16
2 7 Halk›n Sesi’nden yeni bir bölüm. Medyada anlat›lmayanlar... ‹lk say›da fiehir Üniversitesi’nin s›rr› KTÜ Ö¤renci Kolektifleri rektör- lere geri ad›m att›rmak için AKP olmaya gerek yok Sosyal devletle beraber çöken iflçilerin milli tak›m› Zonguldakspor’un öyküsü Kusturica’y› Bursa’da el üstünde tutup flimdi iste- meyenler ne kadar samimi? AKP’nin Alevi s›n›r› AKP, Alevilerin ‘zorunlu din dersinin kald›r›lmas›’ talebiyle yapt›¤› eylemler karfl›s›nda tak›nd›¤› tutumla ileri demokrasi söylemleri- ni bir kenara b›rak›p gerici-faflist özünü ortaya koydu S. 3 Sol, omuz omuza AKP hem Kürt hareketine hem Sol’a dönük sald›r›lar›n› h›zland›rd›. AKP terörüne karfl› yan›t sokakta, omuz omuza yap›lan eylemlerle veriliyor S. 4 Ekvador’da ne oldu? Ekvador’da devlet baflkan› Correa’ya yönelik polis darbesi dost ülkelerin dayan›flmas›, halk›n tepkisi ve ordunun operasyonuyla bofla ç›kar›ld›. Latin Amerika’daki tan›d›k darbe senaryosu Ekvador’da tutmad› S. 5 Kenar Notlar› / Sayfa 2 Öyle bir kaza bizde olsa... Ferda Koç / Sayfa 4 Birirnci s›n›f yurttafl... Tufan Sertlek / Sayfa 8 Anadilde e¤itim Süheyla E. Tezel / Sayfa 10 Hayat› kurtarsa kurtarsa... Bizden duymufl olun... Rektör saltanat› böyle y›k›l›r Bu da iflçilerin milli tak›m› Kusturica ikiyüzlülü¤ü SAYFA SAYFA SAYFA SAYFA Y›l 5 Say› 117 15 Ekim 2010 • 1 TL 14 15 Dosya: Üniversite piyasacı gerici kuşatma altında Türban yasa¤›, eylemler, polis iflgali... yeni e¤itim ö¤retim y›l› aç›l›fl› ülkedeki politik gerilim ve çat›flmalar›n göbe¤ine yine üniversitelerin oturdu¤u tart›flmalarla bafllad› Karfl› ç›k›lacak iki fley, de¤ifltirilecek çok fley var YOL YAZISI S. 3 11 Ekim 2010 - Yenimahalle’de yaflanan y›k›mdan AKP yarg›da, üniversitelerde, medyada, sermaye örgütle- rinde, bütün iktidar alanla- r›nda var gücüyle borusunu öttürmeye çal›fl›yor CHP’den liberallere AKP’nin be- lirledi¤i gündemlerle, onun kul- var›nda siyaset yapanlar halk› kazanmay› umarken gerici ne- oliberal rejime teslim oluyor AKP’nin demokrasi ve öz- gürlük yalanlar›yla artan bask›s›, halk›n hak mücade- lelerini zorlu bir muhalefet olarak karfl›s›nda buluyor Evrensel bilginin mekan› üniversiteler bir kez daha ikti- dar savafl›na sahne oluyor. Bir yandan da Üniversitelere neoliberal dönüflümle beraber gericilik yerlefliyor S. 12 Antakya’dan Şam’a uzanan dayanışma eli Antakya Halkevi’nin düzenledi¤i Suriye gezisinde Filistin Mülteci Kamp› ziyaret edildi. Ziyaret Antakya ve fiam’da verilen dayan›flma konser- leriyle flenlendi S. 2 İş cinayetine hükümetten yasal davet ‹fl cinayetlerine ‘kader’ diyen AKP’nin bu cinayet- leri önlemek ad›na ç›kard›¤› yasa frene bas- mak flöyle dursun otoban- da ters fleritte vites büyüt- meye benziyor S. 9 CHP’li Yaşar Gökçek’e özenince Yenimahalle’deki y›k›ma karfl› bar›nma hakk› mücadelesi verenler, sermaye için s›n›f siyaseti yapan- lar›n foyas›n› ortaya ç›kartt› S. 6 Siyasetin çat›flmal› gündemi türban yasa¤› özgürlük sorunu mu- dur? Bunun cevab›n› arayan Kibele’den mektup var S. 10 Bir kadın sorunu olarak türban ’De¤iflen ‹zmir’i Anlamak’ kitab›n›n yazarlar› Y›ld›r›m ve Haspolat, Bat› Anadolu milliyetçili¤inin s›n›fsal analizini yap›yor S. 11 Söyleşi: İzmir’i nasıl bilirsiniz? Bu taş yerini bulacak

Halkin sesi 117

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Halkın Sesi 117. sayı. 15 Ekim 28 Ekim 2010

Citation preview

2 7Halk›n Sesi’nden yeni bir bölüm.Medyada anlat›lmayanlar... ‹lksay›da fiehir Üniversitesi’nin s›rr›

KTÜ Ö¤renci Kolektifleri rektör-lere geri ad›m att›rmak için AKPolmaya gerek yok

Sosyal devletle beraber çökeniflçilerin milli tak›m›Zonguldakspor’un öyküsü

Kusturica’y› Bursa’da elüstünde tutup flimdi iste-meyenler ne kadar samimi?

AKP’ninAlevi s›n›r›� AKP, Alevilerin‘zorunlu din dersininkald›r›lmas›’ talebiyleyapt›¤› eylemlerkarfl›s›nda tak›nd›¤›tutumla ileridemokrasi söylemleri-ni bir kenara b›rak›pgerici-faflist özünüortaya koydu � S. 3

Sol, omuzomuza� AKP hem Kürthareketine hem Sol’adönük sald›r›lar›n›h›zland›rd›. AKPterörüne karfl› yan›tsokakta, omuzomuza yap›laneylemlerle veriliyor� S. 4

Ekvador’dane oldu?� Ekvador’da devletbaflkan› Correa’yayönelik polis darbesidost ülkelerindayan›flmas›, halk›ntepkisi ve ordununoperasyonuyla boflaç›kar›ld›. LatinAmerika’daki tan›d›kdarbe senaryosuEkvador’da tutmad›� S. 5

Kenar Notlar› / Sayfa 2

Öyle bir kaza bizde olsa...

Ferda Koç / Sayfa 4

Birirnci s›n›f yurttafl...

Tufan Sertlek / Sayfa 8

Anadilde e¤itim

Süheyla E. Tezel / Sayfa 10

Hayat› kurtarsa kurtarsa...

Bizden duymufl olun... Rektör saltanat› böyle y›k›l›r Bu da iflçilerin milli tak›m› Kusturica ikiyüzlülü¤üSAYFA SAYFA SAYFA SAYFA

Y›l 5 • Say› 117 15 Ekim 2010 • 1 TL

14 15

Dosya: Üniversite piyasacıgerici kuşatma altında� Türban yasa¤›, eylemler, polisiflgali... yeni e¤itim ö¤retim y›l›aç›l›fl› ülkedeki politik gerilim veçat›flmalar›n göbe¤ine yineüniversitelerin oturdu¤utart›flmalarla bafllad›

Karfl› ç›k›lacak iki fley, de¤ifltirilecek çok fley var YOL YAZISI � S. 3

11 Ekim 2010 -Yenimahalle’de

yaflanan y›k›mdan

�AKP yarg›da, üniversitelerde,medyada, sermaye örgütle-rinde, bütün iktidar alanla-r›nda var gücüyle borusunuöttürmeye çal›fl›yor

CHP’den liberallere AKP’nin be-lirledi¤i gündemlerle, onun kul-var›nda siyaset yapanlar halk›kazanmay› umarken gerici ne-oliberal rejime teslim oluyor

AKP’nin demokrasi ve öz-gürlük yalanlar›yla artanbask›s›, halk›n hak mücade-lelerini zorlu bir muhalefetolarak karfl›s›nda buluyor� �

� Evrensel bilginin mekan›üniversiteler bir kez daha ikti-dar savafl›na sahne oluyor. Biryandan da Üniversitelereneoliberal dönüflümle berabergericilik yerlefliyor � S. 12

Antakya’danŞam’a uzanandayanışma eli

� Antakya Halkevi’nindüzenledi¤i Suriyegezisinde Filistin MülteciKamp› ziyaret edildi.Ziyaret Antakya ve fiam’daverilen dayan›flma konser-leriyle flenlendi � S. 2

İş cinayetinehükümettenyasal davet

� ‹fl cinayetlerine ‘kader’diyen AKP’nin bu cinayet-leri önlemek ad›naç›kard›¤› yasa frene bas-mak flöyle dursun otoban-da ters fleritte vites büyüt-meye benziyor � S. 9

CHP’li YaşarGökçek’eözenince� Yenimahalle’dekiy›k›ma karfl› bar›nmahakk› mücadelesiverenler, sermaye içins›n›f siyaseti yapan-lar›n foyas›n› ortayaç›kartt› � S. 6

� Siyasetin çat›flmal›gündemi türban yasa¤›özgürlük sorunu mu-dur? Bunun cevab›n›arayan Kibele’denmektup var � S. 10

Bir kadınsorunu olaraktürban

� ’De¤iflen ‹zmir’iAnlamak’ kitab›n›nyazarlar› Y›ld›r›m veHaspolat, Bat› Anadolumilliyetçili¤inin s›n›fsalanalizini yap›yor � S. 11

Söyleşi:İzmir’i nasılbilirsiniz?

Bu taş yerini bulacak

GÜNCELHalk›n Sesi

215 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

Kenar Notlar›

Şili’de 5 Ağustosta gerçekleşen madenkazasının ardından, 700 metrede göçük

altında kalan 33 maden işçisi yaklaşık iki aysonra yukarı çıkarılmaya başlandı. Şili’de sırfkurtarma çalışmaları sürerken, bizde sekizmedenci daha toprağa verildi.

Peki "Bizde niye böyle değil!" diyenlere,Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan ÖmerDinçer bakın nasıl yanıt verdi (SkyTürk,“Haber Mahali” programı):

Dinçer, "Böyle bir kaza bizde olsaydı,madencilerimizi üç günde çıkarırdık.Zonguldak'da grizu patlaması ile kazayauğradık. Şili'de ise göçük oldu. ŞayetZonguldak'da grizu patlaması yerine, göçükolsaydı, işçilerimizden hayatını kaybedenolmayacaktı ve sadece 3 gündeçıkaracaktık… Biz çok daha iyiyiz. Şimdi siz,madenin bir köşesinde göçük olmuşkenöbür tarafta güvenli bir yerde bekleyeninsanları görüp ‘Bizde niye böyle değil!’ der-seniz, bize haksızlık edersiniz… Çünkü bizimmadenlerimizde de işçilerimizin güvenle veaylarca kalabilecekleri mekanlar var. Zatenona benzer yerlerde dinleniyorlar, yemekleri-ni yiyorlar. Ama bizde insanlar hayatını kay-bettiler. İkisi ayrı durumlar…”

İsterseniz bizim durumu bir anımsayalım:17 Mayıs'ta Zonguldak Karadon’da

taşeron firma Yapı Tek ocağında göçükaltında kalan iki işçinin cesedine hâlâulaşılamadı. Göçük altında kalan toplamotuz işçiden 28’inin cesetleri çıkarlırken,bırakın sağ kurtarmayı iki işçisinin, EnginDüzcük ve Dursun Kartal’ın cenazelerine bileulaşılamadı.

Başbakan Erdoğan “İki bakanımı orayagönderiyorum. Otuz madenci çıkana kadaroradalar” demişti. O iki bakandan biri ÖmerDinçer’di; diğeriyse Enerji Bakanı TanerYıldız.

Başbakan Erdoğan, "Bu mesleğinkaderinde var" dedi. Çalışma Bakanı ÖmerDinçer “Güzel öldüler. O konuda ben acıçekmediklerini ve fizik olarak da güzel öldük-lerini buradan rahatlıkla söyleyebilirim. Bütünişçilerimizi ailelerine teslim ettik. Hepsidefnedildi, hepsi huzur içindeler.

Ulaşılamayan 2 kişinin göçük altındaolduklarını tahmin ediyoruz. Onlara daulaşabilmek için çaba harcıyoruz” dedi.Aradan beş ay geçti.

Engin Düzcük’ün babası Şükrü Düzcük,“Beş ay geçti, ne olacak bilmiyoruz. Şili’de700 metreye adamlar indi, bizim Türkiye bukadar aciz mi?” diye isyan ediyor. DursunKartal’ın abisi Adnan Kartal ise, “Basiretsizve iş bilmeyen yöneticilerle karşı karşıyayız.İşte Şili örneği. Adamlar iki kuyu açtılar, borudöşediler, içine asansör koyup insanları kur-taracaklar. Bizim utanmamız gerekiyor” diyesitem ediyor.

Ne var ki, sorun sadece basiretsizlik ve işbilmezlik olsaydı, o bile belki telafi edilebilir-di. Sorun daha büyük. Sorun, AKP iktidarı veonun İslamcı (gerici) liberal siyasetçileri,bürokratları ve akademisyenleri. ÇalışmaBakanı Ömer Dinçer onlardan sadece biri.Yeni gerici liberal bürokrasi seçkinlerini anla-mak bakımından iyi bir örnek model.

Ömer Dinçer işletmeci. Bilim hırsızlığı(intihal) yaparak profesör oldu.

11 Nisan 2003’de Başbakan Başmüşaviri,21 Ekim 2003’te de Başbakanlık Müsteşarıoldu. 2005'te YÖK Genel Kurulu, ÖmerDinçer hakkında “İşletme Yönetimine Girişisimli kitabında aşırma yaptığı” gerekçesiyle,“üniversite öğretim mesleğinden çıkarmacezası” verdi.

2008'de Ankara 1. İdare Mahkemesi inti-hal gerçekleşmiştir hükmü ile, ÖmerDinçer’in, YÖK tarafından ‘intihal’ yaptığınailişkin verdiği karara yaptığı itirazı reddetti.Bu kararın ardından Dinçer, üniversitelerdeöğretim üyesi olarak görev yapamayacak.Öğretim üyeliği yapamayacak; ama AKP ikti-darı onu milletvekili ve bakan yaptı.

Ömer Dinçer’in gericiliği zaten işçi ölüm-leri ve laiklik hakkındaki söylediklerinden bili-nen bir şeydi:

“Türkiye'de (...) laiklik ilkesinin yerini İslamile bütünleşmeye terk etmesinin gerekliolduğu kanaatini taşıyorum. Böylece TürkiyeCumhuriyeti'nin başlangıçta ortaya koyduğubütün temel ilkelerin (...) daha Müslümanyapıya devretmesi sorumluluğu ve artıkbunun zamanının geldiği düşüncesinitaşıyorum.” (Bilgi ve Hikmet, 1995)

AKP iktidarına, uzun süre başbakanlıkmüsteşarı olarak Erdoğan’ın akıl hocalığınıve yüksek bürokrasideki İslamcı kadrolaşmaişini yürüterek hizmet etti.

Şimdi ise daha zorlu bir görevin başınageitirildi. Dinçer, Türkiye işçi sınıfının düşükmaliyet stratejilerine, ucuz ve güvencesizişçiliğe kurban edilmesi işini yürütüyor.

Ama kurbanın direnişçiye, mağdurundevrimci özneye dönüşmeye başladığı butarihsel kavşakta, bu iş artık o kadar da kolaydeğil.

‘Böyle bir kaza bizdeolsayd›, madencilerimiziüç günde ç›kar›rd›k’

Halkevleri’nin FHKC ile birliktedüzenlediği Ortadoğu HalklarıylaKardeşlik ve Dayanışma Buluşmasıkapsamında Halep, Şam ve Antak-ya’da geziler, ziyaretler ve konser-ler düzenlendi. Şam’da Yermukmülteci kampında, Antakya’da daAçıkhava Tiyatrosu’nda KardeşTürküler sahne alırken Filistin’dende El Avde müzik grubu, kardeşlikezgilerini seslendirdi.

Türkiye solu açısından pek çokaçıdan bir ilk olan bu buluşma,Ortadoğu’daki devrimci toplumsalhareketler arasındaki kopukluğun

giderilmesi yönünde mütevazı amaumut veren bir iletişim kapısınında açılmasına vesile oldu.

FHKC politbüro üyesi AbuAhmed Fuat’la ortak bir açıklamayapan Antakya Halkevi BaşkanıEylem Mansuroğlu bu buluşmanınamacını şu sözlerle özetledi:“Emperyalizmin Ortadoğu’ya karşıbütünsel bölgesel saldırı planlarıyaptığı bir dönemde, bölgenin ileri-ci güçleri arasında da bağlarınkuvvetlendirilmesi bir zorunluluk-tur. Bu buluşma bu yolda attığımızmütevazı bir ilk adımdır veönümüzdeki yıllarda diğer ülkeleride kapsayacak bir şekilde gelişti-rilip gelenekselleştirilecektir.”

‹fiTE HALEP...Kardeş Türküler üyelerinin de

aralarında bulunduğu 45 kişilikHalkevleri kafilesinin Suriye’dekiilk durağı şık taş yapılarıyla ünlü,ülkenin ikinci büyük kenti Halep’ti.İkinci gün Halep’ten hareket edile-rek önce su değirmenleriyle ünlüHama kentine, sonra tarihi Humuskentine uğrandıktan sonra başkentŞam’a geçildi. Kent merkezindedüzenlenen gezinin ardından daYermuk mülteci kampına geçildi.Şam konseri, Yermuk Filistin mül-teci kampında yer alan bir kültürmerkezinde sahnelendi.

Yermuk kampı, Filistin mültecikampları içinde en iyi durumda

olanı. Yine de, Yermuk’u en iyitanımlayacak kelime, yoksulluk.

Program Filistinli çocuklarınsahnelediği oyunla başladı.Ardından adını Filistinlilerin yurt-larına geri dönüş hakkından alanEl Avde ve son olarak da KardeşTürküler sahne aldı. Bu KardeşTürküler’in ilk Ortadoğu ilk kon-seri.

‘F‹L‹ST‹N’E B‹N SELAM’Halkevleri yöneticisi Kutay

Meriç, Türkiye’den gelen dostlarınıkarşılamak için salonu dolduranFilistinlilere bir konuşma yaptı.Türkiyeli devrimcilerin Filistindavasına geçmişten bu yana özelbir yakınlık duyduğunu belirtenMeriç, Filistin mücadelesini veFHKC’yi selamladı.

Suriye’deki üçüncü günde,dünyada Aramilerin yaşadığı sonyerleşim Malula ve bir başkaFilistin mülteci kampının yer aldığıSiddi Zeyneb ziyaret edildi.

Yermuk’a göre oldukça yoksulolan ve sakinlerinin “gerçek mülte-ci kampı” diye adlandırdığı SiddiZeyneb kampında FHKC bürosuziyaret edildi. Ziyaretçileri ağırla-mak için yarışan kamp sakinleri ilebirlikte büroda küçük bir toplantıdüzenlendi. Yaser Arafat, FHKCliderleri Corç Habaş ve Abu AliMustafa posterleriyle, Filistinbayraklarıyla bezeli büroda

FHKC’li Dr. Ömer bir sunumyaptı. Bu dayanışma ziyaretindendolayı teşekkürlerini sunan Dr.Ömer, “Araplar ‘elinden zorlaalınanı ancak zorla geri alabilirsin’der” diyerek, mücadeleden aslavazgeçmeyeceklerini belirtti.

TÜRKÜLER KARDEfiL‹⁄ESuriye’den sonra sırada Antakya

konseri vardı. Konserden önce birkonuşma yapan Halkevi BaşkanıEylem Mansuroğlu, Suriye ziyare-tinin, bu buluşmaları daha geliştir-erek sürdürme yolunda kendilerinicesaretlendirdiğini belirtti. Mansu-roğlu’nun ardından söz alan AbuAhmet Fuat, Halkevleri’ne

teşekkür etti ve Mansuroğlu’naGhassan Kanafani’nin bir tablo-sunu hediye etti. El Avde veKardeş Türküler’in Arapça,Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Rumcaezgilerine halaylarla eşlik eden An-takyalılar coşkulu bir gece geçirdi.

Buluşmanın sonunda El Avdeve Kardeş Türküler üyeleri ileFHKC ve Halkevleri yöneticileriseyircileri birlikte selamladı. Gece“Filistin Halkı Yalnız Değildir”sloganlarıyla noktalandı. “Bu dahaacemiliğimizdi. Buluşmalarbüyüyüp gelenekselleşecek” diyenHalkevciler, ziyaretin geleceketkinliklerin ön hazırlığı olduğunubelirtiyor.

A N T A K Y A ’ D A N fi A M ’ A U Z A N A N D A Y A N I fi M A E L ‹

fiam Yermuk’taki Filistin mülteci kamp›nda düzenlenen konserde El Avde müzik grubu marfl söylüyor. Arkada Filistin, Filistin Halk Kurtulufl Cephesi ve Halkevleri pankartlar›...

Siddi Zeyneb’deki mülteci kamp›n›n çocuklar› ziyaretçileri büyük ilgiylekarfl›lad›. Onlar, hiç görmedikleri yurtlar›na dönmek için mücadele ediyor

Beyt-üş Şaab fi MuhayyemBeyt-üş Şaab fi Muhayyem; Türkçesiyle Halkevlerimülteci kampında… Antakya Halkevi’nin düzenlediğiSuriye gezisinde Filistin mülteci kampları ziyaret edildi

Türkiye 6 Ekim günü bir anda bir üni-versite açılışında konuşan Cenk ismin-

deki üniversitelinin konuşmasına kilitlendi.Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan veDışişleri Bakanı Ahmat Davutoğlu’nun dakatıldığı Şehir Üniversitesi açılışında konu-şan üniversite öğrencisi Cenk Arslan,vimeo ve youtube’ye uygulanan sansürü es-pri yollu protesto etti ve rahat tavırlarıylaprotokolün beğenisini kazandı. Arslan’ın“Protokolün bu kadar ağır olduğunu bil-seydim Bursa’daki evimden kravatımı veceketimi alıp gelirdim” şeklindekikonuşması karşısında başbakan “Bir an içinkravatı ve ceketi çıkaracaktım” şeklindekarşılık verdi.

Arslan’ın konuşmasına kilitlenen basınınamacı ise açılışı yapılan üniversiteyi‘sıradan’ bir açılış haberiyle duyurmak yeri-ne daha ilgi çekici bir biçimde sunmaktı.Çünkü ‘espirili’ ve ‘medyatik’ açılışınyapıldığı üniversite İslamcı entellektüel-lerin en önemli kurumlarından birisi olan

Bilim Sanat Vakfı’na aitti. Üstelik Vakfın eski başkanları arasında

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yeralıyor. Şehir Üniversitesi’nin kuruluş çalış-maları 2007’de başladı ve 31 Mayıs 2008’deüniversite kamusal kimlik (kamu yararıstatüsü) kazandıktan iki gün sonra Topha-ne’de irtibat bürosu açtı. Aynı yılın kasımayında ise Tekel’in İstanbul Kartal’dakiarazisi ihalesiz bir şekilde Başbakan, Mali-ye Bakanı Mehmet Şimşek, Ulaştırma Ba-kanı Binali Yıldırım ve devlet bakanlarıCevdet Yılmaz ile Ali Babacan’dan oluşan

Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafındanMaliye’ye tahsis edildi. Aynı arsa 9 Şubat2009’da da Maliye tarafından Şehir Üni-versitesi’ne 1 milyon 600 bin liraya 49 yıllı-ğına verildi. Tekel’in özelleştirilmesi ve işçi-sinin güvencesizleştirilmesi temeli üstünebina edilen Şehir Üniversitesi, 2010’unEkim ayında resmen açıldı.

Şehir Üniversitesi’nin 3 yıllık bir öyküsüolsa da fikri olarak 24 yıl öncesine dayananbir geçmişi var. Üniversiteyi kuran BilimSanat Vakfı’nın kurucularından Murat Ül-ker, vakfın kurulduğu 1986 yılından beri birüniversite kurma niyetlerinin olduğunusöylüyor. Nitekim, üniversitenin mütevelliheyeti üyeleri, üniversitedeki Ülker veMÜSİAD sermayesini temsil ediyorlar.

Mütevelli heyeti başkanı ANAP’lı eskiAdalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu.Halen ANAP Merkez Karar üyesi olanSungurlu, Ülker’i bünyesinde barındıranYıldız Holding’in istişare kurulu başkanı.Mütevelli heyetinde başkan vekilliğini ise

Bilim Sanat Vakfı Yönetim Kurulu üyele-rinden Abdülhalik Damar yapıyor. YıldızHolding’in danışmanlığını ve Arap serma-yesi Albaraka Türk’ün proje uzmanlığınıyapan Damar, birçok şirkette de ortak yö-netici sıfatıyla bulunuyor. Mütevelli heye-tinde dikkat çeken bir diğer isim de eskiMÜSİAD başkanı ve Albayrak Grubu’nungenel koordinatörü Ömer Bolat.

Rektörü Prof. Dr. Gökhan Çetinsayaolan üniversitenin akademik kadrosu daoldukça ‘parlak’ isimlerden oluşuyor. ‘Yet-mez ama evet’çi akademisyenlerden İslam-cıların ABD’de tahsil görmüş ‘parlak ço-cukları’na, AKP’nin fikri omurgasını oluş-turan akademisyenlerine… hepsi bu üni-versitede. Kürt liberal kimliği ile tanınanMesut Yeğen, ‘Yetmez ama evetçi’ FerhatKentel, Fethullah Gülen hareketininABD’de tanıtımını yapan makaleleriyletanınan siyaset bilimi uzmanı Hasan Köse-balaban üniversitede çalışacak isimlerdensadece birkaçı.

Tekel yıkıntısından yükselen ‘Şehir’

GÜNDEMHalk›n Sesi

315 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

Referandumun sonuçlanması veTBMM’nin açılmasıyla birlikte AKP,büyük bir azim ve yeni bir heyecanlaişe koyuldu. İlk iş olarak değiştirilenanayasa maddelerinin “gerektirdiği”düzenleme ve uygulamalar hayatageçiriliyor. TBMM’nin faaliyeti buyüzden çok yoğun. Genel Kurul’da,baro başkanlarının avukatlararasından belirlediği 3 adayarasından Anayasa Mahkemesi'nebir üye seçimi bu hafta içindeyapılacak. Genel Kurul’da, bir haftaönce Sayıştay Genel Kurulu’ncabelirlenen üç aday arasından HicabiDursun, Anayasa Mahkemesiüyeliğine seçilmişti. Ancak Hicabi’nin45 yaşını geçmemiş olduğununanlaşılmasıyla, CHP ortalığı“bulandırıp” Danıştay’a başvurdu veyeni bir kaos başladı bile. Barobaşkanlarının belirlediği adaylararasından seçim yapılmasıyla birlikteanayasa değişikliği gereği TBMM'ninAnayasa Mahkemesi için yapacağıüye seçimi de tamamlanacak. Veyeni Anayasa Mahkemesi’nin yeniuygulamaları önümüzdeki dönem-lerde bolca gündem olacak.

Ayrıca bu hafta Sayıştay KanunuTeklifi görüşülecek. Teklife göre,Sayıştay tarafından yerindelik deneti-mi yapılamayacak, idarenin takdiryetkisini sınırlayacak ve ortadankaldıracak karar alınamayacak. AKPhükümetinin “eli” artık daha darahat.

Meclisin bu haftaki en önemliicraatı ise sınır ötesi operasyonkonusunda hükümete verilenyetkinin bir yıl daha uzatılmasınailişkin tezkerenin, 428 kabul 18 retoyu ile kabul edilmesi oldu. Bununanlamı açık elbette; hükümetin PKKkarşısında sopayı hiçbir zaman hiçbirkoşulda bırakmaya niyeti yok. Bukonudaki bir diğer önemli gelişmeise Erdoğan’ın Suriye’ye günü birlikyaptığı ziyaret. Ziyaretin nedeni İsrailile arabuluculuk değil PKK idi. VeEsat’ın “PKK’lilere af kapısı herzaman açık tutulmalı”açıklamasından anlaşıldığı üzereSuriye bu süreçte PKK’ye karşı bir-takım projeler hayata geçirecek.Bunlar arasında Suriyeli PKK’lilerinörgütten koparılması (affedilmesi),Suriye içindeki faaliyetlerininsınırlandırılması vs. var. PKKetrafındaki kuşatmayı sıkılaştıma

çabaları; İçişleri Bakanı’nınBarzani’yle, MİT müsteşarının CIA’yleve başbakanın Suriye’yle yaptığıanlaşmalar ile devam ediyor.

Bu arada ABD’nin PKK konusun-da “samimi” adımlar atıp atmamasıTürkiye’ye yerleştirilmesi düşünülen“füze kalkanı” projesiyle doğrudanilgili. Kuzey Avrupa tercihindenvazgeçen ABD, bu proje için enuygun yerin (İran ve Rusya hedef)Türkiye olduğuna karar vermişdurumda. Yani AKP’nin önündesakal, bıyık ve tükürükten oluşanyeni bir denklem daha var. AKP’ninİsrail ile dikleşmek için büyükelçiyigeri çekmesinin sonucu ABD’nin 6aydır Ankara büyükelçisini atayama-masına (İsrail lobisi yüzünden)neden olmuş durumda. YaniAKP’nin benzer bir denklemi dahamevcut.

PKK’nin eylemsizliği bir ay dahauzatmasının nedeni, 18 Ekim’deyapılacak KCK duruşması. Buradançıkacak kısmi tahliyeler eylemsizliğidaha da uzatacak. Hatırlanacağıüzere iki yıl süren teknik takibinardından 14 Nisan 2009 tarihinde ilkKCK operasyonu yapılmıştı ve 52isim gözaltına alınıp tutuklanmıştı.Bunu diğer operasyonlar izledi vesonuçta hakkında 36.5 yıla kadarhapis cezası istenen DiyarbakırBüyükşehir Belediye BaşkanıOsman Baydemir ile birlikte 12belediye başkanının olduğu 103’ütutuklu 151 kişi yargılanmakta.

Tekrar etmekte yarar var; AKPhükümetinin izleyeceği taktik, seçim-lere kadar “Kürtleri” oyalamak ola-caktır. Bu süreçte PKK ve BDPzayıflatılmaya çalışılacaktır. Buzayıflatma sadece sayısal olarakdeğil askeri ve siyasal olarak daamaç edinilmiş durumda. Kürthareketinin siyasal olarakzayıflatılması saldırısına “ulusal birlikprojesi” taktiğiyle yanıt vermeyeçalışmak Kürt hareketinin “farklı”mecralara ilerlemesine neden olur!Ve o mecralarda etkin olacak güçKürt yoksulları değil, Kürt burjuvazisive Kürt feodalleridir.

***Anayasa değişiklikleri ile beraber

yargı alanında yaşanan kapışmaartık yeni bir düzeye sıçradı.HSYK’nın 4’ü asil 7 üyesi istifa etti.

Her ne kadar AKP bu gelişmeyesevinse de bu istifalara bakıp teslimbayrağı çekildi zannedilmesin. Buüyeler Yargıtay ve Danıştay’daki eskigörevlerine döndüler. Eski başkanvekili Özbek de büyük ihtimalleYargıtay başkanlığna oynayacak. Asıl“gedikli” Ali Suat Ertosun,HSYK’daki yerinde duruyor ve2012’nin ortasına kadar da üyeliğisürecek.

Kapışmanın yaşanacağı yenidüzey, hakim ve savcıların katılacağıseçimler olacak. Yeni HSYK bir tabiibaşkan ve 21 üye ile kurulmakta.Kurulun 10 üyesi, adli ve idari hakimve savcıları tarafından, YSK’nın“yönetim ve denetiminde” 17Ekim’de seçilecek. İdari yargı geçiciseçmen listelerinde 1277 hakim vesavcı yer alıyor. Adli yargılistelerinde, 12 binin üstünde hakimve savcı mevcut.

Sonuçta diğer üyelerin de belir-lenmesiyle yeni HSYK 25 Ekim’deoluşturulmuş olacak. Ve AKP çokses çıkarmadan “işlerini yürütürken”diğer taraf “çığırmaya” devam ede-cek.

Referandumdan çıkan sonuçgelecekteki iki yüzyılı belirler mi bilin-mez ama Fethullah’ın tespitini belirt-mek gerek. Fethullah diyor ki "Banadeseler ki, son iki yüzyılda mil-letimizin geleceği adına yaptığı iyi birşey söyleyin; ben bu referandumdaki‘evet’i söylerim. Demokratikleşmeadına bu referandum yirmi seçimebedeldir..." Fethullah’ın demokratik-leşme aşkı göz kamaştırıcı, o kadarki emperyalistlere karşı verilenKurtuluş Savaşı bile milletin geleceğiadına yaptığı daha önemsiz bir “iş”.Ardından da büyük zafer kazanankomutan alçak gönüllüğüyle buyu-ruyor hoca: “Herkes üslubunu birkere daha gözden geçirmeli. Bağırıpçağırmaktan, yırtınıp dövünmektenve gırtlak ağalığı yapmaktan dahaziyade insanların hissiyatını da hesa-ba katarak hitap etmeye gayretgöstermeli. Daha yumuşak ve sevgialaşımlı bir üslup ve konuşma tarzıoluşturmalı.” Bu da Erdoğan’a nasi-hat olsa gerek…

***Bu dönemin en çarpıcı gündemi

ise kuşkusuz “türban”. Yeni CHPBaşkanı’nın “iktidar olmak için

tabanı genişletmek gerek” keşfiylebirlikte ortaya attığı “türban soru-nunu biz çözeriz” iddiası AKP’ye bek-lemediği bir fırsat sundu. OysaKılıçdaroğlu’nun hesabı bu vaadiseçimlere kadar sürdürmek ve oyadönüştürmekti. Ama burjuva siyasiacemiliğin “güzel” örneklerinden biridaha yaşandı ve AKP bu fırsatı kendilehine çevirdi. Durumdan vazifeçıkaran AKP tetikçisi YÖK BaşkanıÖzcan, türbanlıların derstençıkarılmasını yasaklayıverdi.

Özcan’ın YÖK başkanlığına atan-masıyla birlikte zaten uygulanmayantürban yasağı artık fiili olarak tama-men ortadan kalkacak. CHP, bu fiilikalkışa çoktan razı olmuş durumdaama buna razı olmayan şimdi AKP.Ve Erdoğan ısrarla bu durumugüvence altına alacak yasaldeğişiklik istiyor ve CHP’yisamimiyetle, demokrasi testiylesıkıştırıyorlar. Ne diyor Hüseyin Çelik“Bunun için yeni bir anayasadeğişikliğine gerek yok. Birçokdeğerli hoca (kastettiği ErgunÖzbudun) diyor ki bir yasal düzen-leme de yapılabilir, bu yasal düzenle-meyi CHP Anayasa Mahkemesi'negötürmezse yeter. Yeter ki CHPbuna yanaşsın.” Yani yasal düzen-leme yetmez, bir de bu durumuCHP’nin Anayasa Mahkemesi’negötürmemesi gerek. Neden? ÇünküAnayasa Mahkemesi’nde aynıkonunun tekrar görüşülebilmesi için10 yıl geçmesi gerekli. Yani türbanıdaha önce yasaklayan AnayasaMahkemesi bir başvuru olduğundabunu yasa gereği görüşmeyecekbile, zorunlu olarak reddecek. Amabaşvuru olmazsa Anayasa’ya aykırıbile olsa durum işleyecek. Özal’ındediği gibi anayasayı bir kere delsekne olur, bunlar da Özal’ın çocuklarıya. Kendi kurdukları hukuk sistem-lerine, hukuk kurallarına dahi uymakzorunda değiller. Ayrıca hatırlatmakgerek, sadece AnayasaMahkemesi’nin değil türbankonusunda Danıştay’ın ve Avrupaİnsan Hakları Mahkemesi’nin dekararları mevcut.

Türban konusunda yaşanan saç-malıklar bunlarla sınırlı değil. Üniver-siter alanda türbana teslim olan bur-juva siyaset şimdi en önemlitehlikenin üniversite sonrası veüniversite öncesi alanlarda

yaşanacağı paniğine kapılmışdurumda. Türbanıyla üniversitedenmezun olan doktor, hakim kamudagörev yapmak isteyince ne olacak?Türbanıyla lisede okumak isteyenkadınlara ne denecek? Bu durumkadının kılık-kıyafet özgürlüğü ya dakadının özgürleşmesi sürecinin ileriaşamaları olarak mı değerlendirile-cek? Bunlar elbette ki yanıt bulun-ması gereken sorular ancak bunlar-dan çok daha önce ve çok dahaönemli başla bir sorun mevcut;üniversiteye ne olacak?

Üniversite, sadece bilgiyi edinmeve kullanabilmeyi öğrenme mekanıolarak değerlendirdiğinde durumgayet uyumlu gözükür. Şu anki ege-men kapitalist zihniyet açısındanhiçbir sorun yok zaten. Çünkü bilim-sel üretim; tüm insani değerlerdenarındırılmış, toplumsal yarardanayrıştırılmış sadece sermaye içingerekli teknolojinin geliştirilmesineindirgenmiştir. Bilimsel üretim,büyük ölçüde şirketlerin minikölçüde de üniversiteler içindeoluşturulan ufak akademik gruplarınAR-GE faaliyeti olarak tüm toplumayutturulmaya çalışılmaktadır. Üniver-site eğitimi alanların da soran,sorgulayan, özgür düşünmeyiiçselleştirmiş bireyler haline getiril-mesi gerekmemektedir. Var olanıöğrenen ve uygulayan olmalarıyeterlidir. Tam da bu nedenleneoliberal ideoloji ile gerici ideolojitam bir ittifak ve uyum içindedir. Vebirbirine muhtaçtır.

Türban, Erdoğan’ın yaptığı gibikılık-kıyafet özgürlüğü alanındadeğerlendirilemez. Türban, kadınınözgürleşme mücadelesinin birparçası da değildir. Müslümankadının özgürleşmesi “üç adımarkadan yürümeye/yürütülmeye”karşı çıkmaktan, imam nikahı uydur-macasıyla 3’üncü 4’üncü olmayıreddetmekten geçiyor; İslamın sözdekurallarını topluma yaymak için kılıkkullanımından ya da kadın olmanınistismarından değil.

Türbanın üniversitede varlığı geri-ci ideolojinin üniversiter yaşandakazandığı bir mevzidir. Şimdiardından bu mevziinin tahkimedilmesi gelecektir. Gericilikyaygılaştırılmaya, örgütlenmeolanakları arttırılmaya çalışılacaktır.Amaçlanan değişim sadece sosyal

yaşam değildir. Üniversite öğren-cisinin algılama, düşünme ve kararverme sistematiği bir bütün olarakdeğişime uğratılacaktır. Üniversitedehiçbir zaman bulunmaması gerekenmetafizik anlayış hakim kılınmayaçalışılıyor. Kılıçdaroğlu’ndan liberalle-re uzanan yelpazenin anlamadığı yada izin verdiği süreç budur.

***Bu dönemin bir başka gelişmesi

Alevilerin zorunlu din eğitimine karşıverdiği mücadelenin öne çıkmasıoldu. Sadece bu konu bile AKP’ninikiyüzlülüğünü ve bağnazlığınıyeniden görmek için yeterli oldu.Ancak Alevilerin İslamcı liberal AKPiktidarına karşı çıkışı elbette kidemokratik bir hak talebidir ve ileri-cidir. Bununla birlikte, Alevileringiderek netleşen ve sokağa yansıyantalepleri, genel olarak dinsel geri-ciliğe karşı eğitimin demokratikleşti-rilmesi çerçevesinde değil de sırfdinsel bir mezhebin kendiniörgütleme girişimleri ve talepleriçerçevesinde kalırsa gericidir.

***Eğitim şart. Ama nasıl bir eğitim?

Piyasanın koşularına uygun tümşartlarını kapitalist ihtiyacın belirle-diği bir eğitimin ne olduğunu biliyo-ruz. Tüm aşamaları parayla satınalınabilen bir hizmet halinedönüştürülmüş, öğrenciyi/insanıözne olarak değil dükkandan malsatın almaya gelmiş müşteri olarakgören, eğitim alanının tümbileşenlerinden veliyi, öğretmeni veöğrenciyi daha çok sömürmenin yol-larını arayan bir zihniyet. Gerici zih-niyet de bundan farklı değil. Üstelikbu durumu bütünleyen özellikleresahip. Mutlak “doğru”larlakuşatılmış, bu “doğru”ları sorgula-mayı yasaklamış bir bütünleyen.Bununla birlikte tüm fen bilimlerinibu “doğru”nun kanıtlanmasınınhizmetine veren, sosyal bilimleri isebu “doğru”nun yayılmasının aracıolarak gören bir zihniyet bu.

Neye karşı çıktığımızı biliyoruz,kapitalizme ve gericiliğe; değiştirile-cek çok şeyin olduğunun dafarkındayız. Ne piyasanın gücü ne degericiliğin sinsiliği halktan yana,sosyalizmden yana bir eğitim hakkımücadelesini engelleyemeyecek.

Karşı çıkılacak iki şey, değiştirilecek çok şey var

S on yıllarda kendini sokaktaifade etmeye başlayan Alevimuhalefetinin talepleri AKP

iktidarının maskesini düşürüyor.AKP, zorunlu din dersininkaldırılması talebi karşısında, ileridemokrasi söylemlerini bir kenarabırakıp gerici-faşist özünü ortayakoyuyor.

ANKARA’DA OTURMA EYLEMİYeni eğitim-öğretim yılının

başlamasıyla Aleviler, “Zorunludin derslerinin kaldırılması” talebi-ni öne çıkarmıştı. Zorunlu dinderslerine karşı sokağa çıkan Aleviörgütleri, Ankara’ya giderek 24saatlik bir oturma eylemi gerçek-leştirdi.

“Zorunlu din derslerininkaldırılması ve eşit yurttaşlık”talebiyle 9 Ekim’de Ankara’dabuluşan Alevi örgütleri, KolejKavşağı’ndan Ziya GökalpCaddesi’ne yürüdü. Eylemde birkonuşma yapan Pir Sultan AbdalKültür Derneği (PSAKD) GenelBaşkanı Fevzi Gümüş, Alevilereinsan hakları sözleşmelerine aykırıbir şekilde zorunlu din dersieğitimi verildiğini söyledi. Gümüş,AKP’nin gerici zihniyetinin buuygulamayı devam ettirdiğini deifade ederek, “Amaç Alevi genç-leri asimile etmektir. Türbankonusunda her şeyi yapan AKPkonu Alevilere geldiğinde ikiyüzlü-lük yapıyor. Eğer taleplerimizigörmek istemiyorlarsa gözlerinesokacağız” dedi.

Daha sonra SakaryaMeydanı’na geçen Aleviler, semahgösterileri eşliğinde 24 saat sürenoturma eylemine başladı. Eylem

sırasında Gülen cemaatine aitMaltepe Dershaneleri’nden eylem-cilerin üzerine boyalı su atılmasıüzerine ufak çaplı bir gerginlikyaşandı. Eyleme çok sayıdademokratik kitle örgütü, siyasiparti ve sendika temsilcisi dekatılarak destek oldu.

ALEVİLER TALEPLERİNDEISRARCILAR

Aleviler, 12 Eylül darbesiyle ilkve orta öğretimde zorunlu halegetirilen din derslerine karşıçıkıyor. Din Kültürü ve AhlakBilgisi olarak verilen dersin tek birmezhebin dini ritüel ve araçlarınıçocuklara empoze ettiğine dikkatçeken Alevi örgütleri, bu uygula-madan vazgeçilmesini istiyor. Butaleple iki Alevi yurttaş iç hukukyollarının tükendiğini ifade ederekkonuyu Avrupa İnsan HaklarıMahkemesi’ne (AİHM) taşımış,mahkeme “zorunlu din derslerini”İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıbulmuştu. İdari mahkemelereaçılan bir davada Alevilerin“zorunlu din dersinden muaf tutul-masına” karar verilmiş ve bu kararDanıştay’da onaylanmış olmasınarağmen, hükümet yargı kararınıgörmezden gelmişti.

Ancak Alevilerin tek girişimimahkemelere başvurmak olmadı.İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükillerde çok sayıda basın açıklamasıdüzenlenerek bu talep defalarcasokakta da dile getirildi. 2008 ve2009’da 8-9 Kasım tarihlerinde yüzbinlerce kişinin katıldığı “Eşit yurt-taşlık” mitinglerinde de “zorunludin dersleri kaldırılması” önceliklitalepler arasında sıralanmıştı.

Aleviler şimdi de taleplerinindikkate alınmaması halinde“boykot”a gidebileceklerini dil-lendiriyor. PSAKD BaşkanıGümüş, henüz bir takvim oluştur-madıklarını belirterek bir haftasüreyle ilk ve ortaöğretimdeokuyan Alevi çocukların zorunludin derslerine girmeyecekleriniifade etti.

DERDİNİZ NE!Referandumun ardından “ileri

demokrasi”ye geçildiğini öne sürenAKP hükümeti, Alevilerin talep-leri söz konusu olunca ise gericireflekslerini ortaya koydu.AKP’nin “Alevi açılımında” koor-dinatörlük yapan Bakan FarukÇelik, zorunlu din derslerininsüreceğini söyledi.

Çelik, “Ne derdiniz var din der-siyle, niye kalksın din? Din ile bumilletin bir problemi yok ki” diye-rek konuyu çarpıtmayı tercih etti.Çelik ayrıca tüm diyalog kapılarınıkapatarak, “Açık ve net söylüyo-rum, bu yaklaşım bizim iktidarolarak doğru bulmadığımız biryaklaşımdır” dedi.

AKP’nin bakanının, 12 Eylül’lehesaplaşma olduğu öne sürülenreferandumun üzerinden bir aybile geçmeden, 12 Eylül armağanıbir uygulamaya bu kadar hırslasahip çıkması, iktidarın demokrasimasallarına kanmayanlarışaşırtmadı.

Bir mezhebe özgü din yorumu-nun öğrencilere 9-10 yaşlarındanbaşlayarak zorla empoze edildiğibu dersle, yalnızca Alevilerin değil,bilimsel ve demokratik bir eğitimiçin mücadele eden herkesin derdi

var. AKP, 30 yıldır dile getirilen bugerçeği de çarpıtarak, Alevilerintepkilerine gerici çözümler öneri-yor.

Alevi Bektaşi FederasyonuBaşkanı Ali Balkız, AKP’nin buyaklaşımını şu sözlerle eleştirdi:“AKP biz ne istediysek tersiniyaptı. Diyanet İşleri Başkanlığılağvedilsin derken, daha dagüçlendirilmiş bir Diyanetyaratıldı. Din dersleri seçmeli hale

getirilsin isterken, ikinci bir dindersi getiriyorlar.”

Hükümet, “Alevi Açılımı” adıaltında çok sayıda çalıştay düzenle-di ancak çalıştaylarda Alevilerintaleplerini dikkate almaktan çokşov yapmayı tercih etti.

Bu süreçte bir ayrışma yaşayanAlevi örgütlerinin bir bölümü,çalıştayları bir kenara bırakaraktaleplerini sokakta dile getirmeyolunu seçti.

AKP, Alevilerin zorunlu din dersinin kaldırılması talebikarşısında, ileri demokrasi söylemlerini bir kenarabırakıp gerici-faşist özünü ortaya koydu

Mehmet Ali Erbil, sunuculu¤unu yapt›¤›yar›flma program›nda “mum söndü mü yap›yoruzburada” diyerek yüz y›llard›r Alevilere karfl› kul-lan›lan karalama ifadesi üzerinden espri yapmayaçal›fl›nca, Alevi yurttafllar›n büyük tepkisini çekti.

Türkiye’nin dört bir yan›nda Do¤an Holdingbinalar› önünde eylemler düzenleyen Aleviler,hakaret ve iftiraya karfl› kanal yönetimini yapt›r›muygulamaya ça¤›rd›.

Konuyla ilgili aç›klama yapan Alevi BektafliFederasyonu da Erbil’i “reyting ad›na ahlaks›zl›¤›,hokkabazl›¤› meslek edinen kin ve nefret yay›c›”diyerek k›nad›. Star TV yönetimi, tepkiler üzerineErbil’in sundu¤u Çark›felek program›n› yay›ndankald›rd›.

Daha önce Star TV ekranlar›nda Turnike adl›program› sunan Güner Ümit de, “K›z›lbafl”sözcü¤ünü küfür yerine kullanm›fl ve ald›¤› tepki-ler üzerine Ümit’in televizyon hayat› sona ermiflti.

Halktan gelen tepkilerin medyay› bu gibidurumlarda an›nda hatas›n› kabullenip gere¤iniyerine getirmek gibi bir reflekse itti¤i aç›k. Ancakgörüldü¤ü üzere Güner Ümit’in bafl›na gelenleryeterli olmam›fl. Mehmet Ali Erbil’in program›n›nyay›ndan kald›r›lmas› da böyle bir olay›n bir dahayaflanmayaca¤› konusunda garanti vermiyor.

‹ktidarlar yüzy›llar önce oldu¤u gibi bugün deAlevi düflmanl›¤›n› siyasi malzeme olarak kullan-may› sürdürdükçe, bu televizyon “kazalar›” daola¤an dil sürçmeleri olarak gündeme gelmeyisürdürecek.

Alevi örgütlerinin Erbil’e yönelikprotestolar›nda bu gerçek de dile getirildi:“Baflbakan miting meydanlar›ndan Alevilerehakaret ederken, Alevi karfl›t› kampanyayürütürken, Erbil’in bunlar› yapmas› dakaç›n›lmazd›r.”

AKP’nin maskesini düşürdüler Erbil’i bırakBaşbakana

bak

GÜNDEMHalk›n Sesi

415 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

AKP'nin “İkinci Kürt Açılımı”nın girizgahındayız. Birinci Kürt Açılımı'nın ömrü kısa sürmüş ve büyük

bir “çiğlikle”, “taş atan çocuklar yasası”nı askıya alaraksonlandırılmıştı. 11-18 yaşındaki çocukları onlarca yılhapse tıkma hukuksuzluğu, bu ters rüzgarla bir yıl dahasürdürülmüştü.

“Girizgah”daki dalavereciliğe bakılırsa bu ikincisininencamının birincisinden hayırlı olacağını söylemek güç.

Bir yandan Öcalan'la “müzakere” yürütüyor gibigörünürken, diğer yandan Almanya'dan Suriye'ye,İran'a ve Irak Kürdistanı'na uzanan (artık kabak tadı

veren) “kuşatma” gösterileriyapan ve PKK'den de ateşkesiseçimlere kadar uzatmasınıisteyen bir hükümetle karşıkarşıyayız.

Belli ki bu “İkinci KürtAçılımı”nın içeriğini, referandum-da bordaladığı MHP seçmeninikaçırmadan Kürt seçmenini rehinalma siyasetinin “ince dengesi”belirleyecek. Erdoğan ne kadar“milli görüş gömleğini çıkardığını”söylese de Erbakan'ın pişkin veyılışık “yobaz açıkgözlüğü”nüsadakatle sürdürüyor.

“Bed-asla necabet mi verir hiçüniforma / zerduz palan ursan

eşşek yine eşşektir”. Ancak içeriği her nasıl doldurulursa doldurulsun,

sonu nereye varacak olursa olsun, ortada tümtoplumun “umut bağladığı” bir süreç var. Türkiyetoplumu kendisini, “silahların sustuğu ve ulusal-kültürelkimliklerin dışlama, aşağılama ve gerilim olmaksızın bir-likte yaşadığı günlere” ulaştıracak somut politikalar iste-diğini açıkça olmasa da zımnen ifade ediyor. Mevcutsiyasi öznelerin, özellikle de AKP hükümetinintoplumun bu beklentisini karşılayıp karşılamayacağı bunoktada fazlaca önemli değil; önemli olan, toplumunartık sorunu “PKK'nin imhası” olarak görmekten büyükölçüde uzaklaşmış olması.

Artık Türkiye toplumunda sorunu şu iki başlıkaltında tartışmak “vatan hainliği” olarak görülmüyor:Kürt sorununun “şiddete dönüşmesi”ne engel olacakpolitik ve toplumsal düzenlemeler neler olmalıdır vePKK mevcut siyasi sisteme nasıl entegre edilebilir.

Belli başlı “büyük” gazetelerin mühim köşelerini işgaleden “ağır toplar” kimi zaman özeleştiri de yaparakbakış açılarını bu çerçevede revize etmeye başladılar.

Elbette bu önemli bir gelişme. Ancak “Türkiye'nin şimdiki ekonomik ve siyasi

düzeni 'Kürt sorununu' 'hazmedilebilir' bir sorun halinegetirecek bir 'reforma' elverişli midir?” sorusu halenortada duruyor.

Bu soruyu Kürtlerin bulunduğu noktadan sorarsak;“Türkiye'nin şimdiki ekonomik ve siyasi düzenininKürtlere sunabileceği koşullar, 30 yıla yakın bir süredir'ulusal kurtuluş' mücadelesi veren Kürtler için 'tat-minkar' bir 'yeniden başlangıç' zemini oluşturabilir mi?”

Kağıt üzerinde, dünyanın ve bölgenin bugünkü kon-jontürü bu soruya “olumlu” bir yanıt vermeye uygun-muş gibi görünüyor. Öyle ya neo-liberal yeni sömürge-cilik, “yerelleşme”yi, “özerkleşme”yi, toplumu “kimlikadacıkları” temeli üzerinde yeniden yapılandırmayıamacına ilerlemenin unsurları olarak görüyor.Gündemdeki “Kamu Reformu”nun içerdiği ademimerkeziyetçi yapılanmanın PKK'nin taleplerinikarşılamak için yeterli olduğunu söyleyenler dahi var...

Ancak bu yaklaşım, neo-liberal yeni sömürgeciliğinöngördüğü “yerelleşme”, “özerkleşme”, “kimlikadacıklarına dayalı siyasi yapılanma”nın birincilamacının mali sermaye sömürüsünün önündeki engel-leri kaldırma, emek piyasasındaki rekabet koşullarınıderinleştirme olduğunu gözlerden gizliyor. Neo-liberalkapitalizm de, neo-liberal yeni sömürgecilik de nufusiçinde “ikinci sınıflaştırılmış” emekçi alt kümeleriolmadan yapamıyorlar. Yerelleştirme, özerkleştirme,ihtiyaç duydukları yığınsal “ikinci sınıflaştırma”nınvazgeçilmez temeli olan “piyasalaştırma”nın manive-laları oluyor. Dolayısıyla “yerelleştirme” ve “kültürelkimliğin tanınması”, bölgesel geri bıraktırılmışlığıngiderilmesine ve şovenizmin yenilmesine hizmet etmiy-or. Tam tersine bu ulusal baskı unsurlarının yenidenüretilmesinin 21.yüzyıla özgü temellerini oluşturuyor.

ABD'nin empoze ettiği “Barış Süreçlerinin” SriLanka ve Kolombiya'da isyancı örgütlerin imhasını, tas-fiyesini amaçladığı biliniyor. Aynı merkezden modifiyeedilen “Türkiye Barış Süreci”nin de benzer bir biçimdeişletileceği de kesin gibi görünüyor. Bunu daha öncesöylemiştik. Dikkat edilmesi gereken bir başka konu iseABD ve AB ülkelerinin ezilen uluslara ve etnik gruplarailgisinin sözkonusu uluslar ve etnisiteler için pek“hayırlı” sonuçlar yaratmadığıdır. Kenardaki, köşedekiörneklerin peşinde koşmaya gerek yok; ABD'ye bak-mak yeterli. Uzun bir süre kendi emek piyasasınısiyahlara yönelik ırkçılıkla disipline eden ABD ser-mayesi, siyahların başkaldırısı karşısında ihtiyaçduyduğu “ikinci sınıf emekçi” stokunu Hispanik veyaLatino olarak adlandırılan Orta ve Güney Amerika göç-menlerini devreye sokarak oluşturdu. Türkiye'nin neo-liberal sömürge kapitalizminin Kürtlere kısmen de olsa(ABD'deki siyahlara tanındığı kadar da olsa) eşit haklarsağlayabilmesi için ikinci sınıf emekçi haline getirilebile-cek bir başka toplumsal grubu devreye sokmasıgerekecek. Ufukta böyle bir grup da görünmüyor.

Kürt sorununu 20.yy'da olduğu gibi “siyasidemokrasi” ve “ulusal pazara sahip çıkma”kavramlarıyla tartışabilmek, çözümlemek artıkmümkün değil. “Kürt sorunu” dediğimiz “ulusal sorun”bir “ezilen halk” sorunu ve ulusal sorunun “ezilen halksorunu”na dönüşümü, ulusal sorununproleterleşmesinden başka bir şey değil. Zaten bunedenle Kürt sorunu bir “ikinci sınıf yurttaşlık sorunu”olarak görünüyor ve “ikinci sınıf (yani güvencesiz) işçiliksorunu”, “Kürt İşçiliği” olgusunda vücut buluyor.“Anadilde Eğitim” talebi, geçtiğimiz yüzyılda “yurttaşlıkhaklarını etkin bir biçimde kullanma”nın temel unsu-ruydu; bugün bu talep aynı zamanda “ikinci sınıfişçiliğe mahkumiyetten kurtulma”nın zorunlu temelinitanımlıyor. Neoliberalizm “birinci sınıf yurttaşlık”mücadelesi ile “birinci sınıf işçilik” mücadelesini bir-birine bağlıyor.

Birinci s›n›f yurttafl,birinci s›n›f emekçi

FerdaKoç

[email protected]

AKP’ye karşı omuz omuza

Kürt sorunu eksenli dış temaslarıhızlandıran AKP, sınır ötesi harekat

tezkeresinin süresini 1 yıl daha uzattı. AKP,barış beklentilerinin dile getirildiği eylemsiz-lik sürecinde Kürtlerin siyasi temsilcileriylemüzakere etmektense, yasal ve yasadışıbütün alanlarda baskıları artırarak kanlı“çözüm”de ısrarcı olduğunu gösteriyor.PKK’nin ay sonuna kadar uzattığı tek taraflıateşkesin geleceğini de, Kürt siyasetçilerinyargılandığı KCK duruşmasının sonuçlarıbelirleyecek.

Sınır ötesi operasyon tezkeresi, 12Ekim’de TBMM’de yapılan gizli toplantısonucu 1 yıl daha uzatıldı. Oylamaya katılan451 milletvekilinden 428’i kabul oyukullanırken 18 vekil red oyu kullandı, 1 vekilçekimser kaldı. Tezkere görüşmesindenbirkaç saat önce partisinin gruptoplantısında konuşan BDP EşbaşkanıGültan Kışanak, süreci Kenan Evren’in 12Eylül darbesine hazırlanışına benzeterek“Tayyip Erdoğan’ın kanlı bir yoldancumhurbaşkanlığına yürümesi” olarakdeğerlendirdi. Süleyman Demirel 12 Eylüldarbesiyle ilgili meşhur yorumunda, “TSKisteseydi 11 Eylül’de kanı durdururdu ancakEvren Çankaya’ya çıkmak istiyordu”demişti. Kışanak da, Erdoğan’ı barış şansınıiktidar hesaplarıyla gözden çıkarmaklaeleştirdi.

AKP DIfiARDA NE ARIYOR Tezkerenin konuşulduğu günlerde

Başbakan, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı

ve MİT müsteşarlarına yollar göründü.Hükümet yetkilileri 2 hafta içinde 10’a yakın“sürpriz” ziyarette bulundu. Bu ziyaretlerinağırlıklı gündemi hükümet tarafından PKKile mücadelede ortaklık görüşmeleri olarakifade edildi; hatta 8 Ekim’de ülkeye gelenÇin başbakanıyla bile teröre karşı ortakçalışma grubu oluşturulduğu da basında yeretti.

24 Eylül günü İçişleri Bakanı BeşirAtalay’ın Almanya İçişleri Bakanı Thomasde Maiziere ile yaptığı görüşmeyle başlayansüreç, Atalay’ın Kuzey Irak’a gidip MesudBarzani ile görüşmesiyle hızlandı. Atalay’ıngörüşmelerinin ardından 9 Ekim’deAlmanya’ya giden Erdoğan, AlmanyaBaşbakanı Angela Merkel ile görüştü. AKP,yurtdışı temaslarına 11 Ekim günübaşbakanın Suriye ziyaretiyle sürdürdü.Başbakan bu gezileri yaparken MİTMüsteşarı Hakan Fidan da Kuzey Irak veABD’ye ziyaretler gerçekleştirdi.

Hükümetin yurtdışı temasları sürerken 13Ekim günü Washington'daki Dış BasınMerkezi'nde bir basın toplantısı düzenleyenABD Savunma Bakanlığı yetkilisi JimTownsend, görüşmelerin içeriğine daşrönemli bir ip ucu verdi: “Balistik füzetehditlerinin nereden gelebileceğinebaktığımızda, bize göre Türkiye çok fazla öncephelerde yer alıyor. Dolayısıyla coğrafiaçıdan, Türkiye, füze savunma sistemininbazı bölümlerine ev sahipliği yapmada iyi biryer olabilir.” Görüşmelerin içeriği tamolarak açıklanmasa da, AKP’nin PKK’ye

karşı destek arama turunun büyükpazarlıklara konu olduğu anlaşılıyor.

‹ÇER‹DEN UYARIHükümetin dış temaslarına, medyada

“PKK her an bitebilir”, “Çekiliyorlar”,“Sonuna gelindi” gibi abartılı, sansasyonelyorumlar eşlik etmeye başladı. MedyaPKK’yi bitiremeden, yıllardır Kürt sorunun-da neoliberal çözüm cephesinin sözcülüğünüyapan Mehmet Ali Birand tarafındanuyarıldı. Birand, ‘Hayal görüyoruz’ diyerek,medyada yer alan yorumların çoğununtemelsiz olduğunu belirtti ve çözümün “tek

yolu Kürt halkını memnun edecek önlem-lerdir” dedi. AKP ise değil Kürt halkının,“neoliberal çözüm” cephesinin beklentilerinibile karşılayacak bir plan ortaya koymuşdeğil.

AKP’nin, referandum öncesinde yenidendiline doladığı çözüm söylemlerinden deKürt hareketini oyalama taktiğinden başkabir şey çıkmadı.

AKP’nin, barış ve diyaloga yönelik bek-lentileri giderek zayıflatan bu tutumu, 18Ekim’deki KCK davasında da olumlu birsonuç çıkmaması halinde ülkeyi yenidençatışmalarla yüz yüze getirebilir.

S ola ve Kürt hareketine yönelik operasy-onlara karşı bütün ilerici muhalefet güç-leri omuz omuza veriyor. 9 Ekim

Cumartesi günü İstanbul’da GalatasarayMeydanı’nda ve Ankara’da AKP İl Binasıönünde bir araya gelenler AKP’nin operasyon-larını protesto etti. İstanbul’daki eyleminçağrıcılığını DİSK İstanbul Temsilciliği, KESKŞubeler Platformu, 78'liler Derneği, Halkevleri,Devrimci Hareket, DİP Girişimi, SGPH, BDP,EHP, EMEP, ESP, Sosyalist Parti, TKP, SDP,TÖP ve SBH yaptı. Eylemde ilk olarakDevrimci Karargâh soruşturması kapsamındapolisler tarafından yapılan baskınla gözaltınaalınan ve daha sonra serbest bırakılan SDPParti Meclisi üyesi Sultan Seçik söz aldı.Haklarında kanıtlanmış hiçbir suçlama olma-masına rağmen ‘bombacı’ olarak ilan edildik-lerini belirten Seçik 'Bundan sonra her haftagerçekleri göstermek için burada olacağız.Birlikte mücadele edeceğiz ve bu saldırıları hepberaber püskürteceğiz' dedi. Seçik'ten sonra sözalan SDP İstanbul İl Başkanı YaseminDeliduman sola yönelik operasyonlarla ilgili birbasın açıklaması okudu. Hapishaneye gönder-ilenlerden hiçbirinin neyle suçlandığını bilme-diğini ve bunun hukuksuzluk olduğunu dile

getiren Deliduman, '21 Eylül komplosu sadeceiki kuruma yapılmamıştır, tüm demokrasi güç-lerine yapılmıştır’ dedi. Basın açıklamasınınardından her cumartesi, toplumsal muhalefetunsurlarının sola dönük saldırılara karşıoluşturduğu Sıra Kimde İnisiyatifi tarafındanGalatasaray Meydanı'nda eylem yapılacağıduyuruldu. Duyurunun ardından söz alanHalkevleri Genel Başkanı İlknur Birolsaldırılarla birlikte sermayenin ve onun iktidar-daki temsilcisi AKP'nin en çok kimden kork-tuğunu gözler önüne serdiğini belirtti. 'İleridemokrasinin ne demek olduğunu görmeyebaşladık' diyen Birol, bütün hak, özgürlük,eşitlik isteyen herkesin 'Terörist' ilan edildiğiniifade etti. Mahir Çayan'ın, Deniz Gezmiş'inposterlerini asanların tutuklandığını dilegetiren Birol demokrasi güçlerinin birliktemücadele edip, dayanışmayı güçlendirerekhukuksuzlukları, adaletsizlikleri yenebileceğinivurguladı. Sola dönük saldırılar Ankara’da datoplumsal muhalefet bileşenlerinin eylemiyleprotesto edildi. Yüksel Caddesi’nden AKP İlbinası önüne yapılan yürüyüşün ardından PirSultan Abdal Kültür Merkezi tarafındanSakarya Meydanı’nda yapılan oturma eylemiziyaret edildi.

Sınır ötesi tezkere AKP’nin, Kürtlere yönelik savaşta ısrarlı olduğunu kanıtlıyor. Buna karşınsola ve Kürt siyasetçilere yönelik AKP operasyonlarına karşı omuz omuza mücadele sürüyor

AKP’den çözüm yok yalan var

CHP referandum öncesinde‘türban sorununu biz

çözeceğiz’ diyerek atağa kalktı.Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugünedek nasıl çözeceksiniz sorusuınaverdiği “onu bize bırakın” yanıtıyetersiz kalınca, Kılıçdaroğlu’nunimdadına CHP Grup BaşkanVekili Kemal Anadol yetişti.Anadol, partinin türbankonusunu seçim barajları,dokunulmazlık ve diğer hak veözgürlük konuları ileçözülebileceğini söylerek durumukurtarma açıklaması yaptı.

ABANT KAMPINDAUZLAfiMA YOK

8-9 Ekim’de Abant’ta seçimöncesi parti programıyla ilgilikamp yapan CHP’nin parti içindediyalog ve bir hazırlık olmadanyapılan türban konusundakiaçıklamaları sıkıntı yarattı.CHP’nin, seçim öncesi tavrıyla vegericilikle mücadele iddiasındakieski CHP arasındaki yalpalayışıkampın uzlaşmasız sonuçlan-masına neden oldu. Kılıçdaroğlu,CHP İzmir Milletvekili CananArıtman’ın Abant kampındayaptığı konuşmada bir çok partil-inin desteği ile türban konusundaeleştirildi.

CHP’li milletvekilleri, türbankonusunda alınan tavırınAKP’nin elini güçlendirdiğini vebu konuyu CHP’nin gündemegetirmesinin doğru olmadığıkonusunda Kılıçdaroğlu’na yük-lendi. Üniversitede türbanın

varlığını parti tabanına anlatmak-ta güçlük çektiklerini belirten birkısım milletcvekili yasağınsavunulması konusunda ısrarcıdavrandı. Toplantıdaki en serttutum türban konusunda alındı.

CHP’YE TÜRBANKONUSUNDA PROPAGAN-DA fiANSI KALMADI

Türban konusunda yıllardırsürdürmeye çalıştığı tutumureferandum öncesi ve seçim

öncesinde sürdürmekte güçlükçeken CHP’nin atağı, silahınıelinden alan AKP’nin YÖK ham-lesi ile boşa çıkarıldı. Gericiliksorununu salt türbana indirgeyen,türbanı gerçek gericiliklemücadele yöntemi içindetartışmayan CHP’ye cevapüniversitelerde gericiliğin ivmekazanması oldu. CHP’nin seçimpropagandalarının birinin önü deAKP’nin elindeki ‘biz çözdük’kozuyla tıkanmış oldu.

CHP’nin ikilemi AKP’ye yazdı

AKP operasyonlar›na karfl› ‹stanbul’da yap›lan protestodan

LiberallerdenAKP’ye layık projeSosyalistler referandum sürecin-

deki saflaflmada, bir k›sm› kendisinehala ‘sol’ diyen liberallerin sol yel-paze içinde say›lamaca¤›n›n kesin-leflti¤ini ilan etmiflti.

Emek eksenli siyaseti ‘eskikafal›l›k’, gericili¤e karfl› durmay›‘tutuculuk’, AKP’ye muhalefetetmeyi ‘darbecilik’, anti-emperyaliz-mi ‘milliyetçilik’ diye niteleyerekezilenlere ezenlerin propagandas›n›yapanlara, “art›k sol ad›nakonuflman›za izin vermeyece¤iz”denilmiflti.

Bu ifflaata karfl› ilk ciddi yank›da, do¤ru adresten, “sosyalizmiyeniden tan›mlamak” iddias›yla 30y›l› aflk›n süredir sol içinde liberal-izm propagandas› yapan Birikimdergisinden geldi. Baflyazar ÖmerLaçiner, foyas› meydana ç›k›p kovu-lunca “as›l ben istifa ediyorum”diyen film karakterlerini aklagetiren bir yaz› yazd›. Derginin Ekimsay›s›nda yay›nlanan yaz›da, sosyal-ist solun 30 y›ld›r süren bir gerileyifliçinde her fleyiyle tükenerek etkisizbir konuma geldi¤ini ileri sürenLaçiner, sosyalistlerle köprüleriatt›klar›n› ilan etti: “…bu yolunsonuna geldi¤imizi kabul etmek

zorunday›z. Bu, yaln›zca bir zorun-luluk de¤il ayr›ca ahlaki bir yüküm-lülük, görevdir art›k. Önümüzdekisay› bu görev bafllayacakt›r.”

Bunun masum bir ayr›l›k yaz›s›olmad›¤›, “sol” s›fatl› yeni bir liberalprojenin “müjdesi” oldu¤uanlafl›l›yor. Liberal cenahtan gelenöteki sesler, bu yolda epey kalabal›kbir kadronun seferber oldu¤unugösteriyor.

Cemaatin flirin yüzü Eyüp Can’adevredilen Radikal gazetesindede¤iflim Ekim ay›nda “Devrim” slo-gan›yla bafllad›. Solcu olmad›¤›n›söyleyen Can, yeni çizgilerini“özgürlükçü sol” olarak tan›ml›yor.Referandumdan önce ve sonraç›kan iki yaz›s›nda yeni bir soldo¤du¤unu müjdeleyen sa¤c› Tarafyazar› Etyen Mahçupyan da bu yenisolun “‘AKP’nin anayasas›’ denenpakete destek verenler” oldu¤unubelirtti. Ayn› süreçte, Zaman’da‘Yetmez Ama Evetçi’ “solcular›n”sola hakaret eden, AKP’yi övendemeçleri yay›nland›.

Ne mi oluyor? Üç afla¤›da beflyukar›, AKP kendi eliyle bir sololufluma gitseydi ne olacakt›ysa ooluyor.

DÜNYAHalk›n Sesi

515 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

Ekvador’da 30 Eylül’de yaşa-nan darbe girişimi tüm dün-yanın gözlerini asi kıtaya çe-

virdi. Özlük haklarından kesintiyapılan polislerin eylemleri birdensokak çatışmalarına döndü. Kendi-leriyle konuşmak için yanlarına gi-den sosyalist devlet başkanı RafaelCorrea’ya silah çeken polisler,Correa’nın “Cesaretiniz varsa vu-run” demesiyle birlikte başkanagaz bombası yağdırmaya başladı.Yoğun gazdan etkilenen Correabaşkent Quito’daki polis hastane-sine gitti. Polislerin fiili olarak re-hin aldığı Correa 12 saat boyuncahastaneden çıkamadı.

Correa “Bolivarcı Latin Ameri-ka ülkelerinin liderlerine yönelikbir darbe girişimiyle esir alındığı-nı” duyurdu. Bunun üzerine Gü-ney Amerika Birliği toplandı veCorrea’ya destek mesajları açık-landı. Venezüella Devlet BaşkanıHugo Chavez, Ekvador halkınıbaşkanlarına sahip çıkmaya çağırdıve Ekvador ordusundan da başka-nı kurtarmasını istedi. Correa’yabağlı olduğunu açıklayan Ekvadorordusu da bölgeye birlikler gön-derdi ve silahlı çatışmalar sonu-cunda Correa kurtarıldı. Çıkan ça-tışmalarda 2 polis öldü. Olaylarınardından 40 polis tutuklandı.

SENARYO ÇOK TANIDIKSolcu Latin Amerika iktidarları

üzerinde oynanan oyun bu sefertutmadı. Correa, Haziran 2009’daHonduras’ta benzeri bir süreçleyapılan darbeden sonra “sıra ben-de” demişti. Correa böylece haklıçıkmış oldu. Correa’yı haklı çıka-ran nedenler iki günlük “maaş”kavgasına indirgenemez.

1996’dan, Correa’nın devletbaşkanı olduğu 2006 yılına kadarEkvador’da tam 8 devlet başkanıdeğişti. Bunlardan neoliberal poli-tikalar uygulayan üçü, haklarınıgasp ettiği halk tarafından devrildi.Böylesi bir ortamda “YurttaşDevrimi” projesiyle ortaya çıkanCorrea büyük destekle başkanlığageldi. Başkan olur olmaz yeni ana-yasayı yazacak olan “Kurucu Mec-lis” çalışmalarına başlayan Correa,halkın desteğiyle bunu başardı.

BAĞIMSIZLIĞA İLK ADIMLAR Ekim 2008’de halkın %78’inin

onay verdiği bir anayasa hazırlan-dı. Bu anayasayla mali politika,petrol politikası ve ordu üzerinde-ki kamu denetimi arttı. Ülkede ya-bancı üs kurulması yasaklandı. Si-gorta hakları arttırıldı ve cinsiyetayrımcılığı yasaklandı. Yerli halkınhakları ilk kez tanındı.

Başkan seçildiğinde 10 milyardolar tutarındaki dış borçları öde-meyeceğini ilan eden Correa, em-peryalist ülkelere karşı Bolivarcıülkelerin dayanışma örgütü olanALBA’ya katıldı ve ABD karşıtıbir siyaset izleyeceğini açıkladı.Petrol gelirlerinin büyük bir kısmı-

nın devlete vergi olarak devredil-mesini kararlaştıran Correa, çoğuABD’li şirketlere ait olan petrolsahalarını kamulaştırdı. Daha son-ra, hemen hepsi Kanadalı şirketle-re ait olan madenler üzerindekiimtiyazların %88’ini iptal etti.Tüm bu hamleleri Correa’nın em-peryalist devletler ve yerli işbirlik-çileri tarafından “kötü başkan”olarak görülmesine fazlasıyla yetti.

Ulusal Askeri Savunma Planı(Patrio Uno) çerçevesinde orduiçindeki tüm kuvvetler tek bir ko-mutana bağlandı. BöyleceABD’nin maşası Kolombiya’dan

gelebilecek bir saldırı durumundadirekt Correa’ya bağlı bir merkezyaratıldı. Bu merkez Correa’nınkurtarılmasında da çok işe yaradı.Kolombiya’dan “gelebilecek” olansaldırı ise 1 Mart 2008’de gerçek-leşti. FARC-EP gerillalarının Ek-vador’da olduğunu öne süren Ko-lombiya, ABD askerleriyle beraberEkvador’a girdi. Bu olaydan sonraCorrea, bizzat bir ABD’li generaltarafından “paha biçilemez” ola-rak değerlendirilen Manta üssünükapatacaklarını açıkladı.

Kolombiya saldırısı sırasında birEkvadorlunun hayatını kaybettiği-ni saklayan kuvvet komutanlarınıABD’yle işbirliği yapmakla suçla-yan Correa, bu komutanları ordu-dan tasfiye ederek ordu içindekihakimiyetini arttırdı. Ordu içeri-sinde faaliyet alanı iyice daralanCIA, polis teşkilatı içinde faaliyetyürütmeye başladı. Polis içindeCIA bağlantılı bir grup tespit edil-di ve CIA Ekvador Şefi ülkedenkovuldu. Ancak polis içindekiABD yanlısı grup eritilemedi ve 30Eylül’deki olaylarda bu polislersahneye çıktı.

Kendisine sadık kalan ordu ta-rafından kurtarılan Correa’ya halkbu sefer sahip çıktı. Ancak bu des-teğin devamlı hale geleceği kesindeğil. Özellikle maden alanlarınınişlenmesi ve su havzalarının kamu-laştırılması projeleri yerli halklaCorrea arasında büyük bir gerilimodağı. “Ekvador’u 21. yüzyıl sosya-lizmine taşıyacağız” diyen Corre-a’nın çözmesi gereken en büyükproblem bu. Bu problemler çözül-mediği takdirde başkan devirmedeoldukça tecrübeli olan Ekvadorhalkı Correa’nın başını ağrıtabilir.

F ransa’da Sarkozyhükümetinin eme-

ğe saldırılarına karşıgrevler devam ediyor.Emeklilik yaşını 60’tan62’ye, çıkaran yasayakarşı 12 Ekim’de rekorsayıda emekçi ve öğren-ci sokaklara döküldü.Sendikaların eylemedestek çağrılarıyla 3.5milyon kişi “Sarkozyateşle oynama” dedi.

12 Ekim’deki grevleyıl başından bu yana ye-dinci kez greve gidilmişoldu. Sarkozy ve Fran-sız hükümetinin yasayıgeri çekmeyecekleriniaçıklamalarına karşısendikalar “Biz de geriadım atmıyoruz” demiş-lerdi. Emekçilerin hak-larını gasp eden yasa ta-sarısı tüm uyarılara rağ-men 15 Eylül’de parla-mentoda onaylanmıştı.Bunun üzerine 2Ekim’de greve giden

emekçilerin uyarıları yi-ne dikkate alınmadı veyasa tasarısı 11 Ekim’desenatoda onaylandı.

12 Ekim’deki grevgününde Fransa’nın244 ayrı noktasında ey-lemler yapıldı. Diğereylemlerdekine oranlaçok yüksek sayıda öğ-rencinin destek verdiğieylemlerin sadece Parisayağında 500 binden

fazla kişi yürüdü. Özel-likle liseli öğrencilerineylemlere olan desteğiçok fazla oldu. Toulou-se’ta emekçilerle kolko-la yürüyen öğrenciler,“Sarko sen hapı yuttun,öğrenciler sokakta”pankartını taşıdılar.

EİFFEL KULESİ KAPANDI

En az 24 saat süre-

cek grev gününde ülkegenelindeki 400 lisedeeğitim yapılmadı. Ula-şım, petrol, turizm grev-den en fazla etkilenenişkolları oldu.

Öğretmenler de gre-ve yoğun destek verdi.Havayolu ulaşımı yarı-yarıya durdu. Tren se-ferleri de grev nedeniy-le durma noktasına gel-di; pek çok sefer yapıla-madı. Ünlü Eiffel Kule-si de çalışanların grevegitmesi nedeniyle ka-pandı.

Sarkozy hükümeti-nin saldırılarının karşı-lıksız kalmayacağını birkez daha gösterenemekçiler, 16 Ekim’debir kez daha greve gide-cek ve yasanın çekilme-sini isteyecek. Bazı sen-dikalar da 18 Ekim’denitibaren süresiz grevegideceklerini açıkladı.

11 Ekim’de Beflar Esad’la ‘PKK et-raf›ndaki çemberin daralt›lmas›’ ve‘Irak’ta istikrar›n sa¤lanmas›’ konula-r›n› görüflmek üzere Suriye’ye gidenTayyip Erdo¤an, ‹srail’e esti gürledi.fiam’da ‹srail’in Mavi Marmara bas-k›n› için özür dilemesi gerekti¤inisöyleyen Erdo¤an, AKP hükümetinin‹srail’e karfl› tav›r ald›¤›n› savundu.“‹srail ferman dinlemez tav›rlar›n›sürdürürse yaln›z kal›r” diyen TayyipErdo¤an, ‹srail’le tüm silah anlaflma-lar› devam ederken iptal edilen as-keri tatbikatlar›n arkas›na saklanma-y› da ihmal etmedi. Baz› alanlarda‹srail’le iliflkileri dondurduklar›n› söy-leyen Erdo¤an, “Ticari olarak özelsektörün yapm›fl oldu¤u ticari anlafl-malar var. Onlar› sürdürüyoruz” di-yerek ikiyüzlü politikalar›n› da itirafetmifl oldu. Erdo¤an’›n ‘PKKetraf›ndaki çemberin daralt›lmas›’ ve

‘Irak’ta istikrar›n sa¤lanmas›’ konu-lar›n› görüflmek üzere gitti¤i Suri-ye’den ‹srail’e laf duyurmas› ise tesa-düf de¤il. Kudüs’teki OECD DünyaTurizm Konferans› toplant›s›naAKP’nin kat›lacak olmas› Erdo¤an’›bu aç›klamalar› yapmaya zorlad›. Fi-listin’den gelen tüm uyar›lara ra¤-men ‹srail’in OECD’ye kat›lmas›na“evet” diyen Erdo¤an, 20-22 Ekimaras›nda yap›lacak olan toplant› içinnet bir fley söyleyemiyor. ‹spanya,‹ngiltere ve ‹sveç toplant›ya kat›la-man›n Kudüs’ü ‹srail’in baflkenti ola-rak kabul etmek olaca¤›n› belirterektoplant›ya kat›lmayacaklar›n› aç›kla-d›lar. AKP hükümetinden toplant›yakat›l›p kat›lmayacaklar›na dair netbir aç›klama gelmedi. ‹srail’e karfl›“denge” siyaseti izleyen AKP’ninikiyüzlü siyaseti bu olayla bir kezdaha ortaya ç›km›fl oldu.

Kudüs’te yan çiziyorlar

Geçtiğimiz hafta Venezüella veBrezilya’da iki önemli seçim vardı.

Venezüella’da parlamentonun yeni arit-metiğini belirleyen seçimlerde VenezüellaBirleşik Sosyalist Partisi (PSUV) ileVenezüella Komünist Partisi’nin (PCV)kurduğu Bolivarcı İttifak 165 sandalyenin98’ini kazandı. Brezilya’da ise Mevcut devlet

başkanı Lula daSilva’nın halefi İşçiPartisi adayı DilmaRoussef yüzde 47oranında oy aldı.Hiçbir adayın yüzde50 sınırını geçememe-si nedeniyle ikinci turakalan seçimlerdeRoussef’in yeni devletbaşkanı olmasınakesin gözüylebakılıyor.

Venezüella veBrezilya’nın seçimleri,Latin Amerika’dayaşanan radikal

dönüşüm süreci açısından oldukça önemli.Venezüella, bölgede kıtasal entegrasyonunve sola dönüşün başını uzak ara çeken enetkili ülkeyken, Brezilya ise devasa

ekonomisi ve bölge siyaseti üzerindeki etki-siyle kıta ülkelerinin ABD’nin nüfuz alanındaçıkabilmelerinde kilit önemde.

****Ekvador’da yine geçtiğimiz hafta gerçek-

leşen darbe girişiminin, Şili’de sağın dik-tatörlük döneminden sonra yeniden iktidarolmasının ve Honduras’ta gayrimeşru darberejiminin iyiden iyiye yerleşmesinin de gös-terdiği üzere, Latin Amerika nesınıfsal/toplumsal çelişkilerden azade ne deABD’nin kıta siyaseti üzerindeki gücü tamolarak kırılmış durumda.

****Devletler düzeyinde baktığımızda durum

böyle. Ancak meselenin bir başka boyutudaha var. İşçi Partisi adayı DilmaRousseff’in seçilmesi halinde, yeni İşçiPartisi hükümeti ülkede biriken çelişkilerininçözülmesi sorunuyla karşı karşıya kalacak.Engellenemeyen suç, aşırı yoksulluk, yerlihalklar ve topraksız köylüler aleyhine veulus-ötesi şirketler lehine geliştirilen poli-tikaların İşçi Partisi’nin ona oy veren kitleler-le arasında yarattığı gerginlikler, Rousseff’inseçilmesiyle birlikte artık birer çatışmabaşlığına dönüşecek.

****Venezüella’da ise Chavez hükümetinin

yeni bir seçim zaferi kazandığı doğruolmakla birlikte, on yıldan bu yana muhale-fetin ilk defa meclisin üçte birinden fazlasınıelde ettiğini ve böylece Chavez hükümetininyeni yasaları geçirmesinin artık eskisindendaha zor olacağını da not etmek gerekiyor.

Ancak muhalefetin başarısını sadeceABD’nin akçeli ve alengirli işlerinebağlamak da doğru görünmüyor. BolivarcıDevrim’in pek çok alanda hayata geçirdiğihalkçı politikalar kesinlikle önemliyken,halkın gündelik hayatında önemli sıkıntılarayol açan yolsuzluk, enflasyon ve suç mese-lelerinin halen çözüme ulaşmamış başlıklarolmayı sürdürmesi de söz konusu.

Venezüella’da muhalefetin elde ettiğibaşarının muhalif medyanın antipropagan-dasına dayandığı bir yanıyla doğruyken,muhalefetin seçim kampanyalarında eskisigibi “komünizm geliyor” çığlıkları atmakyerine ülkede günlük hayatı etkileyensorunlara dönük eleştirilerle kurması,muhalefetin elde ettiği başarının bir diğeryanı.

****Nihayet Venezüella ve Brezilya’da sol

referanslı hükümetlerin iktidarda kalmaları,ABD’nin hegemonik söylemine meydanokuyan bir Latin Amerika’nın varlığını

sürdürebilmesi açısından hayatiönemdeyken, bu hükümetlerin ortaya çıkanve giderek yakıcı hale gelen çelişkileri iyiokuyabilmesi ve daha radikal halkçı birçizgiye oturmaları temel önemde görünü-yor. Aksi takdirde son on yıl boyunca kıtagenelinde yakalanan değişim havasınınyerini kısa sürede ABD destekli muhafaza-kar hükümetlerden oluşan bir sağ popülizmdalgası alabilir. Böyle bir durum iseABD’nin bölgeye müdahale kanallarınıardına kadar açacak bir konjonktür ortayaçıkabilir ve elde edilen bütün hak vekazanımlar büyük devlet terörü dalgalarıylatasfiye edilebilir.

****Bu kötümser tahminleri boşa çıkaracak

yegâne güç ise sol referanslı hükümetleritabandan doğru radikal değişimlere zorla-yacak örgütlü toplumsal hareketlerdir.

Latin Amerika’da ve özellikle deVenezüella ve Brezilya’da uzun yıllardan buyana deneyim ve güç biriktirmiş bu türdenhareketlerin olduğunu biliyoruz. Öyleyse iş,Venezüella ve Brezilya hükümetlerinin buhareketlerin taleplerini acilen gündemlerinealmasına ve ABD destekli muhalefetin buçatlaklara sızmasına izin vermemesinekalıyor.

Venezüella ve Brezilya seçimleri üzerine

SonerTorlak

[email protected]

iklimkıta7 5

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), 16Mart 2009’dan beri İsrail’deki çeşitli hapis-

hanelerde tecrit altında tutulan AhmedSaadat’ın serbest bırakılması için 5-15 Ekimtarihleri arasında “Uluslararası eylem günleri”örgütlenmesi çağrısında bulundu. Bunun üzeri-ne İstanbul’da Filistin İçin İsrail’e Karşı BoykotGirişimi tarafından 9 Ekim’de bir eylemyapıldı. Galatasaray Meydanı’nda yapılaneylemde “Tecrit sessiz ölümdür. Tecrit beyazişkencedir. Tecrit insanlık suçudur” denilerekİsrail hapishanelerindeki tecritin son bulmasıistendi.

Eylemde FHKC Genel Sekreteri AhmedSaadat’ın derhal serbest bırakılması istendi.Saadat’ın tecrite karşı uluslararası destekçağrısının da okunduğu eylem “… Filistinhalkının mücadelesine biz de bu topraklardadirenerek güç katmaya devam edeceğimizi vur-guluyoruz. Yaşasın Filistinli tutsakların onurlumücadelesi! Ahmed Saadat’a özgürlük!” deni-lerek sona erdirildi.

Saadat’a özgürlük!

Yunanistan’da 6 Aralık 2008’de yapılan bireylemde polis kurşunuyla katledilen 15

yaşındaki Alexandros Grigoropulos’un kati-line müebbet hapis cezası verildi. 11 Ekim’deyapılan duruşmada Alex’e ateş eden polismemuru Epaminondas Korkoneas “ateşederek kasten adam öldürmek” suçundanömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Alex’inkatledildiği sırada Korkenas’ın yanında olanbir diğer polis memuru Vassilis Saraliotis desuç ortaklığı yapmaktan suçlu bulunaraktutuklandı. Alex’in öldürülmesiyeYunanistan’da haftalarca süren sokakçatışmaları başlamış ve polislerin yargılanmasıistenmişti. Eylemler sonucunda içişleri bakanıistifa etmek zorunda kalmıştı.

Alex’in katiline müebbet

33 madenci yeryüzünde

Şili’de Capiapo eyaleti yakınlarındaki ma-dende 5 Ağustos’ta meydana gelen patla-

ma sonucunda göçük altında kalan işçiler yer-yüzüne çıkarıldı. 69 gün kurtarılmayı bekleyenmadencilerin yeryüzüne çıkarılmasıyla Şili’debüyük sevinç yaşanıyor. “St. Lorenzo” adı ve-rilen operasyonla yeryüzüne çıkarılan maden-ciler sevinçlerini ilk olarak aileleriyle paylaştı.

Fenix adı verilen iki adet kurtarma kafe-siyle yaklaşık 15-20 dakikada yukarı çekilen ilkmadenci Florencio Avalos oldu. Avalos’tansonra kurtarılan Mario Sepuldeva Espina 700metre derinlikten getirdiği taşları kendisinikurtaranlara dağıttı. Çok büyük bir sevinçyaşayan Espina “Viva Chile” diye bağıraraksevincini gösterdi. Yukarıda kendisinibekleyen arkadaşlarına slogan attıran Espina,daha sonra ailesiyle birlikte bir canlı yayınakatıldı. Canlı yayında “Bize yıldız muamelesiyapmayın. Biz işçiyiz ve çalışmaya devamedeceğiz” diyen Espina, çalışma koşullarınındüzeltilmesini istedi. İşçilerle ilk iletişimsağlandığında kurtarılmalarının en erkenAralık ayında mümkün olacağı açıklanmıştı.

atin Amerika’daki tanıdık darbe senaryosu Ekvador’datutmadı. Halk emperyalizmin işbirlikçilerini alt etti

Halk darbeyi püskürttü

‘Sarko sen hapı yuttun’

L

İNSANCA YAŞAMHalk›n Sesi

615 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

Köprüyemumluprotesto

Sarıyer’de yaklaşık dört ay önce,Sarıyer Sağlığıma Engel Olma

Platformu tarafından, ilçeye tamdonanımlı bir devlet hastanesiyapılması talebiyle başlatılan imzakampanyası, 10 Ekim Pazar günüyapılan bir eylemle son buldu.

Sarıyer Evlendirme Dairesi önündebir araya gelen Platform bileşenleri,Sarıyer Motor İskelesi önüne kadaryürüyerek bir basın açıklaması yaptı.Platform adına yapılan basın açıkla-masını okuyan Sarıyer Halkevi üyesiSevil Çelebi şunları söyledi: “İmzakampanyasında Sarıyerliler olarakSarıyer’e acilen tam donanımlı birdevlet hastanesi yapılması talebiylebugüne kadar 20 bin imza topladık. Busüreçte Sarıyer mahallemuhtarlarımızın, köy muhtarlarımızınve Sarıyerlilerin aktif desteğini veçabasını gördük. Mahalle pazarlarındaimza toplarken tanıştığımız çok sayıdaSarıyerli imza föylerimizden isteyipkomşularından imza toplayarak bizlereulaştırdılar, kampanyamıza aktif olarakkatıldılar.”

SEÇ‹M VAAD‹ OLMASINİstanbul’un en büyük ilçelerinden

birisi olan Sarıyer’de tam donanımlı birdevlet hastanesinin bulunmaması,ilçenin en önemli sorunlarından biri.İlçede var olan iki hastaneden biri olanSarıyer İsmail Akgün Devlet Hastanesi

orta ölçekli bir sağlık ocağı niteliğinitaşırken, İstinye Devlet Hastanesi’ndede yoğun bakım ünitesi bulunmuyor.Bütün ağır ve acil sağlık sorunları içinOkmeydanı, Şişli Etfal ve Cerrahpaşagibi uzak mesafelerdeki tam donanımlıhastanelere sevk edilen Sarıyerlilersevk sorunu yüzünden can kayıpları vesakatlıklarla karşı karşıya kalıyorlar.İlçede Acıbadem gibi özel sağlık kuru-luşlarının sayısı da gün geçtikçe artıyor.Geçtiğimiz yerel seçim döneminde

AKP tarafından oy toplamak için kul-lanılan hastane yapılacağı vaadi ise herzamanki gibi seçim sonrasında unutul-du. Sarıyerliler aynı süreçte hastaneyollarında sağlıklarını ve hayatlarınıkaybetmeye devam ettiler. Yaz başındaSarıyer Halkevleri ve İstanbul TabipOdası öncülüğünde kurulan ve çoksayıda dernek ve köy-mahallemuhtarının desteğini alan SarıyerSağlığıma Engel Olma Platformu, yazayları boyunca semt pazarlarında ve

metro giriş-çıkışlarında kurduğumasalarla 20 bin imza topladı. Çoksayıda Sarıyerli de masalardan aldıklarıföylerle komşularından imza topla-yarak kampanyaya aktif destek verdi.

HAYAT‹ B‹R ‹HT‹YAÇEylemden sonra Halkın Sesi’ne

konuşan Sarıyer Halkevi üyesi SevilÇelebi hastanenin Sarıyerliler için ha-yati bir öneme sahip olduğunu belirtti.Çelebi şöyle konuştu: “Sarıyer’deki

hastanenin fizik tedavi ünitesi yok.Sürekli Baltalimanı’na gitmek zorundakalıyorum. Ne İstinye’de ne deSarıyer’de sonuç alabildim. Ayrıca1995’ten bu yana MS hastası olarakOkmeydanı’nda tedavi olmak zorundakalıyorum. Özellikle ataklar gelinceyürüyemiyorum. Cerrahpaşa,Okmeydanı çok uzak olduğu için tak-siyle gitmek zorundayım. Zenginolmadığım için ayrıca yol parasına kat-lanmak zorunda kalıyorum. MS hastasıolarak altı ayda bir kez ilaçlarınyenilenmesi için 5 gün Cerrahpaşa’yagidip gelmek zorunda kalıyorum.Neden Sarıyer’de tedavi olamıyorum?”

SIRA YETK‹L‹LERDEEylemden sonra konuştuğumuz bir

başka Sarıyerli, Dilber Ağır’ınanlattıkları durumun ciddiyetini ortayakoyuyor. Bir tanıdıklarının beyin kana-ması geçirdiğini söyleyen Ağır, has-tanın Okmeydanı’na sevk edildiğini vebu sırada yolda hayatını kaybettiğini,Okmeydanı’nda ise hastanınyakınlarına “beş dakika önce getirsey-diniz kurtarabilirdik” denildiğianlatıyor.

Sarıyerlilerin anlattıkları hastanetaebinin ne denli hayati olduğunuortaya koyuyor. Bu taleple toplananimzalar 11 Ekim günü platform temsil-cilerinden oluşan bir heyetle kay-makamlığa teslim edildi.

Sarıyerliler vaat değil hastane istiyorSarıyer’de aralarında Halkevi, İstanbul Tabip Odası ve muhtarlıkların bulunduğuSağlığıma Engel Olma Platformu, ilçeye hastane açılması için 20 bin imza topladı

Malatya'da, üstü açıkbırakılan su kanalına

düşerek yaşamını yitiren 5yaşındaki Sedef Kömürgözdavasında, belediye avukatının"tazminat ödenirse ailelerçocuklarını öldürür" şeklindekisavunması tartışma yarattı.

Malatya’da 2 yıl önce dereyedüşen kızlarını kaybedenKömürgöz ailesi, daha önce 11çocuğun düştüğü, 8 çocuğun bunedenle yaşamını yitirdiğiderenin kapatılmamasınedeniyle ihmali olduğugerekçesiyle MalatyaBelediyesi aleyhine dava açtı.

Belediyenin avukatı İnançKara Özütoprak, 10 Ekim’degörülen duruşmada yaptığısavunmada "Bu tazminatakarar verilirse, ufak çıkarlariçin kendi akrabası çok sayıdakişiyi çoluk-çocuk demedenkatletme zihniyetine sahipbirçok vatandaşımız, sırf tazmi-nat için kendi çocuklarınıölüme itebilir" dedi.

Kömürgöz ailesi tek istek-lerinin derenin daha fazla cankaybına sebep olmasınıengellemek olduğunu söyledi.

İ stanbul Boğazı’na yapılacak3. köprüye karşı eylemler

sürüyor. 3 Ekim’de İstanbul’un22 sahili ile birlikte İzmir,Ankara ve Datça’da bir arayagelen çevreciler 3. Köprü’nünbir yıkım olacağını belirterekherkesi İstanbul’a sahipçıkmaya çağırdı.

Eyleme 3. Köprü YerineYaşam Platformu, TTB veTMMOB ile çok sayıdademokratik kitle örgütü destekverdi. Karaköy, Bakırköy,Kadıköy, Beşiktaş, Ortaköy,Sarıyer, Üsküdar Salacak,Fındıklı gibi sahillerde karadave denizde ‘3. köprüye hayır’pankartları açıldı. Eylemlerdeköprü projesiyle 2 milyonağacın yok olacağı belirtildi.Köprünün İstanbul’un hiçbirsorununa katkı sunmayacağıhatırlatılarak İstanbul’a sahipçıkmak için köprüye karşımücadele çağrısı yapıldı.

‘Para içinçocuklarınıöldürürler’

Geçti¤imiz Mart ay›nda KocaeliValili¤i taraf›ndan haklar›nda icratakibi bafllat›lan Ar›zl›l› depremzede-ler, ilk duruflmalar›ndan öncemahkeme önünde eylemdeydi

Duruflman›n yap›ld›¤› 30 EylülPerflembe günü Kocaeli Adliyesiönünde bir araya gelen Ar›zl› halk›,depremzedelerden kira toplanama-yaca¤› yönünde verilmifl kararlar›hat›rlatarak icran›n hukuka ayk›r›oldu¤u yönünde bas›n aç›klamas›yapmak istedi. Polisin eylemiengelleme çabalar›na ra¤men adliyemerdivenlerinde depremzedelerad›na bas›n aç›klamas›n› okuyanRecep U¤ur, ilk sözleflmenin bitimiyle2006 y›l›nda zorla ve bask›yla kirasözleflmesi imzalat›lm›fl oldu¤unu

belirterek “Mahkeme karar›nara¤men kira istendi ve bu 300 mil-yarl›k bak›m ile gerekçelendirildi”dedi. 300 milyarl›k masraf›n sadecebir y›lda elde edildi¤ini aç›klayanU¤ur, “Geri kalan 3 y›lda al›nankiralar›n araflt›r›lmas› ve hukuksuzlu-¤un giderilmesini” istedi.

Duruflmada Ar›zl› sakinlerininavukat› Mehmet Ümit Erdem al›nanparalar›n aidat olarak de¤il kiraolarak al›nd›¤›n›, bunun da Sakarya2. Ceza Mahkemesi’nin karar›ylaispatland›¤›n› söylendi. Mahkeme,Ar›zl›l›lar›n 2002 ve 2010 y›llar›aras›nda Vak›fbank arac›l›¤›ylayat›rd›¤› paralar›n dökümünün isten-mesine ve davan›n 8 Aral›k’a ertelen-mesine karar verdi.

Arızlı halkı hep sanık

Kocaeli’nde bulunanBizimköy Engelliler

Üretim Merkezi’nde iştençıkartılan engelli işçilerin işeiade davası başladı. Üç yıldırözlük haklarında herhangi biriyileştirmeye gidilmemesineve kölelik koşullarındaçalıştırılmalarına karşı işbırakan emekçiler geçtiğimizTemmuz ayında KocaeliSanayi Odası Başkanıtarafından işten çıkartılmıştı.

İşten atılmaları üzerinedava açan engellilerin davası8 Ekim Cuma günü Kocaeli2. İş Mahkemesi’nde görüldü.Duruşmada tanık olarak din-lenen Bizimköy Engelli Üre-tim Merkezi Müdürü HüsnüBayraktar hiçbir engelliyehakaret etmediğini ve işçileredestek olduğunu iddia etti.

HALAY PARANOYASIDiğer bir tanık, Evrensel

gazetesi Kocaeli muhabiriMeltem Akyol’du. Akyolsözlerini bitirdikten sonraişveren avukatı Ahmet ŞahinAkyol’a soru sormakistediğini belirtti. Şahin’in“İşçilerle birlikte halay çek-tiniz mi?” şeklindeki sorusuüzerine salonda bulunanlarbuz kesildi. Hakimin soruyacevap vermesini istemesiüzerine halay çekmediğinibelirten Akyol, duruşmaçıkışında “Halaya katıldımdeseydim muhtemelenmahkeme heyetine benimideolojik tavır içinde işçileredestek verdiğimi iddia ede-cekti” dedi.

Duruşma 4 Kasım tarihineertelendi.

CHP’li Yaşar, Gökçek’e özendi

2 007 yılında AKP’libelediye başkanı AhmetDuyar döneminde

başlatılan Mehmet Akif ErsoyMahallesi kentsel dönüşümprojesi yerel seçimleri CHP’liFethi Yaşar’ın kazanmasıyla eldeğiştirdi ama zihniyetdeğişmedi. Yerel seçimlersüresince kentsel dönüşümprojesinin AKP’nin rant proje-si olduğunu söyleyen FethiYaşar, belediye başkanıseçildikten sonra bu söyledik-lerinin hepsini unuttu.

DERSLER‹NE ÇALIfiIPGELM‹fiLER

Ağustos ayından bu yana 6kez saldırıya uğrayan MehmetAkif Ersoy Mahallesi halkınaen son saldırı 11 Ekim günügerçekleşti. 17 kişinin gözaltınaalındığı olaylarda belediye 40adet boş evi yıktı. Yıkımlarıtelefondan birebir yönetenFethi Yaşar, yüzlerce polisletam bir planlı saldırı örneğisergiledi.

Polis ve yıkım ekipleri

çalışılmış bir stratejiyle mahal-leye girdi. Sabah saatlerindeMehmet Akif Ersoy MahallesiBarınma Hakkı Bürosu önünegelen polis ve yıkım ekipleri ilkönce Barınma HakkıBürosu’nun megafonlarınıçalışamaz hale getirdi.Ardından yıkılacak evlerinetrafını saran polise mahallelisert tepki gösterdi. Ellerinealdıkları sopalarla, evleriniyıkanlara direnen mahalleliyekarşı polis biber gazı kullandıve 17 kişiyi göz altına aldı.Direnişin en ön safında yeralanlar kadınlardı. İşmakinelerini durdurmakisteyen kadınları engellemeyepolis kalkanı yetmedi.

DAMDAK‹ ZABITAEvlerini korumak için çatıya

çıkan 60 yaşındaki bir karı-koca yıkım ekiplerine uzunsüre direndi. Komşusununevinin yıkıldığını gören kadın,çatıdan inerek yıkım aracınıtaşlamaya başladı ancak polisekipleri kadını gözaltına aldı.Çatıda kalan kişiyi iseYenimahalle Belediyesi yıkım

ekipleri filmleri aratmayacakbir şekilde arkasındanyaklaşarak zorla çatıdan indir-di. Babasını korumak içinyıkım ekiplerinin üzerineatlayan bir genci ise belediyegörevlileri çatıdan aşağı attı. 19yaşındaki genç, yaralı birşekilde gözaltına alındı. Evsahiplerinin gözaltınaalınmasının ardından evin içinegiren belediye ekipleri eşyalarıboşaltarak evi yerle bir etti.

Açılan mahkemeler sonucuyürütmeyi durdurma kararıalan mahallelilere belediyeekipleri hukuksuz bir şekildesaldırdı. Evlerinde olmayaninsanların evlerinin kapılarılevyeyle kırılarak boşaltıldı. Budurumu görüntüleyen HalkınSesi gazetesi muhabirinesaldıran belediye çalışanları,muhabirimizin fotoğraf maki-nesini ve hafıza kartını gaspettiler. Mehmet Akif ErsoyMahallesi Barınma HakkıBürosu’nu da yıkmak isteyenyıkım ekipleri, mahallelinindirenişi üzerine bunu başara-madı.

Bütün bunların yanında

Mehmet Akif ErsoyMahallesi’nde bir de doğakatliamı yaşanıyor. 30 binağacın bulunduğu mahalledeyıkım ekipleri ağaçları dayıkarak her yeri dümdüz edi-yor. “Daha yeşil birYenimahalle” sloganıylaÇayyolu’na 500 fidan dikenYenimahalle Belediye BaşkanıFethi Yaşar, Mehmet AkifErsoy Mahallesi’nde ise yeşiledüşman kesiliyor.

Seçim öncesinde kentseldönüşüm kararlarını mahal-lelilerle birlikte alma sözüveren ve mahallelilerinbarınma hakkı taleplerininaltına imzasını atan CHP’libelediye başkanının seçildiktensonra vaatlerini unutarak rantuğruna gerçekleştirdiği vahşisaldırıya karşı mahalle halkıbarınma hakları için mücadeleetmeye devam edeceklerinisöylüyor.

Mahalleliler, Fethi Yaşar’ınyapacağı tüm saldırılara karşıAnkara’daki diğer kentseldönüşüm mağdurlarıyla birlik-te ortak barikat öreceklerinidile getiyor.

Yenimahalle’deki yıkım rantçılıkta CHP’nin de AKP’den gerikalmak istemediğini gösterdi. Barınma hakkı için mücadeleedenler sermaye için siyaset yapanların foyasını ortaya çıkardı

OSMAN NUR‹ ORHAN

1111 EEkkiimm ggüünnüü ggeerrççeekklleeflfleenn ssaalldd››rr››ddaa mmaahhaallllee ssaakkiinnlleerrii eevvlleerriinnii kkoorruummaakk iiççiinn hheerr yyoolluu ddeenneeddii.. FFoottoo¤¤rraaffttaakkiiaaiillee uuzzuunn ssüürree eevvlleerriinniinn ççaatt››ss››nnddaann iinnmmeemmeekk iiççiinn ddiirreennddii.. FFaakkaatt bbiirr ssüürree ssoonnrraa zzaabb››ttaa eekkiipplleerrii ççaatt››yyaa ppoolliissiiyyeeffiillmmlleerrii hhaatt››rrllaattaann bbiirr ooppeerraassyyoonn ddüüzzeennlleeddii.. YYaaflflll›› aaddaamm ggöözzaalltt››nnaa aall››nn››rrkkeenn oo¤¤lluu ççaatt››ddaann aaflflaa¤¤›› aatt››lldd››..

Bizimköy’e halay sorgusu

İNSANCA YAŞAMHalk›n Sesi

715 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

KonukYazar

Le SuroitRaporu

›fl›€›ndaMarmaradepremi

Marmara Denizi’nde yaşanan 4.4büyüklüğünde depremin ardındanbüyük Marmara depremi bir kezdaha gündeme geldi.

Marmara Denizi’nde geçen yıl,fay hattıyla ilgili ilk çalışmayı yapanFransız Le Suroit gemisinin kesinrapor sonuçları, Fransa’nın ulus-lararası bilimsel dergisi Elsevier’deyayımlandı. Rapor sonucu, İstan-bul’da olası bir deprem korkusununhiç de yersiz olmadığını ortayakoydu. Le Suroit araştırmasınınsonucuna göre, Marmara Denizi’nindibinde onlarca kilometre uzananfay hattının tek parça, tek hathalinde, kıvrımlı iki fay olduğu kesin-leşti.

Prof. Xavier Le Pichonbaşkanlığında yürütülen, Prof. Dr.Celal Sengör, Doç. Dr. EminDemirbag ve Prof. Dr. NaciGörür’ün de katıldığı araştırma, 12bilim insanı tarafından gerçekleştiril-di. Bu çalışmaya göre, Marmaraiçinde tek hat halinde iki fay hattıtespit edildi. İlki Körfez’den çıkıpÇınarcık’ın kuzeyindenBüyükçekmece – Yesilköy açıklarınakadar geliyor. İkincisi ise,Büyükçekmece’den başlıyor veMürefte’ye kadar devam ediyor.

Araştırmada, bu fayın “yıkıcı” ve“aktif” olduğu belirtiliyor. Marmarafayının özellikle de İmralı fayı encanlı bölümlerden biri olduğu tespitedilirken, Marmara’nın batısındaÇınarcık’a kadar uzanan fay uzun-luğunun tam 110 kilometre, ikincifayın ise 85 kilometre uzunluğundaolduğu ve her iki fayında aktif

olduğu belirtildi.Marmara’da oluşacak depremin,

ya tek ya da iki kırılma seklindegerçekleşebileceğini belirten uzman-lara göre, tek kırılma durumundadepremin büyüklüğü RichterÖlçeği’ne göre 8’e yakın, fayın ikiparçada kırılması durumunda ise enaz 7 veya 7’den biraz büyük birdeprem olacak.

…Prof. Dr. Görür, konuyla ilgiliyaptığı bir konuşmada, MarmaraDenizi’ni ”deprem denizi” diyetanımladı. Marmara Denizi merkezliyüksek şiddette deprem riskinin gözardı edilmemesi gerektiğini söyleyenProf. Dr. Görür, MarmaraDenizi’ndeki en tehlikeli fayın, enson olarak 1766 yılında kırıldığınıifade etti.

Prof. Dr. Görür, konuşmasındaşunları kaydetti: ”Bu tür tehlikeli fay-ların 250 yıllık periyotlar halindekırılma riski bulunuyor. Bu yüzden,bilim insanları, içinde bulunduğu-muz yıllarda 7 ve daha yüksekşiddette deprem olasılığından sözediyorlar. Bu da doğru bir mantık.15 milyon yıldır deprem oluyor vemilyonlarca yıl daha olacak.Marmara Denizi’ni tehlikelibulduğumuz için 5 gemiyle 2 yıldıraraştırma yapıyoruz. Marmara’nıngüneyindeki fay kırılırsa 7 veüzerindeki büyüklükte deprem ola-caktır.”

Prof. Dr. Naci Görür, akıl ve bili-min kullanılması halinde, deprem-lerde insan ölümleri olmayacağınıya da çok az olacağını söyledi....Prof. Dr. Görür: “Yetkililer,

depremden sonra bölgeye gidip(yaranızı saracağız, yemek ve evvereceğiz) diyorlar. Bilgi toplumuolması gereken ülkeye yakışmıyor.Akıl ve bilimi kullanırsak, depremdeinsanlar ölmez. ...1939 Erzincandepreminde 39 bin kişi öldü. Fayhatlarının olduğu yerde sağlamyapılanma neden başlatılmadı ya dainsanlar niye o bölgelerdenuzaklaştırılamadı?”

Japonya’nın Kobe şehrindeyaşanan depremi ve sonuçlarıhakkında da değerlendirmelerdebulunan Görür, şunları kaydetti:”Kobe depreminden sonra10 yıldadepreme dayanıklı yeni bir Kobeyaptılar. Bir yerlerden başlamaklazım. İnsanlar ölüyor, yarayı sararızdiyorlar. İnsanları öldürmeyin. Biz,bugüne kadar bunca çalışma yaptıkama, hiçbir hükümet yetkilisi gelip‘Siz ne yapıyorsunuz’ diye sormadı.”

Prof. Dr. Naci Görür, yaşanansarsıntılar sonrası, medyayadepremle ilgili açıklamalarda bulu-nan bilim insanlarını da eleştirdi.”Bu bilim insanlarının yüzde 95’iellerinde veri olmadan depremianlatıyorlar. Hastayı görmeden, ilaçyazan doktor gibiler. Siz hastaolsanız, üfürükçüye mi gidersiniz,doktora mı?” dedi.

Raporda açıkça görüleceğiüzere, Türkiye’nin ve dünyanınkonuyla ilgili önde gelen tüm biliminsanlarının yaptıkları ayrıntılıaraştırmalar İstanbul başta olmaküzere Marmara’nın büyük birçoğunluğunun risk altındaolduğunu açıkça ortaya koymak-

tadır. Kuzey Anadolu fayı ülkemizinbüyük bir kısmının risk altındaolmasına neden oluyor. Ve bütünbu gerçekler ortada dururkenyöneticiler, hükümetler sadece boşvaatler ve depremlerde ölenlerinyakınlarına baş sağlığı dilemekleyetiniyor.

Her afetten, her depremdensonra medyada boy gösterenbakanlar, başbakanlar bu acılarıdindireceklerini, mağdurlara yenikonutlar verileceğini söylüyorlar.Sonra da bu sözleri unutuyorlar.

Depremin vereceği zararları önle-menin tek yolu, büyük bir plançerçevesinde sağlam binalar,köprüler ve yollar inşa etmektir.Gerekli zemin etütleri yapılarak bunauygun yapılacak her bina, köprü vebenzer kullanım alanı depremdenminimum zararı görecek ve cankaybı önlenecektir. Ancak kar hırsıve rant, ne kamunun ne de inşaatfirmalarının bu tür bir çalışmayayanaşmasını engelliyor. Belediyeleryıllardır bu konuda yapılan bilimselçalışmaları görmezden gelerek gözboyamadan öteye gitmeyençalışmalarla yetiniyor. AKP yıllardırİstanbul’da 2-3 köprü ve hastane“güçlendirmesinden” öteye gitmedi.Çünkü insan hayatından daha belir-leyici bir şey var onlar için; KARHIRSI!

Oysa bu alanda yapılacak sağlıklıbir şehirleşme planı ve zemin etüt-lerine uygun binalarla dünyanınbirçok gelişmiş ülkesinde olduğugibi bizim ülkemizde de insanlargeceleri korkusuzca uyuyabilirler.

MEHMET BAYRAKÇIPOL‹TEKN‹K

Eğitim sistemi öğrencilerin canına malolacak kadar ağır bir yıkımla karşı

karşıya. Piyasalaştırma kıskacı altındaki bualanda eğitim hakkı için mücadele edenkurumlardan birisi de Halkevleri. İstanbul’daHalkevciler ekim ayı içinde bir eylemyaparak eğitim hakkı mücadelesinin bileşeniolan velileri, öğretmenleri ve öğrencileri biraraya getirmeyi hedefliyor. Bu konuyla ilgiligörüştüğümüz İstanbul Halkevi Başkanı NuriGünay, Halkın Sesi’nin sorularını yanıtladı.

Şu anda sizi harekete geçiren eğitimin güncelsorunları nelerdir?

Eğitim sitemi zaten yıllardır ağır bir saldırıaltında. Bu saldırı AKP ile başlamadı. Eğitimkar alanı olarak görülmeye başladığındanberi iktidara gelen bütün hükümetlereğitimin paralılaştırılması için adımlar attılar.Diğer yandan da eğitimin içeriği cinsiyetçi,şovenist bir yapıya büründü. AKP, eğitimemekçilerini güvencesizleştirdi. Devletokullarına yeterli kaynak ayrılmazken özelokullar, dersaneler teşvik edildi. ‘Okullardakayıt parası toplamak yasak’ diye açıklamayapıldı, ama okul yönetimleri altan alta paratoplamaya teşvik edildi. Yıl içerisinde çeşitligerekçelerle daha fazla para toplandı.

AKP iktidarının eğitim politikası atana-mayan öğretmeni, dersane borcunuödeyemediği için hapse düşen annesineüzülen genci intihara sürükledi. Aidat parasıveremediği için okulda temizlik yapan velihaberlerine ne yazık ki artık alıştık. Böylegeçen sekiz yılın ardından eğitim ne yazık kibu günkü duruma geldi. Özet olarakAKP’nin eğitim politikası şu anda eğitimeyeni başlamış çocuktan, üniversite öğrenci-sine kadar bir kuşağın geleceğinin yanigeleceğimizin üstüne yıkılıyor.

Bu tespitten yola çıkarak önümüzdeki dönemneler yapmayı planlıyorsunuz?

Öncelikle önümüzdeki günlerde öğret-men, öğrenci ve velilerin bir araya geldiklerieylemler yapacağız. Aynı zamandaHalkevleri’nin bulunduğu birçok yerdeokullarda yaşanan her türlü soruna doğrudanmüdahil oluyoruz. Hazırladığımız bildiri,broşürlerle velilere ulaşıyoruz. Eğitim hakkıkonusunda verdiğimiz mücadeleyi anlatan,tüm öğretmenlerimizi ‘halkın öğretmeni’olmaya çağıran bir mektup dağıtacağız.Öğretmen, öğrenci ve velilerin bir arayageldikleri meclisler kurmayı hedefliyoruz.Eğitim emekçilerinin mücadelesine destekvereceğiz. Bu konuda atılacak başarılıadımların örnek olacağını düşünüyoruz.

Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu üçgünlük bir programla havasına, suyuna,

toprağına ormanlarına sahip çıkmak için mücadeleedenleri buluşturmaya hazırlanıyor. Platform İstan-bul’da 15-16 Ekim tarihlerinde hak mücadelesiverenlerin katılacağı iki günlük bir forum, 17Ekim’de ise bir şenlik düzenliyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nin Bebek’te bulunanyerleşkesinde, Saatli Bina’da yapılacak iki günlükforumun ilk gününde kentte suya erişim hakkınısavunanlar, termik-nükleer santrallere, madenşirketlerine ve taş ocaklarına karşı mücadele eden-ler deneyimlerini konuşacak. İkinci gün iseGDO’lara, HES’lere ve suyun şişelenmesine karşımücadele edenler buluşacak. Her iki gün de prog-ram saat 09.30’da başlayacak.

17 Ekim saat 14.00’da Kadıköy İskelesi’nde‘Direnişler Buluşuyor’ şenliği düzenlenecek.Ayrıntılı bilgi için www.sthp.org

Yaşamı savunanlarforumda buluşuyor

MEB’den usulca usulsüzlükSınava dayalı eğitim sis-

temi neresinden tutulsadökülüyor. KPSS veüniversiteye girişsınavlarındaki kopya iddi-alarından sonra güvenilir-liği zedelenen sınav siste-minin ardından şimdi deliselere girişte yapılan usul-süzlük, yerleştirmelereşaibe karıştırdı.

Milli Eğitim Bakanlığı,kayıt süresi dolan AnadoluLiseleri için sadece websitesinde yer alan bir ekyerleştirme duyurusu yaptı.Sınırlı duyurunun ardındangerçekleen ek yerleştirme-

lerde kimi okulların tabanpuanlarında 200 puanavaran düşüşler yaşandı.

Bu yıl “OrtaöğretimKurumlar›na Geçiş Tercihve Yerleştirme” işlem-lerinin ilki Ağustos ayıbaşında gerçekleşti. 14Eylül’de yapılan ek kon-tenjan yerleştirmelerininardından bir üçüncüyerleştirme daha yapıldı.Bu üçüncü ek kontenjanyerleştirmesinde “torpil”yorumlar›na yol açacak biruygulama yap›ld›.

KPSS ve ÖSS skandal-lar›n› ak›llara getiren uygu-

lama şöyle; Milli EğitimBakanl›ğ› sadece internetsitesinden “21-22 Eylül’deöğrencilerin ek yerleştirmebaşvurusu yapabilecekleri-ni, ancak sadece tek okultercih edebilecekleriniduyurdu. Ek yerleştirmeleriçin yap›lan değerlendir-melerde ise lise tabanpuanlar›nda 200’e varanpuan düşüşler yaşand›.

ÖZEL KALEM SİTEYİİYİ TAKİP ETMİŞ

Ek yerleştirmesonuçlar›n›naç›klanmas›yla Milli Eğitim

Bakanl›ğ› Özel KalemMüdürü P›nar Cengiz’inoğlu Furkan OzanCengiz’in 422 puanla 472puanl›k bir AnadoluLisesi’ne kay›t yapt›rd›ğ›ortaya ç›kt›.

Konuyla ilgili MilliEğitim Bakan›’n›n yan›tla-mas› istemiyle meclisesoru önergesi veren CHPK›rklareli milletvekiliTurgut Dibek bakanlığa“Gizli ek yerleştirme MEBÖzel Kalem Müdürü’nünoğlu için özel olarak m›yap›lm›şt›r” sorusunuyöneltti.

“ 6 yıldır bu usulsüzlüğe karşızaten mücadele ediyoruz.Dönem başından bu yana 5

binden fazla bildiri dağıttık iki basınaçıklaması bir de yürüyüşgerçekleştirdik yani bu olayın iki tarafıvarsa biri KTÜ Rektörlüğü diğeri deyıllardır paraları gasp edilen üniversiteöğrencileri özelinde KTÜ ÖğrenciKolektifidir.”

Bu sözler KTÜ ÖğrenciKolektifi’nden Koray Karadağ’a ait.Paralı eğitime karşı mücadeledekendilerini Rektörlük karşısında birtaraf olarak ortaya koyan ÖğrenciKolektifleri piyasalaştırmaya vedolayısıyla onu hayata geçirenüniversite yönetimine karşı iddialıkonuşmakta haklı. Bugüne kadarrektörlükle ne zaman karşı karşıyagelmişlerse bu mücadeleden galipçıkan taraf onlar olmuş.

Altı yıldır kayıtlar sırasındatoplanan zorunlu bağışlara karşımücadele ediyorlar, üniversite yöne-timi şu an bağış uygulamasında usül-süzlük suçlamasıyla yargılanıyor.2009’da rektör 8 Mart DünyaKadınlar Günü etkinlikleri içinsalonu onlara açmadı. Direne direnegeçen bir ayın sonunda salon YeniTürkü’nün verdiği konserle onlarınoldu. İsrail Büyükelçisi’ni protestoettikleri için okul yönetimitarafından disiplin cezalarınaçarptırıldılar ama bu eylem yüzün-den yargılandıkları Trabzon 2.Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki dava-da beraat ettiler.

BU SEFER SANIK HOCALARKTÜ Öğrenci Kolektifi en son 9

Ekim günü bir dava nedeniyleTrabzon Adliyesi önündeydi. Üste-lik bu sefer yargılanan onlar değilaralarında KTÜ Rektörü İbrahimÖzden’in de bulunduğu üniversiteyöneticileriydi. Kayıt dönemlerinde

toplanan zorunlu bağışların adresiolan KTÜ Vakfı yöneticileri, 3 yılboyunca öğrencilerden zorlatopladıkları paralarla vakfa 5.7 tril-yon ciro yaptırmış fakat müfettişincelemesi sonucu aralarındaRektör Özden ve Rektör YardıncısıNecati Tüysüz’ün bulunduğu yöneti-ciler ‘vakfın gelirlerini amacına ugunkullanmadıkları ve vakfı ağır ihmallebilerek zarara uğrattıkları’ gerekçe-siyle yargılanmaya başlamıştı. Kayıtparası uygulamalarına karşımücadele eden Kolektifler dekendilerini davanın bir tarafı olarakgördükleri için duruşma sırasında

adliye önünde açıklama yaparaksürecin takipçisi olduklarını söyledi.

KTÜ Öğrenci Kolektifi’ndenKoray Karadağ KTÜ’de verdikleripiyasalaştırma karşıtı mücadeleyi vemaruz kaldıkları anti-demokratikuygulamaları Halkın Sesi’ne anlattı.

KTÜ’de kayıt paralarına karşıbaşlattıkları mücadelenin geçmişinisorduğumuz Karadağ şunları söyle-di: “Kayıt parası uygulaması 6 yılönce hizmet bedeli etkinlik ücretigibi değişik isimler altındabaşlamıştı. İlk yıl bir dilekçe kampa-nyası yapıp uygulamanın hukuksuzolduğunu söyleyerek iadesini talep

ettik. 1000’den fazla dilekçe topladıkfakat bölüm başkanları ve dekanlardilekçe veren öğrencileri odalarınaçağırıp tehdit etti. Böylesi bir baskısonucu üniversitelilerin bir kısmıdilekçelerini geri çekti.” Karadağyaptıkları eylemlerin hemenbastırılmaya çalışıldığını belirtiyor:

“O yıl kayıt paralarına karşıgerçekleştirdiğimiz tiyatroyu yüzeyakın öğrenci izledi. Onlarınbirçoğuna soruşturma açıldı,içlerinde Kolektif’le ilişkisi olanlarauzaklaştırma cezaları verildi, ilkmücadele böyle başladı” diyereksözlerini sürdüren Karadağ, bu ders

yılı başında velilerden habersizcetoplanmaya çalışılan kayıt paralarınada itiraz etiklerini ifade ediyor.

ÇANTADAN MAKBUZKaradağ, ders yılı başında olan-

ları şu sözlerle anlatıyor:“Üniversite kayıtları 17 Eylül

tarihlerinde yapıldı. KTÜ'yü yenikazanan öğrencilere gönderilendosyada ‘üniversitemize yapacağınız100 TL'lik bağış için teşekkür ederiz’yazılı bir de not eklenmişti.

Kayıtların yapıldığı gün öğrenciişlerine gittiğimizde velilerin içeriyealınmadığını gördük. Kimliklerimizigösterip içeri girdiğimizde ilkgördüğümüz yönlendirme afişinde''ilk işlem vezne ve çanta'' yazıyordu.Öğrenci işlerine kurulan veznelereyönlendirilen üniversitelilere 100 TLbağış yapmadıkları takdirdekayıtlarının yapılamayacağı söyleni-yor ve bağış karşılığında verilenmakbuz ise okulun yaptırdığı çanta-lar verilirken geri alınıyordu. Yanizorunlu bağışı yapıyorsun ama eldemakbuz yerine çanta kalıyor.

Bunu görünce veznelerin ve yön-lendirme afişinin fotoğrafını çekme-ye çalıştık fakat özel güvenliklerinmüdahalesine uğradık. Dışarıçıkarılırken velilere üniversiteninkayıt parası uygulaması nedeniyle şuan bir soruşturma geçirdiğini ve pa-raları ödememeleri gerektiğinianlattık. Bize saldırılınca ertesi günde konuyla ilgili bir basın açıklamasıyaptık. Üniversite yönetiminin kayıtparası toplama uygulamasındakibazı ‘usulsüzlük’ler nedeniyleyargılandığını buna rağmen kayıtparası uygulamasına devam ettik-lerini anlattık.”

Karadağ’ın anlattıkları KTÜ’yüticarethaneye çevirmek isteyenlerinişinin zor olduğunu gösteriyor.

Rektör saltanatı böyle yıkılırKTÜ Öğrenci Kolektifleri baskı ve saldırılara rağmenyürüttüğü mücadeleyle rektörlere geri adımattıranın yalnızca iktidar gücü olmadığını gösteriyor

Eğitim içinbuluşuyorlar

EMEKHalk›n Sesi

815 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

Halk›n SesiSSaahhiibbii vvee SSoorruummlluu YYaazz›› ‹‹flfllleerrii MMüüddüürrüü

Ali Ergin DemirhanTTeelleeffoonn // FFaakkss

0212 245 90 37AAddrreess Tomtom Mahallesi Örtmealt› Sokak No: 6/3

BEYO⁄LU/‹STANBULBBaass››lldd››¤¤›› YYeerr

Taflbask› Matbaac›l›k Yay. ve Amb. San. Tic. Ltd. fiti. Bask› TesisleriKocaeli /‹ZM‹T (0262 335 45 29)

15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

Kürt meselesinde taraflar arasında “barış”sözünün sıkça edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Devletde Kürt hareketi de elindeki kozları kendi siyasetleri-ni güçlendirmek için kullanmaya çalışıyor.Hükümet bir taraftan bugüne kadarki resmisöylemin dışında bir tutum almaya ve bunugüçlendirmeye çalışırken diğer taraftan en azındanseçimlere kadar milliyetçi bir söylemi de eldenbırakmamaya çalışıyor. Hükümet açısından bu geri-limin en çok hissedildiği konu “anadilde eğitim”olsa gerek…

Başbakan’ın “kendiniz ne yaparsanız yapın amahükümetten bir şey beklemeyin” anlamına gelecekaçıklaması belki 15 sene öncesi için olumlu birsöylemdi ama artık bugün için bir anlam ifadeetmiyor. Anadilde eğitim konusu bir kez daha

açıkça göstermiştir ki Kürtsorununun çözümündeanahtar Türkiye’nin muhafaza-kar tabanındadır. Hükümetler,partiler toplumun büyükçoğunluğunun milliyetçi-muhafazakar tepkisindençekiniyor. Buna bir dedemokrat(!) toplulukların“ulasalcı-milliyetçi” tepkisieklenince durum iyice içindençıkılmaz hale geliyor.

Referandum sonuçlarıTürkiye toprağındaki milliyetçidamarda bazı değişimlerolduğu görüntüsü yarattı. Butablonun gerçekliğini öğren-

mek önem taşıyor kuşkusuz. Öyle ya da böyle Kürtsorununun temel konularından biri olan anadildeeğitim konusunda Kürt vatandaşların haklarınıaçıkça savunmak ve bunu Türklere anlatabilmekşart… Zira gerçekten de Türklerin içine sinmemişbir “Kürt barışı” hiçbir zaman kalıcı bir toplumsalhuzuru sağlamayacaktır. En fazla, Amerika’nın zor-lamasıyla konjonktürel çözümler üretilmiş olacaktır.Oysa esas mesele Kürtlerin Türklerle beraber eşithaklara sahip olduğu bir coğrafya yaratabilmekte…

Bu süreç Türklerin, Kürtlerle ilgili iki yüzlüdeğerlendirmelerinden kurtulmalarıyla eş zamanlıilerleyecektir. “Cumhuriyeti birlikte kurduk, niye bir-birimize düşman oluyoruz” ya da “etle tırnak gibiyizayrılamayız” gibi lafların içi doldurulmalıdır. Birliktekurduysak niye birimiz efendi diğerimiz ikinci sınıf,etle tırnak gibiysek niye birimiz anadilde eğitimhakkına sahip diğerimiz değil, niye Sakarya’daYunan’a karşı savaşmış bir Türk olarak ben, kendiçocuğuma kendi anadilinde masallar okuyabiliyo-rum, devletin okulunda eğitim aldırabiliyorum daMaraş’ta Fransız’a karşı savaşmış Kürt kardeşim buhaklardan yoksundur?

Türkler her şeyden önce bunun hesabını vermekzorundadır. 90 seneye yakın bir süre bunu görmez-den gelip de Kürtlerin talepleri yükselince “kendinizne yaparsanız yapın, devletten bir şey beklemeyin”diyerek işin içinde sıyrılamazsanız. Zira bu bal gibibölücülük anlamına gelir. Devlet bütünvatandaşlarına eşit mesafede durmak zorundadır.Bu anlamıyla sorun sadece Kürtlerle de sınırlıdeğildir. Bu coğrafyanın diğer etnik bileşenleri debu haklarını sonuna kadar kullanmalıdırlar.

Kuşkusuz bu siyasal bir sorundur ve muhatabıdevlettir, hükümettir. Ancak bundan daha açık birgerçek var ki o da bu meselenin esas muhatabıTürklerdir. Kürtlerin anadilde eğitim hakkını savu-nanların yüzünü Türklere çevirerek onlara bugerçeği anlatmaları kalıcı bir barışın tesisi içinşarttır. Bunca kan döküldükten sonra artık kimse“etle tırnak gibiyiz” “bin yıllık kardeşliğimiz var” gibilafların arkasına sığınmamalıdır, madem öylebunun gereği yapılmalıdır.

Bu gerçeğin Türklere anlatılmasının sorumluluğusadece Kürtlere ve onların sözcülerine bırakılma-malı bütün demokratik örgütler, sendikalar, partilerbu talebin arkasında durmayı bilmelidirler. Zira buülkede bir kısım vatandaşların anadilde eğitimhakkını kullanması engellendiği sürece bilinmelidirki başka hiç kimse hiçbir hakkınıkullanamayacaktır.

AAnnaaddiillddee ee¤¤iittiimm

TufanSertlek

Dev Sağlık-İşGenel Sekreteri

AKP demokrasisi öğretmene bol

Süpürge işinin başındaTaşerongidenekadar

Anayasa değişikliği sonrasındaçalışma hayatında yapılacak olan

değişiklikler 7 Ekim günü gerçekleştiri-len Üçlü Danışma Kurulu toplantısındakonuşuldu. İşçi ve işveren temsilcilerininkatıldığı toplantıda konuşan Çalışma veSosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer,iki sendikaya üyelik, birden çoksözleşme yapılması, genel grev vedayanışma grevi konularında genelçerçevenin ne olacağını belirleyecekleri-ni söyledi.

Dinçer, kurul sonrasında gazeteci-lerin sorularını yanıtlarken ‘genelçerçeve’ konusunda önemli ipuçlarıverdi. Devlet Bakanı ve BaşbakanYardımcısı Ali Babacan’ın iş gücüpiyasasının esnekleşmesi düşüncelerini,“Biz de çalışma hayatı için aynı şekildedüşünüyoruz” diyerek destekleyenDinçer, iş kollarında sendikal örgütlen-menin sınırlandırılacağına işaret etti.

Esnek ve güvencesiz çalıştırmanın birşekli olan part-time çalıştırmaya uygunbir model olan bir işçinin birden çoksendikaya üye olabilmesi ve birden çoktoplu sözleşme yapabilmesi durumu,referandum öncesinde sendikalartarafından iş barışını bozacağı, hükümetve patron güdümlü sendikaların teşvikedileceği ve yetki tespitini içindençıkılmaz bir durumu sürükleyeceğikonusunda eleştirilmişti ancak ÜçlüDanışma Kurulu sonrasında hiçbirsendikadan uyarı yazısı gelmedi.

A dana’da Çukurova Üniver-sitesi BalcalıHastanesi’nde

taşeronlaştırma ve güvencesizliğekarşı mücadele ederek kadroyageçirilmeye yönelik ciddi birkazanım elde eden taşeron sağlıkişçileri rektörlüğün yapmak istediğiihaleyi engelledi. Rektörlüğün, 7Ekim günü yeni bir ihale yapmakararı alması üzerine işçiler, ihalegününden 3 gün önce başlayan veihale gününe kadar süren birersaatlik uyarı eylemleriyle iş bırak-maya başladılar.

İhale günü geldiğinde ise saat8’den itibaren iş bırakarak eylemeçıktılar. 2006’da BalcalıHastanesi’ndeki poliklinik merdi-venlerinde “Taşeronu BalcalıHastanesi’nden bu merdivenlerdenbaşlayarak süpüreceğiz" diyereksüpürgeleriyle eyleme giden işçilerihalenin yapılacağı gün de sabahınerken saatlerinden itibaren adıartık ‘Eylem merdiveni’ olan poli-klinik merdivenlerine akın ettiler.Tabip Odası, Sağlık ve SosyalHizmet Emekçileri Sendikası(SES) temsilcileri ve hastayakınlarının yanı sıra daha önceeylemlere katılma konusunda çek-inceleri olan çamaşırhane, teknikekip ve yemekhane personeliylebirlikte sayısı 500’ü bulan toplulukpoliklinik merdivenlerinde eylemebaşladı.

Saat 10.00 olduğunda ihaleninyapılacağı salona geçen işçilerburada “Bu ihale burada yapılmay-acak”, “İşçiler burada yönetimnerede” , “Bakanlık kararı uygu-lansın”, “Güvenceli iş güvenceligelecek istiyoruz”, “Bizçocuklarımıza onurlu bir gelecekbırakacağız, ya siz” sloganlarıylabeklemeye başladı.

‘MUHATABIMIZ POLİS DEĞİL’Dev Sağlık-İş, SES ve Tabip

Odası temsilcilerininkonuşmalarının ardından ihalesalonunun boş olduğu bilgisini alanişçiler doğrudan bir muhataptan

haber alabilmek için rektörlükbinasına doğru yürüyüşe geçti.Yürüyüş başlar başlamaz işçilerinönüne geçen polis, ihalenin iptaledildiğini söyleyerek işçilerinyürüyüşünü engellemeye çalıştı.“Muhatabımız polis değil rektör-lüktür” diyen işçiler yürüyüşedevam ederek rektörlük önünegeldiler. İşçiler, polisin etten duvarördüğü rektörlük binası önündecevap alana kadar oturma eylemiyapma kararı aldılar.

Eylem başladıktan yaklaşık 15dakika sonra ise rektör yardımcısıbinanın önüne çıktı. Görüşme yap-mak için sendika ve tabip odasıbaşkanları içeri çağrıldı ve işçiler-den köşe bucak kaçan başhekim de

rektör yardımcısının emriyleişçilerin temsilcileriyle görüşmekzorunda kaldı. İşçiler tekrarbaşhekimlik önüne yürüdü ve tem-silciler başhekimlik odasına girdi.Yaklaşık 45 dakika sürentoplantıda ihalenin iptal edildiğibilgisi alınırken başhekimlik,işçilerin kadroya geçirilmesiyle ilgilidüzenlemeleri yapmamakta diren-meye devam etti.

Hastane yönetimi 12 Ekim Salıgünü yoğun polis koruması altındayeni bir ihale gerçekleştirdi.Yangından mal kaçırırcasınayapılan ihaleyle işçilerin kadrohakkını görmezden gelen yönetim,resmi olmayan bilgilere göre ikitaşeron şirketle anlaştı.

Dev Sağlık-İş’in AdanaÇukurova Üniversitesi TıpFakültesi Balcalı Hastanesi’ndetaşeron ve güvencesiz çalıştırmayakarşı yıllardır verdiği mücadelesonunda 1100 işçi, ÇalışmaBakanlığı’nın 13 Ocak 2010’daaldığı kararla hastane çalışanıolarak tescillenmişti. AncakÇukurova Üniversitesi Rektörlüğü14 Haziran’da işçi alımı adı altındayeni bir ihale yapmak istemişişçilerin kararlı duruşu ile ihaleiptal edilmişti.

Çalışma Bakanlığı’nın hukukenkesinleşen kararına rağmen ihaleyigerçekleştiren hastane yönetiminekarşı mücadele, işçiler kadroyageçirilene kadar devam edecek.

Hacettepe ÜniversitesiHastanesi’ndeki

işçilerin, ücretlerin düzensizödenmesi üzerine eylülayında başlattıkları direniş,ücretlerin ödenmesi ve herayın 7’sinde düzenliödeneceği sözü ile kazanımlasonuçlanmıştı. Ancak 7Ekim’de ücretlerin ödenme-mesi üzerine işçiler 11Ekim’de üniversiteyemekhanesi önünde bireylem yaptı. İşçiler yaptıklarıeylemden sonra ücretlerininödendiğini öğrendi. HakkariYüksekova DevletHastanesi’nde Dev Sağlık-İş’te örgütlenen işçiler pekçok sorunu çözüme kavuştur-mak yolunda ilerliyor. Ücret-lerin iki-üç ay düzensiz öden-mesine yönelik sorunlar has-tane müdürü ve sendikaişyeri temsilcisinin yeraldığıkomisyonla çözüme kavuştuve işçiler son ücretlerinidüzenli almaya başladılar.Yemekhane personelininazlığı 3 işçinin işe başlamasıy-la çözüme kavuşurken per-sonelin günde 13-14 saatçalışmasına karşı yapılangörüşmeler neticesindeçalışma saatleri 6.5 saateindirildi. Öte yandan TunceliDevlet Hastanesi’ndeörgütlenen işçiler hastaneyönetimi ile yaptıklarıgörüşmelerde yıllık izin, fazlamesai, resmi tatil, bayrammesaileri, çalışma saatleri veyol ücretleri sorunlarınınçözüme kavuşturulması içinmücadele edeceklerini iletti-ler.

Dev Sa¤l›k-‹fl’in Kocaeli’ndeki DerinceAraflt›rma ve Uygulama Hastanesi temsilcili¤iniyürüten Nurten Toplu, hastane yönetimitaraf›ndan iflten ç›kar›ld›.

Konuyla ilgili aç›klama yapan Dev Sa¤l›k-‹flBölge Temsilcisi Talat Tunç, referandum öncesisendikal özgürlük vaatleri verildi¤inihat›rlatarak, emekçilerin hak ve özgürlükleriaç›s›ndan referandumla de¤iflen bir fleyolmad›¤›n› söyledi.

Tunç, “Derince E¤itim ve Araflt›rmaHastanesi’nde tafleron sa¤l›k iflçileri sendikaüyesi oldu¤u için bask› ve tehdit alt›nda iflegidip geliyor” dedi.

Tunç, iflçilerin hastanede 4 Ekim 2010 tari-hinde yap›lan ihale öncesinde ihale flart-namesinin haz›rlanma sürecine kat›lmatalebinin reddedildi¤ini hat›rlatt›. Bu geliflmeüzerine 29 Eylül 2010 tarihinde hastane önündebir bas›n aç›klamas› yaparak ‘tafleron sa¤l›k

iflçilerinin al›n›p sat›ld›¤› ihalenin flartlar›n›nbelirlenmesinde iflçilerin de söz sahibi olmas›gerekti¤ini söylediklerini, kamu ihalelerindekiyolsuzlu¤un önlenmesinin en önemli kriter-lerinden birinin çal›flanlar›n örgütlü olarak ihalesürecine taraf edilmesi olaca¤›n› kaydetti.

Bu eylemin ard›ndan hastane yönetimininsendika temsilcisini iflten ç›kard›¤›n› belirtenTalat Tunç, Nurten Toplu’nun iflten at›lma sebe-binin aç›kça belirtilmesi gerekti¤ini söyledi.

Saldırının hedefi sendika

Ankara CumhuriyetBaşsavcılığı 15

Ağustos’ta, yapılacak öğret-men atamalarını protestoederek, Abdi İpekçi Parkı’ndaoturma eylemi gerçekleştirenAtaması Yapılmayan Öğret-menler Platformu (AYÖP)üyesi çeşitli illerden gelen 51kişi hakkında 3 yıla kadarhapis cezası istemiyle davaaçıldı. İddianamede,sanıkların ‘atamaya veyaseçime tabi bütün memuriyetve hizmetlerde istihdamedilmekten yoksunbırakılmaları’ istendi.

Cumhuriyet SavcısıAbdulvahap Yaren tarafındanhazırlanan ve Ankara AsliyeCeza Mahkemesi'ne gönder-ilen 7 sayfalık iddianamede,ihtar ve zor kullanmayarağmen dağılmayan ve eylem-lerinde ısrar eden AYÖPüyelerinin, 2911 sayılıToplantı ve GösteriYürüyüşleri Kanunu’namuhalefet etmek suçundan 1yıl 6 ile 3 yıl arasında değişen

hapis cezalarıylacezalandırılmaları istendi.

Savcı iddianamesindeayrıca, TCK’nın 53’üncü mad-desi uyarınca sanıkların seçmeve seçilme hakkının yanı sıra,‘Devlet, il, belediye, köy veyabunların denetim ve gözetimialtında bulunan kurum vekuruluşlarca verilen, atamayaveya seçime tabi bütünmemuriyet ve hizmetlerde isti-hdam edilmekten yoksunbırakılmasını’ talep etti.AYÖP üyesi 51 kişi, 16 Şubat2011'de Ankara Asliye CezaMahkemesi'nde hakimkarşısına çıkacak.

Benzer bir dava da İzmir’inTire ilçesindeki Eğitim-Senüyelerine açıldı. Tekel işçiler-ine destek eylemi sonrası ver-ilen cezaları protesto ettikleriiçin ‘toplantı ve gösteriyürüyüşleri kanununa muhale-fet’ gerekçesiyle eğitimemekçilerinin 3 ile 5 yıl hapsiistendi.

Hapsi istenen 35 öğret-menin davası 24 Kasım’daİzmir Adliyesi’nde görülecek.

Gazetemize konuşan İzmirEğitim-Sen 1 No’lu ŞubeBaşkanı Ali Rıza Özer, ilericikurum ve demokratik kitleörgütlerini öğretmenlere sahipçıkmaya çağırdı. Özer,Tire’deki dava hakkında farklıbir yöne de işaret etti.

Son dönemde Tire’dekiEğitim-Sen üyelerininçalışmalarını sıklaştırmasıylabirlikte soruşturma sayısındada artış olduğunu kaydetti vetüm bu işlemlerin demokratikmuhalefeti bastırma amacıtaşıdığını söyledi.

BBeeyyiinn ttüümmöörrüü tteeddaavviissiinniinn 3300 ggüünnüü ggeeççmmeessii üüzzeerriinnee iiflfltteenn çç››kkaarr››llaannssöözzlleeflflmmeellii öö¤¤rreettmmeenn EElliiff AAyybbaaçç iiççiinn EE¤¤iittiimm--SSeenn 66 EEkkiimm’’ddee,, EElliiff öö¤¤rreett--mmeenniinn ççaall››flfltt››¤¤›› yyeerr oollaann SSuullttaannggaazzii’’ddee bbiirr eeyylleemm yyaapptt›› vvee ggüüvveenncceellii iiflflttaalleebbiinnii yyiinneelleeddii..

AKP’nin ileri demokrasisi Tekel işçile-rine destek veren eğitim emekçilerininve güvenceli iş isteyen öğretmenadaylarının hapsini istiyor

dana Balcalı’da güvenceyi görmezden gelenyönetim, yangından mal kaçırırcasına ihale yaptı.İşçiler ellerinde süpürgeyle taşeronu bekliyor A

BBaallccaall››’’ddaakkii ttaaflfleerroonn ssaa¤¤ll››kk eemmeekkççiilleerrii ttaaflfleerroonnuu bbuu hhaassttaanneenniinn mmeerrddiivveennlleerriinnddeenn ssüüppüürreecceekklleerr

Sendikalaruyuyor

Türk Harb-İş Sendikası, Adana İncirlik Üssü,Ankara ve İzmir’deki yabancı askeri işyer-

lerinde çalışan 1.200 üyesi için sürdürdüğü toplu işsözleşmesi görüşmelerinin resmi arabulucuaşamasında anlaşma sağlanamaması üzerine 4Ekim günü grev kararı aldı. Toplu iş sözleşmesisürecinde işveren, yetersiz ücret zammı, ikramiyeödemelerinde kısıtlamalar getirirken toplu işsözleşmesinden yararlanan sendika üyesi ara yöne-tim kademelerindeki çalışanların sendikasızlaşma-sına yol açacak tekliflerde ısrar etmişti. Harb-İş ileişveren arasında “Çalışanların iş sözleşmelerindebelirtilmiş mesleklerde çalışmaları, görev tanımla-rının açık ve soruna yol açmayacak nitelikteyapılması, işe giriş ücretlerinin yeniden düzenlen-mesi” konularında da anlaşma sağlanamamıştı.

İncirlik’te grevhazırlığı var

EMEK 9

Z onguldak’ta, Balıkesir’de veBursa’da onar onar ölenmadenciler, Tuzla’da tersanel-

erde yaşanan ölümler, kamyonkasalarında yollara savrulan mevsimliktarım emekçileri, inşaattan düşerekyaşamını yitiren yüzlerce inşaat işçisi vedaha niceleri…

İŞÇİ GÜVENLİĞİ PİYASALAŞIYORTaşeron sistemi ve güvencesizleştir-

menin en görünür ve en yakıcı tarafınıoluşturan iş kazaları konusunda AKPönemli bir hamle planlıyor. 17 Mayıs’tayaşamını yitiren 30 madencininölümüne “kader” diyen hükümet, işsağlığı ve güvenliği için bir yasaçıkartıyor. Hükümetin yasa önerisi şuan taslak durumunda. “İş Sağlığı veGüvenliği Hizmetleri YönetmeliğiTaslağı”, iş kazalarının önünü kesmekbir yana taşeron sisteminiyaygınlaştırarak kazaların önünüaçarken iş yeri hekimliği ve iş güvenliğiuzmanlığını ise piyasalaştırıyor.

AKP’li uzmanlar tarafındanhazırlanan metinde en büyük çabayıtercümanlar göstermiş; çünkü metinlerAvrupa’daki işyeri sağlığı ve güvenliğiyönetmelikleriyle neredeyse aynı.Taslakta Ortak Sağlık GüvenliğiBirimleri (OSGB) adı altında yeni bi-rimler oluşturuluyor.

Taslak, işçiye ‘güvenliğini tehlikedegördüğü durumlarda çalışmama hakkı’getiriyormuş gibi yapıyor; çünkü işçinin‘Burada çalışmak güvenli değil’ deyipçalışmama hakkına karşılık son sözişverene ait.

İşverene, iş kazası ve meslekhastalıkları gibi durumları bildirmeyükümlülüğü getiren taslak, işyeri heki-mi ve iş güvenliği uzmanını daişyerinde gördüğü sağlıksız durumlarıÇalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı’na bildirme yükümlülüğü

getiriyor ama iş güvenliği uzmanı veişyeri hekimini işverene bağlıçalıştırıyor.

Madenlerde patrona bağlı çalışanteknik nezaretçiler ya da madenmühendisleri gaz kaçaklarını bildirselerbile çoğu patron zarara uğramamakiçin bile bile işçileri çalıştırmaya devameder. Türkiye madenleri bu şekildehayatını kaybeden binlerce madenciyemezar olmuştur.

Taslak, işyeri hekimi ve iş güvenliği

uzmanlarına yeterlik belgesi ve sertifi-ka verilmesini ise üniversitelerin yanısıra kamu kurumları ve özel şirketleretanıyor; Türk Tabipleri Birliği veTMMOB gibi bağımsız meslek örgüt-lerine tanımıyor. Aynı zamandabakanlığa uzmanlık için sınav yapa-bilmesinin de önünü açıyor.

Taslakta, kendi imkanları olan işyer-lerinin kendi işyeri hekimini ve işgüvenliği uzmanını kendisininyetiştirmesini salık verirken imkanı ola-

mayana da bu hizmetleri dışarıdansatın alabilmesini sağlıyor. Bu durumişyeri hekimliği ve iş güvenliğiuzmanlığı hizmetlerini piyasalaştırırkenbu hizmetlerin taşeron şirketlertarafından verilmesinin de yolunuaçıyor.

Aynı taslak, işyerinin risk durumukontrolü, ölçüm, ilk yardım, ciddi veyakın tehlike, yangın ve işyerinintahliyesi durumlarını kapsıyor fakat eviçi çalışmayı kapsamıyor.

İş kazası ya da işçi sağlığını ihlaletme durumlarında işverene getirilecekcezalar devede kulak kalıyor. Taslağagöre iş mahkemelerinin kararlarına iti-raz hakkı kalkıyor.

TAŞERON YASALLAŞIYORTaslağın en can alıcı maddesi,

28’inci madde. Bu madde, 4857 Sayılıİş Kanunu’nun 2’nci maddesinin 6’ncıfıkrasının ilk cümlesini değiştiriyor. Bubölüm üst işveren alt işveren ilişkisinidüzenleyen bölüm ve bu bölümdeki“…veya asıl işin bir bölümündeİŞLETMENİN ve işin gereği İLEteknolojik nedenlerle uzmanlık gerek-tiren işlerde iş alan” ibaresinden“işletme” kelimesi atılıyor; “ile”kelimesi ise “VEYA” olarak değiştirili-yor.

Mevcut yasada bir işin ya da asıl işinbir bölümünün taşeron şirkete verilme-sinde “işin gereği” ve “teknolojikyeterlilik” şartı birlikte aranırken artıkiki şarttan birinin olması bir işintaşerona verilmesi için yeterli sebepoluyor.

Bu şartlardan “işin gereği” ifadesiise muğlaklığını koruduğu için artık herhizmetin ve işin taşeron şirketlere veril-mesinin önü açılıyor. TİSK bunu bileyeterli bulmuyor, iş yasasında taşeron-laştırmanın önüne geçebilecek mad-delerin varlığına işaret ederek asıl işinde alt işverenlere verilmesinin yasadaaçıkça yazılmasını talep ediyor.

Taslak iş yeri hekimi ve iş güvenliğiuzmanlarının işvereni denetleme işlevi-ni zayıflatıp, taşeronlaştırmayıyaygınlaştırıyor.

Taşeronun yaygınlaşması isesendikalaşmayı zora sokuyor veböylece işçilerden sağlıkları ve güven-likleri için gereken her şeyden yoksunbir şekilde tamamen piyasanın karhırsına emanet çalışması isteniyor.

15 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010 Halk›n Sesi

İstanbul İkitelli, 212 AVM’ninarka tarafı… Uzun bir arayıştansonra UPS Aktarma Merkezi’neulaşıyoruz. Bir tarafta tırların giriş-çıkış yaptığı, dünya kargo deviUPS’nin tesisleri; diğer taraftaderme çatma bir çadır önünde dire-nen yüze yakın diğer dünya devi,işçiler…

UPS işçilerinin direnişi 5Mayıs’ta başladı. Sendikalı olduklarıiçin İzmir, İstanbul Hadımköy,Kurtköy ve Mahmutbey’de 160 işçiişten çıkarıldı. İşverene göre iştençıkarma sebebi “performans eksik-liği” ve her ne hikmetseMahmutbey ve Hadımköy’de 99,Kurtköy’de 28 ve İzmir’de de 33işçiyle bir anda toplam 160 işçi per-formanstan düşmüştü.

UPS’nin işten çıkarmasaldırısının öncesi de var. Direnişçadırına bizi buyur eden işçilerdenTÜMTİS İstanbul Şube BaşkanıÇayan Dursun anlatıyor. Dursun,uluslararası bir kampanya olarakdiğer ülkelerin taşıma işçilerisendikalarıyla birlikte UPS’ninsendika girmeyen işyerlerindeörgütlenme kararı aldıklarını veTürkiye ayağını kendilerinin ördük-lerini söyledi.

Mart ayında sendika girmiş,işveren de baskı ve tehditlerinebaşlamış. Nisanın ortasında ise ilkişten çıkarma yaşanmış. İşverenlerin‘zayıf halka’ olarak adlandırdığısendikalı taşeron işçilerden 24’üişten çıkarılmış ancak hemen son-rasında oluşan uluslararası baskı

sebebiyle tekrar işe alınmışlar.Mayıs başında ise UPS, taşeron-kadrolu ayrımı gözetmeksizinsendikalı işçileri atmaya başlamış.

Dursun ile sohbetimiz sürerkençaylar geliyor. Çay, bir seferde 50bardak alan tepsilerle sunuluyor.Dursun, taşeron-kadrolu ayrımıgözetmeksizin örgütlendiklerinibelirtiyor. UPS direnişindeki 160işçinin 100’ü taşeron işçi. Dursun,direnişin ilk zamanlarında polisinsaldırılarına da maruz kaldıklarınısöylüyor ve ağustos ayında ulus-lararası tepkinin de artmasıyla UPSişvereninin geri adım atıp işçilerlediyalog noktasına geldiğini söylüyor.Bu noktada Dursun, aslavazgeçmeyecekleri taleplerinin‘İşçilerin tamamının özlükhaklarıyla beraber sendikalı olarakişbaşı yapması’ olduğunu ifade ediy-or.

Çaylarımızı içerken, işçilerdenErol Selencan, direniş sürecindeyaşadıklarını anlatıyor. Direniş,daha önce hiçbir sendikal deneyimiolmayan Selencan için adeta birokul olmuş. Direnişin başlamasıylabirlikte bir komite kuran işçiler hergün belirli bir program dahilindehareket ediyor. Çayın yapılmasın-dan çadırın düzenlenmesine, basınaverilecek demeçlerden çevrenintemizliğine kadar her iş, işçilerinseçtiği komite tarafından yürütülü-yor.

İşçilerle aktarma merkeziarasında sürekli polis bekliyor vedireniş alanında kısa bir süre bek-

ledikten sonra polisin işlevi ortayaçıkıyor. Birden bire yolda ‘koridor’oluşturuyor ve birkaç dakika sonrabir işçi servisi, direnişçilerin “Yuh”sesleri arasında koridordan geçipuzaklaşıyor. “Bu servis nedir?” diyesorduğumuzda Selencan anlatıyor.Polis korumasındaki bu servis, iştençıkarılan işçilerin yerine UPStarafından yasa dışı bir şekilde işealınan işçileri taşıyor. Selencan, ilkzamanlar bu işçilerle konuşupkendilerini ikna ettiklerini ve geriçevirdiklerini söylüyor fakat sonraUPS’nin her seferinde değişikişçileri getirdiğini söylüyor. Budurum karşısında servisleri durdu-rup işçilere konuşma yapmayabaşlayan direnişçi işçiler tekrarişçileri geri çevirmeye başlayıncaUPS işvereni servisleri polis koru-

masına almış. Selencan, yerlerine getirilen

işçilere “Sizin tek kazanımınız işbulmanız, burada çalıştığınız sürecesendikal çalışma sekteye uğrayacakve çok rahat işten çıkarılabile-ceksiniz” şeklinde durumuanlattıklarında işçilerin iknaolduğunu söylüyor. Selencan, busüreçte kendilerinin de onlar gibiişçi olmasının büyük etkisiolduğunu da belirtiyor.

Selencan direnişe dairdüşüncelerini şu sözlerle özetliyor:“Bu direniş boyunca özellikle ulus-lararası ziyaretlerde de patronbaskısının dünyanın her yerindeolduğunu gördük. Biz artık dişlininiçindeki bir çark değil o dişliyi kul-lananlar olmak istiyoruz”.

Anakondaişçisidireniyor

Kırklareli Lülebur-gaz’da bulunan İtalyan

sermayeli Anakonda Isıtıcıve Pişirici Cihazlar San. veTic. A.Ş. işyerinde çalışan 6işçi, sendikalı oldukları içinişten çıkarıldı. İşten çıkar-malar, Birleşik Metal-İş’inyetki için başvurduğu 24Eylül’den sonra geldi. İlkolarak 24 Eylül’de iki işçiardından da 27 Eylül günü4 işçi olmak üzere toplamaltı işçi işten çıkarıldı. İştençıkarılan işçiler işlerine geridönmek için 27 Eylül günüfabrika önünde direnişegeçti. İşçilerin direnişisürüyor.

Tekel işçisioturmaeyleminde

1Ekim’de iş-kaybı tazmi-natı süresinin

dolmasının ardından 25Tekel işçisi, İstanbul’dakiTek Gıda-İş GenelMerkezi önünde 3 Ekimgünü süresiz oturma eyle-mi başlattı. İşçiler, eylem-lerinin sebebini işkaybıtazminatı süresinin dol-masının yanı sıra TekGıda-İş’in 1 Nisan’dan buyana verdiği sözleri tutma-ması olarak belirtiyor.

İşçilerle sendikalarıarasında çevik kuvvet bek-liyor. İşçilerin direnişçadırına her gün destekziyaretleri yapılıyor.

İ zmir ve Konya’dakiMahle Mopisan fab-

rikasında Birleşik Metal-İş’e üye oldukları için iştençıkarılan işçiler açtıkları işeiade davalarını kazandıktansonra işbaşı yapmayabaşladı. Mopisan’ın İzmirve Konya’dakifabrikalarında 10 işçi iştençıkarılmıştı. Mahle İşKonseyi Yönetimi ileBirleşik Metal-İş Sendikasıarasında yaptıkları toplantısonucunda işten atılanişçilerin ekim ve kasımaylarında kademeli olarakişbaşı yapmalarıkararlaştırıldı.

Mopisanişçisi işbaşıyapıyor

İş cinayetine yasal davet

ş cinayetlerine ‘kader’ diyen AKP’nin bu cinayetleriönlemek adına çıkardığı yasa frene basmak şöyle dur-sun otobanda ters şeritte vites büyütmeye benziyor

‘Dişlinin çarkı değil, o dişliyiyöneten olmak istiyoruz’

UPS, dünyan›n her yerinde flubeleriolan bir kargo flirketi. Bayiilik sisteminebenzer bir sistemle açt›¤› flubeler, devasaboyutlara ulaflan kar›n çok küçük birmiktar›n› alabiliyorlar. Tafl›ma ve lojistik-te t›pk› g›da sektöründe oldu¤u gibi birtedarik zinciri mevcut. Yani birçok farkl›isimlerdeki firma UPS’nin kasas›na paratafl›yor ve do¤acak s›k›nt›lardan en azUPS kadar sorumlu olabiliyorlar. UPS,Türkiye’de Unspled isimli bir tafleronfirma arac›l›¤›yla faaliyet gösteriyor.UPS’nin Türkiye ve birkaç körfez ülkesihariç tüm ülkelerdeki çal›flanlar›sendikal›. ABD disiplini ile çal›flan UPSiflçileri çal›flma koflullar›n› ‘kötü’ olaraktan›ml›yor. UPS iflçilerinin tatili yok,yemek aras› ya da çay molas› yok.Yemek yemek, Türkiye’deki UPS aktarmamerkezinde iflçileri birbirine düflürmekiçin müdürler taraf›ndan kullan›l›yor; biriflçinin yemek yemesi di¤erinin yemek-ten dönmesine ba¤l›. Her iflçinin bafl›ndaneredeyse bir müdür bulunuyor ve iflih›zl› yapmas› için iflçiyi azarl›yor. ‹fle neolursa olsun ara verilmiyor ama t›rlardanmallar›n indirilmesi ya da t›rlara mallar›nbindirilmesi ifllemi bafllad›¤›nda iflçiler oan ilgilendi¤i ifli b›rakmalar› gerekiyor.‹flçilerden Olgun Ball›kaya sendikan›ngelmesiyle, yemek aralar›n›n ve çaymolalar›n›n verilmeye baflland›¤›n› ayr›camilli tatiller için izin verilmeyebaflland›¤›n› söylüyor.

UPS’deki kazanım, buradaki 5 bin işçininsendikalı olması ve sektördeki binlerce örgütsüzişçinin örgütlenmesinin önünün açılması demek

ZZiiyyaarreettlleerr,, iiflflççiilleerree yyaallnn››zz oollmmaadd››kkllaarr››nn›› hhiisssseettttiirriiyyoorr vvee mmoorraalllleerriinnii yyüükksseellttii--yyoorr.. PPaattrroonnaa,, iiflflççiilleerriinn ssaaddeeccee iiflflyyeerrii öönnüünnddeekkii ççaadd››rrddaa bbeekklleeyyeenn iiflflççiilleerrddeenniibbaarreett oollmmaadd››¤¤››nn›› ggöösstteerriiyyoorr.. BBuu dduurruumm,, iiççeerriiddeekkii iiflflççiilleerriinn hhaavvaass››nn›› ddaa ddee--¤¤iiflflttiirriiyyoorr,, oolluummlluu bbiirr hhaavvaa yyaarraatt››yyoorr.. KKiittlleesseell zziiyyaarreettlleerr bbuu yyüüzzddeenn ççookk eettkkiillii..

ABD disiplini

Ç in Başbakanı Ven Çiabao 8Ekim’de Türkiye’yi ziyaret

etti. İki ülke arasındaki ticaretingelişmesi için çeşitli ortak çalışmagrupları oluşturularak 2013 yılınakadar kültürel işbirliği, ulaşımaltyapısı ve teknik danışmanlıkkonularında ortaklık sağlanacağıbildirildi.

Türkiye’de 5.000 kilometrelikdemiryolu yapımı konularında an-laşmalar imzalanırken Çin’e,

Türkiye’de nükleer, termik vehidroelektrik santralyatırımlarında önünün açılacağınıngarantisi verildi. Çin ile yapılangörüşmelere TOBB Başkanı RifatHisarcıklıoğlu, Koç, Sabancı gibiTürkiye sermayesinin önde gelen-leri de katıldı. Görüşmelerde Çinbaşbakanının iki ülkede ortakorganize sanayi bölgeleri kurul-ması çağrısı Türkiye tarafındanolumlu karşılandı. Çiabao’nun

önerisine göre Türkiye’de bir Çinorganize sanayi bölgesi kurulacakve aynı şekilde Çin’de de birTürkiye organize sanayi bölgesikurulacak ve bu iki bölgearasındaki ticarette de Yuan veLira geçerli olacak. Türkiye ile Çinarasındaki ticaret hacmi 17 milyardolar.

Türkiye bu rakamın 2020yılında 100 milyar dolar olmasınıhedefliyor. Dünya’nın en büyük

altıncı ekonomisi olan Çin bugücünü ucuz işgücü maliyetineborçlu. Türkiye’nin Çin mallarınakoyduğu kota devam etmesinekarşın ucuz Çin mallarıTürkiye’deki 30’a yakın sektörüele geçirmiş durumda.

Türkiye’de Çin organize sanayibölgesi kurulması durumundaTürkiyeli sermayedarların Çin’eÇin’den daha ucuz işgücünü nasılsunacağı merak konusu.

Türkiye Çin’e nasıl ucuz işgücü sağlayacak?

10Halk›n Sesi 15 Ekim 2010 /28 Ekim 2010

KİBELE

Son günlerde ilgililerimizin 'Erken teşhis hayatkurtarır' sloganlarıyla sağlığımıza gösterdikleri

yakın ilgi dikkatinizi çekti mi bilmem. Ormana değilbiraz ayrıntılara dönüp tek tek ağaçlara baktığımızdagerçeklerle örtüşmeyen bir durum var ortada. ‘Tür-kiye'de’ erken tanı hayat kurtarır mı? Bence bunusorgulamak daha mantıklı. Çünkü erken tanı yet-mez, erken ve uygun tedavi de gerekir şüphesiz. Bi-zim ülkemizde çoğunlukla ikisi birden olmayıp, nadi-ren de biri olup, diğeri olmayabiliyor...

Mesela aklıma erken evre meme kanseritedavisinde kullanılan Trastuzumab adlı onkolojik

ilaç geliyor. Avrupa ve Ameri-ka’da erken evre meme kanseritedavisinde 1 yıllık kullanımıstandart olan bu ilacın kullanı-mı bizde kaosa dönüştü. SağlıkBakanlığı ilacın kullanımını 9haftayla sınırladı. Bir hasta davaaçtı ve bu sınırlama Danıştaykararıyla kaldırıldı. Sonra SağlıkBakanlığı bir kez daha, bu defaSGK'nın SUT’ daki genelgesiyle52 haftalık kullanımı 9 haftayaçekmeye çalıştı. TBMM’de bukonuyla ilgili soru önergesi ve-rildi. Haziran 2010 dabakanlıktan soru önergesineverilen yanıtta 9 haftalık uygula-

mayla 52 haftalık uygulama arasında anlamlı bir far-kın olmadığı, hatta yan etkileri nedeniyle kullanılma-ması gerektiği v.s, v.s belirtiliyor ve bilimsel kuruldanda imzalı rapor sunuluyor. İlginçtir ki bilim kurulun-da imzası bulunan hocalarımızdan biri Eylül 2010da düzenlenen Tıbbi Onkoloji kongresinde ''AdjuvanHerceptin (Trastuzumab ) 52 hafta gerekli ' başlıklısunum yapıyor. İnsan merak ediyor hocamız mıkendini yanlış ifade etmiştir yoksa bakanlığımız mıöyle anlamıştır, yoksa biz mi bir şey anlamıyoruz?Ama gerçeği yaşayanlar biliyor, yani kanser hasta-ları. Neticede 2. kez Danıştay kararı ile kullanımdasınırlama durduruluyor.

Sadece meme kanseri için değil, çoğu kanserilacının kullanımına yönelik kısıtlayıcı genelgeler var.Örneğin 28 kanser ilacının kullanımı için 3 uzmanhekim imzası, 23 ilaç için mutlak onkolog imzası vebelirli kriterleri barındırır patoloji raporu şartı, 13 ilaçiçinse ayrı ayrı özel koşullar içeren şartnameler dizisiolduğunu biliyor musunuz ? Bu ülkede kaç patologvar, kaç patoloji laboratuvarı istenen tekniği sağlaya-cak donanımda, kaç onkolog var? Hastalar bu iste-nen şartlara nasıl ve hangi koşullarla ulaşıyorlar?Daha ilaç kısmına ulaşmadan, özel hastanelerdekoruyucu meme cerrahisinin 8 bin lira gibi ücretlerleyapıldığını kaç kişi bilir, Sağlık Bakanlığı bilir mi me-sela? Yoğun bakım ve acil tedavilerinin devlet tara-fından karşılandığı ama yine de özel hastanelerdefark adı altında ücret talep edildiğini bilen var mı?Ne çok soru var ne çok soru, cevaplar derdi çeken-lerde ve pekte parlak değil doğrusu.

Peki neden kanser ilaçlarının kullanımı bu kadarmeşakkatli? Çünkü pahalı ve belirli bir sayıda insanıilgilendiriyor. Ya bu ülkede sağlık harcamaları 2002-2009 yılları arasında 4 kat artmış -bunu SGK müdü-rü söylüyor- sağlığımızda bir düzelme, 4 kat rahat-lama söz konusu mu? Aksine her köşe başına açılanve birer marketing kıvamına gelen özel hastanelerdolup dolup taşıyor. İnsanlarımız oradan oraya, bu-radan buraya sürekli dolanıyorlar. Defalarca tekrarla-nan tetkiklerin haddi hesabı yok, yazdırılan antibiyo-tiklerin, ağrı kesicilerin meblağlarını dilime dolamı-yorum bile. İnsanlarımız çok hasta, çok dolaşıyorlar,devletimiz onlar için çok ödemeler yapıyor özel has-tanelere, ama iyileşen? İyileşen yok.

Ocak 2010 da Bursa da özel bir hastanede birgün içinde tam 542 MR ve 98 BT tetkiki yapılmış.Toplam 640 rapor, bir radyolog bakmadan sadeceimzalasa – ki rivayet öyle ama biz bilim dışı söylenti-lere rağbet etmeyiz- kaç saat sürer, siz hesaplayın.Olay bir Türkiye mucizesi yani . Hastanemiz SGKdan bu tetkikler için parasını alıyor mu, alıyor. Dahageçen yıl domuz gribi aşısına ve onun yan sanayiürünlerine harcanan paralara da hadi boş verelim.Bu kadar savrukluk içinde kanser hastalarının ilacın-da da mı tasarruf? Hakkı hukuku geçtim, utanır in-san!

Erken teşhis değil, erken tedavi hayat kurtarır.Hatta hastalığın oluşmasını engelleyici koşulları sağ-lamak hayat kurtarır. Tasarruf sağlıktan olmaz, evetsistemsizlik, sağlığı ticarileştirme, maliyetleri 4 kat,kat be kat artırır. Bunun halka ne faydası var. Ayıptırya bırakın göz boyamayı, 'Erken teşhis hayat kurtarır'mış, trajikomik ! Hayatımızı kurtaracak tek şey bil-inç, farkındalık, haklarımızı almadaki kararlılığımızdır.Gerisi lafügüzaf.

Hayat› kurtarsa kurtarsaerken bilinç kurtar›r

SüheylaE.Tezel

Sa¤l›k Hakk›Meclisi

Çocuğun istismarı, babaların namusu

Arçelik isimli beyaz eşyamarkasının son reklamını izledikçeaklımdan aynı şeyler geçiyor: “Bende değişiklik isterim ama kadınlaraböyle sığ bakan beyaz eşya üretici-lerinin ve onların sığ sularda enginkulaçlar atan reklam ajanslarınındeğişmesini isterim.”

Bu markanın ekranlarda dönenson reklamı genç bir kadınınkonuşmasıyla açılıyor. Oyuncumuz“Ben de değişiklik isterim, bazensaçlarımı kestiririm, bazengardrobumu yenilerim, evdekieşyaları da değiştirmek isterimama..” amadan sonrası Arçeliğiilgilendiriyor. Marka değişimseverkadınları düşünerek hazırladığı yenikampanyasını anlatıyor.

Benim ilgimi ise ‘ama’dan önce-ki bölüm çekiyor. Ne de olsa bende ‘değişiklik’ isterim diyerek kulakkabarttığım bu bölümde hemcin-simize değişiklik diye söylettirilen-lerin saç modeli, kıyafet ve ev eşyası

değiştirmek olduğunu görünceşöyle düşünüyorum: Toplumsal cin-siyet algısı olmasa bu reklamcılar‘büyük büyük’ sözleri küçük küçükçıkarların, dünyaların hizmetinenasıl sokardı acaba?

Yani sözün özü kadınlarındeğiştirme ufku kendi bedenleri ilebaşlayıp, evlerinin içiyle mi biter?Şimdi büyük söz olacak amaArçelik reklamını yazan metinyazarından neyim eksik deyipyazıvereyim: Ben de değişiklik iste-rim. Mesela kadınların tümdünyasının evleri ve güzellikleriolduğunu düşünmeyen, düşündürt-meyen yazarlar, erkek egementoplumun riyakarlığını bulduğu herfırsatta yüzüme vurmayan ekranlar,sınıfsal, cinsel sömürünün olmadığıbir dünya...

Ama zaten değişiklik dediğinnedir ki al bir Arçelik süpürgesüpür gitsin hepsini.

*Aysel Dereli hazırladı.

‘Kadın emeği’ tartışılıyor

Geçtiğimiz hafta basına ikiçocuk tecavüzü haberiyansıdı. Aydın’ın Çine

ilçesinde yaşayan 16 yaşındaki S.C,üç kişi tarafından kaçırılarak, birilköğretim okulunun konferanssalonunda, sonra da ormanlık biralanda 5 saat boyunca tecavüzeuğradı. Annesi ve babası arasındakikavgayı jandarmaya bildirmek içinevden çıkan S.C, aynı mahalledeyaşayan üç kişi tarafından ağzı bant-lanarak dövüldü ve defalarcatecavüze uğradı. Gece evinegelebilen çocuk, kimseylekonuşmak istemediğini söyleyerekodasına kapandı. Konuyu dahasonra kuzenine anlatınca olayyargıya taşındı ve tecavüzcü üç kişitutuklandı.

K‹M‹N‹N DERD‹ NAMUSKonuyla ilgili DHA’ya konuşan

çocuk, nişanlı olduğunu ve evlen-mek üzere olduğunu söyledi. BabaM.C ise Başbakan Tayyip Erdoğanve Kadın ve Aileden SorumluDevlet Bakanı Aliye Kavaf’tan

kızının tedavi ve eğitim masraflarınıisteyeceğini söyleyerek başladığıkonuşmayı ‘namusumuzun hesabınıkim verecek’ diyerek bitirdi.

TECAVÜZ KÜLTÜRÜ ÇOCUKTECAVÜZCÜ YARATIYOR

Sivas’ta yaşanan tecavüz olayı daaynı tecavüzcü toplum algısınınçocuklar üzerinde ne kadar etkiliolduğunu gösterdi. 7 yaşındaki G.T,yaşları 11 ve 14 arasındaki 3çocuğun tecavüzüne uğradı. Sivas’ınYıldızeli ilçesine bağlıYakacıkçavuşlu Köyü’nde yaşayanG.T. üç çocuk tarafından traktörgarajına götürülerek tecavüzeuğradı. Olanları anlatmaması ve“sandalyeden düştüm” demesi içinuyarılan çocuk eve geldikten sonrakendisine yapılanları annesineanlattı. Annesi kızını banyo yaptırdıve elbiselerindeki kanı temizledik-ten sonra olayı jandarmaya bildirdi.Baba Nurettin T. İse “Bunu kimyaptıysa açığa çıksın ve cezasınıçeksin, aksi takdirde gerekeni benyapacağım” diye konuştu.

3 YAfiINDAN ‹T‹BAREN C‹NSELE⁄‹T‹M

Her yıl binlerce çocuk cinselistismara uğruyor. Ancak çocuklar,bazen kendilerine yapılan davranışıteşhis edemediğinden bazen dekendisinin suçlanacağını düşünerekkorktuğundan durumu açığaçıkarmıyor.

Bunların açığa çıkması içinuzmanlar cinsel eğitimin çocuklara3 yaşından itibaren verilmeyebaşlanması gerektiğini söylüyor.Uzmanlara göre eğitimin ilkaşamasında çocukların ‘vücudunadokunmak isteyen birisi ilekarşılaşırsan yardım iste’ diyerekuyarılması gerekiyor.

Türkiye’de cinsel saldırıyauğrayan kişinin ifadesi yeterligörülmüyor. Durumunun raporedilmesi için mağdurun olaydansonra yıkanmaması, dişlerini fırçala-maması, ağzını çalkalamaması,tuvaletini ertelemesi, saçını tarama-ması, giysilerini değiştirmemesiönemli.

Kadın emeği Ankara Üniversitesi’nde birsempozyumda konuşulacak. Ankara

Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi SosyalPolitika Araştırma ve Uygulama Merkezi ileUluslararası Çalışma Örgütü TürkiyeTemsilciliği’nin düzenlediği ‘Geçmiştengünümüze Türkiye'de kadın emeği’ sempozyu-mu 25 Ekim’de Ankara Üniversitesi, SiyasalBilgiler Fakültesi, Prof. Dr. Aziz KöklüSalonu'nda gerçekleşecek.

Açılış konuşmalarının ardından sempozyum,‘Küreselleşmenin payandası: göçmen kadınemeği’ başlıklı konferans ile devam edecek.

Üç oturumda gerçekleşecek olan sempozyu-mun ilk oturumunda ‘Tarihsel perspektiftenTürkiye’de kadın emeği’ konuşulacak.Oturumda ‘ILO'nun kadın emeğine yaklaşımı,ilgili ILO sözleşmeleri ve Türkiye’nin durumu’,‘Türkiye’de kadın emeğinin tarihsel kökenleri:1920-1965’, ‘Göç ettirilen kölelerden kaçak göç-men işçiler-Türkiye'de ev emeğinin dönüşümü’başlıkları yer alacak.

‘İşgücü piyasasının içinde ve dışında kadınlar’başlıklı ikinci oturumda ‘Kalkınmada farklıyörüngeler- Kadın istihdamında farklı örüntülerışığında Türkiye’de kadın istihdamı’, ‘NedenTürkiye işgücü piyasasında kadınlar bu kadaraz? Çok boyutlu bir yaklaşım’, ‘1980 sonrasıdönemde kadın emeğine ilişkin politikalar’,

‘Kadın emeğinin 'değersizleştirilmesi' bağla-mında çocuk bakımı’ başlıkları konuşulacak. Sonoturum ‘İşgücü piyasasında kadınlar: Farklı sek-törler, farklı meslekler’ başlığı ile gerçekleşecek.Oturumda, ‘Gıda, tekstil ve hizmet sektörlerindekayıtdışı çalışan kadın işçiler’, ‘Kadın öğretmen-ler üzerine: etnografik bir çalışmadan kimigözlemler’ ve ‘Üniversite üst yönetimindekadınların konumu: 1990’lardan 2000’lere ne

Kibele’denmektup

Türban:kad›n

özgürlü€üneredebafllar

neredebiter

İstanbul Üniversitesi CerrahpaşaTıp Fakültesi’nden türbanlı bir

öğrencinin derse şapkayla girmesive dersine girdiği öğretim üyesitarafından dışarı çıkarılması üzer-ine gelişen olaylar, son günlerin enönemli gerilim konularından biri-sine dönüştü. Öğrenci eğitimhakkı engellendiği gerekçesi ileBaşbakanlık İnsan HaklarıBaşkanlığı’na başvurunca YÖKmart ayında İstanbul Üniversite-si’ne bir uyarı yazısı gönderdi.Gönderilen uyarı yazısına göre,öğretim üyeleri türbanlı öğrenciyidersten çıkaramayacak. Çıkardığıtakdirde öğretim görevlisihakkında soruşturma açılabilecek.‘Gerekirse’ öğretmen öğrencihakkında tutanak tutabilecek.

Bu yazıyla birlikte türbanlıöğrencilerin yönetmeliğe rağmenderslerden çıkartılması İstanbulÜniversitesi’nde fiili olarak engel-lendi. Peki Türkiye’de türbanyasağının işlerliği ne durumda?Radikal gazetesinin araştırmasınagöre 30 üniversitede türban tama-men yasak. 8 üniversitede isetamamen serbest. 31 üniversitedeise kampüste serbest, sınıfta iseöğretim görevlisinin inisiyatifinegöre serbest veya yasak oluyor.Yine aynı gazetenin araştırmasınagöre bu yıl ilk kez türbanlı öğrencikabul eden üniversite sayısındaartış var.

Yani türban yasağı birçok yerdefiili olarak uygulanmıyor. Ancaküniversitede bu yasağınuygulanıyor olmasından çok, yasakkarşısında alınan tavır önemli.Çünkü uzun yıllar türban yasağıTürkiye siyasetinin iki ana eğilimiolan İslamcı-laik saflaşmasının anahattını oluşturdu.

Türban, kitleleri sürükleyen,birleştiren ve ayıran ama herzaman etkili ve gündem yaratma-da başarılı bir konu oldu. Bukonuda yaratılan saflaşmayla tümbu bahsettiğimiz süreç boyunca ikiana kutup da erkek egemenliği veotoriterliğinin farklı yönlerini tem-sil etti. Bir kutup kadınözgürlüğünü türbana indirgeyen,kadını erkeğin mülkü halinegetiren, erkek egemen muhafaza-kar gerici kanattan oluşurken,diğer bir kutup yasakçı, dogmatik,erkek egemen ulusalcı kanattanoluşuyor. Bu iki kanadın ortaknoktası da türban tartışmasındakadının ikincil konumunu yenidenüretmek. Peki özgürlüğü ya datutsaklığı mevzu bahis olan kadınnerede?

Her iki tarafında da erkek ege-menliğinin oluştuğu bu çelişkidenortaya çıkacak olan sentez, kadınmücadelesi açısından ileri birniteliğe sahip olamaz. Böyledüşününce, türbanın ve onunlailgili süregelen egementartışmanın kadın özgürlüklerinitemsil edebilecek konumdaolmasına imkân doğmuyor.

Öte yandan tarafların ortayaattığı soru ve sorunlar kadınmücadelesinin önüne kaçınılmazolarak çıkıyor. Bu sorunlarkarşısında tutarlı bir tavır almak,kadın mücadelesini ileri taşımakaçısından gerekli bir durum…

Bu sorunlardan birisimuhafazakâr tarafın türbanserbestisini kadının özgürlüğüolarak sunması tezi. Türbanserbest kalınca kadınlar özgürlük-lerine kavuşur mu? Elbettekiözgürlük, tek bir soruna indirgene-meyecek kadar geniş bir kavram.

Özgürleşme mücadelesine bir yer-den başlanacaksa bizzatbaşbakanın dile getirdiği kadınlaerkeğin eşit olmadığı fikriylemücadeleden başlanılabilir. Çünkübu fikir, bir yanıyla kadının cin-siyetçi bir ayrımcılığa maruzkalması, diğer yanıyla da toplum-sal hayata katılımda sınırlanmasınauzanan sonuçlan doğurur.

Hele de devletin tek bir mezhe-be dayalı dini politikalarını toplu-ma empoze etmekle görevli Diya-net İşleri Başkanlığı bütçesininİçişleri Bakanlığı’ndan fazla oldu-ğu, din derslerinin ilköğretimdenitibaren zorunlu olarak okutuldu-ğu bir ülke Türkiye.Toplumsallaşma ve kişilik kazan-ma süreçlerinin yoğun bir dinienformasyonla şekillendiğiTürkiye’de, din konusunda özgüriradenin nerede başlayıp neredebittiğini kestirmek mümküngörünmüyor.

Zorunlu din dersleri kaldırıl-madığı müddetçe, Müslüman,Sünni, cinsiyeti erkek, baskıcı, oto-riter, kendine demokrat, milliyetçidevlet yapısının değişmediği şart-larda türbanı tek başına bir ‘özgür-lük’ olarak ele almak doğru biryaklaşım değil. Türban özgürlükmüdür değil midir tartışması kadaryaygın bir diğer tartışma daulusalcı kesimin dile getirdiği “tür-banlı öğrenci asıl mezun olduktansonra tehlike” fikriyle başlayankamusal alanda ‘serbest olsun muolmasın mı’ tartışmasıdır. Yıllarcafeminist hareketin özel alan poli-tiktir vurgusu ile sürdürdüğümücadele işin özetini önümüzekoyuyor. Kamusal alanda serbestolsun / olmasın tartışması bu fikrinsüzgecinden geçince

anlamsızlaşıyor. Çünkü türbanıntemsil ettiği İslam’ın kadınkarşısındaki ‘sorunlu’ tavrı özelalanda da sürüyor. Türban, ister‘İslamın simgesi’, ister ‘gericiliğingöstergesi’ olarak görülsün sonuçolarak temsil ettiği fikri kadınlariçin evde ve sokakta ayrı ayrı üret-miyor. Sokaktaki gericiliğe karşıçıkıp evlerdekini görmezdengelmek anlamsız olacağı gibikadına dönük sorunlar konusundada ‘özel alan’ olarak görülenşiddet, taciz tecavüz, eviçi emeksömürüsüne duyarsız kalarak salttürbanı bir sorun olarak tartışmakda en az muhafazakarların özgür-lüğü türbana daraltması kadarhatalı bir algı.

Evet, toplumsal gericilikyaygınlaşıyor. Gericilik bizzat ikti-dar partisi eliyle yukardan aşağı,cemaatler aracılığıyla aşağıdanyukarı örgütleniyor. Eğitimdensağlık hizmetine kadar her alangerici formasyonla şekilleniyor.Yurttaşlık bilinci, yerini cemaat-lerin sadaka kültürüne bırakıyor.Böylesi bir durumda gericiliğingöstergesi olan türbana karşı tavıralmak hastalığı tedavi etmek yeri-ne semptomlarını yok etmeye ben-ziyor. Gericiliğe karşı mücadeletek başına türbanı yasaklamaklamümkün değil. Türbanı görünmezkılmanın bu toplumun gerçeğiolan gericiliğin yaygınlaşması soru-nunu çözemeyeceği aşikar. Öteyandan türban yasağının kalk-masının dinci gericiliğin önemli birmevzi kazanmasını sağlayacağı vebu kazanımın uzun vadede,toplamda kadınların kazanılmışhaklarına dönük gerici-erkekege-men saldırıyı güçlendireceği deortada.

Ben de değiştirmekistiyorum ama sizi

Bir İstanbul Masalı dizisinin tekrar bölüm-lerinde gerçekleşen sansür, ekranların giderekmuhafazakarlaştığını gösterdi.

2006 yılnda ATV ekranlarında yayınlanan dizibugünlerde aynı kanalda tekrar bölümleriylesunuluyor. Dizinin yeniden yayınlanan bölüm-lerinde ana karakterin yakın arkadaşı olanZekeriya’nın eşcinsel olduğunu açıkladığı sahnelerkanal tarafından sansürlendi.

ATV’nin homofobik sansür uygulaması KAOSGL tarafından ortaya çıkarıldı.

Dizideki bu karakterin varlığı Halkın Sesi’ningeçen sayısında Ayşe Düzkan tarafından yapılansöyleşide hatırlatılmış, Düzkan medyanın giderekmuhafazakarlaştığını söyleyerek bugün böylekarakterleri ekranda göremeyiz tespitinde bulun-muştu.

Masalda bile bukadarı olmaz

YÜZ YÜZEHalk›n Sesi

1115 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

İzmir’i nasıl anlamalı? Gavur İzmir olarak mı, yoksa laikCumhuriyet elitlerinin son kalesi olarak mı? Statükocuİzmir mi demeli, yoksa tuzlu su muhafazakarlığının anavatanı mı? Deniz Yıldırım’ın dediği gibi, sosyaldönüşümler böyle anlaşılamaz, sınıf eksenli bir bakışgerektirir. Deniz Yıldırım ve Evren Haspolat’ın yayınahazırladığı “Değişen İzmir’i Anlamak” İzmir’in yaşadığı

sosyal siyasal dönüşüme sınıfsal dinamiklerini analizederek ışık tutan, mutlaka okunması gereken bir kitap.Yıldırım ve Haspolat’la yaptığımız söyleşide, Batı Anadolumilliyetçiliğinin hangi dinamiklerden beslendiğini, solunbu milliyetçiliği nasıl ele alması gerektiğini konuştuk.Yazarlar, anaakım medya analizlerinin sığlığında kaybolançarpıcı bulgulara işaret ediyor.

İzmir’inasıl

bilirsiniz?

Değişen İzmir’i Anlamak’taortaya koyduğunuz kimiönemli tezler var. Bunları

elbette tek tek burada açma şansımızyok, ama kısaca özetler misiniz?

Evren: İzmir’i bir liman kentiolarak hem içinde işlediği dünyasistemi hem de onun bütünleşmişbölge bütünlüğü içinde birdeğerlendirmeye tabi tuttuk diye-biliriz. Özellikle kentsel sermayebloğunun Türkiye’nin 1980 son-rasındaki birikim rejimiyle birlikteiktidar bloğu içindeki eski temsilolanaklarını ve belirleyici gücünüyitirdiğini belirttik ve bunun izlerinihem Türkiye siyasetiyle hem debölgenin geri kalanıyla ayrışansiyasal tercihlere ilişkin bir analizlesürdük. İzmir’in ve İzmir’le iktisadidüzeyde bütünleşmiş yerleşimlerinneoliberalizmin, finansallaşmanınkaybedenleri olduğunu ifade ettik.Özellikle kent merkezinde sosyo-ekonomik açıdan gerileyen ortasınıf katmanlarını da kendi dilineeklemleyen yeni ulusalcı dilingiderek CHP’de kümelendiği budönemde, tarımda mülksüzleşme-nin yoğun olarak yaşandığı vegöçün kentsel etnik gerilimiyoğunlaştırdığı iç yerleşimlerde tep-kileri MHP’nin kırsalın diline ter-cüme ettiğini saptadık.

Referandumda da gördük ki İzmirve Ege illeri Hayır oyu verdi. Bu dabölgedeki dönüşümleri anlamagerekliliğini arttırdı. Siz nasıl birdeğerlendirme yapıyorsunuz?

Deniz: Şunu açıkça belirtmekteyarar var: İzmir de diğer kentlergibi. Yani kendi içinde Sultanbeylide var, Nişantaşı da. O nedenledönüşüm eksenlerini kentleriniçinde taşıdığı fay hatlarını görmez-den gelerek ele alırsanız orada enbaştan bilimsel sakatlık oluşur.Mesela “tuzlu su muhafazakarlığı”tanımlaması tam da bu sakatlığıtaşıyor. Kendinden menkul birdemokratikleşme tahayyülügeliştirip egemen dil içindenkonuşarak karşıtını “statüko”yla,“muhafazakarlık”la, “elitler”leilişkilendirmesi. Böyle açıklanmazsosyal dönüşümler. İzmir’deki tep-kiselliğin bir benzeri de bu dildesaklı. Zaten biraz da birbiriniüretiyor. Mesela şurası önemli:“Diyelim ki “sahiller” (en çok daburada İzmir’in kastedildiğigörülüyor) “muhafazakar”, hem de“tuzlu su muhafazakarları”. Budurumda, Söke gibi, Nazilli gibi,Akhisar gibi bugüne kadar tarihselolarak Serbest Cumhuriyet Fırkası,Demokrat Parti ve Adalet Partisihegemonyasının en etkin olduğuyerlerde, genelde son 30 yılda, amaen çok da 2001 programıylatoprağından olan, tütünden,pamuktan kopan, kent merkezler-ine göç edip işçileşen insanlar damı “tuzlu su muhafazakarı”?Çünkü bu merkezlerde hayır oran-ları yüzde 65-70 arasında değişiyor.

Referandumda MHP oylarının İçve Doğu Anadolu’da, evet tavrı eks-eninde AKP’ye yönelirken, Batı’dahayır tavrı içinde muhafaza edildiğinigördük. Bu fark nasıl açıklanabilir?

Evren: İzmir’de neoliberal mülk-süzleşme programının sanayi üreti-mini, ticareti bitiren yanıyla BatıAnadolu kentlerinin tarımsalçözülmelerine yol açan yanı bir-birinden ayrı düşünülemez. Bu tep-kiler kıyıda kendisini giderek CHPüzerinden ifade ediyorsa da, siyasaltepkiler CHP’nin karşılayabileceği

taleplerin ötesine geçiyor. CHP, birbakıma bu tepkiler karşısında birtampon işlevi görüyor. İlginçolansa, iç kesimlerde, yani bugünekadar geleneksel olarak DemokratParti, Adalet Partisi gibi merkezsağ projelerin doğumuna vebüyümesine imkan sağlamış BatıAnadolu kentlerinde MHP’ninyepyeni bir siyasal taban kazanmışolması. Yeni olan olgu bu. HemMHP, 80 öncesi hemen hiç varlıkgösteremediği bir bölgede büyükbir oy patlaması yaşıyor hem debölgenin özellikle sosyoekonomikolarak kaybedenleri, yoksul Kürtgöçünün, Kürt ucuz emeğininyöneldiği yerleşimlerde tepkilerinigiderek gerici temelde MHPüzerinden ifade ediyor.

Deniz: Bölgede yapacağınız birturda, CHP ile MHP’nin siyasalsembolleri arasındaki mesafeninbüyük oranda kapandığını göre-bilirsiniz. Bu da hayır cephesininBatı Anadolu’da bloklaşmasınınönünü açmış görünüyor. OrtaAnadolu’da ve Erzurum gibikentlerde ise MHP’nin tabanı,AKP’nin önderliğindeki hege-monya bloğunun çekimine girmişgörünüyor. Bu bölgelerde Gülencemaatinin aktif çalışmış olması,Alevi ve Kürt düşmanlığınınErdoğan’ın ağzından soy soptartışmaları aracılığıyla propagan-daya dahil edilmesi de düşünüldü-ğünde dinsel muhafazakarlığınMHP tabanında ayrışmayı tetikle-diği görülüyor. Bu referandum bubakımdan MHP’nin ne kadarçatışmalı, çelişkili bir tabanı bir

arada tutmaya çalıştığını ve bu nok-tada da elinin son derece zayıfolduğunu açıklıkla gösterdi. Onuniçin referandumun her anlamdakaybedeni MHP diyebiliriz.MHP’nin önünde iki seçenek var.Ya daha laik bir milliyetçilik /ulusalcılık üzerinden CHP’yle BatıAnadolu’da ve Akdeniz’de yarışanbir parti olacak ya da liberal-muhafazakar hegemonyanın zorla-maları doğrultusunda yeni hege-monyanın arzuladığı makbul birmilliyetçilik anlayışını daha dinseltemelde kabul ederek kadro, ide-oloji ve söylem düzeyinde yenidenyapılanacak.

Geleneksel olarak kendini “solcu”diye niteleyen sosyal demokrat kesim-lerde Kürt göçü karşısında ortayakonan şoven eğilimler, iflah olmazgerici bir ayrışmaya mı işaret ediyor?

Bu kitleler ilerici siyasi potansiyelleri-ni mutlak olarak tüketmiş midir?

Deniz: Sonuçta pusulasız yoldamilliyetçilik, en kolay açıklama biçi-mi. “Kürtler geldi, her şey bozuldu”hissiyatı bu bakımdan hem bu ke-simlerin sınıf talepleri eksenindekaybeden Kürt emekçileriylekardeşlik temelinde birliğini sağla-yacak bir dilden uzaklaşmasınaneden oluyor hem de Kürt sorunusözkonusu olduğunda siyasetlerüstü bir ortak linç kültürününgelişmesine neden olabiliyor. İzmirözelinde nostaljik sembollerin,maskların, Atatürk resimlerinin,bayrakların giderek ön plana çıkışı,şimdiden duyulan rahatsızlığıngöstergesi.

Mülksüzleşen, şimdidenduyduğu rahatsızlığı geçmişin nos-taljik sembollerine daha fazlasarılarak ifade etme gereği duyankesimlerin tepkilerinin ilerici ya dagerici içerik kazanmasını belirleyenşey, hangi sınıf kesimleriyle hangiprogram temelinde ittifakyaptıklarıdır. Mesela linçgirişimleri, Kürt göçmenlere karşıetnikleşen tepkiler, tüm bunlar tep-kilerin gerici bir içerik kazanabil-diği anı gösteriyor. Ama diğer yan-dan TEKEL işçilerine destekamaçlı gerçekleştirilen bir günlükgreve tüm ülkede en büyükdesteğin, katılımın İzmir’de olduğuda unutuluyor. Bütün kent bunuyaşadı, hissetti. Vapur işgallerinde,otobüslerin çalışmamasında. Kaçkişi o gün Tekel işçilerinin etnikkökenine baktı? “İzmir’deki Tekelişçileri Muşluymuş, Diyarbakırlıy-

mış, Kürt’müş, destek vermeyelim”diyen kaç kişi oldu? O gün sınıftaleplerinin etnik taleplerin önünegeçmesi sayesinde çatışma yerinekardeşlik formülü öne çıkabildi.Aslında 4 Şubat grevi, İzmir’deçıkış programını gösterdi. Tekeldirenişinin izinden giderek gösterdihem de. Anlatmaya çalıştığımız şeyde bu aslında. Kaybeden alt ortasınıflarla işçi sınıfını ve mülksüzle-şen köylülüğü doğru talepler ekse-ninde ilerici bir siyasal hat içindebirleştiren bir perspektifin eksikliği,tepkilerin şoven-ırkçı temelde ifadeedilmesine ve resmi ideolojininhemen tüm partilerinin üzerindebirleştiği boğazlaşma formülüneegemenler adına teslim olmayakapı açıyor.

Yeni dönem, bu siyasal tabloiçinde ne gibi sonuçlara gebe?

Deniz ve Evren: Bir bakıma yenidönemde İslami meseleler tüm par-tilerin siyasal anlamda ortak yükühaline gelecek ve bu nedenle depiyasacı-Amerikancı-muhafazakarhegemonya karşısında meydanokuyacak kuvvetler daha da sınırlımanevra alanına sahip olacak. Tümgüçler, bu hegemonya ile uyumluhale getiriliyor. Fakat bu, sosyalisthareketler açısından da tarihsel birdöneme işaret ediyor. Bir çözümperspektifi içinde Türkiye’nin bur-juva demokratik kazanımlarınınsavunulması, kaybedenlerin tepki-lerini bir karşı hegemonya projesigeliştirerek ortak bir çözümdebirleştirme iradesinin ortayaçıkarılması, Tekel direnişiörneğinde de görüldüğü üzeresınıfın bir arada yaşamaya dönükkendi “mahalle modeli”ni yenidenortaya koyması, küçük ama anlamlıçözüm modelleriyle emekçilerinkarşısına çıkabilecek projeleringeliştirilmesi adına tarihsel birdönemden geçtiğimizi düşünüyo-rum. Türkiye oraya gidiyor,referandum bunun işaretleriniverdi. Sosyalist parti ve hareket-lerinse önlerine konan bu tarihselgöreve dönük stratejileri vehazırlıkları ne durumda, entartışılacak yanlardan birisi bu şuaşamada. Çünkü tehdidin büyük-lüğüyle onu göğüsleyebilecekaraçların imkanları arasındakimesafe dikkat çekmeyecek gibideğil. Bunun hem öznel hem denesnel nedenleri var kuşkusuz.Ama bir yerden başlamak gereki-yor; referandumda ortaya konulanbirliktelik iradesinin, bir “ortakçözüm” programı çerçevesinde iler-lemesi olasılığı, gözardı edilmemesigereken tarihsel bir fırsat.

‹zmir’in ve İzmir’le iktisadi düzeydebütünleşmiş yerleşimlerin neoliberal-izmin, finansallaşmanın kaybedenleriolduğunu ifade ettik bu kitapta

ostaljik sembollerin, maskların,Atatürk resimlerinin, bayraklarıngiderek ön plana çıkışı, bugündenduyulan rahatsızlığın göstergesiN

Tepkilerin ilericiya da gerici içerik

kazanmasınıbelirleyen şey,hangi sınıf ke-simleriyle hangi

programtemelinde ittifak

yapıldığıdır

Değişen İzmir’i anlatan kitabın yol hikayesi

B A T I A N A D O L U M ‹ L L ‹ Y E T Ç ‹ L ‹ ⁄ ‹ N ‹ N S I N I F S A L A N A L ‹ Z ‹

Sınıf tepkileri etnikleşince...

Milliyetçilikevrilirken...

Evren: Referandum sürecinde AKP’ninneoliberal-muhafazakar projesi kapsamındakurduğu ittifaklara bakalım. Bir yanındaSaadet Partisi, diğer yanında BBP, öte taraftaŞener’in Türkiye Partisi. Tabanda İslami dozuöne çıkan bir İslam-Türk Sentezi resmi.

Deniz: Türkiye’de siyaset, yeni bir rejim,yeni bir resmi ideoloji ve yeni bir hegemonyadoğrultusunda yeniden yapılandırılıyor. MHPde bu yapılanmanın dışında kalmayacak, öylegörünüyor. Bu süreçte MHP’nin laik mil-liyetçilik temelinden uzaklaştırılacağınıöngörebiliriz. Bunun yukarıdan aşağıya zoryoluyla bir tasfiye operasyonu olmayacağınıngarantisini ise kimse veremez.

Evren: Önümüzdeki süreçte liberal-muhafazakar hegemonya doğrultusunda par-tiler yeniden yapılandırılırken CHP’yimuhafazakarlıkla uyumlu daha piyasacı-liber-al bir parti, MHP’yi de dinsel muhafazakarlığıdaha görünür bir parti olarak görebiliriz. Bubakımdan bütün partilerin post-Kemalist birdönemin partileri haline getirilmeye başlandı-ğını ve milliyetçiliğin de bu temelde yenidenyapılandırılacağını, restore edileceğini, uyum-lulaştırılacağını söylemek mümkün.

İzmir iflaholmaz mı?

Evren: Toplumsal dönüşümler karşısındaaçığa çıkan siyasal tepkiler oldukça farklıbiçimler altında kendisini ifade edebiliyor.Burada söz konusu olan tepkisellik, sınıf tep-kilerinin etnikleşmesi ile yan yana ilerliyor.Burada sorunuzla bağlantılı biçimde birliktedüşünülmesi gereken olgu, ekonomik süreç-lerden dışlanan, mülksüzleşen orta sınıf kat-manlarının, tütünden, pamuktan koparılan,kendi toprağında işçileşmiş Batı Anadoluköylüsünün Kürt göçü üzerinden kötü gidişemilliyetçi bir açıklama tarzı geliştirmesi.

Bölgede CHP-AKP kutuplaşmasını aşanbir tepkisellik sorunu ve temsiliyet açığı var.Ama, “şimdi”den, örneğin sürdürülenpiyasacı, üretimi dışlayan, tarımı çökertenbirikim modelinden, AKP’den, dolayısıylahayatın gidişinden memnun olmayanların hertepkisini “gerici” karakterde görmek, ancakneoliberal sol ile muhafazakar perspektifinsahiplenebileceği bir bakış açısı.

Evren: Kitabın yol hikâyesi temel bir tespitlebaşladı. İzmir’in ve onunla iktisadi düzeyde

bütünleşmiş Batı Anadolu yerleşimlerinin birdönüşüm sürecinde olduğuydu bu tespit. Ancakkente ilişkin tartışmalar, ülkedeki genel siyasalkutuplaşmaya feda edildiğinden anlamayadönük bir çerçeve geliştirilmesi giderekzorlaşmaktaydı. Bizi aslında uzun sürediraklımızı kurcalayan bu sorulara daha derinden,ekonomi politik bir yöntem dahilinde yanıtlararamaya iten de bu kutuplaşma oldu.

Çünkü kent son yıllarda giderek ya topyekünmodernliğin/laikliğin ya da ırkçılığın, faşizminbaşkenti olarak resmedilir olmuştu. Biz gerçek-likle bağını koparmış olan bu ikilikutuplaşmanın dışına çıkarak, İzmir’i kendi ta-rihsel gerçekliği içinde kavramak ve bu çarpık

tahlillere bilimsel düzeyde müdahale etmek iste-dik.

Deniz: Bir sorunu çözmenin yolu, önce onudoğru tahlil etmekten geçiyor. Kitaba başlarken,aklımızda hep aynı soruyu taşıdık: Derinlerdeyatan dönüşüm nedir bu bölgede? O nedenleekonomi politik bir dönüşüm çerçevesi çizdik.Yaklaşık bir yıllık emeğin ardından 20 biliminsanının katkılarıyla bu kolektif eseri, Değişenİzmir’i Anlamak adlı yapıtı ortaya çıkardık.Kitap, İzmir’in de diğer tüm kentler gibi, farklısınıfsal, etnik, mekânsal ve siyasal fay hatlarınıiçinden geçiren bir kent olduğunun altını çizdi.O nedenle de yalnızca İzmir’i değil son dönem-lerin Türkiye’sini analiz etmek isteyenleraçısından da önemli bir kaynak eser ortaya çıktıdiyebiliriz.

DOSYAHalk›n Sesi

1215 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

Alo kızınız solcu oldu

Üniversiteye başlayanlara aileleri hep‘olaylara’karışmamalarını tembihledi. Olaylıydı çünkü iktidarüniversitelerden elini hiç çekmedi. İktidarıntahakkümüne karşı direniş de hiç bitmedi

AKP, 1980’de başlayan bir dönüşüm sürecinisürdürüyor. YÖK aracılığıyla yapılan düzenlemelergericileşmeyle kol kola ilerliyor ve ünivesiteleri sermayeyle bütünleştirmeyi hedefliyor

Üniversiteler gericipiyasacı kuşatma altında

“Eski bir profesör ve dekan olaraksöyleyebilirim ki Türkiye'nin eğitim

sistemi katı bir eğitim sistemi.Günümüzün değişen şartlarınıdüşünürsek, bu şartlara süratle

adapte olabilen ve esnek, yeniliğeaçık bir eğitim sistemi olması çok

önemli. Sayın Başbakan da bukonuda çok şey yapılması gerektiğini

söyledi zaten...”Paul Wolfowitz

(Dünya Bankası Başkanı, 2007)Dünyadaki neoliberal

dönüşümün mimarlarından DB’nino dönemki başkanı boşakonuşmamıştı. Tüm kamusalhizmetleri piyasaya açmayı hedefle-yen neoliberalizmin hedefindekialanlardan (pazarlardan) birisi deeğitim. Fakat eğitimin özellikle deüniversite öğrenimini kapsayanbölümü olan yükseköğretimaçısından neoliberal dönüşümsadece üniversitelerin özel sektöredevredilmesi anlamına gelmiyor.Çünkü üniversitelerin ‘bilgiyiüretme’ işlevi ona neoliberalizmaçısından daha özgün bir ‘misyon’yüklüyor. Bu ’misyon’ hemhükümetler hem de patronlartarafından üniversite-sanayi işbirliğiolarak ifade ediliyor. Yani üniver-site sadece bir pazar değil bir müt-tefik.

DÜŞMAN KARDEŞLERAYNI DÜŞÜNÜYOR

Bugün gelinen noktada farklısermaye grupları tarafındanpaylaşılan ortak bir üniversitetasarımı var. MÜSİAD’ın Şubat2010 tarihli ve ‘üniversite-sanayiişbirliği’ dosyasını ele aldığıÇerçeve dergisinde, TÜSİAD’ın2008 yılında yayımladığı‘Türkiye’de Yükseköğretim,Eğilimler, Sorunlar, FırsatlarRaporu’nda ve YÖK’ünYükseköğrenim StratejisiRaporu’nda, (2006) yükseköğren-imin sermayenin ihtiyaçlarınıkarşılamaktan uzak bir yapıya sahipolduğu belirtiliyor. Verilen eğitiminniteliği, uygulanan öğretim pro-gramı (müfredat), öğretim eleman-larının konumu ve çalışmakoşulları, üniversitelerin yönetselyapıları değiştirilmesi gerekensorun alanları olarak tarif ediliyor.

YÖK’ün art arda hamleleri,üzerinde ortaklaşılan ve ilkadımları yıllar önce atılan dönüşümplanının hayata geçirilmesinihızlandırmak olarak yorumlanabi-lir. Üniversitelerde harçlar, tekno-kentler, kurulan Ar-Ge’ler, öğretimelemanlarının sözleşmeliçalıştırılması gibi uygulamalarla

hayata geçirilen bu planın temelhatları şöyle:

Amfilerden çıkıp şirketkapısında kuyruk olsunlar

Üniversitelerdeki öğretimgörevlilerinin çalışma koşullarıtamamen değişmeli. Bilim insan-larının üniversite dışında daçalışmasına izin verilmeli. Farklışirketlerle proje bazlı çalışıp yadoğrudan görev alarak ya dadanışmanlık hizmeti vererek bilgi-lerini sektöre aktarmaları sağlan-malı. Ücretlerini de çalıştıkları pro-jelere göre alsınlar.

Devlet üniversiteye vereceğidesteği KOBİ aracılığıyla versin

Üretimde en önemli unsurlar-dan biri olan teknolojinin gelişmesive yenilenmesi için devlet desteğiolmalı. Fakat KOBİ’lerinolanakları sınırlı. Onlarla üniver-siteleri buluşturacak projeleryapılmalı, buna uygun kaynaklarsunulmalıdır. Bu kaynağı da elbettedevlet sunmalıdır.

Rektörü patron atasınÜniversiteler madem sanayi-

cilere, KOBİ’lere hizmet verecekyönetimini de onlar belirlemeli.Üniversiteleri iş insanlarından,kentlerin önemli bürokratlarındanve sermaye örgütlerinin temsilci-lerinden oluşacak bir mütevelliheyeti yönetmeli. rektörlük veüniversite yönetimlerini bu heyetbelirlemeli.

Her malın ederi farklıTek tip üniversite anlayışı sona

ermeli. Her üniversiteninolanakları ve nitelikleri farklıolduğu için her biri kendi kapasite-sine uygun bir biçimdeyapılandırılıp işlevlendirilmeli.Kimi büyük üniversiteler merkeziüniversitelere dönüştürülsün.Buralarda araştırma geliştirmefaaliyetleri yürütülsün. Kimiüniversiteler teknik eğitime ağırlıkversin, meslek liselerinin akademikişlevini yerine getirilsin. Herüniversite her alanda hizmet ver-mesin. İhtisas üniversitelerioluşturulsun.

Devlet eğitimde illa olacaksaharçları ödesin

Devlet tüm kamusal hizmetler-den çekiliyor, eğitim alanından daçekilmeli. Üniversiteyi doğrudanfinanse edeceğine öğrenciharçlarını ödemek gibi dolaylıfinansmana yönelerek varlığınısürdürmeli.

İçi de dışı da paralı olsunÜniversite eğitimi tamamen

paralı hale getirilsin. Üniversiteiçinde verilen yemek, barınma,sağlık gibi hizmetler özelleştirilsin.

Herkesin hayalindebir üniversite var

YÖK türban yasağını fiilen sona erdire-cek bir yazı yayımladı. Üniversiteleröğrencilere verilen uzaklaştırma

cezalarıyla açıldı. Cumhurbaşkanı Gülüniversitelere titreyip kendine gelmesiiçin çağrı yaptı. O, bu çağrıyı yaparkenüniversitede onu protesto eden öğren-ciler yaka paça gözaltına alındı. Üniver-siteler her dönem iktidar çatışmalarınınyaşandığı tarihsel mekanlar olarak birkez daha sahneye çıktı.

Üniversitedeneler oluyor?

Ü niversiteler herdönem yaşanan ‘olay-lar’la anıldı.

Olaylıydı, karışıktı, çünküdeğişime güç veren bir şeyesahipti: ‘Bilgi.’ Bu güç üniver-siteleri toplumun hareketlikurumlarından biri yaptı.Bazen egemenlere karşıdirenişin ve yenilenmeninodağı, bazen de aksine ege-menler cephesinin en güçlülojistik merkezi oldular.

Bu durum Türkiye için degeçerli oldu. 2010-2011 eğitimöğretim yılı açılışı ülkedekipolitik gerilim ve çatışmalarıngöbeğine yine üniversitelerinoturduğu tartışmalarla başladı.

İKTİDARIN GÜCÜYLEMEVZİ KAZANDILAR

Tam da türbanın AKP-CHP arasında tartışma konusuolduğu bir dönemde YÖK ge-rilim ve siyasi manevralarakonu olan tüban yasağıkonusunda bir adım attı. 4Ekim günü İstanbul Üniver-sitesi'ne gönderdiği ve öğrenci-lerin şapkayla derse girmesisorunu konusunda görüşbildirdiği yaz›sı ile disiplinyönetmeliğine uymayan öğren-cilerin dersten ç›kar›lmas›n›yasaklad›. Böylece YÖK eliyleüniversiteler bir kez daha geri-cileştirme operasyonunamaruz kaldı. Bu yazıylayıllardır İslamcı hareketidinamize eden, sokağa çıkarantürban yasağı iktidarın gücüylesona erdirildi.

DEMOKRASİYE GEÇTİKYÖK’ÜN HABERİ YOK

YÖK’ün tartışma yaratankararları bununla sınırlıkalmadı. Referandum sonrası

demokrat maskesi takanAKP’nin otoriterleşip otoriter-leşmeyeceğine dairtartışmaların yapıldığı birdönemde, 6 Ekim’de, Milliyetgazetesi YÖK’ün 81 ilin vali-sine gönderdiği genelge ileüniversitelere zimmetli polisuygulaması başlatma ve sivilpolisleri kampus içineyerleştirme talebini gündemetaşıdı. YÖK, üniversiteler,Emniyet Müdürlüğü ve YurtKur’un kat›l›m›yla gerçekleşen‘Özgür ve Güvenli ÜniversiteKoordinasyon’ toplant›lar›ndaal›nan ve valiliklere ilettiğikararlarda, kampüslerde sivilpolislere yer gösterilmesini

talep etti. Üniversiteleri‘demokratik ve özgür’ bir orta-ma kavuşturmak iddiasıylaalınan kararlar arasında kam-püste polis uygulamasının yanısıra öğrencilerin masaaçmasını, demokratik haklarınıkullanmasını engelleyecekkararlar da bulunuyor.

7 Ekim’de Yıldız TeknikÜniversitesi açılışındaAbdullah Gül’ü protesto edeniki üniversiteli, polisin ağırsaldırısına uğradı. Gazeteleruygulamanın ‘diktatörce’olduğunu yazdı. Muhaliföğrencilere dönük saldırıhaberleri üniversitelerinaçıldığı ilk hafta bu haberle

sınırlı kalmadı. İstanbul,Hacettepe ve Ankara Üniver-siteleri ders yılını öğrencilereokuldan uzaklaştırma cezalarıyağdırarak açtı. İstanbulÜniversitesi okulun ilk günü 8öğrenciye bir haftadan bir yılakadar değişen cezalar verdi.Hacettepe Üniversitesi’nde100, Ankara Üniversitesi’ndeise 7 öğrenciye uzaklaştırmacezası verildi.

DÜN BAŞLADIBUGÜN SÜRÜYOR

Üniversiteler bir kez dahasıkı bir denetim kıskacınaalınıyor. Peki YÖK’ün ve ikti-darın bu çabası ne anlama

geliyor? Bu soruya verilecekcevaplar için son gelişmelersadece vesile olabilir. Çünküüniversiteleri denetim altınaalma ve dönüştürme çabası‘yeni’ değil. Türkiye’de üniver-siteler 1980’den beri neoliber-al-gerici bir dönüşümü adımadım yaşıyor. Darbeninardından 1981’de kurulan, otarihte cuntanın bugün iseAKP’nin akademi üzerindekikontrolünü sağlayan YÖK, budönüşüm sürecinin temel aracıoldu.

Eğitimin paralılaştırılması-nın ilk ve en önemli adımların-dan biri olan harçlar, 1984yılında alınmaya başlandı. Aynıyıl ilk vakıf üniversitesi, (özelüniversite) Bilkent kuruldu. Buüniversitenin YÖK’ün ilk baş-kanı İhsan Doğramacı tarafın-dan kurulması YÖK’ün eğitimipiyasalaştırma niyetinin birgöstergesi olarak anılmalı.

1995’te harçlara %300-350oranında zam yapıldı. Bu tarih-ten itibaren piyasalaştırmanınilk adımı olan hizmet alanınıçökertme planı da başarıylaişlemeye başladı. Üniversitebütçelerinde kamusal kaynak-ların oranı %80’lerden %57’yegeriledi. Öğrenci harçlarınaher yıl ortalama %40 oranındazam yapıldı. Bu süre boyuncatüm üniversite içi hizmetlerhızla paralılaştırıldı. Paralı yazokulu ve ikinci öğretim yaygın-laştırıldı. Vakıf üniversiteleri-nin sayısı arttı.

Bugün Türkiye’nin dünyada10. büyük ekonomi olması içinyapılan planda, üniversiteninneoliberal dönüşümün hızla ta-mamlanarak ‘emek piyasasınave sermaye taleplerine’ duyarlıhale getirilmesi öngörülüyor.

AKP, türban konusuyla demokratimajı sergileyedursun, artık

ondan bağımsız düşünemeyeceğimizYÖK, polisi üniversitede kurumsallaş-tırmanın yollarını arıyor. Mesele şu ki;polis bugüne dek Türkiye’deki öğrencihareketinin karşısına hep üniversiteler-de demokratik hak ve özgürlük talebi-ni bastırmak üzere çıkarıldı.

Bugün, polisin yokluğunda, üniver-sitelerde polis amirlerinden emiralarak hareket eden özel güvenlik biri-mi (ÖBG), devletin baskı mekaniz-masını temsil ediyor. Hatta yokluğunuaratmayacak eylemlerde bulunuyor.Yalancı şahitlikler yaparak okul yöne-timinin öğrencilere soruşturmaaçmasını talep ediyor. Özel güvenlikçi-lerin sayısı Ankara Üniversitesi’nde225, İstanbul Üniversitesi’nde ise heryıl katlanarak artıyor. Giriş kapıların-da, ilgili yönetmeliğe aykırı olaraköğrencilerin üstünü arıyor. Haklarını

arayan öğrenciye soruşturma açılmasıiçin tutanak tutuyor. Arama sırasında,mizah dergilerini, ismine, yazarınagöre tehlikeli bulduğu kitabı üniversi-teye almayabiliyor. Mizah dergisikarikatürlerinden oluşan sergilerepolis-ÖGB el birliği ile müdahaleediliyor. Rektörlük ÖGB’yi ‘yetersiz’gördüğü durumlarda sivil polisi veçevik kuvveti üniversiteye çağırabiliyor.

HALAY ÇEKENİN VAY HALİNEDönemsel olarak üniversitelerde

yüzlerce öğrencinin YÖK’ün disiplinyönetmeliği sayesinde nedensiz vehukuksuz bir şekilde soruşturmalaramaruz bırakıldığı, okuldanuzaklaştırıldığı, atıldığı bir ortamdapolisi üniversite içinde meşrulaştırmave üniversitenin bileşeni haline getirmeçabası tesadüf değil. 1980’lerde ülkeninpolitik ve sosyal ortamının birdönüşümü gösterdiği bir süreçte polis

ve jandarma üniversitelerde karakollarkurmuş, disiplin yönetmeliği ile öğren-ciler akıl almaz kurallara tabi tutul-muştu. İş, ütülü kumaş pantolonkuralına kadar gelmişti. ‘90’larda,üniversite gençlik hareketinin yenidenyükseldiği dönemde, polis üniver-siteleri işgal etmişti. O dönemsoruşturma terörüne maruz kalmakiçin halay çekmek, jandarmaya yanbakmak, solculara selam vermek yeter-liydi. Bugün polis üniversite öğrenci-lerinin ailelerini arıyor, “Henüz olay-lara karışmadı ama solcu arkadaşlarıvar” diyor. Afiş asmaktan, tiyatro gös-terisi yapmaktan yönetimin izine tabituttuğu kültür-sanat etkinliklerini izin-siz yapmaktan soruşturmalar açılıyor.Her gün sayıları artan kamera sistem-leri ile öğrenciler üzerinde bir denetimunsuru daha oluşturuluyor. 1990’larda-ki kantin kapatmalar, bugün, fakültelerarası geçiş yasakları, turnike sistemleri,öğrenci kartının gösterilmesi uygula-ması, giriş kapılarındaki ÖGB’ler ilekarşımıza çıkıyor.

İŞSİZLİKLE TERBİYEÖğretim üyelerine gelince…

Bugünkü dönüşümü, darbesonrasındaki 1402 sayılı sıkıyönetimkanunundaki değişiklikle ‘komünistavı’ değil, öğretim üyelerinin ‘ıslıklatürkü çalmaları’ gibi nedenlerle açılansoruşturmalar gösteriyor. En son, tür-banlı öğrenciyi dersten çıkarması duru-munda haklarında soruşturmaaçılacağı tehdidiyle karşı karşıyabırakıldılar. Üniversite personeliyalnızca soruşturmalarla baskı görmü-yor.

Devlet, üniversitede öğretimüyelerini ve onların çalışmalarını dene-tim altında tutabilmek için onlarısözleşmeli ya da geçici yöntemlerleçalıştırarak her an işlerini kaybetmekorkusuyla ‘terbiye’ ediyor.

OkuldapolisealışamadıkBaskının olduğu her yerde di-

reniş de oldu. Üniversitele-rin polis işgali altında kaldığı herdönemde öğrenci mücadelesi‘özgür üniversite’ için direnişiseçti.

1980’de askeri cuntanın pos-talıyla ezilmeye çalışılan üniver-siteler bir süre sonra devasa ka-rakolara dönüştürüldü. Polis iş-galine karşı akılda kalan ilk dire-niş İstanbul Üniversitesi BeyazıtKampüsü’nde 1990’ın başındayapılan ‘Kapılar Açılsın, PolisDışarı’ kampampanyası oldu. Bukampanya sırasında okullarınher tarafına polisin o dönemkiüniformalarına atfen ‘Yeşillerdışarı’ yazıları ve denetimmekanizmalarının akıldışılığınıanlatan yazılar yazıldı.Kampanyanın en güçlü silahıüniversitelilerin mizah yeteneğioldu. Karikatürler ve eğlencelisloganlar polisin meşruluğunuyitirten kampanyayı başarılıkıldı. Bu kampanya farklı isim-lerle hem diğer üniversitelerehem de uzun bir zamana yayıldı.Onu ‘Alışamadık’ kampanyasıizledi. Bu dönemde üniversite-den yükselen muhalefet ve po-lisle yaşanan birkaç kitlesel çatış-ma sonrası emniyet, kolluk güç-lerini bir kaç yıllığına kampüsler-den çekti.

1990’lı yıllarda Beyazıt’ta ya-pılan ‘Alışamadık’ kampanyası‘ihtiyaç’ üzerine 2006 yılında ye-niden yapıldı. Kampüs yine işgalaltındaydı. Üniversitelilerakıldışı güvenlik ve cezaterörüne karşı direnişteydi.

TARİHHalk›n Sesi

1315 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

Y ÖK'ün kurucusu ve ilk başkanı İhsanDoğramacı'ya Cumhuriyetgazetesinde mektup yazarak istifa

etmesini isteyen ancak sonunda kendisi istifaeden Gündüz Vassaf, ODTÜ’ye arkadaşlarınıziyarete gittiğinde girişteki silahlı jandarma"Ne işin var?" diyerek yolunu kesince "Seninüniversitede ne işin var?" diye sorar. Kimlikkontrolünden sonra içeri girebilir.

Hayatın her alanında denetimini her geçengün arttırmak isteyen iktidarın, üniversitekapılarını üniversite dışı unsurlara açmakistemesi yeni değil. 12 Eylül darbesininardından üniversiteleri kontrol altında tutmakiçin kurulan YÖK'le birlikte, ülkemiz üniver-sitelerinde 1402 Sayılı Yasa ile üniversiteninasli unsurlarından öğretim görevlileri kapıdışarı edildi. Yeni gelecekler için de güvenliksoruşturmaları yapıldı. Öğrenciler baskı altınaalınırken kapılara kurulan polis karakolları,emekli subayların yürüttüğü idare amirlikleriile üniversiteler kolluk kuvvetlerine açıldı.Polisin-jandarmanın üniversitelerdençıkarılması talebi ve mücadelesi de öğrencimuhalefetinin temel unsurlarından biri halinegeldi.

Özellikle 1989 yılı, bu mücadelede önemlibir adım yarattı. 1989 Haziran’ında YıldızTeknik Üniversitesi’nde konuşlanan polisinöğrencilere ateş açması ile zaten var olan tep-kiler, öğrenci derneği Yıldız-Der’in düzenle-diği bir yürüyüşle açığa çıkar. Yaklaşık 4000kişinin katıldığı yürüyüşte polis, BarbarosBulvarı’nda yolu keser. Direnen öğrencilerlepolis arasında çıkan çatışma Beşiktaş’ın arka

sokaklarında birkaç saat boyunca sürer.Polisin üniversitelerde varlığının daha yükseksesle sorgulanmaya başladığı bu dönemdeöğrenciler İstanbul Üniversitesi’nde bir dekampanya yürütür. Öğrenciler, o günlerdetelevizyonda yayınlanan Visitors-Ziyaretçilerdizisinden ilham alarak kampanyalarına yönverirler. Dizide ziyaretçiler, dünyayı istilaeden insan görünümlü yeşil sürüngenlerdir, odönem yeşil giyinen polislere uyarlanması çokzor olmaz. "Dikkat yeşil yaratıklar aramızdagörmediniz mi?", "Üniversiteler işgal altındaherkes sığınaklara" afişleri, sürüngen maket-leriyle yürütülen kampanya oldukça ilgi çekerve geniş bir katılım sağlar. Yan tarafta kapakresmi görünen kitap da, o dönem yürütülenkampanyalara, yapılan çalışmalara ait bir der-leme. Neco da, dönemin çevik kuvvet şefiNecmettin Yıldırm. Forum, imza dilekçeleri,yürüyüşlerle devam eden protestolar, İstanbulEmniyet Müdürlüğü'nün "deneme amacıyla”üniversiteden çekildiğini açıklamasıylatamamlanır.

Sonraki günlerde düzenlenen forumdayapılan tespitler ise bugünü anlamlandırmakaçısından oldukça önemli: “Öğle saatlerindeİstanbul üniversitelerinden gelen yaklaşık2000 öğrencinin katıldığı bir forumgerçekleştirildi. Forum boyunca yapılan ko-nuşmalarda öğrenci gençliğin uzun zamandıryürüttüğü kampanyalar ve çalışmalarıylapolisin üniversitelerden kısmen çekilmesisonucunda polisin daha güçlü bir şekildeüniversiteye gelmesinin hesaplarının yapıldığızeminin yaratılmaya çalışıldığı belirtildi.”

1933’te Almanya’da iktidaragelen Hitler’in, hayat› tüm

yönleriyle kontrol alt›na almaiddias› elbette spor için de geçer-liydi. Bu dönemin Alman sporimaj› da, Aryan ›rk› üstünlü¤ü vefiziksel yetene¤i iddias›n›n üzer-ine infla edilmeye çal›fl›l›yordu.Nisan 1933'te, tüm Alman sporkurumlar›nda “sadece Aryanlar”politikas› kurumsallaflt›r›ld›,Yahudiler, Çingeneler Almanspor tesislerinden ve dernek-lerinden ç›kar›ld›. Alman BoksBirli¤i, 1933'te Erich Seelig'ikovdu, tenis oyuncusu DanielPrenn Almanya Davis Kupas›tak›m›ndan ç›kar›ld›.

Ancak, 1936 Yaz Olimpiyatla-r›’na Almanya’n›n ev sahipli¤iyapacak olmas› iflleri de¤ifltirdi.Naziler, olimpiyat oyunlar› içinözenli haz›rl›klar yapt›. Büyükspor kompleksi infla edildi,posterler ve dergi da¤›t›mlar›ylaolimpiyatlar tan›t›ld›. Almanya,

olimpiyatlara ev sahipli¤iyaparken, ›rkç› politikalar›n›gizlemeye çal›flt›, birçok Yahudikarfl›t› iflaret geçici olarakkald›r›ld› ve gazeteler sertsöylemlerini yumuflatt›. Sporimaj› da Nazi Almanyas› ile eskiYunan aras›nda bir ba¤ kurarak,“üstün Alman medeniyeti, Klasik‹lkça¤ kültürünün gerçekmirasç›s›d›r” fleklinde sembolizeediliyordu. Planlanan propagan-da çabalar›, film yap›mc›s› LeniReifenstal taraf›ndan yönetilenbelgesel Olimpiad’›n 1938 y›l›ndauluslararas› piyasaya ç›kmas›ylabirlikte olimpiyatlardan sonra dadevam etti.

Önemli bir propagandayasahne olan olimpiyatlaröncesinde dünyaya liberal birgörüntü çizmek isteyen Almanya,yüksek atlamac› GretelBergmann’› ülkeye geri ça¤›rd›.1914’te Laupheim’da Yahudi birailenin k›z› olarak dünyaya gelen

Bergmann, Almanya’n›nsertleflen politik ikliminde ailesitaraf›ndan ‹ngiltere’ye gönderil-mifl, yirmi yafl›ndayken bu ülkedeyüksek atlamada Britanyaflampiyonu olmufltu. AilesiniAlmanya’da b›rakm›fl olanBergmann, bu ça¤r› üzerine ülke-sine geri döndü, çal›flmalarabafllad› ve oyunlar›n bafllamas›nabir ay kala ülke rekorunu egaleetti. Ancak olimpiyatlarakat›lmay› bekleyen Bergmann,ald›¤› bir mektupla oyunlardanç›kar›ld›. Gerekçe, performans›n›nyetersiz bulunmas›yd›.

Almanya’dan ayr›lanBergmann, 1937’de ABD’yeyerleflti ve orada da yüksek atla-ma flampiyonu oldu; 1939’da dakariyerini noktalad›. Bugün 96yafl›nda olan Bergmann,do¤du¤u Laupheim’a sadece1999’da, ad›n› tafl›yacak stadyu-mun aç›l›fl› için geri döndü.Aç›l›flta Almanca bile konuflmad›.

19 Ağustos 1966günü Erzurum’un

Hınıs, Tekman, Çat;Bingöl’ün Karlıova;Muş’un Vartoilçesinde bir depremmeydana geldi. Bu,Cumhuriyet tarihiboyunca Varto’dayaşanan üçüncü büyükdepremdi.

1946 ve 1950’demeydana gelendepremlerin yaralarısarılmadan yaşanan budepremde resmirakamlara göre 2394kişi yaşamını yitirirken,1489 kişi de yaralandı,10 bine yakın evyıkıldı. Depremin enbüyük etkisi Muş’unVarto İlçesi’ndegörüldü. Varto ilçemerkezi ve 92 köytümüyle yok olurken,16 bin kişi evsizkalmıştı.

Ancak yetkililer, ilkelden ihtiyaçlarınulaştırılmasında yeter-siz kaldı. Depreminüstünden 10 güngeçtiği halde hâlâekmek alamamış, sıcakyemek yiyememiş bin-lerce insan vardı.

Depremden bir aysonra bile ulaşan yiye-cek-giyecekler sınırlıy-dı, köylülerin elineçadır bile geçmemişti.Bölgeye gönderilenyardımlar zamanındayerine ulaşmadı,ulaştırılanlar ise ihtiyaçsahiplerine verilmedi,el altından satıldı.

Yıllarca barakalar-da, çadırlarda hattaaçık havada yaşayandepremzedeler içineski yerleşim yerindekonut inşasına yıllar

sonra başlandı ancakihalelerdeki yolsuzlukhikâyelerinin sonugelmedi. Devletindepremde evleri hasargörenler için yaptırdığıbu evler ancakgeçtiğimiz günlerdeyani depremden tam44 yıl sonra teslimedilebildi!

Düzenlenentörende “konutlarınbelli bedel muka-bilinde teslimedileceği, borçlanmabedelinin 2 yıl sonrabaşlamak üzere 18 yılboyunca taksitlerhalinde olacağı”depremzedelerehatırlatıldı.

Devletin 44 yılayayılan bu becerisinekarşın, depreminhemen sonrasındaODTÜ’lü öğretimgörevlileri ve öğrenci-lerinden oluşan birgrup, Muş’un Bulanıkİlçesi’ne bağlı KorkutKöyü’ne 10 evyapmıştı bile. Sekizhafta içinde köyde birde okul yaptılar veokul, 28 Ağustos1967’de rektörtarafından hizmeteaçıldı.

İstanbul Boğazı’nayapılan köprüye karşı,1969 yılında "İstanbulBoğazı’na değil, Zap'aköprü" sloganıylaHakkari’de köprüyapan, güvenlikgerekçesiyle bombal-anan köprüyüonararak yenidenaçılışını yapan gençlik,ülkesine sahip çıkmak-tan vazgeçmeyecekgörünüyor.

Sporcu-milliyet-aidiyet

OODDTTÜÜ’’llüü öö¤¤rreenncciilleerr11996666 yy››ll››nnddaakkii VVaarrttooddeepprreemmiinnddeenn ssoonnrraabbööllggeeyyee ggiiddeerreekk eevvvvee ookkuull yyaappmm››flflllaarrdd››..SSoollddaakkii ffoottoo¤¤rraaffttaa ooöö¤¤rreenncciilleerrddeenn bbiirrii,,SSiinnaann CCeemmggiill,,iinnflflaaaattttaa ççaall››flfl››rrkkeennggöörrüüllüüyyoorr

1279 yılında, Paris'te polis, dört üniversiteöğrencisini “içki içmek”, “kız öğrencilerle

gezmek” gibi “ahlâka aykırı hareket”ten tutuklar.Paris Üniversitesi, buna hemen tepki verir veöğrencilerinin serbest bırakılmalarını ister ancakpolis geri adım atmaz. Mesele krala yansır ancak oda polisten farklı bir tavır göstermeyince üniver-site hoca ve öğrencilerinin büyük bölümü kenttenayrılmaya karar verir. İçlerinden bazıları ToulouseÜniversitesi'ni kurar.

Öğrencilerini polisten alamayınca Paris’tenayrılan hoca ve öğrencilerin bazıları iseCambridge Üniversitesi’ni kurar. Rakibi OxfordÜniversitesi de Paris Üniversitesi'ndeki başka birgrevin sonucu oradan gelen hoca ve öğrencilertarafından 1167'de kurulmuş bir üniversitedir.

ÖZERK LONCA UNİVERSITASParis Üniversitesi’nin ilk üniversitelerden biri

olmasının yanında bir başka özelliği ise yapısalolarak üniversitelerin özerkleşme girişimlerinibünyesinde barındırmasıdır. Üniversitede, öğrencive öğretim üyelerinin birlikte örgütlendikleri biryapı söz konusuydu.

Zaten üniversite terimi de, o tarihlerdeki kul-lanış biçimiyle "universitas", lonca anlamına geliy-ordu. Bu terim, herhangi bir meslek kolunda kuru-lan ve o meslek sahibi insanların meydana getir-diği örgütün kendi yönetimini kendisinin şekil-lendirdiği, kendi kuralları ve işleyiş tarzını ken-disinin belirlediği loncalar için kullanılmaktaydı.Universitas, hukuki olarak da tüzel kişilik sahibiloncaydı.

Üniversitelerde sivil polis için yer tah-sisinin öne çıktığı, pek çok denetim yön-temini içeren YÖK’ün yeni kararları, yenibir anlayışın ürünü değil olsa olsa devamı

‘Senin üniversitede ne işin var?’Polis öğrenciyi vermeyince

GGrreetteell BBeerrggmmaannnn

Devlet 44 yılda yaptı, gençlik 8 haftada...

SPORHalk›n Sesi

1415 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

K ömürspor olarak 1942yılında kurulanZonguldakspor, şu anki

ismini 1966 yılında aldı.Zonguldakspor, 66 yıldır mücadeleettiği ve başarılara imza attığı pro-fesyonel liglere 2007 yılında vedaetti. Madencilikle özdeşleşenZonguldakspor’un profesyonelliglere veda etmesinin en büyüknedeni ise kulübün işçiden alınıppatrona verilmesi.

Kömür işletmelerinin bütün tamzamanlı çalışanlarının (yaklaşık 30bin işçi) zorunlu üye yapıldığıkulüp, ilk zamanlar 'işçi millîtakımı’ gibi görülüyordu. İşçi millitakımı sözü ilk defa emeklisendikacı Namık Aşçı tarafındansöylenmişti. Kömürspor, 1966'daZonguldakspor'a dönüştürülmüş,kömür işletmelerinde imzalanantoplu iş sözleşmesine konan özelbir hükümle yasal spor kesintisininZonguldakspor'a aktarılmasısağlanmıştı. Bu kaynağın yanı sıra,futbolcuların ve teknik yönetiminmaaşlarının, ayrıca tesis, işletme,ulaşım vs. giderlerin işletmetarafından karşılanması, 1960'larınve ‘70'lerin koşullarında kulübe onuayrıcalıklı kılan bir güç sağlamıştı.

Trabzonspor ile birlikte Türkiyeligine çıktıktan sonra Fenerbahçe,Galatasaray ve Beşiktaş gibi rakip-lerini birçok sezon geride bırakıpşampiyonluk kovalayanZonguldakspor, tarihinde ilk defa2007 yılında amatör kümeye düştü.14 yıl boyunca 1. Lig'de mücadeleeden ve 45 bin üyesiyle dünyada ençok üyeye sahip olan, bir zamanlarTürkiye'nin en büyük kulüpleriarasında yer alan Zonguldakspor odönemlerde işçi ve madencikimliğinin bayrağıydı. Armasındakiçekiç-tokmak, madencilerin veonların sendikalarının enternasyo-nal simgesiydi.

Peki işçiler Zonguldakspor'lagerçekten ne kadar özdeşleşiyor-

du? Kendi de futbolculuk kariy-erinden gelen, 2002-2007 dönemiZonguldak CHP milletvekili HarunAkın, 1. Lig'e çıkıldığında,babasının ve arkadaşlarının,ücretlerden kulüp için yapılankesintilerin artırılmasını istediğinihatırlıyor. Atatürkçü DüşünceDerneği Şube Başkanı ŞükranKarahasan ise o zamanlarbabasının, "Zonguldakspor bed-dualıdır, hem işçilerden para kesi-yor hem bir bilet parası vermiyor"dediğini aktarıyor! Evet, birçok işçiZonguldakspor'u coşkuylasahipleniyordu ama birçokları da"Hem bizim takım, hem zengin,niye para verelim" diyordu. Yıllarcakulübün malî sekreterliğini deyürüten Namık Aşçı,Zonguldakspor'un daha çok 'işlet-menin' ya da 'şirketin' takımı olarak

görülmüş olduğu fikrinde.

12 EYLÜL, KULÜBÜ PATRON-LARA VERDİ

Halit Narin'in, "Şimdiye kadarişçiler güldü, şimdi biz güleceğiz"sözleriyle karşıladığı 12 Eylül 1980darbesi, Zonguldakspor'unçöküşünü de başlattı. Rejimintoplusözleşmeleri dondurması,aidatların artırılamaması ve işlet-menin maddi desteğinintıkanmasıyla işadamı başkanlarındönemi açıldı. Ardından, yolsuzluk-lar baş gösterdi. 1987/88 yılında 1.Ligden düştükten sonra, 3. Lig'ekadar yuvarlandı Zonguldakspor.Tabii sonra da bölgesel lige…

SENDİKANIN DESTEĞİ BİTTİ1992'de, büyük madenci

direnişini yöneten Genel Maden-İş

Sendikası Başkanı Şemsi Denizer'inkulüp yönetimini üstlenmesiyleZonguldakspor’da bir canlanmayaşandı. Tekrar 2. Lig'e döndüler,hatta 1. Lig'e dönüş şansını, birmaçta sarı kart cezalısı oyuncuoynattıkları için kaybettiler. Ancakmadenlerin özelleştirilmesi süreci,Zonguldak ekonomisine büyükdarbe vurdu ve sendikanın da nefe-si kesildi. 1990'ların sonunda 'işibırakan' sendika, birkaç yıl sonraÇetin Altun'un yönetim dönemindeyeniden devreye girse de, geçici birtoparlanmanın ardından yinedüşüşün önüne geçemedi.

Madenlerin tasfiyesi sonrası aza-lan işçi nüfusu Zonguldakspor’unişçinin takımı ya da işletmenintakımı sıfatını yitirmesine nedenoldu. 'İşletmenin takımı' sıfatı artıkçöküntü bölgesine dönüşen havza-

da biriken hayal kırıklığını, toplum-sal depresyonu ve tepkiyi temsileden bir platforma dönüşebilirdibelki. Sözgelimi, tersaneciliğinbitişiyle çöken Livorno'da olduğugibi. 1990'ların ortalarındanitibaren, böyle bir tepkinin 'mün-ferit' belirtileri görülmedi değil. Butepkiler taraftarların çıkardığı olay-larda kendini gösterdi ve taraftarderneği ceza alıp üç yıl kapalı kaldı;Zonguldakspor’un defalarca sahasıkapatıldı.

BÜYÜK YÜRÜYÜŞE...Kentiyle, madencisiyle, halkıyla

özdeşleşen Zonguldakspor, yöneti-cileri ve futbolcularıyla tam kadrobüyük madenci yürüyüşüne katıldı.Futbolun siyasallaşması yönündetepkiler doğarken, Zonguldak halkıZonguldakspor'u bağrına bastı.

TTaakk››mm››nn bbaaflfl››nnddaa,, mmaaddeenncciikk››yyaaffeettii vvee bbaarreettiiyyllee bbiirr ttaarraaffttaarr((AAyyvvaazz)) çç››kk››yyoorr ssaahhaayyaa......TTrriibbüünnddee,, kkooccaammaann ppaannkkaarrtt::""VVaarrdd››rr sseenniinn rreennggiinnddee flfleehhiittmmaaddeennccii kkaann››// BBaaflflaarr››ll›› ooll kkiissüürrssüünn yy››llllaarrccaa mmaaddeenncciinniinnflfleerreeffii flflâânn››""......

ERHAN ALTIPARMAK Livorno taraftarları yine direnişin safındayer aldı. Livorno ve Empoli arasındaki

maçta iki takımın taraftarları da Afganistan’daöldürülen İtalyan askerler için saygıduruşunda bulunmadı. Afganistan’ daöldürülen İtalyan askerleri için 8 Ekim günüİtalya’daki tüm spor müsabakalarında 1dakikalık saygı duruşunda bulunulması kararıalınmıştı. İtalya Futbol Federasyonu taraftar-ların tavrını cezalandırarak Livorno’ya 15 bin,Empoli’ ye ise 5 bin Avro para cezası kesti.

Livorno taraftarları, benzer bir eylemi dahaönce de gerçekleştirmişti. Kasım 2003'teIrak'ın Nasıriye kentinde konuşlandırılanİtalyan askerlerine düzenlenen saldırıda 17'siasker 19 İtalyan ölmüştü. Bu olay, 2. Dünyasavaşından beri İtalya'nın yaşadığı en büyükaskeri kayıp olarak tarihe geçmişti. Olaydanbir hafta sonraki Livorno maçında tribünler-den "on, yüz, bin Nasıriye" tezahüratları yük-selmişti.

Daha fazlaLivorno

Avrupa Şampiyonası elemeleri AGrubu’nda 8 Ekim Cuma günü yapılan

Almanya-Türkiye maçını Almanya 3-0kazandı. Maçtan önce ve sonra maçtan çokkonuşulan konu ise Türk asıllı Alman futbolcuMesut Özil’di. Türkiye’nin milli takım davetini“Almanya’da doğdum ve büyüdüm, ben bura-nın bir parçasıyım” diyerek reddeden Mesut,top ayağına her geldiğinde Berlin’deki Türktaraftarlar tarafından ıslıklanarak protestoedildi. Maçtan önce sorulan ‘Mesut bize golatarsa ne olur?’ sorusu da yanıtlandı. Mesutgolden sonra sevinmeyerek bir gerginliği önle-di ve sadece arkadaşlarının tebriklerini kabuletti. İşin ilginci Mesut, Almanya’da veya Tür-kiye’de, Real Madrid’te oynayan ilk Türk ol-ması sebebiyle bir gurur kaynağı haline getir-iliyor ve Real Madrid ‘Mesut’lu Real’ olarakanılıyordu. Türkiye’deki Almanya maçı dabenzer görüntülere gebe görünüyor. Ne diye-lim; Aurelio Türk olur, Mesut Alman olamaz!

Aurelio Türkolur, ya Mesut?

Türkiye, Avrupa Şampiyonası Grupeleme maçlarında Azerbaycan’a 1-0 kay-

betti. Bu skor Azerbaycan futbol tarihindekuşkusuz önemli bir olay oldu. Azerbaycanmağlubiyeti sonrasında hep beraber TürkiyeMilli takımındaki futbolcuların değerinin 138milyon Avro olduğunu da öğrenmiş olduk.Azerbaycan’ın Türkiye’yi mağlup etmesi,maç boyunca gösterdikleri amatör heyecanınhocaları Berti Vogts’un tecrübesiylebuluşmasıyla mümkün oldu. Azerbaycan’ınamatör heyecanının kanıtı ise golün sahibiSadigov’du. Kayserispor’da bir süreoynadıktan sonra yurduna dönen Sadigov,lisansı çıkmadığı için bir süre basketboloynamış, ardından da Eskişehirspor’a bedavagelmiş.

Skorda Türkiyeli futbolcuların da önemlikatkıları oldu. 90 dakika boyunca, kapa-bileceği toplara hamle yapmaya bile tenezzületmeyen milli takım adeta yürüdü.

Azerbaycan’ınamatör ruhu

Tekel eylemi, 1 Mayıs eylemleri gibitoplumsal olaylara duyarlılıklarıyla

tanınan taraftar grupları, 2 Ekim günüUPS işçilerini ziyaret etti ve direnişçadırı önünde açıklamalar yaparakişçilerin yanında olduklarını söylediler.Açıklamaların ardından taraftar gru-plarının oluşturduğu bir takım ile UPSişçilerinin oluşturduğu takım futbol maçıyaptı. 2-2 berabere biten maç sonrasındaUPS işçileri taraftar gruplarını uğurladı.

UPS direnişinde bir araya gelentaraftarlar, tribünlerdeki muhalefetinyaşadığı sıkıntıları ve taleplerini HalkınSesi’ne anlattı. İlk olarak, “Burjuvamedyaya herhangi bir demeç ver-meyeceğiz” diyen Beşiktaş taraftargrubu Halkın Takımı ile görüştük.

Diğer taraftarlarla bir arada olduklarıiçin duydukları mutluluğu da dile getiren

Yılmaz Bozkurt, bu tür bir birlikteliğintribünlerde de yaşanması için hertaraftar grubunun endüstriyel futbolakarşı mücadele etmesi gerektiğinibelirtti. Bozkurt, cemaat örgütlen-mesinin tribünlere sızma çabasına işaretetti. Cemaat örgütlenmesinin taraftar-lara ucuz bilet sağlayarak istedikleriniyaptırdıklarını belirtti ve buna karşısergiledikleri mücadeleyi şu sözlerle öze-tledi: “Bize sunulan biletlere itibaretmiyor, kendi biletimizi kendimizalıyoruz. Maç sonrasında BeşiktaşÇarşısında bir arada duruyoruz. 85’incidakikada “Gündoğdu Marşı”nı hepberaber söylüyoruz. Maç boyunca kendiduruşumuzu sergileyip Beşiktaş’a sahipçıkıyoruz.”

FenerbahChe adına konuşan FatihAltay, taraftarların parasız maç izlemehakkından söz etti. “Futbolun egemen-

leri var ve bu egemenler işçileri emekçi-leri tribünde görmek istemiyor, taraftar-ları müşteri olarak görüyor” diyen Altay,yükselen bilet fiyatları sebebiyle emekçi-lerin tribüne giremeyecek hale geldiğineişaret etti. “Sadece statta değil, emekçil-er televizyonda da parasız maçizleyemiyor” diyen Altay, tuttuğutakımın maçlarını parasız izlemenin tümtaraftarların hakkı olduğunu söyledi.

Galatasaray taraftar grubu Tekyum-ruk, amaçlarının futbolun sadece biroyun olmadığını göstermek olduğunusöyledi. Eyleme Trabzonspor formasıylakatılan Mavi Gök müzik grubunundanFaik Pala ise UPS işçilerinin çağrısınıduyar duymaz Ankara’dan geldiğinibelirtirken direnişe destek vermek içingelen Sakaryaspor taraftarları da bireyolarak UPS işçilerinin yaşadığı haksızlığaduyarsız kalmadıklarını gösterdiler.

Direniş tribünlerde sürüyor

rtık, 'sosyal devlet' devrinin bir hatırası olarak,futbolseverin vefasına emanettir Zonguldakspor A

İşçi takımı Zonguldakspor

DSİP lideri Doğan Tarkan Zaman’akonuştu. Tarkan’ın silah kullanıp kullan-madığından partilerinin ambleminekadar sorulan sorularıyla polis-lerin maniplasyon içinyaptıkları sorgulamalarıaratmayan röportaj,DSİP’in ilerleyen gün-lerdeki yol haritasınadair önemli ipuçlarıveriyor. NeysekiTarkan, düşmanakoz vermiyor,sorguda çözülmü-yor. Hiç silah kul-landınız mısorusuna“Kullansaydım sizesöylerdim”cevabıyla zor lokmaolduğunu hissettirenTarkan, tercümesi “Onasıl amblem la öyle,2010’un liberalizmineyakışıyor mu o yumrukabicim” olan soruya ise yumruğubiraz yumuşatmayı düşündüklerinisöylüyor. Tarkanın ifadeleri ve davranışlarınabakarak eşgalini çizebildiğimiz DSİP’in yeniamblemi yandaki gibi olsa gerek.

“Neden mizah?” sorusuna Vakit’ten cevapgibi bir haber. Habervaktim internet sitesi“CHP yanlısı' BDP'liler olay çıkardı!” başlıklıbir haber yayınladı. Spotunda “Derinyargıçların 'CHP yanlısı' ve 'din karşıtı' olaraktanımladıkları BDP'li vekillerin aralarındabulunduğu grup olay çıkardı...” yazan habermizah harikası niteliğinde. Aynı haberinsonunda olay çıkaran kişilerin, “olaysızdağıldığının” yazılması ise mizahın tuzu biberioldu.

Taraf yazarı Orhan Miroğlu:“Sabiha Gökçen’in Dersim’i bom-balaması sebebiyle Sabiha Gökçenismindeki havaalanına gitmeyeceğim,gidenle de görüşmeyeceğim. Kalkanve inen uçaklara da binmeyeceğim.”(Obsesif: ileri derecede takıntılı)

AKP’li Nevşehir İl Genel Meclisiüyeleri, dünyanın 12 farklı ülkesindeyaptığı ve uzaydan görülebilenheykeller nedeniyle ‘Kainata TaşlarlaFısıldayan Adam’ olarak da tanınanAvustralyalı heykeltıraş AndrewRogers’ın Kapadokya’da oluşturduğu ‘Zamanve Mekan’ adlı heykel parkını soruşturuyor:“İşin parasındayız, yoksa heykellere falankarşı çıktığımız yok. Bu kadar parayla nedenheykel yapmış sizce de garip değil mi? İşinilginci neden o kadar yer dururken gelip bizimbeldeye yapıyor?”

Radikal gazetesi devrim gibi bir değişimyaşıyor. Şeytanın aklına gelmeyecek türlü reklamnumaralarıyla 17 Ekim gibi tarihi bir günde yeni

Radikal huzurlarımıza çıkacak. Gazeteninsahibi, liberal sol kodda tanımladığı

Radikal’i özgürlükçü sol koda taşıyacağiddiasında. Gazetenin AKP’ye

yakınlığıyla bilinen yeni genel yayınyönetmeni Eyüp Can, görevegeldiğinde 30’a yakın gazetecinin deişine son verdi. Can’ın solculuğumerak konusuydu. MerakımızCan’ın Ruşen Çakır’ın “Sen solcudeğilsin ki nasıl olacak bu özgür-lükçü solculuk?” sorusuna verdiği“Ben gazeteciyim” şeklindekicevabıyla giderildi. Can’ın cevabı“Sağcı mısın solcu mu?” sorusunaverilen “Futbolcuyum” cevabını

hatırlatmıyor değil. Önce AKP yanlısı olunur.

Ardından kavramların içi tamamenboşaltılıncaya kadar karıştırılır. Daha

önce karıştırdığımız kavramlardan birtutam özgürlükçülük (ki mutlaka

piyasacılıkla iyice karışıp kısık ateşte ölmesilazım yoksa bazı bünyelerde beklenmediksonuçlara yol açabilir) daha önceden bakkaldanaldığımız solla karıştırılır. 17 Ekim’e kadar pişiripçeşitli reklamlarla tatlandırıp servis edebilir.

Ampullüyumruk

Özgürlükçüsol tarifi

Yukarıdanöyle

gözüküyor

Obsesifprotesto

‘Olay çıkaranlarolaysız dağıldı’

Her say›s› merakla beklenen veç›kt›¤› zaman milyonlar›n kafas›n›meflgul eden Birikim’in, Genel Yay›nYönetmeni Ömer Laçiner, yeni birbafllang›ca ad›m att›. Sosyalist solu‘sosyalist s›fatl› mikrokozmozumuz’olarak niteleyen Laçiner, sosyalist sollailiflkiyi kestiklerini ve bir görev olarakbunun önümüzdeki Birikim say›s›ndanitibaren bafllayaca¤›n› duyurdu. Yaflad›¤›makrokozmosda sa¤› sol, solu sa¤ olaraktan›mlayan Laçiner’e yeni kozmozundaselamet, esenlik ve afiyet dilemektenbaflka diyecek bir laf›m›z yok.

Laçiner’in makrokozmozu

KÜLTÜRSANAT

Halk›n Sesi

1515 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

Rüfldi'den çocuk kitab›

Antonio Vivaldi’ninkayıp olduğunainanılan 4 ulusalkonçertosundan biriüniversiteli bir araş-tırmacı tarafındanEdinburgh’daki İskoçulusal arşivlerindesaklanan eski kağıtlararasında bulundu.Vivaldi’nin diğer üçkonçertosu halakayıp.

TÜYAPKitap Fuar›bafll›yor

11 bin y›ll›k heykel çal›nd›

Kay›pVivaldibulundu

Ünlü yazar Salman Rüşdi, oğluna doğum günü hediyesiolarak, ergenlik çağındaki çocuklar için kitap yazdı. Yazar,Luka ve Hayatın Ateşi adlı yeni kitabında bilgisayar oyun-larındaki unsurlardan esinlendiğini söyledi.

Dünyanın en eski tapınağının bulunduğu Urfa Göbeklite-pe’de yeni ortaya çıkarılan 11 bin yıllık bir heykelin başıdaha kazı alanındayken çalındı. Göbeklitepe tapınağındakiheykellerin en önemli yanı yapıldıkları dönemde maden bi-linmediği için çakıltaşları ile yontularak yapılmaları.

TÜYAP 29. İstan-bul Kitap Fuarı 30Ekim'de başlıyor. 550yayınevi ve kitleörgütünün katılımıyla,yaklaşık 300 etkinlikve yüzlerce imzagününün gerçekleştiri-leceği fuarın konuklarıarasında ''Zagor'' adlıçizgi roman klasiğininçizeri Gallieno Ferriolacak.

Kumla kapat›lan antik kent Allianoiiçin meslek odalar›, çevre örgütleri vedemokratik kitle örgütleri tek ses oldu,"Allianoi karanl›¤a gömülmesin" dedi.

‹zmir’in Bergama ilçesinde bulunanve dünyan›n ilk suyla tedavi merkeziolan antik kent Allianoi için insan zin-ciri oluflturuldu. Ülkenin farkl› yer-lerinden gelen yaklafl›k bin kadar insanAllianoi’nin karfl›s›ndaki yola bedenleriile ‘Allianoi’ yazd›. Allianoi GiriflimGrubu, Türk Tabipler Birli¤i, TMMOB‹zmir ‹KK, EGEÇEP, Supolitik, SuyunTicarilefltirmesine Hay›r Platformu, EgeSu Platformu, Halkevleri, E¤itim-Sen,Çiftçi Sen, Turist Rehberleri Odas›,Do¤al ve Kültürel Çevre ‹çin Yaflam

Giriflimi’nin düzenledi¤i eylemdeAllianoi için çok geç olmad›¤› vurgu-land›.

Bas›n aç›klamas›nda; "Mart 2001’deAllianoi’nin birinci derecede arkeolojiksit karar› ile koruma alt›na al›nmas›nakarar veren kurulun Ekim 2007’deçamur alt›nda b›rak›lmas›na hükmet-ti¤ine” dikkat çekilerek katliam› hepbirlikte durdurma ça¤r›s› yap›ld›.

Bas›n aç›klamas›n›n ard›ndanAllianoi’den ç›kar›lan Su Perisi heyke-linin sergilendi¤i Bergama Müzesigezildi. Allianoi’den getirilen eserlerinoldu¤u bölümün tadilat yüzündenkapal› olmas› müzeye giriflte k›sa sürelibir gerginlik yaflanmas›na sebep oldu.

Vazgeçmediler

Devlet Tiyatroları sezonu açtı

B u sene 47’incisi düzenlenenAntalya Altın Portakal FilmFestivali’nde yaşananlar gös-

terilen filmlerin önüne geçti. Öncelik-le Berlin Film Festivali’nden en iyifilm ödülü ‘Altın Ayı’ ile dönmüş olanSemih Kaplanoğlu’nun başlamavuruşu ile başladı her şey.Kaplanoğlu, Kusturica’yı Yugoslavyadağıldıktan sonra Sıpların tarafındayer almak ve katliamı yapanlarısavunmak ile eleştirip etkinliğe ekipolarak katılmayacaklarını açıkladı.Kültür Bakanı Ertuğrul Günay isebeklediği pası voleye çevirmenin mut-luluğu ile ‘bu aymazlığa ortak olmay-acağını’ ve festivali boykot edeceğiniaçıkladı. Tabii akabinde yandaşmedya bu ‘skandal’ı değerlendirerekKusturica’yı neredeyse savaş suçlusuilan etti.

BURSA’DA ELÜSTÜNDE TUTULMUfiTU

Kusturica bu tepkilere hid-detlenerek bir basın açıklaması ilefestivalin jüri üyeliğinden çekildiğinive ülkeden hemen ayrılacağını belirt-ti. Kendisine atfedilen suçları kabuletmeyen Kusturika, kendisine busuçları atfedenlerin ne kadar temizolduklarını sordu ve “Bakan artıkbenim düşmanımdır” diyerek gitti.Ama yandaş medya için gidişi yetme-di. İşi abartıp böylesi utanç duyulacakbir festivalin yapılmasına mani ola-madıkları için üzüntülerini belirtenkimi yazarlar bir daha bu festivalinedeğil gitmek, adından bile sözetmeyeceklerini açıkladılar.

Oysa çok değil 4 ay önce aynı

yönetmen üyesi olduğu EmirKusturica & The No SmokingOrchestra ile AKP’li BursaBüyükşehir Belediyesi tarafındandavet edilerek el üstünde tutulmuş,Bursa İpekyolu Film Festivali’ninkonuğu olmuştu. Ne garip ki aynıyönetmen şimdi CHP’li AntalyaBeyediyesi tarafından davet edilinceişin rengi değişti. BirdenBalkanlar’daki çatışmalar hatırlandı.Kusturica istenmeyen adam ilan edil-

di. Bu süreçte ‘hassas’ tavrı ileizlediğimiz Semih Kaplanoğlu’nunAltın Ayı’lı filmi Bal ise iki hafta önceİsrail’de Hayfa Film Festivali’neyarışmaya katılmış ama ne yazık kiödülü Reha Erdem’in Kozmos’unakaptırmıştı. Oysa yıllardır İsrail’eFilistin işgali sebebiyle uluslararasıkültürel boykot uygulanmaktaydı.Nedense aynı hassasiyet İsrail’e karşıgösterilmiyordu…

Yugoslavya dağıldıktan ve iç savaş

başladıktan kısa bir süre sonragazeteler 250 bin Boşnak’ın Sırplartarafından öldürüldüğünü,yaşanılanın bir katliam olduğunuyazmış Kusturica ise bu iddiaları“Abartılıyor” diyerek yanıtlamıştı.Gerçekleşen tecavüz vakalarını mün-ferit olaylar addedip Sırp liderMiloseviç ile yakın arkadaş olmuştu.

Tabii bunlara ek olarak medyanınsık sık dile getirdiği Boşnak asıllıolduğunu inkar edip kendini Sırp his-

settiğini söylemesi ve sonrasında vaf-tiz olarak Ortadoks olması Türk-İslam sentezini benimsemiş kimikalemler ve politikacılar tarafındankabul edilemez bir diğer durumdu.

ÇA⁄ININ EN BÜYÜKLER‹NDENSiyaset arenasındaki tartışmalar bu

yönde olmakla birlikte Kusturica busöylemlerinin aksine filmlerindedağılan Yugoslavya’ya olan özleminidile getirir. Ulusu oluşturan etnikfarklılıkları zenginlik olarak tanımlar.Hatta karakterleri arasında Adnan,Saffet, Azra isimleri duyulur, aradadiyaloglarda dile dahil olmuş Türkçekelimeler ile keyiflenilir. Bir domuzaarabayı yedirdiği örnekle filmlerindekullandığı kimi metaforlar ve gönder-meler ile anti-emperyalist bir çizgiyeatıfta bulunur.

Filmlerinde çoğunlukla ‘akıldışı’karakterler vardı. ‘Düzen’in kabullen-mediği sarhoşlar, madrabazlar,kumarbazlar, kaçaklar, deliler, onunbaş karakterleridir. Dünyanın evsizhalkı Romanlar filmlerinde öyküleri-ne en çok yer verilenlerdir.

Hemen her filminin ödül almışolması bir yana Cannes’daCoppola’dan sonra iki defa AltınPalmiye ödülü alan ilk yönetmendir.Film müzikleri filmleri kadarhatırlanır. Oyuncularının bir çoğuoyuncu bile değildir. Çağın en büyükgörüntü yaratıcılarından biri hattakuşağının en iyisi olarak gösterilir…

Özetle, Kusturica iyi bir yönet-mendir, filmleri eğlencelidir amaayıplanacak laflar etmiştir. Ülkemiz-de de çok örneği olduğu gibi hersanatçı aklı başında laflar etmez.

Emir Kusturica’nın katıldığıUluslararası Altın Portakal Film

Festivali’ne yönelik tepkilere bakanlar,kültür sanat alanında gerçek birduyarlılık olduğu yanılgısınakapılabilir. Ne var ki, uluslararasıalanda Ken Loach’tan John Berger’a,Santana’dan Meg Ryan’a, hatta EyalSivan gibi İsrailli yönetmenlere kadarpek çok ünlü ve etkili ismin destekverdiği İsrail’e karşı akademik vekültürel boykot kampanyası sözkonusu olunca Kusturica nedeniyleAltın Portakalı boykot eden SemihKaplanoğlu’nda aynı duyarlılıkgörülmüyor.

Bu yıl 26.sı düzenlenen Hayfa FilmFestivali’ne Türkiye’den iki isimkatıldı. ‘Kozmos’ filmiyle yönetmenReha Erdem, ‘Bal’, filmiyle SemihKaplanoğlu. Festivalin ödülü olan‘Altın Çıpa’ Reha Erdem’e verildi.

Filistin İçin İsrail’e Karşı BoykotGirişimi, Türkiyeli sinemacıların veKültür Bakanlığı’nın İsrail devletineve propaganda cihazına duyduğuderin muhabbet karşısında sessizkalmayarak yönetmenlere seslenenbirer mektup yayımladı. Boykotgirişimi İsrail’in Filistin’e dönüksaldırılarını hatırlattığı mektup’taEdward Said’in “Entelektüel etraftadolaşmak, ayakta durup otoriteye cevapverebileceği bir mekâna sahip olmakzorundadır, bugünün dünyasında otori-teye sorgusuz sualsiz boyun eğmek, aktifve ahlaklı bir entelektüel hayatınkarşısındaki en büyük tehditlerdenbiridir” sözlerine yer verdi.

‘O ödüllerinedenaldınız?’MEHMET ZUBARO⁄LU

‘Düşman’ın ikiyüzlülüğü

undan dört ay önce Türkiye’ye gelip el üstündetutulan Kusturica boykot gerekçesi oldu. Pekionu boykot edenler masum mu?B

Yazın sona ermesiyle tiyatrosezonu başladı. Bu sene Devlet

Tiyatroları'nda 2010-2011 sezonunda20'si yerli, 18'i çeviri olmak üzere 38yeni eser seyirciyle buluşacak.

‹STANBUL DEVLETT‹YATROSU

Prömiyeri 17. İstanbul TiyatroFestivali’nde yapılan 'Ölüleri Gömün'bu sezonun yeni oyunları arasında.ABD’li yazar Irwin Shaw’un ilk kez1936 yılında sahnelenen ve ŞakirGürzumar’ın yönettiği bu savaşkarşıtı oyun 12-31 Ekim tarihleriarasında Şişli Cevahir 1 Sahnesi’nde.

İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun busezon bir başka yeni oyunuShakespeare’in en ünlü komedi-lerinden 'Beğendiğiniz Gibi'. HakanÇimenser’in yönettiği oyun 26-31Ekim tarihleri arasında Şişli Cevahir2 Sahnesi’nde.

Batı’da tutunmaya çalışan Doğulu-ların hikayesinin anlatıldığı 'BaştanÇıkarma' adlı oyunu Mehmet Birkiyeyönetiyor. Oyun, 21-31 Ekim tarih-leri arasında Üsküdar StüdyoSahne’de.

Bu sezonun bir diğer savaş karşıtıoyunuysa 'Bedensiz Kadın'. Hırvatyazar Mate Matisic’in Bosnasavaşının ardından kaleme aldığıoyunu Kazım Akşarn yönetiyor.‘Bedensiz Kadın' 15-24 Ekim tarihleriarasında Beyoğlu Küçük Sahne’de,29-31 Ekim tarihleri arasında iseBeykoz Ahmet Mithat Efendi KültürMerkezi’nde.

İstanbul Devlet Tiyatrosu’ndaekim ayında prömiyeri yapılacak sonoyun Tuncer Cücenoğlu’nun kale-minden 'Kadın Sığınağı'. Oyundafarklı nedenlerden bir sığınma evinetoplanmış kadınların yaşamlarının birgünü anlatılıyor. ‘Kadın Sığınağı' 22-

31 Ekim tarihleri arasındaKüçükçekmece Cennet KültürMerkezi’nde.

ANKARA DEVLET T‹YATROSUAnkara Devlet Tiyatrosu, iki yeni

yerli oyuna dünya prömiyeriyaparken, 12'si yerli, 8'i çeviri toplam20 oyunu sanatseverlerle buluştura-cak. Öne çıkan oyunlardan bazılarışöyle:

Büyük Tiyatro’da sahnelenecek'Kerbela' hilafetin saltanatlaşıpDoğu’nun klasik devletyapılanmasına ve şeriatın bu saltanat-devlet anlayışının resmi doktrinihaline gelmesine dikkat çekiyor.

Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’ndesahnelenecek 'Fosforlu Cevriye', eskikantocu yeni randevucu bilge SümbülDudu’nun evinde geçen olaylarımüzikal formatında anlatıyor. AkünSahnesi’nde sahnelenecek ‘İmpara-torluk Kuranlar' ise var olan sistemikoruma çabasıyla, korkularıylayüzleşemeyen bir burjuva ailesininyaşamlarının anlamsızlaşan boşluğu,burjuva toplumunun içi boşalandeğer yargıları, bireyin yalnızlığı vekent insanının paranoyası üzerinegrotesk bir Boris Vian oyunu. Y.Kadri Karaosmanoğlu’nun ünlüromanı Yaban da Berkun Oya’nınuyarlamasıyla İrfan Şahinbaş Atölye

Sahnesi’nde sahnelenecek.Öte yandan, geçen sene kapalı gişe

oynayan ve sevilen oyunlar da busene tekrar izleyiciyle buluşacak.

PERDE ANADOLU’DA AÇILIYORTrabzon Devlet Tiyatrosu

perdelerini ‘3. Richard’ ve ‘İstibdatKumpanyası’ oyunlarıyla açıyor.İzmir’de ‘Ölüm Öpücüğü’, ‘Çok BilenÇok Yanılır’, ‘Yoksun’ ve ‘Bavul’laperdelerini açacak olan DevletTiyatrosu çocuklar için de ‘Sakarca’oyununu sergileyecek. Adanalı izleyi-ciler ise tiyatro sahnesinde ‘Yaşar NeYaşar Ne Yaşamaz’ oyununu izleye-cek.

SOKAĞINSESİ 16

Halk›n Sesi15 Ekim 2010 / 28 Ekim 2010

Ü R E T E N B İ Z İ Z Y Ö N E T E N D E B İ Z O L A C A Ğ I Z

1 969'da devrimci üniver-siteliler tarafındanyapılan, 1999'da devlet

tarafından yıkılan “DevrimciGençlik Köprüsü” yenidenyapılarak 1 Ekim'de açıldı.Köprünün yeniden yapım süre-ci bir yıla yakın bir zaman aldı.İlk olarak 30 Ekim günüBostancı'da görkemli bir konseryapıldı. Cezmi Ersöz'ün başınıçektiği aydınlar, sanatçılar veÖğrenci Kolektifleri tarafındanorganize edilen gecede binlerceTürk ve Kürt genci saatlercebirlikte eğlendi. Konserinardından hava koşullarınıninşaata elvereceği bir tarih bek-lendi. Ve nihayet ağustosayında inşaat başladı. Ensonunda 1 Ekim'de köprü çoketkileyici bir törenle açıldı.

KÖPRÜNÜN AMACI NEYDİ?1969'da Kürt halkının

yaşam koşullarını gören, dert-lerini, sofralarını paylaşanüniversiteliler tarafındanyapılan bu köprü bir semboldü.Hakkari halkı için barışı,kardeşliği ve devrimci gençliğisembolize ediyordu.

Yıkılması Hakkari halkındabüyük bir hayal kırıklığıyaratmıştı. Bundan önce yerelanlamda başarısız yenilemegirişimleri olmuştu. İşte barışınve devrimci gençliğin sembolüolan bu köprü yenidenyapılmalı diyerek düştü yola

Kolektifler. Çünkü bugün kirlisavaş devam ederken gençlikbarış istiyor. AKP'nin halklarıbirbirine düşman etmeyeçalışan, kapı komşularını bilekutuplaştıran politikalarınakarşı üniversiteliler inatla barışdiyor.

BARIŞIN ÖNCÜSÜGENÇLER

Köprünün açıldığı anda çe-kilen fotoğraf, aslında birçokşeyi özetliyor. Ülkemizin bütünillerini temsil eden tişörtlerinigiyen gençler el ele tutuşarakkardeşliğin ülkesinin fotoğrafınıköprünün üzerinde çektirdiler.O fotoğrafla bir kez daha gös-terilmiş oldu ki Kürt soru-nunun çözümü AKP eliyleolmayacak, barış ancak halk-ların mücadelesi ile gelecek.Gençlik orada bunun öncüsüolacağını gösterdi. ÖğrenciKolektifleri bu yola çıkarken,Kürt halkının acılarını yerindegörmeye, onlarla aynı sofrayıpaylaşma düşüncesiyle hareketetti. Ve bunu da büyük ölçüdebaşardı. Orada bulunanyüzlerce üniversiteli birçokgerçeğe canlı canlı tanık oldu.Köprünün açıldığı akşam bütününiversiteliler Hakkari halkınınevlerinde kaldı.

2 Ekim, konserin yapılacağıgündü. Sabahtan bir grupöğrenci yakınını kaybedenlerinevlerine taziye ziyaretindebulundu. Gençler aileler için

barış umudu oldu. Tüm ailelerkendi evlatlarının, son ölümolmasını, artık barışın gelmesiniistediklerini söylediler.

Ve konser vakti geldi.Belediyeden stadyumayürüyüşe geçen yüzlerceüniversiteliye Kürt gençleri dekatıldı. Ve konser alanındaüniversiteliler alkışlarlakarşılandı. Rojda, İlkayAkkaya, Suavi, Mazlum Çimen,Burhan Berken ve GrupHivron’un katıldığı konserdebinlerce genç hep birliktehalaylar çekti. Konserde sürprizsanatçı olarak KazımKoyuncu’nun kardeşi NiyaziKoyuncu'nun sahne almasıylahalaylar horonlara karıştı.Öğrenci Kolektifleri’ninkonuşması ve alandaki“Yumurta atan gençler taş atançocukların yanında” pankartıbüyük alkış aldı.

BİNLERCE KİŞİ UĞURLADIKonserin ardından binlerce

kişi belediye binasının önüneüniversitelilerle vedalaşmayageldi. Hakkari halkı gençleri bı-rakmak istemiyordu, hatta kimigençleri omuzlarında, havayafırlatarak yolcu ettiler. “Hakka-ri sizinle gurur duyuyor” slo-ganlarıyla hareket eden otobüs-leri kentin çıkışına kadar büyükbir konvoy yolcu etti. Üniversi-teliler, barış elçisi olmanın gu-rurunu ve sorumluluğunu taşı-yarak ayrıldı Hakkari’den.

H A K K A R ‹ H A L K I K O L E K T ‹ F L E R L E G U R U R D U Y U Y O R

1969’da üniversitelilerin ‘Boğaz’a değil,Zap’a köprü’ diyerek yaptığı DevrimciGençlik Köprüsü’ne gençlik sahip çıktı

1999’da devlet tarafından yıkılan köprü,gençliğin ellerinde Zap’a tekrar kuruldu;gençlik barışa köprü oldu

ÖĞRENCİ KOLEKTİFLERİNİN HAKKARİ HAKKINASESLENDİĞİ KONUŞMADAN...

Ege'den, Marmara'dan, İç Anadolu'dan, Akdeniz'den,Karadeniz'den yaklaşık 30 ilden üniversiteliler çoğumuzun dahaönce görmediği Hakkari'ye barışa köprü olmaya geldik.

Diyarbakır Cezaevi'nde ser verip sır vermeyen İbrahimKaypakkaya'nın, Kızıldere'de “Biz buraya dönmeye değil ölmeyegeldik” diyen Mahir Çayan'ın, darağacında “ Yaşasın Türk veKürt halklarının kardeşliği” diye son sözünü söyleyen DenizGezmiş'in selamını siz Mazlum Doğan'ın, Kemal Pir'inyoldaşlarına getirdik.

(...)Bugün AKP hükümeti sahte açılım yalanlarıyla inkarı ve

imhayı perdelemeye çalışıyor. Ama biz biliyoruz ki TayyipErdoğan var gücüyle Kürtlere yönelik saldırılarını sürdürmekte.İşte KCK operasyonları, işte tutuklanan Kürt siyasetçileri, iştesadece direnme hakkını kullanıp taş atan ve ardından hücrelerekonulan Kürt çocukları. İşte AKP'nin barışı bu.

AKP sadece Kürtlere saldırmıyor. Bu sınırlar içinde yaşayantüm yoksullara, haklarını arayan işçilere, devrimci üniversiteöğrencilerine her kesime saldırıyor. Öğrenci Kolektifleri olarakTürkiye'nin 40'a yakın üniversitesinde eşit, parasız, anadildeeğitim için mücadele ediyoruz. Bizler Kürt halkını inkar eden,eğitimi paralı hale getirerek yoksulların okumasına engel olmayaçalışan, işçileri, yoksulları köleleştiren AKP'li siyasetçileri veonların yandaşlarını üniversitelerimize sokmuyoruz. Her geldik-lerinde onları çürük yumurta yağmuruna tutup, üniversitelerim-izden kovuyoruz.VE ONURLU HAKKARİ HALKI

Bizi bağrınıza bastınız, bizi hayatımız boyunca unutamaya-cağımız bir sevgiyle karşıladınız. Sizinle geçirdiğimiz birkaç saatbile Hakkari halkının ne kadar mert ne kadar samimi ne kadargüçlü olduğunu gösterdi bize.

Biz burada acıları çok büyük bir halk gördük. Kaldığımız herevde gözlerimizi yaşartan, yüreklerimizi parçalayan hikayelerdinledik. Ama biz burada sadece acılı hikayeler dinlemedik.Canını dişine takan, onuru ve kimliği için çoluk çocuk, yedidenyetmişe faşizme karşı direnen, barışa inanmış yürekler, canlar,yoldaşlar gördük.

Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da ama dünden dahagüçlü barış için mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Burdagördüğümüz, sizlerden dinlediğimiz herşeyi kendi evlerimizde,kendi okullarımızda, kendi kentlerimizde anlatmaktan bir saniyebile vazgeçmeyeceğiz. Başta üniversitede okusun diye Batıya yol-ladığınız Kürt gençleri olmak üzere, batıda yaşayan Kürtlere yö-nelecek her saldırıya önce biz siper olacağız.

Sevgili Hakkari halkı, sevgili Kürt halkı, sizleri barışa olaninancımızla devrimci üniversite öğrencileri olarak son bir kezdaha selamlıyoruz. Barış şüphesiz ki en çok size yakışır.Hoşçakalın. Acınız acımız, onurunuz onurumuz, mücadelenizmücadelemizdir. Unutmayın bu topraklarda ne Deniz Gezmiş’lerne de canını Kürt halkına feda eden Kemal Pir’ler biter.

1969’da yapılan köprününyapımına katılan Dev Maden-SenGenel Başkanı Çetin Uygur daköprünün tekrar açılmasıyla ilgilibir mesaj göndererek öğrencilerinve halkın çoşkusuna ortak oldu:“Bugün 69’da olduğu gibi, tıpkı ogünlerde köprü yapılıyormuş gibiheyecanlıyım. Çünkü ben hayatımınen güzel günlerini Hakkari halkıylael ele bu köprünün yapıldığı gün-lerde yaşadım. Hakkari’de 41 yılönce biz üniversitelilerin kurduğubu köprü bugünün devrimcigençliği tarafından yeniden inşaedildi. Bu köprü bugün en çokihtiyaç duyulan şeyi barışı butopraklara gençliğin getireceğininumudunu veriyor bizlere. Çokmutlu ve gururluyum. Bu yüzdenÖğrenci Kolektifleri’ne teşekkürediyor ve onları tebrik ediyorum.”

1969 y›l›nda ‹stanbul'da Bo¤az'a ilk köprünün yap›lmas›n›ngündeme geldi¤i günlerde dönemin üniversitelileri bu projeyefliddetle karfl› ç›km›fllard›. Üniversiteliler, Bo¤az'a köprü yapman›nulafl›m sorununu çözmeyece¤ini aksine do¤aya zarar verece¤ini,petrol ba¤›ml›l›¤›n› art›raca¤›n›, Do¤u ve Bat› aras›ndaki gelir uçu-rumunu art›raca¤›n› ve ikinci- üçüncü köprülerin yap›lmas›n›nönünün açaca¤›n› söylüyorlard›. Buna karfl›l›k da ülkenin baflka birgerçe¤ine dikkat çektiler. Hakkari halk› Zap suyu nedeniyleulafl›mda zorluk çekiyor, insanlar bo¤ularak ölüyordu. ‹flte ülkedeböyle bir tablo varken üniversiteliler mühendislik fakültelerinden,mimarl›k fakültelerinden kalk›p Zap Suyu üzerine köprü yapmayakarar verdiler. Ve “Bo¤az'a de¤il Zap'a köprü” slogan›yla yolaç›kt›lar. Hakkari'de devrimci üniversiteliler ve Kürt halk› elbirli¤i ileköprüyü infla ettiler. Hakkari halk› köprüye “Devrimci GençlikKöprüsü” ad›n› verdi. Deniz Gezmifller idam edilince onlar› unuta-mayan halk, köprüye “Deniz Gezmifl” köprüsü ad›n› vermiflti.1999y›l›nda ise devrimci üniversitelilerin ve Kürt halk›n›n elbirli¤i ileyapt›¤› bu köprü devlet taraf›ndan y›k›ld›.

30 saatlik Hakkari yolcu-luğu sırasında gençler

halkın kendilerini nasılkarşılayacağını, onlarla nasıliletişim kuracaklarınıdüşünüyorlardı.

Merakla geçen yolculuk,Hakkari Belediyesi'ne doğruşehir merkezinde yol alırkenyerini şaşkınlığa bıraktı.7'den 70'e kadınlar, erkek-ler, çocuklar zafer işaret-leriyle selamlıyordu genç-leri. Üniversiteliler için“Barış elçileri geldi” diyor-lardı. Belediye'nin üniver-siteliler için hazırladığı

yemekten sonra Hakkarihalkı arasında büyük birrekabet başladı. "Sen çokaldın, bana iki kişi ver","Gençler, beşinizi benalıyorum, misafirim ola-caksınız. Hadi kalkın gide-lim" gibi sözlerle gecekalınacak evlere yerleşildi.

Çay eşliğinde saatlercesüren sohbetler edildi. Ogece evlerde birçok aileşunu söyledi: “Bizi, Hakka-ri’yi çok yanlış tanıyorsunuz.Döndüğünüzde gittiğinizyerlere bizi anlatın, gördü-ğünüz gerçeği anlatın.” Çay

ikramının sonu gelmezken,Hakkari'nin tarihi, Kürtsorunu, Geçitli'de yaşananolay konuşuldu. Hakkarihalkı acılarını paylaştı veiçlerinde sönen barışumudunun gençlerin gelme-siyle yeniden yeşerdiğinigözleri dolarak söylediler.

Ne gençler gitmek istiy-ordu ne de Hakkari halkıonları bırakmak istiyordu.Hakkarililer gençleri “Biziorada anlatın, barışistediğimizi, haklarımızı iste-diğimizi anlatın” diyerekomuzlarda uğurladılar.

Hakkari halkı öğrencileri bağrına bastı

Ve köprü aç›ld›

KKoonnsseerrddee ÖÖ¤¤rreennccii KKoo--lleekkttiifflleerrii’’nnddeenn bbiirr öö¤¤rreenn--cciinniinn yyaapptt››¤¤›› kkoonnuuflflmmaaHHaakkkkaarrii hhaallkk›› ttaarraaff››nnddaannss››kk ss››kk ssllooggaannllaarrllaa kkeessiill--ddii.. ÖÖ¤¤rreenncciinniinn kkoonnuuflflmmaa--ss›› bbooyyuunnccaa ttaaflfl aatttt››¤¤›› iiççiinnhhaappssee aatt››llaann ççooccuukkllaarr››tteemmssiill eeddeenn fifiiirrvvaann ddaasseehhnneeddeeyyddii