2
C ELSE CELSE Namazda iki secde terim. L Sözlükte "oturmak, an- gelir. Arapça'da ka'de* de otur- ma olmakla birlikte ka'de ayakta duran kimsenin, celse ise yatan veya secde yapan kimsenin anlatmak için terimi ola- rak celse namazda iki secde ifade eder. Maliki ve Hanbeli fakihlerine gö- re namaz kimsenin birinci seede- den sonra ve bu ace- le etmeksizin tam olarak (ta'- dTI-i erkan) Çünkü Hz. Peygam- ber'den nakledilen hadislerde onun iki secde böyle (Müslim, 240; Mace, 22), ak- sine davranan bir sahabiye de iade ederek secdeler bu de (Ebü Davüd, lat", 148) bildirilmektedir. Hanefi mez- hebinin olan göre bu celse sünnettir. Son dönem Hanefi fa- kihlerden tercih etti- Abidin'in de deliilere daha uygun göre ise vaciptir. gelince, ile Hanbeli mezheplerine, Hanefi imamla- da Ebü Yüsuf'a göre parmak gelecek dikme, sol da yere üze- rine oturma Maliki mezhebine göre ka'dede gibi taraftan ve sol oturak üzerine oturma (teverrük) tercih Elie- rin uyluklar üzerine ise mezhepler Celsede beni la!) diyerek dua edilmesi sünnettir Mace, 23) . secde bir de "istirahat celsesi" denilen ve ikin- ci secdeden hemen sonra kalk- madan bir daha ki Hanefi ve Maliki mezhepleriyle fii fakihlerine göre mekruh. mez- hebinde sahih kabul edilen ile Ah- med b. Hanbel'den nakledilen ikinci bir rivayete göre ise sünnettir. tak- dirde söz konusu eelsenin gerekir. Cemaatle namazlarda imam kalksa bile cema- atin istirahat eelsesi caiz gö- (Nevevi, lll , 442). Bu konuda 272 ileri sürülen üçüncü bir de ca hasta, veya bu cel- seyi ve güçlü ise dir. Hz. Peygamber'in eelse-i son döneminde ötürü zaruri bir olarak yan bu telakki önceki iki telif et- Özellikle secde ha- lindeki tesbihlerin uzun sürmesi duru- munda birden kalkmaktan cak dönmesini önlemek is- tirahat bir sa- yoktur. A : Müsned, VI, 31, 194; Müslim, 240 ; Mace. 22, 23; Ebu DavOd. lat", 148; Beyhakl, es-Sünenü'l-kübra, ll, 123- 124; el-Üm, 100-1 Ol; Kudame. el- Mugnr (Herras). 1, 523, 529 ; Nevevi, el-Mecma', lll , 436-444; 1, 171- 172; Remli, 1'/ihayetü'l-muhtac, Kahire 1389/ 1969 - Beyrut 1404/ 1984, 518; el-Feta- va'l -Hindiyye, 72, 75; Salih ei-Ezheri, Ceva- Beyrut, ts. (Darü'I-Ma'rife), 1 , 49; DesOkl, 249; 1'/eylü'l-evtar, ll, 292-301 ; Abidin, 312, 321, 340; Zühayli, el · 1, 664, 710-713 ; Mv.F, XV, 262, 266-267. !il ÖGÜT L ( Ebu Ahmed Abdülazlz b. Yahya b. Ahmed el -CelQd! (ö. 332 / 944) mensup alim, edip ve tarihçi. Basra ' Celüd köyünden veya Ezd kabilesinin CelOd kolundan için Celüdi diye Kaynaklarda kendisinden, Basra· da ileri gelenlerinden, alimi, güvenilir ravi ve tarihçilerinden biri olarak bah- sedilen Celüdfnin he- men hiçbir bilgi konularda ve ekseriye- ti risale olan eserlerinin 185 'tir. Sir e emiri'l- mü, minfn <Ali b. Ebi Tô.lib, Ahbô.ru Ebi Bekr ve <Ömer, cAbbô.s, 0 A.ipl b. Ebi Tô.lib, Efamza b. c Abdil- muttalib, Zeyd b. <Ali, ru Beni Mervô.n, Ahbô.ru Eksem b. 0 Ömer -b. CAbdiJ'aziz gi- bi biyografik eserleri Kitô.bü '1- Cemel, Kitô.bü Kitiibü'l-Hake- meyn, Kitô.bü'l-Ijavô.ric, cArab ve1-Fürs ve gibi tarihi konularda ilgili olan eserleri Kitô.- bü'd-Derô.him ve'd-denô.nir, Kitô.bü1- Mü(a ve mô. cô., efi Kitô.bü'l- Kitô.bü Mô. ru- viye Kitô.bü'n- ô.t, Mecmii cu ô.ü 0 Ali b. Ebi Tô.lib ad- tefsir ve dair eserleri de var- . Arap ilgili eserleri ise Kitô.bü CArab carô.,, Hassô.n, 0 Abdirral}.mô.n b. Ijassô.n, Ümeyye b. Ebi's- CAmr b. Ma cdikerib, bô.rü '1- Ebi Nüvô.s ( eserlerinin bir listesi için bk. Hediy- yetü'l- cari{fn, I, 576-577; Seyyid Hasan es- Sadr, s. 244-247). Basra'da vefat eden CeiOdf' nin eserleri intikal s. 128, 246 ; Ebü Ca'fer et-Tüsi, el-Fihrist, Beyrut 1403/1983 , s. 149; Hediyyetü'l· 'a ri{tn, 576-577; Kehhale, V, 263 ; Sezgin, GAS, ll, 91, 96, 100, 138, 266, bk. Sey- yid Hasan es-Sadr. Te' Beyrut 1401 1 1981, s. 244-247; Nüveyhiz, Mu'cemü'l-müfes- sirfn, 290; Zirikli, el·A' l am (Fethullah ). N, 29; Abbas ei-Kummi. Beyrut, ts. (Darü'l-Murtaza), 165. .. MusTAFA Oz L (. ;;.;_, ) Hz. Ömer devrinde Irak'ta müslümanlarla Sasaniler cereyan eden meydan muharebesi. _j bir nahiyesi olan Celüla Dic- le nehrinin yan Sevad ile ve Horasan yolu üzerinde ku- Hanikin'den 40 km., Medain'den de 180 km. Celüla Hz. ömer Sasani- ler'e büyük bir meydan muharebesi la Kadisiye yenilen ve Medain müslümanla- ra teslim etmek mecburiyetinde kalan Sasani kuwetleri, Hulvan'a Kis- ra Yezdicerd'in Celüla'da top- hendek ve siperler kazarak ve barikatlar kurarak tah- kim Kisra. Hulvan ve Cibal'- den asker ve silah göndermek suretiyle bu ordusuna destek yordu. Ordunun Kadisiye Sa-

!ilC ELSE CELSE (~1) Namazda iki secde arasındaki oturuş anlamında kullanılan terim.L ~ Sözlükte "oturmak, oturuş şekli" an lamına gelir.Arapça'da ka'de* de otur ma manasında

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

C ELSE

CELSE

(~1)

Namazda iki secde arasındaki oturuş anlamında kullanılan terim.

L ~

Sözlükte "oturmak, oturuş şekli" an­lamına gelir. Arapça'da ka'de* de otur­ma manasında olmakla birlikte ka 'de ayakta duran kimsenin, celse ise yatan veya secde yapan kimsenin oturuşunu anlatmak için kullanılır. Fıkıh terimi ola­rak celse namazda iki secde arasındaki oturuşu ifade eder.

Şafii, Maliki ve Hanbeli fakihlerine gö­re namaz kılan kimsenin birinci seede­den sonra oturması ve bu oturuşun ace­le etmeksizin tam olarak yapılması (ta'­dTI-i erkan) farzdır. Çünkü Hz. Peygam­ber'den nakledilen hadislerde onun iki secde arasında böyle oturduğu (Müslim, "Şalat", 240; İbn Mace, "~ame", 22), ak­sine davranan bir sahabiye de namazını iade ederek secdeler arasında bu şekil­de oturmasını emrettiği (Ebü Davüd, "Şa­lat", 148) bildirilmektedir. Hanefi mez­hebinin meşhur olan görüşüne göre bu celse sünnettir. Son dönem Hanefi fa­kihlerden İbnü'I-Hümam'ın tercih etti­ği, İbn Abidin'in de deliilere daha uygun bulduğu diğer görüşe göre ise vaciptir.

Oturmanın şekline gelince, Şafii ile Hanbeli mezheplerine, Hanefi imamla­rından da Ebü Yüsuf'a göre sağ ayağı, parmak uçları kıbleye gelecek şekilde dikme, sol ayağı da yere döşeyerek üze­rine oturma (iftiraş), Maliki mezhebine göre ka'dede olduğu gibi ayakları sağ taraftan çıkarma ve sol oturak üzerine oturma (teverrük) tercih edilmiştir. Elie­rin uyluklar üzerine konulmasında ise mezhepler arasında görüş birliği vardır. Celsede "J~IY.>" (Allahım, beni bağış­la!) diyerek dua edilmesi sünnettir (İbn Mace, "~ame", 23) .

İki secde arasındaki oturuştan başka bir de "istirahat celsesi" denilen ve ikin­ci secdeden hemen sonra ayağa kalk­madan yapılan bir oturuş daha vardır ki Hanefi ve Maliki mezhepleriyle bazı Şa­fii fakihlerine göre mekruh. Şafii mez­hebinde sahih kabul edilen görüş ile Ah­med b. Hanbel'den nakledilen ikinci bir rivayete göre ise sünnettir. Yapıldığı tak­dirde söz konusu eelsenin kısa olması

gerekir. Cemaatle kılınan namazlarda imam doğrudan ayağa kalksa bile cema­atin istirahat eelsesi yapması caiz gö­rülmüştür (Nevevi, lll, 442). Bu konuda

272

ileri sürülen üçüncü bir görüş de yalnız­ca hasta, yaşlı veya zayıf olanların bu cel­seyi yapması, sağlıklı ve güçlü olanların ise doğrudan ayağa kalkması şeklinde­dir. Hz. Peygamber'in eelse-i istin3hatı­nı, hayatının son döneminde yaşlılıktan ötürü zaruri bir davranış olarak açıkla­yan bu telakki önceki iki görüşü telif et­miş bulunmaktadır. Özellikle secde ha­lindeki tesbihlerin uzun sürmesi duru­munda birden ayağa kalkmaktan doğa­cak baş dönmesini önlemek amacıyla is­tirahat oturuşunun yapılmasında bir sa­kınca yoktur.

BİBLİYOGRAFY A :

Müsned, VI, 31, 194 ; Müslim, "Şalat", 240 ; İbn Mace. "İJ!:amet", 22, 23; Ebu DavOd. "Şa­lat", 148; Beyhakl, es-Sünenü'l-kübra, ll, 123-124; Şafif. el-Üm, ı, 100-1 Ol; İbn Kudame. el­Mugnr (Herras). 1, 523, 529 ; Nevevi, el-Mecma', lll, 436-444; Şirbini. Mugni'l-muf:ıtac, 1, 171-172; Remli, 1'/ihayetü'l-muhtac, Kahire 1389/ 1969 - Beyrut 1404 / 1984, ı , 518 ; el-Feta­va'l -Hindiyye, ı, 72, 75; Salih ei-Ezheri, Ceva­hirü 'l-İklfl, Beyrut, ts. (Darü'I-Ma'rife), 1, 49; DesOkl, el-f:ltişiye 'ale 'ş -Şerf:ıi 'l -kebfr, ı , 249; Şevkani, 1'/eylü'l-evtar, ll, 292-301 ; İbn Abidin, Reddü 'l-muf:ıtar, ı , 312, 321, 340; Zühayli, el · Fı~hü'l-İslamf, 1, 664, 710-713 ; Mv.F, "Cülıls", XV, 262, 266-267. !il SALİM ÖGÜT

L

CELÜDİ ( (5)~\)

Ebu Ahmed Abdülazlz b. Yahya b. Ahmed el -CelQd!

(ö. 332 / 944)

İmamiyye Şiası'na mensup Basralı alim, edip ve tarihçi.

~

Basra ' nın Celüd köyünden veya Ezd kabilesinin CelOd kolundan olduğu için Celüdi diye anılmaktadır. Kaynaklarda kendisinden, Basra· da Şii- İmamiyye'nin ileri gelenlerinden, fıkıh alimi, güvenilir ravi ve tarihçilerinden biri olarak bah­sedilen Celüdfnin hayatı hakkında he­men hiçbir bilgi bulunmamaktadır.

Çeşitli konularda yazdığı ve ekseriye­ti risale şeklinde olan eserlerinin sayısı 185 'tir. Sir e tü emiri'l-mü, minfn <Ali b. Ebi Tô.lib, Ahbô.ru Ebi Bekr ve <Ömer, A{ıbô.r~ İbn cAbbô.s, A{ıbô.ru 0A.ipl b. Ebi Tô.lib, A{ıbô.ru Efamza b. cAbdil­muttalib, A{ıbô.ru Zeyd b. <Ali, A{ıbô.­ru Beni Mervô.n, Ahbô.ru Eksem b. Şayfi, A{ıbô.ru 0 Ömer -b. CAbdiJ'aziz gi­bi biyografik eserleri yanında Kitô.bü '1-Cemel, Kitô.bü Şıffin, Kitiibü'l-Hake­meyn, Kitô.bü'l-Ijavô.ric, A{ıbiirü'l­

cArab ve1-Fürs ve A{ıbiirü't-Tevviibin

gibi tarihi konularda yazılmış kitapları vardır. Fıkıhla ilgili olan eserleri Kitô.­bü'd-Derô.him ve'd-denô.nir, Kitô.bü1-Mü(a ve mô. cô., efi taJ:ılilihô., Kitô.bü'l­Mürşid ve1-müsterşid, Kitô.bü Mô. ru­viye fi'ş-şatranc'dan başka Kitô.bü'n­Nô.si{ı ve'l-mensii{ı, Kitô.bü'l-Kırô., ô.t, Mecmii cu ~ırô., ô.ü 0Ali b. Ebi Tô.lib ad­lı tefsir ve kıraate dair eserleri de var-

. dır. Arap edebiyatıyla ilgili bazı eserleri ise şunlardır: Kitô.bü't-Temşil bi'ş-Şi

0

I, Kitô.bü Taba~aü'l- CArab ve'ş-şu carô.,, A{ıbô.ru Hassô.n, A{ıbô.ru

0Abdirral}.mô.n

b. Ijassô.n, A{ıbô.ru Ümeyye b. Ebi's­Şalt, A{ıbô.ru CAmr b. Ma cdikerib, A{ı­bô.rü '1- Ferezda~, A{ıbô.ru Ebi Nüvô.s ( eserlerinin gen iş bir listesi için bk. Hediy­

yetü'l- cari{fn, I, 576-577; Seyyid Hasan es­Sadr, s. 244-247). Basra'da vefat eden CeiOdf' nin eserleri zamanımıza intikal etmemiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü'n-Nedim, el·Fihris~ s. 128, 246 ; Ebü Ca'fer et-Tüsi, el-Fihrist, Beyrut 1403/1983, s. 149; Hediyyetü'l· 'ari{tn, ı , 576-577; Kehhale, Mu'cemü 'l-mü'elli{ı"n, V, 263 ; Sezgin, GAS, ll , 91, 96, 100, 138, 266, ayrıca bk. İndeks ; Sey­yid Hasan es-Sadr. Te' sfsü'ş-Şf'a, Beyrut 1401 1 1981, s. 244-247; Nüveyhiz, Mu'cemü'l-müfes­sirfn, ı, 290; Zirikli, el·A' lam (Fethullah). N, 29; Abbas ei-Kummi. Se{fnetü'l · bif:ıar, Beyrut, ts. (Darü'l-Murtaza), ı , 165. r;;:ı ..

l.i!lıl MusTAFA Oz

L

CELÜıA SAVAŞI (. -:ıt__p.. ;;.;_, )

Hz. Ömer devrinde Irak'ta müslümanlarla

Sasaniler arasında cereyan eden meydan muharebesi.

_j

Bağdat'ın bir nahiyesi olan Celüla Dic­le nehrinin doğu tarafında aynı adı taşı­yan ırmağın kenarında, Sevad ile İran arasında ve Horasan yolu üzerinde ku­rulmuştur. Hanikin'den yaklaşık 40 km., Medain'den de 180 km. uzaklıktadır.

Celüla Hz. ömer zamanında Sasani­ler'e karşı müslümanların kazandıkları büyük bir meydan muharebesi dolayısıy­la meşhur olmuştur. Kadisiye Savaşı'nda yenilen ve Medain şehrini müslümanla­ra teslim etmek mecburiyetinde kalan Sasani kuwetleri, Hulvan'a sığınan Kis­ra Yezdicerd'in teşvikiyle Celüla'da top­lanmışlar, etrafına hendek ve siperler kazarak ve barikatlar kurarak şehri tah­kim etmişlerdi. Kisra. Hulvan ve Cibal'­den asker ve silah göndermek suretiyle bu ordusuna destek sağlamaya çalışı­

yordu. Ordunun kumandanı, Kadisiye Sa-

vaşı'nda öldürülmüş olan başkumandan Rüstem'in kardeşi Hurrezad idi.

Düşmanın hazırlıklarını öğrenen Irak cephesi başkumandam Sa'd b. EbQ Vak­kas, nasıl hareket edeceğini bir mektup­la Halife Hz. Ömer'e sordu. Halife verdi­ği cevapta kendisinin yerinde kalmasını ve onların üzerine bir ordu göndermesi­ni emretti. Bunun üzerine Sa'd b. EbQ Vakkas 12.000 kişilik bir orduyu, yeğe­ni Haşim b. Utbe b. Ebu Vakkas'ın (bazı kaynaklarda Amr b. Malik) kumandasın­da Celüla'ya sevketti.

Sağ kala Hucr b. Adi el-Kindi'yi, süva­rilerin başına Amr b. Ma'dikerib'i, piya­deterin başına da Tuleyha b. Huveylid'i getiren Haşim Celüla'yı kuşattı. Savaş

için ciddi hazırlık yapmış olan Sasani as­kerleri Sİperierinden çıkarak ani baskın­larta İslam ordusuna saldırıyorlar, sonra da geri çekiliyorlardı. Çok şiddetli çar­pışmalardan sonra müslümanlar büyük bir hamle ile Sasani ordusunu mağlüp ettiler ve birçok ganimet ele geçirdiler. Ordusunun Celüla'da bozguna uğradığını öğrenen Yezdicerd Hulvan'dan ayrılarak Rey'e gitmek mecburiyetinde kaldı . Ha­şim b. Utbe askerlerinin bir kısmını düş­manı takibe gönderdi; kendisi de Hul­van'a girdi.

Seyf b. Ömer'in Taberi tarihindeki ri ­vayetleri başta olmak üzere bazı tarih­çiler CelQla Savaşı'nın 16 yılı Zilkade ayı başında (24 Kasım 637) meydana geldi­ğini kaydederken Halife b. Hayyat bu muharebeyi 17 yılı olayları arasında an­latır. Ayrıca Seyf'in 17 yılına ait bir riva­yeti yanında 19 yılını zikreden bir başka haberini de nakleder.

Celüla Savaşı'yla müslümanlar bir ta­raftan bu şehri ve Hulvan'ı ele geçirir­lerken diğer taraftan da Kadisiye'den sonra SasanTier'e büyük bir darbe daha vurmak suretiyle Dicle Sevadı'ndaki böl­gelerin fethini tamamlama imkanını el­de etmişlerdir.

Selçuklu Sultanı Melikşah ' ın (1072-1092). bugün Kızıiribat İstasyonu'nun bu­lunduğu yerde kervansaray olarak da kullanılmak üzere yaptırdığı ribat* (Ri­bat-ı CeiOia) kervanların uğrak yeri ol­muştur (Hamdullah Müstevfı. s. 165)

İfrikıye'de (Tunus) Kayrevan'a yakla­şık 38 km. uzaklıkta CelQia adlı bir baş­ka tarihi şehir daha vardır. Muaviye b. Hudeye'in ordusunda bulunan AbdOlme­lik b. Mervan tarafından Muaviye b. Ebu Süfyan'ın hilafeti sırasında fethedilen ve

bugün harabe halinde olan şehir Ayni­eelula diye bilinmektedir.

BİBLİYOGRAFYA :

Halife b. Hayyat. Tarfl] (Zekkar). s. 127-129; İbn Abdülhakem, Fütahu M!Sr (Torrey). s. 192· 193; İbn Kuteybe, ei-Ma'arif(Ukkaşe). s. 182, 451; Belazüri. Fütah (Fayda). s. 377, 379, 383, 402, 432; Dineveri. el-AI]barü'!-twal, Kah i re 1330, s. 128-129; Ya'kübi, Tarfl] , ll, 141; Ta­beri, Tarfl] (de Goeje). 1, 2457-2473, 2579; Ya­küt. Mu'cemü'l-büldan, ll , 156; a.mlf .. el-Müş· terik, s. 106 ; İbn Kesir. el-Bidaye, VII, 69-71; Nüveyri, Nihayetü 'l-ereb, XIX, 230 -233; Müs­tevfi, Nüzhetü 'l-kulüb (Strange), s. 165 ; G. Le Strange. The Lands of the Eastern Caliphate, Cambridge 1966, s. 62, 80; Hudari. Muf:ıadarat (Emeviyye), ı , 215-216; Abdülaziz es-Sealibi, Ta­rfl]u Şimali İ{rfkıyye (nşr. Ahmed b. MTiad -Muhammed İdris), Beyrut 1407/ 1987, s. 39-40; M. Streck, "Celılla", İA, lll, 66-67 ; a.mlf .. "Qjalii-la",E/2(Fr.). ll ,417. r;iJ

IJ!Iil!l MusTAFA FAYDA

L

CELVET (~)

Sillikin benliğinden arınmış ve ilahi vasıflarla bezenmiş

olarak halvetten çıkıp insanlara karışması anlamına gelen

bir tasavvuf terimi. _j

Salikin belli bir süre için toplumu ter­kederek inzivaya çekilmesi, bu süre için­de kötü huylarını bırakıp iyi huylar edin­meye çalışması halvet, bu işi başardık­

tan sonra toplum hayatına dönmesi cel­vettir. Celvet halindeki kulda benlikten eser kalmadığı için fiilieri Hakk'a nisbet edilir ve bunun mümkün olduğuna, "At­tığında sen atmadın, ancak Allah attı"

(ei-Enfal 8/ I 7) mealindeki ayet delil gös­terilir.

Halk ile iyi münasebet kurmaya (eel­vet) ihtiyaç duyan bir sQfi mutlaka Hak ile sağlam bir halvete sahip olmalıdır.

Ancak bu sayede celveti halvetinin hima­yesinde olabilir. o zahirde halk, batın­da ise Hak iledir. Celvette iken halvette, halvette iken celvettedir; celveti halve­tine, halveti eelvetine engel değildir. İlk safileri n "kevn- bevn" dedikleri bu hal daha sonraları celvet- halvet deyimiyle ifade edilmiştir. NakşibendTier "halvet der-encümen" (halk içinde Hak ile olma) ifadesini aynı anlamda kullanmışlardır.

Muhyiddin İbnü'l-Arabi'ye göre insan nerede olursa olsun görür ve görülür ( şa­

hid ve meşhüd) bir halde bulunduğundan bir bakıma halvet mümkün değildir. Ger­çek halvet kulun kendi vücudunun Al­lah'a ait olduğunu bilerek benliğinden sıyrılması ve alemde zahir olan her şe­yin Allah olduğunu anlamasıdır. Bu id-

CELVETiYYE

rake ulaşan bir kimse her yerde ve her şeyde tecelli eden Allah'ı göreceğinden celvette iken bile halvettedir. Esasen bu mertebede celvetle halvet aynı şeydir.

Bununla beraber İbnü'I-Arabi celvetin daha üstün bir hal olduğunu söyler. Sü­lük ehli varlık aleminde görülen çokluk­la (kesret) perdeli olduklarından halveti tercih ederler; birliğe (vahdet) ulaşan

arifler ise eelvet-halvet ayrımından bah­setmez, halvette olmak için toplum ha­yatını terketmezler. Onlar celveti değil halveti terkederler.

BİBLİYOGRAFYA: et-Ta'rr{at, "celvet" md.; el-Mu'cemü's-sü­

{Ç "tel].alli" md.; Sühreverdi, 'Avari{ü 'l-~a-'a­ri{, Beyrut 1966, s. 542; İbnü'I-Arabi, el-Fütü­f:ıat, n, 201, 638. i SüLEYMAN ULUDAG

L

CELVETİYYE ( ;;,_;_p.ıi )

Bayramiyye tarikatının Aziz Mahmud Hüdayi

(ö. 1038 / 1628) tarafından kurulan bir kolu. _j

Tasawufta ilk dönemlerde bir meş­rep ve makam adı olan halvet* ve eel­vet* , daha sonra birer tarikat adı ola­rak kullanılmaya başlanmıştır. Bir Cel­veti şeyhi olan İsmail Hakkı Bursevi (ö. ı 1371 ı 725), Celvetiyye'nin ilk defa İbra­him Zahid-i Geylani'den (ö 690/ 1291) zuhur ettiğini söyler. Ancak Celvetiyye tarikat olarak Aziz Mahmud Hüdayi za­manında teşekkül etmiştir. Bazı müellif­ler Celvetiyye'nin İbrahim Zahid-i Gey­lani'nin devrinde "hilal ", Üftade (ö 988/ 1580) zamanında "ay", Hüdayi dönemin­de "dolunay" durumunda bulunduğunu ifade ederler (Bursevi, Sils ile-i Celvetiy­

ye, s. 63)

Esas itibariyle Halvetiyye'nin bir kolu olan Celvetiyye'nin silsilesi, İbrahim Za­hid -i Geylani'de aynı tarikatın kolların­dan Zahidiyye, Safiyyüddin-i ErdebTii'de (ö. 735 / 1334) Safeviyye, Hacı Bayram-ı Veli'de,Jö. 833 / 1429-30) Bayramiyye ile birleşmektedir . Tarikatın kurucusu Aziz Mahmud Hüdayi'nin şeyhi Üftade'nin Sünbül Sinan'a, kendisinin de NQreddin­zade ve Kerimüddin Halveti gibi Halveti rica·line mensup olmaları, Celvetiyye'nin Halvetiyye ile ilgisini ortaya koymakta­dır. Nitekim Hüdayi de, "Bizim tarikimiz hem Halveti hem Celveti'dir" diyerek ta­rikatının Halvetiyye ile iç içe olduğuna işaret eder. Öte yandan Celvetiyye'nin Bayramiyye ile doğrudan ilgisi vardır.

273