11
301 GÂZİLİK-ALPLİK: ÂŞIK PAŞA’YA GÖRE GAZİLİĞİN-ALPLİĞİN MADDİ VE MANEVİ ŞARTLARI Mustafa KESKİN * Tarihî kayıtlara göre, XI. yüzyılın ilk yarısından itibaren Doğu Roma toprakları (Anadolu) Selçuklu Devleti’nin “Batı Siyaseti”nde temel konuma sahiptir. Düzenli olsun olmasın, Anadolu’ya yönelik “fetih ve iskân” harekâtı için “Anadolu gazaları” denilmiştir. Bunlar, geçici bir heves ve tatmin için değil, bilakis ulvî bir maksatla yapılmıştır. Ulvi maksat için “Kızıl Elma” diyebiliriz. Gaza yapmak suretiyle, hem ahirette mutluluğa nail olmak, hem de bu dünyada ebedî bir vatana sahip olmak istenmiştir. Şehid olunursa cennette istikbal olunacaklarına inanan gaziler, bu şevk ve heyecanla “Anatolia”yı Anadolulaştırmak için Doğu Roma üzerine yürüdüler. 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te Doğu Roma ordusunu yenmekle kalmadılar, imparatorunu da esir aldılar. On yıl zarfında, Anadolu’yu çevreleyen, denizlere ulaştılar, güney-doğudan kuzey-batıya uzanan bir kavis hattı üzerinde, devletler kurdular: Artuklu, Saltuklu, Mengücekli ve Danişmendli beylikleri ile İznik merkezli Selçuklu Sultanlığı hep gazi devletler ve kurucuları gazi hükümdarlar idi. Gazilik, unvanların en yücesiydi, teb’a tarafından, ya doğrudan veya dolaylı olarak, tevcih edilirdi… Türklerin “Bu ülke”de kurdukları üç büyük devlet; Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devletleri, Sakarya boylarında kurulmuştur. Kurucuları, Kara Arslan Süleyman Şah, Kara Osman Bey ve Mustafa Kemal Atatürk gazi unvanını ihraz etmişlerdi. Türkiye Selçuklu sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Osmanlı sultanı I. Murad Hüdavendigâr gibi, “hem gazi-hem şehid” hükümdarlarımız da vardır ki, bunların ve emsalinin ma’şeri vicdan nezdindeki yerleri müstesnadır. Tarihimizdeki “alplar silsilesi”nin bir halkası, Türk denizcilik tarihinde haklı bir yeri olan Karamürsel Alp münasebetiyle, Âşıkpaşazede’nin “Gaziyân-ı Rum”unun özelliklerini, bunun büyük babası, Osmanlı Devleti’nin fikri temellerini atanlardan biri olan, Türkçeci bilge şair, Âşık Paşa’nın eseri, “Garipname”den yararlanarak anlatmaya çalışacağız. Böylece “Devlet-i Aliyye”nin ruh köklerine de bir ışık tutmuş olacağız. Osmanlı Devleti’nin doğuş yıllarında, beyliğin kurucusu Gazi Osman Bey’in çevresinde halka oluşturan, “nökerân-ı Gazi Osman Bey”in hem gazi, hem de alp sanını taşıdıkları bilinmektedir. Bunlardan Karamürsel Alp, Konur Alp, Gündüz Alp, Hasan Alp, Kaya Alp, Turgut Alp ve Aykut Alp, alplar silsilesinin en tanınmışlarıdır. Türkçe Alp kelimesi, Arapça Gazi kelimesi ile özdeşleşmiş ve tarihi metinlerde alperen olarak resmedilmiştir. Kırşehirli Aşık Paşa da “Garibname” adlı eserinde bunlar için “pehlevanlar ve bahâdırlar” demektedir. 1 * Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: mkeskin@erciyes. edu.tr

GÂZİLİK-ALPLİK: ÂŞIK PAŞA’YA GÖRE GAZİLİĞİN-ALPLİĞİN … · nökerler konularına da yer vermektedir.27 XIII. yüzyılda biryandan haçlılara, öte yandan Moğollara

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

301

GÂZİLİK-ALPLİK: ÂŞIK PAŞA’YA GÖRE GAZİLİĞİN-ALPLİĞİN MADDİ VE MANEVİ

ŞARTLARI

Mustafa KESKİN*

Tarihî kayıtlara göre, XI. yüzyılın ilk yarısından itibaren Doğu Roma toprakları (Anadolu) Selçuklu Devleti’nin “Batı Siyaseti”nde temel konuma sahiptir. Düzenli olsun olmasın, Anadolu’ya yönelik “fetih ve iskân” harekâtı için “Anadolu gazaları” denilmiştir. Bunlar, geçici bir heves ve tatmin için değil, bilakis ulvî bir maksatla yapılmıştır. Ulvi maksat için “Kızıl Elma” diyebiliriz. Gaza yapmak suretiyle, hem ahirette mutluluğa nail olmak, hem de bu dünyada ebedî bir vatana sahip olmak istenmiştir. Şehid olunursa cennette istikbal olunacaklarına inanan gaziler, bu şevk ve heyecanla “Anatolia”yı Anadolulaştırmak için Doğu Roma üzerine yürüdüler. 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te Doğu Roma ordusunu yenmekle kalmadılar, imparatorunu da esir aldılar. On yıl zarfında, Anadolu’yu çevreleyen, denizlere ulaştılar, güney-doğudan kuzey-batıya uzanan bir kavis hattı üzerinde, devletler kurdular: Artuklu, Saltuklu, Mengücekli ve Danişmendli beylikleri ile İznik merkezli Selçuklu Sultanlığı hep gazi devletler ve kurucuları gazi hükümdarlar idi. Gazilik, unvanların en yücesiydi, teb’a tarafından, ya doğrudan veya dolaylı olarak, tevcih edilirdi…

Türklerin “Bu ülke”de kurdukları üç büyük devlet; Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devletleri, Sakarya boylarında kurulmuştur. Kurucuları, Kara Arslan Süleyman Şah, Kara Osman Bey ve Mustafa Kemal Atatürk gazi unvanını ihraz etmişlerdi. Türkiye Selçuklu sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Osmanlı sultanı I. Murad Hüdavendigâr gibi, “hem gazi-hem şehid” hükümdarlarımız da vardır ki, bunların ve emsalinin ma’şeri vicdan nezdindeki yerleri müstesnadır.

Tarihimizdeki “alplar silsilesi”nin bir halkası, Türk denizcilik tarihinde haklı bir yeri olan Karamürsel Alp münasebetiyle, Âşıkpaşazede’nin “Gaziyân-ı Rum”unun özelliklerini, bunun büyük babası, Osmanlı Devleti’nin fikri temellerini atanlardan biri olan, Türkçeci bilge şair, Âşık Paşa’nın eseri, “Garipname”den yararlanarak anlatmaya çalışacağız. Böylece “Devlet-i Aliyye”nin ruh köklerine de bir ışık tutmuş olacağız.

Osmanlı Devleti’nin doğuş yıllarında, beyliğin kurucusu Gazi Osman Bey’in çevresinde halka oluşturan, “nökerân-ı Gazi Osman Bey”in hem gazi, hem de alp sanını taşıdıkları bilinmektedir. Bunlardan Karamürsel Alp, Konur Alp, Gündüz Alp, Hasan Alp, Kaya Alp, Turgut Alp ve Aykut Alp, alplar silsilesinin en tanınmışlarıdır. Türkçe Alp kelimesi, Arapça Gazi kelimesi ile özdeşleşmiş ve tarihi metinlerde alperen olarak resmedilmiştir. Kırşehirli Aşık Paşa da “Garibname” adlı eserinde bunlar için “pehlevanlar ve bahâdırlar” demektedir.1

* Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: mkeskin@erciyes. edu.tr

302

“Lehçe-i Osmanî”de alp için şeci pehlivan, kahraman karşılıkları verilmekte, misal olarak da “âlem-i Gündüz Alp, Alp Arslan Selçukî, Alp Tekin Gaznevî”yi göstermektedir.2 Türkçenin mükemmel bir sözlüğünü hazırlayan Redhouse, bunlara “cesur ve meydan okuyan”ı ilave ediyor.3 Orhan Fuad Köprülü de “eski ve yeni Türk lehçelerinde kahraman, cesur, yiğit ve gazi anlamlarına gelen şahıs adı, sıfatı veya unvanıdır” dedikten sonra, bunun Oğuzlar arasında yaygın bir kelime olduğunu, Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra da kullanıldığını ilave ediyor.4 Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te alpın yiğitten daha yüksek bir paye olduğu, Türk toplumunda ileri gelenlere, devlet adamalarına verilmiş bir unvan, büyük cesaret isteyen işleri başaran, han veya beyin etrafında seçkin bir zümre oluşturan kahramanlardan her birinin sıfatı olduğu yazılıdır.5

Türkçenin ilk ansiklopedik sözlüğü olması yanında, milli kültürümüzün de önemli kaynaklarının başında bulunan “Divan-ı Lügati’t Türk”de, Kaşgarlı Mahmud alpı “düşman karşısında belli olan yiğit” olarak tanımlıyor6, “Alperen” de diyor ki, bunun Osmanlı Türkçesindeki karşılığının gazi derviş, koç yiğit7, düşmanı kaçıran yiğit8 olduğunu söylemektedir. Kaşgarlı Mahmud, beylere hitaben de “yiğit adama kötülük etme, onu zayıf düşürme” demektedir.9

“Eren alpı okuştılar : Yiğitler çağrıştılar

Kızgın gözün bakıştılar : Kızgın göle bakıştılar

Kumug tolmun tokuştular : Bütün silahlarla vuruştular

Kılıç kınka küçün sığdı : Kılıç kına güç sığdı.10

Alplar arık alkışur : Yiğitler kıyak öldürüş yapıyorlar

Küç bir kılıp arkaşur : Kuvvetlerini birleştirerek birbirlerine arka oluyorlar

Bu bir üze alkaşur : Birbirlerini öğüyorlar

Ezkermezip ok atar : Düşünmeden ok atarlar.11

Kutadgu Bilig’de alp yahut alplar hakkında bağımsız bir bölüm bulunmamakta, ancak Yusuf Has Hacib, akıl yerine koyduğu “Ögdülmüş”ün ağzından kumandanın nasıl olması gerektiğini anlatır.12 Ordu komutanı, barış istemeyen düşmanın uykusunu kaçırmak için gereklidir, çevik, sert, deneyimli, yüreği pek, seçkin, cömert, cesur, alçak gönüllü, soğukkanlı ve sofrası açık olmalıdır.13 Kumandanın, Han veya Beyin etrafında seçkin bir zümre oluşturan kahramanlardan biri olduğunda şüphe yoktur. Eserimizde, kumandanın şahsında esasen alpın/Alpların özellikleri anlatılmaktadır. Kumandan “malını askerlerine dağıtmalı, dost edinmeli, mal toplamamalı, gümüş yığmamalı, arzusunu kılıcıyla istemeli, silah arkadaşlarını doyurmalı, donatmalı, at koşum, köle ve cariye ihsan etmelidir ki, bu

1 Aşık Ali Paşa, Garibname, Cilt II/2, Haz. Prof. Kemal Yavuz, TDK.Yay., İstanbul, 2000, s. 549.2 Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmanî, Cilt 1, Matbaa-i Amire, İstanbul, H.1293/M.1876, s. 54.3 Redhouse Türkçe-İngilizce Sözlük, Sev Yayıncılık, İstanbul 1998, s. 52.4 Orhan Fuad Köprülü, “Alp”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 2, İstanbul 1989, s. 525. 5 Asırlar Boyu Tarihi Seyri İçinde Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Cilt 1, Kubbe Altı Lugati, İstanbul 2005, s. 117.6 Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügati’t Türk, Cilt 1, Terc. Besim Atalay, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 1986, s. 41.7 Kaşgarlı Mahmud, a.g.e., s. 370.8 Kaşgarlı Mahmud, a.g.e., s. 517.9 Kaşgarlı Mahmud, a.g.e., s. 139.10 Kaşgarlı Mahmud, a.g.e., s. 183.11 Kaşgarlı Mahmud, a.g.e., s. 237-238.12 Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, Cilt II, Haz. Reşit Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1974, s. 170; Kutadgu

Bilig “aziz bir kitaptır, dört önemli temel üzerine bina olunmuştur: Doğruluk, Mutluluk, Akıl ve Kanaat. Yazarımız doğruluğa Gündoğdu adını veriyor ve onu Padişah yerinde tutmuş. Mutluluğa Aydoldu demiş ve Devlet makamında tutmuş, Vezir yerine tutmuş. Ögdülmüş vezirin oğludur ve Aklı temsil etmektedir. Odgurmuş ise vezirin kardeşidir ve kanaati temsil eder.

13 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 170; 2270-2275. beyitler.

303

Mustafa KESKİN

takdirde mert yiğitler çevresinde toplanır, tatlı canlarını feda ederler, cesetlerinden dağlar ve kayalar meydana getirirler.”14

Savaşta korkaklara gerek yoktur. Korkaklar orduyu bozarlar. Cesur yiğitlerdir ki, ölümü hatırlarına getirmezler. İnsan, eceli gelmedikçe ölmez. Cesur olanlar haysiyetlidirler. Bunlar alçak gönüllü olurlarsa insanların kalbine girerler. Komutan, kötü dilli, hiddetli ve mağrur olmamalıdır.15 Domuz gibi inatçı, kurt gibi kuvvetli, ayı gibi azılı, yaban sığırı gibi kinci, tilki gibi hilekâr, saksağan gibi ihtiyatlı, kuzgun gibi görücü, aslan gibi hamiyetli, baykuş gibi geceleri uykusuz olmalıdır.16

Alp, her zaman silah taşıyan kimsedir. Tuzu, ekmeği ve yemeği bol, atı, elbisesi ve silahı buna denk olmalıdır. Adının yürümesini isteyen, yedirip içirmelidir. Büyüklük de, uzun ömürlülük de ikram iledir.17 Orduda çok adama gerek yoktur. Az sayıda muntazam bir ordu, çok sayıdakine göre daha iyidir.18 Kumandan, askerini iyi gözetmeli, dil yakalatmamalı, düşmanı kendisinden haberdar olmamalı, ama düşmanın durumunu öğrenmeye çalışmalı, işini alınan bilgilere göre düzenlemelidir ki, harpte ihtiyatlı davranan başarılı olur.19 Düşmana yalın hücum etmeli, ağırlıklar düşman eline geçmemelidir.20

Yusuf Has Hacib’e göre “cesur ve kahraman erkeğin iftihar edeceği zamanlar harp günleridir. Uzaktan oklarla, yüz yüze gelince süngü ile saflar karışınca kılıç ve balta ile vuruşmak, düşmanı vurmak veya vuruşarak ölmek iyidir.21 Alplar mağrur kahramanlardır. Seğirterek düşmana hücum ederler, düşmanı görünce tozu dumana katarlar, her yere atılırlar ki başkalarına sıra gelmez. Düşmanı görünce yüzü güler, kapışınca kızıl kana boyanır. At, koşum ve zırhı kıpkırmızı olur.22

İhmalkâr insan yürürken ölür, dağılan düşman bir daha toplanamaz.23 Ümitsizliğe düşenler ölümü ararlar. Ölümü isteyen önce öldürmelidir. Yararlık gösteren ödüllendirilmeli, esir alan övülmeli ve ihsana nail olmalıdır.24 Yaralanan tedavi edilmeli, esir düşen kurtarılmalı, ölenler hürmetle kaldırılmalı, çoluk çocuğuna hakları verilmelidir.25

Memleket kılıçla alınır, kalemle tutulur. Bir memleketi kılıçla hemen ele geçirmek mümkündür, fakat kalem olmayınca insan onu elde tutamaz. Ülke hâkimiyeti, şiddetle intikam ile uzun müddet devam ettirilemez. Hangi şehir ve eyalet kalemle idare edilirse, orada herkes kendi arzu ve nasibini bulur.26

“Devlet-i Aliyye”nin müellifi, kuruluş devrini anlatırken gaza ve gazilik, Alplar ve nökerler konularına da yer vermektedir.27 XIII. yüzyılda biryandan haçlılara, öte yandan Moğollara karşı ölüm kalım savaşı veren İslam memleketlerinde gaza ruhu toplumları ayaklandırmaktaydı. Bu gaza heyecanı Türkiye Selçuklu ve Suriye-Mısır Memluklu Sultanlığı’nda doruğa erişmiştir. Moğol egemenliğini reddeden gazi beyler, görevli bulundukları uclarda kıyama kalkarak bağımsız beyliklerini kurdular. Cümlesine gazi uc beylikleri denilen bu devletçikler, XIV yüzyılın sonlarında Gazi Osman Bey’in bayrağı ve

14 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 171; 2276-2280. beyitler.15 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 171; 2282-2295. beyitler.16 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 172-173; 2311-2314. beyitler.17 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 173; 2316-2322. beyitler.18 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 174; 2232-2340. beyitler.19 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 175; 2350-2353. beyitler.20 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 176; 2356-2357. beyitler.21 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 177; 2371-2379. beyitler.22 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 177; 2380-2385. beyitler.23 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 178; 2390-2396. beyitler.24 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 178; 2397-2399. beyitler.25 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 179; 2400-2403. beyitler.26 Yusuf Has Hâcib, a.g.e., s. 180-181; 2425-2428. beyitler.27 Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye, Cilt 1, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2009, s. 24-34.

304

buyruğu altında birleşmişlerdir.28

Türklerde alplar, Moğollarda noyanlar, soylu ailelerden gelen kumandanlardı. Alplar aynı zamanda bahadır unvanını taşırlardı, kendi yurtluğunda kumandası altındaki gazilerle, uç bölgesinde akında bulunurlardı. Başlangıçta Gazi Osman Bey ile müttefik olarak gaza yapan bu alplar Gazi Osman Bey’in ünü yayıldıktan sonra onun yakın yoldaşları (nökerleri) oldular.29Âşık paşazadenin bahsettiği, Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda yer almış topluluklardan biri olarak zikrettiği “gaziyan-ı Rum”, alplarden başkası değildir.30

Garîbnâme yahut “Maarifnâme” adlı, Türk edebiyat tarihinin sıra dışı eserini yazan Kırşehirli Âşık Ali Paşa, söz konusu eserinin dokuzuncu bölümünde “Dokuz Olanlardan”, bu arada pehlivan ve yiğitlerin hallerinden, bunların dokuz şey ile mal ve mülklerini koruduklarından söz etmektedir.31Âşık Ali Paşa, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna tanıklık etmiş hatta bu devletin fikri temellerini atan düşünürlerin başında gelmiştir. Gazi Osman beyin bağımsızlığını ilan ettiği törenlerde de bulunmuş, Kırşehir’deki zaviyesinde ilmin yayılmasına, halkın aydınlatılmasına çalışmıştır. Bildiklerini, düşündüklerini, kendisinin de mensubu olduğu o tarihlerde Anadolu’nun yüzde %85-%90’ını teşkil eden Oğuzların, Türkmenlerin diliyle anlatmış ve yazmış olmakla kendisini “Türk Müslümanlığı”nın ilk ve önemli temsilcilerinden biri olarak kabul etmek doğru olur. Türkçenin Anadolu ve Balkanlarda, siyasi hâkimiyetin güvencesi olarak yerleşmesinin öncüsü ve mübeşşirlerinden biri, belki de birincisi odur ve dolayısıyla kendisini ve eserini Türk kültür tarihinin abidelerinden saymamız doğru olur.32

Devrin hukuk kitaplarında gaza ve cihat ile gazi ve mücahit konularına yer verilmektedir, ancak verilen bilgiler hukuki mahiyettedir, bir o kadar da ahlaki boyutları üzerinde durulmaktadır. Kırşehirli Aşık Ali Paşadır ki, orta zamanlar Türk Alplarinin kendi ifadesiyle “pehlevan ve bahadırlar”ının özelliklerini bir bütün halinde ve bağımsız bir beylik altında kaleme almaktadır.

Dokuzuncu Destan, Dokuzuncu Babdan beyan eder.

Pehlevanlar ve bahadırlar ahvalini bil kim;

Bahadırlar Dokuz nesne ile muhafazat-ı mülk ve mal ederler

ve ehli hak dahi dokuz nesne ile mücadele-i a’da-yı din ve ahzab-ı şeyatin ederler.33

Başlıktan anlaşılan şudur ki “din-ü devlet mülkü millet”in bekası için alplar ve alperenler birlik etmelidirler. Gündüz ordusu ile gece ordusu, görevlerini bi-hakkın ile ifa etmelidirler.

Alp, düşmandan hakkını almayı arzulayan, düşmanı basıp ayakaltına almayı ve başını atının iki yanına asmayı dileyen yiğittir.34Alperenlerin durumunu bilmek için alplığın mahiyetini ve başlıca işlerini bilmek gerekir. Alp, yiğitlik göstermeden ad almamış, düşmandan korkarak ihsan almamıştır. Çünkü alplık yenilip içilen bir nesne değildir ki önünde düşmanlarının tamamı kul ola.35

Âşık Ali Paşa, bu girişten sonra Alp olmak isteyene hangi aletlerin gerekli olduğunu teker teker anlatmaya başlar. Alpa dokuz nesne gerektir:28 Halil İnalcık, a.g.e., s. 26.29 Halil İnalcık, a.g.e., s. 28.30 Halil İnalcık, a.g.e., s. 29.31 Mustafa Keskin, Aşık Ali Paşa ve Eseri, Türk Tarihçiliğine Katkılar, Mustafa Kafalı Armağanı, Editörler: Üçler Bulduk,

Abdullah Üstün, Türk Kültürü Araştırmaları Enstitüsü Yay., Ankara 2013, s. 31-40; Halil İnalcık, a.g.e., s. 29-32; Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, Dergah Yay., İstanbul 1976.

32 Mustafa Keskin, a.g.e., s. 34.33 Muhafazât-ı Mülk ve Mal: Vatanın ve zenginliklerin korunması. Mücadele-i a’da-yı din ve ahzâb-ı şeyâtin: Din

düşmanları ve şeytan toplulukları ile mücadele etmek.34 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 549.35 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 550.

305

Mustafa KESKİN

Alpliğin Maddî Aletleri

Birincisi muhkem (sağlam) yürekli olmaktır. Hiçbir şeyden ürkmemeli, sıvışmamalı, sağlam duruşlu olmalı, düşmanı görüp sinmemelidir. Alperen yüreği ordunun direği olan kimsedir. Yüreği muhkem kişi, yiğit olur, aslan gibi düşmana heybet bırakır, korku salar. Binaenaleyh, Alpliğin ilk aracı cesarettir.

İkincisi pazusunda, kolunda kuvvetli olmaktır. Teninde gücü az, kolunda kuvvet olmazsa alp olamaz. Alperende kuvvet olmak yaraşır, çünkü çok kuvvetlilerle vuruşacaktır.36Alperenin pazusu kuvvetli, eli güçlü, sırtı pek ve beli güçlü olmalıdır. Güçlü olursa Alpliğe erer, güçsüz olursa alplığı başaramaz. Çünkü vücudunda kuvvet tamam oldukta, onun güçlü kuvvetli olduğunu seçkinler, sıradan olanlar, yani herkes bilecektir.37 Binaenaleyh,

Üçüncüsü gayrettir. Alperene gayret lazımdır ki onunla kendi canına kıymalıdır, yani serden vazgeçmelidir. Alperenliğin üçüncü şartı olan gayret olmazsa yiğitlik muhaldir. Gayreti olamayan kişide hamiyyet olmaz. Hamiyyet olmayan kişide şerefini koruma duygusu bulunmaz. Alpliğin bir aracı da hamiyettir. Hamiyyetin aslı gayrettir. Şimdi biliniz ki tercih edilen hüner gayrettir. Gayretsiz erkek Alpliği başaramaz. Kişinin mademki yüreği ve gücü, gayreti, namusu ve arı vardır, ona layık bir at gerektir ki onunla dört bir yere yetişebilir.

Dördüncüsü attır. Bu at alplar için ulu bir alettir.38Er, alplığı atla edinir. Alplere iyi, ulu bir at gerektir ki, nitekim (şehitlerin efendisi) Hz. Hamza Aşkar adlı ata, (Allahın Arslanı) Hz. Ali de Düldül adlı ata binmişlerdi. Kadisiye savaşında Sasani ordusunun başkomutanı olan Rüstem’in Rahş adlı atı vardı.39 Kendisi ile yâr idi.40 Binaenaleyh, bir alpe bir layık at gerektir ki, Alpların adını çıkaran, ününü yayan bayık (şöhretli) attır.

Beşincisi, kalbi ve vücudu örten bir don (Zırh, cevşen) lazımdır ki, kılıçla vururlarsa kesmesin, kötü yaydan ok dokunsa geçmesin. Karşıdan görenler heybetinden, karşısına çıkmaktan korksunlar. Alpların kuvvetli silahı olmazsa, düşman onun alplığını bilemez. Bir kem kişi ansızın ona vurur ki Allah muhafaza, bir muhkem kişi değersiz biri tarafından alt edilir.41 Alpa alplık adını zırhı bildirir. Zırhlansın, okunu ve yayını alsın.

Altıncısı yaydır. Alperenler eline yay aldıklarında kahramanlıkları dünyaya yayılır.42 Katı yay çekmek ve uzatmak Tanrı’nın verdiği büyük bir hünerdir. Yaysız, düşman karşısına çıkmak yakışmaz. O yay ile çok derneği dağıtır. Onun için yay Alplere ulu bir alettir çünkü düşmana karşı oku o attırır.

Yedincisi kılıçtır. Yay olup da kılıç olmazsa, düşmana o kılıcı sallamazsa yalnız ok ve yay ile Alplik olmaz, sadece ok ile Alpliği hiç alamaz.43İyi bir kılıç Alp eline yaraşır. Onun için bu kılıç beye uygun görülmüştür. Kılıç üzeri and (yemin) onun için içilir ki bu kâfir kanı onda saçılır. İşte bu sebepledir ki kılıç aletlerin yedincisidir, alpın altını ve incisi odur. Gaziler dini kılıçla aştılar, kâfirler o kılıçtan kaçtılar. Binaenaleyh alplar için birinci alet kılıçtır. Alplere kılıç için mal verirler.44

36 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 550.37 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 552.38 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 552.39 Mevlana Nu’man Şibli, Asr-ı Saadet, Cilt 4, Mütercim: Ömer Rıza Doğrul, Eskişehir Kütüphanesi Yay., İstanbul 1974,

s. 259.40 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 554.41 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 554.42 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 556.43 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 556.44 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 558.

306

Sekizincisi süngüdür. Kolunda süngü oynatan alperen kalbi kalbe aktarandır. Süngü, alp eline en yakışan silahtır. Erin alpı ilkin süngü ile vuruşur, süngüyü bunun için oynatır, adı bilinsin diye oynatır. Onu gören düşman “bu alptır, şimdi ona karşı hangi kalp dayanır” der.

Dokuzuncusu dosttur. Alpin bunca aleti olup ta, yarı ve ardında yürüyen gönüldaşı yoksa kafadarları bulunmuyorsa bir şey yapamaz, dört bir yanını kendi başına gözetleyemez, bekleyemez. Ey gönül bil ki alplık yalnız olmaz, nitekim yalnız değildi Mustafa. Hakk, O’na vermişti Feth-i Mübin, O’nun elinde açılmıştır işbu din.45

“Şüphen olmasın ki, biz sana parlak bir zafer hazırladık.46 Onunla beraber olan yarenlerin tamamı Hak Yolunda birbirleriyle sevişirlerdi. Binaenaleyh alplık yalnız olmaz, dost için can ve baş oynaması lazımdır. Alplar, düşmanını yar kuvvetiyle arıtırlar. Bu dokuz nesne her kimde eksizsiz varsa herkes (hass û amme) onu alp adıyla okur.47

Alp adı, dünyada ünlenir ve insanlar bunun ne olduğunu bilir, zevkini alır. İşbu alplığın dış görünümünü, maddî aletlerini sana söyledim, baştan sona kadar açıkladım. Dünyada alplık nasılmış öğrendin. Şimdi dinde alplık neymiş onu dinle.

Alpliğin Manevî Aletleri

Dinde alplık şudur ki kişinin her işinden nefsini yenmesidir. Nefsini yenmek için gece gündüz çalışmalı, ta ki nefsi aklıyla mütenasip olmalı. Birlik içinde olmak Çalab’ın emridir. Bunların dirlik ve düzenleri ancak onunladır. Çalab’ın emri dışında bir nesne sevmemeli dünyayı av edinip ardına düşmemelidir. Nefsin (enaniyetin) büyük askeri heva ve hevestir ki, insanı dünya istekleri ardından koşturur.48 O sevgi için ömrünü harcayan kimseye, artık bekleyecek zaman kalmaz. Hırs, kibir, kin dünya heva ve heveslerden doğar, bu din de öylelerinin elinde harap olur. Haset, cimrilik, fasıklık ve fesat, nice din mensuplarını yoksul kılmıştır.49

Nefiste bunlardan ulu çerî yoktur. Alper odur ki, o orduyu yene! Şimdi o orduyu yenmeye er gereklidir ki, bu din içinde direk ola. Ona halk, dinin direği diye ve bu orduyu önden sona yene. Ey dine inananlar! Nerede bulunursan bulun, sözümü dinleyiniz. Hz. Peygamberin, alperenin izinde yüzüm toprak olsun. Böyle bir alplık kimde olursa bütün insanlar yüzünü ayağına sürerler. Şimdi, alpın sermayesi nedir, cevherinin para ve hazinesi neymiş, bir görelim.50 Yiğitliği neymiş, ona aracı olan nedir, şimdi hikâyenin niteliğini bir dinle! Alperene, Alpere, Alpe elbette dokuz nesne lazımdır ki, O onlarla dine direk olsun. Şimdi o dokuz aleti sana bir bir söyleyeyim:

Birincisi velî olmak lazımdır ki, onunla her işi boşa iletir. O velayet tahtını tutarsa, şüphesiz ki her kimle oynarsa onu üter (yener). Eğer onda velayet olmazsa, din yolunda alp olmadığı açıktır. Evliya olan kimseye korku yoktur, hem dünyada hem ahirette O’na kaygı yoktur.

“Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de”.51 Binaenaleyh, velilik ilkin ona kısmet olmak gerektir ki, yüreği içinde yürek olmalıdır. Bu velilik hangi Tanrı kuluna değdiyse, din içinde onun alplığı gereklidir. Dinde tanrı kime velayet vermişse birinci alet ere odur.52 Şimdi din alpının birinci aletini bildin, dinin alpını anladın.45 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 558.46 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 560.47 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 560.48 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 562.49 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 562.50 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 562.51 Kur’an-ı Kerîm, Yûnus Sûresi, Cüz:11, Sure 10, Ayet 62.52 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 564.

307

Mustafa KESKİN

İkincisi nefsin takatini üzmektir. Erenlerin dirliği riyazettir. Dinde erliği belirten- gösteren odur. Riyazeti olmayan er değildir, onun için nefsini yenen değildir. Çünkü kendi nefsini yenemeyen dinde alplık edemez. Binaenaleyh, bir kimse riyazetle alp olmuş ve onunla her işi başarmıştır. Bu dinde ordu onunla sinmiş ve alper onunla dinin başbuğu olmuştur.

Üçüncüsü yetinmedir. Her iş onunla kontrol altına alınır. Eğer peygamberler yetinmeselerdi, halkı Tanrı’nın birliğine çağırabilirler miydi? Bu kifayet ile yolu açtılar, halk içinde hayrı, şerri seçtiler.53 En’aniyeti, nefsanî arzuları o yetinme kesmese, onu kim yenebilirdi, bastırabilirdi? Binaenaleyh, kifayet muteber bir alettir, nefsine ölesin diyen, boynunu vuran odur. Kifayetsiz kimse yol alamadı, nefsine mağlup olup işi başaramadı.

Dördüncüsü, canı götüren, uçuran, iyi atı ve kuşu geçen aşk’tır. Din alpları (gazi dervişler) aşk atına bindiler, karşılarında asla bir ordu duramadı. Sonuçta bu din (İslam) aşkla yayılmış, kibir ve kin aşk elinde ölmüştür. Yere, göğe aşkın eli binmiş, nefis ülkesi aşk ayağından yıkılmıştır. Aşk, gazi derviş için ulu bir alettir, bahtlı kimse o aşk atına binendir. Binaenaleyh, aşk atına binenler inmedi, nefisleri kırıldı, kendileri asla yenilmedi.54

Beşincisi tevekkül etmektir. Tevekkülün ne olduğunu sana bir bir söyleyeyim: tevekkül elbisesini giyene ve yönünü Allah’a çevirene tevekkül, gazi dervişe muhkem ve metin bir zırh olsun ki, onunla canı ve gönlü de metin olur.55

Mütevekkil olan alperene asla düşman oku geçmez, yani ona dünyalık hırsı ve şeytan vesvesesi işlemez. Tevekkül bulunmayan kimseden er olmaz, çünkü böylesi nefis ordusunu yenen değildir. Nitekim peygamberler ve veliler Tanrı’ya dümdüz tevekkül kıldılar, güvenip dayandılar.

“Bir kere karar verip azmettiğin zaman Allah’a tevekkül et, O’na dayanıp güven. Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever”.56 Din mensuplarının zırhı bu tevekkül elbisesidir. Alplar, onunla bu dinin alperenleri oldular. Allah o elbiseyi kime verdiyse, din içinde devleti (refah ve saadeti) süren odur.

Altıncısı, şeriattır. Ey gönlü aydın kimse, o Şeriat bilgisidir ki (on sekiz bin âlemin Mustafası) Muhammed Mustafa onu kuşanmıştı. Hangi şahsın belinde şeriat kuşağı takılmışsa, bütün insanlar içinde ona yol açıktır.57 Şeytan O’nun yolunu bağlamamış, O’nun görklü adı âlemi tutmuştur. Şeriatı bilmeyen düşmana karşı duramamıştır, bunu iyi bil! Binaenaleyh, hakikat oldu ki, gazi dervişler bu bilgi ve donanımla bütün düşman ordusunu kırıp geçirmiştir. Ey dede, şeriat bu dünyada düşmanı kahretmek için bir ulu alettir. Madem şeriat bilgisini beline taktın, şimdi de bilim kılıcını al.58

Yedincisi, ilimdir. Şeytan ordusu (hizbu’ş-şeytan) onunla basılır. Her kimde ilim varsa, nefsini onunla yenmiş, kendi devinin başını onunla kesmiştir. Ne kadar günah ve fesat varsa, cümlesinin ilim elinde zerresi kalmamıştır. Peygamberler ve veliler, din yolunu inceden inceye bu ilimle aşmışlardır. Binaenaleyh, dinin alperi bu âlimlerdir ki, şeytan ordusu bunlardan sinmiştir. Her kim bu ilim kılıcını ele almıştır, hâkimiyetini ülkeden ülkeye sürmüştür.59 Mademki bunlar ilim kılıcını ele aldılar, şimdi de himmet60* Süngüsünü birlikte tutsunlar.

53 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 566.54 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 568.55 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 570.56 Kur’an-ı Kerîm, Al-i İmran Suresi, cüz 4, sure 3, ayet 159.57 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 570.58 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 572.59 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 572.60 Himmet: Zihin ve kalple olunan tasaddi, yani kuvvetli bir azimle girişmek, başlamak (Ş. Sami Bey, Kâmûs-ı Türkî, s.

409.

308

Sekizincisi himmet’tir ki, uzaktan düşmana yetişir ve yaralar. Gazi Derviş’in süngüsü himmettir. Bu şeytan kalbinin burnunu onunla kırmıştır. Kişi, himmetsiz Hakk’a eremez, gelip de şeytan ordusunu yok edemez. Bundan dolayı himmet er elinde süngüdür, er isen din düşmanını onunla vur! Himmet, düşmanı vurmak için ulu bir alettir, bu doğru yol onunla açılır. Cümlesi oldu, kaldı bu kez doğru yar ki, yâri için canından vaz geçe!

Dokuzuncusu, doğru yârdır. Ey dede, bu din yâr ile açıldı-yayıldı. Yalnız hiç kimse yol varmadı, yar olmayınca bir iş başaramadı. Her nebi ki bir ülkeye geldiğinde bir yar edinmiştir, her Allah dostu da bir yâri seçmiştir. Yol erinin revnakı (başarısı, parlaklığı) yâr iledir. Bulanlar, Hakk’ı yâr ile bulmuşlardır.61 Hakk’a varan oraya yar ile varmıştır. Alperen, yârini elden bırakmayandır. İşte alperenin dokuzuncu aleti bu arkadaştır. Bu dünyada din, yâr ile karar kılmıştır.62

İsim isim verilen bu dokuz alet din içinde tamam olmuştur. İşte dokuzuncusu yâr ile son buldu ki düşman ordusu onunla sindirilmiştir. Şimdi bu Alplik şerhini tamamladık, dini ve dünyayı da bir bir anlattık. O dokuz bu dokuzla tamam oldu, açıkladık ki, bütün insanlar öğrendi.

Şimdi aklı olan herkes gelsin, aklı kendine yâr ise. Anlasın ki, bu hünerlerden biri kimde varsa, o bu dünyada diridir. Ey insan, dünyada er gerek veya dinde hâkim ve başbuğ olmak gerek yoksa bilsin ki ömrü boşa geçirmiştir doğru bir işe erememiştir. Her kim ki doğru bir iş görmemiştir, o kimse er değildir. Sen onu yoğa say ki o hayatta değildir.63

Baktığında görürsün ki cümle âlem iştedir, ancak her birinin işi nedir, onu bir gör. Hepsi çalışmaktadır, lakin işleri farklıdır. Kimi av köpeklerine nezaret ve bunları idare eden hizmetçidir, kimi de hükümdardır. Kimisi hak emrini tutmaya gider kimi tamamen yele vermiş ömrünü. Aşıkın işi, aşk ateşiyle yanmaktır, onu sevmek iş değil de nedir? Günde bir kez O’nun rahmetine şükret ki aşıkın canına muhabbet yazmıştır. Şimdi aşk derdini ona vermiştir, baştan sona ona bu işi taptırır (takaat, güç verir). Aşk içinde ömrünü sarf eylesin, gece- gündüz aşkın özelliğini gönülde söylesin. Ey Allah’ım! Aşktan ayırma bizi, aşk yolunda doğru tut, ayırma bizi!64

61 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 574.62 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 576.63 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 576.64 Aşık Ali Paşa, a.g.e., s. 578.; Konya’da Hz. Mevlana’nın makamında bulunan bir levhada şöyle yazılmış: “Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl, Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl.”

309

Mustafa KESKİN

1

2

3

4

5

6

7

8

9

Alpliğin Maddî Aletleri

310

Alpliğin Manevî Aletleri

1

2

3

4

5

6

7

8

9

311

Mustafa KESKİN

KAYNAKÇAAhmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmani, Cilt 1, Matbaa-i Amire, İstanbul, H.1293/M.1876.

Asırlar Boyu Tarihi Seyri İçinde Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Cilt 1, Kubbe Altı Lugati, İstanbul 2005.

Aşık Ali Paşa, Garibname, Cilt II/2, Haz. Prof. Kemal Yavuz, TDK.Yay., İstanbul, 2000.

Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye, Cil 1, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2009.

Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügati’t Türk, Cilt 1, Terc. Besim Atalay, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 1986.

Kur’an-ı Kerîm, Yûnus Sûresi, Cüz:11, Sure 10, Ayet 62.

Kur’an-ı Kerîm, Al-i İmran Suresi, cüz 4, sure 3, ayet 159.

Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, Dergah Yay., İstanbul 1976.

Mevlana Nu’man Şibli, Asr-ı Saadet, Cilt 4, Mütercim: Ömer Rıza Doğrul, Eskişehir Kütüphanesi Yay., İstanbul 1974.

Mustafa Keskin, “Aşık Ali Paşa ve Eseri, Türk Tarihçiliğine Katkılar”, Mustafa Kafalı Armağanı, Editörler: Üçler Bulduk, Abdullah Üstün, Türk Kültürü Araştırmaları Enstitüsü Yay., Ankara 2013.

Orhan Fuad Köprülü, “Alp”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 2, İstanbul 1989.

Redhouse Türkçe-İngilizce Sözlük, Sev Yayıncılık, İstanbul 1998.

Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, Cilt II, Haz. Reşit Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1974.