52

Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan
Page 2: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan
Page 3: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

Haziran 1997 Sayı: 1

Durulur mu Hiç Güzel Anam, Siz Yanımızdayken Durulur mu? Ayçe İdil Erkmen 3

Ana'ya Meliha Çobancı

Aydınlar, Sanatçılar! Halk Anayasası İçin Mücadele Edelim Tavır 6

Nazım Hikmet ve Sanatta Vatana Bağlılık Selçuk Demirci 11

Pertek'te Mavi Bir Sabah Hüseyin Elçi 15

Haydi Kulak Verin Bereketine Toprağın Çanakkale Cezaevi Devrimci Tutsakları 16

Atçalı Kel Mehmet Efe AyaklanmasıMurat Mengirkan 17

Yaşam ve Tiyatro Mesut Akutta 22

Yürek Hüseyin Irmak 23

Yemo'nun Türküsü Canan Yıldırım 24

Sanat, Politika, Artniyet ve Yıkıcılık Luis Camnitzer (Çeviri: Yasemin Özdemir) 26

Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29

Yayıncılık ve Sorunları-1- Kayhan Demir 33

Çığlık Olmak İnsana Yaraşır Civan Sevcan 36

Devrime Katıldığım Anda Dünyaya Geldim Erdem Aydemir 37

Nota: Mehmet Sait'in Türküsü Grup Yorum 41

Şahince Ozan Telli 42

Kaset: Kardeş Türküler/Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu Murat Ceyhan 44

Kitap: Tamama-Pontus'un Yitik Kızı Zerrin Kayalı 45

Haber/Yorum Tavır 46

KÜLTÜR-SANATTA TAVIR Aylık Sanat Dergisi

İdil Kültür Sanat Bilimsel Araştırma Yay. Org Film. Tic. San. Ltd. Şti. AdınaSAHİBİ: Aynur Cihan

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ: Yasin Ali TürkeriYAZIŞMA ADRESİ:

İdil Kültür Merkezi Dereboyu C. No: 110/55 Ortaköy /istanbul Tel/Fax:(212) 261 32 19-260 05 07İLETİŞİM ADRESLERİ: Okmeydanı Okmeydanı Halk Kültür

Merkezi Piyalepaşa C. No: 148 Okmeydanı İzmir Ege Kültür ve Sanat Merkezi 859 S. No:5/A Sarayİşhanı Konak Ankara Ekin Sanat Merkezi Marmara S. No:24/13

Tel: (312) 432 23 13 SıhhiyeAdana inönü C. Ay dın Işhanı Kat:5 No:505 Duisburg Almanya Hagedorn str. 15 47169 Duisburg Tel:(00 49 203) 40 11 26 ABONE

KOŞULLAR (6 ay lık) 600.000.-TL (1 y ıllık) 1.200.000.-TLHESAP NO: (TL): 1011-1415396 iş bankası Ortaköy-istanbul şb. (DM): 1011-

3168468 İş bankası Beyoğlu-İstanbul şb. OFSET HAZIRLIK: Tav ır Yay ınları BASKI:

Page 4: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

2

TAVIR'dan

Yeni bir sesle, solukla ulaştırıyoruz öykülerimizi, şiirlerimizi sizlere, idil'in can kattığı bir emeği ulaştırıyoruz. Sevdayı, kavgayı, korlanmış yürekleri ulaştırıyoruz. Yüreğimizin bu köşesine "Kültür-Sanatta TAVIR" diyoruz. "Geleneklerimizi sürdürmek için bileylediğimiz kılıcımız olsun" diyoruz.

Halkın sanatının mevzisini güçlendirmek için, ciğerlerimize çektiğimiz tertemiz soluğumuzdur Kültür-Sanatta TAVIR Dergimiz. Bu solukta İdil vardır, Nil vardır, Ayşe vardır. Yani, emek ve kirletilemez bir tarih vardır. Bu tarihi gözümüz gibi koruyacağız, geleneklerini sürdüreceğiz.

Haydi kulak verin bereketine toprağın. Kulak verin de duyun yüzlerce yıl öteden bugüne uzanan haykırışlarını, toprağın terini. Toprağın teridir önderlerimiz, bereketidir. Çiçeğin rengidir, isyanın bayrağıdır. Şahkulu, Kawa, Baba İshak, Nur Ali Halife, Atçalı Kel Mehmet Efe... Yiğittiler, önderdiler, gözünü budaktan esirgemedi hiç biri. Her biri, bir yalın kılıç, yalın yürek . Bayrakları bugüne ulaştı, artık elimizdedir bayrakları. İşte sancaktarları Sabo, Sinan, Niyazi... İşte Berdan, İlginç, Yemliha, Müjdat, İdil... Şehitlerimiz Baba İshak'ın, Çakırcalı’ nın sloganlarıyla can verdiler. Atçalı, tarihimizin ak sayfasıdır. Öğrenmek ve öğretmek için "Atçalı" diyoruz.

Filistinli çocuk generallerin elleri, yeniden taşlarla buluşuyor. Kadın, erkek, genç, yaşlı bedenler tek bir dil olup yükseltiyorlar özlemlerini, "intifada" diyorlar. Yeniden doğuyorlar devrime katılınca. Yeniden doğuyorlar, Özgür Filistin'i gerçeğe çevirmek için.

Bağımsız, demokratik bir ülke için halkın kendi anayasası... Yokluğa, yoksulluğa, baskıya karşı, emeğe en yüce değeri veren, ulusların haklarını esas alan bir anayasa... Aydınların, sanatçıların özgürce sanat eseri üretebilmeleri için, örgütlenme ve düşünce özgürlüğü için Halk Anayasası...

Halk Anayasası Taslağı ile ilgili yazılarımız, önerilerimiz ve çeşitli kesimlerin düşüncelerini sayfalarım ızda bulacaksınız. Halk Anayasası aydınlar, sanatçılar cephesinde de tartışılmalıdır. Eleştiri ve önerilerle bu taslağı, herkesin görüş birliği ettiği bir metne dönüştürmeliyiz.

İkinci sayımızda buluşmak üzere.

Dostlukla...

Page 5: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

DENEMEayçe idil erkmen

Dergimizin bu ilk say ısına O'nun imzasıy la, kalemiy le başlıy oruz. Kızıl bandını alnına takmay a hazırlan ırken y azdı bu satırları İdil. Son bir kez seslenmek istedi analarımıza.

O'nun sesiy le, O'nun sözüy le başlıy oruz sayfalarımıza;Yolumuza ışık olsun!

durulur mu hiç güzel anam, siz

yanımızdayken durulur mu ?

linde bir kartona ya-pıştırılmış f otoğraf. Sımsıkı tutuyor par-makların f otoğraf ı. Sanki aylardır elini tutamadığın, y üzünü okşay amadığın, ka-ranlık dehlizlerde y iti-

rilen y avrunu kucaklıy orsun doy ası y a. Gözlerin çelik sertliğinde bir noktaya dikilmiş. Biraz dalgın. Sevgi dolu tuzlu damlacıkları, gözbe-beklerinin ardına gizlemişsin. Sanki dökülen her damlayla onu akıtacak-sın aşağıy a, dökmüy orsun damlacık-ları, içinde taşıy asın diye canının y ongasını, kay ıp y avrunu.

Yalnız kay ıp yav run mu saklı gözbebeklerinin ardında? Daha nice sev gililere y er var o derinlikte. Bir elinde mav zeri, diğer eliy le av uçladığı toprağı alnından süzülen kanla

sulayan da senin ev ladın. Demir ka-pı, taş duvar ardında insanlık onuru için bedenini barikat y apan özgür tutsaklar da... 17 yaşında İrfan, 18'inde Sibel, 17'sinde Eylem de. Uğur, Mecit, Ümit... Her. biri bir umut yarınlar için. Her birini kendi ellerinle gönderirken kurtuluş hala-y ına, sevgini umudunu kattın y arın-lara: "Git gözümün alası, gidişin ül-kemin kurtuluşu, halkımın özlemi, özgürlüğü, git, git elimin kınası." Bey az başörtünün ucuyla engelledin damlacıkların düşüşünü. Sonra katıl-dın sen de halay a. "Evlatlarımız onurumuzdur" diy e.

Gözlerin çelik sertliğinde, gözle-rin hala aynı noktaya dikilmiş. Haf-talardır sizinle anılan bu mey danda çev renizi kuşatmaya kalkan ünifor-malılara kin dolu bakışların. Bakışla-rın kayıp yavrularını soruyor. Bakış-

ların zindanlarda hücre hücre eriyen açlık yolcularını soruyor. Bakışların hesap soruyor.

Bir gülü dalında sevmesini bil-meyenler, y aşlı bedenlerinize saldırı-y orlar. Üzerinize kalkan joplardan önce f ırlıy or ağzınızdan öfkeniz: "Anaların öfkesi katilleri boğacak."

Bir tiyatro oyunundasın. Taş du-v arların ardındaki açlığı pay laştığı-nız küçük oda tiyatro sahneniz. Baş-rolde sen v arsın. Sıcak çayını y u-dumlarken götürüy orlar oğlunu. Ko-parıyorlar senden. Bu rolü sana ver-diklerinde "ben y apamam" demiştin. Dizlerin hey ecanla titrerken ise "ben bunları y aşadım" diye sürdürmüştün sözünü. Az sonra oğlunu cansız atı-y orlar yanına. "Bu bir oy un" diy or sun ama engelleyemiy orsun öfkeni, atılıy orsun işkenceci katilleri canlan-dıran gencin üzerine.

3

E

Page 6: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

Şimdi ise parmaklarının arasın-dan çekip alıyorlar kay ıp oğlunu, tut-sak kızını, vatanı uğruna şehit düşen-lerini...

Joplar birbiri ardına iniy or sırtı-nıza, başınıza. Y ılların ağarttığı saç-ların kızıllaşıv eriyor bir anda. Atılı-yorsun üzerlerine. En değerlilerini senden almalarına izin v ermeyecek-sin. Joplar durduruy or seni, ama za-feri müjdeley en parmaklarını, "Biz kazanacağız, insanlık onuru kazana-cak!" sloganım engelley emiy orlar. Var gücünle haykırıy orsun "Tabut-lukları yıkacağız". Sesine y anıt yine demir kapılar, beton duv arlarla çev-relenmiş evlatlarından geliy or. "Ta-butlukları yıkacağız. Tutsak ailelerine kalkan elleri kıracağız." Güv en veriyor bu ses sana ve daha güçlü ba-ğırıy orsun şimdi: "Devrimci tutsak-lara kalkan elleri kıracağız."

Yerlerde sürüklüy orlar seni. Ak saçlarının kızıllığı, asf altı da kızıla boy uyor ama acı duymuy orsun. Bili-yorsun bugün direnmeyenin y arın

yüreğinde daha büyük acılar duyaca-ğını. Direnmenin onuruyla başın dik.

Size acımasızca saldırdıkları bu meydan artık sizin. Orası Özgür Va-tan toprakları. Her hafta y ine inadına burada siz olacaksınız. İnadına her görüş günü cezaevlerinin kapısında birikeceksiniz. Omuzunda ağır bir inanç y ükü taşıy ormuşçasına ağır ağır açılacak demir kapılar ve sen te-laşlı adımlarınla koşacaksın görüş kabinlerine.

Demir parmaklıklarla iki yandan sarılan kirli camın önünde, daha so-luklanmadan "Merhaba" diyeceksin tutsak oğullarına, kızlarına. Dışarısı-nın sıcak soluğunu taşıyacaksın on-lara. Biraz hey ecanla, biraz gururla, düşmana duy ulan öfkeyle ama hep-sinden çok mutlulukla anlatacaksın ey leminizi. "Sizin için her şey" di-yeceksin. Sonra bir konserde anlata-caksın yaşadıklarını. Yine iki parma-ğın inançla, kararlılıkla kalkacak ha-v aya. Sloganlar bir sevda türküsü, bir kavga türküsü gibi dökülecek du-

daklarından v e bilinçlere kazıy acak haklıy ı, doğruyu, kazanacak olanı.

Uğur'a, Yusuf 'a, Mecit'e sarıla-caksın; tabutluk duvarlarını birlikte y ıkmak için.

Ev et sev gili anacığım, seninle birlikte yürüyoruz bu y olda. Sizinle birlikte ilerliyoruz zaf ere giden y olu-muzda. Senin gözbebeklerinin derin-liklerinde kızların, oğulların. Bizim y üreklerimizde size duy duğumuz bağlılık, size olan görevimizin bilinci. Artık gözlerin dalgın değil. Y ine çelik sertliğinde. Ama öfkeden alev alev yanan bir bakışla süzüp düşmanını, son sözünü söy leyeceksin. "Ev-latlarımızın kıl ına zarar gelmesine izin vermeyeceğiz. Biz doğurduk size öldürtmeyeceğiz."

Durulur mu güzel anam, siz y anı-mızday ken durulur mu? Sizin için direnilir, sizin için ölünür. Zaferi sizin için kazanacağız. Zaferi size ar-mağan edeceğiz.

Haziran 1996 Çanakkale Cezaevi

4

Page 7: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

ŞİİRmeliha çobancı

ana'yaBir selam uçururuz, senin adınaYakılmış, yakılmış o yerlere ana.Alıp onu, dağbaşından güneş gibi ışıyanlar,Alıp kurşun eder silahınaVurur sakınmadan, vurur kitapsızcaYüzündeki yol yol her çizgininVe vatan diye diye yanan koca yüreğininBir de kona göçe tüketilen senelerinhesabına.

5

Page 8: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

İNCELEMEtavır

AYDINLAR, SANATÇILAR!

HALK ANAYASASI

İÇİN MÜCADELE

EDELİM!

aklar ve Özgürlükl erPlatformu, geçtiğ imizgünlerde, bir süredirq

tartışmaya açtığıdemokrasi yi, ulusların

haklarını esas alan bir anayasa taslağını

kamuoyuna sundu.Çalışmanın adı "Halk

Anayasası Taslağı ." Anayasa taslağının

sunuş bölümünde çalışmanın temel amacı

bakın kısaca nası l ifade ediliyor: "Demok-ratik bir halk cumhuriyeti nin anayasası

olarak düşünülüp tasarlanmış olan HALK

ANAYASASI Taslağı'nı halklarımızın

yüzyıllardır sürdürdüğü bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinde sağlam bir

basamak ol ması; çeşitli milliyetlerden,

inançlardan, mesleklerden tüm halkı

birleştiren bir rol üstlenmesi dileğiyle tüm kamuoyuna sunuyoruz." (Halk Anayasası

Taslağı Sayfa: 5)

Bugüne dek birçok alanda tartışı ldı , belirtildi: "Ülkeyi çeteler yöneti yor ve biz

çeteler tarafından yönetilmek istemiyoruz" dendi. Peki, biz nası l bir devlet, nası l bir

demokrasi, nası l bir ülke istiyoruz. Nası l yönetilmek ya da nası l yönetmek istiyo-

ruz? İşte, Haklar ve Özgürlükler Platfor mu bu sorul ara cevap niteliğ i

taşıyacak bir çalışma sunuyor bizlere Halk Anayasası Taslağı 'yla.

Yukarıda alıntısına yer verdiğ imizsunuş metninde de değ inildiğ i gibi bu

çalışma, bugünkü sistemin değ il,demokrati k bir hal k cumhuri yeti nin

anayasası olarak düşünülüptasarlanmıştır. Çünkü bugünkü sistemde

halkın ne sözünü söyleme, ne karar almahakkı yoktur; çünkü bugünkü sistemde

örgütlenme özgürlüğü yoktur; bugünküsistemde hal kın dini inançlarını yerine

getirmesinin önünde bin türlü engelvardır. İnanç özgür değ ildir bu ül kede.

Bugün çe-

telere sınırsız özgürlük, hal klara ala-bildiğ ine esaret vardır. Halkın kanını döken kontrgerillacıların mahkemelerinde

bütün kapı lar halkın yüzüne kapatı lıyor. Halk, bu kapı ların ardında ne dolapların döndüğünü bilmi yor. Vatanımızı kana bulayanlar mahkeme salonlarında

ödüllendiriliyor. Biz böyle bir ül kede yaşamak istemi yor uz. Bu çetelerle işbirliği içinde ol mayan, onl arın

vurgunlarından rant almayan kimse böyle bir ülkede yaşamak istemez. Bu anayasa da özgür, bağımsız, emeğ in en yüce

değer sayı ldığı , ulusların haklarının tanındığı bir ülkede yaşamak isteyenler için hazırlanmıştır. Yıllardır teşhir ettiğ imiz, yıkı lmasını istediğ imiz çeteler

iktidarının yerine ne inşa edeceğ iz, yani hal kın iktidarı nası l olacak? İşte bu anayasa bunların cevabını veriyor.

Sorunlarımıza Çözüm Olabile-

6

H

Page 9: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

cek Bir Halk Anayasası'nı, Y ine Halk Hazırlay abilir.

İstiy oruz ki; bu ülkenin taşına toprağına hayat v eren, çalışan, çaba-lay an, alnındaki terle tohuma can ka-tan, iş makinelerini çalıştıran, durdu-ran koca bir dünyay ı y ıkıp y eniden yaratan bu halk, bu defa nasıl y öneti-leceğini kendi belirlesin, yani kendi anay asasını kendi y apsın.

Ev et, böy le bir anay asay ı halk hazırlasın. İşçisiyle, memuruyla, ay -dınıy la, esnaf ıy la, köy lüsüy le hazır-lasın. Bir anay asay ı hazırlamak sa-dece bu işin erbaplarının, hukukçula-rın, profesörlerin değil, o anay asayla yönetilecek olanların da hakkıdır. Yani halkın hakkıdır. Bugüne dek, "demokrasilerde siyaset hep bu işin erbabına teslim edildi. Halk, hep karar alma mekanizmalarının dışında tutuldu. Halkın y önetiminin esas ol-duğu bir demokratik halk cumhuri- yetinde bu iş dar çerçevelere hapse dilemez.

Bugüne dek halkımızı y önetmek için def alarca anayasalar hazırlandı. Bu anay asaların hiçbirini halk hazır-lamadı; bırakın hazırlamay ı, halka fikri bile sorulmadı. Bu anay asalarınmey ecektir. hepsinde, sırtımızdaki ağırlaştı. Haklarımızı

diğinde gö-rülecektir ki, taslağın içinde yer alanların bugünküiktidarlar taraf ından gerçekleştirilmesi hay al bile edilemez. Çünkü Halk Anaya-sası'nın her maddesi halkın çıkarları gözetilerek yazılmıştır, halkın yönetimi esas alınmıştır, Halka dernek kurma hakkı bile vermeyen bugünkü yönetim sömürü silahını elinden düşürmek iste-,

Ne meclis, ne tek tek siy asi partiler böy le bir anay asay ı onay lamazlar. Bu anay asay ı kazanmak haklarımızı

elde etmek için mücadele etmeliy iz. Bakın, Halk Anay asası

Taslağı'nda tüm halk kesimlerine yapılan çağrıda ne diyor: "Bu ülkenin ay dınları, sanatçıları, baroları, meslek odaları, işçi-memur sendikala-

rı, demokratik kitle örgütleri, ilerici-demokrat tüm siyasi çev reler, örgütlü, örgütsüz tüm halk güçleri!

Böy le bir anay asay ı oluşturmak v e geniş kesimlere maI etmek öncelikle ve özellikle sizlerin sorumluluğunuzdadır. Ay dın olma anlamında, mesleki anlam-

Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ (Yazar)

"Öncelikle şunu vurgulamak isterim ki, 1982 Anayasası, 1961 Anayasası'na bir tepki anayasası olarak, özgürlükleri kısıtlayan ve özellikle toplumdaki örgütlenme özgürlüğünün önüne ciddi engeller çıkaran bir anay asadır.

1961 Anayasası'nın özgürlükçü maddeleri 12 Martta belli oranda tırpalanmasına rağmen, Türkiye'deki egemen güce bu yetmemiş ve onun üzerine belki büyük bir oyun olarak tezgahlanan 12 Eylül harekatı ve bunun ardından gelen anayasa ile 1961 Anayasası'nın getirdiği tüm kazanımlar hemen hemen sıfırlanmıştır. O bakımdan yeni bir anayasanın, özgürlüklerin önündeki engelleri kaldıran anayasanın bir çabası içindeyiz.Haklar ve Özgürlükler Platformu'nun hazırlamış olduğu Halk Anayasası Taslağı'nı dikkatle, oldukça dikkatli bir biçimde inceledim. Öncelikle şunu

vurgulamak isterim; Halk Anayasası Taslağı alternatif bir çaba olması açısından ve sırf lafta kalmayıp somuta indirgenen bir çaba olması bakımından bu taslağı takdir ve memnuniyetle karşıladım. Ancak hazırlanan taslağa içerik ve teknik açısından eleştirilerim de oldu. Biçim açısından, anayasa tekniğindeki öncelikli sıralanış açısından eksiklikler var. Mesela önce devletin, iktidarın nitetiğini ele alıp daha sonra devletin y apısı ele alınmalıy dıama y apı, 7. bölümde y asama, yürütme, y argı olarak ele alınmış.

Sunuş bölümünü doğrusu yeterli bulmadım; çünkü anayasaların bir ibaresi olur. Gerek sunuş bölümünde, gerekse 12. sayfadan itibaren ele alınmış bölümlerde anay asadaki ibare kav ramını, y ani anay asanın kendi kendini savunma v e

7

yük biraz daha talep ettik, y ü-zümüze gülerek, adeta dalga geçer-cesine "size bol gelir" dediler, öy leyse-üstümüze uy acak anay asay ı tartışalım, kararlaştıralım, mücadelesini verelim v e biz yapalım. Ancak halkın anay asası halk için y ararlıdır. Halk Anay asası Taslağıincelen-

Page 10: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

Madde 37- Kültür-Sanat

a») Kültür yapımızdaki yozlaşmayı durdurup halkın tarih içinde oluştur-muş gelenek ve kültürünü geliştirmek, halk kültür ve değerlerinin önünü

açmak, halkın iktidarının öncelikli görevlerindendir. Bu çerçevede, emper-yalizmin kozmopolit, yoz, bireyci ve tüketici kültürünün ortadan kaldırıl-

ması için halkı, kendi değer ve gelenekleri temelinde devrimci ve yurtsever bir kültürle donatmaya yönelik tedbirler alınır, programlar oluşturulur.

b-) Demokratik Halk Cumhuriyeti, ahlaki yozlaşmaya ideolojik ve kül-türel dejenerasyona karşı mücadele ederek, kültürel yenilenme ve gelişme

politikalarını yürürlüğe koyar. Ahlaki yozlaşmanın, bireyci ideoloji ve kül-türün, çeşitli kesimlerin hırsızlık gibi suçlara, fuhuş bataklığına sürüklen-

mesinin ekonomik, sosyal temeli ortadan kaldırılmadan kültürel yenilenme-

nin başarıya ulaşamayacağından harekette, bu mücadele ekonomik ve sos-yal düzenlemeler eşliğinde yürütülür.

c-) Düşünce, sanat, bilim üretiminin, bu üretime halkın katılımının önündeki ekonomik, siyasi engeller kaldırılır; öte yandan, sanat adı altında

yozlaşma ve ahlaksızlığın teşvik edilmesine, halkın paylaşımcı tarihsel değ-

erlerinin yok edilmesine izin verilmez.

d-) Çeşitli dallarda faaliyet yürüten, ürün veren aydın ve sanatçıların Aydın-Sanatçı Meclisleri'nde örgütlenmesi; il, ilçe, köy düzeyinde halk meclislerinin desteğiyle kültür merkezlerinin kurulması teşvik edilir. Sanat-

çıların oluşturduğu dernekler, meclisler, kooperatifler Kültür Bakanlı-

ğı'nca desteklenir.

e-) Anadolu topraklarının binlerce yıllık kültürel mirası, folklorik de-ğerleri, sanat yapıları, mimari eserleri titiz bir koruma altına alınarak halkın

hizmetine sunulur. Emperyalistler tarafından yağma edilen tarihi eserlerin

geri getirilmesi için özel çaba sarfedilir.

da, siyasi anlamda, eğer ki bu ülkeyi, bu halkı temsil ettiğiniz kesimleri daha iyiye, ileriye götürme iddiasına ve sorumluluğuna sahipsek; bu anayasa böyle bir gelişmeyi mümkün kılabilecek elverişli araçlardan biridir." (age S: 11)

Peki bu anayasada bugünkü anayasadan farklı olarak ne yazıyor? Halkın yönetimi nasıl olacak? Devletin özü ve biçimi nasıl olacak? Halk anayasası neleri güvence altına alır, neleri taahhüt eder?

Halk Anayasası; "çeşi tli ulus ve azınlıklara mensup, ancak bu toprakları yüzyıllardır paylaşan tüm halkların kardeşçe, insanca ve özgürce bir arada yaşamasını güvence altına alan;

• Emeğe ve emekçiye değerveren, halkın katılımını veyönetimini esas alan; halkınçıkarlarını, bağımsızlığını,özgürlüğünü asıl varlık nedeni olarak gören" (age S: 13) bir anayasadır.

Bu anayasa kitapçığındayazılan hiçbir şey, burjuvazinindüzenindeki vaatlermanzumesiyle bir tutulmamalıdır. Burada halkın iktidarı veicraatları söz konusudur. Halkıniktidarı da, ancak yine halkın,gücüyle hayatageçirebileceklerini yasalaştıran

Temel Hak veÖzgürlüklerimizi, HalkAnayasası Güvence Altına Alıyor; Halk Anayasası'na Sahip Çıkalım!

Ülkemizde on yıllardır bir de-

8

meşruiyetini ortaya koyma konusunda yetersizlikler var. 2. Bölümdeki "Ulusal Bağımsızlık ve Dünya Halklarının Kardeşliğ i Cumhuriyetin Vazgeçilmez ilkeleridir" konusuna tamamen katı lıyorum. Ve bence çok güzel hazırlanmış.

Temel hak ve özgürlükl erin ele alınmasını da onaylıyorum. Yalnız ekonomi bölümünü zayı f bul dum.Böyle bir tartışmanın yaratı lması , somut bir şeyin ortaya çıkarı lması güzel ve bundan dolayı ben ciddi ye alıyorum.Umarım bu tasl ağın arkası da gelir. Değerlendirmeler yapalım, bu işi lafta bırakmayalım.

RAHMi SALTUK (Müzisyen)

Haklar ve Özgürlükler Platformu'nun başlattığı bu kampanyanın yerinde ve doğru bir kampanya olduğunu düşünüyorum. Birçok kişinin düşünceleriyle ve tasarı larıyla anayasa hazırlamak fikri çok güzel. Zaten böyle bir anayasada, toplumun her kesiminin istekleri ve talepleri yer almalıdır. Düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü sınırsız olmalı ve sosyal yönleri bulunmalıdır.

Böyle bir anayasa hal ka mal edildiğ inde " memnun değiliz, işte böyle yönetil mek istiyoruz" ortaya çıkacaktır. Bu anayasa taslağına hepimiz sahip çıkmalıyız. HÖP'ün hazırladığı bu Halk Anayasası Taslağı 'nda güzel şeyler var. Ama herşeyden önemlisi bu anayasa taslağındaki maddeler madde olarak kalmamalı ; okulda, evde, her yerde hayat bulmalıdır. Bu da, halkın taleplerine sahip çıkması ve bunları denetlemesi yle mümkündür. Hal k her alanda inisiyatifini koymalı ; hal k meclisleri bunun güzel bir örneğ idir.

Page 11: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

mokrasi sorunu yaşanıy or. İktidara aday olan bütan partiler, dillerine bir demokrasidir dolarlar, iktidara ilk geldikleri anda demokratikleşme sü-recinin önünü açacaklarından dem vururlar, ama y ıllar geçtiği halde bu süreç bir türlü yaşanamamıştır. Yüz-lerce' aydın-sanatçı, düşüncelerini açıkladıkları, bunu en meşru zemin-lerde ey leme döktükleri için yargılanır, işkence görür, tutuklanır, y ıllarca cezaev lerinde kalır.

İnsanın en temel gereksinimi olan temel halk ve özgürlükler, ta-mamen gaspedilmiştir. Özgürlük burjuv aziye, özgürlük sömürüy edir.

Halk Anayasası Taslağı'nda ön-görülen Demokratik Halk Cumhuri-y etinde "Tüm bireyler, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez te-mel hak ve Özgürlüklerine sahiptir" (age S:27) Nedir bu dokunulmaz olan temel hak ve özgürlükler? Bu dokunulmazlık zırhına bürünen öz-gürlüklerimiz, gerçek demokrasinin gerekleridir. Başkasının hakkını gaspeden zulümcü "kişi hakkı değil, halkı ileri götüren, karşılıklı saygıy la daha da gelişen bir özgürlükçülüktür bu. Halk Anayasası Taslağı'nın 24. maddesinde, Demokratik Halk Cum-huriy eti 'nin, kişinin temel hak ve öz-gürlüklerini sınırlay an, insan onu-ruy la bağdaşmayan siyasi, sosyal v e ekonomik sebepleri ortadan kaldıra-cağı yazar. Çünkü, bunu Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin görevi ve mis-y onu sayar.

Halkın anayasası, her Demokra-

Madde 30- Düşünce ve Basın Özgürlüğü

a-) Anayasaya ve halkın çıkarlarına aykırı olmamak

kaydıyla, her vatandaşın düşüncelerini, tüm basın-yayın

araçlarını kullanarak serbestçe açıklayıp, yaymak ve herkese

açık olan kaynaklardan hiçbir sansüre uğramadan bilgi

edinmek hakkı vardır.

b-) Herkes bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretine,

açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırıya yapma

hakkına sahiptir. Demokratik Halk Cumhuriyeti bilimsel

araştırmaları destekler ve teşvik eder.

c-) Her vatandaş anayasa ve halkın çıkarlarına aykırı

olmamak kaydıyla, süreli ve süresiz yayınların basım, yayın ve

dağıtım hakkına sahiptir. Basın, radyo ve TV gibi tüm iletişim

araçları halkın ve onun örgütlü güçlerinin denetimi ve

yönetimindedir.

d-) Halkın örgütlü güçlerinin basın-yayın faaliyeti,

basımevleri, kağıt stokları, ulaştırma araçları ve bu hakkın

kullanımı için gerekli diğer maddi şartların sağlanmasıyla

devletçe desteklenir.

gilenmesini istemezler. Bunun için de eskiden beri bilinçlenmeye, dü

şünmeye hep yasak kılıcıy la yaklaşmışlardır. Günümüzde de bu mantık engerici y öntemlerle sürmektedir. Kişilerve kurumlar üzerindeki baskılar, sansür,kitap, dergi, gazete toplatmalar, bürobaskınları, düşünenlere yönelik gözaltı,

işkence tutuklama v e y ıllara varan hapis cezaları, milyarlarla ifade edilen para cezası terö-

BERHAN ŞİMŞEK (Sinema Oyuncusu)... 1982 Anayasası düşünmeyi yok sayan bir anayasa. Anayasada bazı dönemelerde değ işiklik yapıldıysa da bu halkın zararına değ işikliklerdi.

Örneğ in; 141-142 kaldırıldı , yerine Terörle Mücadele Yasası getirildi. 163. Madde kaldırıldı , her köşe başı tekke ve zaviyelerle dolduruldu. '82 Anayasası'nın arızaları giderileceğ i yerde ilerideki dönemlerde, üzerindeki insan hak ve özgürlükleri konusunda daha fazla daraltmalar yapıldı . İşte, ası l tehlike burada; bunu gözden kaçırmamak gerekir, insanlara, yaşanır bir dünya kurma yerine, anayasanın içinde çetecikler ortaya çıkarıldı ... Türkiye'de halk ilk defa halk demokrasisi için mücadele veriyor ve bu mücadeleyle hakettıği, talep ettiği anayasayı oluşturacaktır. Önemli olan halkın talebi, özgürlük isteğidir. Halka benimsetildiğ inde, halk istediğinde bu Halk Anayasası Taslağı'nı hayata katmış oluruz. Önemli olan bunu hayata katmaktır. Halk bu taslağa emek verirse, kıymetini anlayacaktır. Mücadeleyle bu taslakta yer alan maddeler kabul ettirildiğinde alınması da imkansız olacaktır. 12 Martta, 12 Eylül'de olduğu gibi beyaz bayraklar çekilmeyecektir. Zor elde edilen kolay bırakılmayacaktır. Sonuçta havuza bir taş atılmıştır. Bu demokrasi ye zarar verilmediğ i sürece her fi kir dinlenerek genişletilecektir.

Bu Halk Anayasası Taslağıyla asgari müştereklerde birleşebiliriz ve o zaman bunu hayata katabiliriz. Bir araya gelmediğ imizde ise bizi bölerler ve yönetirler.

Devlet halkın sorunlarını çözmediğinde, ona sahip çıkmadığında halk kendi sorunlarına kendi sahip çıkacaktır. Bugün baktığımızda, halk bu sorunlara, halk meclisleriyle sahip çıkıyor. Bu çerçevede, halk meclislerinin yararlı olduğunu

9

tik Halk Cumhuriy eti vatandaşının y aşamahakkından inançözgürlüğüne,sav unmahakkından dü-şünce özgürlü-ğüne dek tümhaklarını güv encealtına almayıtaahhüt ediyor. Bu temel hak v e öz-gürlükleri sağlay acak tek güç bağımsız, de-mokratik bir Dikenin yönetimidir. Çünkü, "bağımsız olmayan ve halkın doğrudan iradesinin temsil edilmediği bir ülkede temel hak ve özgürlükler olmaz, olamaz."

Bugünkü Düzende Aydınların En Büy ük Sorunlarından Olan Düşünce v e Basın Özgürlüğü Halle Anay asası'nda Güv ence Altına Alınıy or.

Küçük bir azınlığın geniş kitlelere hükmettiği rejimlerde; zulmedenler, halkın gerçekleri duymasını, görmesini

ve bu gerçekler hakkında bil-

Page 12: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

rü... tüm bunlar ülkemiz ay dının y a-şamının bir parçası olmuştur.

Oy sa halkın çeşitli kesimlerden oluştuğu düşünüldüğünde, kültürlerin v e düşüncelerin de kendi içinde f arklılıklar göstereceği muhakkaktır. Bu doğal bir sonuçtur. 8u kesimlerin taleplerini, ideoloji ve kültürlerini if ade eden düşüncelerini, bunları da basın y ayın yoluyla dile getirmelerini sağlamak, halkın yanında olan yö-netimlerin asli görevlerindendir. Belki bu "perv asız" taleplerimizden dolay ı, dergimize de bir h ışımla y önelinecektir. Ama ne yapalım ki, sav unduklarımız gerçek demokrasilerde olması gerekenlerdir ve halkın demokrasisi gerçek bir demokrasidir.

Fakat, halk demokrasisi insanlığa karşı komplo kurmay ı meslek edi-nenlere, halkın bin bir emekle kurup yücelttiği Demokratik Halk Cumhuriy eti'ne saldırıy ı düşünce özgürlüğü' kılıf ı içinde gizlemey e çalışanlara ay nı toleransı tanımaz. Faşist ve şovenist politikalar "düşünce özgürlüğü" kapsamında değerlendirilmez; ahlaki y ozlaşmay ıve dejenerasy onu teşv ik eden propaganday ı engellemek "düşünce özgürlüğü"ne y apılmış bir saldırıdeğil, insana ait olan değerlere sahip çıkılması ve bunların y ağmalanmasına, y ok edilmesine müsaade edilmemesi anlamına gel-mektedir. Bu tür düşüncelere karşı mücadele etmeyi de bütün halk ke-simlerinin görevi olarak görüyor Halk Anay asası Taslağı.

Y ine kültürel v e sanatsal f aali-

yetler, halk kültürünün geliştirilmesi, yozluğa ve dejenerasyona karşı mücadeley le birlikte, tüm halk ke-simlerinde olduğu gibi, ay dın-sanatçıların da birlikteliğinin geliştirilmesi çerçev esinde ele alınmış Halk Anayasası Taslağı'nda. Bir süredir tartışılan Ay dın-SanatçıMeclisleri, anay asada sanatçıların birlikteliğinin bir zemini olarak öngörülüyor. Çünkü meclisler, her kesimden aydın ve sanatçıların demokratik bir zeminde bir aray a geldikleri örgütlülüktür. Meclisler, ay dın sanatçıların kararlar aldıkları v e bu kararlan hay ata geçirdikleri yerlerdir. Meclisler, bugünden yarına uzanan; meclisi oluşturan tüm birey lerin yönetime katıldığı bir öğrenme-öğretme ortamıdır. Halk Anay asası Taslağı'nda sanatçıların kuracağı derneklerin, kooperatiflerin kısaca örgütlülüğe ve birlikteliğe hizmet edecek kurumların Kültür Bakanlığı taraf ından destekleneceği belirtiliyor. Bu sistemin Kültür Bakanlığı'nı düşününce...

Sonuç Olarak;Biz, hazırlanmış bir anayasa tas-

lağının ya da böyle bir anayasa çalış-masının herşeyi çözmeyeceğini bili-yoruz. Anayasa nihay etinde, kağıt üzerindeki bir metindir. Bu kağıdın üzerinde yazılanları hayata geçirebil-mek için halkın mücadelesi esastır. Bu anayasay ı sahiplenmek, aslında kendi yönetimimize, cumhuriyetimize sahip çıkmaktır.

Anay asa bir güç dengesini ifade

eder. Bugüne kadar çıkarılan anay a-salarda güç egemen sınıf ların lehi-ney di. Haklar v e Özgürlükler Platfomu'nun bir çalışması olan Halk Anayasası Taslağı'nda güçler dengesi halktan y anadır. İbreyi bizden y ana çevirme mücadelesidir anay asa mücadelesi; tüm halk kesimlerini birleştirme mücadelesinin bir parçasıdır. İşte bu yüzden önemlidir. İşçiler için de, öğrenciler için de, gecekondu halkı için de, ay dınlar-sanatçılar için de...

Bu y üzden halk anayasasına sa-hip çıkalım. Böyle bir anayasaya sa-hip çıktığımızda, tüm halk kesimleri kendi anayasasını tartışmış olacaktır. Tartışalım.Kendi geleceğimizi, kendi güv encemiz altına almanın yollarını açalım. Halk Anay asası'nı, aka-demik bir çalışma olarak değil, sa-natçısından işçisine tüm halkı özgür-lük için, bağımsızlık için birleştiren, harekete geçiren bir misyon üstlene-ceğini düşündüğümüz için sahipleni-y oruz.

Biz, son sözü Halk Anayasası'na bırakıy oruz.

"Bu ülke, bu topraklar üzerinde yaşayanlarındır. Kardeşçe yaşam, herkesin, tüm ulusların, milliyetlerin, değişik inançlardaki toplulukların haklarına sahip olmasıyla müm-kündür. Tartışarak, herkesimin haklı taleplerini, özlemlerini isteyip, hepsi için, hep birlikte mücadele ederek; kardeşliği, birlikte ve özgür yaşamayı gerçekleştirebiliriz." (age S: 12)

10

düşünüyorum.Halk Anayasası Taslağı'nın kültür sanatla ilgili bölümünü değerlendirdiğimde, "Bunlara katılmamak mümkün değ il" diye düşünüyorum. Ben de

söyleseydim, bunları söyler, bunları yazardım. Halkın kültürel kimliğ i oluşturulmalıdır. Bu da tabii halkın talepleriyle, istekleriyle oluşacaktır. Halk Anayasası Taslağı'nda futbol konusu dahi düşünülerek yazı lmış. '80 sonrası ülkede, bin küsur tane sinema ve tiyatro kapatılırken, 200 tane futbol sahası çimlendirilmiştir. Futbol olmayan belde bugün kalmamıştır. Bu devlet politikasıdır, toplum bunlarla apolikleştirilmiştir. Bugün futbola ayrılan paralarla sinema salonları , tiyatro salonları yapılsaydı ve halkın kültürü buralar da sergilenir, hal k çok daha fazl a aydınlanırdı .

Genel olarak değerlendirdiğ imde Haklar ve Özgürlükler Platformu'nun başlattığı böyle bir kampanyayı olumlu ve olması gereken bir kampanya olarak görüyor um.

NAZIM ALPMAN (Gazeteci)

Sosyalist solda politika yapan siyasi hareketlerin, bu türden "ayrıntı "larla ilgilenmesini son derece olumlu buluyorum. "Ayrıntı" diyorum çünkü, halkın önüne alternatif yönetim biçimleri, eskiden son derece "global" çizgilerle konulmaya çalışılırdı . Detaylar ise devrim sonrasına ertelenirdi. Bunun aşı lma yoluna girilmesi çabası bile, başlı başına bir ölümlüktür.

Artılarıyla, eksileriyle böyle bir çalışmanın olmasını , sevindirici bir gelişme olarak değerlendiriyorum.

Page 13: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

iNCELEMEselçuk demirci

nazım hikmetve sanatta

vatana bağlılık lümünün üzerinden 34 y ıl geçmesinerağmen, bugün hala

ülkemiz v e dünya şiirinin en say gın şairlerinden birisi olma özelliğini

koruy or NazımHikmet

Ran. Dost da, düşman da reddet-miy or onun şiirlerindeki o büyülü hav ay ı, yalınlığı, akıcılığı. Ama her-kes kendi cephesinden ele alıyor Nazım'ı. Emekçiler; sosyalist, yüreği vatan v e halk sev gisi ile dolu bir Nazım'ı tanıy orlar. Onu bu şiirleriy le anlıyor, bu kişiliği ile yaşatıy orlar.

Burjuv azi, tüm dev rimci kişili-ğinden, yaşamından ve mücadelesin-den soy utlay arak anlatıy or Nazım'ı. Onların penceresinden bakıldığında Nazım, sadece bir şairdir. Dili, Türk-

Geleceğe bırakılacak kalıcı izler, her

türlü dejenere, yoz, ahlaksız ve

duyarsa bir yaşamı reddeden,

emekçi halkların bağımda şekillenen

bir yaşam biçiminde gerçekleşecektir.

Zulme, sömürüye, katliamlara karşı

hayatın her alanında şekillenen ve

giderek güçlenen özgür vatan

mücadelesinin kültür sanat cephesinde

yer alabilmek, bu mücadeleye omuz

verebilmek halkın aydın ve sanatçısı

olma onurunu da kazandıracaktır.

çeyi ustalıkla kullanabilen, 'korkunç yetenekli'(!) bir şairdir Nazım Hikmet. Oy sa Nazım'ın bütün yaşamı, inandığı doğrular için; burjuvaziy e, emperyalizme karşı bütün y üreğiyle mücadeley le geçmiştir. Nazım bir halk ozanıdır. Bu, Nazım y aşarken de böyleydi; ölümünün üzerinden 34 y ıl geçtiğinde de böyledir.

Şimdilerde onu yere göğe sığdıramay an burjuv azi, bundan 45 y ıl önce Nazım Hikmet'i "Sovyet Hükümeti'nin hizmetine girdiği v e bu çerçevede komünizmi yayan eserler oluşturduğu" gerekçesiyle vatandaş-lıktan çıkarmıştı. O günlerde iktidar-da, ülkemizi empery alizme peşkeş çeken faşist Menderes Hükümeti bu-lunuy ordu. İşte bugün Nazım'ı dille-rine dolay anlar aynı iktidarın dev a-mıdır.

45 y ıl önce Nazım'ı vatandaşlık-tan çıkardıklarında kimliğine bir yafta astılar: "Vatan Haini". Nazım onların bu y aftasına cevabını şiirlerinde vermiştir. Bir mektubunda şöy le de-miştir Nazım: "Çünkü biliyorum, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığın-dan -hey gidi dünya- çıkarılmışım. Beni Türklükten, halkımın evladı, milletime ölümsüz bağlı bulunmak-tan kimse, hiçbir kuvvet çıkaramaz, ayıramaz."

Bu sözler, Nazım Hikmet'in va-tanına, ulusuna, halkına olan kopmaz bağlılığ ının if adeleridir. Nazım'ın hemen bütün şiirlerinde bu temalar hakimdir. Şiirlerinde yazmaya başla-dığı ilk dönemde, yani gençlik dö-nemlerinde, ağırlıklı olarak aşk şiir-

leri y azar Nazım. Ama "v atan" şiirleri de önemli bir yer tutar bu dönemde Nazım'ın şiirlerinde. Yalnız biraz daha milliy etçi bir bakış açısı hakimdir bu dönemde Nazım'ın şiir-lerine. Bu da dönemin özgünlüğüyle ilişkilidir. Kemalizmin empery alizm karşıtı görüntüsü, kazanılan bir kur-tuluş savaşı bu düşüncelerin oluşma-sında belirley icidir.

"Yine Türk'ün bayrağı Kaleleri yıkacak Yine Türk'ün gemisi Denizleri aşacak Yine Türk'ün sanatı Avrupa'yı sarsacak Yine Türk'ün sinesi Vatan aşkıyla dolacak İşte bunlar emin ol Emin ol ki olacak"

"Ey zavallı vatanım Neden böyle ağlıyor Neden midir çünkü ona Evlatlarıbakmıyor"

"Gel ey imanlı gençlikGel ey beklenen gençlikGel ki Anadolu'da senin bölünmezÇelik imanına, azmineÜmit bağlayanlar var"

Bu türden şiirler, Nazım Hik-met'in şiirlerdir. Bu şiirlerde göze çarpan nokta; Nazım'ın y aklaşım tarzıdır. Konulara y aklaşımında sı-nıfsal bir bakış açısı y oktur. Kuvay-ı Milliy eci ruh, milliyetçi bakış açısıy la birleşince sonuçta v atana bağlı, gençliği ulusal bağımsızlığa çağıran

11

Ö

Page 14: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

ama, "Av rupa'y ı titreten Türk"ün şi-irleri çıkmıştır ortaya. Ref ah Partisi'nin bir dönem seçim propagandası içerisinde kullandığı"Ağa Camii" şiiri de bu dönemin ürünüdür.

Nazım Hikmet'in şiirlerindeki değişiklik; v atan v e halk sev gisinin sınıf gerçeğiyle ifade edilmesi, dünya görüşündeki değişikliklerle ortaya çıkmıştır. 1921 y ılında önce Ana-dolu'y a, ardından Sovy etler Birliği'ne gitmesi, halkının y oksulluğunu acısını görmesi, Marksizm, Leninizm ve sosyalizmi tanıması, düny aya, vatanına ve halkına bakış açısını değiştirmiştir. Bunun şiirlerine y an-sıy ışındaki ilk örnek "Açların Göz-bebekleri şiiridir.

"Değil birkaçDeğil beş onOtuz milyon aç bizimAçlar dizilmiş açlar!Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kızSıska cılızEğri büğrü dallarıylaEğri büğrü ağaçlar!Ağrımız büyük!Büyük!FakatArtık imanımıza inemez tokatDemirleşti bağrımızÇünkü ağrımızOtuz milyon deli gözbebekleri!Gözbebekleri!"

Bu dönemde Nazım'ın şiirlerin-deki değişiklik; biçimde de kendini hissettirmiş, daha anlaşılır, y alın v e halka mal olan şiirler yazmaya başla-mıştır.

Nazım Hikmet'in y aşamı v e dü-şünceleri, Sovyetler Birliği'nden dönmesiy le birlikte değişmiştir. Artık, Halep'te Paşa torunu olan, sefahat içinde büy üyen Nazım değil, ezilen, aç, yoksul halkının acısını içinde hisseden, onların "deli gözbebeklerine" sahip, kurtuluşun sosy alizmde olduğuna inanan bir Nazım v ardır. Moskova'da aldığısanat eğitimi y anında ideolojik, ekonomik, politik eğitimi, bulunduğu dönemdeki TKP (Türkiy e Komünist Partisi) içerisinde hayata geçirmeye başlamıştır. Bir

süre sonra TKP'nin y önetici kadrola-rından biri olmuştur.

"Rusya!Senden ayrılırken kafamızda,Engels'in materyalizmi gibi ölmezHatıralar var!SSSRGidiyoruz artıkver elini verVedalaşalım!"

Bu süreçle birlikte dönemin bas-kıcı politikaları Nazım Hikmet'e de yönelmey e başlamıştır. O dönemki "Ay dınlık" dergisi v e "Orak-Çekiç" gazetesindeki yazıları, şiirleri v e ör-gütlü kimliği nedeniy le polis taraf ın-dan aranmay a başlanmıştır (1924). Bugün bile hepimizi heyecanlandıran v e kararlılığımızı simgeley en "Güneşi İçenlerin Türküsü" şiirini, o günlerde y azmıştır.

"Ölenlerdöğüşerek öldüler güneşe gömüldüler vaktimiz yok onların

matemini tutmaya! Akın var akın Güneşe akın! Güneşi zaptedeceğiz Güneşin zaptı yakın!"

İstiklal mahkemesi taraf ından, onbeş y ıl kürek cezasına mahkum edildiğinde teslim olmaz; yurtdışına, Moskova'ya kaçar. Dört y ıl sonra da, 1929'da İstiklal Mahkemeleri'nin kararlarını day andırdığı "Takrir-i Sükun Kanunu"nun y ürürlükten kalkmasıy la, y üreği v atan hasretiyle dolu arkadaşı Laz İsmail'le birlikte Türkiy e'ye döner. Hopa'da yakalanır ve gözaltına alınır. Cebinden çıkan bazı notlar nedeniyle hapis cezasına çarptırılır, idam istemiyle yargılanır. Fakat daha sonra aklanır v e serbest bırakılır.:

Bu dönemlerde CHP yöneticileri, Nazım'ı iktidarla uzlaştırmak için çabalamış, fakat Nazım Hikmet bu-nu kabul etmemiştir. Ve inandığı yolda çalışmalarına, üretimlerine de-v am etmiştir. Aynı y ıl (Temmuz

Halkın aydını ve sanatçısı olmak;

emekçi halkları daha da sömürü ve

baskı cenderesine alan Amerikancı

faşist iktidara karşı vatan ve halk

sevgisiyle donanmaktır. Bu sevgi ve

bağlılıkla üretmek, özgürlük için halkın

içinde bir yaşamı tercih etmektir.

1929) "Resimli Ay " adlı dergide y a-y ınlandığı "Sesini Kay beden Şehir" şiiri nedeniy le, işçileri grev e özen-dirdiği için hakkında dava açılmış, hapse mahkum olmuş, daha sonra yargıtayca bu karar bozulmuştur.

"Şehir sustuKenetlendi nokta nokta şehrininAsfalt beton çenesiCadde hoşBir uçtan bir uca koşCadde boşBomboşCebim gibiKesildi akmıyor suNe bir motor uğultusuNe dönen bir tekerlek var."

1930 y ılında, kendi sesiyle şiirle-rini okuduğu plak, kahvehanelerde, lokantalarda çalınmay a başlar. Bu durumdan bile ürken ve telaşlanan hükümet acele plakları toplatır v e ça-lışmasını y asaklar. "Sesini Kaybe-den Şehir" dışında, aynı y ıllarda yaz-dığı v e y ay ımladığı "835 Satır", "Jakend ile Si-Ya-U", "Varan 3", "1 +1=Bir" eserlerinden dolay ı hak-kında dava açılır.

Dav a konusu, bugün halkın yanında olan sanatçıların y abancısıolmadığı bir maddedir: TCK'nın 312. maddesi. Kısaca "halkı, isy ana teşvik". Yargılama sonucunda aklanır. Fakat artık Nazım için belki hiç bitmeyecek y asaklar, ko-vuşturmalar, cezalar ve tutsaklık dö-nemi başlamıştır. 1933 y ılında, İs-tanbul ve Anadolu'nun çeşitli illerinde y apıştırılan örgütsel bildirilerden sorumlu tutulur v e tutuklanarak Bursa Cezaevi'ne gönderilir. Bu davay la

12

Page 15: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

birlikte, "Gece Gelen Telgraf adlı şiirinde "halkı rejime karşı kışkırtma" suçlamasıy la bir dav a daha açıl-mıştır.

"Gece gelen telgraf dört heceden ibaretti: "Vefat Etti"Bakıyorum gece gelen telgrafa O mükemmel bir kafa Mükemmel bir yürek, Yumruklarıyla erkek Gözleriyle çocuktu. Hudutsuz ve Allahsız bir baştı o Yoldaştı o.Düşmanlar kına yaksın Dostlar girsin saflara Sen gözyaşıgöstermeden

ağlayacaksın

Gece gelen telgraflara"

İddianamede TCK'nin 146 v e 147. maddelerine göre idamla yargı-lanmaktadır. Nazım Hikmet ceza-ev inden, karısı Piray e Hanım'a y az-dığı "Karıma Mektup" şiirinde, hak-kındaki idam istemi karşısındaki duy gusunu şöyle ifade eder:

"ÖlümBir ipte sallanan ölüBu ölüme bir türlü razı olmuyor

gönlüm Fakat

emin ol ki sevgilim Zavallıbir çingenenin Kıllı siyah bir örümceğe benzeyen eli

Geçirecekse eğer ipi boğazıma, Mavi gözlerimde

korkuyu görmek için Boşuna bakacaklar Nazım'a!"

Şiirinde hiçbir koşulda inancın-dan, mücadelesinden vazgeçmeyen bir dev rimcinin kararlılığı v ardır. Yargılama sonucunda 4 y ıl ceza alır Nazım Hikmet. 1934'de, cumhuriyetin 10. y ıldönümü nedeniy le çıkarılan af tan yararlanarak dışarı çıkar. Mücadelesine kesintisiz devam eder Nazım, "Şey h Bedreddin Destanı"nı, "Taranta Babu'y a Mektuplar"ı bu dönemde yazar. Sürekli gözetim al-tında v e keyfi baskıların cenderesindedir. 1938 y ılında, "askeri kişileri üstlerine karşıkışkırtmak, isyan ve ihtilale yöneltmek" suçlarından, hakkında sav aş hali hükümleri uygulanarak Askeri Mahkeme taraf ından onbeşy ıl hapse mahkum olmuştur. Önce Ankara Askeri Cezaev i'ne, ardından Sultanahmet Cezaevi'ne, oradan da Siliv ri'deki bir zırhlının hav asız, pis bir bölmesine kapatılır. Daha sonra Çankırı Cezaev i ve son olarak Bursa Cezaev i'ne getirilir.Tüm bu baskılar ve acılar içerisinde Nazım Hikmetin içindeki umut daha da büyümüştür. Vatanına, halkına v e insanlara duy duğu sevgi, dev rime v e sosyalizme olan inancı sarsılmazdır.

"Sevgilim,Bu ayak sesleri, bu katliamdaHürriyetimi, ekmeğimi

ve seni kaybettiğim oldu, Fakat açlığın, karanlığın

ve çığlıkların içinden Güneşli elleriyle

kapımızı çalacak olan Gelecek günlere güvenimi

kaybetmedimhiçbir zaman..."

Baskılar, insanoğlunun gelecek j güzel günlere olan umudunu, zulme ve sömürüye karşı öfkesini daha da artırır. Nazım'da da böy ledir. "Bili-yorum henüz bit medi I sefaletin ziya-feti I bitecek fakat" der bir şiirinde.

13

Page 16: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

En güzel şiirlerini baskı altında oldu-ğu dönemlerde y azmıştır. "Memle-ketimden insan Manzaraları", "Kuvay-i Milliye Destanı" tutsaklık döneminin ürünleridir.

1930 y ılında açlık grev ine yatar Nazım. Kendisine yapılan haksızlığa son verilmesi ve özgürlüğüne kav uş-ması için başlamıştır açlık grevine. Bu, cezaevlerinde başlatılan ilk açlık grev lerinden biridir. Bu anlamda, ta-rihsel bir öneme de sahiptir. Nazım'ın açlık grevine dışarıdan da Orhan Veli Kanık, Melih Cev det Anday v e Oktay Rıf at katılırlar, desteklerler Nazım'ı. 8 Nisan'da başladığı açlık grevini 24 Nisan'a kadar sürdürür. Doktorların kalbinden v e karaciğerinden rahatsızlığı konusundaki uy arılarına rağmen, devam eder Nazım. Daha sonra avukatının isteğiyle direnişi geçici olarak durdurur fakat herhangi bir sonuç çıkmay ınca 2 May ıs'ta tekrar başlar. 14 May ıs'taki seçimlerde Demokrat Partinin ka-zanmasıy la af çıkacağı konusundaki haberlerden sonra bırakır açlık grevinive Temmuz ay ında çıkan afla "öz-gürlüğüne" kavuşur. Nazım dışarıda-dır f akat peşinde de bir polis jipi do-laşıp durmaktadır. Sürekli rahatsız edilmekte, bu arada katledileceğine dair söylentiler y ay ılmaktadır. 1951 Haziran'ında askere çağrılır. 50 y a-şındadır v e kendisini askere çağıran dev letin başında, ülkenin dört bir ya-nını satılığa çıkaran, ABD empery a-lizmine pazarlayan Menderes iktidarı vardır. 17 Haziran 1951' de bir pazar sabahı Taraby a koyundan bir motorla yola çıkar Nazım Hikmet.

Yurt dışına çıkmay a karar v ermiştir. Bu konuda kendisine y ardımcıolan kişi; geçtiğimiz y ıllarda ay dınlarıBosna'y a Sırplarla sav aşaçağıracak; emperyalizmin kirli oyu-nunu göremey ecek kadar bilincini yitirmiş, o günlerin idealist bir genci olan Ref ik Erduran'dan başkası de-ğildir. Önce Romanya'ya, ardından Moskov a'ya geçer. Türkiy e'deki "okuyucularına, y urttaşlarına ve ger-çek Türk y urtsev erlerine" y azdığı bir mektupta şunları söyler; "... elbette ki memlekettte kalsaydım, aranızda

14

bulunsaydım, çok daha faydalı olur-dum. Ama cesedim memlekette kal-saydı, size şimdi yaptığım hizmeti dahi yapamazd ım."

Ay nı y ıl "v atan haini" ilan edilir ve y urttaşlıktan çıkarılır.

Toplam 18 y ılını tutsak geçirmiştir Nazım. Sosyalizme olan inancıy la birlikte sürekli baskılara, kovuştur-malara uğramış ve Menderes Hükümeti'nin hakkındaki katletme planlarından sonra mücadelesini yurtdışına taşımıştır. Vatanına v e halkına olan sevgisini v e bağlılığını, son nefesine kadar korumuş ve hiçtav iz vermemiştir. O günlerde Nazım Hikmet'i "vatan haini" ilan eden siyasi iktidar, bugün ipliği Susurluk'ta pazara çıkan kontrgerilla dev letinin ilk adımlarını atmaktadır. Nazım'ıvatandaşlıktan çıkaranlar, aynıdönemlerde gerçekleşen 6-7 Eylül olay larını tezgahlay anlardır. Ülkemizde bin gizli operasyonu gerçekleştirenlerin eğitmenleri, ağababalarıdır. O günden bugüne değişen tek şey zulmün boy utlanması, kontrgerillanın ülkenin y önetimine -iradi bir şekilde- tam olarak yerleşmesidir. Parlamento v e hükümetler; emperyalizmin v e MGK kararlarının uygulay ıcısıdırlar. Böylesi bir dönemde halkın ay dım v e sanatçısı olmak; emekçi halkları daha da sömürü v e baskı cenderesine alan Amerikancı faşist iktidara karşı, v atan v e halk sevgisiy le donanmaktır. Bu sevgi ve bağlılıkla üretmek, özgürlük için halkın içinde bir y aşamı tercih etmektir. Nazım Hikmet'in y aşamı, inancı ve mücadele azmi bu konuda örnek alınmalıdır. Bugün Nazım'ı "aklamay a", tekrar vatandaşlığa almaya, mezarının ülkey e getirmeye çalışan anlay ış, dev letin ikiy üzlü, sahte demokratik görünümünden başka bir şey değildir. Faşist iktidarlara göre v atan haini olan Nazım, şiirleri ve inancıyla bugünkü f aşist iktidarın da düşmanıdır. Şiirlerini, hayatını televizy onlarda, gazetelerde ele alan, onun için gece-ler düzenley en iktidar, bu girişimle-rinde Nazım'ı politik, devrimci kim-liğinden soy utlamay ı amaçlamakta-dır. Her türlü kirli oy ununa alet et-

mektedir. Oysa Nazım'ın şiirlerindeki vatan ve devrim sevgisi, halkların kurtuluşuna olan inancı emekçi hal-kın, devrimcilerin ve devrimci sanat-çıların mücadelesinde dile gelmekte-dir. Onun şiirlerini oy unlara, müzik-lere y ansıtmak, şiirlerini okurken duy gulanıp gözy aşı dökmek, Na-zım'ı y aşatmanın ve sahiplenmenin tek başına if adeleri değildir. Burada eksik olan yan; Nazım'ın yüreğindeki sev giyi tam olarak anlay amamaktır. Ona bu bitmez tükenmez v atan sevgisini aşılayan kaynağı tanıy ama-maktır. Nazım vatanını ve halkını se-viy or çünkü gerçek, hakça bir düze-nin sağlanacağı sosyalizmin savunu-cusu Nazım'ın mücadeleci ruhuna v e Marksist-Leninist anlay ışına sahip olamamaktır. Kuşkusuz bu kolay de-ğildir, zorluklar y aşanır. Böy le bir y aşam bedeller de gerektirir. Ancak bu y aşam onurlu bir y aşamdır. Gele-ceğe bırakılacak kalıcı izler; her türlü dejenere, y oz, ahlaksız v e duyarsız bir y aşamı reddeden, emekçi halkların bağrında şekillenen bir y a-şam biçiminde gerçekleşecektir. Zul-me, sömürüye, katliamlara karşı ha-yatın her alanında şekillenen v e gi-derek güçlenen özgür vatan müca-delesinin kültür-sanat cephesinde yer alabilmek, bu mücadeleye omuz verebilmek, halkın aydın v e sanatçısı olma onurunu da kazandıracaktır. Nazım Hikmet'in mücadeledeki ka-rarlılığı v e bunun sonucunda oluştur-duğu ürünlerle yarattığı değerlere, bugün dev rimci sanatçılar yenilerini eklemektedirler. Bu kapı herkese açıktır. Yeter ki kuşatılmış v atanımızaolan bağlılık, özgürlüğe olan inanç v e umut hiç eksilmesin.

Yazımızı, Nazım Hikmet'in ha-pishaneden y azdığı bir şiirle bitire-lim:

"(...)Döğüşememek,bir mavzer kurşunu kadar olsunbilfiildoğrudan doğruya...Ancak kavgada vurulan acı duymazve kavga edebilmek hürriyetidiren mühimi hürriyetlerin..."

Page 17: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

DENEMEhüseyin elçi

PERTEK'TE

MAVİ BİR

SABAHAğıl kokulu bir Şavaklı

akşamındayız. Doldurup çökelek kokulu sırt çantamıza yufka ekmeğimizi, yiğide yol veren Dersim Dağlar ı'nda aşkın ve kavganın ikliminde özgürlüğü mayalamadayız.

Pertek bahçelerinde erikler çiçek açm ıştı bademlerle. Kanım ız bile kardelen gibi dokunurken tenimize, kuş lar hep sumak tadında ötüş ler bırakıyordu sabahın serinliğine. Verip yönümüzü s ıcak bir Pilvenkli akşamına; çoğalan ateşi harlandırıp yürüdük. Yüreklerimizde çoğalan bir tutku, kendi sesinde rengini bulan özgürlükle buluşuyordu.

Sabahın serinliğinde, dudaklarım ızda tulum peyniri tadıyla ayrılıp saklı bir ezginin tınılarıyla, Beritanlar'ın parçalanmış dünyasından, yaylaların büyüleyen serinliğinde çattık sesimizi.

Geride kalan, üniversiteliliğimiz mi? Yoksa kavganın sinesinde büyüyen geleceğimiz mi?

Bırakıp aşklarım ızı kentlerin bulvarlarına; ömrümüze tüneyen o sabırsız günlerle Yorgunluğumuzu bıraktık Munzur'un serinliğinde, sabaha kaç vardı? Kavgaya? Ölüme kaç vardı arkadaş lar? Pertek bahçelerinde erikler çiçek açm ıştı bademlerle.

15

Page 18: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

DENEMEÇanakkale cezaevi devrimci tutsakları

HAYDİ KULAK VERİN

BEREKETİNE TOPRAĞIN

oprağın teriy im; anlat-mak isterim kendimi. Bilsin isterim bugün üzerimde y aşay anlar, "v atan" dedikleri top-rakların neler görüp geçirdiğini. Toprağın bereketiyim; y eşilin

her tonu, çiçeğin her rengi olur sunarım kendimi cömertçe. Baharda uy anırım; kuruyan dallarım filiz verir o zaman, ağaçlarım tomurcuklanır; meyveye dururum. Bin y ıllardır bağrımda y aşar ademoğlu. Tohum eker çeşit çeşit. Boy atsın, ürün v ersin diy e döker terini. Bol olsun ister ekini. Bilir yarısına bey el koy ar; kalanı da zor y eter kışa.

Ben bir beşiğim; uy garlıklar be-şiği. Nice medeniyetler doğdu top-raklarımda. Tüm bunları gördüm, y aşadım. Akan kanın ılıklığım, donan kanın taş kesilmesini hissettim topraklarımın zerresinde. Akan, hal-kın kanıy dı. Alınteriy le toprağı sula-yan; umudunu, geleceğini toprağa v eren, sev giyle işley en, hasretle emeklerinin karşılığını bekley en ay -dınlık y üzlü halkımın kanı. Kan dökenlerse...

Adları kimi zaman Dehak oldu, kimi zaman Kuyucu Murat, kimi za-man Hızır Paşa. Şimdilerde değişse-de adları; kan dökmey e, zulmetmey e, çalıp-çırpmaya, halkın kanını emmey e devam ediyor beyler, paşa-lar, sultanlar.

Zaman oldu dondu sularım, sa-rardı y apraklarım. Işık olmadan, gü-

neş doğmadan akmaz ki sular, yeşermez ki dallarım. Ay dınlanmazsa karanlık, bereketlenmezse toprak... zulüm, sömürü son bulmazsa...

Zulmü de sömürüyü de gördüm; direnişi de, isyanı da... Karanlıkları ışıklarıy la aydınlatanları, toprağıma can katan o büy ük insanları gördüm. Bugün daha bereketliysem, bire bin veriyorsam, dikse başım, işte bu y üz-dendir. Direniş v e isyan bayrağım dalgalandıranlar, ekinimden besle-nenler, helal süt emenler, o yüceler yücesi insanlar, yüzy ıllar ötesinden süzülüp gelen ışıklarıyla ay dınlatı-y orlar bugünü.

Yay dıkları ışık, zalimlerin v e zorbaların elinden kurtulmak iste-y enlere y ol gösteriyor, rehber olu-yor. Adları mı? Şahkulu desem, De-mirci Kav/a desem, Baba İshak, Nur Ali Halife, Atçalı Kel Mehmet Efe, Şeyh Celal, Kalender Çelebi desem, Karayazıcı desem tanırsınız değil mi?

Yiğittiler; önderdiler. Gözünü budaktan esirgemedi hiçbiri. Karşı çıktılar halkın kanıy la beslenenlerin saltanatlarına. Önde y ürüdüler; yalın kılıç, y alın yürek.

Boy versin diye güzellikler, ken-dine y araşır şekilde y aşasın diy e in-sanoğlu, can alıp can v erdiler.

On bin balta olup daldığında düş-man ormanına Bedreddin yiğitleri, akıllarında sadece v e sadece ortak bir y aşamı kurma düşü v ardı. Yarın y anağından gay rı pay laşmak için herşey i hep dik tuttular başlarını.

Yükselttiler seslerini; yalnızca ve yalnızca hakikat için savaştılar.

"Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan" dediğinde Pir Sultan, na-musu üzerine and içmişti. Dönmedi. Boy un eğmedi Hızır Paşa'y a. Halkını sev diği için hiç esirgemeden verdi canını darağacında.

Peki ya Seyit Rıza? Kim tanımaz ki onu? "Dersim'e sefer olur, zafer olmaz" dey ip dağlara verdi kendini. Direndi, dağlarımda gezindi. Taşla-rımda izi, toprağımda kanı v ardır.

Onurun, erdemin, mücadelesi onca kana, kırıma rağmen halen sü-rüy or. Yüzlerce yiğit Bedreddin ol-muş, Pir Sultan olmuş, Baba İshak olmuş, düşmüş toprağa. Onların ka-nıy la sulanıy or topraklarım. Onun için isterim ki iy i tanıy ın beni. Sul-tanların, beylerin azgınca sömürüsü altında inim inim inleyen, hakları için "Yasasın Hakikat" diyerek ölümün üzerine y ürüyenleri tanıy ın. Tanıy ın ki, bugün ihtilali sürdüren, öz-gürlüğün v e adaletin sav unucuları-nın, ölüme meydan okuy uşlarının mayasını görün. Tanıy ın onları.

"Beni kara toprakta değil, haki-kati anlamış insanların yüzlerinde arayın" diy en Bedreddin'in sesine kulak verin. "Ha bitti, ha bitecek" olan hasreti dinley in.

Kulak verin seslerine. Onları, en iyi yine kendileri anlatır. Gelin birlikte dinley elim sevdalarını, umutlarını, adalet tutkularını, ölümle nasıl alay ettiklerini. Hay di kulak v erin.

16

T

Page 19: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

iNCELEMEmurat mengirkaon

ATÇALI KEL MEHMET EFE

AYAKLANMASI"İşte o çetin günler geldi çattı ana. Geriye dönemem, duramam, yürürüm yalnızca; yolumun beni nereye

çıkaracağını bilemeden yürürüm... yalnız o lokma var ya, o boğazında düğümlenen lokma, onu rahatlıkla

yutabilirsin. Çünkü bir yoksulun sofrasından aşırılmış değildir o, bir zalimin ensesine vurulmuş, alınmıştır"

şkıy alar... Onlar içinçok şey y azıldı, söylendi. Adlarına f ermany azıldı, katli vacipgörüldü, görüldüğüyerde yakalandı,kurşuna dizildi, darağacına çekildi.

Bilinen odur ki, eşkıy alar hep kötüy e korku, iy iye umut salmışlardır. Türk hukuk kitabında eşkıy alar için "mal zaptetmek, öç almak..." diy e başla-yan kelimelerle bezenmiş cümleler kullanılmıştır. Osmanlı-Türkçe luga-tında "dağ hırsızları, haydutlar" ta-nımı. Ekonomistlerin v e toplum bi-limcilerin değerlendirmeleri ise fark-lıdır. Ekonomistlere göre eşkıy alık, "kapitalizm öncesi süreçte üretim ve sınıf ilişkilerinin ortaya çıkardığı bir direnme ve muhalefet hareketidir" Bu tespitin doğruluğu v ardır. Toplum bilimciler ise "kırsal kesimdeki sınıf kavgasının en keskin olanı ya da toplumsal bir protesto olayı, bir patlama" olarak niteler. Ünlü düşünür E. J. Hobsbawn şöy le der: "Sosyal eşkıyalar, halkları için Napolyon ya da Bismarch' tan daha önemliydiler. Ve haklarında özlem dolu, gurur dolu türküler yakıldı." Haklının y anında, haksızın karşısında y er alan eşkıy alar, Anadolu haklarının dilinde masal, hikaye, türkü, ağıt, marş

olup akmıştır bugüne.Eşkıyalar, Anadolu'ya nam sal-

mıştır. Nam salmada en ünlü olanları da Ege'nin eşkıy alarıdır. Sömürü-cülere v e baskıcılara karşı başını hep dik tutan Ege halkı, pek çok kez dağlan mesken seçmiştir.

1624-25 yıllarında dağlara çıkan Birgili Cemetoğlu, devletin zulmüne karşı halkını koruyacağına söz v er-miştir. Birgi yöresinde baş kaldıran Cemetoğlu, Osmanlı'yla y aptığı bir-çok çarpışmadan sonra öldürülmüş-tür.

Benzer nedenlerle Siv ri Bölük-başı ile yanındaki adamları; KaraMehmet, Donanmacıoğlu Mehmet,Abdurrahmanoğlu Arap Bölükbaşı,Baba Kerim, Karga Mehmet ve ÇalıkMehmet dağlara çıkmışlardır.1658'den 1663'e kadar beş seneOsmanlılarla çarpışan Siv riBölükbaşı'nın katledilmesiyleyenilirler.

1672'de Aydın'da bir ay aklanma daha y aşanır. Bu ayaklanmanın da önderleri genelde Bölükbaşılar'dan oluşur. Halkın giderek bozulan duru-mu ayaklanmaların sürekliliğini sağ-lar. 1699'a kadar süren bu ayaklan-ma çok kanlı bir biçimde bastırılır.

Eşkıyalık kültürünün en bilinenlerindendir Atçalı Kel Mehmet Ef e; egemenlerin "şerir, habis, lain, mel'an" say dıklarındandır yani. Ay-

dın'da doğan, büy üyen v e Ege köy -lerini ay aklandıran bir koca eşkıy a-dır, önderdir.

Kimdir Atçalı Kel Mehmet Ef e? Hakkında bugüne kadar çok az şey yazılmıştır v e var olanların büyük çoğunluğu da karalama v e küf ürlerle doludur. Yazımızda, Atçalı Kel Mehmet Efe'yle eşkıy alık kültürüne ışık tutmaya, bir halk önderini tanı-may a v e Osmanlı'da Ege'nin duru-munu gözler önüne sermey e çalışa-cağız.

Aydın'da Halkın DurumuEge köy lerinin orta y erine kuru-

lmuşlar, denize açılan toprakları yurt bellemişlerdi kendilerine zey bekler. Bir göçer gelip komşu olurlardı zey -beklere yörükler, kışlık vakti y ine bir "eyvallah" la toplayıv erirlerdi çadır-larını. Çadırları kuşkanadı, diyar di-y ar göçen y örükler... Yaşadıkları topraklara voyvodalar, mültezimler sahip çıkardı. Kanları en çok emi-lenlerdendi. Yörükler, bir de zeybekler kafakafay a verdiler, düşündüler...

Ekonomik durumları çok kötü olan zey bekler, Ay dın'ın köylerinde güç bela sürdürdükleri y aşamda ateş büy ütürlerdi içlerinde. Çünkü, padi-şahın anlaşmayla dağdan indirdiği bu yiğitler, geçimleri için kır bekçili-

17

E

Page 20: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

ği y apar, yollar üzerindeki kahveleri işletir y a da paşaların y anında paralı asker olup çalışırlardı.

Padişah II. Mahmut'un yeniçeri ocaklarını kaldırmasının ardından, yeni bir düzenleme ile işsiz kaldı zey bekler. Artık paşaların y anında çalışma günleri geçip gitmişti. Ar-dından zey beklerin kahv eleri kapa-tıldı. Binlerde silahlı zey bek işsiz güçsüz ortada kaldı.

Zey bekleri orduya katma fikri y atmaktadır y apılanların özünde. Oy un, kısa bir süre sonra boşa çıkar. Majör Keppel, Marrative of Journey acrosss The Balkans adlı eserinde o günleri şöyle anlatır: "İstanbul'a, İzmir civarında zeybeklerin ayaklandığı haberi geldi. Bu adamların hare-ketleri 1829'da önemli olaylardan olduğu için, bunlara dair toplayabil-diğim kadar bilgi veriyorum. Zey-bekler, tıpkı İsviçreli dağlılar gibi ücretli asker olarak çalışırlar. Aynı zamanda yollar üzerindeki kahvelerin de muhafızıd ırlar. Yolcuları ko-rudukları için, çok az miktarda parayı yolculardan vergi olarak alırlar. Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra hükümet onların kahve işlet-melerini yasakladı. Sanıldığına göre padişahın amacı; zeybekleri düzenli-ordu saflarına yerleştirmekti. Fakat hükümetin onların gücünü farkede-memesi yüzünden zeybekler dağları-na dağıldılar. Ordu onları takip ede-medi."

Zaten koynu birçok eşkıya v e as-ker kaçağını barındıran Ege Dağları, bir de zey bekleri bağıma basınca bir şenliktir koptu yamaçlarda; karalar bağlandı Ay dın'ın bey leri. Şimdi v ay hallerine ki vay dı.

Diğer yandan da yörükler dillerine "gayrı aman yok, rica yok" sözlerini dolamış, çıkarlardı dağbaşlarına doğru, "ille, asker olmayız, olursak düzlüklerde kalmayız" diy e diy e v ar-dılar zey beklerin yanma, kay aların başına.

Baskılar, sadece y örüklere v e zey beklere y önelik değildi. Kasaba ahalisinin durumu da günden güne kötüleşiy ordu. Mültezimler, voyvo-dalar v e mütesellimler, kendi key if-

18

lerince v ergiler belirliyor, toplanan vergilerin bir kısmı devlete giderken büy ük olan diğer kısmı bunların ka-sasına akıy ordu.

Sav aş v ergisi, toprak vergisi diye toplanan vergiler halkın belini bükü-yordu, savaş bittikten sonra da savaş vergileri toplanmaya devam ediliyor, topraksız köy lüden toprak vergisi alınıy ordu. Halk v ergileri ödemek bir y ana, artık karnını doy uramaz duruma gelmişti.

Ay dın'da idari Durum1826'da, Osmanlı Devleti idari

işlerde y eni düzenlemelere girişti. İş-lerden ilki; vilayetleri daha küçük parçalara bölmek oldu. Böy lece dü-zenin daha kolay sağlanabileceğini düşünüy orlardı. Birçok sancağı tek çatı altında toplayarak sancakların idaresini sancak beylerinden alıp mütesellimlere vereceklerdi.

Bu düzenleme ilk olarak Ay -dın'da uy gulandı. Aydın, Sığla, Ha-mit, Teke v e Saruhan sancakları bir-leştirilerek, muhasıllık görevi izmir Muhaf ızı Hasan Paşa'ya verildi. Yeni düzenlemelerle halkın üzerindeki baskılar arttı.

Bu gelişmeler halkın öfkesini gün gün kabartıy ordu. Bu öfke, böl-genin en azılı sömürücülerinden sa-y ılan Kuyucak Voyvoda Vekili Hacı Mehmet Ali'nin konağında patladı. Atçalı Kel Mehmet Efe'nin ilk saldı-rısı, Hacı Mehmet Ali'nin selamlık dairesine yapılan baskın olmuş, bu saldırıy la halk Atçalı'y ı tanımış v e ona karşı umut beslemeye başlamış-tır.

Atçalı Kel Mehmet EfeDoğduğu tarih hala bilinmez.

Düny ayı daha tanımadan babasını kaybeder. Annesi Elvan Kadınla kalır v e direnir yaşama.

Bir gün köy meydanında Şerif Hüseyin'in adamı Süley man Pehli-v anla, Arpaz Bey i Osman Bey'in adamı Bekir Pehliv an güreşe durur-lar; güreşi Arpaz Bey 'in adamı kaza-nır. Bunun üzerine Mehmet de Bekir Pehliv an'la güreşe tutuşmak ister. Güreşi Mehmet kazanırsa Şerif Hü-

sey in, kızı Fatma' y ı ona vereceğini söyler. Mehmet güreşi kazanır v e ar-dından Şerif Hüsey in'den kızını is-ter. O da yanındaki yalakası Mahmut Ağa'y a "şuna beş kese altın ve be-nim atımı ver" der. Mehmet Efe bun-ları kabul etmez. Hem Fatma'y ı sev-mekte hem de beyin verdiği sözü tut-masını istemektedir. Mehmet Efe'yi zorla ev ine götürürler.

Bu olay sonrasında Mehmet Efe anasını, Şerif Hüseyin'in kızı Fat-ma'y ı istemey e gitmesi için razı eder. Anası, Şerif Hüsey in'in ev inde day ak yemekten zor kurtulur. Ardın-dan Şerif Hüseyin'in adamları Meh-met Efe'yi ev inden alıp bey konağı-nın önündeki ağaca bağlarlar ve kır-baçlarlar. Mehmet Efe kızı istediğini, day aktan bay ılıncaya kadar tekrarlar. Tüm bu olup bitenleri gizliden gizliye sey reden Fatma da, bu y iğit insanın inandığı şey için çektiği acılara nasıl day andığını anlamay a çalışır.

Mehmet Efe bir süre sonra Fat-ma'yı görebilmek için bey konağının yakınlarında ağaçlık bir yere oturur. Bey in adamı olan Mahmut Ağa Mehmet Efe'yi görür ve O'na saldı-rır. Mehmet Efe Mahmut Ağa'y ı öl-dürür v e yakın arkadaşları Yörük Ahmet v e Turna Ali ile birlikte dağa çıkar. Mehmet Efe'in y aşamı, insan-ları ve insanların çektiği acılan bil-mesi, hissetmesi bundan sonra baş-lar. Birkaç gün öncesine kadar zul-mün, sömürünün Şerif Hüseyin'in çiftliğinde başlayıp bittiğini sanan Mehmet Efe, çok daha büyük soy -gunların, ahlaksızların döndüğünü dağa çıkınca anlar v e bunlarla aman-sız mücadele etmeye başlar.

Ay aklanmaMehmet Efe, dağları kendine

mesken eder, kendi deyimiy le "gayrı bizi dağlar kaldırır" der.

Atçalı, ilk zamanlar, neyi, nasıl yapacağını bilmez, fakat gün geçtik-çe indiği köy lerde, halkın acılarını ve bu acılan kendinin de yaşadığını görür. Atçalı, fakir bir aile çocuğu olmasından dolay ı okuma-y azma bilmemektedir. Buna rağmen halkın sorunlarını, dağları v e savaşmay ı

Page 21: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

çok iyi bilmektedir.Mehmet Efe, kısa bir hazırlık dö-

neminden sonra ilk iş olarak geniş halk y ığınlarının desteğini alabilmek ve halkın adalet isteğini y erine geti-rebilmek için, Kuy ucak Voyvoda Vekili Hacı Mehmet Ali'nin konağını basar.

Mehmet Efe, bu eylemiyle birlikte halkın sev gisiy le karşılaşır v e daha da güçlenir. Gün geçtikçe say ıları artan kızanlarıy la, halka güv en verir-ken devleti kara kara düşündürmey e başlamıştır. Birkaç kişiyle başlay an ay aklanma artık binlerle ifade edil-mektedir.

Ay aklanmasının önder niteliğin-deki insanları şunlardır; Çakmakoğlu Mehmet Efe, Çakmakoğlu Şecereli Efe, Yörük Ahmet, Turna Ali ve Pa-lahıyıkoğlu.

Mehmet Efe, Kuyucak'ı bastıktan sonra, kaçan voyvodanın y erine ken-di adamlarından Yörük Ahmet'i atar. Kuy ucak zaptından sonra Nazilli üzerine y ürür v e buray ı da ele geçi-rir. Sırada Ay dın vardır. Gücünü top-lay an Atçalı, buraya saldırmaya ha-zırlan ır.

Aydın ZaferiMehmet Efe, Kuy ucak v e Nazil-

li'nin direnişsiz ele geçmesi, diğer yöre halkının kendisini dav et etmesi v e silahlı gücünün artmasıy la bera-ber Ay dın üzerine y ürür. Aydın'da çatışmalar yaşanır. Kuy ucak ve Na-zilli'nin düşmesinden sonra azledilen mütesellim Salih Bey'in yerine Haşim Ağa tayin edilir. Ay dın üzeri-ne giden kuvvetler, birkaç kez geri çekilmek zorunda kalır. Fakat Meh-met Efe y ılmaz ve kuvvetleri tekrar toplay arak saldırır. Bu saldırıy ı, mü-tesellim Haşim Ağa, şehrin dışında karşılar. Haşim Ağa'nın kuvvetleri bu çatışmada y enilir.

Ay dın'ın zaptından sonra Meh-met Efe'nin kuvvetleri daha da güç-lenir. Ay dın halkı, Mehmet Efe'nin v ali olmasını ister. Yanındaki kızan-lar itiraz etse de Atçalı "Ben bu hal-ka söz verdim, vali olarak kalmak gerekir" diyerek öneriy i kabul eder. Kızanlar efenin sözünü dinlemek zo-

rundadırlar. Bu eşkıy alık geleneği-nin bir kuralıdır.

Yeni ZaferlerAy dın'ın Mehmet Efe'nin eline

geçmesinden sonra, Tire. ve Bayındır halkı da Mehmet Efe'yi kasabalarına dav et ederler. Bunun üzerine Tire'de voyvoda, müftü ve kentin ileri gelen-leri halkı bir araya toplayarak, Atçalı kuvvetlerine karşı sav aşmaya çağı-rır. Kasabalılar öneriyi kabul etmez-ler v e Mehmet Efe'yi kendilerinin çağırdığın ı söy lerler. Bu olay dan sonra v oyvoda, müftü v e diğerleri Tire'y i terk ederek İzmir'e kaçar. Birkaç y üz nef erle Çakmakoğlu Mehmet, 15 Ekini 1829'da, Tire'y i direnişle karşılaşmadan alır. Bay ın-dırlılar da Atçalı'y ı dav et ettiklerin-den, buraya da Çakmakoğlu Şecereli komutasında birkaç yüz kişi gönderi-lir. Bay ındır'daki sömürücüler de halkın benzer tepkileriy le karşılaşın-ca İzmir'e kaçarlar. Bay ındır'ın alın-masından birkaç gün sonra Çakma-koğlu Şecereli, Turgutlu'ya y ürür ve buray ı da alır. Ardından sıray la Arpaz, Balyanbolu, Birgi, Bozdoğan, Buldan, Alaşehir, Koçak, Köşk, Ödemiş, Sard, Yenipazar, Yenişehir ve Kula da Mehmet Efe'nin kuvvet-lerinin eline geçer.

Mehmet Efe'nin bu kadar köy, kasaba ve şehirden çağrılmasının sebebi Kuy ucak'ta sağladığı adalettir. Savaş vergilerinin, mültezimlere ve v oyvodalara giden v ergilerin kaldırılması, hükümete giden vergilerin azaltılması gibi uy gulamalar sonucu halk, Mehmet Efe'yi kendisine yakın görmüş, yaşadığı yere davet etmiştir.

Atçalı, girdiği köy ve kasabalar-daki devlet memurlarını tek tek ince-lemiş, halka karşı suç işleyenleri ce-zalandırmış, diğerlerini görev lerinde bırakmıştır. Büy ük yerlerde ise he-men hemen bütün memurlar kaçıp İzmir'e yerleşmişlerdir.

Mehmet Efe hükümete ve padişa-ha karşı gelmediğini düşünmektedir. Asıl suçluyu arar, fakat bir türlü bu-lamaz. Bu yüzden saraya halktan alı-nan v ergilerle birlikte mektuplar gönderir.

Mehmet Efe Ay dın'ı aldıktan kı-sa bir süre sonra, Şerif Hüsey in'in rı-zasıy la Fatma'y la ev lenir. Uğruna dağlara çıktığı, çoğu gerçeği öğren-mesine v e savaşmasına sebep olan Fatma'y la bir konakta y aşamay a başlar.

Aydın'ın, Mehmet Efe'nin Eline Geçmesinin YarattığıSonuçlar

Ay dın ve kazalarının, Manisa'nın Kula v e Turgutlu, Kütahy a'nın Eşme, Denizli'nin Buldan v e Köşk kazalarının Mehmet Efe v e kı-zanlarının eline geçmesi, civar kaza ve illerdeki ağalar ve memurlar üze-rinde büy ük korku yaratır. Birçok idareci v e kaza ileri gelenleri korku-larından İzmir'e kaçar v e olacakları oradan izlemeye başlar. Bunun üze-rine İzmir'de, kaymakamın emrinde bulunan 800 asker, olası bir saldırıya karşı savunma hattına sevkedilir. Ay rıca herhangi bir saldırıda halktan asker toplanıp bu kuvvetlerin des-teklenmesi kararı alınır. Fakat halka güv enilmemektedir. Çünkü Mehmet Efe'nin düşüncesi halkı etkilemiş ve dev let otoritesini içten y ıkmıştır;

İzmir'deki bu endişeli durumu rahatlatmak için, İzmir ihtisap Nazırı Ömer Lütfü Ef endi, Muğla Mütesellimi'ne Mehmet Efe'nin üzerine y ürümesini söyler f akat Muğla Mütessellimi korkusundan bu öneriy i reddeder. Sonuç alamayan Ömer Lütf ü Efendi, Çeşme, Menteşe ve Karasi Sancağı'ndan yardım ister.

Ömer Lütfü Ef endi ay rıca istan-bul'a durumu anlatan bir yazı gön-derir, bunun üzerine istanbul hareke-te geçer ve İlyaszade İly as Ağa'yı Ay dın, Karaosmanzade Hacı Meh-met Ağa'y ı da Saruhan Mütessellimliği'ne tayin eder. Atamaların nedeni ay aklanmayıbastırmaktır. Bunun yanında Çeşme Muhaf ızı Tav aslı Osman Ağa, İly as Ağa'nın y ardımına gönderilir. II. Mahmut atadıklarına da güv enmeyerek Mehmet Efe'nin üzerine eski Halep Valisi İbrahim Paşa'y ı gönderme karan alır. Yapılanlar yine yeterli görülmez ve Tophane-i Amire'den iki top ve çok say ıda topçu Mehmet Efe'nin üzerine

19

Page 22: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

giden kuvvetlere eklenir.Ay rıca Aydın v e Saruhan halkına

bir f erman gönderilir. Bu fermanda II. Mahmut kendisini sav unur ve Mehmet Efe'nin devlet memurlarını kaçırarak memuriyet işlerini aksattı-ğını söy ler. Yaşanan olumsuzlukların bir mütessellimin y olsuzluğundan v e beceriksizliğinden ibaret olduğunu ve söz konusu mütesellimin y erine, başka bir memurun atandığını açıklar. Hükümetin memurları doğru v e halktan y ana iş y aparken kim olduğu belli olmay an biriy le birlikte olmak, "peygamber şefaatiden mahrum olmak" demektir. İşte bu y üzden, müslümanların halif enin yanında, devlete yardımcı olup, eşkı-y ay ı temizlemeleri gerekmektedir. Üstelik v erilen emre uymak, dini bir görev dir. Eşkıy alar, y aptıkları işler-den v azgeçerlerse affedilecekler ve başlarına başka da bir şey gelmeye-cektir.

Padişah, bu f ermanla, halka dev-letin güçlü olduğunu, her şey in üste-sinden gelebileceğini, Mehmet Efe gibilerin çapulcu sürüsü, kimi kim-sesi olmayan, düzen y ıkıcılar olduk-larını anlatmak istemiştir. Dev letin bu çok y önlü hazırlıkları sürerken Mehmet Efe ise bazı sorunlar y aşa-maktadır.

SorunlarMehmet Ef e, dağa çıktığı ilk

günlerde, annesi Elvan Kadın'ın ev i-ne gider. Ev e o sırada, Şerif Hüse-yin'in kızı Fatma gelir. Mehmet Efe diğer odaya saklanır. Fatma, Mehmet Efe'yi sev diğini, Mehmet Efe 'nin onun için y aptıklarını, katlandığı iş-kenceleri anlatır. Eve gelme sebebi-nin de babasının Mehmet Efe'ye kur-duğu pusuyu haber vermek olduğunu anlatır. Konuşmay ı duyan Mehmet Efe odadan çıkar, Fatma'y la konuş-may a başlar. Fatma, "babama bir şey yapmayacaksın değil mi?" diy e sorar. Mehmet Efe de "Hayır, bağışladım babanı" der v e "yalnız yaptıklarını değil, yapacaklarını da bağışladım" diy e ekler. Mehmet Efe evden çıkarken Fatma kendisini de yanında götürmesini ister. Mehmet Efe

böy le y aparsa insanların kendisini zorla kaçırdığını düşüneceğini Fat-ma'y a anlatır v e "zorla kaçırdı der-ler, hakaret olsun deyi kaçırdı der-ler... En temiz, en kutsal, en güzel kalmış yanıma kara sürerler." diy e-rek çekip gider.

Burada hayatının v e ay aklanma-nın geleceğiyle ilgili çok büyük, çok yanlış bir karar alır. Bu aldığı karar, Ay dın'da halkın onu yalnız bırakma-sına sebep olacaktır. Yaptığı büy ük hata; Fatma'nın babası Şerif Hüse-yin'i affetmesidir. Ay dın'ın zaptından sonra Şerif Hüsey in Mehmet Efe'nin yanına çıkar. Kendisini şehirin ileri gelenlerinin gönderdiğini ve onlar hakkında neler düşündüğünü öğrenmey e geldiğini söyler. Mehmet Efe de verdiği sözü hatırlay arak, kendisine bir şey y apmay acağını, ama öbürlerinin karşısına çıkmama-sını, çıktıklarında hesap soracağını söyler. Şerif Hüseyin de kendine ve-rilen sözün rahatlığı ile konuşmaya dev am eder ve eğer kendisine bir şey yapmayacaksa diğerlerine de bir şey yapamayacağını, yaparsa bu adaletin ona yakışmayacağını söyler. Mehmet Efe biraz düşünür v e Şerif Hüse-yin'in söylediklerinin doğru olduğu-nu, sözünden dönemeyeceğini anlar ve bu olaydan sonra Aydın'daki sö-mürücülere dokunmaz.

Yaşananlar halkı çok derinden etkiler ve gittikçe Mehmet Ef e'den yana güvenleri azalır. Çünkü; halkın beklediği, yalnız sömürünün ve bas-kının kalkması değil, işkence ve sö-mürüyü yapanların cezalandırılması şeklindedir. Bu durumda Mehmet Efe sözünden dönmez ve halkın iste-diği adaleti uygulamaz. Çünkü sözü-nü, doğru, yanlış demeden namus gi-bi tutan bir insandır.

Ay nı zamanda Mehmet Efe'nin halk istediği için Aydın Valiliği'nde tıkılıp kalması da, hareketin yenilgi-ye doğru gitmesinde önemli bir et-kendir.

YenilgiMehmet Efe Aydın'ın zaptından

kısa bir süre sonra Fatma'yla evlenir. Ev lilik, Fatma'nın hamileliği, valilik

görev i, halkın adalet isteğine cev ap v ermeme gibi nedenler, hareketin geniş yörelerde yankı bulmasına rağmen Atçalı'nın kendi içindeki aşırı karamsarlıktan dolay ıgerilemesine neden olur.

İbrahim Paşa'nın y ola çıktığı sı-ralarda padişah taraf ından Ay dın Mütessellimliği'ne atanan İlyas Ağa, Saruhan Mütessellim v ekilli Yetim Ahmet Ağa ve Tav aslı Osman Ağa üç koldan Aydın üzerine y ürür. Top-lanan kuvvetler, Mehmet Efe'nin ilk ay aklandığı Kuy ucak üzerine yürür. Kuy ucak'taki çatışmada Mehmet Efe'nin kuvvetleri geri çekilmek zo-runda kalır. Ardından aynı kuvvetler Yenişehir'i de zey beklerden aldıktan sonra, hemen Nazilli'ye doğru yürüt-mey e başlar. İlçe v e köy lerden geri çekilen zey bekler Nazilli'de toplan-maktadır. Buraya da saldıran kuvvet-ler, mücadeley e hazır olmayan Meh-met Efe'nin savaşçılarını v e halkı ezip geçmekte zorlanmaz. Nazil-li'den sonra ardarda Ay dın'a doğru Bozdoğan, Yenipazar, Sultanhisar ve Köşk kasabaları da düşer.

Başka bir koldan y ürüy en Saru-han Mütessellimi Hacı Hehmet Ağa, zey beklerin elinde tuttuğu Turgut-lu'y a, v ekili Yetim Mehmet Ağa'y ı gönderir. Turgutlu'da halkın direni-şiyle karşılaşan Yetim Mehmet Ağa, elindeki silah donanımı ve say ı üs-tünlüğüy le halkı birkaç saat içerisin-de etkisizleştirir ve Turgutlu'yu alır, zey bekler ve halktan birçok insan katledilir. Bunun ardından Yetim Mehmet Ağa da Sard, Birgi, Tire, Bay ındır v e Ödemiş'i alarak Aydın Mütessellimi Hacı İly as Ağa'yla bir-leşir.

Üç ay rı koldan tek tek kazaları alarak yürüy en Osmanlı kuvvetleri, nihay et Aydın'a gelir.

Saldırıy a geçen Osmanlı kuvvet-leri, Aydın'ı toplar ve silahlarla döv-mey e başlar. Ay dın Vali Konağı'nda bir aray a gelen Atçalı Kel Mehmet Efe, Turna Ali, Çakmakoğlu, Şecere-li, Palabıyıkoğlu ve Deli Yani geliş-meleri değerlendirirler. Çakmakoğlu Şecereli, Tire dağlarında düşen kar-deşi Çakmakoğlu Mehmet'in intika-

20

Page 23: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

mim almak için Osmanlı Ordusuna hemen saldıracağını söy ler ve çıkar. Diğerleri ise, geç v erilmiş bir karar olmasına rağmen geri çekilip dağa çıkma kararı alırlar ve çıkarlar. Meh-met Efe ve adamlarının dağa çıkma-sının ardından Ay dın düşer.

Mehmet Efe, hamile olan eşi Fat-ma'y ı, Atça'ya, babası Şerif Hüse-yin'in y anına götürür. Bir gece Atça'da kalan Mehmet Efe, Ay dın il sınırlarından çıkarak, Uşak'ın Eşme kasabası köy lerinde dolaşmaya baş-lar. Adamlarını ay rı ayrı kollara böler, kendisi de kılık değiştirerek zorlu kış şartlarını atlatmaya çalışır. On adamını y anına alarak Eşme'den Uşak'a geçer. Eşme Voyvodası, Mehmet Efe'nin Uşak'a geçtiğini öğrenince peşine düşer. Ay nı sırada Uşak Voyv odası da, atlı askerlerle Mehmet Efe'nin peşine düşmüştür. Mehmet Efe, Şeyhli kazası Çiv ril kö-y ünde de görülür, takipten dolay ı orada da f azla kalamaz.

Ay aklanmanın önderlerinden Yörük Ahmet de dev let güçleriyle Çiv ril köyü y akınlarında çatışmaya girer. Yanında bulunan sekiz kişiden üçü yakalanınca kalanları yanına ala-rak geri çekililir.

Aydın'a DönüşDüşmandan korunabilmek için

kızanlarını v e ef elerini dağlara süren Mehmet Efe'den altı ay boy unca ha-ber alınamaz. Kışın ağır şartlarından korunabilmek için dağdakiler sessiz-liği seçerler.

Baharın gelmesiyle birlikte dağda gizlenen efeler ve zeybekler kafileler halinde dağ köy lerine inmeye, köy lüler ve yörüklerle birleşmey e başlar. Mehmet Efe, Haziran başında ilk kez Denizli'nin Saray kazasında görülür. Bu kazaya bağlı Hasköy'de birkaç gün kalır ve Nazilli'nin dağ köy lerinde toparlanan ef e, zey bek, y örük ve köy lülerle tekrar irtibata geçer. Mehmet Efe, ay aklanmay a kaldığı y erden baharın gelmesiyle birlikte dev am eder. İlk iş olarak köy lerde çalışmalar yapar, baharla beraber dağlardan inen eşkıy aları to-parlamay a başlar. Mehmet Efe, yüz

kişiden oluşan bir grupla Samay ıl köy ünde buluşur. Mehmet Efe bun-larla bir süre konuştuktan sonra Madran dağına çıkar. Mehmet Efe'yi bir .türlü y akalayamamanın hırsıy la saldırganlaşan, halkın Mehmet Efe'ye olan sevgisini bütün baskılara 'rağmen bitiremey en ağalar, çalışma-larını duy unca sarsılırlar v e askeri güçlerini tekrar birleştirirler.

Yeni Zaf erlerNazilli, ihtilalinin başlamasında

çok büyük bir öneme sahiptir. Meh-met Efe'yi ilk çağıran v e destekley en kasaba Nazilli'dir. Ay dın Mütessel-limi Yetim Ahmet Ağa, eşkıyanın durumunu incelemek, derbentleri v e yollan eşkıy aya kaptırmamak için Tüf ekçibaşı'y ı, y anında askerlerle birlikte Nazilli Dağları'na gönderir. Nazilli Dağları'nın sarp ve dik olması Tüf ekçibaşı'nın gözünü korkutur v e dağa gitmekten v azgeçer. Tüf ekçioğlu, Nazilli'ye giderken yolda Mehmet Efe ile karşılaşır v e araların-da çatışma başlar. Çatışmadan, iki-yüze yakın adamıy la birlikte Mehmet Efe galip çıkar. Tüf ekçibaşı'nın pek çok askeri Mehmet Efe'nin kuvvetle-rine katılır. Tüfekçibaşı bir fırsatını bularak kaçar. Mehmet Efe Nazil-li'y e girer (6 Haziran 1830). Tekrar Fatma'y ı bıraktığı Atça'y a dönen Mehmet Efe, hareketin gerileme ne-denlerinden say ılan v oyvodalara v e ay anlara karşı y umuşak tav rını bu kez düzenlediği saldırılarla değiştirir. Gücünden çok şey kaybeden f akat çok çabuk toparlanarak çevredeki ay an v e voyvodalardan hesap soran Mehmet Efe, bey leri bir kez daha telaşa düşürür. Atça Voyvodası'ndan sonra, Arpaz Voyvodası Hasan Bey 'in üzerine saldıran Mehmet Efe, uzun süren çatışmalardan sonra be-yin konağını ateşe verir, Voyvoda, bunun üzerine Arpaz'dan kaçar. Mehmet Efe yeni saldırılarla Aydın yolunu temizler ve Ay dın'a y ürümey e başlar.

Aydın'a Saldırısı ve Mehmet Efe'nin Ölümü Mehmet Efe'nin y aptığı y eni bas-

kınlar, Ay dın Mütesellimi Yetim, Ahmet Ağa'yı korkutur. Şehir içinde kalmanın tehlikeli olduğunu, Mehmet Efe'nin eski saldırılarından bildiği için, yanma aldığı kuvvetlerle Ay dın dışında bir y erde Mehmet Efe'yi beklemeye başlar. 10 Haziran 1830 günü akşam saatlerinde, Aydın'a y aklaşık iki saat uzaklıkta olan Tepecik Köy ü yakınlarında çatışma başlar. Dört saat süren çatışmanın ar-dından Mehmet Efe, Turna Ali, Palabıy ıkoğlu ile birçok yiğit şehit düşer.

Hürriyet Kavgası Sürüyor"Osmanl ı'ya bir can borcumuz

var, onu da feda ederiz sırası geldi-ğinde..." diyen Mehmet Efe v e bir-çok yoldaşı, v ahşi bir şekilde katle-dilmiş, destekçisi olan halktan pek çok insan tutuklanarak işkencelerden geçirilmiş v e katledilmiştir.

İki y ıla yakın süren ayaklanma boy unca Ege'nin bütün topraklarına ay ak basan, tüm dağlarında gezen, halkın sömürü v e zulümden kurtulup rahat y aşay abilmesi için halkla bir-likte savaşan Atçalı Kel Mehmet Efe onurlu bir miras bırakarak 10 Hazi-ran 1830'da ölümsüzlüğe uğurlanmıştır.

Padişahın çıkardığı f ermanlar,yasaklar halkın kurtuluş özleminibaşaramamış, Aydın ve birçok ilindüşmesine rağmen umudan hiçsönmeyen savaşçılar toparlanarakyeni bir saldırı dalgasıbaşlatabilmiştir.

"Dururken önce

Ezrail yürüdü

Ol vakit dağları duman bürüdü

Kahpe beyler,

Atçalı Kel yürüdü

Şol beylerde yüz yalanı seyrettim."

Okuma-y azması, eğitimi olma-yan, fakat halkın yaşadığı bütün acı-lan bilen, kendisi de bu acılan y aşa-yan Atçalı Kel Mehmet Efe, gün geç-tikçe verdiği savaşın ne olduğunu kavramış, yaptığı hataları telafi emiş, ama gücü v e donanımı y etmediği için şehit düşerek, Bedreddinler'den aldığı direniş -geleneğini geleceğe dev retmiştir.

21

Page 24: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

TİYATROmesut akusta

YAŞAM

ve

TİYATRO

Merhaba TAVIR dergisi okuy u-cuları,

Sizlere, en sev diğim tiyatro ta-nımlarından birisini yazmakla başla-mak istiy orum. "Tiyatro ne kansız, ne cansız, ne yüreksiz, ne de sadece

kendi için yapılan bir sanatdeğildir. Tiyat-ro; geleceğinhaberciliğiniyapabileceğimiz, ayakta kalmış son kürsü,düşüncelerimiziaçıklayıp içimizi dökebileceğimiz, insanlarıyargılayıp sar-sabileceğimizbir

tartışma

a l an ı d ır . "(Tolstoy)

Butanımdan y ola çıkarak tiyatronun v e sanatın, bir ülkenin geleceğini belirlemede ne kadar önemli bir rol oy nadığını çok açık görebiliyoruz. Tabii Türkiy e'de sanat yapmanın ne kadar zorolduğunu sizler de çok iyibiliy orsunuz. İnsan hay atına önem verilmey en en ucuz varlığın yine insan olduğu bir ülkede, kültür ve sanata v e bunun emekçilerine ne kadar değer ver-diklerini yaşıy or ve görüyoruz. Tolstoy, "Tiyatrodüşüncelerimiziaçıklayıp insanları yargı-layabileceğimiz bir tartışma alanıdır"

diy or. Ne güzel tanımlamış. Pekiyi, düşüncelerimizi açıkça söy ley ebiliyor muy uz?

Biz herşeye rağmen, düşünceleri-mizi açıklıy or, onları, sahne üstün-den seyirciy e v erdiğimiz mesajlarla

yargılayabiliyoruz. İşte tiyatronun en sevdiğim yönü de bu; sahneden öz-gürce inandığım mesajları insanlara duy urabilmek. Biz sanatçıların böyle bir misyonu var. Bunu yerine getir-mek de bizlere düşüyor.

Herkes kendi sanat alanında bu sorumluluğu hissseder ve uygularsa, herhalde tiy atro v e diğer sanat dalla-rı da hak ettiği y eri bulur.

Bu y azıy ı okuy anlar, "Siz ilk ön-ce kendi aranızda bir bütünlük sağlayın, sizler ilkönce bir araya gelin de, sonra insanları bir araya getirmeyi düşünün" diyebilirler ve de haklıdırlar. Çünkü, maalesef bizler, kendi aramızda bile dayanışma sağlayamadığımız, eleştiri ve özeleştiri mekanizmasınıçalıştıramadığımız için doğrulan bulamıy oruz. Ay rıca para hırsıyla, sanat ve dünya görüşümüzden ödün v eriyoruz.

Cenaze v e koktey llerin dışında bir araya gelemiyoruz. Artık bundan kurtulup sanatımıza, kültürümüze v e en önemlisi öldükten sonra değil, ya-şarken birbirimize sahip çıkalım.

Tiy atronun, özellikle özel tiy at-roların sorunları çok büyük. Seyirci-den başka hiç bir desteği olmayan özel tiy atrolarda, oy un bulmak, kad-ro kurmak, salon bulmak çok zor v e çok pahalı. Bazı "ustalarımız, TV'den kazandıkları paraları, kendi alanlarına yatıracakları y erde, atlara, katlara, yatlara y atırmay ı tercih edi-yorlar. Onlara, paralarını nereye ya-tıracaklarını söylemek bize düşmez ama, söyleşi, tartışma programlarına çıktıklarında "Türkiy e'de salon sı-kıntısı v ar. Mesleğimizi istediğimiz gibi yapamıy oruz" demesinler.

Ben mesleğimi ve insanları sevi-yorum. Eğer biz bir ışık isek, bunu nokta ışık olmaktan kurtarıp genel ışık haline getirelim. Bu ışığımız, ya-şamlarını bu sanata adamış ve onur-lu bir y aşam mücadelesi vermiş ama genç yaşta aramızdan ayrılıp sonsuz bir turney e çıkan ustalarımızı ay dın-latsın. Tabii ki bizleri de.

İnadına YAŞAMAK v e inadına TİYATRO diyerek, bir gün beş par-mağın bir araya gelip bir yumruk ol-duğunu görmek dileği ile...

22

Page 25: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

DENEMEhüseyin ırmak

yürek

rganlarımızın mer-kezi; duy gularımı-zın, hislerimizin iş-levsel kılındığı be-şik... Üzerine çokkaf a yorulmuş, çoksöy lenmiş, çok yazılmış... Türküleryakılmış, ağıtlar

dizilmiş. Çokları akıl sır erdirememiş onun çarpışına; çokları ayak uy duramamış onun ritmine, tökezlemişler, yarı y olda düşmüşler ama o y ürüyüşünü hiç durmadan sürdürmüş, insanın olduğu her y erde; her şeye v e herkese rağ-men.

Başına buyruktur. Kendine ait bir dili v ardır; Çoğu zaman beyin, onun dilinden anlamaz. Beyin, bütün mantıksallığı ile y aşananların olabilirliğini y a da imkansızlığınıkendini paralay arak ispatlamay a çalışırken o, kimseyi takmaz. Bütün gel-gitlerin, zikzakların ortasında, daima kendisine ait dili kullanır. Başka dillerin hiç mi hiç önemi y oktur onun için. Yeri gelir bizi ateşlere atar, y eri gelir f ırtınalara. Kimi zaman kuş gibi uçurur, kimi zaman ağırlığının al ında ezildiğimizi hissederiz. Düny a dar gelir o zaman insana. Çok çekeriz onun elinden. Başımıza gelenin çoğunda pay ıv ardır.

Hep kendi başınadır, hep isyan-kar. Kafa tutandır o. Düny a kurulalı beri bütün büy ük işlerde, bütün bü-yük inançlarda, bütün büyük aşklar-da imzasını atan, hep odur. Vücutta başka otorite, işinde başka usta tanı-maz.

Dağları deler, çöllerden geçer.

Bir taş ustasının sabrıy la kayaları iş-ler; bir genç kızın taze hisleriyle ger-gef dokur gibi dokur hislerini.

Çığlık olur v adilerde yankılanır, türkü olur dillerde dolaşır. Şiir olur kalemlerden dökülür, ağu olur taslar-dan içilir.

En olmadık işler ona aittir. En büy ük acılar ona ait. En büyük zafer-ler ona. Kendince biçimler her şey i. Kendine özgü estetikler çizer. Maha-retini v e gücünü ortay a koy ar. Solu-ğu ne kadar uzunsa, beyni ve vücudu ne derece doğru kullanabilirse, inan-cı v e aşkı ne derece y oğunsa, o derece başarıy a koşar. Vücudun bütün hücrelerini her şeye rağmen harekete geçirir.

Umudun savaşçısıdır, imanın gü-cü. Bu uğurda orduları karşısına alır.Gün olur, baştan başa bir ülkeyi aya-ğa kaldırır; gün olur surlara sancak diker.

İnançta bayrak, saf larda kılıç, işkencede direnç, aşklarda ölümsüzlük olur.

Siması pırıl pır ıldır, gözleri ışıl ışıl... Gülünce güller açar y üzünde. Melekler kadar saftır o. Nurlu bir ışık saçar etrafına; herkesi etkisi altı-na alan, insandır o; insanın özü... Bü-tün büyük işler ondan sorulur, bütün büy ük aşklar...

Gölgelenmeyi hiç sevmez... Ma-tematik kesinliklerden, ruhsuz çıkar hesaplarından nefret eder... Onun işi-ne akıl-sır ermez. Bazen mantıklı hiç bir açıklaması y oktur. Ama o yine de yapar, işine bakar. Statüko ona göre değildir. Fedakardır, cömerttir, da-ima v erir.... Küçük hesapların küçük

insanlarıy la işi y oktur.Kerbela'da Hüsey in'dir....

Toroslar'da İnce Memed... Kızıldere'de Mahir...

Çif tehavuzlar'da "Cesaretiniz varsa var gelin" diyen odur... Kuşat-malarda o vardır.... Zaferlerde o...

Dağlardan dağlara, v adilerden ov alara f ırtınalarla uçmak onun işi-dir. Kah kartallarla oy naşır y üceler-de, kah inançla direnir zindanlarda; Diy arbakır'da Mazlum v e Kemal'dir. Buca'da Turan, Yusuf... Ümraniy e'de Rıza... Ölüm Oruçla-rında Apo, Berdan,İdil...

Sev giyi bütün berraklığıyla y aşa-mak, yudum yudum, an an içmek fe-rahlatır onu. Baharın bütün renkle-riy le donanır o an... Hava karakış; et-raf yazı-yaban da olsa... Zaten başka şey istemez, hiç bir zaman... Bütün ödülü o bahar renkleridir... Hiç bir gölgeye düşmeden, verdiği değerleri bezemek gözlerde ışıltıy la, ellerde sımsıkı... Gönenmektir göğüslerde...

Bütün büyük insanlar, bütün ışıl-tılı y üzler onun yurdudur. O yurtlarda at koşturur dört nala... Sınır tanı-maz. Sınırlar, çitlerle çev rili alanlar ona göre değildir. Ufuk çizgisi görü-nene dek uzanan uçsuz bucaksız ov alardır onun y urdu. Özgürlük çi çeğini aramaya kapılmıştır bir kez. Kaf dağı olsa v ız gelir. İlle aşacak, varacaktır ona. Ab-ı Hayat suyunu bulmaktır bir düşü de, y eşilden mu-rat alabilmektir. Biri bile eksik olma-sın ister. Eksikliğine bir an olsun da-y anamaz.

Candır o... Adı YÜREK...

23

O

Page 26: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

ŞiiRcanan yıldırım

yemo'nun türküsü

Sarı sancılara düştüm oğul, gözyaşlarına düştüm

Bir bağırsam şöy le anaca,

Bir çığlık koy versem, y üreğine dağların

Duyar mısın?

Ilgaz yeşilinin, menekşe ağıtlarına,

Toros ılgınların ın, sarı sıcağınaBir çığlık koyuversem.

Sev dalara düştüm oğul

Yürek dağlarının tozlu yollarında

Bir yaz gülderiminde

Sarı sancılara düştüm oğul

İlk deminde yeşilin.

(İşkencede)

Bal göndermişsin hücreme, şeker niy etineSorarmışsın

"Kabul olmaz mı ki oğul açlıkta?" diye

Can anam, gül anamYürek anam, dil anam

İkisi de çiçek ama

Karanf ile gül denir mi,Gönderdiğin bal da olsa

İt elinde yenir mi. -

Bilirsin, düşman ev i burası,

Köhne akrep y uvası

Alır da senin yüreğiniKullanır bana karşı

(Ana)Yüreğim, yav rum

Acım, sevincim, alınterim oğul

Düştün düşman eline, daldın köhne inine

Kurban olam kilitlenmiş diline

Duy dum ki ölümlere yatmışsın oğul

Duydum ki yatmışsın açlığa

Yüzkırk yoldaşınla

"Halkım" demişsin, "onurum" demişsin

"Vatanım" demişsin de yatmışsın ölüme |

İlkyazda ölüm olur mu oğul?

Çiçeğe dönerken yaprak,

Doğuma dururken toprak,

Dalda yaprak yeşerirken açlığa yatılır mıydı?

Tarlada başak sararırken yatılır mıydı ölüme?

"Halkım" demişssin,

"Başeğmesin zorbaya, namussuzaKaldırsın başını, kalksın ayağa

Düşmesin umutsuzluğa

Sorsun hesabını çekilen acıların

Ahını koy masın yerde

Bu toprağı kanıyla sulayanın

Kırsın tutsaklık zincirini y üreğinin

Y ıksın korku dağlarını

Y ırtsın karanlığın köhne ağlarını

'Yeter' desin de y ürüsün

Yürüsün de güldürsün, güldürsün gay rı

Günkarası yüzlerini."

(Görüşte)Çıktıktan sonra bu yola

Gözüm görmez zaf erden gayrısını

"Katılmayaydın, ya birşey olursa sana"Deme giderken bana

Başeğmem ben düşmana

(Dirençte)

Ölümden medet umanlar

Gözlerimde hüznü, y üreğimde tereddütü

Göremeyecekler aslaBen hep kavgada, ben hep siperde, safta

Dev am edeceğim ölümü hiçlemeye

Çekip y urdumun üstündenKör gözlerini karanlığın

Koyacağım yerine

Alnımda parlay an, orak çekiçli kızıl y ıldızı

(Zaferde)

Ben bu tabutun

Ben bu tahta kutunun içinde değilim,

24

Page 27: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

Gömüt değil artık meskenim.Bayrağa bürünmüş bedenimBaşından kucakladı zaferi.Yaşıyorum umut yüklü çıkınında gerillanın.Kurtuluş kavgasındayım ekmeğinde, toprağında,Sofrasındayım yoksul halkınım.Ve yoldaşlarımla kolkolaBahar müjdecisi bulutlar gibiHalaylarla gönüllerdeyimDüşman korkusunaParlayan her namludaGürleyen her bombadaEmek için, onur için, halk içinVatan için çarpan her yürekteBen olacağımŞimdi yoldaş sesinle"Bize Ölüm Yok" diyerekYürek yürekOmuzlarımda zaferYürüyorum ölümsüzlüğeDeyin halkımaBir gül gibi dersin biziKendi umut tarlasından

(Düğünde)"Bekardın daha oğulBir çocuğun olsaydı daAvutsaydım kendimi onunla sen diye"

Bizim ellerdeAğıtlar yakılır gidenin ardındanYa gelene anam, ya geleneDüğün bayram edilmez mi,Ateşler yakılmaz mı doğumlara?Bilirim, "alışamam" dersin yokluğumaDemir kapı ardında, beklersin beniHaydi gelBak bekar değilim, bak düğünüm var anaDüğünümüz var"Gelinim" diye sarıl yurdumaAç ana kucağını yoldaşlarımaYas tutma arkamdan, ağlamaKefenimden parça diye koynundaBen diye bayrağımızı saklaZılgıtlar çek, gir halayaKoma yüreğine kahrın gölgesiniÖfkeyle bile, anaca hasretiBoya acım kin rengine, savur düşmanın üstüneDaye daye

Wexta keneye ve gave Negri

(Zaferin Türküsünde)Gel oğul, gel de sanaEskisi gibi gene güzel türkü söyleyeyimÇektiğin acılan, yüreğimde belleyeyimAğıt edip, türkü edipGene sana söyleyeyimBenden bir parça istersin anacanBir parça değilBin parça kattım yanınaBak heleSer verdim doğacakların yolunaCan verdim doğmamışın canınaGül yüzlü bebelerBüyüdü açlığımdaKurulacak yarınlara yürüOnların gülen gözlerindeTürkülerimiz bizim evlattırAğıdında analarımızınYürü anaYürü.YürüyerekAna yürekEvlat yürekYoldaş yürekYok edelim karanlığıZafer türküleriyle milyon milyon büyüyerekDemiştin ki banaDüşman karşısında ağlamaSıkılı yumruk gibi olsun yüreğin

(Ana)Ben anayım oğulDayanmaz yüreğim acınaDedim ya oğulNe kadar zorlasamSöz dinlemez gözlerimSus kar etmezAkar gelir karlı dağ eteğindenAkar gelir Nurhak'tanAkar gelir Munzur'caKızılırmak seni anlatır oğulYanarım "Madımak"ça"Ağlama" demen bend olur mu?Anayım ben oğulNe diyeyimYolun açık olsun...

25

Page 28: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

DENEMEluis camnitzer

SANAT

POLİTİKA

ARTNİYET VE

YIKICILIKüşünsel gelişme sü-reci boy unca, enazından gerçeklerinf a r k ı n avarıldığından bu y ana,ideal kültürünuluslararası (ve hattaev rensel), ideal

politikanın da ulusal olması gerektiğidüşüncesi day atıla gelmiştir.Uluslararası olmay an bir sanatsaly aklaşım, dar kafalılık v e y öresellikolarak, ulusal olmay an bir politiky aklaşım ise gücü elinde bulunduranların egemenlik çıkarlarına kölecehizmet etmek olarak algılanmıştır.Herhangi bir basit şema, gerçekligibütünsel olarak kav ramakta, dar birceket gibi sorunlu olacaktır. Kültür ilepolitikanın geleneksel olarakbirbirinden ay rıştırılması, buna birörnektir. Bu ayrıştırmanın tutarsızlığı,ulusal temelde şekillenen politikanınhegemony acı çıkarlara hizmet etmesivey a uluslararası temelde şekillenenkültürün istenmey erek de olsa yerelgereksinimlere hizmet etmesikarmaşasıy la sonuçlanmaktadır.Kav ramların tersine dizilişinin daha doğru olacağından emin olmamakla birlikte, Latin Amerika'nın bugünkü gerçeği göz önüne alındığında denemey e değer. Öy le ki; sanatsal tartışmalar, tersinde olduğundan (politik tartışmaların sanata yan-sımasından Ç.N) çok daha ilginç po-litik modellere varabilir ve sonuçlan insanlık için hiç de daha az y ararlı değildir. Ulusal temelde geliştirilen

bir kültürel süreç, bölgesel gereksi-nimlere de hizmet eden bir uluslara-rası politik y aklaşım ile birleştiğinde, düny a gerilimini azaltmada ve y erel söy leme olanak tanımada daha duy arlı bir y öntem olabilir. Bütün bunlara karşın her iki bakış açısı da politika ile sanatı birbirleriyle tama-men ilintisiz, apayrı alanlarmış gibi ay rıştırdığı için yanlıştır. Bu ayrıştır-ma, çok ender olarak açıkça ortaya konulmuş, daha çok, kurulu yönetsel y apıları kalıcılaştırmak için istismar edilerek, bu y apıların temelini oluş-turan ayrıştırmayı daha da güçlendir-mek için kullanılmıştır. Kültür Ba-kanlıkları ile İçişleri Bakanlıkları bu teknokrasilerin ayrıştırılması teme-linde ortay a çıkmıştır. Kültür tek-nokratları takımı, kendilerini sıradanlıktan korunmuş, aydınlanmışkişiler olarak görürler. Diğer teknok-ratlar ise kültür emekçilerini y ararsız v e gereksiz görürler.

Bu sahte ayrıştırmanın sonucu olarak sanatçılar, sanatsal çabanın saf lığının korunacağına inand ırıl-maktadır. Bu ay rıştırma düşüncesi, sanatçının gerçekliği algılamasını köreltmesi nedeniyle, özellikle y ıkı-cıdır. Aslında saflık düşüncesinin kabullenilmesi; teknokratik cehalet, yabancılaşma ve sanatsal eylemi kir-leten diğer problemlerle savaşmak-tan kaçmanın bir biçimidir.

Hangi bakış açısını benimsersek benimsey elim, kavramların ay rıştırılmasıy la sağlanmışdüzenliliğe karsın, hem kendimizin hem de başkala-

rının düşünsel karmaşası ile karşı karşıya olacağız. Örneğin; uluslara-rası politika ağı içinde biz politik ba-ğımlılık açısından kendimizi sömür-geci, sömürgecilik sonrası unsurlar-dan birinin y a da diğerinin bir karışı-mı olarak görürüz. Kavramların ben-zerlikleri ve f arklılıkları, ayrıştırmayı hem anlamlı hem de saçma kılmak için hem güçlü hem de zay ıf tır. Eko-nomik durumla ilgili konuşmaları-mızda da ay nı şey söz konusu: Kav-ramlar azgelişmiş, gelişmekte olan, yoksul, bağımlı, emeklemekte olan... gibi uzay ıp gidiy or. Kültürel konu-larda asla kendimiz değiliz, kuşatıl-mış ve marjinaliz. Dahası ırkçıgruplandırmaya gelince, coğrafya ile genetik bilimini ay nılaştıran bir y aklaşım ile "Üçüncü Düny a", "beyaz olamayan " ya da "şu renkten" diy e tanımlanmaktay ız.

Öz imajımızın belirsizliğinden, daha da kötüsü aynı zamanda bunun bir sonucu olarak sanat ile ilgili kav-ram kargaşası içindeyiz. İy i ve kötü sanattan söz ediyoruz, sanat eserleri-ni karşılaştırıy or, hiyerarşik düzene koy uy oruz ve belirlemelerimiz, ulu-sal sınırların v e zamanın ötesinde de geçerli olmakta y eterince iddialı. Derin ideolojik boşluklar içinde, her ne kadar bu düşünceye katılmamayı öneriy or olsak da, mutlak y argının olabileceğini kabulleniyoruz. Halbuki "mutlak", ay nen "nesnel" kav ra-mında olduğu gibi, hegemonyacı pa-zar taraf ından yaratılıy or v e koşullandırılıy or. Eserlerimizin fiy atını

26

D

Page 29: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

da, marjinalliğimizi, bağımlılığımızı v e"başka" lığımızı da belirley en, y ineay nı pazardır. Böylece zevklerimizlealgılarımızın yönlendirmesiyle,day atılan geleneklerin içselleştirilmesiyle, köreltilmiş bir yargıy ı alkışlıy oruz. Ne v ar ki y anlışolduğu halde doğruy muş gibi görünen tüm bu etkenler, sanat tanımlamamıza da sızmış olup, olasılıkla uzun süre oldukları y erde kalacaklardır. Buna karşın, bu etkenlerin; niteliğin nesnel değil, döneme v e koşullara göre olduğunu, mutlak değil göreceli olduğunu belirley en diğer etkenlerle bir arada v ar olması bir olumluluktur. Bunlar, sanatı bir bilgilenme yerine, acil v e somut sorunların çözümünde bir araçhaline getiren etkenlerdir. Bizi asıl bilgilendiren de toplumlar içerisinde kendimizi araştırıp incelememize olanak tanıyan işte bu niteliktir. Bu nitelik, ancak bir sanatsal eserin işlev göreceği çerçev enin geniş bilgisi ile kav ranabilir. Tüm bu koşullan belirley en v e birleştiren, öncelikle hegemony acı güçler olduğu için, ona karşı gelişecek bir direniş ancak, içinde y aşadığımız v e sanatsal emeğin özde hedef aldığı bu koşullara uygunluk temelinde doğar. Direnişçi sanat, kendisini çevreleyen koşullar içinde, bu koşulların y ok oluşuna katkıda bulunan bir öğeden başka bir şey değildir. Sanatsal düşüncelerimizdeki karmaşa, dinsel inançlar, yabancılaştırıcı, mutlakçı öğelerle, görece, nesnel olana duy arlıve kültürel olarak kendini üreten öğelerin kuralsız bir şekilde bir arada v ar olmasından kaynaklanıy or. Sa-natsal değerleri mutlak, ebedi, tarih dışı gibi göstermek, hegemony acılığın çıkarınadır. Bu y apı içinde sanat eseri, kendi kendisinde, kapalı bir olgu olarak görülür v e böylece kolaylıkla pazarlanır. Halbuki, sanat eserinin bir nesne olma özelliği, onun ta-nımlanmasında ancak ikincil bir önem taşır. Öncelikli olan; bir sanat eserinin sanatçı ile algılay ıcı arasın-da, y enilikler, beklentiler ile hay al kırıklıktan arasında, bilinen ile bilin-mesi gerekenler arasında bir kesişim noktası olma özelliğidir. Bütün bu

öğeler sanatsal problemin formülleştirilmesinin birer parçasıdırlar. Bu öğelerden birinin yokluğu, bir sanat eserinin anlaşılma olanağını ortadan kaldırır. Nesne olarak (sanat eseri), bir kültür haritasındaki kesişim noktalarına işaret eder. Eksik öğelerle olsa olsa y etersiz algılanır. Haritadaki kesişim noktası anlamını y itirir. O artık, daha farklı bir çerçev eye uyarlanmış, yeniden atfedilmiş, yanlış bir bütünlük içinde görülen kısmi bir deneyimi çok iyi temsil eder. Aynı eser bir başka haritada, çok iy i ta-sarlanmış bir kesişim noktası gibi görülebilir. Ancak ilk ortay a çıktığı koşullarda, onun varlık nedeni ola-rak üretilmiş, sanatçı ile algılay ıcı arasındaki kesişim noktalarından y oksundur.

Kapitalist pazarda, sanat eseri olarak satılabilen her şey sanattır. Bu art niy etli olgu, çok önemli bir ger-çeği gizler; sanat eserinin mülkiyeti-nin tümünü değilse bile geleceğini ve işlevinin belirleyen, sunulduğu ortamın kontrolüdür. Ortamın kont-rolü politikanın işidir. Dolay ısıy la politika, sanat tanımının doğal bir parçasıdır. Sanat v e politikanın ilin-

tisiz olgularmış gibi ayrıştırılması, yalnızca gerici ve sanatçının özgür-lüğünü kısıtlay ıcı olmakla kalmay ıp, ay nı zamanda kuramsal bir aldatma-cadır da....

Sanat piyasası, giderek daha f az-la bunların f arkına varmaya başladı ve sanat eserinin çerçevesinin y o-rumlanmasına, ilk çerçevesine say gı-nın göstergesi olarak "çoğulculuk" kavramını ortay a atarak tepki göster-mektedirler. Ancak "çoğulculuk", gerçekte, bu y orumlamaların hegomanyacı ortam taraf ından iz bırakmadan, kaçınılmaz olarak yutulup yokedilmesi için bir araçtan başka bir şey değildir. İlk aşamada çoğulculuk, aykırı olanı bir y andan sindirmeye çalışırken, onunla başa çıkmak için bekleme pay ı da içeren bir zemin oluşturur. Bu şaşırtıcıderecede demokratik bir işleyiştir. Popüler v e elit sanat ayrılıklarınedeniy le birleş-tirilerek, aralarında hiçbir ay rım yapılmaksızın ay nı yere konulur. Bu aşama Afrika sanatınıPicasso'lara, Panamamo'larını (bir tür şarkı) Kaith-Harring'lere dönüştürmeye olanak sağlayan, dönüştürme sağlandığında, fiy atın da oldukça y ükseldiği

27

Page 30: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

bir aşamadır. Çoğulculuk, f arklı sı-nıfsal anlatımların, metropol çıkarla-ra hizmet eden tarzda birleştirildiği y erde, uy umlaştırılmanın kapitalist bir biçimidir.

İkinci aşamada çoğulculuk, aşırı uçtaki sanatçıların aykırı mesajları nın siv ri oklarını düzlemey e, önceki uzlaşmazlığı egzotik hale getirmeye çalışır. Böylece, onları kabul edilebilir bir sanatsal kalıba sokarak, daha ötede, mutlak değerler düşüncesini de pekiştirir. Bu aşama, etnik yapıla-ra kendi oluşumlarını sundukları v e ana zemini besleyen kay nak işlevini gördükleri aşamadır.

Üçüncü aşamada çoğulculuk, hegomanyacı birikimin aşırızenginleşmesine kaynak sağlar. Örneğin Fransa'da eğitim görmüş, Af rika kültüründen esinlenen Fransız Kübizmi'ni özümsemiş bir Mozambikli sanatçı onu, modernleşme ve sanatsal gelişime katkı olarak kendi ülkesine götürür.

Hegomany acı pazarın görünen yüzü, bu nedenle karma bir kutsal tö-rendir. Özellikle, unutulup gitmiş bir y erlinin Karaib sahillerinde, Colomb'u keşf ettiği günün 500. y ılı kutlamaları için festivaller düzenlen-diği bu günlerde, bazılarımız için be-dav a f ırsatlar v ermektedir. Bu bizim kuşaktan birçok kariy er sahibinin, kısa bir dönem için y ararlanabileceği bir f ırsattır. Sonraki kuşaklar kendi-leri için, bir beşy üz y ıl daha bekle-mek zorunda kalacaktır.

Ne v ar ki bu f ırsat, tamamen ser-best değildir. Seçici bir kabul söz ko-nusudur ve depolitizasyonu maske-lemeye hizmet eder. Bu, eserin içeri-ğinin değiştirilmesiyle, sanatçının yozlaştırılmasıy la gerçekleştirilen bir depolitizasyondur. Örnek vermek gerekirse, bugün çağdaş Latin Ame-rika Sanatı, geleneksel sanatlardan esinlenen, biçimciliğe karşı (anti-formalist) bir temelde sürdürülmek-tedir. Ana akım karşıtı v e içeriğe önem veren eğilim, ticari bir başarı elde edememişse de, ticarete yönelik bir adım atmıştır. Bu y önüyle, diğer biçimci y aklaşımlarda olduğu gibi, giderek "aşın biçimci " hale geldiler.

Başlangıçta ki niyetler, oldukça etkili bir şekilde tarafsızlaştırıldılar.

Uluslararası kültür çerçevesi po-litikası, mutlak değer y argılarıy la, bizim çalışmalarımızı türev olmakla suçluyor. Eserlerimiz, ancak bu de-ğer yargıları izin verdiği oranda tanı-nabiliyor ve bu politikalar taraf ından özümsenebiliyor. Bu tanıma ise, an-cak hegomany acı sanatçıların yara-tımları bizim de anlaşılmamızı sağla-yacak referanslar oluşturulduğunda gerçekleşebiliyor. Dolay ısıyla, doğal olarak eserlerimiz, hegomanyacı çer-çevede ilk eser olarak değil, sonraki eserler olarak var olabiliy or. İlk eser olarak çok rahatsız edici olunduğun-da ise gözardı ediliy or.

Yaşamı sürdürmek için gerekli ihtiyaçlara, kaçınılmaz bir yanıt ola-rak üretilmiş bir sanat eserinin orjinal kültürel içeriğinin hegomanyacı yargılara müdahale etmesine izin verilmiyor. Bu içerik cehalet ve kibir y üzünden anlaşılamaz olarak kalmaktır. Ve eserlerimiz pazarın belirlediği koşullar içinde sanki ilk kez ve kirletilmemişiçeriğiyle üretiliyormuş gibi y eniden doğmay a zorlanmaktadır.

Bu konuda ne y apılması gerektiği genel sorusu, daha açık olan, bir insanın bu genel zeminde doğru algı-lamay ı nasıl sağlayacağı sorusunu beraberinde getiriyor. Doğrusu, bu genel zeminde yer alan birçok teknotrat da bizim y ararımıza bu soruyu soruy or. Buna y anıt v ermenin zorluğu, verilecek y anıtların ilgisiz olma olasılığından kaynaklanıyor. Aslında kollektif yaşamın kültürel problemlerine yönelik bir soru olmasına karşın, bu soru çoğunlukla sanatçının kişisel çıkarları açısından gündeme getiriliyor.

Sanat v e politikay ı en geniş bir bilme süreci, kültürel yapılanmada bir araç, içinde çalıştığımız kültürel koşullarda etki ve tepki süreçleri ola-rak, ortak bir görüş çerçevesinde ye-niden birleştirebilseydik, o zaman dikkatimiz alım-satımdan çok daha önemli v e ilgi çekici olgulara yöne-lebilirdi.

Diğer taraftan, eğer hegomanyacı

çerçevey i taklit etmekte ısrar edersek, saçma sapan şeylerintahribatına açık kalırız. Örneğinşunu bir düşünelim; hegomanyacıdeğerlerin taşıy ıcıları, bizleri elindebir meşale, başında başaklardanyapılmış bir taç taşıy an bir kadınınözgürlüğü temsil ettiğineinandırmaya çalışıy orlar. Ya da; bir f loresan tüpünün sanat eseri olduğuna, bu yüzden de pahalı olduğuna... Daha komik olanı, Coca Cola gibi hiçbir şey ifade etmeyen bir ismi olan, kahverengi, tatlı bir sıv ının, "hayatın gerçek tadı" olduğuna...

Kuşkusuz, kendi yaşama biçimimizde de bütün bu yanlışlıklara örnekler bulabiliriz. Örneğin; kırmızıkuşak takınıldığında kem gözlerdenkorunulacağına ilişkin bir öykü vardır. Bu öyküde sorun, bizim kültürümüzden olmayan hiç kimsenin bizeinanmak istemeyeceğidir.Gerçekten inandırıcı olabilmek için,bizim elde etmemiz hiç de kolayolmayan birçok şeyegereksinimimiz olacaktır. Önce ikna edici olmak, daha sonra da güv enirliliği sağlamak için, kulla-nılmak üzere ekonomik güce, reklam hilelerinde zenginliğe, bilgi tekelle-rine, dağıtım araçlarına v e özellikle egemenlerin elinde bulunan ve onlar taraf ından kullanılan askeri güç kay-naklarına gereksinim duy acağız... Böy lece biz de gerçeğe sahip olabili-riz.

Bu tür olanaklara sahip değilken, kendimizi, sanatın tanımlarını dik-katle ay ıklamak v e arındırmakla sı-nırlamak zorunday ız. İlgimizi y o-ğunlaştıracağımız y önler, kendi ko-şullarımıza duy arlı olan, belli bir za-man içindeki tüm etkinliklerimizi besley en, y aşama biçimimize y ıkıcı bir şekilde giren tüketimi değil, y ara-tıcılığı geliştiren yönlerdir. Ancak o zaman, sanat teslimiyeti y önlendir-mek y erine, sömürgeciliğe karşı bir araç olarak işlev görebilir.

Bu yazı Kasım 1991'de Küba'nın başkenti Havana'da düzenlenen Havana Bienalinde yazar tarafından sunulmuştur.

ÇEVİRİ: YASEMİN ÖZDEMİR

28

Page 31: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

RÖPORTAJtavır

AYDIN VE SANATÇILARLA

MECLİSLER ÜZERİNE

reis çelik yönetmen

Toplumsal muhalefetin bu kadar ibaresi v arken, topluca hareket etme zorunluluğu doğuy or. Susurluk, dinci akımların gelişmesi, insan haklan, Kürt meselesi... Diyorsunuz ki, bu sanatçılar zaman zaman tepki göste-riy orlar. Tamam onu da görüy oruz. Öy leyse bir platform hemen oluşabi-lir. Yani sanatçı meclisi için, ortak bir ses, ortak bir güç oluşturmak için

ortam var.Böy le bir öneriy i sanatçıların

karşısına koyduğunuz zaman çeşitli sorunlar ortay a çıkıy or. Örgütlülük, ne y azık ki bizim insanlarımızı he-men korkutuyor. Böyle bir mecliste birlikte hareket edelim dediğiniz za-man bu, birlikteliği başka bir siyasi platforma çekme girişimi olarak gö-rülüy or. Çünkü örgütlülük, örgütlü olmak, cumhuriy et kurulduğundan bu y ana, bırakın onu, y edi yüz y ıllık Osmanlı imparatorluğu dahil hep suç say ıldı. Örgütlü olmanın, dev lete karşı, büy üğe karşı suç kabul edildiği bir ülkede olduğumuz için bütün bunlar. Memur sendika kuramaz, işçi daha y eni sendikal haklarına kavu-şuyor. Bunu kabul eden mantık buna karşı çıkışların önünü engellemiştir hep.

Ortaya atılan bu meclis önerisini son derece olumlu buluyorum. Susurluk'a karşı Kamyon Atelyesi Sanatçıları ki bende katıldım ona, ti-yatro kuruldu, Beşiktaş'ta gösteri y a-pıldı- oluşumunda da y aşadık, mecli-sin temelleri var gibi görünüy or. Zorlaya zorlaya da olsa, bir kaç cesa-retli insanın adımlarıy la bu temelde büy üme eğilimi olur. Meclisin politi-kalarını; ey lem politikasını, ortak platformda buluşma politikasını da teorik anlamdan öte, taktik anlamda

oluşturmak gerekiy or. Çünkü teorik anlamda oluşturmay a kalktığımız zaman, başından ayrılmalar başlıyor. Ama pratik anlamda oluşturduğu-nuzda, bir gelişmenin gerekçesini anlatan bir y aklaşım sunduğunuzda hareket noktası belli bir platf orma dönüşebilirsiniz.

Bizim düşüncemiz, olayı teoriboyutuyla tartışıp ayrışmalar yaratmak değil, daha çok insanlarınortak noktalarını buluşturmak.Sanatçılar İçin de böyle şekilleni-yor. Ortak noktalar var. Bir arayagelmek için bunları açığa çıkar-mak gerekiyor. Bugüne kadarhep ayrı yanlar açığa çıkartıldığıiçin ayrışmalar yaşanmış.İnsanların bir araya gelirken,kendilerinin çaba harcayacağızeminler yaratılmalı. Kendiörgütlenmemizi, meşruörgütlenmemizi yaratacağız.Ayrıca meclis olmanın en temel yanı; demokratik bir işleyişe sahip olması. "İşte bu demokratik zeminde bir araya gelelim" çağrısı yapıyoruz.

Ben de buna kesinlikle katılıy o-rum. O zaman temel anayasasını da beraberinde, çok net bir şekilde orta-ya koymak gerekiyor. Türkiy e'de işkenceye karşı, insanlar ortak ey lem gösteriy or, kay ıplara karşı, insanlar

29

Page 32: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

ortak eylem gösteriy or, karanlık or-dulara, gölge ordulara karşı, Susur-luk olay ına karşı, insanlar ortak ey -lem gösteriyor, Kürt sorununa karşı, insanlar ortak ey lem gösteriy or, çok ortak çıkış var bu konuda. Demokrat sanatçılar, nerdeyse haftanın bir iki günü bir araya gelip ortak ey lemler hazırlad ılar. Demek ki bunun altya-pısı oluşmuş. Yapılması gereken; bu alty apıy ı biraz daha boyutlu bir orta-ma, zemine çekmek. O boyut dediği-miz gibi böyle bir meclisin oluşması. Meclis önerisi; çok akıllı v e mantıklı bir çıkış bana göre. Sanatçı mecli-sinin; benim bildiğim kadarıy la ör-nekleri v ar; Alman f aşizmine karşı, Brecht'in öncülüğünde sanatçıların ortak çıkışları olmuştur, Fransa'da da bu y aşanmıştır. Güney Amerika ülkelerinde, baskıcı rejimlere karşı sanatçılar birlikte hareket etmişlerdir. Geçmiş tarihimizde, Osmanlı döneminde külahçılar, orta oy uncu-lar, karagöz-hacivat vb. ortak eylemler gerçekleştirmişlerdir. Düny ada her zaman y azarlar platform oluşumlarındadır. Bu y üzden bu öneriy i doğru buluyorum. Aranılan zemin v ar. Bunu çok güçlü bir sesle ortaya koymak gerekiy or. Bir başlangıç çalışması y apılmış, çalışmanın daha geniş tabana yay ılması için yapılması gerekenleri saptamak, bu konuda tüm sanatçıkuruluş v e derneklerinin haberdar etmek gerekiyor. Kamuoyu oluşumu için basına önem vermek gerekiy or. Belli bir aşamaya gelindiğinde medy a meraklısı sanatçılarımız, herkesten önce platf orma koşacaktır, koşsunlar hiç önemli değil. Türkiy e'nin temel sıkıntısı, toplu ses olamamaktan kay naklanıy or. Deniz Gezmiş'i anlatan bir film çalışması içerisindeyim. Filme siy asi bir nitelik taşıdığı için, Kültür Bakanlığı ta-raf ından y ardım edilmiyor, tav ır alı-nıy or. Ben bunu sinema camiasında ki tüm insanlara duyurdum, yapılan, sinemaya karşı bir şeydir, Kültür Ba-kanlığı kalkıy or, sinemaya karşı tav ır alıy or, ama hiçbir sinema örgütünden ses çıkmıy or. Benim dışımda kimse kay bı olmadığı için tepki göstermiy or. Meclislerde kimsenin işine

30

gelmeyince kayıtsız kalma hakkı ol-may acak.

Belki bir çok sanat kuruluşu-nun bundan haberi bile olmamış-tır. Olup da ses çıkarmayanlar ta-bi ki bir yana. Tepkiler bir arada değil, organize değil, tabi böyle olunca herkes kendi sorununu ifade ediyor.

İşte ben de onu ifade etmey e ça-lışıy orum.

Bir müzik kuruluşu da, yarınbaşka bir şeye tepki belirtir. Bukez tiyatrocuların ve sinemacıla-rın bundan haberi olmayabilir.Herkesin, kendisi dışındaki insanların sorunlarına sahipçıkabildiği, sorunların tartışılıpçözümler üretilebildiği bir alanaihtiyaç duyulu yor. Meclisoluştuğunda da onu pratik olarakhayata geçirebilecekdüzenlemeler yaratılmalı.

Böy le bir meclisin oluşması ülke sanatının gelişmesine katkıda bulu-nacaktır. Üretim anlamında da insan-ların böylesine bir birlikteliğe ihtiyacı vardır. Sanatçı meclisinin olduğu bir ülkede, sanatçının sesinin kısılması söz konusu olmayacaktır. Bir kitabın y asaklanması, bir kasetin ya-saklanması söz konusu olmay acak-tır. "Işıklar Sönmesin"; İskenderun, Diy arbakır, Güney doğu illerinde, Kürtlerin bulunduğu bölgelerde ya-saklanıy or. Vali y asaklıy or, hiçbir gazete yazmıyor, kimsenin haberi de olmuy or, engelleniy or. Sanatçıların bile haberi yok böy le bir şey den. Meclisin oluşması böyle bir sesin, küçük bir f ısıltının da bile bir anda büy ük bir slogana dönüşmesine yol açacaktır. Bu da, sanatın özgürlüğü, sanatın bağımsızlığı, sanatın y aratı-cılığına karşı konulacak tüm kısıtla-maları ortadan kaldırıcı bir güç ola-caktır, Kısacası meclis bir barajdır. Sanatçı meclisinin oluşmasını, sa-natın gelişmesi y önüy le olumlu ola-rak değerlendiriy orum. Ay rıca, sa-natsal alandaki kısıtlamalara, katı uy gulamalara karşı bir güç oluşması açısından önemli görüy orum.

Meclis önerisi, bizim de sanatçı dostlarımızla ortak düşüncelerimiz-den biriy di. Hatta biz bunu, geçtiği-miz y ıl Y ıldız Üniv ersitesi'nde bir anlamıy la başlatma çalışmasına gir-dik. Düzenli toplantılar yaptık bu ko-nuda belirli çevrelerden insanların önerilerini almaya başladık. Belli ya-pılarda insanlar v ardı. Birlik çalışmaları başladığı zaman problemler y aşanmaya başladı. Katılımcılar bu çalışmay ı kendi yönlerine çekmey e başladılar. Örneğin, HABITAT'la ilgili bir çalışmay a karar v erildi ve çalışmalara başlandı. Kısa bir süre sonra, bu y apının meclis diye adlandırılamay acağı sonucu çıktı. Bu sadece okullarla sınırlı bir şey di. Meclisi oluşturmadan önce, meclisin ilerde karşılaşabileceği bütün zorlukları- ki bunun içinde yasal olan problemleri de unutmadan- ciddi bir biçimde ele almak v e altyapıçalışması y apmak gerekiyor. Bu alty apı çalışmasında dikkatli olunmalı.

Ülkemizde hep bireysel çıkışlar söz konusu. Birlikte hareket etmenin koşulları bu kadar zor mu?

Birey sellik, her zaman başarıya ya da sürekliliğe götürmüyor sanat-çıy ı. Şöyle bir korku v ar; özellikle son yirmi y ıldır sanatçılar, birlikte

Page 33: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

bir şey yaptıkları zaman çıkan sesin, kendilerini aşacağını düşünüyor. İn-sanlar bir y erden sonra eylemlilikler arttıkça, ses yükseldikçe o olgunun kendilerini aşacağını v e hatta aştı-ğında da kendilerine zarar vereceğini düşünüyor. Bir arada olamamanın te-melinde bu var.

Birçok ülkede sanatçılar, hal-kın yaşamını doğrudan ilgilendi-ren gelişmelerin ardından, büyük bir tepki örgütleyebiliyor. Gerek-tiğinde sanatçılar sokaklara dökülüyor, yazıyor, çiziyor, müzik yapıyor. İktidarlar anlatılan sanatçı oluşumlarını dikkate almak zorunda kalıyor. Ülkemiz aydın ve sanatçıları böyle bir tavrı geliştirmekte zorlanıyor.

Bunu y alnızca sanatçıya bağla-mamak gerekiy or. Bu, ülke içinde yaşayan halkların genel sorunu. Sa-natçılar da halktan bağımsız olarak ele alınmamalı. Ülkemizde Örgütlü mücadele geleneği çok y eterli değil, daha çok bireysel tepkiler sözkonusu. Sanatçılarda da ay nısorunlar yaşanıy or.

Çeşitli sanat örgütleri var, çe-şitli kurumlaşmalar yaratılmış.Meclislerin bahsettiğimiz sanatörgütlerini de birbirineyakınlaştıracağını düşünüyoruz.

Öncelikle, bu sanat örgütlülükle-rinin neden var olduğuna bakalım. Teorik olarak y aklaştığımızda, çok ciddi amaçlarının olduğu anlaşılıy or. Ama buralarda kumar bile oynandığı oluy or, burada da büy ük sorunlar var. Meclislerin bu konuda etkili çö-zümler bulması gerekiy or.

Böyle bir meclisin işleyişi sizce nasıl olmalı?

Meclis, kendi içinde bütün alt meclislerini barındırmalı. Altyapı çalışmaları tamamlandıktan sonra alt meclisler, bir üst meclis oluşumuna gidebilir. Alt meclislerin seçilmiş temsilcileri, yönetim kurulu y a da y ürütme kurulu diy e bahsettiğimiz y apıy ı oluşturmalı. Demokratik y a-nına dikkat edilmeli. Alınacak karar-

lar önce bu alt meclislerde tartışılıp genel meclis içinde oylama sonucun-da alınmalı. Demokratik problemler yaşanabilir ama bu tür sorunların çö-zülebilir sorunlar olduğunu düşünü-yorum. Bu tür sorunları çok seslilik-le, çok fazla alt meclis oluşturularak çözebiliriz.

Meclisin aldığı kararların bağ-layıcı olması gerekiyor.

Meclis düşüncesi çok güzel, çok sev imli ve hatta çok romantik. Ama her şey den önemlisi, doğru. Ay rıca böy le bir çalışmada disiplinin en önemli öğe olduğunu düşünüyorum.

Birbirine güven duymayan bir yaklaşım var bunun temelinde. Başkaları tarafından yönetileceği yönünde kaygılar taşıyor insanlar. Meclis, pratiği ile insanların kafasındaki bu türden kaygıları giderici bir çalışma tarzı içerisinde olmalı.

Bu kay gıların zamanla v e dene-yimlerle aşılacağını düşünüy orum. Ben aslında bu konuda biraz karam-sarım.İnsanları inandırmak çok zor.

Meclis içerisinde emek harca-yan insan, güvensizlik sorununu da aşacak, kendini ifade etme so-rununu da.

Biz önce insanız; sanat sonradan geliyor. Sanat, bizim kendimizi ifade etme biçimimiz. Biz ilk önce, insani vasıflarımızla ortaya çıkacağız.İn-sanlar toplantıy a gelmeyi, bir metin hazırlamay ı, bir panelde çıkıp ko-nuşmay ı bile angarya bir iş olarak görüy orlar. "Biz sadece birer müzis-yeniz ve sahnede çalarız." türünden bazı y aklaşımlar var. Böy le olunca angary a diy e nitelenen işler, buna böy le bakmasa da diğer özv erili in-sanların omuzlarına kalıy or. Bu işle-rin y apılması gerekir ama bunun kar-şılığında bu emeğe de saygı gösteril-mesi gerekir. Meclislerin bütün bun-ları tartışılabildiği bir y er olması ge-rektiğini düşünüy orum.

Çok ciddi ve disiplinli bir altyapı çalışmasıy la bu girişimden olumlu sonuçlar çıkacağına inanıy orum.

Türkiy e'de sanat tarihine baktı-ğımızda görülen bazı v eriler v ar. Cumhuriyet tarihi ile başlayıp son 25 y ıl içerisinde oluşturulmaya çalışılan sanatsal çizgiler var. Türkiy e'de sa-natsal bir kurumlaşma yok. Dolayı-sıy la kurumlaşmanın y aratacağı, dö-nüştüreceği hedefler, henüz netleşmiş değil. Türkiye'nin y eni sanat hareketlerine ihtiy acı olduğunu düşünüy orum.

Buna yeni bir aydın sanatçı tavrı denilebilir mi?

Ev et. Türkiye bence y eni bir akım yaratmalı. Geçmişten öğrendi-ğimiz bazı oluşumlar var. Bugünkü sanatçı potansiyelini yaratan halkev-leri, köy enstitüleri var. İlk kuşak ürünlerini v ermiş, daha doğrusu adı-nı koymuş. İkinci kuşağa "işte" diye nitelendireceğimiz somut ürünler bı-rakmış. 60'lı y ıllarda dünyayla bulu-şan bir sanat hareketi çizgisi var. So-nuçta ikinci kuşağın da ortaya çıkar-dığı bir çizgi v ar. Bu çizgi kabaca "sanatçı duyarlılığı" diy e tanımlana-bilir. Anadolu'y a özgü bir duy arlılık bu. Otantik kültürün parçaları v ar daha doğrusu.

Ama bahsettiğiniz tavrıngeliştirilmesi noktasındasorunlar ya-

31

akın ok müzisyen

Page 34: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

sanıyor.Bunun nedeni de; eğitim eksikliği

ve baskılar. Toplumun sanatla y a-şamasına izin v erilmiy or. Türkiy e'de, seksen öncesi bazı sanat hareketleri döneme damgasını v uramadı. Bugün ise sanatı, kendi başlattığı çizgiyi aşma noktasında değil, tersine onu kısırlaştırma noktasında y aşıy or. Sanat hareketi kendi içinde bir kısır döngüy e sahip. Bu sanatçının y aşam biçimine de yansıy or. Biz kendi sanatımızı y aratırken bile, kendimizle ilgili birçok konuda bel-gelere, kaynaklara sahip değiliz. Yani başka kaynaklarda var olan bilgileri, bildiklerimizle buluşturmalıy ız. Benim bugün en çok sıkıntısını çektiğim y a da bugün önümüzü açmak adına gördüğüm eksiklik bu. Türkiy e'deki sanat hareketinin, sanatçıların bir y erde buluşması, bu nedenlerle mümkün olmuyor. Bu gün herkes birbiriy le uğraşıy or.

Buluşmanın zemini yok mu sizce?

Bunun zemini v ar, üstelik bu ze-minin kurumsallaşma boy utları çok açık. Kurumsallaşmadan kastım şu: Kapitalizm kendi boyutunu yaratmış. Biz de ise herkes olay ı kendi cephesinden değerlendiriyor. Herke-si v e her şey i kucaklayan bir boyut olması gerekiyor.

Kurumsallaşmayı biraz açar mısın?

Ben kurumsallaşmadan şunu an-lıy orum: Kurumsallaşma, bir toplu-mun geçirdiği süreci anlatan v e onu tartışmay a açan bir yapı. Eğer biz in-sanlara doğru bir şey sunacaksak, bunun y apısını iy i kurmak zorunda-y ız. Böyle olmadığında, geçmişten gelen birikimi y ok say ıyorsun. Örne-ğin; Fransızlar her konuda duy arlı-lar. Türkiy e'de böy le bir yapı taşı, böy le bir değirmen yok.

Sürdürdüğümüz aydın-sanatçı meclisleri tartışmaları var. Bu tar-tışmalar sence, kurumsallaşma-nın önündeki engellere cevap olabilir mi?

32

Bence böyle bir şey olabilir. Bu güzel bir girişim. Eğer bu tartışmaları yürüten insanlar bu topluma doğru şeyler sunarsa, gerçekten cevap ola-bilir. Böylesi doğru bir girişim, top-luma y eni bir bellek kazandırabilir. Böy le bir şeye ihtiyaç v ar. Hatta Fransa'daki sanatçı hareketlerinin çoğu böyle oluşumlarla büyümüştür, komisy onlarla büyümüştür. İngilte-re'de de bunun çok büy ük örnekleri var. Bu oluşum eğer kendini aşarsa, hedef lerini doğru bir y ere taşırsa, üretirse, eyleme dönüştürürse başa-rılı olacaktır. Eğer Türkiye'de aydınlar ve sanatçılar bir y erde buluşuyorsa, bırakalım y eter ki buluşsunlar. Birileri çıkıp gerçekten, samimi bir şekilde "Biz halkın yanınday ız, biz halkın içinden birileriy iz" dey ip halktan yana ürünlerini sunuyorsa, ben de bunun doğru olduğunu söylerim.

Bu meclis neyi nasıl y apabilir? Türkiy e'nin dört bir y anına gider, tiy atrosuy la, müziğiy le kampanyalar başlatır. Halkla paylaşır, halktan biri gibi yaşar. Kapitalizmin yönlendirdiği sanatçı tipinden ayrı bir tip yaratır. Bir ay rışma yaratır. İşte bunun için de kurumsallaşma, vazgeçilmez bir ihtiyaç haline dönüşür. Aydınlar ve sanatçılar üreten insanlardır. Bu in-sanların, gündemi ellerinde tutmaları gerekiyor. Ayrıca böyle bir girişimin yelpazesini çok geniş tutmak gerekir.

Meclis bütün sanat akımlarını bir aray a getiremiyorsa başarılı olamaz. Meclistekilerin birbirlerinden karşılıklı bir şeyler alıp vermesi gerekir.

Sizin de içinde bulunduğunuz KAS deney imi var. O deney imden neler çıkartılabilir?

O deneyden şöyle bir veri elde edilebilir. Bence herkes çok heya-canlı, çok duygusal olmasına rağmen bir araya geldi oturdu, tartıştı, konuştu v e birbirini tanımay an 70'e yakın sanatçı birbiriyle oturdu, kalktı, yedi, içti ve tartıştı. İnsanlar eğer doğru bir şey sunuyorlarsa, y ani herkesin yeni-leceği bir yemek yapılmışsa insanlar zaten o y emeğe kendinden bir şeyle katıyor. Ama yemek yalnızca bir ki-

şi için y apılmışsa kimse ne bakıy or, ne "açım" diy or, ne "tokum" diy or. Yalnızca bakıp gidiy or. Türkiy e'de sanatçılar, sanırım ilk defa çok ciddi şey ler söy ledi. Bence, ay dın-sanatçı meclisinin başlangıç noktası biraz odur. KAS'ta birçok insan gecesini gündüzüne kattı, bir sürü insanı bir aray a getirdi, ilişkileri kuruldu. Yü-reği gerçekten hey ecan dolu ve üret-mek kaygısı taşıy an insanlar, bugün birlikte olabiliyorlar. Yaratılmak is-tenenin adı doğru konulursa bu giri-şim başarıy a ulaşacaktır. Anado-lu'daki sanat tarihinin topluma su-nulması gerekiyor. Bu meclisin, tarihi mirasımızı açığa çıkarması gerekiyor. Geçmişten bugüne köprü kurması gerekiy or. Meclis böyle bir so-rumluluğu üzerine almalıdır. Böy le bir çaba insanları doğru düşünmeye itecektir. Samimi bir şey istiyoruz. Ben başarının, yeni bir dil v e biçimle olacağına inanıy orum.

sokak feneri

İbrahim Karaca Deneme ve

Şiirler ÇIKTI!

Page 35: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

İNCELEMEkayhan demir

' Ülkemizde özellikle halktan yana yayıncılık, ateşten gömlek. Adlar ı en çok toplatmalar, yargılamalar, hapis cezalarıyla duyuluyor; ama sadece bunlar değil ülkemizin yayıncılar ının,sorunları. Bu alandaki tekelleşmeler, ekonomik zorluklar, örgütlenme sorunlar ı... Hepsi başlı başına sorun oluşturuyor bugünün Türkiye sinde. Yazarımız Kayhan Demir'in inceleme yazı dizisinde bu sorunlara yer vermeye çalışacağız, "Yayıncılık ve Sorunlar ı" nın ilk bölümü yayıncılara yönelik baskılar...

YAYINCILIK VE SORUNLARI -1Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve hangi yoldan ve hangi ülkede olursa olsun

bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir.İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Madde: 19

Demokrasinin temeli, insanın kişiliğine saygı ve hukukun üstünlüğüne dayanır. Demokrasi ifade özgürlüğünün, toplumdaki bütün kesimlere hoşgörü gösterilmesinin ve her fert için fırsat eşitliğinin en iyi güvencesidir.

Paris Şartı AGİK

Anayasaya ve halkın çıkarlarına aykırı olmamak kaydıyla, her vatandaşın düşüncelerini, tüm basın yayın araçlarını kullanarak serbestçe açıklayıp yaymak ve herkese açık olan kaynaklardan hiçbir sansüre uğramadan bilgi edinmek hakkı vardır.

... Her vatandaş anayasa ve halkın çıkarlarına aykırı olmamak kaydıyla süreli ve süresiz yayınların basım, yayın ve dağıtım hakkına sahiptir. Basın, radyo ve TV gibi tüm iletişim araçları halkın ve onun örgütlü güçlerinin denetimi ve yönetimindedir.

... Halkın örgütlü güçlerinin basın-yayın faaliyeti, basımevleri, kağıt stokları, ulaştırma araçları ve bu hakkın kullanımı için gerekli diğer maddi şartların sağlanmasıyla devletçe desteklenir.

Halk Anayasası Taslağı Madde: 30

ay ıncı; kaba tanımıy la; kitap v ebenzerlerini y ay ınahazırlay an, basan yada bastıran, bunlarıdağıtıma sunan,satan, bu y olla ticaret y apan kişi ve

kuruluşlara denmektedir. Günümüzde y ay ıncı, toplumların kendi düşüncelerini if ade edebilmeleri, bununla birlikte bilgi v ehaber edinme özgürlüklerini kullanmaları bakımından da önemli bir y ere sahiptir. Yay ıncı, "yayınlama özgürlüğü" nü y aşama geçirirken, kendi dışında kalan tüm insanların en temel özgürlüğünü y ani "düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğü"nü de yaşama geçirmiş olmaktadır. Bu y üzden y ay ınlama özgürlüğü, temel insan haklarının düğüm noktalarından birini oluşturu-y or.

Ülkemizde de düşünce v e düşünceyi ifade etme özgürlükleriy aygın

bir biçimde tartışılırken, temel nok-talardan biri olan yay ınlama özgürlü-ğü v e y ayıncılık pek tanınmamakta-dır.

Yüzy ıllar boy unca, düny a gene-linde küçük bir azınlığın geniş halk kitlelerini sömürmesine ve bu sömü-rüy ü sürdürmek için baskı uy gula-masına dayanan rejimlerde, egemen sınıf lar halkın özgür ve doğru haber almasını, bilgilenmesini, gerçekleri görmesini, bilinçlenmesini engelle-mek için hep düşünmeye v e düşün-celerin if ade edilmesine yasaklar ge-tirmiştir. Çünkü düşünce ey lemin bir ön adımıdır. Düny a tarihi, düşünceyi yasaklayan gerici, teokratik, monarşik ve oligarşik iktidarlara ve özgür düşünceyi sav unan ilericilerin, devrimcilerin sav aşlarına sahne olmuştur. Bu türden y asakçıuy gulamalar, habere ya da yay ına konu olacak eylemin oluştuğu ilk aşamadan y ayının okuruna, izley icisine ulaştığı aşamay a kadar bütün süreçlerde yaşanmak-

tadır. Bu y öntemler, günümüzde de sansür uy gulamaları, toplatma, ka-patma, para v e hapis cezalan, basın-y ay ın bürolarını basma, muhabirlere y önelik gözaltı, işkence v e hatta doğrudan katletme boy utunda çok çeşitli biçimlerde uy gulanmaktadır.

Osmanlı'da v e Cumhuriyet'in kurulduğu 1923'ten bu y ana geçen sürede y ayıncılar üzerindeki dev let baskısı hiçbir zaman eksik olmamış-tır. İkiyüzlü iktidarlar her zaman hü-kümeti kurma aşamasında özgürlük kelimesini ağzından düşürmemiş, fa-kat konu icraatlara gelince sopalarını yay ıncıların üzerinden eksik etme-mişlerdir. Demokrasicilik oyunu, ik-tidarların söyledikleri ve y aptıkları karşılaştırıldığında açıkça gözler önüne serilmektedir.

İktidarın tavrı, düşünce özgürlüğününy anında y ay ınlama özgürlüğünü de daraltma yönündegelişmektedir.1983yılına gelincey e kadar, y ay ınlanmışeserler y üzünden yay ın-

33

Y

Page 36: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

cılar mahkeme önüne çıkmıy ordu. Bir bakıma yasaklanan kitapların ya-y ıncıy a v erdiği maddi zarar, devlet taraf ından y eterli görünüy ordu. Hal-kın üzerine bir karabulut gibi çöken 12 Ey lül Cuntası'nın dev amı olan Özal Hükümeti, 1983 y ılında, Basın Yasası'nda çeşitli değişiklikler yapa-rak, yay ıncılara da yargılanma yolu-nu açmış oldu.

1991 y ılında ise, Türk Ceza Ka-nunu 'nun kaldırılan ünlü 141 ve 142. maddelerinin yerine getirilen Terörle Mücadele Yasası'nın 8. Madde-sindeki düzenlemelerle birlikte ya-y ıncılar, hukuki açıdan daha büyük sorunlarla karşı karşıy a kaldılar. Bu dönemde "suçlu" kabul edilen kitaplar yüzünden yay ıncılara, günlük gazete satışlarının en y üksek tirajları üzerinden y apılan hesaplarla astro-nomik para cezaları v erilmeye baş-landı. Buna rağmen adı geçen bu madde, henüz y ay ıncılara hapis ce-zası öngörmüy ordu. Kısa süre sonra DGM'ler v e Yargıtay, kanunda yeri olmadığı halde, kendilerini kanun koy ucu olarak gördü ve y ay ıncıları ay nı zamanda "sorumlu yazı işleri müdürü" tanımlamasına sokarak ha-pis cezaları y ağdırmaya başladı. Öte-

den beri y apılan çeşitli düzenleme-lerle y azara v e yazı işleri müdürüne hapis cezası zaten verilmektey di. Bunun ilk örnekleri, Cumhuriyetin ilk y ıllarına kadar uzanmaktadır. Yeni getirilen bu uy gulamayla Yargıtay v e DGM'ler, Hukukta "kıyas yaparak ceza vermek" diye bilinen bir biçimde y ay ıncılara y üzlerce y ılı bulan hapis cezaları y ağdırmaya başladılar. Yapılan, "kıy asen ceza olmaz" şek-lindeki en temel hukuk ilkesinin ihlali anlamına gelmekteydi. Kanunda yeri olmadığı halde getirilen yeni y orum, 1994 y ılında pek çok yay ıncının hapse girmesine neden oldu. 1995 y ılında ise İstanbul DGM, bu y oruma day anarak, üstelik daha da ileri giderek y ay ınev lerine kapatma cezaları vermeye başladı. Kapatma ve hapis cezaları alan y ay ınevlerinin tamamına y akını halktan yana yay ın y apan kuruluşlar-dı.

Kısa bir süre önce Terörle Müca-dele Yasası'nda y apılan yeni düzen-lemelerde, y ayıncılara hapis cezası verilmesi konusunda farklı bir dü-zenlemeye gidildi. Bu düzenlemeye göre cezalar paray a çev rilebiliyordu. Av rupa Topluluğu'na girme yönün

de bir engeli kaldırma düşüncesiyle yapılan bu manevra y ayıncılara bir lütuftu. Ama bu lütuf da, görünür de bir rahatlık sağlıy ordu. "Paraya çev-rilebilirlik" tamamen mahkemenin takdirine bırakılmıştı.

Terörle Mücadele Yasası'nın 6. ve 7. maddelerini de kendi anayasa-larına bile Anay asa'y a aykırı bir bi-çimde, gazetecilerin röportaj v e ben-zeri çalışmalarını "terör örgütlerinin propagandasını y apma" kapsamına sokarak, bu tür önemli çalışmaların kolay ve yaygın bir şekilde yay ınlan-masının önünde engel oluşturmakta-dır. Can Dündar'ın TV'de "40 Daki-ka" programında yay ınladığı, 1996 Ölüm Orucu'nu konu alan belgesel hakkında y ukarıda bahsettiğimiz ge-rekçeyle soruşturma başlatılmış ol-ması, bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Hedeflenen, halkın sadece dev letin söylediklerine inanması v e iktidarın izin verdiği kadar bilmesidir.

Anay asa'nın 10. Maddesi "Her-kes dil... ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeden kanun önünde eşittir" derken aynı zamanda 28. Madde de ise "kanunla yasaklanmış olan her-hangi bir dilde yayın yapmanın suç

34

NE DEDİLER?Matbuat hürriyetini, hatta bütün hürriyetlerin teminatı saymak çok yerinde olur. Bu itibarla matbuat hürriyetinin büyük bir harmet ve

hassasiyetle muhafazasına çalışı lacağını hiçbir tereddüte mahal bırakmayacak katiyetle ifade etmek isteriz. Adnan Mend eres (Başbakan 1951)

Hür basın, kurulacak i kinci cumhuriyetin başlıca nesnelerinden biridir. Demokraside ileri merhalelere ulaşmış garp aleminin basın hürriyeti anlayışı ve basın kanunları bizim anlayışımız ve kanunlarımız olacaktır. Cemal Gürsel (Devlet Başkanı 1960)

Basın, iktidarı ve idareyi tenkit ve denetleme bakımından en geniş hüvi yete kavuştu. Basın hürriyeti için artık Türki ye'de anayasa düzenini n ve yurttaş onurunun koruyucu sınırlarından başka sınır kalmadı . İsmet İnönü (Başbakan 1963)

Resmi ilah rejiminin ıslahı işi ele alınacaktır. Basın suçlarında hapis cezalarının azaltı lmasını , bunun yerine para cezalarıyla tazmi natların fazlalaştırı lmasını sağ layacak tasarı lar hazırlayarak meclis sunulacaktır. Nihat Erim (Başbakan 1972)

Fikir ve inanç hürriyeti yle ve temel hürriyetl erle ilgili uygulamalarda anayasaya uygunluk sağ lanacak ve Anayasaya uymayan tatbi katın ortadan kal dırılması için gerekli tedbirler alınacaktır. Süleyman Demirel (Başbakan 1976)

Yasaların herkese, her düşünceye, her eyleme eşitlikle ve etkinli kle uygulanması sağ lanacaktır. Düşünce ayrı lıklarının serbestçe belirlenebilmesi demokrasi nin bir gereğ idir. Bülent Ecevit (Başbakan 1977)

Herkesi n kişiliğ ine bağ lı , dokunul maz, devredilemez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip ol duğu inancındayız, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ifadesini bulan bu hak ve hürriyetlerin sağ lanması ve temi nat altına alınması için hukuka bağ lı ve hukukun üstünlüğünü esas alan devlet nizamını temel şart görürüz... Söz, düşünce ve kanaat hak ve hürri yetlerini n kullanı lmasında, kamuoyunun sıhhatli bir şekilde teşekkül ünde, basın ve yayını hür demokratik nizamın temel vası taları arasında telakki edi yoruz. Turgut Özal (Başbakan 1983)

Türki ye'de herkes eşittir ve birinci sını f yurttaştır. İnanç, düşünce anl atım özgürlükleri çağdaş bir topl umun temelidir, kısı tlanamaz. Amaç, hoşgörüye ve karşı lıklı uzlaşmaya dayanan katı lımcı ve çoğulcu demokrati k sistem

Page 37: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

olduğunu" belirtir. Demokrasi, işte buray a kadardır. Yüzy ıllardır Ana-dolu halklarının kendi dillerinde ko-nuşma, okuma, y azma özgürlükleri bu v e buna benzer nedenlerle engel-lenmiştir. Peki bu diller niye yasaktır. Bunu y ay ınlamak niye suçtur. İşte bunlar yer almıyor bu anayasada.

Anay asa'nın 31. Maddesi, devle-te, "yurtdışında basılan ve yayınla-nan eserlerin gerektiğinde ülkeye girmesini engelleme" y etkisi v er-mektedir. Y ine Anayasa'nın 30. Maddesi dev lete, "basımevi ve yan kuruluşlarına faaliyetlerinin durdu-rulabileceği ve basımevlerine el ko-nulabileceği" y etkisini de v ermekte-dir. Bu madde kapsamında y apılan düzenlemeler sonucunda devlet; ba-sılmış eserlerin dağıtımın ı engelle-me, hatta basımevindeyken el koya-bilme y etkisine de sahip hale gelmiş-tir.

Türk Ceza Kanunu'nun pek çok maddesi, bu v e buna benzer sınırla-malar getirmektedir. RTÜK v e ben-zeri denetleme kurulları, "özgür, ba-ğımsız, doğru v e y aygın haber" y a-pabilmenin koşullarını ortadan kal-dırmaktadır. Oysa, y ayıncıları denet-leme konusunda RTÜK"ü denetle-yen hiçbir kuruluş bulunmamaktadır.

Halkın doğru haber ve bilgi edin-me özgürlüğünü hay ata geçirmek,

y ay ıncılığın önemli görev lerinden biridir. Özgür haber dolaşımı, birey-lerin temel ve sınırlanamaz hakkıdır. Haber v erme hakkı, haber hakkında görüş, eleştiri, yorum yapma hakkını da doğurur. İnsanların bilgi edinme, bu bilgiy i yorumlama, tartışma v e kendi düşünceleriy le yeniden ortaya çıkardığı y eni bilgiy i y ayma hakkı vardır. Dikkat edelirse tüm bu y aptı-rımlar halktan yana yayınlar için kul-lanılmaktadır. Bunun ötesindekiler teşvik kredileriy le gün gün palazlandırılmakta, tekelleştirilmey e çalışılmaktadır.

Yay ıncılık, devrimci hareketlen-melerin önemli bir y anını oluştur-maktadır. Yaşanılan gerçekliklerin bir bilinç içinde özümsenerek tekrar kitlelere aktarılmasında en büy ük araçlardan biridir. Ayrıca bir insanın ya da kurumun yay ın yoluyla düşün-cesini açıklaması v e açıkladığı dü-şüncenin etraf ında örgütlenme çalış-ması içerisinde olması son derece doğaldır. Düşünce, ancak açıklandı-ğında v e paylaşıldığında özgür ola-bilmektedir. Dev let ülkemizde izin verilen v e izin v erilmeyen düşünce alanları yaratmakta, bu yüzden resmi düşünce dışında kalalı düşünceler hukuka aykırı say ılmakta v e buna bağlı olarak da düşüncelerin açıklan-ması, propaganda y apılması suç ka-

bul edilmektedir.Anadolu üzerinde y aşayan halk-

lar, değişik ulus ve milliyetlerden, dolay ısıy la çeşitli kültürlerin bir araya gelmesiy le v arolmaktadır. Ortaya çıkan bu durum üzerinden hareketle; bu kesimlerin çıkarlarını, taleplerini, kültürlerini, hak istemlerini v e öz-lemlerini ifade eden her türlü düşün-ceyi ve bu düşüncelerin serbestçe ba-sın v e y ayın y oluyla dile getirilmesini güv ence altına alacak yeni bir y a-pılanmay a ihtiy aç duy ulmaktadır. Y ine bu kesimlerin özgür ve doğru haber alma, bilgi edinme hakkını gü-vence altına alacak bu y eni y apılan-manın adı, y eni bir anay asa oluşumu olabilir. Bu anay asa, halk düşmanı karakteri açığa çıkmış f aşist, şov enist, halklar arasında düşmanlığıkörükleyen, ahlaki y ozlaşmay ı ve dejenerasyonu teşvik eden propaganda dışında tüm yazılıyay ınların basılması v e dağıtılmasınıgüv ence altına almalıdır. Bahsettiğimiz bu anay asa da ancak halk güçleri taraf ından oluşturulabilir.

Kaynakça:Türkiye Yaymalar Birliği YayınlamaOzgürlüğü Komitesi Raporu,Haziran 1997 İfade ÖzgürlüğüHapiste, Türkiye insan Haklan Vakfı1994 Türkiye'İnsan Hakları VakfıYıllık Raporları '1992,İlerici Yayıncılığın Sorunları, SırrıÖztürk, 1985

NE YAPTILAR?

Hapiste olan yazar , gazeteci ve diğer düşünce suçlular ı: 164

1994 sonrasında hapsedilen yayıncı sayısı: 11

1994 sonrasında hakkında dava açılan yayınevi sayısı: 53Cezaevine giren yayıncılar

Ayşe Nur Zarakolu(Belge Yayınları), Ünsal Öztürk (Yurt Yayınları), Recep Maraşlı (Komal Yayınları), Eren Keskin (Doz Yayınları), ilyas Burak (Melsa Yayınları), Serpil Koksal (Kaldıraç Yayınları), Aydın Doğan (Yaba Yayınları), Rıza Dinç (Komal Yayınları), SırrıÖztürk(Sorun Yayınları), Selim Okçuoğ lu (Doz Yayınları), Semra Çaralan (Evrensel Yayınları)

Yargılanan ya da para cezası ödeyen yayıncı lar:

Nihat Özcan (Hazftan Yayınları), Muzaffer İlhan Erdost (Onur-Sol Yayınları), Sezai Özkaynak (Özkaynak Yayınları),Hikmet Koçak (Başak Yayınları), Zeynel Abidi n Kızı lyaprak (Pele Sor Yayınevi), Songül Özcan (Evrensel Yayınları),Mehmet Bayrak (Öz-ge Yayınları), Muzaffer Erdoğdu (Pencere Yayınları), Erdal Öz (Can Yayınları), Niyazi Koçak (Doruk Yayınlan), Özcan Sapan (Çivi Yazı ları Yayınları), ismet Öğütücü (Kaynak Yayınları), Osman Deniztekirt.(Cep Yayınları , Nihat Tuna (iletişim Yayınları), Talat Tepe (Zagros Yayınları), Süleyman Yaşar (Fırat Yayınları), Hasan Basri Çıplak(Alan Yayınları), İsmet Arslan (Berfin Yayınları), Vedat Yeniçeri (Öteki Yayınları), Tacettin Çolak (Derleniş Yayınları), İrfan Sancı (Sel Yayınları), Songül Keskin (Avesta Yayınları), Erol Ulu (Özgür Yayınları), Kıymet Mücek (Gökkuşağı Yayınları), Bülent Demirbaş (Arba Yayınları), Hayri Bildik (Toplumsal Dönüşüm Yayınları), İnkı lap Kitabevi, Akış Yayıncı lık,Umut Yayınevi, Med Yayınevi, Zel Yayınları , Varyos Yayıncılık, Sun Yayıncı lık, Arıon Yayınları , Kabalcı Yayınları , SelamYayınları , Sor Yayınları , Nükte Yayınları , Beyan Yayınları , Ölçü Yayınları , Nubihar Yayınları , Denge Yayınları , Güneş Ülkesi Yayınları , Nujen Yayınları , Parantez Yayınları , Berhem Yayınları , Nam Yayıncı lık, Eksen Yayınları

35

Page 38: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

DENEMECivan Sevcan

ÇIĞLIK OLMAK İNSANA YARAŞIR

ey i anlatam gülümney i? Önce kapıların sonra camlarınnasıl kırıldığını mı?Çocukluğumun hepgötürülen babamınarkasından akıp gittiğini mi, y oksa ge

celerin sabahadev rilişinin titrek çığlıklarını mı?Anamın ninnilere tezat ağıtlarınınçocukluğumun ilk ezgisi olduğunumu? Ya sana neyi anlatam, hangibirini?

Kaçıncı çocukluğumu anlatam ilk çalınanı mı, son y itirdiğimi mi? Yoksa sessizliklerde tohum gibi çat-lay an nağra dirilişli, selam yüklü ço-cukluğumu mu? Söy le hangisini, hangi birini...

Bitmedi değil bu sancılar; bitti.Adı sonsuzluğa kadar y ankılanan, doğanın damarları, can kanlı ırmak-ların denizleri kucaklay ıp ses olduğu, y ürek olduğu y erde bitti. Ama yine nasıl anlatam sana, kırılan buzlu camların, don parçalarının y üreğim-de kan buğusuy la eridiğini, y ani v ur-gun y arası aldığımı ve yaralarımı y eni yeni saldığımı? Henüz sızlıy orken ve henüz kesik atmışken titrek gecelerin çocuk tizli çalıntı çığlıkları ses-sizliklerime...

Nasıl, nasıl anlatam gülüm, şimdi artık dağ gibi olduğumu v e yaşamın dirençken çığlıklarına v erdiğimi eski yitik çocukluğumu? Gay rı utanmam, sıkılmam, can bir selamım v ar. Çizsem olmaz , anlatsam bitmez ama yazarsam bilirim hiç ölmez. Bak bak

dinliyorum işte yarınlarımın mıhlan-dığı sonsuzlukların ses deryasında. Bir soluk tutuşur ellerimde önce, sev dama sır vermiş geceler v e bile-ğimde iki y itik kan kardeleni, y üre-ğime sığmaz mazlum gülüşleri. Sığ-maz artık bedenime yüreğim sığmaz. Dilim haykırır sonra, y üklüdür y a bu-bin selamla gecenin en ıssız v irajla-rından y ankılanır can sevdam adları yarının selamları çocuklara. Ve neler neler hay kırırım daha...

Ama civ an desem, perçem per-çem yarının selamlarını hecelesem ve ölmesin, ölmesin diy e marabala-rın selamlan, yazsam artık sonsuzlu-ğun y ankılarını, kav gamı sev damı ölü doğmasın diye selamları çocuk-lara SELAM desem...

Bakma öyle solgun durduğumaBakma,Perçem perçem dökülen yaşlarımınDonuk suskunluğunaOnlar...Geçmişimin sessiz tanıklarıTanımazsınTakviminin yaşlarını bilmezsin.

Ben, neleri neleri sevdim Nelere pay biçtim sevdamı Duysan inanmazdın Ölümü sevdim ölümü Damarlarıma kazıdım aykırılığını Kan akar ölüm sana sır verir diye. Sevda belledim ölümü Topraktan biçtim kefenini Ama üşüdüm çok üşüdüm Zor geldi

Ölümün hain soğuk sancısıDon tutmadan sevdam bedenimde,VAZGEÇTİM...

BenÇığlığı sevdim en tiz sesiyleGecelerin kızıla durmuş çığlığınıBesledim gırtlağımdaTitrek sesimin korkak tiziniNağra sandımSevda belledim

Titredi bedenim kapılar ardında Camlar kırıldı üzerime üzerime KorktumÇığlığıma nazlandım Adı nanköre çıktı VAZGEÇTİM...

VeUmudun sitemiyle sarsıldı yüreğimGırtlağımda düğümlendi dilimAnladımVe ağladım gülümDönüp düşünüp yenidenAma yeniden yarınların umutlarınıUmutlarımı buldum yanımda.MahcuptumVazgeçtiklerimle gördüm yitikliğimiYaşamın ahımCanım can yoldaşımHas sevdamı buldumKavgayı sevdim ellerindeKardeşlerimi gördümEzikliğimin doruklarındaki

savaştaydılar Ve ben, kavgamı sevda belledim Yaşamı kavga

VAZGEÇMEDİM ...

36

N

Page 39: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

ÖYKÜerdem aydemir

DEVRİME KATILDIĞIM ANDA

DÜNYAYA GELDİMenç, yaşlı, kadın ve

erkek... Onbinlerceinsan, ilk mücadele

kıv ılcımını y aktıkları

gün kadar coşku luy dular. Y ıllar akıp

gitmişti. Sürgün,

açlık, yoksulluklarlageçen koca bir ömür... İşkence v e

ölümlerle kucak kucağa yaşamanın

acısıy la dolu olan günler günleri

kov alamıştı. Her kuşak-

tan dev rimin çocuklarıy dı onlar. Sokak sokak, ev ev kuşatmalardan geçtiler. "Vatan Mücadeledir", "Vatan Özgürlüktür" dediler. Öz-gürlük özlemleri bazen sapanın ucundaki bir taş, bazen eldeki "kleş"in tarakasından karanlığı ay -dınlatan bir mermi, bazen de işgal-cilerin hain y uvasını paramparça eden bir şarapnel oldu.

Vurdular. Vuruldular... Vurul-dukça çoğaldılar. Zincire v urulmuş özgürlüğü koparıp almak için "y e-

niden doğuş" koy dular y eni günün adını. Sokaklarda haykırdıkları her gün, inci kadar bey az dişleri ara-sından bir tek cümle süzülüy ordu İntifada çocuklarının: "Devrime katıldığım anda dünyaya gel-dim..."

Düny anın bir başka köşesindey aşıtları gibi, çocukluklarını y aşamamışlardı onlar. Salıncakta sallanmak, sokaklarda, parklarda ölümkorkusu olmadan oy namak düşüuzaktı onlardan... Onlar ku-

37

G

Page 40: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

satmalarda, sürgünlerde ve ateşle barutun buluştuğu ortamlarda dün-y aya gelmişlerdi. Yaşamın ibresi hızla dönüy ordu. Küçücük ömürle-rine çok şey ler sığdırarak, bağım-sızlık v e özgürlük ideallerini gen-cecik y üreklerinde y eşerterek büy üyorlardı. Filistin'in geleceği v e umudu onlardı. Tertemiz y ürekleri kadar, marif etli elleriy le temsil edi-y orlardı Özgür Filistin'i...

Bir y az akşamıy dı. Göky üzünün zirv esine tırmanan dolunay ın ışıklarıy la aydınlanıy ordu daracık ve içiçe geçmiş evlerden oluşan Batı-Şeria sokakları; evlerin y ansıy an gölgesi sokakların y arısından f azlasını kaplıy ordu. Yarı ay dınlığın loş görüntüsü ve barut kokusu, taşlar, barikat kalıntıları burada sa-vaşın ne kadar sıradanlaştığını gös-teriy ordu.

Sokaklara f ırtına öncesinin ses-sizliği hakimdi. Nöbetçilerin ay ak sesleri v e arada bir karşılıklı ev lerin av lularından diğerine elleriyle bir şey ler taşıy an ikişerli üçerli ki-şilerden oluşan komitelerde görevli insanların f aaliy etleri de olmasa y aşam belirtisi yoktu.

Ana caddelerin kilit noktalarını ellerinde bulunduran düşman rev olarının uzaktan gelen uğultularıkulaktan tırmalıy ordu.

Düşen top mermilerinin harabe-ye çevirdiği iki katlı ev in y ıkıntıları arasında, bir tek Cemal ve Mer-wan'ın hareketleri ile can buluyordu şehir. Doğacak y eni günün ha-zırlıklar ını y apıy orlardı. Yüzleri, ulusal simgeleri olan sarı-kırmızı kareli desenden oluşan kefiyelerle sarılıy dı... Ay ışığından parlay an kömür karası gözbebeklerinden yansıy an parlaklık, onları anlatmaya y etiy ordu. Özgür Filistin müca-delesinde omuz omuza olmanın he-yecanı ve coşkusuy la doluydular...

İlan edilmiş sıkıy önetim, sokağa çıkma yasağı, yaşamı durdurmaya y etmiyordu. intifaday ı yayma komitesinde olan Cemal v e Merwan gibi, diğer komitelerde faali-

38

yet yürütenler de harıl harıl çalışı-yordu. Savaşın y ıkıntılarına v e acı-masızlığına rağmen y aşam sürü-y ordu. "Yaşam her yanıyla örgütlü olmalıd ır. Halkın katılımıyla zen-ginleşerek kollektif tarzda her türlü zorluğun üstesinden geleceğiz. Sa-vaşın acımasızlığ ı mekanik bakış açılarını ortadan kaldıracaktır. 'Bu benim işim değildir' diyecek lüksü olmayacaktır hiç kimsenin. Her an herkesin omuzlarında tonlarca yük olacaktır. Bu yükün altında ezilmemek için, halkla birlikte, sorumluluklarımızın bilinciyle ya-şamak zorundayız. Düş manı yen-menin başka da yolu yoktur..." di-y ordu Merwan.

Cemal, başıy la onay ladı arka-daşını. Hazırlıklarını son bir kez daha gözden geçirdiler. Sabaha ka-dar çalışmanın ağırlığı, gözaltlarında oluşan şişkinliklerden anlaşılıy ordu. Bunca y orgunluğa rağmen, y üzlerinden coşkularıokunabiliyordu...

Ortak yanları çoktu. Yaşıttılar. Gerilla y aşamını sürdüren anne v e babalarının çocukları olarak dün-yay a gelmişlerdi. Savaşın gelişimi, ailelerini koparıp almıştı onlardan. İsrail zindanlarında direnen baba-sından arada bir haber almanın bu-ruk sev incini y aşıy ordu Cemal. Annesini ise, iki y ıl öncesinde düşmanın Şatila kampına bomba yağdırdığı zaman kay betmişti. Aynı bombardımanda Merwan'ın babası ise bir bacağını kay betmişti. Şimdikampta geri hizmetlerde bu-lunuy ordu. Annesi hemşirelik mes-leği ile sav aşçılığını birleştirerek y aşıy ordu Merwan'ın.

Çocuk y aşta, yerleşik ailelerin y anına, eğitim görmeleri için y ol-lanmışlardı. İlk ve orta öğrenimlerini de ay nı okulda gördüler. Özgürlük mücadelesinin acı v e sev inç dolu y ılları birlikte geçmişti...

Şaf ak, alaca karanlığı y ırtarak ay dınlık bir güne ev riliyordu. Gök-yüzünün masmav iliği, çarşaf ı andı-ran berraklığıy la ortaya çıkıy ordu. Ağustos sıcaklığı, daha sabahın ilk saatlerinde kendim' hissettiriy ordu.

Çölün kav urucu sıcaklığı tepeden, bey az taştan y apılmış izbe ev lerin üzerine çöktükçe, ev de ve sokakta koşturanların işini zorlaştırıy ordu. Sırtını duv ara dayay arak gölgede lülesini tüttüren Ebu Ömer, so-kaklarda olup bitenleri izliy ordu. Ağustos'un kavurucu sıcaklığında y üreği buz kesilmişti. Y ıkılmış ev -lerden arda kalan kalıntılar, mermi izleriy le delik deşikti. İç karartan manzaradan gözlerini kaçırmak is-tiy ordu. Ama başaramıy ordu. Dalıp dalıp gidiy ordu geçen zamana. Yü-reğini burkan acı dolu y ıllardan kurtulmak istercesine, yaşlı gözle-riy le çevresine bakıy ordu. Onu acı v e kin dolu yüreğinin sesinden uzaklaştıran tek şey; sokak arala-rında v e ev lerin y ıkıntıları arasında boy verip, hızla kay bolan v e tekrar koşturan gencecik karanfillerdi. Bu manzaray ı gördükçe gururlanmıy or değildi. Gururlandıkça kendini ha-tırlıy ordu. Yüzündeki yaşlı kırışık-lıklar bir y ay gibi gerilir, gözpınarlarındaki y aş sel olup akardı. Yerinde duramaz olurdu. Elleriy le bastonuna dayanarak karışıy ordu sokak aralarına. Oturmanın zamanı değildi. Herkesin y apacağı çok şey vardı özgür Filistin için...

Y ıl 1948. Bir May ıs akşamıy dı.Nef esler tutulmuş, kulaklar pilleçalışan bir radyodan çıkan haberlere kabartılmıştı hey ecanla. Kasabanın orta y erinde bir duv arın üzerine konulmuş radyoy u dinlemekiçin onlarca insan v ardı orada...Empery alizmin temsilciliğini üstlenmiş Birleşmiş Milletler'in v ereceğikararı heyecanla bekley en bir başkakesim de siy onist israilliler'di.Değişik il, ilçe, mahalle vesemtlerde öbek öbek toplanan binlerce insanın heyecanı aynıy dı. Y ıllar y ılı sürecek sürgün, ölüm, baskıv e her türlü zulmün y aşanacağıgünlerin acı müjdesi olacaktı bukarar. Tarihler boyu, üzerinde acı vesev inç dolu y ıllarını geçirdiğitoprakları elinden alınıy or, üzerindekorsan bir Siyonist devlet kur-

Page 41: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

mak için İsrailliler'e veriliyordu.Masmav i göky üzü, y erini çölden

y ükselen kapkara toz bulutuna bırakıy ordu. Hava kurşun kadar ağır, ağırlığı kadar sıkıcıy dı. Esen saniy elinin şiddeti, şemsiye ağaçla-rını boy nu bükük bırakmıştı. Çölden sav rulan ince kum tanecikleriyle, atmosferle y eryüzünün birleştiği noktada oluşan renk cümbüşü, kara haberi açıklay an sıkıcılıktaydı. Çölün ta orta yerinde, kara bulutları sağa sola savuran Deir Yassin halkının av azı y ükseliyordu.

Düny anın gözü kör, kulakları sağırdı. Kesildi sesler. Bulutlar y e-rinden oy namaz oldu. Stern v e Urgun çetelerinin elebaşlarıMenahem Begin ile Kasap Şaron, iki y üz kırk yedi canın acı çığlıkları arasında kanlı kadehlerini tokuştur-dular. Kutlama mesajlarını okudular iştahla bir bir.

Burkuldu yürekler. Söz hükmünü yitirmişti artık. Gözlerdeki öfke

konuşuy ordu: "intikam, intikam."Bir tesadüf sonucu katliamdan

kurtulan Ebu Ömer, bir çok y akınını kay betmişti. Gidecek köyü y oktu artık. Konuşup dertleşecek arkadaş v e akraba çev resi de y oktu. Yalnızlık duy gusu kaplamıştı y üre-ğini. Dayanamayacağını sandığı yufka yüreği peşpeşe gelen katliam haberleriy le taşlaştı. Silkeledi be-denine çöken ağırlığı. Gözlerini kutsal Kudüs'e dikti. Kudüs işgal altınday dı. Yürüdü kay ıp topraklar üzerinden. Karşısında özgürlüğü haykıran Golan v e Bekaa vardı. Öbek öbek boy veren kardeşlik or-manının içinde gördü kendini. Öz-gürdü artık....

Herkes gibi onun da y akın ha-y alleri vardı. Yol düz, v aracağı menzili y akın sanırdı. Kardeş ül-kelerin varlığı bu hay al düny asını körüklüy ordu. Yerlerinden y urtla-rından sökülüp atılmış bir çok Fi-listinliy i bağrına basmıştı bu ülkeler. Onlardan yana endişeleri kal-

mamıştı artık. Güv encedeydiler na-sıl olsa. Yardımlar y ağacaktı özgür Filistin mücadelesi için...

İşgal altındaki toprakların her metre karesinden ateş v e barutun kokusu y ay ılıy ordu. Harlanan ateşin alev leri sarıp sarmalıy ordu çölün uçsuz bucaksızlığını. Cehenneme çev iriy ordu zalimlerin saltanatlık düny asını. Korktular Filistin'in kav urucu ateşinden. Ve sürdüler ordularını ateşin üzerine. İlk haber Ürdün'den geldi. Onu Suriy e izledi. Suudi Arabistan...

Acılarla taşlaşmış y üreğinin se-sini dinlemek istedi Ebu Ömer.Day anamaz dediği y üreği day anı-y ordu artık. Sırtına saplanan hainhançerin acısını hissetmiy ordu.Kralların, şeyhlerin dünyasını getirdigözlerinin önüne. Ne f arkları v ardıki siy onistlerden. Kardeş postunabürünmüş canav ar değil miy dionlar? Empery alizmin hapşırdığıy erde grip olanların ne y ararı ola-caktı Filistin halkına? Önlerine

39

Page 42: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

uzatılan çanağa kaşıksallayanların, özgürlük vebağımsızlık derdi olamazdı elbet...Yaşadığı hesaplaşmasındankorktu birden. Yüreğine, kardeş düşmanlığını eken tohumların saçıldığını sandı, irkildi. Hesap soran gözlerle baktı iç dünyasına. Öyle olmadığını anlayınca rahatla-dı. Onurla andı Abdul Nasr'ın adı-nı. Doğruldu boylu boyunca uzan-dığı yerden. Omuzlarından tonlarca yükün kalktığını hissetti. Yüreğini serinleten anti-emperyalist rüzgara çevirdi yüzünü ve yürüdü...

Kendi halkına ve gücüne gü-venmekten başka yolun olmadığı öğrenmişti artık.

Karşıdan bir sesin kendisini ha-yal dünyasından uyandırmak iste-diğini hissetti. Yaşıtı sayılan Muhammed'i bu. Muhammed'i her gördüğünde geçmiş sohbetlerine dalarlardı. Bir de onun yalnızlığına acırdı. Sürgünde olan akrabaların-dan haber alamamanın acısını yaşıyordu Muhammed. Ebu Ömer'e göre daha dinç ve savaş tecrübesi fazlaydı. Komiteler arasında kuryecilik yaparak İntifadaya katkı sunardı. Bu görevinden arta kalan zamanını yaralıların tedavi edilmesine harcıyordu.

Sohbet etmeleri için bir araya gelmeleri uzun sürmedi... Uzi'lerden boşalan ölümün soğuk sesleriyle kalktılar oturduklarıyerden. Vurulup düşenlerin cesetleri, omuzlarda taşınan yaralıların iniltileriyle inliyordu her yer. "Doğacak günün acılarımıza yenilerini katacağını, gördüğüm rüyadan anlamıştım" dedi Muhammed.

"Acısız günümüz mü var?" diye sitemle yanıt verdi Ebu Ömer. Ölü ve yaralıların taşındığı evlere doğru yavaş adımlarla yol aldılar. Daha kaç karanfil koparılacaktıdalından? Kaç ananın yüreği dağlanacaktı? Yeniden irkildi yüreği. Yaşlı ve kırışık yanaklarıüzerinden yaşlar süzülüverdi. Genç ve nazik bedenlerde yuva açan kahpe" kurşunların izine neşter vururken, atılan çığlıkların uğultusu beynine saplanan bir hançerdi sanki "Mu-

40

hammed'in...Savaş sürüyordu. İntifada alev-

leri, Filistin topraklarının üzerinde harlandıkça harlanıyordu. Düşenle-rin yerini yüzler, binler alıyordu. Bu bir bayrak yarışıydı. Bayrak, el-den ele geziyordu ve şimdi intifadayla şimdi daha yükseklerde dalgalanıyordu.

İntifadalı günler, günleri kova-ladı. Zafer üzerine zaferler eklendi. Sesleri Şeria, Gazze, Kutsal Ku-düs'ün sokaklarını aştı. Ezilenlerin sol memesinin altındaki solmayan yuvasında taht kurdu.

Emperyalizmin Ortadoğu jan-darması İsrail, İntifadayla bir kez daha yenildi. Bunca zulüm, sürgün ve ölüm kusan mekanizması, işle-mez olmuştu. Filistin halkının zafere kilitlenişi engellenmiyordu artık. İntifadayla daha da perçinlenmişti.

"Terörist" dedikleri ve yaşam hakkı tanımadıkları halkla "barışmak" istediklerini ilan ettiler dünyaya. Halkları kandırmakla yoğrulmuştu mayaları. Gerçek temsilcileri yerine yerli işbirlikçileri öne çıkarmak istediler. Ama başaramıyorlardı. Her hile dolu adımları, kendilerini vuran silaha dönüşüyordu.

Akşam karanlığı çöker çökmez, sokaklardaki canlılık yerini sessiz-liğe bırakıyordu. Yaşamı düzenle-yen komite üyelerinin dışındaki halk evlerine çekiliyordu. Evlerinin elektriği kesilmemişse -elektrik ve su kesintileri silah olarak kulla-nılıyordu- televizyonların tuşlarına basıyorlardı. Dünyanın gözleri içe-risine bakarak, atan nabızları ölç-meye çalışıyordu.

Ya liderlerinin tavırları neydi? Ne düşünüyordu acaba? Can bedeli kazanılanları nasıl koruyacaktı? Sempati ve kafalardaki kuşku dolu sorular tartışma konusu oluyordu aralarında. Elbette ki iyi niyet ağır basıyordu ilk zamanlar. Zaferi ka-zandıklarına inananlar, düşmanın artık pes ettiğini ve bağımsızlığa giden ilk kapının açıldığını düşü-nenleri de az değildi aralarında.

Belki de omuzlarındaki yükün

ağırlığı, ya da politika yapmak, ön-gördüklerini tartışmanın hızlarını keseceğine inanıyorlardı. Öyle ya bunlar liderlerin işiydi! Onlara, ön-derliğin işini kolaylaştıran yeni za-ferler kazanmak düşüyordu. Belki de yaşamın acı gerçekliğini kendi yanılgılarıyla anlayacaktı bir çoğu. Kurt ve kuzunun aynı yerde yaşa-maya mahkum edilmesinin acı ya-nılgısı olacaktı bu.

Sosyalizmin tek tek ülkelerde tasfiye edilmesinden sonra kendi halklarının gücüne güvensizleşen küçük burjuva her örgüt gibi, FKÖ önderliğinin de ayakları boşlukta kaldı. Ortadoğu'nun kaygan zemi-ninde, dışa bağlı siyaset politikası desteksiz kalmıştı artık. Destek su-nanların çoğu, yıllar yılı kendi kü-çük hesaplarına alet etmişti Filistin davasını. Ama yeni süreçte, onların da farklı yanları kalmamıştı. Çünkü onların da dayanacakları bir yerlere ihtiyaçları vardı. Bu nedenle yeni koltuk dayanaklarına ihtiyaç duyu-yordu FKÖ. Bağımsız Filistin iddi-aları, yerini emperyalist çözümlere bırakmıştı. Kendine ve halkının öz-gürlüğe olan inancı yerine, emper-yalizm ve onun desteklediği siyonizmin dayatmaları olan sözde barış politikalarına sarıldı. Bu geri bir adımdı. İntifadanın kazanımlarının feda edilmesi demekti...

Bu gerçekliğin anlaşılması için çok değil, iki yıl gerekecekti. Kurt ile kuzunun aynı ortamda kardeş kardeşe yaşayamayacağını çıplak bir gözle anlayacaklardı. Tarihin akışını tersine çevirmek isteyenle-rin, tarihsel gerçekliğin ağır sille-sini suratlarında hissettiklerinde, belki de yerlerinden kalkmaları için fırsatları olmayacaktır. Ama yönünü tarihin doğru yöndeki akın-tısına kaptıranlar olacaktır.

Dirilip doğrulacaklar oturduklarıyerden. Varılması gereken menzile ulaşacaklardır. Filistin'in bereketli topraklarında bu güç, bu güven fazlasıyla vardır.

Page 43: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

NOTAgrup yorum

Mehmet Sait'in TürküsüSöz: Ozan Telli

Müzik: Grup Yorum

mehmet sait asıl adım yırtıcı kuş adın aldım bir atılgan şahin oldum yuva tuttum yüceleri

umut fidanını diktim kan olup köküne aktım karanlığa yıldız ektim siperlerde geceleri

çapalı'ya otağ kurdum "beri hay"la gelir ordum dört cephede cenge girdim duman ettim niceleri

altı bin al yıldız aktı bizim şafak böyle söktü şehitlere ağıt yaktı suna boylu bacıları

.41

Page 44: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

ŞİİRozan telli

ŞAHİNCE

kırmızı, ak v e kara toprak yanıy or göğünüyor mor

kay alar dağlarda salkım saçak bahçelerde,

bağlarda üzüm y üklü tiy eklerin damarları sızlıy or

v e kuruyor dallarında zerdali zümrüt zeytin yere

düşmüş çürüyor açlıktan ağlarken ürkek gözlü

çocuklar ağaçlan öksüz kalmış antep' in ötmez

olmuş f ıstıklarda bülbüller kepez'li toliler peyikmiş

akbabalar başımızda dönüyor öfke göğe çıkmakta,

hışım y ere iniyor

mehmet sait asıl adım y ırtıcı

kuş adın aldım bir atılgan şahin

oldum yuv a tuttum y üceleri

fransız antep'i sarmış bir halkı bir halka

kurmuş örs paslanmış, çekiç durmuş bakır

değil bakırcının döv düğü demir değil

demircinin döv düğü köşkerin dövdüğü gön

değil

düşmanın döşüdür gayrı

durulacak gün değil sav aşmanın çağıdır

çağıdır savunmanın ekmeği, ateşi, işi

antepli'nin büyük düşü kutupy ıldızıdır gecede

şaşmaz umut

y emişidir y ücede

düşmez ışıldar

y üreğinde

çapalı'ya otağ kurdum "beri hay"la

gelir ordum dört cephede cenge

girdim duman ettim niceleri

çırak ocağı yakıy or kalf a körüğüçekiyor kurşun eritiyor usta

cephedeki çete dosta tezgahta

mermi döküyor kükürt ve söğüt

kömürü biraz güherçile ile fişeğe

barut yapıy or y oğuruyor ham

demiri kan teri ile mayalıy or çelik

yontucusu ustam horoz sesi

duy uluyor şafağın kızıl duv ağı

özgürlüğün gelinine ağarırken

sev da ile

umut fidanını diktim kan olup

köküne aktım karanlığa y ıldız

ektim siperlerde geceleri

yay ılıy or kan kokusu ağır ağır, dört bir

yana cepheye cephane ve su taşıy or

sırtında ana v e ananın çocukları

karıncaları isy anın özgür yeleli

asy a'nın kıv ılcım çiçekleri f işek

dolduruy orlar atelyede karanlığı delen

kurşunda

42

Page 45: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

ışığı var gözlerinin

yetim yetim yemen gördüm hep

gözümde tüttü yurdum bir çileli ömür

sürdüm er tanıdım acı lan

ve kalenin mazgalında bir çete kulağı kirişte, teti k

duruyor kırmızı kayışlı davul gibi vuruyor isyan

ateşli mangal yüreğ i yi vi seti alnımızın çizgisi

alnımızın yazgısı

yağız bir namludan görüyor hasmım ve

düşünüyor der ya gibi derinden ipin ince

yerinden

yarın kırı lacağım

kuşçudağı 'nda kuşatmanın

mutl ak yarı lacağım nice nice

koçyiğ idin

yer e serileceğ ini

altı bin al yı ldız aktı bizim şafak

böyle söktü şehitlere ağı t yaktı

suna boyl u bacı ları

gözlerinde çıngı çakan çetel er obanl ar, abalı lar,

yol daşlar derlenmişler deste deste barışta usta

savaşta usta kıraç toprak ihsanl arı şimdi kandil

karşısında oynaşırken duvarda kocaman kara

gölgeleri birer efsane gibiler yarın gün doğunca

tanda basacaklar düşman kol unu kesecekler

yol unu el malı köprüsü'nde

elmalı köpr üsü'nde düşmanı

yor am dedim bal aban boğazı 'nda

başına vuram dedim çift kanadım

kırı lınca

MEHMET SAİT KİMDİR?

Şahin Bey ya da Şahan Bey olarak da bilinir, ası l adı Mehmet Sait'tir. 1890'da Antep'te doğmuştur. Babası küçük yaş ta öl düğü için,

amcası tarafından büyütülmüş, eğ itmini yarıda bırakarak deri işlerinde çalışmıştır. Birinci Paylaşım Savaşı 'nda Osmanlı Ordusu safl arında,

Yemen'de savaşmıştır. Savaşta gös terdiğ i başarı larından dolayısubaylık konumuna getirilmiş ve bu görevle 1918'e kadar bütün Ar ap

cephelerinde savaşmıştır. Mondros Mütarekesi sonrasında OsmanlıOrdusu'ndan ayrı lıp Antep'e dönmüştür. Fransız işgaline karşı direnen

küçük silahlı birlikleri merkezi bir örgütlülük içerisinde savaş tırmak için çaba harcayan Mehmet Sait daha sonra bu birlikl erin komutanlığını

yapmıştır. Mehmet Sait, Antep-Kilis yolunda konumlanan işgalci Fransız tami klerine büyük darbel er indirmiş, şehirdeki işgalcilere erzak ve

malzeme taşı yan bir birliğ i, Kızı lburun'da pusuya düşürüp geri çekilmeye zorlamıştır. Yardım alamayan Antep'teki Fransız Garnizonu zor günler

yaşamış, bunun üzerine Antepliler genel ayaklanma hazırlıklarına başlamışlardır. Ayaklanmayı bastırmak için Antep-Kilis bölgesinde

bulunan Fransız Ordusu'na ait üç pi yade al ayı , iki yüz süvari, bir topçu bataryası , dört tank ve birçok ağır makineliden oluşan birliklerinin

Antep'e gelmek üzere olduklarını öğrenen Mehmet Sait ve müfr ezesi, Kızı lburun'da düşmana pusu hazırlıklarına başl amış fakat ilk saldırı

sonrasında geri çekil mek zor unda kalıp Kertil yamaçlarında konumlanmalardır. Direnişçiler, üs tün ateş gücüne sahip Fransızlar

karşısında bir kez daha gerilemiş ve bu kez Bostancık Değ irmeni'ne geçmişlerdir. Burada oluş turulan cephenin bir yanında Karayı lan ve

arkadaşl arı , ortasında Mehmet Sait ve müfrezesi, öte yanında da Boynooğ lu Memiş'in kuvvetleri yerleşmiştir. Fransız Ordusu'nun yoğun

ateşi karşısında, cepheni n iki kanadında yeralan kuvvetler geri çekilmiş, yal nız kalan Mehmet Sait, kendisine geri çekilmeleri gerektiğ ini söyleyen

arkadaşl arıyla kısa bir değerlendirme yapmış ve gerileme önerisini reddederek çatışma kararı almıştır. Direnişçiler kahramanca çarpışarak

birer birer şehit ol muş, müfreze komutanı Mehmet Sait de El malıKöprüsü'nde düşmanla göğüs göğüse girdiğ i çatışmada, son kurşununu

harcamış ve süngü darbel eri ile şehit olmuştur. (1920)

dört bir yanım sarı lınca yürüdüm

üstüne ateşi n

tutuş tum şahince bağrıma

batınca süngü kanımda eridi sanki

düştüm şahi nce

dostlar bağ layalım sözü biz şehidiz

antep gazi gönüllere gömün bizi

gömün bizi

43

Page 46: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

KASETmurat ceyhan

boğaziçi gösteri sanatları topluluğu

KARDEŞ TÜRKÜLERoğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu'Müzik Grubu'nun"Kardeş Türküler" adlıkaset-CD çalışması,Kalantaraf ından dinley icileresunuldu. Daha önce

grup elemanlarından Feryal Öney'insolist olarak y eraldığı Hardasan-Azeri Şarkıları adlı çalışmanınardından çıkarılan bu kasette Türk,Kürt, Ermeni, Gürcü v e Laz halkşarkıları ile Alev i Müziğindenörneklere y er v eriliyor ve bumüzikler grubun kendi düzenlemeanlay ışı içinde yorumlanmay açalışılıy or.

Anadolu topraklarında y üzy ıllar boy unca iç içe y aşamış/y aşayan de-ğişik halkların v e toplumların, bu coğrafy anın etnik v e kültürel y apı-sını birlikte biçimlendirdikleri bili-niy or. Bu ortak kültür, günümüzde unutturulmaya vey a yok say ılmaya çalışılan halkların v e toplumların, kendi farklı değerlerini koruyarak da 'ortak y aşama biçimleri' y arata-bildiklerini göstermektedir. Bu an-lamda Anadolu kültürü, y alnızca

geçmişe ait bir gelenek değil, hiçbir halkın kimliğine saygısızlık etme-den v e haklarına tecavüz etmeden bir arada nasıl y aşanabileceğinin olanaklarını sunan v e günümüze kadar uzanan bir mirastır.

"Kardeş Türküler", Anadolu halklarının zengin mozaiğinin bize sınırsız bir kültür dev rettiği, bu kül-türün hayatın her alanında yaşatıl-ması v e geliştirilmesi gerektiği dü-şüncesinden hareketle, söz konusu halkların müziklerinin tanıtımına dönük bir çalışma olarak düşünül-müş. Kasette y er alan halk şarkıları, o halk müziğinin karakteristiklerini bozmamaya özen göstererek, müm-kün olduğunca 'otantik' v e 'y erel' biçimleriyle, 'sadeliği' esas alan bir düzenleme anlay ışı içinde y orum-lanmay a çalışılmış. Çalışmanın ha-reket noktalarından biri, müzik pi-y asasındaki standart ve 'poplaştırıcı' tarzların dışında kalarak farklı bir bir yorum oluşturabilmenin yollarını zorlamak olmuş. Bu çerçevede, grubun olanaklarına bağlı olarak kimi parçalarda v okal v e ritm denemelerine y er v erilmiş; müzik-lerde enstrüman kullanımındaki çe-

şitlilik korunmay a çalışılmış, söz-lerde ise orijinal dilin v urgularına dikkat edilmiş. Ay rıca bazı parça-larda otantik seslenmeler de kulla-nılmış.

Çok çeşitli doğu kökenli perküsyonların zengin bir biçimde kullanımı, şarkılara otantik bir dina-mizm katmış. Ayrıca, başta Kürtçe olmak üzere, söylenen dillerde ba-şarı sağlanmış.

Düzenleme ve kay ıt aşamaların-da Grup Yorum'un da katkılarının bulunduğu Kardeş Türküler'de şu halk şarkıları bulunuy or:

Burçak Tarlası (Türk Halk Şar-kısı), Demme (Kürt Alevi Semahı), Ala Gözlü Nazl ı Pirim, Yandı Bağ-rım, Sökün Ayı, Duzgin Bawo, Fa-dike, Jin u Hebun, Rewiti, Gorani (Ermeni Halk Ezgisi), Dile Yaman, Sarı Gyalin (Ermeni Halk Şarkısı), Zepür Gı Tarnam (Ermeni Halk Şarkısı), Safrpialo (Gürcü Halk Şarkısı), Golas Empula Yulun (Laz Halk Şarkısı).

Anadolu'nun zengin kültürel mozay iğini, insanlara ulaştırmay ı hedef ley en "Kardeş Türküler", din-lenmesi gereken bir çalışma.

44

B

Page 47: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

KİTAPzerrin kayalı

TAMAMA-PONTUS'UN YİTİK KIZI

YORGO ANDREADİSnadolu tarihi çokfarklı etnik kökenleri,kültürleri, inançlarıylahalkların bir aradayaşadıkları, ortakemekleriyle y aşamıkardeşçe güzelleştir-diklerinin tarihidir. Bu

tarih, aynı zamanda egemenlerin,iktidar hırsları adına, kardeşçeyaratılan güzellikleri kana, gözy aşınaboğarak, hakları birbirinedüşmanlaştırıp y oketmesinin de tarihidir.

Anadolu halklarının binlerce yıllık tarihi içinde, daha dün say ılabilecek kadar y akın bir tarihte y aşanan, gerçek bir dramdır Tamama'nın öy -küsü. Y irmi y edi asırdır, bir halkın, üzerinde y aşadığı, ekip biçtiği top-raklardan, ormanın ta köklerinden sökülüp atılmasının, koparılışının öy küsüdür. Karadeniz'in doğusunda, hırçın dalgalara selam duran yemye-şil dağların, daha dün adına Pontus denilen v atanın v e onu vatanlaştıran halkların, Pontus'un v e Pontuslular'ın v atansızlaştırılmasının öyküsüdür.

1900'lerin başlarında, Osman-lı'nın hükmettiği geniş topraklarda y aşay an halklar, bir bir bağımsızlık elde etmektedir. Ekonomisiy le, as-keri yapısıy la ve devlet bürokrasisiy-le, kısacası her şey iyle empery aliz-min güdümündeki Osmanlı'nın çö-küşünün son demleridir y aşanan. Balkanlar'da, Makedony a'da, Güney'de Arap topraklarında, doğuda Kaf kaslar'da savaş, tüm y ıkıcılığı ile sürmektedir. Ülke içinde yaşamını emeğiy le kazananlar bir yana, tüm sömürücüler iktidar için kıy asıy a mücadele içindedir. Alman empery alizmi, Osmanlı ordusunu eğitip y önetmektedir.

Espiy e, Karadeniz'de cennet bir köy o zamanlar. Karadeniz, hıristiy an Rumlar, Ermeniler, onlardan çok sonra gelmiş müslüman Türkler ve daha doğuy a doğru Gürcülerin, Lazların bir arada y aşadıkları bir bölge.

Espiy e, Karadeniz'deki hemen he-men tüm köylerde olduğu gibi, kasa-balar gibi, bir ucunda cami minaresi, bir ucunda kilise çan kulesi, ezan se-siyle, çan sesinin uyum içinde çınlat-tıkları bir türkünün adıdır. Espiy e'nin hıristiyan, müslüman tüm halkının sevdiği, saygı duyduğu rahip Papayiannis ve onun küçük kızı, adı TAMAMA. Rahipler, imamlar öy le din sömiirüsüyle şataf atlı yaşam kuranlardan değil, herkes gibi toprağında çalışıp üreten insanlar, halktan insanlardır.

TAMAMA 'nın öy küsünde, halk-ların birbirlerinin kutsal olan değer-lerini, inançlarını nasıl sahiplenerek y aşay abildiklerinin en güzel örneklerini öğreniyoruz. O görkemli Sümela Manastırı'nda, tüm hıristiy anların kutsal ayin için toplandıktan yerde, müslümanların da günler süren yolculuktan sonra, ay nı tanrıy a ay rı ayrı dua edip, birlikte y iyip içtikleri, horon kurdukları bir dünyadır yaratılan.

İktidarı sürdürmenin temel yön-teminin, halklara zulüm v e zorbalık olduğu her yerde, her dönemde oldu-ğu gibi, Osmanlı'da da inanç farklı-lıkları, halkları birbirine düşürmek için kullanılan en önemli araçlar ol-muştur. Osmanlı'da da bu işler için çeteler v ardır. Türkleştirmek, müslü-man halkı diğerlerine düşman etmek için her türlü provakasyon, katliam, zorbalığı dev let adına yapan çeteler. Adına kahraman deniliyordu. Topal Osman'dı çetelerin başı v e o da bu-günkiler gibi, eli kanlı katiller şef i, Cumhuriyet sonrası mecliste millet v ekiliy di.

1915-1916'larda Alman danış-manlarının Osmanlı'nın sorunlarınınçözümü için önerdikleri daha sonrakendi ülkelerindeki faşizmin kaynağıolacak bakış açısıy dı. "Türkiye farklıetnik ve dinsel grupların karışımıolmaktan kurtulmalı, bölgede ayaktakalabilmek için tek uluslu, tek dinlibir y apıy a kav uşmalıydı. " Böy leceazınlıklar saf dışı edilecek,

yek vücut, güçlü bir millet y aratıla-caktı.

Ruslar, doğudan ilerlemey e başlay ınca, bu planların Karadeniz'deki ay ağının, uy gulanması iç koşullar oluşmuştu. Hristiy anlar, hristiyan Ruslar'la birlik olmasın, ihanet etmesinler diye, 50 kilometre güney e taşınacaktı.

1916 Kasım ay ında tüm civar köy lerde Hristiy anlar, Pontuslar as-kerler eşliğinde dizildiler y ola. Kasım kıştı, açlık, soğuk, sef aletti. Yok etmekti amaç. Samsun'da, Kav ak'ta, Hav za'da açlıktan kıy ım yapılmıştı. Şeytanderesi, binlercesine mezar ol-muştu. Burada daha sinsiydi katliam. 20 kilometrede bir çeteler kıy ıyordu beşer onar, soğuk kıy ıyordu, açlık, hastalık, kıy ıy ordu. Ve yol 50 kilo-metre olduğunda hala y aşay anlar vardı. Yol 200 kilometre uzadı. Çünkü planın adı ölümdü, "Beyaz Ölüm."

Espiye'den yeni çıkmışlardı, ge-riy e dönüp baktıklarında, bir karabu-luttu evlerden gökyüzüne yükselen. Güy a geçiciydi, geri döneceklerdi. Hangi vatana, hangi bahçeye, hangi köye... Yola çıkanların ardından, da-ha ayak izleri sıcakken Topal Osman çeteleri y ağmalay ıp, yakıyordu köy leri.

"O kadar çok insan ölmüştü ki, artık kimse ölüsüne ağlamıy ordu. Ölüme alışmışlardı. Hiç kimse ölü-sünü toplamıyor, hiç kimse onları gömmekle uğraşmıy ordu."

Tamama bu yürüyüşte sağ kalan otuz altısının en küçüğüydü. İnadına yaşamış, nasılsa ölmemişti işte. Ta-mama'nın korku v e acı dolu koca-man gözleri, bir halkın y ok edilişinin tarihine açılan penceredir. Küçük Tamama'nın öyküsü, küçücük bir ki-taptır ki; zulme karşı öf kemizi bile-yen, halkların kardeşçe y aşayacağı günlere olan özlemi büyüten bir ko-caman dünyadır.

Tamama-Pontus'un Yitik KızıYorgo Andreadis I Belge Yayınları

45

A

Page 48: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

HABER/YORUM

GRUP YORUM ELEMANI

UFUK LÜKER'E HAPİS

CEZASIKISA HABER

Grup Yorum elemanı Ufuk Lüker'e, Grup Yorum'un 1994 y ılında Deniz-li'de verdiği bir konserden dolay ı 6 ay hapis cezası v erildi. Bilindiği gibi 1992'de y ine Denizli'de gerçekleştirilen başka bir Grup Yorum konserinin ardından da Elif Sumru Gürel v e Kemal Sahir Gürel hapis cezası almışlardı.

Grup Yorum'un avukatları yaptıklarıaçıklamada, mahkemeninyargılamaya giderken, geniş bir araştırmay a gerek duymadan, konser kaydının yapıldığı bant çö-zümlemesini ve tanık polislerin if adelerini day anak aldığını söy le-diler. Yasalara göre bant çözüm-lemeleri, herhangi bir mahkemenin akışı içinde delil olarak kulla-nılamıy or. Ayrıca bant çözümle-melerinin, mahkemenin belirleyeceği bir bilir kişi hey eti taraf ından yapılması gerekiyor. Oysa Denizli Savcılığı iddianamey i hazırlarken, konser tutanağını hazırlay anların, bant kaydını y apanların ve bant çözümlemelerini y apanların aynı kişiler y ani polisler olmasını y eterli bulmuş. Uf uk Lüker'e v erilen cezanın maddi day anakları olmadığını da belirten avukatlar, cezanın iptali için Yargıtay'a baş-v urduklarını belirttiler.

idil kültür merkezi’nde

*BAGLAMA *GİTAR

*YAN FLÜT

*HALKOYUNLARI

KURSLARI BAŞLIYOR KAYITLARIMIZ BAŞLAMIŞTIR!

idil kültür merkezi dereboyu cad. no: 110/55 orta

köy/istanbul tel: (212) 261 32 19-260 05 07

GRUP YORUM

9 Mart 1997;

Okmeydanı'nda 'Sürekti Ay dınlık için 1 Dakik a

Karanlık" eyleminde yaklaşık 4000 kişiye seslendi.

12 Mart 1997;

Gazi Ayaklanmasının yıldönümünde Gazi

Mezarlığı'nda yapılan kitlesel anmaya katıldı.

16 Mart 1997;

16 Mart Katliamı'nın yıldönümünde Bey azıt

Meydanı'nda gerçekleştirilen kitlesel anmaya katıldı.

21 Mart 1997;

HADEP tarafından Şişli Abide-i Hürriyet

Meydanı'nda düzenlenen Newroz Şenliği'nde yoğun

yağmur yağışı altında yaklaşık 5000 kişiye seslendi.

25 Mart 1997;

HADEP tarafından Abdi İpekçi Spor Salonu'nda

düzenlenen Newroz Şenliği 'nde, yaklaşık 10 000

kişiye seslendi.

30 Mart 1997;

İdil Kültür Merkez i'nde düz enlenen "30 Mart-17

Nisan Devrim Şehitlerini Anm a Günleri" kapsamında

düzenlenen etkinlikte yaklaşık 800 kişiy e seslendi.

5 Nisan 1997;

Gazi Mahallesi'nde Devrim Şehitleri iç in ver ilen

yemeğe ve mez arlık anmasına katıldı.

5 Nisan 1997;

Hollanda' da "30 Mart-17 Nisan Devrim '

Şehitlerini Anma Günleri’ kapsamında düzenlenen

gecede yaklaşık 6000 kişiye seslendi.

6 Nisan 1997;

İdil Kültür Merkezi'nde Beyaz Nota Platformu

tarafından organiz e edi len şenlikte, yaklaşık 800

kişiye seslendi.

8 Nisan 1997;

Okmeydanı'nda "Sürekli Aydınlık için 1 Dakik a

Karanlık" eyleminde yaklaşık 600 kişiye seslendi.

10 Nisan 1997;

Haklar ve öz gürlükler Platformu tarafından

Eyüp Sultan Cami'nde devrim şehitleri için okutulan

mevlide katıldı.

12 Nisan 1997;

Okmeydanı Halk Meclisinin kuruluş şenliğinde

yaklaşık 1500 kişiye ses lendi.

12 Nisan 1997;

Alibeyk öyde 'Sürek li Aydınlık için 1 Dakika

Karanlık" eyleminde yaklaşık 200 kişiye seslendi.

14 Nisan 1997i '

Ümraniye'de "Sürek li Aydınlık için 1 Dakika

Karanlık" eyleminde yaklaşık 500 kişiye seslendi,

17 Nisan 1997;

Nurtepe' de 'S ürekl i Aydınlık için 1 Dak ika

Karanlık" eyleminde yaklaşık 500 kişiye seslendi.

20 Nisan 1997;

Ayşe Nil' in ve Ayçe İdil' in mez arlarını ziyar et

etti.

23 Nisan 1997

Okmeydanı'nda ton "Sürekl i Aydınlık için 1

Dakika Karanlık" eyleminde yaklaşık 2500 kişiye

46

Page 49: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

KISA HABER

seslendi.23 Nisan 1997;

Kadı köy'de son "Sürekli Aydı nlı k için 1

Dakika Karanlı k eyleminde yaklaşı k 1000 kiş iye seslendi.

28 Nisan 1997;istanbul Üniversitesi Diş Hekimliği

Fakültesi'nde gerçekleştirilen bahar şenliğinde

yaklaşı k 600 kiş iye seslendi.1 Mayıs 1997;

1 Mayıs Bayramı 'na katıldı.

16 Mayıs 1997;istanbul Küçükyalı 'da yaklaşı k 1500 kiş inin

izlediği bir konser gerçekleştirdi.17 Mayıs 1997;

İTÜ'de, Beyaz Nota Platformu

tarafından düzenlenen şenliğe katı ldı.

18 Mayıs 1997;İdil Kültür Merkezi'nde yaklaşı k 1000

kiş inin izlediği bir konser gerçekleştirdi.20 Mayıs 1997;

Şirinevler'de, Tüm Maliye- Sen 3 Nolu

Şube'de gerçekleştirilen söyleş ide küçük bir dinleti de verdi.

21 Mayıs 1997;

Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü'nde düzenlenen Bahar Şenliği 'nde

yaklaşı k 800 kiş iye seslendi.21 Mayıs 1997;

Okmeydanı Halk Meclisi tarafı ndan

düzenlenen Aşure Günü Şenliği 'nde yaklaşı k 500 kiş iye seslendi.

23 Mayıs 1997;İstanbul Üniversitesi Çapa Tı p

Fakültesi'nde gerçekleştirilen TÖDEF

Kurultayı 'na katı ldı .

29 Mayı s 1997;

Geleneksel İTÜŞenliği 'ne katıldı.29 Mayıs 1997;

Almanya Bielefeld kentinde

Bielefeld Üniversitesi tarafı ndan düzenlenen şenlik kapsamı nda bir

konser gerçekleştirdi.

30 Mayıs 1997;Almanya Kiel kentinde Alevi Gençlik

tarafı ndan düzenlenen bir şenliğe katıldı .1 Haziran 1997;

Bem-Sen'li memurları n düzenlediği kı r

gezisine katıldı .

11 Haziran 1997;İÜ Merkez Kampüsü'nde polisin açtı ğı ateş

sonucunda yaralanan Devrim Gençlik Dergisi

yazı iş leri müdürü Bülent Tegün'le dayanışma amacı yla İÜ Avcılar Kampüsü'nde düzenlenen

şenliğe katı ldı .

14 Haziran 1997;DLMK'lı öğrencilerin düzenlediği kı r

gezisine katıldı .

14 Haziran 1997;Almanya'nı n Aschefenburg kentinde

yaklaşı k 2000 kiş inin katıldı ğı bir konser

gerçekleştirdi.15 Haziran 1997;

İdil Kültür Merke zi'nde düzenlenen "Şimdi Binlerce Ömürleri Var" isimli şenlikte bir dinleti

verdi.

ŞANAR YURDATAPAN TUTUKLANDIYurtdışı dönüşü, Atatürk Havali manı 'nda istanbul Emniyet M üdürlüğü Terörle

Mücadel e Şubesi'ne bağ lı polisler tarafından gözaltına alınan müzisyen ve insan

hakları savunucusu Şanar Yurdatapan, 4 gün gözaltında tutulduktan sonra çıkarı ldığımahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi.

PKK itirafçı ları Murat İpek ve Murat D emir'e yar dım ettiğ i ve kendilerine pasaport

sağ ladığı iddiasıyla tutuklanan Şanar Yurdatapan, cezaevine giderken basına

yaptığı açıklamada, gerçeklerin çok yakında ortaya çı kacağını belirtti.

MKM KÜRT HALK MÜZİĞ KOROSU ' NDAN

İDİL KÜLTÜR MERKEZİ'NDE KONSERÇalışmalarını Mezopotamya Kültür Merkezi bünyesinde sürdür en Kürt H al k

Müziğ i Korosu, 24-25 Mayıs tarihlerinde İdil Kültür Mer kezi'nde i ki konser verdi.

Kürtçe tür külerin Türkçeye çevrilerek asi mile edildiğ inin vurgulandığı konserde, bu türkülerin Kürtçe ası lları dinleyicilere sunuldu. Konsere, H ADEP Genel Başkanı

Murat Bozl ak da kısa bir konuşma yaparak katı ldı .ikinci gün yapı lan konsere, izleyici olar ak Orhan Aydın, M enderes Samancı lar,

Ferhat Tunç , Reis Çelik, Cezmi Ersöz gibi sanatçı larla Avukat Ercan Kanar da katı ldı .

İZMİR MUHABİRİMİZ TUTUKLANDI20 Mayıs 1997 günü, İzmir Emni yet Müdürlüğü'ne bağ lı ekipler tar afından

gerçekleştirilen ev baskınları sonucunda aralarında İzmir Muhabirimiz Ömür

Cerrahoğ lu'nun da bulunduğu pek çok kişi gözaltına alındı . Çoğunluğu üni ver site öğrencisi olan 13 kişi 4 gün sonra çı karı ldıkları mahkeme tar afından tutuklanar ak

cezaevi ne konuldular.Aynı zamanda Ege Kültür Sanat Mer kezi çalışanı da olan Ömür Cerrahoğ lu'nun

tutukl anması , halktan yana sanata yapı lan saldırı ların yeni bir hal kasını oluşturuyor. Devletin hiçbir politi kası sanatımızı engelleyemeyecek.

Ömür Cerrahoğ lu ile yazışmak isteyenler için

Ömür CerrahoğluBergama Cezaevi

İzmir

emeğin, özgürlüğün, kardeşliğin sesi

ÇEVRE RADYO105.7

47

Page 50: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan

48

HABER/YORUM

1 Mayıs 1997'nin ardından İdil Kültür Merkezi, Okmeydanı Halk Kültür Merkezi, Grup Yorum, Ayşe Gülen Halk Sahnesi, Özgürlük Türküsü, Fotoğraf ve Sinema Emekçileri ve dergi miz Kültür Sanatta Tavır Dergisi tarafından yapılan ortak aç ıklamanın metnini yayınlıyoruz.

HALKLARIMIZA

1 MAYIS 97 BİZİMDİR, ZAFER DE BİZİM OLACAKTIR

1 Mayıs 1977 katliamının yirminci yı lında 37 şehidimizin, 1000 gizli operasyonun hesabını sorduğumuz bir gündü 1 Mayıs 1997.

Bu 1 Mayıs'ta da düşeceğ i aczi gören, alandaki kitleselli kten kor kan devlet daha günler öncesinden 1 M ayıs'ın kitleselliğ ine-

gölge düşürmek için, katı lımı engellemek için yoğun bir anti-propagandaya girişti.

1 Mayıs 1977, '88, '89, '96 katliamlarından sorumlu ol an devlet, son altı ay içinde gözler önüne serilen çetel erinden hesap

sorulacağını çok iyi biliyordu. Bunun üzerini örtmek için de "olay çıkacak, provokasyon yar atı lacak" türünden açıklamalarına günler

öncesi nden başladı . Amaçları korku, panik yaratmaktı . Bunun için de 1 Mayıs'a iki gün kala sadece İstanbul'da 28 kitle örgütü,

sendi ka ve kültür mer kezi bası lmıştır. İnsanlar gece yarı ları evlerinden gözaltına alınmış, işkencehanelere götürülmüştür. Ancak bu

saldırı ların hiçbiri halkımızın alana akmasına engel ol amamıştır.

Aland a Provakasyon Ortam ı Yaratılmak İstendi

Devlet, alana sadece sendi ka konfederasyonlarını ve bir kaç demokr ati k kitle örgütünü alıp, on binleri alanın dışında tutmayı

hedeflemiştir. Sendika ağaları ile bu yönde pazarlık yapı lmıştır. Onbinlerin kendi ni ifade etmesinin önüne geçilmesi istenmiş, çatışma ve

provakasyon ortamı yaratı lmıştır.

Bizim de içinde yer aldığımız Haklar ve Özgürlükler Plat formu (HÖP), hiç bir biçimde devletin yaratmak istediğ i provokasyon

ortamına fırsat tanımamıştır.

Arama noktasından Kasımpaşa isti kameti ne geri dönüp, toplanma yerine doğru yönelmenin nedeni; alanda 1 Mayıs’ın özüne

uygun bir programı gerçekl eştirme şansımızın kalmamasıdır. Alternatif bir miting için geri dönülmüştür.

Basında yeralan "polis barikatı açı lmadığı için geri dönüldü" sözleri çarpı tmadan ve kamuoyunu yanı ltmadan ibarettir. Miting

düzeni, disiplini özüne uygun gerçekleştirilmesi ve kitlenin can güvenliğ i düşünülerek böyle davranı lmıştır. Provokasyon ortamına

kesi nlikle izin verilmemiştir.

işçi Partisi'nin miting öncesinde devlet yanlısı propagandaları , "tertip komitesi nin kurallarına uyan gelsin, uymayan gelmesin"

sözleri de onun nası l bir devlet yanlısı , nası l bir provokatör olduğunu bir kez daha göçler önüne sermiştir.

Sendika Ağaları Halka Karşı Bir Tutum Almışlardır.

Miting sonrası vali ve polis, sendikacı lara teşekkür etmiştir. Bu teşekkür, sendikacı ların Susurluk'taki devletten yana tavır aldığını

açıkça gösteriyor. Alandaki sıralamadan, arama noktalarındaki polis yığınağına ve arama biçimine dek tüm önlemler, MGK

sendi kacı larının polisle yaptığı işbirliğ inin göstergesidir. Miting öncesi Bayram Meral da " olay yaratacak olanlar gelmesin" sözleriyl e

provokasyona çanak tutmuştur. M eral bu sözlerini hal ka değ il polise, Susurluk çetelerine yöneltmelidir. Bu sözlerin muhatabı hal k

değ il, Susurluk'taki devlettir.

Birtakım Sol Çevrelerin Sorumsuzluğu, İ lkesizl iği ve Telaşı

Miting başladığı andan itibar en bir lakım sol çevreler ve gruplar miti ng disiplinine uymamış, kortejleri yararak öne geçmeye

çalışmış, çatışma zeminl eri yaratmıştır.

Yer yer bu nedenl e sorunlar ve çatışmalar çıkmıştır. Biz bu türden sorumsuz davranışlar içinde olmadı k.

Bizim de içinde yer aldığımız Haklar ve Özgürlükler Platformu (HÖP) korteji, ÖDP ve HADEP'in topl anma noktasına geri dönüp

alternatif bir miting gerçekleştirme kararının ardından ne yapacağını bilemez durumda kalan bu çevreler bizim peşimizden Kasımpaşa

istikametine doğru yürüyüşe geçmişler dir.

Ancak dağı lma kararının ardından belediye otobüslerine yöneli k saldırı lar gerçekleştiren ve sorumsuzca davranışlar gösteren

oportünizm geçen yı lki hatalarından zerrece ders almadığını da göstermiştir. Miting sonunda yaratı lan çatışma ve beledi ye otobü-

sünün yakı lmasıyla hiç bir ilgimiz yoktur. Cephe korteji, programını gerçekleştirdikten sonra al andan düzenli bir şekilde ayrı lmıştır.

Basında, yüzü maskeli ol arak çı kan kişilerin de kortejimizle hiç bir ilişkisi yoktur. Meşruluğumuza güvenerek bütün miti ng

boyunca tüm etkinlikl erimizi yüzümüzü hiçbir şeyle örtmeden, disiplini mizi bozmadan yaptık.

1 Mayıs 1997'de de Cephe korteji hal klarımıza karşı olan sorumluluk bilinci ile iradi ve disiplinli bir şekilde hareket etmiştir.

Cepheliler, programlarını gerçekleştirdikten sonra, alandan düzenli ve iradi bir biçimde kitlenin güvenliğ ini alarak ayrı lmışlardır.

Yı llardır halkımızla iç içeyiz. Güven duyduk, güven verdi k. Provokasyona asl a zemin hazırlamadı k. Bu gel eneğ imizi hiç bir

zaman ter k etmeyeceğ iz.

Page 51: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan
Page 52: Haziran 1997tvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/06/1997_01... · 2015. 6. 2. · Aydın ve Sanatçılarla Meclisler Üzerine Tavır 29 Yayıncılık ve Sorunları-1-Kayhan