Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
ARŞ.GÖR.METIN ÖZDEMIR
inkarcı Kötümserliğin Kur•an
Aç1s1ndan Kritiği
Hayatı anlamiandırma çabasında etkili olan pek çok faktör vardır ve bunların en etkili olanlarından birisini de
bireysel tecrübeler oluşturmaktadır. Her gün, her çeşitten sayısız olayla karşılaşırız ve ço~u zaman bunların ru
humuzun derinliklerinde kalın izler bıraktığının farkında olmayız. Bir gün yaşadığımız bunca olayların ne anlama
geldi~ini sorgulamaya başladı~ımızda, ruhumuzun derinliklerine çizilen bu kalın çizgilerden bir foto~raf çı
karırız ortaya. Bu foto~raf, sadece ruhumuzun ob
jektifinin yöneldiği bir kesitin yorumunu yapma imkanı verir bize. Kimilerine göre hayat yaşanmaya değ
meyecek kadar basit, boş ve saçmadır. Kimilerine göre ise, bütün badirelerine rağmen, yine de sahip oldu~umuz en değerli varlığımızdır ve tek başına bir mutluluk ve haz
kayna~ıdır. Ancak sorun hayata ilişkin bu iki tür karardan birini vermekle bitmiş olmamakta, tam aksine çok daha
karmaşık bir hale gelmektedir. Varsayalım ki, hayat yaşanmaya de~meyecek kadar kötüdür. Ancak bu, onun
bu haliyle var olduğu ve yaşandığı gerçe~ini ortadan kaldırmamaktadır. O halde temel sorularımız şunlar olmalıdır. Böylesine kötü olan hayat niçin vardır? Anlamı ve gayesi nedir? Niçin bu türü var da öbür türü yoktur?
Di~er taraftan, onun bütün kötülüklerine rağmen yaşanmaya değer oldu~unu kabul etti~imizde ise şu so
ruların gündeme gelmesi kaçınılmaz olmaktadır. Yaşamanın anlamı nedir? Eğer o bir tür zorunluluksa niçin sürekli de~ildir? Sırf yaşamış olmak için var olmak, var
olmaya değer mi? E~er de~erse, onu biz belirlemediğimize göre kim ve ne adına belirlemiştir?
Bu türden metafiziksel soruların cevaplarının nesnel bir bakış açısıyla verilmesi ço~u kez ya mümkün ol
mamış ya da nesnelliği tartışma konusu olmuştur. Bunun nedeni, insanın söze karıştığı her yerde az ya da çok bir sübjektifliğin bulunmasının kaçınılmaz olmasıdır. Çünkü herhangi bir şey, salt şey olarak kalmamakta, şeyliğini
Arş Gör., CÜ Ilahiyat Fakültesi Temel Islam Sılımieri Ketarn Anabılım Dal ı Araştırma Görevi isı.
236
Metin ÖZDEMiR*
başka bir şeye nisbetle gerekli ya da gereksiz, iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin gibi nitelikler alarak sür
dürmektedir. Deniz balık için gerekli ve iyi bi r şeydır.
Ancak, yüzme bilmeyen bir adam için, gereksiz, tehlikeli ve dolayısıyla kötüdür. O bir "şey" olarak, di~er
"şey"lerden deniz oluşuyla ayrılmaktadır. Bununla bir
likte, değer aifetme açısından, deniz oluşu değil diğer varlıklarla olan ilişkisi önem arzetmektedir. Işte biz. bu
çalışmamızda hayata ilişkin değer biçme çabalarını, işin
bu boyutunu dikkate alarak farklı bir bakış açısından kritize etmeyi amaçlamaktayız. Bunun için de spesifik bir
alan olan kötümserliği seçtik.
Kötümserlik 1, bir bunalım felsefesidir. Yaşama sevinci ni kaybetmiş olan insanların felsefesi. Insan ı n ümit
lerini tüketerek kendisini hayata bağlayan tüm bağ
larından kopması ya da kopma aşamasına gelmesi, tedavi edilmesi gereken patolojik bir vakıadır. Işin bu tarafı Ruhbilimini ve Psikiyatriyi ilgilendirdi~inden bizim ilgi
alanımızın dışında kalmaktadır. Ancak bu ruh halinin felsefi forma sokularak bir yaşam felsefesi halinde takdim
edilmesi, insanın varoluşunu anlamiandırma iddiasını ta
şıyan ve bunun için gayret gösteren bütün düşünce ve inanç sistemlerini ilgilendiren bir husustur. Dolayısıyla onun bu yönü, çeşitli inanç ve düşünce sistemlerinin
bakış açılarından ve bu bakış açılarını oluşturan temel
kriterlerden hareketle incelenebilir ve kritik edilebilir. Biz
burada onu sadece Islami bakış açısının temel kriteri olan Kur'an perspektifinden kritik etmeye çalışacağız.
Bunun için öncelikle, kötümserliğin köklerini ve rasyonal
dayanaklarını görmemiz gerekmektedir.
1 Bu dünyanın bütün mümkün dünyaların en kötüsü oldu(junu; insanın yıkıma, hayal kırıklı(jına ve trajediye mahkum bulundu(junu savunan bir dünya görüşüdür. (Bkz., The Ensyclopedia Amerlcana. Copyrıght by Amencana Corporatıon, 1970, New York. XXI 654. Keza bkz., Hançertıo(jlu. Orhan, Felsefe Ansiklopedisi, Istanbul. 1977, 111, 331.
JOURNAL OF ISLAMI C RE SEARCH VOL: 11, NO 3-4. 1998
INKARCI KÖTÜMSERLIGI N KUR'AN AÇlSlNDAN KRITIGI
1. Kötümserliğin Kökleri ve Rasyonal Dayanakları
Kötümserliğin kökleri Hind felsefesinin doğuşuna
kadar uzanmaktadır. Hind dinlerine kısaca bir göz at
tığımızda . insanlığın en eski tecrübelerinden ve düşünce
sistemlerinden birisi olan bu gizemli dünyada, adeta kö
tülükle savaşın, kurtuluşun ve özgürlüğün en trajik ve
derüni hikayelerinden birisini buluruz. Burada konumuz
açısından en önemli husus, Hind düşüncesınin en be
lirgin unsurlarından birisi olan Samsara ve Karman'ın
tahlil edilmesidir.
Samsara'yı kısaca şöyle özetleyebiliriz. O, "hayatın
akışı , bedenin ölümü, ancak ruhun değişik bedenlerde
farklı hayat biçimleriyle devam edişidir. 2 Daha açıkcası Samsara, "görünen, yani yalancı , bağımlı , özgün ol
mayan ve başkasının yansıması olan evren demektir
Kendi başına bir varlığa sahip değildir. Her şey hayal,
her şey s ınırlı ve bağımlıdır ... Binaenaleyh, sükunet. gü
zellik ve mutlak ebediyet olan ve ancak, geçicilik, yı
kılmışlık, ölüm ve sürekli değişkenlik olmayan 'hakikat'e
ulaşmak için Samsara'dan (tenasüh cenderesinden) kur
tulmak gerekir."3
Karman ise, bireysel planda yapılan etkinliklerin, hal
ve tavırların toplamından ibarettir. O, insanın şu anda
yaptığı davranışlarıdır. Insan bunlarla gelecekteki dav
ranışlarını kazanır. Bu gelecekte yaptığı davranışları da
bir sonraki geleceği yaratır. Bu kesintisiz devam eden bir
yazgıdır. Insan yaptıklarının esiridir ve onlarla geleceğini
belirler.4 Insan sonsuza kadar sürekli bu dairenin ıç i nde dönmeye mahkum edilmiştir. Bu dolabın esiri ve bu zor
lamanın mahkumu olduğu müddetçe kurtulmas ı im
kansızdır. Halbuki, onun bu Karman denilen kısır dön
güden kurtulması gerekir.5 Bu düşüneeye göre insan
eksiktir. Bu yüzden, dönen bu Karman dolabında ol
gunlaşması gerekir. O halde Veda6 din hükümleri, ri
yazet ve takva ile insanın Samsara ile ilişkisin i kesip onu
yaşamın herhangi bir döneminde tekamül edebileceğı ve
huzur bulabiieceği ve ikinci defa dönüşe gerek bı
rakmayacak bir vaziyete getirebilir. Işte bu nokta. insanın Hinduizm'in özgürlük yolculuğundaki va racağı son durak
(nirvana) tır. Bu noktada, insan artık tamamen kurtulmuş
ve özgürlüğüne kavuşmuştur?
2 Zey·ur, Alı. ei-Felse!etü Fl'I-Hınd, Beyrul, 1993, 139 3 Şeriatı. Ali, Dinler Tarihi. (çev. , Abdulhamid Özer), Istanbul. 1990. ı.
34 4 Zey'ur. a.g.e .. 136-139 keza bkz .. ei-Aribi. Muhammed Mevsü'atü'I
Edyiinı's-Semaviyye ve'I-Vad'iyye, (ed-Diyanaıü'I-Vad'iyye eiHayye Fi'ş-Şarkayni'I-Edna ve'I·Aksa), Beyruı, 1995·1996, 111. 50, 63· 64
S Şerıali. a.g.e., ı , 35-36. 6 Hi.kmeı , marifel ve kutsal bilg ıye ilişkin eski ınet ı nler. (Bkz., Zey'ur
Alı, ei-Felse!etO Fi'I-Hind, 112). 7 Şeriatı, a.g.e., 1, 39
Buda'nın öğretisinde de "durmadan tekrar edilen bu
dünyada her şey ıstıraptır. "6 Sürekli değişen bir dünyada
zevk ve mutluluktan sözetmek mümkün değildi~:
Doğum ıstıraptır , yaşlılık ıstıraptır, hastalık ıstıraptır, in
sanın sevmediği kimselerle ve nesnelerle birlikte olması
ı stıraptır, gerçekleştirilemeyen istekler ıstıraptır ; kısacası
bedenin bağımlı olduğu her şey ıstıraptır. 1 0 Ancak buna
rağmen , kötünün kaynağını keşfedip onu yoketmeye ça
lışmak gerekmektedir.11
Ona göre, ıstırabın kaynağı arzudur. "Bizler arzu
dolu insanlarız . Ondan birşeyler elde etmeye bizde bizi
iten mukavemet edilmez bir güç vardır. Bizi tekrar tekrar
doğuran şey işte bu arzudur."12 O halde, arzunun acımasız kıskacından kurtulmak gerekir. Buda, bunun için
kurtuluş reçetesı olarak zahitliği önerir. 13 Bunun yolu da
düşkün netsin arzularına ve kötü kalbin eğilimlerine yö
nelen ıstek ateşini söndürmek ve onun alevlenmesine
f ırsat vermemek; şehveti tamamen terketmek, ondan
kurtulmak ve hayatı asla onun temelleri üzerine bina et
memektir.14 Budizm'de arzuyu doğuran her şey kötüdür
ve mutluluk için tüm arzulardan kurtulmak gerekir. Me
sela, elemin sebebi bilgisizliktir, bilgisizlik arzuyu do
ğurur; arzuları tatmin etmeye çalışmak ise bilgisizliktir.
Bu uğraş, elemlerin sebebi olan yeni arzu ve istekleri do
ğurur Bilgisizliği yoketmek, arzuyu yoketmek; arzunun
yokolması da elemin ortadan kalkması demektir.15 Ebe
dT tam mutluluğa (nirvana) 16 ancak bu yolla ulaşılabilir. Bu bakımdan Buda'nın kurtuluş ve mutluluk reçetesini
tek kelimeyle özetlemek mümkündür. "Ben"i yoketmek.17
19. yüzyılda Schopenhauer, Budizm'de kötülüklerin
kaynağı olarak gösterilen bu sürkekli arzuyu katı pe
sımisminin temel dayanağı olarak alır. 1 6 O, metafiziğini doğrudan pesimisme götüren irade psikolojisiyle ta
mamlar. Düşünce ve fikir, insanda iradenin sadece ikinci
dereceden yans ımalarıdır; iradenin gerçek tabiatı ise
boş ve amaçsız bir çaba içerisinde olmaktı r. Içimizde sü-
6 Ayd ı n, Mehmet, Din Fenomen!, Konya. 1993, 350. 9 Zey'ur, a.g.e., 276.
10 61-Aribi, Mevsü'atü'I-Edyiini's-Semiiviyye, ll l 120. 11 Zey'ur, a.ge , 351. 12 Ag.y 13 A.g.e., 352 14 ei·Aribi. a.g.e., lll , 120. 15 Zey'ur, a.g.e., 353; Muhammed ei-Aribi. a.g.e., lll, 69-90. 16 ei-Aribi a.g.e., lll, 135 17 Buda'nın, 'Ben'in ıstırap çekmesinın sebeplerini ve onlardan nası l
kurlulunaca§ını , bir gün bilgi ( ıncir) a§acının altında otururken, Şeytan'la arasında geçen bır mücadeleyi başarıyla kazandıktan sonra, derin bir tefekküre da ldı~ı esnada keşfetti{li anlatılır. (Bkz., ei·Aribi, a.g.e., lll, 88 vd.).
16 The Ensyclopedia Americana, XXI, 654.
ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI. CIL T: 11 , SAYI 3-4, 1998 237
rekli bir arzu do~maktadır. Dolayısıyla biz asla tatmin
edilemeyecek bir şeyi tatmin etme gibi boş bir görevi ye
rine getirmeye mahkum edilmiş durumdayız. Böylece
insan, tatminsizli~in verdi~i acıya esir edilmekte ve tam bir haz bulmayı düşledi~i tecrübesi, sonuçta onu boşlu~a
ve hayal kırıklı~ına götürmektedir.19 Schopenhauer'in
dünyasında istekler tükenmedi~i sürece mutluluktan sö
zetmek mümkün de~ildir . Çünkü, "en do~al insan istemi
bile acı ile başlar, yaşam başanya ulaşmadıkça acı
veren ve başanya ulaştıkça da yeni acı dolu isiekierin
peşine düşen kör bir ihtirastan başka bir şey de~ildir. "20
O halde iste~in öldürülmesi gerekmektedir. O bunun için
Buda' nın sundu~u reçetenin aynısını sunar.21
Antik Yunan Felsefesi'nde de kötülü~ün kayna~ı olarak düşünce ve tükenmeyen istekler görülmektedir.22 Bu kadim görüş, Yunan mitolojisinde Zeus23 ile Pro
metheus24 arasındaki mücadelede açık ve net bir şekilde şöyle sergilenmektedir:
Zeus, tilanları ma~lup edince, insanın iyi bir talihi ha
ketti~ini reddetti. Bunun üzerine, Prometheus insanların davasını üzerine aldı ve onların destekleyicisi oldu. O,
Zeus'un insano!;)luna tabii ve uygar yaşama imkanıyeren kutsal ateşini çalma başarısını gösterdi. Bu yüzden,
Zeus tarafından Kafkas (Caucasus) da!;)larında bir kaya
üzerinde asılarak zincire vuruldu. Her gün, doymak bil
meyen bir işiaha sahip·olan organı (midesi), Zeus'un kar
talı tarafından oyulma cezasına çarptırıldı. Di~er taraftan
Zeus, Prometheus'un sahip çıktı~ı insano~lunu cezalandırmak için, ilahi bir güzelli~e sahip olan Pan
dora25'yı kendisine çeyiz olarak verilen sihirli bir kuluyla birlikte Epimetheus'a gönderdi. Uysal, duygulu ve akıl
sızca bir meraka sahip olan Epimetheus26, biraderi Pro
metheus'un tüm uyarılarına ra~men Pandora'yı aldı ve
de~erli eşyalarla dolu sihirli kuluyu açtı. Bütün kederler, acılar ve hastalıklar bu kutudan uçuverdi. Kapa~ın al
tında ise, sadece mutsuz insanın en son sı~ına~ı olarak ümit kaldı. 27
19 Galloway, George, The Phılosophy of Religıon, T & T Clark, Edin· burgh, 1945, 546.
20 Thilly, Frank, Felsefe Tarihi, (çev., lbrahim Şener), Istanbul, 1995, ll, 117.
21 Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, Istanbul, 1961, 456-457 22 A. Tsanoff, Radoslav, The Nature of Evil, New York, The Macmillon
Company, 1931, 11. 23 Insanların ve tanrıların babası. (Bkz., Kranz, Walther, Antık Felsefe,
(çev., Suad Y. Baydur), Istanbul, 1976, 4. 24 Göklen ateşi çalıp insana veren; bilincin ve özgürlii(!un sembolü olan
Yunan kahramanı. (Bkz., Erhat. Azra, Mitoloıı Sözlü(!ü, Remzı Yay .. 1996, 254·257.
25 Erhat, a.g.e., 236·237. 26 A.g.e., 103. 27 Bkz., Radoslav, a.g.e .. 12.
238
ARŞ.GÖR.METIN ÖZDEMIR
Antik Yunan'da kötülük bir realite olarak kabul edil
mekte ve insanın talihsizli~i çok dokunaklı bir uslupla dile getirilmektedir. Aeschylus (M. Ö. 525-426), Agamem-non28'daki bir şıirinde bu Grek trajedisinı şöyle dile getirir:
Ahi Nedir şu lanı hayal? Refah içındeyken
Gizlı bır el allüsı edebilir onu ve yok oldu(!unda.
Islak bir süngerın darbes ı siler anılarını
Işte bu görkemli bır sallanatın yı kılmasından daha da acıdır 29
Ve Sphocles, Oedipus Rex'de aynı temayı şöyle dile getirmektedir:
Ey Insan yı(!ınlarıyla dolu lanı kabileler.
Hıçli(!e ne kadar da 9'Jkınsınız.
Yaşamınızdan geriye kalan zamanı sayıyorum!
Hangi insan daha mutlu yaşar
Geeeleyın bitkın düştü(!ü halde mutlu görünmeye çalışandan?
Ey Oedipus, senın şu karanlı(!ın çöktü(!ü saatınde
Seni ve acı masız takdırini düşünürken,
Görmüyorum, ışı(!ı gözleyen hiçbı r kimseyi 30
Aeschylus, insanın bu talihsizli~ ini , Libation Bearers'de daha dokunaklı bir şekilde şöyle dile getirir:
Yazık, fani insan~lundan hıçbiri
Acıyla tanışmadan yaşamı geçiremez!
Bak bir kederli buradadır.
ötekisi biraz ilerdea1
Görüldü~ü üzere, bu şiirlerde hayatın fanili!;)i vurgulanmakta, yaşamın acı ve kederle dolu oldu~u ifade edilmekte ve insanın talihs izli~i tanrıların kötü takdirine ba~lanmaktadır.
Orada, çok tanrılı bir dini kültür görünmekle birlikte bütün bunların üstünde olan bir tanrıdan da sözedilmektedir. Bu Tanrı, Zeus'tur ve yeryüzünde olan
biten her şeyi O takdir etmiştir. Hesiodus (M. Ö. 700 ci varı)'un şiirlerinde bunu açıkca görmekteyiz:
Hakka kulak ver arlı k, zoru unut büsbütün
Şu iidetı koydu zıra Zeus insanlar için:
Balıklar, karadaki hayvanlar, uçan kuşlar
Yiyecek bırbirinl, hak yoktur aralarında çünkü.
Insanlara ise hak yolladı, odur nlmeımerin en büyü(lü.
28 Aeschylus'un Irajik eseri. 29 Radoslav, a.g.e., 13. 30 A.g.y. 31 A.g.y.
JOURNAL OF ISLAM lC RESEARCH VOL: 11 , NO 3-4 . 1998
INKARCI KÖTÜMSERLIC'31N KUR'AN AÇlSlNDAN KRITIGI
KötülüQü sürüyle elde edebılirsın kolayca,
Düzdür yolu, pek yakındır yeri;
Mezıyet'in önüne alın ten koydular
Ölümsüz tanrılar : uzundur dıktir yolu
Hem de önce taşlarla dolu, varınca tepeye
Kolaydır ondan sonrası önce güçse de 32
Bu şiirleri dikkate aldı~ımızda, Sakrat (ö: 399. M. Ö.)
öncesi Eski Yunan düşünce gelene~inde, kötülü~ün ve kötü talihin çok yaygın oldu~unun; insanların istemeyerek işledikleri suçlar yüzünden tanrılar tarafından cezalandırıldı~ının ve haketmedikleri ıstıraplara maruz kaldıklarının kabul edildi~ine şahit oluyoruz.33 Mesela, Aeschylus, insanlık u~runa Zeus'un katından bilgi ateşini çalan Prometheus gibi, onlar adına feryat etmekte ve çırpınmaktadır. Onlara göre hayat, hiç de toz pembe de~ildir; tam aksine acı ve kederlerle doludur. Hele kaçınılmaz ölüm, büsbütün bir talihsizlik ve insana bütün zevklerini unutturan acımasız bir takipçidir. Kısacası ,
Eski Yunan'a katı bir kötümser hava hakimdir.
Bu katı kötümserlik, 18. yüzyılda Hume'un kahramanlarının a~zından trajik olaylara atıfta bulunularak tekrar gündeme getirilir. Hume'un kahramanlarından
Demea, karamsar (pesimist) bir kışili~e sahiptir. Bu yüzden Philo'yla kötülük üzerine söyleşirken aşa~ıdaki
hüzün dolu şiiri dile getirir.
Karın taşları , iç yaraları , baQırsak sancıları
lfritçe çılgınlık , sıkıcı hüzün.
Ay-çarpması , ınsanı bitik düşüren güçsüzleşme.
Gitgida maraziaşı ş ve çoklarını götüren salgınlar,
Şiddetli çırpınmalar, derin inıltiler; Umutsuzluk
Bırakmaz yakalan nı hastaların, koşuşu döşekten döşe(le
Ve üstlerinde yengın ölüm,
Sallıyor. mızraQını ama ertalıyor saplaması nı,
Beklenilen başlıca ıyilik ve son umut dıye
ÇaQrılmasına karşın , yemınlerle çoQu kez 34
... Ve ardından şöyle devam eder, Demea:
Bu dünyaya ansızın bir yabancı düşüverseydi , ona bu dünyanın kötülüklerinin bir örne~i olarak hastalıklarla dolu bir hastahane, suçlular ve borçlularla tıklım tıklım bir hapishane, cesetler serpili bir savaş alanı , okyanusta dalgalarla bo~uşan bir filo , tiranlıktan, kıtlıktan ya da salgınlardan eriyip gitmiş bir ulus gösterirdim ... 35
32 Kranz. , a.g e .. 16. 33 Radoslav, a.g.e .. 13-14.
34 Hume, David, Din Üstüne, (çev., Mete Tunçay), Imge Yay, 1995, 205-206.
35 A.g.e., 206
Hume'un ça~daşı Voltaire (1694-1778) de benzer sahanelerden çok etkilenir ve tam bir kötümserlik bataklı~ına saplanır: "Bir kasım 1755'de ö~leden önce saat 9:40 sularında büyük bir deprem Lisbon şehrini harabeye cevirmişti. Toplam şiddeti bir milyon mil karelik bir alanı kapsayan ve sadece Lisbon'da on binlerce insanın kurban gitmesine sebep olan bu depremin, tarihte kaydedilen en şiddetli deprem oldu~u iddia edildi. Felaketin günü ve saati dikkat çekicidir. Kasım ayının ilk gününe rastlayan Bütün Azizler Yortusu'ydu ve sabahın ortasında Lisbon kiliseleri t ı klım tıklım doluydu. Orada, tam da bu saatlerle alay edercasine korkunç bir olay meydana geldi. "36 Voltaire, 1756'da yazdı~ı bir mektubunda, bu olaya atıfta bulunarak, Leibniz'in (1646-1716), bu dünyanın "bütün mümkün dünyaların en iyisi" oldu~u düşüncesinin çok gülünç oldu~unu söyler.37
Çünkü ona göre bu olay, ilahi takdir boyutunu aşmıştı. Bir tanı~ın ifadesiyle, bütün yeryüzü "bir atın silkinişi gibi sarsılmıştı ."38 Kiliselerde ezilmekten kurtulan insanlar, ardarda gelen şok dalgalarından kaçartarken veya kontrol dışında kalan her yerdeki büyük bir yangında öldüler. Devrilan binalardan uza.klardaki sı~ınaklara girmeye çalışan insanlar da denizaltı yersars ınt ı larından kaynaklanan büyük dalgalar tarafından yutuldular.39
Işte bu tür sahneler, Voltaire'in, Leibniz'in "mümkün
dünyaların en iyisi"40 tezine şiddetle karşı çıkmasını gerektiren en somut kanıtlardı. O buna şöyle itiraz edi
yordu: "Nasıl! bir elmayı yedik diye sonsuz bir ömür sürece~imiz bir zevk ülkesinden kovulmak! Nasıl!
Yoksulluk içinde, hepsi acı çekecek, hepsi de baş
kalarına acı çektirecek çocuklar meydana getirmek! Nasıl! bütün hastalıkla ra tutulmak, bütün derilere u!)ramak, yüzyılların sonsuzlu!)u içinde yanmak ha! Payımıza düşenin gerçekten en iyisi bu mu? Bu bizim için hiç de o kadar iyi de~il ; Tanrı için de bunun iyi lik neresinde? Leibniz verilecek cevap olmadı~ını anlamış:
Onun için kendisinin de pek anlamadığı koca koca kitaplar karalamış. "41
Daha önce de kısmen işaret etti~imiz gibi, Hume'un ve Voltaire'in ardından gelen Schopenhauer. Budizm'den miras aldı~ı pesimizmini inkarcı bir boyuta taşır .42 O, ak-
36 Ormsby, Erıc. L., Theodicy in lslamlc Thought, Princeıon University Press New Jersey 1984, 6.
37 Age , 5·6
38 Ormsby, a.g e .. 6. (Voltaire, Correspondance, IV, 1397'den naklen) 39 Ormsby, a.g.e .. 7, 40 Hic~. John, Classical and Contemporary Readlngs In The Phi
losophy ol Aellgion 1964, by prentic-Hall, Eng London, 68-77 41 Voltaıre, Felsefe SözlüQü, (çev. Lütfi Ay), Istanbul, 1995, 1, 100.
Vollaıre, Candıde adlı eserinde. baştan sona Leıbnız'ın bu dO· şüncesıyle alay etmektedir. (Bkz., Ormsby, a.g.e., 44)
42 Gökberk, Felsefe Tarihi 451
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CIL T : 11 , SAYI 3-4, 1998 239
lının degil ruhunun derinliklerinde kopan fırtınaların sesine kulak verir. Nitekim kötümserligini o kadar ileri bir noktaya götürür ki, pesimism (kötümserlik) in peygamberi ünvanını hakeder.43 Bu aşırı pesimismine dayanak olarak da Hume'urı kahramanlarından Cle
anthes'in dile getirdlgi kıtlık manzaralarını gösterir.44
Schopenhauer'in hüzne ve nefret etmeye egilimli mizacının yaşam felsefesinde etkili oldugunda şüphe yoktur. Çünkü insanlar, iç dünyalarının etkisı altındadırlar ve etrafiarındaki geniş dünyayı onların gözüyle algılarlar 45
Bunun en güzel örnegini onun din konusundaki yaklaşımı göstermektedir. lnsanoglunun en büyük ümit kaynaklarından birisi olan dini inanç, Schopenhauer'a göre çok zararlı bir illizyondur. Çünkü onun hayatı boyunca imandan hiç nasibi olmamıştır. Onun felsefesinde Tanrı'nın yeri yoktur: "Evrenin kaynagı ve esası bilinçsız,
kör bir lrade'dir. Bu yüzden eşyanın kalbinde yatan Hik
met'ten ve ona şekil veren bir Gaye'den sozedilemez. Orada, iyiligin artacagı tarihsel bir süreci ümit edebilecegimiz herhangi bir alan da yoktur.46 Görüldüğü gibi, o, iradeyi tanrısal bir konuma yükseltir. Irade sürekli bir var olma arzusudur ve bundan durmaksızın fenomen alemi çıkmaktadır. Bir irade oldugu sürece, bir evren de olacakt ı r. Bireyler dogarlar ve ölürler; ama onları doguran irade ve arzu, kendilerine göre meydana geldikleri tür örnekleri (types specifiques) gibi, ezeli ve ebedidir. Dogmak ve ölmek iradeye degil, yalnızca onun görünüş lerine aittir.47 Schopenhauer'da olguları ortaya çıkaran bu Irade'nin nedeni yoktur. Bir anlamda o, Tanrı' nın niteliklerini bu Irade'ye vermiştir. Dolayısıyla onun, Tanrı 'nın yerine varlıkları var olmaya iten mutlak bir güç ve etki olan Irade'yi koymuş oldugunu söyleyebiliriz.
Ona göre dünya, o kadar kötüdür ki , Dante, burada cehenneminin tasviri için fazlasıyla malzeme bulurken, cenneti ve içindeki nimetleri tasvir etmek istediginde üstesinden gelemeyecegi bir problemle karşılaşmıştır.
Çünkü bizim dünyamızda cennet tasvirıne uygun bir malzeme yoktur.48 Hayat kötü bir pazarlıktır. Insanın çektigı sıkıntılarla karşıligında aldıgı ödül arasındaki fark dikkate alındıgında, hayatın , hiçbir degeri olmayan şeyler ugruna bütün gücümüzü harcamayı gerektirdigi görülür. Açlıgı
43 Stumpl, Samuel Enoch, Phllosophy, History !c Problems. 1989. 1983, 1971, by Mc Graw-Hill, Ine New York, St Louıs, San Francısco. Book, 1, 341
44 Durant, Will, Kıssatü 'I-Felsefe, (Arapçaya çev.. Felhullah Mu-hammed ei·Muşa'şa'a) , 7. baskı, Beyrut, ımsz , 419.
45 Galtoway, The Phllosophy of Religlon, 544 46 A.g.e., 545-546.
47 Weber, Allred, Felsefe Tarihi, (çev , H. Vehbi Eraıp), Istanbul, 1993, 381.
48 Will, a.g.e. , 419.
240
ARŞ.GÖR METIN ÖZDEMIR
ve cinsel arzuyu yatıştırmayı ya da geçici bir rahatlığı
saglamayı ümit edebileceğimız herhangi bir neden yoktur. Çünkü hayat, getirileri maliyetim karşılamaktan çok uzak olan bir iştır. O halde, gerçek bir mutluluktan sözedılemez. Bizim mutluluk otarak algı ladığımız şey, acı
nın geçıcı bir süre kesilmesinden ibarettir. Acı ise, arzu ve ihtiyaçtan ya da isteğin ortaya konmasından doğ
maktadır. Ne yazık ki, bunların çogunu hiçbir zaman karşılayamayız. Kısacası, hayat amaçsız ve gayesiz bir uğraştır. Dolayısıyla herkesin hayatı gerçek anlamıyla
sürekli bir trajedidir. Hatta daha detaylara ınildiğinde tam bır komedidir.49 Ancak Galloway'in haklı olarak işaret et
tiği gibi, dünyayı toz pembe gören, kendisine gösterilen sevginin bilinciyle mutlu olan bir gencin optimizmi, nasıl sübjektif ise, Schopenhauer'in, insanın dile getirilemeyecek ölçüde ağır olan ıstıraplarıyla şiddetli bır
alay olduğu gerekçesiyle opitımizme yaptığı acımasız
saldırısı da aynı ölçude sübjektiftir.50
Burada. kötümserlige ya da iy imserliğe olan inancın bir akıl değil bir mızaç sorunu olduğu51 şeklindeki tespitin haklılığı ortaya çıkmaktadır. Nıtekim bu durumu müslüman bir şair ve entellektüel olan ei-Maarri (973-1 057)'de de açık bır şekilde görmekteyiz. O da mizacına
uygun bir takım şiirler söylemiştir. Bizzat bir şiirinde o, kendi mizacını şöyle tasvır etmektedır:
'Dünyayı terkettim, ne bır kızım var
Orada ne bir damadım ve ne de kız kardeşım,
Benı övdüklerınde , övgülerınden kötülük gördüm
Ve zengınlikte huzur bulaca~ımı zannettim
Bedenım pisıiklerle dolu, ne yazık ki sevınemedırn
Rabbınin delikaniıyı (Adem) yarattıgı kıre karşı ,
Söz nııskıyle kokularıdım
KirlendiQimi soyleyenıesın diye:52
Tabiatta cereyan eden bir takım trajik olaylar, bu mizaçta olan Maarri'nin ruh penceresinden bakıldığında
Allah'ın merhametine gölge düşürmektedir. O bunu
şöyle dile getirir: "Mademki yaralıcının çok şefkatl ı ve merhametli oldugu söylenmektedir; o halde nıçın arslan
ne zararlı ne de güçlü olan nazik yaratıklara hücum etmek için atı lır? Yine, yılan ısırmasıyla, içerisinde bırçok meşhur insanın bulunduğu ne kadar insan ölmüştür? Niçin şahin ve dogan yemlenen kuşun üzerine atılır?
49 Stumpl Philosophy, 1, 350 50 Galloway. a g.e., 544 51 Russell Bertrand, Bat ı Felsefesi Tarihi, (çev Muammer Sencer),
Say Yay Istanbul, 1994, lll, 116.
52 Kumeyr, Yuhana, Felaslfet O'I-Arab, (Ebu'I-Aia ei-Me'arr1), Daru'l· Meşrik , Beyrut, 1986, 45.
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL. 11 , NO 3-4 1998
INKARCI KÖTÜMSERLIGIN KUR'AN AÇlSlNDAN KRITIGI
Keklik, susamış yavrularına kursa~ında su getirmek için ayrılır ve su aramaya koyulur, ancak do~an onu yavrularından çok uzaklarda bulur ve hırsla üzerine atlayarak onu yutar. Sonuçta yavrular da susuzluktan
ölür."53
Maarrl'nin biyografisine kısaca bir göz attı~ımızda,
onu bu tür serıenişlerde bulunmaya götüren psişik faktörlerin kayna~ını rahatlıkla görmemiz mümkündür: O, çok küçük denilebilecek bir yaşta, on yaşının altında iken geçirdi~i çiçek hastalı~ı sonucunda gözlerini kaybetmiş.
ancak kültürlü ve zengin bir aile ortamında yetişti~ i için ö~renme aşkını kaybetmemiş , Halep'in önde gelen alimlerinden dini ve akli ilimleri ö~renerek tahsilini tamamlamış zeki ve bilgin bir şairdir . Bununla birlikte, onu tanıyanların hepsi, çok asabi, buna karşın , yoksullara, zayıflara ve mutsuzlara son derece acıyan ve şefkat gösteren çok hassas bir mizaca sahip oldu~unu söylemektedirler.54 O, bu mizacına uygun bir yaşam felsefesi geliştirmiştir. Ona göre "istisnasız herşey,
manasız bir oyuncaktır. Kader kötüdür, felek, ne hayatın zevkini çıkaran kıralın ne de gecelerini dua ve ibadetle geçiren zahidin canını ba~ışlar; ne de akıl ötesi şeylere inanmak bize varlı~ın sırlarını açıklar. Dönen telekierin arkasında olanlar bizim için daima meçhul kalacaktır.''55
Tek başına bu ifadeler bile, her şeyi akıl süzgecinden geçirmeyi esas alan bir şairin56 duygularının aklına nasıl tesir etti~ ini gösteren güzel bir örnektir.
Schopenhauer'da oldu~u gibi onun ruh terazisinde de dünyada kötülükler iyiliklerden çok daha fazladır:
Dünyamızın babası de{lersiz bir adamdı r.
Ancak daha da de{lersiz olan onun sakinleri bizlerdir
Iyilik hoşıur, ancak;
Oıri olan ya ona ulaşamaz ya da üşenir.
Yeryüzü lufana hasrettir
Belki de o. ancak böylelikle kirlerinden arınır. 57
Dostoyevski (1821-1881) de Karamazov Kardeşler'inde kötümserli~e ilişkin son derece trajik örnekler verir. Bunlar da yeryüzünde kötülü~ün hakim oldu~unu vurgulamak için hemen hemen tüm antiteistler tarafından sıkca zikredilmektedir.58 Bir tanesini romanın kahramanlarından Ivan, kardeşi Alyoşa'ya şöyle anlatır:
53 Ormsby, a.g e., 26 (Yakut, lrşadü'I-Arib , Margoliouth, Leıden , 1913, ı, 200'den naklen).
54 Yaz ı cı , Kemal, Gatlas Kerem, Anton, A'lamu'I-Felsefeti'I-Arabiyye, Mektebetü Lübnan, 1990, 165, 167; Kumeyr, a.g.e., 37-38
55 Bayraklar, Mehmet Islam Felsefesine Giriş, Ankara, 1988, 103. 56 Ebü Şaviş . Hammad Hasan, en-Nakdü'I-Edebi'I-Hadis Havle Şi'ri
Ebi'I-Ahj ei-Maarri, Beyrut, 1986, 151. 57 Kumeyr, Feliisifetü'I-Arab, 44 58 Pike, Nelson, God and Evil, Prentice·Hall, New Jersey, 1964, 7 vd ..
Davıes, Brıan, · Blacklrıars, An Introduction To the Philosophy of Religion, Oxlord, June, 1981 , 20, Peterson, Michael, William Hasker ve arkadaşları. Reson and Religious Belief, Oxford, 1991, 92.
"Yüzyılın başlarında bir general vardı; hem pek nüfuzlu, hem de son derece zengin mülkçülerden bir general... Bu adam emekliye ayrıldıktan sonra, buyru~undaki insanların yaşamlarıyla ölümleri üzerinde hüküm sahibi oldu~una inananlardandı. O zamanlar böyleleri va rdı. Bizim general de iki bin köleli malikanesinde kurumlana kabara yaşıyor, ondan az varlıklı komşularını
küçümsüyor, onlara dalkavuk, soytan gözüyle bakıyordu. Yüzlerce av köpe~i besliyordu. Onların bakımıyla görevli üniformalı , atlı yüze yakın da hizmetçisi vardı . Bir gün kölelerinden birinin o~lu , sekiz yaşında bir çocuk taş atarken generalin pek sevdi~i za~arın aya~ını vuruyor. General sevdi~i köpe~in niçin topalladı~ını so
runca çocu~un attı~ı ta:;. 1 ~-ünden oldu~unu söylüyorlar.
General. çocu~u tepeden tırna~ı süzüyor ... 'Sen yaptın bunu ha? Alın şunu!' diyor. Çocu~u annesinin elinden alıp gece hapsediyorlar. Ertesi sabah gün a~arırken general dört başı bayındır ava çıkıyor; kendisi at üstünde, dalkavukları , köpekler, avcıbaşlarıyla öbür avcılar- hepsi atlı olarak generalin çevresindeler. Malikime halkı da
gösteri olsun diye aviuyu doldurmuşlar, suçlu çocu~un annesi en önde, çocu~u hapisten çıkarıyorlar. Kasvetli, so~uk, sisli, av için bulunmaz bir hava. General çocuğun
soyulmasını buyuruyor, çırıl çıplak ediyorlar. Çocuk tilriyor, korkudan aklını yitirece~e dönüyor, gık diyecek
hali yok ... General, 'Yakalayın şunu!' diye bağırmaya başlıyor, çocuk koşuyor, General, 'Tut, tut...' diye ba
~ırarak !azıları sürü halinde çocu~un peşine saldırtıyor. Anasının gözü önünde parçalatıyor yavrusunu."59 Bu ve çok daha beter ıstırap örnekleri yüzünden gönlü ineinen üniversiteli Ivan, septik bir edayla soruyor papaz aday ı
kardeşi Alyoşa'ya: "Bu saçmalı~ın ne gere~i var, dün
yada varlı~ ının nedeni ne?" Ve ona fırsat vermeden kendisi cevaplıyor. "Bu olmasa insan, iyilik ile kötülü~ü ayırdedemeyece~i için yaşayamazmış, derler. Böyle pahalıya oturan iyilik ile kötülü~ün canı cehenneme! Bir
yavrucağın Tanrıcı~ı'na döktü~ü gözyaşları dünyanın
bütün bilgisine bedeldir. Büyüklerio ezinçleri (ıstıraplar)
ni hesaba katmıyorum; onlar elma yemişler- cehenneme kadar yolları var- ama bunlar, bunlar!. . .''60
Voltaire'in, Schopenhauer'in, Nietzsche'nin ve Dos
toyevski'nin roman kahramanı Ivan' ın ıstırap üstüne yo
rulan zihinlerinde perçinleşen bu dehşet verici itiraz, 20. yüzyılın başlarında tamamen inkarcı bir kötümserli~e dönüşür. Bunu, tealog Eugene Borowitz {1924-?), Nazilerin
yaptıkları Musevi katliamı (Holocaust) ndan hareketle Tanrı'nın ölümünü onayladığı bir tormülasyonunda bakınız nasıl dile getiriyor:
59 Dostoyevski, Feodor, Karamazov Kardeşler , (çev, Metin Ilkin), ls· tanbu ı, 1996, ı , 308-309.
60 A.g.e., 309
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT : 11 , SAYI 3-4, 1998 241
"Böyle bir felakete izin verebilen, o esnada sessiz ka
labilen ve o sürüp giderken yüzünü gizleyebilen bir tanrı
inanmaya de!)er de~ildi. Elbetteki Onun hakkındaki an
layışımızın bir sınırı olabilir, ancak Auschwitz61 sebepsiz
yere anlayışın askıya alınmasını gerektirdi. Bu kadar çok
kötülük karşısında iyi ve kadir-i mutlak (powerful} bir
Tanrı, hiç de izah edilebilir gibi de!)ildi. Bu yüzden, in
sanlar 'Tanrı öldü,' dediler."62 Epikuros'un dilammasına dayanan bu katı anlayışın mantıksal altyapısı, kısaca
şöyle ifade edilmektedir. "E~er her şeyi bilen, her şeye
gücü yeten ve kötülü~ü de ortadan kaldırmak isteyen bir Tanrı varsa -çünkü sonsuz derecede iyi olan bir varlık
kötülüğü yok etmek isteyecek, ya da en azından böyle
bir yükümlülü!)ünün oldu~unu bilecektir- ve kötülük de
zorunlu değilse, o zaman kötülük olmamalıdır."63 Bu,
mantıksal olarak şöyle formüle ediliyor:
Kötülük vardır
Kötülük varsa, Tanrı'nın varlıQı mümkün deQildir, ya da ihtimal dışıdı r
O halde, Tanrı'nın var1ıQı mümkün deQildir, ya da ıhlimal dışıdır.64
Alman teoloğu Hans Küng (1923-?)'ün65 ifadesiyle,
teizmin kafasına çarpılan bu ateizm kayasını , ça~daş teistik filozof Alvin Plantinga (1932-?), Hür Irade Sa
vunması'yla gögüsledi. Ona göre hür varlıkların bu
lundu!)u bir dünyada, hürriyetin gerçekleşebilmesi için
Tanrı'nın ahlaki iyinin yanında ahlaki kötülü~ü de se
çebilecek özgür bir varl ı~ı yaratmasından başka bir se
çene~i yoktu. Çünkü Tanrı, onları sadece do~ru olanı seçebilecek şekilde yaratmış olsaydı, o zaman anlamlı bir
özgürlükten sözedilemezdi. Bu, hür varlıkların bulundu~u bir dünyanın hürriyetsiz olarak yaşanan başka bir dünyadan daha iyi olduğu varsayımına dayanan bir çö
zümlemeydi.66 Plantinga'nın önerisi, Tanrı'nın onun ye
rine, sadece do~ru olanı seçebilen özgür varlıkları
yaratabilece~i itirazına maruz kaldı. Gerçi bu ona göre gerçek anlamda bir özgürlük olamazdı. Ama yine de
özellikle Hiristiyan teolojisi açısından, Ivan'ın duygusal itirazlarına cevap olabilecek yeterlikte görünmüyordu.
Onun düşledi~i ve Alyoşa'ya şiirsel bir uslupla anlattı~ı Büyük Engizisyoncu hikayesinde, Büyük Engizisyoncu bir Kardinal, kilisenin önünde beyaz tabutun içindeki bir
61 Auschwıtz , 1940 Mayısından ıtıbaren naziıerin kurd~u dört toplama kampına bu ad verildi. Bu kamplardan aşagı yukarı on millete mensup, ç~u Yahudi ve Polenyalı olan milyonlarca sürgün geçti. Bunların çogu, en büyük cınayel teşkilAlının kuruldugu bu kamplarda can verdi. Bugün Auschwitz'de bir toplanma kampı müzesi açılmıştı r Bkz., Meydan Larousse, Istanbul. 1992, ll, 308.
62 Pelerson, Reson and Rellglous Bellel, 92 63 A.g.e., 94 64 Davies, Blackfnars, an Introduction To the Philosophy ol Re
ligion, 25. 65 Peterson, a.g.e .. 93. 66 A.g.y.
242
ARŞ.GÖR.METIN ÖZDEMIR
çocu~u dirilten Hz. lsa'yı izler, bunu kendi işine bir mü
dahale olarak görür ve koruyucu adamlarına Onu ya
kalamaların ı ve hapsetmelerini söyler. Isteği yerine ge
tirilir. Ivan'ın moruk diye hitab ettiği bu kardinal , hapiste
lsa'yı şöyle sorgular:
". .. Insanların iç dünyasına sonsuzlu!)a değin sü
recek çeşitli acılar att ı n ... Ama seçme özgürlüğü gibi ağır
bir yük altında ezilenlerin, senin düşlemini de, verdiğin
gerçeği de iteleyip, dahası seni bile yokumsama (inkar)
ya varacaklarını düşünmedin mi hiç? Sonunda gerçeğin
sende olmayaca!)ını söyleyeceklerdir; böyle olmasa çe
şitli kaygılar ve çözümsüz sorunlar bırakarak onların
kaygılanıp üzülmelerine neden olmazdın. Böylece sen
kendin krallı~ının temellerini sarstın, bunda hiç kimseye
suç bulma!...''67
Bu düşünce Sartre' ın varoluşçu felsefesinde ta
mamen bir bunaltı olarak takdim edilir. Ona göre "insan
bunaltıdırl " Bunun anlamı şudur: Bağlanan ve yalnızca
olmak istedi!)i kimseyi de!)il, bir yasa koyucu olarak
bütün insanlı!)ı seçen kişi , o derin ve tümel (külli) so
rumluluk duygusundan kurtulamaz. Oo~rusu , birçokları
bu sıkıniıyı (bu iç daralmasını , bu bungunluğu , bu bo
~uncu) yaşamazlar. Ancak yine de onlar, bunaittiarını
maskeliyerak ondan kaçarlar. Insan bu tasalandı rıc ı dü
şünceden ancak kendini aldatarak kaçabilir. "Herkes
böyle yapmaz" diye yalan söyliyen ve özür uyduran kim
senin içi rahat de~ildir aslında. Çünkü yalan söylemek
olayı, yalana verilen evrensel değeri de içine al ı r , onu
beraberinde taşır. Bu değer maskelendiği zaman dahi
bunaltı kendini gösterir. 68
Bu felsefede insan hiçbir şeyden emin olamaz. Sart
re, Kierkegaard'ın bunaltısını dile getirirken bir meleğ in
Hz.lbrahim'e o~lunu kurban etmesini buyurmasını örnek
vererek bu duyguyu şöyle yansıtır bize. "Bir melek gel
mişse, onun gerçekten bir melek olduğunu kim ta
nıtlayabilir bana? Birtakım sesler duyarsam, ce
hennemden değil de gökten indi!)ini, yahut bilinç
altından (tahteşşuurdan), ya da hastalık durumundan
geldiğini kim tanıtlayabilir? ... Bu sorulara inandırıcı hiçbir
kanıt, hiçbir belirti gösteremem. Eğer bana bir ses gel
mişse, onun bir melek sesi oldu~una gene ben karar ve
ririm. Bunun gibi, şu ya da bu edimin iyi oldu~unu söy
lersem, onun kötü değil iyi bir edim olduğuna gene ben
karar veririm. Onlardan herhangi birini gene ben se
çerim. Hiçbir şey gerçekten lbrahim olduğunu söy-
67 Dostoyevskı, a g.e., 325. 68 Sartre, Jean Paul,. Varoıuşçuıuk (exlstenıialisme) , (çev: Asım Be·
zirci). Say, 1996, 36-37.
JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH VOL: 11 , NO 3-4. 1998
INKARCI KÖTÜMSERLIGIN KUR'AN AÇlSlNDAN KRITIGI
leyemez bana; öyleyken her an onunkilere benziyen
edimlerde bulunmak zorunda kalırım . "69
Sartre ' ın felsefesi açısından, bunaltının yanında
di~er bir kavramın daha çok büyük bir önemi vardır. Bu kavram, onun deyimiyle, "Heidegger'in pek hoşlandı~ı"
bırakılmışlık kavramıdır. Bundan şunu anlıyor Sartre: Tanrı olmadı~ı için insan bir başına bırakılmıştır . Ona göre böyle bir düşünce, insano~lunu ahlaki ilkelerden yoksun bırakmaz. Çünkü ahlaki ilkeler, Tanrı olmasa da
her zaman için vardır?0
Di~er taraftan, hayatın geçicili~i Sartre'ın a~zının tatını bozar, ona yaşama sevincini kaybettirir. Onun roman kahramanlarından Pablo lbbieta zindanda idamını beklerken şunları düşünüyordu. " ... Yaşamım beş para etmezdi artık, çünkü bitmişti. Kızlarla nasıl olup da gez
di~imi, şakalaştı~ımı sordum kendi kendime; böyle ölece~im aklıma gelmiş olsaydı küçük parma~ımı bile kıpırdatmazdım . Yaşamım önümdeydi işte , örtülü kapalı ,
bir torba gibi, halbuki içinde ne varsa tümü de tamamlanmamıştı . Bir an yaşantımı yargılamaya kalkmıştım. Kendi kendime; güzel bir yaşamdı bu. demek isterdim. Ama bu yaşam üzerinde bir yargıya varılamazdı
ki, bir tasiaktı sadece; zamanımı sonsuzlu~a yatırım yapmakla geçirmiştim ben, hiçbir şey anlamamıştım. Ama hiçbir şeyi özlemiyordum artık; oysaki özleyebilece~im pek çok şey vardı, manzanillanın tadı ve yazları, Kadiz
yakınlarındaki küçük bir kayda aldı~ım deniz banyoları gibi; ama ölüm, herşeyin duyusunu silmişti artık .... 71
"Içinde bulundu~um şu durumda biri gelip de bana, rahat rahat eve dönebilece~imi, beni öldürmekten vazgeçtiklerini haber verseydi, kılımı bile kıpırdatmazdım;
birkaç saatlik veya birkaç yıllık bekleyiş ne fark eder ki, insan sonsuz olma izlenimini yilirdikten sonra?"72
Sartre' ın Tanrıya sırtını çeviren, insana, sadece yaşamak için yaşama yolunda karşılaşaca~ı tüm engelleri aşma sorumlulu~unu gerçekleştirdi~i ölçüde alaca~ı hazdan başka hiçbir şey vadetmeyen, dolayısıyla insanın
ümitlerini tüketen varoluşçulu~unun do~al sonucu olan bu bunalım felsefesi, daha önce Nietzsche (ö. 1900)'nin
"üstün insan" tasarımını ortaya koyma çabalarında da net bir şekilde kendisini göstermiştir. Zerdüşt bir falcının a~zından şunları işitmişti : " Insanların büyük bir kedere düştüklerini gördüm. En iyileri bile eserlerinden bezmişlerdi. Bir mezhep ortaya çıkmıştı ki akidesi şu idi: 'Her şey boştur, hepsi birdir. Her şey mazidir.' Ve bütün te-
69 Ag.e., 37-38. 70 Ag.e., 38. 71 Sartre, Duvar, (çev., Nıhal Önal), Istanbul, 1984, 24. 72 A.g.e., 26.
pelerden yankı geliyordu: 'Her şey boştur, hepsi birdir, herşey geçmiştir.' Ala bir hasat yaptık. Fakat neden bütün meyvalarımız çürüdü ve esmerleşti. Son gece muzip aydan ne düştü de böyle oldu? Bütün emekler boşa çıktı. Şarabımız zehir oldu. Tarlalarımıza, kalp~
!erimize nazar de~di. Hepimiz kuruduk. Üstümüze ateş düşse kül gibi tozaca~ız. Hatta biz ateşi bile söndürebiliriz.73
Ve işte Nietzsche'nin bu karamsar tablodan kurtulmak için, Zerdüşt'ün dilinden verdi~i reçete: Irade: Kurtarıcı ve sevinç getiricinin adı budur. Şöyle diyor Zerdüş!: ' Dostlarım size bunu ö~rettim. Fakat şunu da ö~renin, bizzat irade henüz mahpustur. Irade kurtarır. Fakat kurtaneıyı da zincire vuran şeyin adı nedir? ... Zamanı ve zamanın ihtiraslarını kıramaması . 74 Nietzche, bu kötülükler zindanında ayakta kalabilmek için , Budizm'in ansanlı~a miras olarak bıraktı~ı ve Schopenhauer'in hararetle savundu~u zahitlik önerisini75 reddeder. Ona göre, "her şey manasızl Hiçbir şey arzu etmemeli" şeklindeki bir vaaz uşaklık vaazıdır. Tek çare vardır. Iradeyi kurtarmak. Çünkü isternek yaratmaktır.
Insan sadece yaratmak için ö~renmelidir?6
Ancak burada sorunun bitti~ini söyleyemeyiz. Diyelim ki , irademizi ataletin baskısından kurtardık ve istedi~imiz her şeyi gerçekleştirdik. Bu ne kadar sürecektir. Hücrelerimiz artık yenilenemez oluncaya kadar. Sonra, Sartre'ın elinden yaşama sevincini alan ölüm gelecektir. Sonuçta da, Schopenhauer'in, Nietzsche'nin ve Sartre' ın ö~ütleri do~rultusunda verilen tüm u~raşlar
boşa çıkacaktır. Çünkü artık insan bir hiç olmuştur. Gerçekten de bir hiç u~runa yaşamak ne kadar anlamsız ve acı vericidir! O halde varoluşun mana ve hikmeti bu kadar basite indirgenmemelidir. Yaşamanın daha ulvi ve yüce bir gayesi olmalıdır. Bizi di~er varlıklardan farklı ve üstün kılan yetilerimizin çok daha büyük hedefleri olmalıdır. Işte bu anlamı , hikmeti ve hedefleri, sadece peygamberlerin getirdikleri mesajların içinde bulabilmekteyiz. Artık, kötümserli~in bunaltıcı cenderesinden kurtulmak için, Islam'ın son peygamberinin getirdi~i mesajın gösterdi~i alternatifleri sunmaya geçebiliriz.
73 Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt, (çev., Ayşe Duman), Ankara, 1994, 138
74 Age., 144. 75 Ancak Schopenhauer'in bu felsefesıyle yaşantısı arasında tam bir çe·
lişkı vardır. O hayatı küçümsedi~i . onu boş ve anlamsız görd~ü öl· çüde hayata ba~lanmış . ıstıraplan azanmanın ıek çaresi olarak sundll!)u zahitlı~in aksine hayata canlı bir şekilde ba~lanmıştır. (Bkz., Gökberk, Felsefe Tarihi, 451 , keza bkz., Russell, Batı Felsefesi Tıırlhi, lll, 115).
76 A.g.e .. 222.
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CIL T : 11, SAYI 3-4, 1998 243
2. Inkarcı Kötümserliğin Kur'an Açısından Kritlği
Kur'an a göre insan, Allah'ın kudretini ve ilmini takdir
etmesi için yaratılmıştır : "O Allah'dır ki, yedi gök ya
ratmış; yerden de onların mislini yaratmıştır. Allah'ın emri
bunların aralarında inip duruyor. Şunu bilesiniz diye ki,
Allah her şeye kadirdir ve Allah her şeyi ilmiyle ku
şatmıştır."77 Evren bu gayeye uygun olarak dizayn edil
miştir: "Bütün mülk elinde olan Allah ne yücedir. O her
şeye kadirdir. O Allah ki, amelce hangıniz daha güzeldir
diye, sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştı r .
O güçlüdür, ba!:'jışlayıcıdır. O ki , yedi kat gökleri ya
ratmıştır. O Rahman'ın yarattıklarında hiçbir düzensizlik
göremezsin. Haydi çevir gözünü bir çatlak görebilir
misin? Sonra gözünü iki defa daha çevir. O göz sana
zelil ve hakir olarak dönecektir. Yemin olsun ki , en yakın
semayı kandillerle süsledik ve onları şeytanlar için atı
lacak taşlar yaptık. Ve o şeytaniara çılgın ateş azabı ha
zırladık . Rablerini inkar edenlere de cehennem azabı
vardır. O ne fena yerdir! .. .''78
Burada karşımıza çıkan manzara şudur: Allah her
türlü yaratmayı biliyor ve bunları yaratmaya gücü yetiyor.
O halde buradan nasıl bir sonuç çıkacaktır? Iki ihtimal
var; ya bildikleriyle başbaşa kalıp , onları yaratmayacak,
ya da yaratacaktır. O, ikinci şıkkı tercih etmiştir . Niçin?
Sınırsız ilminin ve kudretinin eserleri görülsün ve takdir
edilsin diye. Bunun için de en uygun muhatap olarak in
sanı seçmiştir. Niçin insan da başkası de!:'jil? Çünkü "0, yarattı!:'jı her şeyı güzel yapandır."79 O halde bu iş için en
uygun ve en güzel olanı insandır.
Peki, Onun ilminin ve kudretinin kıymetini insan da melekler gibi80, cehennem azabı gibi büyük bir kayba uğrama riski olmadan takdir etseydi daha iyi olmazmıydı?
Hayır; çünkü daha iyinin ne olduğunu biz değil ancak O
biliyor 81
Bununla birlikte, elbette ki, O dileseydi herkesi doğ
ruya ulaştırırdı . Ancak Ondan şu hak söz sadır olmuştur:
"Elbet ve elbet cehennemi cinlerden ve insanlardan dol
duraca!:'jım."82 Bu ne demek? Cinler ve insanlar aleyhine
önceden verilmiş bir karar değil mi bu? Hayır; sadece
onlardan fasık83 olanların aleyhine verilmiş bir karar.
77 Talak, 65/12. 78 Mülk. 67/1-6 79 Secde, 32!7. BO Bakara, 2132 81 Bakara. 2133 82 Secde, 32113 83 FAsık, terim anlamıyla küfürden daha geneldır Buna en güzel delıl
olarak şu ayet gösterilebilir. "Kim bundan sonra nankörlük ederse, (AIIah' ın nımetln i örtüp Ona ıttaat etmekten vazgeçerse), ışte onlar lil sıkların ta kendileridiro• Bu ayet, fiisı k' ın , kAfirlerin küfrünü de içine
244
ARŞ.GÖR.METIN ÖZDE \iliR
Şimdi bu konuyu daha net görebilmek ıç ın Secde
Süresi'nin şu ayetlerine kulak verelim:
"O (Allah) kL yarattığı her şeyi güzel yapan ve insanı
da yaratmaya çamurdan başlayan Odur. Sonra insanın nesiini hakir bir sudan teşekkül eden bir nutfeden ya
ratmıştır. Sonra onu düzeltip tamamlamış ve ona kendi ruhundan üfürmüştür. Sizin için kulaklar, gözler ve kalbler yaratmıştır Siz pek az şükrediyorsunuz. Bir de 'biz yerin içinde kaybolduktan sonra mı , gerçek biz mi yeni bir yaradılışta olacağız?' dediler. Doğrusu onlar, Rablerın in huzuruna varacaklarını inkar eden kafirlerdi. De ki : 'Sizin canınızı almaya vekil edilen ölüm mele!:'jı . canınızı alacak: sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.' (Kı
yamet günü) günahkarları bir görsen! Rableri huzurunda başlarını eğerek. 'Ey Rabbimiz! Gördük ve iş ittik Şimdi
bizi geri çevir de yararlı bir iş yapalım . Çünkü biz gerçekten inananlarız!' diyecekler_ Eğer dileseydik, biz herkese hidayetini verirdik_ Ancak benden şu hak söz çık
mıştır: 'Elbet ve elbet cehennemi insanlardan dolduracağım!' 'O halde bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuz ıçin !adın azabıl Biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınız yüzünden tadın bakalım ebediyet azabınıı · Bizim ayatierimize ancak öyle kimseler iman ederler ki, o ayetlerle ken
dilerine nasihat edildığinde , seedelere kapanı rlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler, hem onlar kibirlenmezler ... Ama fasıklık yapanların yeri ateştir. Oradan çıkmak istedikçe geri döndürülecekler, kendilerine 'Haydi tadın yalanladığınız ateşin azabını !. . .' denilecektir."84
Görüldü!:'jü gibi, Allah , Şeytan dahil akıl ve temyiz gücü verdi!:'ji her canlıya sorumluluk yüklemiş ve bu sorumlulu!:'jun yerine getirilmesi için sevabı ve cezayı bir teşvik unsuru yapmıştır. Yani iyiliklere yöneltmek için se
vabı , kötülüklerden sakındırmak için de cezayı getirmişt i r. Ayrıca tüm bunların gerçekleşmesi için zor kullanmamış , akıl ve temyiz gücü verdi!:'ji herkesi sorumluluklarını yerine getirmeda özgür kılmıştır. Dolayısıyla
başlangıçta ne Şeytan ne de günah vardı. Sadece akıl ve temyiz gücü gibi karakteristik özelliklerle donatılmış bir takım özglır varlıklar vardı ; Şeytan ve daha sonra düşmanı oldu!:)u lik Insan. bazı sebeplerden dolayı şeytanlık ve kötülük niteliğini kazanmadan önce, ontolojik
olarak sadece ilahi ilim ve sanatın ürünü olmanın getirdiği üstün bir değeri !aşıyordu. Ancak Şeytan kendisine verilen özgürlüğü kötü yönde kullanarak, ilk gü
nahı başlatmış oldu. Özgürlük ve anlayış noktasında
alan genış kapsamlı bır s ıfat oldu!)unu göstermektedır Notekim bu ve benzeri ayetlerden hareketle Riig ıb el-lsfehiini (ö 503/1 t 09). tas ıkın kiifırden , zii limın de Ilisıktan daha kapsamlı oldugunu söylemekledir. Bkz., el-lsfehiini, Riigıb, ei-MOfredat fi Garibi'I-Kur'an, Tahran, 1379, 387.
84 Secde. 32!7-20.
JOURNAL OF ISLAMI C RESEAACH VOL. 11 , NO 3-4 1998
INKARCI KÖTÜMSERLIÖIN KUR'AN AÇlSlNDAN KRITIGI
onunla aynı özellikleri paylaşan insan da daha sonra
aynı hatanın kurbanı oldu. Ancak günahkar olan lik
Insan, Şeytan gibi hatasında diretmeyip Rabbinden aldı~ı bir takım kelimelerle ba!1ışlanma dileyince, tekrar iyilik niteli!1ini kazanma şansını yakaladı. Böylece iyi ve kötü olma özgürlü!1üne sahip olan insano!11u, yeryüzündeki serüveninde ilahi mesajlarta sürekli olarak iyiye yönlerıdirildi ve kötülükten sakındırıldı. Iyi olan kendi isteğiyle ıyi, kötü olan da kendi isteğıyle kötü oldu. Böyle bir sistemde, Ivan' ın yüre!1ini incınten çocuğun
çektiği ıstırap . annenın özgürlüğünü kötüye kullanmasından öte başka ne olabilir kı? Bu annenin davranışıyla, ilahi buyru{Ja karşı çıkan ve bunda direlen Şeytan'ın tutumu, aklın ve ilahi buyruğun sesine kulak vermek yerine kendi heva ve heveslerine kapılmaktan kaynaklandığı halde, nasıl olur da onu doğrudan ilahi iradeyle ilintilendirebiliriz? Imam Yahya'nın vurguladığı gibi, eğer bunlı:ırın iyıyi ve kötüyü ayırt edebilecek, onları seçebilecek ve yapabılecek güçleri olmasaydı. Allah'ın onlara kendisine itaat etmelerini emretmesinin bir anlamı olur muydu?Bs O halde Allah, ilminin ve kudretinin takdir
edilmesini, meleklerin yanında bir de özgürce karar verebilecek tarzda yaratıp donattığı cinlere ve insanlara bırakmıştır. Bu işi n sonunda elbette ki cehenneme gitme riski vardır. Ancak iman edip yararlı işler görenler için yaptıklarına karşılık, "konak olarak Me'va cennetleri vardır.'B6
Evreni uyumlu parçalardan oluşan bir bütün olarak düşündüğümüzde , bu parçalardan birisinin veya bir kısmının ortadan kaldırılmasının tüm evrende bır değ;şikliği gerektireceği açıktır. Nitekim notalarının diziliş sırasına
göre belli bir uyum ve ahenk kazanan bir müzik eserinin, notaların sırasının bozulması ya da onlardan bir veya birkaçının çıkarılmasıyla uyum ve ahenginin bozulması kaçınılmazdır.
Şimdi bu noktadan hareketle, annenin helaya hap
settiği çocuğun orada üşümemesi ve feryadının dinmesi için Ivan' ın bıze sunabilece!1i muhtemel önerileri sı
ralayalım : Birincisi , herşeyden önce anne şefkatli bir anne olmalı. Bunun için de annede gaddarlık niteliği bulunmamalı. Bir başka değişle o, gaddarlığı seçebilecek bir imkana sahip olmamalı. O halde, o, özgür olmama lı
ya da sadece iyilikler arasında seçim yapabilen sınırlı bir özgürlü!1e sahip olmalı. Ikincisi, soğuk olmamalı, ya da insan bedeni so!1uk1an etkilenmemeli. Yani bir dizi doğa ve fizik yasası iptal edilmeli.
BS Imam Yahya b. eı-Hüseyn Kihibu'r-Raddi ve'l-lhtıcacl ale'I-Hasan b. Muhammed b. ei-Hanefiyye, (Rasailu'I-Adl ve·ı-Tevhid. tahkik. Muhammed Amara, Mısır, 1971 ıçınde). 11. ı2B
B6 Secde, 32/19
Bunların gerçekleşmesi ıçin soğuğun kaynaklandığı
tüm doğa etmenlerinin devre dışı bırakılması yani evrendeki tüm ekolojik dengenın altüst edilmesi ge
rekecektir. O halde burası dünya değil, cennet ya da başka bir yer olacaktır Orada. gözü yaşlı çocuı..ıar olmayacak ve tabii ki Ivan'da olmayacaktır. Ivan, Ivan kişiliğini kazanamayınca ne olacaktır. Ya hiç ya da bir melek. Bu ne demek? Her şey olsun, ama özgürluk bilincini taşıyan insan olmasın? Nıçin? Kötulük olacak diye. Sırf bu endişenın hatırına. birtakım kotulükleıın yanında bütün güzellikleri de potansıyel olarak ıçerisırıda barındıran ve büyük bır değere sahip olan ınsan nasıl
dışlanabılir? Nitekim insan o kadar değerlidir kı. Allah tüm ihlişamıyla bu evreni ona göre dizayn etmıştiı F. R.
Tenant, bunu çok güzel bir şekilde şöyle dile getirır-
Tabıat, dünyanın 'ahlaki' bir hayat sahnesi oluşunun asli bir şartıdır. Fiziki fenomende böylesi bir intızam bulunmasaydı, bize yol göstermek için hiçbir ihtimal olamazdı: Ne hiçbir tahmin, ne ihtıyat (tedbir), ne düzenli bir tecrübe birikimi. ne de önceden bir hedef belirleyerek bunun takip edilmesi; ne alışkanl ık teşekkülü , ne karakter. ne de kültür ihtiınalı... Zihinsel kabilıyetlerimız
asla gelişemezdi."67
Ivan, Alyoşa'ya kötülüklerden yakı nırken. "Tanrıcı
ğı'na yalvaran yavrucuğun tek göz ycışına değmez bu üstün uyum! Değmez, çünkü çocuğun gözyaşlarının hesabı sorulmadan kalıyor. Karşılık olmalı Tersi durumda Kutsal uyurnun anlamını anlamak olanaklı değil. _ .. BB di
yordu. Halbuki, Allah iyilere cennet vadediyor Ancak Ivan'ın ya bundan haberi yok ya da Tanrı'ya günvenı yok Işte iyilere vadedilen cennet lasvirine ilışkin bırkaç ayet ' lman edip yararlı işler görenler -ki biz herkese gücünün yettığini teklif ederiz- ışte onlar, cennetlikleıdir.
Onlar orada ebedi kalacakiMdır. Biz onların kalblerindeki hased ve kini söküp alacağız. Altlarından ır
maklar akacak1ır ... "89 "Ayetlerimize iman edip de müslüman olanlar! Sevinç ve neşeler içinde siz ve eşlerıniz
cennete girin. Altından tabaklar ve kadehleıle başlaıında dönülür. Orada canlarının ıstediğı. gözlerin lezzet alacağı her şey vardır. Hem siz orada ebedi kalacal-.sınız. "90
Göz yaşiarına ve diğer sıkıntı lara kısa bir süre sabretmenin va iyi olman ın karşılığında böylesine nimetler içinde ebedi bir hayat. Değmez mi bu gerçekten, değil tek göz yaşına, binlerce göz yaşına ... Işte gözyaşlarının
da katkıda bulunduğu bu yüksek uyurnun sonunda
87 MLinewer, Muhammed lkbal ve Kur'ani Hikmet (çev M. Alı Öz· kan). 1995. 201
88 Dostoyevskl, Karamazov Kardeşler , 1. 311-312. B9 A'raf. 7/42-43 90 Zuhruf 43/69· 71
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CIL T . 11 , SAYI 3-4, 1998 245
Ivan ' ın özledi!:ji uyum da var. Ancak insani çaba ve gay
ret gerekiyor. Iyilik ve sabır gerekiyor. Ivan hiçbir çaba ve
gayret olmadan cennet olsun istiyor. Iyi ama, ne u!:jruna.
Diyelim ki, iyilik u!:jruna. Peki kim için? Bunların hiçbirisini haketmeden keyfince sonsuza dek zevk sürmek isteyen
Ivan ve benzerleri için. Tanrı niçin sırf birileri zevklansin diye yaratmaya mahkum olsun? Yaratma Ona ait oldu!:iuna göre, böyle bir yaratmanın Onun açısından ne
anlamı olabilir ki?! Ivan şunu hesap etmeliydi. Göz yaşı yoksa zevk de yoktur: zevk yoksa Ivan da yoktur.
Öyle görünüyor ki , Ivan ve onun gibi düşünenierin
Tanrı'ya güvenleri yok. Ancak Ondan başka güvenebilecekleri herhangi bir kimse de yok. Diyelim ki, göz yaşları var diye Tanrı yok. Ama bu göz yaşlarının ol
du!:iu gerçe!:jini ortadan kald ı rmıyor ki ... Sırf kötülük var
diye Tanrı'yı yadsımakla Ivan, insana ne gibi bir iyilik etmiş oluyor, onun tüm umutlarını tüketmekten başka? Insanların ve di!:ier tüm canlıların durumlarını , onları ya
ratan bilmez, en azından Ivan kadar onları düşünmez mi? Göz yaşlarının bir bedeli var elbet. Ama bu bir es
pirinin, imtihan espirisinin gerçekleşmesi için biraz er
telenmiştir. Tüm sorun bu mu gerçekten? Imtihan olmamalı mıydı? O halde zevk de olmamalı, Ivan da .. Bu
kısır bir döngüdür. Insan burada hakkına razı olmalı , yaratılış gayesine itiraz etmek yerine, üzerine düşen sorumlulu!:ju yerine getirme azmini ve çabasını göstermeli:
göz yaşı varsa dindirmeye çalışmalı, şefkatli anneler ve kötülükten uzak duran insanlar yetiştirme çabasında
kendi payına düşeni yapmalı de!:iil midir? Ahiretteki payını , başına gelen tüm sıkıntılara saberederek ha
ketmesinde, onun için ne gibi bir haksızlık ve zulüm vardır?
Bu sorunun Ivan' ın bakış açısından hareketle çö
zümü, bizi sadece Tanrı'nın varlı!:jını yadsımaya götürüyor. O zaman da geriye sadece Sartre' ın itiraf etti!:ji
gibi umutsuzluk ve boşunalık91 kalıyor. Yani sorun çözümlenmek yerine daha da derinleştirilmiş oluyor. Bu durum, bir başka pesimist olan Schopenhauer'a ise şun
ları söyletiyor:
Istekler tükenmedi!:ii sürece mutluluktan sözetmek mümkün de!:jildir. Çünkü "en do!:jal insan istemi bile acı ile başlar, yaşam başanya ulaşmad ıkça acı veren ve başarıya ulaştıkça da yeni acı dolu isiekierin peşine düşen
kör bir ihtirastan başka bir şey de!:iildir. Schopenhauer, burada, arzu ve çabadan yoksun bir insan hayatının mükemmel ve iyi olamıyacaoını dikkatinden kaçırıyor. Ger-
. çekten de böyle bir hayat baya!:jı ve hayvanca olurdu.
91 Sartre, Varoluşçuluk , 45-46
246
ARŞ.GÖR.METIN ÖZDEMIR
Dolayısıyla kötümser (pesimist) in özledi!:ii durum, ya
şayan bir ruhtan ziyade, sa!:jlıklı bir hayvana ya
raşmaktadır. Insanın arzu ve istekleri her ne kadaı tam olarak tatmın edi l~meseler de, haklı olarak onun büyüklü~ünün bir kanıtı şeklinde de!:ierlendirilmiştir ; onlar kuru bir kalabalıktan ziyade yüksek ve iyi bir şeye işaret
etmektedirler.92
Bu bakımdan Schopenhauer'in ve tabiki di!:jer birçok pesimistin yaşam felsefelerinin akılcı ve saOiıklı bir temele dayanmaktan ziyade, kendi iç dünyalarının sübjektif zeminine dayandı!:iını söyleyebiliriz. Dolayısıyla pesimist hayat görüşü , büyük ölcüde nesnel bir gerçeklik hüviyetinden yoksun olarak kalmaya devam etmektedir.
Kur'an'a baktı{ıımızda Schopenhauer'in düştü!:iü karamsarlı!:ia bizi itecek herhangi bir neden yoktur. Çünkü dünya hayatı ahiret hayatına nisbetle çok deOersiz ve kı
sadır. Insan, yaratıcısının buyruklarına boyun e!:jmede
karşılaştı!:iı güçlüklere sabredip metanet gösterdi!:ji takdirde, Sartre'ın uykularını kaçıran hiçli!:ie de!:iil, özlemini
duyduOu sonsuz mutluluOa kavuşacaktı r:
"Her insan ölümü tadacaktır. Kıyamet günü, ecirleriniz size mutlaka ödenecektir. Ateşten uzaklaştırılıp
cennete sokulan kimse artık kurtulmuştur. Dünya hayatı ,
zaten, sadece aldatıcı bir geçinmeden ibarettir. And olsun l<i mallarınız ve canlarınızla sınanacaksınız; hiç şüphesiz, sizden önce Kitab verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsan ız, bilin ki , bu üzerinde sebat edilecek işlerdendir."93
"Ey Muhammed! Inkar edenlerin diyar diyar gezıp refah içinde dolaşması sakın seni aldatmasın; az bir taydalanmadan sonra onların varacakları yer cehennemdır.
O ne kötü duraktırl Fakat Rablerinden sakınanlara, Allah katından konukluklar bulunan, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetler vardır. Allah katındaki şeyler. iyi olanlar için daha hayırlıdır."94 Bu nedenle, hoşlanmadıOımız şeyleri kötü görmemiz do!:jru de!:iildir. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır: "Hoşunuza
gitmedi!:ji halde savaş size farz kılındı. Ama olur ki, bir şey hoşunuza gitmedi!:ji halde sizin için daha hayırlıdır.
Ve olur ki , bir şey sevdi!:jiniz halde sizin için şer olur. Allah bilir, siz bilmezsiniz."95 " ... Olabilir ki , bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayırlar takdir etmiş bulunur. "96
92 Galloway, George, The Phllosophy of Religion, 546-547 93 Al-i lmran. 3/185-186. 94 Aı-ılmran, 3/196-198 95 Bakara, 21216. 96 Nısa, 4/19
JOURNAL OF ISLAM lC RESEARCH VOL: 11 , NO 3-4, 1998
INKARCI KÖTÜMSERLIÖIN KUR'AN AÇlSlNDAN KRITiöl
Bu açıdan bakıldı~ında, Kur'an 'a göre iyilikler ve kö
tülükler, Allah tarafından insana. onu denemek için verilmektedir: "Herkes ölümü tadacaktı r. Sizi bir imtihan olarak kötülükle (bl'ş-şerri) ve iyilikle deneyece~iz. He
piniz de sonunda bize döndürüleceksiniz."97 "Andolsun ,
sizi biraz korku. biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden eksiitmekle mutlaka imtihan edece~iz. Sabredenleri müjdele.''98 "Insanlardan bazısı da
Allah'a uçtan uca ibadet eder. E~er başına bir hayır gelirse ona gönlü yatışır . Ama bir bela gelirse, yüzü üstü
dönüverir. Dünyası da ahireti de hüsran olmuştur. Işte
apaçık ziyan budur."99
Bütün bunların ışı~ında sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Allah insanları denemek için yaratmış ve evreni de bu denenme sürecine uygun olarak dizayn etmiştir. Ilahi takdire göre gerçekleşen bu düzende, her
şey belirli tabii yasalara göre işlemektedir. Bu açıdan. varlı~ın bizzat kendisini iyi ya da kötü olarak nitelendirmek mümkün de~ildir. Nitekim iyi ve kötü varlıklar
arasındaki ilişkiden kaynaklanan göreceli nitelendirme sıfatlarıdır. Evrende bizzat iyinin kendisi , ya da bizzat kö
tünün kendisi olan herhangi bir şey yoktur. Di~er bir ifadeyle, iyi ve kötü, varlı~ın bizzat kendisi ve özü de~il içerisinde bulundu~u şartlara göre kazandı~ı arizi ni
teliklerden ibarettir. Maturidi'nin açıkca dile getirdi~i gibi, ateş, herhangi başka bir varlıkla ilintisi olmadı~ı bir du
rumda, ontolojik olarak ne iyi ne de kötüdür. O, sadece yemek pişirene göre iyi, elini yakana göre ise kötüdür.100
Işte olaylara bu çerçeveden baktı~ımızda, salgın bir has
talıktan ölen çocukların suçlusu, bu yasaları koyan Allah de~il yasaları dikkate almayarak tedbiri elden bırakan insanlardır. O çocukları hastalı~a elverişli ortamlarda barındıranlar , ya da onları çaresizli~e ve umutsuzlu~a ter
kedenlerdir asıl suçlu olanlar. Masum insanların ve hiçbir günahı olmayan çocukların üzerine ya~an kimyasal ve biyolojik bombaların suçlusu, insana kötülü~ü seçme hürriyetini veren Yaratıcı de~il o bombaları alanları, iyili~i de~il de kötülü~ü seçecek şekilde yetiştirenler ve onların bunları yapmasına seyirci kalanlardır. Kısacası suçlu olan, ateşı yaratan değil ateşe elini götüren adamdır.
Hayvanlar için de aynı şey sözkonusudur. Doğanın yavrularına su götüren serçeyi parçalamasının Ma'arri'nin yüre~ini inciltmesi, onun hassasiyetinden kaynaklanmaktadır. Ancak Ma'arri'nin, aynı hassasiyeti do
~an için de göstermesi gerekir. O da serçeyi parçala-
97 Enbıyiı , 21/35 98 Bakar- 2/155 99 Hac, 22/11 .
100 Maturldi, Kitabu't-Tevhid, (tahklk, Fethullah Huleyf), Istanbul, 1979, 108
yamadı~ı takdirde açlıktan ölecektir. Dolayısıyla bu sistemde, sonuçta mutlaka birileri zarar görecektir. Nitekim etobur bir hayvanın beslenmesi içın et ve kemikten oluşan bir canlının feda edilmesi kaçınılmaz ise, ya bunların
hiçbirisi olmayacak ya da bunlar olacaktır. Nihayet,
bütün kuşlar karta! oldu~u zaman, kartallar olamayacaktır. Çünkü kartallar, ancak di~er kuşların sayesinde vardır. Eğer Ma'arri, "madem öyle. varsın kartaller da olmasın" diyorsa. bu, kendi varlı~ı için de sözkonusudur. Bu da bizi, Ivan' ın itirazlarını cevaplandırırken anlattı~ımız kısır döngüye götürür. Bu ne
denle. çocukların ve di~er masum varlıkların ıstırabı ,
ilahi sistemin işlemesi için kaçınılmazdır.
Burada, soruna ilişkin en can alıcı nokta, Allah'ın niçin başka türlü de~il de böyle bir sistem kurdu~u; niçin denenme sürecinin yaşanmadı~ı ve tüm varlıkların kendisini an1p yüceltti~i bir dünyanın varlı~ıyla yetinmediği?
meselesidir.
Mü'min açısından bu bir sorun de~ildir. Çünkü o, her şeyden önce inancının bir gere~i olarak Allah'a güvenmek zorundadır. Nitekim Leibniz'in de güzelce ifade etti~i gibi, Allah mademki böyle yapm ıştır; öyleyse böyle
yaptığına iyi etmiştir 101 Ancak burada, inanmayan bir
kimseye de, Allah'ın niçin böyle bir sıstem kurdu~una ilişkin makul bir cevabın verilmesi gerekmektedir. Nitekim sonuçta, en azından Allah adına var oluşunu anlamlandıramayan bir kimseden, Allah'a inanmasını bek
lemek haksızlık olacaktır. Bununla birlikte, burada şunu
açıkca belirtmemiz gerekir ki, bu soruların cevabını,
ancak ilahi mesajlardan hareketle verebiliriz. Çünkü aklın hiçbir işaret olmadan Onun maksadını aydınlatması mümkün de~ildir; zaten böyle bır sorumlulu~u da yoktur.
Kur'an'a göre Allah'ın bu sistemi yaratması boş ve saçma de~ildir. Bir anlamı ve hikmeti vardır. Bu da hür iradeli olarak yarattı~ı insanların , kendi istekleriyle Ona kulluk etmesidir. 102 Tek kelimeyle ınsan olarak yaratılmanın amacı "kulluk"tur. Ancak başlangıçta da be
lirtti~imiz gibi, bu kullu~un espirisini ilahi kudretin ve ilmin, eleştiri ve kritık etme yetisine sahip olan insan tarafından takdir edilmesi oluşturmaktadır. Aslında,
Allah ın kullu~a ihtiyacı yoktur. Çünkü O, alemlerden müsta~nidır. Ancak O, yaratmada hürdür. Diledi~ini yaratır. Bu anlamda, yaptıklarından sorumlu tutulmaz, yal
nızca insanlar ve cinler sorumlu tutulurlar. O, insandan kendisini insan olarak yaratmasının karşılı~ında kulluk
101 Leibnız, Theodicee Denemeleri, (çev., Hüseyın Batu), Istanbul, 1946, 50.
102 Zariyat 51/56
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CIL T : 11 . SAYI 3-4, 1998 247
beklemekte ve bunu kendi zatı açısından çok önemli bul
maktadı r. Zira akla UYQ_Un olarak yarattığı evrenin gü
zelliğinin ve ihtişamının akıllı bir varlık tarafından tasdik
edilmesini istemekte ve s ırf bu yüzden hakettiği övgüyü ve teşekkürü ona bir sorumluluk olarak yüklemektedir.
Bu övgünün ve teşekkürün bedeli olarak. ona sonsuz gü
zellikler vadetmekte. nimetlerine karşı nankörlük edenlerı
ise, şiddetli bir azabla tehdit etmektedir Çünkü bunca ni
metin karşılığı nankörlük olmamalıdır. Işte insan. Allah' ın
niçin kötülüğe izin verdiğini değil niçin Onun kendisine
verdiği bunca nimete karşı nankörlük ettiğini? sor
gulamalıdır. Melekler ve diğer tüm varlıklar hep Onu yüceltmekte, varlığını , yüceliğini ve cömertliğini bel
gelernekte (tesbih etmekte) dir. Insandan beklenen de budur ve bunu yapmak onun için pek de zor değildir .
Ancak o, kendisini Allah'a karş ı rakip görerek azgınlık yapmak istemektedir. Işte sorunun özü burada yat
maktadır. Kötülüğün varlığını bahane ederek, ya
ratıcısının varlığını yadsıyan insan, böylece kendi tan
rılığının yolunu açmakta ve yaptıklarını haklı çıkaracak
bir yol bulmuş olmaktadır.
Işte tam burada tüm iradeli varl ı klar bir yol ayrımı
noktasında bulunmaktadır. Kendisini yaratana mı dö
necek, yoksa kendi tanrılığını mı ilan edecek. Bu, onlara verilmiş bir tercih hakkıdır. Bunu dilediği gibi kullanmakta
serbestirler. Bu yüzden, ne bir kelamcının ne de başka
sorumlu herhangi bir müminin, nihai noktada, kötülüğün yanında yer almış olan, ya da daha net bir ifadeyle, şey
tanın avukatlığını yapan kimseye, bunun ötesinde söy
leyebileceği bir şey veya somut olarak sunabiieceği
başı..a bir kanıt yoktur. Inanana göre Allah vardır ve O her şeyin en doğrusunu yapmaktadır. Inanmayana göre ise, O yoktur. Her şey bir rasiantıdan ibarettir ve bu yüz
den boştur. Sartre'ın dediği gibi insan yaşama fırlatılmış bir varlıktır Kendisiyle ilgili her şeyden kendisi so
rumludur. Ilahi sistem açısından da bu böyledir. Orada
da ınsan tüm yaptıklarından kendisi sorumludur. Ancak
Sartre'ın dünyasında , insanın tüm yaptıkları yanına kar
kalacak, müminin dünyasında ise, bunların karşılığı tek tek görülecektir. Sartre'ın dünyasında, masum insanların
ve çocukların üzerlerine bomba yağdıranların hesabı -eğer duyarlık gösterirlerse- insanların vicdanına bı
rakılmakta. hesabı sorulmadığı takdirde ise, bunları yapanların yaptıkları yanına kar kalmaktadır. Halbuki, mü
minin dünyasında Allah, bunları yapanlardan ve onlara
bunun hesabını sorma yükümlülüğünü yerine getirmeyen
insanlardan ağır bir hesap soracaktır. Ayrıca haksızlığa
uğrayan herkes, nihai bir mahkemede hakkını tam olarak alacaktır.
248
ARŞ.GÖR.METIN ÖZDEMIR
Bu açıdan , bizim, insanları bu iki dünyadan birini tercih etmekle karşı karşıya getirmekten başka bir yolumuzun olmadığı gözükmektedir. Zaten özgürlüğün ve
özgürce inanmanın bundan öte bir formu ve izahı da yoktur
Ayrıca, kötülüğün varlığını bahane ederek. Allah'ın
varlığını yadsıyanlara şu ayeti tekrar hatırlatmak istiyoruz. "O Allah 'dır ki yedi gök yaratmış; yerden de onların mislini yaratmıştır. Allah'ın emri bunların aralarında inip duruyor. Şunu bilesiniz diye ki, Allah her şeye ka
dirdir ve Allah her şeyi ilmiyle kuşatmıştır."103 Yaratmanın her çeşidini bilen ve buna gücü yeten Allah. bunları yaratmaktan kimin hatırına ve ne adına vaz geçecekti? Meleklerin buna benzer bir itirazına O şöyle cevap vermiyor muydu? "Ben sizin bilmediklerinizi biliyorum."104 O halde, bu ve benzeri soruları cevaplamak için. Onun bildiklerini bilmemiz gerekmiyor mu? Biz Onun bildiklerini bilmediğimize göre, hangi hakla Onun
yaratışını sorgulama cesaretini kendimizde bulabiliriz? ... Biz bundan uzağ ız ve meleklerin cevabını bütün içtenliğimizle onaylıyoruz. "(Rabbimiz) biz seni tenzih ederiz. Senin öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok
tur. Gerçekten her şeyi bilen hakim ancak sensın ." 1 05
BIBLIYOGRAFYA
A. Tsanoff. Radoslav. The Nature of Evil, New York. The Macmillon Company,1931.
ei-Aribi, Muhammed, Mevsü'atü'I-Edyani's-Semaviyye ve'I-Vad'iyye, (e ı-')iyanatü'I-Vad'iyye ei-Hayye Fi'şŞarkayni'I-Edna ve'I-Aksa), Beyrut. 1995-1996.
Aydın, Mehmet. Din Fenomeni. Konya, 1993.
Bayraklar, Mehmet, Islam Felsefesine Giriş . Ankara, 1988.
Dostoyevski. Feodor, Karamazov Kardeşler, (çev., Metin Ilkin), Istanbul, 1996.
Duran!, Will, Kıssatü'I-Felsefe, (Arapçaya çev .. Fethullah Muhammed ei-Muşa'şa'a) , 7. baskı , Beyrut, trhsz.
--Duvar, (çev., Nihai Önol), Istanbul, 1984.
Ebü Şaviş, Hammad Hasan. en-Nakdü'I-Edebi'I-Hadis Havle Şi'ri Ebi'I-Ala ei-Maarri, Beyrut, 1986.
Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü , Remzi Yay., 1996.
ı 03 Talak. 65/12. 104 Bakara, 2130 105 Bakara. 2132.
JOURNAL OF ISLAM lC RESEARCH VOL: 11 . NO 3-4. 1998
INKARCI KÖTÜMSERLIGIN KUR'AN AÇlSlNDAN KRITI<31
Galloway, George, The Philosophy of Religion, T. & T.
Clark, Edinburgh, 1945.
Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi , Istanbul, 1961.
Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Ansiklopedisi, Istanbul,
1977
Hick, John, Classical and Contemporary Readings in The Philosophy ot Religion, by prentic-Hall, Eng.
London, 1964.
Hume. David, Din Üstüne. (çev., Mete Tunçay), Imge
Yay., 1995.
Imam Yahya b. ei-Hüseyn, Kitabu'r-Raddi ve'l-lhticaci ale'I-Hasan b. Muhammed b. ei-Hanefiyye, (Rasailu'I-Adl ve't-Tevhid, tahkik; Muhammed Amara. Mısır
1971 içinde).
lsfehani, Ragıb. ei-Müfredat fı Garibi'I-Kur'an, Tahran,
1379.
Kranz, Walther, Antik Felsefe, (çev. , Suad Y. Baydur),
Istanbul. 1976.
Kumeyr. Yuhana. Felasifetü'I-Arab, (Ebu'I-Aia ei-Me'arri), Daru'I-Meşrik, Beyrut, 1986.
Leibniz. Theodicee Denemeleri, (çev. , Hüseyin Batu).
Istanbul, 1946.
Maturidi, Kitabu't-Tevhid, (tahkik; Fethullah Huleyf) , Is
tanbul. 1979.
Meydan Larousse, Istanbul, 1992.
Münevver, Muhammed, lkbal ve Kur'ani Hikmet, (çev. ,
M. Ali Özkan) , 1995.
Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt. (çev.,Ayşe Duman).
Ankara, 1994.
Ormsby, Eric. L. , Theodicy in lslamlc Thought, Princeton University Press New Jersey, 1984.
Peterson, Michael , William Hasker ve arkadaşları,
Reson and Religious Belief, Oxford, 1991 .
Pike, Nelson, God and Evil, Prentice-Hall, New Jersey, 1964, 7 vd.; Davies. Brian,- Blackfrıars, An Introduc
tion To the Philosophy of Religion. Oxford. June,
1981.
Russell, Bertrand, Batı Felsefesi Tarihi, (çev .. Muammer Sencer), Say Yay., Istanbul, 1994.
Sartre, Jean Paul,. Varoluşçuluk (existentialisme). (çev:
Asım Bezirci), Say, 1996.
Stumpf, Samuel Enoch , Philosophy, History & Problems, by Mc Graw-Hill. Ine. New York, St. Louis, San
Francisco, 1989, 1983, 1971.
Şeriati, Ali. Dinler Tarihi. (çev .. Abdulhamid Özer), Is
tanbul, 1990.
The Ensyclopedia Americana. Copyright by Arne
ricana Corporation, New York, 1970.
Thilly, Frank, Felsefe Tarihi , (çev., lbrahim Şener) , Is
tanbul. 1995.
Voltaire, Felsefe Sözlüğü, (çev., Lütfi Ay) , Istanbul,
1995.
Weber, Alfred, Felsefe Tarihi, (çev .. H. Vehbi Eralp), Is
tanbul, 1993.
Yakut, lrşadü'I-Arib , Margoliouth, Leiden, 1913.
Yazıcı, Kemal, Gattas Kerem. Anton, A'lamu'I-Felsefeti'I-Arabiyye, Mektebetü Lübnan, 1990
Zey'ur, Ali, ei-Felsefetü Fi'I-Hind, Beyrut, 1993.
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CIL T : 11 , SAYI 3-4, 1998 249