34

Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik
Page 2: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik
Page 3: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik engin öğre-tileri, engelli kardeşlerimizi toplum içinde saygın bir konuma yerleştirmektedir. Zira Allah Rasûlü hayatı boyunca engellilere sahip çıkmış, onları asla hafife almamış, özürleri sebebiyle ayıplamamış, kınamamıştır. Günlük hayatta görülenin aksine, İslâm, çoğu doğuştan olan veya istenmedik sebeplerle sonradan ortaya çıkan özürlerinden dolayı insanlarla alay edilmesine kesinlikle izin vermemiştir. Nitekim Yüce Rabb’imiz, genel anlamda, alay etmeyi yasaklamıştır.

Engelli olmayanlar, günün birinde benzer bir sorunu yaşama ihtimalini göz ardı etmemeli, engelli kardeşlerine ellerinden gelen fiziksel ve duygusal yardımı yapmalıdırlar. Çünkü sadece engelli olan kimseler değil, çevresindekiler de engellilere karşı tavırlarıyla Rabb’imiz tarafından sınanmaktadır. Bu nedenle onların, bir yandan Allah’ın kendilerine verdiği nimetlerin kadrini bilip şükretmeleri, diğer yandan da hem bireysel hem de toplumsal huzura kavuşabilmek için engelli kimselere her anlamda destek vermeleri gerekir. Bir örnek zikredelim:

Rasûlullah (s.a.v.)’ın, Zâhir isimli bir sahâbesi vardı. Zâhir, çölde yaşardı. Ara sıra Allah Rasû-lü’ne, çöl çiçek ve meyvelerinden hediyeler getirir, Peygamberimiz de onu çölde lazım olabile-cek hediyelerle sevindirirlerdi. Bazı bedenî kusurları olduğu için, toplum içinde bulunmaktan tedirgin olan ve bu yüzden çölde yaşamayı tercih eden bu sahabeye, Peygamber Efendimiz’in çölden bazı bitkileri toplayıp Medine pazarında beraberce pazarlamayı önermesi ilginçtir. Zâhir, Peygamber Efendimiz’in zaman zaman şakalaştığı sahabelerden biri idi. Onun için Pey-gamberimiz, “Zâhir, bizim çölümüz, biz de onun şehriyiz.” buyururlardı.

Ticaretle uğraşan Zâhir, yine bir gün bir şeyler satmak amacıyla şehre gelmişti. Rasûlullah Efendimiz, o görmeden arkasından gelip kollarından tuttuktan sonra gözlerini kapadılar. Zâhir, telaşlı bir şekilde:

- Kimsin? Beni bırak, diyerek geri döndü. Peygamberimiz olduğunu görünce de sevindi ve başını, Rasûlullah’ın şefkatli sinesine koydu.

Allah Rasûlü, şakalarına şu soruyla devam ettiler:

- Bu köleyi kim satın alır?

Bu soruya Zâhir:

- Pek alıcı bulamazsınız, benim ne değerim olabilir ki, diye cevap verince, Peygamberimiz şöyle buyurdu-lar:

- Sen görünüşte belki öylesin, fakat Allah katında değeri yüksek, pahası ağır bir kölesin.

Editör’den...

Page 4: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

www.somuncubaba.net [email protected]

Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Ekidir.

İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın YönetmeniBekir AYDOĞAN

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüM. Hulusi ERDEMİR

Yayın EditörleriM. Nazmi DEĞİRMENCİ

Musa TEKTAŞ

Yayın KuruluProf. Dr. Nihat ÖZTOPRAK, Prof. Dr. Ali YILMAZ

Prof. Dr. Sebahat DENİZ, Prof. Dr. Bilal KEMİKLİProf. Dr. Abdullah KAHRAMAN,

Prof. Dr. Ali AKPINAR

Grafik Tasarım ve UygulamaAyşenur BOZTUĞ

Yapım

www.grafiturk.com.tr

Baskıİhlas Gazetecilik A.Ş.Tel: 0 (212) 454 30 00

Basım-Yayım-Dağıtım-PazarlamaVİSAN İktisadi İşletmesi

Zaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad.No: 71 (44700) Darende / MALATYA

Tel: (422) 615 15 00 Faks: (422) 615 28 79

MAYIS 2017 / YIL: 24 - SAYI: 199

18

Aile EkiYıl: 3 Sayı: 29

Engelli Aile Olmak

AmentümüzPeygamberlere İman

Sümeyye Büşra YILDIZ

Emine Büşra YÜKSEL

4

Page 5: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Halide YENEN

Raziye SAĞLAM Cansever DOKUZ Hilal OTYAKMAZ

22 24 30

Gelecekten Umutlu Olmak

Asıl Engel Kalplerdedir? Yiyiniz, İçiniz; Fakat İsraf Etmeyiniz?

Çocuklarda Kekemeliğin Nedeni Baskı ve Korku mu?

Engelli mi, Farklı mı?Şehidin Ardından

M. Emin KARABACAK Ayşe Gül PINAR

8 12 14

Page 6: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

ENGELLİ AİLE OLMAKSümeyye Büşra YILDIZ

“Bazen anne-baba engellilik karşısında yüklendikleri sorumluluk karşısında her şeye güçlerinin yetmeyeceği inancı ile depresyona girebilmektedir.

Ailede görülen psikolojik sorunların geneli çocuk ekseninde ve çocuğun rahatsızlığının boyutuna göre değişmektedir.”

4

Page 7: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Mü’min, Rabb’imizden kendisine sunu-lan hayatın bir imtihan olduğu gerçeğini bi-lir ve ona göre yaşar. Rabb’imizden gelenler karşısında boynu kıldan incedir. Engellilik konusunda, acımadan sevmeyi öğrenmeyi bilmek zorundayız. Toplum, kendi gerçekliği içinde; duygusal, sosyal, kültürel, iyileştirme ve psikolojik açılardan engelli, sakat, gazi, eksik, özürlü, dezavantajlı, mağdur, vb. ke-limelerle kendisinden farklı olanlara; acıma, öteleme, değer katma, duygusal tatmin, iç-tenlik anlamları yükleyerek değişik isimlerle seslenmektedir.

“Engelli Bireyi Topluma Kazandırmak” “Engelleri Kaldıralım”, “Engelsiz Hayat”... Slo-gan üretmekte çok başarılıyız. Slogan dışın-da gerçekten yaralarına merhem olan çalış-malar yapılıyor mu? Bu sözler ne anlama geli-yor? Dil becerisi yüksek bir toplumun ustaca sunumları mı, yoksa bu önemli konunun tüm insanlığa faydalı eylemlere dönüştürülme çabası mı? Bütün bunların sevgi ekseninde çözüleceğine yürekten inanıyorum. Gerçek engel bedende değil, beyindedir. İşin özü, il-giyle yaklaşım ve sevgidedir. Sessiz çığlıkları duyacak kulaklar lazım.

Bir aile için çocuğunun engelli olacağını/olduğunu öğrendikleri zaman hayatlarının en zor ânı olmalıdır. Çünkü anne-baba için engel; hayallerinde yaşattıkları ideal çocu-ğun yok olması demektir. Böyle bir durumda duyulan acı, gerçekten çok sevilen birinin kaybedilmesi karşısında duyulan acıya eştir. Belki de daha fazla. Çünkü bu acı, devamlı-lık arz eder. Bilindiği gibi, özürlülük olgusu bazen doğum öncesi veya doğumda teşhis edilmekle birlikte bazen de hastalık, kaza vs. nedenlerle sonradan ortaya çıkabilmektedir.

Engelli çocuğa sahip olacağını öğrenen aile için en önemli güçlük, engelliliğe ilişkin durumun teşhis, tedavi ve rehabilitasyon

aşamasındadır. Teşhis edilmesi için günler, haftalar bazen de yıllar süren bekleme sü-reci, son derece yıpratıcı bir dönemdir. Yani derin bir karanlık kuyuya düşmek gibidir. Bu karanlık içinden kurtulmak için yapılan bilinçsiz her hareket daha derinlere inilme-sine, karanlığın daha koyulaşmasına neden olmaktadır.

Birçok ailede, ilk anlarda, şaşkınlık ve şok yaşanabilir. Engelin bilinmeyen yönleri, çözümsüzlüğün getirdiği çaresizlik, endişe, gelecek korkusu, sıklıkla bireylerin olumsuz duygular yaşamasına, acı çekmelerine ne-den olur. Bu durum; sürekli ağlama, çocu-ğunun engeline tepkisiz kalma ya da kendini çaresiz ve yalnız hissetme ve isyan şeklinde ortaya çıkabilir.

Bazı anne-babalar, çocuğunun engelli ol-duğunu kabul etmek istemezken, başlarına gelen şeyin geçici bir şey olması isteği ile bu hali reddeder. Aslında bir savunma meka-nizması olan bu reddetme hali, bilinmeyene karşı duyulan korkudan kaynaklanmakta-dır. Ailenin bu hali özürlü çocuğun hayatını derinden etkiler. Çünkü çocuğunun engelli

5

Page 8: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

kalacağını/kaldığını kabullenmeyen aile; ço-cuğu ile kurduğu iletişim kanallarını kapata-rak, çocuğu olduğu hal üzere bırakarak ço-cuğuna empatik duygu ile yaklaşamadığı için ona karşı yanlış davranış sergileyebilir. Bu tür davranışı sergileyen aileler, çözüm arayışı ye-rine, sorunu hayatlarını karartan bir durum olarak görüp sorunun daha da büyümesine neden olurlar. Çocuğunun özürlü olduğunu gösteren “engelli raporu”nu almamakta ısrar eden ve öğrenme güçlüğü çeken çocukları-nın normal sınıflarda eğitim almasını ısrarla isteyen, sonra da başaramadı diye engelli çocuğa şiddet gösteren anne babalar buna örnek olarak gösterilebilir.

Teşhis konulduktan sonra, ailenin, “kim tarafından” “nasıl bilgilendirileceği” önemli-dir. Ailenin gerçek bilgiye gereksinimi vardır. Çünkü bilgi, aileler için bir güç kaynağıdır. Bilgi, aileye alternatifler arasında tercih yap-ma imkânı verir. Engelliliğe ilişkin sadece olumsuz boyutların gündeme getirilmesi, ör-neğin engelli bir çocuğun neyi/neleri yapa-mayacağının vurgulanması aileyi karamsarlı-ğa iterken; sadece gerçeği içermeyen olumlu boyutların ifade edilmesi inandırıcı olma-makta ve ailelerin ilgili kuruluş ve görevlilere güvensizlik duymalarına neden olmaktadır.

Her anne-baba kendi çocuğunun başarılı olmasını, onaylanmasını ve kabul görmesini arzu eder ve bundan da son derece gurur duyar. Oysa engelli çocuğun çevrede kabul görmemesi, hatta alay edilmesi, acınması, farklı görüntüsünden dolayı korkulması veya reddedilmesi gibi olumsuz tutum ve davra-nışlar karşısında aile, engelli bireyde utanma duygusu geliştirip başkaları ile görüşmeyi keserek, hem kendilerini hem de çocuklarını eve kapatmayı hatta bazen de iple veya zin-cirle bağlamayı tercih eder hale gelebilmek-tedir.

Engelli çocuğa sahip olan bazı ailelerde, acı çekme ile birlikte, yoğun olarak suçluluk duygusu da yaşanır. Bu duygu, çocukların-daki engele kendilerinin neden olduğunu düşünmelerinden ya da bazı hatalı davranış-ları sonucunda ilahi cezalandırılmaya inan-malarından kaynaklanmaktadır. Çocuğunun engelli olduğunu öğrenen anne, hamilelik döneminde neler yaptığını/yapmadığını, ilaç kullanıp/kullanmadığını düşünmeye başlar. Ve hayatını “keşke”lerle geçirip kendini ve eşini suçlayarak hayatını zehir eder.

Bazen de aile, çocuğunun engelli oldu-ğunu kabullenme sürecinde, herkese ve her şeye karşı kızgınlık duymaya başlar. “Neden ben?”, “Neden benim/bizim çocuğumuz?” gibi soruları sık sık tekrar eder. Etrafındaki herkese kızgınlıkla sataşabilir. Hatta bütün bunların tek sorumlusu olarak Allah’a isyan edebilir. Bu kızgınlıkla, özürlü çocuğa/bire-ye kötü davrandığının farkına dahi varmaz. Çocuğun/bireyin engeli hakkında yeterince bilgilendirmedikleri için doktorlar, eğitim-ciler ve terapistler de bu kızgınlıktan payını alabilir.

Anne babaların bu duygudan kurtula-bilmeleri için sosyal ve psikolojik yardım al-maları gerekmektedir. Eğer doğru zaman ve ortamda doğru insanlardan bu yardımı ala-mazsa yaşanan bu olumsuz hal kalıcı arazlar bırakabilir. Ülkemizde son yıllarda yapılan iyileştirmelere rağmen, sosyal hizmet ve psi-kolojik destek açısından ihtiyaç açığı halen doldurulabilmiş değildir.

Bazen anne-baba, engellilik karşısında yüklendikleri sorumluluk karşısında her şeye güçlerinin yetmeyeceği inancı ile depresyo-na girebilmektedir. Ailede görülen psikolojik sorunların geneli, çocuk ekseninde ve ço-cuğun rahatsızlığının boyutuna göre değiş-mektedir. Bu tepki, çocuğun engelinin de-

6

Page 9: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

recesi ile doğru orantılı artıp eksilmektedir. Elbette ortopedik engeli olduğu halde diğer ihtiyaçlarını karşılayabilen çocuğun ailesi ile ağır derecede engelli, başkasına bağımlı olan bir çocuğun ailesi aynı sorunları yaşa-mamaktadır.

Bir anne için, engelli çocuk sahibi olmak hayatını ona vakfetmek anlamına gelmekte-dir. Annelik içgüdüsü ile çocuğuna şefkat ve merhameti, kendini unutmasına neden olmaktadır. Bilhassa süreğen ve ağır özür-lü çocuk annesi, çocuğu ile özdeşleşerek kalabalık içinde yalnızlık yaşamakta; toplu-mun özürlü çocuğuna olumsuz bakışları ve başkalarından gelebilecek fiziksel ve duy-gusal zararlardan korumak için çocuğuna karşı aşırı korumacı bir tavır takınmaktadır. Bu psikolojik etki ile bazı anneler komşu ve akrabaların, özürlü çocuğunu kabul etme-yeceklerini, aşağılayacaklarını, belki de alay edeceklerini düşündüğü için komşu ve akra-ba ziyaretlerini terk etmektedir. Ayrıca, eği-tilebilir engelli çocuğunu öğretmenler ezer ve arkadaşları alay eder korkusuyla eğitime dahi göndermemekte ısrar etmektedir. Buna rağmen anneler, engelli çocuğunu en iyi ta-nıyan, onunla daha uzun zaman dilimi içinde birlikte olan ve onun temel gereksinimlerini çoğunlukla karşılayandır. Çocuğunun eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri almasıyla en çok anneler ilgilenmektedir. Uzmanlardan aldığı bilgileri evde uygulayan kişi de annedir.

Geleneksel olarak ülkemizde babalar, duygularını açık ifade edemezler. Engelli ço-cuk sahibi babalar da farklı davranmamakta-dır. Hassasiyet ve incelik isteyen bu durum karşısında bazen daha soğukkanlı davranır-ken; çoğu kez de çocuklarına karşı acıma-sız ve ilgisiz kalabilmekte, zamanla engelli çocuğun bakım, tedavi, rehabilitasyon dev-relerinde anneleri yalnız bırakabilmektedir.

Oysa aile sistemi bir bütündür. Bu sistemde bir bireyin başına gelen diğer bireyleri de etkiler. Bir özür, ailedeki her bireyin hayatını değiştirir.

Ailede özürlü bir çocuğun varlığı kardeş-ler üzerinde öncelikli olarak iki önemli etki-ye neden olur; Birincisi, duygusal; ikincisi ise ekonomik etkidir. Diğer çocuklar, ailenin ekonomik kaynaklarının önemli bir kısmını özürlü kardeşlerine aktardıklarını düşün-düklerinde buna içerleyebilirler. Ayrıca kar-deşler, anne babanın zamanlarının çoğunu özürlü kardeşlerine ayırmalarından dolayı kendilerini ihmal edilmiş hissedebilirler. En önemlisi, küçük yaşlarda olanlar kendilerini değersiz, önemsiz, hatta sevilmeyen çocuk olarak algılayabilirler. Özürlü kardeşlerine daha fazla zaman ayrılması bir gereklilik ol-masına rağmen, özürlü olmayan kardeşler, bu gerçeği kabullenebilecek kadar olgun olmayabilirler. Bu özel durum, özel birtakım tedbirler almayı gerektirebilir. Özürlü birey ve kardeşleri arasındaki ilişki hoşgörülü, sev-gi dolu ve paylaşıma dayalı olabildiği gibi, öfke ve utanç duygularının hâkim olduğu bir yapıda da olabilir. Kardeşler arasındaki iliş-kinin niteliğini, doğal olarak, anne babanın tutumu ve davranışları belirleyecektir.

7

Page 10: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

ÇOCUKLARDA

BASKI VE KORKU MU?“KEKEMELİĞİN NEDENİ”

M. Emin KARABACAK

“Kekemeliğin şiddeti kişiden kişiye ve bulunduğu ortama göre değişebilmektedir. Bazı çocuklar sadece evde, bazısı okulda, bazısı yabancı bir ortamda, bazısı otoriter kişilerin karşısında, bazısı de heyecan ve korku

anlarında kekelemektedir.”

8

Page 11: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Kekemelik; konuşurken cümle başla-rındaki kelimeyi çıkaramama ya da cümle başındaki kelimeyi tekrar etme şeklinde görülen bir konuşma biçimidir. Kekemelik; normal konuşmanın akışını bozacak şekil-de kelimeleri uzatma, duraksamalar, hece ve sözcük yinelemeleri şeklinde görülen bir konuşma problemi olarak tarif edilmektedir. Kekemeler; rahat konuşamamaya ve kelime-leri çıkaramamaya bağlı olarak kendilerini sı-karak, gözlerini yumarak, el kol hareketleriy-le bedenin diğer organlarından destek alarak konuşmaya çalışırlar.

Kekemelik, genelde 7 yaşından önce ve 3-5 yaşları arasında ortaya çıkmaktadır. Önceleri çok güzel konuşan çocuk, birden kekeme olabileceği gibi, bazı kelimelere ta-kıntı yaparak da kekeme olabilir. Bu durum çocuklarda kekemeliğin nedenine bağlı olarak değişmektedir. İlk başlarda ilk heceyi çıkarmakta sıkıntı çeken kekeme çocuklar, daha sonraları kelimeleri uzatmaya ya da yinelemeye başlarlar. Bu aşamada, kekeme çocuklar, sıkıntılarını azaltmak ve kelimeyi çıkarmak için el, kol ve başından destek al-maya çalışırlar. Kekemeler, genellikle ilk ke-limeleri çıkardıktan sonra cümleyi çok rahat tamamlayabilmektedirler.

Kekemeliğin şiddeti, kişiden kişiye ve bulunduğu ortama göre değişebilmektedir. Bazı çocuklar, sadece evde, bazısı okulda, bazısı yabancı bir ortamda, bazısı otoriter ki-şilerin karşısında, bazısı da heyecan ve korku anlarında kekelemektedir. Bazı çocuklar ilk sözcükte takıntı yaparken bazı çocuklar belli sözcüklerde takıntı yapmaktadırlar.

Okulumuzun birinci sınıf öğrencisi Ha-san’ın öğretmen olan annesiyle, Hasan’ın kekemeliği konusunda sürekli fikiri alışveriş yapardık. Hasan, normalde kekeme olmadığı halde, sadece bazı kimselere karşı kekeleme

yapmaktadır. Bir gün Hasan, okul müdürü-nün yanına gelerek bir şeyler anlatmaya baş-ladı. Okulun Türkçe öğretmeninin, Hasan’a, oğlum heyecanlanmadan anlat, demesiyle Hasan kekelemeye başladı. Kekelemeyen çocuk, öğretmenin uyarısının kendisine bir şeyleri çağrıştırması sonucunda kekelemeye başladı.

Hasan’ın annesi, benim de görüşlerimi alarak, çocuğun okulunu değiştirdi. Çocu-ğunun probleminin evde hâlâ devam ettiğini söyleyen Hasan’ın annesi, o okulda da ço-cuğu gözlememi rica etti. Hasan’ın sınıfına rehberlik için girdiğimde, Hasan’ın sınıfta kekeme olmadığını ve arkadaşları tarafından çok sevildiğini hatta sınıf başkanı olduğunu gördüm. Öğretmeninden de Hasan’ın keke-me olmadığı konusunda olumlu geri bildi-rimler aldım.

Bu olaylara ve benim görüşme sonuçla-rıma fazla inanmak istemeyen aile, öğrenci velilerinin katıldığı okul yılsonu gecesinde

9

Page 12: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Hasan’ın hiç takıntı yapmadan konuşmasıy-la hayrete düşmüştü. Hasan’ın anne babası, çocuklarının normal ortamlarda kekeme olmadığını, sadece aile ortamında ve yakın çevresinde konuşurken kekeme olduğunu kabul etti. Aile ortamı ve yakın çevrenin ço-cuğa verdikleri geri bildirimlerin ve çocuk-tan beklentilerinin onu kekeme yaptığını ve çocuğun değil de kendilerinin çocuğa karşı yaklaşımının değişmesi gerektiğini geç de olsa anladılar.

Kekemelerin Kur’an-ı Kerim okurken, dua ederken, şarkı söylerken, şiir okurken, kendi kendilerine mırıldanırken, telefonla konuşur-ken, yabancı dilde konuşurken, oyun oynar-ken kekelememeleri, kekemeliğin farklı bir boyutta değerlendirilip düşünülmesi gerek-tiğini gösterir. Kekemeliğin kesin bir nedeni yoktur. Nedenleri kişiden kişiye değişmekte-dir. Kekemeliğin en büyük tetikleyicisi olarak da korkma ve korkutulma gösterilmektedir.

Araştırmalara göre kekemelikte; % 40-60 kalıtımsal etkinin olduğu, kekemeliğin erkek-lerde kızlara nazaran 4-5 kat daha fazla gö-rüldüğü, 2 ila 3,5 yaş arasında başlayan ke-

kemeliğin geçici olduğu okul çağı dediğimiz, 7-12 yaşları arasında kekemeliğin çok nadir görüldüğü çıkan sonuçlar arasındadır.

Hangi Çocuklar Kekeme Olabilir?

1. Anne babası tarafından yetenekleri üs-tünde beklenti içinde olunan çocuklar.

2. Anne babaları aşırı titiz ve kuralcı olan çocuklar.

3. Sürekli korkutularak yetiştirilmeye çalışı-lan çocuklar.

4. Aşırı duygusal, güvensiz, tedirgin ve kor-kak çocuklar.

5. 2-5 yaşları arasında dramatik bir olay yaşa-yan veya travmaya maruz kalan çocuklar.

6. Anne babası tarafından mükemmel çocuk olma konusunda baskı altında olan çocuklar.

7. Konuşmaya yeni başlayan, konuşmalarına anne babaları tarafından fazla müdahale edilen çocuklar.

8. Benlik saygısı düşük ve kendine güvensiz olarak yetiştirilen çocuklar.

9. Yaptıkları beğenilmeyen ve sürekli eleştiri-len çocuklar.

10. Sünnet olma olayı yakın çevresi tarafın-dan çarpıtılarak anlatılan erkek çocuklar.

Çocukların Kekeme Olmamaları İçin Neler Yapmalı?

1. Çocukların seviyelerine ve yeteneklerine uygun beklenti içine girilmeli.

2. Çocukların konuşmalarına fazla dikkat edilmemeli.

3. Çocuklar, kekemelik konusunda taklit ede-cekleri ve model alabilecekleri kişilerden uzak tutulmalı.

10

Page 13: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

4. Çocuklara benlik saygısını zedeleyici, aşağılayıcı, eleştirici konuşmalardan, bas-kıcı tutumlardan kaçınılmalı.

5. Çocukların korkmasına sebebiyet verecek hal, hareket ve ortamlardan uzak durulmalı.

6. Çocukların mükemmel ve kibar konuş-maları konusunda kuralcı ve ısrarcı olun-mamalı.

7. Çocuklarla daha fazla zaman geçirilerek onlara değerli oldukları hissettirilmeli.

8. Çocuklar, aile içi konuşmalara katılmala-rı konusunda teşvik edilerek, onlara aile içinde kendilerinin vazgeçilmez oldukları hissettirilmeli.

Kekeme Çocuklar İçin Neler Yapılmalı?

1. Çocuğun kekemeliğine neden olabilecek korkuları ortadan kaldırılmalı.

2. Çocuğun kekemelikle ilgili duygu yoğun-luğu konusunda deşarj olması sağlanmalı.

3. Kekeme çocuğun dikkati ve ilgileri, ko-nuşması yerine olumlu yönlerine çekil-meli.

4. Çocukların olumsuz yönleri yerine onla-rın olumlu yönleri görülerek, kendilerini olumlu hissetmeleri sağlanmalı.

5. Aile, çocuk kekemedir diye ona aşırı sevgi gösterisinde bulunmak yerine, ona karşı her zaman doğal davranışlar içinde olmalı.

6. Çocuklar konuşurken konuşmaları kesil-meden, gerekli anlayış ve sabır gösterile-rek, kendilerini ifade etmeleri için cümle-lerini tamamlamaları konusunda cesaret-lendirilmeli.

7. Kekeleyen ya da takıntı yapan çocuğun gözlerinin içine bakılmalı. Başka yerlere

bakarak çocuğun kendisini farklı değer-lendirmesinin önüne geçilmeli.

8. Kekeme çocukların konuşmaları taklit edilmemeli ve onlarla alay edilmemeli.

9. Takıntı yapılan kelimeyi söylemesi konu-sunda çocuğa telkinde bulunulmamalı.

10. Çocukla iletişim kurulurken çocuğun kaygılı ve heyecanlı olmamasına dikkat edilmeli.

11. Çocuğun kelimeyi söyleyiş şekline odaklanmamalı.

12. Takıntı yapıp konuşmak istemeyen ço-cukların konuşması için psikolojik baskı uygulanmamalı.

13. Çocuk takıntı yaptığı zaman konuyu değiştirmemeli, çocuğun yerine cüm-leyi tamamlamak amacıyla çocuğun ko-nuşması sık sık kesilmemeli.

14. Çocuğun takıntılı durumlarda rahatla-ması için geri bildirimlerden kaçınılmalı.

15. Kekemeliği yenme konusunda küçük gruplara sunumlar yapması teşvik edilmeli.

Kekemeliğin Gidişatı ve Sonucu

Kekemelik iç çatışmanın dile yansıması olduğu için problemin özüne inilmeli.

2-6 yaşları arasında görülen kekemelik geçici olduğu için çocukların konuşmaları hakkında olumsuz geribildirimler verilme-meli.

Kekemeliğin çoğunun geçici olduğu ve hafif vakaların % 50 - % 80 kendiliğinden dü-zeldiği bilinmeli.

Ağır vakalar, inatçı ve tedavisi zaman iste-yen bir konuşma bozukluğu olduğundan bu konuda bir uzmandan yardım almak gerekir.

11

Page 14: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

“ŞEHİDİN”ARDINDAN

Ayşe Gül PINAR

“Üzerinden nice geçmişti o hazin ölümün. Ama o hâlâ dipdiri karşısındaydı. Yeryüzünün en kararlı gözleri bakıyordu işte yine ruhunun derinliklerine.

Bakıyor, bakıyordu. O baktıkça, bedenini bir titreme sarıyordu. Oturduğunda o! Yürüdüğünde o! Kapattığında gözlerini, yine o! Ve

darağacını secdegâh edip de namaz kılışı gamsız kedersiz! Rükû rükû, secde secde meydan okuyuşu ölüme!”

12

Page 15: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Said on dört yaşındaydı ve bin bir kahırday-dı. O âna kadar düşündüğü ne varsa hepsini yitirdiği o yürek yangınından beri dudakları da başka şey söylemiyordu: “Ey Hubeyb! Ey ölü-mün öldürmeye çalıştığı esnada ölümü kalbin-den vuran adam! Sen bana ne yaptın?” Toprağa düşen şehidin binler meyvesinden biriydi Said. Ve o daha duramayacak, ruhunun teslim oldu-ğu hakikati bütün müşriklerin önünde ilân ede-cekti: “Hubeyb’e yaptıklarınızı kabul etmiyorum! Ve ben de Müslüman oluyorum. İşte duyun! Lâ ilâhe illâllah Muhammedu’r-rasûlullah!” Said bin Âmir, iman etmesiyle birlikte bütün himmetini İslâm’a verdi. Peygamberimiz’in sağlığında, yolu-na kurban olmak için bekleyen sahabe ordusu-nun bir neferi olarak yaşadı. Sonrasında Humus valiliğiyle hizmetkârlığını yaptı İslâm’ın. Evet, o bir valiydi ama Humus’un en fakirlerinin listesi eline ulaştığında, Halife Ömer ağlayacaktı. Çün-kü listenin başında valisinin adını okuyacaktı.

Bir gün, İslâm ordusunu teftiş etmek üzere Humus’a gelen halife, halka valileri hakkında sor-duğunda valilerinin üç garip hâli bulunduğunu, bundan dolayı şikâyetçi olduklarını söylediler. Valisinin makamına ehliyeti konusunda kana-ati tam olan Hz. Ömer, bu konuda yanılmamış olmak için Allah’a dualar etti ve halkı valileriyle bir araya getirdi. Hz. Said, teslimiyet ile hesap vermeye hazırdı. Halkın ilk memnuniyetsizliği, valilerinin sabahları makamına geç gelmesiydi. İbni Âmir üzgün, özrünü sundu Halife’ye: “Emi-rim! Bunu söylemek istemiyordum ama şimdi mutlaka söylemem gerekti. Benim evime baka-cak kimsem yok. Bu yüzden sabah vakitlerinde evin ihtiyacını görüyor, yemeklerini, hamurlarını yapıyorum. Ekmeklerini ellerine verip ancak çı-kabiliyorum.” Sonrasında halk, valilerinin ayda bir gün hiç makamına gelmediği şikâyetinde bulundular. Hz. Said arz etti: “Benim sadece bir kat elbisem vardır. Ayda bir sefer onu yıkayıp ku-rutuncaya kadar bekliyorum ve o gün vazifemin başında olamıyorum.” Üçüncü şikâyet ise Said’in

bazı zamanlar aniden yere düşüp bayılması, bir vakit kendine gelememesiydi. Humuslular artık buna da bir izah istiyordu. Bu sualle fakir valinin çehresi sararmıştı. Ve ellerinin titreyişi fark edi-liyordu. Yıllarca içinde yaşayan bu ızdırabı nasıl dile dökecekti şimdi? Beyninden hiç silinmeyen o yürek yakan hâtırayı nasıl gözler önüne sere-cekti? Derin bir nefesle, içinde depreşen o müz-min acıyı bastırmaya çalıştı. Gözlerini kapattı bir zaman, öylece baktı o hazin sahneye.

İşte dün gibi karşısındaydı Hubeyb. Be-dir’deki hezimetlerinin intikamını almak hırsıyla bağırıp çağıran kalabalıkların içinde, elleri dü-ğümlü. Kudurmuş güruh, mübarek vücudunu kan fışkırıncaya kadar bıçaklıyor, parçalıyor. Peygamber düşmanlarından bir kez daha nefret ediyor Hubeyb. Ve son sözlerini ise çok az kim-se işitiyor: “Allah’ım, onları unutma! Onları yok et! Ve hiç birini sağ bırakma!” Said bin Âmir, o gün halkının huzurunda Hubeyb’in şehit edilişi-ni baştan sona anlattı. Ve ekledi. “O şehit edilir-ken ben oradaydım.”

Humuslular valilerinin artık ayakta durmakta zorluk çektiğini görüyorlardı. Aziz şehidin ha-yatının bu son sahnesi çok dokunmuştu onlara. Valilerinin hâli ise daha bir dokunmuştu. Said b. Âmir, zor duyulan bir sesle, “Ben hep korktum.” dedi. “O şehit edilirken orada bulunup sadece seyredenlerden biri olarak Allah’ın beni helâk etmesinden ve asla affetmemesinden korktum. İşte bu yüzden onu her hatırladığımda bu kor-kuyla şuurumu kaybediyorum.” Halk, valilerini daha iyi anlayabilmiş olmaktan memnun lâkin onu bir hayli üzdükleri için de mahcuptu. Hz. Ömer, memnuniyetinden ve valisini sıkıntıdan kurtarmak için bin dinar tahsis edip kendisine verdi. Said, önce eşinin gönlünü aldı, sonra o bin dinarı dul kadın ile yetim çocuklara dağıttı. Soranlara şöyle diyordu: “Ben öyle bir zata borç olarak veriyorum ki; en muhtaç olduğumuz bir anda bize geri verecek.”

13

Page 16: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

ENGELLİ Mİ,FARKLI MI?

Halide YENEN

“Fiziksel ve zihinsel fonksiyonlar bakımından çoğunluğa benzemeyenleri ‘engelli’ yerine ‘farklı’ olarak görebilsek onlarla başka tür bir iletişim

içinde bulunabiliriz oysa. Çünkü onlar, sadece ‘normal’ diye tanımlanan insanlardan farklılar.”

14

Page 17: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Engelli olmak, normal bir kişinin özel ve sosyal yaşantısında kendi kendisine yapabi-leceği yahut yapması gereken işleri doğuş-tan ya da sonradan meydana gelen fiziksel veya ruhsal yetersizlik nedeniyle yapamama şeklinde tanımlanmaktadır.

Doğuştan ya da geçirilen bir kaza, bir hastalık neticesinde meydana gelen eksik-lik nedeniyle bağımsız hareket edememek, sürekli kontrol ediliyor olmak, acıyan yahut rahatsızlık duygusu içeren bakışların, tavırla-rın hedefi olmak, sosyal hayata karışamamak dolayısıyla öteki konumuna itilmek, kimi za-man yaşıtlarının alaylarını göğüslemek, bakı-mını üstlenen kişilere yük olma duygusunun altında ezilmek, toplum tarafından kabul görmek için kendini ispatlama gereği duy-mak diye uzayıp gidecek bir listeyi oluşturan durum diye de tanımlanmaktadır engelli ol-mak.

Fakat normal kim? Bedensel ve zihinsel fonksiyonları birbirine benzeyen çoğunluk mu? İnsanlar gözsüz yaratılsaydı ve bazıla-rında da görme duyusu bulunsaydı mesela, görmeyenler için ‘engelli’ ifadesi kullanılır mıydı? Hepimiz kırk yedi kromozomlu ya-ratılsaydık yahut hepimiz sağır olsaydık me-sela, sesleri duyduğunu söyleyenler için ne düşünürdük? Caddeleri, binaları, ulaşım va-sıtalarını, evlerimizi nasıl dizayn ederdik?

Bize benzemeyenleri tanımlayamadı-ğımızda, onları bildiğimiz bir grubun içine dâhil edip yahut dışında bırakıp sınıflandıra-madığımızda huzursuzluk, kaygı hatta korku hissediyoruz. Onların ‘insan’ olduğu gerçeği, emanet birçok niteliklerin, yetilerin gölgesin-de kalıyor ve biz o nitelikleri, o yetileri ilişkile-rimize temel yapıyoruz.

Fiziksel ve zihinsel fonksiyonlar bakımın-dan çoğunluğa benzemeyenleri ‘engelli’ yeri-

ne ‘farklı’ olarak görebilsek onlarla başka tür bir iletişim içinde bulunabiliriz oysa. Çünkü onlar, sadece ‘normal’ diye tanımlanan insan-lardan farklılar. Böyle bakabildiğimiz zaman, farklılığı engele değil zenginliğe dönüştüre-bilir, iş bölümlerimizi çeşitlendirebiliriz; on-ları türlü faaliyetlerin nesnesi yapmak yerine kendi kabiliyetleri, idrakleri nispetinde insanî yetilerini geliştirebilmelerinin yolunu açabi-lir, onları engelli görmek yerine onların ön-lerindeki engelleri kaldırabiliriz. En önemlisi, onları anlayabiliriz.

Onlarla anlama/anlaşılma zemini üze-rinden kurulabilecek bir ilişki, belki, türlü zaafların, güçlerin, eksikliklerin, yetkinlikle-rin ötesinde, ‘insanı’ görmeyi sağlayacak bir görme gücü sunabilir ‘kör olmayan’ normal insanlara. Bir insanda ‘insanı’ görmeyi ba-şarabildiğimizde, onu bütün insanlarda da görebiliriz. Böyle bir görme kapasitesi, toplu-mun normal diye tanımlanan diğer fertlerinin birbirlerindeki farklılıklara da müsamaha ile yaklaşmasının yollarını açabilir. Farklı fikirle-re, din ve dillere, yaşam biçimlerine, davranış kalıplarına sahip fertleri, toplulukları insanî değerler etrafında bir araya getirebilir.

15

Page 18: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Engelli miyiz Yoksa Farklı mı?

Kör kimdir, sağır kim? Gördüğü, işittiği halde, eli ayağı, gücü kuvveti yerinde oldu-ğu halde insanî ihtiyaçlara duyarsız kalanları ‘normal’ diye tanımlayabilir miyiz? Zihinsel engelli kim? Merhamet ve adalet duygusunu kaybetmiş, düşüncesini egosunun, arzuları-nın hizmetine vermiş kimseleri ‘normal’ diye tanımlayabilir miyiz? Ya hırslarını, şehvetleri-ni, ihtiraslarını, hazlarını tatmin etme uğruna canlı cansız bütün tabiatı tahrip etmekten çekinmeyenleri ‘normal’ diye tanımlayabi-lir miyiz? Bu tür insanları rehabilite edecek, onların gözlerindeki, kulaklarındaki, zihinle-rindeki engelleri kaldıracak projeler kimler tarafından geliştirilecek, uygulanacak? Belki de en önemlisi, bu tür insanların kendilerini ‘engelli’ görmeleri, kendilerindeki bu eksik-liklere ilişkin farkındalık kazanmaları nasıl sağlanacak? Ahlâkî yozlaşmanın, insanı in-san yapan yetileri, yetenekleri geliştirmede en büyük engel olduğu nasıl kavranacak?

“Sakatlıkların en kötü yanı, kanatlarımızı kırarak bizi ‘ben’imize zincirlemektir.” diye yazmış Cemil Meriç günlüklerinden birine. Bir başkasında da şu ifadelere yer vermiş: “Felaketlerimiz üzerinde durmak, dikkatimi-zi fizikî ve manevî yaralarımıza teksif etmek bizi köstebeklerle aynı seviyeye indirir. ... Bü-tün gayretlerimizin ortak bir hedefi olmalı: Kendimizi benin diktatörlüğünden kurtar-mak. Sevmek zenginleşmektir, çoğalmaktır. Bir başkasını düşünmek, zindanımızın kapı-sını aralamak demektir.”1

Engel, insanı kendi egosuna hapseden, onu kendine ve diğer varlıklara karşı kör, sa-ğır bırakan görünmez duvarlardan başka ne-dir ki! ‘Kendine’, diyorum, çünkü zindandaki biri nasıl zindanı göremezse kendi egosunda mahpus kalmış kimse de kendini göremez. Görmek için biraz dışarıdan bakabilmek

gerekir. Kendini göremeyenin dolayısıyla tanıyamayanın başkalarını sağlıklı bir gözle görmesi, onları sevebilmesi, onlar için iyi bir şeyler yapabilmesi ne derece mümkündür!

Bunun dışındaki türlü sakatlıklar, yoksun-luklar, doğuştan veya sonradan olsun, bilinci-mizde bir sorun yoksa elbette bizi sarsar, bir anlamsızlık çukuruna sürükler. Bu çukurun içinden ayaklarımızla çıkamıyorsak bu baş-ka çıkış yollarının olmadığı anlamına gelmez ki! Önemli olan, çıkış kapılarını görebilecek kabiliyete sahip olabilmektir. Bizi egomuzun zindanından, farklılığımızı kabul edip eksik-liklerimizi sahip olduklarımızla gidermeye ve dengelemeye çalışmak kurtaracaktır. Farklı yeteneklerimizi keşfetmek ve geliştirmek için fırsata dönüştürebiliriz yoksunluklarımı-zı. Bedenimizle bir şey yapamıyorsak sevebi-liriz, iyi dileklerde bulunabiliriz üzerimizde emeği olanlardan başlayarak tüm insanlar için. Duamızın ulaştığı her insanda bir iyilik bulunmuş olur bizim tarafımızdan yapılmış.

Dipnot

1- Cemil Meriç, Jurnal, c. 1, İletişim Yayınları, İstan-bul 2016.

16

Page 19: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Güzel İstanbul

Bir yanında mavi deniz koy vurur,Bir yanında mor sümbüllü bağ durur,Bir yanında yeşil orman dağ durur,Dünyanın incisi güzel İstanbul.

Güneşin sürmeli ayın haleli,Cihan sana hayran bildim bileli,Altın boynuzun var aslan yeleli,Dünyanın incisi güzel İstanbul.

Yedi tepen, yedi iklim yedi nur,Sultanlar diyarı ne büyük onur,Sensin Türkiye’mde nadide gurur,Dünyanın incisi güzel İstanbul.

Sönmeyen ışıksın ufukta ezel,Bu gün seni andık dünden de güzel,Başımıza taçsın ebet ve ezel,Dünyanın incisi güzel İstanbul.

Marmara’ya güneş atlas geriyor,Boğazına inci mercan seriyor,Güzellerin pembe güller deriyor,Dünyanın incisi güzel İstanbul.

İslâm’ı yaşamak vardı bahtında,Nice kuşatmalar kaldı ahtında,İlk padişah Fatih Sultan tahtında,Dünyanın incisi güzel İstanbul.

Bu toprak âsude bu sular leziz,Bu komutan güzel bu asker temiz,Onun için dedik İstanbul aziz,Dünyanın incisi güzel İstanbul.

Rabia BARIŞ

17

Page 20: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

“Biz Müslümanlar, bütün peygamberlere iman ederiz, iman etmek mecburiyetindeyiz, iman noktasında aralarında hiçbir fark gözetmeyiz fakat kendi Peygamberimiz’e tabi oluruz. Peygamberlerden birini inkâr

edenin imanı zayi olur.”

AMENTÜMÜZ

“PEYGAMBERLERE İMAN”

Emine Büşra YÜKSEL

18

Page 21: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Peygamber, Farsça bir kelimedir, elçi an-

lamındadır, Arapçası rasûldür. Peygamberler,

Allah’ın insanlar arasından seçtiği ve dinini

tebliğ etmekle görevlendirdiği çok özel kim-

selerdir. Peygamberler, Cebrail (a.s.) aracılığı

ile Allah’tan vahiy (ilahi bilgi/haber) alırlar ve

Allah’tan gelen bilgileri, eksiksiz bir şekilde

insanlara tebliğ ederler.

Peygamberlerin ilki, ilk insan Hz. Âdem

(a.s.)’dır, sonuncusu ise bizim Peygamberi-

miz Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Bu ikisi ara-

sında, bir rivayete göre 124.000, bir başka

rivayete göre ise 224.000 peygamber gel-

miştir. Bunlardan 25’inin adı Kur’an’da zikre-

dilmiştir. Kur’an’da adı geçen peygamberler

şunlardır:

1. Âdem (a.s.), 2. İdris (a.s.), 3.Nuh (a.s.),

4.Hud (a.s.), 5. Salih (a.s.), 6. İbrahim (a.s.),

7. Lut (as.), 8. İsmail (a.s.), 9. İshak (a.s.), 10.

Yakup (a.s.), 11. Yusuf (a.s.), 12. Eyyup (a.s.),

13. Şuayb (a.s.), 14. Musa (a.s.), 15. Harun

(a.s.), 16. Davud (a.s.), 17. Süleyman (a.s.),

18. İlyas (a.s.), 19. Elyesa (a.s.), 20. Zülkifl

(a.s.), 21. Yunus (a.s.), 22. Zekeriyya (a.s.)

23. Yahya (a.s.), 24. İsa (a.s.), 25. Muham-

med (s.a.v.).

Kur’an’da adı geçen Zülkarneyn (a.s.),

Lokman (a.s.) ve Üzeyir (a.s.)’ın ise peygam-

ber mi yoksa veli mi olduğu ihtilaflıdır.

Peygamberlerden kendisine yeni şeriat

verilenlere rasûl, daha önceki peygamber-

lerin şeriatına göre tebliğ yapanlara ise nebi

denilmektedir. Her rasûl aynı zamanda nebi-

dir ama her nebi rasûl değildir. Hz. Muham-

med (s.a.v.) hem nebi hem de rasûldür.

Bütün peygamberlerde bulunan ortak va-

sıflar şunlardır:

1. Sıdk: Doğru ve dürüstlük, asla yalan

söylememek

2. Emanet: Güvenilir olmak

19

Page 22: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

3. Fetanet: Zeki olmak

4. Tebliğ: Allah’tan aldığı bilgileri eksiksiz

tebliğ etmek

5. İsmet (Günah işlememek, bu hususta

Allah tarafından korunuyor olmak)

Peygamberler, peygamberlik görevleri ile

ilgili asla hata yapmazlar, beşerî faaliyetlerde

ise zelle denilen küçük hatalar yapabilirler,

bu hususta da Allah tarafından uyarılırlar; sa-

dece peygamberlik dönemi değil, öncesinde

de son derece dürüst ve çevresinde saygı du-

yulan kimselerdir. Nitekim Peygamberimiz’e

de peygamber olmadan önce Mekkeliler,

Muhammedü’l-Emin/Güvenilir Muhammed

demişlerdi.

Bazı peygamberler, yaşadığı şehre veya

bölgeye, bazıları ise bütün insanlığa gön-

derilmiştir. Bazı peygamberlerin inananı ve

ümmeti çok az olmuştur, bazılarınınki ise

milyonlara ulaşmıştır. Peygamberler de diğer

insanlar gibi birçok sıkıntı çekmiştir. Pey-

gamberler de insandır fakat insanların en iyi-

sidirler. Gerekmesi halinde, bazen, Allah’ın

izni ile mucize gösterirler.

Biz Müslümanlar, bütün peygamberlere

iman ederiz, iman etmek mecburiyetindeyiz,

iman noktasında aralarında hiçbir fark gö-

zetmeyiz fakat kendi Peygamberimiz’e tabi

oluruz. Peygamberlerden birini inkâr ede-

nin imanı zayi olur. Yahudiler, Hz. Musa’dan

sonraki peygamberlere inanmazlar, Hristi-

yanlar ise Peygamberimiz’i inkâr ederler, tabi

oldukları şeriat daha sonra değiştirildiğinden

Yahudi ve Hristiyanların imanı geçerli değil-

dir.

Peygamberler, sözleri ve yaşantıları ile

insanlara örnek olurlar, yol gösterirler, insan-

ların en büyük rehberidir. Bir ümmet olarak

bize düşen görev, Peygamberimiz’in yaşantı-

sını örnek almak ve sünnetine tabi olmaktır.

20

Page 23: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

İNCE BİR MESAJ YÜKLÜ KİTAP:

“AYAĞIN NEREDE OĞUL”

Bir solukta okuduğum kitaplar listesine “Ayağın Nerede Oğul” kitabını da ekledim birkaç gün önce. Hafta sonu yaptığım kısa süreli bir şehir dışı gezisinde, kâh ağlayarak kâh yüksek sesli verdiğim tepkiyle yolculu-ğumu renklendiren bu kitabı tavsiye etmekte asla tereddüt etmiyorum. Kitapta; Kurtuluş Savaşı yıllarında cennet vatanımızın üzerinde oynanan oyunlar, çevrilen entrikalar, güdü-len hain politika ve süflî emellerin karşısında minik yürekleriyle düşmana pabuçlarını ters giydirme mahareti gösteren “çocuk” ataları-mız resmedilmeye çalışılmış. Yoksul, sıkıntılı ve işgal altındaki bu vatanın, evladı tarafından iptidâi usullerle nasıl müdafaa edildiği, yaşan-mış hadiselerden derlenen birkaç demet anıy-la sunulmuş okuyucuya. Yazar Fâzıl Yazıcı’ya teşekkür ve dâim başarılar...

Kitaba adını veren Mehmet’in annesinin feryadı öyle canlı aktarılmış ki âdeta o çığlık ve ardından gelen ağıt, sanki bizim kulakla-rımızda çınlıyor. İsmail’in ufacık bedeninin toprağa kanla çizdiği gül resmi, bir posta kuşu gibi köyden köye uçan Niyâzi’nin bü-yük başarısı, Sarıkamış yolunda, Allahüek-ber Dağları yamacında soğuk ve yokluğun en dehşetlisine yenik düşüp o yamaçlardan cennete kanat çırpan muhabbet fedâilerinin hayatlarından küçük bir kesiti bu kitapta bul-

mak mümkün. Bir de yürekleri dağlayan 120 neferimiz var ki hassas ve küçük bedenleri kar, bora, fırtınaya yenik düşmüş, uzun yıl-lar sonrasında bile bizleri dahi üşütmüştür. Fazlasıyla çetin ve kutsal bir görevi îfâ eden ecdat, sınır boylarını kanla çizmiş, dış mih-raklara karşı vücutlarıyla etten duvar örmüş-tür. Köy meydanındaki camiye doldurulup yakılarak şehit edilen erkekler, yaşlılar...

“Bütün kızlar annesini örnek alır ama ben babamı emsal alıyorum.” cümleleriyle şimşekleri üzerine çeken, gerek karargâh-ta gerekse cephede sevimli halleriyle as-ker ağabeylerinin evlat hasretini bir nebze gideren Binbaşı Hafız Halit Bey’in kızı Ne-zahet’in hikâyesi ve ifadeleri hayret uyan-dıracak cinsten. Bir keresinde Nezahet ata yalnız binmek ister. Annesini bulaşıcı bir hastalıktan kaybeden Nezahet’i kıramayan babası, biricik kızının ısrarına dayanamaz ve izin verir. Büyük acemilikle atı mahmuz-layan küçük kız, toz toprak içinde kıvrılarak kaybolur. Uçan buluttan kızını sakınan baba izin verir ancak olan bir defa olmuştur… Di-lerseniz hikâyenin bundan sonraki kısmını kitaptan öğrenelim ve kütüphanemiz, tarih kokan bir kitap tarafından şereflensin, ne dersiniz aziz dostlar? İyi ve bolca okumalar temennilerimle…

Ayşe Tûbâ BÂKİLER

21

Page 24: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

“Biz hiçbir ders kitabında, Sultan Abdülhamit’in Osmanlı Devleti’nin en sıkıntılı döneminde, otuz yıl süre ile devletin başında, mükemmel bir

yönetim örneği sergilediğini ve bu dönem boyunca içte ve dışta, savaş ve ihanet gibi felaketlere karşı mücadele verirken, bazı kaynaklara göre 1550

bazı kaynaklara göre de 1552 eser yaptırdığını okumadık.”

Raziye SAĞLAM

GELECEKTENUMUTLU OLMAK

22

Page 25: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Ecdadını unutanlar, kaynaksız ırmağa, köksüz ağaca benzerler. (Çin Atasözü)

Öğrenim hayatımız boyunca tarih kitap-larında, Sultan II. Abdülhamit maalesef “Kızıl Sultan” olarak tanıtıldı ve mükemmel kişili-ğini tanımak, yaptığı hizmetleri öğrenmek yerine hep Yahudilerin gözünden görmemiz sağlandı. Biz hiçbir ders kitabında, Sultan Abdülhamit’in Osmanlı Devleti’nin en sı-kıntılı döneminde, otuz yıl süre ile devletin başında, mükemmel bir yönetim örneği ser-gilediğini ve bu dönem boyunca içte ve dışta, savaş ve ihanet gibi felaketlere karşı müca-dele verirken, bir Peygamber âşığı olarak, “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” hadis-i şerifi düsturunca, bazı kaynaklara göre 1550 bazı kaynaklara göre de 1552 eser yaptırdığını okumadık. Saymakla bile zorla-nacağımız bu eserler arasında, birçok ilde sanayi mektepleri, modern tıp okulu, Hicaz Demiryolu, hayvan hastaneleri, kışla binala-rı, Darülaceze, birçok ilde fabrika, İstanbul Yıldız’daki bütün bina ve kışlalar, Haydarpa-şa’daki bütün resmî ve millî okul hastane ve diğer kurumlar, Medine-i Münevvere’ye ka-dar uzanan telgraf hattı, İstanbul Selanik De-miryolu, Çin Pekin’de Hamidiye Üniversitesi, 32 tane öğretmen okulu (Bunların arasında kız öğretmen okulu da var.) yer alır.

Bu eserler arasında, Yıldız’da kurulan sa-ğırlar okulu, Osmanlı’da kurulan ilk işitme engelliler okulu olması nedeniyle çok önem-lidir. Osmanlı İmparatorluğu dönemi boyun-ca, gerek zihinsel gerek bedensel engellilerin tedavileri ve ailelerine destek açısından ör-nek uygulamalar sergilenmiştir. Orta Çağ’da Avrupa’da “İçine şeytan kaçmış.” diyerek zi-hinsel engellilere türlü işkenceler yapılırken, Osmanlı’da bu tip hastalar başka yöntemle-rin yanı sıra, her gün belirli saatlerde dinleti-len musiki ve su sesi ile tedavi ediliyordu. Bu

tedavi yönteminde o kadar ileri gidilmişti ki, hangi makamın hangi tür hastalığa iyi geldiği bilinirdi. Ayrıca engelli ailelerine gerek dev-let gerek vakıflar eliyle yardım edilirdi. Avru-pa’da hastalar dinî telkinle aziz ve azizelere ait saç, tırnak, diş gibi eşyalarla tedavi edil-meye çalışılırken, Müslümanlar, Peygamber Efendimiz’in “Ey Allah’ın kulları tedavi olu-nuz! Çünkü Yüce Allah (c.c) tedavisini ver-mediği hiçbir hastalık yaratmamıştır.” hadis-i şerifi uyarınca tıp alanında büyük ilerlemeler kaydediyordu. (V. Türkiye Lisansüstü Çalışmaları

Kongresi - Bildiriler Kitabı II)

Büyük hekim ve filozof İbn-i Sina’nın tıp ve felsefe alanında yazdığı iki yüz eserin-den El Kanun Fi’t-Tıb/Tıbbın Kanunu kitabı, 1800’lü yılların ortalarına kadar Avrupa’daki üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmuş-tur.

Gelecekten umutlu ve kendine güvenen bir toplum, tarih bilincine sahip gençlerin yetiştirilmesiyle olur. Bunun için de gençlere tarihimizin doğru öğretilmesi gerekmektedir. Ancak böylece Fatih’leri, Yavuz’ları, Abdül-hamitleri gerçek halleriyle tanır ve kendisine örnek alır.

23

Page 26: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

ASIL ENGEL“KALPLERDEDİR”

Cansever DOKUZ

“Engelli bir çocuk sahibi olmak elbette ki büyük bir sınavdır. Ama rızık kaygısıyla zayıf olanları öldürmek bir cahiliye geleneğidir. Oysa bizim

inancımıza göre Yüce Allah, güçsüzler, yaşlılar ve çocuklar sayesinde bir hanenin rızkını bereketlendirir, o haneyi musibetten korur ve oraya rahmet

nazarıyla bakar.”

24

Page 27: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Dünya bir imtihan yeridir. Korku, açlık, malların, canların ve ürünlerin azaltılması gibi dünyaya engelli olarak gelmek veya sonradan bir sebeple engelli olmak da; ceza değil bir im-tihandır. Engelli kişi sabırla imtihan edildiği gibi onun etrafında bulunanlar da kademe kademe ona karşı vazifelerini yerine getirip getirme-mekle imtihan edilirler.

Engelli bireyin imtihanı, başına gelen sıkıntılı durumun Allah’tan geldiğini bilerek sabretmek ve engeliyle birlikte hayatta elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaktır. Çünkü Yüce Allah, “sabredenlere mükâfatlarını hesapsız olarak vereceğini”1 belirtmiş; Peygamber Efendimiz ise geçici yahut kalıcı hastalıkların yol açtığı sı-kıntı ve elemleri, “mü’min kulun günahlarını sil-keleyip döken sarsıntılar”2 olarak nitelemiştir.3

Kur’an-ı Kerim’de “Abese” isminde bir sure vardır. Manası “yüzünü ekşitti, suratını astı” de-mektir. Bu sure, farklı kaynaklarda “İbn-i Ümmü Mektum” veya “Âmâ” adlarıyla da anılır. Sure bütün bu isimleri ilk on ayetinin inişine sebep olan olaydan alır.

Rivayet olunduğuna göre; Peygamber Efendimiz, putperest önderlerin ikna edilmesi halinde onları izleyen halkın İslâm’ı daha ko-lay benimseyecekleri düşüncesiyle onlarla da meşgul oluyordu. Böyle birine yaptığı konuş-manın ortasında yanlarına gelen bir âmânın zamansız sorularından rahatsız olarak yüzünü ekşitmiş ve ona cevap vermemişti. Bunun üze-rine Allahu Teâlâ, Rasûl’ünü sitemli bir ifadey-le uyardı; O’nun kimlere verilen emeğin daha verimli olacağını kesin olarak bilemeyeceğini, topluluğun ileri gelenlerinden de sorumlu ol-madığını bildirdi. Bahse konu olan ayetlerin meali şöyledir:

“Suratını astı, yüzünü çevirdi. Çünkü ona gözü görmeyen biri gelmişti. Sen nereden bi-leceksin, belki o arınacaktı. Yahut o, öğüt ala-

cak da öğüt kendisine fayda verecekti. Sen ise kendini her şeye yeterli görenle ilgileniyorsun. Onun arınmasından sen sorumlu değilsin. Ama gönlünde Allah korkusu taşıyarak koşup sana gelenle ilgilenmiyorsun.”4

Bundan etkilenen Hz. Peygamber (s.a.v.)’in daha sonra zaman zaman Abdullah İbn-i Ümmü Mektum’u gördüğünde, “Kendisinden dolayı Rabb’imin beni azarladığı şahsa mer-haba!” diyerek ona iltifatta bulunduğu rivayet edilmektedir. Bu ve benzeri bazı iltifatlarının yanında, iki defa gazâya çıktığında yerine Me-dine’de kalanlara namaz kıldırmak üzere Ab-dullah’ı görevlendirdiği de rivayet edilmiştir.5

Ayetler açık olarak gösteriyor ki, Yüce Allah nazarında insanı değerli kılan; gücü, saygınlığı, zenginliği ve azalarının sağlam veya engelli ol-ması değil, yüreğini Allah’a açıp açmamasıdır. Yani kalbinin engelli olmamasıdır. Nitekim şöy-le buyurur Yüce Rabb’imiz:

“(Sana karşı gelenler) hiç yeryüzünde do-laşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşü-necek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.”6

Engelli ailelerinin imtihanı, yaşadıkları duy-gusal ve fiziksel engellenmişlikleri mümkün olduğunca aşarak engelli aile bireyi ile birlikte hayata tutunmaktır.7 Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, son zamanlarda sıkça şu soruyla kar-şılaşmaya başladık: “Hamileyim, ultrasonda bebeğin engelli olduğu tespit edildi, doktorlar gebeliği sonlandırmayı önerdi. Bu caiz midir?” Hatta bir toplantıda bazı katılımcılar; “Engelli bir çocuğun hem ülke ekonomisi hem de ailesi açısından oldukça masraflı olduğunu, ailenin psikolojik ve fiziksel olarak yıpranmasına se-bep olduğunu, engelli bireyin kendisinin de mutlu olamadığını; bu yüzden bebeğin engelli olduğu tespit edilen bir gebeliğin sonlandırıl-

25

Page 28: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

masının önündeki bütün engellerin kaldırılma-sı gerektiğini” savunmuşlardı.

Yukarıdaki soruya her muhatap olduğum-da, Almanya’da karşılaştığım bir Türk aile aklı-ma geliyor. Ramazan münasebetiyle yurt dışın-daydım. Bir akşam iftara bir Türk aileye misafir olduk. 20-25 yaşları arasında, hem bedensel hem zihinsel ağır engelli bir çocukları vardı. Çocuğun halini görünce gayri ihtiyari büyük bir üzüntüyle evin hanımına: “Allah yardımcı-nız olsun, ağır bir imtihanınız var.” dedim. O ha-nımın söylediklerini hiç unutmuyorum: “Öyle söylemeyin hocam, kimin kimin rızkını yiyece-ğini Allah’tan başka kimse bilmiyor. İflas ettik, iş de bulamadık, şu anda bütün bir aile devletin ona verdiği yardımla geçiniyoruz. Onun yüzü suyu hürmetine Allah bize rızık veriyor.” demiş-ti.

Engelli bir çocuk sahibi olmak elbette ki büyük bir sınavdır. Ama rızık kaygısıyla zayıf olanları öldürmek bir cahiliye geleneğidir. Oysa bizim inancımıza göre, Yüce Allah, güçsüzler, yaşlılar ve çocuklar sayesinde bir hanenin rız-kını bereketlendirir, o haneyi musibetten korur ve oraya rahmet nazarıyla bakar.

Toplumun diğer fertlerinin imtihanı ise, onlarını önündeki maddi ve manevi engelleri mümkün olduğunca kaldırmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a..v.), ashabına sadaka vermelerini ve iyilik yapmalarını öğütledi. Allah’ın kullarına en değerli ikramlarından biri olan sağlık nimeti için, hatta insanın vücudunda bulunan her bir eklem için, sadaka vermesi gerektiğini söyledi. Ashabı şaşırdı ve endişelendi. Üzgün bir şe-kilde mazeretlerini dile getirdiler: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim her gün sadaka verecek kadar malımız yok ki!” O zaman Peygamber Efendi-miz şöyle buyurdu: “Gözleri görmeyen birine rehberlik etmen sadakadır. Duyamayan ve konuşamayan birine anlayacağı şekilde anlat-man sadakadır. Bir ihtiyacı konusunda senden

yardım isteyen birine rehberlik etmen, derdi olan birine derman bulmak için koşuşturman sadakadır. Yürümekte zorlanan birinin koluna girip destek olman ve konuşmakta zorlanan bir insanın meramını anlatman da sadakadır.”8

Son zamanlarda ülkemizde, engellilerin istihdamı; bakıma muhtaç olanların gerek ken-dilerinin gerek onların bakımıyla ilgilenenlerin ekonomik olarak desteklenmesi; eğitim hakkın-dan yararlanmaları için özel imkânların sunul-ması; topluma katılımlarını sağlamak amacıyla mekânlarda özel düzenlemelerin yapılması ve ibadetlerini engelsiz olarak yapabilmeleri için büyük girişimler olmakla birlikte, daha yapıla-cak çok şeyin olduğu da muhakkaktır.

Dipnot

1- 39/Zümer, 10.2- Buhârî, Merdâ, 1.3- Engelli Olmak, DİB Yay., s. 24.4- 80/Abese, 1-10.5- Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, DİB Yay., c. V,

s. 554.6- 22/Hac, 46.7- Engelli Olmak, DİB Yay., s. 20.8- İbn Hanbel, V, 168-169.

26

Page 29: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

Hz. Ebû Bekir Efendimiz’le dul iken izdi-vaç yapan, bu evlilikten Hz. Aişe ile Hz. Ab-durrahman’ı dünyaya getiren cefakâr sahabi validemiz Ümmü Ruman’dır. İslâmiyet’in ilk yıllarında Müslüman oldu. Sıkıntılı günlerde Hz. Ebû Bekir’e destek oldu. Allah yolunda karşılaştığı sıkıntılara sabretti ve şikâyetçi ol-madı. Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir’in evine sık gelir, onunla görüşürdü. İslâmiyet’in ya-yılmasında onunla istişare yapılması, evinde sohbet edilmesi, Ümmü Ruman (r.anha)’ı çok sevindirirdi. Peygamberimiz’e hürmet gösterir, evini şereflendirmesinden dolayı memnuniyetini arz ederdi. Peygamberimiz’e Hz. Hatice Validemizin vefatından sonra Hz. Âişe ile evleneceği vahyedilmişti. Rasûlullah (s.a.v.), onlara gittiğinde Ümmü Ruman’a:

- Âişe’yi koruyup ona iyi muamele etme-nizi tavsiye ederim, dedi.

Ümmü Ruman (r.anha), Peygamberi-miz’in bu tavsiyesinde bir hikmet olduğu-nu düşünerek, Hz. Âişe’ye ayrı bir ihtimam gösterirdi. Osman bin Maz’un’un hanımı Hz. Havle, Rasûlullah’a gelerek, Hz. Âişe ile nikâhlanması teklifinde bulundu. Peygam-berimiz, bu teklifi kabul ederek, Hz. Hav-le’yi dünürcü gönderdi. Hz. Havle’ye kapıyı Ümmü Ruman açtı. Hz. Havle, “Ey Ümmü Ruman, Cenab-ı Hakk’ın hayır ve berekette

sizi hangi mertebeye eriştirdiğini biliyor mu-sun?” diye sordu. Ümmü Ruman:

- Nedir o, diye sordu.

Hz. Havle, “Rasûlullah, Âişe’yi istemek için beni size gönderdi!” müjdesini verdi. Ümmü Ruman sevinçliydi ama Havle’ye, Hz. Ebû Bekir’i beklemesi ricasında bulundu. Hz. Ebû Bekir gelince Hz. Havle ona da müj-deyi verdi. Hz. Ebû Bekir için Rasûlullah’a ka-yınpeder olmaktan daha güzel ne olabilirdi? Teklifi kabul etti. Peygamberimiz’le Hz. Âişe Validemiz nişanlandılar. Bir müddet sonra Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Ebû Bekir’le bir-likte hicret etti. Her ikisi de ev halkını Mek-ke’de bırakmışlardı. Hicret’ten birkaç gün sonra nice meşakkatlerle bir yolunu bulup aile halkını da yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaştırdılar.

Hz. Ümmü Ruman, Peygamberimiz’den şu hadisi nakletti:

“Sizden biriniz namaza durduğu zaman herhangi bir yerini kıpırdatmasın. Yahudiler gibi de sallanıp durmasın. Çünkü dimdik durup sağa sola kıpırdamamak, namazı tamamlayan şeylerdendir.” Peygamberimiz (s.a.v.), ona çok saygı gösterirdi. Hicret’in 6. yılında Medine’de vefat etti. Cenazesiyle Peygamberimiz ilgilen-di, kabrine o indirdi. Sonra da şöyle buyurdu:

“Kim cennet hurilerinden birine bakmak-tan hoşlanırsa Ümmü Ruman’a baksın. İlahî, Ümmü Ruman’ın Senin yolunda ve Rasû-lü’nün uğrunda neler çektiği Sana gizli de-ğildir.”

Nagehan Nida DURAN

ÜMMÜ RUMAN

27

Page 30: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

“SEVGİ”EVDE BAŞLAR

“Sevgiyi bilen, sevmenin beklentisiz vermek olduğunu öğrenen ruhlar! Karşılığında hiç farkında olmadan dünyayı satın almışlardır.”

Nilüfer Z. AKTAŞ

28

Page 31: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

S(ev)… Ev…

Hepsi sevginin içinde barınan sözcük-

ler… Ve en çok da ev ile özdeşleştirdiğim

sözcüktür s(ev)gi…

Bir eylemse sevgi, yüreğin, bedenin en

çok huzur bulduğu idiyse bu en önce evde

yerleşmeliydi. Toplumun hücresi olan aile-

de… Ve kalp evine yerleşmesi için sevginin

en uygun zemindi ev. Ve yerleştikçe, yol ve-

recekti nice güzelliklere…

Sevgi varsa o evde; anne mutludur, ço-

cuklar, baba… Gelen, giden, oturan, kalkan...

Eşyalar, pişen, taşan her şey ama her şey!

Evde bir gönülde başlayan sevgi hareketi,

tüm yüreklere sirayet eder. Bilhassa mutlu,

sevgi dolu bir anne bunun tetikleyicisidir.

Ekmek soğan zevk verir. Çay eşliğinde bir

sohbet ve gülücükler... Bir battaniye altı mu-

habbeti... Şakalar... Dertleşmeler... Rabb’in-

den bahsediş... Ona yönelişle sonsuz bir

rahatlama…

Bunlar, sevgi dolu bir evden izlerdir. Göç

etmek, hastalanmak, sitem, ağıt bile farklıdır

sevgi sinmiş evlerde. Birer birer iner dert tuğ-

lası…

Sevgiyi bilen, sevmenin beklentisiz ver-

mek olduğunu öğrenen ruhlar, karşılığında

hiç farkında olmadan dünyayı satın almış-

lardır. Bunu enayilik olarak görenler ise, ko-

şulsuz sevenlerin gözlerindeki ışıltıya gıpta

eder duruma geleceklerdir.

“Nasıl bu kadar mutlu olabiliyorsun, na-

sıl bu kadar gülümseyebiliyorsun, hiç derdin

yok galiba, eşin/ailen sana çok mu iyi bakı-

yor?” soruları sizin en çok karşılaştığınız so-

rular olacaktır sonra hayat minvalinde.

Siz “seviyorum” deseniz bile yalın kala-

caktır onların ben merkezli dünyasında bu

minicik ama dopdolu sözcüğünüz. Karşılık-

sız severek o üstün ruha erişmek biraz özveri

gerektirecekti çünkü. Bu, evde/ailede başla-

yacak bir öğreti hareketi idi.

Kuşlar severken gökyüzünü, beklentisiz

uçardı. Çiçekler, toprakta beklentisiz açardı.

Her yavrucak bir tohumsa ailede, beklen-

tisiz, sonsuz bir sevgiyle büyümeli ve bunu

öğrenip içselleştirmeli idi ki bencillik devra-

nında yok olan nice değerler asli varlığına

kavuşsundu.

Dönüp bakalım şimdi evlerimize. Aile-

mizi sevgiden mahrum bırakarak yaptığımız

her işin soyu kesiktir aslında. Onlar büyüyor-

lar! Yavrular… Ve uçmaları çok uzun sürme-

yecek kadar hızlı büyüyorlar.

“Biz kaçanı kovalamalıyız.” derim hep.

Burada da diyorum: “Onlarla geçirilebilecek,

sevgiyi içselleştirecek kısa fakat önemli daki-

kalar mutlaka vardır.”

Şimdi bahanelere sığınmadan, bir sevgi

hareketi fedakârlığı için elimizdekileri bı-

rakıp her gün birlikte onlara sevgi dolu da-

kikalar yaşatalım. Onlar büyüdüklerinde,

bizim onlara bıraktıklarımızdan daha gü-

zel imar edeceklerdir bu şekilde dünyayı…

Sevgi donanımı ile! Buna inanalım. Bir sevgi

hareketi önce evlerde dalga dalga yürüsün.

Mahallemde, köyümde, şehrinde, şehrimde,

ülkemde, dünyada…

Bir bayram öncesi bu harekete tâbi olan-

lar parmak kaldırsın. Sevmek için önce yü-

rek... D’olduğu yer ise şüphesiz ilk önce ev…

Kalbin k’alabildiğince sev… Sonuna kadar

sevgiyle kalınız…

29

Page 32: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

“Hz. Ali’nin Hz. Fatıma ile evlenebilmek için, elinde satacak hiçbir şeyi olmadığından dolayı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yadigârı kılıcını ve

kalkanını satmıştı. Evlendiklerinde ise evlerinde misafire ikram edilince, kendilerinin kullanabilecekleri kaşıkları yoktu. Ama çok mutluydular. Çünkü mutluluk her haline şükretmek ve hayatı tasarruflu yaşamaktı.”

Hilal OTYAKMAZ

YİYİNİZ, İÇİNİZ; FAKAT

“İSRAF ETMEYİNİZ!”

30

Page 33: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

İnsan olmak, kul olmak, Rabb’e yakın ol-

mak… Her insanın istedikleri arasındadır.

Sadece öncelikleri değişebilir. Nasıl bir ha-

yat yaşamalı ki, hepsi de olabilsin? Aslında

Rabb’e yakın olan, hepsini kapsamaz mı?

Bugün internette gezinirken gözüme

çarpan bu cümleleri düşünmeye başladım.

Gerçekten her gün nefsim ile muhasebe

yapıp bu soruları soruyor muydum? Ben ne

yapıyorum, nasıl bir kulum? Çoğu Müslü-

man ülkede insanlar açlık içinde, savaş için-

de ve daha türlü sıkıntılar ile cebelleşmekte.

Ya ben... Şükürsüzlükler içinde… Bayağıdır

böyle bir muhasebe yapmıyormuşum ki, def-

terde bayağı eksilerim çıkmıştı.

Özellikle de, iktisatlı olmamam konusun-

da. Hayatta ne kadar kolay her şeyden vaz-

geçiyorum! Yemek beğenmedim, dök gitsin.

Başıma bir musibet geldi, ah, tüh, vah! İste-

diğim hemen olmadı, off sesleri, bitmeyen

isyanlar... Ama ben bunlar için yaratılmadım.

Rabb’im beni, O’na her daim şükredebilen,

her halime hamd edebilen şekilde yarattı.

Üstüne üstlük, bu kadar şükürsüzlüklerime

karşı yine benden hiç esirgemedi. Bu kadar

israflarıma karşın beni yüz üstü bırakmadı.

Nefsimle savaşım devam ederken gözü-

me şu ayetler takılıyor: “Ey Âdemoğulları!

Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi

giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çün-

kü Allah israf edenleri sevmez.”1 Hele ki, Pey-

gamber Efendimiz (s.a.v.)’i seviyorum deyip

hayatını okudukça, hayatımın her karesine

iktisadı uygulamamın şart olduğunu görüyo-

rum. Sonra sahabeler ile aynı cennete talip

olduğumu düşündükçe nefsime kızıyorum.

Hz. Ali Hz. Fatıma ile evlenebilmek için, elin-

de satacak hiçbir şeyi olmadığından dolayı

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yadigârı kılı-

cını ve kalkanını satmıştı. Evlendiklerinde ise

evlerinde misafire ikram edilince, kendileri-

nin kullanabilecekleri kaşıkları yoktu. Ama

çok mutluydular. Çünkü mutluluk her haline

şükretmek ve hayatı tasarruflu yaşamaktı. Bu

tasarruf her işimizde geçerliydi. Hayatların-

da başarıyı yakalamış insanlara baktığınızda,

yaptıkları işlerdeki huzurun ‘an’ı daim olarak

yaşadıklarından kaynaklandığını görürsü-

nüz. Çünkü kulluk bilincinde de bu vardır.

Her anı israf etmeden, Rabb’in seni görü-

yor gibi yaşamak ve yaşatmak. İşte bu israf

etmemek bilinci hayatınızın her karesine bu

şekilde yansır. Yemede, alışverişte, konuş-

mada, uyumada, zamanda her kavramda

iktisat... Evliyaların dediği gibi: “Nefsim için

değil, hayatta kalabilmem için yemek yeme-

liyim.” O zaman, şükrün farkına varan kullar-

dan olurum.

Ayrıca israf etmedikçe paylaşmayı, arttır-

31

Page 34: Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Editör’den · 2017. 5. 29. · Her yönüyle bizler için en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in engellilere yönelik

mayı, başkalarını düşünmeyi öğreniyorum. “Az ye, az uyu, az konuş!” hayatın vazgeçil-mez kuralları aslında. Bu vesileler ile hayatta hata yapma şansın da azalıyor. Her biri de bulunduğun hale şükredip hayatı farkında yaşamaya çıkıyor. Nefis muhasebemi yapar-ken şunu da fark ediyorum: “Bu hayat ile bir-likte hayatta verilenler de emanet. Emanete en iyi muamele, var olduğuna şükür ile birlik-te onu yerinde, yeterli şekilde kullanmaktır.” Rabb’imizin her kavramda israfı sevmemesi-nin sebebi; verilenler benim olmadığı halde, hep benimmiş gibi, acziyetimi unutarak israf edişimdir. Hiçbir varlık bana ait değildir. O zaman, hiç olduğumu bilip hayatımdaki her

şey için tutumlu olmam gerekmektedir. Bu-

nun da en iyi yolu baştan beri nefsimi bilme-

ye çıkmaktadır. Gelin İmam-ı Âzam’ın örne-

ğine bakalım:

İmam-ı Âzam ticaret yapardı. Onun kana-

atkârlığı, cömertliği, emanete riayeti ve tak-

vası ticaret muamelelerinde de daima ken-

dini göstermiştir. Tacirler ona hayret ederler

ve ticarette onu Hazret-i Ebu Bekir’e benze-

tirlerdi. Ticareti ortakları ile beraber yapar ve

her yıl kazancının dört bin dirhemden fazla-

sını fakirlere dağıtır, âlimlerin, muhaddisle-

rin, talebelerinin bütün ihtiyaçlarını karşılar

ve ayrıca onlara para dağıtarak, tevazu ile

şöyle buyururdu:

“Bunları ihtiyacınız olan yere sarf edin ve

Allah’a hamd edin. Çünkü verdiğim bu mal

hakikatte benim değildir, sizin nasibiniz ola-

rak, Allahu Teâlâ’nın ihsan ve kereminden

benim elimden size gönderdiğidir.” Böylece

ilim ehlini, maddî bakımdan başkalarına min-

nettar bırakmaz, rahat çalışmalarını temin

ederdi. Kendi evine de bol harcar, evine har-

cadığı kadar da fakirlere sadaka verirdi. Zen-

ginlere de hediyeler verirdi. Her cuma günü

anasının, babasının ruhu için fakirlere ayrıca

yirmi altın dağıtırdı. Meclisine devam eden-

lerden birinin elbisesini çok eski gördü. İn-

sanlar dağılıncaya kadar oturmasını söyledi.

Kalabalık dağılınca o kimseye; “Şu seccade-

nin altındakileri al, kendine güzel bir elbise

yaptır.” buyurdu. Orada bin akçe vardı.

Rabb’im her halimizde, O’nun istediği şe-

kilde iktisatlı olan kullarından eylesin.

Dipnot

1- 7/Araf, 31.

32