içimizin derinliklerine uzanabilen sözcüklerle imgelemeler yapabilir, şiirin doğasına uygun yapıtlar verebiliriz.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C )lll D) IV E )V
2. (I) Ne yazık ki bizim memleketimizde görülen birçokkötülük hep arkadaşın arkadaşı koruması, fena yollara dökülenlerin en yakında bulunanlar tarafından sertçe uyarılmaması yüzünden olmaktadır. (II) Düşünce arkadaşımız bir yanlış yapınca “Bizdendir.” diyerek ya sesimizi çıkarmıyoruz ya da onun yanlışını savunuyoruz. (III) Bu tutumumuzla dostumuzu içinden çıkamayacağı bataklıklara doğru sürmüş oluyoruz. (IV) Dostluk, öyle çok kolay kazanılan bir bağ olmadığından onu kaybetmeme adına üzerimize düşeni, fazlasıyla yapmalıyız. (V) Dostlukta önemli olan, bu duyguyu hissettiğimiz kişiye sonucu ne olursa olsun doğrulardan yola çıkarak telkinlerde bulunmaktır.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V
3. Babalar ve Oğullar 19. yüzyıl romanlarından biridir.(I) Romanın başarısının en önemli nedeni yazarın karakter yaratmadaki ustalığıdır. (II) Pek az sanatçı, Bazarov gibi gerçekçi bir karakter yaratabilir. (III) Yazar, romanın kahramanı Bazarov’u eksen alarak kuşaklar arası çatışmayı işler, halk aydın çelişkisine değinir. (IV) Kahramanların ruhsal durumlarını başarıyla vererek toplumsal değişimin bireydeki yansımaları üzerinde durur. (V) Canlı, sürükleyici anlatımı, evrensel bir konuyu ele alması romanın bugünkü ilgi nedenleridir.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V
4. (I) Türkçe bebek anlamına gelen ve bugünAnadolu’da yaşayan. korçak, kudurcuk, kaburcuk vb. gibi isimlerle yaşayan kukla, seyirlik oyunların en eskisidir. (II) Seyirlik oyunlarda aslolan doğaçlama yeteneğinin gelişmiş olmasıdır. (III) Konusunu günlük yaşamdan, edebi hikayelerden alan kukla bir hareket ve hacim oyunudur. (IV) Bu oyunun baş- kahramanları "İbiş ve “İhtiyar” dır. (V) İbiş, kurnaz ve hazır cevaptır, ihtiyar ise varlıklı bir kişidir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V
5. (I) Yaşamın özü bakımından, dünya düzeni güçlülük yasası üzerine kuruludur. (II) Güçlü her zaman güçsüzün efendisi olmak ister. (III) Yasayla, ahlakla gücü durdurmak çok da mümkün değildir. (IV) Öyleyse doğanın bu vahşiliği karşısında yapılacak şey güçlü olmaya ya da gücünü korumaya çalışmaktır. (V) Güç, her zaman haklılık olmadığı gibi, güçsüzün verdiği her mücadele haklı mücadele demek değildir.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V
6. (I) Namık Kemal'e gelinceye kadar ufak ayrılıklardışında, sanat kuşaklara soyut bir süs olarak devredildi. (II) Bilinmelidir ki toplumlar sanatla gelişir, ilerler ve tarih sahnesinde hak ettikleri yeri alır. (III) Namık Kemal aşkın ve bülbülün sesini dinleyen ve yıllar yılı kuşaklara dinleten Divancılara bir tepki olmuştur. (IV) Onunla aşka, bülbüle ve sultanlara yazılan kasidelerin yerini, özgürlüğe seslenen kasideler aldı. (V) Edebiyat süs olmaktan çıktı; yurt, özgürlük, eşitlik davalarının sözcüsü oldu.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V
7. (I) Denemeleriyle, estetik dalında yaptığı çalışmalarla Suut Kemal Yetkin, son 25 yılın etkin kişilerinden biri olmuştur. (II) Belki de son 25 deyişi biraz havada kalacaktır; çünkü Yetkln’in estetik konusundaki ilk kitabının 1938 tarihini taşıdığı düşünülürse onun çalışmaları bu alandaki ilk ürünler sayılmalıdır.(III) Yetkin’in estetik alanındaki çalışmalarını bugün eksik bulanlar, bunların dönemini tamamlamadığını söyleyenler çıkacaktır, onlara da hak verebiliriz. (IV) Yaratılan ve öncü olduğu düşünülen eserlerin kusursuz olduğunu söylemek ne sanatla ne de eleştirmenlik mesleğiyle bağdaşır. (V) Ama unutulmamalı ki çalışmaları kendi koşulları ve gerçekleri içinde değerlendirebilirsek onların hiç de azımsanmayacak emekler olduğunu görebiliriz.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V
8. (I) Ulusal dil o toplumda yaygın konuşulan dil olmanın yanı sıra resmiyet kazandırılmış olan dildir de. (II) Her ulusal dilin, konuşmayı yeren sözleri o ulusun nerelerde susulmasını istediğini gösterir.(III) Bir ulusun insanına düşen, varolma biçimlerinden biri olan susmayı, o ulusun doğrularına göre ayarlamaktır. (IV) Şüphe yok ki bu alanda da ulus- lann değerlendirmelerinde ayrılıklar göze çarpar. (V) Ama temelde uluslararası, çağlar üstü birtakım uygunlukların hiç değilse akrabalıkların bulunduğunu sanıyorum.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V
9. (I) Zaman zaman dostlarımıza çok fenalık ediyoruz.(II) Nasıl ediyoruz bu fenalıkları biliyor musunuz? (III) Onların, kötü olduğunu bildiğimiz hareketlerini des- teklesek veya desteklemesek bile bu türlü hareketler karşısında susmak suretiyle. (IV) Üstelik aslında bir nevi ahlâksızlık olan bu davranışımızı insanlık, mertlik, kadirbilirlik namı altında süsleyerek iyi bir şey yaparmış gibi yapıyoruz. (V) Kadirbilirlik, kişinin kendisine İyiliği dokunmuş birine vefasızlık etmemesi, ona nankörce davranmaması demek olduğundan insana en çok yakışan davranışlardandır.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?
10. (I) İlkelerimizden sapmak için gerekçeler uydurmanın her zaman bir yolu bulunabilir. (II) Doğru insan, ilkelerinden ödün vermeden, kaybedeceklerini düşünmeden doğru bildiğini yapabilen kişidir. (III) Fakat ilkeler, onlardan kurtulma yollarını arayarak kendimizi oyalamak için değil, önümüze çıkan her engel karşısında yolumuzdan saparak şaşkına dönmekten bizi alıkoymak içindir. (IV) İlkelere bağlılık yüzünden başı derde giren kimselerin sayısı az değildir. (V) Fakat olaylara biraz geniş bir perspektif içinden bakabilenler yaşamın ancak öylesi dertlerle anlam kazandığını görmekten geri kalmazlar.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V
11. (I) Güz, sanatçıya ilham veren onun, yaratıcılığınıkamçılayan mevsimlerin başında gelir doğada çizdiği güzel resimler sayesinde. (II) Güz mevsiminin hüznünü dile getiren ozanlar, hep dört mevsimi belirgin bir şekilde yaşayan bölgelerden çıkmışlardır. (III) Demek doğa karşısındaki duygularımız bulunduğumuz bölgeye göre değişiyor. (IV) Ama insanoğlu öylesine kendisini beğenmiştir ki duygularının hatta yapısının mevsimlere göre biçimlendiğine inanmak istemez. (V) Onun için bizim doğaya egemen olduğumuz masalını ele almak sanıyorum biraz mevsimsiz kaçacaktır.Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E )V
12. (I) Düşünceyi dile getirmek için bütün doğayı yardıma çağırırız. (II) Uygun kelimeyi bulduk mu düşüncemiz berraklaşıverir. (III) Yazıda ve sözde ana düşünceyi belirtmek ya da uygun vurguları yapabilmek uygun kelime tercihlerine bağlıdır. (IV) Belki o zamana kadar zihnimizi berraklaştıran bu kelime bizim kullandığımız anlamda kullanılmamıştır. (V) O zaman anlamını zorlamak, genişletmek ya da daraltmak, düşüncenin zorunlu kıldığı boyutlara getirmek için belli bir kalıba sokmak gerekirBu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E)V
1 .D - 2.D - 3.E - 4.C - 5.E - 6.B - 7.D - 8.C - 9.E - 10.B
11. A - 12.C
A) I B) II C) III D) IV E)V
YER DEÖÎŞİRMESÎ GEREKEN CÜMLEYİBULMA
1. I. Benim kitap okumaya başlayışımın ilginç bir öyküsü vardır.
II. O ağrıları çektiğim sırada garip bir değişim yaşadım ve şiir kitapları okumaya başladım.
III. Yaşım 18’di ve dümdüz bir yerde ağrılar içinde yatıyordum.
IV. Sporcuydum ve bir ara belimden sakatlandım.A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III.D) II. ve IV. E) III. ve IV.
2. I. Beslenme, insan içgüdülerinin belki de en güçlü olanıdır.
II. Doğada bulunan pek çok besin bu içgüdüye hizmet etmektedir.
III. Bu özelliği sayesinde, ateşi henüz bulamamış ilk insanların da hayatta kalabilmesini sağlamıştır.
IV. Meyveler, olgunlaştıklarında pişirmeye gerek kalmadan tüketilebildikleri için mutfaklarımızın vazgeçilmezleri arasında yer almıştır.
V. Bu besinlerin önemli bir bölümünü meyveler oluşturmaktadır.
A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve IV.D) III. ve V. E) IV. ve V.
3. I. Bu hâliyle Kayseri bir garip geldi bana.II. Kentin neresinden bakarsanız bakın, zirvesi
her zaman karlı yüce dağ mutlaka karşınıza çıkardı ama bu kez çıkmadı.
III. Orada bulunduğum üç gün boyunca da görünmedi.
IV. Bu kez Kayseri’ye gittiğimde Erciyes’i göremedim.
V. Bu gariplik, kalın bir sis perdesinin arkasına saklanmasından kaynaklanıyordu.
VI. Söylediklerine göre, pastırmalar damlara asıldığında koca dağ hep böyle sislerin arkasından bakarmış kente.
A) I. ve II. B) I. ve IV. C )ll.ve V .D) III. ve V. E) III. ve VI.
4. I. Topkapı Sarayı’nda karga kâbusu yaşanıyor.II. Bu zararları önlemek amacıyla yetkililer güven
lik görevlilerine sapan verdi ama bu da işe yaramadı.
III. Kargalar yüzlerce yıllık oymaları kirletiyor, bahçeleri talan ediyor; havalandırmaların silikonlarına, camların macununa, tesisatın kablolarına zarar veriyor.
IV. Şimdi saraya, eskiden olduğu gibi, yırtıcı doğanlar getirilmesi düşünülüyor.
V. Artık bu da kâr etmezse sırada ne var diye merak ediyoruz.
A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III.D) II. ve IV. E) III. ve IV.
5. I. Türk Obezite Vakfı, yaptığı araştırmalarla Türk toplumunun yaklaşık % 23’ünün obez olduğunu ortaya koydu.
II. Obeziteye aşırı yeme ve hareketsiz yaşam biçimi neden oluyor.
III. Rakamlar, yaşam biçimimizi değiştirmezsek 2025 yılında bütünüyle obez bir toplum olacağımızı gösteriyor.
IV. Bir de şişman sınıfına girenleri düşünürsek bu oran % 30’u aşmakta.
V. Bu nedenle de spor salonlarına, spor aletlerine, diyet kitaplarına, diyet ürünlerine ve diyetisyenlere ilgi her geçen gün artıyor.
A) I. ve li. B) I. ve III. C) II. ve III.D) II. ve IV. E) III. ve IV.
I. Senelerdir uçakla seyahat ediyorum.II. İnsan bu kadar çok havada kalınca kendini eğ
lendirmenin bir yolunu buluyor.III. Bu seyahatler saate vurulsa, neredeyse bir pi
lot kadar havada kalmışımdır.IV. Benim eğlencem de insanları gözlemek oluyor.V. Bu sayede, pek çok küçük hikâye yazma olana
ğım oldu.A) I. ve III. B) II. ve III. C )ll.ve V .D) III. ve IV. E) IV. ve V.
I. Dört gün boyunca dağda kalacak ekibimiz için son alışveriş noktasından ekmek alıp eksiklerimizi tamamladık.
II. Kara dayanıklı giysilerimizi giyip Uçansu Deresi’nin yanından yürümeye başladık.
III. Ancak karın tadına vardıkça, şehrin kaosunda bembeyaz kar görmenin mümkün olmadığını düşünüp keyiflendim.
IV. Rahatına düşkün tarafım, bu karda kışta donmak için buralara kadar gelmem gerekmediğini söyledi durdu.
V. Yürüyüşün ilk yarım saatini, her zaman olduğu gibi kendime kızmakla harcadım.
A) I. ve III. B) II. ve V. C) III. ve IV.D) III. ve V. E) IV. ve V.
I. Araştırmacılar, eski doğu-batı ticaret yolu boyunca, ilk çağlardan modern zamanlara kadar yolcuların kumtaşı üzerine kazıdıkları çok sayıda resim buldular.
II. Araştırmacılar bu anlama dayanarak, insanların zürafaların su bulma becerisi olduğunu düşündükleri yorumunu yapıyorlar.
III. Bu zürafa resimleri, büyük olasılıkla MÖ 6000 civarında bölge sakinleri tarafından kazınmıştı.
IV. Bu bölgede bulunan hiyerogliflerde, zürafa sözcüğü önceden haber vermek anlamına da gelmektedir.
V. Şaşırtıcı olan, bunlar arasında yularlı zürafa resimlerinin de bulunmasıydı.
A) I. ve III. B) II. ve IV. C )l!.veV .D) II). ve V. E) IV. ve V.
9. I. Bir dünya mirası olan Ayasofya’nın günümüze kadar gelebilmesini gerek Bizans gerek OsmanlI Döneminde yapılan onarımlar ve eklemeler sağlamıştır.
II. Bunlar içinde Mimar Sinan'ın ve Sultan I. Mahmut’un yaptırdıklarından sonraki en önemli onarım Sultan Abdülmecit döneminde olmuştur.
III. Sultan Abdülmecit bu amaçla Italyan asıllı isviçreli kardeş mimarlar Gaspare ve Giuseppe Fossati’yi görevlendirdi.
IV. Projeleri sadece onarım değil yapı çevresinde yeni inşaatlar yapılmasını da içeriyordu.
V. Fossati Kardeşler, Ayasofya’nın tarihinde ilk kez kapsamlı bir proje hazırlayarak çalışmalarına başladılar.
A) I. ve V. B) II. ve III. C) II. ve IV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.
10. |. Günlükçüler, her gün, her hafta ve her yıla aityorumlarıyla, yollarını çizmeleri için insanlara yardım ederdi.
II. Kitaplardaki bu simgeleri çözüp yorumlayabilen okuyuculara, takvim rahibi ya da günlükçü denirdi.
III. Azteklerde, simgelerin yer aldığı kitaplar yaşamın her alanına hâkim olan doğaüstü güçlerin bir kataloğu niteliğindeydi.
IV. Özellikle ebeveynler, doğumun ardından, bebeğin kaderini okuması için bir günlükçüyü ziyaret ederdi.
V. Gidilen bu günlükçü, bebeğin büyüyünce alacağı tüm önemli kararlarda rehberliğini sunardı.
A) I. ve III. B) II. ve III. C) III. ve IV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.
1.D - 2.D - 3.B - 4.C - 5.D - 6.B - 7.D - 8.C - 9.E - 10.A
YER DEĞÎŞİRMESİ GEREKEN CÜMLEYİ BULMA
1, I. Batı'nın büyük merkezlerinde, tanınmış kişilerin evlerinde gelenek haline gelmiş olan sanat ve edebiyat toplantıları Türkiye’de şair Nigâr Hanım'la başladı.
II. Şair Nigâr Hanım Osmanbey’deki konağı ve Rumelihisarı’ndaki yalısında salı günleri bu tür toplantılar düzenlerdi.
III. Müziğe ilgisi fazla olan Nigâr Hanım da bu fasıllara eşlik ederdi.
IV. Ayrıca, bu toplantılara ünlü müzisyenler de gelir, gece yarılarına kadar müzik icra ederlerdi.
V. Dönemin kalburüstü kişileri, yazar ve sanatçılar Nigâr Hanım’ın evindeki toplantılara katılırlar, sohbet ederlerdi.
A) I. ve li. B) I. ve III. C) II. ve III.D) III. ve V. E) IV. ve V.
2. I. Marmaris yolundaki virajları alırken çevremizdeki çam ormanlarının kokusunu içimize çekiyoruz.
II. Kalkmakta olan bir motora binip Sedir Adası’na doğru yola çıkıyoruz.
III. Sedir Adası’na düzenli olarak motorların kalktığı tek yer Çamlıköy'e varıyoruz.
IV. Marmaris'e yaklaşık 14 km kala yolun kenarında Sedir Adası tabelasını görüp kavşaktan sağa sapıyoruz.
V. Üzerinde eski çağların mirasını barındıran küçük bir adayı geçiyoruz ve karşımızda Sedir Adası görünüyor.
A) i. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III.D) II. ve IV. E) IV. ve V.
I. Yavuz Sultan Selim'in eşi HafsaSultan Manisa’dayken bir ara hastalanır ve uzunsüre iyileşemez.II. Sultan Camisi Medresesi’nin başındaki Merkez
Efendi, bitki ve baharatların karışımından oluşan bir macun hazırlar.
III. Kırk bir çeşit bitki ve baharatın karıştırılmasıyla hazırlanan bu macunu yiyerek sağlığına kavuşan Hafsa Sultan, diğer hastalara da macundan verilmesini ister.
IV. Macunun bu şekilde halka dağıtılması her yıl tekrarlanan bir gelenek haline gelmiş ve Manisa Mesir Macunu Şenlikleri adıyla günümüze ulaşmıştır.
V. Hastalardan gelen isteğin artması üzerine,Hafsa Sultan kâğıtlara sarılan macunun SultanCamisi’nin kubbe ve minarelerinden halka saçılmasını buyurur.
A) I. ve III. B) II. ve IV. C) II. veV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.
I. Birçok orkide türünün çiçeğinde balözü, bitkisel yağ ya da böceklerin yiyebileceği besin maddeleri yoktur.
II. Bu benzerlik sonucu çiçeğe gelen erkek böcekler, ayaklarına ve vücutlarına yapışan çiçek tozlarıyla başka bir çiçeğe konarak türün devamını sağlamış olur.
III. Neyse ki doğa gerçekten şaşırtıcı yollarla bu sorunu çözmüştür.
IV. Örneğin, böcek sehpası adı verilen orkidenin çiçeği bazı böceklerin dişisine benzeyecek şekilde gelişmiştir.
V. Oysa, bu bitkilerin nesillerini devam ettirebilmesi için böceklerin onları ziyaret etmesi gerekir.
A) I. ve III. B) II. ve III. C )ll.ve V .D) III. ve IV. E) IV. ve V.
II.
III.
IV.
Buruşuk pardösüsüyle ve karşısındakine sürekli soru sormasıyla meşhur Komiser Colombo’yu hatırlayın.Parçaları titiz bir şekilde tek tek birleştirerek olayı çözen roman ya da film kahramanına hayranlık duymamak elde değildir.Dedektif romanları ya da filmlerinde esas olan insan zekâsıdır.Olayın sonuna kadar, sanki gayet safmış da kimin suçlu olduğunu anlayamamış gibi davranır.
V. Ama keskin zekâsıyla bir anda her şeyi yerli yerine oturtuverir.
A) I. ve III. B) II. ve V. C) II. ve IV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.
6. I. İstanbul’da şimdi Atmeydanı adıyla anılan mekân, Romalılardan OsmanlI’ya kadar önemini korumuştu.
II. Şehrin yönetimi OsmanlIlara geçince hipodrom da yerini Atmeydam’na bıraktı.
III. Roma zamanında hipodrom olarak yarışlara ev sahipliği yapan bu mekân, zaman zaman bir yargı ve infaz alanı olarak da kullanıldı.
IV. OsmanlIlar, meydana saraylar ve hamamlar inşa etti.
V. Burası sünnet düğünlerine, evlenme törenlerine ev sahipliği yaptı.
A) I. ve III. B) I. ve V. C) II. ve III.D) III. ve IV. E) IV. ve V.
I. Emzirme sürecinin çocuğun fiziksel, duygusal ve bilişsel gelişiminde çok önemli qlduğu, bilinen bir gerçektir.
II. Çünkü, sürecin bir diğer aktörü de babadır.III. Bu görüş yanlış değil, fakat eksiktir.IV. Bu gerçeğin başrol oyuncularının anne-bebek
İkilisi olduğu görüşü yaygındır.V. Ancak, kültürel değerler nedeniyle, babanın
rolü ve işlevi çoğunlukla yok sayılır.A) I. ve III. B) I. ve V. C) II. ve IV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.
I. Aspirin'in hammaddesi olan ve ateş düşürücü etkisiyle bilinen salisilik asit, damar sertliği ve kanser gibi hastalıklarla mücadelede de önem taşıyor.
II. İsmini söğüt ağacından (salix) alan bu madde, bitkilerin stres ve hastalık gibi koşullarla başa çıkabilmek için doğal olarak ürettiği bir savunma kimyasalı.
III. Bilim adamları yalnızca bitkisel gıdalarla beslenen Buda rahiplerinin kanında, et yiyen insan- lardakinden daha yüksek oranda salisilik asit olduğunu buldular.
IV. Zararlılara karşı tarım ilaçlarının kullanılmadığı organik üretim alanlarında, bitkiler zararlılarla kendi başlarına savaşabilmek için bu kimyasalı bol miktarda üretir.
V. Buda rahiplerinde rastlanan bu durum, organik bitkisel gıda tüketiminin damar sertliği başta olmak üzere birçok kalp ve damar hastalığını önlemede etkili olabileceğinin bir göstergesidir.
A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. veV.D) III. ve IV. E) IV. ve V.
I. Doğal çevreyi ve yaban hayatı korumanın yollarından biri, milli parklar oluşturmaktır.
II. İlk kez 1800’lerin sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan milli park kavramı, diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de benimsendi.
III. Deniz milli parklarının kurulması konusundaki çalışmalar ise 1999 yılında sonuç verdi.
IV. Daha sonra, 1956'da gerekli yasanın çıkarılmasıyla milli parklar kurulmaya başlandı.
V. Türkiye’de, önce, art arda doğal hayatı korumaya yönelik yasalar çıkartıldı.
A) I. ve III. B) II. ve IV. C) II. ve IV.D) III. ve V. E) IV. ve V.
1 .D -2 .D -3 .E - 4.C - 5.A - 6.C - 7.C - 8.D - 9.D
BİR PARÇAYI İKİ PARAGRAFA BÖLME
1. (I)insan gözü en gelişmiş fotoğraf makinelerini kıskandıracak kadar kusursuz ve mükemmeldir.(ll) insan gözündeki retina tabakası, bakılmakta olan görüntünün parlaklığına tepki verir. (III) Göz ancak belli bir parlaklık düzeyinin üzerindeki nesneleri görebilir.(IV) Gözün görebileceği kadar parlak olmayan bir cisme ne kadar uzan süreyle bakılırsa bakılsın bu cismin görülebilmesi mümkün değildir. (V) Tersi düşünüldüğünde çok fazla parlak nesnelerin görüntüleri de gözde geçici görme kaybına yol açabilir. (VI) Tüm bunlar gözün retina tabakasında gerçekleşen ve sonuçlanan olaylardır.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
2. (I) Sekiz yaşlarında okudukları kitaplar, çocuklarınyaratıcılıklarını geliştirmelerine önemli katkıda bulunur. (II) Çocuğun bu yaşlarda geliştirdiği hobileri de yine yaratıcılığı destekleyen etkinliklerdir. (III) Çocuğun yaratıcılığının gelişmesi için, kendi odasındaki eşyaların yerleşimini yapmasına da izin verilmelidir.(IV) Bu yaşlarda, yaratıcılığı engelleyen en önemli etkenin hata yapmaktan kaçınma duygusu olduğu saptanmıştır. (V) Çocuğun şiir yazarak veya resim yaparak duygu ve düşüncelerindeki yaratıcılığı ortaya koyması sağlanmalıdır. (VI) Yaratıcılık, iyi bir eğitim ile desteklendiğinde beklenenin çok daha üstünde bir gelişim gösterir.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
3. Teknolojik gelişmelerle birlikte meraklarımız sürekli ve evrensel gelişmelere uygun olarak değişiyor. (I) Televizyonu, radyosu ve sinemasıyla insan ilgisi sürekli olarak bir yöne çekiliyor. (II) Ne var ki televizyonun, sinemanın, radyonun iyi şeyler yansıttığını söylemek güçtür. (III) Çünkü hiçbiri, eğitsel amacı gerçekleştirmiyor; insanı nasıl eğlendirebilir, kendi gerçekliğinden nasıl uzaklaştırabilir diye düşünülüyor. (IV) Oysa bunun insanı kötüye kullanmaktan başka amacı yoktur. (V) Hep insandan bir şeyler alma, onun zamanını çalma düşüncesi egemen gibi görünüyor.A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
4. Ciltler boyu anılarını, yaşam öykülerini yazanlar ne yaparlar? Kendilerini ve yaşamları hakkında itiraflarda bulundukları zamanlarda bile kendilerini bütün yalınlığıyla sergileyemezler.(l) Çünkü bunu kendileri de bilmezler. (II) Sadece kendi bildikleri zaaflarını süsleyip sevimlileştirmek isterler. (III) Bu anlamda anılar, kişinin yalın gerçekliği değil, dışarıya göstermek istediği yüzüdür. (IV) Anılarda geçmiş tüm gerçek yalınlığıyla gözler önündedir. (V) Okudukça tarihin sır dolu, merak edilen olaylarına doğru yola çıkarsınız.A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
5. (I) Feodal beylerin halkı sömürdüğü Çin’deki düzene tepki olarak Konfüçyus, insan için temel erdemin ve görevin başka insanların tüm gücüyle sevmek olduğunu öğretiyordu. (II) Mitolojik ve Roma tanrı ve tanrıçaları arasındaki aşk tanrısının önde gelen tanrılarından olduğu antik çağda, düşünürler de sevgi konusunu anlatıyorlardı. (III) Avrupa derebeyleri, halkı zulümleri altında ezerken düşünürler, halka duygu öğretiyorlardı. (IV) Sevgi, insanoğlunun ezildiği dönemlerde kendi içinde, zulme karşı geliştirdiği duygu olmuştu. (V) Yaratılan her şeyi sevmek, gelen kötülükleri bile iyilikle cevaplayabilmek, her ne olursa olsun iyimserlikten vazgeçmemek insanın bilgeliğe erişmesinin tek yoludur. (VI) Çünkü bilgelik, her şeyden önce sabır ve sevgi gerektirir.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
6. (I) Düşünce dediğimiz şey beynin ürünüdür, insanbeyniyle düşünür. (II) Doğayı, dünyayı, insanı tanımak, kavramak, giderek eleştirmek, yargılamak ve birtakım sonuçlara varmak için düşünmek gerekir. (III) Ne var ki doğru, sağlıklı ve bilimsel düşünebilmek için hazır ve peşin yargılı olmamak, bazı inançlara değer vermemek, heyecanlı olmamak da gerekir. (IV) Çünkü bunlar bilimsel düşünmenin başlıca engelleridir. (V) Bilimsel düşünmede asıl amaç insanın dünyayı algılama çabasıdır. (VI) İnsanoğlu bilimsel düşünmeyle yaşadığı çevrenin gizlerini çözmüş, uygarlıklar yaratmıştır.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
7. (I) Milli Edebiyat Dönemi, Türk mizahının en hareketli olduğu, en çok geliştiği ve modernleştiği dönemdir. (II) Bu dönemde kişisel temalardan kurtulan mizahın sosyal ve siyasi konulara yöneldiği, nükte ve konu çeşitliliği bakımından daha çok zenginleştiğini ve birçok değerli temsilci yetiştirdiğini görüyoruz. (III) Sosyal eleştirinin ön plana geçtiği bu dönemin mizah edebiyatında nazımlı metinlerin rağbet görmesi, şüphesiz çoğu mizah yazarının aynı zamanda şair olmasındandır. (IV) Şairlerin mizah yeteneklerinin neden güçlü olduğu sürekli tartışılan konulardandır.(V) Bu yetenek, kelimelerle oynayabilmek, onlara sıra dışı anlamlar yükleyebilmeyle ilgili olsa gerek. A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
8. Bilgilere dayalı mesleklerde çalışan kadınların sayısı gün geçtikçe artıyor. (I) Bundan da büyük bir hoşnutluk duyulmaktadır. (II) Bu hoşnutluğun temel nedeni, onlara kazançlı bir işte yeteneklerini kullanma fırsatı verilmiş olması değildir. (III) Hızla değişen ve çok karmaşık bir durumda olan dünyada, düzenin sürdürebilmesi için insanların yarısının zekâ ve becerilerinin yeterli olmamasıdır. (IV) Kadınların el becerileri ve zekalarının doğru alanlarda kullanmaları onları başarılı kılabileceği gibi toplumun da ilerlemesine katkı sağlayacaktır. (V) Çünkü doğru değerlendirilmiş kadın gücü üretim ve yeni kaynaklar demektir.
PARAGRAFIN NUMARA DEN HANGİSİ Yİ I BASL
SSm Iu n u zG E R İS İS İN İ
(I) Şiir nedir? Bazılarının savunduğu gibi dizeleri alt alta sıralamakla ölçü, uyak kullanmakla şiir yazılır mı? (II) Elbette hayır, şiirin uyumlu bir ses düzeninin olması gerekir. (III) Ayrıca çağırışımlar, düşler, yaşamla ilgili ipüçları bulunmalı şiirde. (IV) Pek çok insan şiirin bestelenebileceğini düşünür. (V) Magazin kültüründe, “şarkı sözleri en iyi şiirlerden seçilir1’ düşüncesi yaygınken “şiir bestelenmez” düşüncesi pek taraftar bulamaz.A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
10. (I) Sanat eseri, elbette sanatçının etkilenmeleri veizlenimleriyle beslenerek oluşur. (II) Ne var ki bu etkiler, tıpkı bir elmanın besini gibi gizli kalmalı ve eserin içinde sırıtmamalıdır. (III) Bunu saklamadaki başarısı, aynı zamanda sanatçının kişiliğinin de göstergesidir. (IV) Böyle bir sonuca ulaşabilmek için sanatçının, eserine yansıyan sanat gerçeğini, bu gerçeği yoğuran duyguları ve düşünceleri, yerinde yaşaması gerekir. (V) Bu sonuca ulaştığında ise o yol ne kadar acı ıztırap dolu olsa da her şey unutulur, başarıya odaklanılır. (VI) Sanatta aslolan yılmadan, azim ve kararlılıkla başarıya odaklanıp çalışmaya devam etmektir.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
11. (I) Don Kişot adlı romanda dönemi biten bir toplumdüzenini yeniden yaşatmanın olanaksızlığı anlatılmaktadır. (II) Don Kişot, soylu bir insandır, okuduğu şövalye romanlarının etkisiyle aklını kaçırır. (III) Romanlardaki gibi gezici şövalye olmaya karar verir.(IV) Amacı kötülükleri bitirmek ve suçluları cezalandırmaktır. (V) Cervantes’in Don Kişot romanını yazma amacı, o dönemde çok yaygın olan şövalye romanlarını yermektir. (VI) Esere bakıldığında da yergili ve mizahı üslup hemen fark edilir.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
1.A- 2.E - 3.A- 4.D - 5.D - 6.D - 7.D - 8.C - 9.D - 10.E
11.D
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
BİR PARÇAYI İKİ PARAGRAFA BÖLME
1, (I) Bir anda çok şeyler başarabilmek değildir insanıüstün kılan. (II) O çok şeyleri hayatının her basamağına serpiştirmesini bilmek, ömür terazisini dengede tutmayı başarabilmektir. (III) Taşı delen, suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir. (IV) Yaptığımız ve yapacağımız işlerde belli bir düzenin olması, sonuca ulaşmayı kolaylaştırır. (V) Düzenin ve devamlılığın sağlanması bizim sonuca ulaşmadaki kararlılığımızın en önemli göstergeleridir. (VI) Başarıyı tatmış insanlara baktığımızda hepsinde ortak olan noktanın bu kararlılık olduğunun rahatlıkla görebiliriz.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
2. (I) 1608 yılında Hans Uppershey’in iki merceğin büyütme özelliğini bulduğunda teleskobu yaptığı biliniyor. (II) Bundan kısa bir süre sonra Galileo, Hans’ın yayınladığı bulguları tabii ki teleskobu, gezegenleri gözlemlemekte kullandı. (III) Bulgu, böylece uygulama alanı buldu. (IV) Daha önceden bilinmeyen bir keşif gerçekleşmiş oldu. (V) Yaratıcı düşünce ticari olarak değerlendirileceği bir alanda yenilik haline geldi. (VI) Her yaratıcı düşüncenin beraberinde insanlığı sarsan, etkileyen ve onun ufkunu genişleten bir icatla sonuçlanacağı unutulmamalıdır.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
3. (I) Yaratıcılık, zamanla ilişkili değildir. (II) Yaratıcı bireyler, yavaş tempoda, fakat eşit kuvvetle bir çok üretim gerçekleştirebilirler. (III) Malzemeyi parçalayarak yeniden birleştiren çocuğun yaptığı, bir bakıma bilim adamının çalışmaları gibidir. (IV) Bu nedenle öğrencilerin üretimleri zaman açısından gözlenmelidir. (V) Öğretim programlarımız ne yazık ki yaratıcılık özelliklerden yoksundur. (VI) Çağımızın öğretim sistemleri bekletmekten çok yaratmak, üretmek, araştırmak üzerine kurulu ise ülkemizde de bu amaçlar göz önünde bulundurularak yeni öğretim programları hazırlanmalıdır.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
4. Ülkemizde her alanda olduğu gibi, sanat alanında da şöhretin dostluklara, çıkar ilişkilerine bağlı olduğunu söyleyebiliriz. (I) Dostların yardımı ve kayırması şairler için de vardır. (II) Bakın 1940’tan sonraki şiir serüvenine, bunun böyle olduğunu göreceksiniz.(III) 1940’tan sonra yazılan şiirlerimizde bireysellik ve soyut durumlar tema olarak daha çok kullanılmıştır. (IV) Oysa şiirin özellikle o dönem de daha toplumsal içerikli mesajlar vermesi, halkı gelişen dünya düzenine dair bilgilendirmesi gerekirdi. (V) Şairlerimiz sosyal sorumluluklarını unutmadan yaratmaları o gün olduğu gibi bugün de çok önemli kanısındayım.A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
5. (I) Dil kişinin çevresiyle iletişiminde en önemli ve enetkili araçtır. (II) Bu önemli aracı doğru ve yerinde kullanabilmek insana has bir ayrıcalıktır. (III) İnsanoğlunun dili, yalnız onun konuşabilmesi, düşündüğünü başkalarına iletebilmesi demek değildir. (IV) Ama insan ruhunun nasıl bilinmeyen noktaları varsa dilin çözümlenemeyen bir çok yönü vardır. (V) Dilin özellikle işleyişi, ruhla, mantıkla olan ilişkisi gibi. (VI) Dil dediğimiz düzen insanın gözüdür, düşüncesidir, beynidir; beynin gizliliklerine karşın dil evreni, duygu ve düşünceleri anlatır.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
6. (I) Okul öncesi eğitim kurumlarının çoğalması birtoplumda eğitime verilen önem ile ilgilidir. (II) Okul öncesi çağda çocukların öğrenme süreci, yaratıcılığın gelişmesine zemin hazırlar. (III) Çocuk bu çağlarda çeşitli malzemeleri parçalara ayırır. (IV) Onların yapısını anlar, benzerlikleri ve farklılıkları gözler. (V) Uzmanlar, yaratıcı bireylerin yaratıcı olmayanlara göre daha özgür olduklarını savunuyorlar. (VI) Buradan da anlaşılıyor ki özgürlük ve yaratıcılık ayrılmaz bir bir bütün.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
7. (I) Geleneksel Karadeniz ahşap tekne yapım tekniği,oldukça ilginç bir gelişim izler. (II) Yüzyıllar boyunca süren bu gelişim, coğrafyanın ve iklimin olduğu kadar göç, savaş ve ticaret gibi toplumsal olayların da izlerini taşır. (III) Kurutulan kestane ağaçları genel olarak doğal eğiliminde yerine göre kullanılır. (IV) Tekne tipleri ve yapım teknikleri bu etkenlerle bazen özgün biçimler alır. (V) Karadeniz takaları kendine has özellikleriyle o bölgenin simgesi olmuş teknelerdir. (VI) Bu takalar, Karadeniz’in insanını, iklimini ve yaşayışını her yönüyle bizlere yansıtan aynalardır. A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
8. (I) Bir kültürün ana unsurlarının başında dil gelir. (II)Yeni bir kültürü tanıyıp benimsemede en etkili araç, o kültürün dilini veya dillerini öğrenmektir. (III) Böy- lece kültürel kaynaklara inmek, konuyu kökünden kavramak mümkün olabilir. (IV) Tanzimat devri aydını için de Batı kültürünü yakından tanımak yolunda elde edilmesi gereken ilk şey, Fransızca öğrenmek olmuştur. (V) Tanzimat aydınları daha çok Fransızların ve Fransız edebiyatının etkisinde kalarak yapıtlar vermişlerdir.A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
9. (I) Tanzimat edebiyatı, edebiyatımızın yönünün Batı’ya döndüğü, Batı’daki yeniliklerin edebiyatımıza kazandırılmaya çalışıldığı bir dönemin edebiyatıdır. (II) Şinasi Tanzimat edebiyatının kurucu ve öncülerindendir. (III) Şiir de yazmış olmakla birlikte asıl ürünü gazetecilik alanındaki çalışmalarıyla sağladı. (IV) Çıkardığı Tasvir-i Efkâr gazetesinde halkın sorunlarını dile getirmenin gerekliliğini savundu. (V) Düz yazıda noktalama işaretlerini kullanarak düşüncelerini kısa, yalın cümlelerle anlattı. (VI) Konuşma dilini başarıyla kullanarak Batı tekniğine uygun tiyatronun ilk örneğini de o verdi.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
10. (I) Varoluşumuzun ve yaşadığımız çevrenin gerçekleri, bizim sürekli hareket halinde olmamızı gerektirmektedir. (II) Bu hareketliliğimiz bittiği yani durduğumuz an ölürüz. (III) Bu ölüm, vücudumuzun her hücresinde ve ruhumuzda aynı anda başlayarak içinde yaşadığımız topluma yansır. (IV) Kendi içimizde ve çevremizde bizi kuşatan tehlikeler ve tuzaklar vardır. (V) Bunun için hareket yetimizi yitirmek, durmak varoluşumuza ve çevremize ters düşmek demektir.(VI) Çalışmak, tembellik tehlikesinden uzak durmak insanın kendinin daha genç ve dinç hissetmesini sağlar.A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
11. Yaratıcılık mutlaka doğru zamanda ve doğru yöntemlerle desteklenmelidir ki gelişip dünyayı değiştirebilecek güce erişsin. (I) İnsanın yaratıcılığı gerçekten ulaşılmaz düzeydedir. (II) Bugüne değin insanoğlu, çalışmaları sayesinde bilimsel ve teknolojik yeniliklere kapı açarken, elindeki anahtar yaratıcılığıydı. (III) Ancak insanoğlunun yaratıcılığının baş edemediği önemli bir sorun var önünde: Kendisi kadar yaratıcı olan makineler yapmak. (IV) Şimdiye kadar bu konuda yapılan çalışmalar sonuçsuz kalmış. (V) Bir bilgisayara Beethoven gibi beste yaptırı- lamıyor, Shakespeare gibi yazı yazdıramıyoruz.A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
1.C - 2.D - 3.D - 4.C - 5.E - 6.D - 7.D - 8.E - 9 .A - 10.E
11.A
PARAGRAFTA ÎKÎLİ SORULAR
1.
2.
(I) Bugün dünyanın dört bir yanında insanların en çok tükettiği besinlerin başında tahıllar, baklagiller ve patates geliyor. (II) Bu besinlerin çoğunun yenebilir hale gelmesi için öğütülmesi ve pişirilmesi gerekiyor. (III) Bu besinlerin en önemli özelliği kolayca sindirilebilir karbonhidratlardan oluşması. (IV) Kimi bilimadamları, bedenimizin hızlı sindirilebilen karbonhidratlarla başa çıkmak için yeterli donanımı olmadığından, bu tür besinlerle beslenmenin şişmanlığa, damar tıkanıklığına ve şeker hastalığına yol açtığına dikkat çekmektedirler. (V) Et, balık, taze meyveler, lifli sebzeler, yumurta ve sert kabuklu yemişlerden oluşan bir diyetin bu hastalıklardan kurtulmamıza yardımcı olacağını öne sürmektedirler.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde koşul belirtilmektedir?A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
Bu parçaya göre, tahıl, baklagil ve patates gibi besinlerin insanlarda sağlık sorunları yaratmasının temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir?A) Çabuk sindirilmeleri yüzünden insanın fizyolojik
yapısıyla uyumlu olmamalarıB) Kullandıkları yemek çeşidinin fazla olmamasıC) Öğütülmeden ya da pişirilmeden yenilememeleriD) Dünyanın birçok bölgesinde yetiştirilmeleriE) Sindirim sistemine zarar verecek ölçüde tüketil
meleri
insanlar pek çok canlıdan olduğu gibi böceklerden de yararlanmanın yolunu bulmuşlardır. Bal arılarının balı, ipekböceklerinin ipeği, yalnızca birkaçıdır. Çok miktarda protein ve yağ içerdiklerinden, bazı böcekler zengin besin kaynağıdır. Hatta kimi bilim adamları bu tür böcekleri açlık sorununa çözüm olarak önermektedirler. Kimi böcekler bahçe ve tarlalarda bazı zararlılara karşı mücadele amacıyla kullanılır. Seracılıkta bitkilerin böcek kullanılarak döllendiril- mesi sık kullanılan, ucuz ve etkin yollardan biridir. Böcekler fizyolojik yapıları veya yaşam biçimleriyle insanlar için esin kaynağı da olmuştur.Bunun bir örneği, Londra metrosunun yapımı sırasında görülmüştür. Bu metronun kazısında Culex pipiens adlı sivrisineğin hortumunun çalışma biçimi örnek alınmıştır.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmemiştir?A) Böcekleri sınıflandırma sistemindenB) Tarım zararlılarıyla savaşmada böceklerden ya
rarlanıldığındanBöceklerden elde edilen ürünlerdenC)
D)
E)
Böceklerden besin olarak yararlanılabileceğindenBazı teknolojik alanlarda böceklerin fizyolojik yapısının örnek alındığından
Bu parçaya göre, böceklerin açlık sorununa çözüm olmaları aşağıdakilerden hangisinden kaynaklanmaktadır?A) Hızlı üremelerindenB) Çevreye az zarar vermelerindenC) Yüksek besin değeri taşımalarındanD) Dünya üzerinde yaygın olarak bulunmaların
danE) Değişik türlerinin olmasından
nsanların göz rengi, ağzı, burnu, boyu bosu birbirine benzeyebiliyor, hatta aynı olabiliyor. Parmak izlerininse aynı olması olanaksız. Ağır olmayan yanmalardan ya da yaralanmalardan sonra bile, parmak uçları kendilerini yenileyip eski durumunu aynen alıyor. Bu yüzden parmak izi, kimlik saptamada kesin kanıt olarak kullanılıyor. Hava koşulları ve yüzeyin durumuna göre çok uzun süre bozulmadan kalabilen parmak izlerine dayanarak geçen yıl sekiz yüzden fazla suçlu yakalanmış.
5. Bu parçada aşağıdakilerden hangisi yoktur?A) Nicel bilgi verme B) TanımlamaC) Kanıt sunma D) KarşılaştırmaE) Neden belirtme
6. Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?A) insanlar arasındaki farklılıkları belirlemede kul
lanılan yöntemlerB) Bir suçun işlendiği yerde parmak izlerinin nasıl
toplanacağıC) Parmak izinin kimlik saptamada güvenilir bir
araç olmasının nedenleriD) Parmak izine dayanarak kimlik saptamak için
hangi işlemleri yapmak gerektiğiE) Parmak izlerinin hangi tür yüzeylerde daha ka
lıcı olduğu
Tarih, başlarda bir öyküdür. Daha sonra geçmişten ders çıkarmak için girişilen bir uğraş olur. Tarihçi, tarihi yarattığına inandığı kahramanlan örnek göstererek gelecek kuşaklara bir şeyler öğretmek ister. Geleceğin güzelliği ya da çirkinliği, onlar gibi hareket edip etmemeye bağlıdır. Çünkü tarih yinelenir. Ancak, bu anlayışın bilimle ilgisi yoktur. Toplumların ve insanlığın oluşumuna bir gelişim süreci olarak bakmak, olayların akışını doğrudan doğruya kişilere bağlamadan, olayları toplumdan ve birbirinden soyutlamadan, bu sürecin içinde değerlendirmek, yani bilim olarak tarih anlayışı, 19. yüzyılın ürünüdür.
7. Parçada “tarih yinelenir" sözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Olayların gerçekleşme biçimi üzerinde toplum
sal özellikler etkilidir.B) Bugün yaşanan olaylar gelecekte de benzer bi
çimde ortaya çıkabilir.C) Olaylar zaman içinde değişse bile nedenleri te
melde aynıdır.D) Benzer olayların sonucunda birbirine benzeme
yen kahramanlar ortaya çıkabilir.E) Toplumsal ilerleme olaylardan ders çıkarılma
sıyla mümkündür.
8. Parçaya göre, tarih in bilimsel n ite lik kazanması aşağıdakilerin hangisiyle mümkün olmuştur?A) Olayların nedenleriyle birlikte, nesnel olarak ele
alınmasıylaB) Olaylarla kişiler arasında bağ kurulmasıylaC) Olay kahramanlarının gerçek özellikleriyle akta
rılmasıD) Olaylardan ders çıkarılmasıylaE) Olayların yaşanırken kaydedilmesiyle
(I) Lübnan sedirinin tarih öncesindeki en büyük yayılma alanları Lübnan, Hermos, Amanos ve To- ros dağlarıdır. (II) Günümüzde ise Lübnan sediri, bayrağının sembolü olduğu Lübnan’daki 400 ağaç dışında, ülkemizde Toros Dağları’nda varlığını sürdürmektedir. (III) Sedir ağacı, kerestesinin dayanıklı olması nedeniyle, antik çağdaki birçok saray ve tapınakta olduğu gibi, Efes Tapınağı’nda da çatı malzemesi olarak kullanılmıştır. (IV) Ağacın kök ve gövde odunundan elde edilen katran, Mısırlılar tarafından ölülerin mumyalanmasında ve gemilerin ziftlenmesinde kullanılırdı. (V) Antik dönemde şarapçılıkta kullanılan ağacın reçinesi ise şimdilerde strese karşı kokuyla tedavide kullanılıyor. (VI) Sedir ağaçları uzun yıllar, kesilerek ihraç edilmiştir. (VII) Ayrıca, bulundukları bölgelerdeki sulak alanların kurutulmasıyla ortaya çıkan bölgesel iklim değişiklikleri toplu ağaç kurumalarına yol açmıştır.
9. Bu parçada sedir ağacıyla ilg ili aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı yoktur?A) Bir topluma simge olmuş mudur?B) Kullanıldığı alanlar nelerdir?C) Hangi ürünler elde edilmektedir?D) Antik çağda kutsal bir ağaç olarak kabul edilmiş
midir?E) Tarih boyunca yayılma alanlarında bir değişiklik
olmuş mudur?
10. Bu parçanın üç paragrafa ayrılması istenirse ikinci ve üçüncü paragrafların kaç numaralı cümleyle başlaması en uygundur?
İkinci paragraf Üçüncü paragrafA) II VB) III VIC) III VIID) IV VIE) IV VII
1 .B - 2.A- 3.A - 4.C - 5.B - 6.C - 7.B - 8.A- 9.D - 10.B
PARAGRAFTA İKİLİ SORULAR
Goethe, 1749'da Frankfurt’ta doğmuştur. Küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrenen Goethe; şiir, drama, otobiyografi, estetik, sanat ve edebiyat teorisi,doğa bilimleri olmak üzere çeşitli konularda birçok esere imza atmıştır. 1752’de elçilik danışmanlığına atanmış ve 1782’de “von" unvanını almıştır. 1786’da Roma’ya giderek güzel sanatlar alanında incelemeler yapmış,Almanya'ya dönüşünde Schiller’le tanışmıştır. Yaklaşık on yıl süren dostlukları sırasında iki yazar, olumlu anlamda birbirlerini her yönden etkilemiştir. Siyasi karışıklıklar ve toplumsal patlamalara ,1805’te Schiller'in ölümü de eklenince çok sarsılan Goethe, bunalıma düşmüştür.
1. I. Eserlerinin beklediği yankıyı uyandırmamasıII. Sosyal yaşamdaki olumsuzluklar
III. Schiller’den yeterli desteği görmemesiIV. Gerektiği kadar anlaşılmadığını düşünmesi Bu parçaya göre yukarıdakilerden hangileri Goethe’nin bunalıma düşme nedenlerinden b iridir?
A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve IIID) II ve IV E) I, II ve IV
2. Bu parçada Goethe ile ilg ili olarak aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı yoktur?
A) Tek bir alanda mı yoksa birden fazla alanda mı çalışmalar yapmıştır?
B) Yaşadığı dönemin özellikleri nelerdir?C) Neden “von” unvanı verilmiştir?D) Yetkinleşmesinde nelerin etkisi vardır?E) insanlarda coşku ve hayranlık uyandıran alan
larla ilgilenmiş midir?
P P |A R I ASACîlHAKI PARÇAYA
Yale Üniversitesinden bir grup araştırmacı, Pasifik Ökyanusu’ndaki Galapagos Adalarının ünlü dev kaplumbağa türleri üzerinde bir inceleme yaptı. Bunun sonucunda, bu kaplumbağa türlerinden birinin genetik çeşitliliğinin sınırlı olmasıyla eski ve şiddetli bir yanardağ patlaması arasında ilişki olduğu belirlendi. Üzerinde beş ayrı yanardağın bulunduğu bu adaların özelliği, her yanardağın eteğinde ayrı bir tür kaplumbağanın yaşaması. Araştırmacılar, Al- cedo Volkam’nın eteklerinde yaşayan kaplumbağa türlerindeki genetik çeşitliliğin, diğer türlere göre şaşırtıcı derecede sınırlı olduğunu ortaya koydu. Daha sonra, adalardaki yanardağların özelliklerini inceleyen ekip, yalnızca Alcedo Volkanı’nda yüz bin yıl öncesinde büyük bir patlama olduğunu, ötekilerinse sızdırma yoluyla yavaş yavaş lav çıkardıklarını belirledi. Araştırmacılar şu sonuca vardılar: Alcedo eteklerinde yaşayan kaplumbağaların büyük çoğunluğu patlamadan çıkan metrelerce kalınlıktaki kızgın kül ve lav örtüsü altında kalarak ölmüştür. Bu yüzden, günümüzde Alcedo'da yaşayan kaplumbağalar, hayatta kalabilen çok sınırlı sayıdaki o türün devamı olduğu için genetik çeşitlilikten yoksun kalmıştır.
3. Bu parçadan Galapagos kaplumbağalarıyla ilg ili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?A) Farklı yerlerde farklı türlerinin bulunduğunaB) Yaşam alanlarının volkanik dağ etekleri olduğu
naC) En âz yüz bin yıldır adalarda yaşadığınaD) Bazılarının genetik çeşitliliğinin azaldığınaE) Beslenme alışkanlıklarının farklı olduğuna
4. Bu parçada kaplumbağa türlerin in genetik çeşitliliğ iy le aşağıdakilerin hangisi arasında sıkı b ir bağlantı olduğu vurgulanmaktadır?
A) Volkanik patlamanın biçimiB) Kaplumbağaların adalarda yaşamalarıC) Kaplumbağaların besin kaynaklarının kısıtlılığıD) Volkanik faaliyetlerin sıklığıE) Kaplumbağaların yaşam süresi
Tarih, olayları insanlardan soyutlayarak anlatır. Oysa roman, tarihteki olayları insanlar üzerindeki etkileriyle anlatır. Eğer böyle yapmazsa, edebiyatın dışına çıkar. Romancı araştırmalar yapabilir, topladığı belgelerden yararlanabilir; ama sıra yazmaya gelince, işinin tarih yazmak değil, roman yazmak olduğunu unutmamalıdır. Topladığı bilgiler, belgeler, buzdağının deniz altında kalan büyük bölümü gibi olmalıdır, göze batmamalıdır; çünkü romancı, o bilgileri, belgeleri romanına aktarmayacaktır. Onlardan, roman kişilerinin düşünüşlerinin davranışlarının nasıl biçimlendiğini gösterirken yararlanacaktır.
5. Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden vararla- nılmamıstır?A) Karşılaştırma B) Örnek vermeC) Koşul bildirme D) AçıklamaE) Benzetme
6. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi hakkında bilgi edinilebilir?A) Roman için hangi konuların daha uygun olduğuB) Tarihi olaylarla ilgili bilgi ve belgelerde bulunma
sı gereken özelliklerC) Edebiyatçı ile tarihçinin bir konuyu ele alış bi
çimleri arasındaki farkD) İnsanların hangi olaylardan daha çok etkilen
dikleriE) Romanın, öteki edebiyat türlerinden ayrılan
yönleri
Türk sanat müziğinin “dillere pelesenk olmuş” yapıtlarından değil de kıyıda köşede kalmışlarından biri olan bu şarkının usulü “düyek”, makamı “nihavent" tir. Fazla süsü, inişleri-çıkışları olmayan, yorumcusuna sesiyle yersiz hünerler gösterme fırsatı vermeyen, zarif şarkılardandır. Bu tür şarkılar hiçbir zaman “hit” olmazlar belki, çoğu kez 45’lik plakların “B” yüzü şarkısı olarak kalırlar, ama hiç unutulmazlar, yıpranmazlar.
7. Bu parçada geçen “dillere pelesenk olmuş” sözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) SıradanB) Söylenmesi kolayC) Eskimiş, önemini yitirmişD) Değerini kaybetmiş
8. Bu parçadan aşağıdaki genellemelerin hangisine ulaşılabilir?A) Bazı şarkılar, bazı şarkıcılarla tanınır, onlarla
özdeşleşir.B) Ticari kaygılarla kimi şarkılar tekrar tekrar söy
lenmelidir.C) Farklı sanatçılar, aynı şarkıları belli aralıklarla
yorumlamaktadır.D) Kitlelere mal olmamasına karşın unutulmayan
özel şarkılar vardır.E) Her sanatçı, her şarkıyı başarılı bir biçimde ses-
lendiremez.
(I) Yeni doğan küçük yavrulara olan düşkünlük, hemen her cins kuşta görülmektedir. (II) Bunlardan biri de albatros kuşlarıdır. (III) Albatroslar, her zaman kendi doğdukları yerde çiftleşirler. (IV) Bu nedenle üreme zamanlarında koloniler halinde toplanırlar.(V) Dişiler gelmeden haftalar önce, erkekler gelip burada daha önceden bulunan yuvaları tamir ederler; bu sayede dişiler ve yavrular için mükemmel bir konfor sağlamış olurlar. (VI) Yumurtalara olan düşkünlük ise albatros kuşlarında hayli dikkat çekicidir. (VII) Çünkü albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisinde yumurtaların üzerinde hiç kımıldamadan yaklaşık 50 gün boyunca dururlar. (VIII) Ancak yavrulara karşı gösteriler özen sadece yumurtaların korunması ve bakımı ile sınırlı kalmaz. (IX) Nitekim albatroslar çoğu zaman yalnızca yavrularına yiyecekler bulabilmek için gerekirse bir seferde 1,5 kilometreden fazla yol katedebilirler.
9. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde “kesinlik" yoktur?A) İve III B) İve VII C) II ve VID) III ve VII E) V ve VIII
10. Bu parçadaki albatrosla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine ulaşılamaz?A) Koloni halinde toplanmalarının nedeni doğduk
ları yerde çiftleşmeleridir.B) Diğer kuşlar arasında yumurtalarına en düşkün
olan türlerden biridir.C) Yavrularını beslemek için uzun mesafeler kate
debilirler.D) Erkek albatroslar da dişi albatroslar gibi yumur
talar için çalışırlar.E) Yeni doğan yavrulara olan düşkünlük yalnız al
batroslarda görülür.
1 ,B - 2.B - 3.E - 4.A - 5.B - 6.C - 7.E - 8.D - 9.B - 10.E
E) Herkesçe bilinen ve söylenen
PARAGRAF ÜÇLÜ SORULAR
Bir yerden düşmek oldukça yaygın görüleri bir rüya. Bir görüşe göre, bu rüya kalıtsal ve kökeni ağaçlarda yaşayan ilkel atalarımıza kadar uzanıyor. Uzmanlara göre, yaşanılarak öğrenilen her olay, RNA yardımıyla beyinde bir protein bağı veya zinciri şeklinde resmediliyor. Anımsama, bağlanan bu moleküllerin tekrar okunması şeklinde gerçekleşiyor. İlkel insanların hemen hepsi en az bir kez ağaçtan düşüyor; yere doğru hızla düşenler kurtulmak için dallara tutunuyor, tutunamayanlar yaşamlarını yitiriyordu. İşte böyle bir düşüş, ölümle sonuçlanmasa bile çok ciddi organik bozukluklara yol açıyordu. Bu deneyim bellekteki protein bağı yoluyla kuşaktan kuşağa iletilerek türe özgü anıları oluşturuyor. Modern insan, uykusunda boşluğa yuvarlanıp tam yere çarpacakken kendine gelince atalarının duyduğu ve türsel kalıtım yoluyla iletilen duyguları yeniden yaşıyor. Bugün rüyalarında yere çarpmadan uyananlar, “şanslı atalar”ının soyundan gelenlerdir.
1. Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?A) İnsanların ilk barınakları ağaçlar olmuştur.B) İlkel insanlar, daha çok, korkularıyla ilgili rüya
görmüşlerdir.C) İnsanların ortalama yaşam süresi giderek art
mıştır.D) Deneyimleri arttıkça, insanlar daha çok rüya
görmektedir.E) Deneyimler, çeşitli genetik yollarla sonraki ne
sillere aktarabilmektedir.
2. Bu parçaya göre, “şanslı atalar” aşağıdakilerden hangisidir?A) Düşerken bir yere tutunmayı başaranlarB) Kötü rüya görmeyenlerC) Avlanmayı becererek beslenebilenlerD) Ağaçlara daha kolay tırmanabilenlerE) Topluluklarının lideri olanlar
3. Bu parçada aşağıdakilerden hangisine bir örnek vardır?A) Bir olayla ilgili karşıt görüşleri belirtmeB) Bir olguyla ilgili gözlem sonuçlarını sıralamaC) Bir durumla ilgili neden-sonuç ilişkisini açıklamaD) Aynı gibi görünen iki olgu arasındaki farkları or
taya koymaE) Bir görüşe karşı çıkılmasının gerekçesini belirtme
Kanlı Ispanyol istilasından önce Güney Amerika'nın görkemli uygarlıklarından biri olan Inkalar, “yazısı olmayan tek büyük uygarlık” damgasından kurtulacak gibi gözüküyor. Çünkü Inkaların khipu denen düğümlü sicim demetlerinin yalnızca bir hesap aracı değil, aynı zamanda üç boyutlu bir yazı dili olduğu yolundaki düşünceler güçleniyor. Hatta kitapları ikili sayı sistemini kullanan ilkel bir bilgisayara benzetenler de var. Khiuplar 0,5-0,7 cm kalınlığındaki bir sicim üzerine tutturulan ve sayıları 100 ile 1500 arasında değişebilen, üzerinde irili ufaklı düğümler bulunan daha İnce sicimlerden oluşuyor. 1997 yılında bir tekstil uzmanı, yün ya da pamuktan yapılan bu sicimlerin son derece karmaşık eğirimle, dokunma ve boyanma biçimleri olduğunu, sicimlerin her birinin farklı yapı ve boya kodu taşıdığını ortaya çıkardı. Bu uzmana göre bilginin %90‘ı, daha düğümler atılmadan sicime yükleniyordu. Bu teori üzerine çalışan bir araştırmacı da sicimlerin dönüş yönü, eğimi, demetteki sicimleri ana sicime bağlayan düğümlerin yönü gibi ayrıntıları ortaya çıkardı.
4. Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?A) Güney Amerika’da Ispanyol istilasının etkileri
günümüzde de sürmektedir.B) Inkaların ikili sayı sistemine benzer bir sistem
kullandığı düşünülmektedir.C) Eski toplulukların hepsinin kendine özgü bir ya
zısı vardır.D) Güney Amerika’daki uygarlıklar hakkında her
şey keşfedilmiştir.E) Inkalar dokumacılıkta çok gelişmiştir.
5. Bu parçadan, İnkalarla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine varılabilir?A) Komşularıyla ilişkilerinin zayıf olduğuB) Khipuları tapınaklarında sakladıklarıC) Savaşçı bir toplum olduklarıD) Farklı malzemelerle sicim yaptıklarıE) Uygarlıklarının uzun sürdüğü
6. “Bilginin % 90'ının daha düğümler atılmadan sicime yüklenmesi" ifadesiyle anlatılmak istenen aşağı- dakilerden hangisidir?A) Khipularla basit matematiksel işlemlerin yapıldığıB) . Inkaların bilinmeyen tarihlerinin khipuların çö
zülmesiyle ortaya çıkabileceğiC) Khipulardaki bilgilerinin Inkaların çoğunluğu ta
rafından okunabildiğiD) Khipularda yer alan düğümlerin farklı nitelikler
de olduğuE) Sicimlerin renk, dokuma türü, eğirimle biçimi
gibi özelliklerinin de anlam taşıdığı
Her yazarın, kendine ait bir okur kitlesi oluşturabilmesi gerekir. Ancak, bazı yazarlar için okurlar bir taraftar kitlesi oluşturuyor. Bu tehlikeli. Türkiye,de taraftar kitlesi olan üç dört yazar vardır. Yazdıklarımın dışında hiçbir şey okumayan, beni putlaştıran bir taraftar kitlemin oluşmaması için elimden geleni yaptım. Yine de biraz aykırı durduğum, özellikle alt kültürle ilgili çalışmalar yaptığım İçin bazı taraftarlar edindim. Özellikle İnternette beni takip eden tuhaf bir kitle var. Hatta onlar arasında benim dışımdaki yazarları okumayanlar da var. Bunu kırmaya çalışıyorum. Bir ikon olmak, edebiyat starı gibi, peşinden birilerini sürüklemek edebiyatın ruhuna aykırı bir şey. Kullandığım dil ve bakış açısı belki de kaçınılmaz olarak bu kitleyi oluşturdu; ama, memnun olduğum bir durum değil bu.
7. Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı niteliğindedir?A) Türkiye’de yazarlar için okurun önemi nedir?B) internette yayımlanan yazılar hakkındaki dü
şünceleriniz nelerdir?C) Türkiye'deki yazarların internetle ilgili tutumu
nedir?D) Yapıtlarınızı okuyan belirli bir grubun olmasını
yeğler misiniz?E) Okurlarınızla nasıl iletişim kuruyorsunuz?
8. Bu parçanın yazarı, aşağıdakilerin hangisindenyakınmaktadır?A) Kimi okurların yalnızca bir yazarla ilgilenmesin
denB) Kitap okuma alışkanlığının olmamasındanC) Kendisine ait bir okur kitlesi oluşturamadığındanD) Çalışmalarının, okurları tarafından yanlış anla
şılmasındanE) Yapıtlarda toplumsal konulara yer verilmeme
sinden
9. Bu parçanın yazarına göre “edebiyatın ruhuna aykırı” olan, aşağıdakilerden hangisidir?A) Kitapların, edebi bir dil yerine günlük konuşma
diliyle yazılmasıB) Belirli bir okur kitlesi oluşmasıC) Okurların, kitap seçiminde belli türlere ağırlık
vermesiD) Yazarın, yazdıklarının değil kendisinin öne çık
masıE) Yazarların belli türde uzmanlaşmak yerine farklı
türlere yönelmesi
1(1 I.1 SOKULARI ASACılDAKI PARÇAYAriOUI CEVAPI AYINI/
Otomobil piyasasında birkaç yıl içinde büyük değişiklikler olacağını seziyor, ancak değişikliklerin ne yönde olacağını bilmiyorduk. Firmamızın yaptırdığı piyasa araştırmalarının bulguları, gelecek on yılın gençlik yılı olacağını söylüyordu. Nüfusun yaş ortalaması hızla düşmekteydi ve bu kesim, otomobil piyasası için bir potansiyel oluşturmaktaydı. Öte yandan, bu genç kuşağın öğrenim düzeyinin yüksek olacağı ve bunun otomobil talebini etkileyeceği anlaşılıyordu. Orta yaş grubunda da ilginç araştırma sonuçları ortaya çıkmıştı. Bu grupta, ekonomik otomobil düşkünlüğü artmaktaydı. Otomobil satın alan kadınların sayısı da artıyordu. Bunların çoğu, manevrası kolay, küçük ve spor modelleri yeğleyen bekar kadınlardı.
10. Bu parçada, aşağıdakilerin hangisiyle ilgili araştırma bulgusundan söz edilmemektedir?A) Yaş B) Kullanım amacıC) Medeni durum D) CinsiyetE) Eğitim düzeyi
11. Bu parçada, aşağıdakilerden hangisiyle ilgili bilgi voktur?A) Otomobil alıcılarının çeşitliliğiB) Nüfusun yapısındaki değişikliklerin piyasadaki
etkisiC) Otomobil pazarının büyümekte olduğuD) Firmanın kaç yıldan beri otomobil ürettiğiE) Öğrenim düzeyindeki artışın satışlar üzerindeki
etkisi
12. Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?A) Evli çiftler, büyük otomobilleri tercih etmektedir.B) Genç kadınlar, yüksek kaliteli otomobiller talep
etmektedir.C) Orta yaşa yönelik üretim yapan firmalar daha
başarılı olmuştur.D) Kadın müşteri sayısı, erkek müşteri sayısını
geçmiştir.E) Firma, piyasadaki değişimi yakalayabilmek için
girişimlerde bulunmuştur.
1.E - 2.A- 3.C - 4.B - 5.D - 6.E - 7.D - 8 .A - 9.D - 10.B11.D -1 2 .E
PARASRAF ÜÇLÜ SORULAR
1.
ıdjElrf
I) İnsanlık tarihinin başlangıcındaki bir noktada, kadın ve erkekler nesneleri tutmaya ve kavramaya, jestler yapmaya yarayan ellerinin diğer insanların "okuyabileceği" işaretleri yapmakta da kullanılabileceğini keşfettiler. (II) İlk yazı aracı hiç şüphesiz bir işaret parmağıydı ve o parmak, sonradan hatırlanmak üzere toprağa ya da kuma işaretler çiziyordu.(III) İnsanın işaretler yapabileceğini anlamasıyla birlikte, dil de gelişmeye başladı. (IV) Burada görülen yazı araçlarının ilginç yönü, pek çok farklı sistemde ve dilde, resim, karakter, sembol ve harf üretebilen aletlerin birbirinin aynı olmasıdır. (V) Aletler zaman içinde değişseler de, kültürler arasında değişiklik göstermediler. (VI) Dolayısıyla Latince veya Eski Fransızca metinlerinin çoğalmasında bir kamış kalem; İngilizce ya da İspanyolca belgelerde bir tüy kalem kullanmış olabiliyordu. (VII) Yazı araçlarının zaman içinde değişim göstermesine neden olan etkenlerin arasındaysa eldeki malzemeler (kamış, tüy, metal) ve üretim yöntemleri (örneğin, tükenmez- kalemlerde, belli tipteki bir mürekkep için belli kapsüller) yer alıyordu. (VIII) Bugün çok az kişi düzenli olarak “stilus" ya da tüy kalem kullanıyor olsa da, buradaki yöntemlerin her biri bir şeyler yazmak istediğinizde hâlâ kullanılabilir niteliktedir. (IX) Kalem kılıçtan keskin olsa da olmasa da, elde daha kolay tutulduğu şüphesiz.
Bu parçaya göre d ilin gelişmeye başlaması aşağıdaki süreçlerin hangisiyle gerçekleşmiştir?A) Doğanın tanınmasıylaB) İnsanın işaretler yapabileceğini anlamasıylaC) Alet yapımını geliştirmesiyleD) İnsanların birbirlerini tanımalarıylaE) Toplumların daha çok gelişmesiyle
2. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangi “kesinlik" anlamı vardır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
3. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde “amaç - sonuç” ilişk is i vardır?A) II. B) III. C)V. D) VI. E) VII.
GMREfeEMBmMINIZİ(l)Sansargillerin evcilleştirilmiş tek üyesi olan gelinciklerin popülaritesi giderek artıyor. (II) Dışarıdan bakılınca oldukça şaşırtıcı bir durum. (III) Bilimsel isimleri Mustela putoirus furo “misk otuyla beslenen kötü kokulu hırs “ anlamına geliyor, oysa kötü şöhretleri büyük ölçüde kalıtımsal özelliklerinden kaynaklanıyor. (IV) Evcilleştirilmiş Avrupa kokarcaları olan gelincikler, çiftçiler ve av alanı bekçileri tarafından hor görülmüşlerdir ki, 19.yüzyıl boyunca Britanya’nın büyük bölümünde yok olmanın eşiğine gelecek kadar çok avlanmışlardır. (V) “Foulmart” ya da “kötü kokulu sansar" olarak da bilinen kokarca, bir yandan kümeslere musallat olurken diğer yandan tavşan ve fare nüfusunun kontrol altında tutulmasına yardımcı olmuştur.(VI) En az 200 yıl önce evcilleştirilmiş olmalarının nedeni işte bu özelliklerdir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde “kokarca" ların hem olumlu hem de olumsuz b ir yanı belirtilm iştir?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde “neden-sonuç” ilg isi vardır?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılmaz?A) Gelincik “sansargillerin" bir üyesidir.B) Gelincikler, evcilleştirilmiş Avrupa kokarcaları
dır.C) 19. yüzyılda çok avlanmaları sonucu gelincikler,
Britanya’da yok olma noktasına gelmişlerdir.D) Kokarcalar tavşan ve fare nüfusunu tehdit et
mektedir.E) Gelincikler 200 yıl önce evcilleştirilmiştir.
Coğrafi Keşifler Çağı (1400-1600), insanlık tarihinin çok özel bir dönemidir. Bu çağda yeni kıtalar keşfedildi, dünya deniz yoluyla ilk kez dolaşıldı, dünya çapında ticaret yapılmaya başlandı, ilk kez okyanus aşırı imparatorluklar kuruldu. Bütün bunlara bağlı olarak, yeni keşfedilen yerlerin servetleri Avrupa’nın ekonomik, ticari, bilimsel ve teknolojik gelişimine kaynak olarak aktarıldı. Sonunda ise etkileri bugüne kadar yansıyan gelişmeler yaşandı. Günümüzdeki büyük sorunların hemen hemen hepsinin çok dolaylıda olsa Coğrafi Keşifler Çağı’na dayanan kökleri vardır. Bu nedenle, Coğrafi Keşifler Çağı’nın koşulları, keşiflere yol açan etkenler ve bunların sonuçları kapsamlı bir şekilde açıklanmadan bilimsel devrimler, sanayi devrimi ve günümüzdeki diğer ekonomik, siyasi, bilimsel ve teknolojik olgular ve sorunlar için doğru bir çözümlemenin yapılabilmesi olanaksızdır.
7. Parçada aşağıdakilerden hangisi coğrafi keşifle' rin etkilediği alanlar arasında sayılmamıştır?A) Ekonomi B) SiyasetC) Sanat D) TeknolojiE) Ticaret
8. Aşağıdakilerden hangisi coğrafi keşiflerin parçada sözü edilen sonuçlarından biri değildir?A) Avrupa,nın gelişmesi için kaynak sağlanmasıB) Kimi devletlerin topraklarının genişlemesiC) Okyanus aşırı deniz yolculuklarının yapılmasıD) Kıtalararası ticaretin artmasıE) Yeni mesleklerin ortaya çıkması
9. Parçada Coğrafi keşifler Çağı’yla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?A) insanlık tarihinde büyük değişmelerin yaşandı
ğı bir dönem olduğunaB) Hangi ülkelerin öncülüğüyle başladığınaC) Ne tür gelişmelere sahne olduğunaD) Etkileri anlaşılmadan günümüzdeki bazı olgula
rın açıklanamayacağınaE) Hangi yılları kapsadığına
(I) Boğazı rahatlatarak öksürüğü bastıran ilaçların tarihi İÖ yaklaşık 1200’lerin Mısır’ına dek uzanır. (II) Bunlar karaağaç ve turunçgil aromalı şeker biçimindeki tabletlerdi. (III) Bugün bildiğimiz türden öksürük tabletleri ise daha sonra, ancak 1800!lerde üretildi.(IV) O dönemde seri üretimi yapılan ilk pastiller New York’lu Smith Kardeşlerin, pastilleriydi. (V) Şirket tarihçisine göre, kardeşlerin babası şekerlemeci James Smith, bir müşterisinden bir öksürük şekeri formülünü satın almış ve mutfağında bir miktar hazırlamıştı. (VI) Pastiller kısa sürede tükenmişti.(VII) Smith 1852’de reklama başlamış, oğulları da işi devralarak ürünü Poughkeepsie’nin soğuk caddelerinde aranır hale getirmeyi başarmışlardı. (VIII) 1872’ye gelindiğinde pastilin öyle çok sayıda taklidi türedi ki sakallı Smith kardeşler pastili, kendi fotoğraflarını taşıyan tescilli bür kutuda satmaya başladılar. (IX) Luden’in Boğaz Pastilleri bundan birkaç yıl sonra Pennsylvania, Reading’de içi balmumlu kağıtla kaplanmış kutularda satışa sunuldu. (X) Luden’in pastilleri mentol denilen bir nane yağının alkolüyle tatlandırılmıştı ve madde hafif bir hissizleştirme yaratıyordu. (XI) Yüzyılın sonuna gelindiğinde, kimyagerler (daha önce afyondan üretilen) morfinden eroin elde etmişlerdi.(XII) Bağımlılık yapıcı özellikleri anlaşılana dek bu narkotik maddelerden her ikisi de birkaç yıl boyunca öksürük pastillerinde kullanıldı.
10. Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?A) Tartışma B) BetimlemeC) Benzetme D) AçıklamaE) Örnekleme
11. Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisinde yargı gerekçesiyle birlikte verilmiştir?A) IV. B) V. C)VI. D) VII. E) VIII.
12. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisin de karşılaştırma yapılmıştır?A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
1 .B - 2.B - 3.A- 4.D - 5.C - 6.D - 7.C - 8.E - 9.B - 10.D11.E - 12.C
PARAGRAF SORULARI İÇİN 10 ALTIN KURAL
1. Öncelikle soru cümlesi anlayarak okunmalı, sonra paragrafa geçilmelidir. Böyle yapmazsak paragrafı, neye dikkat edeceğimizi bilmeden okur, soru cümlesini okuduktan sonra paragrafı yeniden okumak zorunda kalırız.
2. Soru cümlesindeki soru kökünün altının gizili olup olmadığına dikkat ediniz. Altı çizilmiş soru kökleri olumsuzdur.
3. Soruyu paragrafta anlatılanlara göre çözmeliyiz. Paragrafta anlatılanlara kendi fikirlerimizi katmamalıyız. Paragrafta anlatılanlara katılıp katılmamamızın hiçbir önemi yoktur. Önemli olan paragrafta yazılandır.
4. Seçenekleri okuduktan sonra bu seçenekle ilgili düşüncemizi seçeneğin yanına "kesinlikle yanlış, doğru olabilir" gibi kısa ifadelerle yazalım. Böyle- ce seçeneklerin tamamını tekrar okumamız gerekmez.
5. Paragrafla ilgili (konu, ana düşünce, yardımcı düşünce, tamamlama vb.) bütün soruların doğru olarak çözülmesi en başta "Paragrafta Yapı" konusunun iyice kavranmasına bağlıdır
6. Bir paragrafın en önemli cümlesi giriş cümlesidir. Çünkü bir paragrafın konusu çoğunlukla giriş cümlesinde belli olur. Bundan dolayı paragrafın giriş cümlesi iyice anlaşılmalıdır. Paragraf göz gezdirilerek okunmamalı, giriş cümlesi ve paragrafı oluşturan diğer cümleler iyice anlaşılmadan geçilmemelidir.
7. Paragraftaki cümleleri doğru bir biçimde anlamak için okuduğumuz cümleyi kendi sözcüklerimizle tekrar etmeliyiz.
8. Paragraflardan anladıklarımızı aklımızda tutmak için çevremizden örnekler düşünerek, anlamı somutlaştırmalıyız.
9. Paragrafı okurken parmak çıtlatmak, kalemle oynamak gibi eylemlerde bulunmamalı, dudaklarımızı ve dilimizi hareket ettirmeden sadece gözlerimizle okumalıyız.
10. Sözcük dağarcığımızı geliştirmek, uzun paragraf sorularını sıkılmadan okumak, anlama gücümüzü artırmak için kitap okumalı, kültür sanat dergilerini takip etmeli ve bolca paragraf sorusu çözmeliyiz.
T E S T 1 |
1. Yazıya benziyor hayat da. İlk paragrafı bütün akışı belirliyor. Kayda düşmüş ne varsa bir ömür hükmünü sürdürüyor. Hep o ilk paragrafa girmiş cümlelerin açılımı yaşananlar; değişerek, gelişerek, kabul veya reddederek, elde olmadan bazen farklı yönlere meylederek, hatırlayarak ya da unutarak; ama mutlaka aynı temanın izini sürerek ilerliyor ve sonuçlanıyor. Yani bambaşka bir "yazı" için bambaşka bir başlangıç gerekiyor.
Parçaya göre insan yaşamının bütününü belirleyen en önemli dönem aşağıdakilerden hangisidir?
A) çocukluk
B) ilk gençlik
C) aile
D) gençlik
E) olgunluk
12.- 3. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız]
Guernica, en ünlü resimlerimden biri oldu. İspanya İçSavaşı'nda Alman savaş uçakları Ispanya'nın Guemica kasabasını bombalamıştı. 0 kadar etkilenmiştim ki bunu bir duvar resmine aktarmak istedim. Savaşta gördüğüm bütün çirkinlikleri, acıyı, karmaşayı, öfkeyi ve çaresizliği çizmeye başladım. Resmi bitirmek üzereyken bir Alman subayı atölyeme geldi. Resme bakıp alaycı bir ses tonuyla sordu: "Bunu sen mi yaptın?" Büyük bir öfkeyle yanıt verdim: "Hayır, siz yaptınız!"
2. Bu parçada kendisi hakkında konuşan kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Doğru bildiğini her koşulda söylemekten çekinmediği
B) İnsanların acılarına duyarsız kalmadığı
C) Hazırcevap biri olduğu
D) Eserlerinde gözlemlerinden yararlandığı
E) Resimlerinde düş gücünden yararlanmadığı
3. Bu parçanın çeşidi aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Tartışma
B) Söyleşme
C) Fantastik
D) Lirik
E) Epik
4. (I) Uzayan günler, güneşli ve mavi gökyüzü, çiçek-lenmeye başlayan ağaçlar... (II) Hep özlediğimiz bahar yine geldi işte, önümüz yaz... (III) Çiçeklerin rahiyasını, arı vızıltılarını, denize gidenlerden yayılan güneş kremi kokularını, geçmiş yılların yoğunluğunda olmasa da duyacağımız zamanlar yakın. (IV) Leylekler geldiler bile, kırlangıçların eli kulağında, çaylaklar yolda... (V) Çok şey değişse de bazı şeyler aynı kalıyor, mevsimlerin sırası değişmiyor mesela. (VI) Ne güzel, tekrarlandıkça alışıp sevdiğimiz bir şeylerin olması, o devamlılık hissi.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf kaçıncı cümleden başlar.
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
5. (I) İyi bir roman okumaya başladığınızda daha öncegitmediğiniz bir dünyaya adım atmış gibi olursunuz. (II) Roman sanatının ortaya çıkmasıyla büyük kentlerin toplumsal hayatın merkezine yerleşmesi eşzamanlıdır. (III) Edebiyatın bu melez türü kentin, kentsoylunun ürünüdür. (IV) Romanlarda anlatılan hikâyeler de kente, kentsoyluya dairdir. (V) Balzac'ın, Dickens'ın, Dostoyevski'nin romanlarında zaman zaman taşra manzaraları yer alsa bile hayatın akıp gittiği yerler kentlerdir; Paris'tir, Londra'dır, Peters- burg'dur.
Bu paragrafta numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarıldığında düşüncenin akışı sağlanmış olur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
Paragraf/TEST 1
6. Bir gece, arkadaşıyla Viyana sokaklarında dolaşan Beethoven, bir müzik sesi duyar ve ona kulak verir. Çok etkilenerek koşa koşa sesin geldiği evin kapısını çalar. Kapıyı bir kadın açar. Kadın Beethoven'i tanır ve onu gördüğüne çok şaşırır. Beethoven'i arkadaşıyla birlikte içeri davet eder. Müziği çalan, kadının kızıdır. Piyanonun başından konukları selamlamak için kalkar, kördür! Beethoven, "Dileyin benden ne dilerseniz!" der. Bunu derken aslında bu yetenekli kıza maddi destekte bulunmayı ümit etmektedir. Fakat bu yetenekli kız ünlü besteciyi şaşırtacak bir istekte bulunur: "Bana ay ışığını anlatır mısınız?" İşte bu kırılmaz istek üzerine ortaya çıkar Beethoven' ın ünlü eseri "Ay Işığı Sonatı".
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) Ay Işığı Sonatı'nın içeriği hakkında bilgi verir misiniz?
B) Beethoven'i Ay Işığı Sonatı'nı bestelemeye iten olay neydi?
C) Beethoven nasıl bir insandı?
D) Ay Işığı Sonatı'nın Beethoven'in müzikal serüvenindeki yeri nedir?
E) Beethoven bestelerini nasıl yaratırdı?
8. (I) Bazen hiç görünmemek, bilinmemek istediğinizolmuyor mu sizin de? (II) Bir "hayalete" dönüşmeyi düşlediğiniz zamanlarınız... (III) Meraklı bakışlardan uzaklaşmak, dedikodulardan kaçmak geçmiyor mu hiç gönlünüzden? (IV) Vardır hepimizin öyle dönemleri, önemli olan bunu ne kadar sürdürebileceğimizdir. (V) Görünür olmak, fark edilmek, bilinmek arzusu engel olur huzur arayışımıza birçoğumuzun.
Yukarıdaki parçadan numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarılırsa parçanın anlamında büyük bir değişme olmaz?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
7. (I) "İstiklâl Marşı", "Kahraman Ordumuza" ithaflıdır.(II) Ama birinci kıtada Âkif "korkma" sözcüğüyle millete seslenmektedir. (III) İşgal edilmiş bir ülkede, millete değil de orduya ithaf edilmiş olmasından daha doğal bir şey olamaz. (IV) Ve manzumeye müthiş bir güç katmaktadır bu ünlem. (V) Kurtuluş Savaşı'nın yönü henüz belli değilken, Yunan ordusu sürekli ilerlerken, şiire "korkma" diye başlamak, Akif'in millet'ine olan inancını güçlü bir biçimde dile getiriyor.
Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gidermek için aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalıdır?
A) III. cümleyle V. yer değiştirmeli
B) II. cümleyle III. yer değiştirmeli
C) III. cümleyle IV. yer değiştirmeli
D) II. cümle IV.'den sonra gelmeli
9. (I) Dağlarca'ya hep sormak istediğim soru, ona Çocuk ve Allah'ı yazdıran duyarlığın ne olduğuydu. (II) İçindeki kimi şiirlerin eğitim alanında, kimisinin masa başında, kimisinin at sırtında yazıldığını bildiğim bu anıt-kitap hakkında daha çok şey bilmek istiyordum. (III) 2010, Çocuk ve Allah'ın yayımlanışının yetmişinci yılı. (IV) Çocuk aklımla, Çocuk ve Allah bana sadece Kuleli Askeri Lisesi'nin iç bahçesinde yazılabilirmiş gibi geliyordu. (V) Dağlarca kitabının sesini bu lisedeyken mi bulmuştu? (VI) Bir gün bu soruyu sormayı ve uzun bir cevap almayı umuyordum ki onun ağzından, "Okuma yazmayı öğrenmeden önce, okula şair olmak için gidilir sanıyordum." cümlesini duyunca sorumun ne kadar gereksiz olacağını anladım.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
E) V. cümle l.'den sonra gelmeli A) II B) III C) IV D) V E) VI
Paragraf/TEST 1
10. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın sonuçcümlesine ait olabilir?
A) Mehtaplı gecelerde Venedik'i aydınlatan ay bir tane değildir; her sarayın, her kanalın, her köprünün ayrı bir ayı vardır.
B) Toplumlunuzu ilerlemekten alıkoyan büyük engeller arasında kıskançlık duygusunun başta geldiğini sanıyorum.
C) Öyle görünüyor ki, insan yaşamına rahatlık sağlayan her yenilik bizleri biraz daha "dayanıksız" kılıyor.
D) En asık suratlı bir düşünce bile mektup biçemiyle dile getirildiğinde asık suratlılığını yitirir büyük ölçüde.
E) Ay'a fırlatılan füzeler fırlatma anında Ay'ın bulunduğu yere gönderilmez; füze ulaştığında Ay nerede olacaksa oraya gönderilir.
12. (I) Popüler edebiyat belirli formüllere uygun olarak yazılan, belirli konu kalıplarını kullanan, basmakalıp kişilikler çizen ve seri biçimde üretilen eserlerden oluşur. (II) Örneğin polisiye edebiyatta yaygın olan formül şudur: (III) Önce suç sergilenir, sonra sıra dışı kişilik özellikleri ve ilgileri olan dedektif ya da polis sahne alır; kahramanımız olan kanun adamı olağanüstü zekâsı ve mantıksal yöntemleriyle suçluyu yakalar. (IV) Bu formülde dedektifin kişiliği de basmakalıptır. (V) Popüler edebiyat deyince aklımıza gelecek olan türler aşk, bilim kurgu, polisiye, casus ve korku romanlarıdır. (VI) Bu başlıklara Türkiye'ye özgü hâliyle siyasal kurguları, hidayet romanlarını ve popüler tarih romanlarını da ekleyebiliriz.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II B) İli C) IV D) V E) VI
11. "Felsefe şaşmayla başlar." diyor Aristoteles. Her şey merakla başlar, varoluşa ilişkin hayretle. Bu, hiçbir şeyi kanıksamamak, alışmamak, belki de hep çocuk kalmakla mümkün. Her gün önünden geçtiğimiz parkı, simitçiyi, binayı, heykeli, her gün orada diye gökyüzünü, bulutları, kuşları artık görmüyor ve onlara hayret etmiyorsak edebiyat gözümüz yavaş yavaş kapanır.
Bu parçanın ana düşüncesine aşağıdaki sözlerden hangisi en yakındır?
A) "Hayata gülemiyorsan espriyi aniamadın demektir." Çehov
B) "Dünyaya alışan şiir yazamaz." İsmet Özel
C) "Ben bu anlatıyı yazabilmek için koskocaman bir dünyayı kaybettim." Aslı Erdoğan
D) "Yazılan yaşanmadıkça yaşayamıyor." Suut Kemal Yetkin
E) "Çocukluk gibi bir şey şu gökyüzü, hiçbir yere gitmiyor." Edip Cansever
13. I. Anneannem, her gece bu yıldızlarda pişirirdi kahvesini.
II. Sonra cezvesini sürmek için maşasıyla külleri bir yana itince ahterler belirirdi mangalda.
III. Ben çocuk kalbimle onları mangala düşmüş yıldızlar sanırdım.
IV. Öyle göz göz, öyle kıpkızıl, bütün geceyi ısıtan iri ahterler...
V. Anneannem alacakaranlıkta bir gölge gibi kalkıp cezvesini, fincanını sessizce alırdı tel dolaptan.
Aşağıdakilerden hangisi yukarıda numaralanmış cümlelerden anlamlı bir paragraf oluşturur?
A) V. - İL - IV. - III. - 1.
B) III. - IV. - 1. -
C) V. - I I I . - I . - I I . - IV.
D) I. -V . - II. - IV. - III.
E) l . - l l l . - V . - I V . - I I .
Paragraf/TEST 1
14. Yağmur yağıyordu. "Yağmur yağarken dışarı çıktığında yanına ne alırsın?" diye sordum. "Gökkuşağı . . dedi. "Hayır, başka bir şey..." dedim. 0 zaman, "Şemsiye..." dedi.
Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Diyaloğa bağlıdır.
B) Eksiltili cümleler kullanılmıştır.
C) Akıcı bir anlatımı vardır.
D) Kurallı cümleler kullanılmıştır.
E) Karşılaştırma vardır.
16. Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrı- lıverir. İşte o zaman anlarım k i...
Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi kesinlikle getirilemez?
A) taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir.
B) taşa her zamanki gibi vurmamak gerekir sonuç almak için.
C) hedefe aşama aşama ulaşılır.
D) hiçbir şey birden olmuyor, her şey birikimle oluyor.
E) amacına ulaşman için gerekenleri ısrarla yaparsan sonuç alırsın.
15. Karanlık, kasvetli şatonun geniş odasında bir kadın... Saçları Ay'ın bulutlar arkasına saklandığı kış geceleri kadar siyah, gözleri alev alev... Kadın, gecelik giysisinin uzun eteklerini savura savura yürüyor. Sınırları belli bir salonda değil de uçsuz bucaksız bir savaş meydanındaymış gibi büyük ve kararlı adımlar atıyor. Yürümekten yorulduğunda durup elindeki mektuba bakıyor. Belli ki gözlerinin önünden tren vagonları gibi geçip giden kelimeler onu sinirlendiriyor. Sonunda yorulmuş olmalı ki odadaki görkemli, tahtı andıran sandalyelerden birine oturuyor. Kafasını toplamak ve tüm dikkatini yapmak üzere olduğu işe vermek istermişçesine derin derin nefes alıyor. Ardından da zihnini esir alan mektubu yüksek sesle okumaya başlıyor.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisinde verilenler vardır?
A) Kanıtlama - Açıklama
B) Öyküleme- Betimleme
C) Betimleme - Kanıtlama
D) Öyküleme - Kanıtlama
17. Yazarı marangozdan ayıran tek ölçüt, onun ürününün bir iş olmayışıdır. Ahşap bir masanın değeri kullanılan malzemeye göre değildir, ama aşağı yukarı bellidir, birde işçilik farkını ekleyin buna. Oysa Yazarın kullandığı malzemenin de sanatına verdiği işçiliğin de değerini ölçmek olanaksızdır. Böyle olmasaydı, yüz bin tane satılan bir romanın değerinin bin tane satılan romandan yüz kat daha çok olması gerekirdi.
Yukarıdaki parçada boş bırakılan yer aşağıdaki- lerden hangisi ile tamamlanabilir.
A) bir romanın değeri yazara ödenen telif ücretiyle ölçülebilir mi?
B) malzemenin ne olduğu değil nasıl kullanıldığı önemlidir.
C) yazar da marangoz da emeğinin karşılığını alamıyor.
D) ahşap bir masa bir kitaptan her zaman daha yüksek bir bedele satılır.
E) Betimleme - Açıklama E) sanatla zanaatı ayırmak değil mi asıl olan?
18. (I) Masallarla büyüyen çocuklar iyiliğin gücüne inanırlar. (II) Kötülüklerin, çirkinliklerin, haksızlıkların olmadığı bir dünya beklerler büyüdüklerinde de. (III) Masalın bittiği yerde ise hayat başlar. (IV) Öyle bir dünyada yaşamaya, öyle bir dünya yaratmaya çalışırlar ellerinden geldiğince. (V) Masallar okuyarak, masallar dinleyerek yetişmek, hem mutluluklarının hem de mutsuzluklarının nedeni olur onlann. (VI) İçlerinde yer eden inançla iyimser ve iyiliksever olsalar da herkesten çok onlar kırılırlar en ufak bir fenalıkla karşılaştıklarında.
Bu parçada numaralandırılmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II B) III C) IV D) V E) VI
20. "Eflatun, bir grup arkadaşı ile oturan Sokrates'e, bir arkadaşını herkesin önünde azarladığı için çıkışmış ve 'O sözleri baş başa kaldığında söyleyemez miydin?' demişti. Sokrates de soruya şöyle karşılık vermişti: 'Beni böyle azarlamak için, baş başa kalmayı bekleyemez miydin?'"
Yukarıdaki anekdot aşağıdakilerden hangisini ifade etmek için anlatılabilir?
A) Büyük bir filozof olunsa bile küçük yanlışlar yapılabilir.
B) Yapılan bir yanlış eleştirilirken aynı yanlış tekrar- lanmamalıdır.
C) Eleştirinin ne olduğu kadar kim tarafından yapıldığı da önemlidir.
D) Yapıcı eleştiri kişiye değil eleştirilen duruma yönelmelidir.
E) Bir şeyi düzelteyim derken her şeyi yıkmaktan kaçınılmalıdır.
19. Edebiyat eleştirisi dediğimiz metinlerde akademik incelemelerin tersine -edebî metinlerde olduğu gibi- bir belirsiz alan, bir muğlaklık vardır. Okuyucuyu kendi ilerlemiş olduğu yolda biraz daha ilerlemeye çağırır eleştirmen, üstelik bir keskinliğe ulaşacağını da vadetmez. Eleştiriyi, başka nedenlerin yanında bu nedenle de edebî türler arasında sayabiliriz.
Bu parça esas olarak aşağıdaki sorulardan hangisine bir yanıt niteliğindedir?
A) Akademik incelemelerle eleştiri metinleri arasında ne gibi farklar vardır?
B) Sizce eleştiri edebî bir tür müdür?
C) Edebiyat eleştirisi ile edebî metinler arasındaki farklar nelerdir?
D) Size göre eleştiri nedir?
E) Eleştiri metinleri okuru eleştirilen metne yönlen- direbiliyor mu?
T E S T 2
1. I. Şu testi de benim gibi biriydi.O da güzele vurgun, dertliydi.Kim bilir, belki boynundaki kulp da Bir sevgilinin bembeyaz eliydi.
Ömer Hayyam
II. Yârin elini öpme arzusuyla ölürsem dostlar Testi yapın toprağımdan ve sunun onunla yâre su
Fuzuli
III. Ben ölünce, kadınım toprağımı al,Kupa yapıp üzerine şu yazıyı yaz:Susayınca dudağına götür beni,Islanırsa dudağın şunu bilesin ki Erkeğindir sana öpücük veren.
Meksika halk şiiri
Yukarıdaki üç şiirde de aynı imge kullanılmıştır.Buna göre aşağıdakilerden hangisine varılamaz?
A) Yeryüzünde, birbirlerinden habersiz olsalar da kültürler arasındaki benzerlikler ortak duyarlıklar yaratabilir.
B) İnsanlar farklı coğrafyalarda yaşasalar da aynı doğayı paylaştıkları için ortak nitelikte sanat yapıtları oluşturabilirler.
C) Hangi ulusa ait olursa olsun şiirlerde insanı çevreleyen koşullardan tamamen kopuk bir düş evreni kendini göstermektedir.
D) Bir şair ne kadar da "Ben sadece 'kendi insanım'ı anlatıyorum." dese "insan"ı anlattığı için "bütün insanlığı" anlatmış olur.
E) İnsanoğlunun varoluşundan beri su ve toprakla sürdürdüğü ilişki farklı uluslardan sanatçılar arasında da bir bağ kurar.
2. (I) Çok değil, bundan yirmi yıl kadar önce, orta hallibir kitapçıya gittiğinizde, bir şiir rafıyla karşılaşırdınız.(II) Bu raflarda sadece yeni çıkmış kitaplar değil, yıllar önce basılmış, artık yeni basımı yapılmayan şiir kitaplarını da bulabilirdiniz. (III) Ki o zamanlar, usta bir şairin şiir kitabı yayımlandığında lehinde, aleyhinde yazılırdı. (IV) Bazen kavgalar bile yaşanırdı... (V) Demek ki, şiir ciddiye alınır, hatırı sayılırdı.
Parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisinde bir çıkarımda bulunulmuştur?
A) I B) II C) III D) IV E)V
3. Şairliğe özenen bir insanın şiir okumaması düşünülemez... Şöylesine okuyup geçmek de değil. Her şairi, her şiiri ayrı ayrı irdeleyerek, anlamaya çalışarak: Neyi, nasıl yapmış? Sözcükleri nasıl seçmiş, nasıl birbirine bağlamış? Dizeleri nasıl kurmuş, nasıl alt alta sıralamış? I\le gibi kolaylıklardan yararlanmış? Şiiri iç biçimde mi, dış biçimde mi yakalamış? Böyle bir sürü sorunun yanıtlarını ararken algılama gücü yüksek, yetenekli bir şair adayı, bakarsınız, işin gizine varıvermiş. Tam tersi de olabilir. Bütün emeği boşa gider. Ne var ki şiir yazmak isteyen herkes bunu göze almak zorundadır. Çünkü başarılısı da başarısızı da hiçbir şair gökten düşmez.
Bu parça aşağıdakilerden hangisine yanıt olarak söylenmiş olabilir?
A) Şairin şiirinde anlattığıyla okurun anladığı aynı mıdır her zaman?
B) Şair olmak isteyenlere neleri önerirsiniz?
C) Şiir okurken nelere dikkat etmeliyiz?
D) Şiirde ilhamın varlığına inanır mısınız?
E) Şiir okulu diye bir şey var mıdır size göre?
4. Davacı zengin, davalı yoksulsa Zenginden yana işler yasa
Davacı yoksul, davalı zenginse Davalıda kalır yine nizalı arsa
Davacı da davalı da zenginse davada Özür diler çekilir aradan kadı
Davacı da davalı da yoksulsa, bak, Sade o zaman işte yerin bulur hak
Can YÜCEL
Yukarıdaki şiirin teması nedir?
A) Adalet
B) Özgürlük
C) Yoksulluk
D) Zenginlik
E) Eleştiri
5.- 6. sorulan aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız]
"Bu soruyla çok karşılaştım. Röportaj bal gibi edebiyattır. Onu haberden ayıran nitelik onun edebiyat gücüdür. Haber bir yaratma değildir, bir taşımadır. Röportaj bir yaratmadır. Gerçeğe, gerçeğin, yaşamın özüne yaratılmadan varılamaz. Yaratmadan hiç kimse hiçbir şekilde gerçeği yakalayamaz, yakalarsa da karşısındakine anlatamaz. Haber gerçek değil mi, bence haber gerçeğin simgesidir. Haberin arkasında neler var, neler dönüyor, ne yaşamlar, dramlar, sevinçler var, haber bunu bize veremez." Yaşar Kemal
5. Bu parça aşağıdakilerden hangisine yanıt olarak yazılmış olabilir?
A) Niçin röportaj yazıları yazdınız?
B) Röportajla haber yazısı arasında ne gibi farklar vardır?
C) Haber yazıları gerçeği olduğu gibi yansıtabiliyor mu?
D) Haber yazısının özellikleri nelerdir?
E) Gazetelerde röportaja gereken yer ayrılıyor mu?
6. Bu parça aşağıdakilerden hangisinden alınmış olabilir?
A) Betimleyici bir metinden
B) Öyküleyici bir metinden
C) Coşku ve heyecana bağlı bir metinden
D) Söyleşmeye bağlı bir metinden
E) Emredici bir metinden
7. "Bir deli, akıl hastanesinde arkadaşına: "Dün gece seni rüyamda gördüm." demiş; arkadaşı da onu: "Ben seni görmedim" diye yanıtlamış. Bu konuşmaya gülmekle kalmayalım, ikinci delinin yanıtını anlamaya çalışalım. Bu yanıtın bir mantığı var: 0 mantık da belli bir mekân anlayışına dayanıyor. Başka bir deyişle ikinci deli, dünya mekânı ile rüya mekânını aynı saymaktadır. Bu mantık, şiirin de mantığıdır. Demek bir delinin bir sözünü bir akıllı söylerse o söz şiir olur. Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki bir şair, sevgilisine seslenen bir şiirinde bu rüya motifini korkmadan kullanabilir; hatta “Sevgilim, dün gece rüyamda seni gördüm, sen de beni gördün demek." diyebilir ve şiirseverler o şairi hiç de deli yerine koymazlar." Melih Cevdet Anday
Bu parçada konuşan şair aşağıdakilerden hangisini konu edinmektedir?
A) Şiirde ritim
B) Şiirde tema
C) Şiirde gerçeklik
D) Şiirde biçim
E) Şiirde gelenek
8. Reşat Nuri'nin ünlü romanından uyarlanan "Yaprak Dökümü" dizisi oyuncularından fitne kadın "Ferhun- de"yi canlandıran aktristi bir gün yolda yürürken karşıdan gelen yaşlı bir kadın durdurur ve "Sen yok musun seni..." diyerek ona olan kızgınlığını dile getirir.
Yukarıdaki parçada anlatılmak istenen aşağıda- kilerden hangisidir?
A) İnsanların her dizi oyuncusunu benimsemediği.
B) Dizi oyuncularının rollerini başarıyla yaptıkları.
C) Bir tipi temsil eden oyuncuların kurmaca göz ardı edilerek gerçek hayatta da aynı tiple özdeşleştirildikten.
D) Kötü tipi temsil eden oyuncuların gerçekte de o role uygun hareket ettikleri.
E) İnsanların, dizi oyuncularına aşırı tepki gösterdikleri.
9. Bilgisiz bir kişi biraz da anlayışsızca, kendi düşüncesinin en yetkin bir düşünce, kendi görüşünün en üstün bir görüş olduğunu sanır her zaman. Kendisi gibi düşünmeyenleri durmadan kötüler ve bilmediği, öğrenemediği yeni düşünceleri karalamaya kalkışır. Çıkarlarını düşünen bir kişi ise kendi yararı için başkalarına çamur atmaktan çekinmez. Çıkarına aykın bulduğu düşünceleri suçlama yolunu tutar. Bu biçimdeki bir davranış durumunu, yerini, ününü, görkem ve şatafatını yitirme korkusundan ve kuşkusundan ileri gelir. Bu korku ve kuşku ona her türlü kötülüğü yaptırabilir artık.
Bu parçanın teması aşağıdakilerden hangisidir?
A) Çıkarcılık
B) Bilgisizlik ve çıkarcılık
C) Bilgisizlik ve çıkarcılığın zararları
D) Bilgisizlikle çıkarcılığın ortaklıkları
E) Bilgisizlik
10. Ben otobiyografik bir roman yazmak için yola çıkmadım. Bence sizi ve pek çok okuyucuyu yanıltan şey, romanın birinci tekil şahıs dilinden kurulmuş olması. Bu bir yazar için tehlikeli bir anlatım yolu aslında. "0" diye anlatsam dışlaştırmış olacaktım kahramanı. Ve onun yaşadıklarını üzerime almamış olacak; hatta bundan kurtulacaktım. "Ben" diliyle yazmayı seviyorum; çünkü kahramanımla direkt bir ilişki içinde olmak hoşuma gidiyor. Onun acıla- nnı, sıkıntılarını yükleniyorum. Fakat Ayda ben değilim son tahlilde, hayatımda hiç Ayda olmadım.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi anlatılmak istenmiştir?
A) Romanın "ben" anlatıcı bakış açısıyla yazılmış olması olayların yazarın başından geçtiği anlamına gelmez.
B) Bir romanda yazar kendi hayatından kesitleri canlandırıyorsa o roman değil otobiyografi olur.
C) Üçüncü tekil kişili anlatım romanın inandırıcılığını gölgelediği için yazarlarca pek tercih edilmez.
D) Birinci tekil kişi diliyle anlatılan romanlarda okur kendini kahramanla özdeşleştirir.
E) "Ben" anlatıcının yazar için yarattığı dezavantajlar nedeniyle romanlarda daha çok "o" anlatıcı kullanılır.
11. Bir sanatçı, ancak gerçekleri aktararak insanların hayatında etkili olabilir. Bu konuda farklı düşünenler vardır mutlaka; ama bence bir sanatçının ilk yapması gereken budur. Kendinize olan güveniniz tamsa düşünce ve duygulanma korkmadan söylersiniz. İnsanlar bundan hoşlanmayabilir, müziğinizi sevmeyebilirler, bu yüzden size saldırabilirler. Ama bu yaptığınızın doğru ya da iyi olmadığı anlamına gelmez. Korkunun kol gezdiği bir dünyada yapılacak en iyi şeyse insanlara hiçbir şeyin yoluna girmeyeceği gibi bir mesaj vermemek; zor olsa da doğru olduğunu hissettikleri şeylerin peşinden gitmeleri gerektiğini söylemek olmalıdır.
Böyle diyen bir müzisyenin şarkıları için aşağıda- kilerden hangisi söylenemez?
A) Gerçekçi
B) Kırılgan
C) Ümitli
D) Samimi
E) Cesaret verici
12. Rüzgâr ve Güneş, yoldan geçen bir adama paltosunu kim çıkarttırır diye iddiaya tutuşmuşlar. Daha iddialı olan rüzgârmış. "Bak gör nasıl çıkarttınyorum üstün- dekini!" demiş Güneş'e. Güneş gülümsemiş, "Hadi bakalım, görelim!" demiş. Rüzgâr var gücüyle üflemiş adamın üstüne üstüne. 0 üfledikçe adam daha sıkı sarınmış paltosunu. Rüzgâr üflemiş, adam sarınmış; Rüzgâr üflemiş, adam sarınmış. Sonunda pes etmiş Rüzgâr. Güneş'in gülümsemesi yüzünde duruyormuş. "Şimdi de sen izle!" demiş Rüzgâr'a. Bulutlar kenara çekilmiş. Güneş tüm ihtişamıyla belirmiş gökyüzünde. Her yan aydınlanmış. Adamın kemikleri ısınmış. Hikâyenin sonunu anlatmaya gerek yok...
Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bir amaca ulaşmak isteniyorsa doğru bilinen yolda pes etmeden yürünmelidir.
B) İstendik bir davranış zor kullanarak değil sevgiyle elde edilir.
C) Başarıya ulaşmak koşulları oluşturmakla değil iddialılıkla mümkün olur.
D) Empatiden yoksun bir diyalogdan sonuç almayı beklemek nafiledir.
E) Bir hedefe ulaşmak sizin dışınızdaki unsurların da katkılarını gerektirir.
13. Zaman zaman bazı hikâyeleri, diğerlerine göre daha çok severiz. Durup dururken neden bizi o kadar derinden etkilediklerini, içimizde uyuklayan hangi karanlığı aydınlattıklarını yada ruhumuzun yırtılan yerlerini nasıl tamir ettiklerini hiç mi hiç bilmeyiz, ama eşsiz bir hazine bulmuşçasına, eşe dosta büyükbir heyecanla anlatır dururuz onları hattaherkes tarafından mutlaka ve mutlaka okunsunlar isteriz.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Bu romanlar herkese ulaşmalıdır diye düşünürüz
B) Sadece anlatıp durmakla da kalmayız
C) Bundan dolayı da çok severiz bu hikâyeleri
15. Virgina VVoolf'un güncesi yazmakta olduğu ya da gelecekte yazmaya niyetlendiği kitaplar hakkında kendi kendisiyle yapılmış bir söyleşi gibidir. Romanlarının her birini tasarlarken, yazarken ya da gözden geçirirken olay örgüsü ya da biçim, roman kişisi ya da serim gibi günbegün karşısına çıkan problemleri tartışır. Kısacası,...........
Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakiler- den hangisiyle sürdürülebilir?
A) güncesinde romanlarının yaratılış sürecini ortaya koymuştur VVoolf,
B) VVoolf'un dünyasına girebilmenin en kestirme yolu günceleridir.
C) Virgina VVoolf eleştirilerini günlük türünden yararlanarak yapmıştır.
D) Sararmış anılarımızı yeşertir hikâyeler
E) Buna benzer hikâyeler yazmak isterizD) günlüklerinde bambaşka bir VVoolf portresi çıkar
karşımıza.
E) romanlannın neden hep mutsuz bir sonla bittiğini çözmek için güncelerini okumak gerekiyor VVoolf'un.
14. (I) Bir mevsimden bir mevsime geçiş öyle hemen anlaşılmaz, göçe hazırlanan küçük kuş sürüleri, hafiften serinlemeye başlayan akşamlar, yeni bir mevsime geçtiğine inandırmaz hemen insanı. (II) Başka bir mevsime geçtiğinizde ilk başlarda eski mevsimin belirgin özellikleri, sıcağı, soğuğu aynı gibi gözükür.(III) Ama bu küçük sürprizler, havanın değiştiği gerçeğini değiştirmez, yeni mevsim geri dönülmez bir biçimde gelmektedir. (IV) Yeni mevsim ağır ağır gelip yerleşir. (V) Yaz geldi derken aniden soğuk bir sağanakla, sonbahar geldi derken sıcacık bir günle karşılaşmak mümkündür.
Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gidermek için aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalıdır?
A) III. cümleyle V. yer değiştirmeli
B) II. cümleyle V. yer değiştirmeli
C) V. cümle l.'den sonra gelmeli
D) III. cümle V.'den sonra gelmeli
16. (I) Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların söylediklerinin aksine Türkiye'de polisiye romanın 131 yıllık bir geçmişi var. (II) Ülkemizde polisiye romanın hikâyesi 1881 yılında Ponson de Terrail'in "Paris Faciaları" romanının çevrilmesiyle başladı. (III) İlk telif polisiye roman olan Ahmet Mithat Efendi'nin "Esrâr- ı Cinâyat"ı ise 1884'te yayımlandı. (IV) Ahmet Mithat Efendi'ye dönemin gazetecileri gazeteciliğe katkılarından dolayı "Efendi Babamız" derlerdi. (VI) "Esrâr-ı Cinâyat"tan sonra yine Ahmet Mithat Efendi'nin "Hayret", "Haydut Montari", "Müşahedât", "Demir Bey yahut İnkişâf-ı Esrar", "Altın Âşıkları" isimli polisiye kurgulu yapıtları yayımlandı.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
E) I. cümleyle IV. yer değiştirmeli A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
17. (i) İstanbul'daki en eski yerleşim, eldeki buluntulara göre 8500 yıl önce yapıldı. (II) Tarihi kent, o günden bu yana birçok medeniyeti ağırladı. (III) Traklar, Frigya- lılar, Bitinyalılar, Antik Yunanlılar, Romalılar, BizanslIlar ve Türkler farklı dönemlerde bu toprakları mesken tuttu. (IV) Büyük imparatorlukların rüyalarını süsleyen İstanbul, sayısız "ilklere ve "en"lere tanık oldu. (V) Sanat tarihçisi Süleymen Faruk Göncüoğlu bunları bir kitapta derledi: İstanbul'un "İlk'Teri ve "En" leri
Bu parça düşüncenin akışına göre ikiye ayrılmak istense ikinci paragraf kaçıncı cümleden başlar?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
19. (I) Psikiyatr tıp doktorudur; tıp fakültesini bitirdikten ve beş senelik psikiyatri ihtisasını yaptıktan sonra 'Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı' belgesi alır ve psikiyatr olarak çalışmaya hak kazanır. (II) Böylece ruhsal sıkıntıları ve psikiyatrik hastalıkları olan insanları tedavi etme yetkisine kavuşur. (III) Edebiyat fakültelerinin psikoloji bölümlerini bitirenler ise psikolog olurlar, ama danışman ya da hasta görme ve tedavi etme yetkisi kazanmazlar; bu yetki için öncelikle klinik psikoloji yüksek lisansı yapmak zorundadırlar. (IV) İki senelik bir eğitimden sonra bir psikiyatrla birlikte ya da psikiyatri servislerinde çalışma hakkı kazanırlar. (V) Psikoterapi yapmak için hem psikiyatr hem de psikolog yukarıda sayılan eğitimler haricinde en az üç sene süren psikoterapi eğitimi almak zorundadır. (VI) Ancak ondan sonra gerçek anlamda psikoterapi yapma yetisi ve yetkisi kazanırlar.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisinin çıkarılması parçanın anlamında bir daralmaya yol açmaz?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
18. Edebiyat sevgisinin ve zevkinin oluşmasında kimi karşılaşmaların, güzel tesadüflerin önemli yer tuttuğuna inanırım ben. Bir ders kitabında okuduğunuz öykü, herhangi bir köşe yazısında karşılaştığınız bir dize, sahafta kitap karıştırırken bir kitabın arka sayfasında gözünüze ilişen bir cümle, okuma maceranızı, edebiyat zevkinizi ve belki de bütün hayat telakkinizi değiştirebilir. Bir öykü okur ve çarpılırsınız. Artık o yazarın bütün öyküleri, külliyatı sizi çağırmaktadır. Bir tek dize, sizi bir şairin bütün şiir toplamını okumaya mecbur edebilir. I\le güzel mecburiyettir o!
Aşağıdakilerden hangisi yukarıdaki parçaya konulabilecek en uygun başlıktır?
A) Edebiyat eseri ve okur
B) Edebiyat okurluğu ve tesadüfler
C) Bir kitapla tanışmak
D) Edebiyat ve mecburiyet
E) Edebiyat her yerde
20. (I) Hikâye, Arapça "hakeye" kökünden türemiştir. (II) "Anlatmak, taklit etmek, bir nesneye benzemek, andırmak" anlamlarına gelmektedir. (III) Hikâyenin, Dede Korkut Hikâyeleri'ndeki karşılığı destan anlamına gelen "boy" sözcüğüdür. (IV) Tarih boyunca çeşitli adlar kazanan "hikâye" yerine günümüzde "öykünmek" mastarından türetilen "öykü" kelimesi de kullanılmaktadır. (V) Edgar Ailen Poe, kısa hikâyeyi iki temel öğeye dayandırır: "Öykü bir tek oturuşta okunacak kısalıkta olmalı ve bir tek etki yaratacak şekilde düzenlenmelidir."
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi bu paragrafın konusunun dışındadır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
1. I. Dikkat ederseniz tarihte yalnız iskeleti olan canlılar bugüne kalmıştır. Bir şiirin iskeleti de biçimidir. Biçim olmazsa yarına kalmaz şiir.
Ahmet Hamdi Tanpınar
II. KalırBi/çim çürür kan/et
Behçet Necatigil
Biri düzyazı diğeri şiir olan yukarıdaki iki metnegöre aşağıdaki sorulardan hangisi yanıtlanabilir?
A) Şiir yazmanın zorlukları nelerdir?
B) İnsanlar hayatın gerçeklerinden kaçabilir mi?
C) Şiirin içeriği ile biçimi arasında nasıl bir bağ olmalı?
D) Mesaj farklı şekillerde anlatılabilir mi?
E) Şiirle düzyazının farkları nelerdir?
3. Yazınsal türler üzerinde çalışanlar, kesin bir kural koymasâlar da sorunun yanıtını yaşlılık döneminde arar. Bu dönemde kişinin yaşam ibresi geleceğe değil, geçmişe dönüktür. Öyle ki anlam kiplerinin zamansal örüntüsünde bir değişme olur kendiliğinden; ister istemez kişinin dilinde geçmiş zamanlı söylem ağır basarnaya başlar. Geleceğe dönük bir umudu, bir beklentisi kalmamıştır; artık Yahya Kemal Beyatlı'nın şu dizelerinde yansıtıldığı yaşam evresinin içindedir: "Kâmildir o insan ki yaşar hatıralarla/ Bir başka kerem beklemez gelecekten/ Her an doludur gözleri cânan ve baharla/Kâm aldı bilir kendini, ömründe felekten."
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Anı yazmak için yaşlılık dönemi beklenmek zorunda mıdır?
B) İnsan anılarını niçin kaleme alma gereksinimi duyar?
C) Anıları yazmanın belirli bir dönemi var mıdır?
D) Anılarını yazmaya koyulan bir kişinin hayattan beklentisi kalmamış mıdır?
E) İnsan hayatının dönemleriyle yazınsal türler arasında nasıl bir bağ kurulabilir?
2. Elime ince bir kitap geçtiğinde hep tedirgin olurum.(I) Okumak için yeterli motivasyonu sağlayamam, kitabı okumak için kendimi ikna etmem zaman alır.(II) Korkarım aslında, eksik kalan bir şeyler olacak diye. (III) Zordur az sayfaya çok şey sığdırmak, maharet ister ustalık ister. (IV) Onun için kalın kitaplar bana daha çok huzur verir. (V) Oysa ince kitap öyle mi? Dikkatli okumalısınız, şifreleri bir okuyuşta çözmelisiniz, ayrıntıyı kaçırmamalısınız, tekrarı yoktur çünkü, verilen ipuçlarıyla yetinmelisiniz.
Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangisine düşüncenin akışına göre "Yazarın derdini anlatması için yeterince zamanı vardır ve bir yerlerde kendini mutlaka ele verecektir." cümlesi getirilmelidir?
A) I. B) II. C) III. D) IV E) V
4. İnsan, kendi yaşamındaki "anları bile yıllar gibi uzun uzun anlatırken yüzyılları "19. yüzyıl ve 20. yüzyıl" diye bir cümlede geçebilir. "OsmanlInın yükselme dönemi" derken yüz elli yıldan uzun bir süreyi söylersiniz. "Duraklama dönemi"nden kastettiğiniz de en az bu kadardır. Bir insan ömründen uzun Anadolu beylikleri, tarih kitaplarında birkaç paragrafa sığar. Çünkü altı üstü her şey "dün, bugün, yarın"dır; bazen yalnızca üç sözcük yeter.
Bu parçanın teması aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tarih B) Zaman
C) Ömür D) İnsanE) Osmanlı
5. I. Dipsiz, karanlık, içinde nelerin gizlendiği belirsiz bir kuyu.
II. Ne de olsa insan ruhu Shakespeare zamanında nasılsa hâlâ öyle:
III. VVilliam Shakespeare, Macbeth ile Lady Mac- beth'in öyküsünü yüzlerce yıl evvel kaleme almıştı.
IV. Bugüne kadar kim bilir kaç oyuncu bu karakterleri ruhundaki durgun denizden çekip çıkardı?
V. Seneler geçti, ama Macbeth oyunu eskimedi.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerle anlamlı birparagraf oluşturulduğunda sıralama aşağıdakiler-den hangisi olur?
A) I I I - I I - I - I V - V
B) I V - V - l l - l - l l l
C) I I I - I V - V - l l - l
D) l l - l - I V - l l l - V
E) i v - v - l - l l l - l l
7. Genç bir şair, ustasından şiir yazmak için izin isteyince ondan şu yanıtı alır: "Böyle bir şey yapmana ancak bin eski şiir ezberlediğin zaman izin verebilirim." Genç şair bir süre ortalıktan kaybolur, sonra ustasının huzuruna çıkıp şiirleri ezberlemiş olduğunu söyler. Gerçekten de öğrendiği şiirleri birkaç günde ezbere okur ustasına. Ardından isteğini tekrarlar. Ustası bunun üzerine, ezberlemiş olduğu şiirleri tamamen unutmadan kendisine şiir yazma izni vermeyeceğini bildirir. "Benden istediğiniz çok zor bir şey" der genç şair, "bu şiirleri ezberlemek için canım çıktı." Ama ustası, dediğim dedik, isteğinden vazgeçmez. Bunun üzerine genç şair bir dergâha çekilip uzun süre şiirden başka şeylerle uğraşır. Ezberlediği şiirleri tamamen unuttuğu zaman el alıp şiir yazmaya başlar.
Bu parçada asıl vurgulanmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?
A) Şairlerin hem geçmişi bilmeleri hem de geçmiştekinden farklı bir şiir yazmaları gerektiği.
B) Şiir geleneğini iyi bilen genç bir şairin taklitçi olmaktan kurtulamayacağı.
C) Geleneksel şiiri iyi bilmenin orijinal şiirler yazmanın önündeki en büyük engel olduğu.
D) Şairlerin şiir geleneğinin sürdürücüsü olduklarında iyi şiirler yazabileceği.
E) Özgün şiirler yazmak isteyen bir şairin kendisinden önceki şairleri okumamaları gerektiği.
6. Babam benim ilk kahramanımdı ve bu yıllarca böyle sürdü. Asiydi, dikbaşlıydı, kendi doğrularını savunmak için her yolu denerdi; çıkar için uzlaşmaya yanaşmaz, yenilgiyi kabul etmezdi. Tutkulu, sabırsız, deneyciydi. Toplumda ayrıcalıklı davranılan kişilere mesafeli, ezilen kesimlere yakın dururdu. Yetim çocuklar için kendini paralardı.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada özellikleri verilen "baba"nın bir özelliği değildir?
A) Herkese aynı biçimde davranmak
B) Savunduklarında ısrarcı olmak
C) Karşılık beklemeden vermek
D) Yeniliklere açık olmak
8. Tek ölümsüzler sanatçılardır, şairlerdir, yazarlardır, düşünürlerdir. Şimdi ünlü olmasalar bile ileride değerleri anlaşılacaktır. Çamurlu bir su birikintisine, bembeyaz, ışıl ışıl ışıldayan çok güzel bir çakıl taşı atmışlardır onlar. Çamurlu sular nasıl olsa bir gün çekilecek,.........
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) sanatçılar yeniden hatırlanacaktır.
B) o güzel çakıl taşı gün ışığına çıkacaktır.
C) "çakıl taşı" çoğalacak "çakıl taşları" olacaktır.
D) onlar da çamurlu sular gibi kaybolup gidecektir.
E) Kimseye boyun eğmemek E) o güzellikten eser kalmadığı görülecektir.
9. Sahip olmadığımız bir şeye bakarken bizde hemen düşüncesi doğar ve bu şeyin eksikliğini duyumsatır. Bunun yerine, daha sık, sahip olduğumuzbir şeye bakarak ......... diye sormalıyız. Çünküşeylerin değerini, ancak onları yitirdiğimizde anlarız.
Yukarıdaki parçada boş bırakılan yerlere aşağı- dakilerden hangisinde verilenler getirilmelidir?
A) "Bu benim olsaydı nasıl olurdu?" - "Bu bende olmasaydı nasıl olurdu?"
B) "Keşke buna sahip olsaydım." - "İyi ki buna sahibim."
C) "Bu hiç de bana göre değil." - 'Tam da ihtiyacım olan şey değil mi?"
D) "Bunu elde etmek için çok çalışmalıyım."- "Bunu kaybetmemek için çok çalışmalıyım."
E) "l\le kadar güzel bir şey!" - "l\le kadar güzel bir şey!"
11, Eleştiri yazısı, eleştirdiği eserden bağımsız olarak okunabiliyorsa hatta eleştirdiği eser unutulmuş olsa bile o eleştiri okunabiliyorsa okunduğu zaman okura bir edebiyat hazzı verebiliyorsa, evet, o zaman, bir yaratmadır.
Bu parçada ifade edilenler aşağıdaki sorulardan hangisine bir yanıt niteliğindedir?
A) Eleştiri yazıları, ele aldığı edebî eserden ayrı olarak okunabilir mi sizce?
B) Eleştiri yazılarının okuyucuyla daha çok buluşması neye bağlı sizce?
C) Bir eleştiri yazısını edebî eserden ayıran nedir sizce?
D) Eleştirmen de yaratıcı bir yazar mıdır sizce?
E) Eleştiri yazıları hangi durumda bir edebiyat yaratısı sayılabilir sizce?
10. Tiyatroya gitmek, oyun izlemek, o büyülü sanat ortamında bulunmak insanlara pek çok şey kazandırır. Ama bir de oyunlann içinde yer almak, oyuncudan perdeciye tiyatro olayının ortaya çıkışında görev almak var ki bunun eğitim sürecindeki önemi inanılmayacak kadar büyüktür. Bir grup çalışmasında yer almanın ötesinde, özellikle oyunculuğun getirdiği "bir başkası olma" zorunluluğu insanın yaşama bakışını, öbür insanlarla kurduğu ilişkileri büyük oranda etkiler.
Bu parçada tiyatro hangi yönden ele alınmıştır?
A) Eğitime katkısı B) Seyirci
C) Oyuncu D) ZorluklarıE) Teknik unsurları
12. Yazı değil yazar odaklıdır popüler kültürümüz. "Filanca yazarı sevenler", "falanca yazarı tutanlar" olur. Bir yazarı sevince her şeyiyle alıp bağrına basmak gerekir adeta. Nasıl futbol takımının renklerini ve aksesuarlarını -şapkasını, anahtarlığını, atkısını, flamasını- otomatik olarak alıyorsan bu da onun gibi. Sevmeyince de toptan ve baştan karşı olunur gene. Bu fanatik edebiyat taraftarlığı yüzünden, gene tıpkı futbol takımı tutar gibi bölünebilir, üstünkörü genellemelerle konuşabiliriz edebiyatçılar hakkında.
Bu parçada eleştirilen durumu "futbol"la ilgili aşağıdaki yorumlardan hangisi açıklamaktadır?
A) Takımın adı önemli değil benim için oyunu önemli.
B) İyi oynasın kötü oynasın ben takımımım yanındayım.
C) Bu oyunu başka birtakım oynasaydı da mutlu olurdum.
D) Ben takımımı, başarılıysa desteklerim başarılı değilse asla bilet alıp maça gitmem.
E) Futbol takımı değil futbolcular benim asıl önemsediğim.
13 Sonra başka yaşlara, başka dönemlere "göç"ederiz. Hep özleriz orayı, o günlerimizden mutsuz anılar kalmış olsa dahi. Hangi devirlerden geçsek, hangi yaşlara erişsek yine de yaşar içimizde, biz onun izlerini taşırız. Ne kadar uzaklara gitsek büsbütün ayrılamayız ondan. Yaşlanırız, cümle hatıralar silinir ama çocukluğumuzu unutamayız.
Bu paragrafın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Çocukluğunuz nerede geçmişse oralısınızdır aslında.
B) Gençlik, kopuşu da beraberinde getirir doğduğun yerden.
C) Çocukluğumuz yurdumuzdur.
D) İnsan yurduyla var olur.
E) Çocukluktan gençliğe geçiş ilk "göç"ümüzdür.
14. "Ben bir şiiri bir kerede yazarım, nadiren bir veya iki yerini değiştiririm. Yani herkesin kırıldığı "Pia" şiiri bir kerede yazılmıştır. "Üçüncü Şahsın Şiiri" bir kerede yazılmıştır. Bunların üzerinde hiç oynamadım. Şurasını şöyle yapayım, burasını böyle yapayım gibi hiçbir teşebbüsüm olmadı bunların üstünde. Ben şiirin bir "vergi" olduğuna inanırım." Attilâ İharı
Buna göre Attilâ İlhan aşağıdaki görüşlerden hangisine karşı çıkar?
A) Şiir, üzerinde çok fazla değişildik yapmaya uygun bir tür değildir.
B) Şiir, yaşanmışlıktan doğan bir duygu patlaması olarak ortaya çıkar.
C) Şiir, yapılan bir şey değildir, kendisi ortaya çıkar.
D) Şiir, masa başı çalışmasıyla yazılabilir ancak.
15. Osmanlı İstanbul'unda iki kıtanın tüp geçitle birbirine bağlanması fikrinin somut adımları, Sultan Abdülme- cit döneminde, 1860 yılında atılmıştır. Hazırlanan projeye göre, on altı ayak üzerinde duran yatay bir platform üstüne, içine tren girebilecek boyutta, çelik borulardan oluşan bir tünel planlanıyordu. Tünelin içinde yer alması planlanan üç araçtan biri çekici lokomotif, diğer ikisi de yolcu taşıma vagonu görevi görecekti. Sirkeci ile Üsküdar arasında yapılması tasarlanmıştı. Fransız mühendis S. Preault'un yaptığı proje Tünel-i Bahri adıyla arşivlerde yerini aldı, fakat ekonomik durum ve güvenlik kaygısı gibi sebeplerden dolayı hayata geçirilemedi.
Bu parçaya konulabilecek en uygun başlık aşağı- dakilerden hangisidir?
A) İstanbul'un İlk Tüp Geçit Projesi
B) Tüp Geçit Projeleri
C) İstanbul'da Ulaşım
D) İstanbul'da Tüp Geçit Neden Yok?
E) İstanbul'da Tüp Geçit Projeleri
16. Sanat eserleri belli bir çağın, başka bir deyişle, belli bir çevrenin, belli bir ekonomi ve toplum yapısının, kurumlar ve düşünceler düzeninin ürünüdür. İçeriğini ve biçimini bu çağın yaşantılarından, gereklerinden, olanaklarından alır. Bu çağın beğenileri, eğilimleri, inançları, düşleri, özlemleri, düşünceleri, sanat eserinin özünü ve biçimini etkiler, yöneltir. Sanatçı; zamanının insanını ve toplumunu yaşayış, duyuş ve düşünüş yönünden güzel bir biçim ve imgelerle canlandırır.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sanatçı kendinden bahsetse de aslında toplumu anlatıyordun
B) Edebiyat eserinin başarısı dönemini en iyi biçimde yansıtmasına bağlıdır.
C) Sanat eserleri dönemin zihniyetini yansıtır.
D) Edebiyat toplumsal değişimleri en iyi yansıtan sanat dalıdır.
E) Şiir, düşünceyle değil duyguyla yazılır. E) Sanatçı eserlerinde kendini anlatır.
17. Bugüne kadar "Nasıl yazmalı?" sorusunu hakkıyla cevaplayan görmedim. Ama belki "Nasıl yazmama- lı?" sorusunu daha kolay cevaplayabiliyoruz. Bunun gibi, bir şiirin neden şiir olduğunu kolayca ifade edemeyiz;.......
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) ama bir şiirin neden şiir olmadığını söylemek hep daha kolay olmuştur.
B) çünkü şiir tanımlara sığmayacak kadar güçlü bir ırmaktır.
C) ama şiiri nasıl yazmamız gerektiğini kolayca ifade edebiliriz.
D) çünkü şiir insan ruhundaki durgunluktan değil çalkantıdan doğar.
E) fakat yine de o şiiri arar, bulur, tekrar tekrar okuruz.
19. (I) Mustafa Kemal Paşa'yı, Balkan Savaşı'ndan az önce Selanik'te görmüştüm, güzel adamdı. (II) Güneşli, güzel günleri andırıyordu. (III) Güzellikten de çok, duruşuyla, fiziğiyle görene bir şeyler anlatıyordu. (IV) Binbaşı olmalıydı o sıralar; paşaların, alay kumandanlarının arasında, yüz subayın arasında seçiliyor, insan ilk bakışta onu görüyor, bir görünce de bir daha dönüp bakmak isteği duyuyordu. (V) Akılla, mantıkla açıklanamayacak durumlar vardır dünyada, insan bir umuda kapılır, sonra o umudun gün günden gerçekleşeceğine inanır, yüreğinde en küçük bir kuşkuya yer vermez olur, o kadar ki yemin et deseler yemin eder, sonunda da umutları gerçekleşir, haklı çıkar. (VI) Yalnız ben değil, birçoklarımız, o türlü umutla izliyorduk Mustafa Kemal'in haberlerini.
Yukarıdaki parça düşüncenin akışına göre ikiye ayrılmak istense ikinci paragraf kaç numaralı cümleden başlar?
A) II B) III C) IV D) V E) VI
18. Eskiden hikâye denirdi, sonra öykü denmeye başlandı; sonra yavaş yavaş öykünün içindeki hikâye kayboldu. Hikâye yalanla özdeşleştirilip dışlandı. Özellikle genç yazarlarda, dolayısıyla son yıllarda sıklıkla görülen bir "içini dökme hâli" öykü sayıldı. İçinden hikâyenin çıkarılmasıyla iskeletsiz bir yığına dönüşen metin çoğunlukla okunmaz bir biçime büründü ve öykücülüğümüz geriledi. Çünkü metinden hikâyeyi çıkaran yazar onun yerine kendini koydu, koymak zorunda kaldı. Bu da yeni bir sorun yarattı.
Bu parçada esas olarak aşağıdakilerden hangisi eleştirilmektedir?
A) Öykülerin otobiyografik unsurlar taşıması.
B) Öyküden hikâyenin yani bir olayın çıkarılışı.
C) "Hikâye" yerine "öykü" sözcüğünün tercih edilmesi.
D) Öykülerin rahatlıkla okunmayışı.
E) Öykücülüğümüzün genç yazarlar yüzünden gerilemesi.
20. Karikatürde öğrendiğim bir şeyi şiire, şiirde öğrendiğim bir şeyi resme uygulamaya çalışırım. Mesela Çarşaf dergisinden Gırgır'a geldiğimde rahmetli Oğuz Aral beni bezdirmek ve belki de sınırlarımı görmemi sağlamak için esprimi beğendiğinde kibrit kutusu büyüklüğünde bir alana çiz getir, derdi. Çizer masasına bırakırdım. Şöyle bir bakar, "Bu olmuş ama bir de yukarıdan bakarak çiz." derdi. Sonra sağdan, sonra soldan, sonra aşağıdan... Defalarca çizdirirdi o kibrit kutusu kadar yere. 0 zamanlar durumu şahsileştirir, içimden kızardım Oğuz Aral'a, ama ne yapmaya çalıştığını yıllar yıllar sonra anladım. Karikatürde öğrendiğim bu pratiği şiire, öyküye, resme, yaptığım her işe hâlâ uygulamaya çalışıyorum.
Bu parçaya göre Oğuz Aral'ın genç çizerde geliştirmeye çalıştığı yön aşağıdakilerden hangisidir?
A) İtaat
B) Tematik çeşitlilik
C) Farklı sanat disiplinleriyle iç içelik
D) Anlatım zenginliği
E) Sabır
T E S T 4
1. Fizik, Einstein'dan önce ve Einstein'dan sonra olmak üzere ikiye ayrılır. Bilinen tüm yasalar onunla beraber bir daha geri dönülmeyecek şekilde değişir. Büyük dâhi Einstein büyük kuramlarını oluşturmasa şu anda ne cep telefonu ne otomatik kapılar ne uzay yolculuğu ne de bilgisayarlar olurdu. Einstein ilk olarak 1905'te özel görelilik kuramını ortaya attı. Nevvton'un genel görelilik kuramı bundan sonra geçersizleşti. Ve daha 14 yaşındayken düşündüğü "Bir ışık ışınına binmiş olsaydım dünya bana nasıl görünürdü acaba?" diye kendi kendine sorduğu sorunun yanıtını da kendisiyle özdeşleşen E = mc2 formülüyle dünyaya ilan etti. Einstein çağdaşları tarafından ilk zamanlar kuşkuyla karşılansa da her deney onun haklılığını ortaya koydu.
Bu parçada Einstein'le ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine değinilmemistir?
A) Kendisinden sonraki birçok yeniliğin hazırlayıcısı olduğuna
B) Zihnindeki sorulara yanıtlar aramaya çalıştığına
C) Bazı kuramları yıktığına
D) Kuramlarının çağdaşları tarafından güvenle ka- bullenildiğine
E) Fizik alanında büyük atılımlar gerçekleştirdiğine
2. Bir apartmanın yarı aydınlık penceresini görür gözüm, akşamları eve dönerken. Bir yaşlı adam, köşe- ciğine çekilmiş, elinde bir kitap, durup dinlenmeden okumaktadır onu. Kimdir bu yaşlı adam, necidir, nasıl bir insandır? Hiçbir özelliğini bilmiyorum. Ama dünyada ancak birkaç yılı kalmasına karşın durup dinlenmeden okuyan bu yaşlıdaki okuma tutkusu nereden gelmektedir? Asıl merak ettiğim budur. Yazımda bu "merak"ı yenmeye çalışacağım.
Yukarıdaki parçada yazar, yazısının hangi öğesi üzerinde durmaktadır?
A) Dili B) Üslubu
3. Çok eski çağlarda insanlar, yontulmuş sivri uçlu taşları duvarlara çizmek için kullanıyorlardı. Mısırlılar ucu sivriltilmiş kamışları kalem, suyla karıştırılmış kurumu mürekkep yerine kullanarak yazdılar. Yunanlıların ucu sivriltilmiş olan bronzu ya da kemik parçalarını balmumuna batırarak yazdıkları biliniyor. MÖ 500 yıllarında ucu sivriltilmiş olan kuş tüyleri Avrupa'da ve Ortadoğu'da kalem olarak kullanılmaya başlandı. Kuş tüyleri en yaygın olarak kullanılan yazı yazma aracı oldu. Uygarlık ilerledikçe yazı yazma aracı da gelişti ve tüy yerini kurşun, çelik, altın, dolma ve tükenmez kalemlere bıraktı.
Bu paragrafın konusu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yazı araçlarının tarih içerisindeki seyri.
B) Çeşitli uygarlıklarda yazının gelişimi.
C) Sözden yazıya geçişin nasıl olduğu.
D) Yazının insanlık tarihine etkisi.
E) Yazı araçlarının kullanışlılığı.
4. "Rüzgâr esiyordu." dememizin hiçbir anlamı yok yazarken. Rüzgârın estiğini hissettirmemiz gerekiyor. Bunun için önce kendimizin rüzgârın estiğini hissetmemiz gerekiyor. Hayal etmemiz gerekiyor. Rüzgâr estiğinde uçuşan bir tül perdeyi, kıpırdayan saçları... I\le kadar çok hayal edersek rüzgâr o kadar güzel esecektir sanki. Hatta okuyucuya serinlediğini bile hissettirebiliriz belki.
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Edebî eserlerde gerçeklik olaya, mekâna ve kişilere bağlı olarak yani kurmaca bir dünya içerisinde anlatıldığında okura yansıtılabilir ancak.
B) Bir yazarın yargıları sıralaması hiçbir şey ifade etmez, önemli olan bu yargılarda anlatılanları yazarın duyması ve okura da duyurmasıdır.
C) Sanat eseri, bize dünya içinde yeni bir dünya sunarken okuru bir hayal dünyası içinde yaşatmayı kendine gaye edinir.
D) Yazarın eserinde anlatmaya, hissettirmeye çalıştıklarıyla okurun o eserden anladığı, o eserin okura hissettirdikleri farklı olabilir.
C) Konusu
E) Türü
D) Teması E) Bir yazıda anlatılanları okura yazarın hissettiği yoğunlukta aktarmak ancak ayrıntıları ustaca yakalamakla mümkün olur.
5. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümlesi olamaz?
A) İnsan türünün başlangıcından bugüne değin dünyamıza konuk olmuş insanların sayısı 90 milyar kadardır.
B) Her şiirde, romanda; yazanın da yazıldığı çevrenin ve zamanın da eğilimlerini, nelere inandığını görebiliriz.
C) Kendilerini geçmişi incelemeye vermiş tarihçiler bile konularını seçişte, çalışma biçimlerinde ve öne sürdükleri düşüncelerde genel olarak çağlarını yansıtırlar.
D) Bu tılsım, insanlık hâzinesine mal olacak bir güzellikle, zamana dayanacak bir sağlamlığı da yaratmaya başladığı zaman sanata dönüşür.
E) Deniz kıyısında ya da denize yakın yörelerde yaşayan insanlar, denizden uzak yörelerde yaşayan, deniz görmemiş insanlara hiç benzemezler.
7. Yazılarında kullandığı dil, o zamana kadar hiç duyulmamış olan "kendi icadı" sözcükler, kısa bir süre sonra büyük tartışmalara yol açtı. Nurullah Ataç, kendisinin bir "dil ihtilalcisi" olduğunu belirtiyor ve başta Arapça ile Farsça olmak üzere Türkçeye girmiş tüm yabancı kökenli kelimelere Türkçe karşılık bulmak gerektiğini söylüyordu. Bu tutumunu hiç ödün vermeden ve şiddetle sürdüren Ataç'ın yazılarındaki "öykünmek, doğa, birey, tanım, uzman, tümce, gereksinim, sorun, sav, sınav, kuram, yapıt, özgün, bilinç, budun, betik, tilcik" gibi sözcükleri okuyanlar, neye uğradıklarını şaşırdılar. Şaşkınlık bir süre sonra kızgınlığa döndü ve dönemin ünlü edebiyatçılarından bazıları Ataç'ı uydurmacılıkla suçladılar.
Bu parçaya göre Nurullah Ataç'la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Dil anlayışının tepki çektiği
B) Düşüncelerinde ısrarcı olduğu
C) Yabancı sözcükleri Türkçe karşılıklarıyla kullanmayı tercih ettiği
D) Mevcut sözcüklerle yetinmeyip sözcükler türettiği
E) Deneme türünün en önemli isimlerinden biri olduğu
6. Öyle şairler vardır ki büyülüdür şiirleri; öyle romancılar vardır ki kurgu şaheseridir kitapları. Okumaya başlar başlamaz hissedersiniz eserlerdeki yaratıcılığı, zekâyı, hüneri; yazı aracılığıyla kalbinize seslenir, içinizdeki nice sırları açığa çıkarır. Okur, etkilenir, hayran olursunuz belki. Ama şairin ya da romancının kendisini tanıyınca düş kırıklığına uğrayabilirsiniz. "O incelikler bu kaba insandan mı çıktı?" diye hayrete düştüğünüz olabilir. Çünkü.........
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) yazı ile yazan aynı şey değildir hiçbir zaman.
B) şair olmakla yazar olmak ayrı şeylerdir.
C) şiirlerine benzemelidirler şairler.
D) sevdiğimiz bir romanın yazarını da severiz.
8. Bir insan doğduğunda gözyaşları dökülür, sevinçten. Bir insan öldüğünde gözyaşları dökülür, üzüntüden. Yani hayat boyunca değişmeyen tek şey gözyaşları- dır ve yeryüzünde gözyaşlan sonsuzdur. Biri ağlamaya başladığında, bir başka yerde de bir başkasının gözyaşları diner. Biri doğarken birinin de öldüğü gibi.
Bu parçaya konulabilecek en uygun başlık aşağı- dakilerden hangisidir?
A) Sevinç ve Gözyaşı
B) Doğum ve Ölüm
C) Gözyaşı
D) Sonsuzluk
E) yazar ve şairler genellikle kaba insanlardır. E) Sonsuzluk ve Gözyaşı
9. Yalnızca bugünün düşünme biçimleri içinden yapılacak sorgulamalar, yaşadığımız zamanın gölgesi altında geçmişi ister istemez silikleştirip değersiz- leştirir. Ömer Seyfettin'in yazdığı Balkan öykülerindeki hoyrat söylemin genç bir asker olarak yaşadığı yılların içinden çıkışını hem anlayıp hem eleştirmek gerekir; ama bu arada onun Selanik'te yayımlanan Genç Kalemler dergisinde yayımladığı, o gün bugün ününü ve tarihsel önemini korumuş "Yeni Lisan" yazısı, yeni bir edebiyatın doğuşunu haber veren en önemli çağrılardan biri olarak alınmalıdır. Bu yazının, dönemine göre oldukça ileri bir adım oluşu, Ömer Seyfettin'in yaratıcı zekâsını göstermesi bakımından da çarpıcıdır.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Ömer Seyfettin, Türk hikâyeciliğinin, kuşku yok ki, en dikkate değer isimlerinden biridir.
B) Yaşanmış bütün değişimleri ve onların sonunda ortaya çıkan olguları kendi koşulları içinde değerlendirmeliyiz.
C) Ömer Seyfettin, hikayeci kimliği kadar Genç Kalemler dergisindeki dil yazılarıyla da anılmayı hak etmektedir.
D) Günlük yaşamın zorunluluklarıyla çevrelenmiş bir insanın değer yargılarını da günlük ihtiyaçları belirler.
E) Ömer Seyfettin'in hikâyelerinde belli başlı üç izlek vardır: çocukluk, Türk tarihi, Balkanlardaki Türkler.
10. (I) Kızarmış dondurmayı ilk duyduğumda, "Nasıl yani, soğuk bir şey nasıl kızartılabilir ki?" diye düşünmüştüm. (II) Dondurmanın kızartılırken bir anda erimesi şaşırtıcıydı benim için. (III) İlk defa Meksika'da bir mahalle lokantasında denediğimde ne kadar büyüleyici olduğuna şaşırdım. (IV) Gerçekten de dışı çıtır çıtır kızarmış sıcacık bir top dondurmanın içinin soğuk ve gayet sert kalabilmesi mümkünmüş. (V) Kızarmış dondurma, aslen Meksika ve Asya'ya has bir tatlı. (VI) Normalden çok daha düşük bir sıcaklıkta, çok iyi dondurulmuş bir top dondurmanın çiğ yumurta, kornfleks veya kurabiye parçacıklarıyla kaplanarak kızmış yağın içine atılmasıyla hazırlanıyor.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
11. Öykülerinde olağanüstü olaylar yoktur. Herhangi bir günlük olayı, hayatta olduğu gibi, ayrıntılara girmeden ilgi çekici bir canlılıkla, yergili, mizahlı bir anlatımla ortaya koyar. Eserlerindeki kişiler, çevreler, meseleler hep bizimdir. Her gün karşımıza çıkan kişileri o, sevgiyle birkaç satır içinde canlandırıverir. Umutludur, iyimserdir. "Ben insanlara yaşamak için ümit ve neşe veren yazarlardan hoşlanırım." der.
Bu parçada sözü edilen öykücüyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deâinilmemistir?
A) İlginç konular seçtiğine
B) Dil ve üslubuna
C) Sıradan insanları anlattığına
D) Karakterleri canlı kılmayı başarabildiğine
E) İnsanlara yaşam sevgisi vermeyi hedeflediğine
12. I. Ve yine bilirim ki, ne denli önlem alsam ummadığım bir şeyin başıma gelmesi olağan.
II. Yolculuğa çıkmadan önce, herkes gibi, ben de heyecanlanırım; özellikle bir ülkeye ilk kez gideceksem o ülkenin her şeyini merak ederim.
III. En çok da o ülkeye daha önce giden birini bulmaya çalışırım.
IV. Ama bilirim ki, ne denli sorsam, ne kadar öğrensem, değişik ayrıntılarla yüz yüze geleceğim, kimsenin dikkat etmediği şeyleri keşfedeceğim.
V. Öğrenmek için kitaplara başvurur, atlaslara bakarım.
VI. Neleri ünlü, kimleri yetiştirmiş, hangi ülkelere komşu, hangi iklim kuşağında?
Numaralandırılmış cümlelerle anlamlı bir paragraf oluşturmak için sıralama nasıl yapılmalıdır?
A) V I . -V . - - I I . - I I I . - I V . - I .
B) II. - VI. - V. - III. - IV. - 1.
C) v. - ı ı ı . - I . - I I . - V I . - I V .
D) I I . - V. - III. - IV. - 1. - VI.
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI. E) V. - III. - IV. - 1. -V I . - II.
13. James Cameron'ın Avatar filmi, uzak bir gezegendeki mavi tenli yerli bir halkın arasına sızmak ve onları doğal kaynaklarının çıkarılmasına ikna etmek üzere gönderilen engelli bir eski askerin hikâyesini anlatıyor. Karmaşık bir biyolojik başkalaşım sonucu kahramanın zihni kendi "avatarı"nın kontrolünü ele alıyor ve genç bir yerlinin vücudunda zuhur ediyor. Bu yerliler son derece ruhani ve doğayla uyum içinde yaşıyorlar. Tahmin edileceği gibi asker güzel bir yerli prensesine aşık oluyor ve savaşta yerlilerin safına katılıyor, insan işgalcileri kovup gezegenlerini kurtarmaları için onlara yardım ediyor. Filmin sonunda kahraman ruhunu yaralı insan gövdesinden yerli "avatar"ına aktararak onlardan biri hâline geliyor.
Yukarıdaki paragrafta sözü edilen filmle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Düşseldir.
B) Didaktiktir.
C) Mizahidir.
D) Bilimseldir.
E) Realistttir.
15. Fethi Naci, ilgi alanım şiir olmasına rağmen, yazılarını zevkle okuduğum ustamdı. Ben şiir üzerine yazsam da ilkeler konusunda ondan çok şey öğrendim. İlke bir: Beğenmediğin bir eseri hatır için övmeyeceksin. İki: En yakın dostunun bile ürünü kötüyse bunu yazmaktan kaçınmayacaksın. Üç: Senin dünya görüşün dışında da güzel eserler vardır, çekinmeden söyleyeceksin. Dört: Seninle aynı görüşte diye kötü ürünü kesinlikle övmeyeceksin, sanat dışı ise bunu çekinmeden ifade edeceksin.
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi Fethi Naci'nin eleştiri anlayışıyla çelişir?
A) Yapıtlara ön yargılardan arınmış olarak bakma.
B) Olumsuz değerlendirmelerle insanları kırmamaya çalışma.
C) Yapıtların sanatsal değerini esas alma.
D) Kendi gibi düşünenlerin eksiklerini de açık yüreklilikle ifade etme.
E) Doğru bildiğini söylemekten çekinmeme.
14. Sanatçı, duyarak, düşünerek, yorumlayarak, uğraşarak bir şeyi en güzel biçimine getirinceye kadar eserine çalışmalıdır. Her sanat dalında esinden yola çıkan sanatçı, eserin tamamlanışına kadar geçen sürede sayısız emeklerin katkısıyla eserini uzun bir zamanda yaratır. Bir halk şairinin sıkıştığı çıkmaz buradadır: Bulunduğu ortamda, kamuoyunun bekleyişi karşısında, yalnız zihnindeki anılar toplamına dayanarak, saz eşliğinde, eserini sözlü olarak hemen sunacaktır.Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?
A) Halk şairleri şiirlerini doğaçlama olarak söylemek zorundadır.
B) Sanatçı eserini yaratırken sadece ilhamla yetinmemelidir.
C) Bütün sanatçıları eserlerini ortaya koymaya iten bir "esin" vardır.
D) Sanatçı eserini ilk hâlinin saflığı ve güzelliğine hiç dokunmadan ortaya koymalıdır.
E) Halk şairleri eserlerini olgunlaştıracakları bir çalışma sürecinden yoksundurlar.
16. Kitap okumak yalnız kültürü zenginleştirmekle kalmaz, zekâyı geliştirir, muhakemeyi güçlendirir, dikkati yoğunlaştırmayı öğretir. Dikkati dağınık öğrencilerin, belleği zayıf öğrencilerin kitap okumaları onların bu eksikliklerini düzeltir. Televizyon izlemek ise, görmeye dayalıdır, anlamayı gerektirmez. Televizyon izleyen bakar, görür ve farkında olmadan "kabul eder". 0 nedenle de izleyeni etkiler, yönlendirir; ama düşündürmez. Televizyon, anlamayı ve düşünmeyi geliştirmez, sadece görsel algıyı geliştirir.
Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğru değildir?
A) Kitap okumanın işlevine değinilmiştir.
B) Kitap okumak ve televizyon izlemek karşılaştırmıştır.
C) Belleği güçlendirmek için kitap okumak, görsel algıyı güçlendirmek için televizyon izlemek öğüt- lenmiştir.
D) Kitap okumak olumlanmış, televizyon izlemek olumsuzlanmıştır.
E) Televizyon izlemenin işlevine değinilmiştir.
17. (I) Her dil, ilk belirtilerini, daha minik bir insan yavrusunun ana kamından ana kucağına geçişi ile vermeye başlar. (II) Açlığını, susuzluğunu ilk ihtiyaçlarını ve ağrıyan bir yerini önceleri yalnız ağlama dili ile belli eden çocuk, sonraları aile çevresinden duyduğu sözleri taklit yoluna yönelir. (III) Daha sonra da o sözlerin boş birer ses kalıbından ibaret olmadıklarını, her birinin birer anlamı bulunduğunu sezinleyerek bunları kavramaya çalışır. (IV) Çocuk, aile ve çevre şartları içinde yavaş yavaş serpilip boy attıkça buna paralel olarak kendi iç dünyasını ve fikir yapısını da geliştirmeye başlar. (V) İlk aylarda ağlamalar, el kol hareketleri, atılmalar ve taklit ile gerçekleştirilen anlaşma, daha sonra asıl ifadesini dilde bulur.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra düşüncenin akışına göre "İşte insanın iç ve dış dünyasındaki bu gelişmelerin başlıca anahtarı dildir." cümlesi getirilebilir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
19. (I) Rubai, hem bir düşünce ve duyguyu ifadede hemaruz ve kafiye kullanımında "dört başı mamur" olmayı zorunlu kılar. (II) İçerik ve söyleyiş simetrisindeminyatürün inceliği de mimarinin sağlamlılığı da bulunmalıdır. (III) Yoksa, kusurlar çok sırıtır, pürüzler büyüyü bozar. (IV) Hayyam'la beraber anılan bir türdür rubai. (V) Denebilir ki hiçbir şiir türümüz, bu ölçüde riskli, tehlikeli değildir. (VI) Rubaideki yoğunluk, şekil ve iç düzen, ahengin tutarlılığı ve akıcılığı mükemmel değilse bir tek mısra aksasa bile dört sütunundan biri çökmüş bir bina gibi çöker rubai.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarıldığında düşüncenin akışındaki bozukluk giderilmiş olur?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
18. Resimdeki bu yenileşmede fotoğrafın bulunması her hâlde enikonu rol oynamıştır. Çünkü fotoğraf resmin temsil ve benzetme işini, gittikçe artan bir başarıyla elinden alıyordu. Fotoğrafın icadından önce resim sanatının, onu pek az anlayanlar için bile büyük bir değeri vardı. Bir yüzü, bir manzarayı tespit etmekle resim, insanların açık bir ruh ihtiyacını doyuruyordu. Fotoğraf bu işi iyi kötü görmeye başlayınca, resim geniş bir kitle için gözden düştü ve ressamın yaptığı bir peyzajda, bir portrede benzetmeden,temsilden başka değerler aranmaya başlandı...........Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Fotoğraf ve resimde aradığını bulamayanlar, sinemaya yöneldi.
B) Resim fotoğraftan uzaklaşırken mimariye, müziğe yaklaştı.
C) Fotoğrafın, sinema ortaya çıkana dek süren altın yılları başladı.
D) Ressamlar deklanşöre basmayı fırçayı tuvale sürmeye tercih ettiler.
E) Portre ve manzara resmi yerini portre ve manzara fotoğrafçılığına bıraktı.
20. Başar Sabuncu'nun sahneye koyduğu "Şvayk Hit- ler'e Karşı" oyununda Şener Şen'in bir tutuklanma sahnesi var. Müthiş gergin bir sahne: Her taraf karanlık ve tek bir spot Ersin Öktem ve Şener Şen'i aydınlatıyor... Oyunun en heyecanlı yeri... Birden karanlığın içinden tiyatroya her zaman kebap getiren kebapçının çırağı belirdi! Bir elinde kebap tepsisi bir elinde ayranlar! Bir de Şener Şen'e soruyor: "Işıklar kesildi galiba, buraya bırakayım mı abi?"
Yukarıdaki paragrafın çeşidi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Olay Paragrafı - Mizahi Paragraf
B) Tartışma Paragrafı - Açıklama Paragrafı
C) Olay Paragrafı - Düşsel Paragraf
D) Çözümleme Paragrafı - Mizahi Paragraf
E) Tartışma Paragrafı - Çözümleme Paragrafı
T E S T 5
1. Bir sergide Picasso'nun resimlerine bakan bir kişi yanında ressamın olduğundan habersiz. "Bu resimlerden hiçbir şey anlamıyorum." der. Bunun üzerine Picasso kendini tanıtmadan şöyle der: "Üzülmeyin; kuşların seslerinden de bir şey anlamıyoruz."
Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Sanat eserinde "anlam"ın konu edinildiği bir parçadır.
B) Sanat eserlerinde sadece anlam aramanın anlamsızlığı vurgulanmaktadır.
C) Picasso'nun resimlerinde bir anlam aramanın nafileliği ortaya konulmuştur.
D) Söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı bir parçadır.
E) Sanat eserlerinin her şeyden önce zevk verip vermemek bakımından yaklaşmak gerektiği mesajı verilmektedir.
2. Türkçedeki bir edebiyat türü olarak "deneme" kelimesini Nurullah Ataç'a borçluyuz. Ama "deneme"yi bulan ve denemeleriyle bugün kullandığımız türün temellerinden birini atansa yazmayı seçme öncesinde önemli bir Fransız devlet adamı olan Montaigne' dir. Montaigne, "öznel" denemenin başlangıcını yapmıştır. Denemeleri, bir dostla sohbet tadındadır. İngiliz yazar ve siyasetçi Bacon'sa denemeye daha kalıplı bir hava getirmiştir. Onun denemeleri, her ne kadar dili sohbet havası taşıyorsa da kişisel konulara hiç değinmez. Oysa Montaigne, böbrek sancısından, kızlarından, eşinden, evinden, bağından bahçesinden söz eder denemelerinde. Ataç da genellikle Montaig- ne'in yolundan gider. O da kişiselleştirmekten kaçınmaz denemelerini.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Nurullah Ataç ve Montaigne'in denemeleri kişiselliği bakımından benzerlik taşır.
B) Montaigne'in de Bacon'ın da Denemeler'i sohbet havasındadır.
C) Bacon'ın Denemelerinde kendi hayatından izler görülmez.
D) Nurullah Ataç'ın denemeleri eleştiri havasındadır.
E) Deneme türünün ilk örneklerini Montaigne vermiştir.
3. Eskiden yazarlar "kalıcı" eserler yazmak abusundaydılar. Umutları eserleriyle yarına kalmak, ölümlerinden sonra da eserleri aracılığıyla anılmaktı. Günümüzün yazarları, "çok satan" eserler yazıp çok ünlü ve zengin olmak arzusundalar. Çok satmanın da yolu, edebî olmaktan değil, kolayca anlaşılmaktan geçiyor. Hedef olarak seçilen okur d a .........
Bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) edebî eserlerin tadını almamış büyük çoğunluk.
B) edebiyatsever değil, ortaokul düzeyindeki gazete okuyucusu.
C) edebiyat okuru değil.
D) edebî bir eserle edebiyat dışı bir eseri ayıracak denli nitelikli bir okur.
E) edebî eserlerle tanışmamış bir kitle.
4. Yazı yazmak her zaman kolay olmuyor biliyor musun? Bazen canın çok sıkılabiliyor. Biri karşına geçip kendi parçan olarak gördüğün yazını acımasızca eleştirebiliyor. Üstelik bunu yaparken ne senin yazdığına benzer bir üslup kullanıyor ne de seviye. Sadece olumsuz eleştiriler sıralıyor ve her kelimeden zevk alıyor. Esasında bu, bilerek kabullendiğin bir durum. Verdiğin eser ortada olduğu için herkes bir şeyler söyleyebiliyor; ama sadece olumsuz eleştiriler gelmesi üzüyor.
Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
A) Yazı yazma ortamının olmamasından
B) Okurların sağlıklı değerlendirme yapamamalarından
C) Eleştirilmekten
D) Olumlu eleştirilerin az olmasından
E) Yalnızca olumsuz eleştiriler almaktan
5. Orta oyuncusu Kel Haşan, bir oyunda tiradım geçiyormuş: "Bir at olsa... Bir at olsa!" Seyircilerden biri bağırmış: "Eşek olsa olmaz mı?" Kel Haşan seyirciye dönmüş: "Niye olmasın, buyurun sahneye!"
Bu paragrafın çeşidi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tartışma paragrafı
B) Açıklama paragrafı
C) Mizahi paragraf
D) Çözümleme (tahlil) paragrafı
E) Düşsel (fantastik) paragraf
7. Eleştirmen öncelikle okurun dikkatini, ele aldığı eser üzerinde yoğunlaştırmalıdır. Eleştirmen geliştirdiği yöntemle, ele aldığı eseri çözümlemeli, değerlendirmeli ve söylediklerini kanıtlarıyla okuyucuya sunmalıdır.
Bu parçaya göre eleştiri yapan bir eleştirmen için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Kendine has bir metodu vardır.
B) Okur için yazar.
C) Yüzeysellikten kaçınır.
D) Öznelliği ağır basar.
E) Tahliller yapar.
6. Ailemiz, içine doğduğumuz, o bizim ilk çevremiz. Bir ömür boyunca tesirini sürdürüyor üstümüzde. Sonra gelen ne varsa öğretim, meslek, yeni sosyal çevreler, arkadaşlıklar, ilişkiler bir çiçeğin tablasının üzerini örten kat kat yapraklara benziyor. Bir küçük rüzgâr bile estiğinde açılıp aralanıyorlar ve o "tabla" yüzünü gösteriyor her seferinde. Bu tabla, yaşamımızın arsası adeta; ne bina etsek onun üzerinde yükseliyor. Hissettiğimiz, düşündüğümüz, yaptığımız, olduğumuz her şeyde mutlaka onun izlerine rastlanıyor.
Bu paragrafın konusu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yaşamı zenginleştirme yolları
B) Ailenin insan yaşamına etkisi
C) İnsan yaşamının önemli dönemleri
8. Şiir yazabilmenin ilk koşulu iyiyi kötüden ayırabilme yeteneğini edinmektir. Yazdıklarına bakıp "Oldu." ya da "Olmadı." diyebilmek. Bu yetenek ise doğuştan gelmiyor, başarılı şiirleri okuyarak, inceleyerek ediniliyor. Bir iki şaire saplanıp kalarak da değil, değişik dönemlerin değişik şairlerini inceleyip neyi, nasıl yaptıklarını anlamaya çalışarak, bayağı emek vererek ulaşılıyor bu öznel eleştiri gücüne. Yazarken yazdıklarını denetlemek, olup olmadığını gözlemek, bitirip dinlendirdikten sonra yeniden ele alıp değerlendirmek, sözcüklerde, sözcükler arası ilişkilerde, düşüncelerde, duygularda, iç dünyada ya da dış dünyada, davranışlarda, olaylarda, doğada, kısacası yaşamda şiiri görebilmek bu öznel eleştiri gücüne bağlıdır.
Bu parçaya göre şiir yazabilmenin en önemli koşulu nedir?
A) Birçok şairi derinlemesine incelemek
B) Yaşamdaki şiirin farkına varmak
C) Öznel eleştiri yapabilmek
D) İyi şiirlerin özelliklerini tespit etmekD) Geleceğimizi biçimlendiren unsurlar
E) İnsanın değiştiremeyeceği gerçekler E) Emek vermek
9. İnsana özgü en güçlü duygulardan biri olarak aşk, başta şiir olmak üzere romandan öyküye, tiyatrodan sinemaya neredeyse bütün sanat dallarında en çok işlenen konudur kuşkusuz. Bazen büyük mutluluklar, bazen büyük acılar yaratır. Truva efsanesindeki gibi savaşların nedeni olabilen aşk, diğer yandan otoriter insanların şiddet ve acımasızlığını insancıllaştırabil- miştirde. Tıpkı şiir gibi, tanımlar ve sınırlar içine sığmadığı için, kısıtlamalara ve yasaklara karşı ne yaş ve statü ne de sınıfsal, dinsel, ırksal ayrım tanır. İngiliz Kralı VIII. Edward, aşkı için tacını tahtını terk etmiştir örneğin.
Yukarıdaki parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?
A) Aşkın mutluluktan çok üzüntü getirdiğine
B) Aşkın edebiyat ve sanat eserlerinde en çok işlenen konu olduğuna
C) Aşkın tanımının tam olarak yapılamayacağına
D) Aşkın sınır tanımazlığına
E) Aşkın insanın tutumunda değişiklikler yaratabildi- ğine
11. Gerçek yaşam bir polis romanına benziyor. Gerilim, cinayet, üçkâğıtçılık... Her şey var onda. Örseleniyor insan, hırpalanıyor kendisinin yazmadığı; ama her nasılsa kahramanlarından biri olduğu bu romanda. Bulunmak istemediği yerde durarak, sokakta görse belki yüzlerine bakmayacağı kimselerle muhatap olarak geriliyor. Vaktini öldürüyor istemediği işlerle uğraşarak. Hayatını devam ettirebilmek için yorucu bir oyun oynuyor. Oynuyor bu oyunu; çünkü başka seçeneği yok.Yukarıdaki parçada yaşamla ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisinden vakınılmamaktadır?
A) İnsanı istemediği işleri yapmaya zorlamasından
B) Görüşmek istenilmeyen insanlarla ilişki kurmak zorunda bırakmasından
C) İnsanı yıpratmasından
D) Onun çizdiği sınırlar içerisinde yaşam sürmek zorunda bırakmasından
E) İnsanı hem güldürüp hem ağlatmasından
10. (I) Akşam yemeğine misafirim olan arkadaşım, sofraya özen göstermeme itiraz ediyor. Yorulacağımı düşündüğü için yapıyor bunu, biliyorum. (II) Halbuki o özeni göstermezsem daha çok yorulacağım ben.(III) Pratik olsun diye es geçilmiş ayrıntılar, eksiklikleriyle, fazladan iş çıkmasına neden olurlar sonradan.(IV) Gelişigüzellik, itinasızlık insanın gözünü olduğu kadar gönlünü de yorar bir yandan da. (V) Bana göre pratik olmak, gerektiğinde farklı bir alternatifi, yeni bir planı, hemen düşünüp hızla devreye sokma yeteneğidir. (VI) Herhangi bir şeyi, kolay ve çabuk olacağı zannıyla, üstünkörü, eksiğine gediğine bakmadan, lazım gelen şartlara aldırmadan yapmak değildir.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
12. Kim ki çağdaşlarının takdirini kazanmayı, övgüsüne mazhar olmayı arzu eder, adımlarını onların adımlarına uydurmalıdır; fakat bu şekilde asla büyük eserler meydana getirilemez. Her kim ki büyük işler başarmayı arzu eder, gözlerini geleceğe çevirmelidir, eserini gelecek kuşaklar için hazırlamalıdır.
Bu paragrafın yazarı aşağıdaki görüşlerden hangisini eleştirmez?
A) Büyük sanatçı, yaşadığı dönemde de büyük ilgi görebilen sanatçıdır.
B) Büyük eserler, yazıldığı dönemin beğenisiyle çatışır.
C) Çağının sanatçısı olmayan geleceğin de sanatçısı olamaz.
D) Büyük eserler daha yayımlandığı haftada birkaç baskıya ulaşır.
E) Büyük sanatçının ayak seslerini önce çağının usta yazarları duyar.
13. İnsan yazarken çoğu zaman kapılır gider yazının akışına. Dolayısıyla şu veya bu ayrıntıyı niye yerleştirdiğini bilmeden, bilmeyi istemeden, yüreğinin sesini dinleyerek, hikâyenin kıvrımlarını ve sezgilerini takip ederek yazar. Sorsanız şu kitaptaki filanca ayrıntıyı ne temsil ediyor, cevap veremez. Belki farkında bile değildir. Bir kitabı en iyi anlayacak olan onu hem severek, yüreğinde hissederek hem de eleştirel gözle, sükûnetle okuyan has edebiyat okurudur bence.
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Ben yazarların kendi kitaplarını en iyi bilen, en iyi anlayan insanlar olduğunu sanmıyorum.
B) Kitaplar yazıldıktan ve yayımlandıktan sonra artık yazarının değil, okurlarınındır.
C) Bir edebî eserin ortaya çıkması bir plan dâhilinde sürdüğü için tıpkı bir bina inşa etmeye benzer.
D) İyi bir edebiyat okuru olmak iyi bir eleştirmen olmayı da beraberinde getirir.
E) Bana göre kurgu bakımından kusurlu, başı sonu belli olmayan bir edebî metnin geleceğinden de bahsedilemez.
15. Sanatçının yaşadığı günlerde değil, gelecekte anlaşılacağı görüşü, sanatçının düşünceleriyle, duyarlığıyla çağının ötesinde bir kişi olduğu inancından kaynaklanır. Saçma bir görüştür bu. Çünkü sanatçı, yapıtının nasıl olacağını bilmediği mutlu ya da mutsuz yarınlar için değil, içinde yaşadığı toplumun ve çağın (hatta günün) insanı için yaratır. Onun geleceğe kalmak istemi, ancak ve yalnızca, yapıtın içinde gizlidir. Öylesine gizlidir ki, kendisi bile bilmez yapıtının hangi yönden, hangi yanıyla yarına kalacağını.
Bu paragrafın çeşidi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tartışma paragrafı
B) Açıklama paragrafı
C) Olay paragrafı
D) Çözümleme (tahlil) paragrafı
E) Betimleme paragrafı
14. (I) Dünyada her yüz kişiden ikisinin temizlik hastası olduğu açıklandı yakınlarda. (II) Araştırmayı yapan FinlandiyalI bilim adamları bu sayıyı nasıl saptamışlar tartışmaya açık, ama belli ki Türkiye'ye uğramamışlar. (lll)Temizlik ürünlerinin en çok satıldığı ülkelerden biridir Türkiye. (IV) Bir zahmet gelseler görürler ki temizlik hastalığı hayli yaygın bir durum. (V) Her on kadından biri temizlik hastası bizde.
Bu parçada numaralandırılmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
16. Charles Dickens, romanlarında ağırlıklı olarak sefalet içinde yaşayan ve var olmaya çalışan "çocukları" anlatmıştır. Çocuğu odak almasına karşın çocuk edebiyatı yapmamış, büyüklere çocukların dünyasını çizmiş, o dünyada ezilişlerini ve karşılaştıkları olumsuzlukları resmederek çeşitli mesajlar vermiştir. Taşrada yoksulluk çeken çocuğu Londra'nın sokaklarına taşımış, şehrin kötülükleriyle de güzellikleriyle de tanıştırmış; ama her zaman taşra samimiyetini öne çıkarmış, övmüştür. Onun çocukları böylesine yoğun bir şekilde anlatması yoksulluk içinde geçen kendi çocukluğuna bağlanmıştır.
Bu parçadan Charles Dickens'ın romanlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?
A) Çocukların yaşadıklarını büyüklere anlatmıştır.
B) Romanları otobiyografik unsurlar taşımaktadır.
C) Taşranın saf ve temiz yönünü ululamıştır.
D) Şehri hem iyi hem de kötü yönleriyle anlatmıştır.
E) Çocukların dünyasını çocukça bir dille çocuklara anlatmıştır.
17. Onun kitapları askerî birlikler gibidir, her biri kendi varlığını yaşatır. Şiirlerinin yapısı üstüne askerlerin kılık kıyafete gösterdiği özenin aynısını gösterir. Kitaplarındaki kelimeler içinde ahengi bozan bir tane bile göze çarpmaz. Çünkü Fazıl Hüsnü Dağlarca, tıpkı sabah içtimasında beş bin askerden sadece birinin iliklemediği düğmesini gördüğü gibi görür o kelimeyi.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Fazıl Hüsnü Dağlarca, asker kökenli diğer şairlerden imgeye verdiği önemle ayrılır.
B) Kitaplarla meslek grupları arasında bir bağ kurmak hiç de yanlış olmaz.
C) Askerliğini yapmış bir şairin şiiriyle askere henüz gitmemiş bir şairin şiirleri farklıdır.
D) Fazıl Hüsnü Dağlarca, asker kökenli Türk şairleri içinde en özgün olanlardandır.
E) Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirlerinde ahenge ve akıcılığa önem veren titiz bir şairdir.
19. Görüştüğü kimselerin kafasında, düşünce ayrılığı, duygu çatışması, çekinme, kuşku gibi, bir sarsıntı ve tedirginlik uyandıracak davranışlardan titizlikle kaçınır; onun bütün kaygısı, kimseyi rahatsız etmemek ve güç duruma sokmamaktır. Arkadaşlarına karşı çok dikkatlidir; utangaç denecek kadar iyi, soğuk denecek kadar nazik, gülünç denecek kadar yufka yüreklidir; bir kez konuştuğu bir kimseyi bile unutmaz; yersiz anıştırmalardan, sinirlendirici konulardan kaçınır, konuşması hiçbir zaman sıkıcı değil, pek seyrek olarak göz alıcıdır.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen kişinin bir özelliği değildir?
A) Başkalarını rahatsız etmemeye dikkat eden biridir.
B) Kimseye tepeden bakan biri değildir.
C) Doğru bildiğini her ortamda ifade eden biridir.
D) Konuşması insanları bunaltmaz.
E) Nazik bir insandır.
18. (l)Kışın gelmesiyle birlikte erkenden kararan bir havada ve sicim gibi yağan yağmurun altında yürürken Flamenko çalan bir gitarın sesini duydum ilk önce.(II) Sonra gitara şarkı söyleyen bir kızın sesi karıştı. Flamenko parçalardan beklenenin aksine bu şarkı İspanyolca değil Türkçeydi. (III) Parçayı dinlerken soğuktan ceplerime soktuğum ellerimin, farkında olmadan gitar çalıyormuşçasına hareket ettiğini müziğin sesini artık duyamaz olunca anladım. (IV) Hayatım boyunca iyi gitar çalmak istemiş; fakat bir çizginin ötesine geçememiştim. (V) Hepimizin hayatında yok mudur bu, yapmak istediğimiz nice şeyi başlayıp bıraktığımız ya da bazılarını bir dönemeçte unuttuğumuz? (VI) Ve ara sıra aklımıza geldiklerinde derin bir iç geçirdiğimiz.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
20. Masa başında oturmuş, kitap okuyordu. Hayır hayır, okumuyor, sayfaları çeviriyordu sadece. Bir de gürültü çıkarıyordu ki parmaklan! Bazen kısa bir süre sessiz duruyor, sonra gene, bu kez daha bir sinirli, devam ediyordu. Bir şeyler arar gibi. Arasa bulabileceği; ama bulmak istemediği, boyuna arayıp durduğu, burnunun ucunda, ama görmediği; görmek istese görebileceği, ama görmek istemediği bir şeyler arar gibi. Kulakları mutfaktaydı. Aralık kapıdan sızan seslerde. Seslerin kesilmesinde. Şırıl şırıl su altında yıkanan tabak, bardak ve kaşıkların şıngırtısını açık seçik işitiyordu. Ama ikide bir ona öyle geliyordu ki, sesler kesilecek, karısı çıkışacaktı birden.
Bu paragrafla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) İlahî bakış açısı kullanılmıştır.
B) Fikir paragrafı değildir.
C) Öyküleme paragrafıdır.
D) Tartışma paragrafıdır.
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.E) Betimleme paragrafı değildir.
^ İ d İ 'İ İ 'J İ L —
1. A 1. C2. E 2. E3. B 3. B4. D 4. A5. A 5. B6. B 6. D7. B 7. C8. B 8. C9. B 9. B10. C 10. A11. B 11. B12. D 12. B13. A 13. B14. E 14. D15. B 15. A16. B 16. C17. A 17. D18. B 18. B19. B 19. E
l 20. B J l 2 0E J
1. D2. E3. C4. B5. C6. A7. A8. B9. B10. A11. E12. B13. C14. D15. A16. C17. A18. B19. D20. D
1. D2. C3. A4. B5. D6. A7. E8. E9. B10. D11. A12. B13. A14. D15. B16. C17. D18. B19. C20. A
1.2.3.4.5.6.7.8.9.10. B11. E12. B13. A14.15.16.17.18. C19. C20. D
TEST
1, Biz yazarlar okurlara anlayacakları bir biçimde sesleniriz. Çeşitli hileler buluruz derdimizi anlatmak için. Bir şey söylerken başka bir şey demek isteriz. En olmadık şeyin içinden çıkarız. Ne bileyim, limon şekerlerinin içine küçük maniler yazarız, şiirleri kelime denen tuğlalarla dize dize öreriz. Anlayacağınız derdimizi anlatırız usul usul. İnsanların hem ağzı tatlansın hem beyni sulansın isteriz. Öğrenmek istersek iyiyle fenayı, seyreyleriz bir kenardan yalan dünyayı. Baktık olmuyor, karışmayız etliye sütlüye. Çekiliriz kabuğumuza, ketimize bakarız.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Bitmemiş cümlelere yer verilmiştir.
B) Senli benli bir havası vardır.
C) Benzetmeye başvurulmuştur.
D) Sayıp dökmelerden yararlanılmıştır.
E) Deyimlerden yararlanılmıştır.
2 . Şehrin tüm sokaklarını yosun kokusu sarmıştı... Küçük liman, çepeçevre balıkçı lokantalarıyla sarılmıştı. Balıkçı tekneleri, kayıklar, gezi botları demir atmıştı limana. Her adımda bir karşıma çıkan garsonlar, kendi lokantalarında yemem için ısrarcı olmuşlardı. Öğle oluncaya kadar hiçbirine yüz vermemiş, karnım acıkınca da limanın girişindeki bir lokantada karar kılmıştım.
Bu parçada ayrıntıların seçiminde aşağıdaki duyuların hangilerinden yararlanılmıştır?
A) Görm e-işitm e
B) Koklama - dokunma
C) Tatm a-görm e
D) Koklama - görme
E) Dokunma - işitme
3 , Toprak yağmurla dosttur, sevgilidir. Toprak yağmuru çağırır, yağmur toprağı... Birbirleriyle kavgayı savaşı bilmezler. Evet bir yağmur gelmeli fırtınanın ardından, yıkamalı her şeyi baştan ayağa... Böceklerin, kuşların, kurbağaların çağrısı bu. “Yağmur yağmur!” diye sesleniyorlar. Her gece bir kurbağa ağlıyor. “Kurbağa ağlar mı?” demeyin! Canlı olan her varlık ağlar. Bitkilerin de ağladıklarını görmüştüm; meğer onu bilim, terleme olarak adlan- dırıyormuş. Ama bence hem terliyor, hem de ağlıyorlar.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerin hangisi söylenebilir?
A) Kimi cümlelerde anlamsal yönden ilgili sözler bir arada kullanılmıştır.
B) Anlatılanları kanıtlama yoluna gidilmiştir.
C) Örneklerden yararlanılmıştır.
D) İnsan dışındaki varlıklar insana özgü niteliklerle anlatılmıştır.
E) Tartışmacı bir anlatım kullanılmıştır.
4. Afet İlgaz’ın romanı Ermiş’ten söz etmek istiyorum size biraz. İşte yaz günlerimi dolduran roman. Arayış kelimesinin bu romana da yaraştığını söylemeliyim. Roman kahramanının kabuğunun çatlamasına kadar geçen süredeki fikir ve duyuş boyutunu bir o kadar da yaşanmışlıkla bezemiş Afet İlgaz. Evet arayış... Ege Bölgesi’nde bir köy... Yazlıkçılar. Bir kadın yazarın gün gün yaşadıkları, halk ve aydın kucaklaşması içinde o köyün hem günlük hem de rüyalı efsaneli tablosu... Hayır, romanı anlatmayacağım. Herkes bu yazar kadının, bir bakıma eşyanın gerisinde ve ötesindekilere nasıl eriştiğini merak etmeli.
Bu parçanın anlatımda aşağıdakilerin hangisine başvurulmuştur?
A) Tartışma B) Betimleme
C) Açıklama D) Öyküleme
E) Somutlama
5 . Geçen ay Avusturya’daydım. Avusturya’nın doğu ve batı uçları arasında, 1.400 km’lik bir seyahatim oldu. O 1.400 km’lik yol üzerinde nadasa bırakılmış bazı tarlalar dışında, iki karış bir toprak parçası göremedim. Her taraf yeşil, yeşil, yine yeşildi. Ormansız bir tek Avusturya dağı yoktu. Bütün Avusturya dağları, ormanları kendilerine baş tâcı yapmışlardı. Peki ya Urfa dağları? Sadece Urfa dağları mı? Yurdumuzun ya diğer dağları? Urfa etrafında dumanlı dağlar yok. Çünkü Urfa dağları çırılçıplak. Bu çıplaklık, bir uçak penceresinden daha dehşetli görünüyor.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerin hangisi söylenemez?
A) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.
B) Karşıt durumlar ortaya konmuştur.
C) Betimleyici öğeler kullanılmıştır.
D) Kanıtlanabilir bilgilere yer verilmiştir.
E) Bir düşünce örneklerle açıklanmıştır.
6 . Öğrenmenin yaşı yoktur ancak eğitimin vardır, insan yaşamı boyunca öğrenmeye devam edebilir. Ancak eğitim için bir yaş sınırlaması vardır. Seksen yaşındaki bir ihtiyarın orta dereceli bir okulda okuması gülünçtür. Okul sırasında oturan bir gence kimsenin itirazı olamaz.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Tanık gösterme B) Betimleme
C) Tanımlama D) Öyküleme
E) Karşılaştırma
8 . Burası, deniz kıyısında ama yosun kokusundan uzak bir kent. Aslında tam deniz kıyısında da sayılmaz. Biraz içeride, tepelerin yamacına kurulmuş. İnişli çıkışlı sokaklarında, sıcakta asfaltı eriyen caddelerinde, denizi çağrıştıran hiçbir işaretin bulunmadığı, bozkırda yalnız bir ağaç gibi kuruyan, kurudukça içine kapanan, balkonlarının, boyalı panjurlarının, hatta serin sofalarının berisindeki dar odalara çekilen bir kent...
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Öyküleme B) Tartışma
C) Karşılaştırma D) Betimleme
E) Örneklendirme
9 . Cirit Oyunu’nda iki takım bulunur. Bu takımlar 70 ilâ 120 metre genişliğindeki bir alanda karşılıklı olarak alanın en gerisinde 6’şar veya 8’er kişi olarak dizilirler. Ciritçiler bölgesel giyimleriyle atlarına biner. Sağ ellerine atacakları ilk ciriti, diğer ellerine de yedek ciritlerini alırlar. İki tarafın birinden bir atlı öne fırlar, karşı dizinin önüne 30-40 metre kadar yaklaşır. Karşı tarafın oyuncularından birisinin adını seslenerek meydana davet eder.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Açıklama B) Karşılaştırma
C) Tanık gösterme D) Öyküleme
E) Örneklendirme
7 . Nietzsche’nin şu sözünü çok severim: “ İçindeki kahramandan yüz çevirme!” Evet herkesin içinde bir kahraman yaşar değil mi? Süsler, püsler, giydirir kuşandırır onu. Onsuz olamayız; o olmasını istediğimiz kişidir. O bizim kanatlarımız, o bizim yaşama gücümüzdür. Bütün bunalımlar, ters dönüşler, yuvarlanışlar onu kaybettiğimiz zaman başlar.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır?
A) Açıklama B) Tartışma
C) Tanık gösterme D) Öyküleme
E) Karşılaştırma
TEST
1. Dün akşam genç bir şairin evinde toplandık. Misafirlerden biri kitaplıktan çekip çıkardığı bir kitaba daldığı, bir başkası da limonata ve böreklerin verdiği hoşlukla gevşediği sırada ev sahibi, bana, taslak hâlindeki bir şiirini okuyarak şiir üzerindeki düşüncemi sordu. Ben, şiir bitmeden, bir şey söylememe olanağı olmadığını anlattım. O üsteledi ve taslak hâlindeki şiiri değil de içindeki fikirleri nasıl bulduğumu söylememi istedi. Ben, yeniden; önemli olanın, fikirler değil de şiir olabileceğini açıkladım. Ama ev sahibi yine, bir önceki sözü üzerinde inat edince ben de ona Mallarme’nin Degas’ya olan yanıtını tekrarladım: “Şiir, fikirlerle değil, kelimelerle yazılır.”
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi yanlıştır?
A) Tanık göstermeye başvurulmuştur.
B) Birinci kişili anlatımla yazılmıştır.
C) Gözlem gücünden yararlanılmıştır.
D) Kişisel değerlendirmeler yer almıştır.
E) Sayıp dökmeye yer verilmiştir.
2 . Vakit hayli ilerlemişti. Vadiden gelen suyun şırıltısı gecenin kendine özgü sessizliğini bozuyordu. Balkona kadar uzanan elma ağacının dalları bir sağa bir sola sallanıyor, olgunlaşan elmaların nefis kokusu etrafı sarıyordu. Bu sıcak yaz akşamında yaşlı adam kucağındaki sevimli kedisinin yumuşak tüylerini okşuyor, onun mırıltılarının kendisi için dinlendirici bir musiki olduğunu söylüyordu.
Bu parçanın anlatımında aşağıdaki duyulardan hangisine başvurulmamıştır?
A) Görme B) İşitme C) Dokunma
D) Tatma E) Koklama
3 , Ağustos hiç böyle siyaha meyletmemişti. Yeşile meftundu, pembeye hayran, kırmızılarla haşır neşir... Düğünlere, toylara yaraşırdı; şölenlere, şenliklere... Giydiremedim yas elbisesini üstüne bir türlü. Ağustos’u kederin, yasın yanına koyamadım.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisine özellikle başvurulmuştur?
A) Kişileştirmeye B) Benzetmeye
C) Örneklendirmeye D) Soyutlamaya
E) Kanıtlamaya
4 , Akşam yaklaştığı için aşağıdan derenin uğultusu daha çok duyuluyordu. Kalkıp yürümeye başladık. Güneş, dağın arkasına yavaş yavaş gizleniyordu. Eteklerine kadar çam, orada denize kadar zeytin ormanlarıyla örtülü olan Kazdağı'nın bu yamacında saatlerce süren bir akşam başlamak üzereydi. Güneşin Marda Dağları’nın üstündeki bulutlara vurarak onları kızıllaştıran ve oradan tekrar denize akseden son ışıkları, başka başka yönlerde, kırışan sularda türlü renkler oluşturuyordu. Dağın eteklerine sıralanan ve bazen hemen önümüze kadar yükselen tepeler, birbiri üstüne yığılmış karanlık bulut kümeleri gibi görünüyordu. Rüzgâr, çamların dallarında uğulduyordu. Biz ise buğday tarlasında dizlerimizi hafifçe kaldırarak ve başımızı ileri geri sallayarak adım atıyor, çimenlerin üstüne yalınayak basarken vücudumuzun ağırlığını hissetmiyorduk.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Bir varlığa insana özgü bir nitelik aktarılmıştır.
B) Betimleyici öğelerden yararlanılmıştır.
C) Hâkim anlatıcının bakış açısıyla biçimlendirilmiştir.
D) ikilemelere yer verilmiştir.
E) Doğa devinim içinde verilmiştir.
5 , İyi yazıda cümleler matematiksel bir disiplin altındadır. O kadar yerli yerindedir ki hiçbir cümleyi kaldıramaz, önce ya da sonraya alamazsınız. Kötü yazıda ise cümleler bu düzenden yoksundur. Konu daima dağılır, düzen, yerini düzensizliğe bırakır. İyi yazı, okuyanı kağıttan uzaklaştırarak anlam derinliğine uçurur. Kötü yazı ise kelime ve cümle düzensizlikleri ve ifade yetersizlikleri ile sizi kağıda bağlar.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Açıklama B) Tanımlama
E) Örneklendirme
C) Tartışma D) Karşılaştırma
6 . Aylar akıp gidiyor. Ekim, kasım, aralık, ocak... Yağmur, kar, güneş her şey bir sisteme göre hareket ediyor. Peki, biz öyle miyiz? Evet, yaşımız ilerliyor, duygularımız bir değişim ve dönüşüm hâlinde. Pencereden ağır ağır düşen kar tanelerini izliyorum. Her yıl biraz daha hafiflediğimi hissediyorum. Şairinin dediği gibi, doğadaki her şey insanoğluna bir şeyler düşündürüyor. Derin derin nefes alıyorum. Çocukken ne de az kaygılarımız vardı. Bir de şimdi yaş ilerleyince... Yaşadıklarımdan öğrendiğim çok şey var? Ne mi? Var oluşa ve sonsuzluğa dair her şey... Durup durup kalemi elime alıyorum. Bir yazar için emeklilik olmaz. Bedenim yıllar geçtikçe ağırlaşsa da içimdeki coşku hep gençliğimdeki gibi. Yazmamak elindeyse yazma. Bu coşkuya durak yok. Yine seviyorum, yine barışı ve kardeşliği kaleme alıyorum.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Senli benli bir havası vardır.
B) Eksiltili cümle kullanılmıştır.
C) Sayıp dökmelerden yararlanılmıştır.
D) Kişileştirme vardır.
E) Öznellik söz konusudur.
7 . Yol, durgun sulardan fışkırmış pirinç başaklarının az uzağından geçiyordu. Yol kenarında dallarını yere doğru salıvermiş söğüt ağaçları vardı. Kilometrelerce hiçbir köye uğramayan bu yol, dik kayalı bir boğazdan geçiyordu. Bu korkunç boğazı geçip tepeye yaklaşınca serin bir rüzgârla beraber, latif bir manzara başlıyordu. Bir kılıç sırtı gibi parlayan ince dere ayvalıklar, elmalıklar arasından geçiyordu.
Bu parçanın anlatımında aşağıdaki verilenlerin hangisinden yararlanılmıştır?
A) Tartışma - öyküleme
B) Açıklama - karşılaştırma
C) Betimleme - örneklendirme
D) Öyküleme - tanık gösterme
8. Müzik, sanatın diğer dallarına göre biraz daha soyut. Bir resim de göreceli olabilir ama birkaç denemede istenen renk tonunu tutturabilirsiniz. Ama müzikte sadece "ses” vardır. Resimde yirmi defa çalışmada elde edebileceğiniz başarıyı, müzikte belki iki yüz defa, iki bin defa çalışmayla yakalama şansına sahipsiniz.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır?
A) Açıklama B) Karşılaştırma
C) Öyküleme D) Betimleme
E) Tanımlama
9 . Aşağıdaki cümlelerin hangisinde betimleme yapılmamıştır?
A) Etrafındakilerce çok sevilen, alçakgönüllü, iyi niyetli biriydi.
B) Gözlerinde, kendine yapılan kötülüklerin intikamını almaya niyetli birine özgü bir gerginlik seziliyordu.
C) Zeminden iki basamak yükseğe yapılmış bu evin hiçbir odası güneş almıyordu.
D) Ayrılalı yirmi yıldan fazla olan doğduğu kasabaya gitmenin heyecanını taşıyordu.
E) Ağaçların kale duvarı gibi çevrelediği yol gittikçe daralıyordu.
E) Öyküleme - betimleme
Kimi insan, para pul budalası olur; kimisi, keşif ve icat meraklısı, bazısı da musiki aşığı... Davut ise adalara âdeta karasevdalıydı. Denizin bu divanesinin gözünde hep adalar tüter, adalar titrerdi. Tan yeri ağarırken adalarla beraber uyanacağım diye çoğu gece gözlerini hiç kırpmazdı. Gecenin karanlığı üzerine çökmüş olan deniz, rüyaya dalmış, derin derin uyurdu. Tan ışığını kucaklayan ve Arşıpel’in o kopkoyu çelik mavisinde sanki şafak parçalan gibi parlayan adalar, Davut’a ta uzaklardan göz kırpar ve bir yeni gün daha yaşayacağını gün doğmadan ona müjdelerdi. Bunu gören Davut, dünyaya yeni gelmiş gibi olurdu.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi voktur?
A) Duyguları yansıtma
B) Deyimlere yer verme
C) Kişileştirmeye başvurma
D) Gözlem gücünden yararlanma
E) Örneklerden hareketle asıl düşünceye varma
Vapur, üçüncü mevkide yolculuk eden aç, donmuş, paltosuz ama yumuşak görünüşlü, ceketlerinin yakaları yukarı kalkık, elleri pantolonlarının ceplerinde ufak tefek görünüşlü SicilyalIlarla doluydu. Üst güvertede her şey ıslaktı, rüzgâr ıslak esiyordu, gemilerin düdükleri ıslak ötüyordu, kıyıdaki trenlerin lokomotiflerinden ıslak bir ses yükseliyordu; ama havada yağmur yoktu. Beyaz martılar vapurun üstünde uçarak sanki bize eşlik ediyordu. Deniz mavi, gök maviydi...
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Betimleme B) Karşılaştırma
C) Tanımlama D) Örneklendirme
E) Tartışma
3 . Deneme yazarının ufuk açıcı ve okuru zihnen çoğaltıcı olabilmesi için engin bir kültüre ve yaratıcılığa sahip olması gerekir. Denemede yorumlar özneldir, ileri sürülen düşüncelerin birtakım kanıtlarla ispatlanması gerekmeyebilir. Bu durum, zaten deneme türünün doğasında vardır. Denemede asıl önemli olan, düşünce akışında içtenlik, düşüncelerin dile getirilmesinde ustalık ve yaratıcılıktır. Denemede “düzenli bir gelişigüzellik” olması önemlidir. Düşünce akışı ve örgüsü okurun ilgisini çekecek biçimde düzenlenmelidir. Öyle ki düşünsel dağınıklığa ve zihin karışıklığına yol açmadan gerçek- leşmelidir bu gelişigüzellik.
Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Öneri nitelikli cümleler kullanılmıştır.
B) Değişik cümle türleri kullanılmıştır.
C) Açıklayıcı anlatım biçimiyle yazılmıştır.
D) Öznellik ağır basmaktadır.
E) Niteleyici sözcüklere yer verilmiştir.
4 . Nasrettin Hoca, bir gün eline bir saz almış ve tıngırdatıp duruyormuş. Hanımı sormuş:
- Ne yapıyorsun hoca?
- Saz çalıyorum ya!
- Ama onlar saz çalarken ellerini aşağı yukarı götürüp getiriyor. Sen tuttuğun yeri hiç bırakmıyorsun!
- Onlar benim tuttuğum yeri arıyorlar.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Karşılıklı konuşmalardan yararlanılmıştır.
B) Şakalı ve nükteli bir söyleyiş söz konusudur.
C) Mizahi anlatıma özgü nitelikler ağır basmaktadır.
D) Olağanüstü olay ve kişilere yer verilmiştir.
E) Yalın bir dil kullanılmıştır.
Kimi eleştirmenler, roman yazmanın öykü yazmaktan daha zor olduğunu dillendirip duruyor. Gerçekten bu düşünce doğru olabilir mi? Buna katılmak mümkün değil. Roman yazarının yazmak için çok geniş bir alanı var. Bu alanda olayları kişileri bütün ayrıntılarıyla rahat rahat anlatabilir. Öykü yazarı ne yazık ki onun kadar şanslı değil. O, bir birkaç sayfa ile sınırlı bir alanda öyküsünü serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak yerleştirecek ve bütün bunları da okurun ilgisini çekecek şekilde yapacak. Bu nedenle öykünün romandan daha kolay yazıldığı doğru değil. Eşyanın küçüklüğüne bağlı olarak sanatın inceldiğini göz önüne alırsak öykü yazmanın da en az roman yazmak kadar zor olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekir.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenebilir?
A) Ruhsal çözümlemelere yer verilmiştir.
B) Bir olay anlatılmıştır.
C) Tartışmacı anlatıma özgü nitelikler ağır basmaktadır.
D) Dil, göndergesel işlevde kullanılmıştır.
E) Terimlerle yüklü, süslü bir dil kullanılmıştır.
Kadınlarımızı ekonomik bağımsızlıklarına kavuşmuş, eğitimlerini tamamlamış görmek öteden beri içimde taşıdığım bir dilek... Toplumumuzda sadece ev işleriyle uğraşarak körelen kim bilir kaç kadınımız var? Yeteneği, isteği olduğu hâlde şartlar iteleyivermiş bu tür bir yaşama biçimine onları... Kaplumbağa sırtı gibi taşıdıkları kabuk giderek sertleşir, kıramazlar onu. içinde gittikçe eridikleri bu kabuk onları yaşamanın tadından, güzelliğinden mahrum eder. Artık onlar kendisi eriyip de etrafını aydınlatan mum gibi sönmeye mahkumdur.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır?
A) Tartışma B) Açıklama
C) Betimleme D) Öyküleme
7 . Satranç oyununda “Şah” koruma altındadır. O sanki bir köşede, kendini koruyanlara bakan, titrek adımlarla birer birer ilerleyen bir insan görüntüsü verir. Halbuki “Vezir” başkadır. Satranç tahtasını oradan oraya dolaşarak rakibini yıpratır. Son derece etkin ve özgür bir şekilde hareket eder. Ancak “Şah” ın böyle bir serbestliği yoktur. O, “Vezir” inin, düşmanlarına öldürücü darbeyi indirmesini bir kenarda sessizce bekler. Satrançta “Şah”ı şah yapan “Vezir”dir.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Örneklendirme B) Karşılaştırma
C) Öyküleme D) Betimleme
E) Tartışma
8 . Denemelerin konusu bütün hayattır, hayat tecrübeleridir. Bu tecrübeler, insan ruhu üzerine eğilen, gördüğünü, gördüğü acı da olsa, tatlı bir dille, soyut sözlere düşmeden, delilsiz anlatan görgülü bir adamın hayatından derlenmiştir. Montaigne, kitabının başında: “Ey okuyucu! Kitabımın, konusu benim.” demiyor mu? Ama aldanmayalım, o istediği kadar kendisini anlatsın, kitabının konusu sadece insandır.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Tanık göstermeye B) Örneklendirmeye
C) Karşılaştırmaya D) Tanımlamaya
E) Benzetmeye
E) Soyutlama
TEST
Anadolu köylerine yabani güller, kıvrıla kıvrıla akan ve sularında keklikler yıkanan derelerden ulaşılır. Bu köylerde, ağaçlarla gömülü ıssız değirmenlerin başında sazlı arklardan toplanarak gelen renksiz sular birdenbire, sabun köpüğü gibi oluğa çarpar, çalkalanır, taşar; damın üzerine çevresi sudan, taşları köpükten işlenmiş, her zaman değişen bir taç koyar. Değirmenlerde buğday çuvalları üzerinde kuytu ve karaltı içinde yaşmaklı ve semiz güven- cinler tembel tembel dolaşırken kapı önünde mavi gökten birdenbire dolan gözleri ve grup eden aydan bir kızıl renk almış tenleriyle küçük kızlar bekleşir. Anadolu’nun bu sulak dere içleri her zaman mine işlemeli bir altın tepsi gibi görünür.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Betimleme paragrafına özgü nitelikler ağır basmaktadır.
B) Bazı varlıklara insana özgü nitelikler verilmiştir.
C) Benzetmeye başvurulmuştur.
D) Mizahi öğelere yer verilmiştir.
E) Yinelemelerden yararlanılmıştır.
Bir İstanbullu dostum romanımla ilgili şöyle demişti: “Romanınızdaki aile Kıbrıs’a değil de Ankara’ya gitse aynı sorunları yine yaşar.” İstanbullu dostum gibi düşünenlere de birkaç söz edeyim: Ankara veya büyük şehir sorunlarıyla Kıbrıs’ın sorunları siyahla beyaz denli karşıttır. Mutlak çözümden önce mutlak nedenler aranır. Ben sanatçıyım, çözümler öneremem bu toplumsal yaraya. Ama bu yaranın nedenlerine baktığımda İstanbullu dostumun yanıldığını söyleyebilirim.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır?
A) Açıklama B) Tartışma
C) Betimleme D) Öyküleme
E) Örneklendirme
3 . Kasabanın iç mahalleleri şenlik günlerine mahsus bir boşlukla sessiz, durgundu. Çeşmelerden su taşıyan tek tük adamlarla birkaç ihtiyar nineden başka kimseye rastgelmemişti. Onlar da kendisine acayip bir gözle bu saatte, herkes bahçelerde iken neden kızgın, dumanlı bir gurup oldu; ezan sesleri arasında buralarda dolaştığına şaşar gibi bakmışlardı. Sonra kısık, uyuşuk lambalar birer birer yanıp kasabayı kasvetli bir gece sardı. Erkenden yatmıştı... Fakat aradan birkaç saat geçmişti ki uykusundan şen seslerle uyandı, pencereye koştu. Dar sokakları kızıl alevli meşaleler aydınlatıyor, gündüz hükümet avlusunda gördüğü kadife palanlı merkeplerde memurlar, şakalaşa gülüşe geçiyordu. Geç kalanların uzaklardan gürültüsü duyuluyordu.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Cansız bir varlığa insan özelliği verilmiştir.
B) Anlatım üçüncü kişinin ağzından yapılmıştır.
C) Farklı duyularla ilgili ayrıntılara yer verilmiştir.
D) Örneklendirmeye başvurulmuştur.
E) Gözlemlerden yararlanılmıştır.
4 . Radyo dinliyorum. Radyo deyip geçmeyin, öyle kaliteli, öyle bulunmaz dinletilere rastlıyorum kİ bunları banda almadığıma hayıflanıyorum. Televizyonlar günlerin, anların peşinde; mesela bir Münir Nured- din Selçuk’un sesini bulamazsınız televizyonda. Kırk yılın başı bir anma programında o sese rastlarsanız ne alâ... Ama radyo öyle değil. Daha dün Münir Nureddin’in şaheserlerini kendi sesinden art arda sundular: “Kalamış” , “Aheste Çek Kürekleri Mehtab Uyanmasın.”
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır?
A) Tartışma B) Karşılaştırma
C) Tanık gösterme D) Tanımlama
E) Açıklama
5 . (I) Ulubat gölündeki sis yavaş yavaş dağılıyor.(II) Sisin dağılmasının ardından balıkçılar ve ördekler rızıklarını aramak için göle akın ediyor.(III) Sıcaklık artıkça göldeki kurbağaların vırakla- maları da çoğalıyor. (IV) Durumdan haberdar olan yılanlar da sazlıkların arasındaki kurbağaları yakalamak için suda ilerliyor. (V) Öğleye doğru sandalları balıkla dolan balıkçılar ise birer ikişer iskelenin yolunu tutuyor.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde birden fazla duyu ile ilgili ayrıntılara yer verilmiştir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
6 . (I) Serin bir rüzgâr yağmurun fısıltısını çoğaltarakesiyor, üstümüzdeki siyah bir çadır gibi açılan çam dallarını titretiyordu. (II) Anadolu’nun bu yalçın ufuklu, bu boş, bu kayalık, bu korkunç tarafı... (III) Boz- dağı’na giden bu ıssız yol eskiden beri eşkıya uğrağı idi; bunu bilmiyordum. (IV) Ben, tenha bir geçidin gizli bir köşesinde uyuyan küçük bir köyde doğdum, Ger Ali’nin, Köroğlu’nun, Develi’nin, Cellav'ın menkıbeleri içinde büyüdüm. (V) Bilmem onun için mi eşkıya hikâyelerini dinlemeyi pek severim.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde benzetmeye başvurulmuştur?
A) i. B) II. C) III. D) IV. E) V.
8 . “ insanın anayurdu, çocukluğudur.” der Jorge Ama- do... Boşuna değildir bu söz, öyle olmasa durmadan çocukluğunu hatırlayıp içlenmez insan. Çocukken bambaşka bir dünyanın içinde olduğumuzu ancak büyüyünce anlar, kapıları çoktan kapanmış o büyülü ülkeye dönmek için neler feda edebileceğimizi düşünürüz bazen.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Örneklendirmeye
B) Tanık göstermeye
C) Karşılaştırmaya
D) Açıklamaya
E) Betimlemeye
9 . Tarih, bir bilim olduğundan olayları insanlardan soyutlayarak anlatır. Bununla birlikte tarih karşısında tarihçinin sorumluluğu büyüktür. Oysa roman, bir edebiyat türüdür; tarihi tarihsel olaylar olarak değil, olayları insanların üzerindeki etkileriyle anlatır. Olaylarla birlikte insanları da ele alır.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Örneklendirme B) Benzetme
C) Tanık gösterme D) Açıklama
E) Karşılaştırma
7 . Mizah kavramıyla ilgili çok farklı görüşler ortaya atılmış. Bana göre bunlardan en ilginci Freud’a ait. Platon, mizah duygusunu, üstünlük duygusuyla ve başkalarının başına gelen talihsizliklerden alınan gizli hazla bağdaştırmış. Kant “Mizahi anlatımın püf noktası, vurucu cümlenin gülünçlüğüyle boşaltılan gerilimdedir.” diyor. Freud ise mizahı, bizim açık şekilde istemsiz olarak ortaya çıkardığımız bir şey olarak nitelendiriyor.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Doğrudan anlatım B) Tanık gösterme
C) Betimleme D) Karşılaştırma
E) Öznellik
TEST
1. — Bu konudaki teorilerden birine göre, VanGogh’un bolca içtiği absintte bulunan tüyon adlı madde, zaman içinde Van Gogh’un görüşünü bozarak nesneleri sarımtırak renkte görmesine neden olmuş, bu da ressamın eserlerine yansımıştır. Bir başka teoriye göre, Van Gogh’a hastalığının tedavisi için yüksek dozlarda yüksük otu verilmiştir ve yüksük otunun sarımtırak görüşe veya sarı lekeler görmeye sebep olduğu bilinmektedir.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uygundur?
A) Van Gogh, özellikle hayatının son iki yılında oldukça karamsardır
B) Kötü beslenme, aşırı çalışma ve uykusuzluk Van Gogh’un çalışmalarını olumsuz yönde etkilemiştir
C) Van Gogh’un sanatındaki kimi öğeler özellikle sosyal yaşantısıyla ilgili ipuçları vermektedir
D) Van Gogh’un eserlerinde açıkça görülen sarı renk düşkünlüğünün tıbbi bir bozukluktan kaynaklandığını ileri sürenler olmuştur
E) 19. yüzyılın, yazgısı en trajik sanatçılarından biri olan Van Gogh, resimle kendini teselli etmeye çalışmıştır
2 . Dergilerin yok olacağı kehanetinde bulunanlar, nedense dergi okurları arasından çıkmıyor. (I) Hariçten geliyor bu tür kehanetler. (II) Edebiyat okurları arasında “dergi okuru” diye adlandırdığımız gerçekten özel bir kitle var. (III) Sayıları çok fazla artmıyor ama daima varlar. (IV) Gösterişe, göz boyamaya, şişirme şöhretlere, çok satanlar listesine, satış rakamlarına gözü toktur dergi okurunun. (V) Çoğu dergi okuru, aynı zamanda şurada burada yazıyordur.
Bu parçadan numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarılırsa parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
3 , Kütüphane, insanı her gün biraz daha yoran bu yaşamdan kaçıp sığındığım bir limandır âdeta. Bilge bir sessizliğin güven duyduğum kalabalığı içindeyim orada, insanın tarihi, insan belleğinin yazıya geçiriliş tarihiyle başlamıştır. Kütüphane insan belleğini ölümsüz kılan, çeşitli kültürleri birbirine aktararak çoğaltan bir bilgi kalıtıdır. Şimdilerdeyse İnternet revaçta.— . Ama kütüphanenin o büyülü havasını, yıllanmış kitapların kokusunu İnternet ortamında duymanın hiç mi hiç imkânı yoktur.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Evlere kadar girdi İnternet, üstelik hemen her sokakta İnternet kafeler açıldı
B) İnternetin yararının olduğu gibi zararı da vardır
C) İnternetle kütüphaneyi karşılaştırmak doğru değildir
D) Bir teknoloji ürünü olan İnternet, insanları kitaptan uzaklaştırıyor
E) Kitapları internet ortamında okumanın imkânı yoktur
4 , Onun öykülerinin şiire özgü renkler taşıdığını görüyoruz hep. Yalın birTürkçeyle örülen, dilsel tadı yerli yerinde, hemen duygu ortaklığı kurulabilen, insanı sarıp sarmalayan öyküler bunlar. Okurken, derinlerde, sessizce ilerleyen bir şiir tadı duyumsatıyor okura. Ama bu, onun şiirli öykü yazdığı ya da öyküyü şiir biçiminde yazdığı anlamına gelmiyor kesinlikle. Onun yaptığına — .
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) öykü içinde sık sık şiir kullanma denebilir.
B) olsa olsa şiir kalıplarıyla bir olay anlatımı denebilir
C) şiir harcıyla karılmış öyküler yazma denebilir en fazla
D) şiirle anlatamadığı duyguları öyküyle anlatmak denebilir
E) dense dense, öykü yazmada gösterdiği başarıyı şiire taşıma denir
(I) Necatigil’in sevgi temasını ele alış biçimi çok ilginçtir. (II) Onun şiirlerinde sevgi, hep güç ulaşılandır. (III) Çoğu kez korunamayan, elden gittikten sonra değeri anlaşılan, pişmanlıklarla anılan, aranan bir duygudur bu. (IV) Şairin “Sevgilerde” adlı şiiri, bu duyguyu anlatan güzel bir şiiridir. (V) Şiirde en çok ele alınan temaların başında sevgi gelir. (VI) Denebilir ki şiir ortaya çıktığı günden bu yana şairler, hep sevgiye yönelmiştir. (VII) Her şair öyle ya da böyle dizelerinde sevginin tellerini tınlatmış- tır.
Bu parça ikiye ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
Eski çağlarda yazılmış savaş romanlarına baktığımızda kahramanlığın ön planda olduğunu görüyoruz; yirminci yüzyılda ise savaş romanları, acımasızlığı ve mantıksızlığı anlatıyor artık. I. Dünya Savaşı’nda, insanlık o güne dek görmediği silahların ve teknolojinin kullanılmasına tanık oldu. Bu savaşla birlikte savaşın anlamı değişti. II. Dünya Savaşı ise on beş milyon kişinin ölümüne neden oldu. — Savaş konusunda övgülerin yerini eleştiri almaya başladı. Dünyanın her köşesinde aydınlar, savaşın korkunçluğunu hatta orduların varlığını sorgulamaya başladı.
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Tarihin karanlık devirlerinde olduğu gibi bu dönemde de savaşı gerekli görenler var.
B) Teknolojinin gelişmesiyle savaşların sayısında hiçbir azalma olmadı.
C) Savaşın acımasızlığı göz önündeyken insanlar savaşla ilgili fikirlerini hiç değiştirmedi.
D) Bütün bu yıkımlara karşın dünyada savaş ve kahramanlık konusunda övgü düzenler eksilmedi.
E) Bu savaşlarla birlikte savaş hakkında yazılanlar da büyük ölçüde değişime uğradı.
7 , (I) İkinci Yeni, artık tıkanmaya başlamış, kendini yineleyen şiire bir tepkiydi önce. (II) Sonra bir oluşumdu. (III) Bu tepki/oluşum süreci içinde, doğal olarak, savruldu, dağıldı, dağıttı; sonunda toparlandı, duruldu. (IV) Çok kişi birbirinden etkileniyordu.(V) ikinci Yeni’nin olanaklarını sadece biçim olarak benimseyenler silinip gitti. (VI) Şair olanlar kaldılar, kendi seslerini buldular kısa sürede, özgün sanatçılar olarak belirdiler.
Bu parçada numaralanmış yerlerden hangisine“Sözgelimi, Cemal Süreyayeni bir söyleyiş bulduğunda bu söyleyişi hemen herkes kullanıyordu.” sözü getirilebilir?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
8 . (I) Bilim insanları, deniz suyunun tuzluluğunun nasıl oluştuğu konusunda birçok tez ortaya atmışlardır. (II) Araştırmacılar doğal olayları belli tezlerden hareketle açıklama anlayışına sahiptir. (III) Bir görüşe göre, karalarda bulunan elementler yüzeysel aşınma ile denizlere taşınır. (IV) Örneğin deniz sularının çoğunda karalardan taşınan sofra tuzu vardır. (V) Nehirler tarafından taşınan bu tuzlar, toprak ve kayaların aşınması sonucu ortaya çıkar.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
TEST
1. Süreli yayın takibi alışkanlığı, özellikle günümüzde son derece büyük önem taşımaktadır. Bir gazete, bir dergi şu veya bu armağanı verdiği için değil, o yayının öz nitelikleri nedeniyle okunmalıdır. —- . Atalarımız ağaç yaşken eğilir, sözünü bu gerçeği dile getirmek için söylemişler. Bunun için ilk ve orta öğretimden itibaren öğrencilerin, bir dergiyi satın alıp biriktirerek izlemeye yöneltilmesinin yanı sıra kütüphanelerden takip etmeye de yönlendirilmesi gerekmektedir.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Bunun temelleri de çok erken dönemde atılmak zorundadır
B) Okumanın bilinçli bir şekilde yapılması gerekir
C) Her yayının kendine özgü niteliklerinin olduğu unutulmamalıdır
D) Okumanın kişiye kazandıracakları üzerinde durulmalıdır
E) O okumanın kişiye, her çağda farkı güzellikler katacağı bilinmelidir
2 , — Bilincini kaybetmiş bir insanın durumu nasılsaulusal bilinç demek olan dilini kaybeden bir milletin durumu da aynıdır. Nitekim tarihte adları tozlu sayfalarda kalan Sümerler, Akatlar, Hititler dillerini kaybettiklerinden coğrafî olarak da varlıkları sona ermiştir. Bu milletlerden kalan insanlar bugün yaşasalar da kendilerinin kim olduklarını bilmemekte ve kendilerini başka isimlerle tanıtmaktadırlar.
Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Dil bir milletin ortak sesidir.
B) Binlerce yıllık kültürümüzle birlikte dilimiz de gelişmiştir.
C) Kültürümüzü oluşturan unsurlardan biri de di- limizdir.
D) Dil, bir ulusun temel bilincidir.
E) Dil, bir insanın hafızasındakileri ifade etmeye yarar.
3 . Özgüven duygusuna herkesin ihtiyacı vardır. Çünkü insanlar bu duygu sayesinde daha azimli hâle gelir ve işlerini başarıyla sonuçlandırırlar. Fakat bu duygu aşırı olduğu zaman insanın doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt etmesini engeller hâle gelir. Böyle biri çok çalıştığını, her işi doğru yaptığını, kendisinin her konuda başkalarından önde olduğunu sanabilir. Bu sebeple de
Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdaki- lerden hangisiyle sürdürülmelidir?
A) özgüvenini yitirenler başarısız olmaya mahkûmdur
B) kendine güveni olmayan insanlar hiçbir işi so- nuçlandıramazlar
C) yakın çevresindeki insanları incitmekten çekinmezler
D) bireylerin bu duygusunun güçlenmesi için çaba harcanmalıdır
E) aşırı özgüven duygusu, böyle birini başarısızlığa sürükler
4 . (I) Öğrenci olduğum için kendimi çok şanslı sayıyorum. (II) Çünkü bana çok güzel ve faydalı şeyleri öğreten, sevdiğim ve saydığım öğretmenlerim var. (III) Onlar sayesinde, hayatı daha iyi anlıyorum.(IV) Öteden beri öğretmenliğin kutsal bir meslek olduğuna inanıyorum. (V) Hayatın içindeki gerçekleri onların yardımıyla daha iyi kavrıyorum.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam bütünlüğünü bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
5 . (I) Ülkemiz, pek çok medeniyete beşiklik yapmış,zengin bir tarih ve kültür birikimine sahip coğrafyada yer almaktadır. (II) Bu nedenle yurdumuzda değişik işlevlere sahip çok sayıda müze bulunmaktadır. (III) Günümüzde müzeler sadece gezilen ve turistik amaçla ziyaret edilen birer kültür kurumla- rı olarak kalmamalıdır. (IV) Müzeler, sadece tarihî değerlerin korunduğu yerler olmaktan çıkarılmalıdır. (V) Bunun yanında birer eğitim merkezleri işlevini de üstlenmelidir. (VI) Bunlar gerçekleştiğinde müzeler daha etkili olarak kullanılacaktır.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense, ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
6 . Şair, bu dünyaya her şeyin şiirini yazmak için gelmiştir sanki. Şiir yazmak için çevresine bakması ye- terlidir onun. Pencere önündeki bir akasya ağacı, yemek yediği bir sofra, soğuk kış günü tüten bir baca dumanı hemen onun kaleminde şiirin konusu oluverir. Hani ünlü bir şairimiz için “Neye dokunsa şiir oluyor.” denir ya, işte şair öyle bir şeydir; — .
Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakile- rin hangisiyle tamamlanmalıdır?
A) insanların en duygusalıdır o
B) dokunduğu her şeyi şiire çevirir
C) okuru etkilemektir onun tek amacı
D) şiir yazarken eleştirilmeyi de göze alır
E) ilhamı yakalayamazsa bir dize bile yazamaz
7 , (I) Bertolt Brecht, Türkiye’de defalarca sahnelenen Galileo’nun Hayatı adlı tiyatro yapıtını iki defa yazmış. (II) İlkini 1939’da, İkincisini 1955’te kaleme almış. (III) Brecht, her iki yapıtında birbirinden tamamen farklı Galile portresi çizer. (IV) Her iki yapıtında apayrı Galile’yle karşılaşır okurlar. (V) Galileo’nun Hayatı adlı yapıtın ilki, bilimi, ilerici akılcılığın kalesi olarak göstermeyi amaçlıyor. (VI) İkinci versiyonda ise Galile’nin daha önceki düşüncelerinden vazgeçtiğini ortaya koyuyor Brecht.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarılırsa parçanın anlamında büyük bir değişme olmaz?
A) I. B) II. C) IV. D) V. E) VI.
8 . (I) Dildeki her sözcük bir kavramın, nesnenin yada olayın göstergesi durumundadır. (II) Bir sözcüğün gösterdiği, hatırlatıp aklımıza getirdiği varlık ya da kavram kimi kez madde hâlinde biçimlenmiştir, bu kavramları duyularımızla algılayabiliriz. (III) Böyle sözcüklere somut anlamlı sözcükler denir.(IV) Somut ve soyut anlamlı bazı sözcükler, insanın yaşama bakışıyla şekillenir. (V) Bazı sözcükler ise madde hâlinde biçimlenmemiştir ancak varlığına akıl yürütme yoluyla karar verebildiğimiz bir kavram ya da durumu bildirir. (VI) Böyle sözcüklere de soyut anlamlı sözcükler denir.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
9 . —-. Öykü yazabilmek için öncelikle dile hâkim olmalı kişi. Bunun yolu da bol bol şiir, öykü, roman gibi türlerde ustaları okumaktan geçer. Yazar, büyük bir sabırla okumalı, kendini yetiştirmeli, çokça da yazmalı. Bu yazdıklarını yayımlama sevdasına düşmemeli hemen, bir kenara bırakmalı onları. Üzerinden zaman geçtikten sonra tekrar okumalı ve onların üzerinde çalışmalı. Beğenmediklerini yırtıp atmalı, tekrar yazmalı. İşte o zaman öykü yazılmış olur.
Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Öykü birtakım tariflerle yazılmaz
B) Öykü, romandan sonra en çok sevilen yazı türüdür
C) Öyküde konu kadar anlatım da önemlidir
D) Öykünün kendine özgü nitelikleri vardır
E) Her öykü belli bir plan çerçevesinde yazılır
10 . İşini seven, çalışmalarıyla ailesine ve topluma yarar sağlayanlar; boş yere konuşmazlar. Aslında konuşacak zamanları da yoktur onların. Hele bilgi dolu kafası, ümit ve inanç dolu yüreği ile insanlığı daha uygar duruma getirmek için sürekli olarak çalışanların tek amacı bir şeyler üretmektir; lâf ebeliği yapmak değil. Onlar, —- çok iyi bildikleri için gerektiğinde konuşurlar.
Bu parçada boş bırakılan yere getirilebilecek söz aşağıdakilerden hangisidir?
A) lâfla peynir gemisinin yürümeyeceğini
B) çok bilenin çok yanılacağını
C) lâfın lâfı açacağını
D) lezzetsiz yemeğe tuzun kâr etmeyeceğini
E) çok sözün yalansız olmayacağını
TEST
1. Her şeyin tükenmeye yüz tuttuğu, anlamını giderek yitirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Yitirdiklerimizin başında da sanırım bahar geliyor. Giderek azalıyor, kısalıyor bahar. Doğrudan yaz geliyor artık. Bütün mevsimlerin kendine özgü güzellikleri var elbette. Ama bahar sanırım içlerinde en muhteşemi. Hepsini barındırıyor içinde. Bütün tabiatı harmanlayıp kucaklıyor. Hepsinin kaynağı o. Sanki
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) bahar olmasa diğerler mevsimler de olmayacak
B) mevsimler daha keskin çizgilerle ayrılacak bir gün
C) bahar olmasa dünyada hiçbir şey değişmeyecek
D) diğer mevsimler baharı gölgede bırakacak bir gün
E) diğer mevsimler daha çok önem kazanıyor insan yaşamında
2 . (I) Sanatçıların sanat kaygıları, yazdıkları üzerindeetkili olur. (II) Sezai Karakoç; Yunus Emre ve Mehmet Akif üzerine birer inceleme kitabı yazmıştır.(III) Ayrıca başta Yahya Kemal Beyatlı ve Necip Fazıl Kısakürek olmak üzere bazı Cumhuriyet Dönemi sanatçılarının eserlerine dair eleştirme veya inceleme diyebileceğimiz yazılar da kaleme almıştır.(IV) Bu yazılarında Sezai Karakoç, ele aldığı metinlerin “güzel” yanlarını saptamış ve onları öne çıkarmıştır. (V) Onun ele aldığı sanat eserlerinde bulduğu güzellikleri birleştirirsek “estetik”e dair düşüncelerini yakalayabiliriz. (VI) Örneğin Yunus Em- re’den seçtiği şiirlerden onun şiir beğenisini somut bir biçimde görebiliriz.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi anlam bütünlüğünü bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
3 , İşin özüne baktığınız zaman, Batı Uygarlığı da bizim gibi değil mi? Onlar da üretici değil, tüketici olmuşlar. Çinlilerin bulduğu barut, toplara girince, derebeylikler yıkılmış, merkeziyetçi monarşiler kurulmuş. Yine Çinlilerin bulduğu pusula ile Avrupa’nın denizcileri okyanusları aşmışlar. Kağıt ve matbaa, dini de düşünceyi de özgürlüğü de başka boyutlara taşımış. Kültür, kitlelere ulaşmış. Demek ki — . Yeter ki, başkalarının bulduğu şeyleri, amacına uygun tüketin.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) bugün kültürler arasında eskisinden daha büyük bir alışveriş söz konusudur
B) Çinliler dünya uygarlığına çok önemli katkılarda bulunmuş
C) önemli olan teknolojik gelişme değil özgürleşmedir
D) teknolojik yenilikler insana hiçbir zaman aradığı mutluluğu getirmiyor
E) bir şeyi bulmak ve üretmek kadar, onu kullanmak ve tüketmek de önemlidir
4 . (I) Çocuk için, aile içinde geliştirilecek sağlıklı bir etkileşim çok önemlidir. (II) Çünkü çocuk aile içindeki bu etkileşim sayesinde “Ben değerliyim.” duygusunu kazanır. (III) Bu gereksinim aile içinde yerine getirilmezse çocuk her türlü davranışla bu duyguyu elde etmeye çalışır. (IV) Aile içinde temel güven ve dayanışma varsa aile dışında bireyin karşılaştığı olumsuzluklar kişi üzerinde kalıcı izler bırakmaz.(V) Hatta kimi çocuklar ileri yaşlarda çete kurarak çoğu kez ölümle sonuçlanan çatışmalara bile girebilir. (VI) Bu durum kendilerini önemli görmeyen aile ortamlarına bir tepki olarak yorumlanır.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
Okurun, bir şiirden yeterince yararlanması için şairinin dünyasını tanıması gerekir. Okur, şairin kişiliğini, psikolojisini, dünya görüşünü ve felsefesini bilirse okuduğu şiirden daha çok tat alabilir. Şairin kim ve nereli olduğu, hangi eğitim seviyesine sahip olduğu, hangi sosyo-kültürel katmana mensup olduğu, ne iş yaptığı gibi hayat hikâyesine ilişkin bilgiler birer ipucu vermede önemli katkı sağlayacaktır. Çünkü çoğu şair, şiirine otobiyografik özelliklerini yansıtmaktadır.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Bunun için okurun uzun çalışmalar yapması gerekir
B) Bir şiirden tat alan okurun şiir sevgisi derinleşir
C) Bunun için de yazar hakkındaki biyografik bilgi oldukça yararlı olacaktır
D) Kişinin psikolojisi onun şiirlerine farkında olmadan yansır
E) Ama şiiri anlamak için şairi tanımak mutlak anlamda olmazsa olmaz bir olgu değildir
I. Bilgi, cehalet karşısında her zaman zayıftır.
II. Hele hele cahil insanlarla karşılaştıklarında tartışmaktan özellikle kaçınmalıdır.
III. Çünkü bilgi, kırılgan; cehalet, güçlü ve dayanıklıdır.
IV. Ancak bu durumu asla mücadeleden kaçış olarak değerlendirmemek gerekir.
V. Dolayısıyla bilgi sahibi insanlar, adımlarını dikkatli atmalıdır.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden bir paragraf oluşturulmak istense bu cümleler aşağı-dakilerden hangisine göre sıralanabilir?
A) I - III - V - II - IV B) II - 1 - III - IV - V
C) IV - II - 1 - III - V D) I - I I - I V - I I I - V
7 . — Bu, keyiflidir çünkü yazarın metinlerine dahaderinlemesine bakmayı kolaylaştırır. Suçluluk duygusu yaratır zira mektupları okunan yazarın özel alanına izinsiz olarak girilir. Okurun böyle bir ikilik içinde şekillenen okuma deneyimi, sevdiği bir yazarı anlama ve çözümleme amacı taşıdığından aslında affedilebilir masum bir eylemdir.
Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Sanatçıların mektuplarını okumak hem keyiflidir hem de suçluluk duygusu yaratır
B) Sanatçılara ait mektupların basılması konusu hep tartışılagelmiştir
C) Sanatçıların mektuplarını yayımlamanın etik olmadığını düşünenler vardır
D) Mektuplar sanatçıları anlamada anahtar görevi görür
E) Sanatçının basılmaya değer görmediği yazılarını yayımlamak doğru değildir
8 . (I) İnsanın, sanatçı olmadan önce sağlaması gerekli olan şartlar, bilmekle ve yapmakla yükümlü olduğu görevleri vardır. (II) Sanatçı olma yolunda ilk adım, “toplum tarafından değer verilen, sözü dinlenen bir insan olmak”tır. (III) Sonra içinde yaşadığı evreni ve toplumu tanımak gelir. (IV) Üçüncü adım ise üzerinde yol aldığı sanat şubesini bilmektir.(V) Sanat, insanı evrene ve yaşadığı topluma bağlar. (VI) İnsanın onları sevmesine, onlarla sıkı bağlar kurmasına doğrudan katkı yapar.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
E) I - III - II - IV - V
_________TEST
1, — Belki diğer sinemalar arasında benzerlikler kurulabilir, ortak yönler bulunabilir ama bu Yeşilçam için asla söz konusu olamaz. Geçen zamana, kuşak farklılığına ve sinemadaki tüm teknik gelişmelere rağmen ayrı bir yerde durur o. Yıllar sonra bile defalarca izlenen yapıtlarıyla kendine has bir duruşu vardır. Hikâyeleri, karakterleri, samimi diyalogları, müzikleri ve görselliğiyle hiçbir kategori içine alınamaz Yeşilçam.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Yeşilçam’ın, dünya sinemasında kendine özgü bir yeri vardır
B) Yeşilçam, tüm olanaksızlıklara rağmen ayakta kalmayı başarmıştır
C) Yeşilçam, dünya sineması içinde önemli bir yer edinememiştir
D) Yeşilçam, insanı anlatma yönünden evrensel bir çizgiyi çoktan yakalamıştır
E) Yeşilçam, yeni sinema tekniklerini kullanmada inanılmaz bir direnç göstermektedir
2 . (I) Okuma, basılı ya da yazılı sözcükleri duyu organlarımız yoluyla algılama, bunları anlamlandırıp kavrama, yorumlamadır. (II) Zihinsel ve düşünsel bir edimdir. (III) Basılı ve yazılı simgelerle iletişimsel bir etkinlik içine girmedir. (IV) Okuma yazma becerisi üstüne, bir okuma alışkanlığının kurulabilmesi için en önemli koşul temeli sağlam bir ana dili öğrenimidir. (V) Böyle bir öğrenimden geçmemiş kimse, yaşı ne olursa olsun, gerçek bir okur etkinliği kazanamayacaktır. (VI) Okuma yazma becerisini edinmiş olsa bile okumayan kişilerle aynı duruma düşecektir.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
3 . (I) İnsanlığın en eski yerleşim birimlerinden olanHasankeyf’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmiyor. (II) Dicle Nehri’nin kenarında yer alması, o günlerde ticaretin önemli bir kısmının nehir yoluyla yapılması sebebiyle Hasankeyf, ticaret ve ekonomi bakımından gelişmiş. (III) Bu konuda yazılı bir kaynak da yok ancak, tarihi geçmişinin Milattan öncesine dayandığı biliniyor. (IV) Milattan sonraki ilk asırlarda BizanslIlarla Sasaniler arasında el değiştirmiş. (V) Dördüncü asrın sonlarında buraya sağlam bir kale yapan BizanslIların hakimiyeti, yedinci asırda, halife Hz. Ömer devrinde, Müslümanların burayı fethetmesiyle sona ermiş.(VI) 1232 yıllarında Eyyubilerin hakimiyeti sırasında bölgeyi istila eden Moğollar, burayı harabeye çevirmişler.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
4 , Bence hayatla ilişkisi pürüzsüz olamamış insanlar, hayatla ilişkisi pürüzlü olan insanları kendilerine yakın hissedebilir. Bu, ruhsal bir yakınlıktır. Ruhsal yakınlık için gidip illa da o insanın konumunda, kisvesinde olmak gerekmez. Ben buna ruhdaşlık diyorum. Ben romanlarımda ruhdaşlarımı anlatıyorum; sevdiğim, hissettiğim insanları yazıyorum. İlk bakışta yani yüzeyde, bu insanlarla hiçbir ortak noktam yokmuş gibi görünebilir. — .
Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakile- rin hangisiyle sürdürülmelidir?
A) Ama bir yazarın anlattığı kahramanları kurguladığını bilmek gerekir
B) Oysa yüzeyin altına bakarsanız, onlarla çok ortak noktamın olduğu ortaya çıkar
C) Fakat romanda yazar, yaşadığı gerçekleri yansıtmaz sadece
D) Yalnız iyi bir romancı kendisine uzak olan yaşamları da başarıyla aktarır
E) Çünkü yazar olarak roman kahramanlarımla kendimi özdeşleştirmem
İnsanla ilgili bir öykü yazmak, onunla ilgili bir durumdan söz etmek istediğiniz zaman, onun yaşam içindeki bütün durumlarını, duruşlarını bilmek zorundasınız.-—. Onu toplumsal ilişkilerden soyutlayarak bir yönüyle ele alamazsınız. İnsan, aynı zamanda ilişkilerinin tümüdür; yaşadıkları, yazdıkları, gezdikleri ve gördükleridir. Sevinçleri, özlemleri ve acılarıdır. Ben insana böyle bakıyor, öykülerimde onu bütüncül olarak değerlendirmeye çalışıyorum.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Çünkü insan toplumsal bir varlıktır
B) Bilgi olmadan güzel bir öykü ortaya koymak olanaksızdır
C) Yazar, bilgileri öykülerinde ham olarak değil, işlenmiş olarak vermelidir
D) Yoksa yazılarınız öykü olmaktan çıkar
E) Çünkü öykü, yaşamı kısa ve öz bir şekilde anlatmalıdır
(I) Türk kültüründe mektup yazımına büyük önem verilmiştir. (II) Bunu, çeşitli devirlerde kaleme alınmış mektup yazımı hakkında bilgi veren kitaplarda anlatılan kurallardan anlıyoruz. (III) Halktan devletin en üst seviyesindeki insanlara kadar herkes yaşamı içinde bir yakınına mutlaka bir mektup göndermiştir. (IV) Bu kurallara bakıldığında mektup yazacak olana daha mektuba başlamadan önce ne yapacağından tutun da mektubun bitiminde yapması gerekenlere varıncaya kadar pek çok şeyin anlatıldığı görülür. (V) Ayrıca bu sırada uyulması tavsiye edilen adaba ait unsurlar da dikkat çeker.(VI) İşte bu kitaplar sayesinde ciddi bir eğitimden geçmemiş halk bile çok güzel mektuplar kaleme almıştır.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
7. “İnsana en yakışan hâl hüzündür.” diye düşünürdüm senelerdir. Hâlâ severim hüznün değişik hallerini, yalnız ve sakince düşünmeyi... Ama artık inanıyorum ki insana en çok yakışan, vicdandır. Hayat görüşümüz ne olursa olsun, hangi kökenden, sosyal tabakadan, ailevi geçmişten, kültürel eğilimden, köy, kasaba ya da şehirden gelmiş olursak olalım ama vicdanlı olalım. Hangi sofradan kalkıp nasıl bir çatı altında uyursak uyuyalım, kulübe ya da malikâne hiç fark etmez, vicdandır bize en çok lazım olan. Dünyada her şey yoluna girer, her sorun çözülür yeter ki
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) insanlar biraz sabırlı olsun
B) insanlar birazcık vicdanlı olsun
C) insanlardaki yaşama azmi canlı tutulsun
D) hüznü, düşünmeyi kendimize dost edinelim
E) insanlar çalışmayı hayatının gayesi hâline getirsin
8 . Aşağıdakilerin hangisi bir yazının ilk cümlesi olmaya en uygundur?
A) Ben bunun yazar için çok da önemli olduğunu sanmıyorum.
B) Kimi eleştirmenlerin dikkate almak istemedikleri bir ölçüt bu.
C) Eleştirmenlerin de bir sanatçı olduğu gerçeğini değiştirmez.
D) Eleştirmenle sanatçı arasında bir rekabetin olduğu görüşüne katılmıyorum.
E) Oysa birçok sanatçı aynı zamanda eleştirmenlik de yapmaktadır.
t e s t
1, — . Okur, çeşitli amaçlarla bu dünyaya konuk olur. Kimi okur okumaktan haz alma isteğinden, kimi meraktan, kimi yazara duyduğu hayranlıktan yazarın sunduğu bu dünyaya yolculuk yapar. Böyle- ce yazarla okur aynı dünyada buluşmuş olur. Bu buluşmadan ortak noktalar çıkarsa okur o yazarı benimser. Çünkü okur, kendi dünyasının ayrıntılarını bulmuştur yazarın dünyasında. O satırlar okur için çok değerlidir. Yazarın olmaktan çıkmış, okurun dünyasının malı olmuştur artık. Okur onu di- lediğince anlar, gönlünce yorumlar, kendinden bir parça yapar böylece.
Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Okurun hayal dünyası çok zengindir
B) Yazar, okurun dünyasını dikkate alır
C) Okurun, yazardan beklentileri vardır
D) Yazar, eseriyle okuru etkilemek ister
E) Her yazar, okura bir dünya sunar
2 , (I) Dil bilimini üç ayrı kolda incelemek mümkündür:(II) Bunlardan birincisi genel dil bilimdir. (III) Genel dil bilimin diğer çalışma alanı da konuşulan dil ile toplum arasındaki ilişkilerdir. (IV) Dil bilimin ikinci kolu olan tarihî dil bilim, lisanların tarih içinde geçirdiği evreleri ortaya koyar. (V) Sonuncu kol alan betimleyici dilbilim ise dillerin kendilerine özgü niteliklerini inceler.
Yukarıdaki parçada, numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Genel dil bilim, yeryüzünde konuşulan bütün lisanları ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini inceler.” cümlesi getirilirse parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
3 , (I) Kitaplar, benim için en başından beri dünyanıngüven veren yüzü oldu sanırım. (II) Çünkü giderek değişen her şey karşısında kitaplar değişmeden kalıyordu. (İli) Aynı sözcükleri, aynı söz dizimi içinde, aynı kitap sayfalarında bulabilmek bu kanıya götürüyor beni. (IV) Kitap okumadan geçen bir günüm, bir gecem var mıdır, bilmiyorum. (V) İlgi alanlarıma göre hep okudum. (VI) Her yerde, her koşulda okuyup kitabın dünyasına çekildim.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralanmış cümlelerden hangisiyle başlar?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
4 , Sanat yapıtları, yaşamdaki, doğadaki gerçeklikten beslenir. Ne var ki —-. Doğadaki bir varlığı taklit eder ya da onun bazı niteliklerini yorumlayarak aktarır. Kimi zaman satır aralarında doğaya yeni bir şey ekler. Yani doğadaki varlıkları kendince değiştirir. Dolayısıyla doğada olan bir şeyle etkileşime girer. Demem o ki sanat yapıtını bir fotoğraf olarak algılamak yanlıştır.
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uygundur?
A) gerçeklikten beslenmeyen bir sanat yapıtının kalıcığı yakalaması mümkün değildir
B) bu gerçekliği olduğu gibi değil, düş gücüyle harmanlayarak verir
C) sanatçılar, gerçeklik yerine kendi hayal dünyasına başvurur
D) bu yapıtlar, kurmaca sanat yapıtları kadar ilgi çekici değildir
E) doğayı, hayatın gerçeklerini sanat yapıtına dönüştürmek zordur
5 , (I) İstanbul’un aklıma düşürdüğü ilk kavram “arzu”olmuştur hep. (II) Belki de bu, İstanbul’un, tarihin en çok arzulanan şehirlerinden biri olmasındandır. (III) Ancak burada sözü edilen arzuyu iki farklı boyutta ele almak gerek. (IV) İnsanların arzuları kültürel düzeylerine göre değişir. (V) Bunlardan ilki yozlaşmayı veya kötü bir değişimi beraberinde getiren ekonomik arzudur. (VI) İkincisi ise heves ve kavuşma gibi kavramları çağrıştıran kültür ve sanata ilişkin bir arzudur.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
6 , I. Mutlaka kendine alıcı bulur.
II. Çünkü her kitabın bir okuyucusu vardır; hiçbir kitap, yüz üstü kalmaz.
III. Bu noktada yazarın yapacağı iş, kitabını hatasız bir biçimde yayımlayabilmektir.
IV. Ötesi yazarı değil, okurları ilgilendirir.
V. Özellikle ilk kitabını çıkaranlarda bir korku vardır, ya kitabım okur bulamazsa diye.
VI. Bu yersiz bir endişedir.
Bu cümlelerle anlamlı bir paragraf oluşturulmak istense baştan III. cümle hangisi olur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) VI.
— . Yazar, masaya, ben çok uzun ya da çok kısa bir roman yazayım, diye oturmaz, roman yazmaya oturur. Romanı kısa bir roman, diye tasarlamıştır ancak bu roman uzun olabilir. Uzun diye düşünmüşse kısa olabilir. Onun için yazar uzunu kısayı tartışmak değil, düşünmez bile. Ben kendimi, romanlarım uzun ya da kısa olsun diye zorlamam hiçbir zaman.
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Romanda olaylar, yazarın tasarladığı bir akış içinde ilerlemeyebilir
B) Çağımızda günlük yaşamın hızlı akışı, yazarı kısa roman yazmaya zorlamaktadır
C) Bir romanın uzunluğunu, kısalığını yazar değil, o romanın kendi iç koşulları belirler
D) Romanla öykü arasındaki ayrım, uzunluk kısalıkta değil, tekniktedir
E) Romanda yazarın az sözle çok şey anlatmak gibi bir çabası yoktur
İnsanoğlu dünya üzerinde var olduğundan beri, iki savaşın, iki temel çelişkinin içinde bulmuştur kendini. —- İnsanın doğa ile olan çelişkisi, sonuçta, araç, gereç ve bilgi olarak, teknolojiyi üretmiştir. İnsanın insanla olan çelişkisi ise inançlar, ilkeler, kurallar bütünü olarak ideolojileri yaratmıştır. Gerek teknolojik gelişmeler gerekse ideolojik değişmeler, insanın hem doğayı daha iyi denetlemesine hem de kendi cinsi ile daha düzenli ve uyumlu ilişki kurmasına yardımcı olmuştur.
Bu paçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Bu savaşlar insanın doğa ile savaşı ve insanın insan ile savaşıdır.
B) İnsanlık, tarih boyunca savaşlardan çok büyük zararlar görmüştür.
C) Bu savaşların hiçbirinde insanlık, istediğini elde edememiştir.
D) İnsanın doğayla olan savaşı, geri dönülemeyecek bir yola girmiştir.
E) Doğa insanlara bu savaşlar sonunda lütfunu esirgemiştir.
9. Yüz elliye yakın yaylanın bulunduğu ülkemizde yirmi altı yayla, turizm merkezi ilan edilmiş durumda. Buralarda yoğun yapılaşmayı kontrol altında tutmak ve planlı bir gelişmeyi sağlamak amacıyla çalışmalara başlanmıştır. Bu çalışmalar yapılmazsa — .
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) yaylalara gelen turistleri ağırlamak için tesis bulunamaz
B) kısa sürede yaylalarımızda da kaçak ve çarpık yapılaşma ortaya çıkar
C) yabancı turistler ülkemize gelmez
D) toplumu turizmde istediğimiz noktaya getirenleyiz
E) insanlar yaylalara gelecek zaman bulamazlar
1 0 . I. Öylesine ılık, öylesine kıpır kıpır bir gün ki...
II. Kış mevsiminde sanki baharı yaşıyoruz.
III. Sokaklar, parklar, deniz kenarı insan kaynıyor.
V. Kış deyince soğuk ve kar akla gelir hemen.
IV. Hele parklarda oturacak bir yer dahi bulamıyorsunuz.
Bu cümlelerle bir paragraf oluşturulmak istense hangi cümle dışarıda kalır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
1. — . Bu o kadar belirgindir ki duygu Yahya Kemal’i temkinli olmaya yöneltirken zekâ Ahmet Haşim’i alabildiğine coşturur. Nesirlerinde bir cemiyet adamı hüviyetine bürünen Haşim, şiirlerinde ne kadar da kendisine özgüdür. N. Hikmet Polat tarafından eleştirel basımı hazırlanan “Gurebahane-i Laklakan”ı yeniden okurken insan neler düşünmez? Haşim’in yer yer söğüt salkımları, yer yer deniz dalgaları gibi sallanıp köpüren cümlelerinin arasında her okuyuşta neler keşfedilmez ki? İşte, zekâ da tam burada devreye girer. Zekâ, sadece yazıyı yaratan enerji değil, aynı zamanda yazarın hayatla kurduğu bağı da ele verir.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uygundur?
A) Haşim’in yazıyla kurduğu temas ilkin tamamıyla maddidir
B) Yahya Kemal duyguyla yazar nesirlerini, Ahmet Haşim zekâyla
C) Yahya Kemal ve Haşim, bir tür fizik problemi çözer, matematik sorusu hazırlar gibi yazmaktadır
D) Gözlem, tahlil, tenkit cesareti ve özgünlük sanatçıların her devirde değer bulan madenleridir
E) Haşim’in nesri, dil kadar insanla da dopdoludur
2 , (I) Orhan Kemal, Yaşar Kemal gibi yazarlar kendiyaşamlarında çok acı serüvenlerden geçmişlerdi. (II) Öykülerinde de bu öz yaşam deneyimlerini anlattılar. (III) Bizdeki köylü eksenli romanlarda nedense mazlum köylü, zalim ağa kavramları üzerinde durulmuştur. (IV) Tarık Buğra, Necati Cuma- lı gibi sanatçılar da kendilerini toplum gerçeklerinden koparmadılar. (V) Ancak toplumun acılarını genel olarak ele almaktan çok, bu acıların bireyler üzerindeki etkilerini gözler önüne serdiler. (VI) Bireyin acılarından yola çıkarak toplumun sıkıntılarını anlatmayı yeğlediler.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
3 . Yıllar önce yazdığım bir şiirde şöyle bir dize var: “En büyük yük, sırtımızda taşıyıp da başkalarına veremediğimiz ışıktır.” Çünkü önemli olan, -—. Ozanın politikası işte budur, bir başka politikası yoktur. Bu ışığı başkalarına paylaştırma görevini ozan içtenlikle sağlayabilir. Bu yüzden içtenlik, şiirimin en önemli öğesidir.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) gerçeği şiirin potasında eritip okura sunmaktır
B) aydınlığa sahip olmak değil, onu dağıtmak, sunmak ve paylaştırmaktır
C) şairin, ruh dünyasındaki ışıltıyı sözcüklerle so- mutlamasıdır
D) gerçeği paylaşmak değil, sezebilmektir
E) geçici olanın içindeki kalıcı olanı keşfetmek ve dile getirmektir
4 . — Ben de buna benzer soruları içeren mesajlaralıyor ya da bu tür sorulara muhatap oluyorum. Doğrusu, beni zorlayan sorular bunlar. Çünkü her insanın hayatı ve kişiliği nasıl farklıysa yazı serüveni de farklıdır. Herkese uyan evrensel bir reçete yok, herkese uyan tek bir yol yok. Kimisi ünlü bir yazarı kendine rehber edinir, onun çizdiği yolu takip eder; kimisi farklı yazarların kendine uyan yönlerini taklit ederek başlar işe. Kimisi bir kitabı beş senede tamamlar, kimisi beş ayda. Hiçbir yol, bir diğerine üstün değildir. Önemli olan, ortaya çıkan eserin derinliği ve kalitesidir.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Yazarlar genellikle, “Yazar olmak için nasıl bir yol izlemeliyim?” sorusuyla karşılaşmıştır
B) Yazarlara en çok “Güzel şeyler yazabilir miyim?” sorusu sorulur
C) Yazar adayları daha çok ne yazacaklarıyla ilgili sorular soruyorlar
D) Usta yazarları en çok rahatsız eden “Siz nasıl yazar oldunuz?” sorusudur
E) Genç yazarlar, ünlü yazarlara “Biz de büyük bir yazar olabilir miyiz?” diye soruyorlar
5 . Yazar, bu kitabında yer alan örneklerin seçiminde öncelikle yurt dışında, özellikle de Türkçenin konuşulduğu ülkelerde sahnelenen çok çeşitli oyunlara ağırlık veriyor. —-. Söz gelimi hemen hemen tüm oyunlarda yalnızlık, tükenmişlik, dilin bir iletişim aracı olarak etkisini yitirmesi, insanın parçalanmışlığı gibi konular işleniyor. Bir başka ortak nokta da gene çoğu oyunun belkemiğini oluşturan “oyun içinde oyun” olgusu tüm örneklerde karşımıza çıkıyor. Bütün bunlar onun tiyatro anlayışında yer alan temel izlekler olarak değerlendirilebilir.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Bu yüzden oyunlar arasında neredeyse hiç ortak yön bulunmuyor
B) Buna karşın kitaptaki örneklerde hem konu hem de konunun biçimlendirilişi açısından ortak özellikler dikkati çekiyor
C) Yazarın kitaptaki oyunları belli ölçülere göre seçmediği daha en başta kendini gösteriyor
D) Kitapta örnek olarak gösterilen oyunların neredeyse tamamı teknik açıdan kusurlarla dolu
E) Eleştirmenlerin en çok üzerinde durduğu konu da yazarın tiyatro konusunda yeterli bilgi donanımından yoksun olması zaten
8 . (I) İnsanların yön bulmasını sağlayan pusula, ilk olarak Çin’de görülmüştür. (II) Sonraki yıllarda Kris- tof Kolomb, pusulanın sapma açısını hesaplayarak pusulanın seyrini değiştirmiştir. (III) Bu hesap sayesinde pusula, günümüzdeki modern görünümünü kazanmıştır. (IV) İnsanlar pusula ile birlikte denizlere rahatlıkla açılabilme imkânı bulmuşlardır.(V) Bu da Coğrafi Keşiflerin gerçekleşmesini sağlamıştır. (VI) Bu coğrafi keşiflerle birlikte insanlar yeni yerler keşfetmiştir.
Bu parça ikiye bölünmek istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
7 , Şiir, düzyazıyla doğmakla birlikte, bambaşka bir özelliktedir. Etkileme gücünden olacak ki şiir her zaman düzyazıdan daha çok sevilmiştir. Şiirde kelimeler farklı yüzleriyle karşımıza çıkarak bizi düzyazının götüremeyeceği bir duygu dünyasına ulaştırır. Şiir, dil içinde ayrı bir dildir. Düzyazıya ait kurallar, şiir için geçersizdir. Düzyazıda bir şeyi söylemenin pek çok yolu varken, şiirde bir tek yolu vardır. Duygu ve düşüncelerin düzyazıyla ifade edilemediği yerde şiir imdadımıza yetişir. Bu yönüyle şiire,
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) dili besleyen asıl kaynak gözüyle bakabiliriz
B) düzyazıdan daha az başvurmalıyız
C) düzyazının gerisinde durduğunu bilerek yaklaşmalıyız
D) bağlı olduğu dilin en son anlatım imkânı diyebiliriz
E) düzyazıyla aynı konumdadır diyebiliriz
8 . (I) Şiirde ahengi sağlayan unsurların başında gelen ritim, çocuk şiiri için de vazgeçilmez bir unsur olmalıdır. (II) Çünkü ahenksiz bir metne şiir denemez. (III) Bu yüzden çocuklara yönelik yazılacak olan şiirlerde ahenk unsurlarından olan ölçü ve kafiyenin göz ardı edilmemesi gerekir. (IV) Çocuk şiiri, çocuksuluk merkeze alınarak yazılır. (V) Çocuk şiirlerinde mümkünse kafiyeler belirli olmalıdır.(VI) Ayrıca kafiyeler, bu şiirlerde belirli bir sistem içerisinde yer almalıdır.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
DENEME
1 . - 2 . soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.
Eleştiri, analitik bir yaklaşımla bir konuyu ele almak, bir konunun başka bir yanını göstermek, bize gösterilmeyen yanına dikkat çekmek gibi yaklaşımlarla yazılan yazılardır. Bir şeyi yerin dibine batırmak ya da göklere çıkarmak değildir eleştiri. Kaldı ki hiçbir şey bütünüyle ak ya da kara değildir. Biz bunun böyle olmadığını biliriz de nedense öyle değilmiş gibi davranırız. Öbür türlü davranmak bir türlü işimize gelmez. Oysa bir şeye sadece ak demek ne kadar yanlışsa kara demek de o kadar yanıltıcıdır. Böyle olunca bu iki renk arasında kalan gri tonlar gözden kaçar. Hâlbuki eleştiri biraz da gri tonların varlığına dikkat çekmektir.
İ , Bu parçada yazar, aşağıdakilerin hangisindenyakınmaktadır?
A) Eleştirilerin yansız bir tutumla yapamamasından
B) Eleştiri yapılırken, yapıt yerine sanatçıya ağırlık verilmesinden
C) Eleştirilerde eksikliklerle fazlalıkların aynı anda dile getirilmesinden
D) Eleştirilerde olumlu ve olumsuz yönlerin yeterince vurgulanmamasından
E) Eleştirinin, yalnızca iyi ya da kötü yönleri belirtmek olarak algılanmasından
2 . Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Karşıtlıktan yararlanılmıştır.
B) Tanımlamaya başvurulmuştur.
C) Deyimden yararlanılmıştır.
D) Yansız bir söylem kullanılmıştır.
E) Genellemeye başvurulmuştur.
3. —-. Bunu biraz daha somutlaştırırsak içerisinde yaşadığı maddi yaşam koşulları belirler. Aşık Veysel’in yaşadığı sosyal çevrede, köy ve kasaba kültürü egemendir. Tarım, geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Eğitim öğretim düzeyi son derece düşüktür. Bunlara savaştan yeni çıkmış bir toplumun ekonomik ezikliği, çiçek hastalığından telef olan insanlar eklendiğinde Veysel’in dünya görüşü ve sanatı çok kolay anlaşılır.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uygundur?
A) Sosyal çevre ile sanat akımlarının gelişmesi arasında bir paralellik vardır
B) Aşık Veysel, yaşadığı çevreyle birlikte ele alındığında değerlenen bir sanatçıdır
C) Sosyal çevrenin sanatçı üzerinde ne kadar etkili olduğu öteden beri merak edilir
D) Bir sanatçının dünya görüşünü, sanatını elbette, yaşadığı sosyal çevre belirler
E) Sanatçıların eserlerinde, yaşadıkları çevrenin izleri zaman zaman görülür
4 , (I) Sadri’yle güzel bir hayatımız oldu. (II) Bu hayattasinema vardı, sevgi vardı, şefkat vardı. (III) Sanattan uzak durur gibiydim, ama evimizde hep sanat vardı. (IV) Sinema konuşulur, sinema düşünülürdü. (V) Bir hareket, bir heyecan sürerdi.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Güzel zamanlardı ve ben bu günlerin bir gün biteceğini galiba hiç düşünmemişim.” cümlesi getirilirse parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
1. Deneme
5 , Çiçeği burnunda yazarlar genelde şiirle gönül düşürürler yazın dünyasına. Çoğunun bu ilk göz ağrıları süreç içinde değişir, başka türlere, alanlara kaymaya başlar. Dikkat edin, bir ömür boyu, ilk günkü gibi şiirle haşır neşir olanlar çok azdır. Yüz- lercesi daha sonradan başka türlerde ustalaşmış, ünlü bir romancı, öykücü, denemeci, tiyatrocu olarak kazınmıştır belleklere. Öyle ki — .
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) onların şiir yazdıkları bile unutulmuştur
B) onlar her zaman bir şair olarak anılmıştır
C) onların en iyi ürünleri yine de şiirleridir
D) onların şiirleri hiçbir zaman gündemden düşmemiştir
E) onların her yapıtında şiirin izlerini görmek mümkündür
S, (I) Eylül romanı Türk edebiyat tarihinin önemli yapıtlarından biridir. (II) Bu yapıt, gerçekçi-doğalcı akımın başarılı bir örneği sayılır. (III) Hem psikolojik hem de toplumsal incelemeler var bu yapıtta.(IV) Mehmet Rauf, edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman yazarlarından biridir. (V) Yapıtın konusu için tek kelimeyle “aşk” denebilir. (VI) Aşka bağlı olarak da kıskançlıklar, heyecanlar, umutlar, umutsuzluklar, gözyaşı... (VII) Yalnız Eylül'de günümüzdeki adına aşk adı verilen sıradan ilişkilerden çok, daha saf ve derin bir aşk anlatılıyor.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
7 . (I) Çağımız sanatı, hemen her alanda büyük bir anlatım zenginliğine sahiptir. (II) Bu tür çarpıcı benzerlikler, çağımız sanatının en ilgi çekici yönlerinden biridir. (III) Bu durum sanatın, giderek kültürün yapısını kavramasına da olanak sağlıyor. (IV) Sanatla ilgilenen, belli bir estetik duyarlılık edinen kimse, çevresindeki tarihsel dokuya yabancı kalamaz.(V) Zaten sanat eğitiminin temel amaçlarından biri de bu olmalıdır. (VI) Eğitim yoluyla öğrencilere tarihsel dokuya duyarlı olma bilinci aşılanmalıdır.
Bu parça ikiye bolünse ikinci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
8 , Şair, şiirini özgür bir ruhla yazmalıdır. İdeolojinin emrinde yazılan şiirler uzun soluklu olmaz. Dünyada ideoloji ile ilgili anlayışlar yıllar geçtikten sonra değişmektedir. Örneğin Batı’da Rönesans’tan önceki şiirlerle sonraki şiirler arasında düşünce farkı vardır. Orta Çağ’daki devlet anlayışı ile yirmi birinci yüzyıl devlet yönetimi arasında temel ayrılıklar bulunmaktadır. Diyeceğim o ki — . Böyle bir şiir de ancak özgür ruhlu şairin ürünü olur.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) şiir ideolojiye göre değil, sanatsal değerlerle yazılmalıdır
B) düşünce ayrılıkları şiire zarar vermez
C) düşünceye yaslanmayan şiirler kalıcı olmaz
D) bu ayrılıklar, şiir gelişimine hiçbir zaman engel olmamıştır
E) şiir, kendi gelişimini sürdürmüştür.
9 . Çapa, sandal ya da teknenin akıntı ya da rüzgâr nedeniyle ilerlemesini önler. Kara taşıtlarındaki fren işlevini görür. Çapa, teknenin büyüklüğüne göre hem ağırdır hem de sivri çıkıntıları vardır onun. Sivri çıkıntıları çapanın, suyun içinde bir taşa takılması ya da kuma saplanması içindir. Kuma saplanmayan ya da bir taşa takılmayan çapa, tekne ile hareket eder. Bu duruma “çapanın taraması” denir. Çapa atmış bir tekne rüzgâr ya da akıntı nedeniyle ilerlemeye devam ediyorsa ve kaptan durumun farkına varmazsa tekne sürüklenip kayalıklara çarpacaktır.
Bu parçanın anlatımında aşağıdaki yollardan hangilerine başvurulmuştur?
A) Açıklama, tanımlama, benzetme
B) Karşılaştırma, tartışma, öyküleme
C) Betimleme, öyküleme, örneklendirme
D) Açıklama, öyküleme, betimleme
E) Örneklendirme, karşılaştırma, öyküleme
1. Deneme
10 . O, çağının çok ilerisinde bir sezişe sahip, ufku açık, aydın bir yazar. Ortaya koyduğu metin, bize günümüz sanatçısının portresini çiziyor. Açıkçası bu portre, bugün onu yeni tanıyan okurları, yüzyıllar önce günümüzde dahi beğenilen bir üslubu nasıl yakaladığı konusunda adamakıllı şaşırtıyor. Ayrıntıları tasvir yeteneği, sözünün kıvraklığı, üslubunun renkliliği, neredeyse çağdaş bir romancı ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Dönemini aşan bir sanatçı olduğu
B) Güncel sorunları yapıtlarına yansıttığı
C) Yapıtlarında ayrıntılar üzerinde durduğu
D) Betimlemeden yararlandığı
E) Eserlerinin en çok, üslubunun beğenildiği
1 1 . Şöyle bir çevrenize bakın, etraf kendisinden ve içinde bulunduğu şartlardan şikâyet eden insanlarla dolu. Herkes, kendi dışında herkesi eleştiriyor, suçluyor. Herkes, karşısındakini değiştirmeye çalışıyor. Dolayısıyla kırgınlıklar, tatsızlıklar ve mutsuzluklar diz boyu. İletişim araçlarının onca gelişimine rağmen insan gerçek anlamda insana ulaşamıyor. Her gün biraz daha büyüyen sevgisizlik çölünde umut çiçekleri yeşermiyor.
Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
A) İnsanların başkalarına karşı sevgisiz ve hoşgörüsüz olmasından
B) Günümüzde insanın yerini maddenin almasından
C) İletişim araçlarının gelişmesinin insanı mutlu etmemesinden
D) İnsanların mutlu olmak için gereken olanaklara sahip olmamasından
E) İnsanların kendi çıkarlarından başka bir şeye değer vermemesinden
1 2 . Öykü ne yazık ki edebiyat dünyasında üzerinde en az konuşulan, üzerine en az kalem oynatılan yazınsal türlerden biri. Şiir olsun, roman olsun, sanatın, edebiyatın diğer türleri ile ilgili pek çok kuramsal çalışma yapılmışken üzücü bir durum ama öykü için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Dünya edebiyatında olduğu gibi, ülkemizde de bu alan bomboş. Birkaç yazarın çabası bu boşluğu doldurmaya yetecek gibi değil.
Bu parçada yazarın vurgulamak istediği aşağı- dakilerden hangisidir?
A) Öykünün diğer türler kadar sevilmediği
B) Yazarların kısa olduğu için öykü yazmayı sevdiği
C) Öykü alanındaki kuramsal çalışmaların yeterli olduğu
D) Öykü üzerinde yeteri kadar yazılıp konuşulmadığı
E) Ülkemizde öykünün yeterince gelişmediği
13 . Yazarın öykülerini, Türk öykücülüğündeki herhangi bir yazarla, kuşakla ilişkilendirmek zordur. Çünkü o kendine özgü bir öykü serüveni yaşamış ve bu özelliğini öykülerine de yansıtmıştır. Bu tavrıyla da herhangi bir ekolün izleyicisi ve temsilcisi olmamıştır.
Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Türk edebiyatının en başarılı öykücüsü olduğu
B) Eserleriyle kendinden sonra gelenleri etkilediği
C) Herhangi bir sanatçının ve anlayışın etkisinde kalmadığı
D) Yazı yaşamını yalnızca öykü yazarak sürdürdüğü
E) Yazı yaşamı boyunca bağlı olduğu ekolün dışına çıkmadığı
1. Deneme
1 4 . Adlandırmak beni hep korkutmuştur. Ben yazmak, hep yazmak isterim, ama yazdıklarımı adlandırmak istemem. Zaten bu kitapta yazdıklarıma tek başına şiir, düzyazı ya da aforizma (özdeyiş) demek, doğru olmayabilir. Bunlara şiir yerine metin denilmesini, öyle bakılmasını isterim. Ama şunu da söyleyebilirim bu kitap, şiirden daha çok aforizma ha- vasındadır.
Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı olabilir?
A) Yazdıklarınızda bir anlam aranması doğru mu?
B) Anlamlandırmak hakkında ne düşünüyorsunuz?
C) Bu kitabınızla ilgili sizi korkutan çekinceleriniz var mı?
D) Bu kitapta yazdıklarınızın hangi gözle değerlendirilmesini istersiniz?
E) Kitabınızı şiir, düzyazı ve aforizma özelliklerini taşıyan metinler olarak adlandırabilir miyiz?
1 5 , Yapıtlarımda Türk şiir birikiminden, çok sevdiğim insanlarımızın değerlerinden kopmamaya çalıştım. Bu toprağın insanlarının değerlerine yapıtlarımda mutlaka değindim. İnsanlara yüreğimde hep yer verdim. İçinde yaşadığım toplumun gerçeklerini yansıtmayı borç bildim. Sıkıldığım, bunaldığım anlarda ise doğanın dinginliğine sığındım. Doğanın böceğine, çiçeğine, ağacına hayranlık duydum.
Bu parçanın yazarı, aşağıdakilerin hangisiyle nitelenemez?
A) Evrensel
B) Toplumsal gerçekçi
C) Doğasever
D) İnsanları seven
E) Gelenekten yararlanan
16 . Kadıköy, yalnız İstanbul’un değil, belki de Türkiye’nin en gelişmiş ilçelerinden biridir. “Kentlilik kültürü” en üst düzeyde gelişmiştir burada. Bu yüzden de çevresine son derece duyarlıdır Kadıköylüler. İlçelerine sahip çıkarlar. Yanlış iş yaparsanız tepki görürsünüz. Açıklamak zorundasınız her şeyi onlara. Saygı duyuşumun sebebi budur Kadıköylü- lere.
Bu parçadan Kadıköylülerle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Kentli olma bilinçlerinin gelişmiş olduğu
B) Çevreye karşı duyarlı oldukları
C) Yaşadıkları kente sahip çıktıkları
D) Gördükleri yanlışlıklara hemen tepki gösterdikleri
E) Eğitim düzeylerinin yüksek olduğu
17 . Şimdiye dek birçok filmin müziğine imza atmış Ele- ni Karaindrou. Bunlar sanatsaverlerin gönlünde yaşayan müzikler. O, film müzikleri üzerine çalışırken senaryoyu asla okumuyor. Filmin ham görüntülerini kameradan izliyor. Bu görüntülerin zihninde ve kalbinde yansıması sonucu eşsiz müzikler çıkıyor ortaya. Eleni, kelimelerle söyleyemediğini, müziğiyle söylüyor.
Bu parçada Eleni Karaindrou ile İlgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine deâinilmemistir?
A) Film müziklerinin beğeniyle karşılandığına
B) Çok sayıda film müziği bestelediğine
C) Filmin görüntülerinden yola çıkarak müziğini yaptığına
D) Film müziği bestelerken senaryoyu dikkate almadığına
E) Sadece film müziğiyle ilgilenen bir sanatçı olduğuna
1. Deneme
1 8 . Şu ana kadar Türk insanın sancılı dönemini anlatan birçok edebiyat tarihi yazıldı. Ama Ahmet Hamd ı Tanpınar’ın edebiyat tarihi, çok farklı ve onların ilerisinde bir edebiyat tarihidir. XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, yeni bir duyuş, düşünüşle ve çok farklı bir anlatış tarzıyla kaleme alınmıştır. Yapıtta, bu sancılı dönemin edebiyatı, onu doğuran arka plan da ihmal edilmeden aktarılmıştır. Ayrıca yazarının olguların derinliklerine işleyen kavrayışı, şaşırtıcı dikkati ve parlak biçemi, onu öteki edebiyat tarihinin çok ötesine taşımıştır.
Parçada sözü edilen eserin diğer eserlerden daha iyi olmasının nedenleri arasında aşağıdaki- lerden hangisi yoktur?
A) Yazarının, iyi bir biçem sahibi olması
B) Olayların, arka planıyla birlikte aktarılması
C) Yeni bir duyuş ve düşünüşle kaleme alınması
D) Sancılı bir dönemin edebiyatına ayna tutması
E) Olayların çok farklı bir anlatım şekliyle kaleme alınması
2 0 . Bu sanatçı, genç kuşak öykü yazarlarının en önemlilerinden biri hatta en yeteneklisi. Tadı, kokusu, sesi, kurgusu, dili, içeriği birbirinden tamamen farklı öyküler yazıyor. Her öyküsünde, hayata dair bir ayrıntıyı her kesimden insanın kolayca anlayabileceği, açık, anlaşılır bir dille anlatıyor. Okura anlatmak istediklerini öyküdeki kahramanlar üzerinden iletiyor. Öykülerinde kent yaşamı kadar kırsal yaşamı da öne çıkarıyor. Okurlar da onun bu çabasını karşılıksız bırakmıyor, bir bakıma ödüllendiriyor onu. Çünkü kitapları defalarca basıldı, en çok satan kitaplar listesine girdi.
Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainilmemiştir?
A) Öykülerinde farklı konuları işlediğine
B) Öykülerinde yalın bir anlatımının olduğuna
C) Mesajını öykü kişileri aracılığıyla verdiğine
D) Öykülerinin birçok kuruluştan ödül aldığına
E) Genç öykücülerin en başarılılarından biri olduğuna
19 . Abdülhak Hamit'in edebiyatta reformcu bir yapıda olmasına rağmen yapıtlarında kullandığı dil giderek eskimiştir. Şair, diplomatlık mesleği nedeniyle uzun yıllar yurt dışında yaşadığı için günlük konuşma diline uzak kalmış, dildeki değişmeleri takip edememiştir. Bu yüzden 1880’li yıllarda yazdığı dramlarında kullandığı dilin benzerini, yazdığı son yaoıtlarına taşımıştır. Duhter-i Hindu adlı tiyatro yapıtını anlaşılmaz bulanlara tiyatrolarını oynanması için değil, okunması için yazdığını söylemiştir.
Bu parçadan Abdülhak Hamit ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Edebiyatta yenilikçilik taraftarı olduğu
B) Tiyatro dışındaki yapıtlarında daha yalın bir dil kullandığı
C) Dildeki gelişmeleri takip edemediği
D) Tiyatro yapıtlarını okunması için kaleme aldığı
E) Görevi gereği yurt dışında bulunduğu
DENEME
1. En güzel çevirileri, aynı ruh ikliminde yaşayanlara, sanat anlayışı aynı olanlara borçlu değil miyiz? İşte Schlegel’in Shakespeare tercümeleri, işte Bau- delaire’nin Edgar Poe, Stefan George’nin Baude- laire tercümeleri...
Bu parçada aşağıdakilerin hangisi kullanılmıştır?
A) Tanık gösterme B) Öyküleme
C) Örneklendirme D) Karşılaştırma
E) Betimleme
2 , Edebiyatın, hayatımda çok önemli olduğunu düşünüyorum ve okumayı çok seviyorum. Zaten buna inanarak edebiyat eğitimi aldım. Ancak şimdi, çok sevmeme rağmen, edebiyata fazla zaman ayırabildiğimi söyleyemem. Çok az zamanım oluyor. Onu da tiyatro adına sürekli bir şeyler üreterek değerlendiriyorum. Dolayısıyla hep üretime yönelik düşünüyorum.
Bu parçada anlatılanlar aşağıdaki sorulardan hangisine cevap olarak söylenmiştir?
A) Sizce, tiyatronun gelişmesinde edebiyatın nasıl bir rolü olabilir?
B) Tiyatrocuların edebiyata gereken ilgiyi gösterdiğine inanıyor musunuz?
C) Bir tiyatrocu olarak edebiyata zaman ayırabiliyor musunuz?
D) Edebiyat ürünlerinin tiyatroya uyarlanmasına nasıl bakıyorsunuz?
E) Tiyatrocuların edebiyata zaman ayırmamasını doğru buluyor musunuz?
3 . . Örneğin on yıl önce ben “Gurbetçiler” diyebir dizide oynuyordum ve bu dizi, o günlerde çok seviliyordu. O diziyi bugün kaç kişi hatırlar ki? Dizi biter bitmez silindi hafızalardan. Ama sinemada bu böyle değil. “Selvi Boylum Al Yazmalım” , “Arkadaş”, “Malkoçoğlu”, “Karaoğlan” , “Küçük Hanımefendi” filmleri ve daha yüzlercesi hâlâ akıllarda...
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Diziler gecicidir, sinema filmleri ise kalıcıdır
B) Bazı oyuncular dizide değil, sinemada oynamak istiyor
C) Hiçbir sanatçı, kısa süre içinde unutulacak yapımlarda rol almak istemez
D) Diziler, sinema filmlerinden daha çok seviliyor
E) Dizilerde parlayan sanatçılar, filmlerde rol alıyor
4 , (I) Türk kahvesine özgü geleneksel hazırlık sürecişu aşamalardan oluşur: kavurma, soğutma, öğütme, pişirme ve ikram. (II) Bu aşamalarda kullanılan geleneksel araçların hemen hemen tamamı zaman içinde günün koşulları gereği kullanımdan kalkmıştır. (III) Kullanımda olmasa bile bu araçları müze, koleksiyon ve antikacı vitrinlerinde görmek mümkündür. (IV) Kahve kavurma işleminde tava ve tambur olmak üzere iki çeşit kavurucu kullanılır. (V) Tavalar sıcak demirden dövme tekniğiyle elde üretilir, nadiren pişmiş topraktan olanlarına da rastlanırdı. (VI) Bazı büyük tavalar ise ateşe kolay sürülmeleri için tekerlekli imal edilmiştir.
Bu parça ikiye bölünmek istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
2. Deneme
5 . (I) Hâkim bakış açısı, edebî metinlerde kullanılanen eski yöntemdir. (II) Bu yöntemde sınırsız ve kapsayıcı bir bakış açısı vardır ve anlatıcı, öyküde anlatılanların tamamını bilen bir varlıktır. (III) Anlatıcı, kahramanların gizli konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden geçeni bilir ve anlatır. (IV) Bir edebî metinde birden fazla bakış açısıyla yazılmış bölümler bulunabilir. (V) Zaman zaman kendi yorumlarını ekleyebilir, açıklamalarda ve yargılarda bulunabilir.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
6 , (I) Sinema tutkusu çocukluğunda başladı. (II) Daha çocukken sinemaya gider, yeni gelen filmleri izlerdi. (III) Film ayrımı yapmazdı hiçbir zaman.(IV) Her türden filmi izlerdi. (V) İzlediği bu filmlerin inceliklerini yakalamaya çalışırdı. (VI) İyi bir yönetmen olmasında bunun etkisi büyüktür sanırım.
Bu parçadan numaralanmış cümlelerden hangisi çıkarılırsa parçanın anlamında büyük bir değişme olmaz?
A) I. B) II. C) III. D) V. E) VI.
7, (I) İlkokul üç ya da dördüncü sınıftaydım. (II) Beninasıl etkilemiş olmalı ki öğretmenimiz bir tarih ödevi vermişti, bir düşümüzü anlatacaktık. (III) Balzac kadar ünlü bir yazar olmuşum, masa başında roman yazıyor olarak görüyorum kendimi. (IV) Bir de resim yaptım yanına. (V) Gerçekten de o yaz, ab- lamların bağında, dardağan ağacının dalları, yaprakları arasında gizlenip bir roman yazdığımı anımsıyorum.
Bu parçada numaralanmış yerlerden hangisine “Oturdum, gördüğüm ya da o günler uydurmuş olabileceğim bir düşümü anlattım.” cümlesi getirilebilir?
A) I. B) II. C) III. D) V. E) VI.
8 . Bu ülkede doğru dürüst felsefe eğitimi yoktur. Doğru dürüst mantık eğitimi de yoktur. Doğru dürüst matematik eğitimi de olmadığına göre, — Bu ülkede felsefe eğitimi, “Platon’un başlıca eserlerini sayınız.” düzeyindedir. Anlı şanlı bir lisede bile, anlı şanlı hocamız bize iki dönem boyunca içinde hem felsefe hem psikoloji hem epistemeloji hem ontoloji hem de 'behaviorism’ olan bir çorba okutmuştu. Dolayısıyla da okuduklarını anlamayan ya da anlatılmak istenin tersini anlayan bir nesil türedi.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerin hangisi getirilmelidir?
A) düşünce disiplini hiç yoktur
B) okullarla felfesiciler iş birliği yapmamaktadır
C) kendini yetiştirmiş öğretmen azdır
D) felsefe alanında yeni yapıtlar yazılmamaktadır
E) felsefe konusunda ders verecek kişi bulunamamaktadır
9 , Sanatın amacı, insanın duyarlılığını geliştirmektir. Bizler sanatsal bir hava içinde yetiştirilmediğimiz takdirde, bomboş bir ruhsal yaşamın ve tatsız bir dünyanın şiddetine itiliriz. Yaratma isteği olmayan yerde, ölüm güdüsü gelişir ve bu da sonsuz bir yıkıcılığa götürür bizi.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılabilir?
A) Ruhsal bunalımların ortaya çıkmasında savaşların etkisinin bulunduğu
B) Sanat eğitimi almayan kişilerin duyarlılıklarının gelişmediği
C) Sanatın, insanlar arasındaki iletişimi sağlayan en önemli etkinlik olduğu
D) Toplumun en duyarlı kişilerinin, sanatçılar arasından çıktığı
E) Sanatsal etkinliklerin, yaşamın zenginliklerinden beslendiği
2. Deneme
10.-11. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.
internette birlikte gelen haberleşme özgürlüğü son derece güzel, ayrıca bütün insanlık için de yararlı. Ancak bu yeni medya organının o çok takdir edilen hızıyla dilde de ciddi bir yozlaşmanın taşıyıcısı durumuna dönüştüğünü üzüntü içinde görmekteyiz. İnternet’tekı yazı işinde “acelecilik” , hem okur hem de editör cephesinde gözle görülür bir üstünkörülüğe yol açıyor. Selamsız sabahsız başlayan yazılar, komik kısaltmalar, uyduruk kelimeler ve yanlış kullanımlarla dolu yeni bir İnternet Türkçe- si doğuyor. Bunun sonucunda da İnternetten en büyük zararı Türkçe görüyor.
1 0 . Bu parçada İnternet’le ilgili olarak vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Haberleşmeyi hızlandırdığı
B) Haberleşme özgürlüğünü sağladığı
C) Yayımlanan haberlerin Türkçeye zarar verdiği
D) Kullanıcılarının Türkçe kuralları iyi bilmedikleri
E) Kullanmanın çok zararlı olduğu
1 1 . Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Duygular yansıtılmıştır.
B) Bir saptama yapılmıştır.
C) Kişisel kanılar dile getirilmiştir.
D) Çoğullaştırmalara başvurulmuştur.
E) Olasılık dile getirilmiştir.
1 2 . VValter Scott, tarihî olayları konu edinen romanlarında, olayların kendisini anlatmaz. Onun ilgi duyduğu şey, bu olayların altında yatan nedenlerdir. Dolayısıyla kesin bir çarpışmanın tam bir betimlemesini vermez. Stratejinin ya da kullanılan taktiklerin çözümlemesini yapmaz. Onun bize verdiği şey, olayların nedenini gösteren ve büyük olay içinde kaybolan küçük ayrıntılardır.
Bu parçada, VValter Scott’ın romanlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Tarihî olayların sonuçları üzerinde durarak günümüz için çıkarımlarda bulunduğu
B) Tarihî olayları, nesnel bir bakış açısıyla ele aldığı
C) Tarihî olayları, okurun gözünde canlanacak şekilde yansıttığı
D) Tarihî olayların nedenlerini oluşturan küçük ayrıntılara odaklandığı
E) Tarihe geçmiş büyük savaşları bütün yönleriyle yansıttığı
13 . Hangi kitabı okuyacağına karar verememiş insanlar vardır. Bu insanların “Hangi kitabı, hangi yazarı okuyalım?" sorusuyla karşılaşırız zaman zaman. Beni hem sinirlendiren hem de bezdiren sorulardır bunlar. Benim karşılık vermediğim sorulardandır bu. Neyi okuyacağına karar verememiş bir kişiye bir kitabı işaret etmemin boş bir şey olduğunu düşünürüm. Soru soran kişinin işaret ettiğim kitabı okuyacak yeterlilikte olduğuna inanmam çünkü o kişi o yeterlilikte olsa böyle sorular sormazdı.
Bu parçanın yazarı özellikle aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
A) Kitap okuma yeterliliğine sahip olamayan kişilerin kitaplar hakkında ileri geri konuşmasından
B) İnsanların soru soracağı uygun zamanı bilmemesinden
C) Kitap okumayan kişilerin başkalarının düşüncelerine saygı duymamasından
D) Okurların bazı yazarların eserlerini görmezden gelmesinden
E) Neyi okuyacağına karar verememiş kişilerin hangi kitabı okuması gerektiğini sormasından
2. Deneme
1 4 . 60 ve 70 kuşağında birkaç isim varken bizim kuşağımızda masaya şu anda bile 100 şair oturabilir. 80 şiiri çok zengin ve damarlı bir şiir ve birçoğumuz hâlâ şiir yazıyoruz. İşin tuhafı 2000’lere de 80 şiiri damgasını vuruyor. Günümüz Türk şiirinin çeşitliliğinde 80 şiirinin, yani bizim kuşağın çok önemli rolü var. Her şeyden önce Türk şiiri çeşitlendi renklendi.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A) Şiir yazmaya ara verdiği
B) 80 dönemi şairlerinden biri olduğu
C) Kendinden sonraki şairleri etkilemediği
D) Çok renkli bir şiir anlayışının olduğu
E) 60 ve 70 kuşağına mensup bir şair olduğu
15 . Obezite, kişinin vücudunda aşırı yağ birikmesi durumunda oluşan hastalıktır. Halk arasında şişmanlık olarak bilinen ve kabul edilen obezite, ne yazık ki günümüzde her ülkede görülmektedir. Obezi- te’nin birçok sebebi olabileceği gibi, kişinin kendi iradesi dışında yemek yemesiyle de oluşabilir. Şişmanlık sadece fazla kilolu olma durumu olarak değil, bir hastalık olarak adlandırılmaktadır. Çünkü vücutta görülen bu aşırı yağlanma sonucunda kişi başka rahatsızlıklara yakalanabilmektedir.
Bu parçada obezite ile ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmemistir?
A) Vücutta gereğinden fazla yağ birikmesinden kaynaklandığına
B) Tüm ülkelerde rastlandığına
C) Önlem alınmadığında hayati riskler yaşatabileceğine
D) Oluşumunun farklı nedenlere dayandığına
E) Çeşitli hastalıklara yol açabildiğine
1 8 , Ben edebiyatın küçüğü büyüğü olmayacağı kanısındayım. Benim yazdıklarım da çocuk edebiyatı başlığı altında değerlendiriliyor. Gerçi ben asla öyle düşünmüyorum ve bunu kabullenmiyorum ama böyle bir kanı var. Ben işin, edebiyatın kimin için olduğundan çok, ağır bir işçilik ve titizlik gerektiren bir alan olduğu noktasına yoğunlaşıyorum hep. Kalemi elime alınca kılı kırk yarıyorum. Bir de benim yazmamın temelinde, yazdıklarımı okuyan herkesin üzüntülerini, acılarını azaltmak yatıyor. Bu düşünceyle yazıyorum yıllardır.
Bu parçanın yazarıyla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisi söylenemez?
A) Yazarken çok titiz davrandığı
B) Edebiyatta yaş ayrımını doğru bulmadığı
C) Yazma amacının, okurun acılarını hafifletmek olduğu
D) Çocuklar için yapıt vermenin daha zor olduğuna inandığı
E) Yazdıklarının çocuk edebiyatı içinde değerlendirilmesine karşı olduğu
1 7 . Türk şiirinde Behçet Necatigil’ in ayrı bir yeri vardır. Dönemindeki başka şairlerle karşılaştırıldığında, şairin eski şiirimizi çok iyi bildiği, eskiyle yeniyi çok uyumlu biçimde bir araya getirdiği görülür. Şiirimizdeki o çok ayrı yeri almasında en büyük etken de budur. Bu yeri belirlerken yalnızca dönemini, Cumhuriyet Dönemi’ni, günümüz şiirini düşünmek ve ölçü almak yetmez. Çünkü Necatigil, bir dönemin sınırları içine sıkışıp kalmamıştır. Ayrıca kimi şairlerin yaptığı gibi bir akıma da bağlanmamıştır. Bu nedenle onun şiirine geniş bir açıdan bakmak gerekir.
Bu parçada Behçet Necatigil ile ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Türk şiirinde özel bir yerinin olduğuna
B) Eski şiir anlayışıyla yeni şiir anlayışını birleştirdiğine
C) Onu yalnızca yaşadığı dönemi dikkate alarak değerlendirmemek gerektiğine
D) Herhangi bir sanat akımı içinde yer almadığına
E) Dönemindeki ve sonradan gelen şairleri etkilediğine
2. Deneme
1 8 . Süslü, sanatlı ve ağır bir dili ve biçemi vardır. Batılı anlamdaki ilk romanları yazmıştır. Romanlarında okuyan, yazan aydın kişileri anlatır. Kahramanları yaşadıkları çevreye uygun anlatır ve psikolojik çözümlemelere önem verir. Öykülerinde Anadolu yaşamına, romanlarında ise yalnız İstanbul’a yer verir. Anı ve mensur şiir türünde de yapıtları vardır. Batı kültürüyle yetişen ve kendinden önce gelen Türk yazarlarının pek az etkisi altında kalan yazar, Balzac, Stendhal, Flaubert, Zola gibi realist ve na- türalist Fransız romancılarının yapıtlarını örnek tutarak Türk yazınında realizm akımının başarılı ürünlerini vermiştir.
Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Farklı türlerde yapıtlar kaleme aldığı
B) Bazı öykülerinin konusunu Anadolu’dan seçtiği
C) Fransız yazarlarının etkisinde kaldığı
D) Realizmin Türk yazınındaki ilk örneklerini verdiği
E) Romanlarının kahramanlarını kültürlü kişilerden seçtiği
19. Kendi yaşamınızın kahramanı olun, başkaları gibi olmaya çalışmayın. Yaşamın bir mücadeleden ibaret olduğu yargısından vazgeçerseniz daha fazla başarı elde etmeye başlarsınız. Yüklerinizden kurtulun. Geçmişte kullandığınız ve size geçmişi hatırlatan eşyaların, mazeretlerin bir listesini yapın. Bunları bir daha kullanmamaya söz verin ve o listeyi atın. Sizin ve çevrenizdeki insanların yaşamını etkileyecek kararlarınızın da listesini yapın. Böyle- ce, karar vermekten ya da sonuçların sorumluluğunu almaktan kaçınmak için kullanmış olabileceğiniz mazeretlerin daha fazla bilincine varabileceksiniz. Bir şeyi yapmamanızın, geçmişteki akılcı nedenlerinin artık geçerliliğini yitirmiş olabileceğinin farkına varın.
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi yazarın önerileri arasında değildir?
A) Mazeretlerin bilincine varmak
B) Hayatı bir mücadele olarak görmek
C) Özentiden kaçınmak
D) Geçmişi hatırlatacak eşyalardan kurtulmak
E) Yaşamı etkileyecek kararların listesini yapmak
2 0 . Başka dünyalar, kurallar ve yaşam biçimleri yarat- sam da aslında kitaplarımda seçtiğim karakterlerin başından geçen olaylar, günlük hayatta karşılaştıklarımızdan pek de farklı değil. Ben yalnızca gördüklerimi olduğu gibi anlatmak yerine gerçekte olmayacak, fantastik bir dünyanın içine katarak anlatmayı seçiyorum. Bunu yapmamın aslında iki nedeni var: Birincisi yazar olarak fantastik edebiyatın beni çok daha rahatlattığına, hareket alanımı genişlettiğine, zincirlerimi kırdırdığına inanıyorum. İkinci nedenimse okuyucunun, yazdıklarımı sorgulamadan kabul ettiği doğrularından, ön yargılarından olabildiğince sıyrılarak okumasını sağlamak. Kendi yaşadıklarını, gerçeğin can acıtan etkisini duymadan, okuduğu kitapta bulduğu için okurun bu yaratılan dünyaları yadırgamadan benimsediğini düşünüyorum.
Bu sözleri söyleyen yazarla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Gerçekleri değiştirerek anlattığı
B) Yapıt verirken okurlarını hesaba kattığı
C) Fantastik edebiyatın kendisini özgürleştirdiğini düşündüğü
D) Yapıtlarında gündelik yaşamdakine benzer kişi ve olayları anlattığı
E) Yapıtlarında sanatsal amacı her şeyin üstünde tuttuğu
DENEME
Bir gün, nereden kaçmışsa kaçmış, bir beyaz güvercin geliverdi pencereme. Daha önce hiç bu kadar beyazına rastlamamıştım. Toz pembe gagası ve ayakları, hiç is, duman değmemiş tüyleri ile âdeta bir evin içinden çıkıp gelmiş gibiydi. O kadar temiz ve aydınlıktı. Sanki dağların doruklarından kiremitlere bir avuç kar düşmüştü. Ona Nur- beyaz adını taktım.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerin hangisi söylenemez?
A) Öyküleyici bir anlatımla yazılmıştır.
B) Görsel öğelerden yararlanılmıştır.
C) Benzetmelere başvurulmuştur.
D) Karşılaştırmaya yer verilmiştir.
E) Anlatılanları örneklerle somutlama yoluna gidilmiştir.
Yazın yaşamı köşe yazarlığı ile başlamıştır. Sonra sırayla hikâyeciliği ve romancılığı gelir. Eserlerini hiçbir topluluğa bağlı kalmadan vermiştir. İlk yazılarında günlük hayatı ele almış, sosyal hayattaki çarpıklıkları, zeki ve nükteli bir üslupla dile getirmiştir. Hayatın gülünç yanlarını karikatürize etmiş, insanların dürüst olmayan, kurnazlık ve menfaatçi- likle ilgili yönlerini ortaya koymuştur. Bunu mizah ve eleştiriden yararlanarak yapmıştır. Eleştiri, eserlerinde önemli bir unsurdur. Şahısları kendi sosyal çevreleri ile birlikte anlatmıştır.
Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Mizahi bir anlatımının olduğu
B) Değişik türlerde eserler verdiği
C) Toplumsal yaşamın aksayan yönlerini ele aldığı
D) Sanat hayatını bağımsız bir sanatçı olarak sürdürdüğü
E) Öykü ve romanlarında son derece doğal ve sade bir dil kullandığı
3 . -— İlki birçoğumuz için tatili çağrıştırır. Çünkü yaz,çoğumuz için tatil demek. Yaz gelince kimileri aylar öncesinden hayalini kurduğu yerde, kimileri de yıl boyunca hasretini çektiği ailesinin yanında alır soluğu. Ama bir yazar için bu sesteş iki kelimenin farklı anlamları var. Yazarların yazıyı bir kenara bırakıp doyasıya tatil yapmak gibi bir lüksü yoktur. Çünkü ilhamın nerede onları yakalayacağı belli olmaz. Onların tatil beldelerinde ya da deniz kenarında yazdığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ofisinde yazıp bir kır evi hayal eden yazarlar da var, tatilde yazmak yerine okumayı tercih eden de.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Mevsim adı olan “yaz” ile bir fiil olan “yaz” sesteş sözcüktür
B) Yaz mesimi ve gezmek bir arada düşünülebilir
C) Yaz mevsimi ve yazar ilişkisi hep merak edilmiştir
D) Yaz, en çok dinlenmek kavramını çağrıştırır
E) Okumak ve yazmak birbiriyle ilgili iki sözcüktür
4 , (I) MeksikalI sanatçı Octavio Paz’ın yapıtlarında,Aztek mitologyasının izini sürmek olasıdır. (II) Adını Aztek takvim taşından alan Güneş Taşı adlı uzun şiiri, bireylerin yalnızlığını ve başkalarıyla birliktelik arayışını simgeleyen karşıt imgelerle yüklüdür.(III) Dahası, Julio Cortasar, Latin Amerika’da yazılmış en büyük aşk şiiri olduğuna inanır Güneş Taş/’nın. (IV) Büyük bir diplomat olan Octavio Paz, 1990 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı.(V) Ama Güneş Taşı, yalnızca adıyla değil, tüm bir şiirsel yapısıyla da Azteklerin taş takvimini simgeler. (VI) Bu yanıyla, Aztek mitologyasında güneş ve su simgesi olan Venüs gezegenine bir göndermedir Güneş Taşı.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
3. Deneme
(I) Ülkemizde köklü bir geçmişe sahiptir edebiyat dergiciliği. (II) Hayat ne yöne akarsa aksın kendine çıkış yolları bulur, bir yerden filizlenir ve kuşaktan kuşağa bir gelenek hâlinde sürer edebiyat dergiciliği. (III) Çünkü edebiyata gönül verenler için dergicilik bir yerde modern ve güzel bir tutkudur.(IV) Geçen günlerde bir edebiyat dergisi daha okurlarına, merhaba, dedi. (V) Nitelikli içeriğiyle dikkat çekiyor bu dergi. (VI) Yazar kadrosu da sanat çevrelerinde bilinen insanlardan oluşmuyor. (VII) Yazmaya hevesli gençlerin kalemlerinde yükseliyor dergi.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) II. B) III. C)IV, D) V. E) VI.
(I) Bir an çeşmenin önünde durdum. (II) Neden adını Cüce Çeşme koymuşlar? (III) Büsbütün çökmüş, büsbütün yıkılmıştı! (IV) Ama geçmişten bir şeyler duyuruyordu. (V) Hiçbir zaman suyu akmazdı, kurumuştu. (VI) Çocukken sık sık düşünürdüm, sorsam da yanıt alamazdım...
Bu parçanın anlamlı bir bütün oluşturması için numaralanmış cümlelerin hangileri yer değiştirmelidir?
A) II. ve III. B) III. ve VI. C) I. ve IV.
D) II. ve V. E) IV. ve VI.
(I) Ben, edebiyata, yaşamın sırlarını öğrenmek için büyük bir tutkuyla bağlanmıştım. (II) O da bana yazının da sırları olduğunu anlattı! (III) Çalışıp çabalayarak bir geyik avcısı gibi ona götüren yolu aramaya başladım. (IV) Halam’ın masallarındaki kırk kapının kırk gizini çözercesine Kaf Dağı’nın ardına erişmek istedim. (V)
Düşüncenin akışına göre “Önüme uzun, aydınlık bir yol açıldı. ” cümlesi yukarıdaki numaralanmış yerlerden hangisine getirilmelidir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
8. Bir yazar, hikâye, roman, eleştiri ya da makale yazmaya karar vermez. Çünkü ne anlatmak istediğinizle nasıl anlatacağınız arasında, birbirini belirleyen bir bağ vardır. — . Bazen bir roman yazarsınız çünkü anlatmaya kalktığınız düşünceleri ortaya koymaya en elverişli tür, romandır. Bazen de hikâye yazarsınız çünkü anlatmak istediğiniz şeyi ancak hikâyeye özgü kalıplar içinde anlatabilirsiniz. Dolayısıyla kalemi elinize aldığınız anda taşıdığınız düşünce ve amaçlardır sizi türlere yönlendiren.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Edebî türler arasında ayrım yapılmaz
B) Yazacağınız türü önceden belirlemeniz gerekir
C) Bazı düşünceleri her türde kolayca ifade edebilirsiniz
D) Sizi yola çıkaran düşünce, hangi türde yazacağınızı belirler
E) Türler arasında geçişkenlik olduğunu unutmamanız gerekir
9 . Çocukken sinemadan başka bir şey düşünmezdim neredeyse. Koca bir afiş tahtası yaptırmıştım babama. Tepesine koca harflerle “Tamer Sineması” yazmış, avluya asmıştım. Her gün değişik iki filmin afişini çakardım tahtaya. Antep sinemacılarından aldığım afişleri biriktirirdim. Sinema düşleri elbette yaşadım. Ama jönlük düşleri yaşamadım. Düşüm, günün birinde sinemacı olmaktı, sinema salonu işletmekti.
Bu parçadan yazarla ilgili aşağıdakilerin hangisi çıkarılabilir?
A) Sinemacı olmanın, en büyük tutkusu olduğu
B) Babasının sinemacılıkla uğraştığı
C) Çocukken film sanatçısı olmayı arzuladığı
D) Sinemacılık mesleğini seçmesinde çocukluk düşlerinin etkili olduğu
E) Hayal dünyasının zenginliğini çocukluk dönemindeki düşlerine bağladığı
3. Deneme
Neden kabul etmiyorsunuz, bu bir yetenektir. Siz onu geliştiriyorsanız, en iyi hale getiriyorsanız ve topluma bir mesaj veriyorsanız işte sanatçısınız ve sanatınızı en iyi şekilde icra ediyorsunuz. Bunun daha nesini eleştiriyorsunuz? O bakımdan ben, sanatta alaylı-mektepli tartışmalarına hiç katılmıyorum. Bir sanatçı eğer sanatın hakkını veriyorsa alaylı da olsa mektepli de olsa sanatçıdır. Önemli olan da sanatçı olabilmektir.
Bu parçada yazar aşağıdaki görüşlerden hangisine karşı çıkmaktadır?
A) Sanat eğitimi almadan sanatçı olunamayacağı
B) Yetenekli olmanın sanatçı olmak için yeterli olduğu
C) Her sanatçının tiyatro eğitimi alması gerektiği
D) Sanatın hiçbir bağlayıcı kuralının olmadığı
E) Sanatçıların eleştirilmekten hoşlanmadığı
Hep hayranlık duyduğumuz insanları şöyle bir düşünün. Onlar sorumluluk duygusunu hep ön plana çıkarırlar. Bu yüzden en özgür insanlardır. Sorumluluk duygusu ve bilinci gerçek özgürlüğü elde edebilmenin ön koşuludur. Bir kişi ne kadar az sorumluluk duygusu taşıyorsa o kadar az özgürdür. Örneğin bir uyuşturucu bağımlısına gerçek anlamda “özgürdür” diyebilir miyiz? Elbette hayır. O, özgürlüğünü sorumsuzluğuna feda etmiş bir kişiden başkası değildir.
Bu parçaya göre insanın özgür olması aşağıda- kilerin hangisine bağlıdır?
A) Sorumluluk duygusunun gelişmiş olmasına
B) Herhangi bir kötü alışkanlığının olmamasına
C) Büyük insanların yaşamlarına özenmesine
D) Özgür olma düşüncesini yaşamının gayesi yaptığına
E) Yaşamını iyi planlamasına
1 2 . Geçenlerde sordular, yanıtladım: “Benim İstanbul’um, artık yalnız düşlerimde yaşıyor.” dedim. Selim İleri’nin Yıldızlar Altında İstanbul'unu okurken kendimi yazarın annesinin, babasının, tüm ailesinin yaşadığı o semtlerde, sokaklarda, evlerde buldum. Kitaptaki yaşantılara, yazarın çizdiklerine, anlattıklarına, o semtlere, mahallelere dalıp gittim. İçimde kaybedilmiş güzelliklere bir daha ulaşamayacak olmanın derin acısı kaldı.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisi vurgulanmaktadır?
A) Kişinin gerçek dünyanın çirkinliklerinden hayal dünyasının güzelliklerine sığınarak kurtulabileceği
B) Yaşamın gerçeğinin sanatın gerçeğinden farklı olduğu
C) Yazarın eski İstanbul’un yok olmasından büyük üzüntü duyduğu
D) İstanbul’un artık yaşanmaz bir şehir haline geldiği
E) Her insanın, çocukluğunda yaşadığı mutlulukları yeniden yaşamak istediği
1 3 . Bizim dönemimizdeki filmler çok hoş anlar yaşatıyordu seyirciye. Belki bir masal diyarıydı. Aralarında gerçek olan bölümler de vardı ancak hayal yanı ağır basardı. Seyircinin son derece beğenisini kazanan filmlerdi. Ya hayallerini buluyorlardı ya da yaşadıklarını. Bir şekilde seyirciye geçiyordu filmdeki heyecan. Bu filmler hâlâ da çok beğeniliyor çünkü insanın hayal dünyası hiç değişmiyor.
Bu parçaya göre sözü edilen filmlerin çok beğenilmesinin temelinde aşağıdakilerin hangisi yatmaktadır?
A) Olağanüstü olaylarla heyecan yaratması
B) Seyircinin sevdiği masalların konu edilmesi
C) Gerçek yaşamın sıkıcılığından uzak olması
D) Seyircinin onda hayal ettiklerini ya da yaşamını bulması
E) Oyuncuların, rollerini başarıyla gerçekleştirmesi
3. Deneme
1 4 . Gazeteden neler yapmıyorsunuz ki... Kesekâğıdı yapıyorsunuz. Tomarlanmış paraları sarıyorsunuz. Üzerinde fasulye ayıklıyorsunuz. Soba, mangal tutuşturuyorsunuz. Uçurtma ve kayık yapıyorsunuz. Cam siliyorsunuz. Maçta minder yapıyorsunuz. Taşırken elinizi cam kesmesin diye kullanıyorsunuz. Üzerinde yazanları okumaktan başka her işi yapıyorsunuz. Zaten gazete de okunsun diye çıkarılmıyor ki...
Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisini eleştirmektedir?
A) Toplumun; kâğıdın değerini bir türlü kavraya- mayışını
B) Kağıdın gereksiz işlerde kullanılmasını
C) İnsanımızın gazete arşivlemeyi bilmemesini
D) Gazetelerin yeterince okunmamasını
E) Gazetelerin sanatsal etkinlikleri görmezden gelmesini
1 5 . Çehov, okuruna söyleyeceklerinin tümünü hiçbir zaman tüketmemiş yazarlardandır. Yazdıkları hiç eksilmeyen, hep artıp çoğalan yazarlardan... Gençlik çağında bir okur, Çehov’u keşfettiğinde mutlu olacaktır. Ama onu yetişkinlik döneminde okuduğunda, belki farklı bir mutluluğa erişecektir. Çehov’un, kişilerine bakışında, bir hekimin soğukkanlı gözlemi ile sıcak yaklaşımı birbirine geçmiş durumdadır. Çünkü Çehov, oyun ya da öykü kişisini tarafsız bir şekilde gözlemlemeye özen gösterirken onun ruh derinliklerindeki çatışmalara, çelişkilere sevecenlikle yaklaşır eserlerinde. Bu nesnellik ve sevecenlik, Çehov’u, eserlerinde “edebiyat yapmak”tan, “söz oyununu edebiyat sanmak” yanılgısından da kuramsal savlara girip ahlaksal yargılara varmaktan, ahlak kurallarını benimsetici bir tutum takınmaktan da uzak tutar.
Bu parçadan Çehov’un yapıtlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?
A) Yoruma açık olduğu
B) Okurlara iyi duygular aşıladığı
C) Farklı yaşlarda farklı tatlar alınacağı
D) Ahlak dersi verme amacı taşımadığı
E) Süslü ve sanatlı söyleyişten uzak olduğu
16. -17 . soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.
Edebiyatta bir yere gelebilmek için yapmanız gerekenler vardır. Her şeyden önce kendinizi aşmanız gerekir. Bunun yanında çok çalışmalı, alın teri dökmelisiniz. Yalnızca alın teri yeterli mi? Değil elbette. Durmadan okumalısınız. Yazarın besin kaynağı yine kitaplardır. Donanımlı olmalısınız. Bu yalnızca yazdığınız türde çok okumak, onu izlemek anlamına da gelmez. Sanatın her alanıyla ilgilenmelisiniz. Yapıtlarınızı doğru bir eleştiri süzgecinden geçirebilecek, ona dışarıdan bakabilecek düzeyde olmalısınız. Kendi edebiyatınızı, dünya edebiyatını izlemeniz gerekir. Bütün bu alanlardan beslenmelisiniz. Bir de hayatın kendisinden, hayatın içinden tabii...
1 6 . Bu parçada “edebiyatta bir yere gelebilmek için yapılması gerekenler” arasında aşağıdakilerden hangisi sayılmamıştır?
A) Emek vermek
B) Sürekli okumak
C) Daha iyi yapıtlar vermeye çalışmak
D) Yazdıklarında eleştirel bir gözle bakabilmek
E) Yaşamın kendine özgü gerçeklerinden etkilenmemek
1 7 . Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Sayıp dökmelere yer verilmiştir.
B) Örneklendirmeye başvurulmuştur.
C) Buyruk cümlelerine yer verilmiştir.
D) Deyim kullanılmıştır.
E) Farklı cümle türleri kullanılmıştır..
3. Deneme
1 8 . Her anı yapıtı, yazarının kimlik kartıdır bir ölçüde çünkü anı yazarı, anlattıklarının hem öznesi hem nesnesi konumundadır. Bu bağlamda anılar kişilik özelliklerinin izlendiği bir aynadır. Peki, anıları yazmanın belirli bir dönemi var mıdır? Yazınsal türler üzerinde çalışanlar, kesin bir kural koymasalar da sorunun yanıtını yaşlılık dönemi olarak ifade ederler. Bu dönemde kişinin yaşam ibresi geleceğe değil, geçmişe dönüktür. Öyle kİ anlatım kiplerinin zamansal örüntüsünde bir değişme olur kendiliğinden; ister istemez, kişinin dilinde geride bırakılan zamanları ifade eden bir söylem ağır basmaya başlar. Geleceğe dönük bir umudu, bir beklentisi kalmamıştır kişinin.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deai- nilmemistir?
A) Anıların, yazarın kişiliğini yansıttığına
B) Anıların, çoğunlukla yaşlılık döneminde yazıldığına
C) Anılarda genellikle geçmiş zaman kipinin kullanıldığına
D) Anıların insanın umutlarını yeşertici bir etkisinin olduğuna
E) Yazarların, anılarda hem yaşayıp hem de etkilendikleri olayları anlattığına
1 9 , 11. yüzyılda, Karahanlılar döneminde yetişen, soylu bir aileden gelen ve iyi bir eğitim alan Kaşgarlı Mahmut, ilk Türk dil bilginidir. Kaşgarî olarak da tanınan ünlü dil bilginimiz, Türk yurtlarını adım adım gezerek derlediği sözcük, atasözü, şiir örnekleriyle devrin Türk dili hakkında bilgiler vermiştir. Bir dönem Bağdat’ta bulunan Kaşgarlı Mahmut, Türk kültürünün Araplara tanıtılmasında büyük rol oynamıştır. Türkçeyi Araplara öğretmek düşüncesiyle Divarıü Lügati't-Türk adlı kitabı yazmıştır. Bu tür çalışmalarıyla Türkçenin gelişmesine, Türk dil birliğinin sağlanmasına ve Türk kültürünün yayılmasına önemli katkıda bulunmuştur.
Bu parçadan Kaşgarlı Mahmut ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Türkçenin ilk dil bilimcisi olduğu
B) Türk diliyle ilgili çalışmalar yaptığı
C) Arapçayı ileri seviyede bildiği
D) Türk kültürünün tanıtılmasına katkı sağladığı
E) Divani) Lügati’t-Türk adlı eseri Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazdığı
20 , Çehov yapıtlarının odağı, olay örgüsünden çok, kişilerdir. Durmadan, uzun uzadıya kendilerini, düşüncelerini anlatırlar ama yaşamlarının sığ, çıkışsız koşullarının kapanında tek başınadırlar. Duraklamalar ve suskunluklar, tüm bu tek başına olmaların, iletişimsizliklerin bir alt konuşmasıdır sanki. Van- ya Dayı’nın, Vişne Bahçesi’nin, Üç Kız Kardeş’in, Martı’nın kişilerini sahnede seyrederken, ruhlarının günümüze eriştiğini, bedenlerimize geçtiğini duyumsarız. Çehov’un yapıtlarından okuyucu ya da seyirciye uzanan biricik umut, sahnedeki nafile çabalardan, öykülerdeki boşuna konuşmalardan payımıza düşen, sevgi ve sevecenlik ışıltılarıdır. Bugün hâlâ bizi yüreğimizden sarsan oyunlar, öykü sanatını temelinden değiştiren yüzlerce öykü bıraktı bize Çehov. Diğer yapıtları gibi o öyküleri de beğenilerek okunuyor şimdi dünyanın her yerinde. Tıpkı Shakespeare ve Dostoyevski gibi, her zaman hemşerimiz ve çağdaşımız olan yazarlardan biri o.
Bu parçada anlatılanlardan Çehov’la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Yapıtlarındaki kişilerin yalnız olduğu
B) Öykücülükte yeni bir çığır açtığı
C) Farklı yazınsal türlerde yapıt verdiği
D) Yapıtlarının günümüzde de okunduğu
E) Olay öykücülüğünün öncülerinden olduğu
DENEME
Hemingvvay’in buzdağı ilkesine inanmışımdır: “Görünen her bölüme karşılık, görünmeyen yedi bölüm vardır suyun altında. Bildiğiniz her şeyi eleyebilirsiniz, nasıl olsa gidip buzdağının su altındaki bölümünü sağlamlaştıracaktır bunlar. Yani öykülerinin görünmeyen yönünü.” Öyküde olsun, uzunca süredir süren roman çalışmalarımda olsun bunun bir yazı ilkesi olduğuna inanmanın yararını çok görmüşümdür.
Bu parçada yazar, savını inandırıcı kılmak için aşağıdakilerin hangisine başvurmuştur?
A) Tanımlamaya B) Öykülemeye
C) Tanık göstermeye D) Karşılaştırmaya
E) Benzetmeye
Yayın dünyasında baskı sayısı belli bir rakamı aşmayan ve çok az basılan kitaplar arasında sözlükler en başta geliyor. Çünkü sözlükler, öykü veya roman gibi okunan kitaplardan değil, ancak gereksinme duyulduğunda başvurulan yayınlardan. Bir de şu var: Sözlükler, kısa zaman dilimi içinde hazırlanamıyor. Sözlükçülük bilgisi yanında zengin bir bilgi ve veri birikimini de gerektiriyor. Tabii yıllara yayılan, yorucu çalışma gerektiği de unutulmamalı. Ortaya konan çalışmayı özellikle bu alanın uzmanlarına, eğitimcilere beğendirmek de çok güç. Özetle çileli, zor iş sözlükçülük.
Bu parçada sözlüklerle ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmemiştir?
A) Diğer kitaplardan az basıldığına
B) Okuma değil, başvuru kitabı olduğuna
C) Hazırlanmasının yoğun bir emek gerektirdiğine
D) Eleştiriler nedeniyle sık sık değişiklikler yapıldığına
E) Hazırlamak için alan bilgisine sahip olmak gerektiğine
3 . —-. Gerçek kitaplıkların yanında, örneğin portakalsandıklarının koyu renge boyanıp, dar kenarlarıyla üst üste yerleştirilmesi, böylece aynı zamanda “modüler” sistemde bir kitaplığın kazanılması bunlardan biridir. Sağlam tuğlalar seçildikten sonra, bunlardan iki tuğla artı bir kalas, onun üstüne yine iki tuğla ve artı bir kalas şeklinde yerleştirilmesi başka bir buluştur. Eski ya da bulunabilirse yeni tel dolapların, ahşap kısımları yine koyu renge boyandıktan sonra, bu kez “orijinal” birer kitaplık olarak kullanıma sokulması da bu çözümlerden yalnızca biridir.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Kitap biriktirmenin değişik yolları vardır
B) Kitapseverlerin de kendine göre sorunları vardır
C) Kitapların bakımı ve saklanması kitap kurtlarının en büyük sorunudur
D) Kitapçıların kütüphane oluşturmak isteyen kitapseverlere bazı önerileri var
E) Evde daha çok kitabı barındırma amacı, kitapseverleri kimi yaratıcı buluşlara yöneltir
4 , I. Öykülerimi yayınlamadan önce dinlenmeye bırakırım.
II. Teknolojik yenilikler kısa sürede toplumsal yaşamımızda yerini alıyor.
III. Yeni teknoloji ile, yani bilgisayarla onlara son biçimini verme daha da kolay oluyor.
IV. Çünkü bilgisayarda çalışırken tümüyle atma ya da belirli bölümleri silme işlemleri çok daha hızlı yapılabiliyor.
V. Son biçimini aldıklarına güvendiğim anda yayınlarım ancak.
Yukarıdaki cümlelerle bir paragraf oluşturulmak istense numaralanmış cümlelerin hangisibu paragrafta bulunmaz?
A) 1. B) II. C) III. D) IV. E) V.
4. Deneme
(I) Sanatsal ve kültürel yaşamın yanı sıra İstiklal Caddesi’nde dinî bir hava da vardır. (II) Caddeye bu havayı veren, Ağa Camii ile St. Antoine Katolik Kilisesi gibi dinî yapılardır. (III) İstiklal Caddesi, ülkemizdeki hoşgörünün simgesi sayılan yerler arasındadır. (IV) Duvar yazıları ve çinileri ile bilinen Ağa Camii, cadde üzerinde yüzyıllardır ister ibadet için, ister ziyaret için olsun misafirlerini ağırlar. (V) St. Antoine Katolik Kilisesi ise 1725 yılında hem saray içerisinde çalışan hem de burada ticaret yapanlar için inşa edilmiş bir yapıdır.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
Ne anlaşılmaz iştir şu eleştirmenin yaptıkları! Kendi yapmaz, yapamaz, kalkar başkalarının yaptıklarına karışır. İnceleyecek, yargılayacakmış. Değerlisini bir yana ayıracak, değersizini bir yana. Güzeli, kalıcı olanı alacak; çirkin, geçici olanı atacakmış.
8. Dünyada bugün bir eğilim var: Tarihsel ya da tarih konulu çok roman yazılıyor. İçeride ve dışarıda yüzlerce tarihî romanla karşılaşıyoruz. Tarihsel roman başlığı altında yazılmış bütün romanları okumaya kalkarsanız işin içinden çıkamazsınız. Çünkü başka türlerde de çok roman yazılıyor. Yani sadece tarihsel roman üzerine eğilmenin bir mantığı yok gibi geliyor bana.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Bence burada bir ayıklama yapmalı, kitapları kendi süzgecinizden geçirmelisiniz.
B) Romanın bütününü okumadan roman hakkında fikir söyleyemezsiniz.
C) Ben en güzel romanların tarihî romanlar arasından çıkacağına inanmam.
D) Tarihî romanlarda anlatılanlar, tarihî gerçeklere uygun olmalıdır.
E) Aslında roman okuma konusunda okura yol göstermek doğru değildir.
Bu parça aşağıdaki cümlelerin hangisiyle sürdürülebilir?
A) Ben de aynı fikirdeyim eleştirmenle.
B) O, eserin değerini anlamamızı sağlar.
C) Bilirmiş o, duyarmış, sezermiş eseri.
D) Anlayamazmış sanatçının demek istediğini.
E) Bu yönüyle sanatçıya faydalı olur.
(I) Kimi şairler, şiirlerini yazarken şiir ile öykü arasında gidip geliyor. (II) Bu şiirleri okurken öykü tadını alıyor insan. (III) Yani olay ağırlıklı şiirler bunlar.(IV) Öyküleme yalnız hikâye ve romanda kullanılan bir anlatım tekniği değildir. (V) Onun için bu tekniği düzyazının sınırları içine hapsetmemek gerekir.(VI) Bir şiirde de pekala öykülemeden yararlanılabilir.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf numaralanmış cümlelerden hangisiyle başlar?
A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
9 , Benim bu yazıyı yazmamdaki amaç, aslında sanata herkesin üzerinde uzlaşacağı bir tanım getirme çabası değil. Bu sonuçsuz çabayı, birçok ortamda birçok kişiyle gösterdik. Benim asıl üzerinde durmak istediğim, “sanatçı” kavramının malzemeden çalınmış, ucuzlatılmış ve gelen geçen herkese yok pahasına satılmış olmasıdır. Elbette ki bu satışın öncesindeki sanatçılarla, sonrasındakileri ayırt edebilmek için kısa ve tek taraflı da olsa bir sanat tanımı yapmak gerekiyor ki gerçek sanatçının kim olduğu belli olsun.
Bu parçaya göre yazarın bu yazıyı yazmasındaki amaç aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir?
A) Sanatın ne olduğuyla ilgili bir tanım yaparak gerçek sanatçıyı diğerlerinden ayırmak
B) Sanatın tanımlanamayacağını kanıtlamak
C) Gerçek sanatçının hiçbir tanımla sınırlanama- yacağını göstermek
D) Sanatı kişisel çıkarlarına alet edenlerin kimler olduğunu belirlemek
E) Sanatçı olabilmek için kazanılması gereken niteliklerin neler olduğunu ortaya koymak
4. Deneme
1 0 . Atatürk, dünyanın en iyi giyinen devlet başkanla- rından biri, belki de birincisiydi. Atamızın fotoğraflarına bakıyorum, Kastamonu’daki Kıyafet İnkılabı gezisinde başında Panama şapkası bulunuyor... Diğer resimlerde değişik melon türünde şapkalar ya da bildiğimiz fötrler görülüyor. O günün modasını yansıtan kıyafetler giymiş hep. Şapkasından çorabına kadar üstün bir estetik zevki yansıtan kıyafetler seçmiş ve yeni nesle kıyafetin önemini anlatmak istemiş.
Bu parçada Atatürk ile ilgili aşağıdakilerin hangisi vurgulanmıştır?
A) Kıyafetlerini moda merkezlerinden aldığı
B) Üstün bir sanat zevkine sahip olduğu
C) Halkın kıyafet değiştirmesine öncülük ettiği
D) Şapka takmayı zorunluluk haline getirdiği
E) Giyim kuşamına çok dikkat ettiği
1 1 . Okulu bitirdiğimde yazmaktan başka bir şey düşünmüyordum. Edebiyatı seçmiştim. Ama şiir yazarak geçinemezdim elbette. Bu yüzden çeviri yapmaya başladım. Rahat bir yaşam için fırsatlar çıkmadı değil karşıma. İş önerileri geliyordu birçok yerden. Bunlardan birini geri çevirdiğimde, cebimde iki liradan az para vardı. Ancak eve dönecek yol parası... Kendimle gurur duyduğum anlardan biriydi bu. Sözgelimi milyonlarım olsa o mutluluğu duymazdım. Direndim. Hep sanatla ilgili işler yaptım.
Bu parçadan yazarla ilgili aşağıdakilerin hangisi çıkarılabilir?
A) Parasal ihtiyaçlarına rağmen sanat dışında bir işle ilgilenmek istemediği
B) İyi bir okuldan mezun olduğu
C) Edebiyat öğrenimi gördüğü
D) Kendine rahat bir yaşam sunabilmenin hayalini kurduğu
E) Bazı fırsatları elinden kaçırdığına üzüldüğü
12 . “Anadili” sözü, bir benzetmenin ötesinde, gerçek bir “ana” , gerçek bir “ ilk” oluşu ifade etmektedir. Pek çok dil öğrenilebilir veya sonradan edinilebilir fakat yalnızca bir tanesi, bebeklikten bir dil topluluğunun üyesi olana kadar aşılan yol ve geçirilen zaman içinde, doğrudan doğruya yaşanarak, denemesi yapılarak öğrenilebilir. Öğrenilen yabancı dile tezat oluşturan anadili kavramı, tabiî bir olguya bağlıdır ve bu, her bireyin hayatında yalnız bir kez yaşanır.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edilmektedir?
A) Anadili kavramının ne anlama geldiğinden
B) Dil öğrenmenin güçlüğünden
C) Her bireyin anadiliyle düşünebildiğinden
D) Konuşmanın nasıl öğrenildiğinden
E) Anadilinin ulus oluşturmaktaki gücünden
1 3 . Bence herkes yapayalnız. Ne kadar birlikte olduklarını kanıtlamaya kalkarlarsa kalksınlar, gelenek-gö- renek, resmî kültür, toplumsal kurallar, nasıl niteliyorsanız niteleyin, bunlar yalnızlığı yok sayabilir mi? Aile, ocak, yurt, inanç birliği, dil birliği fakat hepsi asıl yalnızlığı örtbas etmeye yönelik birer araç değil mi? En kalabalık caddelerde el ele, kol kola gezenler, tıka basa dolu bir otobüste yüzleri yapışık saatlerce gidenler aslında yalnızları oynamıyorlar mı?
Bu parçada aşağıdakilerin hangisi vurgulanmaktadır?
A) Büyük şehirlerde yaşamın zor olduğu
B) Toplumsal kuralların yaşamı kolaylaştırdığı
C) İnsanın toplu yaşamayı bir zorunluluk olarak gördüğü
D) Hangi ortamda bulunursa bulunsun insanın daima yalnız olduğu
E) İnsanların gerçeklerle yüzleşmekten korktuğu
4. Deneme
1 4 , Türkçe İle komşu diller arasındaki alışverişler, Türk- ler ile komşu milletler arasındaki bilgi alışverişini gösterir. Dolayısıyla, Türkçe ileTürkçeye komşu olarak yaşamış ve yaşamakta olan diller arası ilişkilerin belirlenmesi demek, bir ölçüde. Türklerle komşuları arasındaki ilişkilerin belirlenmesi, Türk- lerin komşularına öğrettikleri ile komşularının Türk- lere öğrettiklerinin belirlenmesi demektir.
Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine varılabilir?
A) Türkçenin komşu milletlerin dillerinden çok etkilendiğine
B) Türklerin ilişki içinde bulunduğu topluluklara birçok şey öğrettiklerine
C) Bir dilde yabancı sözcük ve kuralların bulunmasının doğal olduğuna
D) Milletlerin birbiriyle ilişkilerini anlayabilmek için dilleri arasındaki ilişkiyi incelemek gerektiğine
E) Bir dildeki yabancı sözcüklerin o dilin evrenselliğini gösterdiğine
1 5 . Çocuk şiirlerinde ele alınan temalar açısından baktığımızda dünya edebiyatında daha çok, pastoral ve didaktik şiir anlayışının hâkim olduğu görülmektedir. Bizim edebiyatımızda da buna yakın bir durum vardır. Bununla birlikte bizdeki çocuk şiirinde bilgi vermeye çalışmanın yani öğreticiliğin öne çıktığını söyleyebiliriz. Sözlü edebiyat döneminde masallar, tekerlemeler ve ninnilerin de aynı nitelikler taşımış olması dikkat çekicidir. Buradan da anlaşılacağı gibi, öteden beri çocuk genellikle, eğitilmesi gereken bir varlık olarak algılanmış, dolayısıyla çocuk şiirlerinin de teması ve konusu bu yönde ağırlık kazanmıştır.
Bu parçadan çocuk şiirleriyle ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) Çocuğu eğitmek amacıyla yazıldığına
B) Öğretici yönünün olduğuna
C) Türk edebiyatındaki örneklerinin tema bakımından dünya edebiyatıyla paralellik gösterdiğine
D) Çocuğu bilgilendirmede bir araç olarak görüldüğüne
E) Ağırlıklı olarak sözlü kültürde varlığını sürdürdüğüne
16 .-17 . soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.
Tanzimat Dönemi'nde Batı’yla özellikle de Fransız kültürü ve edebiyatıyla yakın ilişkiler kurulmuş, bunun bir sonucu olarak da eserlerde o dilden sözcükler kendini göstermeye başlamıştır. Ancak bu, bir önceki dönem gibi dilin yapısını zorlamamış; etki, sözcük düzeyinde kalmıştır. Bu dönemin aydınlarından Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi sanatçılar, Batı’da yeni gelişen düşünceleri halka anlatmak için ilk kez sade bir dil kullanma gereğini duymuşlar ancak bunu uygulayamamalardır. Alfabe değişikliği düşüncesi de ilk kez Tanzimat aydınlarınca gündeme getirilmiş fakat gelen tepkiler sonucu bu düşünceden vazgeçilmiştir.
1 6 . Bu parçadan hareketle Tanzimat Dönemi içinaşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Dilde sadeleşme çabalarının olduğu
B) Yabancı kökenli sözcüklerin terk edildiği
C) Yeni bir alfabeye geçilmesi fikrinin ortaya atıldığı
D) Eserlerde Batı dillerinden sözcüklere yer verildiği
E) Batı edebiyatının etkilerinin görülmeye başlandığı
1 7 . Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden han gisi söylenemez?
A) Neden-sonuç cümlesi kullanılmıştır.
B) Öneri nitelikli yargılara yer verilmiştir.
O Dil göndergesel işlevinde kullanılmıştır.
D) Amaç cümlesine yer verilmiştir.
E) Örneklerden yararlanılmıştır..
4. Deneme
18. Bu sanatçımızın yapıtları tamamen yaşanmışlıklara dayalıdır. Gittiği ülkelerde, dolaştığı kentlerde görüp yaşadıklarını anlatır öykülerinde, şiirlerinde. Yıllardır, doğduğu topraklardan uzakta, denizaşırı ülkelerde yaşamamın verdiği hüzünlü, ümitsiz, boğucu hava hâkimdir dizelerine. Gezgin ruhunun, yerleşik yaşamı elinden aldığını bilerek kendine teslim olmuş, kendini kabul etmiş ve bunları da şiirlerinin konusu yapmıştır. Buna rağmen hiçbir yere, kuruma, topluluğa bağlanmadan yaşamak onun yaşam biçimidir. Bu yaşam biçimi, başta şiirleri olmak üzere tüm yapıtlarına yansımış; sanat anlayışının en temel niteliklerinden biri olmuştur.
Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Uzun süre yurt dışında yaşadığı
B) Şiir dışındaki türlerde başarılı olamadığı
C) Şiirlerinde karamsarlığın egemen olduğu
D) Sanat yaşamını bağımsız bir şekilde sürdürdüğü
E) Yapıtlarında gezdiği yerlerle ilgili izlenimlerini anlattığı
20. Roman, ortaya çıktığı dil olan Latincede yazı anlamına gelen bir sözcüktür. Bu sözcük, daha sonra yaşanmış bir olayı hikâye etme anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Çağımızda ise öykü türünün her yönüyle gelişmiş şekline roman denmiştir. Olay ve kişileri ayrıntılı anlatma, tahlil ve tasvirleri öne çıkarma, bir ana olay etrafında birçok küçük olaya yer verme bakımından hikâye türünden ayrılır. Roman türünün ilk örneğini 16. yüzyılda İspanyol yazar Cervantes Don Kişot adlı esriyle vermiştir. 17. yüzyılda Madema de la Fayette Princesse de Clevs adlı eseriyle onu takip etmiştir. 19. yüzyılda gelişen romantizm ve realizm akımları bu türün ayağa kalkmasına katkıda bulunmuştur.
Bu parçada romanla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine deainilmemistir?
A) Latince kökenli bir sözcük olduğuna
B) Ele alınan olayın ayrıntısı, kişilerin sayısı yönüyle öykü türüne benzediğine
C) Günümüzde öykü türünün gelişmiş şekli yerine kullanıldığına
D) Romantizm ve realizm akımlarının, gelişmesinde etkili olduğuna
E) İlk örneğinin İspanyol yazar Cervantes tarafından yazıldığına
19. Ünlü ressam elli yıldır bu heyecanla çalışıyor, insanlar doğayı onun gözleriyle görsünler diye. Sanat daha çok sevilsin, paylaşılsın, farklı kitlelere ulaşabilsin umuduyla tuvallerini o eşsiz sanatıyla donatıyor. Bizlere soyut bir dünya sunuyor sanatıyla ama o nasıl bir dünya görüyor? Her güzelliğin içinden çirkini bulmak yerine, çirkinlikler içinden güzeli çıkarıp bir parça olsun ruhumuza huzur getirebilmekti onun sanatının amacı.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen ressamın amaçlarından biri değildir?
A) Sanatı insanlara sevdirmek
B) Sanatı değişik kesimlere ulaştırmak
C) İnsanlara güzel olan şeyleri göstermek
D) İnsanlara doğayı kendi yorumuyla göstermek
E) İnsanlara çevrelerindeki olumsuzlukları sezdirmek
PARAGRAF TESTLERİ
............. ..I I 1-A 2-D 3-D 4-C 5-E 6-E 7-C 8-D 9-A
1-E 2-D 3-A 4-C 5-D 6-D 7-E 8-B 9-D
1-E 2-A 3-A 4-D 5-C 6-B 7-B 8-A
1-D 2-B 3-D 4-B 5-C 6-A 7-C 8-B 9-E
]Wim 1-D 2-A 3-A 4-C 5-D 6-E 7-D 8-B
1-A 2-D 3-E 4-D 5-B 6-B 7-C 8-C 9-A 10-A
'jsm 1-A 2-A 3-E 4-C 5-C 6-A 7-A 8-D
i m i 1-A 2-C 3-A 4-B 5-A 6-B 7-B 8-D
tfllll! 1-E 2-B 3-C 4-B 5-C 6-B 7-C 8-A 9-B 10-E
Test ı l 1-B 2-B 3-B 4-A 5-B 6-C 7-D 8-C
PARAGRAF DENEME SINAVLARI
Deneme -1 1-E 2-D 3-D 4-E 5-A 6-C 7-C 8-A 9-A 10-A 11-A 12-D 13-C 14-E 15-A 16-E 17-E 18-D 19-B 20-D
Deneme - 2 1-C 2-C 3-A 4-C 5-D 6-C 7-C 8-A 9-B 10-C 11-E 12-D 13-E 14-B 15-C 16-D 17-E 18-D 19-B 20-E
Deneme 3 1-E 2-E 3-A 4-C 5-C 6-B 7-E 8-D 9-A 10-B 11-A 12-C 13-D 14-D 15-B 16-E 17-C 18-D 19-C 20-E
1-C 2-D 3-E 4-B 5-C 6-C 7-C 8-A 9-A 10-E 11-A 12-A 13-D 14-D 15-E 16-B 17-B 18-B 19-E 20-B
TEST. 1
1.2 . ve 3. sorular aşağıdaki parçaya göre cevaplandırılacaktır.
Arif Damar’ın eski bir şiirini hiç unutmam. Hangi dergide çıkmıştı bilmiyorum. Dizelerinin sonları hep 'tehlikededir’ diye biten bir şiirdir. ‘Saksıdaki çiçek hep tehlikededir, çoluğumuz çocuğumuz hep tehlikededir.’ diye hep uzayıp gider. İnsanın insan olarak onurunu savunan, yiğ it şiirlerin en güzellerinden biriydi. Çok sevmiştim. Arif Damar, o şiiri yazdığı zamanlar şiiri yalnızca hümanizma için bir araç olarak görüyordu. Yeni çıkardığı İstanbul Bulutu kitabındaysa daha çok şiire yönelmiş. Artık bu kez hümanizma, şiirin içinde genel bir davranış, bir fon olmuş. Hiç yoksa şiirin ayırıcı niteliği uğruna ufak yararcılıktan vazgeçişi var Arif Damar’ın. Kağıtları dıştan çıkmaz mürekkeple mühürlemek yerine, içten şifrelemeyi seçmiş.
1. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?S
A) Yazar, Arif Damar'ın bazı şiirlerini daha çok sevmiştir.
B) Arif Damar, bir dönem, yazdığı şiirlerinde hayata karamsar yaklaşmıştır.
C) Sanatçı belli bir dönemden sonra , şiire sanatsal açıdan yaklaşmıştır.
D) İlk dönemkilere göre son dönem şiirlerinde sanatsal kaygı açısından kendi kalıplarını yıkmıştır.
E) Sanatçının son dönem şiirlerinde, hümanizmayı geri planda tutmuştur.
2. Bu metinde geçen "Artık bu kez hümanizma, şiirin içinde genel bir davranış, b ir fon olmuş.11 sözüyle asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bazı şairler, evrensel anlamda insan sevgisini işleyerek sınırları aşarlar.
B) Şiirin içine girmeyecek, insanoğluna ait bir duygu, düşünce yoktur.
C) En güzel şiirler, insana güzel bir davranış kazandıranlardır hiç şüphesiz.
D) Daha önce işlediği insan sevgisinin bu şiirlerde ana tema oluşturmadığını söyleyebiliriz.
E) Bazı şair ve şiirlerin, bir kıvılcımdan büyük yangınlar doğurduğuna tanık olmuşumdur.
3. Bu parçada geçen “Kağıtları dıştan çıkmaz mürekkeplemühürlemek yerine, içten şifrelemeyi seçmiş." sözüyle sanatçının şiirleriyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisinedeğinilmiştir?
A) Saklanmaya değer özelliklerinin olduğuna
B) Herkes tarafından kolayca görülebilir özellik taşımadığına
C) Özel ve gelişmiş bir sistemle oluşturulduğuna
D) Fark edilmesinin imkansız olduğuna
E) Özgün bir içeriğinin olduğuna
4. Daha ilk şiirlerinde belirgin bir özelliği var Oktay Rifat’ın: bir- denbirelik. Durmadan, yorulmadan yaşama sevincini ufak ayrıntılara indirir. Onun gözünde her an yanıtlanması gereken bir soru gibidir yaşamak. Doğa içinde nesnelerin birbiriyle ve insanlarla akrabalık bağlarının farkına varmış, üstünde bir an bile düşünmeye fırsat bulmadan sevivermiştir her şeyi; işi aceledir. Günler su gibi geçer, her şey birdenbire olur. Günübirlik yaşamanın içindeki küçük, güncel durumları anlatır. Sanatçının gelenekten yararlanmayıp farklılık peşinden koştuğunu, küçük bir ayrıntıyı dahi şiire doğal biçimde taşıdığını da söyleyebiliriz.
I. Özgünlük
II. Detaylar
III. Evrensellik
IV. Titizlik
Bu parçada Oktay Rifat’ın şiirlerinin yukarıdakilerden hangisiyle bağlantısından söz edilmemiştir?
A) Yalnız I B) I ve II C) I ve III
D) II ve III E) III ve IV
5. Orhan Kemal, romanlarının konularını ekmek kavgası ile geçen çocukluk ve gençlik dönemleri içinde hayatın karşısına çıkardığı fırsatlarla yakından tanıdığı çevrelerden ya da yaşamı içinde yer alan sıradan kişilerin serüvenlerinden almıştır. Bu yüzden kahramanlarını dilenciler, çöpçüler, viranelerde yaşayan evden kaçmış çocuklar, vapurda ya da köşe başlarında satıcılık, boyacılık yaparak evini geçindirmeye çalışan insanlar, işten atılmış küçük memurlar, toprağı elinden alınmış köylüler, ağalık düzeni, gurbetçilerden seçmiştir. Bu kişileri yapmacığa kaçmayan dil özellikleriyle konuşturarak canlı diyaloglarla başarılı bir tarzda tanıtması yanında eserlerini ağa- ırgat; patron- işçi; amir-memur; zengin- yoksul gibi unsurlar üzerine kurgular.
Bu parçaya göre Orhan Kemal’in eserleri okuru,
I. Feodal yapı
II. Küçük insanların yaşamı
III. Sınıfsal farklılık
konularından hangileriyle buluşturur?
A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III
D) II ve III E) 1,11,111
1.B 2.D 3.B 4.E 5.E
6, 7 ve 8. sorular parçaya göre cevaplandırılacaktır.
(I) Öykü yazan genç arkadaşlarımız ne yazık ki Kafka’yı bildiği kadar kendi kültürümüze ait öğeleri bilmiyor. (II) Saguları, Türk destanlarını bilmeden kendimize ait bir edebiyatımız olamaz. (III) Hikâyelerimizde karakterlerimiz Kafka’nın karakterleri gibi bunalım yaşıyorsa orada bir sorun var demektir. (IV) Mesela Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanı teknik olarak Batrda Kullanılan teKnikle yazıldığı halde karakterlerin bunalımlarının çok yerli olması yönünden dikkat çekicidir.(V) Her edebiyat metni muhakkak kendi toprağıyla yakın bir ilişki kurmalıdır. (VI) Bu ilişkiyi kuramazsak edebiyatımız yabancılaşır, kim ne yazarsa yazsın, yazdığı metnin bu toprağa çıplak ayakla basması; bu toprakların sıcaklığını, nemini hissetmesi gerekir; bu özelliğe sahip olmayan eser asırlık çınar ağaçlarına mevdan okuyamaz.
6. Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın ana düşüncesidir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
7. Bu parçadaki altı çizili sözle anlatılmak istenen aşağıda- kilerin hangisidir?
A) Kalıcılık özelliğine sahip olamamak
B) Güncelliğini yitirmeyen konuları ele almak
C) Evrensel nitelik kazanamamak
D) Özgün bir söyleyişe sahip olamamak
E) Birikimden yararlanamamak
8. Bu parçadaki “ Kim ne yazarsa yazsın, yazdığı metnin bu toprağa çıplak ayakla basması; bu toprakların sıcaklığını, nemini hissetmesi gerekir.” cümlesiyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Her edebi eserin dilsel yapısının yabancı kavramlardan arınmış bir özelliğe sahip olması gerekir.
B) Edebi eserlerin okurlarda karşılık görmesi içeriğinin gerçek hayatla ilişkisiyle doğru orantılıdır.
C) Eser ortaya koyacak olan her yazarın ulusal yazarları ve kültürü yeteri kadar incelemiş, özümsemiş olması gerekir.
D) Bir sanatçı için önemli olan, tüm insanlığa değil, kendi ulusuna seslenmek olmalıdır.
E) Her edebi eser için ulusal unsurları içermesi bir zorunluluk taşımaktadır.
9 ,1 0 ve 11. sorular parçaya göre cevaplandırılacaktır.
Şairin Romanı yaklaşık altı yüz sayfalık ve tpm on beş yılda yazılmış bir roman, açıkçası roman alanında bir uçbeyi. En önemli özelliği fantastik kurgunun yazarı kısıtlayan tum sınırlarını dil aracılığıyla yok etmesi, sözün kısası edebiyatın hakkını fantastiğe vermesi. Başka önemli özellikleri de var tabi. Mungan’ın yarattığı fantastik diyarın Anadolu toprağından bolca beslenmesi, nefes kesici bir kurguya sahip olması ve düşler aracılığıyla dilin içinden çıkan dile kapılarını tamamen açabilmesi. Açık söylemek gerekirse Türk edebiyatında fantastiğin toprağı hala cok çorak, kurak, verimsiz. — —
9. Bu parçada “Şairin Romanı” yapıtıyla ilgili olarak aşağı-dakilerden hangisine deainilmemistir?
A) Dilsel yapısının yazara özgürlük sağladığına
B) Etkileyici bir yapısının olduğuna
C) Özgün bir anlatıma sahip olduğuna
D) Ulusal unsurları barındırdığına
E) Kendine has bir dil yaratmaya kolaylık sağladığına
10. Bu parçada altı çizili sözlerle anlatılmak istenen aşağı-dakilerden hangisidir?
A) Edebiyat sahasının zenginlik kazandıracak sayıda fantastik üründen yoksun olması
B) Fantastik türündeki eserlerin eleştiriye açık olmaması
C) Türk edebiyatının yapısının fantastik türüne uygun olmaması
D) Sanatçıların fantastik türde eser yazacak nitelikten yoksun olması
E) Fantastik türde yazıdan eserlerin okuyucuda karşılık bulamaması
11. Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdaki-lerden hangisi getirilebilir?
A) Yazarlarımız destan, efsane, masal ve hikayelerden beslenerek fantastik romanlar yazmışlardır.
B) Romancılar kendilerine bir pay çıkarmalı ve bu türü edebiyatımızda canlandıracak nitelikte eserler ortaya koymalı.
C) Okur, fantastik türdeki edebi eserleri okumayı bir öncelik olarak görmeli.
D) Fantastik romana olan ilginin artması, dünya ve özellikle de Batı edebiyatında dikkat çekecek ölçüdedir.
E) Eleştirmen, Türk edebiyatında yeni olan bu türü okura sevdirmek için yazarı desteklemelidir.
6.E 7.A 8.E 9.C 10. A 11.C
1. — , Siz yıllarca romanın çilesini çekmişsinizdir, o ise bu çileyi bilmez. Okuduklarına hoşlandım ya da hoşlanmadım ölçüsü ile bakar. Hatta bu ölçünün neye dayandığını, nereden kaynaklandığını bilemez. O ancak, bir romanda yüreğindeki duyguyu, kafasındaki düşü, kısaca iç dünyasını bulmak ister.
Bu parçanın aşağıdaki cümlelerden hangisiyle başlatılması uygundur?
A) Yazar, romanını sadece kendisi için yazmaz.
B) Eleştirmen, sorunlarını çözmede yazara yardımcı olmak ister.
C) Bir yazarın sıkıntılarını ne bilir okuyucu!
D) Yazar, kendisine yöneltilen eleştirilerde nesnellik arar.
E) Eleştirmenin görevi yazarı eğitmek değildir.
2, Fuar zamanı tekrar gelip çattı. Kitapseverlerin en keyif aldığı mekânlardan biri de fuarlar kuşkusuz. Ancak bir şey daha var ki, benim için fuarın olmazsa olmazlarından: Çocuk okurların coşkuyla oradan oraya koşturmasını izlemek, yayınevi stantlarının önünü doldurup yazarları ve yayınevi temsilcilerini soru yağmuruna tutmalarını gözlemlemek, Rıfat İlgaz’ın Bacaksız Bahri’sini andıran muzip tiplerin kitap ayracı avına çıktığını görmek en az fuarda olmak kadar keyif veriyor bana.. Fakat bir yandan da üzülüyorum. — çünkü yıl sonuna kadar yetişmesi gereken müfredatı önemsedikleri kadar kitap seçimi konusunda rehber olmayı önemseyen öğretmenlerin hâlâ yeterince çok olmayışı, kendileri okumadığı için çocuğuna kitap konusunda yardımcı olamayan ebeveyn sayısının çokluğu, kitaba verilen parayı “ fuzuli” olarak algılayan zihniyet ve gerçekten kitaba bütçe ayıramayacak kadar zor durumda olanlar... Bu liste uzayıp gider. Ama en çok üzen; fuarın işlevini, o atmosferin ne anlama geldiğini, niçin kitaplarla haşır neşir olmanın bu kadar önemli olduğunu anlatmayan-anlata- mayan veliler ve öğretmenler.
Düşüncenin akışına göre bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) çocukların ne yapacağını bilmez bir vaziyette oradan oraya koşturmasının altında birçok neden yatıyor.
B) çocukların yaşadığı bu koşuşturmacayı çocukluğunda yaşayamamanın verdiği acı, yüreğimin tam ortasına gelip oturuyor.
C) çocuklar kitap fuarına, kitaba, yazara bu kadar yakınken ne kadar bilinçsiz dürümdalar.
D) ülkemizdeki tüm çocuklar fuara gelen çocuklar kadar şanslı değiller.
E) fuarda çocuklara hitap edecek, çocukları kitap fuaflnın en tutkulu müdavimleri yapacak hiçbir etkinlik yok.
3. Bir eser yalnız konusu ile değerlenseydi, Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre oyunu veya Bartholdi’nin New York önündeki Özgürlük heykeli ile hiçbir sanat eseri yarışamazdı. Vatandan ve özgürlükten daha büyük, daha kutlu ne olabilir? Oysaki ne Vatan Yahut Silistre oyunundaki kahramanlıklar ne de Özgürlük heykelindeki büyüklük, içimize, gerçek sanat eserlerinin o derin heyecanını dökebiliyor. Aksine, birtakım önemsiz görünen konular bazen birer şaheser değerini alabiliyor. —
Bu parçanın aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanması uygundur?
A) Buradan da konuyu önemsemediğimiz, değersiz bulduğumuz anlaşılmasın.
B) Sanat eserlerinde konunun esas değil, sadece bir araç olduğunu bilmek gerekir.
C) Demek ki hayattaki sıradan konuları da işleyerek eserlerimizi renklendirebiliriz.
D) Aynı konu defalarca ele alındığı için okurun da bıkkınlığını dile getirmesi normaldir.
E) Bundan değil m idir Orhan Velilerin şiirde, hayatla dalga geçmeleri?
4i Son romanım “Araf’ ın kapağı ile ilgili değişik eleştiriler okuyorum. Birçok eleştirmen romanın kapağını beğenmeyip olumsuz değerlendirmeler yapıyor. Her zaman olduğu gibi bu kitabımın kapağını da romanın içeriği belirlemiştir. Kapakta niye mi çikolata var? Cevabı içinde saklı. Kapakta niye mi gümüş kaşık var? Cevabı içinde saklı...
Bu parça, aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanırsa “ Bir yapıtın özünün önemli olduğu” vurgulanmış olur?
A) Bence bir romanı çekici kılan sadece kapağı değildir.
B) Bir yapıtı değerlendirirken ön yargılı olmamak gerekir.
C) Zaten bir edebiyat yapıtı içeriğiyle tartılır, nasıl göründüğü ile değil.
D) Kapağın iletisini anlamayanlar, yapıtın değerlendirilmesini de doğru yapmıyorlar.
E) Kapağına bakarak roman hakkında karar vermek mümkündür.
1.C 2.C 3.B 4.C
5. — Bu durum eserin değerini düşürmez. Diyelim ki Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı b ir öldürme olayını konu almıştır. Benzerlerine polis dosyalarında rastlayabileceğimiz sıradan bir olay. Bunun gibi Gonçarov’un Oblomov’u da insanoğlunun tembelliğini, uyuşukluğunu konu alır. Böyleyken her iki eser de çağlarını aşan büyük romanlar arasında yerini almıştır.
Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşağıdaki- lerden hangisi getirilebilir?A) Sıradanlıktan uzak kalmaya çalışan sanatçılar tanıyorum.
B) Hep aynı konuyu işleyen bir yazar, gelecekten umudunu kesmelidir.
C) Bir edebi eser sıradan bir sorunu, herhangi bir insanlık durumunu işleyebilir.
D) Yazarlar çoğu zaman birbirinin aynı konuları eserlerinde işleyebilir.
E) Konu sıkıntısı çeken bir yazar, sıradan bir sanatçı olarak varlığını sürdürür.
6. Resim eleştirisi mi? Yoktur. Müzik eleştirisi mi? Hakgetire. Edebiyat eleştirisi mi? Var mıdır yok mudur tam beli değildir. Yok diyenler için tartışmaya da gerek yoktur. Örneğin hayatını roman eleştirisine adamış eleştirmenler bir gün çıkıp Türkiye’de “ eleştiri yapılmıyor” deyiverir. Buna kimse şaşırmaz. “ Peki sen yıllarca ne yaptın, onlar eleştiri değil miydi?” diye bir okur tepkisi gelmez. Bir eleştirmenin eleştiri yoktur demesi kadar doğal b ir şey yoktur sanki. Çünkü “eleştirinin olmadığı” zaten toplumsal belleğimize kazınmıştır. Ağzımızı “eleştiri” üzerine konuşmaya açtığımız zaman besmele gibi tekrarlarız: “Türkiye’de eleştiri yoktur."
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre, aşağıdaki- lerden hangisi getirilmelidir?A) Ülkemizde eleştiri deyince hep bir yetersizlikten söz
etmek alışkanlık halini almıştır.
B) Ülkemizde eleştiri kültürü Batı’yla boy ölçüşemeyecek derecede yetersizdir.
C) Günümüzde eleştiri her alanda bir ihtiyaç haline gelmiştir.
D) Eleştiri türü edebiyatımızda son zamanlarda eski önemin yitirmeye başladı.
E) Her sanat dalı kendine has bir eleştiri atmosferi oluşturur.
7. Duyguların, düşüncelerin ya da bilgilerin bir kişiden başka bir kişiye aktarılmasında dil önemli bir yer tutar. Ancak insan, el ve kol hareketleri, yüz ifadeleri, çizdiği şekiller ya da söylediği şarkılar aracılığıyla da başkalarıyla iletişim kurabilmektedir. Demek oluyor ki —
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre, aşağıda- kilerden hangisi getirilemez?A) insanlarla iletişim kurmanın birden çok yolu vardır.
B) duygu ve düşüncelerin sadece dil aracılığıyla aktarılabileceği düşüncesi yanlıştır.
C) insanlarla konuşmadan da iletişim kurmak mümkündür.
D) iletişimde önemli olan, seçilen araç değil, bunun için harcanan çabadır.
E) insan ilişkilerini düzenleyen, onu ayakta tutan şey, cana yakın ve hoşgörülü olmaktan geçer.
5.C 6.A
8. ... Yalnızlık hazır bulunmaz, oluşturulur. Yalnızlık, yalnız başı
na oluşturulur. Ben öyle yaptım çünkü orada yalnız olmam,
kitap yazmak için yalnız kalmam gerektiğine karar vermiş
tim . İşte tam da böyle oldu. Bu evde yalnızdım, kendimi eve
kapattım ve kuşkusuz korkuyordum da. Sonra da sevdim o
yalnızlığı; bu ev, yazı evi hâline geldi. Kitaplarım şimdi bu ev
den çıkıyor, bu bahçeden ve bu kirli yazı masasından. Tüm
bunların yazabilmem için yirmi yıl gerekti bana.
Bu parçanın başında boş bırakılan yere aşağıdakilerin
hangisi getirilemez?
A) Yalnızlığa, kendimi yazı için her şeyden soyutlamaya ihti
yacım vardı.
B) Yazmak bende birdenbire başlamayan, kademe kademe
oluşan bir süreç oldu.
C) Yalnızlığımı insanlar yadırgasalar da bu, yazmam için en
gerekli olan şeydi.
D) Bu evde bir başıma kalmam tamamen kendi tercihimin
bir sonucu olarak gelişti.
E) Yazmak için her şeyden ve herkesten uzaklaşmam ge
rektiğine inanıyordum.
9. — - Bu nedenle oturup tarih anlatmak yerine insanların ya
şamından yola çıkarak anlattık söylemek istekilerimizi. Dev
rimler, Atatürkçülük, barış ve demokrasi kültürü gibi kavram
ları doğrudan söylemek, onların tanımlarını yapmak yerine
yaşanmış olaylarla, anılarla, şiir, resim, karikatürlerle çocuk
ları bu kavramlar üzerinde düşünmeye yönlendirdik. Çünkü
sanatın kişilik gelişmesinde büyük payı olduğuna inanıyoruz.
Görsel malzemeye de bu bağlamda özellikle önem verdik.
Bu parçanın başına getirilebilecek en uygun cümle, aşa-
ğıdakilerden hangisidir?
A) Bu kitap, ünlü yazarın ölüm yıl dönümünde onun anısına
saygı amacıyla çıkarıldı.
B) Okul kitaplarından farklı bir kitap sunmak istedik öğren
cilere.
C) Bu kitabın amacı, gençlerin kendi ayaklarının üstünde
durabilmelerine yardımcı olmaktır.
D) Bu kitapta anıdan şiire, resimden mizaha her şeyi bulabi
lirsiniz.
E) Yirminci yüzyılın çağdaş Türkiye’sinde gençlere çok iş,
çok sorumluluk düşüyor.
7.E 8.B 9.B
1, ... Her ikisinin de edebiyat derslerinde “düz yazı” başlığı altında yer almasından kaynaklanır ve güç alır bu kanaat. Her ikisi de “ manzum” değildir. Oysa öykü, romandan çok şiire yakındır; günümüzde yazılan öykülere yakından baktığımızda giderek daha da yakınlaşmakta olduğu kolaylıkla saptanabilir - hoş, artık şiirin de manzum başlığıyla, nizamlı, ölçülü olmakla pek bir ilgisi yok- Roman okumayı çok seven kimi tanıdıklarımızın öyküden ta t almadıklarını söylediklerini sıkça işitiriz; bu aslında roman ile öykü arasındaki bağın sanıldığı kadar yakın olmadığının bir göstergesidir belki de. Öykü okuma eylemi ile roman okuma eylemi arasında önemli bir fark var. Öyküden ta t almak, öyküyü sevmek genişlemeye yatkın şimdiki zamanı algılamakla bağlantılı olsa gerek. Bu algının kapıları da, sanırım, daha çok öykü okuduğumuzda, farklı öykücülerin birbirinden hayli farklı öykü dünyalarını tanıdığımızda açılıyor.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdaki- lerden hangisinin getirilmesi en uygundur?
A) Öyküyü romana yakın bir edebi tü r sayma eğilimi hayli yaygındır.
B) Öyküyü romanın daha yoğun anlatımı olarak tarif edebiliriz.
C) Edebiyat derslerinin ana araç - gereçleri denildiğinde öyküyle romanı sayabiliriz.
D) Öykü kısa olmasına karşın, roman kadar okuyucuyu etkileme gücüne sahiptir.
E) Şiirsel anlatıma yer verilmesi öykünün ve romanın ortak özelliğidir.
3. Aristo’ya göre tarihle felsefe arasında yer alan şiirin dayanağı olan biricik şeydir “ imge” . Şairin yaratış sürecinde yalnızlığın ve yaşamın giriftliğinin etkisiyle hayal gücünü de zorlayıp ortaya çıkarttığı “öz”dür, şiirsel uyumun gerekliliğidir. “Şair bir 'arzular insan'dır. Evet şiir gerçekten de arzudur. Ancak bu arzu, mümkün olanın veya olabilenin sınırları içinde söylenmez. İmge 'olmayabilirin' değil, olanaksızın arzu edilmesidir. Şiir gerçekliğe susayıştır. Arzu, her zaman uzaklıkları yok etmek ister. İmge, arzunun insanla gerçeklik arasına uzattığı köprüdür.” Bu tanım Octavio Paz’ın. Görüldüğü gibi o da imgeye karşı gerçeküstü bir bakışa sahip. Kısa bir tanımda bile imge yaratmanın sonsuz olabileceğini veriyor okura. Çağdaş dünya şairlerini incelediğimizde çoğunun şiir ve onunla ilintili konular üzerine yazılanları yalınkat buldukları görülür. Çünkü...
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdaki- lerden hangisi getirilemez?
A) onlara göre şiir üzerine yazılan her şey görecedir, şiir gibi imgenin de tanımı çok çeşitlidir.
B) bu metinler, şiiri ve şiirle ilişkili kavramları açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
C) şiir v.e şiirle bağlantılı unsurlar tam olarak kavranama- makta ve bunların belirgin bir açıklaması yapılamamaktadır.
D) şiir ve şiirin yapı taşlarının sınırları kestirilemez, şiir bilinmezlere yelken açmaktır.
E) şiirin edebi niteliğini ve etki gücünü zayıflatmaktadır şiir üzerine yazılanlar.
2. Şiir nasıl ki bir dilden başka bir dile kendinden bir şeyler yitirmeden çevrilemez, masallar da öyledir. Masal, her şeyden önce dilsel bir üründür; üstelik gündelik dilden öte, yüzyılların içinden süzülerek oluşmuş bir dildir. — Çeviri masalların okuyucuyu büyüleyemeyişinin nedenini burada aramak gerekir.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına uygun olarak, aşağıdakilerin hangisi getirilmelidir?
A) Masalın şiirden ayrılan yanı da budur.
B) Bu dili hiçbir çocuğun anlayamacağı apaçık ortadadır.
C) Bu nedenle de bir masalın tadına ancak yazıldığı dilde varılabilir.
D) Oysa bir masal, okunarak değil; dinlenerek sevilir.
E) Bu bakımından masalın çevirisi, aslından biraz farklı olacaktır.
4. -— Oysa birçokları bunu kabul etmez. Sanatçıyı yaşamahakkından yoksun kılmak ister. Onlara göre sanatçı, top lumun önde gelen insanlarından olduğu için, sıradan bir yaşam ona uygun değildir. Toplumun önünde giden insanlara sıradan yaşamak yoktur.
Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uvaun olur?
A) Sanatçının kendine özgü, başkaları tarafından merak edilen bir yaşamı vardır.
B) Bir sanatçının sıradan bir yaşam sürmesi beklenemez.
C) Aslında her sanatçı yapıtlarında sıradan insanları, sıradan olayları anlatmak ister.
D) Her insan gibi sanatçı da olağan bir yaşam sürer.
E) İnsanlar sanat yapıtında kendi duygu ve düşüncelerinin yansımasını arar.
1.A 2.C 3.E 4.D
5. — Roman üzerinde istediğim zaman çalışabilmeme, planlar yapabilmeme karşın, öykünün “eşref saati” ni beklemem gerekirdi hep. Masanın başına oturup “ Biraz öykü çalışayım.” diyemedim hiç. Buna kalkıştığımda ise altını imzalamayacağım çok kötü şeyler yazdığımı gördüm. Öyküyle romanın yazılma sürecinde asıl fark bu bence.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdaki- lerden hangisi getirilmelidir?
A) Benim hiçbir öykümde önceden belirlenmiş bir iskelet olmadı.
B) Roman türü bana yakın olduğundan, öykü yazmayı düşünmedim yazarlık yaşantımda.
C) Öyküyle roman ortak noktada buluşabildiği gibi birçok noktada da ayrılmaktadır.
D) Öykü yazmak bana kısa bir tü r olduğu için hep zor gelmiştir.
E) Roman uzun soluklu, öykü daha kısa soluklu bir türdür.
6. 1950 kuşağının bir önemli yanı da, karikatüre getirdiği —işçi, köylü sorunları; dengesiz ekonomik yapı, özgürlüklerin nitelikleri, toplumun yapısı gibi sisteme yönelik eleştirileri ilk defa çizgiyle gerçekleştiren onlardır. Böylece biçim yeniliği yanında özde de yenilikler yaptı 50 kuşağı.
Bu parçada düşüncenin akışına göre boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) yeni konulardır.
B) çizgilerdeki üstünlüktür.
C) evrensel yaklaşımın farklılığıdır.
D) biçim kusursuzluğudur.
E) halka eleştirel yaklaşımlardır.
7. Şiir; yaşamımızda öykü, roman, deneme gibi düzyazı türlerine göre daha büyük bir öneme sahiptir. Öyle dönemler olmuştur ki yazınla .bir düşünülmüştür şiir. Yazın denince şiir, şiir denince yazın akla gelmiştir. Şiire gösterilen ilgi bütün dönemlerde diğer türlerin önüne geçmiştir. Denemede, öyküde, romanda demir atıp konaklayan nice yazar, şiirin kapısından girm iştir yazın evrenine. — Kimileri belli bir alanda ünlenip tanınmasına rağmen vazgeçmemiştir şiirden.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Bir şiir deneyimi, bir ozanlık çağı geçirm iştir bütün sanatçılar.
B) Her dönemde şiir sanatçılar tarafından çıraklık okulu olarak algılanmıştır.
C) Şiir diğer edebi türlerin arka bahçesi olarak görülmüştür.
D) Her sanatçı biraz romancı, biraz öykücü olduğu kadar biraz da şairdir diyemeyiz.
E) Şiir sanatçılarca edebi yetkinliğe ulaşmada bir basamak olarak algılanmıştır.
8. Kimi kitap adları, içindeki kurmaca metinlerden önce konuşur. Kitap, adıyla okuyucusuna bir anahtar verir ve o anahtarla açacağı kapılarda neyle karşılacağı ile ilgili kısacık da olsa okuruna bir düş kurdurmayı başarır. Muhteşem Vahşi Dünya, yazarını tanımayanlar için bile adıyla bir hâzineyi işaretliyor; bak ve gör, diyor okura, sana var olduğum zamanın öykülerini anlatacağım, hepsi geçmişte yaşandı, artık bir masal çağı gibi duyumsadığın günlerde; sonra, hikâyelerimi okumaya başladığında sözcüklerle Çizdiğim atmosferin içine gireceksin, orada, uçsuz bucaksız steplerde uyuklayan to p rağı, ormanın kıyısında yaşamın bütün zevklerini tadan yavru tavşanı, elektrik ışığı olmayan dağ köylerindeki gayretli insanları, ekmekle barut kırıntısının canlı hayallerini, ölemeyen ölüleri, düşman etiyle beslenen efendi diktatörleri, arzu ve ideal tasarımcılarını bulacaksın, yani...
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdaki- lerden hangisi getirilemez?
A) tamamen hayattan kopuk bir dünyanın kapılarını arala
yacaksın.
B) dünyada var olan ama senin farkına varamadığın her olayı, durumu, kahramanı göreceksin.
C) eserin bir ayna gibi, dünyadaki her şeyi yansıttığını anla
yacaksın.
D) saha etinle kemiğinle kim olduğun, ne olduğun hatırlatı
larak kendinle yüzleşeceksin.
E) günümüz dünyası iyisiyle kötüsüyle, olumlusuyla olumsuzuyla karşına çıkacak.
9. -— Çünkü iyi şair yeteneği ile geleneği aşmayan şiirler ortaya koyar. O ne denli çaba harcasa da şiirdeki geleneğin duvarlarını pek yıkamaz; şiirin biçimine yönelik bazı ustalıklar gösterebilir, eli yüzü düzgün şiirler ortaya koyabilir, o kadar. Büyük şair ise geleneğin çerçevesini parçalayıp dümdüz eder, şiir dilini yeniler. Örneğin Rimbaud’un şiiri anarşist bir ruhun eseridir.
Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına getirilebilecek en uygun cümle aşağıdakilerden hangisidir?
A) Her şair yazdığı şiirlerle geleceğe kalmak hayali kurar.
B) Bir şair şiirlerinde öncelikle öz ve biçimin uyumuna d ikkat etmelidir.
C) “ İyi" şair olmakla, “ büyük” şair olmak aynı anlama gel
memelidir.
D) İyi bir şair, daha ilk dizelerinde kendi kalitesini ortaya ko
yar.
E) İyi bir şair olabilmek, yaratılan tüm değerleri reddetmek
anlamına gelmez.
5.A 6.A 7.A 8. A 9.C
1- (I) Ahmet Haşim 1909’da kurulan Fecr-i Ati topluluğuna girmiştir. (II) Şiirleri o güne kadar alışılmış biçimlere benzemediği için bazı kesimlerden tepki ve eleştiri alan Ahmet Haşim, bu tepki ve eleştirileri “ Piyale” kitabının girişinde cevaplar. (İli) “ Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” başlığıyla verdiği bu cevaplar aynı zamanda, sanatçının kendi şiir görüşünün de bir açıklamasıdır. (IV) Ahmet Haşim bu yazısında şiiri şöyle tanımlar: (V) “Şiir bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır; şair de ne bir gerçek habercidir ne güzel konuşan insan ne de bir kanun koyucudur.”
Yukarıdaki parçada anlam akışını bozan cümle aşağıda- kilerden hangisidir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
4. (I) Şiirde her şeyden önce önemli olan, sözcüklerin anlamıdeğil; cümledeki ahengidir. (II) Şiir bir öykü değil, sessiz bir şarkıdır çünkü. (III) Şairin amacı da sözcüklerin bir araya gelmesinden doğan o eşsiz musikinin notalarını bulmaktır.(IV) Nitelikli bir şiirden beklenen tatlı bir melodi yaratması değil, çağının sözcülüğünü yapmasıdır. (V) Gerçek şiirler en zengin, en derin, en anlamlı sözcüklerle kurulmaz. (VI) Gerçek şiir, gönül sazını en güzel titretip en güzel melodiyi yakalayandır, bana göre.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi, düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
2. Nietzche: “ Derisini değiştirmeyen yılan ölür.” demişti. (I) Sanatın altın kurallarından biridir bu söz. (II) Gerçekten bütün dünyada, klâsikleri sahnelerken yenilikler yapıyor işin ustaları. (III) Yalnızca sanat değil, bilim ve teknoloji de hızlı b ir gelişim yaşıyor. (IV) Ancak bu durum sanat dünyasında tartışmaları da beraberinde getiriyor. (V) Bazıları geleneğe ihanet edildiğini söylerken, bazıları yenileşmenin yozlaşma değil, canlandırma olduğunu iddia ediyor.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
5. (I) Ödül, yazarın başarısının simgesidir, farklı olduğunun göstergesidir. (II) Her yazar bin bir emek vererek yazdığı eseriyle ödül almak ister bu yüzden. (III) Dünyanın her tarafında, sanatçıların değeri ödüllerle belirlenir. (IV) Ancak bu ödül alma isteği birincil amaç olursa o yazar sanattan uzaklaşmış olur.(V) Çünkü bir yazarın birincil amacı eser yazmak, yani sanata katkı sağlamak olmalıdır. (VI) Sonrasında ödül gelirse ne âlâ...
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
3. (I) Gazeteci olmak en azından başka mesleklere benzemediği için büyük bir ayrıcalıktır. (II) Sabahtan akşama dek masa başında evrak imzalayan bir memurun veya hayatı ders vermekle geçen bir öğretmenin de ilginç anıları olsa da bunlar sınırlıdır. (III) Zaten görmeyi, duymayı, hissetmeyi bilen herkes kendi özel yaşantısında nice unutulmaz anı saklar. (IV) Ancak gazeteciliğin alanı hem daha geniş hem daha derin hem de daha ilginçtir. (V) Asla çakılı kalmayıp hareket hâlinde, bir şeyler bulmaya, görmeye, yaratmaya çalışır çünkü.
Bu parçada numaralandırılmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
6. (I) Türkiye’de son yirmi yıldan beri artan yayınevi sayısına paralel olarak basılan kitap sayısı da bir hayli çoğaldı. (II) Bu artan sayıyı giderek gençleşen nüfusumuzun oranına böldüğümüzde yine de okunan kitap sayısının fazla olmadığı anlaşılacaktır. (III) Kitap okumayı angarya kabul eden hatta onu bir işkenceymiş gibi, bir cezalandırmaymış gibi anlayan bir zihniyet ortaya çıktı. (IV) Kitabın farklı yönlerinin vurgulanması kitaplara olan ilgiyi arttıracaktır. (V) Yaygınlaşan sosyal paylaşım siteleri, Genel Ağ’daki kolaylıklar, görsel araçlara olan ilgi, ulusal ve uluslararası ölçekte çok kullanıcının yararlanmasına açık olduğundan, kitap okuma işine ayrılacak zamanı gençlerimiz pek bulamıyor.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
1.A 2.C 3.C 4.C S.B 6.D
7. (I) Sait Faik denince hep gözlem denir, tasvir denir, durum hi
kayesi denir. (II) Yaşadığını yazmış, kimi zaman da yazdiğını
yaşamış bir sanatçıdır Sait Faik. (III) Öykülerinde her anlatı-
yıçıyı, birçok karakteri Sait Faik sanmamız, "Yok, mümkün
değil, yaşamadan bunu böyle yazmış olamaz." deyişimiz
bundandır. (IV) Açın açlığıyla başı dönmüş, kumarbazın tu t
kusuyla oyunlar oynanmış, hilebazın hilelerini bizzat tecrübe
etmiştir. (V) Fakat Sait Faik için sadece gördüğünü, yaşadı
ğını yazdı, demek de haksızlık olur. (VI) Tanıdığı, bildiği in
sanları; tanımadığı, bilmediği yerlere, insanlara, olaylara da
götürmüştür.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi anlatı
mın akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
10. (I) Çoğunlukla kişi bedeninin değil, yüzünün içinde yaşadığı
nı düşünür; kolumuzun veya bacağımızın değil, yüzümüzün
bizi temsil ettiğine inanırız. (II) Yüzümüz, başkalarına hem
göstermek hem de maskelemek zorunda kaldığımız tek yeri-
mizdir; bir resme taşındığı anda, ondaki temsil gücünün bizi
aşacağını biliriz. (III) Bu nedenle poz vererek sadece nasıl
göründüğümüz ile ilgili bir bilmeceyi değil, aynı zamanda
başkalarının bizi nasıl görecekleri konusundaki belirsizliği de
harekete geçirmiş oluruz. (IV) Gelecek ve ölümle hesaplaş
manın yükü öncelikle resimsel b ir imgeye dönüşmekle ilgi
lidir. (V) Biz nasıl arzularsak arzulayalım sonuçta her portre
resmi, ressamın gördükleri üzerine kurulu olacaktır.
Numaralandırılmış cümlelerin hangisi bu parçanın düşünce akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
8. (I) Benim için, yaşamın kendisi kitaptır. (II) Bu nedenle de ya
şamım boyunca kitaplarla fazla iç içe olmadım. (III) Eli kalem
tutan her insanın gelecek nesillerin yaşamını kolaylaştıracak
yapıtlar bırakmasından yanayım. (IV) Yaşamı hiçbir zaman
sadece bir kitap-okur ilişkisi olarak görmedim. (V) Toplum
sal faaliyetler dışında, toplumun insana yüklediği görevler de
vardır. (VI) Bunları yerine getirmek, yalnızca kitap okumakla
olmuyor.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi, düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
11. (I) Dil aracılığıyla, düşüncedeki, ruhtaki çile, huzur, yangın,
coşku dışa vurulur. (II) Yazar açısından dil, sadece duygu ve
düşüncelerin dışa vurulduğu bir araç değil, aynı zamanda bi
çimsel yapı oluşturmak, güzellik “yaratmak” için de kullanı
lan bir malzemedir. (III) Bir başka deyişle yazar, dil aracılığıyla
sadece bir aktarma değil bir inşa, yapı oluşturma peşinde
dir. (IV) Dil, yazarın biçim tercihine göre şekil alır. (V) İnsan
ruhu elbette kelimelere sığmaz. (VI) Bu yüzden yazarlar ruh
hâllerini, duygu titreşimlerini kâğıda dökmek isterken, amaç
ve sonuç uzaklığıyla karşılaşırlar.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C)IV. D) V E) VI.
9. (I) İyi b ir ürüne sahip olmanız, o ürünü kolayca satacağınız
anlamına gelmiyor. (II) Ticaretin ve satışın temelinde pazar
lama ve reklam faaliyetleri vardır. (III) Reklam her zaman var
olan bir sektördür. (IV) Daha önce televizyonların, radyo ve
gazetelerin tekelinde olan reklâm ortamı, çok hızlı bir şekil
de internete doğru kayıyor. (V) Bu gelişme kaçınılmaz olarak
reklam pastasının mevcut televizyon, gazete ve radyoların
elinden giderek kaçmasına neden oluyor.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi anlatımın
akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
7.A 8.C 9.C
12. Her h ikayeci, bize eseriyle hayatın ve insanın ayrı b ir yönünü
gösterir. (I) Hikâye, anlaşılması son derece güç olan hayatın
ve insanın içine adeta bir pencere açar. (II) Günlük hayat
ta biz hayatı ve insanı dıştan görürüz ve pek az anını biliriz.
(III) Mükemmel bir edebî eser, insanı bütünüyle veren eserdir.
(IV) Hikayeci bu dış görünüşün arkasındaki gerçekleri keşfe
der. (V) Bu nedenle güzel hikâyelerin hemen hepsinde, bilin
meyen bir gerçeğin ortaya çıkması vardır.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
10. D 11.C 12.C
(I) Büyük sanat eserlerini yaratan, sanatçının “ makaslama •gücü” dür derler; yani eleştirme ve ayıklama gücü... (II) Öyleyse şunu diyebilir miyiz? (III) Bir sanatçı eserlerini ne denli eleştirir, düzeltir ve değiştirirse o kadar iyi sanatçıdır. (IV) Örneğin Mozart, Van Gogh yapıtlarını ilk biçimleriyle bırakmışlardır hep. (V) Ancak, bu onların sanatlarında titiz olmadıklarını göstermez. (VI) Kendi alanlarında ne kadar ilerlediklerini, yapıtlarını kafalarının içinde biçimlendirirken eleştirdiklerini gösterir.
Numaralandırılmış cümlelerin hangisinden sonra “Ama kimi sanatçılar, eserlerini bir tek düzeltme yapmadan, doludizgin yaratırmış.” cümlesi getirilirse parçada dil ve düşünce bağlantısı sağlanmış olur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
(I) Geçen yaz, yakınlardaki bir üniversitenin verdiği sekiz haftalık bir kursa katılmıştım. (II) Kursun amacı yeteneklerimizi, cevherimizi keşfetmemizi sağlamaktı. (III) Kursu veren eğitmen bize, herhangi bir işle uğraşırken nelerin özellikle ilgimizi çektiğine dikkat edecek olursak yeteneklerimiz ve becerilerimiz hakkında pek çok şey keşfedebileceğimizi söyledi. (IV) Çünkü insan hoşlandığı bir şeyle uğraşırken, zamanın nasıl da uçup gittiğinin farkına bile varmazmış. (V) Söylediğine bakılırsa nelerden hoşlandığımızı bulmak aslında çok kolaymış.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangileri yer değiştirdiğinde parça, anlamlı bir bütün olur?
A) I. ve III. B) II. ve IV. C) III. ve IV.
D) II. ve V. E) IV. ve V.
(I) Yazmak, hiç kuşku yok ki derin bir tutku. (II) Sürekli olarak doğruları bulup dile getirmek, haklının savunuculuğunu yapmak, size karşı gelenlere inadına direnmek... Kolay iş midir bunlar? (III) Tutkudur diyorum çünkü yılmaz bir savaşçı olmazını zorunlu kılıyor. (IV) Demirden bir zırh takıyor ve adaleti yerine getirmek için sürekli kılıç sallıyorsunuz. (V) Bütün doğrular kılıcınızın ucundan damlıyor. (VI) Sonra da çıkıp birileri edebiyatı küçümsüyor, başka birileri de nit'elikü edebiyattan söz edenleri kendi yaşadığı dünyanın dinozorları olarak niteliyor.
Bu parçanın anlam akışındaki sorun aşağıdakilerin han- gisiyle giderilebilir?
A) III. cümle I. cümleden sonra getirilerek
B) I. ile III. cümlenin yeri değiştirilerek
C) II. ile VI. cümlenin yeri değiştirilerek
D) IV. cümle parçanın sonuna getirilerek
E) V. cümle parçanın başına getirilerek
4. (I) Edebiyatta yargılayıcı, kural koyucu bir dil kullanılmasınahiç gerek yoktur. (II) Edebiyat, gerçek hayatın içindeki doğrulardan çıkar ama sonrasında yazınsal dil içinde o doğruları öylesine dönüştürür ve başkalaştırır ki, sonunda hiçbir zaman tekrar dönüp o doğruların gerçek hayatla sınanması gerekmez. (III) Yani edebiyat dili, dilin doruk noktasıdır.(IV) Bu, bizim ona keyfi bir biçimde yakıştırdığımız herhangi bir özellik değildir. (V)
Bu parçada numaralanmış yerjerden hangisine “Sonuçta edebiyatın bu yazınsal dili, öteki bütün alanların dilinden daha yüksek bir noktadadır.” sözünün getirilmesi uygun olur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
5. (I) Necip Fazıl’ın “ Bir Adam Yaratmak” adlı oyununun temelkonusu, adım adım yalnızlığa yaklaşan bir sanatçının başından geçenlerdir. (II) Neredeyse bütün bütüne gerçek ile kurmaca olanın iç içe geçişlerinin serüveninden oluşur oyun.(III) Bu, kişi oğlunun içinde yaşadığı toplumun ortasında bir yanını koruma uğruna bir yanını da törpülemesiyle yalnızlığa yelken açmasıdır. (IV) Serüven, masum ipuçları içeren bir diyalogla başlar ve ağır ağır hareketlenir. (V) Sona doğru durağanın yerine dinamik, yavaşlığın yerine hareketli serüven geçer.
Bu parçadaki anlam akışındaki sorunun giderilmesi için numaralandırılmış cümlelerin hangilerinin yer değiştirilmesi gerekir?
A) I. ve II. B) II. ve III. C) II. ve IV.
D) III. ve IV. E) II. ve V.
6. (I) Edebiyattan söz ederken yaratıcılık gündeme gelir.(II) Edebiyat metinleri, yaratıcı metinlerdir ve onu ortaya çıkaran yazıdır. (III) Edebiyattaki yaratıcılık, öteki alanların hiçbirinde olmayan bir özelliğe sahiptir. (IV) Yaratıcılık denildiğinde, yaratıcı düşünce akla gelecektir. (V) Söz gelimi, felsefenin de kendisini yaratıcı bir düşünce içinden geçerek ortaya koyduğunu, bu yolla anlattığını ve yine o yaratıcı düşünce içinde anlaşılması gerektiğini söyleyebiliriz.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra
“ Bu nedenle, hem edebiyatı öteki alanlardan ayırt eder hem de onu iyi anlatmak için sürekli olarak yaratıcılıkla birlikte anılır.” sözü getirilebilir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
7. (I) Çoğu zaman yazarla eserin örtüşmediğini görürsünüz.(II) Çünkü bir metnin okunabilirliği ile yazarın kimliği arasında farklı özellikler vardır. (III) Tersi de bir o kadar geçerlidir, okunabilirliği zedelenmiş bir metin onu zamana karşı dik tutabilm iş gizli gücüyle “sahipsiz” de olsa çekiciliğini korur.(IV) Bir metni okunabilir kılan etkenlerin başında onu-her çağda değerli kılan bilgi ve anlam deposu gelir. (V) Yazarın toplumsal statüsü metnin okunmasını sağlamaya yetmeyebilir söz gelimi.
Bu parçanın anlam akışındaki sorunun giderilmesi için numaralandırılmış cümlelerin hangilerinin yer değiştirmesi gerekir?
A) I. ve III. B) II. ve III. C) II. ve IV.
D) III. ve IV. E) III. ve V.
8. (I) Eskiden düğün eğlencelerine pazartesi günü çeyizin güvey evine gönderilmesi ile başlanırdı. (II) Salı günü yapılan gelin hamamından sonra, çarşamba akşamı gelin evinin hareminde kına gecesi düzenlenirdi. (III) Bu sırada beyler de selamlıkta veya damat evinde eğlenirlerdi. (IV) Kına gecesinde gelin, genç kızlar ve yengeler, bindallı adı verilen, kadife veya atlas üzerine dival tekniğinde işlemeli ağır elbiseler giyerler, gelinin yüzüne pullu al duvak örtülürdü. (V) Damadın akrabalarından birkaç kişi, kınayı gümüş tepsi içinde ve üzerine iki mum dikerek gelin evine getirirlerdi.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden önce “ Çeyiz alayının önünde, kumaşlar, meyve ve çiçeklerle ağaç şeklinde süslenmiş nahıllar taşınırdı.” sözü getirilebilir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
9. (I) Zamanın, edebiyat ve sanat insanlarını er geç yerli yerine koymada şaşmaz bir ustalığı var. (II) Bunlardan bazıları, daha yaşarken ölüvermişler, bazıları da sonradan yok olup gitm işlerdir. (III) Hele hak etmedikleri yüksekliğe çıkarılanlardan hiçbiri onun elinden kurtulamaz. (IV) Gerçi sağlam değer taşıyan yazarların da arada bir uzaklaştıkları, gözden kayboldukları görülmemiş değildir. (V) Ama bunlar eninde sonunda yeniden hayata doğarlar ve aramıza karışırlar.
Bu parçadaki anlam akışının düzeltilmesi için numaralandırılmış cümlelerin hangilerinin yer değiştirmesi gerekir?
A) I. ile II. B) II. ile III. C) II. ile IV.
D) III. ve IV. E) IV. ve V.
10. (I) Bu, yerli bir yazarın metinlerinde Hamletlerin veya Don Kişotların kol gezmesine benzer. (II) Yaşamın yazmakla öz- deşleştirildiği ve her şeyin okurla ilgili olduğu romanlarda ise metnin yapısı roman ve öykü parçacıklarıyla doludur. (III) Yaşamın sadece yazmak olarak açıklanabileceği romanİarda sığ ve düz bir anlam mevcuttur. (IV) Somut gerçekliğin yerini metinlerin dünyası almıştır. (V) Yazar metninin çoğu yerinde somut yaşamdan değil de eski metinlerin dünyasından esinlenerek eserini yaratır.
Bu parçadaki anlam akışının düzeltilmesi için numaralandırılmış cümlelerin hangileri yer değiştirmelidir?
A) I. ile II. B) I. ile III. C) II. ve IV.
D) III. ile IV. E) I. ile V.
11. (I) Jean Paul Sartre, “ insan özgürdür.” der ve devam eder: “ Bir kez kendini dünyada bulduktan sonra da tüm yaptıklarından sorumludur; mahkûmdur.” diye bitirir. (II) Sorumluluk vicdanımızın sıkı bağlarla tutturduğu, çatlaklar oluştuğunda da bizi pişmanlığın kollarına bırakan duygudur. (III) Nedenleri, nasılları peşi sıra önümüze döken, soru burgacında sürüklenmemize neden olan, hep yüz yüze olduğumuz pişmanlıktır... (IV) Sartre, kendini arayıp bulan insanı sorumluluk duygusuyla donatmayı amaçlamaktadır sözlerinde. (V) Pişmanlıkların sonunda ise genellikle tek insan tipini görürüz: sorumluluklarını hep bir sonraya erteleyen üşengeç insani
Bu parçanın anlam akışının sağlanması için aşağıdakile- rin hangisinin yapılması gerekmektedir?
A) I. cümle parçanın sonuna getirilmelidir.
B) III. ile V. cümle yer değiştirmelidir.
C) II. cümle parçanın başına getirilmelidir.
D) IV. cümle I. cümleden sonra getirilmelidir.
E) V. cümle ile IV. cümle yer değiştirmelidir.
12. (I) Cahit Sıtkı'yı okurken birbirinden farklı iki şairle karşılaşıyorum. (II) Öyle ki şair, kitaplarında nelerden söz ediyor diye baktığımda, şiirlerin bir yarısında ölümden bakıyor hayata.(III) Bu duman onun toplumsal planda toplum katını yitirmiş, bireysel planda hastalıklı bir karamsarlığa bürünmüş bir adam olmasından birikiyor. (IV) Şu kanıya varıyorum şair hakkında: Cahit Sıtkı sanatını, kafasında biriken dumanı dağıtmak için araç olarak kullanıyor. (V) Yaşadığı hayattan yakınıyor, öbür yarısında da zaman zaman ilkokul kitaplarından alınmışa benzer millî ve vatanî şiirler denemiş.
Bu parçanın anlam akışındaki sorunun giderilmesi için numaralandırılmış cümlelerin hangilerinin yer değişmesi gerekir?
A) I. ve III. B) II. ve III. C) II. ve IV.
D) III. ve IV. E) III. ve V.
7.E 8.B 9.B 10.B 11.D 12.E
1. (I) Ülkemizde eleştirmenler ve incelemeciler dergilerde, gazetelerde çok satan kitaplardan ve yazarlardan söz ederler.(II) Hatta edebiyat tarihimizde belirleyicinin, çok satmak olmadığı da vurgulanır. (III) B ir yazar ne kadar çok satarsa o kadar eleştiri oklarına maruz kalır. (IV) Popülerlik, reklam veya edebi nitelik bağlamında zirveye çıkmak hem kolay hem zordur ülkemizde. (V) Reklamı iyi yapılan yazar hemen zirveye yükselirken eleştirmenler, yazarı indirmek için kıyasıya çalışır.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
4. (I) Yargılarında yanıldığı olmaz mı eleştirmenin? (II) Buna,kimsenin “ hayır” diyeceğini sanmıyorum. (III) Yanılmak insani bir özelliktir ve eleştirmeni neden soyutlayalım bu insani özellikten? (IV) Onun da, bir yapıtın gerçek değerini gözden kaçırdığı ya da değersiz bir yapıtı değerli gibi gösterdiği olur kimi zaman. (V) Oysa bir eleştirmenin iyi bir sanat izleyicisi olmaktan da öte bir görevi vardır. (VI) Kendini yaratı olgusunun içinde, onun bir parçası, tamamlayıcısı olarak görüro. (VII) Bunun için de kendisinden bir parça olarak gördüğü yapıtın, bütün etkileme gücüyle insanlara ulaşmasını ister.
Bu parçada kaçıncı cümle ile başlayan bölüm, ayrı bir paragrafta yer almalıdır?
A) III. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.
2. (I) Sevgiden vazgeçerek önceden belirlenmiş istasyonlarda durup tarifeye göre yol alan bir tren ya da sadece ikmal yapmak için duran b ir yarış arabası gibi hayatı yaşamadan tüketmek pahasına hedeflerine varan bunca insan olduğunu görmek, şaşırtıcı olduğu kadar üzücü de. (II) Çok amaçlı yirmi birinci yüzyıl insanında dürtü var ama derinlik ve yoğunluk yok. (III) Sadece bir şeyleri başarmak, satın almak, yeni deneyimlerden geçmek gibi hedefleri var. (IV) Hedef ve amaçlarımız yüzünden hayatı yaşamak yerine tüketiyoruz.(V) Hayatımızı belirli amaçlara indirgediğimiz için de hayatla tek vücut olmadan onun yüzeyine tutunmuş oluyoruz.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
5. (I) Çağdaş öykücülüğümüzün ustası Cemil Kavukçu, ilkgençlik romanı “Yolun Başındakiler” de eğitim sistemimizin yıllardır süren sorunlarını bir ortaokul öğrencisinin gözünden anlatıyor. (II) Derslerin kara tahta önünde anlatıldığı bir dönemde, yasakçı ve ezberci eğitim sisteminde var olma mücadelesi veren gençlerin romanı. (III) Ülkemizde süregelen eğitim sorunlarının genç yazarlarca işlenmesi pek de kolay görülen bir durum değildir. (IV) Yakın zamana kadar eğitim sorunlarını bırakın, eğitim ile ilgilenen eli yüzü düzgün eserler yazılmıyordu pek. (V) Günümüzde ise gerek o eğitimin içinden geçip gelen gençler gerekse eğitimi gerçekçi bir biçimde gözlemleyebilen usta yazarlarca milli eğitimimiz masaya yatırılmış durumda.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
3. (I) Uzmanlar, ozon tabakasının delinmekte olduğundan sözediyorlar. (II) Kuzey Kutbu’nda henüz delinme olmamış, ama Güney Kutbu’nda bu tehlikenin ilk işaretleri belirmiş.(III) Dünya ülkeleri bu tehlikenin önüne geçmek için çaba gösteriyor. (IV) Bu çaba ne kadar sonuç getirir bilinmez.(V) Ozon tabakası, güneşin zararlı ışınlarının dünyaya ulaşmasını önleyen bir tabakadır. (VI) Bir tü r süzgeç görevini üstlenir bu tabaka.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istenirse ikinci paragraf numaralanmış cümlelerden hangisiyle başlar?
A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
6. (I) Büyük edebi eserler, büyük romanlar, güncel temalarla değil, yaşam ve ölüm, zaman ve aşk, özlem ve umut gibi bütün insanların paylaştığı temalarla yazılır. (II) Bu temalar, dünya sahnesinde geçen insanlık dramının vazgeçilmez parçalarıdır. (III) Bir edebi esere ölmezlik kazandıran yaratma gücüdür.(IV) Bu güç yoksa sanat eseri de yoktur. (V) Ne yazık ki günümüz sanatçılarında bu güç her gün biraz daha azalmaktadır, çünkü yaratma gücü öğretilmez ve öğrenilmez.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
1.D 2.D 3.D 4.C 5.C 6.C
7. (I) Yaratma dürtüsü insanın derinliklerinde gizli, tanrısal bir
güç, hatta bizzat insanüstü bir güç gibidir. (II) Aslında potan
siyel bir durumdur ve zaten harekete geçmek için bekliyor
dun (III) Bu yüzden öyle sanıldığı gibi ulaşılmaz bir gizli güç
değildir. (IV) Anadolu insanı başta gereksinimlerini karşıla
mak sonrasında da estetikten zevk alarak yüzyıllarca yara
tım içinde olmuştur. (V) Günümüzde bin bir nakışlı b ir kilimin,
sadece soğuktan koruma etkisi düşünülürse bu, Anadolu
insanının yaratım zevkini algılayamamanın bir belirtisi olur
sadece.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) I. B) II C) III. D) IV. E)V.
10. (I) Afrika ve Batı edebiyatlarının etkileşimini sömürgecilik
bağlamında bir i|işkilenme olarak görmek gerek. (II) Ancak
önce Afrika’daki kültürel yapının arka planına değinmek,
konuyu daha farklı boyutlarda 'kavramak açısından yararlı
olacaktır. (III) Afrika kıtasının bilinen ilk uygarlığı Nil Vadisi
boyunca bütün Kuzey Afrika’ya yayılan Mısır’dadır. (IV) Mısır
dıştaki uygarlıklardan fazla etkilenmemiş ama ticaret yoluyla
etkisi İskandinavya’ya kadar uzanan bir etkileme ağı oluştur
muştur. (V) Doğu ve Batı Avrupa edebiyatlarında Mısır’a özgü
çizgiler bulmak bu tezimizi güçlendirmektedir.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istenirse ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
8. (I) Türkçe konusunda belirginleşen duyarsızlığın “ kirlenme”
sözcüğüyle anlatılmasını yeterli bulmuyorum. (II) Türkçeyi
kirletmekten çok, çürüten bir saldırı var. (III) Söz dizimi kural
larını; deyimlerin, atasözlerinin yapısını bozan bir saldırı bu.
(IV) Dili güzelleştirmek için yapılacak ilk iş, insanlarda önce
likle b ir dil sevgisi yaratmaktır. (V) Orta öğretimden başla
narak Türkçe en güzel örnekleriyle, Orhan Veliler, Yaşar Ke
mallerle sevdirilmelidir. (VI) Bakın o zaman dilin üzerine nasıl
titrenir.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istenirse ikinci parag
raf numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) II. B) III. O)'IV. D) V E) VI.
11. (I) Hümanizma, insanı evrende tek ve en yüce değer kabul
eden bir düşünüştür. (II) Amacı, insanı yüceltme ve geliştir
medir. (III) İnsana ve insanlığa güveni çıkış noktası yapan bu
akımın bir amacı da insan düşüncesini donmuşluktan kur
tarmaktır. (IV) Hümanist akım, Eski Yunan ve Latin edebiyatı
ürünlerinin incelenmesiyle başlar. (V) Rönesans edebiyatı ile
gelişir ve güçlenir. (VI) Bu akım, günümüzde de insana değer
veren bir anlayış olarak yaşamaktadır.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf
numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) I. B) II. C) İli. D) IV. E)V.
9. (I) Televizyonda sık sık rastlıyorum, bazı söyleşilerde “ Hobi
niz nedir?” diye sorulduğunda “ Kitap okumak.” diye cevap
veriliyor. (II) Bu cevap, benim garibime gidiyor. (III) Çünkü
bana göre, insanlar zaten okumak zorundadır. (IV) İşte bizim
gibi az okuyan ülkelerde okumak, “ hobi” oluyor ne yazık ki.
(V) İnsanların okumaya, kitaba düşkün olmamalarının ne
denleri aileden başlayıp okulda bitmektedir. (VI) Ailesinde ki
tap okuyana, okulunda ise kitaplığa veya onu yönlendirecek
bir rehbere rastlamayan çocuk, elbette okumayacaktır. (VII)
Okuyan, yazan, düşünen insanların çocukları ise kuşkusuz,
okumaya yabancı olmayacaktır.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istenir ikinci paragraf, numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) III. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.
12. Sabahları yatağınızdan çıkınca neler hissediyorsunuz?
(I) Dipdiri bir kalkış, silkiniş mi yoksa daha o sırada omuzları
nıza yüklenen dağlar mı var? (II) Günlük, gecelik yorgunluklar
değil düşündüğüm, yaşamı sürüp gidişindeki uyumsuzluk
lar, tekdüze, sıkıcı bir ortam. (III) Hep acı,, hep yılgınlık, hep
umutsuzluk... (IV) Yok mu umut gerçekten, güzellikler öldü
mü, sevgiler yitirildi mi tümden? (V) İşin bir ucundan tutunup
ayağa kalkmak için direnişimiz sona mı erdi? (VI) Bu diren
medeki yorgunluğu ya da diriliği düşünüyorum.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf
numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) i. B) II. C) III. D) IV. E) V.
7.D 8.C 9.C 10.C 11.D 12.C
1. Necati Cumalı’nın “ Boş Beşik” adlı oyunu en az bir kilometre uzunluğunda bir kervan olan bir yörük göçünde yaşananları anlatır. Film gösterime girdiğinde Urla’daki sinemanın saHibi, Cumalı’ya özel b ir loca ayırır. Film başlar, Cumalı donar kalır. Filmde, yuları Fatma Girik’in eline tutuşturulmuş bir tek deve- c ik vardır! Necati Cumalı romanından uyarlanan “Susuz Yaz"ı üzüntüsünden verem olmamak için izlemeye gerek görmez!
Bu parçada aşağıdakilerin hangisi anlatılmaktadır?
A) Edebiyattan sinemaya uyarlanan eserler, metnin özgün dokusundan uzaklaşmalıdır.
B) Hayal gücü ile oluşturulan edebi eserleri aslına uygun olarak sinemaya uyarlamak oldukça zordur.
C) Kendi eserinin farklı bir sanat dalındaki hâlinr görmek, sanatçıyı hayal kırıklığına uğratabilir.
D) Öykü, roman ve oyün, sinemadan daha zengin olanaklara sahiptir.
E) Bin bir emekle ortaya konulan bir edebî eserin uyarlanırken kuşa döndürülmesi emeğe saygısızlıktır.
2. Yaşar Kemal’in Anadolu insanının sözlü anlatım geleneğinin ürünleri olan destanlardan, ağıtlardan, halk öykülerinden, masallardan, türkülerden ve çağdaş roman tekniklerinden yararlanarak vardığı birleşim ve üslup, onu her bakımdan farklı bir sanatçı kimliğine ulaştırmıştır. Kurduğu imge ve mit dünyası, benzetmeler, betimlemeler, doğanın tüm yönleriyle anlatımı, kullandığı dil, yerel sözcükler ve deyimler, atasözleri, yakarışlar, onun anlatımını canlı ve etkileyici kılan özellikler olarak görünmektedir. Anlatımdaki biriciklik “düşle gerçeği, doğayla insanı iç içe” vermedeki başarısından kaynaklanmaktadır. Yarattığı dünyanın dış görünümünü etkileyici bir biçimde çizer. Şiirsel üslubu, olağanüstü düş gücü, modern romanla epik anlatım biçimlerini başarıyla bağdaştırması, onu farklı kıldığı kadar güçlü de kılan özelliklerdir.
Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yaşar Kemal’in eserlerinin ortak noktaları
B) Yaşar Kemal’in romanlarına modern roman kimliği kazandıran unsurlar
C) Yaşar Kemal’in eserlerinin sözlü ürünlerle ortak özellikleri
D) Yaşar Kemal’in üslubunun özgün ve etkileyici olmasının kaynakları
E) Yaşar Kemal’in edebiyatımızdaki yeri ve önemi
3. Her yıl meslek icabı yayınevlerini dolaşıp “fuarın nasıl geçtiğine” dair sorular sorduk yayıncılara. Bu yıl gördük ki elimizde mikrofon, peşimizde kamera yayınevlerini dolaşmamız oldukça gereksizmiş. Geçen yıl yaptığımız haberi bu yıl da pekâlâ yayınlayabilirmişiz. Çünkü bir yıl içinde ne yayıncılar değişmiş ne de beklentiler. Her yılbaşı gecesi televizyonun bant yayınlarında tekrar eden “dünya barışı” dilekleri gibi kitap fuarı için de “yazarla okurun buluştuğu yer” tantanaları devam ediyor. Tadı kaçmasina karşın bu sakızı çiğneyen yayınevleri, yazarlarına imza günü bile düzenlemiyor. “Yazarla okur buluşsun.” diyor, ama “ benim tezgâhın önü kapanmasın” telaşında herkes. Yayıncı yeni kitaplarının ilk baskısını mürekkebi kurumadan satmak dileğinde olunca yazar ile okur vuslatı bir başka kitap fuarına kalıyor.
Bu parçada asıl yakınılan durum aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kitap fuarlarını tanıtmanın toplum da yeterli destek görmediğinden
B) Kitap fuarlarının her yıl aynı sloganla hareket ettiğinden
C) Kitap fuarlarına katılımın yayınevlerince gereken ilginin gösterilmediğinden
D) Yayınevlerinin okurun beklentisini dikkate almadığından
E) Yayınevlerinin kitap fuarından asıl beklentisinin maddi kazanç olmasından
4. Yeni Yalan Zamanlar, son yılların en ilginç romanlarındandır. Yazarın bir çeşit bulmaca çözmeyi hedeflercesine düzenlediği bölümler, kitabının âdının değişik okumalara uygun düzeni ve kapak resmi de dahil, eserin bütün unsurlarının kullanılmasıyla değişik okumalara, yorumlamalara imkan vermektedir. “Pentimento” kelimesi bu romandaki bilmecenin anahtar kelimesidir.
Bu parçada aşiağıdakilerin hangisinden söz edilmiştir?
A) Yazarın diğer yazarlardan farkı olan yönlerinden
B) Eserin yapısal ve anlamsal özelliklerinden
C) Yazarın romanlarının ortak özelliklerinden
D) Anlam yoğunluğunun eseri okunur kıldığından
E) Yazarın eserde ne yapmayı amaçladığından
5. Cep telefonu kullanımının beyin tümörleri oluşumu, hafıza kaybı, deprasyon, uyku bozuklukları gibi pek çok hastalığa yol açabileceği ileri sürülmektedir. Özellikle altı dakikadan uzun konuşmaların beyinde ısınmaya yol açtığı ve bunun da böyle rahatsızlıklara yol açabileceği görüşü bilim çevrelerince ifade edilmektedir. En son, Avrupa’nın önde gelen tıp enstitülerinden birinde yapılan bir araştırmada, on yıldan fazla cep telefonu kullanımının kulak sinirlerinde iyi huylu tüm ör oluşumuna yol açtığı kanıtlanmıştır. Ayrıca kedi ve tavşanlar üzerinde yapılan araştırmalar da cep telefonundan yayılan ışınların beynin elektrik aktivitesini değiştirebileceğini, hücrelerin çoğalma hızını, enzim aktivitelerini ve hatta genleri etkileyebileceğini göstermiştir.
Bu parçada cep telefonlarıyla ilgili aşağıdakilerin hangisinden söz edilmektedir?
A) İnsan sağlığı üzerindeki etkileri
B) Kullanımının yaygınlaşmasının nedenleri
C) İletişim üzerindeki etkileri
D) Toplum sağlığını olumsuz etkilemesi
E) Ne kadar süre kullanılması gerektiği
6. İnternet, gençlere dünyanın hemen her köşesinden haberdar olma, oldukça hızlı bir şekilde bilgiye ulaşma, arkadaşlarıyla ilişki kurma gibi birçok olanaklar sunmaktadır. Ancak her yeni teknolojik gelişmede olduğu gibi nasıl ve ne kadar kullanıldığı ile bağlantılı olarak zarar verici etkileri de olabilmektedir. İnternet bağımlısı kavramı artık günlük dilimize girmiş bir kavram. İnternet ortamında giderek daha fazla zaman harcayan, özellikle gece saatlerini daha yoğun olarak bu amaçla kullanan, farklı sosyal aktivitelerden uzaklaşmış, arkadaş ilişkilerinden kendisini geri çekmiş ya da arkadaş ilişkilerinde zorlukları olan ve internet bağlantısının engellendiği durumlarda yoğun tepkiler gösteren ya da çatışmaya giren gençlerin sayısı her geçen gün artmakta.
Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden söz etmektedir?
A) İnternetin yaşamı kolaylaştıran bir yönü olduğundan
B) Amacı dışında kullanılan internetin zararlı olduğundan
C) İnternet kullanımının dünya üzerinde yaygınlaştığından
D) Bilgiye ulaşmanın en kısa yolunun internet olduğundan
E) Gençlerin bilgiye ulaşmak için internetten yaraladığından
7. Yazarlığı gösterişli jestler, büyük dramatik hayatlar sanıyorsanız bundan bir an önce vazgeçmeniz lazım. Küçük Bir odada kendi kendinize, küçük alışkanlıklarınızla iğneyle kuyu kazarak ve aslında bütün gün bir sayfaya bakarak ve bunu yapmayı severek, hayal gücünüzü işleterek yaşamayı göze alabiliyorsanız yazarlık serüvenine girişebilirsiniz.
Parçaya göre yazarlık için yola çıkan kimselere aşağıdaki davranışlardan hangisi uygun düşmez?
A) Başarma azmi
B) Göz kamaştırıcı bir yaşam hayâli
C) Engin bir hayal gücü
D) Tutkulu bir yazma isteği
E) Sabırlı bir çalışma
8. Bu sevimli kasabaya ne zaman, gelsek daha da çarpılıyoruz. Kasabanın insanı büyüleyen olağanüstü bir mimari zenginliği var. Kasaba değil mübarek kent. Doğayla iç içeliği, uyumu, yerleşim planı, insana saygılı evleri, bal dök yala sokakları ve kent kültürünün simgesi meydanlarıyla... Bir uygarlık merkezi, görlümeye değer bir yer.
Aşağıdakilerden hangisi sözü edilen kasabayla ilgili değildir?
A) Sosyal hayat B) Planlı yerleşim
C) Doğa-çevre uyumu D) Mimari ihtişam
E) Temizlik
9. Televizyondan yayılan müziği işitiriz ama o ses, gazetede ilgimizi çeken bir yazıyı okumamıza engel değildir çünkü o an dikkatim iz gazetedeki yazıya odaklanmıştır, müziğe değil. Okumakta olduğumuz gazeteden başımızı kaldırıp dikkatimizi müziğe yöneltirsek o zaman dinleme eylemi devreye girer. O nedenle diyoruz ki dinleme aktif b ir süreçtir, işitilen şeye kulağımızla, beynimizle bilinçli olarak katılma eylemidir. Kulakla beyin bağlantısının sağlanmadığı durumlarda ses bir fon olarak kalır sadece.
Bu parçanın konusu aşağıdakilerin hangisidir?
A) Dinlemenin gerçekleştiği şartların niteliği
B) Dinlemeyi pasif hâle getiren nedenler
C) İyi bir dinleyicinin nasıl olması gerektiği
D) Okuma ve dinleme süreçlerinin özellikleri
E) İşitmede dikkat ve hazır olmanın gerekliliği
5.A 6.B 7.B 8.A 9.A
1. Geçenlerde benden yaşlı bir şair, gece yarısı telefon edip son kitabımda şiirimi geliştirdiğimi söyledi. “ Kendime bir şiir hocası, antrenörü tuttum her gün birlikte çalışıyoruz.” dedim. İnandığını sanıyorum ama çekindiği için kimi kiraladığımı sormadı. Size bu konuda ancak şunu söyleyebilirim: Bir zeytinyağı damacanasını tamamen boşaltamazsınız; çünkü o damacanaya pek çok ağacın hasadı girmiştir. Kalıntılar ve tortular birbirine karışmıştır. Kimi şairler vardır, her hasadı bir başka şişeye koyarlar. Ben onlardan değilim. Benim şiirim anasıyla, danasıyla, torunlarıyla gider. Bu nedenle bu kitabımı anlamak isteyen, diğer şiir kitaplarıma da nikah kıymak zorundadır.
Şiir anlayışını bu şekilde dile getiren bir sanatçının, şiirlerinin özelliğiyle ilgili anlatmak istediğini aşağıdakiler-den hangisi karşılar?
A) Benim şiirlerimde milli olmayan, bize yabancı olan hiçbir imgeye rastlayamazsınız.
B) Ben şiiri yalnızca biçim olarak görmüyorum, şiirde asıl olan içeriktir.
C) Her şair, zaman zaman başka çiçeklerden öz alır, başka kovanlara girer.
D) Bu yazdıklarımı anlayamazsınız çünkü ben sanatımı “ bütünlük” ilkesiyle oluşturuyorum.
E) Kapalı ve soyut olmam sizi yanıltmasın, ben sadece okurumu şaşırtmayı seviyorum.
2. Konunun hiçbir estetik değeri yoktur. Ama dikkat edilsin, değeri yok demiyorum, estetik değeri yok, diyorum. Yoksa konu, sanatçıların duygu ve düşüncelerinin gelişmesine fırsat vermesi bakımından büyük bir önem taşır. Ne var ki hangi konunun sanatçıya uygun geleceği söylenemez. Bu, sanatçının kişiliğine bağlıdır. İşte bunun içindir ki aynı konu sanatçıya göre bazen büyük bir değer kazanır, bazen tüm değerlerden yoksun kalır.
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerin hangisidir?
A) Konu, sanatçıyı kafa ve gönülce etkilediği oranda önem kazanır.
B) Konunun, sanat eseri üretme sürecinde tek başına hiçbir önemi yoktur.
C) Sanat eserinde içerik, özgün bir üslupla birleşmedikçe önemli olmaz.
D) Sanatçı anlattıkları ile ölümsüz olmaz, onu kalıcı kılan, farklı üslubudur.
E) Konu seçiminde titiz davranan sanatçı başarıya mutlaka ulaşacaktır.
3. “ Bitkiyi beslemek için toprağı besle!” Bu, organik bahçeciliğin en temel.önermesidir. Bir kez toprağı beslemenin ne anlama geldiği kavrandığında organik yöntemlerin ve toprağı hiç işlememe tekniğinin neden bu kadar iyi çalıştığı da anlaşılacaktır. Birçoğu gözle görülemiyor olsa bile bahçenizde karmaşık bir toprak besin ağı yaşamaktadır. Yetiştirilen ürünlerin gelişmek için ihtiyaç duyduğu gevşek toprak, yapısını oluşturan ve mineral besin öğelerini açığa çıkaran solucanlar, ufacık böcekler, bakteriler, mantarlar gibi birbirlerine bağlı organizmalar ile doludur. Faydalı mantarlar, bitki köklerinin içinde ve çevresinde büyür, yetiştirdiğiniz ürünlerle paylaşmak için alt topraktan besin ve su çıkartırlar. Diğer mikroorganizmalar da hastalıkları önler.
Bu parçada sözü edilen “ Bitkiyi beslemek için toprağı besle!” sözünün anlamında;
I. Toprakta pek çok canlının yetiştiği
II. Toprağın erozyona karşı hayati önem taşıdığı
III. Bazı mantarların toprak için faydalı olduğu
IV. Mikroorganizmaların hastalığa yol açtığı
ifadelerinden hangisi ya da hangilerinin anlatılmak istendiği söylenebilir?
A) Yalnız I. B) Yalnız II. C) I. ve III.
D) II. ile IV. E) IV. ile V.
4. Yeryüzünde biçimlere sığmayan bir şey var mıdır? İnsan, nesneyi zih inse l tasarımı içine katmışsa nesnenin biçimlenmemesi olanaksızdır. Kavramları zihnin bir nesnesi, bir aracı, bir oyunu, zihnin bir edimi olarak özümsemek için biçimler buluruz. Evrende anlam alanımıza girmiş her şeyin insan tarafından yaratılmış bir biçimi vardır. Bu biçimler sınıfa, kültüre, bireysel tecrübelere göre değişkenlik gösterebilir. Evrende biçimsel değişkenlik gösteren en yoğun kavram ise şiirdir, zira şiirin meşgul ettiği ne kadar zihin varsa o kadar da farklı şiir yorumları ortaya çıkar.
Bu parça ile anlatılmak istenen aşağıdakilerin hangisidir?
A) Şiir, biçimlendirilmesi ve tanımlanması zor olan b ir kavram olsa da insan zihninde şiirin birçok karşılığı vardır.
B) İnsan zihninin sorgulayıp da tam olarak belirleyemediği hiçbir nesne yoktur.
C) Yüzyıllardan beri şiir için yapılan saptamalar onun zenginliğini arttırmıştır.
D) Yazınsal türler içinde şiir, gerek söz dizimi gerek de imgelemi açısından en özgün türdür.
E) Şiir, göreceliği nedeniyle ne kadar farklı yorumlanırsa o kadar farklı şekle bürünerek yaşamını sürdürür.
1.D 2. A 3.C 4. A
5 ve 6. soruları aşağıdaki metne göre cevaplandırınız.
Bir problemin varsa bir derdin varsa veyahut bir şeyi kendine
dert edinmişsen iyi bir yazar olursun. Mesela berber olmayı
kendine dert edindin, terzi olmayı kendine dert edindin. Bu
terzilik, bu berberlik ya da olmak istediğin her ne ise rüya
larına girmeye başladıysa sen o işte usta olursun. Hatta gi
derek o işin virtüözü olabilirsin. Ama böyle bir derdin yoksa
seni zorlayarak; terziye çırak vererek, berbere çırak vererek
o mesleği edinmiş olursun ama bunu, kendi başına dert et
memişsen sıradan bir berber, sıradan bir terzi, sıradan bir
yazar olarak kalırsın. Ekmek yemek için yazı yazan insanlar
var ama bu iş, ekmek yemek için yapılmaz. Kendi hayatında
bir problemi anlamak, bir probleme nüfuz etmek için eline
kalemi almış isen bir tatm in noktasına ulaşıncaya kadar sen
kalemi bıraksan bile kalem seni bırakmaz.
5. Bu paragrafa göre sanatçıyı yazmaya iten neden aşağı-
dakilerden hangisidir?
A) Toplumsal sorunlara çözüm arama isteği
B) Edebiyat dünyasında adından övgüyle söz ettirme duy
gusu
C) Bir sorunu çözmek için yazarlık uğraşına girmesi
D) Yazarlığın havalı ve eğlenceli bir uğraş olması
E) Halkına karşı kendisini sorumlu hissetmesi
6. Bu parçada aşağıdakilerin hangisinin yanıtı yoktur?
A) İyi bir yazar olmamız neye bağlıdır?
B) Yazarlık insana para kazandıran bir uğraş mıdır?
C) Sıradan bir berber ile iyi berber olmanın şartı nedir?
D) iyi bir yazar olmanın koşulu nedir?
E) Kalemiyle geçimini sağlayan kaç yazar vardır?
7. Roman üzerine çok şey yazıldı, daha da yazılacak. Kimi yazarlar romandan, toplum hayatında bir işe yaramasını, doğru yolu göstermesini istediler. Kimi yazarlar da romanın bir ahlak ve toplum bilim kitabı değil, bir sanat eseri olduğunu, bu sıfatla toplum düzenindeki görevini yerine getirdiğini söyleyerek ondan ancak estetik güzellik istenebileceğini söylediler. Bunların çoğu, ama pek çoğu romanı anlamak isteyenlerin çabası olmaktan çok onu önceden benimsenmiş birtakım kavramlara göre yargılayanların boş düşünceleridir.
Bu parçada anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerin hangisidir?
A) Romanı belli kalıplara sokmak, romanla ilgili kurallar belirlemek doğru oimaz.
B) Tarih içindeki roman tanımlamalarının, romanı geliştirmesi açısından önemli b ir yeri vardır.
C) Romandan, toplum hayatında kılavuzluk yapmasını beklemek yanlıştır.
D) Roman, biçim ve içerik uyumunun sağlanmasıyla nitelik kazanan bir türdür.
E) Edebiyat tarihinde üzerinde en çok konuşulan tür, her zaman roman olmuştur.
8. Şiir sanatında “ iç’’in dış yapıdan ayrılmadığı, içeriğin biçimle var olduğu bir gerçekken, hâlâ yabancı dillerden yapılan şiir çevirilerinde söylenenlerin söyleyişten ayrı ele alındığını görüyoruz. Şiiri sadece konuda, temada, anlamda bulan bu yanlış anlayışın şiirle hiçbir ilgisi yoktur. Gerçek olan şudur ki söylenen ne olur olsun, şiir söyleyişsiz olmuyor. Hepimiz biliyoruz ki düz yazıyı da şiiri de sözcüklerle yazarız. Sözcükler her ikisinin de öğesidir. O hâlde nasıl oluyor da insanların birbirleriyle anlaşmasını sağlayan gündelik sözcükler, kimi dizelerde bu özelliğinden uzaklaşarak büyülüyor, bizi, şiirin katıksız iklimine götürüyor?
Bu parçada anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerin hangisidir?
A) Şiir ile düz yazı aynı sözcükleri kullansa da biçimleri yönüyle çok farklıdır.
B) Şiiri şiir yapan öğelerin en önemlisi şairin üzerinde durduğu temadır.
C) Şiir en saf haliyle okurun zihninde şekillenerek asıl boyutuna ulaşır.
D) Kimi sözler, şiir içinde şairin üslubuyla şaheserlere dönüşebilir.
E) Çoğu zaman şiirde basit konuların basit biçimleri doğurduğu da görülür.
5.C 6.E 7.A 8.D
1. Bir zamanlar demirin eritilebiieceği veya matbaa makinesinin icat edilebileceğini hayal bile edemeyen insanlık, şimdi bütün emeğini ve zamanını teknolojideki hızlı değişimlere ayak uydurabilmek için kullanıyor. Teknolojik ilerlemenin baştan aşağı değiştirdiği çevresel ve toplumsal koşullar içinde yaşamımız da mekanikleşti. Sık sık test çözerken bilginin gerçekte ne olduğunu unuttuk. Cep telefonlarımızdan, internet ortamından, sosyal paylaşım sitelerinden sabahtan akşama kadar mesaj yağdırırken gerçek iletişimin anlamını kaybettik. Neredeyse bütün akşamlarımızı televizyon seyrederek geçirirken anne babamız ve diğer aile bireyleriyle bile konuşmayı unuttuk.
Düşüncenin akışına göre bu paragrafa en uvaun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) İnsan ve Teknoloji B) Teknoloji ve Zaman
C) Teknolojinin yararları D) Teknolojik İlerleme
E) İletişim Araçları
2. Türk edebiyatında niye polisiye roman yazılmıyor, sorusu sık sorulan klişe sorulardan biridir. Soru ilk sorulduğunda anlamsız olmayabilir ama biri sormuştu işte ve sonradan sık sık çiğnenerek sakız hâline getirildi. Her klişe soru gibi bunun da klasik hatta bazen doğru cevapları vardı: Polisiye romanın analitik zekâ gerektirmesi, bunun da ülkemizde pek rastlanan bir özellik olmaması. Ama asıl neden nedir, diyecek olursanız o da cinayet işleme tekniklerinde yatıyor. Sakinliğin ne olduğunu bilmeyen Türk insanı, cinayetlerinde de bir plan gözetmediği için doğal olarak bunun da yazıya aktarılacak bir özelliği olmuyor.
Bu parçaya getirilebilecek en uvaun başlık aşağıdakiler- den hangisidir?
A) Edebiyatımızda Polisiye Roman
B) Polisiye Romanın Özellikleri
C) Cinayetler ve Polisiye Roman
D) Edebiyat ve Cinayet
E) Batı Edebiyatında Roman
3. Şair, bizim ayaklarımızla denizde yürüyebilen insandır. Yü- rüyemediği hâlde yürümek isteyeni dalgalar, sahile atmakta gecikmez. Bugün yazılan şiirler arasında her günkü hayatın görünürdeki anlamsızlığını aksettiren, her günkü konuşmalarımızdan kopmuş hissini veren mısralarla içimizi büyüleyenler yok değildir. Ama yosunlar gibi sahile atılanlar da ne kadar çok.
Bu parçaya getirilebilecek en uvaun başlık aşağıdakile- rin hangisidir?
A) Sanatın Hayatımızdaki Yeri
B) Şiirde Değerin Ölçütü
C) Şairlik ve İmkânsızlık
D) Edebiyatımız ve Şairler
E) Unutulan ve Ölümsüzleşen Eserler
4. Masallar her ne kadar evrensel kabul edilse de her toplumda farklı özellikler gösterir. Toplumsal nitelikler bakımından bir Alman masalı ile Hint masalı genel olarak aynı görünse de detaya inildiğinde birçok farklılık barındırabilir. O zaman şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Tüm masallar Hint kültüründen yayılmış olsa da her ulus kendi rengini katmıştır bu masallara.
Bu parçaya getirilebilecek en uvaun başlık aşağıdakiler- den hangisidir?
A) Hint Kültürü ve Masallar
B) Evrensel Kültür ve Masallar
C) Dünya Masalları
D) Masal Farklılıkları
E) Masallarda Ulusal Olma
5. “ Dost” sözcüğünün Türkçe bir karşılığı yok. Sözlükler şöyle tanımlar dost sözcüğünü: Birinin iyiliğini isteyen, onu içten seven kimse. Türkçesini yüzyıllardır bulamamışız. Almışız, kullanmışız bu kelimeyi babamızın malı gibi. Şairler “ Dost dost diye nicesine sarıldım” demişler, “ Kalmadı sefası bezmi cihanın / Düşman belli değil dost belli değil” demişler, “ Bilemedim düşmanımı, dostum u” demişler... Öylesine bizim olmuş ki bu sözcüğün Farsça olduğunu unutmuşuz. Sözcük bizim, bizden, kendi içimizden oluvermiş.
Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?
A) Dost Sözcüğü ve Şiir
B) Şiirlerde Dostluğun Önemi
C) Türçede Dost Kelimesinin Yeri
D) Dost Kelimesinin Kökeni
E) Dost Sözcüğünün Tarihi Gelişimi
1.A 2.A 3.B 4.E 5.C
6. Şiirlerle yaşadım ben. Öyküler, romanlar, anılar benim için daha sonra gelir. Bana yaşamın anlamını dizeler verdi. Belki de gerçektekinden ayrı, değişik bir yaşamı öğretti ş iir bana. Oysaki yaşam şiirlerle öğrenilemez. Ben öğrenmeye değil, duymaya kalktım yaşamı. Duydum da, şiirlerdeki anlamıyla duydum. Çok güzel, çok eşsiz benzersiz, b ir kez tadılan bir yiyecek, içecek gibi... Yaşamın uçundayken tu tup çekti şiir, beni hayata sımsıkı bağladı. Ama ben yaşamı basit manasıyla şiir okuyarak asla öğrenmedim.Bu parçaya getirilebilecek en uvaun baslık aşağıdakiler- den hangisidir?A) Şiirin Şairle ilişkisi B) Şiir ve EdebiyatC) Sanat içinde Şiir D) Sanatçı Gözüyle Şiir
E) Şiirin Yaşamla İlişkisi
7. Kendilerinden önceki kuşağın çocuklarına göre bugünün çocukları e lbe tte çok şanslı. D üşünebiliyor musunuz? Cumhuriyet ilan edild iğ inde ilkokul çocukları için yazılmış altı adet kitap vardı. İlkokul sonrası içinse hiç yoktu. Günümüzde durum b ir hayli parlak. Ç ocuk kitaplarının çok tuttuğunu, çok sattığını gören yayınevleri durmadan kitap basıyor. K itaplar albenisi yüksek cicili bicili türden. Çocuk kitaplarının daha iyi kâr getird iğ in i gören yazarlarımız da kolları sıvayıp çocuk kitabı yazmaya başladılar. O yüzden bu kitapların eğitim açısından ne derece tutarlı, hedef kitlesine ne kadar uygun olduğu tartışılır, ama bir gerçek var ki o da çocuklarımız bizden çok şanslı.Bu parçaya getirilebilecek en uygun baslık aşağıdakiler- den hangisidir?A) Yayınevlerinin Çocuk Kitabı Basma MerakıB) Dün ve Bugün Çocuk KitaplarıC) Ticari Mala Dönüşen Ticari K itaplarD) Çocuklara Okuma Zevkini Aşılama YollarıE) Geçmişte Basılan Çocuk Kitaplarının Azlığı
8. Dil, toplum yaşamının sözcüsüdür. Yaşamımızdaki özellikleri dilim izde de görüyoruz. Kirlilik, savrukluk, yozlaşma, taklit... Bir zamanlar Arapça, Farsça saldırısı ile bu dil kirlenmişti, şimdi de İngilizcenin baskısında. İngilizce gelip kendisi mi saldırıyor? Biz, bize ediyoruz ne ediyorsak. Canlı dilim izi kısırlaştırmaya çalışıyoruz. “ Madem teknolo ji ve ilerleme dışarıdan geliyor, dilim ize yabancı sözcüklerin girmesi de doğal!” Sorumsuzluğa bakın! Onca kök, onca ek, sözcük seni beklerken elin sözcüğünü al, kendi dilini kirlet. Anlaşılır şey değil.Bu parçaya getirilebilecek en uygun başlık aşağıdakile- rin hangisidir?A) Dilimizin Bugünkü GelişimiB) Yabancıya Göre TürkçeC) Bir Dil Nasıl Kurtulur?D) Dilin Kişiliği
E) Türkçeyi Yok Eden Bizler
9. Türkçe şiirin yeri, uzak geçmişteki kültürel ilişkileri nedeniyle
Doğu değild ir sanıyorum. Bugünkü şiirimizin Arap, Fars şiiri
ile herhangi b ir ilişkisi yoktur. Komşu ülkelerin şiirini, komşu
ülkelerin dillerini bilmediğim iz için çok sınırlı ölçüde tanıyo
ruz, o da Batı dillerine çevrildikleri ölçüde. Bütün bunlar hem
o şiirlerden beslenmediğim izi hem de şiirleri beslemediği
mizi gösteriyor. Türkiye’de yazılan şiirin gerisinde bir yerli
gelenek bir de yabancı dillerde yazılan çeviriler varsa dönüp
hangi kültürel köke ineceğimizi araştırmamız gerekiyor.
Bu parçaya getirilebilecek en uygun başlık aşağıdakiler- den hangisidir?
A) Türk Şiirinin Kökeni ve Bygünü
B) Batı’nın Şiire Bakışı
C) Şiirimizde Doğu ve Batı
D) Şairlerimizin Etkilendiği Kaynaklar
E) Şiirin Kültürel Geçmişi
10. Bir gün boyunca orta lam a kırk beş sözcük kullandığımız
saptanmış. Bu sözcükler de öyle bilimsel, derin anlamlı söz
ler değil kuşkusuz. Sözcük sayısı az, istediğiniz, düşündü
ğünüz her sözü de kullanamıyorsunuz. Doğal olarak burada
her şeyi basitleştirin gibi b ir baskı ortaya çıkıyor. Dolayısıyla
da düşünce alanı adamakıllı daralıyor. Basın, şarkı söz
leri, edebiyat buna en iyi örnek. Hatta insanlar sıkılmadan,
“ Neden benim anlamadığım kelimeyi kullanıyorsunuz?”
dahi diyebiliyor. Sanki o kelimeyi anlamamak onun değil de
kullananın problemi.
Bu parçaya getirilebilecek en uygun baslık aşağıdakiler-
den hangisidir?
A) Dilin Gelişimi
B) Yaşamımızda Kısırlaşan Dil
C) Dil ve Güncellik
D) Günümüzde Edebiyat
E) Edebiyat ve Sosyal Yaşam
6.E 7.B 8.E 9. A 10.B
1. Alışkanlıklarının dışına çıkm ak istemeyen ve yeni şeyler
öğrenmeye hevesli olmayan toplum larda, en az ilgi gören
edebiyat türü denemedir. Çünkü denemenin araştırmaya,
öğrenmeye hevesi olmayan okura verebileceği b ir ta t yoktur.
Ama sayısal olarak pek cılız kalan talep, yüksek b ir birikime
sahip insanlardan oluşur. Birikim i çok olup da okumanın
zevkine varmış b ir okurun da beklentisi fazladır. Hem ilg i
sinin çekilmesini ister; hem de rafine bir dil, kıvrak ve akıcı
üslup arar. Hem keskin bir mizah duygusuna sahiptir hem de
kuru laf kalabalığına pabuç bırakmayacak kadar uyanıktır.
Bu parçadan denem e türü ve denem e okurlarıyla ilgili aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A) Deneme, diğer edebiyat türlerine göre seçkin b ir azınlığa
hitap eder.
B) Deneme okuru hem içerikte hem de üslupta b ir nitelik
beklentisi içindedir.
C) Deneme, farklılığa ve yeniliğe açık olan insanlar tarafın
dan sevilir.
D) Denemenin diğer edebiyat türlerine göre daha zor yazıl
dığını okur bilmelidir.
E) Deneme okuru olgun bir bakış açısına sahip olduğu için
kolay kandırılamaz.
2. İncelediğim eserlerde beni yakınmaya iten durumun, insana
özgürlük tanınmaması olduğuna inanıyorum. Ortaya çıkan
yazılarda açıkça görülüyor bu. Yazılar fabrikadan çıkmış gibi
düzenli, özenli, kurallı denebilir. Bu, yazarın çoğu kez kendi
kendine borçlu olduğu bir gözden geçirme işlevi. Yazar, bu
durum da kendi kendinin aynası oluyor. Bununla amaçlana
nın, en iyi biçim in peşinden koşulması olduğunu söyleyebili
rim. Bunun karşı tarafında aşırı ve yapma utangaçlıkla yazan
ölü kuşaklar hâlâ var. Bunlar ise hiçbir sevimliliği, uzantısı,
gecesi olmayan kitaplar. Kısacası sadece günübirlik k itap
lar...
Bu parçada aşağıdakilerin hangisine deainilm em istir?
A) Bazı yazarlar kusursuz bir b içim e ulaşmak için aşırı çaba
göstermektedir.
B) Yazar da insandır, ona nasıl yazacağını söylemek onun
yaratıcılığını yok eder.
C) Kurallara uymada aşırı özenli davranılması başarısızlığa
yol açabilir.
D) insanlara serbestlik tanınmaması yadırgatıcı bir durumur.
E) Yaratılan eserlerin bir kısmı okura bir şey veremeyen ölü
eserlerdir.
3. Bütün dünyada ilân edilen “sevgi yılı” bilmem bir işe yaradı
mı? Görünürde değişen bir şey yok: insanlar yine birbirlerine
kin ve nefret kusuyor, birbirini acımasızca öldürüyor. Yunus
Emre’nin: “ Sevelim, sevilelim / Dünya kimseye kalmaz.” de
diği yıllarda kılıcın, mızrağın gördüğü işi, günümüzde kitle
imha silahları üzerine aldı. Eskiden teker teker can alanlar,
şimdi onlarca, yüzlerce kişiyi hep birlikte öteki dünyaya gön
dermekte. Suçlu suçsuz, kadın erkek ayrımı da yapılmıyor.
Daha süt emen bebekler bile, ne olduğunu bilmedikleri bir
zulme, bir vahşete kurban gidiyor.
Yazar bu parçada aşağıdakilerin hangisinden vakınm a- mıstır?
A) Bütün dünyada sevgi yılı ilân edilmesine rağmen insanla
rın birbirlerini öldürmeye devam etmelerinden
B) Kitle imha silahlarının acımasızca kullanılmasından
C) Teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan silahların kitleleri
imha edebildiğinden
D) İnsanların birbirlerine karşı kin ve nefret duyguları besle
melerinden
E) Yunus Emre’den sonra h içb ir sanatçının barış ve sevgi
kavramlarından söz etmemesinden
4. Bu eleştirmenim iz, tiyatro yapıtlarına ilişkin hemen bütün
eleştirilerinde, yer yer bilgi vererek izleyicilerin eğitilmesine
katkıda bulunmakta, onlarda bir bakış açısı geliştirmeye ça
lışmaktadır. Bu arada, yapıtı eleştirmekten kaçınmamakta,
düşündüklerini b ir yolunu bularak mutlaka söylemektedir.
Daha çok, tiyatro sanatçılarına yöneltilen bu eleştiriler, çoğu
zaman dolaylı olmakta, satır aralarında kalabilmektedir. Öyle
de olsa bir taşla iki kuş vurmakta, hem sanatçıların dikkatini
çekmekte hem de seyircinin oyunu algılamasına kılavuzluk
edebilmektedir. Bunun yanı sıra seyircinin tiyatrodan kaç
ması önlenmekte, dahası sayısının artması sağlanmaktadır.
Bu parçada sözü edilen eleştirm enin eleştiri anlayışıyla
ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainilmemiştir?
A) Zaman zaman öğretici b ir tu tum taşıdığına
B) Üstü kapalı eleştiri de yaptığına
C) Tiyatro yapıtlarıyla ilgili e leştirilerin in o rtak noktasının
bulunduğuna
D) İzleyicinin oyunu anlamasına yardımcı olduğuna
E) Yaptığı eleştirilerin bir kılavuz olup seyirciyi olumlu yönde
etkilediğine
1.D 2.B 3.E 4.C
5. Yazarla romanın kahramanlarından birini özdeşleştirm ek
eleştiri kültürüm üzde sıkça karşılaştığımız b ir durumdur.
Yazarın kimliği, duruşu ve düşünceleri elbette yapıtlarına şu
ya da bu biçim de yansır. Ancak edebi bir yapıtta, romanda,
bu yansıma dolaylı yoldan, yapıtın bütünü içinde gerçekle
şir. Başka bir deyişle kahramanlarının ağzından çıkan her
sözü bire bir yazarın düşüncesi olarak değerlendiren, roman
kahramanına atfettiği kişilik kusurlarını yazarın kişiliğine mal
eden, buradan hareketle de yazarı itham eden bir eleştiriyi
ciddiye almak olanaksızdır.
Bu parça d ikkate alındığında böyle düşünen bir eleştir
menin eleştiri anlayışını aşağıdakilerden hangisi örnek
lemez?
A) Sanatçı, mem urluk hayatı boyunca edindiği izlenimleri
romanın başkahramanın deneyim leriymiş gibi okura su
nuyor.
B) Bu hikâyenin kahram anları iradeleri doğru ltusunda
hareket ediyor, yazarın kontrolü altında değil.
C) Romandaki Kambur Osman’ı ayağı aksıyor diye yazarın
kendisi olarak düşünmek ne büyük hata.
D) Romanda çizilen bu renkli dünyaları yazarın da yaşayıp
anlattığına inanmak hiç doğru olmaz.
E) Yazar, karakterleri iyi gözlemlemiş ki bunların betim len
mesi olabildiğince yaşam gerçeklerini yansıtıyor.
6. Değer yargılarıyla, kafa yapısıyla, dünya görüşüyle, “ ter
cih” sözcüğünü bile iş olsun diye kullanan yaşlı b ir genç
likle karşı karşıyayız bugün. “Genç nüfus, genç nüfus" diye
övündüğümüz toplumumuz, aslında yaşlı b ir zihinle yaşıyor.
Yirmi beşine varamadan içi çökmüş, hayalleri sönmüş, doğ
ruları tükenm iş insanların yalnızca vücut yaşı anlamına geli
yor “gençlik” dedikleri.
Bu parçada günümüz gençliğiyle ilgili olarak aşağıdaki-
lerden hangisinde söz edilm em iştir?
A) Sadece fiziksel olarak genç görünmelerinden
B) Tercihlerini bile özgürce yapmaktan aciz olmalarından
C) Canlı bir hayal gücüne sahip olmamalarından
D) İç enerjilerinin tükenm iş olmasından
E) Düşüncelerinde bir gelişmişliğin olmamasından
7. İnsanı insana anlatmak, sanatın başlıca kaygısıdır. Çağlar
boyunca sözle olsun, renkle, ezgiyle olsun tüm sanat verim
leriyle, insan dediğim iz varlığın iç ve dış evreni yansıtılmak
istenmiştir. Duygular, tutkular, düşler, düşünceler değişik
biçim ler içinde ele alınmış, işlenmiştir. İşleyiş, ele alış biçim
leri sanatçıdan sanatçıya, çağdan çağa değişse de amaç
aynı kalmıştır: insanı insana anlatmak. Bir bakıma sanatın
işlevindeki soyluluk, yücelik de bu amaçtan doğar.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılam az?
A) İnsanı insana anlatm ak çabası, sanatı saygın kılan
niteliklerin başında gelir.
B) Değişik b içim lere bürünse de sanatın amacı her dö
nemde aynı kalmıştır.
C) İnsanı anlamak da anlatmak da oldukça zordur, yalnızca
sanat bunu başarır.
D) Sanat insanı yine kendisine tanıtmak, bilinmeyen yönle
rini aydınlatmak gibi b ir görev üstlenmiştir.
E) Sanat yalnızca insanın dış evrenini değil, iç dünyasını da
aydınlatmayı amaçlar.
8. Sembolizmin etkilerini eserlerinde en net biçim de gördü
ğümüz şairdir Ahmet Haşim. O, gerçekleri belki de kaçmak
istediği gerçekleri, kırıp eğerek kendi kalıbına dökmeyi ba
şarmıştır. Ş imdilerde Ahmet Haşim denince ya dudak bü
küyoruz ya da onu anlamadığımızı öne sürüyoruz. Halbuki
onun tem el amacı buydu. Anlaşılmamak ama duyulmak,
yüreğin en derininden hissedilmek. Bunu yaparken yabancı
sözcüklere yönelmesi veya dış gerçeği kendi gerçeğiyle
vermesi şiirin felsefesiyle asla uyumsuz değildir. Hem onu
anlamak için okumak istiyorsanız açın gezi yazılarını veya
denemelerini. Orada hem salt gerçeği hem de b ilindik söz
leri göreceksiniz.
Bu parçada sözü edilen şairle ilgili aşağıdakilerin
hangisine ulaşılamaz?
A) Şiirlerinde, yaşananları olduğu gibi aktarmadığına
B) Türkçe olmayan sözcüklere başvurduğuna
C) Şiir üslubunun şiirin mantığıyla çelişmediğine
D) Şiirde yakaladığı başarıyı düz yazılarında gösteremedi
ğine
E) Anlaşılmamayı önemsemeyip duygu yoğunluğuna değer
verdiğine
5.A 6.B 7.C 8.D
1. Ülkemizde bırakın şiir eleştirisini, genel olarak eleştirinin o l
duğunu söylemek bile zor sanıyorum. Genellikle izlenimci
bir eleştiri yapılıyor. Birtakım iyi niyetli yazarlar, kendi öznel
beğenilerini, okur merkezli bir tutum la sergiliyorlar. Elbette
Özdemir İnce, Enis Batur gibi yazarların değerli eleştiri ya
zıları var, bunları beğenerek okuyorum. Ancak ülkemizdeki
şairler ve yayımlanan şiir kitapları düşünüldüğünde, eleştiri
lerin ne kadar yetersiz ve etkisiz kaldığı apaçık ortadadır.
Bu parça aşağıdaki som lardan hangisine yanıt olacak
şekilde düzenlenmiştir?
A) Sizce eleştiriler edebiyatım ızda şiirin gelişmesine nasıl
b ir katkıda bulunuyor?
B) Eleştiri türünün ülkemizde yeterince gelişmemiş olmasını
nelere bağlıyorsunuz?
C) Eleştirilerini beğeniyle okuduğumuz ve güvendiğim iz ya
zarlar var mı?
D) İyi b ir eleştiride hangi özellikler bulunmalıdır?
E) Ülkemizdeki şiir eleştirisi sizce bugün ne durumda?
2. Hayır. Böyle bir mecburiyet yoktur. Benim bir gazete veya
dergide yazılarımın çıkması, o gazetenin veya derginin genel
fikirlerini doğru bulduğum anlamına gelmez. Her yazar kendi
sütunundan, kendi düşüncesinden ve imzasından sorum lu
dur. Ayrıca yazılarımı doğrudan doğruya veya alıntı yoluyla
b irçok dergi ve gazete sık sık yayımlamaktadır. Bazılarından
haberim bile olmaz.
Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söy
lenmiş olabilir?
A) Gazete ve dergilerde çıkan yazılarınızdaki fikirlerin hepsi
nin kendinize ait olduğunu söyleyebilir misiniz?
B) Gazete ve dergiler sizin belli fikirleri benimsenemizi ve bu
fik irler doğrultusunda yazmanızı istiyorlar mı?
C) Yazılarınızdaki fikirler, onları yayımlayan gazete ve dergi
lerin genel fikirleriyle uyuşmak zorunda mıdır?
D) Yazılarınızın başka gazete ve dergilerde de yayımlanıyor
olması sizi rahatsız ediyor mu?
E) Yazılarınızda her zaman belli konuları seçmek gibi du
rumda hissediyor musunuz kendinizi?
1.E 2.C 3.E
3. Çünkü yazarlık bir düşünceyi, b ir duyguyu anlatabilmektir. Ama sanatçı, b ir düşünceyi, b ir olayı en etkili biçimde, sa
natın gerçeğini de katarak anlatabilmelidir. Yani yaratıcılık söz konusudur sanatçı için. İşin ilginç yanı kendilerini sa
natçı sananların çoğu, aslında kendilerini yazar olarak görür. Çünkü olayı aktarmak yeterli değildir, olaya yaratıcılığın da katılması gerekir.
Bu parçada anlatılanlar, aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı olarak söylenmiş olabilir?
A) Yazarları neden sanatçılardan üstün görüyorsunuz?
B) Sanatçının ve yazarın dış dünyayı algılamasında nasıl bir fark vardır?
C) Sanatçı, hangi konularda yaratıcı o labilir sizce?
D) ilginç konuları işlemeyen bir sanatçı, başarılı o labilir mi?
E) Sanatçı ile yazar kavramlarını neden ayırıyorsunuz?
4. Evet. Özellikle iki kişi var ki onları hiç göz ardı edemem. Bu favori yazarlarımdan h içb ir zaman vazgeçmem ve onları her zaman okurum. Onlar polisiye roman yazarlarıdır; ama onları kimse polisiye roman yazarı olarak bilmez. VVilliam Shakespeare ve Dostoyevski. ikisi de benim öncülerim ve ustalarım.
Bu parça aşağıdaki som lardan hangisine cevap olarak hazırlanmış olabilir?
A) Yazma serüveninizde etkilendiğiniz yazar oldu mu?
B) Sanatçı olmak isteyenler işe taklitle mi başlamalıdır?
C) Polisiye roman dışındaki roman türlerine ilgi duymuyor musunuz?
D) Sizi roman yazmaya özendiren Türk sanatçısı var mı?
E) Bir ustayı izlemeden sanatçı olunamaz mı?
5. Okuyucu, en azından beni okuyanlar, belli b ir gayret içinde olmalıdır. Günümüzde anlatı sanatları, yaşadığımız hayatın karmaşıklığına paralel olarak b ir ifade tıkanıklığına saplanmışlardır. Ben bundan çok korkuyorum. A labild iğ ine açık ve net olmak isterim. Lâkin içinde bulunduğumuz durum o kadar belirsiz ki... Birbirimizi anlamaktan o kadar uzağız ki...
Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı yoktur?
A) Okuyucudan bir beklentiniz var mı?
B) Günümüz edebiyat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
C) Yazın hayatıyla ilgili olarak endişe ettiğiniz b ir durum var m|?
D) iyi b ir şiir, günümüzde hangi konuları ele almalıdır?
E) Anlatım biçim inizde dikkat ettiğiniz noktalar nelerdir?
4.A 5.D
6. Eğitm enliğe yakışmadığını düşünüyorum bunun. Çünkü
genç insanlarımıza eğitim verir görünürken aslında kendi
kalıplarımıza göre düşünmeyi öğretm ek, yalnız onlar için
değil, bütün toplum için de zararlı b ir tutum . Düşünmeyi
öğrenmeden yetişen genç, günü gelir öğretilenlerin dışında
kalan yeni durum lar karşısında şaşırır, kendi yerini bilemez
ve rüzgârların önünde savrulur durur.
Böyle söyleyen biri, aşağıdaki sorulardan hangisini
yanıtlamış olabilir?
A) Öğretmenlik yıllarınızda fikirlerinizi ve dünya görüşünüzü
öğrencilerinize aktarmayı hiç düşündünüz mü?
B) Eğitmenlik yaptığınız yıllarda sizin gibi düşünmeyen in
sanlara tahammül edebilir miydiniz?
C) Sizce eğitmenliğin ilk koşulu, öğrencilerdeki yanlış dav
ranışları düzeltmek midir?
D) Sizin gibi düşünmeyen öğrencilerinize karşı da son de
rece dem okrat olduğunuz doğru mudur?
E) Öğretmenlikle hocalığın farklı kavramlar olduğu ve iyi bir
hocanın iyi b ir eğitmen olamayacağı fikrine katılır mısı
nız?
7. Doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda öyle çok dona
nımlı değilim. Çünkü okuma alışkanlığını kazanmak için ne
ben ne de bunu sağlamak için ailem özel b ir çaba sarf ettik.
Onlar ben doğmadan çok önceden de okur yazar aydın
lardı. Ben de b ir nevi hazıra konarak aralarına düşüverdim.
Yani ben abartısız kocaman b ir kütüphanenin içine doğ
dum. Tiyatrocu çocuklarına özenirken sahne tozuyla büyü
yorlar diye, ben de kitap kokusuyla büyümüşüm farkında
olmadan. Kim b ilir kaç kitabı kokusu eksik diye rafa koy-
muşumdur. Kokusu eksik olmayanlarsa işte görüyorsunuz
hayatımı şekillendirenler oldu.
Bu parça aşağıdaki soruların hangisine karşılık söylen
miş olabilir?
A) Eski kitaplara olan merakınız sizi nasıl etkiledi?
B) Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak için neler ya
pılmalı sizce?
C) Okuduğunuz kitaplar, yazarlığınızda sizi etki altında bı
raktı mı?
D) Evinde b ir k itap lık bulunm ayan çocukların okumayı
seveceğine inanır mısınız?
E) Bir çocuk için okumanın önemini siz nasıl değerlendiri
yorsunuz?
8. Başlangıçta böyle b ir üslup düşünm em iştim . Gılgamış Destanı’ndan yararlanarak bir roman yazacaktım. Tutmadı ama. Bir yere kadar ilerliyor, sonra soluksuz kalıyordum. Bu sıkıntıyı aylarca yaşadım. Çok önemli b ir noktayı atlamış olduğum u neden sonra anladım. Bu öyküyü gün yüzüne çıkarma çabasında, alıştığım, sevdiğim üslubu uygulamaya çalışıyor; özünü görmezden geliyordum. Günümüzden beş bin yıl öncesinin atmosferi, benim kullanmakta direndiğim biçim le oluşmuyordu. Öze uygun bir dil ve anlatım aradım. Ortaya destansı bir roman çıktı. .....................
Bu sözler, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?A) Eserlerinizde niçin değişik üsluplar deniyorsunuz?
B) Sizi destan diliyle bir roman yazmaya yönelten nedeni açıklar mısınız?
C) Eski b ir destandan çağdaş b ir destana nasıl geçtiniz?
D) Gılgamış Destanı, dünyanın ilk destanı olarak mı bilinir?
E) B ir destandan roman çıkarmak nereden aklınıza geldi?
9. Bir şair kendi sözünü söyler; bundan sonrası da okurun işidir. B ir yangın çıkarabilir bu sözlerden okur. B ir duyguyu bilince dönüştürebilir. İçindeki yangınları bu sözlerle sön- dürebilir.
Bu parça, aşağıdakilerden hangisine karşılık söylenmiştir?A) Şiir duyguyla mı yazılmalı, bilinçle mi?
B) Şair, okuru için mi yazmalıdır?
C) Şairin tek amacı okuru etkilemek midir?
D) Şairin kazancı ne olabilir?
E) Okur, b ir şairden neler alabilir?
10. Her kitabın başına gelen benim kitabımın da başına geldi. Onun ilk baskısını yerenler olduğu gibi övenler de oldu. Bu durumu doğal sayarım. Andre Gide bu konuda şöyle der: “ Övgülerde birleşiverme, b ir yazar için yaşam güvencesi değildir.” Bu bakımdan denemelerimin ilk baskısını yerenlere, övenler kadar teşekkür borçluyum. G ide’nin gözlemini kanıtlamış oldular. Belli eleştirmenlerin belli yazarlara alkış tutmaları, onların değerlerinden çok, aynı takımdan oldukları kanısını uyandırmıyor mu?
Bu parçada yazar aşağıdaki soruların hangisine yanıt verm em iştir?A) Yeni kitabınızın piyasaya çıkm asıyla nasıl tepk ile r
aldınız?
B) Eseriniz hakkında yapılan olumlu ve olumsuz değerlendirmeler nasıl?
C) Bazı eleştirmenlerin, bazı yazarları sürekli övmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
D) Yaşamınızı güvence altına almak için neler yapmayı düşünüyorsunuz?
E) Eseriniz ve sizi yerenlere düşmanca tavırlar beslediğiniz oluyor mu?
6.A 7.B 8.B 9.E 10.D
1. Arabası ile cadde ışıkları altında yol alıyordu, “ iki üç müşteri 3. daha bulursam eve dönüp uyuyacağım.” diye düşündü, yorgundu. Arabasına bir an sevgiyle baktı, mırıldandı: “ Ekmek
teknem.” Gözü önce yolda sızmış bir sarhoşa sonra da çöpleri karıştıran birine takıldı. Kendisini bunlarla kıyasladı, sevindi: “ İyisin, iyisin!” etrafına baktı, bir o f çekti ve “ Bir müşteri çıksa artık, boşa dolanıp duruyorum.” sözleri taksinin içinde yankılandı. Ertesi gün ağabeyine gidecekti, erken kalkacağı için, evine erken dönm ek istiyordu. Fakat her şey insanın
istediği gibi gitm iyordu ki. İçinde hafif bir öfke ile ağabeyini düşündü: “Ah, ağabey, bırakmadın şu kumarı, borçlanırsan tabi yakana yapışır te feciler!” B ir daha derinden o f çekti.Tam böyle düşüncelere dalmışken tali yoldan çıkan<bir adamın hızlı hızlı el salladığını gördü, sevindi. Taksisiyle hemen adamın önünde durdu. Adam taksiye bindi ve telaşla anlatmaya başladı; “ Lütfen acele edin, şu ara sokakta...” Taksici
rahatsızlanan birini alacaklarını zannetti ama adam konuşmaya devam ettikçe canı sıkıldı.
Bu parçanın anlatımında;
I. İlahi bakış açısı
II. İç konuşma
III. Yinelemeler
IV. Devinim içeren cümleler
V. Kişileştirme ve benzetme
kavramlarından hangisi yoktur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
2. Divan şiirinin gerçekliği yansıtmaması, yaşamdan soyut o lması ne demektir? Hangi yazınsal yapıt yaşamın kendisidir?Divan şiirinin yaşamı yansıtmadığını öne sürenler kuşkusuz,
edebiyatla yaşam arasında dolaysız bir bağlantı var sanıyorlar. Üstelik Agah Sırı Levent bile “ mazmunlar ve kavramlar edebiyatı” dediği bu edebiyatın her edebiyat gibi kendi döne
minin özelliklerini, zevklerini, sanatsal gelişmelerini, gerçek ve batıl bilgilerini taşıdığını söylüyor, yaşamla ilgisi ne kadar az olsa bile. Anlaşılır gibi değil hem yaşamla ilgisi az olacak, hem de kendi döneminin bütün özelliklerini taşıyacak.
Bu parçanın anlatım ıyla ilgili olarak;
I. Tanık göstermeden yararlanılmıştır.
II. Çelişkili bir durum ortaya konmuştur.
III. Soru cümleleriyle konuşma havası oluşturulmuştur.
IV. Saptamalara yer verilmiştir.
V. Öğretici ve betim leyici b ir tu tum benimsenmiştir, ifadelerinden hangisi söylenem ez?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
Büyük şehirlerde yaşayan insanların yaşadıkları ev ve kul
landıkları arabaları haricinde kirliliğe hassas oldukları söy
lenemez. Herkes kapısının önünü kirletmediğini söylese de
medivenleri, bahçeyi tem izlemek için haftada b ir tem izlik
çiye ihtiyaç duyulur. Sözde kimse arabasından çöp atmaz
ama park yerleri her zaman çöp b irik in tile riy le doludur.
Şehirlerarası yolculuklarda, dağ başında arabadan yol kı
yısına fırlatılan bir çöp poşetini başka biri alıp da bir çöp
kutusuna götürmez. Yapılan pikniklerde çıkan çöpler sanki
aynı kişilerce o mekana getirilm em iş gibi rahatlıkla orada
bırakılmaktadır. Tabii ki sınırlı mesire alanlarının azalması
sebebiyle kişiler belli bir zaman sonra aynı yerlere gitmeye
m ecbur kaldığında çevrenin ne kadar çok kirle tild iğ i fark
eder ancak bunu yapan kesinlikle onlar değil, başka insan
lardır.
Bu parçanın anlatım ıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Tanık göstermeye başvurulmuştur.
B) Tartışmacı anlatımdan yararlanılmıştır.
C) Örnekler kullanılmıştır.
D) Eleştirel b ir tutum vardır.
E) Kişisel düşüncelere yer verilmiştir.
4. Marakeş, Ortaçağ Arap tarihçileri ve coğrafyacılarının “ En
Uzak Batı” manasında, “ El M ağrip” dedikleri, Fas’ın en
önemli şehirlerinden biridir. AvrupalIların “ Marok" adıyla an
dıkları şehir, Fas Kraliığı’nın günümüzdeki İngilizce adı olan
“ M orocco” nun da kaynağı olmuştur. 1062 yılında Yusuf bin
Taşfin tarafından kurulduktan sonra, zaman zaman ülkenin
başkenti de olan Marakeş, günümüzde 1,5 m ilyonu aşan
nüfusuyla Kazablanka ve Rabat’tan sonra Fas’ın üçüncü
büyük şehri, Yukarı Atlas Dağları’nın ve Fas Sahrası’nın da
önemli b ir ticaret merkezidir. Ülkenin en iyi “ suk’lan” yani
çarşıları bu şehirde yer almaktadır. Çeşit çeşit hediyelik eş
yaların satıldığı ve yabancı turistlerin çok ilgi gösterdiği bu
çarşılar, her zaman doludur ve buradaki hareketlilik gece
geç saatlere kadar devam etmektedir.
Bu parçanın anlatım ıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Öğretici b ir anlatım kullanılmıştır.
B) Sayısal verilerden yararlanılmıştır.
G) Örneklerle anlatım zenginleştirilm iştir.
D) Açıklayıcı anlatım vardır.
E) Tanım yapılmıştır.
4.C
5. Bursa’ya yaklaştıkça, şehrin üzerinde yükselip orada donup
kalmış dev bir okyanus dalgasına benziyordu Uludağ. Etek
lerine varıp da dağ yoluna girdiğim izde Uludağ gözden kay
boldu. Yolun başında tarihi b ir çınar ağacı bulunuyor. Burası
halka açık b ir ziyaretgâh. Tarihi çınar ağacı o kadar büyük
ki, U ludağ’ın heybetine yaraşır b ir surette, dağa ait b ir anıt
gibi d im dik ayakta. Şehrin iç inde tam olarak görülmeyen
ekim ayının renkleri burada birdenbire başlıyor belirmeye.
Yolumuz kıvrıla kıvrıla büyüleyici b ir ormanın içinden yukarı
doğru uzanmakta. Uzun süredir İzmir’de yaşayan biri olarak
çam ağaçlarından oluşmayan bir orman görmek, beni her
kesten daha çok etkiledi.
Bu parçanın an latım ı için aşağıdakilerden hangisi
söylenemez?
A) Anlatıma beğeni duygusu katılmıştır.
B) Yer yer betimlemelerden yararlanılmıştır.
C) Birden çok benzetme kullanılmıştır.
D) Tanımlama ve örneklemeye başvurulmuştur.
E) Anlatımda gözlemden yararlanılmıştır.
7, Kış uykusu, sonbaharın gelişi ile iklim değişikliğine parelel
olarak ortaya çıkan b ir fizyolojik mesaja uyum, memelilere,
sürüngenlere özgü b ir korunma ve savunma mekanizma
sıdır. Bu canlıların yuvalarına çekilip uyumaları iki şekilde
gerçekleşir: B irincisi gerçek kış uykusu, İkincisi de kış din
lenmesidir. Peki, farkları nelerdir? Gerçek kış uykusu, vücut
sıcaklığının sıfır dereceye yaklaşacak şekilde azalmasıyla
ortaya çıkar. Metabolizmanın bu denli yavşalaması kış uy
kusunun, kış dinlenmesinden ayrılmasını sağlar. Kış dinlen
mesine giren hayvan, yuvasına çekilerek derin ve sakin bir
uykuya dalar. Kış dinlenmesi sırasında hayvan vücuduna
depo ettiği yağları kullanırken; bunun yanında zaman zaman
yuvasına depo ettiğ i d iğer besinleri de yer.
Bu parçanın an latım ı için aşağıdakilerden hangisi
söylenemez?
A) Açıklayıcı anlatım vardır.
B) Karşılaştırma yapılmıştır.
C) Tanımlamaya yer verilmiştir.
D) Örnek kullanılmıştır.
E) Bilimsel b ir anlatımı vardır.
6. Batum şehri dümdüz bir ovada kurulmuş. Caddeleri, sokak
ları cetvelle çizilm iş gibi düzgün. Yeşil mi yeşil... Eskiden
bataklık çokmuş. Bataklığı kurutmak için su çekme özelliği
fazla olan okaliptüs ağaçlarından çokça dikmişler. Rehbe
rimiz bir halk türküsünden bahsetti: “ Ben giderim Batum’a,
Batum ’un batağına” . Kentte Sovyetler Birliği zamanından
kalma evler çok. Eski ve yıkık dökük evler var, ama yeni,
lüks ve modern binalar da hızla inşa ediliyor. Yer yer eski
arabalar gördük, ama genellikle arabalar iyi durumda.
Bu parçanın an latım ı için aşağıdakilerden hangisi
söylenemez?
A) Nitelik bildiren sözcükler kullanılmıştır.
B) Yinelemelerden yararlanılmıştır.
C) Alıntı yapılmıştır.
D) Karşılaştırmalardan yararlanılmıştır.
E) Tartışmacı anlatım ağır basmıştır.
8. Toplumcu gerçekçi sanatçı etkindir, dünyayı yalnızca tanı
mak değil, değiştirm ek de ister. Bu durum, onun gerçeği
ortaya koyusuna ayırt edici b ir nitelik kazandırır. Toplumcu
gerçekçiliğin kuramcılarından Lunaçarski, top lum cu ger
çekçi anlayışın etkin bir tavır sergilediğini şöyle dile getirir:
“Toplumcu gerçekçi yazar, hep amaca yönelir; kötüyü iyi
den ayırır.” Ilhan Berk de toplum cu gerçekçi çizgideki şiirle
rinde etkin bir şair kimliği ile okuyucu karşısına çıkar; amaca
yönelir, iyiyi kötüden ayırır.
Bu parçanın an latım ı için aşağıdakilerden hangisi
söylenemez?
A) Kişisel düşüncelere yer verilmiştir.
B) Tanımlama yoluna gidilmiştir.
C) Örneklemeye başvurulmuştur.
D) Kanı değiştirme amaçlanmıştır.
E) Düşünceyi geçerli kılm ak için tan ık gösterm eden
yararlanılmıştır.
5.D 6.E 7.D 8.B
TEST. 1
1. Kılı kırk yaran sanatçımız, romanları ve öyküleriyle okuyu
cuda derin bir iz bırakmıştır. Okuyucu üzerindeki etkisini
canlı betim lem elere de borçludur diyebiliriz. Betim lem e
lerini yaparken piteliyici sözcükleri bolca kullanmıştır ama
bu sözcüklerin tekini bile çıkarsanız anlatımda b ir eksiklik
meydana geldiğini, o sözcüğün yerini başka bir sözcüğün
alamayacağını çok iyi anlarsınız.
Bu parçada sözü edilen yazarın eserlerinde aşağıdaki
anlatım ilkelerinden hangileri ağır basmaktadır?
A) Duruluk-yalınlık
B) Sürükleyicilik - açıklık
C) Etkileyicilik - duruluk
D) Ö zlülük-özgünlük
E) Evrensellik - açıklık
4. Zeki Demirkubuz film leri, bana bir buzdağını andırıyor. An
latılan olay, herkes tarafından anlaşılabilir, ancak film i sos
yolojik açıdan incelediğimizde toplum daki kırılmaları, değiş
meleri ve sorunları görüyor, buzdağının a lt kısmına çarpıp
b ir anda tuzla buz oluyorsunuz.
Bu sözleri söyleyen biri, film lerin aşağıdaki özellikler
den hangisine sahip olduğunu vurgulamıştır?
A) Derinlik B) Açıklık
C) Sürükleyicilik D) Özlülük
E) Evrensellik
2. OsmanlI Dönemi'nin tah t şehrine az b ir mesafe kala önü-
sıra ilerleyen kandil, nazlı b ir edayla sönüverdi. Demek ki
varmıştı. Dar-ı dünyada arayıp durduğu yer işte burasıydı.
Sol omzunda asılı duran koca boynuzu çatlamış dudakla
rına yapıştırıp var gücüyle üfleyerek yaklaşmakta olduğunu
oraya ve oralılara haber verdi. O kallavi ses, şehrin kurşuni
kubbelerinde iç içe geçmiş halkalar çizerek göğe ağdı, kül
olup yere yağdı.
Bu parçada yazarın sanatlı bir anlatım a başvurması
aşağıdaki niteliklerin hangisine aykırıdır?
A) Derinlik B) Özlülük
C) İnandırıcılık D) Yalınlık
E) Sürükleyicilik
3. Dünyanın hangi köşesine giderseniz gidin Yaşar Kemal’in
herhangi b ir yapıtıyla karşılaşacağınız gibi onun adına ve
duruşuna yabancı olmayan insanlarla tanışma olanağınız
olur. Bu yönüyle sanatçının, m ito lo jide bilinen isim lerden
bir farkı olmadığı ortadadır. Bu edebiyat efasenesinin varlığı
dünya romanını özgürleştiren, insanlar için sevgiyle yoğrulu
ve barışla içli dışlı b ir öze sahiptir.
Bu parçada Yaşar Kemal’in ağır basan özelliği aşağıda- kilerden hangisidir? •
A) Açıklık B) Evrensellik
C) Nesnellik D) Tutarlılık
E) Çok yönlülük
1.C 2.D 3.B
5. Şair, herkesin kullandığı b ir dil yığınından yepyeni bir dil ya
ratmak zorundadır. Bunun için didinir, sözcükleri asıl anlam
köklerinden kopartır, onlara başka anlamlar katar, sessel
değerlerinden, hatta biçim lerinden yararlanarak değişik
anlam ve çağrışım lar uyandırmaya çalışır; söylediklerini,
daha etkili kılmak için söz diziminin sırasını değiştirir.
Bu parçada yazar, aşağıdakilerden hangisinin bir şairde
olması gerektiğini vurgulamıştır?
A) Özgünlük B) Özlülük
C) Duruluk D) Etkileyicilik
E) Evrensellik
6. Büyük sanat eserlerini düşündüğümüzde bunlarda yazıldık
ları devrin, zamanın modalarının izlerini görm ek mümkün
dür. Bu eserler az veya çok, dönem indeki okur kitlesinin
beklentilerini karşılamıştır. B ir de sanat eserinin zamanın dı
şına tasan bir tabakası vardır ki bu özelliği onun her devirde
ilgiyle karşılanmasını, bu şekilde edebiyat değeri kazanma
sını sağlamıştır.
Bu parçada altı çizili sözle, büyük eserlerin hangi özel
liği anlatılm ak istenmiştir?
A) Açıklık B) Akıcılık
C) Yoğunluk D) Evrensellik
E) Kalıcılık
4.A 5.A 6.E
7. Cemal Süreya’nın şiirinde çok katlı bir yapı göze çarpar, im
geler, anlam için engel değil, aksine anlama ulaşmayı sağ
layan yollar gibidir. Hangi yoldan giderseniz gidin sonuçta
siz b ir anlam kapısına ulaşabilirsiniz. Sadece yolu seçmek
sizin görevinizdir, yol zaten sizi b ir yere ulaştıracaktır, fakat
yolu bulmada biraz zorlanacaksınız.
Bu parçaya göre Cemal Süreya’nın şiirinde ağır basan
özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yoğunluk B) Akıcılık
C) Sürükleyicilik D) Özlülük
E) Özgünlük
8. Sait Faik’in hikâyelerindeki konular, olay hikâyelerinden
daha farklıdır. Hatta her hikayesi de bir öncekinden fark
lıdır. O, hayatın bir kesitini olduğu gibi gözler önüne serer.
S im itçisi, papazı, işçisi, beyefendisi gerçekte nasılsa orda
da öyledir. Hikâyeleri okurken yüreğinizden bir şeyler kopup
gittiğ in i hissedersiniz. Her bir sayfa su gibi akıp gider elleri
nizde.
Bu parçada Sait Faik’le ilgili verilmeyen anlatım özelliği
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Özgünlük B) Etkileyicilik
C) Sürükleyicilik D) Doğallık
E) Duruluk
9. Yusuf Atılgan’ı ne zaman elime alsam ilk b irkaç sayfadan
sonra arada b ir başımı kaldırır, etrafı seyrederim . Tekrar
okumaya dalarım, ama bu çabam da uzun sürmez. Sanki
bir el beni durduruyor. Kitabı okumamam için özel bir çaba
. harcıyor. O değil de yüz sayfalık b ir kitabı dahi b irkaç haf
tamı alabiliyor. Okurlarım bana kızmasın, ama inanın durum
böyle.
Duygularını böyle dile getiren birisinin Yusuf Atılgan’ın
eserlerinde gördüğü en büvük eksiklik aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Özgünlük B) Yalınlık C) Duruluk
D) Sürükleyicilik E) Yoğunluk
10. I. Sanatçı, kadının, annelikyönüne kendi malı o lancüm le-
lerle ışık tutuyor, sıradan ifadelerden kaçınıyor. (Özgün
lük) ,
II. Bu romanda anlam veremediğim, çözemediğim bölüm
ler ve kurgular var, sanırım herkes farklı anlamlar yüklü
yor esere. (Derinlik)
III. Daha ilk dizelerde sizi saran, sımsıcak bir üslupla kar
şılaşıyor ve her şeyin maddeye dönüştüğü şu dünyada
bu dizeler size kendinizi iyi hissettiriyor. (Özlülük)
IV. Bazı rom anlar çocukluk, gençlik ve yaşlılıkta okunur,
çünkü her dönemde o eserden yeni anlamlar çıkar. (Yo
ğunluk)
V. Hikayede size tuhaf gelen h içbir şeyle karşılaşmıyorsu
nuz, her şey size gerçekm iş hissi veriyor.( Doğallık)
Numaralanmış cümlelerin hangisi, ayraç içindeki anla
tım özelliğiyle illskilendirilem ez?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
11. I. Metin
Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikar etme
Lâl olsun dillerin söyleme yalan
Garip bülbül gibi ah u zar etme
II. Metin
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
B irçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
B irçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Bu dizelerde altı çizili sözlerde, aşağıda belirtilen anla
tım ilkelerinden hangisine uyulmamıştır?
A) Yalınlık B) Duruluk C) Doğallık
D) Akıcılık E) Yoğunluk
12. Sanat hayatına öyküler yazarak başlayan yazar, son dö
nemde yazdığı öykülerde, çevresinde gözlem lediği olay
ve kişilere yer veriyor. Bu açıdan bakıldığında, yazarın son
öykülerinin, ilklerine göre daha avaâı vere basan öyküler ol
duğu söylenebilir.
Bu cümlede geçen altı çizili ifade ile aşağıdaki anlatım
özelliklerinin hangisine vurgu yapılmaktadır?
A) Duruluk B) Evrensellik C) Açıklık
D) Doğallık E) Gerçekçilik
7.A 8.E 9.D 10.C 11.B 12.E
TEST. 1 J
1. ve 2 sorular aşağıdaki parçaya göre öevaplandırıla- caktır.
1. Ahm et Hamdi Tanpınar gitti, şiiri kaldı yadigar. Ben, Ahmet
Hamdi’nin şiirlerini severdim. Ama b ir sıra içinde severdim. B irkaç şairin mısralarını okuyunca istemesem de onunkileri
de okurdum. Birkaç ad sayacak olsam onun adını da katacak olurdum aralarına. Ona karşı büyük bir sevgim, tutkum yoktu. Bizim kuşaktan çok kişi de benim gibidir. Severiz,
işte onu, ama o kadar. K imbilir belki biz yıkıcılıklar, öfkeler,
kavgalar, bunaltılar içinde büyüdük de ondan. Sever olduk kavgayı, yıkıcılığı, öfkeyi... Oysa ne bakımlı b ir şiird ir onunkiler. Hepsinin aydınlık b ir mayası vardır. Tabiat içinde ufak
gerinmeleri vardır.
Bu parçadaki gibi konuşan birinin Tanpınar’ın şiirlerini çok sevmemesinin asıl nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tanpınar’ın şiirlerinin soyut konuları işlemesi
B) Okurlarına göre, şiirlerde müzikal bir değerin olmaması
C) Dil ve anlatım olarak yabancı sözcüklerle dolu olması
D) Konu ve anlatımıyla umut aşılayan bir nitelik taşıması
E) Şairin, serbest nazım tekniğini kullanması
2. Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenem ez?
A) Genellemelerden yararlanılmıştır.
B) Karşılaştırmalar kullanılmıştır.
C) Hem öznel hem nesnel anlatımlı cümleler b ir arada kulla
nılmıştır.
D) Devrik ve kurallı cümle örneklenmiştir.
E) Biri, diğerinin açıklayıcısı olan cümle kullanılmıştır.
3. (I) K itaplarım da hep büyük kentleri anlattığım doğru, İs
tanbul hayranı, aşığı b ir yazarım. (II) Bu anlamda Anadolu benim kitaplarım da neredeyse hiç yoktur. (III) Belki o lm a
dığı için çok etkilendim ve Yaşar Kemal’i bu denli tutkuyla okudum. (IV) Bana a it b ir coğrafyadan gelmediği için Yaşar
Kemal’in kitaplarından bu kadar yoğun etkilendim. (V) Akça- sazın Ağaları, Demirciler Çarşısı Cinayeti ve Yusufçuk Yusuf,
toplamı 1200 sayfa bir nehir roman. (VI) Çok uzun oldukları için anlatımın organik yapısını bozan bazı bölüm ler o ldu
ğunu düşünüyorum.
Bu parçada kaç num aralı cümle çıkarılırsa paragrafın
anlamında bir daralm a ya da değişme olm az?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
4. Deneme, hem bu türü bizzat seçen yazarlarca hem de hiç
deneme yazmadığı hâlde, her eserinde deneme izleri görü
len yazarlarca oldukça geliştirildi. Bunun yanında deneme
nin coğrafyasını, b ir kefede farklı .yazın türlerine bağlı geçiş
ler genişletiyor, bir başka kefede de edebiyat dışı bölgelerle
bir hayli genişliyor. Filozofların, düşünürlerin bir kısmında da
denemeci kimliği belirgindir. Erasmus’tan Bergson’a, ora
dan da Foucaut’a kadar b irçok isim sayılabilir. Tersinden
aldığımızda M ontaigne’in veya Bacon’ın düşünür yanlarını
da haliyle yadsıyamayız.
Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?
A) Deneme Türünün Gelişimi
B) Avrupa Edebiyatında Deneme
C) Deneme Türünün Önemi
D) Edebiyatta Denemecilerin Azlığı
E) Denemenin Tarihçesi
5. Ben sanatı ve edebiyatı insan varlığının en kutsal yaratışla
rından biri sayarım. Gerçek sanat eserlerinin de yarına geçe
cek değerde olduğuna inanan sanatçıların ellerinden çıkmış
olanlar arasında bulunacağı şüphesizdir. Doğaldır ki yarını,
geleceği masal sayanlar, günü gününe yaşamakla yetinenler
dilediği gibi düşünüp yazarlar, bu onların bileceği b ir iştir.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisine değinilm em istir?
A) Sanatın, insanın doğuştan gelen yüce b ir özelliği o ldu
ğuna
B) Nitelikli sanat eserlerinin yarına kalırlığının tartışılmayaca
ğına
C) Yarına inanmayan yazarların kalıcı olamayacağına
D) Günlük eylemlerini yeterli gören sanatçıların okurlara
değer vermediklerine
E) Geleceğe seslenen yazarların yarına inanan insanlar ol
duklarına
1.D 2.C 3.C 4.A 5.D
6. Dante’nin ilahi Komedya’sı önemli üç bölümden oluşmaktadır: Cehennem, Araf, Cennet. Eser, Dante’nin öteki dünyaya yaptığı düşsel yolcuğu anlatır, ilahi Komedya’nın yazılış nedeni başlangıçta Dante’nin sevgilisi Beatrice’in genç yaşta ölümüdür. Ama kendi yaşamının gerçeklerini, siyasal çalkantılarını, Papalıkla Floransa Cumhuriyeti arasındaki sürtüşm elerin yaşanmasını, Hristiyanların kendi aralarındaki bitm ez tükenm ez savaşları iç inde bulunm asıdır ona bu büyük yapıtı asıl yazdıran. BU hikayeden etkilenen Cahit Sıtkı da Otuz Beş Yaş şiirinde sanatçıya gönderme yaparak “ Dante gibi ortasındayız ömrün” der. Fakat Cahit Sıtkı, şiirini ölüm kaygısıyla kaleme almıştır.
Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı yoktur?
A) İlahi Komedya Türk edebiyatında hangi şairi etkilemiştir?
B) Dante, genç Beatrice ’in ölümü üzerine hangi eseri kaleme almıştır?
C) ilahi Komedya kaç bölümden oluşan bir yap ıttır? ,
D) Yapay destanın hangi ilkesi ilahi Komedya’da göze çarpmaktadır?
E) Otuz Beş Yaş şiiri hangi duyguyla kaleme alınmıştır?
7. Sevgiyle beslenmeyen düşünce ve öğretilerin, insanoğlunun evrenini genişletm ek şöyle dursun, bir gün bu evreni karar- tacağına inananlardanım. Bu inançla yazıyorum. İnsanın gönlünde sevgiyi diri tutmaya çalışıyorum; inşan sevgisini, doğa sevisini, ülke sevgisini...
Bu sözleri söyleyen kişiyle ilgili o larak aşağıdaki yargılardan hangisine varılabilir?A) Gelecek konusunda oldukça karamsardır.
B) Yazmak, onun için bir alışkanlıktır.
C) İnsanlara sevgi aşılamak, onun yazma nedenidir.
D) Sanatın, yaşamı çekilir kıldığı inancındadır.
E) Yazılarıyla tüm insanlığı kucaklamak amacındadır!
8. Çalışmanın, hele insanı başarıya götüren bir çalışmanın insan ve ülke hayatında çok önemli b ir yeri vardır. Unutulmamalı ki insan denilen varlık, hayatını en iyi koşullar altında devam ettirm ek zorundadır. İnsan yaşadığı surece mutlu olmak, refah ve huzur içinde yüzmek ister. Bu; istemeyle değil, çalışmayla gerçekleşebilecek bir durumdur. Bu nedenle çalışmak, diğer toplumların lideri olmak gerekir. Tüm dünya çalışırken uyumak, en büyük insanlık suçudur. Mehmet A k if’in şu dizelerinde olduğu gibi, “ B ir baksana, gökler uyanık, yer uyanıktır/Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır.” Unutmayalım ki çalışmak, kurtuluştur.
Bu parçanın anlatımında aşağıda kilerden hangisi yoktur?
A) Tanık gösterme B) Tanımlama
C) Karşılaştırma D) Tartışma .
E) Betimleme
9. “ İnsanın en iyi dostu, ölm üş olan dostudur.” der Gâbrial
Garcia Marguez, Yüzyıllık Yalnızlık’ta. Sokrates’in: “ Dostla
rım, dostluk diye bir şey yoktur.” Özdeyişine az biraz yeşil
ışık tutan bu sözün gerçeği, kısacık yaşamları boyunca bir
çoklarını ürpertm iştir. Ben dostluktan çok, dostluk sözcü
ğünden ürperirim. Dostum! Ne demek o, birinin önüne yem
dökm ek gibi b ir şey mi? Çıkarlarını bu tavlı sözlerle pekiş
tirm ek isteyenlerin, insanı ağına düşürm ek için kurdukları
alengirli sözcükler değil midir?
Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık ola
rak söylenmiş olabilir?
A) Hayatımızda dostluğa çok değer verirsek hayal kırıklı
ğına uğrar mıyız?
B) Dostluk hakkında ne düşünüyorsunuz, dostluğa inanır
mısınız?
C) insanın gerçek dostu nasıl anlaşılır?
D) Size “dostum ” diyebilen insan yakınlarımızdaki mi yanı
mızdaki kimseler midir?
E) Dostluk nasıl kazanılır, nasıl kaybedilir?
10. Melih Cevdet Anday “Rahatı Kaçan Ağaç” adlı şiirinde mutlu
bir ağaçtan söz ediyor. O ağaç mutludur çünkü “ mutluluk”
sözcüğünün anlamını bilmiyor. Bu ağaç, doğanın içinde hiç
bir şey düşünmeden, hiçbir şeyi dert etmeden yalnızca yaşı
yor. Tabiat zaten güzeldir, sevilir; tab iat içinde ancak mutlu
olunur. Halbuki Melih Cevdet, insanların iç inde yaşıyor.
Böyle yaşayan, insanlardan gönül çekmeyi, de rt çekmeyi
öğrenen, kolay kolay mutlu olamaz. Ağacı, kuşu, karıncayı
kıskanır. Melih Cevdet de aynı kıskançlığı duyuyor.
Bu parçada verilm ek istenen tem el ileti, aşağıdakiler-
den hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?
A) II. Yeni Topluluğunun en güçlü şairi Melih Cevdet, konu
larını nereden almiştır?
B) “ Rahatı Kaçan Ağaç” biçim ve öz bakımından yeni Türk
şiirine ne kazandırmıştır?
C) Melih Cevdet Anday’ın “ Rahatı kaçan Ağaç” adlı şiirin
deki ağaca karşı kıskançlığının nedeni nedir?
D) Doğa, şiirlere konu olduğunda gerçeklikle bağlarını ko
parmakta mıdır?
E) insanlığı kıskançlığa iten temel duygu ve düşünceler ne
lerdir?
10.C6.D 7.C 8.E 9.B
Aşık Veysel’in, kollarında bebek gibi taşığıdı sazı b ir otobüs
kazasında kırılır. Sazı ona armağan eden Şenisi Yastıman
olayı duyunca hemen sazın bir benzerini yapıp Veysel’e gön
derir. Sazla, sazı çalan arasındaki uyum da çok önemlidir.
Sazın teknesi kucağa oturmalı, perdelerin boğumları eli ra
hatsız etmemeli, telleri, parmakları okşamalı adeta. Birkaç
ay sonra karşılaştıklarında Şemsi Yastıman Aşık Veysel’e
sorar. “ Nasıl, yeni saza alıştın mı?” der. Veysel gülümser,
“ Ben ona alıştım ama o daha bana alışamadı henüz dilim i
bilmiyor.”
Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?
A) Aşık Veysel’in Saz Sevgisi
B) Aşıklarımızda Müzik Yeteneği
C) Sazın İnsanla Uyumu
D) Aşık Veysel’in Ustalığı
E) Sanatın Dilinden Anlamak
I. Çocuklarımız arasından sanatçıların, bilim insanlarının
çıkmasını daha başlangıçta engellemiş oluruz.
II. Yıldız yerine “s ta r”, gösteri yerine “şov” gibi yabancı
sözcükler kullanılır; sürekli olarak anlamını bilmediğim iz
yabancı sözcükleri yinelersek çocukların söz dağarcığı
karmaşık bir hal alır.
III. Çünkü bilgin ya da sanatçı, bulgu ve yargılarını, gözlem
lerini ana dilin kavramları üzerine kurar.
IV. Ana dilin öğretim ini Türçenin söz değerlerine dayandır
mak gerekir.
V. Bundan da öte sözcükler çocukların sözcük hâzine
lerinde açık ve aydınlık bir anlam kazanamaz.
Yukarıdaki cüm lelerle anlamlı bir parça oluşturulm ak
istense doğru sıralama nasıl olmalıdır?
A) III. V. II. I. IV. B) IV. II. V. I. III.
C) I. II. IV. V. III. D) IV. III. V. I. II.
E) III. I. IV. V. II.
3. Sadece zamanlarındaki olaylarla yetinen romancıların bu olaylar değişince romanları da er geç bir köşeye atılır. Hele romancı, içinde yaşadığı toplum u yönetmeye de kalkışırsa sonuç daha acıdır, sağlığında unutulur. Çünkü siyasi olaylar en çabuk değişen, sıcaklıklarını en çabuk yitirenler arasındadır. Sanatçı değişeni, gideni değil değişmeyeni ve kalanı yaşattığı ölçüde kalıcı olur.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisine deainilm em iştir?
A) Sanatçıların, eserlerinde günlük olaylardan yola çıkarak başarılı olamayacağına
B) Sanatçının, iç inde çıktığı top lum a yön gösterm eye kalkışmasının kalıcılığı engellediğine
C) Sanatçıların yaşarken unutulmamak adına siyasi b ir tavır takınması gerektiğine
D) İnsanlığı her dönem ilgilendiren konuların, sanatçıları ölümsüzlüğe ulaştırabileceğine
E) Gündemi meşgul eden siyasi olayların etkilerinin uzun süreli olmadığına
4. B ir sanatçının,, herkesin yürüdüğü yollardan başka yollarda yürüme yürekliliğini göstermesi gerekir. O yollar, kişiyi dönüp herkesin g ittiğ i yola götürmese bile... Unutmamalıdır ki hazır yolların sürüyle yolcusu ile kendi yolunu kendi açan tek yolcu arasında büyük ayrımlar vardır.
Bu parçaya göre, bir sanatçıdan beklenen nitelik, aşağı- dakilerden hangisidir?
A) Özgünlük B) Akıcılık C) Yalınlık
D) Özlülük E) Duruluk
5. Her şeyden önce kafamda bir kişi ya da bir olayla ilgili bazı düşler oluşur. Daha sonra notlar alırım. Kişiler, sahneye girip çıkar, ilk önce öykünün genel b ir şemasını oluştururum. Bu şema, sonraları defalarca değişmesine rağmen yazma eylemimi başlatan bir tü r kıvılcımdır. Daha sonra ara vermeden, üstelik üsluba, tekrarlara ve hatta bazen çelişen cümlelere bile dikkat etmeden yazarım. Bu ilk metin, b ir tü r hammadde niteliğindedir. Bu hammaddeyi düzgün bir müsvedde haline getirdikten - ki bu, bence işin en zor yanıdır - her şey yerli yerine oturur, artık anlatacağım hikayeyi yakaladığımdan emin olurum.
Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin vanıtı vok- tu r?
A) Yazarken titiz davranır mısınız?
B) Yazma eyleminde size göre en zor nokta nedir?
C) Klasik öyküden mi modern öyküden mi yanaşınız?
D) Kafanızdaki planın değiştiği olur mu?
E) Eserlerinizde kıvılcımı ne başlatır?
6. Bazıları içlerindeki küçümseme duygusuyla, Yaşar Kemal’e masalcı”, Cahit Külebi’ye de “ halk ozanı” diyor. Oysa koca Homeros, masal anlatımının o sonsuz soluğuyla var o lmuştur. Halk deyişlerini şiirlerine sindirm eselerdi, Nazım H ikm et’iyle, Dağlarca’sıyla, Dıranas’ıyla, Orhan Veli’siyle çağdaş Türk şiiri olur muydu?
Bu sözleri söyleyen kişi, aşağıdakilerden hangisine karşı çıkm aktadır?A) Halk kaynağından yararlanan sanatçıların değıersiz
görülmesine
B) Şairlerin belli kalıplara göre yazmaya zorlanmasına
C) Şairlerin, halkın sorunlarına yeterince duyarlı olmayışına
-D) Bazı sanatçıların, yapıtlarını oluştururken halkın beğeni-sini’göz ardı etmesine
E) Değerlendirmelerde nesnel olunmaması ve sanatçılar arasında ayrım yapılmasına
7. (I) Şairler her şeyi gören, duyan, anlayan, sezen; duyularının en geride kalanlarını dahi ortaya çıkaran bir güçle yaşarlar aramızda. (II) Bakmayın zor zamanlarda soyut oyunlara giriştiklerine; geçer bu, belki bizler de bir gün anlarız soyutlukta yatan, gizlenen somut parçaları. (III) Yanımızdadır duyamaz, bilemezsiniz; halkının içindedir, b ir kahvede, bir meydanda ilham ağlarını atar her yere. (IV) Sonra gerili ağlara neler yakalanmışsa sunarlar insanlara. (V) Belki b ir gün
; anlatırlar bize, biz bunu derken aslında şunu demek istedik, diye.
Bu parçanın anlamı akışındaki sorun aşağıdakilerden hangisiyle giderilebilir?A) I. cümle parçanın sonuna getirilerek
B) II. cümle ile III. cümle yer değiştirilerek
C) V. cümle I. cümleden sonra getirilerek
D) III. cümle ile IV. cümle yer değiştirilerek
E) II. cümle IV cümleden sonra getirilerek
8i (I) Bencildir insanoğlu, bencil olduğu için yalnız kendi dertlerini düşünür, yalnızca onlara inanır, başkalarında gördüğü dertleri kendisininki gibi kavrayamaz. (II) Onlara omuz silker gülmez eğlenmezse onlarla yine iyi! (III) Bir kimseyi görüp de okuduğum uz rom anlardan, gördüğüm üz oyunlardan birinin b ir kişisini hatırlarsanız: “Ah! Bu bir Anna Karenina! Bu bir Julien Sorel!” dersiniz içinizden. (IV) Edebiyat, bize, hayatı öğretmez, sezdirir, kavratır. (V) Bu kavratmayı da bir bilim gibi değil, daha insani, daha samimi biçimde yapar.
Num aralanm ış cüm lelerin hangisinden önce “ Bizi bu .bencillikten edebiyat kurtarır; şiirler, hikayeler, denemeler, tiyatro eserleri kurtarır.” cümlesi getirildiğinde parçanın anlam bütünlüğü sağlanmış olur?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
9. Yazar, son yazdığı denemesinde “ Edebiyat müziğe benze
mez, gençlerin işi değildir, yazın alanında harika çocuklar
yoktur.” derken edebiyat alanında deneyimin önemini vur
gular. B ir yazarın iletmeye çalıştığı bilgi ya da deneyim top
lumsal ve duygusaldır. Bu deneyimi işlemek, yaşadıklarını
anlamak zaman alır, insan hayatının önemli b ir bölümünü
götürür, demek ki deneyimin doğasının yanlış biçim ler yü
zünden kaybolmaması, sulandirılmaması büyük b ir dikkat
ve incelik gerektirir. Bu da...
Bu parça aşağıdakilerin hangisiyle sürdürülümez?
A) engin bir deneyim ve çok güçlü bir sabır duygusuyla
mümkün olur.
B) b ir çırpada olabilecek kadar basit bir uğraş olarak düşü
nülemez.
C) maymun iştahlı gençlerden çok, tecbüre sahibi sağlam
yazarların işidir.
D) yeni eserler yaratmaya hevesli gençlerin halledebileceği
bir iştir.
E) deneyimin, toplumsal yaşam içindeki yerinin derecesiyle
ölçülebilir.
10. Almanya’nın Bavyera eyaletindeki en büyük güneş pili elektrik
santralında e lektrik üretim ine başlandı. 4 büyük binanın
çatısını kaplayan 12 fu tbo l sahası büyüklüğündeki güneş
panelleri toplam 82 bin m2 alana sahip. Bu tesiste yılda
3,6 milyon kwh e lektrik üretilecek ve havaya verilen kar
bon dioksit miktarında 2500 tonluk bir azalma sağlanacak.
BP Solar tarafından gerçekleştirilen bu projenin 16 milyon
Euro’ya malolacağı bildiriliyor. 354 ton ağırlığa sahip güneş
panellerini güvenli bir şekilde yerleştirmek için maliyet art
tırıcı harcam alar yapıldı. E lektrik iletim hatlarını yeraltına
döşemek için 3,5 km uzunlukta hendek açıldı. 3,7 MW gü
cündeki bu tesis, 40 kişilik b ir ekip ile 16 hafta gibi çok kısa
bir sürede tamamlandı.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisinden
vararlanılm am ıstır?
A) Sayısal verilerden
B) Açıklamadan
C) Karşılaştırmadan
D) Nesnel yargılardan
E) Tanımdan
6.A 7.E 8.C 9.D 10. E
1. Edgar Morin, ünlü ve ilginç b ir Fransız düşünürüdür. Kendi
sini “ bilginin kaçak avcısı” olarak nitelendirmekten hoşlanan
düşünür, elli yıldan beri bilimsel bilginin karmaşıklaşması ve
onun etkileri üzerinde duruyor; Sosyolog olarak yetişse de
onun sınırları içine sığışmayı reddediyor. Felsefe, ekonomi,
politika, çevrebilim hatta biyolojiye kadar uzanan bir alanda
dolaşıyor. Hepsini b ir bütün iç inde ele alıp düşünm e ve
bunun doğruluğunu insanlara anlatma çabasında çünkü...
Bu parça anlam akışına göre aşağıdakilerin hangisiyle
tam amlanmalıdır?
A) insanlar, bütün bilgileri birbirine bağlayacağı yerde bölüp
parçalara ayırıyor, birbirinden soyutluyor.
B) insanlar, düşüncenin hoş büyüsüne b ir kez kapılınca
bütün eylemlerini karıştırmaya başlıyor.
C) sosyoloji, top lum b ilim id ir ve toplum , b irbirinden çok
farklı düşünen insanlardan oluşur.
D) İnsanların sayıca çok olduğunun bilincinde olan b ir ay
dındır.
E) insanın bilgiye ulaşmakta hiç de zorlanmadığı b ir çağın
içinde yaşamaktayız.
2. Sanatçının ne yapmak istediği, eleştirmenlerin kişiden kişiye
değişen anlayışı ile belirir. Onun ne yapabileceğine gelince
bunu da eleştirmenin anlayışı ile eserin değerlendirilmesi
açığa çıkaracaktır. Bu öznellik, eleştirmenin okuduğu esere
dünyada yalnız o eser varmış gibi kendisini verdiği oranda
yaratıcıdır. Okuduğu eserin dışında kalan, onunla kaynaş
mayan eleştirmenin yazdıkları bizi sarmaz. Kaynaşma ise
(eleştirmen ile eser arasında bir yakınlığın, b ir özdeşliğin
varlığıyla mümkün olur.
Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılam az?
A) incelediği esere dışardan bakan eleştirmenin sağlıklı de
ğerlendirmeler yapamayacağına
B) Eleştirmen ile eser arasında kurulan bağlantının nitelikli
e leştiriler oluşturacağına
C) Sanatçıların, amaçlarını gerçekleştirme yolunda sadece
eserini düşünmesi gerektiğine
D) incelediği eserle duygusal bağ kuramayan eleştirmenle
rin yazdıklarının edebi bir zevk vermeyeceğine
E) Eleştirmenlerin değerlendirdiği esere salt o eser varmış
gibi yaklaşması gerektiğine
3. Geyiğin biri ormanda geziniyormuş. Çok susamış; derenin başına gitm iş. Suya başını daldırınca b ir de ne görsün? Boynuzları çok gösterişli, bacakları ise incecik bir geyikmiş. Koca koca boynuzları hoşuna gitm iş ama bacaklarını hiç mi hiç beğenmemiş. Geyik boynuzları ile böbürlenip bacaklarıyla yerinirken arkasında bir kaplan belirmiş. Kaplan geyiği parçalamak için atılmış Geyik bu ya; o incecik bacaklarıyla hızla koşup uzaklaşmış. Uzaklaşmış ama boynuzları bir dala takılınca olduğu yerde kalakalmış. Kaplan da yetişip hemen onu yakalamış. Beğenmediği bacakları ona iyilik ederken çok güvendiği boynuzları kötülük etm iş. Zavallı geyik oracıkta ölmüş.
Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?A) Açıklama B) Tartışma
C) Epik anlatım D) Fantastik anlatım
E) Gelecekten söz eden anlatım
4. (I) Halk oyunları Türkiye’de sanat eğitim i bakımından ipuçları veriyor aslında bizlere. (II) Bu oyunları halk kimden, nereden, nasıl öğrenir, nasıl sever, nasıl sevdirir, nasıl öğretir?(III) Herhalde zorla değil, tepeden inme derslerle değil, dayak değnekle değil, parayla pulla değil. (IV) Herkes kendiliğinden oynayarak, horona girerek öğreniyor,bu oyunları, bu oyunlarda ne senlik benlik dırıltısı ne üstün altın ayrılığı ne de yaş baş anlaşmazlığı. (V) Halk oyunları böyle, bu duyguyla kaldığı sürece daha kaç yüzyıl aşıp gelecek nesillerin en büyük eğlencesi olacak.
Bu parçadaki num aralanm ış cüm lelerin hangisinden sonra “Öyle cöm ert b ir sanat sofrası ki bu, isteyen gelir, ta nıdığı, tanımadığı herkesin yanında, kardeşçe sevinç payını alır.” cümlesi getirilebilir?A) I. B) II. C) İli: D) IV. E) V.
5. Bir romanın, bireyi ya da toplum u konu alması önemli değildir. İster yazar, bireye ve onun duygularına tercüman olsun, ister toplumun sorunlarına çözüm arasın. Önemli olan, romanın gerçekliğidir. Roman eğer birey ya da toplumu gerçekçi bir biçimde yansıtıyorsa iyidir, başarılıdır.
Parçada asıl anlatılm ak istenen, aşağıdakilerden hangisidir?A) Romanda konu kadar, yazarın anlatımı da önemlidir.
B) Yazar, yapıtlarında genellikle iyi bildiği, tanıdığı b ir dünyayı anlatmayı yeğler.
C) Yazar, toplum sal sorum luluk bilinci taşır ve bu bilinçle kalem oynatır.
D) Romanda yaratılan gerçekle, anlatılan gerçek örtüşürse roman başarı kazanır.
E) Yazar, konu seçimi yapmakta özgür olmalı, ona baskı yapılmamalıdır.
1.A 2.C 3.D 4.C 5.D
6. Bu eser, divan edebiyatı döneminde yazılmış olmasına rağ
men, dönemin süslü püslü ve ağdalı dilinden b ir hayli uzak.
Duygular ve düşünceler, özentili b ir anlatıma kurban edil
memiş. Dolayısıyla eser, pek çok kişiye doğrudan ulaşma
şansını yakalamış.
Parçada sözü edilen eserin en belirgin özelliği, aşağı-
dakilerden hangisidir?
A) Yalınlık B) Duruluk
C) Sürükleyicilik D) Özlülük
E) Özgünlük
7. Edebi eserlerle ilgili o larak b ir beğeni duygusunu o luş
tu rab ilm ek neredeyse imkânsızdır. B ir okuyucu Suç ve
Ceza’yı beğenir, diğeri Savaş ve Barış’ı, b ir diğeri de Anna
Karenina’y i - Bu ayrılıkların eğitim ve ilgi alanlarının başka
lıklarından geldiği besbelli, yoksa bir roman üzerine verilen
değer yargılarının birbirine aykırı olmaması gerekirdi. Bu
rada ana sorun, değişik değer yargılarına uğrayan romanla
rın kalıcılığını sağlayan nitelikleri görebilmektir. Bu ise ancak
sağlam bir kültürle kazanılabilir. Gerçek kültür de rastgele
roman okumakla değil, bireysel ve toplumsal ruh bilim, top
lum bilim, sanat, edebiyat g ibi insana ve insanlığa ilişkin
bilgilerin özümsenmesi ile yaratılabilir...
Bu parça, anlam akışına göre aşağıdakilerin hangisiyle
tam am lanam az?
A) Kısaca romanın, kültürü yaratacağı yerde kültürün ro
manı yarattığı b ir gerçektir.
B) Geniş bir kültür birikim i yaratan okuyucu, kültürün izle
rini romanlarda sürer.
C) Roman okunmadan kültürlü olunamayacağı gözden ka
çırılmamalıdır.
D) Daldan dala konar gibi roman okuyan okuyucu romanı
da kültürü de kaçırır.
E) Önce kültürel b ir deneyim sonra da sistemli bir roman
okuma uğraşına girişilmelidir.
8. Son hava tahm in raporunda, İstanbul ilinde öğle saatlerinden itibaren etkisini arttırarak devam eden kar yağışının gece saatlerine kadar il genelinde aralıklı ve yoğun olma
sının beklendiği, ayrıca sıcaklığın mevsim norm allerinin 4-5 derece altında seyrederek eksi değerlere düşmesi sonucunda buzlanma olacağı, kuvvetli rüzgarin da etkisiyle
zaman zaman tip iye dönüşerek kar yağışının m iktar ve etk isinin artarak yarın akşam saatlerine kadar aralıklarla devam edeceği bildirilm iştir.
Bu parçanın anlatım ı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Sayısal verilerden yararlanılmıştır.
B) Anlatım biçimi olarak gelecekten söz eden bir teknik kul
lanılmıştır.
G) Nesnel ifadelere yer verilmiştir.
D) Aşamalı b ir durumu ifade eden cümleler kullanılmıştır.
E) Emredici anlatım tekniğiyle oluşturulmuştur.
9. ve 10. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplandırılacaktır.
imgeyi şiirin vazgeçilmez öğesi olarak gören şairimiz, şiirde derin b ir yapı kurmak ister. Bunun için de kelime hâzinesini sınırlı tutar. Sözcükleri sınırlı tutmanın ve her şiirde aynı sözcüğe değişik anlamlar vermenin şiiri derinleştireceğini düşünür. Şair, bu düşüncesini yayınladığı her ş iir kitabında gösterir. Her şiir kitabı farklı unsurların kullanılmasına sahne olur; sokak, gizem, uyku, zaman... Edebiyatımızda b ir ilki temsil eden anlayış, başlangıçta ilgiyle İzlense de şiirinin an
laşılmasını zorlaştırdığından benimsenmemiş, hatta eleştiri oklarına hedef olmuş, sanatçı da açtığı yolun yalnız yolcusu olarak tek başına kalmıştır.
9. Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı yoktur?
A) Şairin şiirde kelime hâzinesini sınırlı tutmasındaki amaç nedir?
B) Şairin ş iir anlayışının b ir süre sonra kabul görm eyişi
hangi nedene bağlanabilir?
C) Şairin şiir anlayışının sonuçlarından söz eder misiniz?
D) Şair, şiirlerinde derinlik yaratmak için neler yapmıştır?
E) Şiir kitaplarını düşüncelerini açıklamada b ir araç olarak kullanmış mıdır?
10. Bu parçanın anlatım ında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Açıklamaya B) Benzetmeye
C) Örneklemeye D) Epik anlatıma
E) Tanımlamaya
6.A 7.C 8.E 9.E 10. A
# t e s t \Vj;1. Sait Faik, yarattığı öykü anlayışı ve özgün üslubuyla kendi 3.
kuşağından hemen sonra gelen gençleri öyle etkilemiş, ya
kalarından tutup öyle sarmıştır Kİ Sait Faik gibi yazmak, hem
de farkında olunmadan, birbirinden etkilenen sayısız yazarın
ışığı olmuştur. Sonunda Sait Faik’e öykünmemenin olanak
sızlığı görülm üştür ve eserlerde bu etkinin belirgin izleri de
kalmıştır. Bugün adamakıllı b ir Türk edebiyatı geçmişi belir
lenebilirse Sait Faik’in bu edebiyata etkisini çözümlemek de
kolaylaşır. Adları hemen sıralanabilecek b irçok yazarın Sait
Faİk’in üslubuyla konuşacaklarından kuşku var mı?
Bu parçada “ Sait Faik” le ilgili o larak aşağıdakilerin han
gisine değinilm em istir?
A) Etkileyici b ir üslupla bir kuşağın öykü geleneğini oluştur
duğuna
B) Öykü yaratmada ona özenmeden öyküler yazlam ayaca
ğına
C) İçerik özellikleriyle yolundan yürüyen sanatçıları hemen
sardığına
D) Adı sanı belli b irçok sanatçının onun üslubuyla eser üret
tiğine
E) Türk edebiyatının öykü alapında tartışılmaz bir yeri oldu
ğuna
2. (I) “Ölmez Otu” yeni b ir bakış açısı getiriyor Türk köylüsüne
ve Türk romancılığına, (II) Şimdiye kadar yazarlarımız köy
lüye genellikle bir araç olarak bakmışlardır. (III) B ir toplumsal
gerçekliğin anlatılması, b ir davanın sunulması için bir araç...
(IV) Yani köylü eserde “dekoratif” b ir unsurdur. (V) Ölmez
O tu’nda ise Yaşar Kemal köylüye “ İnsan” o larak bakıyor,
roman malzemesi olarak değil, sizin anlayacağınız onları bu
kadar basit bir kalıpmış gibi düşünmüyor... (VI) Bunun sonu
cudur ki Ölmez Otun’daki her birey bugün çarşıda, sokakta,
yanımızda soluk alıp veren kimselermiş hissi uyandırmakta
dır bizlere.
Bu parçadaki num aralanm ış cüm lelerin hangisinden
sonra “ Uzaktan bakılınca hep birbirlerine benzer görünen
köylülerin hiç de birbirlerine benzemediklerini, öyle akla kara
gibi şem atik o larak sınıflandırılmadıklarını göreceksiniz.”
cümlesi getirilebilir?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
Bu yapıt, onun öğrencilik, öğretm enlik, şairlik yaşamının
olgun bir anlatımı. Anlatılanlar birbirinden kopuk değil. Ne
abartmalı, acındırıcı yanı var ne de kahramanlaştırma ni
yeti... Her şeyi, yaşadığı ve içinden geldiği g ibi anlatmış.
Sanırım romanın akıcılığı, tutarlılığı ve okuru bir anda sarıp
sarmalaması bu niteliklerden geliyor. Dili anlaşılır, anlatımı
başarılı, konuları ilginç; gerçek bir otobiyografi.
Parçada sözü edilen yapıtla ilgili o larak belirtilmeyen
anlatım özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Derinlik B) Sürükleyicilik
C) Açıklık D) Bütünlük
E) Doğallık
4. (I) Günümüzde psikiyatride “ internet bağımlılığı” diye ayrıca
b ir tanı koyuluyor bazı kişilere; gerçi bakmayın siz tıbba,
özellikle piyasa tıbbı yeni tanılar bulmak, insanları bu tanı
lara göre sil baştan etiketlem ek ve hemen her şeyi tedavi
etmekte pek hevesliler. (II) Aslında ortada böyle bir gerçeğin
yattığı söylenemez. (III) Bazı insanlar birtakım alışkanlıklara
fazlasıyla kapılmaya eğilim lidirler; bana internette, b ilgisa
yar başında aşırı zaman harcadığından yakınılan çok sa
yıda çocuk ve gençle ilgili danışılmıştır. (IV) Birkaç yetişkin
hastam da olmuştu aynı yönde şikâyetleri olan, işten döner
dönmez masaya oturuyorlarmış, başka hiçbir faaliyet gös
termeden, yemeden, kitap.okum adan, televizyon bile sey
retmeden. durmadan yazışıyorlarmış. (V) Bu yüzden yeterli
uyuyamıyor, işe uykusuz ve yorgun gidiyorlarmış; sonuç çok
basit ve üzücü: depresyon ve içe dönük karakter.
Bu parçada num aralandırılm ış cümlelerin hangisi düşüncesinin akışını bozm aktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
5. Yazmak şart, yazmak bir borç, kaçınılmaz bir ödev. İçinden
geleni yazdın mı yalnız dost değil, düşman da edineceksin.
Bazen ekmek parandan, bazen en sevdiklerinden olacak
sın. Ama kurtuluş yok, yazacaksın. Yurdunu seven her okur
yazar gibi yazacaksın. Yazacaksın ki bildiklerin seninle me
zara gitmesin.
Bu parçada asıl olarak aşağıdakilerin hangisi üzerinde
durulmuştur?
A) İnsanın niçin yazması gerektiği
B) İnsanın yazarak neler kazandığı
C) Yazarken içten olmanın önemi
D) Yazarın karşılaştığı zorluklar
E) İyi bir yazar olmanın koşulları
1.C 2.D 3.A 4.B 5.A
6. Her ş iir belli b ir sebebe bağlı olarak yazılır ya da şiir yaz
mayı oluşturan b ir şeyler doğar insanda önce. Şiir, durduk
yerde dizelerin birleşmesiyle ortaya çıkmaz. Ya bir masadır
sebebi ya da b ir toplantı, üzüntüler, sevgilerin açmazı ve
daha nice bilinmez duygular. Melih Cevdet’in “Anı” adlı şiiri
Rosenbergler davasının düşürülm esinden doğmuş. Edip
Cansever’in “ Salıncak” adlı yapıtını kim bilir ne sebepler
doğurmuştur.
Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisine karşı çık
maktadır?
A) Her şiirin b ir yazılma öyküsü vardır.
B) Şiir anlık bir esinlenmenin ürünüdür.
C) Şiiri doğuran, şairin duygularım anlatma isteğidir.
D) Şiir bir nedene bağlı olarak ortaya çıkar.
E) Bir şiirinin yazılma nedenini yalnızca yaratıcısı bilir.
7. Kültür Bakanlığının doksanlı yıllarda yürüttüğü b ir kam
panya vardı: “ İnsan Okur!” İnsan okur da ne okur ve nasıl
okur? Her okuma eylemi insani zihinsel, duygusal olarak
ilerletebilir mi? Zihin seçmiyor, taramıyorsa yalnızca b irikti-
yor ve neden-sonuç ilişkilerini kuramıyorsa kendini yeni bir
dengede yeniden tanımlamaya çalışmıyorsa yalnızca günü
geldiğinde istiflediği bilgilerin tozunu alıp kullanıma soku
yorsa bu okuma eyleminin kime, nasıl bir faydası olabilir ki!
Bu parçada anlatılm ak isteneni en ivi açıklayan yargı,
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Her okumadan sonra edinilen birikim, kişinin kendisini
değiştirmesine ve geliştirmesine yönelik olursa okuma
eylemi amacına ulaşmış olur.
B) Önemli olan çok kitap okum ak değil, kitaplar karşısında
seçici o lmak ve değerli kitapla değersizi birbirinden ayı
rabilmektir.
C) Eski bilgilerle yetinen, bilgi dağarcığına yeni bilgiler ekle
meyen bir okurun ufku geniş olamaz.
D) Aynı türden yapıtları okumak, kişiyi geliştirmez; aksine
kişinin yaşama tek bir pencereden bakmasına yol açar.
E) Okumak, insanın toplum u tanımasına, yaşamla bütün
leşmesine yardımcı olur.
8. Masalların çocukların dünyasında ayrı b ir yeri vardır. Ço
cuklar masalla büyümelidir. Çocukların hayal dünyasını zen
ginleştirir masallar. Anlatım yeteneği kazanmalarına katkıda
bulunur. Anne ve babaların çocuklarına masal anlatması
gerekir. Ne var ki kimi anne babalar masalın önemini kavra
yamamış olacak ki çocuklarına masal anlatmıyorlar. Masal
dinleyen çocukların daha sosyal olduğunu bilselerdi belki
de masal anlatmak için büyük çaba harcayacaklardı;
Bu parça için en uvaun başlık aşağıdakilerden hangisi
olabilir?
A) Masal Dünyası B) Masal ve Çocuk
C) Çocuk Masalları D) Masalın Toplumdaki Yeri
E) Sanat ve Masal
9. Yapıt aynı olsa bile, okurun her sayfadaki yolculuğunun bir
öncekinden başka olmasını sağlamak, yazarın elindedir. Bu
biraz yeteneğe, biraz düşlerin zenginliğine, biraz da yaratı
cının sözcüklerle oyun oynayabilmesine bağlıdır. Kısacası,
okur, aynı yapıta her seferinde ilk yolculuğuymuş gibi g ide
bilir.
Bu parçada sözü edilen anlatım niteliği, aşağıdakiler-
den hangisidir?
A) Yoğunluk B) Özgünlük
C) Açıklık D) Etkileyicilik
E) Öznellik
10. Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve
şu türküyü duydu:
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e
bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim. Bilekler kan
içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir ha
lıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim
Bu parçanın anlatım ında aşağıdaki anlatım teknikleri
nin hangisinden yararlanılmıştır?
A) Söyleşmeye dayalı
B) Gelecekten söz eden
C) Epik anlatım
D) Lirik anlatım
E) Fantastik anlatım
6.B 7.A 8.B 9.D 10.C
5. - 6. soruları aşağıdaki parçaya göre cevap
layınız.
Paraşüt, bir nesnenin atmosfere açık bir ortamda
havanın kaldırma kuvvetinden yararlanarak ya
vaşça inmesini sağlayan gereçtir. MS 810 - 887
yılları arasında yaşayan Arap mucit Abbas Kasım
İbn Firnas’ın, Ispanya - Kordoba’da paraşüte ben
zer bir alet kullandığı tarihî kayıtlarda mevcuttur.
Çin’de de paraşütün ilk örnekleri kullanılmıştır. Le-
onardo Da Vinci’nin paraşütle ilgili çizimleri mev
cuttur. İtalya’da 1470’lerden kalan başka paraşüt
çizimleri bulunduğu gibi 1595’te İtalyan Fausto
Veranzio tarafından yapılan çizimler Da Vinci’nin
ötesindedir. Günümüzde kullanılana en çok ben
zeyen paraşüt, 1783’te Fransız Louis - Sebastien
Lenormand tarafından keşfedilmiştir. 1797 yılında
Andre Jacques Garner bir sıcak hava balonundan
ilk paraşüt atlayışını gerçekleştirmiştir.
Bu parçada paraşütle ilgili olarak aşağıdakiler-
den hangisine değinilmemiştir?
A) Bir gereç olduğuna
B) Çin’de de ilk örneklerinin kullanıldığına
C) Önemli birçok ihtiyacı karşıladığına
D) Çizimlere konu olduğuna
E) Günümüzdekine en çok benzeyen örneğin bir
Fransız tarafından bulunduğuna
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Tanımlama yapılmıştır.
B) Kanıtlanabilir verilerden yararlanılmıştır.
C) Karşılaştırmaya başvurulmuştur.
D) Kişisel düşünceye yer verilmiştir.
E) Sanat yapmak amacı güdülmüştür.
7. insan; fizyolojik, sosyolojik, psikolojik bir bütündür.
Maddi, manevi yönünün yanında insanın bir de
sosyal çevresi vardır. Kişi, sosyal çevrede sağlıklı
bir yaşam sürmek için sağlıklı bir iletişim kurmak
zorundadır, insanlar kendi aralarında iletişim kur
mada oldukça yeteneklidir. İletişim ve anlaşmayı
sağlayan çeşitli yöntemler ve araçlar vardır, insan
lar birbirleriyle renk, mekanik sesler, çeşitli beden
hareketleri vb. yoluyla iletişim kurabilir. Örneğin,
trafikte araç sürücüsü ya da yaya, kırmızı ışıkta
durması gerektiğini bilir. Bunlar içinde en kolay, en
yaygın, en hızlı, en sağlam ve en ekonomik olan
dil aracılığıyla yapılan iletişim - anlaşma biçimidir
ki diğerleriyle anlaşma hem sınırlıdır hem de zor
luklarla karşılaşılabilir.
Bu parçaya göre insanla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Sosyal bir varlıktır.
B) İletişimi sağlıklı kurmalıdır.
C) Çeşitli biçimlerde iletişim kurabilir.
D) Maddi ve manevi özellikleri vardır.
E) Çevresindekileri yönlendirmeyi bilir.
8. “Bir yazıda daldan dala atlayan, söyleyeceklerini
planlamadan söyleyen bir yazar, okuyucusunu sı
kar.” diyen bir kişinin yazardan beklediği aşağı- dakilerden hangisidir?
A) Yalınlık B) Etkileyicilik
C) Bütünlük D) Güncellik
E) Gerçeklik
9. Doku, herhangi bir yüzeyin hissedilmesidir. Birey
herhangi bir şeyin ne olduğunu anlamak istediğin
de fiziksel olarak onu dokunarak hissetmek ister.
Doku, çevreyle etkileşim kurulduğunda hissedilen
bir öğedir. Doku anlayışı, sadece dokunma duyu
suyla sınırlı değildir. Doku gözlerle de hissedilmek
tedir. Doku öğesine öncelikle dokunma duyusu
noktasından bakılmalıdır. Bir kimse bir şeftaliye
dokunursa onun "yumuşaklığını" hissedebilir, ben
zer şekilde şeftali resmine bakarsa onun “yumu
şak” göründüğünü söyleyebilir. Bunun nedeni,
dokunma duyusunun çevreyi daha iyi anlamayı
sağlarken gözlerle iş birliği içinde olmasıdır. Par
makların bir kayanın sert yüzeyini algılaması gibi
gözler de dokunmadan önce bile yüzey üzerindeki
en ufak değişimleri fark edebilir. Görsel sanatlarda
ve görsel okumada doku öğesinin büyük anlamı
bulunmaktadır.
Bu parçaya göre doku ile ilgili olarak aşağıdaki-
lerden hangisi söylenemez?
A) Sanatlarda ve okumada önemli paya sahiptir.
B) Toplumda alışkanlık yaratmaktadır.
C) Gözlerle iş birliği vardır.
D) Çevreyle olan etkileşimle hissedilir.
E) Bir yüzeyin hissedilmesidir.
10. Müzik, oyunun başından sonuna bizi terk etmedi.
Renk cümbüşü hele hele hiç... Kuklaları izlerken
“Bunları oynatanlar büyücü galiba.” demekten
kendimi alamadım. Koskoca sahnede gerçek bo
yutlarda bir oda, bir sokak ve insanlar izliyorum
sanmıştım. Yanılmışım. Her şey minicikmiş meğer.
Ama yanılmadığım bir şey vardı: Oyun boyunca
çok eğlenmiştim.
Bu parçadan, anlatılan kukla oyunuyla ilgili ola
rak aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?
A) Kullanılan renklerin ilgi uyandırdığı
B) Müzik eşliğinde sergilendiği
C) Eğitici yönünün öne çıktığı
D) Etkileyici bir havası olduğu
E) Gerçeklik özelliği taşıdığı
11. Dört yıl evvel elektronik posta kutularına gönder
diğimiz bir toplumsal duyarlılık çağrısına kayıtsız
kalmayan dostlarımızla çığ gibi büyüyen bu sanal
platformu gerçek hayatta faydaya dönüştürerek
sanatın kırıp dökmeden şiddete karşı neler yapa
bildiğini kanıtladık. Bu süre içerisinde tepkimizi ve
etkinliklerimizi ortak bir isim altında topladık: “Ka
dınlar İçin Kadınlar Tarafından”. Bir haberleşme
ağı kurduk ve web sitesi oluşturduk. Gerçekleştir
diğimiz etkinliklerin iki temel amacı vardı: Kadına
yönelik şiddete dikkat çekmek ve kadın kuruluşla
rına maddi destek sağlamak.
Bu parçaya göre yapılan etkinliklerin hedefi
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kadınların ulaşılamaz olduğunu ispatlamaya
çalışmak
B) Hayatın anlamını kısa sürede bulmak
C) Zenginliğe özendirmek
D) Zor durumdaki bayanlara faydalı olmak
E) Platform kurup her yerde tanınmak
12. Havaalanından turistik Thamel bölgesinde yer alan
otelimize doğru giderken karanlıkta görebildiğim
kadarıyla Katmandu, hem bisiklet, motosiklet, oto
mobil hem de insan trafiğinin seyrettiği dar ve tozlu
sokaklarıyla kalabalık bir Asya şehriydi. Otelimiz,
buranın en iyi otelleri arasında sayılabilecek cins
tendi. Ancak elektrik sürekli kesilip kısıtlı jeneratör
imkânıyla aydınlatma sağlandığından ortam genel
de loştu. Ülkede enerji üretimi konusunda ciddi dar
boğaz yaşandığı besbelliydi. Öyle ki Katmandu’da
gerek şehirde gerekse dağda nereye gitsek elektrik
ve temiz su yokluğu ile karşı karşıya kalıyorduk.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinil- memiştir?
A) Thamel bölgesinin turistik olduğuna
B) Katmandu'nun kalabalık olduğuna
C) Oteldeki ortamın loşluğuna
D) insanların sevecenliğine
E) Ülke olarak elektrik sorununun olduğuna
13. Hemofili, çoğunlukla genetik geçiş gösteren, vü
cutta kanın pıhtılaşma sisteminde rol alan ve pıh
tılaşma faktörleri olarak adlandırılan proteinlerin
eksikliği veya yokluğu nedeniyle ortaya çıkan veİ-
pıhtılaşma bozukluğu yaratan bir kan hastalığıdır.
Kanın vücutta dolaşmasını sağlayan kan damarları
venler; arterler ve kılcal damarlardan oluşur. Bu
nun sonucunda damarlardan herhangi bir tanesin
de hasar meydana gelmesi durumunda iç kanama
meydana gelir.
Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Öyküleme B) Açıklama
C) Betimleme D) Kanıtlama
E) Tartışma
14. Her toplumda belli tarihsel dönemlerde bazı
mekânlar tarihsel, toplumsal veya siyasal bir ola
yın başlangıç, gerçekleştirilme ya da sonlanma-
sından kaynaklanan nedenlerden dolayı toplumsal
hafızada ayrı bir yere, simgesel değere sahiptir.
Bu mekânların sahip olduğu simgesel değer ko
lektif belleklerde ve popüler kültür metinlerinde
canlı tutulur, sözlü kültür kanalları ve kitle iletişim
araçları tarafından bu mekânlara atfedilen değer,
dolaşıma sokulur. Türkiye’de simgesel değere sa
hip mekânlardan biri de Haydarpaşa gar ve liman
alanıdır.
Bu parçaya göre “bazı mekânların simge değerini
almasının nedeni1' aşağıdakilerden hangisidir?
A) Olaylara kaynak oluşturması
B) İnsanları sarıp sarmalaması
C) Topluma yön vermesi
D) Herkese ilginç gelmesi
E) Yaşamsal önemi olması
15. Domuz gribinin, mevsimsel gribin bulaştığı gibi bu
laşmakta olduğu düşünülmektedir. Kişiden kişiye
genellikle öksürme, hapşırma gibi solunum yoluyla
bulaşır. Bazen de hasta insanların ağız ve burun
larına temas etme yo luylada bulaştığı bildirilmiştir.
Hasta bir kişinin öksürüğü ya da hapşırığından çı
kan damlacıkların masa gibi bir yüzeye temas et
mesinin ardından başka bir kişinin bu masaya elle
dokunması, ardından ellerini yıkamadan gözlerine,
ağzına veya burnuna dokunması sonucu hastalık
kişiden kişiye geçebilir. Hasta kişi, hastalık belir
tileri görülmeden 1 gün önceden başlayarak has
talandıktan sonraki 7 ve daha fazla gün boyunca
bulaştırıcıdır. Bu da kişinin domuz gribi hastalığına
yakalandığını daha henüz öğrenmemişken bulaş-
tırıcı olduğunu göstermektedir. Çocuklar, özellikle
küçük çocuklar, potansiyel olarak daha uzun süre
bulaştırıcı olabilir.
Bu parçaya göre domuz gribiyle ilgili olarak
aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A) Kitleleri yok edebileceğine
B) insanların psikolojisini bozduğuna
C) Sağlıklı bireylere geçmediğine
D) Çocukların hastalığa karşı dayanıklı olduğuna
E) Nefes veya temas yoluyla bulaştığına
16. (I) Eser, hayatın kıyısında kalıp iz bırakmış küçük
ayrıntıları yeniden göz önüne getiriyor. (II) Bazen
trajik, bazen trajikomik yani hayatın ta kendisini
okuyucuyla paylaşıyor. (III) Bizden biri olarak bizi
bize anlatıyor. (IV) Eserin bölümlere ayrılması an
latımda kopukluklar oluşturmuyor. (V) Bazen kot
taşlama atölyelerinde çalışmak zorunda kalan iş
çilerden bahsediyor. (VI) Bazen de borcunu öde
mek için organlarını satmak zorunda kalan kişisel
dramlardan.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisi
anlatımın akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) VI.
17. İstanbul, tarih boyunca pek çok uygarlığa ve kültüre ev sahipliği yapmıştır. Şehrin mimarisinden seslerine kadar her dokusunda bu kültürleri görmek mümkündür. Bundan dolayı ona Avrupa'nın Kültür Başkenti dense yeridir. Çünkü kültür ve sanat, şehrin tam merkezinde, her kesimden insanın uğrak noktası olan mekânlarda yaşanmaktadır. İstanbul’da yaşayan herkes, kendi başına sanatsal bir değer olan renklerin, kokuların ve müziğin başkenti bu büyülü şehirde yaşamanın farkına vararak şehrin ruhunu ortaya koyan sanatsal değerlerle buluşuyor ve İstanbul gerçek anlamıyla kültürün başkenti hâline geliyor. Onun için yurt içinde ve yurt dışında İstanbul’u anlatan pek çok kültür sanat projesine, en seçkin, müzik ve sergi organizasyonlarına imza atılmakta.
Bu parçaya göre İstanbul’un “kültürün başkenti” olmasını sağlayan aşağıdakilerden hangisidir?
A) Farklı uygarlıkları bünyesinde barındırması
B) Yazarlarca çok sevilmesi
C) Yurdun her yanından göç alması
D) Tiyatrocuların uğrak yeri olması
E) Her kesimden insanı barındırması
18. Dil, diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde bize aracılık eden, sosyal bağlarımızı düzenleyen bir vasıta olarak hayatımızın her safhasında mevcuttur. Kısaca dilin kullanım alanlarından bahsedecek olursak onu; konuşma dili, ilim dili, edebî dil olarak sınıflandırabiliriz. Konuşma dili; günlük ihtiyaçlarımıza yönelik sokakta, evde, işte kullandığımız dildir. İlim dili ise mesleki yaşantımızda kullandığımız terminolojinin yanı sıra ilim dünyasında kullanılan terminolojilerdir ki örneklendirecek olursak edebiyatta aruz, redif; matematikte üçgen, daire vb. bunlardandır. Edebî dil de söz sanatlarıyla yazılmış eserler olarak nitelendirilebilir. Kısaca dil, en etkili iletişim vasıtasıdır.
Bu parçaya göre dil, aşağıdakilerden hangisiyle n ite len d irilen ^
A) Sosyal ilişkiler kurduran
B) Çeşitli türleri olan
C) Sanata yön veren
D) Günlük yaşamda yer alan
E) Hayatımızdaki her ortamda bulunan
19. Deniz feneri sevdası bundan tam yedi yıl önce başladı benim için. Zaten önceden de ilgim olan fenerler, sevdiğim kadının bana “Deniz fenerim- sin sen benim.” demesiyle başka bir boyut hâlini aldı ve hayatımda bir fenomen oldu âdeta. Hatta düğün davetiyemizi bile özel olarak tasarlayarak deniz feneri şeklinde yaptım. Evlendiğimiz gün, düğün sonrası soluğu yine deniz fenerinde aldık. Bu sevda, bu boyutlara gelince fotoğraflarıma da yansımaya başladı. Özellikle son dönemde, yani eşimle ayrıldıktan sonra artık nereye gitsem deniz feneri arıyor ve gidip fotoğraflıyordum. Hatta çoğu kez, sırf fener fotoğrafı çekmek için geziler yaptım.
Bu parçanın yazarı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Deniz fenerlerine sevdalıdır.
B) Sevdiği kişinin ona deniz feneri demesiyle deniz fenerlerine daha çok ilgi duymuştur.
C) Fotoğraf çeken birisidir.
D) Eşinden ayrıldığı için çok üzgündür.
E) Deniz fenerleriyle ilgili çalışma yapmak için geziye bile çıkmıştır.
20. 1960’lı yılların sonlarında sanat dünyası tümüyle yeni bir anlayış olan kavramsal sanatın ortaya çıkmasıyla sarsılmıştır. Özünde bu anlayış, biçimsel yetkinliği arayan, alışılagelmiş sanatın yerine, bir anlamda, yeni bir yaşam biçimi önerisi olarak da algılanabilir. Kavramsalcı yaklaşım, sanatın demokratikleşme sürecini tamamladığı ve yaygınlık kazandığı -profesyonel sanatçının tekelinden çıktığı- günümüzün Batı dünyasında, insanın kendini ifade etme yollarının nerelere dek uzanabileceğini göstermesi açısından da ilginçtir.
Bu parçaya göre “kavramsal sanat” ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Sanat dünyasını oldukça etkilemiştir.
B) insanın kendini ifade etme biçimini göstermesi bakımından ilgi çekicidir.
C) 1960’tan sonra ortaya çıkmıştır.
D) Yeni bir hayat şekli önerisi olarak kabul edilebilir.
E) Demokratik toplumlara özgü kurallar içerir.
21. Fotoğrafın sanatsal söylem aracı olarak kullanıl
masında, onun hiçbir zaman nesnel gerçekliğin bir
kopyası ya da aynası gibi bir işlevselliği olduğunu
düşünmedim. Evet, her fotoğraf gerçeklikten yola
çıkabilir, ondan fikir alabilir ama ona bağlı kalma
zorunluluğu duymadan, kendi özgün dili içinde ye
niden üretmek özgürlüğü içinde davranır. Roland
Barthes’in dediği gibi “Fotoğraf uzatılmış, yüklen
miş bir kanıttır. Sanki temsil ettiği şeyin biçimini de
ğil de onun asıl var oluşunu karikatürize ediyor gi
bidir.” Fotoğrafta gördüğümüz her nesne geçmişe
yönelik olarak “Bu vardı.”yı temsil eder. Ama onun
ötesindeki her anlamlandırma edimi dile yönelik bir
etkinlik özelliği taşır.
Bu parçada düşünceyi geliştirme yollarının
hangilerinden yararlanılmıştır?
A) Tanık gösterme - tartışma
B) Tartışma - betimleme
C) Örnekleme - açıklama
D) Sayısal verilerden yararlanma - betimleme
E) Tanımlama - tanık gösterme
22. ilk gün, Selim Karadağ’ın dağları görmek için yap
tırdığı terasa yerleştik. Güneş, altın bir sini gibi ya
vaş yavaş alçalmaya başladı. Biz sustuk. Meydan
ağustos böceklerine kaldı. Bir de arada bir uzak
lardan anıran eşeğe... Sonra nedense kuşlar, kü
çücük gırtlaklarından çıkan haykırışlarıyla ormanı
cümbüşe çevirdiler. Detaylar, hafızamdan tatlı bir
okşayış gibi silindi. Dağlar, kat kat olup birbirinin
üstüne yaslandı. Bir yandan gün çekildi, diğer yan
dan gece sökün etti.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Sözcükleri gerçek anlamlarının dışında kullanma
B) Nesnel verilerden yararlanma
C) Benzetmeye başvurma
D) Betimleyici öğelere yer verme
E) İnsana özgü nitelikleri doğaya aktarma
23. (I) Nedense meslekler arasında bir anlayış eski
den beri geçerlidir. (II) Gazeteciler, dışarıdan ba
kıldığından pek sevimli görünmezler. (III) Çünkü
onların işi eksiklikleri yakalamak ve eleştirmektir.
(IV) Oysa eleştiri ve onun sağladığı değişim, uy
garlığı oluşturan en büyük itici güçtür. (V) Büyük
adamlar, büyük sanatçılar, büyük milletler eleşti
rilmeyi kabul etmiş olanlardır. (VI) Tarih, eleştiriler
sonucunda eksiklerini kabullenip düzeltmiş olan
larla doludur.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi
sinden sonra, düşüncenin akışına göre “Buna
karşın insanoğlu doğası gereği eleştirilmekten
hoşlanmaz.” cümlesi getirilebilir?
A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
1. Öncüldeki “oturduğumuz ev, ... dünyamıza ait var
lıklardır.” cümlesinde A’nın, “Oysa bizim fazla ...
vardır: su altı dünyası.” cümlesinde B’nin, “Bu dün
yanın ... hayvanlar ve bitkiler yaşar.” cümlesinde
C’nin, “Onlar da ... dünyamızın nasıl bir yer olduğu
nu bilmezler.” cümlesinde E'nin cevabı vardır. Su
altıyla kimlerin ilgilendiğinden söz edilmediği için
parçada, D seçeneğindeki sorunun cevabı yoktur.
CEVAP; D
5. Parçadaki “Paraşüt, ... sağlayan gereçtir.” cümle
sinde A’ya, “Çin’de de ... kullanılmıştır.” yargısında
B’ye, “Leonardo Da Vinci'nin ... mevcuttur." yargı
sında D’ye, “Günümüzde kullanılan ... benzeyen
paraşüt... tarafından keşfedilmiştir.” yargısında
E’ye paraşütle ilgili olarak değinilmiştir. Önemli bir
çok ihtiyacı karşıladığına parçada değinilmemiştir.
CEVAP: C
2. Öncüldeki cümlelerde yoruma yer verilmediği için
B; bilgi verme amacı güdüldüğünden C; “bizim
dünyam ızla “su altı dünyası” birbirleriyle kıyas
landığından D; “oturduğumuz ev”, “okuduğumuz
okul”, “kuşlar", “insanlar” ve “kaldırımlar” gibi söz
cük ve sözler somut örnekler olduğundan E, parça
nın anlatımında vardır. Yüklemi sonda olan cümle
lere yer verilmediğinden A, parçanın anlatımında
yoktur.
CEVAP: A
3. Öncüldeki “Toplumsal anlamda bu sü re ç ... gelişimi
gerekmekteydi.” cümlesinden B, “Bu perspektiften
bakıldığında görsel okuryazarlık ... anlaşılması ge
rekmektedir.” cümlesinden C, “Görsel kültürüm ...
sonucuna varılmıştır.” cümlesinden D, “Yazı, her
dönemde ... mutlak egemendir.” cümlesinden E
parçaya göre söylenebilir. İmgelerin merkezde ol
ması sonucunda teknolojik gelişmelerin arttığından
söz edilmediği için parçaya göre A, söylenemez.
CEVAP: A
4. Öncüldeki “konuşma dilinden çok uzaklaşmama-
lı, konuşma dilinin çevresinde dönmeli” ifadeleri
şiirin doğal bir söyleyişe sahip olması gerektiğini,
“alacağı şeyleri oradan almalıdır” ifadesi ise bu
doğallığın nasıl sağlanacağını vurgulamaktadır.
Bu açıklamalar, parçaya göre bir şiirin diliyle ilgili
olarak dikkat edilmesi istenen yaklaşımın B, C, D
ve E’deki kavramların herhangi birinin değil, A se
çeneğindeki kavram olduğunu göstermektedir.
6. Parçanın ilk cümlesinde paraşüt, kendine özgü
özellikleriyle kısaca tanıtıldığından A, bilgiler ni
cel verilere dayandırıldığından B, Leonardo Da
Vinci’nin paraşütle ilgili cümleleri, Italyan Fausto
Veranzio tarafından yapılanlarla kıyaslandığından
C, “en çok benzeyen paraşüt” sözü kişiye özgü
olduğundan D, parçanın anlatımıyla ilgili olarak
söylenebilir. Parçada bilgi vermek amaçlandığın
dan sanat yapmak amacı parçanın anlatımıyla ilgili
olarak söylenemez.
CEVAP: E
7. Öncüldeki “ insan; ... bir bütündür.” yargısından
A, “Kişi, sosyal çevrede ... kurmak zorundadır.”
yargısından B, “İnsanlar; ... iletişim kurabilir.” yar
gısından C, “Bunlar; ... zorluklarla karşılaşabilir.”
yargısından D, parçaya göre insanla ilgili olarak
söylenebilir, insanın çevreyi yönlendirmeyi bildiğin
den söz edilmediğinden E, parçaya göre insanla
ilgili olarak söylenemez.
CEVAP: E
8. Öncüldeki cümlede yer alan “daldan dala atla
mak”, sık sık durum değiştirmek; “planlamak”, “ya
pılacak bir işi belli bir sisteme göre düzenlemek”
anlamındadır. Bu açıklamaların ışığında cümleyi
irdelediğimizde yazardan beklenilenin A, B, D ve
E'dekilerden herhangi birinin değil, C ’dekinin oldu
ğunu görürüz.
CEVAP: A CEVAP: C
9. Öncüldeki “Görsel sanatlarda ... bulunmaktadır.”
yargısından A, “Bunun neden i... iş birliği içinde ol
masıdır.” yargısından C ve D, “Parmakların ... fark
edilebilir.” yargısından E, parçaya göre doku ile il
gili olarak söylenebilir. Toplumda alışkanlık yarattı
ğından söz edilmediği için B, parçaya göre doku ile
ilgili olarak söylenemez.
CEVAP: B
10. Öncüldeki “Renk cümbüşü hele hele hiç ...” yargı
sından A, “Müzik, ... terk etmedi.” yargısından B,
“Bunları oynatanlar büyücü galiba.” yargısından
D, “Koskoca sahnede ... izliyorum.” yargısından
E, anlatılan kukla oyunuyla ilgili olarak çıkarılabilir.
Eğitici yönünün öne çıktığından söz edilmediğin
den kukla oyunuyla ilgili olarak C’deki belirleme
çıkarılamaz.
CEVAP: C
11. Öncüldeki parçada elektronik posta kutularına
gönderilen bir toplumsal duyarlık mesajına kayıtsız
kalınmadığından, bunun üzerine bir haberleşme
ağının kurulduğundan, bunun da kadınlara yönelik
şiddete dikkat çekmek, kadın kuruluşlarına yararlı
olmak amacını taşıdığından söz edilmektedir. Bu
açıklamanın ışığında seçenekleri incelediğimizde
parçaya göre yapılan etkinliklerin hedefi A, B, C ve
E’de verilenlerden herhangi biri değil, D’deki belir
lemedir.
CEVAP: D
12. Öncüldeki “turistik Thamel bölgeleri” sözünde A’ya;
“kalabalık bir Asya şehri" sözünde B’ye; “ortam
genellikle loş” sözünde C ’ye; “ülkede ... yaşandığı
besbelliydi." yargısında E’ye değinilmiştir, insan-:
ların sevecenliğinden söz edilmediği için parçada
D’ye değinilmemiştir.
13. Öncülde hemofili hastalığı ile ilgili bilgi verilmekte
dir. Yazar söz konusu hastalıkla ilgili açıklamalarda
bulunuyor. Böyle parçalarda yazar, açıklama deni
len anlatım biçimine başvurur. Onun için bu par
çanın anlatım biçimi A, C, D ve E seçeneklerinin
herhangi birinde değil B seçeneğinde verilmiştir.
CEVAP: B
14. Öncülde her toplumda kimi yerlerde tarihsel olay
ların yaşandığından, bu yerlerin toplumun hafı
zasında yer ettiğinden, onların toplumda sembol
durumuna geldiğinden söz edilmektedir. Bu açıkla
manın ışığında “Bazı mekânların simge değeri al
masının nedeni nedir?" diye sorduğumuzda B, C,
D ve E'deki belirlemelerden herhangi birinin değil,
A’daki belirlemenin sorumuzun cevabı olduğunu
görürüz.
CEVAP: A
15. Öncülde domuz gribinin nasıl bir hastalık oldu
ğu, insandan insana nasıl bulaştığı üzerinde du
rulmaktadır. Bu açıklamanın ışığında seçenekleri
incelediğimizde parçaya göre domuz gribiyle ilgili
olarak A, B, C ve D’deki belirlemelerden herhangi
birine değil, E seçeneğindeki belirlemeye ulaşıla
bilir.
CEVAP: E
16. Paragraf, bir düşünce birimidir; bir metnin bir bölü
müdür. Yazının bütünlüğü içinde kendi bütünlüğü
nü korur. Yani her paragraf bir ana düşünceye bağlı
bir düşüncenin çevresinde oluşur. Ana düşünceye
ters düşen, konu uyumu taşımayan yargılar o pa
ragrafın anlam bütünlüğünü bozar. Bu açıklamala
rın ışığında parçayı incelediğimizde I, II, III, V ve
VI. cümlelerde bir eserin hayatın kıyısında kalmış
ve iz bırakmış hayatları anlattığından söz edildiğini
görürüz. Onun için bu cümleler bir bütün oluşturur.
IV numaralı cümlede ise eserin bölümlere ayrılma
sından söz edildiğinden bu cümle parçanın anlatım
akışını bozmaktadır.
CEVAP: D CEVAP: D
17. Öncüldeki parçada İstanbul’un tarih boyunca pek
çok uygarlığa ve kültüre ev sahipliği yaptığından
söz edilmektedir. Bu çerçevede İstanbul’un farklı
uygarlıkları bünyesinde bulundurduğu, bunun da
onu günümüzün kültür başkenti durumuna getir
diği açıklanmaktadır. Bu açıklamanın ışığında se
çenekleri incelediğimizde parçaya göre İstanbul’un
kültür başkenti olmasını sağlayan B, C, D ve
E’dekiierden herhangi birinin değil, A'daki belirle
menin olduğunu görürüz.
CEVAP: A
18. Öncüldeki “diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde
bize aracılık eden” ifadesi A ile, ‘̂ konuşma dili, ilim
dili, edebî dil” sözleri B ile, “günlük ihtiyaçlarımı
za yönelik" sözü D ile, parçanın genelindeki sa
vunulan düşünce E ile dili nitelendirebileceğimizi
göstermektedir. Dilin sanata yön verdiğinden söz
edilmediği için parçaya göre dili C’deki ifadeyle ni
telendirenleyiz.
CEVAP: C
19. Öncüldeki “Deniz feneri sevdası tam yedi yıl önce
başladı.” yargısından A, "... sevdiğim kadının ‘De
niz fenerimsin sen benim.’ demesiyle” yargısından
B, “Özellikle son dönemde ... gidip fotoğraflıyor-
dum.” yargısından C, son cümleden E, parçanın
yazarı için söylenebilir. Eşinden ayrıldığı için çok
üzüldüğünden, söz edilmediği için parçanın yazarı
hakkında D söylenemez.
CEVAP: D
20. Öncüldeki “1960’lı yılların ... çıkmasıyla sarsılmış
tır.” yargısından A ve C, son cümleden B, “özünde
bu anlayış, ... olarak da algılanabilir.” yargısından
D parçaya göre kavramsal sanat ile ilgili olarak
söylenebilir. Demokratik toplumlara özgü kurallar
içerdiğinden söz edilmediği için parçaya göre kav
ramsal sanatla ilgili olarak E söylenemez.
21. Öncüldeki parçada fotoğrafın nasıl bir sanat oldu
ğu üzerinde durulmaktadır. Konu, daha çok fotoğ
rafın ne olduğu üzerine yöneltilmiştir. Yazar, konu
nun daha inandırıcı olması için de alanında uzman
bir kişinin görüşüne başvuruyor. Bu alıntı da yani
Roland Barthes’in sözünde hem tanım yapılmıştır
hem de yazar bunu düşüncesine tanık göstermiş
tir. Bu açıklamaların ışığında seçenekleri inceledi
ğimizde bu parçada düşünceyi geliştirme yolların
dan A, B, C ve D’dekilerden herhangi birinin değil,
E’dekinin kullanılıdığını görürürüz.
CEVAP: E
22. Öncüldeki “ormanı cümbüşe çevirmek", “tatlı bir
okşayış gibi silinmek” ifadelerinde sözcükler ger
çek anlamlarının dışında kullanıldığından A; “Gü
neş, altın bir sini g ib i... başladı." yargısında güneş
altın bir siniye benzetildiğinden C; “dağları görmek
için yaptırdığı teras” , “altın bir sini gibi yavaş ya
vaş alçalmak”, “kuşlar küçük gırtlaklarından çıkan
haykırışlarla" sözlerinde betimleyici öğeler bulun
duğundan D, “Dağlar, kat kat olup birbirinin üstüne
yaslandı.” yargısında yaslanma insana özgü bir
özellik olarak doğaya aktarıldığından E, parçanın
anlatımında vardır. Nesnel verilerden yani kanıtla-
yıcı öğelerden yararlanılmadığı için parçanın anla
tımında B yoktur.
CEVAP: B
23. Öncülde meslekler arasında bir anlayışın eskiden
beri geçerli olduğundan, gazetecilerin dışardan
bakıldığında pek sevimli görülmediklerinden çünkü
onların işlerinin yakalama ve eleştirmek olduğun
dan söz edilmektedir. Numaralanmış cümlelerden
I, II ve III anlatımın akışına uygun olarak birbirini
izlemektedir. Ancak III numaralı cümleden IV’e ge
çerken bir aksama meydana gelmektedir. Çünkü
buraya “oysa” bağlacının anlam özelliğine uygun
bir cümle getirilmelidir. Bu cümle de soru kökünde
verilen cümledir.
CEVAP: E CEVAP: B
® BaşlamaSaatif Süre BitişSaati:[ .
1. Ekosistem, kısaca doğanın ekolojik sisteminin kı
saltılmış adıdır. Yani doğanın oluşturduğu denge
sistemidir, bütünüdür. Ekosistemin sınırları amaca
göre değişir. Örneğin, dünyanın bütünü bir ekosis
tem olarak ele alınabileceği gibi onun bir kıtası, bir
kıtadaki bir bölge, bir bölgedeki akarsu havzası,
bir denizin herhangi bir kesiti, bir kent, bir köy, bir
çiftlik, bir havuz, hatta bir evin içindeki küçük bir
akvaryum da birer ekosistem olarak ele alınabilir.
Bunların bir bölümü oldukça doğal, bir bölümü de
insan etmeni tarafından değişik derecelerle değiş
tirilmiş yapay ekosistemlerdir.
Bu sözlerin söylenmesindeki amaç, aşağıdaki-
lerden hangisi olabilir?
A) Ekosistemdeki sorunları tespit etmek
B) Ekosistemle ilgili bilgiler vermek
C) Ekosistemdeki değişikliklere ışık tutmak
D) Ekosistemin eksiklerini belirlemek
E) Ekosistemi korumaya çalışmak
2. Gerçek manasıyla imajinasyon (tahayyül), ruhun
maddeler üzerindeki etkinliğini kullanmasıyla orta
ya çıkan yaratıcı bir süreçtir. Ruh varlığı, etkinliği
ile bir objeye şekil vermek istediği zaman, bunu
imajinasyon melekesi ile yapar. Bu, bir şeyi yok
tan var etmek değil, belli bir realite seviyesinde var
olan enerjiyi, bir diğer realite seviyesine aktarmak
tır. Imajine edilmiş bir şey, fizik âlemdeki kaba gö
rünümlerini göstermeden önce, ince kozmik mad
deler âleminde gerçekleşmiş bulunur.
Bu parçadan imajinasyonla ilgili olarak aşağı-
dakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Enerjiyi aktarma şekli olduğu
B) Kozmik ortamda gerçekleştiği
C) Bilginin ürünü olduğu
D) Ruh varlığıyla ilgili olduğu
E) Bir süreç olduğu
^D oğru l .. ) X Yanlış( ■■ ) O Boş( . . ) C ^l\le t( . . )
3. Her gün pek çok ilginç teknolojik buluş ortaya çıkıyor. Ancak yeni buluşların büyük kısmı talep görmediği, kullanışlı olmadığı veya şirket politikalarına uymadığı için bir kenarda unutulup gidiyor. Bizi üç boyutlu dünyalarla tanıştırabilecek güvenilir, zeki bir bilgisayar ve kayıt yaparken reklamları otomatik olarak silen video cihazları hoşunuza gider miydi? Uzmanların öngörüleri doğru çıksaydı, hepimiz bu buluşlara sahip olacaktık. Ancak bütün buluşlar günlük hayata geçirilemiyor. Bazı görkemli icatların unutulup gitmesinin nedenlerini bilgisayar teknolojisini örnek göstererek açıklayabiliriz.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisine değinil- memiştir?
A) Bazı icatların unutulduğuna
B) Uzmanların öngörülerinin doğru çıkmadığına
C) Unutulan icatlara, bilgisayar teknolojisinin örnek olarak verilebileceğine
D) Videoların artık sevilmediğine
E) İcatların her gün yapıldığına
4. (I) Çizgi roman, özünde birbirini takip eden karelerin bir hikâye oluşturması olarak tanımlansa da onu çizgi roman yapan, aslında okuyucuyla eser arasında kurulan bağdır. (II) Çizgi roman, bir kahramanın hikâyesini anlatır, onun adıyla anılan bir sürekli serisi vardır ve belli periyotta devam ederken onu bağlılıkla izleyen okuyucusunun duygularını dile getirir.(III) Bu bağlamda çizgi roman için “kahramanıyla empati kuran okuyucunun birlikteliği” demek doğru olacaktır. (IV) Seri çizgi romanın etkisi çok güçlüdür.(V) Buna karşılık, "grafik roman” (albüm) adı verilen çizgi roman türü, eğer bilinen bir kahramanı anlatmıyorsa, bir bütünlük içeriyor, başı sonu aynı sayı içinde yer alıyor ve çizgi roman özdeşleşmesine ulaştıracak bir sürece uymuyorsa daha çok içeriğiyle akılda kalır. (VI) Edebiyat uyarlamaları bu tanımlamalar ışığında “grafik roman” türüne girer.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istenirse ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II. B) III. C)IV . D) V. E) VI.
(I) Kavram oluşturma yeteneği insanların nesne
leri sınırlamalarına olanak sağlar. (II) Hayatımızı
o kadar çok kavram sarmıştır ki inanamazsınız.
(III) Kırmızı kavramı ile cisimleri kırmızı ve kırmızı
olmayan diye ayırabilir, meyve kavramı ile mey
veler ve meyve olmayanlar sınırlamasını yapabi
liriz. (IV) Seçilen özellik, sınırlamanın temeli olan
kavramı oluşturur. (V) Dünyadaki özellik ya da ni
teliklerin sayısı pratik olarak sınırsız olduğundan,
oluşturulabilecek sınırlama ya da kavram sayısı da
sonsuzdur.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisi
anlatımın akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
Gündelik konuşma dili bir göstergeler dizgesidir.
Ancak toplumsal ve tarihsel yaşamın kendine özgü
gereksinimlerini karşılamak üzere matematik, tıp,
bilgisayar dili vb. gibi yapay dil yetileri de geliştiril
miştir. İşte sanat da bu özgül dil yetilerinden biridir.
Nasıl ki hekimler tıp dilini kullanıyorlarsa sanatçı
lar da sanat dilini kullanırlar. Bu dilin oluşumunda
ve kullanılış biçiminde sanatçının düşünsel süreci
büyük önem taşır. Öncelikle sanatçının bilincinde
duyumsadıklarını ve anlatmak istediklerini sanat
sal imgelere dönüştürdüğü özel bir dünya oluşur.
Bu parçaya göre aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A) Dil yetileri, gereksinimleri karşılamak üzere
doğmuştur.
B) Sanat bir yetidir.
C) Sanat dilinin oluşumunda sanatçının önemli bir
payı vardır.
D) Gündelik dil bir dizgedir.
E) Sanatı sevenlerin dili gelişir.
7. Bazı sanatçılar, yeni materyallerle yeni fikirleri bir
birine karıştırmaktadır. Birbirinden çekici bu ma
teryaller, büyük bir sanatçı kitlesi tarafından iyi bir
şeymiş gibi kullanılmakta, daha da ötesinde yeni
materyalleri kullanarak bir iş yapınca iyi sanatçı
olunduğu düşünülmektedir. Burada asıl tehlike,
dışavurumculuğun başka bir şekli olarak işin fik
rinden çok, materyalin yapım şekline önem veril
mesinden kaynaklanmaktadır. Üç boyutlu sanatın
her türü, fiziksel bir olgudur. Fizikselliği, onun en
belirgin ve en doyurucu yanıdır. Kavramsal sanat
ise izleyicinin gözünden ve duygularından çok, zih
nini hedef alır. Aynı zamanda fiziksellik, üç boyutlu
bir objede heyecan yaratmadığı için tezat da oluş
turur. Renk, yüzey, metin, biçim, işin sadece fizik
sel beklentilerini yansıtır. Bu fiziksellik, izleyicinin
ilgisini çeker ancak aynı zamanda bizim, fikrimizin
anlaşılmasının ve bir ifade düzeneği kurmamızın
önündeki engeldir.
Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin
cevabı yoktur?
A) Materyalin yapım şekli nasıldır?
B) Zıtlık oluşturan nedir?
C) izleyicinin zihnini hedef alan nedir?
D) Asıl tehlike neden kaynaklanır?
E) iyi sanatçı olunduğu ne zaman düşünülmekte
dir?
Nanoteknoloji kullanılarak çok küçük makineler
yapılabild iğ i1 gibi “akıllı” malzemeler üretilebiliyor.
İşte bu teknolojiye ilgi gösteren bilim adamları
Almanya’nın Münster kentinde buluştu. Toplantı
da öncelikle nanoteknolojinin fizik, kimya, biyoloji
gibi birçok bilim dalını bir araya getirmesi özelliği
ele alındı. Bü noktaya dikkat çeken Münster Üni
versitesi Nanoteknoloji Merkezi Profesörü Harald
Fuchs, nanoteknoloji ile yaşamın sırlarını aralama
yı planladıklarını belirterek “En önemlisi, sürecin
kendi kendisini örgütlemesi.” dedi ve bu teknoloji
ile neler yapılacağını şöyle anlattı: “Biyolojik ya
pıların örgütlenmesinde bunu gözlenmeyebiliyo
ruz. İşlevsel yapıların ortaya çıktığı her yerde öz
örgütlenme çok önemli. Nanoteknoloji ile bizim
istediğimiz şekilde çalışmak üzere kendi yapıları
nı örgütleyen makineler yapabiliriz. Doğanın nasıl
örgütlendiğini henüz tam olarak çözemedik.”
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Nanoteknolojinin hızla geliştiğine
B) Nanoteknolojinin değişik bilimleri bir araya ge
tirdiğine
C) Doğayla ilgili bilgi eksikliğinin olduğuna
D) Nanoteknolojiyle ilgili bir toplantı yapıldığına
E) Nanoteknolojinin değişik alanlarda kullanılabil
diğine
9. Ülkemizde eskiden olduğu gibi bugün de bilim
dilinde yaygın bir yabancı sözcük ve terim düş
künlüğü vardır. Bunun yanı sıra, bilimsel yazılar
da zor anlaşılır ya da anlaşılmaz olma eğilimi sık
gözlenmektedir. Bilim dilinde süregelmekte olan
anlaşılmaz olma ve yabancı terim, sözcük kullan
ma eğilimini yalnızca bilimdeki eğitim ve yazma
alışkanlıklarına, yabancı dili iyi bilmemeye, dilde
özensizliğe bağlayamayız. Eğitimin kendi kendisini
anlaşılmazlığa, dilde özensizliğe sokmasının altın
da orijinallik tutkusu yatmaktadır.
Bu parçaya göre bilim dilinde yabancı sözcük
ve terim kullanılmasının nedeni aşağıdakiler-
den hangisi olabilir?
A) Bilim dilinin sıkıcı bulunması
B) Bilimdeki eksiklikler
C) Yabancı dillerin zorluğu
D) Farklı olma çabası
E) Alışkanlık olması
10. Kullandığımız her kelimenin bir mantıksal formu,
bir de ses formu var. Gramer kurallarına göre ses
formlarının nasıl olması gerektiği aşağı yukarı be
lirli. Mantıksal form ise kişiden kişiye değişiyor.
Kişiler dili kullanırken beyinlerinde, derin yapıların
da var olan kodlamaları ifade etmeye çalışıyorlar.
Derin yapıda yaşadıkları ve kodladıkları tecrübeler
ile hayal ettikleri ve yaşayacakları tecrübeler ko
nusundaki kodlamaiar, yüzeyde kelimelerle ifade
edilmeye çalışılmakta. Çoğu zaman söyleneni
anlatamıyoruz, ifade edemiyoruz. Bazen de ke
limeler, kullanılan dildeki yetersizlikleri anlatıyor;
anlatamadığımız, adını bilmediğimiz sözcükler için
“şey” dediğimiz gibi.
Bu parçaya göre “şey” gibi sözcükleri kullanmamızın sebebi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sözcüğe farklı bir kavramla seslenme isteği
B) Bazı sözcüklerin dile dolanması
C) Sözcükleri renkli hâle getirme çabası
D) Kişisel yapıların farklı olması
E) Uygun sözcük bulamama sıkıntısı
11. Anılar, mümkün oldukça nesnel kalınarak yazıl
malıdır. Kendinle ve çevrenle bir iç hesaplaşma
taşıdığını bilerek öznel değerlendirmeler sürekli
tartılmalı, abartmalar ve yanlış anlaşmalara neden
olabilecek, hata ve eksiklik taşıyabilecek anlatım
lar dışarıda tutulmalıdır. İnsanlar, ilk insandan bu
yana belge bırakarak birikim yapmıştır. Bu neden
le anılar bu birikime konulan, yaşanan dönemin
tuğlalarıdır. Bu açıdan tarihî değerleri vardır. Aynı
şekilde dile özen gösterilen yazılar oldukları için de
edebî değer de taşırlar.
Bu parçaya göre anılarla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Edebiyatla ilgilidir.
B) Yaşanan döneme ait bilgi içerir.
C) Yazarına ün verir.
D) Abartılı olmamalı ve hatalara yer vermemelidir.
E) Objektif olmalıdır.
12. Klasik müziğe yeni yeni ısınmaya başladığım zaman
lardı. Bir yandan eserleri dinleyip bu müziğin alfabe
sini öğrenmeye çalışıyor, bir yandan da yüzyıllara
damgalarını vuran bu dehaların kim olduklarına dair
bilgiler ediniyordum. O gün neyle ilgilendiğimi tam
olarak anımsayamasam da CD’den odaya yayılan
melodinin içimde yarattığı derin hüzün ve huzursuz
luk duygusunu bugün gibi hatırlıyorum. "Nedir bu?
Bir garip oldum.” diye söylendim arkadaşıma, biraz
da müziği değiştirmesini isteyerek. “Mozart”, dedi,
şaşırdım. Mozart olamazdı bu duyduğum. Onun için
“Tanrı’nın kahkahasını müziğiyle bize ulaştıran bes
teci”, yorumunu okumuştum bir süre önce. Oysa bu
müzikte acı vardı; isyan, öfke, hüzün vardı.
Bu parçanın yazarının şaşırmasının nedeni
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Mozart’ın iyi müzik yapması
B) Mozart'ın, sandığından farklı olması
C) Klasik müziğe tam olarak ısınması
D) Huzursuzluğunun nedenini bulamaması
E) Arkadaşının ısrarcı olması
13. Sanatçı, düşünsel boyutta kavramın işlevi ile algı
lanması arasındaki çelişkiyi (birinin diğerine üstün
lüğü), kendi öznel yargısına başvurarak hafifletir.
Öznellikten kaçınmanın tek yolu bir plan dâhilinde
çalışmaktır. (1) Plan, işin tasarımıdır. Bazı planlar
milyonlarca varyasyonu, bazıları da sınırlı birkaç
tasarımı içerir. Fakat her ikisi de sonuca götürür.
Bazıları ise sonsuzluğu ifade eder. Ancak her ne
olursa olsun, her durumda sanatçı yalın bir form
seçerek problemi çözüme kavuşturur. (2) Bu; ge-
lişigüzelliği, şımarıklıkları ve öznelliği olabildiğince
aza indirger. (3)
I. işin tamamlanması aşamasında verilen sancılı
kararlar daha iyidir.
II. Günümüzde teknolojik gelişmelerin bir uzantı
sı olarak karşılaştığımız yeni materyaller çağ
daş sanatın en büyük sancısıdır.
III. Bu, aynı zamanda her tasarımin nesnel dönü
şümü için gereklidir.
Bu parçanın anlamlı bir bütün oluşturabilmesi
için parçada 1 ,2 ve 3 ile belirtilen yerlere I, II ve
III numaralı cümleler aşağıdakilerin hangisinde
verilen sırayla getirilmelidir?
1 2 3
A) III I II
B) I II . III
C) II I III
D) I III II
E) III II I
14. Canlıların bir bölümü üretici, bir bölümü tüketicidir.
Bitki türleri genel olarak üreticidir. Hayvan türleri
ekosistemin tüketici parçalarıdır. (1) Onlar ayrıştırı-
cıdır. Bitki ve hayvan atık ve artıklarını ayrıştırarak
ekosisteme geri kazandırırlar. (2) Ayrıştırıcılar ol
masaydı bir hesaba göre tüm yeryüzü 100 m kalın
lığında bir çöp tabakasıyla kaplı olurdu. (3)
I. Bu da hiç hoş bir manzara olmazdı.
II. Mikro organizmalar ise ekosistemde boyların
dan büyük işler yaparlar.
III. Atık ve artık maddeleri, ekosistemde, üreticiler
tarafından tekrar kullanılabilecek hâle getirir
ler.
Bu parçanın anlamlı bir bütün oluşturabilmesi
için parçada 1 ,2 ve 3 ile belirtilen yerlere I, II ve
III numaralı cümleler aşağıdakilerin hangisinde
verilen sırayla getirilmelidir?
1 2 3
A) I III II
B) II III I
C) II I III
D) III I II
E) I II III
15. Ormanlar, yalnızca ağaç ve ağaççıkların bulun
duğu geniş alanlar değildir. Bugünün anlayışıyla
orman, çok sayıda bitki ve hayvan toplulukların
dan oluşan bir yaşam birliği, hatta büyük bir canlı
organizmadır. Türkiye yüzeyinin % 26’sını orman
sayılan alanlar kaplamaktadır. Bu önemli zengin
liğin gelecek kuşaklara aktarılabilmesi, “Millî Park,
Tabiatı Koruma Alanı, Tabiat Parkı” gibi koruma
alanlarının sayısının artırılmasıyla mümkündür. Şu
anda korunan alanlar Türkiye ormanlarının yalnız
ca % 2’sini oluşturmaktadır. Ormanların, canlılara
besin, ilaç için ham madde sağlama gibi sayısız
yararı vardır.
Bu parçaya göre aşağıdaki genellemelerden
hangisine ulaşılabilir?
A) Ormanların ömrü gittikçe uzamaktadır.
B) Ormanı bol olan ülkelerin ekonomik sorun ya
şaması mümkün değildir.
C) Ormanlık alanların temiz tutulması için çalış
malar yapılmalıdır.
D) Ormanlar, canlılar için görünenden çok daha
önemlidir.
E) Ormansız toplumların temel sorunu açlıktır.
Parçada, ekosistemin, doğanın oluşturduğu bir
denge olduğundan; ekosistemin sınırlarının ama
ca göre değiştiğinden, ekosistem olarak adlandı
rabileceğimiz bazı bütünlerin doğal olduğundan
bazılarınınsa insan eliyle yapıldığından söz edil
mektedir. Bu açıklamanın ışığında seçeneklerdeki
belirlemelere bakıldığında öncülde yer alan sözleri
söylemekteki amacın A, C, D ve E seçeneklerinde-
kilerden herhangi biri değil, B seçeneğindeki belir
leme olduğu görülür.
CEVAP: B
4. Parçaya dikkatlice bakıldığında I, II ve III numaralı
cümlelerde çizgi romanın özünde ne olduğundan
ve onu çizgi roman yapan şeyin aslında okuyucu
suyla kurduğu bağ olduğundan söz edilmektedir.
Öyleyse bu cümleler bir paragraf oluşturur. IV nu
maralı cümleden itibarense çizgi roman çeşitlerine
ilişkin karşılaştırmalara yer verildiğinden bu parça
iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf IV nu
maralı cümleyle başlar.
CEVAP: C
Parçada geçen “var olan e n e rjiy i... realite seviye
sine aktarmak” ifadesiyle imajinasyonun, enerjiyi
aktarma şekli olduğu belirtildiğinden A; “kozmik
maddeler âleminde gerçekleşmek" ifadesiyle koz
mik ortamda gerçekleştiği anlaşıldığından B; “Ruh
varlığı, etkinliği ile...bunu imajinasyon melekesi ile
yapar.” yargısıyla ruh varlığıyla ilgili olduğu anlaşıl
dığından D; “ortaya çıkan yaratıcı bir süreç” sözüy
le bir süreç olduğu anlaşıldığından E, imajinasyon-
la ilgili olarak parçadan çıkarılabilir.
CEVAP: C
5. Parçanın I, III, IV ve V numaralı cümlelerinde kav
ram oluşturma yeteneğinin insanların nesneleri
sınırlamalarına olanak sağladığından söz edilmek
tedir. II numaralı cümlede ise hayatımızı saran pek
çok kavram olduğundan söz edildiği için bu cümle,
parçanın anlam bütünlüğünü bozmuştur.
CEVAP: B
Parçada geçen “bir kenarda unutulup gitmek” ifa
desiyle bazı icatların unutulduğundan söz edildiği
için A’ya; “uzmanların öngörüleri doğru çıksaydı”
sözüyle uzmanların öngörülerinin doğru çıkmadığı
anlaşıldığından B’ye; “bilgisayar teknolojisini örnek
göstererek” ifadesiyle unutulan icatlara, bilgisayar
teknolojisinin örnek olarak verilebileceği anlaşıl
dığından C’ye; “her gün pek çok ilginç teknolojik
buluş” sözüyle icatların her gün yapıldığı anlaşıldı
ğından E’ye değinilmiştir. Videoların artık sevilme
diğinden söz edilmediği için D’ye değinilmemiştir.
6. Parçada geçen “yaşamın kendine özgü gereksi
nimlerini karşılamak üzere” sözüyle dil yetilerinin,
gereksinimleri karşılamak üzere doğduğundan söz
edildiği için A'ya; “sanat da bu... yetilerinden biri”
sözüyle sanatın bir yeti olduğu anlaşıldığından
B’ye; “sanatçının düşünsel süreci büyük önem ta
şır” ifadesiyle sanat dilinin oluşumunda sanatçının
önemli bir payı olduğundan söz edildiği için C ’ye;
“Gündelik konuşma dili bir göstergeler dizgesidir.”
yargısıyla gündelik dilin bir dizge olduğu anlaşıldı
ğından; D’ye1 ulaşılabilir. Sanatı seyenlerin dilinin
geliştiğinden söz edilmediği için E'ye ulaşılamaz.
CEVAP: D CEVAP: E
7. Parçada geçen “Kavramsal sanat ise...hedef alır.
Aynı zamanda... tezat da oluşturur." yargılarıyla
zıtlık oluşturanın ne olduğu anlaşıldığından B’nin,
“ ...izleyicinin gözünden ve duygularından çok, zih
nini hedef alır.” yargısıyla izleyicinin zihnini hedef
alan şeyin ne olduğu anlaşıldığından C’nin, “ ...asıl
tehlike... materyalin yapım şekline önem verilme
sinden kaynaklanmaktadır." yargısıyla asıl tehli
kenin neden kaynaklandığı anlaşıldığından D’nin,
“materyalleri kullanarak bir iş yapınca iyi sanatçı
olunduğu düşünülmektedir.” yargısıyla ne zaman
iyi sanatçı olunduğu düşünüldüğünden E’nin ceva
bı parçada vardır. Materyalin yapım şeklinin nasıl
olduğundan söz edilmediği için A’nın cevabı par
çada yoktur.
CEVAP: A
9. Parçada, ülkemizde, eskiden olduğu gibi bugün de
bilim dilinde yaygın bir şekilde yabancı sözcük ve
terim kullanıldığından, bu nedenle bilimsel yazıla
rın anlaşılmasının zor olduğundan söz edilmekte
dir. Bu açıklamanın ışığında bilim dilinde yabancı
sözcük ve terim kullanılmasının nedeni A, B, C ve
E seçeneklerindekilerden herhangi biri değil, D se
çeneğindeki belirlemedir.
CEVAP: D
8. Parçada geçen “fizik, kimya, biyoloji gibi birçok
bilim dalını bir araya getirmesi” ifadesiyle B’ye;
“Doğanın nasıl örgütlendiğini henüz tam olarak çö
zemedik.” yargısıyla doğayla ilgili bilgi eksikliğinin
olduğu anlaşıldığından C’ye; “toplantıda öncelikle”
sözüyle nanoteknolojiyle ilgili bir toplantı yapıldığı
anlaşıldığından D’ye; “biyolojik yapıların örgütlen
mesinde”, “işlevsel yapıların ortaya çıktığı her yer
de” gibi sözlerle nanoteknolojinin değişik alanlarda
kullanılabileceği anlaşıldığından E'ye değinilmiştir.
Nanoteknolojinin hızla geliştiğinden söz edilmediği
için A'ya değinilmemiştir.
10. Parçada, kullandığımız her kelimenin mantıksal ve
sessel bir formu olduğundan, ses formlarının gra
mer kurallarına göre, mantık formlarınınsa kişiden
kişiye değiştiğinden söz edilmektedir. Bu açıkla
maların ışığında parçaya göre “şey” gibi sözcükleri
kullanmamızın sebebi A, B, C ve D seçeneklerin
dekilerden herhangi biri değil, E seçeneğindeki be
lirlemedir.
CEVAP: E
CEVAP: A
11. Parçada geçen “edebî değer de taşımak” ifadesiyle
edebiyatla ilgili oldukları anlaşıldığından A, “yaşa
nan dönemin tuğlaları” sözüyle yaşanan döneme
ait bilgi içerdikleri anlaşıldığından B, abartma
lar ve yanlış anlamalara neden olabilecek, hata
ve eksiklik taşıyabilecek anlatımlar dışarıda tutul
malıdır.” yargısıyla abartılı olmaması gerektiği ve
hatalara yer vermemesi gerektiği anlaşıldığından
D, “nesnel kalınarak yazılmalı” ifadesiyle objektif
olması gerektiği anlaşıldığından E söylenebilir. Ya
zarına ün verdiğinden söz edilmediği için C, anılar
la ilgili olarak söylenemez.
CEVAP: C
14. Parçada, canlıların bir bölümünün üretici, bir bö
lümünün de tüketici olduğundan, hayvan türlerinin
ekosistemde hangi gruba girdiğinden söz edilmek
tedir. Bu açıklamanın ışığında parçanın anlamlı bir
bütün oluşturabilmesi için I numaralı cümlenin 3'e,
II numaralı cümlenin Ye, III numaralı cümlenin de
2 ’ye getirilmesi gerektiği görülmektedir.
CEVAP: B
12. Parçada, klasik müziğe yeni yeni ısınmaya baş
layan ve onunla ilgili alfabeyi öğrenmeye çalışan
ve dinlediği bir müziğin onda bıraktığı etkiden
söz eden bir kişi anlatılmaktadır. Bu açıklamanın
ışığında seçeneklerdeki belirlemelere bakıldı
ğında yazarın şaşırmasının nedeninin A, C, D ve
E’dekilerden herhangi biri değil, B seçeneğindeki
belirleme olduğu görülür.
CEVAP: B
15. Parçada, ormanların aslında nasıl alanlar olduğun
dan, Türkiye’nin kaçta kaçının ormanlarla kaplı ol
duğundan, bu önemli zenginliği gelecek kuşaklara
aktarabilmek için ne gibi önlemlerin alındığından
söz edilmektedir. Bu açıklamaların ışığında seçe
neklerdeki cümlelere bakıldığında parçaya göre A,
B, C ve E’dekilerden herhangi birine değil, D seçe
neğindeki yargıya ulaşılabileceği görülür.
CEVAP: D
13. Parçada sanatçının, düşünsel boyutta kavramın iş
levi ile algılanması arasındaki çelişkiyi kendi öznel
yargısına başvurarak hafiflettiğinden söz edilmek
tedir. Bu açıklamanın ışığında parçanın anlamlı
bir bütün oluşturabilmesi için I numaralı cümlenin
2 ’ye, II numaralı cümlenin 3’e, III numaralı cümle
nin de 1 ’e getirilmesi gerektiği görülmektedir.
CEVAP: A
Mohaç Savaşı, 29 Ağustos 1526'da, OsmanlI’nın görkemli zaferlerinden biridir. Osmanlı orduları ile Macaristan Krallığı orduları arasında meydana gelen ve Macaristan'ın büyük bölümünün Osmanlı hâkimiyetine girmesiyle sonuçlanan savaş Orta Avrupa tarihini de değiştirmiştir. Savaş, sayıca üstün Osmanlı ordusunun hafif süvarileri, o zamana kadar AvrupalIların karşılaşmadıkları 300 seyyar top ve etkin tüfek kullanımı sayesinde, Macar ordusunun esas gücü olan ağır süvarilerini kısa sürede kaybetmelerini takiben, ağır bir Macar yenilgisi ile sonuçlanmış, Osmanlı ordusu, Macar ordusunu hezimete uğratmıştır. Savaş iki saat kadar sürmüştür. Dünyada en kısa sürede en ağır yenilgiyle sonuçlanan savaşı olma özelliğiyle de ayrı bir yere sahiptir.
Bu parçada Mohaç Savaşı ile ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine deainilmemistir?
A) Hangi tarihte gerçekleştiğineB) Kimler arasında yapıldığınaC) Tarihteki önemineD) Nerede yapıldığınaE) Ne kadar sürdüğüne
2. Aşı, hastalıklara karşı bağışıklık sağlama amacı ile insan veya hayvan vücuduna verilen, zayıflatılmış hastalık virüsü, hastalık etkeninin parçaları veya salgıları ile oluşturulan çözeltidir. Mikroplar veya virüslerce oluşturulan hastalıklara karşı vücut, bağışıklık sistemi ile yanıt verir. Bağışıklık sisteminin, hastalık etkeni vücuda girmeden, yani hastalık gelişmeden, etkeni tanıması ve onu yenecek yanıtı geliştirmesi, aşılamanın temel ilkesidir. Bu amaçla hastalık yapma yetisi azaltılmış hastalık etkeni, tüberküloz aşısında olduğu gibi, kullanılabilir. Tüm hastalık etkenleri için hastalık yetisi azaltılmış mikroorganizma bulunamayacağı için, etkenin dış kılıfı gibi parçaları ya da salgıladığı maddeler, difteri aşısı gibi, kullanılabilir. Aşı, özellikle küçük çocuklara her ne kadar korkutucu görünse de aşı sağlık içindir, aşırı veya fark edilemeyecek kadar etkisiz virüsler, salgınlar vb. için hem çok önemlidir hem de faydalı bir önlemdir.
Bu parçadan yola çıkılarak, aşılarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Özde bir hastalık virüsü olduğuB) Vücudun bağışıklık sistemine katkı sağladığıC) Hastalıklara karşı koruma görevi üstlendiğiD) Vücutta etkili olabilecek hastalıkları tamamen
yok ettiğiE) Çocuklar tarafından pek sevilmediği, ürküidüğü
İnsanlarda ve diğer memelilerde cinsiyetteki farklılık genomdaki tek bîr elemente bağlı olarak gelişiyor: Y kromozomu. Erkeklerdeki cinsiyet kromozomları XY iken dişilerde XX şeklinde beliriyor. Bu nedenle erkekler ve kadınlar arasındaki tüm morfolojik ve fizyolojik farklılıklardan Y kromozomu sorumlu. Fakat uzmanlar çok uzun zaman önce bu durumun böyle olmadığını vurguluyor. Milyonlarca yıl önce X ve Y kromozomlarının birbiriyle aynı olduğu ve zamanla Y kromozomunun X’ten farklılaşmaya başladığı söyleniyor. Peki, bu uzun süreçte Y kromozomu ne zaman günümüzdeki hâlini aldı? Bu sorunun cevabını İsviçreli ve AvustralyalI bilim insanları tarafından araştırılıyor.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Memelilerde cinsiyeti belirleyen etkenin ne olduğuna
B) Dişilerde bulunan kromozom yapısının nasıl olduğuna
C) Erkek ve dişi cinsiyet ayrımını sağlayan kromozom yapılarının zamanla farklılaştığına
D) Y kromozomunun farklılaşma nedeninin ne olduğuna
E) Y kromozomunun farklılaşma zamanının başlangıcının hâlâ bilinmediğine
W. M. Keck ve Gemini gözlemevlerinde yapılan çalışmalar Dünya büyüklüğünde bir “ötegezegen”in varlığını doğruladı. Üstelik gezegen yıldızının yaşanabilir bölgesinde bulunduğu için yüzeyinin sularla kaplı olma ihtimali var. Dr. Eiisa V. ûuintana ve çalışma arkadaşlarının Kepler Teleskopu ile yapılan ilk gözlemden yola çıkarak yaptığı çalışmanın sonuçları çeşitli yayın organlarında yayımlandı.
Bu parçadan, aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) “Ötegezegen”i doğrulayan bilim insanı ve çalışma arkadaşlarının ismi gezegene verilmiştir.
B) Dünya’ya benzer gezegenin varlığı sözü edilen çalışmadan önce ortaya atılmıştır.
C) Yeni bulunan “ötegezegen”de hayat olması henüz kesinleşmemiştir.
D) “Ötegezegen”le ilgili bilgiler insanlarla buluşturulmak üzere paylaşılmıştır.
E) Uzayın bilinmeyenleri konusunda yeni bir bilgi daha edinilmiştir.
5. Bilim insanları sürekli artan enerji ihtiyacını karşılayabilecek yeni kaynaklar keşfetmek için çalışıyor. Mevcut enerji kaynaklarından elde edilen enerjinin büyük bir kısmı kullanılmadan ısı olarak kaybedildiği için bazı bilim insanlarının ilgisi bir nevi atık olan ısıdan elektrik üretilmesini sağlayan termoelektrik malzemelere yöneldi. Bu konuda çalışma yapan ekip, atık ısıyı elektriğe çevirmede şu ana kadar bilinen en verimli malzemeyi keşfetti: Kalay selenür (SnSe).Bu parçadan, aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Günümüzde hayatın devamlılığı için gerekli enerji ihtiyacı devamlı artmaktadır.
B) Elde bulunan enerji kaynaklarından tam olarak faydalanılamamaktadır.
C) Enerji gereksinimini karşılamak için bilim insanları salt doğal maddelere yönelmiştir.
D) Enerji kaynaklarının artması konusunda çeşitli çalışmalar yürütülmektedir.
E) Atık ısıyı elektriğe çevirmede kullanılabilecek “Kalay selenür”den daha verimli malzemelerin keşfedilmesi söz konusu olabilir.
6. Büyük bir araştırma grubunun yıllar süren ortak çalışması sonucunda insan genlerinin farklı dokulardaki işleyişleri ile ilgili kapsamlı bir atlas hazırladı. Sonuçlar 18 makale hâlinde çeşitli akademik dergilerde yayımlandı. Kısaca FANTOM 5 olarak adlandırılan proje, Japonya’daki RIKEN Enstitüsü tarafından destekleniyor ve tüm insan genleri ile ilgili kapsamlı bir veri tabanı oluşturmayı amaçlıyor. Araştırmacılar bu süreçte RIKEN’de geliştirilmiş yeni bir yöntemi kullanarak insanlarda ve farelerde DNA’nın, genlerin etkinliğini yöneten kısımlarını inceledi.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinil- memiştir?
A) İnsan geni ile ilgili en kapsamlı atlasın FANTOM 5 olduğuna
B) İnsan genlerin farklı dokularda işleyişi ile ilgili bilgiler elde edilirken yalnızca insan genlerinde inceleme yapıldığına
C) Hazırlanan atlasın bilim dünyası ile paylaşıldığına
D) Yapılan çalışmanın Japonya'dan da destek gördüğüne
E) İnsan genleri ile ilgili kapsamlı veri tabanının henüz hazırlanmadığına
Türkçe Test 341 2 3 4 5 6
D D D A C B
1. Yenilenebilir enerji kaynakları konusunda yapılan araştırmalarda ileri teknoloji ihtiva eden alanlardan düşük teknoloji ihtiva eden alanlara kadar birçok çalışma yapılmaktadır. Son günlerde düşük teknoloji alanına giren kâğıt üretim endüstrisinin, alternatif enerji kaynağı olarak yeniden işler hâle gelebileceği düşünülmekte. Kâğıt üretiminin son aşamasında ortaya çıkan ağaç liflerinin, diğer atıkların ve bu atıkların doğaya salınmasının problemlere neden olabileceği bilinmektedir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmiştir?
A) Yenilenebilir enerji kaynaklarının ne olduğunaB) Kâğıt üretim oranındaki artış miktarınaC) Kâğıt üretiminde hangi işlemlerin yapıldığınaD) Doğaya salınan atıklar sonrasında hangi olum
suzlukların yaşandığınaE) Kâğıt endüstrisinin enerji kaynağı olabileceğine
2. Mihr-î-Mâh Sultan Camisi İstanbul’un Karagümrük semtinin Edirnekapı bölümünde surların hemen yanında bulunmaktadır. Cami, 1562-1565 yılları arasında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Dikdörtgen planlı caminin etrafında medrese, mektep, türbe ve hamamlar vardır. 37 m yükseklikteki kubbe üçer kemere yaslanır, yanlarda ikişer sütun, sağ ve solda 3 kubbe ve mahfelleri bulunur. Mihrap ve minber taş işçiliğiyle yapılmıştır. Caminin büyük avlu kapısından dik merdivenlerle cami içine çıkıldığında sağ tarafta medreseler ve karşısında 7 kubbeli 8 mermer granit sütunlu son cemaat yeri vardır. 1999 depreminde hasar gören caminin restorasyonu tamamlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu Döne- mi’nde caminin inşası yaklaşık 3 yıl sürmüştür. 11 yıl süren restore çalışmaları tamamlanmış olup cami hizmete açılmıştır.
Bu parçada Mihr-î Mâh Sultan Camisi ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainilme- miştir?
A) Bulunduğu yereB) Fiziki özelliklerinin ne olduğunaC) Kim tarafından yaptırıldığınaD) Yapımının ne kadar sürdüğüneE) Hâlâ kullanılıyor olduğuna
3. Edebiyat, insanın kendindeki sonsuzluğunu aramasının, gerçekleştirmeye çabalamasının yollarından biridir. Edebiyat, deyim yerindeyse bir ebedîliğin yolculuğu, bir ebedîyattır. Sonsuzluğun ardındaki insan, bunu dînle, sanatla, bilimle, felsefeyle, düşüncenin kıvılcımları ardından koşmaya, yürümeye çalışarak başarmayı umuyor. Ebedîyat tarihi, edebiyat tarihinden daha eskidir insanın. Ebedîliğini arıyor, bilinç taşıyalı, dil kullanalı, kavramlarla düşüneli beri. Geceleri gökyüzüne attığı çığlıklarla, mağara duvarlarına işlediği resimlerle sonsuzluğu aradı insanoğlu.
Bu parçadan, aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?
A) Edebiyatın, insanın kendini gerçekleştirmesini sağladığına
B) İnsanların sonsuzluğa ulaşmanın peşine düştüğüne
C) Sonsuzluğu arayışın, edebiyattan daha eski olduğuna
D) İnsanların, sanat yapıtlarıyla sonsuzluğa ulaşmak istediğine
E) Ebediliğin çeşitli yollarla arandığına
4. Basın tarihimizin en önemli süreli yayınlarının başında hiç şüphesiz ki Ahmet İhsan Tokgöz’ün Ser- vet-i Fünun mecmuası gelir. 1891-1944 yılları arasında 54 yıl süreyle, kısa dönemli ara vermeler dışında, yayınını sürdürmesi açısından da en uzun süreli yayınlar liginde en başlardadır. Tarihimizin en çalkantılı dönemlerini de içine alan bu yıllar; İstibdat, Meşrutiyet, Balkan ve Birinci Dünya savaşları, Cumhuriyet, Harf İnkılabı ve İkinci Dünya Savaşı gibi önemli devirleri kapsar. Dergi bu açıdan da adeta tarihimizin hatıra defteridir.
Bu parçada Servet-i Fünun mecmuası ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilme- mistir?
A) Türk ve dünya tarihinin karışık dönemlerine şahitlik ettiğine
B) En uzun süreli yayımlanmış dergi olduğunaC) Tarihi olayların da anlatıldığı bîr dergi olduğunaD) Hangi yıllar arasında yayımlandığınaE) Kime ait olduğuna
5. 5 yıl önce dünyada her 130 bebekten birinde görülen otizm, 2012 yılında açıklanan rakamlara göre 88’de 1 olmuştur. Amerika’da paylaşılan yeni veriler, bu yıl her 68 çocuktan birinde otizm teşhisi konulduğunu gösteriyor. Son 10 yıla bakıldığında, otizmin katlanarak arttığına şahit oluyoruz. Araştırmalar, beyaz ırkta ve erkek bebeklerde sayının çok daha yüksek olduğunu söylüyor. Ama daha da dikkat çekici bir sonuç var ki bu, otizme bakış açımızı tamamen değiştirebilir. Uzun yıllar yapılan incelemeler değerlendirildiğinde otizm spektrumundaki hızlı artışın, beraberinde ortalama seviyenin üstündeki bir zekâ seviyesini de getirdiği görüldü. Bu oran 2012’de %30’lardayken artık %50’ye dayandı.
Bu parçaya dayanarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Amerika’daki otizmin görüldüğü bebek sayısında son yıllarda artış gözlenmiştir.
B) Dünyada, 2012’de, bebeklerde görülen otizm sayısında azalma olmuştur.
C) Otizmli bebeklerin zekâ seviyesi son yıllarda daha üst seviyelere çıkmıştır.
D) Kız çocuklarında görülen otizm sayısı erkek çocuklarına göre daha azdır.
E) Son yıllarda otizme karşı yapılan çalışmalar olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
7. Geçtiğimiz yıl Arizona’da 19 itfaiyeci akıl almaz biçimde kontrolden çıkan bir orman yangının orta yerinde mahsur kaldı. Aralarından kurtulan olmadı. 1933’ten bu yana tek bir yangında kaybedilen en yüksek itfaiyeci sayısıydı bu. Aynı yıl Sierra Nevada şimdiye kadarki en büyük yangınına tanık oldu ve 105 bin hektar alan mahvoldu. Colorado da eyalet tarihinin en yıkıcı yangınıyla yüz yüze kaldı. Yaklaşık 500 ev küle döndü. Devasa yangınlar gittikçe sıklaşıyor. 1980’lerde ABD’nin batı eyaletlerinde 140 yangın çıkmışken bu sayı 2000 ile 2012 arasında 250’ye çıktı.
Bu parçadan yola çıkılarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A) Yangınların çoğunluğu insan faaliyetleri yüzünden çıkmıştır.
B) En çok can kaybı Sierra Nevada yangınında yaşanmıştır.
C) Orman yangınlarına küresel ısınma sebep olmaktadır.
D) Colorado tarihinin en çok kayıp verdiren yangını 1933’te gerçekleşmiştir.
E) ABD’de orman yangınlarının sayısında yıllara göre artış gözlenmiştir.
6. Bağışlanan kanın raf ömrü kısa ve acil durumlarda büyük rezervler bile göz açıp kapayana kadar tükenebilir. Kanın kullanım ömrünü artırmak için hastaneler kanı dondurabiliyor fakat bunu nadiren yapıyorlar. Çünkü teknisyenler kana, kırmızı kan hücrelerinin parçalanmasını önlemek için gliserol eklemesi gerekiyor. Sorun şu ki gliserol zehirli bir madde ve kanın kullanılmasından önce ayrıştırılması şart. Bu işlem ise birkaç gün alıyor ve bazı hastalar da böyle bir zamana sahip olamıyor.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değini!:memistir?
A) Acil durumlarda kan rezervlerinin yeterli olamayacağına
B) Hastanelerde kanın kullanım ömrünü uzatabilmek için çeşitli uygulamalar yapıldığında
C) Kanın raflarda bekleme süresinin kaç gün olduğuna
D) Kan hücrelerinin parçalanmasının engellene- bildiğine
E) Gliserol ayrıştırma işleminin belli bir zaman aldığına
8. Gülten Dayıoğlu, dışarıdan sınavlara girerek ilkokul öğretmeni oldu. On beş yıllık hizmetten sonra 1 976’da istifa etti. İlkokul üçüncü sınıfta, öğretmeninin yazarlık yeteneğini saptamasıyla yazma bilinci edinmeye başlamıştır. On beş yaşında bir öyküsü, Afyon'da, yerel bir gazetede (1950) yayımlanmıştır, O zamandan bu yana kesintisiz olarak 73 kitap yazdı. Bu eserler, altıncı yaştan itibaren çocuk ve gençlik düzeyine göre hazırlanmış öykü ve romanlardır. İlk eseri, "Bahçıvanın Oğlu'1 adını taşıyan bir çocuk kitabıydı. Ayrıca yirmiden çok radyo ve televizyon oyunu yazdı.
Bu parçadan* Gülten Dayıoğlu ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Eserlerinde sade bir dil kullanmıştır.B) Daha çök öykü türünde eserler kaleme almıştır.C) Daha çok çocuk edebiyatı alanında yapıtlar
vermiştir.D) İlk eserinden sonra çeşitli ödüller kazanmıştır.E) Örgün öğretim mezunu olarak öğretmenlik
yapmıştır.
Türkçe Test 351 2 3 4 5 6 :7i 8E C A B B C E C
1. Tezkire, edebiyat alanında ünlü olmuş kişilerin özellikle şairler- biyografilerini ve sanatçı kişiliklerini anlatıp çalışmalarından örnekler veren eserlerin genel adıdır. Çoğunluğu özel adlarla anılan tezkirelerin tertip ve düzenleri ya “elif-ba” sırasına göre alfabetik olur veya zaman sırasını esas alır. Buna göre bir şairin adı söylendikten sonra edebiyat tarihindeki önemine göre birkaç cümle veya pasa] hâlinde hayat hikâyesi anlatılır. Sonra edebî kişiliği ile edebiyat açısından önemi belirtilir. En sonra da şiirlerinden seçilmiş örnekler verilir. Türk edebiyatına OsmanlIlar Dönemi’nde 30 kadar tezkire yazılmıştır. Bunların ilk Sehi Bey'in Heşt Behişt'idir. Birbirini tamamlar nitelikteki (Pek çoğu bir öncekinin eki durumundadır.) bu tezkireler edebiyat tarihimiz açısından büyük öneme sahiptir. Bu eserlere günümüzde yazılan şairler ve yazar sözlüklerinin ilk örnekleri gözüyle bakılabilir.
Bu parçada tezkire ile ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine deainilmemiştir?
A) Birçoğunun kendine ait adı olduğunaB) Sanatçıların hayatlarını içerdiğineC) Bahsi geçen sanatçıların eserlerinden örnekler
içerdiğineD) Çoğunun birbirini bütünleyen nitelik taşıdığınaE) İlk olarak nerede ortaya çıktığına
2. Bataklıklar tanecikli yapıdaki maddelerden, kilden ve sudan oluşan karışımlardır. Kum tanecikleri arasındaki boşluklar su ile doldurulur ve kil bir yapıştırıcı gibi kum taneciklerini bir arada tutar. Dışarıdan bir etkiye maruz kalmadığı sürece kararlı bir yapıda olan bataklıklar, üzerlerine etki eden basınç değişimlerine karşı son derece hassastır. Basınç uygulanması durumunda bataklığın yapısındaki hassas denge bozulur ve bataklık sıvılaşmaya başlar. Buna bağlı olarak da bataklığın üzerindeki cisim batar.
Bu parçada bataklıklarla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine ver verilmemiştir?
A) Ne olduğunaB) Hangi maddelerden meydana geldiğine'C) Kırılgan olduklarınaD) Farklı koşullarda yapılarında değişme gerçek
leştiğineE) Bir cismi, içine çekebildiklerine
3. Çikolatanın, lezzetli oluşunun yanında siyah çikolata olarak bilinen türünün sağlığa faydalı olduğu biliniyor. Araştırmalar içerdiği bazı kimyasal bileşiklerin kalp ve damar hastalıklarında, felçte ve diyabette olumlu etkileri olduğunu gösteriyor. Çikolata damarların esnekliğini artırdığı ve beyaz kan hücrelerinin damar çeperlerine yapışmasını önlediği için damar sertliği sorununda faydalı bir görev üstleniyor. Ayrıca diyabet hastaları üzerinde yapılan araştırmalarda damarların genişleme kabiliyetini de artırdığı gözlendi.
Bu parçada çikolata ile ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmiştir?
A) Mutluluk kaynağı olduğunaB) Nasıl üretildiğineC) En çok tüketilen cinsinin ne olduğunaD) İnsanlara faydalarının neler olduğunaE) En çok tüketilen ülkenin hangisi olduğuna
4. Rumeli Hisarı Fatih tarafından İstanbul’un Fet- hi’nden önce boğazın kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek için Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı’nın tam karşısına inşa ettirilmiştir. İnşa edildiği yer boğazın en dar noktasıdır. Mekânda uzun yıllardır İstanbul’un Sarıyer ilçesinde bulunan Rumeli Hisarı, 30 dönümlük bir alanı kapsamaktadır. 90 gün gibi kısa bir sürede tamamlanan hisarın üç büyük kulesi, dünyanın en büyük kale burçlarına sahiptir. Rumeli Hisarı'nın adı Fatih vakfiyelerinde Kuile-i Cedide; Neşri tarihinde Yenice Hisar; Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı tarihlerinde Boğazkesen Hisarı olarak geçmektedir. Günümüzde ise çeşitli konserlere ev sahipliği yapmaktadır.
Bu parçada Rumeli Hisarı ile ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Kim tarafından yapıldığınaB) Farklı kaynaklarda ne gibi isimlerle anıldığınaC) Ne amaçla yapıldığınaD) Bulunduğu yerine neresi olduğunaE) Ne kadar sürede inşa edildiğine
Çağdaş, yalnız ve melankolik bir şairdir Tevfik Fikret. Bu özelliği kişilik özelliği midir, bilinmese de şiirlerinde böyle bir hava vardır. Şiirlerinde insanın iç dünyasını işlemiş ve Türk şiirine yeni bir nefes getirmiştir. Yalnızca yetişkinler için değil çocuklara yönelik de şiirler kaleme almıştır.
Tevfik Fikret’le ilgili olarak, bu parçadan aşağı- dakilerin hangisi söylenebilir?
A) Sanatsız bir söyleyişle okurlarına ulaşmak istemiştir.
B) Şiire önceki dönemlerden farklı bir ses katmıştır.C) Eserlerinde günlük hayatın koşuşturmacalarını
dile getirmiştir.D) İnsanın psikolojik yanlarını tahlil etmiştir.E) Bilgilendirici bir üslup kullanarak okuru eğitmeyi
amaçlamıştır.
Bu romanda okura yüreğimi açtım. Tasavvuf benim sırrımdı, o sırrı aşikâr ettim. Şems ve Mevlânâ hakkında bir kitap yazayım arzusuyla kaleme almadım bu kitabı. Ben ”aşk"ı anlatmak istedim. Buydu çıkış noktam. Hem beşerî hem İlahî boyutlarıyla aşkı yazdım. Zıt gibi görünen karakterleri yan yana getirerek evrensel bir öz yakalamayı arzuladım. 2008 senesinde Boston'da yaşayan üç çocuk annesi mutsuz bir Yahudi Amerikalı kadın için Mevlânâ ne ifade ediyor, bu sorunun cevabını kovaladım. Beşerin tabiatı şaşmaktır. Elbette hatalar, kusurlar olabilir. Yoksa Şems’i, Mevlânâ’yı yazmaya kalkıp da her şeyi anladığını iddia etmek "kibir" olur. Ama şunu samimiyetle söyleyebilirim: Ben bu romanı aşkla yazdım, aşkla okunmasıdır temennim.
Bu sözleri söyleyen biri için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Kitabını ekonomik kaygılarla kaleme almıştır.B) Yapıtları konusundaki eleştirileri kabul etme
mektedir.C) Sade bir dil kullanarak okuyucusuna ulaşmaya
çalışmıştır.D) Evrensel bir değeri maddi ve manevi boyutuyla
bir araya getirmiştir.E) Anlatımında akıcı bir üslup kullanarak okuyucu
sıkmak istememiştir.
Özüne şevkle bağlı olan sanatçı sade bir dil ve özgün üslubuyla keleme aldığı şiirleri bizi geçmiş günlere götürüyor. Doğduğu kentin şiirlerinde önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Doğduğu büyüdüğü topraklardan milli değerlere halk diline yaslanarak ulaşmaya çalışıyor.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen sanatçının özelliklerindendir?
A) İnsanları bilinçlendirmeB) Başka şairlere öykünmeC) Bir edebi akımın temsilcisi olmaD) Parçadan bütüne seslenmeE) Ölçülü şiirler kaleme alma
8. Edebiyatımızda şiirleriyle önemli bir yer edinmiş bu sanatçımız uzun zamandır şiirler kaleme almaktadır. Günümüze doğru yaklaştıkça bu özelliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Son kitabıyla okurlarının yüzünü bir kez daha güldüren şairin ilk dönem şiirlerinden farklı olarak toplumsal duyarlılıkla bezenmiş yeni şiirler kaleme aldığını görüyoruz. Toplumsal kaygılar taşıdığını açıkça gösteren bu yapıtında sokağın tüm hâlini görebilirsiniz. İnsanı ve toplum yaşamını değiştirebileceği ümidini taşıdığını belirtiyor birkaç sözünde, şiiri ise duyguların ön plana çıkarıldığı bir saha olduğunu düşünüyor.
Bu parçada sözü edilen sanatçı ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) Şiirlerinin zamanla değişiklik gösterdiğineB) Toplumla ilgili konuların şiirinin içeriğini oluş
turduğunaC) Hayatın belli başlı kesitlerini şiirlerine taşıdığınaD) Şiirin insan üzerinde tesiri olduğunu savun
duğunaE) Çıkardığı son yapıtla edebiyat dünyasında ba
şarıya ulaştığına
9. Namık Kemal, İntibah romanını 1873-1876 yılları arasında sürgünde bulunduğu Kıbrıs’taki Magosa Kalesi’nde kaleme almıştır. Amacı, Osmanlıcanın, roman yazımına uygun olduğunu göstermektir. Namık Kemal bunu yapmak istemiş ama özellikle de psikolojik tahliller kısmında dili iyi kullanamamış- tır. Yazar, romana “Son Pişmanlık* adını koymuştur. Dönemde yapılan yayınları denetleyen Maarif Vekaleti, romanın başlığını yazara danışmaksızın “İntibah: Sergüzeşt-i Ali Bey“ (Uyanış: A li Bey'in Macerası) olarak değiştirmiş, bazı kısımları sansür- lemiştir. Romanın özgün metni bu nedenle günümüze ulaşmamıştır.
Bu parçada, İntibah’la ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine değinilmemistir?
A) Günümüzde orijinal hâlini korumadığınaB) Kim tarafından kaleme alındığınaC) Toplumsal bir kaygıyla kaleme alındığınaD) Ne amaçla yazıldığınaE) İlk adının ne olduğuna
Türkçe • Test 361 2 3 4 5 6 7 8 9E C D A B D D E C
İnsanla birlikte doğan tiyatro, Yunanca “theat- ron” sözcüğünden gelmektedir. Yazılı bir esere dayanan tiyatro sanatının başlangıcı ise Eski Yu- nan’daki Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos törenlerinden doğmuştur. Bu törenlerde keçi postuna bürünen insanlar, koro hâlinde şarkılar söyleyerek dans edenlerdi. MÖ VI. yüzyıla gelindiğinde Thos- pis isimli şair, koronun karşısına bir kişi koyarak karşılıklı konuşmayı başlattı. Böylece törenlerde modern tiyatronun temelleri atılmış oldu.
Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tartışma B) Açıklama C) Öyküleme
D) Betimleme E) Karşılaştırma
3. (I) Bir sanat eserine anlatım özelliği kazandıran, yazarın kullandığı sözcüklerdir. (II) Sözcüklerin anlamsal özellikleri canlılığını yitirmişse o sözcükler tarihin derinliklerine gömülmüş sayılır. (III) Bu tür sözcükler çoğaldıkça dil de solmaya başlar. (IV) Dili sözcük mezarlığı olmaktan edebiyatçı kurtarır. (V) Edebiyatçının dile duyarlı olması, dili yeniden işlemesi dili diriltir ancak. (VI) Bu yüzden edebiyatçıların dilin inceliklerini iyi bilmeleri gerekir.
Bu parça iki ayrı paragrafa ayrılmak istenirse ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II. B) III. C)IV . D) V. E) VI.
Bu mevsimde erguvanlara çarpmadan yürümek zor Boğaz sırtlarında. Maçka Vadisi’ne ve denize bakan yamaçlara dek her yana uzanmış, dal budak sarmış erguvan ağaçlan. Ağır kül rengi betona karşı, her yıl inatla, kararlılıkla yinelenen bir başkaldırının öncü güçlerini andırıyor baharda salkım saçak yeşeren bu ağaçlar.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Niteleyici sözcüklere yer verilmiştir.
B) Betimleyici sözcüklere yer verilmiştir.
C) Eksiltili cümle kullanılmıştır.
D) Benzetme yapılmıştır.
E) Devrik cümlelere yer verilmiştir.
4. — Fakat bunlar işlenmemiş durumdadır. Sanatçı,doğadaki renge kendi rengini katar, biçimi değiştirir, görünüşü bozar, parçalar. Bunlarla kurduğu dünya, artık gerçek dünyanın dışındadır ama gerçek dünyadan daha gerçektir.
Anlam akışına göre bu parçanın başına aşağıda verilen cümlelerden hangisinin getirilmesi gerekir?
A) Sanatçı doğadaki her unsuru işleyerek eserine aktarır.
B) Sanatçı doğayla toplum arasında ilişki kurar.
C) Doğanın sunduğu renkler sanatçıda yeni bir şekil kazanır.
D) Sanatla doğa her zaman etkileşim içindedir.
E) Doğa sanatçıya renk, biçim ve görünüş sunar.
TEST |18
5. Büyük şair dediğimiz adamlar çoğunlukla geniş ilgi alanları olan kişilerdir. Ama en azından şair olmalarının başlıca nedeni, öğrendiklerini, düşündüklerini ve bunun yanı sıra insanlarla olaylar konusundaki yaşantılarını, sağ duyuları ile özümsemiş olmalarıdır. Ne duygu ve düşüncelerini dile getirmek için şiiri kullanırlar ne de şiir yazmak için yaşantıların ve bilginin ardından koşarlar.
Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) Şaire büyük niteliği kazandıran özellikler nelerdir?
B) Büyük şair olmak için geniş ilgi alanlarına ihti
yaç var mıdır?
C) İnsan yaşantılarım sağduyu ile özümsemeyen şiir, gerçek şiir olabilir mi?
D) Şiir, yalnızca duygu ve düşüncelerimizi dile getirmek için mi kullanılmalıdır?
E) Büyük şairler şiiri, topluma seslenmek için araç olarak mı kullanırlar?
7. Her yeni çağ, kendinden bir önceki çağı sınavdan geçirir, yargılar. Devlet düzeni, düşünce akışı, doğa anlayışı, sanatsal yapı açılarından... Bu gerekli bir şeydir, bunu yapmayan çağlar durağan çağlardır. Kuşaklar arasındaki yargılama ve özeleştiri çağlar için de söz konusudur. Gelişmenin ölçüsü de budur bence.
Bu parçada, yazara göre “gelişmenin ölçüsü”aşağıdakilerden hangisidir?
A) Her çağın, kendinden önceki çağların eleştirisini yapması
B) Çağa uygun dünya görüşünün benimsenmesi
C) Çağın, toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilmesi
D) Yaşanılan çağın değerlerinin toplum tarafından özümsenmesi
E) İnsanların, çağın gereklerine uygun davranması
6. Mimaride, resimde, müzikte olduğu gibi şiirde de geleneğin, başka bir deyişle geçmişin mirasının etkileri inkar edilemez. Halk şiirinde de aydın kesimin şiirinde de geleneklerden, geçmişten etkilenme söz konusudur. Sağlıklı bir etkilenmenin başlıca belirtisi, bu şiir dallarının bağlı oldukları değerleri aynen tekrar etmemiş olmasıdır.
Bu parça için en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Geçmiş ve Sanat
B) Şiir ve Gelenek
C) Şiirde Etkilenme
D) Halk Şiiri
E) Gelenek ve Aydın
8. Bir toplumun her alandaki yoksulluğu ya da zenginliği, ürettiği sözcüklerden anlaşılabilir. Sanatın, bilimin, tekniğin bir topluma ithal mi, yoksa o toplumda mı yaratıldığını yine kullanılan sözcükler gösterir. Kişi yaşantılarıyla ilgili sözcüklerin az üretilmesi, birey ilişkilerinin zayıflığından değil, toplum olarak kişiye verilen değerin zayıflığından ileri gelir. Nasıl ki insanlar bazen bir fikir vermek için “Benim dilimde bu sözcük yok.” derler, böyle anlatırlarsa, toplumlarda da değer vermedikleri şeylerin sözcükleri üretilmez, başka toplumlardan edinilir.
Bu parçada, dille ilgili olarak vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Dil, insanlar arasında duygu ve düşünce alışverişini sağlar.
B) Dil, bir yaşantının, bir düşüncenin ürünüdür ve topluma ait değerleri yansıtır.
C) Dil, toplumun sanat alanındaki gelişmişliğinin
en açık göstergesidir.
D) Gelişmiş toplumların dilleriyle birlikte sanatları ve toplumsal değerleri de gelişir ve çağdaşlaşır.
E) Dil, toplumsal değerlerin nesilden nesile aktarılmasında en önemli araçtır.
TEST 18
9. Türk edebiyatının zenginleşmesi ve gelişmesi ancak sanatçılara ve onların eserlerine gösterilecek ilgiye bağlıdır. Ne yazık ki henüz hayatta olan yazarlar hakkında, yazarla ilgili yeterince kanaat oluşmadığı, edebî gelişimini tamamlamadığı gibi yaklaşımlardan ötürü istenilen ölçüde eleştiri, inceleme ve değerlendirme yapılmamaktadır. İlgisizlik sanatçıyı ya köreltmekte ya da edebî eser vermekten tamamen uzaklaştırmaktadır.
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?
A) Bazı yazarlarla ilgili nesnel eleştirinin yapılmamasının onları yazarlıktan soğuttuğu
B) Bazı sanatçıların başarılı olabilmelerinin eleştirmenlerle iyi ilişkiler kurmalarına bağlı olduğu
C) Günümüzde birçok sanatçının, estetik açıdan yeterli seviyede olmadığı
D) Sanatçıların başarılı ve üretken olmasının ve edebiyatımızın zenginleşmesinin sanatçılara gösterilecek ilgiye bağlı olduğu
E) Türk edebiyatının gelişmesinin dili iyi kullanan yazarlara ve bilinçli okuyucuya bağlı olduğu
10. İnsanların birilerine “Ne kadar başarılı insan.” demeleri ve başarı tanımı beni rahatsız eder. Çünkü genel geçer başarı tanımı, işlerin yolunda gitmesi, paranın olması ve tanınıyor olmandır. Böyle bir şeyin benim hayatımda yeri yoktur. Bu tanımı da bayağı bulurum.
Düşüncelerini yukarıdaki gibi açıklayan biri aşağıdaki görüşlerden hangisiyle nitelendirilemez?
A) Kendine has kişilik özelliklerine sahip biridir.
B) Klişeleşmiş anlayışlara tepki gösteren biridir.
C) Kendine ait değerleri önemseyen bir kişidir.
D) Kendini beğenmiş biridir.
E) Başkalarının koyduğu kriterleri dikkate almayan biridir.
11. Roman, eleştirmenler tarafından çok övülmüştür. Ancak bu övgüler, hep tek noktada kalmıştır. O da toplumsal gerçekliğin doğru yansıtılmış olmasıdır. Oysa kurmaca bir metinde bir öykü varsa bir de bu öykünün dile getirilişi vardır. Evet, sömürü düzeni ve köyden kente göçün doğurduğu sorunlar çok güzel verilmiştir. Peki, bunun yanında romanın kuruluşunun tutarlılığı, biçiminin güzelliği, güçlü üslubu sadece üç beş cümleye mi sığdırılmalıydı?
Aşağıdakilerden hangisi, parçada sözü edilen eleştirmenlerin yakınılan yönlerinden biri değildir?
A) Romanın kuruluşundaki tutarsızlığı önemsememeleri
B) Romandaki güçlü anlatımın birkaç cümleyle geçiştirilmesi
C) Romanın biçimsel güzelliğine yeterince deği- nilmemesi
D) Romanın hep bir yönünün övülüp öne çıkarılması
E) Romanın diğer başarılı yönlerinin yeterince dikkate alınmaması
12. O uzak zamanlardan kalma bir düşünceyle ben, hâlâ edebiyatın, bilinçsizce bir yaşayış olduğunu hissetmekteyim. Avrupa’nın büyük üstadları gibi öyle düzenli ve özel bir çalışma tarzım yoktur. Yalnız şunu söyleyeyim ki yazılarımı büyük bir zorluk ve sıkıntıyla yazarım. Yazıp bitirdikten sonra da hiçbir rahatlama duymam. Zira, o kadar zahmetle, azapla meydana getirdiğim iş, yapmak istediğim işin daima soluk bir gölgesidir.
Kendini yukarıdaki gibi anlatan sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Edebiyatın, şuursuzca bir yaşayış olduğunu düşündüğü
B) Planlı programlı bir yazı tarzını benimsemediği
C) Yaptıklarından daha iyisini yapma isteği duyduğu
D) Yazılarını tamamlamanın ona rahatlama duygusu vermediği
E) Kendisini başarılı bir yazar olarak gördüğü
TEST * 1 8
1,B 2,C 3-C 4-E s-A 6-B
7-a 8-b 9-d 10-d 11-a 12-e
1. Kedrai, Keramos Körfezi’nin doğu kıyısındaki Sedir Adası üzerindedir. Bu adanın en büyük özelliğinin kumlan olduğunu söylemek gerekir. Bunlar aslında çökelmiş deniz kabuklarının kimyasal bir reaksiyon geçirmesinden sonra oluşmuştur. Bu tür oluşum dünyanın ancak birkaç yerinde vardır. Sıcak denizlerin sığ tabanında, kalsiyum karbonatı yoğun sularda, kıyı yakınındaki çalkantılı kuşaklarda görülür. Bu kuma benzeyen oluşumlar, bir dolu tanesi gibi kat kat sarılmış kabuklar şeklindedir.
Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Açıklama B) Tartışma C) Öyküleme
D) Betimleme E) Karşılaştırma
3. Yazarın romanı bölümlere ayırmış olması, tematik yapıdaki gelişmeleri izlemede bir kolaylık sağlar. Halbuki romanın anlam dokusunun ortaya konması için, bu bölümlemeye uymak yerine, kişilerdeki değişmelerin dikkate alınması daha verimli bir yoldur. Romanın olay öncelikli olmaması da bu yolun seçilmesini gerekli kılar. Gerçekten yazar, “yasak aşk” temasını, Bihter kimliğindeki bir kadının duygu dünyasındaki değişim üzerine kurmuştur. Öyleyse romandaki içerik farklılaşmasını, Bihter’den öncesi ve sonrası biçimde düşünmek mümkündür—
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi daha uygundur?
A) Bu farklılıklar ancak Bihter’le yok edilebilir.
B) Gerçi romanı böyle bölümlere ayırmak pek de sağlıklı değildir.
C) Çünkü her şeyin bir öncesi, bir de sonrası vardır.
D) Oysa Bihter yazarın kurguladığı değişik bir karakterdir.
E) Zira Bihter, romanın her satırına damgasını vuran başkahramandır.
2. Şimdi Burgazada'da çoktan mimozalar sarmıştır her yakayı. Tepede sarı mimozaların üstünden deniz görünür. Ağırbaşlı ve heybetlidir koyu yeşilliğiyle. Hiç kuşkusuz bir yaşam buğusu tüter dağın üstünden. Her çeşit ot, kollarını uzatmış huzur içinde salınır sağda solda.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Örneklemeye başvurulmuştur.
B) Gözlemler aktarılmıştır.
C) Betimleyici anlatım vardır.
D) Kişileştirme yapılmıştır.
E) Öznel cümlelere yer verilmiştir.
4. (I) Geçen yıl bir karikatür yarışmasına katıldım.(II) Yarışmaya gönderdiğim karikatür, gençlik üzerineydi. (III) Yarışmaların sanatçıların yaratıcılığını geliştirmede etkisi vardır. (IV) Karikatürde gençliğin yanlış yetişmesi üzerinde durmuştum. (V) Bu karikatürde gençleri bilinçlendirmek istedim. (VI) Yarışmada derece alamadım ama amacıma ulaştım.
Parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi parçanın anlam akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
TEST |19
5. Okunmak için. Bu sorunun başka bir yanıtı olamaz herhâlde. İnsan eğer yazmadan kendini var edemeyecekse yazmadığı zaman rahatsız olduğunu hissediyorsa yazmak zorundadır. Ben hem kendimi rahatlatmak hem de okurlarımla beni rahatlatan şeyleri paylaşmak istiyorum. Benim için, yazdıklarımın okunması ve paylaşılması önemlidir. Okurumdan beklediğim, yazdıklarımı paylaşmalarıdır.
Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) Eserlerimizi yazarken okuru dikkate alıyor musunuz?
B) Yazdıklarınız sizin için neyi ifade ediyor?
C) Siz, niçin toplumsal konulara ağırlık vermiyorsunuz?
D) Yazmadan önce plan yapar mısınız?
E) Niçin yazıyorsunuz ve okurdan ne bekliyorsunuz?
7. İnsanın kendisi için yazması diye bir şey yoktur. Yazma işleminin karşısında okuma etkinliği vardır. Birbirine bağlı bu iki etkinlik iki ayrı kişiyi gerektirir. Zihnin ürünü olan bu somut ve imgesel nesneyi yazarla okuyucunun ortaklaşa çabası ortaya çıkaracaktır. Sanat, ancak başkası için ve onun aracılığı ile vardır.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?
A) Sanat, zihnin yarattığı bir etkinliktir.
B) Okuma da yazma gibi beyinsel bir etkinliktir.
C) Bir sanat yapıtını değerli ve anlamlı kılan, sanatseverlerdir.
D) Her yazar, okuyucuları için yaratır.
E) Okumak, zihinsel bir etkinliği de beraberinde getirir.
6. Bir edebiyatçının oturup hayatının tamamını veya bir bölümünü kağıda dökmesini doğru bulmuyorum. Bu, ister bir otobiyografi olsun ister anı kitabı olsun tavrım değişmeyecektir. Edebiyatçının yaşamını somutlaştırmak, okuyucunun hafızasından sanatçıyı -o ana kadar yaşayan yazarı veya şairi- silmek demektir. Bırakın, okuyucunuz sizi eserlerinizden tanısın. Her şeyi ortaya dökmeye ne gerek var?
Bu parçayı dile getiren kişinin yakındığı durum aşağıdakilerden hangisidir?
A) Biyografi ve anı kitaplarının ilgi çekmemesi
B) Okuyucunun sanat adamını zihninde farklı biçimde yaşatması
C) Hayatı somutlaştırmanın üretilecek eserlere yardımcı olmadığı
D) Edebiyatçıların yaşamlarını tüm çıplaklığı ile okuyucuya aktarması
E) Eserlerinde hayatından izler taşıyan yazarların başarılı olması
8. Şiirde çok anlamlılık biricik ilke olmalıdır. Çünkü çok anlamlılık modern şiirin vazgeçilmez öğesidir. Hem iyi bir şiirden beklenen tek anlamlılık değildir. Tek anlam şiiri kapar, ağzındaki yükü bir anda boşaltıp bırakıverir. Katıdır tek anlam. Yalnız şiiri kapmakla da kalmaz, siler, atar. Zehrin yaptığını yapar yani. İyi bir şiir tek anlamlılığı aşmadıkça var olamaz.
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?
A) Şiirde ahenk anlamdan daha önemlidir.
B) Şiir, bir düşüncenin aktarım aracı değildir.
C) iyi bir şiir, farklı anlamsal çağrışımlar oluşturmalıdır.
D) Çok anlamlı şiirlerde anlam karmaşası olmaktadır.
E) Şiirin anlam özelliği, hitap ettiği kesime göre oluşturulmalıdır.
TEST 19
9. Orhan Kemal, bu yapıtında özgün bir karakter yaratmamıştır. Romanda asıl merkez, sadece olaylardır. Diyaloğa önem vererek zamana yönelik kullanımlarını ve mekân tasvirlerini ikinci plâna itmiştir. Zaman-mekân-insan üçlüsünün oluşturduğu üçgenle verilebilen evrensel özellikleri yeterince vurgulamamıştır. Eser, dünya edebiyatındaki “öncü” romanlar içinde değerlendirildiğinde yeri son sıralardadır. Ancak Türk romanları arasında hâlâ hak ettiği yeri bulamamıştır. Yukarıdaki saptamalara karşın, romanın ve sahibinin hakkını da teslim etmek gerekir.
Parçada sözü edilen romanla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Kendine has özelliklere sahip karakterler oluş- turulamadığı
B) Olaya dayalı bir kurgulamaya ve anlatıma yer verildiği
C) Betimlemelere gereği kadar yer verilmediği
D) Dünya edebiyatı ölçeğinde başarısız sayılabileceği
E) Türk edebiyatında yeterince başarılı bulundu
ğu
11. insanlar tarafından sevildim, birçok arkadaşım oldu. Kimileriyle çok uzun yıllar sürdü, birçoğuyla ise çabuk ayrıldı yollarımız. Birçoğunun adını bile hatırlamıyorum şimdi. Bir dönemeçte hayatımdan çıkarmak zorunda kaldıklarım ya da bir gün birdenbire yabancı bulduklarım oldu. Yıllar sonra karşılaşıp yeniden sevdiklerim de. Ama kesin olan bir şey var. Her zaman yalnız oldum, içimde giderilemez bir yalnızlık duygusu taşıdım.
Duygu ve düşüncelerini yukarıdaki gibi açıklayan kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Bazı insanlarla uzun süreli dostluklar kurduğu
B) Geçmişte dostluk kurduğu birçok insanı şimdi hatırlayamadığı
C) Bazı dostlarıyla ilgili kanılarının aniden değişebildiği
D) Dostları tarafından anlaşılmamaktan şikayetçi olduğu
E) Birçok dostu olmasına rağmen kendisini her zaman yalnız hissettiği
10. Öykü üzerinde çok uzun çalışırım. Öykü yazmak, şiir yazmak gibi zor iştir. Çünkü sadece bir olayı anlatmak amacındadır öykü. Eylemi anlatmaktadır yani. Öykü eylemdir. Birleşik eylemler öyküye göre daha zor kurgulansa da sanıldığından kolay yazılır. Tekil eylemler ise hem zor kurgulanıyor hem de zor yazılıyor. Bu anlamda öykü her şeyi yardıma çağırıyor: şiiri, roman tekniğini...
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deği- nilmemiştir?
A) Birden fazla eylem üzerine kurgulanan metinlerin yazılmasının daha kolay olduğuna
B) Öykünün kurgulanma bakımından birleşik eylemli türlerden daha zor olduğuna
C) Öykü yazmanın zorluk derecesinin şiirle eşdeğer olduğuna
D) Öykünün tek eyleme dayandığı için kurgulanmasının ve yazılmasının zor olduğuna
E) Öykünün yazılmasında birçok türden yararlanıldığına
12. Sanatçının en önemli özelliği, benzetmelerindeki orijinalliktir. Edebiyatımızda pek az yazar onun derecesinde insan ve eşyayı karşılaştırma ve benzetme yoluyla verebilmiş, bu sahada onun kadar zirveye çıkabilmiştir. Takdire şayan bir gözlem gücüne ve derinliğine sahiptir. Gördüklerini bir fotoğraf makinesi gibi tesbit edip bir ressam titizliğiyle işlemesine hayran olmamak mümkün değildir.
Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Özgün benzetmeler yaptığı
B) Gerçekçi bir anlayışa sahip olduğu
C) Ağır ve sanatlı bir üslubunun olduğu
D) Karşılaştırma ve benzetme yapmada birçok sanatçıdan üstün olduğu
E) Gözlemlerini eserlerinde titizlikle işlediği
TEST- 1 9
h 3-e 4-c 5-e 6-d
7'C h 9.e io.b 11.D 12.C
Doğan Hızlan: “Roman denince akla ilk gelen çağrışım, yazılanların tarihî gerçekliğe uyup uymadığıdır.”der. Bu, bir tarih kitabıyla, bir edebiyat türü olan romanın karıştırılmasıdır. Oysa tarihi romanla, tarih-roman ilişkisi, konu başlığı olarak ayrılmalıdır. Çünkü tarihi roman, belli bir dönemi, karakterlerin psikolojisiyle, döneminin bütün özelliğiyle dile getirir. Yani biri tarihi romandır diğeri tarihi malzeme olarak kullanmıştır.
Bu parçanın anlatımında, aşağıdaki düşünceyi geliştirme yollarından hangileri kullanılmıştır?
A) Tanımlama - Tanık gösterme
B) Karşılaştırma - Benzetme
C) Ö rneklem e-Tanım lam a
D) Benzetme - Somutlama
E) Tanık gösterme - Karşılaştırma
3. Yaşadığım üzücü olaylardan aldığım yaralar bir zaman sonra kapandı. İyileşme devresini dinginlik içinde geçirdim ve her şeye, bütün o üst üste gelmiş olaylara karşı derin bir kayıtsızlık, kör bir duyarsızlık geliştirdim. En sonunda bana acı veren birçok şeyin-—
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uygundur?
A) her dokunuşta yeniden kanamasıyla beni rahat bırakmayacağını anladım.
B) beni yaşamdan soyutlayarak kederlere sürüklediğini çeresizce hissettim.
C) hiç de o kadar dayanılmaz olmadığını belli belirsiz bir sevinçle duyumsadım.
D) üstesinden gelemeyeceğimi hissedip yenilgimi kabul ettim.
E) bana ne kadar acı verdiğini, irademin zayıf olduğunu düşünerek üzüldüm.
Şiirlerinizi seslendirmek için büyük bir çabaya ihtiyaç var. Çünkü şiirlerinizi okumak, diksiyon eğitiminde kullanılan tekerlemeleri söylemekten daha kolay değil. Böyle bir şiir diliyle gerçek şiire varabileceğinizi sanmıyorum doğrusu.
Bu sözleri söyleyen biri için, sözü edilen şiirlerin eksik yanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Açıklık B) Akıcılık C) Doğallık
D) Özgünlük E) Yalınlık
4. Yalnızlık tutkumu, içsel bir derinlik ve ayrıcalık gibi yaşadım, korumaya çalıştım. Dengemi sık sık bozan fakat — . Bıçak sırtında bir dengeydi bu. Yanımda beni seven ve benim de sevdiğim biri olmadığında yerle bir olmaya hazır bir denge.
Bu parçada boş bırakılan yere anlam akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) dengede kalmamı sağlayan da bu duyguydu.
B) mutlu anları yaşatan da geçmişti.
C) beni yaşamdan soğutmaya çalışan da buydu.
D) hayatımı alt üst eden de buydu.
E) huzurumu kaçıran da buydu.
TEST 20
5. Tiyatro alanında başarılı olmak isteyen yazarların tek inceleyecekleri şey, “ insan” olmalıdır, insanları tam anlamıyla gören ve derin bir sezişle anlayan yazar, başarılı olur. Bir savurganın, bir cimrinin, dürüst bir insanın, kof bir kibirlinin, bir kıskancın ne olduğunu iyi bilen, onları sahnede başarılı çizmeyi ve gözlerimizin önünde yaşatmayı, hareket ettirip konuşturmayı da bilir.
Bu parçada asıl vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tiplemelerdeki ustalık, oyun yazarının gözlem gücüyle ilgili olmayabilir.
B) insan gerçeğini iyi kavrayabilen bir oyun yazarı başarılı ürünler verir.
C) Gerçek sanatçı, insanlardaki olumlu yönleri görebilendir.
D) Oyun yazarları da romancılar kadar insanın doğasıyla ilgilenmelidir.
E) Bir oyunun yönetmeni de insanları yazar kadar iyi tanımalıdır.
7. insan nasıl bir varlıktır? Felsefede sürekli tartışılan bu sorunun yanıtı üzerine gerçekte kaç kişi düşünce üretebildi? En ilkel toplumlardan en uygar toplumlara kadar her toplumu ve tek tek bireyleri ilgilendirmesi gereken adalet kavramını sorgulamadan, insana ilişkin hiçbir soruya doyurucu yanıt bulunamayacağını artık biliyorum.
Parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?
A) insanın nasıl bir varlık olduğu, adalet kavramı sorgulanmadan anlaşılmaz.
B) insanı anlamanın en doğru yolu, insanın yaşantısını sorgulamaktır.
C) İlkel toplumlardan uygar toplumlara kadar her dönemde insan sorgulanmıştır.
D) Adalet kavramı ilkel toplumlarda da uygar top- lumlarda da hep önemsenmiştir.
E) Tüm toplumlar insanın ne olduğu konusunda çeşitli düşünceler üretmişlerdir.
6. Yazar, bazı mesajlar vermek kaygısıyla yapıta sonradan birtakım cümleler eklemiştir. Bunlar, sömürülenleri uyandırmak için yazarın bir çabası olsa da yapıta pek uygun düşmemektedir. Zira birer yama gibi görünmekte ve romanın bütünlüğüne zarar vermektedir. Her ne kadar bazı eleştirmenler, dürüst bir romancının anlatılması gereken yozlaşmaları, inancına ters düşen samimiyetsizlikleri anlatmasının en doğal hakkı olduğunu savunuyorlarsa da biz bu görüşe fazla katılmıyoruz. Sanatın ideolojiye âlet edilmesine gönlümüz razı olmuyor.
Bu parçada anlatılmak istenen temel düşünce, aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bir romana bazı düşünceleri daha iyi anlatmak için eklemeler yapılabilir.
B) Sanat, bazı görüş ve düşünceleri topluma benimsetmek için kullanılmamalıdır.
C) Duyarlı sanatçı, toplumdaki yozlaşmaları, bozulmaları dile getirmekle yükümlüdür.
D) İdeolojik kaygılar çoğu zaman eserin estetik değerine zarar vermektedir.
E) Eleştirmenlerin bir romanı öncelikli olarak sanat açısından değerlendirmeleri gerekir.
8. Yaptığı işe, çevresine, her şeye eleştirel yaklaşan, sıkıcı bulan ve kendi hayatına bir başkası- nınkine bakar gibi bakmaya başlayan bir yabancı haline gelmiş olduğunu fark etti. Bu durum, niçin var olduğunu, yarından ne beklediğini netleştire- ne kadar da sürecek gibi görünüyordu. Yorucuydu bu. İçinden çıkılmaz sorularla hiçliğe düşmenin ne demek olduğunu iyi bilirdi. İnsanın içine bir karanlık yerleşir, yoğunlaşır ve birden patlayarak her yanı kaplardı.
Parçada sözü edilen kişiyle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi söylenemez?
A) Kafasında, varoluşu ve geleceğiyle ilgili soru işaretleri taşıdığı
B) Yaşadığı dünyayı sorgulayan biri olduğu
C) Kendi yaşamına bir yabancının hayatı gibi baktığı
D) İşindeki başarısının onu az da olsa mutlu ettiği
E) Yaşadığı hayattan memnun olmayan bir kişi olduğu
TEST |20
9. Cervantes’ten bu yana Stendhal, anlatım alanında en büyük yenilikçidir. Romana getirdiği yenilikler, ondan sonra gelen romancıları inanılmaz bir biçimde etkilemiştir. Hâlâ da etkisini sürdürüyor Stendhal. O, hem anlatımda hem kurguda hem biçimde yepyeni bir roman yaratmıştır. Bilinçli olarak kendi çağının dastanını yaratmıştır. Onun romanı da İlyada gibi erişilmez bir dünyadır, ilyada gibi Stendhal romanının yaratıcısı da insanlıktır.
Bu parçada Stendhal’le ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmemiştir?
A) Roman alanında en büyük yenilikçilerden olduğuna
B) Kendinden sonra gelen romancıları etkilediğine
C) Romanlarında halkın problemlerine değindiğine
D) Romanlarının kaynağının, insanlık değerleri olduğuna
E) Romanlarının, İlyada gibi ulaşılmaz bir dünya kurduğuna
10. Bugün de aynaya baktım. Her günkü gibi... Sabah akşam karşılaşmanın verdiği alışkanlıkla fark etmedim onu. Baktım ama onu göremedim. O bana bakıyordu, ben ona...
Duygu ve düşüncelerini yukarıdaki gibi açıklayan biri için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Yaşamı gereksiz gören
B) Hayatı tekdüze yaşayan
C) Kendini sorgulayan
D) Kendinden sıkılmış
E) Kendini arayan
11. Kahkahalardan atlarımız, sevgiden cephanemiz, neşeden ordularımız ve kağıttan kılıçlarımızla yürürüz cepheye.
Aşağıdakilerden hangisi, kendini yukarıdaki gibi anlatan kişinin niteliklerinden biri olamaz?
A) Neşeli B) Yaşamı seven C) Sevgi dolu
D) Kuşkulu E) Barışçı
12. Mehmet Kemal özellikle “Dünya Güzel Olmalı” adlı şiiriyle sevilmişti. Bu şiirdeki serbest nazım havası öbür şiirlerinde pek yoktu. O zamana kadar daha çok Garip Akım ı’nın küçük insanları anlatma, şiiri sıradan olaylara dayandırma ilkesine bağlıydı. İçten, yalın bir sesle yaşamın sorunlarını, savaşların getirdiği acıları, insanlardaki barış özlemini işleyen şiirler yazdı.
Bu parçada, Mehmet Kemal’le ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Belli bir dönem Garip Akım ı’nın ilkesini benimsediğine
B) Bütün şiirlerini serbest nazım anlayışıyla yazdığına
C) Şiirlerinde sade ve samimi bir üslup kullandığına
D) insanlığın özlem duyduğu barışa şiirlerinde yer verdiğine
E) Savaşların insanlar üzerindeki olumsuzluklarını şiirlerinde anlattığına
TEST • 20
1-E Z B 3-C 4-A s -B 6-B
7‘A 8-D 9'C 10-A 11-D 1 I B
N ew York’ta ,B rok leynK öprüsü üzerindedilenenkör bir dilenci bir gün, bir şairin dikkatini çeker. Dilincenin boynuna asılı bir tabela vardır. Şair, dilenciye günlük kazancının ne kadar olduğunu sorar. Dilenci de sekiz-on dolar olduğunu söyler. Bunun üzerine şair, dilencinin boynuna asılı tabelayı ters çevirerek bir şeyler yazar. “Şimdi buraya senin kazancını artıracak bir şeyler karaladım. Bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucu söylersin.” der ve oradan ayrılır. Şair, bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca dilenci: “Bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir haftada kazancım ikiye katlandı. Çok merak ediyorum tabelaya neler yazdınız? Bunun üzerine şair gülümser ve şöyle der: “Tabelada 'Doğuştan körüm, yardım edin.’ yazıyordu. Bense 'Bahar gelecek ama ben göremeyeceğim.' diye yazdım.”
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) İnsanlar, sanat yardımıyla daha yardımsever bir hale getirilebilir.
B) Şair, kendi bilgi ve birikimini yaşamın her alanında kullanmalıdır.
C) Çoğu zaman neyi anlattığın değil, nasıl anlattığın önemlidir.
D) Özürlü insanlar dertlerini anlatmakta her zaman yetersiz kalmıştır.
E) Eyleme geçmek, hayal etmek ve planlamak-
2. Jslamiye.t!in_kabulündenönce _T_ürklerin,_başka.hiçbir toplumun etkisinde kalmamış bir dilleri ve edebiyatları vardı. Her ilkel toplumda olduğu gibi, eski Türklerde de edebiyatta şiirle büyü birlikte yürümekte ve dinsel törenler, önemli bir yer tutmaktaydı. Bunun yanı sıra ozan, baksı, şaman gibi adlarla anılan şairlerde olağanüstü güçler bulunduğuna inanılırdı. Çoğu ortak ve sözlü ürünlerden oluşan bu edebiyatın en önemli bölümünü destanlar oluşturmaktaydı.Bu parçada, aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?
A) İslamiyet’in kabulünden önce Türk dili ve edebiyatı yabancı etkilerden uzak kalmıştır.
B) Destanlar, İslamiyet öncesinde en önemli ürünlerdir.
C) Bu dönem şairlerinin gizli güçlerinin olduğu düşüncesi hakimdir.
D) İslam etkisi öncesindeki dönemde dini törenler önemsenmektedir.
E) Bu dönem edebiyatının ilkel kalması, toplumun düşünce biçiminden kaynaklanmaktadır.
3. (I) Osmanlı Edebiyatı, uzun bir zaman yalnızcafakültelerin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri'nin ilgi alanı olarak kalmıştır. (II) Yapılan akademik çalışmalar da metinlerin yorumlarından çok, nüshalarının tespiti ve kelime listelerinin hazırlanması ile sınırlanmıştır. (III) Edebiyat eleştirisinde en önemli malzeme metnin kendisidir. (IV) Bu anlamda yıllardır yapılagelen ve metinleri yazma kitaplar arasındaki esaretlerinden kurtaran “metin neşri” çabasını takdirle karşılamak gerekir. (V) Metin tenkidi de denen ve metinlerin yazma nüshalarının karşılaştırmalı olarak değerlendirildiği asıl nüshayı ortaya koymayı hedefleyen bu bilimsel uğraş araştırma yetisi ve bilgi gerektirir.Bu paragraf iki ayrı parçaya bölünmek istenirse ikinci paragrafın ilk cümlesi numaralanmış cümlelerden hangisi olur?A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
TEST 21
4. Biliyor musunuz, müzik için fazla şansım olmadı. Klasik müzik başlar başlamaz kapatılan radyoların yanında büyüdüm. Lisedeyken bir müzik dersinde hoca, klasik bir parça dinlettirmeye kalkmıştı öğrencilere. Hatırlayabiliyorsam öyküsü şöyleydi: Sezar, seferdeyken tahtına el konduğunu öğrenir. Hırsla geri döner. Bir tepeden Roma görünür, orada konaklar. Karanlık... Gün ağarınca saldırır... Tabi plağı sonuna kadar dinlettirmediler.
Bu parçanın konusu aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir?
A) Toplumun beklentilerini karşılamayan bir müziğin amacına ulaşmayacağı
B) Müziğin birleştirici ve uzlaştırıcı bir rolünün olması gerektiği
C) Bireyin iç dünyasını dışa aktarmada müziğe çok görevin düştüğü
D) En kötü ortamlardan bile ünlü müzisyenlerin çıkabileceği
E) Müzik kültürünü bireyin yaşadığı ortamın etkilediği
6. Şiir, gözle görülmeyen doruklardan gelir. Kaynağında karanlık gizlidir. Yalnız ve hoş kokuludur. Bir nehir gibi akışına ne düşerse düşsün emecek, çoğalacak ve kıvamını bulacaktır. Dağlar arasında bir yol araştıracak, billur su şarkısıyla çağlar boyunca dalgalanacaktır. Seyyahlar susuzluklarını onda giderecekler ve insanlar çalışırken de dinlenirken de onunla olmak isteyeceklerdir.
Yukarıdaki parçanın ana düşüncesi aşağıda verilenlerden hangisidir?
A) Edebi sanatların altında verilen anlam çoğu okuyucu tarafından anlaşılmaz.
B) Gizemli bir kaynaktan çıkan şiir, serüvenini her zaman insanlarla paylaşacaktır.
C) Şairin, bir doğa olayından etkilenmesi normal bir insanınkinden farklıdır.
D) Şiirde günlük olayları, sıradan insanı anlatmak şiirin büyüsünü bozar.
E) Şiirin arka planında şairin vermek istediği, şiir tutkunu insanlar tarafından elbette anlaşılacaktır.
5. Ayrıntılar, genel olarak yaşanmışlıkla çok yakından ilgilidir, yaşanmışlıktır ayrıntıları besleyen, zenginleştiren. Ne var ki yaşantı olsun, ayrıntılar olsun, bir malzemedir nihayetinde romancı için, tek başına fazla önemli değillerdir. Gücünü yaşanmışlıklardan alan ama tekniği zayıf olduğu için başarıya ulaşamayan romancılar yanında ayrıntıya yaslanan ama ayrıntılar içinde boğulan romancılar da vardır.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ayrıntılar, sanatçının yaratıcılığıyla bütünleşmediği sürece, tek başına sanatsal yaratı olmaya yetmez.
B) Bir edebiyat yapıtı, ayrıntılar yardımıyla insanın iç yapısını anlatır.
C) Yazar, eserinin planını yaparken eserini gereksiz ayrıntılardan kurtarmalıdır.
D) Yaşantıların gerçekliği ayrıntıların genişliğinde yapılaşmaktadır.
E) Ayrıntı ancak uzun türlerde kullanılması gereken, eseri genişletmeye yarayan öğedir.
7. Yazar, gerçeğe değil, kafasındaki kalıplara bakıyor. Yaşayan gerçek, bu kalıplara uymayınca kalıpları bir yana bırakacağına, gerçeği bu kalıplara uydurmaya çalışıyor. Hani, kimi zaman telefonlarda, karşıdakiyle konuşabilmek için, sözgelimi, “Adana, çekil aradan!” derler ya, roman kişilerini tanıyabilmek için de insanın, “Yazar, çekil aradan!” diyeceği geliyor.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Okurun yapıttaki kahramanları anlaması, kahramanın okuyana karakter bakımından yakınlığına bağlıdır.
B) Okur, eserin yazılma amacını anlatıcı ile onun olaylara karşı tutumundan çıkarmalıdır.
C) Yazar, gerçeklerle zihindeki kalıplar arasında kalırsa yapıtın içeriğinde yer alan kişileri tanımak, anlamak zorlaşır.
D) Bir eser, gerçek yaşam öykülerini anlatmadığı sürece yaşamın bir parçası olan insanın beğenisini kazanamaz.
E) Kalıplaşmış düşünceleri olan yazarlar her eserinde bu düşüncelere değinerek kendini tekrarlama acizliğine düşerler.
TEST 21
8. Belli bir tezi savunmak tutkusu, kütüphaneleri ölü doğmuş romanlarla doldurmuştur. Bunlarda kişiler ve olay, yazarın elinden kurtulup kendi başlarına ortaya çıkamazlar çoğu zaman. Yazar, sürekli sesi duyulan suflör gibi, bu kendi başına yaşayamayan yapıtın her yerinde araya girer. İşte bunun içindir ki, “Sanat için sanat” anlayışıyla yazılan romanlar, belli bir düşüncenin yayılmasına, genellikle tezli-yapıtlardandahaçok-yardınreder
Bu parçada asıl vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Düşünceler romanlarda olaylar arasında verilmesi gereken detaylardır.
B) Bir düşünceyi savunan roman toplumun her kesimine hitap edemez.
C) Yazar, romanında düşünce anlatma yolunu seçmemelidir.
D) Bir yazar kendi düşüncesinin hakim olmasını istemekle romanını dar kalıplara sokar.
E) Belli bir düşünceyi savunmak için yazılan romanlar, kalıcı ve başarılı olamazlar.
9. Görünmez engellerin esareti altında yaşamaya kendini alıştırmış insanoğlu, çoğu zaman görmez engel kimdir, nerededir? Görmeyen bir insanı engelli sayar. Oysa görüp de bakmayan kaç göz vardır aslında şu dünyada. Kolu olmayanı eksik sayar. Oysa kaç kol vardır, eksikleri tamamlayacak, köprü kurup sevgiyle bağlayacak. Bacağı işlevsiz olanı yok sayar. Evden çıkma şansı bile yoktur onun. Tekerlekli sandalyesiyle kaldırımda dolaşmaya, sokakta karşıdan geçmeye, umumi tuvalete gidip ihtiyaç gidermeye hakkı yoktur. Şehirler böylesi durumlar için hazırlanmaz hiç.
Yukarıdaki parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıda verilenlerden hangisidir?
A) Engelliler, bu yaşamın bir parçası olmak için çok çaba harcamaktadır.
B) Engelliler yaptıkları çalışmalarla hiçbir engelin olmadığını kanıtlayabilir.
C) Hayatta engellerin olması insanın gelişmesini sağlar.
D) Bir insanı engelli kılan herhangi bir uzvunun çalışmaması değil onu gerektiği şekilde kullanamamasıdır.
E) Engellilerin toplumdan soyutlanmaması için gerekenler yapılmalıdır.
10. Günümüzde yazara karşı çok şüpheci bir tavır sergileniyor. Edebiyat çevreleri önce sizin yeteneğinizi hafife alıyor. Bu normal. Çünkü yetenek hiçbir şeydir. Demokratik olmayan bir dağılım, sadece birilerine verilm iş bir parıltı, kimi, neden ilgilendirsin? Orada nereden geldiğinize bakarlar; referanslarınız, neden söylediğiniz, neyi söylediğiniz ve nereye gideceğiniz. Çıkışınız değil, tutarlılığınız... Çünkü çıkmak ve parlamak pop bir şeydir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yeteneklerin bazı edebiyatçılar tarafından hafife alındığına
B) Neyi, niçin ve nasıl söylediğini bilmeyen sanatçıların gerçek sanatçı olmadığına
C) Yaşadığımız çağda yazarlara kuşkuyla yaklaşıldığına
D) Edebiyat dünyasında önemli olanın tutarlı davranmak olduğuna
E) Sanatta parlamanın değil, o parlaklığın korumanın önemli olduğuna
11. Tiyatro seyircisine, her konuyu, her yeniliği hatta her düşünceyi kabul ettirmek mümkündür. Zavallı her mihnete, her harekete, her üzüntüye her şeye razıdır, bir şartla; sıkılmamak. Sahne hareketsiz kaldığı andan itibaren, her şey bitmiş, sihir bozulmuş, sıkıntı derhal önüne geçilmez bir hızla ruhları sarmıştır. Ondan sonra sanatçı ağzıyla kuş tutsa, her sözü bir keramet olsa para etmez.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tiyatro izleyicisi eserin içeriğinden çok, aktarımına önem verir.
B) Ayrıntıları bünyesinde barındıran edebi eserler okurlarının kavrama düzeyine ulaşamaz.
C) İzleyicinin verilmek istenen mesajı benimsemesi oyundan sıkılmaması şartıyla mümkündür.
D) Edebi metinlerin anlatım özelliklerinden yoksunluğu, verilmek istenen düşünceyi etkiler.
E) Öğretici bir metnin görevini çoğu zaman, olaya bağlı bir metin daha rahat görür.
TEST 21
12. Gerçek özgürlük, insanın kendine karşı kazandığı özgürlüktür, insan, yaşam karşısında şu ya da bu kararı vermek zorunda kalır. Ne var ki pek çok kişi, bu kararı, yerleşik kalıplara, elden düşme kanılara göre verir; yaşamını bu işleyişe göre sürdürür. Kimi insan ise, kendi kafasını “ ilk başvuru makamı" yapar, kendi “kişisel süzgeç”ini çalıştırır. Ancak insan, çok geniş ve bilincine varılması uzun zaman alan bir süreç sonunda ulaşır bu özgürlüğe.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Gerçek özgürlük, uzun bir sürece yayılan, insanın kendini arama serüveniyle kazanılır.
B) Özgürlük insandan insana değişen bir kavramdır.
C) Başarı insanların özgürlüğünü artıran önemli bir etkendir.
D) Kendi özgürlüğünü kurmaya çalışan insan başkalarının özgürlüklerini kısıtlıyor olabilir.
E) Özgürlükten ne anladığımız yaşama biçimlerine göre değişkenlik gösterir.
13. — Çünkü sözü iyi ve yerinde kullanırlar. Bazıları da konuşunca değerlerini kaybederler. Söz, kişiliğin aynasıdır. İnsanın iç dünyası, konuşmalarına yansır, iyi söz sahibi olmak, iyi insan olmakla doğru orantılıdır, iyi konuşmak için iyi bir kültür de gereklidir.
Düşünce akışına göre bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) insanların iyi anlaşılması iyi konuşmalarına bağlıdır.
B) Kimi insanlar, yalnızca iyi konuştukları için toplumda saygın bir yer edinirler.
C) Kişilerarası güven problemini gidermede sözü iyi kullanma insanlara avantaj sağlar.
D) Bir insanın huyunu suyunu konuştuğu cümlelerden, sözcüklerden anlamayabiliriz.
E) Düşünülmeden söylenen sözler, kişileri zor duruma sokabilir.
14. (l)Diğer canlılar gibi insanlar da hayatlarını devam ettirebilmek için gıdalara ihtiyaç duyarlar. (II) Enerji kaynağı olan gıdalar yalnızca hayatta kalmamızı sağlamaz, aynı zamanda tat alma duyumuza hitap ederek bize mutluluk verir. (III) Kimileri tatlıları, kimileri baharatlıları; kimileri tazeleri, kimileri kuruları tadarak mutluluk duyar. (IV) Bu mutluluk, hoşlanmadan kaynaklanmaktadır; hoşlanma ise tattığımız aynı türden gıdaların devamlılığı sonucu ortaya çıkan bir alışkanlığın da sonucudur diyebiliriz. (V) İnsanların oldukça hoşuna giden kimi gıdalar zamanla onlarda tedavisi güç hastalıklara neden olabilmektedir. (VI) Mesela çok sevilen çikolata, şekerleme türünden yiyecekler bilinçsizce tüketildiğinde diabet ve buna bağlı gelişen birçok hastalığa davetiye çıkartmaktadır.
Bu parça, iki paragrafa ayrılmak istenirse ikinci paragraf kaç numaralı cümle ile başlar?
A) II. B) III. C )IV . D) V. E) VI.
TEST • 21
1-c 2-e 3-c 4-e 5-a H 7-c
8.e 9.d 10.R 11-c 12-a 13.B 14.d
1. Hayali hep küçümseyen bir toplum olduk. Kurmaca, bu topraklarda hâlâ önem verilmeyen bir şeydir. Çünkü dinsel ve sosyal koşullanmışlıklar vardır. Kimse ne farkındadır bunun ne de bunu yüreğinden söküp atabilir. Gerçeğe ne kadar denk düşüyorsa o denli önemlidir yazılan. Kavramsal olanla bağımızı iyi kuramadık, sanırım sorun bu.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Toplum gerçeğe ne kadar önem verirse hayali de o kadar benimsemelidir.
B) Toplumumuzda saplantı haline gelen dini ve sosyal kabuller bulunmaktadır.
C) Bazı şartlanmışlıklar kolay kolay terk edilememektedir.
D) Kurmacaya önem verilmeyen bir coğrafyada yaşamaktayız.
E) Hayal olanı küçümser bir topluluk haline geldik.
2. Yazarlıkla hesaplaşamıyorum artık. Daha doğrusu artık buna gerek görmüyorum. Buna hesaplaşma değil de yazarlık tavrını daha da derinleştirmek denebilir. Üzerinde çalışmak denebilir. Satıh üzerinde gezinerek de yazabilirsiniz. Ancak neyi ne kadar yazarsınız? Bu hep kendime sorduğum bir şeydir. Başka yazarları okurken de bunu düşünüyorum. Bence yazar içe gömülü olarak yaşayan biridir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Yazarların içe dönük bir yapıda olduğuna
B) Sözü söyleyenin artık yazarlıkla bir hesaplaşmaya girişmediğine
C) Yazarlık anlayışını derinleştirmenin sanatçıya fayda sağlamadığına
D) Başka yazarları okurken de bazı düşünceler taşıdığına
E) Yazarın belli soruları kendine yönelttiğine
3. Hayat olduğu gibidir, kendiliğindendir, öyledir. Tanrı’yla hesaplaşsak da bir şey elde edemeyiz. Kaderini elinde tuttuğunu sanan biri, Yunan tragedyalarından beri kaybedendir. Başkalarını suçlamak kolaycı bir yaklaşımdır ve aslında meselemiz onlar da değildir. Üstelik edindiğimiz ahlak da buna engeldir. Yapılan, çatılan şeylerle, sistemlerle bir derdiniz olabilir; ama militanca bir yaklaşım yazarın ruhuna iyi gelmez. Onun için yazar kahramanını olduğu gibi konuşturur, yaşatır.
Bu parça aşağıdaki sorunlardan hangisine cevap olarak verilmiştir?
A) Kahramanlarınızı toplumun sorunlu bölgelerinden seçmeniz size bir avantaj sağladı mı?
B) Kahramanlarınızın başından geçenler için siz neyi, kimi suçluyorsunuz?
C) Romanlarınızdaki hayatlarla sizin hayatınız arasında bir bağ var mı?
D) Yazarın, eserinde kişiliğini gizlemesi sizce doğru mudur?
E) Yazarların birbirleriyle ilgili düşüncelerine sizin yorumunuz nedir?
4. Bir şiiri çevirmeyi seçerken, benim için belirleyici olan, o şairle ve o şiirle kurmuş olduğum içsel ilişkidir öncelikle. Çeviriye başlamadan o şiiri, şiirleri defalarca okumuşumdur; kafamın içinde yer yer, dize dize, söz söz çevirmişimdir. Şairin yaşamını okumuşumdur. Varsa, mektuplarını, günlüklerini okumuşumdur. Onunla ilgili anılara bakmışımdır.
Yukarıda verilen paragrafta anlatılanları destekleyen yargı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bir eserin çevirisi asıl metnin tadını veremez.
B) Çeviriler değişik toplumların ve yazarların eserlerini tanıtmak adına önemli çalışmalardır.
C) Çevirmenler çevirecekleri yazarları dil ve kişilik bakımından önem sırasına koymalıdır.
D) Çeviri işi belli bir araştırmayı ve titiz çalışmayı gerektirmektedir.
E) Çeviride önemli olan çevirilen metnin kültürünü de yansıtabilmektir.
TEST 22
5. Gerçek sanatçı daima öncülük eden, çığır açan, yol gösterendir. Yahya Kemal, şiire başladığı zaman devrinden çok ilerdeydi. Yeni şiire yolu o açtı. Bugünün sanatçısı da yenilik peşinde koşmakla, yerleşmiş hükümlere ve zevklere yönelmemekle aynı şeyi yapıyor, aynı yaratıcı yoldan gidiyor.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sanatçı, genç yazarlara öncülük etmekle önemli bir görevi üstlenmiş olur.
B) Yenilikler, sanatçıyı ve edebiyatı tazelemektedir.
C) Devrinin ilerisinde olan sanatçı örnek alınmanın gururunu yaşar.
D) Kalıcı bir yazar olmak yerel konuları işlemekten geçer.
E) Özgünlük gayesiyle yazan sanatçılar, gerçek sanatçı olmanın önemli koşulunu yerine getirmiştir.
7. Şiir, yalnızca edebiyatın malı değildir. Sözle olduğu gibi seslerle, hareketlerle, şekillerle ve renklerle de şiir meydana getirebilir. Dansta, müzikte, resimde, mimaride, tiyatroda ve hatta sinemada şiir unsurunu, tıpkı edebiyatta olduğu gibi ancak sesimizle bulup çıkarabiliriz, mantığımızla ölçe- meyiz.
Bu paragrafta asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şiir diğer sanat dallarının her birinden biraz da olsa etkilenmiştir.
B) Şiirin içeriğini şairler başka sanat dallarını örnek alarak oluştururlar.
C) Şiir, aslında bütün sanat türlerinde olan ve duygularla anlaşılabilen bir türdür.
D) Şiirler, şairleri, insanları, toplumları ve kültürleri anlatma işlevinden yoksundur.
E) Şiir, edebiyatın içerisinde ayrı bir yeri ve önemi olan coşku aktarma işidir.
6. “Sanat sanat için midir, yoksa toplum için midir?" der dururuz. Elbette toplum içindir. Toplum için olmayan bir şey yoktur ki sanat olsun. Ama sanatın toplum için olması ne demek? Yani sanat toplumun meselelerini alsın, bunları halletsin, sonuçlarını da halka bildirsin öyle mi? Bunu pek kabul edemiyorum.
Bu paragrafta asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sanat, toplum yararına yapılır ancak problemlerin çözümünü sanata yüklemek yanlıştır.
B) Sanatı bireysel kaygılarla yapanlar kendini mutlu etme peşindedir.
C) Yazarlar, eserlerin sanat için mi yoksa toplum için mi yazılacağı konusunda kararsız kalmışlardır.
D) Toplum için sanat yapma düşüncesi tam olarak anlaşılamamıştır.
E) Sanatta belli düşüncelere bağlı kalmak onu benimsemek yoktur.
8. Saf şiir parçalanmayan bir tek kelime halinde olunca ona ne bir şey ilave edebilmeye ne de ondan bir şey eksiltmeye imkân olur. Şiirde bazı kelimelerin sözlük anlamlarını aramak da bence lüzumsuzdur. Çünkü şiir, kelimelerin bir araya gelmesinden oluşan büyük bir kelimeden başka bir şey değildir. Bir tek kelime hecelere ayrıldığı zaman nasıl o heceler başlı başına bir anlam ifade etmezse şiirde de teker teker kelimelerin anlamlarıyla uğraşmak beyhudedir.
Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şiirde parça güzelliğine önem verme işi artık terk edilmiştir.
B) Şiir belli bir bütünlüğü olan, parça parça incelenemeyen bir yapıdır.
C) Sözcükler şiirde ilk anlamlarından farklı anlamlar kazanır.
D) Şairin anlatmak istediğiyle şiirseverin anladığı çoğu zaman farklıdır.
E) Şiir, bir bütün halinde değil de parçayla değerlendirilirse ortaya başka anlamlar ve durumlar çıkar.
TEST 22
9. Hayır düşünmedim. Maddi sebepler olmazsa bir daha yazmayı düşünmüyorum. İstanbul için o soydan bir şeyin yapılması çok mutlu eder beni. Kendim yazayım diye söylemiyorum ama Tanpınar’ın “Huzur”u filme alınsa diye hep geçir- mişimdir içimden. Ama “Huzur”un anlattığı gerek iç mekan gerekse dış mekânlar bir daha geri gelmemek üzere kaybolmuştur.
B u p arçaaşağ ıd ak isoru la rd anh an g is in eyanıt olarak verilmiştir?
A) İstanbul'a, istanbulluğa dair b|r film veya tiyatro senaryosu düşündünüz mü?
B) Tanpınar'ın romanlarından birinin sinemaya uygunluğunu denetlediniz mi?
C) Edebiyatımızda hangi yazarın eserini filme aktarmayı düşünüyorsunuz?
D) Eserlerinizin çoğunu maddi kaygılarla yazdığınız doğru mu?
E) Başlarda İstanbul üzerine yazılar yazmanızın sebepleri nedir?
10. imla ve sözcük seçimi bir sorun olarak karşınıza çıkabiliyor. Hele Cemal Süreya gibi çok yazmış hatta ekmek parası için bazı şeyleri tekrar tekrar yazmış bir yazarda bu sorun daha fazla göze çarpıyor. Aynı yazıyı değiştirerek, başına ya da sonuna bir paragraf ekleyerek yayımlamış bazı yazılarını. Dönem içinde değişen imla anlayışı, sözcük seçimi bazen dil değişmesi gibi sorunlar çıkabiliyor.
Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine yanıt olarak verilmiştir?
A) Yazılan bir metinde imlaya dikkat etmemek anlamı ne derecede etkiler?
B) Tanınmış sanatçıların imla kurallarına olan tutumları nedir?
C) Eser tanıtımında gözettiğiniz kriterler nedir?
D) Bu çalışmada karşılaştığınız sorunlar nelerdi?
E) Yazarların hep belli konuları işlemesi edebiyat ortamını nasıl etkiler?
11. Bir şiir kitabı okuduğunuzda, şayet iyi şiir bilgisine sahip değilseniz, siz ortalama bir şiir beğenisiyle her yazılanı şiir sanıyorsanız, zaten bu şairin ne şiirlerini okuyun ne de iyi bir ş iir kitabı satın alın. Radyolarda “şiirler” dinlediğinizi zannedin. Zaten dünyanın kalbini ve aklını yalancıya çıkarmışlar, iyi bir şair hayata biraz da tersten bakar, o hayatın zehirli balını önce kendine banar ve üzgün bir kederle zamanın ruhunda oturur.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şiiri, anlamak iyi düzeyde şiir bilgisini gerektirir.
B) Şiiri anlamaktan çok duymak için okumalıyız.
C) Bir şair, okuyucusundan kendisi gibi düşünmeyi beklememelidir.
D) Şiirin bütünü, bir parçasında olan duyguyu yansıtmalıdır.
E) Şiir okurları şiirde kendi hayatını, duygusunu bulmak ister.
12. Ahmet Haşim, Türk şiirinde en çok tartışılan şairlerden biridir. Bir kesim onu modern Türk şiirinin öncülerinden olarak yere göğe sığdıramazken Nâzım Hikmet’ten Şavkar Altınel'e değin birçok önemli yazıncı Haşim’i kıyasıya yermiştir. Bu arada, bazı tutucular da salt Osmanlı Türkçesi yazdığı, Osmanlı şiir kalıpları kullandığı için Haşim’e sahip çıkarlar. O yıllarda bu tür atışmalar, çekişmeler süredursun şiir meraklısı yazın okurları Ahmet Haşim şiiri üzerine yapılm iş dört dörtlük bir çalışmayı aramayı sürdürmektedirler.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deği- nilmemiştir?
A) Ahmet Haşim hakkında yapılan çalışmaların, şiirseverler tarafından aranmakta olduğuna
B) Ahmet Haşim’in Türk şiirinde çok tartışılan bir şair olduğuna
C) Ahmet Haşim hakkındaki görüşlerin farklılaştığına
D) Bazı kesimlerin Ahmet Haşim’i yeni Türk şiirinin kurucularından saydığına
E) Ahmet Haşim şiirinin diğer şairlerin şiirlerinden çok farklı olduğuna
TEST • 221.A 2.c 3.b 4.d 5.e 6.a
7'C 8-B 9-A 10-D 11-A 121
Sevgisizlik, sevgiyi bilememe durumu, son derece benmerkezci yaklaşımlar ve paylaşımdan uzaklaşmak, yalnız insanların sayısını artırıyor. Egoya odaklanmış durumdaki sanayi toplumlarının yüreğinde her şey çok çabuk parçalanabiliyor, değerini yitirebiliyor. İnsanlarda bir güvensizlik söz konusu. Rekâbetin bu kadar desteklendiği bir ortamda güvensizlik, özel ilişkilere, aile ortamlarına da yansıyor.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Sevgisizlik sorunu ailede başlayıp insanlar arasındaki ilişkilere de yansıyor.
B) Bencillik, ilişkilerdeki paylaşımı engelleyip insanları yalnızlaştırıyor.
C) Gelişmiş ülkelerin insanlarında bireyci eğilimlerin egemen olduğu görülüyor.
D) İnsanlar arasındaki yarışın büyütüldüğü toplum- larda güvensizlik sorunu toplumun bütün yapılarına yansıyor.
E) Bazı toplumlarda insanları yalnızlığa iten değer yargıları o toplumun insanlarına güvensizlik aşılıyor.
3 . Mutluluğu keşfettirecek insanlarla karşılaşma olasılığı çok düşük de olsa olduğumuz yerin olabilecek en güzel yerimiz olduğu gerçeğini bazen çok küçük şeyler öğretir bize. Beynimizde dönüp duran "Ne zaman bitecek bu sıkıntılar, kader yüzümüze ne zaman gülecek?" sorularının yanıtlarını bir gün ufak bir mutlulukla, keyif veren minik bir sevinç anıyla öğrenebiliriz. Yanıt basittir: Mutluluk ve huzur hemen yanı başımızda, onu arayan gözlerimiz ise çok uzaklarda, ufuklardadır.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?
A) Kişiler bulundukları konumun değerini bilip bununla yetinebilmelidirler.
B) İnsanlar kendilerini neyin mutlu edeceğini kesin olarak bilmelidirler.
C) Kimi insan küçük şeylerle mutlu olabilirken kimisi mutluluk çıtasını çok yüksek tutar.
D) Yaşamdan beklentilerimiz her zaman gerçekleşmeyebilir ama bu, umudumuzu yitirmemize neden olmamalıdır.
E) İnsanlar mutluluğun çok uzaklarda değil, yanı başlarında olduğunun farkına varırlarsa onu elde edebilirler.
Türk şiirinin kendi açtığı yolda hep tek başına yürümüş, kimselere benzememiş şairi Ercüment Beh- zat Lav'ın bütün şiirleri ve oyunları ilk kez bir arada. Doğan Hızlan'ın sunuş yazısı ve notları eşliğinde kitaplarına girmeyen ilk şiirleri ve yayımlanmamış başka şiirleriyle yeniden karşımızda.
Bu parçada Ercüment Behzat Lav'ın vurgulanan özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Etkili bir söyleyişe sahip olması
B) Kendini sürekli yenilemesi
C) Öncü ve özgün olması
D) Başka sanatçıları yönlendirmesi
E) Çok üretken olması
4. "Sinema Müdavimi"ni elinize aldığınızda rahat okunur bir metinle baş başa kalıyorsunuz. Okunduktan sonra bir kez daha okunmayı hak eden romanlardan biri elinizdeki. İlk seferde kendinizi romanın akışına kaptırıp İkincisinde metnin arka planına ustalıkla sindirilen varoluşçuluk için derinliklere inen bir okuma yapmak hoş olabilir. Romanın eğlenceli, ironik yanını göz ardı etmek de doğru olmaz tabii.
Bu parçada sözü edilen romanla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Okuru sıkmadan, kolayca okunduğu
B) İlk okumada anlaşılmadığı
C) Düşüncenin ustalıkla işlendiği
D) Esprili ve alaycı bir yönünün olduğu
E) İkinci kez okunmayı sağlayabildiği
Birini değiştirmeye çalışmakla ömür geçirmek ne zor ve yıpratıcıdır. Oysa sevdiğimiz insandan bir şeyler öğrendiğimizin farkına varıp bunun keyfini çıkarmak ne kadar huzur vericidir. Sevdiğimizden öğrendiğimiz ya da onda beğendiğimiz, bizde olmayan, törpülediğimiz alışkanlıklarımız mutlaka vardır. İki insan bir arada yaşıyorsa birbirinden etkilenmeleri kaçınılmazdır. Ancak çoğu zaman bunları irdelemeyiz. Bana neler katmış diye düşünüp ne sevinir ne de ona belli ederiz.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?
A) Bazı insanlar ilişkilerinde duygularını açığa vurmaktan özellikle kaçınırlar.
B) İnsan ilişkilerinde -bu sevdiğimiz insan bile olsa- bencillik; özverili ve paylaşımcı olmayı engeller.
C) Birlikte yaşayan insanların, istemeseler de, birbirlerine benzemeleri kaçınılmazdır.
D) Birlikte bir ömür geçiren insanlar, birbirlerinden öğrendikleriyle gelişir ve zorlukların üstesinden gelirler.
E) İnsanlar, ilişkilerinde karşısındakini değiştirmeye çalışırken ondan öğrendiklerini ve onun hayatına kattığı güzellikleri fark etmezler.
7. İyi kitap, "mesele"si olan kitaptır. İyi kitap elimden düşürmediğim, yatağa, tuvalete, otobüse yanımda götürdüğüm kitaptır. İyi kitap, kahramanları âşık olurken ben âşık oluyormuşum hissi veren, onlar kalp kırıklıkları yaşarken benim kalbim kırılıyormuş duygusunu yaşatan kitaptır. İyi kitap ölümsüzdür.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen "iyi kitap"ın bir niteliği değildir?
A) Kalıcı olması
B) Duygudaşlık yaratması
C) Sürükleyici olması
D) Bir öğretisi olması
E) Özünü duyguların oluşturması
Gittikçe ufukları genişleyip derinliği artan anıların dipsiz kuyusunda kulaç atmak; zamanı, günü, saati, anı ciğerlerinin gözeneklerine dek solumak için engel değildir. Aksine anıların zenginliği, yaşamanın bilicinde olarak hayatın tadına varabilmek için eşi ve pahası olmayan hazine değerindedir.
Bu parçadan anılarla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisi çıkarılamaz?
A) İnsanı, eski günlerin daha anlamlı olduğunun bilincine vardırdığı
B) Değerinin ve etki gücünün zamanla arttığı
C) İnsanı, yaşadığı zaman diliminden uzaklaştır- mayıp tersine yaşama bağladığı
D) İnsanın bugününün daha keyifli ve anlamlı olmasında, vazgeçilemez bir değerinin olduğu
E) İnsanın içinde bulunduğu zamanı anlaması ve yorumlamasında ona rehber olduğu
8 . Necati Tosuner'in anlatımı, anlatımların en zorudur. Fazlalıkları atılmış, törpülenmiş, özü ortaya çıkarılmış, beğeninizin üstüne "cuk" diye oturan bir giysi gibi yaratılmış anlatıma ulaşmak, zoru yüzlerce, binlerce kez deneyerek elde edilir. Her şeyde, her işte, "kolay" ı yakalayabilmek için zor yollarda ter döke döke çok uzun süre yürümek gerekir. Necati Tosuner tam da bunu başarmış bir romancı- m izdir.
Bu parçada Necati Tosuner'in asıl vurgulanmak istenen özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Anlaşılması kolay bir dilinin olduğu
B) Anlaşılması zor konular seçtiği
C) Dildeki başarısının çok çalışmasına bağlı olduğu
D) Özlü anlatımının titiz ve yorucu bir çalışmanın ürünü olduğu
E) Zor olanı kolaylaştırarak okura sunduğu
1. Geçenlerde Amerika'da bir şiir kitabı yayımlandı. 76 sayfalık bu kitap 22 dolara satılıyordu. Bizdey- se yayıncılar bir şiir kitabının maliyetini kâğıt maliyetine göre hesaplıyorlar. Burada çok ciddi olarak düşünülmesi gereken bir şey var. Roman 300 sayfada, şiir kitabı da 70 sayfada bitiyor diye, birine 300 sayfalık, ötekine 70 sayfalık kâğıt masrafı üzerinden fiyat koyarsan nereye gidebilirsin? Belki kimsenin görmek istemediği bir şeydir bu. Şair değerlidir, şiir değerlidir, diyebilmek için önce onun değerli olduğuna gerçekten inanmalısınız.
Bu parçada konuşan kişi neden yakınmaktadır?
A) Yabancı ülkelerdeki kitap fiyatlarının yüksekliğinden
B) Kitap fiyatlarının belirlenmesinde bir standardın olmamasından
C )Ş iir kitaplarına gereken önemin verilmemesinden
D) Sayfa sayısı az olan şiir kitaplarının çok okunmamasından
E) Daha fazla gelir sağladığı için romanların çok yazılmasından
3. "İçimdeki Deniz" acıyı, gerçek ve büyük bir kederi elle tutulur bir hâle getirerek anlatıyor. Bunu da başarıyor. Kusursuz bir senaryo, inceliklerle yüklü bir anlatım. Son zamanlarda çok önemsenen duygusal zekâsı yüksek olanlara göre. Zira bu filmin -çifte ödül aldığı Venedik Şenliği'nden sonra olduğu gibi- hiç tadına varamayıp da vur abalıya diyenler, yüksek zekâ sahipleri oldu. Ama zekânın aslında duygusallığın bir işlevi olduğunu bilenler, bu filme bayılacak.
Bu parçada sözü edilen filmle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Mükemmel bir konu ve zengin bir anlatıma sahip olduğuna
B) Gerçekte, duygu dünyası zengin insanlara yönelik olduğuna
C) Aldığı ödüllere rağmen bazıları tarafından beğe- nilmediğine
D) Acıyı ve kederi somutlaştırarak anlattığına
E) Üstün zekâlı kişilerce konusunun anlaşılmadığına
2. Mizah denince artık aklımıza ya karikatür dergileri ya da gösteriler geliyor. Oysa azımsanmayacak bir mizah edebiyatı var Türkçenin. Daha kötüsü, mizahın alanı böyle daraldıkça mizah hikâyeleri de edebiyatın sınırına doğru sürüklendi. Kimi isimler, kimi kitaplar bu yüzden edebiyat dünyasında hak ettikleri ilgiyi göremiyor.
Bu parçada yazarın asıl yakındığı durum aşağı- dakilerin hangisinde verilmiştir?
A) Türkçenin mizah yapmadaki gücünün bilinmemesi
B) Gösterilerin ve karikatür dergilerinin niteliğini kaybetmesi
C) Toplumun mizah anlayışının değişmesi
D) Mizah alanının daraltılıp edebiyat dünyasındaki değerini yitirmesi
E) Bazı yapıtlara ve sanatçılara gerçek değerinin verilmemesi
4. Yaşamayı sırf şunun için bile isteyebilirim: Yirmi yıl sonra senin ve kardeşinin ne olacağınızı, ne yönde olacağınızı, ne yönde büyüdüğünüzü ve ne bileyim, örneğin, evdeki kitaplara nasıl davrandığınızı görmek için. Sizin ille de bana benzemenizi isteye- mem bu hususta, belki de gerçekten mutluluk ağacı değildir bilgi. Okuma ve öğrenme ustası olmayabilirsiniz. Çok kültürlü olmayabilirsiniz. Ama yirmi yıl sonra böyle bir deyiş bir anlam ifade ederse vasiyetimdir: Kültüre ve bilgiye açık olun. Anlamak derdinden uzaklaşmayın. Tersi, insanlıktan uzaklaşmaktır çünkü. Bunu da anlamaya çalışın.
Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?
A) Düşüncelerinde kararsızlık yaşayan
B) Gelecekle ilgili beklentileri olan
C) Anlamayı her şeyin üstünde gören
D) Okuma ve öğrenme arzusu hiç bitmeyen
E) Sorgulayıcı ve yol gösterici olan
5 . İnsan yaşlandıkça yalnızca yüzünde, ellerinde, ayaklarında kısacası bedeninde ortaya çıkan kimi değişikliklerin değil; davranışlarında, alışkanlıklarında, ruh hâllerinde beliren kimi değişimlerin de ayırdına varmaya başlar. Kimileri giderek daha hoşgörülü olduklarını, neredeyse bilgece bir tutumu benimsediklerini fark ederler. Yüzlerine hoşgörülü bir gülümseyiş yerleşir. Kimilerinde tam tersine hoşgörü alanı daralmaya yüz tutar, katlanabildikleri insan sayısında gözle görülür bir azalma meydana gelir. Bazıları, işi o denli ileri götürür ki kendilerine bile katlanamaz olur.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deainil- memistir?
A) İnsanların yaşlandıkça hem fiziksel hem ruhsal yapılarında değişimler meydana gelir.
B) İnsanların geçmiş yaşantıları, yaşlılığındaki anlayışını biçimlendirir.
C) İnsanlar, yaşları ilerledikçe duygu ve düşüncelerindeki değişimin farkına varırlar.
D) Bazı insanların yaşlılığında, gençliğinde olduğundan daha duyarlı ve anlayışlı olduğu görülür.
E) Kimi insanlar yaşlılıklarında, insan ilişkilerinde sabırsız ve katı bir yapıya sahip olurlar.
7 . Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin ve kişi ne denli uzağa giderse gitsin, geçmişi onu bir gölge gibi takip eder; sıyrılıp uzaklaşamaz parçası olduğu insanlardan. İnsan, kendisiyle baş başa kaldığı zaman kimsesizliğinin, yalnızlığının acısı bir karabasan gibi çöker yüreğine. Geçmişe dönmek, biri- leri tarafından yalan da olsa özlendiğini ve önemsendiğini duymak, telefon ahizesini kaldırıp tuşlara dokunmak kadar kolay fakat bir o kadar da zor olur.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?
A) İnsanlar, hiçbir zaman geçmişle olan bağlarından tam olarak kopamazlar.
B) Kişinin bugün içinde bulunduğu durum, geçmişindeki tercihlerinin bir sonucudur.
C) İnsanların en büyük korkusu, sevdiği insanlar tarafından unutulmaktır.
D) Yeni olan, daha güzel, daha nitelikli de olsa insanoğlu alışkın olduğunun peşine düşer.
E) İnsanlar için geçmişin güzel günleri bugün için mutsuzluk kaynağı olabilir.
8 . Okuyucu, yapıtı eline aldığında her biri ötekinden bağımsız öykücüklerden oluşan rahat bir sayfa düzeni içindeki şiir gibi metinleri birbiri ardınca kolayca tüketeceğini düşünüyor ilkin. Başka bir deyişle, "Zamanın Ağızları" kolay okunacak bir kitap izlenimi veriyor. Evet doğru, yapıt zor okunmuyor. Bazı insanlara öylesi çekici geldiği için çoğunlukla bir iyi niyet belirtisi gibi vurgulanan bu özellik, bu kitapta da var. Ancak hemen her öykü öyle etkileyici ki hızlı okumaya kalktığınızda bir önceki hatta ondan da önceki öykü sizi geri çağırıyor, kendini yeniden okutuyor.
Bu parçada sözü edilen kitabın özellikle hangi yönü vurgulanmaktadır?
A) Dil ve anlatımın herkesçe anlaşılacak kadar açık olması
B) Şiirsel dokusuyla okurun sezgi ve sağduyusuna seslenmesi
C) Duygu ve düşünce yönüyle zengin olması
D) Anlatılanların tekrar okunmayı sağlayacak kadar çarpıcı olması
E) İçerikteki başarısını biçimde yakalayamaması
8 . Sanat için iyi niyetten başka şeylere de gereksinim vardır. İyi niyetli de olsa iyi anlatamamış sanatçı, başarısız bir sanatçıdır. İnsan, en soylu duygularını anlatmaya kalktığında sıradanlığın, yavanlığın çemberine takılabilir. Açıklanamazı açıklamak gibi, güç olanı gerçekleştirirken sanatçı, özgün anlatımı yakalamalıdır.
Bu parçada sanat yapıtlarıyla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Konusuyla anlatım biçimi arasındaki etkileşimin güçlü olması
B) Denenmemiş biçemler ve yeni bir söyleyişle oluşturulması
C) Kendinden önceki yapıtlarda ele alınan konuları İşlememesi
D) Anlatılmak isteneni açık seçik, anlaşılır bir dille ortaya koyması
E) Güncel olanı değil, evrensel olanı işleyerek her dönemde değerini koruması
Kitaba adını veren "Hayata Düşen Yalana Sarılır" adlı yazıyla başlayan kitap, sizi bir anda içine alıp kıskıvrak yakalıyor. Bir denemede olması gereken arayışlar, tespitler, izlenimler ve yeni bakış açıları Cihan Demirci'nin rahat okunan, keyifli kaleminden satırlara dökülüyor. Sizi keyifli, sarsıcı mı sarsıcı bir beyin fırtınasının beklediğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine deainilmemlstir?
A) Pürüzsüz ve akıcı bir anlatımının olduğuna
B) Okuru anlatılanların içine kolaylıkla çektiğine
C) Yeni görüşler, düşünceler öne sürdüğüne
D) Gerçekleri değiştirmeden yansıttığına
E) Kişisel belirlemelerini yansıttığına
3. Şimdiye kadar yüz yirmi filmde oynadım, bu film lerin içinde bana göre yirmi, otuzu çok başarılı; geriye kalan on beş, yirmisi ortalama; diğerleri de sinemayı öğrenme sürecine ait. Türkiye'de çalışmadığım yönetmen kalmadı. Oyuncu- yönetmen ilişkisinde ister istemez hep bir sınır vardır; öneri getiremezsin, tartışamazsın, müdahale edemezsin... Dolayısıyla insanın içinde "Ben olsam nasıl çekerdim?" gibi bir his kalıyor. Şimdi ben de kendime "Hadi, geç kameranın arkasına, bakalım yapabilecek misin?" diyorum.
Bu sözleri söyleyen sanatçıyla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Mesleğinde istediği yere gelememiş olan
B) Yeniliklere açık olan
C) Gerçekleştirmek istediği düşünceleri olan
D) Çalışma isteğini yitirmeyen
E) ö z eleştiri yapmaktan kaçınmayan
Gerçek kitap, okumaya başladığın ilk andan itibaren hem bir yerlerden tanıdık gelen, hem de şaşırtan kitaptır. Gün içerisinde an be an aklına düşüp sonrasını merak ettiren ve bu yüzden koşa koşa eve dönme isteği uyandıran, ruhen bildiğin ama zihnen tanışmadığın kadim gerçekleri sana hatırlatan bir kitaptır. Okurken "Eyvah, bir sayfa daha bitti!" diye üzüldüğün ve okumayı bitirdiğinde hayatının bir daha asla, öncesi gibi olmamasına sebep olan kitaptır gerçek kitap ve gerçek bir aşka benzer.
Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?
A) Neyi, niçin okuduğunu bilen
B) Değerli yapıtlardan etkilenen
C) Değişime açık olan
D) Duygu ve düşünce dünyasını besleyen
E) Gerçekçi bir tutum içinde olan
4. Çocuk tiyatrosunun, çocukların bilmek istedikleri her konuya açık olması, ilerde daha sağlıklı insan ilişkilerinin oluşmasına yardımcı olacaktır. Bugün gençliğin bir bölümünün heba olup gitmesi, çocukluklarında birçok şeyin onlardan gizlenmiş olmasındandır. Sağlıklı bir toplum, ancak eğitimde nesnelliği ve açıklığı içeren temel ilkelerle kurulabilir. Çocuk tiyatrosu da okuldaki eğitimin tamamlayıcı bir uzantısı olduğuna göre bu nesnelliği ve açıklığı, hedeflerinden biri olarak seçmelidir. Ancak bu şekilde —
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) tiyatroda istenilen özgünlük ve başarı yakalanabilir.
B) tiyatro, diğer sanat dallarının başaramadığını başarmış olur.
C) tiyatro, çocuğun okulda aldığı eğitimin bir parçası olmayı başarabilir.
D) tiyatro, çocukların algılama ve duyumsamasını güçlendirerek onları geleceğe hazırlayabilir.
E) tiyatro, çağa ayak uydurmuş, okullardaki eğitimin yetersizliğini gidermiş olur.
5. Sanatta hiçbir şey "doğru" ya da "yanlış" değildir. Sanatçının amacı da bize evrenin sırlarını açıklamak değil, bizde yoğun duygular uyandırmak ve estetik beğenilerimizi zenginleştirmektir.
Böyle düşünen bir yazar, aşağıdakilerden hangisini söylerse kendi düşüncesiyle çelişmiş olur?
A) Sanat, var olana yönelik nesnel bilgiler vermeyi amaçlamaz.
B) Bir yapıtta yansıtılanları doğanın gerçekleriyle özdeşleştirmeye çalışmak, doğru bir tutum değildir.
C) Şiirler, romanlar, öyküler okurun yüreğinde güçlü duygulanımlar yaratmayı amaçlar.
D) Sanatsal yaratı, bireyin zihinsel ve duygusal bir değişim yaşamasını amaçlar.
E) Gerçekte türü ne olursa olsun her sanat yapıtı, bireyin, yaşadığı dünyayı daha gerçekçi görmesine yardımcı olur.
7. Ülkemizin kimi yörelerinde büyüklerin yanında sigara içmek, bacak bacak üstüne atmak hatta eli cebinde dolaşmak hoş karşılanmaz. Oysa bu davranışların başka toplumlarda hatta yine ülkemizin kimi bölgelerinde ahlakla ilişkili olduğu bile düşünülmez.
Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?
A) Ülkemizde ahlak anlayışının tutarsızlık gösterdiği
B) Ahlak anlayışının toplumdan topluma değişiklik gösterdiği
C) Bazı toplumlarda bireyin, davranışlarında özgür olduğu
D) Ülkemizde toplumsal davranış kalıplarının değişime açık olmadığı
E) Toplumsal bakış açısının, o toplumun aldığı eğitimle ilişkili olduğu
6 . Günümüzde, daha önce hiç anlatılmamış hikâye kalmış mıdır? Her hikâye anlatmaya kalkışan, bunun daha önce çok kereler anlatılmış olduğunu düşünür mü? Belki düşünür, belki bunun baskısını da hisseder ama kesinlikle daha önce anlatılmış olması, hiçbir yazarı durdurmaz. Çünkü anlatılan hikâyeden daha önemli olan, nasıl anlatıldığıdır. Bir çocuğun ezbere bildiği masalları tekrar dinlemek istemesi gibi bildik konuları anlatan aşk, cinayet, macera romanlarını okur dururuz.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada belirtilen görüşle uyumludur?
A) Sanat yapıtının gücü okurda düşünsel bir değişim yaratmasına bağlıdır.
B) Sanat ürünleri okurun yüreğinde yeni duygular uyandırmayı başarmalıdır.
C) Sanat yapıtının gücü; söylediğinden çok, söyleyişinde aranmalıdır.
D) Sanat yapıtının okur üzerindeki etkisini artırmak için konuya uygun anlatım biçimi bulunmalıdır.
E) Sanat yapıtı, biçim ve içerik arayışı içinde olan sanatçısıyla ölümsüzleşir.
8 . Sanatın sınırsız toprakları üzerinde tiyatro; çocuklara, yarının yaşamı için estetik dünyayı hazırlamak zorundadır. Bugünün küçükleri, geleceğin büyükleri, bizim kültürümüzden yeni bir dünya yaratabilecek duruma gelmelidirler. Yirmi birinci yüzyılı on geçe, artık otuzlu yılların masallarını anlatmayalım. Otuzlu yılların içerikleri ve biçimleriyle tiyatrolarımızı sınırlamayalım. Bilim ve sanatın ortaklığı ile bu uzay kuşağının çocuk tiyatrosunu onlara layık bir duruma getirelim.
Bu parçadan çocuk tiyatrolarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) Geleceğin güzellik anlayışını oluşturmakla görevlidir.
B) Kültürel mirasımızı zenginleştirmelidir.
C) Geleneksel olanla yetinmeyip çağdaş bir yapıya ulaşmalıdır.
D) Bilimsel gelişmelerin ışığında yeni bir anlayış geliştirmelidir.
E) Geleneksel olanın başaramadığını başarmak için çok çalışmalıdır.
1. İlk öyküm Pazar Güneşi'ni yazarken, arkadaşlarıma okuturken, belli sürelerde bekletip yeniden okurken ve düzeltirken hiçbir endişe duymamıştım. Dergide yayımlanacağını öğrenince de çok sevinmiştim. Endişem, dergiyi elime aldıktan, öykümü orada okuduktan sonra başladı. Başka birinin yazdığı öyküyü okuyor gibi oldum, içimde bir şeyler "cız" etti. Acele ettiğimi fark ettim. Yeterince olgunlaşmadan bir dergiye nasıl göndermiştim öykümü?
Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen sanatçının bir özelliği değildir?
A) Anlatım becerisi gelişmemiş
B) İşinde titiz davranan
C) Öz eleştiri yapabilen
D) Gelişmeye açık
E) Çevresindekilerin görüşlerine önem veren
3. Ben eksper değilim çünkü eksperlik bir meslektir. Ama kendisini, sanatını yakından tanıdığım, izlediğim sanatçılar için görüş bildiririm. Değerlendirme kriterlerim, ölçütüm sadece ve sadece gözdür. Çünkü göz dediğinizde bilgi, beğeni ve deneyim söz konusudur. Eğer birisi, bir ressamın 1500 eserini gördüyse, o eserlerin izini sürdüyse, o eserler hangi koleksiyonlarda yer aldı, sanatçı hangi dönemlerde neleri yaptı, kimlerden etkilendi, bunları biliyorsa o sanatçının resmini de biliyor demektir.
Bu sözleri söyleyen kişiye göre eleştirinin temel niteliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Çok yönlü olması
B) Farklı değerlendirme ölçütleri kullanılması
C) Özgün düşünceler içermesi
D) Zengin bir birikim gerektirmesi
E) İşlevsel bir nitelik taşıması
2 . O. Henry öykülerinde okuyucu, hayatın kırılma noktalarını merak ederken tarihin bir kesitinde somut bir sosyo-kültürel coğrafyanın içindeki deneyimlerin tanığı olur. Kaldı ki günlük hayatın içinde sık rastlanan, hiç de istisna olmayan ağır ekonomik, kişisel sorunlara bağlı olaylarla biraz da ironik, sevimli, hoş rastlantılar oyunu oynar O Henry. Edebiyatın; tanrısının yazar olduğu bir yaratım olduğunu hatırlatır. Hayat parçalarıyla kurduğu bu oyun, belki de hayatın ağırlığına direnebilmenin bir yoludur.
Bu parçada sözü edilen öykülerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Kişilerin olaylar karşısında dayanma güçlerini artırdığına
B) Acı gerçeklerin yer yer alaycı ve komik yaklaşımlarla verildiğine
C) İnsanları, içinde bulunduğu koşullara uymaya ve bunları benimsemeye yönelttiğine
D) Tarihin belli bir dönemindeki günlük yaşamın içindeki olayların işlendiğine
E) Hayattaki dönüm noktalarının okurun merakını kamçılayacak biçimde sunulduğuna
4 . Has yazarlar, ada izlenimi verir bana. Karadan, kalabalıktan, genelden kopuk... Daha ötesi ve önemlisi, bağımsız oldukları için öyle görünüyorlar belki de. Karadan bunalan, keşif tutkunu ya da tutkusu yoksa bile yine karadan bunalmış, kaçkın ve sonunda denizler ortasında kalmış bir kazazede tarafından keşfedilinceye kadar ıssızdır o adalar. Özgürlükten dolayı mutlu ama onun bedeli olan yalnızlıktan dolayı tedirgindirler.
Bu parçada, sözü edilen yazarlarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?
A) Önceden konmuş kuralların dışına çıktıklarına
B) Kendilerine özgü bir tutum sergilediklerine
C) Sürekli bir arayış içinde olduklarına
D) Anlaşılır olmaktan kaçınmaya çalıştıklarına
E) Kendi seçimlerinin zorluklarımı yaşadıklarına
5. Orhan Kemal, yapıtlarıyla edebiyatımızın modern klasikleri arasında artık. Öykülerinde ve romanlarında günlük hayatı, olağanüstü bir yalınlıkla işlemiş; kahramanlarını ezik, sömürülen, yoksul insanlar arasından seçmiştir. 20. yüzyıl ortalarının Türkiye'sini "damardan" anlatmakla kalmamış, konuşmaların büyük bir ağırlık taşıdığı yapıtlarındaki gerçekçi, süssüz, su gibi akıp giden diliyle de Türk- çeye azımsanmayacak katkılarda bulunmuştur.
Bu parçada tanıtılan yazarla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi söylenemez?
A) Öğretici nitelikte eserler yazmıştır.
B) Pürüzsüz, kolay okunan bir dili vardır.
C) Belli bir dönemi etkili bir anlatımla sunmuştur.
D) Belirli bir kesimin insanını, gerçekçi bir yaklaşımla ele almıştır.
E) Çağdaş edebiyatımızın unutulmayacak isimlerinden biridir.
7 . Vüs'at O. Bener, özel okurların sevebileceği, anlayabileceği, algılayabileceği nitelikli bir yazardır. "Türkiye'de iyi bir öykü nasıl yazılır?" sorusunun yanıtı şöyle verilebilir: "Onun 'Dost' öyküsünü örnek alın." Kişileri de kendisi gibidir. Anlamaya çalıştıkça içe kapanırlar, anlaşılmaya başlandıkça size anlaşılmayan katmanlarını gösterirler. Hiç kuşkusuz, öykü yazarı ötesinde insan olarak da çok hoş biriydi Bener. İnce bir ironisi vardır. Romanlarına girdiğinizde ise onun dünyasını kuşatan, bütün öğeleri keşfedebilen bir yazı emeğine eğilmeniz, odaklanmanız gerekir.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Dikkatli ve bilinçli bir okur kitlesine sahip olan
B) Meslektaşları için model oluşturan
C) Okuyucunu
D) Yapıtlarındı
E) Kitaplarla u
6 . Yazarken bütün disiplinlerin dışında kalıyorum. Yazarlığın en sevdiğim yanı da bu. Bir çalışma disiplinimin olmaması. Yazmak ve kendi başına buyruk olmak bende hep iç içedir. Öykülerimi önceden kurgulamadığım için düzenli olarak oturup çalışmam da gerekmiyor. Günlerce tek bir sözcük yazmadığım oluyor. Kendimi asla zorlamıyorum, kafamda öyküler kurmaya çalışıyorum. Sabırla bekliyorum. Yazmama süresinin uzaması beni ürkütmüyor. Bir gün gelir, hiç yazamayabilirim de.
Aşağıdakilerden hangisi, bu sözleri söyleyen sanatçıya özgü bir özellik değildir?
A) Ürünler ortaya koymak için çabalayan
B) Belirli kalıplarla sınırlandırılamayan
C) Yazma ve yaratma sürecinde kendini zorlamayan
D) Mesleki hırsları olmayan
E) Kuralsız bir çalışma şekli olan
8 . Define Adası'nı uzun yıllar sonra yeniden okumanın vereceği keyfi düşlerken düş kırıklığına uğrayabileceğimi de düşünmüyor değilim. Çoğu kez öyle olmaz mı? Yıllar öncesinden belli belirsiz bir ta t kalmıştır belleğinde, belleğine güvenip kitabı yeniden okumaya kalkarsın. Gel gör ki hevesin kursağında kalır, onca zaman önce okuduğun kitabı habire yeniden yazmış olduğunu anlarsın. Ama yıllar sonrasının okuması, bazen de şaşkına çevirir insanı. Apayrı bir keyif alırsın, ilk gençlik çağında ayırdına varmadığın ayrıntıların tadını çıkarırsın. Değerinden bir şey kaybetmek şöyle dursun, yıllar içinde değeri anlaşılan gerçek eserlerdir bunlar.
Bu parçaya göre gerçek bir sanat eserinin en belirgin özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Daha önce işlenmemiş bir konuyu ele alması
B) Anlam derinliği taşıması
C) Kendine özgü bir üslubunun olması
D) Evrensel nitelikler taşıması
E) Güncel olanı işlemesi
1. "Ne olacak bu memleketin hâli?" diye beliren kimlik soru(nu)muzun üç aşağı beş yukarı Tanzimat'la yaşıt olduğunu düşünenlerdenim. Kanuni Sultan Süleyman zamanında kahvelerde tespih çekerek tavla oynayan atalarımızın, kendilerine bu soruyu sormaya itecek bir kaygıları olduğunu sanmıyorum. Memleketin hâline, dolayısıyla birey olarak ne olacağımıza, başımıza neler geleceğine dair kaygı duymaya başlamamız, Batı'nın kendini Doğu'ya karşı üstün, dolayısıyla rakip olarak tanımlamayı göze aldığı 18. yüzyıl sonlarına denk düşer. Bu da bizim, hâlâ içinde bunaldığımız Doğu - Batı ikilemini bir Osmanlı - Türkiye sorunu olarak miras almamızın tarihidir.
Bu parçada söz konusu edilen "sorun"la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deâinilme- mistir?
A) Ulusal bir nitelik taşıdığına
B) Nedeninin gelecek kaygısı olduğuna
C) Doğu-Batı medeniyetleri yarışının bir sonucu olduğuna
D) Ülkemizde Batılılaşma serüveniyle başladığına
E) Batı'nın bu sorunu iki yüz yıl önce aştığına
3 . Enis Batur, şiir ve şiir kitabı yazmasıyla meşhurdur. Deneme ve diğer dalları da düşünürsek inanılmaz bir üreticidir. Batur'un şiir kaynaklarına dönersek yoğun üretiminin getirdiği zayıflıklarla da karşılaşırız. Daha doğrusu, çok iyilerin yanında, oldukça vasat şiirlerine de rastlarız. Şiirleri tartma, ayıklama noktasında biraz fazla heyecanlı bir Batur çıkar karşımıza. Bazen de kendi şiirlerini, eserini sorgulamayan bir Enis Batur...
Bu parçada Enis Batur'la ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmemistir?
A) Çok sayıda eser verdiğine
B) Yaşamıyla edebiyatı bütünleştirdiğine
C) Kimi çalışmalarında titiz davranmadığına
D) Öz eleştiri eksikliğine
E) Ününü, yazdığı şiir ve şiir kitaplarına borçlu olduğuna
2 . Kendimi gerçek bir yazar olarak hissettiğim an, içimdeki sesin, yazmam gerektiğini söylediği andır. O anlar müthiş coşkulu oluyorum. Yalnızsam o anın keyfini çıkararak her türlü endişeden uzak yazıyorum. Hiçbir şeyi kaçırmamak için öyle acele ediyorum ki daha sonra kendi yazımı okumakta güçlük çekiyorum. Yalnız değilsem, sözcüklerin ve görüntülerin saldırısına uğramışsam huzursuz, gittikçe kaygılanan birine dönüşüyorum çünkü o anda kafamın içinde canlanan dünyayı daha sonra yaratmam mümkün olmuyor. Her şey geçip gidiyor.
Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı yoktur?
A) Yazabilmek için nasıl bir ortama ihtiyaç duyuyorsunuz?
B) Düşündüklerinizi yazamadığınız zamanlar oluyor mu?
C) Yazılarınızın planını nasıl belirliyorsunuz?
D) Yazmak için belirli bir zamanınız var mı?
E) Yazmak size neler hissettiriyor?
4 . Her toprakta ayrık otu gibiyim, sökülüp atılmam gerekiyor. Oysa tutunma isteğimin çok güçlü olduğunu duyumsuyorum zaman zaman. Ben tutunmak istedikçe toprak benden kaçıyor sanki. Payıma hep, köklerimi dışarıda bırakan taşlı çakıllı topraklar düşüyor.
Bu sözleri söyleyen kişi, aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?
A) Mücadeleci - mağdur
B) Kırgın - kaderci
C) Gururlu - tedirgin
D) Öfkeli - kötümser
E) Yılgın - sıkıntılı
5. Eleştiri, daima bir çeşit araya girmedir, sanat eseriyle sanatseverin arasına girmedir. Çoğu zaman pek az şey doğar, bu araya girmeden. Ama arada bir eleştiri, yaratıcı bir nitelik kazanabilir; bu, eleştirmenin eseri algılama yeteneğinden çok, eserin gücüne bağlıdır.
Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisine yanıt olabilir?
A ) Eleştirm en ile sanatçı birbirini nasıl etkiler?
B) Eleştirinin yaratıcılığ ından söz edilebilir mi?
C ) Eleştirm en nasıl özellikler taşım alıd ır?
D ) Eleştiri gerekli midir?
E ) Eleştirmenin nesnel olm ası m üm kün müdür?
7 . D oğan H ızlan, eleştirel bakışını hiç saklı tutm az; güncel sorunu tartışm aya açarak günübirlikten
kalıcılığa uzanan çizgiyi pekiştirm ek kaygısı taşır.
Kültür değerlerinin har vurulup harm an savru lm asına katlanm az. O nun katlanm azlığ ı sadece ya kınm alarla dolu bir içe hapsetm e, çözüm leri dışa
vurm am a edilgenliğinde değildir. Kendisini, tam
kendisi o larak sesin, sözün, özgür yaratının peşine
koşmuştur.
Aşağıdakilerden hangisi sözü edilen sanatçının parçada belirtilen özelliklerinden biri değildir?
A ) Yaratıc ılık gücüne sahip olm a
B) Sorunlara çözüm aram a
C ) Kültürel m iras ım ıza sahip çıkm a
D ) Değerlendirm e yapm aktan kaçınm am a
E ) Kolay anlaşılan bir yapıda olm a
6 . Çok a z kitap, dar zam an larda moral ve ışık ve rebilir insana ve iyi yazılm ış kitaplar aras ında pek
azı, hem akıl hem vicdan ürünüdür kanım ca. Fe ride Çiçekoğlu'nun "Vesikalı Şehir"i böyle bir ya pıt. S eyrede seyrede büyüdüğüm üz, aynasında
kendimizi bulduğum uz Türk film lerinin daha evvel fark etm ediğiniz ortak noktalarını buldurtan, film ler
üzerinden hem toplum sal tarihim izin seyrüseferini hem kadın -erkek ilişkilerindeki şaşm az kalıpları ortaya koyan bir kitap. Bugünlerde yüreği sıkışan, sevecek sevinecek bir şeyler arayan, karam sarlığa
kapılan herkese hararetle tavsiye edilecek bir kitap
"Vesikalı Şehir".
Bu parçaya göre sözü edilen kitabın tavsiye edilmesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A ) Y aşam ı olduğu gibi yansıtm ası
B) H em duygularım ıza hem m antığ ım ıza seslenmesi
C ) Geçm işin güzel günlerini anlatm ası
D ) iyimserlik aşılam ası ve mutlu etm esi
E ) K adın-erkek ilişkilerindeki değişm ezleri işlemesi
8 . Yarın bir başka zam andır. Kim se bilm ez ne getirip
ne götüreceğini. Bizler, belirli bir süre içinde yaşarız. Mutlu o lm ak ya da karam sarlığa düşm ek, insanoğlunun kaç ınam ayacağı bir durumdur. Kimi gün "Yarınlar güzel o lacak, olm alı." dersiniz; kimi gün de en koyu karam sarlığa düşersiniz. A m a biz
yazarlar, okurların yaşam gücünü artırm alı, onları geleceğe hazırlam alı, um utsuzluğu olabildiğince
uzaklara itmeliyiz.
Böyle düşünen bir sanatçıyla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi söylenemez?
A ) O laylara olumlu yönden baktığı
B) Y aşam ı bir bütün o larak algıladığı
C ) Yol gösterici olduğu
D ) Üzüntüyü de sevinç kadar normal karşılayabildi
ği
E ) Okurlarının sanatsal düzeyini yükseltm eye ça
lıştığı
Çevirm enlerin yazınsal bir yapıtta, yazarın biçemini ve yapıtın biçimini değiştirm eye hakkı yoktur. Fakat Türkçeyi kıvrak kullanam ayanlar, uzun ve karm aşık yapılı bir cüm leyle karşılaştıklarında onu bölme
yanılg ısına düşüyorlar. Bu durum da bir çevirm enin
elinden çıkan kitapların tüm ü, çeşitli yazarlara ait olsa da o çevirm enin ağzından konuşuyor, onun
sesini ve dam gasın ı taşıyor.
Bu parçada çevirmenlerle ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A ) Anlatım biçimleri arasındaki farkları bilmedikleri
B) Y ap ıtları, sanatsal değerini düşünm eden, yorum lam aya başvurdukları
C ) Yap ıtın ı çevirdiği yazarı tanım adıkları
D ) Çeviri yaptığı dilin anlatım gücünü yeterince
yansıtam adıkları
E ) Çeviri yaptıkları yazarın anlatım ın ı yetersiz buldukları
3. Portekiz edebiyatının dünyaca ünlü ismi Jose Sa- ramago, modern edebiyatın, insanlık hâllerini en iyi anlatan romancısı. Saramago'nun asıl dikkat çekiciliği, hep büyük bir muamma olarak kalacak insana dair tüm ayrıntıları merkeze alırken metinlerini ustaca kurgulamasıdır, denebilir. Yazarın eserleri, teknik ustalıkları bir tarafa bırakıldığında dahi, her okuyucunun kendini yakın hissedebileceği temalar barındırır. Çünkü Saramago'nun romanlarında büyük ağırlığı olan anlatı, romanın ele aldığı konuyu yıllardır deneyimlediği birikimlerin süzgecinden geçirir.
Bu parçada sözü edilen romancı ve yazılarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainil- memistir?
A ) H er okuyanın kendinden bir şeyler bulduğuna
B) insanlık durumlarının ayrıntılarına indiğine
C ) Ününün ülkesiyle sınırlı olmadığına
D) insanlık sorunlarına çözümler ürettiğine
E) Kendi deneyim lerinden yararlandığına
B azı yazarlar, edebiyata katkılarıyla sadece okuyuculara hoş vakit geçirecekleri ya da üzerine kafa
yoracakları konular sağlam akla kalm az, hayatlarıyla da insanlara ve dolayısıyla tarihe etki ederler. Jam es Baldvvin, Am erika'nın aykırı ve keskin konularını, başına ne tür bir bela a lacağ ına a ldırm adan
yazan bu siyahî y azar da bu tür edebiyatçılardan
biri. Ezilenlere var olduklarını, var olm ayı sürdürmelerini ve savaşm aları gerektiğini hatırlatan bir
yazar.
Bu parçada sözü edilen yazarın vurgulanmak istenen özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A ) Yol gösteren, bakış açısın ı değiştiren bir model oluşturması
B) Bilinen, som ut gerçekleri etkileyici bir biçimde
işlemesi
C ) Okuyucusunu yazdıklarıyla etkilerken onunla
bütünleşm esi
D ) O layları yaşanm ışlık duygusu uyandıracak biçim de e le alm ası
E ) Kişisel görüşlerini başarılı bir biçimde yansıtm ası
4 . Edebiyatın türleri arasında eşit o lm ayan bir gelişm e neredeyse o lanaksızdır. Ö teden beri yokluğuna sözde hayıfland ığ ım ız eleştirinin bile öteki türlere göre kendine bir yer bulduğunu yadsım ak
anlam sızken rom an ile öykü arasında birbirine z ıt
gelişm e eğrileri ç izm ek büsbütün yapay olacaktır. Belki bazen biri, öbürünün önüne geçebilir, sözgelimi 1980'lerin başında öykü beklenm edik bir suskuya çekilm işken yeni yazarların pırıltısıyla roman, edebiyatım ızın gündem indeki bütün boşluğu kendi başına doldurm aya yetmişti ve bunun nesnel nedenleri vardı.
Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine yanıt olabilir?
A ) S ize göre edebiyat türleri içinde en çok tutulan
tür hangisidir?
B) Edebiyat türlerinin gelişim inde dengesizlikler
m eydana gelebilir mi?
C ) Rom an ve öykünün gelişm e grafiğinde bir ters
orantı söz konusu mudur?
D ) Eleştiri diğer edebiyat türleri yanında bir yer edi
nebildi mi?
E) 1980'li yıllarda edebiyat türleri içinde en çok gelişme gösteren hangisiydi?
5. Şiir elbette birikimle yazılm az. Nitekim öyle olsaydı ünlü şiir kuram cıları kuramcı değil, şair olurdu. Ya
da eleştiri bilgisi, aynı zam an da şair yapard ı. Şiir
bilinci; şiirle ilgili, şiire dönüşebilir bilinçtir. Şiir üzerine edinilmiş teorik birikim veya kuram sal yeterlik
değildir. Bütün bunların şaire kazand ıracağın ı hatta
şairlerin bunları bilm eye zorunlu olduğunu elbette
inkâr edem eyiz. A ncak bütün bu bilgiler — .
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi uygun olur?
A ) şairi şair yapan etkenlerin başında y e r alırsa şiir
ortaya çıkabilir
B) şaire şiiri yazdıran gerçek unsurdur
C ) olm azsa şiir yazm aktan bahsetm em iz de m üm kün olm az
D ) ünlü şairlerin bildiği ve şiirlerine uyguladığı şiirin
olm azsa o lm azlarıd ır
E ) şiire dönüşecek bir şiir bilinciyle desteklendiğinde şiir ortaya ç ıkacaktır
T. Şiire ne kadar yakın olursak yaşam daki düzenin
eksiğini o kadar yerine oturtabiliriz. Bütün ülkelerde şiirin kaynağı, inanm akla başlam ıştır. Kabile reisleri, o şair kimseler, söyledikleri ile gökten yere
indirdikleri bir gerçeğin sözcüsü sayılm ışlardır. O
sözler, göğe bakarak söylenen o sözler, yeri göğe
çıkarm ış, göğü yere indirmiştir.
Bu sözleri söyleyen bir şairin şiirde bulduğu özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A ) Evrensel nitelikler taşım ası
B) Bireysel sorunlara çözüm getirm esi
C ) Duygusal bir coşkunluk verm esi
D ) O lağanüstü bir güce sahip olm ası
E ) Düş gücünü zenginleştirm esi
6 . G e lenek d er ki yazabilm ek için önce oturm ak gerekir. O yüzden bir sandalyeye oturup bilgisayarın
başına geçm em , benim için yeterlidir. Bu arada
ilham gelirse de çok iyi olur tabii am a gökten inm esini beklem em ; oturur, odaklanır, yazarım . Derin
y a za r havalarına girm em . Y azm ak aynı bir ağaç
gibidir, ağaç bir yere kadar büyür büyür, sonra gelişimini tam am lar ve durur. Benim rom anlarım da da
bu böyledir. Hiçbir zam an bir bölüm e başlad ığ ım da
bu, uzun oldu; bu, kısa oldu; bunu törpüleyeyim , bununla oynayayım , dem em . Serbest b ırakırım , bir
ağacın kolu gibi düşünürüm; biri kısadır, biri daha
uzundur. H e r şey gittiği yere kadar gider.
Bu sözleri söyleyen bir sanatçının sanata bakışıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?
A ) Sanatta güzellik anlayışının sanat eserinin boyutuyla ilgili olm adığı
B) Y azm a sanatın ın yaşla ve yaşanm ışlık la ilgili olduğu
C ) Yaratıc ılığ ın esinle değil, çalışm ayla ilgili olduğu
D ) Bir sanat eserinin belirli bir kurala bağlı kalm adan da m eydana gelebildiği
E ) H e r sanat eserinin kendine özgü bir yaratm a sürecinden sonra oluştuğu
8 . Dil bilinci kazand ırm a çabası insanoğlunun yaşam ında b itm ez tükenm ez bir çaba gibi. "Bir ülkeyi yönetm eye çağrılsaydınız yapacağ ın ız ilk iş ne
olurdu?" sorusuna Konfüçyüs "İşe, önce dili gözden geçirm ekle başlardım çünkü dil kusurlu olur
sa sözcükler düşünceyi iyi an la tam az. Düşünce
iyi an la tılam azsa yapılm ası gereken şeyler doğru
yap ılam az. Ö devler gereği gibi yapılm azsa töre ve
kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. A dalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine
düşen halk, ne yapacağın ı, işin nereye varacağın ı bilem ez."
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?
A ) Bir ülkede konuşulan dil, herkesin anlayabileceği ve anlaşm asın ı sağlayabileceği kadar açık
olm alıdır.
B) Bir ulusun uygarlık düzeyini belirleyen ana ölçüt, kullandığı dilin gücüdür.
C ) İnsanlık; ilerlemesini, yüzyıllar boyu oluşan kültür birikimini dile borçludur.
D ) Dildeki bozulm a, toplum un bütün yapılarına
yansıyacağı için dili düzelterek tüm yapıları koruyabiliriz.
E ) Toplum sal gelişm e açısından en önem li eğitim, dil eğitimidir.
O . H enry öyküleri, hayatın içinden anekdotlar gibi
dir. Seçtiği hayat dilimleri yüzyılın hem en başında
N ew York'ta yaşayan orta sınıfın insan ilişkileridir. Öykülerinde rastlantılar hayatın ayrılm az parçasıdır. Bizi, tıpkı o lay kişileri gibi her yolun sonunda bir sürpriz bekler.
Bu parçada sözü edilen sanatçının yapıtlarıyla İlgili olarak aşağıdakilerden hangisine deainil- memistir?
A ) Anlatılanların , okur üzerinde gerçeklik duygusu
uyandırdığ ına
B ) O layların hep aynı çevrede geçtiğine
C ) Kişilerinin, yaşam larındaki gibi yansıtıld ığına
D ) Okurun, kendi dünyasından bir şeyler bulduğuna
E ) Şaşırtıcı ve çarpıcı bir o lay örgüsü olduğuna
Kendim i gençlerin yorum larına m aruz bırakırım . Takım ruhu içinde çalışm anın yararı da budur. Akıl akıldan üstündür. Onun da kim de olduğu pek belli
olm az. Hatayı düzeltm ek yerine daha büyük hatalar yapm ak üzere ka lem e sarılm ak, dokunaklı geliyor bana. Bir yapıtın tam am ın a gölge düşüren bir çeviride tercih hatasının ve d iğer çeviri yanlışlarının
farkına varm ış olduğum u dile getirm em , bunun g erekli o lduğuna inanm am dandır.
Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen sanatçının bir özelliği deâildir?
A ) Eleştiriye aç ık olm a
B) Bireysellikten uzak bir tutum takınm a
C ) İnandığı doğruları aç ık yüreklilikle savunm a
D ) D üzeltm ek ve geliştirm ek için çalışm a
E) Düşünceleriyle gençleri yönlendirm e
3. G ünüm üzden neredeyse bir buçuk as ır önce ya
yım lanan İntibah, bugüne kadar on yayınevi tara fından binlerce okurla buluşturulmuş. G ünüm üz
de de her lise öğrencisinin Tanzim at edebiyatıyla
tanıştığ ında okuduğu bir kitaptır bu. R om anda Ali B ey adında mirasyedi bir gencin tecrübesizliği, aşkı ve aldatılışı anlatılır. Doğru yoldan saparak bir kötü
kadına kapılan m irasyedi gencin başına gelen fe la ketlerin ve tutkularının işlendiği aşk serüveni an la tılırken okur, mutluluğu evin d ışında aram anın getireceği felaketler konusunda uyarılır. N am ık Kem al, iyi ile kötünün m ücadelesinde kendi tavrını iyiden
yana koym asına rağm en, okuyacağ ın ız bu rom anı üzücü bir son beklemektedir.
Bu parçada sözü edilen romanla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A ) H er dönem de okuyucu bulduğu
B) Bazı d eğer yargılarını ön plana çıkarttığı
C ) Kişilerinin duygu dünyalarını yansıttığı
D ) O kura ders verm e am acı taşıd ığı
E ) Y aşanm ış bir olaydan yola çıkılarak yazıldığı
4. TAY Projesi dünya kültür em anetlerinin önem li bir
parçası olan Türkiye kültür varlıklarının kronolojik
bir envanterinin çıkartılm ası ve bu bilginin uluslararası platformda paylaşılm ası am acına yönelik
olarak tasarlanm ıştır. En azından 4 bin yıl öncesine uzanan kültürel veriler barındıran Anadolu ve
Trakya toprakları üzerinde 1800'lerin ilk yarısından
başlayan araştırm aların sonuçları dağ ınık ve çoğunlukla u laş ılam az durum dadır. Birçok yerleşim
yerinden b ihaberiz ya da birçoğu tahribata kurban
olmuş. Bu tahribata karşı öncelikle yapılabilecek
çalışm a, kültürel verilerin m erkezî bir yapı içinde
toplanm ası ve derlenm esidir.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A ) Kültür em anetlerinin belgelenm eden korunam a- yacağı
B) Türkiye kültür varlıklarının korunm asını yaban cıların üstlendiği
C ) Tarihi kalıntıların gereken önemi görmediği
D ) Anadolu'nun kültür m irasıyla dünya çapında
önemli bir yere sahip olduğu
E) Anadolu'da tarihi önem e sahip kimi yerleşim
yerlerinin bilinmediği
B azı şairler var, kapalı bir tutum da ısrarlılar. Ketum , kapalı tutum ları, görünm e korkusundan mı bilmiyorum. Bu şairlere kaçak yaratıcı d em ek doğru mu
onu da bilmiyorum. İlk bakışta barbar bir dili and ırıyor dilleri. Engin bir şiir bilgisinin ve şiir tarihinin
içinden geçmişliğini h issetm enize karşın barbar bir
dil. İlk anlam ı "kekem e" dem ekti barbarın. Yunanlılar anlam adığı dilden konuşanları kekem e sanı
yorlardı. T ıpkı bizim de bazı şairler karşısında "Ne
anlattı ki bu şiir?" d iyeceğim iz gibi.
Bu parçada sözü edilen şairlerin şiirlerinin eleştirilen yönü aşağıdakilerden hangisidir?
A ) İçerikle uyum suz bir söyleyişe başvurm a
B) Kendine özgü bir dil kuram am a
C ) Konu seçim ine önem verm em e
D ) Anlam zenginliği taş ım am a
E) A nlaşılır bir dil kullanm am a
7 . Daha bir üniversite öğrencisiyken yazdığım oyunlara bugün baktığımda iyi olduklarını söyleyemem onların. Kendini kanıtlama telaşında olan bir genç yazarın bütün taşkınlıklarını, dinlendirilmemiş heyecanlarını taşıyan kusurlar sayabilirim. Öte yandan gene onlara baktığımda bütün olmamışlıkla- rına rağmen gelecek vaat eden güçlü bir yazarlık damarının bulunduğunu söyleyebilirim.
Bu sözleri söyleyen oyun yazarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A ) Yazdıklarının değerinin zamanla anlaşılacağına inanma
B) Üretme isteğini yitirmeme
C ) Öz eleştiri yapmaktan kaçınmama
D) Yaratıcı gücüne güvenme
E) Yapıtlarını değerlendirirken yansız olmaya özen gösterme
K az Dağı'ndan gelen esintiyi yüzünde hissederek
A kden iz üzerine yazm ak güzel şey. Buralarda A kden iz havası hüküm sürüyor. İnsan ağ ız tad ına, keyfine, yaşam aya şükrediyor. Bu deniz, bu dağlar, bu doğa... Tadında, kararında yaşam ak istiyorsunuz, yaşam ın peşinden koşturm adan. K endi yaşam ritminizi belirlerken doğanın ritminden
kopm adan... İm bata, m eltem e uyanıyor; m aviden, yeşilden payın ıza düşeni alıyor; p ırpır teknelerin, salınarak kıyıya vuran dalgaların tadını çıkarıyor, denizin ve toprağın n im etlerine şükrediyorsunuz.
Bu sözleri söyleyen bir kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A ) Kendisini neyin mutlu ettiğini bilir.
B) Ç evresindeki güzelliklerin farkındadır.
C ) Y a ş a m a sıkı s ıkıya bağlıdır.
D ) Kararlarını m antığ ıyla değil, duygularıyla alır.
E ) Sahip olduklarıyla yetinir.
8 . Başkalarının görüşlerine, yorum larına her zam an
ihtiyaç duyarız. Kendini ve im zasını kanıtlam ış biri olm ak bile, bu gereksinim i ortadan kaldırm az. A m a
yolun başındayken çoğunlukla bilirkişi ya da usta
olarak kabul edilen birinin d ikkatine sunulan birkaç
yazın ın , birkaç şiirin; genç bir yazarın , genç bir şairin kaderini ç izm eye yeteceğine hiçbir zam an inanm adım . Kendi m aceram ızın , ya ln ızca başkalarının
onayları ve yargıları üzerinde yükselm eyeceğini bilm em iz gerekir.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdaki- lerden hangisidir?
A ) Kendilerine güvenen sanatç ılar başkalarının ne
düşündüğünü önem sem ezler.
B) G enç sanatçılar ya ln ızca yönlendirm elerle hareket etm em eli, iç sesini dinlemelidir.
C ) Bir sanatçın ın başarısı sadece kendi niteliklerine bağlıdır.
D ) Sanatçı, yapıtını ortaya koyarken eleştirilere kulağını tıkam alıd ır.
E ) Sanatçı, yürüdüğü yolda özgür olm alı, kimsenin
izinden gitm em elidir.
1 . Bir eleştirm en o larak daha çok şiir üzerinde çalışm ayı seviyorum. A m a bu, şiiri rom andan daha çok
sevdiğim an lam ına gelm ez. Türk edebiyatı içinde beni asıl çarpan, etkileyen, daha çok şairlerdir. Beni ben yapan, yani zihnim de hâlâ seslerini duyduğum insanlar. Ben bu seslerle varım . Onun
dışında benim bir önem im yok. O sesler, şairlerin
sesleriydi. Onun için daha çok şiirle ilgilendim. Am a
dünya edebiyatındaki en sevdiğim yazarların b azıları romancılardır.
Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine yanıt olabilir?
A ) En çok şiir üzerinde mi rom an üzerinde mi çalışm ayı seviyorsunuz?
B) Türk edebiyatında sizi en çok etkileyen tür hangisidir?
C ) Şiir üzerinde daha çok çalışm anızın nedenini açıklar m ısın ız?
D ) Şiirin sizin için anlam ı nedir?
E ) Bir eleştirm en o larak şiirin ve rom anın Türk edebiyatındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
3 . Çocukluğum dan beri ne kadar çok yanlış fikri doğru diye kabul ettiğimi, onların üstüne kurduğum tüm
düşünce yapısın ın da ne kadar şüpheli olduğunu
şimdi fark ediyorum . Bu yüzden eğer sağlam bir
düşünce geliştirm ek istiyorsam önceden edindiğim
bütün fikirlerden kurtulmalı ve yeni bir tem elden
başlam alıyım .
Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen yazarın düşüncesiyle bağdaşmaz?
A ) Ö n yargılarından arınm a
B) Tutarlı bir düşünce sistemi oluşturm a
C ) D eğişm ez olan bilgiye u laşm a
D ) Eleştirel bir tutum sergilem e
E ) Düşünsel arayışı sürdürm e
2 . Felsefe pek çok insan tarafından zo r bir a lan olarak
tanım lanır. Bunun nedenlerinden biri de filozofların
ortaya koydukları düşüncelerde anlaşılm ası güç, soyut bir dil kullanm alarıdır. Felsefe m etinlerinde
günlük yaşam da hiç duyulm am ış sözcükler ve başka anlam larda kullanılm ış kavram lar olduğunu görürüz. H er şeye karşın bu dil, insanları fe lsefî bakış
açısın ı öğrenm ekten alıkoym am alıd ır.
Bu parçada yazar, sözü edilen metinleri anlama güçlüğünü, aşağıdakilerden hangisiyle ilişki- lendirmiştir?
A ) Günlük yaşam la çelişkili o lm asıyla
B) Z or bir alanın ürünü olm asıyla
C) Yerleşik düşünm e biçim lerine ters düşmesiyle
D) A lışılm ışın d ış ında bir dilinin olm asıyla
E) Zihni yoran bir etkinlik o lm asıyla
4 . ilk Ç ağda hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın, her
toplum un birtakım mitolojik inançları, dinsel açıklam aları olduğu, yaşanan olayları bu inançlara dayanarak açıkladıkları görülür. Sonraları bu aç ıklam aları yeterli bulm ayan insanlar, doğayı doğaüstü
güçlerle aç ık lam ak yerine, doğanın kendisiyle açıklam a yoluna gitmişlerdir. Bilim ler ve felsefe de bu
çabanın sonucunda ortaya çıkmıştır.
Bu parçaya göre bilimlerin ve felsefenin ortaya çıkmasının sebebi aşağıdakilerden hangisidir?
A) insanların inançlarını bilimsel tem ellere oturtm ayı istem esi
B) İnsanların yaşam ların ı kolaylaştırm a isteği
C) Doğada v a r olan be lirsizlik leri anlam a isteği
D) D insel ve m ito lo jik açıklam aların insanları tatm in etm em esi
E) Doğaüstü güçlere inanm anın insanın doğasına uygun olm am ası
5. D oğada m ükem m el bir varlık yoktur. M ükem m elliği arayan sanat, doğada hiçbir şekilde olm ayan bir
şeyi arar. Çünkü m ükem m ellik, gerçekte v a r o lm ayan, ideal olan bir şeydir. Sanatın am acı ideal ve
m ükem m el olandır. M ükem m ellikse hayal gücü ile
elde edilir.
Bu parçaya göre sanatla ilgili olarak aşağıdakl- lerin hangisi söylenebilir?
A ) İnsanoğlunun kendini en özgür hissettiği alan
olduğu
B) Doğadaki varlıkları kusursuzca taklit edebildiği
C ) V a r olan gerçekliği değiştirmeyi am açladığ ı
D ) Kusursuz olanı, düşsel öğeler kullanarak oluşturm aya çalıştığı
E ) Gerçekliği daha yaşanabilir kılm ayı hedeflediği
7. S ait Faik'in öykülerinde iç dünyaya geçerken duyarlık hâline bürünen dış dünya olayları, ruh durumları ve çağrışım ları ağ ır bastığı için onda her
zam an olayı yaşatan ve çevreyi silebilen etkili bir
karaktere de pek rastlam ıyoruz. K arakter eksikliğine karşılık, öykülerinin bütününde bir çevre yaşar.
Kişiler d e o çevrenin psikolojisini, a lışkanlıklarını, törelerini, düşünüşünü belirtm ek pahasına, bile bile
siliktir.
Bu parçadan Sait Faik öyküleriyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?
A ) K ahram anların güçlü bir m izaca sahip olm adığı
B) Belirli bir çevrenin yaşayış ın ın işlendiği
C ) Kişilerin bilinçli o larak ikinci p lana itildiği
D ) Konu edilen çevrenin psiko-sosyal özelliklerinin
yansıtıld ığı
E ) Çağrışım ların önem li bir yerinin olduğu
6 . Bence yanlış bir kanı bu. Edebiyatın etkisi hiçbir
zam an aza lm ayacak. İnsan soyu sürdükçe edebiyat, onun yaşam ında yer alacaktır.
Bu parçadaki görüş, aşağıdaki savlardan hangisine karşı çıkmak için söylenmiş olabilir?
A ) Hiçbir sanat, edebiyatın geçm işte yarattığı etkiyi yara tam az.
B) Türk edebiyatı dünya edebiyatındaki hak ettiği yeri a lam am ıştır.
C ) Ü lkem izde edebiyat, hayatın bir parçası hâline
gelem em iştir.
D ) D ünyada edebiyat, geçm işe göre görevini daha
iyi yerine getirm ektedir.
E ) İnsanın üzerinde edebiyatın gücü gittikçe a za lm aktadır.
8 . Türk şiiri, belki hiçbir tarihte son yıllardaki kadar bereketli o lm am ıştır. B ahar ve güneş türküleri içinde
gelişen bu bereket, belki olgun m eyveler verm emiştir. Yeni şiirler büyük bir destanın parça parça
karalam aların ı andırıyor. Y aşam a sevinci nihayet bir tem adır, bir dünya görüşüdür, bir ruh hamlesidir. Şiirse her şeyden evvel bir sanattır, neyi anlatırsa
anlatsın sağlam bir yap ıya muhtaçtır. K a lacak olan
tem a değil, eserdir.
Bu parçada asıl vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A ) O zan lar için önemli olanın konu olduğu, ozan ların konu seçim ine önem verdikleri
B ) Şiirin öncelikle bir sanat olduğu am a d iğer sanatlardan çok farklı bir yapıs ın ın olduğu
C ) Şiirde konudan çok, biçimin ve sağlam bir yapının önemli olduğu
D ) Türk şiirinin hiçbir dönem de olm adığ ı kadar başarılı örneklerle dolu olduğu
E ) O zanların , şiire kendi dünyaların ı yansıtm asının
kalıcı o lm alarına engel oluşturduğu
1 . Benim çocukluğum da radyo, bir haberleşm e, bilgilenm e, eğitim ya da bir eğlence aracı o larak gündelik hayatın vazgeçilm ez bir parçasıydı. Radyodan işitilenlerin, neredeyse tartışm a götürm ez kesinlikte şeyler olduğuna inanılırdı. Bir şeyi radyodan duym ak, doğru olm asıyla eş anlam lıydı birçoğuna
göre. Başkalarınca yetenek, eğilim ya da heves sa- nılabilecek bir şeye birdenbire saygın bir kimlik kazandırırdı radyo sanatçılığ ı. R adyo Türkçesi, doğru
Türkçe dem ekti. Birçok kelim enin nasıl söylendiği radyodan öğrenilirdi.
Bu parçada radyoyla İlgili olarak aşağıdakiler- den hangisine değinilmemiştir?
A ) Başlı başına bir d eğ er ve ölçü olduğuna
B) Birçok kişiye yeteneğini tescilleyerek saygınlık
kazandırd ığ ına
C ) Vasıtas ıy la duyurulanlara herkesin şüphe duym adan inandığına
D ) Kültürel kişiliğimizin gelişm esinde önem li bir
yeri olduğuna
E ) Y ap ılan program ların hayal gücüm üzü zenginleştirici bir etkisinin olduğuna
2 . K avram lar konusundaki anlaşm azlık ve belirsizlikler, sosyal konulardaki tartışm aları ve söyleşileri "sağırlar diyaloğu" düzeyinde tutm akta devam ediyor. H e le bir televizyon program ında, adı çok duyulan ve bu konularda bilgisi olduğunu sand ığ ım ız
kimi gazetecilerin en tem el konulardaki bilgisizliği ve kafa karışıklığı beni çok üzüyor. Bu konuyu defalarca e le a lm am ızı zorunlu bir hâle getiriyor. "Yazıyorsunuz da ne oluyor, kim okuyor?" diye sorm ayın. E lbette bir yararı olur.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?
A ) Toplum sal konulardaki tartışm a ve an laşm azlıkların, kavram ların bilinmeyişiyle ilgili olduğundan
B) Ünlü habercilerin bazıların ın gerçekteki bilgisizliğinden
C ) Sosyal konulardaki anlaşm azlıkları giderm esi gereken kişilerin, öncelikle gazeteciler olduğundan
D ) Y ap ılan yanlışlık lar üzerine tekrar tekrar yazm anın yararı olduğundan
E) K avram larla ilgili an laşm azlık konusu üzerinde
durulm ası gerektiğinden
3 . Saatler süren sofra keyifleri, günler öncesinden planlanan randevular ne yazık ki geride kaldı. İşe yetişmeye çalışırken kahvaltı ediyor, beklediğimiz insan beş dakika gecikse hemen cep telefonuna sarılıyoruz. Sonuçta yeni bin yılın yaşam biçimi bize çok da iyi alışkanlıklar kazandırmadı. Örneğin hiç kimseye 24 saat yetmez oldu. İnsanlar, bir yandan metroya yetişmeye çalışıyor bir yandan da cep telefonuyla konuşuyor. Belki de bir mola vermenin zamanı gelmiştir artık.
Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?
A) Kimi yaşama biçimlerinin insanların ruh sağlığını bozduğu
B) Günümüz insanının yaşamında eskiye göre değişiklikler olduğu
C) Yaşamı kolaylaştıran kimi yeniliklerin beraberinde birtakım olumsuzluklar da getirdiği
D) Geçmişte yaşananlardan kimilerine özlem duyulduğu
E) Çağdaş yaşamın olumsuzluklarını düzeltmek için önlem alınması gerektiği
4 . H ayatta üstesinden kolay gelebildiğim neredeyse
hiçbir şey yok. Hatta beni seven okurlarım ın benim
için kolay iş sanabilecekleri yazı yazm ak bile üstesinden o kadar kolay gelinebilir bir şey değil. O on
satır, beş d ize için neler çektiğimi ben bilirim. Ben
niye böyleyim ? G aliba ben bu gezegenden değilim . Gündeliğin beceriksiziyim . İnsanlara, eşyalara, hayata faz la saygılıyım . Hayaller, rüyalar, düşünceler, duygular, tutkular içindeyim.
Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen sanatçının bir özelliği değildir?
A) Duygularını ve hayallerini yapıtlarına olduğu gibi yansıtamaması
B) Ö z eleştiri yapabilm esi
C) Kendi duygu ve düşünce dünyasının etkisinde olması
D) Yazarken sanıldığının aksine, güçlük çekmesi
E) Kendini diğer insanlardan farklı bulması
5. Kaan Arslanoğlu, roman tekniğinin de dilinin de bilincinde; her ikisine de vakıf. Tıp alanında -aynı zamanda psikolojinin de alanına giren bu alanda- uzmanca, içinden tanıyan, yaşamış biri gibi kurgulamış, yazmış romanını. Hastayı, hastanın diliyle, doktoru doktorun diliyle, günceyi günce olarak, anlatıcıya ait bölümleri de ona göre dillendirmiş. Bir Arslanoğlu biçeminden söz etmek için erken bence. Bu tartışılabilir ama dili iyi bildiği ve gerektiğinde iyi kullandığı yadsınamaz.
Bu parçadan Kaan Arslanoğlu'yla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A) Özgün bir üslubunun olduğuna
B) Y aşanm ış olayları konu ettiğine
C ) Psikolojik rom an türünde yazd ığ ına
D ) Kullandığı rom an tekniğini kendince geliştirdiğine
E ) Dilin bilincinde bir rom ancı olduğuna
7. — Bir gece yarısı, bir sabaha karşı uyanıp da geçmişin ve geleceğin önünde hesap verme telaşına düşen sadece ben miyim? Siz de böyle geceler, böyle sabahlar yaşadınız çoğu kez. Bir görevi yerine getirmemenin, bir işten sıyrılmanın, bir sorumluluktan kaçmanın acısı kim bilir kaç kez çökmüştür içinize?
Bu parça anlam akışına göre aşağıdaki cümlelerin hangisiyle başlatılmalıdır?
A) Bazen kendime çok fazla yükleniyorum ve haksızlık ettiğimi düşünüyorum.
B) Bütün insanların bir şeylerden kaçtığını ve bunu kendilerini korumak adına yaptığına inanıyorum.
C) Her insanın uyumayı bir türlü başaramadığı geceler olur.
D) Hangimiz kendi vicdanımız önünde sorgulan- mamışızdır ki?
E) İnsanların kendi gerçeklerine, gerçekçi bir yaklaşımla niçin bakmadığını anlamıyorum.
6 . Çünkü anlattığ ım şeylerin kendileri zaten çok karışık. Bir kadınla bir erkeği yan yana koyduğum uz
zam an, ara larında bir çekim varsa evrendeki en
kaotik şeylerden biri başlıyor dem ektir. Bir de bunu
yazarken karıştırm anın m anası yokm uş gibi geliyor
bana.
Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine verilmiş bir yanıt olabilir?
A ) K itab ınızda m odası geçm iş şeylerle okurun karşısına niçin çıktın ız?
B) N eden kadın ve erkek paylaşım ları gibi klasik bir
konuyu seçtiniz?
C ) Kendinizi m odernist bir y a zar o larak gösterm e
çaban ızın nedenini söyler misiniz?
D ) İlk okum ada an laşılacak bir an latım ın ızın o lm asının sebebi nedir?
E ) N iye popüler bir yaklaşım dan kaçındığ ınızı öğrenebilir miyiz?
8 . Edebiyatın tarihle kom şuluğu hep olmuştur. Y ü zy ılın ilk yarısında, rom ancılar bir fon dekoru gibi kullanıyordu tarihsel ortam ı. G erçeklere yas lanm a gibi bir hedefleri olm adığı için d e olabildiğine kurm aca- ya dayalı bir perspektif geliştirm eleri yad ırganm ıyordu. Zam anla bu yaklaşım terk edildi ve —
Bu parça aşağıdaki cümlelerin hangisiyle tamamlanmalıdır?
A ) edebiyatçının tarihle kurduğu bağlantılarda ger
çeğin payı yükseldi.
B) edebiyat ile tarihin iç içeliği en çok rom anlarda
görüldü.
C ) doğru tarih bilgisini kullanm a çalışm aları g iderek
zayıflad ı.
D ) tarihçiler de edebiyattaki bu kurm aca tarih an layışına ses çıkarm adı.
E ) bu gelişm eyi tek yönlü e le a lan lar çoğaldı.
Hiçbir çocuğun okula severek gitmediğini bildiğimiz
hâlde, kitaplarda okuluna kavuştuğu için ne kadar
mutlu olduğunu dillendiren çocuklara yer veriyoruz. Sınıfta yaram azlık yapan çocuklara, as ık suratlı öğretm enlere, çocuklarım ız örnek alır, etkilenirler
korkusuyla yer verm iyoruz. Ö ğretm enine isim takm ayan sevgili okur varsa lütfen parm ak kaldırsın. A m a görüyorum ki yok. Bu gerçeğin ne kadarı çocuk kitaplarında y e r alıyor? Hiç o lm azsa çocuk ba
kışını, çocuk gerçekliğini görebiliyor m uyuz?
B u p a rç a d a a n la tılm a k is te n e n d ü ş ü n c e a ş a ğ ı-
d a k ile rin h a n g is id ir?
A ) Çocuk kitaplarında, çocukların gerçek dünyası
nın yansıtılm adığı
B) Kitaplarda çocuk sorunlarının üzerinde durulm a- dığı
C ) Okulların, çocukların hiç sevm ediği yerler hâ
line getirildiği
D ) Ç ocuklarına yaram azlık yaptığı için k ızan anne- babaların da çocukluğunda farklı olm adığı
E ) Çocukların olumlu olum suz her durum dan çok
kolay etkilendiği
3. Tiyatro yazarı, tiyatroyu bir oyun sahnesi değil, gerçeğin kendisi o larak görmeli. Yansıttığın ın bir hayal ürünü olduğunu düşünm em eli. O yunun, hayatın bir
aynası olduğunu fa rz etmelidir. Aksi hâlde seyirciyi elinde tutm aktan u zak düşer çünkü seyirciye oyunu
iz le ttire n .
B u p a rç a a n la m a k ış ın a g ö re a ş a ğ ıd a k ile rin
h an g is iy le ta m a m la n m a lıd ır?
A ) oyuncuyla özdeşleşebilm esidir
B) farklı dünyalar görm esidir
C ) orada kendini ve yaşam ı bulm asıdır
D ) ya zar gibi, esere akabilm esidir
E ) renkli dünyaları yaşayabilm esidir
Öncelikle, çağ ım ızın büyük tiyatro dehalarından
birisi Grotovvski. "Yoksul Tiyatro" kavram ıyla oyunculara, yönetm enlere, tiyatrodaki bütün ekibe
gerçek bir a lternatif yaşam biçimi üretip sunuyor. Evet, artık aşılm ış olabilir bu düşünceler. Y a da
günüm üz tiyatrosunun istek ve ihtiyaçlarına yanıt verm eye tam anlam ıyla m uktedir olm ayabilir am a
60'lı yılların sonlarıyla 70'li yılların başlarından bu
yana Avrupa'da A m erika'da önem li bir işlevi yerine
getirdiğini unutm am ak gerek. Tiyatro ve yaşam biçimi ad ına yeni bir soluk Grotovvski. Geliştirdiği bu
tiyatro anlayış ıy la çağın önem li tiyatro adam ları, te - orisyenleri arasındaki yerini çoktan alm ış durum da.
B u p a rç a d a s ö z ü e d ile n s a n a tç ıy la ilg ili o la ra k
a ş a ğ ıd a k ile rd e n h a n g is in e d e ğ in ilm e m is tir?
A ) Ö nceden konm uş kuralların d ışında kalan yeni
üretim leri olduğuna
B) Kendi dönem inde büyük işlere im za attığ ına
C ) Tiyatro anlayış ın ın günüm üzde yetersiz kalabildiğine
D ) Ç ağın ın önem li tiyatro adam ların ı aştığ ına
E ) Ö zgün bir tiyatro anlayışı olduğuna
4. Olgun bir okuyucu, çoğu kez başkasının yazd ıklarında, onun düşünmediği güzellikler bulur. O kuduklarına daha zengin an lam lar ve bakış açıları kazandırır. "Gül" sözcüğüyle sevgiliyi, "yol" sözcüğüyle ölümü hatırlar, düşünür. Küçücük bir delikten,
dünyayı görmeyi bilir.
B ö y le ta n ım la n a n b ir o k u y u c u , a ş a ğ ıd a k ile rd e n
en c o k h a n g is iy le n ite le n d ir ile b ilir?
A ) Sözcük dağarcığ ı geniş
B ) Bilgili
C ) Yorum gücü gelişmiş
D ) Anlayışlı
E ) Ö z güven sahibi
S. Mutluluğu aram anın ilk adım ı öğrenm ektir. Ö ncelikle bizim için olum suz duyguların ne kadar zararlı olduğunu ve olumlu duyguların ne kadar faydalı ol
duğunu öğrenm eliyiz. O lum suz duyguların sadece
kişisel değil, toplum ve dünyanın geleceği açısın dan da ne kadar zararlı olduğunu anlam alıy ız . Bu
tür bir anlayış, onlarla yüzleşm e ve onları yenm e
kararım ızı güçlendirecektir. Sonra, olumlu duygu ve davranışların yararlarının anlaşılm ası gelir. Bunu anlad ığ ım ızda durum ne kadar zo r olursa olsun, olumlu duyguları benim sem eye, geliştirm eye
karar verm eye başlarız. "Kendi m utluluğum un sırrı benim ellerim de, bu fırsatı kaçırm am alıyım !" duygusu geliştiririz.
Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A ) Hissettiklerim iz içinde zararlı olanların farkına
varm ak, onları yenebilm em iz için birinci adım dır.
B) Mutluluğu ararken toplum ve dünya, olum suz
duygulara sahip o lm am ızda bir etm en o larak
karş ım ıza çıkar.
C ) O lum lu davranışları geliştirebilm enin yolu, yararının açıkça anlaşılm asından geçer.
D ) Kişi, zararlı duygularını yenip yararlı duygularını artırm aya başlad ığ ında mutluluğun kendi e lle rinde olduğunun farkına varır.
E ) Kötü duygularım ızın yaln ız b ize değil, çevrem iz e de zararı vardır.
7. Bir kitap v a r şu an m asam da: C ahit Külebi, "Atımın
Yelesi Bulut Renginde". Kitap, yayınevi tarafından
bir seçki o larak hazırlanm ış. Ö n sözünü okudum
da Külebi'ye yaşadığı dönem de nasıl bakıld ığ ını, şairlerin; onun şiiri üzerine ne düşündüklerini öğrenm eyi çok istedim. C ahit Külebi, b ize okulda, köy yaşam ını, köyden kente gelen insanın şiirini
herkesten önce yazan bir şair o larak tan ıtıld ı. Bu
seçkiyi okuduğum da Külebi için bugüne kadar söylenen sözlerin ne kadar basm akalıp ve onun birkaç
şiirindeki birkaç d ize için olduğunu fark ettim . Bu
kitapla inceliklerin şiirini yazan , içtenliğini ve ya lın lığın ı, her zam an koruduğu diliyle seslendiren şairi
tan ıd ım .
Bu parçada Cahit Külebi'yle ilgili olarak aşağı- dakilerin hangisi söylenmemiştir?
A ) Şiirlerinin daha önce ayrıntılı bir çalışm ayla e le
alınm adığı
B ) Şiirleriyle ilgili söylenenlerin çoğunun klişe sözlerden ibaret olduğu
C ) Büyük şehre göç eden insanların yaşadıkların ı yazan ilk şair olduğu
D ) A d ına hazırlanan bir seçkiyle sam im i ve sade
anlatım ın ın tanıtıld ığı
E ) S ad ece birkaç şiirindeki birkaç dizenin sıradan
sözlerden oluştuğu
6 . — ( yoğun bir birikim sonunda. Böyle dürüm lar
için, şiiri hazırlam ak sözü an lam sız kalıyor. B azen
d e şiiri yazarken olup biten şey ler şiire girebiliyor. Bir çocuk görüyorum , çocuğu şiire sokuyorum .
Bu parçanın aşağıdaki cümlelerden hangisiyle başlatılması uygun olur?
A ) Şiir, yaşananların d izelere yansım asıd ır
B) Şiire inceden inceye düşünülerek başlan ır
C ) Y en i bir şiir kolay kolay o luşm az
D ) B azı şiirler birden geliyor
E ) Şiire nereden başlanacağı iyi kestirilmeli
8 . G erçek şiir okuyucusu, şiirin; yaşam ın onsuz yap ılam ayan bir parçası olduğuna inanan kişidir. K itapçı vitrinlerinde gördüğü yeni çıkm ış şiir kitaplarına, usta-genç ayrım ı yapm adan, eli sevgiyle, umutla
uzanan okuyucudur. Sevgisine, öfkesine, neşesine, acısına, dünya görüşüne, insanlara karşı tutum una şiir karışm ış bir insandır. Hepsinden önem lisi, şiiri, am açlarına u laşm ak için kullanacağı bir
araç o larak değil d e onu am açlarıy la , özlem leriyle, yaşam la bütünlük içinde düşünen kişidir.
Parçaya göre "gerçek şiir okuyucusu" aşağıdaki- lerden hangisiyle nitelendirilemez?
A ) Şiirdeki gelişm eleri yakından izleyen
B) Duygu ve düşüncelerini şiirle zenginleştiren
C ) Şiirde yaşam sal yararın ön planda olm asını savunan
D ) Şiiri, yaşam ın tem el değerlerinden biri o larak
gören
E ) Y en i şiir kitaplarını güvenle kucaklayan
m u m ui ı l 2 1 3 S 4 i 5 i 6 . I 7 8
Test -1 1 A 1 C | E 1 B 1 E 1 A 1 E DTest ■ 2 T c i D • E • A ! B i D A BTest ■ 3 1 D E 1 A 1 D~ T ~ E ! c 1 B ETost-4 ■■ A 1 C i D D A i A î E BTest - 5 1 E 1 c 1 B 1 A 1 B 1 D E ETest - 6 i D ! A i D 1 c İ E L B S D D.Test - 7 1 D 1 E | E i B i E i D I A BTest - 8 i A i D l C i D D i E ! B CTest - 9 1 E 1 c i A 1 A i E 1 D 1 D ATest-10 ! A D C i c B 1 D !' E C
1. Aşağıdaki paragrafların hangisinde yazınsal veyadilsel gerçeklikle ilgili olarak ötekilerden farklı birbakış açısı söz konusudur?
A) Romanda ya da öyküde yansıtılan gerçek, aslında gerçeğin kendisi değildir. Bir bakıma izdüşümüdür gerçeğin. Değiştirilmiş, törpülenip cilalanmıştır; parçaysa bütünleştirilmiş, bütünse parçalanıp yeniden kurgulanmıştır. Bir tür yeni gerçek de diyebiliriz buna.
B) Her yazınsal yaratının dokusunda gerçeklikten alınmış, yaşamın içinden algılanmış öğelerle, düşlenmiş, imgesel öğeler iç içe bulunur. Bunları birbirinden ayırmak olanaksızdır da. Ancak tek başına ne düşlem yoluyla yaratılan öğeler ne de gerçekten alınanlar bir yapıtı yaşar kılamaz, ayakta tutamaz.
C) Roman ya da öykü gerçeğe ne denli sıkı sıkıya bağlı kalırsa o denli başarılı ve değerli sayılmıştır. Yani yazınsal ürünler gerçeği değiştirmeden ona bir tutanak gerçekliği vererek onu aktarmalıdır. Yazınsal yapıtlar, yol boyunca gezdirilen bir ayna gibi olmalıdır.
D) Sanatçı, romancı ya da öykücü bir algılama sürecinden geçirir gerçeği, kişiliğinin süzerek yansıtır bize. Öyleyse yazınsal yapıtları irdeleyip değerlendirirken “gerçeği değiştirmeden yansıtıyor”, “yaşanılanlara ayna tutuyoı* gibisinden yargılar yanılsama ürünüdür, gerçekliği yoktur.
E) Yazınsal yönden, değişikliğe uğramamış bir gerçekten söz edilemez. Daha doğrusu yaşanmış her olay, her durum, her sorun bir roman ya da öykü biçimine girerken uzam, sürem ve kişi öğeleri yönünden değişik ilişkiler ağı içine sokulur; yeni yeni düzenlemelerle gidilir. Kısacası yeniden üretilir gerçek.
2. B12 vitamininin ortaya çıkması çok ender görülen birdurumdur. Eksikliğin neden olduğu şikayetlerin başında halsizlik ve yorgunluk gelir. B12 vitaminine ihtiyacı olanlar aşırı sigara ve alkol kullanırlar. Bu vitamin balık, süt ve süt ürünlerinde ağırlıklı olarak bulunur.
Bu parçadan yola çıkılarak B12 vitamini hakkında aşağıdakilerden hangisi ya da hangileri kesin olarak söylenebilir?
I. Bu vitamin eksikliğinin temel sebebi yorgunluktur
II. Yalnızca balık ve hayvansal ürünlerde bulunur
III. Alkol ve sigara kullanımı B12 vitamin eksikliğine sebep olur
IV. Alkol ve sigara bağımlısı olmayanlarda B12 vitamini eksikliği görülmez
A) II ve III B) I,III ve IV C) I ve IV
D) Yalnız III E) III ve IV
3................ Sözgelimi Cahit Sıtkı yaşadıklarını, duyduklarınıyazan bir ozan olarak bilinir. Oysa ölüm acısını tatmamış, yaşamamıştır. Bununla birlikte sık sık ölümden duyulan acıyı işlemiştir. Onunla günlerce arkadaşlık yaptım. Bir gün bile ölüm sözcüğünü işitmedim ondan.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşa- ğıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Edebiyatımızda birçok şair şiir diye aslında kendi hayatını yazmıştır.
B) Ozan kalıcı ve inandırıcı olmak istiyorsa yazdıklarını her şeyden önce yaşamalıdır.
C) Ozanlar he zaman yaşamak isteyip de yaşamadıklarını dile getirmişlerdir eserlerinde
D) Sanatçının eserlerinde anlattığı gerçekle yaşanan gerçek birbirinden farklıdır.
E) Ozanları yaşadıklarını, duyduklarını anlatan kişiler diye tanımlamak yanlıştır.
ğ- -.......- — ^4. ve 5. soruları aşağıdaki parçaya görecevaplandırınız.
v ............— ■ J
(I) Eyüp büyük şehrin gürültü ve telaşından bunalanların sığındığı mütevazı, susmuş İstanbul’dur. (II) Bu bölgeyi gezmeyi alışkanlık haline getiren İstanbullular vardır. (III) Adeta Bursa’daki tarihsel mimari burada da yeni ortaya çıkmış, büyümüş ve yayılmıştır. (IV) Eyüp Sultanda OsmanlI padişahları kılıç kuşanırlardı bu törenle de tahta çıkmaları kutsanmış olurdu. (V) II. Se- lim’in kız kardeşi Şah Sultan ve kocası Mahmut Paşa, Mimar Sinan’a Eyüp'teki Cami’yi yaptırmıştır. (VI) Bir sandık şeklinde kubbesiyle, örülmüş gibi duran cami, etraftaki tepelerden bakıldığında mimarının dahi şehirci olduğunu gösterir.
4. Yukarıdaki paragrafta numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmuştur?
A) II B) III C )IV D) V E) VI
5. Paragrafta geçen numaralanmış cümlelerin hangisinde kişileştirmeye yer verilmiştir?
A) I B) II C) III D) IV E) V
6. Kendimizi yeniden öğrenmek için denemeye dönmek zorundayız; çünkü deneme edebiyatın öteki dallarının çıkış noktasıdır. Eleştiriye öyküye belki şiire bile denemenin kapısından girilir. Roman bile bir büyük denemedir aslında. Denemede anlatılanların altında, yer altı suyu gibi derinden akan bir gizli yaşam vardır. Kimi zaman özlediğimiz, kimi zaman içinde kendimizi gördüğümüz bir yaşamdır deneme.
Yukarıdaki parçadan denemeyle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Deneme kişiselliğin ön planda olduğu bir türdür.
B) Deneme öteki yazınsal türlere kaynaklık eden bir özelliğe sahiptir.
C) Denemede yoğun bir anlam göze çarpar.
D) Denemede anlatılanlar aslında yaşamak istediklerimizi yaşatır bize.
E) Denemede herkesin anlayabildiği yalın bir anlatım söz konusudur.
8. Halk şiiri dedikleri gibi samimi bir şiir değildir,
Âşıklar şiiri gönülden koptuğu gibi söylemezler.
Bir bakıma.........
“Armut dalda bir sıra,
Yarim gitti Mısır’a.
Koyun olsam yayılsam,
Yârimin ardı sıra”Nedir bundaki samimilik? Duygu samililiği mi? Bunu söyleyen gerçekten gönlündekini mi anlatıyor? Yool Yarinin Mısır’a falan gittiği yok belki yâri bile yok sadece sözcüklerle oynuyor.
Yukarıdaki parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Halk şiiri yapmacılıktan uzak doğal söyleyişlerin olduğu bir şiirdir.
B) Halk şiirinde temel amaç bir şey anlatmak değil onu güzel bir şekilde anlatmaktır.
C) Halk şiirinden daha yapmacık bir şiir yoktur aslında.
D) Halk şiiri, özümüzü anlatan bir özelliğe sahiptir.
E) Halk şiirinde, edebi sayılacak hiçbir nitelik yoktur.
7. Yazınsal üretim sözcüklerle gerçekleştirilen bir olgudur. — . Her sözcüğü ses, seslem, anlam yükü yönünden bir tartımdan geçirir. Değiştirir onları. Seslerini, anlam ve çağrışım güçlerini zenginleştirmeyi dener. Törpüler, inceltir ya da kalınlaştırır. Yan yana dizimlerken yeni bağıntı ağları oluşturmaya çabalar. Bunun için de ayırır, seçer, kullanır, atar sözcükleri. Bütün bunlar yazınsal edimin gereği, daha da doğrusu bir buyruğudur da. Kendi sesini bulmak, kendi öz anlatısı ve biçimini kurmak isteyen her sanatçı bu buyruğa uymak zorundadır.
Yukarıdaki parçada boş bırakılan yere getirilebilecek en uydun cümle aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ancak ozanlığın, yazarlığın bilincine varmış hiçbir sanatçı, sözcüklerin var olan durumlarıyla yetinmez.
B) Gerçek bir ozan ya da şair sözcüğün gerçek anlamının dışına bile çıkmadan yaratıcı eserler ortaya koyar.
C) Ozan olsun yazar olsun yazınsal edimi gerçekleştirirken sözcüklerin daha çok somut anlamlarını di- kate alır.
D) Yazınsal yaratıdaki sözcükler ile günlük yaşamdaki sözcükler tümüyle birbirinden farklıdır.
E) Hiçbir sanatçı varlıkları, nesneleri, kişileri olduğu gibi yaratısına aktarmaz.
9. (I) Roman, insanın bireysel yaşantısını, bireysel zamanı ve konumu içinde veren bir edebiyat türü olarak ortaya çıkmıştır. (II) Bundan başka pek çok şeyi de amaçlayabilir romancı. (III) İnsanları yaşatmayan bir roman, başarısız bir romandır. (IV) Ama bütün bu amaçları gerçekleştirmek için ilkin romandaki insanları yaşatmalıdır. (V) Hayat görüşünü, felsefesini sunabilir, toplumu eleştirebilir, yeni bir dünyanın sözcülüğünü yapabilir.Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gidermek için, aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalıdır?
A) I. cümleyle III. yer değiştirmeli
B) II. cümle IV. ten sonra getirilmeli
C) III. cümleyle V. yer değiştirmeli
D) IV. cümle I. den sonra gelmeli
E) V. cümleyle II. yer değiştirmeli
Bir kadın, duyduğu beğenilme, yükselme duygularına Emma Bovary’yi tanımadan ad verebilir mi? “Suç ve Ceza" romanını okumadan suçluluk duygusunu, kaçışı, gizlenişi bilebilir mi insan? “Açlık” romanını bilmeden de açlık duyabilir insan; ama içinde açlığa bağlı olarak ince ince sızlayan kimi yerlerdeki acıları duymaz...
Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna getirilebilecek en uygun cümle aşağıdakilerden hangisidir?
A) Roman, istediğimiz anda, istediğimiz yerde yaşamanın olağanı da açar önümüze.
B) Kısacası bizi bize tanıtır roman içimizde duyduğumuz kimi titreşimleri bulmamızı, anlamlandırmamızı sağlar.
C) Roman, hayatı olduğu gibi yansıtır ve gerçekleri görmemizi sağlar.
D) Roman, sadece insanın yaşadığı bütün acıları göz önüne serer.
E) Roman yolumuza çıkan engelleri kaldırır ve karamsarlığı anlatır.
3. Mardin, farklı dinlerin; dillerin, kültürlerin iç içe yaşandığı; tarihle yoğrulmuş bir şehir. Birçok millet tarih boyunca barış içinde yaşamış burada. Yörede büyüklü, küçüklü onlarca medrese, cami, manastır ve kilisenin olması, zamanında buranın nasıl bir merkez olduğunun göstergesidir.
Bu parçada Mardin’le ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi vurgulanmıştır?
A) Anadolu’nun en eski ve en önemli yerleşim merkezi olması
B) Kültürel açıdan önemli farklılıkların olduğu bir yerleşim merkezi olması
C) Evrensel kültür değerlerine sahip olan önemli bir demokratik yaşam merkezi olması
D) Anadolu’da kurulmuş pek çok medeniyete ait tarihi eserler bulundurması
E) Tarih boyunca pek çok medeniyete eşiklik yapmış bir yerleşim merkezi olması
... Çünkü konuştuğumuz, duygularımızı ve düşüncelerimizi anlattığımız dil, günümüz edebiyatının ürünlerinde boy atmaktadır. Yaşadığımız hayat, çevremizdeki insanlar bin türlü görünümleriyle, iyi ve kötü yanlarıyla günümüz edebiyatında solumaktadırlar. Benim, bizim, toplumumuzun aynasıdır bu ürünler. Onlarla, onların aracılığıyla hayatı kavrayabilir, dilimizi, duygu ve düşünce evrenimizi geliştirebiliriz. Edebiyat derslerinin işlevinin 4.de bu olması gerekir. Öğrencileri güzelliklerle tanıştırmak, onlara bir yapıtın dünyasına girmenin yollarını gösterecek okuma zevkini, alışkanlığını kazandırmak...Gerisi kendiliğinden gelecektir.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşa- ğıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Edebiyatı önemsemeyen hiç bir topluluk ya da millet kalıcı olmamıştır.
B) Edebi eser bir toplumun aynasıdır bir bakıma.
C) Sağlıklı bir edebiyat öğretimi ancak çağdaş edebiyat ürünlerinin okutulmasıyla gerçekleştirilere- bilir.
D) Erdemin ve gelişmenin ilk basamağı edebi eserlerdeki dildir.
E) Dil insanlar arasındaki en önemli iletişim kaynağıdır.
İlhan Tarus’un altıncı kitabını “Köle Hanı”m bitirince, Goethe’nin bir sözünü hatırladım. “Yeşil hayat ağacı karşısında her nazariye kül rengi kalır.” İlhan Tarus’un hikâyelerinde de bir kül renklilik var. İlkokulda iken bazı güzel kır çiçeklerini koparır; defterlerimizin, kitaplarımızın arasında kuruturduk. İlhan Tarus da sanki insan gerçeğini toplum gerçeği hâline getirirken kurutuyor. Bakıyorsunuz “canlı gerçek” canlılığını, sıcaklığını yiti- rivermiş.
Bu parçada yazarın İlhan Tarus’la ilgili olarak vurgulamak istediği düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Gerçeği olduğundan tamamen farklı ortaya koyması
B) Öykülerinde gözlemden yeterince yararlanmaması
C) Gerçeklere kendi duygularını katarak anlatması
D) Öykülerini yalın bir üslupla oluşturmaması
E) Gerçekleri öykülerinde renkli ve canlı yansıtmaması
Bir esere klasik denilmesi için, o eserin kendi türü içinde çok farklı olması şarttır. Bir yazar: “Yeryüzünde söylenmedik söz, üzerinde yazı yazılmadık eser yoktur. Asıl beceriklilik o sözleri kendine özgü bir biçimde söylemek ve yazmaktır.” diyor. Şöyle ki klasikler diğer eserlerden yazarlarının söyleyişleri bakımından ayrılmalıdır.
Bu parçaya göre bir eserin klasik olmasının koşulu aşağıdakilerden hangisidir?A) Daha önce işlenmemiş konuları işlemesiB) İçerikle biçim tam anlamıyla kaynaştırmasıC) Herkese farklı bir tat sunmasıD) Herhangi bir konuyu özgün bir anlatımla ortaya
koymasıE) Sanat değeri taşıyan konulara yer vermesi
(i) İnsanlar arasındaki en önemli iletişim aracı dildir. (II) Dil, düşünmenin ve uygarlığın temel kaynaklarından biridir. (III) Milletler arasındaki iletişim de dil sayesinde gerçekleşir. (IV) Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bilinçle işlensin. (V) Ulusal duygu ve dil arasındaki bağ da çok güçlüdür. (VI) Bu yüzden aydınlar dillerini sevmeli ve yaymaya çalışmalıdır.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisi, düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II B) İli C) IV D) V E) VI
8. “Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta”, dizesinin güzelliği bence yalınlığından, edebiyat oyunlarına sırt çevirmesinden of amanlardan kaçışından gelmektedir. Üstelik içinde istemediğimiz kadar duygu da vardır. Bence söz oyunları, mecazlar, yani maydanozlu deyişler, şiiri öldürür. Onu şairanelik batağına yuvarlar. Ben şiirlerimden duyguları değil şairaneliği uzak tuttum ve başarım da buradan kaynaklanıyor.Bu parçada vurgulanmak istenen asıl düşünce aşa- ğıdakilerden hangisidir?
A) Başarılı bir şiirde içerik biçimi belirler.
B) Şiirdeki özün şekilden daha önemli olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
C) Bir şiiri, kalıcı ve başarılı kılan şey üslubunun yalın olmasıdır.
D) Sanat eserinde asıl önemli olan konu ile biçimin uyumudur.
E) Sanatçı, sanat eserinde özgün bir üslupla yazarsa başarılı olur.
(I) Enfeksiyon hastalıklarıyla savaşta başta aşı olmak üzere pek çok yeni ve gelişmiş yöntem bile bu hastalıkların önünün tamamen alınmasında yeterli olmamak- tadır.(ll) Bu durumun başlıca nedeni bazı bakterilerin önceden duyarlı oldukları antibiyotiklere zamanla direnç geliştirmesidir.(lll) Ayrıca hastalığa yol açan yeni bakterilerin varlığı da ortaya çıkarılmıştır. (IV) Bu nedenle bilinenlerden daha etkili tedavi yöntemlerine gerek duyulmakta, yeni antibiyotik üretmek için araştırmalar devam etmektedir. (V) Ancak yanlış dozda antibiyotik kullanılması bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanmasına yol açmaktadır.
Numaralanmış cümlelerle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) I. cümlede enfeksiyon hastalıklarından tam anlamıyla kurtulmanın mümkün olmadığı vurgulanmıştır.
B) II. cümle I. cümlenin sebebi durumundadır.
C III. cümlede yapılan araştırmaların hastalığı yenmede etkili olduğu dile getirilmiştir.
D IV. cümlede yeni tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır.
E) V. cümlede sözü edilen ilacın doğru kullanılması gerektiği vurgulanmıştır.
9. Sanat eserinde konunun esas değil, sadece bir vesile olduğunu birçok şairin aynı konuyu ele almaları gösterir. Leyla ile Mecnun konusu üzerinde birçok şairimiz eser vermiştir. Ama bunlardan ancak Fuzuli’ninki yaşamakta ve gerçek bir değer taşımaktadır. Baudlaire, Kötülük Çiçekleri’ndeki şiirlerinden pek çoğunun konusunu, romanları dilimize bol bol çevrilmiş olan Xavier de Montepin’in Alçıdan Kızlar adlı bayağı şiir kitabından almıştır. Fakat bugün Montepin’in şiirlerini kim okuyor, hatta kim hatırlıyor? Aynı konular Baude- laire’de kalıcı olup yepyeni içeriklerle zenginleşmemiş midir?
Bu parçada özellikle aşağıdakilerden hangisi vurgulanmak istenmiştir?
A) Birçok sanatçının aynı konuyu işlediği
B) Sanat eserinde konunun özgün olması gerektiği
C) Sanat eserinde önemli olanın konunun işleniş biçimi olduğu
D) Sanatçının biçim ile konuyu aynı potada eritmesi gerektiği
E) Sanat eserinin kalıcı olmasının konusuna bağlı olduğu
Hastalık genel bir tanımdır. Hastalığın seyri her insan- 3. da farklılıklar gösterir. Farklılığın birinci nedeni bağışıklık sistemimizin farklı çalışmasıdır. Bir insan bir hastalığı ayakta geçirirken diğeri yatakta geçirmek zorunda kalabilmektedir. Tüm insanların bağışıklık sistemi temelde aynıdır ancak detaya inildiği zaman hiçbir insanın bağışıklık sistemi bir başkası ile aynı olamaz.Tıpkı hiçbir insanın genetik yapısının bir başkasınınki ile aynı olamayacağı gibi, bu nedenle.....
Düşüncenin akışına göre paragrafın sonuna aşağı- dakilerden hangisi getirilebilir?
A) Şikayetiniz ne olursa olsun mutlaka bir hekime gitmeniz şarttır
B) İnsan kendi sağlığını her şeyden daha çok düşünmelidir
C) Tıp son zamanlarda pek çok hastalığa çözüm bulamaz hale gelmiştir
D) Hastalık diye bir şey yoktur, hasta vardır
E) Modern tıbbın tedavisini bulamadığı hiçbir hastalık söz konusu değildir
Yunus Emre’nin: “Hey Emre’m! Yunus biçare...” dizesini “Hey Yunus Emre’m biçare...” kılığına sokarsanız, ölçü ve anlam değişmediği hâlde, ikinci söyleyişte şiir akışının birdenbire kesildiğini görürsünüz. Her iki örnek de birtakım beylik sözlerle örülmüştür; anlam bakımından hiç de önemli şeyler söylenemez. Öyleyse o dizelerdeki güzelliği, anlam dışında, başka yerlerde aramak gerekir. ...
Bu parçanın sonuna getirilebilecek en uygun cümle aşağıdakilerin hangisidir?
A) Şiiri kesin kurallara bağlayarak tanımlamak onun doğasına aykıdır.
B) O da, sözcüklerin sıralanış düzenidir; bir ikisinin yerini değiştirdiniz miydi, şiirin akışı kesiliyor.
C) Bu, şiirde öze dikkat etmeyi gerektirir; dikkat edilmezse şiirin akışı değişir.
D) Öyleyse şiirselliği oluşturan öğeler içeriğe uygun olmalıdır.
E) Şiir, diğer türlerden biçim yönüyle ayrılır buna uymak gerekir.
Romanda her zaman “O benim hayatım değil ki, o bir roman!” diyerek kaçma özgürlüğünüz vardır. Ki yazdığınız şey birebir sizin kendi hayatınızdan da olabilir. Romanda yazar, otobiyografide ya da itirafta söyleyemeyeceklerini söyleyebilir. “O bir roman, onları ben düşünmüyorum ki!” der çıkarsınız ve size en yakın kahramana sizin için temel olan, topluma kabul ettiremeyeceğiniz bir şeyi söyletirsiniz. Sonra da: “Ben öyle düşünmüyorum ki” dersiniz...
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşa- ğıdakilerden hangisi getirilemez?
A) Roman sanatında kahramanınıza her şeyi söyletebiliriz.
B) Otobiyografide bunu yapmanız mümkün değildir.
C) Bu nedenle romanda daha cesur davranabilirsiniz.
D) Aslında romanda kendinizi kısıtlamak zorundasınız.
E) Ama, otobiyorafide ben öyle düşünmüyorum diyemezsiniz.
4. Türkiye’de yaşanan trafik konusunda hep tek bir suçlu gösterilir: Trafik kurallarına uymayan sürücüler. Ancak, çoğu zaman trafiği birlikte paylaştığımız yayaların yaptıkları göz önüne alınmaz. Trafikte günah keçisi sadece sürücüler gösterilir. Üstgeçitleri kullanmayan, kaldırımlardan yürümeyen, otoyolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan, trafik ışıklarına uymayan yayaların trafik konusunda hiç suçu yok mu? Otoyolda karşıdan karşıya geçerken otomobillerin altında kalan o kadar çok yaya var k i ... Şu gerçeğin altını çizelim, trafikte öncelik her zaman yayaların. Bu yüzden sürücüler önceliği yayalara verip araçlarını dikkatle kullanmalı. Ancak yayaların da kendilerine düşen görevleri yerine getirmesi gereklidir.
Yukarıdaki parçada yazarın “yakındığı” asıl durum aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ülkemizde uzun süredir trafik sorununa bir türlü çözüm bulunmayışı.
B) Halkın trafik konusunda yeterli bir şekilde bilgilendirilmemiş olması.
C) Trafikte bazı kuralların göz ardı edilmesinin pek çok insanımıza zarar vermesi.
D) Trafikteki aksaklıkların toplumun ortak sorunu olarak kabul edilmeyip suçun belli kişilerde görülmesi.
E) Ülkemizde trafiğin her geçen gün içinden çıkılmaz bir hale gelmesi.
S. (I) Şiir bizi derin derin düşündürür. (II) Bu karanlığın 7.içinde yepyeni umutların ve imkanların doğacağına inanarak geleceği bekleriz. (III) Bekleriz; ama şiir bizi bir süre daha umutsuzluğun içinde bırakır. (IV) Hemen hemen tüm şiirlerde derin duygular büyük özlemler dile getirilir. (V) “Gerçeği görüp idrak edin, üzerinde düşünün ve sonra ne yapılması gerektiğini kavrayın.” der gibi.Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?A) I B) II C) III D) IV E) V
Yaşayan dil, şimdi kullanılmakta olan dildir, fakat hangi zamanın kullanılmakta olan diline “değişmez şekil", “son şekil” denebilir. Çok eskilere gitmeye gerek yok: Halit Ziya gençliğinde yazdığı eserin dilini değiştirip bunları ihtiyarlığında tekrar yayımlamak zorunda kalmadı mı? Dünyada yerinde sayan hiçbir dil yoktur. Onun için belirli bir zamanın diline “yaşayan dil” deyip ona takılıp kalmak onun değişmesine engel olmaya çalışmak boşuna bir çaba değil midir?
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağı- dakilerden hangisidir?A) Her dil kelime hâzinesini zamanla zenginleştirmek
zorundadır.B) Edebi eserler bir dilin en güzel şekilde işlendiği
üründür.
C) Sanatkarlar bir dilin gelişmesinde çok emek harcayan insanlardır.
D) Bir dilin başka dillerden etkilenmesi doğal karşılanmalıdır.
E) Dildeki değişim zorunlu ve kaçınılmaz bir şeydir.
6. İnsanların yaşayışında söz çok önemlidir. Yunus Em- re’nin de çok haklı olarak söylediği “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı” ifadesinde savaşı başlatan veya bitiren bir öneme sahiptir söz. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Bir söz yüzünden yağ ile balın zehirli bir aşa dönüştüğüne pek çoğumuz şahit olmuştur. Bazen bir cümle bile bir büyük haksızlığı, bir korkuyu, bir endişeyi ortadan kaldırılabilir. Bazen bir söz bir zulmü yok edebilir. Bu bakımdan.........
Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülemez?
A) Söz söylemek, sözü yerinde ve doğru söylemek çok önemlidir.
B) Sözlerimizi düşüncelerimizin amacı doğrultusunda yerli yerinde söylemeliyiz.
C) Konuşmanın inceliklerine ve etkileme gücüne çok önem vermeliyiz.
D) Düşüncelerimizi mecazlı yollara sapmadan sade bir şekilde söylemeliyiz.
E) Konuşurken söylediğimiz şeylerin bizi nerelere götüreceğine dikkat etmeliyiz.
8. Bir televizyon programında görmüştüm, 4-5 çocuklu dul bir kadın... Oturdukları ev, ev olmaktan çoktan çıkmış. Bir sefalet ki anlatılır gibi değil! Programı sunanlar, bu fakir aile için önce münasip bir ev bulup kiraladılar. Sonra o eve sırtlarında sandalyelere ve mutfak eşyaları taşıdılar. Çocuklara yeni kıyafetler giydirip epeyce yiyecek temin ettiler. Sonra 40-45 yaşlarındaki anneye bir zarf içinde para uzattılar. Çocuklar getirilen yiyeceklere büyük bir iştahla uzanırken hıçkırıklara boğuldum; fakat birdenbire bir başka acıyla taş kesildim. Programı sunanlar o yoksul aileden ayrılırken ne dul anneden bir “Allah razı olsun”, “sağ olun” cümlesi ne de çocuklardan duydum, kendilerine iyilik yapan o insanların karşısında bir duvar gibi duruyorlardı.
Bu parçada yazarın yakındığı durum aşağıdakilerin hangisidir?
A) Toplumun kendi değer yargılarını unutup bazı şeylere yabancılaşması
B) Halkımızın maddi yoksulluktan dolayı sefalet içinde olması
C) Toplumun medyaya karşı son derece kayıtsız, umursamaz davranması
D) Televizyonlarda bazı sorunların abartılarak anlatılması
E) Toplumun medyadaki olaylarla yeterince ilgilenmemesi
Adından ve kimi yerlerde "öğretenlere” ve “öğrenenle- 3. re" diye notlar koymamdan da anlaşılacaktır ki bu, bir dilbilim kitabı olmadığı gibi, aslında ders kitabı da değil.Kimi zaman bir ara başlık altında birkaç tümceyle değindiğim konularda ciltlerce kitap yazılabilir ve yazılmakta da zaten. Benim derdim, Türkçenin doğru öğretilmesine ve sevdirilmesine katkıda bulunmak. Burada koymak zorunda olduğum kurallara karşı çıkmak, ileri sürdüğüm ilkeleri reddetmek elbette mümkün.Kimseye yaptırım uygulama gücüm de niyetim de yok.İyi niyetle öğrenmek isteyenlere yol gösterme çabası benimki. Böyle bir kitabın eksikliğini duyanlara gönüllü bir destek.
Bu parçadan sözü edilen kitapla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Herhangi bir konuda özel anlamda yazılmış bir kitap özelliği taşımamaktadır.
B) Kitapta yer alan düşünceler nesnel bir nitelik taşı- mayıp tartışılabilir niteliktedir.
Cervantes’ten bu yana Stendhal, anlatım alanındaki en büyük yenilikçidir. Romana getirdiği olanaklar, ondan sonra gelen romancıları çok etkilemiştir. Hala dünya romanında etkisini sürdürüyor Stendhal. O hem anlatımda hem kurguda yepyeni bir roman yaratmıştır. Bilinçli olarak kendi çağının destanını yaratmıştır. Onun romanı ilyada gibi erişilmez bir dünyadır. Ilyada’nın yaratıcısı insanlıktır. Stendhal da aşağı yukarı o kadar güçlü bir özelliğe sahiptir.
Bu parçadan hareketle Stendhal’la ilgili olarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A) Romanda erişilmez bir başarıya ulaşmıştır.
B) Kendisinden sonraki romancılarda iz bırakmıştır.
C) Romanda anlatım olanaklarını genişletmiştir.
D) Romanlarında toplumsal sorunlara çözüm üretmiştir.
E) ilyada’nın yakaladığı başarıyı romanda yakalamıştır.
C) Dil alanındaki bazı eksiklikler bu kitabın oluşumunda temel rol oynamıştır.
D) Dilimizin öğreticilerine ve dili öğrenlere yardımcı olacak bir nitelik taşımaktadır.
E) Kitapta yer alan düşünceler yalın ve özgün bir üslup ile dile getirilmiştir.
Dershaneler kapanıyor mu? Son zamanlarda pek çok gazetenin manşetini süsleyen bu soru eğitimcileri fikir ayrılığına götürdü. Bir kısım eğitimciler dershanelerin ülkenin bir gerçeği olduğunu ifade ederek eğitimdeki kalite eksikliğinin bü sektörü ortaya çıkardığını söylerken bir kısım eğitimciler ise bu kurumların velileri maddi ve manevi olarak zarara uğrattığını, eğitimdeki fırsat eşitliğini bozduğunu ileri sürüp ortadan kalkması gerektiğini söylüyor. Bu arada kimse dönüp de öğrencilerin bu konudaki fikrini merak etmiyor. Kısacası...
Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Dershaneler kapatılınca bunca öğretmenin ne yapacağını kimse düşünmüyor
B) Tartışmanın aktörleri olan öğrenciler hesaba katılmadan onların adına herkes kolayca fikir üretebiliyor
C) Böyle bir durumun olacağına kimse ihtimal vermiyor
D) Bu kurumların eğitimdeki kaliteyi arttırıp arttırmadığını kimse merak edip tartışmıyor
E) Dershanelerin kapatılmasının eğitime ne gibi etkilerinin olacağı tartışılmalıdır
4. Yaptıkları söyledikleri ile çelişmez. Özü sözüne uyar. Yaşayışı düşüncelerini tamamlar. Görevinin yalnızca bilmek ve doğruyu göstermek değil; aynı zamanda, eğriyle savaşmak, iyiyi ve güzeli bulmak olduğunu kavramıştır. Bu çabasında kararlıdır. Gözünü daldan budaktan sakınmaz. Kötümserliğe kapılmadığı gibi umutsuzluğa düşmez. Ayakları hep yerdedir.
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi bu parçada tanıtılan kişinin özelliklerinden biri değildir?
A) Tutarlı B) Dürüst C) Akılcı
D) Cesur E) Özverili
5. Roman, gereksiz sözcüklerden ve süslerden uzak; anlaşılır, kişisel duyguların coşkulu ve etkili anlatımıyla oluşmuştur. Romandaki cümlelerde anlam açısından herhangi bir belirsizlik yoktur. Bu sebeple de okuyucu romanda anlatılmak isteneni çabucak kavrama şansı bulur.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen romanın özelliklerinden değildir?
A) Yalınlık B) Öznellik C) Özgünlük
D) Duruluk E) Açıklık
Sergi yapımcılığı dünyada da yeni bir meslek. Yetmişli yılların sonunda gündeme gelmeye başladı. Bizde ise çok daha yakın yıllarda bu kavram tanıtılmaya, tanınmaya başladı. Sanat üretimindeki çoğulculukla ilgili bir olgu bu. Kurumlar ve galeriler arasında sanatçıların haklarını ve üretimlerini koruyacak, tanıtacak bir aracı gerekiyordu. Bu gereksinme sonucu sergi yapımcıları uluslararası ortamda kendiliğinden ortaya çıktı. Neden kurumlar, galeriler, izleyiciler arasında böyle bir şey gerekiyordu? Çünkü sanatçıların doğrudan pazara yönelik üretimleri alınmamaya başlamıştı.
Bu parçada sergi yapımcılığıyla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Kendiliğinden ortaya çıkan bir oluşum olduğuna
B) Dünyada ve bizde geçmişinin çok yeni olduğuna
C) Sanatçıların haklarını gözeten bir vasıta olduğuna
D) Sanatçılara maddi destek sağladığına
E) Sanatçıların ortaya koyduğu ürünlerin reklamını yaptığına
8. Sanat yapıtının büyüklüğü, alıcısını, izleyicisini, okuyucusunu değiştirmesindedir. Bir şiiri, bir romanı okumuş olan, bir resme bakmış olan insan, o şiiri, romanı okumadan, o resme bakmadan önceki insan değilse artık bu yapıtlar sanat yapıtı olmaya hak kazanmış, kendilerinden beklenen görevi yerine getirmiş sayılırlar.
Bu parçaya göre sanat yapıtının en önemli özelliği aşağıdakilerden hangisidir?A) Gerçeklik B) Çekicilik
C) Etkileyicilik D) Düşündürücülük
E) Sürükleyicilik
9. Turgay Gönenç, insana ve sanata yaptığı yolculuklarını bu kitabında da sürdüyor. Sanatın en yoğun, en karmaşık gibi görünen sorunlarını, güç anlaşılır sayılan ürünlerini, heyecan verici bir yalınlık ve açıklıkla gözler önüne serip okuyuculara sunuyor. Denemelerinde yaşama ve sanata ait görsel incelikler, insanın hem kendisiyle hem de sanat yapıtlarıyla buluşması, hesaplaşması var. Yazar, sanat yapıtlarından yola çıkarak yakaladığı incelikleri, çözümlemeleri, öykü tadında ve şiirsel bir anlatımla okurlarıyla paylaşıyor.
Bu parçadan sözü edilen sanatçı ve denemeleri ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?A) Anlatımı güç konuları sade bir şekilde ele aldığı
B) Denemelerinde okurları sanatla buluşturduğu
C) Denemelerinin tek kaynağını sanat yapıtlarının oluşturduğu
D) Amacının sanatseverleri aydınlatmak olduğu
E) Yapıtlarını etkileyici bir üslupla okuyucuya ulaştırdığı
Bir sanatçının yapıp ettiği her şeyin kayda geçirilmesinin, döneminde önemsiz bir ayrıntı gibi gözükse de önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlar kayda geçirildiği gibi bir yerde toplanmalı da. Biyografiler ancak bu malzeme ile yazılabilir. Avrupa ve Amerika’da bırakınız birinci sınıf sanatçıları, üçüncü sınıf sanatçılar için bile yapılmış biyografik çalışmaların sayısının bir hayli kabarık olduğunu görürsünüz. Çünkü malzeme kendini çok farklı biçimlerde yorumlatabilmek olanağı veriyor. Oysa ki bizde biyografi malzeme yokluğu nedeniyle yazılamıyor.
Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?
A) Bizde biyografi türünün pek gelişmediği
B) Bizde yeterince kaynağın olmamasının biyografinin gelişmesini engellediği
C) Sanatçıların yaşamlarını kaydetmenin önemli olduğu
D) Başka uluslarda biyografide çok önem verildiği
E) Ülkemizde biyografisi yazılabilecek değerli sanatçıların çok nadir yetiştiği
10 Sanatın, yaşamın bir parçası olarak kabul edildiğiHalk şiirinde ise bütün örnekler, sevgililer, kuşlar, yerlidir. Anadoluludur. Çünkü Halk ozanı, duyduğu değil, gördüğü kuşu işler şiirinde. Bu şiirlerde, Divan şiirlerindeki doğadışı varlıkları göremeyiz. Sözgelimi, Halk şiirinde atmaca tavuğu yer, pilici kapıp uçar. Divan şiirinde ise, güzelin gözleri olan doğan şairin gönlünü avlar.
Bu paragrafın giriş cümlesi düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Divan şiirinde tarih boyunca halktan kopuk bir sanat anlayışı vardı.
B) Divan şiirinde süslü, sanatlı anlatıma ağırlık verilmiştir.
C) Divan şairleri, şiirlerinde halktan kopuk, yüksek zümre bir sanat anlayışı sergilemiştir.
D) Edebiyatımızın her dalında olduğu gibi şiirimizde de ulusal değil evrensel öğeler ağırlıktadır.
E) Sanatın yalnızca bir süs aracı olarak ele alındığı Divan yazınında aşırı yabancılaşma görülür.
Mustafa Kutlu'nun “Uzun Hikâye” adlı kitabı, dili ve an- 3. latım tarzı bakımından daha önce yayımlandığı hikâye kitaplarından farklılıklar taşıyor. Bununla birlikte eserde muhteva pek değişmemiştir. İki bölümden oluşan bu hikâyede bölümler birbirini tamamlar niteliktedir. Kitap, her seviyeden insana hitap edecek şekilde yazılmıştır.Okuyucu daha ilk sayfalardan itibaren olayların girdabına kapılıyor. Bunda, Kutlu'nun şiirsel anlatımının da payı büyüktür elbette.
Yukarıdaki parçada sözü edilen eserle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Uzun Hikâye, konusu bakımından özgün bir eser niteliğindedir.
B) Bu eser birbirini tamamlayan birden çok bölümden oluşmuştur.
C) Anlatımının şiirselliğiyle ilk sayfalardan itibaren okuyucu saran bir eserdir.
D) Üslubunun özgünlügü eseri, yazarın diğer öykülerinden ayırmıştır.
E) Bu eser yazarın diğer eserlerinden bazı özellikleri ile ayrılan bir niteliktedir.
(I) Her sanatçı, yapıt üretebildiği son ana kadar sanatta arayış içindedir. (II) Hiçbir sanatçı; asla değişmez, mutlak bir sanat kuralını benimsemez. (III) Sanatçı, birçok sanatçının deneyiminden yararlanabilir. (IV) Elbette, kendi halkının, diğer dünya ülkelerinin sanat geleneklerinden de yararlanır. (V) Ama sadece yararlanır. (VI) Onların, kendi sanatına ayak bağı olmasını da engeller.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinin a- tılması parçanın anlamında bir daralmaya neden olmaz?
A) II B) III C)IV D) V E) VI
Aslına bakılırsa, Göktürk yazısının ve Orhun kitabelerindeki Türkçenin gelişmişliğini ispat etmek için belge aramaya bile gerek yok. Çünkü.......
Hem soyut ve somut kavramlardaki çeşitlilik ve bolluk, hem de biçim özelliklerinden kaynaklanan türetme imkanlarının genişliği bakımından zengin, dolayısıyla her türlü fikri ifade etmeye muktedir bir dil.
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilirse anlam bütünlüğü sağlanmış olur?
A) yapılan savaşlar birtakım belgelerin yok olmasına neden olmuştur.
B) günümüzde dilimiz kadar zengin bir dile sahip birkaç ulus vardır.
C) bu kitabelerde karşımıza çıkan, oturmuş bir alfabe ve işlenmiş bir edebi dildir.
D) bu dili o dönemde Göktürkler yanında birçok ulus kullanmıştır.
E) Göktürk alfabesine benzer bir alfabeyle yazılmış metinler çok yazılmıştır.
4. “Kalemi elime aldığım günden beri Türkçenin müdafaası için yazdığım satırları birbirine eklesem, İstan- bul-Ankara hattından daha uzun olur.” diyen Peyami Safa’nın dil konusundaki hassasiyetleri görmezden gelinerek, hatta ona rağmen, yazarın en önemli eserlerinden biri kabul edilen" Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” sadeleştirilmekte, böylece Peyami Safa’nın olmaktan çıkarılmaktadır. Bilinen bir gerçektir ki gerçek sanat eserlerinde tek bir kelime üzerine oynandığı vakit, o eser zarar görür. “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” da bu kapsamda, Türk romanının gerçek örneklerinden biridir. Yaptığım incelemeye göre yayınevi, romanda toplam 258 kelime değiştirerek “bugünkü anlamlarını" yazmış. Bazı cümlelerin de yapısı değiştirilmiş. Yapılan bu sadeleştirmeler eserin edebi değerini tamamen zayıflatmıştır.
Bu parçadan yola çıkarak aşağıdaki yargılardan hangisi söylenemez?
A) Peyami Safa dilimize çok büyük katkılarda bulunmuş ünlü bir sanatçıdır.
B) İster nazım ister nesir olsun çevrisi yapılan bir eserin özgünlüğü ortadan kalkmıştır.
C) “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” Peyami Safa’nın edebiyatımıza kazandırdığı gerçek anlamdaki bir psikolojik eserdir.
D) Çevirisi yapılan bir eser hem özgünlüğünü hem de yazarına ait olma özelliği kaybeder.
E) Yayınevlerinin bazı yanlış tutumları sanatçı ve sanat eserlerine büyük zararlar vermektedir.
5. Sezai Karakoç’un yayımlanan ilk şiirleri arasında Mon- 7.na Rosa da vardır. Monna Rosa esas anlamda bir aşk şiiridir. Şiirdeki bu gerçeği görmemek de ona yapılan büyük bir haksızlıktır. Bu şiir ne söyleyişi ne de yapısıyla gelenek çizgisine bağlanabilir. Kısacası şair, şiiri kendine has bir söyleyişle yazmıştır. Şiiri, Karakoç’un “diriliş” düşüncesine bağlamak dâ bir tutum ve zorlama bir sebep olur.
Yukarıdaki parçada sözü edilen şiirle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi söylenemez?
A) Monna Rosa şekil bakımından özgün bir şiir niteliğindedir.
B) Şiiri, şairin başka fikirlerine alet etmek yanlış bir tutum olur.
C) Biçim açısından klasik tarzdan ayrı bir şiirdir.
D) Şiirde aşk teması yoğun bir şekilde işlenmiştir.
E) Sezai Karakoç'un ilk yayımlanan ve en beğenilen şiiridir.
Aslında bir yakınımız ya da hiç tanımadığımız bir insanın sıkıntılarına gülmek, töre anlayışımıza da uymaz. Komşuluğun sürekli yardımlaşma, karşılıklı anlayış, sevgi ve saygı ile sağlıklı bir yaşama kavuşturulacağı bir gerçek olduğuna göre komşumuza gülmek değil onu içine düştüğü durumdan kurtaracak davranışta bulunmalıyız. Atalarımızın dediği gibi..........
Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna getirilebilecek en uygun söz aşağıdakilerden hangisidir?
A) İslam’ın şartı beş, altıncısı insaftır
B) Gülme komşuna gelir başına
C) Komşu hakkı tanrı hakkıdır
D) Dost kara günde belli olur
E) Gönül kimi severse güzel odur
6...............İyi yazarlar da okurunu günün içine hapseden değil, zihnine attığı azap tohumlarıyla onu uykusuz bırakan, yollara düşüren olmalıdır. Sadece bugünü, günceli okuma tutkusundan kurtulup Giorgio Mange- nelli’nin o muhteşem kitabı, “Düzyazının ince Sesi”nde sözünü ettiği sonsuz sözcüklerin peşine düşmeli. Onun dediği gibi belki de abur cubur üç bin kitabı olacağına Petrarca’nın kütüphanesindeki kadar üç yüz kitabı olmalı döne döne okuduğu.
Bu parçanın başına getirilebilecek en uygun cümle aşağıdakilerden hangisidir?
A) İyi okur, okuduğu kitaplarla dünyalarının şeklini değiştireceğine onun şeklini almalıdır.
B) Sınırlı sayıda kitap okuyan ve onları anlayan okur, iyi okurdur.
C) İyi okur, yazarın kalıbına giriveren değil, onunla tartışabilen, onu da çoğaltabilen okurdur.
D) İyi okur, sadece günceli anlatan yazarları okumaz.
E) İyi okur, olmanın belirli ölçütlerinin olması doğru değildir.
8. Gerçek karşısında bulunan bir sanatçının gerçeği kavrayışından ve ifade edişinden başka bir şey olmayan üslubu olduğu gibi, belirli tarihi devirde yaşamış bir topluluğun da gerçekçi bir üslubu vardır. Bu bakımdan sanatçıların üslubundan bahsedildiği gibi devirlerin ve toplumların da üslubundan bahsedilebilir. Gotik üsluptan bahsedildiği gibi... İtalyan Rönesans üslubunun genel çerçevesi için bir Leonardo’nun Rafeollo’nun bir Tziano’nun birbirinden çok farklı üsluplarını görmemeye imkan yoktur.
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uygundur?
A) Sanatçı gibi toplumun da bir sanat iradesi, bir sanat yaratıcılığı vardır.
B) Böyle olmakla birlikte toplumların üslupları birbirinden çok farklı özellikler gösterir.
C) Bununla birlikte bir devri aralayan üslup, o devirde yaşayan sanatçının kendine özgü bir üslubu olmasına engel değildir.
D) Bir yazının hangi yazarın kaleminden çıktığını gösteren bir sanat ve anlatım özelliği üsluptur.
E) Kendini bulmuş bir sanatçının birkaç üslubu olabileceğini düşünmeye imkan yoktur.
1. I. insan bulunduğu bu noktada elbette kendinden ibaret değildir.
II. Üç boyutu olan bir zaman, sınırlarını tam çizeme- diği bir mekan vardır.
III. Bu yüzden insanı kuşatan gerçeklik, bu noktada metafizik bir boyut da kazanır.
IV. Kainatın, merkezinde olduğu gibi edebiyatın dolayısıyla şiirin merkezinde de insan vardır.
V. Onu kuşatan fiziki ve sosyal bir çevre vardır.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı birbütün oluşturan sıralanışı aşağıdakilerden hangisidir?
A) II, I, IV, III, V B) I, II, IV, III, V
C) IV, I, V, II, III E) II, I, III, IV, V
E) V, I, IV, III, II
4. Herhangi bir eser, edebiyat dışı sebeplerle birdenbire uluslararası bir üne kavuşabilir. Fakat onun bu ünü eserin taşıdığı evrensel değerlerle büsbütün ilgisiz olabilir. Edebiyat tarihinde bunun örnekleri yok değil. Söz gelimi, Rüzgar Gibi Geçti, Love Story (Aşk Hikayesi), Ekmekçi Kadın... Bütün bu eserler uluslararası üne sahip. Şimdi böyle diye...
Bu parçanın sonuna getirilebilecek en uygun cümle aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bu eserlerin evrensel nitelikler taşımadığı söylenemez.
B) Onların herkes tarafından okunduğunu iddia etmek doğru değildir. ..................
C) Kimse bu eserlere evrensel değerleri taşıyan bir kimlik yükleyemez.
D) Bunların geniş okuyucu kitlesine ulaşmadığı söylenemez.
E) Kimse bu eserlerin üstün özellikler taşıdığını öne süremez.
2. (I) Hiçbir sanat adamı, gördüklerini olduğu gibi söylemek istemez; her sanatçı seçer büyütür, küçültür gerçeğe istese de istemese de kendi kişiliğini katar. (II) Gerçekle yetinmez, gerçeği alır, kendi düşünceleriyle yoğurur her sanatçı. (III) Bunun içindir ki hiçbir sanat adamı bir yandan gerçek adamı, bir yandan da bir düş adamı olmaktan kurtulamaz. (IV) Sanat adamlarını gerçekçi olmaya çağırmak da, gerçekten daha yüksek bir âlemi anlatmaya çağırmak da boştur. (V) O iki dilek de onların içinde zaten vardır. (VI) Tam gerçekçi olmak isteyen Emile Zola bile: “Sanat, tabiatın bir mizaç açısından görünüşüdür.” der.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisinin atılması paragrafın anlamında herhangi bir daralmaya yol açmaz?
A) II B) III C) IV D) V E) VI
3. (I) Ahmet Muhip Dıranas, Türkçeyi çok güzel kullananşairlerimizdendir. (II) Kendine özgü, yalın bir anlatımı vardır. (III) Fahriye Abla, onun en sevilen şiirlerinden biridir. (IV) Kafiyeleri tam ve dolgundur. (V) Fikirlerin çoğunu dili vezin ve kafiyeye uydururken bulur. (VI) Bu durum, onun şiirine kuvvetli bir ahenk katar.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II B) III C)IV D) V E) VI
5. 1857’de Kötülük Çiçekleri’nin yayımlanmasından sonrakitapta yer alan şiirlerden bazılarının toplum ahlakına aykırı bulunması yüzünden Baudelaire ve yayımcısı yargılandılar. Günümüzde ise Kötülük Çiçekleri adlı şiir kitabı Fransız şiirinin kutsal kitabı sayılmaktadır.
Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı, aşa- ğıdakilerden hangisidir?
A) Gerçek sanat eserleri her dönemde okuyucu bulur.
B) Sanat eserinin değeri anlattığı konu ve üslubuyla doğru orantılıdır.
'« sV> 4* 4 ! ■
C) Şiir kitaplarının anlaşılması diğer yapıtlara oranla çok zaman alır.
D) Toplumcu anlayışla yazılmamış yapıtlar okuyucu bulamaz.
E) Sanat eseri yazıldığı çağda acımasızca eleştirilebilirken daha sonra gerçek değerini bulabilir.
6. (I) Her çağ kendi şiirini yaratır. (II) Başka bir deyişle şiirde gelişir, değişir. (III) Ancak şiirin, dil içinde özel bir dil olduğu gerçeği değişmemiştir. (IV) Aslında bütün yazınsal türler dille oluşturulur. (V) Dilinse yaşam içinde değişik kullanımları vardır.
Bu parçada bir bütünlük sağlanması için ‘Tarihsel gelişimi içinde şiiri, öteki yazınsal türlerden ayıran belirleyici yönü bu olmuştur.” cümlesi numaralanmış yerlerden hangisine getirilmelidir?
A) I B) II C) III D) IV E) V
7. Şiir, sözcükleri zihinde birbirine yakın tutmak, sonra onları bir sayfaya yerleştirmek, uzay boşluğunda titrek bir ışıkla parıldar gibi hissetmek ve bizi bağlayabilecekleri her yere ulaştırmaları için yola çıkarmaktadır. Altı yaşında şiir yazmaya başladım ve şiir yazmayı hiç bırakmadım. İlk ilham kaynağım zamanın kendisiydi. Zamanı yavaşlatmak istedim.
Bu parçada aşağıdaki soruların hangisine yanıt yoktur?
A) Size göre şiir nedir?
B) Şiir yazmaya ne zaman başladınız?
C) ilk esin kaynağınız neydi?
D) Başlangıçta hangi tür şiirler yazdınız?
E) Şiir yazmanızın amacı nedir?
9. Edebiyat ortamımızın temel sorunu, edebiyat değerlerinin giderek gözden düşmesi, yerine terimsel kaygıların yerleştirilmesidir. Yapıtlar değil, kaç bastı, kaç sattı, hangi dile çevrildi... Bunlar konuşuluyor daha çok. Neredeyse eleştiri ortadan kalkmak üzere. Kitap tanıtımları, kitap pazarlamanın bir biçimine dönüştü. Bu denli bol övgü havuzlarında yüzmek yazarları neden rahatsız etmiyor, bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Edebiyat, kavgalarla gelişir. Kimse edebiyat kavgası yapmıyor. Herkes kendi övgüler dünyasında yaşamaktan hoşnut. Ama bu bana üzüntü veriyor. En yakın edebiyat dostlarının edebiyat için kavga edebildikleri bir ortamı özlüyorum. İçinde ticaret hesapları olmayan has edebiyat kavgalarını...
Bu parçada yazarın asıl yakındığı durum aşağıda- kilerin hangisinde verilmiştir?
A) Edebi değeri öne çıkan yapıtların piyasaya sürülmemesi
B) Sanatçıların son derece niteliksiz ve de edebi açıdan önemli olmayan yapıtlara imza atmaları
C) Toplumun sanata ve sanatçıya gereken değeri vermemesi
D) Sanat eserlerindeki değerlendirilmelerin edebi değerler açısından değil ticari kaygılarla yapılması
E) Sanatçıların kendilerine yönelik eleştirilere kayıtsız kalıp eleştirileri dikkate almaması
8. Altmışlık ünlü ressam bir lokantaya girer. Gerçi cebinde parası yoktur; ama aldırmaz güzelce karnını doyurur. Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır. Ressam kalkarken lokantacı gelir ve resme bakarak onu beğenir. Ressama: “Güzel de bu resmi bir dakikada yaptınız; oysa bir saattir yiyorsunuz.” der. Ressam: “Bir dakika değil, altmış yıl ve bir dakika” diye karşılık verir.
Bu parçada ressamın asıl anlatmak istediği aşağı- dakilerden hangisidir?
A) Sanatla uğraşmayanlar, bir sanat eserinin değerini bilemezler.
B) Sanatçının başarılı olması için estetik bir zevk sahibi olması gerekir.
C) Sanatçı, eserini ancak uzun bir sürede oluşursa başarılı olur.
D) Sanat eserlerinin özünde uzun bir deneyim ve etkili bir çalışmanın izleri vardır.
E) Bir sanatçı olgunlaşmadan başarılı yapıtlar veremez.
10. Boş zamanlarımı kitap okuyarak değerlendiririm diyenler, kitap okumanın önemini kavrayamamış, hayata yön verecek bir eylemi anlık bir eğlence gibi gören zavallılardır. Bir müzik parçası kulağınıza, bir tablo gözünüze hitap eder, anlık bir etkileşimin neticesinde geçici bir zevk verebilirler. Kitap ise düşüncelerinize hitap eder ki ömür boyu sizin bir parçanız olur ve hayatınıza yön verir. Hayata yön verecek böyle bir eylemi boş zamanlara bırakılan bir eğlence gibi görmek zavallılık değil de nedir?
Yukarıdaki parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kitap okumak eğlence değil bir görev olmalıdır.
B) Edebi türler diğer sanat dallarından önemlidir.
C) Okumak bir toplumun gelişmişliğinin göstergesidir.
D) Resim ve müzik insanları eğlendiren sanat dallarıdır.
E) Bir insanın tek görevi okumak olmalıdır.
Şairler, kendilerini kentleriyle özdeşleştirirler ya da en azından ben böyle düşünüyorum. Yalnız şairler mi, felsefeciler de! Bir felsefeciden, Aziz Augustinus’tan söz açarak başlayalım. Augustinus için “o kent” Karta- ca’ydı. Roma’nın yerle bir ettiği ve yıkıntıları bir 'ölüm buhurdanı' gibi tüten Kartaca'yı seyrederken, “Ey Tanrım, sen kurtar beni!" dediyse eğer bu onun Kartaca ile özdeşleşmemiş olmasından öte bir anlam taşımaz elbette.Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?A) Şairler de en az diğer insanlar gibi çevremizdeki
haksızlıklara karşı tepki gösterir.
B) Yaşanan olumsuzlukları şairler ve felsefeciler tüm yönleriyle halka yansıtır.
.C) Sanatçılar yaşadığı şehri benimseyip nefes aldıkları tek yer gibi görürler.
D) Şehrin kargaşasını bir malzeme olarak kullanan şair ve filozoflar için şehir çok önemlidir.
E) Herkes gibi şairler de haksızlıklar karşısında dik durmayı başarabilmelidir.
3. (I) Bugün romanda uzun betimlemelere gereksinim kalmadı.. (II) Roman, öteki bilgi kaynaklarının, varlığının temposunu göz önüne almak durumundadır. (III) Günümüzde günlük yaşamın akış hızı, zamansızlık ve görsel öğelerin öne çıkışı romanın temposunu da belirledi. (IV) Bu durumda roman da, bu gelişmeye ayak uydurmak için, okuma hızını sağlayacak biçimde tasarlanmalı. (V) Roman, artık defalarca yazılamıyor. (VI) Edebi bir yazma sürecine fırsat kalmıyor.
Bu parçanın anlamlı bir bütün oluşturabilmesi için“Bu olgu, yazma hızını da etkiliyor.” cümlesi, numaralanmış yerlerden hangisine getirilmelidir?
A) II B) III C) IV D) V E) VI
4. Türkiye’de toplumun genelinde yaşanan olumsuzluklara rağmen kadınlar, yavaş da olsa ilerleme göstermeye devam ediyorlar. (I) Eğitim kurumlarının kapılarını zorluyor, meslek sahibi oluyorlar. (II) Yaşamalarını doğrudan etkileyecek kararları kendileri vermek, geleceklerine yönelik seçimleri kendileri yapmak istiyorlar. (III) Geleneksel olarak erkek mesleği olarak bilinen doktorluk, mühendislik, yöneticilik gibi alanlara giren kadınların sayısı artıyor. (IV) Ne yazık ki ülkemizde her üç kızdan biri eğitim alamıyor. (V) Erkeklerle eşit haklara sahip olmak, toplumdaki yerini emeğin gücüyle elde etmek isteyen kadınların sayısı gün geçtikçe çoğalıyor.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi, parçanın anlam akışını bozmaktadır?A) I B) II C) İM D) IV E) V
Çok cepheli bir şahsiyeti ve zengin bir kültürü olan Tanpınar’ı, bugünün okuyucuları genellikle romanları, hikayeleri, denemeleri ve mektupları ile tanırlar. Halbuki Tanpınar her şeyden önce bir şairdir ve bütün eserlerinde şiir duygusundan gelen sanatsal bir parıltı, derin hayallerle dolu çağrışımlı bir ifade vardır. Tanpı- nar’ın ve Türkçemizin en güzel romanlarından olan “Huzur”da, bu şiir duygusu, bütün ihtişamı ile kendisini hissettirir. “Abdullah Efendinin Rüyaları” ile “Yaz Yağmuru” adlı hikayelerinde de his ve hayal adamı olan bir Tanpınar buluruz.
Yukarıdaki parçada Tanpınar ile ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi söylenemez?A) Yüksek bir kültür düzeyi vardır.B) Çok yönlü bir sanatçıdır.C) Okuyucular şiirsel yönünü pek bilmez.D) Öykü ve romancılarında, şiirsel özellikler öne çık
maktadır.E) Şiirlerinde anlam derinliği ve hayal unsuru olan
öğeler vardır.
5. Artık bir roman piyasası var. Arz talep dengesi oluşmuş. İnsanlar romanı gereksiniyor ve bu gereksinimi karşılamak için de romancılar ya da romancı alayları harıl harıl çalışıyor. Piyasanın itici güçleri olan para vk ün kazanma amacı, gençlere roman yazdırıyor. Aslında, roman yazmayı hiç de bir varoluş sorunu haline getirmemiş çok sayıda insan, yazıyor ve yayımlıyor. Edebi kaygı taşımayan bu romanlar, en kısa yoldan okuyucuyu avlamayı hedefliyor. Oysa...Bu parçanın sonuna getirilebilecek en uygun cümle aşağıdakilerden hangisidir?A) roman öyküden farklı olarak daha titiz bir çalışma
yı gerektirir.B) roman sorgulamaktan çok var olanı olduğu gibi
yansıtır.
C) roman, okuyucunun var olan isteklerine göre değil de, kendi gereksinimini kendisi yaratarak yolunu açmalıdır.
D) roman okuyucunun gereksinimlerini karşılamak zorunda değildir.
E) roman kendi kendine yeten bir tür olmalıdır.
6. Büyük yazarların insanı hayran bırakan yönü, birbiri ardından gelen kuşaklar arasında anlaşmazlık uyandırmalarıdır. Onlar söz konusu oldu mu haklarında başka başka düşünüldüğü görülür. Övgülerde birleşme bir yazar için yaşama güvencesi değildir, ilkin hoşa gidenler bir solukla tükenebilirler.
Bu parçaya dayanarak aşağıdakilerden hangisini söylemek yanlış olur?
A) Büyük yazarlar hakkında farklı farklı fikirler ortaya konulur.
B) Bir yazarın herkes tarafından beğenilmesi onun kalıcılığı yakaladığının göstergesi değildir.
C) Yazarın kalıcı oluşu herkes tarafından sevilmesine bağlanamaz.
D) Bir yazar çabucak unutulmak istemiyorsa ortak beğenileri dile getirmelidir.
E) Yazar, bir kuşağın beğenisini kazanırken başka bir kuşak tarafından dışlanabilir.
8. O, sadece bir ozandır, ozanlığı dünyayı düzeltmek için bir araç olarak görmez. Fikir, onun şiirlerinde bağırmaz. Şiirleri, kendine özgü birses taşır. O şiirler sizi öyle bir dünyaya çeker ki yaşadığınız dünyanın kötülükleriyle, kahramanlıklarıyla savaşmak, içinizden gelmek artık. Sizi alır götürür aydınlıklara, iyiliklere.
Bu parçada sözü edilen şairin hangisi yönüne deği- nilmemiştir?
A) Şiirlerinin özgün bir nitelik taşıdığına
B) Anlatımıyla iyilik ve güzellik coşkusu oluşturduğuna
C) Şiirlerinde duygunun hakim olduğu bir .dünya kurduğuna
D) Şiirlerinde düşüncenin öne çıkmadığına
E) Şiirlerinin didaktik bir yapıya sahip olduğuna
7. Nurdan Gürbilek, Türk edebiyatında özel bir yere sahiptir. Deneme tarzında oldukça akıcı bir dille kaleme aldığı yazıları, okura sadece bilgi vermekle kalmaz, onu bilgilendirmeye de iter. Üzerine yazılar yazdığı yazarları eğer okumadıysanız müthiş bir okuma isteği duyarsanız. Eğer okuduysanız bu sefer de onları tekrar okuma isteği uyanır içinizde. Genç araştırmacılar için ise Nurdan Gürbilek, iyi bir okuldur. Size sadece nasıl yazacağınızı öğretmeye kalkmaz, yazılanlardan nasıl farklı dünyalara açılabileceğinizi de gösterir.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine varılamaz?
A) Okuyucuyu okumaya heveslendirdiğine
B) Öğreticiliğe önem verdiğine
C) Farklı türde yapıtlara imza attığına
D) Yazılarında çeşitli yazarları tanıttığına
E) Okuyucuya nasıl yazılacağını gösterdiğine
9. (I) Okumayı günlük yaşamın parçası haline getirmiş kişi, kitaplardan edindiği bilgileri hiçbir zaman olduğu gibi benimsemez. (II) Herkesin benimsediği, basmakalıp düşüncelere önem vermez. (III) Kitaplarda, dergilerde karşılaştığı her yeni görüşle önce hesaplaşır; böylece kendi bağımsız düşüncelerini oluşturur. (IV) Kulaktan dolma bilgilerle yetinmez. (V) Bir bilginin geçerliliğini de geçersizliğini de farklı kaynakların tanıklığına başvurarak denetler.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi bu parçanın ana düşüncesidir?
A) I B) II C) III D) IV E) V
Yazarken daha önce oluşturduğum fişlerden alıntılardan yararlanırım; ama çoğunu elemeye de büyük özen gösteririm. “Oh, denemeyi bitirdim!” dedim mi, bu doğru değildir. Asıl curcuna ondan sonra başlayacaktır. Deneme yeniden okunacak, kimi yerler yine atılacak, kimi yerlere yeni eklemeler yapılacaktır. Bunun için de hiç tez canlılık göstermem. Hiçbir şeyi zorlamadan ortaya koymak en önde gelir. Bir kaplumbağa yürüyüşüyle ilerlemeye çalışırım. Ama bir karınca gibi de sağa sola saldırırım.
Bu sözleri söyleyen kişi, yazdıklarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?
A) Başka yazarları taklit ettiğine
B) Sabırsız biri olmadığına
C) Titiz bir şekilde yazdığınaD) Yazdıklarında daha önce oluşturduğu malzeme
lerden yararlandığına
E) Yazdıklarının üzerinde değişiklikler yaptığına
3. Çevrenin endüstri atıklarıyla kirlenmesi sonucu, doğal denge gittikçe bozulmaktadır. “İnsan” denilen türün ortaya çıkmasıyla ve özellikle teknolojik dönemde, fiziksel çevre hızla değişmektedir. Ancak türlerin yeni ortama uyum sağlayabilme hızları, bu hızın çok gerisinde kalmaktadır. Bunun sonucu olarak da kimi türler tükenmekte ya da tükenme tehlikesiyle yüz yüze gelmektedir. Bunlar arasında “insan” da var.Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?
A) Doğal dengenin bozulma nedenlerinden
B) Teknolojik gelişmelerin sonuçlarından
C) Çevre kirliliğinin canlılar üzerindeki etkilerinden
D) Fiziksel çevrenin sosyal çevreyle etkileşiminden
E) Kimi türlerin yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya olmasından
Roman dediğin, bana benden, kişiliğimin kuruluşundan ve yaşama olanaklarından haber vermeli. Bunu da ancak iyi bir roman değerli roman başarabilir. Öğüttü, kandırmaydı, bilgiçlikti, hiçbiri barınamaz sanatta. Ne denli güzelse de: “Ben bütün yaşam sorunlarımı çözdüm. Yazdıklarımı okuyun her şey yoluna girecektir.” diye düşünen romancılarla alışverişim yok benim. “Şimdi her şeyi anladım, doğrusu buymuş.” diye düşünen ve duygusal bir rahatlama sağlayan roman olur mu hiç?
Böyle diyen bir yazar roman için aşağıdakilerden hangisini söyleyemez?A) Okuyucuyu klişeleşmiş şekillere sokmaktan kaçın
malıdır.
B) Okuyucunun sorunlarına kesin çözüm sunmalıdır.
C) Yaşamın değişik alanlarını tanıtmaya çalışmalıdır.
D) Okuyucunun kendi kişiliğini kendi düşünce yapısını görmesine yardımcı olmalıdır.
E) Okuyucuya yaşamın imkanlarından söz etmelidir.
4. Sanat eserinin güzelliği istenilerek, düşünerek yaratılmış bir güzelliktir. Gerçek sanat adamı, kendi isteğiyle oluşturulmamış bir güzellik ile övünmek şöyle dursun kaçınır ondan tiksinir, hani bazı şairler ojurmuş kendilerini esere bırakırlarmış içlerine birdenbire pek güzel şeyler doğar orda söyleyiverirlermiş onları. Öyle kimseler gerçekten var mıdır bilmem; ama varsa da birer sanat adamı değildir. Onlar bülbülün ötmesi gibi ne yaptıklarını bilmeden öterler.Yukarıdaki parçaya göre “sanat adamı” olmanın temel şartı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Eserlerini ilhamdan yola çıkarak değil kendi beğenileri ve düşüncelerine göre oluşturmak
B) Sanatı her şeyin üstünde tutarak basit konuları eserine yaklaştırmamak
C) Önemli olan ne söylediğinden ziyade söylediğim şeyleri nasıl yazmalıyım ilkesini benimsemek
D) Eserlerini oluştururken her şeyden önce özgünlüğünü yakalamaya çalışmak
E) Eserlerini oluştururken güzelliğe ve estetik bir üsluba yer vermek
Türk sinemasında birey, birey yalnızlığı ve iletişimsizlik deyince akla ilk önce Ömer Kavur gelmektedir. Kişilikler ve iç dünyalar sinemasıdır, Ömer Kavur sineması. Ancak onun bu özelliği, sinemasını gerçeklik yönünden soyutlamak anlamına gelmemelidir. Zira yönetmenin sineması, toplumsal gerçeklikten yadsınamayacak derecede kaynağını almış ve bu gerçeklik içinden bireysel alanı çıkarabilmiş bir sinemadır.
Bu parçada Ömer Kavur ile ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisi çıkarılamaz?A) Kahramanların kişiliklerini beyaz perdeye yansıt
tığı
B) Soyut konuları işlediğinde gerçeklikten uzaklaştığı
C) Yalnızlık temasını işleyen yönetmenlerin başında geldiği
D) Gerçekçi özellikler taşıyan bir yönetmen olduğu
E) Bireysel alana yönelik çalışmalar yaptığı
7. Eskiden daha kolay yazabiliyordum. Sadece öykü yazdığım için belki de. Bir gecede, bir oturuşta bir öykü çıkarıyordum. Artık olmuyor. Roman, uzun ve dünyadan kopmamayı gerektiren bir tür. Üstelik kolay tatmin olmadığım için ürettiğim metinler üzerinde giderek daha fazla uğraşıyorum. Her bir cümleyi, sözcüğü defalarca yazıp bozuyorum. Romanlarımı gerilim yaratmak için sanatsal yoğunluk ve düşünsel boyutlar açısından titizlikle, kimi zaman aşırı bunalarak, günlerce umutsuzluk İçinde kalarak üretebiliyorum.
Aşağıdakilerden hangisi böyle diyen bir yazarın özelliği olamaz?
A) Değişik türlerde ürün vermiştir.
B) Yazdıklarını türsel özelliklere göre oluşturmaktadır.
C) Dile yeni sözcükler kazandırma çabasındadır.
D) Roman yazarken öyküye göre daha titiz davranır.
E) Değişik ruh halleriyle romanlarını oluşturmaktadır.
Sanatçının özgürlüğünden yana görünenlerin çoğu, sanatın şu ya da bu amaca alet olmasını isterlerken, sanatın özgürlüğüyle oynadıklarını, dolayısıyla nasıl bir çelişkiye düştüklerini bir türlü fark etmiyor. Fark etmiyorlar; çünkü yeni araştırmalara kapılarını sımsıkı kapa- mışlar.Nuh demişler; ama peygamber demeyecekler. İnanmış oldukları dogmaların doğru olabileceğine inanmışlar sadece. Şüphe kurdu içlerine düşmeyecektir hiçbir zaman. Şüphe etmeyen, aramayan demektir. Aramayan adamsa durmuş adamdır.Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Durmuş adamlar yeni fikirlere açık değildir.
B) Kuşkulanmayan kişi, araştırma yapmayan kişidir.
C) Durmuş adam, belli bir fikre körü körüne bağlanır.
D) Kuşku, sanatçıyı başarıya götüren temel etkenlerin başında gelir.
E) Kuşku duymayan, sabit bir fikre bağlanan kişi, durmuş adamdır.
8. .......... Nebi'nin ağzında ayet, başbuğun ağzında emir,hakimin ağzında karar, hatibin ağzında telkin, şairin ağzında şiir, sevgilinin ağzında işvedir. Girmediği hiçbir yer yoktur. Kalbimize, fikrimize hatta rüyalarımıza girer. Her zaman yanımızda olan bir dost olur.
Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşa- ğıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir vasıtadır.
B) Dil, insanlar arasındaki iletişimin temel kaynağıdır.
C) Dil, bir sihirbaz gibidir, bin bir kılıkta görünür.D) Dil, bir sanatçının duygu ve düşüncelerine tercü
man olur.
E) Dil, toplumsal anlaşmalarda her kesim tarafından kullanılır.
Melodisiz müzik, öyküsüz insan, insansız edebiyattan söz edilemez. (I) Yazarları başkalarından ayıran sır da burada saklıdır işte. (II) Her insanın bir öyküsü vardır; ama yazarların öyküleri sayısızdır. (III) Zihinlerinde bir kişiden birçok kişi, birçok kişiden tek bir kişi yaratabilenlerdir onlar. (IV) Bu yüzden hayatlarını da tek kişilik yaşamazlar sanki. (V) Daha renkli, daha kalabalık, daha değişkendir yaşantıları.
Bu parça, iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf kaçıncı cümleden başlar?
A) I B) II C) III D) IV E) V
3. Şiir, ne yazıdır ne de sözdür aslında. Ruhlarımızın boşluğunu dolduran edebi bir nefestir sadece. Sesin, görüntünün, hareketin, taşın, toprağın ebediyete kadar edebileşmesidir şiir. Şair, bütün bunların içinde bir tuhaf gezinerek herkesin adına şefkate ulaşmak ister gizliden gizliye, toplumu açar da kapar da.
Bu parçada şiirin özellikle hangi yönü vurgulanmak istenmiştir?
A) Topluma ışık tutan edebi tür olması
B) İnsanın hayal gücünü artırması
C) Duygu dünyasındaki eksiklikleri telafi etmesi
D) Şaire geniş bir hareket alanı sunması
E) Toplumun kaderini elinde tutması
Ünden, kalabalıkların ilgisinden uzak durmaya çalışmayı, başkalarıyla aramıza duvar örmekle karıştırma- malıyız yine de. Gönlümüzün pencerelerini açmalıyız ki nefes alıp havalansın, tazelensin ruhumuz. Eğer birisini gizlemek, onu içinizde korumak için kilitlediğiniz kapılarınız varsa sonuna kadar açın k i ..........
Bu parça, düşüncenin akışına göre aşağıdakiler- den hangisiyle sürdürülemez?
A) asla tahmin edemeyeceğiniz güzellikte insanların o kapıdan girdiğini görmenin mutluluğunu yaşayın.
B) dostlukların, sevgi paylaşımının değerini ve gönül rahatlığının önemini anlayın.
C) yaşamımıza canlılık katmanın gerekli olduğunu, dostlukların olmazsa olmaz olduğunu görün.
D) gizemli bir yönü olan insanları tanımanın boş bir çaba olduğunun farkına varın.
E) duvarların yıkıldığını, her kesimden insanla güzel dostlukların kurulduğunu görün.
4. Fazıl Hüsnü Dağlarca, bu coğrafyanın evrensel bir şairi. Bize, elimizin altından kaydırılan bazı değerleri hatırlatır. Dağlarca gibi şairler çoğaldıkça şiir zenginleştikçe ve güçlendikçe edebi hayatımızın da daha doğurgan olacağı unutulmamalıdır. Hayatını sadece şiir yazarak sürdürmüş, geçimini de şiirlerden sağlamıştır.
Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Kaybedilen değerlere sahip çıktığı
B) Tüm insanlara seslenen biri olduğu
C) Üretken bir sanatçı olduğu
D) Şiir yazmayı meslek edindiği
E) Zamanla değerinin anlaşıldığı
Ressam her zaman güzel konuları işlemez elbette. Ama seyredene yansıttığı güzel olmalıdır. Sözgelimi, savaş, bir felakettir, acı doludur. Sanatçı bunu tuvale yansıttığı zaman seyredenin yüreği sızlıyorsa içinden o felakete uğramışlara yardım etmek geliyorsa, o resim “eser'1 olur.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Gerçeği değiştirerek yansıtan yegane sanat, resimdir.
B) Resim acıyla yoğrulmuş olayların üzerine odaklanmış bir sanattır.
C) Her ressam, insanların duygusal boşluğundan yararlanarak onları etkilemeye çalışır.
D) Sanatçı, toplumsal felaketleri önleyici eserler vermek zorundadır.
E) Sanatseverin bam teline dokunan resimler, sıra- danlıktan kurtulmuş demektir.
7. Gazeteciliğe başladığım zaman yalnız tiyatro eleştirisi yaparak gazeteciliği sürdürebilirim sanıyordum. Oysa bizim ülkemizde böyle bir lüks yok. Daha doğrusu tiyatro eleştirisine gereksinim yok. Yıllarca tiyatro oyunlarını izleyip eleştiriler yazdım. Şimdi tiyatro gruplarına baktığım zaman, eleştiriden çok tanıtım istediklerini görüyorum.
Bu sözler, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?A) Ülkemizdeki gazeteciliğe bakış açınız nedir?
B) Tiyatro oyunlarının niteliğini nasıl buluyorsunuz?
C) Sizi tiyatro eleştirisinden uzaklaştıran etkenler nelerdir?
D) Eleştiri kültürünün gazeteciliği geliştirdiği söylenebilir mi?
E) Çağdaş oyunlar hakkında tanıtım haberlerinin gazetelerde yer alması sizce doğru mu?
Bursa Pazarı adı verilen kumaş mağazası, bir hanın bodrum katındaydı. Burayı önce iç içe geçmiş bir sürü mağazadan oluşan bir alışveriş yeri olarak algılamıştım. Oysa hepsi tek bir mağazaymış. Kumaş topları, yüzeyleri yer yer aşınmış parlak tahta tezgahların üzerine bırakıldığında önce tok bir ses duyuluyordu. Ardından kumaş açılıyor, ıslık fısıltısına benzeyen başka bir ses hissediliyordu.
Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Anlatıcı duygularını yansıtmıştır.
B) Duyu organlarına seslenen ayrıntılara yer verilmiştir.
C) Yinelemelere başvurulmuştur.
D) Karşılaştırmalarla anlatım somutlaştırılmıştır.
E) Nitelik bildiren sözcükler kullanılmıştır.
8. Roman ve film, edebiyat ve sinema farklı iki dil, iki sanat. Sinema, oluşum evresinde kendisinden önce “sanat” niteliğini alan, klasiklerini üreten romandan beslendi. Ve kaçınılmaz süreç işledi: Etkili, paralı ve popüler olan “borç aldığı, beslendiği kaynağı borçlandırır, biçimlendirir” oldu. Sinema, romandan olayı alırken roman da sinemadan çok şey aldı. En başta hız ve devinimi...
Bu parçada sanat dallarıyla ilgili olarak vurgulanmak istenen yargı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Çağdaş dünyanın güçlerini elinde bulunduran türler zayıf olanları yok eder.
B) Bir sanat yapıtı bir başka sanat yapıtından bağımsız olarak ortaya çıkamaz.
C) Sinema, romandan yararlanarak ortaya çıkmış bir sanat dalıdır.
D) Her türün birbirinden ayrıldığı noktalar vardır.
E) Farklı türler arasında içerik ve nitelik bakımından güçleri oranında alışveriş olabilmektedir.
Okuyucu varıyla yoğuyla bütün birikimiyle bir sanat 4.yapıtını anlamaya çalışır. Yapıtın dünyasını anlayıp onu bütünüyle kendi dünyasıyla kaynaştırmak ister. Bu yaptığı, benliğine yönelik yeni bir dengenin oluşmasınısağlar Çünkü sanat, dıştan bakan yorumcununsorularla sürekli irdelemeye çalıştığı bir olgu değildir.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Yapıtın değerini, biçim unsurları belirler.
B) Böylelikle sanatı daha kolay içselleştirir.
C) Bu yüzden okuyucunun hayal dünyası sınırlı kalır.
D) Öznel bir anlatım tarzı benimsenir.
E) Her okuyucu, aynı yapıttan farklı ölçüde etkilenir.
Bilim ve sanat, modernliğin kutsal alanlarıdır. Aklın ve duygunun özgürleşmesi istenirken, insana yeni prangalar vurulur. Bilim kendisine yönelik hiçbir itirazı kabul etmeksizin varoluşu çözümlemeye, özgürleşmiş akıl sayesinde kesin yargılar vermeye çabalarken, sanat da duyguların estetik bir aktarımının peşine düşer.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisinin üzerinde durulmaktadır?
A) Bilimin sanattan üstün olan yanları
B) Modern insanların düşünce zaafları
C) Bilimle sanatın farklı yönleri
D) Estetik arayışın bilimle örtüşmesi
E) Özgürlük peşinde koşan sanatçıların azlığı
Okur, romanda zaman zaman sanki bir kamera hareketinin yardımıyla bir noktadan diğer noktaya yolculuk ettiğini hissedebilir. Roman bir bakıma sokağa ayna tutmaktır. Yazılarımı da o yüzden hep pencere kenarında yazarım.
Bu sözleri söyleyen biri aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?
A) Konu seçiminde titiz davranan
B) Günlük olayları değiştirerek aktaran
C) Toplumsal sorunları başarıyla anlatan
D) Betimleyici öğelere yer veren
E) Gerçeği olduğu gibi yansıtmaya çalışan
Yarış kültürünün dayattığı yarışma eğitiminin açtığı yaraları ancak bir dayanışma eğitimi sarabilir. Dayanışma eğitimi ise kısıtlı olanaklarla bireylerin birbiriyle yarıştığı bir ortamda mümkün olmaz. Eğitime daha büyük bir bütçe ayırmak için hâlâ çok geç değil.
Bu parçadaki gibi düşünen biri, eğitimle ilgili aşa- ğıdakilerden hangisini söylerse kendisiyle çelişir?
A) Öğrencilerimizi hayata yarış atları gibi hazırlamamalıyız.
B) Eğitime ayıracağınız kaynaklar en kârlı yatırım olacaktır.
C) Birlik ruhunun ve ekip çalışmasının sağlandığı ortamda eğitim amacına ulaşır.
D) Bireyleri kazanma hırsıyla değil öğrenme arzusuyla yetiştirmeliyiz.
E) Başarılı öğrenciler arasındaki rekabet eğitimin doğasında vardır.
5. Halk gülmecesine dayanan mizah anlayışı yapıtların üslubunda da bir ortaklık yaratmış olmalı. Bu gibi yazıların çoğu sohbet havası içerisinde kaleme alınmış, okurun da kolayca bileşeni olabileceği bir mecliste anlatıcının anlattığı olaylar biçiminde kurgulanmıştır. Gündelik hayattan olaylar ve gündelik bir dil, yalın bir anlatım hemen göze çarpar bu yazılarda. Gündelik yayınlarda yazan mizahçılar fazla felsefe metinler kaleme almamışlardır.
Bu parçada halk gülmecesiyle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Düşünce ağırlıklı yazılara pek yer verilmediğine
B) Açık, anlaşılır bir dil kullanıldığına
C) Okuyucuyla etkileşimin sağlandığı yazılardan oluştuğuna
D) Yazıldığı dönemin koşullarını yansıtan konulara yer verdiğine
E) Okuyanın mizah anlayışını değiştiren yazıların olduğuna
6. Bazı konuşmalar, cümleler kafanıza takılır. İlk duyduğunuz andan başlayarak aklınızda diğer şeylerle de birleşerek bambaşka anlamlara doğru yol alır, bir süre sonra söylenildiği durumun dışında kendi kendine bağımsız bir tanım haline gelir.
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) İnsanın zihnini yoran konuşmaları anlamak çaba ister.
B) Kültür düzeyi aynı olmayan insanlar, aynı konuşmadan farklı şeyler çıkarır.
C) Dinlenilen konuşmalar zaman içerisinde anlattığı durumdan farklı bir durumu karşılar.
D) Konuşmaların etkisi, her geçen gün azalarak eski önemini kaybeder.
E) Tüm insanları ilgilendiren konuşmaların içeriği, çağdan çağa değişiklik gösterir.
8. (I) Dilimizin gelişmesi, Batılılaşma çabamızın, dev-rimlerimizin zorunlu bir sonucudur. (II) Bir uygarlık değiştiriyoruz bu yüzden. (III) Doğunun durgun, içine kapanık, bir azlığın çıkarına kurulmuş Ortaçağ toplum düzeninden ayrılmaya çalışıyoruz. (IV) Yaşayışımızın bütün alanlarında bu gidişin kaçınılmaz etkileri olacaktır. (V) Dilimiz de ister istemez bu akıma uyacak, giderek Batı uygarlığının gereklerini karşılamaya yeterli bir dil olacaktır.
Bu parçanın ana düşüncesi, numaralanmış cümlelerden hangisidir?
A) I B) II C) III D) IV E) V
7. (I) Kitap fuarlarının yayınevleri açısından en önemliözelliği, okurlarla doğrudan yüz yüze gelmesi ve onlarla tanışma fırsatı bulmasıdır. (II) Kitabevleri ve gazeteler, dergi ilanları, kitaplarınız hakkında çıkan yazılar aracılığıyla kendinizi tanıtma fırsatı bulabiliyorsunuz. (III) Her ne kadar bütün yayıncılar fuarların bu işlevi mükemmel olarak yerine getirmesini istiyorsa da bunun her zaman gerçekleşmesini beklemek hayalci bir yaklaşım olur. (IV) Ancak yine de böyle bir ortamda fuarların her şeyden önce kitap edinme ve okuma alışkanlığını geliştirmeyi ilk hedef olarak belirlemesini bekliyoruz. (V) Zaten bu amaca ulaşabilseler de ulaşa- masalar da mevcut fuarlar düzenleniş amaçlarını benzer cümlelerle açıklıyorlar.
Numaralanmış cümlelerden hangisine "Çünkü zaten Türkiye’de yayıncılıkla ilgili yaşanan birçok soruna fuarların tek başlarına çözüm bulmaları mümkün değil.” cümlesi getirilirse anlam bütünlüğü sağlanmış olur?
A) I B) II C) III D) IV E) V
9. Türkçe karşılığı olmayan Arapça, Farsça sözcükleri ne yapacağız? Biz kullansak bile bizden sonrakiler kullanmayacaklar onları. Frenkçelerini de alamayız. Bir çıkmazdan başka bir çıkmaza girmek olur bu. Gerçi okullarımızda Batı dilleri okutuluyor, okutulur ya, gene de köklerine inilmiyor onların; Latince, Yunanca gösterilmiyor, bu dillerin ürünleri incelenmiyor. Batı kültürünün temellerine yabancıyız biz. Böyle olmasaydı bile alamazdık Batı dillerini. Okumuş bir azınlığın anlayabildiği bir dile gidemezdik.
Bu parçada üzerinde durulan konu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yabancı dilde yapılan eğitimin yetersizliği
B) Dil eğitiminde nelerin yapılması gerektiği
C) Dilimizdeki yabancı sözcüklerin durumu
D) Bazı sözcüklerin sadece belli bir kesim tarafından kullanılması
E) Yabancı sözcüklerin köklerinin öğrenilmesinin önemi
1 )C 2) D 3) E 4) C 5) A 6) E 7) A 8) C 9) C
TEST 2
1) B 2) C 3) C 4) E 5) D 6) C 7) C 8) C 9) C
TEST 3
1) D 2) D 3) B 4) D 5) D 6) D 7) E 8) A
TEST 4
1) E 2) B 3) D 4) E 5) C 6) D 7) E 8) C 9) C 10) E
TEST 5
1) A 2) C 3) A 4) C 5) E 6) C 7) C 8) C
TEST 6
1 )C 2) A 3) B 4) C 5) E 6) D 7) D 8) D 9) D 10) A
TEST 7
1 )C 2) E 3) C 4) D 5) C 6) D 7) C 8) E 9) A
TEST 1
TEST 8
........... -
1) A 2 )B 3) D 4) A 5) B 6) D 7) C 8) C
TEST 9
1) B 2) D 3) E 4) E 5) E 6) D 7) C 8) E
TEST 10
1) B 2) E 3) E 4) C 5) C 6) E 7) D 8) A 9) C
1. Ben,duygu, düşünce ve imgelerin bütün yabancı öğelerden, fazlalıklardan, süsten arınmış en saf, en katıksız biçimde yazıldığı şiirlerin ölümsüzlüğe kavuşacağına inananlardanım. Şiir dediğin iki nokta arasındaki en kısa çizginin düz çizgi olması gibi olmalı.
Yazara göre şiire ölümsüzlük kazandıran özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A) Özgünlük B) Yalınlık C) içtenlik
D) Etkileyicilik E) Akıcılık
2 . Musluğu kapamış mıydım? Elektriği söndürdüm mü? Kilitledim mi kapıyı, kilitlemeden mi çıktım yoksa? Dirlik yüzü görmez, her şeye kuşkuyla bakanlar. Othello'yu kimse kurtaramaz artık, Desdemona'nın kendisini aldattığı saplantısından. Bu saplantıdır ki Othello'yu mahveder. Bulaşıcı hastalıktan kaçar gibi kaçarım onun için işkilli kişilerden.
Bu konusu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Othello B) Merak C) Kuşku
D) Hastalık E) Unutkanlık
4 . Kurban Bayramı geldi ya, yine kurban karşıtı konuşmalar başladı. Hayvansever (!) süslü kokonalar bu bayramın bir cinayet günü olduğunu söylüyorlar; ama samur, astragan, tilki kürkü giyinmekten de geri kalmıyorlar. Etin en yumuşağını, mümkünse süt kuzusundan olanını tercih ederken, cinayet olmuyor da dinin gereği olan kurbanı kınıyorlar.
Bu parçada düşüncenin akışına göre aşağıdaki cümlelerden hangisiyle sürdürülebilir?
A) İşte hem kel hem fodul diye böylelerine denir.
B) Bu kınamaya katılmamanın imkanı yok.
C) Dini vecibelerin en güzellerindendir kurban.
D) Hatta kınamakla kalmıyorlar, kendileri de kurban kesiyorlar.
E) Bu çelişkinin ortadan kalkmasını istiyorlar.
3 . Kolay anlaşılabilen, anlatım gücü yerinde olan, kişisel ölçülerin üstündeki güzellik anlayışına uygun bulunan bir yazı dilimiz yok bugün. Yazı dilimiz bir gelişigüzellik içindedir; yazılarımız dilbilgisi yanlışlarıyla doludur; anlatımımızdaki kargaşalık, yıldırıcı bir gerçek olarak karşımıza dikilmiş bulunmaktadır.
Paragrafta, yazı dilimizle ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine deöinilmemiştir?
A) Zor anlaşılır bir dil olduğuna
B) İfade gücünün yetersiz olduğuna
C) Kurallarına uyulmadığına
D) Tertip ve düzene sahip olmadığına
E) Gerçekte çok zengin bir dil olduğuna
5 . Karla kaplı zirvelerin hemen eteğindeki dağ köyüne bir sabah gün ağarırken motosikletli bir ziyaretçi geldi. Siyah deri giysili, ufak tefek ziyaretçi; kaskını çıkardığında, saçlarını kısacık kestirmiş genç bir kız olduğu anlaşıldı. Köye 50 kilometre uzaklıktaki Yusufeli'nden gece yarısı yola çıkmış, çayı izleyen ıssız ve karanlık dağ yollarında buraya gelmişti.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangilerine başvurulmuştur?
A) Öyküleme-Açıklama
B) Betimleme - Açıklama
C) Öyküleme - Betimleme
D) Betimleme-Örnekleme
E) Öyküleme - Somutlama
KARMA TEST-1
6. Dergilerin hemen hepsi şiirle dolu, çoğu da doğrusu çekiyor kişiyi. Tatlı tatlı söylüyor şairlerimiz, ne güzel söylüyorlar; rahatça deyiveriyorlar diyeceklerini. Bir dilleri var, süssüz, sade; bir sudur, parıldaya parıldaya akıyor. Yazmıyorlar da konuşuyorlar sanki. Eh! Artık vezin, kafiye de yok; dinlerken şöyle bir dalıverin, karşınıza geçmiş, kırık dökük sözlerle hoşbeş ediyorlar sîzlerle.
Paragraftan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?
A) Sanat dergileri, şiire geniş yer vermektedir.
B) Vezin ve kafiye, şiire ayrı bir ta t katmaktadır.
C) Yeni şairler, sade dille yazmaktadır şiirlerini.
D) Biçim kaygısından uzak şairler, şiirlerini rahatça söyleyiveriyor.
E) Kırık dökük sözlerle yazılıveren şiirler kişiyi etkiliyor.
8. Başka milletlerde şiirle nesir at başı giderken bizde şiir, başını alıp gitmiş. Nesir ise, "evvela mahsus selam eder, hatırı şeriflerinizi sual eylerim." klişesine saplanıp kalmış. Ara sıra inci gibi mısralar döktüren saz şairlerinden birisine köyde olup bitenleri konuşma dili ile yazmasını söylerseniz şaşırır kalır.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Bizde nesir türüne önem verilmediğine
B) Düz yazıda başarıya ulaşamadığımıza
C) Başka uluslarda nesir ve şiire aynı derecede önem verildiğine
D) Şiirin Türklere has bir edebi tü r olduğuna
E) Güzel dizeler söyleyen saz şairlerinin nesirde zorlandıklarına
7. Yargı verirken "bence" diyen, "bana göre" diyen eleştirmenleri kınayan sözler okudum bir yazıda/'Bence" deyince, bir öznellik söz konusu; böylece de nesnellik elden gidiyor. Nesnellik, yani "objective"lik elden gidince de, yan tutan, önyargılarla düşünen,"bence" deyip aklına geleni savunan eleştirmenler çıkıyor ortaya. Bu hasta ruhlu eleştirmenlerin bilimlerle, bilimsellikle uzaktan yakından bir ilişkileri olmayacağına göre de bir küçücük "bence" sözüyle,kendilerini ölçüt sanmanın doruğuna çıkıveriyorlar.
Paragrafta aşıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?
A) Yargıda bulunurken kişisel davrananları kınamak gerekir.
B) Nesnel yaklaşım, öznel yaklaşımdan daha doğrudur.
C) "Bence" diyen eleştirmenin düşüncesi, bilimsellikten uzaktır ve ölçüt değildir.
D) Bilimsellikten uzak düşünceler, halk tarafından itibar görmez.
E) Öznel düşünenler, aynı zamanda önyargılı düşünürler.
9. Çevresindekilerin uyarılarına kulak tıkayarak yaşadı. Okulu bırakarak yanlış yaptı, bunu önemsemedi. Avare kaldığı için berduş insanlarla arkadaş oldu. Olumsuz işlere bulaştı; bir cinayete adı karıştı, tutuklandı. Ömrünün en güzel yıllarını hapiste geçirdi. Küçücük bir hata ile başlayan gençlik yılları heder oldu. Şimdi çok pişmandı; ama heyhat!... En başa dönme olanağı yoktu. Bir hata, hatalar zincirinin başlangıcı olmuştu.
Paragrafta aşıl anlatılmak istenene özdeş yargı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yanlış dirhemlerle doğru ölçü elde edilemez.
B) Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, öbürleri de yanlış gider.
C) İnsanlar, bilgisizlikleriyle değil, bilgileriyle karar verir.
D) Doğruluk, herkese borçlu olduğumuz şeyi ödemektir.
r ) En iyi tasarlanmış girişimler, aceleye getirilirse bozulur.
1. Karpuzda en hoşlandığım cihet kesilişidir. Olgun bir Diyarbakır'ına şöyle üstünden sivri bıçağı sapladınız mı, kendiliğinden, kütür kütür diyerek kayar, yayılır gibi bir açılışı; buzlu, buğulu vücudunu önümüze bir serişi vardır ki hiçbir meyvede bu keyfi bulamazsınız.
Paragrafın konusu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Karpuzun faydası
B) Karpuzun vatanı
C) Meyvelerin şahı
D) Diyarbakır karpuzu
E) Karpuzun kesilişi
2 . Bugün cuma,
Büyükannemi hatırlıyorum;
Dolayısıyla çocukluğumu.
Uzun olsaydı o günler,
Yere düşen ekmek parçasını
Öpüp başıma götürdüğüm yıllar.
Şiirde egemen olan tema aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hayata bağlılık
B) insana ve kutsala saygı
C) Yaşlanmanın verdiği üzüntü
D) Büyüklere duyulan saygı
E) Çocukluk günlerine özlem
3 . (I) Münakaşa, hakikati birlikte aramaktır. (II) Hakikatbin bir cepheli, bin bir görünüşlüdür. (III) Karşınızdaki, göremediğinizi gösterecek size. (IV) Sizden farklı düşündüğü ölçüde yaratıcı ve öğreticidir. (V) Çünkü münakaşada zafer, mağlup olanındır; yenilmek zenginleşmektir.
Paragrafın numaralandırılmış cümlelerinin hangilerinde "tanımlama" yapılmıştır?
A) l-V B) ll-lll C) lll-V D) l-IV E) ll-IV
4. Bir Necati Cumalı'mız vardı bizim, çok severdik birbirimizi. Buradayken sık sık o da beni arardı, ben de onu arardım. Şiirler, hikâyeler yazardı. Oturur, uzun uzun konuşurduk, bir dediğinden çabuk dönmezdi. Benim kızdığım, bağırdığım olurdu, aldırmazdı o, gücenmezdi; bilirdi benim de ona gerçekten kızmadığımı. O kadar uğraştım, onu ne bir sevdiği şairden vazgeçirebil- dim, ne de beğenmediği bir şaire ısındırabildim.
Paragraftan Necati Cumalı ile ilgili olarak aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılmaz?
A) Sevilen, sevdiklerini arayan ve dostlarınca aranan bir insandır.
B) Hak bildiği yoldan şaşmayan, kararlı bir kişiliğe sahiptir.
C) Doğru bildiğini savunan, sözünden dönmeyen, şiir ve hikâyeler yazan bir sanatçıdır.
D) Sevdiğini tam seven, beğenmediğine iltifat etmeyen bir kararlılığı vardır.
E) Dostlarının hatırını kırmak istemediğinden onların nabzına göre şerbet verirdi.
5 . insan öğrenciyken bazı hocalarına büyük hayranlık duyar. Onları dikkatle gözlemler, her sözünde bir keramet bulur, hareketleri kendine örnek alır. Selametlik Yahya Bey de böyle bir hocamızdı. Bütün Trabzon onu felsefeye, sosyolojiye ve psikolojiye getirdiği özgün yorumlarla tanıdı. Esprileri, doğaçlama verdiği güncel örnekleri, yerinde yaptığı jest ve mimikleriyle dersini monotonluktan kurtarırdı. Çocukluğu Karadeniz'de, Temel fıkraları dinleyerek geçmişti. Atalarının Urfa'dan geldiği rivayet edildiğinden gördüğü bütün esmerleri manevi hemşehri sayardı. Teninin rengi de onun Urfa- lı olduğunu doğrular nitelikteydi.
Yukarıdaki paragrafta Yahya Bey'le ilgili olarak hangisine değinilmemiştir?
A) Dersini sıkıcı olmaktan kurtardığına
B) Esmer bir öğretmen olduğuna
C) Öğrencileri tarafından sevildiğine
D) Karadeniz fıkralarını güzel anlattığına
E) Örnek alınacak özelliklerinin bulunduğuna
KARMA TEST-2
6. Okul öncesi çocukların eğitimi bugünkü başıboşluk içinde oldukça, okuldan da devletten de çok şey beklemek abestir. "Ağaç yaş iken eğilir." demiş atalarımız; "eğilme" sözcüğünü çocuğa yakıştıramadığımız için biz bu atasözünü pek beğenmeyiz. Ağaç yaş iken eği- le dursun, çocuk küçükken eğitilir. En iyi alışkanlıkları o yaşta alır. Çünkü kişiliğinin özü onda mevcuttur. İş, bu cevheri zart zurtla ya da kolaycı savsaklama içinde heba etmemektir. Yarınki Türkiye'yi olumlu, özgürlükçü ve demokratik bir ortama oturtmak istiyorsak işe okul öncesi çocukların eğitimi ile başlamak, bunu bilimin gösterdiği bir düzene sokmak zorundayız.
Aşağıdakilerden hangisi bu paragraftan çıkarılamaz?
A) Ülkemizde okul öncesi eğitim belli bir düzene kavuşmuş değildir.
B) Çocukların eğitimine okul öncesinde başlamak gerekir.
C) Çağdaş bir ülke olmak istiyorsak okul öncesi eğitime önem vermeliyiz.
D) Okul öncesi eğitimde devletten katkı beklemek yanlış olur.
E) En iyi alışkanlıklar küçük yaşta kazanıldığından okul öncesi eğitim önemlidir.
8. Otuz altı yaşında ölen Orhan Veli'nin -hani şu kolay şiirler çığırını açmış olan şairin - bütün şiirleri bir küçük cilde sığdığı halde, bakın maşallah siz, yayınladığınız ilk kitabınızdan sonra elinizde dört kitaplık şiir birikmiş olduğunu haber veriyorsunuz. Hâlbuki yaşınız ne, başınız ne? Bu kıyaslama, "kolaycı" dediğimiz şairlerden daha fazla "kolaycı" olduğunuzu gösteriyor, iltifat ettiğiniz şeyin "kolaylık" olduğunu gösteriyor.
Bu paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Orhan Veli'nin şiirleri, kolayca söylenivermiş hissi uyandırır okuyanda.
B) Orhan Veli, kolay söyleyişe ulaşmak için çok emek harcamıştır.
C) İlk kitabını yayınlayan genç şairin yayınlanmamış birkaç kitaplık şiiri vardır.
D) Şiir, kolayca yazılıverilecek bir tü r değildir.
E) Orhan Veli, şiirlerini içinden geldiği gibi, bir çırpıda yazıvermiştir.
7. insan gençken kırılan bir kemik, bedenin belirli bir yerinde bir kırıktır sadece. Gelgelelim yaşlılığında o kırık, tüm bedeni mahveden bir felakete dönüşür. Bana da öyle oldu, tansiyonum düştü, kalbimin temposu bozuldu; yıllardır uslu uslu sürüp giden müzmin bronşitim, beni nefes alamayacak, sabahlara kadar öksürte- cek hâle getirdi ve en korkuncu, ünlü iştahımdan eser kalmadı.
Bu paragrafta aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) Genç bedenler, büyük hasarları bile kolayca sa- vuşturabilir.
B) Yaşlılıktaki küçük dertler bile büyük felakete sebep olabilir.
C) Gençlikte kimi rahatsızlıklar pek önemsenmez.
D) İhtiyarlıktaki bir rahatsızlık başka rahatsızlıklara davetiyedir.
E) Gençliğinde sağlığına dikkat edenler, yaşlılıkta rahat ederler.
9 . Romancı konuyu ön yargılarla ele almamalı imiş. Konusu ön yargılarla ele alınmamış tek bir sanat eseri bilmiyorum. Sanatçı eserini hazırlamak için birtakım seçmeler yapar ya; konuyu seçer, konunun işlenişinde kullanacağı gereçleri seçer... Bir kere bu seçme nedir? Bu seçme bile bir çeşit önyargıdır. Hangi eseri alırsanız alın, önyargıyla hiç ilgisi yokmuş gibi görünen sevgi olaylarını anlatan kitapları alın, Romeo ve Jüliet'i alın, Paul ve Virginie'yi alın.
Bu paragrafın yazarının karşı çıktığı görüş aşağı- dakilerden hangisinde verilmiştir?
A) Yazar, esere müdahale etmemeli, önyargılı davranmamalıdır.
B) Eseri oluşturan sanatçı, ona şekil verme hakkına sahiptir.
C) Ön yargıyla ilgisi yokmuş gibi görünen eserlerde bile yazarın müdahalesi vardır.
D) Her sanatçı, oluşturduğu esere bir şekilde etki edip yön verir.
E) Bütün eserler, sanatçılarından izleri taşır.
1. Olgunluk tacının en büyük yıldızı, başkalarının etkisine kapılmamak, hak ve haksızlık üzerine verilecek hükümlerde diğerlerini de dinlemektir.
Bu sözü açıklayıp geliştirecek bir paragraf yazmak istersek, bu paragrafı hangi iki çekirdek kavram üzerine oturtmamız gerekir?
A) Olgunluk-Eşitlik
B) Etkilemek - Hak
C) Dinlemek-Etki
D) Haksızlık - Başkaları
E) Özgürlük-Eşitlik
3 . Bir sarışın yaramaz,
Beni terk etti bu yaz,
Sevgide karar olmaz,
İşte, kurmalı geldi.
Bu şiirin şairi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Çapkın
B) Uçarı
C) Duygusal
D) Umarsamaz
E) Vurdumduymaz
2 . Örnek devlet adamı, bence sağduyuyu önce kendi edinen, sonra onu inançla, dirençle, tutarlılık içinde kamuya mal etmeye çalışan adamdır. Bu bakımdan kendi kişisel ihtirasları ve inançları ile kamunun çıkarları arasında yine kendini hakem yapabilen ve egosunun aleyhine özveride bulunabilen adamdır. Örnek devlet adamı, güçlükler ortasında ipin ucunu kaçırıp şaşkın şaşkın çabalayan, sıkışınca mazeret kabilinden başkalarının hatalarını ısıtıp ısıtıp ortaya süren insan değil; tam tersine olayları daha başlangıcından sezip onları nüve halinden izleyen, zorlukları büyümeden önleyen ve asıl davanın, sosyal ve iktisadi konular olduğunu anlayan, asıl bunu çözümlemeye çalışan, bunu çözümlerse bozuk bir düzenin anemisinde ortaya çıkacak mikropların çoğunu da yenmiş olacağını bilen devlet adamıdır.
Paragrafta "örnek devlet adamı" ile ilgili olarak hangisine değinilmemistir?
A) Mantıklı olan ve edindiği mantığı halka ulaştıran kişi olduğuna
B) Halkın menfaatlerini kendi menfaatlerinden üstün tuttuğuna
C) Başkalarının hatalarını ortaya koyup kendi hataları için mazeret uydurmadığına
D) Sosyal ve iktisadi konularda çözümler ürettiğine, güçlükleri büyümeden önlemeye çalıştığına
E) Günlük politika dışında, halkın arasına karışıp onların dertlerini yerinde dinlediğine
4 . Nesnel ilişkilerin birçoğundan uzak olmak demektir özel yaşamak. Bu uzaklığı sağlayan evdir. Bundan ötürü, tarih boyunca insanlar ev dokunulmazlığı uğrunda savaşmaktan geri durmamışlardır. Kapı kapandı mı, bir iki haklı durum bir yana, özel yaşama, devletin bile el atmasını yasaklamak için nice insan ölmüş seve seve. Evinde özel yaşamını güven altına almamış olan kimseler, en güzel özgürlüklerin birine erişememişlerdir henüz.
Paragrafta aşıl anlatmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Devlet, hane dokunulmazlığına saygı göstermek zorundadır.
B) Nesnel ilişkilerle iç içe olmak, özel hayatın kuralıdır.
C) insanlar, özel yaşamlarına çeki düzen vermedikleri sürece huzursuz olurlar.
D) Evinde, özel yaşamı güven altında yaşamak özgürlüklerin en güzellerindendir.
E) Tarih boyunca insanların özel yaşamları hep merak edilmiştir.
5 . Bilim ve felsefe, insana kendi hakkında bilgi vermez. Çünkü bunlar insanın incelenmesini ve açıklanmasını -inceleyen ve açıklayan sanki insan değilmiş gibi- yapmak iddia ve isteğindedirler. Bilimin kapsamına giren insan, her ne kadar bilinmeyen yönleri olsa bile, formülü bulunmuş nesnedir. Felsefeye göre biraz daha renkli olsa bile, insan aynı nesnedir. Ama şiir, insana kendi içinden bilgi verir. İnsanı bilimsel mercekler gibi betimlemez, açıklamaz, ona gidilecek yolu göstermez. Bu yüzden şiir, insanların kendi insanlıklarını hissettikleri bir alanda algılanabilen bilgidir.
Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Bilim ve felsefeye göre insanın bir obje olduğuna
B) İnsanın henüz ortaya çıkarılamamış yönlerinin bulunduğuna
C) Felsefenin, bütün bilimlere kaynaklık ettiğine
D) Bilim ve felsefenin kendi içerisinde tutarsızlıklarının bulunduğuna
E) Şiirin, insana kendi içinden bilgi verdiğine
KARMA TEST-3
7. İstediğimiz malzeme piyasada yok. Kaliteli işçi bulamıyorum. Kimse sözünü tutmaz oldu. Siparişi zamanında yetiştiremeyeceğim diye uykularımdan oluyorum. Ustalarla boğaz boğaza geliyorum. Malzemeden, projeden ödün vermek zorunda kalıyorum. Üstelik bir yapı, madde yığını değildir. Yaşayan bir şeydir. Bir üsluptur. İçi nasıl dekore edilecek;içinde kim oturacak o önemli. Yaptığım bina bunlarla bütünleşir. Kütüphane olarak düşündüğün mekân erzak ambarı yapılırsa o canım yemek odasından lahmacun yahut ekşili köfte kokusu yayılırsa, ancak Bach'ın, Vivaldi'nin fon müziği içinde boyutlanacak veranda, arabesk müziğe boğulursa ben çileden çıkarım, iyisi mi çekilirim. Hiç kimse benimle uğraşmaz, başım dinç kalır. Kalp hastalığına, tansiyon illetine uğramam.
Böyle diyen bir imar için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Burnundan kıl aldırmayan
B) Estetik zevki gelişmiş
C) Özü sözü bir olan
D) Çelişkilerden üzüntü duyan
E) İşini layıkıyla yapmak isteyen
6. Özgür kişi, köle olmayan, tutsak olmayan kişidir. Kimsenin kölesi, kimsenin tutsağı değildir. Kendi kendisinin, duygularının, tutkularının, çıkarının da kölesi, tutsağı değildir. "Böyle işime geldiğinden böyle düşünüyorum, böyle söylüyorum." diyen kimseyi gerçekten özgür sayabilir miyiz? Özgür kişi, düşüncelerinin, duyguları, tutkuları ve çıkarı ile uzlaşamadığından; duygularından, tutkularından, çıkarlarından geçip yalnız düşüncelerine uymayı göze alan kişidir.
Aşağıdakilerden hangisi "özgür kişi" için söylenemez?
A) Özgür kişinin tutkuları ve duyguları düşüncesinden önemlidir.
B) Tutsaklık, kölelik özgür kişinin harcı değildir.
C) Tutkularına, çıkarına esir olmayan kişi, özgürdür.
D) Özgür kişi, tutkularından geçip düşüncelerine uyan kişidir.
E) "İşime böyle geliyor" diyen kişi gerçekten özgür değildir.
8. Çok kişinin gözü kapalı bağlandığı geleneklere göreneklere, kutsal diye dokunulmaz sayılan inançlara, yürürlükten kaldıramayacakmış gibi görünen değerlere kuşkuyla yaklaşmayanın bir alıp vereceği yoktur aydınlıkla. Anlamsızlaşmış geleneklere, kutsallığı koruyucu bir maske gibi taşıyan yanılmalara, geçer akçeliği artsa da düzmeceliği sırıtan değerlere "hayır" diyebilen kişidir aydın. Uyanık olmayan, aydın olamaz bunun için. Kuşkudur ama kuşku aydını uyanık tutar.
Paragrafın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Gözü kapalı bağlanan gelenek ve görenekler kimi zaman yanıltır insanı.
B) Kutsal olan ve dokunulmaz olarak nitelenen şeyler yol göstericidir.
C) Kuşku, insanı içten içe kemiren, onu gelenek ve inanışlara düşman eden bir hastalıktır.
D) Aydın insan, kutsal olanlarla, gelenek ve göreneklerle barışık olmak zorundadır.
E) Kuşkulanan, yanlış olanın yanlışlığını söyleyen, uyanık olan insan ancak avdın olabilir
1. (I) Cumhuriyet ve demokrasi, hangi hesapla bilinmez, kendi öz sanatçılarını sağlıklarında pek benimseyemedi. (II) Onları değerlendirmeyi ölümlerinden sonraya bırakmayı yeğ tu ttu . (III) Kendilerine gerek okul kitapları, gerek radyo ve televizyonlar, ölümlerinden sonra açıldı. (IV) Dürüst ve yetenekli insanlar oldukları için sanırız ki şark kafalı yöneticiler, kendilerine sağlıklarında etkinlik kazandırmaktan çekindiler. (V) Çağdaşlıkla çağ dişiliğin bir arada geçinmeleri zordur; çağ dışı ağır bastı mı çağdaş kişilere gösterilecek ilgi, ölümlerinden sonraya bırakılır.
Paragrafta aşü anlatılmak istenen numaralanmış cümlelerin hangisinde verilmiştir?
A) I B) II C) İli D) IV E)V
3 . Mizahı baltalanmış millet, kanadı kopmuş kuşa, ya da mumu sönmüş fenere benzer. Ben devlet adamı olsam insanları cesaretlendirmek için mizah, karamsarları uyandırmak için mizah, ahlakı düzeltmek için mizah, hatalara, ihtiraslara ayna tutmak için mizah, yaşayışı monotonluktan kurtarmak için mizah,düşmana kızıp yorgan yakmamak için mizah, kendi kendine, olaylara karşı mesafe kazanıp serin kanla sıhhatli ve özgür düşünebilmek için, bol bol bütün stoklarımı piyasaya döküp mizah kullanırdım.
Paragrafa göre aşağıdakilerden hangisi mizahtan beklenen özelliklerden değildir?
A) Bireyleri cesaretlendirmek
B) Hastalara şifa olmak
C) Hayatı tek düzelikten kurtarmak
D) Hata ve ihtiraslara ayna tutmak
E) Sakin, sağlıklı ve özgür düşündürmek
2 . Arkadaşlık, dostluk güzel, büyük bir duygudur. Ulu yazarlar arasında o duygunun aşktan da üstün olduğunu söyleyenler vardır. Doğrudur. Arkadaşlık, dostluk duygusunu yermeye kalkacak değilim. Ama şunu sorayım size: Edebiyatta, sanatta, düşünce işlerinde arkadaşlık, dostluk duygusundan daha tiksindirici ne vardır? Şu adamın yazdıklarını beğenmeyeceksiniz, onları okurken güleceksiniz içinizden, sonra da kalkıp o adam arkadaşınızdır diye o yazıları öveceksiniz. Sorarım, bu yalan kadar kötü ne vardır?
Paragrafta asil anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?
A) Arkadaşlık ve dostluktan daha önemli şey yoktur, hayatta.
B) Her insan, dostu için belirli sınırlar içerisinde özveride bulunmalıdır.
C) Sanatta ve edebiyatta bireyi nesnellikten uzaklaştırıldığından dostluk duygusundan uzak durulmalıdır.
D) Beğenilmeyecek yazılar yazanların bilgi birikimi ve kültür düzeyi düşük demektir.
E) Hiçbir şey bir dostun kalbini kırmayı gerektirecek kadar değerli değildir.
4 . On iki yıllık bir faşist yönetimden sonra en kusursuz bir demokratik düzene geçmek iddiasında olan Almanya'da, gün geçmiyor ki yazarlar siyasi olaylar karşısında görüşlerini ya tek tek bildiren yazıları yazmasınlar ya da televizyondaki açık oturumlar aracılığı ile kamuoyuna iletmesinler. Heinrich Böll, Günter Grass ve daha başkalarının son zamanlarda edebiyat alanında daha verimsizleşmesinin, günden güne daha yoğunlaşan siyasi karmaşalara söz yetiştirmek ödevinden ileri geldiği gün gibi aşikar...
Bu paragraftan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılamaz?
A) Sanatçılar yaratıcı olmanın yanı sıra uyarıcı da olmalıdır.
B) Sanat adamı siyasi olaylar karşısında görüş bildirmelidir.
C) Toplumun bilinçlendirilmesinde ve aydınlatılmasında sanatçılara da görev düşer.
D) Faşist yönetimden demokratik düzene geçişte halkın yönetime katkısı gereklidir.
E) Siyasi karmaşalara söz yetiştirmeye çalışmak, yazarları edebi anlamda verimsizleştirir.
5 . İnsanoğlu ya balık olmak ister ya da kuş.
Yılan, "ah keşke kanatlarım olsaydı" der.
Köpekse aslında yolunu şaşırmış aslandır.
Mühendisin en büyük düşü şair olmaksa,
Sinek sabah akşam bülbül olmayı dener.
Bu dizelerin teması aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hayallerle yaşama
B) Olduğuyla yetinmeme
C) Mükemmele ulaşma
D) Güzeli arama
E) Kararlı olma
KARMA TEST-4
6. Bir insanın yaşamını sürdürmesi için kaç sözcüğe gereksinimi vardır? Hemen, hangi insan ve hangi yaşam, soruları geliyor akla. Öyle ya, insan vardır 500 sözcük yeter yaşamını sürdürmesine, insan vardır 500 bin sözcükle anlatmak istediğini tam iletemiyor olmanın sıkıntısını çeker. Bir kişinin söz dağarcığının büyük ya da küçük olması, bilgisiyle ya da kültürüyle değil, kavramsal gereksinimleriyle ilgilidir. Yabancı bir dilde olduğu gibi, insanın ana dilinde de günlük yaşamını sürdürmesi için gerekli sözcükler, düşünsel boyutu yüksek bir iletişim için yetersiz kalır. Bu yetersizlik en çok, aynı sözcüğü durmadan kullanmak biçiminde ortaya çıkar. Aynı sözcüğün yinelenmesi kimi zaman bir çeşit dil sürçmesi olabilir.
Paragrafta aşıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?
A) Kişinin kullanacağı sözcük sayısını yaşadığı ortam ve ihtiyaçlar belirler.
B) Sözcük kullanımında herhangi bir sınırlama söz konusu değildir.
C) Kullandığımız sözcüklerin sayısı bildiğimiz dilin zenginliğiyle doğru orantılıdır.
D) Kullandığımız sözcüğün sayısı değil, sözcüklerin yerinde ve güzel kullanılması önemlidir.
E) Daha çok sözcük kullanmak ve güzel konuşmak, kitap okumakla gerçekleşir.
7. Eskiden bayramlar olağanüstü günlerdi. Çocuklar bayramı iple çeker, o gün bayramlık elbiseler giyilir, büyüklere gidilir, el öpülürdü. Bugünkü bayramlar tüketim toplumumuzda sadece alışveriş piyasasını yoğunlaştıran fırsatlardan biri olarak görülüyor. Yine şimdiki bayramlar evde oturup el öpecek küçükleri beklemekle geçirilmiyor. Fırsattan istifade edilerek evden kaçılıyor. Bodrum'a Marmaris'e gidiliyor.
Paragrafta aşağıdakilerden hangisine deainilme- miştir?
A) Eski bayramların şimdiki bayramlardan daha coşkulu olduğuna
B) Çocukların eskiden bayram günlerini heyecanla beklediklerine
C) Eski bayramların küskünlerin barıştığı müstesna zamanlar olduğuna
D) Günümüzde bayramların tüketim i ve ticari faaliyetleri artırdığına
E) Bayramların artık tatil yörelerine kaçmak için fırsatlar olarak görüldüğüne
8. Sanatçıların baskı karşısında tutumları çok değişiktir aslında. Çoğunlukta olan kötü örnekleri genelleyip yalnızca onlar üzerinde düşünmemek gerekir, içine kapanmaktan susmaya ya da çeşitli yöntemlerle susturulmaya kadar uzanan bir çeşitlilik gözden uzak tutulmamalıdır. Baskı dönemlerinin her sanatçıyı içe kapanmaya, yaratıcılığını dışındaki olaylara ilgisiz, çağından kopuk bir anlayışla sürdürmeye yönelttiğini kimse ileri süremez; ama politika alanındaki her ka- ranlıklaşmanın sanatçı çoğunluğunu bu yönde etkilediği, bu yönde akımların doğmasına yol açtığı da bir gerçektir.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine deöinilmemiştir?
A) Baskıya maruz kalan sanatçıların farklı tavırlar takındığına
B) Kötü örnekleri genellemenin yanlış olduğuna
C) Politik hareketlerin sanatı da etkilediğine
D) Baskı dönemlerinin sanatçıyı yaratıcılıktan uzaklaştırdığına
E) Politik alandaki baskıların bazı akımları doğurduğuna
1. Zevk bozuldu, ahlak bozuldu; Türkçe bozuldu, kaldırımlarla beraber. Kitap evleri kapanıyor, birahaneler açılıyor. Tarihi"Markiz" parçacı dükkanı, tarihi"Todori"depo, tarihi "Millet Tiyatrosu" Işhanı yapılıyor. Boğaziçi'nin yalıları birer birer kül olmakta. Yerini silo gibi zıpçıktı siteler alacak. Hasılı Merkantilist bir hoyratlık ve acımasızlık şehrin manevi haritasından cevher odaklarını süpürüp götüreceğe benzer.
Paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Estetikten yoksun bir mimariye geçilmekte olduğuna
B) Toplumsal değişimlerin eskiyi mumla aratır nitelikte olduğuna
C) Tarihi değerlerin birer birer yok edildiklerine
D) Bozulmanın soyut - somut pek çok olguda olumsuz sonuçlar doğurduğuna
E) Nüfus artışı ile birlikte mimari yapıların devasa bir hal aldığına
3 . Sekiz on yıl oluyor, gazetede tam da sanat haberlerineayrılan küçüklükteki bir haberin başlığı, belediyenin sanata ve sanatçılara önem vereceğine, ilgi göstereceğine ilişkindi. İzmir'deydim o zamanlar, belediye başkanı da şimdiki başkandı. Sanatla sanatçılarla ilgili sözü "ilgimi" çekmiş olmalı, haberi okudum. İzmir Fuarına gelen sanatçılara gösterilmesi öngörülen bir ilgiden söz ediyordu. Şarkıcılara, dansözlere falan... Bu inanılmaz bilgisizliğimin anısına o haberi kesip sakladım, hâlâ bir yerlerde durur. Meğer bu başlangıçmış. Şimdilerde sanat deyince neredeyse yalnızca onlar anlaşılıyor. Yanılıp "Sanatçıyım" deseniz; "Nerede çalıp söylüyorsunuz? "gibi bir soruyla karşılaşabilirsiniz.
Yazar paragrafta neden yakınmaktadır?
A) Sanatçılara karşı olan ilgisizlikten
B) Belediyelerin sanatçılara gereğinden fazla ilgi göstermesinden
C) Fuara sıradan sanatçıların çağrılmasından
D) Sanat sözcüğünü asıl anlamından saptırılarak kullanılmasından
E) Gazetelerde sanatçılarla ilgili seviyesiz haberlerin yayınlanmasından
2 . Eleştirmen, şiirden anlaması gereken, "edebiyatçı" sayılabilecek kimseleri bir araya topluyor, ellerine sanatçısı belli olmayan bir şiir verip: "Ne anlatıyor bu? Anladığınızı yazın/'diyor. Herkes ayrı ayrı yazıyor anladığını; birtakım açıklamalar elde ediliyor. Bu açıklamaların aşağı yukarı birbirine yakın olması gerekir, değil mi? Nerde? Öylesine değişik, öylesine apayrı şeyler ki şaşıp kalıyor insan.
Paragraftan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A) Şiirin belli bir tarifinin olmadığına
B) Herkesin şiirden farklı tatlar alabileceğine
C) Şiir yorumlamalarının öznel nitelikler taşıdığına
D) Şiirin farklı kişilerce farklı algılandığına
E) Şiirden tek bir anlam çıkarılamayacağına
4. Türk halkı; özü sözü bir, olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan; art düşüncesiz, sade yaşamlı, güler yüzlü, açık sözlü, gizlisi saklısı olmayan, alçakgönüllü, işçi yandaşı, köylü yoldaşı, insan dostu, karıncaezmez; ama gerekince, ezeni ezmeye, sömürenin haddini bildirmeye kararlı bir önder arıyordu kendine.
Paragrafa göre aşağıdakilerden hangisi Türk halkının aradığı önderde bulunması gereken özelliklerden biri değildir?
A) Özü sözü bir olmak
B) Olduğu gibi görünmek
C) insancıl duygular taşımak
D) Zenginden alıp fakire vermek
E) Haksıza haddini bildirmek
KARMA TEST-5
5 . Noktalama imleri (işaretleri) içinde en bilineni, en bol ve rahat kullanılanı virgüldür. Ancak, virgülü bu kadar çok kullanan kişiler bile "neden oraya virgül koyduklarını" aynı rahatlıkla açıklayamazlar. Toplumumuzca yanlış bilinen saçma sapan bir kuraldır akıllarında kalan: "Yarım soluk alındığında virgül, tam solukta nokta..." Sanırsınız ki yazarken, bir elde dinleme aygıtı, soluklarını denetliyor bu insanları. Ayrıca "soluk" ile "konuşma" arasında bir ilişki olabilir; ama "yazma" işi solukla kontrol edilemez. Bir de "vurgulama" amacıyla virgül kullanıldığını bilenler vardır; onların bu bilgisinin de somut bir dayanağı yok. Ya yazdığı her sözcüğün aşırı anlamlı ve vurgulu olduğunu düşünen kişi ne yapacak? Her sözcükten sonra virgül... Yarım soluklarla okumaya kalkanın tık nefes olması işten değil.
Paragrafta virgülle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisinden söz edilmemiştir?
A) Virgülü kullananlardan bu işareti neden kullandıklarını açıklayamadıklarından
B) Virgülün görevlerinin insanlara okullarda yanlış öğretildiğinden
C) Noktalama işaretleri içinde en çok kullanılanın virgül olduğundan
D) Virgüle vurgulama görevini verenlerin sağlam dayanaklarının bulunmadığından
E) Virgülü bir soluk alma işareti olarak kullanmanın yanlışlığından
7. Kar serpelerken bir akşamüstü, trenlerde çalışan bir tanıdığımız vardı, baktım o geliyor bize. Paltosuzdu. Kirden görünmüyordu giydiği, zor sürüyordu ayağındaki postalları. Çıkık elmacık kemiklerini örten saç - sakaldan ürküp kaçtım sofaya. Usulcacık konuştular, babamla trenci; sustular sanki hep. Beni de çağırdılar odaya bir ara; babamın yüzü değişmişti, trencininki gibi eski püskü oluvermişti onun da yüzü. Erzincan'dan geliyormuş trenci konuğumuz. Bir arkadaş getirmiş bana, anası babası ölmüş depremde. Yaz sonuna değin bizde kalacakmış.
Paragrafın anlatım biçimi aşağıdakilerin hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A) Öyküleme - betimleme
B) Betimleme-açıklama
C) Örnekleme - açıklama
D) Öyküleme - örnekleme
E) Betimleme - örnekleme
6. Niceleri geldi bana genç şairlerin, daha da gelir. "Benim şiirlerim için de bir yazı yazsanız...:" Okurum getirdikleri şiirleri, sarmaz beni. Büsbütün değersiz mi? Değil belki. Ama yazılmasa da olurdu, daha iyi olurdu. Beni sarmayan şiirleri, gereksiz bulduğum şiirleri niçin öveyim? Nasıl öveyim? Övmeyince de küserler. Küsüp gitseler iyi, kurtulurum. Kızarlar bana, köpürürler. Artık ömürleri boyunca çekiştirirler beni.
Parçaya göre genç şairlerin eleştirmenden bekledikleri nedir?
A) Şiir kitaplarına ön söz yazması
B) Yeni yazdıkları şiirlerini okuması
C) Şiirlerinin yayınlanması için yardım etmesi
D) Yeni şair oldukları için eleştirilmemeleri
E) Yazdıkları şiirleri yücelten yazılar yazması
8. Aramızda dürüst insanlar, namuslu vatandaşlar herhalde hayli azalmış olmalı ki, herhangi bir toplumda en olağan bir insanlık, vatandaşlık borcu sayılan şeyleri olağanüstü bir büyüklük ve kahramanlık örneği sayar olmaya başladık. Yerde bulduğu altmış bin lirayı polise teslim eden memurun namusu karşısında küçük dilimizi yutacak oluyor, arkadaşı namına aldığı bilete vuran büyük ikramiyeyi tek kuruşuna dokunmadan sahibine yollayan teğmeni hayranlıkla alkışlıyoruz.
Paragrafa göre insanca bir tavır sergilemenin büyüklük ve kahramanlık sayılmasının sebebi nedir?
A) İnsanların kişiliklerine tamamen kaybetmesi
B) İnsanlık vasıflarına sahip bireylerin azlığı
C) Toplumun eğitim düzeyinin düşük olması
D) Çoğunluğun maneviyata önem vermemesi
E) İnsanların maddi sıkıntılar içinde olması
CEVAP ANAHTARI
KARMA TEST
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13
TEST -1 B C E A C B C D B
TEST-2 E E -'A E D ‘ D E E A î İ İ İ İ f İ
TEST-3 E E C D C A A E
TEST-4 -E C B D B A - C D *
TEST-5 E A D D B E A B
P A R A G R A F - I
1. Bugün şehirlerde nalın kalmadı, öyle ki nalınla takunyanın farkı da herhalde bilinmiyor. Nalın, ayakyolu ve hamamda giyilirdi, evlerde hamam edilirken de abdest alınırken de nalın kullanılırdı. Arapça ayakkabı demek olan nal sözcüğünden, iki ayakkabı anlamında Naleyn’den gelen nalın; yüksekliği, ön ve arka ayakların arasının geniş ve derin oyukluğu, ince işçiliği ve ayakları tutan şeridinin de özenli yapımı ile takunyadan ayrılır. Hamam günlerinde, herkesin kendi nalını ile hamama gittiği devirlerde; şimşir ve abanozdan yapılmış nalınlar olduğu gibi, zenginlik arttıkça işlemeler de artıyordu.
Bu parçada nalınla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Takunyadan farklı olduğuna
B) Bugün Anadolu köylerinde kullanıldığınaC) Nerelerde giyildiğineD) Sözcük anlamına
E) Nelerden yapıldığına
2. Perde, bekar evlerinin sıkıntısıdır. Camları gazete kağıdıyla kaplı öğrenci evlerini ailelerden ayıran göstergelerden biridir perde. 1970'li yılların sonlarına kadar büyük şehirlere göç eden kesimlerin ekonomik refah düzeylerinin göstergesi de perdeleriydi. Antik çağlardan beri kapı, oda bölmesi olarak kullanımı yaygınlaşan perdeler her şeyi giydirme anlayışıyla birlikte, pencerelerin yaygınlaştığı 18. yüzyıldan itibaren bugünkü konumunu kazandı. Önce sentetik kumaşlarla perdeliklerin, sonra doğrudan perdelerin üretimiyle perde, tül ve güneşlikten oluşan perde takımlarında yaşanan son gelişme, kornişlerin takozlarla duvara çakılması yerine dübellerle tavana taşınmasıdır.
Bu parçada perdeyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Öğrenci evlerini ailelerden ayıran bir gösterge olduğuna
B) Günümüzde ekonomik seviye belirlemede ölçüt olduğuna
C) Kullanımının nasıl yaygınlaştığınaD) Monte edilme şeklindeki gelişmelereE) Bekar evlerinin en büyük sıkıntısı olduğuna
3. Gerçek yeteneğin tespiti, başarı merdivenlerinin ilk basamağıdır. Bu merdivenlerden başarıya doğru emin adımlarla yükselebilmek için, yeteneğe uygun bir meslek seçerek, erdemli bir şekilde, yılmadan ve usanmadan çalışmak gerekir. Çünkü meslek hayatında üzülmeden, sıkıntı çekmeden ve yeteri kadar çalışmadan başarıya ulaşılamaz. J. Maxweli de bu düşünceyi şu sözü ile onaylamaktadır: “Acı çekmeden başarılı olmak mümkün değildir.” Eğer siz başarılıysanız ve acı çekmediyseniz, mutlaka birileri sizin için acı çekmiştir.
Bu parçada başarıyla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tek bir etmene bağlı olmadığı
B) Mutlaka birtakım sıkıntılara katlanmayı gerektirdiği
C) Çevresel şartların belirleyici olduğuD) Başarıya ulaşmanın çok zor olmadığıE) Yalnızca bir alanda çok başarılı olunabileceği
4. Bina ve bahçe mimarisi, iç dekor ve şehirlerin yapısı insanoğlunun kendi özleyişine uygun bir dünya kurma iradesinden başka bir şey değildir. Kelimeler, hayal planında dünyanın değişmesine, taş, demir, çimento ve camdan çok daha el verişiidir. Söz ile Ispanya’da hiçbir mimarın yapamayacağı şatoları inşa etmek mümkündür. Dilin imkanları sayesinde insanoğlu gerçeği değiştirir, aşar ve yeni dünyalar kurar, insanlık birçok şeyi ilkin tasavvur planında inşa etmiş, sonra bunları tabiatın kanunlarına uyarak gerçekleştirmeye çalışmıştır Dil, bu bakımdan sadece haberleşme değil, aynı zaman da bir yaratma vasıtasıdır.
Bu parçada dille ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi vurgulanmıştır?
A) Bilgi alışverişinin dil olmadan mümkün olamayacağı
B) Pratiğe geçilmeden bir şeyin dilde var olmasının bir değer ifade edemeyeceği
C) Bütün insanlığın temelde aynı dili kullandığıD) Bir şeyin nesnel gerçekliği ortaya konmadan ön
ce dilde varlık bulduğuE) İnsanlar arasındaki iletişim sağlandığı için onun
yerini başka bir şeyin tutamayacağı
5. Korku, yaşam kadar eski bir kavramdır. Bu, psikologlar tarafından ilk korku" olarak adlandırılır. Salyangoz ve kaplumbağanın kabuklarına çekilmesi gibi, insan da yanılsamalarının kalesine çekilir. Ne var ki salyangoz ve kaplumbağa çoğunlukla kabuklarından dışarı çıktıkları halde, insan kalesini hemen hemen hiç terk etmez.
Bu paragraftan aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) İnsanlar kalesini, salyangoz ve kaplumbağalar gibi terk etmezler.
B) İnsanlar zaman zaman yanılsama içinde yaşar-ı_ıaı.
C) Korku, yaşamla ortaya çıkmıştır.D) Korku, aynı zamanda psikolojik bir konudur.E) Korkunun kökleri geçmişe dayanır.
7. Zamanımız kişilerinin çoğu sinir hastası. Teknik yöndeki gelişmeler, geçim güçlükleri, bitip tükenmeyen tutkularımız durmadan yeni sıkıntılar oluşturuyor. Yolda giderken bile rahat değilsiniz. Bir yanda su gibi akıp giden arabaların çıkardığı gürültüler, öbür yanda havadaki pislikler, gaz kokuları, insanlar arasındaki içtenliğin azalması, her yeri dolduran yoğun kalabalık. Bütün bunlar hem beden sağlığımızı hem de ruh sağlığımızı bozuyor.
Bu paragraftan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?
A) Teknolojik gelişmeler insana kolaylık sağlamak-j.—i— - - ........ı a u ı ı .
B) Çevrenin olumsuz koşulları insanı rahatsız etmektedir.
C) insan ilişkilerinde samimiyetin yerini soğukluk almıştır.
D) Çağımızın insanı huzurlu değildir.E) İnsan sıkıntılarının çeşitli nedenleri vardır.
6. Geçtiğimiz aylarda Kadir Şinas müstear adıyla hukuk üzerine yazdığı mizah yazılarını yayımlayan Adnan Ekinci, bu yeni kitabında bir gazete köşesinde yayımladığı bazı yazılarını derlemiş. Kitabın ilgi çekici yanı gazetenin internetteki sitesinde okurların gönderdikleri yorumlara da yer verilmiş olması. Günlük bir gazetede, günlük konulara hukuki bir bakışaçısıyla yazılmış bu yazıların biraraya getirilmesi Türkiye’nin bir hukuk devleti olup olmadığının da bir kaydı. Okurların yazılara verdikleri tepkiler de hukukun hukukçu olmayanlar tarafından nasıl algılandığı konusunda ipuçları veriyor.
Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?
A) Hukukun başka insanlar tarafından algılanış biçimi konusunda ipuçları verdiğine değinilmiştir.
B) Kitapta internette yer alan hukuk meseleleri de aktarılmıştır.
C) Kitapta okurların yorumlarına da yer verilmiştir.
D) Günlük bir gazetede günlük konular hukuki bir bakışaçısıyla yazılmıştır.
E) Kitaptaki yazılar Türkiye'nin bir hukuk devleti olup olmadığı hakkında bir kayıttır.
8. Sokrates kendini gençliğe adamış, sonunda da gençliği kandırmakla suçlanarak öldürülmüştür. Kendini gençliğe adamasına rağmen o bile: "Bugünün gençleri lüks ve gösteriş düşkünü, saygısız, asi, geveze.” demiş. Sokrates'ten bu yana kaç kuşak geçmiş olmasına rağmen gençlik, günümüzde de benzer suçlamalarla karşılaşmak-tadır.
Yukarıdaki paragrafta asıl anlatılmak istenen düşünce hangisidir?
A) Kuşaklar arası çatışma her dönemde görülmüştür, günümüzde de görülmesi normaldir.
B) Büyük düşünürler gençliği kandırdıkları için cezalandırılmışlardır.
C) Sokrates gençlere yol gösteren büyük düşünürdür.
D) Gençliğe yol gösteren kişiler tarihin her döneminde cezalandırılmıştır.
E) Yaşlıların gençliğe bakış açışı farklıdır.
9, Edebiyatta, düşüncenin ardında bir düşünce daha olması, onun ardında yine bir düşünce olması iyidir. Böyle olmazsa edebiyat bir plastik masaya benzer; dümdüz olur. Oysa bir tahta masaya benzemesi gerekir; Tahtanın altında başka damarlar, başka biçimde görünümler vardır. Tahtanın derinine indikçe insan başka biçimlere rastlar.
Bu paragrafa en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Anlatımda çeşitlilikB) Anlam yoğunluğuC) Anlamda kalıplaşmaD) Anlatım derinliğiE) Düşüncelerdeki değişme
11. Meslek olarak üniversitede edebiyat dersleri okutan ve edebiyat araştırmaları yapan biri olduğum için edebiyat dışı konularda yazmamı yadırgayanlar var. Dikkatlerini sadece dar bir ihtisas alanı içinde dolaştırarak kılı kırk yaran bilgin kişilere karşı saygı duyarım. Fakat yalnız bizde değil bütün dünyada kendi ihtisas alanlarının dışındaki konularla da ilgilenen, şiir, roman, hikaye ve deneme yazan kimseler de mevcuttur. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir kimse uzmanlık alanının dışına çıktığı için kınanmaz.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Başarılı eserler verebilmek için eğitim almak gereklidir.
B) Edebiyat, çok geniş bir alan olduğundan bir sanatçının edebiyatın her dalında başarılı olması beklenemez.
C) Bir insanın uzmanlık alanı dışında yazılar yazması doğaldır.
D) Büyük bir dikkatle yazılmış eserler mutlaka başarılı olur.
E) Gerçek bir eleştirinin varlığı için bilgin kişilere ihtiyaç vardır.
10. Teknolojisi dışarıda üretilen diğer aletler gibi televizyon da daha başlangıçta bizi yabancı düşünce duygu ve insan ilişkilerinin baskısı altına almaktadır. Üstelik bu teknoloji baş döndüren bir sürat ile ilerliyor. Ona yetişmek bir yana, aslında öncelikle yapılması gereken, bu kitle iletişim araçlarının kendi toplum yapımız, inanç ve ahlakımız ile olan irtibatının araştırılmasıdır. Kısacası televizyon kanalları kurma ve kapma yarışı içinde bu alet üzerinde kafa yoracak, onun kullanımı için düşünce üretecek zamanı bulamıyoruz.
Bu parçada televizyonla İlgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kültürümüze ve hayat tarzımıza yabancı olduğuB) Haksız rekabete sebep olduğuC) Çocukların eğitimini olumsuz etkilediğiD) Çok zaman kaybına sebep olduğuE) Kârlı bir sektör olduğu
12. Kimi şairlerin şiirlerinin yapısı, çeviriye hiç mi hiç gelmez. Yapı aktarılmadıkça da çeviri hiçbir şeye benzemez. Başka dillere çevrilebilen şiirler genellikle, yazıldığı dille başka dillerdeki ortak yapılara dayanılarak oluşturulan şiirlerdir. Bunlar, kendine özgü yapılar değillerdir. Özgün bir yapı içinde oluşturulan şiirleri bir dilden başka bir dile çevirmek olanaksızdır. Bu, onların yazarı için belki talihsizliktir; ama aynı zamanda bir onurdur da.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinil- memistir?
A) Bazı şiirlerin yapı bakımından çeviriye uygun olmadığına
B) Çevrilebilen şiirlerin kendine özgü olmadıklarına
C) Şair için şiir çevirisinin olumlu ve olumsuz yönlerinin olduğuna
D) Edebiyatımızdaki şiirlerin çoğunun çeviri olduğuna
E) Çevirinin anlamlı olabilmesi için yapının aktarılması gerektiğine
13. Çok çeşitli alanlarda çok sayıda üretimde bulunan Ahmet Mithat, yazdığı dönemin önde gelen bir tanığıdır. XIX. yy.ın ikinci yarısındaki İstanbul, gündelik yaşam, kadının Osmanlı Türk toplumundaki konumu vs. Burada, edebiyat tarih ilişkileri konusunda yaygın bir görüşe dayanılmaktadır. Tarihsel dönemi anlamakta, edebiyatçı ve edebiyat metni soğuk tarihsel olguların sıcağı sıcağına bir tanığı, bir yansıtıcısıdır. Dolayısıyla kent tarihi, toplumsal tarih ya da kadın çalışmaları gibi tarihsel alanlarda çalışırken, ulaştığımız yargıları desteklemekle edebiyat metinlerini bir rezervuvar olarak kullanabiliriz.
Yükönuâki paryadan Âiımei iviiinaî'ia iigiiiaşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Ahmet Mithat, dönemin önde gelen tanıkların- dandır.
B) XIX. yy.da kadının toplumdaki konumunu anlatmıştır.
C) Eserlerini oluştururken tarihten yararlanmıştır.D) Sanatçı çok çeşitli alanlarda eser vermiştir.E) Tanzimat döneminin en ünlü sanatçısıdır.
15. Serbest şiire göre ölçülü şiir düşünceyi ve duyguyu okuyucuya daha fazla hissettirmektedir. Bir hapishanenin küçücük penceresinden, yatalak bir hastanın hastahanenin en ücra köşesindeki yatak odası penceresinden görülen bir küçük bulutun en yüksek tepelerde seyredilen manzaradan daha fazla sonsuzluk fikri verdiğini şiirle uğraşan herkes bilmektedir.
Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şiir, kafiyeli olduğu zaman düşünceler önem kazanır.
B) Küçük bir pencereden gökyüzü daha güzel görünür.
C) Düşüncenin düzen içinde verilmesi açısından ölçülü şiirler daha uygundur.
D) Serbest şiir düşünceleri verme açısından yetersizdir.
E) Ölçü düşünce ve duyguyu aktarmada çok önemlidir.
14. Yıllar önce, Tutunamayanlar romanını büyük bir heyecanla okudum. O zaman buna cesaret edememiştim ama şimdi itiraf etmeliyim ki, romanı çok da sevmedim. Her şeyden önce bana anlamsız gelmişti. Genç bir insanın yaşam acemiliği ile “insanlar neden tutunamaz" anlamamıştım ve romanı kendimce bireysel bir başarısızlık serüveni olarak tanımlamıştım. Bugün öyle düşünmüyorum.
Bu paragraftan aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) Romanı isteye isteye okumadığından umduğunu bulamadığına
B) Roman hakkındaki düşüncelerinin zamanla değiştiğine
C) Romanın, genç bir adamın bireysel serüvenini anlattığına
D) Romanı beğenmediğini bir zamanlar gizlediğine
E) Romanı anlamlandırmakta güçlük çektiğine
16. Bir gün bir sohbetinde ölüm hakkında: “Bu benim için bir cereyan kesilmesi gibi bir şey, cereyan kesilince her şey biter.” diyen adam artık yok. Cereyan kesildi; ama geri gelince, gözyaşı pusu yerini ışığa bırakınca satırlar dolusu şiir orada olacak. Zaten bu yüzden “şair var; Attila ilhan artık yok” ya...
Bu paragrafta vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ne yazık ki, toplumumuzda sanatçıların asıl değeri ölünce anlaşılmaktadır.
B) Bazı sanatçılar, ortaya koyduklarıyla yaşamaya devanrederler
C) Sanatçı, birçok türde eser de vermiş olsa sadece bir türde ön plana çıkabilir.
D) Ölümün tartışmazlığını çoktan kavramış bu sanatçı, ölümünü de çoktan anlamıştı.
E) Ürettikleriyle geleceğe kalanlar çok yönlü sanatçılardır.
17. Bana göre her sanatçı, bulunduğu toplumu temsil eder. Bir sanatçı şehirde yaşamış ve köy hayatını hiç bilmiyorsa, köy hayatından, ağa-köylü ilişkilerinden söz edecek olursa dürüst davranmamış olur. Çünkü insan sadece yaşadığı şeylerden gerçekçi bir biçimde söz edebilir.
Bu paragraftan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Her sanatçı, hayata geniş bir pencereden bakmalıdır.
B) Gerçeği anlatan her sanatçı için dürüsttür diyemeyiz.
C) Bilmediği çevreyi anlatan sanatçı, gerçekçi değildir.
D) Köylüyü anlatan hiçbir sanatçı samimi olamaz.E) Gerçeğin bir bölümünden söz eden sanatçı top
lum ilişkilerini yansıtamaz.
19. “Uzun Hikaye”, adına uygun nitelikler taşıyan bir kitap. Hem dikey hem de yatay bir derinliğe, daha doğrusu zenginliğe sahip. Geriye dönüş tekniğiyle sunulan hikayeler esere derinlik kazandırırken, asıl konuyu destekleyen kahramanların hikayeleri, esere hareketli ve renkli bir görünüm kazandırır. Bunlara, kasabaya özgü dedikoduları, gençlik aşklarının romantizmini, sosyal olayların beslediği mizahi havayı kattığımızda, Uzun Hikaye’nin genel tablosu ortaya çıkar.
Parçadan "Uzun Hikaye” ile ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?
A) Belirli bir derinliğe sahip olmasıB) Geri dönüş tekniğine yer verilmesiC) Kahramanların hikayelerinin esere renklilik
katmasıD) Uzun Hikaye’nin genel tablosunun önceden
belirlenmiş olmasıE) Kitabın adına uygun nitelikler taşıması
18. Yazar, geçmişin acılarının telafi edilemeyeceğini bilmekten doğan bir adalet duygusuyla yaklaşıyor kahramanlarına. Kalemiyle onların kaderlerini şekillendirmekten adeta kaçınarak yazgılarına tanıklık etmek istiyor daha çok. Kıyışız, Taş Hücre ve Dalgakıran’da yazının, önce yazanı değiştireceğinin çok kuvvetli bir örneğini sunan Türker Armoner, kahramanlarına dışarıdan bakan bir göz değil artık.
Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Önceki eserlerinde kahramanlarına müdahale etmezken yeni eserlerinde artık müdahale etmektedir.
B) Anlatıcı kahramanlarının hayatlarını kendi çevresinden seçmektedir.
C) Anlatıcı kahramanlarının yazgılarına dışardan müdehale etmek istememektedir.
D) Yazar kahramanlarına belli bir adalet duygusuyla yaklaşmaktadır.
E) Bazı yazıların önce yazarını değiştireceğini herkes bilmektedir.
20. Bana güzel gelen yazmak istediğim şey, hiçbir konusu olmayan bir kitap, hiçbir dış öğeden medet ummayan, yalnızca biçem gücüyle ayakta duran bir kitap... En yetkin kitaplar, en az malzeme taşıyanlardır; anlatımın düşünceye yaklaştığı ve onunla kaynaştığı oranda parlak oluyor, sonuç. Bence sanatın geleceği bu doğrultuda.
Yukarıdaki parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bir yapıtta konu ve biçemin aynı doğrultuda olması gerektiği
B) Bir yapıtın biçeminin konudan çok daha önemli olduğu
C) Bir yapıtın malzemesinin onu ayakta tutan tek şey olduğu
D) Bir yapıtın sanatın geleceğini belirlemedeki rolüE) Bir yapıtın sanatsal boyutunun insanda bıraktığı
etki
ÇÖZÜMLER
1. A, C, D ve E seçeneklerindeki ifadelere parçada değinilmiştir. B seçeneğindeki ifadeye değinilmemiş- tir.
(Cevap B)
2. A—> öğrenci evlerini.....
C-> antik çağlardan beri..............
D—> kornişlerin takozlarla....
E—► bekar evlerinin....
Parçada, perdenin günümüzde ekonomik seviyeyi belirlemede ölçüt olduğuna değinilmemiştir.
(Cevap B)
3. Başarının, bazı sıkıntılara katlanıp bu yolda acı çekmeyi gerektirdiği bu parçada asıl vurgulanan düşüncedir.
(Cevap B)
4. Parçanın anlam bütünlüğü iyice kavrandıktan sonra asıl vurgulanmak istenenin D seçeneğindeki yargı
. olduğu anlaşılacaktır.
(Cevap D)
5. A’ya “...insan kalesini hemen hemen hiç terk etmez.", B’ye “...insan da yanılsamalarının kalesine çekilir." D’ye “Bu, psikologlar tarafından-“ilk korku” olarak adlandırılır.” E’ye “Korku, yaşam kadar eski bir kavramdır." ifadelerinden ulaşılabiliyor.
(Cevap C)
6. Söz konusu kitapta B seçeneğinde ifade edildiği gibi, internette yer alan hukuk meseleleri aktarılmış değildir. Kitapta internetteki okur yorumlarına yer verilmiştir. Bu durumda parçadan B seçeneğindeki yargıya ulaşılamaz.
(Cevap B)
7. İlgili paragrafta teknolojinin insana sağladığı kolaylık- !ardş.n hnhsedllrnerî’.ektedir.
(Cevap A)
8. Parçada, kendi hayatı ve canını gençlere adayan Sokrates’in bile yüzyıllar önce gençleri, aynen bugünkü insanların eleştirdiği şekilde eleştirdiği vurgulanmıştır.
(Cevap A)
9. Bir edebi metinde görülen düşüncenin altında başka düşüncelerin olması gerektiği vurgulandığı için, yazının yoğun bir anlam taşıması gerektiği sonucuna ulaşılabilir.
(Cevap B)
10. Parçanın genelinde, televizyonun kültürümüze ve hayat tarzımıza yabancı olduğu vurgulanmaktadır.
(Cevap A)
11. Parçanın genelinde, uzmanlık alanı dışında da yazı- lar yazılabileceği, bunun doğarolduğu vurgulanmaktadır.
(Cevap C)
12. A: Kimi şiirlerin yapısı çeviriye...
B: Bir dilden başka bir dile çevirmek olanaksızdır.
C: Bu onların yazarı için belki bir talihsizliktir; ama...
E: Yapı aktarılmadıkça da çeviri...
(Cevap D)
17. Çıkarılabilecek en kapsamlı yargı sözüyle ana düşünce istenmektedir. Parçada gerçekçi diye nitelendirebileceğimiz sanatçının konularını tanıdığı çevreden alması gerektiği vurgulanmaktadır.
(Cevap C)
13. Parçada sanatçının Tanzimat dönemi sanatçısı olduğundan bahsedilmemiştir.
(Cevap E)
18. Verilen parçada kendisinden bahsedilen yazar, önceleri kitaplarındaki kahramanların kederlerine müdahale etmezken, artık müdahale etmektedir.
(Cevap A)
14. B’ye “Bugün öyle düşünmüyorum", C'ye “Genç bir insanın yaşam acemiliği ile ‘insanlar neden tutunamaz’ anlamamıştım”, D'ye “O zaman buna cesaret edememiştim ama şimdi itiraf etmeliyim ki, romanı çok da sevmedim.”, E’ye “Her şeyden önce bana anlamsız gelmişti.” cümlelerinden ulaşılabiliyor.
(Cevap A)
19. Eserde tablonun ne zaman tasarlandığına dair bir bilgi yoktur.
(Cevap D)
15. Paragrafın konusu şiirde ölçüdür. Yazarın asıl anlatmak istediği, vermeye çalıştığı şey, düşüncenin düzen içinde verilmesi açısından ölçülü şiirlerin daha uygun olduğudur.
(Cevap C)
20. Yazar, üslûp gücüyle ayakta duran bir kitap yazmak istiyor. Bu, konudan önce üslûbun, yani konunun nasıl anlatıldığının önemli oldıığunu gösterir.
(Cevâp B)
16. Paragrafta Attila Ilhan’ın ölümünün üzüntü verici olduğu; ama verdiği eserlerle hep yaşayacağı anlatılıyor.
(Cevap E)
P A R A G R A F - II
1. Türkiye’de televizyon kanallarının bu kadar çeşitlenmesinden evvel pek çoğumuz Barış Manço’nun çocuklara yönelik programlarında sık sık “Alkış” çağrısıyla karşılaşır ve el çırpan çocukları, anneleri, babaları görürdük. O el çırpmaların çocuk ruhuna ne kadar mutluluk verdiğini düşündükçe, Barış Manço’nun ne derece önemli bir hizmet ifa ettiğine yeniden hükmediyorum. Aynı duyguyu tiyatro gösterisinden veya bir konserden sonra sanatçıların da duyduğuna eminim. Bence bir başarı daima alkışlanmalı........
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi uygun olur?
A) Çünkü bir başarı takdir edildikçe süreklilik gösterir.
B) Bazen alkış başarının sahibine zarar verebilir.C) Bireysel başarılar uzun süreli olamaz.D) Alkışlanma isteği insanı yanlış şeylere götürebilir.E) En önemli başarı, tek başına elde edilendir.
3. Bir kelimenin bizde uyandırmış olduğu hayal, ilk bakışta kelimeden yükseliyormuş gibi görünürse de gerçekte hafızamızda yükselir. Kelimenin rolü, zihnimizdeki bir hatırayı canlandırmaktan ibarettir. Bilindiği gibi, dış dünyadan aldığımız intibalar, yaşamış olduğumuz anlar beynimizde izler bırakır. Biz eşyaları veya duyguları anlatan kelimeleri de öğrenmiş bulunduğumuz için o kelimeleri işitince hayalleri de zihnimizde canlanır.........
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi uygun olur?
B) Kelimeler yalnızca zihnimizde varolanı ifadeye yarar.
C) Kelimeler olmasaydı zihnimizde hiçbir şey olmazdı.
D) Dili iyi kullanan sanatçılar hafızaya ihtiyaç duymaz.
E) Nesneler ve kelimeler arasında ilişki yoktur.
2. Sefiller romanının kahramanı Jean Valjean, aç yeğenlerinin karnını doyurmak için fırından ekmek çalar. Yıllarca tutuklu kalır. Hugo, bu eşsiz ürünüyle sadece Jean Valjean’ı değil, onunla birlikte arka planda tüm Fransa’yı anlatır. İnsanları ekmek çalmaya iten toplumsal koşulları ve bu eyleme verilen ağır ceza bağlamında adalet ve hukuk sistemini sorgular. Kitabı okurken Fransız Devrimi’nin ayak seslerini duyarsınız. Bir yandan Marie Antoinette’in aç oldukları için ayaklanan halka, “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” sözündeki aymazlığı, öte yandan insanı hissedersiniz yüreğinizde.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak aşa- -gıdakilerderrhangisrsövienemez?
A) Eserlerinde toplumsal konuları işler.
B) Okuyucuyu etkileyecek tarzda yazmıştır.C) Hayatı anlamlandırmaya çalışır.
D) Tabuları kabul etmez.E) Büyük sanatçıların etkisindedir.
4. (I) Geride bıraktığımız yılın son günlerinde Basın Müzesi, bir fotoğraf sergisine sahne oldu. (II) Basın Müzesi’nin tarihi İstanbul kadar eskidir. (III) Dünyanın 93 yılında en başarılı görülen basın fotoğrafları ser- gisiydi bu. (IV) Sergiye girmeye hak kazanan fotoğrafların kendi alanlarında bölümlere ayrıldığı görülü- yordu._(V-)-Birincilik_kazananJotoğraflar,-Somali-ve- Bosna konuluydu. (VI) Sergi broşürünün kapağına konulan en iyi fotoğraflarda Somalili bir kadın vardı.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
5. (I) Modern resim, gerçeği tanınmayacak kadar bozuyor ve değiştiriyor. (II) Ölçülüleri küçültüyor veya büyültüyor, şekilleri birbirine karıştırıyor. (III) Renkleri, canı nasıl isterse öyle kullanıyor. (IV) Edebiyatçılar arasında şiir yazmanın yanı sıra çok güzel resimler yapan edipler vardır. (V) Hem yerli edebiyatımızda hem dünya edebiyatında şairlik ve ressamlık sıfatlarını kendinde toplayan sanatçıların sayısı az değildir.(VI) Hisleri anlatmada resmin yetersiz kaldığı veya şiirin yetersiz kaldığının bir sonucu olabilir bu durum.(VII) Sebebi ne olursa olsun, bu iki vasfı bir arada bulabildiğimiz sanatçıların olması sevindiricidir.
Yukarıdaki parça iki paragrafa bölünmek istenirse, ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
6. Yazarların ikide bir işe karışmasından ve bunun verdiği zararlardan bıkıp usanan ünlü bir tiyatro yönetmeni şöyle demiş: "En iyi oyun yazarı, artık yaşamayan oyun yazarıdır; çünkü "
Bu parçaya göre, yönetmenin sözlerinin aşağıda- kilerden hangisiyle tamamlanması uygun değil-W w ■# W ̂ Idir?
A) yönetmenin özgürlüğü, yazarın sustuğu yerde başlıyor.
B) işe karışan yazarlar, yönetmenin elini kolunu bağlıyor.
C) yazarların işe karışmaları, oyunları çıkmaza sokuyor.
D) yönetmenler, her zaman yazarın söylediklerine bağlı kalmak istiyor.
E) yönetmenler, oyunları yorumlarıyla zenginleştirmek istiyor.
7. (I) Bu yaşlı yazı ustasını herkes sever ve sayardı. (II) Aşırı ölçüde kırışmış ve yorgun izlenimi uyandıran, biraz uzunca bir yüzü, derin ve zeki bakışları vardı. (III) Sanki burnu üzerindeki kelebek gözlüğü ve elindeki ufacık kurşunkalemiyle doğmuştu. (IV) Ona üstatların üstadı anlamına gelen "Şeyhu'l-Muharririn" adını vermişlerdi. (V) Ne bu kalemden ne de o gözlükten onu ayırabilirdiniz; bunlar onun iki özelliği idi.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
8. (I) Sanatçının görevi, yaşamımızı tehdit eden öğelerin, bireysel gibi görülse de, gerçekte toplumsal olduğunu çeşitli yollarla anlatmasıdır. (II) Sanatın özünde birey ve toplum olduğuna göre sanatçı da bireyden yola çıkarak toplumun sorunlarına parmak basmak zorundadır. (III) Bunu yaparken de sanatın gereğini göz ardı etmemelidir. (IV) Sanatçı, iyi bir gözlemci olmalıdır. (V) Toplumun aksayan yönlerini gözlemle- yebilmeli, bunları yapıtlarına aktarmalıdır.
Yukarıdaki parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
9. ilk olarak 1885 yılında yayımlanan bu kitap, yayımlandığı dönemin yasaklarından birine karşı çıkan, döneminin özellikleri açısından değerlendirildiğinde her bakımdan modern bir roman. Böylesine olgun ve şaşırtıcı bir romanın yüzyıl önce yazılıp yayımlanmış olması, romanımız açısından önemli bir gelişme. Ayrıca romanın daha önemli bir özelliği var: Çok rahat ve kolay okunabilirliği. Sanki bugün yazılmış gibi.......
Düşüncenin akışına göre, parçanın son cümlesi aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanabilir?
A) akıcı, anlaşılır bir dile sahip.
B) günümüzün birçok sorununa değiniyor.C) gelecek kuşaklara örnek olabilecek nitelikte.D) geçmiş yüzyılın değerlendirmesini içeriyor.E) yaratıcısının yaratma gücünü kanıtlıyor.
10. Öteden beri ağırbaşlı havasıyla tanımışımdır onu. Hikâyelerinde, ender yazdığı eleştirel düzyazılarında hep bu havayı sürdürür. Olgun, neyi nasıl diyeceğini bilen, dürüst, yan tutmaktan özellikle kaçınan bir sanatçı.
Bu parçada sözü edilen sanatçı, aşağıdakilerden hangisi ile nitelendirilemez?
A) Tarafsız davrananB) Üslubuyla tanınan
C) Davranışlarında ölçülü ve kararlıD) Gelişigüzel konuşmayanE) Eleştiri yapmaktan hoşlanmayan
11. Yaşayan efsaneler, insanlar, kağıt, koltuk, ağaç, seramik maddeye yakın olan ya da maddenin kendisini biçim olarak bir yere içerik olarak bir yere ayırma teşebbüsünde bulunmuyorlar. Bunun yerine düşünce ürünü olan nesneleri içerik ve biçim olarak ayırmaya yelteniyorlar. Fakat bilmiyorlar ki düşünce ürünü olan, duygu ürünü olan bir portrenin, bir kitabın, bir müzik eserinin içeriği sadece biçimdir. Neden mi?
Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Biçim, bir sanat eserini oluşturan en temel öğedir.
'B J " S u u u î u u ! b î r ü ı u ı ıu w 110 1 j c j f u c ı I u ı ı u c i y e ı l y c
önem verilir.C) Sanat değeri olsun ya da olmasın biçim ve içeriği
birbirinden ayıramayız.
D) Biçim ve içerikten yoksun sanat yapıtları maddeden başka bir şey değildir.
E) içerik varsa biçimden söz edilebilir, içerik olmazsa olmazlardandır.
1 3 .1. Başlı başına bir dil çalışması yapmayı gerektiren bir soru bu.
II. Değişik yollara başvurmuş: , kimileyin insanlaştırmış, kimileyin bir benzetmenin parçası yapmış dağları.
III. Ben şöyle bir değinip geçeceğim.
IV. İnsanı anlatmak için dağlardan nasıl yararlanmış Türkçe?
V. Bir kez çağrışımların suyunda yıkamış dağları, anlam adacıkları oluşturmuş.
Yukarıdaki cümlelerle anlamlı bir paragraf oluşturulmak istense cümleler nasıl sıralanırdı?
A) I - I V - I I I - I I -V B) IV-1- III- V-I IC) I - IV - I I -V - I I I D) IV- I I I - 1- II- VE) III- I V - I I - V - l
12. (I) İdeoloji, 19. yüzyılın keşfettiği bir kavramdır ve altın yıllarını da 20. yüzyılın son çeyreğinde yitirmiştir aslında. (II) Şimdi, genel bir ideolojiden değil, ancak bir ideolojik örtüden söz edilebilir. (III) Egemen sınıfların hoşlanmadığı bir örtüdür. (IV) İdeoloji, dünya görüşü terimleri özellikle 70’li yıllarda birbiri yerine kullanılmış kavramlardır. (V) Bu bağlamda ideoloji kavramı iktidarın ideolojisi anlamında kullanılmaktadır.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
14. Bilim ve tekniğin insan hayatını değiştirdiği ve birçok bakımdan ileri götürdüğü tartışılması mümkün olmayan bir gerçektir. Bunu görmek için sadece tıbbın insan hayatını daha sıhhatli, daha uzun ve daha mesut yapmak için bulduğu hakikatleri göz önüne getirmek yeterlidir. Bugün ilim ve teknik, çölleri vaha yapacak, bütün insanların karnını vasıtaları keşfetmiştir.
Anlam akışına göre bu parçanın sonuna aşağıda- kilerden hangisi getirilemez?
A) İlerleyen zamanlarda bu rahatlık ve kolaylıklar daha da artacaktır.
B) Hayatın diğer alanlarında da ilim ve teknik, insana hizmet etmektedir.
C) Bundan elli yü öncesiyle kıyaslandığında bugün insan hayatı çok kolaylaşmıştır.
D) Eskiden haftalarca süren bir yolculuk bugün saatlere inmiştir.
E) İnsandaki birçok iyi özelliğin kaybolmasının tek sebebi gelişen teknolojidir.
15. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümlesi olabilir?
A) Yüzyılımızın insanı bir buhranın içindedir.B) Böylelikle alternatif çözümler sunulabilir.C) Bununla birlikte yeni sorunlar da çıkacaktır.D) Her zaman olduğu gibi bu defa da bu sorun çö
zülemedi.E) Dilin bu işlevinden kimse haberdar değil.
17.(1) “Tanrının Eli” dünyanın en yetenekli futbolcularından birinin biyografisi. (II) Sadece biyografi olmakla kalmayıp futbolun içindeki yasal ve yasadışı ilişkileri, az gelişmiş ülkelerde futbolun nasıl bir iktidar malzemesi olarak kullanıldığını gözler önüne seren şaşırtıcı bir kitap. (III) Burns’ün yaşayan tanıklarla yaptığı söyleşilere ve gazete haberlerine dayanan titiz araştırması, varoşlarda doğan ve çamurlu sahalarda futbol oynarken Barcelona ve Napoli gibi dünya takımlarına uzanan bir geleneğin yaşam öyküsü. (IV) Kitapta anlatılan Maradona bazılarına göre Pele’den sonra en iyi bazılarına göre de Pele’den de iyi. (V) Fakat kimin daha iyi olduğu hala tüm futbol sevenler tarafından tartışılmaktadır.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf numaralandırılmış cümlelerin hangisiyle başlar?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
16....... onlardan hep ağır, oturaklı kişiler olmalarınıistemiştir. Sanki öyle davranınca saygın olunacakmış gibi! Bir çocuk, öğreniminin ancak ilk yıllarında gülebilir. Daha büyük sınıflarda hiç gülebilir mi? Adı hemen “Sırıtık”a çıkar. İş yaşamında müdür memura gülmez; memur vatandaşa gülmez. Neden bu asık yüzlülük? Nereden kaynaklanıyor bu gülme korkusu?
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Kimileri, beğenilen insanların, az gülen insanlar arasından çıktığı görüşünü benimser.
B) Büyükler, küçükleri eleştirip onlardan kendileri gibi düşünmelerini beklerler.
C) Çok gülenlerin, kimi zaman çevresindekileri rahatsız edebileceklerini düşünmeleri gerekir.
D) insanlarımızın gülmeye yatkınlığı vardır; ama buna sürekli engel olunmuştur.
E) Toplumumuzda, genellikle, ağırbaşlı kişiler öne çıkmıştır.
18. (I) Matrix, sinemasal özelliğinden; çok içeriği ve verdiği söylenen mesajlarıyla tartışılageldi. (II) Karakterlerin ve kullandıkları , malzemelerin neleri simgeledikleri, doğu felsefesine yaptığı göndermeler, gerçekliği sorgulaması vs. (III) izleyiciler tarafından çok beğenilen bu filmin devamı çekiliyor ve merakla bekleniyor. (IV) Bu konuda yazılan ^İtap teknoloji sektöründe görev yapanların, bilim yazarlarının ve çeşitli bölümlerdeki profesörlerin, uzmanlık alanları dahilinde filme bakış açılarını yansıtan bir makaleler derlemesi. (V) Kitabın sonunda bir de matrix sözlüğü yer alıyor.
Bu parçada numaralandırılmış cümlelerin hangisi paragrafın anlam akışını bozmaktadır?
A) V. B) IV. C) III. D) II. E) I.
19. En iyi biyografiler, akademik bir disiplin içinde; fakat edebi bir duyarlılık ve üslupla yazılmış olanlardır. Hele bir de roman gibi kurgulanmışsa ne ala! Biyografi yazarı güçlü bir özdeşim kurma kabiliyetine sahip olmalı, hayatını anlattığı şahsın ruhuna nüfuz etmeli, beyninin kıvrımlarında dolaşmalı, hatta mahremiyetine girmelidir.
Bu parçadan biyografi yazarı ile ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Biyografi yazarı hayatını anlattığı şahsın olaylar karşısında ne düşündüğünü bilmelidir.
B) Biyografi yazarı tarihi olayları sıralayandan çokk r t l l î U n r » w « n | / M J ı »u \ j m l_rl I I U I U U I IU I 11İCli ı ı c ı y a i IU I I .
C) Biyografi yazarı hayatını anlattığı şahsı mutlaka yakından tanımak zorundadır.
D) Anlattığı şahsın özel hayatı biyografi yazarı için kaçılan değil üzerine gidilen bir konu olmalıdır.
E) Biyografi yazarı titizlikle inceler, roman yazıyormuş gibi aktarırsa daha başarılı olur.
ÇÖZÜMLER
1. Anlam akışı ve parçanın bütünlüğü esas alındığında A seçeneğindeki cümleyle parçayı tamamlamak uygun olacaktır.
(Cevap A)
2. A, B, C, D seçeneklerindeki ifadeleri parçadan çıkarmak mümkündür. Ancak “Büyük sanatçıların etkisinde olduğu” yanlıştır.
(Cevap E)
3. Parçanın anlam akışı esas alındığında B seçeneğindeki ifadenin parçayı en anlamlı şekilde tamamlayacağı söylenebilir. Parçada, kelimeye yüklenen anlamın önce insan zihninde varoluşu söylenmiştir.
(Cevap B)
20. Yazın değeri taşıyan bir roman, bir öykü, bir oyun, yaşam çevremizi genişletir; İçinde bulunduğumuzgerçek dünyanın dışına çıkarır bizi Tam tersinegerçekleri değişik bir gözle görmemizi, olaylara farklı bir açıdan bakmamızı sağlar.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Bu, elbette bir kaçış ya da kendi gerçeklerimizden kopuş değildir.
B) İç gerilimlerimizden, sıkıntı ve bunalımlarımızdan büyükölçüdekurtarır
C) Okuma, insanı her türlü tutkudan kurtararak özgürleştirir.
D) Okuyan bir kişi, bütün bilgi eksiklerini giderebilir.E) Okunan her kitap, iç zenginliğini arttırır, duyguları
harekete geçirir.
4. Bir serginin anlatıldığı bu parçada Basın Müzesinin tarihinden söz eden cümle, anlam akışını bozmaktadır.
(Cevap A)
5. Dördüncü cümleye kadar resimle ilgili bilgiler verilmiştir. Dördüncü cümleden itibaren ise şairliğin yanında ressamlık vasfını da taşıyan kişilerin olduğun- dan söz edilmiştir. Dördüncü cümle, ikinci bir paragrafın ilk cümlesi olabilir.
(Cevap C)
6. Paragrafta yönetmenlerin kendi yaptıkları işlere yazarların müdahale etmesinden hoşlanmadıkları ifade edilmektedir. Bu açıdan paragrafın, yönetmenlerin her zaman yazarların söylediklerine bağlı kalmak istiyor gibi bir ifadeyle bitirilmesi uygun olmaz.
(Cevap D)
12. Paragrafta cümleler anlam ve yapı bakımından bir bütünlük içinde olmalıdır. IV. cümle ne kendinden önceki ne de sonraki cümleyle konuya bakış açısı bakımından ilişkilidir.
(Cevap D)
7. IV. cümle konunun farklı bir yönünü (ilgili kişiye ad konulması gibi) ifade ettiği için anlatımın akışını bozuyor.
(Cevap D)
13.1. cümle bir sorudan bahsediyor, o hâlde ilk cümle konunun verildiği soru cümlesi yani IV olmalı. IH’te konunun kısaca ele alacağını söyleniyor. V’teki “bir kez” ifadesi “öncelikle" anlamına geliyor. Buna göre doğru sıralama IV - 1 - III - V - II şeklinde olmalıdır.
(Cevap B)
8. Konunun farklı bir yönüne değinilmeye başlandığı için IV. cümleden itibaren yeni bir paragrafın yapılması gerekiyor.
(Cevap D)
14. Parçanın genelinde ilim ve teknolojinin olumlu getirilerinden söz edildiği için bu parçanın sonuna E seçeneğindeki cümle getirilemez.
(Cevap E)
9. Paragrafın bitiminde romanın rahat ve kolay okunabilirliği ifade edildiği için akıcı, anlaşılır bir dile sahip gibi üslûba dair bir ifadenin parçanın son cümlesi olması uygundur.
(Cevap A)
15. Bağımsız bir paragrafın giriş cümlesi, bağlayıcı öğe taşımamalıdır. B, C, D ve E seçeneklerindeki cümleler şekil ve anlam bakımından kendilerinden önce başka cümlelerin geldiği cümlelerdir. A seçeneğindeki cümle ise üzerinde fikir geliştirilip açılmaya uygun bir cümledir.
(Cevap A)
10. Paragraftan, sözü edilen sanatçının eleştiriden hoşlanmadığına dâir bir sonuç çıkarılamaz.
(Cevap E)
16. Paragrafta, insanların gülmeye eğilimli oldukları; ancak buna sürekli engel olunduğu anlatılmıştır. Ayrıca “onlar" diye bahsedilen insanlar bile önemli bir ipucu vermektedir.
(Cevap D)
11. Parçada, düşünce veya duygu ürünü olan nesneleri biçim ve içerik yönünden ayırmaya çalışmanın yanlış olduğu savunuluyor. Bu nesnelerin içeriğinin zaten biçim olduğu belirtiliyor.
(Cevap A)
17. Parçada I. cümleden IV. cümleye kadar biyografisi anlatılan futbolcu ve eserin özelliği anlatılmış. IV. cümleden başlanarak da eser bir yana bırakılarak futbolcular arasında karşılaştırma yapılmıştır.
(Cevap D)
18, Parçada Matrix filminin içeriğiyle ilgili değerlendirme yapılmaktadır. İzleyiciler tarafından beğenilip beğe- nilmediği ve devamının çekilip çekilmediği değerlendirmesi anlatımın akışını bozmuştur. Dikkat edilirseIII. cümlenin II ve IV. cümleler arasında kopukluğa yol açtığı görülür.
(Cevap C)
19. A'yı parçanın dördüncü satırından çıkarabiliriz, C’yi “ruha nüfuz etmeli”den, D’yi parçadaki son cümleden, E’yi ilk cümleden çıkarabiliriz. En iyi biyografi ifadesi “başarılı olma”yı karşılar. Parçada tarihi olayların sıralanmasından söz edilmemiştir.
(Cevap B)
20. “Gerçek dünyanın dışına çıkmak” ifadesi bizim için anahtar bir cümledir. Çünkü buradan boş bırakılan yere getirilecek cümlenin olumsuz olması gerektiği ve ilk cümledeki ifadeyi bütünler nitelikte olması gerektiği sonucuna varabiliriz.
(Cevap A)
DENEME - 1
1. (I) Denemede söylenenler, okura iletilmek İstenenler bir söyleşi havası içinde verilir. (II) Daha doğrusu denemeci, bu hava içinde sanki kendisiyle konuşuyormuş gibi bir yol izler. (III) Nitekim denemenin başlatıcısı ve babası sayılan Montaigne, denemelerini bu hava içinde oluşturmuştur. (IV) Denemecinin, öne sürdüğü her düşünceyi doğrulama ya da kanıtlama gibi bir kaygısı bulunmaz. (V) Denemede, bilgilendirme ve öğretme temel amaç değildir. (VI) Bu da denemeyi, makaleden ve eleştiriden ayıran en belirgin özelliktir.Bu parçayı iki paragrafa ayırmak gerekse, ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
2. Bale, olaylar ve durumlar dizisini içeren bir konuyu ele alması ve bu konuyu insan yani dansçı aracılığıyla iletmesi bakımından tiyatro sanatına benzer. Fakat bu sanatta biçimsel düzen, özden daha çok önemlidir. İnsan vücudunun ve hareketinin müzik eşliğinde dinamik ve estetik bir görüntü oluşturması amaçlanır. Gerçeklik duygusu; anlam, duygusal etki, biçimsel düzen ve estetik etkinin gerisinde kalır. Hikâye, karakter ve tema, biçimsel güzelliğin gerçekleşmesini sağlayan yardımcı öğeler durumundadır. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?A) Açıklama - KarşılaştırmaB) Örneklendirme - TanımlamaC) Tanımlama - TartışmaD) Karşılaştırma - TanımlamaE) Tartışma-Açıklama
3. Söz nedir? Çiçek tozları gibi, insandan insana uçuşarak ruhları canlandıran, sonsuz dostluklar yeşerten bir rüzgâr mı? Bitkilerin üreyip çoğalması, çiçek tozlarının oradan oraya taşınmasıyla mümkün oluyorsa insan duyarlılığının, düşüncesinin yaşayıp gelişmesi de sözcüklerin tozlaşmasıyla gerçekleşiyor olmalı. Çağdan çağa, insandan insana, kültürden kültüre sonsuz bir duygu aktarımı... Orta Çağ şairi Sapho'nun “Mutlu kal, yıllar boyunca...” dizesi kimlere değe dokuna geldi, kimlerde sürgün vere vere ulaştı bize, kim bilir. Sözün bunca tazeliği, ölmezliği, dokunduğu her insandan yaşanmışlık taşınmasına mı bağlıdır?Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?A) Alıntı B) BenzetmeC) Karşılaştırma D) KanıtlamaE) Yineleme
4. Resim sanatının dünyaca ünlü isimlerini Türkiye’deki sanatseverlerle buluşturan İstanbul'daki müze, bu kez çok daha önemli eserlere ev sahipliği yapıyor. Kısa süre önce açılan ve "Monet'nin Bahçesi" adını taşıyan sergide, İzlenimcilik akımının kurucusu Monet’nin eserleri yer alıyor. “Belki de resaam olmayı çiçeklere borçluyum." diyen Monet, kendi elleriyle oluşturduğu ve resimlerinin ilham kaynağı olan Giverny Bahçesi’yle aile yaşamına odaklanıyor. Bu bahçede gün ışığının her anını, çiçeklerin üzerindeki yansımalarını yoklamak İçin tekerlekli bir arabayla 6-7 tablo birden taşımış sanatçı. Gün ışığının eğimine göre, yaptığı tabloyu da değiştirirmiş. Şimdi sanatçının bahçesindeki çiçekler “Monet’nin Bahçesi” adlı sergiyle İstanbul Boğazı'nda izleyicilere gülümsüyor.Bu parçanın anlatımıyla ilg ili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Alıntıya başvurulmuştur.B) Neden - sonuç bildiren cümle kullanılmıştır.C) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.D) İkileme kullanılmıştır.E) Kişileştirmeye başvurulmuştur.
5. En az yedi sekiz saat süren gece açlığından sonra her bedenin enerjiye ihtiyacı vardır. Bu da kahvaltıyla karşılanmalıdır. Kahvaltı, günlük karbonhidrat ihtiyacımızın önemli bir bölümünü karşılayabileceğimiz bir öğündür. Kahvaltı menüsünü hazırlarken dikkatli olunmalı, ayaküstü kahvaltı yapmaktan kaçınılmalıdır. Zaman azlığı nedeniyle otobüste, vapurda, trende kahvaltı yapmak zorunda kalmıyorsa akşamdan mutlaka hazırlık yapmalıdır. Peynirli bir tost, ekmek arası peynir, domates, biber, salatalık gibi kolay yenebilen ve besleyici bir kahvaltı hazırlanmalıdır.Bu parçada kahvaltıyla ilg ili olarak ne anlatılmaktadır?A) Öteki öğünlerle karşılaştırılıp yapılan yanlışların
sonuçlarından söz edilmektedir.B) Önemi belirtilip onunla ilgili önerilerde bulun
maktadır.C) Karbonhidrat içeren besinlerden ve bunların
değerinden söz edilmektedir.D) Enerji veren besinler ve bunların nasıl tüketil
mesi gerektiğini belirtilmektedir.E) Yapılmasının nelere yol açacağı açıklanmada
dır.
Diller arasında etkileşimin olması doğaldır. Bunu biz 8. de kabul ediyoruz. Ama bunun etkileşimden de öte bir “istilaya” dönüşmesini kabullenemeyiz. Bu yüzden herkesi, Türkçeyle dost olmaya, onu sevmeye, savunmaya çağırıyoruz.Bu parçada dilin, yabancı dillerle etkileşimiyle ilgili olarak neden endişe edilmektedir?A) Sözcüklerin anlamlarında ortaya çıkacak deği
şikliklerin bir kargaşa yaratmasındanB) Toplumsal yaşam biçimiyle olan bağı koparıla
rak dilin işlevsiz hâle getirilmesindenC) Yabancı sözcüklerin dilimize yerleşerek dilin
varlığını tehlikeye düşürecek olmasındanD) Kişilerin, dilde ortaya çıkacak yeniliklere ayak
uyduramamasındanE) Konuşanların, yabancı dillerin kurallarını be
nimsememesi nedeniyle ortaya çıkacak sorunlardan
Benim önceki şiirlerimde gerçekleştirdiklerim, çok kolay göze çarpan şeyler değildi. Nereye kadar?Son kitabıma kadar. Genellikle şairler, yaşlanmaya 9. başlayınca geçmişte yazdıklarına daha sıkı bağlanıyorlar, daha tutucu oluyorlar. Şiirlerinde değişiklik yapmamayı yeğliyorlar. İşte bu son kitabımda ben öyle yapmadım, bugüne dek yaptıklarımdan farklı bir şey denedim. Bu kitap, şiiri büyük ölçüde dilin olanaklarıyla yalnızca dilin içinde kalarak denemek gibi bir yaklaşımla yazıldı. Bence bu önemli bir şeydi, ama ayırdına varılamadı.Bu sözleri söyleyen şair aşağıdakilerden hangisinden yakınmaktadır?A) Son şiirlerini yazarken izlediği yolun fark edil
meyişindenB) İlk dönem şiirlerindeki başarısının kabul edilme
sindenC) Son yapıtında kolay anlaşılır şiiler yazmasının
eleştirilmesindenD) Şiire getirdiği yeniliklerin önemsenmemesin
denE) Şiirinde sık sık yaptığı değişiklikler nedeniyle
okuyucularını yitirmesinden
Deneme türündeki yazılarda amaçlanan şu olmalıdır bence: Kesinlemelere girmeden okuru kendisiyle tartışmaya çağırmak. Okur bizimle aynı görüşte olmayabilir ama yazımızı okurken bir kuşku büyümeli içinde; o mu doğru yazıyor, yoksa ben mi en doğruyu biliyorum diye... Yazarlık yaşantımın en güzel övgülerinden biri sayarım genç bir okurumun bana söylediği şu sözü: “Her düşüncenize katılmıyorum ama yazınızı okurken sizinle tartışıyorum içimde.” Ben bunu Melih Cevdet Anday’ın birbirinden seçkin altmış denemesini ardı ardına okurken yaşadım, bir okur olarak. O zaman anladım en başarılı yazarlar
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göreaşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) okurları, kendisiyle karşılıklı olarak görüşlerini
savunmaya davet edenlerdirB) düşüncelerini, kişisellikten çıkarıp topluma mal
etme bilinci taşıyanlardırC) kişilere, kolay kolay değişmeyecek bir bakış
açısı kazandırmayı ilke edinenlerdirD) en soyut gerçekleri bile somutlaştırarak verme
ce çalışanlardırE) hemen her sözcüğünde dilin sıcaklığını hissetti
renlerdir.
Bazı insanlar, gördüğünü bir daha görmek isteyen, pırıl pırıl gözlerle bakarlar dünyaya. Işığı da farklıdır o gözlerin, âdeta bir ışık kaynağına ihtiyaç duymadan parlarlar. Çok özel bir duyargaları vardır bu gözlerin sanki. Nesnelerin, taşın, toprağın kıpırtısını hissederler. Ve o kıpırtıya yoğunlaşmaya her zaman hazırdırlar. Baktıkları şey hakkında öncesinde ne söylenirse söylensin aldırmazlar — .Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) böylece “bakmakla “görmek” arasındaki farkı
anlamaya çalışırlarB) nedense herkesin bildiğini onlar da öğrenmek
isterlerC) aslında içlerindeki heyecanı azaltacak ortam
lardan uzak durmaya çalışırlarD) çünkü başkalarının göremedeği şeyleri göre
ceklerine neredeyse emindirlerE) ne var ki bu bakışlarıyla yaşama sevincini hep
canlı tutarlar
10. Bir kimse her gün yazı yazıyorsa her gün okuyucunun karşısına, tıpkı aktörlerin seyirci karşısına çıktığı gibi çıkıyordun Aradaki fark, aktörün bir dönem boyunca her gün aynı senaryoyu sahnelerde canlandırması; günlük fıkra yazarının ise her gün yeni bir senaryo üretmek zorunda olmasıdır. Buna karşılık aktör en üzgün gününde komedi, en neşeli gününde de dram oynamak zorunda kalabilir ama günlük fıkra yazarının böyle bir zorunluluığu yok. Perde açılır, bakarsınız bir güldürü ertesi gün trajedi belki...Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılabilir?A) Oyuncular her oyunda yarartıcılığını kullanmak
zorundayken yazarların böyle bir zorunluluğu yoktur.
B) Ancak izleyiciyi şaşırtan oyunlar, beklenen başarıyı yakalayabilir.
C) Oyuncu ya da yazar, ruh hâline uygun ürünler ortaya koyduğu zaman daha başarılı olur.
D) Sürekli aynı rolü oynamak, oyuncuyu sıradanlaştırır.
E) Oyuncunun her sezon aynı oyunu oynamasıyla yazarın her gün aynı yazıyı yazması aynı şey değildir.
11. Bir dağın yamaçlarından birinde rüzgârla devinip duran bir çiçek hayal edin. Kırmızı saplı, beyaz, minik bir dağ koruğu ya da dağ kekiği... Taç yapraklarına kelebekleri, böcekleri çeken, arkadaşlarıyla bir arada tarlalar oluşturan binlerce çiçekten sadece biri. Ayrıca destanlarda adı geçen, yüzyıllarca sonra hâlâ o yamaçta bulunabilen özel bir çiçekten sadece biri. Ayrıca destanlarda özel bir çiçek. Öyle ki bugüne dek sadece Kaz Dağları’nda yaşamak isteyecek kadar özel...Bu parçada sözü edilen çiçeği ayrıcalıklı kılan en belirgin özellik aşağıdakilerden hangisidir?A) Çok yüksek yerlerde bulunmasıB) Güzelliğiyle dikkat çekmesiC) Çok eskiden beri bilinmesiD) Yalnızca bir yerde yetişmesiE) Geçmişteki güzelliğini günümüzde de koruması
12. Bu sanatçımız çok iyi bir şair olmasına karşın şiir üzerine neredeyse hiç konuşmaz, bir şey söylemez. Kendisine sorulsa çoğu kişiye yabancı gelebilecek ve onları şaşırtacak düşünceler öne sürerek onlarda olumsuz bir etki bile yaratabilir. Ama ben hem kendisini hem şiirini çok severim. Eğer “şair kişilik” diye bir şey varsa odur.Aşağıdakilerden hangisi kendisinden böyle söz edilen bir şairin özelliği değildir?A) Şiirle ilgili farklı düşünceleri olanB) Güzel şiirleri olduğuna inanılanC) Sanatı üzerine konuşulmasından hoşlanmayanD) Şiiriyle kişiliği arasında etkileşim bulunanE) Şiir üzerine görüşlerini açıklamaktan kaçınan
13. Okunacak o kadar çok şey, görülecek o kadar çok yer var ki çalışırken, onlara ayırmam gereken zamanı kullanarak kendime haksızlık ediyormuşum gibi geliyor. Çünkü genel yayın yönetmenliği, bir sürü ayrıntı demek. Çalışanların sorunlarıyla ilgilenmek demek. "Bana ne!" diyerek genel yayın yönetmenliği yapılamaz. Çalışanların ailelerinin dertleri bile senin dertlerin oluyor. Sonra bir sürü iş var, onlara da eğilmek gerek. Haberi kaç sütunda verelim? Promosyon olarak ne verelim? Bunlar, benim bundan sonraki yaşamımda oturup da uğraşmak istemediğim şeyler. Çünkü okumak istediğim kitaplar, görmek istediğim filmler, tiyatrolar, gitmek istediğim yerler, sohbetine doyamadığım dostlar ve yaşayacağım sevgim var. Bu sözleri söyleyen kişiyle ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisi söylenemez?A) Kendi işiyle ilgili birtakım kararlar alması gerek
tiğini düşünmektedir.B) Ömrünün kalan bölümünde dilediği şeyleri yap
mak istemektedir.C) Ağır yaşam koşulları nedeniyle çok yorulduğun
dan yakınmaktadır.D) İş yaşamının özel yaşamı engellediğinden söz
etmektedir.E) Birlikte çalıştığı kişilerin sorunlarıyla ilgilenmek
zorunda olduğunun farkındadır.
14. Bir resim sergisini gezerken gördüğüm her tablodan anlatılmaz bir tat aldım. Bir şiir okuyan, bir ezgi dinleyen insan neler duyar, neler düşünürse ben de onları duydum, onları düşündüm. Tabloların bazılarında biçimle renkler arasında uyum, bazılarında da daha nice yıllar sürecek olan bir çekişme var. Ben bu tür tablolarda biçimin her zaman için önde olması gerektiğini düşünüyorum. Rengin en baştan çıkarıcı, en güzel kullanılmış olduğu bir tabloda bile...Bu parçaya göre, sergideki resimleri gören kişin düşünceleriyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Renklerle, istenenin gereği gibi anlatılamadığı-
na inanmaktadır.B) Resimlerin kişide estetik hazlar uyandırdığını
düşünmektedir.C) Renklerden çok biçime önem verdiğini belirt
mektedir.D) Çeşitli sanat dallarının kişide benzer etkiler ya
rattığına inanmaktadır.E) Tabloların farklı nitelikler taşıdığını düşünmek
tedir.
15. 3-3,5 yaşları, çocuğun anaokuluna başlaması içinen uygun dönemdir. Yaygın olarak bilinenin aksine kardeşleri olan ve annesi çalışmayan çocuklar da anaokuluna muhakkak gönderilmelidir. Bunun, çocuk üzerinde pek çok olumlu etkisi vardır. Okul öncesi eğitimi öncelikle çocuğa paylaşmayı öğretir. Paylaşım, sosyal ve özel hayatın olmazsa olmazla- rındandır. Ayrıca bu eğitim çocuğun öz güvenini geliştirir, öz güveni artan ve paylaşma duygusuyla tanışan çocuk, arkadaşları arasında daha çok sevilir; bu da onu mutlu eder. Bu eğitimi alan çocuklar, anne bağımlılığından kurtulurlar, bağımlı kişilik riskinden uzak olurlar. Ayrıca zihinsel gelişmeleri daha hızlı, sosyalleşmeleri daha sağlıklı olur.Bu parçada okul öncesi eğitimin çocuklara sağladığı yararlar arasında aşağıdakilerden hangisine ver verilmemiştir?A) Düşünme ve algılama gücünü kısa sürede artır
dığınaB) Okulda üstün başarı göstermeyi sağladığınaC) Kendi kararlarını verebilen bir birey olmasına
yardım ettiğineD) Başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurmasını kolaylaş
tırdığınaE) Kendisinden başka insanların da varlığını be
nimseyip kabul etmesini sağladığına
16. Bir süredir öyküler yazmayı deniyordum. Bunları kitaplaştırmak gibi bir amacım yoktu. Akşam bilgisayarın başına geçip öykülerimi yazarken hayal dünyasında gezinmek, günlük yaşamın yavanlığından kurtulmak istiyordum. Onu yaptım. Böyle yaptığımda sabahları daha mutlu, daha çok şey öğrenme isteğiyle uyanıyordum. Kendi kendime yetiyordum yani. Bir de zamanın olgunlaştırmasına bıraktım öykülerimi, hemen kitap olsun istemedim.Bu parçada konuşan kişi, öykücülüğü ve öyküleriyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine deai- nilmemistir?A) Yazmanın kendi üzerindeki olumlu etkilerineB) Yazmaya başlarkenki amacınaC) Yazmanın haz veren, çekici bir iş olduğunaD) Neden hemen kitaba dünüştürmediğineE) Yayımlamada hangi sıkıntılarla karşılaştığına
17. Son yıllarda önem kazanan “kişisel koçluk” adı verine danışmanlık etkinlikleri, pozitif psikolojinin uygulandığı alanların başında gelir. Danışanın güçlü yanları üzerinde yoğunlaşarak kendisiyle barışması, bu sayede hayata daha olumlu yaklaşması sağlanır. Kitapçı raflarında yer alan binlerce kişisel gelişim kitabı, pozitif psikoloji ilkesine göre hazırlanmıştır. Bu kitapların bu denli popüler olmasının temelinde, bireyin olumlu yanlarını kullanarak hayatının anlamını bulmasına yardımcı olması yatmaktadır. Güçlü özelliklerine yoğunlaşan insan, artık kendisini değersiz, işe yaramaz değil; özgün ve becerikli hisseder.Bu parçada anlatılmak istenenler arasıdna aşa- ğıdakilerden hangisi voktur?A) Kişisel koçluk, pozitif psikolojiyle günümüzde
kullanılan yöntemlerden biridir.B) Başarının sırrı, sorunları gözardı ederek mutlu
olmaya çalışmaktır.C) Özgüven eskikliği hissedenlerin, güçlü özellik
leri öne çıkarılarak hayata uyum sağlamaları kolaylaşır.
D) Kişisel koçlar kişinin, yeteneklerinin farkına varmasını dolayısıyla hayata pozitif bakmasını sağlamaya çalışır.
E) Kişisel gelişim kitaplarının temel amacı, kişileri kendilerine değer veren insanlar hâline getirmektir.
18. Sevdiğimiz, bildiğimiz şiirleri, tekrar ede ede şiir zevkimizi köreltiriz. Yani edebi tatlara, yeni şiir beğenisine kapılarımızı kapatırız. Bu nedenle ben okurlarıma, sık sık antoloji karıştırmalarını öneririm. Ondan sonra da orada beğendikleri şairlerin, kitaplarına yönelmelerini... O zamana kadar bilmedikleri ya da hoşlanmadıkları şairlerin şiirlerini çok sevebilir, beğenebilirler. Sözün kısası ben tekrarlardan korkarım. Bu nedenle şiir okurunun sloganı “Her gün yeni bir dize!" olmalı diye düşünürüm.Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?A) Aynı şairleri sürekli okuma, beğenimizde kalıp
laşmaya yol açar.B) Seçkileri okuma, bizi yeni şiir dünyalarına taşır.C) Bir şairin bütün şiirleri aynı düzeyde olmayabi
lir.D) Bir şiirin değeri, okurları etkilemesiyle ölçülür.E) Şiir beğenisini oluşturma, sürekli olarak farklı
şiirleri okumayı gerektiri.
20. Gerilim romanı yazan biri, okurun kalbini, avuçlarında hissetmeli; her cümlede, okurunun artan kalp atışını duymalı. Bu, yazarlık kumaşınızda olması gereken bir özellik. Gerilim, aynı zamanda kurgunun da ön plana çıktığı bir tür. O nedenle gevezelik edemez, istediğiniz gibi uzatamazsınız metni. Çünkü o zaman avucunuzdaki kalbin atışı yavaşlar. Bizde gerilim türü pek gelişmemiştir. Nedenini bilmiyorum. Belki de kültürümüzle, toplumumuzun yaşam biçimiyle ilgilidir.Bu parçada gerilim romanının özellikleri arasında aşağıdakilerden hangisine ver verilmemiştir?A) Her düzeyden okura seslenecek bir anlatıma
yer verilmesiB) Olayların oluşturduğu çatının önem taşımasıC) İşlevsiz ayrıntılara yer verilmemesiD) Heyecanın dozunun önem taşımasıE) Okurunu heyecanlandıran bir yapısının olması
§0= m 'M i SORULARIfAYANI;m
19. Edebiyat tarihçisi ve eleştirmen olan yazar lan Walt,18. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen romancılarından Defoe, Richardson ve Fielding üzerine incelemeler yapıyor. Bu isimlerin, modern roman geleneğinin oluşmasındaki rollerini tartışıyor. Araştırmasını, Batı tarihini belirleyen olayları, toplumsal oluşumları ve ekonomik durum gibi çeşitli dış etkenleri göz önüne alarak yapan yazar, bunların modern roman üzerindeki etkilerini okurlara sunuyor.Bu parçada anlatılan yazara ve onun çalışmalarına ilişkin olarak aşağıdakilerden hangisine defii- nilmemistir?A) Çağdaş romanı, içinde oluştuğu öteki koşullarla
birlikte değerlendirdiğineB) İncelemelerini tanınmış sanatçılar üzerine yap
tığına ^C) Mesleki açıdan iki alanla ilgili olduğunaD) İncelediği yazarların çağdaş romana katkıda
bulunduğunaE) Daha önce bilinmeyenleri gün ışığına çıkardığı
na
(I) Sağladığı psikolojik etkiden yola çıkılarak, kendine güvenmenin bir yolu olduğu düşünülen dik oturuş, biyolojik olarak da oluşturduğu değişimle kişiyi hedefe yaklaştırıyor. (II) Yapılan araştırmalar; oturuşu değiştirmenin, liderlik konumuna yükselmede etkili olduğunu ortaya koydu. (III) Öğrenciler üzerinde yapılan incelemelerde, gerçekten de oturuş dikleştikçe bazı hormonlarda değişim görüldü. (IV) Omuzların ve çenenin dikleştirilmesi, kolların rahat bırakılması, sırtın esnetilmesi; vücuttaki hormonal değerleri, liderlerde görülen hormon dengesiyle aynı düzeye taşıdı. (V) Bu da oturuşun ve vücut dili kullanımının, psikolojik bir taktik olmanın yanında biyokimyasal bir etki de oluşturduğunu gösterdi. — .
21. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde bir çıkarım yapılmıştır?A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göreaşağıdakilerden hangisi getirilemez?A) Arştırmayı yapan uzmanlar, bir görüşme ya da
sunum öncesinde güçlü bir duruş sergilemenin, görüşme boyunca performansı yüksek tutacağını belirtiyor
B) Hâlbuki insanın, yalnızca kendine inanarak bile çok şey başarabileceği düşüncesi, kısa bir zaman öncesine kadar dikkate alınmıyordu
C) Araştırmacılara göre, elde edilen verilerin güvenilirliği konusunda şüphe duymak mümkün ama sonuçlar gerçekten incelenmeye değer
D) Bütün bunlar gösteriyor ki bireyin kendine güvenmesi yalnızca dış etkenlere bağlı değil; kendisini nasıl yönettiğinin de bunda büyük payı var
E) Sosyal yaşamda sağlayacağı yararları henüz bilmediğimiz daha nice yol var ve keşfedilmeyi bekliyor belki de
CEVAP ANAHTARI ■ 1
1 .C - 2.A - 3.D - 4.D - 5.B - 6.C - 7.D - 8.A - 9.D -1 0.E11.D -12. C- 13.C - 14.A- 15.B - 16.E - 17.B - 18.D
19.E - 20.A- 21.E - 22.C
2 .
DENEME - 2
(I) Solar, Mc. Ewan’ın son romanı. (II) Roman güncel bir konudan, iklim biliminden yola çıkıyor. (İli) Yapıt; iklim bilimi, yenilenebilir enerji sistemleri, özellikle güneş enerjisi üzerine anlamlı mesajlar verse de yalnızca bu amaçla kaleme alınmamış. (IV) Böyle olsaydı kitabın türü roman değil, başka bir şey olurdu, ayrıca böyle bir yazardan bununla yetinmesi de beklenemezdi. (V) Solar, 2000, 2005 ve 2009 yıllarında kesintiye uğramış üç bölümden oluşuyor. (VI) Bu yılların arasındaki zamanlarda ise bazı atlamalar görülüyor. (VII) Yani yazar, belirli bir tarihin, kurguya uygun bir yerinden kesip önceki bölümde anlattığı olaylan gelişmiş aşamalarıyla karşımıza çıkarabiliyor.Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.
İnsanlar beslenme gereksinimi duymasalardı acaba dünya nasıl bir yer olurdu? Belki de bugünkü uygarlık düzeyine erişemezdik. Çünkü araştırmacılar, insanların “ekmek’1 peşindeki bitmek bilmeyen serüveninin, nüfusun artması ve yerleşim yerlerinin genişlemesinde, ekonominin ve siyasetin üzerinde, ticaret alanlarının belirlenmesinde, savaşlarla yeni yerlerin alınmasında büyük etkisi olduğunu belirtiyorlar. Yiyecek sıkıntısı içinde olan Avrupa, İpek Yolu'nun Osmanlı İmparatorluğumun eline geçmesiyle başka yollar aramaya yönelmeseydi, belki de Kristof Kolomb 1492’de Atlantik Okyanusu’nu aşarak Kuzey Amerika’yı keşfedemeyecekti.Bu parçanın anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?A) TartışmaB) ÖykülemeC) Sayısal verilerden yararlanmaD) ÖrneklemeE) Betimleme
İstasyona bakan bir tepenin yamacındaydı evimiz Ankara yönünden gelen trenleri ilk önce biz götürdük. Önce dumanı görünen trenler, sonra hafifçe sağa yatarak döner, kasabaya doğru süzülürdü bir uğultuyla. Bu sesin uğultu değil, katarın yaydığı bir müzik olduğu söylenebilir. Çelik tekerleğin çelik raylarda çıkardığı mırıltıyla beslenen, etkiyeci bir kayma sesi. Tren, o dönüşten sonra istasyona varıncaya kadar bu büyülü kayma sesiyle yavaş yavaş ilerlerdi.Bu parçanın anlatımıyla İlgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Görülenler oluş sırasıyla verilmiştir.B) Eylemler betimlenerek anlatılmıştır.C) Koşul belirtilmiştir.D) Görme ve işitme duyusuna seslenen ayrıntılara
yer verilmiştir.E) İkileme kullanılmıştır.
Edebiyat dergilerindeki “kitap tanıtma yazıla-rının son zamanlarda eskiye göre epeyce azaldığı, bilinen bir gerçek. Buna karşın, yayımlanan kitapların yazarlarıyla yapılan söyleşilerde büyük bir artış var. İlle de birini ötekine yeğlemek gerekirse ben, bir kitabın nesnel biçimde tanıtıldığı yazılardan yanayım. Söyleşi yazıları bana oldum olası “işin kolayına kaçmak” gibi gelir. Aslında, yazarına sormak üzere bir kitaba ilişkin sorular hazırlamak gerçekten çok emek ister. Ne var ki bizde bu İş, “Günün hangi saatlerinde yazarsınız?", “Nasıl yazıyorsunuz?” türünden sıradan sorular aracılığıyla yapılmaya çalışılıyor. Söyleşide asıl çabayı, yapıtı ortaya koyan yazar gösteriyor. Yargı yüklü soruları yanlış anlaşılma endişesiyle yanıtlayarak, yapıtının avukatlığını yaparak... Buna karşın kitap tanıtma yazılarında çaba göstermesi gereken, tanıtma yazısını yazan kişidir. Tanıtacağı, eleştireceği kitabı dikkatle ve sıradan bir okurdan farklı bir göz ve birikimle okuyacak, aynı türdeki başka örneklerle birçok bakımdan karşılaştıracak, yazısını buna göre yazacak. Az gerilim, az çaba değildir bu. Öte yandan “kitap tanıtma, eleştirme işi”ni nesnellikle yapanların, haklı olduklarına inandığım bazı korkuları var ki bu olgu, edebiyat dünyasını ciddi olarak tehdit etmektedir: Yazarın hışmına uğramak! Bazı yazarlar “Zamanını bana ayırmış, okumuş, didik didik etmiş, emeğini esirgememiş.” diye düşünmek yerine eleştiriyi, eleştirmeni küçümsemeyi, yok saymayı ve hatta aşağılamayı yeğliyor.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Alıntıya yer verilmiştir.B) Eleştirel bir yaklaşımla yazılmıştır.C) Karşılaştırma yapılmıştır.D) Öne sürülen sav, nedenleriyle açıklanmıştır.E) Kişisel görüşlere yer verilmiştir.
Daha önce hiç görmediğiniz bir kenti yakından tanımak istediğinizi düşünelim. Bu kentin üzerinde helikopterle yapacağınız bir gezinti, kenti kuş bakışı görmenizi sağlayacaktır. Ancak kenti tanımak, güzelliklerini fark etmek için bu yeterli olmayacaktır. Yere inmeniz, sokaklarında, caddelerinde dolaşmanız gerekecektir. Metin çözümleme de buna benzer. Bir metni okumanız, onu kuş bakışı görmenizi sağlar. Eğer metni iyice anlamak ve içselleştirmek istiyorsanız mutlaka satır aralarına girmelisiniz. Çünkü metnin gerçeği satır aralarında gizlidir.Bu parçada yapılan benzetmede aşağıdakilerden hangileri arasında paralellik kurulduğu söylene-bilir?A) kentin güzellikleri - metinde geçen yerler
B) kentin sokaklarında dolaşmak - metnin satıraralarına girmek
C) kentin üzerinde helikopterle dolaşmak - metniiyice anlamak
D) yere inmek - metni okumak
E) ilk kez görülen bir kent - metnin konusu
Insan vardır, kahkaha atmaz ama yüzü güler; gönlü cömert, ufku geniştir; onunla oturdukça oturmak istersiniz. Birlikte vakit geçirmekten keyif alırsınız, farkında bile olmadan ne de çok şey öğrenirsiniz. Ya- nindan kalktığınızda değişmiş, zenginleşmiş olarak yolunuza gidersiniz. Yine görmek istersiniz o kişiyi, ilk fırsatta yeniden buluşmak. Sohbetine doyamaz, ruhunun derinliğini ölçemezsiniz. Saklı bir cevherdir ilk bakışta belli olmayan, uçsuz bucaksız bir denizdir kıyılarına varılamayan. Böyleleri o kadar azdır ki
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göreaşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) onların değerini bilir, hiçbir zaman dostluğunu
kaybetmek istemezsinizB) ne oldukları gibi sevebilir ne de tamamen vaz
geçebilirsiniz onlardanC) siz de tıpkı onlar gibi düşünmeye başlarsınız,
gitgide kendinize yabancılaşırsınızD) aranızda kuşak farkı olduğunu unutursanız on
ları kolay kolay anlayamazsınızE) herkesin yardımına koşmaya çalışsalar da
eleştirilmekten kurtulamazlar
7. Edebî ürünlerle tanışmamış bir kişi, insan olmanın bilincine ulaşamaz. Kendi beninin duvarları arasında tutsaktır o. Çevresinde olup bitenlerin, çirkinliklerin, eşitsizlik ve haksızlıkların ayırmına varamaz. Kendine de çevresine de yabancılaşmıştır. Akıp giden zamanın da doğanın da zenginliklerini duyumsaya- maz. Günlerinin çölümsü bir havası vardır; durgun, devinimsiz.Bu parçaya göre edebî ürünlerle tanışmamış bir insanda,
I. eleştirel bir bakış açısına sahip olma,II. yaşamın ve güzelliklerin farkında olma,
III. tekdüze bir yaşam sürme özelliklerinden hangileri görülür?A) Yalnız I B) Yalnız III C) I ve IID) I ve III E) II ve III
8. Tarihi “mis meyve sabunları" aslında bildiğimiz sabun. Edirne’ye özgü bu sabunlar, Edirneli kadınların kazanç kapısı. Bu kadınların kimileri elmada kimileri armutta uzman. Bildiğimiz sabuna elle şekil verdikten sonra üzerini gıda boyasıyla boyuyorlar ve koku ilave ediyorlar. Süs sabunu olarak aldığınız bu ürünün kokusu ve boyası altı ay sonra çıkıyor. O zaman da bunları normal sabun olarak kullanabiliyorsunuz. Çilek, muz, şeftali, portakal, elma, kavun ve karpuz şeklinde olanlar, o meyveler gibi kokuyor. İki girişimci genç, Türkiye’de kurdukları stantların ilgi görmesi üzerine bunları Amerika’da da satmaya karar vermiş, önce niyetleri Noel döneminde dört-beş stant açmakmış. Fakat düşündüklerinden çok talep edilince toptancılığa başlamışlar. Üstelik şimdilerde, Amerika dışındaki ülkelere de satmaya hazırlanıyor- larmış. Bu arada farklı figürler de geliştirmişler, örneğin Amerika için Cadılar Bayramı’nda satışa sunmak üzere bal kabağı şeklinde sabunlar hazırlamışlar. Gençler, süs sabunlarını ilk kez gören Amerikalıların tutumunu şaşkınlıkla anlatıyorlar “Bir keresinde, stantta gerçek sanılarak ısırılıp geri konmuş erik biçiminde sabun bulduk."Bu parçaya göre, Amerika’da satışa sunulan mis meyve sabunlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Amerikan kültürüne uygun olarak çeşitlendirildlğiB) Daha çok, özel günlerde satıldığıC) Özellikle genç kuşağın beğenisini kazandığıD) Yeni talepler karşısında ürün yetiştirilemediğiE) Satışlarının, kurulan standın büyüklüğüyle iliş
kili olduğu
9. Çocuk yetiştirenlerin yaşadığı en büyük ve yaygın sorunlardan biri, çocukların sağlıksız abur cuburlara olan düşkünlüğü. Bu alışkanlık hem çocukların gerekli besinleri almasını engelliyor hem de çocuklarda yaygınlaşmaya başlayan obezite sorununu körüklüyor. Üstelik abur cubur yeme alışkanlığı çocuklarla sınırlı kalmayıp daha ileri yaş gruplarında da yaygınlaşıyor. Tabii ki bu konuda öncelikle dikkat edilmesi gereken grup küçük çocuklar, çünkü — .
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) yetişkinlere çağın en büyük sorunlarından birinin sağlıksız beslenme olduğu hatırlatılmalı
B) sağlıklı beslenmeyle ilgili bilgilendirilmede kitle iletişim araçları daha etkili
C) abur cuburun ne olduğunu ve neden sağlıksız olduğunu anlatmak ilk amaç olmalı
D) tüm çocukların anlayacağı bir dille ele alınması gerekiyor
E) alışkanlıklar çok küçük yaşlarda oluşmaya başlıyor
10. Girit mutfağını ve Giritlilerin yeme içme alışkanlıklarını Anadolu mutfaklarından farklı kılan temel özellik, yabani otlardan yapılan çok çeşitli yemeklerin varlığıdır. Nüfus mübadelesinden sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilen Giritli Müslüman halkın bundan sonra yaşayacakları topraklarda yeni ve güçlü bir kimlik oluş->turmasında mutfak kültürleri büyük rol oynamış; en önemli farklılaşmayı da yabani otların yoğun tüketimi ortaya koymuştur. Aslında tutumlarında katı olmayan ve değişmeye açık insanlar olan Giritliler, yemekleri söz konusu olduğunda kurallara son derece bağlı ve tutucu davranırlar. Onları, mevcut bir tarifi değiştirmeye, ufak bir ekleme veya çıkarma yapmaya ikna etmek mümkün değildir. Geldikleri topraklara ve geride bıraktıkları hayatlarına ait anılarını adeta yemeklerinde muhafaza eden Giritlilerin, yemek adetlerine bu aşırı bağlılıkları zorla kopartıldıktan topraklarına duydukları özlemden ileri gelir sanki. Ben, ailemde de diğer Giritli birçok ailede de gözlediğim yemeğe ve mutfağa düşkünlüğün, bu konudaki titizliğin ve kuralcılığın kökeninde hep bu duygunun yattığını düşünürüm.Aşağıdakilerden hangisi bu parçada anlatılan Giritlilerin özelliklerinden biri değildir?A) Yemek kültürlerinin otlara dayanmasıB) Anadolu’ya sonradan yerleşmiş olmalarıC) Yerleştikleri bölgeye kendi mutfak kültürlerini
aktarmalarıD) Genelde yeniliklere açık ve esnek olmalarıE) Değişik tatları denemek konusunda istekli ol
mamaları
11. Varlıkları, nesneleri adlandırırken her dil, onlara kendi penceresinden bakar. O dili konuşan toplumun yaşamı, maddi ve manevi kültürü de bütün özellikleriyle dile yansır. Örneğin Türkçede, Türk kültürünün birçok özelliği yanında Türk insanının güzel, ince, yerine göre nükteli adlandırmalarıyla karşılaşırsınız. Bir çiçeğin hanımeli, bir üzüm türünün gelinparmağı, bir kaktüsün kaynanadili, bir kuşun yalıçapkını, İngilizceden alınan greyfurtun altıntop diye adlandırılması bu nitelikleri de ortaya çıkarır.Bu parçadan dille ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılabilir?A) Her birinin farklı yapısal nitelikleri olduğuB) Alt olduğu toplumun özelliklerinden izler taşıdı
ğıC) Ses ve anlatım düzeniyle bir bütün oluşturduğuD) Ülke ve ulus bağlarını güçlendirici yönlerinin
bulunduğuE) Zaman içinde değişime uğradığı
12. Onca yıldan sonra onu yeniden görebilme düşüncesi anlatılamayacak bir mutluluk vermişti bana. Gelmesini beklerken zaman durmuştu sanki. Son dakikalara doğru heyecanım daha da arttı. Birazdan kapının önünde olacak, en zor anlarımda, yaşadığımı duyumsatan sıcacık gülümsemesiyle içimi ısıta- caktı. Küçücük dünyamdaki yokluğunun oluşturduğu büyük boşluk dolacaktı artık. Tatlı bir huzursuzlukla evin içinde bir aşağı bir yukarı dolanıp duruyordum. Bana bir yıl kadar uzun gelen o son dakikaları geçirebilmek için eski resimlerimizi önüme yaydım. Hepsine uzun uzun bakmaya başladım. Ama. onlar beni avutmak şöyle dursun, onu görme isteğimi körükleyip sabırsızlığımı daha da artırdı.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Öykülemeye başvurulmuştur.B) Sözcükler gerçek anlamları dışında kullanılmış
tır.C) Anlatıcının duygularına yer verilmiştir.D) İnandırıcılığı arttırmak için örneklerden yararla
nılmıştır.E) Devrik cümleler kullanılmıştır.
13. Abdülcanbaz yalnızca bir çizgi roman kahramanı olarak değil, zaman zaman bir halk kahramanı olarak da algılanmıştır. Serüvenlerin konularının çoğunlukla halkın gündelik yaşamından alınmasının, bundaki payı önemlidir kuşkusuz. Okurun Abdülcanbaz'la kurduğu yakın ilişki, empati ve özdeşleştirme, gönderilen okur mektuplarının yoğunluğundan anlaşılmaktadır. Yalın çizgilerin akıcı bir anlatıma sahip metinlerle tamamlanması, söz konusu çizgi romanı okunur kılan önemli bir özelliktir. O, bizden biri. Bizim içimizden çıkmış, bizim özelliklerimizi taşıyan bir kahraman.Bu parçaya göre, Abdülcanbaz ve çizgi romanıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Merak ve güldürü unsurlarına bolca yer verildiğiB) Okurların kendilerini onun yerine koyduğuC) Her gün karşılaşılan, sıradan insanın nitelikleri
ni taşıdığıD) Yaşadıklarının gerçek yaşamla benzer yönleri
nin olduğuE) Kolay anlaşılır bir anlatıma sahip olduğu
14. Istranca derelerinin Karadeniz’e kavuştuğu yerlerde geniş kumsallar vardır. Akarsular denize ulaşabilmek için bunları aşmak durumundadır. Ne var ki Karadeniz'in sert rüzgârlarının harekete geçirdiği kum yığınları çoğu zaman derelerin ağzını tıkar, böylece suların denize boşalmasını kısmen veya tamamen engeller. Bu durumda dereler, yatakları boyunca geriye doğru şişer, genişleyip derinleşir ve uzun, kıvrımlı bir göl meydana gelir. Birçok dere zaman zaman fazla sularını boşaltma imkânı bulsa da daimî olarak bu biçimi alır. Ancak, kumsalın gerisinde düz veya çukur alanların bulunması hâlinde farklı bir durum ortaya çıkar. Kabaran dere suları ormanlarla kaplı bu arazileri işgal eder. Ağaçlar, çalılar ve ormanaltı bitki örtüsüyle kaplı bir göl meydana gelir. Derinliği bir metreyi aşan bu göller uzun bir süre ormana girmeyi engeller.
I. RüzgârII. Bitki örtüsü
III. KumBu parçaya göre, yukarıda verilenlerden hangileri bölgede akarsuların gölleşmesinde etkili olan faktörlerden değildir?A) YalnızI B) Yalnız II C) İve IID) I ve III E) II ve III
15. Arkadaşlarım beni güçlü buluyorlarsa eğer, bunun birkaç nedeni var. Bunlardan biri “ içten” olmam ve insanları koşulsuz olarak sevmemdir. Ayrıca ileriye bakan, geleceğe yönelik tasarıları olan biriyim. Düşündüğümü dolaysız ve net olarak söylemek, şeffaf olmak, verici olmak ve güzellikleri paylaşmada cömert olmak insanı güçlü kılıyorsa evet, ben çok hem de çok güçlüyüm!Bu sözleri söyleyen kişi, kendisiyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinden söz etmemiştir?A) Çıkar gözetmeksizin başkalarına yardım etti
ğindenB) Geçmişe bağlanıp kalmadığındanC) Herkesle kolay İletişim kurabildiğindenD) Sahte davranışlardan hoşlanmadığındanE) Gizli saklı bir düşüncesi olmadığından
16. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında yazılan öykü ve romanlarda, siyasal değişimlerin yansımalarından çok, değişik toplumsal görünümlerin simgeleri sayılabilecek kişilerin betimlenmesi, öykülenme- si göze çarpmaktadır. Bu değişik görüntülerde özellikle geleneksel, toplumsal ya da bireysel yaşamlar yer almaktadır. Kişilerin yaşamlarıyla İlgili sorunlara bağlı ruhsal çözümlemeler, betimlemelerle öne çıkarılmıştır. Türkçenin özleştirilmesi çabasıyla kazanılan yalınlığın, yazarların dil ve anlatım özelliklerini büyük ölçüde etkilediği; ulusçu, toplumcu akımların, gerçekçi gözlemlerin, kimi yazarların yapıtlarında görüldüğü ileri sürülebilir.Bu parçadan, söz konusu dönemde yazılan öykü ve romanlarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?A) Toplumsal çatışmalara ayna tutulduğuB) Yazınsal ürünlerin yaşanılan gerçeklerle bes
lendiğiC) Yazarların, Türkçeleştirme çalışmalarından
olumlu yönde etkilendiğiD) Cumhuriyet Dönemindeki kazanımların yazın
sal yaratılara yansıdığıE) Değişik anlatım biçimlerinden yararlanıldığı
17. Ben okumayı söktüğüm günden beri merakla, tutkuyla okuyorum. Çok defa hayatımı değiştirmek üzere önemli adımlar attım. Sevdiğim sayısız yazar ve kitap bana bunu nasıl yapabileceğimi hakkıyla gösterdi, özellikle de yazmak için cesaret ve güç verdi. Aslında hayatım yazmaya başlamakla değişti. Okudukça ve yazdıkça hayatın bize sunulan reçetelerden ibaret olmadığını keşfettim. Soru sormaktan, kuşku duymaktan, insan hayatı ve onuruna zarar verecek her şeye karşı olmaktan vazgeçmemeyi öğrendim.Bu parçanın yazarıyla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisi söylenemez?A) Okumaya ve yazmaya karşı düşüncelerini aile
sinin verdiği destekle oluşturmuştur.B) Okumanın ve yazmanın, kendisi üzerinde
önemli bir etkisi olduğunu düşünmektedir.C) Benimsenmiş durumların sorgulanabileceğine
inanmaktadır.D) Bir yandan kendini geliştirirken bir yandan da
haksızlıklara direnme gücü kazanmıştır.E) Kitapların ve yazarların birer yol gösterici oldu
ğu kanısındadır.
18. Verimlilik, zihinde başlar ve zihinde beliren düşüncelerin uygulamaya aktarılmasıyla gerçekleşir. Bu süreçte zihinsel ve fiziksel kaynakları iyi değerlendirerek üretim yapmak önemlidir. Verimliliğin gerçekleşmesi; sorgulama, karar verme, planlama, kaynakları yönetme, uygulama, değerlendirme, sorun çözme gibi becerilere bağlıdır. Bu becerilerin geliştirilmesi ve hayat boyu sürdürülmesi ise çağdaş bir eğitim gerektirir. Şartlanmış ve kalıplaşmış zihinler üreten geleneksel eğitim yaklaşımları, günümüz gelişmeleri karşısında yetersiz kalmaktadır. Geleneksel anlayışla yetişen bireyler, üretim ve verimliliğin gerektirdiği becerileri geliştiremez, yeniliklere uyum sağlayamaz ve ülke kalkınmasına katkıda bulunamaz. Bunu fark eden ülkeler, eğitimde şartlandırma yerine, düşünen, anlayan, sorgulayan ve sorun çözen bireyler yetiştirmeye ağırlık vermektedir.Bu parçada verimlilikle ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine deainilmemistir?A) Ne tür düşünsel becerilere sahip olmayı gerek
tirdiğineB) En yüksek düzeyine ulaşmış ülkelereC) Toplumsal gelişimin önemli bir ögesl olduğunaD) Gerçekleştirilmesinde eğitim anlayışının rolüneE) Kişilerin yaşamlarının belirli bir dönemiyle sınırlı
olmadığına
19. Romanda dünya standartlarını tutturmuş çağdaş yazarlarımız var. Ancak roman eleştirisinde genel görünüm öyle değil. Roman eleştirisinin; yapıtın açıklayıcı, yorumlayıcı ve değerlendirici bir incelemesi olması gerekir. Bizde ise apayrı bir değerlendirme eğilimi yaygın. Genellikle, metni esas alan bir çözümlemeye gidilmiyor. Çoğunlukla öznel, duygusal ölçütlerle hareket edildiği görülüyor. Daha da önemlisi;yargılarını yapıttan yapacağı alıntılarla belgelemeye gerek duymayan eleştirilerle karşı karşıya kalıyoruz.Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Eleştiride yalnızca yapıtın değil, yazıldığı dö
nemin ve yazanın yaşamının da konu edilmesi gerektiği
B) Eleştiri yöntemlerinin. Batılı eleştirmenlerinkin- den farklılık gösterdiği
C) Ülkemizde, eleştiri türünde roman kadar başan- lı ürünler ortaya konmadığı
D) Eleştirmenlerin, düşüncelerini yapıttan verecekleri örneklerle kanıtlama yolunu seçmedikleri
E) Eleştirmenlerin, yapıtları değerlendirirken yansız bir tutum içinde olmadıkları
20. Eğer roman yazmak, hakikate yapılan bir yolculuksa benim romancılık tarzım onun “arayış” kısmına denk düşer. Bu yolculuk sırasında okuyucumu eğlendiririm, hayatın küçük ayrıntılarını, gölgelerini, herkesin gördüğü ama anlamlandıramadığı renkleri, küçük lekeleri gösteririm. Bana kalırsa kafasını büyük hakikate takmış yazarlar, hayatın renklerini ve neşesini göremezler.Bu parçanın yazarına göre romancı aşağıdakiler- den hangisine önem vermelidir?A) Okuyucuyu roman tekniği üzerine düşündürme
yeB) Okurun bilgisini artırmayaC) Kendini ön planda tutmayaD) Başkalarınca önemsenmeyen güzellikleri gös
termeyeE) Kültürel birikimiyle değil sanatsal yetkinliğiyle
öne çıkmaya
(I) Van Gölü veya yöresel adıyla Van Denizi, Tatvan ilçesi sınırları içerisinde bulunan Nemrut volkanik dağının patlaması sonucu oluşan kraterde biriken suların oluşturduğu varsayılan volkanik bir göldür.(II) Çok sayıda koyu bulunan Van Gölü’nün yüzölçümü 3.713 km2'dir. (III) Van Gölü hem tatlı su hem de deniz ekosistemlerinden farklı bir sucul ekosistem- dir. (IV) Suları tuzlu ve sodalıdır. (V) Göl suyu tuzluluk oranı %0,19, pH’si ise 9.8’dir. (VI) Göl su seviyesi iklime bağlı olarak yükselip düşmektedir. (VII) Ancak ortalama olarak denizden yüksekliği 1646 metredir. (VIII) Gölün ortalama derinliği 171 m, en derin yeri ise 451 metredir. (IX) Gölün doğu bölümünde dört ada vardır: Akdamar, Çarparak, Adır ve Kuş adaları. (X) Adalar tarihi ve turistik özelliğe sahiptir ve 1990 yılında arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir.
21. Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden yararlanılmıştır?A) Açıklama B) BenzetmeC) Tanımlama D) KarşılaştırmaE) Öyküleme
22. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisin' de yaklaşıklık anlamı vardır?A) IV. B) V. C)VI. D) VII. E) VIII.
CEVAP ANAHTARI-2
1 .C - 2.A - 3.C - 4.A - 5.B - 6.A - 7.E - 8.A - 9.E -1 0.C11.B -1 2 .D -13 .A - 14.B - 15.B - 16.A- 17.A- 18.B
19.A- 20.D - 21.C - 22.E
DENEME - 3
1.
2.
(I) Türk tüketiciler arasında yapılan bir araştırmaya göre çevre kirliliği nedeniyle sağlığın bozulma riski %88, trafik kazasında yaralanma riski %87 ve gıdalar yoluyla sağlığın bozulma riski %86 olarak görülüyor. (II) Oysa AB ülkelerinde benzer bir araştırmaya katılanların %40’ı sağlıklarının alınan gıdalar nedeniyle bozulabileceğini düşünüyor. (III) Bu düşüncelerin kaynağını, Türk tüketiciler için bilim insanları ve doktorlar, AvrupalIlar için ise tüketici örgütleri ve doktorlar oluşturuyor. (IV) Uygun koşullar sağlansa bile gıdalar tüketiciye ulaşana kadar ürünü olumsuz yönde etkileyecek koşullar oluşabilir. (V) İnsan sağlığını tehdit eden pek çok kimyasal madde de zaman zaman ürünün doğal yapısını bozabilir. (VI) Hatta uygun işleme teknikleri uygulandığında bile ham maddenin besin değerlerinde ve biyo yararlılığında bir azalma söz konusu olabilir.Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.
1816’da Fransız Doktor Rene Laennec, Paris sokaklarında dolaşırken oyun oynayan iki çocuk gördü. Çocuklardan biri elindeki tahta sopanın bir ucuna kulağını dayıyor, öbürüyse tahtanın öteki ucuna iğneyle vuruyordu. Vuruş sesleri, tahtanın içinden iletiliyordu. Bunu gören Laennec de bir sayfa kâğıdı rulo yaparak iple bağladı. Hastasının göğsüne dayadığında kalp atışlarını duyuyordu. Bundan yola çıkılarak geliştirilen alete, Yunanca göğüs anlamındaki “stethos" ve vurmak anlamındaki “skopein” sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş stetoskop adı verildi.Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Tartışmaya başvurulmuştur.B) Kişileştirme yapılmıştır.C) Terim kullanmaktan kaçınılmıştır.D) Betimlemeden yararlanılmıştır.E) Öznellik söz konusudur.
Şehir merkezinden beş-altı kilometre uzakta bulunan ve zamanında Beyazıt Sancağı'nın yönetim merkezi olan Ishak Paşa Sarayı, 7600 metre karelik bir alan üzerine kurulu, barok ve rokoko tarzı taş işçiliğinin ve kabartma ustalığının en özel örneklerini barındıran bir yapı. Klasik Osmanlı mimarisi dışında, Selçuklu ve Acem mimarisinin izlerini de taşıyan, dönemine göre çok gelişmiş bir mimari anlayışla yapılmış olan Ishak Paşa Sarayının en şaşırtıcı özellikleri, merkezî ısıtma, kanalizasyon ve su sistemlerinin bulunması. Yapıldığı ve kullanıldığı dönem açısından bu, oldukça ilginç. Özellikle belirli bir yerde ısıtılan suyun kanallar aracılığıyla dolaştırılmasına dayalı ısıtma sistemi, hayret uyandıracak ölçüde günümüzdeki kalorifer tesisatına benzemekte. Sarayın yapım aşamalarıyla ilgili olarak da filmlere konu olabilecek öyküler anlatılmakta. Doğal koşullar nedeniyle yıpranan sarayda 10 yıldır devam eden restorasyon çalışmaları sona ermek üzere. Yağmur, kar ve güneş ışığından oldukça etkilenen sarayın iç restorasyonu tamamlanırken bu etkileri en aza indirecek, sarayı tamamen içine alacak cam bir örtü hazırlanıyor, örtü için kullanılan cam, kırılmaz olmasının dışında güneşin zararlı ışınlarını önleyici filtrelere sahip.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Karşılaştırma yapılmıştır.B) Sayısal verilerden yararlanılmıştır.C) Terimler kullanılmıştır.D) İnsana özgü nitelikler cansız varlıklara aktarıl
mıştır.E) Öznel düşüncelere yer verilmiştir.
Dede Korkut'taki kimi hikâyeler bir mizah başyapıtıdır bana göre. Karacık Çoban'ın düşmanla savaşı çok hoş bir abartmayla anlatılır. Karacık Çoban, beylerin yanında kavgaya giderken düğüne, eğlenceye gider gibidir. Vatan Yahut Silistre’deki Abdulah Çavuş’a, Yorgun Savaşçı'daki Kör Şaban’a benzetirim onu. Yalnız savaşmak değil; yanındakileri, kavga arkadaşlarını güldürmek de onun görevidir. Çocuk gibi saf bir öfkeyle dövüşürken ondaki özgüvene hayran kalırsınız.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?A) Öznellik ağır basmaktadır.B) Bir düşünceyle ilgili örneklere yer verilmiştir.C) Devrik cümlelerle anlatıma doğallık kazandırıl
mıştır.D) Benzetmelerden yararlanılmıştır.E) Eksiltili cümle kullanılmıştır.
5. Bu filmin senaryosu yönetmene aitti. O, öykünün geçtiği köyü biliyordu ve filmin ana konusunu da köydeki hayatın ritmi oluşturuyordu. Yönetmenin isteği üzerine roller için klasik bir karakter çalışması yapılmadı. Çünkü karakter çalışmalarıyla oyuncuların kafasında önceden belirlenmiş kalıplar ortaya çıkacak ve yönetmenin bunları yıkması zor olacaktı. Yönetmen, oyunculardan yalnızca rollerini ezberlemelerini istedi. Çekimler bittiğinde bunun çok doğru bir karar olduğunu hepimiz gördük.Bu parçada göre, sözü edilen yönetmenin karakter çalışmasından kaçınmasının asıl nedeni aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) Az sayıda oyuncuyla çalışmaktan hoşlanmasıB) Filmdeki hiçbir karakterin ön planda olmamasıC) Oyuncuları doğal hâlleriyle çekmek istemesiD) Daha önceki filmlerinde denediği tekniği kullan
masıE) Çekimler bitmeden oyuncularla film hakkında
konuşmak istememesi
6. “Muhteşem bir şey. Sanki büyük bir laboratuar!" diyordu komşum gördüğü serayı imrenerek anlatırken.“Her şey bilgisayar kontrolünde, içeride ne rüzgâr ne güneş ne de toprak var! Domatesler su kültüründe yetişiyor. Bizim tarladan aldığımız verimin on katını alıyorlar neredeyse.” Komşumun bu sözlerine oldukça şaşırdım. Halbuki bu günlerde sıkça sorulan, “Nerede o mis gibi kokan güzelim domatesler?” sorusunun gerisinde, “Bir zamanlar yaşadığımız doğa nerede?” kaygısı olmalı. Binlerce yıldır doğanın dengesi, çeşitli müdahalelerle bozuluyor. Çünkü üretici için öncelik, ürettiği ürünün sağlıklı ve besleyici olması değil, verimi, raf ömrü ve albenisi oluyor. Bunun sonucunda gıdanın üretim biçimi de gıdanın içeriği de değişmeye başlıyor.
I. Yüksek besin değerine sahip olmasıII. Uzun süre dayanması
III. Güzel ve düzgün olmasıIV. Kendi doğal ortamında yetişmesiBu parçaya göre, yukarıda verilenlerden hangileri üretici açısından bir üründen beklenen özelliklerdendir?A) Yalnız II B) I ve II C) I ve IIID) II ve III E) III ve IV
7. Kendi davranış kalıplarını, düşünce tarzlarını başkasına benimsetme çabası, insanın doğasından gelen bir eğilim. İnsan, kendi düşüncesini ve davranışını benimseyenlerin olduğu bir ortamda rahatlık duyar. Tersi durumdaysa tedirginleşir, yabancılık duygusuna kapılır. — . En son çare olarak da o topluluğu terk eder.Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Böyle zamanlarda insan başkalarının yardımı
olmadan ne yapacağını bilemez.B) Ya kendisi onlara uymaya çalışır ya da onları
kendine uydurmanın yollarını arar.C) Yeni koşullara uyum sağlamaktaki zorlukları is
tese de kolay kolay aşamaz.D) Bu duyguyu hiçbir zaman yaşamayan insanlar
la birlikte olmaya çalışır.E) Gerekmedikçe ortak alanları kullanmaktan ra
hatsızlık duyar.
8. insanın yaşamını zenginleştirme, onu yeni yaşantılarla tanıştırma açısından sanatsal ürünler arasında romanın ayrı bir yeri, ayrı bir işlevi vardır. — . Bir bakıma onu, içinde sıkışıp kaldığı dış dünyanın, gerçekler dünyasını cenderesinden çekip çıkarır. Düşlerle sırlanmış; içinde kendisini, ilişkilerini, değişik insan hâllerini seyredeceği bir aynanın karşısına oturtur; hem kendi yüzünü hem de başkalarınınkini tanımaya olanak sağlar.Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Her gerçek roman yeni bir dünya, yeni bir hayat
sunar okura.B) Romanın dünyasına girebilmek, roman kişile
riyle özdeşleşebilmek için yaşananları sorgulamak gerekir.
C) Bir romanın değerini satış sayısıyla ölçenler büyük bir yanılgı içindedirler.
D) İnsan sanatsal yapıtların aracılığıyla kendini aşmak ister.
E) Bizde çok satan romanların büyük kısmı, insandan kopuktur, kurgusal örüntüsü estetikten uzaktır.
9. insanoğlu, bir soyutlamayla üç ana dilime ayırmıştır zamanı: Geçmiş, yaşanılan, gelecek. Oysa ya geçmişte yaşarız ya da gelecekte. Yaşanılan zaman diliminin dışındayızdır. Ayrımına bile varmayız bunun. Ünlü Amerikan oyun yazarı O’NeilPin de belirttiği gibi yaşanılan zaman, “araya giren bir garip oyun” dur. Geçmiş ve gelecek üzerine kurulmuştur bu oyun. Kurgusuna da akışına da onlar yön verir.Bu parçada, yaşanılan zamanla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine değinilmiştir?A) Tadına vararak yaşamının önemli olduğunaB) Geçmişteki olumsuzlukları önemsememek ge
rektiğineC) İyimserliğin, içinde bulunulan anı güzelleştirdi
ğineD) Geçmiş ile gelecek arasında köprü olduğunaE) Geçmişteki deneyimlerin, geleceğe ilişkin ipuç
ları taşıdığına
10. 1990'iı yıllarda Nuh Tufam’yla ilgili tüm tezleri altüst eden yeni bir kuram ortaya atıldı. Karadeniz'de araştırmalar yapan VVilliam Ryan ve VValter Pitman adlı Amerikalı iki jeofizikçi, Nuh Tufam’nın MÖ 5600 civarında Karadeniz’de meydana gelmiş çok büyük bir afet olduğunu ileri sürdüler. Onlara göre, Karadeniz bundan 7500 yıl önce bir tatlı su gölüydü. Asya'yı Avrupa'dan ayıran İstanbul Boğazı henüz oluşmamıştı. Ancak Buzul Çağının sonlarında buz dağları eridi ve bütün dünyada denizler yükseldi. Atlas Okyanusu'ndan beslenen Akdeniz, artan tuzlu suyunu Çanakkale Boğazı’ndan Marmara’ya boşaltmaya başladı. Karalar Marmara’nın Karadeniz’le birleşmesini önlediği için bu denizin yüzeyi deniz seviyesinin 130 metre altında kalmıştı. Pitman’a göre, büyük depremlerden sonra Asya ile Avrupa birbirinden ayrılınca İstanbul Boğazı'ndan günde 10 milyon metre küp su, iki yıl boyunca devasa şelaleler hâlinde göle dolmaya başladı. Karadeniz, bu sular yüzünden günde 15 santim yükseldi. Gölün çevresinde yaşayan çiftçilerin büyük kısmı yükselen sular nedeniyle hayvanlarını alıp kaçtılar. Amerikalı bu iki bilim adamına göre “Büyük Tufan” efsanesinin kökeni buydu.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisinin nedeni belirtilmiştir?A) Bilim adamlarının Nuh Tufanı konusunda farklı
görüşlerde olmasınınB) Çanakkale Boğazı’nın oluşmasınınC) Akdeniz’in sularında tuzluluk oranının art
masınınD) MÖ 5000’Iİ yıllarda buzulların erimeye baş
lamasınınE) Tarihin bir döneminde denizlerin seviyesinin
yükselmesinin
11. Aksaray Müzesi’nde sergilenen mumyaların çoğu, Ihlara Vadisi ve çevresinden çıkarılmış. Bu müzede,10. yüzyıla ait dört sağlam mumya, bir erişkine ait eksik mumya, eksik çocuk mumyaları, bir de kedi mumyası bulunmakta. Aralarında en çok ilgi gören, kedi mumyası. Bu mumya, bir kilisede rahip mumyasıyla yan yana bulunmuş. Kedinin rahibe ait olduğu ve sahibi tarafından çok sevildiği için onunla birlikte mumyaladığı sanılmakta. Kedi mumyası, havada uçuyor gibi durduğu için “Rahibin Uçan Kedisi” olarak da adlandırılıyor.Bu parçada, Aksaray Müzesi’ndeki mumyalarla ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisine yönelik bir bilgi vardır?A) NiteliklerineB) Doğal olayların etkisineC) Mumyalanma yöntemlerineD) Hangi amaçla yapıldıklarınaE) Dönemlerinin gerçek dışı inançlarını yansıttık
larına
12. Bu ressam, yapıtlarına eleştirel bir gözle bakmayı sürdürüyor. Öyle ki, atölyede kimi zaman çok eski bir resmini bile durup dururken değiştirmeye kalkıyor. Çok nadir olarak resmine “Bitti.” diyebiliyor. “Habitat Sergisi”ne bir eser vermiştim, adı ‘Köpek Gezdirme Alanları Yaygınlaştırma Projesi’. Sergi alanında resme baktım, fonunu hiç beğenmedim. Hemen ertesi gün birkaç tüp boyayla erkenden gittim. Şöyle bir baktım etrafa, in cin top oynuyor. Bir güzel çalıştım, düzelttim resmi. Sergi alanında yapılmıştır o resmin fonu, kimse de bilmez.”Aşağıdaki deyimlerden hangisi, sanatçının bu parçada sözü edilen özelliğini anlatmaya uygun değildir?A) İnce eleyip sık dokuyanB) Kılı kırk yaranC) Kendini beğenenD) Özenip bezenenE) Emek veren
13. Yayınevimiz için çocuk kitapları hep çok önemliydi, üç dört yıldır daha da önem kazandı. Büyükler için ne düşünüyorsak çocuklar için de onu düşünüyoruz. Gerçekten yazınsal değeri olan kitaplar yayımlıyoruz. İçeriğinden tasarımına kadar, her şeyine çok özen gösteriyoruz. Kitap okuma sevgisinin küçükken başladığını biliyoruz ve bu konuda çocuklarımıza destek olmak istiyoruz.
Bu parçaya göre söz konusu yayınevinin tutumuyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Bütün kitaplara aynı ölçüde özen gösteriyor.B) Sanatsal yönden düzeyli olanları seçiyor.C) Okumaya özendirmek istiyor.D) Hem anlatılanlara hem görünüşe önem veriyor.E) Var olan türlere yenilerini eklemek istiyor.
14. Niçin yeterince okunmaz eleştiri ve deneme? Bir hikâyeden yoksun oluşu asıl neden olmalı. Okur, hikâyesi olan metni okumaya başladığı an büyük bir coşku duyar. Bir romanı ya da öyküyü bitirip ötekini okuma isteği doğar kişide. Oysa eleştiri ve deneme doğrudan düşünceyi, düşünce üretebilmeyi ve soyut kavramlarla düşünebilmeyi gerektirir. Okurdan da o düzeye yaklaşmasını, en azından merak edip araştırmasını bekler. Bu düzeye ulaşma, bunu göze alanlar için kolay olmayacaktır.Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?A) Okurların düşünce dünyasını zenginleştirmeyi
amaçlayan metinlerin az okunduğunaB) Öyküleyici metinlerin kavram dünyası gelişmiş
okurlarca yeğlendiğineC) Metinlerin, türsel özelliklerine uygun, farklı oku
ma biçimleri gerektirdiğineD) Öğretici nitelikli metinlerin, okurlarına somut bir
dünya sunmadığınaE) Öykülemeye dayalı metinlerin daha kolay oldu
ğuna
15. Dünyada koruma altına alınan yüz dağdan biri Babadağ. Kabak Koyu da bu dağın eteğinde, Endemik çeşitliliği, yabanıl hayatı ve iki yüz metre boyunca uzanan eşsiz koyuyla birinci derecede sit alanı olmuş. Bu doğal cennet, Türkiye’de ender rastlanan bir jeolojik yapıya sahip. Koy, üç tarafı dağlarla çevrili kanyon biçimindeki derin bir vadi ve vadinin denize açılan çakıllı kumsalından oluşuyor. Tatil köyü kurulması projesine karşı çıkılması sayesinde bakirliğini koruyan koyda sadece birkaç kamp alanı bulunuyor. Modern hayatın izlerine rastlanmayan Kabak Koyu, doğa ile baş başa kalmak isteyenlerin gözde mekânları arasında yer alıyor.
Bu parçada Kabak Koyu’yla ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisine deainilmemistir?A) Koruma altına alınma nedenlerineB) Değişik coğrafi özelliklerineC) Tatil yeri olarak taşıdığı özelliğeD) Kimlerin ilgisini çektiğineE) Ekonomik yaşama olan katkılarına
16. Uzmanlar, çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde boyun yeterince uzaması için günde 3 - 4 bardak süt içilmesini öneriyor. Öncelikle belirtelim ki boyun uzaması 25 yaşına kadar sürebiliyor. Kızlarda boy uza- mansımn en hızlı olduğu dönem, 11 yaşında başlayıp 16 yaşına kadar devam ederken erkeklerde 13 -14 yaşlarında başlayarak 18 yaşına kadar sürüyor. Boy uzamasının en hızlı olduğu 11 -14 yaş arasında boy, yılda ortalama 8,5 cm uzuyor. Boy uzaması kemiklerin uçlarında bulunan ve büyüme plakları denilen kıkırdak yapıdaki dokunun gelişmesiyle oluyor.Bu parçaya göre insanlarda boy uzamasıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Hangi dönemlerde daha çok görüldüğüB) Dengeli beslenmenin ne gibi yararlar sağladığıC) Değişimin hangi yaşlara kadar sürdüğüD) Kız ve erkek çocuklar arasında fark görüldüğüE) Vücudun hangi organıyla ilintili olduğu
17. Anadolu’nun milyonlarca yıl boyunca Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında hayvan ve insan göçlerine ev sahipliği yaptığı biliniyor. Bu nedenle ülkemizde çok sayıda kalıntı var. Bu durum hem ülkemizden hem de dışarından çok sayıda bilim insanının ilgisini Anadolu'ya yoğunlaştırıyor. Özellikle son 20 - 30 yılda yapılan araştırmalardan birinde Dursunlu'da kuvars ve çakmak taşından yapılmış aletler bulundu. Bu aletler, Anadolu’daki insana alt izlerin bilinenden çok daha eski tarihlere uzandığının bir göstergesi. Dursunlu buluntuları günümüzden 900.000 yıl öncesine ait. Bu, Afrika’dan kuzeye göç etmiş ilk insan türü olan Homo erectusların Anadolu’da da yaşamış olduğunun kanıtı.
Bu parçadan Anadolu’yla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi çıkarılamaz?A) insanlık tarihinin başladığı yer olduğuB) Arkeolojik veriler açısından zengin olduğuC) Ulaşım açısından önemli bir yerde bulunduğuD) Bilimsel birçok çalışmaya konu olduğuE) Geçmişte birbirinden farklı kültürleri barındırdı
ğına
18. Kısaca e-kltap olarak adlandırılan elektronik kitap, elektronik ortamda, çeşitli sözleşmeler ve yazılımlar kullanılarak okunabilen bir kitap türüdür. E-kitabın geçmişi, Gutenberg Projesi’nin mimarı Michael Hart’ın, ABD’nin Bağımsızlık Bildirgesi’ni elektronik bir sisteme yüklediği 1971 yılına kadar uzanıyor. Bugün Gutenberg Projesi, bünyesindeki 33.000 kitapla en çok bilinen e-kltap sistemlerinden biri durumunda. Başka bir deyişle bir dijital kütüphane. Yine bilgisayar ortamında bulunan ve dünyanın en kapsamlı kitap satış sitesi olan amazon.com'da ise 1 milyonun üzerinde kitap, belge ve makale ücreti ödenerek indirilip okunabiliyor. Bu site, geçtiğimiz temmuz ayı içinde tarihinde ilk kez e-kitap satışının, basılı kitap satışını geçtiğini açıkladı. E-kitap konusunda son yıllarda Türkiye’deki en önemli gelişme ise idefix.com’un "Türkiye E-kitap Platformu Projesi" kapsamında 15 Nisan'dan itibaren e-kitap satışına başlaması. Bu durum, Türkiye’deki e-kitap tarihinde bir devrim olarak nitelendirilebilir.Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deainil- memistir?A) E-kitabın tanımınaB) E-kitap kullanmanın üstünlüklerineC) E-kitap projesinin yaratıcısınaD) E-kitabın geçmişten bugüne geldiği noktayaE) Basılı kitap satışının e-kitap satışı karşısındaki
durumuna
19. Kadife pantolon ya da kot giyerlerdi. Ayaklarında hem ucuz hem pratik botlar... Bir kazak ya da bir mont, gecenin ayazında onları sıcak tutardı. Sabahları alaca karanlıkta ya da gece yarıları, ellerinde kitaplar, çantalar... Tartışarak geçerlerdi. Kaldıkları evler, yurtlar, gittikleri kantinler, girdikleri sınıflar, yaşadıkları kentler sanki bir büyük forumdu. Ceplerinde pek para bulunmazdı ama yine de kitaplar alır; sık sık tiyatroya, sinemaya giderlerdi.Bu parçada sözü edilen kişilerle ilgili olarak aşa- ğıdakilerin hangisi söylenemez?A) Ekonomik durumlarının giyim kuşamlarına yan
sıdığıB) Maddi durumlarının iyi olmadığıC) Sanatsal etkinliklere canlılık kattıklarıD) Bulundukları yerlerde tartışma ortamı yarattık
larıE) Yoksulluklarını belli etmemek için değişik ey
lemlere başvurdukları
20. Ahtapot, avlanmak için saklandığı yerle mükemmel bir uyum sağlayacak biçimde renk değiştirebilen bir canlıdır. En önemli özelliği de saatlerce hareketsiz olarak avını bekleyecek kadar sabırlı olmasıdır. Genellikle yengeç, ıstakoz ve midye gibi kabuklu deniz hayvanlarıyla beslenir. Avlanma sırasında değişik yöntemler uygular, örneğin, kasları güçlü olduğundan kabuğunun açılması zor olan midyeyi avlayacağı zaman hiç zorlanmaz. Yalnızca midyenin yannna uzanıp beklemeye başlar. Bazen saatlerce süren bu bekleyiş sırasında midye beslenme amacıyla kısa bir süre için kabuğunu açınca hemen oraya küçük bir taş yerleştirir ve kabuğunun kapanmasını engeller. Bundan sonrası onun için mükemmel bir kahvaltıdır.Bu parçada ahtapotlarla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisine değinilmemistir?A) Gerektiğinde nasıl bir görünüm kazandığınaB) Hangi canlılarla beslendiğineC) Fazla hareket edememesinin nedenineD) Avlanma sırasında neler yaptığınaE) Beslenmesini kolaylaştıran bir özelliğine
(I) insanoğlunu en fazla korkutan, gizemiyle en fazla merak uyandıran hayvanlardan biri olan tarantula, pek çok filmde, kitapta, belgeselde karşımıza çıkar ve değişik özellikleriyle bizi hem büyüler hem de içimizin ürpermesine neden olur. (II) Genelde tropikal ormanlara ve Amerika'ya ait olduğu düşünülen tarantula, sanılanın tam aksine, Avrupa'ya aittir ve adını İtalya’nın Toranto kentinden alır. (III) Kuzey ve Güney Amerika’da yaşayan iri ve kıllı örümceklere de tarantula denir; ancak gerçek tarantula, Güney Avrupa’da yaşayandır. (IV) Yaklaşık 2,5 cm uzunluğunda ve kıllarla kaplı olan tarantulalar, avlarını ağ örüp beklemek yerine peşinden koşarak yakalarlar. (V) Tarantula, ihtiyacı olan besini kendi türdeşlerinden sağlar. (VI) Etçil bir hayvandır ve diğer örümcekleri yer. (VII) Yapı olarak yalnız ve özgür bir hayvandır. (VIII) Bir dış kabuğu olan, ayaklarıyla koku ve tat alan, başında diş ve gözleri dışında sekiz bacak, iki kol, bir de mide barındıran iri ve tüylü bir tarantula, elbette insanlara ürkütücü gelir. (IX) Fakat çok korkulan bu hayvan, sanıldığının aksine durup dururken insanlara saldırmaz. (X) Tabii birçok tarantula türü son derece çevik ve saldırgan olduğu gibi, ısırmaktan da kaçınmaz.
21. Aşağıda verilen bilgilerden hangisi parçaya göre yanlıştır?
A) Tarantula adını İtalya'nın Toranto kentinden almıştır.
B) Gerçek tarantula, Güney Avrupa’dadır.C) Tarantulalar yalnız ve özgür hayvanlardır.D) Tarantulalar, ayaklarıyla koku ve tat alır.E) Tarantulalar, insanlara asla saldırmaz.
22. Bu parçada numaralı cümlelerin hangilerinde “nicel” ifadeler vardır?
A) İve II B) II ve IV C) IV ve VIIID) IV ve X E) III ve IX
CEVAP ANAHTARI-3
1.B - 2.D - 3.D -4 .E - 5.C - 6.D - 7.C - 8 .A - 9 .A -1 0.E11.A - 12.C -1 3 .E - 14.B - 15.E - 16.B - 17.C - 18.B
19.E - 20.C - 21 .E - 22.C
20
DENEME - 4
1. (I) Malların takas edilmesinde uzun yıllar, bakır çubuklar değerli taşlar, deniz kabukları gibi pek çok değişik malzeme kullanıldı. (II) Ancak ülkeler arasındaki ticaret gelişince mal değişiminin daha kolay ve standart bir hâle getirilmesine ihtiyaç duyuldu. (III) Bu İhtiyaç sonucunda değeri üzerinde anlaşılmış sikkeler kullanılarak ticaretin daha hızlı yapılması sağlandı. (IV) Para olarak nitelenebilecek ilk sikke, MÖ 700 yıllarında Lidya Kralı Giges tarafından bastırıldı. (V) Bu sikkeler altın ve gümüşün doğal bir alaşımı olan elektrum adlı bir metalden yapılmıştı. (VI) Bu sikkelerin bir yüzünde bir işaret, diğer yüzünde ise kralın amblemi bulunuyordu.Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.
2. Öteden beri tiyatro için söylenen, gizli övünçle söylenen bir söz vardır: “Tiyatro bir okuldur." Doğrudur bence; tiyatro da diğer sanatlar gibi bir okuldur. Eğitir, geliştirir kişiyi; dünyasının sınırlarını genişletir. Ama bu okulun öğrencileri orada öğretilenlerin karşısında kendilerini zorlamaz. Tersine öğrendikleri, soludukları hava kadar doğal gelir, eğlendirir onları.Bu parçada tiyatro ile ilgili söylenenler arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?A) Bir okuldur.B) Kişileri geliştiren, eğiten bir yerdir.C) Öğrencileri zorlayan bir yerdir.D) Kişi burada her şeyi doğal karşılar.E) Güzel vakit geçirilen bir ortamdır.
3. Deniz kenarında, yeni şiir kitaplarıyla baş başayım. Yalnız değilim, dizelerle dertleşiyorum, şiirler benim can yoldaşım. Arada bir martılara ekmek atıyorum. Dalgalar kıyıya vuruyor. Balıkçı teknelerinin pat patları içime bir ferahlık veriyor. Güneş biraz sonra batacak, bulutlar kızaracak, etraf grileşecek, akşam olacak. Karşıdaki Çiçek Adası görünmeyecek.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Görsel öğelere yer verilmiştir.B) Anlatanın duygusu yansıtılmıştır.C) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.D) Betimleme yapılmıştır.E) Bir doğa olayı, oluş sırasına göre verilmiştir.
4. Sevgili mektup, sen bir zamanlar uzakları yakın eder; gurbeti sılaya, özlemi kavuşmaya çevirirdin. Sen, gözü yaşlı anaların yüreğine su serper, bağrı yanık babaların dilinde destan olurdun. Öyle bir kez okunmakla kurtulamazdın insanların elinden. Her gün bir daha, bir daha okunur, her okunmanda ayrı bir haz verir, ayrı dünyalar yaşatırdın insanlara. Günlerce anaların koynunda, yıllarca sevgilinin sandığında saklanır dururdun. Yüreklerin ateşini götürür, gurbetin kokusunu getirirdin. Cephedeki askerin sesiyle, hane halkının nefesini buluştururdun ocak başlarında. Biraz geç kalsan ya da gelmeyecek olsan güvercinlerin kanadında, turnaların sesinde beklenirdin.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Karşıtlıklara yer verildiğiB) Düz yazıda, uyak çağrışımlı cümleler kuruldu
ğuC) Masalları anımsatan bir dil kullanıldığıD) Nesnel bir anlatımın yeğlendiğineE) Kalıplaşmış sözlerle betimlemeler yapıldığı
5. Sap ve başlıktan oluşan bir tıraş bıçağı en fazla ne kadar geliştirilebilir ki?*En keskin tıraş bıçağı daha ne kadar keskinleşebilir? Televizyonlarda gösterilen tıraş bıçağı reklamlarından söz ediyorum. Çok da uzun olmayan aralıklarla “geliştirilen” yeni bir modelin reklamı yapılıyor. Her yeni modelin elden kaymayı engelleyen “yeni" bir sapı, yüzü daha az tahriş eden “yeni” bir başlığı oluyor. Gerçekte değiştirilen şey sadece sapının rengi ya da bıçağın tasarımı olduğuna göre, bu reklamlar, sektördeki yoğun rekabetten kaynaklanıyor olsa gerek. Üstelik bu reklamlar gösterilirken firmanın önceki modelleri piyasada satılmaya devam ediyor. Böylece firma bu son reklamıyla daha önce reklamlarda aynı şekilde tanıtılan önceki modellerinin o kadarda iyi olmadığını kabul etmiş oluyor.Bu parçada aşıl anlatılmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Yenisi çıkan bir ürünün, eskisinin satış miktarını
düşürdüğüB) Kimi televizyon reklamlarında gerçeklerden
uzak bilgiler verildiğiC) Tüketicilerin, reklamların doğruluğunu araştır
madan ürün satın aldıklarıD) Firmaların ürünlerini sık sık geliştirerek piyasa
ya sunduklarıE) Tüketicilerin ürün satın alma kararlarında rek
lamlardan etkilendikleri
6. Türkçede kırkpare, yamalı bohça, hanım dilendi bey beğendi gibi pek çok isimle anılan kırkyama, parça kumaşların birleştirilmesiyle yapılıyor. Kırkyama, eldeki malzemelerle ihtiyaç duyulan eşyaların üretilmesi zorunluluğundan doğmuştur. Bazı kaynaklara göre Orta Asya bazılarına göreyse Mısır kaynaklı. Bugün bilinen en eski kırkyama parçası, bir İskit kabile reisinin mezarında bulunmuş. Marco Polo’ya göre Budist rahipler, İpek Yolu’ndan geçen yolcuların mabetlere bıraktıkları kumaş parçalarından yapılmış giysiler kullanırlardı. Kırkyamanın Haçlı Seferleri’yle Avrupa’ya ve daha sonra da keşifler yoluyla Amerika’ya geçtiği düşünülmektedir. Kırkyama, günümüzde bir hobi olarak varlığını sürdürüyor. Üretimi ister elle ister makineyle yapılsın kırkyamaya yeni başlayanlar kendilerini renkli ve dayanışması bol bir dünyanın kapısında buluyor. Herkesin ortak görüşüyse kırkyamanın, onu yapana sabrın, çabanın, paylaşımın ve üretimin inceliklerini öğrettiği.Bu parçada kırkyamayla ilgili olarak,
I. Günümüzde hangi ürünlerin yapımında kullanılmaktadır?
II. En eski örnek ne zaman bulunmuştur?III. Yapımında hangi yöntemler kullanılmaktadır?IV. Yapım amacında değişiklik olmuş mudur?V. Yapanlar üzerinde nasıl bir etkisi vardır? sorularından hangilerinin cevabı vardır?A) 1,11 ve III B) 1,111 ve IV C) II, III ve IVD) II, IV ve V E) III, IV ve V
7. Öğretmen, tahtaya şöyle bir cümle yazdı: “Hava kapalı değildir.” Ardından da ekledi: “Bakın, böyle bir cümleyi aynı sözcüklerle yinelediniz mi ezbercilik oiur bu. Böyle yapmaz da 'Hava açıktır.’ ya da ‘Hava güneşlidir.' biçiminde söylerseniz kendi sözcüklerinizle dile getirmiş olursunuz düşünceleri. Anlama budur işte.” Verdiği bu örnekle öğretmenimiz — . Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?A) ezberciliğin ne olduğunu anlatmaya çalışıyordu
bize
B) basmakalıp düşünce ve sözlerden kurtulmak gerektiğini öğretmeye çalışıyordu bize
C) taklitçiliğe değil özgün olmaya yönlendiriyordu bizi
D) yineleme açmazından kurtarmak istiyordu biziE) kim, nerede, ne zaman, nasıl gibi soruların
ağında bunalmaktan kurtarmak istiyordu bizi
8. İnsanlığın gelişim aşamalarında esinlenme ve taklit kaçınılmazdır. Çünkü doğanın, toplumun değişmesini sağlayan her yaratım, geçmişteki çabalardan hızalarak gerçekleşmiştir. Başka bir anlatımla .Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) her gelişim sıkı bir çalışmanın ürünüdürB) her yenilik daha öncekilerin bir uzantısıdırC) değişimler yeni deneyimlerle gerçekleşirD) bir işe başlamak, onu bitirmek anlamına gel
mezE) yeniliklere ulaşmanın yolu, yapılmayanı yap
maktan geçer
9. Daha otuz yaşına gelmeden, dil bilim alanındaki çalışmalarıyla bir anlamda devrim yapan Noam Chomsky, dilde cümlelerin oluşturuluşunu kesin bir biçimde açıklayan matematiksel kurallar ortaya koymaya çalışmıştır, öyle kurallar ki bir makine bile sadece onları kullanarak cümle üretebilsin. Çünkü Chomsky, zihinsel özelliklerin, insanların eylemlerini, özellikle konuşma eylemini açıklamada çok önemli olduğuna inanmıştı. Ne var ki bu düşünce, Chomsky’nin bir bilim insanında bulunması gereken niteliklerin hepsine sahip olmadığı görüşünü yaygınlaştırmıştı. Chomsky’yi deneyler yapmadığı ve doğayı yakından gözlemlemediği için, daha çok, bir filozof ve bir matematikçi olarak nitelendiriyorlardı. 1940’h ve 1950’li yıllarda, zihin konusundaki farklı düşünceler hakkında Chomsky ile Amerika’nın en etkili psikoloğu kabul edilen Skinner arasında ünlü bir tartışma yaşandı. Skinner, dilin, tümüyle çevrenin şekillendirdiği bir alışkanlıklar bütünü olduğunu, konuşmayı açıklamak için içsel özelliklere ilişkin kurallara gerek olmadığını iddia ediyordu. Chomsky, Skinner’ın bu görüşlerini eleştiren yazılarıyla onun psikoloji alanındaki yerinin sarsılmasına yol açtı. O dönemden sonra psikoloji, zihinsel kurallarla derinden ilgilenmeye başladı ama popüler basın, bir süre daha Skinner’ı Amerika’nın psikoloji devi olarak yansıtmaya devam etti.Bu parçaya göre Skinner’ın aşağıdakilerden hangisini savunması beklenir?A) Dil öğrenmenin hem biyolojik hem de psikolojik
yönü olduğunuB) Zekâ seviyesindeki farklılıkların konuşmaya
başlama zamanını etkileyeceğiniC) Konuşma becerisini ruhsal etkenlerin yönlendir
diğiniD) Aynı koşullarda yetişen çocukların dil becerileri
nin de aynı olacağınıE) Dil öğrenme mekanizmasının, zamanı gelince
kendiliğinden harekete geçtiğini
10. O yıllarda Ankara’da eğlence denilince önce sinemalar gelirdi akla. Ama tiyatroya gitmek bambaşkaydı, ilk göze çarpan, insanların sinemaya giderken giyim kuşamlarına göstermedikleri özeni tiyatroya giderken göstermeleriydi, örneğin, erkekler takım elbiseli; kadınlar bakımlı, şıktılar, insanlar arasında saygılı konuşmalar, kibar davranışlar... Tiyatroda hiç kimse ayrıksı bir davranışta bulunmaya cesaret edemezdi. En küçük bir kalabalık, konuşmalarda argo hemen dikkat çekerdi. Bu yolla tiyatro, bana göre, gerçek yaşamdaki davranışlarımızı da etkiler, kent kültürünün nasıl olduğunu göstererek onu benimsememizi sağlardı.Bu parçada tiyatroyla ilgili olarak vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Sinemadan daha çok tercih edildiğiB) Günümüzde geçmiştekinden farklı algılandığıC) Kent kültürünün özümsenmesinde etkili olduğuD) insanların yapmacık davranışlar sergilemesine
neden olduğuE) Yeniliklerin ülkeye getirilmesini hızlandırdığı
11. Uyanınca hemen pencereye koşarım. Hava güneşli de yağmurlu da olsa caddeler kar altında da kalsa... Umudumu dışarıda ararım. Yıllar önce bir gazetede okumuştum; uzaktan mor dağlara bakmak, çimenlik yerlerde dolaşmak gözü dinlendirirmiş. Bense dinlendirmek için değil, gördüklerimin ardındakileri yazabilmek için yapıyorum bunu. Havaalanına inip kalkan uçaklara, takırtıyla yol alan trenlere bakmak; çocukların, kuşun, böceğin sesini duymak neler çağrıştırmaz ki!Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?A) Yazar ruhsal sıkıntılarını yansıtmaktadır.B) Çevrenin, insanın yaratıcılığını harekete geçir
diği belirtilmektedir.
C) Görülenleri tüm özellikleriyle yansıtmanın zorluğu ortaya konmaktadır.
D) İnsanın doğayla bir bütün oluşturduğu vurgulanmaktadır.
E) İçinde bulunulan çevreyi anlatan yapıtların ilgiyle okunduğundan söz edilmektedir.
12. Yazdığım her yazıda okurlarıma, onların hiç tanık olmadıkları sanatsal etkinlikleri duyurmak istedim. Okuduğum kitaplardan, yazdığım şiirlerden yansıyan büyüye onları ortak etmeye çalıştım. Yaşayan kültür ve sanat adamlarımızla kıvanç duyduğumuzu, yitirdiğimiz sanat ve kültür adamlarımıza borcumuz olduğunu vurguladım. Bunları yaparken herkesin anlayabileceği bir anlatım yolu izledim.
Aşağıdakilerden hangisi böyle diyen bir yazarın amaçlarından biri olamaz?A) Okurda yazma isteği uyandırmaB) Etkinliklerden haberdar etmeC) Yazınsal güzellikleri aktarmaD) Yalın bir dil kullanmaE) Değerbilirlik örnekleri sunma
13. Uçağımız, Atatürk Havalimanından ayrıldıktan sonra dev bir matkaba dönüşerek, kulakları sağırlaştıran bir gürültüyle bulut dağını delmeye başladı. Üç saat içinde nice ülkeler aştık gökyüzünde. Sonunda uçağın kalın tekerlekleri bir başka kentin havalimanında toprağa değdi. Boşlukta hareket eden insan dolu bir odadan başka bir şey olmayan uçağın, yere indikten sonra pistte ilerleyişi bende sonsuz bir özgürlük duygusu yaratır. Uzayda günlerce dolaştıktan sonra ayakları toprağa değen astronot, kim bilir neler du- yumsuyordur. Çünkü toprak, yaratılışın ana kucağıdır.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Uçağın gökyüzündeki hareketleri betimlenerek
anlatılmaktadır.B) Uçağın, yaşamı kolaylaştırdığı örneklerle dile
getirilmektedir.C) Havalanan uçağın, yazarda uyandırdığı duygu
bir kavramla açıklanmaktadır.D) Yazarın, uçak yere indikten sonraki duygusu
belirtilmiştir.E) Toprağın işlevlerinden biri benzetmeyle somut
laştırılmıştır.
14. Konu çeşitliliği ve özgünlük benim için çok değerli. Tek bir konunun, örneğin salt aşkın yazarı olmaktansa başlı başına yaşamın yazarı olmayı yeğlerim. Gözlemlerimin, ayrıntılar üzerinde durmanın ve belleğimin, öykülerimi yazarken bana çok yararı oluyor.Kendisinden böyle söz eden bir yazarın özellikleri arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?A) Duygusallıktan uzak durmaB) Yaşananları inceden inceye değerlendirmeC) İnceleme ve araştırmadan yararlanmaD) Başkalarına benzememeE) Söyleyeceklerini değişik alanlardan seçebilme
15. Ankara’da düzenlenen 16. Uluslararası Ahşap Heykel Sempozyumu’nda müzik dinletilerine, panellere de yer veriliyor. Konuya ilişkin düşünce alışverişinde bulunuluyor, izleyiciler, Türkiye’den, Hollanda’dan, Sırbistan’dan ve Yunanistan’dan katılan sanatçıların çalışmalarını görme olanağı buluyor. Heykeltıraşlar, yarı açık çadırlar altında heykel yaparlarken izlemeye gelenlerle sanatlarıyla ilgili söyleşiler yapıyor, yontmayı denemek isteyen izleyicilere olanak tanıyorlar. Sanatçılar, halka açık ortamlarda çalışmaktan sevinç duyduklarını belirtiyorlar.
Bu parçada sözü edilen etkinlikle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi söylenemez?A) Çok yönlü bir nitelik taşıdığıB) Kitlelerle etkileşim içinde olunduğuC) Sanatsal üretimin uygulamalı olarak sunulduğuD) Katılımcıların kimi sorunlarla karşılaştığıE) Farklı kültürlerin ürünlerinin sergilendiği
16. Avlanmanın, ilk Çağ insanının yaşantısında çok büyük yeri ve önemi vardı. Bu, mağaralara yapılmış resimlerden de anlaşılmaktadır. Avcılar, ava çıkmadan önce avın başarılı geçmesi dileğiyle kimi törenler yaparlardı. Törenlerde hem eğlenir hem de avlanma taktikleri üzerine konuşur, birbirlerini yüreklendi- rirlerdi. Gelenekselleşen bu törenlerin, Türk bozkır kültüründe Gök Tanrı inancı ile harmanlanarak zenginleştiği ve simgesel bir hâl de aldığı bilinmektedir.Bu parçada avlanmayla ilgili olarak aşağıdakile- rin hangisine değinilmiştir?A) Av törenlerinin yapılma nedenineB) Hazırlıkların ne kadar sürdüğüneC) Cesaret isteyen bir iş olduğunaD) Törenlerin nesilden nesile aktarılan özellikler
taşıdığınaE) Av törenlerinin ne zaman yapıldığına
17. Ağız ve diş sağlığıyla ilgili olarak 6 ilde 3 ay süren bir tarama yapılmıştır. Tarama sonuçlarına göre, dişlerini günde üç kez fırçalayanların oranı %5'tir. Muayene edilen kişilerin %77'sinde diş plağı, %65’inde tartar, %58’inde diş lekesi saptanmıştır. Araştırmanın bir başka sonucu da muayene edilen kişilerin %77’sinin türlü nedenlere bağlı olarak ağızlarının koktuğunun saptanmış olmasıdır. Ne yazık ki sağlıklı bir ağza sahip olanların oranı %5’tir.Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?A) Araştırma, kapsamı ve süresi bakımından ye
tersiz kalmıştır.B) Kişilerde diş fırçalama alışkanlığı yeterince ge
lişmemiştir.C) Kişilerdeki diş plağının fazlalığı dikkat çekicidir.D) Kişilerdeki ağız kokusuna pek çok şeyin yol aç
tığı ortaya konmuştur.E) Tartar ile diş lekesinin oranları ortalamanın üs
tündedir.
18. Hastaların tıkalı olan kalp damarlarının balon ve stent ile açılıp tedavi edilmesi işlemine anjiyoplasti denilmektedir. Anjiyoplasti işlemi sırasında, ucunda bir balon bulunan, ince yumuşak bir katater (tüp), damarda tıkalı olan yere yerleştirilir. Balon şişirilerek daralan yer genişletilir. Ardından katater (tüp) çıkarılır. Hastanın, işlem sonrasında hastanede bir ya da birkaç gün kalması gerekebilir. Anjiyoplasti etkili bir tedavi yöntemidir ancak damar sertliğini bütünüyle ortadan kaldırmaz.Bu parçada anjiyoplasti işlemiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine deâinilmemistir?A) Ne olduğunaB) Hangi bakımdan yetersiz kaldığınaC) Yapılırken kullanılan araçlaraD) Uygulanmasının çok zaman aldığınaE) Uygulanmasında nasıl bir yol izlendiğine
19. Ekran okuma, bilgi teknolojilerinin hızla gelişmesiyle günümüz için bir zorunluluk hâline geldi. Çünkü artık yazılar, bilgisayar sayfalarına aktarılıyor ve bilgisayar aracılığıyla yayımlanıyor. Okuyucular, herhangi bir bilgiye kitap sayfaları yerine ekrandan okuyarak ulaşmak zorunda. Böyiece “ekran okuma'1 adı verilen yeni bir okuma biçimi ve “ekran okuyucusu” denilen yeni bir okuyucu türü ortaya çıktı. Her alanda kullanılmaya başlanan bu okuma biçimi, kâğıttan okumaya göre farklılıklar içeriyor. Ekran okumada yazılar, kâğıt sayfasının yarısına kadar, ekrandan peş peşe sunuluyor, okuyucunun karşısına bilgiler parça parça çıkıyor. Bu nedenle ekran okumaya “parçacık okuma” da deniyor.Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmiştir?A) Veri elde etmede kullanılan çeşitli araçlaraB) Ekran okumanın giderek yaygınlaştığınaC) Okuma biçimi ve adlandırma arasındaki ilişkiyeD) Kitap yayımlamada değişiklikler olduğunaE) Ekran okumanın kişisel gelişime katkılarına
20. Eski Türkçede “yuia", Osmanlıcada “çerağ” denen kandil sözcüğü; Latince parlamak, ışıldamak anlamına gelen “candela”dan geliyor. Kandillerde, bal mumu ve hayvansal yağdan yapılmış mumlar kullanılırdı. Bizans Dönemi’nde mumhaneler çoğalınca kandil kullanımı da yaygınlaştı. Türklerde de kandiller yaygındı, özellikle camileri ve kamu yapılarını aydınlatmada kandillerden yararlanılırdı. Cam şişeler içine konan kandillerin çok kollu ve zincirle asılanlarına, Farsçada “asılan” anlamına gelen “avize” denmişti. Tanzimat’tan sonra, sokakların aydınlatılması uygarlığın bir gereği sayılıyordu ve sokakların aydınlatılması için dükkânlara kandil asılması zorunluluk hâline gelmişti.Bu parçada kandille ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?A) Sözcüğün kökenineB) Mumlarının yapıldığı malzemelereC) Türklerdeki kullanım alanlarınaD) Günümüze kalan kimi türlerineE) Toplumsal yaşamda neyin göstergesi olduğuna
Şunu hemen belirtmeliyiz; ne kadar zengin olursa olsun, bir mecazlar sisteminin içinde konuşmak zorunda olan divan şairlerinin sanatçı özgürlüğü, son derece sınırlıydı. Bir bakıma ilhamı zincire vuran ve daha önce, şairler tarafından da defalara kullanılarak eskitilen mecazlarla şiir söyleyerek özgün olmak, son derece zordu. Buna birde şekillerin sınırlılığı ve aruz vezninin zaruretleri eklenirse, divan şairlerinin ne gibi zorluklarla ve tuzaklarla karşı karşıya bulunduklarını anlamak kolaylaşır
21. Bu parçadan divan şiiriyle ilgili olarak aşağıdaki- lerin hangisi çıkarılamaz?A) Mecazlara dayalı bir anlatım içermektedir.B) Kalıplaşmış mecazlar kullanılır.C) Aruz ölçüsü kullanılmıştır.D) Özgün söyleyişleri pek fazla içermemektedir.E) Toplum sorunlarına değinilmektedir.
22. I. Aruz vezninin kullanılmasıII. Sanat için sanat özelliği taşıması
İli. Eskitilmiş mecazların kullanılması Parçaya göre yukarıdakilerden hangileri divan şiirinde sanatçının özgürlüğünü kısıtlayan nedenlerdendir?A) YalnızI B) Yalnız II C) Yalnız IIID) I ve III E) II ve III
CEVAP ANAHTARI-4
1.B - 2.C - 3.D - 4.B - 5.E - 6.E - 7.E - 8.B - 9.D - 10.C11.B - 1 2 .A -13.B - 14.A- 15.D - 16.D - 17.A- 18.D
19.C - 20.D - 21.E - 22.D
DENEME - 5
1. (I) Yurdumuzda elde edilen zeytinyağının % 40’ı Ayvalık’ta üretiliyor. (II) Dolayısıyla burası, zeytinyağı sektöründe pazar koşulları ve fiyat belirlemede önemli bir merkez durumunda. (III) Ayvalık'ta zeytinyağı üretimiyle birlikte bir yan sektör bulunuyor. (IV) Bu, zeytinyağı tarımı ve tarım aletleri yapımıdır. (V) Bu alanın alt yapısını oluşturan kazan ve filtre yapımı gibi sistemlerin kurulması konusunda hizmet veren firmalar var. (VI) Bu firmalar ihracat da yaparak Ayvalık'ı bu alanda tanınmış bir merkez konumuna getirmiştir.Bu parça İki paragrafa ayrılmak İstense İkinci paragraf hangi cümleyle başlar?A) III. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.
2. Çocukluktan ilk gençliğe adım attığım dönemde Arif Amca’nın küçücük kitabevinde, büyük yayınevlerin- den gelecek yeni kitapları beklerdim. Arif Amca postaneye gidip elinde kitaplarla döndüğünde paketi birlikte açardık, ben içinden hemen bir kitap seçerdim. Kitabı paketletmeden alır, eve gidene kadar kapağına bakardım. Eve gidince de kitabı alıp pencerenin önüne geçerdim. Okumaya başlamadan önce kâğıt ve mürekkep kokusunu almak için kitabı koklardım. Bu koku elimdeki kitabı beynimde, yüreğimde, bütün bedenimde hissetmemi sağlardı.Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?A) Öyküleme B) AçıklamaC) Örnek verme D) BetimlemeE) Tanık gösterme
3. Yolun bundan sonraki kısmı sisliydi. Yine de gece yolculuğundan daha iyiydi. Sisle derinleşen bahçelerde göğe uzanan kavaklarla yolcuları selamlayan sarı yapraklı çınarların dalları birbirini kucaklıyordu. Ağaçlar rüzgârlarla söyleşiyordu. O anda bir şiirin içinde yaşamaya başladığımı düşündüm. Sisler arasında koşan çocuklar hızla büyüyordu sanki. Yanlarında birçok masal kahramanı yol gösteriyordu onlara. Ben de aralarındaydım. Otobüsle yarıştığımızı sanıyorduk. Aslında zamanla yarışıyorduk.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Karşılaştırma yapılmıştır.B) Kişileştirmeye yer verilmiştir.C) Tanıklıklardan yararlanılmıştır.D) Düşsel öğelerden yararlanılmıştır.E) Yanılgı dile getirilmiştir.
4. Dün bir dergide okudum. Çocukluğumuzun “Susam Sokağı”nın ilk bölümü yayımlanalı kırk yıl olmuş. Oradaki “Edi" ile “Büdü" koca koca adamlar olmuşlardır herhâlde. İnsan düşünüyor ister istemez, “Bir iş sahibi oldular mı, evlenip çoluk çocuğa karıştılar mı?" diye. Aslında işleri iyiydi, ekmek elden su gölden yaşıyorlardı. Ama belli bir yaşa gelince bırakmışlardır bu işleri sanırım. “Kırpık” hâlâ aynı küfede mi yaşıyordur acaba? Sonra “Kurabiye Canavarı" o kadar kurabiyeden sonra göbeklenmiş midir? Kim bilir...Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yaisîuE?A) Yorum B) BenzetmeC) Tahmin D) İkilemeE) Mizah unsurları
5. Günlük tutmak, tarih yazmanın en kolay ve en güvenilir yoldur. Örneğin BizanslI tarih yazarı Prokopius, gerçekleri anlattığı günlükleriyle tarihçilere Bizans’ı çok yakından tanıma olanağı sağlamıştır. Günlük yazan herkes tarihi yanıltmaya kalktığında kendisiyle ve tarihle çelişeceğinin farkında olduğundan gerçeklerden ayrılmaz. Bu da günlük yazarının, yazma zamanı ve koşulları birbirinden farklı olsa da yazdıklarının hepsinin aynı doğruda birleşmesini sağlar. Günlüklerle İlgili bu parçadan, aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?A) Gelecekte yaşanması beklenen olaylarla ilgili
düşüncelere günlüklerde yer verilebilir.B) Tarih yazarları her zaman günlük tutmuştur.C) Günlüklerinin yayımlanmasını isteyen kişiler
toplumsal eleştiriye açık insanlardır.D) Günlük yazarları, yaşadıkları olaylarla gerçek
dışı öğeleri içi içe vererek özgün yapıtlar ortaya koymaya çalışırlar.
E) Günlükler, geçmişle ilgili doğrulara ulaşmayı sağlayan güvenilir kaynaklardır.
6. Okuduğum kitaplar içinde sevmediklerim oldu elbette. Hatta bunların sayısı sevdiklerimden fazla olabilir. — . Onların edebiyat dünyasındaki yerlerini, bir bütün içindeki paylarını hep önemsedim. Çünkü severek okumadığım kitaplar sayesinde nitelikli kitapların bana neler kazandırdığını daha iyi anladım. Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Ama hiçbirinin arkasındaki emeği küçümseme
dimB) Yazarlar da okurlar gibi kendilerini geliştirebilirC) Bu durum edebiyattaki yozlaşmanın bir göster
gesidir
D) Çünkü bir yapıttan herkes aynı tadı alamazE) Hem kitap okunmuyor diye yakınıyoruz hem de
yazılanları beğenmiyoruz
7. Uzmanlar, balık ve balık ürünlerinin sağlığı olumlu yönde etkilediği düşüncesinde birleşiyorlar. Ancak denizlerden elde edilen balıklar, artan nüfusun ihtiyacını karşılamaya yetmiyor. Bu yüzden de son yirmi yıldır, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de halkın balık ihtiyacını karşılamak üzere alternatif üretim yolları aranıyor. Deniz ve göller açısından zengin olan Türkiye’nin, bu olanağı iyi değerlendirdiğini ve balıkçılık sektöründe dünya çapında önemli bir düzeye geldiğini söyleyebiliriz. Özellikle çipura ve levrek başta olmak üzere Akdeniz'e özgü lezzetli balıkların çiftliklerde yetiştirilmesinde başarı gösteren Türk balıkçılık sektörü mercan, karagöz, mırmır gibi yeni türler üzerinde de çalışmalarını sürdürüyor. Bunlara, tüketimi çok yaygın olan alabalığı da eklediğinizde sektörün büyüklüğü ve önemi ortaya çıkıyor.
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de balıkçılık sektörünün hızla gelişmesini sağlamaktadır?A) Halkın, balık yetiştirmeye özendirilmesiB) Dünyadaki gelişmelerin yakından izlenmesiC) Su kaynaklarının balık yetiştiriciliği açısından
elverişli olmasıD) Kimi balık türlerinin daha çok satılmasıE) Denizlerdeki balık oranının giderek artması
8. Romancı ne bir hoşsohbet gönül adamı ne de öğretmendir. Bu yüzden, ikide bir söze girip okura kendi doğrularını söylemek onu iyi bir romancı yapmaz. Yapsaydı, Ahmet Mithat’ı, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı yapardı. Romancı bir aynadır, hoşuna gitse de gitmese de gördüğü gerçeği anlatır. Hiçbir şey katmadan, hiçbir şey eksiltmeden... Gördüğü kendi inançlarıyla çelişse bile sapmaz bu yoldan. Dünya yazınında Balzac'ı Balzac yapan, evinde aristokrasinin çöküşünün ardından göz yaşı dökerken, yapıtlarında bu gerçeği bir ayna berraklığında göstermiş olmasıdır.
Bu parçaya göre roman yazarından beklenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Toplumsal gerçekleri yorumsuz olarak vermesiB) Estetik değerleri göz ardı etmemesiC) Tarihi değerlere bağlı olmasıD) Dünya edebiyatının ünlü sanatçılarını örnek al
masıE) Hoşuna gitmeyen gerçeklere karşı toplumu du
yarlı duruma getirmesi
9. Geçenlerde Amerika'da bir şiir kitabı yayımlandı. 76 sayalık bu kitap 22 dolara satılıyordu. Bizdeyse yayıncılar bir şiir kitabının maliyetini kâğıt maliyetine göre hesaplıyorlar. Burada çok ciddi olarak düşünülmesi gereken bir şey var. Roman 300 sayfada, şiir kitabı da 70 sayfada bitiyor diye, birine 300 sayfalık, ötekine 70 sayfalık kâğıt masrafı üzerinden fiyat koyarsan nereye gidebilirsin? Belki kimsenin görmek istemediği bir şeydir bu. Şair değerlidir, şiir değerlidir, diyebilmek için önce onun değerli olduğuna gerçekten inanmalısınız.Bu parçada konuşan kişi neden yakınmaktadır?A) Yabancı ülkelerdeki kitap fiyatlarının yüksekli
ğindenB) Kitap fiyatlarının belirlenmesinde bir standardın
olmamasındanC) Şiir kitaplarına gereken önemin verilmemesin
denD) Sayfa sayısı az olan şiir kitaplarının çok okun
mamasındanE) Daha fazla gelir sağladığı için romanların çok
yazılmasından
10. Tortullar, dünyanın destansı şiiri gibidirler. Onlarla ilgili yeterli bilgiye eriştiğimizde, belki de dünyanın bütün tarihini onlardan öğrenmiş olacağız. Çünkü tortullar, onları oluşturan maddelerin doğasıyla ve onların art arda yığılmış katmanlarının düzeniyle, yeryüzünde olup biten şeyleri yansıtırlar. Dünyanın geçmişinde “çapıcı" olarak nitelenen ya da felaketler getiren her şey, tortullarda izler bırakmıştır: yanardağların lavları, buzulların ilerlemesi ve geri çekilmesi, çöl bölgelerinin yakıcı kuraklığı, sellerin alıp götüren yakıcılığı...Bu parçada tortullarla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine değinilmiştir?A) En eski yazınsal yapıtlara konu olduğunaB) Birçok bilim insanının araştırma yaptığınaC) İçerisinde bulunan madde türlerineD) Günümüzde oluşumlarının durduğunaE) İncelemelerde ne tür bilgilere ulaşılabileceğine
Çok yönlü düşünemeyen bir insan dünyadaki olumsuzlukların ve kötülüklerin nedenini belli kişilerin ve kurumların başarısızlığına bağlar. Böyle biri gerçek anlamda gelişmemiş, çocukluktan öteye geçmemiş sayılır. Oysa olgunluk, dünyadaki yanlışların azaltılabileceğini ama tümüyle yok edilemeyeceğini görmekle başlar.Bu parçaya göre yetkin kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?A) Sorunların tamamen ortadan kaldırılamayaca
ğını düşünenB) Yaşamda sorunlarla sıkça karşılaşmış olanC) Günlük yaşamın sınırları dışına çıkmayanD) Kendi yetersizliğini gizlemeye çalışanE) Düşüncelere değil yapılan işlere değer veren
Halep’teki Kapalıçarşı, Orta Doğu’nun en uzun çarşısı. İçinde bir Türk hamamı ve Mimar Sinan’ın bir eserinin de bulunduğu çarşıda, Halep'ten alınması gereken her şeyi bulmanız mümkün. İşlemeler, örtüler, iplikler, şallar, dokumalar, bakır eşyalar, elbiseler, tepsiler, baharatlar... Çarşı çok kalabalık. Ayrıca her an bir eşekle, bir bisikletle ya da meyve arabasıyla çarpışmanız mümkün. Arapça, Türkçe, Fransızca ya da hepsinin bir arada kullanıldığı karmakarışık bir dille yapılan pazarlıklar, kimse kimseyi anlamakta güçlük çekmeden sürüp gidiyor.Bu parçada Halep’teki Kapalıçarşı’yla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmiştir?A) Geçmişteki önemini günümüzde yitirdiğineB) Yıpranan bölümlerinin aslına uygun biçimde
onarıldığınaC) Farklı dilleri konuşan insanların birbiriyle anla-
şabildiğineD) Kalabalık ve bakımsızlığın gelenleri rahatsız et
tiğineE) Artan ihtiyaca bağlı olarak yeni bölümler yapıl
dığına
Bir ağacımız varsa beş ettik. Bir koyunla başlayıp koca bir sürüye sahip olduk. Atlarımızı, ineklerimizi çocuklarımızla birlikte büyüttük. Tek bir civciv bile ölse yasını tuttuk. Her öğle, her akşam sofralar kurduk. Yenilip içilenin, dökülüp saçılanın hesabını sormadık. Bir çekirdek için bile kimsenin kalbini kırmadık. Kimsenin malına mülküne göz dikmedik.Bu parçada sözü edilen aileyle ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisi söylenemez?A) Varlıklarını zaman içinde artırdıklarıB) Tüketimde gözü tok davrandıklarıC) Toprağı özenle işledikleriD) Başkalarıyla dostça ilişkiler sürdürdükleriE) Sahip oldukları canlılara değer verdikleri
14. Bir yapıtın sinematografik yapısı ancak bu kadar etkin olabilir. Yapıtı okumuyor da yaşıyorsunuz. Ağladığınız, güldüğünüz, öfkelendiğiniz, şaşırdığınız anları... Ülkemizin bir dönemini çok farklı bir kurgu içinde veriyor. Bilgi alırken farkında olmuyorsunuz. Kadınların sosyal durumlarını, geleneksel yapının olumlu ve olumsuz; yanlarını, çocuk yetiştirirken nelerin hangi sonuçları doğurduğunu çok farklı, çok müthiş bir anlatımla veriyor. Yapılan ruhsal çözümlemeler, hiç beklenmeyen yerde yapıta dâhil olan farklı öyküler, çok önemli felsefi tartışmalar, yapıta ayrı bir lezzet katıyor. Kullanılan sözcüklerle dil ancak bu kadar esnetilerek yalın kullanılabilir.Bu parçada anlatılan yapıtla ilgili olarak aşağıda- kilerden hangisine değinilmemistir?A) Öğretici nitelik taşıdığınaB) Benzer nitelikteki yapıtlardan ayrıldığınaC) Anlaşılmasının çaba gerektirdiğineD) Yaşamın farklı alanlarına tanıklık ettiğineE) Okurunu heyecanlandıran bir yapısının olduğuna
15. Atasözleri, sosyal yaşantıları, deneyime dayalı eleştiri ve öğütleri içerir. Atasözlerinin mantıksal tutarlılığı ve toplumsal geçerliliği vardır. Bu özelliğinden ötürü kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bunun yanı sıra atasözlerinin çarpıcı, kısa, özlü bir dil ve anlatımla yansıtılan uyarıcıbir işlevi de vardır.Bu parçada atasözleriy le ilgili o larak aşağıdakie- lerden hangisi söylenem ez?
A) Düşünsel boyutludur.B) Dünden bugüne sürüp gelmektedir.C) Yoğun anlatımlıdır.D) Bilgilendirici, yönlendirici yanları vardır.E) Duyguları içeren konulara yaslanmıştır.
16. Bugünkü halk yazınımıza yakından baktığımızda onda çok eski bir anlatı geleneği görürüz. Bu gelenek, hiçbir Batı ya da Doğu toplumunun anlatı geleneğinden geri değildir. Tam tersine, gerek evrensel içeriği gerek özgün kurgularıyla en gelişmiş, en zengin anlatı geleneklerinden biridir. Bugün birer yenilik olarak değerlendirilen nice anlatı yöntemi, bizim halk anlatılarımızda yüzyıllarca önce bol bol, hem de yalnızca biçimsel değil, işlevsel olarak da kullanılmıştır.Bu parçadan halk yazınımızla ilgili olarak aşağıda kilerin hangisi çıkarılamaz?A) Kuşaktan kuşağa iletilen özler taşıdığıB) Özgünlüğüyle uluslararası beğeni topladığıC) Kurgusunda kendine özgü nitelikler barındırdığıD) Anlatı yöntemlerinin çağdaş özellikler içerdiğiE) Öteki toplumlarla karşılaştırılabilecek düzeyde
olduğu
17. Dar, uzun bir sokaktı. Lodos esmeye başlayınca sokak deniz kokardı. Demirciler, dökmeciler, urgancılar, yorgancılar, nalburlar... Nalbur dükkânında ne ararsan bulunurdu. Yan yana iki de baharat dükkânı vardı. Baharatlar, boyacılardan gelen asit kokusunu bastırır, uzak ülkeleri akla getirirdi. Arada bir, kümes hayvanlan taşıyan at arabasıyla dökme demir taşıyan kamyonun aynı anda girdiği olurdu sokağa. İki taşıt burun buruna gelince bir kıyamettir kopardı. Şoför önce basardı kornaya, sonra öfkeyle atlayıp kamyondan, arabacıyı tartaklardı. Atlar ürker, arka ayakları üzerine dikilip kişnemeye başlar; kafesteki horozlar, tavuklar, hindiler huysuzlanırdı.Bu parçada sözü edilen sokakla ilgili olarak aşa- ğıdakilerden hangisine deainilmemistir?A) Rüzgârın yön değiştirmesinin havayı nasıl etki
lediğineB) İnsanların birbiriyle uyum içinde yaşadığınaC) Birbirinden farklı işlerin yapıldığı dükkânların bir
arada bulunduğunaD) Seyrek görülen bir olayın ayrıntılarınaE) Sıra dışı olaylardan kimi hayvanların nasıl
etkilendiğine
18. Ne mutlu ki bugün kahve, yalnız zenginlerin içebildiği bir içecek olmaktan çıktı, isteyen herkes bir fincan kahve içebiliyor. Bilenler bilir, 1975'te Brezilya'daki don yüzünden kahve çekirdekleri zarar görünce bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kahve fiyatları fırlamış; hâli vakti yerinde olmayan tiryakiler, bir yudum acı kahveye hasret kalmıştı. Hatırlarım, rahmetli dedem, o zamana kadar hep 250 liraya aldığı, hemen her yemekten sonra içtiği, ev halkının içmesine de sesini çıkarmadığı kahveye sınırlama getirmişti. Bir zamanlar böylesine üzerine titrenen kahve, şimdilerde herkesin elinin altında, sıradan bir içecek durumuna geldi.Bu parçada kahveyle ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine deâinilmemistir?A) Toplumun bütün kesimlerinde tüketildiğineB) Bulmakta sıkıntı çekilen dönemeC) İçilmesi tercih edilen zamanaD) Günümüzde kolay ulaşılabildiğineE) Misafir ağırlamadaki yerine
19. Denemenin kendine özgü bir konusu yoktur. Ölümden, özgürlükten, doğa sevgisinden alışkanlıklarımıza, davranışlarımıza, giyim kuşamımıza kadar her şey denemenin konusu olabilir. Bu nedenle, deneme okuyanlar, bir yandan roman, öykü okur gibi hoşça vakit geçirirken bir yandan da denemenin düşünselliğinden kaynaklanan bilgileri öğrenirler. Çünkü bilimsel bir asık suratlılığı olmayan, okurlarca sevilen bir yazı türüdür deneme. Öğreteceğini, bilgiçliğe kaçmadan, tatlı tatlı, bir söyleşi havası içinde aktarır.
Bu parçaya göre deneme türüyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Konu bakımından bir sınırlama olmadığıB) Okuru sıkmayan bir tür olduğuC) Düşünsel yönden okuru beslediğiD) Kimi yazı türlerinin özelliklerini taşıdığıE) Yaratıcılık isteyen bir tür olarak bilindiği
20. Gülmece türüne ilişkin yanlış bir kanı var. Güldüren her şeye gülmece mi diyeceğiz? O zaman ayağı kayıp düşen de güler, gıdıklanan da... Eğer düşündür- müyorsa, insanı değiştirmiyorsa, soru sordurtmu- yorsa o gerçek bir gülmece değildir. Gülmece ciddi bir iştir!Bu sözlerden gülmeceyle ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi çıkarılamaz?A) En çok yeğlenen türdür.B) Düşünsel ağırlığı olmalıdır.C) Komik olan her şey bu tür içinde düşünülemez.D) İnsanı farklılaştırmalı, geliştirmelidir.E) Hafife alınacak bir tür değildir.
(I) Kliması olmayan araçlarda seyahat edenler için pencereyi açmak ve pencereden giren rüzgardan faydalanmak en doğal soğutma yöntemidir. (II) Rüzgârın bile sıcak estiği coğrafyalarda ise açılan pencerenin çok faydasının olmayacağını pek çoğumuz tecrübelerimizden biliriz. (III) Peki ya tamamen “rüzgâra karşı” seyahat eden, kalın deri giyisili ve kasklı motosiklet sürücülerine ne önerebilirsiniz?(IV) Güvenlik gereği bu giysilerini çıkarmak istemeyen motosiklet tutkunlarının imdadına EntroSys motosiklet klimaları yetişiyor. (V) Her ne kadar ilk bakışta çok akıllıca gözükmese de sistem çok başarılı bir şekilde uygulanmış. (VI) Bu klima sisteminden gelen soğuk hava bir boru ile özel tasarlanmış yeleğe bağlanıyor ve vücut etrafında hava dolanımııiı sağlıyor. (VII) Bu şekilde sürücü soğutulmuş oluyor. (VIII) İşi daha ilginç kılan ise, bu klimanın aynı zamanda sıcak hava da sağlayabiliyor olması. (IX) Bu şekilde soğuk havalarda motosiklet kullanmak isteyenler, bu klimadan faydalanabilecekler.
21. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde “yaşanmışlık" anlamı vardır?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
22. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangi' sinde motosikletlerdeki soğutma şekli açık' lanmıştır?A) III. B) IV. C)V. D) VI. E) VII.
CEVAP ANAHTARI-5
1 .A - 2.A - 3.C - 4.B - 5.E - 6.A - 7.C - 8.A - 9.C -1 0.E11.A - 12.C - 13.D - 14.C - 15.E - 16.B - 17.B - 18.E
19.E - 20.A- 21.A- 22.D
DENEME - 6
1. (I) “Diş çürüklerine karşı etkili" sözü diş macunuüreticilerinin en dikkat çekici reklam sloganı hâline geldi. (II) Diş çürüklerinin tedavisinde, dişin hasara uğramış sert dokularını onarmak için çeşitli dolgu malzemelerinden yararlanılmakta. (III) Bu dolgu malzemeleri arasında en çok dikkat çeken, arka dişlerin dolgusunda kullanılan, amalgam adı verilen bir alaşım. (IV) Bakır, gümüş, kalay ve çinkodan oluşan amalgam tozunun cıva ile karıştırılması sonucunda hazırlanan sert, dayanıklı ama estetik olmayan bu malzeme, yüz yılı aşkın bir süredir kullanılmakta. (V) Son yıllardaysa dişin doğal rengindeki estetik malzemelerin geliştirilmesi İçin büyük çabalar harcanmakta.Numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?A) i. B) II. C) III. D) IV. E)V.
2. “Arnavutluk dışarıya açılacak.” deniyor. Eğer bu “dışarıya açılma", gelecek birkaç milyon turist için kıyılarda beton bloklar yapılmasına, ülkenin otoyollarla kuşatılmasına, egzoz kokusuna ve plastik atıkların oluşturacağı çöp dağlarına yol açacaksa yalnız bu ülkede yaşayanlar değil herkes iki kere düşünmeli. Şehirlerde ve kırlarda kuş seslerini motor gürültüsü bastıracaksa, sokaklardan çöp diye kimyasal atıklar süpürülecekse bu ülkeye yazık olur. Çünkü Arnavutluk'un el değmemiş yemyeşil ormanları, güzel manzaralı göl kıyıları ve turistleri rahatsız etmekten kaçınan bir halkı var. Orada, sokakta dolaşırken karşılaştığım birine sorduğum bir soruya, biri Fransızca cevap verirken öteki yanındakiyle İtalyanca konuşuyordu. Başkentte tanıştığım memur ve akademisyenlerin içinde, beş-altı dili kusursuz konuşanların sayısı oldukça fazlaydı. Bunları düşündüğümde, Arnavutluk'un dünyaya kapalı kaldığını söylemenin çok da doğru olmayacağı kanısına vardım.Bu parçanın yazarı, Arnavutluk’un sanılanın aksine dışarıya kapalı bir ülke olmadığını,
I. yabancı dil konuşanların sayısının fazla olması,II. doğal çevrenin korunması,
III. kültürel etkinliklerin çok olması durumlarından hangilerine dayandırarak öne sürmüştür?A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve IID) I ve III E) i, II ve III
3. Ölüm, hayat enerjisinin bitmesi demektir. Radyonun fişini çekerseniz, müzik biter. İşte ölüm tıpkı böyledir. Bir gün, bir yerde fiş çekilir ve doğduğunuzda bağlanan enerji cereyanı kesilir. Hayat bitmiştir.Bu cümlenin anlatımında aşağıdakilerin hangisinden yararlanılmamıştır?A) Tanımlama B) SomutlamaC) Benzetme D) KarşılaştırmaE) Öyküleme
4. Bazı aileler, çocukları güzel sanatlara yönelince telaşlanıyor. Edebiyatla, resimle, heykelle, müzikle yakından ilgilenen çocukları olsun istemiyorlar. Aslında bunun kaynağındaki neden, ülkemizde güzel sanatların gereken değeri göremeyişidir. Bu alana yönelmek; işsizlikle, yoksullukla eş değer çünkü. “Çocuğum okusun; ama tıp, hukuk, eczacılık olsun.” düşüncesinde birçok anne baba.Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı olabilir?A) Ailelerin çocuklar üzerindeki baskısı, çocuğa ne
ölçüde zarar veriyor?B) Ailelerin güzel sanatlara pek sıcak bakma- yışı-
nın temelinde hangi sebepler bulunmak-tadır?C) Edebiyat, resim veya heykelle uğraşmak, genç
lerimize neler kazandırabilir?D) Güzel sanatlarda Batı’ya yetişebilmek adına
neler yapılabilir?E) Anne babaların sanat eğitimi almadan, çocuk
ların sanata ilgi duymaları beklenebilir mi?
5. Şehir kültürüyle kendisini yenilemeyen ve geliştiremeyen sanat ve edebiyat adamları kısa bir süre ilgi görebilir veya “acemi şansı"yla bazı başarılara imza atabilir. Ama temel sanat kültüründen mah- rumluğun eksikliğini ömür boyu hissederler. Bütün dünyada örnekleri görülen şekliyle, büyük şehirlerdeki hakim değer yargılarıyla hesaplaşmayan eserlerin uluslararası başarılara ulaşmak bir yana, o ülke içinde bile seslerine yankı bulabilmesi mümkün değildir.Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?A) Şehirleşme ve şehirleşmenin sanatı etkilemesiB) Şehir kültürünün sanatın ve sanatçının üze
rindeki etkisiC) Büyük kentlerin insan üzerindeki etkisiD) Sanatçıyı başarısızlığa götüren nedenlerE) Kent ve köy sanatı arasındaki fark
6. Tarih, toplumların geçmişten bugüne, alt düzeyden üst düzeye gelişme sürecini ortaya koyar. Tarih bilinci, geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek arasında köprü kurmayı sağlar. Bu açıdan bakıldığında tarih bilincinin çıkış noktası, şimdiki zamandır. Çünkü günümüzdeki olgu ve olaylar atalarımızın bize bıraktığı mirasla yakından ilgilidir. Bu olgu ve olaylar aynı zamanda geleceğin de temelini oluşturur.Parçaya göre, tarih bilincinin çıkış noktasının şimdiki zaman olmasının nedeni aşağıdakiler- den hangisi olabilir?A) Bugün bilinenlerin, gelecekte neler olacağını
söyleyebilmek için yeterli olduğuB) Bugünün olgu ve olaylarının, geçmişin sonuçla
rı; geleceğin sebepleri arasında yer almasıC) Olayların, üzerinden ancak uzun bir süre geç
tikten sonra doğru ve tarafsız olarak değerlendirilebilmesi
D) Geçmişteki toplumsal değerlerin değişmesiE) Toplumsal değişimlerin çok yavaş olması
7. Sanat yapmak, dağa tırmanmak gibidir. Sadece doruğu ele geçirmek için dağa çıkanlar, dağdan bir şey anlayamazlar. Gerçek sanatçı da yaptığı işin her anından zevk almalıdır. Gerçek dağcının dağda yaşadığı zamanın tümünü üstün tutması gibi. Doruk, ancak zamanın bir parçası olarak önemlidir; hem sanatçı hem de dağcı için.Bu parçada vurgulanan düşünce aşağıdakilerin hangisidir?A) Sanatın doruk noktası yoktur.B) Sanatçı, sanat yapmanın her aşamasından
zevk alır.C) Dağcının amacı doruklarda kalmaktır.D) Sanatçı, sanat yapmanın zirvesine çıkmayı
amaçlar.E) Sanatçı için iyi bir eser, her zaman ulaşılması
istenilen bir hedeftir.
8. Kendine güveni olmayan çocuklar, dünyayı korkulacak bir yer olarak görürler, kaygılıdırlar. Bunlar, yapacakları işte başarıya ulaşacaklarına inanmazlar. Her türlü girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanacağını düşünürler. Böyle çocuklar için başarısızlıktan ve utançtan uzak durmanın en iyi yolu, hiçbir girişimde bulunmamak, hiçbir etkinliğe katılmamaktır. Bu çocuklar “Çok çalıştım ama başarısız oldum." demektense, “— ."demeyi tercih ederler.Yukarıda boş bırakılan yere düşüncenin akışına uygun olarak aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Geçen sefer başarılı olmuştumB) Bunu denemeye kalkışmadımC) Artık daha çok çalışacağımD) Arkadaşlarım da üstesinden gelemediE) Yaptığım yanlışları gözden geçirmeliyim
9. Her seçim bir kaybediştir, her tercih bir vazgeçiştir. Sabah işe gitmekle, yatakta miskinlik yapma zevkinden vazgeçmiş olursunuz. Kalkar kalkmaz yaşam bir seçeneği dayar burnunuzun ucuna, “Ne giysem?” telaşından, öğle yemeğinde “Ne alırsınız?" diye baş- ucunuzda biten garsona, “Hangi filmi izlesem?" kararsızlığına kadar, yaşadığınız her an sizi ısrarla bir seçime zorlar. Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarıdaki ışıl ışıl günü kaçırmış olabilirsiniz. Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız köfteden daha lezzetlidir. Bu seçim oyununda, — .Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre, aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden daha değerliy-
se pişmanlık kaçınılmazdırB) zevkleriniz zamanla değişebilirC) yapacaklarımızı sıraya koymak, neyi niçin ya
pacağımız konusunda bize yol gösterirD) yapmak istediğiniz şey ne kadar çoksa yaşam
sizin için o kadar anlamlı olurE) geçmişteki tercihlerin önemi yoktur
10. Dil bir anlaşma aracıdır. Bir dilin sözcükleri, anlatılmak istenenin zihnimizde canlanmasını sağlar. Kullandığımız sözcüklere anlamlar yükler, bunların bizde uyandırdığı duygu, düşünce, imgelerle birbirimizle iletişim kurarız. Bir sözcüğün anlamı, çoğu zaman o sözcüğün zihnimizde canlandırdığı görüntüden başka bir şey değildir. Kısaca söylemek gerekirse
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) her sözcüğün bir anlamı ve düşündürme gücü
vardır.B) bireyin, dildeki bütün sözcüklerin anlamını bil
mesi mümkün değildir.C) sözcüklere yüklenen anlamlar, yıllar içerisinde
değişikliğe uğrayabilir.D) sözcükler ve yüklendiği anlamlar benimsenirse
o sözcükler dile yerleşir.E) duygu ve düşünceler yaygın sözcüklerle yansı
tılırsa daha kolay anlaışılır.
11. Bir efsaneye göre Mersin'e yerleşen kavimler bölgenin çalılarla kaplı olduğunu görürler. Kışın geldikleri için de bu çalıların ne olduğunu anlayamazlar. Yaz gelince çalılar beyaz beyaz çiçek açmaya başlar. Bugün bölgede “muit" adı verilen meyve bu çiçeklerden oluşmaktadır. Bölgeye yerleşenler meyvenin adını “mersin” olarak bildiklerinden İcurduklan şehrin adına da Mersin demişlerdir.Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Öykülemeye başvurulmuştur.B) İkileme kullanılmıştır.C) Açıklamaya yer verilmiştir.D) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.E) Betimleme yapılmıştır.
12. İstanbul’a bir gelişimde, uzun yıllar gitmediğim, çocukluğumun geçtiği sokağı görmek istedim. Amacım bu sokakta yürüyerek geçmişi yeniden yaşamaktı. Melih Cevdet Anday’ın, “Yarın Başka Koruda” oyununu didik didik edip incelemiş biri için bağışlanamaz bir yanlışlığın içine düştüğümü, geçmişin çok gerilerde kaldığını hemen anlayacaktım. Zaman, tanınmaz hâle getirmişti Halit Ağa Caddesi’ni. Onca coşkunun, mutluluğun yaşandığı, umutların yeşerdiği çocukluğumun sokağından yalnızca buruk bir tat aldım o gün. Kırk yıl öncesine gidip köşedeki bakkaldan renkli selofan kâğıdına sarılı bir muz şekeri alsam sanki gelecek mi ağzımın tadı?Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Birden çok duyuya seslenilmiştir.B) Birinci kişili anlatıma başvurulmuştur.C) Öznellik söz konusudur.D) Tanımlamalardan yararlanılmıştır,E) Sözde soru cümlesine yer verilmiştir.
13. Bu çağda biraz garip gelecek ama ben teknolojiye uzağım. Kitapları bilgisayar ekranından okumanın bir zevki varsa bile bu bana zevk vermiyor. Kitapların bir ağırlığı ve kokusu vardır, insan, sayfaları çevirirken parmaklarının arasında bu ağırlığı hissetmeli. Kitap, yalnızca bir nesne değildir. Okundukça, satırların altı çizildikçe kişilik kazanır.Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılabilir?A) Bilgisayar kullanmak için bilgi sahibi olmak ge
rekir.B) Basılı kitabın yerini başka bir şeyin doldurması
zordur.C) Kitaplardan yararlanmanın değişik yolları var
dır.D) Her kitap farklı bir etki gücüne sahiptir.E) Okuma sevgisi, yaşa göre farklılık gösterir.
14. Dilinin konuşulduğu ortamın dışına savrulan ya da atılan kimse her şeyden önce kimlik bunalımına düşüyor. Eski çağlarda, daha sonra da Roma’da adam öldüren kişiye idam cezası verilirdi. Kimi zaman katil -isterse- öldürülmek yerine sürgüne gönderilirdi. Bu uygulamanın altında yatan düşünce, böyle bir kimlik yitiminin ölümden daha ağır bir ceza olduğu görüşüdür.Parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Eski çağlarda suçlulara verilen cezalar günümü
ze oranla daha insancıldır.B) Kendi dilini konuşamama bireye verilebilecek
en büyük cezadır.C) Sürgün cezası suçlular için en katlanılmaz ce
zadır.D) Anadilini konuşamayan insanlar yaşadıkları
toplumdan uzaklaşır.E) Ölüm cezası kaldırılmalı, yerine sürgün cezası
getirilmelidir.
15. Bir antropolog için, insanlığın yaşam öyküsü açısından, geçmişte yaşamış toplumların genel sağlık durumu, geçirilen hastalıklar ve bu hastalıkların kemik üzerine yansıyan izleri önem taşır. Çünkü insan kemikleri, bireylerin geçirdikleri hastalık izlerini uzun yıllar taşıyabilmektedir. Hastalıkların kemik üzerine bıraktığı izler ve kemik deformasyonları antropolojinin bir alt kolu olan paleopatoloji adlı bilim dalının konusu. Paleopatoloji, hastalığın hem yapısıyla ilgileniyor hem de değişik etkenlerin hastalık üzerindeki rolünü ortaya koyuyor. Bazı hastalıkların hangi nedenlerle belirli bölgelerde, belirli kimselerde ortaya çıktığının; aynı hastalığın, ortaya çıktığı yere göre, hangi nedenlerle son derece farklı kimliklere büründüğünün yanıtını veriyor. Bu yanıtlar da kazılar sonucu ortaya çıkarılan insan kemiklerinin incelenmesiyle elde ediliyor.Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?A) Antropoloji geçmişte yaşamış bireylerin sağlık
sorunlarıyla değil, bütün toplumu etkileyen sağlık sorunlarıyla ilgilenir.
B) Paleopatoloji, antropolojinin bir alt dalıyken, gelişerek ayrı bir bilim dalı hâline gelmiştir.
C) Geçmiş dönemlerde yanlış ilaçların kullanılması kemik deformasyonlarına neden olmuştur.
D) Eski çağlarda sıradan hastalıklar bile pek çok insanın ölümüne yol açmıştır.
E) Antropolojiye olan ilgi günden güne artmaktadır.
16. imza günlerine katılmak zor oluyor. Ama ben katılıyorum. Çünkü günler, geceler boyu yazdıklarımın üzerinde gezinen gözlerle göz göze gelmek hoşuma gidiyor. Kitap imzalama, trafik ışıklarında karşıya geçerken karşılaşmak gibi kısa bir karşılaşma. Yine de o anda bir ışık, bir kıvılcım yakalıyorsunuz. Sizi merak edenlerle el sıkışıyor, yolun geri kalanı için meşalenize alev alıyorsunuz, coşuyorsunuz. Yazma isteğiniz artıyor.
Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı yoktur?A) İmza günlerine neden katılıyorsunuz?B) Okuyucusuyla karşılaşmak yazarı nasıl etkili
yor?C) Kitaplarınızı okur için imzalarken ne hissedi
yorsunuz?D) Okuyucunun yazdıklarınıza ilgisini yeterli bu
luyor musunuz?E) imza günlerine katılmanın yazar için yararı ne
dir?
17. Nesnelerin kaydını tutma gereksinimi, sayı sistemlerinin gelişmesini sağladı. Dünyanın birçok bölgesinde yazının gelişiminden önce görülen bu sistemler, soyut bir kavramı şifrelemek için kullanılan ilk örnekler olmayı bugün de sürdürüyor. Bundan 30 bin yıl kadar önce avcı topluluklar, tahta veya kemikten yapılma çetele çubukları kullanıyordu. Amaç, büyük olasılıkla öldürülen hayvanların sayısını kaydetmekti. Mezopotamya’da Sümerlere ait MÖ 3400 yılından kalma sayma işinde kullanılan kilden yapılmış markalar, stok tutma ve muhasebe sisteminin başlangıcını oluşturur, insanlar basit sayma işlemlerinde genellikle el ve ayaklarından yararlandıklarından sayı sistemlerinin çoğu ondalık basamak sistemini temel alır. Mayalar, Aztekler ve Keltler 20'lik sistemi, Me- zopotamyalılar 60’lık sistemi benimsemişlerdi. Sayıların harflerle gösterildiği alfabetik sayı sistemleri, Yunanlılar, Romalılar, Ibraniler ve sonraları Araplar tarafından geliştirildi. Ancak, şimdi dünyanın her yerinde “Arap” sistemi kullanılıyor.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi arasındaki amaç-araç ilişkisinden söz edilmemiştir?A) Öldürülen hayvan sayısının kaydı - çetele çu
buklarıB) Stok tutma - markalarC) Sayma - el ve ayaklarD) Ölçme - rakamlarE) Şifreleme - sayı sistemleri
18. Hüseyin Rahmi'nin romanları çoğunlukla İstanbul’un kenar mahallelerinde geçer. Küçük insanları anlatır Hüseyin Rahmi. Mahallemizdeki, sağımızdaki, solumuzdaki, kahvedeki, yanı başımızdaki insanlardır kahramanları. Denizle ilgili romanları yoktur. Oysa uzun yıllar Heybeli’de yaşamıştır. Denizden hiç esinlenmemiş mi anlamak güç. Sait Faik'te ada insanları, balıkçılar, ne kadar çoksa, Hüseyin Rahmi’de yok denecek kadar azdır.Bu paragraftan aşağıdakilerin hangisi cıkarı- maz?A) Hüseyin Rahmi, romanlarında denizi anlatma
mıştır.B) Hüseyin Rahmi, uzun yıllar denizle iç içe yaşa
mıştır.C) Sait Faik, eserlerinde deniz yaşantısını sıkça iş
lemiştir.D) Hüseyin Rahmi, romanlarında çoğunlukla sıra
dan insanları anlatır.E) Hüseyin Rahmi, romanlarında gerçekleri abart
madan anlatmıştır.
19. Bugün oyun yazarlığında önemli bir aşama kaydetmediğimiz bir gerçek. Bu nedenle eleştirmenin incelediği yerli bir oyunsa metnin üzerine daha bir özenle eğilmesinin kaçınılmaz olduğuna inanıyorum. Şunu unutmamak gerekiyor ki tiyatro yapıtını, bir edebiyat eleştirmeninin titizliğiyle inceleyen bir eleştirmen, yalnızca sahne oyununu anlamakla kalmayacak, oyun yazarlığına da yeni ufuklar açacaktır.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deainil- memistir?A) Tiyatro eserinin, özenle eleştirilmesinin oyun
yazarlığını geliştireceğineB) Ülkemizde oyun yazarlığının istenilen düzeyde
olmadığınaC) Eleştirmenlerin yerli oyunları daha titiz bir ince
lemeden geçirmeleri gerektiğineD) Edebiyatımızdaki gelişmelerin sahne oyunları
na da yansıyacağınaE) Tiyatro eleştirmenlerinin özenli çalışmalarının
tiyatroya yeni bakış açıları getireceğine
20. Şair, çağının hem beyni hem yüreğidir. Çevresi acılar içinde kıvranırken onun mutluluk şarkıları söylemeye dili varmaz. Şair niçin ve kimin için yazdığını bilmek zorundadır, insan olmanın gereğidir bu. Bu sözlerimden şairin makale yazmasını istediğim anlaşılmasın. O, önce bir şair olduğunu aklında tutmalıdır.Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?A) Şair, duygu ve düşünce boyutunda insanlığın
sesidir.
B) Şairin, toplumun yaşadıklarından etkilenmemesi düşünülemez.
C) Şairlerin de bir yazma nedeni ve ulaşmayı hedeflediği bir kitle olmalıdır.
D) Düz yazıdaki kadar açık dillendirmese de şairin de bir mesajı olmalıdır.
E) Yalnızca duygularla oyalanmak insan olmanıngereğidir.
"Her yerde göremezsiniz onları. Kalabalıktan uzak dururlar çünkü. Sayıca azdır bu farklı insanlar. Ama onlardan çıkar eşine az rastlanan iyi resimler, İyi senfoniler, iyi kitaplar ve diğer iyi işler. Kendileri resimdir onların, kendileri kitaptır, kendileri müziktir.” diye tanımlar dâhileri Charles Bukovvski. Varlık nedenleri, beynin sınırlarını zorlayarak insanlığa yeni ufuklar açmak olan dâhilerin hayatları da hep uç noktalarda gezinmiştir.
21. Aşağıdakilerden hangisi dâhilerin bu parçada değinilen özelliklerinden biri değild ir?A) İnsanlığın gelişmesine katkıda bulunmaB) Yalnız kalmayı tercih etmeC) Eleştiriye açık olmaD) Sıra dışı bir hayat yaşamaE) Nitelikli ürünler verme
22. Parçada “kendileri resimdir onların, kendileri kitaptır, kendileri müziktir” sözüyle dâhilerin aşağıdaki özelliklerinden hangisi vurgulanmaktadır?A) Yapıtlarıyla bütünleştikleriB) Yapıtlarıyla gurur duyduklarıC) Sanatın her dalında yapıt verebildikleriD) Toplum tarafından dışlanma kaygısı taşıdıklarıE) Yapıtlarının, uzun yıllar değerini koruduğu
CEVAP ANAHTARI-6
1 .A - 2.A - 3.C - 4.B - 5.B - 6.B - 7.B - 8.B - 9.A - 10.A11.D -12 .D -1 3 .B - 14.B - 15.A- 16.D - 17.D - 18.E
19.D - 20.E - 21.C - 22. A
DENEME - 7
1. İstanbul... Yokuşlar, merdivenler kenti. Basamaklarını, dinlene dinlene çıkan yaşlılar her molada yeniden düşünürler hayatlarının anlamını. Nefeslerinin nereye kadar yettiğinin, daha ne kadar bu yokuşlardan çıkacaklarının hesabını yaparlar. Gençlerse zamanla yarışarak tepelerdeki zenginliklerden paylarını almak için yokuş yukarı koşarlar. Ama hepsinin emin olduğu şey, bu kentin, yüksek tepelerine çağırdığı insanlara, tarihin şahidi olan kadim yapılarıyla dünyanın en güzel deniz manzarasını sunacağıdır. Boğaz’ın mavi sularını cömertçe seyrettirir, tarihi hayal ettirir. Sonra da yokuşların yolcusunu tekrar denizin kenarına bırakır.Bu parçanın anlatımıyla İlgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Kişileştirmeye yer verilmiştir.B) Farklı cümle türleri kullanılmıştır.C) ikileme kullanılmıştır.D) Betimleyici öğelerden yararlanılmıştır.E) Birinci kişili anlatıma başvurulmuştur.
2. Her yaz Assos’a gidenler, bazı akşamüstleri bir beyaz arabanın kıyıya indiğini görürler. Taş binanın yanına, çiçeklerin ardına park eder araba. Sürücü, yetmiş yaşlarında bir şairdir. Eşiyle, denize bakan ahşap masalardan birine oturur. Çekinmeyin, yaklaşın o masaya ve dinleyin. Günümüzde edebiyatın ve hayatın hâlâ gerçek ve güzel olduğuna inanmak ister misiniz? Bizimle doğrudan konuşan, soylu, onurlu yeryüzünün hâlâ yaşanacak bir yer olduğuna somut bir kanıt ister misiniz? Yaklaşın binlerce dizeyi yazan bu bilgenin yanına bir merhaba için. Size kesinlikle gülümseyecektir.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Söyleşi havası vardır.B) insana özgü nitelik cansız varlığa aktarılmıştır.C) Betimleyici cümlelere yer verilmiştir.D) Sorular yoluyla, anlatılan kişiyle ilgili bilgi veril
meye çalışılmıştır.E) Karşıtlıklardan yararlanılmıştır.
3. Robot teknolojisi, çağımızda ortaya çıkan birçok bilimsel ve teknolojik gelişmenin, robot adı verilen teknolojik ürünlere dönüşmesidir. Robot dendiği zaman akla insan gibi hareket eden, düşünen ve karar verebilen makineler geliyor. Bunda izlenen bilim kurgu filmlerinin çok büyük etkisi var. Bu filmlerden hareketle günlük yaşamda olmasa da fabrikalarda robotlar kullanılmaya başlandı. Bu robotlar, düşlen- diği gibi insan görünümündeki robotlardan çok farklıydı. Bunlar ağır parça taşıyan, boya ve kaynak gibi güç işleri zorlanmadan yapan robot kollardı. Gelişen teknolojiyle birlikte zaman içerisinde robotlar, yalnızca robot kol olmaktan çıkıp çevresini algılayabilen, çevresine tepki verebilen ve bir noktadan başka bir noktaya gidebilen makineler hâline geldi. İnsan yaşamına benzetildiğinde, robot teknolojisi, emekleme çağını henüz tamamlayarak iki ayağı üzerinde yalnızca bir iki adım atabilen küçük bir çocuk olarak düşünülebilir. Yetişmiş bir insan olarak ulaşacağı düzeyi düşündüğümüzdeyse gelecek nesilleri nasıl bir teknolojinin beklediği tahmin edilebilir.Bu parçada, robotla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmiştir?A) Uzay araştırmalarında kullanıldığınaB) Eğitim alanında yararlanılabileceğineC) Yapabileceği iş çeşidinin gittikçe artacağınaD) İnsanın yaptığı bütün işleri yapabildiğineE) Karşılaştığı her soruna kısa sürede çözüm bu
labileceğine
4. Dile aldırdığı yok, çoğu yazarın. Yalnızca bir araç olarak başvuruyor dile, işi bitince de unutup gidiyor. Oysa bundan daha sakıncalı bir şey tasarianamaz. Yazar, tüm işlevini dil ortamında gerçekleştirdiğine göre, dile özen göstermek yazara özgü uğraşların en vazgeçilmezi, en yararlısı, en önemlisidir. Bu gerçeği göremeyen yazar, amacından uzak düşer.Bu parçaya göre, yazarın, amacından uzak düşmesinin asıl nedeni aşağıdakilerden hangisidir?A) Dili iyi kullanamamaktan kaynaklanan birçok
yanlış yapmasıB) Dili bir araç olarak görüp ona gereken önemi
vermemesiC) Dile hükmetme yeteneğinden yoksun olmasıD) Dilin inceliklerini bilmemesiE) Dili fazlaca zorlaması, bozması
(I) Babam gazeteci, annem de piyanistti. (II) Yaratma eylemiyle hep iç içeydim bu nedenle. (III) Öyle ki benim için nefes almak gibi bir şeydi bu. (IV) Yaratıcılığımı özgürce kullanabilmem için önümde hiçbir engel yoktu. (V) Yalnızca hangi alanda başarılı olabileceğimden emin olmam gerekiyordu. (VI) Sinemayla uğraşan, tanıdığım hiç kimse yoktu. (VII) Çünkü o zamanlar gelişmiş bir sinema sektörü henüz oluşmamıştı.Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
İster sanatla uğraşın ister başka alanlarda çalışın hiç fark etmez. Hangi işi yaparsanız yapın, o işe mutlaka sevginizi ve bütün benliğinizi vermelisiniz. Bence başarılı olmak için bu şart. Ayrıca, çalışmak da önemli. Eğer sanatla uğraşmaya karar verdiyseniz biraz da ızdırap çekmeyi göze almalısınız. Zorluklar karşısında yılmadan çalışmalı, sabırlı olmalı, iyi olanın, günün birinde, hak ettiği değeri kazanacağını unutmamalısınız.Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Başarıya ulaşmanın birtakım koşullara bağlı ol
duğuB) Yaratıcılığın kişisel bir olgu olarak nitelendirildi
ğiC) Her işin, kendine özgü bir yöntem gerektirdiğiD) Kişinin ilgi alanlarının, iş seçiminde önem taşı
dığı
E) Amaca ulaşmanın kişiye mutluluk verdiği
Romancı kaçınılmaz olarak içinde yaşadığı toplumdan beslenir. Bu nedenle de romancıların işlevlerinden biri topluma ayna tutmaktır. En soyut anlatımlarında bile toplumu yansıtırlar; ama kullandıkları aynalar türlü türlüdür. Düzü var, içbükey, dışbükey olan var; sisli, siyah olan bile var. Kimileri dev aynalarını, kimileri kahkaha attıranlarını yeğler. Bence romancı, hayata bir de onun gösterdiği aynadan bakmamızı istiyor.
Yazar bu sözleriyle aşağıdakilerden hangisini vurgulamak istemiştir?A) Roman yoluyla toplumda olup bitenleri yansıt
manın zorluğunu
B) Romancıların toplumu yansıtmada çok farklı yollara başvurduklarını
C) Roman yazarının, içinde yaşadığı toplumdan soyutlanamayacağını
D) Toplum sorunlarını anlatmada her romancının başarılı olmadığını
E) Romancıların, toplumsal konuları daha çok ele aldıklarını
8. Sefarad olarak bilinen Ispanyol Yahudileri, 1492 yılında IberYarımadası'ndan çıkarıldıktan sonra Doğu ve Güney Akdeniz’e dağıldılar (1) Osmanlı kanunlarının, etnik azınlıkların bağımsız bir birim olarak yaşamlarını sürdürmelerine izin vermesi, yeni topraklarında uzun yıllar huzur içinde yaşamalarını sağladı.(2) İstanbul, İzmir, Selanik ve Kudüs gibi şehirlere yerleşen bu topluluk, zaman içerisinde Osmanlı kültüründen etkilenmeye başladı. (3)
I. Böylece, bu Yahudi topluluğu kendi dil, din ve geleneklerini koruyabildi.
II. O dönemde, Balkanları, Anadolu ve Orta Doğu’yuelindetutanOsmanhimparatorluğu’nun koruyucu kanatları altına yerleştiler.
III. Bu etkilerden biri de özellikle bu dönemde bestelenen Yahudi şarkılarının çoğunda, Osmanlı makamlarının kullanılması oldu.
Bu parçanın anlamlı bir bütün oluşturabilmesi için parçada 1, 2 ve 3 ile belirtilen yerlere I, II ve III numaralı cümleler aşağıdakilerin hangisinde verilen sırayla getirilmelidir?
1 2 _3
A) I II III
B) I III II
C) II I III
D) II III I
E) III I II
9. Hiçbir konuda Montaigne: "Ben sizin yerinize düşündüm; siz artık düşünmeyin, sadece dediğime uyun.” demez. Hep: "Bakın, düşündükçe neler çıkıyor ortaya; siz de düşünün; kendi içinize ve çevrenize bakın, ipucu isterseniz işte benimki, işte Sokrates'inki, işte falan köylününkü...” der gibidir.Bu parçaya göre Montaigne, okurlarında hangi alışkanlığın yerleşmesini istiyor?A) İyi bir araştırmacı ve gözlemci olarak dünyayı
incelemekB) Başkalarının sonuçlandırdığı meseleleri artık
düşünmemekC) Başkalarının üstün, çarpıcı ve evrensel görüş
lerini kabul etmekD) Başkalarından da faydalanarak yeni düşünce
ler üretmekE) Başkaları tarafından incelenmiş konulara tekrar
eğilmemek
10. Çocukluk ya da flk gençlik dönemlerindeki okumalarımız yüzeyseldir genellikle. Metnin dışında kalır, özüne inmeyi başaramayız . Bu nedenle deneyimlerimizin arttığı, yaşama bakış açımızın genişlediği yaşlarda onları yeniden okuma gereksinimi duyarız.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) Bu yüzden çok katmanlı, derinlikli yapıtları ya
sonuna değin okuyamaz ya da anlamadan okuyup geçeriz
B) Kimilerine göre yeniden okuma isteğinin ardında hoşlanma, haz alma duygusu vardır
C) Bu, okuma sevgisi kazanmamış olanlar için ge- çerlidir
D) Çünkü okumaya başladığı metni sonuna kadar elinden bırakmamak, okurun eleştirel becerilerini geliştirir
E) Çocuklara okutulacak kitapların, annelerin ve babaların denetiminde seçilmesi gerekir
11. — . Ondan sonrasını zaten masanın başına geçmeden önce, pek çok ayrıntısıyla, yapısı ve dokusuyla zihninde oluşturmuştur. Yani bir tarafından tırmandığı bir dağın öteki tarafından aşağı iner gibi yazar. Kitabın ortalarına ağır ağır, yorgun argın gelebilirse artık bitirmek, yokuş aşağı koşmak gibi mutlulukla ve kolaylıkla yapacağı bir iştir.Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) Yazar, yapıtının son bölümünü özgürce oluştur
malıdırB) Yapıtın çekiciliğini artırmak için yenilikler peşin
de koşmak gerekirC) Zor yazar, ama daha çok yapıtın ilk cümlelerin
de karşılaşılır bu zorluklaD) Yapıtın bütün kişileri üzerinde aynı titizlikle ça
lışmalıdırE) Yazmaya başlamadan önceki hazırlık aşaması
yazara göre değişir
12. Günümüzde hemen her alanda kullanılan naylon poşetler, canlılara ve doğaya düşünülemeyecek kadar çok zarar veriyor. Kullanıldıktan sonra atılan bu poşetler, rüzgâr aracılığıyla dağ, tepe, deniz demeden heryere ulaşıyor. Doğanın bile sindiremediği naylon poşetleri, deniz kaplumbağası ve balina gibi canlılar, denizde yaşayan canlılara benzetip yiyor ve ölüyor.
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?A) Doğayı kirleten ve genellikle geri dönüştürülme
yen naylon poşetlerin kullanımını engellemek gerekir.
B) Doğayı korumak için öncelikle hangi önlemlerin alınması gerektiği tartışılıyor.
C) Bu durum, uzmanların bir an önce harekete geçmeleri gerektiğini gösteriyor.
D) Bitki ve hayvan, türlerinin yok olmalarında doğal dengedeki bozulmaların etkisi büyüktür.
E) Doğanın canlılara sunduğu güzellikleri tüketmek yerine, korunmak için çaba sarf etmek gerekir.
13. — . Belli ki yazar, ayrıntılarla gerçeklik duygusunugüçlendirmek istemiş. Neredeyse bir çırpıda okunabilecek kadar sürükleyici bir dile sahip olan romanın tek zorluğu bu. Anlatım zaman zaman dipnotlarla desteklense de yöreye özgü kültürel özelliklere yabancı olanlar, romana kendini kaptırmakta bir parça zorlanabilir. Ama aynı zorluğun okunan bir Rus romanında ya da Batı romanında da karşımıza çıkabileceği de göz ardı edilmemelidir.
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Yapıtta, yazarın, yöre kültürüne özgü öğelere
bolca yer verdiğini görüyoruzB) Yazar, doğup büyüdüğü, çok sevdiği yörede
okurlarıyla gezintiye çıkıyorC) Zor okunan bir roman olmaması için yazar, her
aşamada çok titiz davranmışD) Birbirinden farklı kültürlerin yansıtıldığı yapıtlar,
okurların ilgisini daha çok çekiyormuşE) Yerli ya da yabancı olsun, kimi yapıtlar her oku
ra seslenemez
14. “Edebiyat” denince aklınıza ne geliyor? Şiir mi? Oldukça önemli bir miktarda okuru olan ama sokaktaki insanın aklına gelmeyen öykü mü? Yoksa çok satanlar listesinde yer alan roman mı? Ya da ne güzel yazmış dedirten bir köşe yazarının yazısını edebiyat niyetine okuyanlar mı? Bu sorulara verilen yanıtların hiçbiri edebiyatı anlatmaya yeterli olmayacaktır oysa. Çünkü “edebiyat" sözcüğünden anladıklarımız, yağmurun sesi gibidir, bu yağmuru dinleyen herkes duyduğu sesi kendi bestesine benzetecektir.Bu parçada edebiyatla ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Kavram olarak herkesin farklı algıladığıB) Yetkin, nitelikli ürünlerin verilmediğiC) Toplumun her kesimine seslenmesi gerektiğiD) Yazınsal türler arasındaki sınırların giderek kay
bolduğuE) Eldeki malzemenin nasıl işlendiğinin önemli ol
duğu
15. 1970’li yıllarda iyi cins bir krem deterjan markasınınürün müdürü, satışları artırmak için yeni bir pazarlama yöntemi uyguladı. O güne kadar alışık olunan yöntem, bazı krem deterjan kâselerinin içine çay kaşığı konarak ürünlerin satışa sunulmasıydı. Ürün müdürünün kendi markası için geliştirdiği yeni yöntemde her kâseye basit, ucuz ama ihtiyacı karşılayan bir hediye konacak ve bu hediyeler birbirinden farklı olacaktı. Çamaşır mandalı, saç tokası ve değişik plastik anahtarlıklar hazırlandı ve her kâseye birer tane kondu. Kâselerin üzerine “Her kâsede bir hediye, bizde boş yok." yazıldı. Bu kampanya ayrıca televizyon ve radyo reklamlarıyla da duyuruldu. Kampanya son derece başarılı oldu ve satışlar kısa sürede on kat arttı. Uygulamaya dört beş ay devam edildikten sonra hediye vermekten vazgeçildi ve ürünün üzerine yalnızca “İyi temizler." sloganı yazılarak ürün satışa sunuldu. Bu değişikliğe karşın satışlar çok az gerilemişti.
Bu parçada sözü edilen ürünün satışlarının artmasının aşıl nedeni aşağıdakilerden hangisidir?A) Rakiplerin verdikleri hediyelerin kalitesiz olma
sıB) Piyasadaki öteki ürünlerden daha ucuz olmasıC) Her kâsede farklı ve işe yarayan bir hediyenin
bulunmasıD) Piyasada ürün çeşitliliğinin az olmasıE) Müşterilerin yeni çıkan ürünü denemek isteme
leri
16. Gençlerin çıkardığı dergilere bakıyorum. Baştan sona umutsuzluk ve yılgınlık var yazılarında, şiirlerinde. Hatta kimileri, sık sık intihardan söz ediyor.Geleceğe ilişkin hiçbir ışıltı yok ürünlerinde. Gençler için gelecek günler terör, savaş, katliam, intihar, yoksulluk, çevre sorunları anlamına geliyor neredeyse.Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada sözü edilen gençlerin ortak özelliklerinden biri değildir?A) Kötümserlik B) YılgınlıkC) Utangaçlık D) UmutsuzlukE) Karamsarlık
17. Resim sanatı, ressamın dünyayı hangi tarzda algıladığını gösterir. Bu tarzın, dürüst olması önemlidir. Bir ressam, gerçeği bozarak değil, onu özüne bağlı kalarak yeni bir görünümle sunabiliyorsa bu dürüstlüğü yaşıyor demektir. Bunu başarabilmesi için ressamın her şeyden önce resmini yaptığı varlıkları anlaması, resimlerine onların ruhunu yansıtması gerekir.
Aşağıdakilerden hangisi, bu parçadan çıkarılabilecek sonuçlardan değildir?A) Ressam, gerçekleri yorumlayarak kullanabilir.B) Ressamın başarısı, resmini yaptığı varlıkları
yakından tanımasına bağlıdır.C) Her resim, ressamın dünyaya bakışını ortaya
koyar.D) Resim, fotoğraftan farklı olarak, gerçekleri değil
ressamın zihnindeki hayalleri yansıtmalıdır.E) Ressamın, resmini yaptığı varlıkların kendine
özgü yönlerini iyi tanıması gerekir.
18. “Bana göre, sanatın toplumu aydınlatmaktan daha büyük bir görevi olamaz. Sanatın, sanat için yapılacağını söylemek bir hayal dünyasında yaşamayı gerektirir. Hayatın gerçekleri karşısında, sanatın tüm ayrıntılarıyla hayatı kapsaması gerekir. Bu bakımdan, sanat bir amaç değil, topluma karşı sorumluluğumuzun gereklerini yerine getirmenin bir aracıdır. Bu anlayışla yola çıkan sanatçı, insanları daha güzel, daha ileri ve daha mutlu bir geleceğe taşır. Bir sanatçı olarak ben de topluma karşı Sorumluluğumu biliyor ve kendi eserlerimi bu anlayışla ortaya koyuyorum.” diyen bir kişi hakkında, aşağıdakilerden hangisi söylenemez?A) Sanatı, insanları yönlendirmenin bir aracı ola
rak görmektedir.B) Sanatçıyı, topluma karşı sorumlu saymaktadır.C) Eserlerinde, toplumsal konulara yer vermiştir.D) Sanatın birçok dalında eser vermiştir.E) Bir toplumun ilerlemesinde, sanatçının önemli
görevleri olduğunu düşünmektedir.
19. Deniz kenarında yürürken ayaklarımızın battığı yumuşak kum, aslında kayadır. Deniz dalgaları, koca kayaları yıllarca aşındırarak küçük parçalara böler. Bu aşınmalar sonunda kayalar, kuma dönüşür. Kumun rengi ise kayanın nereden geldiğine bağlı olarak değişir.Bu parçada kumla ilg ili olarak aşağıdakilerin hangisine deâinilm em istir?A) Nerede bulunduğunaB) Nasıl oluştuğunaC) Farklı renklerde türlerinin olabileceğineD) Oluşumunun uzun sürdüğüneE) Hangi amaçla kullanıldığına
20. Paskalya Adası’nın simgesi olan maoi, taştan oyulmuş büyük heykellere verilen isim. 1250 ile 1500 yılları arasında yapılan maoiler, bu adanın Rano Ranaku bölgesinde toplanmış. Tıpkı Mısır’daki Piramitler gibi, bu dev heykellerin yapılışı ve dikilişi de merak konusu. Bu büyüklükteki taş heykellerin yapılması, taşınması ve yerleştirilmesi için ileri derecede bilgi, yaratıcılık ve fiziksel güç gerekiyor. Dikili en uzun maoi olan Paro, tam 10 metre uzunluğunda ve 75 ton ağırlığında, en ağır maoi ise daha kısa ama 86 ton geliyor. Bu heykellerin yüzleri ve vücutlarında herhangi bir detayın görülmesi neredeyse imkânsız. Pek çok kişi bu heykellerin tıpkı Nemrut Dağı’ndakiler gibi sadece başlardan oluştuğunu sanabilir. Fakat, zaten çok kısa ve biçimsiz olan vücutları zaman içinde erozyonlar sebebiyle omuzlarına kadar toprağa gömülmüş. Bu yüzden heykeller, vücutlarından oldukça büyük kafaları ile ünlüdür.
I. Kimler tarafından yapıldığıII. Ne zaman yapıldığıIII. Görünümleri
Seydibaba köyündeki Tomara Şelalesi, Şiran ilçesine 25 km mesafede. Yaklaşık 15 m genişliğinde ve 25 m yüksekliğindeki şelaleyi dağın eteğindeki kırk ayrı gözeden çıkan suların oluşturduğu söyleniyor. Bu kireçtaşı kayalarının arasından çıkan su yazın soğuk, kışın sıcak akar. Şelalenin suyu yaklaşık 3 km sonra Kelkit Çayı’yla birleşir. Yörede şelalenin oluşum efsanesi şöyle anlatılıyor: Seydibaba köyünde bir çoban, her öğle vakti, sürüsünü ıssız bir yerde bırakır ve gidip namazını kılarmış. Köylüler, sürüsünü susuz bıraktığı için çobana sinirlenirmiş. Bir gün gizlice çobanı takip etmişler. Çoban sürüyü yine aynı ıssız yere götürmüş. Değneğiyle toprağa dokunmuş. Topraktan çıkan suyla abdestlni alıp sürüsüne su İçirmiş ve namaz kılmaya gitmiş. Namazdan sonra bakmış ki, köylü kendisini seyrediyor, öfkelenmiş. O sinirle değneğini bir tarafa, kınındaki bıçağını başka bir tarafa savurmuş. Değneğin düştüğü yerden sular fışkırmış ve şelale de böylece oluşmuş.
21. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi-sinden yararlanılmıştır?
A) Tartışmadan
B) Öykülemeden
C) Benzetmeden
D) Örneklemeden
E) Tanık göstermeden
22. Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı voktur?A) Tomara Şelalesi nerededir?B) Şelalenin yüksekliği ne kadardır?C) Şelalenin suyu nasıldır?D) Kelkit Çayı nereye dökülmektedir?E) Tomara Şelalesi nasıl oluşmuştur?
CEVAP ANAHTARI-7
1 .E - 2.E - 3.C - 4.B - 5.E - 6.A - 7.B - 8.C - 9.D - 10.A11.C -1 2 .B - 1 3 .A -14.A - 15.C - 16.C - 17.D - 18.D
19.E - 20.D - 21.B - 22.D
IV. Nasıl yapıldığıBu parçaya göre maoilerle ilg ili yukarıda verilen lerden hangileri bilinmemektedir?A) YalnızI B) Yalnız II C) I ve IID) I ve IV E) III ve IV
DENEME - 8
1. Yeni gösterime giren ve senaryosunu ünlü yazar Marquez’in yazdığı "Kızıl Oidipus”, Sophokles'in “Kral Oidipus" adlı tragedyasından sinemaya uyarlanmış. Nobell ödüllü Marquez’in Oidipus’u, kral değil, belediye başkanı; olay Thebai’de değil, Kolombiya'da küçük bir kasabada geçiyor; şehri tehdit eden ise salgın değil, gelen bir şiddet ortamı. Kasabaya sivil otoriteyi ve barışı getirmek için gönderilen belediye başkanı Oidipus, tıpkı tragedyada olduğu gibi bilmeden babasını öldürecek, yine bilmeden annesiyle evlenecektir.Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden yararlanılmıştır?A) Tartışma - KarşılaştırmaB) Tanık gösterme - ÖrneklemeC) Betimleme -TanımlamaD) Açıklama - KarşılaştırmaE) Öyküleme - Örnekleme
2. Bilim ve sanatta olduğu gibi yazınsal ürünlerde de ayrıntılar önemlidir. Bu tür yapıtlar her sözcüğün, her ayrıntının, yerli yerine, atılmayacak biçimde yerleştirilmesinden, güzelle, doğruyla eksiksiz bütünleşmesinden alır doku sağlamlığını. Kalkıştan önce uçağın; bakımını yapan teknisyen, işleyişi sağlayan donanımda, saç telinden ince iki kablonun bağlantısını önemsemediğinde sonucun ne olacağını düşünebiliyor musunuz? Ayrıntı seçmede özenden yoksunluk, teknik işleyişte nasıl bir yıkıma yol açıyorsa aynısı anlatım için de geçerlidir. Önemsiz gibi görünen ayrıntıların sıkı bir düzen içinde kuralına uygun olarak oluşturduğu örgüdür anlatım.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakl- lerden hangisi söylenemez?A) Karşılaştırma yapıldığıB) Eksiltili cümlelere yer verildiğiC) İkilemeye yer verildiğiD) Düşüncenin örnekle somutlaştırdığıE) Terim kullanıldığı
3. “Burası güneşin günde, hatta bazen saatte altı kez doğup battığı tek yer." diyor rehberimiz. Haksız sayılmaz. Yaklaşık 1500 metre yükseklikte yürürken altımızdaki vadilerden sis, üstümüzdeki tepelerden yağmur bulutları geliyor sürekli. Gri bulutlar hışımla çevremizdeki orman kaplı dağlara çarpıp yağmurunu bırakıyor, bizi iyice ıslatıyor; ardından yine güneşe kavuşuyoruz. Avrupa’nın yaşlı, balta girmemiş ormanlarından ikisi bu sayede hayatta kalıyor. Çayırları renkli bir kilim gibi kaplayan, on beş günde bir yerini farklı türlere bırakan çiçekler bu sayede açıyor.Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Duyu organları aracılığıyla ayrımına varılan ay
rıntılara yer verilmiştir.B) insana özgü bir nitelik cansız varlığa aktarılmış
tır.C) içinde bulunulan ortam, yapılan gözlemlerle so
mutlaştırılmıştır.D) Düşünceleri konuşma havasında dile getirilmiş
tirE) Nesnelliğe ağırlık verilmiştir.
4. Üsküp'te bir ikindi vakti, bir kahvede oturuyoruz. Hemen yanı başımızda bir dere akıyor ama Var- dar Nehri değil, cılız bir su. Derenin hemen üstündeki köprü de Balkanların en güzel köprülerinden Taşköprü değil. Yakınlarda Şar Dağı’na benzer bir yükselti de yok. Çünkü bizim oturduğumuz kahvenin bulunduğu Üsküp, Makedonya' nın başkenti Üsküp değil, Kırklareli’ye bağlı bir belde. Sakinlerine bakılırsa Üsküp ismi de "yüz küp”ten gelme. Mübadeleden önce burada yaşayan Rumlar şarapçılıkla uğraşırlarmış, mübadiller buraya geldiklerinde yüzlerce küp bulmuşlar, bundan hareketle adına “yüz küp” demişler ve bu, zamanla Üsküp’e dönüşmüş.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?A) Kentin adıyla ilgili tarihsel bir değişim öyküleşti-
rilerek anlatılmıştır.B) Betimleyici ayrıntılara yer verilmiştir.
C) Karşılaştırmaya başvurulmuştur.D) Okuyanda şaşkınlık uyandıracak açıklamalara
yer verilmiştir.E) Kentte yaşayanlarla ilgili karakteristik özellikler
sıralanmıştır.
Sıradan okur, anlaşılmayan bir olayla karşılaşınca “Sonra ne olmuş?" diye sorup geçer. Düşünmeyi denemez, olay örgüsünün temel taşı olan gizemi çözmeye çalışmaz. Oysa gizemi değerlendirmek, ondan tat alabilmek, zihnimizin bir parçası olayların peşinden koşarken bir parçasının da geride kalarak olup bitenler üstünde düşünmesine bağlıdır.Bu parçada anlatılanlara en vakın yargı aşağıda- kilerden hangisidir?A) Bir yapıtın başarısı okurlarda merak duygusu
uyandırmasına bağlıdır.B) Her olay, içinde barındırdığı öğelerle kendi
sinden önceki olayın sonucuyken kendisinden sonrakinin de nedenidir.
C) Gizem öğesinin varlığı, olayların anlatılış sırasıyla doğrudan ilgilidir.
D) Okurlar, genellikle okuduklarını olay akışına göre değerlendirir.
E) Okurun, yapıtta anlatılanların yanı sıra bellek ve zekâsını da kullanarak anlatamayanları sezmesi gerekir.
Bulutlar, milyonlarca su damlacığından meydana gelir. Bu su damlacıkları soğuyarak buz parçacıklarına dönüşür. Bu parçacıklar da birieşerek kar taneleri hâline gelir. Oluşan kar taneleri de havada duramayacak kadar ağırlaşır. Bu nedenle de yeryüzüne düşmeye başlar.Bu parçadan, kar taneleriyle ilgili olarak aşağı- dakilerin hangisine ulaşılabilir?A) Nasıl oluştuğunaB) Yere inerken sıcak havayla karşılaştığında eri
diğineC) Yere düşenlerin ne zaman buharlaştığınaD) Her birinin bir yıldıza benzediğineE) Birbiriyle aynı olanları bulmanın olanaksızlığına
(I) Biz üniversitede şehircilik okurken, İstanbul'da yaşamayı düşlerdik. (II) Çünkü başınızı nereye çevirirseniz çevirin, proje yapacak bir alan, bir konu vardır İstanbul’da. (III) Tarihî kent dokusu, değişken ve dinamik nüfusu, dönüşüme her an hazır yerleşim düzeniyle şehircilik eğitimi için başlı başına bir uygulama alanı. (IV) Galiba edebiyatçılar için de öyle.(V) İstanbul’a kim bilir neler yazarım hayaliyle gidip bir günlük bile tutamadan dönen ben, şehrin hayaliyle avunuyorum şimdi. (VI) Bir yanda romantizmle çıplak gerçekliğin zıtlığını sergileyen, öte yanda eski ile yeninin savaşını veren İstanbul, zengin bir esin kaynağı onlar için de.Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?A) II. B) III. C)IV. D) V. E) VI.
8. Biyomalzemelerin pek çok türünün bol miktarda kullanıldığı alanlardan biri de diş hekimliği. Amalgam adı verilen bir alaşım, diş çürüklerini veya travmatik nedenlerle hasara uğramış dişlerdeki sert dokuları onarmak için kullanılan koyu renkli bir dolgu maddesi. Bakır, gümüş, kalay ve çinkodan oluşan amalgam tozunun cıva ile karıştırılması sonucu hazırlanan sert ve dayanıklı bir malzeme olan amalgam, 100 yılı aşkın süredir kullanılmakta. Ancak son yıllarda, alaşımın içerdiği cıvanın istenmeyen etkilerine dikkât çekilmekte. Cıvanın doğa ve insan vücudu için zararlı bir element olması, bazı Kuzey Avrupa ülkelerinde amalgam kullanımını büyük ölçüde azaltmış bulunuyor. Bu nedenle son 40 yıldır, dişin doğal renginde ve çevre açısından güvenli dolgu malzemelerinin geliştirilmesi için büyük çaba harcanıyor. Bu amaçla geliştirilen ilk malzeme “kompozit rezin” adıyla kullanıma sunulmuştur. Bu malzeme 460-480 nm dalga boyundaki görünür ışık (mavi ışık) ile çok kısa sürede polimerleşerek sertleşir. Ne var ki bu malzemenin ancak polimerleşme sonucu büzülebil- mesi, dolgunun kenarlarında mikro düzeyde de olsa açıklıklar oluşabilmesine neden olmaktadır.Bu parçaya göre kompozit rezinin amalgama tercih edilmesi,
I. estetik yönden üstünlük,II. dayanıklılık,
III. doğa için tehlike oluşturmama özelliklerinin hangilerinden kaynaklanmış olabilir?A) Yalnız i B) Yalnız II C) Yalnız IIID) İve İli E) II ve III
9. Dalgalar, rüzgârın etkisiyle, rüzgâr ise Güneş'in yerküreyi ısıtması sonucu oluşur. Bilindiği üzere ısınan hava, yoğunluğu azaldığı için hafifler ve yükselir. Sıcak havadan boşalan yere, yoğunluğu daha fazla olan soğuk hava hücum eder, işte, güneşli bir günde hissettiğimiz esinti, bu hava akımının bir sonucudur. Rüzgârın, su yüzeyinden esip geçerken oluşturduğu sürtünme, yüzeyde kıpırtılara yol açar. Rüzgâr bu kıpırtıları itmeyi sürdürdükçe kartopu etkisi denilen doğa yasası uyarınca büyük dalgalar oluşur. Aslında bu, güneş enerjisinin rüzgâr, onun da dalgalar oluşturmasından başka bir şey değildir.Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakiler- den hangisidir?A) Dalgalardan nasıl yararlanıldığıB) Güneş enerjisinin neleri, nasıl etkilediğiC) Rüzgârın ne gibi yararları olduğuD) Doğa yasalarının çeşitli yollarla açıklanabileceğiE) Doğa olaylarının yaşamı etkilediği
10. Kimi zaman bir gözlemden, bir görüntüden; kimi zaman da bir düşünceden ya da bir başka öyküden çıkarsınız yola. Neyi anlatacağınız, nasıl anlatacağınız, yaşanmışlıklar hepsi önemlidir. Ama yazmaya başladıktan sonra, sorun artık kurgulama ve yazma sorunudur, öykünün niteliğini bunlar oluşturur. Ben olabildiğince doğru, ölçülü, kendi içinde tutarlı bir öykü oluşturmaya çalışırım. Bu arada başladığım noktadan çok uzaklaştığım; güzel, çarpıcı, şiirsel olacağını düşündüğüm birçok öğeyi dışarıda bıraktığım olur. Bir bakıma öykü kendi kendini yazar. Bir esin sorunu değildir bu, yazma edimi sırasında uygun biçime ulaşma, onu bulma ve gerçekleştirme sorunudur. Hiç kuşkusuz dil de kurgulama ve anlatmanın ayrılmaz hatta belirleyici bir parçasıdır. Yazının özü dildir. İlle de süslü bir dil, çarpıcı bir dil, şiirsel bir dil değildir aranan ama dili yalnızca bir araç olarak gören yazar fazla uzağa gidemez.Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?
A) Anlatıcının, bir anlatı türü olan öyküdeki işlevi ve etkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
B) Yazınsal uğraşınızda öykünün yeri, anlamı; bugünkü öykücülüğümüze uzak yakın yanları üzerine neler söyleyebilirsiniz?
C) Öykülerinizde öncelikle değer verdiğiniz nedir; konu mu, kişiler ya da yaşantılar mı, dil mi, öykü tekniği ya da kurgu mu?
D) Öykülerinizde ve romanlarınızda yaşantıların etkisi, payı ve yansımaları konusunda neler söylemek istersiniz?
E) Günün belli birtakım olaylarını ya da kişilerini öykülerinize aktardığınız söylenebilir mi?
11. Dilimiz kirleniyor, kirletiliyor diye yakınıyoruz. Yakınmamızı örneklerle somutlaştırıyoruz. Düşüncelerimizi yazıya dökmekte zorlanıyor ama bu eksikliğimizi sorgulamaktan kaçınıyoruz. Bu yüzden de not tutmayı, mektup yazmayı, okunan bir yapıt yazarak özetlemeyi beceremiyoruz. Oysa yazma eylemi, insan beyniyle insan elinin ortak ürünüdür. Dilimizin kirletilmesini önlemek istiyorsak öncelikle birey olarak yazılı anlatımımızı güçlendirmemiz gerekir. Böyle diyen b ir yazarın dilim izle ilg ili olarak vurgulamak istediği aşağıdakilerden hangisidir?A) Sorunlarını belirlemede yetersiz kalındığıB) Zenginliğinin farkına varılamadığıC) Yazı diliyle konuşma dili arasında fark olduğuD) Yabancı dillerin saldırısından korumak gerektiğiE) Yazılı anlatımın, dili korumanın temel koşulu ol
duğu
12. “Ne soğuktan ne de düşmandan korkarım. Benim korkum, birliğe ve aşka sırt çevirenler yüzündendir." Âdeta böyle düşünerek uçar, kara kışı yenmeye çalışan sığırcık. Bu zorlu sınavın en önemli kuralı, birliğin bozulmamasıdır. Bunun için sığırcıklar kış boyunca birlikte uçar, beslenir, uyur ve uyanır. Birbirine kenetlenen sürü, daha önce provası hiç yapılmamış bir dansı tam bir ahenk içinde sergiler. Bu da düşmanları olan yırtıcı kuşları caydırmak için yeter de artar bile. Böylelikle sığırcıklar, nesillerini devam ettirecek bahara ulaşır.Bu parçada sözü edilen sığırcıkların hangi özelliğ i vurgulanmak istenm iştir?A) Fiziksel yönden öteki kuşlardan farklı olmaB) Dayanışma içinde olmaC) Düşmanlarına korku salmaD) Uçma biçimlerini koşullara göre değiştirmeE) Yuvalarını korunaklı yerlere yapma
13. Şiirde uyum, uyak kaygısı da şairin duyuşunun, düşünüşünün öğelerinden değil midir? Şiir vardır, şair ne diyecekse uyaklarla iki sözcüğün satır sonlarında birbiriyle çarpışmasıyla söylemiştir. Şiir bir bütündür, özüyle biçimiyle bir bütün. Böyle olunca şiirde şairin duyuşu, düşünüşü kadar uyak kaygısı da önemli sayılmalı değil mi?Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?A) Şiirde söyleyişin diğer öğelere üstünlüğüB) Şiirde öz ve biçimin ayrılmazlığıC) Şiirde uyağın vazgeçilmezliğiD) Şairin şiir söylerken çektiği sıkıntıE) Şiirde duyuş ve düşünüşün yeri
14. Herhangi bir çalışma grubunda, bireyler üstüne düşeni gerektiği gibi yerine getirdiğinde başarı kaçınılmazdır. Milli takımın Japonya maçında sergilediği futbol, bu düşüncenin en önemli örneğidir. Sporcularımız maçın başından sonuna kadar canını dişine takıp görevini yerine getirmeye çalıştı. Bir sporcumuz bile adam sen de deyip görevini ihmal etmedi. Takımımız, hakem bitiş düdüğünü çaldığında bir üst tura geçmişti artık.Bu parçada anlatılanlara göre b ir çalışma grubunda bulunması gereken en önemli özellik aşa- ğıdakilerden hangisidir?A) Görev sorumluluğuB) Başarma hırsıC) Kendine güvenD) Milli duyguE) Başkalarına ihtiyaç duymama
15. Birçok kent vardır, oraya gitmeseniz de çeşitli kitaplar okuyarak o kent hakkında bilgi edinmeye çalışırsınız. Bir ölçüde bunu başarabilirsiniz. Fakat söz konusu kent Şanlıurfa ise işiniz oldukça zordur. — . Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Toprağının rengini görüp sokaklarının kokusu
nu, insanlarının sesini duymadan tanıyamazsınız bu kenti
B) Burası, görmeniz gereken yerler listesinde ilk sırayı almayı hak etmektedir
C) Orada her şey farklıdır, çay daha buruk, daha hoş kokuludur
D) Daha önce hiç gelmemiş de olsanız kendinizi, evinizdeymiş gibi rahat hissedersiniz
E) Güzelliğinin ve farklılığının, barındırdığı kültürel zenginlikten kaynaklandığı herkesçe bilinmektedir
16. Üzerinde çok düşünmeyi gerektirmeyen bazı bilgiler insanı rahatlatır; özellikle de — . Gerçekleştirilmemiş hayaller, tamamlanmayı bekleyen işler, becerileri yitirme korkusu gibi bir yığın kaygı, insanın nabzında atar durur. Bir kitapta karşıma çıkan şu bilgileri, benzer kaygılar duyan kişileri, yatıştırır ümidiyle paylaşmak istedim: Goethe, en büyük yapıtı “Faust”u 83 yaşında yazmış; Verdi, “Othello” operasını bestelerken 75 yaşında imiş; Mimar Sinan, “Süleymaniye Camii"ni 70 yaşında bitirmiş.Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) yenilikten hoşlanan ve her yeniliği yakından ta
kip eden insanlarıB) geleceğin neler getireceği konusunda gerginlik
yaşayan bazı sanatçıları, bilim insanlarınıC) hiçbir ayrım yapmadan hemen her dergiye şiir
yetiştiren kimi şairleriD) çalışmalarıyla, yaptıklarıyla insanları iyiye gü
zele, doğruya yöneltmek isteyenleriE) hiçbir akım içinde yer almayan, toplumsal so
runlardan çok bireysel konuları işleyenleri
17. Sergiyi dolaşırken hep mutlu bir yüz arıyorum; yok. Hani o Bayburtlu Zihni gibi gülenlerimiz? Yoklar. Neşet Günal mutluluğun resmini yapmıyor ki... Peki neyin resmini yapıyor? Hüznün mü, öfkenin mi, çaresizliğin mi, hıncın mı? Galiba hepsinin; ama en fazla çaresizliğin... Bağırıp çağırmıyor onun insanları. Dertlerini aktarmış bekliyorlar. Resimleri izlerken onların yerine çare aramaya başlıyoruz.Bu parçadan, Neşet Gürial ile ilgili olarak aşağı- dakilerden hangisine ulaşılabilir?A) Kişilik özelliklerini resimlerine yansıttığınaB) Resim yaparak duygularını dışa vurduğunaC) Resim yaparken belli bir amacının olmadığınaD) Topluma yeni bir anlayış getirdiğineE) Resimlerinde mutsuzluğu, çaresizliği konu
edindiğine
18. İnsanlar emek ve para harcayarak edindikleri birçok eşyanın üzerine yazılar yazıp imza attılar, çeşitli işaretler koydular. Ekslibris de bu işlevi yerine getirmek için kullanıldı. Ekslibris genellikle kitap kapağının iç tarafında veya ilk sayfalardan birinin üstünde bulunan, “...’nın kitaplığından, ...’nın kütüphanesinden” anlamı taşıyan küçük etiketlerdir. Ekslibrisi özel yapan, sadece ait olduğu kişi için hazırlanması aynısının bir daha tekrarlanmaması yani yalnızca bir kişiye özgü olmasıydı. Kilise ve prenslere ait kitaplar matbaada çoğaltılırken onlara ait olan baskıların bir farklılığı olması için ilk ekslibrisler hazırlandı. Alman Papaz Johannes Knambenberg için yapılmış, 1450 tarihli “Kirpi" adıyla bilinen en eski ekslibriste, çayırda bir çiçeği ısıran kirpi betimlenmişti. Bu kişisel ve etkili iyelik etiketleri, insanların kendilerine ait olanı resmi yazılarla daha da özelleştirmesine, üstelik bunu sergilemesine olanak sağladı. Bu nedenle çok tutuldu. İhtiyaçtan çok, sahibini anlatan, yapıldığı zamanın kültürel ve tarihsel özellikleri hakkında ipuçları veren küçük boyutlu tasarımlar hâline geldi. Ekslibrisler farklı baskı teknikleri ile çoğaltıldı. Çok uzun bir geçmişe sahip olan bu sanat dalı, ekslibris sanatçıları tarafından bilgisayar tasarımları ile serig- rafi yöntemi kullanılarak devam ettiriliyor.Bu parçada aşağıdaki soruların hangisinin cevabı voktur?A) Ekslibris genellikle kitabın neresinde bulunur?B) Ekslibris sözcüğünün anlamı nedir?C) İlk ekslibris kimin adına yapılmıştır?D) Ekslibrisler niçin çok yayılmıştır?E) Ünlü ekslibris tasarımcıları kimlerdir?
Öykünme (taklit), sanatçının çıraklık döneminde gerekli bir şeydir. Çalışmaları ürüne dönüştürülmüş olsun olmasın, her sanatçı, her edebiyatçı böyle bir süreçten geçmiştir. Denilebilir ki öykünme imrenmenin bir ileri aşamasıdır. İmrenme sanatçı olmaya, öykünme de sanat üretmeye yöneltir insanı. Sonrasında ya vazgeçer insan öykünmeden ya da inat eder, sürdürür; Sürdürenler gün gelir yapılmış bir şeyi yeniden yapmanın anlamsız olduğunu fark eder. Özgün olanı, yani farklı olanı veya daha iyisini yapmaya koyulursa amacına ulaşır; ama öykünme- ye devam ederse o bir sanatçı olmaz bir zanaatçı olur, o kadar.Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?A) Her sanatçı başkalarını örnek alarak yetişir.B) Başarıya giden yol, çabalarını sabırla sürdür
mekten geçer.C) Sanatta başkalarına özenme bir alışkanlık du
rumuna dönüştürülmemelidir.D) Başarılı bir sanatçı, gözleme ve araştırmaya
öncelik vermelidir.E) Var olan sanat eserlerinin benzerlerini üretenler
gerçek bir sanatçı sayılmazlar.
Okuma, yaşamımızın belli bir aşamasında başlayıp biten bir etkinlik değildir. Çocukluk, gençlik, orta yaşlılık veya yaşlılık döneminde de yaşamımızda yer alır. Daha doğrusu yeme, içme, nefes alma gibi yaşamsal bir ihtiyaçtır. — Çünkü yaşamın akışı içinde hem okuma yöntemimiz gelişmiştir hem de kişiliğimiz. Tartışma götürmez bir gerçektir bu.Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?A) Okumayı öğrenme, kişiden kişiye değişen bir
süreçtir.B) Her bireyin okuma yoluyla edindiği birikim birbi
rinden farklıdır.C) Çocukluk ve gençlik dönemi okumaları, yaşlılık
dönemi okumlarından daha verimlidir.D) Ne var ki çocukken okuduğumuz bir kitaptan
aldığımz tat, yetişkinlik döneminden farklı olur.E) Küçük yaşlarda okumaya yönlendirilen çocuk
larda okuma alışkanlığı yerleşir.
(i) İbrahim Çallı, Türk resminde bir döneme ismini veren büyük ustalardandır. (II) Manolyaların, balıkçıların, Emirgan’ın, Baltalimanı'nın, Mevlevilerin ve portrelerin ressamıdır. (III) Aynı zamanda, resim yapma tutkusunun daha fırçaya dokunmadan aşıldığı bir resim atölyesinin öğretmenidir. (IV) Çaliı’nın resimleri, güçlü bir kendiliğindenlik duygusu uyandırır. (V) Sağlam resim tekniğinin ardında, kimseyi taklit etmeyen, bağımsız bir resim bilincinin dokuları vardır. (VI) Fırça sürüşleri ışıltılı ve rahattır.
21. Bu parçada, Çallı’yla ilgili aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı yoktur?A) Türk resmindeki yeri nedir?B) Resimlerinde, tercih ettiği konular nelerdir?C) Resim tekniğinin özellikleri nelerdir?D) Resimlerinde, başka ressamların izleri var mı
dır?E) Resim eğitimini, nerede almıştır?
22. Bu parçada, numaralanmış cümlelerin hangilerinde Çallı’nın, kişiler üzerindeki etkisinden söz edilmektedir?A) I. ve II. B) II. ve III. C) III. ve IV.D) IV. ve V. E) V. ve VI.
CEVAP ANAHTARI-8
1 .D - 2.B - 3.E - 4.E - 5.E - 6.A- 7.D - 8.C - 9.B - 10.C11.E -1 2 .B -1 3 .B - 14.A- 15.A- 16.D - 17.E - 18.E
19.D - 20.D - 21.E - 22.D
1. Hayal öyle geniş, dünya o kadar dar ki, hele öyle im
kansızlıklar var ki... Bu olağanüstü istekleri gerçekleş
tirmek, başka bir dünya ve olağanüstü nitelikleri kendi
lerinde toplayan yaratıklar ister. İşte bu, halkın yarattığı
masal kahramanlarının dünyasıdır.
Bu parçada vurgulanan düşünce aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Masal, hayalden yararlandığı için sanatın kaynakların
dan biridir.
B) Masallar, ülkeden ülkeye çağdan çağa en çok yayılan
ürünlerdir.
C) Masallar gerçekçi değil, olağanüstü nitelikler taşır.
D) Masallar, toplumun hayal gücüyle yaratılmış sözlü
ürünlerdir.
E) Masallar, insanoğlunun yaşadığı gerçekliğin dışına çık
ma isteğinden doğmuştur.
2. Şiir yazmak, şairin kendi ruhunu aramasından başka
bir şey değildir. Ruhunu, asıl benini, arayan şair kendi
si için yazmakla meşguldür. Onu bulduğunda yazmak
tan vazgeçebilir. Başkaları için şiir yazmaya çalışmak
şairin ruhunu bulmasıyla sonuçlanmaz. Başkalarının
beğenisi için şiir yazmaya çalışanlar şair olamaz. Ya
zılmış birçok şiiri olsa da.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağı- dakilerden hangisidir?
A) Şairin amacı kendisi için şiir yazıp bu şekilde kendi
özüne ulaşmak olmalıdır.
B) Şair, şiirleri vasıtasıyla aramış olduğu ruhuna ulaştığın
da eser vermekten vazgeçebilir.
C) Başkaları için şiir yazmak, şairin yaratıcılığı önündeki en
büyük engeldir.
D) Şairin özgün olması ancak yaratıcılık ve beğenilme
kaygısı taşımasıyla mümkündür.
E) Kendine yabancılaşan şair, şiir yazarak bu durumdan
kurtulmayı başarabilir.
3. Yazarların yaşları ilerler ama çocuk, taze, yeni ve genç
yanları, hiç değişmez. Hangisinin içten yaşlandığını
görürseniz bilin ki o, gerçek bir sanatçı değildir. Hiçbir
zaman da gerçek sanatçı olamamıştır. Yaşları seksene
de gelse hep çocuk kalır onlar. Bakışları, duyuşları, an
layışları yenidir, tazedir, canlıdır. Her şeye ilk kez bakar
gibidirler. Bu yüzden yaratıcıdırlar. Eskimeyişleri, yaş-
lanmayışları içlerindeki çocuğu ölene dek korudukları
içindir.
Parçada asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Yazarlar, her zaman çocukça davranışlardan hoşlanır.
B) Gerçek bir sanatçı olmak, yazarın iç dünyasının yaş
lanmamasına bağlıdır.
C) Yazarlar yaratıcıdır, bu nedenle hiç yaşlanmazlar.
D) Yaşları ilerlemiş yazarlar yaratıcı olamaz.
E) Yazarların kendilerini genç hissetmeleri, yaşlanmaları
nı önler.
4. Bir şiir seçkisini en iyi kim yapabilir? Bu soruya “şiir be
ğenisi olan herkes” diye karşılık verilebilir. Ama ilk akla
gelen, böyle bir şiir seçkisini en iyi, şairler yapabilir ya
nıtıdır. Oysa, uğraşı şiir olmayan birçok edebiyat adamı
da başarılı seçkiler yapmıştır. Abdülhak Şinasi Hisar’ın
“Âşk İmiş Her Ne Var Alemde" adlı aşkı konu alan mıs
ra ve beyitlerden oluşan, o tadına doyulmaz seçkisini
nasıl unutabiliriz?
Bu parçada asıl vurgulanmak istenen düşünce aşa-
ğıdakilerden hangisidir?
A) En iyi şiir seçkisini şairler yapar.
B) Alanı şiir olmayan kimi edebiyat adamları da en iyi şiir
leri seçebilecek yetidedir.
C) Şiirle ilgisi olsun olmasın, herkes, iyi şiiri seçecek güç
tedir.
D) En iyi şiirleri şu ya da bu kişi seçebilir, diye bir ayrım
yapmak yanlıştır.
E) Bir şiir kurulunda yetkin kişilerin görevlendirilmesi
gerekir.
1 Deneme
5. Aşağıdaki cümlelerle bir paragraf oluşturulmak is
tense, hangisi paragrafın giriş cümlesi olur?
A) Hayatımda topluma onun kadar değer veren, az adam gördüm.
B) “Şu ne demiş, bu ne demiş" sorar dururdu hep.C) Büyük bir ozan, büyük bir yazar olduğu herkesçe kabul
edilsin isterdi.D) Cenab Şahabettin’in kendi içine kapanmış biri olduğu
söylenir.
E) Bir kimsenin kendini beğenmemesine katlanamazdı.
6. 1940’larda ortaya çıkan şiir akımı çok yadırgandı. Bu
kadar çok yadırganmasının nedeni (...) Bu akımın
ozanları, şiirde ulvi şeylerden söz etme kuralını altüst
edip sokaktaki adamın nasırından, işinden atılışından,
karısının vır vırından dem vurmaya başladı.
Bu parçadaki boşluğa aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Günlük dilin kullanılmasıydı.
B) Eski şiir kalıplarının yıkılmasıydı.
C) Yeni bir akım oluşuydu.
D) işlenen konulardı.
E) Şiirin yoruma açık bırakılmasıydı.
7. Hafif bir rüzgâr çıkmıştı. Çimenlere her basışta ılıklığını
yitiriyordu çimenler. İnce tabanlardan toprağı duyuyor
duk. Kuşlar yüksekten uçmuyor, koynumuza düşecek
gibi yakın mesafede çırpınıyordu. Yol kenarındaki
hendeklere inip oradan ileri atılırken el ele tutuşarak
uçurumdan tırmanıyorduk. Hendeğin bu yanında erik
ağaçları çiçek döküyordu.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Okuyucuyu olay içinde yaşatma
B) izlenim kazandırma
C) Niteleyici sözcükler kullanma
D) Birden fazla duyuya ilişkin ayrıntı
E) ilahi bakış açısı
8. Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf’ta çizdiği dünyanın
böylesine renkli, sıcak ve inandırıcı olması, büyük öl
çüde yaşantısından gelen gözlemlerine bağlı. Önem
siz görünen küçük ayrıntılar, romana tam bir somutluk
kazandırıyor; birdenbire kendinizi anlatılan kasabada,
olayların ve insanların arasında buluveriyorsunuz.
Sanki...
Yukarıdaki parça, dil ve düşünce akışına göre, aşa- ğıdakilerin hangisiyle sürdürülebilir?
A) ilişkiler, belirli koşulların biçimlendirdiği ilişkilere dönü
şüyor.
B) Romanın çok sağlam bir olay örgüsü olduğunu kanıtlıyor.
C) Hayal ve gerçeklik birbirine karışıyor.
D) Romandaki dünya, sizin dünyanız oluyor birden.E) Kişilerin gerçek yaşamdan alındığı netleşiyor.
9. Suut Kemal Yetkin kendisinden sonraki birkaç kuşa
ğın dil ve edebiyat beğenisini koşullayan, etkileyen bir
eleştirmendi. Herkes "Acaba Yetkin ne diyecek bu ko
nuda?” diye düşünerek yazardı. Daha sonra öyle yapı
cı eleştirmenler pek çıkmadı.
Paragrafa göre Suut Kemal Yetkin’in genç yazarlarca
önemsenmesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Eleştirel değerlendirmeleriyle yol gösterici olmasıB) Edebiyat alanında tartışma ortamı yaratmasıC) Genç sanatçıları kendine hayran bırakmasıD) Eleştirileriyle genç sanatçıları korkutması
E) Sanatsal gücünün diğerlerinden üstün olması
10. Tarihi kilise kalıntılarının arasında dolaşmaya başla
mıştık. Yerdeki mozaikler yer yer kaybolmuştu. Geride
kalanlar İse bugün yapılmışçasına canlı renkleriyle zi
yaretçileri şaşkına çeviriyordu. Rehberimiz ayakta kalan
sütunları göstererek: “Bu sütunların yüksekliği 10 m,
çapları 1 m" diyordu. Bu yüksek sütunlar ve başlıkları
çağımıza meydan okuyordu.
Paragrafın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Hem öznel hem nesnel yargılara yer verilmiştir.
B) Yazar öncelikle düşüncelerini kanıtlamayı amaçlamıştır.
C) Öyküleyici anlatımdan yararlanılmıştır.
D) izlenimse! betimleme açıklayıcı betimlemeyle bir arada
kullanılmıştır.
E) Konuyla ilgili kişisel düşüncelere yer verilmiştir.
11. ... İnsanda varolan iyiliğin ya da kötülüğün öne çık
ması, insanın gereksinimlerinin karşılanıp karşılanmamasına bağlıdır. Toplumsal çevreyle giriştiği her türlü alışveriş; beslenme, oyun, eğitim, öğretim, çocuğun karakterinin oluşmasında belirleyici etkiler yaratır. Kötülüğün egemen olduğu bir toplumda olumlu örneklerin yer aldığı, küçük bir çevre oluştursanız bile iyi insanlar yetiştirmeniz rastlantılara kalır.Bu paragrafın giriş cümlesi aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) İyi insan, her ortamda fark edilir.B) İyilik de kötülük de kalıtsal değildir.C) Karakterin oluşmasında çevrenin etkisi büyüktür.D) Çocuğun karakterini etkileyen sebepleri iyi bilmek gerekir.E) İnsanın iyiliği de kötülüğü de doğuştandır.
12. (I) Ahmet Mithat, Tanzimat’la başlayan Türk romanına
yeni bir ruh aşılamış, ulusal bir karakter kazandırmıştır.
(II) Ama onun yetiştiği ve ilk eserlerini verdiği dönem
çok daha sonralarıdır. ( I I I ) Bu bakımdan onun eserleri,
Türk romancılığında bir aşamadır. (IV) Bu aşamayı gö
rebilmek için, Ahmet Mithat’tan öncekilerin romanlarına
da bir göz atmak gerekir. (V) Onun Türk romancılığın
daki yeri ve önemi, ancak bu şekilde gözler önüne se-
rilebilir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II . C) III. D) IV. E)V.
13. Tezli romanların çok satılmasının nedeni, sanatın işlev
lerinden olan "Keyifli vakit geçirme"yi başarıyla yerine
getirmesidir. Bu, pek soylu bir amaç gibi görünmese
de atalarımızın mağara duvarlarına çizdikleri ilk av re
simlerinden bu yana, sanatı sanat yapan işlevlerden
biridir. Üstelik, sanıldığı gibi, sanatın aydınlatıcı, eğitic i.
ve kültürel işlevini de dışlamaz. Tersine, yapıtın bu iş
levlerini yerine getirmesine katkıda bulunur. Yapıtı bir
felsefi metin olmaktan kurtarır.Bu parçada, tezli romanlarla ilgili olarak aşağıdakiler- den hangisine defiinilmemistir ?
A) Aydınlatıcı, öğretici nitelik de taşıdığınaB) Hoşça vakit geçirmek için okunduğunaC) Sanatsal boyutlar içerdiğineD) Sürükleyici kurguya sahip olduğuna
E) Çok sayıda okuyucu bulduğuna
14. Okuyucu, şiir ortamının canlanmasında ve belli bir ni
telik kazanmasında belirleyici bir rol üstlenir. Yapıtın
iyisini kötüsünden, değerlisini değersizinden, gerçeğini
sahtesinden ayırt edebilen okuyucu, bunlara ilgi duyar
sa yeni yapıtların daha nitelikli olmasına ortam hazır
lamış olur. Okuyucu bu ilgisini nasıl belli edecektir? İyi
yapıtların tüketimine katkıda bulunarak. Tüketimin sa
yısal dili, yazarların kendilerini gözden geçirmeleri için
bir ikaz işlevi görecektir.
Bu parçaya göre, edebiyat ortamının gelişmesinde
okuyucuya düşen asıl görev aşağıdakilerden hangi
sidir?
A) Tanınmış şairlerin dışındakilerle ilgilenmeme
B) Yapıtları, türlü açılardan ayrıntılarıyla inceleme
C) Başkalarının beğenilerinden etkilenmeme
D) Sadece, nitelikli yapıtları satın alma
E) Yapıtlar karşısında nesnel yargılara varma
15. Bizim bilim insanlarımız hep zaman darlığı içindedir.
Meslekleriyle ilgili yayınların dışında kitap okuyama
dıklarından yakınır dururlar. Batı’daki bilim insanların
ise, her nedense, zamanları çok boldur. Ne hikmetse,
büyük bilim insanlarının çoğu, edebiyata zaman ayıra
bilen, hatta edebiyatla yakın ilişkisi olan bol zamanlı ki
şilerdir. Bacon, A.Eİnstein, matematiğin kurucusu Ga
uss... hep edebiyata ilgi duyan ya da edebiyatın içinde
olan kişilerdir.
Bu parçada aşağıdakilerden özellikle hangisine
karşı çıkılmaktadır?
A) Bilim insanlarımızın zamanı iyi değerlendirdikleri dü
şüncesine
B) Edebiyatın somut yararlar sağlamadığı inancına
C) Okumanın ancak boş zamanları değerlendirmede ge
rekli olduğu düşüncesine
D) Bilim insanlarımızın Batılı bilim adamlarını örnek almak
istememelerine
E) Bilim insanlarımızın asıl uğraşlarının, onların edebiyat
la ilgilenmelerine vakit bırakmadığı düşüncesine
16.Önceleri büyük kentteki orta halli insanın sıkıntılı ve
tedirgin yaşamını dile getirir Cahit Zarifoğlu. Kendine
özgü söz dağarcığı ve titiz bir işçiliğe dayanan söyle
yişiyle dikkati çeker. 1960’tan sonra ise şiirsel gelene
ğe dayalı biçim araştırmalarıyla soyutlamalara yönelir
ve anlatımcı şiirden uzaklaşır. Gerçekte iki dönemde
de onun şiiri, dış dünyanın belirlediği bir iç duyarlılığın
sözcüklerde somutlaşmasıdır.
Bu parçada, Cahit Zarifoğlu ile ilgili aşağıdakiler- den hangisine değinilmemistir?
A) Şiirlerindeki dil ve deyiş özgünlüğüne
B) İlk şiirlerinde belli bir kesimin sorunlarını yansıttığına
C) Belirli bir süreden sonra şiir anlayışının değiştiğine
D) içe dönük, karamsar bir ozan olduğuna
E) Şiirlerinde iç dünyasından yansımalar olduğuna
17. ...Resim de öteki sanatlar gibi görüntü ve imgelerden
oluşan bir dünya kuruyor. Bu, özgün ve kurmaca bir
dünyadır. Gerçeğe benziyor; onu anımsatıyor, onun
kimi yanlarını açığa çıkarıyor ama gerçeğin kendisi de
ğil. Bunu yaparken de yararlandığı araçlardan biri çizgi
ama o da gerçekçi olma kaygısı taşımıyor, gerçeği belli
bir biçimlendirme sürecinden geçiriyor. Bu da resmin
daha etkili, daha çarpıcı olmasını sağlıyor. Onun için
bir resim çizgisinden söz edebiliyoruz.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına
göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Kurulan yeni dünyanın, gerçeğin kendisi değil, yorumu
olduğunu anlatıyor.
B) Süreç tamamlandığında resim de tamamlanıyor.
C) Bu yolla gerçeğe belirginlik kazandırıyor.
D) Sonuçta, her ayrıntı bir çizgiyle belirlenmiş oluyor.
E) Bu süreçte sanatçı, dikkatini kaleminin ucunda yoğun
laştırıyor.
18.Yazarın romanlarında üç ayrı biçim, üç ayrı roman ya
pısı buluyoruz: “Kuyucaklı Yusuf’ta 19.yy romanının,
bildiğimiz klasik roman biçimi, “Kürk Mantolu Madon-
na” da çağdaş romanın getirdiği yeni anlatım teknikle
rinden yararlanan bir biçim; “ içimizdeki Şeytan" da ise
düşle gerçeğin birbirine karıştığı, romana uygun yeni
bir biçim...
Düşüncenin akışına göre, bu parçanın sonuna aşa- ğıdakilerden hangisi getirilemez?
A) Demek oluyor ki, yazar her romanında yeni bir arayış
içine giriyor.
B) Bu bakımdan, yazarın "yeni öze yeni biçim" ilkesine uy
gun hareket ettiği söylenebilir.
C) Bu yüzden yazar, yaşadığı dönem yerine geçmişi yan
sıtmaya çalışıyor.
D) Böylece o, her romanında yeni bir özgünlüğün kapısını
aralıyor.
E) Bu da onun, aynı çizgide gidip gelen bir yazar olmadı
ğını gösteriyor.
19. ... Nasıl karışmasın ki, bir yandan insanlar için yara
tılmış sanat yapıtlarını, filmleri, şiirleri, romanları gör
dükçe umutlanıyor; öte yandan insanların birbirleriyle
savaşmalarını, kötülükleri, ihanetleri görüp karamsar
laşıyorum. Kısacası bu dünya, bendeki dünyayla örtüş-
müyor. Zaten bütün şiirlerim de bunların ara kesitinde
oluşuyor.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşa- ğıdakilerin hangisi getirilebilir?
A) Şiirlerimde eskiyle yeni iyice karışıyor.
B) Günümüzde eğrilerle doğrular birbirine karışıyor.
C) Günümüzde birçok güzelliğin can çekiştiğini görmek,
kafamı karıştırıyor.
D) Şiirlerimde iyimserlikle kötümserlik birbirine karışmış
durumda.
E) Dünyanın hızlı değişimi, düşünce karışıklığına yol açıyor.
lDr=JÎt=l--.L=__________
20. Birikimi değerlendirenle yönetimde olanları karşı kar
şıya getirdiğimizde bilgi ve birikim karşısında nasıl
tahammülsüz olduğumuzu gözleriz. Bilgi ve birikim,
adaletin olduğu, okuyana ve bilgili olana saygının ol
duğu yerde gelişebilir ancak. Üretemediğiniz sürece
bilgi toplumu olamazsınız. Birilerinin güdümünde, on
lara bağımlı yaşarsınız. Bir bakıma modernitenin kölesi
olursunuz her alanda. Kurduğunuz mega kentler sizi
küresel kasaba yaratma zihniyetinden bir adım öteye
götürmez. Bilgi ile donatamazsanız insanı.
Bu parçaya göre, aşağıdakilerden hangisi toplumu
oluşturan bireylerde bulunması gereken özelliklerden değildir?
A) Adil B) Saygılı C) Üretken
D) Modern E) Bilgili
21. Çocuk edebiyatı alanı, geçmişe göre oldukça canlı.
Ama hala bu alanda, kâr amacı, öteki tüm amaçları
bastıracak nitelikte. Bu yüzden düzey tutturmak güç
leşiyor. Çocuk edebiyatı, yarının yurttaşını yetiştirmeye
yönelik bir uğraş. Başka bir deyişle, ulusal eğitimi bü-
tünleyen, insanımızı yaşama hazırlayan etkin bir araç.
Bu parçada yazarın asıl yakındığı aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Çocuk kitaplarının asıl işlevinin gözardı edilmesi
B) Çocuklar için yeterli sayıda kitap yazılmaması
C) Yazarların, çocuk yazınına ilgisiz kalması
D) Çocuk yazııiın sınırlarının belirginleştirilememesi
E) Çocuklara yönelik kitapların ulusal eğitimin dışında de
ğerlendirilmesi
22. (I) Yazar dediğin, çok yönlü olmalıdır. (II) Bir romancı
gibi kurgulama sanatına, şair gibi sözcüklerin melo
disine egemen olabilmeli; bir deneme yazarı gibi fikir
yürütebilmelidir. (III) Kıvrak bir zekaya, esprili ve şakacı
bir anlatıma sahip olmalıdır. (IV) Bence yazmak, duy
gudan çok, akla dayanan bir süreçtir. (V) Bu da kafa
işidir. (VI) Bir çocuğun saf hayal gücüne, bir ihtiyarın
deneyim zenginliğine; dil ustalığına, esnekliğe ve du
yarlılığa dayanan bir akıl işidir.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense, ikinci pa
ragraf kaçıncı cümleyle başlar?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
23. Günümüzde tartışma, düşünce üretmek yerine bilgiçlik
taslama; düşünceyi temellendirme yerine zekâ cam
bazlığı yapma ya da tartışmayı kabalıkla noktalama
olarak anlaşılıyor. Öne sürülen görüşü çürütecek dü
şünce üretmekten çok, o görüşü öne süreni çürütmek
önemseniyor...
Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşa- ğıdakilerden hangisinin getirilmesi uygundur?
A) Bu tür tartışmalarda tartışılan konular da ayrı bir önem
kazanıyor.
B) Tartışmalarda kimin sırtının yere getirileceğinin heye
canla beklenmesi de bundan kaynaklanıyor.
C) Öğrendiklerini özümseyememiş bir insanın, tartıştığı
konuda inandırıcı olması beklenemez.
D) İnsanların çoğu, tartışırken inatçı bir tutum sergilemek
ten öte bir şey yapmıyor.
E) Tartışma sırasında karşı tarafın fikirleri değil; saygınlı
ğı, kişiliği ve davranışları hedef alınıyor.
24. (I) Batı, bugüne değin Türk yazınının varlığını yadsı
dı diye, biz de kendi başyapıtlarımızı benimsemeye
lim mi? (II) Batı’nın yadsıdığı ya da varlığını bilmediği
her şeyi yok mu sayacağız? (III) Bir yapıtın dünyaca
tanınması, yalnızca o yapıtın değerine bağlı değildir.
(IV) Çünkü bir sanat yapıtı hem çağını içinde taşır hem
yaratıcısını. (V) Yapıtın yazıldığı dilin yaygınlığı, ait ol
duğu ülkenin ekonomisi, başka ülkelerle ilişkileri gibi
çeşitli etkenlerin de payı var bunda.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisi dü
şüncenin akışını bozmaktadadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
25 .... sözünün geçerliliğini bir türlü anlayamadık. Oysa
Batı’da kendi alanında ustalaşmış bir kişi hemen anıla
rını yazıyor. Böylelikle, hem o kişinin bireysel dünyası
bütün renkliliğiyle okurun önüne zengin bir şölen gibi
seriliyor hem de mesleğe yeni başlayanlar, o ustanın
deneyimlerinden yaralanıyorlar. Nedense artık dost
söyleşilerinin belleklere armağan edilmiş kırıntıları,
yazmaktan daha çok doyuruyor bizi.
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşa- ğıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Laf lafı açar.
B) Söylenmedik söz yok, işitilmedik söz çok.
C) Söz uçar, yazı kalır.
D) Bilenle bilmeyen bir olmaz.
E) Lafla peynir gemisi yürümez.
ûji m â© 4i© ©a») m m mmmİİ&® ll& İŞ il@t® ‘lif t© tl®J©
1. "Aydın sınıfı” içinde yer alıyordu Oğuz Atay ve o sını
fın derinlemesine tahlilini yapıyordu. Biraz karamsarlık,
biraz acı, çokça güldürü... aydınsı bir tahlil işte. Tüm
romanlarının, öykülerinin ve oyunlarının ana konusu
nu bu meselenin oluşturduğu söylenebilir. Öylesine bir
irdelemedir ki bu, sonunda ortaya hiç de küçümsen
meyecek boyutta bir “aydınlar destanı” çıkmıştır. Hatta
bir “aydınlar marşı” değilse bile, “Tutmuş Şarkılar"ı yaz
mıştır Oğuz Atay. Durum bu noktada çatallaşmaktadır
işte. Bütün bunları okuyan “aydınlar”, birdenbire billur
bir boy aynasında çırılçıplak buluverirler kendilerini.
Korkunç bir durum canım, utanç verici. Üstüne üstlük,
sahnenin ortalık yerine öyle durup dururken pat diye
düşüveren bu mühendis bozması çok da iyi yazmıyor
muydu sizce? Alın bakalım.
Bu parçadan yazar ve eserleriyle ilgili aşağıdakile- rin hangisi çıkarılamaz?
A) Aydın sınıfının derinlemesine anlatıldığı
B) Romanlarının destansı özellikler taşıdığı
C) Karamsar ve güldürücü irdelemelerin yaptığı
D) Romanlarının eleştirmenlerce alaya alındığı
E) Farklı türde yazdığı eserlerde, trajikomik bir yaklaşımla
benzer konuları ele aldığı
2. Bana göre 'Tutunamayanlar' bir küçük burjuva krizinin,
mühendis olmanın, salon yaşamının, bir kadınla iki ço
cuğun sorumluğunu almanın hikâyesi. Bunda bir sorun
• yok, bir Flaubert bu malzemeden büyük bir roman çıka
rabilirdi. Ama Atay, Flaubert değil, çok etkilendiği mo-
dernistlerden biri de değil, her şeyden önce de 'kendisi'
değil. Başkahramanına 'Özben' soyadını vermiş, ama
içinde romanın arkasında elle tutulabilir bir ‘benlik’, ya
zarın anlattıklarını gerçekten görüp yaşadığı duygusu
yok. Daha çok, bunları bir yerlerden duymuş, öğren
miş, doğru olanın dünyaya böyle bakmak olduğuna
karar vermiş gibi... Tezer Özlü’nün benzer krizlerden
yola çıkarak yazdıklarını severek okumama rağmen
Atay gözüme sığ ve yapay görünüyor. Türkiye'de onca
insanın başucu kitabı olan bir roman neden benim için
neredeyse itici? Atay adını duyduğumda okur hatta
insan olarak bende bir eksiklik olabileceği kuşkusuna
kapılmadan edemiyorum.
Bu parçada Oğuz Atay ve Tutunamayanlar roma
nıyla ilgili aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?
A) Romanda anlatılanların yaşanmışlık izlenimi vermek
ten uzak oluşundan
B) Atay'ın modernist anlayıştan etkilenmiş olsa da moder-
nist sayılamayacağından
C) Tutunamayanlar’ın birçok insan tarafından başucu ki
tabı yapıldığından
D) Romanın ana kahramanının “Özben” soyadını hak et
mediğinden
E) Yazarın; öğrenilmiş birtakım bilgilerle geliştirdiği bir ba
kışla eserini kaleme aldığından
3. Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar. Bilimi yarı yol
da bırakmayın, olur mu çocuklar? Oppenheimer gibi
hissediyorsanız; bırakın yüksek binaları başkası yap
sın, büyük barajlarda başkası çalışsın. Bazılarına çok
uzaklardan bile görülebilen yüksek yapılar kurmak çe
kici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazı
ları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare
etmek ihtirası ile yanarak kuvvetli olmak isteyecekler
dir. Bırakınız, parayla da onlar uğraşsın. Sizin kuvvetli
olmak gibi bir derdiniz yoksa; siz de Leonardo Da Vin
ci gibi ‘Kuvvet nedir?' diye merak ediyorsanız buyrun,
sizleri mekanik kürsüsüne beklerim. Çünkü bazılarına
göre ‘Kuvvet’ para ile organizasyonun çarpımına eşit
tir; bize göre ise kuvvet ivme ve kütleyi ilgilendiren bir
■ büyüklüktür. Bu iki formülü birbiriyle karıştırmayın, olur
mu çocuklar? Kürsü ile ticarethaneyi birbirine karıştır
mayın.
Bu parçada, sözü edilen yazarın değindiği konular
arasında aşağıdakilerden hangisi voktur?
A) Ticarethane ile kürsünün birbiriyle karıştırılmaması ge
rektiğini belirtme
B) Bilimin zor ve çetrefilli bir yol olduğuna değinme
C) Kuvveti merak edenleri kürsüye davet etme
D) Bazılarına göre kuvvetin para ile organizasyonun çar-
• pımına eşit olduğunu söyleme
E) Bilimi, sadece kuvvetli bilim insanlarının geliştirebilece
ğini belirtme
4. Küçük yaşta, akranları arasında önder olması, onun
aşağılık duygusundan kurtulmasına yardımcı olduysa
da manevi açıdan kaçınılmaz bir fakirliğe sürükledi
onu. Bu arada, Ahmet Mithat Efendi gibi, kısa bir süre
için de olsa, okuyucularımızdan izin alarak mevzumu-
zu bir yana bırakmamıza rağmen, bize bu fırsatı ve
renlere, bu arada bu satırların yazarına, ayrıca bizzat
katılamayarak yarı yolda kalanlara, bilhassa teşekkür
ederiz. Turgut, yukarıda zikredildiği gibi, kısa panto-
lonlu yaşantısının bu erken başarısına kapıldı; ondan
sonra da her davranışında, Borjiya gibi ‘Zafer veya hiç'
düsturuna sadık kaldı. Bu orman yasasını, üniversite
kapıcısının o sırada başka bir yere bakmasından fay
dalanarak mukaddes camiamızın içine de soktu. Evet
beyler! Bunu aramıza sokan Turgut'tur.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakiler-
den hangisi söylenemez?
A) Duyular arası aktarım yapılmıştır.
B) Konuşma havası içinde yazılmıştır.
C) Devrik cümleye yer verilmiştir.
D) Benzetmeye yer verilmiştir.
E) Ara cümlelere sıkça yer verilmiştir.
5. Osman Erkan üçüncü şiir kitabını sessiz sedasız çıka
ran kendine özgü bir şair. Özellikle de son kitabı “Dil
Taşı" ile kendinden epeyce söz ettireceğe benziyor.
Çünkü bahse konu kitap, onun kendine has algısının
ürünü. Bu nedenle bir önceki kitabı “Bende Hüzün Şe
ker Nasıl Öyle“ye göre bu son kitabın daha çekici oldu
ğunu söyleyebiliriz.
Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi
söylenemez?
A) Karşılaştırmaya başvurulmuştur.
B) Öznel ifadelerden yararlınılmıştır.
C) Benzetme söz konusudur.
D) Tekrar grubuna yer verilmiştir.
E) Farklı türde cümleler kullanılmıştır.
6. Attilâ ilhan, belki de sevilmiş, çok okunmuş bir şair
olmasının güvencesiyle, roman sanatını önemser,
romanın şiir kadar çetin bir emek olduğunu söylerdi.
' Kuşkusuz güçlü romanlar da yazdı. Bir de öykü kitabı
var Attilâ Ilhan’ın, gençliğinde yazdığı öyküler, olgunluk
döneminde yazdığı öyküler; söylemesi zor ama, kötü
bir kitap. Zaman zaman, keşke yayımlamasaydı diye
. düşündüğüm bir kitap. Zaten öykü sanatını da pek
önemsemezdi. Başka edebiyatlarda rastlanmayan bir
durum: 1940’lardan başlayarak edebiyatımız romanla
öykü arasında gelgitlere kapılmış, her nedense bu gel
gitlerden öykü yenik çıkmıştır. Büsbütün garip olansa,
öykü romana ‘sıçrama tahtası’ sayılmıştır. Tahir Alan-
gu ve Mutluay gibi eleştirmenlerin karşısında, romanı
“hantal”, öyküyü daha sanatkârane bulan yazarlar da
vardı. Vedat Günyol’la Mehmet Fuat başı çekerdi.
Aşağıdakilerden hangisi bu parça için en uygun
başlıktır?
A) Roman mı, Öykü mü?
B) Şiir Yazma Sanatı
C) Attilâ Ilhan ve öykücülüğümüz
D) Romanın Üstünlüğü
E) Roman ve Öykünün Gelişimi
7. Deneme de roman gibi, şiir gibi, öykü gibi başka za
manlara taşınan bir tür. Bazen onların taşıdığı an
lamların da ötesine geçirir yazarını. Okurunu donatır
deneme. Öğrenmek için yazan, kendi varoluşunu yer
yüzünün varlık ve zamanında anlamlı kılmaya çalışan
biriyimdir. Bu nedenledir ki deneme vazgeçilmezim.
Neden mi? Deneme size insanı ve dünyayı kavrama
bilgisini taşır. Yeniden yorumlama duyarlılığını kazan
dırır. Hatırlamayı öğretir. Unutmanın kapılarından aşı
rır. Bir tür bellek taşır size. Sizi dil, düş, zaman, mekan
gezgini kılar.
Bu parçanın yazarına göre, aşağıdakilerden hangi
si denemenin özelliklerinden biri olamaz?
A) Diğer edebi türler gibi kalıcı olması
B) Okuyanı, farklı anlam boyutlarına taşıması
C) Dünyayı algılama ve yorumlama yeteneği kazandır
ması
D) Hafızayı güçlendiren bir edebi tür olması
E) Gerçek ile gerçek olmayan arasındaki farkı ortadan
kaldırması
8. Kış mevsiminin vazgeçilmez ısıtıcısı olan mangalın
kültürümüzde önemli bir yeri vardır. Açıklamalı Yemek
ve Mutfak Terimleri Sözlüğü’ndeki anlamına bakar
sak mangal “Yuvasında odun kömürü yakılıp yemek
pişirilen pirinç, metal ya da bakırdan yapılabilen dört
ayaklı gereçtir.” Sobalı dönemlerde, sonbaharda ilk
soğuklarda kurulan odun sobalarında yanıp da kıpkır
mızı kor haline gelen odunlar, ateş küreği ile çekilerek
mangallara konur, odayı ısıtmaya devam ederdi. Hava
lar soğuyunca odun sobaları yetmez, kömür sobaları
kurulurdu. Kömür sobalarının kurulmasıyla, odun so
balarının saltanatı sona erse de mangalların saltanatı
devam ederdi. Mangallar hazır satılan odun kömürü ile
yemek pişirmede de kullanılırdı.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Tanımlamaya başvurulmuştur.
B) Benzetmeye yer verilmiştir.
C) İzlenim kazandırılmaya çalışılmıştır.
D) Sebep- sonuç ilişkisine yer verilmiştir.
E) Açıklayıcı anlatım kullanılmıştır.
9. Birçok anne - baba çocuğundan ya da çocuklarından
şikâyetçidir. Şikâyetler de birbirine benzer: “Hiç ders
çalışmıyor... Söz dinlemiyor... Çok dağınık...” Bazısı için
de "Pabuç kadar dili var... Hep geç kalkıyor... Hiç ödev
yapmıyor... Hiç yardımcı değil... Çok yanlış hareketleri
var...” Bu şikâyetler ve benzerleri birçok anne-baba
nın ağzından hiç düşmüyor. Çocuklarını yakınlarına
şikâyet ettikleri gibi, bu şikâyetleri daha sık çocukları
nın yüzlerine karşı da dile getiriyorlar. Çocuklar cesaret
edebilseler kendi bakış açılarından gördükleri anne-ba-
balarını tarif ederek bu şikâyetlerin mislini dile getirebi
lirler. Şimdi bu anne-babaları şöyle düşünmeye davet
etmek istiyorum. Eğer kendi anne-babaları, sürekli ola
rak kendilerini eleştirseydi nasıl hissederlerdi? Anne-
babalarına daha mı çok bağlanırlardı yoksa onlardan
daha çok uzaklaşırlar mıydı? Eleştirilmek öyle berbat
bir duygu ki insanı kilitliyor, iş yapamaz hale getiriyor,
insanın enerjisini bitiriyor. Sanırım, çocuklar eleştiriye
karşı, yetişkinlerden daha dayanıklı. Yetişkinler eleşti
rildiklerinde yıkılıyorlar, çocuklar da üzülüyor ama bir
şekilde kısa süre içinde bunları unutup yaşamlarına
devam edebiliyorlar.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Sözde soru cümleleri ile anlam kuvvetlendirilmiştir.
B) Ebeveynler ve çocuklar arasında empati kurulmaya
çalışılmıştır.
C) Anne-babaların çocuklarından duyduğu memnuniyet
sizlik dile getirilmiştir.
D) Veliler, sitemlerini hem kendi çocuklarına hem de ya
kınlarına yansıtmıştır.
E) Anne-babaların çocuk yetiştirmede kusurunun bulun
madığı dile getirilmiştir.
Di'tıcm c
10. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümle
si olmaya uygun değildir?
A) Romanın tarihsel ve sosyolojik olaylara kattığı en
önemli boyut, onları ölümsüzleştirmesi, yerelden ev
rensele uzanan bir perspektife taşıyabilmesidir.
B) Roman; sosyoloji, psikoloji, antropoloji, tarih ve iletişim
disiplinlerinin birinci dereceden ilgi alanına giren bir
edebi türdür.
C) Toplumcu gerçekçiliği kendisine çıkış noktası yapan
roman, sosyal değişimin ve toplumsal dönüşümlerin
aynasıdır.
D) Romanda yazar, betimlediği dünyanın birliğini varsay-
malı ve bu dünyayı, insandan ayrılmayan bir bütün ola
rak görmelidir.
E) Tanzimat dönemindeki romanlar bundan farklı olarak
Batılı modernleşmenin toplum üzerindeki etkilerini
merkeze almaktaydı.
11. Milyon dolarlık cirolara ulaşan korsan kitap sektöründe
bugüne kadar yakalanan korsanların -birkaç kişi dı
şında- hapse girmemiş olması, Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’nun hâlâ Avrupa Birliği’ne uyumlu hale getirile
memesi, korsancıları daha da cesaretlendiriyor. Boş
luklar tamamlandığı takdirde korsan sektörü bitirebilir.”
dedi. Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile bu yıl 33. kez
düzenlenecek olan Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı
8-16 Kasım 2014 tarihleri arasında TÜYAP Fuar ve
Kongre Merkezi’nde ziyaretçilerine kapılarını açacak.
İstanbul Kitap Fuarı, 850 yayınevi ve sivil toplum kuru
luşunun katılımıyla kitapseverleri bekliyor. Fuar öncesi
Türk insanın okuma alışkanlıkları hakkında bilgi veren
YAYFED Başkanı Bayram Murat, 17 Mart-9 Mayıs ta
rihleri arasında yapılan ‘korsan kitap satın alma eği
timleri araştırması’ hakkında da açıklamada bulundu.
Türkiye’de korsan kitap satışının her geçen gün azaldı
ğını ancak istenen seviyede olmadığını belirten Murat,
‘‘Korsan ile mücadele özellikle biz meslek profesyonel
leri açısından çok önemli.” dedi.
Bu parçada yakınılan durum aşağıdakilerin hangi
sidir?
A) Korsanla mücadele sürdürülmesine rağmen kesin bir
sonucun alınamamasından
B) Kitap fuarlarının yeterli sayıda olmamasından
C) Korsan sektörünün milyon dolarlık ciroyu bulmasından
D) insanlarımızın orijinal kitaplara ilgi göstermemesinden
E) Korsan kitap satışının her geçen gün azalmasından
IS s i l
12. Yapılan araştırmada, en çarpıcı verinin Türkiye’nin
yaklaşık 5’te birinin hiç kitap okumadığını belirten YAY-
FED Başkanı Bayram Murat, 12 ilde yapılan korsan
kitap satın alma eğilimleri araştırması verilerine göre,
“Kendiniz, çocuğunuz, evdeki herhangi biri için düzenli
olarak kitap temin ediyor musunuz?’’ sorusuna araş
tırmaya katılanların %15'i hiç kitap okumadığı, %21’i
ise 10 yılda bir ya da daha az kitap aldığını söyledi.
Düzenli ya da düzensiz kitap okuyanlar, kitapları kır
tasiye ya da kitap evlerinden almayı tercih ediyor. Hiç
kitap okumayan insanlar, kitap okumaya başlarsa oku
ma oranında önemli bir artış olacağını söyleyebiliriz.”
dedi. Türkiye’de elektronik kitap satın alanların oranı
nın %12 olduğunu belirten Murat, “e-kitap almayı tercih
edenlerin büyük bir.kısmını üniversite öğrencileri oluş
turuyor. e- kitap almayı tercih edenler kolay ulaşılabilir,
ucuz ve kolay taşınabilir oluğu için bunu tercih ediyor,
e-kitap almayanlar ise, gerçek kitap hissini sevdiği için
bunu tercih etmiyor.” dedi. Murat, “Araştırma sonucuna
göre en çok öykü ve roman türleri, ardından polisiye
hikâyeler okunuyor. Üçüncü sırada ise dini yayınlar yer
alıyor." şeklinde konuştu.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakiler-
den hangisi söylenemez?
A) Sayısal verilerden yararlanılmıştır.
B) Karşılaştırılmaya başvurulmuştur.
G) Örneklemeye başvurulmuştur.
D) Benzetmeye yer verilmiştir.
E) Okuma oranın artması şarta bağlanmıştır.
13. Okul dersleriyle birlikte sınavı nasıl birlikte götürebili
rim?”, “Çalışmaya nereden başlamalıyım?”, “Hazırla
dığım ders çalışma programına bir türlü uyamıyorum,
programı hep aksatıyorum, Ne tavsiye ediyorsunuz?”
Bu sorulara hiçbirinizin yabancı olmadığını düşünüyo
rum. Neden mi? Çünkü yukarıda verdiklerim, öğren
cilerin uzmanlara en sık sorduğu sorular. Peki, ders
çalışma programı hazırlarken nelere dikkat etmeliyiz?
Neden planlı çalışmak gerekiyor? Descartes’e göre
“Plansız çalışan bir kimse, ülke ülke dolaşıp hazine
arayan bir insana benzer.” Plansızlık dikkatsizliğe,
yorgunluğa, bitkinliğe, isteksizliğe ve dalgınlığa neden
olur. Bu durum öğrencilerde psikolojik baskı* kararsız
lık, çalışmaya motive olamama ve verimsiz çalışma
gibi olumsuz birçok sonuca yol açar. Başarılı olan in
sanların hayatlarını incelediğimizde karşımıza çıkan
temel nokta, belli bir plan ve program dâhilinde çalış
mış olmalarıdır. Neye, ne kadar zaman harcayacağı
nı bilmek, hem zamanı planlamak hem enerjiyi doğru
kullanmak hem de hedefe konsantrasyonu devam et
tirmek açısından çok önemlidir. Öğrenci bu sayede ça
lışma maratonunda yolun neresinde olduğunu, hangi
zaman diliminde nerede olması gerektiğini, enerjisini
en doğru ve verimli şekilde nasıl kullanacağını bilir.
Programlı çalışma aynı zamanda zihinsel dağınıklığı
da ortadan kaldırır. Öğrencinin kısa vadeli hedefler be
lirlemesine ve bu sayede uzak hedefe istenilen sürede
varılmasını sağlar.
Bu parçadan yola çıkılarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) Plansızlığın dikkat dağınıklığına, isteksizliğe neden
olduğuna
B) Düzensiz çalışmanın kafalarda, farklı soru işaretleri
uyandırdığına
C) Plansızlığın, samanlıkta iğne aramakla eş değer olabi
leceğine
D) Plansız çalışmanın konsantrasyonu yükselttiğine
E) Kısa hedeflerin uzun hedefleri beraberinde getirece
ğine
2 > ® 3 IM î ©
14. (I) Eleştiri yaşam çatışmasının bir ürünüdür. (II) Bu ça
tışmada güçlü olan, güçsüzü ezer, yener; ama onunla
dalga geçemez. (İli) Çünkü güçlü, yenik düşürdüğü
kişiyle,bir de dalga geçmeye^ kalkarsa bu olay tutmaz,
yayılamaz ve eleştiri değeri kazanamaz. (IV) Yenik dü
şürdüğü kişilerle dalga geçen güçlüye, ancak kızılır.
(V) Dalga geçme; yenilmişlerin vazgeçilmez, dayanıl
maz kusuru ya da meziyetidir.
Parçada verilmek istenilene ilişkin en genel yargıyı içeren cümle hangisidir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
15 ."Bugün” diyor Oblomov, "Dünle beslenerek yarına va
rır.” Bu cümle geçmiş-şimdi-gelecek sürekliliğini vur
guluyor. Ancak, bugünün kültürel düzeyi, geçmişteki
birikimin mekanik bir sürekliliği olarak ele alınamaz.
O zaman Oblomov’un değindiği "besin kaynağı" nasıl
kullanılacaktır?
Bu parçadan çıkabilecek sonuç aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Yarının kültür düzeyine ulaşabilmek için, bugünü bil
mek yeterlidir.
B) Geçmişin kültür birikimini aynen benimsemek, vazge
çilmez bir unsurdur.
C) Her geçen gün, daha sonraki kültür düzeylerinin değiş
mez kaynağıdır.
D) Geçmişle, içinde yaşanılan an arasındaki farklılığı, ge
leceğin kültür düzeyi belirler.
E) Geçmişin kültür birikimi, bugünün koşullarına uyarlana
bildiği ölçüde önemli bir kaynak olarak değer kazanır.
16. Çok! Gereksiz övgülerle, samimiyetsizce yergilerin bile
bende bıraktığı izler oldu. Ne denli art niyetli, ne denli
haksız olursa olsun, her eleştiride yine bir oranda doğ
ruluk vardır. Eleştiriden yararlanırım. Eleştirmen, eleş
tiri yaparken aynı zamanda kendi bilgisini, psikolojisini,
karakterini de eleştiriye açmış demektir. Şimdiye kadar
hiçbir eleştirmen bana karşı kendim kadar acımasız,
kıyıcı, sert olmamıştır; olamaz da...
Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı yoktur?
A) Eleştirilerden etkilenir misiniz?
B) Siz de kendinizi eleştirir misiniz?
C) Eleştirilerin size katkısı olur mu?
D) Siz de başka eserleri eleştirir misiniz?
E) Her eleştiri gerçeği yansıtır mı?
17. Salah Birsel benim gibi değildir; o, çevrilen parçanın
biçimine bağlı kalmak ister. Ben ise "Yazar, Türk olsay
dı bunu nasıl söylerdi?" diye düşünüp Türkçeye daha
uygun bir biçim bulmadan rahat edemem.
Bu sözleri söyleyen bir çevirmenle ilgili aşağıdaki
yargılardan hangisine varılabilir?
A) İyi bilmediği bir dilden çeviri yapmamaktadır.
B) Kendini, yapıtını çevirdiği yazarın yerine koymaktadır.
C) Çevirdiği yapıtın aslına bağlı kalmaktadır.
D) Çevirdiği yapıtlara kendi üslubunu ve ana dilinin özel
liklerini katmaktadır.
E) Salah Birsel’ in çevirilerini başarısız bulmaktadır.
2 Dı ııcıııe
18. Namık Kemal, yüzlerine talihin pek gülmediği insanları
anlatır Vatan yahut Silistre adlı oyununda. İnsanın ya
nılgılara, yıkılışa, yalana karşı isyanıdır anlattıkları. Bir
an için, yaşamlarını daha fazla sürdürmeyi olanaksız
görecek kadar umutsuzluğa düşürür kişilerini ama her
şeye karşın yaşamak, inanmak, umut etmek gerektiğini
oyunun kahramanlarından sevgili Zekiye’nin ağzından
yine kendisi söyler. Yüz yıl önce yazılan bu oyunun,
bütün insanlar için hâlâ güzel bir oyun oluşunun asıl
nedeni budur!
Sözü edilen oyunun, bu parçada vurgulanmak istenen özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Her kesimden insana seslenme
B) Güncelliğini yitirmeme
C) İnsanlığın evrensel özelliklerini yansıtma
D) Yaşama umudunu canlı tutmayı vurgulaması
E) Haksızlıklara direnmeye yöneltme
19. (I) Özgürlüğe kavuşmak, tutsaklıktan kaçmakla değil,
köleliği, tutsaklığı yıkıp ortadan kaldırmakla olur. (II)
Özgürlük isteyen kişi, bu çabayı yalnız kendisi için de
ğil, tüm insanlar için göstermelidir. (III) Özgürlük, tüm
ulusların ortak özlemidir. (IV) Özgür kişi kendi duygu,
tutku ve çıkarlarının kölesi değildir. (V) Bir başına ya
şayıp öylece özgür olmak isteyen kişi, kendi kendisinin
kölesi olmuş demektir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
20. (I) İyi bir dostun görevi, sevdiği insanı korumak, onu
uyandırmak, onu yanlış yola giderken görürse kolun
dan tutup çevirmektir. (II) Uçuruma giden çocuğunuz
için: "Çocuğumdur, istediği yere gitsin, ben karşısına
çıkmayayım!” diyor musunuz? (III) Tam tersine, ne ya
pıyorsun, diyerek onu durdurmayı bir babalık görevi
sayıyorsunuz. (IV) O halde, çok sevdiğiniz dostlarınız,
öğrencileriniz, öğretmenleriniz, düşünce arkadaşlarınız
da yanlış yollara giderse önlerine çıkmak sizin insanlık
görevinizdir. (V) Bunu yapmazsanız onlara iyilik değil,
kötülük etmiş olursunuz.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde
parçanın ana düşüncesi belirtilmiştir?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
21. Orhan Veli’nin kavgalarına kızabilirsiniz, tutkuları konu
sunda farklı değer yargılarınız olabilir. Ama hiçbir şeyi
ni sevmemiş olsanız bile Türkçeyi sevdiğiniz için onun
şiirini de sevmişsinizdir.
Eleştirmenin, yukarıdaki parçada Orhan Veli ile ilgili asıl söylemek istediği aşağıdakilerden hangisi
dir?
A) Şiirlerinde Türkçenin güzelliğini duyurması
B) Şiirlerinin, yaşamını yansıtması
C) Şiirlerinde coşkulu bir söyleyiş bulunması
D) Şiirlerinin, bize Türkçeyi sevdirmesi
E) Düşüncelerinin, yanlış değerlendirilmesi
22. Üstat Oğuz Atay, bana yazdığı mektubun sonunda
Tutunamayanlar romanının kahramanlarından bahse
derken şunları söylüyor: “Selim, Turgut, Süleyman hele
bedbaht Nermin... Şimdi bunları uzaktan düşünürken
hepsini ayrı ayrı görüyor gibiyim. Hele Turgut gözleri
min önünde sapsarı, süzgün yüzüyle hep Ada çamlık
larında babasının yanında dolaşıyor gibidir. Nermin'in
öksürüklerini hâlâ işitiyorum.”
Bu parçada sözü edilen yazar ve romanıyla ilgili
aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A) Roman kahramanları, ünlü kişileri temsil ederse ölüm
süzleşir.
B) Eserin kalıcılığı, sanatçının romantik tipleri canlandır
masına bağlıdır.
C) Kahramanlar, gerçekten yaşamış gibi romancı ve oku
yucuyla bütünleşir.
D) Roman kahramanları, onları yaratan yazarların bellek
lerinde izler bırakır.
E) Her okuyucu, roman kahramanlarından farklı biçimde
etkilenir.
23. Nabi ünlü eseri "Hayriyye”de şöyle diyor: "Ey oğul,
eğer ozan olup şiir söylemeye niyetlenirsen sözün az,
etkin çok olsun. Örtülü söz söylemeyesin. Bir sözün
anlamını yalnızca kendin biliyorsan bu sözü söyleme.
Çünkü ozanlar kendileri için söylemez, halk için söyler
ler. Şiirin anlamı açık olmalı ki şiiri herkes beğensin.”
Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada eserde geçen
öğütlerden biri deâidir?
A) Halkın anlayabileceği bir dil kullanma
B) Sözü dolandırmadan söyleme
C) Etkileyici bir söyleyişe ulaşma
D) Özgün buluşlarla ustalığını kanıtlama
E) Yalınlığı gözardı etmeme
24. (I) Çağdaş Latin Amerika edebiyatının iyi bütün özel
liklerine sahip bir kitap “Kağıt Ev” . Hayatı kitaplarla
örülü labirentlerde geçen insanları anlatıyor. (II) Gerek
gerçek gerekse mecazi anlamda kitaplardan kendile
rine ayrı bir dünya kurmuş insanların hikâyesi bu. (III)
Vardır böyleleri, evlerine gidersiniz, üst üste konmuş
büyük ciltli kitapları sehpa niyetine kullanırlar. (IV) Her
yer toz içinde, karışıktır ve hangi kitap nerededir, ne
anlatır bilirler yine de. (V) Ölümleri de kitap yüzünden
veya kitap uğruna olur çok zaman.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf aşağıdakilerden hangisiyle başlar?
A) I. B) II. C) ili. D) IV. E) V.
25. Sanatçı niçin yaratır? Onu bu zor işe iten nedir? Bu
sorunun yanıtını büyük şair P. Mallarme’den dinleye
lim: ”A. Gide’nin, Stendhal’ın sanat için mi çalıştıklarını
sanıyorsunuz? Hayır! Onlar her ne pahasına olursa ol
sun, yüklerinden kurtulmak, canlı varlıklarının ağırlığını
dışarıya atmak için çalışıyorlardı.”
Parçaya göre, sanatçıyı eser yaratmaya iten etken
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Çağları hakkındaki düşüncelerini benimsetme isteği
B) Yaşamın ekonomik yükünden kurtulma çabası
C) Sanatı, iç dünyalarındaki çelişkilerden kurtaracak bir
uğraş olarak algılamaları
D) Sanata ilişkin görüşlerini, yapıtıyla ortaya koyma isteği
E) İçinde yaşadığı toplumda saygınlık kazanabilme tutkusu
m m m m m m t/m © ş m m u m &
•rai® îkşj? * « m s ) » m s
1. Dünyanın en büyük otomotiv parçası sağlayıcılarından biri, trafik kazalarını önleyecek teknolojiler geliştiriyor. Şirketin Türkiye temsilcisine göre, kendi kendine giden araçlar, 2025 yılında trafiğe çıkacak. Trafik kazaları Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre geçtiğimiz yıl Türkiye'de 1 milyon 200 binden fazla trafik kazası meydana geldi. Bu kazalarda 3 bin 685 kişi hayatını kaybetti, 250 bin kişi yaralandı. Bu yılın ilk 9 ayında gerçekleşen 28 bin trafik kazasında 900 kişi hayatını kaybetti, 39 bin kişi yaralandı. Üstelik bunlar kaza yerinde tespit edilebilen rakamlar. Buna bir de kaza yerinden ayrıldıktan sonra hayatını kaybedenleri eklemek gerekir ki, onların sayısı bilinmiyor. İnsanların hayatını altüst eden bu kazaların en büyük sebebi aşırı hız ve dikkatsizlik sonucu direksiyon hakimiyetinin kaybedilmesi. Diğer sebepler arasında geçiş üstünlüğünü tespit edememe, dönüş hataları, hatalı mesafe tahminleri gösterilebilir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine deâinilme- mistir?
A) İnsansız araçların yakın gelecekte hayatımızda olacağına
B) Kazalara yol açan faktörlereC) Kazalarda, aşırı hız ve dikkatsizliğin en büyük rolü üst
lendiğineD) Kendi kendine giden araçların kaza oranını sıfırlayaca
ğına
E) Kazaları önleyecek teknolojilerin geliştirildiğine
2. 17.yy ortalarında Fransa’da ortaya çıkan edebiyat akımıdır. Akla ve sağduyuya değer verir. İnsandaki tabiata, insanların iç dünyasına saygı göstermek esastır. Konularını eski Yunan ve Latin edebiyatından alır. Kahramanları seçkin kişilerdir. Sıradan insanlara eserlerde yer vermez. Önemli olan konu değil, konunun işleniş biçimidir. Dil, üslup kusursuz bir şekilde işlenmiştir. Dil açık, yalın ve soyludur. Sanat için sanat görüşünü savunurlar. Sanatçı eserde kendini gizler. Tiyatroda üç birlik kuralına uyulur. Bu parçada klasisizm akımıyla ilgili aşağıdakiler- jden hangisine deâinilmemistir?
A) Ne zaman ve nerede ortaya çıktığınaB) Konularını nereden aldığınaC) Mantığı ve aklı önemsediğineD) Konunun işlenişine değil, konuya önem verildiğineE) Sanat anlayışının özelliğine
3. Öldükten sonra 1987’de Günlük, 1998’de ise Eylembi-
lim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı
ikinci baskı bile yapamayan Atay’ın kitapları ölümünden
sonra ilgi görmüş ve defalarca basılmıştır. Ölümünden
sonra daha çok ilgi görmeye başlayan yazarın hayatı
hakkında birçok çalışma yapılmış ve biyografileri ya
yınlanmıştır. Bunlardan birisi olan Yıldız Ecevit’in Oğuz
Atay biyografisi “Ben Buradayım...” 2005 yılında yayın
lanır. Oğuz Atay, yapıtlarında küçük burjuvalara karşı
eleştiri, mizah ve ironi barındıran bir yaklaşım içerisine
girmiştir. İlk romanı “Tutunamayanlar’da küçük burjuva
dünyasına ve küçük burjuvalara ironiyle yaklaştı. Yaza
rın eserlerinde zaman zaman anlatım bozukluklarına
rastlanır. Özellikle ilk romanı olan Tutunamayanlar’da
özentisiz cümleler bulunmaktadır. Romanlarında iç
monologlara önem veren yazarın kahramanları sık
sık kendi kendileri ile konuşur. Bu roman tekniği eleş
tirmenler tarafından Postmodern olarak tanımlanmış
özellikle Berna Moran tarafından edebiyatımızda bir çı
ğır olarak ilan edilmiştir. Romalarında karmaşık bir ger
çeklik vardır. Romanın içine dağılmış ayrıntı, gözlem
ve çağrışımlar, romanın bütününe egemen olan bilinçli
bir kurgunun öğeleridir.
Bu parçadan Oğuz Atay ile ilgili aşağıdakilerden
hangisine ulaşılamaz?
A) Yaşadığı dönemde eserlerinin pek ilgi görmediğine
B) Vefatından sonra kendisiyle ilgili çalışmalar yapıldığına
C) Eserlerinde, eleştirel bir tutum benimsediğine
D) Üslup konusunda çok titiz davrandığına
E) Romanlarındaki detayların bilinçli bir kurguya dayandı
ğına
4. Haşim, ferdi konuların şairidir. Dış dünyayı karamsar
ruh dünyası içinden süzerek gözlemlemiş, sonbahar,
akşam kızıllığı ve karamsarlık konulu ahenkli şiirler
yazmıştır. Şiirle ilgili görüşlerini çeşitli yazılarında ve
eserlerinin ön sözlerinde açıklamış, sanat güzellik İçin
dir, sanat şahsi ve muhteremdir, prensiplerine uygun
şiirler yazmıştır. Piyale adlı şiir kitabının ön sözünde şiir
anlayışını şöyle açıklar: "Şiirin asıl özelliği duyulmak
tır. Şiirin dili, musiki ile söz arasında ve sözden ziyade
musikiye yakındır. Yani bu dil, bir açıklama vasıtası ol
maktan ziyade bir telkin vasıtasıdır ve şiirde musiki an
lamdan önce gelir. Bu bakımdan kelimeler, şiire, anlam
değerlerinden çok musiki değerleriyle girerler. Şiirin
anlam bakımından açık olması zorunlu değildir. Şiirin
doğduğu yer bilinçaltıdır. Konu ise sadece terennüm
için bir vesiledir."
Bu parçadan yola çıkılarak Ahmet Haşim ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Şiirde ahenge önem verip anlamı ikinci planda tuttuğu
B) Manayı şiirle özdeş tuttuğu
C) Sanatı toplum için yaptığı
D) Hayata karşı pozitif ve umutlu olduğu
E) Melankolinin hayatında yeri olmadığı
5. Hayatta her şeyin dengede olduğu bir çizgi vardır. Zıt
lıkların ortasında yer alan bir çizgi. Ölçülülük de diye
biliriz buna. Ölçüyü kaçırdığınızda tutturamadığınızda
kıvam bozulur, işte bu iki uç arasındaki çizgiyi fark ede
mezseniz bir ucu diğer uca tercih etmek zorundaymış
sınız gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Bu da zihnin ya
öyle ya böyle, diye sadece iki seçenek görme sınırlılı
ğından gelir. Örneğin alçakgönüllülük çizgisinin altında
kendi kıymetini, değerini bilmemek, çekingen olmak,
edilgen olmak gibi uç noktalar vardır, Bu çizginin üs
tünde ise kendini beğenmişlik, ukalalık vardır, ikisi de
dikenli uçtur, kişiyi yanılsamalarla doldurur. Kişi kendi
ni beğenmiş ve ukala olmamak adına diğer uca yakın
davranış şekillerini benimseyebilir. Ancak çizgi altı du
rum da zamanla kişiyi yorar, kişi kendini kötü hisseder
ve dış dünyadan aldığı geri bildirimlerden mutsuz olur.
Parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağı-
dakilerden hangisidir?
A) Hayatamızda büyük önem arz eden dengenin bozul
ması, istenmeyen sonuçları beraberinde getirir.
B) Alçakgönüllülük çizgisinin üstünde kendini beğenmiş
lik, ukalalık, vardır.
C) İnsanı yoran ve yanıltan, alçakgönüllülüktür.
D) Hayatta her şey milimetrik bir düzen doğrultusunda
oluşmuştur.
E) Denge, mutluluğu beraberinde getirir.
3 Doııcnıc
6. Uzman Diyetisyen "Önemli olan aynı öğünde çok çe
şit yemeği bir arada tüketmek değil, farklı günlerde az
miktarlarda çeşitli beslenmektir! Amaç yenilenleri hep
daha aza indirmek değil, enerji harcamanızı arttırmak
olmalıdır! Aslında bir adımsayar alarak öncelikle gün
lük nasıl bir harcamanız olduğunu gözlemleyebilirsiniz.
-Çalışmalar bir kişinin günde 8000- 10000 adım atması
gerektiğini vurgulamaktadır. Hareketli olup olmadığını
zı anlamanın en pratik yolu adımsayar alıp kendinizi
takip etmek ve adım sayılarınızı gün geçtikçe artırarak
daha fazla enerji harcamak. Egzersiz yapmak, vücutta
genel yağlanmayı azaltan en önemli parametrelerden
bir tanesidir. Özellikle yürüyüş ve yüzme, vücutta hem
bölgesel hem genel yağlanmayı azaltan iki spor şekli
dir. Haftada 4 kez 35-45 dakika tempolu yapılan yürü
yüş yağlanmayı azaltır.” şeklinde konuştu.Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
8. Duygu, çağrışım ve izlenimlerin dizeler halinde dile
getirildiği söz sanatıdır şiir. Hiçbir zaman kesin ve net
bir tanımına ulaşılamayan türlerden biridir genel ola
rak şiir, düzyazı dışında kalan bir anlatım biçimi olarak
nitelendirilebilir. Ama şiiri düzyazıdan ayıran yegâne
özelliği, dizeler halinde yazılması değildir. Valery'nin
tanımından hareket eden Suut Kemal Yetkin, yürüyüş
ile raks (dans) arasındaki farkı, düzyazı ile şiir arasın
daki farka benzetir. Ahmet Haşim, “Şiir, bir hikâye değil,
sessiz bir şarkıdır." diye tanımlar şiiri.
Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden vararlanıl- mamıstır?
A) Tanımlama B) Açıklama C) Karşılaştırma
D) Alıntı yapma E) Tartışma
A) Sayısal verilerden yararlanılmıştır.B) Öneri anlamı içeren cümleler kullanılmıştır.C) Eksiltili cümleler kullanılmıştır.D) Birleşik yapjlı cümlelere yer verilmiştir.E) Devrik cümlelere yer verilmemimiştir.
7. Hikâyeyi severiz, okumayı da dinlemeyi de. İnsanlığın
genetik kodlarına sinmiş bir ihtiyaç gibidir hikâye dinle
mek. Mışıl mışıl anlatılan, bize zaman ve mekanı unut
turan veya onları bizim daha önce deneyimlemediğimiz
şekilde kavrattıran anlatılar sözünü ettiğim. Ama artık
gündelik hayatın dar ve bunaltıcı sınırlarını eriten, içimi
zi kanatlandıran, bizi kapıp götüren hikâyeler dünyasına
çok uzağız. Maddecilik bıçağıyla bilenen aklımızın kabul
edemeyeceği sınırları aşamıyoruz. Bu tür metinleri fan
tastik kategorisi ile çocuklaştırma eğilimindeyiz.Bu parçanın yazarı aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
A) Hikâye dinlemeyi ve okumayı eskisi kadar önemseme- yişimizden
B) Günlük hayatın koşuşturmacası içinde hikâyeye zaman ayıramayışımızdan
C) Bizi farklı dünyalara götüren hikâyeleri nesnellik gözlüğüyle okuduğumuz için küçümseyişimizden
D) Fantastik hikâyelerin yalnızca çocuklar tarafından okunabileceği düşüncesinden
E) Günümüzdeki hikâyelerin düşünce ufkumuzu genişletici etkiden uzak oluşundan
9. (I). Roman yazarı -yarattığı kurmaca metnin içinde oluş
turduğu kurmaca gerçeklik ve onun içerdiği çok sesli
sosyal gerçeklik, roman dışındaki gerçeklikle bağdaşsın
ya da bağdaşmasın -kendi zaman ve mekânını yaratır.
(II). Roman yazarı isterse zamanı ve mekanı, karakter
leri parçalar, birleştirir ya da birleştirmez. (III) Kurmaca
gerçekliğin tümünü verir ya da vermez. (IV) Sır yaratır,
sırları çözer ya da çözümsüz bırakır. (V) Romanda or
taya çıkan sosyal ilişkiler, yazarın inisiyatifi dahilinde bi
çimlenir ve sonunda edebi haz yaratan bir metin ortaya
çıkar.
Bu parçanın ana düşüncesi, numaralanmış cümleleri hangisinde verilmiştir?
A) I. B) I. C) III. D) IV. E) V.
•I=M= J
10. Şiir sanatı açısından Türkler de çok eski bir geçmişe
sahiptir. İslamiyet'in kabulünden önceki dönemlerde
özellikle dini törenlerde şiirler söylenmiştir. Örneğin,
Dede Korkut Hikâyeleri’ndeki bazı cümlelerde ses
benzerliklerine rastlanır. Islamiyetin kabulünden sonra
ki dönemdeki Türk şiiri, başlıca iki kol halinde gelişme
göstermiştir: Divan şiiri, Halk şiiri. Her iki kol da, kendi
sanat anlayışı ve estetik değerleri doğrultusunda, çok
güzel ve ölümsüz eserler vermiştir. Divan şiirinin yük
sek zümreye hitap ettiği, Halk şiirinin seslendiği kitlenin
halk olduğu görülür. Bu iki şiir anlayışının nazım şekil
leri, dilleri, ölçüleri farklıdır. Ancak ikisi de uyağa önem
verir.
Bu parçadan yola çıkılarak aşağıdakilerden hangisi
söylenemez?
A) Türk şiirinin geçmişi İslamiyet öncesine kadar uzanır.
B) Halk şiiri ve Divan şiiri birtakım özellikler, bakımından
farklılık gösterir.
C) Islamiyetin kabülüyle farklı şiir anlayışları ortaya çık
mıştır.
D) Kafiyeye önem verme Divan ve Halk şiirinin ortak nok
tasıdır.
E) Divan şairlerinin'ağır, ağdalı dili Halk şiirinde görülmez.
11. Yaşanmış veya tasarlanmış bir olayı, bir durumu; yer,
kişi ve zaman belirterek anlatan kısa yazılara öykü
denir. Genellikle romandan kısa olur, dar bir zamanı
kapsar, kişileri romana göre daha azdır, anlatılanlar
tek ve sınırlıdır. Serim, düğüm ve çözüm olmak üzere
üç bölümden oluşur. Olayı sürükleyen bir kişi vardır.
Hikâye kısalığı ve kurgusuyla masala; kişilerin nite
lendirilmesi, eylemin işlenişi ve canlandırılmasıyla da
romana yaklaşır. Hikâyenin kısalığı, yapısal olarak kişi
nin niteliğiyle geliştirdiği eylem arasındaki sıkı bağdan
kaynaklanır. Edebiyatıcedide döneminde hikâye iyice
gelişmiştir. Bu dönemdeki yazarların çoğu romancılığı
öne almışlar, hikâyeciliği bir yan uğraş olarak görmüş
lerdir. Türk hikâyeciliği en parlak çağını Cumhuriyet
Dönemi'nde yaşamıştır.
Bu parçada hikâye türü ile ilgili aşağıdakilerden
hangisine deâinilmemistir?
A) Masal ve romana benzer nitelikler taşıdığına
B) Konularına göre sınıflandırıldığına
C) Hikâyenin kişi sayısının romana göre daha az olduğuna
D) Farklı dönemlerde farklı gelişim özelliği gösterdiğine
E) Hikâyenin yapı unsurlarının neler olduğuna
3. Donoınc
12. Hikâye tahlil ederken önce şekle ait özellikleri tespit et
meliyiz. Sonra hikâyeyi konusu, ana fikri, yazarın bakış
açısı ve anlatım tutumu açısından değerlendirmeliyiz.
Bakış açısı, yazarın konuyu sunuş biçimidir, olayların
kimin ağzından anlatıldığını ifade eder. Olay unsurları
tespit edildikten sonra teknik bakımdan değerlendiril
mesi; olayın anlatım sırası, nasıl başladığı, nasıl geliş
tiği ve nasıl bir çözüme ulaştığı gibi sorular bu bölümde
cevaplandırılır. Tahliller, kişi, olay ve mekan arasındaki
uyum, zamanın verilişi bu bölümde değerlendirilir. Son
aşama olarak hikâyenin dil ve üslup açısından değer
lendirilmesi ve okuyucu tarafından olumlu ya da olum
suz yönlerinin belirlenmesi tenkit edilmesi gerekir.
Bu parçada hikâye tahlili ile ilgili aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı voktur?
A) Hikâye tahlilinde biçimsel özellikler tespit edilmeli mi?
B) Teknik yönden öykünün olay unsurlarının sıralaması
yapılmalı mı?
C) Yazarın bakış açısı değerlendirilmeli mi?
D) Öykünün biçem bakımından değerlendirilmesi önem
arz eder mi?
E) Öyküde konu biçimden önce mi gelmeli?
13. Şiirlerinde aykırı kişiliğinin izleri görülen Ergülen'de İroniyi
arayan, farklı imgeler ve farklı söylemler oluşturmaya gay
ret eden bir yaklaşım vardır. Şiirlerine eleştirel gözle bakıl
dığında sanatsal kaygıyı fazla önemsemediği, çağdaş ve
yenilikçi kalma çabasının; şekil, ahenk, anlam derinliği en
dişelerini aştığı görülür. Ferdi konulara ve temalara yoğun
ilgi duyan şairin şiirlerinde biçimsel olarak II. Yeni ve son
rası şiirinin modernist yaklaşımı görünür, imgeye önem
veren bir şair olarak görülen Ergülen, şiirlerinde yazım
ve noktalama kurallarını hiçe sayma, alışılmamış benzet
meler ve bağdaştırmalar kurma yönüyle II. Yeni şairlerinin
devamı bir şair görünümündedir. Kimi şiirlerinde ise klasik
serbest şiire yaklaşan anlam ve söyleyiş özellikleri göze
çarpar.
Yukarıdaki parçadan, Haydar Ergülen ile ilgili aşa- ğıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) Bireysel konulu şiirler yazmayı tercih ettiğine
B) Yazım ve noktalamayı önemsemediğine
G) Alışılmamış bağdaştırmalara ve imgeye yer verdiğine
D) ikinci Yeni şiir anlayışına karşı çıktığına
E) Çağdaş bir sanat anlayışına öncülük ettiğine
14. Yazarın asıl amacı kadın kahramanların kişiliklerini er
keklerin gözüyle değerlendirmek olduğu için, romanla
rının anlatıcısı olarak bu kadınlara âşık olan erkekleri
seçer ve fırtınalı bir aşk öyküsünü onların anı defter
lerinden ya da mektuplarından anlatır. Erkek (bazen
kadın da) evli olduğu için, kaçınılması olanaksız bir iç
çatışma, romanların moral sorununu oluşturur. Roman
ya kadının ya da erkeğin ölümüyle biter. Adıvar’ın, bi
raz kendi olduğu iddia edilen bu kadın kahramanlar,
o dönemde ideal saydığı Türk kadınını temsil ederler.
Seviye Talipler, Handanlar, Kâmuranlar her şeyden
önce güçlü kişiliği olan, haklarını savunan, Batı terbiye
si almış, ama batılılaşmayı giyim kuşamda aramayan,
resim ya da müzik gibi bir sanat alanında yetenekli, ya
bancı dil bilen, kültürlü ve çekici kadınlardır.
Bu parçadan Adıvar ve yarattığı karakterlerle ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Roman kahramanlarının yazarın kendisinden izler taşı
dığı
B) Konularını genellikle fırtınalı aşkların oluşturduğu
C) Kadın karakterleri, karşı cinsin bakış açısından verdiği
D) Batılı kimlikleriyle öne çıkan kadın karakterler yarattığı
E) Romanlarında yer alan kahramanların toplumun ahlaki
değerleriyle ters düştüğü
' âfâfenaara©ggg 1
15. Kötü ve vasat yazarları geçelim. Hatta yazdıklarını
okumaktan zevk aldığınız ama dünyanızı değiştirme
yen “iyi” yazarları da geçelim. Murathan Mungan on
lardan değil. Tanıdığım en büyük yazarlardan biri ol
masının yanı sıra, bitmek bilmeyen bir enerjisi, şaşmaz
bir disiplini olduğunu; 38 derece ateşle yandığı halde
röportajımızı iptal etmeyecek kadar nazik, o haliyle
fotoğraf çektirmekten rahatsızlık duymayacak kadar
özgüven sahibi olduğunu... Kamerayla arasındaki
aşkın kesinlikle karşılıklı olduğunu... Müziği tutkuyla
sevdiğini, benim gibi bir müzik manyağını kıskandıra
cak türden bir koleksiyon edindiğini... Hatta punk bile
dinlediğini...İnsanı şaşırtacak kadar güzel, şiirli konuş
tuğunu, her cümlesinde hayata, sanata, varoluşa dair
yeni bir şey keşfettirdiğini... Komik biri olduğunu, şaka
yapmayı sevdiğini, fırtınayı sevdiğini ve onu senin, be
nim, öteki insanların, insan kalabalıklarının olduğu yer
lerde değil; kendi içinde aradığını, o yüzden de daima
bulduğunu... Küçük hesaplar yüzünden bizi kırmayı,
güçsüz düşürmeyi deneyenlere karşı elimizde şiir gibi
bir silah bulunduğunu, şiirsel adaletin her şeyden güç
lü olduğunu bir gün muhakkak anlayacağımızı, bunun
kaçınılmazlığını hep bu röportajdan öğrendim.
Bu parçadan Murathan Mungan ile ilgili aşağıdaki- lerden hangisine deainilmemistir?
A) Enerjik bir yapıya ve katı bir disipline sahip olduğuna
B) Nezaket sahibi, özgüveni yüksek bir kişilik olduğuna
C) Hemen hemen her türlü müziği dinlediğine
D) Esprili, şakacı bir mizaca sahip olduğuna
E) Şiirin, yazarın hayatında diğer edebi türlerden farklı bir
yere sahip olduğuna
16. Eleştiriye konu olan sanat eserinin kim tarafından,
hangi zaman ve çevrede, hangi şartlar altında yazıldığı
dikkate alınır; eserin yerli ve yabancı benzerleriyle kar
şılaştırması yapılır. Eleştirilen bir sanat eseri konusu,
dili, üslubu, tekniği, kahramanları, gözlem ve betimle-
meleri bakımından değerlendirilir. Eleştirilen eserin sa
natçısının orijinal görüş ve duyuşları saptanır. Eserin
sanat dünyasına ne gibi bir katkı yaptığı ortaya konur.
Bir sanatçı eleştiriliyorsa onun hataları, orijinal yanları
belirtilir, sanatını geliştirmesi adına yapması gereken
ler açıklanır. Eleştiriye konu olan eser, yalın bir dille ta
nıtılır. Eleştirmen, eserin gerçek değerini, güçlü ve za
yıf yönlerini, özünü ve önemini belirtir; yeni eserler için
sanatçılara kılavuzluk eder. Bir şiirin eleştirisini yapan
kişi şair olmayabilir ama bu türün bütün özelliklerini çok
iyi bilmeli, başka örneklerle karşılaştırarak şiirin gerçek
değerini taraf tutmadan belirleyebilmelidir.
Bu parçadan yola çıkarak eleştiri ile ilgili aşağıdaki- lerden hangisi söylenemez?
A) Eleştiri tarafsız bir şekilde yapılmalıdır.
B) Eleştirmen eleştirdiği türün özelliklerine hâkim olmalıdır.
C) Eleştirmen sanatçıya yol gösterici olmalıdır.
D) Eleştirmen, orijinal ifade ve anlatımlarla eser hakkında
fikir beyan etmelidir.
E) Eser, iyi kötü tüm yönleriyle ele alınmalıdır.
17. Anlatım yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır. Öne
sürülen düşünce ve tez kanıtlanır. Söz oyunlarına baş
vurulmaz, süslü anlatımdan uzak durulur. Her konuda
makale yazılabilir. Gazete ve dergilerde yayımlanır.
Genellikle makale yazıları kısa ve özlü olur.
Bu parçaya göre makale ile ilgili aşağıdakilerden
hangisi söylenemez?
A) Sade ve yoğun bir anlatım tercih edilir.
B) Uzman kişiler tarafından kaleme alınır.
C) Gazete ve dergide yayımlanır.
D) Öne sürülen fikir kanıtlanır.
E) Nesnel bakış açısıyla yazılır.
18. Fıkra, yaşamsal olaylardan hareketle anlatılan, anlatılanlardan bir ders çıkarılmasını amaçlayan, nükte, hiciv, mizah unsurlarını barındıran kısa, sözlü ürünlerdir. Mizah sanatının en temel unsurlarından fıkralar, çok eskiden beri var olan, edebi metinlere örnek teşkil eden metinlerdir. Türkiye özelinde fıkra, çoğu zaman şahıs, yöre, topluluk ile özdeşleştirilir, ve bu unsurlara ait güldürücü öğeleri hatırlatışı ile güç kazanır. Nasred- din Hoca fıkraları, Karadeniz fıkraları, Bektaşi fıkraları bunlara örnektir. Köşe yazısı olarak bilinen fıkralarda ise genelde siyasal ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere, kanıtlara, aşırı ayrıntıya yer verilmez iddialı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildir. Gazete ve dergilerde yayımlanan günlük, siyasal, toplumsal sorunları ele alan yazılardır. Makaleler gibi iddialı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildir. Fıkra yazarı, geniş kitlelere seslendiği için dili kolay anlaşılır bir dil olmalıdır. Her konuda fıkra yazılabilir.Bu parçaya göre fıkra ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Belgelere, kanıtlara ve ayrıntılara yer verilmez.B) Konu sınırlaması yoktur.C) Mizah, fıkranın temel unsurlarındandır.D) Açık, sade ve akıcı bir dil kullanılmalıdır.E) Fıkralar, belli bir bölge, yöre, veya toplumla bağdaştırı
lm a z .
19. Şiirin asıl özelliği duyulmaktır. Şiirin dili “musiki’' ile
"söz” arasında, sözden ziyade musikiye yakındır. Şiir
deki bu dil “bir açıklama vasıtası olmaktan çok bir telkin
aracı”dır. Şiirde musiki anlamdan önce gelir. Sözcükler
şiire anlam değerinden çok musiki değerine göre girer.
Şiirin anlam bakımından açık olması önemli değildir.
Şiirin doğduğu yer şuuraltıdır. Şiir düz yazıya çevri
lemeyen bir nazımdır. Şiir bir hikâye değil, sessiz bir
şarkıdır. Şiirde anlam aramak, eti için bülbülü öldürmek
gibidir. En güzel şiirler anlamlarını okuyucunun ruhun
dan alan şiirlerdir. Şiirde önemli olan anlam değil, söy
leyiş özellikleridir." diyordu Ahmet Haşim.
Şiir hakkındaki düşünceleri bu şekilde verilen bir
sanatçıdan aşağıdakilerden hangisi beklenemez?
A) Manayı ahengin önüne koymasıB) Şiirde şekil mükemmelliğini önemsemesiC) Şiiri öyküden çok şarkıya benzetmesiD) Şiiri bir açıklama vasıtası olarak görmemesiE) Şiirin kaynağını bilinçaltı olarak görmesi
20. Öykü ya da hikâye, gerçek ya da gerçeğe yakın bir ola
yı aktaran kısa, düz yazı şeklindeki anlatıdır. Kısa oluşu,
yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir
olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyan
dırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve
diğer anlatı türlerinden ayrılır. Öyküde, olayın geçtiği yer
sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay
içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece
belli özellikleri yansıtılır. Konu tümüyle düş ürünü olabilir,
ya da son derece gerçekçidir. Genellikle ironik bir rastlan
tı yoluyla oluşturulan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma
sürpriz sonlara olanak verir. Rusya’da Gogol, Dostoyevs-
ki, Turgenyev ve Çehov’un öyküleri, öykü türünün edebi
türler arasında sağlam bir yere oturmasına büyük katkı
sağlamıştır. Bilinen ilk öykü örneği İse Italyan yazar Gio-
vanni Boccaccio'nun “Decameron “adlı eseridir.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi
ağır basmaktadır?
A) Betimleme-Tanımlama
B) Kişileştirme - Örneklendirme
C) Açıklama - Karşılaştırma
D) Tanımlama-Tanık gösterme
E) Öyküleme-Açıklama
21. Yaşanmış veya yaşanma olasılığı bulunan olayları
mekan ve zamana bağlayarak anlatan yazı türüdür.
Öykülerden daha oylumlu olan bu yazı türünde insan
yaşamı genişliğine ve derinliğine işlenir. Boyutları elve
rişli olduğu için, olaylar ayrıntısıyla işlenebilir; kişilikler
çevre ve doğa ilişkileri de göz önüne alınarak kapsamlı
olarak çizilebilir. Romanda bir ana olay ile ana olaya
bağlı olaylar dizisi vardır. Olaylar zincirleme gelişir,
belli olaylar çeşitli zaman dilimlerinde geçer ve değişik
mekanlarda ortaya çıkar. Roman kişileri çok ayrıntılı
biçimde tasvir edilir; ruh çözümlemelerine romanda
daha geniş yer verilir. Bazı romanlarda hayvanların da
romanın konusu olduğu, romanın ana kahramanlarıy
la birlikte romanda yer aldığı bilinmektedir. Sözgelimi
Amerikalı yazar Herman Melville’in ünlü Moby Dick ro
manında beyaz bir balinanın serüveni anlatılır.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine yer verilmemiştir?
A) Karşılaştırma B) Tanımlama C) Örneklendirme
D) Açıklama E) Öyküleme
__
22. Herkes ligimizin eskisi kadar tadı yok, diye tutturmuş.
Yoksa yok, ne olmuş yani, bugün yok; yarın olur. Her
kes ligimiz gün geçtikçe marka değerini kaybedecek
diyor. Bense bunları aklımdan bile geçirmem. Çok iyi
yöneticiler gelecek; çok iyi futbolcular, teknik adamlar
yetişecek, Türk futbolu hak ettiği değeri görecek, buna
inanıyorum.
Böyle diyen bir kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilebilir?
A) İyimser B) Ön yargılı C) Düşünceli
D) Hoşgörülü E) Kötümser
23. ve 24. sorular aşağıdaki paçaya göre çözülecektir.
23. Hikâyeler, kısa olmak zorunda olduğu için kanunun
anlatılış tarzı büyük önem taşır. Hikâyenin anlatıcı
sı, birinci tekil ya da üçüncü tekil kişi olabilir. Her iki
yöntemin de bazı avantaj ve dezavantajları mevcuttur.
Birinci tekil kişinin ağzından anlatılan hikâyeler, duy
guların okuyucuya yansıtılması açısından avantajlıysa
da olayları tek kişinin bakış açısından aktaracağından
kimi zaman elverişsiz olacaktır. Bununla birlikte üçüncü
tekil kişinin ağzından anlatılan hikâyeler de olayın bü
tününün okuyucuya yansıtılması, okuyanı hikâyede ele
alınan anlatılmakta olan olayın içine çekmesi bakımın
dan daha avantajlıdır. Hikâye yazarken dikkat edilmesi
gereken bir diğer husus ise, hikâyede geçen olayların
okuyucunun gözünde canlandırılabilmesidir. Okuyucu
hikâyeyi okurken, kendini film seyreder gibi hissede-
bilmelidir. Bu, özellikle görselliğin ön plana çıktığı gü
nümüzde daha da büyük öneme sahiptir. Hikâyenin dili
de oldukça önemlidir. Okuyucuyu sıkmamak için uzun
cümlelerden kaçınılmalı, uzun tasvirler yerine aynı etki,
vurucu birkaç kelime ile sağlanmalıdır. Hikâye kahra
manlarını konuştururken, çok fazla ‘öyle dedi', ‘böyle
dedi' demekten kaçınılmalıdır.
Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı yoktur?
A) Öykünün kimin ağzından anlatıldığı önem arz eder mi?
B) Hikâyenin dili nasıl olmalıdır?
C) Hikâyeyi romandan ayıran özellikler nelerdir?
D) Hikâyede anlatılanların zihinde canlandırılabilmesi
önemli midir?
E) Öyküde yer alan diyaloglarda hangi özellikler dikkate alın
malıdır?
24. Bu parçada yazar özellikle aşağıdakilerden hangisi üzerinde durmuştur?
A) Okuyucunun öyküyü kafasında canlandırabilmesinin
önemi
B) Hikâye yazarken gerçeklikten uzaklaşmamak gerektiği
C) Hikâyede kullanılacak dil anlatım ve üslubun iyi belir
lenmesinin önemi
D) Anlatıcı seçiminin doğru yapılmasının öyküye katkısı
E) Öyküyü görsel malzemeler kullanarak oluşturmanın
önemi
25. Çağdaşları arasında en büyük şairdi Atilla Ilhan ken
di alanında bir virtüözdü. Ama artık yok! Şiirlerindeki
serbestlik, rahatlık ve ne olursa olsun doğruluk... Çoğu
şiirde göremeyeceğimiz bir üslup... Lise sıralarına ya
zılan iki satırı, şiir diye okuyan toplumumuzda bu ne
büyük acıdır (!) Allah’ın rahmeti üzerine olsun...
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Atilla Ilhan, Türk edebiyatının en büyük şairidir.
B) Doğruluktan yana olan bir şairdi.
C) Toplumuzda şairin değeri bilinmemiştir.
D) Kendi alanında önde gelen şairler arasındadır.
E) Üslubu birçok şairden farklıdır.
ü..® m a® s n m ® ;ı m © us-ıoa® ıi§ .ji ıfrA© i® ji i ® » ® m sm&mı