28
Hakan Yılmaz Çebi / [email protected] AKADEMİA VE BARAN DERGİSİ İÇİN YAPILAN ÖZEL SÖYLEŞİ... Mülakat: Ömer Emre AKCEBE Konuk: Hakan Yılmaz ÇEBİ METAFİZİK İSTİHBARAT ZİHİN KONTROL/ŞEYTANA DÜZEN KURMA OPERASYONLARI - SORU : Zihin kontrolü meselesi, istihbarat meselesi, metafizik dünya savaşı meselesi… Bunlardan söz etmek istiyoruz... İsterseniz metafizik istihbarata başlayalım. Metafizik istihbaratla ilgili eser ve araştırmalarınız var, bahsi geçtiğinde akla ilk siz geliyorsunuz. “Metafizik” denince neyin anlaşılması gerekiyor?

Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

Hakan Yılmaz Çebi / [email protected]

AKADEMİA VE BARAN DERGİSİ İÇİN YAPILAN ÖZEL SÖYLEŞİ...

Mülakat: Ömer Emre AKCEBE

Konuk: Hakan Yılmaz ÇEBİ

METAFİZİK İSTİHBARAT

ZİHİN KONTROL/ŞEYTANA DÜZEN KURMA OPERASYONLARI

- SORU : Zihin kontrolü meselesi, istihbarat meselesi, metafizik dünya savaşı meselesi… Bunlardan söz etmek istiyoruz... İsterseniz metafizik istihbarata başlayalım. Metafizik istihbaratla ilgili eser ve araştırmalarınız var, bahsi geçtiğinde akla ilk siz geliyorsunuz. “Metafizik” denince neyin anlaşılması gerekiyor?

Page 2: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

- H. Y.ÇEBİ : İstihbaratın çeşitli yöntemleri vardır: Sinyal istihbarat, klasik istihbarat, narkotik istihbarat, kripto istihbarat gibi… “Metafizik İstihbarat” kitabını biz çıkardığımız zaman metafizik istihbarat denen alan daha anlaşılır oldu. Bunun çalışmaları vardı; fakat bu isimle kalıba girmemişti. Buna neden ihtiyaç duyduğumuza gelince; dünya istihbarat teşkilatlarını incelediğimizde ki ben 19 yaşından beri gazeteciyim ve girdiğim alanlar da hep stratejik, millî mevzular oldu, Cenab-ı Mevlâ bizi bu konulara yönlendirdi. Kader çizginize dikkat edin. Meşhur bir Arap atasözü vardır; “Kaderde ne yazıldığını gözlerin görmesi lâzım.” Kendi şahsî hayatımızı incelediğimizde, tevafuklar, yaşadığınız şahsi haller Cenab-ı Hakk’ın kudret eli sizi hep bir alana doğru sürüklediğini fark ediyorsunuz. Bir bakıyorsunuz ki beş yaşından beri manevi ve millî mevzuları düşünen, onlarla dertlenmiş insanlarla buluşuyor, oturup kalkıyorsunuz. Böyle bir camianın, hal adamlarının içinde büyüyorsunuz. Çoğu insanın bugün öğrendiği mevzuları siz çocuk yaşlarda öğreniyor, öğretiliyorsunuz. Memleketin neden petrolünü çıkaramadığından, neden borunu kullanamadığından, Lozan’ın gizli protokollerinden, neden bağımsız olamadığımızdan, hayattan ölümden, dünyanın- kainatın sırlarından? Derken hep bu mevzuların içinde buluyorsunuz kendinizi. Cenab-ı Allah’ın lütfu ilk okumaya başladığınızdan beri yine o Arap atasözündeki gibi; bir bakıyorsunuz başucunuzdaki kütüphanenizde bir çok dünya halleriyle ilgili eserlerin yanında İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî, Abdulkadir Geylanî, Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin eserleri sürekli gözünüzün önünde, yatarken onlarla yatıyor kalkarken onlarla kalkıyorsunuz… Hayatınıza ananız babanız gibi giriyorlar. Raflarda durmalarına bile dayanamıyor adeta diyaliz cihazına bağlanıyorsunuz, ruhunuza akan bir şeyler var… Milli- Manevî meselelerle ilgili sevk-, idari bir tedris… O bilgi birikiminiz, hayata bakış açınızı, mefkûrenizi, hedefinizi yönlendirmeye başlıyor. Çocukluktan gelen bu aşama sizi hayata yön vermeye çalışan yapılara, aktörlere getiriyor. Bulunduğunuz sürecin, dünyanın dönüştürüldüğü saatler olduğunu anladığınızda, “ben bu kadar ikram edilen bilgiyi şu hizmeti yapmak için almışım, bunun için lütfu ilahiyle emek verilmiş” demeye başlıyorsunuz. O arada çeşitli hal ve hareketlerine, bilgilerine tanıklık ettiğiniz ricali gayb, çarıklı erkânı harp dediğimiz insanlarla da temasa geçiyorsunuz, daha doğrusu onlar himmette bulunuyorlar. Anlıyorsunuz ki dünyanın yönetimde bir metafizik istihbarat kanadı var, ilahi bir örtülü harp kanadı var. Bu metafizik istihbaratın “kara” olan kısmı var, bir de “ak” olan kısmı var. Nasıl olsa dünya zıtlıklar dünyası, ak ve karanın her alanda yarışması, testi imtihanı, gayreti değil mi?! Bu yolculukta Cenab-ı Allah’ın bazı ayetleri ve Cenab-ı Allah’ın yoluna giden bazı rehberleri eserleriyle ortaya bir harekat planlama getiriyorlar. Siz de burada Allah’ın izniyle bu metafizik istihbaratta/ilahi örtülü harpte ak mücadeleyi vermeye çalışıyorsunuz; insanları uyandırmaya, şeytani örtülü yapılanmayı anlatmaya çalışıyorsunuz. Diğer tarafta; şeytani tarafın; siyasi-iktisadi –istihbarati açık kapalı kurumlarıyla parapsikolojik çalışmalar, parapsikolojik istihbarat yapılanmalarını da “Metafizik İstihbarat”başlığı altında ete kemiğe büründürüp Türkiye’de kısmen söylenilen ama açıkça söylenemeyen bir mevzuyu kamuoyuyla paylaştık…Hatta biz “Metafizik İstihbarat” kitabımızda ne demek istediğimizi, bunun ak kısmını, kara kısmını, nasıl bilgi toplandığını, nasıl zihin frekanslarına girildiğini, nasıl yıllarca güzel tanıdığımız adamların bir anda seri katiller olabildiğini ifade etmeye çalıştığımızda birçok araştırmacı, fikir adamı, yazar “Hakan gelene kadar bize ‘deli’ diyecekler diye korkuyorduk; ama Hakan’ın gelmesinden sonra biz artık rahatça konuşabiliyoruz” dediler. Çünkü metafizik istihbarat geniş bir alandı. Bunu söylerken “neyi kastediyoruz?” diye düşünülebilinirdi, işin içine cinler, büyüler, masonlar, localar, tapınakçılar, istihbarat teşkilatları, denekler, şizofrenler, medyumlar girdi mi ayıklayabilene, maruzatını anlatabilene helal olsun. Bunun bir de sinyal istihbarat-elektronik istihbarat kısmı var ki Toplum Aydınlatma Hareketi adına bu çalışmayı Hazır Kıta Programlarıyla yetişen , aynı zamanda medikal uzmanı olan Ali Selman Demirbağ kardeşimden konunun bu kısmını kitap olacak şekilde çalıştırıp, “Beynimizdeki Yabancı/Kuantum Evreninde Elektromanyetik Beyin

Page 3: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

Kontrol” ismiyle Anatolia yayınevinde bastırdık. Fakat metafizik istihbarat kısmı ağır, sorumluluk isteyen ve yolculuğu zor bir alan olduğu için naçizane emeği geçen ağabeylerimiz ve üstatlarımızın yardımıyla sahayı bilgilendiren gönüllü deli gömleğini giyen biz olduk. Hatta bu konuda bir yazar hanımefendi bu derece ağır bir konuya girip bu kadar rahat kamuoyuna kavratan ve o deli gömleğini üzerinde tutmayan nihayet birini gördüm” demiştir. Cenab-ı Allah’ın lütfüyle konuları tasnif edip, fizik-metafizik bağlantıları kıssalarla, hatıralarla, tecrübelerle lütfedildiği sürece ifade etmeye çalıştığımız için bu konularda da birçok talep oldu. Birçok gazete, dergi, kitap çalışmasının yanı sıra televizyon programları yapmanın yanında, konuk olarak katılıp bu alanı daha iyi anlaşılır hale getirmeye çalıştık/çalışıyoruz İnşaallah.

- SORU : Metafizik istihbarattan kasıt nedir?

- H.Y.ÇEBİ : Karşı tarafta bir kere dünyaya emperyalist duygularla yanaşmış, her halükarda sömüren, bunu şeytanla başlatacağımız,” insan nesline düşman” bir yapı var. Meşhur “piramit” dediğimiz bu yapının tepesinde oturan “Baphomet” ve ifritleri var. Bunlar; “L” harfiyle “Lucifer” “G” harfiyle “Gram” olarak mason localarının logolarına oturtulmuştur. Dikkat edip, incelerseniz çok ilginç, şifreli isimlerdir bunlar: “Gram” bir “ağırlık birimi” olarak yerleştirilmiştir ayrıca bugün dışarıda para çekilen kasalar olarak kullanılan “ATM” diye adlandırılan araçlar bile; şeytanın oğullarından birinin (ATEME)nin ismidir. Bu isimlerin nedense (!) her zaman “emperyalizm/ siyonizm-para ve şeytan üçgeni” içinde seçilmesi ne kadar ilginç değil mi? Bu durum; araba, yiyecek, içecek markalarında olduğu gibi, tatil köyü, eğlence merkezi isimlerinde de saklıdır. Özellikle sosyal hayatımıza bu isimleri, birer tılsım gibi, büyülü kelimeler olarak eklemenin kriptolarını da söyleyeceğim. Biliyorsunuz insan, Cenab-ı Allah’ı hatırlar onun hayat-iman-idrak-hikmet enerjisi veren isimlerini, sıfatlarını, fiilleriyle ve

Page 4: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

sözleriyle hayatın dokularına işlerse orada “Rahmani bir hayat iklimi” oluşur. Tersi durumda ise sözüyle fiiliyle şeytanın amelleri isimleri, kullandığı tabirler, felsefe ve diyalektikler kullanılırsa orada şeytanı bir yaşam formu oluşur. İşte amaçları bu. O yüzden kelimeleri özenle seçiyor, iktisadi, kültürel hayatımızın her dokusuna negatif, insanın idrakini kilitleyip şeytana kul köle yapacak büyülü- tılsımlı kelimeleri kullandığımız eşyaya isim olarak veriyorlar. Lütfen dikkat edin, afedersiniz tanımadığınız bir köpeği çağıracağınız zaman “kuçu kuçu”, bir kuzuyu çağıracağınız da “meee” diye çağırdığınız gibi bir çöp döktüğünüzde sineğin, veya bir yere kemik attığınızda ne geleceğini tahmin dersiniz. Peki kullandığımız ve ismini bilmediğimiz bazı eşya isimlerini çağırıken, tekarar ve telaffuz ederken bizi neleri, kimleri çağırttıklarını, üzerimize davet ettiğimizi biliyor muyuz? İşte İMAN böyle hassas bir şeydir. Yaşadığı hayatın, kullandığı kelimelerin, ilimin-filimin farkında insan yetiştirir….

Tabii bu meselenin kılcal damarları, biz yine ana caddeye dönersek; şeytani yapı ve istihbaratı yani kara propagandayı 5000 yıllık kadim ve bir o kadar da sinsi (kulaktan kulağa/kabala) bir gelenek ve yapı bu metafizik istihbaratı kullanıyor. Kimdir bunlar? Hz. Süleyman döneminde, O’nun Rahmeti Rahmana kavuşmasıyla birlikte, yeryüzünden toplatılan ancak Allah’ın imtihan sırrına binaen Hz. Süleyman’ın tahtında kısmen mevcut kalan o büyü parşömenlerin bir kısmını ele geçiren, Hz. Süleyman’a dahi “Büyücü Salomon” deyip, “Salomon bizi, cinlerle, ifritlerle, hayvanları dahi büyü ve sihirle idare etti” iftirasında bulunan aynı zamanda Tevrat’ı da muharref hâle getiren o kadim yapıdır. O kadim yapı daha önceki uygarlıklardan da sihri, büyüyü, bugün de Rabbimizin eşyaya verdiği kudretin aşikare çıkması izniyle teknolojinin gelişmesiyle elektromanyetik sinyalleri kullanarak zihin kontrolü yapıyor. Bu insanlar kendilerini dünyaya tanrı olarak kabul ettirdiler. Bunda da bir hipnoz olayı, büyü olayı vardır. Bugün insanların paraya ve ona hakim olan unsurlara tapması gibi… Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin “sizin taptığınız benim ayağımın altında” dediği zaman herkes “bu bize hakaret ediyor, bu münafık” diye kendisinin üzerine geldiğinde, Yavuz Sultan Selim Han Şam’a girip “nerede bu sözü söyledi?” diye sorduğunda kazdıkları yerden bir küp altın çıkması gibi… Bu Firavunlar gömlek değiştirerek, bugün metafizik istihbarat dediğimiz insanın bilinçaltını okuyarak onun hevâ ve hevesini; nefsini kullanarak ve bu nefisle insanın üzerine tesir kurarak “hannas” yapıya bürünerek bugünkü yapıyı kontrol etmeye çalışıyor. Bunları zamanla ete kemiğe büründürdü, kurum ve kuruluşlar haline getirdiler. Metafizik istihbarat konusu çok derin ve geniş bir konu… Bir kısmında karalar var; kara büyü, ezoterizm var… Habis cinlerle, ifritlerle ve şeytanın avenesiyle bir takım yapılanmaları var, güçleri ve bilgi donanımları var. Karşısında da bir ak yapı var. Bu ak yapı da Peygamber Efendimiz’e (sav) bağlı bir yapıdır. Divan-ı Salihin’den oluşan bir yapıdır. Divan-ı Salihin içerisindeki Hızırî metodlarla, birçok mubarek ayette işaret edildiği gibi; ” Hz. Allah: “Hani bir vakitler, o kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı da,

Page 5: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında tuzak kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların en hayırlısını kurar”, Rabbin en güzel tuzak kurar, haliyle en güzel oynar mevzusudur bu.. “Şüphesiz tuzak uranlarla oynayanların en hayırlısı Allah’tır.” Eski Genelkurmay kayıtlarında bu yapıya çarıklı erkân-ı harp derler. Çok önemli bir konudur. Hiçbir hiyerarşik disipline bağlı olmayan, her şart altında Ümmet-i Muhammed’in, vatanın selametini düşünen çaycısından çorbacısına, akıncısına kadar yapı içerisine girmiş, sırrı çözülememiş; fakat ehlinin dışında bilinmekten çok hissedilen bir yapıdır bu. Hatta Osmanlı’da bu yapının üstadları akıncıları eğitirdi, akıncıların da üstünde de “deliler” denen bir yapı vardı. Deliler bildiğimiz deli değillerdi tabii; serdengeçmiş insanlardı, sıra dışı insanlardı, bir ordunun yapacağı işi bazen Yahya kemalin şiirinde olduğu gibi Bin atlı, bazen 40 kişi gider yaparlardı. Düzenli orduları kapı, sur açarlardı. Bugün bu deliler de çeşitli kimliklerle sahadalar. Bunların erenler gibi dört hali vardır; “kendi bilir halk bilmez, halk bilir kendi bilmez, kendi de bilir halk da bilir, kendi de bilmez halk da bilmez.” Bu haller önemlidir. En tepedeki gassalın elindeki yani ölü yıkayıcının elindeki mevta/ölü gibidir. Tamamen iradesini Rabbinin iradesinde eritmiştir… Farkında olmadan bazısı seçilir bu yapıya; farkında olmadan hizmet eder, kitap basar, bilgi taşır, haber yapar… Mesela röportaj yapar, niye yaptığını bilmez; bazen idrakleri diriltecek bilgi taşır, bazen mesaj taşır. Karşı tarafa farkında olmadan “senin ne yaptığını biliyoruz, ayağınızı denk alın” gibi bir mesajın ulaklığını da yapmış olabilir!.. Tıpkı eski istihbarat teşkilatlarında olduğu gibi… Eski istihbarat teşkilatları karşı istihbarata “senin yaptıklarından haberimiz var” demek için roman yazdırırlardı. Karşı taraf bu mesajı alır o da bir roman yazdırıp mesaj gönderirdi. Bugün, bu durum dizilerle daha çok oluyor. “Kurtlar Vadisi” dizisi karşı tarafa iyi mesaj veriyor… Onlar da karşı diziler hazırlayarak mesajlar veriyorlar… Diğer taraftan bu şeytanilerin bizim için asıl sıkıntılı olanıysa ahlâkî açıdan aile yapısında çarpık ilişkileri güldürerek, eğlendirerek hayran edici şekilde sunuyor olmaları...

- SORU : İdraklerin iğdiş edilmesi bahsi…

Page 6: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

- H.Y.ÇEBİ : İdrak çok önemli… Kur-an’ı Kerim’de şeytanla başlayan bu kara istihbarat bilgisinin de çeşitli teknolojilerle sosyal hayata uyarlanıp, insan fıtratının değiştirilmeye çalışılması, şeytana ram edilmeye çalışılması, emperyalizme ve sömürüye ram edilmeye çalışılması işin sonunu idraklerin iğdiş edilmesine getiriyor. Cenab-ı Allah mübarek ayetlerin de “sevdiğim ve seçtiğim kuluma idrak veririm” diyor. Burada büyük bir nimet var. Olayları doğru algılayabilme ve anlayabilme mekanizmalarımızı, algı merkezlerimizi kilitlemeye çalışıyorlar. Yaşadığı hayatı, yaşadığı çevreyi ve beraber olduğu insanı algılayamayan mankurtlaştırılmış, otomatik pilota bağlanmış, formatlanmış bir varlık ortaya çıkıyor. Bu onların istediği kurgu… Yiyeceksin, içeceksin, kariyer yapacaksın, makamı ele geçireceksin, çoluk-çocuğunu lüks-hedonist yani zevk için zevkçi yaşatacaksın, birbirine malına-ırzına sinsice tasarrut ettirip başarıyı bunla ölçeceksin. Güzel ahlaktan ve onu sosyal hayatta yaşamaktan uzaklaştırılmış olacağız. Ne hazin ki bugünkü gibi…

- SORU : Kariyeri en iyi olan da en iyi köle olacak hâliyle…

Page 7: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

- H.Y.ÇEBİ : İnsanın üç-dört dili tebliğ için bilmesi gerekir, hizmet için öğrenir, amenna lakin Kur-an’ı Kerim’den iki sure okuyamayan, Allah’ın lütfettiği idrakini koruyamamış, saf ruhunu koruyamamış dünyalık kariyer planlamasında yarış atı yaptığımız nesillere, imani kariyer planlamasında acaba ne veriyoruz?! Bunun yanında kıldığımız namaz eğer bizim ahlâkımız da bir düzelme yapmamıza vesile olamıyorsa; hala yalan söylüyorsak, emanete ihanet ediyorsak, verdiğimiz sözde durmuyorsak anlayın ki kıldığınız namaz Maûn Suresi’nin dördüncü ayetinde “vay o namazları kılanın haline” dendiği, işaret edildiği gibidir. Burada taşı kendimize, benliğimize, bazen şirazeden çıkan cemaatlerimiz, tarikatlarımıza de vurmamız gerekiyor. Bir dönem yaptığımız bir mülakatta, “ahir zamanda raydan sapmamızın en büyük sebebinin “safahât düşkünlüğü” olacağını söylemiştik. Bir takım cemaat ve tarikatların o mübarek başlangıçtaki yolculuklarının, sulandırıldığını gözlemliyoruz. Bugün Müslümanların sistemin kölesi olmasının en büyük sebebi safahât tutkusu… Bugün rezidanslarda, plazalarda yaşamak uğruna, 200 milyarlık arabalara binmek uğruna, parayı üretime sokmaması binaların, mülkün, eşyanın yığılması, dağ gibi servet yığdığı halde asgari ücretten işçi çalıştırması, nasılsa işsizlik çok diye insanları üç ay çalıştırıp çıkarması, bunların hepsi bizim o safahat tutkusuyla münafık olmaya gittiğimiz bir süreç… Şeytanın istediği toplum da budur zaten.

Peygamber efendimiz anlatacaklarınızı kıssalarla anlatın diyor; şu kıssa önemli:

“Bir ağaç var herkes bu ağaca tapıyor, medet umuyor. Biri çaput bağlıyor, biri dibine anahtar gömüyor, kim ne istiyorsa MABUD-U ZÜL CELALİ bırakmış aciz mahlukattan istiyor, tağutlaştırıyor… Bir gün adamın biri çıkıyor, ‘bu ağacı mabut ettiler, bu ağacı keseyim’ diyor. Baltayı kapmış giderken karşısına insan formunda bir şeytan çıkıyor ve nereye gittiğini soruyor. Adam da ahvali anlatıp, ‘ağacı kesmesem millet iyice zıvanadan çıkacak’ diyor. Şeytan rengini öfkeyle yavaş yavaş açık edip, ‘hayır, kesemezsin’ diyor. Kavgaya tutuşuyorlar ve adam insan formundaki şeytanı yıkıp baltayı boğazına dayıyor. Şeytan boğulmak üzere... Şeytan şöyle bir şey söylüyor ‘beni affedersen her gün yatağının başucuna bir kese altın bırakacağım. Hem ağacı kessen ne olur bunlar tapacak başka ağaç bulurlar.’ Adam nefsine ve bu nefsine vesvese veren şeytana inanıp kabul ediyor. Tabii bir süre her sabah bir kese altını yastığının altında buluyor. Bir gün bakıyor ki yastığın altında altın maltın yok. Gecikme olmuştur, işi yoğundur diyor; ama bakıyor ki ertesi gün yine yok. Anlıyor ki bu şerefsiz beni sattı. Eee

Page 8: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

şeytan bu diğer ismi satan… Satacak tabii, tabiatı bu! Bunu anlayınca baltayı yine eline alıyor, ağacı yine kesmeye gidiyor. Şeytan yine karşısına çıkıyor. Yine kavgaya tutuşuyorlar. Bu kez şeytan adamı alt ediyor. Baltayı boğazına dayıyor. ‘Git buradan, sana vereceğimiz bu kadar’ diyor. Adam şaşırıyor. ‘İlk geldiğimde seni yıktım, az kalsın öldürüyordum, şimdi ise sen beni kolayca devirdin’ diyor. Şeytan da ‘ilk geldiğinde Allah rızası için geldin, Allah’ın kuvvet ve kudreti yanındaydı; ama ikinci geldiğinde bizim altınımızla aldığın erzak lokma olmuş boğazına girmiş, bizim suyumuzu içmiş olarak geldin. Artık damarlarındaki kanda biz geziyoruz’ diye cevap veriyor.

Şeytanın en önemli özelliği satmaktır. Uluslararası arenada da bunlarla anlaşma yaparsanız eninde sonunda hep satarlar. Ahde vefa duyguları yoktur. Akrep bu akrepliğini gösterecek tabii.

Buradan topluma gelelim. Eğer bir toplumda helâl ve haram mizanı doğru tartmazsa, şeytanın lokması, suyu damarlarımıza girmeye başlarsa, bu toplumdan şeytana hiçbir zarar gelmez. İşin metafizik kanadından fizik kanadına gelirsek de, yeryüzünü yöneten emperyal yapıya karşı bu şekilde cihad edip savunma yapmak mümkün değildir. Ahir zamandaki en büyük yanlışlardan birisi de “köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme” hastalığıdır. İlm-i siyasete eyvallah; ama ilm-i siyaset yaparken nefsini bu siyasete katmak için bir sürü bahane arayan, yolda kendini açık artırmaya tabi tutmuş bir sürü insan da bu mübarek davaya bela getiriyor. Peygamber Efendimizin Uhud’da eline bir avuç toprağı alıp okuyup savurarak düşmanı tarumar ettiği gibi, Cenab-ı Allah bir bölük inanmış adamla da istediği şekilde düşmanı helak eder. Biz ahir zamanın şu sürecinde samimiyet testinden geçiyoruz. Cemaat, toplum, şahıs olarak…

- SORU : Bu açıdan baktığımızda gelinen noktada dikkat çeken, risk almadan Müslümanlık…

-H.Y.ÇEBİ : Çok doğru söylüyorsunuz. Kur-an’ı Kerim’de Allah buyuruyor ki “bizim Kur-an’da sürekli peygamber kıssalarını anlatmamızdan dolayı (hâşâ) Allah’ın kelimeleri mi bitti zannına kapılmayın. Bu kıssaları vererek sizler de bunları yaşayıp bu aşamalardan geçeceksiniz. Sıkıntılarla, açlıklarla,

Page 9: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

ambargolarla karşılaşacaksınız, zindanlara düşeceksiniz, iftiralara uğrayacaksınız, sürüleceksiniz… Başınıza bunlar gelmeden iman ettiğinizi mi zannediyorsunuz.” Çocuğum kolejlerde okusun. Param olsun ya da camianın ve cemaatin gücüyle bunları sağlayayım; ama nasıl olursa olsun şeklinde düşünmek, altında lüks arabalar, havuzlar, villalar, oteller… Allah aşkına sizin Peygamberiniz hiç böyle bir hayat sürmüş mü? Tatil mi yapacaksınız, bari gidin mütevazı bir yerde bir devre-mülk alın tatilinizi yapın. Yılda birkaç gün gittiğiniz kaşaneler ne oluyor, o paralarla ne işletmeler ne istihdam sahaları açılır. 7 yıldızlı sözde muhafazakâr oteller, kıtlıktan çıkmış gibi açık menüler tıksırıncaya patlayıncaya yiyip içip eğlenceler. Bu otellerin kaç tanesinde ilim irfan odaları, kütüphaneler var. Müslüman’ın dinlenme, eğlenme hakkı bile haram bedenlere haşema giydirilerek yapılıyor…

- SORU : Talip olduğumuz hayat tarzı kim ve ne için?

-H.Y.ÇEBİ : Bugün, Cenab-ı Allah’ın verdiği petrolleri yetimlere kullanmak yerine kraliyet için kullanan o Vahhabî yapı, uluslararası siyonizmin uşakları Kâbe-i Muazzama’nın etrafında yedi yıldızlı ultra lüks oteller kuruyor. Süflî düşünce bugün sözde “Müslüman’ım” diyen insanların eliyle sizin inancınızın içine kadar giriyor, deccalın patronluğunda kendi sonumuzun müteahhitliğini yapıyoruz. Siz mütevazı bir hac yapacakken, ultra-lüks otellerde, Kâbe’ye tepeden bakan yerlerde ayaklarınızı uzatarak kalıyorsunuz. Düğünleriniz, sünnetleriniz Kâbe manzaralı otellerde diye pazarlanıyor; hâşâ Kâbe manzarasıyla mı banyonuzu, temizliğinizi yapacaksınız. Eskiden insan tuvaletten çıkınca bir ebeveyniyle karşılaşmaktan utanırdı, bundan böyle Kabe-i şerife bakıp da mı geviş getireceksiniz… Bu nasıl bir şuursuzluk… Tefekkürün en yüksek zirve yapma merkezi, siyah örtüsüyle kainatta Allah’tan başka hiçbir şey yoktur her şey bu siyah örtü gibi “la” yok hükmündedir, köşeleriyle tüm cihetler/yönler Allah’ındır,sizi her yerden kuşatır mesajıyla aslına yolculuğa hazırlayan bu mubarek

Page 10: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

mekana vesvese veren iblislerle-nefsin cem olmuş hali hannasın yerine saf ruhun bakması mümkün mü? İnsan biraz derin düşünür. Peygamber efendimiz hurma liflerinde yatardı, şimdi o çapta kimseyi bulamazsınız. Git haccını pansiyonda yap. Kimse kendini kandırmasın. Metafizikten bahsedip karşı tarafı anlatıyoruz; ama karşı tarafın bir şey yapmasına gerek kalmıyor ki!

- SORU : Karşı taraf gerekeni yaptı mı acaba? Bu yüzden mi bu duruma gelindi?

- H.Y.ÇEBİ : Karşı taraf gerekeni yaptı dersek bu havlu atmak olur ki böyle bir şey yok. Cenab-ı Allah bu işi yapmak isterse bir avuç samimi insanla da yapar/yapıyor. Bu iş sözü çokça edilen ancak işin özünde cemaate tarikata bağış yap da ne ile (haram mı, helal mi) olursa olsun ve de ne olursan ol yeter ki gel, zira şu kadar seçmenim var deyip pazarlığa oturacam…” Kemiyet yani çokluk meselesi değil, nitelik ve nicelik mevzusu. Daha doğrusu Cenab-ı Mevla’nın rızasını her şart ve şerait altında alanların mevzusu!.. Öğrencilik yıllarımızda bu hep konuşulurdu, azlığımıza takılmayın sahabe de 313 serdengeçtiydi denilirdi. “Biz kemiyetin peşinde değil; keyfiyetin peşinde koşuyoruz. Her şart ve şerait altında dava adamı lâzım bize” denirdi ki doğrusu da buydu. Bu söze en sadık kalması gereken bir kısım tarikatlarda bile bu sözler unutuldu. Mevlana Celaledin-i Rumi’nin ne olursan ol ama budanmaya, aşılanmaya razı ol da gel, yeni yolculuk için nefsinin Formula şoförlüğünü bırakıp eşref-i insan otobüsünde bir yolcu olmaya razı ol da gel demeye getiren sözünü “ne olursan ol, kim olursa ola gel ama parayı-araziyi, tapuyu yap da gel… Papaların-papazların aforozu varsa bizim bir kısım nabza göre fetva veren imam efendilerin de şefaat kredisi var” denildi. Siyasetle alakalı, arazi mafyasıyla alakalı sorunlarda, bir yerden bir ihale alırken yardımı olsun, kalabalık görünelim diye bir sürü meymenetsiz, tıynetsiz cemaatlerin, tarikatların içinde gizlenmiş olduğunu sanıyor.

Page 11: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

Şu ahir zaman sürecinde her kimim hesabı ne olursa olsun biz yine de tarikatların, cemaatlerin içerisinde hâlâ çürümemiş, vazife ifa eden o insanların ayağını öperiz. Sırat-ı mustakim/ o dosdoğru yol üzere giden sürekli yol-yolcu- hız-yakıt-istikamet ayarını Kur’an ve sünnete göre yapan o cemaatlere, tarikatlara, vakıflara, vakıf insanlara çok ihtiyacımız var. Bizi koskoca Osmanlı çınarı yapan camialar bunlar; fakat bu camialar da bazen ferden bazen topyekûn, bazen kürekçisiyle Cenab-ı Allah’ın samimiyet testinden geçiriyor. Biz cemaat ve tarikatlarımızı meyve ağaçlarına benzetebiliriz. Sağlam çürümemiş olanları kayda geçiyor. Bazen lideri çürümüş olsa bile, içinden sağlam olanlar toplanıyor. Ahir zamanda bütün samimi kalanlar bir araya getirilecek. Camialarımızın ve cemaatlerimizin kuruluş gayelerini iyi bilelim. Cenab-ı Allah’ın hesap ve kitabı toplama işleminden sonra çıkarma, bölme ve sonunda da çarpım tablosuna gelmeye başlarsa, Mu kavminin, Atlantis kavminin, Lût kavminin başına gelmiş olanlar başımıza gelecek, Mazaallah tövbe etmeye bile fırsat bulamayabiliriz. Kader senaryosunda Cenab-ı Mevla mühlet verir ama ihmal etmez…

- SORU : Lût kavmi örneğini verdiniz. Lût kavminin hepsi o fiili işledikleri için helâk edilmediler, büyük bir kısmı mâni olmadıkları, kötülükten men etmedikleri, bana ne dedikleri için helâk edildiler…

Page 12: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

- H.Y.ÇEBİ : Kifayetsiz kelimelerimle ben de işte bunu demeye çalışıyorum. Ahir zamandaki sahne maalesef bu… Cihad terk ediliyor… Cihad illâ bıçağı al, silahı al öldür şeklinde olmuyor. Ahir zamanda katliamlar, tecavüzler örtülü olduğu için cihad da örtülü harp metodlarıyla oluyor. Allah’tan korkan, sırat-i mûstakîm’den ayrılmamış siyasetçimizi, fikir mücahimizi, Cüneyd-i Bağdadi gibi ahlaklı işadamımızı, memurlarımızı, esnafımızı organize ederek bu mücadele ve mücahadeyi vermeliyiz. Bazen iliklerinize kadar üzülüyorsunuz zira rahatlıkla Elhamdülillah Müslümanım diyen camialara emanet edilen gazeteler, dergiler, televizyonlar da faizin/ribanın ne olduğunu yüzbinlerce kez yaptıkları haftalık derslerde mensuplarına hoca ağabeyleriyle anlatmalarına rağmen, banka reklamlarını görünce üstelik ramazan ayında ramazan kredisi, kurban bayramında kurban kredisi “Kuran kabı ve rahlesi” üzerinde faş edilince “gözleri var görmüyorlar, kulakları var işitmiyorlar” durumuna düşen söz de Müslümanlar mı olduk diye hayıflanmadan edemiyorum…

Şeytanın haramını kursağınıza soktuğunuz zaman nasıl kazanacaksınız. Cihad terk edildi… En büyük cihad ilmî cihaddır. Bediüzzaman’ın bir sözü vardır “Medenilere galebe/galibiyet ikna iledir.” Burada ikna ile kastedilen, ilim ve irfan sahiplerinin tebliğleridir. Allah’ın “oku” emriyle yetiştirilmiş, maddî ve manevî ilimlerle donatılmış ticarette, medya da, okul da, memurluk hayatında, esnaflıkta bu ilmi ve irfanı kullanan insanlardır. Cenab-ı Allah “ben sevdiğime hikmet veririm” buyuruyor. Bunu şerh eden bir Kızılderili atasözü vardır. Ateist bile söylese her doğru söz Cenab-ı Allah’ın ayetlerini şerh eder. Bu söz de deniyor ki “bilgi mazîdir, hikmet ise istikbal.” Evet, hikmet gelecektir, kulluğunun eşyanın mahiyetine, görevine, vazifesine ermiş hayatını ona göre tanzim eden, ettirmeye çalışan insandır. Bunlardır toplumun yapı taşları, insanlık hamilleri… Cenab-ı Allah bizlere hikmet sahibi politikacı, cemaat, tarikat, parti lideri, din görevlisi, cumhurbaşkanı, milletvekili, belediye başkanı, eğitmen, imam, nalbur, kasap, emekli, asker, polis, simitçi, berber , vatandaş, insan olmayı nasip etsin…

Page 13: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

- SORU : İşin metafizik kısmına geri dönecek olursak; biraz önce işin ak ve kara kısmından bahsettiniz. “Masonlar” dendi bir dönem, bu sonra sulandırıldı, “İlluminati” dendi hakeza, “Tapınak Şövalyeleri” dendi hakeza… Bunları tarif etmek için kullanılacak nasıl bir kelime olabilir?

- H.Y.ÇEBİ : Bu sorunun altında aynı zamanda altında bir başarı öyküsü var; özellikle 90’lı yıllardan sönce bu konularda yazan üç beş yazar, fikir adamı ve emekli asker vardı. Bu cihat ehli kalemşörlerden mahlas isim kullananların dışında direkt imzasını çakan merhum General Cevat Rifat Atilhan, Başbakanlık araştırmacılarından Ziya Uygur, General Sami Sabit Karaman… 1935 yılında kapatılan mason locaları İnönü iktidarıyla birlikte tekrar açılarak Siyonistlerin kendilerine hizmet edecekleri sınıflandırdıkları çiftlikler olarak nitelendirdikleri yerler haline döndüler. Bu emperyalist, Siyonist yapının ki bunun dini ırkı yoktur, bunu şeytana yani ateizme giden süreci bizzat kendi stratejileriyle “ışığı gözlere alıştıra alıştıra vereceksin” sözleriyle yedirirler. . Tabii burada şunu özellikle vurgulayalım ki buradaki Siyonistlerden kasdımız, Musa Aleyhiselama verilen şeriatının dışına çıkanlar Siyonistler. Siyonizme- emperyalizme karşı birlikte mücadele ettiğimiz Musevi vatandaşlarımız içinde Allah’ın dinine hizmet eden ve daha fazla hizmet edecek olan kardeşlerimiz vardır. Onlar, çok uzak olmayan bir zaman da açıkça “La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah” diyecekler İnşaallah, burası çok önemli… Bunu ilk defa size açıklıyorum, bugün İsrail’de İngiliz Siyonistlerin dünyaya bela yaptığı İsrail’deki derin Siyonist yapıya, yapılanmaya karşı Musevi kardeşlerimiz dolayı İsrail’de “İSRAİL BAHARI” diyebileceğimiz bir darbe planlıyorlar. Bu konuda bazı Musevîler sürekli çalışıyorlar. Musa Şeriatinden olan ve İslâm dinini kabul edecek olan bir oluşum, İngiliz eliyle oluşturulmuş İsrail’deki Siyonist yapıdan rahatsız. İsra Suresi’nin 7 ve 8. Ayetleri’nde geçen “eğer bir daha azgınlık çıkarırsanız, yeryüzünden tamamen silineceksiniz…” Bu ayetteki “eğer” sözcüğü ile verilen mesaja dikkat etmek lazım… “Kendinizi ıslah etmezseniz, Hz. Musa’nın Şeriatine sadık olup İslâm’a dönmezseniz, hakikati gizlerseniz ve bunun mücadelesini vermezseniz siz de Lût kavmindeki gibi kurunun yanında (ona dokunmayan) yaş da yanar misali ortadan kaldırılacaksınız” diye orada bize mesaj var diyen Musevîlerle görüştüm bizzat. İsrail, tek dünya imparatorluğu, bir siyonist dünya imparatorluğu kurmak istiyor. Bu şeytan ütopyası için her türlü zulmü, katliamı

Page 14: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

yapıyor. Biz bu şeytani ütopyaya karşı, ekonomik, askeri, siyasi katliamlara karşı mücadele vermezsek biz de bu taşın altında kalacağız diyen Musevî kardeşlerimiz var…

-SORU : Muvaffak olabilirler mi sizce?

- H.Y.ÇEBİ : Cenab-ı Allah izin verirse bu samimî insanlar muvaffak olabilirler ancak Müslüman emanetçiler o topraklara gelmeden olmaz! Ben her zaman o kardeşlerimize her zaman şöyle cevap veriyorum “İslâm sancağının oraya dikilmesi lâzım.” Ondan sonra da o Musevî kardeşlerimiz karşılıklı insanca ilişkilerle saygı ve sevgi ölüleriyle istedikleri gibi yaşayabilirler. Ahir zamanın fatihleri kimlerse onların İsrail’i bir an evvel resetlemesi lâzım. Şeytanın tahtı sallanmadan tüm dünyadaki şubelerini kaldıramazsınız! Nasıl olacağını şüphesiz en iyi Rabbimiz bilir. ‘O tuzak kuranların en hayırlısıdır.!”

Page 15: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

-SORU : Metafizik dünya savaşı hususunda, ak kara kısmını biraz daha müşahhaslaştırabilir miyiz?

-H.Y.ÇEBİ : Her doğru her yerde söylenmez. Söyleyebileceğimiz kadar söyleyelim. Biliyorsunuz her yerde bir tek göz var; şeytanın remzi/işareti bu. Bir yapıdan bahsedilir. Bir üçleme vardır. Şeytan ile transa geçen bir üçlü yapı vardır. “Üçlü Rabbî” dedikleri en üstteki haham bunlar diğer adıyla en yetkili zamanın insan şeytanları. Bu üçlü yapının altında 70’ler dedikleri SANHEDRİN adında ezoterik, kara büyücü bir teşkilat vardır. Bu üçlü yapı ezoterik sırları en iyi bilenlerdir. Bu üçlü yapıdan biri öldüğü zaman, bu 70’lerden en bilgili olan, şeytanla transa geçebilecek olan biri onun yerini alırlar. 70’ler üçlere, üçler şeytana kendilerinin yerini alacak insan şeytanları yetiştirirler. Bunların altında iş adamları, akademisyenler, yazarlar kategorileri vardır. Bunların içinden de 34 derece (yani şeytanla transa girebilen ve onula transa geçtiğinde sol eliyle 3 sağ eliyle 4 yapıp 34’e geldim deyip transa geçtiği ifritten bilgi devşiren, istihbarat alan biridir bu) li olabilecekleri özel yetiştirirler. Onlar diğer insanları koyun gibi görüyorlar. Bu kategorilerdekiler bu sebeple yönetici sınıftır. Bunu sağlayabilmek için localar kurmuşlardır. Lions, Rotary, Bilderberg vs… Alanına göre siyaset, iş dünyası, ekonomi, akademisyen için ayrı kategorileri var. Kendilerine has bir sosyal statüleri vardır. Birlikte kortlara giderler, yüzmeye giderler, eğlenceler, yalancı cennet yani… Aslında Mason Localarının işi bitmedi. Mason locaları 90’lı yıllardan sonra gelen bazı genç yazarlar, çizerler olayı güzel anlatarak iyi deşifre ettiler. Haliyle bu isim içerisinde artık hareket etmiyorlar. Artık daha gizli elitist yapılara büründüler.

-SORU : İsim alabilir miyiz?

Page 16: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

- H.Y.ÇEBİ : İsimlerin çok önemi yok aslında. Aslında eskisi gibi bu locaları genişletmiyorlar; daha seçkin insanları alıyorlar.

- SORU : Sanki genişletiyorlar, umuma açıyorlar, herkes üye olsun istiyorlar; ama üstünde ayrıca bir yapı varmış gibi duruyor.

- H.Y.ÇEBİ : Üstündeki yapı önemli… Artık toplumun kılcal damarlarına kadar yerleştiler. Şirketler kurdular, yerli şirketleri satın aldılar, ortaklık kurdular… Artık locaların sayılarını artırmaya ihtiyaçları yok. Bu yetiştirilmiş yapıdan kumandanları, lejyonerleri tespit ettiler. Üst yapıyı modifiye etmekle meşguller; çünkü bu üst yapı onlara göre avamı kontrol ediyor. Bu üst yapının loca loca çalışmasına ihtiyaç kalmadı. Zaten televizyonlar, kitaplar, müzikler üzerinden toplumu bir loca gibi yaptılar. Bugün Karaköy’deki Ziraat Bankası önündeki Hiram Usta heykeline hiç kimse dokunmuyor. Kardeşim bugün Türk geleneğinde böyle bir motif var mı sorusuna cevap veremiyorlar. Paranın olduğu her yerde işaretleri vardır. Niye Hiram Usta bir elinde çekiç diğerinde örs tutar? Derler ki “mimardır o yüzden”. Hayır, buradaki örs insan beyni, çekiç de telkindir. Yani insan beynini telkinlerle yönlendirip şekillendireceksin. Aslında Hiram Usta bir duvar değil; zihin ustasıdır, yani beyin yıkayıcıdır. Şeytanın ustalığı oradan gelir. Şeytan, insan beynindeki düşünceyi değiştirmeye çalışır. Yıllarca bu ülkede irtica diye hoplayan birileri oldu. Kardeşim, işin yobazından biz de rahatsızız. Bir İslâm mütefekkirinin dediği gibi, “İslâm ne zaman medenîlerin elinde olursa anla ki inkişaf o zaman olacaktır.” Allah kimseyi yobaz etmesin. Kendi cehaletini İslâm’a taşıyan insanlardan etmesin. Lisanıyla, edebiyle, adabıyla, irfanıyla, ilmiyle İslâm dinine yakışan insanlar etsin bizi. Yobazını, ham sofusunu ayır etmeden samimî Müslümandan dahi rahatsız olan bu tiplere şeytan hayatı başka türlü okutuyor. “Sizin damarlarınızda gezerim ben” diyor. Bugün yeryüzünü dönüştüren Siyonist – emperyalist yapı da insanlığı böyle okuyor, şeytanın telkinleriyle bizi yanlış tanıyorlar, algılıyorlar. Biz de Peygamber efendimizin verdiği ahlâkla onların yanlış olduğunu anlamalarına çalışıyoruz. “O zaman Allah’ın kitabına başvuralım siz mi doğrusunuz, biz mi kitap karar versin” diyorsunuz. “Eğer siz Allah’ın yolunda gitmiyorsanız, Cenab-ı

Page 17: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

Allah sizi soyunuzu kurutsun; biz gitmiyorsa bizi” Peygamber Efendimizle (sav)Yahudiler arasında geçen bir hadise vardır. Bugün aynı şeyi biz de söylüyoruz ama yanlış yolda olduklarını bile bile inanmıyorlar; bizim onlarla düşmanlığımız belli ancak yanlış propagandalarla, yanlış insanlarla İslama meyledecek insanlara ulaşamadığınıza üzülüyorsunuz. Bakın; İnsan kelimesi, “üns” ve “nisyan”dan gelir. “Üns” hatırlamak manasına gelir, “nisyan” unutmak manasına gelir. Eğer biz ruhlar âlemindeyken Cenab-ı Allah’a verdiğimiz sözü yerine getirirsek insanın “üns”vasfını yaşarız. Bu söze uygun yaşamadığımızda ise ortaya çıkan vasfımız “nisyan”dır, haşa bu bir işgüzarlık, isyandır.. Allah yoluna sarılırsak, ehl-i namaz olmaya devam edersek ak kuvvetler içerisinde bir vazife alırız. İmam-ı Rabbanî “ahir zamanda sultan evliyalara ihtiyacımız olacak” diyor. Bu “sultan evliyalar nedir?” diye sorulduğu zaman, “ahir zamanda para çok olacak, bu para dinsizin elinde olduğu zaman dünyanın en şerli aracı olacaktır” diyor. Ahir zamanda paralı, emaneti taşıyabilen insanlara ihtiyacımız olacak. İçinde gezdirdiğin nefis hayvanı seni bineceğine, sen nefsinin hayvanını bin, onun gücünü kullan! Nefsine sahip olabilirsen, dizginleyip yaban atı gibi ehlilleştirisen seni dünyanın en güzel mevzisine getirebilir. Ama o sana sahip olursa köpekleşir ve o seni kullanmaya kalkar. İşte bu köpekleşmeye başlayan nefis ile birlikte her insanın yanında olan “vesvas” dediğimiz -halk tabiriyle vesvese denilen habis varlıklar- seni ve nefsini kontrol altına almaya başladığı zaman hannas dediğimiz bir yapıya bürünür. İnsan şeytanlaşmaya başlar. “Kurgularla insanların içine gizlice vesvese verirler” dendiği gibi, o mübarek suredeki vesvasın seni hannasa doğru gemler. Ve bu vesvas ve hannasları yetiştimekte, kullanmakta mahir olan şeytan ve avaneleri toplumun içinde istihbarat teşkilatlarıyla, şirketlerle dünyayı yöneten o piramit yapı içerisinde artık imparatorluk örgüsünü kazak dokur gibi dokumaya başlar..

- SORU : Şeytan demişken işin sunî tarafına gelelim biraz da... Bu zihin kontrol, telegram hakkında ne diyorsunuz?

Page 18: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

- H.Y.ÇEBİ : Son yıllarda nacizhane metafizik istihbarat başlığı altında yaptığımız programlar, mülakatlar ve kaleme aldığımız kitapların yanında değerli araştırmacılar Oktan Keleş, Ömer Özkaya, Volkan Kemal Ergenekon, profesörlerden Selim Şeker, Nurullah Aydın gibi akademisyenler Türkiye geneline bu konuda çeşitli açılardan önemli açıklamalarda bulunuyorlar. Türkiye’de 2000’li yıllarda bu konuda bir tane kitap yoktu. Birkaç tane yarım yamalak dışarıdan tercüme kitap vardı. Sevgili Ömer özkaya, CIA ve Zihin Kontrol kitabını hazırladığında ben de bu işin metafizik çalışmaları kısmında pek çok tecrübe yaşadığım için “Metafizik İstihbarat” başlıklı çalışmanın notlarını hazırlıyordum. Daha sonra, hazır kıta programlarıyla bu işi iyice gündeme getirerek iyice anlaşılabilir olmasını sağlamıştık. Nihayetinde Toplumu Aydınlatma Hareketi genç araştırmacılarından Ali Selman kardeşimize de kendi uzmanlık alanı içinde Kuantum evreninde Elektro Manyetik Beyin Kontrol isminde bir dosya çalışmasını istedim. Çok kısa sürede yerli yabancı birçok kaynağı tarayıp ve bilim adamını bularak çok değerli bir çalışma gerçekleştirdi. Rabbimizin lütfüyle biz de bu değerli ve gayretli çalışmanın sahaya çıkmasına vesile olmaya çalıştık.

TELE (GRAM)

Bu teknikler genel olarak, Beyin Kontrolü başlıkları altında ele alınıp özellikle TELEGRAM (fizik ve metafizik) olarak ele alınmaktadır. Yeri gelmişken şu hakikati hatırlatmak lazım ki "tele" kelimesini herkes bilir, iletişime ait tele-graf, tele-fon,tele-vizyon,tele-teks gibi elektiriksel iletişimi ifade eden eski yunanca uzak, ırak manasında bir kelime olarak ifade edilir ki, sözlüklerin pek çoğunda ikinci veya üçüncü, dördüncü anlam olarak "tuzak, hayvanlara kurulan tuzak" manasına gelmesi de hayli ilginçtir.

Page 19: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

Diğer taraftan, tele'yi ayrı tutup gram sözcüğüne de yakın çekim yaptığımızda, bu sözcüğü kabala Yahudi kara büyü eserlerinde de daha önce görmem hayli dikkati çekti ki bu gram ismi orada geçen şeytanlardan birinin ismi idi. Her ne kadar zihin kontrol ve kullandığımız eşyalar, logolar ve isimler bu zihin kontrol meselesinde bam tellerinden biri olmasına rağmen biz konunun bütüncül akışını bozmamak için ana caddeden ayrılmadan konuyu izah etmeye devam edelim.

Kısaca özetlersek; üç temel çalışma üzerinden yürütüyorlar. Birincisi bunu binlerce yıldır yaptıkları gibi kara büyü üzerinden yapıyorlar. İçtiğiniz suya, yediğiniz yiyeceğe dikkat edeceksiniz. Bunun dışında Cenab-ı Mevla’nın Sırat-ul Mustakîm üzerinde gitmemiz gereken ayetin sırrını taşıyacaksınız. Maide Sûresi 105. Ayettir bu. “Ey iman edenler! Siz nefislerinizi ıslah etmeye bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” Strateji budur. Yolcunun, dava adamının rehber ayetlerinden bir tanesidir. Tabi en büyük rehber bu mübarek ayetleri de o üzerinde taşıdığı için kâinatın canlı kitabı Resulullah’tır, mubarek hadisleridir. Mübarek ayette ne buyruluyor? -Siz nefislerinizi ıslah etmeye bakın. Böyle yaparsanız vekiliniz ben olacağım, işi gören de ben olacağım. Siz sadece diğer ayetlerde de buyrulduğu gibi bir niyetle yayından çıkan ok gibisiniz. O hedefi buldurmak bizim işimiz. Netice itibariyle bu ayetlere, bu hadislere, bu mübarek tavsiyelere uyarsak Allah’a şükürler olsun “ak kuvvetlerdeyiz. “

Zihin kontrolünü teknik olarak açıklarsak bunun kimyasallarla yapılanı var. Bir dönem bu LSD denilen ilaç bu konuda çok ciddi kullanıldı. Şimdi de Haloperidol denilen meşhur bir ilaç var. Özellikle Prof. Nurullah Aydın’ın da bu konuda çok güzel bir yazısı vardır. Aslında alkolünden sigarasına (Sigara demem pek hoş görülmeyecektir ama iyi bir şey değil. Çünkü bazısını büyülü sularla yıkıyorlar), LSD’sinden Haloperidol’une kadar insan kimyası üzerinde haram olan her kimyasal, hipnoz tekniklerinde kullanılıyor. Bazen bu ilaçları belli dozlarla veriyorlar, bazen de hipnoz seanslarında bu ilaçlardan destek alıyorlar. İkincisi elektromanyetik. Siber İstihbarat. Bunların içerisinde uydular kullanılıyor, cep telefonlarından gelen sinyaller kullanılıyor. Televizyonlardaki 25. Kare dediğimiz subliminal kareler kullanılıyor. İnsan beyninin algıladığı kulağının algılamadığı sesler (frekanslar) kullanılıyor. Neticede hayra gitmenin binlerce vesilesi olduğu gibi, şerrin de kullandığı binlerce kanalı var. Bunlar en bilinenleri. Bunların dışında da dediğimiz gibi en büyük zihin kontrol çalışmaları ise metafiziksel, karabüyü gibi bir takım ifritlerin ve cinlerin sihir yoluyla insanın vücuduna ve çevresine bir takım kurgularla hâkim olması. Hal ve karakter zaaflarıyla tesiri altına alması… Naçizane ben bu

Page 20: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

konuda yüzlerce seansa, vakaya girmiş bir insan olarak, bu konuda gözlem yapmış birisi, insan bedenleri içerisinde bu varlıkları konuşturmuş bir insan olarak, işin bu boyutunu derin analiz etmiş toplamışımızdır. İnternet ortamında bu konuda yazılmış “Şeytanın İpotları” başlıklı yazının sabırla okunmasını özellikle tavsiye ederim... Yeryüzünde nasıl Cenab-ı Mevla’nın yanında Allah’ın velileri, evliyalarının, Salihler dediğimiz sınıfın kuracağı dünyaya kardeşlik ihsan edecek bir cihan devleti projesi varsa, bir takım ifritlerin, habis varlıkların da ortak çalışma alanlarındaki insanlarla beraber bir dünya devleti kurma çalışmaları var.

- SORU :Son olarak eklemek istediniz bir şey var mı?

- H.Y.ÇEBİ : Son olarak şunu ekleyelim dünya kelime mânâsı olarak alçak yer demektir. Ayet-i Kerime’de Cenab-ı Mevla “dünya alçakların yeridir” buyuruyor. Dünya bir imtihan yeridir. Herkes bir arada, kâfir, münafık, mü’min… Öyleyse bu alçak yeri tabulaştırmadan ahir zamanın en güzel mücadele metotlarını Cenab-ı Mevla’dan dua ederek isteyelim. Cenab-ı Allah’ın bire on bin verdiği dönemdeyiz. Peygamber Efendimizin (sav) “ahir zaman kardeşlerim” dediği insanlardan olmayı nasip eylesin. İnşallah cihadı, fikrî ve ilmî terk etmeden hizmet etmeyi Cenab-ı Allah hepimize kara toprak üzerimize örtsek de şehadet aleminde hizmet etmeyi hepimize nasip etsin.

Page 21: Hakan Yılmaz Çebi akademi derg.roport

- Teşekkür ederiz.

- H.Y ÇEBİ - Ben de teşekkür ederim.